Professional Documents
Culture Documents
Emre
DİVAN DİVAN
2021-06-Y-0003-883
ISBN 978-975-19-5338-4
Fiyatı: ¨30
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI - 883
Edebi Eserler: 21
Genel Koordinatör
Prof. Dr. Huriye MARTI
Yayın Yönetmeni
Doç. Dr. Fatih KURT
Koordinasyon
Bünyamin KAHRAMAN
Grafik & Tasarım
Mücella TEKİN
Emre YILDIZ
Baskı Takip
Mehmet Ali SOY
Baskı
Berke Matbaacılık
Tel.: 0.312 341 74 44
6.Baskı, Ankara - 2021
Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı: 26.04.2012/37
2021-06-Y-0003-883
ISBN: 978-975-19-5338-4
Sertifika No: 12930
© T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı
İletişim
Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü
Basılı Yayınlar Daire Başkanlığı
Üniversiteler Mah. Dumlupınar Bulvarı
No:147/A 06800 Çankaya/ANKARA
Tel: 0 312 295 72 93 - 94
Faks: 0 312 284 72 88
e-posta: diniyayinlar@diyanet.gov.tr
Dağıtım ve Satış
Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü
Tel: 0 312 295 71 53 - 295 71 56
Faks: 0 312 285 18 54
e-posta: dosim@diyanet.gov.tr
YÛNUS EMRE
DÎVÂN
– SEÇMELER –
Hazırlayan
MUSTAFA TATCI
Ankara
2021
İÇİNDEKİLER
Ön Söz ..................................................................................7
Kısaltmalar..........................................................................14
YÛNUS EMRE
Yûnus Emre’nin Tarihî Hayatı............................................17
Yûnus Emre’nin Menkabevî Hayatı...................................51
Yûnus Emre’nin Eserleri.....................................................69
Risâletü’n-Nushiyye...........................................................69
Dîvân-ı İlâhiyât...................................................................83
Yûnus’un Dili, Düşünce Dünyası ve San’atı......................89
Yûnus Emre Dîvânı Seçmeler...........................................103
ÂŞIK YÛNUS
Âşık Yûnus........................................................................313
Âşık Yûnus’un Şiirlerinden Seçmeler...............................317
6 YÛNUS EMRE
ŞIIR DIZINI
Yûnus Emre Dîvân-Seçmeler Şiir Dizini..........................343
Âşık Yûnus’un Şiirlerinden Seçmeler Dizini....................352
SÖZLÜK
Sözlük...............................................................................353
Kaynakça ..........................................................................437
7
ÖN SÖZ
1240/1-1320/1 yılları arasında yaşayan Yûnus Emre me-
deniyet tarihimiz açısından fevkalâde önemli bir şahsiyettir.
Önemlidir; zira o, tarihte yaşayan her ârif gibi ilâhîlerinde
vaz‘ ettiği ahlâkî ve irfânî değerler sistemiyle, ortaya koydu-
ğu fikirleriyle zihinlerde, gönüllerde ve dilde yeniliklere imzâ
atmış bir şahsiyettir.
İnsanı yeniden inşâ etmek!
Zamanı âna getirmek!
İnsanlığın fikirlerini, hayâllerini ve rüyâlarını tekâmül
ettirmek!
İnsanlığı düştüğü yerden alıp kaldırmak, onu hakka,
hakîkate hazırlamak, kulluk bilinciyle donatıp Allah’a lâyık
hâle getirmek...
Esasen peygamberlerin ve onların izinden giden kâmille-
rin misyonu ve insanlığa mirâsı da, budur. Bu mirâs, putlaştı-
rılan bütün sahte düşüncelerden kurtulup insanın yeniden inşâ
edilmesini sağlayacak yegâne hakîkattir, başka bir şey değil.
Burada mevzûmuz olan Yûnus Emre de, sapkın ve taşkın
tavırlarıyla varlığının, hakîkatinin ve dininin aslından uzak-
laşan insanlığın sadede gelmesi için kimi değerleri yeniden
yorumladı. Her ârif gibi, o da, bazı yanlışları yerinden söküp
yerine yepyeni değerler koydu, yaşadı, söyledi ve gönülleri
sarstı gitti.
Yûnus Emre, yaşadığı çağın Muhammedî hakîkati taşıyan
ve temsîl eden kâmil ve mükemmillerinden Tapduk Emre’nin
kapısında ve tapusunda irşâd tezgâhında dokundu. Hayâtta
8 YÛNUS EMRE
KISALTMALAR
a : Arapça
A. g. e. : Adı geçen eser.
A. g. m. : Adı geçen Mecmûa
b. : bin (oğul)
Bl. : Bölüm
Bk. /bk. : Bakınız
Bs. : Baskı
C. : Cilt
Çev. : Çeviren
f. : Farsça
haz. : Hazırlayan
Ktp. : Kütüphanesi
Nu: : Numara
ö. : Ölümü, Ölüm tarihi
S. : Sayı
s. : Sayfa
TEİM. : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar
vb. : Ve bunun gibi
vd. : Ve devamı, ve diğerleri
vr. : Varak
vs. : Ve sair
Yz. : Yazma
YÛNUS EMRE
17
(Yâ Rabbi! Bu dünyada bize bir kız bir oğlan /iki evlât/
ile iki de helâl /eş/ verdin. Ben bu arzulardan da geçtim. Be-
nim âhım /inleyişim, zikrim/ cemâlini görmek içindir.)
Yukarıdaki bilgiler ışığında, Yûnus Emre’nin evlendiği
ve bu evlilikten iki çocuğu olduğu söylenebilir. Bu sonuç, ger-
çekte İslâm’ın ve tasavvufî düşüncenin rûhuna da uygundur.
Çünkü dinimizde ruhbânlık yoktur.
Yûnus Emre’den bahseden en eski kaynaklar, onun
Ümmî olduğunu belirtirler. Âşık Çelebî, Yûnus’un medresede
başarılı olamayıp Tanrı mektebinde –tekkede, bir kâmil in-
san huzûrunda- ders gördüğünü; “Eğerçi ümmîdir ammâ de-
bistân-ı kuds sebak-hânlarından ve kitâb-ı nahnu evrasna’l-il-
me min hayyin lâ yemût (Biz ilmi, ölmeyen diriden mirâs
aldık) varak-gerdânlarındandır. 12” cümlesiyle ifade eder.
Bektaşî geleneği de, Yûnus’u ümmî kabul etmektedir. Daha
sonra “Osmanlı Şiiri Tarihi”ni yazan Gibb13; Yûnus’la ilgili
dikkati çekici ilk makaleleri yazan Rıza Tevfik14, “Osmanlı
Müellifleri”ni kaleme alan Bursalı Mehmet Tahir15, “Sefine-i
Evliyâ” adlı eserin yazarı Hüseyin Vassâf16 ve bu zatların izin-
den giden diğer bazı araştırmacılar, şâirin okuma-yazma bil-
mediğini, medrese eğitiminden geçmediğini kabul etmişlerdir.
1762 senesinde vefât eden Halvetî şeyhi İbrâhîm Hâs yazmış
olduğu Tezkire’de Yûnus’un önceleri müftü olduğunu “Rivâ-
17 İbrâhîm Hâs, Tezkiretü’l-Hâs, Süleymaniye Ktp. HM. Bl. Nu: 4543, vr.
37b-39a.
18 Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Şerhleri, İstanbul 2008, s. 198.
19 Abdülbaki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1961, s. 100-
101; Aynı yazar, Yûnus Emre, Risalata’l-Nushiyya ve Dîvân, İstanbul
1965, s. XIX.
26 YÛNUS EMRE
24 Azîz Mahmud Hüdâyî, Vâkıât-ı Üftâde, Selimağa Ktp. Hüdâyî Yz. Nu.
574, s. 274.
25 Himmet Efendi’ye göre Yûnus, bir gün doğru odun bulma gayretiyle
dağda fazla oyalanıp tekkeye geç gelmiş, şeyhinin kızması neticesinde, “
benim istikametimden şeyhimin haberi yok” diyerek tekkeyi terk etmiş üç
günden sonra da aslını duyarak tekrar geri gelmiştir. Bk. Bolulu Himmet
Efendi, Adâb-ı Hurde-i Tarîkat, (Vahdet Aynası kitabı içinde, haz. Tahir
Hafızalioğlu), İstanbul 2001, s. 140.
32 YÛNUS EMRE
28 Mustafa Tatcı, Yûnus Emre’nin Mürşidi Tapduk Emre, Ankara 2012; Ah-
met Y. Ocak, Sarı Saltık-Popüler İslâm’ın Balkanlardaki Destânî Öncüsü,
Ankara 2002, s. 78.
