Professional Documents
Culture Documents
Hafta)
• Ümmetin Üzerinde İttifak Ettiği Halifeye Başkaldıranlar. Hariciler, Şurât, Harûriye ve Vehbiye
Gibi İsimlerle Anılmışlar
• Hz. Ali’ye karşı çıktıları için bu isimle anılmışlar. Her ne kadar hariciler ile Şia aynı dönemde ortaya
çıkmış olsalar da düşünce olarak Şia düşüncesi daha eskidir. M. Ebû Zehra.
• Hz Osman’ın şehadeti sonrasında Hz. Muaviye’ye karşı Hz. Ali’yi desteklediler. Ancak, tahkim
neticesinde Hz. Ali’den ayrıldılar.
Haricilerin Tarihi
• Haricilerin çıkışını Sıffin savaşında hakemlerin kabul edilişi veya Hz. Osman’ın
ikinci dönemindeki olaylara dayandıranlar olsa da Hz. Osman’ın öldürülmesi harici
düşüncenin ilk kanlı olayıdır. Ancak hiçbir sosyal veya siyasal yapının ortaya çıkışı tek
bir vakaya dayandırılamaz.
• Tahkim olayından sonra Hz. Ali’nin safından ayrılan hariciler Hz. Ali’nin tüm
çabalarına rağmen ikna edilemediler. En sonunda Hz. Ali onlarla savaşmak için Nehrevan
da üzerlerine yürüdü ve büyük bir kısmı kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Geri kalanlar Hz.
Ali’yi savaşta yenemeyeceklerini anlayınca bir suikast sonucu şehit ettiler.
HARİCİ FIRKALARI:
HARURİYE:
• Muhakkime veya muhakime-i ûlâ, tahkim sonucu Hz Ali’den ayrılıp Harura denilen
yerde toplanmaları sebebiyle Haruriye diye de isimlendirilmişler.
• Liderleri: Abdullah b. Kevvâ ve Abdullah b. Vehb er-Rasibi’dir. Bunlar aynı
zamanda ilk harici topluluktur.
EZÂRİKA:
• Liderleri: Nâfi b. Ezrâk (ö. 65/685) en radikal gruptur. Liderlerinin ölümü sonrası
dağıldılar.
▪ Görüşleri:
1. Cemel ve sıffin savaşına katılanlar, tahkimi kabul edenler ve kendileri gibi düşünse
dahi kendileriyle kıyam etmeyen hariciler kâfirdir.
2. Muhaliflerin kadın ve çocuklarını öldürmek caizdir.
3. Recm cezası yoktur, büyük günah işleyenler kâfirdir ve ebedi cehennemliktirler.
4. Peygamberler büyük günah işleyebilirler.
İBAZİYE:
• Liderleri: Abdullah b. İbâz’dır. Haricilerin en ılımlıları ve günümüze kadar ulaşan tek
harici fırkasıdır. Uman başta olmak üzere Hadramut, Zengibar, Libya, Tunus ve
Cezayir’in çeşitli bölgelerinde yaşamaktadırlar.
▪ Görüşleri:
1. İmam için soy sop önemli değildir. İmam vasiyet ve tayinle değil serbest seçimle iş
başına gelir.
2. Büyük günah işleyenler küfrü nimet manasında kâfirdirler.
3. Müslüman grupların yaşadığı topraklar İslam yurdudur. Onlarla evlenmek ve onlara
varis-muris olmak caizdir. Onların şahitliği makbuldür.
4. Ru’yetullah mümkün değildir. Şefaat yoktur.
2
5. Emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l münker farzdır.
6. Kur’an mahlûktur.
MU’TEZİLE (4.Hafta)
• İslam toplumu bünyesinde 2/7. asırda ortaya çıkan akla öncelik veren, usûl-i Hamse prensiplerini
mezhebin temel esasları olarak kabul eden, itikadi ve siyasi nedenlerle zuhur etmiş kelami bir
mezheptir.
Kurucusu ve isimlendirilmesi
• Vasıl b. Ata (ö. 131/748) muhalifler tarafından; Mu’tezile, Kaderiye, Cehmiye,
Seneviyye, Vaidiye ve Muatıla gibi bazı isimlerle anılmışlardır.
