You are on page 1of 23

Melik Bey Avcı

(XVII. Yüzyıl)

Melik Bey Avcı adlı kabiliyetli şairin hayatı ve Çıkışma ithaf edilmiştir. Bu el yazmasının kâtibi
sanatı hakkında bugüne kadar bir bilgi ulaş- İbrahim Kazvinî de saray kâtibi olarak ödül-
mamıştır. Şairin şiirlerinden örnekleri ilk olarak A. lendirilmiştir.
Caferoğlu 1933 yılında ortaya çıkararak "Azer- "Gencine" ve Melik Bey hakkında Avrupalı
baycan Yurt Bilgisi Tetkikleri" nde yayımlamıştır. Türkologlardan ilk olarak Rediger ve Perç bilgi
A. Caferoğlu, şairin bu şiirlerini Berlin'de vermişlerdir. Şairin şiirlerinin toplu olarak ve-
bulunan "Gencine" adlı bir el yazmasından ak- rildiği bu 603 sayfalık eserde geniş bir önsöz de yer
tarmıştır. Bu yazmada Melik Bey'den başka Fuzûlî, almaktadır.
Hatâyı, Nevâî ve bazı başka şairlerin divanlanndan da Melik Bey, mahlasım bir şiirinde bildirirse de
örnekler vardır. onun hakkında başka kayıt ve bilgilere rast-
Melik Bey Avcı, XVII yüzyılda Şah Süleyman layamıyoruz. Şairin elde bulunan 372 beyitlik şi-
Safevî zamanında yaşamıştır. "Sühuf-i İbrahim" irleri, onun şairlik yeteneği hakkında gerekli ipuç-
tezkiresinde onun hakkında verilen bilgiler çok de- larını vermektedir. Bu şiirlerde Fuzûlî ve Nevâî
ğerlidir. Şairin şiirlerinden örnekler bulunan "Gen- tesirleri ön plânda görülmektedir. O, halk de-
cine" adlı elyazması eser de Şah Süleyman'ın tahta yimlerini de şiirlerinde çekinmeden kullanmıştır.

QEZELLER

Perî cilve çeker, ey meh, melek rikâb sene, Ey ay yüzlü sevgili! Sen öyle bir aysın ki; periler
Ne aysın ki, duâgûdur âfitâb sene. cilve eder, melekler önünde eğilir, güneş sana
duacıdır.

Götür bu bürqeği, tutsun cahânı taze güneş Bu Örtüyü kaldır. Taze güneş (gibi yüzün) cihanı
Yaraşmaz ay üzide ebr tek niqâb sene kaplasın. Ay gibi yüzüne, bu bulut gibi örtü ya-
kışmaz.

Mübâriz olsun gülsen içre lâle ile Ey cennet gülü! Sana kim cevap, karşılık verirse
Sen, ey behişt gülü, kim verür cavâb sene gül bahçesindeki lâle ile kavgaya düşsün.
Sene ne hâcet-i misk ü gülâb erür, ey şux Ey şuh sevgili! Sana misk ve gülsuyu gerekmez.
Seper ebir suyu gülüterin gülâb sene. Çünkü taze gül (gibi olan yüzün), sana yağmur
suyu gibi gül suyu serper.

Melik, xerâbe könül gûşesin ne xoş tutdun, Ey Melik! Harap olmuş bu gönül köşesini ne hoş
Mübarek ola bu memûre-yi xerâb sene. tuttun. Bu harap belde sana kutlu olsun.

Eşq âdabında can vermek durur serti edeb, Aşk adabında edep şartı can vermektir. Sen de
Dilesen bu şertile et yârden hüsnü teleb. bu şartla sevgiliden güzellik isteyebilirsin.

Çerx-i pür alış bir dexi füsûs ilen çalur, Ateş dolu felek, bir daha "eyvah, yazık" diyerek
Qızdmr bu növ her gün bezmi endûh ü tereb. çalar. Neşe ve keder, böylece her gün meclisi kız-
dırır.

