Professional Documents
Culture Documents
Dakikalar İçinde Atatürk Ve Dünyası-İlber Ortaylı-Kronik Yayınları
Dakikalar İçinde Atatürk Ve Dünyası-İlber Ortaylı-Kronik Yayınları
� �
Q iÇiNDE �
••
ATATURK
VE DUttVASI
••
- ASKERİ. SİYASİ -
-·
VE - r
� iT�
-
- ��
. 11!!'
ILBER ORTAYLI
OO•
Kutan Ural
kronikkitap
MiZANPAJ
Kronik Kitap BASKI VE CIL T
Optimum Basım
KAPAK FOTO�RAFI Tevfikbey Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 51/1
RENKLENDiRME 34295 K. Çekmece i lstanbul
Yli'.llT ALP KiRiK Telefon: !02121 463 71 25
Matbaa Sertifika No: 41707
1. Baskı, Şubat 2023, lstanbul
ISBN
978-625-6989-17-7
ATATURK
VE DUttYASI
••
- ASKERİ. SİYASİ -
VE -
�
-·
� ÖZEL HAYATI
�., ott"t,.
K.ftik
içindekiler
4 i Ç i N DE K i LE R
İ Ç i N D E KiLER 5
,j
Samsun'a Çıkış 134 1921 Anayasası: Teşkilat-ı
Bandırma Vapuru 136 Esasiye 170
6 i Ç i N D E K i LE R
i Ç İ N D E K İ LE R 7
1
Menemen Hadisesi 262 BİLİM, DİN, KÜLTÜR VE
Serbest Fırka 264 SANAT
Hukuk inkılabı 266 Cumhuriyet, Osmanlı'dan
Medeni Kanun'un Kabulü 268 Neler Aldı? 300
Ekonomik Hayat 270 Atatürk ve Batılılaşma 302
lzmir iktisat Kongresi 272 Yeniliklere Genel Bakış 304
Atatürk Orman Çiftliği 274 Dil, Tarih ve Coğrafya 306
T ürk Dil Kurumu 308
BÖLÜM 15: DIŞ POLİTİKA T ürk Tarih Kurumu 310
Osmanlı'dan Kalan Borçlar 276 Atatürk ve Münewerler 312
Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi 278 Milli Eğitim Politikası 31 4
1
Onikiada'nın Durumu 280 Üniversite Reformu 31 6
i
Musul Meselesi 282 Mekteb-i Mülkiye
1 929 iktisadi Buhranı 284 (Siyasal Bilgiler Fakültesi) 31 8
il
Sovyet Rusya ile Yakınlaşma 286 Almanya'dan Gelen
Balkan Antantı 288 Profesörler 320
lngiltere ile Bağların Yurt Dışına Gönderdiği
Geliştirilmesi 290 Öğrenciler 322
Sadabad Paktı 292 Din Algısı 324
8 İ Ç i N DEK İ LE R
indeks 406
i Ç i N DE K İ L E R 9
M
ustafa Kemal' in doğduğu günl erde Osmanlı
lmparatorluğu'nun sınırl arı Adriyatik Denizi'nden
başlıyord u . İmparatorluk, Avusturya-Macaristan'la komşuyd u ;
yeni kurulan Romanya , Sırbistan v e Karadağ , Berl in Antlaşması
sayesinde imparatorluktan kopmuştu . İmparatorluğun doğudaki
sın ırları ise Berl in Konferansı sonra s ı , bugünkü Kars ve Doğu
Beyaz ıt'ın el imizden ç ı kmasıyla ç izildi . Ama henüz günümüzdeki
I rak, Suriye, Lübna n , Ürd ü n , Filistin ve İsrail'in bulunduğu geniş
bölge ve Suudi Arabista n , Türk İmparatorluğu'ndaydı . Mısır,
l n g i l iz işgal indeki mümtaz bir prenslikti ve gerç ekten l stan bul
i l e bağları devam ediyord u . Bugünkü Libya ise Trablusgarp
vilayetiyd i . Akdeniz adaları batıdaki Kiklad Adaları (Kykladesl
hariç Türkiye iç i ndeyd i . Söz konusu bölgel erdeki ç eşitl i dinlere ,
d i l lere mensup renkli toplul uklar bu devletin tebaasındayd ı .
10 GiRiS
GİRiŞ 1 1
12 GİRiŞ
İlber Ortaylı
GİRiŞ 13
M
ustaf a Kemal'in doğ um tarihi konusunda verilen bilgiler
ihtilaf lı dır. Bunda doğ um tarihlerinin eski kütüklerimizde yakın
zamanlara kadar teferruatlı ve dikkatli biçimde işlenmemesinin
etkisi vardır. Devletin nüf us hareketl iliğ ini ancak 1 950'1erden
sonra ciddi olarak takip ettiğ i bilinir. Yangınlara kurban giden nüf us
idareleri de tarihi araştırmaları güçleştirir. Böyle olmakla beraber
ortaya atı lan 1 87 7 , 1 880 gibi tarihler arasında doğ um tarihi
olarak 1 881 'i kabul etmek durumundayız. Zira yakın zamanda dahi
nüf us idareleri beyanı dikkate almaz, kimliğ e sadece yılı yazar, günü
kaydetmezdi . Bu nedenle Atatürk doğ u m gününü kendisi seçmiştir
( 1 9 Mayısı . Bu kararla Samsun'a çıkış tarihini de ihsas etmiştir.
Doğ um yılı mezuniyet arkadaşlarına yakın tarih olduğ u için 1 88 1
'
doğ umlu olduğ unu kabul ediyoruz.
*3
llkap ve ı6hrıti
Adı
..AJ�.
Bab111nın adı
�
Anasının ı�
@�
Xd7�
°*'m yeri
Uj;,,;,,1
O�um ltrlhl
/J'N
A
slen Konyalı (Karaman eyaleti) diyen ler olduğ u gibi
dedelerin in Aydın yöresin den göç etmiş olduğunu
söyleyen ler de vardı r. Ne var ki biz Rumeli'ye kimin n e zaman
ve n ereden gön derildiğ in i bilemiyoruz. Bugünkü mü badil ,
muhac ir aileler için de ayn ı durum geçerlidir. N itekim bizde
kilise gibi , · vaftiz yapıp kayı t tutac ak bir kurum yoktur. Evl i l ik de
ölü m de kaydedi lmez.
Buna karşı lık mesela Mac aristan 'da seçkin bir ailen in asalet beratın ın
n erede olduğu veya han gi kalede saklandığ ı bilinir; çün kü noter yal bir
s·en et gibi bazı haklar veren belgelerin korunması gerekir. Bizde ise
bir kim se bir paşan ın kızıyla evlen ir, kız bu evlilikte çocu k doğu rm adan
· ölür. Ölünce adam da bütün sü lalen in şec eresin i alır, gider başka
1 1 yerde başka biriyle evlen ir ve on dan son ra mesela eski kayınpederi
1 1 olan merhum paşan ın soyun dan geldiğin i iddia eder. ilm iyede baba
soyunun değil, an a soyunu ku llanan lar vardır. Ancak Atatü rk'ün hem
baba hem de ann e tarafından dedeleri birkaç ku şak öncesine kadar
ıl bellidir. Aslen bir Tü rk köyü olan bu günkü Makedonya'nın Kocac ık
köyündendir.
16 A i L E S İ VE B Ü Y Ü O Ü � Ü O RTAM
K
atolik ve Protestan Avrupa' da herhangi bir köyün
kil isesinde bulunabi lecek va� iz , nikah ve cenaze
kayıtlarına lslam dünyasında rastlanmaz. Aynı keyf iyet
Doğ u Hri stiyan toplumları için de söz konusudur.
Dolayısıyla Türkler soyunu, sopunu ve unvanını yaşadığ ı
muhit halkının haf ızasına ve ö n planda d a sülalelerine
emanet ederler. Ayrıca Balkan Savaşları , Rusya'nın
işgalleri gibi olaylarla vilayetler elden çıkıp insanlar
dağ ıldıkça toplumsal kayıtlar zayıf lamıştır. Hemen her
ai lenin ve Rumeli'nin her evladının başına gelen bu
f elaketten istif ade etmek ise son 50 yıldaki bazı mil itan,
kasabalı siyasilerin ve amatör tarihçi yoldaşlarının
· marif etidir. Dolayısıyla Atatürk'ün ailesi hakkinda bilgi
k irliliğ inin yaşanmasının en mühim sebebi budur. Ancak
yakın zamanda Mehmet Ali Öz, titiz bir arşiv çalışması
sonrasında Atatürk'ün aile şeceresini yedi nes i l öncesine
kadar belgelere dayanarak ortaya çıkarmıştır.
A
l i R ıza Bey, Anadolu'dan Rumeli'ne iskan etmiş olan bir
Türk ailesine mensuptu . Makedonya'da bulunan Kocacık
köyündend i . Ailesinin bir bölümü Selanik'e göç etmişti ve o da
Selanik'te doğ muştu . 1 839 doğ umlu olduğ u ve 1 893'te vef at
ettiğ i sanıl ıyor. Aydın f ikirli bir adamdı ve oğ lu Mustaf a'nın
iyi bir eğ itim almasını isti yordu. "Büyük adam olabilmek için
okumak, öğ renmek lazımdır, " diyor, bir an önce okuma yazma
ve hesap öğ renmesini istiyordu. Gümrük memurluğ u ve
ticaret yapmıştır. Varlıklı bir insand ı . Hatta , zenginliği nden
dolayı Yunan eşkıya taraf ından kaçırılmış ve fidye karşı l ığ ında
kurtulmuştur. Tıpkı Mustaf a Kemal gibi aileni!") yaşayan tek
erkek çocuğ u olmuştur. Ti caret hayatında yaşamaya başladığ ı
1
sıkıntılar zamanla Ali R ıza Bey'in sağ l ığ ını d a olumsuz
etkilemiş ve vef atına neden olan bağ ırsak rahatsızlığ ını
tetiklemiştir. Erken sayılabi l ecek bir yaşta ölmesi ise Mustaf a
Kemal'in hayatını önemli derecede etkilemiş, küÇ ük yaşta
'1
1
olgunlaşmasının sebeblerinden bi ri olmuştur..
Z
übeyde Hanım 1 857 yıl ında doğ muştur. Babası Sofuzade
Feyzullah (Sadullah) Ağ a , annesi Molla Ayşe Hanım'dır.
Tam bir Balkan Türküdür. Renkli göz l ü , sarışın ve açık tenl i . . .
Konyarlar (Konyalı) denilen bir Türk a i lesine mensuptur. Onun
zamanında kızların okula gitmesi y aygın değ i ldi ama o , okur
yazar olduğu için kendisine Zübeyde Molla denilird i . iyi bir
eğ itim alamamasına rağ men çocuklarının eğ itimine önem
vermiştir. Oldukça dindar, Kur'an kültürü, yüksek birisidir.
Çocuklarına, b i l hassa Mustafa'ya çok düşkün bir annedi r.
Hayatı boyunca savaş şartlarında dahi oğ lu i l e irti batı nı yakın
tutmuştur. Mustafa Kemal'in hasta landığ ını duyduğ unda
onu görebilmek için Haleb'e kadar g itmesi oğ luna olan
düşkünlüğ ünün güzel bir kanıtıdır. Genç yaşta dul kaldığ ından ,
yine o dönemin şartları gereğ i ikirıci evli l iğ ini yapmı ştır.
Selanik'in düşmesiyle birlikte l stanbul'a, oğ l unun yanına
gelmiştir. Yard ımseverliğ i herkesçe bilinmektedir. Kişilere
ve Darüşşafaka gibi kurumlara elinden geldiğ ince yard ım
etmiş ve bağ ış yapmıştır. 1 4 Ocak 1 923 günü lzmir' d e vefat
etmi ştir.
M
ustaf a Kemal' in, Fatma (1 872- 1 8751 , Ahmet (1 87 4-
1 883 1 , Ömer ( 1 875-1 883 1 , Makbule ( 1 885-1 9561
ve Naciye (1 889-1 901 1 ad l ı , çoğ u küçük yaşta vefat eden
beş tane kardeşi olmuştur. Bunlardan, önce Fatma adlı
ablas ı , ardından ise Çayağ zı'nda yaşadıkları yıllarda Ömer ve
Ahmet adlı ağ abeyleri muhtelif hastalıklardan dolayı ölmüştür.
Mustaf a (Kemall 1 881 'de dördüncü çocuk olarak doğ muştur.
Kendisinden sonra dünyaya gelen Makbule ve Naciye'ye derin
bir sevgi ve şef kat beslemiştir. Bilhassa Naciye'ye olan sevgisi
ayrıyd ı . Ancak Naciye 1 2 yaşındayken hayatını kaybetti . Genç
Mustafa Kemal için bu vef at çok büyük bir acıya dönüşmüştür.
Böylece geriye iki kardeş kalmışlardır. Makbule Hanım, annesi
Zübeyde Hanım ile beraber yaşamıştır. Ankara'da kalan
Makbule Hanım , ağ abeyinin i steğ i' ile bir dönem politikaya
da girmiş ve Serbest Fırka'da görev almıştır. Mustaf a Mecdi
(Boysan) Bey ile evlenen Makti ule Hanım eşinden ayrıldığ ı
1 946 yılına kadar "Boysan" soyadını kul lanmıştır. Bu tarihten
sonra ise "Atadan" soyadını kul landığ ı görülmektedir. 1 956
yılında hayata veda etmiştir.
24 A İ L E S İ VE B Ü Y Ü Oü('.;LJ O RTAM
S
elanik, Mustafa Kemal' in doğ duğ u 1 BBO'lerde dahi
kozmopolit bir şehirdir. O dönemde şehrin bir diğer
öze l l iğ i ise l iman ve demir yolu bağ lantısı ile Avrupa'nın ticari
ve fi kri tesirine de oldukça açık olmasıd ı r. Dolayısıyla Gazi'nin
dünya görüşü, mese lelere bakışı , hatta karakteri üzerinde
Selanik gibi bir şehirde doğ u p büyümüş olması etki l i d i r. Uzak
bir Anadolu köyünde doğ up büyüse belki bu imkanlara sahip
olamayacağ ı için köyde kalabilir veya ta, mamen farklı bir
meslek edine b i l i rd i .
S
emsi Ef endi Mekt ebi'nin Mustaf a Kemal'in hayatında önemli bir
, yeri vardır. Zira Mustaf a Kemal gençlik yıllarına ait hatırlayabildiğ i
"ilk olay" diye bahsettiğ i bu meseleyi 1 922'de şu şekilde anlatmıştır:
"Çocukluğuma dair ilk hatırladığ ım şey, mektebe girmek meselı:ı sine
aittir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele
vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine
gitmemi istiyordu (Fatma Molla Mektebil. Memur olan babam, o
zaman yeni açılan Şemsi Ef endi'nin mektebine devam etmeme ve
I, yeni usul üzerine okumama taraft ardı. Nihayet babam işi mahirane
bir surette halletti: Ewela mutad merasim ile mahalle mektebine
1
başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da
Mahalle Mektebi'nden çıktım. Şemsi Ef endi'nin mekt ebine kaydedildim."
/)
Şemsi Efendi Okulu, o yıllarda modern eğ itim veren, matematiğ i ve
okumayı herkesten önce ve çok sağ lam bir şekilde öğ reten bir okuldur.
Selanik'te Sebataist grup modern eğ itime; matematik, coğ raf ya ve
yabancı dile önem veriyordu. Şemsi Ef endi bu zümrenin aydın ve
becerikli eğ itimcisiydi. Balkanlar'ın kaybedilmesinden sonra birçok
Sebateist gibi Yunanistan'ı terk edenler arasında olduğu biliniyor.
Üsküdar'daki Bülbül Deresi Mezarlığ ı'nda medf undur.
28 A İ L E Si VE B Ü Y Ü O ÜG Ü ORTAM
Makedonya Bölgesi
1
1
G
eçtiğ imiz yüzyılın başında "Mak edonya" olarak tanımlanan
1 yer Yunanistan'ın k uzey k ısımları ile bugünkü Kuzey
Mak edonya ülk esi n i içine alan coğ raf i bölgeye verilen addır.
Tarihi süreç i çi nde tıpk ı Kuzey ve Güney Azerbaycan ya da
Doğ u ve Batı Trak ya gibi , yek pare bir coğ raf i bölgeyk en ik i
f ark lı devletin sınırları arasında kalmıştır. Bir siyasi birimden
çok , coğ raf i bölge olan tari hi Mak edonya ise Üsk ü p ile Selanik
arasındak i alanı k apsamaktadır. Mustaf a Kemal'in doğ duğ u
k ent olan Selanik ve hatta babasının k öyü olan Kocacık da,
o dönemde Makedonya bölgesinin s ınırları içindeyd i . Bu
nedenle Mustaf a Kemal Paşa, hem bir Balk an l ı hem de bir
Mak edonyalı Türk 'tür. Kişiliğ ini şek i l lendiren unsurlardan bi ri
bu coğ rafyadır. Atatürk 'ün Balkan k ök enleri , k ültürel k ök enleri ,
bu minvalde oldukça mühimdir. . . b dünyanın politik acısı ve o
dünyanın ask eridir. Zira Mak edonya , büyük devlet adamlarının
ve ask erlerin ülkesidir. Büyük l sk ender, Justi nyen, hep
Mak edonyalıdır. Ve tabii Atatürk de . . .
30 A i L E S i VE B U YüOüGü ORTAM
ı ı-
M
ustafa Kemal'in çocukluğ unda komşularının askeri
rüşdiyeye giden oğ luna ve çevresinde gördüğ ü subayların
üniformalarına çok imrendiğ i bilinmektedir. Zamanla subayları
kendisine örnek almaya başlayan Mustafa Kemal bu nedenle çok
kısa bir süre Mülkiye Rüşdiyesi' ne gittiyse de girdiğ i imtihanları
kazanarak Selanik Askeri Rüşdiyesi'ne geçiş yapmıştır. Selanik
Askeri Rüşdiyesi' nde çalışkan bir talebe olarak tanınan Mustafa
Kemal'e "Kemal" adını burada çok sevdiğ i bir hocası olan ve
matematik derslerine giren Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey
vermiştir.
32 A S K E Rİ El> I T I M I
M
anastır şehri , 1 9 . yüzyılda Selanik'le birlikte
Makedonya'nın en ö nemli kentlerinden biriyd i . Bugün
Makedonların Bitola dedikleri şehirde askeri idadi binası
halen durmakta ve üst katı Atatürk Müzesi olarak da
kul lanılmaktadır. Bununla beraber günümüzde bu şehirde
az da olsa Türk nüfus bulunmakta ve Slavlar ve Müslüman
Ar.n avutlar ile bir arada yaşamaktadır.
34 ASKERİ EGiTİMi
M
ustaf a Kem.a l'in okuduğu dönemde İstanbul' daki Harbiye
Mektebi hem saray mensuplarının, hem memur çocuklarının
hem de daha mütevazı halk çocuklarının devam etti kleri bi r okuldu.
1 899 yıl ında, 1 8 yaşında istanbul'a gelen Mustaf a Kemal payi tahtı
i l k def a görmüştü. Bununla beraber Selani k ve Manastır'dan sonra
başkent hayatına kolay i nti bak etmişti .
36 ASKERi EGiTiMI
38 ASKERi E�IT I M I
ASKERİ EGI T I M I 39
40 AS K E R i EGITIMI
A
skeriyedeki eğ itim fevkaladeydi ve her şeyden ewel düzenliyd i . Son
dönem Osmanlı subayları yabancı lisan, coğ rafya , matematik ve fizik
bilgisiyle dü nyaya çıktığ ı zaman ecnebi muarızlarıyla doğ rudan doğruya
konuşabilecek tipte askerlerdi . Kurmay subaylar ise , hangi sınıfa mensup
olursa olsun, birkaç yabancı lisanı konuşabilen ya da bu lisanlarda
yazılanları okuyabilen, askeri ve genel kü ltü rü ü st düzeydeki insanlardı. Sivil
memurlar (mü lki erkanı arasında hariciyecilerde lisan bilen az değ ildir.
Kaldı ki hariciyeci lisan bildiğ i için Hariciye Nezareti'ne giren kişidir.
Öyle- herhangi bir yerden yetişmiş değ ildir. Mü lkiye'de lSBFJ bile kimse .
diplomasi bölü mü nde lisan bakımından yetişemez, öyle bir hazırlığ ı mektep
pek veremezdi . Lisan bakımından ewelce hazırlanmış genç o bölü mde
okuyabilirdi , imtihanla alınırd ı . Ancak dü z gelip de dü nyaya açılacak bir
lisan eğ itimine, lisan bilgisine sahip olan insan Harbiye ve Erkan- ı Harbiye
mekteplerinden yetişirdi. Dolayısıyla bu okul larda verilen lisan eğ itiminin
Mustafa Kemal'in askeri ve sivil hayatındaki rolü çok önemlidir.
42 ASKERİ EGITIMİ
Altın Nesil
E
nver Paşa mütevazı bir ailenin çocuğ udur. Bugünkü Romanya'da
kalan Kili şehrinden gelmedir. Annesi ve babası son derece
fakirdi ancak altı kardeşin hepsi de askerlik başta olmak üzere
iyi eğ itim gö rmüştür. i lginç olan Enver Paşa' nın lisan ve sanat
konusundaki kabiliyetidir. Üstelik ileride büyük komuta mevki inde aynı
derecede parlak neticeler alamamakla birlikte Balkan Savaşı'nda
Edirne'nin istirdadı (geri alınışı) ve Trablusgarb'ta ö nemli rol oynadı
ve isim yaptı . Mareşal Fevzi Çakmak bir komutan ailesinden
gel iyor. Lisan bilgisi çoktur, kurmaylığ ı ile şö hret yapmıştır. i smet
Paşa Harbiye'de değ i l , 'Topçu Harbiyesi" olarak bilinen mühendis
mektebinde (genie mil itairel okumuştur. Aynı şekilde lisanlarda
ve coğ raf yada bilgilidir. Çal ışkanlığ ı ve düzenli rapor yazmasıyla
tanınmıştır. Enver Paşa'nın da son derece itimadı ve takdirini
kazandığ ı için Birinci Dünya Savaşı'nda Genelkurmay'da ö nemli bir
mevkii vard ı . Kazım Karabekir Paşa da bir paşanın oğ ludur. Lisanlar
bakımından çok iyidir. Saka l l ı Nureddin Paşa kurmay sınıf ında
değ ildir f akat aynı şeki lde çok lisan bilir ve Kutü'I Amare'nin gerçek
harekatını tayin eden albayd ı . Rauf Orbay donanmada ve hatta
Balkan Savaşı'nda tek başına çok ö nemli başarılar kazanan biriyd i .
44 ASKERİ Ei'.;I T I M I
Osmanh lmparatorluğu'nda
M i l l iyetçilikler Dönemi
1 8 . yüzyıldan itibaren Osmanlı lmparatorluğ u'nun
parçalanmasını Fransız Devrimi'nin getirdiğ i mill iyetçilik
fikrine bağ layarak açıklamak oldukça yetersizdir. Çünkü
imparatorluğun parçalanmasında etkin olan milliyetçilik, 1 5 .
yüzyı ldan beri Balkan mil letlerinin bir ürünüdür. Fransız Devri m i ,
kraliyetle birlikte kili seye karşı yapılmıştır. Balkan mil liyetçiliğ inin
ise temel mihrakı kilisedir. Tıpkı bütün Doğ u Avrupa milliyetçi
hareketleri gibi Balkanlar'da da özgürlük bağ ımsızlık demektir.
Bu bakımdan Avusturya lmparatorluğ u'ndaki mill iyetçiliklerin
bazı larından , hele Rusya lmparatorluğ u'ndaki Yahudi ve Türk
milliyetçiliğ inin bünyesinden farklıdır. Keza Doğ u Avrupa'daki
milliyetçi lik sürekli olarak yabancı hakimiyetine karşı gelişmiştir.
