You are on page 1of 227

T. C.

BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ


SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HADİS BİLİM DALI

ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN İLELÜ’L-HADÎS VE MA‘RİFETÜ’R-RİCÂL


VE’T-TÂRÎH ADLI ESERİNİN HADİS İLMİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mehmet ANGAY

BURSA - 2020
T. C.
BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
HADİS BİLİM DALI

ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN İLELÜ’L-HADÎS VE MA‘RİFETÜ’R-RİCÂL


VE’T-TÂRÎH ADLI ESERİNİN HADİS İLMİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Mehmet ANGAY
Orcid: 0000-0001-6212-5413

Danışman:
Dr. Öğr. Üyesi Mutlu GÜL

BURSA - 2020
ÖZET

Yazar Adı ve Soyadı : : Mehmet ANGAY


Üniversite : Bursa Uludağ Üniversitesi
Enstitü : Sosyal Bilimler Enstitüsü
Anabilim Dalı : Temel İslâm Bilimleri
Bilim Dalı : Hadis
Tezin Niteliği : Yüksek Lisans Tezi
Sayfa Sayısı : xii +214
Mezuniyet Tarihi : … /… /2020
Tez Danışmanı : Dr. Öğr. Üyesi Mutlu GÜL

ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN İLELÜ’L-HADÎS VE MA‘RİFETÜ’R-RİCÂL


VE’T-TÂRÎH ADLI ESERİNİN HADİS İLMİ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu çalışmada, hicrî üçüncü asır münekkitlerinden Ali b. el-Medînî ve İlelü’l-


hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh adlı eseri merkeze alınmıştır. Öncelikle İbnü’l-
Medînî’nin hayatı, rıhleleri, hoca ve talebeleri incelenmiştir. Böylece müellifin bağlı
bulunduğu ilmî gelenek ve ortam tespit edilmeye çalışılmıştır. Daha sonra
günümüze ulaşan en erken tarihli ilel metinlerinden biri olarak kabul edilen İlelü’l-
hadîs’in yazma nüshası, râvîleri, neşirleri, mahiyeti, yazım tarihi, tasnif şekli ve son
olarak da kendisinden sonra yazılan eserlere kaynaklık boyutu ortaya konulmuştur.
İlelü’l-hadîs’in muhteva analizinin yapıldığı son bölümde, ilk olarak kitapta yer alan
ricâl ve cerh-ta‘dîl bilgileri hem râvî biyografilerinin iç tanzimi hem de muhtevaları
açısından incelenmiştir. Daha sonra Ali b. el-Medînî’nin verdiği medâr râvîler
listesinden yola çıkarak hadis rivayet tarihine dair bazı yargılarda bulunulmuş ve
emsârdaki farklı ilmî gelenek sistemlerine dair mülahazalar aktarılmıştır. Son
olarak da, kitapta yoğun olarak işlenen rivayet problemleri ve Ali b. el-Medînî’nin
uzmanı olduğu ilelü’l-hadîs meselesi, örnek rivayetler üzerinden
detaylandırılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ali b. el-Medînî, ilelü’l-hadîs, cerh-ta‘dîl, medâr, hadis tarihi

v
ABSTRACT

Name and Surname : Mehmet ANGAY


University : Bursa Uludağ University
Isntitution : Social Science Isntitution
Field: Basic : Islamic Sciences
Branch : Hadith
Degree Awarded : Master
Page Number : xii+214
Degree Date : … /… /2020
Supervisor : Dr. Öğr. Üyesi Mutlu GÜL

A HADİTH METHODOLOGİCAL ANALYSİS OF ALİ İBN AL-MADÎNÎ’S


İLAL AL-HADİTH WA MA’RİFATUR’RİJAL WA’T-TARİH İN THE TERM OF
HADİTH
In this study, the work named Ilalu’l-hadith wa ma’rifatur’rijal wa’t-tarih and
Ali ibn al-Madînî, who is one of the hijri third century critic, were centered upon.
The study begins with an evaluation of Ibn al-Madini’s life, rihla (educational
journey), teachers and students. By using this information, the author’s school of
thought and atmosphere has tried to be determined. The study then discusses Ilalu’l-
hadith, which is considered to be the earliest ilal text (hidden defects in hadith), its
manuscript, narrators, publications, composition, date it was written, form of
classification and lastly its use as a resource for later publications. In the last section
covering the context analyzation of Ilal al-hadith, the information of rijal and jarh-
ta’deel were studied in the scope of the narrators’ biographies and their content.
The study continues by reviewing the history of hadith narration according to the
list of medar narrators given by Ali b. al-Madini and the different schools of thought
found in diverse cities. Lastly, the study puts forth the details of problematic
narration, which was intensely examined by the publication, and Ali ibn al-Madînî’s
specialized field of ilal al-hadith by using exemplary narrations.

Key Words: Ali ibn al-Madînî, ilal al-hadith, jarh-ta‘deel, madar, history of hadith

vi
KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser


b. : ibn
bkz: : bakınız
c. : cilt
dğr: : diğerleri
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
DÜSBE: : Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
EÜSBE: : Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Hz: : Hazreti
ILS: : Islamic Law and Society
İFAV: : İlahiyat Fakültesi Yayınları
İÜSBE: : İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
krş: : karşılaştırınız
MÜSBE: : Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
nşr: : neşreden
ö: : ölüm tarihi
s: : sayfa
SÜSBE: : Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
sy: : sayı
TALİD: : Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi
thk: : tahkik eden
trc: : tercüme eden
vb: : ve benzeri

vii
ÖNSÖZ

İslâmî ilimlerin teşekkül dönemi olarak kabul edilen hicrî ilk üç asır, birçok
akademik çalışmaya konu olmuş ve bu dönemi merkeze alan çok yönlü araştırmalar
yapılmıştır. Hadis ilmi de bu dönemde teşekkül anlamında iyi bir ilerleme kat etmiş ve
üçüncü asır -özellikle rivâyetü’l-hadîs alanı için- “altın çağ” olarak isimlendirilmiştir.
Ricâlü’l-hadîs sahasında ilk eserler bu asırlarda yazılmış, daha sonra sistematik bir hal
alıp çerçevesi belli olan ricâl kitaplarının temelleri ikinci asrın son çeyreğinde atılmıştır.
Ricâl ve rivayet sahasında sahip olunan birikimden yola çıkarak hadislerdeki hataları
tespit etmeyi hedefleyen ilelü’l-hadîs çalışmaları, üçüncü asrın ilk yarısında vefat etmiş
münekkitlerin kaleme aldıkları eserlerle birlikte hadis literatüründeki yerini almıştır.
Ancak bu alanda telif edilen ilk metinler, daha sonra yazılan eserlere göre ibtidâî bir
görünüm arz ettiklerinden, yeteri kadar ilgi odağı olamamışlardır. Bu sebeple tezimizde
ricâl ve ilelü’l-hadîs çalışmalarının ivme kazandığı üçüncü asırda, hadis ilminin birçok
alanında eser telif ettiği belirtilen Ali b. el-Medînî ve “İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl
ve’t-târîh” adlı eseri merkeze alınmıştır. Ricâl ve ilel çalışmalarının giriş safhasında telif
edilmiş öncü metinlerden biri olarak kabul edilen bu eserden yola çıkarak, hem literatürün
girişi mahiyetinde olan söz konusu eserin yapısı incelenecek hem de bu asırlarda yaşamış
bir münekkidin temel mesaisinin hangi konular üzerine yoğunlaştığı tespit edilmeye
çalışılacaktır.
Çalışma, giriş, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.
Giriş bölümünde, çalışmanın konusu, yöntemi ve kaynakları ele alınmıştır.
Birinci bölümde, Ali b. el-Medînî’nin hayatı, rıhleleri, hoca ve talebeleri, eserleri
ve kendisine yöneltilen tenkitler gibi, şahıs merkezli çalışmalarda tespit edilmesi
hedeflenen temel noktalara dikkat çekilmiştir. Özellikle hoca ve talebeleri bağlamında
ilmî konumunun tespit edilmesi hedeflenmiştir. Kendisine yöneltilen tenkitler başlığı
altında mihne döneminin Ali b. el-Medînî üzerindeki etkisi, farklı bir bakış açısıyla ele
alınmaya çalışılmıştır.
İkinci bölümde, İlelü’l-hadîs’in yazma nüshası, neşirleri ve fiziki özellikleri
hakkında bilgi verilmiş, ardından eserin anlaşılmasına katkı sağlamayı hedefleyen İlelü’l-
hadîs’in mahiyeti konusu işlenmiştir. Bu başlık altında, özellikle eserin karmaşık yapısı
viii
ve düzensiz tertibi hakkında okuyucuya belli bir fikir vermek amaçlanmıştır. Daha sonra
kitabın yazım tarihi, tasnif şekli, son olarak da alana ve literatüre katkısını tespit
edebilmek amacıyla kendisinden sonra yazılan eserlere kaynaklık boyutu incelenmiştir.
Üçüncü bölümde, İlelü’l-hadîs’in muhtevası belli başlıklar altında kritik
edilmiştir. Kitapta yer alan örnek râvî tercemeleri/biyografileri hem iç tanzimleri hem de
kendisinden sonra yazılan ricâl eserleri ile karşılaştırılmalı olarak incelenmiştir. Yine bu
bölümde hadis rivayet tarihine dair önemli bir veri olarak kabul edilen medâr ve musannif
râvîler listesinden yola çıkarak, hicrî ilk üç asra dair bazı değerlendirmelerde
bulunulmuştur. Ali b. el-Medînî’nin emsârdaki (Medine, Mekke, Kûfe) ilmî gelenek
sistemlerine dair notları da müstakil bir başlık altında incelenmiştir. Bu bölümün
yoğunlaştığı diğer iki temel nokta ise, hicrî ilk iki asırdaki rivayet problemlerinin İlel’e
yansımaları ve kitapta incelenen illetli hadislerdir. Özellikle müellifin illetli hadisleri
tasnif ve tespit yöntemi netleştirilmeye çalışılmış, örnek olarak da muhalefet sebebiyle
illetli kabul edilen rivayetler ele alınmıştır.
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında maddi ve manevi katkısı olan birçok kimseye
teşekkür etmeyi borç bilirim. En başta çalışma süreci boyunca beni teşvik eden ve her
türlü konuda desteğini esirgemeyen danışman hocam Dr. Öğr. Üyesi Mutlu Gül’e, tez
konusunun belirlenmesinden tamamlanmasına kadar her süreci kendisiyle müzâkere
ettiğim Dr. Öğr. Üyesi Seyit Ali Güşen’e şükranlarımı sunarım. Bazı önemli noktaları
kendileriyle istişare etme fırsatı bulduğum Doç. Dr. Halit Özkan’a ve Arş Gör. Mehmet
Şakar’a ayrıca teşekkür borçluyum. Tezin birinci ve ikinci bölümünü okuma zahmetine
Arş. Gör. Tahir Ayas’a ve kıymetli dostum Arş. Gör. Ferhat Koçyiğit’e teşekkür ederim.
Araştırmacı Yetiştirme Projesi (AYP) kapsamında sağladıkları katkıdan dolayı İSAM
yönetimine ve kütüphane çalışanlarına da ayrıca müteşekkirim.

Mehmet ANGAY
Nilüfer, 2020

ix
İÇİNDEKİLER

TEZ ONAY SAYFASI ..................................................................................................... İİ


YÜKSEK LİSANS İNTİHAL YAZILIM RAPORU .................................................. İİİ
YEMİN METNİ ............................................................................................................... İV
ÖZET ................................................................................................................................. V
ABSTRACT ..................................................................................................................... Vİ
KISALTMALAR ........................................................................................................... Vİİ
ÖNSÖZ ..........................................................................................................................Vİİİ
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................. X
GİRİŞ .................................................................................................................................. 1
KONU, YÖNTEM ve KAYNAKLAR ............................................................................. 1
I. KONU VE YÖNTEM .................................................................................................. 2
II. KAYNAKLAR............................................................................................................ 6

BİRİNCİ BÖLÜM
ALİ B. EL-MEDÎNÎ VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ
I. ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN BİYOGRAFİSİ................................................................. 12
II. İLİM YOLCULUKLARI (RIHLELERİ) .................................................................. 15
III. HOCALARI ............................................................................................................. 18
A. SÜFYÂN B. UYEYNE (ö. 198/814) .................................................................... 25
B. YAHYA B. SAÎD EL-KATTÂN (ö. 198/813) ..................................................... 27
C. ABDURRAHMAN B. MEHDÎ (ö. 198/813-14).................................................. 29
IV. TALEBELERİ ......................................................................................................... 31
A. İBN MUHRİZ (ö. 236/850)................................................................................... 33
B. BUHÂRÎ (ö. 256/870) ........................................................................................... 34
C. SÂLİH B. AHMED (ö. 266/880) .......................................................................... 36
D. HANBEL B. İSHAK (ö. 273/886) ........................................................................ 37
E. EBÛ HÂTİM (ö. 277/890)..................................................................................... 37
F. İSMAİL B. İSHAK EL-KÂDÎ (ö. 282/896) .......................................................... 38
G. MUHAMMED B. OSMAN B. EBÛ ŞEYBE (ö. 297/910) .................................. 39

x
V. ESERLERİ ................................................................................................................ 40
VI. KENDİSİNE YÖNELTİLEN TENKİTLER .......................................................... 49

İKİNCİ BÖLÜM
İLELÜ’L-HADÎS’İN GENEL ÖZELLİKLERİ
I. YAZMA NÜSHASI ................................................................................................... 61
II. NEŞİRLERİ ............................................................................................................. 63
III. İLELÜ’L-HADÎS’İN MAHİYETİ ........................................................................ 66
IV. İLELÜ’L-HADÎS’İN RÂVÎLERİ ........................................................................... 77
V. YAZIM TARİHİ ...................................................................................................... 82
VI. TASNİF METODU ................................................................................................ 84
VII. HADİS ÇALIŞMALARINA KAYNAKLIK ETMESİ AÇISINDAN İLELÜ’L-
HADÎS......................................................................................................................... 87

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İLELÜ’L-HADÎS’İN MUHTEVA AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
I. İLELÜ’L-HADÎS’TE RİCÂL BİLGİSİ ..................................................................... 98
II. İLELÜ’L-HADÎS’TE CERH VE TA‘DÎL.............................................................. 105
III. RİVAYET TARİHİNE DAİR NOTLAR .............................................................. 114
A. MEDÂR RÂVÎLER: TEDVİN DÖNEMİ .......................................................... 115
B. MUSANNİF RÂVÎLER (ASHÂBU’L-ESNÂF): TASNİF DÖNEMİ ............... 126
C. MÜNEKKİT VE FAKİH MUHADDİSLER: SİSTEMATİK CERH-TA‘DÎL
DÖNEMİ ............................................................................................................... 130
IV. MUHADDİSLERİN TAKİP ETTİĞİ İLMÎ GELENEK SİSTEMLERİNE DAİR
KAYITLAR .............................................................................................................. 132
A. ABDULLAH B. MES‘ÛD’UN İZİNDE: KÛFE EKOLÜ.................................. 134
B. TEFSİR VE FIKIHTA ÖNCÜ BİR HALKA: ABDULLAH B. ABBÂS VE
TALEBELERİ ....................................................................................................... 141
C. AMEL-İ EHL-İ MEDİNE MERKEZLİ BİR GELENEK: ZEYD B. SÂBİT
HALKASI.............................................................................................................. 144
V. HİCRÎ İLK İKİ ASIRDAKİ RİVAYET PROBLEMLERİNİN İLELÜ’L-HADÎS’E
YANSIMALARI ....................................................................................................... 157
A. İRSÂL VE SEMÂ KAYITLARI ........................................................................ 158

xi
B. RİVAYET LAFIZLARI ...................................................................................... 166
VI. İLLETLİ HADİSLER ............................................................................................ 169
A. İLLETLİ HADİSLERİN TASNİFİ ..................................................................... 172
B. ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN İLLET TESPİT YÖNTEMİ ...................................... 179
C. İLLETLİ KABUL EDİLEN ÖRNEK RİVAYETLER ....................................... 182
1. “Allah’a ve Ahiret Gününe İman Eden Kimse Komşusuna İkramda Bulunsun”
Hadisi ................................................................................................................. 187
2. “Ölümü Temenni Etmeyin” Hadisi ................................................................. 190
3. Halid b. Velid ve Abdurrahman b. Avf Arasında Yaşanan Tartışma İle İlgili
Hadis .................................................................................................................. 192
SONUÇ ........................................................................................................................... 195
KAYNAKÇA .................................................................................................................. 200
EK-1: İLELÜ’L-HADÎS’İN İSNÂD ŞEMASI ............................................................ 214

xii
GİRİŞ

KONU, YÖNTEM ve KAYNAKLAR


I. KONU VE YÖNTEM

Hicrî ikinci asrın ilk yarısında başlayan ve devam eden süreçte de sistematik bir
yapıya bürünen cerh-ta‘dîl ve ilelü’l-hadîs çalışmaları, eser olarak ilk ürünlerini bu asrın
son çeyreğinde vermiştir. Şu‘be b. el-Haccâc (ö. 160/776) ve Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778)
gibi münekkitler tarafından ilk defa ciddi bir şekilde yürütülen ricâlü’l-hadîs çalışmaları,
bu neslin talebeleri olan Yahya b. Saîd el-Kattân (ö. 198/813) ve Abdurrahman b. Mehdî
(ö. 198/813-14) döneminde daha geniş bir boyuta ulaşmış; günümüze ulaşan ilk ricâl ve
ilel eserleri, bu münekkitlerin talebeleri tarafından kaleme alınmıştır. Yahya b. Maîn (ö.
233/848), Ali b. el-Medînî (ö. 234/848-49) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) gibi isimler,
hem bu münekkitlere talebelik yapmış hem de ricâl ve ilelü’l-hadîs sahasında telif edilen
ilk eserlere öncülük etmişlerdir. Bu münekkitler yetiştirdikleri talebeler ve yazdıkları
eserlerle hicrî üçüncü asır hadis çalışmalarına büyük katkı sunmuşlardır. Özellikle Ali b.
el-Medînî’nin tasnif ettiği eserler ile Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel’in râvî
değerlendirmelerinin toplandığı metinler, kendilerinden sonra yazılan birçok çalışmanın
hem iç tanzimini hem de muhtevasını belirledikleri için üzerinde durulmayı hak
etmektedir. Nitekim bu metinler, ricâlü’l-hadîs alanında temel kaynak kabul edilen İbn
Ebî Hâtim’in (ö. 327/938) el-Cerh ve’t-ta‘dîl’inin yazılı kaynakları arasındadır. Yani
bugün hem hadis hem de diğer İslâmî ilimler alanında çalışma yapan bir araştırmacının
kullanım kolaylığı ve ihtiva ettiği râvî sayısı sebebiyle tercih ettiği el-Cerh ve’t-ta‘dîl'in
en temel yazılı kaynakları, üçüncü asır münekkitlerinin eserleridir. Nitekim hicrî ilk üç
asırda yaşamış münekkitlerin herhangi bir râvî hakkındaki değerlendirmelerini bir arada
görme imkânı sağlayan el-Cerh ve’t-ta‘dîl’in büyük oranda (Ebû Hâtim (ö. 277/890) ve
Ebû Zür‘a’nın (ö. 264/878) değerlendirmelerinden sonra) yazılı kaynaklardan istifadeyle
oluşturulduğu söylenebilir. Bu yazılı kaynakların çoğu da, İbn Ebî Hâtim’in üçüncü asır
münekkitlerinin talebeleriyle yazışması sonucu elde ettiği metinlerdir. Ancak İbn Ebî
Hâtim’in de söz konusu eserini Buhârî’nin (ö. 256/870) et-Târîhu’l-kebîr’ini esas alarak
oluşturduğu ifade edilmiştir. Bu noktada Buhârî’nin kitabını telif ederken hem muhteva
hem de biyografilerin tanzimi açısından hangi eserleri model aldığı sorusu gündeme
gelmektedir. Dolayısıyla hem üçüncü asır ve sonrasında tasnif edilen hacimli eserlerin
oluşum sürecini ve kaynaklarını (mevârid) tanımak hem de literatür hakkında nitelikli
değerlendirmeler yapabilmek için üçüncü asır münekkitleri tarafından kaleme alınan
metinlerin incelenmesi elzemdir.

2
Bilindiği üzere üçüncü asır münekkitlerinden Yahya b. Maîn ve Ahmed b.
Hanbel’in râvî değerlendirmeleri talebeleri tarafından derlenmiştir. Çoğu suâlât tarzında
olan bu eserlerin sonradan yazılan eserlere katkısı daha ziyade muhteva yani malzeme
açısındandır. Nitekim genellikle herhangi bir tertibe sahip olmayan bu eserlerin sonradan
kaleme alınan metinlerin tanzimini veya tertibini belirleyecek düzeyde olduğunu
söylemek mümkün değildir. Söz gelimi, Ahmed b. Hanbel’in talebesi Ebû Bekîr el-Esrem
(ö. 261/875) tarafından derlenen Suâlâtü Ebî Bekr el-Esrem li-Ahmed veya Yahya b.
Maîn’in talebesi İbn Muhriz’in (ö. 236/850) hocalarının râvî değerlendirmelerini bir
araya getirdiği Ma‘rifetü’r-ricâl’’i sonradan yazılan biyografik metinlerin iç tanzimi ve
tertibi üzerinde etkili olacak düzeyde sistematik değildir.
Yukarıda zikredilen münekkitler arasında bizzat kitap telif eden –ricâle ve ilelü’l-
hadîse dair- sadece Ali b. el-Medînî’dir. Derlemeci ve tasnifçi kimliğiyle öne çıkan
İbnü’l-Medînî, bu açıdan akranlarından ayrılmaktadır. Muhtemelen bu sebepten İmâm
Nevevî (ö. 676/1277), İbnü’l-Medînî’nin eserlerini öncü metinler arasında zikretmiş ve
kendisinden sonra bu alanda yapılan çalışmaların onunla mukayese edecek düzeyde
olmadığını belirtmiştir. Hatîb el-Bağdâdî de (ö. 463/1071) İbnü’l-Medînî’nin eserlerini
üzerine çalışılması gereken metinler olarak belirlemiştir. Dolayısıyla Ali b. el-Medînî’nin
eserlerinin sonraki dönem yazılan kitaplar üzerindeki etkisi araştırılmaya muhtaçtır.
Özellikle ricâl ve ilel metinlerinin iç tanzimi ve tertibi üzerinde ne ölçüde etkili olduğu
cevaplanmalıdır.
Bu noktadan hareketle üçüncü asrın en önemli münekkitlerinden biri kabul edilen
Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşan İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh adlı
eseri merkeze alınarak bazı tespitlerde bulunulması hedeflenmiştir. Ricâl ve ilel
çalışmalarının erken safhasında tasnif ettiği iki yüz eser ile hadis çalışmalarının odağında
yer alan Ali b. el-Medînî’nin kitapları, üçüncü asırdaki ricâl ve ilelü’l-hadîs eserlerindeki
tasnif metodunun tespit edilmesi için önemli kaynaklar arasındadır. Ancak İbnü’l-
Medînî’nin çalışmalarının birçoğu henüz beşinci asır gibi erken bir dönemde kaybolmuş,
eserlerinin çok az bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Bu eserler arasında çalışma konusu
olarak belirlediğimiz İlelü’l-hadîs, birçok modern çalışmada en erken tarihli ilel metinleri
arasında zikredilmiş olsa da, muhtevasında ricâle ve rivayet tarihine dair birçok kaydın
yer aldığı görülmüştür. Bu durum, sadece kitaptaki illetli hadisler üzerine yoğunlaşmak
yerine, daha geniş bir şekilde bu metni incelemeyi gerekli kılmıştır. Böylece üçüncü
asırdan günümüze ulaşan bu kitaptan yola çıkarak, hem metnin yoğunlaştığı noktalar

3
tespit edilecek hem de literatürün giriş safhasında tasnif edilen bir eser incelenmiş
olacaktır. Sonuç olarak özelde üçüncü asra, genelde ilk üç asra dair bazı değerlendirmeler
yapılacaktır.
Tezin birinci bölümünde, müellifin biyografisi merkeze alınmıştır. Özellikle hoca
ve talebeleri bölümünde bağlı olduğu ilmî gelenek ve ricâl çalışmalarındaki konumu
tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından Ali b. el-Medînî’nin eserlerine dikkat çekilmiş, bu
bölümün son başlığı altında da kendisine yöneltilen tenkitler incelenmiştir. Özellikle
halku’l-Kur’ân tartışmaları ve mihne dönemindeki duruşu analiz edilmiş, bu hadisenin
ilmî kişiliğine ve eserlerine yansıması takip edilmeye çalışılmıştır. Mihnenin Ali b. el-
Medînî’nin ilmî otoritesine etkisi bağlamında bazı tespitler ve teklifler yapılmıştır.
İkinci bölümde, ilk olarak İlelü’l-hadîs’in günümüze ulaşan tek yazma nüshasının
fizikî özellikleri tanıtılmıştır. Daha sonra eserin tespit edilen beş ayrı neşri incelenmiş ve
bu neşirlerle ilgili mülahazalar aktarılmıştır. Ardından kitap mahiyeti açısından
incelenmiştir. Nitekim kitabın karmaşık yapısı ve düzensiz tertibi bu noktada bazı
soruların cevaplandırılmasını gerektirmiştir. Kitapta yer alan bilgilerin kim tarafından
kaleme alındığı, Ali b. el-Medînî’nin katkısının ne oranda olduğu, kitabın râvîsi
tarafından eklenen maddelerin olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Yine bu
bölümde İlelü’l-hadîs’in tasnif yöntemi takip edilmeye çalışılmış ve kitapta yer alan bir
kısım pasajlardan hareketle bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu bölümün
yoğunlaştığı bir diğer nokta ise, İlelü’l-hadîs’in kendisinden sonra yazılan eserlere ve
literatüre katkısıdır. İlgili başlık altında hicrî dördüncü asırdan itibaren İlelü’l-hadîs’ten
alıntı yapanlara işaret edilmiş ve süreç örnek metinler üzerinden sekizinci asra kadar takip
edilmiştir.
Üçüncü bölümde, İlelü’l-hadîs muhteva açısından incelenmiştir. Öncelikle eserde
yer alan ricâl ve cerh-ta‘dîl bilgileri üzerine yoğunlaşılmış, daha sonra da bu eserde yer
alan örnek râvî biyografileri/tercemeleri iç tanzimleri açısından incelenmiştir. Bu
tercemelerin yoğunlaştıkları noktalar daha sonra tasnif edilen eserlerle karşılaştırılmıştır.
Ardından rivayet tarihi açısından önemli bir veri kabul edilen ve ilk üç asrı tasvir eden
birçok çalışmada aktarılan medâr râvîler listesi, hadis rivayet tarihiyle bağlantılı olarak
detaylandırılmıştır. İslâm dünyasının farklı beldelerinde (emsâr) gelişen ilmî sistemlere
(mezheb) işaret eden açıklamaları da bu bölümde müstakil bir başlık altında incelenmiştir.
İlgili başlık altında Medine, Mekke ve Kûfe’de müftî vasfıyla öne çıkan sahâbîlerin
etrafında oluşan mezheb ve anlayış, temsilcileri vasıtasıyla üçüncü asrın başına kadar

4
takip edilmiştir. Bu bölümde incelenen bir diğer mesele, hicrî ilk iki asırdaki rivayet
problemlerinin İlel üzerinden takip edilmesidir. Özellikle kitapta yoğun olarak işlenen
râvîlerin semâ bilgisi ve irsâlleri ilgili başlığın hareket noktası olmuştur. Eserde dikkatle
kaydedilen bu bilgilerin râvî ve rivayet değerlendirmelerinde nasıl bir fonksiyona sahip
olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu bölümün son başlığını Ali b. el-Medînî’nin
uzmanı olduğu ilelü’l-hadîs meselesi oluşturmaktadır. Öncelikle İlelü’l-hadîs’ten ve
müellifin eserlerinden yapılan alıntılar dikkate alınarak tasnif metodu tespit edilmeye
çalışılmıştır. İkinci aşamada müellifin ta‘lîl yöntemi kendisinden aktarılan
değerlendirmelerden ve illetli kabul ettiği rivayetlerden yola çıkarak tespit edilmeye
çalışılmıştır. Son olarak da, illetin tespit edilmesinde temel hareket noktası kabul edilen
“muhalefet” konusu örnek olması açısından incelenmiştir.
Herhangi bir eseri merkeze alarak yapılan çalışmaların nihaî hedefi, eseri
yeterince tanıma ve tanıtmanın yanında yazıldığı dönemi dikkate alarak hadis tarihine
veya literatürüne dair bazı değerlendirmelerde bulunmaktır. Bu bağlamda öncelikle eserin
kaleme alındığı literatür takip edilmeli, söz konusu kitabın yazıldığı döneme ve sonrasına
etkisi ve katkısı tespit edilmelidir. İkinci aşamada, ilgili eserin tasnif edildiği dönem ve
bağlam dikkate alınarak açıklanması ve anlaşılması gelir. Çalışmanın bazı bölümlerinde
kendisinden sonra yazılan eserlerle karşılaştırılması amaçlandığından metne
yoğunlaşılmıştır. Söz gelimi ricâl ve cerh-ta‘dîl bilgilerinin incelendiği başlık altında
tercemelerin tasnifi ve iç tanzimi üzerinde durulmuştur. Emsârda gelişen ilmî gelenek
sisteminin incelendiği bölümlerde ise metinden ziyade yazıldığı bağlam özelinde
incelenmesi hedeflenmiştir. Bu çalışmada genel olarak söz konusu iki metot takip
edilmiştir. Son olarak eserde geçen şahıs (vefat tarihleri dâhil) ve kitap isimlerinin
yazımında genellikle Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde yer alan ilgili
maddeler esas alınmıştır. Ancak bazı isimlerin ve kitapların yazılışında bu genel kriterin
dışına çıkılmıştır. Örneğin ansiklopedi maddesinde “Ali b. Medînî” şeklindeyken bu
çalışmada “Ali b. el-Medînî” şeklinde elif lam takısı kullanılmıştır. Metinde geçen şahıs
isimleri tam olarak yazılacaksa (künye, nisbe, kabile) DİA maddesi esas alınmış, diğer
yerlerde “ibn” ifadesi kendisinden sonra gelen isim üzerinde amel ettirilmiştir. “İbn Ebî
Hâtim” veya “Atâ b. Ebî Rebâh” gibi.

5
II. KAYNAKLAR

Ali b. el-Medînî’nin biyografisinin ele alındığı birinci bölümde genel nitelikli ricâl
eserlerinin birçoğu kaynak olarak kullanılmıştır. Buhârî’nin et-Târîhu’l-kebîr’inden
günümüze kadar yazılmış birçok tabakât-terâcim kitabı bu gözle taranmıştır. Bu eserler
arasında İbn Ebî Hâtim’in Takdime’sini özellikle zikretmek gerekir. Hicrî ilk üç asırdaki
cerh-ta‘dîl faaliyetlerini tasvir etme noktasındaki başarısı sebebiyle bu eserden yoğun bir
şekilde istifade edilmiştir. İbn Ebî Hâtim’in bu eseri, hoca-talebe ilişkilerini takip etmek
isteyenler için başucu kaynağı niteliğindedir. İbn Hibbân’ın (ö. 354/965) Kitâbü’l-
Mecrûhin’e ve İbn Adî’nin de (ö. 365/976) el-Kâmil fî duafâi’r-ricâl’e yazdığı
mukaddime, cerh-ta‘dîlin gelişimi ve Ali b. el-Medînî’nin bağlı olduğu geleneği tespit
noktasında önemli işlev görmüştür. Bunun dışında Halil İbrahim Turhan’ın Ricâl
Tenkidinin Doğuşu ve Gelişimi - Hicrî İlk İki Asır- da1 yoğun olarak kullanılmıştır.
Özellikle ikinci asır münekkitlerinin ricâle dair görüşlerinin aktarımında Ali b. el-Medînî
ve diğer münekkitlerin konumunu tespit eden bu çalışma yol gösterici niteliğindedir.
Ayrıca Mustafa Macit Karagözoğlu’nun Zayıf Râvîler Duafâ Literatürü ve Zayıf
Rivayetler,2 kitabı ile “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta’dîl İlmindeki Yeri ve
Önemi”3 adlı makalesi bu noktada zikredilmelidir. Zayıf Râvîler, hicrî üçüncü asır ve
sonrasında tasnif edilen duafâ türü eserlerde İbnü’l-Medînî’ye yapılan atıflara işaret
etmesi açısından önemlidir. İbn Ebî Hayseme’nin et-Târîhu’l-kebîr’inin merkeze alındığı
makale ise, İbnü’l-Medînî’nin kendisinden sonra yazılan eserlere katkısını ortaya
koyması yanında, eser incelemelerinde takip edilecek metot noktasında da önemli katkı
sağlamıştır. Yine bu bölümde -ileride işaret edilecek- modern dönemde yazılmış birçok
kaynaktan da istifade edilmiştir.
İlelü’l-hadîs’in yazma nüshasının ve neşirlerinin tanıtıldığı ikinci bölümde,
özellikle kitabı neşredenlerin mukaddimelerinden istifade edilmiştir. Mâzin es-
Sirsâvî’nin çalışması, bu neşirler içerisinde en kullanışlı olanıdır. Neşirleri bölümünde
detaylı bilgiler verilecek olsa da, bu bölümde çalışmanın birkaç yönüne işaret etmek
faydalı olacaktır. Yüksek lisans konusu olarak İlelü’l-hadîs’in tahkikini çalışan Sirsâvî,

1
Turhan, Halil İbrahim, Ricâl Tenkidinin Doğuşu ve Gelişimi - Hicrî İlk İki Asır-, İFAV Yayınları,
İstanbul 2015.
2
Karagözoğlu, Mustafa Macit, Zayıf Râvîler Duafâ Literatürü ve Zayıf Rivayetler, İFAV Yayınları,
İstanbul 2014.
3
Karagözoğlu, “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta’dîl İlmindeki Yeri ve Önemi”, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017, sayı: 52, s. 1-26.

6
detaylı bir tahkik hazırlamış olmasına rağmen dirâse kısmında tasvirî bir metot takip
etmiştir. En başta kitabın sahip olduğu bu karmaşık yapı ve düzensiz tertip, yazar
tarafından neredeyse hiç konu edilmemiştir. Yine dirâse kısmında İlelü’l-hadîs’te yer alan
bilgiler belli başlıklar altında toplanmış olsa da, ne metne yoğunlaşılmış ne de yazıldığı
bağlam dikkate alınarak metin anlaşılmaya çalışılmıştır. Ancak zengin dipnotları ve
dikkatli tahkiki, okuyucu için kolaylık sağlamaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın metnin
anlaşılmasından ziyade tahkiki noktasında daha verimli olduğu söylenebilir. İlelü’l-
hadîs’in mahiyeti hakkında okuyucuya belli bir perspektif sunmayı hedefleyen ikinci
bölümde, Mustafa Tatlı’nın Ricâl Bilgisinin Tespiti- Suâlât Literatürü-4 adlı eseri önemli
işlev görmüştür. Her ne kadar Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i Tatlı’nın incelediği
suâlât türü eserlerden farklı olsa da dönemin önemli bir telif türü olan suâlât metinleri,
İlelü’l-hadîs’te yer alan bir kısım pasajların anlaşılmasına katkı sağlamıştır.
İlelü’l-hadîs’in muhteva açısından incelendiği üçüncü bölümde, ilk üç asra
yoğunlaşan ve dönem hakkında bilgi veren birçok çalışma kaynak olarak kullanılmıştır.
Bu bölümde kullanılan kaynakları birkaç gruba ayırmak mümkündür. Nitekim muhteva
analizi oldukça geniş bir yelpazede olup birçok konuyu kapsamaktadır. Medâr ve
musannif râvîlerin incelendiği bölümde, başta Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i olmak
üzere, Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel’in talebeleri tarafından derlenen suâlât türü
eserler, İbn Ebî Hâtim’in Takdime’si ve el-Cerh’i ve İbn Receb’in (ö. 795/1393) Şerhu
İleli’t-Tirmizî’si temel kaynaklar arasında yer alır.
Emsârda ortaya çıkan ve gelişen farklı ilmî gelenek sistemlerinin incelendiği
başlık altında, İbn Sa‘d’ın (ö. 230/845) et-Tabakât’ı, Fesevî’nin (ö. 277/890) el-Ma‘rife
ve’t-târîh’i, Ebû Zür‘a ed-Dımaşkî’nin (ö. 281/894) et-Târîh’i yoğun olarak
kullanılmıştır. Halit Özkan’ın, “Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi
Oluşumunda Sünnet ve Hadisin Yeri” başlıklı doktora çalışması da özellikle burada
zikredilmelidir.5 Özkan, amel konusunu merkeze almış olsa da, bu şehirlerdeki ilmî
geleneğin ve tedrisatın hangi isimler etrafında yoğunlaştığına dair de bilgi vermektedir.
Ali b. el-Medînî, emsârdaki ilmî gelişimi muhaddis kimliğiyle bilinen isimler üzerine inşa
etmişken, Özkan bu şehirlerdeki farklı tipolojileri de incelemiştir.

4
Tatlı, Mustafa, Ricâl Bilgisinin Tespiti- Suâlât Literatürü-, Beka Yayıncılık, İstanbul 2016.
5
Özkan, Halit, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi Oluşumunda Sünnet ve Hadisin Yeri
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2006.

7
Hicrî ilk iki asırdaki rivayet problemlerinin İlelü’l-hadîs’e yansımaları
bölümünde, yukarıda zikredilen birçok eserle birlikte, dönemin önemli rivayet meselesini
merkeze alan İbn Ebî Hâtim’in el-Merâsîl’ine müracaat edilmiştir.
İlletli hadislerin işlendiği son başlıkta, İbn Ebî Hâtim’in İlelü’l-hadîs’i
Dârekutnî’nin (ö. 385/995) el-İlelü’l-vâride’si, Mizzî’nin (ö. 742/1341) Tuhfetü’l-eşrâf’ı,
İbn Kesîr’in (ö. 774/1373) Müsnedü’l-Fârûk’u, İbn Receb’in (ö. 795/1393) Şerhu İleli’t-
Tirmizî’si ve İbn Hacer’in (ö. 852/1449) Fethü’l-bârî’sindeki bazı bölümleri –özellikle
rivayetlerin tariklerinin topladığı kısımlar-, kaynak olarak yoğun atıf alan kitaplardır.
Yine bu bölümde Hamza Abdullah Melîbârî’nin Nazarât cedîde fi ulûmi’l-hadis adlı
çalışması da istifade edilen eserler arasında zikredilmelidir.
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’ini –tahkikler dışında- merkeze alan herhangi
bir çalışma tespit edilememiştir. Ancak biyografisi ve tenkitçiliğiyle ilgili ülkemizde ve
İslâm dünyasında birkaç çalışma yapılmıştır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla ülkemizde
yapılan ilk çalışma, Hasan Soyupek’in Ali b. el-Medînî’nin Hayatı ve Hadis İlmindeki
Yeri6 başlıklı yüksek lisans tezidir. İki bölüm halinde hazırlanan bu tezin birinci
bölümünde Ali b. el-Medînî’nin biyografisi (s. 1-77), İkinci bölümde de hadis ilmindeki
(s. 78-105) yeri konu edilmiştir. İlelü’l-hadîs’e sadece eserleri bölümünde atıf yapılmıştır.
Bu bölümde kitap hakkında verilen bilgiler de DİA “Ali b. Medînî” maddesinden ve eseri
neşreden Kal‘acî’nin notlarından ibarettir.
İslâm dünyasında yapılan çalışmalar arasında en nitelikli olanlardan biri,
İkrâmullah İmdâdülhak tarafından yüksek lisans tezi olarak hazırlanan el-İmâm Ali b. el-
Medînî ve menhecühû fî nakdi’r-ricâl7 adlı çalışmadır. İki bölüm halinde hazırlanan bu
çalışmanın birinci kısmında müellifin biyografisi ele alınmıştır. Eserleri kısmında İlelü’l-
hadîs’e bir sayfa ayrılmış, kitap hakkında detaylı bilgi verilmemiştir. İlelü’l-hadîs’te yer
alan bir kısım pasajlar (örnek için bkz. emsârdaki ilmî telakkiler, s.430-37, medâr râvîler,
s. 361-63) çalışmada tasvirî olarak incelenmiştir. İkinci bölümde Ali b. el-Medînî’nin
cerh-ta‘dîl metodu üzerine yoğunlaşılmıştır. Ancak oldukça detaylı olan bölümde cerh-
ta‘dîl yönteminden ziyade genel olarak Ali b. el-Medînî’nin ricâl bilgisi anlatılmıştır.
Örneğin sayfa 276’da başlayan “Cerh-ta‘dîl metodu” bölümünde, müellifin yöntemi
kabul edilen muâraza sistemine 481. sayfada yer verilmiştir. İkrâmullah İmdâdülhak’ın

6
Soyupek, Hasan, Ali b. el-Medînî’nin Hayatı ve Hadis İlmindeki Yeri, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi) Kayseri: EÜSBE, 1994.
7
İkrâmullah, İmdâdülhak, el-İmâm Ali b. el-Medînî ve menhecühû fî nakdi’r-ricâl, Dâru’l-Beşâiri’l-
İslâmiyye, Beyrut 1413/1992.

8
çalışması, Ali b. el-Medînî ve cerh-ta‘dîl metodu hakkında genel olarak tasvirî metot takip
etse de, müellifle ilgili yapılacak çalışmalarda kaynak olarak kullanılacak eserler
arasındadır.
Ali b. el-Medînî hakkında yapılan bir diğer çalışma, İbrâhim Muhammed Ali
tarafından kaleme alınan el-İmâmu’l-hâfız Alî b. el-Medînî şeyhü’l-Buhârî ve âlimi’l-
hadîsi fî zemânihî’dir.8 Müellif kitabın başında bu eseri araştırma-vaaz (bahs-vaaz)
üslubu şeklinde yazacağını söylemiştir. İki bölüm şeklinde hazırlanan bu eserin birinci
kısmında (s. 21-173), Ali b. el-Medînî’nin biyografisi ele alınmıştır. Eserleri başlığı
altında İlelü’l-hadîs’te yer alan bilgilere (s. 113-19) tasvirî olarak işaret edilmiş, ancak
kitapla ilgili değerlendirmeler, Hemmâm Abdurrahim Saîd’in el-İlel fi’l-hadîs adlı
çalışmasından iktibas edilmiştir.9
Ali b. el-Medînî’nin ta‘lîl metodunu merkeze alarak yapılan ilk doktora çalışması,
Nidâl İbrâhim Zi’b Selcî’nin Menhecü’l-imâm Ali b. el-Medînî fi ‘İlâli’l-hadîs adlı
eseridir.10 Münekkidin ta‘lil yöntemini tespit etmeyi hedefleyen bu çalışma, dört
bölümden oluşmaktadır. Konusu gereği İlelü’l-hadîs’ten birçok nakilde bulunmuş olsa
da, kitapla ilgili verdiği bilgiler (s. 89-95) sınırlıdır. Eserleri başlığı altında bu kitabı
inceleyen Selcî, kitabın ismiyle ilgili bir takım değerlendirmelerde bulunmuş ve bu
eserden alıntı yapan isimlere yer vermiştir11. Ali b. el-Medînî’nin illet metodunun
incelediği ikinci bölüm, okuyucuya belli bir perspektif sunması açısından başarılıdır. Bu
kitapta illetli hadisler “ittisal-inkıta”, “teferrüd”, “muhalefet” başlıkları altında
incelenmiştir. Çalışmamızın muhteva analizi bölümünde bu eserden istifade edilmiştir.
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i üzerine yapılan çalışmalardan biri de Kerîme
Aşîrî’nin et-Ta‘lîl bi’l-inkıta‘ inde’l-İmâm Ali b. el-Medînî min hilâli kitâbihî İleli’l-hadîs
ve ma‘rifeti’r-ricâl ve’t-târîh adlı yüksek lisans çalışmasıdır.12 İlelü’l-hadîs’te inkıta
sebebiyle illetli kabul edilen rivayetleri inceleyeceğini belirten yazar, çalışmasını büyük
ölçüde kendisinden önce hazırlanan eserler üzerine bina etmiştir. Kitabın giriş kısmında
bu alanda yapılan çalışmalara işaret eden yazar, çalışmasında yoğun olarak istifade ettiği

8
İbrâhim Muhammed Ali, el-İmamu’l-hâfız Alî b. el-Medînî şeyhü’l-Buhârî ve âlimi’l-hadîsi fî zemânihî,
Dâru’l-Kalem, Dımaşk 1415/1994.
9
İbrâhim Muhammed Ali, el-İmamu’l-hâfız Alî b. el-Medînî, s. 119.
10
Nidâl İbrâhim Zi’b Selcî, Menhecü’l-imâm Ali b. el-Medînî fi ‘ilâli’l-hadîs, Dâru’l-Muktebes, Dımaşk-
Beyrut 1438-2017. Müellif çalışmasını 2011 yılında tamamlamıştır.
11
Nidâl Selcî, Menhec, s. 89-95.
12
Aşîrî, Kerime, et-Ta‘lîl bi’l-inkıta‘ inde’l-İmâm Ali b. el-Medînî min hilâli kitâbihî İleli’l-hadîs ve
ma‘rifeti’r-ricâl ve’t-târîh (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Câmiatü’ş-Şehîd Hamma Lehdar el-
Vâdî, Cezayir 2017-2018.

9
eserleri de belirtmiştir. Söz konusu çalışma Nidâl Selcî ve Mâzin es-Sirsâvî’nin
eserlerinin özeti mahiyetindedir. Örneğin, İlelü’l-hadîs’in fiziki özelliklerinin işlendiği
pasajlar (s. 22-32) bu gözle incelendiğinde, ilgili bölümün Sirsâvî’nin tahkik çalışmasının
özeti mahiyetinde olduğu rahatlıkla fark edilecektir.
Ali b. el-Medînî’nin ricâl tenkitçiliğini merkeze alan bir diğer çalışma Halil
İbrahim Turhan’ın Hicrî III. Asırda Rical Tenkidi Ali b. el-Medînî Örneği adlı eseridir.13
Turhan’ın doktora çalışmasında konu edindiği hadis tenkitçiliğinin ( Ricâl Tenkidinin
Doğuşu ve Gelişimi - Hicrî İlk İki Asır) devamı niteliğinde olan bu eserde, İbnü’l-
Medînî’nin tenkitçi yönü konu edilmiştir. Üç bölüm halinde hazırlanan bu çalışmanın ilk
kısmında münekkidin biyografisi ve ricâl tenkitçiliği merkeze alınmıştır. İkinci bölümde
ricâl değerlendirmelerinin aktarımında öne çıkan talebeleri, birinci, ikinci ve üçüncü
derecede görev alanlar şeklinde bir tasnife tabi tutulmuştur. Üçüncü bölümde de İbnü’l-
Medînî’nin ricâl tenkit terminolojisine katkısı ele alınmıştır. Çalışma konumuz olan
İlelü’l-hadîs’te incelenen illetli hadisler, rivayet tarihine dair açıklamalar, emsârda
gelişen ilmî gelenek sistemine dair notlar vb. konular pek tabii olarak bu çalışmada konu
edilmemiştir. İbnü’l-Medînî’nin ricâl tenkitçiliğini konu edinen bu çalışma, ricâl
tarihindeki yerini tespit noktasında oldukça başarılıdır.
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs adlı eserinin incelendiği bu tezde, yapılan diğer
çalışmalardan farklı olarak, metin merkezli bir araştırma yapılması hedeflenmiştir. Yani
İbnü’l-Medînî’nin cerh-ta‘dîl veya ta‘lîl metodunu ele almaktan ziyade, eserde yer alan
bilgilerden hareketle temel konular belirlenmiş ve bunlar üzerine yoğunlaşılmıştır. Bunun
dışında ricâl ve ilel çalışmalarının giriş safhasında telif edilmiş söz konusu metnin nasıl
bir görünüm arz ettiği ve kendisinden sonra yazılan eserlere katkısı/etkisi tespit edilmeye
çalışılmıştır. Öte yandan İlelü’l-hadîs’in yazıldığı bağlamda ne anlam ifade ettiği ve kendi
dönemi hakkında rivayet ve ricâl çalışmalarına ne gibi katkılar sunduğu netleştirilmeye
çalışılmıştır. Kısacası bu çalışmada, metinden hareketle literatüre, hadis rivayet tarihine
ve ilelü’l-hadîse dair değerlendirmeler yapılmıştır.

13
Turhan, Hicrî III. Asırda Rical Tenkidi Ali b. el-Medînî Örneği, STS Yayınları, Rize 2019.

10
BİRİNCİ BÖLÜM

ALİ B. EL-MEDÎNÎ VE HADİS İLMİNDEKİ YERİ

11
Rivayet ve ricâlü’l-hadîs alanında temel kaynak kabul edilen eserlerin birçoğu,
hicrî üçüncü ve dördüncü asırda tasnif edilmiştir. Her iki sahada tasnif edilen eserlerin
inşasında üçüncü asrın ilk yarısında vefat etmiş muhaddislerin büyük katkısı vardır. Hicrî
üçüncü asırdaki bu ilmî gelişime yazdığı eserler ve yetiştirdiği talebelerle katkı sağlamış
en önemli muhaddislerden biri Ali b. el-Medînî’dir (161/777- 234/848-49). Bu bölümde
öncü metinler arasında kabul edilen eserleri ve ilmî irtibatları itibariyle hadis ilimleri
açısından önemli bir yere sahip olan Ali b. el-Medînî’nin biyografisi ele alınacaktır.
Ancak biyografi yazımının temel unsuru haline gelen sosyal, ilmî ve siyasî arka plan
bilgisine burada yer verilmeyecektir. Nitekim hoca-talebe ağına dikkat çekildiği bölümde
ilmî arka plana, mihne hadisesinin ele alındığı kısımda da kısmen siyasî ortama işaret
edilecektir.

I. ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN BİYOGRAFİSİ

Hicrî üçüncü asrın önemli simalarından, İbnü’l-Medînî nisbesiyle meşhur olan Ali
b. el-Medînî’nin tam adı: “Ebü’l-Hasan Ali b. Abdullah b. Ca‘fer b. Necîh es-Sa‘dî’dir.”14
Ali b. el-Medînî’nin biyografisi hakkında derli-toplu denilebilecek ilk kayıt15 İbn Hibbân
tarafından şöyle tutulmuştur:

Ali b. Abdullah b. Ca‘fer b. Necîh es-Sa‘dî: İbnü’l-Medînî16 diye bilinir. Aslen


Medinelidir.17 Basra’da doğmuştur. Künyesi Ebü’l-Hasan’dır.18 Hammâd b. Zeyd’den

14
Buhârî, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî (ö. 256/870), et-Târîhu’l-
kebîr, thk. Haşîm en-Nedvî ve dğr. , Dâiretü’l-Meârifi’l-Osmâniyye, VI, 284.
15
Daha öncesinde Buhârî ve Fesevî de Ali b. el-Medînî hakkında bilgi vermiştir. Buhârî, et-Târîhu’l-
kebîr, VI, 284; Ebû Yûsuf Ya‘kûb b. Süfyân b. Cüvvân (Cüvân) el-Fesevî (ö. 277/890), el-Ma‘rife ve’t-
târîh, thk. Ekrem Ziyâ el-Umerî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1401/1981, I, 210.
16
“Medînî” nisbesi başta Medine olmak üzere, Bağdat, İsfahân, Neysâbûr, Buhara, Semerkand, Nesef ve
birçok şehir (medine) için kullanılan bir nisbedir. Bkz. Ebû Sa‘d Abdülkerîm b. Muhammed b. Mansûr
es-Sem‘ânî (ö. 562/1166), el-Ensâb, thk. Abdurrahman el-Muallimî ve dğr. , Dâiretü’l-Meârifi’l-
Osmâniyye, Haydarabad, 1397/1977, XII, 152. Ebü’l-Velîd el-Bâcî’den (ö. 474/1081) bu konuda şöyle
bir bilgi aktarılır: Aslen Medine’nin yerlisi olup Medine’de vefat edenler “el-Medenî” nisbesiyle,
Medineli olup Medine dışında vefat edenler ise “el-Medînî” nisbesiyle anılır. Bu konudaki tartışmalara
dair bkz. Nidâl İbrâhîm Zi’b Selcî, Menhecü’l-İmâm Ali b. el-Medînî fî i’lâli’l-hadîs, Dâru’l-Muktebes,
1438/2017, s. 34-40.
17
Medine’den Basra’ya göç eden kişi büyük bir ihtimalle babası Abdullah b. Ca‘fer’dir ( ö. 178/794). İbn
Adî, Ebû Ahmed Abdullâh b. Adî b. Abdullâh el-Cürcânî (ö. 365/976), el-Kâmil fî duʿafâʾi’r-ricâl, thk.
Mâzin es-Sirsâvî, Mektebetü’r-Rüşd, Beyrut, VI, 546; İkrâmullah, İmdâdülhak, el-İmâm Ali b. el-
Medînî ve menhecuhû fi nakdi’r-ricâl, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1413/1992, s. 4.
18
Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî (ö. 261/875), el-Künâ ve’l-esmâʾ,
thk. Abdurrahîm Muhammed Ahmed el-Kaşgarî, el-Câmiatü’l-İslâmiyye ed-dirâsâtü’l-ulyâ, Medine
1984/1404, I, 228.

12
(ö. 179/795) hadis rivayet etmiştir. Ebû Halîfe (ö. 305/917) ve diğer hocalarımız bize
ondan rivayette bulunmuştur. Hicrî 234 yılı Zilka‘de ayının bitimine iki gün kala
pazartesi günü vefat etmiş ve Asker’e (Sâmerrâ)19 defnedilmiştir.20 Hicrî 162 yılının
Rebîü’l-evvel ayında doğmuştur.21 Resûlullah’ın hadislerindeki illetler konusunda en
bilgili kimselerden idi. Hadis talep etmek için rıhle yapmış, çok sayıda hadisi bir araya
getirmiş, bu hadisleri yazmış, tasnif etmiş, ezberlemiş ve müzâkere etmiştir.22

İbnü’l-Medînî hakkında verilen bu bilgiler, ilmî kimliğine işaret etmesi açısından


önemlidir. “İlelü’l-hadîs sahasındaki uzmanlığı”, “rıhleleri”, “derlemeci kimliği”, “tasnif
ettiği eserleri”, “ezber yeteneği” ve “hadis müzâkereleri” bu notlar arasında öne çıkan
hususlardır. Bu biyografide muhtasar olarak işaret edilen hususlar sonraki biyografi
müellifleri tarafından geniş şekilde ele alınmış ve zengin bir muhteva oluşmuştur.23
Nitekim İbn Hibbân’ın tek kelime ile işaret ettiği, “ilel uzmanlığı, rıhleleri, tasnifleri” bu
çalışmadaki her bir başlığı belirleyecek ölçüde geniştir.
Ali b. el-Medînî’nin babası Abdullah b. Ca‘fer (ö. 178/794) meşhur bir
muhaddistir.24 Başta Abdullah b. Dînâr (ö. 127/745) olmak üzere Medineli pek çok
kimseden hadis dinlemiştir.25 Hadis dinlediği hocaları arasında Ebü’z-Zinâd (ö. 131/746),
Zeyd b. Eslem (ö. 136/754), Seleme b. Dînâr (ö. 140/757), Ca‘fer b. Muhammed es-Sâdık
(ö. 148/765), Muhammed b. Aclân (ö. 148/765) ve Sevr b. Zeyd ed-Deylî (ö. 153/770)

19
Sâmerrâ ordugâh şehri olduğundan bu isimle de bilinmektedir. Demirci, Mustafa, “Sâmerrâ”, DİA,
XXXVI, 70.
20
İbn Hibbân, Ali b. el-Medînî’nin ölüm tarihi ve yeriyle ilgili verdiği bilgiyi Buhârî’nin et-Târîh’inden
aktarmıştır. Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VI, 284.
21
Hatîb el-Bağdâdi, Ali b. el-Medînî’nin 161/778 yılında doğduğunu kaydetmiştir. Bkz. Ebû Bekr Ahmed
b. Alî b. Sâbit el-Bağdâdî (ö. 463/1071), Târîhu Medîneti’s-selâm(Bağdâd), thk. Beşşâr Avvâd Marûf,
Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut, 1422/2001, XIII, 422. Nidâl Selcî, bu konuda İbn Hibbân’ın görüşünün
doğru olduğunu, hicrî 161 tarihinin sadece Hatîb el-Bağdâdî’den geldiğini ve daha sonraki müelliflerin
de bu konuda kendisine tabi olduklarını belirtir. Hatîb’in kendisinden bu bilgiyi aktardığı Ebû Gâlib Ali
b. Ahmed b. Nadr’ın (ö. 290/902) birçok vefat tarihinde hata ettiğini, bu yüzden güvenilmez olduğunu
iddia etmiştir. Nidâl Selcî, Menhec, s. 34.
22
İbn Hibbân, Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî (ö. 354/965), es-Sikât, thk.
Muhammed Abdülmuîd Hân, Dâiretü’l-Meârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd 1393/1973, VIII, 469-70.
23
İbn Hibbân’ın kendisinden sonraki biyografi müelliflerinden farklı olarak verdiği bilgi, Ali b. el-
Medînî’nin doğum tarihidir. Birçok ricâl eserinde hicrî 161 olarak verilmiştir. Ancak İbn Zebr er-
Rabaî’nin (ö. 379/989) Târîhu mevlidi’l-‘ulemâ ve vefeyâtihim’de verdiği bilgiye göre Ali b. el-
Medînî’nin doğumu hicrî 162’dir. Bu bilgi, Ali b. el-Medînî’nin yakın talebesi olup kendisinden İlel
adlı eserini rivayet eden İsmail b. İshak ile Ebû Hayseme Züheyr b. Harb’ın oğlu tarafından verilmiştir.
Bu tarihin tercih edilmesi daha uygun görünmektedir. İbn Zebr, a.g.e. , thk. Abdullah b. Ahmed b.
Süleyman el-Hamed, Dâru’l-Âsıme, Riyad, 1410/1990, I, 377. Ayrıntılı bilgi için bkz. Nidâl Selcî,
Menhec, s. 34.
24
Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, XIII, 421; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâ, thk. Şuayb el-Arnaût ve dğr.
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1402/1982, II, 42.
25
Zehebî, Siyer, II, 42.

13
gibi Medineli âlimler vardır.26 Ancak babası münekkitler tarafından sika olarak kabul
edilmemiş27 ve hadisleriyle ihticâc edilmemesi gerektiği ifade edilmiştir. İbn Adî,
sikalardan rivayet ettiği çoğu hadisin mütâbaatının olmadığını,28 zayıf bir râvî olmakla
beraber hadislerinin yazılabileceğini ifade etmiştir.29 Ali b. el-Medînî de hadis konusunda
dikkatli olunması gerektiğini vurgulamak amacıyla bu ilmin din olduğunu ifade etmiş ve
babası bile olsa zayıf olduğuna işaret etmekten geri durmamıştır.30 Dedesi Ca‘fer b.
Necîh’in (ö. ?) Atâ b. Ebî Rebâh (ö. 114/732) ve Abdurrahman b. el-Kâsım’dan (ö.
126/744) rivayeti vardır.31 Ali b. el-Medînî’nin annesine dair kaynaklarda kendi dilinden
şu olay anlatılır:

Yemen seyahatimde yaklaşık üç yıl Basra’dan uzak kaldım. Annem o zaman


hayattaydı. Basra’ya geri döndüğümde bana şöyle demeye başladı; “oğlum filan kişi
senin dostundur, filan kişi ise senin düşmanındır”. Kendisine nerden anladın diye
sorunca, şöyle dedi; “Filan kişiler, -Yahya b. Saîd (ö. 198/813) bunlardandı- gelip
beni teselli ediyorlar ve bana şöyle diyorlardı: “Sabret, eğer geri dönecek olursa Allah
gördüklerinle seni sevindirecektir”. Anladım ki bunlar senin sevenlerin ve
dostlarındır. Filan kişiler de gelip bana şöyle derlerdi: “Dönmesi için mektup yaz ve
onu sıkıştır.32

Ali b. el-Medînî’nin ailesine dair verilen bu bilgiler, kendisinin nasıl bir aile
ortamına sahip olduğuna işaret etmektedir. Babası hadis ilmiyle meşgul olmuş ve
dönemin ünlü hocalarından hadis dinlemiş bir râvîdir.33 Annesi de yukarıdaki nakilden
anlaşıldığı kadarıyla, hadis tahsilinde kendisinin destekçisi olmuştur.

26
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-Askalânî (ö. 852/1449), Tehzîbu’t-
Tehzîb, thk. İbrahim ez-Zeybek ve Âdil Mürşid, Müessesetü’r-Risâle, 1416/1995, II, 31٥; İkrâmullah,
el-İmâm Ali b. el-Medînî, s. 46-47.
27
Buhârî, ed-Duâfau’s-sağîr ve Kitâbü’d-Duafâ ve’l-metrûkîn (Nesâî’nin Duafâ’sı ile beraber), thk.
Mahmûd İbrâhîm Zâyd, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1406/1986, 67; Nesâî, Ebû Abdirrahmân Ahmed b.
Şuayb b. Alî en-Nesâî (ö. 303/915), a.g.e. , 200; İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn mine’l-muhaddisîn,
thk. Hamdî b. Abdülmecîd b. İsmail es-Selefî, Dâru’s-Sumayʻî, Beyrut 1420/2000, I, 507.
28
Kendisi dışında kimsenin sika râvîlerden rivayet etmediği hadîsler için, bkz. İbn Adî, el-Kâmil, I. 552,
554, 556.
29
İbn Adî, el-Kâmil, I. 558. Dârekutnî de çok sayıda münker hadisi olduğunu belirtmiştir. Dârekutnî,
Ebü’l-Hasen Alî b. Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî (ö. 385/995), ed-Duâfa ve’l-Metrûkûn, thk. Muvaffak
b. Abdullah b. Abdülkâdir, Mektebetü’l-Meârif, Riyad 1404/1984, s. 260.
30
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî (ö. 597/1201),
Kitâbü’d-Duafâ ve’l-metrûkîn, thk. Ebü’l-Fidâ Abdullah el-Kâdı, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut
1402/1982, II, 118; Zehebî, Siyer, II, 401.
31
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, II, ٢٠١.
32
Hatîb, Târîh, XIII, 426-27.
33
Babasının hadis ilminde meşhur bir kişi kabul edilmesiyle, zayıf olması arasında bir tenakuz olmadığı
açıktır. Nitekim kendisi ileri yaşlarda ihtilata uğramış ve bu yüzden rivayetlerde hata yapmış bir
insandır. Hadis ilminde meşhur olup da sonraları ihtilata uğramış nice râvîler vardır.

14
Kaynaklarda Ali b. el-Medînî’nin Abdullah, Muhammed ve Ahmed isminde üç
oğlu olduğu aktarılmıştır.34 Abdullah ve Muhammed’in aynı zamanda babalarından
rivayeti de vardır.35 Dârekutnî’nin sika olduğunu belirttiği Muhammed,36 babasının
Kitâbü’l-Müddellisîn adlı eserini rivayet etmiştir.37 Abdullah da babasından rivayette
bulunmuş ve Kitâbü’l-İlel’ini rivayet etmiştir.38

II. İLİM YOLCULUKLARI (RIHLELERİ)

Ali b. el-Medînî yukarıda da zikredildiği gibi hadis ilmiyle iştigal eden ve bu


alanda tanınan bir aileye mensuptur. Bu durum hadisle küçük yaşlardan itibaren
tanışmasını sağlamıştır. Kaç yaşında hadis tahsiline başladığını belirlemek mümkün
olmamakla birlikte erken yaşta hadis yazdığını yine kendisi aktarmaktadır. Hadis
tahsiline başlamadan önce Kur’ân derslerinin ve temel dinî bilgilerin verildiği39 “küttâb”
adı verilen mektebe gittiğini şöyle ifade etmiştir: “Ebû Avâne (ö. 175/792) vefat ettiğinde
ben küttâbtaydım.”40 Ebû Hâtim’in Gâlib el-Cezerî hakkındaki sorusuna:
“Çocukluğumdan beri ondan hiç hadis yazmadım.” diyerek cevap vermiştir.41 Kendisi
küçük yaşlarda hadis meclisine katıldığını ve takyîde (‫ )ﺗﻘﻴﻴﺪ‬dair ilk bilgiyi orada
öğrendiğini ifade etmiştir.42 Ali b. el-Medînî’nin kendisinden rivayette bulunduğu, babası
Abdullah b. Ca‘fer (ö. 178/794), Hammâd b. Zeyd (ö. 179/795) ve Ca‘fer b. Süleyman
ed-Dubaî’nin (ö. 178/794)43 ölüm tarihleri dikkate alındığında, onun genç yaşta hadis
tahsiline başladığını söylemek mümkündür. İsmail b. Ca‘fer hakkında kendisine sorulan
soruya, “Biz hadis talebine başlamadan önce vefat etti. Bu sebeple ondan hadis

34
İbrâhim Muhammed Ali, el-İmamu’l-hâfız Alî b. el-Medînî, s. 26. İbrahim b. Muhammed dört oğlu
olduğunu söylese de bu konuda herhangi bir bilgi vermez.
35
Hâkim, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014),
Marifetü ulûmi’l-hadîs ve kemmiyyeti ecnâsihi, thk. Ahmed b. Fâris es-Sellûm, Mektebetü’l-Meârif,
Riyad 1431/2010, s. 233.
36
Dârekutnî, Suâlâtu Hamza b. Yûsuf es-Sehmî li Dârekutnî ve ğayrihi mine’l-meşayih fi cerhi ve’t-ta‘dîl,
thk: Muvaffak b. Abdullah b. Abdulkâdir, Mektebetü’l-Meârif, Riyad 1404/1984, s. 231.
37
Hatîb, Târîh, XI, 178; İkrâmullah, el-İmâm Ali b. el-Medînî s. 54-56.
38
Ailesine dair geniş bilgiler için bkz. İkrâmullah, el-İmâm Ali b. el-Medînî, s. 44-56.
39
Bozkurt, Nebi “Dârülkurrâ”, DİA, VIII, 543; Jacob M. Landau, “Küttâb”, DİA, XXVII, 3-4.
40
Hatîb, Târîh, XI, 255.
41
İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî (ö. 327/938) el-Cerh ve’t-
ta‘dîl, Dâiretü’l-Meârifi’l-Osmâniyye, VII, 48.
42
Askerî, Ebû Ahmed el-Hasan b. Abdullah el-Askerî, Tashîfâü’l-muhaddisîn, thk. Mahmûd Ahmed
Meyra, el-Matbatü’l-Arabiyyeti’l-Hadîsî, Kahire 1402/1982, I, 13; Nidâl Selcî, Menhec, s. 43-45.
43
Mizzî, Ebü’l-Haccâc Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdirrahmân b. Yûsuf el-Mizzî (ö. 742/1341), Tehzîbü’l-
Kemâl fî esmâ’i’r-ricâl, thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1413/1992, XXI, 6.

15
yazamadık. ”demiştir.44 İsmail b. Ca‘fer’in 180 yılında vefat ettiği bilgisi dikkate
alındığında yirmili yaşlardan sonra hadis ilmiyle daha sistemli olarak ilgilenmeye
başladığı söylenebilir.
Muhaddislerin âdeti olduğu üzere, Ali b. el-Medînî de önce kendi beldesindeki
(Basra) hadis âlimlerinden ders almış, daha sonra diğer İslâm şehirlerindeki
muhaddislerinden hadis dinlemek üzere yolculuklara çıkmıştır. Basra’da hadis dinlediği
hocaları arasında babası Abdullah b. Ca‘fer, Hammâd b. Zeyd, Bişr b. Mufaddal (ö.
187/803), İsmail b. Uleyye (ö. 193/809), Yahya b. Saîd el-Kattân ve Abdurrahman b.
Mehdî gibi hadis âlimleri vardır.45
Basra’ya olan yakınlığı ve ilmî hareketliliği sebebiyle ilk olarak Kûfe’ye rıhle
yapmıştır.46 Ali b. el-Medînî daha sonra da Kûfe’ye birçok kez gitmiştir. Bu
yolculuklardan birini de Ebû Nuaym Fadl b. Dükeyn’den (ö. 219/834) hadis dinlemek
için arkadaşları Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel ile gerçekleştirmiştir.47 Kûfe’ye
yaptığı rıhlelerde Süleyman b. Mihrân el-A‘meş’in (ö. 148/765) hadislerine ayrı bir önem
vermiş ve bunları cem‘ etmiştir.48 Burada Ebû Hanîfe’nin talebelerinden olan Hafs b.
Gıyâs’dan (ö. 194/810) ve Vekî‘ b. el-Cerrâh’tan (ö. 197/812) hadis dinlemiştir.49 Ali b.
el-Medînî’nin Kûfelilerin rivayetlerinin ve isnâdlarının kendilerine dayandığı (medâr)
muhaddisleri belirleyecek kadar rivayetlere ve hoca-talebe ilişkisine hâkim olduğu
görülür.50
İlim için yolculuk yaptığı şehirlerden biri de Bağdat’tır. Ali b. el-Medînî önceleri
hadis dinlemek için gittiği Bağdat’ta daha sonra hadis halkası oluşturmuştur. Muaytî (ö.
222/837), Halef b. Sâlim (ö. 231/846), Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel bu halkada
bulunan önemli hadisçilerdir. Bu hadis meclislerinde ilmî tartışmalar yapılmış, ihtilaf
edildiğinde ise son sözü Ali b. el-Medînî söylemiştir.51 Ali b. el-Medînî daha sonra da
uzun süreler Bağdat’ta ikamet etmiştir. Ebû Ubeyd Kâsım b. Sellâm’ın (ö. 224/838)

44
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz rivayeti), thk. Muhammed Muti‘ Hâfız ve Muhammed
Kâmil el-Kassâr, Mecma‘i’l-Lügati’l-Arabiyye, Dımaşk 1405/1985, II, 184.
45
Mizzî, Tehzîb, XXI, 7.
46
Nidâl Selcî, Menhec, s. 56.
47
Hatîb, el-Câmi‘ li ahlâki’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi, thk. Mahmûd Tahhân, Mektebetü’l-Meârif, Riyad
1403/1983, I, 136.
48
Hatîb, el-Câmi, II, 277. A‘meş aynı zamanda Ali b. el-Medînî’nin medâr olarak verdiği listede de yer
almaktadır. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh, thk. Mâzin b. Muhammed es-
Sirsâvî, Dâru İbni’l-Cevzî, Riyad 1426/2005, s. 89.
49
Hatîb, el-Câmi, II, 188. Vekî‘ b. el-Cerrâh’tan hadis dinlemek için yaptığı bu yolculukta yanında Yahya
b. Maîn de vardır. Muhtemelen Ahmed b. Hanbel’in de içinde olduğu yolculuktur.
50
Ali b. el- Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 88-97.
51
Hatîb, Târîh, XII, 427.

16
İbnü’l-Medînî’nin evinde Garîbü’l-hadîs adlı eserini okuttuğunu ifade etmesi de bu
duruma işaret eder.52
Birçok muhaddis hem hac farizasını yerine getirmek hem de Mekke’deki hadis
âlimlerinden ve diğer bölgelerden gelen muhaddislerden hadis dinleyebilmek için hac
aylarını fırsat biliyor ve bu mevsimde pekçok hadisi dinleyip kayıt altına alıyordu.53 Ali
b. el-Medînî de hadis dinlemek için birkaç kez Mekke’ye seyahat etmiştir. Bu
seyahatlerin birinde Süfyân b. Uyeyne’nin (ö. 198/814) yanında bir süre ikamet etmiştir.54
Mekke’ye hac için gelen Cerîr b. Abdülhamîd (ö. 188/804) ve Velîd b. Müslim (ö.
195/810) Hicaz’da kendilerinden hadis dinlediği kimselerdendir.55
Ali b. el-Medînî’nin uzun süreli yolculuklarından biri de Yemen’e olmuştur.
Henüz hocası Yahya b. Saîd hayattayken yaptığı bu yolculukta üç yıl Yemen’de kalmıştır.
Ma‘mer b. Râşid’in (ö. 153/770) talebesi Abdürrezzâk b. Hemmâm (ö. 211/826) başta
olmak üzere Abdülvehhâb b. Hemmâm, Hişâm b. Yûsuf es-San‘ânî (ö. 197/812)56
Yemen’de hadis dinlediği hocalar arasındandır. Ahmed b. Hanbel’in, Abdürrezzâk b.
Hemmâm’ın yanına 200 yılından önce geldiklerini ifade etmesi-yani âmâ olmadan önce-
Ali b. el-Medînî’nin tek başına yaptığı seyahatin daha önceki bir tarihte olduğunu
göstermektedir.57 Birçok hadis talebesinin uzak beldelerden gelerek kendisinden hadis
öğrendiği Cerîr b. Abdulhamîd’ten58 ve şehrin diğer âlimlerinden hadis dinlemek üzere
erken yaşlarda yolculuk yaptığı şehirlerden biri de Rey’dir. Seleme b. Fadl (ö. 191/807),
Cerîr b. Abdulhamîd59 ve Ebû Abdullah ed-Dabbî’den (ö. 186/802) hadis dinlemiştir.60
Ali b. el-Medînî Irak bölgesinin bir diğer şehri olan Vâsıt’a da gitmiş, burada Ali b. Âsım
es-Sıddîkî (ö. 201/817), Husayn b. Nemîr el-Vâsıtî, Hüşeym b. Beşîr’den (ö. 183/799)
hadis dinlemiştir.61

52
Hatîb, Târîh, XIV, 397.
53
Ali b. el-Medînî de hacıların çeşitli bölgelerden Medine’ye geldiklerini ve her birinin yanında faydalı
bilgilerin olduğunu ifade etmiştir. Fesevî, el-Ma‘rife, II, ٤٢٢.
54
Ukaylî, Kitâbü’d-Duafâü’l-kebîr, thk. Abdülmutî‘ Emîn Kal‘acî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, I,
209.
55
İkrâmullah, el-İmâm Ali b. el-Medînî, s. 151.
56
Mizzî, Tehzîb, XXI, 7. Zehebî, Ahmed b. Hanbel’in Hişâm b. Yusuf’a yetişmediğini söylemektedir.
Bkz. Zehebî, Siyer, IX, 580. Bu da, Ali b. el-Medînî’nin Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn ile beraber
yaptığı yolculuktan önce de Yemen’e gittiğini gösterir.
57
Zehebî, Mîzânü’l-i‘tidâl fî nakdi’r-ricâl, thk. Ali Muhammed el-Bicâvî, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut, II, 609,
Nitekim Nesâî, âmâ olduktan sonra kendisinden rivayet edenlerin rivayetini münker olarak kabul eder,
Buhârî de kitabından yaptığı rivayetlerin daha sağlam olduğunu belirtir. Zehebî, Mîzân, II, 609.
58
Başaran, Selman, “Cerîr b. Abdulhamîd”, DİA, VII, 411-12.
59
Mizzî, Tehzîb, XXI, 7.
60
Nidâl, Menhec, s. 67.
61
Mizzî, Tehzîb, XXI, 7-8.

17
Halîlî’nin (ö. 445/1055) aktardığına göre; Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî ve
Ahmed b. Hanbel, önce Mekke, daha sonra San‘â, Kûfe, Basra ve Vâsıt’a beraber seyahat
etmişlerdir.62 Aynı hadis hocalarından ders alan ve ilelü’l-hadîs konusunda uzman olan
bu üç muhaddis, hem Bağdat’ta hadis halkaları kurup ilmî tartışmalar yapmış, hem de
beraber birçok İslâm beldesine rıhleler düzenlemişlerdir.63

III. HOCALARI

Ali b. el-Medînî’nin ilmî kişiliğinin oluşumunda ve şekillenmesinde büyük etkiye


sahip hocalarına geçmeden önce hicrî üçüncü asra kadarki hadis ve ricâl tenkitçiliğine
kısaca değinmek, hem ilmî konumuna hem de bağlı bulunduğu ilmî geleneğe işaret etme
açısından faydalı olacaktır.
Etbâü’t-tâbiîn döneminden itibaren hem hadislerin tasnifinde hem de cerh-ta‘dîl
sahasında önemli gelişmeler yaşanmıştır.64 Bu dönemden sonra tenkit faaliyeti farklı bir
aşamaya girmiş, tenkit edilen râvîlerin sayısı, tenkit keyfiyeti ve bu alanda kullanılan
ıstılahlar daha fazla geliştirilmiştir.65 Aynı şekilde bu dönemde bir yandan şifâhî olarak
devam eden hadis tenkidi, yazılı hale getirilmeye başlanmış ve ricâle dair ilk eserler bu
dönemde yaşamış münekkitlerin talebeleri tarafından kaleme alınmıştır.66 Yine bu
dönemin en önemli özelliklerinden biri de yürütülen bu tenkit faaliyetinin hoca-talebe
ilişkisi çerçevesinde gerçekleşmiş olmasıdır.67 Bu dönemin münekkitleri arasında Şu‘be
b. el-Haccâc (ö. 160/776), Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778), İmâm Mâlik (ö. 179/795),
Hammâd b. Zeyd (ö. 179/795), Leys b. Sa‘d (ö. 175/791) ve Süfyân b. Uyeyne (ö.
198/814) gibi isimler sayılabilir.68 Bir sonraki tabakada ise bu münekkitlere talebelik
yapmış olan, İbnü’l-Mübârek (ö. 181/797), Yahya b. Saîd el-Kattân (ö. 198/813), Vekî‘
b. el-Cerrâh (ö.197/813) ve Abdurrahman b. Mehdî (ö. 198/813-14) gibi isimler yer alır.
Yahya b. Saîd ve Abdurrahman b. Mehdî, bu dönemde tenkit faaliyetini sistemli ve geniş
bir şekilde yürüten iki münekkit olarak kabul edilmiştir.69

62
Halîlî, Ebû Ya‘lâ Halîl b. Abdillâh b. Ahmed el-Halîlî el-Kazvînî (ö. 446/1055), el-İrşâd fî maʿrifeti
ʿulemâʾi’l-hadîs, thk. Muhammed Saîd Ömer İdrîs, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1409/ 1989, II, 597.
63
Hatîb, Târîh, XIV, 397; Halîlî, İrşâd, II, 597.
64
Turhan, Halil İbrahim, Ricâl Tenkidinin Doğuşu ve Gelişimi- Hicri İlk İki Asır, İFAV, 1. Baskı, İstanbul
2015, s. 115.
65
Âşıkkutlu, Emin, “Cerh ve Ta‘dîl”, DİA, VII, 395; Turhan, a.g.e. , s. 115.
66
Karagözoğlu, Mustafa Macit, Zayıf Râvîler Duafâ Literatürü ve Zayıf Rivayetler, İFAV, 1. Baskı,
İstanbul, 2015, s. 25.
67
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 449.
68
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 41.
69
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 49; Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 25.

18
Hicrî üçüncü asrın ilk yarısında, bir önceki tabakadaki âlimlere talebelik yapmış,
onların meclislerinde bulunmuş ve onlara ait görüşleri gerek şifâhî gerekse yazılı olarak
aktarmış birçok münekkit yetişmiştir. Bu dönemin önemli münekkitleri arasında Yahya
b. Maîn, Ali b. el-Medînî, Ebû Hayseme Züheyr b. Harb (ö. 234/849), Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe (ö. 235/849), Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî (ö. 235/850) ve Ahmed b. Hanbel
gibi isimler zikredilebilir.70 İbn Hibbân’ın da ifade ettiği gibi, bu münekkitler arasında
râvîlerin tenkidi konusunda daha dikkatli davranan ve sürekli olarak bu işle
ilgilenen/meslek edinen üç isim öne çıkmaktadır: Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî ve
Ahmed b. Hanbel.71 Bir diğer ifadeyle bu üç isim, “Yahya b. Saîd, Abdurrahman b. Mehdî
ve Veki‘ neslinden sonra hadis tenkidini daha kapsamlı ve sistematik bir çehreye
büründürmüşlerdir.”72 Bu dönemde cerh-ta‘dîl, ilel ve tabakât gibi alana özgün ilk eserler
yazılmış ve önceki dönem münekkitlerinin görüşleri bu eserlerde kayıt altına alınmıştır.73
Ayrıca cerh-ta‘dîl faaliyetinin genel kuralları ve kendine özgü lafızları teşekkül etmiştir.74
Ali b. el-Medînî de II/VIII. yüzyıldaki bu birikimin üçüncü asra taşınmasında kilit
rol oynamış önemli bir münekkittir.75 Nitekim Şu‘be ve Süfyân es-Sevrî geleneğinin
devamı sayılan76 Yahya b. Saîd el-Kattân ve Abdurrahman b. Mehdî’nin birçok
değerlendirmesi kendisi vasıtasıyla bilinmektedir.77 Bu sebeple İbnü’l-Medînî, “Yahya b.
Saîd el-Kattân ve Abdurrahman b. Mehdî tarafından kurulan tenkit disiplininin varîsi”
olarak nitelendirilmiştir.78 O sadece hocalarının görüşlerini şifâhî olarak aktarmamış aynı
zamanda yazılı olarak da kayıt altına almıştır. İkinci asır münekkitlerinin râvî
değerlendirmelerini bir araya getirdiği eserleri79 günümüze ulaşmamış olsa da sonraki
dönem cerh-tad‘îl ve târîh kitaplarına kaynaklık etmiştir. Bazı çalışmalarda da söz konusu
edilen bu eserler, özellikle İbn Ebî Hayseme’nin bilgi kaynağı olarak ele alınmaktadır.80
Ancak bunun yanında, Ali b. el-Medînî’nin suâlât türü metinlerin karakteristik

70
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 51-2; İbn Adî, el-Kâmîl, I, 296-316.
71
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 52.
72
Karagözoğlu, “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta‘dîl İlmindeki Yeri ve Önemi”, Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017, sayı: 52, s. 5.
73
Sehâvî, Ebü’l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed es-Sehâvî (ö. 902/1497),
el-Mütekkelimûn fi’r-ricâl, (Erba‘u resâil fî-ulûmi’l-hadis içinde), nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde,
Mektebetü’l-Matbûati’l-İslâmiyye, 5. Baskı, Halep, 1410/1990, s. 102.
74
Âşıkkutlu, Emin, Hadiste Ricâl Tenkidi: Cerh ve Ta‘dîl İlmi, İFAV, İstanbul 1997, s. 56.
75
Turhan, Ricâl Tenkîdi, s. 318.
76
İbn Adî, el-Kâmil, I, 200.
77
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 348, 414.
78
Lucas, Constructive Critics, s. 188.
79
Hâkim, Ma‘rife, s. 274.
80
Turhan, Ricâl Tenkdi, s. 348; Karagözoğlu, “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta‘dîl İlmindeki
Yeri ve Önemi”, s. 4-5.

19
özelliklerini yansıtan bu kitabını okuttuğu da görülmektedir. İlk döneme ait cerh ve ta‘dîl
değerlendirmelerini dikkatli bir şekilde kayıt altına alan İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’t-
ta‘dîl’i bu konuda kıymetli bilgiler sunmaktadır. İbn Ebî Hâtim, Ali b. el-Medînî’den
babası Ebû Hâtim, Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ ve Sâlih b. Ahmed vasıtasıyla birçok
bilgi aktarır. Sâlih b. Ahmed’den aktardığı bilgilerin neredeyse tamamı, Ali b. el-
Medînî’nin hocalarına sorduğu sorulardan oluşmaktadır. Örnek olarak taradığımız81 râvî
tercemeleri arasında “Sâlih → Ali b. el-Medînî” yoluyla aktarılan bilgilerin tamamı
hocalarının değerlendirmeleridir. Ali b. el-Medînî’den aktarılan bu değerlendirmelerin
yirmi yedisi hocası Yahya’ya sorduğu sorulardan ve Yahya’nın değerlendirmelerinden
oluşurken, yedisi Süfyân’ın ve dördü de Abdurrahman’ın değerlendirmesidir. Aynı
durum kitabın diğer bölümlerinde de pek farklı değildir.82 Dolayısıyla, Ali b. el-
Medînî’nin hocalarının görüşlerini derlediği eserlerini, hadis talebelerine okuttuğunu
söylemek mümkündür. Turhan da çalışmasında İbn Ebî Hayseme ve İbn Adî özelinde bu
konuyu ele almış ve Yahya b. Saîd el-Kattân’a ait değerlendirmelerin aktarımında Ali b.
el-Medînî’nin eserlerinin temel kaynak olduğunu söylemiştir.83 Netice olarak günümüze
ulaşmamış bu eserin muhtevasının ricâl kaynakları vasıtsayıyla aktarıldığını söylemek
mümkündür.
Ali b. el-Medînî’yi akranları Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel’den ayırt eden
ve üçüncü asır münekkitlerinin değerlendirmeleri noktasında öne çıkaran en önemli
husus, hocalarının değerlendirmelerini kayıt altına almış olmasıdır. Ricâle dair Yahya b.
Maîn ve Ahmed b. Hanbel’den aktarılan bilgiler, öğrencileri tarafından oluşturulan suâlât
türü eserlerde kayıt altına alındığı için bu değerlendirmeler daha çok bu iki münekkide
nispet edilmektedir. Ancak Ali b. el-Medînî ikinci asır münekkitlerine sorduğu/sorulan
soruları kayıt altına almış ve bu sebeple hocalarının değerlendirmeleri noktasında ön
plana çıkmıştır. Bu durumu İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’t- ta‘dîl’de yer verdiği
biyografiler özelinde de takip etmek mümkündür. Söz gelimi, İsmail b. Semîʿ Ebû

81
İbn Ebî Hâtim’in 3. cildini esas alarak yaptığımız taramada, 2826 râvîye ait değerlendireme de Ali b.
el-Medînî yoluyla aktarılan bilgiler ve kendisine ait değerlendirmeler toplamda 63’tür. Bu bilgilerin
41’i Sâlih b. Ahmed, 12 tanesi babası Ebû Hâtim ve 10 tanesi de Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ
vasıtasıyla gelmektedir.
82
4. ciltte de buna benzer bir sonuç elde edilmiştir. ٢٢٢٥ râvînin yer aldığı bölümde Ali b. el-Medînî’nin
görüşlerine ve onun yoluyla aktarılan değerlendirmelere 42 kere atıf yapılmıştır. Bunların 29’u
Sâlih→Ali b. el-Medînî kanalıyla Ali b. el-Medînî’nin hocalarının değerlendirmeleri ve onlara sorduğu
sorulardır. 22’si Yahya b. Saîd el-Kattân’dan, 4’ü Abdurrahman b. Mehdî’den 1’i de Süfyân b.
Uyeyne’den gelir. Diğer iki rivayet de farklı hocalarından gelir.
83
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 354-55.

20
Muhammed el-Hanefî el-Kûfî’nin biyografisinde aktarılan değerlendirmeler
incelendiğinde bu durum görülecektir.84 İbn Ebî Hâtim kitaptaki genel yöntemi üzere
ilgili râvî hakkında babası Ebû Hâtim, Ebû Zür‘a ve üçüncü asrın önde gelen
münekkitlerinin görüşlerini aktarmıştır. Ahmed b. Hanbel’in değerlendirmesini mükâtebe
yoluyla oğlu Abdullah’tan, Yahya b. Maîn’in değerlendirmesini ise talebesi İbn Ebî
Hayseme’den aktarmıştır. Ali b. el-Medînî’den aktarılan bilgi ise hocası Yahya’nın
değerlendirmesidir. Bişr b. Nümeyr’in biyografisi de aynı özelliği yansıtır.85 Talebeleri
vasıtasıyla Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’in değerlendirmesini aktaran İbn Ebî
Hâtim, Yahya b. Saîd el-Kattân’ın râvî hakkındaki değerlendirmesine “Sâlih b. Ahmed
→ Ali b. el-Medînî” tarikiyle ulaşır. Dolayısıyla herhangi bir ricâl kitabının kaynak
taraması yapıldığında, görüşleri aktarılan kimseler arasında Ahmed b. Hanbel veya Yahya
b. Maîn’e yapılan atıfların daha fazla çıkması iki durumla açıklanabilir. İlk olarak,
Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’in râvî değerlendirmelerinin birçok hadis talebesi
tarafından derlenmiş olması ve bu eserleri sonraki müelliflerin kullanmasıdır. İkincisi,
Ali b. el-Medînî’den aktarılan birçok bilginin ikinci asır münekkitlerinin değerlendirmesi
olmasıdır.
Ali b. el-Medînî’yi genelde hadis, özelde de ricâl ve ilelü’l-hadîs sahasında
önemli kılan etken, sadece hocalarının râvîlere dair görüşlerini veya rivayetlerini aktarmış
olması değildir. Özellikle hocalarına sorduğu soruları ve derslerdeki müzâkere
ortamlarını aktarmış olması, üçüncü asırdaki ilmî ortama dair yapılacak
değerlendirmelerde kendisine başvurmayı gerekli kılmaktadır. Nitekim suâlât tarzında
kayıt altına aldığı metinler cerh-ta‘dîl ve ilelü’l-hadîs çalışmalarının nasıl gerçekleştiğine
dair belli bir fikir vermektedir. Bunun yanına üçüncü asırdaki bir münekkidin hocasının
meclisinde nasıl bir talebe profilinde olduğunu anlamaya da yardımcı olmaktadır.86 Daha
öncede belirtildiği gibi, hicrî ikinci asrın ilk yarısında başlayan ve devam eden süreçte de
sistematik bir yapıya bürünen ricâlü’l-hadîs çalışmaları güçlü bir hoca-talebe ilişkisi
şeklinde devam etmekteydi. Ricâlü’l-hadîs ile ilgili bu asırlarda yapılan çalışmalar, halen
zaman, mekân ve derslerin işleniş tazı olarak tam bir aydınlık kazanmamışsa da, bu
çalışmalarda talebelerin de, “sordukları sorular, itirazlar ve ilave açıklamalarla”87 büyük

84
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 171-72.
85
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 368.
86
Örmek için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 23, 144, 259; VII, 114,193.
87
Ali b. el-Medînî ve akranlarının talebeleri için yapılan bu değerlendirme, onlar için de geçerlidir. Bu
değerlendireme için bkz. Karagözoğlu, “İbn Ebî Hayseme”, s. 2.

21
katkı sağladıkları bir gerçektir. Ali b. el-Medînî de, kimi zaman hocalarının
açıklamalarına ek sorular sorarak konu hakkında daha fazla açıklama yapmalarını
sağlamış,88 kimi zaman da bir hocasının herhangi bir râvî hakkındaki değerlendirmesini
bir diğerine sorarak,89 gerek hocaları arasında, gerekse hocadan o bilgiyi duymayan
meclisteki talebeler arasında iletişimi sağlamıştır. Yine hocasının bir râvî hakkındaki
değerlendirmelerini tam olarak tespit edebilmek amacıyla rıhleler düzenlemiş ve bu
araştırmasının neticesinde elde ettiği bilgileri hocasına sunmuştur.90 Bunun yanında, Ali
b. el-Medînî’nin aktarımları arasında hicrî ikinci asırdaki herhangi bir münekkidin râvî
değerlendirmelerinde zikrettiği gerekçeleri bulmak da mümkündür.91 Hocaları ile
arasında soru-cevap tarzında gerçekleşen diyaloglar bu noktada oldukça önemlidir. Söz
gelimi Hâkim b. Cübeyr el-Esedî hakkında konuştukları bir müzâkere ortamını Ali b. el-
Medînî şöyle anlatır:

Yahya b. Saîd el-Kattân’a Hâkim b. Cübeyr’in durumunu sordum, o da : “Kaç hadis


rivayet etmiş ki, hakkında bir şey söyleyeyim, rivayetleri azdır. Zâide kendisinden
hadis rivayet etmiştir.” dedi. “Peki, ondan hadis rivayetini terk eden kimdir?” diye
sordum. “Şu‘be b. el-Haccâc sadaka hadisinden -yani Muhammed b. Abdurrahman b.
Yezîd → Babası→ Abdullah b. Mes’ûd tarikiyle gelen “ihtiyacı olmadığı halde
dilenen kimsenin kıyamet günündeki halini” anlatan hadistir- dolayı onu terk
etmiştir.92

Birçok örneği olan bu diyaloglar93 talebelerin derse katkısını göstermesi açısından


önemlidir. Nitekim soru-cevap tarzında başlayan bu diyaloglar daha sonra müzâkere
ortamına dönüşmüş ve birçok bilginin zikredilmesine vesile olmuştur. Örneğin yukarıda
aktarılan müzâkere ortamında Yahya, ilgili râvînin hadislerinin durumuna işaret edecek
düzeyde olmadığını belirterek, râvî hakkında yapılacak değerlendirmelerde rivayetlerin
önemine işaret etmiştir. Öte yandan Ali b. el-Medînî, hocası Yahya vasıtasıyla ilk dönem
münekkitlerinden Şu‘be’nin bir râvî hakkındaki değerlendirmesini kayıt altına almış ve
Şu‘be’nin râvîyi terk etme sebebini de râvînin hatalı bir rivayetiyle gerekçelendirmiştir.

88
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 610.
89
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 466.
90
Hatîb, Târîh, IX, 388-389.
91
Örnek olarak bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 201.
92
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 201.
93
Benzer müzâkere ortamları için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, ١٤٤; VII, 114.