Qalma pür nehsi bal ü gerdeni merdânedir, Uğursuzluk dolu olarak kalma, kolu ve gerdanı
Ketxudâlıq serti dünyâ üzre eqdur ü azeb. yiğitçedir. Dünya üzerinde kethüdalık şartı
asker ve kuvvettir.

Bî sebeb çekdim sebeblerden besi azarlar, Sebepsiz yere sebeblerden çok üzüntü çektim. Ey
isterim qeti teellüq her sebebden, yâ sebeb, sebep! Her sebepten kesin bir ilgi isterim.

Geceler ez bes benefş ahunla bîmardur tenim, Geceleri vücudum mor menekşe gibi âhımla has-
Qifl ya zencir eder axır beni sevdâ-yi şeb, tadır. Bu gece sevdası, sonunda beni ya ip, ya da
zincirle bağlı deli eder.

Ne Nevâî, ne Fuzûlî, ne Melik, ne âdemem, Ben ne Nevâî, ne Fuzûlî, ne Melik, ne de her-


Ben de saham Melik adlu, ne kenit ü ne leqeb. hangi bir kişiyim. Ben de Melik adlı bir şahım.
Benim başka bir isme ihtiyacım yok.

Bütî ki dergahı ol kâinata mescud, O put kadar güzel sevgilinin dergâhı, bu kâinata
Ne şeydür, nedür esli, nedendür ol mövcud. secde edilecek varlıktır. O nasıl bir şeydir, aslı
nedir, bu kadar varlık nedendir?

Bu mümkünat alemetten erür peyda, Bu olan şeyler, bir işaretle meydana gelir. Varlığı
Ki var mehâli nihan olsa ger vucub ü vücud, ve gerekliliği gizli olsa da yeri vardır.

Ne bÜt, ne qible, ne îman, ne din seni bilürüm, Ne put, ne kıble, ne din, ne iman? Ben seni bi-
Xudâ hem bilür ey sevdiğim seni me'sud lirim. Ey sevdiğim! Seni Allah da mesud bilir.

Yüzünden ohnuşam ateşperest könlüme baq, Gönlüme bak, senin yüzünden dolayı ateşperest
Yanar seni göricek türfe nâle ile bu ud, olmuşum. Seni yeni görünce bu ud (- Hin-
distan'da yetişip yakılınca güzel koku çıkaran
bitki) inleyişle yanar.

Şerebxânede, viranede ser müqîm olubum,


Kim etmiş olsa duâ, kim ki, aqîbet Mahmud

Melik perestişe şâyetse tâet eylemedin, Ey Melik! Şiddetli sevgiye uygun ibadet et-
Bu din ki, sendedir, olsun nesîb-i kibr yehud. medin. Bu din sendedir, isterse büyüklük kısmet
olsun.
IV

Beni el ağzına efsâne qılan derd midür? Beni elin ağzında efsane kılan dert midir? Hangi
Xansı derdimi söleyim derdilem terd midür? derdimi söyleyeyim, söylemekle dertten kur-
tulabilir miyim?

Qış günü xeste tenim isti temuz içre yanar, Hasta vücudum kış günü, sıcak temmuzda gibi
Qizdıran bele ben-i zarı demi serd midür. yanar. Beni böyle ağlatıp kızdıran, yakan soğuk
mevsim midir?

Gelür ol zülfü perişan mû bu miskin başına, O dağınık saçlı sevgili, bu miskinin basma gelir.
Rehgüzânnda gözüm sürmesi, ya gerd midür? Gözümün sürmesi, sevgilinin geçtiği yolda bir
toz zerreciği midir?

Ne göz ü qaş ü iti gemze vü keskin müyedir, Bu ne göz, kaş, keskin gamze ve kirpiktir? Bu ne
Ne od ü dây ü qılıc, sohbeti nâverd midür? ateş, at ve kılıç? Sevgilinin sohbeti savaş mıdır?