34 YÛNUS EMRE
35 Bk. Ebu’l-Hayr Rûmî, Saltuknâme, C. I, II, III, (haz. Şükrü Haluk Akalın)
Ankara 1988; Kemâl Yüce, Saltuknâme’de Tarihî, Dinî ve Efsânevî Un-
surlar, Ankara 1987.
36 Konuyla ilgili farklı görüşler ileri süren bir kaynak için bk. Ahmet Yaşar
Ocak, Sarı Saltık-Popüler İslâm’ın Balkanlardaki Destânî Öncüsü, An-
kara 2002.
37 Ömer L. Barkan, “İstila Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zâviye-
ler”, Vakıflar Dergisi, S. 2, 1942, s. 270-304.
36 YÛNUS EMRE
38 Fuat Köprülü, TEİM, s. 234; Sadık Vicdanî, Tomar-ı Turuk-ı Aliyye, Melâ-
milik, İstanbul 1338-1340; M. Tatcı-C. Kurnaz, Yesevilik Bilgisi, Ankara
2000.
39 Hacim Sultân, Vilâyetnâme, Das Vilâyetnâme des Hâcim Sultân, (haz.
Tschudi R. ), Berlin 1914.
40 Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi, (haz. Hamiye Duran-Dursun Gü-
müşoğlu) Ankara 2010, s. 77.
DÎVÂN 37
42 Bu eserlerin tamamı için bk. Hacı Bektaş Velî Külliyâtı, Gazi Üniversitesi
Yay. Ankara 2010.
43 Kemal Eraslan, “Yesevî’nin Fakrnâmesi”, TDED, C. XVIII, İstanbul
1977, s. 45-120.
44 Hacı Bektaş-ı Velî, Makalât, (haz. Esat Coşan) İstanbul trs.
DÎVÂN 41
45 Esad Coşan, Makalat, s. XXXVI; aynı yazar, Hacı Bektaş-ı Velî Le Bek-
tâşî, Arts de Coppodoce, Geneve 1971, s. 194.
DÎVÂN 43
52 Âşık Yûnus’un hayatı ve şiirleri için Bk. Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Dîvâ-
nı-Âşık Yûnus, C. IV, İstanbul 1997.
53 Râkım Efendi, Vâkıât-ı Niyâzî-i Mısrî, Süleymaniye Ktp. İzmir Bl. Yz.
Nu: 790; Gazzîzâde Şeyh Abdüllatîf, Hülâsatü’l-Vefeyât, Süleymaniye
Ktp. /Esad Efendi BI. Yz. Nu: 2257, vr. 35b; Mustafa Lutfî, Tuhfetü’l-As-
rî Fî-Menâkıb-ı Mısrî, Bursa 1309, s. 1-3; Mehmed Şemseddin-i Mısrî
(Ulusoy), Gülzâr-ı Mısrî, (Müellif Hattı Kopyası Şahsi Ktp. ), s. 63.
DÎVÂN 49
Yûnus:
-Odun keserim.
Pâdişâh, Yûnus’a bir mikdâr altın verdi.
Yûnus:
-Pâdişâhım o nedir? Diye sordu.
Pâdişâh:
-İyi bir hizmetkârdır. Her nerede kullanırsan boş döndür-
mez.
Yûnus:
-Adı nedir? Pâdişâh:
-Altındır.
Yûnus:
-Bu dünyada Allahu Taâlânın kulları vardır ki, dağlara
taşlara, altın ol(!) deseler, altın olur, diye etrafına işaret ey-
ledi. Heman orada bulunan taşlar ve ağaçlar altın oldular.
Sonra şöyle devam etti:
-Pâdişâhım! Bunlar dünyâdır; neye yarar? Yine taşın
taş, ağacın ağaç olması hoşdur. Derhâl o altın olan taşlar ve
ağaçlar evvelki gibi oldular.
Yûnus, Şeyhi Tapduk Hazretlerine on yıl odun çekmişdir.
Otuz bin ilâhîsi var diye tevâtür ile meşhûrdur.7”
İbrâhîm Hâs’ın tespit ettiği ikinci menâkıba göre ise,
Tapduk Emre’nin yetiştirdiği Yûnus, tekkenin odunculuğunun
yanında bir zaman da sakkâlık (su taşıyıcılığı) yapmıştır. Bü-
tün samimiyetiyle su taşımaya devam eden Yûnus’un sırtı bir
müddet sonra yara olmuştur. Sırtına merhem sürmesi için bir
dervîşten yardım istemesi Tapduk Emre tarafından duyulun-
ca, Tapduk Sultân sınamak kasdıyla, “varsın gitsin yanımız-
da durmasın!” diyerek Yûnus’a yol vermiştir. Bunun üzerine
7 İbrâhîm Hâs, Tezkiretü’l-Hâs, Süleymaniye Ktp. HM. Bl. Nu: 4543, vr.
37b-39a. Ayrıca bk. Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Şerhleri, İstanbul 2008
içinde İbrâhîm Hâs şerhi.
DÎVÂN 61
9 İbrâhîm Hâs, Tezkiretü’l-Hâs, Süleymaniye Ktp. HM. Bl. Nu: 4543, vr.
168a-169b.
10 Meliha Tapsız, Bolulu Himmet, Dîvân, Manzûm Tarîkatnâme, Adâb-ı
Hurde-i Tarîkat, GÜ., SBE. YLT., Ankara 1995, s. 165.
11 Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-Şuarâ, (haz. Filiz Kılıç) İstanbul 2010, s. 689.
DÎVÂN 65
Risâletü’n-Nushiyye
Bu eser, H. 707/M. 1307 yılında, mesnevî şeklinde ya-
zılmış insanın manevî yolculuğunu anlatan tasavvufî bir öğüt
kitabıdır. Risâle “Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün” vezniyle yazıl-
mış 13 beyitlik bir mesnevî ile başlar; daha sonra bir mensur
bölüm gelir. Asıl mesnevî, bu mensur bölümden sonra başlar.
Metin, mensur kısımdan önce gelen giriş beyitleriyle birlik-
te 600 beyitten ibârettir. Asıl mesnevî “Mefâ’îlün/Mefâ’îlün/
Fe’ûlün” vezniyle yazılmıştır.
Risâletü’n-Nushiyye, belli bir plana göre yazılmıştır.
Ancak eserin üslûbu, Yûnus’un ilâhîlerine göre daha az şi-
iriyet taşır. Bu mesnevîde ahenkten ve âşıkâne bir üslûptan
söz etmek mümkün değildir. Fakat eserde sembolizm mükem-
meldir. Buradaki kavramların ekserisi mücerret mevzularla
ilgilidir. Bu kavramlar genellikle teşhis (kişileştirme) san’a-
tıyla işlenmiştir. İrşâdî bir hikâye olan Risâletü’n-Nushiyye,
insanın Cenâb-ı Hakk’a lâyık bir kul olabilmesi için neler
yapması gerektiğini anlatmaktadır. Yûnus, bu mânâ yolcu-
luğunu anlatırken devrin siyâsî ve kültürel değerleriyle, aşk
ve muhabbet, kanâat, nefisle mücâdele ve ıstırap gibi hallerin
evrensel kavramlarını birlikte ele alıp işler.
Eserin muhtevası kısaca şöyledir:
70 YÛNUS EMRE
Dîvân-ı İlâhiyât
Yûnus’un asıl san’atını, aşkını, imânını, tevhîdin haki-
katiyle ve ilâhî güzellikle ilgili düşüncelerini öğrendiğimiz
eseri Dîvân’ıdır. Elimizde, ne yazık ki Yûnus’un yaşadığı za-
mandan kalma bir yazma “Dîvân-ı İlâhiyât” mevcut değildir.
Yûnus, bazı beyitlerinde kendi dîvânından söz eder:
Yûnus miskîn onu görmüş eline hem dîvân almış
Âlimler okuyamamış bu mânâdan duyan gelsin
(Miskîn /Yokluk ehli olan/ Yûnus onu (Tapduk’u) gör-
müştür. Elindeki bu dîvân, aşk ve irfan kaynağı olan Tap-
duk’un verdiği bilgi ve ilhamla kaleme alınmış ilâhî hakîkatle-
rin kitabıdır. Bu ilâhiyâttaki hakîkatleri değme bilgin okuyup
anlayamaz. Onu hakîkatin mânâsını bilen okuyup anlayabilir!)
Kezâ Yûnus bir başka beytinde de şöyle der:
Yûnus olduysa adım pes ne aceb
Okuyalar defter ü dîvânımı
(Ey kardeş! Adım Yûnus olduysa bunda şaşılacak ne var.