Marksist düşünce buraya geldikten sonra da buradaki
milliyetçi lik yok olmamıştır. Osmanlı imparatorluğ u içindeki
mill iyetçilik hareketlerini .b ugünkülerden ayıran en önemli vasıf,
bu u lusların belli tarihlerinin bulunmasıdır. Bunlar tarih içinde
Osmanh lmparatorluğu'nda
Türkçü l ü k
P
antürkizm başlangıçta siyasi birleşmeyi hedef l eyen bir milliyetçilik
değ ildi. Fakat bu durum Balkan Savaşı'na kadar geçerli olacaktır.
Balkan Savaşı'ndan sonra imparatorluk toprakları elden çıkınca, buna
ihtiyaç duyulacak ve Turancılık siyasi program haline getirilecektir.
Bu olaya kadar bir siyasal programdan değ i l , daha çok kültürel bir
Türkçülükten sö-z edilebilir. lsmail Gaspıralı'nın Osmanlı imlasını ıslah ve
Osmanlı Türkçesini bir ölçüde öz Türkçe ile ayıklama yoluna giderek bir
gazete çıkarması ve Rusya'da Müslüman Türk topluluklarında Türkçe
okuma-yazma hareketinin hızlanması buna önemli bir örnektir.
48 D U Ş Ü N CE YAP I S I N I S E K I L L E N D I R E N E T K E N L E R VE OLAYLAR
TlrRCS
A�CIENS ET MODERNES
XOUSTAPHA DJEL.A.I.m>DIN
PAHIS
Ziya Göka l p
S
üphesiz ki Ziya Gökalp f ikirleriyle sonradan Cumhuriyet'i
.. kuracak olan kadroları derinden etkilemiş bir kişiyd i . Ziya
Bey, bilhassa i l . Meşrutiyet'te çok tutulan bir mütef ekkirdi .
Tavırları ve kullandığ ı terminoloj i alaturka münewerler
taraf ından çok benimsenird i ve etkil iydi ; yani siyasetin içindeydi .
Zira Merkez-i Umumi'deyd i . Dolayısıyla Atatürk d e kendisini
benimsemi ş , sempati ile karşılamıştır. Bununla beraber
Ziya Gökalp hakkındaki en önemli noktalardan biri de erken
ölmesi ve dolayısıyla cumhuriyet rej imini yaşayamamasıdır.
Onun için zannediyorum ki bu inkılaplarımızda Ziya Bey'in
rolünü büyütmek doğ ru değ ildir. Ziya Gökalp'in Türkiye'deki
seküler düşüncede ne kadar etki li olduğ u da tartışılabil ir.
Çünkü Türkiye'de seküler zihniyet Ziya Bey ile başlamadı,
daha eskiye gider ve kendisinden sonr a da devam eder.
Ancak ezanın Türkçeleştirilmesi gib i kararlarda "Bir ülke ki
camiinde Türkçe ezan okunur. Köylü anlar manasını namazdaki
duanın . . . " dizelerindeki gibi keskin ifadeler kullanan , ibadetlerin
anlaşılarak yapılması gerektiğ ini savunan Ziya Gökalp'in etkisi
de yadsınamaz bir gerçektir.
M
ustaf a Kemal d e döneminin genç subaylarının çoğ u gibi
ittihatçıydı . Ama çok erkenden bu zü mreden soğ umuş
ve erkenden fırka yönetimine karşı tenkitçi bir bakış edinmiştir.
Enver Paşa'yla yıldızları barışmamıştır. Enver Paşa Mustaf a
Kemal'den hazzetmiyordu . Onu konumu itibariyle muhteris ,
gayr-ı memnun biri olarak görüyordu. Mustaf a Kemal için
ise Enver, sevip sevmemenin ötesinde maceraperest ve
megaloman bir karakterd i . ittihatçılık iddiası ise ileride
Mütareke döneminde menfi bir kavram olarak bilhassa Damat
Ferid çevresi taraf ından Mustaf a Kemal taraftarlarına karşı
da propagandası yapılan suçlamadır ve esas amacı Mustaf a
Kemal' i n "milli hareketini" halk nezdinde itibarsızlaştırmaktı.
Sonrasında bu propaganda Mustafa Sabri ve Dürrizade gibilerin
eliyle f etva şekl inde ortaya kondu.
Atatü rk, ittihatçıların menf i taraf larından nef ret ederd i . Kendisi
de gençken yeminli ittihatçı olmasına rağ men, aşağ ı yukarı
Hareket Ordusu macerasından sonra , binbaşı l ığ ından itibaren
bu tavır ve hizi pçi likten nef ret edip çatışarak kenara çeki lmiştir.
54 O U S U N CE YAP I S I N I Ş E K i L L E N D i R E N E T K E N L E R VE OLAYLAR
58 O Ü S Ü N CE YAPISINI Ş E K i L L E N D i R E N E T K E N LE R VE OLAYLAR
Savaşa gönüllü biçimde katı lan Osmanlı subayları hilaf eti candan
destekleyen yerel halkı kısa zamanda eğ ittiler ve lta lyanları
durdurdular. ltalya az sayıdaki başarılı genç kumandana ve
direnen halka karşı etkil i olamayınca Beyrut'u denizden bombaladı
ve Güney Ege adalarına (Oodecanesel çıktı. Bu arada Balkan
Savaşı başladı ve ltalya ile Uşi Antlaşması yapıldı. Böylece 360
yıllık Kuzey Af rika hakimiyeti bitti ve bölgedeki son Osmanlı
toprağ ı kaybedildi. Ote yandan ltalya bu savaşta dünyada ilk
def a kanatlı uçak kul lanırken bu uçağ ı Osmanlı savunma güçleri
düşürmüş ve hatta karşı keşif amaçlı kul lanmıştı .
62 B İ R i N C i D Ü N Y A SAVASI O N CESI G E L İ Ş M E L E R
M
ustaf a Kemal Sof ya'ya Ekim 1 9 1 3'te gelmişti . Buraya tayinine
ittihat ve Terakki yönetiminin l iderleriyle arasındaki soğ ukluk
neden olmuştu . Mustaf a Kemal çok kısa bir zaman sonra Bulgar
başkentinin siya s i , kültürel hayatının vazgeçilmez simalarından biri
haline geldi . Bulgaristan , Mustaf a Kemal'in hareketli hayatında
ileriye dönük birçok proj esini biçi mlendirdiğ i , toplumsal , siyasal ,
kültürel modernleşme olayını yakın örnekleriyle izlediğ i bir
laboratuvar oldu.
64 B i R i N C i D Ü N YA SAVAŞI O N C E S I G E L i Ş M E L E R
B
ir f aciaya dönüşen Balkan Savaşı'ndan sonra orduda bir
tensikat başladı . Subaylar gençleştirildi. Bu konuda isabet
kadar, kayırma ve garez de yaşandı . Rütbeleri düşürülen
generallerden (paşa , mirliva vs . l sonra tekrar bu rütbelere
çıkarılan vardır. lşkodra'nın müdaf i i şehit Rıza Paşa gibi . Birinci
Dünya Savaşı'nın bütün kuwetli genç kumandanları bu dönemden
gelmedir. Teçhizata kuwet verildi. Askerin talimine önem
verildi . Balkan Savaşı'ndan sonraki iki yılda Türkiye ordusu hayli
güçlenmiştir. Bununla birlikte hükumet diplomasi sanatını yeterince
kullanamıyordu ve savaştan en çok çekinen devlet olmasına rağ men
Rusya ve lngiltere ittif akı bazı Türkleri, dehşete düşürdü.
Osmanlı taraf ında işe aklıselim hareket eden bir grup komutan
-ki bunların arasında Mustaf a Kemal Bey, ismet Bey, Kazım
Karabekir Bey, Fevzi Paşa, Esad Paşa gibi askerler de vardı
tarafsız kalmanın en uygun yol olduğunu düşünüyorlard ı . Öbürleri
ise Rusya'nın bir günde l stanbul'a gireceğ i zannıyla en kısa
sürede savaşa girmek gerektiğ ini hissediyorlardı . Özellikle
Enver. ve Tal at Paşa böyle düşünüyorlar. acele ediyorlard ı . Enver
Paşa iyi bir asker olsa da büyük bir strateji, uzmanı , büyük bir
kumandan , imparatorluk ordularını yönetecek bir mareşal değ il d i .
Trablusgarb'ta savaşm ı ş , başarı lı olmuş, Edirne'yi geri almış.
Makedonya'da komitacı kovalamıştı . Tercüme-i hali başarı ile
doluydu , f akat bu, bir imparatorluk ordusunu , Osmanlı tarihinin
gördüğ ü en kalabalık orduyu başarıyla yönetebileceğ i anlamına
gelmiyordu. N itekim ordunun iaşesi ' sağ lanamadı . konaklamayı
düzenlemek konusunda beceriksiz olundu . Bir mi lyon askere uygun
organizasyon, kış l a , sevk edecek demir yolu yoktu ve bu orduyla
harbe girildi . Ordunun direniş başarıları yer yer dört yıl boyu
sürdü. Ama yanlış yönde savaşa katılmak ve genel yönü itibariyle
sevk-i idaredeki zaaflar mil letin kaderini örüyordu.
B
irinci Dünya Savaşı esasında bir Avrupa savaşıdır. Ama ilk
def adır ki cephe gerisindeki halk bu kadar büyük sıkıntılara
uğramış, çektikleri bu sıkıntılar ve kıtlık dolayısı ile dünyayı
değiştirecek olaylara katılmışlardır. Harbin sonunda Avrupa ve
dünya çok değişecekt i ; çünkü "Büyük Harb" imparatorlukların
yıkımını beraberinde getirmişti . Tahtlar ve taçlar yerinden oldu.
Sadece Osmanlı imparatorluğu deği l , Habsburgların Avusturya
Macaristan imparatorluğu , Rusya'nın Romanov hanedanı ve asl ında
ananesi zayıf da olsa Alman imparatorluğu tarihe karıştı .
70 B i R i N C i D UNYA SAVAŞI
itil af Devletleri
1
•
72 B İ R i N C i D U N Y A SAVAŞI
A
lmanya ile ittif ak yapan Osmanlı imparatorluğu üç ay bile
geçmeden savaşa girdi . Bu acele, Avrupa' yla ittif aklar
konusunda Türk politikacısının düştüğ ü yanılgı ların ilkidir ama
sonuncusu değ i ldir. Tanzimat ruhu ve becerisi Türkiye idaresinde
artık mevcut değ i l d i . Ancak ordumuz itilaf Devletleri için kolay
hasım olmad ı . Bu savaşta özellikle kurmay sınıf ı üstün komuta
niteliğ ini gösterd i . Türk askeri dayanıklılığ ını ve savaş direncini
ispat etti . Osmanlı zabiti savaşın öncesinqe Makedonya
dağ larında , Yemen'de ayaklananlarla veya çetelerle mücadele
etmiş, Trablusgarb'ta ltalyanlarla, Balkan Savaşı'nda ise dört
Balkan ülkesiyle savaşmıştı . Bütün bunlar Osmanlı zabitini erken
olgunlaştırmış, büyük devletlerin ordularındaki meslektaşlarının
aksine , daha harb başlamadan önemli bir tecrübe sahibi
olmalarını sağ lamıştı . Bu sayede Mustaf a Kemal Bey, Enver
Bey, Halil (Kut) Bey, ismet Bey, Kazım Bey ve onlarla aynı nesle
mensup çok sayıda genç zabit yaş ve rütbelerinin gerektirdiğ inden
daha büyük mesuliyetler yüklenebilmi şlerd i . Dolayısıyla Osmanlı
imparatorluğ u adına Biri nci Dünya Savaşı'nı "genç-ihtiyar" bir
kumanda sınıf ı nın yönettiğ ini söylemek mümkündür.
74 B iR i N Ci D U N Y A SAVASI
S
arıkamış yakın tarihimizde Balkan Savaşı'ndan sonra acemi
kumandanlık ve yanlış pol itikanın yarattığ ı bir f aciadır. 1 9 1 5 Kışı'nın
ortasında , Osmanlı İmparatorluğ u'nun kuzey ucunda , en mutena
kolordumuz karlara gömüld ü . Karşısındaki Rus ordusu özel kazılmış kış
siperlerinde , alışık olduğ u iklimin giyim ve donanımı içindeyd i . Osmanlı
askeri ise neredeyse yaz donanımıyla Ruslarla çarpışacaklard ı ; f akat
. tabiri caizse, General Kış'ın harekatı , Sarıkamış Cephesi'ndeki Rus
ordusundan daha da hızlıydı . Lakin ordunun General Kış'a yenildiğ i
sözü mesnetsiz, toptancı b i r değ erlendirmedir. Ordu savaştı ve Rusya
ordusu 1 9 . 000 kadar nef er ve subayını kaybetti . Doğ u Anadolu ve
Doğ u Karadeniz' i işgal etmeleri böylece mümkün oldu. Baharda karlar
eriyince donan şehitlerimizin naaşı ortaya çıkmıştı .
E
rmeniler bir Kafkas toplumu . . . Akdeniz dünyasının
içinde yaşaya n , bu bakımından Türkler ve l ranlı lar
yani Azerbaycan ve Anadolu halklarıyla büyük benzerlikler
gösteren bir halk'. Aile içi i l i şkiler, sosyal hayata dair unsurlar
vesaire : . . Hep benzeşme içind e . Arada yalnızca din f arkı var.
O kadar birbirlerine benzerler. Osmanlı bürokrasisinde de
varlard ı . Yunan isyanı ve onun başarıya ulaşması Hristiyan
mi lletler üzerinde çok kamçılayıcı bir etki yarattı . Zira
bunlar eski m i l letler; ki l i seleri var, bir tarihleri var, kültürel
kalıpları var, yani öyle şuursuz m i l letler değ i l . Tabii Ermeni
ne kadar uyumlu yaşasa da imparatorluğ umuzun içinde,
Ermeni olduğ unu b i liyor ve geniş kitlenin içi nde değ i lse b i l e ,
bir grubun içinde Ermenista n , Erryıenilik g i b i bir ş u u r var.
"Yunanlar kurdu ben de kurayı m" diyor. Bunun için de her
türlü çareye başvuruyorlar. Abdülhamid devrinde "Ermeni
Patırtıs ı " denilen hadise oluyor. Hatta sultana suikast bile
düzenl iyorlar.
B İ R i N C i DÜNYA SAVAŞ! 79
S
arıkamış' ın hemen ardından gelen (Ocak 1 9 1 5) ikinci
f acia. Almanların isteğ iyle açılan bir taarruz cephesi.
Burada Cemal Paşa'nı n kişiliğ i ve rolü üzerinde durulabi lir.
Harekatın asli amacı , İngilizleri Mısır'da tutup Batı'ya asker
göndermelerini engellemek. Bu başarılırsa bir sonraki
aşama Mısır'ı ele geçirmek. Çünkü Mısır o dönemde
İngilizlerin Orta Ooğ u'daki ikmal üssü gibi . Avustralya'dan
gelen askerler bile Mısır üzerinden dağ ıtılıyorlar. Kanal
Harekatı' nda Cemal Paşa kadar Alman Miralayı Kress von
Kressenstein' ın da rolü var. Osmanlı askerini boş yere heba
etmekle suçlanıyor. Nisan 1 9 1 6'da i kinci Kanal Harekatı
yapılacak. Nihayetinde Türk birl ikleri , ilkinden de ikincisinden
de yenilgiyle ayrılacak . . .
80 BiRiNCi O U N Y A SAVASI
C
anakkale bir . milletin hafızasında ve hatta ruhunda yer alan
· .. abide hadiselerden biridir ve aslında dünya tarihinin akışını
değ iştirmiştir. Ortaya yeni bir Rusya ve yeni bir Türkiye çıkmıştır.
Ooğ u'da ve Batı' da böylesi büyük abideye nadir rastlanır. Almanya ve
Avusturya'da yoktur. Fransa'da Marne, Verdun, Rusya'da Smolensk,
Minsk gibi anıt mevkiler bunun gibidir. Çanakkale'yi kaybetseydik
lngiltere Malta'yı, Kıbrıs'ı , Mısır'ı nasıl aldıysa buraya da yerleşir ve
süratle kendi imparatorluk sistemine benzetir ve emerdi. Akabinde
tepeden belki Rusya da gelirdi ve bir daha oraları alamazdık.
Konstantinopolis'i seyahat kitaplarında seyretmek durumunda kalırdık.
82 B i R i N Ci D Ü NYA SAVAŞ!
C
anakkale'nin "geçilmezliğ i" sadece 1 8 Mart Deniz Zaf eri'yle
değ i l , sonraki kara muharebeleriyle tescil edi lmiştir ve kara
muharebelerinin tartışılmaz yıldızı Mustafa Kemal Bey'dir. Buna
rağ men bir kesim ısrarla , "Çanakkale'de Mustaf a Kemal' in adı yoktu ,
deniz savaşında yoktu , başında yoktu, sonunda vardı" diyor. Herhalde
f undamentalist duygularla Türkiye'iıin laik önderi haf ızalardan
silinmek isteniyor diye de düşünülebilir. Oysa ·onun kişiliğ inde hiç
unutulmayacak husus askerliktir.
84 B i R i N C i D U NYA SAVASI
A
" NZAC" kelime anlamı olarak "Avustralya ve Yeni Zelanda
Kolordusu" (Australian and New Zealand Army Corpsl
demektir. Çanakkale'de dokuz ay süren savaşın son iki ayında
lngi ltere savaşın bu yolla kazanılamayacağ ını anlamıştı ve
sessizce geri çekildi . Ortada sadece ANZAC askerleri kal d ı .
Peki onların Gelibolu'da n e işleri vardı? B ir kere B ritanya bir
imparatorluktu ve oralarda nüfusun çoğ u lngiltere'den giden
insanlardan oluşuyordu. Askerlik yapmaları doğ a l d ı . Onlara ilk
başta Almanlarla savaşacakları söylenmişti. Bu yalan değ ildi
ama son anda karar değ i ştirdiler ve Mısır'daki dört aylık bir
hazırlıktan so nra haritada yerini bile bi lmedikleri Çanakkale'ye
.
getirildiler. Hiç tanımadıkları ve ön yargılı baktıkları Türkler
hakkındaki f i kirleri savaş sırasında ve sonrasında çok değ işmiştir.
Savaştıkları Türk askerlere zamanla büyük bir saygı ve sevgi
beslemeye başlamışlard ı . Çanakkale'deki yenilgileri onlar üzerinde
bir milll duygu yaratmıştır. B unun neticesini bugün görüyoruz. Öte
yandan Mustaf a Kemal'in ANZAC annelere hitabı tam bir barış ve
centilmenlik vesikasıdır.
86 B i R i N C i D Ü NYA SAVAŞ!
90 B i R iN C i D Ü NYA SAVAŞI
92 B i R i N C i D ÜNYA SAVAŞI
M
ustafa Kemal Paşa. Aralık 1 9 1 6'da vekaleten. Mart
1 9 1 Tde de asaleten 2'nci Ordu Kumandanı oldu . Karargahı
Diyarbakır'da bulunan 2'nci Ordu'nun kurmay başkanı Miralay i smet
llnönül Bey'di . Mustafa Kemal Paşa ilerleyen yıl larda kader birliği
yapacağı ismet Bey'i ilk kez burada yakından tanıd ı . Ne var ki bu
ordunun başında fazla kal amamış ve Suriye-Filistin Cephesi'nde
işlerin kötü gitmesi üzerine Temmuz 1 9 1 7 itibarıyla Haleb'teki 7'nci
Ordu Kumandanlığına tayin edilmişti . Ancak cephe kumandanı olan
Alman General Falkenhayn ile yaşadığı anlaşmazlık yüzünden Ekim
1 9 1 Tde istifa etti.
L
iman von Sanders şüphesiz Alman Genelkurmayı'nın adamıdır.
Balkan Savaşı'nda hezimete uğramış Osmanlı ordusunu ıslah
etmek maksadıyla . 1 9 1 3 yı lı sonunda lstanbul'a gelmiştir. Sert ve
haşin mizacı nedeniyle Alman subayların bile yakındığı bir kişidir.
Prusya ordusunda öne çıkmış bir isim olmamakla beraber, geçen
zaman içinde düzgün bir kurmay olduğu ve Türk kumandanların
görüşlerine itibar etmekle makul davrandığı görülmüştür. Ayrıca Türk
askerine saygısı büyük olan bir kumandandır. Enver Paşa kendisini
Çanakkale Cephesi'ne umum kumandan olarak tayin ederek buradaki
savunmanın başına geçirmi ştir. ,
Burada ilk olarak Liman von Sanders'in makul bir kumandan ve yanlışından
dinleyerek dönmesini bilen biri olarak si�rildiğini söyleyebiliriz. Bazı
konularda Mustafa Kemal Paşa ile gerilim yaşasa da sonunda işi tatlıya
bağlamayı bilen biriydi. Falkenhayn'ın başarısızlığı sebebiyle Yıldırım
Ordular Grubu Kumandanlığına getirilecek ve burada yolu Mustafa
Kemal Paşa ile bir kez daha kesişecekti . Ancak Mondros Mütarekesi'nin
imzalanması ile beraber görevini Mustafa Kemal'e devredecektir.
96 B I R I NC i D Ü N Y A SAVASI
S
avaş çöküntüyü beraberinde getird i . Türkiye'ye dayatı lan ölüm
fermanının ilk adı Mondros i d i . 30 Ekim 1 9 1 B'de Osmanlı
imparatorluğu Haleb ve Musul sınırına çekilmişken barış talep etti.
Avrupa'daki müttefiklerinden Avusturya-Macaristan'ın gücü çoktan
tükenmişti . Türk cephelerinin Avusturya-Alman bloku ile bağlantısı
da Bulgaristan'ın savaştan çekil mesiyle kesi lmişti . Türk toplumu bu
çöküntüden kurtulmak için milll mücadeleyi tercih edecekti . Mustafa
Kemal ve Kazım Karabekir gibi milll bir mücadele başlatılması
gerektiğini düşünen bazı komutanlar, siyasi ve idari direnişin
örgütlenme ağını oluşturdular.
98 M Ü TARE K E D O N E M i
Octob&�. ;J.9l8.
M
ondros Mütarekesi sonucunda itilaf devletleri aralarına
Yunanistan'ı da aldılar ve lstanbul'u işgal ettiler. Sur içindeki
eski lstanbul , Fransız işgal böl gesiyd i . Beyoğlu ve Boğazlar mıntıkası
Britanya'ya bırakıldı. Kad ı köy ve Üsküdar bölümünde ltalya kontrolü
ele geçird i . Bununla beraber şehrin yüksek komutası ve genel
denetim Britanya Yüksek Komiserindeyd i . Saltanat makamının
hakimiyeti ise Haliç kıyısı ile Bebek arasını kapsıyordu. Şehirde
dört kuwetin asker ve polisleri hakimiyeti elpe tutuyordu. Osmanlı
Dahil iye Nazırı şehir üzerinde üstün merci olmadığı gibi zabıta işgal
kuwetlerine bağlıydı .
1 00 MÜTAREKE DÖNEMi
M
ondros Mütarekesi sonrasında l stanbul'a dönünce ,
söylediği meşhur bir sözdür: "Geldikl eri gibi
giderler!" Yaveri Cevat Abbas Gürer, Marmara Denizi'ne
demir atmış bulunan itilaf Devletleri gemilerini gösterip,
"Paşam gelmişler" deyince bu etkileyici sözü söylemiştir.
Tabii bunun öylesine söylenmiş bir söz olmad ı ğ ı , yakında
baş latacağı Milli Mücade le'deki savaş stratejisinin teme lini
atan bir görüş, bir taktik adım olduğu görülüyor. Yine
bu sözün sadece bir temenni deği l , belirli bir plan ve
değerlend irme ve stratejik öngörüyle söyl enmiş olduğu da
açıktır. Diğer bir deyişle hayal kurmanın çok ötesindedir.
Zira kurmay kafası gideceklerini anlar; "Bunlar yorgun.