İti misrî qılıcı n'ola ki, pes tutmuş ola, Keskin mısrî kılıcı tutmuş olsa ne olur? İnsanın
Âdemin cövherini tanımıyan merd midir? değerini bilmeyen mert mi sayılır?

Neqşi yanmış felek-i sufle ne yaqdun Meliki, Ey Melik! Bu resmi yanmış alçak feleğe ne yak-
Bîmürüvvet nece qem şeşderi bu nerd midür? tın? Bu nasıl insaniyetsiz gam altı kapısı? Oy-
nadığımız tavla mıdır?

Çemende gül-gül açıldıqca gül güli açılır. Çimende güller açıldıkça gülün de gülü açılır.
Sanqa güneşden eder artuqla iftbcar, bahar Seninle güneşten daha çok iftihar eder. (Bah-
çelerde gül açılınca, yani bahar gelince senin de
gül yanağın açılır. Senin gül yanağın güneşten
daha parlak olmakla övülür.)

Çemen bahar ile ziynet bulub bu düzden kim, Çimenlik, baharla birlikte öyle bir süslensin ki;
Yüzünce açıla işret gülü bahar bahar. eğlence gülü yüzün gibi baharla birlikte açılsın.

Yüzi açıq qolu çirmeklü gül müsât olup Yüzü açık, kolu çemrenmiş gül mesut olmuş,
Yaxar eline xezan bergini nigâr bahar. bahar hazan yaprağını resim gibi eline işler

Qedeh qedeh meyi, sâqî, çemen-çemen güle saç Ey saki! Kadeh kadeh içkiyi bahçedeki güllere
Tutulma şahı seversen açıl bahâr-bahar. saç. Şah'ı seversen, tutulma, bahar vaktinde açıl.

Şah iltifatı smıq rengüni Melik düzedür, Ey Melik! Şah'm iltifatı senin soluk rengini dü-
Açar bu bade xezan çöhresin bahar bahar. zeltir. Bu bade de sonbaharın çehresini bahar
gibi açar.

VI

Veren girdâb tek deryaya ten feryâdres neyler, Vücudunu girdap gibi denize atan, feryat edenin
Olan fikri fena âvâzıda derya nefes neyler. imdadına yetişeni ne eylesin? Düşüncesi fena
olan seste deniz kadar nefesi neylesin?

Revân olqaç tevâf-i Ke'be'yi kûyine mehmiller, Hac mevsiminde Kabe için gönderilen hediyeler
Ayilmış gönlümün aşüfte efqânm ceres neyler, yola çıkınca sevgiliden ayrılan gönlümün çılgın
çığlıkları karşısında bu çıngıraklar neyler?
Döner pervane tek başına qoy uçsun, qanatm aç Pervane gibi başına döneni bırak, kanatlarını
Gül etvârma sergerdan olan bülbül qefes neyler? açıp uçsun. Gülün hâl ve tavrından sersem
olmuş bülbüle kafes neyler?

Belâlar, qayqular qemlerle ne'tsin bînevâ âşiq, Nasipsiz âşık; belâ, kaygı ve üzüntülerle ne yap-
Feqîri dürlü-dürlü derd öldürmez mi bes ne'yler sın? Böyle bir fakiri bu kadar dert öldürmez de,
neyler?

Süleyman leşkeri tek sef çeküb bîkeslü qem her yan Üzüntü, Süleyman'ın askerleri gibi kimsesiz
Bu âlem leşker ilen âdem olsa kime kes neyler aşığa her taraftan saldırmıştır. Bu dünya asker ile
yok olsa, kime kim neyler?

Melik, sen çek etek bir gûşe-i üzletqe enqâ tek, Ey Melik! Sen anka kuşu gibi bir yalnızlık kö-
Iraqdan baq bu dünyâ şehdi üste gör meges ne'yler. şesine çekil. Uzaktan bak, bu dünya balı üze-
rindeki sinek ne yapıyor?