Doğuşu ve Gelişimi
• Müslümanlar arasında tartışılan meselelerden birisi de mürtekibe-i kebîre'nin durumu
idi. Haricîler, mürtekibe-i kebîre'nin kâfir olduğunu iddia ederken, Mürciîler, mümin
olduğunu iddia ediyorlardı. Vâsil b. Ata ve taraftarları ise, meseleye “el-menzile
beyne'l-menzileteyn” prensibiyle yeni bir çözüm şekli teklif ediyordu. Yaygın olan
rivayete göre, bu çözüm önerisi ile Mu'tezile mezhebi ortaya çıkmış oldu.
• Çok geçmeden Müslümanlarla tartışmaya giren yabancı unsurlarla baş edebilmek için
güçlü bir diyalektik (cedel) yönteme ihtiyaç vardı. İste bunu hisseden ve bu doğrultuda
yöntem geliştirmeye çalışan ilk âlimler Mu'tezilîler olmuştur. Mu'tezile, yabancı
kültürlerden de istifade ederek İslâm düşüncesine Kelâm metodunu getirmiştir. Gayri
Müslimlere karşı İslam’ı savunma ve akideleri aklî bir platformda değerlendirme
yolundaki Mu’tezile, İslam düşüncesine yeni bir renk katmıştır.
• Mu’tezili düşüncenin temel esprisi; İslâm akaidini aklî tefekkür zeminine oturtmak ve
akılla çatıştığı anda nassı aklın prensipleri doğrultusunda tevil etmektir. Naklî
düşüncenin yanında, zaman içerisinde aklî düşüncenin de teşekkül etmesi; aklı rehber
kılan bir zümrenin ortaya çıkması tabii bir durumdur. İslam düşüncesinin bu
merhalesinde aktif rol oynayan ve dolayısıyla felsefi düşünceye ve yeni ilimlere rağbet
gösteren ilk kişiler Mu'tezilîler olmuştur.
• Mu'tezilî düşüncenin Basra'da ortaya çıkışından yaklaşık bir asır sonra Bisr b. el-
Mu'temir (öl. 210/825) önderliğinde Bağdat Mu'tezile ekolü de teşekkül etti. Temel
prensipler (usûl-i hamse) itibariyle ayni görüşleri paylaşan bu iki ekol mensupları
arasında teferruatla ilgili birçok görüş farklılığı da vardır. Vâsil b. Ata, Ebu'l-Huzeyl
el-Allâf, İbrahim en-Nazzâm, Ebu Ali el-Cübbâî, el-Câhiz , Kâdî Abdulcebbâr gibi
Mu'tezilîler Basra ekolüne; Bisr b. el-Mu'temir, Sümame b. el-Esras, el-Hayyat ve el-
K‘abî gibi Mu'tezilîler de Bağdat ekolüne mensuptur.
3
• Özellikle, Kuran-ı Kerim'in yaratıldığı görüşünün devlet eliyle zorla kabul ettirilmeye
çalışıldığı bu dönem, İslâm mezhepleri tarihinde "mihne" olarak bilinmektedir. Başta
Ahmed b. Hanbel (öl. 241/855) olmak üzere, resmi düşünceye karşı çıkan pek çok
İslâm âlimi, bu tutumlarından dolayı mahkûm edilip işkenceye maruz kaldılar.
• İç faktörler:
• Dış faktörler
Tarihçesi
• Mutezile kelimesi başlangıçta, hiçbir surette zemmedilen bir fırkayı ifâde etmiyordu.
Bu olaylar sebebiyle onlara Mutezile denmesi daha ziyade siyasi durumları icabı idi.
Dini ve kelâmi mânada Mutezile, Vasıl b. Atâ al-Gazzal ( H.131 / M.748)' ın, al-
Hasan al-Basri (Ö. H.110 / M. 728)'nin 44, meclisinden ayrılması ile başlamıştır.
➢ el-Va’d ve’l Vaid Mutezile kâmil imandan çıkmış, fakat tamamen küfre sapmamış
kimselerin yani fâsıkların cezalandırılmasını ve mü'min olup taat üzerinde
bulunanların mükâfatlandırılmasını Allah için vacip addeder.
