Professional Documents
Culture Documents
Kitap Ilk Hali
Kitap Ilk Hali
İnsanlar Var
Burak GÜNDOĞDU
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |1
İÇİNDEKİLER
ANAHTAR............................................................................1
AFFET BİZİ ERVA...............................................................1
ALAMETİFARİKA..............................................................1
ALLAH RIZKA KEFİLDİR...............................................1
AŞKIN DERDİ YANMAKTIR..........................................1
AŞK NASİP İŞİDİR……………………………………...29
ANAHTAR
Öyleyse hadi anlat bana!
Hangi hayal rüzgâr söküp attı gönül yamaçlarına
ekilen tohumları da böyle mahzun kaldı baharımız?
Hangi diploma yüceltti seni de kaldı bu dava
ayaklarının altında?
Hangi havuzlu sitenin sosyal alanı hapsetti, hangi
süslü mekânlar gasp etti senin kızıl elmaya vurgun
ruhunu?
Kaldır başını Kardeşim!
Umudun nakış nakış işlendiği gözlerini göreyim.
Konuş benimle... Susmak, dönüp gitmek, kenara
çekilmek de ne?
Kardeşim, haydi sen de bana sor!
Hangi heves alıkoydu, sana Peygamber'i (sav)
anlatmaktan
Beni?
Hangi telaş dolandı ayaklarıma da taşıyamadım
bu davanın aşkını senin kalbine?
Hangi balyoz viran etti sana geldiğim
merdivenleri, hangi çorak çöllere saçtım, yadigâr
tohumlarını bu kadim medeniyetin?
Teselli et beni Kardeşim!
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |7
Biraz cesaret ver bana ki bakabileyim o parlayan
gözbebeklerine.
Işıl ışıl sermayesini bitirdim bu mukaddes
yolculuğun, kay bettim yönümü, göremiyorum önümü,
dermanı kesildi dizlerimin, varamadım menziline
Kurtuluş Vadisi'nin.
Hele biraz omuz ver taşıdığım yüke...
İnandır beni Kardeşim!
Anlıyorum de, benim dilime dolanan kelimelere
yüklü olan
Manayı.
Duyuyorum de, susturulmuş feryatlarını.
Elimi göğsüne daya, dolsun bu kirli avuçlarımın
içine kalp atışların.
İşte bu yürek diyeyim, bu yürektir yuvası kutlu
sevdanın.
Sahip çık Kardeşim!
Şerefelerinden güvercinler kanat çırpan bu
minareler senin. Bu motifler yadigâr sana atandan.
Dedenden mirastır sana bu kavga. Gölgesinde abı-
hayat olan çınarlar sana emanet.
Farkına var kendinin Kardeşim! Canlar alınan,
başlar verilen bu cenk meydanının yiğidi
Sensin.
Malazgirt'ten şahlanan atın süvarisi sen.
|8Burak GÜNDOĞDU
Mazlumun gözyaşına mendil, yarınlara yön
verecek pusula sendedir.
Kirlendi kulaklarımız küfrün çığlıklarıyla, kurtar
bizi bu ömür yiyen sessizlikten, mırıldan bize marşını
sevdamızın...
Hazırlan genç adam!
Sebepsiz yaprak kımıldamazmış bu âlemde,
sorgula! Gaflet divanı rahattır, ardına bakmadan çekip
gitmekse kolay, uyan!
Derdini seccadene fısılda, ağla!
"Ne derler?" diye diye tükettik sonu belli olmayan
günleri... Emr olunanı gündemine al.
İşittik ve iman ettik de! Zamanın ardından
mektuplar yaz bugünlerimize.
Mahcup et umutsuz gönülleri, heyecanlandır bir
gül için
Bin gönül feda edenleri.
Dirilsin bağrımızda cesareti özgürlüğün
Büyüsün ruhun, genişlesin göğsün, taşsın sığ
koylarından madde aleminin.
Göklerden gelen nidaya muhatap sensin.
Diril, çalış ve haykır.
Unutma
Kilitli kapıların anahtarı sensin.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |9
ve O'na kavuşmak...
Gerisi sinemadaki patlamış mısır,
olsa da olur olmasa da....
|10Burak GÜNDOĞDU
ALAMETİFARİKA...
"Ben sevdim."
"Ben söyledim."
"Ben inandım."
"Ben kazandım."
"Ben başardım."
Düşe kalka yaşadığımız şu dünyada hep "ben"
dersen, yani "ene" dersen, sonuç keder olur.
Ama "sen" dersen, her zaman "Allah" dersen,
keder dönüşür kader olur. Her şey sana hizmet eder o
vakit.
İşte aşk, kederden kadere dönüşme becerisidir.
"Ben" diye seversen, ene için bencilce... Keder
dolar hayatına. Ama Allah için işlersen işini, Allah için
aşkı yoldaş edersen cana, o zaman cennet olur aldığın
her nefes.
Aşkın tabiatı binlerce yıldır hep aynıdır; o
değişmez.
|28Burak GÜNDOĞDU
O yakacak...
O aklını başından alacak. O kuyulara atacak.
Yahut dağlara, tepelere savuracak elbet. Aklını
başından alacak, evet...
Çünkü "ben yaptım", "ben bildim", "ben sevdim"
dersen, e tabii akıl lazım sana ve dünyaları önüne sersen
de doyuramayacağın egona da lazım o akıl!
Ama aşka güvenirsen, sadece "sen" dersen...
Lütfun da kahrın da hoş dersen... Hayır da senden şer
de dersen....
Allah'ın ipine sarılırsın o vakit. O'nu vekil kılarsın.
Hasbunallah-ı venilmel vekil
O zaman akıl baştan gider işte.
O andan itibaren gönül vardır artık: teslim olmuş,
huzurlu bir gönül, bak işte o zaman olacaklara...
O yapar...
O yürütür seni sırlar vadisinde...
O kanatsız uçurur seni cehalet ve bencilliğin
ötesine... O'nun gölgesinde serinler, O'nun ateşinde
pişersin... Bütün bunlar aşk ile....
Akılsız baş ile....
Teslim olmuş gönül ile....
Aklın da gerek elbet, atmayasın yabana...
"Ben! Ben!" diye kükrediğinde nefsin (ki kükrer
bilirim. Aynı, seni parçalamak isteyen bir aslan gibi...)
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |29
işte ona, yani nefsine "Benim varlığım ve yokluğum,
azım ve çoğum, iyim ve kötüm, işim ve aşım, her şeyim
ancak Allah içindir" diyeceksin, aklınla!
Ama kadere yön veren aklın değil, senin kalbin.
Aşkın kanatlarıyla bu çetin vadileri geçme kabiliyetin
var mı? Aşka güvenebilme cesaretin?