22
Özellikle ricâl alanında temel bilgi kaynağı sayılan üç hocası vasıtasıyla bir üst
tabakadaki birçok münekkidin değerlendirmelerini aktarmış94 olması da kendisini ricâl
tenkit tarihinde önemli kılan bir diğer faktördür. Söz gelimi İbn Ebî Hâtim’in Şu‘be’nin
değerlendirmelerine ulaştığı en büyük kaynağı, babası Ebû Hâtim’den sonra Ali b. el-
Medînî’dir.95 İbn Ebî Hâtim bu değerlendirmeleri Sâlih b. Ahmed vasıtasıyla Ali b. el-
Medînî’nin kitabından aktarmaktadır. İbnü’l-Medînî, Şu‘be’den aktardığı bu yirmi
değerlendirmenin on üçünü Yahya b. Saîd, dördünü de Abdurrahman b. Mehdî’den
nakletmiştir.96
Yukarıda da belirtildiği gibi, İslâm beldelerinin birçoğuna rıhleler düzenleyen Ali
b. el-Medînî, birçok muhaddisten hadis dinlemiştir.97 İkrâmullah İmdâdulhak
çalışmasının sonunda Ali b. el-Medînî’nin 194 hocasının ismini vermektedir.98 Ancak
hocalarının hepsinden aynı seviyede istifade etmiş değildir. Burada, daha ziyade, çok
fazla rivayette bulunduğu ve kendileriyle ilgili bilgilerin aktarımı noktasında kilit rol
oynadığı hocaları ve kendisinden bilgi nakletme noktasında önemli rol oynayan talebeleri
hakkında bilgi verilecektir.
Herhangi bir muhaddisin hocalarını tespit etmek için bugün başvurulacak
kaynaklar ricâl ve rivâyetü’l-hadîs eserleridir. Rivâyetü’l-hadîs kaynaklarında ilgili
muhaddisin rivayetleri incelenerek hem hoca hem de talebeleri hakkında bazı çıkarımlar
yapılabilir. Böylece aktardığı rivayetlerin hangi hocası üzerinde yoğunlaştığı ve
kendisinden rivayette hangi talebesinin öne çıktığı tespit edilir. Ancak söz konusu Ali b.
el-Medînî’nin rivayetleri olunca, -özellikle Kütüb-i Sitte bağlamında- Buhârî’nin Sâhîh’i
dışındaki kaynaklar değerlendirme yapmak için pek fazla veri sağlamayacaktır. Nitekim
Buhârî dışındaki Kütüb-i Sitte müelliflerinin Ali b. el-Medînî’den rivayeti herhangi bir
çıkarım yapmaya imkân vermeyecek derecede azdır. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i
diğerlerine nispeten Ali b. el-Medînî'den daha fazla rivayet aktarmış olması sebebiyle
dikkate değerdir. Ancak Ahmed b. Hanbel ve Ali b. el-Medînî’nin birçok hocasının ortak
olması ve her ikisinin de hocalarından rivayet konusunda önde gelen talebelerden
sayılması Ahmed b. Hanbel’in Ali b. el-Medînî’den aktardığı rivayetleri incelemeyi

94
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 184, 185, 192, 197; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 27;
VI, 25, 117, 333; IV, 458; VIII, 156; IX, 248; Fesevî, el-Maʿrife, II, 584.
95
Lucas, Scott C, Constructive Critics, Hadith Literature, and the Articulation of Sunni Islam: The
Legacyof the Generation of Ibn Sa‘d, Ibn Ma‘în, and Ibn Hanbal, Brill, Leiden 2004, 135.
96
Lucas, a.g.e. , s. 136.
97
Hadis dinlediği kimseler için bkz. Mizzî, Tehzîb, XXI, 7.
98
İmdâdulhak, el-İmâm Ali b. el-Medînî, s. 664-78.

23
gerektirmektedir. Bu rivayetler dikkatlice incelendiğinde Ahmed b. Hanbel’in İbnü’l-
Medînî’den aktardığı rivayetlerin daha çok kendisine yetişmediği kimselerin hadislerini
veya yetiştiği halde duymadığı birkaç rivayeti kapsadığı görülür. Dolayısıyla Müsned
İbnü’l-Medînî’nin rivayet hususunda çok fazla istifade ettiği hocalarını tespitte yeterli
veri sağlamayabilir.99 Ancak Ahmed b. Hanbel’in çağdaşı olmasına rağmen Ali b. el-
Medînî’den 66 rivayet aktarmış olması önemlidir.
Ricâlü’l-hadîs eserlerinin bir muhaddisin/münekkidin kaynaklarını tespit etme
noktasında iki türlü fonksiyonu olabilir. İlk olarak ricâl kitaplarında ilgili muhaddisle
hocası arasındaki yakın ilişkiye işaret eden aktarımlar tespit edilebilir. Örneğin hocasının
rıhleleri, kitapları, rivayetleri, veya kendisi hakkında detay sayılabilecek bilgileri
aktarmış olması hoca-talebe ilişkisine dair belli bir kriter sayılabilir. İleride örneklerine
yer verileceği üzere hocası Süfyân b. Uyeyne’nin ilmî hayatına dair birçok bilgi İbnü’l-
Medînî vasıtasıyla bilinmektedir.100 Öte yandan herhangi bir münekkidin iki muhaddis
arasındaki hoca-talebe ilişkisine dair değerlendirmeleri de bu kapsamda destekleyici bir
veri olarak kabul edilir. Söz gelimi akranı İbn Maîn, Yahya b. Saîd el-Kattân’dan en çok
rivayette bulunan kişinin Ali b. el-Medînî olduğunu belirtmiştir.101 İbn Maîn’in, “Yahya
b. Saîd el-Kattân, Ali b. el-Medînî’ye sürekli ikramda bulunurdu. Nitekim Ali onun
arkadaşıydı ve yanından hiç ayrılmazdı” şeklindeki sözü de bu yakınlığa işaret eden bir
başka değerlendirmedir.102
Ricâlü’l-hadîs eserlerin kaynak tespiti noktasında sağlayacağı bir diğer katkı ise
herhangi bir münekkidin değerlendirmelerinin aktarımında ilgili talebenin konumuna dair
belli çerçeve sunmasıdır. Söz gelimi Turhan’ın ikinci asır tenkitçiliği üzerine yaptığı
çalışma bu bağlamda oldukça önemlidir. Turhan, bu dönemde yaşamış ünlü
münekkitlerinin görüşlerinin aktarımında Ali b. el-Medînî’nin ilk sırada yer aldığını ifade
etmiştir. Özellikle Yahya b. Saîd el-Kattân ve Süfyân b. Uyeyne’nin değerlendirmlerinde
öne çıkmıştır.103 İbn Ebî Hâtim’in 3. cildini esas alarak yaptığımız taramada da yaklaşık
olarak aynı sonuçlar elde edilmiştir, 2826 râvîye ait değerlendirmede Ali b. el-Medînî
yoluyla aktarılan bilgiler ve kendisine ait değerlendirmeler toplamda 63’tür. Ali b. el-

99
Örnek için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 10 (hadis no: 1387), 161 (hadis no: 1610); IV, 113
(hadis no: 2248); VII, 12 (hadis no:3897)
100
Örnek için bkz. Fesevî, el-Maʿrife, I, 188.
101
Yahya b. Maîn, Suâlâtü İbni’l-Cüneyd, thk. Ahmed Muhammed Nur Seyf, Mektebetü’d-Dâr,
1408/1988, s. 442.
102
Yahya b. Maîn, Suâlâtü İbni’l-Cüneyd, s. 442.
103
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 318, 353.

24
Medînî’den aktarılan bu değerlendirmelerin 27’si hocası Yahya’ya sorduğu sorulardan ve
Yahya’nın değerlendirmelerinden oluşurken, 7’si Süfyân’ın ve 4’ü de Abdurrahman’ın
değerlendirmesidir. Bu bilgilerin 41’i Sâlih b. Ahmed, 12’si babası Ebû Hâtim ve 10’u
da Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ vasıtasıyla gelmektedir. Kitabın diğer bölümlerinde
de pek farklı olmayan bu durum ricâle dair kaynaklarını ve talebelerini göstermesi
açısından önemlidir.
Bu başlık altında Ali b. el-Medînî’nin kaynaklarını rivayet ve ricâl şeklinde
incelemek de mümkündür. Bu durum hocalarından hangi yönden daha fazla istifade
ettiğini göstermesi açısından önemlidir. Söz gelimi Ali b. el-Medînî’nin hocası Yahya b.
Saîd ve Abdurrahman b. Mehdî’nin ricâl ile ilgili görüşlerini tedvin ettiği görülmektedir.
Aynı şekilde ricâle dair Yahya’ya sorduğu soruları da kayıt altına almıştır. “Yahya ve
Abdurrahman bir kişiden hadis rivayetini terk ederse onlardan hadis rivayet etmem”104
sözü de her iki hocasına ricâl konusundaki güvenini göstermesi açısından önemlidir.
Ancak kendisinden ricâle dair görüşler aktarmasına rağmen isnâd ve ricâl hakkında
değerlendirme yapan münekkitlere yer verdiği listede Süfyân’a yer vermemiştir. Diğer
taraftan Buhârî’nin Ali b. el-Medînî’den rivayet ettiği hadisler dikkate alındığı zaman da
Süfyân b. Uyeyne’nin öne çıktığı görülecektir. Nitekim Buhârî’nin Ali b. el-Medînî’den
rivayet ettiği 294 hadisin 196’sı hocası İbn Uyeyne’den gelmektedir. Bununla birlikte
Yahya b. Saîd (dokuz rivayet) ve Abdurrahman b. Mehdî ‘den (üç rivayet) gelen
rivayetler azınlıkta kalmaktadır. Durum böyle olunca bu şekilde yapılacak bir ayrım
vakıaya da uygun olacaktır. İlgili bölümlerde işaret edileceği üzere Ali b. el-Medînî bu
üç hocasının meclisinde arkadaşları ile birlikte bulunmuş hem kendisinin hem de
başkalarının sorduğu soruları kayıt altına almıştır.105

A. SÜFYÂN B. UYEYNE (ö. 198/814)

Aslen Kûfeli olan İbn Uyeyne, hicrî ١٠٧ yılında doğmuştur.106 Küçük yaşlardan
itibaren hadis dinlemeye başlayan İbn Uyeyne,107 İbn Şihâb ez-Zührî, Amr b. Dînâr,
108
Eyyûb es-Sahtiyânî, Ebû İshak es-Sebîî ve A‘meş’ten hadis dinlemiştir. Hicaz’ın

104
Hatîb, Târîh, XI, 516.
105
Örnekler için bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdimetü’l-cerhi ve’t-ta‘dîl, thk. Muhammed b. Ali es-Savme‘î el-
Beydânî, Silsiletü Kurreti Uyuni’l-Muhaddisîn(5), s. 494, 499, 502.
106
Zehebî, Siyer, VIII, 454.
107
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 120-121.
108
Hatîb, Târîh, X, 245.

25
hadisini en iyi bilen muhaddis olarak kabul edilmiştir.109 Ali b. el-Medînî, İbn Uyeyne’yi
Zührî’den gelen rivayetler konusunda en güvenilir kişi olarak kabul ederken, Yahya b.
Maîn de Amr b. Dînâr’ın hadisleri konusunda diğer talebelerine tercih edileceğini
belirtmiştir.110 İmâm Şâfiî (ö. 204/820), Abdürrezzâk b. Hemmâm (ö. 211/826-27),
Humeydî (ö. 219/834), Yahya b. Maîn, Ahmed b. Hanbel, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe
kendisinden hadis dinleyen meşhur talebeleridir.111 Zehebî, birçok insanın hac
mevsiminde sadece kendisinden hadis dinlemek için Mekke’ye geldiğini bu yüzden
büyük bir izdihamın yaşandığını nakletmiştir.112
Ali b. el-Medînî, İbn Uyeyne’den hadis dinlemek için Mekke’ye gitmiş ve bir süre
yanında kalmıştır.113 İbn Uyeyne de Ali b. el-Medînî için uzun süredir bırakmayı
düşündüğü hadis meclislerini devam ettirdiğini ifade etmiştir.114 Ashâbü’l-hadîsten
birçok kimsenin katıldığı bu meclislerde Ali b. el-Medînî rivayet bilgisiyle tanınmış ve
öne çıkmıştır.115 Abdurrahman b. Mehdî, Ali b. el-Medînî’yi, Süfyân b. Uyeyne’nin
hadislerini en iyi bilen kişi olarak kabul etmiştir.116
Ali b. el-Medînî medâr olarak kabul ettiği ilk altı kişinin ilminin sonraki tabakada
hadis tasnifiyle uğraşan on iki kişiye geçtiğini ifade etmiştir. Şehirleri esas alarak
belirlediği bu musannifler arasında Mekke’de İbn Cüreyc (ö. 150/767) ve Süfyân b.
Uyeyne’yi zikretmiştir.117 Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşmayan İlelü hadîsi İbn
Uyeyne adlı eseri de118 hocasının hadislerine verdiği önemi ve bu konudaki bilgisini
göstermektedir. Hicrî ikinci asrın önemli münekkitlerden Süfyân b. Uyeyne’nin ricâl
değerlendirmelerini aktaran talebeleri arasında Ali b. el-Medînî ilk sırada yer alır.119 Aynı
şekilde Buhârî’nin Ali b. el-Medînî’den rivayet ettiği 294 hadisin 196’sı hocası İbn
Uyeyne’den gelir.120 Bu bilgiler Abdurrahman b. Mehdî’nin Ali b. el-Medînî’yi,
hocasının hadislerini en bilen kişi olarak tavsif etmesini daha anlaşılır kılmaktadır. Yine

109
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 117.
110
Zehebî, Siyer, VIII, 458.
111
Zehebî, Siyer, VIII, 456.
112
Zehebî, Tezkiratü’l-huffâz, thk. Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî, Dâiretü’l-Meârifi’l-0smâniyye,
1375/1955, I, 264.
113
Ukaylî, ed-Duafâu’l-kebîr, I, 209.
114
Hatîb, Târîh, XIII, 423.
115
Mizzî, Tehzîb, XXI, 11.
116
Mizzî, Tehzîb, XXI, 12.
117
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 94-95.
118
Hâkim, Ma‘rife, s. 274.
119
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 318.
120
Sezgin, M. Fuad, Buhârî’nin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar, OTTO, 3. Baskı, Ankara 2012, s.
235.

26
aynı şekilde hocasının doğum tarihi, kaç defa ve kaç yıllarında hacca gittiği, bazı
hocalarının meclisinde kaç yılında bulunduğu, bazı beldelere yaptığı rıhlelerin tarihi ve
kaç yaşında hadis meclisi kurduğu gibi detay bilgiler de kendisi vasıtasıyla
bilinmektedir.121 Ali b. el-Medînî ile hocası arasındaki yakın ilişkiye işaret eden yukarıda
rivayetler haricinde hocasından aktardığı râvî değerlendirmeleri de bu açıdan önemlidir.
Nitekim aktarımlardan anlaşıldığı üzere bu değerlendirmeler, bir kısmı kendisi
tarafından122 bir kısmı da diğer talebeler tarafından123 sorulan sorulara İbn Uyeyne’nin
verdiği cevaplardır. Ali b. el-Medînî, Süfyân b. Uyeyne’nin meclisindeki bir tartışmayı
şöyle aktarır:
Süfyân b. Uyeyne’ye, “Zekeriyyâ b. İshak, Atâ ile mücâlese etmemiştir değil mi?”
diye sordum. O da : “Hayır etmemiştir” dedi. Mecliste bulunanlar Süfyân’a “ Bazı
kimseler sizin Zekeriyyâ b. İshak’ın Atâ’dan hadis sahifesini aldığı yönündeki bir
haberi naklettiğinizi söylediler.” deyince bunun üzerine Süfyân: “Hayır o bize küçük
bir sahife gösterdi ve : “Bu sahifeyi bana Atâ’nın oğlu Yakup verdi ve bunlar Atâ’nın
peygamberin ashâbından duyduğu hadislerdir.” dedi. Ben bu sahifeyi incelediğimde
gördüm ki, bunların bir kısmı Amr b. Dînâr’dan ve başkalarından duymuş olduğum
hadislerdir…124

Bu nakil Süfyân’ın etrafındaki talebe grubunun varlığına, derse katkılarına ve


dersin işleniş şekline işaret etmesi açısından önemlidir.

B. YAHYA B. SAÎD EL-KATTÂN (ö. 198/813)

Ali b. el-Medînî’nin bir diğer hocası da hicrî ikinci asrın önemli münekkitlerinden
Yahya b. Saîd el-Kattân’dır. Hicrî 120 yılının başlarında doğmuştur.125 Pek çok kimseden
hadis dinleyen Yahya’nın hocaları arasında cerh-ta‘dîl konusunda ilk defa geniş
araştırmalar yapan Şu‘be, Süfyân es-Sevrî ve Mâlik b. Enes gibi önemli hadis âlimleri
vardır.126 İbn Receb, Yahya b. Saîd el-Kattân’ın Şu‘be’nin halifesi olduğunu ve o vefat
ettikten sonra onun makamına geçtiğini belirtmiştir.127 Nitekim kendisi Şu‘be’ye yirmi

121
Örnek bilgiler için bkz. Fesevî, el-Maʿrife, I, 188.
122
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 165.
123
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 167.
124
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 168.
125
Zehebî, Siyer, IX, 176.
126
Hoca ve talebeleri için bkz. Özmen, Ramazan, “Basralı Meşhur Muhaddis Yahya b. Saîd el-Kattân’ın
Hadis İlmindeki Yeri”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2007, cilt: IX, sayı: 2, s. 65-66.
127
İbn Receb, Şerh, I, 464.

27
yıl talebelik yaptığını ifade etmiştir.128 Bir diğer hocası olan Sevrî’nin de en güvenilir
talebesi olduğu, Ali b. el-Medînî tarafından ifade edilmiştir. Yahya b. Maîn de, Sevrî’den
rivayet konusunda Yahya b. Saîd el-Kattân’ın Abdurrahman b. Mehdî’ye tercih
edileceğini ifade etmiştir.129
Basra’da hadis ilmine ve rivayetlerin senetlerine dair öğrencilerine büyük bir
miras bırakmış ve hadislerdeki illetleri araştırmaları konusunda onları teşvik etmiştir.130
Kendisinden bu ilmi öğrenen talebeleri arasında Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî ve
Ahmed b. Hanbel gibi üçüncü asırda ilelü’l-hadîs alanında uzman olan münekkitler yer
alır.131 Yahya b. Saîd el-Kattân’ın ikindi namazını kıldıktan sonra mescitteki direğe
yaslandığı, Ali b. el-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn ve birçok hadis talebesinin
akşam namazına kadar kendisine hadisle ilgili sorular sorduğu nakledilmiştir.132
Muhtemelen bu sorular hadislerdeki bazı problemlerle ilgilidir. Ali b. el-Medînî ricâl
konusunda Yahya gibisini görmediğini, Ahmed b. Hanbel ise hadis ilminde onun bir
benzerinin olmadığını ifade etmiştir.133 Akranı Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medînî’yi Yahya
b. Saîd el-Kattân’dan en çok rivayette bulunan kişi olarak kabul etmiştir.134 Yahya’nın
Ali b. el-Medînî’ye olan muhabbeti başkaları tarafından eleştirilince şöyle demiştir:
“İnsanlar İbnü’l-Medînî’ye karşı olan muhabbetimden dolayı beni eleştiriyorlar, Ancak
onun bizden istifade ettiğinden daha fazla biz ondan istifade etmişizdir.”135
Yukarıda da ifade edildiği gibi, Ali b. el-Medînî, Yahya b. Saîd’in meclislerine
katılmış ve diğer arkadaşlarıyla beraber ricâle dair kendisine sorular sormuştur.
Hocasından aktardığı bilgiler, kimi zaman kendisinin sorduğu sorulardan oluşurken, kimi
zaman da hadis meclisinde başkasının sorduğu sorulara verdiği cevaplardır.136 Ali b. el-
Medînî bazen de hocasının bir râvî hakkındaki değerlendirmesine, diğer hocalarının
görüşlerini delil getirerek istidrâk yapmaktadır. Hocası Yahya, Zebrakân es-Serrâc
hakkında sika deyince, Ali b. el-Medînî, Süfyân’ın ondan hadis rivayet etmediğini
söylemiştir. Ancak Yahya, Süfyân’ın onu görmediğini ve Serrâc’ın Süfyân’ın hadis

128
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 518.
129
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), s. 61,
130
İbn Hibbân, Meşâhîru ʿulemâʾi’l-emsâr, thk. Mecdî b. Mansûr b. Seyyid, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut 1416/1995, s. 192.
131
İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 192; İbn Receb, Şerh, I, 464.
132
Hatîb, el-Câmi‘, I, 346.
133
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 518.
134
Yahya b. Maîn, Suʾâlâtü İbni’l-Cüneyd, s. 442; Hatîb, Târîh, XIII, 425.
135
Mizzî, Tehzîb, XXI, 12.
136
Kendisinin sorduğu sorular ve başkaları tarafından sorulan sorular için bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s.
493, 494, 498, 501, 504.

28
rivayet ettiği kimselerden daha sika olduğunu ifade etmiştir.137 Yine aynı şekilde Ali b.
el-Medînî bir diğer hocası olan Abdurrahman b. Mehdî’nin er-Rebî b. Abdullah b. el-
Hattâf’ı övdüğünü söyleyince, Yahya bu duruma itiraz etmiş ve ondan hadis rivayet
etmemesini istemiştir.138 Hâkim, Kitâbü Suâlâtühû (li) Yahya ( iki cüz) ve Kitâbû Yahya
ve Abdirrahmân fi’r-ricâl (beş cüz) adlı iki eserinin olduğunu belirtmiştir.139 Turhan’ın
araştırmasına göre, Yahya b. Saîd el-Kattân’a ait ricâl değerlendirmelerinin aktarımında
Ali b. el-Medînî ilk sırada yer alır.140 Dolayısıyla Yahya b. Saîd’e ait görüşlerin
aktarılmasında İbnü’l-Medînî’nin çok önemli bir rol oynadığı söylenebilir.141 Buhârî’nin
Ali b. el-Medînî’den rivayet ettiği 294 hadisin 9’u Yahya tarikiyle gelir.142

C. ABDURRAHMAN B. MEHDÎ (ö. 198/813-14)

Şu‘be b. el-Haccâc’ın öğrencisi ve Yahya b. Saîd el-Kattân’ın akranı olan


Abdurrahman b. Mehdî, Ali b. el-Medînî’nin çokça istifade ettiği bir diğer hocasıdır.
Hicrî 135/712 senesinde Basra’da dünyaya gelmiştir.143 Erken yaşlarda hadis tahsiline
başlayan Abdurrahman b. Mehdî fıkıh, kelâm ve hadîs sahasında otoriter bir âlim olarak
kabul edilmiştir. Basra’da Hammâd b. Zeyd’in hadis meclislerine katılmış144 ve uzun süre
kendisine talebelik yapmıştır. Bu sebeple Hammâd b. Zeyd’in en güvenilir talebesi olarak
kabul edilmiştir.145 Kendisinden istifade ettiği diğer hocaları arasında Şu‘be, Süfyân es-
Sevrî ve İmâm Mâlik gibi ikinci asrın önemli hadis âlimleri vardır.146 Uzun süre Süfyân’ın
meclisine katılmış ve kendisinden hadis yazmıştır. Daha sonra da hadislerini Süfyân’a arz
etmiştir.147 Ali b. el-Medînî, Yahya b. Saîd el-Kattân’ı ve İbn Mehdî’yi Süfyân es-
Sevrî’nin en güvenilir talebeleri olarak kabul eder.148 Abdurrahman b. Mehdî, İmâm
Mâlik’ten hadis dinlemek için Medine’ye gitmiş ve uzun süre hocasının yanında

137
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 610.
138
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 466. Ali b. el-Medînî’nin “Bundan sonra asla o adamın hadislerini rivayet
etmedim.” demesi, ihtilaf etmeleri halinde hocası Yahya’nın görüşünü tercih ettiğini göstermesi
açısından önemlidir.
139
Hâkim, Ma‘rife, s. 275.
140
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 349.
141
Yahya b. Saîd el-Kattân’ın ricâl ait değerlendirmeleri ve bunların aktarımı ile ilgili bkz. Turhan, a.g.e.
, s. 331- 90.
142
Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları, s. 235.
143
Zehebî, Siyer, IX, 193; Hatîb, Târîh, XI, 513.
144
Zehebî, Siyer, IX, 201.
145
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 528.
146
Mizzî, Tehzîb, XVII, 431.
147
İbn Receb, Şerh, II, 468.
148
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 526.

29
kalmıştır.149 Bu süre zarfında İmâm Mâlik’in halkasında bulunan birçok hadis talebesinin
kendisinden hadis yazdığını söylemiştir.150 Abdurrahman b. Mehdî hocasının el-Muvattaʾ
adlı eserini en sahih kitap olarak kabul ederken, öğrencileri de onu Medine ilmî
geleneğinin İmâm Mâlik’ten sonraki temsilcisi olarak kabul eder.151 Nitekim kendisinden
ve arkadaşı Yahya b. Saîd el-Kattân’dan hadis dinleyen ve en güvenilir talebeleri olarak
kabul edilen Ahmed b. Hanbel ve Ali b. el-Medînî, hocaları arasında şöyle bir
karşılaştırma yapmıştır. Ahmed b. Hanbel, İbn Mehdî’nin fıkha dair bilgisinin Yahya’dan
daha fazla olduğunu, Yahya’nın Kûfelilerin mezhebine meyl ettiğini, buna karşın İbn
Mehdî’nin ise ashâbü’l-hadisten bazı kimseler ile Medinelilerin görüşlerini takip ettiğini
belirtir.152 Ali b. el-Medînî de fukahâ-yi seb‘a’yı zikrettikten sonra, bunların görüşlerini
en iyi bilen kişinin İbn Şihâb olduğunu, İbn Şihâb’tan sonra ise İmâm Mâlik’in geldiğini,
İmâm Mâlik’ten sonra da Medine ashâbının görüşlerini takip eden ve onların mezhebine
uygun fetva veren kişinin Abdurrahman b. Mehdî olduğunu ifade
etmiştir.153Abdurrahman b. Mehdî’nin, Medine ilmî geleneğini, Yahya’nın ise Abdullah
b. Mes‘ûd’un ashâbını takip ettiğini belirtmiştir.154
Ali b. el-Medînî’nin hocası Abdurrahman b. Mehdî’ye rivayetlerle ilgili sorular
sorduğunu155 hatta Süfyân b. Uyeyne ve Cerîr b. Abdulhamîd’in hatalı rivayetlerini
tartıştıklarını görmek mümkündür.156 Ali b. el-Medînî hocası ile arasında geçen bir olayı
şöyle anlatır:

Kûfe’ye geldiğimde, A‘meş’in hadislerine ayrı bir önem verdim ve hepsini topladım.
Tekrar Basra’ya döndüğümde Abdurrahman b. Mehdî ile karşılaştım ve kendisine
selam verdim. Daha sonra bana “Yanındaki hadisleri göster bakalım.” dedi. Ben de
“Bundan sonra A‘meş’in hadisleri noktasında kimsenin bana bir faydası olmaz.”
dedim. Bu sözüm üzerine sinirlendi ve “Bu söylediğin söz hiç ilmî değil, kim ilmin
tamamını elde edebilir?” dedi… Daha önce A‘meş’ten duymadığım yirmi hadis
yazdırdı.157

149
Zehebî, Siyer, IX, 205.
150
Mizzî, Tehzîb, XVII, 435.
151
İbn Receb, Şerh, I, 469.
152
Hatîb, Târîh, XI, 514.
153
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 139.
154
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 129.
155
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 533-37.
156
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 533-34.
157
Hatîb, Târîh, XI, 519.

30
Ali b. el-Medînî, Abdurrahman b. Mehdî ve Yahya b. Saîd’in ricâle dair
görüşlerini içeren beş cüzlük bir kitap yazmıştır.158 Her iki hocasına dair yaptığı
karşılaştırma da onlardan hadis ilminin hangi alanında istifade ettiğini göstermektedir.
İbnü’l-Medînî, İbn Mehdî için hadisi en iyi bilen ifadesini kullanırken, Yahya için ricâli
en iyi tanıyan der.159 Bu ifade muhtemelen Yahya’nın ricâl ile daha fazla ilgilendiğini
veya hocasından ricâle dair konularda daha fazla istifade ettiğini göstermektedir.
Ali b. el-Medînî’nin en fazla istifade ettiği hocaları arasında zikredilen bu isimler,
fıkhî yönelimleri ve tercihleri açısından da çeşitlilik arz etmektedir. Emsârda gelişen ilmî
gelenekleri takip eden bu üç muhaddis, aynı zamanda sahâbe döneminden itibaren
varlığının gösteren farklı fıkhî anlayışların da temsilcileridir. Söz gelimi Ali b. el-Medînî,
sahâbe döneminde kendi fetvasına başvurulan ve kıraati takip edilen üç ismin olduğunu
ifade etmiştir. Bunlar: Abdullah b. Mes‘ûd (ö. 32/652-53), Zeyd b. Sâbit (ö. 45/665 [?])
ve Abdullah b. Abbâs’tır (ö. 68/687-88). Hocalarından Yahya b. Saîd el-Kattân’ın,
Abdullah b. Mes‘ûd ve ashâbını takip ettiğini belirtmiştir.160 Rivayet alanında en fazla
istifade ettiği hocası Süfyân ise, Abdullah b. Abbâs’ı ve ashâbının yolunu tercih etmiştir.
Zeyd b. Sâbit’in ashâbına dair verdiği uzun bilgiden sonra, bu halka yoluyla aktarılan
bilgilerin ve bu çizginin sonraki dönem temsilcisi olarak da hocası Abdurrahman b.
Mehdî’yi zikretmiştir.161 Bugün elimizde bulunmayan Mezâhibü’l-muhaddisîn (iki cüz)
adlı kitabının da bu şekilde muhaddis kimliğiyle öne çıkan isimlerin fıkhî temayüllerini
kaydettiği bir eser olması ihtimal dâhilindedir.
Elbette bunların dışında da Ali b. el-Medînî’nin hem rivâyetü’l-hadis hem de
ricâlü’l-hadis sahasında bilgilerine başvurduğu ve kendilerinden rivayette bulunduğu
birçok hocası vardır. Ancak diğer hocalarından istifade oranı bu üç hocası kadar bariz
değildir.

IV. TALEBELERİ

Hicrî ikinci asrın meşhur hadis münekkitlerine talebelik yapan Ali b. el-Medînî,
aynı zamanda üçüncü asrın cerh-ta‘dîl, ilel ve rivayet sahasında uzman olan birçok hadis
âlimine de hocalık yapmıştır. Buhârî (ö. 256/870), Zühlî (ö. 258/872), Ya‘kûb b. Şeybe
(ö. 262/875), Ebû Zür‘a (ö. 264/878), Sâlih b. Ahmed b. Hanbel (ö. 266/880), Hanbel b.

158
Hâkim, Maʿrife, s. 274.
159
Mizzî, Tehzîb, XVII, 439.
160
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 129.
161
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 139.

31
İshak (ö. 273/886) ve Ebû Hâtim (ö. 277/890) kendisine talebelik yapmış üçüncü asrın
önemli hadisçilerinden bazılarıdır.162 Yine aynı şekilde akranı Ahmed b. Hanbel ve
Yahya b. Maîn de kendisinden hadis dinlemiş ve bunları kayıt altına almışlardır. Nitekim
Bağdat’a geldiğinde bir tarafına Ahmed b. Hanbel, diğer tarafına Yahya b. Maîn oturmuş,
o da kendilerine hadis yazdırmıştır.163 Ali b. el-Medînî ile ilişkileri sadece kendisinden
hadis rivayet etmekle kalmamış, bu üç arkadaş birçok hocanın hadis meclisinde beraber
bulunmuş,164 birçok İslâm beldesine rıhleler düzenlemiş165 ve hadis ilmine dair konularda
meclislerde tartışmalar yapmışlardır.166 Tüm bu ortak gayretler sonucunda da her üç âlim
üçüncü asrın tartışmasız en önde gelen âlimlerinden sayılmışlardır.
Yukarıda bahsi geçtiği üzere, Ali b. el-Medînî Bağdat’a gelip hadis meclisi
oluşturmuş, burada dönemin meşhur hadisçileri de kendisinden hadis dinlemiştir. Ali b.
el-Medînî’nin hadis meclisine dair şu bilgi talebelerin kendisine olan teveccühünün bir
göstergesidir: Ca‘fer b. Dürüstüveyh der ki: “Biz Ali b. el-Medînî’nin hadis meclisine
katılmak için meclisin yapılacağı günden bir gün önce ikindi namazından yer kapardık,
öyle ki yeri kapılır korkusuyla gece kimse yerinden ayrılmazdı.”167 Ali b. el-Medînî ile
ilgili çalışmasında İkrâmullah İmdâdülhak, 114 talebesine dair bir listeyi çalışmasının
sonunda vermiştir.168 Ancak hocalarıyla ilgili bölümde de ifade edildiği gibi bütün
talebeleri Ali b. el-Medînî’den aynı derecede istifade etmiş değildir. Bu talebelerinden
kimisi hocasından yaptığı birçok nakille öne çıkarken, kimisi de hocasının kitaplarının
râvîsi olarak görünmektedir. Bu bölümde kendisinden çok fazla nakilde bulunan ve
hocasından gelen bilgiler noktasında önemli rol oynayan birkaç talebesine yer
verilecektir. Talebeleriyle ilgili açıklamalar aynı zamanda “mihne”deki duruşu itibariyle
kendisi hakkında söylenenlerin o dönemde Ali b. el-Medînî’den hadis rivayet edenler için
olumsuz bir etkiye sahip olup olmadığı hakkında da fikir verecektir.

162
Mizzî, Tehzîb, XXI, 8-9.
163
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 52; Hatîb, Târîh, XIII, 428.
164
Hatîb, el-Câmi‘ , I, 346.
165
Halîlî, İrşâd, II, 597.
166
Hatîb, Târîh, XII, 427.
167
Hatîb, el-Câmi‘, II, 137-38.
168
İkrâmullah İmdâdülhak, el-İmâm Ali b. el-Medînî, s. 679-87.

32
A. İBN MUHRİZ (ö. 236/850)

Hayatı hakkında pek fazla bilgi bulunmayan Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed


b. el-Kâsım b. Muhriz, daha ziyade hocalarının râvî değerlendirmelerini derlediği
Ma‘rifetü’ricâl adlı eseriyle tanınmaktadır.169 İbn Muhriz bu eserinde170 başta hocası
Yahya b. Maîn olmak üzere üçüncü asır münekkitlerinin171 değerlendirmelerini kayıt
altına almıştır. Eser büyük oranda Yahya b. Maîn’in değerlendirmelerinden oluşsa da, Ali
b. el-Medînî’den aktarılan bilgiler de azımsanmayacak boyuttadır. İbn Muhriz, başta
râvîlerin cerh-ta‘dîl durumları olmak üzere,172 isim,173 künye174 ve vefat tarihleri175
hususunda hocasının verdiği bilgileri kayıt altına almıştır. Ali b. el-Medînî’nin hocası
Yahya b. Saîd,176 Süfyân b. Uyeyne,177 Abdurrahman b. Mehdî’den178 aktardığı bilgiler,
İbn Muhriz’in tuttuğu notlar arasında önemli bir bölümü kapsar. İbn Muhriz’in
hocasından aktardığı bilgilerin bir kısmı “ ‫ ”ﺳﺄﻟﺖ‬sordum,179 “ ‫ ”ﻗﻠﺖ‬söyledim180 şeklinde
müzâkere ortamına işaret eden notlardır. Muhtemelen İbn Muhriz bu notları ders
esnasında tutmuştur. Hocası ile arasında geçen bir diyaloğu şöyle aktarmaktadır:

İbn Muhriz: Ebû Ka‘b (sâhibü’l-harîr) hakkında ne dersin?

Ali b. el-Medînî: Sika bir râvîdir.

İbn Muhriz: Ebû Ka‘b’ın ismi nedir?

Ali b. el-Medînî: Abdu rabbih

İbn Muhriz: Peki kimin oğludur?

Ali b. el-Medînî: Babasının adı bilinmiyor.

İbn Muhriz: Yahya- İbn Saîd el-Kattân’ı kastettim- onu tevsik ediyor muydu?

Ali b. el-Medînî: Evet.181

169
Tatlı, Mustafa, Rical Bilgisinin Tespiti-Suâlât Literatürü- Beka Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2016, s.
85.
170
Suâlât türü eserler arasında zikredildiğine dair bkz. Tatlı, a.g.e. , 87.
171
Ali b. el-Medînî, Ebû Abdurrahman b. Nümeyr (ö. 234/848), Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe (ö. 235/849).
172
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 165 (madde no: 611), 187 (madde no: 617).
173
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 192.
174
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 188 (madde no: 621).
175
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 192 (madde no: 634), 194 (madde no: 644).
176
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 186 (madde no: 607), 208 (madde no: 693).
177
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 191 (madde no: 633).
178
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 193 (madde no: 641).
179
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 191 (madde no: 632).
180
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 189 (madde no: 625).
181
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 189 (madde no: 624).

33
İbn Muhriz hocası Ali b. el-Medînî ile aralarında gerçekleşen diyaloglara eserinde
sık sık atıf yapmıştır. Bu diyalogların birçoğunda İbn Muhriz’in râvîlerin isim, künye ve
cerh-ta‘dîl durumları hakkında İbnü’l-Medînî’ye soru sorduğu görülür.182 Eserin
neşrindeki numaralar dikkate alındığında yaklaşık (599-708) 109 maddenin İbnü’l-
Medînî’den aktarılan değerlendirmeler ve rivayetler olduğu söylenebilir.

B. BUHÂRÎ (ö. 256/870)

Hadis ilminde “emîrü’l-mü‘minîn” kabul edilen Buhârî’nin, İbnü’l-Medînî’nin en


önemli talebesi olduğu söylenebilir. Buhârî hem rivâyetü’l-hadîs, hem de ricâlü’l-hadîs
sahasında hocasından çokça istifade etmiştir. Hocasının hadis ilmindeki yetkinliğine “Ali
b. el-Medînî dışında kimsenin yanında kendimi küçük görmedim.” diyerek işaret
etmiştir.183 Buhârî muhtemelen “dört defa gittim”184 dediği Basra’da kendisinden hadis
dinlemiştir.185 Câmi‘u’s-sahîh adlı eserini telif ettiği zaman Ali b. el-Medînî ve diğer
hocalarına arz etmiş, hocaları dördü hariç kitapta yer alan rivayetlerin sahih olduğunu
söylemiş ve kitabını beğenmişlerdir.186 Bu eserinde hocası Ali b. el-Medînî’den de birçok
hadis rivayet etmiştir.187 Ali b. el-Medînî (294 rivayet), Kuteybe b. Saîd (304 rivayet)
Müsedded b. Müserhed’den (381 rivayet) sonra Buhârî’nin en fazla rivayette bulunduğu
hocasıdır.188 Yine aynı şekilde, Halku efʿâli’l-ʿibâd (on üç rivayet)189 ve Refʿu’l-yedeyn
fi’s-salât’ta (on rivayet)190 da Ali b. el-Medînî’den rivayette bulunmuştur. Hem Sahîh’ini
onayına sunması hem de bu eserinde kendisinden birçok rivayette bulunması hocasının
ilmine olan güvenine işarettir.

182
Örnek için bkz. Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 189 (madde no: 624-25.)
183
İbn Adî, el-Kâmil, I, 300; Mizzî, Tehzîb, XXI, 18; Zehebî, el-İber, I, 329.
184
Mübârekfûrî, Sîretü’l-İmâm el-Buhârî, thk. Abdülalîm b. Abdülazîm el-Bestevî, Dâru Âlemi’l-Fevâid,
Mekke 1422, I, 93.
185
Brown, Jonathan, The Canonization of al-Bukhârî and Muslim, The Formation and Function of the
Sunnî Hadith Canon, BRILL, Leıden-Boston 2007, s. 66.
186
İbn Hacer, Hedyü’s-sârî li mukaddimeti Fethi’l-bârî, thk. Şuayb el-Arnaût, Âdil Mürşid, Dâru’r-
Risaleti’l-İlmiyye, 1434/2013, I, 9.
187
İbn Adî, Esâmî men revâ ʿanhüm Muḥammed b. İsmâîl el-Buhârî min meşâyihihî ellezîne zekerahüm fî
Câmiʿihi’s-sahîh, thk. Âmir Hasan Sabrî, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1414/1994, s.155.
188
Sezgin, Buhârî’nin Kaynakları, s. 235, 291, 294.
189
Buhârî, Halku efʿâli’l-ʿibâd, thk. Fehd b. Süleyman el-Füheyd, Dâru Atlasi’l-Hadarâ, Dımaşk
1425/2005, II, 23, 31, 34, 66, 107, 151, 167.
190
Buhârî, Refʿu’l-yedeyn fi’s-salât, thk. Bedîüdin er-Râşidî, Dâru İbn Hazm, Beyrut 1416/ 1996, s. 37,
140, 152, 154, 156, 157.

34
Buhârî’nin hocasından istifadesi sadece rivâyetü’l-hadîs alanıyla da sınırlı
değildir. Nitekim et-Târîhu’l-kebîr incelendiğinde ricâlü’l-hadîs çalışmalarında Ali b. el-
Medînî’nin Buhârî’ye katkısı rahatlıkla tespit edilebilir. Buhârî özellikle râvîlerin
kimliğini tespit noktasında Ali b. el-Medînî’den birçok bilgi nakletmiştir. Başta râvîlerin
künyesi olmak üzere,191 künyesi ile bilenenlerin isimleri,192 vefat tarihleri,193 kabileleri,194
semâ tespitleri,195 meslekleri,196 memleketleri,197 kardeş râvîler198 gibi râvîlerin kimliğini
tespit etmeye yardımcı olacak birçok bilgi aktarılır. Öte yandan Buhârî, ikinci asır
münekkitlerinden Yahya b. Saîd,199 Süfyân b. Uyeyne200 ve Abdurrahman b. Mehdî201
gibi münekkitlerin değerlendirmelerine de Ali b. el-Medînî vasıtasıyla ulaşmaktadır.
Bununla birlikte Ali b. el-Medînî’nin de talebesine ricâl noktasında itimat ettiği
görülmektedir. Nitekim Ali b. el-Medînî tanımadığı Horasanlı bir râvî için Buhârî’nin
tevsîkini yeterli görmüştür.202
Buhârî’nin Ali b. el-Medînî’den aktardığı değerlendirmelerle ilgili bir hususa
işaret etmek gerekir. İleride zikredileceği üzere hem çalışmamızın konusu olan İlelü’l-
hadîs hem de İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh’i özelinde yaptığımız incelemede, talebelerin Ali
b. el-Medînî’ye sorduğu birçok sorunun kayıt altına alındığı ve bir müzâkere şekline
dönüşen bu diyalogların Ali b. el-Medînî’ye ait bir mecliste yapıldığı ifade edilmişti.
Ancak Buhârî’nin hocasından aktardığı bilgilere bakıldığında, böyle bir müzâkere
ortamına veya soru-cevap şeklinde bir forma rastlanılmaz. Buhârî’nin aktardığı
değerlendirmelerin neredeyse tamamı- arada zikrettiği hadislerde ise “haddesenâ”
formunu tercih etmektedir- “kâle Ali” formundadır. Bu durumda Buhârî’nin bu bilgileri
Ali’nin kitaplarından aktarmış olma ihtimali akla gelmektedir.

191
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, I, 435; IV, 41, 44.
192
Buhârî, a.g.e. , IV, 254.
193
Buhârî, a.g.e. , III, 381; IV, 123.
194
Buhârî, a.g.e. , III, 82; VII, 268.
195
Buhârî, a.g.e. , II, 290; III, 160.
196
Buhârî, a.g.e. , V, 255.
197
Buhârî, a.g.e. , III, 237.
198
Buhârî, a.g.e. , V, 405; VI, 422.
199
Buhârî, a.g.e. , VI, 240, 546.
200
Buhârî, a.g.e. , IV, 117; VI, 114.
201
Buhârî, a.g.e. , III, 257; VII, 335.
202
Hatîb, Târîh, II, 337.

35
C. SÂLİH B. AHMED (ö. 266/880)

Hicrî 203 yılında Bağdat’ta doğan Sâlih b. Ahmed, başta babası Ahmed b. Hanbel
olmak üzere, Affân b. Müslim (ö. 220/835), Ebü’l-Velîd et-Tayâlisî (ö. 227/842) ve Ali
b. el-Medînî’den hadis dinlemiştir.203 Sâlih hem “Ahmed b. Hanbel’in akaid, hadis ve
fıkıh alanındaki görüşlerinin günümüze ulaşması hem de bu görüşlerin kelâmî ve hukukî
birer doktrin halini alması hususunda en etkili role sahip kişilerden biridir.”204 Sâlih b.
Ahmed, Tarsus ve İsfahan’da kadı olarak görev yapmıştır. İbn Ebî Hâtim de İsfahan’da
kadılık yaptığı süre zarfında kendisinden hadis yazdığını belirtmiştir.205 İbn Ebî Hâtim,
Ali b. el-Medînî’den aktardığı birçok bilgiye Sâlih b. Ahmed ve Muhammed b. Ahmed
b. el-Berâ vasıtasıyla ulaşmıştır. Hatta öyle ki Muhammed b. Ahmed b el-Berâ’dan
aktarılan bilgilerin tamamı Ali b. el-Medînî’nin değerlendirmeleridir. Buna karşın
yukarıda da ifade edildiği gibi, “Sâlih b. Ahmed → Ali b. el-Medînî” tarikinden çoğu
zaman Ali b. el-Medînî’ye ait bir değerlendirme gelmez. Bu bilgilerin çoğu, Yahya b.
Saîd, Abdurrahman b. Mehdî, Süfyân b. Uyeyne ve diğer muhaddislerin ricâl hakkındaki
değerlendirmeleridir. Muhtemelen Sâlih b. Ahmed, bu bilgileri Ali b. el-Medînî’nin
hocalarının değerlendirmelerini topladığı Târîh kitabından aktarmıştır.206 Nitekim İbn
Ebî Hâtim, Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’in değerlendirmelerini öğrencileri
vasıtasıyla verirken, Ali b. el-Medînî’nin görüşlerinden ziyade, kendisi yoluyla
hocalarına ait değerlendirmeleri aktarır.207 İbn Ebî Hâtim’in de bu bilgileri Ali b. el-
Medînî’nin söz konusu eserinden aktardığı söylenebilir. Sadece İbn Ebî Hâtim’in eseri
incelendiğinde bile, “Sâlih b. Ahmed →Ali b. el-Medînî” tarikiyle gelen rivayetlerin
yoğunluğu görülecektir. Örnek olarak taradığımız 3. ciltte, İbn Ebî Hâtim’in Ali b. el-
Medînî’den aktardığı 63 rivayette, 41 defa Sâlih b. Ahmed tarikini kullanmış olması bu
durumun bir yansımasıdır.

203
Zehebî, Siyer, XII, 529.
204
Koca, Ferhat, “Sâlih b. Ahmed”, DİA, XXXVI, 36.
205
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IV, 394.
206
Sâlih’in bu kitabı rivayet ettiğine dair bkz. Ebü’ş-Şeyh el-İsfahânî, Ebû Muhammed b. Ca‘fer b. Hayyân
el-Ensârî, Tabakâtü’l-muhaddisîn bi-İsfahân ve’l-vâridîne aleyhâ, thk. Abdülğafûr Abdülhak Hüseyin
el-Belûşî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1421-1992, III, 141.
207
Örnek râvîler için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 25, 137, 154, 280, 325, 427.

36
D. HANBEL B. İSHAK (ö. 273/886)

193 yılında Bağdat’ta doğan Hanbel b. İshak, Ahmed b. Hanbel’in amcasının oğlu
ve talebesidir. Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn, Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî, Affân b.
Müslim, Ahmed b. Hanbel ve Ali b. el-Medînî’den hadis dinlemiştir.208 Ahmed b.
Hanbel’den Müsned’in tamamını dinlemiştir.209 İbn Hanbel’in hayatıyla ilgili hususların
önemli bir kısmı kendisinden rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel’den duyarak kaleme
aldığı bazı dinî meseleler (mesâil) için tek kaynaktır.210 Hanbel b. İshak, Ali b. el-
Medînî’nin eserleri arasında zikredilen ve kardeş râvîler konusunda ilk kitap olarak
bilinen211 Tesmiyetü men ruviye anhü min evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min ashâbi’l-
hadîs’i kendisinden rivayet etmiştir. Kitabın başında Ahmed b. Hanbel’in de bu kitabı
gördüğünü ve Ali b. el-Medînî’nin isimler hakkındaki bilgisini takdir ettiğini ifade
etmiştir.212 Kitabı Hanbel b. İshak’tan nakleden İbn Semmâk’ın 260 yıllarında doğduğu
bilgisi, mihneden sonra da Ali b. el-Medînî’nin kitaplarının rivayet edildiğini göstermesi
açısından önemlidir.213

E. EBÛ HÂTİM (ö. 277/890)

Rey şehrinin münekkidi olarak kabul edilen Ebû Hâtim, Ali b. el-Medînî’ye
talebelik yapmış bir diğer muhaddistir. 195 yılında Rey’de doğmuştur.214 İbn Ebî
Hâtim’in aktardığına göre babası 209 yılında 14 yaşında hadis yazmaya başlamış, o
dönemde Rey şehrinde bulunan ve dışardan buraya gelen birçok muhaddisten hadis
yazmıştır.215 İslâm dünyasının çeşitli beldelerine gerçekleştirdiği rıhleleri sırasında
çektiği sıkıntılar meşhurdur.216 214 yılında hadis dinlemek için gittiği Basra’da 8 ay
kalmıştır. Ebû Hâtim ve Ebû Zür‘a’nın hadislerin illetini tespit etmek amacıyla bir araya

208
Hatîb, Târîh, XIII, 52.
209
İbnü’l-İmâd, Abdülhay b. Ahmed es-Sâlihî el-Hanbelî (ö. 1089/1679), Şezerâtü’z-zeheb fî ahbâri men
zeheb, thk. Abdülkâdir el-Arnâvût, Mahmud el-Arnâvût, Dâru İbn Kesîr, Beyrut 1408/1988, III, 308.
210
Kandemir, Yaşar, “Hanbel b. İshak”, DİA, XV, 525.
211
Eren, Rical Bilgisi, s. 278.
212
Ali b. el-Medînî, Tesmiyetü men ruviye anhü min evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min ashâbi’l-hadîs, thk.
Ali Muhammed Cemmâz, Dâru’l-Kalem 1402/1982.
213
Topaloğlu, Nuri, “İbnü’s-Semmâk”, DİA, XXI, 204.
214
Zehebî, Siyer, XIII, 247.
215
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 762.
216
Yaptığı bu yolculuklar, gittiği beldeler ve oralarda kaldığı süre zarfına dair detaylı bilgi için bkz. İbn
Ebî Hâtim, Takdime, s. 717-19.

37
geldikleri, hadislerdeki illetleri ve hataları beraberce müzâkere ettikleri nakledilir.217 Her
iki âlimin cerh-ta‘dîl ve illet konusundaki görüşleri İbn Ebî Hâtim tarafından
nakledilmiştir. Ebû Hâtim ve Ebû Zür‘a “mihne”den önce Ali b. el-Medînî’den hadis
rivayet ederken, mihneden sonra Ebû Zür‘a kendisinden hadis rivayet etmeyi bırakmıştır.
Ebû Hâtim ise Ali b. el-Medînî’nin sonraları bu görüşünden vazgeçtiğini belirterek
kendisinden rivayete devam etmiştir.218 Muhtemelen babasının bu görüşünden dolayı İbn
Ebî Hâtim de farklı hocaları yoluyla Ali b. el-Medînî’den birçok rivayette bulunmuştur.
Ebû Hâtim, hocası Ali b. el-Medînî’yi “İlelü’l-hadîs konusunda önder bir münekkit”
olarak görmektedir.219 Kendisinden nakledilen bilgilerin bir kısmı Ali b. el-Medînî’ye
sorduğu sorulardan oluşmaktadır.220 Diğer nakilleri ise Muhammed b. Ahmed b. el-
Berâ’dan221 nakledilen bilgiler gibi “kâle Ali” formundadır.222 Ali b. el-Medînî’ye
sorduğu sorular ve başkaları tarafından sorulan soruları aktarmış olması, İbnü’l-
Medînî’nin meclisine katıldığını göstermektedir.

F. İSMAİL B. İSHAK EL-KÂDÎ (ö. 282/896)

190 senesinde Basra’da doğan İsmail b. İshak,223 “Büyük dedesi Hammâd b.


Zeyd’den (ö. 179/795) Ebü’l-Hüseyin İbn Ebû Ya‘lâ’ya (ö. 526/1131) kadar yaklaşık üç
asır boyunca birçok değerli âlim yetiştiren bir aileye mensuptur”.224 Küçük yaşlardan
itibaren hadis tahsiline başlayan İsmail b. İshak’ın, hadis ilmini Ali b. el-Medînî’den
öğrendiği ifade edilmiştir.225 Fıkha dair bilgisini de Mâlikî fakihi İbnü’l-Muazzel’den
almıştır. Daha sonra Irak bölgesinde Mâlikî mezhebinin yayılmasını sağlamış ve
mezhebin delillerini ortaya koymuştur. Mâlik b. Enes, Eyyûb es-Sahtiyânî ve Yahya b.

217
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 711.
218
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 194. Ebû Hâtim’in Ali b. el-Medînî’den rivayeti için bkz. Takdime, s. 526,
563. Ayrıca bkz. el-Cerh, II, 284, 384, 388; III, 38, 166, 167, 424, 562; V, 9, 69, 148, 265.
219
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 645.
220
Bu sorular için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 384; III, 167; V, 148; VII, 48; IX, 15, 60.
221
Günümüze ulaşan İlel nüshasının râvîsidir. İlerde hakkında bilgi verilecektir.
222
İlerde de ele alanıcağı üzere İbn Ebî Hâtim, hocalarının Ali b. el-Medînî’den rivayetlerini “tahdîs” ve
“kâle” şeklinde iki formda vermektedir. Bu ikinci formun kitaptan yapılmış rivayetler için kullanılmış
olabileceği akla gelmektedir. İbn Ebî Hâtim’in bu kullanımlar arasında bir fark görmediği ifade
edilebilir. Ancak Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah’tan naklettiği bilgileri kitabet ( ‫ﺣﺪﺛﻨﺎ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﺮﺣﻤﻦ ﺍﻧﺎ‬
‫ )ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﺍﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ ﻓﻴﻤﺎ ﻛﺘﺐ ﺇﻟﻰ‬yoluyla, Sâlih’den aldığı bilgileri ise semâ ( tahdîs) yoluyla aldığını
sürekli belirtmiştir.
223
Zehebî, Siyer, XIII, 339.
224
Tatlı, Alican, “Cehdamî”, DİA, VII, 224.
225
Zehebî, Siyer, XIII, 339.

38
Saîd el-Ensârî’nin hadislerini toplamıştır. Ka‘nebî (ö. 221/836), Müsedded b. Müserhed
(ö. 228/843) ve Ebû Bekir b. Ebî Şeybe’den hadis dinlemiştir. Kendisinden Ebü’l-Kâsım
el-Beğavî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel ve Ebû Bekir İbn el-Enbârî (ö. 328/940) isimler
hadis almıştır.226 Hâkim’in Ali b. el-Medînî’ye nispet ettiği eserlerden bir tanesi de on
dört cüz olduğunu belirttiği el-İlel li-İsmail el-Kâdî’dir. Kaynaklar da İsmail b. İshak’ın
hocası Ali b. el-Medînî ’den el-İlel adında bir eser rivayet ettiği ifade edilir.227 Dârekutnî,
Hâkim, İbn Abdilberr (ö. 463/1071) ve Hatîb gibi muhaddisler, İsmail b. İshak’ın
talebeleri vasıtasıyla Ali b. el-Medînî’den birçok bilgi nakletmişlerdir.228

G. MUHAMMED B. OSMAN B. EBÛ ŞEYBE (ö. 297/910)

Kûfe’nin muhaddisi olarak anılan Muhammed b. Osman, hicrî 210 yılından sonra
doğmuştur.229 Hadis dinlediği hocaları arasında başta babası olmak üzere, amcası Ebû
Bekir İbn Ebî Şeybe, Yahya b. Maîn ve Ali b. el-Medînî gibi meşhur muhaddisler vardır.
İbnü’s-Semmâk (ö. 344/955) Ebû Bekir eş-Şâfiî (ö. 354/965), Taberânî (ö. 360/971),
İbnü’l-Bâğandî (ö. 312/925) ve Hüseyin b. İsmail el-Mehâmilî (ö. 330/942) kendisinden
hadis dinlemiştir.230 273 yılında Bağdat’a taşınmış ve vefat edinceye kadar orada
yaşamıştır. Kendisi hakkında “kezzâb”, “yeda‘u’l-hadîs” gibi sert ifadeler kullanılsa da
Ukaylî “zikredecek münker bir hadisini bulamadığını” ifade etmiştir.231 Muhammed b.
Osman b. Ebû Şeybe, Ali b. el-Medînî’nin râvîlere dair görüşlerinin nakledilmesi
hususunda önemli bir isimdir. Bizzat kendisinin ve arkadaşlarının sorduğu sorulardan
oluşan Suâlât adlı eseri Ali b. el-Medînî’nin birçok değerlendirmesini kaydetmesi
açısından önemli bir kaynaktır.232 Başta râvîlerin isimleri233 ve künyeleri olmak üzere,
itikadî mezhepleri,234 cerh-ta‘dîl durumları,235 hoca-talebe ilişkileri236 vb. bilgiler bu
eserde kayıt altına alınmıştır.

226
Hocaları ve talebeleri için bkz. Hatîb, Târîh, VII, 273; Zehebî, Siyer, XIII, 339.
227
Eserleri başlığı altında bu konuda açıklama yapılacaktır.
228
Nidâl, Menhec, s. 76-78.
229
Âşıkkutlu, Emîn, “İbn Ebû Şeybe” DİA, XIX, 443.
230
Hatîb, Târîh, IX, 68.
231
Zehebî, Siyer, XIV, 21.
232
Bu kitap hakkındaki değerlendirmeler için bkz. Tatlı, Suâlât, s. 146-151.
233
Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 87.
234
Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 97.
235
Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 88.
236
Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 82.

39
V. ESERLERİ

Hz. Peygamber’e izafe edilen sözlerin aslına uygun olarak korunması ve sonraki
nesillere değiştirilmeden aktarılması ilk dönemlerden itibaren üzerinde hassasiyetle
durulan bir mesele olmuştur. Hadislere verilen bu önem sebebiyle, Sahâbe döneminden
itibaren farklı şekillerde tedbirler alınmış ve hadislerin muhafaza edilmesi için azami
gayret sarf edilmiştir. “Hadis rivayet ederken ihtiyatlı davranmak, az hadis rivayet etmek,
hatırlamak amacıyla hadisleri yazmak” sahâbe döneminde bu kapsamda alınan
tedbirlerden bazılarıdır.237 Tâbiûn ve tebe-i tâbiîn dönemine gelindiğinde ise özellikle
hadislerin yazılı olarak nakledilmeye başlanması, siyasi kargaşalar ve bunun bir sonucu
olarak uydurma rivayetlerin ortaya çıkması, bazı kuralların konulmasını zorunlu hale
getirmiştir. Dolayısıyla bu dönem bazı hadis usulü kurallarının belirlendiği, uygulandığı
ve çeşitli ıstılahların geliştirildiği bir dönem olmuştur.238 Hicrî üçüncü asra gelindiğinde
ise önceden uygulanan bu kurallar yazılı hale getirilmeye başlanmış ve böylece bu alanda
oluşacak bir literatürün temelleri atılmıştır. Yine aynı şekilde hicrî birinci asrın ikinci
yarısında başlayan “isnâd soruşturması”239 ile birlikte râvîlere yönelik sistematik olmayan
araştırmalar yapılmaya başlamıştır. Ancak bu durum hicrî ikinci asrın ortalarından
itibaren daha yaygın ve sistematik bir karakter kazanmıştır.240 Bu asrın sonlarında ve
üçüncü asrın başlarında ricâlle ilgili eseler kaleme alınmıştır.
Ali b. el-Medînî de, hem Ulûmü’l-hadîs hem de Ricâlü'l-hadîs sahasında eser telif
eden ilk müelliflerden kabul edilmiştir. Nitekim Nevevî (ö. 676/1277), Ali b. el-
Medînî’nin eserlerinin “alanında ilk olma özelliğini” taşıdığını belirtmiş ve kendisinden
sonra da bu alanda telif edilen çalışmaların kıymet açısından onlara yetişmediğini ifade
etmiştir.241 Yaklaşık iki yüz eseri242 olduğu ifade edilen Ali b. el-Medînî’nin eserlerine
dair ilk bilgiyi İslâm tarihinin ilk bibliyografi yazarı kabul edilen Nedîm (ö. 385/995), el-

237
Yücel, Ahmet, Hadis Usûlü, İFAV, 6. Baskı, İstanbul 2012, s. 26-32.
238
Yücel, Hadis Usûlü, s. 49.
239
İsnadın başlangıcı ile ilgili tartışmalar için bkz. Ulu, Arif, “Hadis Rivâyetinde İsnâdın Başlaması ya da
Fitnenin Tarihi” Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c. 12, sy.1, 2012, s. 119-166.
240
Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 25. Hicrî ikinci asırda yapılan ricâl tenkit faaliyetine yönelik bir
değerlendirme için bkz. Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 449-54.
241
Nevevî, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref b. Mürî en-Nevevî (ö. 676/1277), Tehzîbü’l-esmâ‘ ve’l-luğât,
Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, I, 350. Ebû Gudde (ö. 1997) de usûl ilmine dair her konuda müstakil
olarak bir veya iki cüz yazan ilk muhaddisin Ali b. el-Medînî olduğu görüşündedir. Bkz. Lemehât min
târîhi’s-sünne ve ulûmi’l-hadîs, Mektebetü’l-Matbûâtu’l-İslamiyye, 5.baskı, Beyrut 1429/2008, s. 201.
242
Nevevî, Tehzîb, I, 350.

40
Fihrist’inde vermiştir. “Fukahâü ashâbi’l-hadîs’in”243 telif ettiği eserlere yer verdiği
bölümde, Ali b. el-Medînî’nin eserlerini de zikretmiştir.244 Daha sonra Ali b. el-
Medînî’nin eserlerine dair geniş bir listeyi Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014) aktarmıştır.
Hâkim fıkhu’l-hadîs’e dair açtığı başlık altında muhaddislerin fıkhu’l-hadîs anlayışlarını
yansıtacak birçok örneğe yer vermiş ve bu başlık altında İbn Şihâb ez-Zührî’den başlayıp
İbn Huzeyme’ye kadar 23 hadis âliminin ismini zikretmiştir. Hâkim, Ali b. el-Medînî’yi
de fıkhu’l-hadîs alanında uzman âlimler arasında saymış ve Kâdî Ebü’l-Hasan
Muhammed b. Sâlih el-Hâşimî (ö.369/980)’den naklen Ali b. el-Medînî’nin eserlerini
muhtasar olarak aktarmıştır :245

1. Kitâbü’l-Esâmî ve’l-künâ (sekiz cüz)246


2. ed-Du‘afâ (on cüz)247
3. el-Müdellisîn (beş cüz)248
4. Evvelu men nazara fi’r-ricâl ve fehasa anhüm ( bir cüz)
5. et-Tabakât ( on cüz)249
6. Men ravâ an raculin ve lem yerahû ( bir cüz)
7. İlelü’l-Müsned ( otuz cüz)250

243
Nedîm’in Fukahâü ashâbi’l-hadis çerçevesinde zikrettiği muhaddisler ve kavrama yönelik
değerlendirmeler için bkz. Oğuzhan Yıldız, Tirmizî'nin Cami'inde Fıkhü'l-Hadis ve Fakih Muhaddisler
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İÜSBE. 2017, s. 10-14.
244
Ebü’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya‘kûb İshak b. Muhammed b. İshak en-Nedîm (ö. 385/995 [?]), el-
Fihrist, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1978, s. 322. Kitâbü’l-Müsned bi ilelihi, Kitâbü’l-Müdellisîn, Kitâbü’d-
Duafâ, Kitâbü’l-İlel, Kitâbü’l-Esmâ ve’l-künâ, Kitâbü’l-eşribe, Kitâbü’t-Tenzîl zikretmiş olduğu
eserlerdir. Nedîm, Ali b. el-Medînî’nin vefat tarihini 258 olarak vermektedir.
245
Hâkim, Ma‘rife, s. 274. Hâkim’in fıkhu’l-hadis başlığı altında zikrettiği diğer hadis âlimleri ve bu
muhaddislerin fıkhu’l-hadîs anlayışları hakkında bkz. Yıldız, Fahreddin, İlmî Bir Disiplin Olarak
Fıkhü’l-Hadîs, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE. 2016.
246
Nedîm, el-Fihrist, s. 322; Hatîb, el-Câmiʿ II, 302, Bundan sonra zikredilecek her kitabın başındaki
“kitâb(‫ ”) ﻛﺘﺎﺏ‬kısmı hazfedilecektir.
247
Nedîm, el-Fihrist, s. 322; Hatîb, el-Câmi, II, 302. Hatîb’in kitabında zayıf râvîlere dair Ali b. el-Medînî
’den aktardığı bilgilerin büyük bir kısmının bu kitaptan olduğuna dair bkz. el-Umerî, Ekrem Ziya,
Mevâridü’l-Hatîbi’l-Bağdâdî, Dâru’t-Tayyibe, Riyad 1405/1985, s. 317.
248
Nedîm, el-Fihrist, s.322. Daha önce de zikrettiğimiz gibi oğlu Muhammed bu kitabı babasından rivayet
etmiştir.
249
Hatîb, el-Câmi‘, II, 302,;Umerî, Mevârid, s. 317, İbn Hayr el-İşbîlî, Ebû Bekr Muhammed b. Hayr b.
Ömer el-İşbîlî (ö. 575/1179), Fihristü İbn Hayr el-İşbîlî, thk. Mahmud Beşşar Avvâd, Beşşâr Avvâd
Ma‘rûf, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Tunus 1. Baskı 2009, s. 280. Bu eseri oğlu Muhammed babasından
vicâde yolu ile nakletmiştir.
250
Nedim, el-Fihrist, 322; Dârekutnî el-İlelü’l-vâride adlı eserinde Ali b. el-Medînî’nin bu eserinden
birçok alıntı yapar. Dârekutnî, el-ʿİlelü’l-vâride fi’l-ehâdîsi’n-nebeviyye, thk. Mahfûzurrahmân
Zeynullah es-Selefî, Riyad, Dâru’t-Tayyibe 1408/1985, I, 65, 28٨, IV, 83.

41
8. el-İlel li-İsmâ‘il el-Kâdî (on dört cüz)251
9. İlelu hadîsi İbn Uyeyne( on üç cüz)252
10. Men lâ yühteccu bi-hadîsihî ve lâ yeskutuhû (iki cüz)253
11. el-Künâ (beş cüz)
12. el-Vehmü ve’l-hatâ (beş cüz)
13. Kabâilü’l-Arab ( on cüz)
14. Men nezele mine’s-sahâbeti sâire’l-büldân ( beş cüz)254
15. et-Târîh ( on cüz)
16. el-Arz ale’l-muhaddis ( iki cüz)
17. Kitâbü men haddese sümme racea anhu (iki cüz)
18. Kitâbü Yahya ve Abdirrahman fi’r-ricâl ( beş cüz)
19. Suâlâtühû (li) Yahya ( iki cüz)255
20. es-Sikât ve’l-müsebbitîn ( on cüz)
21. İhtilâfü’l-hadîs ( beş cüz)256
22. el-Esâmi’ş-şâzze ( üç cüz)
23. Kitâbü’l-Eşribe ( üç cüz)
24. Tefsîru garîbi’l-hadîs ( beş cüz)257
25. el-İhve ve’l-ehavât ( üç cüz)
26. Men te‘arrefe bi ismin dûne ismi ebîhi ( iki cüz)
27. Men yu‘rafu bi’l-lakab ( bir cüz)258
28. el-İlelü’l-müteferika( otuz cüz)

251
Talebesi İsmail el-Kâdî hocasından İlel adında bir kitap nakletmiştir. Bu yüzden kitap bu isimle anılır.
Kitaba dair bkz. Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, nşr. Hasan Abdülmun‘im Şelbî,
Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1434/2013, s. 367; Nidâl Selcî, Menhec, s. 98.
252
İbn Receb, Şerhu İleli’t-Tirmizî, thk. Hemmâm Abdürrahîm Saîd, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1436/2015,
I, 486.
253
Hâkim bu eseri görmediğini ifade etmiştir. Ma‘rife, s. 703.
254
İbn Receb, Şerh, I, 486, “Marifetü’s-Sahâbe” olarak da bilinir.
255
İbn Ebî Hayseme bu kitabı oğlu Abdullah’tan almıştır. Bu kitaptan yapılan nakillerin çoğu “Ali b. el-
Medînî’nin kitabında gördüm, Yahya şöyle demiştir” şeklindedir. Ebû Bekr Ahmed b. Ebî Hayseme
Züheyr b. Harb en-Nesâî (ö. 279/892-93), et-Târîhu’l-kebîr el-ma‘ruf bi Târîhi İbn Ebî Hayseme, thk.
Salâh b. Fethî Helel, el-Fâruku’l-Hadîsiyye, Kahire 1424/2004, II, 109. İbn Ebî Hayseme’nin ve İbn
Adî’nin bu kitaptan yaptığı nakiller ve bu kitaba dair değerlendirme için bkz. Turhan, Ricâl Tenkidi, s.
353-55.
256
Ebû Dâvûd, İhtilâfu’l-hadîs konusunda Ahmed b. Hanbel’den üstün olduğunu ifade etmiştir. Mizzî,
Tehzîbu’l-Kemâl, XXI, 19.
257
Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ın kitabını Ali b. el-Medînî’nin evinde okuttuğuna ve düzenlenen
garîbü’l-hadîs meclisine dair bkz. Hatîb el-Bağdâdî, Târîh, XIV, 397.
258
Lakaplar konusunda kitap yazan ilk muhaddis olarak kabul edilir. Eren, Ricâl Bilgisi, s. 150.

42
29. Mezâhibü’l-muhaddisîn ( iki cüz)259

Hâkim’in bu kitapları gördüğüne dair herhangi bir bilgi tespit edilememiştir. Men
lâ yühteccu bi-hadîsihî ve lâ yeskutuhû adlı eseri görmediğini özellikle belirtmesi,260 diğer
eserleri görmüş olabileceği ihtimalini düşündürmektedir. Mesela Halîlî, Osman b. Saîd
ed-Dârîmî’nin Ali b. el-Medînî’den Târîh adlı bir kitap rivayet ettiğini belirtmiş ve
Hâkîm’in de bu kitabı naklettiğini söylemiştir.261 Yine aynı şekilde Beyhakî (ö. 458/1066)
çalışma konumuz olan İlelü’l-hadîs’ten yaptığı nakilleri Hâkim yoluyla aktarmıştır.
Ancak yaklaşık aynı dönemlerde yaşamış Hatîb’in, “bu eserlerin çoğunun kaybolduğunu”
ifade etmesi, Hâkim için de net bir şey söylemeyi zorlaştırmaktadır.
Hâkim’den sonra bu kitap listesini aynı isnâdla Hatîb el-Bağdâdî de aktarmıştır.
“Mütekaddim dönemde yazılan (alanında ilk olan) ve hadisçilerin üzerine çalışmasının
faydalı olacağı kitapların isimleri” adıyla açtığı babda aynı kitapları zikretmiş ve bu
kitapların birçoğunun kaybolduğuna dair şu bilgiyi vermiştir:

Bu kitapların tamamı kaybolmuştur, dört veya beş tanesi hariç diğerlerine vakıf
olamadım.262 Şüphesiz bu kitapların ortadan kalkmasıyla birçok bilgi yok olmuş ve
faydalı bilgiden yoksun kalınmıştır. Ali b. el-Medînî hadis ilminin filozofu ve tabibi,
hadisçilerin sözcüsü ve hatibidir.263

Birçok kaynaktan istifade edilerek hazırlanmış olan ve ansiklopedik bir görünüm


arz eden Târîhu Bağdâd, günümüze ulaşmayan birçok eserden nakiller yapması sebebiyle
önemli bir kaynaktır. Hatîb bu eserinde başta ricâl olmak üzere, târîh, suâlât, tabakât ve
ensâb türü eserleri kaynak olarak kullanmıştır.264 Ali b. el-Medînî’nin bazı kitapları da
istifade ettiği eserler arasındandır. Hatîb’in kaynakları üzerine yapılan çalışmalarda, Ali
b. el-Medînî’den aktarılan bilgilerin şu üç eserden iktibas edildiği belirtilmiştir:
Tesmiyetü men ruviya anhü min evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min ashâbi’l-hadîs, et-
Tabakât ve ed-Duafâ.265 Hatîb, İlelü’l-hadîs’in râvîsi Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ

259
Hâkim 29 tane kitap ismi vermektedir.
260
Hâkim, Ma‘rife, s. 703.
261
Halîlî, el-İrşâd, III, 877.
262
Bu kitaplara ve Ali b. el-Medînî ’den naklettiği bilgilere dair bkz. Umerî, Mevârid, s. 316-18.
263
Hatîb, el-Câmiʿ, II, 302.
264
Avcı, Casım, “Târîhu Bağdâd”, DİA, XXXX, 88-89.
265
Umerî, Mevârid, s. 316-18, Tahhân, Mahmûd, el-Hâfız Hatîb el-Bağdâdî ve eseruhû fi ulûmi’l-hadîs,
Dâru’l-Kur’âni’l-Kerîm, Beyrut 1401/1981, s. 287, 291, Bu kitabı nakleden kişi, oğlu Abdullah’tır.
Nitekim birçok rivayet onun tariki ile gelir.

43
vasıtasıyla da Ali b. el-Medînî’den birçok bilgi nakletmiştir. Yapılan bu nakillerin bir
kısmı mevcut nüshada bulunmamaktadır.266 Dolayısıyla Hatîb’in bu tespiti, Ali b. el-
Medînî’ye isnâd edilen kitapların ilk dönemlerdeki serüvenini göstermesi açısından
önemli bir kayıttır.
Hatîb el-Bağdâdî’nin bu tespiti önemli olmakla birlikte, kendisinin elde
edemediği bazı kitapların hem kendisinden önceki müellifler tarafından kullanıldığı hem
de sonraki asırlara intikal ettiği görülmektedir. Örneğin hicrî 277 yılında vefat eden
Fesevî’nin el-Maʿrife ve’t-târîh’i günümüze ulaşan kısmı itibariyle Ali b. el-Medînî’den
yapılan birçok nakli ihtiva etmektedir. Kitapta aktarılan bilgilerin birçoğunun “kâle Ali”
formunda olması Fesevî’nin yaptığı nakillerin Ali b. el-Medînî’ye ait kitaplardan
olduğunu göstermektedir.267 Fesevî’nin alıntı yaptığı kısımlar Buhârî’nin Târîh’inde
olduğu gibi daha çok râvîlerin kimlik bilgilerinin netleştirilmesine yardımcı olacak
unsurlardır. Bu bağlamda râvîlerin cerh-ta‘dîl durumları başta olmak üzere,268
künyeleri,269 künyesi ile bilinenlerin isimleri,270 kabileleri,271 vefat tarihleri,272 kardeş
râvîler,273 gibi hususlar aktarılmıştır.
Ali b. el-Medînî’nin eserleri tarihçi-muhaddis İbn Ebî Hayseme’nin Târîhu’l-
kebîr’inin de kaynakları arasındadır.274 İbn Ebî Hayseme, Ali b. el-Medînî’nin kitabını
hicrî 220 yılında Yahya b. Maîn ile beraber yaptığı Basra seyahati sırasında oğlu
Abdullah’tan almıştır.275 Ali b. el-Medînî’den duymadığı bu bilgileri “kale Ali” veya
“ra’eytu fî kitâbi Ali” şeklinde aktardığını belirtmiştir.276 Bu kitabın içerik itibariyle
Yahya b. Saîd’in değerlendirmelerinden oluştuğuna dair birkaç örnek zikretmiştir.277 İbn
Ebî Hâtim’in eserlerindeki alıntılara ileride değinileceği için burada yer verilmeyecektir.
Nitekim o da, Ali b. el-Medînî’den gelen birçok değerlendirmeye kitabında yer vermiştir.
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-Müsned adlı eseri de kendisinden sonraki birçok
müellif tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Söz gelimi hicrî dördüncü asrın önemli

266
Umerî, Mevârid, s. 318.
267
Fesevî, el-Maʿrife, I, 49 (naşirin mukaddimesi).
268
Fesevî, a.g.e. , II, 7, 689, III, 51, 139.
269
Fesevî, el-Maʿrife, I, 146, 154, III, 67.
270
Fesevî, a.g.e. , II, 16, 66, 346.
271
Fesevî, a.g.e. , II, 130.
272
Fesevî, a.g.e. , I, 150, II, 6.
273
Fesevî, a.g.e. , II, 151, 157.
274
İbn Ebî Hayseme, Târîh, I, 21.
275
İbn Ebî Hayseme, a.g.e. , I, 201-2.
276
İbn Ebî Hayseme, a.g.e. , I, 202.
277
İbn Ebî Hayseme, a.g.e. , I, 202.

44
münekkitlerinden Dârekutnî’nin bu esere sık sık atıf yaptığı görülür. Özellikle öğrencileri
tarafından derlenen İlelü’l-vâride’sinde bu esere “Müsned”, Müsnedü Ebî Bekr”,
“Müsnedü Ali” şeklinde işaret etmiştir.278 Bu eserin hicrî sekizinci asra kadar ulaştığını
söylemek mümkündür. Nitekim 774 yılında vefat eden İbn Kesîr’in Müsnedü’l-Fârûk’ta
bu esere el-Müsned,279 el-İlel,280 Müsnedü Ömer,281 şeklinde işaret ettiği ve alıntı yaptığı
görülür. Yukarıdaki örnekler kendisinden sonra yazılan eserler kaynaklık boyutunu
göstermesi açısından önemlidir.
Hadis ilmindeki yetkinliği birçok muhaddis tarafından ifade edilen Ali b. el-
Medînî’nin eserlerinin çoğunun, hicrî beşinci asır gibi erken bir dönemde kaybolmuş
olması, ilk olarak o dönem yazılan ve günümüze ulaşmayan diğer kitaplarda olduğu gibi,
dönemin şartları çerçevesinde değerlendirebilir. İkinci olarak -kendisine yöneltilen
tenkitler bölümünde ele alınacağı üzere- mihne’nin Ali b. el-Medînî ve eserlerine
yansıması üzerinden okunabilir mi sorusu sorulabilir. Nitekim mihnedeki duruşundan
dolayı kendisinden hadis rivayet etmeyi terk eden kişilerin olduğu ifade edilmiştir.282
Aynı durumun kitaplarının rivayet edilmesine veya okutulmasına da etki etmiş
olabileceği ihtimal dâhilindedir. Kitaplarına dair listeyi muhtasar olarak aktaran Hâkim’in
daha öncesinde zikrettiği ve Ali b. el-Medînî’ye isnâd edilen “Her kim Kur’ân mahlûktur
derse kâfîr olur” rivayeti, bu açıdan dikkat çekicidir.283 Muhtemelen bu rivayet mihnedeki
duruşu sebebiyle kendisi hakkında oluşan olumsuz kanaati gidermeye yöneliktir.
Ancak, Hanbel b. İshak ve Sâlih b. Ahmed gibi Ahmed b. Hanbel’e yakın
isimlerin Ali b. el-Medînî’nin kitaplarını ve rivayetlerini aktarmış olması, mihne
hadisesinin bu eserlerin rivayet edilmesine olumsuz etki ettiğini söylemeyi
zorlaştırmaktadır. Örneğin Ahmed b. Hanbel’in oğlu Sâlih b. Ahmed’in Ali b. el-
Medînî’ye ait olan “et-Târîh” adlı eseri İsfahan’da kadılık yaptığı zaman okuttuğu
belirtilmiştir.284 Rivayete göre Ali b. el-Medînî kitabını telif edince arkadaşı Ahmed b.
Hanbel’e göndermiş, Sâlih b. Ahmed de babasına gönderilen bu kitabı nakletmiştir.285 Ali
b. el-Medînî’nin günümüze ulaşan bir diğer eseri “Tesmiyetü men ruviye anhü min

278
Dârekutnî, el-İlelü’l-vâride, V, 236, I, 288, IV, 83.
279
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 96.
280
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 140.
281
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, III, 41.
282
Detaylı bilgi bu çalışmanın “Kendisine Yöneltilen Tenkitler” bölümünde verilecektir.
283
Hâkim, Ma‘rife, s. 274.
284
Ebü’ş-Şeyh el-İsfahânî, Tabakâtü’l-muhaddisîn bi-İsfahân ve’l-vâridîne aleyhâ, III, 141.
285
İbnü’l-Cad, Ali İbnü’l-Cad Ubeyd el-Cevherî el-Bağdâdî, Müsnedü İbnü’l-Ca‘d, thk. Âmir Ahmed
Haydar, Müssesetü Nâdir, Beyrut, 1410/1990, s. 20, 459.

45
evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min ashâbi’l-hadîs”’in râvîsi ise Ahmed b. Hanbel’in
amcaoğlu Hanbel b. İshak’dır. Muhtemelen diğer eserde olduğu gibi Ali b. el-Medînî bu
eserini de Ahmed b. Hanbel’e göndermiştir. Nitekim kitabın râvîsi Hanbel b. İshak,
Ahmed b. Hanbel’in bu eseri gördüğünü hem içerik hem de tasnif açısından beğendiğini
ifade etmiştir.286 Aynı şekilde Ahmed b. Hanbel’in memleketi olan Bağdat’ta, halkın Ali
b. el-Medînî’nin çocuklarından babalarının kitabını rivayet etmelerini istemesi de bu
açıdan önemlidir. Dolayısıyla kitaplarını rivayet etme noktasında bir çekince olduğunu
iddia etmek zor görünmektedir.
Hâkim tarafından listesi verilen bu kitap isimlerine bakıldığı zaman Ali b. el-
Medînî’nin hadis usulünün belli konularında eser yazan ilk müellif olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim o daha sonra ulûmü’l-hadîs’in alt dallarından sayılacak temel
konularda birçok eser kaleme almıştır.287
Bu kitapların birçoğunun günümüze ulaşmamış olması, ulaşanların da eksik
olması, bu eserlerin kaynağı, içeriği, ele alınan konular ve konuların işleniş tarzı hakkında
değerlendirme yapmayı zorlaştırmaktadır. Ulûmü’l-hadîs ve ricâlü’l-hadîs sahasında
öncü kabul edilen bu eserlere, şekil, muhteva veya yöntem olarak herhangi bir eserin
kaynaklık ettiğine dair bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. Hadis usûlünün
üçüncü asırdaki gelişimini ele alan Yücel, Ali b. el-Medînî’nin telif ettiği cüzlerden önce
hadis usûlünün kurallarına dair sadece, İmâm Şafîî’nin er-Risâle, el-Ümm ve İhtilâfü’l-
hadîs isimli eserleri olduğunu ifade etmiştir.288 Ali b. el-Medînî’nin İmâm Şafîî’den er-
Risâle adlı eserini aldığı, Şâfîî tabakât kitaplarında geçmektedir.289 Hatta İmâm Şafîî’nin
bu kitabı telif gerekçesi olarak da, “(Ali b. el-Medînî’nin hocası) Abdurrahman b.
Mehdî’ni İmâm Şâfîî’den bazı konularla ilgili açıklama yapmasını istemiş olması”
zikredilir.290 Bir rivayete göre, Abdurrahman b. Mehdî’ye bu kitabı götüren kişi de Ali b.
el-Medînî’dir.291 Ancak er-Risâle’de ele alınan hadis ile ilgili konulara bakıldığında292

286
Ali b. el-Medînî, Tesmiye, s. 77.
287
İbn Hacer’in Hatîb el-Bağdâdî’nin hadis ilimlerine yaptığı katkıyı vurgulamak için kullandığı “ ‫ﻭﻗﻞ ﻓﻦ‬
‫” ﻣﻦ ﻓﻨﻮﻥ ﺍﻟﺤﺪﻳﺚ ﺇﻻ ﻭﻗﺪ ﺻﻨﻒ ﻓﻴﻪ ﻛﺘﺎﺑﺎ ﻣﻔﺮﺩﺍ‬ifadesi, Ali b. el-Medînî içinde kullanılmıştır.( ‫ﻣﺎ ﻣﻦ ﻓﻦ ﻣﻦ ﻓﻨﻮﻥ‬
‫)ﺍﻟﺤﺪﻳﺚ ﺇﻻ ﺃﻟﻒ ﻓﻴﻪ ﻛﺘﺎﺑﺎ‬, Itr, Nûreddîn, Menhecü’n-nakd fî ulûmi’l-hadîs, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1434/2013,
s. 62.
288
Yücel, Hadis Usûlü, s. 49.
289
Şîrâzî, Ebû İshak Cemâlüddîn İbrâhîm b. Alî b. Yûsuf eş-Şîrâzî (ö. 476/1083) Tabakâtü’l-fukahâ, thk.
İhsan Abbâs, Dâru’r-Râidi’l-Arabî, Beyrut 1970, I, 104-5.
290
Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs eş-Şâfiî (ö. 204/820), er-Risâle, thk. Ahmed Muhammed
Şâkir, Kahire 1358/1940, s. 4.
291
Şîrâzî, Tabakâtü’l-fukahâ, I, 105.
292
Risâle’de ele alınan konular için bkz, İstemi, Fuat, Er-Risâle ve er-Risâle'de Geçen Hadis Istılahları
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır: DÜSBE, 2011, s. 24-46.

46
meslekten hadisçi293 olarak kabul edilen Ali b. el-Medînî ile fakîhlik yönü ağır basan
İmâm Şâfîî’nin temel mesaileri ve ele aldığı konuların aynı olmadığı görülecektir. Bu
noktada Abdurrahman b. Mehdî’nin İmâm Şâfîî’den açıklamasını istediği konular da;
“Kur’ân’ın manaları, icmânın delil oluşu, nâsih ve mensûh” gibi hadis ilminden ziyade,
fıkıh ilmiyle ilişkili olanlardır.294 Ali b. el-Medînî’nin kitapları ise, daha çok ma’rifetü’r-
ricâl kapsamında değerlendirilen râvî bilgisine ve isnâd üzerine odaklanmaktadır. Öte
yandan ricâlü’l-hadîs sahasında kendisinden önce yapılan çalışmaların olduğu söylense
de, Ali b. el-Medînî’nin bu çalışmaları gördüğüne veya bunlardan nakil yaptığına işaret
eden herhangi bir veri tespit edilememiştir.295 Dolayısıyla Nevevî’nin Ali b. el-
Medînî’nin eserlerini öncü olarak değerlendirmesi, hadis tarihi açısından da doğru bir
tespit olarak görünmektedir.
Yukarıda zikredilen kitaplar Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşmayan
eserleridir. Günümüze ulaştığı tespit edilen eserler ise şunlardır:
1. Tesmiyetü men ruviye anhü min evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min
ashâbi’l-hadîs296
2. Suâlâtü Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe li-Ali b. el-Medînî
(Ârâuhu fî ulemai’l-Basra ellezine vasafahum Yahya b. Maîn bi’l-
kaderiyye)297
3. İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh298

Ali b. el-Medînî’nin eserleriyle ilgili açıklanması gereken bir diğer nokta ise
Bağdatlı İsmail Paşa’nın (1839-1920) İzâhu’l-meknûn’da kendisine ait olmayan bir kısım
eserleri ona nispet etmesidir.299 İsmail Paşa Keşfü’z-zunûn’a bir zeyil olarak yazdığı
eserinde tarihçi Ebü’l-Hasan Ali el-Medâinî’ye (ö. 228/843) ait olan kitapları İbnü’l-
Medînî’ye nispet etmiştir. Medâînî “câhiliye döneminden III. (IX.) yüzyıla kadarki Arap
tarihinin siyasî, edebî, içtimaî ve kültürel yönlerini kucaklayan geniş kapsamlı ve uzun

293
Bu kavramın kullanımı için bkz. İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 51, 54.
294
Şâfîî, er-Risâle, s. 4.
295
Kendisinden önce yazılmış eserlere dair bkz. Eren, Rical Bilgisi, s. 521.
296
Sezgin, M. Fuâd, Târîhü’t-türâsi’l-Arabî, trc. Mahmûd Fehmî Hicâzî, Riyad 1411/1991, s. 204-205.
297
Kitap Ârâ’uhu fî ulemâi’l-Basra ellezîne vasafahum Yahya b. Maîn bi’l-Kaderiyye ismiyle de anılmıştır.
Sezgin, M. Fuâd, Târîhu’t-türâsi’l-Arabî, s. 205.
298
Bu kitapla ilgili ilerleyen sayfalarda geniş bilgi verilecektir.
299
Ziriklî, Hayrüddîn b. Mahmûd b. Muhammed b. Alî b. Fâris ez-Ziriklî ed-Dımaşkî (1893-1976), el-
Aʿlâm Kâmûsü terâcim li-eşheri’r-ricâl ve’n-nisâ mine’l-ʿArab ve’l-müstaʿrebîn ve’l-müsteşrikîn,
Dâru'l-ilm li'l-melâyîn, 2002, IV, 303 (Dipnot 2).

47
dönemli bazı çalışmalarıyla “ahbârîler” çizgisinin en önemli halkasını teşkil eder.”300
Zehebî, onun siyer, meğâzî, ensâb ve eyyâmü’l-Arab konusunda uzman olduğunu ifade
etmiş, naklettiği bilgilerde güvenilir olduğunu söylemiştir.301 Nedîm eserlerine dair geniş
bir listeyi Fihrist’te vermiştir. Bu eserlerin çoğu “Ahbâru” ifadesiyle başlayıp farklı
kişilere, kabilelere ve ailelere yönelik haberler içeren eserlerdir.302 İsmail Paşa, ( ‫ )ﺃﺧﺒﺎﺭ‬adı
verilen kitapları zikretmeye başladığı bölümde ikinci kitap olarak yer verdiği Ahbâru Âli
Ebî Abbâs (‫ )ﺃﺧﺒﺎﺭ ﺁﻝ ﺍﺑﻲ ﺍﻟﻌﺒﺎﺱ‬adlı eseri Ali b. el-Medînî’ye nispet etmiştir.303 İlerleyen
bölümlerde aynı şekilde Ahbâru şeklinde başlayan birçok eser Ali b. el-Medînî’ye nispet
edilir. Müellif Ali b. el-Medînî’nin eserleri arasında zikredilen Esbâbü’n-nüzûl,304
Kitâbü’l-Eşribe,305 Kitâbü’d-Duafâ306 ve Kitâbü’l-Müdellisîn,307 adlı kitaplarında aynı
müellife ait olduğunu iddia etmektedir. Bu kitapların Ali b. el-Medînî’ye ait olduğunu
daha önce ifade edilmişti. Ancak İsmail Paşa bu kitapların müellifinin daha önce
zikredilen ahbâr adlı kitapların müellifiyle aynı olduğunu ifade etmiştir. Yani eserde
sayılan tarih, meğâzi, eyyâmü’l-Arab, ricâl, ilel ve usûl ile ilgili eserlerin sahibi aynı
kişidir. O da Ali b. el-Medînî’dir. Her iki müellifin isim ve künyelerinin aynı olması
ikisinin tek bir kişi olarak algılandığı ihtimalini akla getirebilir. Ancak İsmail Paşa’nın
her iki müellifi de tanıdığı görülmektedir. Nitekim Hediyyetü’l-ârifîn adlı eserinde Ali b.
el-Medâinî’nin hayatı hakkında bilgi vermiş ve ona ait eserleri zikretmiştir. Ancak burada
da Ali b. el-Medînî’ye ait olan eserleri el-Medâinî’ye nispet etmiştir.308 Müellif el-
Medaînî’ye ait eserleri Yâkut el-Hamevî’nin Muʿcemü’l-üdebâʾ ve İbnü’l-Esîr’in el-
Kâmil adlı eserlerinden naklettiğini ifade eder. Ancak bu eserlerin ilgili bölümlerine
bakıldığında Ali b. el-Medâinî’ye ait eserler doğru olarak verilir.309 Dolayısıyla bu
hataların Bağdatlı İsmail Paşa’dan kaynaklandığı söylenebilir. Bu kitaplar DİA “Ali b.
Medînî” maddesinde İsmail Paşa’dan nakille Ali b. el-Medînî’ye nispet edilmiştir. Daha

300
Kallek, Cengiz, “Medâinî” DİA, XXVIII, 291.
301
Zehebî, Siyer, X, 401.
302
Nedîm, Fihrist, s. 147-152.
303
Bağdâtlı, İsmail Paşa, Îzâhü’l-meknûn, thk. Şerafeddin Yaltkaya-Kilisli Muallim Rıfat, Dâru İhyâyi’t-
Türâsi’l-Arabî, Beyrut, III, 38, Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen kitaplar için bkz. III, 39, 40, 41, 45.
Karşılaştırmalı olarak bkz. Nedîm, Fihrist, s. 148; Bağdatlı, Îzâhü’l-meknûn, III, 38.
304
Bağdatlı, a.g.e, III, 69.
305
Bağdatlı, a.g.e. , IV, 2٦٨.
306
Bağdatlı, a.g.e. , IV, 310.
307
Bağdatlı, a.g.e. , IV. 329.
308
Kitâbu’d-Duafâ, Kitâbü’l-İlel, Kitâbü’l-Müdellisîn, Kitâbü’l-Müsned bi-ilelihî bu kitaplardandır.
Ayrıca bkz. Bağdatlı, Hediyyetü’l-Ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn, Dâru İhyâi’t-
Türâsi’l-Arabî (ofset baskı), Beyrut, I, 671-672.
309
Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-üdebâʾ( İrşâdu’l-erîb ila ma‘rifeti’l-Edîb), thk. İhsân Abbâs, Dâru’l-
Ğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1414/1993, IV, 1٨٥٢-1858.