➢ Mutezile'nin dördüncü prensibi tevhid'dir. Bu sebeple onlara Ehl-i Tevhid veya el-
Muvahhidde denir. Onlara göre kıdem Allah'a mahsus yegâne sıfattır. Onlar Allah' ın
zatı ile kaim olan diğer ezeli sıfatları nefyederler. İddialarına göre Allah' ın zatı ile
kaim veya zatına ilâveten sıfatlar kabul etmek, birçok kadimlerin var olduğuna
inanmak demektir. (Bu prensip mezhebin özünü ve inançlarının temelini
oluşturur)
➢ Adâlet meselesi: Mutezile'nin bir diğer adı da Ashabü’l-Adl veya Adliyedir. Bu isim
onların şu anlayışının neticesi olmuştur: İnsan kendi filinin hâlikıdır. Allah insana bir
işi yapıp yapmamak kudretini vermiştir. Eğer böyle olmasaydı, insan yaptığı işlerden
sorumlu olmazdı. İnsanın âhirette sorumlu tutulması, tam hareket hürriyetine sahip
olmasındandır. Bir kimseye ihtiyarı olmadan yaptığı bir işten dolayı ceza verilmesi,
Allah'ın adaletine aykırı düşer. Oysaki Allah kimseye zulmetmez ve kimsenin
hakkına tecâvüz etmez. Bu husus Kur'ân'daki birçok âyetle de tebliğ' edilmiştir.
➢ Şefaat yoktur.
• Mu’tezile kelam (Akli) metoduyla mücadele verip kelam ilminin kurucusu ve Ehl-i
Sünnet kelamının oluşumuna da katkı sağlamıştır.
(5.Hafta)
İsimlendirme
5
• Ehl-i sünnet terkibinin kullanımının ilk örneği ibn Sirine (110) ait olduğu ve Hasan’ı Basri
de (110) bu kavramı kullanmıştır.
• Sünni teriminin ilk olarak tabiinden Said b. Cübeyr (95) tarafından bazı sahabenin
henüz hayatta olduğu sıralarda kullanıldığı bilinmektedir.
• Ehl-i sünnet kendilerini ifade etmek için “ Ashabu’l-Hadis, Ashabu’Sünne, Ehlul
hak, fırka-i Naciye, es-Sevadul azam, Ehlul-Hadis ve’s-Sünne gibi bazı övgü isimleri
kullanmıştır.
• Mu’tezile, her şey gibi kulların iradi fiillerinin de Allah’ın kader ve kazası ile
olacağını belirttiği için Ehl-i Sünnet’i Mücbire, Müşebbihe ile isimlendirmiştir,
Mürcie ekolüne mensup bazı âlimler, selefiyye ve Eş’ariyye mensuplarını “İnşallah
mü’minim” dediklerinden dolayı Şukkâkiyye (şüpheciler) diye anmıştır. Şia ise;
devlet başkanının seçim yoluyla belli olacağını benimsemeleri sebebi ile “Nasibe”
adını vermiştir. Allah’a atfedilen sıfatlar konusundaki tutumlarından dolayı da
“Sıfatiyye” denmiştir.
• Ehl-i Sünne, hakikatte bir fırka değil, Hz. Peygamber’in ve ashabının yolunu takip
eden büyük çoğunluktur.
6
Ehl-i sünnet Ekolleri
1. Selef: Kur’an ve Sünnette varid olan itikadi esasları, teşbih ve ta’til gitmeden ele
alan ve buna göre o esasları alıp kabul eden topluluk.
• Hicri ilk asırda İslam dünyasında hakim olan akide selef akidesidir. Bu yüzden bu dönem
alimleri selefi olarak kabul edilmiştir. Şam’da imam evzaii, kufe’de süfyani es-sevri,
basra’da Hammad b. Seleme, medine’de malik b. Enes mısır’da leys b. Sa’d ve İmam’ı Şafii
ve horasanda ebu Hamza essukkeri ve Abdullah b. Mübarek önemli isimlerdendir.
• Fakat bunlar içinde Ahmed b. Hanbel’in mutezileye karşı mücadelesi, Halk el Kur’an
meselesindeki duruşu onun selef ekolün sembol haline getirmiştir.