Bundan sonra benim dîvânımı, yani yazdıklarımı okusunlar.)
84 YÛNUS EMRE
tadır. Mevlânâ’dan sonra oğlu Sultân Veled, ana dili Türkçe ile
babasından daha çok sayıda şiir yazmıştır. Diğer taraftan Yû-
nus Emre’den biraz önce veya sonra yaşayan Ahmed Fakîh,
Şeyyâd Hamza ve Dehhânî gibi şâirlerin Anadolu Türkçe’siy-
le az çok eserler kaleme aldıklarını biliyoruz. Bütün bunların
içinde Yûnus’un Türkçe’si müstesna bir yere sahiptir.
Yûnus’un asıl dehası, Türkçe’yi bir sanatçı duyarlılığıyla
kullanmasında aranmalıdır. O, Türkçe tasavvuf ve mânâ dili-
nin kurucusudur. Dilimiz, Yûnus’un kalemiyle estetikleşmiş,
edebîleşmiş ve yeniden hayât bulup yayılmıştır. Bu dil, İslâmî
Türk medeniyetinin o devirde taşıdığı bütün zenginliği içine
alan ve aksettiren bir özellik arzeder.
Yûnus’un kullandığı dil, sadedir. Bununla birlikte O,
devrinin Türkçe’sinde var olan ve halk tarafından da anlaşılan
Arapça ve Farsça kelimeleri de kullanmıştır. Zira bu devirde
Türkler, çoktan İslâm medeniyeti dairesine girmiş; Kur’ân,
sünnet ve bunlara bağlı olarak gelişen İslâm tasavvufuna uy-
gun olarak yaşamaya ve düşünmeye başlamışlardı. Dolayı-
sıyla halk, bu kültürün dilini de hazmetmiştir. Bu sebeple Yû-
nus’un dili, halkın yabancı olduğu bir dil değil, aksine âşinâsı
olduğu bir dildir. Bu yüzden şöhreti geniş bir muhite yayıl-
mıştı. Onun şiirlerinde; halk söyleyiş ve deyimleri, Türkçe’ye
adapte edilen Farsça ve Arapça kelimeler, devrin kültürünü
yansıtan, bilhassa, din tasavvuf, toplum, insan, maddî kültür,
kozmik âlem ve devrin insan tipleriyle, sosyal ve siyasî düze-
nini dile getiren ifade ve unsurlar çok miktarda bulunmaktadır.
Şiirlerde dikkat çeken bir başka özellik de, artık bugün
unutulmuş pek çok arkaik kelimenin kullanılmış olmasıdır:
“Arkuru, ög, ötmek, üzmek, ayruk, bezek, kezek, dikçi, ton,
genez, karımak, uçmak, pusarık, tanmak, şeşmek, sağınmak,
sınık, kiçi, esenlemek, tükeli, bayık, iye, sünük, sösmek, utlu,
DÎVÂN 91
Vr. 4a.
100 YÛNUS EMRE
Erbilî (ö. 1931), Fânî (Lütfi Filiz) (ö. 2007), Ganiyy-i Muhtefî
(ö. 2008 ), Abdülazîz Mecdi Tolun (ö. 1941), Rüşdî İbrâhîm
Önal (ö. 1964), Sırrî (Muharrem Hilmi Efendi (ö. 1951), Meh-
med Şemseddîn-i Mısrî (ö. 1936), Hüseyin Şemsi Ergüneş (ö.
1968), Şevket Turgut Çulpan (ö. 1990), Şevki Koca (ö. 2003),
Hüseyin Vassâf (ö. 1929), Osman Kemâlî (ö. 1954) vd.
*
Sözün özü, Yûnus Emre ilâhîleriyle, cân evimizde imân
meşâlesini ateşleyip gitmiş, adını sonsuza mühürlemiş bir gö-
nül insanıdır. Biz onun sözleriyle, dünyaya, davâ için değil
mânâ için geldiğimizi fark ettik. İnsan olmanın, gönül yapma-
nın, Muhammedî ahlâkın, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmanın
ne demek olduğunu öğrendik. Biz onun sözleriyle sevgi ve
bilgi kanatlarıyla aslımıza nasıl döneceğimizi anladık.
Yûnus Emre…
Dün olduğu gibi bugün de ilâhîleriyle ölü gönüllerimize
nefes olmaya, gönüller yapmaya devam etmektedir, vesselâm.
*
YÛNUS EMRE
DÎVÂNI
SEÇMELER
105
[ 1
[ 2
[ 3
[ 4
[ 5
[ 6
[ 7
[ 8
[ 9
[ 10
[ 11
[ 12
[ 13
[14
[ 15
[16
[ 17
[ 18
[19
[ 20
[21
[ 22
[ 23
[ 24
[25
[ 26
[27
[ 28
[ 29
[ 30
[ 31
[ 32
[ 33
[ 34
[ 35
[36
[37
[38
Mef’ûlü Mefâ’îlün
1 Allah diyelim dâim
Allah görelim neyler
Yolda duralım kâim
Allah görelim neyler
DÎVÂN 135
[ 39
[40
[ 41
[42
[ 43
[ 44
[ 45
[ 46
[ 47
[48
[ 49
[ 50
[ 51
[52
[53
[54
[55
[56
[57
[58
[ 59
[ 60
[ 61
[ 62
[63
[ 64
[ 65
[ 66
[ 67
[ 68
[ 69
[ 70
[ 71
[ 72
[ 73
[74
[75
[ 76
[77
[ 78
[ 79
[80
[ 81
[ 82
[83
[ 84
[ 85
[86
[87
[ 88
[ 89
Müstef’ilün Müstef’ilün
1 Yoldaş olalım ikimiz
Gel dosta gidelim gönül
Hâldaş olalım ikimiz
Gel dosta gidelim gönül
176 YÛNUS EMRE
[ 90
[ 91
[92
[ 93
[ 94
[95
[96
[ 97
[ 98
[ 99
[ 100
2 Yer gök dolu bu aşk durur aşksız hîç nesne yok durur
Aşk bahrisi olubanı denizlere dalan benim
3 Deniz yüzünden su alıp sunuveririm göklere
Bulutlayın seyrân edip Arş’a yakın varan benim
4 Yıldırım olup şakıyan gökde melâik dokuyan
Bulutlara hüküm sürüp yağmur olup yağan benim
5 Gördüm göğün meleklerin her biri bir cünbüşdedir
Hak Çalab’ın zikrin eder İncîl ü hem Kur’ân benim
6 Gördüm diyen değil gören bildim diyen değil bilen
Bilen oldur gösteren ol aşka esîr olan benim
7 Sekiz Uçmak âşıklara köşk ü sarâydır anlara
Mûsî’leyin hayrân olup Tûr Dağ’ında kalan benim
8 Kalem çalınıcak görgil haber böyle durur bilgil
Kâlû belâ kelecisin bunda haber veren benim
9 Deli oldum adım Yûnus aşk oldu bana kılavuz
Hazret’e değin yalınız yüz sürüye varan benim
[101
[102
[103
[104
[105
[ 106
[107
[108
[109
[110
[111
[112
[113
[114
[115
[116
[ 117
[ 118
[119
[120
[121
Mefâ’îlün Mefâ’îlün
1 Zamân geçdi devir döndü
Saladur kudse gidelim
Bu cihâna gelen gitdi
Saladur kudse gidelim
2 Sâlihler kalmadı gitdi
Bu cihânı fesâd tutdu
DÎVÂN 205
[122
Müstef’ilün Müstef’ilün
1 Yüz bin cefâ kılsan bana
Senden yüzüm döndürmezem
Cânım dahi alır isen
Senden yüzüm döndürmezem
2 Seni severim cân ile
Kul olmuşum fermân ile
206 YÛNUS EMRE
[123
[124
[125
[126
[127
[128
[129
[130
[131
[132
[133
[134
[135
[136
[ 137
[138
[139
[140
[141
[142
[143
[ 144
[ 145
[ 146
[147
[ 148
[ 149
[150
[ 151
[152
[153
[154
[155
[156
[157
[158
[159
[160
[161
4 Âh ol günün korkuları
Koca kılar mâsûmları
Niçe olur mücrimleri
Ağlaşalım ol gün için
5 Ol gün katı efgân ola
Erkek dişi uryân ola
Cümle ciğer biryân ola
Ağlaşalım ol gün için
6 Ey Yûnus Emre gir yola
Hâl bilmez kardaş ne ola
Meğer dermân Hak’dan ola
Ağlaşalım ol gün için
[162
[163
[164
[165
[166
[167
[168
[ 169
[170
[171
[172
[173
[174
[175
[176
[177
[ 178
[179
[180
[ 181
[182
[183
[ 184
[185
[ 186
[187
[ 188
[ 189
[190
[ 191
[192
[193
[194
[195
[196
[ 197
[198
[199
[200
[201
[202
[203
[204
[205
[206
[207
[208
[209
[210
[211
[212
[213
[214
[215
[216
[ 217
[218
[ 219
[220
[221
[ 222
[ 223
[224
[225
[226
1 İşidin ey yârânlar
Eve dervîşler geldi
Cân şükrâne verelim
Eve dervîşler geldi
DÎVÂN 291
[227
[228
[229
[230
[231
[232
Müstef’ilün Müstef’ilün
1 Ömrüm beni sen aldadın
Âh n’ideyim ömrüm seni
Beni deprenemez kodun
Âh n’ideyim ömrüm seni
2 Benim varım hep sen idin
Cânım içinde cân idin
Hem sen bana sultân idin
Âh n’ideyin ömrüm seni
3 Gönlüm sana eğler idim
Gül diyüben yıylar idim
DÎVÂN 297
[233
[234
[235
[236
[237
[238
[239
[240
[ 241
[242
[243
Müstef’ilün Müstef’ilün
1 Yok yere geçirdim günü
Âh n’ideyim ömrüm seni
Seninle olmadım ganî
Âh n’ideyim ömrüm seni
2 Geldim ü geçdim bilmedim
Ağlayıp gussa yemedim
Senden ayrılam demedim
Âh n’ideyim ömrüm seni
3 Seni bana yâr sanırdım
Bana vefâdâr sanırdım
Ağyâr imişsin bilmedim
Âh n’ideyim ömrüm seni
306 YÛNUS EMRE
[244
[245
[246
[247
ÂŞIK YÛNUS
Yûnus Emre ile ilgili araştırmalardan anlaşıldığı kadarıy-
la, edebiyat tarihimizde Yûnus’tan etkilenen ve Yûnus mahla-
sını taşıyan birden çok şâir bulunmaktadır. Bunların başında
da Âşık Yûnus vardır.