48
sonra Ali b. el-Medînî hakkında yapılan bir yüksek lisans tezinde de, -muhtemelen ilgili
maddeden kaynaklı olarak- aynı hata tekrarlanmıştır.310 İlk Üç Asırda İslâm
Coğrafyasında Hadis adlı çalışmada da İbnü’l-Medînî’ye ait olmayan birçok eserin
kendisine nispet edildiği görülür. Buradaki hataların da İsmail Paşa’nın Zeyl’inden
kaynaklandığı söylenebilir. Sandıkçı, Ali b. el-Medînî’nin iki yüz eseri olduğu
bilgisinden hareketle bu sayıyı tamamlamaya çalışmış olsa da (177 eser zikretmiştir),
ilgili bölümde zikredilen birçok eserin tarihçi kimliğiyle bilinen Ali b. el-Medâinî’ye ait
olduğu görülür.311

VI. KENDİSİNE YÖNELTİLEN TENKİTLER

Hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilen Ali b. el-Medînî, hicrî ikinci asrın
sonlarında ve üçüncü asrın başlarında dönemin en meşhur âlimlerden biridir.312 Hocaları
bile kendisinden hadis rivayet etmiş313 ve bu alandaki yetkinliğini ifade etmişlerdir.314
Yine aynı şekilde Bağdat’ta kurduğu hadis meclisinde kendisi gibi üçüncü asrın önemli
muhaddisleri kabul edilen Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’e hadis imlâ ettirmiştir.315
Talebesi Abbâs el-Anberî’nin Ali b. el-Medînî için yaptığı şu benzetme o dönemdeki
konumunu göstermesi açısından dikkat çekicidir: “Şayet Ali b. el-Medînî’nin ulaştığı
mertebeyi tamamlamaya gücü yetseydi, muhtemelen Hasan el-Basrî’ye takdim edilirdi.
Nitekim insanlar onun oturup kalkmasını, giyim kuşamını, kısacası yaptığı ve söylediği
her şeyi yazardı.”316 Ancak üçüncü asrın ilk yarısındaki halku’l-Kur’ân tartışması ve
bunun neticesinde yaşanan mihne hadisesinden Ali b. el-Medînî de diğer muhaddisler gibi
etkilenmiştir. Nitekim mihne öncesinde birçok hocanın meclisinde beraber bulunduğu,
İslâm beldelerine rıhleler düzenlediği ve sıkı bir irtibat halinde olduğu arkadaşı Ahmed
b. Hanbel ve ashâbü’l-hadîsten birçok isimle yolları ayrılmıştır.317 Bu sebeptendir ki,
mihne hadisesi ve sonuçlarının incelendiği hemen her çalışmada Ali b. el-Medînî’nin
mihnedeki tutumuna dair bilgi verilmiştir. Ancak bu bilgilerin birçoğu ricâl kitaplarındaki

310
Sönmez, Mehmet Ali, “Ali b. Medînî”, DİA, II, 411; Soyupek Hasan, Ali b. el-Medînî’nin Hayatı ve
Hadis İlmindeki Yeri (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri: EÜSBE, 1994, s. 42. Ayrıntılı
bilgi için bkz. İkrâmullah, el-İmâm Ali b. el-Medînî, s. 280-283.
311
Sandıkçı, Kemal, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadis, Ensar Yayınları, İstanbul 2019, s. 182-88.
312
İbrahim Muhamed el-Alî, el-İmâmü’l-Hâfız Ali b. el-Medînî: Şeyhü’l-Buhârî, s. 125.
313
Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ, s. 350.
314
İbn Adî, el-Kâmil, I, 300.
315
İbn Adî, el-Kâmil, I, 303; Hatîb, Târîh, XIII, 421.
316
Hâtîb, Târîh, XIII, 426.
317
Hurvitz, Nimrod, The Formation of Hanbalism: Piety into Power, Routledge Curzon, London: 2002, s.
82, 151-52.

49
rivayetlerin aktarılmasından ibarettir. Mihnedeki tutumundan ötürü şiddetli bir şekilde
eleştirildiği söylenen Ali b. el-Medînî’nin ilmî konumun ne derece zedelendiği ve
özellikle ilim ehli arasındaki itibarının o dönemde ve daha sonra nasıl olduğu hakkında
pek fazla bilgi verilmez. Dolayısıyla bu bölümde hicrî üçüncü asrın ve belkide İslâmî
ilimlerin en önemli dönüm noktalarından biri kabul edilen mihne hadisesinin Ali b. el-
Medînî’nin ilmî otoritesine, rivayetlerine ve kitaplarına yansıması incelenecektir. Birçok
çalışmaya konu olan halku’l-Kur’ân tartışması ve mihne hadisesinin itikadî ve siyasî
sebeplerine burada değinilmeyecek sadece konunun anlaşılmasına yardımcı olacak temel
bilgiler verilecektir.
Halife Me’mûn hicrî 218 yılında Bağdat valisi İshak b. İbrahim’e gönderdiği
mektupta, dönemin önde gelen kadılarını ve muhaddislerini sorguya çekmesini istemiş ve
Kur’ân’ın yaratılmış olduğu noktasında görüş beyan etmelerini istemiştir.318 Bu ilk
mektupta sorgulanmasını istediği yedi kişi arasında İbn Sa‘d, Yahya b. Maîn, Züheyr b.
Harb da vardır. Kur’ân’ın mahlûk olduğunu kabul eden bu yedi kişi, İshak b. İbrahim
tarafından bir grup ehl-i hadîs önünde teşhir edilmiş ve görüşleri halka duyurulmuştur.319
Halife yazdığı ikinci bir mektupta ise aralarında Ali b. Ca‘d ve Ahmed b. Hanbel gibi
isimlerin bulunduğu bir grup âlimin daha sorguya çekilmesini istemiştir. Ahmed b.
Hanbel, Muhammed b. Nûh (ö.218/833), Hasan b. Hammâd Seccâde (ö. 241/855) ve
Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî (ö. 235/849) dışındaki âlimler baskılara boyun eğmiş ve
Kur’ân’ın yaratılmış olduğu yönünde görüş beyan etmişlerdir.320 Me’mûn’dan sonra tahta
çıkan Mu‘tasım (218-227) ve Vâsık (227-232) döneminde de bu baskılar devam etmiş,
Mütevekkil’in 232 yılında tahta geçmesiyle beraber esneyen bu uygulamalar, 234 yılında
halku’l-Kur’ân tartışmalarının yasaklanmasıyla beraber sona ermiştir.321 Daha sonra
Mütevekkil fakih ve hadisçileri huzuruna çağırarak onlara hediyeler dağıtmış, lütuf ve

318
Yücesoy, Hayrettin, “Mihne”, DİA, XXX, 26.
319
İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî (ö.
630/1233), el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ebü’l-Fida Abdullah el-Kâdî, ( cilt tashih: Muhammed Yusuf ed-
Dekkâfe), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1407/1987, VI, 3, Me’mûn’un gönderdiği mektup için bkz.
İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-Bağdâdî (ö. 597/1201),
el-Muntazam fî târîhi’l-mülûk ve’l-ümem, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut 1415/1995, XI, 15-18.
320
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 5; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XI, 24; Kaya, Ali, İlk Dönem Hadis
Tartışmaları, İFAV Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2018, 152; Ümit, Mehmet, ”Mihne Sürecinde
Hanefiler”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010/1, cilt: IX, sayı: 17, s. 101-130.
321
İbnü’l-Cevzi, el-Muntazam, XI, 207.

50
ihsanlarda bulunmuştur. Halife muhaddislere başta rü’yetullah olmak üzere dönemin
tartışmalı konularına dair hadisleri rivayet etmeleri yönünde talimat vermiştir.322
Mihne sürecinin ilk yıllarında Basra’da olduğu ifade edilen Ali b. el-Medînî’nin
Ahmed b. Hanbel ile irtibat halinde olduğu, kendisine yönelik şiddetli uygulamaları haber
aldığı ve bu süre zarfında halku’l-Kur’ân konusunda sorguya çekilmemek için Basra’da
gizlendiği ifade edilmiştir.323 Ancak daha sonra kendi ifadesiyle 8 ay kadar ayakları
zincire vurulmuş bir şekilde hapiste tutulmuş, ölüm korkusuyla olumlu cevap vermek
zorunda kalmıştır.324 Ebû Dâvûd’un ifadesine göre 229 yılında sorguya çekilmiştir.325 Bu
dönemde Ali b. el-Medînî’nin 8 ay gibi bir süre zarfında ayakları bağlı olarak karanlık bir
evde tutulduğu rivayeti, Zehebî tarafından sahih kabul edilmemiştir.326 Bu rivayet dışında
Ali b. el-Medînî’nin bu dönemde işkenceye uğradığı yönünde herhangi bir bilgi yoktur.
Ayrıca Ahmed b. Hanbel’in mihne döneminde yaşadığı olayları kaleme alan Hanbel b.
İshak, Ahmed b. Hanbel’in Ali b. el-Medînî’yi mazur görmeme sebebini “herhangi bir
işkence veya şiddet görmeden kendisinden öncekilerin başına gelenleri gördüğü için bu
görüşü kabul etmesi” olarak açıklamıştır.327 Netice olarak, birçok ricâl kaynağında da
işaret edildiği gibi, Ali b. el-Medînî halku’l-Kur’ân konusunda halifenin istediği şekilde
görüş belirtmiştir. Bu dönemde Cehmiyye’ye ve onların ortaya attığı görüşlere karşı
mücadele eden Ahmed b. Hanbel, uzun süre arkadaşlık yaptığı Ali b. el-Medînî’nin bu
tutumu karşısında kendisine “kırılmış”, “selamını almaz olmuş”328 ve mihneden sonra da,
kendisinden hadis rivayet etmeyi bırakmıştır.329
Ali b. el-Medînî mihne döneminde halku’l-Kur’ân görüşünü baskı ile kabul eden
muhaddislerden biri olmasına rağmen siyasî otoritenin istediği şekilde görüş bildiren
diğer muhaddislerden daha fazla eleştirilmiştir. Hatta halku’l-Kur’an meselesinde olumlu
cevap veren muhaddislerin bile kendisini eleştirdiği görülmüştür. Dolayısıyla bu durum

322
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XI, 207; Özafşar, Mehmet Emin, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihî Arka Planı-
Mihne Olayı ve Haşeviye Olgusu-, OTTO, 2. Baskı, Ankara 2015, s. 61.
323
İbn Asâkir, Alî b. el-Hasen b. Hibetillah b. Abdullâh b. Hüseyn ed-Dımaşkî eş-Şâfiî (ö. 571/1176),
Târîhu medîneti Dımaşk, thk. Ömer b. Ğarâme el-Amrevî, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1415/1995, V, 314-315;
Nidâl Selcî, Menhec, s. 83-84.
324
Zehebî, Siyer, XI, 58; Mizzî, Tehzîb, XXI, 30.
325
Ebû Dâvûd, Suâlâtü Ebî Ubeyd el-Âcurrî fi ma‘rifeti’r-ricâl ve cerhihim ve ta‘dîlihim, nşr. Abdülalîm
Abdulazîm el-Bestevî, Dâru’l-İstikame, Mekke 1418/1997, I, 402.
326
Zehebî, Siyer, XI, 58.
327
Hanbel b. İshak, Zikru mihneti Ahmed b. Hanbel, thk. Muhammed Nağş, 1403/1983, 3. Baskı, s. 37-38.
328
Hatîb, Târîh, XIII, 435.
329
Burada “kırgınlık” ifadesini özellikle kullanılmıştır. Nitekim bazı çalışmalarda Ahmed b. Hanbel’in Ali
b. el-Medînî’yi, “bir müslümana reva görülecek en kötü şekilde nitelediği, onun dünyaperest(!)
olduğunu ifade ettiği ve bunu her fırsatta dile getirdiği” iddia edilir. Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin
Tarihî Arka Planı, s. 62-64. Bu konuya dair ilerde açıklama yapılacaktır.

51
kendisine yönelik tepkilerin başka sebeplerinin olabileceği ihtimalini akla getirmektedir.
Bu dönemle ilgili Ali b. el-Medînî’ye yöneltilen iki tenkit daha vardır.
Birincisi, “Mihne döneminde başkadı olan İbn Ebî Duâd ile aralarındaki
yakınlıktır.” Bilindiği üzere İbn Ebî Duâd (ö. 240/854) ve Bişr el-Merîsî bu süreçte
halkul-Kur’ân görüşünün fikrî alt yapısının hazırlanmasına öncülük eden iki isimdir.
Halifenin önünde Ahmed b. Hanbel ile birçok münazara yaptığı da söylenilen İbn Ebî
Duâd’ın Ahmed b. Hanbel’i hapse attırıp, kendisine işkence edilmesine sebep olduğu
ifade edilmiştir.330 Mihne döneminde sadece halku’l-Kur’ân meselesi tartışılmamış
bunun yanında rü’yetullah, cennet ve cehennemin yaratılmadığı, kabir azabı, mizanda iki
kefenin olmadığı gibi hususlar da gündeme gelmiştir.331 Hatîb el-Bağdâdî dönemin
tartışma konusu olan meselelerden “Allah’ın ahirette görülüp görülmeyeceği meselesi”
ile ilgili Ahmed b. Hanbel ve İbn Ebî Duâd arasında bir tartışma yaşandığını aktarır.
Rivayete göre, İbn Ebî Duâd, “Alllah’ın ahirette görülmesinin mümkün olmadığını, insan
gözüyle sadece bir yerde bulunan ve sınırlı olan varlıkların görebilmesinin mümkün
olduğunu, Allah’ın ise bu tür bir varlık olmadığı ve dolayısıyla Ahirette
görülemeyeceğini” iddia etmiştir. Halife Mu‘tasım, Ahmed b. Hanbel’e Allah’ın
görüleceği hususunda bir delilinin olup olmadığını sorunca, Kays b. Ebî Hâzim tarikiyle
gelen “ayın on dördünde dolunayın zahmetsiz olarak görüldüğü gibi Allah’ın da ahirette
görüleceği” hadisini zikretmiştir. Bu hadis karşısında zor durumda kalan Ahmed b. Ebî
Duâd, Ali b. el-Medînî’nin yanına gitmiş ve bu hadisin isnâdı hakkında kendisine soru
sormuştur. O dönemler Bağdat’ta zor günler geçiren Ali b. el-Medînî, bu hadisin
isnâdında herhangi bir kusur olmadığını ifade etmiştir. Bu hadisi tenkit etmesi için
kendisine birçok hediye ve bir miktar para veren İbn Ebî Duâd’dın ısrarına dayanamayan
Ali b. el-Medînî, sonunda bu hadisin senedinde bulunan Kays b. Ebî Hâzîm’ın sözüne
itibar edilmeyecek bir bedevî (‫ ) ﺇﻧﻤﺎ ﻛﺎﻥ ﺃﻋﺮﺍﺑﻴﺎ ﺑﻮﺍﻻ ﻋﻠﻰ ﻋﻘﺒﻴﻪ‬olduğunu söylemiştir. Bunun
üzerine İbn Ebî Duâd kalkmış ve kendisini kucaklamıştır. Ertesi günkü tartışmada bu
hadisin senedinde sözüne güvenilmez bir bedevînin olduğunu ifade etmiştir. Bu sözü
duyan Ahmed b. Hanbel, bunun Ali b. el-Medînî’nin bir tuzağı olduğunu anlamıştır.332

330
Yavuz, Yusuf Şevki, “İbn Ebû Duâd” DİA, XIX, 430.
331
Ümit, ”Mihne Sürecinde Hanefiler” s. 106.
332
Hatîb, Târîh, XIII, 432; Sübkî, Ebû Nasr Tâcüddîn Abdülvehhâb b. Alî b. Abdilkâfî es-Sübkî (ö.
771/1370), Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-kübrâ, thk. Abdülfettâh M. el-Hulv - Mahmûd M. et-Tanâhî, Kahire
١٣٨٣/1964, II, 147.

52
Bazı çalışmalarda,333 -herhangi bir açıklamaya ve rivayet hakkında yapılan
eleştirilere yer verilmeden- Ali b. el-Medînî’nin mihnedeki duruşunu ifade edecek
biçimde aktarılan bu rivayet, başta rivayeti kitabında aktaran Hatîb el-Bağdâdî olmak
üzere diğer hadisçiler tarafından da birkaç açıdan eleştirilmiştir.334 Hatîb, Ali b. el-
Medînî’ye isnâd edilen bu rivayetin batıl olduğunu ifade etmiştir.335 Nitekim Ali b. el-
Medînî’nin de içinde olduğu hadisçilerin (ehl-i eser) tamamı Kays b. Ebî Hâzim’i sika
olarak kabul etmiş ve hadislerinin sahih olduğu noktasında ittifak etmişlerdir.336 İkinci
olarak Ahmed b. Hanbel’in mihne sürecinde yaşadığı olayları aktaran hiç kimse onun
rü’yetullah konusunda herhangi bir münazara yaptığını nakletmemiştir. Ayrıca Ali b. el-
Medînî, el-İlel adlı kitabında Kays b. Ebî Hâzim’den genişçe bahsetmiş, likâsı ve semâı
sabit olan kimselere de işaret etmiştir.337 Zehebî’ye göre Kays b. Ebî Hâzîm ile ilgili
rivayet, sahih kabul edilse bile, bu değerlendirme hocası Yahya’ya aittir. Nitekim hocası
onun hakkında “münkerü’l-hadîs” ifadesini kullanmıştır. Ali b. el-Medînî sadece
hocasının görüşünü aktarmıştır.338
Her ne kadar bu rivayet sahih kabul edilmese de, Ali b. el-Medînî’nin mihne
döneminde İbn Ebî Duâd’ın arkasında namaz kılması, ondan görüşler nakletmesi, sürekli
irtibat halinde olması arkadaşlarını ve talebelerini üzmüş ve kendisinden hadis rivayetini
terk etmelerine sebep olmuştur.339 Elinde Ali b. el-Medînî’ye ait birçok hadis olduğu
halde rivayet etmeyen Ebû İshak İbrâhîm el-Harbî’ye (ö. 285/899) bunun sebebi
sorulunca, Ali b. el-Medînî’nin İbn Ebî Duâd’ın arkasında namaz kıldığını, bu yüzden

333
Hurvitz, Nimrod, The Formation of Hanbalism, s. 151; Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihî Arka
Planı, s. 64.
334
Hatîb, Târîh, XIII, 433; Sübkî, Tabakât, II, 147; Şahyar, Ataullah,“Bid’at Ehlinden Hadis Rivayeti
Kapsamında Mihne Sürecinin Cerh ve Ta‘dîle Etkisi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi =
Journal of Divinity Faculty of Hitit University, 2013/1, cilt: XII, sayı: 24, s. 24-25.
335
Hatîb, Târîh, XIII, 433.
336
Hz. Peygamber zamanında müslüman olan Kays b. Ebî Hâzim, Hz. Peygamber’i görmemiştir. Babası
Ebû Hâzim ise sahâbî olarak kabul edilir. Başta aşere-i mübeşşere olmak üzere( Abdurrhman b. Avf’tan
hadis dinlediği noktası tartışmalıdır), birçok sahâbîden hadis rivayet etmiştir. Ebû İshak es-Sebîî,
A‘meş, Hakem b. Uteybe ve birçok kişi kendisinden hadis rivayet etmiştir. Kendisi yoluyla aktarılan
hadisler Ebû Dâvûd tarafından en sahih isnâd olarak kabul edilmiştir. Ömrünün sonlarına doğru hafıza
bozukluğu yaşamış olan Kays, bir grup muhaddis tarafından münker hadis rivayet etmekle ve Osmânî
olmakla suçlanmıştır. Hatta bundan dolayı Kûfelilerin kendisinden rivayet etmediği nakledilir. Ancak
tüm bunlara rağmen Zehebî ve İbn Hacer’in ifade ettiği gibi kimse kendisinin sikalığı konusunda
itirazda bulunmamıştır. Kays b. Ebî Hâzim hakkında bkz. İbn Ebî Hâtim el-Cerh, VII, 102; Zehebî,
Siyer, IV, 198-202; İbn Hacer, Tehzîb, III, 445.
337
Hatîb, Târîh, XIII, 433.
338
Zehebî, Siyer, XI, 53, İbn Hacer buradaki münker ifadesiyle “ferdi mutlak” ın kastedildiğini söylemiştir.
İbn Hacer, Tehzîb, III, 445.
339
Mizzî, Tehzîb, XXI, 28-30; Zehebî, Mîzân, III, 138.

53
hadislerini rivayet etmediğini belirtmiştir.340 Bündâr lakabıyla tanınan Basralı meşhur
muhaddis Muhammed b. Beşşâr (ö. 252/866) da Ali b. el-Medînî’ye İbn Ebî Duâd ile
olan ilişkisinden dolayı tepki gösteren isimlerdendir.341
Bu dönem için kendisine yöneltilen tenkitlerden bir diğeri, “İbn Ebî Duâd’ın
beğenisini kazanmak için hadisler üzerinde bir takım ziyade ve tashîfler yaptığıdır.”342
Aslında birinci tenkitle bağlantılı olan bu durumun diğerinden farklı olan bir yönü vardır.
Mihne döneminde iktidarın baskı ve zorlamaları altında olumlu cevap veren birçok isim,
mihne sürecinin sonunda bazı muhaddisler tarafından mazur görülmüştür. Sonraki dönem
münekkitlerinin çoğu ise mihne dönemindeki bu durumdan dolayı muhaddislerin cerh
edilmesini yeterli bir sebep olarak kabul etmemişlerdir.343 Ancak “İbn Ebî Duâd’a hoş
görünmek için hadislere ziyade yapardı” iddiası işin bir başka boyutudur. Bu görüşü dile
getirenlerden biri İbrahim b. İshak el-Harbî’dir. Kendisine “Ali b. el-Medînî yalan ile
itham edilir mi?” diye sorulunca “Hayır, ancak o bir hadis rivayet edince, İbn Ebî Duâd’ı
razı etmek için hadiste ziyade yapardı” demiştir. Bir diğer rivayette ise “Ahmed b.
Hanbel’den aktarılan bir hadis görünce İbn Ebî Duâd’a hoş görünmek için, isminin
üzerini çizerdi” demiştir.344 İbrahim el-Harbî’den İbnü’l-Medînî’nin ziyade yaptığı
hadise dair herhangi bir bilgi aktarılmamıştır. Bu eleştiri bağlamında aktarılan bir diğer
rivayet ise, “Ali b. el-Medînî’nin Velîd b. Müslim’den gelen bir hadisi –hatasını bildiği
halde- hatalı bir şekilde aktardığı” iddiasıdır. Rivayet Enes b. Mâlik tarafından şöyle
aktarılır: Hz. Ömer arkadaşları ile beraber oturduğu bir sırada “‫”ﻭﻓَﺎ ِﻛ َﻬﺔً َﻭﺍَ ۙﺑﺎ‬
َ (Abese:31)
345

ayetini okudu ve: “Biz bunların hepsini biliyoruz da, buradaki “‫”ﺍﻷﺏ‬kelimesi ne anlam
gelir?” dedi. Daha sonra insanların bu konularla uğraşmasının bir tekellüf olduğunu,
kendilerine açıklanan şeyleri alıp onlarla amel etmelerini ve bilmedikleri konularda ise
bir âlime( ‫ ) ﻓﻜﻠﻮﻩ ﺍﻟﻲ ﻋﺎﻟﻤﻪ‬sormalarını tavsiye etti. Ahmed b. Hanbel’e Ali b. el- Medînî’nin
bu hadisi “‫ ”ﻓﻜﻠﻮﻩ ﺍﻟﻲ ﺧﺎﻟﻘﻪ‬şeklinde rivayet ettiği söylenince, Velîd b. Müslim’in bu hadisi

340
Mizzî, Tehzîb, XXI, 29.
341
Hatîb, Târîh, XIII, 437.
342
Mizzî, Tehzîb, XXI, 30.
343
Burada bazı ve çoğu ifadelerini bilinçli olarak kullanılmıştır. Nitekim Ali b. el-Medînî’nin akranı Yahya
b. Maîn, talebesi İbn Ammâr (ö. 246/856), Ebû Hâtim ve Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe, Ali b. el-
Medînî’nin bu görüşte olmadığını ancak baskı sonucunda kabul ettiğini ifade etmişlerdir. Zehebî’nin şu
ifadesi sonraki dönemin genel kanısını yansıtmaktadır; ‫ ﺑﻞ ﻭﻻ‬،‫ﻫﺬﺍ ﺃﻣﺮ ﺿﻴﻖ ﻭﻻﺣﺮﺝ ﻋﻠﻰ ﻣﻦ ﺃﺟﺎﺏ ﻓﻲ ﺍﻟﻤﺤﻨﺔ‬
‫ﻋﻠﻰ ﻣﻦ ﺃﻛﺮﻩ ﻋﻠﻰ ﺻﺮﻳﺢ ﺍﻟﻜﻔﺮ ﻋﻤﻼ ﺑﺎﻵﻳﺔ‬. Zehebî, Siyer, XI, 87.
344
Mizzî, Tehzîb, XXI, 29.
345
“Şöyle ki: Yağmurlar yağdırdık. Sonra toprağı göz göz yardık da oradan ekinler, üzüm bağları, sebzeler,
zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik. (Bütün bunlar) sizi ve
hayvanlarınızı yararlandırmak içindir. Abese: 25-32.

54
önce hata ederek bu şekilde naklettiğini ancak daha sonra düzelttiğini ve bu durumun da
Ali b. el-Medînî tarafından bilindiğini söylemiştir.346 Ali b. el-Medînî Sâmerrâ’da bu
hadisi naklettiği zaman Abbâs el-Enbârî bu hadisin insanlar tarafından kabul edilmediğini
söyleyince, hatalı hadisi Basra’da aktardığını ifade etmiştir.347 Bu rivayeti aktaran
münekkitlerden hiçbiri sıhhatine dair açıklama yapmamıştır. Ancak doğru kabul edilmesi
mümkün değildir. Nitekim bu durumda Ali b. el-Medînî, yanlış olduğunu bildiği halde
hadisi rivayet eden bir muhaddis durumuna düşmüş olacaktır ki bu durumda güvenilirliği
zedelenecektir. Bu rivayeti eserlerine alan münekkitlere göre o döneme daha yakın bir
isim olan Ukaylî, Ali b. el-Medînî’ye ayırdığı bölümde ilgili rivayet hakkında herhangi
bir bilgi vermez. Yöntem olarak kitabında yer verdiği râvînin rivayetlerine işaret edip
daha sonra bu rivayetlerdeki hatalara tespit etmesine rağmen bu rivayete dikkat
çekmemesi, bu bilginin sıhhati noktasında şüphe uyandırmaktadır.348
Görüldüğü üzere Ali b. el-Medînî’ye yöneltilen tenkitlerin sebebi sadece mihne
döneminde baskı ve zorlama altında halku’l-Kur’ân görüşünü kabul etmesi değildir.
Özellikle halku’l-Kur’ân meselesini devletin resmi politikası haline getiren ve mihne
hadiselerinin baş müsebbibi sayılan Ahmed b. Ebî Duâd ile yakın ilişkisidir.349 Ali b. el-
Medînî’yi Kitâbü’d-Duafâ’da zikrettiği için Zehebî tarafından ciddi bir şekilde eleştirilen
Ukaylî, İbnü’l-Medînî’nin İbn Ebî Duâd’ın görüşlerine meylettiğini belirtmiştir.350 Yine
aynı şekilde İbnü’l-Cevzî, İbn Ebî Duâd ile aralarındaki yakın ilişkiye dikkat çekmiş ve
birçok görüşünde ona muvafakat ettiğini söylemiştir.351 İbn Receb, Ali b. el-Medînî’nin
bu görüşü baskı altında kabul ettiğini ancak daha sonra İbn Ebî Duâd ile arkadaşlık
yaptığını, onu yücelttiğini ve bu yüzden de zor duruma düştüğünü belirtmiştir.352 Halku’l-
Kur’ân meselesinden dolayı Ali b. el-Medînî’ye yöneltilen tenkitleri bertaraf etmeye
çalışan Zehebî de bu yakınlığın büyük İmâm’a zarar verdiğini ancak bu görüşünden
döndüğünü ifade etmiştir.353 Ali b. el-Medînî’nin mihnedeki tavrından dolayı cerh edilip

346
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XI, 217; Mizzî, Tehzîb, XXI, 27; Ebü’l-Mu‘âtî en-Nevevî ve dğr. ,
Mevsû‘âtü akvâlil-İmâm Ahmed b. Hanbel fî ricâli’l-hadîs ve ‘ilelihî, Alemü’l-Kütüb, Beyrut,
1417/1997, III, 46.
347
Hatîb, Târîh, XIII, 435.
348
Ukaylî, Kitâbü’d-Duafâ, III, 235-240.
349
İbn Ebî Duâd ile olan bu yakın ilişkisinden dolayı bazı muhaddislere yardım ettiği ve onları eziyetten
kurtardığı da ifade edilir. Mizzî, Tehzîb, XXI, 30.
350
Ukaylî, Kitâbü’d-Duafâ, III, 235. (‫) ﺟﻨﺢ ﺇﻟﻰ ﺑﻦ ﺃﺑﻲ ﺩﺍﻭﺩ ﻭﺍﻟﺠﻬﻤﻴﺔ ﻭﺣﺪﻳﺜﻪ ﻣﺴﺘﻘﻴﻢ ﺇﻥ ﺷﺎء ﷲ‬
351
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, XI,215.(‫) ﻭ ﺻﺎﺭ ﻳﺘﺮﺩﺩ ﺇﻟﻲ ﺍﺑﻦ ﺃﺑﻲ ﺩﺅﺍﺩ ﻭ ﻳﻈﻬﺮ ﻟﻪ ﺍﻟﻤﻮﺍﻓﻘﺔ‬
352
İbn Receb, Şerh, I, 488. ( ‫ ﻓﻮﻗﻊ ﺑﺴﺒﺐ ﺫﻟﻚ ﻓﻲ ﺃﻣﻮﺭ‬، ‫ﻭﻋﻈﻤﻪ‬ّ ‫ ﻭﺻﺤﺒﻪ‬، ‫ ﺣﻴﺚ ﺍﺳﺘﻤﺎﻟﻪ ﺑﺪﻧﻴﺎﻩ‬، ‫ ﺛﻢ ﺇﻧﻪ ﺗﻘﺮﺏ ﺇﻟﻰ ﺍﺑﻦ ﺃﺑﻲ ﺩﺍﻭﺩ‬،
‫) ﺻﻌﺒﺔ‬
353
Zehebî, Tezkira, II, 428. (‫) ﻣﻨﺎﻗﺐ ﻫﺬﺍ ﺍﻹﻣﺎﻡ ﺟﻤﺔ ﻟﻮﻻ ﻣﺎ ﻛﺪﺭﻫﺎ ﺑﺘﻌﻠﻘﻪ ﺑﺸﻲء ﻣﻦ ﻣﺴﺌﻠﺔ ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ ﻭﺗﺮﺩﺩﻩ ﺇﻟﻰ ﺃﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺃﺑﻲ ﺩﺍﻭﺩ‬

55
edilmeyeceği veya kendisinden hadis alınmasının bir sakıncasının olup olmadığı gibi
soruların, kendisi gibi Kur'ân’ın mahlûk olduğu yönünde görüş bildiren Yahya b. Maîn’e
ve Ebû Hayseme’ye sorulması da bu düşünceyi destekler niteliktedir.354 Yine aynı şekilde
Zehebî, Müslim’in de Ali b. el-Medînî’den hadis rivayet etmediğini ve bunun mihneden
kaynaklandığını söyler. Ancak Müslim’in mihne sırasında olumlu yönde cevap veren Ebû
Hayseme Züheyr b. Harb ve Kuteybe b. Saîd’den birçok hadis rivayet etmesi böyle bir
düşüncenin olduğu ihtimalini artırmaktadır.
Mihne hadisesi ve sonrasında yaşananların Ali b. el-Medînî gibi hadis ilmindeki
yetkinliği tartışmasız olan bir şahıs üzerindeki yansımaları şöyledir: Her şeyden önce Ali
b. el-Medînî’nin itibar kaybına uğradığı ve özellikle ehl-i hadise yakın isimler tarafından
dışlandığı görülmektedir. İbnü’l-Cüneyd ile Yahya b. Maîn arasında geçen bir diyalog bu
noktada oldukça dikkat çekicidir: İbnü’l-Cüneyd, - Ali b. el-Medînî’nin ismi geçtiğinde
insanlar onun hakkında olumsuz konuşunca- İbn Maîn’e şöyle demiştir: “İnsanlar Ali b.
el-Medînî’yi mürted olarak görüyorlar!” Buna karşılık Yahya b. Maîn “Hayır, bilakis o
İslâm üzeredir. Ancak korktuğu için bu şekilde konuşmuştur.” şeklinde cevap
vermiştir.355 Bu rivayetten yola çıkarak şunlar söylenebilir. İlk olarak, Yahya b. Maîn de
Ali b. el-Medînî gibi halku’l-Kur’ân meselesinde olumlu cevap vermiş kimselerden
biridir, ancak insanlar Ali b. el-Medînî’nin durumunu kendisine sormuşlardır. Bu durum
muhtemelen yukarıda da ifade edildiği gibi Ali b. el-Medînî’nin siyasî otoriteye olan
yakınlığından kaynaklanmaktadır. Öte yandan İbnü’l-Cüneyd’in verdiği bilgiye göre bu
diyalog bir meclis ortamında gerçekleşmiştir. Bu meclisin halka yönelik mi yoksa hadis
talebelerinin olduğu bir meclis mi olduğunu tespit etmek mümkün değilse de, Ali b. el-
Medînî’nin dinî durumu hakkında böyle bir konuşmanın yapılmış olması bile toplum
nezdindeki konumuna işaret etmesi açısından önemlidir.
Mihne sonrasında ehl-i hadisin reisi konumuna yükselen Ahmed b. Hanbel, oğlu
Abdullah’ın ifadesiyle Ali b. el-Medînî’den hadis rivayet etmeyi bırakmıştır. Ancak Ali
b. el-Medînî’den hadis alınmaması gerektiği ve güvenilir olmadığı noktasında
öğrencilerine herhangi bir beyanı olmamıştır. Nitekim güvenilir olmayan, hatalı hadisleri
kasten rivayet eden birine karşı kendilerini uyarması beklenen ilk insanlar yakın çevresi
ve öğrencileridir. Ancak ricâl kitaplarına bakıldığında durumun böyle olmadığı
görülecektir. Mihne sürecinde ev hapsinde olan Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı eserini

354
İbn Hacer, Tehzîb, III, 179.
355
Yahya b. Maîn, Suâlâtu İbni’l-Cüneyd, s. 373.

56
baştan sona okuduğu kişiler, iki oğlu Sâlih ve Abdullah ile amcaoğlu Hanbel b. İshak’tır.
Sâlih b. Ahmed’in Ali b. el-Medînî’den rivayet konusunda İbn Ebî Hâtim’in neredeyse
en büyük kaynağı olduğu daha önce ifade edilmişti.356 Aynı şekilde Hanbel b. İshak da
Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşan Tesmiyetü men ruviye anhü min evlâdi’l-aşereti ve
ğayrihim min ashâbi’l-hadîs adlı eserinin râvîsidir.357 Dolayısıyla Ahmed b. Hanbel’in
yakın çevresindeki bu insanlar Ali b. el-Medînî’den rivayet konusunda herhangi bir beis
görmemişlerdir. Burada açıklanması gereken bir diğer nokta, mihneden sonra Ahmed b.
Hanbel’in Ali b. el-Medînî’den hadis rivayetini terk ettiği bilgisidir. Bu iddiayı ilk olarak
dile getiren kişi Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah’tır.358 Ahmed b. Hanbel’in oğlundan
babasının İlel adlı eserini kıraat yoluyla aldığını belirten Ukaylî, bu kitapta Ali b. el-
Medînî’den birçok bilginin aktarıldığını ancak üzerinin çizili olduğunu görünce sebebini
Abdullah’a sormuştur. Abdullah da, Ahmed b. Hanbel’in önceden Ali b. el-Medînî’den
hadis rivayet ettiğini ancak mihneden sonra isminin üzerini çizip “an racülin” şeklinde
yazdığını, sonraki aşamada ise tamamen sildiğini ifade etmiştir.359 Zehebî, Ukaylî’ye
itiraz mahiyetinde Ali b. el-Medînî’den aktarılan birçok haberin Müsned’te yer aldığını
dile getirmiştir.360 Bu durum bazı araştırmacılar tarafından “Ahmed b. Hanbel’in Ali b el-
Medînî’den belli bir süre zarfında hadis rivayetini terk ettiği ancak daha sonra rivayet
etmeye devam ettiği ve talebelerine de izin verdiği” şeklinde açıklanmıştır.361
Yine bu dönemde Ali b. el-Medînî için “kendisinde hayır yoktur” ifadesini
kullandığı rivayet edilen362 Ebû Hayseme Züheyr b. Harb’ın oğlu Ahmed b. Ebî Hayseme
(ö. 279/892-93) de Ali b. el-Medînî’nin kitabını oğlundan almış ve bu kitaptan birçok
nakilde bulunmuştur.363 Ahmed b. Hanbel’in sıkı bir takipçisi olarak bilinen Ebû Zür‘a
da Ali b. el-Medînî’den hadis rivayetini terk etmiş fakat doğruluğu konusunda da
herhangi bir şüphe duymadığını belirtmiştir.364 Ancak akranı olan ve hadislerdeki illetleri
tespit etmek için bir araya geldikleri ifade edilen Ebû Hâtim, kendisinden rivayet etmeye

356
Örnek için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 27, 99, 124, 141, 155, 201, 230, 240; IV, 21, 40, 125, 179,
223, 227, 369, 384; VII, 10, 21, 23, 24, 81, 91, 103.
357
Ali b. el-Medînî, Tesmiyetü men ruviye anhü min evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min ashâbi’l-hadîs.
358
Müsned’de babasının Ali b. el-Medînî’den naklettiği hadisleri zikrederken Ali b. el-Medînî’den
mihneden önce hadis rivayet ettiğini sonrasında ise rivayeti terk ettiğini belirtmiştir.
359
Ukaylî, Kitâbü’d-Duafâ, III, 239.
360
Zehebî, Mîzân, III, 138.
361
İbn Hanbel, Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî, el-İlel ve ma‘rifetü’r-ricâl, thk.
Vasiyullah b. Muhammed Abbâs, Dâru’l-Hânî, Riyad 1422/2001, 2. Baskı, I, 84 ( naşirin mukaddimesi).
362
İbn Hacer, Tehzîb, III, 179.
363
İbn Ebî Hayseme, et-Târîhu’l-kebîr, II, 109.
364
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. ٦٤٦.

57
devam etmiştir.365 Yine öğrencileri Buhârî, Ebû Dâvûd, Muhammed b. Osman b. Ebî
Şeybe kendisinden hadis rivayet etmeye devam etmişlerdir. Ali b. el-Medînî’ye talebelik
yapmış Fesevî de, Ma‘rife’de hocasından birçok nakilde bulunmuştur. Dördüncü asırda
yazılan ricâl eserleri incelendiğinde de, Ali b. el-Medînî’den rivayet hususunda herhangi
bir tereddüt yaşanmadığı görülecektir. İbn Ebî Hâtim hicrî ilk üç asırdaki münekkitleri
incelediği Takdime’de Ali b. el-Medînî’ye yer vermiş ve ilel konusundaki uzmanlığına
dikkat çekmiştir.366 Ricâle dair birçok değerlendirmesini de talebeleri vasıtasıyla
nakletmiştir. İbn Adî de sahâbe döneminden itibaren ricâl tenkidinde bulunan râvîlere yer
verdiği mukaddime bölümünde Ali b. el-Medînî’yi zikretmiştir.367 İbn Hibbân el-
Mecrûhîn’in giriş bölümünde tabaka halinde incelediği münekkitler arasında Ali b. el-
Medînî’yi de zikretmiş ve onu Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn ile birlikte üçüncü
asrın en önemli üç münekkidinden biri olarak belirlemiştir.368 Dolayısıyla mihne hadisesi
Ali b. el-Medînî’ye karşı bir tepki oluşmasına sebep olsa da, bu alandaki ilmî otoritesi
devam etmiştir. Bu tepkiyi yukarıda zikredilen eserlerde de takip etmek mümkündür.
Örneğin İbn Ebî Hâtim, Ali b. el-Medînî’nin ricâl tenkidindeki yerine iki sayfayla işaret
ederken, Ahmed b. Hanbel’e otuz sayfanın üzerinde yer vermiştir. Ayrıca münekkit
olarak belirlediği Ali b. el-Medînî’nin doğruluğu hususunda Ebû Zür‘â’ya sorduğu “Ali
b. el-Medînî’nin sıdkından şüphe edilir mi?” şeklinde sorusunu bu bölümde aktarmış
olması da dikkat çekicidir. Aynı şekilde Ali b. el-Medînî’yi münekkit olarak belirleyen
İbn Adî de mihnedeki durumuna değinmeden geçmemiştir. Hatta Ali b. el-Medînî’nin
mihnedeki durumuna işaret eden bir rivayete yer verdikten sonra İbn Sîrîn’in “Fitne vuku
bulduktan sonra bidat ehlinden hadis alınmadı” şeklindeki sözünü aktarması da bu
tepkiye işaret etmektedir.369
Tüm bu aktarımlardan yola çıkarak şunlar söylenebilir: “Mihnedeki tavrından
dolayı ashâbü’l-hadîsten bazı kimseler kendisine tepki göstermiş olsa da, hadis alanındaki
otoritesi devam etmiştir. Ahmed b. Hanbel’e yakın isimlerin mihneden sonra Ali b. el-
Medînî’den hadis rivayet etmiş olması bunun en açık göstergesidir. Dolayısıyla bazı
çalışmalarda Ali b. el-Medînî’nin ilmî otoritesi üzerinde oldukça etkili olduğu söylenen
hatta “trajik bir çöküş”370 olarak nitelendirilen mihne hadisesinin zannedildiği gibi bir

365
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 94.
366
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 645-46.
367
İbn Adî, el-Kâmil, I, 299-304.
368
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 51-3.
369
İbn Adî, el-Kâmil, I, 301-2.
370
Hurvitz, Nimrod, The Formation of Hanbalism, s. 151.

58
sonucu olmadığı söylenebilir. Son dönemde yapılan bazı akademik çalışmalarda da bu
noktaya dikkat çekilmiştir. Örneğin hicrî üçüncü asır hadis tenkitçiliği üzerine yaptığı
çalışmada mihne konusunu inceleyen Scott C. Lucas, mihne hadisesinin âlimlerin
otoritesi üzerinde sanıldığı kadar etkili olmadığını savunmuştur. Nitekim mihne
döneminde halku’l-Kur’ân görüşünü kabul eden muhaddislerin birçoğunun hadisleri
Kütüb-i Sitte’de yer almaktadır. Yine aynı şekilde hicrî üçüncü asrın en önemli
münekkitleri olarak kabul edilen Yahya b. Maîn ve Ali b. el-Medînî de otoritesini devam
ettirmiştir. Nitekim Buhârî’nin Sahîh’i ve İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’t-ta‘dîl’i
incelendiğinde her iki münekkidin bu alandaki otoritelerini koruduğu görülecektir.371
Konuyu daha fazla uzatamamak adına, bu dönemle ilgili sürekli olarak dile getirilen ehl-
i hadisin bu sürecin sonunda birçok büyük hadis âlimini cerh edip onlardan hadis
rivayetini terk ettikleri şeklindeki kabulün tekrardan ele alınıp incelenmeli,372 mihnedeki
durumundan ötürü kimlerin rivayetlerinin ne ölçüde terk edildiği veya halku’l-Kur’ân
konusundaki tavrından dolayı kimlerin kitaplarının veya ders halkalarının zarar gördüğü,
özellikle kitaplarının sonraki dönemlere aktarılması noktasında sorun teşkil edip etmediği
meselesi iyi tetkik edilmeli ve bu dönem, hadis literatürüne etkisi açısından iyice
araştırılmalıdır.373

371
Lucas, Constructive Critics, s. 198-99.
372
Mihne süreci tartışmalarını Kütüb-i Sitte râvîleri özelinde ele alan bir çalışma için bkz. Bid’at Ehlinden
Hadis Rivayeti Kapsamında Mihne Sürecinin Cerh ve Ta‘dîle Etkisi, Hitit Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi = Journal of Divinity Faculty of Hitit University, 2013/1, cilt: XII, sayı: 24, s. 29-57.
373
Buradaki kastımız mihnenin etkisiyle beraber ne tür eserlerin ortaya çıktığı değil, mihneden dolayı
kimlerin kitaplarının rivayet edilmediği veya bilinçli olarak ondan hadis rivayetinden kaçınıldığıdır.

59
İKİNCİ BÖLÜM

İLELÜ’L-HADÎS’İN GENEL ÖZELLİKLERİ

60
Ricâl ve ilelü’l-hadîs sahasında telif ettiği eserlerle mütekaddim dönem hadis
âlimleri arasında en üretken isimlerden biri374 kabul edilen Ali b. el-Medînî’nin birçok
eseri, hicrî beşinci asır gibi erken bir dönemde kaybolmuştur.375 İki yüz eser kaleme aldığı
söylenen376 Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşan eserleri377 arasında en önemlisi ise
İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh’dir. Nitekim hem ricâl ve ilelü’l-hadîs
bilgilerini ihtiva eden geniş muhtevası378 hem de ilel sahasında yazılan en erken tarihli
metinlerden biri379 olarak kabul edilmesi bu eseri önemli kılmaktadır. Yazıldıktan sonra
gerek muhtevası gerekse tasnifi açısından birçok çalışmaya kaynaklık eden İlelü’l-
hadîs’in380 yapısal özellikleri bu bölümün temelini oluşturmaktadır. Aşağıdaki başlıklar
altında Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu eserin, yazma nüshası, neşirleri, mahiyeti,
müellife aidiyeti, tasnif şekli ve literatürdeki görünümü gibi temel sorulara cevap
aranacaktır.

I. YAZMA NÜSHASI

Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen ve el-İlel, İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl, el-


İlel ve maʿrifetü’r-ricâl, İlelü’l-hadîs ve maʿrifetü’r-ricâl ve’t-târîh adlarıyla neşredilen
bu eserin tek yazma nüshası, İstanbul’da Topkapı Sarayı Kütüphanesi III. Ahmed
koleksiyonu içerisinde bulunmaktadır.381 Nüshanın müstensihi, yazım tarihi ve yeri,
mecmuanın sonunda yer alan ferağ kaydında belirtilmiştir. Müstensih Ebû Bekir b. Ali b.
İsmail el-Ensârî, İbnü’l-Medînî’nin İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh adlı
eserinin de içinde yer aldığı hadis mecmûasının yazımını hicrî 728/1328 yılının Ramazan
ayında Kahire’nin Feth bölgesinde tamamlamıştır.382 On dört varaktan oluşan yazma

374
Halîlî, İrşâd, II, 599; Itr, Menhec, s. 62.
375
Hatîb, el-Câmi‘, II, 302.
376
Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ, I, 350.
377
Bu eserler için bkz. Sönmez, Mehmet Ali, “Ali b. Medînî”, DİA, II, 411.
378
İbn Receb, Şerh, I, 60-63 (naşirin mukaddimesi).
379
Brown, Jonathan,“Critical Rigor Vs. Juridical Pragmatism: How Legal Therorists and Hadith Scholars
Approached The Backgrowth of Isnads in The Genre Of‘Ilal al-Hadith”, ILS, vol. 14, no:1, Leiden
2007, s. 15.
380
Bu çalışmanın “Hadis Çalışmalarına Kaynaklık Etmesi Açısından İlelü’l-hadîs” bölümüne bkz.
381
Topkapı Sarayı Kütüphanesi III. Ahmed, nr. 624/25, Sezgin, Târîhü’t-türâsi’l-Arabî, s. 205; Ali b. el-
Medînî, el-İlel (A‘zami), s. 19 (naşirin mukaddimesi); İlelü’l-hadîs (Sirsâvî), s. 43 (naşirin
mukaddimesi).
382
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs (Sirsâvî), s. 43 (naşirin mukaddimesi).

61
nüshanın ilk varağı dışında her varakta iki sayfa, her sayfada da 25 satır bulunmaktadır.383
Nüshadaki bazı kelimeler düşmüş, bir kısmı da noktasız olarak yazılmıştır.384 Nüshanın
bazı sayfalarında sol tarafa karartı isabet etmiştir. Bu durum ilgili bölümlerin okunmasını
zorlaştırmıştır.385
Hicrî 728 yılında nüshayı yazmış olan müstensih Ebû Bekir el-Ensârî ile nüshanın
râvîleri Ebû Tâhir es-Silefî (ö. 576/1180) ve Ebû Muhammed Abdullah b. Abdurrahman
b. Yahya el-Osmânî (ö.572/1171) arasında inkıta olduğu görülür. Kitabı bu iki râvîden
dinleyen ve nüshanın başında “‫ ”ﻗﺎﻝ‬diyen kişinin kim olduğu bilinmemektedir. Senedin
başında “kâle” diyen müphem kişi de kitabı bu iki muhaddisten mükâtebe yoluyla aldığını
belirtmiştir. Ayrıca müstensih kitabı herhangi bir hocasına okuyup okumadığını
belirtmediği gibi, yazdığı nüshayı güvenilir bir asıl ile mukabele ettiğine dair herhangi bir
bilgi de vermemiştir. Muhtemelen bir asılla mukabele edilmemiş olması, kitapta
müstensih tarafından anlaşılmayan ibarelerin ve isimlerin yanlış yazılmasına bazen de
ilgili yerin boş bırakılmasına sebep olmuştur. Kitabın nâşirlerinden Mâzin es-Sirsâvî,
kitabın aslının müstensih tarafından bu senetle bulunduğunu ve istinsah edildiğini ifade
etmiştir.386 Kitapla ilgili bir eksiklik olarak değerlendirebilecek bu inkıtanın, eserde yer
alan bilgilerin ilk dönemlerden itibaren gerek bölüm olarak gerekse parçalar halinde
nakledilmesi sebebiyle herhangi bir sorun teşkil etmeyeceği söylenebilir.387 Hicrî 611
yılında vefat eden Makdisî’nin de aynı isnâdla kitabı zikretmiş olması, aradaki inkıtanın
kitabın sıhhati noktasında bir olumsuzluk taşımadığını göstermektedir.388
Müstensih kitabın ismi hakkında nüshanın başında veya sonunda herhangi bir
bilgi vermemiştir. Ancak daha öncesinde istinsah ettiği Suâlâtü İbn Bükeyr li’d-Dârekutnî
adlı eserin sonuna, bundan sonra gelecek eserin “Ali b. el-Medînî’nin telif ettiği İlelü’l-
hadîs ve maʿrifetü’r-ricâl” adlı eser olduğunu kaydetmiştir.389 İlk dönemlerden itibaren,
bugün mevcut nüshada yer alan birçok bilgi, kitabın râvîsi ve Ali b. el-Medînî’nin talebesi
Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ vasıtasıyla nakledilmiştir. Ancak kitabın adına hicrî 7.

383
Ali b. el-Medînî, el-İlel, (A‘zami), (naşirin mukaddimesi), s. 19.
384
Ali b. el-Medînî, el-İlel, (A‘zami), (naşirin mukaddimesi), s. 19.
385
Ali b. el-Medînî, İlel, (Kal‘acî) (naşirin mukaddimesi), s. 12.
386
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs (Sirsâvî), (naşirin mukaddimesi), s. 43.
387
Bu değerlendirme için bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, (Sirsâvî), (naşirin mukaddimesi), s. 39, Söz
gelimi, kitabın başında yer verdiği medâr listesine İbn Ebî Hâtim tarafından birçok kez atıf yapılmış ve
o kısım tamamen iktibas edilmiştir. Bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 90, 99, 120, 287, 415, 467.
388
Makdisî, Ebü’l-Hasan Ali b. el-Mufaddal (ö. 611), Kitâbü’l-Erba‘în el-mürattebe ala tabakâti’l-
erba‘în, thk. Muhammed Sâlim b. Muhammed b. Cum‘ân el-‘İbâdî, I, 269.
389
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs (Sirsâvî), (naşirin mukaddimesi), s. 36. A‘zami’den sonra kitabı neşreden
Abdülmu‘tî Emîn Kal’acî, bu ismi tercih etmiştir.

62
yüzyıla kadar atıf yapan bir isim tespit edilememiştir. Kitabın ismini ilk defa zikreden
Hanbelî hadis âlimlerinden Ziyâüddîn el-Makdisî’dir (ö. 643/1245). Makdisî
hocalarından dinlediği ve icazet aldığı kitapların isimlerine yer verdiği Sebet’inde, Ali b.
el-Medînî’nin bu eserini hocası Abdürrezzâk b. Abdülkâdir el-Ceylî’ye (ö. 603/1207)
okuduğunu belirtmiştir. Kitabın ismini de İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh
olarak vermiştir.390 Daha sonra birçok müellif tarafından eserin ismine farklı şekillerde
atıf yapılmış olsa da,391 sebet ve fehrese yazan müelliflerin, dinledikleri eserleri, yer,
zaman ve isnâd açısından daha dikkatli bir şekilde kayıt altına aldıkları düşünüldüğünde,
kitabın bu isminin tercih edilmesinin daha uygun olacağı ifade edilmiştir. Ayrıca bu ismin
eserin muhtevasıyla da uygun olduğu belirtilmiştir.392

II. NEŞİRLERİ

Tespit edebildiğimiz kadarıyla Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’inin beş ayrı


neşri bulunmaktadır. Eser ilk olarak 1392/1972 yılında Muhammed Mustafa el-A‘zamî
tarafından el-İlel ismiyle neşredilmiştir. Bu neşirde kitabın İstanbul’da bulunan tek yazma
nüshası esas alınmıştır. Bu neşrin ikinci baskısı 1400/1980 yılında yapılmıştır.393 Buna
daha önceki baskıda bulunmayan bir mukaddime eklenmiş ve bazı hatalar tashih
edilmiştir.394 Bu mukaddimede illetin tanımına, nerede (sened-metin) bulunduğuna, tespit
yollarına ve ilelü’l-hadîs alanında telif edilen eserlere kısaca değinmiştir.395 Ayrıca Ali b.
el-Medînî’nin hayatına, eserlerine, ilmî kişiliğine ve mihnedeki durumuna da yer
verilmiştir.396 Daha sonra yazma nüshasının fiziki özellikleri, Ali b. el-Medînî’ye nispeti,
kitabın telif yöntemi, yazıldığı tarih ve nüshanın râvîleri hakkında bilgi verilmiştir.397
Kitaba ilave başlıklar eklenmiş, paragraflar numaralandırılmış ve hadislerin geçtiği
kaynaklar dipnotta belirtilmiştir. Kitabın sonuna da hadisler ve eserde geçen isimler için
ayrıntılı bir fihrist eklenmiştir. Nüshada düşen veya açık olmayan yerler üç nokta

390
Ebû Abdullâh Ziyâüddîn Muhammed b. Abdülvâhid b. Ahmed el-Makdisî es-Sa‘dî (ö. 643/1245),
Sebetü’l-mesmûʿât, thk. Muhammed Mutî‘ el-Hâfız, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1420/1999, s.
219.
391
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs (Sirsâvî), (naşirin mukaddimesi), s. 36-7.
392
Kitabın ismi ve yapılan atıflar için bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs (Sirsâvî), (naşirin mukaddimesi),
s. 37-38.
393
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami) (naşirin mukaddimesi), s. 1.
394
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami) (naşirin mukaddimesi), s. 1.
395
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami), a.y.
396
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami), (naşirin mukaddimesi), s. 3-18.
397
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami) (naşirin mukaddimesi), s. 19-32.

63
konularak boş bırakılmış,398 anlaşılması güç ifadelerle399 ilgili bilgi verilmemiştir. Kitapta
yer alan ve nüshadan kaynaklanan birçok hataya müdahale edilmemiştir. Söz gelimi, Ebû
Osman en-Nehdî’den bahsedilen bölümde, hadis dinlediği kişilerle ilgili bilgi verilirken
Hz. Ömer’den sonra Ebû Bekir zikredilmiştir. Ancak bir sonraki paragrafta Ebû Osman
en-Nehdî’nin Hz. Ebû Bekir’in vefatından sonra Medine’ye geldiği bilgisi verilmiş ve
daha sonra Ebû Bekre olarak bu bilgi tekrarlanmıştır.400 A‘zamî neşri eksiklerine rağmen,
kitabın ilk defa ilim dünyasına kazandırılması açısından önemlidir.
Eserin bir diğer neşri, A‘zamî neşrinin ikinci baskısının yapıldığı 1400/1980
yılında Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî tarafından İlelü’l-hadîs ve maʿrifetü’r-ricâl adıyla
yapılmıştır.401 Yazma nüsha ile ilgili bölümde de ifade edildiği gibi, mecmûa içinde
kitaba bu isimle atıf yapıldığından muhtemelen neşredilirken bu isim tercih edilmiştir.
Kal‘acî kitabı neşrederken Topkapı Sarayı’ndaki yazma nüshanın fotokopisini esas
almıştır.402 Kitaba A‘zami neşrinde olduğu gibi Ali b. el-Medînî’nin hayatı, hocaları,
talebeleri ve eserleri hakkında kısa bir bilgi verilerek başlanmıştır. Daha sonra illetin
tanımına, tespit yollarına, ilelü’l-hadîsin önemine ve bu alanda yazılmış meşhur eserlere
yer verilmiştir. Son olarak da kitabın yazma nüshası hakkında genel bilgiler verilmiştir.
Kal‘acî neşrinde önceki neşirden farklı olarak eserde geçen isimler hakkında daha fazla
bilgi verilmiş,403 yer yer metinde geçen ifadeler hakkında açıklamalar yapılmış404 ve
kitapta yer alan bilgilerin daha sonraki kaynaklardaki yerine işaret edilmiştir.405 A‘zamî
neşrinde yer alan paragraf numaraları bunda yer alamamış ancak konular değiştiği zaman
kitabın üst bölümünde kısa başlıklar verilmiştir. Kitabın sonuna da ayrıntılı bir fihrist
eklenmiştir.
Eserin üçüncü neşri 1423/2002 yılında Hüssâm Muhammed Bû Kurays tarafından
el-İlel adıyla yapılmıştır.406 Naşir, önceki iki neşrin birçok hatayı barındırdığını iddia
etmiş ve ikisinin de baskısı tükendiğinden bu kitabı tahkik etmeye karar verdiğini

398
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami), s. 77.
399
Örneğin medâr râvîler listesinde şöyle bir ifade yer almaktadır:“…bu üç Basralı âlimin ve on iki kişinin
ilmi şu kişilere geçmiştir.” Basralı râvîler hemen öncesinden dört kişi olarak zikredilmiştir. Dolayısıyla
bu üç kişiden kastın ne olduğuna veya Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu bilginin diğer kaynaklarda
nasıl geçtiğine hiç değinilmemiş ve o kısım müphem kalmıştır. Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami), s. 40.
400
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zami), s. 65.
401
Ali b. el-Medînî, İlel ( Kal‘acî), Halep, 1400/1980.
402
Ali b. el-Medînî, İlel ( Kal‘acî), s. 12.
403
Karşılaştırma için bkz. el-İlel ( A‘zami), s. ٣٦; (Kal‘acî), s. 17.
404
Ali b. el-Medînî, İlel ( Kal‘acî), s. 42.
405
Ali b. el-Medînî, İlel ( Kal‘acî), s. 43.
406
Ali b. el-Medînî, el-İlel (Bû Kurays), Dâru’l-Ğarâs, Kuveyt 1423/2002.

64
belirtmiştir.407 Bû Kurays, diğer iki neşirde olduğu gibi Ali b. el-Medînî’nin kısa bir
biyografisine değinmiş ve eserleri hakkında bilgi vermiştir.408 Daha sonra nüshanın
râvîlerine ve Ali b. el-Medînî’den nakil yapan müelliflere işaret etmiştir.409 Muhammed
Bû Kurays, eserde ismi geçen râvîlerin geniş biyografisini vermiş, hadislerin kaynağını
belirtmiş ve rivayetlerdeki ihtilaflara değinmiştir. Daha öncede ifade edildiği gibi nüsha
herhangi bir asılla karşılaştırılmadığı için bazı ibarelerin yazımında410, özellikle de
isimlerde411 birçok hata yapılmıştır. Bu durumda yapılması gerek Ali b. el-Medînî’den
aktarılan bu bilgilerin diğer kaynaklardan bulunup tashih edilmesidir. Bû Kurays önceki
iki neşre nispeten bunu daha başarılı bir şekilde yapmıştır. Kitap kendi içinde başlıklara
ve bölümlere ayrılmamış ve paragraflarda numaralandırma yapılmamıştır. Kitap yapısı
itibariyle karışık olduğundan başlıkların olmaması, kitabı okuyucunun gözünde daha da
karmaşık hale getirmektedir.
Eserin dördüncü ve bu çalışmada esas alınan neşri, Ebû Mâzin b. Muhammed es-
Sirsâvî tarafından yapılmıştır. Yüksek lisans çalışmasını Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-
hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh adlı eserinin tahkiki olarak belirleyen es-Sirsâvî,
oldukça detaylı bir çalışma yapmış ve eserin hacmi diğer neşirlere göre yaklaşık beş kat
artmıştır. Çalışmasını 2004 yılında tamamlayan Sirsâvî, kendisinden önce yapılan
neşirleri inceleyerek bunların birçok hatayı barındırdığını iddia etmiştir.412 Özellikle
Kal‘acî neşrinde ciddi hataların olduğunu, Bû Kurays neşrinin ise bazı ifadelerin zabtı
dışında A‘zamî neşrinden etkilendiğini bu sebeple birçok hatanın ikisinde de ortak
olduğunu belirtmiştir.413 Dirâse bölümünde diğer eserlerde olduğu gibi Ali b. el-
Medînî’nin hayatı, ilmi kişiliği, mihnedeki durumu, eserin yazma nüshası, nüshanın fiziki
özellikleri gibi konular incelenmiştir. Tahkik kısmında ise her bir paragraf kendi
bütünlüğü içinde incelenmiş, ilgili kısımları Ali b. el-Medînî’den nakleden muhaddislere
işaret edilmiştir. Eserde incelenen râvîler ve illetli rivayetlerle ilgili dipnotta detaylı
bilgiler verilmiştir. Özellikle illetli rivayetlerin tüm tariklerine işaret edilmiş ve herbir
rivayet geniş bir biçimde değerlendirilmiştir. Kitabın sonuna oldukça detaylı ve kullanışlı
hadis, râvî ve konu fihristleri eklenmiştir. Ancak İlelü’l-hadîs’in karmaşık yapısı ve

407
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Bû Kurays), s. 33.
408
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Bû Kurays), s. 7-22.
409
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Bû Kurays), s. 31-32.
410
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Bû Kurays), s. 135, 203, 134.
411
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Bû Kurays), s. ٥٣, 103.
412
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 7-8.
413
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 8.

65
düzensiz tertibi hakkında okuyucuya net bilgiler verilmemiştir. Öte yandan bilgiler
sadece sonraki kaynaklardan tespit edilip tahkik bölümüne eklenmiştir. Kitapta yer alan
notların hem yazıldığı dönem hem de hadis tarihi açısından ne anlam ifade ettiği
noktasında da açıklama yapılmamıştır. Ricâle ve illetli hadislere dair yazılmış ilk metinler
arasında yer alan bu eserin, özellikle rivayet tarihine ve emsârdaki ilmî geleneğe dikkat
çeken notları üzerinde konuşulmayı hak etmektedir. Çalışmamızda İlelü’l-hadîs kaynak
olarak gösterildiğinde bu neşre atıf yapılmıştır.
Eserin beşinci neşri ise, 2010 yılında el-İlel ve maʿrifetü’r-ricâl adıyla Ebû Ömer
Muhammed b. Ali el-Ezherî tarafından yapılmıştır.414 Naşir, Ali b. el-Medînî ve
eserlerine kısaca değinip, kitabın genel muhtevası, yazma nüshanın fiziki özellikleri ve
râvîleri hakkında bilgi vermiştir. Kendisinden önceki üç neşri tespit eden Ezherî, onların
eksikliklerine değinmiş ve kendi tahkikinin farklılıklarına işaret etmiştir.415 Kitabın
önsözünde yer alan kayda göre Ezherî çalışmasını 2005 yılında tamamlamıştır.416 Ancak
2004 yılında tamamlanıp bir yıl sonra neşredilen Sirsâvî tahkikinden bahsetmemiştir.
Muhtemelen Ezherî eserin bu tahkikini görmemiştir.417 Ezherî özellikle paragrafları
numaralandırması ve ara başlıklara yer vermesi sebebiyle, kitabın gidişatının anlaşılması
açısından önemli bir eksiği tamamlamıştır. Yine yazma nüshada yer alan ve muhtemelen
müstensihten kaynaklanan hatalara da değinmiştir.418 Kitabın sonuna eklenmiş olan
detaylı fihrist ile okuyucu açısından istifadesi daha da kolaylaşmıştır.

III. İLELÜ’L-HADÎS’İN MAHİYETİ

Ricâl literatürü üzerine yapılan birçok çalışmada vurgulandığı gibi, hicrî üçüncü
asrın ilk yarısında yazılan ilel, târîh ve suâlât kitapları;419 sonradan kapsam, muhteva ve
tasnif açısından kemâl seviyesine ulaşacak ricâl eserlerinin ilk nüvesini
oluşturmaktadır.420 Nitekim sadece dördüncü asrın ilk yarısında vefat eden İbn Ebî
Hâtim’in el-Cerh ve’t-ta‘dîl’i incelendiğinde bile, hicrî üçüncü asır münekkitlerinin bir

414
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Ezherî), el-Fârûkü’l-Hadîse li’t-Tibâ‘a ve’n-Neşr, Kahire 1431/2010.
415
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Ezherî), s. 24.
416
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Ezherî), s. 6.
417
Nitekim Ezherî’nin oldukça detaylı olan Sirsâvi tahkikinden sonra eser üzerine pek fazla katkı
sağlamadan kitabı neşretmesi ancak Sirsâvî tahkikini görmediği şeklinde açıklanabilir.
418
Örneğin Zeyd b. Sâbit ile likası sabit olanlar arasında zikredilen Saîd b. el-Müseyyeb, hemen sonraki
sayfada Zeyd ile likası sabit olmayanlar arasında da sayılır. Ali b. el-Medînî, el-İlel ( Ezherî), s. 73.
419
Bu kitaplar hakkında geniş bilgi için bkz. Tatlı, Mustafa, Suâlât, s. 80-229.
420
Pavlovıtch, Pavel, “Hadith”, Encyclopaedia of Islam (Three), Brıll, Leıden-Boston, 2018, s. 15; Eren,
Ricâl Bilgisi, s. 522-50.

66
asır sonra tasnif edilmiş söz konusu esere malzeme açısından sağladıkları katkı kolayca
fark edilecektir.421 Temel kaynak mesabesinde olan bu eserlerin422 yoğun bilgi ve
malzeme sunduğu; muhtevalarının ricâl bilgisi, râvîlerin cerh-ta‘dîl durumu, illetli
hadisler, hadis rivayet tarihine dair açıklamalar şeklinde geniş bir yelpazede olduğu
görülür.423 Ancak bu eserlerin birçoğunun suâlât tarzında kaleme alınmış olması ve
herhangi bir tertip gözetilmemesi, tasnif yöntemleri ve metotları hakkında yorum
yapmayı zorlaştırmaktadır. Yani araştırmacı, Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah
tarafından rivayet edilen el-İlel ve ma‘rifetü'r-ricâl’i incelediğinde bir sayfa arayla farklı
ve ilgisiz konuların bir arada zikredildiğini görecektir. Söz gelimi Abdullah b. Mes‘ûd’un
çocuklarının zikredildiği bir pasajı okuduktan sonra, Haccâc döneminde yaşanmış siyasî
bir olayın anlatıldığı bölüm okuyucuyu karşılayacaktır.424 Kitapta bunun birçok örneğini
bulmak mümkündür. Bu durum kitabın suâlât türü bir yapıda olmasıyla bağlantılıdır.
Yani Ahmed b. Hanbel’e farklı zamanlarda sorulan veya kendisinin yazdırdığı bilgilerin
yer aldığı eser haliyle belli bir tertip içinde kayıt altına alınmamıştır.425
Yahya b. Maîn’in ricâle dair görüşlerinin derlendiği eserler de benzer yapıdadır.426
Nitekim kendisinden aktarılan birçok değerlendirme meclisinde bulunan yakın
talebelerinin tuttuğu kayıtlardır.427 Bu kitapların bazılarında nispeten bir tertip olsa da,428
takip edilebilecek herhangi bir tasnif yöntemi olduğu söylenemez. Örneğin Yahya b.
Maîn’in ve diğer hocalarının429 ricâle dair görüşlerini toplayan İbn Muhriz’in Ma‘rifetü’r-
ricâl adlı eseri, herhangi bir tertip gözetilmeden derlenmiş metinlere örnektir.430 Bu eser,
“ricâle dair değerlendirmeler, illetli hadisler, hadis ıstılahları, fıkhî hükümler, Yahya b.
Maîn’in ders esnasında okuduğu şiirler” gibi geniş bir muhtevaya sahiptir.431 İbn Muhriz

421
Melchert, “Bukhari and Early Hadith Criticism”, Journal of the American Oriental Society, 121/1
(2001), s. 16; Pavlovıtch, “Ibn Abi Hatim al-Razi”, Encyclopaedia of Islam (Three), s, 63. İbn Ebî
Hâtim’in üçüncü asır münekkitlerinin talebeleri ile irtibatına dair bkz. Özçelik, Fikret, İbn Ebî Hâtim
er-Râzî ve Cerh-Ta‘dîl’deki Metodu, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Diyarbakır: DÜSBE, 2017, s.
122-26.
422
İbn Receb, Şerh, I, 66 (naşirin mukaddimesi).
423
İbn Receb, Şerh, I, 65 (naşirin mukaddimesi).
424
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 134-37 (naşirin mukaddimesi).
425
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 85-113 (naşirin mukaddimesi). Eserde Ahmed b. Hanbel dışındaki
münekkitlere sorulan sorular da yer almıştır. Tatlı, Suâlât, s. 189-90.
426
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), I, 137 (naşirin mukaddimesi); Lucas, Constructive Crtitics, s. 75.
427
Ricâle dair görüşlerini aktaran talebeleri için bkz. Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), I, 142 (naşirin
mukaddimesi).
428
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), I, 144 (naşirin mukaddimesi); Tatlı, Suâlât, s. 140.
429
Ali b. el-Medînî, Ebû Abdurrahman b. Nümeyr (ö. 234/848), Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe (ö. 235/849).
430
Tatlı, Suâlât, s. 93.
431
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), I, 143-44 (naşirin mukaddimesi). Kitapla ilgili detaylı bilgi için bkz.
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), I, 23-38 (naşirin mukaddimesi).

67
bu kitabında Ali b. el-Medînî’den de birçok nakilde bulunmuştur. Bu nakillerin bir kısmı
derslerde kendisinin veya diğer talebelerin ricâle ve rivayetlere dair sorduğu sorulardır.
Soru-cevap formunda kayıt altına alınan bu bilgiler de tanzim açısından herhangi bir
tertibe sahip değildir.
Ali b. el-Medînî’yi bu iki münekkitten ayıran en önemli husus, ricâle ve illetli
hadislere dair eserlerini kendisinin kaleme almış olmasıdır.432 “Eserleri” başlığı altında
geniş bir şekilde incelendiği üzere, “alanında ilk olma özelliğini taşıyan bu eserler”433
tasnifi açısından da takdir edilmiş ve “bu alanda yazılan örnek metinler”434 arasında
zikredilmiştir. Ancak Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşan İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-
ricâl ve’t-târîh adlı eseri, yukarıda sözü edilen suâlât türü eserlerden farklı olsa da
nispeten karmaşık bir görünüm arz etmektedir. Oldukça geniş ve zengin bir muhtevaya
sahip olan bu eser, muhtasar yapısı ve düzensiz tertibiyle okuyucu için takip edilmesi zor
bir metindir. Nitekim İlelü’l-hadîs mütalaa edildiğinde, eser merkezli çalışmalarda tespit
edilmesi hedeflenen en temel hususların dahi cevapsız kaldığı görülecektir. Yani okuyucu
mevcut metinden yola çıkarak Ali b. el-Medînî’nin tasnif metodu, kaynakları vb.
hakkında çıkarım yapmakta zorlanacaktır. Kitabı dikkatlice inceleyen araştırmacının
zihninde bu noktada bazı soru işaretleri oluşacaktır. Söz gelimi İlelü’l-hadîs’in girişindeki
medâr râvîlerle ilgili pasajı okuyan araştırmacı, birkaç sayfa sonra kendisini Hasan el-
Basrî’nin hadis işittiği kimselerin müzâkare edildiği bölümde bulacaktır. Yine kitabın bir
başka bölümünde Ebû Hureyre’ye nispet edilen bir hadisin illeti tespit edildikten sonra,
toplu halde bir grup muhaddisin vefat tarihleri okuyucuyu karşılayacaktır. Bu durum
kitabın genel yapısını teşkil etmektedir. Dolayısıyla ilel literatürü üzerine yapılan
çalışmalarda sitayişle bahsedilen Ali b. el-Medînî’nin İlel’inin435 günümüze ulaşan
metinle ilgisi araştırılmaya muhtaçtır.436 Nitekim bu eserin yapısı hakkında oldukça farklı

432
Nedîm el-Fihrist’de Yahya b. Maîn’in râvî değerlendirmelerinin öğrencileri tarafından derlendiğini
belirtirken, Ali b. el- Medînî’nin kitaplarını kendisinin yazdığına işaret etmiştir. Nedîm, Fihrist, s. 322;
Eren, Ricâl Bilgisi, s. 522-23.
433
Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ, I, 350.
434
Hatîb, el-Câmi‘, II, 301.
435
İbn Kesîr, İhtisâru ulûmi’l-hadîs, thk. Mahir Yasin Fahl, Dâru’l-Meymân, Riyad 1434/2013, s. 176.
436
Bu noktada şöyle bir eleştiri getirilebilir; İlk dönemlerden günümüze ulaşan ibtidâi metinlerin, bilgiyi
aktarış ve tasnif açısından sistematik olması beklenemez. Yani bu eserlerin karmaşık yapısı ve düzensiz
tertibi kendi dönemi içerisinde anlamlıdır. Ancak Ali b. el-Medînî’nin eserlerindeki tasnif yöntemi
sadece kendi dönemindeki muhaddisler tarafından değil beşinci asır muhaddislerinden Hatîb el-Bağdâdî
ve sekizinci asırdan İbn Kesîr tarafından da takip edilmesi gereken ve tertibiyle takdir edilen metinler
arasında zikredilmiştir. Dolayısıyla İbn Kesîr gibi Müsnedü’l-Fâruk şeklinde düzenli bir eser kaleme
almış birinin Ali b. el-Medînî’nin İlel’ini örnek göstermesi ve bu sahada yazılan en nitelikli eser olarak
kaydetmesi izah edilmeye muhtaçtır.

68
değerlendirmeler yapılmıştır. Örneğin Hemmâm Abdurrahîm bu eserin İlelü’l-
mütefferika’dan bir cüz olduğu kanaatindeyken,437 DİA “Ali b. Medînî” maddesinde
müellifin üç ayrı ilel kitabının hülâsası olduğu söylenmiştir.438 İbrahim b. es-Sıddîk,
İbnü’l-Kattân el-Fâsî’nin (ö. 628/1231) Beyâni’l-vehm ve’l-îhâm el-vâkı‘ayn fî kitâbi’l-
Ahkâm adlı eserini merkeze alarak yaptığı çalışmasında, bu kitabın “Ma‘rifetü men
yedûrü aleyhi’l-isnâd” adında bir eser olduğunu iddia etmiştir.439
Bu başlık altında mevcut haliyle karmaşık bir metin olarak görülen Ali b. el-
Medînî’nin İlelü’l-hadîs adlı eseri mahiyeti açısından incelenecektir. Eserin oluşumu,
kim tarafından kaleme alındığı, Ali b. el-Medînî’nin katkısının ne oranda olduğu,
muhteva açısından ne tür bilgiler ihtiva ettiği temel sorulardır. Nihaî aşamada
cevaplanması hedeflenen en önemli soru ise, “Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu eserin
okuyucu için nispeten karmaşık ve çözülmesi güç bir metin haline gelmesinin temel
nedeni nedir?”.
Her ne kadar Ali b. el-Medînî’nin eserlerini kendisinin telif ettiği söylense de,440
mevcut nüshada Ali b. el-Medînî’ye sorulan bir kısım soruların da yer aldığı görülür. Söz
gelimi Kays b. Ebî Hâzim’in semâının sabit olduğu kimselerin zikredildiği bölümde,
kendisine Kays’ın Cemel Savaşı’na katılıp katılmadığı sorulmuş, Ali b. el-Medînî de
Kays’ın Osmânî olduğunu belirterek olumsuz yanıt vermiştir.441 Kitabın bir başka yerinde
ise soruyu soran ve kayıt altına alan bizzat kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ’dır. Ali b. el-Medînî,
Hasan el-Basrî’nin hadis işittiği kimseler hakkında bilgi verirken, İbnü’l-Berâ: “Hasan
el-Basrî, Ebû Saîd el-Hudrî’den hadis işitmiş midir?” diye sormuş, Ali b. el-Medînî de
işitmediğini belirtmiştir.442
İbnü’l-Medînî, “Yezîd b. Hârun dışında Velîd b. Cemîl’den hadis rivayet eden
başka bir kimse bilmiyorum” deyince, İbnü’l-Berâ hadislerinin durumunu sormuş, o da:
“Hadisleri Kâsım b. Abdurrahman’ın hadislerine benziyor.” şeklinde karşılık vermiştir.443
Bu müzâkere ortamının Ali b. el-Medînî’nin ricâle dair değerlendirmelerini aktaran İbn
Muhriz tarafından kayıt altına alınmış olması da önemlidir. Örneğin yukarıda zikredildiği
gibi, “Hasan el-Basrî, Câbir ve Ebû Saîd’den hadis işitmiş midir?” diye soran İbnü’l-

437
İbn Receb, Şerh, I, 60 (naşirin mukaddimesi).
438
Sönmez, Mehmet Ali, “Ali b. Medînî” DİA, II, 411.
439
İbrahim b. es-Sıddîk, ʿİlmü ʿileli’l-hadîs min hilâli kitâbi Beyâni’l-vehm ve’l-îhâm el-vâkıʿayn fî
kitâbi’l-Ahkâm li-Ebi’l-Hasan İbni’l-Kattân el-Fâsî, Rabat 1415/1995, I, 72.
440
Eren, Ricâl Bilgisi, s. 522-23; Lucas, Constructive Crtitics, s. 75.
441
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 164.
442
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 187. Aynı cevaplar İbn Muhriz tarafından da kayıt altına alınmıştır.
443
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 664.

69
Berâ’ya, Ali b. el-Medînî olumsuz yanıt vermiştir. İbn Muhriz de İbnü’l-Medînî’nin bu
değerlendirmelerini işittiğini belirtmiştir.444 Bu sorular İbnü’l-Berâ tarafından
sorulduğuna göre, İbn Muhriz’in de bu mecliste bulunduğu söylenebilir. İbnü’l-Berâ’nın
üçüncü şahıslar tarafından sorulan soruları445 aktarmış olması da bir ders ortamının
olduğuna işarettir.
Ricâle dair aktarılan bu değerlendirmeler dışında, bazı hadislerle ilgili sorulan
sorular da kayıt altına alınmıştır. Kitabın bir bölümünde incelenen illetli hadislerin aksine,
bu kısımlarda zikredilen hatalı rivayetler talebeler tarafından sorulmuştur. Örneğin
kendisine “zekâtü’l-fıtr” ile ilgili İbn Abbâs’tan gelen bir rivayet sorulmuş, o da isnâdının
mürsel olduğunu belirtmiştir. Nitekim rivayet “Hasan el-Basrî ve Muhammed b. Sîrîn →
İbn Abbâs” tarikiyle gelmektedir. Ali b. el-Medînî’ye göre her ikisinin de İbn Abbâs’tan
semâı sabit değildir.446 Kitapta yer alan bir başka kayda göre, kendisine “Hâlid el-Vâsitî
→ Yunus → İbn Sîrîn → Enes” tarikiyle gelen ve Hz. Peygamber’in hacamat
yaptırdığıyla ilgili bir hadis sorulmuş, Ali b. el-Medînî de hadisin değersiz olduğunu ifade
etmiştir.447 Ali b. el-Medînî, Hasan el-Basrî’nin Dahhâk b. Süfyân el-Kilâbî’den hadis
işitmediğini söyleyince, kendisine Hasan’ın Dahhâk’dan aktardığı bir rivayet
sorulmuştur. O da isnâdının munkatı olduğunu söylemiş ve rivayet hakkındaki
değerlendirmesinin gerekçesini de şöyle açıklamıştır: “Dahhâk çöllerde yaşadığı için
Hasan kendisinden hadis işitmemiştir.”448
Bir başka kayıt ise, talebelerden birinin sorduğu soruya vermiş olduğu cevaba ve
cevap üzerine kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ tarafından yapılan istidrâke ve müzâkere
ortamına işaret etmesi açısından önemlidir. “Hasan el-Basrî → Esved b. Serî‘ “ tarikiyle
gelen bir hadis sorulmuş, Ali b. el-Medînî de Hasan’ın Esved’den hadis dinlemediğini
belirtmiş ve şöyle demiştir: “Bu hadisin isnâdı munkatıdır. Bize göre Hasan el-Basrî,
Esved’den hadis işitmemiştir. Nitekim Hasan henüz Medine’deyken -Basra’ya gelmeden
önce- Esved b. Serî‘ Basra’dan ayrılmıştır.” Ali b. el-Medînî’nin Hasan el-Basrî ve Esved
arasında semâ olmadığını belirtmesi üzerine İbnü’l-Berâ, “Peki, Mübârek b. Fedâle
tarikiyle gelen hadise ne diyorsunuz? Nitekim bu isnâdda Hasan’ın Esved’den hadis

444
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 202.
445
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 232, 241.
446
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 290.
447
İbnü’l-Medînî “hazê rîhun" ifadesini kullanmıştır. Ancak söz konusu ifade bu isnâd ile gelen rivayet
içindir. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 295.
448
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 241.

70
işittiğine dair sarih bir ifade vardır.” demiştir. Ancak Ali b. el-Medînî bu rivayeti semâ
tespiti için yeterli görmemiştir.449
Ali b. el-Medînî’nin, “Kâsım b. Abdurrahman’nın (el-Mes‘ûdî) Câbir b. Semüre
dışında sahâbeden kimseyle likâsı sabit değildir” demesi üzerine, kendisine İbn Ömer ile
likâsının olup olmadığı sorulmuş, Ali b. el-Medînî de “İbn Ömer’den iki hadis
nakletmiştir. Ancak kendisinden hiçbir şey işitmemiştir” demiştir.450 Konumuz açısından
önemli olan nokta, Ali b. el-Medînî’ye kitabın râvîsi veya bir başkası tarafından sorulan
problemli rivayetlerin ve müzâkere ortamının kitapta aktarılmış olmasıdır. Bu bölümler
Ali b. el-Medînî’nin meclisinde tutulan notlardır.
Ricâle ve rivayetlere dair spontane olarak gelişen ve derste hocaya sorulan
soruların kayıt altına alınmış olması her ne kadar kitabın râvîsi tarafından derlendiğini
gösteriyor olsa da bu bilgilerin Ali b. el-Medînî’ye nispeti açısından herhangi bir problem
yoktur. Nitekim suâlât türü eserlerin en temel özelliklerinden biri, münekkidin soruları
cevaplayan, talebenin ise soruları soran pozisyonunda olmasıdır. Bu tür kitaplarda
aktarılan değerlendirmelerin münekkide nispeti noktasında herhangi bir tereddüt
yaşanmaz. Hatta ricâle dair Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’den aktarılan
değerlendirmelerin kayıt altına alındığı eserlerin birçoğu soru-cevap formunda
yazılmıştır.451
Bazı bölümlerde talebelerin eserde aktarılan bilgiler üzerine bir takım sorular
sormuş olduğu görülür. Acaba Ali b. el-Medînî’nin bu eseri öğrencilerinin önünde bir
metin halinde bulunmakta, ilgili yerler okunduğu zaman bazı öğrenciler zihinlerinde
oluşan problemleri mi sormaktadır. Yani Ali b. el-Medînî’nin ilgili kitabı daha önce
yazdığı, derslerde de okuttuğu düşünülebilir mi? Bu durumda İbnü’l-Berâ, Ali b. el-
Medînî’nin yazmış olduğu metne derste kendisinin ve başkalarının sorduğu soruları ve
cevapları eklemiş olmaktadır. Kitabın Ali b. el-Medînî’den kıraat yoluyla aktarılmış
olması da bu durumu desteklemektedir. Bu noktada Ali b. el-Medînî’nin bir başka talebesi
Muhammed b. Süleyman el-Bâğandî’den aktarılan bir rivayet oldukça önemlidir.
Muhammed el-Bâğandî’nin Ali b. el-Medînî’den aktardığı bazı değerlendirmeler İbnü’l-
Berâ’ rivayetinde olduğu gibi “kâle Ali” formundadır. Hatîb el-Bağdâdî’nin Bâğandî
yoluyla Ali b. el-Medînî’den aktardığı bir değerlendirme bu noktada dikkate değerdir. Bu

449
Rivayetin ayrıntısı ile ilgili bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 232-40 (naşirin mukaddimesi).
450
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 311.
451
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 87 (naşirin mukaddimesi).

71
değerlendirme aynı lafızlarla İlelü’l-hadîs’te de yer almaktadır. Ali b. el-Medînî, Kays b.
Ebî Hâzim’in hadis işittiği kimselere dair uzunca bir liste zikretmiştir. Bunun üzerine
kendisine: “Kays’ın bu isimlerin tamamından semâı var mıdır?” diye sorulmuş, Ali b. el-
Medînî de: “Kays bunların hepsinden hadis işitmiştir.” diyerek değerlendirmesini vurgulu
bir şekilde tekrarlamıştır. Daha sonra kendisine: “Kays Cemel Savaşı’na katıldı mı?” diye
sorulmuş, Ali b. el-Medînî de: “Hayır, o Osmânîydi.” diyerek yanıt vermiştir. Ali b. el-
Medînî’nin sorularla kesilen bu değerlendirmesi Kays’ın rivayette bulunduğu isimlere yer
vermesi şeklinde devam etmiştir. Bâğandî ilgili bölümü aynı lafızlarla ve rivayet
formuyla (kâle Ali) aktarmış, ancak Kays’ın Cemel Savaşı’na katılıp katılmadığıyla ilgiyi
soruyu kendisinin sorduğunu belirtmiştir.452 Yani, İbnü’l-Berâ’nın kimliğini açıkça
zikretmediği bu kişi mecliste bulunan Muhammed el-Bâğandî’dir. Dolayısıyla İbnü’l-
Berâ’nın başka talebeler tarafından Ali b. el-Medînî’ye sorulan soruları da kayıt altına
aldığı söylenebilir. Her iki râvînin hem olay örgüsünü hem de değerlendirmeyi aynı
lafızlarla aktarmış olması (ilk bölüm kâle Ali formunda aktarılmış ancak sorulan bir soru
ile beraber müzâkere ortamına dönüşmüş) bu dersin daha öncede belirtildiği üzere belli
bir grup talebenin katıldığı bir mecliste yapıldığını göstermektedir. Bununla birlikte “kale
Ali” formunda aktarılan bilgilerin bazı bölümlerde soru-cevap formuna dönmesi,
derslerde metin merkezli bir okuma yapıldığına da işaret edebilir. Yani mecliste okunan
temel bir metnin olduğu, talebelerin de okunan bölümler üzerinden bir takım sorular
sorduğu söylenebilir. Söz gelimi Hasan el-Basrî ve Kays b. Ebî Hâzim gibi râvîlerin
semâının zikredildiği bölümlerin genelde “kale Ali” formunda aktarıldığı ve talebelerin
işlenen râvî ve hadisleri bağlamında derse müdahil oldukları görülür. Muhtemelen metni
elinde bulunduran talebeleri Ali b. el-Medînî’ye sorulan bu soruları da metnin bir
köşesine iliştirmiş daha sonra da ana metne dâhil etmişlerdir.
Yukarıda aktarılan pasajlar, derslerde Ali b. el-Medînî’ye sorulan soruların kitabın
râvîsi tarafından kayıt altına alındığını ve kitaba eklendiğini göstermektedir. Yani bir
diğer ifadeyle suâlât türü metinler de kitapta yer almaktadır. Bunun dışında kitabın râvîsi
Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ’’nın bizatihi Ali b. el-Medînî’den dinlemediği halde bir
başka kitabından aktarmış olduğu bölümler de vardır. Söz gelimi Ebû Osman en-
Nehdî’nin hadis işittiği kimselerin zikredildiği bölümün sonunda, biyografisine ve hadis
işittiği kimselere değinen yarım sayfalık bir alıntıya yer verilmiştir. İlgili bölümü Ali b.

452
Hatîb, Târîh, XIV, 464.

72
el-Medînî’nin bir başka kitabından naklettiğini belirten İbnü’l-Berâ, bu kitabı
kendisinden işitmediğini söylemiştir(ve nesehtü min kitâbi Ali b. el-Medînî ve lem
esmâ’hû minhû).453 Bu bağlamda değerlendirilebilecek bir diğer pasaj, İbn Sîrîn’in yakın
ashâbı arasında yapılacak tercihlerle ilgili notlardır. Ali b. el-Medînî, İbn Sîrîn’den gelen
bilgilerde Eyyûb ve İbn Avn’ın en güvenilir kimseler olduğunu söylemiş ve ashâbı
hakkında bilgi vermiştir. İlelü’l-hadîs’in râvîsi İbnü’l-Berâ, bu bilgileri bir kitaptan
istinsah ettiğini belirtmiş ancak söz konusu bilgileri kitabın diğer bölümlerinde
kullanıdığı arz-kıraat formuyla aktarmamıştır.454 Burada konumuz açısından önemli olan
husus, Ali b. el-Medînî’nin başka bir kitabından nakledilmiş olsa da kitabın râvîsinin
eserin oluşumuna etkisidir.
Muhteva analizi bölümünde ele alıncacağı üzere İbnü’l-Berâ’nın işitmediği bu
kitapta Ebû Osman en-Nehdî’nin biyografisinin iç tanzimi üçüncü asırda yaşamış bir
münekkit-muhaddis tarafından yazılan örnek bir biyografi metni olması açısından
önemlidir.455 Sadece ilgili bölümdeki örnek biyografi bile, Ali b. el-Medînî’nin
eserlerinin tertip açısından günümüze ulaşan metinden daha düzenli olduğuna işaret
etmektedir. Dolayısıyla İbnü’l-Berâ tarafından aktarılan râvîler hakkındaki tek cümlelik
değerlendirmelerin, İbnü’l-Medînî’nin yazmış olduğu metinden ziyade öğrenciler
tarafından sorulmuş sorulara verilmiş kısa cevaplar olarak düşünmek mümkündür.
Ali b. el-Medînî tarafından yazılan metnin hangi kısımlar olduğunu belirlemek
tam olarak mümkün değilse de, kitabın râvîsi tarafından eklenmemiş olduğu gözlemlenen
bölümlerin (müzâkere veya soru-cevap formunda olmayan) Ali b. el-Medînî’ye ait
metinler olduğu söylenebilir. Örneğin medâr ve musannif râvîlerin incelendiği ilk
bölümde herhangi bir müzâkere ortamına veya soru cevap formuna rastlanmaz. Medâr
râvîlerden sonra ele alınan emsârdaki ilmî gelenek sistemlerinin incelediği bölümde de
nispeten didaktik bir üslübun hâkim olduğu görülür. Dolayısıyla en azından kitapta yer
alan medâr râvîler ve ilmî geleneklerin zikredildiği bölümün Ali b. el-Medînî tarafından
yazıldığı veya kendisine okunduğu söylenebilir. Nitekim bu bölümü kendisinden aktaran
birçok ismin “kâle Ali” şeklindeki arz-kıraat formunu kullanmış olması da kendisine
okunduğunu göstermektedir. Ayrıca bu bölümün, bilginin aktarılış biçimi ve bütünlüğü
açısından diğer bölümlere göre daha düzenli olduğu okuyucu tarafından da fark

453
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 320 “ve nesehtü min kitâbi Ali b. el-Medînî ve lem esmâ’hû minhû”.
454
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 317. “nesehtü min kitâbin”.
455
Muhteva analizi bölümünde bu konuya tekrar dikkat çekilecektir.