VII

Beni Mecnun günüm leylâ qılan kâfir ne Leylî'dir. Beni Mecnun, gündüzümü gece eden kâfir, nasıl
Dağıtmış Tûr dağın şö'lesin berq-i tecellidir, bir Leylâ'dır? Tur dağının ışığını, tecelli (kader)
şimşeği dağıtmıştır.

Yüzüm dönmez qaşm mehrâbıdan ger qibleden dönse, Yüzüm kıbleden dönse bile kaşının mihrabından
İken din Ke'be'sin büt suyuna ol tâq meylidir. dönmez. Dinin Kâ'be'si bile putlara meyilliyken
o, sevgilinin eğri kaşlarına meyletmiştir.

Hücûm-i derd qoymaz kim gögersin âh sînemden. "Âh" imin sinemden yeşermesi için dertlerin
Bu mülkin sebzesin pâmal eden endûh meylidir. hücumu imkân vermez. Bu vücut ülkesinin ye-
şilliklerini yerle bir eden, üzüntülere mey-
letmesidir.

Peyâm ü peyk ayağı oldı eslâ qat aralıqdan, Aramızda haber ve haberciler dolaşır oldu. Ben-
Revân olsa sene benden xebersiz eşq şevlidir. den habersiz sana doğru giden tek şey aşk se-
lidir.

Ne Ferhad'am ne Mecnun'am eceb halım var, Ben ne Ferhad, ne de Mecnun'um; fakat acaip bir
Beni şeydâ qılan kâfir ne Şîrin'dir, ne Leylî'dir. hâlim var. Beni çılgın eden güzel de ne Şirin, ne
de Leylâ'dır.

Melik, canan qonaq bolsa eğer gönlüm vi$âqmda, Ey Melik! Sevgili eğer gönlümün sözleşme ye-
Ev anındır ne etse eylesin can hem tufeylidir. rinde misafir olursa ev onundur ne yaparsa yap-
sın, zaten canım da sığıntıdır.

VIII

Müreqqe derd eğnimde libâs-ı e'tibârımdır, Yamalı dert sırtımda itibar elbisemdir. Süslü
Müresse dağ başım üzre tâc-i nigârımdır. yara, başımın üstünde resmi yapılmış bir taçtır.

Gözümden lel axar elmasa od veren yaşım, Elmasa ateş veren yaşım, gözümden lâl taşı gibi
Cevahir danesi qiymetlü eşk-i ebdârımdır. kırmızı (kanlı) akar. Taze gözyaşlarını kıymetli
cevher taneleri gibidir.
Benem od Diclesi içre qanad çalan semender tek,
Gözümden daşlanan odlar sirişk uçqun şerânmdır. Ateş ırmağı içinde semender kuşu gibi kanat çır-
pan benim. Gözümden akan yaşlar, uçuşan ateş
kıvılcımlarıdır.
Başımda terpenen sevda mıdur, ya dağda daş oynar, Dağda taşların oynadığı şekilde başımda sevdan
Çıqan eflâke tepemden tütün mü, ya buxânmdur? oynar. Tepemden göklere çıkan duman mı,
buhar mıdır?

Çemenlerde çiçekler reng açıldılar ben hem, Çimenlikte çiçeklerin açıldığı gibi ben de vü-
Vücûdum şerha eyledüm, yeni bahanındır. cudumu parça parça ettim, çünkü bu da benim
bahanındır.

Bu miskini n'ola qelbim desen ger oxşasm bir gez, Kalbim, bu miskini bir kez okşasa ne olur? Bu
Banqa ar olduğun bilmem, benim xud iftixârımdır. benim için ar değil bir iftihar vesilesidir.

Quru yaşı suvardı berq-i tiğ-i tovg-i müjgandan, Kirpiklerinin kılıç gibi sivri uçlarının şimşeği
Banqa hiç iltifat etmez Melik bîrennı yarımdır. kuru göz yaşlarını ıslak hâle getirdi. Ey Melik!
Benim acımasız sevgilim, bana hiç iltifat etmez.