Âşık Yûnus XIV-XV. asırlarda Bursa’da yaşamıştır. Bur-
sa’nın manevî mimârı Emir Sultân (1368-1430)1 tarafından
yetiştirilen bu şâirin doğum tarihi belli değildir. Kaynaklarda
onun H. 843 / M. 1439 senesinde öldüğü belirtilmektedir. Şa-
irin kabri veya makâmı halen Bursa’da, Karamazak mahal-
lesinde, Sâdî tekkesi bahçesindedir. Burada Âşık Yûnus’un
mezâr taşından başka, Yûnus Emre ve Abdürrezzâk adına iki
mezâr taşı daha dikilmiştir. Bu mezâr veya makâmlar, muh-
temelen Niyâzî-i Mısrî (ö. 1694) tarafından bulunmuştur.2
XVIII. asır sûfî müelliflerinden İbrâhîm Hâs 1751 senesinde
tamamladığı Tezkire’sinde3; Gazzîzâde Abdüllatîf, Hülâsa-
tü’l-Vefeyât’ında4 Âşık Yûnus’un Bursa’da gömülü olduğunu
1 Bu konuda bk. Mehmed Şemseddin Mısrî, Yâdigâr-ı Şemsî, Bursa 1332,
s. 4; Baldırzâde Muhammed Selisî, Vefeyâtnâme, Süleymaniye Ktp. Esad
Efendi, Nu: 1381, vr. 4a; Bursalı Belig, Güldeste-i Riyâz-ı İrfân, 1302, s.
71.
2 Bk. İbrâhîm Râkım Efendi Vâkıât-ı Mısrî, Süleymaniye Ktp. İzmir Bl.
Nu: 790.
3 Bk. İbrâhîm Hâs, Yûnus Emre’nin Bir Şiirinin Şerhi-Çıktım Erik Dalı-
na, (haz. M. Tatcı), Ankara 2003; Kültür Dergisi, İstanbul 2006 Sayı 4;
İbrâhîm Hâs, Tezkiretü’l-Hâs, Süleymaniye Ktp. HM. Bl. Nu: 4543, vr.
169b.
4 Gazzîzâde Abdüllâtif, Hülâsatü’l-Vefeyât, Süleymaniye Ktp. , Esad Efen-
di Bl. Nu: 2257, vr. 35b.
314 YÛNUS EMRE
[ 1
[ 2
[ 3
[ 4
Varıp o gölgelikde
Biraz yatasım gelir
4 Ta’n eylemen hocalar
Hâtırınız hoş olsun
Varuban o Tamu’da
Biraz yanasım gelir
5 Andan Cennet’e varam
Cennet’de Hakk’ı görem
Hûri ile Gılmân’ı
Bir bir koçasım gelir
6 Dervîş Yûnus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sıgaya çeker
Bir Mollâ Kâsım gelir
[ 5
[ 6
1 Yâ Rabbi dilerim
Aşkın ver şevkin ver
Fazlından umaram
Aşkın ver şevkin ver
2 Mest eyle sen beni
Bilmeyem ben beni
Ta bula cân seni
Aşkın ver şevkin ver
3 Yolunda âşıklar
Derdinle yanıklar
Cânlardan geçdiler
Aşkın ver şevkin ver
4 Kalbin pâk eylegil
Mâsivâ hubbun sil
DÎVÂN 325
[ 7
[ 8
[ 9
[10
[ 11
[ 12
[13
1 Bilmem n’ideyim
Aşkın elinden
Kanda gideyim
Aşkın elinden
2 Dinle zârımı
Kodum ârımı
Verdim zârımı
Aşkın elinden
3 Varım vereyim
Kadre ereyim
Uryân olayım
Aşkın elinden
4 Meskenim dağlar
Göz yaşı çağlar
332 YÛNUS EMRE
[ 14
[ 15
[ 16
[ 17
[18
[ 19
[ 20
[ 21
-A-
âb(f): Su makâmına hazırladığı kişidir.
Abâ(a): Yün giysi. Bu kıssa Feridüddin Attâr’ın
“Tezkire”sinde geniş olarak
Âbâd/âbâdân(f): Bayındır,
dile getirilmiştir.
şen, ma’mûr.
Abes(a): Boş, mânâsız, fayda-
Abdâl (a): Derviş, ermiş,
sız. Değersiz.
kalender. Kendini Allah’a
adamış. Ona teslim olmuş, bu Âb-ı Hayât(f. a): Hayât suyu,
yolda çile çekmiş kimse. Gayb ebedî dirilik verdiğine inanı-
lan efsanevî su. Âb-ı Hayvân
erenlerden bir grup.
da denilir. Tasavvufta hakîki
Abdürrezzâk(a): Şeyh San’an aşk; ilm-i ledün, marifetullah,
adıyla da tanınan bir muta- insan-ı kâmilin sözleri.
savvıf. Bu zat edebiyatımızda
Âb-ı Hayvân(f. a): Âb-ı
bir aşk sembolüdür. Hırıstiyan
Hayât, dirilik suyu.
bir çobanın kızına âşık olup
Âb-ı Zemzem(f.a): Zemzem
dinini değiştirerek evlenir.
suyu. Ka’be civarında bulunan
Bunun üzerine ona bağlı olan
kuyunun adı.
öğrenciler yanından ayrılırlar.
İçlerinden birisi şeyhini terk Âbid(a): İbadet eden insan,
etmez. Esasında bu bir ilâhî zâhit, çok ibâdet eden kişi.
imtihândır. Şeyh San’an, Acâib(a): Şaşılacak şey.
sırrını bu dervişe verir. Şeyhin Aceb(a): Şaşılacak şey, tuhaf
evlendiği kadın müslüman şeydir.
olur ve şeyh eski hayâtına dö- Aceblemek: Tuhaf bulmak,
ner. Kendisinden ayrılmayan hayret etmek, hayretle karşı-
derviş, Şeyh San’an’ın kendi lamak.
356 YÛNUS EMRE
-B-
Bâ demek: Arap alfabesinin Bahâ(f): Kıymet, değer.
ikinci harfi olan “B” harfini Bahadır(f): Cesûr, yiğit.
söylemek. Mecâzen, ikiliğe
Bahâne(f): Sebep, neden,
düşmek, Cenâb-ı Hakk’ın
kusur, noksan.
birliğinden sapmak.
Bâhil(a): Cimri, hasîs, tamah-
Bâb(a): Kapı, kısım, mevzu’,
fasıl. kâr, malını kıyamayan.
Bâc(f): Vergi, cizye, harâç. Bahillik(a): Tamahkârlık,
hasîslik, cimrilik.