• V-VI y.y da selefiyye kelam ekolünü benimseyen daha ılımlı bir ekol haline gelmiştir. Bu
oluşum El ferra ile başlamış öğrencisi ibn. Akil ile genişlemiş ve ibn el cevzii ile devam
etmiştir. Fakat bu alimler mezhep mensupları tarafından eleştiriye maruz kalmıştır.
• VI. y.y da ibn Kudame Şam’da kelamcılara savaş ilan etmiş ve eserlerinin okunmasını haram
olduğunu açıklamıştır. Onun bu katı tutumu Şam çevresinde Hanbeliliği yaymıştır. Bölgede
gelişen Selefiyye ile İbn Teymiyye gibi büyük alimler yetişmiştir.
• VII. y.y. da İbn Teymiyye ve öğrencisi ibn Kayyim el cevziyye kelam felsefe ve tasavvuf
gibi disiplinlere alternatif bir yaklaşımı dillendirmişler ve Kur-an akılcılığı denecek bir
yöntemi ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu iki isim ile selefiyye ekolü önemli bir dönüm
yaşamış ve mütahhirin selefiyye dönemi başlamıştır. Öncesi ise Mütakaddimin alimleri
şeklinde isimlendirilmiştir. Yine bu dönemde ehli hadis ekolü sistematik bir mezhebe
dönüşerek selefilik halini kazanmıştır. Bu iki alimden sonra Yemenli alim İbn el Vezir, Sah
veliyullah dihlevi önemli isimlerdir. Bu ekolün modern döneme intikal etmesinde Yemenli
alim Muhammed b. Ali eş-Şevkani’nin rolü büyüktür.
• İslam dünyasının son asırlarda islamın özüne dönülmesi gerektiğini savunan Sıddık
Hasan han, Muhammed abduh, Reşit rıza, Cemaleddin Kasimi, Mahmut Şükrü Alusi gibi
isimler selefilik ile ilişkilendirilmişlerdir.
2. Halef (Eş’ari ve Maturidi): Allah’ın sıfatlarını kabul etmekle beraber te’vil edip
yorumlayan topluluk.
• Birinci gruba Ehl-i Sünnet-i Hâssa; ikinci gruba ise Ehl-i Sünnet-i Amme de
denilmiştir.
7
✓ Sükût: Müteşabihler hakkında soru sormamak ve soranların sorularını
cevaplandırmamak.
✓ İmsak: Müteşabih ifadeleri te’vilden sakınmak.
✓ Keff: Müteşabih hususlarla zihnen ve kalben dahi meşgul olmamak.
✓ Marifet ehline teslim: Peygamber, (s.a.s.) sahabe ve Allah’ın bildirdiği kimselerin
bu bilgilere haiz olduğunu kabullenmek.
Matüridilik
• Kurucusu: Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmud el-Matüridi’dir. (
238-333/ 852-944)
• Matüridiyye Mezhebinin kuruluşunu Ebu Hanife dönemine kadar götürmek
mümkündür. Çünkü Matüridi geleneğin oluşmasında Ebu Hanife’nin önemli
katkılarının bulunduğunda şüphe yoktur. Temel kelami görüşlerde İmamı Azamın
Maturidiyye’ye de önderlik ettiği görülmektedir.
• Ebu’l-Muin en-Nesefî (ö. 508/1115) ile birlikte Matüridilik kelami bir akım olarak
tarihteki yerini almıştır.
• Mütekaddimün Dönemi: İmam Matüridi ile başlayıp Ebû’l Yüsr el-Pezdevî (ö.
478/1085) ile son bulan döneme denilmiş; Mütahhirin dönemi Ebu’l-Muin en-
Nesefî (ö. 508/1115) ile başlar.
• H. VIII. y.y dan itibaren Matüridiyye kelamcılığı gerileme sürecine girmiş ve
böylece şerh ve haşiye dönemi başlamıştır. Bu dönemin en belirgin özellikleri
matüridi kelamcıların Eşariyye kelamının etkisinde kalmış onların eserlerini bolca
alıntılar yaparak eserlerini oluşturmuşlardır. Bu dönemin en önemli simaları İbn el-
Hümam, Hızır bey, Kemaleddin el-beyazi gibi isimlerdir.