Aşktan ibaret olabilecek mi niyetin? Bu soruların
cevabı akla karanlık, aşka aydınlıktır. Akla uzaktır, aşka
yakın.
Akla ateştir, aşka ise kanat...
Kuyulara atar aşk, Yusuf'un sırrı kalbine işlesin
diye. Bir vakit kalacaksın o kuyuda. Tevekkül ve
teslimiyet azığın olacak. Sonra alacaklar kuyudan seni,
köle yapacaklar. İşte ne olacaksa o zamandan sonra
olacak.
Öyle güzel köle olmalısın ki -ne yaparsan aşkla
yap diyorlar ya öyle kendini yaşamalısın ki, nefsinin
meyillerine karşı Allah'ın da yardımı seninle olsun!
Canım kardeşim!
Merhamet beklediğinin, ferahlık arzuladığının,
mutluluk talep ettiğinin, rahatlık ve kendini değerli
hissetmek istediğinin farkındayım ama az biraz
sabredesin, bir de zindanda demlenesin... Aşk öyle
pişirir adamı, kendi ateşinde...
Aşktan korkma, yoksun da kalma...
|30Burak GÜNDOĞDU
Tekkeye gelene aşık olup olmadığı, aşkın tadını
bilip bilmediği sorulur önce. Cevap hayır ise geri
gönderilir ve "Aşkla tanış sonra gel" denir.
Çünkü aşk toprağa düşen tohum gibi seni
kabuğundan arındırır, sonra filizlendirir. Aşk kendi
yolculuğunu tamamlamaktır.
İnsan iki kanatlı -akıl ve kalp- bir ebediyet
yolcusudur. Hiç kimse akıllı, zeki, diplomalı ama
merhametten yoksun birine kalbinin sırrını açmak
istemez değil mi? Doğru.
Lakin akılsız, sadece geçici bir sarhoşluk içinde
savrulan divane âşıkların da mutluluktan çok nasibi
yoktur...
Âşık olunan MELEK ‘de olsa da, aşk yolcusunun
son menzili, Zümrüdüanka kanatlarıyla kendi benliğine,
hiçliğine ve gerçekliğe varmaktır.
Kendi özünü bilen, kendi özünü seven, kendini
gerçekleştiren akıllı kişilerin dayanabileceği bir
yolculuktur aşk... Yoksa kırık kanatlarını taşımaya
çalışırken savrulur gidersin. Feryat etmekle geçer bir
daha geri gelmeyecek o güzelim ömrün....
Bilirim ne ağırdır o kanatlar..
O feryat ne acıdır... Ama yine de baş tacıdır aşk
Bende bunlar var aşktan yana sana
söyleyebileceğim.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |31
|48Burak GÜNDOĞDU
BU VATAN BİZİM
"Esselatüvesselamualeyke ya Resulullah
Esselatüvesselamualeyke ya Habiballah
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |55
Esselatúvesselamüaleyke ya NureArşillah
Esselatüvesselamualeyke ya Hayrahalgillah
Esselatúvesselamualeyke ya seyyidel evveline
vel ahirin velhamdulillahirabbilAlemin!"
("Ey Allah'ın Resulü, salat ve selam senin üzerine
olsun Ey Allah'ın Habibi, salat ve selam senin üzerine
olsun Ey Allah'inargininmiru, salat ve selam senin
üzerine olsun Ey Allah'in mahlukatlarının en hayırlısı,
salat ve selam senin üzerine olsun Ey bundan önceki
ve sonrakilerin efendisi, salat ve selam se nin üzerine
olsun Hamt, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur!")
Salalar okunuyor.
Ölümü bildirmek için okunur sala genellikle, öyle
biliriz biz. Ama bu sefer başka bir çağrı, başka bir meyan
vardı okunan salalarda. Bu gece ölüm yok diyordu.
Diril! Uyan! Koş! Bu vatan senin diyordu. İşiten
işleyen yüreklere. Karanlık bir gecede, ölümün
serinliğinde ama korku yok yüreklerde. Korkudan
arınmıştı o gece imanlı bedenler.
Bu vatan benim, ucunda olsa da zulüm, Gelin beni
alnımdan öpsün şeref bildiğim ölüm...
O gece meydanlarda kendi salasını dinleyen koca
koca adamlar vardı, şahadete sevdalı. Hazırlık vardı süs
havuzlarının başında, tıpkı Bedir kuyularında olduğu
gibi... Temizlendi eller ve yüzler, serinledi abdeste gark
olan bedenler.
|56Burak GÜNDOĞDU
"Yunus öldü diye sala verirler, ölen hayvan imiş
aşıklar ölmez."
Aşkın adı vatandı ve âşıklar vardı meydanda o
gece. Şahitler de vardı. Anladılar ve hissettiler
meydanlarda ölmeyen ruhların varlığını o gece.
Hikayelerden dinlediğimiz yeşil cüppeliler gelmişti
beyaz atlarıyla. Sadece iman penceresinden
görünebilenler oradaydı o gece, melekler, evliyalar,
enbiyalar....
Kıyam salaları okunuyor ve küllenmiş bir sevda
diriliyordu. Öldürülmeye, sindirilmeye, korkutulmaya
çalışılmış, alıştırılmış bir millet, uzun bir aradan sonra
ayağa kalkıyordu, diriliyordu. Ölüm bu topraklarda
şehitlikler yeşertti öbek öbek.
İnsanı en canlı tutan hasretle büyüdü bir nesil, "Bu
vatan benim, bu bayrak benim" demenin hasretiyle.
Çünkü İmam Hatiplileri katsayı zulmü ile
dışladılar. İmam Hatip okuduysan askeriyede bir subay
olamazsın, polis olamazsın, istediğin üniversite okumak
için aldığın puan kırılır. Hayallerin kırılır. Başörtülü isen
okuyamazsın. Ya başını açacaksın ya da okuldan
atılacaksın. Hatta bir teklif daha sundular; ya da Suudi
Arabistan'a gideceksin!
Öz vatanında sürgün yaşadı yıllarca bir nesil.
Hadi okudun diyelim.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |57
Kılık kıyafet kanunu var, başörtülü devlet memuru
olamazsın. Özel sektörün ödü kopuyor zaten, kimse seni
işe de almaz. Başörtülü isen, asker oğlunun yemin
törenine almazlar seni. Okulu birincilikle bitirir ama
mezuniyet törenine katılamazsın başörtülü olduğun
için. Namaz kıldığın için işinden atılırsın. Hele bir de
özgürlük istiyoruz diye sesini çıkarttıysan, terörist gibi
DGM'lerde yargılanırsın. Bu memleketin güzel
evlatlarını, en güzel çağında mahpus damlarına
mahkûm ettiler yıllarca. Karakaşlı Halillerin
gençliklerini çaldılar. Kara bir bulut gibi çöktüler
hayallerinin, umutlarının üzerine. Yetmedi, canını da
aldılar.