Biraz uğraş ırsan , aklını başına toplarsan, teslim ol mazsan
giderler. " Ka ldı ki bu düşünce itilaf Devletleri'ne karşı
Çanakkale'de gösterilen azim ve kararl ı l ıkla bir bakıma test
edilmiştir. Çanakkale Cephesi'ni aşıp l stanbul'a girseler
belki gitmezlerd i . Ancak yorgundular, bu çok açık bir duru m .
Atatürk de bunun farkı ndayd ı . . .
1 02 M Ü TAREKE DONE M i
·,
'[ 04 M Ü TAREKE D ÖN E M i
D
avid Lloyd George 1 9 1 6 ile 1 922 tarihleri arasında lngiltere
başbakanlığını yapmıştı . Yani tam da Birinci Dünya Savaşı
ama özell ikle Milli Mücadele yıllarımıza denk gelir. Önce Osmanlı'ya
karş ı , ardından da Milli Mücadele'ye ve kurulmaya çalışılan
yeni Türk devletine karşı tavizsiz, sert ve küçümser pol itikalar
gütmüştü . Hatıraları Türkçeye çevri l d i . KitaRtaki hatıralarının,
özellikle Türkiye ile ilgili kısımlarında kendisinin Türk düşmanlığını
açık bir şekilde görebiliyoruz. Bu anlamda Yunanistan'ın Megali
idea fikrini ve Anadolu işgalini çok net bir şeki lde desteklemiştir.
Dolayısıyla Yunanistan'da "Küçük Asya Seferi" ya da "Bozgunu"
denen o fiyaskonun fikir babalarından ve en büyük destekçilerinden
'
biri hiç şüphe yok ki , David Lloyd Geo rge idi. Ancak Yunanlara
verdiği tavizsiz destek, bir bakıma onun sonunu da getirecekti .
Çünkü Başkumandan Meydan Muharebesi sonrasında Türk
ordusunun Çanakkale üzerine yürümek istemesi ve Lloyd George'un
savaşı devam ettirmeye çalışması ülkesinde itirazlarla karş ı laşmış
ve oluşan siyasi bunalım sonucunda başbakanlıktan ayrılmıştı .
1 06 M Ü T A R E K E D ÖN E M i
Wilson i l keleri
W
oodrow Wi l son , 1 9 1 3-2 1 yıl ları arasında görev
yapmış olan Amerika Birleşik Devletleri başkanıdır.
Bizim tarihimizde "Wi lson llkeleri"nden dolayı bilinir. Bu
ilkeler 1 9 1 8 yılında Amerikan Parlamentosu'nda Wilson
tarafı ndan açıklanmıştır. Ona göre , savaşı tamamen bitirip
barışı getirecek ilkelerdir bunlar. Ancak galip devletlerin pek
hoşuna gittiği söylenemez. On dört maddelik bu deklarasyonun
Türkiye'yi de i l gilendiren tarafları vard ı . Orneğin, Brest-
Litovsk (Ocak 1 9 1 81 hükümlerine göre Kars'ta , bir plebisit ile
halkın seçimi söz konusu oldu. Kars Sancağı'nın halkı büyük
çoğunlukla Türkiye'yi seçti ; fakat mütareke şartları içinde
lngilizler bölgeyi Ermenilere bırakmak istiyord u . lngiltere başta
bu projeye tam sahip çıkmamışken zamanla o da Wil son'ın
projesine yakınlaştı . Ne var ki Amerikan temsilcisi General
Harbord , Kars'ın siyasi ve etnik coğrafyası hakkında hiç de
Başkan Wilson gibi düşünmüyordu . Görünüş oydu ki Ankara'da
teşki l edilen Türkiye Büyük Meclisi Hükumeti , Ermenilerle savaş
vererek Kars'ı yeniden kazanmak istiyordu ve Kazım Karabekir
Paşa bunu sağlad ı .
1 08 M Ü TA R E KE D ON E M i
pRESIDENT fl'ILSO!V'S Fourtuıt Polnu, a, #d /orıA in ·.,. addre,. made W/ore tlae }ol.nl
...don ol Coıeıreu, o• ]ttnaary 8, 1918.
dııiı he.linı ad tM whole ttrudure
n :nı::�:�...�
and validitJ or inıtr
1 = ::c:-..:ıtı:e::ı n1donııl lıw b loreYer inıp.lttd.
Mandlnp of .tnf ldn� b•t ctiplen11ey ..tıaJI pn>«� alwa)'t
franklJ ıand in tbe püll vlew.e 8 All Frendi territO:,. aboold be frecd md tbe invaıded
portionı ratered. and ıhe wronı done to 1-'nnu by
2 AIMolllte rreeıt.. ., navipti.a .....
the
alde territ:orial waten alik6 in PHC• and io war. n;.
ou.. ...
.. Lo e,
Prv11la in 1171 io the ma.Utt ol Aluee- rnin which
b mldtlecl the peffC of the wcwld lor nt:tırlJ &rıy yeııra,
«Pl .. the k*I m117 be clMCd in wbole w in pwt bJ
inıernıtiMtal adi.. � the enforttınent fil inıemaıional be JMde iltt.Ul'e in the lnıeretıı or
a ali.
thould be riflııed, in orckr ıh ı JH!ıttt. m•1 once more
COV"1tın.t..
3
The reDMTtl, .. P"llWe. .C .U ..
rlttt .. the � abl thmen ol
r., •
ı i
ec omlc bu 9 A readjwtmmt el lbe IA!tllttt ol IWJ .Mald be
t"lected alonı dcarly rttepiaable lineıı of nıılon·
ality.
d t equalit1 or tude
eorıditiom a:nıenı all the rıaıionı �li.nı to the pnee
an
7 �!r:': !:.:':.•mjeyı
;;;;.int•.�,·:,:•: 1;m�•::
and tt9non1İc lndtpendmce and tcrritorial h11cfrity
ahoWd be swıranıttd by intt:mati••I t:OTeoanı.
eommon with ali eıher
free nltlont. No othı:r linısle ad will 1erve H thlı wiU
10Verdpty whieb .tıe
ei
fOTentment ef th r rcbri•tH wlth one anot.her. Whhouı
ltıg ınuıual paanıtt
ıt t ol polltlaıl bıdepmdente erıd
twritorial intefrilJ to
IP'Hf enci tmall Sutf!ıl .ııu.
M
i l lT Mücadelemiz ve onun önderi Gazi Mustafa Kemal
Paşa, i stiklal Savaşı'nın ardından kurulan bağımsız
Türkiye Cumhuriyeti . . . Bu kavram ve ardındaki gelişmelerin
dünya siyasetinde büyük karşıl ıkları vardır. O dönemde dünyanın
çok büyük bir kısmı ve tüm lslam coğrafyası Batılı devletlerin
işgal ve sömürüsü a ltındaydı . Batı lı devletler yenilmez olarak
görünüyordu. Doğulu olan bu toplumlara "Mazlum Milletler"
deniliyord u . Ancak yeni Türk devletinin hem imparatorluğun
dağılmasından sonra ortaya çıkan Balkanlar ve Orta Doğu
dünyasında hem de bütün lslam aleminde gerçekten etkileri
olmuştur. Bugün hala Kuzey Afrika'da , Cezayir, Tunus halk
kültüründe pazarda satı lan camaltı resimlerde bile istiklal
Savaşı komutanlarının portrelerini görürsünüz. Dönemin
dünyasında özellikle Hindistan Müslümanları arasındaki
değerlendirmelerin heyecanı halen devam etmektedir. Mustafa
Kemal Paş a , l slam dünyasında da bir kahraman olarak kabul
edilmiştir. Hatta Pakistan'ın m i l lT şairi Muhammed i kbal de
dahil olmak üzere, pek çok şair ve yazar tarafından onunla ilgili
eserler ortaya konmuştur.
1 10 M Ü T A R E K E DONEMi
S
iyasal anlamdaki "manda", Fransızca bir kel ime olup,
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra az gelişmiş bazı ülkelerin
kendilerini yönetebilecek kadar ileri bir seviyeye ulaşabi lmeleri
için Cemiyet-i Akvam adına bazı büyük devletlere verilen
yetkidir. Mandada , geleneksel sömürgecilikten uzaklaşmak
_
düşüncesi varsa da aslında pratikte pek öyle olmamıştır.
Himaye ise zaten kullandığımız bir kelime olup, orada da
uluslararası ilişkilerde bir devletin d iğerini tek taraflı koruma
altına alması anlamına gelebiliyor. Tarihimizde manda ve
himaye Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminde Osmanlı Türkiye'si
için düşünülmüştü. Özellikle Amerikan mandası ve l ngiliz
himayesine taraftar olanlar vard ı . Oluşan korku ikliminde
mandacılık taraftarları avuçta kalan küçük bir toprak parçasına
razı geldiler. Ama Atatürk korkmadı ve şartlar ne olursa olsun
orduya ve millete güvendi . Kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla
birlikte kongrelerde mandacılık ve himayecilik reddedildi.
Ardından da vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı için büyük
bir mücadele verilmeye başlandı.
1 1 2 MÜTAREKE DONEMi
B
· u böyledir; imparatorluklar yıkı lır. Doğru dürüst yıkı lan bir
imparatorluk, tasfiye edilen bir imparatorluk anavatanı
kurtarır. Anavatanın kültürel uzantıları yaşamaya devam eder.
Bugün Balkanlar ve Orta Doğu'da derece derece her halkın
bünyesinde bu izler görülür. Önemli Balkan dil lerinde ve Arapçada
Türkçe splisizmler (ödünç kel ime, deyiml. folklorda ve mutfaktaki
izler yanında, hukuki mevzuatta da bugün ve hepsinde Türk dilli
kültürel azınlık "emperia" memleketlerde hayatına devam eder.
O. dönemin şartlarında Osmanlı'nın parçalanması kaçınılmaz
gibiyd i . Bunda başlıca etken. imparatorluğun çok şiddetli ve
kanlı iç çatışmalara girmesidir. Ne var ki Osmanlı imparatorluğu
yıkılırken maalesef içindeki ana unsurun, Türk unsurun Rumeli'deki
vatanını da kaybetmiştir. Açıkçası bu çok önemli bir kayıptır. Bizim
olmayan bir savaşa girmişiz. O savaşın sonunda kaybettiklerimiz
elbette var. Bir kere bu kaybettiklerimizin içinde en mühimi
saban tutan, demir döven nüfus var. Ve bu savaşın sonunda
asıl öneml isi Türkiye 50 yılda telafi edemeyeceği bir münewer
1 14 M Ü T A R E KE DON E M i
S
evr, Türkiye için bir kabustu . Ancak nihai tasdik gelmedi ve
Ankara Hükumeti kesinlikle reddetti . Zira Türklere karş ı ,
"Avrupa'da yeriniz yok ve Anadolu'da d a kim isterse sizden
istediğini alır. Kurak Anadolu yaylasının bir tarafına sokulsanız
ve lstanbul'da da yaşama hakkı elde etseniz ne nimet" havası
hakimdi . Sevr sarsıcı etki ler yarattı . Tepki sert oldu. En
önemli tepki lerden biri , Hint Müslümanlarının protestosuydu.
Sonrasında Lloyd George bile i leri gittiğini anlamıştı .
·
sevr, Türkiye üzerindeki emellerin unutulamadığını ve unutulmaz
olduğunu gösterir ama bu emellerin ortak bir güçle ve
tatbikatla gerçekleştirilmesi konusunda Batı dünyası artık
eski gücüne sahip değildi. Trakya ve Anadolu topraklarının
Türkiye oluşu, bilhassa 1 930'1ardaki eğitim reformu ve sağlık
tedbirleri sonucu artmaya başlayan nüfus, 1 940'1arın sonunda
başlayan tarımsal hası lasının artmasını sağlayan zirai reformlar
ve 1 960'1ardaki sanayileşmenin büyüdüğü yeni bir cemiyet
yapısıyla Sevr gibi bir kabusun gerçek olması büyük ölçüde
önlenmi ştir.
1 16 M Ü T A R E KE D Ö N E M i
1 18 M Ü TA R E K E D O N E M i
l
Levent Şahverdi Arşivi
Levent Şahverdi Arşivi
Sultan Vahideddin c21
Anadolu muhal iflerine fazla taviz verip güvenmesi d e bir diğer
kusurudur.
1 20 MÜTAREKE DÖNEMi
B
irinci Dünya Savaşı'nı Osmanlı imparatorluğu açısından bitiren
30 Ekim 1 91 8 Mondros Mütarekesi ile Atatürk'ün TBMM'yi
kuracağı Ankara'ya ulaştığı 27 Aralık 1 9 1 9 arasındaki yaklaşık 1 4
aylık zaman Türkiye tarihi açısından çok önemli bir dönemeçtir. 23
Nisan 1 920'de TBMM'nin kurulmasına giden yolda bu sürecin iyi
izlenmesi gerekir. Zira Birinci Dünya Savaşı galip ülkelerin "Pirus
Zaferi" ile bitmişti. Savaştan yorgun çıkan itilaf Devletleri kendi iç
meseleleriyle boğulmuşlard ı .
1 22 M i L Lİ M Ü C A D E L E D O N E M i
K
uva-yı Milliye , "Milti Güçler" anlamına gelmektedir.
Onlara kısaca "Kuwacılar" da denird i . Anadolu'nun
işgali ile birlikte Mondros Mütarekesi'nin .ölüm fermanına
benzer dayatmalarına karşı Türk mi lletinin bir nevi kendini
müdafaasıdır. Fakat yekpare ve tek merkezden organize
edilen bir yapı değildi; her biri kendi bölgesinde, yöresinde
oluşturulan birl iklerden müteşekkil d i . Yani nerede bir i şgal
varsa. orada bir direniş vard ı . Kuva-yı Mil liye sayesinde
Milti Mücadele'nin ilk silahlı direnişi 1 9 Aralık 1 9 1 B'de
Dörtyol'da , Fransızlara karşı ortaya konmuştur. Bu ilk kurşun ,
1 9 Mayıs'tan öncedir. Ardından da lzmir'in işgali ile birl ikte
Batı Anadolu'daki Kuva-yı Milliye birlikleri harekete geçtiler
ve yerel örgütlenmeler olarak zuhur etti ler. Düzenl i ordunun
kurul uşuna kadar eşgüdümlü olarak çalışılmıştır. Ancak bu
süreçte birtakım ayrılıklar da yaşanmıştır. Yöresel direnişe
liderlik eden çete reisleri düzenli bir ordu içerisinde yer
almak istememişlerd i . Fakat zamanla bu mukavemet kırılmış
ve Mustafa Kemal Paşa tarafından düzenli orduya dahil
edilmişlerdir.
1 24 M i L Lİ M ÜC A D E L E D O N E M i
ilk Kurşun :
Güney'de Direniş Başhyor
------
F
ransızların kendi işgal bölgelerinde yerli Hristiyanları ve Ermeni
lejyonerleri kullanma isteği Fransız işgal birl iklerine karşı direnişin
başlamasına neden oldu. Maraş, Anteb ve Urfa'dan önce Dörtyol
mıntıkasında direniş başlamıştır. Dolayısıyla Batı Anadolu'da redd-i ilhak
cemiyetlerinde ve kongrelerde hukuku savunmak üzerine konuşulurken ,
güney bölgesinde direniş hareketlerinin ve işgale karşı birleşmelerin
1 9 1 9'u bile beklemeden başladığı söylenebilir. Bu direniş hareketleri
ciddi derecede etkili olmuştur. Mesela, 21 Ocak 1 91 9 tarihinde
Maraş'ta , "Fransız bayrağı kalede dalgalandıkça Cuma namazı farz
değildir" denil iyor. 1 1 -1 2 Şubat tarihlerinde bir ay bile sürmeyen
mücadele sonunda Maraş bölgesi boşaltıl ıyor. Yine 1 9 1 9'un son
aylarında bu savunma ve örgütlenme Ç� kurôva'da 1 909 olaylarından
beri görülmeyen çatışmalara neden olmuştu. Aynı esnada Karadeniz'de
Pontus hareketine karşı bir huzursuzluk yaşanıyordu. Batı'da ise Yunan
işgali bardağı taşıran son damla olacak ve direniş başlayacaktır. Bir
merkezden yönetilmeyen bu mahalti' direnişler, Anadolu'daki Milli
Mücadele hareketine ilham vermiştir.
1 26 M iLLİ M ÜCADELE D Ö N E M i
lzmir'in işg a l i
Y
unan birl ikleri 1 4- 1 5 Mayıs 1 9 1 9'da , Amiral Calthorpe'un
kumandasında, körfezde demirleyen Britanya donanmasının
himayesinde lzmir'e çıktılar. lngiltere . Yunanistan'ı hem manen
hem maddeten desteklemiştir. Doğrusu Fransa dahi Yunanistan'ı
desteklemekte tereddüt etmemişti . Buna rağmen maalesef şehir,
dönemin askeri geleneğine uygun , güçlü ve düzenli ordularınki
gibi bir işgal yaşamadı. Ağır Mondros şartlarının daha da
ağırlaştırıldığı ve işgal hukuku şartları içinde hareket etmeleri
beklenemeyecek Yunan işgal kuwetlerinin tavrının herkesi tedirgin
ettiği ve tepki yarattığı açıktır.
1 30 M İ LLİ M ÜCADELE D Ö N E M i
M
ustafa Kemal'in Anadolu'ya geçişinde resmi görev olarak
bu unvan ona verilmiştir. Resmi vazifesi 9'uncu Ordu
Müfettişliğiyd i . Bu ordu 7 Haziran 1 9 1 8 tarihinde kurulmuştu.
Özellikle Kafkas Tümenleri bu orduya bağlıyd ı . Mustafa Kemal
Paşa müfettiş sıfatıyla Canik yöresindeki Türk-Rum çatışmalarını
inceleyecek ve asayişin sağlanması için gerekli önlemleri alacaktı .
Tabii vazifesi sadece kağıt üzerinde kalacaktı . Bununla beraber,
lstanbul'dan çok geniş yetkiler almıştı , sadece kumandanlara
deği l , val i ve kaymakamlara da emir verme yetkisine sahipti .
1 32 M i LLİ M Ü CADELE D O N E M i
1 34 M i L Lİ M Ü CADELE D O N E M i
B
and1rma Vapuru , lskoçya'da imal edilmiş bir yük ve yolcu
vapuruydu. Britanya'dan sonra Yunanistan'ın kul landığı
vapur 1 894'te Osmanlı'ya , ldare-i Mahsusa'ya geçmiş
ve ismi Panderma yapılmıştır. Mustafa Kemal , Karadeniz
kıyısındaki Pontusçulara karşı savunmada olan Türklerin
diğeriyle çatışmasını önlemek gerekçesiyle, 1 6 Mayıs'ta Galata
rıhtımından bir motorla hareket ederek, milli mücadeleni Kız
Kulesi açıklarında bekleyen Band1rma Vapuru'na bind i . Vapurun
kaptan ı tecrübeli bir isim olan lsmail Hakkı murusul Bey i d i .
Mustafa Kemal Paşa, yolculuktan birkaç gün önce , kaptanla
görüşmüş ve güzergah ve yolculuk hakkında epeyce konuşmuştu .
Böylece, adeta tarihi değiştirecek olan Bandırma Vapuru saat
1 6 sularında hareket etti . Vapur dalgpların etkisiyle sallantısını
artırınca güvertede oturanlar birer ikişer içeriye girdi ler, dev
dalgalar arasından yola devam edildi . 1 9 Mayıs sabahı, lngiliz
denetimindeki Samsun'a geldiklerinde neredeyse hastalanmayan
kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa da kulak ağrı's ı çekiyordu . O
gün taşıdığı yolculardan dolayı Türk tarihine geçen Bandırma
Vapuru , 1 924 yıl ında maalesef hurdaya alınıp sökülmüştür.
1 36 M i LLİ M Ü CA D E LE D Ö N E M i
1 38 T A M i M LE R , KONGR E L E R , G 0 R Ü $ M E L E R
M
i l li Mücadele'nin başlangıç tarihi Mustafa Kemal'in
Samsun'a çıktığı gün olan 1 9 Mayıs 1 9 1 9'dur, bu
böyledir. Fakat "Şartların değerlendirilmesi açısından nedir?"
diye sorulursa bu , Amasya Tamimi'dir. Amasya Tamimi bütün
cihanda işgalci devletler arasında , komünist ihtilali kavgasını
veren Rusya'da, Uzak Asya'da, Hindistan alt kıtasında, bir
kavganın ve yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Onun için bu tarih üzerinde ısrarla durulması .gerekir.
1 Amasya'ya geldikten sonra çalışmalarına devam eden Mustafa
Kemal Paşa, Rauf Bey (Orbay) , Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat
Paşa (CebesoyJ ile birlikte bu tamimi yayımlamıştır. Amasya
Tamimi'ne izleyen dönemde pek çok kumandan daha imza
koymuştur. Bu tamim ile memleketin içinde bulunduğu durum
resmedilmiş, kurtuluş için yöntemler ortaya konmuş ve milli
bir kongre toplanması istenmiştir. Aynı tamimde "Mi lletin
iradesi bu mücadeleyi yürütecek ve kararı alacaktır" ifadesi de
yer almıştır. Böylelikle Milli Mücadele yolunda çok önemli bir
adım atılmıştır.
1 40 TAM i ML E R , K O N G R E L E R , G Ö R U S M E LE R
E
rzurum'daki kongre, toplanma amacı bakımından bölgeseld i ,
ancak, alınan kararlarla milli b i r kongreye dönüşecekti .
Erzurum Kongresi teşkilatlanma ve katılım yönünden doğuş
halindeydi . Mustafa Kemal Paşa'nın lstanbul'da verilen yetki leri
kongre öncesinde elinden alınmış, o da askerlikten istifa ederek
mil letin bir ferdi olacağını söylemişti . Ancak bu statünün bu
mücadeleyi götüremeyeceği de barizd i .
1 42 TAMİMLE R . K O N G R ELE R , G O R U ŞM EL E R
1 44 T A M i M LE R , K O N G R E LE R , G O R Ü Ş M E L E R
E
rzurum'dan sonra toplanacağı Amasya Tamimi'nde ilan edi len
milli kongre için Eylül ayında Sivas'a geçild i . l stanbul Hükumeti
ise kongrenin basılması ve Mustafa Kemal'in tutuklanması emrini
vermişti . Yeni bir heyet teşekkül ederken başkan yine Mustafa
Kemal Paşa'yd ı . Erzurum Kongresi kararları aynıyla kabul edildi
1 ve manda ve himaye kati suretle reddedildi. Anadolu mücadelesi
burada düzenlendi ; malzemenin nitel iği, etraftaki asker ve sivillerle
!, olan ilişki savaşı tayin edecekti .
1 46 TAM i M LE R , K O N G R E L E R , G Ö R Ü Ş M E L E R
lttihatçıhk ithamı
1
•
stanbul'daki Damat Ferid grubu Mustafa Kemal'i ve
çevresindekileri devamlı olarak ittihatçılıkla suçluyorlardı .
Halbuki ittihatçılıkla bağları çoktan kopmuştu . itti.hat ve Terakki
l iderlerinin onları pek sevmediği ve onların da ittihatçılardan pek
hazzetmediği herkesçe malumdur. Ama bu gibi suçlamaların
haklı bir tarafı da vardır. Ankara'daki ilk mecl is binası bile bir
ittihat Terakki kulübü olarak yapı lmıştı . Nihayet milletin en
dinamik unsurları bu partinin saflarındaki genç unsurlard ı .
Bunların bir kısmı eski ittihatçı liderleri tutuyorlard ı . Hatta
Enver'i i ltica ettiği Almanya'dan getirip Milli Mücadele'nin
başına geçirmek i steyenler de vardı. Ama ittihatçıların önemli
bir kısmı artık bunun yürümeyeceğini ve bu sevdayı terk etmek
gerektiğin i , Anadolu Müdafaa-i Hukuk• grupları etrafında,
Mustafa Kemal Paşa'nın etrafında toplanıp Mustafa Kemal
Paşa'ya kesin olarak katılmak gerektiğini anlamışlard ı . Esasen
istiklal Savaşı kadrolarında etkin ve önde gelen ittihatçılar yer
alamamıştı . Sivas Kongresi üyelerinin yemin metni ise zaten
ittihatçı siyaseti men etmekteydi .