IX

Başımda şür eden sevda mıdur, ya dağda daş oynar, Başımda deprenen sevdam, sanki dağda taşın
Bu kühsâr üzre odlu laledür, ya qanlu baş oynar. oynaması gibidir. Bu dağın üzerindeki ateşli lâle,
sanki kanlı başın oynaması gibidir.

Ne hicran ü vüsâlın bildim, ancaq munca bildim kim Ne ayrılık, ne de kavuşma gördüm. Ancak ha-
Gönülde oynıqaç yâdın gözümden qanlu yaş oynar. tıran gönlüme geldikçe gözümden yaşlar gel-
diğini bildim.

Bana dünyâ işiçün se'y etmek türfe müşküldür, Dünya işleri için çalışmak bana kaçınılacak de-
Ve qer ne kamı olmış gönlüm içre çox telaş oynar, recede zordur. Çünkü, hiç mutluluk olmamış
gönlümün içinde çok telaş, meşguliyet vardır.

Xeyâlm gönlüm ilen eyle qızmış qem busatmda Hayalin gönlüm ile üzüntü yaygısında öyle kız-
Ki, dördümcü sipehr üzre Mesih ilen quyaş oynar. mış ki, sanki göğün dördüncü katında Mesih
(Hz. İsa) güneşle oynar.

Selâmat bu aradan can aparmaq doğrusu müşkül, Bu aradan canı sağ selâmet kurtarmak, doğrusu
Bir ucdan eğri şemşir, bir ucdan eğri qaş oynar... çok güçtür. Çünkü bir taratan eğri kılıç, diğer ta-
raftan ise eğri kaş oynar.

Semender tek güyerse cismimi vermez gülüm bade, Vücudum semender (ateşte yaşadığına inanılan
Melik, eşq ateşi oynarsa canımla yavaş oynar. masal hayvanı) gibi yansa da gülüm bade ver-
mez. Ey Melik! Aşk ateşi canımla oynarsa yavaş
yavaş oynar.

Şerâb-i le'l-i nâbm can değilse, candan artuqdur. Saf dudağının şarabı eğer can değilse, candan
Bana bir qetresi bin çeşm-i heyvandan artuqdur. ötedir. Onun bir damlası benim için hayat su-
yundan daha değerlidir.

Perişan kakülün me'nâsı mÖvrid-i beyan olmaz. Dağınık kâkülünün anlamı, beyan aracı olamaz.
Bu misrâ vesf-i hal olduqca bir divandan artuqdur, Bu mısra, onun hâlini vasfedebildiğince bir di-
vandan daha üstündür.

Bu nâzik toz ki, gül yaprağı tek rüxsârma dönmüş, Bu nazik toz, gül yaprağı gibi olan yanağına kon-
Qübâr ilen mütercim yazulu Qur'an'dan artuqdur. muş. Tozla tercüme edilmiş bu yazı, Kur'an'dan
üstündür.
Qara egriceler kim ergüvâni üzre baş urmış, Erguvan üzerinde baş koymuş (yerleşmiş) kara
Gülüstan arasinde sebz olan reyhandan artuqdur. sinekler, gül bahçesinin ortasında yeşillenen rey-
handan daha iyidir.

Ger ölsen yar derdi birle memnun ol nefes çekme, Eğer sevgilinin derdiyle Ölürsen üzülme, mem-
Bu derdin yaxşı bil qedrin ki, çox dermandan artuqdur nun ol. Bu derdin kıymetini iyi bil. Çünkü (bu
dert) pek çok dermandan iyidir.

Melik, zebt eylerim gönlümde mînâ tek gözüm yaşın, Ey Melik! Gökyüzü gibi gönlümde gözümün ya-
Bu qanlu çaya yüz versem, gözüm tufandan artuqdur. şını tutarım. Eğer bu kanlı ve çaya benzeyen göz
yaşıma yüz versem, gözlerim tufandan daha
fazla bir afet meydana getirir.