O kadar özledi ki bir nesil, "Bu vatan benim!"
demeyi. Yasaklanın nefislerimizi daralttığı, gönlümüzü
incelttiği, sabrımız yorduğu zamanlara tanıklık etti akıp
giden hüzünlü, kasvetli günlerimiz... Hani derler ya
"Ölmekten beter!" diye, işte öyle bir dönem yaşandı
yıllarca bu topraklarda...
Her üç günü bir mevsim yaşadığımız doksanların
sonunda.
Öyle dualar edildi ki geceleri gözyaşları içinde.
Dudaklarda daima dua ve kalplerde daima inanç
Köklerimiz derinde, dualarımız göklerde, biliyorduk ki
bu vatan bizim ve dualarımız yön verecek akıp giden
zamana. Sonra yavaş yavaş bir bahar geldi ülkeme. Bir
|58Burak GÜNDOĞDU
bir yıkıldı zulüm duvarları. Yasaklar birer birer kalktı.
İmam Hatipli olmak artik bir gurur kaynağıydı hatta
cumhurbaşkanı bile olunuyordu. Atılan füzelerin
başörtüsüne takılmadığı da kanıtlandı İHA'ların
ekibinde yer alan başı örtülü, tesettürlü mühendis
kardeşlerimiz sayesinde.
Özgürce, saygıyla, kardeşçe yaşamanın keyfini
sürüyorduk yarım nefesle de olsa. Ederi bir Amerikan
doları olan nasipsiz bir avuç insanın hadsiz bir
hareketiyle, bu milletin malı, tankı, uçağı, helikopteri,
mermisi, namlusu masum ve silahsız halka çevrilince
kükredi millet, şaha kalktı "o" gece.
Aziz milletim diyerek yıllarca ölümüne bir
sevdayla, "Biz bu yola kefenimizi giydik de çıktık" diyen
bir uzun adamın aşkına ortak, sevdasına ortak, hedefine
ortak, genci, yaşlısı, kadını, erkeği doldurmuştu
meydanları...
Direniş değil bu, bu bir duruş!
Söz milletindir diyen adamın yanında milletçe
dimdik bir duruş.
Daha önce defalarca bu milletin değerlerini,
meyveye durmuş fidanlarını, yapılan her güzel şeyi
tanklarla ezmeye heves edenlere karşı bir duruş.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |59
Şaha kalkmış bir sevdanın son dönemeci bu gece.
"Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın"
diyen Akif'in kabul olmuş duası bu gece.
Öyle dualar edildi ki geceleri gözyaşları içinde.
Dudaklarda daima dua ve kalplerde daima inanç Bir
millet destan yazıyor şimdi. Çanakkale'deki ruh
dirilmişti. Derinlerde bir hüzün vardı, kanayan yaraları
vardı insanların kalbinde,
Geçmiş darbelerde bu millete yapılan ihanetin
izleri taptaze zihinlerde.
Merhum Başbakan Menderes'in ağıtlarını yakanlar
uyandı ve söz verdi "Seni onun yalnızlığına terk
etmeyeceğiz" diye.
15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı İstanbul’a
havaalanına indiğinde ağlık çığlığa insanlar ve sevgi seli
ve bir duruş vardı adam gibi, "Biz sağ oldukça seni
kimseye vermeyiz" diye bağırıyordu herkes, Bir uzun
adamın arkasında birlik oldu insanlar. Çünkü o
bağlayan, birleştiren, ayakta tutan bir kilit taşıydı
Tüm dünyaya anlattık o gece: Burası Türkiye!
Burası yıkılmaz kale!
Saatler yavaş yavaş ilerliyordu. Karanlık, sıcak,
uzun bir gece... Tankları alkışlayanların, darbe oluyor
diye sevinç çığlıkları atanların sevinçleri bir saman alevi
gibi sönüyor, gecenin karanlığına karışıp gidiyordu.
Sıcak bir gece ve düştü eridi maskeler.
|60Burak GÜNDOĞDU
Mahallemiz yanarken ruj sürenlerini ve o gecenin
sevinenlerini yazdı tarih...
Tırsıp sıvışanları, sırra kadem basanları, zalime
alkış tutanları, marketlere koşanları, sosyal medyada
atılan sevinç çığlıklarını yazdı o gece tarih.
Bir de "ölümüne ölümüne" meydanlara koşanları
yazdı tarih. Tankların önüne yatanları, kurşuna kafa
atanları, öleceksek adam gibi ölelim diyen bağrı açık
adamları, Çerkez atlılarını, mahir yüreklileri, çarşaflı
Nene Hatun'un gelinlerini, Bozkurt bakışlı cengâverleri,
ay yüzlü yiğitleri de yazdı o gece tarih.
Bir meclisin gazi oluşunu, günlerce meydanda
vatan nöbeti tutanları, yaralıları, göğsüne madalya
takılanları ve 251 şehidin adını yazdı o gece tarih. Hem
de şanla şerefle...
O gece 251 can düştü toprağa Şehitlerimiz vardı.
Kendi salasını dinleyip şahadete koşan şehitlerimiz....
Vatan için, bayrak için, ezan için şahadete koşan
251 YI- GIT! Dirilen bir sevdanın, uyanan bir milletin,
aydınlık bir sabahın kınalı koçları, aziz şehitleri!
Bilir misiniz dostlar, onların anısına 15 Temmuz
Şehitler Köprüsü'ndeki şehitler makamına tam 251 servi
ağacı dikildi. Servi gibi eğilmeyen, dayanıklı, güçlü,
dimdik bir duruşun anısına... Kökleri ile toprağa sıkıca
tutunan, Hakk'ın huzurunda başını eğerek gövdesi ise
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |61
dimdik büyüyen, doğruluğun, dürüstlüğün ve
vahdaniyetin simgesi servi ağaçları...
Bağımsız ve özgür rüzgârlar estikçe "hu" çeker,
durmadan her daim zikreder o servilerin yemyeşil
yaprakları. Maziden atiye bir ölümsüzlük şarkısı söyler
duyabilenlere.
Dinle hele...
Duy, sevin, haykır: "Bu vatan bizim!"
CANLI BOMBA
Kendi öz bedenimizden başlayarak, elbiselerimiz,
odamız, mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz, dünyamız,
galaksi, evren ve ötesi, hepsi birden bizim dışımızdır.
Ruhunun mânâsına gerçek bir idrak ile erebilen kişi için,
bedeni ile evrenin en uzak noktası arasında, kendi dışı
olmak itibari ile hiç bir fark yoktur.
Bir yıldızı umarsızca yutuveren kara delikten, bir
çocuğun gözlerinde aniden beliriveren ışıltıya, başımıza
düşen kar tanelerinden, Osmanlı'nın güneydoğusuna
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |63
yağan bombalara kadar her şey bizim dışımızda ve fakat
aslında aynı mesafeden cereyan etmektedir.