1 48 TA M i M L E R , K O N G RE L E R , G Ö R ÜŞMELER
Y
eniden çal ışmaya başlayan Osmanlı Mebusan Meclisi
1 2 Ocak 1 920'de lstanbul'da toplanmıştı . Meclis baskı
altındaydı ancak yine de M i sak-ı M i l lT kararları kabul edild i .
Kabul edilen altı maddelik beyannamede devletin bağımsızl ığına
ve Türk vatanının bir bütün olup parçalçınamayacağına dikkat
çeki l mişti . Dolayısıyla milletin yaşayacağı milli sınırların
kapsamına da vurgu yapılmıştı . Mustafa Kemal Paşa daha
sonra açılacak Türkiye Büyük Mi llet Meclisi'ıide yapacağı
konuşmada "Efendiler bu hudud , sırf askeri mülahazat ile
çizi lmiş bir hudud değildir, hudud-u millTdir. Hudud-u millT
olmak üzere tespit edilmiştir" diyerek bel irlenen sınırlara
atfedilen önemi bir kez daha ortaya koyacaktı . Bununla birlikte
Misak-ı MillT sınırları içine dahil edilen yerlerden Hatay, Musul
bölges i , Batum l ivası ve Batı Trakya Lozan Barış Antlaşması
imzalandığında Türkiye toprakları haricinde kal d ı . Ancak Hatay
takip edilen pol itikalar ve denge oyunlarından iyi istifade
edi lmesi suretiyle 1 939'da anavatana yeniden katılabi ldi.
1 50 B Ü Y Ü K M i LLET M E C L İ S İ A Ç I L I Y O R
M
isak-ı Millinin Ocak 1 920'de Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı
tarafından kabulü ve yarattığı heyecan Britanya'nın hiç hoşuna
gitmedi . 1 6 Mart 1 920'de lngilizler toplantı halindeki mebuslardan
bazılarını tutuklayarak götürdüler. Böylelikle lstanbul fiilen ve resmen
işgale uğradı . Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı kapatıld ı . Görünüşte
Osmanlı imparatorluğu ortadan kaldırılmış değild i . lstanbul'da sefirler
vardı ve Saltanat Hükumeti'nin dış ülkelerde sefirleri bulunuyordu.
Ordu elbette ki kontrol altındaydı ama dağıtılmış değildi . Bir Osmanlı
hükumeti vard ı , fakat bu hükumetin kendi başkentindeki asayiş gücü
Unkapanı Köprüsü ile Bebek Karakolu arasındaydı .
1 52 B Ü Y Ü K M i LLET M E C L i S i AÇILIYOR
1 54 B Ü Y U K M i L LET M E C L i S i AÇILIYOR
M
alta Sürgünleri 1 9 1 9-20 yıllarında işgal kuwetleri tarafından
tutuklanan ve o dönemde lngiltere sömürgelerinden birisi olan
Malta Adası'na sürülen 1 45 Türk devlet adamı, asker, yönetici ya da
münewer için kullanılan bir tabirdir. Birinci Dünya Savaşı'nın hemen
bitiminde Ali Ihsan Sabis Paşa ile başlamış ve Ekim 1 920'ye kadar
devam etmiştir. Malta'ya sürgün edilenler genellikle milli karakterli
kişi lerdir. Tamamen hukuk dışı bir durum olduğu için sonrasında
lngilizler tarafından yavaş yavaş bırakılmışlar. l stanbul'daki son
Osmanlı meclisinin üyeleri Ankara'daki meclisin tabii üyeleriyd i .
Bunların çoğu Malta sürgününden döndükçe v e Anadolu'ya ulaştıkça
Türkiye Büyük Mil let Mecl isi'ne ve MillT Mücadele hareketine
katıldılar. Bazılarında gıyabi sürgün kararı olmakla birlikte bu
sürgünlerin meşhurları şunlard ı : Rauf Orbay, Ali Ihsan Paşa (Sabisl ,
Velid Ebüzziya , Hüseyin Cahit (Yalçını , Salah Cimcoz, Ağaoğlu
Ahmet, Kara Kemal , Said Halim Paşa , Ziya Göka l p , Mersinli Cemal
Paşa, Kara Vasıf, Ali Çetinkaya , Süleyman Nazif, Eşref Sencer
Kuşçuba ş ı , Yunus Nadi . . . Said Halim Paşa memlekete dönmeden
Roma'da Ermeni komitelerinin suikastına uğradı. Sadrazam ve Mısır
prensi Said Halim Paşa ilginç bir kişil iktir ve H idiv ailesinin Türk
idaresi içindeki sürekl iliğini ve bağını ifade eder.
1 58 B Ü Y Ü K M i L LET M E C L i S i A Ç I L I Y O R
i l k Meclis'i n iç Yapısı
T
BMM'nin i stiklal mücadelesi tarihinde asıl önemi anayasa hukuku
açısındandır. ihtilallerde olağanüstü yetkili idareye ve yargıya
da kanun yapma yetkisiyle sahip olan meclisler vardır. Fransız
lhtilali'nde Konvansiyonel dönem ve Bolşevik dönemde Sovyet
idaresi , köy sovyetinden hatta şehirlerde apartman sovyetinden
Yüce Sovyet'e kadar uzanan idare bu mirası taşımaktadır. Hiç
şüphesiz ki bu dediğimiz yerlerden Sovyetler veya konvansiyonel
mecliste yetkiyi tek kişi ele geçirmiştir; Robespierre. Bolşevik
Partisi liderlerinin hakimiyeti gibi . 1 920'de açılan TBMM'nin reisi
hiç şüphesiz hükumet reisi ve başkomutan yetkisine sahiptir.
1 62 B Ü Y Ü K M İ L L E T M E C L İ S İ AÇILI YOR
A
nkara'daki Mecl is'in üyeleri içerisinde muhalif gruplar mevcuttu .
"ikinci Grup" denen muhalif yapının içinde en muhafazakar
Müslümanlardan, sosyalizm, hatta Bolşevizm sempatizanlığına
kadar uzanan üyeleri ve cumhuriyetçi eğilimlere karşı olanları bulmak
mümkündür. Aynı zamanda Enver Paşa'yı tutan ittihatçı militan hizip
vard ı . Mustafa Kemal Paşa'nın asıl uğraştığı takım da bunlardı.
Bunların amacı Türkiye sınırlarının biraz ötesinde olduğu bilinen
Enver Paşa'nın Türkiye'ye girmesi ve etrafındaki grubu toplamasıydı.
Sakarya Meydan Muharebesi kazanılana kadar bu karaltı devam etti .
1 64 B Ü Y Ü K M i LLET M E C L İ S i A Ç I L IY O R
M
i l l i Mücade le dönemi ve TBMM'nin ilk zamanl ardaki
faal iyetleri açı sından önemli bir konu savaşacak
düzenli ordunun teşki li ve halkın savaşa hazı rlıkta istek ve
dayanakl ı l ı ğıyd ı . 1 9 1 2'den beri savaş içinde olan ülkelerde
genç nüfus cephelerde erid i . Zanaatkarlar, iyi çiftçiler,
heki m , mühend i s , hukukçular dahil eğitimli gençlerin birçoğu
nüfustan eks i l d i . Bezgin halk ne kadar hazırlıklıyıdı? 1 92 1 'de
Fransızların Ankara Hükümeti'ne yol ladığı Henry Franklin
Bouil lon'un dediği gibi "kağnı kamyona karşı ne yapab i l irdi?"
Askere çağrılan ve teçhiz edilen askerin si lahıyla kaçanı hiç
de az değild i . Birinci Dünya Savaş ı'ndan yorulan halk l stanbul
HükOmeti'nin de etki siyle (yani M i l lT Mücadele hareketinin
gayrimeşru sayılmas ı , halkın bu harekete katı lmamas ının
istenmes i , askerliğin kaldırıldığının bild iril mes i gibi) M i l lT
Mücadele hareketinin çağrı sına kulak asmıyor, hatta askerler
birl iklerinden kaçmaya başl ıyorlar ve bu kaçakların bazıları iç
isyan lara katıl ıyorlard ı . Oluşan olumsuz ortamda daha fazla
bozgunculuğa müsaade etmek istemeyen Ankara Hükumeti
1 66 B Ü Y Ü K M i LLET M E C L i S i A Ç I LIYOR
1 68 B Ü Y Ü K M i LLET M E C L İ S i A Ç I L I Y O R
T
BMM'nin i l keli işleyişi dış dünyada etkisini göstermiştir. Sevr'in
Ankara tarafından kabul edilmeyeceğini. hesaba katan itilaf
Devletleri bir konferans toplayarak konuyu tekrar müzakere etmek
istemişlerd i . Fakat toplanacak Londra Konferansı'nın bir ciddi tashih
değ i l , oyalama olduğu anlaşılıyordu. Mustafa Kemal Paşa da bunu
bil iyord u . Başkumandana göre iti laf Devletleri Sevr projesinden
sonra aralarında imzaladıkları ve Anadolu'yu nüfuz bölgelerine
ayıran bir anlaşmayı hükumete başka adlar altında benimsetmek
niyetindeyd i . Bu ise hiçbir şekilde kabul edilemezd i . Üstelik·
1 72 M i L Lİ M Ü C A D E L E - S i Y A S I S A F H A
-Fransa ile
Ankara Antlaşması
ransa , itilaf Devletleri içinde ilginç bir unsurdu. Daha Çanakkale
F Muharebeleri döneminden başlayarak lngi ltere ile aralarında
münaferet çıkmıştı . Savaş boyunca Fransa kamuoyu İngi ltere
tarafından kullanıldıklarını ve Sevr Antlaşması'nın işlemeyeceğini
düşünmekteyd i . Ayrıca savaş sonunda Türk lmparatorluğu'nun
elinden aldıkları işgal bölgelerinde masrafın ağırlaşması karşısında
yeni bütçenin reddedilmesi söz konusuydu. Zira Fransa, Lübnan ,
Suriye, bugünkü Hatay gibi bölgelerde idari yatırımlara askeri amaçlı
olsa da lngiltere'den daha fazla kaynak harcamıştı .
M
ustafa Kemal Paşa'nın emperya l i st Batı'ya karşı
Sovyetler Birliği'nin desteğini elde etmek i stemesi ,
Türkiye'nin Sovyetl er Birliği açısından önem i , Sovyetlerin
Türkiye aracı lığı ile lslam dünyası üzerinde siyasal ve ideolojik
prestijlerini arttırabi lecekle rini düşünmeleri , Sovyet işgali
altı ndaki bölgelerde yaşayan Türk nüfusun mukavemetinin
kontrol altına alınmas ı , Türkiye'nin emperyal i st Batı ile
Sovyetl er arasında tampon oluşturma ihti mali vard ı . Kazım
Karabekir Paşa'nın doğudaki başarı l ı savaş ve müdahalesi
Sovyetler'de yeni Türkiye'nin gerekli bir müttefik olacağı
inancını yarattı. V. 1 . Lenin'in de ifadesiyle "Kemal Paşa
sosyal i st değildi ama Batılı emperya list devletlere karşı
yararlı bir bağlaşıktı ve pol itikasında tutarlıyd ı . " Moskova
Antlaşması'nın 1 6 Mart 1 92 1 'de imzal anması ve içeri ğ i ,
imzalanan antlaşma ile Doğu Cephesi'nin güvenceye alınması
ve bu sayede bütün konsantrasyonun Batı cephes ine verilmesi
D
üzenli ordunun kuruluşu tamamlanana kadar geçen
süre Mustafa Kemal Paşa için en zorlu dönemdir. Zira
düzenli ordu kurulmadan önce milis kuwetler bir nitelik birliği
göstermezler. Mesela Ege'de Demirci Efe'ninkiler daha çok klasik
efe, seğmen �akımına yakış ı r görünümdedir. Milis kuwetler
elbette ki Ankara'nın emirlerini dinlerler, bulundukları bölgede
düşman i stilasına karşı cesurca savaşırlar ancak düzenli ordunun
aksine istenen etkiyi sağlamaktan uzaktırlar. Fakat yine de bu
kuwetlerin icraatı olumlu değerlendirilmek zorundadır.
1 80 M İ LLi M Ü CADELE - A S K E Ri S A F H A
iç Ayakl a n m a lar
K
urtuluş Savaşı'nın ilk zamanlarında bölgesel i syanlar ortaya
çıkmıştır. Düzenli ordunun kuruluşu tamamlanana kadar ,
Mustafa Kemal Paşa için bu en zorlu dönemdir. i syanlar Marmara
Bölgesi'nden Düzce ve Hendek'e, oradan da Konya ve Yozgat'ı da
kapsayacak bir genişliğe u laşmıştır. Balkan Savaşı'nın ve uzun bir
dünya savaşının Anadolu halkını askerlik ve hcırbten bezdirmiş olması
sebebiyle bu tepki normal görülebilir. Hiç şüphesiz ki Saray'a ve
Babıali'ye sadakat kisvesi altında geçinen ve menfaatini karşl tarafla
çatışmakta görenler, bu bezgin halkı kışkırtmaktan geri kalmamıştır.
Yine işgal kuwetlerine yanaşan ve bunu kullanarak Milli Mücadele'ye
daha baştan direnenler de vardır. Ancak Anadolu halkının Birinci
Dünya Savaşı'nı tamamlayan milletlerin içinde her şeye rağmen
vatan savunmasına katı lmakta daha istekli olduğu söylenebilir.
Bununla beraber i stiklal Savaşı bir iç savaş, kardeş savaşı olarak
gelişme göstermek eğilimindeyken Millet Meclisi HükOmeti'nin
nizami orduyu teşki l i ve l stanbul'dan gelen subayların katılmasıyla
bu safha sona ermiştir.
A
nkara düzenli orduya geçince , otoriteye bağlanmak istemeyen
milis çete liderlerinden Çerkes Ethem isyan etmiştir.
Astsubayl ıktan yetişme olan Çerkes Ethem Teşkilat-ı Mahsusa
bünyesinde çalışmış, imparatorluğun Asya coğrafyasının
muhtelif kısımlarını görmüş , insanları tanımış zeki bir kişilikti .
insan tanımakta ve ikna etmekte mahirdi . Bu özel liğiyle adeta
bir kumandan vasfına sahi pti . Harbiye'de okumuş ve üzerinde
mütehakkim olan iki kardeşi vardır. Kardeşleri. özellikl e ismet
Paşa'ya çok karşıdır ve Ethem'i ona karşı menfi surette
etki lemişlerdir. Bu durum Ethem'i Ankara'daki' kumandanlarla
karşı karşıya getirmiş ve sonunda onu nizami orduya katılmakta
tereddüde ve bir nevi başkaldırmaya itmiştir. Dolayısıyla
Ethem siyasi mücadele hayatında önemli işler başardığı halde, _-
istikla l M a h kemeleri
1
•
1 86 M i L Lİ M U CADE LE - A S K E R İ S A F H A
1 88 M i LLİ M U CADELE - A S K E Rİ S A F H A
1 92 K U R T U L U Ş A OO{jRLJ : B ATI C E P H E S i
1 94 K U RT U L UŞA o o [j R LJ : BATI C E P H E S
M
illi Mücadele sırasında, Kütahya-Eskişehir
Muharebeleri'nde, ordumuz geri çekilmek zorunda kaldı.
Sakarya lrmağı'nın doğusuna kadar çekildi. Başkent Ankara tehdit
altındaydı ve E skişehir başta olmak üzere pek çok yer Yunanlar
tarafından işgal edild i . Büyük bir moral bozukluğu oluşmuştu. i şte
o süreçte Meclis'te sert tartışmalar yaşanıyor. Özellikl e muhalif
milletvekil leri Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesini
istiyorlar. Bir sorumlu arıyorlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal
Paşa başkumandanlık teklifini kabul etmiştir. Ancak bazı şartları
olduğunu da söylemiştir. Bunun üzerine Başkumandanlık Kanunu
çıkarılmış ve 5 Ağustos 1 92 1 'de Mustafa Kemal Paşa'ya
başkumandan yetkisi veri lmiştir. Bunlar olağanüstü yetkilerdir.
Bu kanun daha sonra üçer ay süreyle ,uzatılacaktır. Ancak
başkumandan yetkisini a lan Mustafa Kemal Paşa önce Sakarya
Meydan Muharebesi'nde düşmanı mağlup etmiş, ardından da
Başkumandan Meydan Muharebesi ile birlikte Yunan birlikleri
ülkemizden atılmıştır. Bu sayede kurtuluş gerçekleşiyor. Şu bir
gerçek ki , eğer Mustafa Kemal Paşa vaziyete kanunun verdiği
iktidarla hakim olamasaydı 30 Ağustos Zaferi de olmazd ı .
1 96 K U RT U L USA DO�R U : B A T I C E P H E S i
T
ekalif-i Milliye , "Milli Yükümlülükler" manasındadır. Milli
Mücadele'nin kritik duraklarından birisidir. Zira Kütahya
Eskişehir Muharebeleri'nde kaybetmiş ve geri çekilmiştik.
Belki de son kurşunumuzu atacağımız Sakarya Meydan
Muharebesi öncesinde ordunun i htiyaçlarını karşı lamak
ve muharebeye hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal
7
Paşa'nın, Başkumandanlık Kanunu ile kendisine verilen yetkisini
kullanarak Ağustos 1 92 1 'de yayımladığı on maddelik emirlerdir.
Tekal if-i Mill iye Komisyonları kurulmuş ve halktan b irtakım
isteklerde bulunulmuştur. Böylelikle cephede savaşan ordunun
iaşesi (beslenmesi) , giydirilmesi , bir yerden bir yere nakl i , savaş
için gerekli silah ve teçhizatın temin ve tamiri gibi hususların
en kısa sürede yerine getiri lmesi amaçlanmıştır. Bununla
beraber, el konan malzemenin parasını ıl' daha sonra ödeneceği
de duyurulmuştur. Halk ise kendisinden beklenen fedakarlıkları
fazlasıyla yerine· getirmiştir. Sonuçta savaşın sürdürülmesi için
gereken kaynak sağlanmış ve önce Sakarya Meydan Muharebes i ,
ardından da Başkumandan Meydan Muharebesi kazanılarak Milli
Mücadele'nin zaferle sonuçlanması mümkün olmuştur.
200 K U R T U L U SA DOÔR U : B A T I C E P H E S İ
202 K U R T U L U SA D M R U : BATI C E P H E S i
B
üyük Taarruz öncesinde uzun bir hazırlı k devresi vardır.
Ankara Hükumeti büyük bir sabır ve sert kanunlarla
savunma tedbirleri almış ve yeni bir bütçe uygulamıştır.
Yapılan taarruz gerçekten iyi hazırlanmış bir pl�nın ürünüdür.
Karşıdaki ordunun ne yapacağı tahmin edildiğinden savaş
tam anlamıyla bir kurmaylar muharebesi şeklinde gelişmiştir.
O planı yapanların içinde sadece bir kumandan, bir görüş
yoktur, bir sürü görüş vard ı . Onların muhassalası söz
konusudur. O muhassalayı yapan adam i se büyük mareşal
ve başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa'dır. Büyük Taarruz
başlamadan ewel kurmaylar planlamayı yaparken , Gazi
Mustafa Kemal'in planına hemen herkesin itiraz ettiği, "Bu
çok iddialı, bunu gerçekleştiremeyiz" dediği, Gazi'nin ise "Ya
bunu gerçekleştiririz ya da gerçekleştiremezsek zaten bittik"
dediği malumdur. Taarruz öncesinde dış dünyada Türklerin
lzmir'e Girişi
30 Ağustos bozgunundan beri Batı Anadolu, Yunan ordusundan
ve yerli Rumlardan boşal ıyordu . Şehirde kıtl ık vardı . Güvenlik
hiç kalmamıştı , üç yıl üç aylık işgalin sona ereceği belliyd i . Sonuç
hazindi . lzmir'in istirdadında yerl i Rum nüfus büyük zarar gördü,
yerlerini terk etmek zorunda kaldı lar. Şehrin uğradığı büyük
yangının nedenleri hala tartışı lmaktadır. i şgal boyunca Helen nüfus
ve Yunan işgal ordusuyla il işkisi olan Ermeni cemaati büyük bir
kayba uğradı lar. Yerli Türkler ve Türk idareci lerle hareket eden
Yahudi cemaati ise lzmir'in yerli Müslüman nüfusuyla eskisi gibi iyi
geçind i . Bu uyum sonra da devam etti .
206 K U R T U L USA D O C R U B A T I C E P H E S i
M
illi Mücadele dönemi öncesinde vatansever, yetenekli
ve mücadele taraltarı tek kumandan elbette ki Mustafa
Kemal Paşa değildi. Bu mücadelede ona yardımcı olan
kumandanlar vard ı . Ancak onu diğerlerinden ayıran en önemli
farklılığı tabii ki dehasıdır. Askeri alanda olduğu kadar siyasi
alanda da gerçek bir deha sahibiyd i . En akıllı , önde gelen
askerlerimiz bile "Bursa'yı , Antalya'yı , lzmir'i ' kurtarmakla
uğraşmayın , olacak şey deği l , tükeniriz, elimizdekini de
kaçırırız" diyorlardı . Şimdi lik Cbu ne kadar sürecek belirsizdi)
"Anadolu ve Doğu Anadolu" ile yetinelim düşüncesindeydiler.
Ancak Atatürk'ün kafasındaki geleceğe ait savaş hedefi çok
daha farklı ve doğru olanıyd ı . Misak-ı Milll sınırlarını gerçekçi
kriterlere dayandırmış ve nerede ileri gidip nerede duracağını
çok iyi bilmiştir. Atatürk olmasaydı ne olurdu sorusunun cevabı
da işte burada saklıdır. Belki yine bir Türkiye olurdu ama
sınırları dar bir Türkiye ve asıl önemlisi Marmara ve Ege'nin
olmadığı bir Türkiye . . .
L
ozan Barış Antlaşmas ı . Türkiye Devleti'nin hem sınırları ,
hem müesseseleri . hem de hayatı bakımından kuruluşunu
tayin eden çok önemli bir antlaşmadır. Bu çok i lginç bir noktadır;
bundan dolayı Lozan için bütün bir Cumhuriyet dönemi bürokrasisi
ve politikacıları "Cumhuriyet'in temel antlaşma s ı , hatta temelidir"
derler. Zira bu antlaşmayla yeni Türkiye hukukunu kabul
ettirmiştir.
H
iç şüphesiz Lozan Konferansı'nın b u ilk döneminde en
mühim mese l e , sanıldığının aksine, sınırların tespiti
keyfiyeti değildir. Çünkü burada Türkiye i l e Yunanistan
arası ndaki sınır sorunları çözümlenm i ş , hatta esas .
itibariyle kabul edilmişti . Lozan'da asıl kavga Türkiye'nin
imparatorl uktan miras aldığı çetin bir problemdi :
kapitülasyonlar, yani ad l i , mali müesseselerde yabancı l arın
hukukunu ve mahkemelerini tanımak zorunda ol maya son
vermekti . i l . Meşrutiyet'ten beri yeni Türk kuşaklarının
kabul edemed iği bir durumdu. Bu mevzulara gelindi ğinde
sorun bir türlü çözülemedi ve büyük bir çatı şma ile
i smet Paşa başkanlığındaki delegasyonumuz Lozan'ı terk
etti . 23 Nisan 1 923'te ise yen iden konferans masasına
oturuldu. Görüşmeler neticesinde 24 Temmuz 1 923'te bir
antlaşma imzaland ı . Türk delegasyonu "olmazsa olmaz"
olarak i leri sürdüğü konularda istediklerini ald ı . Hatay,
Musul , Boğazlar gibi konuların çözümleri ise daha sonraya
bırakılacaktı .