• Osmanlı döneminde de medreselerde genellikle eşari kelamı okutulmuştur. XIX. y.y
başlayan yeni ilmi kelam döneminde mezhepte eski konulardan ziyade Metaryalizim,
Ateizm ve Darvinizm gibi modern akımlara karşı mücadele verilmiştir. Dönemin
önemli isimleri Muhammed Zahid el-Kevseri, Harputlu İshak efendi, Abdullah el-
Harput’i, Ömer Nasuhi Bilmen, İsmail Hakkı gibi isimlerdir.
8
1. Ebu’l-Muin en-Nesefî, Necmeddin en-Nessefî ve Osman el-Ûşi zikredilmesi gereken
önemli şahsiyetlerdir.
Bilgi Teorisi:
• Bilginin kaynağı: Duyular, akıl ve doğru haberdir.
• Allah’ın Varlığı ve Sıfatları: Evrenin, İlim, kudret ve irade sahibi yüce bir varlık
tarafından yaratıldığına hükmetmek aklen zorunludur.
• Allah diğer varlık ve yaratılmışlara benzemediği için, mahiyeti söz konusu edilemez
ve bu sebeple Allah’ın zatı hakkında düşünmek ve Allah nedir gibi bir soruya cevap
vermek mümkün değildir. Allah hakkında bilgi sahibi olmak ancak onun isim ve
sıfatlarını bilip öğrenmekle mümkündür.
9
• İman Amel İlişkisi: İman, inanılması gereken şeyleri kalple tasdik etmektir. Dil ile
ikrar ise, kalpte bulunan imanın ifadesi, başkaları tarafından bilinebilmesi için bir
vasıtadır.
• İman ve amel farklı şeylerdir.
• İmanda artma ve eksilme olmaz. Ancak güçlenir ve zayıflar.
• Mukallidin imanı geçerli, ancak mukallit günahkârdır.
• Ye’s halinde iman makbul değildir.
• Allah akılla bilinir.
• Peygamber’in şefaati haktır.
• İmamet: İmam, adil ve liyakat sahibi biri olmalıdır.
• Matüridî mezhebi, Türkiye, Balkanlar, Kuzey Afrika, Orta Asya, Hindistan,
Pakistan, Malezya ve Endonezya başta olmak üzere geniş bir coğrafyaya yayılmış
bulunmaktadır.
Eş’arilik
• Kurucusu: Ebu’l-Hasan el-Eş’ari’dir ( 260-334/873-936).
Eserleri:
1. Makâlâtü’l-İslamiyyîn ve İhtilafü’l-Müslimin.
2. El-İbane an Usuli’d-Diyane.
3. El-Luma’ fi’r-Reddi ala Ehli’z-Zeyği ve’l-Bida’.
4. İstihsanu’l-Havd fi İlmi’l-Kelam.
• Kaynaklarda Eş’ariyye ‘nin ikinci kurucusu Ebu Bekir el-Bakillani gösterilmektedir. İnkias’ı
edilleyi benimsemiştir. Bakillani ve öğrencileri mezhepte derin izler bırakmıştır.
10
Eş’arilerin Genel Görüşleri
• Bilgi ve varlık: Bilginin kaynağı; duyular, akıl ve doğru haberdir.
• Sadece duyuların bilgisi eksiktir. Âlem hadistir.
• Allah’ın Varlığı ve Sıfatları: Akıl yürütme yoluyla Allah’ın varlığına ulaşılabilir.
Ve her mükellef insan bununla yükümlüdür
• Allah’ın sıfatları, ne Allah’ın aynı ne de gayrıdır. Allah’ın zati, fiili ve haberi sıfatları
vardır. Kur’an Allah’ın kelamıdır. Lâfzen mahlûktur. Lafızların delalet ettiği manalar
ise kadimdir. Haberi sıfat olan vech, yed, istiva ve nüzul gibi sıfatlar mecazidir.
• Kader meselesi ve insanın fiilleri: Allah’ın daha önceden kulları için tayin ettiği
değişmez bir kaderi vardır.
11