Bu şuur düzleminde, sorumluluk açısından,
gözümüze kaçan toz zerresinden, gözümüzü kamaştıran
güneşe kadar yaratılmış her bir şey gözümüz kadar
bizim; sahiplik mânâsına ise, görmeyiverse kâinatımızın
simsiyah bir perdeden ibaret kalacağı gözümüz dahi,
kâinat üzerinde herhangi bir hak iddia
edemeyişimizden daha kesin ve keskin bir ölçü ile
katiyen bizim değildir.
İşte bu dengeyi alt üst etmekle başladı, canlı
bomba oluş hikâyemiz.
Sahiplik arzumuz sorumluluk ihmaline dönüştü.
Her şey bizim olsun derken biz kendimizden bir başkası
olup çıktık. Sorumluluktan anlamadığımız sahiplikten
anladığımızı değiştirdi. Kendimize dahi sorumsuz
oluşumuz, bizim bize ait olmadığımızı unutturdu bize.
İçimiz ve dışımız arasındaki muazzam irtibat ve ahenk
böylece kayboldu.
Hayır! Reddediyorum bu ifadeyi! Levrâ irtibat, iki
şey arasında olur. Afak ve enfüs, zâhir ve batın, iç ve dış
birdir. Bu ikiyi bir görememek şaşılıktır!
Şaşkınlığımızla üst alt olan dengemiz işte böyle
şaşılığa dönüştü.
Nazarımızı içe çevirdikçe, dışımızda olan biteni
net görebilme kabiliyetimiz, bakışlarımızı dışa
|64Burak GÜNDOĞDU
çevirdikçe içimizde olup bitmeyene kör oluşumuzla
neticelendi.
İçimizle meşgulken, dünyanın bize en uzak
köşesinde açlıktan kıvranan bir insanın varlığı,
kendisinden haberimiz olmasa bile kalbi bir sezişle -
niye'sini bilemesek de iştahımızı kaçırır, sofradan
kaldırırdı bizi. İnsan olmak böyle bir şeydi.
Dışımızda yaşanan her şeyden haberdar
olduğumuz bu çağda, aynı adamın açlıktan ölüş
haberini sofra başında seyrederken ziyafete devam
edebilişimiz, o adamın sadece haberi, bizim kendi
içimizde ölüşümüzün ise tescilidir. İnsafsan kalamamak
da böyle bir şey...
Artık hepimiz canlı bombayız.
Canlı bombasıyız kendimizin hepimiz.
Kalbimizden başlayarak bizi insan kılan her neyimiz
varsa işte onları ve nihayet ömrümüzü patlatmakla
geçiyor ömrümüz.
Gece gündüz patlatıyoruz kendimizi. Çektiğimiz
pimlerin, bomba yapımında kullandığımız
malzemelerin adı değişiyor sadece: Nefsimiz, heba ve
hevesimiz, dünya sevgimiz, ölüm korkumuz, gelenekten
kopuşumuz, gelecek algımız, savrukluğumuz,
dengesizliğimiz, şuursuzluğumuz, ilimsizliğimiz,
amelsizliğimiz, ihlâssızlığımız...
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |65
İçimizde patlayan her bombayla beraber,
irfanımız, izanımız, insafımız yaralanıyor, iyiliğimiz,
güzelliğimiz, kardeşliğimiz can çekişiyor, adaletimiz,
insanlığımız, iddiamız ölüyor, görmüyoruz.
Kendimizi değil sadece, mazimizi, istikbalimizi,
son bir umutla bize dikilen mazlum gözleri, bizim kim
olduğumuzu hatırlamamız niyazı ile göğe açılan elleri,
hâlinden mustarip, olması gerekenden habersiz ruhları
patlatıyoruz, farkında değiliz.
İçimizde patlayan her bir bombayla beraber Lala
Paşa’nın minarelerinden süzülen bin mânâ ölüyor.
Erzurum’un asırlarca kendisine virde ettiği ulvi
hakikatin tespihi bir yerinden daha parçalanıyor,
anlamıyoruz.
Kendisini bile görmekten aciz gözlerimizi öylesine
dışa çevirmiş, öyle itimat etmişiz ki, onların var
zannettirdiklerine, yokluğu hâlinde varlığın ve
varlığımızın hiç bir anlamı kalmayacağı içimize yok
muamelesi yapıyoruz.
Hâlbuki dönüp bir baksak;
İçimizde letáiflerden örülü bir İslâm coğrafyası
var. İstanbul'u kalp olan ve sözüm ona baharı, gafil
alınan her nefesle kulluk kulluk yaprak döken bir
sonbahara dönüşen.
|66Burak GÜNDOĞDU
İçimizde ahlaksız bir medya var. İşine gelen zehri
allayıp pullayıp bal diye, işine gelmeyen şerbeti döküp
saçıp zehir diye sunmaktan utanmayan.
İçimizde bir muhalefet var. Allah'ın emrettiği her
doğruya yanlış diye haykıran.
İçimizde aydın görünümlü nice namussuz
Ahlâk-ı zemime var. İyi insan olmayalım diye her
fırsatta nefsimize arka çıkan. İçimizde hendekler var.
Kendimize varmayalım diye kendimizce kazılan.
Bu iman mülkünü, sahibine hakiki bir baharla
teslim edip, bu medyayı 'Allah ne der' ölçüsüne ihlâsla
mıhlayıp, bu muhalefeti ruh iktidarının potasında
göklerden nur sağarak eritip, bu namussuzların sahte
aydın apoletini sökerek, nurlu ahlâki hamideye tebdil
edip, bu hendekleri de aşkla kapatabildiğimiz gün, ne
dinimize el uzatabilirler nede kuranıma sünnetime
emanetime dışımızda halledemeyeceğimiz hiç bir
mesele kalmayacak.
Unutmamalıyız ki, dışarıdaki dünyaya diriltici
hayatı sunabilecek olanlar, ancak kendi içindeki canlı
bombadan kurtulabilenlerdir.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |67
ERTELEMEKTEN VAZGEÇ!
Biz ne yapıyoruz Allah aşkına?
Bu dağınıklık, bu boş vermişlik, bu kırka
bölünmek de niye? Elimizde tuttuğumuz ipler
avucumuzu biçiyor...
Sırtımıza aldığımız her yük, her geçen gün
belimizi büküyor.
Bu dağınıklık niye?
Lütfen toparlanalım.
Bu anlamsız yükün altında ezilip heba etmeyelim
canımızı. Biz insanız. İki elimiz, iki ayağımız, iki
gözümüz, iki kulağımız ve bir tane de kalbimiz var.
Aklımız olmuş bir milyon....
Ve gün sadece 24 saat.