73
edilecektir. Bunun dışında râvîlerin isim, künye, vefat tarihi ve cerh-tad‘îl durumlarının
incelendiği bölümde de herhangi bir müzâkere ortamına tesadüf edilmez. Bu bölümlerin
de Ali b. el-Medînî’nin kitaplarından aktarılmış olma ihtimali vardır.
Kitapta dikkat çeken bir diğer bölüm, illetli hadislerin zikredildiği kısımlardır.
Muhteva analizi başlığı altında illetli hadislerin tasnif şekli detaylı ele alınacağı için
burada sadece ilgili bölüm yapısı itibariyle incelenecektir. Eserin farklı bölümlerinde bazı
sahâbîlere nispet edilen hadislerdeki illetler incelenmiştir. İncelenen bu hadisler sahâbî
râvîsine nispet edilmiş ve hadisin etrâfı muhtasar olarak verilmiştir. Hadisin farklı
tarikleri zikredildikten sonra Ali b. el-Medînî’nin tariklerle ilgili değerlendirmeleri
aktarılmıştır. Söz gelimi illetli bir rivayetin ele alındığı pasaj şöyledir:

‫ﺻﺎﻟِ ُﺢ ﺑْ ُﻦ‬
َ ُ‫ﺎل َرَواﻩ‬ ُ ُ‫ﺚ َﻋ ْﺒ َﺪ ا ﱠِ ﺑْ َﻦ ُﺣ َﺬاﻓَﺔَ ﻳَﻄ‬
َ ‫ﻮف ِﲟِ ًﲎ ﻓَـ َﻘ‬ َ ‫ﺻﻠﱠﻰ ا ﱠُ َﻋﻠَْﻴ ِﻪ َو َﺳﻠﱠ َﻢ ﺑَـ َﻌ‬ ُ ‫ﺎل َﻋﻠِ ﱞﻲ َﺣ ِﺪ‬
‫ﻳﺚ أَِﰊ ُﻫ َﺮﻳْـ َﺮَة أَ ﱠن اﻟﻨِ ﱠ‬
َ ‫ﱠﱯ‬ َ َ‫ﻗ‬
ِ ‫ﺐ ﻋﻦ أَِﰊ ﻫﺮﻳـﺮةَ ورواﻩ ﻣﻌﻤﺮ ﻋ ِﻦ اﻟﱡﺰﻫ ِﺮ ِي ﻋﻦ ﻣﺴﻌ‬ ِِ
‫اﳊَ َﻜ ِﻢ أَ ﱠن‬
ْ ‫ﻮد ﺑْ ِﻦ‬ُ ْ َ ْ َ ّ ْ َ ُ َ ْ َ ُ َ َ َ َ ْ َ ُ ْ َ ِ ِّ‫ي َﻋ ْﻦ َﺳﻌﻴﺪ َﻋ ِﻦ اﺑْ ِﻦ اﻟْ ُﻤ َﺴﻴ‬
ِّ ‫ﻀ ِﺮ َﻋ ِﻦ اﻟﱡﺰْﻫ ِﺮ‬ ْ ‫أَِﰊ ْاﻷ‬
َ ‫َﺧ‬

‫ﺻﺎﱀ ﻏﻠﻂ‬ ِ ُ ‫ﻳﺚ َﺣ ِﺪ‬


ُ ‫ﺚ اﺑْ َﻦ ُﺣ َﺬاﻓَﺔَ َوا ْﳊَ ِﺪ‬
َ ‫ﺻﻠﱠﻰ ا ﱠُ َﻋﻠَْﻴ ِﻪ َو َﺳﻠﱠ َﻢ ﺑَـ َﻌ‬ ِ
َ ‫ﻳﺚ ﻣﻌﻤﺮ َو َﺣﺪﻳﺚ‬ َ ‫ﱠﱯ‬
ِّ ‫اﻟﻨ‬

Görüldüğü üzere rivayet soru-cevap formunda aktarılan hatalı rivayetlerden farklı


olarak incelenmiştir. Sahâbe müsnedi şeklinde tanzim edilen rivayetlerin tümünde
didaktik bir üslubun hâkim olduğu görülmektedir. Bu kısımlarda kitabın râvîsinin veya
bir başkasının sorduğu bir soruya veya herhangi bir diyaloğa rastlanmaz. Dolayısıyla yapı
olarak farklı bir görünüm arz eden bu bilgilerin nereden veya hangi kitaptan aktarıldığı
sorusu bu noktada önemlidir. Ali b. el-Medînî’nin müsned tarzında bir ilel kitabı yazdığı
birçok biyografi ve bibliyografya yazarı tarafından belirtilmiştir.456 İlelü’l-müsned veya
Müsnedü’l-muallel olarak isimlendirilen bu eser -Ali b. el-Medînî’nin birçok eser gibi-
günümüze ulaşmamıştır. Fakat ilk dönemlerden itibaren birçok müellif bu eserden alıntı
yapmıştır. Tespit edilebildiği kadarıyla, bu eseri kullanan ve içeriği hakkında yorum
yapmaya imkân verecek düzeyde de alıntı yapan en önemli isim İbn Kesîr’dir (ö.
774/1373). Hz. Ömer’in rivayetlerini incelediği Müsnedü’l-Fârûk’da Ali b. el-Medînî’nin
İlelü’l-Müsned adlı eserine atıfta bulunmuştur. Atıf yaptığı bölümlerin bir kısmı mevcut
İlelü’l-hadîs nüshasında da yer almaktadır. İbn Kesîr’in aktardığı pasajlar oldukça detaylı
ve düzenli olmasına rağmen aynı bölüm İlel’de oldukça muhtasardır. Nitekim yukarıdaki

456
Hâkim, Ma‘rife, s. 274.

74
örnek pasajda görüldüğü üzere ele alınan hadisin Ali b. el-Medînî’ye hangi tarikle ulaştığı
belirtilmemiş ve hadisin metni de tam olarak zikredilmemiştir. Hem mevcut eserde hem
de Müsnedü’l-Fârûk’da yer alan bir pasajın burada karşılaştırılmalı olarak incelenmesi
ikisi arasındaki farkın anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
İlelü’l-hadîs’te ilgili bölüm şöyledir:

ِ ِ ِ ِ ُ ‫ﻮل واﻟْﻤﺠﻬ‬ ِِ ِ ِ ‫ﺎل َﻋﻠِ ﱞﻲ ِﰲ ﺣ ِﺪ‬


ِ
ُ‫ﻮل ﻣ ْﻦ إ ْﺳﻨَﺎدﻩ َﺳﻴَ ُﺎر ﺑْ ُﻦ اﻟْ َﻤ ْﻌُﺮور َﱂْ ﻳَـ ْﺮِو َﻋْﻨﻪُ َﻏ ْﲑ‬ ُ َ‫ﻳﺚ ُﻋ َﻤ َﺮ ِﰲ ﺑِﻨَﺎء اﻟ َْﻤ ْﺴﺠﺪ إِ ْﺳﻨ‬
ُ ْ َ َ ٌ ‫ﺎدﻩُ َْﳎ ُﻬ‬ َ َ َ‫ﻗ‬

‫ﻮل‬ ُ ‫ﲰﺎك ﺑﻦ َﺣ ْﺮب وﺳﻴﺎر ﺑْ ُﻦ اﻟْ َﻤ ْﻌُﺮوِر اﻟﱠ ِﺬي ﻧَـ ْﻌ ِﺮﻓُﻪُ َوَﻛﺎ َن إِﺑْـَﺮ ِاﻫ ُﻴﻢ ﻳَـ ُﻘ‬
ٌ ‫ﻮل َﺳﻴ ُﺎر ﺑْ ُﻦ َوُﻫ َﻮ َْﳎ ُﻬ‬

Görüldüğü üzere incelenen hadisin ne isnâdı ne de metni tam olarak zikredilmiştir.


Senedinde yer alan Seyyâr el-Ma‘rûr sebebiyle isnâdı meçhul kabul edilmiştir.
Aynı hadisi Müsnedü’l-Fârûk’da aktaran İbn Kesîr, Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-
Müsned’de bu hadisi “Ebû Dâvûd et-Tayâlisî → Ebü’l-Ahvas → Simâk b. Harb →
Seyyâr el-Ma‘rûr → Hz. Ömer” isnâdıyla aktardığını belirtmiş ve rivayetle ilgili
değerlendirmelerini şöyle aktarmıştır:457
‫ﺣﺪﻳﺚ أﺧﺮ ﻳﺬﻛﺮ ﻓﻴﻪ ﻣﺴﺄﻟﺔ اﻟﺰﺣﺎم ﻗﺎل اﲪﺪ ﺣﺪﺛﻨﺎ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﺑﻦ داود اﺑﻮ داود ﺣﺪﺛﻨﺎ ﺳﻼم ﻳﻌﲎ ا‬

‫اﻻﺣﻮص ﻋﻦ ﲰﺎك ﺑﻦ ﺣﺮب ﻋﻦ ﺳﻴﺎر ﺑﻦ اﳌﻌﺮور ﻗﺎل ﲰﻌﺖ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ اﳋﻄﺎب ﳜﻄﺐ وﻫﻮ ﻳﻘﻮل ان رﺳﻮل ﷲ ﺻﻠﻰ‬

‫ﷲ ﻋﻠﻴﻪ وﺳﻠﻢ ﺑﲎ ﻫﺬا اﳌﺴﺠﺪ وﳓﻦ ﻣﻌﻪ اﳌﻬﺎﺟﺮون واﻻﻧﺼﺎر ﻓﺈذا اﺷﺘﺪ اﻟﺮﺧﺎم ﻓﻠﻴﺴﺠﺪ اﻟﺮﺟﻞ ﻣﻨﻜﻢ ﻋﻠﻰ ﻇﻬﺮ اﺧﻴﻪ‬

‫ورأى ﻗﻮﻣﺎ ﻳﺼﻠﻮن ﰱ اﻟﻄﺮﻳﻖ ﻓﻘﺎل ﺻﻠﻮا ﰱ اﳌﺴﺠﺪ ورواﻩ ﻋﻠﻰ ﺑﻦ اﳌﺪﻳﲎ ﻋﻦ اﰉ داود اﻟﻄﻴﺎﻟﺴﻰ ﻋﻦ اﰉ اﻻﺣﻮص‬

‫ﻋﻦ ﲰﺎك ﺑﻪ وﻗﺎل ﻫﺬا اﺳﻨﺎد ﳎﻬﻮل ﻻ ﳓﻔﻈﻪ اﻻ ﻣﻦ ﻫﺬا اﻟﻄﺮﻳﻖ وﺳﻴﺎر ﺑﻦ اﳌﻌﺮور ﳎﻬﻮل ﻻﻧﻌﻠﻢ اﺣﺪا روى ﻋﻨﻪ‬

‫اﻻ ﲰﺎك وﻛﺎن اﺑﻮ ﻧﻌﻴﻢ ﻳﻘﻮل اﳕﺎ ﻫﻮ ﺳﻴﺎر ﺑﻦ ﻣﻐﺮور ﳌﻌﺠﻤﺔ وﻟﺴﺖ أﻋﻠﻢ ﻣﻦ اﻳﻦ اﺧﺬ وﺳﻴﺎر ﻫﺬا ﳎﻬﻮل ﻻ ﻧﻌﻠﻢ‬

‫ﺣﺪث ﻋﻨﻪ ﻏﲑ ﲰﺎك ﺑﻦ ﺣﺮب وﻻ ﻧﻌﻠﻤﻪ أﺳﻨﺪ اﻻ ﻫﺬ اﳊﺪﻳﺚ‬

İlel’de aktarılanın aksine İbn Kesîr’in aktarımı oldukça detaylıdır. Hadisin senedi
ve metni tam olarak verilmiş, Ali b. el-Medînî’nin değerlendirmesi de bütünüyle
aktarılmıştır. Bu aşamada en önemli soru bu iki metnin yapısının neden birbirinden farklı
olduğudur. Yani incelenen rivayetin metni ve isnâdı aynı olmasına rağmen İlelü’l-
hadîs’te oldukça muhtasar bir şekilde aktarılmıştır. Kanaatimizce kitabın bir bölümünde
incelenen bu rivayetler İlelü’l-Müsned adlı eserden yapılan alıntılardır. İbnü’l-Berâ,
dinlemediği halde Ali b. el-Medînî’nin bazı eserlerinden alıntı yaptığını kitapta

457
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk emîri’l-müʾminîn Ebî Hafs Ömer b. Hattâb ve akvâlühû ʿalâ ebvâbi’l-ʿilm,
thk. İmam b. Ali b. İmam, Dâru’l-Felâh, Mısır 1430/2009.

75
belirtmiştir. İlgili bölümleri de İlelü’l-müsned veya Müsnedü’l-muallel’den aktarmış
olması muhtemeldir. İbnü’l-Berâ muhtemelen bu bölümleri müzekkirât cinsinden kabul
edilebilecek notlar şeklinde kendisi için tutmuştur. Yani bugün araştırmacılar için
oldukça muhtasar görünümünde olan bu rivayetlerin etrâf kısmı ve sahâbî râvîsi İbnü’l-
Berâ için hatırlatıcı bilgi olarak yeterlidir. Bir diğer ihtimal ise İbn Kesîr’in elindeki eserin
günümüze ulaşan İbnü’l-Berâ rivayeti olmasıdır. Bu durum da nüshada düşmelerin
olduğu söylenebilir. Nitekim İbn Kesîr’in Ali b. el-Medînî’den aktardığı pasajlar
incelendiğinde rivayetlerin oldukça detaylı ele olduğu görülecektir. Dolayısıyla birinci
ihtimalin daha uygun olduğu söylenebilir.
Netice olarak bu eser, yukarıda aktarılan pasajlardan da anlaşılacağı üzere,
“toplama/derleme bir metin” dir. Söz gelimi, kitabın bazı yerlerinde didaktik bir
üslubun hâkim olduğu görülürken, bazı bölümlerinde suâlât tarzı bir eserin yapısını
anımsatan metinler yer almaktadır. Örneğin illetli hadislerin zikredildiği bölümde Ali b.
el-Medînî’nin ilelü’l-müsned tarzında ilgili sahâbînin hadisini inceleyip isnâdlar
arasından tercih yaptığı ve hatalı isnâda işaret ettiği görülürken; bazı yerlerde kendisine
sorulan rivayetlere dair değerlendirmeleri nakledilmiştir. Yine aynı şekilde Ali b. el-
Medînî ve talebeleri arasında gerçekleşen diyalogların ve müzâkere ortamının da eserde
aktarıldığı görülmektedir. Sonuç olarak kitaba son şeklinin İbnü’l-Berâ tarafından
verildiği; içeriğinin Ali b. el-Medînî’den işitilen bilgiler, kendisine okunan veya
kendisine okunmadığı halde istinsah edilen eserlerinden yapılan nakiller, derste kitabın
râvîsi veya diğer talebeler tarafından sorulan sorulardan oluştuğu söylenebilir. Nihaî
aşamada bu kitabın İbnü’l-Berâ’nın hocasından veya kitaplarından istifade ederek
hazırladığı müzekkirat cinsinden bir metin olduğu da söylenebilir. Tüm bu bilgilerden
yola çıkarak şunları söylemek mümkündür: Geniş muhtevası ve karmaşık yapısıyla öne
çıkan bu eser, Ali b. el-Medînî’nin ilel başlığı altında kaleme aldığı eserlerinden biri
değildir. Eser İbnü’l-Berâ’nın hocasının değerlendirmelerini topladığı bir metindir.
Dolayısıyla usûl kitaplarında takip edilmesi gereken metinler arasında zikredilen İlel
kitabının Ali b. el-Medînî’nin günümüze ulaşmayan bir başka eseri olduğu söylenebilir.
Büyük bir ihtimalle işaret edilen eser tasnifi ve hacmi açısından en nitelikli İlelü’l-hadîs
kitabı kabul edilen Müsnedü’l-muallel ya da İlelü’l-Müsned’dir. Nitekim eserden övgüyle
bahseden İbn Kesîr’in dikkat çektiği ve Müsnedü’l-Fâruk’ta da kaynak olarak kullandığı
eser İbnü’l-Medînî’nin Müsnedü’l-muallel’idir.

76
IV. İLELÜ’L-HADÎS’İN RÂVÎLERİ

Bu başlık altında tarihi serüveni takip edilmeye çalışılan eserin -mevcut nüshası
günümüze ulaşan- İbnü’l-Berâ rivayeti olduğunu söylemek gerekmektedir. Yani İbnü’l-
Berâ’nın son şeklini verdiği eserin günümüze nasıl geldiği sorusuna cevap aranacaktır.
İlk dönemlerden itibaren İlelü’l-hadîs’ten birçok alıntı yapılmıştır. İbnü’l-Berâ
rivayetiyle günümüze ulaşan bu eserden İbn Ebî Hâtim, Beyhakî, Hatîb el-Bağdâdî, İbn
Asâkir, Ali b. Mufaddal el-Makdisî, Ziyâüddîn el-Makdisî, İbn Rüşeyd, İbn Receb ve İbn
Hacer gibi isimler nakilde bulunmuştur. Bu isimlerden birçoğunun kitabı kendilerine
ulaşan isnâdla aktarmış olması hem kitabın yaygınlığını hem de yayıldığı coğrafyayı takip
etme açısından önemlidir. Bu bölümde günümüze ulaşan nüshanın râvîleri
incelenecektir.458
Daha önce de ifade edildiği üzere, kitabın günümüze ulaşan tek nüshası İbnü’l-
Berâ rivayetidir. Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ Ebü’l-Hasan el-Abdî (ö. 291/904)
başta Ali b. el-Medînî olmak üzere, Halef b. Hişâm, Muâfâ b. Süleyman gibi isimlerden
hadis dinlemiştir. Kendisinden hadis dinleyen isimler arasında Osman b. Ahmed ed-
Dekkâk, Hüseyin b. İsmail el-Mehâmilî ve Taberânî gibi muhaddisler vardır. Muhammed
b. Ahmed b. el-Berâ’nın Ali b. el-Medînî’ye sorduğu sorular, hocası ile müzâkereleri ve
mecliste bulunan diğer talebelerin sorduğu soruları kayıt altına almış olması İbnü’l-
Berâ’nın Ali b. el-Medînî’nin meclisinde bulunan bir talebe olduğunu göstermektedir.
Özellikle derste başka talebeler tarafından sorulan soruları kayıt altına almış olması da
bir grup talebe ile birlikte bu derslerde bulunduklarını gösterir. Bunun dışında ricâl
kitaplarında Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ ile Ali b. el-Medînî’nin hoca-talebe
ilişkisinin boyutuna dikkat çeken pek fazla veri yoktur. Ali b. el-Medînî’nin Ahmed b.
Hanbel için söylediği övgü dolu sözleri aktarmış olması, -özellikle mihnedeki duruşu
itibariyle- mihne döneminden sonra da kendisine talebelik yaptığını göstermesi açısından
önemlidir.459 Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ, Ali b. el-Medînî’den dinlediği bu kitabı
öğrencilerine de okutmuştur. Nitekim kitabı kıraat yoluyla alan Osman ed-Dekkâk el-
Bağdâdî (ö. 344/955), kitabın Muhammed b. Ahmed’e okunduğunu, kendisinin de bu
sırada mecliste olduğunu belirtmiştir.460 Tespit edebildiğimiz kadarıyla kitabı
Muhammed b. Ahmed’den başta İbn Ebî Hâtim olmak üzere, İbn Semmâk Osman b.

458
İlelü’l-hadîs’in isnadlarına dair bu çalışmanın EK-1 bölümüne bkz.
459
Bu bağlamda Ali b. el-Medînî’den aktarılan sözler için bkz. Hatîb, Târîh, VI, 97-8.
460
Hatîb, Târîh, XIII, 433.

77
Ahmed ed-Dekkâk, Da‘lec b. Ahmed es-Siczî ve Ebû Muhammed el-İsferâyinî
dinlemiştir. Bu isimler arasında İbn Ebî Hâtim oldukça önemlidir. Nitekim hem kitabı
râvîsinden semâ yoluyla almış, hem de eserlerinde bu kitaptan birçok alıntı yapmıştır.
Durum böyle olunca mevcut nüshadaki eksikliklerin görülmesi ve anlaşılmayan
bölümlerin çözüme kavuşturulması noktasında İbn Ebî Hâtim’in eserleri oldukça önemli
bir fonksiyon icra etmektedir. Mevcut nüshanın başında yer alan kayda göre, Da‘lec b.
Ahmed b. Da‘lec bu eseri hicrî 288 yılında Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ’dan
dinlemiştir.461
Kitabı Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ’dan aktaran kişi Ebû Muhammed
Da‘lec b. Ahmed b. Da‘lec es-Sizcî’dir (ö. 351/962). Hicrî 259 (872-73) yılında
Sicistan’da doğan Da‘lec, ticaret için çıktığı yolculuklarda başta Hicaz, Irak, Horasan
olmak üzere İslâm dünyasının birçok şehrini dolaşmış ve birçok hocadan hadis
dinlemiştir. Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Osman b. Saîd ed-Dârimî, Muhammed b.
Ahmed b. el-Berâ ve İbn Huzeyme (ö. 311/924) istifade ettiği hocaları arasındadır.462
Dârekutnî, Hâkim ve Ebû İshak el-İsferâyînî kendisinden rivayette bulunmuştur.463
Varlıklı biri olarak bilinen Da‘lec, ehl-i hadise mensup birçok isme maddi yardımlarda
bulunmuştur. Bir süre Mekke’de ikamet eden Da‘lec, daha sonra Bağdat’a göç etmiş ve
ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. İbn Huzeyme’nin kitaplarını dinlemiş ve onun
mezhebine göre fetva vermiştir.464 Da‘lec için müsned tarzda bir eser tasnif eden
Dârekutnî,465 sika bir râvî olduğunu belirtmiştir.466 Da‘lec b. Ahmed, İbn Nehhâs’ın
verdiği bilgiye göre 337 yılının Muharrem ayında467 Mısır’a gelmiştir. Dolayısıyla kitabın
kendisinden bu tarihten sonra dinlendiği söylenebilir. Bu kayıt aynı zamanda kitabın
Bağdat’tan çıkış tarihini de göstermektedir. Böylece kitabın Mısır bölgesindeki serüveni
başlamıştır.
Kitabı Da‘lec b. Ahmed’den nakleden kişi “İbnü’n-Nehhâs” olarak bilinen Ebû
Muhammed Abdurrahman b. Ömer b. Muhammed b. Saîd (ö. 416/1026)’dir. Kendi
zamanında Mısır diyarının müsnidi ve muhaddisi kabul edilen İbnü’n-Nehhâs’ın Hicaz
dışında yaptığı ilmî seyahatlere yönelik pek fazla bilgi yoktur. Hicaz yolculuğunu da 339

461
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 85.
462
Hatîb, Târîh, IX, 367; Zehebî, Siyer, XVI, 30.
463
Hatîb, Târîh, IX, 368.
464
Zehebî, Siyer, XVI, 31.
465
Zehebî, Siyer, XVI, 332.
466
Dârekutnî, Suâlâtü Hamza b. Yûsuf es-Sehmî li Dârekutnî, s. 214.
467
Makdisî, el-Erba‘în I, 269.

78
yılında hac maksadıyla yapmıştır.468 Mekke’de hadis dinlediği hocaları olsa da, genel
olarak İskenderiye, Dımaşk ve Basra gibi bölgelerden Mısır’a gelenlerden hadis
dinlemiştir.469 Nitekim yukarıda da ifade edildiği gibi Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen
İlelü’l-hadîs’i Da‘lec’den Mısır’a geldiği zaman dinlemiştir. İki ciltlik bir “Meşyaha”sı470
olduğu söylenen İbnü’n-Nehhâs’ın bu eserinin günümüze ulaşmamış olması büyük bir
kayıptır. Nitekim bu tür eserlerde müellifler dinledikleri kitapları hem fizikî özellikleri
hem de senetleri açısından ciddiyetle kayıt altına aldıkları için rivayet hakkına sahip
oldukları kitapların o bölgede ve dönemde ne derece yaygın olduğuna dair birçok bilgi
bulmak mümkündür. Senette yer alan kayda göre bu eser, Mısır’da hicrî 407 yılının
Muharrem ayında İbnü’n-Nehhâs’a okunmuştur.471
Kitabı İbnü’n-Nehhâs’dan nakleden Ebû İshak İbrahim b. Saîd el-Habbâl’dır
(ö. 482/1090). Habbâl’ın oldukça farklı bir hayat hikâyesi vardır. Geçimini kitap
ticaretiyle sağlayan Ebû İshak el-Habbâl’ın bu sebeple birçok kitaba sahip olduğu ifade
edilmiştir.472 Kendi döneminde Mısır’ın muhaddisi kabul edilen Ebû İshak el-Habbâl,
birçok talebenin hadis icazeti almak için başvurduğu bir kaynak olmuştur. Ancak daha
sonra Batînîler tarafından hadis rivayetinden ve icazetinden men edilmiştir.473 Nitekim
bu baskı ve tehditler, kendisinden birçok şeyin nakledilmesine engel olmuştur. Batînîler
sadece kendisini tehdit etmekle ve hadis rivayet etmesine engel olmakla kalmamış,
kendisine ziyarete gelen kimselerle görüşmesine de “hadis rivayet etmemesi” ve “icazet
vermemesi” şartıyla izin vermişlerdir.474 Bu durumun farkında olan el-Habbâl, yanına bir
casus gönderilmiş olabileceği korkusuyla, Ebû Ali es-Sadefî tarafından kendisine
yöneltilen sorulara önce ilgisiz cevaplar vermiş daha sonra Endülüs’ten gelip hacca
gitmek isteyen biri olduğunu söyleyince kendisine lafzî olarak icazet vermiş ve daha fazla
konuşmak istememiştir.475 Zehebî’nin ifadelerine göre bu dönem, sünnetin öldürüldüğü,
hadis rivayetine engel olunduğu ve rafîzîliğin yayılmaya çalışıldığı bir dönemdir.476 Hicrî
476 yılında hadis rivayetinden men edildiği bilgisi dikkate alındığında bu kitap

468
Zehebî, Siyer, XVII, 313.
469
Zehebî, Siyer, XVII, 313-4.
470
Zehebî, Siyer, XVII, 314.
471
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 85.
472
Zehebî, Siyer, XVIII, 499.
473
Zehebî, Siyer, XVIII, 497.
474
Zehebî, Siyer, XVIII, 497.
475
Zehebî, Siyer, XVIII, 497.
476
Zehebî, Siyer, XVIII, 497.

79
kendisinden daha önceki yıllarda dinlenilmiş olmalıdır.477 Ancak kitabı aynı isnâdla
aktaran Ali b. el-Mufaddal el-Makdisî’nin düştüğü kayda göre el-Habbâl söz konusu eseri
hicrî 461 yılının Cemâziyelevvel ayında okutmuştur.478
Nüshanın başında zikredilen senede göre kitabı Habbâl’dan iki kişi nakletmiştir:
Ebü’l-Hüseyn Ali b. el-Hüseyn Mevsılî (ö. 519/1125) ve Ebü’l-Hasan Ali b. el-Müşrif
(ö. 518/1124).479 Aslen Musullu olan Ali b. el-Hüseyn el-Mevsılî daha sonra Mısır’a
yerleşmiştir. Ebû Tâhir es-Silefî kendisinden hadis dinlemiştir. Kendisinden çok fazla
istifade ettiğini söyleyen Silefî, hocasının çok sayıda cüze sahip olduğunu belirtmiş ve
bunlardan yüz tanesini aldığını ifade etmiştir.480 Mevsılî ile beraber kitabı nakleden bir
diğer isim Ebü’l-Hasan Ali b. el-Müşrif’tir (ö. 518/1124). Aslen Mısırlı olan Ali b. el-
Müşrif, Ebû Tahir es-Silefî’nin belirttiğine göre fitne ve şiddet günlerinde481
İskenderiye’ye göç etmiş ve burada yaşamıştır. Muhtemelen bu dönemler Ebû İshak
İbrahim b. Saîd el-Habbâl’ın hadis rivayetinden ve icazetinden men edildiği “Râfizîliğin
ve ashâba sövmenin yaygınlaştığı Müstansır-Billâh el-Fâtımî”482 dönemidir. Ebû Tahir
es-Silefî hocasının birçok kitaba ve cüze sahip olduğunu belirtmiş ve öldükten sonra
bunların birçoğunu satın aldığını ifade etmiştir.483 Ebû Tahir’in hocasını
İskenderiye’de484 dinlediği bilgisi dikkate alındığında bu kitabı 511 yılından sonra aldığı
söylenebilir. Nitekim İskenderiye’ye bu tarihten sonra yerleşmiştir. Ancak kitabı aynı
isnâdla aktaran Makdisî’nin hocası İbn Yahya el-Osmânî’nin 508 yılında kitabı Ali b. el-
Müşrif’e okuduğu bilgisi, İbnü’l-Müşrif’in bu kitabın icazetini farklı zamanlarda birçok
kişiye verdiğini göstermektedir.485
Kitabı bu iki isimden Ebû Tahir es-Silefî ve Ebû Muhammed Abdullah b.
Abdurrahman b. Yahya el-Osmânî (ö. 572/1177) dinlemiştir. Ebû Tahir es-Silefî kitabı
hem Ali b. el-Hüseyn el-Mevsılî’den hem de Ebü’l-Hasan Ali b. el-Müşrif’den
dinlemiştir. İbn Yahya el-Osmânî ise sadece Ali b. el-Müşrif’den dinlemiştir. Hicrî 484
yılında İskenderiye’de doğan İbn Yahya el-Osmânî, nahiv, lügat ve hadis alanında birçok

477
Zehebî, Siyer, XVIII, 501, Ebû Bekir Muhammed b. Abdülbâkî’nin kendisinden hadis rivayet
etmesinden sonra hadis rivayetinden men edildiğini ifade etmiştir. O da 476’da hadis dinlemiştir.
478
Makdisî, el-Erba‘în, s. ٢٦٩.
479
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 85.
480
Zehebî, Siyer, IXX, 501.
481
Yukarıda da ifade edildiği gibi bu günler Batînî Fatimiler dönemidir.
482
Altıkulaç, Tayyar, “Habbâl” DİA, XIV, 342.
483
Ebû Tâhir, Sadrüddîn Ahmed b. Muhammed b. Silefe es-Silefî (ö. 576/1180), Muʿcemü’s-sefer, thk.
Abdullah Ömer el-Bârûdî, el-Mektebetü’t-Ticâriyye, Mekke, s. 299.
484
Ebû Tâhir es-Silefî Muʿcemü’s-sefer, s. 299.
485
Makdisî, el-Erba‘în, s. 269.

80
kitap okutmuştur.486 Rıhle yapmadığı söylenen İbn Yahya’dan İbn Mufaddal (ö.
611/1214), Abdulğanî el-Makdisî (ö. 600/1203) gibi isimler rivayette bulunmuştur. İbn
Mufaddal el-Makdisî İlelü’l-hadîs’i hicrî 562 yılının Şaban ayında hocasına
okumuştur.487
Ebû Tahir es-Silefî’nin (ö. 576/1180) hayatı ise İsfahan’da başlayıp
İskenderiye’ye kadar uzanan yaklaşık yüz yıllık bir dönemi kapsar. Hem uzun bir süre
yaşamış olması hem de birçok İslâm beldesini ziyaret etmesi hicrî 5-6. yüzyıllar arasında
İslâm dünyasında yaşanan birçok ilmî ve siyasî gelişemeye tanıklık etmesine vesile
olmuştur. Hicrî 475 yılında İsfahan’da doğan Ebû Tahir,488 ilk hadis eğitimini kendi
memleketinde almış daha sonra ilmî seyahatlere çıkmıştır. 497 yılında bir daha
dönmemek üzere memleketinden ayrılmış ve on sekiz sene boyunca489 başta Bağdat
olmak üzere birçok şehri dolaşmıştır. 511 yılında İskenderiye’ye gelen Ebû Tahir, varlıklı
bir ailenin kızıyla evlenmiş ve hayatının sonuna kadar da orada yaşamıştır.490
İskenderiye’de Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i gibi sahip olmadığı nadir birçok eseri
elde etmiştir. Özellikle Şâfiî mezhebinin öğretilmesi için 546 yılında Fâtimî vezirlerden
Âdil b. Sellâr tarafından kurulan medreseye müderris olarak atanması491 şöhretini artırmış
ve İslâm dünyasının farklı yerlerinden birçok kimse kendisinden icazet almak için
İskenderiye’ye gelmiştir.492 Hicrî 564 yılından sonra vezir olarak atanan Selahaddin
Eyyûbî’nin493 hadis dinlemek için meclislerine katılması da494 konumuna işaret etmesi
açısından önemlidir.
Kitabı bu iki kişiden kitabet yoluyla alanın kim olduğuna dair herhangi bir bilgi
yoktur. Nitekim nüshayı istinsah eden Ebû Bekir el-Ensârî’nin Silefî ve İbn Yahya el-
Osmânî ile görüşmesi mümkün değildir. Aynı şekilde müstensih herhangi bir asılla
mukabele ettiğine veya bir hocaya okuduğuna dair de bilgi vermemiştir. Muhtemelen
müstensih bu senetle gelen bir asıl nüshayı ele geçirmiş ve istinsah etmiştir. Nitekim Ebû
Bekir el-Ensârî’nin istinsah ettiği eserler arasında Müslim’in Tabakât’ı da vardır.
Tabakât’ın farklı nüshalarını karşılaştırıp neşreden Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan’ın

486
Zehebî, Siyer, XX, 598.
487
Makdisî, el-erba‘în, s. 269.
488
Zehebî, Siyer, XXI, 7.
489
Zehebî, Siyer, XXI, ١٦.
490
Zehebî, Siyer, XXI, 16.
491
Zehebî Siyer, XXI, ٢٣.
492
Efendioğlu, Mehmet, “Silefî”, DİA, XXXVII, 198.
493
Şeşen, Ramazan, “Selâhaddîn-i Eyyûbî” DİA, XXXVI, 337.
494
Zehebî, Siyer, XXI, ٢٨.

81
verdiği bilgiye göre Ebû Bekir el-Ensârî nüshası herhangi bir asılla mukabele edilmemiş
ve tanınan bir hocaya da okunmamıştır. Ayrıca müstensih ilgili kitaba ulaşan isnâdını da
zikretmemiştir.495 Dolayısıyla bu bilgilerin tamamı göz önüne alındığında şöyle bir
çıkarım yapılabilir: Ebû Bekir el-Ensârî’nin birçok kitabı istinsah ettiği ancak bu kitapları
hocalarından dinlemediği ve herhangi bir asıl ile de mukabele etmediği söylenebilir.

V. YAZIM TARİHİ

Herhangi bir kitabın muhatap kitlesini, yazıldığı ortamı ve yazım tarihini bilmek
pek tabii olarak kitap hakkında yapılacak değerlendirmelerin isabetli olması açısından
önemlidir. Ancak Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu kitabın yazım tarihi hakkında net
bir şey söylemek mümkün değildir. Mustafa el-A‘zamî dışında kitabı neşredenler de bu
konuda herhangi bir açıklama yapmamıştır. A‘zamî’nin açıklamalarına geçmeden önce
yukarıda aktarılan bilgilerin tekrardan hatırlatılması bu bölümde yapılacak
değerlendirmelerin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu
eser, derslerde kendisine sorulan bir kısım soruları da içermektedir. Yani metin içerisinde
Ali b. el-Medînî tarafından yazıldığı görülen en azından metnin yapısından öyle anlaşılan
bazı bölümler olsa da, soru-cevap tarzı şeklinde aktarılan bölümler de azımsanmayacak
kadar çoktur. Bu durumda kitabın yazım tarihi tespit edilmeye çalışıldığında hangi
bölümler üzerinden nasıl bir tarihlendirme yapılacağı sorusu cevapsız kalmaktadır.
Kanaatimizce kitabın yazım tarihiyle ilgili en fazla şu tespit yapılabilir. Râvîsi tarafından
son şekli verilen bu eser, Ali b. el-Medînî dışında herhangi birinin değerlendirmesini veya
nakillerini ihtiva etmez. Yani mevcut esere son şekli İbnü’l-Medînî tarafından
verilmemişse de, bilgiler onun hayatıyla sınırlıdır.
A‘zamî kitabın mihneden sonra yazıldığını iddia etmiş ve bunu iki gerekçe ile
açıklamaya çalışmıştır. Birinci gerekçesi, İlel kitabında Kays b. Ebî Hâzim’e ayrılan
bölümün -Hasan el-Basrî dışında- diğerlerine göre daha geniş olmasıdır. Daha önce de
ifade edildiği gibi, Mihne dönemine dair aktarılan rivayetlerin birinde, Ali b. el-
Medînî’nin İbn Ebî Duâd’ın ısrarlarına dayanamayıp rü’yetullah hadisini, Kays b. Ebî
Hâzim’den dolayı zayıf saydığı iddia edilmiştir. Ancak bu rivayetin doğru olmadığı
birçok münekkit tarafından vurgulanmıştır. Hatîb el-Bağdâdî de bu rivayeti birkaç açıdan
eleştirmiş ve Ali b. el-Medînî’ye nispet edilmesinin hatalı olduğunu söylemiştir. Hatîb,

495
Müslim, et-Tabakât, thk. Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan b. Mahmûd b. Süleyman, Dâru’l-Hicre, Riyad
1411/1991, I, 73 (naşirin mukaddimesi).

82
bu iddianın İbn Ebî Duâd tarafından uydurulup Ali b. el-Medînî’ye nispet edilmiş
olabileceği ihtimaline de değinmiştir.496 Yani, bu rivayetin -sahih bile kabul edilse- Ali
b. el-Medînî’ye atılan bir iftira olarak kabul edilmesi gerekir.
A‘zamî, Ali b. el-Medînî’nin kendisine atılan bu iftiradan dolayı, Kays b. Ebî
Hâzim’e kitabında geniş bir şekilde yer verdiğini ifade etmiştir.497 Ancak burada da şöyle
bir soru akla gelebilir: Ali b. el-Medînî neden Kays b. Ebî Hâzim’in güvenilirliği
hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamış, ilgili bölümdeki yöntemi üzere sadece
rivayet ağlarına dikkat çekmiştir. Dolayısıyla ilgili bölümde en azından kendisine nispet
edilen bu görüşü inkâr etmesi beklenirdi. Ancak daha öncede ifade edildiği gibi Ali b. el-
Medînî tâbiûn tabakasından birçok ismin semâ bilgisine yer verdiği bu pasajda Kays b.
Ebî Hâzim’in de hadis işittiği kimselere yer vermiştir. Bu kısmın mihnedeki olaylarla
ilişkilendirilmesi zorlama bir çıkarım gibi görünmektedir. Üstelik Kays b. Ebî Hâzim ile
ilgili Ali b. el-Medînî ye nispet edilen bu değerlendirme rivayet açısından da sorunludur.
A‘zamî’nin sahih olmadığını belirttiği bir haberi delil alarak kitabın yazıldığı tarihi
belirlemeye çalışması da ayrıca problemli görünmektedir.
A‘zamî ikinci gerekçe olarak da kitabın râvîsi Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ’yı
zikreder. İbnü’l-Berâ’nın hocalarından bir kısmı hicrî 230 yılında veya daha önce vefat
etmiştir. İbnü’l-Berâ’nın uzun ömürlü biri olduğuna dair terâcim kitaplarında herhangi
bir bilgi tespit edilememiştir. O dönemde bir hadis talebesinin yirmili yaşlarda hadis
tahsiline başladığı düşünüldüğünde, İbnü’l-Berâ-büyük ihtimalle- hicrî 210 yıllarının
başında doğmuş ve bu kitabı 230 yılı civarında dinlemiştir.498 Ancak İbnü’l-Berâ’nın
kitabı 230 yılında dinlemiş olma ihtimali de daha önce yazılmadığını göstermez.
A‘zamî’nin de ihtimaller çerçevesinde açıklamaya çalıştığı bu durum hakkında
net bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak Ali b. el-Medînî’nin kitapta vefat
tarihlerine yer verdiği isimler arasında en geç vefat eden kişi Yahya b. Âdem’dir
(ö.203/818). Bu bilgiden yola çıkarak en azından bu tarihten sonra yazdığı söylenebilir.
Ali b. el-Medînî’nin bazı kitaplarını yazdığı tarihi kabaca belirlemek mümkündür.
Örneğin İbn Ebî Hayseme, Ali b. el-Medînî’nin bir eserini hicrî 220 yılında İbn Maîn ile
beraber yaptığı Basra yolculuğu esnasında oğlundan almıştır.499 Yine Hanbel b. İshak,

496
Hatîb, Târîh, XIII, 433.
497
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zamî), (naşirin mukaddimesi), s. 16. Ancak kitabın daha önceden yazılıp,
ilgili bölümün sonradan müellifin kendisi tarafından eklendiği de düşünülebilir.
498
Ali b. el-Medînî, el-İlel ( A‘zamî), (naşirin mukaddimesi), s. 16.
499
İbn Ebî Hayseme, et-Târîhu’l-kebîr, I, 201-2.

83
Ali b. el-Medînî’nin Tesmiye adlı eserini Ahmed b. Hanbel’e gösterdiğini ve İbn
Hanbel’in bu eseri çok beğendiğini söylemiştir. Ali b. el-Medînî’nin kendi hattıyla
yazdığı bir kitabı Ahmed b. Hanbel’e gönderdiği ve oğlu Sâlih’in de bu eseri rivayet ettiği
belirtilmiştir.500 Muhtemelen her iki durum mihne olayları yaşanmadan önce
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla mihne öncesi bir kısım eserlerini yazdığını söylemek
mümkündür. İlelü’l-hadîs’in yazıldığı tarihi net olarak belirlemek mümkün değilse de
hicrî üçüncü yüzyılın ilk çeyreğinde yazdığı söylenebilir.

VI. TASNİF METODU

Kitabın fiziki özellikleriyle ilgili verilen bilgilerden anlaşılacağı üzere bugün


mevcut eserden yola çıkarak Ali b. el-Medînî’nin tasnif metodu veya konuları işleyiş
biçimi hakkında net bir şey söylemek mümkün değildir. Nitekim eserin belli bir metot
çerçevesinde tasnif edilmediği – ya da aktarılırken o hususlara dikkat edilmediği- görülür.
Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu eserin -özellikle değerlendirmelerin-
anlaşılmasını zorlaştıran veya verdiği bilgilerin ancak detaylı bir araştırma süreci sonunda
uygun bir çerçeveye oturtulmasına sebep olan en önemli faktör; belli bir tasnif yönteminin
takip edilmemesi ve aralarında herhangi bir ilişki tespit edilemeyen konuların peş peşe
aktarılmasıdır. Ancak daha önce de ifade edildiği üzere, Ali b. el-Medînî’nin eserlerini,
tasnif, tertip ve bilgiyi aktarış açısından ilk dönem münekkitlerinden ayıran en önemli
özellik; kitaplarını kendisinin tasnif etmiş olmasıdır. Her ne kadar kitabın râvîsi
tarafından bazı maddeler eklenmiş olsa da, bu durum kitabın belli bölümlerinde kendisini
okuyucuya hissettirmektedir. Söz gelimi, medâr ve musannif râvîlerin zikredildiği ilk
kısımda her bir muhaddisin kimlik bilgilerinin (isim, künye, nesep, vefat tarihi, bazen
vefat yeri) hadis alanında meşhur isimler olmalarına rağmen kaydedildiği, bazı yerlerde
hoca-talebe ilişkilerine işaret edildiği görülür. İlgili pasajı okuyan kimsenin zihninde
tedvin döneminin bilinen simaları üzerinden üçüncü asrın ilk yarısına kadar hadis rivayet
sürecinin hangi isimler üzerinde yoğunlaştığına dair bir fikir oluşmaktadır. Ali b. el-
Medînî’nin söz konusu medâr listesinde coğrafya-tabaka esaslı bir tasnif formunu501
kullandığını söylemek mümkündür.

500
Ali b. el-Ca‘d, Müsnedü İbni’l-Ca‘d, s. 20.
501
Pavlovıtch, Pavel, “Hadith Criticism”, Encyclopaedia of Islam (Three), Brıll, Leıden-Boston, 2019, s.
42.

84
Yine aynı şekilde sahâbe döneminden itibaren farklı şehirlerde varlığı gösteren
ilmî gelenek sistemleri, hoca-talebe ilişkileri bağlamında üçüncü asra kadar takip
edilebilmektedir. Araştırmacı ilgili pasajları okuduğunda Medine’de oluşan ilmî geleneği
Zeyd b. Sâbit’den İmâm Mâlik’e, Mekke ilmî geleneğini de İbn Abbâs’tan musannif
râvîler İbn Cüreyc ve Süfyân’a kadar takip edebilmektedir. Bu bölümlerde okuyucu, ilgili
bölümün soru-cevap tarzından veya herhangi bir mesele bağlamında yapılan
değerlendirmelerden ziyade belli bir amaç çerçevesinde nispeten didaktik bir üslupla
yazıldığını görecektir. Bu bölümlerde de tabaka esaslı bir sistemin takip edildiği görülür.
İlletli hadislerin ele alındığı bir kısım pasajlar, kitabın diğer bölümlerine göre
nispeten daha anlaşılır ve tasnif açısından daha sistematiktir. Öncelikle illetli rivayetin
“metni” sahâbe râvîsine nispet edilerek (ilelü’l-müsned) ele alınır. Daha sonra hadisin
birkaç isnâdına işaret edilir ve tercih edilen isnâd, “el-hadîsu ‘indî” denerek belirtilir. Bu
bölümler en azından illetli rivayetlerin ele alınışına ve Ali b. el-Medînî’nin yöntemine
işaret etmesi açısından daha düzenlidir. İlletli hadislerin yer aldığı metinlerde ricâl
(müsned muallel) esaslı bir tasnif yönteminin takip edildiği görülür.
Ancak bunun yanında özellikle râvî değerlendirmelerinde aynı bütünlüğün
olmadığı ifade edilmelidir. Örneğin kitapta Hz. Osman’dan gelen bir hadisin illetli
tarikleri incelenmiş hemen arkasında “İsrail zayıftır.” değerlendirmesine yer verilmiştir.
Daha önceden zikredilen illetli hadisin herhangi bir senedinde geçmeyen İsrail’in
kimliğine, daha sonraki kaynaklarda İsrail adıyla bilinen râvîlerin biyografilerine
bakılarak ancak ulaşılabilir. Kaynaklarda bu değerlendirmeyi kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ
vasıtasıyla aktaran ilk isim Hatîb el-Bağdâdî’dir. Hatîb, İsrail b. Yunus b. Ebî İshak es-
Sebîî hakkında bilgi verirken, Ali b. el-Medînî’nin bu ifadelerini aynı lafızla
aktarmıştır.502
Bazı bölümler de ancak detaylı olarak incelendiği zaman değerlendirmelerin
birbirleriyle bağlantılı olduğu görülür. Ali b. el-Medînî’nin Ebû Meryem el-Esedî
hakkında verdiği bilgi ile sonrasında zikredilen Nuaym b. Hakîm arasındaki ilişki, bu
noktada zikredilmeye değerdir. Ali b. el-Medînî, Ebû Meryem el-Esedî’nin isminin
“Abdullah b. Zekvân”503 olduğunu belirtmiş ve kendisinden rivayet eden isimleri
zikretmiştir. Hemen sonrasında Nuaym b. Hakîm’e (ö. 140/757)504 geçmiş ve Yahya b.

502
İsrail ile ilgili tartışmalar için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 330; Hatîb, Târîh, VII, 476-483.
503
Abdullah b. Zekvân için bkz. Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî rivayeti), II, 308; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, V,
60.
504
Nuaym b. Hakîm için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VIII, 462; Hatîb, Târîh, XIII, 302.

85
Saîd’in, Ebû Avâne’nin ve birkaç ismin kendisinden hadis rivayet ettiğini belirtmiştir. Ali
b. el-Medînî, Şebâbe el-Fezârî → Nuaym b. Hakîm tarikiyle gelen bir hadis olduğunu
zikretmiş, ancak isnâdını tam olarak vermemiştir. İlk bakışta iki bilginin birbirinden
bağımsız olduğu düşünülebilir. Ancak ilgili râvî ve rivayetleri araştırıldığında şu durum
ortaya çıkmaktadır: Ali b. el-Medînî daha öncesinde Ebû Meryem isminde bir râvîden
bahsetmişti, Nuaym b. Hakîm de zikredilen Ebû Meryem dışında bu künyeyle bilinen
Kays Ebû Meryem el-Medâinî’den hadis rivayet eden tek isimdir.505 Dolayısıyla bu bilgi
önceki râvî ile bağlantılı olarak verilmiştir. Muhtemelen bir mecliste Ebû Meryem el-
Esedî’den bahsedilmiş Ali b. el-Medînî de künyesi aynı olan iki ismin karıştırılmaması
için açıklama da bulunmuştur. Çoğu zaman bu arka plan bilgisi verilmediği için bir biriyle
irtibatlı olan değerlendirmeler arasında bile ilgi kurulamayabilir.
Ricâl kitaplarında -özellikle beşinci asırdan itibaren- herhangi bir râvînin
biyografisi verilirken genellikle o kimsenin kimlik bilgileri diye adlandırılan; ismi, nesebi
ve künyesi tespit edilir. Daha sonra râvînin hoca-talebelerine yer verilir ve kendisi
hakkındaki cerh-ta‘dîl değerlendirmeleri aktarılır.506 Ricâl bilgisinin Ali b. el-Medînî’nin
kitabındaki aktarılışı da, sonraki dönemde kemâl seviyesine ulaşan ricâl kitaplarına örnek
olması bakımından oldukça önemlidir. Ali b. el-Medînî, hakkında bilgi verdiği râvînin
ismini, nesebini, memleketini, yaşadığı bölgeyi ve hadis dinlediği hocalarını kaydetmeye
özen göstermiştir. Ebû Osman en-Nehdî’nin biyografisi bu konuda örnek olarak seçilecek
râvî biyografilerinden biridir. Ali b. el-Medînî, Ebû Osman’ı şöyle tanıtır:

Ebû Osman en-Nehdî: İsmi, Abdurrahman b. Mül’dür. Sika bir râvîdir. Aslen Kûfeli
Araplardan olan Ebû Osman, daha sonra Basra’ya göç etmiştir. Câhiliye dönemine
yetişmiş olmakla beraber, Hz. Ebû Bekir’in vefatından sonra Medine’ye göç etmiş ve
Hz. Ömer’in hilafeti döneminde yaşamıştır. Hz. Ömer’den hadis işitmiş, Ali b. Ebî
Tâlib, Sa‘d b. Mâlik, Saîd b. Zeyd, Usame b. Zeyd, Ebî Bekre’den… hadis rivayet
etmiştir. Âmir b. Mâlik, Abdullah b. Âmir, Mutarrif b. Avf ve Enes b. Cendel gibi
tâbiûndan da hadis rivayet etmiştir.507

Herhangi bir râvînin biyografisinin bu şekilde aktarılması oldukça önemlidir.


Nitekim yukarıda kısmen değinildiği gibi İbn Sa‘d’ın tabakât türü bir eser yazdığı bu

505
Hatîb, Târîh, XII, 455.
506
Ricâl kitaplarında biyografilerin sunuluşu ile ilgili bkz. Eren, Rical Bilgisi, s. 58-60. Örnek bir biyografi
için bkz. Mizzî, Tehzîb, XXI, 5-23.
507
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 320.

86
dönemde, Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen bu eserdeki bir kısım pasajlar İbnü’l-
Medînî’nin biyografi yazımındaki uzmanlığına işaret etmektedir. İbn Sa‘d’ın
Tabakât’ında Ebû Osman en-Nehdî’nin biyografisine ayrılan bölüm incelendiğinde508 Ali
b. el-Medînî’nin biyografi yazımında tarihçi kimliğiyle bilinen İbn Sa‘d’dan geri
kalmadığı görülecektir. İbn Sa‘d’ın Ali b. el-Medînî’den farklı olarak aktardığı bölümler
de râvînin hadis faaliyetine dönük olmayan yönüdür. Bu karşılaştırma Buhârî’nin Târîh’i
veya İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’t-ta‘dîl’i ile de yapılabilir. Her iki müellifin râvî
biyografilerine ayırdıkları bölüm, iç tanzim ve tasnif açısından örnek biyografiyle
karşılaştırılabilir. Karşılaştırma sonucu Ali b. el-Medînî’nin biyografi yazımındaki yeri
hakkında daha nitekli değerlendirmeler yapılabilir. Diğer taraftan ilgili kısım, günümüze
ulaşmamış eserlerinin tasnif açısından nasıl bir seviyede olduğuna da işaret etmektedir.

VII. HADİS ÇALIŞMALARINA KAYNAKLIK ETMESİ AÇISINDAN


İLELÜ’L- HADÎS

Kitabın muhteva analizine geçmeden önce kendisinden sonra yazılan eserlere


kaynaklık boyutunun ne derecede olduğuna dikkat çekilecektir. Nitekim hem alanında
yazılan ilk metinlerden olması hem de Ali b. el-Medînî gibi bir münekkidin
değerlendirmelerini ihtiva etmesi, eseri öncü ve önemli kılmaktadır. Öte yandan herhangi
bir eserin yazıldığı alana katkısını tespit edebilmenin en temel yollarından biri
literatürdeki görünümünü takip etmektir. Ancak bu şekilde ilgili eserin alana katkısı
hakkında değerlendirme yapmak mümkün olur. İlelü’l-hadîs’in kendisinden sonra
yazılan eserlere kaynaklığı, bazen bilgi bazen de yöntem ve taslak sunması açısındandır.
Nitekim Hatîb el-Bağdâdî de Ali b. el-Medînî’nin eserlerini kendisinden sonra gelenler
için “örnek ve üzerine çalışılması gereken bir metinler”509 olarak tanımlamıştır.
Yöntem ve taslak sunma boyutu aşağıda örnekleriyle açıklanacaktır.
Kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ vasıtasıyla İlelü’l-hadîs’ten alıntı yapan ilk isim tespit
edebildiğimiz kadarıyla öğrencisi İbn Ebî Hâtim’dir. Üçüncü asrın önemli münekkitlerine
ait değerlendirmelere talebeleri vasıtasıyla ulaşan İbn Ebî Hâtim,510 Takdime, el-Cerh

508
İbn Sa‘d, Ebû Abdillâh Muhammed b. Sa‘d b. Menî‘ el-Kâtib el-Hâşimî el-Basrî el-Bağdâdî (ö.
230/845), et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdulkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut
1410/1990, VII, 68.
509
Hatîb, el-Câmiʿ, II, 302.
510
İbn Ebî Hâtim’in Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’in talebelerinden mükâtebe yoluyla bilgi aldığına
dair bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 34-7 (naşirin mukaddimesi).

87
ve’t-ta‘dîl ve el-Merâsîl’de Ali b. el-Medînî’den birçok bilgi nakletmiştir.511 Bu
eserlerinde Ali b. el-Medînî’ye ulaştığı en büyük kaynaklardan biri İlelü’l-hadîs’in râvîsi
“İbnü’l-Berâ’dır”. İbn Ebî Hâtim’in Sâlih b. Ahmed vasıtasıyla Ali b. el-Medînî’den
aktardığı bilgilerin birçoğu ikinci asır münekkitlerinin değerlendirmelerinden
oluşurken,512 İbnü’l-Berâ vasıtasıyla aktardığı bilgiler Ali b. el-Medînî’nin ricâle dair
görüşleridir. İbn Ebî Hâtim’in İbnü’l-Berâ’dan aktardığı tüm haberlerde tahdîs sîgasını
kullanmış olması, bu kitabı hocasından dinlediğine işaret eder. Nitekim İbn Ebî Hâtim’in
hocalarından aktardığı bilgilerde tahammül sîgalarını oldukça dikkatli kullandığı görülür.
Söz gelimi mükâtabe yoluyla irtibat kurduğu isimlerden biri olan Ebû Hayseme Züheyr
b. Harb’ın oğlu İbn Ebî Hayseme’den aktardığı bilgilerde sürekli olarak “ ‫ﺃﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﺑﻦ ﺃﺑﻲ ﺧﻴﺜﻤﺔ‬
‫ ”ﻓﻴﻤﺎ ﻛﺘﺐ ﺇﻟﻲ‬ifadesini kullanmıştır. Aynı şekilde Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah’dan
mükâtebe yoluyla aldığı bilgileri513 “‫ ”ﺃﻧﺎ ﻋﺒﺪ ﷲ ﺑﻦ ﺃﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ ﻓﻴﻤﺎ ﻛﺘﺐ ﺇﻟﻲ‬şeklinde
aktarmıştır.514 Buna karşın Ahmed b. Hanbel’in bir diğer oğlu Sâlih b. Ahmed’den
aktardığı bilgilerde “ ‫ ”ﺣﺪﺛﻨﺎ ﺻﺎﻟﺢ ﺑﻦ ﺃﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ‬tahdîs sîgasını kullanmıştır.515 Nitekim İbn
Ebî Hâtim, Sâlih b. Ahmed’in İsfahan’da kadılık yaptığı dönemde kendisinden hadis
yazdığını belirtmiştir.516
Tespit edebildiğimiz kadarıyla İbn Ebî Hâtim el-Cerh ve’t-ta‘dîl’de yaklaşık 95
yerde İbnü’l-Berâ vasıtasıyla Ali b. el-Medînî’den nakilde bulunmuştur.517 Naklettiği
bilgilerin birçoğu mevcut nüshada yer almaktadır. İlelü’l-hadîs’te tespit edilemeyen bir
kısım nakilleri ise,518 yapısı itibariyle (muhtasar notlar/râvîler hakkında tek kelimelik
değerlendirmeler) aktardığı diğer bilgilerle oldukça benzer karakterdedir. Muhtemelen bu
bölümler nüshada düşmüştür. İbn Ebî Hâtim, ilk asırlardaki temel rivayet problemini
merkeze aldığı el-Merâsîl’de de İlelü’l-hadîs’ten 45 nakilde bulunmuştur.519 Bu
değerlendirmelerin bir kısmı mevcut nüshada tespit edilememiştir.520
İbn Ebî Hâtim, aktardığı bilgilerde her zaman “ ‫ﻧﺎ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﺮﺣﻤﻦ ﻧﺎ ﻣﺤﻤﺪ ﺑﻦ ﺃﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺍﻟﺒﺮﺍء‬
‫ ”ﻗﺎﻝ ﻗﺎﻝ ﻋﻠﻰ ﺑﻦ ﺍﻟﻤﺪﻳﻨﻰ‬ifadesini kullanmıştır. Bu aktarımların tamamı İbnü’l-Berâ’nın Ali b.

511
Örnek için bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 90, 99; el-Cerh, VIII, 73; el-Merâsîl, s. ٣٣.
512
Mutemelen bu alıntılar, Ali b. el-Medînî’nin hocalarının görüşlerini topladığı eserinden yapılmıştır.
513
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’den babasının İlel adlı eserini aldığına dair bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh,
V, 7.
514
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 259, 261, 269; VI, 7, 100.
515
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 159, 171, 174, 186.
516
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IV, 394.
517
Örnek için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 449, 481, 537.
518
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 360, 395, 537; III, 65, 300; V, 12.
519
Karşılaştırma için bkz. Merâsil, s. 259 (İlel, s. 722), Merâsil, s. 183 (İlel, s. 300).
520
Örnek için bkz. İbn Ebî Hâtim, Merâsil, s. 12, 56, 71, 77, 78, 82, 98, 103, 109, 134, 190, 199.

88
el-Medînî’den kıraat yoluyla aldığı bilgilerdir. Mevcut nüshanın başında yer alan isnâda
göre de, İbnü’l-Berâ bu kitabı kıraat yoluyla almıştır. İbn Ebî Hâtim bu bilgileri bazen
lafızlarda ihtisar yaparak bazen de tam metin şeklinde aktarmıştır. İbn Ebî Hâtim’in kitabı
râvîsinden dinlemiş olması ve eserlerinde çok fazla atıf yapması, yazma nüshada
karşılaşılan bazı problemlerin çözüme kavuşturulması açısından önemlidir. Öte yandan
mevcut nüsha ile İbn Ebî Hâtim’in elindeki kaynağın karşılaştırmalı olarak incelenmesi,
araştırmacıya eksiklikleri görme ve eserin tam halinin daha fazla olduğunu söyleme
imkânı vermektedir. Dolayısıyla İbn Ebî Hâtim’i eserden en fazla istifade eden ilk
muhaddis olarak belirlemek mümkündür.
Ricâl ile ilgili İbn Ebî Hâtim’e kaynak sunması yanında bir de yöntem veya şablon
sağladığı da ifade edilmiştir. Örneğin İbn Ebî Hâtim, Takdime’de tabakalar halinde
zikrettiği münekkitlerin hadis ilmindeki yetkinliğine işaret ederken Ali b. el-Medînî’nin
medâr râvîlerle ilgili tespitine sık sık atıf yapmaktadır. Nitekim sadece Takdime’de medâr
râvîler listesine yedi kez atıf yapılmıştır. Bu sebepten ötürü İbn Ebî Hâtim’in Takdime’de
yer verdiği münekkit râvîlerin seçilmesinden tabakaların belirlenmesine kadar birçok
açıdan Ali b. el-Medînî’nin medâr listesinden etkilendiği söylenmiştir. İbn Ebî Hâtim’in
Takdime’si üzerine yaptığı çalışmada Dickinson, İbn Ebî Hâtim’in münekkit olarak
zikrettiği isimlerin Ali b. el-Medînî’nin İlel’in başında zikrettiği medâr râvîlerle
örtüştüğünü ve Ali b. el-Medînî’nin ikinci tabakada zikrettiği musanniflerin, İbn Ebî
Hâtim’in ilk tabakasıyla neredeyse aynı olduğunu iddia etmiştir. Diğer taraftan, her iki
muhaddisin ilk iki tabakadaki râvîleri bölgelere göre tespit etmişken, diğer tabakada şehir
esaslı ayrıma dikkat etmemeleri Dickinson için benzerlik yönünü artıran bir veri olarak
kabul edilmiştir.521 Ancak Ali b. el-Medînî’nin amacı münekkitlerden ziyade hadis
rivayet sistemi içerisinde yer alan isimlere değinmektir. Nitekim isnâd ve hadis tenkidi
yapanlara dair verdiği listede522 medâr râvîlerin yer almamış olması da bunu gösterir.
Ancak İbn Ebî Hâtim’in amacı ise münekkitleri belirlemektir. İbn Ebî Hâtim’in
kendisinden önce yazılmış olan bu muhtasar metne sürekli atıf yapmış olması, ele aldığı
münekkitlerin hadis ilmindeki yerine işaret etmiş olması sebebiyledir.
İbn Ebî Hâtim’in eserlerinin bir diğer önemli yönü ise İlelü’l-hadîs’ten aktarılan
değerlendirmelerde kaynak görevini üstlenmiş olmasıdır. Yani kendisinden sonra Ali b.

521
Bu listenin İbn Ebî Hâtim’in Takdime’de verdiği isimlerle ilişkisine dair bir değerlendirme için bkz.
Dickinson, Eeric, The Development Of Early Sunnite Hadith Criticism, s. 49-52.
522
İbn Receb, Şerh, I, 355.

89
el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’inden alıntı yapanların temel kaynağı İbn Ebî Hâtim’dir.
Örneğin Ebü’l-Velîd el-Bâcî’nin (ö. 474/1081) et-Ta‘dîl ve’t-tecrîh’de bu eserden
aktardığı değerlendirmeler İbn Ebî Hâtim’in vasıtasıyla yapılmaktadır.523 Mizzî’nin (ö.
742/1341) İlelü’l-hadîs’ten aktardığı bölümler de, “ricâl kaynağı olarak belirlediği İbn
Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’-ta‘dîl”524 adlı eserinden alınmıştır.525 Moğultay b. Kılıç da (ö.
762/1361) Tehzîbü’l-Kemâl üzerine yaptığı talik çalışmasında İbnü’l-Berâ rivayetiyle
bilinen İlelü’l-hadîs’ten birçok bilgi nakletmiştir. Moğaltay kimi zaman İbn Ebî Hâtim’i
zikretmeden bu esere atıf yapmış526 kimi zaman da açıkça ilgili metni İbn Ebî Hâtim
vasıtasıyla aktardığını belirtmiştir.527
Ricâle dair dördüncü asırda yazılan diğer eserlere -özellikle duafâ türü eserler-
bakıldığında ise İbnü’l-Berâ vasıtasıyla bu eserden nakil yapan neredeyse yok gibidir.
Örneğin Ukaylî, İbn Hibbân ve İbn Adî’nin eserlerinde öğrencileri vasıtasıyla Ali b. el-
Medînî’den birçok bilgi aktarılmış olmasına rağmen, kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ yoluyla
gelen bir değerlendirmeye rastlanmaz.528 Ali b. el-Medînî’den bilgi nakletme noktasında
tereddüt göstermeyen hatta onu üçüncü asrın önemli münekkitleri arasında zikreden bu
müelliflerin söz konusu eserden nakil yapmamış olmaları, kitabı görmedikleri şeklinde
anlaşılabilir. Diğer taraftan duafâ türü eser telif eden birisi için Ali b. el-Medînî’nin
İlelü’l-hadîs’i kaynak olma açısından tercih edilmeyebilir. Nitekim kitabın ilk bölümünde
medâr râvîler ve sahâbe döneminden itibaren varlığını gösteren ilmî gelenek sistemleri
işlenmiştir. Kitabın önemli bir kısmında illetli hadislere yer verilmiştir. Dolayısıyla bu
eser duafâ türü telif eden muhaddisler için birincil kaynak görevi görmeyecektir.529 İbn
Ebî Hâtim’in diğer müelliflere nazaran İlelü’l-hadîs’ten daha fazla istifade etmiş olması,
telif ettiği eserlerin türüyle de ilgilidir. Nitekim muhteva analizi bölümünde işaret
edileceği üzere, Ali b. el-Medînî’nin eserinde ele alınan temel konuların birçoğu, İbn Ebî
Hâtim tarafından müstakil bir eserde toplanmıştır. Söz gelimi el-Merâsîl kitabının temel

523
Bâcî, Ebü’l-Velîd Süleymân b. Halef b. Sa‘d et-Tücîbî el-Bâcî (ö. 474/1081), et-Taʿdîl ve’t-tecrîh li-
men harrece lehü’l-Buhârî fi’l-Câmiʿi’s-sahîh, thk. Ebû Lübâbe Hüseyin, Dâru’l-Livâ’, Riyad
1406/1986, I, 395, III, 5.
524
Mizzî, Tehzîb, I, 152.
525
Örnek için bkz. Mizzî, Tehzîb, IV, 245.
526
Moğoltay b. Kılıç, Ebû Abdillâh Alâüddîn Moğultay b. Kılıç b. Abdillâh el-Bekcerî el-Hikrî (ö.
762/1361), İkmâlü Tehzîbi’l-Kemâl, thk. Ebû Abdurrahman Âdil b. Muhammed ve Ebû Muhammed
Usâme b. İbrahim, el-Fâruku’l-Hadîsiyye, 1422/2001, VIII, 105.
527
Moğoltay b. Kılıç, İkmâlü Tehzîbi’l-Kemâl, IV, 80; IX, 245.
528
Bu isimlerin üçüncü asır münekkitlerinden yaptıkları nakillere bakıldığı zaman Ali b. el-Medînî kaynak
olarak en az atıf yapılan münekkit olarak görünmektedir. Bu isimlerin üçüncü asır münekkitlerinden
rivayetleri için bkz. Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 147.
529
İbn Hibbân’ın Sikât ve Meşâhîr’de de bu kitaptan bir aktarım yaptığı tespit edilememiştir.

90
problemi olan iki râvî arasındaki semâ veya likâ bilgisi, Ali b. el-Medînî’nin kitabında
işlenen temel konuların başında gelmektedir.
Dördüncü asrın sonunda, özellikle İlelü’l-hadîs’te yer alan medâr listesi üzerine
yaptığı çalışmayla öne çıkan bir diğer isim Ebû Abdullah İbn Mende’dir (ö. 395/1005).530
İbn Mende daha çok alanına özgün ilk eser olarak kabul edilen Şurûti’l-eʾimme adlı
kitabıyla bilinir. Risâle fî beyâni fazli (nakli)’l-ahbâr ve şerhi mezâhibi ehli’l-âsâr ve
hakîkati’s-sünen ve tashîhi’r-rivâyâ adlı eserinde işaret ettiğine göre bu kitap, Kütüb-i
Sitte İmâmlarının şartlarına ve râvîlerine yer verdiği Risâle adlı eserinin şerhidir.
İbn Mende, kitabın girişinde hadis ve sünnetin önemi, muhaddislerin tabakaları
gibi konulara değindikten sonra sahâbe ve tâbiûn döneminden sonra hadis rivayetinde öne
çıkan isimlere dair bir liste verir. İbn Mende’nin iki asırlık hadis rivayet sürecini anlatmak
için kullandığı metin Ali b. el-Medînî’nin zikrettiği medâr râvîlerdir. Kendi ifadesine göre
bu isimler “Zührî’den Ali b. el-Medînî’ye kadar isnâd (hadis) ilminin bilgisine sahip olan
muhaddislerdir”. İbn Mende de bu örnek metin üzerinden süreci kendi dönemine kadar
uzatma gayretiyle, tabaka-coğrafya şeklindeki tasnif yöntemini de gözeterek bazı
eklemelerde bulunmuştur. İbn Mende bu metin üzerine yaptığı çalışmayı şöyle
anlatmaktadır:

Ben burada Ali b. el-Medînî’nin zikrettiği isimlere ek olarak, hadis ilmiyle iştigal
ettiği bilinen ve kendi zamanlarında rivayet ettikleri hadisler kabul edilen kimseleri
(ferden rivayet ettikleri) zikredeceğim. Bu isimler her ne kadar rivayet ve likâ
hususunda Ali b. el-Medînî’nin zikrettiği muhaddisler seviyesinde olmasa da, kendi
zamanlarının önde gelen kimselerinden olup, fert olarak rivayet ettikleri hadisler
kabul edilen kimselerdir. Ayrıca bu kimseler; sahih hadisleri derleyen ve sabit olan
hadisleri illetliden, hatalı olanı doğrudan ayıran dört İmâmın ithicâc etmiş olduğu
kimselerdir.531

İbn Mende’nin Ali b. el-Medînî’nin kitabından istifadesi medâr râvîlerle de sınırlı


değildir. İleride ele alınacağı üzere Ali b. el-Medînî emsârda ortaya çıkan farklı ilmî
geleneklere işaret ederken, üç sahâbîyi esas alarak Kûfe, Medine ve Mekke’deki
muhaddislerin takip ettikleri geleneğe dikkat çekmiştir. Özellikle ehl-i hadisten meşhur
birçok hadis âlimine de bu listede yer vermiştir. İbn Mende Risâle’nin sonunda “İlim,

530
İbn Mende medâr râvîlerle ilgili bölümü başka bir râvî vasıtasıyla Ali b. el-Medînî’den nakletmiştir.
531
İbn Mende’nin çalışmasının boyutunu etkisine dair bkz. İbn Mende, Risâle, s. 42.

91
kaza, kıraat” konusunda emsârda öne çıkan isimlere değinirken bu metni olduğu gibi
aktarmıştır.532
Hicrî beşinci asır muhaddis ve fakihlerinden Beyhakî de Ali b. el-Medînî’nin
İlelü’l-hadîs’ini kaynak olarak kullanan isimler arasındadır. İbn Mende’de olduğu gibi,
Ali b. el-Medînî’nin emsârdaki ilmî geleneğe dair verdiği bilgiler Beyhakî tarafından da
aktarılmıştır. Beyhakî, Ali b. el-Medînî’nin bu eserini Hâkim’den dinlemiştir. Hâkim’in
İbnü’l-Berâ’dan aktardığı bilgiler İlelü’l-hadîs’te yer almasa da, Beyhakî’nin Hâkim
yoluyla aktardığı bilgilerin mevcut nüshada yer almış olması, kitabın Hâkim tarafından
da kullanıldığını gösterir.533
Birçok kaynaktan istifade ederek alanına özgü eserler telif eden Hatîb el-Bağdâdî
de Ali b. el-Medînî’nin eserlerini kaynak olarak kullanmıştır. Çalışma konumuz olan ve
İbnü’l-Berâ rivayetiyle bilinen İlelü’l-hadîs’ten de birçok nakil yapmıştır. Yaptığı bu
nakillerin bir kısmı İlelül’l-hadîs’te yer almaktadır.534 Hatîb’in bu kitaba ulaşan isnâdı
“Ali Muhammed b. Abdullah el-Muaddel→ Osman b. Ahmed ed-Dekkâk →İbnü’l-Berâ
→Ali b. el-Medînî” şeklindedir.
Hicrî altıncı asrın önemli müelliflerinden İbn Asâkir (ö. 571/1176) de İbnü’l-Berâ
rivayetiyle gelen İlelü’l-hadîs’ten çok fazla alıntı yapmıştır. Hatîb el-Bağdâdî’nin
Târîh’ini örnek alarak hazırladığı ve ansiklopedik yapısı itibariyle de birçok ilim dalına
dair bilgiler ihtiva eden Târîhu Medîneti Dımaşk adlı eserinde yaklaşık yüz yerde İbnü’l-
Berâ tarikiyle Ali b. el-Medînî’den nakilde bulunmuştur.535 İbn Asâkir’in kaynakları
üzerine yapılan bir çalışmada da belirtildiği gibi, bu nakillerin bir kısmı mevcut nüshada
yer almaktadır.536 İbn Asâkir’in esere ulaştığı isnâd “Ebü’l-Kâsım b. es-Semerkandî
→Ebû Bekr Muhammed b. Hibetullah et-Taberî →Ebü’l-Hüseyn b. Bişrân→ Osman b.
Ahmed ed-Dekkâk→ Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ→Ali b. el-Medînî” şeklindedir.537

532
İbn Mende, Risâle, s. 85-96.
533
Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî el-Beyhakî (ö. 458/1066), el-Medhâl ilâ ilmi’s-sünen,
thk. Muhammed Avvâme, Dâru’l-Yüsr-Dâru’l-Minhâc, 1437/2017, I, 581-83.
534
Hatîb, Târîh, XIII, 421 (İlel, 163-64), XV, 302 (İlel, 306), XVI, 303 (İlel, 100) 172, (İlel, 100), el-
Câmi‘, II, 288; Muvazzihu evhâmi’l-cem ve’t-tefrîk, thk. Abdulmut‘î Emîn Kal’acî, Dâru’l-Ma‘rife,
Beyrut 1407/1987, I, 480-81.
535
Da‘cenî, Tâlel Suûd, Mevâridü İbn Asâkir fî Târîhi Dımaşk, el-Câmiatü’l-İslâmiyye, Medine
1425/2004, s. 1676.
536
Da‘cenî, Mevârid, s. 1676-77. Karşılaştırma için bkz. İbn Asâkir, Târîh, LIV, 406 (İlel, 306), Târîh,
LXI, 403 (İlel, 133).
537
Ayrıca Hâtib’in Târîh’i ve İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh’i vasıtasıyla da İbnü’l-Berâ’dan nakilde
bulunmuştur. İbn Asâkîr, Târîh, V, 278.

92
İbn Asâkir başta râvîlerin cerh-ta‘dîl durumları olmak üzere,538 nesepleri,539 künyeleri,540
hoca ve talebeleri,541 vefat tarihleri542 ve rivayet ettikleri hadislerdeki illetler543
noktasında bu esere başvurmuştur.
İbnü’l-Berâ rivayetiyle aktarılan İlelü’l-hadîs’ten yaptığı nakillerle öne çıkan bir
diğer müellif ise İbn Rüşeyd el-Fihrî es-Sebtî’dir (ö. 721/1321).544 İbn Rüşeyd esere
yaptığı yoğun atıflardan ziyade, hadis usûlü bağlamında tartışılan bir meselede, kendi
görüşünü desteklemek üzere bu metni ustaca kullanmasıyla öne çıkmıştır. Bilindiği üzere
hadis usûlü metinlerinin neredeyse tamamında incelenen meselelerden biri de muanan
hadisin kabul şartlarıdır. Bu bağlamda en önemli ve en eski metin hiç şüphesiz Müslim’in
Mukaddime’sidir. Oldukça detaylı olan bu konuda İbn Rüşeyd de es-Senenü’l-ebyen ve’l-
mevridü’l-emʿan fi’l-muhâkeme beyne’l-imâmeyn fi’s-senedi’l-muʿanʿan adlı bir eser
kalame almış ve Müslim’in itirazlarını cevaplamaya çalışmıştır. İbn Rüşeyd, Müslim’in
muanan hadis bahsinde ele aldığı hadisleri incelemiş ve muanan hadis için en az bir kez
“subûtü likâ veya semâ gerektiği” görüşünü savunmuştur.545 İbn Rüşeyd’in el-mezhebü’l-
mutavassıt/orta yol dediği ve çoğunluğun görüşü olarak belirlediği bu şartları benimseyen
en önemli muhaddisler Buhârî ve hocası Ali b. el-Medînî’dir. İbn Rüşeyd, Ali b. el-
Medînî’nin bu görüşte olduğunu İlelü’l-hadîs’ten aktardığı bölümlerle delillendirmeye
çalışmıştır. Ayrıca Müslim’im Mukaddime’de zikrettiği hadislere cevap verirken de bu
eserden birçok alıntı yapmıştır. Söz gelimi Müslim’in itiraz ettiği rivayetlerden biri Kays
b. Ebî Hâzim’in Ebû Mes‘ûd el-Ensârî el-Bedrî’den aktardığı hadislerdir.546 Müslim’e
göre Kays b. Ebî Hâzim, Ebû Mes‘ûd’dan üç hadis nakletmiştir. Ancak aynı asırda
yaşamış bu iki râvînin semâına ve likâsına işaret eden herhangi bir delil yoktur. Buna
rağmen bu iki râvî arasında semâ araştırması yapan veya bu hadisleri zayıf kabul eden
birini bilmediğini söylemiştir.547 İbn Rüşeyd, Müslim’in bu değerlendirmesinin hatalı
olduğunu belirtmiştir. Nitekim Ali b. el-Medînî, Kays b. Ebî Hâzim’in semâının sabit

538
İbn Asâkir, Târîh, VIII, 13.
539
İbn Asâkir, Târîh, XXXII, 478.
540
İbn Asâkir, Târîh, XV, 398.
541
İbn Asâkir, Târîh, XXIII, 222.
542
İbn Asâkir, Târîh, VII, 154.
543
İbn Asâkir, Târîh, XI, 247.
544
Biyografisi için bkz. İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine fî aʿyâni’l-miʾeti’s-sâmine, thk. Muhammed
Abdülmuîd Dân, Meclisü Dâireti’l-Meârifil-Osmâniyye, Saydarabâd, 1392/1972, V, s. 369-70.
545
İbn Rüşeyd, es-Senen, s. 52.
546
Müslim, “Mukaddime”, s. 34.
547
Müslim, “Mukaddime”, s. 34.

93
olduğu kimseleri incelediği bölümde Ebû Mes‘ûd el-Ensârî’yi de zikretmiştir.548 İbn
Rüşeyd de Ali b. el-Medînî’nin İlel’de zikrettiği bu bilgileri kendisine ulaşan isnâdı ile
birlikte tamamen aktarmıştır.549 Müslim’in itiraz ettiği hadislerden biri de câhiliye
döneminde yaşamış ancak Hz. Peygamber’in vefatından sonra Medine’ye gelmiş olan
Ebû Osman en-Nehdî’nin sahâbeden aktardığı rivayetlerdir. Müslim’e göre Ebû Osman
Hz. Peygamber’in ashâbından birçok kimse ile görüşmüş ve onlardan hadis nakletmiştir.
Ebû Osman’ın hadis naklettiği isimlerden biri de Übey b. Ka‘b’dır. Ancak Ebû Osman’ın
Übey b. Ka‘b ile likâsı ve semâına dair herhangi bir bilgi yoktur. İbn Rüşeyd, Müslim’in
bu açıklamasına da itiraz etmiştir. Nitekim Ali b. el-Medînî, Ebû Osman’ın Übey’den
aktardığı bazı hadislerde “haddesenî Ubey b. Ka‘b” dediğini belirtmiştir.550 Muanan hadis
özelinde yapılmış bu çalışmada, Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i hem meselenin teorik
hem de pratik boyutuna katkı sağlamış olması sebebiyle zikredilmeye değerdir.
İlelü’l-hadîs’e yapılan yoğun atıflarla öne çıkan bir diğer eser, Kütüb-i Sitte
râvîlerinin merkeze alındığı Tehzîbü’l-Kemâl’dir. Cemmâîlî’nin (ö. 600/1203) el-Kemâl
fî esmâi’r-ricâl’i üzerine yapılmış551 bir zeyil ve ikmal çalışması olan Tehzîb’te552 İbnü’l-
Berâ yoluyla Ali b. el-Medînî’nin birçok değerlendirmesi aktarılmıştır. Mizzî yeniden
inşa ettiği bu kitaba553 yazdığı mukaddimede, temel kaynaklarına işaret etmiş ve bu
eserlerin başında da İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh’ini zikretmiştir.554 Tabii olarak İbn Ebî
Hâtim’in istifade ettiği eserler aynı zamanda Mizzî’nin de kaynakları arasında yer
almıştır. Dolayısıyla Mizzî’nin İlelü’l-hadîs’ten yaptığı nakilleri el-Cerh’ten mi yoksa
doğrudan kitaptan mı aldığını belirlemek için ilgili bölümleri karşılaştırmalı olarak
incelemek gerekir. Mizzî başta râvîlerin cerh-ta‘dîl durumları olmak üzere,555 semâ
bilgileri,556 vefat tarihleri,557 hoca-talebe ilişkileri,558 rivayet ettikleri hadis sayısı,559

548
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 163-64.
549
İbn Rüşeyd, es-Senen, s. 169-70.
550
İbn Rüşeyd, es-Senen, s. 150, karşılaştırma için bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 320.
551
Cemmâîlî’nin Kemâl’i üzerine yapılan çalışmalar için bkz. Özşenel, “Bir Kemalin Hikâyesi -
Makdisi’nin “el-Kemal fi Esma’r-Rical”inin Dört Asırlık Serüveni” , Dîvân: İlmî Araştırmalar, 2001,
cilt: VI, sayı: 11, s. 155-161.
552
Kandemir, Yaşar, “el-Kemâl”, DİA, XXV, 223.
553
Mizzî’nin kitaba katkıları için bkz. Özşenel, “Bir Kemalin Hikâyesi”, 157-58.
554
Mizzî’nin Tehzîb’teki temel kaynakları için bkz. Tehzîb, I, 152-54.
555
Mizzî, Tehzîb, II, 522; IV, 261; XV, 415; XXX, 220.
556
Mizzî, Tehzîb, XXXI, 120.
557
Mizzî, Tehzîb, V, 10; XX, 230, 291.
558
Mizzî, Tehzîb, III, 462; XXX, 187.
559
Mizzî, Tehzîb, III, 197.

94
medâr râvîlere dair notlar,560 emsârdaki ilmî gelenek sistemlerine dair kayıtlar561 ve
hadislerdeki illetlerle562 ilgili Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’inden birçok bilgi
nakletmiştir. Yapılan taramalar sonucunda Tehzîbül’l-Kemâl’de aktarılan birçok bilginin
aynı lafızlarla el-Cerh’te de yer aldığı görülmüştür.563 İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh’inde
tespit edilemeyen bir kısım değerlendirmelerin564 Tehzîb’te aktarılmış olması, Mizzî’nin
İlelü’l-hadîs’i gördüğü şeklinde anlaşılabilir. Ancak söz konusu değerlendirmelerin
Mizzî’nin Tehzîb’teki diğer temel kaynakları olan565 Târîhu Dımaşk ve Târîhu Bağdât’ta
yer alması kesin bir şey söylemeyi zorlaştırmaktadır.566 Dolayısıyla Mizzî’nin İlelü’l-
hadîs’i görüp görmediği noktasında net bir şey söylemek mümkün değildir.
İlelü’l-hadîs modern dönemde Müslüman ve batılı araştırmacılar tarafından
yapılan birçok çalışmaya da kaynaklık etmiştir. Özellikle rivayet sürecine dair hazırlamış
olduğu medâr listesi ve sahâbe döneminde itibaren farklı şehirlerde varlığını gösteren ilmî
gelenek sistemlerine dair notları çok fazla nakledilmiştir.567
Netice olarak, İlelü’l-hadîs’in hicrî üçüncü asırdan itibaren yazılan birçok
çalışmaya kaynaklık ettiği söylenebilir. Bu çalışmalardan bazıları, İlelü’l-hadîs’in
anlaşılması noktasında büyük önem arz eder. Özellikle İbn Ebî Hâtim’in eserleri, İlelü’l-
hadîs’in günümüze ulaşmayan bölümleri hakkında birtakım yargılara varma imkânı
sunmakta ve kitabın yeniden inşası noktasında yardımcı kaynak olma görevini
üstlenmektedir. Kütüb-i Sitte râvîlerine yoğunlaşan Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl’i ise, el-
Cerh ve’ta‘dîl dışında İlelü’l-hadîs’e atıf yapan birçok eseri kaynak olarak kullandığı için
daha detaylı bilgiler vermektedir.

560
Mizzî, Tehzîb, XXVIII, 306.
561
Mizzî, Tehzîb, XIX, 275.
562
Mizzî, Tehzîb, III, 482; XXIII, 373.
563
Karşılaştırma için bkz. el-Cerh, II, 395, krş. Tehzîb, IV, 185; el-Cerh, III, 42, krş. Tehzîb, VII, 263.
564
Mizzî, Tehzîb, III, 482.
565
Mizzî, Tehzîb, I, 152-53.
566
İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh’inde yer almadığı halde bu eserlerde aktarılan kısımlar için bkz. Tehzîb, V,
165, krş. Târîhü Dımaşk, XI, 336; Tehzîb, XIV, 120, krş. Târîhu Dımaşk, XXVI, 234; Tehzîb, XIV, 547,
krş. Târîhü Dımaşk, XXVIII, 288.
567
Örneğin Scott C. Lucas hicrî üçüncü asır tenkit anlayışını incelediği çalışmasında, münekkitelere dair
verilen yedi liste incelemiştir. Bu listelerden biri de Ali b. el-Medînî’nin medâr ve musannif râvîler
listesidir. Lucas, Scott C, Constructive Critics, Hadith Literature, and the Articulation of Sunni Islam:
The Legacyof the Generation of Ibn Sa‘d, Ibn Ma‘în, and Ibn Hanbal, s. 114-115. Hadis rivayet tarihini
inceleyen Mustafa Kararaş, tedvîn ve tasnif sürecini bu liste üzerinden açıklamıştır. Karataş Mustafa,
Hadîs Rivâyet Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul 2013, s. 195-245. Mucîr el-Hatîb de medâr-illet ilişkisi
üzerine yaptığı çalışmasında bu listeyi yoğun bir şekilde kullanmıştır. Muhammed Mücîr el-Hatîb,
Ma‘rifetü medârî’l-isnâd ve beyânü mekânetihi fi ilmi ileli’l-hadîs, Dâru’l-Meymân, Riyad 1428/2007.

95
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İLELÜ’L-HADÎS’İN MUHTEVA AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

96
Eser merkezli çalışmalarda, incelenen metnin doğru olarak anlaşılması ve
değerlendirilebilmesi için, öncelikle kitabın yazıldığı dönemi ve müellifin kimliğini tespit
etmek gerekir. Nitekim herhangi bir eserin tasnif edilmesine neden olan ilmî
gereksinimler ve müellifin bağlı olduğu geleneğin veya yetiştiği ortamın tespit edilmesi,
metin üzerine yoğunlaşan çalışmalarda oldukça önemlidir. Özellikle eserin tasnif edildiği
zaman diliminde veya daha öncesinde tartışılan meselelerin veya ehl-i hadis ve diğer
gruplar arasında yaşanan çekişmelerin yansımalarını metinde takip edebilmek, kitabın
anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca müellifin eser tasnifindeki gayesini ve muhatap
kitlesini tespit edebilmek de metne dair yapılacak yorumlarda araştırmacıya yardımcı
olacaktır. Ancak ricâle ve illetli hadislere dair yazılmış ilk eserlerin günümüze tam olarak
ulaşmaması, ulaşanların da muhtasar notlardan teşekkül etmesi araştırmacı için bir
dezavantajdır. Nitekim bu sahada araştırma yapan birisi için özellikle üçüncü asrın ilk
yarısından günümüze ulaşan İlelü’l-hadîs ve ricâl notları, muhtasar karakterleri ve
karmaşık yapıları itibariyle takip edilmesi ve belli başlıklar altında incelenmesi zor
metinlerdir. Bunun yanında günümüz kitap tasnif mantalitesinden farklı olarak kaleme
alınan ilk dönem eserlerinin, sonradan kapsamlı ve düzenli bir literatür haline gelen edebi
türün ibtidâî metinleri olduğunu da unutmamak gerekir.568
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i yukarıda kısaca bahsedilen birçok özelliğe
sahip ibtidâî bir metin görünümündedir. Özellikle kitabın râvîsi tarafından esere eklenen
maddeler, hadis meclislerinde Ali b. el-Medînî’ye sorulan soruların yer aldığı suâlât türü
metinler ve ricâle dair İbnü’l-Medînî’nin başka eserlerden aktarılan notlar, bu karmaşık
metnin sadece bir çehresini oluşturmaktadır. Tüm bu etkenler birlikte düşünüldüğünde
muhteva olarak geniş bir yelpazede olması normaldir. Bu eserin geniş ve zengin
muhtevası daha sonra müstakil başlıklar altında incelenecek birçok konunun temel
metinleri arasında sayılmasını sağlamıştır. Söz gelimi ricâl literatürü üzerinde yapılan
bazı çalışmalarda râvîlere dair ihtiva ettiği birçok bilgi sebebiyle ilk ricâl metinleri
arasında zikredilmiştir.569 Kitabın bir bölümünde liste halinde verilen muhaddislerin vefat

568
Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 70-1.
569
Ali b. el-Medînî’nin ricâle dair müstakil kitap telif eden ilk muhaddis olduğuna dair bkz. Eren, Ricâl
Bilgisi, s. 527.

97
tarihlerinden570 dolayı da vefeyât literatürünün ilk kaynakları arasında sayılmıştır.571
Kitapta incelenen illetli hadisler de haliyle ilk ilelü’l-hadîs metinleri arasında
zikredilmesini sağlamıştır.572
Oldukça geniş bir muhtevaya sahip olan İlelü’l-hadîs’in belli başlıklar altında
incelenmesi, nispeten karmaşık olan yapısının anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır.
Dolayısıyla bu bölümde kitap muhteva açısından incelenecek ve üçüncü asırdan bir
münekkit olarak Ali b. el-Medînî’nin gündemini oluşturan temel mesailerin neler olduğu
tespit edilmeye çalışılacaktır. Ayrıca verdiği bilgilerden yola çıkarak literatür ve rivayet
tarihi hakkında bazı değerlendirmelerde bulunulacaktır.

I. İLELÜ’L-HADÎS’TE RİCÂL BİLGİSİ

İlelü’l-hadîse dair yazılan eserler genel olarak ale’l-ebvâb ve ale’r-ricâl şeklinde


tasnif edilmiştir.573 İbn Ebî Hâtim’in İlelü’l-hadîs’i ve Ebû Tâlib Akîl b. Atıyye el-Kâdî
(ö. 608/1211) tarafından tertip edilen Tirmizî’nin (ö. 279/892) el-İlelü’l-kebîr’i fıkıh
bablarına göre tasnif edilmiş eserlere örnektir. Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-müsned’i ve
Dârekutnî’nin -öğrencileri tarafından kendisine sorulan sorulardan oluşturulan- el-İlelü’l-
vâride’si ise ricâle göre tasnif edilmiştir.574 Ali b. el-Medînî’nin Süfyân b. Uyeyne’nin
rivayetleri üzerine yaptığı çalışma ise (İlelü hadîsi İbn Uyeyne)575 belli bir muhaddisin
rivayetlerindeki illetleri tespit etmeye yönelik ilk çalışmalardandır.
Bunun yanında ricâle ve ilelü’l-hadîse dair notların bir arada bulunduğu ve kendi
içinde herhangi bir tertibe riayet etmediği görülen eserler de vardır.576 Ali b. el-Medînî’ye
nispet edilen İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh de bu tür eserlerden biridir.
İlelü’l-hadîs’te birçok muallel hadis zikredilmiş olsa da, bunun yanı sıra illetle ilgili olsun
ya da olmasın ricâl hakkında birçok değerlendirmeye ve açıklamaya yer verilmiştir.
Nitekim ilk dönem ilelü’l-hadîs eserleri sonradan sistematik bir hal alıp çerçevesi belli
olan ilel kitaplarından farklı olarak hem ilel hem de cerh-ta‘dîl bilgisini kapsayacak

570
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 371-72.
571
Kuru, Fehmi, Hadis İlminde Vefeyât Bilgisi ve Kaynakaları (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
İstanbul: İÜSBE, 2019, 116-21.
572
Brown, Jonathan,“Critical Rigor Vs. Juridical Pragmatism”, s. 15.
573
Muhammed Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd ve beyânü mekânetihî fî ilmi ileli’l-hadîs, Dâru’l-
Meymân, Riyad 1428/2007, I. 239-41.
574
Bu kitaplar hakkında genel bir değerlendirme için bkz. İbn Receb, Şerh, I, 59-90 (naşirin mukaddimesi).
575
Hâkim, Ma‘rife, s. 274.
576
Seyyâh, Ali b. Abdullah, Cühûdü’l-muhaddisîn fî beyâni ileli’l-hadîs, Riyad 1425, s. 41-44.

98
şekilde ricâl literatürünün ilk metinleri arasında sayılmıştır.577 Ricâle dair muhtasar
notların yer aldığı en erken tarihli ilel metinlerinden biri olarak kabul edilen578 Ali b. el-
Medînî’nin İlelü’l-hadîs’indeki ricâl bilgileri bu bölümün temelini oluşturmaktadır.
Ali b. el-Medînî’nin kitaplarından ve meclislerinde tutulan notlarından derlenmiş
bu eserde, sistemli bir şekilde verilen râvî biyografileri oldukça sınırlıdır. Bu durum hem
kitabın yapısıyla hem de ibtidâî bir metin olmasıyla yakından ilgilidir. Nitekim hicrî
ikinci asırda temelleri atılmaya başlayan ricâl eserlerinde râvîlerle ilgili verilen bilgiler
daha ziyâde râvînin hadis rivayet yönüne dikkat çeken notlardır. Yani râvînin hadis
rivayetiyle ilgili boyutunu aşan entelektüel bir biyografi yazma şeklinde değildir. Bu
dönemde yazılan biyografik metinler, râvînin kimliği, hadis işittiği kimseler, kendisinden
hadis rivayet edenler ve cerh-ta‘dîl durumu gibi noktalar üzerine yoğunlaşır. Özellikle
râvînin semâ bilgisi ve cerh-ta‘dîl durumu bu metinlerde öne çıkan hususlardır.
Dolayısıyla üçüncü asırda yazılan ve ricâle dair ilk kayıtlar niteliğinde olan bu eserlerde
bir râvînin varlığı hadis rivayetiyle ilgisi kadardır dense yanlış olmaz.
İlk dönem yazılan diğer ilel ve ricâl türü eserlerde579 olduğu gibi Ali b. el-
Medînî’nin eserinde de -sistemli olmasa da- râvîlerin kimliğiyle ilgili birçok bilgi
mevcuttur. Nitekim rivayetlere dair herhangi bir hüküm verebilmek veya râvîler hakkında
değerlendirme yapabilmek için, öncellikle râvînin kimliğini doğru tespit etmek gerekir.
Bilindiği üzere bir râvînin kimliği çerçevesinde; isim, künye, lakap, nesep ve meslek gibi
râvîyi tam olarak tanıtmayı ve diğerlerinden ayırt etmeyi sağlayan bilgiler verilmektedir.
Ali b. el-Medînî’nin bu bilgileri dikkatle tespit ettiği görülür. Özellikle künyesiyle tanınan
kişilerin isimlerini aktarmaya çalışmış, künyesiyle tanındığı halde ismini bilmediği
kişileri de belirtmiştir.580 Kitabının başında zikrettiği medâr ve musannif râvîlerin
tamamının isim ve künyelerini vermiştir. Yahya b. Ebî Kesîr581 gibi ismiyle tanınan
muhaddislerin künyelerini, Ebû Avâne582 gibi künyesiyle meşhur olan râvîlerin de
isimlerini mutlaka açıklamıştır. Kimlik bilgileri noktasında herhangi bir karışıklık
olmayan medâr ve musannif râvîler gibi meşhur kimseler hakkında verilen detaylı
bilgiler, literatürde standart haline gelen tercemelerin de ilk adımını oluşturacaktır.

577
Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 28 (46. dipnot).
578
Brown, Jonathan,“Critical Rigor Vs. Juridical Pragmatism”, s. 15.
579
Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’in talebeleri tarafından kendilerine sorulan sorulardan ve
değerlendirmelerden oluşturulan eserler.
580
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 178, 332.
581
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 87.
582
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 96.