Bâd(f): Rüzgâr, nefes.
Bahis(a): İddiali söz, noksan.
Bâde (f): Kadeh. Mürşid-i
kâmilin sözleri. Bahr(a): Deniz.
Bâd-ı nev-bahâr: İlkbahar Bahrî(a): Bir cins deniz örde-
rüzgârı. ği, balıkçıl, balık.
Badya(Rumca): Ağzı geniş, Bahtılı(f. t): Bahtlı, talihi iyi,
topraktan yapılmış, su veya kısmetli.
içki içmeye yarayan kap. Bâk(f): Korku, kaygı, sakın-
Rumca “batheia”dan halk ma.
diline geçmiş bir kelime.
Bakgıl(t): Bak.
Bâğ(f): Bahçe, büyük bahçe,
Bâkî(a): Daimi olan, kalıcı.
bostan.
Bağır başı(t): Yara. Gönül Bâl(f): Kanat.
yarası Bâlâ(f): Yüksek, yukarı, yüce,
Bağır(t): Göğüs, ciğer, yürek. uzun.
Bağlamak(t): Önem vermek, Balaban: İri doğan kuşu.
hürmet etmek, tabi olmak. Balıcak(t): Küçük balık.
362 YÛNUS EMRE
Balk urmak (a. t): Parlamak, mek, aşk ile cezbeye gelip
ışıldamak. kendini kaybetmek, delirmek.
Balkımak(a. t): Parlamak, Baş açmak(t): Duâ etmek,
ışıldamak, çakmak. şikâyet, bedduâ, yas tutmak.
Banmak (t): Batırmak. Baş gözü(t): Zâhirî göz, gönül
Bang(f): Haykırma, yüksek gözünün aksi.
ses. duâ. Baş indirmek(t): boyun eğ-
Banlamak(t): Ezan okumak, mek, saygı göstermek.
seslenmek, bağırmak. Baş kılmak(t): Yaralamak
Banmak(t): Batırmak, bulaş- Baş(t): Yara.
tırmak. Suya banmak. Baş çatmak(t): Bir araya
Bâr tutmak(f. t): Paslanmak. gelmek, baş başa vermek, bir
Bâr(f): Kir, pas. işe girişmek.
Bâr(f): Yük. Başa varmak(t): Sona gel-
Bâr(f): Kale duvarı. mek, bitmek.
Barak Baba: Bu zat ve Bâşed ki(f): Ola ki, olur ki.
silsilesi hakkında bilgi yoktur. Başını kesmek(t): Bir işi, bir
Sarı Saltuk müritlerindendir. şeyi temelden halletmek.
1307 veya 1308’de Moğollar Başlı(t): Yaralı.
tarafından öldürülmüştür. Bâtıl(a): Hurafe, sahte, hak ve
Bârân(f): Yağmur. gerçek olmayan.
Bâri(a): Yaratan, Allah. Dü- Bâtın gözü(a. t.): Gönül gözü.
zenleyip tertip eden. Bâtın(a): İç yüz, öz. Gizli,
Bârigâh(f): Yüksek dîvân, görünmeyen. Cenab-ı Hakk’ın
izinle girilebilen yüksek bir ismi.
yer. Otağ, Cenâb-ı Hakk’ın Bay(f): Zengin, mîr, emîr.
huzûru. Bayağı(t): Önceki, eski, eskisi
Bârû(f): Kale duvarı, hisar gibi.
burcu, sûr. Bâyezîd-i Bistamî: Hicrî III.
Basar(a): Görme kabiliyeti, asırda yaşayan kutsal gönüllü
göz, kalp gözü. velî. Babasının adı İsâ’dır.
Baş açık yalın ayak(t): Çıp- Nişabûr’un Bistam köyünde
lak, mecâzen aklını kaybet- yaşamıştır. Şakîk-i Belhî ile
DÎVÂN 363
-C-
Câdû(f): Câdı, büyücü, Cân bağışlamak(f. t): Cân
hortlak. vermek. Hayât vermek,
Cafer-i Tayyâr (a): Hz. diriltmek.
Peygamber’in amcası oğlu. Cân gözü(f. t): Kalb gözü.
Hz. Ali’nin kardeşi. Mute Cân uyarmak(f. t): Bir kişiyi
savaşında iki kolu kesilmiş ve uyarmak, farka getirmek,
şehit olmuştur. Tayyâr lakabı agâhlık.
ona Hz. Peygamber tarafından Cân(f): Latif cisim, hayvanî
şehit olduğunda verilmiştir. rûh.
Peygamberimizin Cafer için Cânâvâr (f): Vahşi, yırtıcı
“Cennet’te meleklerle uçu- hayvan. Kurt veya Domuz
yordu.” dediği rivâyet edilir. gibi yabanî hayvanlar.
Bu yüzden, “uçan” manasına
Cânbâz(f): Cânıyla oynayan.
“Tayyâr” denilmiştir.
Cânlanmak(f.t): Hayât bul-
Câh(f): Mevki, mansıb, yer,
mak, dirilmek.
rütbe, makâm.
Cây-gâh(f): Yer, mevki,
Câhil(a): Hakkı ve hakîkati
mahal.
bilmeyen.
Cebbâr(a): Kudret ve ululuk
Câlinûs: İlkçağda yaşayan sahibi, Allah. Esmaü’l-hüsna-
Bergamalı Yunan hekîmlerin- dandır.
dendir.
Cebbâr-ı Âlem(a): Dünyayı
Câm(a): Kadeh. iradesine mecbur eden. Dile-
Câm-ı aşk(f. a.): Aşk kadehi. diğine istediği işi yaptırmaya
Mecâzen mürşid-i hakîkinin muktedir. Allah.
ilâhî aşk veren sözleri, ifş3a Cebrâîl/Cibrîl (a): Vahiy
ettiği sırları meleği, dört büyük melekten
Câm-ı ebedî(f. a.): Ölüm- birisi. Cibrîl. Muhammedî
süzlük kadehi, insanı manen akıl.
dirilten sözler ve sırlar. Cehd(a): Gayret etme,
Cân(f): Ruh. güç-kuvvet sarfetme, azim.
Cân alıcı(f. t.): Azrâil. Cehl(a): Câhillik. Bilmezlik.
368 YÛNUS EMRE
-Ç-
Çabük-bâz(f): Çabuk, aceleci. Çârdak(f): Çardak.
Çevik oyuncu. Çarh urmak(f. t): Dönmek,
Çağ(t): Zaman, vakit, mev- semâ etmek.
sim. Yaş, asır. Çarh(f): Gök, felek.
Çağada(t): Çocukça, çağa: Çarh-ı Felek(f): Gök. Dolaba
Yeni doğmuş, tüyü bitmemiş. benzeyen gökyüzü. Mecâzen
Çağırmak(t): Davet etmek. talih, baht.
Çağıruban(t): Çağırarak. Çâryâr (Çârıyâr) (f.): Dört
halife.
Çağede/çağada(t): Çağa, tüyü
bitmemiş. Çağede/çağada: Çatmak(t): Kurmak, tanzim
Çocukca, ham, mânâsız. etmek. Birbirine bağlamak.
Düzmek, düzenlemek.
Çâh(f): Kuyu, çukur.
Çav(t): Şöhretli bir yer. Meş-
Çâk etmek (f): Yırtmak. hûr. İklîm, memleket,
Çakmak(t): İyice anlatmak, Çaylak: Leş veya canlı kuş
bildirmek. Tanıtmak aksettir- avlayarak yaşayan bir kuş.
mek. İfşa etmek. Gammâzla- Çekmek(t): Tartmak, ölçmek,
mak, kovalamak. yemek, zorla almak.
Çalap(t): Tanrı, Hak. Çeng(f): Kanuna benzeyen bir
Çalınmak(t): Çizmek, çizil- çeşit saz.
mek, yazı yazmak, silinmek. Çerâğ/çerâk (f): Fitil, ışık,
Çalkanmak(t): Titremek, sağa mum, kandîl, çıra.
sola gelip gitmek. Çerb(f): Besili, semiz, yağlı.
Çalmak(t): Üflemek. Çerçi(f): Bazı küçük eşya ve
Çâpükter(f): Çok çabuk, daha tuhafiye malzemesi satan kişi.
acele. Çerh(f): Çarh, dünya, felek.
Çâr(f): Dört. Çerî(f): Asker.
370 YÛNUS EMRE
-D-
Dâd(f): Adâlet. Dânışmân(f): Medrese mezu-
Dâd u sited(f): Alış veriş. nu kişi. Bilgin, müderris.
Dâniş(f): Söz, bilgi, ilim.