Yarım işleri rafa kaldırıp durma!
O raf bir gün göçer. Altında kalan emeğine
yazıktır, ömrüne yazıktır.
Bir şeyi planla, başla ve bitir. Sonra sıradaki işe
koyul; planla, başla ve bitir.
|74Burak GÜNDOĞDU
Yıllık, aylık, haftalık, günlük, saatlik planların
olsun. Hiçbir şeyi atlama ve aksatma.
En önemli toplantıyı da kahve saatini de erteleme.
İkisine de aynı özen ve değeri ver.
Kendini bırakırsan rüzgâr seni savurur.
Dağılanları toplayacak kadar vaktin de olmayabilir.
iyi dinlen, iyi koş!
Hiç durmadan, dinlenmeden, koşarak varılmaz
gideceğin yere sadece tükenirsin.
Bir kardeş, bir arkadaş, bir abi gibi rica ediyorum
senden.
Kafanın içini düzene koy ve bunun için gayret sarf
et.
Kolay da olur, zor da... O önemli değil. Sen yeter ki
bir kenardan başla.
Sabırlı ol!
Gerekiyorsa -bence kesinlikle- destek al.
Bir büyükten, bir bilenden yahut damdan düşen
birinden...
Karışmasın aklın, ayakların dolanmasın.
Her şey yolunda.
Her şey mükemmel bir akışta.
Bir dur...
Bir gör...
Bir hisset...
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |75
Ve ona göre kanat çarp ki ne rüzgâr heba olsun ne
de kanatların ve hakkı gözet.
Bir işi yaparken tüm benliğinle, varlığınla, kalbinle
orada ol! Biriyle mi konuşuyorsun, gözlerinin içine bak,
tüm varlığınla onu dinle ve orada ol!
Yürüyor musun? Sadece yürü, tastamam ve
sapasağlam adımlarla.
Dinlenecek misin? Gözlerini yumduğunda o
karanlığa teslim ol
Karanlığın seni dinlendirmesine izin ver. O
karanlıkta kalbinin seni aydınlatmasına izin ver!
Yıldızları görmemizi engelleyen kör sokak
lambaları gibi kaçak ışıklar arama zihninde.
Dur!
Sessizlik ve karanlıktan ihtiyacın olanı
öğrenemezsen çıkmaz sokaklarda yorulursun.
Bir durulsun zihnin. Bir bak sakin sakin. Her şey
yavaşça yerini aldığında başla! Zamanına esirdir ya her
şey sonuçta. Zamanla, planla, çalış, bitir, şükret!
İş çok, zaman kıymetli, hemen diğerine koyul; çalış
ve bitir! Bak gör, kısa bir süre sonra bir sürü bitmiş işin
olacak ve bu durum bambaşka hissettirecek sana
kendini. Hiçbir düşüncenin rafta kalıp tozlanmasına izin
verme. Hemen planla, zamanla, yap ve bitir. Yarın
zaman olmayabilir veya daha da acısı sen
olmayabilirsin.
|76Burak GÜNDOĞDU
Kurtul sana yük olanlardan!
Elinde kocaman bir malzeme çantası varken
çalışamazsın, değil mi?
Onu kenara bırak. Yanına sadece sana gereken
aletleri al ve
İşe koyul.
Dağınıklık yorar insanı...
Kendine de, sana yol arkadaşlığı edene de, yola da
yazık edersin.
Etme!
Sığınma çocukça mazeretlere.
Plansız bir akıl, başkasının planlarına meze olur.
Olma!
Hadi anlat bana beklentilerini, amaçlarını desem?
Nerden başlayacaksın? Hangisini öne çekeceksin?
Aklındakileri nasıl tasnif edeceksin? Ya unuttukların?
Bir dipten bir baştan mı gireceksin mevzuya? Sen
anlatırken
Ben de dinlerken yoruluruz değil mi?
Çok iş var çoook.
Ve bizim zayi edecek ne bir topal koyunumuz ne
bir tek günümüz ne de gecemiz var.
Her şey bir nizam ve intizam içerisinde hızla
akıyor. Bu akış, bu hıza ayak uydurmak ve hiçbir özneyi
israf etmeden yol almak zorundayız.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |77
Bunun için dur. Karar ver ve yola koyul. Niyetini
her adımda yenile, tazele.
Allah'ın yeni başlayanları yalnız koymadığını bil!
Burak kardeşin derki Vakit geç olmadan, vade
dolmadan kalk! Bir çay koy üstüne ve her şeye ya başla
veya yeniden başla.
GURBET BUĞDAYI
Girmesin O Kelime Lügatime Sevemediğim bir
kelime var. Isınamadık birbirimize. Öncesi sancılı
sonrası efkârlı... Nereye koysan sizi, nereden bakarsan
bak puslu. Çölün ortasında güneşin altında da gelse akla
soğuk, nisan başında baharı müjdeleyen bir ağacın
altında da aklına gelse, yine soğuk.
İnsan hikâyeleri biriktirmenin kıymetini, Sultan
Süleyman'a kalmayan bu dünyaya kazık çakacağını
zanneden birine anlat- maya kalkmayın, anlayamaz.
Bir gönül hanesinde yer edinmenin kıymetini,
yastığının kenarında altın olmadan uyuyamayan birine
anlatmaya çalışmayın, değerini bilemez.
Halil İbrahim sofrasında helal bir ekmeği
bölüşmenin nasıl bir hazine olduğunu, malındaki fakirin
hakkını verip servetini temizlemeyen birine anlatmayın,
kavrayamaz.
Tarih: 8 Mart 2019 Konum: Mezopotamya Gençlik
Kampı Kültür Gezimizden
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |79
Renklerin kardeşliği diye bir maval var ya
gündemde... Yok efendim öyle bir şey!
Çünkü renklerin ötesinde bir kardeşlik bizimkisi.
"Kırmızı olanın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü
yoktur" diyen Peygamber (sav) düsturu bizimkisi...
Kadına dair ne kadar hasret türküsü yazılmışsa,
bunların en içlisi bu topraklarda yazılmıştır,
Mezopotamya'da. Hasretin külü, iki gözün çiçeği,
acıların bakiliği de ağıtların bolluğu da yine bu
topraklarda.
Bak kardeşim!
İnsan olmak ne demek biliyor musun?
"Dedin mi o yâre bir kere helalim diye? Sevdiğin
gözyaşı döktüğünde damlası daha dudağa değmeden
yetişip, yüzündeki yaşı silmektir insan olmak.
Mardin'de tanıştığım adı Sare olan bir ablamdan
aldım bu sözü.
Kadınlar yolun kenarında toplanmış
Mezopotamya’nın en eski buğdayı olan Sorgul
ayıklıyorlar.