99
Nitekim bu râvîler hakkında verilen kimlik bilgileri, herhangi bir mecliste veya müzâkere
ortamında bir râvîyi tanıtmaktan daha ziyade müstakil bir terceme formundadır.
Hicrî üçüncü asırdan itibaren müstakil eserlerde biraraya getirilen bu bilgiler,
özellikle rivayet döneminde üzerinde durulan bir meseledir. Nitekim bir râvî bazen
ismiyle bazen de künyesiyle zikredilmekte, bazen de isim ve künyesi beraber
zikredilmektedir. Söz konusu râvînin kimlik bilgileri tam olarak tespit edilmediğinde,
senette iki kişi olduğu zannedilmektedir. Ricâl bilgisinin kayıt altına alınmaya başlandığı
ikinci asrın sonunda ve üçüncü asrın başında râvîleri tanıtmaya yönelik yazılmış bu
eserler, sonraki dönem müellifleri için de ilk kaynak niteliğindedir. Sadece Buhârî583 ve
Fesevî’nin584 eserleri bile Ali b. el-Medînî’nin isim, künye, lakap ve nesep tespitinde
üçüncü asrın tarihçi ve münekkit muhaddislerine sağladığı katkıyı göstermesi açısından
yeterlidir.
Ali b. el-Medînî bunun dışında birçok râvînin kimliği hakkında tanıtıcı bilgiler de
vermiştir. Kimi zaman tanıttığı râvînin mesleğine,585 kişisel özelliklerine,586 yaşadığı
bölgeye,587 siyasi duruşuna,588 rivayet ettiği hadis sayısına,589 rivayet ettiği bir hadise590
ve kabilesine591 işaret etmiştir. Bunların çoğu râvînin kimliğini netleştirmeye yardımcı
olacak unsurlar olarak kullanılmıştır.
Kardeş râvîler (ma‘rifetü’l-ihve ve’l-ahavât) hakkında kitap yazdığı bilenen Ali
b. el-Medînî, bu durumda olan râvîlerle ilgili de açıklama yapmıştır. Hirâş ailesinden üç
kardeşe dikkat çekmiş ve bunlar arasında Mes‘ûd b. Hirâş’dan herhangi bir rivayet
aktarılmadığını ifade etmiştir.592 Ali b. el-Medînî daha sonra bu alanda yazılacak eserlere
de büyük katkı sağlamıştır. Nitekim Ebû Dâvûd, İbnü’l-Medînî’nin kardeş râvîlerle ilgili
yazdığı eserine oğlu vasıtasıyla ulaşmış ve bu kitabı okumuştur.593 Aynı şekilde İbn Ebî
Hayseme de kardeş râvîler hususunda Ali b. el-Medînî’nin eserlerinden çok fazla istifade
etmiştir. İbn Ebî Hayseme’nin et-Târîhu’l-kebîr’i üzerine yapılan bir çalışmada, “kardeş

583
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, I, 435; III, 63, 82, 123, 381.
584
Fesevî, el-Ma’rife, I, 346; II, 16, 66, 130, 146, 150; III, 67, 214.
585
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 318.
586
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 336.
587
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 338, 354. Süleyman b. Katte (ö. ?) adlı râvînin Basra’daki evinin yerini
bildiğini ifade etmiştir.
588
Kays b. Ebî Hâzim Cemel savaşına katıldı mı diye sorulunca: “Hayır, o Osmânî’dir” diye cevap
vermiştir. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 164.
589
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 318.
590
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 350.
591
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 344, 349.
592
Kardeş olduğu belirtilen râvîler ile ilgili bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 571, 586, 653.
593
Karagözoğlu, “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta‘dîl İlmindeki Yeri ve Önemi”, s. 21.

100
râvîlerin çoğunun muhteva ve zikredilme sırası” dâhil birçok açıdan Ali b. el-Medînî’nin
eserinden etkilendiği tespit edilmiştir.594
Râvîler arasındaki hoca-talebe ilişkisini belirlemede ve rivayetlerdeki ittisal-
inkıtayı tespit etmede râvîlerin doğum-vefat tarihleri595 de büyük bir öneme haizdir.
Nitekim bu bilgiler sahip oldukları öneme binaen târîh ve tabakât türü eserlerin yanı sıra
müstakil bir literatürün oluşmasını sağlamıştır. Vefeyât adı verilen bu eserler, hicrî
üçüncü asırda ricâlle ilgili bilgi veren eserlerde dağınık halde kendisine yer bulmuş, hicrî
dördüncü asra gelindiğinde ise müstakil eserler yazılmaya başlanmıştır.596 Ali b. el-
Medînî de tarihi verilerin bu öneminden dolayı birçok muhaddisin vefat tarihini dikkatle
kaydetmiştir. Kitabının ilk bölümünde yer verdiği medâr ve musannif râvîlerin tamamının
vefat tarihlerine işaret edilmiş ve kitabın bir bölümünde de –muhtemelen kitabın râvîsi
tarafından eklenmiştir- toplu olarak bir grup muhaddisin vefat tarihleri liste halinde
aktarılmıştır.597 Vefeyât bilgisinin henüz şifahi olarak aktarıldığı bu dönemde, ricâl
alanında telif edilen eserler ilk kayıtlar niteliğindedir.598 Buhârî599 ve Fesevî600 de
râvîlerin vefat tarihlerini tespit ederken Ali b. el-Medînî’nin eserlerinden birçok kez alıntı
yapmıştır.
Ali b. el-Medînî’nin râvîyi tanıtma bağlamında en çok başvurduğu yöntem,
râvînin kimlerden hadis dinlediği bilgisidir. Bu duruma bazen kendisinden hadis rivayet
edenler de eklenir. Yani bir nevi râvînin rivayet ağlarının tespit edilmesi faaliyetidir.
Râvîyi tanıtma bağlamında kullanılan bu yöntemin sonraki dönem yazılan ricâl

594
Karagözoğlu, “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta‘dîl İlmindeki Yeri ve Önemi”, s. 21-2.
595
Râvîlerin doğum tarihlerini tespit etmek çoğu zaman zor olsa da, vefat tarihleri mutlaka kayıt altına
alınmıştır.
596
Vefeyât literatürüne dair bkz. Kuru, Fehmi, Hadis İlminde Vefeyât Bilgisi.
597
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 371-72.
598
Fehmi Kuru Vefeyât’a dair çalışmasında hicrî üçüncü asırda telif edilen eserleri, daha sonra müstakil
hale gelen bu literatürün temelleri arasında saymıştır. Ali b. el-Medînî de İlel adlı eserinde verdiği bu
vefat tarihlerinden dolayı kaynaklar arasında zikredilmiştir. Ancak hem kullanılan İlel neşri hem de
muhakkiklerin kitap üzerine yaptığı çalışma tam olarak ayırt edilmemiştir. Öncelikle Araştırmacı, İlel
kitabının Hüssam Muhammed Bû Kurays tahkikini kullandığını belirtmiştir. Ancak işaret ettiği sayfa
ve paragraf numaralarının A‘zamî’nin tahkikine ait olduğu görülmüştür.( örnek olarak bkz. Kuru, a.g.e.
118-19, A‘zamî, 74-5). Öte yandan daha önce de belirtildiği gibi kitapta toplu olarak bir grup
muhaddisin vefat tarihleri verilmiştir. Bu vefat tarihlerinin verildiği bölüm, Azamî tarafından “ ‫ﻭﻓﻴﺎﺕ‬
‫ “ ﺑﻌﺾ ﺍﻟﻤﺤﺪﺛﻴﻦ‬başlığı altında zikredilmiştir. Bû Kurays baskısını kullanacağını ifade eden yazar,
A‘zamî’nin başlıkları üzerinden değerlendirme yapmış ve bu başlıktan yola çıkarak Ali b. el-
Medînî’nin, Vefeyât bilgisine müstakil bir hüviyet kazandırma eğiliminde olduğu ifade etmiştir. Ancak
hem maddi hata yapılıp belirtilenin dışında bir baskı kullanılmış hem de, muhakkik tarafından eklenen
başlıklar Ali b. el-Medînî’ye nispet edilmiştir. Ali b. el-Medînî ve eseri ile ilgili bölüm için bkz. Kuru,
a.g.e. , s. 116-21.
599
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, I, 288; II, 337; VII, 326; VIII, 242, 301.
600
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 150, 174, 188, 210; II, 6.

101
eserlerinde temel bir öge haline geldiği görülür.601 Nitekim kendisinden sonra yazılan
Buhârî’nin et-Târîh’i ve İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh’in de biyografi bilgisinin aktarımında
bu yöntemin oldukça fazla kullandığı görülmektedir. Yani bir terceme verilirken râvînin
hadis dinlediği ve kendisinden hadis dinleyen kimselere işaret edip hakkındaki
değerlendirmenin aktarılması, İbn Ebî Hâtim’in eserindeki en temel ögedir.602 Buhârî’nin
et-Târîh’i de aynı özellikleri yansıtmaktadır. Ali b. el-Medînî tarafından yazılan eserlere
her iki münekkidin de ulaştığı düşünüldüğünde, eserlerinin sadece malzeme açısından
değil râvî biyografilerinin tasnifi ve iç tanzimi açısından da katkı sağladığı söylenebilir.603
Bu bölümün sonunda her üç eserde yer alan örnek râvî biyografileri bu açıdan
incelenecektir.
İlelü’l-hadîs’te zikredilen hoca-talebe ilişkilerine de dikkat çekmek gerekir.
Burada kast edilen hoca-talebe ilişkisi, bir râvînin hadis rivayet ettiği kimse ile olan
irtibatından farklıdır. Nitekim herhangi bir kimseden hadis rivayet etmek veya birine
hadis nakletmek aralarında sıkı biri hoca-talebe ilişkisi olduğuna delalet etmez. Aynı
zamanda bu durum, hem hadis nakledenin hem de dinleyenin sistemli bir şekilde hadis
rivayet faaliyeti içerisinde yer aldığına da işaret etmez. Ancak kısmen sahâbe döneminde,
büyük ölçüde de tedvin ve sistemli hadis rivayetiyle birlikte, hadis birikimiyle öne çıkan
kimselerin etrafından talebe grupları oluşmaya başlamıştır. Bu talebe grupları
hocalarından hadis dinleyen sıradan bir râvî olmaktan ziyade, sürekli yanında yer alan ve
kendisinden aktarılan rivayetlerde de öncü konuma sahip olan kimselerdi.604 Söz gelimi
muksirûn râvî Ebû Hureyre’den birçok kimse hadis nakletmiş olsa da, ashâbı arasında
zikredilen kimselerin sınırlı olduğu görülür.605 Ali b. el-Medînî de sahâbe döneminden
itibaren hadis ve fıkıh birikimiyle öne çıkan râvîler ve talebeleri hakkında detaylı bilgiler
vermiştir. Söz gelimi rivayet tarihi başlığı altında incelenecek olan medâr râvîler ve
talebeleri606 ile emsârda gelişen ilmî gelenek sistemlerinin ele alındığı bölümde zikredilen
sahâbîlerin ashâbları, yukarıda zikredilen yakın hoca-talebe ilişkisine örnektir. Bunun

601
Örnek olarak bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 334, 336, 347.
602
Pavel, Pavlovıtch, “Ibn Abî Hâtim al-Râzî”, Encyclopaedia of Islam (Three), Brıll, Leıden-Boston 2019,
s. 11.
603
Örnek râvî biyografisi için bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 332, 334, 336, 343.
604
Bu konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz. Maden, Ömer Faruk, Hicrî II. Asır Ehl-i Hadîs Halkaları
-Basra Örneği-(Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2018, 57-59.
605
Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 82.
606
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 86-102.

102
dışında, İbn Sîrîn607 ve Sâbit el-Bünânî’nin608 ashâbıyla ilgili verdiği bilgiler de, hocaların
etrafında oluşan çekirdek kadro arasında da belli bir sıralamanın veya tercihin yapıldığına
işaret etmesi açısından önemlidir.
Ali b. el-Medînî’nin râvîler hakkındaki değerlendirmeleri her zaman aynı boyutta
değildir. Kimi zaman râvînin sadece ismine ve cerh-ta‘dîl durumuna değinirken,609 kimi
zaman râvî hakkında daha fazla bilgi verir.610 Kanaatimizce bu durumun genel olarak iki
nedeni vardır. Birincisi, kitabın râvîsi tarafından derslerde Ali b. el-Medînî’ye sorulan
soruların eklenmiş olmasıdır. Haliyle bu sorulara verilen cevaplar dersin işleyiş tarzına
uygun olarak soru-cevap şeklindendir. Dolayısıyla herhangi bir râvî hakkında verilen
bilgiler râvîyi tanıtmaktan ziyade, sorulan soruya cevap niteliğinde kısa ve özdür.
Nitekim soru-cevap formatında olmayan veya herhangi bir müzâkere ortamına tesadüf
edilmeyen bölümlerde (medâr veya musannif râvîler) aktarılan bilgilerin, sistemli ricâl
kitaplarındaki standart tercemelere yakın olduğu görülürken, diğer bölümlerin daha
düzensiz ve muhtasar olduğu görülür. İkincisi, yukarıda da zikredildiği gibi ilk dönem
ricâlü’l-hadîs metinleri sistematik biyografi metinlerinin temellerini oluşturan ibtidâî
metinlerdir. Bu eserlerde yer alan râvî biyografileri genellikle râvînin hadis rivayetin
yönüne işaret eden muhtasar notlardan müteşekkildir. Çoğu zaman râvî hakkında fazla
bilgi verilmez. Bu durum râvî hakkında sahip olunan bilgiyle de ilişkilidir. Söz gelimi bir
râvî sadece bir hadisin isnâdında yer aldığında kendisi hakkında yeterli bir kanaat
oluşmayacak ve hadis rivayetindeki etkisi de sınırlı olacağından pek fazla bilgi
verilmeyecektir. Söz gelimi Selme b. Ebî Zeyyâl hakkında bilgi verirken, İsmail b.
Uleyye dışında kimsenin kendisini tanımadığını, Hasan el-Basrî’den hadis rivayet ettiğini
ve Mu‘temir’in de kendisinden hadis rivayet ettiğini belirtmiştir. Ancak Ali b. el-Medînî
hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadığı bu râvînin rivayet ettiği hadislerin Hasan el-
Basrî’nin hadislerine benzediğini söyleyerek râvî hakkında olumlu bir kanaat belirtmiştir.
Aynı şekilde Ebü’l-Feyd’den sadece Şu‘be’nin rivayette bulunduğunu belirtmiş ve
Şu‘be’nin de bu râvînin ismini bilmediğini belirtmiştir. Yine bu bağlamda Velîd b.
Cemîl’i de tanımadığını ve Yezîd b. Harun dışında ondan hadis rivayet eden birisini
bilmediğini söylemiştir. Hakkında bilgi sahibi olmadığı bu râvînin hadisleri sorulunca,
rivayet ettiği hadislerin Kasım b. Abdurrahman’ın hadislerine benzediğini ifade etmiştir.

607
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 317.
608
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 355.
609
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 318-19.
610
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 340.

103
Kısacası Ali b. el-Medînî hakkında bilgi sahibi olmadığı râvîlerle ilgili bazen herhangi
bir değerlendirme yapmamış,611 bazen de rivayetlerinden yola çıkarak değerlendirmede
bulunmuştur. Netice olarak bir râvî, ilmî irtibatları ve güvenilirliği/hadis rivayet ehliyeti
açısından bu eserlere konu olduğundan çoğu zaman kendisi hakkında verilen bilgiler bu
iki yönüyle sınırlı kalmıştır.
İlelü’l-hadîs’te verilen bilgilerden yola çıkarak, Ali b. el-Medînî’nin ricâl
kaynakları hakkında net bir tespit yapmak pek mümkün değildir. Nitekim kitapta yapılan
atıflar oldukça sınırlıdır. Ancak bunun dışında Ali b. el-Medînî’nin rivayet ve isnâd
bilgilerini de râvîlerin kimliğini tespit noktasında kullandığı görülür. Örneğin Hz.
Peygamber’in ashâbından rivayet edilen “Cebrâil’in Lut kavmine gönderilmesi” ile ilgili
hadisin isnâdından yer alan Bişr hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığını belirtmiş
ve Bişr’in kimliğini tespit etme sürecini şöyle açıklamıştır:

Bu isnâdda yer alan Bişr’in kimliğine dair hiçbir bilgim yoktu. Bu râvînin kim
olduğunu tespit etmek istedim. Araştırmalarım sonucunda isnâdda yer alan Bişr’in
Abdussamed’den kaynaklı bir hata olduğunu anladım. Nitekim bu hadisi Hammâd b.
Seleme, Atâ b. Sâib→ Abdurrahman b. Bişr tarikiyle nakletmektedir. Abdurrahman
b. Bişr, bilinen bir râvîdir. Muhammed b. Bişr, Ebû Huseyn ve Recâ el-Ensârî gibi
isimler kendisinden hadis rivayet etmiştir. Bu râvî Abdurrahman b. Bişr el-Ezrak
olarak bilinir.612

Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbı arasında zikredilen Yüseyr b. Amr (ö. 85/704)613


hakkında verdiği bilgi de, rivayet ve isnâd bilgisinden yola çıkarak râvî kimliğini
netleştirme çabasına bir başka örnektir. Ali b. el-Medînî’ye göre Yüseyr adlı bu râvîden
hem Kûfeliler hem de Basralılar rivayette bulunmuştur. Ancak Kûfe’de Yüseyr b. Amr
olarak bilinen bu râvî, Basra’da Useyr b. Câbir olarak meşhurdur. Bu konu hadis usûlü
eserlerinde, “râvîlerin farklı bölgelerde değişik isimlerle bilinmesi” “zikru bi esmâin
muhtelifetin ev nuûtin müteaddidetin” başlığı altında incelenmektedir.614 Eğer münekkit
bölgeler arası bu farklı kullanım bilgisine sahip değilse, tek râvîyi iki kişiyi olarak kabul
edecek veya ikisi arasında tercih yapamayacak ve râvîyi “meçhul” sayacaktır. Dolayısıyla
ilgili râvî ve rivayetleri hakkında bir tereddüt meydana gelecektir. Ali b. el-Medînî, söz
konusu râvînin farklı bölgelerde değişik isimlerle anıldığını şöyle tespit etmektedir:

611
Örneğin Ubeydullah b. Seleme b. Herâm adlı râvîyi tanımadığını belirtmiştir. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-
hadîs, s. 623.
612
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 650.
613
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 680; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 343.
614
Daha fazla bilgi için bkz. Itr, Menhec, s. 166-67.

104
Müseyyeb b. Râfi‘, Ebû İshak eş-Şeybânî, Kays b. Yüseyr kendisinden rivayette bulunan
Kûfeli râvîlerdir. Oğlu Kays b. Yüseyr de babasından “Üveys el-Karanî’ ilgili rivayeti
aktarmıştır. Basralı Muhammed b. Sîrîn, Ebû Nadre, Vâk‘i, Sehbân, Ebû İmrân el-Cevnî?,
ve Zürâre b. Ebî Evfâ da kendisinden rivayette bulunmuştur. Ali b. el-Medînî Basralıların
rivayette bulunduğu Üseyr b. Câbir’in Yüseyr b. Amr olduğu bilgisine Basralı Zürâre b.
Evfâ’nın Üseyr adlı râvîden rivayet ettiği “Üveys el-Karanî’ye hırka giydirdiği” rivayeti
ile ulaşmıştır. Nitekim bu hadis, Yüseyr b. Amr’ın oğlu Kays’ın rivayet ettiği hadistir.
Ayrıca Şu‘be de Ebû İshak eş-Şeybânî vasıtasıyla bu râvîden birçok hadis nakletmiş ve
hepsinde râvîyi Yüseyr b. Amr olarak zikretmiştir.615

II. İLELÜ’L-HADÎS’TE CERH VE TA‘DÎL

Ricâlü’l-hadîs tarihinde münekkit olarak Ali b. el-Medînî’nin yeri ve


önemi birçok muhaddis tarafından dile getirilmiş ve hadis münekkitlerine dair
hazırlanan listelerde Ali b. el-Medînî üçüncü asrın önde gelen isimleri arasında
sayılmıştır.616 Bir cerh-tad‘îl âlimi kabul edilen Ali b. el-Medînî, pek tabii
olarak birçok râvî hakkında değerlendirmede bulunmuştur. Yaptığı bu
değerlendirmelerin bir kısmı eserleri bölümünde de ifade edildiği gibi kendisi
tarafından kaleme alınmıştır. Duafâ (on cüz), el-Müdellisîn (beş cüz), Men lâ
yühteccü bi-hadîsihi ve lâ yeskutuhu (iki cüz), es-Sikât ve’l-müsebbitîn (on cüz)
râvîlerin cerh-ta‘dîl durumlarını konu edinen eserlerinden bazılarıdır. Ancak bu
eserler günümüze ulaştığı bilinmemektedir.
Bir kısım değerlendirmeleri de, talebelerinin ricâle dair görüşlerini
derledikleri617 ve kendisine sordukları soruları kayıt altına aldıkları suâlât türü
eserler vasıtasıyla günümüze ulaşmıştır.618 Netice olarak o dönemden
günümüze ulaşan diğer ilel türü eserler gibi bu kitapta da râvîlerin cerh ve
ta‘dîline dair birçok ifade yer almaktadır. Ancak daha öncede ifade edildiği,
ifadeler kısa ve gayr-i müfesserdir. Râvîlerin cerh ve ta‘dîl durumuna genelde
tek bir lafızla işaret edilir. Kullanılan bu lafızlar arasında nasıl bir ayrım

615
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 340. İsim hakkında daha fazla bilgi için bkz. Hatîb, Muvazzih, I, 480-
81.
616
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 645-46; Sehâvî, el-Mütekellimûn fi’r-ricâl, (Erbâu resâil içinde), s. 103.
617
İbn Muhriz hocasından birçok değerlendirme aktarmaktadır. Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn
Muhriz) II, 183, 185, 187. İbn Muhriz’in soru-cevap şeklinde kendisine sorduğu sorular için bkz.
Ma‘rifetü’r-ricâl, II, 189,192.
618
Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe, Suâlât.

105
gözetildiğini tespit etmek bu çalışmada mümkün değilse de, râvînin güvenilir
olduğunu belirtmek için genellikle “sikatün”, “sebtün” lafızları kullanılır.619
Zayıf olarak kabul edilen râvîler için de durum pek farklı değildir. Söz
gelimi İbnü’l-Medînî, İsmail b. Müslim el-Mekkî’den hadis yazmadığını
belirtmiş, neden hadis yazmadığına veya zayıf kabul edilme nedenine
değinmemiştir.620 Kitapta hakkında zayıf hükmü verilenlerden biri de İsrail b.
Yunus b. Ebî İshak’tır (ö. 162/778). Ancak hem ismi tam olarak belirtilmemiş
hem de cerh edilme sebebi açıklanmamıştır.621 Ricâle ait değerlendirmelerin
büyük bir kısmını, hakkında meçhul hükmü verilen râvîler oluşturur. Ali b. el-
Medînî bazen sadece râvînin meçhul olduğuna işaret etmiş, bazen de
kendisinden rivayet eden tek râvîye değinmiştir.622 Ayrıca Ali b. el-Medînî
meçhul kabul ettiği râvîlerin rivayet ettikleri hadisleri de nakletmeye özen
göstermiştir. Birçok meçhul râvînin rivayet ettiği hadise yer vermiş ve bunlar
hakkında değerlendirme yapmıştır.
Örnekleri çoğaltabilecek bu durum râvîlerin mesnetsiz olarak cerh
edildiğinden ziyade dönemin ricâl tenkit anlayışıyla ve henüz temelleri yeni
atılmaya başlayan cerh-ta‘dîl edebiyatının gelişimiyle alakalıdır. Nitekim bu
dönemden aktarılan cerhlerin çoğu müfesser olmayıp kullanılan ıstılahların ne
anlama geldiğine dair de net açıklamalar yapılmamıştır.623 Muhtemelen bu
râvîlerle ilgili meclislerde değerlendirmeler yapılıyor ve neden sika ya da zayıf
olduğuna dair deliller tartışılıyordu.624 Bu tartışmalar sonunda mecliste bulunan
öğrenciler de müzekkirât olarak kabul edilecek notlar tutuyorlardı. Bu yüzden
bu döneme ait yazılı malzeme olarak günümüze ulaşan belgelerin
özelliklerinden biri de râvîler hakkındaki değerlendirmelerin kısa ve izaha
muhtaç olmasıdır. Bu durum sadece ilgili dönem eserlerinin değil bir sonraki
yüzyıl içinde telif edilen eserlerin de özellikleri arasında zikredilir. Hicrî
üçüncü yüzyılda telif edilen duafâ türü eserlerin genel özelliklerini ele alan
Karagözoğlu, bu eserlerin başlıca özelliklerinden birini de muhtasar karakter -

619
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 343, 344, 347, 588, 624.
620
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 320.
621
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 596. Abdurrahman b. Mehdî, İsrail hakkında sika derken, Yahya zayıf
demektedir. Ali b. el-Medînî’nin ihtilaf etmeleri durumunda hocası Yahya’nın görüşlerine itibar etmesi
açısından önemli bir örnektir. Daha fazla bilgi için bkz. Mizzî, Tehzîb, II, 515-25.
622
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 621, 631.
623
Turhan, Ricâl Tenkidi, s. 449-54.
624
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 240, 610.

106
içeriklerinin kısa, ayrıntıdan uzak, hatta bazı ifadeleri şerhe muhtaç– olarak
belirlemiştir.625 Bu durum Ali b. el-Medînî’nin görüşlerine sık sık atıf yapan
İbn Ebî Hâtim’de de pek farklı değildir. Örneğin, ‘Anbese el-Ğanevi hakkında,
Ali b. el-Medînî “zayıf“ hükmünü vermiş, Hasan el-Basrî’den rivayette
bulunduğunu ve Abdulvehhâb es-Sekafî’nin de kendisinden hadis rivayet
ettiğini belirtmiştir.626 İbn Ebî Hâtim râvîyi tanıtma bağlamında Ali b. el-
Medînî’nin bu ifadelerini aynen aktarmış, bu bilgilere ilave olarak sadece
babasının râvî hakkındaki müfesser olmayan değerlendirmelerini eklemiştir.627
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i hem râvî biyografilerinin iç tanzimi
hem de cerh-ta‘dîl bilgileri açısından ayrıntılı ve nitelikli değerlendirmeler
yapmaya pek müsait bir metin değildir. Nitekim daha önce de ifade edildiği
üzere, İlelü’l-hadîs, Ali b. el-Medînî’nin herhangi bir kitabından yapılan
nakillerle sınırlı değildir. Özellikle derslerde tutulan notların ve suâlât türü
metinlerin esere eklenmiş olması tasnif yöntemini takip etmeyi
zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte ricâl literatürüne giriş mahiyetinde olan bu
eserdeki herhangi bir tercemenin incelenişi, elbette ki sistemli biyografi
metinlerinin iç tanzimi gibi olmayacaktır. Ancak hakkında bilgi verilen bir
kısım muhaddislerin tercemeleri üçüncü asırdaki bir münekkidin tasnif
sistemine -özellikle râvî biyografilerin iç tanzimine- işaret etmesi açısından
dikkate değerdir. Bu kapsamda İlelü’l-hadîs’te yer alan râvî tercemelerinin
kendisinden sonra yazılan rîcâl eserleri ile karşılaştırılması bazı çıkarımlar
yapmaya imkân verecektir. Örnek olması açısından İlelü’l-hadîs’te yer alan beş
terceme, Buhârî ve İbn Ebî Hâtim’in eserleriyle karşılaştırmalı olarak
incelenecektir.

625
Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 70.
626
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 597.
627
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 400.

107
Ali b. el-Medînî, İlel Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr İbn Ebî Hâtim, el-Cerh ve’ta‘dîl
Atâ b. Yezîd: Atâ eş-Şâmî, Atâ b. Yezîd el-Leysî el-Cundaî‘: Atâ b. Yezîd el-Leysî el-
bana göre bu râvî Atâ b. Medinelidir. Eş-Şâmî olarak da Cundaî‘: Medinelidir. Eş-Şâmî
Yezîd’tir. Çünkü Remle’de bilinir. Künyesi Ebû Yezîd’tir. Ebû olarak da bilinir. (Künyesi) Ebû
oturuyordu. Atâ sika bir Eyyûb, Ebû Saîd el-Hudrî, Ebû Yezîd’tir. Ebû Eyyûb, Ebû Saîd
râvîdir. Birçok kimse Hureyre, Temîm ed-Dârî’den hadis el-Hudrî ve Ebû Hureyre’den
kendisinden hadis rivayet dinlemiştir. Zührî ve Hilâl b. hadis dinlemiştir. Zührî, Ebû
etmiştir. Süheyl b. Ebî Meymûn kendisinden hadis Ubeyd el-Hâcib ve oğlu
629
Sâlih, Ebû Ubeyd Sâhibu dinlemiştir. Ali b. el-Medînî, Süleyman b. Atâ kendisinden
Süleyman b. Abdilmelik, Osman b. Ömer b. Mâlik’in rivayet etmiştir. Babam (Ebû
Hilâl b. Meymûn er-Ramlî kitabında Hâtim), Yahya b. Ebî Amr eş-
kendisinden hadis rivayet Süheyl→Atâ→Temîm→Peygamber Şeybânî’nin kendisini gördüğünü
eden kimselerdir. Atâ’nın şeklinde bir hadisin kendisine ancak hadis dinlemediğini
Hz. Peygamber’in ulaştığını söylemiştir.630 söyledi. Ali b. el-Medînî,631
ashâbından Ebû Eyyûb, Atâ’nın Remle’de ikamet ettiğini
Ebû Hureyre, Ebû Saîd el- ve sika bir râvî olduğunu
632
Hudrî, Temîm ed-Dârî, Ebû söylemiştir.
Şureyh el-Huzâî ile likası
sabittir. Ebû Esîd’ten
semâını da inkâr
628
etmiyoruz.

Hittân b. Abdillah er- Hittân b. Abdillah er-Rakkâşî: Hittân b. Abdillah er-Rakkâşî:


Rakkâşî: Hasan el-Basrî, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Hz. Ali, Ubâde Hz. Ali ve Ebû Mûsâ’dan hadis
Yunus b. Cübeyr, Ebû b. Sâmit’den hadis rivayet etmiştir. rivayet etmiştir. Kendisinden
Miclez, Ebû Hârûn el- Hasan el-Basrî ve Yunus b. Cübeyr Hasan, Yunus b. Cübeyr, Ebû
Ğanevî kendisinden hadis kendisinden hadis dinlemiştir. Miclez, el-Erzâk b. Kays, Ebû
634
rivayet etmiştir. “Sebt” bir Basralıdır. Hârûn el-Ğanevî rivayette
633
râvîdir. bulunmuştur.

628
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 338.
629
Buhârî söz konusu biyografide ilgili râvî yoluyla gelen bazı hadisleri incelemiştir. Özellikle Ali b. el-
Medînî’nin Atâ’dan hadis dinlediğini belirttiği Süheyl b. Ebî Sâlih’den gelen rivayetler. Onlara burada
yer verilmemiştir. Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VI, 459-61.
630
Bazı noktaların anlaşılması için biyografide takdim-tehirler yapılmıştır.
631
İlelü’l-hadîs’in râvîsi İbnü’l-Berâ vasıtasıyla bu bilgiyi nakletmiştir.
632
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 338.
633
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 348.
634
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, III, 118.

108
Ali b. el-Medînî, “sebt bir râvî’”
demiştir.635
el-Kâsım b. Rebîa b. el-Kâsım b. Rebîa b. Cevşen el- el-Kâsım b. Rebîa b. Cevşen el-
Cevşen el-Ğatafânî: Sika Ğatafânî: Hâlid el-Hazzâ, Humeyd Ğatafânî: Hz. Ömer, İbn Avf ve
bir râvîdir. Eyyûb es- ve Ali b. Zeyd kendisinden hadis İbn Ömer’den rivayette
Sahtiyânî, Hâlid el-Hazzâ, rivayet etmiştir. Hasan el-Basrî’ye bulunmuştur. Katâde, Humeyd,
Humeyd et-Tavîl, Uyeyne neseple ilgili bir soru sorulduğunda Hâlid, Eyyûb ve Ali b. Zeyd
b. Abdurrahman ve Kâsım’ı işaret ederdi. Kâsım, kendisinden hadis rivayet
başkaları kendisinden hadis Abdurrahman b. Avf’dan “Denizden etmiştir. Ali b. el-Medînî râvînin
rivayet etmiştir.636 çıkan helaldir” hadisini sika olduğunu söylemiş ve
nakledilmiştir.637 Eyyûb, Hâlid, Humeyd ve
Uyeyne’nin kendisinden hadis
dinlediğini belirtmiştir.638
Süleyman b. el-Katte: Süleyman b. el-Katte el-Basrî: İbn Süleyman b. el-Katte el-Basrî:
Katte annesinin adıdır. Abbâs, Amr b. Âs ve Muaviye’den Ebû Saîd el-Hudrî, İbn Ömer, İbn
Basra’daki evininin yerini hadis dinlemiştir. Temîm oğullarının Abbâs, Amr b. el-Âs ve
640
bilirim. Humeyd et-Tavîl, mevlâsıdır. Farslı bir şairdir. Muaviye’den hadis rivayet
Ali b. Zeyd, Âsım el- etmiştir. Âsım el-Cehdarî, Mûsâ
Cehderî ve Mûsâ b. Ebî b. Ebî Âişe, Abdurrahman b.
Âişe kendisinden hadis Nu‘mân, Humeyd, Avvâm b.
639
rivayet etmiştir. Hamza, kendisinden rivayette
bulunmuştur. Ali b. el-Medînî,641
Katte’nin Süleyman’ın annesi
olduğunu belirtmiştir. İbn Maîn
kendisi için sika demiştir.642
Abdullah b. el-Hâris: Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel el- Abdullah b. el-Hâris b. Nevfel
Sika bir râvîdir. Hz. Ömer, Hâşimî: Meymûne, Ka‘b ve İbn b. Abdilmuttalib: Hz. Ömer,
Osman, Ali, Safvân b. Abbâs’tan hadis dinlemiştir. Hz. Abdullah b. Abbâs, Meymûne,
Ümeyye, Ümmü Hânî, Osman zamanına yetişmiştir. Ka‘b’dan hadis rivayet etmiştir.
Abbâs b. Abdilmuttalib, Kendisinden aktarılan bir rivayette İbn Mes‘ûd’tan rivayeti

635
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, III, 303.
636
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 343.
637
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VII, 161.
638
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VII, 110.
639
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 354.
640
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, IV, 32.
641
İbn Ebî Hâtim bu bilgileri İlelü’l-hadîs’in râvîsi İbnü’l-Berâ vasıtasıyla nakletmiştir.
642
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IV, 136.

109
Ka‘b ve İbn Abbâs’tan “Hz. Ömer bize hitap etti” demiştir. mürseldir. Zührî, Yezîd b. Ebî
hadis dinlemiştir. İbn Bu rivayetin diğer tariki “Ömer Ziyâd, Abdulkerim kendisinden
Mes‘ûd’tan herhangi bir hitap etti” şeklindedir. İki oğlu hadis rivayet etmiştir. Ebû
şey dinlememiştir.643 İshak ve Abdullah bir de Yezîd b. Muhammed, oğlu Ubeydullah’ın
Ebî Ziyâd kendisinden hadis rivayet da kendisinden hadis rivayet
etmiştir.644 ettiğini söylemiştir. Ali b. el-
Medînî: Sika bir râvîdir. Hz.
Ömer, Osman, Ali, Safvân b.
Ümeyye, Ümmü Hânî, Abbâs b.
Abdilmuttalib, Ka‘b ve İbn
Abbâs’tan hadis dinlemiştir. İbn
Mes‘ûd’tan herhangi bir şey
dinlememiştir.645 Yahya b. Maîn
kendisi için sika demiştir. Ebû
Zür‘a da Medineli sika bir râvî
demiştir.646

Örnek râvî tercemeleri hem ricâl eserlerindeki râvî biyografilerinin iç tanzimini


hem de verilen bilgilerin yoğunlaştığı noktaları takip etme açısından oldukça önemlidir.
Hicrî ilk dört asır içerisinde tasnif edilmiş bu üç eserdeki râvî tercemelerinin genel olarak
râvînîn kimliği, hadis işittiği kimseler, kendisinden hadis rivayet edenler (hoca-talebe) ve
cerh-ta‘dîl durumu üzerine yoğunlaştığı görülür. Hatta Buhârî ve İbn Ebî Hâtim’in râvî
tercemelerinin genel karakteristiğinin bu notlar üzerinde şekillendiğini söylemek
mümkündür.647 Oldukça muhtasar bir yapıda olan her üç tercemenin de râvînin hadis
rivayetiyle ilgili yönüne dikkat çeken notlardan teşekkül ettiği söylenebilir. Kendisinden
önce yazılan her iki metni elinde bulunduran, İbn Ebî Hâtim’in râvî tercemeleri nispeten
daha derli topludur. Nitekim hem Buhârî’nin et-Târîhu’l-kebîr’i hem de Ali b. el-Medînî
ve üçüncü asır münekkitlerinin değerlendirmeleri İbn Ebî Hâtim’in yazılı kaynakları
arasındadır.648

643
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, 347
644
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, V, 63-4.
645
İlelü’l-hadîs’in râvîsi İbnü’l-Berâ yoluyla nakledilmiştir.
646
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, V, 30-1.
647
Buhârî kimi zaman ilgili râvînin hadislerine işaret etmesi sebebiyle İbn Ebî Hâtim’den ayrılır.
648
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 34-35 (naşirin mukaddimesi).

110
Ali b. el-Medînî’nin râvî tercemelerine medâr listesindeki notlarını da dâhil etmek
mümkündür. Bu notlar daha sonraki ricâl eserlerinde yoğun bir şekilde kullanılmıştır.
Okuyucu açısından pek fazla dikkat çekmeyecek649 bu bilgiler özellikle ilk dönem ricâl
eserlerinin muhtasar yapısıyla beraber düşünüldüğünde oldukça anlamlıdır. Medâr râvîler
hakkında verilen bilgilerin birçoğunu, muhtasar bir terceme olarak kabul etmek bile
mümkündür. Örneğin Süfyân b. Uyeyne ve Ma‘mer b. Râşid’le ilgili verilen bilgiler şöyle
bir görünüm arz eder:

Mekkeli musannif râvî Süfyân b. Uyeyne: Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn, Dahhâk


b. Müzâhim el-Hilâlî’nin kardeşi Muhammed b. Müzâhim’in mevlasıdır. Künyesi
Ebû Muhammed’tir. Hicrî 196 senesinde vefat etmiştir. İbn Şihâb ez-Zührî, Amr b.
Dînâr, Ebû İshak es-Sebîî ve A‘meş ile likâsı sabittir. 650

Basralı musannif râvî Ma‘mer b. Râşid: Künyesi Ebû Urve’dir. Huddân’ın


(Huddân b. Şems b. Amr) mevlasıdır. Hicrî 154 senesinde Yemen’de vefat etmiştir.
İbn Şihâb ez-Zührî, Amr b. Dînâr, Katâde, Yahya b. Ebî Kesîr ve Ebû İshak es-
Sebîî’den hadis dinlemiştir.651

Görüldüğü üzere medâr râvîlerin ilminin tevarüs ettiği musanniflerin zikredildiği


kısımlar muhtasar birer terceme görünümündedir. Ricâl kitaplarında tercemelerin iç
tanzimini teşkil eden râvîlerin kimlik bilgileri, vefat tarihleri ve hocaları gibi hususlara
dikkat çekilmiştir.
Yukarıda aktarılan muhtasar tercemelere karşın oldukça sistematik ve iç tanzimi
açısından da örnek bir biyografi olması sebebiyle, İlelü’l-hadîs’in râvîsi İbnü’l-Berâ’nın
Ali b. el-Medînî’nin bir başka eserinden istinsah ettiğini ancak kendisinden dinlemediğini
belirttiği bir pasajın burada zikredilmesi yerinde olacaktır:

Ebû Osman en-Nehdî, Abdurrahman b. Mül. Câhiliye döneminde yaşamıştır. Sika


bir râvîdir. Hz. Ömer, İbn Mes‘ûd, Ebû Bekre, Sad, Usâme ile likası sabittir. Hz. Ali,
Ebû Mûsâ, Übey b. Ka‘b’dan hadis rivayet etmiştir. Bazı hadislerinde “haddesenî
Übey b. Ka‘b” demiştir. Peygamber dönemine yetişmiştir.” Ali b. el-Medînî’nin
kendisinden dinlemediğim ancak istinsah ettiğim bir eserinde şu bilgiler
verilmiştir:

649
Müstakil bir terceme olma açısından.
650
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 94-5.
651
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 97.

111
Ebû Osman en-Nehdî: İsmi, Abdurrahman b. Mil/Mel’dür. “Mül” olduğu da
söylenmiştir. Köken itibariyle Arap olan Ebû Osman, aslen Kûfelidir. Daha sonra
Basra’ya yerleşmiştir. Câhiliye döneminde yaşamıştır. Hz. Ebû Bekir’in vefatından
sonra Medine’ye hicret eden Ebû Osman, Hz. Ömer’in hilafet dönemine yetişmiştir.
Hz. Ömer’den hadis işitti. Başta Hz. Ali olmak üzere, Sa‘d b. Mâlik, Saîd b. Zeyd,
Üsâme b. Zeyd, Ebû Bekre, Ebû Berze el-Eslemî, Übey b. Ka‘b, Mücâşi‘ b. Mes‘ûd,
Amr b. el-Âs, Abdullah b. Amr, İbn Ömer, İbn Abbâs, Kabîsa b. Mühârik, Züheyr b.
Amr, Abdurrahman b. Ebî Bekir, İbn Mes‘ûd, Huzeyfe, Selmân el-Fârisî, Ebû
Hureyre, Ebû Saîd el-Hudrî, Câbir b. Abdullah, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’den hadis rivayet
etmiştir. Tâbiûndan Âmir b. Mâlik yoluyla Safvân b. Ümeyye’den -Bu Amîr adlı
râvînin kimliği hakkında bilgim yok. Nitekim Ebû Osman dışında kendisinden hadis
rivayet eden kimseyi bilmiyorum-, Abdullah b. Âmir yoluyla Zübeyr’den, Enes b.
Cendel vasıtasıyla Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’den, Mutarrif b. Avf tarikiyle Ebû Zerr’den,
Ziyâd b. Ebî Süfyân, İbn Mînâ (ya da İbn Mînâs), Cündüb b. Ka‘b’dan hadis rivayet
etmiştir.652

Ebû Osman en-Nehdî’nin biyografisi hem muhteva hem de iç tanzimi açısından


oldukça dikkat çekicidir. Nitekim örnek tercemenin sistematik ricâl kitaplarında yer alan
râvî biyografilerinden (muhteva ve iç tanzim) geri kalmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ’nın bu metni Ali b. el-Medînî’nin hangi eserinden istinsah edip
aktardığı bilinmese de, hicrî üçüncü asırda kaleme alınmış bir eserde yer alan bu pasaj
sonrasında tasnif edilmiş ricâl kitapları için belirleyici (iç tanziminin yoğunlaştığı
noktalar açısından) olmuştur. Yukarıda da vurgulandığı üzere, Buhârî veya İbn Ebî
Hâtim’in eserlerindeki örnek metinler İlelü’l-hadîs’le karşılaştırmalı incelendiğinde bu
durum daha rahat tespit edilebilmektedir. Örnek biyografi/terceme İbnü’l-Medînî’nin
günümüze ulaşmayan eserlerinin sistematik yapısına ve ayrıntılı muhtevasına da işaret
etmektedir.
Ricâl üst başlığı altında incelenen cerh-ta‘dîlin hemen her dalında eser
kaleme almış olan Ali b. el-Medînî653 sadece râvîlerin cerh-ta‘dîl durumlarını
kayıt altına almakla da kalmamıştır. Sahip olduğu tarihçilik formasyonu, bu
alanda söz söylemiş isimleri de kayıt altına almasını sağlamıştır. Söz gelimi
günümüze ulaşmadığı için hakkında pek fazla bilgi sahibi olamadığımız Evvelü
men nazara fi’r-ricâl ve fehasa anhüm adlı eseri -en azından isminden yola

652
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 320-21.
653
Itr, Menhec, s. 62.

112
çıkarak- münekkitlere dair yapılmış bir çalışma olarak kabul edilebilir. İleride
müstakil bir başlık altında ele alınacak medâr râvîler ve emsârdaki ilmî gelenek
silsilesi de Ali b. el-Medînî’nin tarihçi bakış açısını yansıtmaktadır. Nitekim
medâr râvîlere dair hazırlanmış liste ile hadis rivayet sürecinin iki asırlık
gelişimi; sahâbe halkaları ve temsilcileri ile de emsârda ortaya çıkan ilmî
geleneğin tarihî serüveni, isimler üzerinden takip edilmektedir. Ali b. el-Medînî
cerh-ta‘dîl ve isnâd araştırmalarında bulunan muhaddislere dair de bir liste
vermiştir. Bu listeye göre ilk defa hadisler hakkında değerlendirmede bulunan
ve isnâd araştırması yapan olan İbn Sîrîn’dir. İbn Sîrîn’den sonra, talebeleri
Eyyûb ve İbn Avn zikredilmiştir. Sonraki tabakada ise “sistemli cerh-ta‘dîli
başlatan kişi olarak kabul edilen”654 Şu‘be b. el-Haccâc gelmektedir. Daha
sonra “râvîlerle ilgili detaylı araştırma yapan, bu işi meslek edinen”655 Yahya
b. Saîd el-Kattân ve Abdurrahman b. Mehdî zikredilmiştir.656
İsnâd araştırmalarında bulunan muhaddislere işaret eden bu
değerlendirme, hicrî ilk üç asırda rivayet sisteminin kendileri etrafında
şekillendiği medâr râvîler ve emsârda ortaya çıkan ilmî geleneğe işaret eden
muhaddisler listesiyle birlikte düşünüldüğünde anlamlı bir hal almaktadır. Ali
b. el-Medînî bir anlamda yaptığı işin tarihî gelişimini de kayıt altına almış
olmaktadır. Hazırlamış olduğu bu üç liste ile okuyucuya rivayetü’l-hadîs, cerh-
ta‘dîl ve ilmî gelenek sisteminin gelişim süreci hakkında belli bir fikir
vermektedir. Bu açıdan günümüze ulaşmayan iki cüzlük Evvelü men nazara
fi’r-ricâl ve fehasa anhüm adlı eserinin yukarıda yer verilen isimlerin hadis ve
isnâd değerlendirmelerini detaylandırdığı bir eser olması mümkündür.
Dolayısıyla bir açıdan İbn Ebî Hâtim’in hicrî ilk üç asırdaki münekkitlere yer
verdiği Takdime bölümüne veya İbn Hibbân ve İbn Adî gibi müelliflerin
yazdıkları duafâ kitaplarının mukaddimeleri ile yapı olarak benzer olması
mümkündür.657 Çalışma konumuz olan bu eserde zikredilen isimlerin yaptığı
isnâd sorgulamalarına dair örnekler de yer almaktadır.

654
İbn Receb, Şerh, I, 448.
655
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 49.
656
İbn Receb, Şerh, I, 355.
657
Bu kitapların mukaddimeleri için bkz. Karagözoğlu, Zayıf Râvîler, s. 109-117.

113
III. RİVAYET TARİHİNE DAİR NOTLAR

Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’te incelediği bir diğer mesele, hadis


rivayet tarihi açısından önemli bir yere sahip olan medâr ve musannif
râvîlerdir.658 Tâbiûn döneminden başlayıp ikinci asrın sonuna,659 yani kendi
hocalarına kadar getirdiği bu liste, hicrî ilk iki asırdaki hadis çalışmalarına ışık
tutması açısından önemli bir veridir. Bu liste hadislerin bir nesilden diğerine
geçişini şematik olarak resmetmesi itibariyle de dikkat çekicidir.660 Sadece
râvîlerin isim, künye ve vefat tarihlerini (bazen hadis işittiği kimseler ve vefat
yerleri) zikretse de,661 râvîler arası ilişkilerde ve tabakaları ayırt etmede hadis
tarihi açısından önemli dönemlere işaret etmiş olması, muhtasar karakterli bu
listenin önemini artırmış ve bu dönemleri tasvir eden çalışmalar için
vazgeçilmez bir veri olmuştur.662 Ali b. el-Medînî’nin üç tabaka halinde verdiği
bu liste, hadis rivayet tarihine dair şematik olarak hazırlanmış ilk liste
olmasının yanında, Müslüman ve batılı araştırmacıların çalışmalarında en fazla
alıntı yaptığı liste olma özelliğini taşımaktadır.663 Mücîr el-Hatîb’in de ifade
ettiği gibi, “Târîh, ma‘rifetü’r-ricâl, cerh-tad‘îl ve ilel konusunda kitap yazan
hemen herkes bu medâr listesini nakletmiştir”.664
Bu başlık altında Ali b. el-Medînî’nin verdiği listenin hadis rivayet
tarihi açısından ne anlam ifade ettiği kısaca açıklanmaya çalışılacaktır. Bu
listeden hareketle hadis rivayet tarihi hakkında pek fazla bir değerlendirme
yapmak mümkün değildir. Nitekim liste hem çok uzun bir dönemi kapsamakta
hem de oldukça muhtasar bir yapıdadır. Ancak üçüncü asırda yaşamış ve hadis
çalışmalarına katkı sağlamış bir muhaddisin gözünden ilk iki asırdaki rivayet
sürecinin hangi olaylar ve isimler etrafında ele alındığını göstermesi açısından

658
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 86-102.
659
İbn Mende’nin (ö. 395/1005) ifadesiyle, “İbn Şihâb ez-Zührî’nin tabakasından kendi asrına kadar”. Ebû
Abdillâh Muhammed b. İshak b. Muhammed el-İsfahânî, Risâle fî beyâni fazli (nakli)’l-ahbâr ve şerhi
mezâhibi ehli’l-âsâr ve hakīkati’s-sünen ve tashîhi’r-rivâyât, thk. Abdurrahman b. Abdülcebbâr el-
Feryevâî, Dâru’l-Müslim, Riyad 1416/1995, s. 33.
660
Dickinson, Eeric, The Development Of Early Sunnite Hadith Criticism: The Taqdima of Ibn Abi Hatim
al-Razi, BRILL, Leıden, 2001, s. 49.
661
Bu listenin İbn Ebî Hâtim’in Takdime’de verdiği isimlerle ilişkisine dair bir değerlendirme için bkz.
Dickinson, Eeric, The Development Of Early Sunnite Hadith Criticism, s. 49-52.
662
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 90, 120, 169; Râmehürmüzî, el-Muhaddis, s. 614-20; İbn Mende, Risâle, s.
33-41.
663
Lucas, Scott C. , Constructive Critics, s. 114-15.
664
Muhammed Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd ve beyânü mekânetihî fî ilmi ileli’l-hadîs, I, 59.

114
üzerinde durulmayı hak etmektedir. Öte yandan literatür merkezli hadis tarihi
yazımı üzerinde etkili olduğu görülen bu listeyi, ibtidâî bir rivayet tarihi metni
olarak görmek de mümkündür. Nitekim klasik hadis rivayet tarihinin genel
olarak hıfz, kitabet, tedvin ve tasnif şeklinde ayrılmasında665 bu listenin de
etkili olduğu söylenebilir.666 Hadis tarihine dair yazılan tüm kitapların literatür
esaslı olmadığı görülse de, özellikle ikinci asır üzerine yoğunlaşan bölümlerin
tedvin-tasnif dönemi şeklinde incelendikleri görülür. Her ne kadar ilk dönem
ricâl eserlerinde müdevvin ve musanniflere dair bilgiler yer alsa da, hadis
rivayet sürecini bu olaylar üzerine inşa edip şematik olarak inceleyen başka bir
muhaddis tespit edilememiştir.

A. MEDÂR RÂVÎLER: TEDVİN DÖNEMİ

Hadis rivayet tarihinde tedvin faaliyeti dönüm noktası olarak kabul


edilmiş ve tedvinle birlikte rivayet sisteminin yeni bir aşamaya geçtiği
belirtilmiştir.667 Ali b. el-Medînî’nin medâr olarak belirlediği râvîlerin ilk
tabakası da yaklaşık olarak bu dönemde yaşamış hadis âlimlerinden
oluşmaktadır. Şehirler esas alınarak belirlenen bu râvîler üç tabaka halinde
incelenmiştir. Birinci tabakada Medine’de İbn Şihâb ez-Zührî (ö.124/742),
Mekke’de Amr b. Dînâr (ö. 126/744), Basra’da Yahya b. Ebî Kesîr (ö.
129/747) ve Katâde b. Diâme (ö. 117/735), Kûfe’de Ebû İshak es-Sebîî (ö.
127/745) ve A‘meş (ö. 148/765) zikredilmiştir. Ali b. el-Medînî bu tabakadaki
râvîlerin merkezîliğine dikkat çekmiş668 ve zikredilen isimleri “isnâdların
kendisi etrafında toplandığı kişiler” (nazartü fe-ize’l-isnâdü yedûru ‘ala sitte)
olarak belirlemiştir.669

665
Yücel, Ahmet, “Hadis İlminde Tarih Anlayışı ve Hadis Tarihi Yazıcılığı”, TALİD, cilt 11, sayı 21,
2013, s. 198-99; Özafşar, İdeolojik Hadisçilik, s. 15.
666
Örneğin Talat Koçyiğit’in tasnif dönemini Râmehürmüzî’nin el-Muhaddisü’l-fâsıl’ının musannif
râvîlerle ilgili bölümü üzerine inşa ettiği görülür. Râmehürmüzî’nin musannif râvîlere işaret ederken
kullandığı metin ise Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’te zikrettiği musannif râvîler listesidir.
Karşılaştıma için bkz. Râmehürmüzî, el-Muhaddîs, s. 611; Koçyiğit, Hadis Tarihi, s. 205-7.
667
Lucas, Scott C. , Constructive Critics, s. 341; Kuzudişli, Hadis Tarihi, Kayıhan Yayınları, İstanbul
2017, s. 103.
668
Karataş, Hadîs Rivâyet Tarihi, s. 196.
669
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 86-93.

115
MEDÂR RÂVÎLER

MEDİNE KÛFE MEKKE BASRA

İbn Şihâb ez-Zührî Ebû İshak es-Sebîî Amr b. Dînâr(ö. Katâde b. Diâme Yahya b. Ebî Kesîr
A‘meş (ö. 148/765)
(ö. 124/742) (ö. 127/745) 126/744 [?]) (ö. 117/735) (ö. 129/747)

Medâr kavramı670 ricâl kaynaklarında özellikle ilk dönem yazılan


eserlerde değişik formlar halinde ve farklı anlamlarda kullanılmıştır.671
Özkan’ın da ifade ettiği gibi bu kavram hakkında net bir tanım yapmak pek
mümkün değildir. Nitekim literatürde birçok farklı çağrışımı vardır ve her
zaman terim anlamında kullanılmamıştır.672 Bu kavramın kullanımı, anlam
çerçevesi ve hadis literatüründeki bağlamı üzerine yapılan çalışmalarda medâr
kavramının birkaç tanımı yapılmıştır.
Medâr-illet ilişkisine dair yaptığı çalışmada Mucîr el-Hatîb, medârın iki
anlamına dikkat çekmiştir. Birincisi, herhangi bir hadisin veya hadislerin
isnâdlarının kendisinde toplandığı kişidir.673 Yahya b. Saîd el-Ensârî’nin niyet
hadisinin medârı sayılması gibi. İkincisi, teferrüt ettiği birçok hadis
kendisinden yayılan muksir râvî (çok sayıda hadis rivayet eden kimse).674
İkinci tanım, “Hz. Peygamber’in hadislerinin çoğunun kendileri yoluyla
bilindiği kimseler” şeklinde netleştirilmiştir. Mucîr el-Hatîb özellikle teferrüd
noktasına vurgu yapmış ve medâr râvîlerin birçok kimseden hadis rivayet
etmekle teferrüd eden kimseler olduğuna dikkat çekmiştir.675 Mucîr el-Hatîb’e
göre Ali b. el-Medînî’nin medâr olarak belirlediği isimler bu ikinci gruba
dâhildir.

670
Ali b. el-Medînî her ne kadar bu ifadeyi “dâre-yedûrü” şeklinde fiil formuyla kullanmış olsa da ifade
ettiği mana aynıdır.
671
Özkan, Halit, “The Common Link and Its Relation to the Madar”, ILS, XI, sy. 1, s. 50-1.
672
Özkan, “The Common Link and Its Relation to the Madar”, s. 51.
673
Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd, I, 35.
674
Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd, I, 49.
675
Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd, I, 50.

116
Müşterek râvî (common link) -medâr ilişkisi üzerine yaptığı çalışmada
Özkan, bu kavramın, “isnâddaki herhangi bir râvîye (daha çok bu anlamıyla
kullanıldığını belirtmiştir), isnâdın kendisine, bir hadisin metnine, ya da erken
dönemde yaşamış bir hadis âlimine (hadis ilminde otorite olan)” işaret edecek
şekilde kullanılmış olduğunu belirtmiştir.676 Özkan, Ali b. el-Medînî’nin medâr
râvîlerle ilgili notunu şöyle açıklar:

…Neticede, medâr terimi veya “dâre-yedûru” fiili, bazen belirli bölgelerde, şehirlerde
veya hadis merkezlerinde yaşamış meşhur râvîler için kullanılmıştır. Bu bağlamda,
medâr kelimesi, medâr diye adlandırılan kişinin bir hadisin medârı olduğu anlamına
gelmez. Bu onun kendi bölgesinin seçkin bir hadis âlimi olduğunu gösterir. Örneğin
Ali b. el-Medînî’nin farklı şehirlerin meşhur âlimleri tarafından ilk yüzyıllarda
hadislerin bir nesilden diğerine aktarılmasından bahsederken şu açıklamayı yaptığı
nakledilmiştir: “İsnâdların altı kişi etrafında döndüğünü gördüm.” Daha sonra da
farklı şehirlerin meşhur hadis âlimlerinin ismini verir. Medine’de İbn Şihâb,
Mekke’de Amr b. Dînâr ve Kûfe’de Ebû İshak gibi.677

Ali b. el-Medînî’nin medâr râvîlere yönelik bu tespiti, birçok talebesi


tarafından kavramın ifade ettiği mananın anlaşılmasına yardımcı olacak şekilde
aktarılmıştır. Söz gelimi Fesevî, “Hadis konusunda insanların kendisine itimat
ettiği kişiler”, Sâlih b. Ahmed’den gelen bir rivayette “Hadislerin asıllarının
toplandığı kimseler”, Ebû Zür‘a, “Sika râvîlerin hadislerinin toplandığı
kişiler”, İbnu’l-Cârud, “Hz. Peygamber’in hadislerinin medârları”, İbn
Mende, “İsnâd bilgisinin toplandığı kişiler” şeklinde farklı lafızlarla yaklaşık
aynı manayı ifade edecek şekilde aktarmıştır.678
Ali b. el-Medînî’nin bir râvîyi hangi vasıflarından ötürü medâr olarak
kabul ettiği noktasında net bir şey söylemek mümkün değildir. Ancak bu tarz
tespitlerin belli bir istikrâya dayandığı ve aynı zamanda nihaî bir değerlendirme
olmadığını ifade etmek gerekir.679 Nitekim bir şehir (emsâr) için herhangi bir
râvîyi medâr olarak belirlemek, ilgili şehrin hadis kaynağı konumunda olan
sahâbîlerini, medâr râvîlere kadarki süreci, râvîlerin rivayet ettikleri hadisleri,
hoca-talebe ilişkilerini ve daha birçok bilginin analiz edilmesini gerektirir.

676
Özkan, “The Common Link and Its Relation to the Madar”, s. 51.
677
Özkan, “The Common Link and Its Relation to the Madar”, s. 71-2.
678
Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd, I, 61.
679
Yani medâr olma vasfına sahip veya kendisinden çok fazla hadis rivayet edilen başka kimseler de vardır.
Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd, I, 49.

117
Medâr olarak kabul edilen bu şahısların yaşadıkları dönemde hadis rivayetinin
geldiği aşama (özellikle tedvin dönemi olması), bu isimlerin derlemeci
kimlikleri,680 sahip oldukları geniş rivayet birikimi ve farklı bölgelerden birçok
talebelerinin kendilerinden hadis dinlemesi681 medâr olarak kabul
edilmelerinde etkili olmuştur. Medâr râvîlere ve ilgili dönemdeki hadis rivayet
anlayışına geçmeden önce, hadis rivayetinin bu safhaya geliş süreci üzerinde
kısaca durmak medâr râvîlerin kimliği ve fonksiyonunu anlamak açısından da
istifadeli olacaktır.
Hz. Peygamberin vefatından sonra sahâbîler çeşitli nedenlerden dolayı
farklı İslâm beldelerine göç etmiş ve hayatlarına bu şehirlerde devam
etmişlerdir. Bu sahâbîler gittikleri yerlerde kurdukları ilim halkaları682 ile
Kur’ân-ı Kerim’i öğretmeye ve Hz. Peygamber’in hadislerini aktarmaya
çalışmışlardır. Dolayısıyla sahâbîler aynı zamanda sahip oldukları hadis
kültürünü de beraberinde diğer şehirlere taşımışlardır.683 Neticede her bir
sahâbînin hadisi, yaşadığı bölgede ve talebeleri arasında daha fazla bilinir
olmuş ve bu durum değişik İslâm beldelerindeki sahâbîler etrafından gelişen
bir hadis birikiminin oluşmasını sağlamıştır. Sahâbîlerin tamamı aynı anlayışla
ve kolektif olarak bilinçli bir hadis rivayet etme gayreti içerisinde
olmamışlardır. “Bazı sahâbîler pratik bir ihtiyaç bulunmasa da naklederken, bir
diğer grup ancak ihtiyaç olduğunda”684 hadis rivayet etmişlerdir. Sonuç olarak
her sahâbînin aynı düzeyde hadis birikimine sahip olduğunu veya sahip olduğu
bu birikimin tamamını tâbiûn neslindeki talebelerine aktarma fırsatını
bulduğunu söylemek mümkün değildir.685
Tâbiûn neslinden birçok kişi bu sahâbîler etrafında yoğunlaşmış ve bazı
sahâbîlerin riyasetinde ilim halkaları oluşmuştur. Buna bağlı olarak bazı
şehirler ve bazı sahâbîler, hem hadis rivayetinde hem de fetva konusunda

680
İbn Şihâb ez-Zührî derlemeci kimliği ile öne çıkan en önemli medâr râvîdir.
681
Bu râvîler arasında Ebû İshak’ın ilişki ağına dair yapılan bir çalışmada hoca ve talebe çerçevesinin
yoğunluğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ayhan, Mehmet, Ebû İshak es-Sebi'i'nin (ö. 127/745) Hadis
İlmindeki Yeri, Sakarya: SÜSBE, 76-87.
682
Bu halkalar ile ilgili bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 117.
683
Akgün, Hüseyin, Hadis Rivâyet Coğrafyası, İFAV, İstanbul 2019, s. 39.
684
Kuzudişli, Hadis Tarihi, s. 49.
685
Sahâbîlerin farklı sayılarda hadis rivayet etmeleri ile ilgili bkz. Kuzudişli, Hadis Tarihi, s. 54-55.

118
merkezî bir konuma sahip olmuşlardır.686 Ali b. el-Medînî’ye göre sahâbe
döneminde belli bir ashâbı olan ve görüşleri (fetva) takip edilen üç isim öne
çıkmaktadır: Kûfe’de İbn Mes‘ûd, Medine’de Zeyd b. Sâbit ve Mekke’de
Abdullah b. Abbâs. Ali b. el-Medînî, medâr olarak kabul ettiği isimlere kadarki
tarihi sürece dair herhangi bir bilgi vermemiş olsa da, hemen sonrasında sahâbe
döneminde oluşan halkalara ve bu halkalar etrafında şekillenen ilim anlayışına
çoğu zaman687 hoca-talebe ilişkisi çerçevesinde yer vermiştir.
Medâr kabul edilen râvîlere kadarki süreç hadis rivayet tarihi açısından
tam olarak açıklığa kavuşmamış olsa da, derlemeci kimliğiyle öne çıkan bu
isimlerin çok sayıda hadisi topladığı ve ilgili şehrin hadis kaynağı konumuna
geldikleri görülmektedir. Söz gelimi ‘Irâk b. Mâlik, fukahâ-i seb‘adan
bazılarının fıkıhta bazılarının ise hadis konusunda iyi olduğunu ancak bunların
bilgisinin tamamının İbn Şihâb’da toplandığını belirtmiştir.688 Nitekim İbn
Şihâb, fukahâ-i seb‘a vasıtasıyla devam edegelen Medine ilmî geleneğinin bu
dönemdeki yegâne temsilcisidir.689 Medine’nin medâru’l-hadîsi kabul edilen ve
hadislerin tedviniyle özdeşleşen İbn Şihâb’dan önce hiç kimsenin Hz.
Peygamber’in hadislerini geniş çaplı toplamadığı bilgisi690 hadis rivayet tarihi
açısından bilinen bir husustur. Hz. Peygamber’den ve sahâbeden gelen bilgileri
sünnet çerçevesinde değerlendirip yazı ile kayıt altına alan691 ve genç yaşlı
demeden birçok kimseden hadis dinleyen İbn Şîhâb,692 böylece Hicaz kaynaklı
hadisleri693 ve sünneti maziyeyi694 en iyi bilen muhaddis konumuna
yükselmiştir.
Amr b. Dînâr, Abdullah b. Abbâs, İbn Ömer ve Câbir b. Abdillah gibi
sahâbîler695 başta olmak üzere, Mekke’de Abdullah b. Abbâs’ın bütün

686
Bu şehirlere ve bu şehirlerde oluşan halkalara dair bkz. Özkan, Halit, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde
Amel Telakkisi Oluşumunda Sünnet ve Hadisin Yeri(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE,
2006.
687
Bazılarının arasında hoca-talebe ilişkisi olmadığına işaret etmiştir. Örnek râvîler için bkz. İlelü’l-hadîs,
s. 126, 131, 141.
688
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 471.
689
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 714.
690
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 352; Fesevî, el-Ma‘rife, I, 623.
691
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 352; Ebû Zür‘â, Târîh, s. 412.
692
Mizzî, Tehzîb, XXVI, 438; Özkan, “Zührî”, DİA, XLIV, 545.
693
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 637.
694
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VIII, 72.
695
Zehebî, Siyer, V, 307.

119
talebelerinden hadis dinlemiş bir diğer medâr râvîdir.696 Ali b. el-Medînî,
Amr’ı Abdullah b. Abbâs’ın ashâbını en iyi bilen kişi olarak belirlemiştir.697
Özellikle fıkıh bilgisiyle öne çıkan ve otuz sene boyunca Mekke’de fetva
verdiği söylenen Amr b. Dînâr, hadis konusunda Mekke’nin en bilgili ismi
kabul edilmiştir.698 Yüzlerce kez Amr’ın meclisine699 katıldığını söyleyen
Şu‘be, onun Hakem ve Katâde’den üstün olduğunu söylemiştir.700 Atâ’dan
sonra fıkıh halkasının başına geçen ve yıllarca fetva veren Amr, Mekke’ye
gidenlerin mutlaka yanına uğradığı bir isim olmuştur.701
Kûfe’nin medâru’l-hadîsi Ebû İshak es-Sebîî de başta Abdullah b.
Mes‘ûd ve Hz. Ali’nin ashâbı olmak üzere pek çok isimden hadis dinlemiştir.
Özellikle Abdullah b. Mes‘ûd’dan aktarılan rivayetlerde bir diğer medâr râvî
A‘meş ile birlikte en bilgili kişi kabul edilmiştir.702 Ebû İshak es-Sebîî ve
A‘meş’in703 bir araya geldiklerinde İbn Mes‘ûd’un hadislerini müzâkere
etmeleri,704 Ebû İshak’ın meclisinde oturan bir kimsenin kendisini, İbn Mes‘ûd
ve Hz. Ali ile berabermiş gibi hissedeceğinin ifade edilmiş olması da705 bu
rivayetler üzerindeki ihtisaslaşmanın bir yansımasıdır. Ahmed b. Hanbel’in
Müsned’inde Hz. Ali’nin rivayetleri incelendiğinde, Ebû İshak es-Sebîî’nin Hz.
Ali’nin ashâbına talebeliği de açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ali b. el-
Medînî de Ebû İshak’ın Hz. Ali’nin bazı ashâbından rivayet eden tek isim
olduğunu belirtmiştir.706 Muhtemelen sahip olduğu tedvin fikrinden dolayı
birçok hadisi bir araya getirmiş ve rivayetlerinin çokluğu açısından Zührî’ye
benzetilmiştir.707 Ali b. el-Medînî, Ebû İshak’ın üç yüz şeyhten hadis
dinlediğini ve rivayet ettiği yetmiş kişide de teferrüd ettiğini belirtmiştir.708
Kûfe’nin bir diğer medâr râvîsi A‘meş de Ebû İshak gibi Abdullah b.

696
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VI, 328; Fesevî, el-Ma‘rife, I, 714.
697
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 131.
698
Ebû Zür‘a, Târîh, s. 451; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, ٢٣١.
699
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, ١٢.
700
Ebû Nuaym, Hilye, III, 348; Mizzî, Tehzîb, XXII, 9.
701
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 468.
702
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. ١٢٦.
703
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 140.
704
Ebû Nuaym, Hilye, IV, 338, V, 46.
705
Ebû Nuaym, Hilye, IV, 338.
706
Mizzî, Tehzîb, XXII, 110-11.
707
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 243.
708
Zehebî, Siyer, VIII, 72.

120
Mes‘ûd’dan gelen rivayetlerde oldukça önemlidir.709 Ali b. el-Medînî,
Kûfe’nin muhaddisi olarak kabul edilen A‘meş’in bin üç yüz hadisi olduğunu
belirtmiştir.710 İclî de kendi tabakasında ondan daha fazla hadise sahip birini
bilmediğini belirtmiştir. 711
Basra’nin medâru’l-hadîsleri Katâde ve Yahya b. Ebî Kesîr de çok
sayıda hadise sahiptir. Katâde özellikle duyduğu hadisleri ezberlemesiyle öne
çıkmış,712 Başta hocası Saîd b. el-Müseyyeb olmak üzere birçok kimse onu
Basra’da hadis konusunda en hafız kimse olarak belirlemiştir.713 Enes b.
Mâlik’ten ve Hasan el-Basrî’den gelen hadislerde önemli bir isimdir. Zührî’den
sonra Hicaz ehlinin hadislerini en iyi bilen kişi olarak kabul edilen Yahya b.
Ebî Kesîr714 de Medine ilmî geleneğinin önemli temsilcilerinden sayılmıştır.715
Hatta Şu‘be, Yahya’nın hadis konusunda Zührî’den daha iyi olduğunu,716
Ahmed b. Hanbel de ihtilaf etmeleri durumunda Yahya’nın tercih edilmesi
gerektiğini belirtmiştir.717
Dolayısıyla Ali b. el-Medînî’nin medâr olarak belirlediği bu râvîlerin
kendi dönemlerinde hadis bilgisiyle öne çıktıklarını ve otorite kabul
edildiklerini718 söylemek mümkündür.719 Özellikle sahip oldukları rivayet
bilgisi sebebiyle başta ilk dönem musannifleri olmak üzere birçok talebenin
rivayet kaynağı konumunda olmuşlardır. Nitekim Müsned müellifi Ebû Dâvûd
et-Tayâlisî’nin (ö. 204/819) medâr râvîlerle ilgili değerlendirmesi kendi
dönemlerinde hadis bilgileriyle öne çıktıklarına açıkça işaret etmektedir:
“Hadisi dört kişinin yanında bulduk: Zührî, Katâde, Ebû İshak ve A‘meş.
Katâde ihtilafı, Zührî isnâdları, Ebû İshak ise Hz. Ali ve Abdullah b.
Mes‘ûd’un hadisini en iyi bilendi. A‘meş bu konuların tamamında bilgi

709
Ebû Nuaym, Hilye, V, 46.
710
Mizzî, Tehzîb, XII, 83.
711
Mizzî, Tehzîb, XII, 87.
712
Fesevî, el-Ma‘rife, II, 282.
713
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VII, 172; Mizzî, Tehzîb, XXIII, 515.
714
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IX, 141.
715
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 494.
716
Zehebî, Siyer, VI, 628.
717
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 494.
718
Fesevî’nin medâr râvîlerle ilgili pasajı “insanların hadis konusunda itimad ettikleri” şeklinde
aktardığına dair bkz. Fesevî, el-Ma‘rife, I, 621.
719
Medâr kavramının ilk dönemde hadis konusunda otorite olan râvîlere işaret ettiğine dair bkz. Özkan,
“The Common Link”, s. 51.

121
sahibiydi”.720 Ebû Dâvûd bu sözüyle hem medâr râvîlerin merkeziliğine vurgu
yapmış hem de devam eden ifadesinde “her birinin iki bin rivayeti vardı”
diyerek geniş rivayet bilgilerine işaret etmiştir.721
Kanaatimizce burada en önemli noktalardan biri de medâr râvîlerin
“tasnif döneminin erken safhalarına ait ürünleri veren belli başlı şahıslara
hocalık etmiş olmalarıdır.”722 İleride de işaret edileceği üzere, medâr râvîlerin
önde gelen talebeleri, Ali b. el-Medînî’nin verdiği listede yer alan ilk
musanniflerdir. Dolayısıyla birçok kimseden hadis dinleyen ve özellikle kendi
şehirlerindeki hadis birikimini toplayan medâr râvîlerin merkezî bir konuma
yükseldiklerini ve birçok musannifin rivayet kaynağı haline geldiklerini
söylemek mümkündür.723
Medâr râvîler arasında sahâbîlerden hadis dinleyenler olsa da genel
olarak orta ve küçük tabîûn tabakasında yer alan isimlerdir. Bu dönem de
yaklaşık olarak hicrî birinci asrın sonları ile ikinci asrın ilk yarısını
kapsamaktadır. Dolayısıyla bu tarihler arasında medâr râvîlerden yoğun olarak
hadis dinlendiğini göstermektedir. Çok sayıda hadis bilgisine sahip bu
insanların tedvin fikriyle hareket ettiği gözlemlenmiş olsa da, resmi tedvin mi
yoksa kişilerin kendi özel gayretleri mi bunu belirlemek pek mümkün değildir.
En azından Zührî dışında diğer isimlerin tedvin emri ile birebir muhatap
olduklarına dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ali b. el-Medînî’nin verdiği
bu listeden hareket eden bazı araştırmacılar, aynı zamanda medâr râvîleri
sistemli hadis rivayetinin başlangıcı olarak kabul etmişlerdir. Söz gelimi
Kuzudişli, Ali b. el-Medînî’nin hadis rivayet sürecini bu isimlerden önceki
dönemde değilde özellikle ikinci asrın ilk yarısından başlatmış olmasını
tedvinle ve tedvinin bir sonucu olarak meydana gelen sistemli hadis rivayetiyle
bağlantılı görmektedir.724 Neticede, hicrî üçüncü asırdan bir münekkit olarak
Ali b. el-Medînî’nin medâr râvîleri hadis rivayet tarihi açısından önemli
gördüğü ve bir dönüm noktası olarak belirlediği söylenebilir.

720
Zehebî, Siyer, V, 401.
721
Zehebî, Siyer, V, 401.
722
Özkan bu değerledirmeyi İbn Şihâb ez-Zührî için yapmıştır. Ancak diğer medâr râvîlerin de aynı
özellikleri taşıdığını söylemek mümkündür. Özkan, Halit, “Zührî”, DİA, XLIV, 546.
723
Karataş, Hadîs Rivâyet Tarihi, s. 195.
724
Kuzudişli, Bekir, “Oryantalist Paradigma Bağlamında Hadis Kavramlarını Yeniden Düşünmek”, Usûl:
İslam Araştırmaları, 2016, sayı: 25, s. 17.

122
Sonuç olarak medâr râvîler özelinde yapılan tanımların ve
değerlendirmelerin birkaç nokta üzerinde yoğunlaştığı görülür. İlk olarak
Özkan’ın da belirttiği gibi bu râvîler hadis ilminde otorite kabul edilen
kimselerdir. Nitekim Ebû Dâvûd et-Tayâlisî de medâr râvîlerin kendi
dönemlerinde merkezî kimseler olduğunu belirtmiştir. İkincisi, medâr râvîler
sahip oldukları tedvin fikrinden dolayı birçok kimseden hadis dinleyen ve
aktaran kimselerdir. Bu sebeple de birçok râvîden hadis rivayet etmekle
teferrüd etmişlerdir. Üçüncüsü ve de en önemli fonksiyonları, sistemli rivayet
döneminin temsilcileri olmalarıdır. Yani hadis ilminde otorite kabul edilen söz
konusu râvîler, birçok hadis talebesine hocalık yapmış ve kendilerine sistemli
bir şekilde hadis nakletmiştir. Özellikle tasnif döneminin ilk safhasında ürün
veren kimselere ve diğer talebelere hadis rivayet etmiş olmaları birçok isnâdın
kaynağı konumunda olmalarını sağlamıştır.
Ahmed b. Hanbel’in Müsned’î bu gözle incelendiğinde, yani herhangi
bir bölgenin hadis kaynağı konumundaki sahâbîlerin hadislerinin dağılımı,
hangi isimler üzerinde yoğunlaştığı ve medâr râvîlerin bu rivayet sisteminde
nasıl bir profil sergiledikleri noktasında bazı tespitlerde bulunmak mümkündür.
Bu bölümde örnek olarak Hz. Ali’den gelen bazı rivayetler incelenecektir.725
Hz. Ali’nin müsnedi özelinde görülmeye çalışılacak durum, medâr râvîlerde
toplanan rivayetlerin dağılımıdır. Yani medâr olarak isimlendirmelerinin en
önemli sebepleri arasında zikredilen “çok sayıda talebeye sahip olma” vurgusu
Müsned özelinde tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece özellikle Mucîr el-
Hatîb’in vurguladığı “teferrüd” hususu ve Kuzudişli’nin işaret ettiği “sistemli
hadis rivayeti” hakkında da bazı çıkarımlar yapılabilir.
Medâr râvîler birçok kimseden hadis rivayet etmekle teferrüd
etmişlerdir. Söz gelimi, İbn Şihâb ez-Zührî 51, Ebû İshak 93, A‘meş 14,
Katâde 42 ve Yahya b. Ebî Kesîr de 27 kişiden teferrüd etmiştir.726
Muhtemelen bu râvîler sahip oldukları tedvin fikrinden dolayı -en azından
kendi bölgelerindeki- tüm hadisleri biraraya getirmiye çalışmışlardır. Tabii
olarak bu durum birçok hadis talebesinin kendilerine başvurmadığı veya kendi

725
Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 3 (naşirin mukaddimesi), Hz. Ali’den tekrarları ile birlikte toplam 799
rivayet aktarılmıştır. Şuayb el-Arnaût bu hadislerden 627’sinin sahih veya hasen seviyesinde, 172
tanesinin de zayıf olduğunu belirtmiştir.
726
Mücîr el-Hatîb, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd, I, 50.

123
dönemlerinde meşhur olmayan kimselerin hadislerini toplamalarını sağlamıştır.
Ali b. el-Medînî’ye göre medâr râvî Ebû İshak es-Sebîî, Hz. Ali’nin birçok
ashâbından hadis rivayet etmekle teferrüd etmiştir.727 Teferrüd ettiği isimlerden
biri de Hübeyra b. Yerîm’dir.728 Ahmed b. Hanbel, Hübeyra b. Yerîm’i Ebû
İshak’ın teferrüd ettiği râvîler arasında en güvenilir kimse olarak belirlemiş729
ve Hâris el-A‘ver’e tercih edileceğini söylemiştir.730 Müsned’te “Hübeyra b.
Yerîm → Hz. Ali” tarikiyle gelen rivayetler incelediğinde de tek râvîsinin Ebû
İshak olduğu görülecektir. Ebû İshak, Hubeyra’dan gelen rivayetlerde yegâne
râvî konumdayken, kendisinden bu rivayetleri Ebü’l-Ahvas, Ebû Bekir b.
Ayyâş, İsrail b. Yunus, el-Cerrâh b. Melîh, Süfyân es-Sevrî, Şerîk el-Kâdî,
Şu‘be b. el-Haccâc, Abdulvahid b. Hasan el-Hilâlî aktarmıştır.
Ali b. el-Medînî’ye göre Ebû İshak es-Sebîî’nin kendisinden hadis
rivayet etmekle teferrüd ettiği bir diğer isim Hânî b. Hânî’dir.731 Hakkında pek
fazla bilgi bulunmayan732 Hânî’nin rivayetleri sadece Ebû İshak yoluyla
bilinmektedir. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde “Hânî→Hz. Ali” tarikiyle
gelen tüm rivayetlerin râvîsi Ebû İshak’dır. Ebû İshak’dan bu hadisleri
dinleyenler arasında, İsrail b. Yunus, Zekeriyyâ b. Ebî Zâide, Süfyân es-Sevrî
ve Şu‘be b. el-Haccâc vardır.
Görüldüğü üzere Ebû İshak es-Sebîî her iki râvîden hadis rivayetiyle
teferrrüd etmişken, bu hadisleri kendisinden birçok talebesi aktarmıştır. Yani
Hübeyra b. Yerîm ve Hânî b. Hânî’nin Hz. Ali’den rivayet ettikleri hadislerin
medârı konumundadır.
Temsil gücü yüksek bir başka rivayet zinciri de, “Âsım b. Damre →
Hz. Ali” isnâdıdır.733 Birçok münekkide göre Âsım, Hz. Ali’den aktardığı
rivayetlerde Haris el-A‘ver’e tercih edilir.734 Ali b. el-Medînî, İbn Sa‘d ve İclî
de Âsım’ın sika bir râvî olduğunu belirtmişlerdir.735 Otuz yıl boyunca

727
Mizzî, Tehzîb, XXII, 110-11.
728
Mizzî, Tehzîb, XXII, 110-11.
729
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, III, 118; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IX, 109.
730
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, III, 118.
731
Mizzî, Tehzîb, XXII, 110-11.
732
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 245; Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VIII, 229; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IX, 101.
Buhârî ve İbn Ebî Hâtim Hânî’nin güvenilirliğine dair herhangi değerlendirme aktarmamışken, İbn Sa‘d
“münkerü’l-hadîs” olduğunu belirtmiştir.
733
Âsım’ın Hz. Ali’nin ashâbı arasında zikredildiğine dair bkz. Mizzî, Tehzîb, V, 273.
734
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), III, 268; Ahmed b. Hanbel, el-İlel, III, 225.
735
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 245; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 345.

124
kendisine komşuluk yapan Ebû İshak,736 Âsım’ın sadece Hz. Ali’den hadis
rivayet ettiğini belirtmiştir.737 Âsım’dan gelen 58 rivayetin yaklaşık ellisi Ebû
İshak es-Sebîî yoluyla aktarılmıştır. Ebû İshak, Âsım’dan gelen rivayetlerde
neredeyse tek râvî konumundayken, kendisinden bu hadisleri içlerinde Süfyân
es-Sevrî, Şu‘be b. el-Haccâc, Ma‘mer b. Râşid, Ebû Bekir b. Ayyâş, Ebû
Avâne’nin de bulunduğu yirmi kişi nakletmiştir. Netice olarak Ebû İshak,
“Âsım → Hz. Ali” yoluyla aktarılan rivayetlerin medârı konumundadır. Yani
Âsım’ın Hz. Ali’den aktardığı rivayetleri inceleyen bir araştırmacı bunların
kaynağının Ebû İshak olduğunu görecektir.
Çoğu münekkit tarafından zayıf hatta kezzâb kabul edilen Hâris el-
A‘ver’in738 rivayetleri özelinde de bu durum takip edilebilmektedir. Hâris el-
A‘ver yoluyla aktarılan 43 rivayetin 36’sı Ebû İshak tarikiyle gelmiştir. Ebû
İshak, Hâris’in yegâne râvîsi konumunda iken, kendisinden bu hadisleri Ebû
Bekir b. Ayyâş, İsrail, Haccâc b. Ertât, Zekeriyyâ b. Ebî Zâide, Süfyân es-
Sevrî, Şerîk b. Abdullah, Mutarrif b. Abdullah, Ma‘mer b. Râşid ve Mansur b.
el-Mu‘temir rivayet etmiştir. Her ne kadar Ebû İshak’ın Hâris’den sadece dört
hadis dinlediği, geri kalanları kitaplarından naklettiği söylense de, burada
önemli olan, Ebû İshak’dan bu hadisi dinleyenlerin çokluğudur. Haliyle Ebû
İshak, “Hâris→Hz. Ali” yoluyla aktarılan rivayetlerin de medârı
konumundadır.
Bu durum Abdullah b. Mes‘ûd’dan aktarılan rivayetler üzerine de tatbik
edilebilir. Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbından aktarılan rivayetlerin birçoğunun
medâr râvîlerde toplandığı görülür. Medâr râvîler bu kimselerden gelen
hadislerde yegâna kaynak konumda iken, kendilerden birçok talebenin bu
hadisleri dinlemiş olmaları hem medâr olarak kabul edilmelerine hem de bu
dönemde yaşanan rivayet sistemindeki değişime işaret edebilir. Nitekim Ebû
İshak otuz yıl boyunca komşuluk yaptığı Âsım b. Damre’den dinlediği
hadisleri, belli bir süre kendisine talebelik yapan birçok râvîye nakletmiştir.

736
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 294.
737
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VI, 482.
738
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, II, 273; İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 264-65.

125
B. MUSANNİF RÂVÎLER (ASHÂBU’L-ESNÂF): TASNİF DÖNEMİ

Ali b. el-Medînî medâr olarak zikrettiği bu altı kişinin bilgisinin bir


sonraki tabakadaki on iki kişiye geçtiğini belirtmiştir. İkinci tabakada
zikredilen bu muhaddisler yine şehirler esas alınarak belirlenmiş
musanniflerdir. Medâr râvîlerin hadis birikimine ve merkezî konumlarına
vurgu yapılırken, bu tabakadaki râvîler tasnifçi kimlikleriyle öne çıkmışlardır.
Özellikle Şu‘be b. el-Haccâc, Süfyân es-Sevrî, İmâm Mâlik ve Ma‘mer b.
Râşid’in de içinde yer aldığı bu tabakadaki muhaddisler musannef türü
eserlerinin ilk derleyicileridir.739 Medine’de Mâlik b. Enes (ö. 179/795) ve
Muhammed b. İshak (ö. 151/768), Mekke’de İbn Cüreyc (ö. 150/767) ve
Süfyân b. Uyeyne (ö. 198/814), Basra’da İbn Ebî Arûbe (ö. 156/773),
Hammâd b. Seleme (ö. 167/784), Ebû ‘Avâne (ö. 176/792), Şu‘be (ö. 160/776)
ve Ma‘mer b. Râşid (ö. 153/770), Kûfe’de Süfyân es-Sevrî (ö. 161/778),
Şam’da Evzâî (ö.157/774) ve Vâsıt’da Hüşeym b. Beşîr (ö. 183/799) bu ilmin
kendisine aktarıldığı musannifler (Ashâbu’l-esnâf) arasında zikredilmiştir.

Musannif
Râvîler

MEDİNE KÛFE BASRA ŞAM VASIT MEKKE

Mâlik b. Süfyân es- İbn Ebî Hammâd b. Hüşeym b. Süfyân b.


İbn İshak Evzâî İbn Cüreyc
Enes Sevrî Arûbe Seleme Beşîr Uyeyne

Şu‘be b el-
Ebû Avâne
Haccâc

Ma‘mer b.
Râşid

Hicrî ikinci asrın ilk yarısında hadis tedvininde önemli aşamalar kat
edilmiş, gerek resmi, gerekse sivil bir tedvin anlayışı hâkim olmaya
başlamıştır.740 Bu dönemden itibaren mevcut yazılı kaynaklardaki hadislerin
kullanımını ve istifadesini kolaylaştırmak amacıyla tedvin faaliyetinin bir

739
Lucas, Constructive Critics, s. 357.
740
Kuzudişli, Hadis Tarihi, s. 107.

126
mütemmimi olarak farklı şehirlerde birçok muhaddis -özellikle medâr râvîlerin
talebeleri- tarafından hadisler tasnif edilmeye başlanmıştır.741 Tedvin
çalışmalarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan tasnif faaliyeti, Ali b. el-
Medînî’ye göre hadis tarihinde farklı bir döneme geçişin göstergesidir. Tedvin
süreciyle beraber herhangi bir ayrım gözetilmeden toplanan malzemeler, bu
kitaplarda belli bir düşünce çerçevesinde tasnif edilmiş ve ihtiyaca binaen aynı
konudaki rivayetler bir arada zikredilmiştir.
Birçoğu günümüze ulaşmadığı için hakkında pek fazla yorum
yapamadığımız bu kitaplar, hicrî üçüncü asırda kemâl seviyesine ulaşan
eserlere kaynak, yöntem ve muhteva sunması sebebiyle önemlidir.742 İsimleri
zikredilen bu muhaddislerin birçoğunun hicrî ikinci asrın ikinci yarısında vefat
ettikleri düşünüldüğünde, sosyal bir süreç olarak gelişim gösteren bu faaliyetin
daha erken bir dönemde başlamış olması gerekir.743 Her ne kadar “sistem,
kapsam ve zaman”744 olarak birbirine yakın olsalar da, her iki faaliyeti dönem
olarak kesin hatlarla birbirinden ayırmak mümkün değildir. Her iki tabakanın
ayrımında belirleyici olan husus, yazılı materyallerin kendi içerisinde tasnifidir.
Ali b. el-Medînî’ye göre bu dönemde sadece hadisler değil, genel olarak ilimler
tasnif edilmiştir. İlk dönemlerde ilim kelimesi ile hadislerin kast edildiği bilgisi
dikkate alındığında, ister hadisle ister diğer ilim dallarıyla ilgili olsun isnâdlı
bilgileri kullanan eserler bu listeye dâhil edilmiştir. Dolayısıyla İbn İshak gibi
meğâzî ve siyer konusunda uzman bir kişinin burada zikredilmesi,745 hadis
ilmindeki gibi olmasa da isnâdlı bilgileri kullanmasından dolayıdır.746

741
Râmehürmüzî, el-Muhaddîs, s. 611; Çakan, İsmail Lütfi, Hadis Edebiyatı-Çeşitleri-Özellikleri,
Faydalanma Usulleri, İFAV, İstanbul 2009, 7. Baskı, s. 42.
742
Erul, Bünyamin, “Hicrî II. Asırda Rivayet Üslubu (I) : I. Rivayet Açısından Ma’mer b. Râşid’in (ö. 153)
el-Câmi’i”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002, cilt: XLIII, sayı: 1, s. 27- 61. Bu
dönemde yazılan eserlerle ilgili bkz. Güşen, Seyit Ali, İlk İki Asır Hadis Eserlerindeki Rivayetlerin
Temel Hadis Kaynaklarına İntikali ( Fiten Rivayetleri Örneğinde)(Yayınlanmamış Doktora Tezi)
İstanbul: İÜSBE, 2014.
743
Özpınar, Ömer, Hadis Edebiyatının Oluşumu, Ankara Okulu Yayınları, Ankara: 2013, İkinci Baskı, s.
30-38.
744
Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 42.
745
İbn İshak hakkında ricâl kitaplarında aşırı sayılabilecek ifadeler bulunmaktadır. Şu‘be kendisini
“emiru’l-müminin fi’l-hadîs” olarak kabul ederken, Malîk onun için “deccâl” sıfatını kullanmıştır.
Malîk ile aralarındaki meselenin hadis ilmî ile ilgili olmadığı, bu tür tartışmaların “akranların birbirini
cerh etmesi” kabilinden görülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Ancak Ali b. el-Medînî’nin İbn İshak’ın
kitaplarında sadece iki hadisin sorunlu olduğunu ifade etmesi, bu kitapların mevcut kitap ile aynı olup
olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Nitekim mevcut baskı da, hadis ilmî açısından problemli olan
birçok hadis bulunmaktadır. Zehebî, Siyer, VII, 41.
746
İbn İshak’ın kitabı hakkında bkz. Fayda, Mustafa “İbn İshak” DİA, XX, 94-95.

127
Bu tablonun genel olarak hadis tarihi çalışmalarında aktarıldığı şekliyle
tasnif dönemini yansıttığı söylenebilir. Yukarıda kısmen dikkat çekildiği üzere
medâr râvîlerin en önemli özelliği “tasnif çalışmalarının ilk safhasına ait
ürünleri veren kimselere” hocalık yapmış olmalarıdır. Dolayısıyla medâr
râvîlerin sahip olduğu hadisler veya İbn Şihâb, A‘meş ve Yahya b. Ebî Kesîr’in
kitapları/yazılı belgeleri musannifler tarafından elde edilmiş ve musannef
tarzda ilk eserler yazılmıştır. Bu sebeple bu tabakadaki râvîler hocalarının
hadislerinin toplayan ve tasnif eden kimseler olarak belirlenmiştir. Konumuz
açısından bu durumun en önemli yönü sürecin yazılı materyal üzerinden takip
edilmiş olmasıdır. Söz gelimi İbn Şihâb’ın önde gelen talebeleri arasında farklı
şekilde birçok sıralama yapılmışken,747 Ali b. el-Medînî, İbn Şihâb’ın bilgisini
Mâlik ve İbn İshak gibi musannifler üzerinden devam ettirmiştir.
Medâr kabul edilen bu altı kişinin ilminin sonraki tabakadaki on iki
kişiye geçtiği ifade edilse de, bu durum medâr râvîlerin bütün rivayetlerinin bu
râvîler vasıtasıyla bilindiği anlamına gelmez. Ancak medâr râvîlerin
hadislerinin bilinmesinde, söz konusu musannifler en güvenilir talebeleri kabul
edilmiştir. Daha öncede ifade edildiği gibi herhangi bir hocanın hadisleri
noktasında uzman olma veya bir hocanın etrafında sürekli olarak talebelerinin
bulunması belli bir eğitim süreci şeklinde hadis rivayetinin devam ettiğini
göstermektedir. Bu musanniflerden birçoğunun medâr râvîlerle uzun süreli
beraberliği ve yoğun-hoca talebe ilişkisi vardır.
İbn Abbâs’ın etrafında oluşan geleneğin ikinci kuşak temsilcisi748 ve
Mekke’nin medâru’l-hadîsi kabul edilen Amr b. Dînâr’a, ikinci tabakada749 yer
alan Süfyân b. Uyeyne, İbn Cüreyc, Şu‘be ve Süfyân es-Sevrî gibi birçok
muhaddis talebelik yapmıştır.750 Ali b. el-Medînî, İbn Uyeyne ve İbn Cüreyc’i
Amr b. Dînâr’ın hadislerini en iyi bilen kişiler olarak kabul etmiştir.751 Yahya
b. Maîn, İbn Uyeyne’yi Amr b. Dînâr’dan en fazla rivayette bulunan kişi,752
Ahmed b. Hanbel de Amr’ın en güvenilir talebesi olarak belirlemiştir.753 Yahya

747
İbn Receb, Şerh, II, 671-76.
748
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 131.
749
Buradaki tabaka sistemi Ali b. el-Medînî’nin verdiği listeye göredir.
750
İbn Receb, Şerh, II, 684.
751
İbn Receb, Şerh, II, 684.
752
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 119.
753
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 187.