21 4 C U M H U R i YET i N K U R U LMASI VE DE V R i M L E R
C
umhuriyet devamlılıktır. Osmanlı, Türklerin imparatorluğuydu,
bu da Türklerin cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir
yerde örneği yoktur. Türkiye Cumhuriyeti kuruluş itibariyle, belirli
bir otoriter yapıyla belirli kabiliyetteki dar grubun teşkilatlandırdığı
bir tarz-ı idaredir. Birinci Dünya Savaşı'ndaki mağlubiyetten sonra
Cumhuriyet'i ku '.an hareket bir direniş gösterdi ve konumunu
hak etti . Oysa mağlub olan devletlerden hiçbiri !;>öyle bir direniş
gösterememişti. O ülkeler galiplerin dayattığı antlaşmaları kabul
ettiler ama Türkiye direndi . Bu memleket kendi isteklerinde diretti ve
o direnişi örgütleyip kumandayı elinde tutanlar Cumhuriyet rejimine
geçti . Mustafa Kemal ve arkadaşları , "Türkiye Oevleti'nin şekl-i
hükumeti cumhuriyettir. Cumhur reisi devletin reisidir ve TBMM
azaları arasından seçilir" diyerek yönetim şeklini ifade etmişlerdir.
A
dımıza "Ottoman" denmesi çok resmi platformdadır ve
1 9 . yüzyıla has bir kullanımdır. Kimliğe her zaman "Türk"
denmiştir. "Ottoman" eski devirlerde genişçe kullanılmaz. "Turc"
her dönem geçerli bir kimlikti . Devletin , Selçuklu Türkiyesi'nin
adını, hep tekrarlarız ; 1 2 . - 1 3 . yüzyıllarda ltalyanlar koydu
ffurchia veya Turcmenia gibi l . Fakat Türk ismi sürer gider.
21 8 C U M H U R iYETİN K U R U L M A S I VE D E V R i M L E R
B
üyük zafer sonrasında, "asıl savaş şimdi başlıyor" denirken
hakl ı lard ı çünkü 1 933'te, 1 9 1 2-22 arasındaki savaşların
faturası olarak, 1 5 milyonu bulan Türkiye nüfusunun yaklaşık 1
milyonu doğuştan veya savaş dolayısıyla malOI veya sakattı. Yine
1 91 l'de ordu sağlık bürosunun yaptığı bir araştırmaya göre ,
halkın %1 4'ü sıtma l ı , %9'u frengiıiydi . Köylülerin %72'si bitl i
olup, her an tifüse yakalanabilecek durumdaydı . Büyük Önder ve
arkadaşları bunların savaşını da vermişlerdir.
2 20 C U M H U R İ YETi N K U R U L M A S I VE D E V R i M L E R
Z
aferler yeni yapılanmaları getirir. lzmir'e girildi, Padişah VI .
Mehmed Vahideddin saltanatın sonunun geldiğini anlamıştı .
30 Ekim 1 922 tarihli meclis kararı , "Osmanlı saltanatının
inkırazı ve Türkiye Büyük Mi llet Meclisi HükOmeti'nin teşekkül
ettiğine dair Heyet-i Umumiye kararı" başlığı ile geçti . 1 Kasım
1 922'de ise TBMM saltanatı resmen ilga etti. Saltanat ilga
edildikten sonra VI . Mehmed Vah i deddin kendisinin hal ife
seçilmesini beklemedi! Son padişah hakikaten . hazineden hiçbir
şey almadan -ki Avrupa bankalarında da parası yoktu ve buna
rağmen yapacağı bir şey de yoktu- lngi lizlerin Malaya zırhlısıyla
Avrupa'ya sığınmak zorunda kaldı . Sıkıntılı kısa bir dönem sonra
da vefat etti.
Hilafetin i lg ası
224 C U M H U R i YE T i N K U R U LM A S I V E DEVR i M L E R
Atatü rk i l keleri
A
tatürk ilkeleri , yeni Türk Devleti'nin temel prensiplerini
ifade eden altı ilkedir. Bunlara "Altı Ok" da denir. 1 3
Mayıs 1 935'te Cumhuriyet Halk Partisi'nin program ilkeleri
olarak kabul edilmiştir. Nihayetinde 1 937'de çıkarılan bir
kanunla 1 924 Anayasası'na ilave edilerek, Türkiye'nin milli
ideoloj isi haline getirilmiştir. Bu altı i lke , Cumhuriyetçilik,
M i l l iyetçilik, Laiklik, Halkçı lık, Devletçilik ve lnkılapçılıktır.
Atatürk konuşmalarında "yeni devlet, yeni sosyete" diyor. Bu
sosyete bizim bugün kullandığımız anlamda değil ; cemiyettir
ve bir sosyolojik tabirdir. Hatta bir kutuplaşmayı ifade
eder. Sosyolojide Ferdinand Tönnies ve Emile Durkheim
kul lanır. Yani cemaatten , bir nevi kabileden , kabile üstü bir
yerleşmeden bir modern toplum yaşamına geçiş gibidir. işte
yeni bir toplum; zihniyeti değişik, tavrı , nareketi değişik,
örgütlenme biçimi ve özlemleri değişik olan yeni bir devlet . . .
Kendi bakışıyla , kendi ilkeleriyle , kendi planlarıyla, kendi
tavrıyla , kendi anlayışıyla yeni bir devlet şeklidir. Yoksa devlet
ortadan kalkmış değildir. Devlet bütün kurumlarıyla birlikte
devam ediyor.
228 C U M H U R iY E T i N K U R U L M A S I V E DEVR i M L E R
E
ski Arap harflerinin kaldırı lması 1 928 yılının Kasım ayındaki
kanunla . oldu . 1 928'de, üç ay gibi kısa bir sürede, iki li
kullanıma kesinlikl'e izin verilmeksizin Latin harflerine geçilmesi
fikrinin Atatürk'e ait olduğu açıktır. Atatürk bu konuda tek başına
cesurane bir karar almıştır. O kadar ki , o vakte kadar Latin
harflerinin kabulünü öneren ve savunanlar bile, onun bu radikal
girişimini desteklemeye çekinmişlerdir. Mesela, i smet Paşa
değişime karşı değildi ama "Buna çabucak geçemezsin" demişti .
Bu tereddüdüne rağmen Harf Devrimi sonrasında kararlı bir
şekilde başka harf kullanmadı.
S
apka devrimi özell ikle öteden beri üstyapı devrimi olarak
, düşünülür. Ancak bu olayda modern toplum yapısına bir
yaklaşım yatmaktadır. Zira Osmanlı toplumunda dış görünüş,
hayat tarzı, vs. itibariyle yönetici zümre diğerlerinden ayrı lmak
istenmiştir. Osmanlı toplumunda en rahatsız edici şeylerden
biri budur; sınıflara , tarikatlara, mezheplere bölünmüş olarak
yaşamak . . . Bu durumun Cumhuriyet idaresi için de söz
konusu olması tehlikeli görülmüştür. Nitekim ·Cumhuriyet, yeni
tip devlete sadık bir toplum istiyordu. Böylece sadece esnaf
loncaları , tarikatlar kaldırı lmadı ; bunun göstergesi olan kisve
ve serpuş çeşitleri de yok edild i .
Sağ h k i n kılapları
T
ürkiye sefil bir ülke değ i l d i , fakirdi . i ki s i farklı şeylerdir.
Refik Saydam'ın emri ve arzusuyla Türkiye'ye kabul edilen
mülteci Prof. Dr. Eckman'ın ciddi tıbbi taramaları yayımland ı .
B u çok önemli tarama sonuçlarında açık şekilde görü lüyor ki ,
Türkiye'de şaşı lacak gelişmeler var: Birleşmiş M i l letler gibi
beynelmilel kuvvetli sağlık örgütleri ortaya çıkmadan önceki ,
yani i mparatorluktan kalan , cephede hizmet gören yeni
Cumhuriyet'in sağlık kadroları birtakım sorunları çözmeye
başlam ı ş . Mesela veremde tam bir azalma var. Sıtmada da
öyl e . Türkiye sefil b fr ülke değildi , faki rd i . i kisi farkl ı şeylerdir.
Refi k Saydam'ın emri ve arzusuyla Türkiye'ye kabul edilen
mülteci Prof. Dr. Eckman'ın ciddi tıbbi taramaları yayımland ı .
Bu çok önemli tarama sonuçlarında açık şekilde görülüyor ki ,
Türkiye'de şaşılacak gel işmeler var: Birleşmiş M i l letler gibi
beynelmilel kuvvetli sağlık örgütleri ortaya çıkmadan önceki ,
yani imparatorluktan kalan, cephede h izmet gören yeni
Cumhuriyet'in sağlık kadroları birtakım sorunları çözmeye
başlamış. Mesela veremde tam bir azalma var. Sıtmada da
öyle.
Y
eni bir devlet ve yeni bir rej imde, kadın hakları konusu kaçınılmaz
olarak karşımıza çıkacaktı . Tanzimat dönemi ile beraber kız
öğretmen okulları (darülmual l i matl açılmış ve hayatımıza kadın
öğretmenler girmişti . Ancak kadınların şartlarının düzeltilmesi
konusundaki tartışmalar fası lasız biçimde devam etti. Modern
tiyatromuzun 1 9 . yüzyıldaki başlayışından ilk romanımıza kadar daimi
surette bir kadın problemi vardır ve asıl erkekler bunu dert edinir.
Fakat aynı anda kadın aydınlar da bu konuya eğilmeye başlamıştır.
V
" atandaş" oluşturmaya yönelik inkı lapçılığın içinde
"Soyadı Kanunu" vardır. Türkiye, aristokratik normların
bulunmadığı bir toplumdur. Ayrıca en az titulature (elkabJ
kullanı lan bir ülkedir. Bu nedenle Soyadı Kanunu en az itirazla
kabul edi len reformdur. Atatürk bazı arkadaşlarına bizzat
soyadı vermiştir. Bunlar askerlerin çoğu zaman yaptıkları
muharebeler ve kazandıkları başarıyla ilgiliydi . "Atatürk"
soyadının üzerinde de onun için anlaşmışlardır. Bu soyad
sadece Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine mahsustur.
Hiçbir akrabasına , kız kardeşine dahi verilmemiştir. TBMM'nin
Sakarya Zaferi'nden sonra kendisini taltif ettiği "Gazi"
unvanı ve müşirlikle birlikte "Gazi Mustafa Kemal Paşa"
olmuş ve soyadı kanununa kadar böyle anılmıştır. "Atatürk"
ise soyadından sonra verd iğimiz sivil adıdır. Evet, "paşa"
geleneksel bir unvandır. Kendisi "general" hitabını istemiş,
fakat "paşam" dedikleri durumda hiç itiraz etmemiştir. Bir
bakıma anane de budur.
31lilliy�t
SolMp .. �ri ' Siirl M.I>...... MAJ.IM\Tr
T
akvim , saat ve ölçülerde yapılan değişiklikler, toplumsal
alandaki düzenlemelere dahil edilmelidir. 1 925 ve 1 931 'de
gerçekleştirilen kanuni düzenlem·e ıerdir. Bugünkü modern 24
saatlik uygulamaya geçiliyor. Eskiden alaturka saat denilen ,
güneşin battığı anı saat 1 2 olarak kabul eden bir sistem geçerl iyd i .
Ancak bu, çok sağlıklı bir saat sistemi değildi. Osmanlı'nın belli
dönemlerinde de saat sisteminde değişiklikler düşünülmüştür.
Takvimde ise hicri ve rumi takvimler birlikte kul lanı lıyordu .
inkılaplarla birlikte ikisi birden kaldırılıyor ve yerine bugünkü r:niladi
takvim kabul ediliyor. Bilimsel olan, bir yılın 365 gün 6 saat olduğu
bir sistem miladi takvim ve 1 Ocak 1 926'dan itibaren kullanı lmaya
başlanıyor. Bazı ay isimlerinde de değişiklikler yapılıyor. Ardından
uluslararası rakamlar kabul edil iyor. Ağırlık ve uzunluk ölçüleri
de değiştiriliyor: Bunların hepsi yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde
batılılaşma ama daha özelde muasırlaşma adına yapılan
çalışmalard ı . Açıkçası bunların da doğru ve gerekli değişiklikler
olduğu ortadadır.
um ·
........ "• 1'-'•
. . ..... ..
Metre · Sistemi Kabul· Edildi
Şehit Kanatlar ihtifali
çok güzel oldu
" Vataniçin can- verenl'uın makberi
yerler defil göklerdir.
M
ustafa Kemal Paşa, Eylül 1 91 O'da Picardie
Manevraları'na katıldığı zaman savaş uçaklarını da
görmüştü . 1 9 1 1 'de ise Trablusgarb'ta ltalyanların bize
karşı uçak kullanmalarına şahit oldu . Bunlar Atatürk'ün hava
kuwetlerine bakışını etki lemiştir. TBMM açılınca da Harbiye
Dairesi'ne bağlı olarak Kuva-yı Havaiye (Hava Kuwetleril
Şubesi teşkil edildi. Cumhuriyet döneminde ise yıllar süren
savaşların sonunda ekonomisi zayıf bir ülke ola'rak uçak satın
alma imkanımız kısıtlıyd ı . Bu nedenle Türkiye'de havacılık
çalışması yapılması ve nitel ikli eleman yetiştirilmesi için 1 6
Şubat 1 925'te Atatürk tarafından Türk Tayyare Cemiyet; yani
Türk Hava Kurumu kuruldu. 6 Ekim 1 926'da Kayseri'deki uçak
fabrikası törenle açıldı . 23 Nisan 1 926'da personel eğitimi için
"Tayyare Makinist Mektebi" açıldı. Uçak mühendisliği eğitimi
için Avrupa'ya talebeler gönderil d i . 3 Mayıs 1 935'te Türk Kuşu
kuruldu ve aralarında Atatürk'ün manevi kızlarından ve dünyanın
ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen'in de bulunduğu
·
havacılar yetişti .
R
eisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa 1 5-20 Ekim 1 927
tarihleri arasında TBMM önünde kesintisiz olarak büyük
Nutuk'u okudu . Nutuk'un okunuş tarih i ; Cumhuriyet'in ilanı , hi lafetin
i lgası , Türk Medeni Kanunu'nun kabulü, Takrir-i Sükun Kanunu ve
lzmir suikastını izleyen davalardan sonraya rastlar ki bu bir tesadüf
değildir. Çok parti li düzen konusundaki tasawurlarına ara veren
Gazi Paşa 1 9 1 9'dan o güne kadarki yedi senenin muhasebesini
yapmakta, yorumlamakta ve ortaya koymaktadı,r.
246 S iYASET, H U K U K V E E KO N O M i
248 S iYASE T , H U K U K VE E K O N O M i
250 S iYAS E T , H U K U K VE E KO N O M i
Partisi
tatürk daha Aralık 1 922'de bir siyasi partinin kuruluşuna
Adair açıklamasını yaptı ve "Halk Fırkası" tabirini kul landı .
Şüphesiz ki Cumhuriyet'in i lanından sonra bu fırkanın başına
Cumhuriyet gelecek ve fırka kel imesi de partiye çevrilecektir.
Parti tüzüğü 9 Eylül 1 923 tarihlidir. Onun kabulüyle Türkiye
Cumhuriyeti'ne hakim bir kurucu parti çıkmıştır. Kurucu partilerin
en bilinen örneği Hindistan bağımsızlık mücadelesini yürüten
Kongre Partisi'dir. CHF de bu kategorindendir. CHF'nin karşısında
1 924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi parti denemeleri
vard ı . 1 .930'da Serbest Cumhuriyetçi Fırkası da bunlardan biridir.
Bu denemelerin akamete uğraması ve bilhassa "mürtecilerin"
burada yer etmesi nedeniyle çok partili hayata ara verilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHPl içinqen çıkan Demokrat Parti
(0Pl ve diğer partiler, doğrudan doğruya muhalefetten çıkan sol
partiler rej imine kadar bu yapı devam etmektedir. Öbür partiler
yavaş yavaş tasfiyeye uğramaktadır. Sonunda platformda üç parti
kalmıştır; CHP, DP ve Millet Partisi .
252 S i YASET, H U K U K VE E KO N O M i
. 1
1
ve kurtuluş hareketi etrafında toplanan her sınıf halkın ve hatta
farklı dünya görüşlerindeki grupların millT irade ile ulusal direnişe
katılmasının bir ifadesidir. Bu ortamda TBMM idare. yasama ve
yargının başındaki (tek yetkili) meclistir. Halk Fırkası kurucu parti ve
· örgüttür ve ileride Türk siyasetinin diğer partileri de kadro ve temel
fikir olarak bu ana kanattan çıkıp beslenecektir. 1 946 ve sonrasında
çok partili hayata geçişi de bu partinin kadroları hazırladı .
S İ YAS E T . H U K U K VE E KO N O M i 253
C
umhuriyet devrinde hiç şüphesiz ki tek parti idaresi vard ı ;
ama çift parti dönemi de görüldü. Esas olarak Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası 1 924'ün ve Serbest Cumhuriyet Fırkası da
1 930'un muhalefetidir. Başkanları Kazım Karabekir ve Fethi
Okyar Atatürk'ün yakın arkadaşlarıydı . Mustafa Kemal Paşa'yla
anlaşmazlığa düşmüş, daha muhafazakar yapılı bir Jön Türklüğü
benimsemiş ve çok büyük taraftar toplamışlardır. Amaçlarının
dışında kalan ama partiye gelen grupları reddetmeyerek yanlarına
almışlardır. ikincisi doğrudan doğruya tayin ve ricayla gelen bir
başkandır ki daha fazla taraftar toplamıştır. Partinin içinde hem
fundamentalist diyebileceğimiz takım h�m de solcular vard ı .
Terakkiperver Fırka seçim yaşamadı ama muhalif olarak boy gösterd i .
Serbest Fırka i s e milletveki l i değilse de belediye seçimlerine girdi
ve hayli rey kazand ı . Ancak muhalefetin bu karmaşık yapıyla ve
kontrolsüz reaksiyonla devamı olmayacağı belliyd i . Ankara zamanla
iki partiyi de tehdit görmüştür. Bunun sonucunda i l ki açı ldıktan üç,
ikincisi ise yedi ay kadar sonra kapatılmıştır.
254 SiYAS E T , H U K U K VE E KO N O M i
T
erakkiperver Fırka seçime katı lmadı fakat muhalif olarak
kitlelerin karşısına çıktı. 1 925 yılı Haziran ayında kapatılan
bir partidir. Terakkiperver Fırka bünyesinde Milli Mücadele'de
Atatürk'ün yakın arkadaşları olan komutanlar ile birlikte
ittihatçılar da toplanmıştı . O zaman pek fazla solcu yoktu.
Solcular daha sonra Serbest Fırka'ya dahil oldular. Serbest
Fırka'da da ittihatçılar bulunmakla beraber, Terakkiperver
Fırka'da ittihatçılar daha fazladır ve benzeri başka gruplar
da vardır. Cumhuriyet sırf padişahı değil ittihatçıları da kendi
için tehdit olarak görmüştür. 1 926 yılındaki lzmir Suikastı
davasının arkasından gelen tevkiflere , kpvuşturmalara
bakı ldığında trajik unsurların olduğu görülür. Fakat
Cumhuriyet'in ilk yılları gerek çıkan ayaklanmalar gerekse
başarısız demokrasi denemeteri -Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası- yolu ile laik bir rejiminin
oturması için daha çok zaman geçeceğini göstermiştir.
256 S İYASET , H U K U K VE E K O N O M i
lzmir Suikastı
1
•
zmir Suikastı için ana hatlarıyla, " 1 4 Haziran 1 926'da
Mustafa Kemal Paşa'ya lzmir'de yapılması planlanan suikast
girişimidir. " diyebiliriz. Aralarında eski bakanlar, vali ve
milletveki llerinin de bulunduğu bir ekip tarafından planlanmıştır.
Fakat teşebbüs aşamasında kalmış, engellenmiştir. Suikast
girişiminin ardından gelen tevkiflere, kovuşturmalara
bakı ldığında trajik unsurların olduğu görülür. i stiklal
Mahkemeleri'nde yargılanan toplam 57 kişiden dördüne idam ,
altısına sürgün ve i kisine hapis cezası verilmiştir. Suikastı
kimlerin planladığı bel l i , biliniyor. Bazı ları i se haberdar ya
da i lgisiz, tepkisiz kalıyor. Kimin planladığı belli ama mesela
içlerinde Cavit Bey yoktur. lzmir Suikastı'na fikren yakın olduğu,
sözle desteklediği gibi söylentiler varqır ama suikastın içinde
değildir. Nitekim "Üç Aliler Divanı'nın" yargı laması usul vs .
bakımından vahimdi. Üç Aliler; Kılıç Ali , Necip Ali , Kel Ali (Al i
Çetinkayal . Cavit Bey'i idama mahkum eden mahkeme reisi Kı lıç
Ali aynı zamanda çok da usule uymayan bir yargılama yöntemi
takip etti.
260 SiYASET , H U K U K VE E K O N O M i
262 SiYASET . H U K U K V E E K O N O M i
S
erbest Fırka deneyimi i l ginçtir; çünkü kurulduğu dönemde
dünyada büyük bir iktisadi buhran vardır. Bu dönemde
Türkiye zirai bir ülkeydi ve nüfusun %85'i köylüyd ü . Birtakım
köyler daha pazara açılmamıştı yani otantik ve otarşik bir yapı
içinde yaşıyorlard ı . Eğitim sorununu, nüfus problemlerini , salgın
hastalıklarını hal ledememiş Türkiye'de rej im değişikliği ve bir
medeniyet değiştirme süreci söz konusuyd u ; dahası , bu durgun
iptidai iktisadi sistemi değiştirecek kadrolar yoktu . Solcusu
da, sağcısı da memnun değildi. Serbest Fırka her kesimden
vatandaşı toplayan bir hareket oldu. M i l letveki li seçimlerine
değilse bile belediye seçimlerine g irdi ve hayl i rey kazand ı . Tabii
şunu unutmamak lazım ki , Serbest Fırka bizzat Atatürk'ün isteği
ile teşekkül ett i . Hatta dostu Fethi Okyar'ı parti kurması için
teşvik eden ve yine kız kardeşi Makbule Atadan'ı da o partiye
üye yapan Mustafa Kemal Atatürk'tü . Bu teşebbüs 1 2 Ağustos
1 930 ile 1 7 Kasım 1 930 tarihleri arasında faal kalabilmişti ve
asıl çekinilen kitle lerin irticai harekete, l i beral geçinen aslında
ortodoks muhafazakar kadrolar ve kanaat önderlerinin peşine
katı lması oldu.
264 S i YASET . H U K U K VE E K O N O M i
H u ku k i n kılabı
O
smanlı Devleti dini toleransa sahipti . Bu anlamda devlet
kamu hayatında geniş ölçüde, özel hukuk alanında kısmen
din dışı hukuk uygulamalarına da başvurmuştur. Ama şeriatla
bir arada yaşamaya devam etmiştir. Yeni Türkiye Cumhuriyeti
ise modernleşme hamlesinin bir gereği olarak, 1 925'te
Tevhid-i Tedrisat ve 1 926'da hukuk devrimiyle laik kurumların
temel ini radikal bir biçimde attı . Bu durum son Osmanlı asrının
yarattığı ikiliği ortadan kaldırd ı . 1 928'de Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'na laikliğin ilke olarak girmesi bu gelişmelerin
bir sonucudur. Laik düzene Qeçişle son Osmanlı asrındaki
modernleşmenin yarattığı i htiyaçlardan doğan yeni kurumların
eskileriyle olan çatışmasının sebep olduğu kargaşanın
ortadan kaldırılması hızlandırılmıştır. L:aik dünya görüşü ve
devlet düzeniyle modern toplamlara özgü siyasal yapıya,
yönetim sistemine ve hukuki düzenin mükemmelleşmesine
geçiş mümkün olmuştur. Aynı d i l i konuşan ve aynı kültürel
mirasa sahip bir halkın mezhep ayrılıkları ve çatışması içinde
yaşamasına son verilmek istenmiştir.