İlk kez orada gördüm ben de. Daha önce hiç
duymamıştım. Sorgul buğdayı, geleneksel yöntemlerle,
herhangi bir zirai ilaca gerek olmaksızın yetiştirilen,
glüten miktarı az, bitkisel proteini yüksek bir buğday
türüymüş Bırakın Türkiye'yi, dünyanın en iyi, en kaliteli
buğdayıymış.
|80Burak GÜNDOĞDU
Ahhhahhh!
Şu memleket bize gözü gibi bakıyor da bizim
gözümüz hep bilmeyende.
Neyse Konuştuk, derin derin Sare Abla'yla
geldiğimi, Mardin'de kampa gelip bugünde kültürel
gezi olduğunu söyledim. "Geçerken selam verip bir hal
hatır sormaktı niyetimiz." dedim. Sare Abla ayaküstü
GBT mi çekiverdi hemen. Sonuç olarak da "Burak sen
iyi bir gençsin. Yüzünle dilin ayni şeyi söylüyor" dedi.
Elhamdülillah, bir şahit daha ekledik heybeye..
İşten güçten sordum, o da annemden babamdan.
"Yaşıyorlarsa selam söyle bizden." dedi. İnsan hiç
tanımadığı insana neden selam gönderir? Kalpten kalbe
bir yol kurmak böyle bir şey mi acaba?
Gençleri konuştuk biraz, benimde dahil olduğum
zamane gençlerini...
Buğday tarlasını görmeden, bu tarlalarda verilen
emekten haberdar olmadan, ekmeğe yüz çevirenlerin
halinden yandı biraz. Yine de hepsi bizim evlatlarımız
deyip ele güne kurban vermedi gençleri. Anlattı da
anlattı. Merhameti, kardeşliği, acıları, ağrıları. Bir ara
sesi çatallaştı, sustu. Uzaklara baktı donuk donuk
Yutkunurken, alnındaki çizgilere kadar kendini nasıl
sıktığını, bir ömür unutmam,
Yedi çocuk... Yedi can yarısı...
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |81
Yedi ömürlük emaneti vardı Sare Abla'nın, kimi
İstanbul’da, kimi Adana'da. Ekmek kavgasına göç
etmişler doğduğu topraklardan doyacakları diyarlara. İş
yok, fabrika yok, tarla da yetmiyor o kadar boğaza... Bir
de terör belası vardı tabii. Yuvaları dağıtan, karaları
bağlatan. Anaları ağlatan. Yani sizin anlayacağınız, kırk
sebep bir araya gelmiş, sabretmek de Sare Abla'ya
düşmüş. Bir annenin yavruları yanında değilse, hayatın
tadı tuzu olmuyormuş.
Sare Abla'da gördüm onu
Zehredir sabır!
Ama sonunda bahar, sonunda gülistan vardır...
Hz. Yakup'un alsa da gözlerini, verdi ona
yavrusunu sultan olarak, peygamber olarak...
Alsa da bütün güzelliğini, servetini Züleyha'nın,
verdi ona Yusuf'una (as) ve dahi ondan öte hakiki aşkı...
Hz. Hacer annemizin sızısına karşın vermedi mi
çöl ortasında ona zemzemi!
Sorgul buğdayına hayatımıza benzettik Sare
Abla'yla Ham olduk, pistik, güneşe selam verdik,
boynumuzu büktük ve göçtük gittik. Başka neydi ki
hayat zaten? Bir gönülde iz bırakmaktan başka, neydi
sahiden bu hayat?
Sanki hayat yolculuğumuzda hep yan yanaydık. O
anlatırken hele de o sesinin çatalını, gözünün pusunu
saklamaya çalıştığı anlarda öyle kanımda, canımda,
|82Burak GÜNDOĞDU
kalbimde hissettim ki onu işte o an. Sare Abla da
hayatımın en güzel birikimleri, en kıymetli insanları
arasında yerini aldı. Hiç tanımadığın birinin hüznüne
ortak olduğun kadar insansın çünkü.
Ben ortak oldum onun hikâyesine, o da benim
canıma. Selametle ayrılırken oradan, ben de
Mezopotamya'nın bereketli buğday tarlalarına, o çok
sevdiğim Hz. Ömer’in sözünü serptim bir çarpıda, tüm
ruhumla:
"Dağların tepelerine buğdaylar serpin ki
Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler...”
Bir fotoğrafımız var Sare Ablayla. Dedim ya 8 Mart
Kadınlar Günü demişler adına paylaştım.
Ben de Sare Abla'yla olan fotoğrafı hikâyemden
Altına da yazdım bir iki satır:
"Kadın helalinden kazancı ak sütüyle eritip
evine, esine, yuvasına feda edendir.
Kadın yoklukların içinde dahi evdeki ocağını
hep tüttüren ,aşı ve buğdayı eksik etmeyendir.
Kadın, bedeli ödenmiş davaların arkasında yeri
geldiğinde en sağlam direnişi gösteren güçtür.
Kadın acısı ne kadar büyük olursa olsun
gözyaşımı içine akıtıp yanındakiler anlamasın diye,
kimse üzülmesin diye kendini sessizliğiyle terbiye
edendir.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |83
Kadın yeryüzündeki aşkın, emeğin, fedakârlığın,
gece yarısı nöbetlerinin, güler yüzle karşılamanın,
merhametle sevdiğine sarılmanın, koşulsuz sevgiyle
hep daha fazla şefkatin, bereketin, semalara edilen
kalbi duaların, dokunduğu her yerdeki güzelliğin, yeri
geldiğinde haklı vazgeçişlerin, en sert coğrafyalardaki
yaşam mücadelesinin en güzel resmidir.
Ve Sare Abla da yedi çocuğunu da uzak ellere
veren, evlat özlemiyle içi kavrulan, bir Mardin
kadınıdır." dedim.
O günden sonra da bir daha hiç sevemedim o
kelimeyi. Anayla evladı ayıran GURBET, dilerim ki
girmeyesin lügatime.
|84Burak GÜNDOĞDU
Kısa metraj hayat filmimde kopmaz dediğim
bağlarım vardı.
Bitti film.
HADİ DURSANA
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |85
Zamanın akışında birçok insanın beceremediği
şeydir durmak. Ama nerede, ne zaman, nasıl bir
durmak? Bir gönülde en güzel şekilde durmak mesela,
orada hayat bulmak. Kıyama durmak, sözünde durmak,
bir konu üzerinde durmak.
Bedensel bir duruş değil kastettiğim; kalbinin,
gönlünün sabit durması
Kalp kırmakla Kâbe’yi yıkmak aynı tutulmuş.
Çünkü insanın gönlüdür Kâbe'si.
Kâbe yerinde duruyor, çok şükür. Gönlün Kâbe
gibi dursun ki bütün varlığın, gücün, aklın onun
etrafında deveran etsin.
Daha duracağın çok yer var....