128
b. Saîd el-Kattân ise İbn Cüreyc’i Amr’ın rivayetleri konusunda daha güvenilir
kabul etmiştir.754 Sonuç olarak Amr b. Dînâr’ın ashâbı arasında sayılan
isimlere bakıldığında da birçoğunun ikinci tabaka hadis tasnifiyle uğraşan
kimseler olduğu görülür.755 Kendisinden gelen rivayetler noktasında diğer
talebelerine tercih edilen Süfyân b. Uyeyne756 küçük yaşlardan itibaren
hocasının meclisinde bulunmuşken,757 İbn Cüreyc, Atâ b. Ebî Rebâh’tan sonra
yedi sene Amr’ın meclisine devam etmiştir.758
Hadis tedvininde etkin rol alan ve Medine’nin medâru’l-hadîsi kabul
edilen İbn Şihâb’ın ashâbı da aynı özellikleri yansıtmaktadır. “Tasnif
dönemindeki önemli şahsiyetlere hocalık yapan”759 Zührî’nin ashâbı beş tabaka
halinde incelenmiş ve kendisinden gelen rivayetler konusunda kimlerin en
güvenilir olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir.760 Bu hususta konumuz açısından
önemli verilerden biri, ihtilaf edilen kişilerin birçoğunun medâr râvîlerin ilmine
sahip oldukları iddia edilen, ikinci tabakadaki musannif râvîler olmasıdır. İbn
Şihâb’ın en güvenilir talebesinin kim olduğu tartışma konusu olsa da, İmâm
Mâlik, Ma‘mer, Süfyân b. Uyeyne, Yunus b. Yezîd (ö. 159/776), Ukayl b.
Hâlid (ö. 144/761) ve Şuayb b. Ebî Hamza bunlar arasında zikredilen en
güvenilir isimlerdir.761
Bu durum Kûfe’de de pek farklı değildir. Çoğu münekkide göre medâr
râvî Ebû İshak’ın en güvenilir talebeleri Süfyân es-Sevrî ve Şu‘be’dir.762
A‘meş’den gelen rivayetlerde en güvenilir isimler ise, Süfyân es-Sevrî,763
Vek‘i ve Şu‘be gibi münekkitlerdir.764 Görüldüğü üzere Kûfeli medâr râvîlerin
en güvenilir talebeleri, ikinci tabakada zikredilen musanniflerdir.
Basra’nın medâru’l-hadîsi kabul edilen Katâde için de aynı şeyleri
söylemek mümkündür. Talebeleri arasında yapılan kıyaslamalarda genel olarak

754
Fesevî, el-Ma‘rife, II, 149.
755
Amr b. Dînâr’ın ashâbı için bkz. Fesevî, el-Ma‘rife, II, 2; İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 119; İbn Receb,
Şerh, II, 684-85.
756
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), s. 56.
757
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 118.
758
Fesevî, el-Ma‘rife, II, 25.
759
Özkan, Halit, “Zührî” DİA, XLIV, 545.
760
İbn Receb, Şerh, II, 671-676.
761
Zührî’nin ashâbı hakkındaki tartışmalar ile ilgili bkz. Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 348; İbn Ebî Hâtim,
Takdime, s. 86-90.
762
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), s. 59; İbn Receb, Şerh, II, 709-12.
763
A‘meş’in hadislerinin Süfyân’a arz edildiğine dair bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 187.
764
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), s. 51-54; İbn Receb, Şerh, II, 715-720.

129
dört isim öne çıkmaktadır. Bunlar; Saîd b. Ebî Arûbe, Şu‘be, Hişâm ed-
Düstüvâi (ö.153/770), Hemmâm b. Yahya’dır. Saîd, çoğu münekkit tarafından
Katâde’den gelen rivayetlerde en güvenilir talebe kabul edilmiştir.765 Yahya b.
Ebî Kesîr’in rivayetlerinde en güvenilir isim çoğunluğa göre ilk
musanniflerden766 kabul edilen Evzâî’dir. Evzâî’nin Yahya’dan yazılı belgeler
aldığı ve bunları kendisi için yazdığı belirtilmiştir.767
Netice olarak bu iki tabakanın ilişkileri bağlamında şunları söylemek
mümkündür; Emsârda hadis birikimiyle öne çıkan medâr râvîlerin
rivayetlerinin bilinmesinde en güvenilir kabul edilen kişilerin birçoğu, ikinci
tabakada yer alan musanniflerdir. Medâr râvîler kurdukları ders halkaları ile
sistemli olarak hadis rivayet etmişler ve bu sistemli çalışmaların sonucunda,
tasnif çalışmaları başlamıştır. Ayrıca bu tabaka, nüshalar dışında günümüze
ulaşan ilk eserlere sahiplik yapması açısından da önemlidir. Bu asırda tasnif
edilen eserler üzerine yaptığı çalışmada Güşen, bu tabakanın medâr râvîlerle
bağlantısını ve önemini şöyle ifade etmiştir:

Zira tâbiûn tabakasında yazılan nüshalar günümüze ulaşamamış, bir sonraki tabaka
günümüze ulaşan en eski halka olarak kendini göstermiştir. Bunun yanında
müelliflerin çoğunluğunun bu tabakanın küçüklerinden ve ilmin medârı olarak
zikredilen kimselerin talebeleri olması sistemli ve kurumsal hadis rivayetinin
sonuçlarını eser olarak ortaya koymuştur.768

C. MÜNEKKİT VE FAKİH MUHADDİSLER: SİSTEMATİK CERH-


TA‘DÎL DÖNEMİ

İbnü’l-Medînî’ye göre medâr râvîlerin ve hadis tasnifiyle meşgul olan


on iki musannifin ilmi sonraki tabakadaki altı kişiye geçmiştir. Bunlar: Yahya
b. Saîd el-Kattân (ö. 198/813), Yahya b. Zekeriyyâ İbn Ebî Zaîde (ö. 182/798),
Vekî‘ b. el-Cerrâh (ö. 197/812), Abdullah b. el-Mübârek (ö. 181/797),
Abdurrahman b. Mehdî (ö. 198/813) ve Yahya b. Âdem’dir (ö. 203/818).769

765
Katâde ve ashâbı için bkz. Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), s. 49-51; İbn Receb, Şerh, 694-698. Ayrıca
bkz. Maden, Hicrî II. Asır Ehl-i Hadîs Halkaları s. 97-103.
766
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 411.
767
Yahya ve ashâbı için bkz. Maden, Hicrî II. Asır Ehl-i Hadîs Halkaları, s. 117-22.
768
Güşen, İlk İki Asır Hadis Eserlerindeki Rivayetlerin Temel Hadis Kaynaklarına İntikali, s. 109.
769
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 100-3.

130
Ali b. el-Medînî, hocalarının oluşturduğu bu son tabaka hakkında
herhangi bir açıklama yapmamış, önceki tabakadaki râvîlerin ilminin bunlara
geçtiğini belirtmekle yetinmiştir. Diğerlerinde olduğu gibi, zikredilen bu
muhaddisler de bir önceki tabaka ile yoğun hoca-talebe ilişkileri bulunan
kimselerdir. Söz gelimi Kûfeli fakih-muhaddis Süfyân es-Sevrî’nin en
güvenilir talebesi olarak zikredilen isimler bu listede yer alan
muhaddislerdir.770 Ebû Hâtim, Ali b. el-Medînî’ye “Süfyân’ın en güvenilir
talebeleri kim” diye sormuş, o da “Yahya b. Saîd ve Abdurrahman b.
Mehdî’dir” şeklinde cevap vermiştir.771 Cerh-ta‘dîl sahasında ilk defa geniş
araştırmalar yaptığı ifade edilen Basralı Şu‘be’nin vârisleri de bu listede yer
alan Yahya b. Saîd ve İbn Mehdî’dir.772 Yazdığı hadisleri Süfyân’a arz eden773
ve cerh-ta‘dîl ilmini yirmi sene talebelik yaptığı Şu‘be’den öğrenen774 Yahya,
bu tabakadaki en önemli münekkittir.775 Abdurrahman b. Mehdî ve Abdullah b.
el-Mübârek de ricâl tenkit sahasında tanınan ve dönemin cerh-ta‘dîl uzmanı
kabul edilen isimlerdir.776 Kûfeli İbn Ebî Zaîde,777 Vekî‘778 ve Yahya b.
Âdem779 ise hadis birikimleri yanında özellike fıkıh bilgileri ile öne çıkmış
önemli muhaddislerdir. Dolayısıyla bu tabadaki râvîlerin öne çıkan vasıflarını
da “cerh-tad‘îl sahasında söz sahibi olma ve fıkıhta uzmanlık” olarak
belirlemek mümkündür.
Bu listede verilen bölgelere dikkat edildiğinde medâr râvîlerin zikredildiği hicrî
150 yılına kadarki ilk tabakada Medine, Mekke, Kûfe ve Basra şehirleri zikredilmiş,
musanniflerin zikredildiği ikinci tabakada ise, bu şehirlere Vâsıt ve Şam eklenmiştir. Öte
yandan bu listede zikredilen üçüncü nesil münekkitleri incelendiğinde ise Medine ve
Mekke’den herhangi bir münekkide işaret edilmediği görülecektir. Son tabakanın daha
ziyâde muhaddis-fukaha profiline sahip Kûfeli muhaddisler ile münekkit-muhaddis

770
Bu tartışmalar için bkz. İbn Receb, Şerh, II, 722-7.
771
Süfyân’ın talebeleri için bkz. İbn Receb, Şerh, II, 724.
772
İbn Receb, Şerh, II, 702-6.
773
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 207.
774
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 518.
775
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 491.
776
Bu tabakadaki münekkitlere dair bkz. İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 49-51; Zehebî, Zikru men yu‘temedu
kavluhû fi’l-cerh ve’t-ta‘dîl,(Erba‘u resâil fî ulûmi’l-hadis içinde) nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde, Dâru’l-
Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1410/1990, s. 180-84.
777
Zehebî, Siyer, VIII, 338.
778
Mizzî, Tehzîb, XXX, 477.
779
Zehebî, Siyer, IX, 524.

131
kimliğiyle bilinen Basralı râvîlerden oluştuğu görülür. Musanniflerin zikredildiği ikinci
tabakada Ebû Hanîfe’nin talebeleri İmâm Ebû Yusuf (ö. 182/798) ve Muhammed’e (ö.
189/805) yer verilmemiştir.780 Tabi ki bu muhtasar listeden rivayet tarihi ve münekkitler
ile ilgili kesin sonuçlar çıkarmak mümkün değildir. Ancak bu tür coğrafya-tabaka esaslı
hazırlanan listelerden hareketle münekkitlerin yoğunlaştığı coğrafyalar ve tabakalar
üzerinden bir takım değerlendirmeler yapılabilir.781

IV. MUHADDİSLERİN TAKİP ETTİĞİ İLMÎ GELENEK SİSTEMLERİNE


DAİR KAYITLAR

Hz. Peygamber’in vefatından sonra farklı coğrafyalara dağılan


sahâbîler, aynı zamanda bir öğretmen mesabesindeydiler. İnsanlar günlük
hayatta karşılaştıkları meseleleri bu sahâbîlere soruyor ve kendilerinden fetva
istiyorlardı. Sahâbîler de pek tabii olarak Hz. Peygamber’den gördükleri
uygulamaları ve işittikleri hadisleri göz önünde bulundurarak çözüm üretmeye
çalışıyorlardı. Ancak sahâbîlerin farklı eğilimlere sahip olmaları, Hz.
Peygamber ile birlikte kaldıkları süre zarfı, ictihad kabiliyetleri gibi birçok
faktör, farklı anlayışların ve ictihadların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Daha
sonra bu sahâbîlerin etrafında, fıkhî anlayışlarını ve yöntemlerini (mezhep)
benimseyen ve onların görüşlerine uygun fetva veren tâbiûn neslinden bir ilim
halkası yetişmiştir. Bu halkalar da sonradan sistematik hale bürünecek fıkhî
ekollerin ilk tabakasını oluşturmuştur.
Ali b. el-Medînî de kitabının başında yer verdiği yirmi dört kişilik
medâr ve musannif râvîler listesinden sonra, sahâbe arasında fıkıh bilgisiyle
öne çıkan ve hüküm verme yetkisine sahip isimleri zikretmiştir.782 Bu isimler
arasında, Abdullah b. Mes‘ûd’u, İbn Abbâs’ı ve Zeyd b. Sâbit’i; ashâbı olan ve
görüşleri (mezhebi, fetvası, kıraati) takip edilen isimler olarak kabul etmiştir.783
İbnü’l-Medînî, bu üç sahâbînin belli bir ashâbının olduğunu belirtmiş ve bu

780
İmam Ebû Yusuf ve Muhammed’in eserleri için bkz. Güşen, a.g.e. , s. 78-83, 85-9.
781
Bu liste hakkında bir değerlendirme için bkz. Doğanay, Süleyman, Oryantalistlerin Hadisleri
Tarihlendirme Yaklaşımları, İFAV Yayınları, İstanbul: 2013, s. 187-92.
782
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 107-15.
783
Fesevî, el-Maʿrife, I, 353. Fahrettin Yıldız, Ali b. el-Medînî’nin bu tasnifi yaparken talebesi Ebû Hâtim
er-Râzî’den yardım aldığını iddia etmiştir. Ancak böyle bir değerledirmeye nasıl ulaştığı noktasında
herhangi bir açıklama yapmamıştır. İşaret ettiği A‘zamî neşrinde de böyle bir bilgi tespit edilememiştir.
Yıldız, Fıkhü’l-hadîs, s. 117.

132
sahâbîlerin yöntem ve metotlarının talebeleri tarafından takip edildiğini ifade
etmiştir.784 Her bir ilmî geleneğin yaklaşık iki asırlık şeceresini çıkarmış ve
kendi hocaları dâhil birçok muhaddisin fıkhî açıdan bağlı olduğu geleneği
ortaya koymuştur. Bazı muhaddisleri de kendi dönemlerinde bu geleneklerin
veya mezheplerin takipçileri kabul etmiştir. Muhaddislerin emsârda ortaya
çıkan ve gelişen ilmî gelenek sistemlerinin temsilcileri veya takipçileri olarak
kabul edilmesi, hem o dönem de bazı mezheplerin785 (belli sahâbîler etrafından
şekillenen ilmî gelenek sistemi) yaygınlaştığını ve benimsendiğini hem de
muhaddis kimliğiyle tanınan isimlerin fıkhî açıdan belli bir ekolü takip
ettiklerini göstermesi açısından önemlidir. Ali b. el-Medînî’nin verdiği bu
listeyi dönemin tartışmaları, ehl-i hadise mensup bir âlimin tercihleri
bağlamında okumak da mümkündür. Öte yandan meslekten bir muhaddisin
zihnindeki fıkıh/fetva/kaza faaliyetlerinin hangi isimler etrafında döndüğü ve
bu isimlerin hadis rivayetiyle ilişkileri de önem arz etmektedir. Bu bölümde
öncelikle Ali b. el-Medînî’nin işaret ettiği ilmî gelenek sistemleri müstakil
başlıklar altında incelenecektir. Daha sonra bu çalışmanın temel hedeflerinden
biri olan, “metni yazıldığı bağlama matuf olarak anlama” adına bu listenin
ikinci ve üçüncü asır tartışmalarındaki yeri ve önemi tespit edilmeye
çalışılacaktır. Son olarak ilmî gelenek sistemlerine dair notların neden rivayet
tarihi başlığı altında incelenmediğine dikkat çekmek istiyoruz. Nitekim aşağıda
zikredilecek sahâbîler –Zeyd istisna tutalabilir- aynı zamanda rivayetleriyle de
öne çıkmış kimselerdir. Hatta Mekke ilmî geleneğinin kurucusu kabul edilen
ve sahâbenin küçükleri arasında zikredilen İbn Abbas, muksirûn râvîlerden
biridir. Yine aynı şekilde rivayet sisteminin mihenk taşı olan medâr râvîler de
bu sistem içerisinde yer almıştır. Ancak Ali b. el-Medînî rivayet bilgisinden
ziyade, kendisi etrafında bir mezheb/ekol/gelenek oluşmuş isimler üzerinden
süreci takip etmiştir. Örneğin Medine’deki ilmî gelenek sisteminde süreç,
kendi ifadesiyle Abdullah b. Amr dışındaki sahâbîlerden daha fazla hadis bilen
Ebû Hureyre786 üzerinden değil, Hz. Ömer’den sonra sonra Medineli’lerin

784
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 140. “Yezhebûne mezhebehû ve yuftûne bi-fetvâhû ve yeslukûne
tarîkahû”.
785
Bu bölümde kullanılan mezheb kavramı Ali b. el-Medînî’nin kendi ifadesidir.
786
Beyhakî, Medhal, II, 574.

133
imâmı kabul edilen Zeyd b. Sâbit787 üzerinden takip edilmiştir. Nitekim Ali b.
el-Medînî’ye göre Zeyd, fukahâ-i seb‘a’nın da içinde bulunduğu birçok kişi
tarafından mezhebi, kıraati, fıkhı takip edilen bir kimsedir. Hatta ashâbı
arasında zikredilen bazı kimslerin Zeyd ile likâ veya semâlarının sabit
olmadığının belirtilmiş olması da buradaki irtibatın birebir hadis rivayetinden
farklı olduğuna işaret etmektedir. Her ne kadar Ebû Hureyre’nin etrafında
ashâbı788 olarak isimlendirilecek bir talebe grubu olsa da, bunların kendisiyle
irtibatı hadis rivayeti düzeyindedir. Örneğin her iki sahâbînin ashâbı arasında
zikredilen Saîd b. el-Müseyyeb’in ilmî irtibatları açısından yapılmış şu
değerlendirme bu noktaya ışık tutmaktadır: “Saîd ilmini Zeyd b. Sâbit’ten
almıştır… Müsned rivayetlerinin birçoğunun kaynağı ise Ebû Hureyre’dir.789
Yine aynı şekilde Kûfe’ye İbn Mes‘ûd dışında birçok sahâbî gitmesine rağmen,
şehrin ilim anlayışı “âlim sahâbî”790 profilinde olan İbn Mes‘ûd ve talebeleri
tarafından belirlendiği için başka sahâbîlere işaret edilmemiştir. Dolayısıyla
sahâbe tabakasında belirlenen kişi, sadece rivayetleriyle değil, fıkhî birikimi,
fetvası, kıraati ve yetiştirdiği talebeleriyle öne çıkan bir kimsedir.

A. ABDULLAH B. MES‘ÛD’UN İZİNDE: KÛFE EKOLÜ

Ali b. el-Medînî, Kûfe’deki ilmî geleneğin kurucusu kabul edilen İbn


Mes‘ûd’un etrafında hem fetva usulünü hem de kıraatini takip eden bir grup
talebe olduğunu belirtmiştir. Daha öncesinde İbn Mes‘ûd’un etrafında oluşan
geleneğin ilk temsilcilerinden olan Mesrûk’tan yaptığı nakillerle bu halkanın
ve İbn Mes‘ûd’un önemine değinen791 Ali b. el-Medînî, ilk tabakada altı isme
yer vermiştir: “Alkame b. Kays (ö. 62/682), Esved b. Yezîd (ö. 75/694),
Mesrûk (ö. 63/683), Abide es-Selmânî (ö. 72/691), Kâdı Şureyh (ö. 80/699),
Amr b. Şurahbîl (ö. 63/683) ve Hâris b. Kays”. Fıkıh bilgisiyle öne çıkan bu
isimler vesilesiyle Abdullah b. Mes‘ûd’un görüşleri daha fazla yayılmış ve
sonraki nesillere etkisi açısından diğer halkaları geride bırakmıştır.792 Ali b. el-

787
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 486; Beyhakî, Medhal, II, 568.
788
Ali b. el-Medînî, Suâlât, 82.
789
Zehebî, Siyer, IV, 223-54.
790
Bu ifade Halit Özkan’a aittir.
791
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 113, 115, 116.
792
Kûfe’deki diğer halkalara dair bkz. Özkan, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 196-98.

134
Medînî her ne kadar detaylı bilgi vermese de işaret ettiği bir diğer halka, Hz.
Ali’nin ashâbıdır. İbn Sîrîn’in Abdullah b. Mes‘ûd’un talebeleriyle ilgili
yaptığı değerlendirmeyi aktarırken, ashâbı arasında zikredilen Hâris el-A'ver’in
aslında bu halkadan olmadığını, hem rivayet hem de fıkhî açıdan Hz. Ali’yi
takip ettiğini; İbn Mes‘ûd’dan sadece iki hadis rivayet ettiğini ve bunların
birinin sıhhati noktasında da ihtilaf olduğunu belirtmiştir.793 Bu rivayet
Kûfe’de başka bir halkanın varlığına ve bu halkalarda bulunan kişilerin hadis
rivayeti açısından hocalarından daha fazla istifa ettiklerine işaret etmesi
açısından önemlidir. Muhtemelen çeşitli sebeplerden dolayı varlığını
sürdüremeyen ve tam olarak yerleşik bir hal almayan Hz. Ali’nin ashâbı
sonraki dönemlerde etkisini kaybetmiştir. Ali b. el-Medînî de Hz. Ali’yi fıkıh
bilgisiyle öne çıkan isimler arasında zikretmiş olsa da, ashâbı veya kendisi
etrafında gelişen ilmî gelenek sistemi hakkında detaylı bilgi vermemiştir.
İkinci tabakada Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbına talebelik yapan ve
onların metotlarını takip eden iki isim öne çıkmaktadır. Bunlar Kûfe’deki farklı
iki yaklaşımı794 temsil eden İbrahim en-Nehaî (ö. 96/714) ve Âmir eş-
Şa‘bî’dir (ö. 104/722). İbrahim en-Nehaî özellikle Alkame ve Esved ile yakın
ilişkileri795 ve Şa‘bî’ye nispeten sadece Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbını takip
etmesiyle temayüz etmiştir. Akranı Şa‘bî ise hocası Mesrûk’un metodunu takip
ederek, sadece İbn Mes‘ûd’un ashâbından değil, Hz. Ali’den, Medine ehlinden
ve daha birçok kimsenin görüşlerinden istifade etmiştir.796 Abdullah b.
Mes‘ûd’un ashâbından gelen bilgiler noktasında en güvenilir kişi olarak tavsif
edilen İbrahim en-Nehaî, çoğunlukla bu halkadan istifade etmiş olsa da, hadis
konusunda da yetkin bir isimdir. A‘meş tarafından hadis sarrafı797 olarak
isimlendirilen Nehaî’nin, geniş bir rivayet bilgisine sahip olduğu,798 hadis
dışında rey ile amel etmediği zikredilmiştir.799 Bununla birlikte rivayetleri

793
Hz. Ali’nin ashâbına dair bkz. Fesevî, el-Maʿrife, II, 624; Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s.124.
794
İbrahim “sâhibu kıyâs”, Şa‘bî ise “sâhibu eser” olarak isimlendirilmiştir. Zehebî, Siyer, IV, 303.
795
Özen, Şükrü, “Nehaî” DİA, XXXII, 535.
796
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 140.
797
Fesevî, el-Maʿrife, II, 607.
798
Zehebî, Siyer, IV, 521.
799
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, III, 491. A‘meş’in bu sözü naslara dayanmayan şahsi görüşler şeklinde
anlamıştır. Özen, Şükrü, “Nehaî” DİA, XXXII, 535.

135
değerlendirme hususunda Hanefiler’in kullandığı birçok prensibin İbrahim en-
Nehaî tarafından ortaya koyulduğu ifade edilmiştir.800
İbrahim en-Nehaî ile birlikte Kûfe’nin müftüsü kabul edilen Şa‘bî,801
Kûfe’de muhaddis kimliğiyle tanınan önemli bir isimdir. İbrahim en-Nehaî’ye
nispeten farklı hocalardan istifade eden Şa‘bî’nin,802 sahâbenin birçoğu
hayattayken fetva vermeye başladığı ve Kûfe’de büyük bir halkasının olduğu
aktarılmıştır.803 Hadis alanındaki birikimi804 yanında fakihlik yönü805 de güçlü
olan Şa‘bî, daha ziyade ehl-i hadisten kabul edilmiştir. Nitekim bir mecliste
kendisine sorulan bir soruya, “Biz fukâha değiliz, sadece işittiğimiz hadisleri
sizlere aktarmaktayız” şeklinde karşılık vermiştir.806 Her ne kadar kendi
görüşüyle hüküm vermekten kaçınsa da hadis bulunmayan konularda rey ile
fetva verdiği ifade edilmiştir.807
İki isim arasındaki bu yöntem farklılığı, Kûfe’de özellikle Mesrûk ile
başlayan ve Şa‘bî ile devam eden, tercihleri itibariyle daha çok ehl-i hadise
yakın bir anlayışın ilk nüvelerini oluşturacaktır.808 Nitekim Hanifelerin bağlı
bulunduğu isimler “Alkame – Nehaî - Hammâd b. Ebî Süleyman - Ebû Hanife”
şeklinde devam ederken,809 Ebû Hanife’nin çağdaşı Süfyân es-Sevrî’nin
silsilesi “Mesrûk - Şa‘bî - İbn Şübrüme - Sevrî” şeklindedir.810 İleride bu
konuda açıklama yapılacak olsa da listedeki yöntemin ve gidişatın anlaşılması
açısından şu noktaya dikkat çekmek gerekir. Özkan çalışmasında Sevrî’nin
bağlı olduğu geleneğin “İbn Ebî Leyla, İbn Şübrüme, Ebû İshak, Şa‘bî”
şeklinde olduğunu belirtmiştir.811 Nitekim Sevrî de fıkıhta bu isimleri takip
ettiğini açıkça belirtmektedir.812 Ancak Ali b. el-Medînî'nin verdiği bu listede,

800
Bu konuda bazı örnekler için bkz. Özkan, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 202.
801
Şa‘bî ve hadisçiliği hakkında detaylı bilgi için bkz. Kahraman, Hüseyin, Ehl-i Rey Yurdu Kûfe’de Özgün
Bir Hadis Âlimi ‘Âmir eş-Şa‘bî, Emin Yayınları, Bursa 2019.
802
Hocalarına dair bkz. Zehebî, Siyer, IV, 296.
803
Ebû Nuaym Ahmed b. Abdillâh b. İshak el-İsfahânî (ö. 430/1038), Hilyetü’l-evliyâ ve tabakātü’l-asfiyâ,
Dâru’l-Fikr, 1416/1996, IV, 310.
804
Zehebî, Siyer, IV, 302.
805
Zehebî, Siyer, IV, 302.
806
Ebû Nuaym, Hilye, IV, 311.
807
Zehebî, Siyer, IV, 303; Kandemir, Yaşar, “Şa‘bî” DİA, XXXVIII, 218.
808
Böyle bir ayrım için bkz. Kahraman, Kûfe’de Hadis -İlk Üç Asır-, Emin Yayınları, Bursa: 2006, s. 198-
217.
809
Zehebî, Siyer, IV, 303.
810
Bu halkalara dair bkz. Özkan, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 199-212.
811
Özkan, a.g.e. , s. 208-10 (ayrıca dipnot 776).
812
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 436.

136
Süfyân es-Sevrî’nin üstadımız dediği İbn Şübrüme veya İbn Ebî Leyla’ya
tesadüf edilmez. Rivayet bilgisiyle öne çıkan medâr râvî Ebû İshak’a ise yer
verilmiştir. Muhtemelen Ali b. el-Medînî, İbn Şübrüme ve İbn Ebî Leyla’yı
meslekten hadisçi olarak görmediği için Kûfe ilmî geleneği içerisinde bu
isimleri zikretmemiştir. Bir diğer ifadeyle, muhaddislerin fıkıkta takip ettikleri
ilmî gelenek sistemlerini ortaya koymaya çalışan müellif, İbn Ebî Leyla veya
İbn Ebî Şübrüme gibi fıkıhçı kimliğiyle öne çıkan âlimlere işaret etme gereği
duymamıştır.
Üçüncü tabakada bu geleneğin temsilcileri medâr râvîler Ebû İshak es-
Sebîî (ö. 127/745) ve A‘meş’dir (ö. 148/765).813 Bir araya geldiklerinde
Abdullah b. Mes‘ûd’un hadislerini müzakare eden bu iki isim814 Kûfe’de ehl-i
hadîs çizgisine yakın görülmüştür. Abdullah b. Mes‘ûd’un ve Hz. Ali’nin
hadislerine olan vukufiyetinden dolayı Ebû İshak’ın meclisinde oturan bir
kimsenin kendisini, zikredilen sahâbîlerle berabermiş gibi hissedeceği ifade
edilmiş, rivayet birikimi (kesretü’l-rivâyet) ve ricâl konusundaki derinliği (
ve’t-tisâî‘hi fi’r-ricâl) sebebiyle Zührî’ye benzetilmiştir.815 Ali b. el-Medînî bu
iki muhaddisi Kûfe’deki birikim noktasında en bilgin kişiler olarak tarif
ederken, aslında bir yandan da Kûfe’deki diğer halkaları, özellikle Hammâd’ı
ve Ebû Hanife’yi dışarıda bırakmaktadır.816
Ali b. el-Medînî’ye göre bu geleneği/mezhebi dördüncü tabakada
Süfyân es-Sevrî temsil etmektedir. Sevrî, hicrî ikinci asırda muhaddis-fakîh
(râviyen ve müftiyen)817 profilini en iyi temsil isimlerden biridir. Bir taraftan
İbn Ebî Leyla’nın fıkıh meclislerine katılırken, diğer taraftan kendi ifadesiyle
altmış yıl boyunca hadis ilmiyle meşgul olmuştur.818 Ebû İshak ve A‘meş’den
gelen rivayetlerde uzman bir isim olan Sevrî,819 aynı zamanda münekkit
kimliğiyle (ebsaru bi’r-ricâl)820 de öne çıkmıştır. Şu‘be’nin sıkı bir takipçisi

813
Hakem b. Uteybe kitabın tek yazma nüshasında yer alırken, kitabı İbnü’l-Berâ’dan aktaranların
rivayetinde yer almaz.
814
Ebû Nuaym, Hilye, IV, 338.
815
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 242; Ebû Nuaym, Hilye, IV, 338.
816
Bu konu hakkında ileride bilgi verilecektir.
817
Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, IV, 92; İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 168.
818
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 167-68.
819
Ebû İshak ve A‘meş’in ashâbına dair bkz. İbn Receb, Şerh, II, 209-12, 215-20. Hatta Yahya b. Saîd,
Süfyân A‘meş’in hadislerini A‘meş’den daha iyi bilir diyerek Süfyân’ın bu konudaki üstünlüğüne
dikkat çekmiştir. Zehebî, Siyer, VII, 239.
820
Ebû Nuaym, Hilye, IV, 336.

137
olarak bilinen Yahya b. Saîd el-Kattân, hiç kimseyi kendisine denk
tutmadığını, ancak ihtilaf etmeleri durumunda Süfyân’ın görüşünü tercih
edeceğini belirtmiştir.821 Süfyân es-Sevrî ehl-i hadise mensup kimseler
tarafından Kûfe’nin müftisi olarak kabul edilmiş ve kendi zamanında fıkıh
konusunda kimsenin kendisine denk olmadığı ifade edilmiştir.822 Hadis ve fıkıh
konusundaki bu birikimi sebebiyle Ebû Hanife ve ashâbına tercih edilmiş,
Abdullah b. Mes‘ûd geleneğinin bu dönemdeki temsilcisi kabul edilmiştir.823
Talebesi Abdurrahman b. Mehdî, emsârda fıkıh bilgisiyle öne çıkan isimler
arasında Hicaz’da Mâlik b. Enes’i, Şam’da Evzâî’yi, Basra’da Hammâd b.
Zeyd’i, Kûfe’de ise Süfyân es-Sevrî’yi zikretmiştir.824
Süfyân’ın fetvaları öğrencileri tarafından kayıt altına alınmış, tıpkı
hadisleri gibi fıkhî görüşleri de rivayet edilmiştir. Zamanla kendi adıyla
anılacak bir mezhep825 teşekkül etmiş ve altıncı asra kadar çeşitli beldelerde
müntesipleri vesilesiyle varlığını korumuştur.826 Ancak Sevrî’nin fıkhî
görüşleri ve halkası Ebû Hanife ve talebelerinin gerisinde kalmış, Kûfe’de Ebû
Hanife’nin halkası diğerleri arasında temayüz etmiştir. Sûfî meşrebli Fudayl b.
İyâz (ö. 187/803), muhtemelen Kûfe’de Sevrî’nin halkasına olan rağbetin daha
az olduğunu görmüş ve tepkisini şöyle dile getirmiştir: “Bunların kalbine Ebû
Hanife sevgisi öyle bir işlemiş ki, gözleri ondan başkasını görmüyor, ancak
Süfyân es-Sevrî ondan daha bilgilidir.”827
Daha önce de ifade edildiği gibi Kûfe’de varlığını sürdüren iki ana
damar vardır. Birincisi, Alkame’nin başını çektiği, “Alkame-İbrahim en-Nehâi-
Hammâd-Ebû Hanife” çizgisi diğeri ise “Mesrûk-Şa‘bî-İbn Şübrüme, İbn Ebî
Leyla-Sevrî” şeklinde devam eden silsiledir. Nitekim Kûfe’de bu iki yaklaşım
arasında bariz farklılıkların olduğu ve hocaların talebelerini diğer gruba karşı
uyardıkları ve tartışmalarında kitap telifine yansıyacak kadar ciddi boyutlara

821
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 175; Mizzî, Tehzîb, XI, 165.
822
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 211.
823
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 128.
824
Zehebî, Siyer, VII, 113.
825
İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 205.
826
Sevrî, Evzâî ve diğer isimlerin görüşleri çerçevesinde oluşan mezheplerin beşinci asırda müntesiplerinin
kalmadığına dair bkz. Zehebî, Siyer, VIII, 92; Özdirek- Çavuşoğlu “Süfyân es-Sevrî”, DİA, XXXVIII,
26.
827
Ebû Nuaym, Hilye, VI, 358.

138
ulaştığı ifade edilmektedir.828 Ali b. el-Medînî de ehl-i hadîsin anlayışına
uygun olarak bu süreci hadis rivayetiyle bağlantılı olarak görmüş ve halkalar
arasındaki en büyük bağlantıyı usulden ziyade rivayetler üzerine
temellendirmiştir. Yani Sevrî’nin bu geleneğin temsilcisi olarak kabul edilmesi,
sadece fıkıh noktasındaki yetkinliğiyle alakalı değildir. Sevrî aynı zamanda
hadis formasyonuna da sahip bir kişidir. Râvîler ve rivayetler hakkında
değerlendirme yapmakta829, birçok kimseden hadis dinlemekte,830 hadis
meclislerinde tahdisde bulunmakta831, isnâdın önemini sürekli vurgulamakta,832
kısacası tercihlerini meslekten bir hadisçi gibi yapmaktadır. Kendisinden önce
bu ilmî geleneğin temsilcileri kabul edilen Ebû İshak es-Sebîî ve A‘meş’in
meclisine katılması ve onların hadis birikimini iyi bir şekilde sonraki nesle
aktarması da, muhaddisler arasında bilinen haliyle hoca-talebe ilişkisini ve ders
sistemini takip ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla fıkhî konularda birçok
noktada Hanefilerle ittifak halinde olan833 Sevrî’nin tercih edilme sebebi, hicrî
ikinci yüzyılda meslekten bir muhaddisten beklendiği gibi davranmasıdır.
Ali b. el-Medînî’ye göre beşinci tabakada Süfyân es-Sevrî ve Abdullah
b. Mes’ûd’un ashâbını takip eden isim, Yahya b. Saîd el-Kattân’dır. Yahya b.
Saîd, aynı zamanda Sevrî’nin en güvenilir talebeleri arasında sayılmıştır.834
Özellikle ricâl ve ilel835 alandaki yetkinliği ile tanınan Yahya b. Saîd’in
fakihlik yönüne çok fazla vurgu yapılmamıştır. Yahya b. Saîd, Hâkim
tarafından fıkhu’l-hadîs âlimleri arasında zikredilse de,836 çoğu kaynakta belli
bir geleneğin veya kişinin görüşleri ile fetva verdiği şeklinde değerlendirmeler
yapılmıştır. Nitekim İbnü’l-Medînî kendisine, “Mâlik’in görüşünü mü (rey),
yoksa Süfyân’ın görüşünü mü tercih edersin” diye sorunca, “Elbette Süfyân’ın
görüşünü tercih ederim” şeklinde karşılık vermiştir.837

828
Kûfe’deki bu tartışmalara dair bkz. Özkan, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 196-212.
829
Yaptığı değerlendirmelere ve tenkitçiliğine dair örnek olarak bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 185-214.
830
Hocalarına dair bkz. Mizzî, Tehzîb, XI, 155-61.
831
Ebû Nuaym, Hilye, VII, 81.
832
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 31.
833
Melchert, The Formation, s. 4.
834
Süfyân’ın talebeleri arasında yapılan değerlendirmeler için bkz. İbn Receb, Şerh, II, 722-27.
835
İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 192.
836
Hâkim, Ma‘rife, s. 255.
837
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 164.

139
Yahya’nın fıkhî konulardaki tercihi özellikle talebeleri tarafından da
dile getirilmiş ve birçok öğrencisi hocasının fıkhî görüşleri noktasında yakın
tespitlerde bulunmuştur. Yahya b. Maîn hocasının, “Bazen Ebû Hanife’nin bir
görüşünü güzel bulduk ve onunla hüküm verdik” dediğini aktarmıştır.838 Yahya
b. Saîd’in bir başka öğrencisi Ahmed b. Hanbel ise, Abdurrahman b. Mehdî ve
Yahya Saîd el-Kattân hakkında şöyle bir değerlendirme yapmaktadır:
“Abdurrahman b. Mehdî fıkıhta geniş bir müktesebata sahipti ve fıkha dair
bilgisi Yahya b. Saîd’ten fazlaydı. Yahya Kûfelilerin görüşüne meyl ederken,
Abdurrahman ehl-i hadisin bazı görüşlerini ve Medineli âlimlerin hükümlerini
dikkate alırdı.”839 Zehebî, Yahya b. Saîd’in fıkhî tercihlerine dair şöyle bir
değerlendirmede bulunmuştur: “Yahya b. Saîd furû meselelerde, -nassın
bulunmadığı yerlerde- Ebû Hanife’nin görüşlerini takip ederdi”.840 Ahmed b.
Hanbel’in “Kûfelilerin görüşlerine meyl ederdi” şeklindeki açıklaması, Ali b.
el-Medînî tarafından “Süfyân es-Sevrî” olarak netleştirilmiştir. Dolayısıyla İbn
Maîn’in açıklamasını da Ebû Hanife’nin bazı görüşleri ile amel ederdi şeklinde
anlamak gerekir. İbn Maîn’in bu ifadesinden dolayı Yahya b. Saîd, Hanefi
tabakât kitaplarında mezhebin müntesipleri arasında zikredilmiştir. 841
Yukarıda verilen liste aslında kendi içerisinde tutarlı ve hazırlanma
amacına da uygundur. Ancak Ali b. el-Medînî’nin Kûfe ilmî geleneğini sadece
hadisçi kimliğiyle bilinen isimlere hasretmesi, İbn Mes‘ûd ve ashâbının ilminin
muhaddisler tarafından aktarıldığını söylemesi tartışmaya açıktır. Nitekim
döneme şahitlik eden birçok kişinin aktarımlarına göre, Ebû Hanife’nin halkası
Kûfe’de diğer halkalar arasında temayüz etmiş842 ve bu listede de yer alan
birçok isim fıkhî soruları Ebû Hânife’nin halkasına yönlendirmiştir.843
Dolayısıyla Ali b. el-Medînî’nin verdiği bu listeyi yukarıda bahsedilen
meslekten hadisçilik çerçevesinde okumak gerekir. Yani tercih edilen isimlerin
temel mesaisi fıkıhtan ziyade hadistir.844

838
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 646.
839
Hatîb, Târîh, XI, 514.
840
Zehebî, Siyer, IX, 176.
841
Örnek olarak bkz. Ebû Muhammed Muhyiddîn Abdülkadir b. Muhammed b. Muhammed el-Kureşî el-
Mısrî (ö. 775/1373), el-Cevâhirü’l-mudıyye fî tabakâti’l-Hanefiyye, thk. Abdülfettâh Muhammed el-
Hulv, Dâru Hicr, 1413/1993, III, 587.
842
Saymerî, Ahbâru Ebî Hanife, s. 22.
843
Saymerî, a.g.e. , s. 26.
844
Bu durum daha ziyade İbrahîm en-Nehaî’nin ashâbı arasında yapılan tercihlerle başlamıştır.

140
B. TEFSİR VE FIKIHTA ÖNCÜ BİR HALKA: ABDULLAH B. ABBÂS
VE TALEBELERİ

Ali b. el-Medînî’ye göre İbn Abbâs, sahâbe arasında görüşleri takip


edilen ve ashâbı olan bir diğer kişidir. Mekke’deki ilmî geleneğin tesisinde
büyük katkısı olan İbn Abbâs, Mescîd-i Haram’da kurduğu ders halkasıyla ve
yetiştirdiği talebeleriyle bu şehrin ilmî açıdan tekrardan canlanmasını
sağlamıştır.845 Özellikle fıkıh ve tefsir alanındaki yetkinliğiyle bilinen İbn
Abbâs’ın (fakîhü’l-asr ve imâmü’t-tefsîr)846 bu özelliği, yetiştirdiği talebelerde
de belirgin olmuş ve iki ilim dalında İbn Abbâs’ın ashâbı temayüz etmiştir.
Nitekim İbn Abbâs’ın meclisinde fıkıh ve tefsir847 konularının yoğun olarak
işlendiği belirtilmiştir.848 İbn Abbâs’tan sonra halkanın başına geçen Atâ b. Ebî
Rebâh’ın da bu halkadaki derslerin muhtevasına değinirken fıkha vurgu yaptığı
görülür.849 Muhtemelen bu sebepten dolayı İbn Abbâs’ın talebelerinin
Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbından sonra fıkıh konusunda en yetkin kimseler
olduğu söylenmiştir.850
Ali b. el-Medînî’ye göre İbn Abbâs’ın ashâbı arasında yer alan en
önemli isimler: Atâ b. Ebî Rebâh (ö. 114/7329), Tâvûs b. Keysân (ö.
106/7259), Mücâhid b. Cebr (ö. 103/721), Câbir b. Zeyd (ö. 93/711-12),
İkrime (ö. 105/723) ve Saîd b. Cübeyr’dir (ö. 94/713).851 Ahmed b. Hanbel
de İbn Abbâs’ın ashâbı hakkında bilgi verirken aynı isimleri zikretmiştir.852
Muhtemelen ikisi de bu değerlendirmeyi hocaları Yahya b. Saîd el-Kattân’tan
aktarmıştır. Nitekim Ali b. el-Medînî’nin İlel’de bu değerlendirmeyi hocası
Yahya’ya nispet ettiği görülür. Ashâbı arasında zikredilen bu isimlerin İbn
Abbâs ile birlikteliği ve uzman oldukları alan biribirine yakındır. Atâ geniş
fıkıh bilgisi yanında özellikle hac ile ilgili hükümlerde853, Tâvûs helal ve haram

845
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 540, İbn Abbâs’ın fetva vermekten kaçınmadığı buna rağmen İbn Ömer’in pek
fazla fetva vermediğine dair bkz. Beyhakî, Medhal, I, 569.
846
Zehebî, Siyer, III, 331.
847
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 494.
848
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 186; Fesevî, el-Maʿrife, I, 542.
849
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 516.
850
İbn Zencûye, Ebû Ahmed Humeyd b. Mahled b. Kuteybe el-Horasânî (ö. 251/865), Tabakâtü’l-fukaha
ve’l-muhaddisîn, thk. Rıdvân el-Hasrî, Dâru İbn Hazm, Beyrut 1439/2018, s. 119.
851
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 130.
852
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 294.
853
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 21; Fesevî, el-Maʿrife, I, 394.

141
konusunda, Mücâhid854 ve İkrime855 tefsirde, Câbir fetva noktasında856, Saîd b.
Cübeyr ise hem fıkıh hem de tefsir de857 önde gelen isimlerdendir.
Ali b. el-Medînî, Saîd b. Cübeyr’i İbn Abbâs’tan aktarılan rivayetlerde
en bilgili ve güvenilir kişi olarak belirlemiştir.858 Hocasından dinlediği birçok
hadisi kayıt altına alan Saîd b. Cübeyr, kendisinden gelen rivayetlerde öne
çıkmıştır.859 İbn Abbâs kendisinden çok fazla hadis dinlediği için rivayetleri
hususunda dikkatli olmasını istemiştir.860 Fıkıh noktasındaki yetkinliğinden
dolayı İbn Abbâs Kûfe’den kendisine soru sormak için gelenlere Saîd’i işaret
etmiştir.861 İbn Ömer de, feraîz hakkında soru soran birine, Saîd’e gitmesini
söylemiş ve onun bu konudaki bilgisinin daha fazla olduğunu belirtmiştir.862
Ali b. el-Medînî’ye göre bu geleneği ikinci tabakada Amr b. Dînâr
temsil etmektedir. Mekke’nin medâru’l-hadîsi kabul edilen Amr, İbn Abbâs’tan
sonra fetva meclisinin başına geçen Atâ b. Ebî Rebâh’ın yakın talebesidir. Aynı
zamanda Atâ’dan gelen rivayetler konusunda da en güvenilir isim olarak kabul
edilmiştir.863 İbn Abbâs’ın ashâbı arasında yer alan isimlerin tamamına
yetişmiş ve onların rivayetlerinin sonraki asra intikalinde çok önemli rol
oynamıştır.864 Mekke’de otuz yıl fetva verdiği söylenen Amr b. Dînâr,865
özellikle fıkıh konusunda İbn Ebî Necîh ile birlikte dönemin önde gelen
isimleri arasında zikredilmiştir.866 Amr b. Dînâr’dan sonra Mekke’nin müftisi
kabul edilen İbn Ebî Necîh867 kitabın bir bölümünde bu mezhebi takip eden ve
ona uygun fetva veren isimler arasında sayılmışken,868 bir başka bölümde
Amr’dan sonra Süfyân b. Uyeyne ve İbn Cüreyc zikredilmiştir.869

854
Mücâhid kıraat noktasında en güvenilir talebelerindendir. Nitekim otuz defa Kur’ân’ı İbn Abbâs’a arz
ettiğini söylemiştir. İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, ١٩. Mücâhid’in tefsir ile ilgili bilgileri yazdırdığı da
nakledilmiştir. Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 218.
855
Ebû Hâtim, el-Cerh, VII, 8. Ebû Hâtim: “İbn Abbâs’ın ashâbı tefsir noktasında ona muhtaçtır” demiştir.
856
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VII, 133; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 494.
857
Fesevî, el-Maʿrife, I, 721-13.
858
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, 131; İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 268.
859
İbn Abbâs’tan aldığı bilgileri yazdığına dair bkz. İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 268-69.
860
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 268.
861
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IV, 9; Ebû Nuaym, Hilye, IV, 273.
862
Zehebî, Siyer, IV, 336.
863
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, VI, 231.
864
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 145; Fesevî, el-Maʿrife, I, 401.
865
Zehebî, Siyer, V, 301.
866
Fesevî, el-Maʿrife, II, ٩٥. İbn Ebî Necîh, Atâ’dan sonra Mekke müftisi. Bkz. el-Maʿrife, I, 394.
867
Fesevî, el-Maʿrife, I, 394.
868
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 145.
869
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 131.

142
Amr b. Dînâr’dan sonra bu geleneğin temsilcileri İbn Cüreyc ve
Süfyân b. Uyeyne’dir. İbn Cüreyc halkanın en önemli isimleri arasında
zikredilen Atâ ve Amr b. Dînâr ile uzun süre birlikteliği olan bir kişidir.870
Abdullah b. Abbâs’ın ashâbı arasında Tâvus ve Mücâhid’den hadis dinlemiş
ancak Câbir, İkrime ve Saîd b. Cübeyr’e yetişmemiştir.871 İbn Abbâs’tan sonra
fıkıh halkasının başına geçen Atâ, kendisinden sonra fetva konusunda İbn
Cüreyc’e danışılmasını tavsiye etmiştir.872 Muhtemelen uzun süreli bu
mülazemetten dolayı, Atâ’dan gelen rivayetlerde en bilgili kişi kabul
edilmiştir.873 Mekke’nin fakihleri arasında sayılan İbn Cüreyc’in,874 Atâ b. Ebî
Rebâh ve Mücâhid’ten sonra Mescîd-i Haram’ın yegâne imâmı olduğu
söylenmiştir.875 Eserleriyle, tasnif dönemi hadis çalışmalarının merkezinde yer
alan İbn Cüreyc’in, Mekke’de hadisleri tasnif eden ilk isim olduğu
söylenmiştir.876
Süfyân b. Uyeyne de Hicaz’daki hadis birikiminin aktarılmasına katkı
sağlamış önemli bir muhaddistir. Nitekim “Mekke’nin en bilgilisi” kabul edilen
Amr b. Dînâr’dan gelen hadislerde en güvenilir kişidir.877 Hatta bir diğer
hocası Eyyûb es-Sahtiyânî’nin, Amr b. Dînâr’ın meclisine katıldıktan sonra
Amr’ın kimden kaç hadis işittiğine dair Süfyân’a soru sorduğu, daha sonra da
bu bilgileri yazılı olarak kayıt altına aldığı ifade edilmiştir.878 Süfyân b.
Uyeyne, “Süneni en iyi bilen kişi”879 olarak tarif ettiği İbn Şihâb ez-Zührî’nin
hadisleri noktasında da önemli isimdir. Nitekim Ali b. el-Medînî, İbn Şihâb ez-
Zührî’den gelen rivayetlerde Süfyân’ı en güvenilir kişi kabul etmiştir. Ancak
Yahya b. Saîd, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Hâtim gibi ilk dönem münekkitleri,
Mâlik’in İbn Şihâb’dan gelen rivayetlerde Süfyân’a tercih edileceğini

870
Atâ’dan 18 ya da 19 yıl, Amr b. Dînâr’dan ise 9 yıl ders almıştır. Bu ifadeler için bkz. İbn Ebî Hâtim,
el-Cerh, V, 356; Mizzî, Tehzîb, XVIII, 347.
871
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 131.
872
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, V, 356.
873
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 372; Zehebî, Siyer, VI, 331.
874
İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 175.
875
Zehebî, Siyer, VI, 332.
876
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 311.
877
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 216; İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 123, Amr’ın meclisine küçük yaşlarda
katıldığını ifade etmiştir. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 120.
878
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 29.
879
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 134.

143
belirtmişlerdir.880 Bu iki ismin rivayetlerin aktarımında icra ettikleri önemli
fonksiyon, Şâfîî tarafından şöyle ifade edilmiştir: “Mâlik b. Enes ve Süfyân b.
Uyeyne olmasaydı, Hicaz’ın ilmi kaybolup giderdi.”881
Ali b. el-Medînî’nin verdiği bu liste, Mekke’deki fıkıh ve hadis
çalışmalarına ışık tutan muhtasar bir metindir. Dolayasıyla tek tek isimler
özelinde gidilmemiştir. Şehirdeki ilmî geleneğin genel karakterini belirleyen ve
etrafında toplanan tâbiûn vesilesiyle sonraki dönemlerde bir mezhep/gelenek
olarak zikredilecek kadar ilmî çalışmalara yön veren isimler zikredilmiştir.
Buna bağlı olarak İbn Abbâs dışında buraya gelen sahâbîlere dikkat
çekilmemiştir. Öte yandan hoca-talebe ilişkisi gözetilerek verilen bu bilgiler
sahâbe döneminden itibaren başlayan ilmî hareketliliğe işaret etmesi ve rivayet
ağlarını ortaya koyması açısından oldukça önemlidir.

C. AMEL-İ EHL-İ MEDİNE MERKEZLİ BİR GELENEK: ZEYD B.


SÂBİT HALKASI

Ali b. el-Medînî’ye göre Medine’de oluşan ilmî geleneğin kökenleri


Zeyd b. Sâbit’e dayanır. Sahâbe döneminde fıkıh bilgisiyle öne çıkan ve fetva
veren Zeyd,882 aynı zamanda vahyin yazılması ve Kur’ân’ın cem edilmesi gibi
önemli görevlerde bulunmuştur.883 Halifelerin meşveret meclisinde bulunduğu
ifade edilen Zeyd,884 özellikle ferâiz meselesinde en bilgili kişi kabul
edilmiş,885 Hz. Ömer ferâiz konusunda bilgi almak isteyenlere Zeyd’i işaret
etmiştir.886 Medine’den ayrılınca yerine Zeyd b. Sâbit’i bırakan Hz. Ömer,887
birçok sahâbîyi, çeşitli İslâm beldelerine göndermişken, Zeyd b. Sâbit’in
Medine’de kalmasını istemiştir.888 Zeyd b. Sâbit’in talebelerinden Süleymân b.
Yesâr’ın değerlendirmesi, hocasının konumuna işaret etmesi açısından oldukça
önemlidir: “Hz. Ömer ve Hz. Osman, kaza, fetva, ferâiz ve kıraat konusunda

880
Zührî’nin ashâbına dair tartışmalar için bkz. İbn Receb, Şerh, II, 670. Bu konuda Ahmed b. Hanbel ile
Ali b. el-Medînî arasında yaşanan tartışma Abdullah b. Ahmed tarafından aktarılmıştır: Ahmed b.
Hanbel, el-İlel, II, 349.
881
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 117.
882
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II,26; Fesevî, el-Maʿrife, I, 481.
883
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 271; Zehebî, Siyer, II, 431.
884
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 267.
885
Fesevî, el-Maʿrife, I, 4١٠.
886
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 274; Fesevî, el-Maʿrife, I, ٤٦٣.
887
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 274.
888
Zehebî, Siyer, II, 434.

144
hiç kimseyi Zeyd b. Sâbit’e öncelemezdi."889 Abdullah b. Mes‘ûd’un
ashâbından Mesrûk, Medine’ye gelince Hz. Peygamber’in ashâbına sorular
sormuş ve Zeyd’in sahâbe arasında ilmî açıdan öne çıktığını belirtmiştir.890
Sahâbe ve halifelerin nazarındaki konumuna kısaca yer verdiğimiz
Zeyd b. Sâbit, aynı zamanda tâbiûn döneminin öne çıkan birçok âlimine de
hocalık yapmıştır. Ali b. el-Medînî’ye göre Zeyd b. Sâbit’in ashâbı şunlardır:
“Saîd b. el-Müseyyeb (ö. 94/713), Urve b. Zübeyr (ö. 94/713), Kabisa b.
Züeyb (ö. 86/705), Hârice b. Zeyd (ö. 100/7158), Süleyman b. Yesâr (ö.
107/725), Ebân b. Osman (ö. 105/723), Ubeydullah b. Abdullah (ö. 98/716),
Kasım b. Muhammed (ö. 107/725), Sâlim b. Abdullah (ö. 106/725), Ebû
Bekir b. Abdurrahman (ö. 94/713), Ebû Seleme b. Abdurrahman (ö.
94/712), Nafi‘ b. Cübeyr (ö. 99/718).”891 Bu isimler fıkhî konularda Zeyd’in
mezhebini takip eden kişilerdir.892
Ali b. el-Medînî bu isimleri Zeyd b. Sâbit’in ashâbı arasında saymış
ancak, bazılarının Zeyd ile likasının/semâının sabit olmadığını belirtmiştir.
Yani buradaki “ashâb” ifadesini, “kendisine talebelik yapmamış olsa da fıkhî
konularda görüşlerini takip edenler” şeklinde anlamak mümkündür. Bilindiği
üzere bu isimler, tâbiûn döneminde fıkıh bilgisiyle öne çıkmış kimselerdir.
Özellikle Fukahâ-i seb‘a bu dönemde Medine ilminin temsilcisi kabul
edilmiştir.893 Bu kişilerden bazıları fıkıkta, bazıları ise hadis rivayetinde etkin
rol oynamıştır.894 Saîd b. el-Müseyyeb,895 Kâsım b. Muhammed ve Süleyman
b. Yesâr sonraki nesillere etkisi bakımında öne çıkan kimselerdir.896 Özellikle
“Sünen-i maziye ve öncekilerin ameli konusunda bilgi sahibi olma”897 bu
âlimlerin en büyük özelliklerdendir. Daha sonra bu özellikler Zührî’de de
belirgin olacak ve neticede, Mâlik’in Muvatta’ında kayıt altına alınacaktır.898

889
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 274.
890
Ebû Zür‘a Abdurrahmân b. Amr b. Abdillâh ed-Dımaşkî (ö. 281/894), et-Târîh, thk. Şükrullah b.
Ni‘metullah el-Kûcânî, Dımaşk Mecmau’l-luğati’l-Arabiyye, 1980, s. 654.
891
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 133-35.
892
“ellezine yezhebûna mezhebehü fî’l-fıkhi”.
893
Özkan, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 110-12.
894
Fesevî, el-Marife, I, 471; Kallek, Cengiz, “Fukahâ-i Seb‘a” DİA, XIII, 214.
895
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 474, Saîd b. el-Müseyyeb’in ehl-i hadîs içindeki yerine dair bkz. Özşenel, Mehmet,
İlk Dönem Hadis-Rey Tartışmaları –Şeybânî Örneği- İFAV, İstanbul 2015, s. 120-22.
896
Özkan, a.g.e. , s. 112; Yıldız, Fıkhü’l-hadîs, s. 105-13.
897
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 275; Fesevî, el-Maʿrife, I, 472, 549,
898
Fukahâ-i Seb'a hakkında detaylı bilgi için bkz. Demirci Onuk, Sümeyye, Fukahâ-i Seb'a ve İslam Hukuk
Tarihindeki Yeri, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2019.

145
İbn Şihâb ez-Zührî (ö. 124/742), Yahya b. Saîd el-Ensârî (ö.
143/760), Ebü’z-Zinâd (130/748) ve Bukeyr b. Abdullah el-Eşecc (ö.
120/738), aralarında fukahâi-seb‘anın da olduğu bu on üç ismin veya tâbiûnun
büyüklerinin899 bilgisine vakıf olan ve onları en iyi tanıyan isimlerdir.900 Zeyd
b. Sâbit etrafında oluşan ilmî geleneğin tarihi sürecine dair yapılmış bu tespiti
aktaranların birçoğu, hadis tarihindeki önemine binaen, bu tabakada sadece İbn
Şihâb’a dikkat çekmiştir.901 Ancak Ali b. el-Medînî’nin değerlendirmelerini
özellikle İbnü’l-Berâ senediyle aktaranlar dört isme de yer vermiştir.902 Bu
tabakadaki isimlerin en büyük kaynağı hiç şüphesiz fukahâ-i seb‘a ve onların
yoluyla Medine’deki sahâbîlerin uygulamalarıdır.903 Söz gelimi Bükeyr b.
Abdullah el-Eşecc bağlı bulunduğu geleneği hocası Saîd b. el-Müseyyeb
özelinde şöyle açıklamıştır: “Saîd b. el-Müseyyeb’in kazâî hükümlerinin
kaynağı Zeyd b. Sâbit’in fetvalarıdır. Herhangi bir konuda Medine dışında
yaşayan sahâbeden bir fetva söylendiği zaman, Saîd mutlaka Zeyd’in bu
konundaki görüşünü sorardı.”904 Mâlik b. Enes, Bukeyr b. el-Eşecc’i
ulemadan kabul etmiş ve kendisini her zaman iyi bir şekilde yâd etmiştir.905 Bir
süre Mısır’da yaşadığı için İbn Hibbân onu Mısırlı etbâu’t-tâbiîn âlimleri
arasında zikretmiştir.906 İbn Sa‘d, şehirden uzak bir bölgede yaşadığı için,
sadece oğlu Mahrame’nin907 ve komşuları Dahhâk b. Osman’ın ondan rivayette
bulunduğunu, Medinelilerin kendisinden az hadis rivayet ettiğini belirtmiştir.908
Bukeyr’in hadisleri yazdığı ve kendisine ait bir kitabı olduğu ifade edilmiştir.
Fukahâ-i seb‘anın tamamından hadis dinlemiş olan Ebü’z-Zinâd,909
döneminin önde gelen isimlerinden biridir. Beytülmal amirliği için gittiği
Kûfe’de kendisine Medine’nin fakihleri sorulmuş o da: Saîd b. el-Müseyyeb,

899
İbn Ebî Hâtim ve Zehebî tâbiûnun büyükleri olarak zikretmektedir. İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 403;
Zehebî, Siyer, VI, 171.
900
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 138.
901
Fesevî, el-Maʿrife, I, 353, 714.
902
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, ٤٠٣; İbn Asâkir, Târîh, XXV, 49; Zehebî, Siyer, V, 446; Mizzî, Tehzîb, IV,
245.
903
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 626-27.
904
İbn Sa‘d, et-Tabakât, II, 275.
905
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, II, 403.
906
İbn Hibbân, Meşâhîr, 224-25; İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 411.
907
Ancak Mahrame’nin rivayetleri babasının işitmediği, kitabından naklettiği ifade edilmiştir. İbn Ebî
Hâtim, el-Merâsîl, s. 220.
908
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 411.
909
Fesevî, el-Maʿrife, I, 352.

146
Ebû Seleme b. Abdurrahman, Urve b. Zübeyr ve Abdulmelik b. Mervân’ı
zikretmiştir.910 Aslında bir bakıma bağlı bulunduğu geleneği ifade etmiştir.
Mescid-i Nebevî’de bir halkası olan Ebü’z-Zinâd’ın,911 yaklaşık üç yüz
talebesinin olduğu,912 öğrencilerinin çokluğundan dolayı sultanlara benzetildiği
ifade edilmiştir.913 Ancak talebeleri daha sonra Rebîa’nın meclisine gittiği için
yalnız kalmıştır.914 Talebeleri Ebü’z-Zinâd’ı terk ettikten sonra Medine’ye
gelen Ebû Hanife, talebelerin çoğunun Rebiâ’nın meclisinde görünce şaşırmış
ve Ebü’z-Zinâd’ın Rebîa’dan daha fakih olduğunu söylemiştir.915 Leys b.
S‘ad’ın aktardığı bir rivayet hem dönemin fakihlerine işaret etmesi hem de
Ebü’z-Zinâd ile Rebîa arasındaki çekişmeye değinmesi açısından önemlidir.
Rivayete göre Afrikalı biri, Rebîa’nın yanına gelmiş ve kendisine, Ebü’z-
Zinâd’a ve Yahya b. Saîd’e soru sormak üzere hemşerileri tarafından
görevlendirildiğini söylemiştir. Rebîa da Yahya’nın şehir dışında olduğunu,
Ebü’z-Zinâd’ın ise fakih olmadığını belirtmiştir.916
Zührî ile eşit derecede bir muhaddis olarak görülen Yahya b. Saîd,917
Fukahâi-seb‘a’ya talebelik yapmış bir diğer isimdir.918 Belli bir dönem
üstlendiği resmi görevleri icra etme adına Kûfe’de ve Afrika bölgesinde
bulunan Yahya919, Süfyân es-Sevrî’ye göre Medine’de İbn Şihâb ez-Zührî’den
daha üstün görülürdü.920 Hatta bir örneğine yukarıda işaret ettiğimiz gibi, o
dönem yaşanan fikir ayrılıklarından dolayı bazı hocalar ve halkalar arasında bir
takım problemler meydana gelmiştir. Bu problemler Rebîa’nın Ebü’z-Zinâd
hakkında söyledikleri gibi bazen kişisel boyutlara da ulaşmıştır. Ancak Yahya
bu dönem de dahi herkes tarafından kabul görmüştür.921 Leys b. S‘ad da

910
Ahmed b Hanbel, el-İlel, II, 410.
911
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 415.
912
Zehebî, Siyer, V, 347.
913
Mizzî, Tehzîb, XIV, 480.
914
Zehebî, Siyer, V, 447. Ebü’z-Zinâd muhtemelen halifelere yakın olduğu ve siyasi görevleri üstlendiği
için talebeleri kendisinden uzaklaşmıştır. Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 305. İmam Mâlik de Ümeyye
Oğullarının kâtipliğini yaptığı için kendisine tepki göstermiştir.
915
Mizzî, Tehzîb, 480-81.
916
Zehebî bu ifadeyi Ebü’z-Zinâd sika değildir şeklinde aktarmaktadır. Zehebî, Siyer, V, 449, ayrıca bkz.
Fesevî, el-Maʿrife, I, 649. Başka bölgeler tarafından fıkıh bilgisine müracaat edilecek bir kaynak olarak
görülen Ebü’z-Zinâd, hemşerisi tarafından yetersiz olarak kabul edilmiştir.
917
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 495; İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IX, 148.
918
Zehebî, Siyer, V, 470.
919
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 424.
920
Mizzî, Tehzîb, XXXI, 353.
921
Mizzî, Tehzîb, XXXI, 355.

147
Mâlik’e gönderdiği mektupta Medine fukahâsı(ِ ‫)ﺫَ ِﻭﻱ ﺍﻟ ﱠﺮﺃْﻱ‬arasında Yahya’yı
zikretmiştir.922 Eyyûb es-Sahtiyânî de onu Medine’nin en fakihi olarak kabul
etmiştir.923 Yahya hadis rivayeti konusunda da önemli bir isimdir. Hişam b.
Urve’ye babasından nakledilen bir hadis sorulunca, söz konusu hadisi
babasından işitmediğini, ancak güvenilirliği noktasından şüphe duymadığı
birinin babasından rivayet ettiğini belirtmiştir. Bu kişi Yahya b. Saîd’dir.924
Tâibûnun büyüklerinden sonra Medine’nin en bilgili isimlerinden biri
kabul edilen İbn Şihâb ez-Zührî, Fukahâ-i seb‘anın tamamına talebelik
yapmıştır. Medine’nin medâru’l-hadîsi kabul edilen İbn Şihâb’ın, özellikle
tedvin dönemindeki faaliyetleri ve hadis tarihine katkıları malumdur. Ancak
bunun yanında özellikle sünen-i maziye925 konusunda fukahâi-seb‘adan aldığı
mirası sonraki döneme taşımış ve fıkıh bilgisiyle de öne çıkmıştır. İbn Şihâb
ez-Zührî kendi ifadesine göre belli bir dönem ensâb ilmiyle meşgul olduktan
sonra fıkıh öğrenmek için Saîd b. el-Müseyyeb’in yanına gitmiş ve on yıl
boyunca ondan ders almıştır.926 İbn Şihâb, sünen-i maziye ve daha önceki
halifelerin uygulamalarına dair bilgisini Saîd b. el-Müseyyeb’den, hadisle ilgili
birçok bilgisini Urve, Ubeydulllah b. Abdullah ve Ebû Seleme’den elde etmiş
ve bunların bilgilerini kendinde cem etmiştir.927 Ali b. el-Medînî de Hakem b.
Uteybe, Hammâd, Katâde ve İbn Şihâb’ı kendi döneminde fetva veren isimler
arasında zikretmiş, Zührî’yi de en fakihleri olarak kabul etmiştir.928 Leys b.
S‘ad’ın hicrî ikinci asrın ilk çeyreğine dair yaptığı Medine tasvirinde İbn Şihâb
ez-Zührî, Rebîa ile birlikte fetva veren isimler arasında zikredilmiştir.929 Ancak
Zührî’nin rey ile hüküm verilen meselelerle ilgili konuşmayı pek fazla
sevmediği, kendisine bu konuda soru sorulunca sıkıldığı rivayet edilmiştir.930
Bir gün kendisine îlâ ve hul‘ konusunda soru soran birine: “Yanımda bu
meseleyle ilgili otuz tane hadis var, onları sormuyorsun sorduğun soruya bak!”

922
Fesevî, el-Maʿrife, I, 690. Leys’in mektubu ile ilgili detaylı analiz için bkz. Özkan, Hicrî İlk İki Asırda
Şehirlerde Amel Telakkisi s. 252-58.
923
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IX, 148.
924
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IX, 148.
925
Fesevî, el-Maʿrife, I, 641.
926
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 183.
927
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 183; Zehebî, Siyer, V, 337.
928
Zehebî, Siyer, V, 336.
929
Fesevî, el-Maʿrife, I, 690.
930
Fesevî, el-Maʿrife, I, 625.

148
diye serzenişte bulunmuş olması da, daha ziyade hadis rivayet etmeyi tercih
ettiğini gösterir.931 Hicrî ikinci yüzyılın başlarında bir ihtisas alanı olarak fıkıh
ve hadisin kesin çizgilerle birbirinden ayrılmadığı görülse de Ma‘mer’in şu
sözü aslında meslekten hadisçilik veya fıkıhçılık formasyonunun yavaş yavaş
kendisini hissettirdiğini göstermektedir: “İlgilendikleri ilim dalında İbn Şihâb
ez-Zührî ve Hammâd gibisini görmedim. İbn Şihâb hadiste, Hammâd ise
fıkıhta eşsiz bir insandır.”932
Bu isimlerden sonra Medine’deki ilmî geleneğin temsilcileri, İmâm
Mâlik, Kesîr b. Ferkad, Muğîre b. Abdurrahman el-Mahzûmî (ö. 186/802)
ve Abdulaziz b. Ebî Seleme el-Mâcişûn (ö. 164/780) olarak belirlenmiştir.933
Kaynaklarda hakkında çok fazla bilgi bulunmayan Kesîr b. Ferkad,
Rebîa’nın talebeleri arasında zikredilir. İmâm Mâlik, Rebîa’nın dört yakın
talebesinden birinin Kesîr b. Ferkad olduğunu ancak onun erken bir tarihte
vefat ettiğini belirtmiştir.934 İmâm Mâlik’e gönderdiği mektupta dönemin önde
gelen isimlerine değinen Leys, Kesir b. Ferkad’ı Yahya b. Saîd el-Ensârî ve
Ubeydullah b. Ömer ile birlikte İbn Şihâb ve Rebîa’dan sonra, görüşüne
başvurulan kişiler arasında saymıştır.935 İmâm Mâlik’ten sonra Medine’nin
fakîhi olduğu ifade edilen Muğîre b. Abdurrahman el-Mahzûmî (ö.186/802),
fetva noktasında Medine’nin medârı kabul edilmiştir.936 İmâm Mâlik’in akranı
Abdulaziz b. Ebî Seleme el-Mâcişûn da fıkıh alanında öne çıkmış isimlerden
biridir.937 Mâlik ile beraber Rebîa’nın meclisinde bulunduğu söylenen el-
Mâcişûn’un, çok fazla hadis rivayet etmediği938 ve asıl ilgi alanının hadis
olmadığı ifade edilmiştir.939
Bu tabakadaki en önemli isim hiç şüphesiz İmâm Mâlik’tir. Hem tasnif
ettiği eseri hem de yetiştirdiği talebeleriyle Medine’deki ilmî geleneğin bu

931
Zehebî, Siyer, V, 335.
932
Fesevî, el-Maʿrife, I, 637.
933
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 142.
934
Fesevî, el-Maʿrife, I, 683; İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 102.
935
Fesevî, el-Maʿrife, I, 690.
936
İbn Abdilberr, Ebû Ömer Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdillâh b. Muhammed b. Abdilberr en-Nemerî (ö.
463/1071), el-İntikâʾ fî fezâʾili’s-selâseti’l-eʾimmeti’l-fukahâʾ Mâlik, Ebî Hanîfe ve’ş-Şâfiʿî, thk.
Abdulfettah Ebû Gudde, Haleb, Mektebetü’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, s. 100.
937
Zehebî, Siyer, IX, 309.
938
Her ne kadar İbn Sa‘d kendisi hakkında “kesîru’l-hadîs” ifadesini kullansa da Yahya b. Maîn ilgi
alanının hadis olmadığını ifade etmiştir. Bu tartışmalar için bkz. Mizzî, Tehzîb, XVIII, 156.
939
Mizzî, Tehzîb, XVIII, 156. ( ve lem yekun min şeʿnihi’l-hadîs)

149
dönemdeki en büyük temsilcisidir. Eseri, rivayet anlayışı ve fıkıh yöntemiyle
ilgili yapılan birçok çalışma sebebiyle bu konulara çok fazla değinilmeyecektir.
Burada konumuz açısından önemli olan nokta; bu geleneğin sonraki tabakada
temsilcisinin Abdurrahman b. Mehdî olarak belirlenmesidir. Yani İbn
Mehdî’nin Zeyd b. Sâbit ile başlayıp, İmâm Mâlik ile zirveye ulaşan Medine
ilmî geleneğinin takipçisi olarak kabul edilmesidir.940
Ehl-i hadisten birçok isim, Mâlik b. Enes’i hadis ilminde “imâm” olarak
kabul etmiş ve özellikle Hicaz hadislerinin bilinmesi noktasında ona ayrı bir
önem atfetmiştir.941 Üçüncü asrın önde gelen birçok münekkidine göre, İmâm
Mâlik, İbn Şihâb ez-Zührî’den gelen rivayetlerde başkalarına tercih edilir.942
Ancak Mâlik, sadece hadis rivayeti üzerine yoğunlaşmamış, aynı zamanda
bağlı bulunduğu geleneğin uygulamalarını esas alarak birçok konuda fetva da
vermiştir. Bu sebeple Mâlik’in talebeleri arasında kendisinden sadece hadis
rivayet edenler, hadislerin yanı sıra fıkhî görüşlerini aktaranlar şeklinde ikili bir
tasnif yapılmıştır.943 Hem Medine’de yaşamış olması, hem de erken sayılacak
bir dönemde el-Muvatta adlı eserini tasnif etmesi, pek tabii olarak kendisine
gösterilen rağbeti artırmıştır.
İmâm Mâlik’ten hadis dinlemek için Medine’ye gelen ve orada
bulunduğu süre zarfında da Mâlik’in talebelerine hadis rivayet eden
Abdurrahman b. Mehdî,944 Ali b. el-Medînî’ye göre Mâlik’ten sonra bu
geleneğin takipçisidir.945 Yukarıda aktartıldığı gibi, Ahmed b. Hanbel de İbn
Mehdî ile ilgili yakın bir tespitte bulunmuştur: “Abdurrahman b. Mehdî, ehl-i
hadisin bazı görüşlerini ve Medineli âlimlerin hükümlerini dikkate alırdı.”946
Ahmed b. Hanbel’in burada ehl-i Medine ile ehl-i hadisi birbirinden ayırması
da dikkat çekicidir. Ali b. el-Medînî’nin bu ifadesini delil olarak kullanan bazı
Mâlikî tabakât yazarları Abdurrahman b. Mehdî’yi Mâlikî mezhebinin
Basra’daki ilk temsilcisi olarak belirlemiştir. Ancak Çavuşoğlu’nun da
belirttiği gibi, Mâlik ve İbn Mehdî arasındaki ilişki, hoca-talebeden ilişkisinden

940
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 139.
941
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 85.
942
Tartışmalar için bkz. İbn Receb, Şerh, II, 671-76.
943
Çavuşoğlu, Ali Hakan, Irak Mâlikî Ekolü (III.-V/IX.-XI. yy.)(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul:
MÜSBE, 2004, s. 13-4.
944
Mizzî, Tehzîb, XVII, 435.
945
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 139.
946
Hatîb, Târîh, XI, 514.

150
ziyade birbirine hadis nakleden iki muhaddis görünümündedir.947 Aynı şekilde
Fesevî’nin Ali b. el-Medînî’den naklettiği bir başka rivayette: “Abdurrahman
b. Mehdî bu tarikle gelen hadisleri en iyi bilen kişidir” şeklindedir.948 İbn Ebî
Hâtim de bu değerlendirmeyi aktarırken, İbn Mehdî’nin takipçisi olduğu
kişinin Mâlik değil, Medine’deki tâbiûn halkası olduğunu belirtmiştir.949 Ancak
bununla beraber İbn Mehdî el-Muvatta’yı en sahih kitap olarak değerlendirmiş
ve Basra’da rivayet etmiştir.950 Bu sebeple, İmâm Mâlik’in öğrencileri arasında
kendisinden hadis rivayet edenler ve fıkhî görüşlerini aktaranlar şeklinde
yapılan ayrımda, İbn Mehdî ilk grupta zikredilmiştir. Neticede, Ahmed b.
Hanbel’in yukarıdaki tespiti Abdurrahman b. Mehdî’nin bağlı bulunduğu ilmî
geleneğe işaret etmesi açısından daha isabetli görünmektedir.
Genel olarak emsârdaki ilmî gelenek sistemine dair tutulan kayıtlar
bunlardır. Bu kısımda listenin yazıldığı bağlam çerçevesinde ne anlam ifade
ettiği sorusuna cevap aranacaktır. Bilindiği üzere özellikle hicrî ikinci ve
üçüncü asırda ehl-i hadis ve ehl-i rey arasında gerçekleşen tartışmalar hadis
tarihinin anlaşılması, bu dönemde yazılan eserlerin doğru tanınması ve bu
tartışmaların cerh-ta‘dîle yansımasını takip etme adına oldukça önemlidir.
Birçok akademik çalışmanın konusu olan bu tartışmaların bir kısmı her iki grup
arasında yaşanan dinî meseleler üzerine yoğunlaşmıştır. Bu tartışmalar ve iki
grup arasındaki meslekî farklılık beraberinde bir takım eleştirileri de gündeme
getirmiştir. Taraflar birbirini eleştirdiği gibi, kendi iç dinamiklerini harekete
geçirecek tartışmalar da yapmışlardır. Bu dönemde ehl-i hadisin yaptığı öz
eleştirilerden biri, “fıkhî açıdan muhaddislerin yetersiz” oluşudur. Konuyu
gündeme getiren isimlerden biri Ali b. el-Medînî’nin hocası Süfyân b.
Uyeyne’dir: “Ey ashâb-ı hadîs! Fıkhu’l-hadîsi öğrenin ki, ehl-i rey size üstün
gelmesin. Nitekim Ebû Hanife’nin söz söylediği her şeyde biz bir veya iki
hadis nakledebiliriz.” şeklindeki sözü bu bağlamda sürekli nakledilmektedir.951
Süfyân b. Uyeyne’nin bu değerlendirmesi hem içe dönük bir eleştiri olması

947
Abdurrahman b. Mehdî’nin Mâlikî mezhebiyle ilişkisine dair detaylı bilgi için bkz. Çavuşoğlu, Irak
Mâlikî Ekolü, s. 155-59.
948
Fesevî, el-Maʿrife, I, 303.
949
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 525.
950
Zehebî, Siyer, IX, 205.
951
Hatîb, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, thk. Âdil b. Yusuf el-Garâzî, Dâru İbni’l-Cevzî, 1421, I, 549. Vekî‘ b.
el-Cerrâh’ın da bu yöndeki bir ifadesi için bkz. II, 162.

151
hem de ehl-i hadisin rey fıkhına karşı nasıl mücadele etmesi gerektiğine
yönelik bir metot sunması açısından önemlidir. Süfyân’ın bu sözünün Ali b. el-
Medînî tarafından oluşturulan listedeki isimlerin seçilmesinde de belirleyici
olduğu görülür. Nitekim Ali b. el-Medînî’nin iki asırlık şeceresini çıkardığı bu
halkalardaki isimler, daha önce rivâyetü’l-hadîs tarihine işaret ederken
belirlediği medâr râvîlerle birebir örtüşmektedir. Bu durumda akla şu soru
gelmektedir; “Ali b. el-Medînî’nin verdiği bu liste Süfyân’ın yakınmış olduğu
durumun bir yansıması mıdır? Yani ehl-i hadisten Süfyân es-Sevrî Kûfelilerin
görüşüne meyl etmektedir. Abdurrahman b. Mehdî ise Medinelilerin görüşüne
uymaktadır. Ashâbü’l-hadîsin kendine özgü bir fıkhî metodu yoktur. Yoksa
Süfyân’ın itiraz ettiği noktada Ali b. el-Medînî şöyle bir tablo mu çizmektedir?
Muhaddis kimliğiyle bilinen isimler aslında fıkıhtan uzak değildir ve herbirinin
takip ettiği bir fıkhî gelenek/mezheb vardır. Her ne kadar Ebû Hanife ve ashâbı
Abdullah b. Mes‘ûd etrafında şekillenen mezhebin devamı olarak görülse de
Süfyân es-Sevrî de o geleneğin metodunu izlemektedir veya bu ilmî gelenek
sisteminin yegâne temsilcisidir.
“Geriye dönük inşâ faaliyeti”952 olarak değerlendirilebilecek bu liste
ile aslında şu noktaya vurgu yapılmaktadır: Ehl-i hadise mensup isimler
zannedildiği gibi fıkıhtan uzak değildir. Bu isimler arasında ilk dönemlerden
itibaren fıkhî yönleriyle öne çıkan sahâbîlerin metotlarını devam ettiren ve ona
göre fetva veren isimler bulunmaktadır. Ancak bu mensubiyet kesinlikle
rivayet sürecinden ayrı bir şey değildir. Dolayısıyla herhangi bir ilmî geleneğin
temsilcisi olmak, o halkanın ilk nesillerini oluşturan kişilerden hadis dinlemeyi,
onları rivayet etmeyi ve bu hadisler üzerine fıkhî mesâilî inşa etmeyi
gerektirmektedir. Yani hadis rivayet süreci içerisinde bir muhaddisten
beklendiği kadar yer almayan veya temel mesâisi hadis rivayeti olmayan bir
âlimin fıkhî formasyonu ne kadar iyi olursa olsun, meslekten bir muhaddis
tarafından tercih edilmeyecektir.953 Bununla birlikte bu listenin öne çıkan bir

952
Bu ifade Ali Hakan Çavuşoğlu tarafından farklı bir bağlamda kullanılmıştır. Böyle bir ifadeyi burada
kullanmamızın sebebi şudur: Ali b. el-Medînî üç sahâbî belirleyip bunların farklı dönemlerdeki
temsilcilerini üçüncü asrın başına kadar devam ettirmektedir. Ancak her bir halka Ali b. el-Medînî’nin
en yakın hocalarında son bulmaktadır. Yani Ali b. el-Medînî böylece bağlı olduğu ilmî geleneğini de
ortaya koymaktadır.
953
Eyyüp Said Kaya, Ebû Hanife’nin halkasını Mâlik ve Evzai halkasından ayırt eden noktanın hadislerin
fıkhî bilgi üretme amaçlı olarak kullanılması olduğunu belirmiştir. Yani Ebû Hanife halkasında hadisler

152
diğer yönü de ehl-i hadisin düşünce yapısına uygun isimlerin tercih edilmiş
olmasıdır. Yani listede ilgi alanı hadis olmadığı halde Abdulaziz b. Ebî Seleme
el-Mâcişûn’a954 yer verilmişken, Ebû Hanife’nin ehl-i hadise yakın talebelerini
görmek mümkün değildir. Özellikle Hammâd b. Ebî Süleyman ile başlayan
ircâ tartışmalarının Kûfe’deki isimlerin tercih edilmesinde bir odak noktası
olduğu görülür. İbrahim en-Nehaî’den sonra sürecin ehl-i hadise yakın isimler
üzerinden takip edilmiş olması da bunu gösterir.
Durum böyle olunca Kûfe’deki fıkhî çalışmaların merkezinde yer alan
ve Kûfe’nin müftisi955 kabul edilen Hammâd b. Ebî Süleyman bu listede yer
almamıştır. Hammâd b. Ebî Süleyman, İbrâhim en-Nehaî’nin varisi kabul
edilmiş ve Nehaî de kendisinden sonra öğrencilerini Hammâd’a
yönlendirmiştir.956 Ma‘mer emsârda fıkıh bilgisiyle öne çıkan isimler arasında
Kûfe’de Hammâd’a yer vermiş, Süfyân b. Uyeyne de İbrahim en-Nehaî’den
gelen bilgiler noktasında Hakem’e tercih edileceğini söylemiştir.957 Fıkıh
konusunda Şa‘bî’den üstün görülen Hammâd’ın958 bu listede yer almamış
olması, kanaatimizce ehl-i hadise mensup Ali b. el-Medînî’nin onu meslekten
bir muhaddis olarak kabul etmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Söz
gelimi, Ma‘mer b. Râşid’in Hammâd ve İbn Şihâb arasında yaptığı şu
karşılaştırma yukarıda sözü geçen meslek formasyonuna işarettir. Ma‘mer İbn
Şihâb ve Hammâd’ı fıkıh konusunda benzersiz kabul etmiş ancak her ikisinin
deyim yerindeyse farklı branşlarda akranlarından üstün olduğunu belirtmiştir.
İbn Şihâb hadiste, Hammâd ise fetva konusunda daha yetkindir.959 Öte yandan
Hammâd bir muhaddisten beklendiği gibi hadisleri ezberlememekte,960
Hammâd b. Seleme’nin ısrarlarına rağmen hadisleri bizzat İbrahim’den
duyduğunu söylememekte,961 kendi reyiyle hüküm verdiği ve İbrahim en-

fıkhî faaliyet çalışmaları çerçevesinde gündeme alınır. Kaya, Eyyüp Said, Mezheplerin Teşekkülünden
Sonra Fıkhî İstidlâl (Yayınlamamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2001, s. 105-6.
954
Mizzî, Tehzîb, XVIII, 156.
955
Saymerî, Ebû Abdillâh el-Hüseyn b. Alî b. Muhammed es-Saymerî (ö. 436/1045), Ahbâru Ebî Hanîfe
ve ashâbih, nşr. Alemü’l-kütüb, Beyrut, 1405, 1985, s. 21.
956
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 132.
957
Mizzî, Tehzîb, VII, 275.
958
Mizzî, Tehzîb, VII, 274.
959
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 640.
960
Zehebî, Siyer, V, 234. Ebû İshak’ın o dönemde Hammâd’ı mürcî olmakla itham ettiği, bu durumun
Hammâd’a zarar verdiği ve insanların etrafından dağıldığı da belirtilmiştir.
961
Mizzî, Tehzîb, VII, 276.

153
Nehaî’ye nispet ettiği konularda da “İbrahim olsa böyle hükmederdi.” şeklinde
farklı bir metot takip etmektedir.962 Bu duruma birde mürcî olmakla itham
edilmesi eklendiğinde963 Ali b. el-Medînî tarafından verilen bu listede neden
yer almadığı sorusu cevap bulmaktadır. Dolayısıyla İbrahîm en-Nehaî’den
sonra Kûfe’deki fıkıh halkasının başına geçen ve bizatihi İbrahim en-Nehaî
tarafından tavsiye edilen Hammâd, bu listedeki yerini ircâ düşüncesinden
dolayı kendisiyle irtibatını kesen medâr râvî A‘meş’e bırakmıştır.964 Bununla
birlikte Ali b. el-Medînî’nin Hammâd’ı dönemin fakihleri arasında zikredip
de965 bu listeye dâhil etmemesi, listenin meslekî farklılıklar dikkate alınarak
oluşturulduğuna işaret eder.
Bu listenin en temel özelliği hadisçilik formasyonu veya ehl-i hadisin
düşünce yapısına uygun hareket etme olunca, temel mesâisi hadisten ziyade
fıkıh olan Ebû Hanife ve talebelerine966 de pek tabii olarak burada işaret
edilmemiştir. Buna karşın Ebû Hanife’nin muhalifi,967 Kûfe’nin medâru’l-
hadîsleri A’meş ve Ebû İshak es-Sebîî’nin rivayetleri noktasında en güvenilir
kabul edilen Süfyân es-Sevrî tercih edilmiştir.968 Yine aynı şekilde bu
geleneğin beşinci nesil takipçisi Ebû Hanife’nin talebeleri içinde ehl-i hadise
yakın olarak görülen Ebû Yusuf969 veya İmâm Muhammed değil, fıkıhtan
ziyade ricâlü’l-hadîs bilgisi ile öne çıkan Yahya b. Saîd el-Kattân’dır. 970
Meslekten bir hadisçinin bakış açısıyla hazırlanmış bu liste, Kûfe’de
oluşan ilmî geleneği özellikle hadisçi kimliği ile bilinen isimler üzerine inşa
etmiştir. Aynı bakış açısının Medine ile ilgili verilen listenin oluşturulmasında
da etkin olduğu görülmektedir. Söz gelimi Medine’de fakîh kimliğiyle öne

962
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, III, 276.
963
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), II, 132, Hammâd’ın mürciîlikle ithamı hakkında bkz. Kahraman, Hüseyin,
Hadis İlminde Bir Cerh Terimi Olarak İrcâ ve Mürciî Râvîler, Emin Yayınları, Bursa: 2011, s. 86-9.
964
Detaylı bilgi için bkz. Kahraman, a.g.e. , s. 87.
965
Zehebî, Siyer, V, 336.
966
Kaya, Mezheplerin Teşekkülünden Sonra Fıkhî İstidlâl, s. 105.
967
Sevrî ve Ebû Hanife arasındaki muhalefet için bkz Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, 22, Melchert, The
Formation of the Sunni Schools of Law, 9th-10th Centuries C.E, Leidcn&New York&Köln: E. J. Brill,
1997, s. 1-22; Özkan, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi, s. 211-13.
968
Bu meslekî farklılığa işaret eden Melchert de, Süfyân ve Ebû Hanife arasındaki en büyük farkın fıkıhtan
ziyade hadis faaliyetine karşı yaklaşımları olduğunu söylemektedir. Söz gelimi Ebû Hanife’nin hadis
dinlediği hocalar az sayıda Kûfeli ile sınırlıyken, Süfyân Kûfe, Basra ve Hicaz gibi bölgelerde binden
fazla hocadan hadis dinlemiştr. Melchert, The Formation, s. 4.
969
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), IV, 474.
970
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 129.

154
çıkan971 ve kurduğu ders halkası972 ile İmâm Mâlik’in de içinde bulunduğu
birçok kimseye hocalık yapmış Rebîa b. Abdurrahman da hadis rivayet
sürecinde etkin olarak bulunmadığı için listede yer almamıştır.973 Fetva
konusunda Medinelilerin reisi olarak kabul edilen Rebîa’nın974 yerine
Medine’nin medâru’l-hadîsi İbn Şihâb’a ve -muhtemelen rey konusunda-
kendisiyle arası iyi olmayan Bukeyr b. Abdullah’a975 yer verilmiştir.976 İmâm
Mâlik’in yakın talebelerinin yanı sıra ilgili halkanın Abdurrahman b. Mehdî ile
devam ettirilmesi de bu duruma işaret etmektedir.
“Geriye dönük inşa faaliyeti” olarak isimlendirdiğimiz bu liste,
meslekten bir muhaddisin gözünden hicrî ilk iki asırda emsârda ortaya çıkan
ilmî geleneğe ve temsilcilerine işaret etmesi sebebiyle önemli bir veridir.
Özellikle ehl-i hadisin fıkhî noktada yetersiz olduğu eleştirilerinin yapıldığı bir
dönemde yazılmış olması da ayrıca dikkat çekicidir. Öte yandan Yahya b. Saîd
el-Kattân’ın ehl-i Kûfe’den Ebû Hanife’nin bazı görüşlerine tabi olması,977
Abdurrahman b. Mehdî’nin Medine ehlinin görüşlerini (‫)ﺭﺃﻱ ﺍﻟﻤ ﺪﻳﻨﻴﻴﻦ‬, ve ehl-i
hadisi takip ettiğini söylemesi, ehl-i hadisten sayılma açısından aralarında
herhangi bir farkın bulunmadığını ancak takip ettikleri ilmî gelenek açısından
birbirinden ayrıldıklarını göstermektedir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel’in İbn
Mehdî hakkındaki değerlendirmesi de Medinelilerin görüşü ve ehl-i hadis
ayrımına işaret etmesi bakımından oldukça önemlidir. Yine bu listenin dikkat
çeken bir yönü de ehl-i hadîs şeklinde herhangi bir metodun ve takip edilen bir
mezhebin olmayışıdır. Yukarıda ifade edildiği gibi Abdurrahman b. Mehdî,
Zeyd b. Sâbit’e isnâd edilen Medine kaynaklı mezhebi, İbn Uyeyne Abdullah
b. Abbâs ve talebelerini, Süfyân es-Sevrî ise Abdullah b. Mes‘ûd ve ashâbı
etrafında şekillenen Kûfe ekolünü takip etmektedir. Dolayısıyla henüz ehl-i
hadis fıkhı veya bu şekilde oluşmuş bir sistemin olmadığı, en azından Ali b. el-

971
Fesevî, el-Maʿrife, I, 671.
972
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 417.
973
Nitekim Rebîa rey ile hüküm verdiğini ancak İbn Şihâb’ın hadis rivayet ettiğini söylemiş ve onu dikkatli
olması noktasında uyarmıştır. Ayrıca hadis rivayetini terk ettiği de nakledilmiştir. Bu bilgiler için bkz.
İbn Sa‘d, et-Tabakât, V, 417, Fesevî, el-Maʿrife, I, 67٠. Ayrıca İbn Sa‘d’ın rivayeti terk ettiğine dair
nakli verdikten sonra kendisi için “kesîrü’l-hadîs” demesi bu kullanımın daha çok hadis bilgisine
yönelik olduğu, rivayet ettiği hadislerin çokluğuna işaret etmediğini gösterir.
974
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 671.
975
Mizzî, Tehzîb, IV, 245.
976
Fesevî, el-Ma‘rife, I, 353.
977
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl ( İbn Muhriz), II, 38.