Dad(t): Tat, lezzet, çeşni.
Dânişmend(f): Bilgin, mü-
Dâğ etmek(f. t): Yaralamak. 1.
derris.
Dağlamak. 2. Gönlü üzmek.
Dapa(t): Taraf, yön; …a
Yakınmak, ağlamak. doğru; ….a karşı.
Dahı(t): Bundan başka, ayna Dâr(a): Ev, yapı, yer, yurt.
zamânda, hem de. Dâr(f): Dâr ağacı.
Dahı(t): Daha. Dâra gelmek: Öldürülmek
Dâim(a): Sürekli. üzere dârağacına gelmek.
İdâm edilmek. Mecâzen, Hal-
Dak tutmak(t): Özür/Kusur
lâc-ı Mansûr gibi” ilâhî sırrı
bulmak. ifşa etmek.
Dak(t): Özür, kusur. Dâr-ı mihnet: Mihnet evi.
Dakı(t): Dahı, da, de. Mecâzen dünya.
DÎVÂN 371
-E-
Ebed(a): Sonsuz, gelecek, Ecel(a): Ölüm vakti, âhirete
sonu olmayan gelecek zamân. göçmek.
Ebleh(a): Pek akılsız, ahmak, Ecelsiz ölmek: Ölmeden önce
bön. ölüp ebedî hayâta ulaşmak.
Ebsem(a): Suskun. Edâ (a): Tarz, üslup, şive.
Ebter(a): Sonu kesik, çocuğu Edüben(t): Ederek.
olmayan, eksik. Efgân(f): Bağırıp çağırma,
Ebû Bekir Sıddîk: İlk halife, istimdâd, feryâd.
Çâryâr’dan ilki. Doğru ve sö- Efsâne (f): Masal, gerçek
zünün eri mânâsına “Sıddîk” dışı hikaye. Aslı bilinmeyen
sıfatıyla anılmıştır. anlatımlar.
376 YÛNUS EMRE
-F-
Fagfûr(a):Çin işi porselen. Ahmed, Muhyiddin’in “Hızır-
Fahr(a): İftihâr, öğünme. nâmê”sine göre, Anadolu’da
Fahr-ı âlem(a): Âlemin övün- yaşayan en eski sûfîlerden-
cü, yaratılma sebebi ve en dir. Hayâtı hakkında fazla
güzel insanı Hz. Peygamber. bilgi yoktur. Menkabevî bazı
bilgileri, Seyyid Hârûn, Hacı
Fak (f): Tuzak. Bektaş Velâyetnâmelerinden
Fakî(a): İslâm fıkhını iyi öğrenmekteyiz. Bilinen iki
bilen, Fakîh. küçük eserinden birincisi
Fakîh Ahmed Kutbüddin: “Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şe-
Menâkıbü’l-Ârifîn yazarına rife”, diğeri, “Çarhnâme”dir.
göre Sultânü’l-Ulemâ der- Doğumu ve ölümü bilinme-
vîşidir. Horasan’dan gelerek mektedir. Ölümü M. 1230’lu
Konya’ya yerleşmiştir. Fakîh yıllarda olabilir.
DÎVÂN 379
-G-
Gâfil(a): Gaflet ehli, gerçek- Ganî(a): Hiç bir şeye ihtiyacı
lerden habersiz, uyuyan. olmayan, tam mânâsıyla zen-
Gâh(f): Bazan, ara sıra. gin, müstagni. Allah.
Garb(a): Batı.
Gâib(a): Görünmeyen, göz
Gâret(a): Çapulculuk, yağma.
önünde bulunmayan, gizli ve
bilinmeyen âlem. Garîb(a): Gurbette olan kişi.
Yûnus’un bazı beyitlerinde,
Gam yemek: Dert çekmek. emsaline üstün olduğu; onları
Gammâz(a): Münafık, fitneci, anlayacak insan kalmadığı için
birini birine çekiştiren. toplumda yalnız kalan veliler
DÎVÂN 381
-H-
Ha demedin(t): Hemen, Hacerü’l-Esved(a): Karataş,
derhâl, ha demeye vakit Ka’be’nin duvarındaki mu-
kalmadan.
kaddes taş.
Hâb(f): Uyku.
Hâcet(a): İhtiyaç, gerek,
Habîb(a): Sevgili, sevilen,
dost. Allah’ın isimlerinden. lüzum, muhtaç.
Habs(a): Zapdetme, tutma, Hacet-gâh(a): Dilek yeri,
hapis, alıkoyma. ihtiyâcın bildirildiği yer.
Hâcât(a): İhtiyac, lüzûm,
Haç: Put, Haç, İstavroz.
muhtaçlık.
Hâce(f): Hoca, efendi, çelebî, Hadd(a): Şerîatçe verilen
mürşid, mecâzen Cenâb-ı Hak. ceza.
384 YÛNUS EMRE
-I-
-ıcağaz/iceğez/ıcağız/iceğiz(t): Inık(t): Boyun bükme, itaat
Zarf fiil eki. -ınca/ince. etme.
-ıcak/-icek(t): Zarf Fiil eki. Irak(t): Uzak, ırak.
-ınca/-ince. Irılmak(t): Ayrılmak, uzaklaş-
Ilımak(t): Suyu ılışmak. mak. oynamak.
DÎVÂN 389
-İ-
İ(t): Ey. İdrîs: Kur’ân-ı Kerîm’de
İblîs(a): İnsanları Allah yolun- ismi zikredilen peygamber-
dan çıkarmaya çalışan şeytân. lerdendir. Hz. Şît’in oğlu olup
Vesvese veren. Hannâs. terzilerin pîridir.
İbrâhîm Edhem: İlk sûfiler- İhlâs(a): Karşılıksız sevgi.
den ve sahabeye ulaşanlar- Kalp sâfiyeti. İçten, samimi
dandır. Belh Hükümdarı iken sevgi, yalnız Allah rızası için
malını yağmaya vermiştir, yapılan ibâdetler. Temiz kalp
tasavvuf yoluna girmiştir ile yapılan ibâdetler.
(ö.779). İhsân(a): Cenâb-ı Hakk’ı
İbrâhîm Halîlullah Peygam- görüyormuş gibi ibâdet etmek.
ber: İsmâil Peygamber’in İyilik, lütuf, bağış, güzellik.
babası. Nemrûd tarafından İyilikle muâmele etme. Kulun
ateşe atıldığı halde bu ateş onu mürâkebe içinde olmasıyla
yakmamış, sabırla selâmete ilâhî yardımın erişmesi.
çıkmıştır. Tevhîd dininin baba-
İhtiyâr(a): İstek, arzu, razı
sı kabul edilen İbrâhîm (a.s.)
Hz. Muhammed’in büyük olmak, katlanmak, yaşlanmış
atasıdır. kişi.
İbret(a): Ders, insanı gaf- İklîm(a): Bölge, ülke, mem-
letden uyaran hadise, tuhaf, leket.
acayib. İkrâr(a): Diliyle söyleme.
İcâzet(a): izin. İl(t): Başkaları, yabancılar.
İçre(t): içinde. İl(t): Memleket, ülke, şehir.
390 YÛNUS EMRE
-K-
Kaba girmek(t): Değişik Kadîm(a): Zaman itibariyle
sûretlerde görünmek. eski olan, öncesi olmayan.
Ka’be(a): Beytullah. Allah’ın bir sıfatı.
Kabz(a): Alma, sıkılma, gönül Kadîr Gecesi(a. t): Ramazanın
darlığına düşme. ve senenin en kudsî gecesi.
Kur’ân âyetlerinin ilk defa
Kaçan(f): Ne vakit, ne zamân. vahy edilmeye başlandığı
Kaçmak(t): Koşmak, seğirt- gece.
mek, yönelmek, Kadîr(a): Kudret sahibi,
Kadd(a): Boy-pos. kudretli, çok güçlü Allah’ın
Kadd-bâlâ(a. f): Uzun boy. bir sıfatı.
Kaddi yay olmak: Beli bükül- Kâdir(a): Kudretli, güçlü, her
mek, ihtiyarlamak. şeyi yapmaya gücü olan.
Kadeh(a): Bardak, içki Kâf Dağı(a): Dünyayı
çepeçevre kuşattığı söylenen
bardağı. Mecâzen mürşidin
efsânevî bir dağ. Simurg adlı
dudakları, sözleri.
efsânevî kuş burada yaşar. Ta-
Kadem(a): Ayak, adım, uğur, savvufî metinlerde eşya âlemi,
hayır ve bereket. insan bedeni veya gönlü için
Kadem basmak(a. t): Adım semboldür. Uzak bir mekân
atmak, bir işe başlamak. için de sembol olabilmektedir.