Mesela ihtiyacı olanın yanında durmak. Hürmet
ettiğinin arkasında durmak. Zarar gelebileceğini
düşündüğün sevdanın önünde durmak. Sonra huzura
durmak, tüm bedeninle ve gönlünle... Durmak gerek
durulması gereken yerde; bir adım ileri gitmeden, biri
zorla ittirmeden.
"Hepimiz sonsuz karelerden oluşan bir film
içindeyiz" derdi bir hocam. Film bitmeden yapman
gereken ilk şey, durmak.
Zamanın ömür törpüleyen çarkları arasından
kurtulup inandığın çizgide durmak. Hava akışına göre
yer aramayacaksın. O zaman kaygan zemine denk gelir,
yuvarlanır gidersin. Mesul olduğun kadar, gücün
|86Burak GÜNDOĞDU
yettiği, aklın kestiği kadar, ait olduğun noktada
sapasağlam durursan, fırtına, kar, boran seni yerinden
oynatamaz.
Yapman gereken tek şey durmak.
Korkma durunca kaybederim diye....
İnsanın nesi var ki kaybetsin!
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |87
HAYDİN FELAHA...
Namaz bir iklimdir.
Bu iklimden uzaklaşırsak, Batı'nın o kokuşmuş
medeniyetinin içinde aranız kendimizi.
Nereye döneceğimizi, nerede dikileceğimizi,
nerede eğileceğimizi, nereden isteyeceğimizi bulamadan
|88Burak GÜNDOĞDU
savruluruz belirsiz yönlere... Bulamadıkça çırpınır,
çırpındıkça da batarız.
Huzur iklimidir namaz.
Giremezsek bu dairenin içine, depresyona gire çıka
asabi, tutarsız bir insan oluruz.
Öyleyse yalvar benimle kalpten yakarışları
cevapsız bırakmayana.
Namazım, gözümün nuru...
Dört bir yandan kuşatsa da gafletim beni, elime
ayağıma dolansa da telaşı dünyanın, aklım karmakarışık
olsa da bazen; ne olur bırakma beni, ihmal etme,
unutma, sonraya atma beni...
Tut beni!
Sen tut ki ayağım kaymasın.
Bakışlarım bulanmasın, gönlüm kendini bu fani
dünyaya ait zannetmesin.
Beni bana bırakma Ey Namaz!
Kaldır beni; ölümden sonra diriliş gibi, mucizenin
tek şahidi gibi kaldır ayağa
Nur dolsun kalbime, hayatım bereketlensin,
gözlerim güne in ilk aşklarını görsün, şifa olsun.....
İstemeden ya da isteyerek içime dolan her türlü
pislikten anındır beni. Kulaklarım kumruların ve
güvercinlerin zikrini duysun. Ciğerlerime dolsun
seherin tertemiz serin havası ve çelik gibi sapasağlam
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |89
olsun yüreğimin içi. Ciğeri olmayanlar ya da ciğeri beş
para etmeyenler yüz metreden dahi belli olur bilir
misin? Onlar bir anda vazgeçmeye ya da yön
değiştirmeye müsaittir her zaman.
Koru beni Ey Namaz!
Hak'tan gayrısına dönmesin yönüm, daima
istikamet üze- rinde olsun kalbim.
Bırakma beni Ey Namaz! Can yoldaşım...
Herkes gittiğinde, her şey bittiğinde senden başka
kimse kalmayacak yanımda biliyorum.
Sen... Ben...
Bir de toprak...
Tut beni Ey Namaz!
Bitmeyen, azalmayan hırsıma, gözümü kör,
kulağımı sağır eden hızıma, sonu gelmeyen yalan
sevdalarıma rağmen tut Bırakma sonu hüsran, acı ve
pişmanlık olan bu akışa Durdur beni huzurda. Bir parça
soluklansın yüreğim. Sığınayım hesap gününün
sahibine ve af dileyeyim, rahmet dileyeyim, bereket
dileyeyim kendime, anama, babama, kardeşime,
dostuma ve tüm İslami cihana....
Hatırlat bana Ey Namaz! Çalışmak ibadettir diye
öğrendiğim hakikati hatırlat ve rızkı veren Allah’tır de.
O'ndan uzaklaşarak sahip olduğum her şeyin
hesap günü ağır bir sorgusunun olacağını fısılda
kulağıma ve nefsime....
|90Burak GÜNDOĞDU
Kişi için ancak çalıştığının karşılığı vardır. Bırakma
beni tembelliğe, miskinliğe, acizliğe. Doğduğum gün
edilen duaları hatırlat bana. Anasına, babasına, vatana,
millete hayırlı bir evlat olsun diyen dudakları anımsat...
Getir beni kendime Ey Namaz!
Kendime gelemesem düşerim hırsımın ve nefsimin
gayya kuyusuna.(cehennemde 1 ceza kuyusu)
Kaybolurum sokaklarında bitmek bilmeyen
emellerimin. Bırakırsan beni, tembellik ve miskinlik
dolanır dallarıma bir zehirli sarmaşık gibi.
Sararır yapraklarım, dökülür birer birer, öğütür
materyalist dünyanın dişlileri gençliğimi.
"Namaz kıldıktan sonra yeryüzüne dağılın ve
Allah'ın lütfünden nasibinizi arayın. Allah'ı çok anın
ki kurtuluşa eresiniz."
Cuma Suresi, 10
Ararken dağıldım, yoruldum, yaralandım,
"kara"landım.... Sağa sola, aşağı yukarı koşturdum
durdum. Bazen yemek yemeyi, bazen çay içmeyi,
bazense annemi aramayı unuttum.
Sen beni unutma Ey Namaz! Salahım ve felahım!
Bilir misiniz, bu topraklarda okunan ezanlara
dokunmaya çalıştılar bir zamanlar...
Allahu Ekber'i "Tanrı uludur."a çevirdiler. Tam 18
yıl Müslümanların kulaklarından girip yüreklerini
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |91
dağladılar. Güya Arapça ezanı anlamıyormuş millet.
Satır satır, harf harf Türkçeleştirdiler. Her duyan
anlayacak ezanın ne dediğini ne anlattığını. Yalnız bir
bölüm hariç... "Hayyaalel-felah"takifelah, kurtuluş
demekti. Ama minarelerden söylemediler namazın
kurtuluş olduğunu. "Haydin felaha..." dediler...
Kurtuluşun yalnız sende olduğunu bana
unutturma Ey Namaz! Döndür yönümü Alemlerin
Rabb'ine, rahman ve rahim olana. Ben kulum, acizim
elbet, daya gönlümü gücü her şeye yete
ne, ol deyince oldurana..
Unutma beni Ey Namaz!
Unutursan bilemem, göremem, bulamam yönümü.
Unutma beni...