155
Medînî’nin hazırladığı listeye yansımadığı söylenebilir. Bunun dışında
özellikle Kûfe ilmî gelenek sisteminde meydana gelen kırılma ve ayrılmayı
takip etmek de mümkündür. Nitekim İbrahim en-Nehaî’ye kadarki râvîler hem
ehl-i hadis hem de ehl-i rey tarafından bu ilmî gelenek sisteminin ilk halkası
kabul edilmişken, Nehaî’nin talebesi Hammâd’dan sonra tercihler
farklılaşmaya başlamıştır. Ehl-i hadis süreci daha ziyade Ebû İshak ve A‘meş
üzerinden devam ettirirken ehl-i rey Hammâd ve Ebû Hanife çizgisini takip
etmiştir.
Bu listede göze çarpan bir diğer husus ise Basra ve Şam ilmî geleneğine
yer verilmemiş olmasıdır. Medâr râvîlerin zikredildiği ilk tabakada Basra’ya,
musannif râvîlerin zikredildiği ikinci tabakada da Şam bölgesine dikkat
çekilmişken, emsârda ortaya çıkan ilmî gelenek sistemleri arasında bu şehirlere
yer verilmemiştir. Basralı münekkit Yahya b. Saîd el-Kattân, Süfyân es-
Sevrî’nin temsilcisi olduğu Kûfe ilmî geleneğinin, Abdurrahman b. Mehdî ise
İmâm Mâlik’in başında bulunduğu Medine geleneğinin takipçisi olarak kabul
edilmiştir. Genel olarak bunun iki sebebi olduğu söylenebilir. Birincisi, Hz.
Peygamber’in ashabı arasında fıkıh ve kıraat bilgisiyle öne çıkan sahâbîlerden
hiçbirinin uzun süreli bu şehirlerde kalmamış olmasıdır. Ebû Musa el-Eş‘ârî (ö.
42/662-63) ve İbn Abbâs gibi fıkıh bilgisiyle öne çıkan râvîler de Basra’da
geçirdikleri süre zarfında daha ziyade fetihlerle ve idari işlerle uğraşmışlardır.
Bu sebeple İbn Abbâs’ın ilmî Mekkeli, Ebû Musa’nın rivayetleri ve fetvaları da
Kûfeli râvîler tarafından nakledilmiştir.978 İkincisi, bu iki şehirde yaşayan
râvîlerin kaynaklarının daha ziyade Medineli ya da Kûfeli olmasıdır. İbn
Teymiyye’nin bu bağlamdaki değerlendirmesi konuya açıklık getirmesi
açısından oldukça önemlidir:

“Kûfe dışındaki şehirler (emsâr) ehl-i Medine’nin ilmine tabiidirler. Bu şehirlerden


hiçbiri ilim konusunda kendilerini onlarla eşit görmüyordu. Şam ve Mısır bu
şehirlerdendi. Söz gelimi Evzâî’den önceki ve sonraki Şamlılar; Leys b. Sa‘d’dan
önceki ve sonraki Mısırlılar böyleydi. Bu şehirlerin ehl-i Medine’yi üstün görmeleri
ve onların kadim mezheplerini takip etmeleri çok açıktır. Aynı şekilde Basralı râvîler

978
Hicrî birinci asırda Basra’nın geri kalmasına dair bkz. Snober, Ahmed, “Medresetü’l-Basrati’l-
Hadîsiyye fi’n-Nısfi’l-Evvel el-Hicrî: Dirâsetün fî Esbâbî’t-Taahür el-İlmî an Medreseti’l-Kûfe”,
Tasavvur Tekirdağ İlahiyat Dergisi, Haziran 2020, c. 6, s. 1: 433:485.

156
de öyleydi. Eyyûb, Hammâd b. Zeyd ve Abdurrahman b. Mehdî bunlardandı…
Kûfeliler ise kendilerini ehl-i Medine ile eşit kabul ederlerdi.”979

Dolayısıyla bu iki şehirde hem kıraat hem de fetva hususunda ayrı bir
gelenek/mezhep oluşacak düzeyde uzun süreli fıkhî bir tedrisatın olmadığını
söylemek mümkündür. Bu şehirler ilmî açıdan daha ziyade Medine’den
beslenmiştir.

V. HİCRÎ İLK İKİ ASIRDAKİ RİVAYET PROBLEMLERİNİN İLELÜ’L-


HADÎS’E YANSIMALARI

Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’te yoğun olarak işlediği meselelerden


biri, hadis rivayet tarihinin ilk dönemleri, özellikle tâbiûn dönemindeki önemli
isimlerin irsâlleri ve rivayet ağlarıdır (semâ kayıtları). Bu dönem, isnâdın
sistematik bir karaktere bürünmediği ve rivayet lafızlarının ıstılahî anlamda
kullanılmadığı bir dönem olarak öne çıkmaktadır. İbnü’l-Medînî, Kays b. Ebî
Hâzim, Hasan el-Basrî, İbn Sîrîn, İbrahim en-Nehaî, Hemmâm b. Hâris, Kâsım
b. Abdurrahman, Ebû Osman en-Nehdî, Atâ b. Ebî Rebâh gibi tâbiûn
tabakasından meşhur birçok ismin sahâbîlerden semâına işaret etmiş ve irsâlleri
hakkında bilgi vermiştir. İlgili bölümün dışında veya günümüze ulaşmayan bir
başka kitabında, tâbiûn tabakasından diğer isimlere dair de böyle
değerlendirmeler yaptığı görülür.980 Nitekim mevcut nüshanın râvîsi İbnü’l-
Berâ vasıtasıyla eserlerinde İlelü’l-hadîs’ten birçok bilgi aktaran İbn Ebî
Hâtim’in el-Merâsîl’i, Ali b. el-Medînî’nin Zührî981 ve A‘meş982 gibi medâr
râvîler hakkında semâ tespitleri yaptığına işaret etmektedir.
Ali b. el-Medînî’nin isnâd ve rivayet süreciyle ilgili yaptığı tespitlerden
yola çıkarak hem kendi dönemi hem de öncesiyle ilgili bazı değerlendirmelerde
bulunmak mümkündür. Tâbiûn ve sonraki râvîler için neden bu tür kayıtlar
üzerine dikkat çekildiği sorusu bu noktada önemlidir. Aynı şekilde kitapta

979
İbn Teymiyye, Ebü’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn Abdisselâm el-Harrânî
(ö. 728/1328), Mecmû’u’l-fetâvâ, thk. Abdurrahman b. Muhammed b. Kâsım, Mecme’u’l-Melik Fehd
li’t-Tıbâ’ati’l-Mushafi’ş-Şerîf, Medine 1414/1995, XX, 314-15.
980
Nitekim İbn Ebî Hâtim’in el-Merâsîl’inde birçok ismin rivayetleri ile ilgili Ali b. el-Medînî’den
aktarılan değerlendirmeler vardır. Örnek için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, thk. Şükrullah b.
Ni‘metullah el-Kûcânî Beyrut-Dımaşk 1397/1977, s. 4, 82, ١٨٩, 190.
981
İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 190.
982
İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 82.

157
yoğun olarak işlenen râvîlerin semâ bilgileri hem kendisinin hem de
hocalarının gündeminde olması sebebiyle dikkate değerdir.983 Kitapta bu kadar
yoğun işlenen söz konusu meselenin kökenine bakmak ve münekkit bir
muhaddis için bu bilgilerin rivayet ve râvî değerlendirmelerinde nasıl bir
fonksiyona sahip olduğunu incelemek bu bölümün temel hedefidir. Bununla
birlikte semâ veya likâ problemini merkeze alan merâsîl kitaplarının kaynağı
olması hasebiyle de İlelü’l-hadîs’teki bilgiler dikkate değerdir.

A. İRSÂL VE SEMÂ KAYITLARI

Sahâbe dönemi üzerine yapılan çalışmaların genel neticesi, bu dönemde


güven ortamının hâkim olduğu984 ve Hz. Peygambere yalan isnâdı şeklinde bir
vakıanın sabit olmadığıdır.985 Durum böyle olunca bir sahâbî bir başkasından
duyduğu hadisi Hz. Peygamber’e isnâd etme noktasında herhangi bir çekince
hissetmemiştir.986 Özellikle Abdullah b. Ömer ve İbn Abbâs gibi genç sahâbîler
bu konuya örnek teşkil eden isimlerdir.987 Bu durum tâbiûn dönemin de
nispeten devam etmiş ve bilgiyi Hz. Peygamber’e izafe etme şeklinde988 veya
duymadığı halde tahdîs sığası kullanmaksızın (“belağ”, “an”, “kale” lafzı ile)989
bir sahâbîden rivayette bulunma durumu devam etmiştir.990 Tâbiûn
dönemindeki birçok ismin de rivayet ederken bilgiyi sahibine isnâd etmediği,
yani irsâl yaptığı ricâl kaynaklarında vurgulanmıştır.991
İlk asırda yaşanan siyasî kargaşaların özellikle fitne hadisesinin hadis
rivayetinde isnâd sorgulamalarını başlattığı,992 devam eden süreçte de isnâdın

983
Şu‘be’nin ve talebesi Yahya’nın semâ tespitlerine dair bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 289, 291, 508,
510.
984
Sahâbe dönemi için bkz. Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi, TDVY, Ankara 2011, s. 104-112.
985
Âşıkkutlu, Emin, “Hadis Vaz‘ının Hz. Peygamber Devrinde Başladığına Dair Rivâyetler ve Delil
Değerleri”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005/2, sayı: 29, s. 5-26.
986
Fesevî, el-Maʿrife, II, 643.
987
Özsoy, Abdulvahap, Hadis Tenkidi-Sahâbe ve Tâbiûn Dönemi-, Beka Yayınları, İstanbul 2016, s. 87-
8.
988
Katâde’nin Hz. Peygamber’den ve Hz. Ömer’den mürsel olarak rivayet ettiğine dair bkz. Fesevî, el-
Maʿrife, II, 282.
989
İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 172.
990
İbrahim en-Nehâî’nin Abdullah b. Mes’ûd’un ashâbından duyduğu bir bilgiyi “Kâle Abdullah” diyerek
İbn Mes‘ûd’a nispet ettiğine dair, İbn Sa‘d, et-Tabakât, VI, 280, Bu dönemde yaptığı irsâllerle öne çıkan
isimlerden biri Hasan el-Basrî’dir. Bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 182, 186, 187.
991
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), III, 207, Ahmed b. Hanbel, el-İlel, III, 367.
992
İlk dönemlerde yaşanan hangi fitneye işaret ettiğine dair bkz. Ulu, Arif, “Hadis Rivâyetinde İsnadın
Başlaması” s. 119-166.

158
sistematik bir şekilde sorulduğu ifade edilmiştir. Yani genel olarak “hicrî
birinci asrın ikinci yarısından itibaren başladığı ve ikinci asırda zamanla hadis
ilmi için vazgeçilmez bir hal aldığı görülmüştür”.993 Netice olarak tâbiûn
döneminde bazı isimlerin mürsel rivayetleri ve hadis aldıkları kimseleri
zikretmemiş olmaları bu isimlerin kaynaklarını araştırma ihtiyacını
doğurmuştur. Bazı isimlerin irsâlde bulundukları râvîlerin rivayet açısından
ehliyetlerine dikkat etmemiş olmaları994ise bu durumu zorunlu kılmıştır.
Örneğin Ali b. el-Medînî, Atâ’nın her türlü kimseden hadis almış olmasını
gerekçe göstererek, Mücahid’in mürsel rivayetlerini Atâ’nın mürsellerine tercih
etmiştir.995
Aslında böyle bir rivayet şeklinin o dönemin genel yapısını temsil
ettiğini de söylemek gerekir. Yukarıda ifade edildiği gibi hadis rivayet tarihinin
önemli simalarının da irsâlde bulunduğu bilgisi zihinde tutulmalıdır. Söz gelimi
Hasan el-Basrî’yi irsâl yaptığından dolayı eleştiren İbn Sîrîn’in İbn Abbâs’tan
naklettiği hadisleri İkrime’den aldığı, İbn Abbâs’tan hadis işitmediği bilgisi bu
duruma işaret etmektedir.996
İbn Huzeyme, Ebû İshak es-Sebîî tarikiyle gelen bir hadisin Süfyân ve
Şuʿbe tarafından mürsel olarak rivayet edildiği buna karşın İsrail b. Yunus’un -
hadisi ikisine muhalif olarak- muttasıl şekilde rivayet ettiğini söyleyince,
Muhammed b. Yahya ez-Zühlî şöyle demiştir: “Evet hadisi her ikisi mürsel
rivayet etmiştir. Ancak onlar (Ebû İshak ve akranları) kendilerine bu hadisi
kimden işittin diye sorulmadığı müddetçe irsâl ederlerdi”.997 Aynı şekilde
Basra’nın medâru’l-hadîsi Katâde’nin Hz. Peygamber’den ve bazı sahâbîlerden
“belağana” sîgasıyla hadis naklettiği belirtilmiştir. Ma’mer gibi bazı isimler
isnâd sorduklarında ise öğrencileri Katâde’nin ilmî konumu sebebiyle isnâda
ihtiyaç olmadığını belirtmişlerdir.998 Katâde’nin rivayet şekli bu olunca Ahmed
b. Hanbel, Enes b. Mâlik dışında ashâbdan hadis işitmediğini söylemiştir.999
Bir râvîden hem muttasıl hem de mürsel tarikle bir hadis geldiğinde bazı

993
Yücel, Hadis Tarihi, s. 38.
994
Fesevî, el-Maʿrife, II, 36.
995
İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 4.
996
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 300, İbn Sîrîn’in yaptığı irsâllerine dair bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl,
s. 186- ٨٨.
997
Nidâl Selcî, Menhec, s. 226.
998
Fesevî, el-Maʿrife, II, ٢٤٨.
999
İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. ١٦٨.

159
durumlarda mürsel olanın tercih edilmesi ve mahfuz olanın hadisin mürsel
tarikinin olduğunun ifade edilmesi de bu olguya işaret etmektedir.
Bu şekilde rivayet tarzına birde kitaplardan yapılan nakiller eklendiği
zaman semâ etrafındaki tartışmalar önem kazanmıştır.1000 Söz gelimi Şu‘be,
Hakem b. Uteybe’nin “semi‘tu” lafzı dışında rivayet ettiği hadisleri
Mücahid’den duymadığını, bunları kitaptan naklettiğini belirtmiştir.1001 Kâsım
b. Ebî Bezze dışındakilerin Mücahid’den tefsiri dinlemediği, başta Hakem b.
Uteybe olmak üzere, Leys b. Ebî Süleym, İbn Ebî Necîh, İbn Cüreyc ve Süfyân
b. Uyeyne gibi isimlerin Kâsım’ın kitabını istinsah ettiği ve tedlîs yaparak
Mücahid’den aktardıkları belirtilmiştir.1002 Bir başka örnek ise Kûfe’nin
medâru’l-hadîsi Ebû İshak’ın Hâris el-A‘ver’den yaptığı nakillerle ilgilidir. Hz.
Ali’nin ashâbı arasında sayılan Hâris’den gelen rivayetlerin büyük çoğunluğu
Ebû İshak tarafından nakledilmiştir. Ahmed b. Müsned’inde bu durum açık bir
şekilde görülmektedir. Ancak Ebû İshak’ın Hâris’den sadece dört hadisi
semâen aldığı, diğerlerini Hâris öldükten sonra elde ettiği kitaplarından
aktardığı belirtilmiştir.1003
Durum böyle olunca, isnâdın sistematik olarak sorgulandığı dönemde -
ki bu dönemin en önemli ismi yaptığı sistematik araştırma sebebiyle
Şu‘be’dir1004- râvîlerin irsâl ve semâ bilgilerini tespit etme faaliyeti
muhaddislerin yoğun mesai harcadıkları alanlardan biri olmuştur. Bu durumda
münekkidin var olan rivayet malzemesi arasında bir râvînin irsâlde bulunduğu
kimseleri tespit etmesi ve râvîler arası semâ ilişkilerini araştırması
gerekmekteydi. İkinci veya üçüncü asırdaki bir münekkidin doğal olarak
cevaplaması gereken sorulardan biri de bu kişiler arasındaki rivayet ilişkisidir.
Nitekim bu faaliyet Ali b. el-Medînî’nin eserinde olduğu gibi bir râvîyi ele alıp
sadece semâı olan/olmayan kimselere dikkat çekecek düzeyde sistematik hale
gelmiş ve birçok malzeme birikmiştir. Söz gelimi İlelü’l-hadîs’te Ebû Osman
en-Nehdî’ye ayrılan bölümde, yaklaşık bir sayfanın semâı sabit olan kimselere
ayrılmış olması bu duruma işarettir.

1000
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 210; İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 220; İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 180.
1001
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 289.
1002
İbn Hibbân, Meşâhîr, s. 176.
1003
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 294.
1004
İbn Receb, Şerh, I, 448.

160
Dolayısıyla Ali b. el-Medînî’nin râvîler hakkında verdiği detaylı semâ
ve lika bilgisi, ilk asırdaki rivayetlerin üzerine yapılmış çalışmaların yazılı
kayıtları niteliğindedir. Bu asırda irsâlin ve birazdan temas edilecek tedlîsin
yoğun olduğu düşünüldüğünde birçok hadisin senedin de yer alan bu isimlerin
bir üst tabakadaki râvîler ile ilişkisi rivayetlere muttasıl hükmü verebilmek için
önem arz etmektedir. Yani aralarında semâ ve likâ bilgisine dikkat çekilen
isimler yoluyla bir rivayet veya rivayetler sonraki asra ulaşmıştır ve “an”
sığasıyla gelip mutlak semâya işaret etmeyen bu isnâdlar hakkında münekkidin
önünde bir problem durmaktadır. Ali b. el-Medînî ve birçok münekkit de bu
isimlerin semâ bilgisine dikkat çekmiştir.
Söz gelimi İbn Ebî Hâtim, Ebû Zür’a’ya “Süleyman b. Harb ve Musa b.
İsmail→ Ebû Hilâl→ Katâde→ Maʿkıl b. Yesâr” tarikiyle gelen bir hadisi
sormuş, Ebû Zür‘a da Katâde’nin Maʿkıl’den rivayetinin mürsel olduğunu
belirtmiştir. Yine aynı şekilde İbnü’l-Berâ, Ali b. el-Medînî’ye: “Hasan el-
Basrî, Câbir’den hadis işitmiş midir?” diye sorunca, Ali b. el-Medînî olumsuz
yanıt vermiştir. İlgili pasajda yer almayan bir arka plan bilgisi bu sorunun
sorulma sebebini anlamaya yardımcı olmaktadır. Nitekim Hişâm b. Hassân,
Hasan el-Basrî (haddesena)→ Câbir senediyle bir hadis nakletmektedir.
Hasan’ın burada tahdîs sîgasıyla nakletmiş olması ikisi arasında semânın sabit
olup olmadığı sorusunu gündeme getirmiştir. Ancak Hasan’ın Câbir’den
rivayetinin kitaptan olduğu ve “an” sığasıyla semâya delalet etmeyen bir
şekilde nakledildiği belirtilmiştir.1005
Bir başka rivayet de bu tartışmaların bağlamına işaret etmesi açısından
önemlidir. Rivayete göre Şuʿbe b. el-Haccâc, Mücahid b. Cebr’in Hz. Âişe’den
semâının sabit olmadığını belirtince, Yahya b. Saîd el-Kattân “Musa el-Cühenî
→ Mücahid (haddesetni) → Âişe” şeklindeki bir hadisi sormuştur. Nitekim
hadiste Mücahid’in açıkça Âişe’den semâı nakledilmektedir. Şuʿbe bu hadisi
sahih kabul etmemiştir. Aynı hadis Yahya b. Saîd’e de sorulmuş, o da
Şu‘be’nin ifadelerini aktarmakla yetinmiştir. Abbâs Muhammed ed-Dûrî,
Mücahid ve Âişe arasındaki semâ bilgisinin Yahya b. Maîn’e de sorulduğunu
belirtmiştir. O da hocası Yahya b. Saîd’in bunu mümkün görmediğini

1005
İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 32.

161
aktarmıştır. Bu bilgi son olarak Ebû Hâtim tarafından Yahya b. Maîn’e izafe
edilerek şöyle kayıt altına alınmıştır: “Yahya b. Maîn dedi ki: Mücahid
Âişe’den hadis işitmemiştir.”1006 Dolayısıyla soru böyle bir rivayetten veya
rivayetlerden hareketle sorulmuş olup cevap en sonunda muhtasar haliyle ricâl
kitaplarında kayıt altına alınmıştır.
Genel olarak İbn Sîrîn ve İbrahim en-Nehaî’nin verdiği bilgilerden yola
çıkarak isnâdın fitne hadisleri neticesinde ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Ancak
bu süreçten sonra isnâd sorgulamalarının nasıl yapıldığı ve hangi aşamalardan
sonra yerleşik bir hal aldığı sorusu oldukça önemlidir. Nitekim semâ bilgisine
dair verilen bu bilgiler isnâd araştırmalarının bir sonucudur. Ancak öncelikle
isnâd sorgulamaları ve semâ kayıtları arasındaki bağlantının şöyle kurulması
gerekmektedir. İbn Sîrîn, Hasan’a rivayet ettiği bir hadisi sorup, kimden
duyduğunu öğrenebilmektedir.1007 Aynı şekilde Şuʿbe de isnâd isteyerek bazı
hocalarının kaynaklarını sorgulamaktadır. Bunun dışında birebir sorma
imkânına sahip olmayan bir münekkidin râvîlerin semâını nasıl tespit ettiği
meselesi vardır. Yani Ali b. el-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn ve
Ebû Hâtim gibi münekkitler iki isim arasında semâı nasıl tespit etmektedir.
Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’te isnâd sorgulamalarına işaret ettiği
ilk isim İbn Sîrîn’dir. İbnü’l-Medînî’nin aktardığına göre İbn Sîrîn talebesi
Habîb b. eş-Şehîd’i (ö. 145/762) Hasan el-Basrî’ye göndermiş ve Akîka ilgili
hadisi kimden duyduğunu sormasını istemiştir. Hasan el-Basrî de Semure’den
duyduğunu belirtmiştir.1008 Ancak İbn Sîrîn ve Zührî gibi bazı isimlerin isnâda
vurgu yapıp kendilerinin de irsâlde bulunması, temel sorunun irsâlden ziyade
“kendisinden irsâl yapılan kişinin durumunun bilinmemesi” ya da o “kimsenin
ehliyetine dikkat edilmemesi”1009 olduğu görülmektedir. Nitekim İbn Sîrîn,
Hasan el-Basrî ve Ebü’l-Âliye’nin rivayet ettiği kimselerin durumuna dikkat
etmediklerini belirtmiş ve onlardan hadis rivayet etmemeleri yönünde
talebelerini uyarmıştır.1010

1006
Bu tartışmalar için bkz. İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 203-4.
1007
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 197.
1008
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 197.
1009
Fesevî, el-Maʿrife, II, 36.
1010
Fesevî, el-Maʿrife, II, 36.

162
İlelü’l-hadîs’te semâ tespitlerine işaret edilen bir diğer isim sistematik
cerh-ta‘dîlin kurucusu kabul edilen Şu‘be b. el-Haccâc’dır.1011 Ricâle dair
değerlendirmeleri bir yana konu açısından önemli olan semâ tespitleri oldukça
fazladır. Yani Şu’be, Ebû İshak,1012 A’meş, Eyyûb es-Sahtiyânî, Katâde,
Hammâd b. Ebî Süleyman1013 gibi birçok isme hadisi kimlerden işittiğine dair
sorular sormuştur. Bunlar daha çok sorma imkânına sahip olan kişiler üzerinde
yaptığı araştırmalardır. Örneğin Katâde, Saîd b. Cübeyr→İbn Ömer tarikiyle
merfu bir hadis nakletmiştir. Şu‘be de “semâya delalet eden”1014 lafızla rivayet
etmediği için Katâde’ye bu hadisi kimden işittiğini sormuştur. Katâde hadisi
kendisine Eyyûb es-Sahtiyânî’nin naklettiğini söylemiştir. Bu sefer de Şu‘be
hadisi Eyyûb’a sormuştur. O da hadisi Ebû Bişr’den işittiğini söylemiştir.
Şu‘be, Ebû Bişr’e gitmiş ve hadisi Saîd’den işitip işitmediğini sormuştur. Ebû
Bişr de hadisi Saîd b. Cübeyr’den onun da İbn Ömer’den naklettiğini
bildirmiştir.1015
Bir başka yerde Ebû İshak es-Sebîî’ye Ali b. Rebîa’dan naklettiği bir
hadisi kimden işittiğini sormuş, Ebû İshak da Yunus b. Habbâb’dan işittiğini
söylemiştir. Yunus’un yanına giden Şu‘be, hadisin kaynağını sormuş ancak
Yunus hadisi kendisine Ali b. Rebîa’dan işiten bir adamın naklettiğini
söylemiştir.1016 Bu iki örnek hem o dönemdeki tedlîsin boyutuna hem de
Şu‘be’nin semâ tespitine dair yaptığı araştırmalara işaret etmesi açısından
oldukça önemlidir. Bu örnekler Şu‘be’nin bizatihi gözlemlediği ve sorma
imkânı bulduğu kişilere dair değerlendirmelerdir. Bunun dışında bizatihi sorup
kaynağını tespit edemediği râvîler arasındaki ittisal bilgisine ise rivayetler
üzerinden ulaştığı gözlemlenmektedir.
Yukarıdaki örnek değerlendirmeler üzerinde görüldüğü gibi birinci
asırdaki bu rivayet anlayışı haliyle Şu‘be’nin bazı kriterler koymasını
gerektirmiştir. Örneğin Şu‘be semâya delalet etmeyen lafızlarla rivayet edilen
hadislerin değersiz olduğunu ifade etmiş ve bu hadislerin alınmasının uygun

1011
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 290, 300.
1012
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 378.
1013
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 370.
1014
Katâde’nin “haddeseni” veya “semi‘tu” lafzıyla rivayet etmediği hadisleri Şu‘be’nin yazmadığına dair
bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 378.
1015
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 377.
1016
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 378.

163
olmadığını belirtmiştir. Yani her bir râvînin hadis aldığı kimseden ilgili hadisi
duymuş olmasını şart koşmuştur ki, bu da hadise ittisal hükmü verilmesi için
gerekli olan şartlardan biridir. Tabi ki bu durum Şu‘be’nin bu sîgalar dışında
gelen hadisleri kabul etmediği anlamına gelmektedir. Burada asıl vurgu bir
kimsenin hadis işitmediği bir kimseden rivayette bulunmasına engel olmaktır.
İbnü’l-Medînî’nin isnâd araştırmalarında bulunan isimler arasında
zikrettiği Yahya b. Saîd el-Kattân’dan aktardığı bir değerlendirme, sahip
olunan semâ bilgisinin ve bu alandaki birikimin yansıması niteliğindedir.
Yahya b. Saîd’in Zeyd b. Sâbit’ten hadis dinleyenlerle ilgili verdiği bilgiler
isnâd şeması niteliğindedir.

Sahâbîler arasında Zeyd’ten hadis rivayet edenler: Ali b. Ebî Tâlib, Sa‘d b. Ebî
Vakkâs, Ebû Saîd el-Hudrî, İbn Abbâs, Enes b. Mâlik.

Medineli tâbiûn arasında Zeyd ile likâsı sabit olan ve kendisinden hadis rivayet
edenler: Ebû Ümâme Sehl b. Huneyf, Mahmûd b. Lebîd, Kabîsa b. Züeyb, Hârice b.
Zeyd b. Sâbit, Nufey‘ Mevlâ Ümmî Seleme, Abdurrahman b. Saîd b. Yerbu‘, Hafs b.
Âsım, Ebân b. Osman, Ebû Sâlih Mevla es-Seffâh, Atâ b. Yesâr, Süleyman b. Yesâr,
Kesîr Mevlâ es-Salt, Nestâs Mevlâ Kesîr b. Salt, Hâlid Mevlâ Ubeyd b. es-Sebbâk,
Mervan b. el-Hakem, es-Sâib b. Cündüb, Kesîr b. Eflâh, Ebû Mürra Mevlâ Akîl b. Ebî
Tâlib, Vüheyb Mevlâ Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Âmir b. Rebîa, Muhammed b.
Abdurrahman b. Sevbân.

Kûfeli tâbiûn arasında kendisinden hadis rivayet edenler: Mesrûk b. el-Ecda‘,


Esved b. Yezîd, Sâbit b Ubeyd.

Medineli tâbiûn arasında kendisine yetişmiş olmasına rağmen, likâsı ve semâı


sabit olmayanlar: Saîd b. el-Müseyyeb.

İlgili pasajdan anlaşılacağı üzere, sahâbî râvî Zeyd b. Sâbit’in râvîleri


tabaka-coğrafya tasnif formu gözetilerek kayıt altına alınmıştır. Bu bölümde
bazı düşmelerin ve yazma nüshadan kaynaklanan bazı sorunların olduğu bilgisi
dikkate alındığında,1017 Zeyd’ten hadis rivayet eden kimseler hakkında daha
geniş bir şekilde konuşulmuş olması mümkündür. Nitekim Ali b. el-Medînî’nin
birkaç satır sonra aktardığı bir rivayet, bu bilgilerin bir ders ortamında
paylaşıldığına ve hocasıyla müzâkere ettiğine işaret etmektedir. Yahya b. Saîd,

1017
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 148 (naşirin notu).

164
Zeyd b. Sâbit’den hadis dinleyenler arasında Büsr b. Saîd el-Medenî’yi
zikredince, Ali b. el-Medînî, “Büsr b. Saîd, Zeyd’ten hadis işitmiş midir?” diye
tekrardan sormuştur. Yahya da talebesine, “Sen onun Zeyd’ten hadis
işitmediğini mi düşünüyorsun/kabul etmiyor musun?” şeklinde bir soru
yöneltmiştir. Bunun üzerine Ali b. el-Medînî, “Ancak o hadisleri Mevlâ Seffâh
yoluyla Zeyd’ten aktarmaktadır.” Yahya da, “Ona bakarsan Şakîk b. Seleme de
Abdullah b. Mes‘ûd’dan hem doğrudan hem de vasıtayla (an racül) hadis
nakletmiştir.”1018 İbnü’l-Medînî ve hocası arasında gerçekleşen bu diyaloglar
oldukça önemlidir. Hem bu bilgilerin kayıt altına alınmadan önce müzâkere
edildiğine, hem de talebelerin de derste hocalarıyla istişare etme fırsatı
bulduklarına işaret etmektedir. Görüldüğü üzere semâ bilgileri belli bir tartışma
ve analiz sonucu kayıt altına alınmaktadır. İlgili bölümde yer alan rivayetlere
göre, râvînin semâ bilgilerini tespit etmek için, önceki münekkitlerin
görüşlerine başvurulmakta,1019 örnek rivayetler incelenmekte1020 ve rivayetlerin
sıhhati üzerine konuşulmaktadır.
Örnekleri çoğaltılabilecek bu tarz semâ sorgulamaları daha önce de
ifade edildiği gibi, özellikle ilk dönem rivayet sistemiyle ilgilidir. Dolayısıyla
kitabın büyük kısmında zikredilen râvîlerin semâ bilgilerini, ilk dönem rivayet
sisteminde yaşanan, irsâl, tedlîs vb. durumların yansıması olarak görmek
mümkündür. Nitekim semâ bilgisini tespit, Şu‘be tarafından yoğun olarak ele
alınmış ve birçok değerlendirmesi talebeleri tarafından aktarılmıştır. Şu‘be’nin
“senetlerdeki inkıta ve ittisal konusunda ilk defa geniş araştırmalar yapan kişi”
olarak kabul edilmesi de semâ tespitleri ile ilgilidir. Aynı şekilde Şu‘be’nin
talebesi Yahya’dan da semâ bilgisine dair birçok ifade aktarılmıştır. Bu
geleneğin devamı kabul edilen Ali b. el-Medînî de ricâl değerlendirmelerinde
olduğu gibi bu konudaki bilgileri de kayıt altına almıştır.
Râvîlerin semâ bilgisini kayıt altına almanın en önemli amacı elbette
rivayetlerdeki illetleri/hataları tespit etmektir. Yani semâ bilgisi rivayetler
üzerinde değerlendirme yapan bir münekkidin sahip olması gereken en önemli

1018
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 161.
1019
Yahya el-Kattân, Saîd b. el-Müseyyeb’in Zeyd’ten semâı hususunda Mâlik’in görüşüne başvurmuştur.
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 153.
1020
Saîd b. el-Müseyyeb’in semâını tespit hususunda incelenen rivayet için bkz. Ali b. el-Medînî, İlelü’l-
hadîs, s. 154.

165
bilgilerdendir. Nitekim İbn Ebî Hâtim, Şu‘be b. el-Haccâc ve Yahya b. Saîd el-
Kattân’ın ricâlü’l-hadîs tarihindeki önemine temas ettiği bölümde bu konuyla
ilgili birçok örneğe yer vermiştir. Özellikle her iki münekkidin ilelü’l-hadîs
alanındaki yetkinliğine işaret ederken aktardığı değerlendirmeler, semâ
bilgisine dayanarak tespit edilen hatalı rivayetlerdir. Semâ bilgisi herhangi bir
râvînin hadis işittiği veya işitmediği kimseleri kapsadığı gibi bir râvînin hadis
işittiği kimseden dinlemediği hadislere işaret edecek derecede geniş bir
yelpazededir.1021 Örneğin Şu‘be, Hakem b. Uteybe’nin Miksem’den sadece beş
hadis işittiğini, diğerlerini kitaptan aktardığını belirtmiştir. Yahya bu hadislerin
hangileri olduğunu sorunca, Şu‘be bunları teker teker saymıştır.1022

B. RİVAYET LAFIZLARI

Bilindiği üzere hadis rivayetinde semâya işaret eden sarih lafızlar


olduğu gibi direk semâya delalet etmeyen ihtimal içeren lafızlar da vardır. Bu
lafızlardan biri de “an” ile yapılan rivayetlerdir.1023 Yukarıda belirtildiği gibi
irsâlin yaygın olduğu bir dönemde bu sîgayla yapılan rivayetler, semâya
delaleti açısından incelenmiştir. Nitekim “an” ile yapılan rivayetler İbn
Rüşeyd’in de belirttiği gibi bir olgu olarak daha ziyade ilk dönem
rivayetlerinde karşımıza çıkmaktadır.1024
Bir kimsenin hadis rivayet ettiği kişi ile semâsının nasıl tespit edileceği
sorusuna kabaca şöyle cevap verilebilir: 1. Semâya delalet eden sarih bir lafız
kullanması, 2. Bir münekkidin ilgili râvînin hadisi rivayet ettiği kişi ile
semâının sabit olduğunu belirtmesi 3. Herhangi bir râvînin hadisi işittiği zaman
falan kimsenin de orada olduğunu bildirmesi, 4. Bir kimsenin sadece işittiği
kimselerden hadis rivayet etmesi.1025 Konumuz açısından önemli olan, bir
muhaddisin sarih lafız kullanmayan râvî ile rivayette bulunduğu kimse arasında
semâyı nasıl tespit ettiğidir.

1021
Bu rivayetler için bkz. İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 356, 358, 493, 495.
1022
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 291; Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 536.
1023
İbn Receb, Şerh, II, 599.
1024
İbn Rüşeyd, (ö. 721/1321), es-Senenü’l-ebyen, s. 46-7.
1025
İbn Rüşeyd, es-Senenü’l-ebyen, s. 43-4.

166
Ali b. el-Medînî iki râvî arasında semânın sabit olduğunu ancak sarih
bir lafızla geldiği zaman kabul etmektedir.1026 Yani “an” ile rivayet eden kişi
bir başka yerde semâya delalet eden bir lafızla rivayette bulunmadığı zaman
rivayete sahih hükmü vermemiştir. Söz gelemi Hasan el-Basrî’nin hadis işittiği
kimselere yer verdiği bölümde Ebû Bekre’yi de zikretmiştir. Buhârî de
kitabında bu isnâdla gelen hadisleri zikretmiştir. Târîhu Evsât’ta yer verdiği bir
hadiste Hasan el-Basrî’nin Ebû Bekre’den naklettiği bir hadisi semâya delalet
eden “semiʿtu” sığasıyla zikretmiş ve Ali b. el-Medînî’nin Hasan el-Basrî ve
Ebû Bekre arasındaki semânın bu hadisle tahakkuk ettiğini aktarmıştır.1027
Bir başka örnekte de kendisine ders esnasında Hasan el-Basrî→Esved
b. Serîʿ isnâdıyla aktarılan bir hadis sorulmuş, Ali b. el-Medînî de hadisin
munkatı olduğunu belirtmiştir. Nitekim Hasan, Hz. Ali’nin hilafeti döneminde
Medine’de olduğu için Esved’den hadis alması mümkün değildir. Talebelerin
bu noktadaki itirazları ise yöntemine işaret etmesi açısından önemlidir.
Muhtemelen talebeleri de hocalarının semâ tespit yöntemini bildikleri için,
Mübârek b. Fedâle’den gelen bir rivayeti sormuşlardır. Nitekim rivayette
Hasan’ın Esved’den ihbâr sîgasıyla nakilde bulunduğu görülmektedir. Ali b. el-
Medînî, Mübârek b. Fedâle’nin rivayetine itibar edilmeyeceğini belirtmiştir.
Çünkü Mübârek, Hasan el-Basrî’nin talebelerine muhalif olarak birçok
rivayette hata edip rivayetleri ref etmekle meşhurdur.1028 Aynı şekilde Hasan
el-Basrî’nin İmrân b. Husayn’den semâının sabit olmadığını belirtmiştir. Bu
durumu açıklarken de hiçbir sahih vecihle sabit değildir şeklindeki
değerlendirmesiyle semâ tespit yöntemine değinmiştir.1029 İbn Hacer, Ali b. el-
Medînî’nin yöntemini yukarıda geçen Hasan el-Basrî ve Ebû Bekre özelinde
şöyle tespit etmektedir:

Ali b. el-Medînî’nin bu rivayetten yola çıkarak semâ tespitinde bulunmasının sebebi;


Hasan’ın likâsı sabit olmayan birçok kimseden “an” lafzı ile irsâlde bulunmasıdır.
Durum böyle olunca Ali b. el-Medînî Hasan el-Basrî→Ebû Bekre tarikiyle gelen
hadislerin mürsel olabileceğinden endişe etmiştir. Ancak rivayet Hasan’ın Ebû

1026
Ancak incelenen bu isimlerin tamamının tedlîs ve irsâlin yoğun olduğu bir dönemde yaşadıklarını
unutmamak gerekir. Dolayısıyla böyle bir şartın sadece tedlîsle bilinen râvîler için söz konusu olması
da imkân dâhilindedir.
1027
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 178.
1028
Zehebî, Siyer, VII, 282.
1029
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 182.

167
Bekre’den semâına sarahaten delalet ettiği için o da semâını sabit olduğunu ifade
etmiştir.1030

Semânın tespit edilmesi için herhangi bir tarikten semâya işarete eden
bir lafızla gelmesi Ali b. el-Medînî için yeterli değildir. Aynı zamanda
sarahaten semâya delalet eden rivayetin senedinin de sahih olması
gerekmektedir. Söz gelimi Ali b. el-Medînî, İbrahim en-Nehaî’nin ashâbtan
kimse ile likâsının1031 sabit olmadığını söyleyince, talebeleri Hz. Âişe’den
naklettiği bir hadisi sormuş, o da, rivayetin likânın sabit olduğuna delalet
edecek derecede olmadığını, yani zayıf olduğunu belirtmiştir.1032 Öğrencisi
Muhammed b. Abdürrahim “Nâfiʿnin Âişe’den semâı var mıdır?” diye
sorunca, “Sahih bir vecihle yoktur” şeklinde cevap vermiştir.1033
Öte yandan özellikle rivayet lafızlarının ıstılah halinde kullanılmadığı
ilk dönemlerde, bazı lafızların delaleti de Ali b. el-Medînî’nin semâ tespit
yönteminde önemli bir yer tutar.
Genel olarak tekil veya çoğul formuyla tahdîs sîgasının semâya delalet
etmek üzere birinci asrın sonundan itibaren kullanıldığı belirtilmiştir.1034
Örneğin Hasan el-Basrî’nin akranı İbn Sîrîn’in “haddesenî” formunu sadece
kendisinin işittiği, “haddesenâ”yı ise belli bir toplulukla beraberken işittiği
hadisleri rivayet ederken kullandığı belirtilmiştir.1035 Ancak Hasan el-Basrî’nin
ve diğer birçok ismin tahdîs sîgası dışında bazı semâya delaleti muhtemel
lafızları kullandıkları görülmüştür. Bu durumun konu açısından önemi, söz
konusu lafızlarla rivayet edilen hadislerden yola çıkarak iki isim arasında
semânın sabit olduğunun tespit edilmesi ve birde bu hadislere muttasıl hükmü
verilmesi meselesidir. Örneğin Ali b. el-Medînî’ye göre Hasan el-Basrî, İbn
Abbâs’tan hadis işitmemiştir. Nitekim İbn Abbâs’ın Basra’da olduğu
zamanlarda Hasan Medine’dedir. İlk dönem münekkitlerinden Ahmed b.
Hanbel ve Yahya b. Maîn de aynı kanaattedir.1036 Dolayısıyla likâsı sabit
olmayan iki kişi arasında semâ tartışması yapmaya lüzum yoktur. Ancak Hasan

1030
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, XIII, 66; Nidâl Selcî, Menhec, s. 192.
1031
Buradaki likâ, muhtemelen semâ anlamındadır.
1032
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 301.
1033
Fesevî, el-Maʿrife, II, ١٥١.
1034
Yücel, Hadîs Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi- Hicri İlk Üç Asır-, İFAV, İstanbul 2014, s. 89-90.
1035
İbn Receb, Şerh, II, 519, Bu lafızların kullanımı ile ilgili bkz. Yücel, a.g.e. , s. 88-92.
1036
İbn Ebî Hâtim, el-Merâsîl, s. 32-4.

168
el-Basrî’nin bazı rivayetler de “İbn Abbas bize hitap etti”, “‫”ﺧﻄﺒﻨ ﺎ ﺍﺑ ﻦ ﻋﺒ ﺎﺱ‬
şeklinde bir lafız kullandığı görülmüştür. Bu lafız Hasan el-Basrî’nin İbn
Abbâs’tan hadis işittiği intibaı vermektedir. Ancak Ali b. el-Medînî, Hasan el-
Basrî’nin bu sözünün, Sabit’in “İmrân b. Husayn bize geldi”, Mücahid’in “Ali
bizim yanımıza geldi” sözlerinde olduğu gibi,1037 buradaki biz zamiriyle şehir
halkının veya hemşerilerinin kast edildiği vurgulanmıştır. Yani Hasan’ın bu
sözünü de “İbn Abbâs Basra halkına hitap etti” şeklinde anlamak gerekir.
Dolayısıyla bu lafızla semânın sabit olduğunu söylemek mümkün değildir.

VI. İLLETLİ HADİSLER

Hicrî üçüncü asır münekkitleri arasında Ali b. el-Medînî, Yahya b.


Maîn ve Ahmed b. Hanbel ayrı bir öneme sahiptir. Ahmed b. Hanbel’in
Müsned’i, Yahya’nın birçok talebesi tarafından aktarılan ricâle dair görüşleri
ve Ali b. el-Medînî’nin eserleri bu alana yaptıkları katkının sadece bir çehresini
oluşturmaktadır. Bu münekkitler arasında Ali b. el-Medînî özellikle ilelü’l-
hadîs alanındaki yetkinliğiyle öne çıkmıştır.1038 Ricâl eserlerinde Ali b. el-
Medînî’nin biyografisine ayrılan bölümler incelendiğinde de “ilelü’l-hadîs
sahasında söz sahibi olma” vurgusu dikkat çeker.1039 Nitekim hem ilelü’l-
hadîs alanında yazılan eserlere öncülük etmesi1040 hem de eserlerindeki tasnif
metodunun takdir edilmesi Ali b. el-Medînî’yi ve İlelü’l-hadîs adlı eserini
önemli kılmaktadır. Her ne kadar yüzlerce cüzü bulan ilelü’l-hadîse dair
yazdığı eserler1041 günümüze ulaşmamışsa da, satır aralarında tasnif metodu ve
tenkit yöntemi hakkında bazı bilgiler bulmak mümkündür. Küçük bir kısmı
günümüze ulaşan ve çalışma konumuz olan İlelü’l-hadîs’te incelenen illetli
rivayetler, bu bölümün temelini oluşturmaktadır. Ali b. el-Medînî’ye nispet
edilen bu eserin önemli bir kısmında illetli hadisler işlenmektedir. Ancak kitap
üzerine yapılan değerlendirmeler bölümünde de ifade edildiği gibi, illetli
hadislerin ele alındığı pasajların belli bir bütünlük içinde olmadığı ve
okuyucuya Ali b. el-Medînî’nin illetli hadisleri tespit ve tasnif yöntemi

1037
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 189.
1038
Ricâl kitaplarında Ali b. el-Medînî’nin daha çok ilel uzmanı olarak zikredilmesi bu bağlamda önemlidir.
1039
İbn Ebî Hâtim, Takdime, s. 645; Mizzî, Tehzîb, XXI, 19.
1040
Seyyâh, Ali b. Abdullah, Cühûdü’l-muhaddisîn fî beyâni ileli’l-hadîs, s. 41-44.
1041
Hatîb, el-Câmiʿ, II, 302.

169
hakkında net bir fikir vermediği görülür. Dolayısıyla bu bölümde, hem kitabın
daha iyi anlaşılması, hem de İbnü’l-Medînî’nin illetli hadisleri tasnif ve tespit
yöntemini netleştirme adına belli sorulara cevap aranacaktır.
İlelü’l-hadîs’te aktarılan illetli rivayetler iki form halindedir. Bu
rivayetlerin ilk grubunu derste Ali b. el-Medînî’ye sorulan sorular
oluşturmaktadır. Önceki bölümde bazı örneklerine yer verdiğimiz bu durum şu
şekilde gerçekleşmektedir: Talebe ders esnasında veya sonrasında daha
önceden hazırladığı ya da spontane olarak gelişen bazı rivayetlerle ilgili
hocasına sorular sormaktadır. Münekkit de kendisine sorulan ve daha çok
cevap merkezli olan (yani daha ziyade rivayetle ilgili bir hüküm vermesi
beklenen) bu soruyu kısaca cevaplamakta, bazen de rivayetle ilgili verdiği
hükmün gerekçesini açıklamaktadır. Talebe sadece hüküm ifadesini kayıt altına
aldığı gibi, kimi zaman da gerekçesiyle birlikte problemli rivayetin tamamını
aktarmaktadır. Ancak talebenin dikkati çoğu zaman rivayet hakkında verilecek
hükme yoğunlaştığı için genellikle ilgili rivayet bağlamında yapılan tartışmalar
zikredilmemektedir. Bu durumda okuyucunun söz konusu rivayetle ilgili
bilgisi, talebenin tuttuğu notlarla sınırlı kalmaktadır. Söz gelimi Ali b. el-
Medînî’ye sorulan bir rivayet ve rivayet hakkındaki değerlendirmesi İbnü’l-
Berâ tarafından şöyle aktarılmıştır: “Ali b. el-Medînî’ye, “Hâlid b. el-
Vâsitî→Yunus b. Ubeyd → İbn Sîrîn → Enes” tarikiyle gelen bir hadis
soruldu. O da bu hadisi sahih görmedi ve “bu isnâd rüzgar gibidir.” dedi.1042
Yukarıda da ifade edildiği gibi daha çok hüküm merkezli olarak sorulan bu
soruların sadece ilgili kısmı kayıt altına alınmıştır. Dolayısıyla okuyucu ilgili
bölümde Ali b. el-Medînî’nin bu rivayeti neden zayıf kabul ettiğine dair bir
açıklama görememektedir.
Bazı bölümlerde ise, Ali b. el-Medînî’nin rivayet hakkında verdiği
hükmün gerekçesi de kayıt altına alınmıştır. Bu durumda rivayetin zayıf kabul
edilme sebebi de aktarılmış olmaktadır. Söz gelimi Hasan el-Basrî’nin Dahhâk
b. Süfyân el-Kilâbî’den rivayet ettiği bir hadis sorulunca,1043 Ali b. el-Medînî
bu hadisin Basralı râvîler tarafından rivayet edildiğini, ancak isnâdının mürsel

1042
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 295.
1043
İlgili hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXV, 24-5 (hadis no: 157٤7).

170
olduğunu belirtmiştir. Nitekim Hasan, şehirden uzak bir yerde yaşayan
Dahhâk’tan hadis işitmemiştir.1044
Ali b. el-Medînî’nin bir başka rivayet hakkındaki değerlendirmesinin
aktarıldığı pasaj ise şöyledir: “Hasan el-Basrî→Esved b. Serî‘” tarikiyle gelen
bir hadis sorulmuş,1045 o da Hasan’ın Esved’den hadis işitmediği bilgisini
vererek, isnâdın munkatı olduğunu belirtmiştir.1046 Bu şekilde Ali b. el-
Medînî’ye sorulan soruların birçoğu kayıt altına alınmıştır. Özellikle
gerekçeleriyle aktarılan illetli rivayetler, “Ali b. el-Medînî bir rivayetteki hatayı
nasıl tespit ederdi” sorusuna cevap vermemize yardımcı olmaktadır.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere, bu değerlendirmeler, suâlât
türü eserlerin genel özelliği olan soru-cevap formu şeklinde aktarılmış illetli
rivayetlerdir. Bu rivayetler kitabın bazı bölümlerinde incelenen illetli
hadislerden farklı şekilde cevaplandırılmış ve kayıt altına alınmıştır. Nitekim
kitabın diğer kısımlarında yer alan illetli rivayetler üzerine yapılacak bir
çalışmada tasnif metodunun farklı olduğu tespit edilecektir. İleride birçok
örneğine yer vereceğimiz bu rivayetlerden birkaçını fikir sunması açısından
burada zikretmek meselenin anlaşılmasına katkı sağlayacaktır.
Ali b. el-Medînî, Ebû Hureyre’den rivayet edilen “Kim Allah’a ve
ahiret gününe iman ediyorsa, komşusuna ikramda bulunsun” hadisinin
isnâdıyla ilgili şu bilgileri vermektedir. Rivayeti Saîd el-Makburî’nin talebeleri
kendisinden iki farklı vecihle aktarmaktadır. Hadisin isnâdı şöyledir:
1. Mâlik b. Enes ve İbn Aclân → Saîd el-Makburî → Ebû Şureyh el-
Huzâî
2. Abdurrahman b. İshak → Saîd el-Makburî → Ebû Hureyre
Ali b. el-Medînî “el-hadîsu ‘indî” diyerek tercihini Mâlik b. Enes ve İbn
Aclân’ın rivayetinden yana kullanmış ve Abdurrahman b. İshak’ın bu rivayette
hata ettiğini belirtmiştir. İlgili hadisi Mâlik ve İbn Aclân dışında “Saîd el-
Makburî → Ebî Şureyh el-Huzzâî” isnâdıyla, Leys b. Saʿd, Abdulhamid b.
Ca‘fer, Muhammed b. İshak, Yahya b. Ebî Kesir, Abdullah b. Saîd el-Makburî
gibi isimler de nakletmiştir.1047 Ancak Ali b. el-Medînî sadece Mâlik ve İbn

1044
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 241.
1045
Hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, XIV, 354-56 ( hadis no: 15588) (naşirin notu).
1046
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 232.
1047
İleride bu hadis daha detaylı incelenecektir.

171
Aclân’ı zikretmekle yetinmiştir. Muhtemelen İmâm Mâlik’in konumu
sebebiyle diğer isnâdları zikretme gereği görmemiş ve bu isnâda muhalif olan
isnâdı zayıf kabul etmiştir. Bir diğer ihtimal ise, Ali b. el-Medînî’nin bunları da
zikrettiği halde kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ’nın ihtisar yapmış olmasıdır. Nitekim
bir diğer hadiste ilgili rivayeti destekleyen başka isnâdların da olduğunu
söylemiş, ancak bunları zikretmemiştir.
İncelenen bir diğer illetli hadis yine Ebû Hureyre’ye isnâd edilen “Hz.
Peygamber’in bir seriyyenin başına Âsım b. Sâbit’i emir olarak tayin ettiği”
hadisidir. Ali b. el-Medînî hadisle ilgili iki isnâda dikkat çekmiştir. İsnâdlar şu
şekildedir:
1. Ma‘mer → Zührî → Amr b. Ebî Süfyân es-Sekafî → Ebû Hureyre
2. Yunus → Zührî → Amr b. Esîd Câriye es-Sekafî → Ebû Hureyre
Ali b. el-Medînî, Yunus b. Ubeyd isnâdını önceki hadiste olduğu gibi
“el-hadîsu ‘indî” diyerek, Ma‘mer’in rivayetine tercih etmiştir. Çünkü birçok
kimse bu hadisi, “Zührî → Amr b. Esîd Câriye es-Sekafî → Ebû Hureyre”
şeklinde nakletmiştir.
Bu iki örnek hem illetli hadislerin nasıl ele alındığını hem de illeti tespit
yöntemine işaret etmesi açısından önemlidir. Nitekim kitapta incelenen illetli
hadisler yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, öncelikle sahâbî râvîsine nispet
edilerek ele alınmış ve ilgili hadisin isnâdlarına yer verilmiştir. Daha sonra da
müellif isnâdlar arasında tercih yapmıştır. Bu örnekler İlelü’l-hadîs’te illetli bir
rivayetin nasıl kayıt altına alındığını ve incelendiğini göstermektedir. Bu
bölümde soru-cevap formunda aktarılan hatalı rivayetlerden ziyade, Ali b. el-
Medînî tarafından kaleme alındığı gözlemlenen veya metnin yapısından öyle
anlaşılan ve ilelü’l-müsned tasnif formunun takip edildiği rivayetler
incelenecektir.

A. İLLETLİ HADİSLERİN TASNİFİ

Hicrî üçüncü asrın ilk yarısı ricâl ve rivâyetü’l-hadîs eserlerinin1048


yazıldığı bir dönem olması itibariyle oldukça önemlidir. İlelü’l-hadîs eserleri

1048
Özellikle Musannefler ve Müsnedler.

172
de ilk defa bu dönemde yazılmış ve orijinal bir tür olarak hadis literatüründeki
yerini almıştır. Daha önce de ifade edildiği gibi, bu dönemde yazılan ve ilelü’l-
hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl, et-târîh ve ma‘rifetü’r-ricâl adıyla bilinen kitapların
birçoğu suâlât türü eserlerin özelliklerini yansıtmaktadır. Yani bu eserler hicrî
üçüncü asrın önde gelen münekkitleri Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel’e
soruların soruları ve değerlendirmeleri kapsamaktadır.1049 Soru-cevap şeklinde
kayıt altına alınan bu bilgiler haliyle bu münekkitlerin tasnif metodunu
yansıtmaz. Ali b. el-Medînî ise akranlarının aksine eserlerini kendisi kaleme
almıştır.1050 Günümüze ulaşan mevcut eserin tamamının Ali b. el-Medînî
tarafından kaleme alınmadığı, kendisi tarafından yazıldığı anlaşılan kısımların
da tasnif yöntemini tam olarak yansıtmadığı yukarıda zikredilmişti. Ancak
İlelü’l-hadîs’te yer alan bir kısım pasajlar ile İbnü’l-Medînî’nin eserlerinden
yapılan alıntılar, illetli hadisleri tasnif metodu hakkında birtakım çıkarımlar
yapmaya imkân vermektedir.
İlelü’l-hadîsle bağlantılı olarak Ali b. el-Medînî’ye nispet edilen eserler, İlelü’l-
müsned (otuz cüz),1051 el-İlel li-İsmail el-Kâdî (on dört cüz),1052 İlelü hadîsi İbn
Uyeyne (on üç cüz),1053 el-İlelü’l-müteferrika (otuz cüz), İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-
ricâl ve’t-târîh’tir.1054 Bu eserler arasında İlelü’l-hadîsi İbn Uyeyne ve el-İlelü’l-
müteferrika’ya sonraki literatürde atıf yapıldığına dair herhangi bir tespit
yapılamamıştır.1055 Ancak İlelü’l-müsned ve el-İlel li-İsmail el-Kâdî’ adlı eserlerin
sonraki müelliflerin kaynakları arasında yer aldığı görülmektedir. Söz gelimi dördüncü
asrın önemli münekkitlerinden Dârekutnî’nin Ali b. el-Medînî’nin Müsned adlı eserine
sık sık atıf yaptığı görülmektedir.1056 Dârekutnî, Abdullah b. Mes‘ûd’un müsnedi altında
zikrettiği bir hadisin Ali b. el-Medînî’nin Müsned adlı eserinde yer aldığını ve onun ilgili
hadis için muttasıl hükmü verdiğini belirtmiştir.1057 Hz. Ebû Bekir’e nispet edilen

1049
İbn Receb, Şerh, I, 32-3 (naşirin mukaddimesi).
1050
Akranları arasında sadece Ali b. el-Medînî’nin ricâle dair eserlerini kaleme aldığına dair bkz. Lucass,
Constructive Crtitics, s. 75.
1051
Nedim, Fihrist, s. 322. Dârekutnî el-İlelü’l-vâride adlı eserinde Ali b. el-Medînî’nin bu eserinden birçok
alıntı yapar. Dârekutnî, el-ʿİlelü’l-vâride, I, 65, 28٨, IV, 83.
1052
Talebesi İsmail el-Kâdî hocasından ilel adında bir kitap nakletmiştir. Bu yüzden kitap bu isimle anılır.
Kitaba dair bkz. Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye s. 367; Nidâl Selcî, Menhec, s. 98.
1053
İbn Receb, Şerhu ileli’t-Tirmizî, I, 486.
1054
Ricâle dair eserlerin tamamı ilelü’l-hadîs ile ilgilidir.
1055
Atıftan kasıt içeriğine dair yoksa kitap isimlerine atıf yapılmıştır.
1056
Dârekutnî’nin kaynaklarına arasında sayıldığına dair bkz. Dârekutnî, el-İlel, I, 100 (naşirin
mukaddimesi).
1057
Dârekutnî, el-İlel, V, 235-36.

173
hadislerdeki illetlerin tartışıldığı bölümde de Ali b. el-Medînî’nin Müsned adlı eserine atıf
yapılmıştır.1058
Bu aktarımlar birkaç yönden oldukça önemlidir. İlk olarak, Ali b. el-Medînî’ye
nispet edilen İlelü’l-müsned adlı eserin Dârekutnî’ye kadar ulaştığı ve onun da bu kitaptan
istifade ettiği söylenebilir. İkinci olarak, Dârekutnî’nin yaptığı alıntılar ile kitapta yer alan
illetli hadisler tasnif açısından aynı görünümü arz etmektedir. Nitekim kitabın bir
bölümünde zikredilen illetli hadisler Dârekutnî’nin Müsned’inde olduğu gibi sahâbî
râvîlerine nispet edilerek ele alınmıştır. Dolayısıyla İlelü’l-hadîs’in mahiyeti bölümünde
de ifade edildiği gibi bu durum, kitabın râvîsi İbnü’l-Berâ’nın da bu bilgileri ilgili kitaptan
aktardığına işaret etmektedir. Nitekim İlelü’l-hadîs muhteva olarak Ali b. el-Medînî’ye
derslerde sorulan sorular, kendisinden semâ yoluyla alınmayan ancak istinsah edilen
eserler, kendisi tarafından yazılmış bölümler gibi geniş bir yelpazededir.
Bu kitaptan yaptığı alıntılarla öne çıkan bir diğer isim, İslâmî ilimlerin her
sahasında kıymetli eserler telif etmiş olan Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr’dir (ö. 774/1373). İbn
Kesîr Müsnedü’l-Fârûk adlı eserinde, Hz. Ömer’in rivayetlerini ve fetvalarını fıkhî
babları esas alarak toplamıştır. Sadece hadisleri bir araya getirmekle kalmamış aynı
zamanda metin ve isnâd açısından rivayetlerle ilgili birçok değerlendirme de yapmıştır.
Bu eserin konumuz açısından önemi, günümüze ulaştığı tespit edilemeyen birçok
rivâyetü’l-hadîs ve ilelü’l-hadîs kitabından istifade edilerek hazırlanmış olmasıdır.
Naşirin verdiği bilgiye göre, Müsned’te yaklaşık yüz kırk eser kaynak olarak
kullanılmıştır.1059 Ali b. el-Medînî’nin el-Müsnedü’l-muallel adlı eseri de İbn Kesîr’in
kaynakları arasındadır. İbn Kesîr bu esere bazen el-Müsned,1060 el-İlel,1061 Müsnedü
Ömer,1062 şeklinde açıkça atıfta bulunmuş bazen de “kâle Alî” formunda İbnü’l-
Medînî’nin değerlendirmelerini aktarmıştır. İbn Kesîr’in bu kitaptan aktardığı bilgiler
oldukça önemlidir. Kuşkusuz en önemli yönü, hicrî beşinci asırda kaybolduğu ifade
edilen eserler1063 arasında yer alan İlelü’l-müsned’e sekizinci asırda atıf yapılmış
olmasıdır.

1058
Dârekutnî, el-İlel, I, 288.
1059
İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr b. Dav’ b. Kesîr el-Kaysî el-
Kureşî el-Busrâvî ed-Dımaşkī eş-Şâfiî (ö. 774/1373), Müsnedü’l-Fârûk emîri’l-müʾminîn Ebî Hafs
Ömer b. Hattâb ve akvâlühû ʿalâ ebvâbi’l-ʿilm, thk. İmam b. Ali b. İmam, Dâru’l-Felâh, Mısır
1430/2009, 32-42 (naşirin mukaddimesi).
1060
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 96.
1061
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 140.
1062
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, III, 41.
1063
Hatîb, el-Câmiʿ, II, 302.

174
Aktarılan bu değerlendirmelerin oldukça detaylı olması ve İlelü’l-müsned’e dair
bazı tespitler yapmaya imkân tanıması da, İbn Kesîr’in bu eserini dikkatli bir şekilde
incelemeyi gerekli kılmaktadır. İbn Kesîr’in İlelü’l-müsned’den aktardığı bölümlerin
Dârekutnî’nin alıntılarıyla aynı özellikleri yansıtıyor olması, ikisinin aynı kitaptan
istifade etmiş olduğunu göstermektedir. Nitekim ilgili bölümler incelendiğinde, Ali b. el-
Medînî’nin herhangi bir sahâbîye nispet edilen hadislerin tariklerini topladığı,1064
rivayetlerle ilgili birçok hüküm verdiği1065 ve zayıf tariklere işaret ettiği1066 görülür.
İbn Kesîr’in bu eserinin en önemli fonksiyonlarından biri de, Ahmed b. Hanbel’in
Müsned’i ile İbnü’l-Medînî’nin Müsnedü’l-muallel adlı eseri arasında karşılaştırma
yapma imkânı sağlamasıdır.1067 Yani Ahmed b. Hanbel’in Müsned’de sıhhat şartı
gözetmeksizin aktardığı rivayetler hakkında Ali b. el-Medînî’nin Müsnedü’l-muallel’in
de rivayetle ilgili değerlendirmeler bulmak mümkündür. Söz gelimi Ahmed b. Hanbel’in
Hz. Ömer’in müsnedinde zikrettiği ve “Hz. Peygamber’in kendisine: “duandan bizi
unutma” şeklindeki tavsiyesini içeren hadisin isnâdı şu şekildedir: Muhammed b. Ca‘fer
(Ğunder)→ Şu‘be→Âsım b. Ubeydullah→Sâlim→İbn Ömer→Hz. Ömer.1068 Kitabın
yazılış gayesi ve yapısı itibariyle ilgili bölümde rivayet hakkında herhangi bir
değerlendirme yapılmamıştır. Ali b. el-Medînî de bu hadisi Muhammed b. Ca‘fer, Ebü’l-
Velîd (her ikisi)→ Şu‘be → Âsım b. Ubeydullah → Sâlim → İbn Ömer → Hz. Ömer
isnâdıyla aktarmıştır. Bu isnâdla ilgili değerlendirmesini şöyle ifade etmiştir: “Bu hadis
başka bir vecihle bilinmez, ancak bu isnâdda yer alan Âsım b. Ubeydullah da zayıf bir
râvîdir.”1069
Ahmed b. Hanbel’in Hz. Ömer’in müsnedinde aktardığı ve “Fetih suresinin ilk
ayetlerinin sorduğu bir soru sonrası nazil olduğuna dair” hadisin isnâdı şöyledir: Kurâd
Ebû Nuh→Mâlik→Zeyd b. Eslem→Babası→Hz. Ömer.1070 Ali b. el-Medînî de bu hadisi
Ma‘n b. İsa ve Kurâd Ebû Nuh yoluyla aynı isnâdla aktarmış ve rivayetle ilgili, “Bu
Medineli güzel bir isnâddır. Ehl-i Medine dışında bunu rivayet eden kimse bilmiyoruz”
şeklinde bir değerlendirme yapmıştır.1071 Müsnedü’l-Fârûk’ta Ahmed b. Hanbel’in

1064
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 325.
1065
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 272, 276, 417.
1066
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 271.
1067
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 444.
1068
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 520, karşılaştırma için bkz. İbn Hanbel, Müsned, I, 326 (hadis no: 195).
1069
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 520.
1070
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, II, 586, karşılaştırma için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 336-37 (hadis
no: 209).
1071
İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, II, 586.

175
Müsned’inde ve diğer eserlerde yer alan birçok hadise dair Ali b. el-Medînî’nin
değerlendirmelerini bulmak mümkündür.
Konumuz açısından önemli olan nokta, İbnü’l-Medînî’den aktarılan
değerlendirmelerin hem tasnif hem de yöntem açısından çalışma konumuz olan İlelü’l-
hadîs’teki illetli hadislerin incelenişiyle aynı özellikleri yansıtıyor olmasıdır. Nitekim
eserde incelenen illetli hadislerin baş tarafı (etrâf) sahâbî râvîsine isnâd edilerek verilmiş
ve ilgili rivayetin illetli tarikine işaret edilmiştir. Söz gelimi Ebû Hureyre’ye nispet edilen
bir hadisin illetli tariki şöyle ele alınmaktadır:

Ebû Hureyre’ye nispet edilen “kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa,
komşusuna ikramda bulunsun” hadisi. Bu hadisi Mâlik ve İbn Aclân, “Saîd el-
Makburî → Ebî Şureyh el-Huzâî” isnâdıyla aktarmıştır. Buna karşın Abdurrahman b.
İshak ikisine muhalif olarak “Saîd el-Makburî → Ebû Hureyre” şeklinde nakletmiştir.
Bana göre Mâlik ve İbn Aclân’ın rivayeti Abdurrahman’a tercih edilir, çünkü o bu
hadiste hata etmiştir.1072

Bir diğer rivayet yine Ebû Hureyre’den gelen “ Hz. Peygamber dört şeyden
sakınırdı: korkmayan kalpten, doymayan nefisten…” şeklindeki hadistir. Bu hadisi İbn
Aclân, “Saîd el-Makburî → Ebû Hureyre” isnâdıyla aktarmışken, İbn Ebî Zi’b, Saîd ile
Ebû Hureyre arasına Abdurrahman b. Mihrân’ı ekleyerek, “Saîd→İbn Mihrân→Ebû
Hureyre” şeklinde nakletmiştir.1073 Bu örneklerin dışında da Ebû Hureyre’ye nispet edilen
birçok hadisin illetli tariklerine işaret edilmiştir.1074
Ebû Hureyre dışında Hz. Ömer,1075 Abdullah b. Mes‘ûd,1076 Sa‘d b. Ebî
Vakkas,1077 Zübeyr b. Avvâm,1078 Talha b. Ubeydullah,1079 Osman b. Affân,1080 Suheyb
b. Sinân,1081 Cârûd b. el-Muallâ, 1082 Arfece b. Es‘ad,1083 Abdurrahman b. Hanbeş,1084 Ebû

1072
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 469.
1073
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 489.
1074
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 561, 569, 576. 521.
1075
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 684.
1076
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 720, 722.
1077
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 707.
1078
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 705.
1079
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 700.
1080
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 697.
1081
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 674.
1082
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 626.
1083
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 617.
1084
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 613.

176
Rifâa1085 ve Osman b. Ebi’l-Âs,1086 gibi sahâbîlere nispet edilen hadislerin illetli
tariklerine işaret edilmiştir.
Sonuç olarak Ali b. el-Medînî’nin bir kısmı günümüze ulaşan bu eserindeki tasnif
metodunun veya illetli hadisleri tanzim şeklinin ilelü’l-müsned türüne uygun olduğunu
söylemek mümkündür. İlgili rivayetlerin kitabın başka bölümlerinde yer alan ve soru-
cevap formunda aktarılan hatalı rivayetlerden farklı olduğu daha önce zikredilmişti. Soru-
cevap formunda aktarılan hatalı rivayetlerde müzâkere ortamı göze çarparken, ilelü’l-
müsned tarzında ele alınan illetli hadislerin yer aldığı pasajda, Ali b. el-Medînî hâkim
konumdadır ve kitabının râvîsi veya bir başkasının sorduğu sorulardan ziyade belli bir
amaç ve yöntemle illetli hadislerin incelendiği görülmektedir. Dolayısıyla günümüze
ulaşan kısmı itibariyle karmaşık bir yapı arz eden İlelü’l-hadîs’teki illetli hadisler, ya ilgili
kitabın bir parçası ya da kitaptan ihtisar edilmek suretiyle aktarılmış bölümlerdir. İhtisar
vurgusu yapmamızın sebebi, Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-müsned’inden aktarılan
bölümlerin tasnif açısından daha düzenli ve derli toplu olmasıdır.
Ali b. el-Medînî’nin illetli bir hadisi inceleme yöntemi veya ele aldığı bir rivayeti
nasıl çözümlediği sorusu da bu noktada önemlidir. Yani okuyucu ilelü’l-hadîs
edebiyatının erken safhasında telif edilmiş bir kitabı incelediğinde nasıl bir rivayet
çözümlemesi ile karşılaşacaktır. Daha önce de ifade edildiği gibi, ilk olarak ele alınan
hadisin baş tarafı zikredilmek suretiyle (etrâf) hadis sahâbî râvîsine isnâd edilmiştir.
İncelenecek hadis metin ve sahâbî râvîsi açısından netlik kazandıktan sonra, eğer rivayet
tek bir isnâddan biliniyorsa ilgili isnâda dair müzâkereler aktarılmış,1087 birden fazla
isnâdı var ise, rivayetin farklı isnâdları zikredilmiş ve bu isnâdlar arasında bir tercih
yapılmıştır. Ali b. el-Medînî çoğu zaman tercih ettiği isnâda “el-hadîsu ‘indî”1088 veya
“el-hadîsu hadîsu fulan” diyerek işarette bulunmuş,1089 bazen de herhangi bir
değerlendirme yapmamıştır.1090
Ebû Hureyre’nin hadisleri kapsamında incelediği “Hz. Peygamber, Abdullah b.
Huzâfe’yi Mina’ya gönderdi…” hadisi ile ilgili iki isnâda dikkat çekmiştir. Birinci isnâd,
“Sâlih b. Ebi’l-Ehdar → Zührî → Saîd b. el-Müseyyeb → Ebû Hureyre” şeklindedir.
İkinci isnâd ise “Ma‘mer → Zührî → Mes‘ûd b. el-Hakem” olarak verilmiştir. Ali b. el-

1085
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 603.
1086
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 592.
1087
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 728.
1088
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 633.
1089
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 420, 447.
1090
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 489.

177
Medînî “el-hadîsu, hadîsu Ma‘mer” diyerek Ma‘mer’in rivayetini tercih etmiş ve Sâlih’in
hata ettiğini belirtmiştir.1091 Ma‘mer dışında Zührî’nin hangi talebelerinin bu hadisi
naklettiği veya Ebû Sâlih’in Zührî’den aktardığı rivayetlerdeki durumu hakkında
herhangi bir bilgi verilmemiştir.
Ebû Hureyre’ye nispet edilmesi sebebiyle illetli kabul edilen “Abdurrahman b.
Avf ve Halid b. Velid arasından yaşanan tartışmayı “ ele aldığı ilgili bölüm şöyledir: “Bu
hadisi Âsım, “Ebû Sâlih → Ebû Hureyre” isnâdıyla aktarmışken, A‘meş hadisi “Ebû Sâlih
→ Ebû Saîd” isnâdıyla nakletmiş ve hadisi Ebû Hureyre’ye değil Ebû Saîd’e nispet
etmiştir. Ali b. el-Medînî’nin A‘meş’i Ebû Sâlih’in hadisleri konusunda en güvenilir
kimse olarak kabul ettiği nakledilmiştir.
Ali b. el-Medînî bazen de incelediği rivayetle ilgili herhangi bir değerlendirme
yapmamıştır. Ebû Hureyre’ye nispet edilen “Hz. Peygamber dört şeyden sakınırdı ve
şöyle dua ederdi: “Allahım korkmayan kalpten doymayan nefisten… sana sığınırım”
şeklindeki hadis, baş tarafı zikredilmek suretiyle (etrâf) ele alınmış ve isnâdlarıyla ilgili
şu bilgiler verilmiştir: “İbn Aclân bu hadisi, “Saîd el-Makburî → Ebû Hureyre” şeklinde
aktarmıştır. İbn Ebî Zi’b ise, Saîd ile Ebû Hureyre arasına bir râvî daha ekleyerek, “Saîd
el-Makburî → Abdurrahman b. Mihrân → Ebû Hureyre” isnâdıyla nakletmiştir.”1092 Ali
b. el-Medînî isnâdlar arasında herhangi bir tercih yapmamıştır. Dolayısıyla hadisin hangi
isnâdının illetli kabul edildiğine veya illet sebebine ilgili pasajdan hareketle ulaşmak
mümkün değildir.
Herhangi bir değerlendirme yapmadan aktardığı bir diğer rivayet “Kaybolan
hayvanlarla ile ilgili (dâlle)” Cârûd b. el-Muallâ’ya nispet edilen hadistir. Bu hadisi Ebü’l-
‘Alâ Yezid b. Abdillah, “Mutarrif → Ebü’l-Müslim el-Cezmî → el-Cârûd” isnâdıyla
nakletmişken,1093 Humeyd et-Tavîl, -Ebü’l-‘Alâ’ya muhalif olarak- “Hasan el-Basrî→
Mutarrif→ babası ( Abdullah b. Şihhîr)” şeklinde aktarmıştır.1094 Ali b. el-Medînî
isnâdlar arasında herhangi bir tercih yapmamıştır.1095
Netice olarak hem çalışma konumuz olan İlelü’l-hadîs’te yer alan illetli hadisler,
hem de İlelü’l-Müsned’den aktarılan bölümler yapı olarak aynı tasnif biçimini yansıtırlar.
Her ne kadar günümüze ulaşan kısmı itibariyle bir takım ihtisar ve düşmeler olsa da, bu

1091
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 495.
1092
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 489.
1093
Bu isnâdla gelen hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXIV, 356. (hadis no: 20754)
1094
Bu isnâd için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXVI, 240. (hadis no: 16314)
1095
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 626.

178
durum açıkça takip edilebilmektedir. İlelü’l-hadîs’te incelenen illetli hadisler kitap
içerisinde yer alan diğer bilgilerden soyutlanıp bir bütün halinde incelendiğinde, ilelü’l-
müsned tasnif formu rahatlıkla gözlemlenir.
Bu kitap, tasnif ve iç tanzim açısından Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i ile oldukça
benzerdir. Her ikisi de müsned tarzda kaleme alınmış ve ilgili sahâbînin rivayetleri
aktarılmıştır. Bir farkla ki, Ali b. el-Medînî sahâbîlerden aktarılan rivayetlerdeki illetleri
tespit etmeyi hedeflemişken, İbn Hanbel’in Müsned’inde sahâbînin tüm rivayetlerini bir
araya getirme düşüncesi hâkimdir. Yani bugün Müsned’de yer alan birçok illetli hadis Ali
b. el-Medînî’nin Müsnedü’l-Muallel’inde incelenmiştir. Bunun birçok örneği İbn
Kesîr’in Münsedü’l-fârûk’unda kolayca bulunabilir. Muhtemelen eser günümüze tam
haliyle ulaşmış olsaydı, Dârekutnî’nin öğrencileri tarafından tertib edilen İlelü’l-vâride’si
ile benzer bir yapıda olacaktı.

B. ALİ B. EL-MEDÎNÎ’NİN İLLET TESPİT YÖNTEMİ

Müslim’in Temyîz’i dışında mütekaddim dönemde yazılan İlelü’l-hadîs


kitapları1096 arasında illet tespitinin nasıl yapılacağına dair öğretici bir metnin
bulunmadığı söylenebilir. Bu durumun birkaç sebebi vardır. İlk olarak bu çalışmada
sıklıkla vurgulandığı üzere, ilelü’l-hadîs adıyla bilinen eserlerin sadece illetli rivayetleri
değil genel olarak ricâl ile ilgili tüm değerlendirmeleri kapsamaktadır. İkincisi, bu eserler
arasında ilel başlığıyla bilinip illetli hadisler üzerine yoğunlaşmış çalışmaların günümüze
ulaşmamış olmamasıdır. Yani bugün Ali b. el-Medînî’nin otuz cüz olduğu söylenen
İlelü’l-müsned adlı eserinin içeriği ve yapısı ne yazık ki tam olarak bilinmemektedir. Bir
üst başlık altında zikredilen bazı örnekler kitabın tasnif şekline ve illetli hadislerin iç
tanzimine dair bazı ipuçları verse de, kitabın tamamından habersiz olmak yapılacak
yorumların da çerçevesini daraltmaktadır.
Ricâl ve ilel kitapları dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Ali b. el-Medînî’nin
illetli/hatalı bir rivayetin nasıl tespit edileceğine dair açıklamalarının oldukça sınırlı
olduğu görülecektir. Yani münekkidin bizatihi kendisi tarafından illet tespitine yönelik
metodik bir açıklama yoktur. İllet bağlamında İbnü’l-Medînî’den aktarılan iki husus göze
çarpmaktadır. Birincisi, hadislerdeki illeti tespit etmenin zorluğuna ve uzun süren bir
araştırma sürecine ihtiyaç duyduğuna işaret eden “Kimi zaman bir hadisin illetini kırk

1096
Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn ve İbnü’l-Medînî’nin eserleri kast edilmektedir.

179
yıl sonra tespit ettim/anladım.” şeklindeki sözüdür.1097 İkinci olarak da mütekaddim
dönem münekkitlerinin birçoğundan aktarılan ve hadislerdeki hataları tespit etmenin
ancak rivayetlerin toplanmasıyla mümkün olduğuna işaret eden “Bir konudaki tüm
hadisler toplanmadığı sürece hata anlaşılmaz.” şeklindeki veciz
değerlendirmesidir.1098

Ali b. el-Medînî başta olmak üzere ilk dönem münekkitlerinin birçoğu


rivayetlerdeki hatayı tespit etmenin ve hadisleri doğru olarak anlamının “bütün tarikleri
bir arada görmekle” mümkün olacağını belirtmişlerdir.1099 Usûl kitaplarında ilelü’l-
hadîse dair açılan başlıklarının1100 hemen hepsinde zikredilen Ali b. el-Medînî’nin şu sözü
bu noktaya dikkat çekmektedir: “Bir konudaki tüm tarikler bir araya getirilmediği sürece
hadisteki hata ortaya çıkmaz.”1101 İbnü’l-Medînî’nin akranı Yahya b. Maîn, “Şayet biz
bir hadisi otuz tarikten yazmasak, onun manasını tam olarak kavrayamayız” demiştir.1102
Ahmed b. Hanbel ise: “Bir hadisin tüm tariklerini bir araya getirmediğin sürece hadisi
tam olarak anlayamazsın. Nitekim farklı tarikler birbirlerini tefsir eder/anlaşılmasına
yardımcı olur.” diyerek tarikleri toplamının hadisleri anlama üzerindeki etkisine işaret
etmiştir. Her ne kadar Yahya b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel’in bu değerlendirmeleri ilk
bakışta “tarikleri bir araya getirmenin hadisin ifade ettiği mananın tam olarak
açıklanması” şeklinde anlaşılsa da, aslında hadisleri bir araya getirmenin temel amacı
rivayetlerdeki hatayı tespit etmektir. Hammâd b. Seleme’nin kitaplarını on yedi
talebesinden dinleyen Yahya b. Maîn’in temel amacı, Hammâd b. Seleme’den veya
talebelerinden kaynaklanan hatayı tespit etmektir.1103 Halîlî’nin İrşâd’da Yahya b.
Maîn’den aktardığı şu sözü bu noktaya açıklık getirmektedir: “Biz hadisi yüz tarikten
yazmasaydık, doğrusunu tespit edemezdik.”1104 İbrahim b. Saîd el-Cevherî’nin (ö.
247/861) “Yanımda olan her hadisle ilgili en az yüz vecih bilmiyorsam ben o hadis
konusunda yetimim demektir” şeklindeki değerlendirmesi de bu durumun veciz bir

1097
Hatîb, el-Cami‘, II, 257.
1098
Hatîb, el-Cami‘, II, 212.
1099
Hatîb, el-Cami‘, II, 212.
1100
Hatîb, el-Cami‘, II, 212; İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 91; Sehâvî, Fethü’l-Muğîs bi-şerhi Elfiyyeti’l-
hadîs li’l-ʿIrâkî, thk. Ali Hüseyin Ali, Mektebetü’s-Sünne, Mısır 1424/2003, I, 286.
1101
İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 91.
1102
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 35.
1103
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 34.
1104
Halîlî, İrşâd, II, 595.

180
ifadesidir.1105 Hadislerdeki hatanın muâraza usulü ile tespit edilebileceğini ifade eden
Müslim de bu sürecin ilk basamağını “rivayetleri bir araya getirmek” olarak belirler.1106
İlelü’l-hadîs eserlerinin en temel yapısını da “cem‘u’t-turuk” oluşturmaktadır.
İlelü’l-hadîse dair yazılmış en kıymetli ve hacimli eserlerden biri olarak kabul edilen1107
Dârekutnî’nin el-İlelü’l-vârîde’si incelendiğinde tariklerin bir araya getirilmesinin illet
tespitindeki fonksiyonu rahatlıkla görülecektir. Nitekim Dârekutnî’nin ele aldığı
hadislerin tüm tariklerini zikrettiği ve bunun üzerine ihtilaf noktasına yoğunlaştığı
görülmektedir. Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-müsned adlı eserinden aktarılan bilgiler de
farklı tarikleri topladığına işaret etmektedir.1108 Fesevî’nin aktardığına göre Ali b. el-
Medînî, hadislerin tariklerini bir araya getirdiği müsned tarzda bir eser kaleme almış
ancak bu kitap henüz kendisi hayatteyken zayi olmuş, İbnü’l-Medînî de söz konusu
eserini tekrardan bir araya getirememiştir.1109 Ali b. el-Medînî’nin isnâdların kendisi
etrafında döndüğü medâr râvîleri tespiti de ancak hadislerin tariklerini biraraya getirmesi
sonucunda elde ettiği bir veridir. İbnü’s-Salâh da illetli hadislerin tespitinin rivayetleri bir
arada görmekle mümkün olduğuna dikkat çekerek, ilelü’l-hadîs eserlerin yapı olarak daha
ziyade tariklerin cem‘ini kapsadığını belirtmiştir.1110
Rivayetlerin bir araya getirilmesinin en temel amacı hatayı tespit etmek olunca,
ikinci aşamada bu süreci rivayetlerin birbirleriyle karşılaştırılması takip etmektedir. Yani
toplanan bu tarikler birbirleri ile karşılaştırılarak rivayet veya râvî hakkında birtakım
hükümler verilmektedir. Konu etrafında yapılmış birçok çalışmada da1111 vurgulandığı
üzere, rivayetlerin birbirleri ile muârazası sonucu rivayetteki birçok hata tespit edilebilir.
Özellikle rivayetlerdeki illetleri tespit etmede muârazanın ilk dönem münekkitleri
tarafından kullanıldığı ifade edilmiştir.
Hadisin farklı tariklerinin bir araya getirilmesinin rivayetler üzerindeki bu
aydınlatıcı fonksiyonu haliyle münekkitlerin birçok hadisi toplamasını sağlamıştır.
Özellikle üçüncü asır münekkitlerinin çok yüksek rakamlarla1112 ifade edilen hadis

1105
Hatîb, Târîh, VI, 619.
1106
Müslîm, Temyîz, s. 209, Müslim’in bu eserinde işaret ettiği muâraza yöntemine dair bkz. Aslan,
Muhammet İkbal, Müslim'in Kitâbü't-Temyîz'i ve Hadis İlmi Açısından Değerlendirilmesi,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2018.
1107
İbn Kesîr, İhtisâru ulûmi’l-hadîs, thk. Mahir Yasin Fahl, Dâru’l-Meymân, Riyad 1434/2013, s. 176.
1108
Örnek için bkz. İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, II, 445, 603.
1109
Fesevî, el-Ma‘rife, II, 137.
1110
İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 90.
1111
A‘zamî, Muhaddislerin Hadis Tenkit Yöntemi, trc. M. Enes Topgül-M. İkbal Aslan, İstanbul Beka
Yayınları, 2017.
1112
Yahya b. Maîn, Suâlâtü İbni’l-Cüneyd, s. 446.

181
birikimleri de bu farklı tariklerin bir araya getirilmesi ile yakından ilişkilidir. Münekkit
bir hadisteki hatayı tespit edebilmek amacıyla, ilgili hadisin mürsel, munkatı, merfu,
mevkuf tüm tariklerini bir araya getirip incelemektedir. Bu da sahip olduğu rivayet
birikiminin artmasını sağlamıştır. Nitekim ilelü’l-hadîs eserlerinde görülen “bu babda
merfu bir hadis yoktur”, “bu hadis başka tarikle bilinmez”, “filan sahâbîden bu hadis
bilinmez”, “bu hadisi sadece Basralılar rivayet etmiştir”, “Medineli râvîler bu hadisi Ebû
Hureyre’den aktarmışlardır”,“Bu rivayet bu vecih dışından bilinmez” gibi
değerlendirmeler bu çalışmaların bir neticesidir. En önemlisi de rivayetler konusundaki
bu birikim, birçok râvînin sahip olduğu tüm rivayetleri bilmelerini sağlamıştır. Nitekim
ricâl eserleri incelendiğinde birçok râvînin rivayetlerinin sayısının bu münekkitler
tarafından verildiği görülecektir. Ali b. el-Medînî de başta medâr râvîler olmak üzere
birçok râvînin rivayet ettiği hadis sayısını belirlemiştir.1113 Bu durumun münekkide
sağlayacağı en büyük katkı, hadislerini topladığı herhangi bir râvîden kendisine ait
olmayan bir rivayet geldiğinde bunu tespit edebilmesidir.

C. İLLETLİ KABUL EDİLEN ÖRNEK RİVAYETLER

“Hadis birçok açıdan ta‘lîl edilir”1114 sözüyle rivayetlerin muhtelif açılardan illetli
kabul edildiğine işaret eden Hâkim, kitabında on tür illetten bahsetmiş ve bunları sadece
örnek olması açısından zikrettiğini söylemiştir. Nitekim Hâkim, zikretmediği birçok illet
türünün daha olduğunu belirtmiştir.1115 İlelü’l-hadîse dair yazılan eserler incelendiğinde
de rivayetlerin farklı sebeplerle ta‘lîl edildiği görülecektir. Söz gelimi Tirmizî’nin el-
İlelü’l-kebîr’i üzerine yapılan bir çalışmada rivayetlerin “Aslı mevkûf olan hadisin merfû
ve aslı mürsel olan hadisin mevsûl olarak rivayet edilmesi, isnâdda gizli bir inkıtâın
bulunması, teferrüdü kabul edilemeyecek derecede olan bir râvînin hadisin rivayetinde
tek kalması…” gibi birçok şekilde ta‘lîl edildiği belirtilmiştir.1116 Ali b. el-Medînî’nin -
günümüze ulaşan kısmı itibariyle- İlelü’l-hadîs’i de birçok illet türünü ihtiva etmektedir.
Nitekim kitapta yer alan rivayetler incelendiğinde birçok açıdan illetli kabul edildikleri
görülecektir. Senedinde meçhûl râvînin bulunması,1117 iki râvî arasında semânın

1113
Râvîlerin hadis sayısına dair verdiği bilgiler için bkz. Nidâl Selcî, Menhec, s. 142-46.
1114
Hâkim, Ma‘rife, s. 359.
1115
Hâkim, Ma‘rife, s. 374.
1116
Güler, Ayşe, İllet Sebebi Olarak Teferrüd el-ilelü'l-kebîr Özelinde, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), İstanbul: 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018, s. 55.
1117
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 697, 720.

182
gerçekleşmemesi, iki ayrı hadisin birbirine idrâc edilmesi,1118 hadisin bilindik meşhur
yoldan nakledilmesi (sülûkü’l-câdde),1119 senette yer alan râvînin nesebinde hata
yapılması,1120 senedinde müphem râvî bulunması,1121 bir sahâbînin müsnedi altında
incelenen bir hadisin yanlışlıkla başka bir sahâbîye nispet edilmesi,1122 rivayetin sadece
meçhul râvî yoluyla bilinmesi,1123 sahâbî râvîsinin isminin yanlış yazılması,1124 iki râvî
arasında likânın sabit olmaması,1125 gibi sebeplerle birçok hadis illetli kabul edilmiştir.
Bu illet türlerinin sayısını daha da artırmak mümkündür. Ancak yukarıda yer verilen illet
türlerinin birçoğunun temelinde muhalefet ya da teferrüd yer almaktadır. Yani birçok
illetin tespit edilmesinin çıkış noktasını muhalefet ve teferrüd oluşturur.1126 Söz gelimi,
Ali b. el-Medînî, Ma‘mer’in iki hadisi biribirine idrâc ettiğine, İbn Şihâb’ın diğer
talebelerinin rivayetleriyle karşılaştırıp karar vermiştir. Bu karşılaştırma sonucu
Ma‘mer’in İbn Şihâb’ın talebelerine muhalefet ettiğini belirtmiş ve rivayetini hatalı kabul
etmiştir. Neticede müdrec başlığı altında incelenecek bir rivayetin tespiti rivayetlerin bir
araya toplanıp, ihtilafın görülmesi ile mümkün olmuştur. Aynı şekilde Abdurrahman b.
İshak’ın Saîd el-Makburî’den naklettiği bir hadisi, Saîd’in önde gelen talebelerine
muhalefet etmesi sebebi ile ta‘lîl etmiştir. Ancak her hatalı rivayet muhalefet ile tespit
edilmez. Söz gelimi, “Ebû Dâvûd et-Tayâlisî → Ebü’l-‘Ahvas → Simâk b. Harb →
Seyyâr el-Ma‘rûr → Hz. Ömer” isnâdıyla aktarılan rivayetin illetli kabul edilmesinin
muhalefet ile ilgisi yoktur.1127 Nitekim başka bir tarikten bilinmeyen bu rivayet1128
isnâdda yer alan Seyyâr el-Ma‘rûr’un meçhul olması sebebiyle ta‘lîl edilmiştir.1129 Aynı
şekilde “Cerîr b. Abdilhamîd → Mansur b. el-Mu‘temir → Hayseme b. Abdirrahman →
racul → Abdullah b. Mes‘ûd” isnâdıyla gelen rivayetin illetli kabul edilmesi de muhalefet
ile ilgili değildir. Nitekim Ali b. el-Medînî bu hadisi ta‘lîl gerekçesini şöyle açıklamıştır:

Mansur bu hadisi Hayseme → racul/min kavmihi → Abdullah b. Mes‘ûd isnâdıyla


nakletmiştir. İsmi zikredilmeyen bu râvîden dolayı isnâd munkatıdır. Hayseme

1118
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 427.
1119
İleride bu sebeple illetli kabul edilen bir rivayet incelencektir.
1120
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 561.
1121
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 712, 728.
1122
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 420.
1123
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 684.
1124
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 613.
1125
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 603.
1126
Melîbârî, Hamza Abdullah, Nazarât cedîde fi ulûmi’l-hadis, Dâru İbn Hazm, Beyrut 1423/2003, s. 140.
1127
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 671, hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 342 (hadis no: 217).
1128
Yani Hz. Ömer’den sadece bu isnâdla gelmiştir.
1129
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 671, ayrıca bkz. İbn Kesîr, Müsnedü’l-Fârûk, I, 208.

183
Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbından rivayette bulunmuştur. Ancak ismini zikretmediği
bu râvînin Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbından olup olmadığını bilmiyorum. Hayseme
kendi kavminden (Cu‘fî) birçok kimseden hadis rivayet etmiştir. Bu kimseler arasında
Süveyd b. Ğafale ve Fulfule gibi isimler İbn Mes‘ûd’un ashâbı arasındadır. Ben
Hayseme’nin mübhem bıraktığı bu kimsenin Abdullah b. Mes‘ûd’un ashâbı
arasındaki bazı Cu‘fîler olduğunu umuyorum.1130

Muhalefet karinelerle birlikte ancak illete delâlet eden bir kavram olarak öne
çıkmaktadır. İlletin anlaşılması noktasında bu kavramın önemini dile getiren Melîbârî’nin
ifadeleri şöyledir:

“İllet, teferrüd ve muhâlefet kavramları ile idrak edildiği için bu konuda hadis
tenkitçilerinin getirdiği karînelere, sınırlı ilkelerle tespit edilmesi zor olan bu iki
kavramın karakteristiğini belirlemedeki yeteneklerine, ilel ilmini ilimlerin en dakîk ve
en zorlarından biri haline getiren nuansları anlamalarına itibar etmek gerekir. Bu
bağlamda, muhâlefet ve teferrüd noktalarının hadis tenkitçilerinin yöntemi ışığında
anlaşılmasının ne derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Daha önce de ifade
edildiği üzere, hadislerin tashîh ve ta‘lîl açısından değerlendirmek bu iki hususun
bilinmesi ve bunların kuşatıcı karînlerinin anlaşılmasıyla mümkündür.”1131

Bu başlıkta illetin kendisi ile idrak edildiği temel konulardan biri olan muhalefet
incelenecektir. Oldukça geniş bir yelpazeye sahip olan muhalefet kavramının Ali b. el-
Medînî tarafından nasıl kullanıldığı ve illet tespitinde nasıl bir fonksiyona sahip olduğu
görülmeye çalışılacaktır. Muhalefet ile ilgili rivayetlerin incelenmesindeki temel sebep,
bu rivayetlerde Ali b. el-Medînî’nin çoğunlukla “el-hâdîsu ‘indî” diyerek tercihte
bulunmuş olmasıdır. Bir sonraki başlık altında açıklanacağı üzere, muhalefetin illet
tespitinde odak noktası olması ve ihtilaf noktası belirlendikten sonra rivayetteki illetin
ortaya çıkarılmasının mümkün olduğunun belirtilmesi de bu kavramı incelemeyi
gerektirmektedir.
Muhalefetin teorik boyutuna geçmeden önce nasıl gerçekleştiği üzerine kısa bir
giriş yapmak teorik boyutunun da anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Ricâl, ilel, suâlât vb. eserlerde, hadis bilgisiyle öne çıkmış ve rivayet sürecine
katkı sağlamış sahâbe, tâbiûn ve sonraki dönemde yaşamış birçok râvînin ashâbı hakkında

1130
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 728, hadis için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 90 (hadis no:
3603).
1131
Melîbârî, Nazarât cedide, s. 139-40, bu pasaj tercümeden alınmıştır. İlgili bölüm için bkz. Hadis
Usûlüne Yeni Yaklaşımlar (trc. Muhittin Düzenli-Ayhan Ak) İnsan Yayınları, İstanbul 2015, s. 159.