DÎVÂN 393
-L-
Lâ(a): Yok. Lâl eylemek(a.t): Susturmak,
susmak, konuşmamak, dili
Lâ-cerem(a): Şüphesiz,
tutulmak.
elbette. Lâ-mekân(a): Mekân ihtiyacı
Lahza(a): Zaman. olmayan mekânsız. Allah.
La’net(a): Nefret. Tiksinti.
Laîn(a): Lanetlenmiş, rahmet-
Allah’ın rahmetinden uzak
ten sürülüp atılmış. olmak.
Lâl(a): Dilsiz. Lâ-şerîk: Ortağı yok. Allah.
DÎVÂN 399
-M-
Mağbûn(a): Aldanmış, şaşkın. Mâh/meh: Ay.
Mağfûr(a): Rahmetlik olmuş, Mahbûb(a): Sevgili.
mağfiretlik. Arkasından duâya Mahfil(a): Toplantı yeri,
muhtac olan. Ölen kişi. oturulan görüşülen yer.
Mağrûr(a): Gururlu. Mâh-ı tâbân(f): Parlak ay.
400 YÛNUS EMRE
-N-
N’idem(t): Ne yapayım. Nahnu Kasemnâ(a): Biz
Nâçâr(f): Çaresiz. taksim ettik (Zuhrûf/32).
Nâdân(f): Bilmeyen, cahil, Nakd(a): Peşin ödenen, para.
kaba, anlayışsız. Nakit para.
Nâgâh(f): Ansızın, birden Nâkıs(a): Noksan, eksik.
bire. Nakkâş(a): Nakış yapan.
Nağme(a): Ezgi, güzel ses, Duvar nakışları yapan usta.
ahenkli mırıldanma. Süsleme san’atkârı.
DÎVÂN 407
-O-
Obrulmak(t): Devrilmek, On iki ırmak(t): Tasavvufta
çökmek, oyulmak. on iki nefis mertebesi. Bun-
ların yedisi nefis, beşi tevhit
Ocak(t): Maden ocağı.
mertebeleridir.
Od(t): Âteş.
Onsuzun(t): O olmadan.
Od vurmak(t): Ateşlemek, Onulmak(t): Şifa bulmak.
ateşe vermek. İyileşmek, yara kapanmak.
Okumak(t): Çağırmak, davet Oran(t): Ölçü, hesap, derece.
etmek. Kıyas.
Ol dem(t. f.): O zamân, o an. Osmân: Hz. Peygamber’in
dört sevgili sahâbesinden ve
Ol(t): O.
damatlarındandır. Yumuşak
Olagan(t): olan. başlılığıyla ve bilgisiyle şöhret
Olası değil(t): Olamaz. bulmuştur.
Olıcak(t): Olunca, olup. Ozan(t): Halk şâiri, saz
şâiri, toplantılarda saz ile şiir
Olok dem(t. f.): O dem, o söyleyen kimse. Çenesi düşük,
anda, o dakikada. durmadan konuşan, hikâye
Oluban(t): olarak. anlatan kişi.
410 YÛNUS EMRE
-Ö
Öd ağacı: Ûd ağacı. Çıralı, Ömrü eskitmek: İhtiyarlamak,
yanması kolay bir ağaç. ölümü yaklaşmak,
Öd(t): Yürek. Önden(t): Önce, evvel, ilkin,
Ödü sımak(t): Korkmak, önceden.
korkudan kalbi çarpmak. Örü durmak(t): Ayağa
Öğ(t): Akıl, hatır, zihin. kalkmak.
Öğe düşmek(t): Akla düşmek. Öşr(a): Onda bir, Kur’ân’dan
Öğün dermek(t.) Aklını başı- on ayetlik bölüm
na toplamak. Akıllı hareket Ötmek(t): Geçmek.
etmek. Ötrü/ötürü(t): Dolayı, sebe-
Öğürsüz(t): Eşi yok, dostsuz, biyle.
arkadaşsız. Ötüceğiz(t): Ötünce.
Öğütlemek(t): Nasihat Öykünmek(t): Taklit etmek.
vermek. Taklide çalışmak.
Öküş(t): Çok fazla, ziyade. Özenmek(t): Tama’ göster-
Öliceğez(t): Ölünce. mek. Gıpta etmek. Biri işte
Ömer: Dört halife’den ikinci- ihtimam göstermek.
si. Lakabı Fârûk ve İbn Hat- Özge(t): Başka.
tâb’tır. Adaletiyle meşhûrdur. Özü göynemek(t): İçi yanmak.
-P-
Pâbend(f): Köstek, ayak bağı. Pâs(f): Kir. Mecâzen, gam,
Pâdişâh(f): Padişâh, mecâzen keder, iç, sıkıntısı, üzüntüsü.
Ruh, Cenâb-ı Hak. Paşa/beşe(t): Ağabey, ulu,
başkan, yüksek rütbeli kişi,
Palâs(f): Keçe, abâ, çûl, eski
ileri gelen kişi.
elbise.
Pâyân(f): Son, nihâyet, uç,
Palhenk(f): Dizgin, yular, kenar.
kemend. Pâyânlı: Sonlu, sonu olan.
Pâre(f): Parça. Pâyânsız: Sonsuz.
Pâs olmak(f. t): Paslanmak, Pâyîdâr: Devamlı, sağlam,
kederli, üzüntülü olmak. itibarlı.
DÎVÂN 411
-R-
Rab(a): Öğreten, bildiren, âhirette kullarına Rahmet
mürşid, Rabbü’l-âlemîn, eden. Allah.
Allah.
Rahîm(a): Acıyan merhâmet Rahle okumak(a. t): Ders
eden, esirgeyen, koruyan, görmek,
412 YÛNUS EMRE
-S-
Sabahın: Sabah vakti. Safâ-nazar: Temiz bakış,
Sâbık(a): Önceki, evvelki. feyiz veren bakış. Mürşidin
bakışı. Himmet.
Saçu(t): Düğün ve toyda sa-
Sâfî(a): Temiz, pak, arı.
çılan şeker ve para kabilinden
Sağınç(t): Emel, istek, arzu,
şeyler.
maksat, tasavvur, düşünce,
Sad(f): Yüz. ümit, endişe, zan, tahmin.
Saddâk(a): Gerçektir, doğ- Sağ(t): Sağlam, sağlıklı.
rudur. Temiz.
Sadef(a): İnci kabuğu. Sert ve Sağ etmek(t): Sağlamlaştır-
parlak, kıymetli bir maddenin mak.
kabuğu. Sağınmak(t): Düşünmek,
mülahaza etmek, sanmak.
Sâd-hezâr(f): Yüz bin.
Sağış(t): Düşünce.
Sâdık(a): Doğru.
Sağlık(t): Sıhhat, esenlik.
Sadır(a): Göğüs,
Sahâvet(a): Cömertlik.
Safâ(a): Saflık, arılık, temiz- Sahha(a): Bir şey içen kim-
lik, gönül şenliği. seye “afiyet olsun” mânâsında
Safâlaşmak: El sıkışma, söylenen söz.
tanışma. Sahî(a): Cömert, eli açık.
414 YÛNUS EMRE
-Ş-
Şâd(f): Sevinçli. Şâkir(a): Şükreden.
Şâdî(f): Gönlü ferah olan, Şam: Suriye’de bir şehir adı.
sevinçli. Suriye’nin tamamı için de
Şâdılık(f.t): Memnunluk, kullanılır.
sevinç içinde olmak, gönül Şâr(f): Şehir. Mecâzen gönül.
ferahlığı. Şarâb(a): Şarap, içki, mecâ-
Şâh/şeh(f): Pâdişâh, sultân, zen aşk ve irfânî bilgi.
mecâzen can, rûh, Allah Şarâben tahûr(a): Tertemiz
mânâsında. Yûnus bir mısrada içecekler (İnsan/21).
şöyle diyor: “Eğer seversen Şaşmak(t): Şaşırmak, bozul-
Allah’ı hoş nidâ eyle ol mak, yanlış yola gitmek.
Şâh’ı.” Şâyed(f): Ola ki, meğer ki,
Şakımak(t): Nağmeli bir şe- belki.
kilde ötmek, güzel ve nağmeli Şebih(a): Benzeyen, benzeme.
konuşmak. Şecer(a): Ağaç.