Unutturma bana. "iyyakeneğbüdü ve
iyyakenesteğin" diye verdiğim sözü, yalnız sana kulluk
edeceğimizi ve yalnız senden isteyeceğimizi.
Ve yine unutturma bana; Veda Hutbesi'nde rahmet
peygamberinin beni kardeş kıldığını tüm
Müslümanlara.
|92Burak GÜNDOĞDU
HEPSİ ONUN
İnsan kaderine yürür.
Hayatı şahdamarından yakalamak için, yürümek
yetmez sana.
Sen, seni adam edecek değerlerin peşinden koş
Koş...
Koş...
Yudum yudum iç adımlarını...
Yürüdüğün yol da, yolda karşılaştıkların da ilham
kaynağın olsun.
Ulvi gayelerden uzaklaşmadan, kendine yabancı
durmadan, sana lütfedilen bu ömür servetine sahip çıka
çıka koş Yorulduğundan haberdar olsun ciğerin ve
dinlenmek için yurt edin güzel bir gönülde...
KASIMPATI ..
|102Burak GÜNDOĞDU
Çiçek hastası annenin olduğu bir evde çiçekleri
sevmemek, saksılarla haşır neşir olmamak fıtrata aykırı
bir şey olurdu. Küçükken de severdim, büyükken de
sevdim çiçekleri. Tohumlar, fideler, saksılar....
Çocukluktan aşinayımdır şebboy ve karanfil
kokusuna, kasımpatına.
Mevsimleri sınıf duvarlarındaki mutlu aile
tablolarından öğrenen şanslı çocuklardık biz.
Mevsimlerin hepsini ayrı severdik...
Duygusal bir yüreğe sahip olanların limanıdır
sonbahar.
Ama yazı da severdik, kışı da.
İlkbahar zaten lale, menekşe, sümbül...
Gönlümüz ise hep hazan...
Ondan bu denli seviyoruz belki de sonbaharı.
Aylar, mevsimler...
Koşa koşa nereye gidiyor zaman, bizi nereye
götürüyor; hangi mevsime, hangi bahara?
Zamanı durdurmak istediği anları olur ya insanın.
Ben bunu çok düşündüm.
Gezindim durdum yılların, yolların, gecelerin,
yağmurun, gözyaşının, taze çay kokusunun, efkârla
tüten sigara dumanları içinde.
Durdurmak istediğim bir "an" aradım. Sevmekten
öte tutuklu kaldığım bir an.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |103
Ne çok kişiyi sevmişiz...\
Ne çok mekâna, eşyaya gönül vermişiz.
Hak edeni de sevmişiz, layık olmayanı da...
Her şeye rağmen sevmişiz yine de, aklımız
erdiğince, gönlümüz değdiğince. Kalabalıklar içinde
yüksek sesle bağırarak konuşmayı da sevmişiz,
yalnızlığı ve sessizliği de.
Yatırımı dışına,
eline yüzüne bedenine değil, içine yap.
Unutma,
hiçbir pahalı marka insanın ucuz
karakterini kapatamaz.
.
NE İÇİN VARIM ?
|106Burak GÜNDOĞDU
SAKIN OKUMAAA
Nedir sıkıntın?
Bir işe yaramak, bir boşluk doldurmak, bir işin
ucundan batmak, bir davanın, bir kavganın adamı mı
olmak istiyorsun? Peki, yeryüzünde kaç dil
konuşuluyorsa hepsini bilecek, lakin tek olanı, bir olanı,
Hak olanı konuşacaksın. Sorumlu olduğun topluluğa
hutbe okuyacak, cuma kıldıra- cak kadar hazır
olacaksın.
Elinden kitabın alındığında "Hafizamdaki
sayfaları da alamazsınız ya!" diyebilecek kadar hafız
olacaksın.
Gözünün gördüğünden korkmayacak, Hz.
Hamza'yı utandırmayacaksın. Zulüm yağmur olsa sen
mazluma çatı olacaksın.
O'ndan geldiğini ve eninde sonunda dönüşün yine
O'na olacağından her daim emin olacaksın.
Zalime, güçlüye, haksızlığa boyun eğmeyi
çıkaracaksın lügatinden. Hasbi olacaksın.
Tercümana lüzum olmadan yaşayarak
anlatacaksın derdini. Özüne, sözüne, Yaradan Rabbi’n'in
adıyla okuduklarına ve inandıklarına sadık olacaksın.
Yalnız ona yaslayacaksın sırtını.
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |113
Dik duran bedeninle firavunla hesaplaşacaksın.
Masa'nın sancağını Tur Dağı'na sen taşıyacaksın.
Yazgında varsa bedel ödemek, zindanlardaki
nöbetini şeref bilecek, demir parmaklıkların
soğukluğunu tebessümlerinle eriteceksin.
Gün gelecek, vurulacaksın sırtında taşıdıklarından,
ihanetle tanışacaksın. Belki de kafeslere kapatılacak,
işkencelere maruz kalacak, yaralanacaksın.
Anadan, yardan, candan ayrılacaksın.
Belki de unutulduğunu düşüneceksin ücra
köşelerde, haketmediğin halde ateşlere reva
görüldüğüne ağlayacaksın, yanacaksın.
İşte o an! Narında nurunu göreceksin O'nun.
Öleceksin! Yeniden diriltildiğinde,
"İyyakenağbüdü ve iyyakenestağin!" yani,"Senden
gayrısına kul olmadım ve senden başka kimseden
istemedim" diyeceksin.
Ve giderken bu fani diyarlardan piramitleri
gölgede bırakacaksın.
"Zindanından Yusuflar eksik olmayacak mı ey
Mısır!"ağıtlarını, kulağına küpe edeceksin.
iki kapılı bu handa adam gibi yolcu olmak kolay
değil! Bileceksin. Bebeklerin ninnilerinde bir
kahramanlık mısrası olarak yer alacak, kurşuni renklerle
Esma'ya şiirler yazılırken bir virgül de sen olacaksın.
|114Burak GÜNDOĞDU
Mısır konuşulurken Yusuf’tan sonra akla
gelenlerden olacak. Yusuf yürekli adamların hep var
olduğunu unutmayacaksın.
Ezcümle!
Adam olmak, mısır zindanlarında Muhammed
Mursiolmaktır .
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |115
SELAMLIYORUM SENİ
"Innemelmü'minuneihvetun
(Bütün inananlar kardeştir)"ayetinin
muhataplarıyız seninle ben.
O halde kardeşliğin ortak paydasından ortak dili
ile sesleneyim sana.
Elimi yüreğimin üzerine koyarak eğeyim
boynumu, selamlayayım seni.
Bütün samimiyetimle...
Bütün benliğimle...
Sonsuzluk İçinde Bir Ben |123
Ebeden ve daima... EsselamuAleykum ve
Rahmetullahi ve Berekatuhu