184
detaylı bilgiler verilmiştir.1132 Herhangi bir râvînin ashâbına dair aktarılan
değerlendirmeler analiz edildiğinde, odak noktasının ihtilaf etmeleri durumunda tercihin
nasıl yapılacağı üzerine yoğunlaştığı görülecektir. Oldukça detaylı ele alınan bu bilgilerin
arka planında söz konusu râvîlerin hocaları ile ilişkileri ve aktardıkları rivayetlerdeki
güvenilirlikleri bulunmaktadır.1133 Şöyle ki, tedvin döneminin önemli simalarından İbn
Şihâb ez-Zührî’den birçok kimse hadis dinlemiş ve aktarmıştır. Bu kimselerin ilmî
kabiliyetleri, hafıza durumları, ezber yetenekleri ve hoca-talebe ilişkileri aynı seviyede
değildir. Hocasıyla mülâzemeti fazla olan,1134 hadislerini semâen alan,1135 kendisine
birçok soru soran1136 ve hadislerini daha iyi ezberleyenler olduğu gibi; kendisiyle kısa bir
süre beraber olan,1137 hadislerini kitaptan1138 veya arz usulü alan talebeler olmuştur. Tüm
bu etkenler birlikte düşünüldüğünde her bir talebenin İbn Şihâb’ın hadisleri konusunda
aynı derecede ihtisas sahibi olması beklenemez. Durum böyle olunca İbn Şihâb’dan
aktarılan ihtilaflı bir rivayette, yakın ashâbı arasında sayılan isimlerin rivayeti mihenk taşı
görevi görecektir. Yani İbn Şihâb ile yoğun hoca-talebe ilişkisi olmayan bir kimse yakın
ashâbına muhalif bir rivayette bulunduğunda rivayeti hatalı kabul edilecektir.1139 Yine
aynı şekilde yakın ashâbı içerisinde yer alan hafız bir kimse, hocasının diğer sika
talebelerine muhalefet ettiğinde de çoğunlukla rivayeti hatalı kabul edilecektir. Netice
olarak burada odak noktası aynı hocadan aktarılan belli bir isnâd ve metinde talebelerden
birinin/bazılarının metinde veya isnâdda diğerlerine muhalefet etmesidir. Bu durumda
ihtilaf ek karînlerle birlikte muhalefette bulanan kimsenin hatalı olduğuna işaret eder.
Aşağıda bu mesele ile ilgili usûl kitaplarındaki teorik bilgiler zikredilecektir.
Herhangi bir râvînin metinde veya senette kendisinden daha güvenilir olan
kimseye veya gruba aykırı rivayette bulunması şeklinde tanımlanabilecek “muhalefet”,
illete delâlet eden en temel kavramlardan biridir.1140 Nitekim isnâdda meydana gelen
hataların birçoğu muhalefet üst başlığı altında incelenmektedir. Yani herhangi bir
rivayetin senedinde veya metninde meydana gelen idrâc, tashîf, tahrîf, ızdırâb vb.

1132
Örnek için bkz. Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 82; Ahmed b. Hanbel, el-İlel(Mervezî ve dğr) thk. Vasiyullah
b. Muhammed Abbâs, ed-Dâru’s-Selefiyye, Hindistan, 1408/1988, s. 39, 48, 56; Fesevî, el-Ma‘rife, II,
22, 201; İbn Receb, Şerh, II, 615, 620, 665-732.
1133
İbn Receb, Şerh, II, 665.
1134
İbn Receb, Şerh, II, 673.
1135
İbn Receb, Şerh, II, 673.
1136
İbn Receb, Şerh, II, 674.
1137
İbn Receb, Şerh, II, 673.
1138
İbn Receb, Şerh, II, 675.
1139
Melîbârî, el-Hadîsü’l-Ma‘lûl, Dâru İbn Hazm, Mekke 1416/1996, s. 26.
1140
İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 90; Melîbârî, Nazarât cedîde, s. 140.

185
muhalefet ile bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır.1141 Herhangi bir râvînin rivayetleri
kendisinden daha sika olan râvîlerle karşılaştırıldığında, muhalefeti fazla ise bu
münkerlik alameti olarak kabul edilmiştir.1142 Hatta Müslim’in ifadesiyle arz ve mukabele
sonucu râvînin rivayetlerinin çoğunun hafız kimselerin rivayetine muhalif olduğu tespit
edilirse, hadisleri terk edilir.1143
Müslim, râvîlerin ihtilaf ettiği noktada hatayı tespit etmenin iki şekilde mümkün
olduğunu belirtmiştir. Birincisi, isnâdda yer alan meşhur râvînin isminde veya nesebinde
yapılan hatanın tespit edilmesidir. Müslim’e göre bu hata ilim ehli tarafından kolayca
anlaşılabilir.1144 İkinci durum şöyledir: Bir grup sika/huffâz râvî, Zührî gibi râvîlerden
veya bir başkasından bir hadisi tek bir isnâd ve metin olarak aktarır. Bu sika râvîler
hadisin isnâd ve metninde ittifak edip hiçbir açıdan da ihtilaf etmezler. Buna karşın başka
bir râvî, aynı hocadan naklettiği hadisin isnâdında ve metninde sika râvîlerin rivayetlerine
muhalif bir takım değişiklikler yaparak aktarır. Bu durumda münferiden rivayet eden
hafız dahi olsa, sahih olan/tercih edilen sika râvîlerin rivayeti olacaktır.1145 Müslim’e göre
Şu‘be, Süfyân b. Uyeyne, Yahya b. Saîd el-Kattân, Abdurrahman b. Mehdî ve diğer ilim
ehli de bu görüştedir.1146 Melîbârî’nin ifadesiyle “nefis bir metin”1147 olan bu bölümde
Müslim, münekkitlerin hatayı tespit yöntemlerine dair okuyucuya belii bir şablon
sunmuştur.
Yahya b. Maîn’den aktarılan bir rivayet de bu noktada oldukça aydınlatıcıdır.
Hammâd b. Seleme’nin kitabını on yedi talebesinden dinleyen Yahya b. Maîn’e bunun
sebebi sorulunca şöyle demiştir: “Hammâd b. Seleme bazen rivayetlerde hata ederdi. Ben
onun hatasını başkasının hatasından ayırt etmek istedim. Eğer ashâbının bir hata üzerine
ittifak ettiklerini görürsem bunun Hammâd’dan; ancak talebeleri bir hususta ittifak etmiş
de, aralarında biri muhalefet etmişse hatanın tek kalan râvîden kaynaklandığını anlarım.
Böylece Hammâd’ın hatası ile başkasının ondan naklederken yaptığı hatayı ayırt
ederim.”1148

1141
Âşıkkutlu, “Muhalefet”, DİA, XXX, 402.
1142
Müslim, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî (ö. 261/875), el-Müsnedü’s-
sahîhu’l-muhtasar bi-nakli’l-adli ani’l-adli ila Rasulillah (s.a.v.), (Mukaddime) thk. Muhammed Fuad
Abdulbâkî, Dâru İhyâi Türâi’l-Arabî, Beyrut, I, 6.
1143
Müslim, Mukaddime, 6.
1144
Müslim, Temyîz, s. 170-2.
1145
Müslim, Temyîz, s. 172.
1146
Müslim, Temyîz, s. 172.
1147
Melîbârî, Nazarât cedide, s. 143.
1148
İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 34-5, Ebü’l-Velîd el-Bâcî, et-Ta‘dîl ve’t-tecrîh, I, 280.

186
İbnü’s-Salâh da illetin anlaşılmasında râvînin teferrüt etmesine ve muhalefetine
dikkat çekmiştir.1149 Bu süreç, yukarıda kısaca aktarılan bir babdaki/konudaki rivayetlerin
tümünün toplanması ile ancak mümkündür. Nitekim hadisleri bir araya getirmenin nihaî
hedefi aralarındaki ihtilafı veya ittifakı tespit etmektir. Hatîb el-Bağdâdî, illet tespit
sürecinin aşamalarını şöyle açıklamaktadır: 1. Hadisin tariklerinin bir araya getirilmesi,
2. Râvîlerin ihtilaflarının incelenmesi, 3. İhtilaf eden râvîlerin itkan ve zabt açısından
değerlendirilmesi.1150
İbn Hacer ise bu süreci şöyle açıklar: “Toplanan tarikler incelenir, eğer tarikler
arasında ittifak ve benzerlik varsa, bu tariklerin illetten salim olduğunu gösterir. İhtilaf
etmeleri durumunda ise illeti tespit etmek mümkün olur. Nitekim illet tespitinde odak
nokta ihtilafın ortaya çıkarılıp açıklanmasıdır.”1151 Dolayısıyla hadislerin toplanması ve
karşılaştırılması sonucu, isnâd ve metin açısından sika kimselerin rivayetlerine muhalif
olan rivayet illetli/hatalı kabul edilir.1152 Melîbârî de illetin ancak muhalefet ve teferrüd
hususunun iyi bilinmesi ve bunları kuşatan karinelerin tespit edilmesiyle açığa çıkacağını
belirtmiştir.1153
İlelü’l-hadîs’te de muhalefet gerekçesi ile illetli kabul edilen birçok rivayet
bulunmaktadır. Ali b. el-Medînî muhalefet kavramını genelde sözlük anlamında
kullanmış ve rivayetlerdeki her türlü aykırılığı bu kavramla ifade etmiştir. Yani muhalefet
sika bir râvînin bir diğer sika râvîye, iki sika râvînin diğer râvîlere, bir râvînin bir grup
sika râvîye aykırılığını kapsayacak düzeyde geniş kullanılmıştır. Muhalefet sebebiyle
illetli kabul ettiği hadislerin birçoğu isnâd merkezlidir. Örnek olması açısından birkaç
rivayet burada incelenecektir.

1. “Allah’a ve Ahiret Gününe İman Eden Kimse Komşusuna İkramda


Bulunsun” Hadisi

Ali b. el-Medînî’nin muhalefet sebebi ile illetli kabul ettiği isnâdlardan biri,
Abdurrahman b. İshak’ın İmâm Mâlik ve İbn Aclân’a muhalif olarak rivayet ettiği bu

1149
İbnü’s-Salâh, Ebû Amr Takıyyüddîn Osmân b. Salâhiddîn Abdirrahmân b. Mûsâ eş-Şehrezûrî (ö.
643/1245), Ulûmü’l-hadîs (Mukaddime), thk. Nureddin Itr, Dâru’l-Fikr, Beyrut/Dımaşk, 1434/2013, 90.
1150
Hatîb, el-Câmi‘, II, 295; İbnü’s-Salâh, Ulûmü’l-hadîs, s. 90-1.
1151
İbn Hacer, en-Nüket ʿalâ Kitabi İbni's-Salâh, thk. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr el-Medhilî, Imâdatü’l-bahsi’l-
İlmî, Medine 1404/1984, II, 710-11; Itr, Menhec, s. 451.
1152
Müslim, Temyîz, s. 172.
1153
Melîbârî, a.g.e. , s. 158.

187
hadistir. Ebû Hureyre müsnedi altında ele alınan bu hadisin iki isnâdına işaret edilmiştir.
Hatalı kabul edilen isnâd şöyledir:
1. “Abdurrahman b. İshak→ Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî→ Ebû Hureyre”
isnâdıyla naklediliğine göre Hz. Peygamber, “Kim Allah’a ve ahiret gününe
iman ediyorsa komşusuna ikramda bulunsun, Allah’a ve ahiret gününe iman
eden kimse misafirine ikramda bulunsun” demiştir.
Ali b. el-Medînî’nin “el-hadîsu ‘indî” diyerek tercih ettiği isnâd ise şöyledir:
1. “Mâlik ve Muhammed b. Aclân→Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî→ Ebû Şureyh
el-Huzâî (el-Ka‘bî)”1154
Ali b. el-Medînî’ye göre Abdurrahman b. İshak bu hadisi “Saîd el-Makburî→ Ebû
Hureyre” şeklinde rivayet ederek İmâm Mâlik ve İbn Aclân’a muhalefet etmiştir. Bu
muhalefetin bir sonucu olarak da rivayeti illetli kabul edilmiştir. İlgili bölümde isnâdlarla
ilgili daha fazla bilgi vermemiştir. Her ne kadar Mâlik ve İbn Aclân dışında hadisi Saîd
el-Makburî→Ebû Şureyh isnâdıyla aktaran birçok râvî olsa da, muhtemelen İmâm
Mâlik’in ilmi konumu sebebiyle başka isnâd zikretmeye ihtiyaç duyulmamıştır. Ancak
bu durumun kitabın râvîsinden kaynaklanmış olması da bir diğer ihtimaldir.
Yukarıdaki isnâdda da görüleceği üzere ihtilaf noktası Saîd b. Ebî Saîd el-
Makburî’nin bu hadisi kimden naklettiğidir. Bir başka ifadeyle, bu hadis hangi sahâbînin
müsnedi kapsamında değerlendirilecektir. İmâm Mâlik,1155 Leys b. Sa‘d,1156 Abdulhamîd
b. Ca‘fer1157 Muhammed b. Aclân,1158 Muhammed b. İshak,1159 gibi bir grup râvî bu hadisi
“Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî→Ebû Şureyh el-Huzâî” isnâdıyla aktarmışken,1160

1154
İmam Mâlik’in rivayeti için bkz. Mâlik, Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî
el-Yemenî (ö. 179/795), Muvatta, thk. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
Beyrut 1406/1985, II, 929.
1155
Mâlik, Muvatta, II, 929, Ahmed b. Hanbel, Müsned, XLV, 138 (hadis no: 27161) İmam Mâlik> Yahya
b. Saîd
1156
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXVI, 295 (hadis no: 16374), Buhârî, el-Câmiʿu’l-müsnedü’s-sahîhu’l-
muhtasar min umûri Resûlillâh sallallahü ʿaleyhi ve sellem ve sünenihî ve eyyâmih, thk. Muhammed
Züheyr b. Nâsır el-Nâsr, Dâru Tavku’n-Necâ, 1422, VIII, “Edeb”, 23, (hadis no: 2476), Ebü’l-Velîd ve
Abdullah b. Yusuf>Leys, Müslim, Müsnedü’s-Sahîh, “Lukata” 3. Kuteybe b. Saîd>Leys b. Sa‘d
1157
Müslim, “Lukata”, 3. Muhammed el-Müsenna>Ebû Bekr el-Hanefî>Abdulhamîd b. Ca‘fer
1158
İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-Absî el-Kûfî (ö. 235/849),
Musannef, thk. Kemal Yusuf el-Hût, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1409/ 1989, “Siyer”, 148. Hadis no:
33473. Süfyân b. Uyeyne>İbn Aclân
1159
Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân b. el-Fazl ed-Dârimî (ö. 255/869), Sünen, thk.
Hüseyin Selim Esed ed-Dârânî, Dâru’l-Muğnî, 1421/2000, Sünen, “Et‘ime”, 11 (hadis no: 2078), Yezîd
b. Harun>İbn İshak
1160
Ayrıca bkz. Mizzî, Tuhfe, IX, 223.

188
Abdurrahman b. İshak el-Medînî,1161 sika râvîlere muhalefet etmiştir. Muhalefet ettiği
kimseler hem sayı olarak hem de zabt açısından kendisinden daha üstün kabul edilmiştir.
Üstelik muhalefet ettiği kimseler arasında Saîd b. Ebî Saîd el-Makburi’den gelen
rivayetlerde en güvenilir kabul edilen Leys b. Sa‘d da vardır.1162 Nitekim Ali b. el-
Medînî’ye göre Leys b. S‘ad, İbn Ebî Zi’b ve Muhammed b. Aclân, Saîd b. Ebî Saîd el-
Makburî’den gelen rivayetlerde en güvenilir isimlerdir.1163 Ahmed b. Hanbel de Leys’i,
Saîd’in en güvenilir talebesi olarak belirlemiştir.1164 Yahya b. Maîn ise, Leys ve İbn
Zi’b’in Saîd’in rivayetleri konusunda sebt olduklarını söylemiştir.1165
Muhtemelen Abdurrahman b. İshak “sülûkü’l-câdde”1166 diye bilinen “meşhur
bilindik bir senedi kullanma” hatasına düşmüştür. Nitekim ricâl ve ilel eserleri
incelendiğinde tartışmalar genelde “Saîd el-Makburî→Ebû Hureyre” ya da
“Saîd→Babası →Ebû Hureyre” isnâdı üzerine yoğunlaşır.1167 Dolayısıyla Abdurrahman
b. İshak’ın iyi zabt edemediği bu hadisi meşhur isnâda uyarladığı söylenebilir.1168
İbn Ebî Hâtim babası Ebû Hâtim’e “Muhammed b. Seleme →İbn İshak→Saîd el-
Makburî →Babası→Ebû Şureyh el-Huzâî” isnâdıyla gelen bu hadisin durumunu
sormuştur. Hadisin İmâm Mâlik’ten “Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî→ Ebû Şureyh el-
Huzâî” isnâdıyla geldiğini bilen İbn Ebî Hâtim, muhtemelen İbn İshak rivayetinin hatalı
olduğunu düşünmüştür. Ancak Ebû Hâtim sahih olanın “İbn İshak→ Saîd el-
Makburî→Ebû Şureyh” şeklinde olduğunu söylemiş ve İmâm Mâlik’in de bu isnâdla
aktardığını belirtmiştir.1169
Bu illetli rivayet, râvîlerin ihtilafı etmeleri durumunda hatanın nasıl tespit
edileceğine dair aktarılan metodun uygulanması açısından önemlidir. Nitekim râvîlerin
ihtilaf etmeleri durumunda, zabt açısından daha üstün olanların, muhalif olana tercih
edileceği birçok münekkit tarafından vurgulanmıştır. Ali b. el-Medînî de, zabt açısından

1161
Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdulkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1411/1990, Müstedrek, “Birr ve Sıla” 8 (hadis no: 7296).
1162
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 334, Dârekutnî, el-İlelü’l-vâride, VI, 139, İbn Receb, Şerh, II, 670.
1163
İbn Muhriz’in Ali b. el-Medînî’den aktardığı bilgiye göre Muhammed b. Aclân da bu isimler arasında
zikredilmiştir. Ancak Muhammed b. Aclân’ın Saîd’den rivayetlerinde hata ettiği belirtilmiştir. Yahya
b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), II, 207, İbn Receb, Şerh, II, 670.
1164
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, I, 350.
1165
Yahya b. Maîn, Târîh (Dûrî), III, 246.
1166
Bu kavram hakkında detaylı bilgi için bkz. Düzenli, Muhittin, Bir Tenkit Terimi Olarak “Sülûkü’l-
Câdde”, İslâm Araştırmaları Dergisi, 2013, sayı: 30, s. 1-23.
1167
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 22, İbn Receb, Şerh, II, 670.
1168
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 478 (naşirin notu).
1169
İbn Ebî Hâtim, el-İlel, V, 585.

189
kendisinden daha üst seviyede olanlara aykırı rivayette bulunan Abdurrahman b. İshak’ın
hadisini hatalı olarak kabul etmiştir.1170

2. “Ölümü Temenni Etmeyin” Hadisi

Muhalefet bağlamında ele alınan bir diğer hadis ise, Ebû Hureyre’ye nispet edilen
“Sizden hiç kimse ölümü temenni etmesin. Nitekim ölmek isteyen iyi biriyse, belki daha
çok hayır ve iyilik yapar. Şayet kötü biriyse de, tövbe eder ve Allah’ın rızasının
kazanmaya çalışır.”
Ali b. el-Medînî bu hadisin iki ayrı isnâdına dikkat çekmiştir. Birinci isnâd
şöyledir:
1. Muhammed b. Ebî Hafsa ve Yunus b. Yezîd→ Zührî→Ebû Ubeyd Mevlâ
Abdurrahman b. Avf (Sa‘d b. Ubeyd ez-Zührî)→Ebû Hureyre
Ali b. el-Medînî’ye göre bu isnâda muhalif olan rivayet ise şöyledir:
2. Sâlih b. Ebî’l-Ehdar ve Süfyân b. Hüseyin→Zührî→Ubeydullah b. Abdillah
‘Utbe →Ebû Hureyre
Görüldüğü üzere hadisteki ihtilaf noktası Zührî’nin bu hadisi kimden aldığıdır.
Muhammed b. Ebî Hafsa ve Yunus b. Yezîd, Zührî’nin hadis aldığı kimseyi “Ebû Ubeyde
Mevlâ Abdirrahman b. Avf” olarak belirlemişken, Sâlih b. Ebî’l-Ehdar ve Süfyân b.
Hüseyin, “Ubeydullah b. Abdillah ‘Utbe” olarak nakletmiştir. Her ne kadar Ali b. el-
Medînî isnâdlar hakkında daha fazla bilgi vermemiş ve aralarında tercih yapmamışsa da
bir tarafta Zührî’nin yakın ashâbı içerisinde zikredilen Yunus b. Yezîd,1171 diğer tarafta
Zührî’nin hadisleri konusunda zayıf sayılan Süfyân b. Hüseyin ve Sâlih b. Ebî’l-Ehdar
vardır.1172 Ancak Ali b. el-Medînî’nin “Yunus b. Yezîd’e muhalefet ederek” demiş olması
da bir tercih sayılabilir. Nitekim Yunus, Zührî’nin ashâbı içesindeki çekirdek kadroyu
oluşturanlardan biridir.1173 Ali b. el-Medînî, Yunus’a muhalefeti zikretmekle yetinmiş
olabilir.
Yunus b. Yezîd ve Muhammed b. Ebî Hafsa1174 dışında bu hadisi, “Zührî→ Ebû
Ubeyd Mevlâ Abdirrahman b. Avf → Ebû Hureyre” isnâdıyla aktaranlar arasında,

1170
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 469.
1171
Yahya b. Maîn, Ma‘rifetü’r-ricâl (İbn Muhriz), I, 120-22, Abdullah b. el-Mübârek, Yunus’u Zührî’nin
hadisleri konusunda en bilgili kimse olarak belirlemiştir. Nitekim Yunus Zührî’den duyduğu her şeyi
yazmıştır.
1172
İbn Receb, Şerh, II, 674.
1173
Yahya b. Maîn, Târîh ( Dârimî), s. 41-48; İbn Receb, Şerh, II, 671-76.
1174
Ahmed b. Hanbel, Müsned, XVI, 392 (hadis no: 10669)

190
Ma‘mer b. Râşid,1175 Şuayb b. Ebî Hamza, 1176
Muhammed b. Velid ez-Zübeydî1177
Nu‘mân b. Râşid, İbrahim b. İsmail el-Mücemmi‘1178 gibi isimler vardır.1179
İbn Ebî’l-Ehdar ve Süfyân b. Hüseyin1180 dışında yukarıdaki râvîlere muhalif
olarak olarak hadisi “Zührî→Ubeydullah b. Abdillah ‘Utbe →Ebû Hureyre” isnâdıyla
sadece İbrahim b. Sa‘d nakletmiştir.1181
Görüldüğü üzere Zührî’nin kâtibi ve talebesi Şuayb b. Ebî Hamza,1182 hadisleri
konusunda Süfyân’dan daha güvenilir kabul edilen Ma‘mer,1183 imla meclislerine şahit
olan Yunus,1184 uzun süre kendisine talebelik yapan Muhammed b. Velîd ez-Zübeydî1185
bu hadisi “Zührî→Ebû Ubeyd Mevlâ Abdurrahman b. Avf (Sa‘d b. Ubeyd ez-
Zührî)→Ebû Hureyre” isnâdıyla aktarmışlardır.
Buna karşın Yahya b. Maîn’in ifadesiyle sadece hac mevsiminde Zührî’den hadis
dinleyen1186 ve kendisinden aktardığı rivayetlerde zayıf kabul edilen Süfyân b.
Hüseyin1187 ile Zührî’den aktardığı rivayetlerde ihtilat ettiği söylenen Sâlih b. Ebî’l-
Ehdar1188 sika râvîlere muhalefet ederek farklı bir isnâdla aktarmışlardır. Bu isnâdla
aktaran İbrahim b. Sa‘d1189 her ne kadar Zührî’den aktardığı rivayetlerde sika kabul edilse
de,1190 bu isnâdda Zührî’nin yakın ashâbına muhalefet etmiştir.1191
Ali b. el-Medînî dışındaki münekkitler de birinci isnâdı tercih etmiş ve ikincisinin
hatalı olduğunu belirtmiştir. Her iki isnâdla hadisi Sünenü’l-kübrâ’da aktaran Nesaî,
Zührî’nin hadisleri konusunda Zübeydî’nin İbrahim b. Sa‘d’dan daha güvenilir olduğunu

1175
Buhârî, Sahîh, “Temennî”, 6 (hadis no: 7235), Abdullah b. Muhammed>Hişam b.
Yusuf>Ma‘mer>Zührî
1176
Buhârî, Sahîh, “Merdâ” 19 (hadis no:5673), Ebü’l-Yemân el-Hakem b. Nâfî‘>Şuayb, Dârimî, Sünen,
“Rikâk” 45 (hadis no: 2800) el-Hakem b. Nafi>Şuayb
1177
Nesâî, Sünenü’l-kübrâ, “Cenâiz”, 1 (hadis no: 1958). Amr b. Osman>Bakiyye>Zübeydî
1178
Bu iki râvînini rivayetleri tespit edilememiştir. Bkz. Dârekutnî, İlelü’l-vâride, XII, 360.
1179
Rivayetle ilgili bkz. Dârekutnî, İlelü’l-vâride, XII, 360, Mizzî, Tuhfetü’l-Eşrâf bi-maʿrifeti’l-etrâf, thk.
Abdussamed Şerefüddin, el-Mektebetü’l-İslâmî, 1403/1983, IX, 464, İbn Hacer, Feth, XIII, 221.
1180
Ali b. el-Medînî’nin işaret ettiği bu iki ismin rivayetleri kaynaklarda tespit edilememiştir.
1181
Nesâî, Sünenü’l-kübrâ, “Cenâiz”, 1 (hadis no: 1957), İbn Hacer, Feth, XIII, 221.
1182
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), 42. Şuayb. Ebî Hamza hakkında detaylı bilgi için bkz. Özkan, Halit,
“Tedvin Tarihinde Emevi Sarayı ve Zühri’nin Mirasına Bir Örnek: Şuayb b. Ebû Hamza Nüshası,”
Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2012, cilt: XVII, sayı: 32, s. 1-37.
1183
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), 41. Bununla beraber Ma‘mer’in Zührî’nin taleblerine muhalefet ettiği
durumlar da vardır. İbn Receb, Şerh, II, 674.
1184
İbn Receb, Şerh, II, 673.
1185
İbn Receb, Şerh, II, 674; Özkan, Halit, “Zübeydî, Muhammed b. Velîd”, DİA, XLIV, 520-21.
1186
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IV, 228; İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 454.
1187
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), 44; Zehebî, Mîzân, II, 165.
1188
İbn Ebî Hâtim, el-Cerh, IV, 394; İbn Hibbân, el-Mecrûhîn, I, 468.
1189
Nesâî, Sünenü’l-kübrâ, “Cenâiz”, 1 (hadis no: 1957); İbn Hacer, Feth, XIII, 221.
1190
Yahya b. Maîn, Târîh (Dârimî), 44.
1191
İbn Hacer, Feth, X, 129.

191
söylemiş ve çoğunluğun rivayetini tercih etmiştir.1192 Dârekutnî de bu hadisin Zührî’den
farklı isnâdlarla aktarıldığını ifade etmiş ve en sahih olanın “Zührî→Ebû Ubeyd Mevlâ
Abdurrahman b. Avf→Ebû Hureyre” şeklindeki sikaların rivayeti olduğunu
söylemiştir.1193

3. Halid b. Velid ve Abdurrahman b. Avf Arasında Yaşanan Tartışma İle


İlgili Hadis

Bilindiği üzere muhalefet kavramı râvînin bir grup sika râvîye muhalefet etmesi
anlamında olduğu gibi genel olarak kendisinden daha sika bir râvîye aykırı rivayette
bulunması anlamında da kullanılmaktadır. Bu durumda münekkit, râvîleri zabt ve itkan
açısından incelemektedir. İhtilaf eden râvîlerin, hadis rivayet ettikleri kimse ile hoca-
talebe ilişkileri, genel olarak hadis rivayetindeki durumu, rivayetlerinde akranları ile
muvafakatı gibi birçok husus bu noktada dikkate alıp incelenmektedir.
Ali b. el-Medînî’nin muhalefet sebebi ile illetli kabul ettiği bir diğer rivayetin
isnâdı ise şöyledir:
1. Zâide b. Kudâme → Âsım b. Ebî’n-Necûd → Ebû Sâlih → Ebû Hureyre
isnâdıyla Hz. Peygamber’den aktarılan “Ashâbıma kötü söz söylemeyin.
Sizden biri Uhud dağı kadar altın infak etse de onlardan birinin infak ettiği
bir müd ölçüsüne hatta yarısına dahi ulaşamaz.1194
Ali b. el-Medînî’nin tercih ettiği isnâd ise şöyledir:
1. A‘meş → Ebû Sâlih → Ebû Saîd el-Hudrî → Hz. Peygamber1195
Görüldüğü üzere rivayetteki ihtilaf noktası bu hadisin hangi sahâbînin müsnedi
altında kabul edileceğidir. Rivayetin medâr râvîsi1196 Ebû Sâlih Zekvân b. Abdillâh et-
Teymî’dir (ö. 101/719-20). Âsım b. Ebî’n-Necûd hadisi “Ebû Sâlih→Ebû Hureyre”
isnâdıyla aktarmışken, A‘meş, “Ebû Sâlih → Ebû Saîd el-Hudrî” şeklinde aktarmıştır. Ali
b. el-Medînî, Ebû Sâlih’in hadisleri noktasında A‘meş’in diğer râvîlerden daha güvenilir

1192
Nesâî, “Cenâiz”, (hadis no: 1958); Mizzî, Tuhfe, IX, 464.
1193
Dârekutnî, İlelü’l-vâride, XII, 260.
1194
Nesâî, Sünenü’l-Kübrâ, thk. Hasan Abdulmun‘im Şelbî, Müessetü’r-Risâle, Beyrut 1421/2001,
“Menâkib” 60 hadis no: 8251.
1195
İbn Ebî Şeybe, Musannef, “Fedâil”, 56 (hadis no: 32404); Ahmed b. Hanbel, Müsned, XVII, 138 (hadis
no: 11079), Buhârî, Sahîh, “Ashâbü’n-Nebî” 5 (hadis no: 3673); Ebû Dâvûd, Sünen, “Sünne” 11 (hadis
no: 4658), Ayrıca bkz. Mizzî, Tuhfe, III, 342.
1196
Medâr kavramı burada kelime anlamında ve bu rivayete has kullanılmıştır.

192
olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla Ali b. el-Medînî, Âsım’ın rivayetini kendisinden daha
sika olan A‘meş’in rivayetine muhalif olduğu için hatalı saymıştır.
Âsım’ın bu rivayetteki hatası, muhtelemen Ebû Sâlih ile Ebû Hureyre arasındaki
yakın ilişkiden kaynaklanmıştır. Birçok münekkit Ebû Sâlih es-Semmân’ı Ebû
Hureyre’nin en yakın ashâbı arasında zikretmiştir. Söz gelimi Ali b. el-Medînî, Ebû
Hureyre’nin yakın ashâbı arasında Saîd b. el-Müseyyeb, Ebû Seleme, A‘rec, İbn Sîrîn ve
Tâvus birlikte Ebû Sâlih’i de zikretmiştir.1197 Ahmed b. Hanbel de Ebû Sâlih’i Ebû
Hureyre’nin önde gelen ashâbı arasında zikretmiştir. Hatta Ebû Hureyre’den gelen
rivayetlerde en güvenilir kişi olarak belirlemiştir.1198 Ebû Sâlih, Ebû Hureyre’den bir
rivayet aktarıldığı zaman doğru mu yalan mı olduğunu bilecek kadar hadisleri üzerinde
ihtisas sahibi olduğunu belirtmiştir.1199 Ebû Saîd el-Hudrî’den de hadis nakleden Ebû
Sâlih’in bu durumu, muhtemelen Âsım’ı yanıltmıştır. İbn Hacer detaylı olarak işlediği bu
rivayet için şöyle bir değerlendirme yapmıştır:

Ali b. el-Medînî’nin “A‘meş Ebû Sâlih’in hadisleri noktasında Âsım’dan daha


güvenilirdir” sözünden anlaşılacağı üzere, kim bu hadisi Ebû Sâlih → Ebû Hureyre
isnâdıyla aktarmışsa şâz olarak kalmıştır. Buradaki hatanın sebebi, Ebû Sâlih’in daha
ziyade Ebû Hureyre’den rivayet ile meşhur olmasıdır. Hafız olmayan birisi Ebû
Sâlih’in rivayetlerini Ebû Hureyre’ye nispet ederek vehme düşer. Ancak huffâz
olanlar Ebû Sâlih’in Ebû Hureyre’den ve başkalarından aktardığı rivayetleri
birbirinden ayırır.1200

İbn Ebî Hâtim, Ebû Zür‘a’ya, “Şerik b. Abdillah en-Nehaî→ A‘meş → Ebû Sâlih
→ an racûlin” isnâdıyla gelen bu hadisi sormuş, Ebû Zür‘â sahih olanın “A‘meş→Ebû
Sâlih→Ebû Saîd” şeklinde olan Ebü’l-Ahves rivayeti olduğunu söylemiştir.1201 Dârekutnî
de “Zâide b. Kudâme→ Âsım b. Ebî’n-Necûd → Ebû Sâlih → Ebû Hureyre” isnâdını
hatalı olarak kabul etmiş, sahih olan isnâdın “A‘meş → Ebû Sâlih → Ebû Saîd” olduğunu
belirtmiştir.1202
Ancak Ali b. el-Medînî’nin her türlü muhalefeti illet kapsamında
değerlendirmediği görülür. Nitekim Süfyân b. Uyeyne’nin Zührî’nin diğer talebelerine

1197
Ali b. el-Medînî, Suâlât, s. 82.
1198
Ahmed b. Hanbel, el-İlel, II, 19.
1199
Mizzî, Tehzîb, VIII, 517.
1200
İbn Hacer, Fethü’l-bârî, V, 36.
1201
İbn Ebî Hâtim, el-İlel, VI, 354.
1202
Dârekutnî, el-İleü’l-vâride, X, 107.

193
muhalif olarak rivayet ettiği bir hadisi illetli kabul etmemiştir.1203 Bu durum Ali b. el-
Medînî’nin muhalefeti tek başına illet olarak görmediğine, her rivayeti kendi içerisinde
incelediğine işaret eder.

1203
Ali b. el-Medînî, İlelü’l-hadîs, s. 456.

194
SONUÇ

Hicrî üçüncü asır münekkitlerinden Ali b. el-Medînî ve İlelü’l-hadîs ve


ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh adlı kitabının merkeze alındığı bu çalışmada, ricâl ve ilelü’l-
hadîs literatürünün ilk örnekleri arasında zikredilen söz konusu eser yapısı itibariyle
incelenmiştir. Derlemeci ve tasnifçi kimliğiyle öne çıkan Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-
hadîs’i özelinde, hem hadis rivayet tarihine hem de literatüre dair bazı değerlendirmelerde
bulunulmuştur. Bu çalışma neticesinde ulaşılan sonuçları ve yapılacak teklifleri iki
noktada toplamak mümkündür.
İlk olarak, en erken tarihli ilelü’l-hadîs metinleri arasında zikredilen bu eserin
tamamının Ali b. el-Medînî tarafından tasnif edilmediği görülmüştür. Kitapta müellif
tarafından yazıldığı tespit edilen veya en azından metnin yapısından öyle anlaşılan
bölümler olduğu görülse de, kitabın râvîsi tarafından eklenen maddeler de
azımsanmayacak boyuttadır. Özellikle derslerde sorulan soruların ve müzâkere ortamının
eklenmiş olması, kitabın râvîsinin eserin oluşumuna katkısını/etkisini göstermektedir.
Bunun dışında kitabın râvîsi, bizatihi Ali b. el-Medînî’den dinlemediği halde, bir başka
kitabından istinsah ettiği bölümleri de esere eklemiştir. Bu durum, hem eserin oluşum
sürecine ışık tutmakta, hem de râvîlerin naklettikleri eserler üzerindeki faaliyetlerine ve
tasarruflarına işaret etmektedir. Yani râvî/talebe hocasından dinlediği kitaba (semâen
veya arz-kıraat formunda), derslerde arkadaşları tarafından sorulan soruları ve
gerçekleşen müzâkere ortamını kaydetmekte bir sakınca görmemiştir. Hatta talebe/râvî
hocasından dinlemediği halde, kendisine nispeti noktasında şüphe duymadığı bir kitaptan
alıntı da yapabilmiştir. Muhtemelen, kitabın râvîsi ve Ali b. el-Medînî’nin talebesi,
derslerde sorulan soruları ilgili metnin köşesine not almış daha sonra da ana metne dâhil
etmiştir. Sonuç olarak günümüze ulaşan İlelü’l-hadîs adlı eserin muhtevası Ali b. el-
Medînî’den aktarılan bilgilerle sınırlıyken, tasnifi ve derlemesinin kitabın râvîsi
Muhammed b. Ahmed b. el-Berâ tarafından yapıldığı söylenebilir. Dolayısıyla ilelü’l-
hadîse dair açılan başlıklarda sitayişle bahsedilen eserin, Ali b. el-Medînî’nin günümüze
ulaşmayan bir başka kitabı olduğu söylenebilir. Özellikle İbn Kesîr’in bu alanda yazılan
en nitelikli ve hacimli olarak tanıttığı eser, İlelü’l-müsned veya Müsnedü’l-muallel olarak
bilinen kitaptır. Nitekim Dârekutnî’nin ve İbn Kesîr’in çalışmalarında kullandıkları eser,
Ali b. el-Medînî’nin müsned tarzda tasnif ettiği çalışmasıdır.

195
İkincisi, cerh-ta‘dîl çalışmalarının sistematik bir çehreye bürünmesinden sonra
telif edilen bu eserin, ricâl kitaplarında yer alan biyografilerin/tercemelerin iç tanziminin
ve muhtevalarının oluşum sürecini takip etme adına oldukça önemli olduğu görülmüştür.
Nitekim bugün herhangi bir râvî hakkında yapılacak araştırmada, kendisi hakkında
söylenen sözleri bir arada görmek için tercih edilen eserler daha ziyade- İbn Ebî Hâtim’in
el-Cerh ve’ta‘dîl’i istisna tutulabilir- beşinci asırdan sonra tasnif edilmiş ricâl eserleridir.
Söz gelimi, Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl’i, Zehebî’nin Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾsı, İbn
Hacer’in Takrîb’i bu asırdan sonra yazılmış ve kullanım kolaylığı sebebiyle tercih edilen
en yaygın eserlerdir. Ancak bu kitaplar, literatürün zirvesini temsil eden ansiklopedik
çalışmalardır. Söz konusu eserlerin muhtevasını ve iç tanzimini oluşturan kitapların ise
hicrî üçüncü asırdan itibaren yazıldığı görülür. Örneğin Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemâl’de
temel kaynaklarını zikrederken ilk sırada yer verdiği eser, üçüncü asır münekkitlerinin
râvî değerlendirmelerini bir araya getirme hususundaki başarısıyla bilinen İbn Ebî
Hâtim’in el-Cerh-ve’t-ta‘dîl’idir. İbn Ebî Hâtim’in yazılı kaynakları ise, üçüncü asır
münekkitlerinin ricâle dair görüşlerinin toplandığı suâlât türü metinler ve Ali b. el-
Medînî’nin kitaplarıdır. Yine aynı şekilde üçüncü asır ricâl çalışmalarında çığır açmış
Buhârî de et-Târîhu’l-kebîr’de üçüncü asır münekkitlerinin eserlerini –özellikle Ali b. el-
Medînî- kaynak olarak kullanmıştır. Dolayısıyla ricâle dair yazılmış bu hacimli
metinlerin muhteva ve râvî tercemelerinin iç tanzimi açısından hangi eserleri örnek aldığı
sorusu bu noktada önemlidir. Bu iki eserde yer alan râvî biyografileri/tercemeleri tasnifi
ve iç tanziminin yoğunlaştığı noktalar açısından İlelü’l-hadîs’le karşılaştırıldığında, Ali
b. el-Medînî’nin biyografik metinlerin yazımındaki öncülüğü rahatlıkla söylenebilir.
Nitekim İlelü’l-hadîs’te aktarılan bir kısım tercemelerin râvînin kimliği, rivayet ağları
(hoca-talebe) ve hakkındaki değerlendirmeler etrafında şekillendiği görülür. Ricâlü’l-
hadîs kitaplarında râvî biyografilerinin bu noktalardan (kimlik, hoca-talebe, râvî hakkında
cerh-ta‘dîl ifadesi) hareketle oluşturulduğu düşünüldüğünde, Nevevî’nin İbnü’l-
Medînî’nin eserlerini alanında yazılan ilk metinler arasında zikretmesi daha anlaşılır
olmaktadır.
İbnü’l-Medînî’nin bu eserinin birçok açıdan sonraki müelliflerin çalışmalarına
kaynaklık ettiği de gözlemlenmiştir. Nitekim öncü metinler arasında zikredilen bir eserin
en temel özelliği, sonraki literatüre gerek muhtevası gerekse tasnifi açısından katkı
sunmasıdır. İlelü’l-hadîs geniş muhtevası sebebiyle hicrî dördüncü asır müelliflerinden
İbn Ebî Hâtim’in el-Merâsîl kitabının kaynağı olduğu gibi, sekizinci asırda muanan hadis

196
meselesini merkeze alan İbn Rüşeyd’in es-Senenü’l-ebyen’inin de ilk müracaat kaynağı
olmuştur. Bunun dışında, İbn Mende, Beyhakî, Hatîb el-Bağdâdî, İbn Asâkir, İbn Rüşeyd,
İbn Receb ve İbn Hacer gibi isimlerin de esere atıf yaptığı görülmüştür. Bu da İlelü’l-
hadîs’in canlı bir metin olarak varlığını sürdürdüğüne işaret etmektedir.
İlelü’l-hadîs’in yeniden inşası noktasında eserden alıntı yapan müelliflerin çok
büyük katkı sağlayacağı söylenebilir. Özellikle İbn Ebî Hâtim’in eserleri bu noktada
dikkate değerdir. Nitekim İbn Ebî Hâtim hem kitabı râvîsinden dinlemiş hem de söz
konusu eserden birçok alıntı yapmıştır. Bununla birlikte İlelü’l-hadîs’te yer alan bilgilere
yapılan atıfların da daha ziyade İbn Ebî Hâtim’in el-Cerh ve’t-ta‘dîl’inden alındığı
görülmüştür. Yani İbn Ebî Hâtim kendisinden sonra bu esere atıf yapanların kaynağı
konumundadır. Örneğin Ebü’l-Velîd el-Bâcî ve Mizzî’nin, İlelü’l-hadîs’e ulaştıkları
vasıtanın İbn Ebî Hâtim’in eserleri olduğu söylenebilir.
İlelü’l-hadîs, ilk iki asırdaki hadis rivayet çalışmalarına dair yapılacak
değerlendirmelerde de önemli bir kaynaktır. Nitekim kitabın giriş kısmında zikredilen
yirmi dört kişilik medâr ve musannif râvîler listesi, rivayet tarihini şematik olarak
incelemesi sebebiyle önemlidir. Bu râvîlerin tabakalara ayrılmasında hadis tarihinde
yaşanan önemli gelişmelerin merkeze alındığı görülmüştür. Ali b. el-Medînî adına tedvin
demese de, medâr olarak belirlediği râvîlerin ilk müdevvinler olduğu ve hemen
sonrasından zikredilen musanniflerin hocaları olduğu bilinmektedir. İkinci tabakada yer
verilen on iki râvî, Ali b. el-Medînî’nin de işaret ettiği gibi tasnif döneminin erken
safhasında eser telif eden ilk muhaddislerdir. İbnü’l-Medînî’nin tasnif faaliyetini
tabakalar arasında ayırt edici bir vasıf/belirgin bir özellik olarak zikretmesi de dikkate
değerdir. Erken döneme ait bir eserin hadis rivayet tarihini tedvin ve tasnif üzerine inşa
etmesi, söz konusu faaliyetlerin üçüncü asırda yaşamış bir münekkit tarafından da önemli
görüldüğüne işaret etmektedir. Dolayısıyla bu metnin modern dönemde yazılan literatür
merkezli rivayet tarihi kitaplarının ilk nüvesini oluşturduğu söylenebilir.
İlelü’l-hadîs rivayet tarihine dair verdiği bilgiler yanında, emsârda ortaya çıkan
ve gelişen farklı ilmî anlayışlara işaret etmesi sebebiyle de büyük öneme haizdir. Müftî
vasfına sahip sahâbîlerin (İbn Mes‘ûd, Zeyd b. Sâbit, İbn Abbâs) etrafında şekillenen ve
gelişen, Ali b. el-Medînî’nin de “mezheb” olarak isimlendirdiği bu ilmî gelenekleri takip
etme noktasında yol göstericidir. Ali b. el-Medînî’nin İslâm beldelerinde gelişen ilmî
sistemleri muhaddis kimliğiyle bilinen isimler üzerine inşa etmesi ise meslekten bir
hadisçinin bakış açısını yansıtır niteliktedir. Bununla birlikte hicrî üçüncü asrın ilk

197
yarısında vefat etmiş bir muhaddisin çalışmasında, ehl-i hadîs gibi fıkhî/itikâdî bir
ekolün/sistemin olmadığı, daha ziyade sahâbîler etrafında gelişen ilmî
geleneklerin/mezheplerin zikredildiği görülür. Yani Süfyân es-Sevrî, Yahya b. Saîd
Kattân ve Abdurrahman b. Mehdî muhaddis kimlikleriyle öne çıksalar da, her biri farklı
bölgelerde gelişen hukuk sistemlerini takip etmektedir. Aynı şekilde ehl-i hadisin fıkhî
açıdan yetersiz olduğu tartışmalarının yapıldığı bir dönemde yazılan bu metinde, birçok
muhaddisin emsârda gelişen fıkıh merkezli ekollerin temsilcisi olarak kabul edilmesi de
bu eleştirilere cevap mahiyetinde sayılabilir.
İlelü’l-hadîs ilk iki asırdaki rivayet problemleri açısından da belli bir fikir
vermektedir. İsnâd ve ricâl araştırmalarının sistematik olarak yapılmadığı ilk dönemlerde
yaşanan problemlerin birçoğunu, bu metin üzerinden takip edebilmenin mümkün olduğu
görülmüştür. Özellikle dönemin tartışma konusu olan râvîlerin irsâlleri ve semâ bilgilerini
tespitte bu metnin ana kaynak niteliğinde olduğu söylenebilir. Nitekim merâsîl
kitaplarının en temel problemi olan râvîlerin semâ ve likâ bilgisi bu metnin öne çıkan
yönlerinden biridir. Bu alanda yazılmış ilk kitaplar arasında zikredilen İbn Ebî Hâtim’in
el-Merâsîl’inde ve sonraki eserlerde İlelü’l-hadîs’in katkısı rahatlıkla gözlemlenebilir.
En erken tarihli ilelü’l-hadîs metni olduğu söylenen bu eserde incelenen illetli
hadislerin, son dönemde sıklıkla tartışılan illetin tanımına ve çerçevesine katkı sunduğu
da söylenebilir. Her ne kadar illet tespitine dair uygulamalı ve detaylı bir metin olmasa
da, kırka yakın illetli hadisin ele alınmış olması önemlidir. Kitapta illetli kabul edilen
rivayetler incelendiğinde, Hâkim’in “hadis birçok açıdan ta‘lîl edilir” sözünün vakıa ile
örtüştüğü görülmektedir. İsnadında meçhul bir râvînin bulunması, bir sahâbînin müsnedi
altında incelenen bir hadisin yanlışlıkla başka bir sahâbîye nispet edilmesi, bir hadisin bir
başka hadise idrâc edilmesi, iki râvî arasında likânın sabit olmaması, senette yer alan
râvînin nesebinde hata yapılması vb. sebeplerle birçok hadisin illetli kabul edildiğini
görmek mümkündür.
Sonuç olarak Ali b. el-Medînî’nin İlelü’l-hadîs’i hicrî ilk üç asırda yaşanan
gelişmeleri merkeze alan çalışmaların müstağni kalamayacağı bir eserdir. Ricâle ve
ilelü’l-hadîse dair ilk kayıtlar niteliğinde olan bu metnin, literatürün gelişimini takip
etmek ve nitelikli değerlendirmeler yapmak noktasında oldukça önemli olduğu
söylenebilir. Nitekim üçüncü asır sonrasında tasnif edilen hacimli eserlerin ilk dönem
yazılan ibtidâi metinler üzerine inşa edildiği bilgisi dikkate alındığında söz konusu
metinlerin önemi ortaya çıkacaktır. Ayrıca konu veya literatür merkezli çalışma yapacak

198
araştırmacıların sağlıklı değerlendirme yapabilmeleri için, literatürün zirvesini temsil
eden sistematik eserlerden önce bu metinler üzerine yoğunlaşmaları büyük önem arz
edecektir.

199
KAYNAKÇA

ABDÜLFETTÂH EBÛ GUDDE, Lemehât min târîhi’s-sünne ve ulûmi’l-hadîs,


Mektebetü’l Matbûâtü’l-İslâmiyye, 5.baskı, Beyrut 1429/2008.
AHMED B. HANBEL, Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed eş-Şeybânî, Müsned, thk.
Şuayb el-Arnaût ve dğr. , Beyrut, Müessesetü’r-Risâle, 1421/2001.
-----------, el-İlel ve ma‘rifetü’r-ricâl, thk. Vasiyullah b. Muhammed Abbâs, Dâru’l-Hânî,
Riyad 1422/2001.
-----------, İlel(Mervezî ve dğr) thk. Vasiyullah b. Muhammed Abbâs, ed-Dâru’s-
Selefiyye, Hindistan 1408/1988.
AKGÜN Hüseyin, Hadis Rivâyet Coğrafyası, İFAV, İstanbul 2019.
ALİ B. EL-MEDÎNÎ, İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl ve’t-târîh, thk. Mâzin b.
Muhammed es-Sirsâvî, Dâru İbni’l-Cevzî, Riyad 1426/2005.
-----------, el-İlel, thk. M. Mustafa el-A‘zamî, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1400/1980.
-----------, el-İlel, thk. Hüssâm Muhammed Bû Kurays, Kuveyt 1423/2002.
-----------, İlelü’l-hadîs ve ma‘rifetü’r-ricâl, thk. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî, Halep
1400/1980.
-----------, el-İlel ve maʿrifetü’r-ricâl, thk. Ebû Ömer Muhammed b. Ali el-Ezherî, el-
Fârûkü’l- Hadîse li’t-Tibâ‘a ve’n-Neşr, Kahire 1431/2010.
-----------, Suâlâtu Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe li Ali b. el-Medînî, thk. Muvaffak
b. Abdullah, Mektebetü’l-Meârif, Riyad, 1404/1984.
-----------, Tesmiyetü men ruviye anhü min evlâdi’l-aşereti ve ğayrihim min ashâbi’l-
hadîs, thk. Ali Muhammed Cemmâz, Dâru’l-Kalem 1402/1982.
ALTIKULAÇ Tayyar, “Habbâl”, DİA, XIV, 341-42.
ASKERÎ, Ebû Ahmed el-Hasan b. Abdullah el-Askerî, Tashîfâtü’l-muhaddisîn, thk.
Mahmûd Ahmed Meyra, I-III, el-Matbatü’l-Arabiyyeti’l-Hadîsî, Kahire
1402/1982.
ASLAN Muhammet İkbal, Müslim'in Kitâbü't-Temyîz'i ve Hadis İlmi Açısından
Değerlendirilmesi, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: MÜSBE,
2018.
ÂŞIKKUTLU Emin, “Cerh ve Ta‘dîl”, DİA, VII, 394-401.
-----------, Hadiste Ricâl Tenkidi: Cerh ve Ta‘dîl İlmi, İFAV, İstanbul 199.

200
-----------, “Hadis Vaz‘ının Hz. Peygamber Devrinde Başladığına Dair Rivâyetler ve Delil
Değerleri”, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2005/2, sayı: 29,
s. 5-26.
-----------, “İbn Ebû Şeybe” DİA, XIX, 443.
-----------, “Muhalefet”, DİA, XXX, 402-3.
AŞÎRÎ, Kerime, et-Ta‘lîl bi’l-inkıta‘ inde’l-İmâm Ali b. el-Medînî min hilâli kitâbihî
İleli’l-hadîs ve ma‘rifeti’r-ricâl ve’t-târîh (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Câmiatü’ş-Şehîd Hamma Lehdar el-Vâdî, Cezayir 2017-2018.
AVCI Casım, “Târîhu Bağdâd”, DİA, XL, 88-9.
AYHAN Mehmet, Ebû İshak es-Sebi'i'nin (ö. 127/745) Hadis İlmindeki Yeri
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya: SÜSBE, 2000.
A‘ZAMÎ, Muhaddislerin Hadis Tenkit Yöntemi, trc. M. Enes Topgül-M. İkbal Aslan Beka
Yayınları, İstanbul 2017.
BÂCÎ, Ebü’l-Velîd Süleymân b. Halef b. Sa‘d et-Tücîbî el-Bâcî et-Taʿdîl ve’t-tecrîh li-
men harrece lehü’l-Buhârî fi’l-Câmiʿi’s-sahîh, thk. Ebû Lübâbe Hüseyin,
Dâru’l-Livâ’, Riyad 1406/1986.
BAĞDÂTLI, İsmail Paşa, Îzâhü’l-meknûn, thk. Şerafeddin Yaltkaya-Kilisli Muallim
Rıfat, Dâru İhyâyi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut.
-----------, Hediyyetü’l-Ârifîn esmâü’l-müellifîn ve âsârü’l-musannifîn, Dâru İhyâi’t-
Türâsi’l-Arabî (ofset baskı), Beyrut.
BAŞARAN Selman, “Cerîr b. Abdulhamîd”, DİA, VII, 411-12.
BEYHAKÎ, Ebû Bekr Ahmed b. el-Hüseyn b. Alî el-Beyhakî, el-Medhâl ilâ ilmi’s sünen,
I-II, thk. Muhammed Avvâme, Dâru’l-Yüsr-Dâru’l-Minhâc, 1437/2017.
BOZKURT Nebi “Dârülkurrâ”, DİA, VIII, 543.
BROWN Jonathan,“Critical Rigor Vs. Juridical Pragmatism: How Legal Therorists and
Hadith Scholars Approached The Backgrowth of Isnads in The Genre Of‘Ilal
al-Hadith”, Islamic Law and Society, vol. 14, no:1, Leiden 2007.
----------- The Canonization of al-Bukhârî and Muslim, The Formation and Function of
the Sunnî Hadith Canon, BRILL, Leıden-Boston 2007.
BUHÂRÎ, Ebû Abdullâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî, el-
Câmiʿu’l-müsnedü’s-sahîhu’l-muhtasar min umûri Resûlillâh sallallahü
ʿaleyhi ve sellem ve sünenihî ve eyyâmih, thk. Muhammed Züheyr b. Nâsır el-
Nâsr, Dâru Tavku’n-Necâ.

201
-----------, ed-Duâfaü’s-sağîr ve Kitâbü’d-Duafâ ve’l-metrûkîn (Nesâî’nin Duafâ’sı ile
beraber), thk. Mahmûd İbrâhîm Zâyd, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1406/1986.
-----------, Halku efʿâli’l-ʿibâd, thk. Fehd b. Süleyman el-Füheyd, Dâru Atlasi’l-Hadarâ,
Dımaşk 1425/2005.
-----------, et-Târîhu’l-kebîr, thk. Haşîm en-Nedvî ve dğr. , Dâiretü’l-Meârifi’l-
Osmâniyye.
-----------, Refʿü’l-yedeyn fi’s-salât, thk. Bedîüdin er-Râşidî, Dâru İbn Hazm, Beyrut
1416/1996.
ÇAKAN İsmail Lütfi, Hadis Edebiyatı-Çeşitleri-Özellikleri, Faydalanma Usulleri, İFAV
Yayınları, 7. Baskı, İstanbul 2009.
ÇAVUŞOĞLU Ali Hakan, Irak Mâlikî Ekolü (III.-V/IX.-XI. yy.)(Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2004.
-----------,Çavuşoğlu- Özdirek, “Süfyân es-Sevrî”, DİA, XXXVIII, 23-8.
DA‘CENÎ, Tâlel Suûd, Mevâridü İbn Asâkir fî Târîhi Dımaşk, el-Câmiatü’l-İslâmiyye,
Medine 1425/2004.
DÂREKUTNÎ, Ebü’l-Hasen Alî b. Ömer b. Ahmed ed-Dârekutnî, ed-Duâfa ve’l-
Metrûkûn, thk. Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkâdir, Mektebetü’l-Meârif,
Riyad 1404/1984.
-----------,el-ʿİlelü’l-vâride fi’l-ehâdîsi’n-nebeviyye, I-XI, thk. Mahfûzurrahmân
Zeynullah es-Selefî, Dâru’t-Tayyibe, Riyad 1408/1985.
-----------,Suâlâtu Hamza b. Yûsuf es-Sehmî li Dârekutnî ve ğayrihi mine’l-meşayih fi
cerhi ve’t-ta‘dîl, thk: Muvaffak b. Abdullah b. Abdulkâdir, Mektebetü’l-
Meârif, Riyad 1404/1984.
DÂRİMÎ, Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân b. el-Fazl ed-Dârimî, Sünen, thk.
Hüseyin Selim Esed ed-Dârânî, Dâru’l-Muğnî, 1421/2000.
DEMİRCİ Mustafa, “Sâmerrâ” DİA, XXXVI, 70-1.
DEMİRCİ Onuk, Sümeyye, Fukahâ-i Seb'a ve İslâm Hukuk Tarihindeki Yeri,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2019.
DİCKİNSON Eerik, The Development Of Early Sunnite Hadith Criticism: The Taqdima
of Ibn Abi Hatim al-Razi, BRILL, Leıden, 2001.
DOĞANAY Süleyman, Oryantalistlerin Hadisleri Tarihlendirme Yaklaşımları, İFAV
Yayınları, İstanbul 2013.

202
DÜZENLİ Muhittin, “Bir Tenkit Terimi Olarak “Sülûkü’l-Câdde”, İslâm Araştırmaları
Dergisi, 2013, sayı: 30, s. 1-23.
EBÛ DÂVÛD, Süleymân b. el-Eş‘as b. İshak, Suâlâtü Ebî Ubeyd el-Âcurrî fi ma‘rifeti’r-
ricâl ve cerhihim ve ta‘dîlihim, nşr. Abdülalîm Abdulazîm el-Bestevî, Dâru’l-
İstikame, Mekke 1418/1997.
-----------, Sünen, thk. Şuayb el-Arnâut ve dğr. , Dâru’r-Risâleti’l-Âlemiyye, 1430, 2009.
EBÜ’L-MU‘ÂTÎ EN-NEVEVÎ ve dğr. , Mevsû‘âtü akvâlil-İmâm Ahmed b. Hanbel fî
ricâli’l-hadîs ve ‘ilelihî, Alemü’l-Kütüb, Beyrut, 1417/1997.
EBÛ NUAYM, Ahmed b. Abdillâh b. İshak el-İsfahânî, Hilyetü’l-evliyâ ve tabakātü’l-
asfiyâ, Dâru’l-Fikr, 1416/1996.
EBÛ ZÜR‘A, Abdurrahmân b. Amr b. Abdillâh ed-Dımaşkî, et-Târîh, thk. Şükrullah b.
Ni‘metullah el-Kûcânî, Mecmau’l-luğati’l-Arabiyye, Dımaşk 1980.
EBÜ’Ş-ŞEYH EL-İSFAHÂNÎ, Ebû Muhammed b. Ca‘fer b. Hayyân el-Ensârî,
Tabakâtü’l-muhaddisîn bi-İsfahân ve’l-vâridîne aleyhâ, thk. Abdülğafûr
Abdülhak Hüseyin el-Belûşî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1421/1992.
EFENDİOĞLU Mehmet, “Silefî”, DİA, XXXVII, 198.
EREN Mehmet, Hadis İlminde Rical Bilgisi ve Kaynakları, İSAM Yayınları, 2. Baskı
İstanbul 2018.
ERUL Bünyamin, “Hicrî II. Asırda Rivayet Üslubu (I) : I. Rivayet Açısından Ma’mer b.
Râşid’in (ö. 153) el-Câmi’i”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
2002, cilt: XLIII, sayı: 1, 27-61.
FAYDA Mustafa, “İbn İshak” DİA, XX, 93-96.
FESEVÎ, Ebû Yûsuf Ya‘kûb b. Süfyân b. Cüvvân (Cüvân), el-Ma‘rife ve’t-târîh, thk.
Ekrem Ziyâ el-Umerî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1401/1981.
GÜLER Ayşe, İllet Sebebi Olarak Teferrüd el-ilelü'l-kebîr Özelinde, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: 29 Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2018.
GÜŞEN Seyit Ali, İlk İki Asır Hadis Eserlerindeki Rivayetlerin Temel Hadis
Kaynaklarına İntikali ( Fiten Rivayetleri Örneğinde)(Yayınlanmamış Doktora
Tezi) İstanbul: İÜSBE, 2014.
HÂKİM, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî,
Marifetü ulûmi’l-hadîs ve kemmiyyeti ecnâsihâ, thk. Ahmed b. Fâris es-Sellûm,
Mektebetü’l-Meârif, Riyad 1431/2010.

203
-----------, el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn, thk. Mustafa Abdulkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye, 1411/1990.
HALÎLÎ, Ebû Ya‘lâ Halîl b. Abdillâh b. Ahmed el-Halîlî el-Kazvînî, el-İrşâd fî maʿrifeti
ʿulemâʾi’l-hadîs, thk. Muhammed Saîd Ömer İdrîs, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad
1409/ 1989.
HANBEL B. İSHAK, Zikru mihneti Ahmed b. Hanbel, thk. Muhammed Nağş, 1403/1983.
HATÎB EL-BAĞDÂDÎ, Târîhu Medîneti’s-selâm(Bağdâd), thk. Beşşâr Avvâd Marûf,
Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1422/2001.
-----------, el-Câmi‘ li ahlâki’r-râvî ve âdâbi’s-sâmi, thk. Mahmûd Tahhân, Mektebetü’l-
Meârif, Riyad 1403/1983.
-----------, el-Fakîh ve’l-mütefakkih, thk. Âdil b. Yusuf el-Garâzî, Dâru İbni’l-Cevzî,
1421.
-----------, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, thk. Hasan Abdülmun‘im Şelbî, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut 1434/2013.
-----------, Muvazzihu evhâmi’l-cem ve’t-tefrîk, thk. Abdulmut‘î Emîn Kal’acî, Dâru’l-
Ma‘rife, Beyrut 1407/1987.
HATİPOĞLU İbrahim, “Ma‘mer b. Râşid”, DİA, XXVII, 552-554.
HURVİTZ Nimrod, The Formation of Hanbalism: Piety into Power, Routledge Curzon,
London 2002.
İBN ABDİLBERR, Ebû Ömer Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdillâh b. Muhammed b. Abdilberr
en Nemerî, el-İntikâʾ fî fezâʾili’s-selâseti’l-eʾimmeti’l-fukahâʾ Mâlik, Ebî
Hanîfe ve’ş-Şâfiʿî, thk. Abdulfettah Ebû Gudde, Mektebetü’l-Matbûâti’l-
İslâmiyye, Haleb, 1417/1997.
İBN ADÎ, Ebû Ahmed Abdullâh b. Adî b. Abdullâh el-Cürcânî, Esâmî men ravâ ʿanhüm
Muḥammed b. İsmâîl el-Buhârî min meşâyihihî ellezîne zekerahüm fî
Câmiʿihi’s-sahîh, thk. Âmir Hasan Sabrî, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut
1414/1994.
-----------,el-Kâmil fî duʿafâʾi’r-ricâl, thk. Mâzin es-Sirsâvî, Mektebetü’r-Rüşd, Beyrut.
İBN ASÂKİR, Alî b. el-Hasen b. Hibetillah b. Abdullâh b. Hüseyn ed-Dımaşkî eş-Şâfiî,
Târîhu medîneti Dımaşk, thk. Ömer b. Ğarâme el-Amrevî, Dâru’l-Fikr, Beyrut
1415/1995.
İBN EBÎ HÂTİM, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed b. İdrîs er-Râzî, el-Cerh
ve’t-ta‘dîl, Dâiretü’l-Meârifi’l-Osmâniyye.

204
-----------, Kitâbü’l-İlel, thk. Sa‘d b. Abdullah el-Humeyyid-Hâlid b. Abdurrahman el-
Cüreysî ve dğr. , 1427/2006.
-----------,Takdimetü’l-cerhi ve’t-ta‘dîl, thk. Muhammed b. Ali es-Savme‘î el-Beydânî,
Silsiletü Kurreti Uyuni’l-Muhaddisîn(5).
-----------,el-Merâsîl, thk. Şükrullah b. Ni‘metullah el-Kûcânî Beyrut-Dımaşk 1397/1977.
İBN EBÎ HAYSEME, Ebû Bekr Ahmed b. Ebî Hayseme Züheyr b. Harb en-Nesâî, et-
Târîhu’l-kebîr (el-ma‘ruf bi Târîhi İbn Ebî Hayseme), thk. Salâh b. Fethî Helel,
el-Fâruku’l-Hadîsiyye, Kahire 1424/2004.
İBN EBÎ ŞEYBE, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-Absî el-
Kûfî, Musannef, thk. Kemal Yusuf el-Hût, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1409/
1989.
İBN HACER, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-Askalânî, ed-
Dürerü’l-kâmine fî aʿyâni’l-miʾeti’s-sâmine, thk. Muhammed Abdülmuîd Dân,
Meclisü Dâireti’l-Meârifil-Osmâniyye, Saydarabâd 1392/1972.
-----------, Fethu’l-bârî bi-şerhi Sahîhi’l-Buhârî, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1379.
-----------, Hedyü’s-sârî li mukaddimeti Fethi’l-bârî, thk. Şuayb el-Arnaût, Âdil Mürşid,
Dâru’r-Risaleti’l-İlmiyye, 1434/2013.
-----------, en-Nüket ʿalâ Kitabi İbni's-Salâh, thk. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr el-Medhilî,
Imâdatü’l-bahsi’l-İlmî, Medine 1404/1984.
-----------,Tehzîbu’t-Tehzîb, thk. İbrahim ez-Zeybek, Âdil Mürşid, Müessesetü’r-Risâle,
1416/1995.
İBN HAYR EL-İŞBÎLÎ, Ebû Bekr Muhammed b. Hayr b. Ömer el-İşbîlî Fihristü İbn
Hayr el-İşbîlî, thk. Mahmud Beşşar Avvâd, Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Dâru’l-
Ğarbi’l-İslâmî, Tunus 1. Baskı 2009.
İBN HİBBÂN, Ebû Hâtim Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî, Kitâbü’l-Mecrûhîn
mine’l-muhaddisîn, thk. Hamdî b. Abdülmecîd b. İsmail es-Selefî, Dâru’s-
Sumayʻî, Beyrut 1420/2000.
-----------, Meşâhîru ʿulemâʾi’l-emsâr, thk. Mecdî b. Mansûr b. Seyyid, Dâru’l-Kütübi’l
İlmiyye, Beyrut 1416/1995.
-----------, es-Sikât, thk. Muhammed Abdülmuîd Hân, Dâiretü’l-Meârifi’l-Osmâniyye,
Haydarâbâd 1393/1973.
İBN KESÎR, Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer el-Kureşî, İhtisâru
ulûmi’l-hadîs, thk. Mahir Yasin Fahl, Dâru’l-Meymân, Riyad 1434/2013.

205
-----------, Müsnedü’l-Fârûk emîri’l-müʾminîn Ebî Hafs Ömer b. Hattâb ve akvâlühû ʿalâ
ebvâbi’l-ʿilm, thk. İmâm b. Ali b. İmâm, Dâru’l-Felâh, Mısır 1430/2009.
İBN MENDE, Ebû Abdillâh Muhammed b. İshak b. Muhammed el-İsfahânî, Risâle fî
beyâni fazli (nakli)’l ahbâr ve şerhi mezâhibi ehli’l-âsâr ve hakîkati’s-sünen ve
tashîhi’r-rivâyât, thk. Abdurrahman b. Abdülcebbâr el-Feryevâî, Dâru’l-
Müslim, Riyad 1416/1995.
İBN RECEB, Ebü’l-Ferec Zeynüddîn Abdurrahmân b. Ahmed, Şerhu İleli’t-Tirmizî, thk.
Hemmâm Abdürrahîm Saîd, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1436/2015.
İBN RÜŞEYD, Muhammed b. Ömer b. Muhammed el-Hatîb el-Fihrî es-Sebtî, es-
Senenü’l-ebyen ve’l-mevridü’l-emʿan fi’l-muhâkeme beyne’l-imâmeyn fi’s-
senedi’l-muʿanʿan, thk. Salâh b. Sâlim el-Mısrâtî, Mektebetü’l-Ğurabâi’l-
Eseriyye, Medine 1417/1996.
İBN SA‘D, Muhammed b. Sa‘d b. Menî‘ el-Kâtib el-Hâşimî, et-Tabakâtü’l-kübrâ, thk.
Muhammed Abdulkadir Atâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1410/1990.
İBN TEYMİYYE, Ebü’l-Abbâs Takıyyüddîn Ahmed b. Abdilhalîm b. Mecdiddîn
Abdisselâm el-Harrânî, Mecmû’u’l-fetâvâ, thk. Abdurrahman b. Muhammed b.
Kâsım, Mecme’u’l-Melik Fehd li’t-Tıbâ’ati’l-Mushafi’ş-Şerîf, Medine
1414/1995.
İBN ZEBR ER-RABAÎ, Ebû Süleyman Muhammed b. Abdullah, Târîhu mevlidi’l-
‘ulemâ ve vefeyâtihim, thk. Abdullah b. Ahmed b. Süleyman el-Hamed, Dâru’l-
Âsıme, Riyad 1410/1990.
İBN ZENCÛYE, Ebû Ahmed Humeyd b. Mahled b. Kuteybe el-Horasânî, Tabakâtü’l-
fukaha ve’l-muhaddisîn, thk. Rıdvân el-Hasrî, Dâru İbn Hazm, Beyrut
1439/2018.
İBNÜ’L-CA‘D, Ali İbnü’l-Cad Ubeyd el-Cevherî el-Bağdâdî, Müsnedü İbni’l-Ca‘d, thk.
Âmir Ahmed Haydar, Müssesetü Nâdir, Beyrut 1410/1990.
İBNÜ’L-CEVZÎ, Ebü’l-Ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-
Bağdâdî, Kitâbü’d-Duafâ ve’l-metrûkîn, thk. Ebü’l-Fêdâ Abdullah el-Kâdı,
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1402/1982.
-----------,el-Muntazam fî târîhi’l-mülûk ve’l-ümem, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ,
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1415/1995.

206
İBNÜ’L-ESÎR, Ebü’l-Hasen İzzüddîn Ali b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-
Cezerî, el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ebü’l-Fida Abdullah el-Kâdî, ( cilt tashih:
Muhammed Yusuf ed-Dekkâfe), Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1407/1987.
İBNÜ’L-İMÂD, Abdülhay b. Ahmed es-Sâlihî el-Hanbelî, Şezerâtü’z-zeheb fî ahbâri
men zeheb, thk. Abdülkâdir el-Arnâvût, Mahmud el-Arnâvût, Dâru İbn Kesîr,
Beyrut 1408/1988.
İBNÜ’S-SALÂH, Ebû Amr Takıyyüddîn Osmân b. Salâhiddîn Abdirrahmân b. Mûsâ eş-
Şehrezûrî, Ulûmü’l-hadîs (Mukaddime), thk. Nureddin Itr, Dâru’l-Fikr,
Beyrut/Dımaşk 1434/2013.
İBRÂHİM MUHAMMED ALİ, el-İmâmu’l-hâfız Ali b. el-Medînî, Dâru’l-Kalem,
Dımaşk 1994.
İBRAHİM B. ES-SIDDÎK, ʿİlmü ʿileli’l-hadîs min hilâli kitâbi Beyâni’l-vehm ve’l-îhâm
el-vâkıʿayn fî kitâbi’l-Ahkâm li-Ebi’l-Hasan İbni’l-Kattân el-Fâsî, Rabat
1415/1995.
İKRÂMULLAH İmdâdülhak, el-İmâm Ali b. el-Medînî ve menhecühû fî nakdi’r-ricâl,
Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1413/1992.
İSTEMİ Fuat, Er-Risâle ve er-Risâle'de Geçen Hadis Istılahları (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır: DÜSBE, 2011.
ITR, Nûreddîn, Menhecü’n-nakd fî ulûmi’l-hadîs, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1434/2013.
JACOB M. Landau, “Küttâb”, DİA, XXVII, 3-4.
KAHRAMAN Hüseyin, Ehl-i Rey Yurdu Kûfe’de Özgün Bir Hadis Âlimi ‘Âmir eş-Şa‘bî,
Emin Yayınları, Bursa 2019.
----------- ,Hadis İlminde Bir Cerh Terimi Olarak İrcâ ve Mürciî Râvîler, Emin Yayınları,
Bursa 2011.
----------- , Kûfe’de Hadis -İlk Üç Asır-, Emin Yayınları, Bursa 2006.
KALLEK Cengiz, “Medâinî” DİA, XXVIII, 291-292.
----------- ,“Fukahâ-i Seb‘a” DİA, XIII, 214.
KANDEMİR Yaşar, “Şa‘bî”, DİA, XXXVIII, 217-218.
-----------, “Hanbel b. İshak”, DİA, XV, 525.
-----------, “el-Kemâl”, DİA, XXV, 222-24.
KARAGÖZOĞLU Mustafa Macit, Zayıf Râvîler Duafâ Literatürü ve Zayıf Rivayetler,
İFAV, 1. Baskı, İstanbul 2014.

207
-----------, “İbn Ebî Hayseme’nin (ö.279/892) Cerh-Ta‘dîl İlmindeki Yeri ve Önemi”,
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017, sayı: 52, s. 1-26.
KAYA Ali, İlk Dönem Hadis Tartışmaları, İFAV Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2018.
KAYA Eyyüp Said, Mezheplerin Teşekkülünden Sonra Fıkhî İstidlâl (Yayınlamamış
Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2001.
KOCA Ferhat, “Sâlih b. Ahmed”, DİA, XXXVI, 36.
KOÇYİĞİT Talat, Hadis Tarihi, TDVY, Ankara 2011.
KUREŞÎ, Ebû Muhammed Muhyiddîn Abdülkadir b. Muhammed b. Muhammed el-
Kureşî el-Mısrî el-Cevâhirü’l-mudıyye fî tabakâti’l-Hanefiyye, thk.
Abdülfettâh Muhammed el-Hulv, Dâru Hicr, 1413/1993.
KURU Fehmi, Hadis İlminde Vefeyât Bilgisi ve Kaynakları, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi) İstanbul: İÜSBE, 2019.
KUZUDİŞLİ Bekir, Hadis Tarihi, Kayıhan Yayınları, İstanbul 2017.
-----------, “Oryantalist Paradigma Bağlamında Hadis Kavramlarını Yeniden Düşünmek”,
Usûl: İslâm Araştırmaları, 2016, sayı: 25, s. 7-30.
LUCAS Scott C, Constructive Critics, Hadith Literature, and the Articulation of Sunni
Islam: The Legacyof the Generation of Ibn Sa‘d, Ibn Ma‘în, and Ibn Hanbal,
Brill, Leiden 2004.
MADEN Ömer Faruk, Hicrî II. Asır Ehl-i Hadîs Halkaları -Basra Örneği-(Yüksek
Lisans Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2018.
MAKDİSÎ Ebü’l-Hasan Ali b. el-Mufaddal Kitâbü’l-Erba‘în el-mürattebe ala tabakâti’l-
erba‘în, thk. Muhammed Sâlim b. Muhammed b. Cum‘ân el-‘İbâdî.
MAKDİSÎ Ebû Abdullâh Ziyâüddîn Muhammed b. Abdülvâhid b. Ahmed el-Makdisî
es-Sa‘dî, Sebetü’l-mesmûʿât, thk. Muhammed Mutî‘ el-Hâfız, Dâru’l-Beşâiri’l-
İslâmiyye, Beyrut 1420/1999.
MÂLİK, Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî,
Muvatta, thk. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
Beyrut 1406/1985.
MELCHERT Christopher, The Formation of the Sunni Schools of Law, 9th-10th
Centuries C.E, Leidcn&New York&Köln: E. J. Brill, 1997.
-----------, “Bukhari and Early Hadith Criticism”, Journal of the American Oriental
Society, 121/1 (2001).

208
MELÎBÂRÎ Hamza Abdullah, Nazarât cedîde fi ulûmi’l-hadis, Dâru İbn Hazm, Beyrut
1423/2003. (Hadis Usûlüne Yeni Yaklaşımlar, trc. Düzenli Muhittin- Ak
Ayhan, İnsan Yayınları, İstanbul 2015)
-----------,el-Hadîsü’l-Ma‘lûl, Dâru İbn Hazm, Mekke 1416/1996.
MİZZÎ, Ebü’l-Haccâc Cemâlüddîn Yûsuf b. Abdirrahmân b. Yûsuf el-Mizzî, Tehzîbü’l-
Kemâl fî esmâ’i’r-ricâl, thk. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Müessesetü’r-Risâle,
Beyrut 1413/1992.
-----------,Tuhfetü’l-Eşrâf bi-maʿrifeti’l-etrâf, thk. Abdussamed Şerefüddin, el-
Mektebetü’l-İslâmî, 1403/1983.
MOĞOLTAY B. KILIÇ, Ebû Abdillâh Alâüddîn Moğultay b. Kılıç b. Abdillâh el-
Bekcerî el-Hikrî (ö. 762/1361), İkmâlü Tehzîbi’l-Kemâl, thk. Ebû
Abdurrahman Âdil b. Muhammed ve Ebû Muhammed Usâme b. İbrahim, el-
Fâruku’l-Hadîsiyye, 1422/2001.
MUHAMMED MÜCÎR EL-HATÎB, Ma‘rifetü medârî’l-isnâd ve beyânü mekânetihî fî
ilmi ileli’l-hadîs, Dâru’l- Meymân, Riyad 1428/2007.
MÜBÂREKFÛRÎ, Sîretü’l-İmâm el-Buhârî, thk. Abdülalîm b. Abdülazîm el-Bestevî,
Dâru Âlemi’l-Fevâid, Mekke 1422.
MÜSLİM, Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî, el-Künâ ve’l-esmâ,
thk. Abdurrahîm Muhammed Ahmed el-Kaşgarî, el-Câmiatü’l-İslâmiyye ed-
dirâsâtü’l-ulyâ, Medine 1984/1404, I, 228.
-----------, el-Müsnedü’s-sahîhu’l-muhtasar bi-nakli’l-adli ani’l-adli ila Rasulillah
(s.a.v.), (Mukaddime) thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Dâru İhyâi Türâi’l-
Arabî, Beyrut.
-----------,et-Tabakât, thk. Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan b. Mahmûd b. Süleyman, Dâru’l-
Hicre, Riyad 1411/1991.
-----------, et-Temyîz, thk. Muhammed Mustafa el-A‘zamî, Mektebetü’l-Kevser, Suudi
Arabistan, 1410.
NEDÎM, Ebü’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya‘kūb İshak b. Muhammed b. İshak en-Nedîm,
el-Fihrist, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut 1978.
NESÂÎ, Sünenü’l-kübrâ, thk. Hasan Abdulmun‘im Şelbî, Müessetü’r-Risâle, Beyrut
1421/2001.
NEVEVÎ, Ebû Zekeriyyâ Yahya b. Şeref b. Mürî en-Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ‘ ve’l-luğât,
Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

209
NİDÂL İBRÂHÎM Zİ’B SELCÎ, Menhecü’l-İmâm Ali b. el-Medînî fî i’lâli’l-hadîs,
Dâru’l-Muktebes, Dımaşk-Beyrut 1438/2017.
ÖZAFŞAR Mehmet Emin, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihî Arka Planı-Mihne Olayı ve
Haşeviye Olgusu-, OTTO, 2. Baskı, Ankara 2015.
ÖZÇELİK Fikret, İbn Ebî Hâtim er-Râzî ve Cerh-Ta‘dîl’deki Metodu (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Diyarbakır: DÜSBE, 2017.
ÖZEN Şükrü, “Nehaî” DİA, XXXII, 535-538.
ÖZDİREK- Çavuşoğlu “Süfyân es-Sevrî”, DİA, XXXVIII, 23-8.
ÖZKAN Halit, Hicrî İlk İki Asırda Şehirlerde Amel Telakkisi Oluşumunda Sünnet ve
Hadisin Yeri (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: MÜSBE, 2006.
-----------, “The Common Link and Its Relation to the Madar”, ILS, XI, sy. 1.
-----------,“Tedvin Tarihinde Emevi Sarayı ve Zühri’nin Mirasına Bir Örnek: Şuayb b.
Ebû Hamza Nüshası,” Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2012, cilt:
XVII, sayı: 32, s. 1-37.
-----------, “Zübeydî, Muhammed b. Velîd”, DİA, XLIV, 520-21.
-----------, “Zührî”, DİA, XLIV, 544-549.
ÖZMEN Ramazan, “Basralı Meşhur Muhaddis Yahya b. Saîd el-Kattân’ın Hadis
İlmindeki Yeri”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2007, cilt: IX,
sayı: 2, s. 61-90.
ÖZSOY Abdulvahap, Hadis Tenkidi-Sahâbe ve Tâbiûn Dönemi-, Beka Yayınları,
İstanbul 2016.
ÖZŞENEL Mehmet, İlk Dönem Hadis-Rey Tartışmaları –Şeybânî Örneği- İFAV,
İstanbul 2015.
-----------, “Bir Kemalin Hikâyesi - Makdisi’nin “el-Kemal fi Esma’r-Rical”inin Dört
Asırlık Serüveni” , Dîvân: İlmî Araştırmalar, 2001, cilt: VI, sayı: 11, s. 155-
161.
ÖZPINAR Ömer, Hadis Edebiyatının Oluşumu, Ankara Okulu Yayınları, İkinci Baskı,
Ankara 2013.
PAVLOVITCH Pavel, “Hadith”, Encyclopaedia of Islam (Three), Brıll, Leıden-Boston
2018.
-----------, “Hadith Criticism”, Encyclopaedia of Islam (Three), Brıll, Leıden-Boston
2019.

210
-----------, “Ibn Abi Hatim al-Razi”, Encyclopaedia of Islam (Three), Brıll, Leıden-Boston
2019.
SANDIKÇI Kemal, İlk Üç Asırda İslâm Coğrafyasında Hadis, Ensar Yayınları, İstanbul
2019.
SAYMERÎ, Ebû Abdillâh el-Hüseyn b. Alî b. Muhammed es-Saymerî (ö. 436/1045),
Ahbâru Ebî Hanîfe ve ashâbih, nşr. Alemü’l-kütüb, Beyrut 1405, 1985.
SEHÂVÎ, Ebü’l-Hayr Şemsüddîn Muhammed b. Abdirrahmân b. Muhammed es-Sehâvî,
el-Mütekkelimûn fi’r-ricâl,(Erba‘u resâil fî-ulûmi’l-hadis içinde), nşr.
Abdülfettâh Ebû Gudde, Mektebetü’l-Matbûati’l-İslâmiyye, 5. Baskı, Halep
1410/1990.
-----------,Fethü’l-Muğîs bi-şerhi Elfiyyeti’l-hadîs li’l-ʿIrâkî, thk. Ali Hüseyin Ali,
Mektebetü’s-Sünne, Mısır 1424/2003.
SEM‘ÂNÎ, Ebû Sa‘d Abdülkerîm b. Muhammed b. Mansûr es-Sem‘ânî, el-Ensâb, thk.
Abdurrahman el-Muallimî ve dğr, Dâiretü’l-Meârifi’l-Osmâniyye,
Haydarabad, 1397/1977.
SEYYÂH, Ali b. Abdullah, Cühûdü’l-muhaddisîn fî beyâni ileli’l-hadîs, Riyad 1425.
SEZGİN M. Fuad, Buhârî’nin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar, OTTO, 3. Baskı,
Ankara 2012.
-----------,Târîhü’t-türâsi’l-Arabî, trc. Mahmûd Fehmî Hicâzî, Riyad 1411/1991.
SİLEFÎ, Sadrüddîn Ahmed b. Muhammed b. Silefe es-Silefî, Muʿcemü’s-sefer, thk.
Abdullah Ömer el-Bârûdî, el-Mektebetü’t-Ticâriyye, Mekke.
SNOBER Ahmed, “Medresetü’l-Basrati’l-Hadîsiyye fi’n-Nısfi’l-Evvel el-Hicrî:
Dirâsetün fî Esbâbî’t-Taahür el-İlmî an Medreseti’l-Kûfe”, Tasavvur Tekirdağ
İlahiyat Dergisi, Haziran 2020, c. 6, s. 1: 433:485.
SOYUPEK Hasan, Ali b. el-Medînî’nin Hayatı ve Hadis İlmindeki Yeri (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Kayseri: EÜSBE, 1994.
SÖNMEZ Mehmet Ali, “Ali b. Medînî”, DİA, II, 411.
SÜBKÎ, Ebû Nasr Tâcüddîn Abdülvehhâb b. Alî b. Abdilkâfî es-Sübkî, Tabakâtü’ş-
Şâfiiyyeti’l-kübrâ, thk. Abdülfettâh M. el-Hulv - Mahmûd M. et-Tanâhî,
Kahire 1383/1964.
ŞÂFİÎ, Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs eş-Şâfiî (ö. 204/820), er-Risâle, thk.
Ahmed Muhammed Şâkir, Kahire 1979.

211
ŞAHYAR Ataullah,“Bid’at Ehlinden Hadis Rivayeti Kapsamında Mihne Sürecinin Cerh
ve Ta‘dîle Etkisi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi = Journal of
Divinity Faculty of Hitit University, 2013/1, cilt: XII, sayı: 24, s. 29-57.
ŞEŞEN Ramazan, “Selâhaddîn-i Eyyûbî” DİA, XXXVI, 337-340.
ŞÎRÂZÎ, Ebû İshak Cemâlüddîn İbrâhîm b. Alî b. Yûsuf eş-Şîrâzî, Tabakâtü’l-fukahâ,
thk. İhsan Abbâs, Dâru’r-Râidi’l-Arabî, Beyrut 1970.
TAHHÂN, Mahmûd, el-Hâfız Hatîb el-Bağdâdî ve eseruhû fi ulûmi’l-hadîs, Dâru’l-
Kur’âni’l-Kerîm, Beyrut 1401/1981.
TATLI Alican, “Cehdamî”, DİA, VII, 224-225.
TATLI Mustafa, Rical Bilgisinin Tespiti-Suâlât Literatürü- Beka Yayınları, 1. Baskı,
İstanbul 2016.
TOPALOĞLU Nuri, “İbnü’s-Semmâk”, DİA, XXI, 204.
TURHAN Halil İbrahim, Ricâl Tenkidinin Doğuşu ve Gelişimi- Hicri İlk İki Asır, İFAV,
1. Baskı, İstanbul 2015.
-----------,Hicrî III. Asırda Rical Tenkidi Ali b. el-Medînî Örneği, STS Yayınları, Rize
2019.
UKAYLÎ, Kitâbü’d-Duafâü’l-kebîr, thk. Abdülmutî‘ Emîn Kal‘acî, Dâru’l-Kütübi’l-
İlmiyye, Beyrut, 1404/1984.
ULU Arif, “Hadis Rivâyetinde İsnâdın Başlaması ya da Fitnenin Tarihi” Din Bilimleri
Akademik Araştırma Dergisi, c. 12, sy.1, 2012, s. 119-166.
UMERÎ, Ekrem Ziya, Mevâridü’l-Hatîbi’l-Bağdâdî, Dâru’t-Tayyibe, Riyad 1405/1985.
ÜMİT Mehmet, ”Mihne Sürecinde Hanefiler”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 2010/1, cilt: IX, sayı: 17, s. 101-130.
YAHYA B. MAÎN, Ebû Zekeriyyâ el-Bağdâdî, Ma‘rifetü’r-ricâl,(İbn Muhriz rivayeti),
thk. Muhammed Muti‘ Hâfız ve Muhammed Kâmil el-Kassâr, Mecma‘i’l-
Lügati’l-Arabiyye, Dımaşk 1405/1985.
-----------, Suâlâtü İbni’l-Cüneyd, thk. Ahmed Muhammed Nur Seyf, Mektebetü’d-Dâr,
Medine 1408/1988.
-----------, Târîh (Dûrî rivayeti), thk. Ahmed Muhammed Nûr Seyf, Mekke: 1399/1979.
-----------, Târîh (Dârimî rivayeti), thk. Ahmed Muhammed Nûr Seyf, Dâru’l-Me’mun,
Dımaşk.
YÂKÛT EL-HAMEVÎ, Muʿcemü’l-üdebâʾ( İrşâdu’l-erîb ila ma‘rifeti’l-Edîb), thk. İhsân
Abbâs, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1414/1993.

212
YAVUZ Yusuf Şevki, “İbn Ebû Duâd”, DİA, XIX, 430-431.
YILDIZ Fahreddin, İlmî Bir Disiplin Olarak Fıkhü’l-Hadîs, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul: MÜSBE. 2016.
YILDIZ Oğuzhan, Tirmizî'nin Cami'inde Fıkhü'l-Hadis ve Fakih Muhaddisler,
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul: İÜSBE, 2017.
YÜCEL Ahmet, Hadîs Istılahlarının Doğuşu ve Gelişimi- Hicri İlk Üç Asır-, İFAV,
İstanbul 2014. Hadis Usûlü, İFAV Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2012.
-----------, Hadis Tarihi, İFAV Yayınları, 32. Baskı, İstanbul 2016.
-----------, Hadis Usûlü, İFAV Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2012.
-----------,“Hadis İlminde Tarih Anlayışı ve Hadis Tarihi Yazıcılığı”, Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi, cilt 11, sayı 21, 2013.
YÜCESOY Hayrettin, “Mihne”, DİA, XXX, 26-28.
ZEHEBÎ, Muhammed b. Ahmed b. Osmân, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâ, thk. Şuayb el-Arnaût
ve dğr. Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1402/1982.
-----------, Tezkiratü’l-huffâz, thk. Abdurrahman b. Yahya el-Muallimî, Dâiretü’l-
Meârifi’l-0smâniyye, 1375/1955.
-----------, Zikru men yu‘temedu kavluhû fi’l-cerh ve’t-ta‘dîl,(Erba‘u resâil fî ulûmi’l-
hadis içinde) nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut
1410/1990.
-----------, Mîzânü’l-i‘tifâl fî nakdi’r-ricâl, thk. Ali Muhammed el-Bicâvî, Dâru’l-Ma‘rife,
Beyrut.
ZİRİKLÎ, Hayrüddîn b. Mahmûd b. Muhammed b. Alî b. Fâris ez-Ziriklî ed-Dımaşkî, el-
Aʿlâm Kâmûsü terâcim li-eşheri’r-ricâl ve’n-nisâ mine’l-ʿArab ve’l-
müstaʿrebîn ve’l-müsteşrikîn, Dâru'l-İlm li'l-melâyîn, 2002.

213
EK-1: İLELÜ’L-HADÎS’İN İSNÂD ŞEMASI

214
21ϱ
Muhammed b. Ahmed
b. el-Berâ
Muhammed b. İshâk
İbn Ebî Hâtim (ö. Da'lec b. Ahmed (ö. İbnü's-Semmâk (ö.
el-İsferâyinî (ö.
327/938) 351/962) 344/955)
346/957)
İbnü’n-Nehhâs (ö. Ali el-Muaddel İbn Hâkim en-Nîsâbûrî (ö.
416/1026) Bişrân (ö. 415/1025) 405/1014)
Muhammed b.
İbrahim b. Saîd el- Hatîb el-Bağdâdî (ö. Ebü'l-Hasan b. Hamîd
Hibetüllah et-Taberî (ö. Beyhakî (ö. 458/1066)
Habbâl(ö. 482/1090) 463/1071) el-Bezzâr
472/1080)
Ebü'l-Kâsım es- Ebü'l-Kâsım Hüseyin b.
Ali b. el-Müşrif (ö. Ali b. el-Hüseyn Mevsılî
Semerkandî (ö. 536/ Sadaka b. el-Hüseyin Hibetüllah (ö.
518/1124) (ö. 519/1125)
1141) 616/1219)
Abdullah b.
Abdürrezzâk b.
Abdurrahman b. Yahyâ Ebû Tâhir es-Silefî (ö. İbn Asâkir (ö.
Abdülkâdir el-Ceylî (ö. Ebü'l-Abbâs el-Makdisî
el-Osmânî (ö. 576/1180) 571/1176)
603/1207)
572/1177)
Ali b. Mufaddal el- Ziyâüddîn el-Makdisî İbn Rüşeyd es-Sebtî
Ebû Bekr el-Ensârî
Makdisî (611/1214) (ö. 643/1245) (ö. 721/1321)

You might also like