266 S i YAS E T , H U K U K VE E K O N O M İ
268 SiYASET, H U K U K VE E K O N O M i
B
irinci Dünya Savaşı'na katılan büyük ü lkelerin aksine
Türkiye'de ana sektörü teşkil eden zirai hasılada bir artış
gözlend i . Sanayi bakımından imparatorluğun 1 9 1 2'ye göre zaten
bir çöküş içinde olduğu açıktı . Rumeli elden çıktığı gibi, Suriye
ve Lübnan'daki sanayi tesisi sayı labilecek fabrikalar da artık elde
deği ldi . 1 920'1erde Türkiye işçi sınıfı diyebileceğimiz zümrenin
yarıya yakını küçük atölyelerde çalışmaktaydı ve hiç kuşkusuz ki
Türkiye işçi sınıfının hayat şartları zord u . Ancak sendikalaşma,
partileşme bil inci ve yaşama bakışları açısından Batı'dan farklıyd ı .
270 S i YASET, H U K U K VE E K O N O M i
SiYASET, H U K U K VE E K O N O M i 271
272 SİYASET, H U K U K V E E KO N O M i
O
rman Çiftl iği Atatürk'ün en önemli projelerinden biriyd i .
Bozkırın ortasında örnek b i r çiftlik oluşturmuştu . Bu
arazi büyük oranda batakl ık ve sazlı ktı . Ancak burada. bağcı lık,
bahçeci lik, hayvancılık, yeşillendirme gibi çalışmalar yapıldı.
Tabii bunda Ankara halkına bir yeşil alan ve rekreasyon imkanı
oluşturmak düşüncesi .d e etkil iydi . Atatürk'ün bizzat ilgilendiği
çalışmalar gerçekleştirildi . Mesela süt ürünleri, üretimi
yapıldı. Ankara'nın en geniş yeşil alanı oluşturuldu. Bu çiftlik
arazisi içinde çok büyük bir hayvanat bahçesi , tarihi Karadeniz
Havuzu, Devlet Mezarlığı gibi ziyaret alanları bulunur.
Çok sonraları Selanik'teki Atatürk Evi'nin bir benzeri de
yapılmıştır. Burası Türkiye'de tarıma öncülük eden bir çiftlik
olmuştur. Yoğun yapılaşmaya rağmen. Ankara, yeşil alan ve
parklar bakımından da görülmeye değer bir zenginlik taşırd ı .
_
Çevresindeki Atatürk Orman Ç iftliği , Çubuk Barajı gibi çok
geniş yeş i l alanlar yanında, başta Gençlik Parkı olmak üzere,
birçok park ve bahçe şehri süslerd i .
274 S iYASET. H U K U K VE E K O N O M i
D
üyun-ı Umumiye'nin tasfiyesi Lozan'daki en büyük tartışma
konusudur. Bu komisyon aslında bırakılmış, fakat Türkiye
devleti artık bir kere buna muhatap olmuştur. Bir başka ifade
ile bu bir haciz kurumu olmaktan çıkmış ve Türkiye ile alacaklı
borçlu ilişkisine girilmiştir. Türkiye Paris'teki Borçlar Komisyonu'na
Maliye Vekaleti memurlarından ve müfettiş statüsünde bir
temsilci göndermişti . Yapılan taksitlendirmelerde bu borç düzenli
ödemelerle bitiri lmiştir. En mühim mevzu ise Düyun-ı Umumiye'nin
artık vergi tarhı ve vergi cibayeti konusundaki yetkilerinin
kaldırı lması olmuştur. Artık haciz işlemi yapan bir kurum olmaktan
çıkmıştır. iktisadi hükümler ise bu çerçeve içerisinde düşünülecekti .
Kapitülasyon mahkemeleri ve her türlü kapitülasyon kaldırılmıştı .
276 D I Ş P O L İ T i KA
278 DIŞ P O L İ T İ K A
T
rablusgarb'ta ltalya ile savaşan Osmanlı Devleti Balkan
Savaşı'nın başlaması ile beraber bu devletle imzaladığı Uşi
Antlaşması ( 1 8 Ekim 1 9 1 21 kapsamında "Onikiada" olarak
anılan Güney Ege'deki adaları ltalya'ya geçici olarak bırakmak
zorunda kalmıştı . 1 9 1 5 yılında Londra'da imzalanan ve ltalya'nın
itilaf Devletleri'ne katılmasını sağlayan pakt çerçevesinde konu
tekrar gündeme getirilerek bu adaların tama�ı daimi biçimde
ltalya'ya bırakı lmı ştı . ltalya Onikiada'yı i kinci Dünya Savaşı'nın
sonuna kadar elinde tuttu . Bu dönemde Nazi Almanyası adaları
Türkiye'ye vermeyi teklif etse de bunu kabul etmek Müttefikler
ve Sovyetlerle karşı karşıya gel mek olacağından teklif ismet
Paşa tarafı ndan reddedildi . Dolayısıyla Al man hediyesini
reddeden i smet Paşa'nın dış pol itikasinı tenkit etmek doğru
değildir. Yine ismet Paşa'nın Uşi Antlaşması'nın imzalanmasında
payı olduğu iddiası da tamamıyla mesnetsizdir. Zira i smet Paşa
o dönemde henüz kurmay binbaşı rütbesindedir. Yemen'deki
i syanı bastırmakla görevli olan Ahmet izzet Paşa kuwetlerinin
kurmay başkanıdır.
ı
tarass u tu ndan kurtulma l ı y ı z
..
....,..,. ,. , fttfull. ı.IM n _,,.
Wr � .ıııa k.U.. H ......_
l ıu, pıt, •br�• ....l•lamt . dlH
111,ttti. ,U• •t-•.ım 'nirk � Jıli•
_.. Nfll.naff• Hllaıu � ti< ,..... ttlrlerf u, ffhı liıll.
�.ı,�t•l• Wı�llıııN � .. F.ıı.ıı llıltu .,..._. a.... ....
...w
ı..ı.tı t Wr k•n.uı ,..,.,, lıtljae sııt- ez ı..ın ....... rme hrw� ""-'••
llitü. AUuİIİll -nbMtt Mr lılitl• .... ......._ M:ı'u """d:
- tkwtt ll'lliıM 1alı:ıı&.• rn .c.:ı- - -...... � .ıı.tı oN •
""'"'* Garp ..� ....,...'- . ıttt;.,
ılıll � ...-rilff .. .S.. altlt-- (lk.-u. löıt'. 1 • T M\
L
ozan Konferansı sürecinde Musul Türk tarafı açısından önemli
bir mesele olmuştur. Ancak sorun maalesef halledilememiştir.
Musul vilayeti -ki bugün nüfusu neredeyse 2-3 milyon arasıdır
Erbil ve Kerkük'ü de kapsamaktadır. Ayrıca bölgede önemli bir Türk
azınlık bulunmaktadır. Fakat bölge tek başına hiçbir etnik grubun
elinde değildir. Bu durum Musul'un Türklerin daha etkin olduğu
Hatay kadar ilgi çekmemesine neden olmuştur. Hatay konusunda
Türkiye daha ısrarcı davranmış ve Fransa'yla anlaşmıştır.
.
Musul'u önemli kılan ikinci etken i se petroldür. Bi lhassa Britanya
Donanması Birinci Dünya Savaşı'nda kömür yerine petrole
geçtikten sonra lngilizler açısından petrol ve önemli petrol
kaynaklarına sahip olan Musul bölgesi çok değerli hale gelmiştir.
Buna karşılık Cumhuriyet'in i lanı ile beraber önceliğini sağlık,
eğitim , bayındırlık gibi farklı alanlara veren Türkiye'nin Musul için
lngiltere ile silahlı mücadeleye girişecek durumu yoktur. Dolayısıyla
Musul'un petrol gelirleri üzerinde cüzi oran sağlayan bir anlaşma
yapmakla yeti nilmiştir. Daha sonra ise bu bölge elimizden kayıp
gitmiştir.
1 92 9 i ktisadi B uhra n ı
B
U üyük Buhran" da denilen bu küresel ekonomi krizi .
şüphe yok ki atılım içindeki genç Türkiye'yi olumsuz
etki lemiştir. Çünkü dünya büyük bir iktisadi buhranın içine
giriyor ve daha yeni kurulmuş, ekonomisini oturtmaya çalışan
bir devlet olarak bu kriz ortamı ve şartları bizi de .o lumsuz
anlamda etkil iyor. Etkilememesi de düşünülemezdi . Yine de
1 923 ile 1 929 arasında gerçekleştirilen muazzam işler vard ı .
Ancak 1 930'1ara gelindiği zaman , Türkiye'de bizim "devletç!lik"
diye adını koyduğumuz. kesinlikle acil tüketim ihtiyaçlarına
yönelik sanayi leşmenin devlet tekeli altında yapılması söz
konusudur. Bu şartlar altında devletin liberal ekonomiye ya da
özel sektöre geçişi mümkün değildir. Esasen dünyada hiçbir
ülke artık müdahaleden ari bir iktisadi ı:ıolitika uygulayamıyordu.
Dolayısıyla 1 929-30'1arda Türkiye'de de gerek Türk Parasını
Koruma Kanunu'nun yürürlüğe girmesi, gerekse Merkez
Bankası'nın teşekkülü; ithalat ve ihracat üzerinde kota tesbiti
ve ihraç malları üzerinde kalite kontrolü gibi tedbirlerle devletin
iktisadi hükümranlığı artmıştır.
286 D I Ş P O L i T i KA
B
irinci Dünya Savaşı sonrasında ltalya'nın Balkanlar üzerindeki
emelleri başta' Yugoslavya ve Türkiye olmak üzere, bölge
ülkelerini rahatsız etmekteydi . Bu kapsamda Türkiye , Yunanistan,
Romanya ve Yugoslavya Balkan Antantı'nı imzaladılar. Grubun
başını çeken Türkiye, Bulgaristan'ı Romanya ile Dobruca çekişmesi,
Sırbistan'ı da yine Bul garistan'la Makedonya konusunda yaşadığı
anlaşmazl ıklar yüzünden ittifaka sokamamıştı . Arnavutluk ise Balkan
komşularına karşı şüphe içerisinde olduğundan antantı imzalamaya
yanaşmamıştı . Sonuçta Arnavutluk ve Bulgaristan'da Faşist ltalya ile
Nazi Almanyası'nın etkisi gittikçe kuwetlend i .
Öte yandan antant Sovyet Rusya'ya karşı deği ldi, Almanya'yı rahatsız
etmesi de istenmemişti . Ama lngi ltere ve Fransa ile yakınl<1şma
devam edecektir. Tek hedef Yugoslavya'nın ve Türkiye'nin ortak
biçimde nefret ettiği Mussolini ltalyası'dır. Öte yandan Venizelos'un
ltalya ile yakınlaşmasına dahi ses çıkarı lmamıştır. Bu ikinci Dünya
Savaşı'ndan ewel sanayii zayıf, ordusunu silahlandırmakta gereken
yolu alamayan bir memleket için yapı lacak en başarıl ı diplomatik
çözümdü. Yeni Türkiye ittihatçı dönemin aksine diplomasiye çok
önem vermekte ve başarıl ı olarak kullanmaktayd ı .
2 90 D I Ş P O L i T i KA
Sadabad Paktı
T
ürkiye Balkan Antantı'nın yanında Orta Doğu ülkeleriyle de
Sadabad Paktı'nı imzalayarak geniş bir bölgesel ittifaka
gitmiştir. Büyük devletlere karşı bölgesel ittifak sistemine gitmek
bu dönemde Kemalist Türkiye'nin dış politikadaki başarı sıdır.
Paktın hazırl ık çalışmaları lran'ın reformatör şahı R ıza Pehlevi'nin
Haziran 1 934'te Türkiye'yi ziyaretiyle başlamıştı ve 8 Temmuz
1 937 tarihinde Türkiye , lran, I rak, Afganistan hariciye veki lleri
Tahran'da bir araya gelerek bir anlaşma metn,i imzaladılar. Tören
Şah Rıza Pehlevi'nin "Sadabad" denen, Kuzey Tahran'daki yazlık
sarayında yapılmıştır. imzalanan antlaşma 25 Haziran 1 938'de
yürürlüğe girmişti ve beş yıllıktı. Ancak taraflardan biri vaktinde
çekilme isteği belirtmedikçe beş yıl daha uzayacaktı .
292 D I Ş P O L i T i KA
2 94 DIS POLiTiKA
B
ir asker olmasına rağmen Atatürk'ün barıştan yana olması
bizim için büyük bir şanstır. Dünyada böyle insanlar azdır.
Onu evrenselleştiren durumlardan biri budur. Başkumandan
Meydan Muharebesi sonrasında muharebe meydanında kalan
Yunan ölülerine de üzülmüştür. Zaten "Mecburiyet olmadıktan
sonra her savaş bir cinayettir" derken bunu kastetmiştir.
Hamaset, devlet yönetirken büyük felaketlere yol açabilir.
Atatürk, gerçekçi bir adamdı ama cesurdu da. Sınırları
biliyordu . Her şeyin bir zamanı olduğunu da . . . "Yurtta sulh.
cihanda sulh" sözü makul ve mantıklı bir ilkeyd i . Türkler harb
etmesini bildiği gibi sulhu yaşatmasını da bilird i . Atatürk
bunu uyguladı . Bugünkü dış politikamız bile bu işlerin öyle
oturduğun yerden "asarız. keseriz" demekle olmadığının bariz
bir göstergesidir. Atatürk dönemi Türk dış pol itikasında itidalli
bir anlayış benimsenmiş ve önemli uluslararası kazanımlar
sağlanmıştır. Ne var ki o dönem maalesef Musul meselesi
halledilememiştir. Zira Hatay kadar ilgi çektiği ve üzerine
düşüldüğü söylenemez.
298 OIS P O L i T İ K A
I 1r �
,
� _ , _ ı.. r . f�ı
· ·
t
Y
eni Türkiye iddia edildiği gibi bir enkaz üzerinde kurulmadı. Yani
sıkıntı çoktu ama bir devlet geleneği vardı, köksüzlükten söz
edemeyiz. imparatorluk genç Cumhuriyet'e parlamentarizm, siyasi
parti , basın gibi siyasal kurumları miras olarak bıraktı . Cumhuriyet ilk
anda eğitim sistemini, üniversiteyi , yönetim örgütünü, mali sistemini
imparatorluktan miras aldı. Tabipleri , fen insarıları , hukukçuları, tarihçi
ve filologları son · devrin Osmanlı aydın kadrolarından çıktı . Cumhuriyet'in
devrimcileri bir Orta Çağ toplumuyla deği l ; son asrını modernleşme
sancıları ile geçiren imparatorluğun kalıntısı bir toplumla yola çıktılar.
Bugünkü Türkiye'nin siyasal-sosyal kurumlarındaki sağlamlık ve zaafın
bilinmesi , son devir Osmanlı modernleşme tarihini iyi anlamakla
mümkündür. Zira Osmanlı'nın son yılları'rıdaki modernleşme çalışmaları
Cumhuriyet'i kuran kadroların fikir dünyalarını etkileyecek altyapıyı
sağlamıştı . Vakıa, Cumhuriyet'in köklerinde Osmanlı var. Bu açıdan
bakıldığında Osmanlı'nın halefi Türkiye'dir ve bir "redd-i miras" hakkına
sahip değildir. Zira mirasın sorunları yeni Türkiye'nin önüne koyuluyor.
Güzelliklerle de yeni Türkiye'ye sadakat ve hayranlık ifade ediliyor.
300 B İ L i M , D i N , K Ü LT Ü R V E SANAT
302 B i L i M , D i N . K Ü L T Ü R V E SANAT
304 B i L i M , D i N , K Ü L T O R V E SANAT
A
tatürk dahi bir kurmay ve kurucu önder sezgi leriyle ,
lstanbul ve Ankara Üniversitesi'ni teşki latlandırmış v e ilgili
fakültelerinin adını da "Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi" koymuştur.
Çünkü dilsiz ve coğrafyasız tarih yapmanın imkanı olmadığını
çok açık bir şekilde görmüştür. Bu teşebbüs 1 930'1arda
başlamıştır. ilk mezunlar Halil i nalcık, Muazzez İ lmiye (Çığl gibi
kimselerdir. Henüz ortada Ankara Üniversitesi yoktur, Siyasal
Bilgiler Okulu (Mekteb-i Mülkiye) nakledilmiştir, Ziraat Enstitüsü
ve hukuk devrimi yapılsın diye kurulan Hukuk Mektebi vardır.
Ama asıl parlak unsur Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'dir. Bu
kurumun kütüphanesine müthiş paralar harcanmış, d i l , tarih
ve coğrafyayla ilgili pre-hi storia, jeoloj i , arkeoloji gibi bütün
şubeler teşekkül ettiri lmiştir. Bunları yaptığınız zaman, düşünce
ve bilgi bakımından birinci kulvarda , gelişmiş memleketlerle
yarışırsınız. Belki sizin endüstriniz yok, tahılla, incir, üzüm ve tütün
ihracatıyla geçiniyorsunuz ama esas olan zamanları ve mekanları
öğrenmektir. Dolayısıyla buralardan yeni entelektüeller çıkarılarak
zamanların ve mekanların öğrenilmesi amaçlanmıştır.
T
ürk Dil Kurumu ya da ilk adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti ,
lisanımızı incelemek ve gel işmesi için çalışmak maksadıyla
1 2 Temmuz 1 932'de kurulmuştur. Atatürk'ün dil devrimi
gibi bir kavramı bolca kul landığ ı , hatta benimseyip üzerinde
durduğu söylenemez. Bu konuda bir deneme yapılmış, bir
.
moda yaratı lmıştır; ancak amir hükümler içeren kanunlarla
ve kanunun öngördüğü sözlüklerle yeni bir kelime hazinesinin
kullanımı emredilmiş değildir. Dilde evrimleşme 1 930'1arda
Türkiye'de kabul edilen bir gerçek olarak görünüyor.
Bürokrasinin dilini sadeleştirmek ve halka indirmek, kısmen
de şive farklıl ıklarını ortadan kaldırarak milli standart bir aydın
Türkçe (eğitim Türkçesi) yaratmak isteyen dilcilik hareketi,
maalesef aşırılığa ve yeni bir Osmanlıca yaratmaya kadar
varmıştır. Bu akımın karşı sındakiler de eski Osmanlıcayı
savunanlardır. Gramer, tarihi filoloji ve fonetik tetkikleri
yapılmayan ülkemizde bu a landa bir kör dövüşü yaşanmaktadır.
Tabii gramer ve dil eğitimi ve bi lgisinin gelişmediği bir ortamda
bu, olumsuz bir sonuçtur.
308 B i L i M . D i N , K U LT O R VE SANAT
K
emalist dönemde Türk tarihçiliğinin Türkiye tarihçiliği
ol maktan çok, romantik bir yaklaşımla Asya bozkırlarına
uzandı ğ ı , efsanevi açıklamalara başvurulduğu veya cumhuriyetçi
bir refleksle yakın geçmişin haksızca karalandığı öne sürülmüştür.
Dönem böyunca mill iyetçi bir iklimin Türk tarih yazıcılığını etkisi
altına aldığı , bunun bazen aşırı ölçülere varan bir moda olduğu
gerçektir. Zira dış dünya şartlarının zorlaması Avrupa uluslarının
aşırı mill iyetçi tarih tezlerini benimsemesine yol açmıştı .
1 930'1ar Türkiye'sinin bu hava dışında kalması kolay deği ldi. 1 93 1
yılında kurulan Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti (sonraki Türk Tarih
Kurumu) ise sınırlı üyesi olan , kendi içinde yayın ve araştırmaları
destekleyen bir kuruluştu . Bu noktada Cumhuriyet tarihinin
sorunları ve yorumu üzerindeki tartışmasız tezlerin dışında,
umumi bir tarih tezinin tutunamadığı ve desteklenmediği açıktır.
Bizzat Atatürk'ün etrafındaki tarihçiler ve tarih merakl ısı devlet
adamları daima birbirine ters ye değişik yorumlar getirmişlerdir.
Öyle ki , öne sürülen tarih tezleri bu çevrenin dışındaki kimselerce
de tenkit edilebilmiştir.
310 B i L i M . D i N K Ü L T Ü R VE SANAT
K
emalizm'in eğitim konusunda Türklere fakir veya zengin, göçmen
veya yerli halk olsun büyük imkanlar sunduğu bellidir. Aydınlarla
(münewerlerlel olan mücadelesi ise bilhassa sol çevrelerde ve
mutaassıb Müslüman çevrelerde tekrarlanagelmiştir. Rejimin
bilhassa Müslüman örgütler karşısında çok hassas davrandığı açıktır.
Uyuşamadığı çevrelerin başında hilafetçi ideolojiyi benimseyenler
vardır. Bu bir iktidar kavgasıdır. Hatta Kurtuluş Savaşı'nın generalleri
arasında bile sürtüşmelere sebep olmuştur.
31 2 B i LiM. D i N K U L T UR VE SANAT
C
umhuriyetin i lanı ile beraber çok önemle ele al ınan konulardan
biri ülkenin eğitim düzeyinin yükseltilmesiydi . Bunun için
bütün sıkıntılarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti okumak isteyen
yetenekl i gençlere muasır dünyanın ölçüleri dışında imkan verdi .
Türkiye Cumhuriyeti'nin bu konuda yakaladığı ivme ancak Sovyetler
Birliği'ndeki hızlı okullaşma, sosyal eşitlik (hatta proleter kökenliler
için pozitif; yani ayrımcı) ile mukayese edilebilird i . Burada tarih
ve coğrafya alanlarında önem verilen eğitimin bir amacı vardır:
Yerkürenin coğrafyasını ve tarihini benimsemek. Bir ulusun söz
sahibi olması buna bağlıdır. Açık konuşalım: Atatürk'ün ölümüne
kadar önemli başarılar gösteren bu çaba sonra tavsadı ama
Türkiye o vakte kadar var olan eğitim kurumlarını n , kültürel
faaliyetin derlenip toplanmaya ve kurumlaşmaya başladığı bir
aland ı . Üstelik bu , devrin savunma masraflarının aleyhine yapı ldı.
Kararı verenler Birinci Dünya Savaşı'nın general ve mareşalleridir.
Asıl olanın toplumun eğitimi ve uzun süren On Yı llık Harb (1 91 2-
1 922) döneminde kaybettiğimiz aydın gençl iğin telafi edilmesi
olduğu çok açıktır.
314 B i L i M . D i N , K Ü L T Ü R VE SANAT
Levent Şahverdi Arşivi
Levent Şahverdi Arşivi
. .
U niversite Reformu
T
ürkiye 1 8. yüzyı ldan beri Batı tipi eğitime ve bilime kapılarını
açmıştır. Bunda askeri modernleşmenin öngördüğü alanların
(mühendislik, tıp, veterinerlik, kimya , eczacılık) önde gelmesine
rağmen yavaş yavaş 1 9. asırda hukuk, maliye gibi dallara da önem
verilmiştir. Ama eksiklik de vardı. Bu süreçte yer yer mutedil yer yer
radikal dönüşümler gerçekleştirilmiştir. 1 933 yılı o radikal dönüşüm
noktalarından biridir. Zira 1 933'ten sonra Türk üniversiteleri , lstanbul
Üniversitesi model olmak üzere, ayrı bir ortamda doğup gelişmiştir.