420 YÛNUS EMRE
-T-
Ta’n(a): Kötülemek. Birisinin Tabıl-baz(f): Doğan davulu
ayıp ve kusurlarını beyan demektir. Tabılbaz büyücek
etmek, arkadan konuşmak. bir bakıra deri gerilerek ya-
Taalluk(a): Alâkası olmak. pılan nakkareden ibaret olup,
Bir şeyin başka bir şeye bağlı atın eğerine bağlanır ve vurma
aleti olan turra vurulmak
olması. Ait olma.
sureti ile çalınır. Savaşlarda ve
Taallukdan üzüşmek(a.t.): sürek avlarında kullanılır.
Alâkalardan kopmak, dünya
Tâbir(a): Yorum. Mânâsı olan
sevgisinden kurtulmak. söz.
Tâat(a): Allah’ın emirlerini Tâc(f): Başlık, maddî ve
yerine getirme, itaat etme, manevî bir makâm işareti.
ibâdet etme. Tasavvufta marifet sahibi
Tabâkât(a): Katlar, bölümler. olmaktan kinaye bir işaret.
422 YÛNUS EMRE
-U-
U: Ve. Uğrayısar(t): Uğrar, rastlar.
Uban /üben(t): Zarf fiil. Yolu düşmek.
-Up’tan genişletilmiş bir ek. Uğru(t): Hırsız.
“Ağlayuban: Ağlayıp, gibi. Uğrulamak(t): Çalmak, hır-
Ubûdiyyet(a): Bendelik, sızlık yapmak.
kulluk, kölelik.
Uğruluk(t): Hırsızlık.
Uç(t): Son, nihâyet. Kenar,
Ulak(t): Postacı, haberci,
sınır.
parça.
Uçmak /Uçmağ(t): Cennet.
Ulanmak(t): Yıpranmak,
Uçuban(t): Uçarak.
eskimek.
Uçuk(t): Belirti, kabarcık,
uçuk, iz, nesne. Ulaşık(t): Kavuşmuş, vuslat
etmiş, ulaşmış.
Uçunmak(t): Korkudan benzi
sararmak, rengi gitmek. Ulu-kiçi(t): Büyük küçük.
Ud /ut(a): Utanma, hayâ, Ulûm(a): İlimler.
şeref. Ulvî(a): Yüce, yüksek.
DÎVÂN 427
-Ü-
Üçler(t): Gayb erenlerinden Üleşmek(t): Paylaşmak,
ilk üç kişi. Kutbü’l-aktâb, bölüşmek.
kutbü’l-irşâd, kutbü’l-ârif. Ümîd(f): Ümit, umut.
428 YÛNUS EMRE
-V-
Vâcib(a): Lüzûmlu, mecbûrî Vech(a): Yüz.
olan, yerine getirilmesi zarurî Vefâ(f): Sözünde durma.
Allah’ın emirleri. Vefâdâr(): Vefâlı, sözünde
Vâde(a): Belirtilen zamân, duran.
ecel, ecelin takdir ettiği Velî(a): Ermiş, seven, dost,
zamân. sahip.
Vahdet(a): Birlik. Velî(f): Amma, fakat, lâkin,
Vâhid(a): Bir olan. Tek olan. velâkin.
Vâlih(a): Şaşa kalmış, hayrân. Verd(a): Gül.
Varak(a): Tek yaprak halinde- Vergi(t): Bağış, lütuf.
ki kâğıt. Nebât yaprağı. Kitap Veribidi(t): Vermişti.
yaprağı. Veribimek(t): Vermek, yolla-
Varıcağaz(t): Varınca. mak, göndermek.
Varlık evi(t): Eşya âlemi. Veribiyen(t): Vererek.
Çokluk. Veyil(a): Yazık, vay haline,
Vasf etmek(a. t): Anlatmak, felaket, hüsran. Cehennem’de
tarif etmek, övmek. bir çukur ismidir.
Vasf-ı hâl(a. f): Hâlin dile ge- Vi’a(a): Kap. İçine bir şey
tirilmesi, çeşitli hâller, insânın konulan zarf.
manevî durumunun değişmesi. Vilâyet(a): Bir şeyi kudretle
Vâsıl(a): Ulaşan, erişen, elde etme, dostluk, muhabbet,
kavuşan. yakınlık, velîlik derecesi.
Vasl(a): Kavuşma, ulaşma. Vîrân(f): Yıkık, harap.
Vâye(f): Nasip, kısmet, fayda, Vîrâne(f): Mecâzen Her türlü
kazanç. belâ ile sınanmış insan.
Vebâl(a): Günah, şiddet, Vird(a): Her gün okunan duâ.
ağırlık. Virgil(t): Ver.
430 YÛNUS EMRE
-Y-
Yaban(t): Metinde dağlık, Yalap yalap(t): Parıl parıl. Işık
kırlık arazide yaşayan domuz saçarak.
ve kurt gibi vahşîler. Yalı(t): Ateş. Yakıcı, yakan.
Yaban(t): Dışarı, kır, şehir Yalın(t): Çıplak.
dışı. Hak’tan uzak. Yalıncak(t): Yalın bir şekilde,
Yaban cânâvârı: Domuz, kurt çıplak.
vs. Nefs-i emmâre sahipleri. Yalınız(t): Yalnız, tek başına,
Yaban gözü(t): Zâhirî göz. ferdî.
Hakk’ı idrâk edemeyen ve Yana(t): Taraf. Metinde “ya-
göremeyen göz. nak” anlamında.
Yâd(f): Hatırlamak. Yankı(t): Akis, yankı, aksise-
Yad(t): Yabancı, tanıdık olma- dâ. Kaya yankısı.
yan, garip. Yanuban(t): Yanarak.
Yadlık: Yabancılık. Yap(t): Artık şeyler, yabancı
Yağmâ(t): Yağmalamak, in- maddeler, yükler.
sanlara saldırarak canlarını ve Yapalak(t): Tüylü.
mallarını alıp perişan etmek. Yapmak(t): Kapamak, örtmek.
Yakasını almak(t): Şiddetle Yâr(f): Sevgili, dost.
kendisine doğru çekmek. Yar(t): Yardımcı.
Yakasız gömlek(t): Kefen. Yar(t): Yarılmış yer, suyun
Yakîn(a): Şüphesiz, gerçek açtığı uçurum.
şekilde bilme. Sağlam ve kati Yaramak(t): Uygun düşmek,
bilme. yaramak, mümkün olmak, el-
Ya‘kûb(a): İsrailoğullarından verişli, uğurlu, Hak kazanmak.
Yusuf Peygamber’in babası Yaramaz(t): Günâh, yararsız,
olan peygamber. kötü şey. zararlı.
Yâkût(a): Çeşitli renkleri olan Yârân(f): Dostlar, sevgililer.
kıymetli bir süs taşı. Yaraşık(t): Lâyık, uyun.
DÎVÂN 431
-Z-
Zâğ(a): Karga ve kuzgun Zâhid(a): Sofu. Kendini sade-
cinsi. ce ibâdete veren.
434 YÛNUS EMRE
KAYNAKLAR
Âli, (Gelibolulu): Künhü’l-Ahbâr, C. V, İstanbul 1277.
Alptekin, Turan: “Dîvân Şiirimizin Dînî-Tasavvufî Kolu
ve Âşık Yûnus”, Yûnus Emre Sempozyumu, M. Ü. Türkiyat A.
Enstitüsü, İstanbul 1992.
Alptekin, Turan: “Yûnus Emre Olayı”, Gösteri, Kasım
1990, s. 120.
Alptekin, Turan: “Yûnus Şiirlerinin Stilistik ve Karşılaş-
tırmalı Bir çözümleme Denemesi İçin Giriş”, Journal Of Tur-
kısh Studıes-Türklük Bilgisi Araştırmaları-Agâh Sırrı Levent
Armağanı-24/1, Harvard 2000, s. 9-56.
Arslanoğlu, İbrahim: “Yûnusları Ayırmak”, II. Uluslara-
rası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri, Ankara 1987.
Âşık Çelebî: Meşâirü’ş-Şuarâ, (Neşr. Meredith Owens),
London 1971.
Âşık Çelebi: Meşâirü’ş-Şuarâ, (haz. Filiz Kılıç), İstanbul
2010.
Âşıkpaşaoğlu, Âşıkpaşaoğlu Tarihi, (haz. Nihal Atsız),
Ankara 1985.
Atilla, Osman: “Büyük Mutasavvıf Yûnus Emre’nin Me-
zarı Sandıklı’dadır”, Kocatepe Gazetesi, Yıl 2, s. 616, Afyon
1967, s. 3.
Atilla, Osman: “Yûnus Emre ve Tapduk Emre’nin Af-
yon’daki Mezarı ve Kaybolan Cönkler”, Uluslararası Yûnus
Emre, Nasreddin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk
Dili Bildirileri, Konya 1977, s. 109-121.
440 YÛNUS EMRE