Ancak bir olay var ki üniversite reformu açısından çok mühimdir. Zira
Nasyonal Sosyalistlerin baskılarından kaçan Yahudi ve solcu Alman
profesörlerden, yani ülkelerinde bir anda kapının önüne konulan bu
seçkin zevattan Atatürk istifade etmeyi bilmiştir. Hirsch, Schwarz,
Neumark, Landsberger, Nissen , Schwartz gibi fevkalade derin bilginler
bilhassa Hukuk Fakültesi'nde hukuk reformunun gelişmesine yol
gösteren seçkin Alman hukukçuları . Tıp Fakültesi'nde eskiler ve onların
temsil ettiği Fransız sistemiyle rekabet yaratan hekim hocalar Türk
üniversitesine fevkalade büyük katkılarda bulundular. Ne var ki 1 947
yılı talebe hareketleri özellikle de dil, tarih ve hukuk alanında bu Alman
hocalar grubunun büyük ölçüde Türkiye'yi terk etmelerine neden oldu.
3 16 B i L i M . D i N , K Ü L T Ü R VE SANAT
M
ekteb-i Mülkiye-i Şahane (Siyasal Bi lgiler Fakültesi) 1 859
yılında kuruldu . İdareci; yani mülki amir, mal iye müfettişi ve
diplomat yetiştirmek için düşünülmüştü .
318 B i Li M , D i N K U LTUR VE S A N AT
H
itler faşizmi sırasında Almanya'nın sosyalist, Yahudi ve diğer
kategorideki l i beral münewerlerinin maalesef sığınacakları
ülke yoktu . Birçok Avrupa ülkesi ve en başta Amerika Birleşik
Devletleri antisemitizmin ve infiratçılığın içinde bugünkü nutukların
ve havanın aksine mağdur insanları kabul etmiyordu . Bunu
hatta vize kuyruklarında bekleyen sıradan insanlara deği l , seçkin
münewerlere bile gaddarca uyguluyord u . Atatürk Türkiye'si
bu insanlara kucak açmıştır. Mesela. Bruno Taut . . . Hitler'in
zulmüne uğrayan asrın büyük mimarlarından biridir Bu köşeye
sığınmıştır, Türkiye'ye. Çünkü başka sığınacak yeri yoktur.
Efendim , "kul lanmış . ihtiyacı varmış" . . . Evet, başka larının da
ihtiyacı vard ı , paraları da vardı fakat almadılar. Biz aldık. Bu
kadar açıktır. Ve 1 930'1u yı lların üniversite reformu kapsamında
Almanya'dan gelen bu akademisyenler çok değerli işler yaptı lar.
Ancak yükseköğretimde yapılan her türlü iyi leştirmeyi üniversite
reformuna bağlamak da doğru değildir. Bu bir abartma olur.
320 B i L i M , D i N , . K U L T Ü R VE SANAT
A
tatürk eğitime çok önem veren, cehaletin yok edilmeden hiçbir yol
alınamayacağına inanan; eğitimi, değişimin başat unsuru olarak
düşünen bir liqerdi . Milli Mücadele yılları dahil, her şartta eğitim
toplantıları düzenleyebilecek kadar eğitimi önemsiyordu. On yıllık savaş
döneminden çıkmış, eğitimli nüfusunun çoğunu bu savaşlarda kaybetmiş
ve yeni kurulmuş bir ülkenin zayıf kaynaklarına rağmen yurt dışına
öğrenci yollamıştır. Bu dönemde sadece teknik dallar değil arkeoloji,
filoloji ve hatta Bizans tetkikleri için de öğrenciler gönderildi. Jale inan,
Şahap Kocatopçu, Sadi Irmak, Akdes Nimet Kurat, Enver Ziya Karal,
Sabahattin Ali, Sebahattin Eyüboğlu . . . Arkeoloji için gidenlerden Ekrem
Akurgal ve Hititoloji'nin babalarından s�yılan Sedat Alp önemli bilginler
oldular. Bizantinistik için gönderilen dört gencin bu dalda kalmadığı,
dolayısıyla bu dalı geliştiremediği açık. Yabancı lisana ise ayrı bir önem
vermiştir. Kendisi çok iyi derecede Fransızca ve yeterli derecede
Almanca bilirken, Cumhuriyet'in genç kuşaklarının da yabancı lisana
aşina olmasını istiyordu. Dolayısıyla yurt dışına gönderilen öğrencilerle
kısa vadede bu eksikliğin bir nebze olsun giderilmesini düşünmüştü.
322 B i Li M , D i N , K Ü L T Ü R VE SANAT
O
smanlı Devleti d ini toleransa sahipti ve kamu hayatında
geniş ölçüde, özel hukuk alanındaysa kısmen din dışı
hukuk uygulamalarına başvurmuştur. Ama şeriatla yönetilen
bir devletti . Çünkü toplumlar dini ayırıma göre kompartıman
usulüyle . mi llet esası i çinde yöneti lird i . Devlet topraklarını
kaybettikçe Osmanlı padişahları hilafet kurumuna ve unvanına
dört elle sarıldı lar. Panislamizm 1 9 . yüzyılda resmi ideoloji
halindeyd i . Devlet, Batı dünyasına karşı gerekli reformlara
giri ştiğinde , laik sistem de ister istermez devreye girmeye
başlad ı .
1 924 yılı Mart ayında hilafet i lga edildi v e hanedan üyeleri yurt
dışına çıkarıldı . Halifelik bugün olsa, sjyasi bir konuma çevrilmiş
olmasından ötürü zaten yürümezdi . Bu nedenle yeni Türkiye,
Tevhid-i Tedrisat ve Hukuk devrimiyle laik kurumların temelini
radikal bir biçimde attı . Bu, son Osmanlı asrının yarattığı ikiliği
ortadan kaldırdı . 1 928'de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na
laikliğin ilke olarak girmesi bu gelişmelerin bir sonucudur.
324 B i L i M . D i N . K Ü LT Ü R V E S A N A T
B i L i M . D i N . K Ü LT Ü R VE SANAT 325
326 B i L i M . D i N , K Ü LT U R VE SANAT
A
rkeologyayı üniversiter bir bilim haline getiren doğrudan
doğruya Cumhuriyet'ti r ve Atatürk' ün .talimatıyla
olmuştur. Arkeolojinin en önemli dalı olan fi loloji bu dönemde
tamamlanmıştır. Çünkü Osmanlı arkeolojisinde fi loloji unsuru son
derece zayıftı ve bu eksiklik Cumhuriyet'te tamamlanmak zorunda
kal ınmıştır. Yine Ankara'daki Hitit Müzesi dediğimiz arkeoloji
müzesi, bundan bir müddet sonra Etnografya Müzesi ve ilk defa
önemli bir tarikat müzesi olarak Konya Müzesi teşkilatlanmıştır.
328 B i L i M , D i N , K Ü L T Ü R VE SANAT
Levent Şahverdi Arşivi
Levent Şahverdi Arşivi
Kad ro Hareketi
.,.... T $ ......
K
U adrocular" ya da "Kadro Hareketi" ; Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Burhan Asaf Belge, lsmail Hüsrev Tökin ,
Şevket Süreyya Aydemir ve Vedat Nedim Tör'ün başını çektiği
ekipçe neşredilen Kadro Dergisi etrafında toplanmış harekettir.
Esasında Kadro Dergisi'nin kurulup çıkarılmasını bizzat Mustafa
Kemal Paşa istemiştir. Derginin Kemal izm'in ideologluğunu
yapması düşünülmüştür. Ancak tarihi ve şartları itibariyle
Türkiye'nin bilinen Marksist sosyalizmi kuramayacağı, aynı şekilde
kapitalist ülkelerle sadece kapitalist sınıfın sömürüsü ve o devletin
kapitalizm hizmetindeki emperyalist politikasıyla çatışmaktan
da öte, azgelişmiş ülkelerin mazlum halklarının gelişmiş sanayi
ülkelerinin proletaryası ile bir birlik kuramayacağını ileri süren
yazarlar da Kadro Dergisi etrafında toplandılar. Bu katılımın da
etkisiyle dergide yayımlanan yazılar zamanla rej im aleyhtarlığı
ile eleştirilir ve büyük tepki alır. Recep Peker'in başını çektiği bir
grup derginin ivedi şekilde kapatılmasını talep eder. Mustafa
Kemal Paşa'nın da onayıyla dergi 1 935 yılında , henüz 36 sayısı
yayımlanmışken kapatılır.
330 B i L i M , D i N , K U L T U R VE SANAT
bırakılırlar: Yakup
Kadri Bey elçiliklere
ve büyükelçiliğe,
Burhan Asaf
ataşeliklerden birine ,
Şevket Süreyya Bey
iktisat Bakanlığı'nda
genel müdürlüğe,
KADRO
Vedat Nedim ise
propagandaya başarılı
(La Turquie Kemaliste)
şekilde devam eder. 1932 - CİlJ: ı
(tıpkıtiasm)
Rejimin ihtisas sahibi
ve yaratıcı insanlara
ihtiyacı vardır; o günkü
solun bu şartlara
ANKARA iKTiSADi VE TiCARi ILlMLER AKADEMiSi
sahip mensupları
önemli yerlerde
istihdam edilir.
B i L i M , D i N , K U L T U R VE SANAT 33 1
Levent Şahverdi Arşivi
Opera
A
tatürk askeri ataşe olarak görevlendirildiği Sofya'daki ilk
günlerinde operaya gitmişti . Bulgar operasının ulaştığı
düzey onu hayran bırakmıştı . Yakın arkadaşı Zümrezade Şakir
Bey'e bir temsilden sonra , "Bu adamların ulaştığı düzeye
ulaşmamız gerekir" demişti. l ran Şahı R ıza Pehlevi 1 934
yılında Türkiye'ye geldi ğinde Reisicumhur Atatürk'ün "Ozsoy"
operasını temsil ettirmesinde bu olayın payı aranmalıdır.
Aslında opera mevzuu Abdülmecid'ten başlayan bir meraktır.
Türkiye'de zaten vard ı . Sarayda da var, Beyoğlu'nda da,
lzmir'de de, Selanik'te de var. Atatürk Türk musikisini
bilen bir insan. Fakat bu çok iyi bildiği musikiye rağmen
Garp musikisinin bilhassa çok ses l i , çok örgütlü opera ,
senfoni gibi renklerinin önemi üzerinde fazlaca duruyor ve
bunu kurumlaştırıp, yaymak istiyor. Nihayetinde operayı
kuracak atı lımları yapıyor ve 1 934 yılında "Ozsoy" operası
sahneleniyor. Tek perdelik bir şey olmasına rağmen Atatürk
tarafından gerçekleştirilen müzik devriminin örnek eseridir.
lran Şahı gördüklerinden çok etki lenmiştir.
332 B i L i M , D i N , K U L T U R VE SANAT
336 Ö Z E L HAYATI VE Ö L Ü M Ü
G
azi Mustafa Kemal Atatürk, son yılı ağırlıklı olmak
üzere uzun zamandır hastayd ı ; onulmaz, geri dönülmez
hastalıklarla malul idi. Siroz veya kanser diyenler olsa da tevsik
edilmiş hali yoktur. Hastanın uzun muayenelerden hoşlanmadığı
söyleniyor. Türk veya Avrupalı olsun hekim muayenelerinden
hoşlanmıyordu. Kötü gidişat engellenemedi . Hatay meselesinin
takipçisiydi ve güney i lleri seyahati sağlığını daha da bozmuştu.
29 Ekim'de Ankara'da bulunmayı çok arzu etmişti , fakat bu
mümkün olmadı . Vefat ettiğinde henüz 57 yaşındayd ı . Selanik'te
"Ali Rıza oğlu Mustafa" olarak başlayan hayatı , Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu , "Gazi Mustafa Kemal Atatürk"
olarak nihayete erd i . Türklerin Atası 1 O Kasım'da Dolmabahçe
Sarayı'nda ebediyete göçtü. Arkasından gerçekten de bir
milli matem doğd u , resmi programı aşan bir şok ve hüzün!
Naaşı , cenaze töreni programı gereği Ankara'ya intikal edecek
ve Etnografya Müzesi'nin önündeki bir katafalka konacaktı.
Buradaki misafirl iği naaşının 1 O Kasım 1 953 tarihinde
Anıtkabir'e taşınmasına kadar devam etti .
340 Ö Z E L HAYATI VE Ö L Ü M Ü
Anıtkabir
A
nkara denince akla gelen en önemli sembollerden biri de
Anıtkabir'dir. Atatürk'ün bu anıtsal dinlenme yeri Maltepe'nin
arkasındaki Rasattepe'dedir. Emin Onat ve Orhan Arda eseridir.
Sütunlu Roma yapı ları gibi olması düşünülmüş fakat binanın
etrafına Frig, Hitit ve eski Anadolu mimarisinden unsurlar ilave
edilmiştir. 1 950'1erin "ikinci Yeni" denilen ekolüne ait seçkin bir
binadır ve etrafında küçük bir koru teşkil edilmiştir. Anıtkabir'in
giriş kısmına 26 basamaklı geniş bir merdivenden çıkıl ı r.
Merdivenler Kayseri'nin beyaza yakın renkteki göl traverteni
taşından yapılmıştır. Merdivenin solunda Hürriyet ve sağında
istiklal kuleleri bulunmaktadır. Bu kulelerin içerisinde Atatürk'ün
Hürriyet ve i stiklal ile ilgili sözleri altın yaldızlarla yazılıdır.
342 O Z E L HAYATI V E O L U M U
A
tatürk l iderl ik vasfıyla doğmuş , ileri görüşlü ve b u sebeplerle de
"karizmatik" diye tavsif edilebilecek bir şahs iyettir. Başarısındaki
en önemli faktör fevkalade bir i rade sahibi olmasıdır. Bir entelektüel
olduğu hakikattir. Akı l ve bilimden yanadır. Tabii ki bir devrimcidir,
reformisttir. Çünkü ülkesinin reforma ihtiyacı vard ır. Bir Türk
milliyetçisidir ama bunun yanında evrensel bir adamdır. Barışçıdır,
"Mecbur kalmadıkça savaş bir cinayettir" demiştir.
A
tatürk'te çocukların ve çocuk sevgisinin karşılığı bir
başkadır. Kendisi de yetim büyüdüğü için olsa gerek,
bilhassa kimsesiz çocuklara sahip çıkar, eğitimlerine ayrıca
önem verird i . Manevi çocukları vard ı ; I hsan, Abdürrahim,
Omer, Afife ve Zehra Cumhuriyet'ten önce ; Afet, Rukiye,
Nebile, Sabiha, Ülkü ve Mustafa ise Cumhuriyet'ten sonra
manevi evlatları olmuştu .
A
tatürk hayatı boyunca eğitime büyük bir önem atfetmişti . Milli
Mücadele'nin en kırıl gan dönemlerinde bile eğitim kongresi
toplayacak ve bunu iptal etmeyecek kadar eğitimi önemsiyor.
Cumhuriyet kurulunca, tarım ürünlerinin ihracıyla geçinen bir
ülkenin kıt imkanlarına rağmen yurt dışına talebe gönderiyor.
Yabancı dile ayrı değer veriyor. iyi derecede Fransızca ve yeterli
düzeyde Almanca bil iyor, bütün Makedonya gençleri gibi Rumca
ve Bulgarcaya da aşina olduğu biliniyor.
348 Ö Z E L HAYATI V E Ö L Ü M Ü
H
ayal ettiği Türkiye gerçekleşiyor. Kadın-erkeğin eşit,
fevkalade üretken , okuma-yazma meselesinin halledildiği,
eğitimin gittikçe arttığı, köylünün vatandaş olduğu bir Türkiye .
Hayalleri çok açıktı . Bulgaristan köylüsünün kafa tutan haline
bakıp , "Ben de böyle istiyorum" demiş. Atatürk'ün istediği
Türkiye beynelmilel kültürü benimseyen bir ülke. Müzik
bileceksin, opera bi leceksin, yapacaksın. "Bunu yapan adam
her şeyi iyi yapar" diyor. Kafasındaki projeler çok açık. Tarzını
değiştiren bir adam. Elli sene önceki Türk subayından çok
farkl ı , bütün arkadaşları gibi . Dans da ediyor, Fransızca da
konuşuyor, opera da besteletiyor. Bu büyük bir değişimdir. Bu
1
asrın en büyük sosyologlarından biri , belki de birinci si Raif
Oahrendorf, böyle bir değişim karşısında aşka gelmişti . Bu
toplumun çalışma kalıpları değişiyor, hala da oturmadı yerine
ama değişiyor ve Cumhuriyet'in bize kazandırdığı temel şey
i l erlemedir.
Tek Ada m
A
tatürk tek parti idaresinin başındaki liderd i . Doğal olarak buna
demokrasi denmez. 1 924 ve 1 930'da çok partili sisteme geçiş
denense de o dönemin Türkiye'sinde iki taraf böyle bir çizgide uzlaşmayı
becerememiştir. Bunun için muhalif parti kapatılmış, çok parti deneyimi
sona ermişti . Atatürk'ün istediği, muhalefetle asgari düzeyde, belirli
noktalarda uzlaşı olmasaydı . Bunu Türkiye'deki muhalefet ancak 1 946
demokrasisinde bir müddet yapabi lmişti . Sonunda bir gerginlik ve darbe
yaşandı . Demokratik hayatımız ve Cumhuriyet darbe dönemleri de
geçirerek bugüne kadar geldi .
354 O Z E L HAYATI VE O L U M U
B
u konunun ve başlığın çok iyi araştırıldığı kanaatinde
deği l i m . Mesela başta Lloyd George'a, daha sonra
ise Churchil l'e atfedilen "1 00 yı lda bir. bir dahi gelir;
Küçük Asya'dan çıkacağını ben nereden bilirdim?" sözü
hala belgelendirilmemiştir. Bu i simlerin ikisi de başbakan
olduklarından konuşmaları toplanmıştır. Bunu araştırmak o
kadar da zor değildir. Bunun dışında Church i l l dünyada saygın
bir siyasetçiyd i , dünya lideriyd i . vefatından sdnra hakkında
söylenenler ortadadır ve başardıkları nedeniyle uluslararası
alanda büyük bir saygınlığı vard ı . Halen de var . . . Açıkçası
büyük bir sağduyu da var, bugün Atatürk'ü seven. anlayan
insanlar daha eğiti m l i . Ondan sonraki kuşaklar ve bu toplum
Gazi'ye sahip çıkıyor ve daha iyi değerlendiriyor. Atatürk,
Türk tarihinin çok önemli lideridir. Sadece Türkiye açısından
değ i l . Mesel a , Türkl cumhuriyetlerin tarihi için de bu böyledir.
O dönemin Sovyetler Birliği'nde yerel komünist partilerde de
Atatürk, i smi saygıyla anılan bir l iderd i .
ismet l nönü
1
•
smet Paşa'nın Atatürk ile hukuku eskiye uzanır. Harb
Akademisi'nden birbirlerini tanımakla beraber kariyerlerine farklı
yerlerde devam etmişlerdir. Nihayet Mustafa Kemal Paşa Birinci
Dünya Savaşı'nda Doğu Anadolu'daki 2'nci Ordu kumandanıyken yolları
kesişmiştir. O dönem miralay (albay) rütbesinde olan ismet Bey
Mustafa Kemal Paşa'nın kolordularından birine kumanda etmektedir.
MillT Mücadele döneminde de önemli bir yakınlık söz konusudur.
F
evzi Paşa sıradan bir kumandan değildir, çok bilgilidir,
belirgin i l keleri vard ır ve oraya gel ene kadar ismi
duyulmuş başarı l ı bir askerdir. Maalesef Anadolu direnişinin
başında bu hareketi mantıki görmemiş, hatta yer yer
karşı b i le çıkmı ştır. Bu tavrından dolayı kendisine karşı bir
soğukluk olmuştur ama geç de olsa artık lstanbul'da bir iş
yapılamayacağı nı anlamı ştır. Kend isi Mustafa Kemal Paşa'dan
önce doğrudan Ali Fuat Paşa'nın karargahıha gelmiş ve
Mustafa Kemal Paşa'nın kısa bir tereddüdüne rağmen Ali
Fuat Paşa'nın ı srarlı ta lepleri ·sonucunda nazikane bir telgrafla
M i l li Mücadele kadrosuna dahil edilmiştir. Fevzi Paşa'nın bu
şeki lde Ankara'ya getiri lmesi ve karş ılanması fevkalade önemli
ve tari hi bir hadised i r. M i l li Mücade le'de görevi yine aynı
şekilde Ankara'da M i l li Müdafaa Vekaleti 'dir ve icra Heyeti
Başkanı , Başbakan olmuştur. Doğrusu büyük bir sadakat ve
gayret i l e görevine devam etm iştir. En kıdemli kumandandır
ve komuta heyetine dahli askeri açıdan M i l li Mücadel e'yi
zenginleştirmiştir.
A
l i Fuat Cebesoy, 1 882 Üsküdar doğumludur. O büyük
nesilden : yani Mustafa Kemal Atatürk ile Harb Okulu'ndan
sınıf arkadaşıyd ı . Pek çok cephede savaştı . Ona "MillT Mücadele'yi
fiilen başlatan kumandan" da denebilir; çünkü işgaller sırasında
lzmit'ten Eskişehir üzerine gitmek isteyen lngi liz birliklerine ateş
açma emrini vermiştir. Şimdiki adı Ali Fuat Paşa Tren i stasyonu
olan yerde de bu işgalci birliği durdurmuştur. Savaş boyunca
önemli görevler yerine getirdi. Amasya Genelgesi'nde imzası
olan komutanlardand ı . Yine Kurtuluş Savaşı yıl larında Moskova
Büyükelçiliği görevini üstlend i ; Moskova Antlaşması'nı imzalad ı .
ilk Meclis'te milletvekilliği yaptı . Türkiye'nin ilk muhalefet partisi
olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucularından biri
oldu . lzmir Suikastı sanığı olarak i stiklal Mahkemeleri tarafından
yargıland ı . Ancak yine Atatürk devrinde, 1 93 1 'de TBMM
Başkanlığı, Ulaştırma ve Bayındırlık bakanlıkları yaptı. 1 948'den
sonra siyasete Demokrat Parti'de devam etti . 27 Mayıs
Darbesi'nden sonra hakkında dava açılmadı . 1 968'de vefat etti .
Hiç evlenmemiştir.
B
abası Amiral Mehmet Muzaffer Paşa i d i . 1 899'da Deniz
Kuvvetl erine katıldı . 1 9 1 8 yılına kadar değişik savaş
gemilerinde görev yaptı. Balkan Savaşları döneminde "Hamidiye
Kahramanı" olarak nam saldı. Hiç şüphe yok ki şöhretli ve
başarı lı bir askerd i . Milli Mücadele'de başlangıçtan itibaren
Mustafa Kemal Paşa'nın yanında yer aldı. Kongrelerden
sonra , Heyet-i Temsiliye adına Son Osmanlı Mebusan Meclisi
toplantısına katıldı. Bu sırada lngilizler tarafından tutuklanarak
Malta'ya sürüldü. Malta'dan kaçıp ülkeye dönünce bakanlık,
başbakanlık ve TBMM başkan vekilliği yaptı. Terakkiperver
Cumhuriyet Partisi'nin kurucularından biri oldu ve Atatürk'e
karşı terti plenen lzmir Suikastı davasında ceza aldı . Bu
sırada yurt dışındayd ı . Türkiye'ye 1 935 yılında döndü. 1 942
yıl ında Londra Büyükelçisi yap ı l d ı . 1 964'te vefat edene kadar
üniversitelerde hocalık yaptı . Vatanseverli ğinden şüphe
edilmeyecek bir adamdı. Ancak şunu unutmayal ı m ideal ist
ve idealleri için can vermeye hazır insanların arasında fikir
ayrıl ı kları her zaman olur. Bizlere düşen, tarih çizgisinin bu
büyük adamlarını ihtiramla anmaktır.
F
ethi (Okyar) Bey'in Mustafa Kemal ile dostluğu
Manastır Askeri idadisi yı l larına kadar uzanır. Picardie
Manevraları'nda birliktedirler. Trablus'a gönüllü giden
subaylardan biriyd i . 27 Ekim 1 91 3'te Binbaşı Mustafa Kemal
Bey Sofya askeri ataşeliğine atandığında Osmanlı'nın Sofya
sefiri yakın arkadaşı Fethi Bey idi. Zaten Fethi Bey Mustafa
Kemal'i .özel likle yanına istemişti . Onceleri bir lttihatçı'yd ı .
Onemli vazifeler üstlenmişti . Ancak ılımlı v e akil kişiliğiyle
hiçbir zaman sert bir ittihatçı görüşe, daha doğrusu
tavra sahip olmad ı . Bu sayede yıllar boyunca saygınlığını
korudu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Malta'ya sürüldü.
Sürgünün ardından ilk meclisin mebuslarından biri olarak
Milli Mücadele'ye katıldı . 22 Kasım 1 924'te başbakan oldu .
Şeyh Sait lsyanı'nın başlamasının ardından istifa etti (3 Mart
1 9251. Bir süre Paris'te büyükelçilik yaptı. Kendisine inanan
ve güvenen Atatürk'ün isteğiyle 1 930 yıl ında Serbest Fırka'yı
kurdu. Fakat bu tecrübe başarısız oldu . 1 943'te vefat edene
kadar büyükelçilik ve bakanlık yaptı . "Okyar" soyadını da
kendisine bizzat Atatürk vermişti .
E
nver Paşa yetenekli bir kurmaydı . Fransızca , Almanca ,
Rusça ve Farsça b i l i rd i . Berlin'de ataşemiliter olarak görev
yapması Alman askeri kuwetine olan güvenini arttırmıştı .
Balkanlar'daki komitacılık faal iyetlerine karşı verd iği mücadele
ve ikinci Meşrutiyet'i n ilanındaki rolü ile tanınd ı . Trablusgarb'ta
Mustafa Kemal'in de ara larında bulunduğu (ancak Mustafa
Kemal i l e b irbirlerini sevdikleri söylenemezdi) genç subaylarla
beraber ltalyanl ara karşı bölge halkını örgütleyerek savaştı
ve zor şartlarda başarı sağladı . Balkan Savaşı bozgunundan
sonra Babıali Baskını'nı gerçekl eştird i . Bulgarların eline geçen
Edirne'yi Temmuz 1 9 1 3'te kurtarması ününü büsbütün arttırdı .
Kısa zaman sonra Sultan Abdül mecid'in torunu Naciye Sultan
ile evlenerek saraya damat oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda
Osmanlı ordularının başındaki kişiyd i . Bu ani yükselme sonucu
o vakte kadar en kalabalık askere alınmayla kurulan düzenin
başına geçen genç komutanın, bununla başa çıkması zord u .
Kal d ı k i endüstri dünyasında ordunun teçhizi v e mali müzayaka
en büyük problemdi ve Alman Genelkurmayı'nın müdahale ve
denetimini arttırdı . Ancak a l ı nan yenilgi sonrasında ittihat ve
Refet Bele
R
efet Bele , MillT Mücadele'nin en önemli komutanlarındandır.
Hatta Mustafa Kemal Paşa 1 9 Mayıs 1 9 1 9'da Samsun'a
geldiğinde , Bandırma Vapuru'nda bulunan isimlerden biri de Refet
Bele'dir. MillT Mücadele döneminde hakikaten büyük yararl ı l ıkları
görülmüştür. Batı Cephesi'nde farklı yerlerde komutan olarak
başarıyla görev yapmıştır. 4 Kasım 1 922'de lstanbul'un idaresine
TBMM namına el koyan kişi yine Refet Bele'dir. Cumhuriyet
kurulduktan sonra Mustafa Kemal Paşa ile bazı fikir ayrı lıkları
yaşadığı için Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kuranlar
arasındadır. lzmir Suikastı davasında Bele de yargılanmıştır.
Gelgelelim hem beraat etmiş hem de Atatürk'ün sağlı ğında
yeniden mil letvekil i olmayı başarmı ştır. iyi bir askeri eğitim aldığı
açıktır. Gençl iğinde lttihatçı'dır. Mustafa Kemal , Rauf Bey ile
'
Erzurum'a gittiğinde o, Sivas Kongresi hazırl ıkları nı yapmak için
Sivas'ta kalmış ve lngilizlerin Samsun bölgesine asker çıkarmaları
üzerine Kavak civarına topçu birl ikleri yerleştirip, bu çıkarmayı
durdurmuştur. 1 963'te vefat etmiştir. Vasiyeti ve ailesinin
de isteğinden dolayı devlet mezarl ığına defnedilmiyqr. Kabri
Zincirl ikuyu'dadır.
F
ahrettin Paşa piyade sınıfına mensup olsa d a çok iyi bir
süvari komutanıydı . Ewela bunu söylemek lazı m . lşkodra
doğumludur. ikinci Balkan Harbi'nde Bulgar kuwetlerini
püskürten komutanlardan biriyd i . Çanakkale Cephesi'nde
bulundu ve Mustafa Kemal Paşa ile orada tanıştılar. MillT
Mücadele başladığında kesinlikle Anadolu direnişine karşı
olanlar vardı ve bunlar olduğu gibi, tereddütlü bir dönem
geçiren ve beklemede kalanlar da vard ı . Bekleme yapanların
içinde Fahrettin (Altay) Bey, i smet Onönül Bey ve 1 9 1 4'te
artık tuğgenera l , 1 920 yı lında da Harbiye Nazırı olan Fevzi
(Çakmak) Paşa da vardır. M i l lT orduda Süvari Kolordusu
kumandanı olan ve bu görevde yararlıl ıkları görülen Fahrettin
Altay Paşa, Oumlupınar'dan sonra Yunan ordusunun
ricatini sağlayarak 9 Eylül'de lzmir'e giren 5'inci Süvari
Kolordusu'nun kumandanıyd ı . Cumhuriyet'in ilanı sonrasında
mil letveki ll iği yaptıysa da Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle
milletvekilliğinden ayrı ldı ve asker olarak kaldı. Emekl i l iğinden
sonra kısa süre milletvekilliği yaptı . 1 974 yılında , 94
yaşındayken hayata veda etti .
A
tatürk'ün yaveri ve kadim dostudur. Salih Bozok ile
Mustafa Kemal Paşa , aynı yıl Selanik'te doğmuşlardır.
Çocukluk arkadaşıdırlar. ikisi de asker olmuş. Mustafa
Kemal kurmaylıkta ilerlerken Salih Bozok jandarma sınıfında
devam etmişti . O, Atatürk'ün başyaveriydi . Büyük Harb'te,
Suriye Cephesi'nde bulunan Mustafa Kemal Paşa. Bozok'u
başyaverliğe atayarak yanına çağırd ı . Beş dönem milletveki lliği
de yapan Bozok, kendi neslinin hemen her askeri gibi
Balkan Savaşları , B irinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele'de
bulunmuştur. Atatürk ona ve yine çocukluk arkadaşı olan Nuri
Conker'e ayrı bir sevgi beslerd i . Mektuplarında "Kara gözlü
Salih'im, kuzum, kardeşim. burma bıyıkl ı Salih'im" gibi hitapları
vardır. Salih Bozok da Mustafa Kemal'e büyük bir dostluk
bağıyla bağlıyd ı . Öyle ki , 1 O Kasım günü Paşa vefat edince,
Salih Bozok da. "Mareşal bir yere giçliyorsa . yaveri yanında
olur" d iyerek intihara teşebbüs etmiş ancak ölmemiştir.
Nitekim birkaç yıl sonra , 1 94 1 yıl ında vefat edecektir.
T
ürkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti , imparatorluk
yıkıldığı ve Mudanya Mütarekesi ile savaşı bitirdiği an,
inanılmaz sağlık sorunları ile karşı karşıyayd ı . Bunu Afrika ve
Güneydoğu Asya'daki herhangi bir toplumun yapısı açısından
değerlendiremeyiz. Savaştan önceki toplumun adeta
demografik yapısı büyük bir sarsıntıya uğramıştı . Sağlıklı ve
üretken erkek nüfus cephelerde erimişti . Balkan Savaşları'ndan
M i l li Mücadele'nin sonuna değin süren "On Yıllık Harb"
dönemi Türkiye'deki sağlıklı genç nüfusu okullu veya okulsuz
olsun bitirmişti . Sadece verem ve sıtma değ i l , bütün Doğu
Avrupa ve Rusya steplerindeki toplumlar gibi müzminleşmiş
bulaşıcı hastalıklar da vardı . Aydınlar şok içindeydi : Şurası
bir gerçektir. komutanların önderlik ettiği Cumhuriyet
askeri masrafları kısmış ve bütçesini eğitim ve sağlığa
yönlendirmişti . Bir askerl tıbbiyeli olarak Dr. Refik Saydam
genç Cumhuriyet'in devrim niteliğindeki sağlık seferberliğinin
en önemli figürlerindendi. Bu dönemde sağlık alanında yapılan
her hamlede doğrudan ya da dolayl ı biçimde etkisi vardır.
A TAT Ü R K ' Ü N O Ü N Y A S I N O A K I i S İ M L E R 38 1
E
şi Doktor Adnan Adıvar'la beraber Kurtuluş Savaşı'nı
destekledikleri ve Anadolu'ya geçtikleri Birinci Türkiye Büyük
Millet Mecl isi döneminde Mustafa Kemal Paşa'nın etrafında yer
alarak vazife gördükleri halde cumhuriyetin ilanından hemen sonra ,
bazı i stiklal Savaşı komutanları , bürokratlar ve aydınlar gibi Gazi
Paşa ile ters düşmüşlerd i . Bu görüşleri toptancı bir biçimde
"hilafetçi-meşrutiyetçi" diye betimlemek yanlı ştır. Hal ide Hanım çok
partili rej ime inanıyordu ve ittihatçılarla olan bunal ımını bu sefer
de "Kemal izm"l e yaşamıştı . 1 4 yıl yurt dı şında kalan Halide Hanım
bunun bir kısmını lngi ltere'de, bir kı smını Paris Sorbonne'da geçirdi .
Pek değini lmez ama bir müddet de Hindistan'da kaldı . Aligarh
lslam Koleji'ndeki hocalığı sırasında bugünün ünlü Camia-yı M i l l iye
Ün iversitesi'ni �urmak için hayli uğraş verenler arasındaydı . Hind
liderleriyle saygın i l i şki içi ndeyd i . Nehru ve Gandi'ye Müslüman
Hindistan fikrini etkiyle işledi . ilk baskısı 1 937 yı lında Londra'da
Unwin tarafından yapılan prestij li eseri inside lndia bu davayı
lüzumlu ve yerine getirilecek bir gerçek olarak savundu ve yayd ı .
Hindistan'da hala klasik o l a n b u eser Türkçeye kazandırılamadı. Af
çıkıp döndükten sonra Adnan Bey " lnönü Ansiklopedisi"nin başına
382 A TA T Ü R K Ü N O Ü N Y A S I N D A K I i S i M L E R
Levent Şahverdi Arşivi
Levent Şahverdi Arşivi
H a l ide Edip Adıvar c21
geçti, Hal ide Hanım ise lstanbul Edebiyat Fakültesi lngiliz
Edebiyatı Bölümü'nün kurucusu oldu.
A
tatürk, ittihatçıların menfi taraflarından nefret ederd i .
. Kendisi d e gençken yeminli ittihatçı olmasına rağmen ,
aşağı yukarı Hareket Ordusu macerasından sonra bu tavır ve
hizipçilikten nefret etmiş, çatışarak kenara çekilmiştir. Bazı
arkadaşları da öyleyd i . Halk Partisi'nin içinde de bu tarzı takip
etmiştir. Mesela Serbest Fırka'nın kapatı lmasından sonra Aydın'a
geldiği zaman kendisine "Burada muhalif bir genç var. Serbest
Fırka reisi ve hayli etki li" diye şikayet edenler vard ı . Kastettikleri
o zaman daha "Menderes" olmayan, Adnan Bey i d i . Anlatılanlar
üzerine çok sinirlenerek Adnan Bey'i çağırmıştır. �unun üzerine
Adnan Bey arza başlamıştır ki boş bir insan değildir. Zira
askerliğini yedek subay olarak yapmış, i stiklal Madalyası almış
ve Amerikan Koleji'nde okumuştu . M�mleketin halin i , çiftçinin
durumunu , ihma l i , bürokrasinin tutumunu anlatmaya başlayınca
Atatürk'ün tavrı ve yüzü deği şmeye başl ıyor. "Sen bunları bana
bir layiha hal inde ver" diyor ve sonraki dönemde Adnan Bey'i
Aydın'dan mebus listesine koyduruyor. Bu toleranslı bir tavır ve
iş bilir insan arayan bir zihniyettir. Ancak Türk cemiyetinde bu tip
lider tavırları çok azdır.
C
elal Bayar iktisadi konularda mahir ve bilgili bir
politikacıdır. ittihat ve Terakki zamanından , yani Türkiye'de
bankacılık sisteminin çok zayıf olduğu zamanlardan beri
bankacılık, sigortacılık gibi sektörlerde çalışmıştı. ittihat
ve Terakki'nin lzmir mesul katibi (yani bölge sekreteri) iken
böyle konularda tecrübeler edinmişti . Bankacı lığı bu şekilde
uygulamalı olarak tanıması çok önemliyd i . Fakat mesele ,
kapital ist ruhlu olmak falan değil, i ş i bilmektir. Zira o
dönemdeki bir sürü kapitalist ruhlu kişi işi bilmez; bütçeden ,
para hareketlerinden haberi yoktur ki bir bankacının bunları
bilmesi lazım. Celal Bey sakin bir adamdır ve hırçın değildir.
Kin tuttuğu da görülmemiştir. Sadece işine bakar, yani işine
yarayanı yanı başında tutar, işine yaramayanı da uzaklaştırırd ı .
Mesela kabineyi kurarken bir kişi hariç ismet Paşa kabinesini
aynen almıştır. O tek kişi de Refik Saydam'dır. Refik Saydam
sadece ismet Paşa ile çalışabileceğini söyleyerek kabineye
girmeyi reddetmiştir.
M
ilti Mücadele'de iç i syanlar da çıkmıştı . Keza Rum
çetelerinin ve Yunan kuwetlerinin saldırıları da . . . Hiç
şüphesiz ki onları bastıran insanların yapı ları üzerinde durmak
lazımdır. Bunlar arasında Ethem ve Giresunlu Osman Ağa
(Topal Osman) çok kuwetliydiler. Çetelerindeki mil itanların
da halka karşı tutumları farklıdır. Mesela, Osman Ağa daha
püriten ve düzenli bir i l işki taraftarıdır. Ordu kurulunca bu
zümreler tasfiye edild i . Ama Osman Ağa'nın kuwetleri Millet
Meclisi'nin o günden sonraki ilk muhafız birl iği oldu . Osman Ağa
Giresunludur, Balkan Harbi'ne gönüllü gitmiş ve orada dizinden
yaralanıp "Topal'.' lakabını almıştır. Bi�inci Dünya Savaşı'nda,
Doğu Anadolu'da Ruslara karşı savaştı . Enteresan bir kişilik
olduğu açıktır. Giresun'u merkez tutarak, Rumların "Pontus"
dedikleri Karadeniz havalisinde Trabzon'dan Samsun'a kadar
olan sahada direnişi örgütlemiştir. Kendisini belediye başkanı
i lan ettiği de olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrasında
M
i l lT Mücadele'de din adamlarının rolü zaman zaman
konuşulan, tartı şılan bir konudur. lstanbul merkezli
dini makamların Atatürk ve M i l lT Mücade le aleyhinde pek
çok şı;ıy yaptıkları , düşman uçaklarıyla fetva dağıttıkları vs .
bil inen şeyler. N itekim lstanbul Hükumeti'nin bünyesi ndeki
şeyhülislamlık makamının meşhur bir fetvas ı vard ı . Dönemin
şeyhülislamı Dürrizade bu fetvasında M i l lT Mücadele'nin din
karşıtl ığı olduğunu ima etmi şti . Bunun üzerine bir "Ankara
Fetvası" yayımlanmıştı . Fetvada Anadolu'da görev yapan 1 53
müftünün imzası vard ı . 24 Nisan 1 920 tarihinde yayımlanan
Ankara Fetvası'nın başını çeken isim; Ankara'nın yerli lerinden
olan şehrin müftüsü Mehmet R ifat Börekçizade Hoca. l stanbul
Hükumeti tarafından görevden alınmış, ardından da idama
mahkum edilmişti . Doğrusu R ifat Börekçizade hem Kurtu luş
Savaş ı'na hem de Mustafa Kemal Paşa'ya önemli desteklerde
bulunan bir kişiyd i . Paşa tarafından hürmet edilen bir din
adamıyd ı . Çok kısa bir dönem mil letveki l l i ğ i de yapmış,
ardından 1 924'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Diyanet i şleri
Başkanı ol muştu .
E
lmalılı Hamdi hem Osmanlı'nın son döneminde hem de Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk döneminde yaşamış önemli ve unutulmaz
bir din alimidir. Çok iyi bir eğitim aldığını söylemeliyiz . Arapça ve
Farsçaya oldukça hakimdir. bunun yanında Fransızca da bilmektedir.
lslami ilimlerde ileri seviyede, felsefe okumuş . kadılık yapmış. Elmalılı
Hoca "dirayet tefsiri" denen usulü ve niteliğiyle tanınır. Gerçekten bu,
klasik tefsirin dışında, muasır bilimler, felsefi akımlar ve sosyolojik
gözlemlere yakınlıkla edinilmiş bir öğreti ve tefs[r usulüdür. Devrin
özell iklerinden dolayı siyasetten de pek uzak duramamıştır. i l .
Meşrutiyet döneminde ittihatçılığa yakınlığı olan çevrelerdendir.
Mesela bir ittihatçılık geçmişi var ama Hürriyet ve itilafta da
bulunmuş. Hatta Damat Ferit kabinelerinden birinde Evkaf Nazırı
olarak görev yapmış ki , bu nedenle Cumhuriyet döneminde istiklal
Mahkemeleri'nde yargılanıyor. 1 942 yılırida kalp yetmezl iğinden vefat
eden Hamdi Yazır'ın Türk tarihi için önemi ise meşhur eseri Hak
Dini Kur'an Dili yani Kur'an-ı Kerim'in Türkçe tefsiri kitabıdır. Kitap,
bizzat Atatürk'ün isteğiyle çalışılmış ve uzun bir süreçte hazır hale
getirilebilmiştir. Günümüzde de en güvenilir Kur'an tefsiri olarak kabul
edilmektedir. Tıpkı diğer bir önemli çalışması olan Kur'an meali gibi . . .
K
H orkma sönmez b u şafaklarda" diye başlayan kıtaları
Mehmed Akif Bey, milll marş diye yazmad ı . Bir
yarışma açıldı. Yarışmaya gelen şi irlerin çoğu beğenilmed i .
Orada Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey "Efendi m b u şi irleri
bırakın. Buna layık olan Mehmed Akif Bey" ded i . Sonra ona
sormadan çıktı . kürsüde okudu. Alkı ş . gürültü koptu . 500
lira mükafat koymuşlar. ki o zaman için gayet yüksek bir
para . Mehmed Akif parayı , reddetmeye kalktı . "Edemezsin"
dediler. istiklal Marşı çok büyük edebi bir metindir. Çok
derin bir felsefesi, derinliği vardır. Keza yine Akif'in yazdığı
Çanakkale şiiri nde. yani şehitlerin ardından yazdığı mersiye
için dönemin en önemli insanlarından Süleyman Nazif "Al lah'ın
şehitleri olduğu gibi , şairleri de vardır·: demiştir. Mehmed Akif
dindarl ığın, dürüstlüğün ve milll h issiyatın kendisinde vücut
bulduğu, çok büyük bir adamd ı . Bu ifadeyi Nazım Hikmet; "Akif
inanmış adam, büyük adam" diye özetlemiştir. M i l li Mücadele
dönemindeki katkıları da unutulmazdı .
C
olmar von der Goltz. Osmanlı ordusunda uzun yıllar
danışman olarak hizmet verd i , dil öğrendi; bilgisi çok
takdir edilird i . Almanya ile silah ticaretinde önemli rol oynad ı .
dahili politikaya da karışmaktan geri kalmadı. 1 883 yılında
lstanbul'a gelen von der Goltz Paşa Harbiye ve bi lhassa
Erkan-ı Harb sınıflarındaki talebeleri umulmadık derecede
b i l g i l i bul muştu: "Topçu sı nıfı adeta yarı mühendisti .
Coğrafya ve strateji b i l gileri , mekanik üzerindeki teori leri
adamakı l l ı gelişkindi . Lakin uygulama l ı eğitim ve tatbikat
için aynı şey söylenemez" d iyordu. Oysaki Goltz'ün yetiştiği
Alman askeri sisteminde günlük talim ve tatbikatın yapılması
elzemdi . Bu nedenle Osmanlı ordusunda uygulamalı eğitime
ve manevralara çok önem verd i . Bu yönüyle b i l hassa Türk
kurmaylarını çok etkiledi . Ne var ki Esat Paşa , ismet. Bey,
Ali Fuat Bey, Kazım Karabekir Bey, Mustafa Kemal Bey
gibi subaylar Alman askerl ik bilgisini açıkça takdir etmekle
B
runo Taut 4 Mayıs 1 BBO'd e , Königsberg'de doğmuştu . Yahudi
bir ailenin çocuğu olarak tah s i l i pratiğe yönelikti . Teknik lisede
okudu. Almanya M i mar Akademisi'nde kariyer değil ama hocalık
yaptı ; çünkü başarı l ı bir tasarımcıyd ı . Berl in onun eserleriyle
doludur.
i n deks
1 2 Eylül Anayasası 24B Afyon 202
47 Üniversite Olayları 31 2 , 3 1 6 , 352 Ali Fuat Paşa CCebesoyl 1 40, 362, 366
1 90B Meşrutiyeti 56, 1 54 , 250 Almanya 1 1 , 52, 66, 74, B2, 1 20 , 1 4B,
1 926 Medeni Kanunu 26B Amasya 1 3B, 1 40, 1 44 , 1 46, 1 54, 366
A Anadolu Grubu 1 46
406 i NDEKS
Ankara Üniversitesi 306 Batı Trakya Türkleri 30, 62, 1 50, 27B
ANZAC B6 405
Bitlis BB
B Bitola 34, 36
Balkan Paktı 2BB, 292, 294 Britanya 72, B4, B6, 90, 1 00 , 1 22 ,
3BO 290
i N DE K S 407
Celal Bayar 9, 271 , 360, 3B1 , 390, 392 Dumlupınar 205, 376
3 2 5 , 3 2 6 , 352
Ege Adaları 60
Damat Ferid Paşa 54, 1 4B, 20B Enver Paşa 9, 38, 44, 52, 54, 68, 76,
408 iNDEKS
Halil [Kutl Bey [Paşal 74, 90, 306, 403 lnönü Muharebeleri 1 90
i N DEKS 408
410 i N DEKS
1 20 , 1 24, 1 26 , 1 30 , 1 32 , 1 38 ,
M 1 40 , 1 44 , 1 48 , 1 54 , 1 56 , 1 58 ,
Makedonya 1 6 , 20, 3D, 34, 36, 62, 286, 322, 336, 348, 36D, 362,
68, 72, 74, 88, 288, 345, 348 366 , 368, 37D, 373, 374, 376,
Malta 82, 1 56 , 368, 37D 378, 38D, 394, 395, 396, 4DO
i N OEKS 41 1
1 60 , 292 270
41 2 fNOEKS
1 77 , 1 7B , 1 BO , 1 94 , 1 96 , 1 9B , 296 , 37B
30, 32, 34, 36, 62, 274. 27B, 332, Şükrü Naili 20B
İ N DEKS 41 3
Tıbbiye 3B1
Trablusgarb 39, 44, 60, 62, 6B, 74, Vasıf Bey CÇınarl 1 56
360 Viyana 4 1 6
Trikopis 205
414 i N D E KS
1 28 , 1 30 , 1 36 , 2 1 4 , 2 7 8 , 279,
288, 395
i N DE K S 41 5
İ l ber Ortaylı