Qamaşur göz bu güllerden eceb odlu gülüstandür, Öyle ateşli bir gülbahçesidir ki, göz bu güllerden
Olur pervane bülbül bilse ger gülsen çrrağandür. kamaşır. Eğer bülbül bu gül bahçesinin ateş bah-
çesi olduğunu bilse pervane olurdu.

Tutuşdu eşq odundan şem tek cismimdeki regler, Vücudumdaki damarlar aşk ateşinden mum gibi
Çıraqan bezm-i bamenkame berg-i neyistandur. tutuştu. Gönül meclisinin süsü (şenliği), neydir,

Sızıldar bend-bendi reşkden pervanenin netsün, Pervanenin mafsalları kıskançlıktan sızlar, ney-
Feqirin xelvet-i mehbubi gülsen içre üryandür. lesin? Yoksulun sevgilisiyle yalnız kalışı gül-
bahçesinde herkesin ortasında olur.

Qalub pervane sergerdan, kimün başuna çevrilsün, Pervane şaşıp kalmış, kimin başı etrafında dö-
Füruzan bir teref gül, bir teref şem-i şebistandür. neceğini bilemez.Çünkü bir tarafında parlak bir
gül, diğer tarafında ise gecenin mumu var.

Durub her şem ara kâkül perişan serv qâmetler Her gece kalkıp servi boylu ve dağınık saçlı gü-
Ki, zülfü âh tek sevdaları başlarda pîçandür. zelleri ara. Çünkü onların sevdaları saçları gibi
başlarında kıvrım kıvrımdır.

Melik, şeh devletiçün yaxduğum şem-i dualarla, Ey Melik! Gönlüm her gece padişahın mutluluğu
Her axşam xelveti fânûs tek könlüm çırâğandur. için yaktığım dua mumlarıyla içinde mum ya-
kılan fener gibi şenliklidir.

XII

Dutuşdı nâlesinden fer-i mâhî bu ne bülbüldür, Ay ışığı onun inleyişinden tutuştu. Bu nasıl bir
Dutuşmış gönli od cânma düşmüş qan içen güldür. bülbüldür? Ateş onun canına düşmüş ve gönlü
tutuşmuş. Kan içen ise güldür.

Ne benzer hiç şeye ol gül üzre nazlu yârm toz, O gül üzerindeki nazlı yarin tozu hiç bir şeye
Ebir âlûd xetdir xet, ne reyhandür, ne sünbüldür. benzemez. O, ne reyhan, ne de sümbüldür.
Ancak bir ilaç terkibi olan abir bulaşmış yanak
tüyleridir.

Ne peykân-i sitem, ne nâvek-i bîdâddür ömrüm, Ömrüm ne sitem oku, ne de zulüm okudur.
Nihan qanm töken âşiqlerin bir bir teqâfüldür, Âşıkların kanını gizlice döken, sevgilerin gör-
mezlikten gelmeleridir.
Müsülman zâdeem ben xandan ü zinnar ü büt xandan, Ben Müslüman oğluyum ve sevinçliyim. Put ile
Beni rüsvâ qılan âlemde bu zülf ü bu kâküldür. keşiş kuşağı da sevinçlidir. Beni bu âlemde rezil
eden sevgilinin zülfü ve kakülüdür.

N'ola üftâde olsan gâhi güruhum yerden, Ey vücudum, bazen yerden aşağı olsan ne olur?
Qılan tofraqa adam oglım tenezzüldür, insanoğlunu toprak eden tenezzüldür, aşa-
ğılamadır.

Melik tay etmek olmaz tüşe zad ile qem yolm, Ey Melik! Üzüntü yolunu ölmeyecek kadar azık-
Yetürse ger bizi bir menzile zâd ü tevekküldür. la geçmek olmaz. Bizi menzile ulaştıran tevekkül
yiyeceğidir.

XIII

Gözüm sıçrar bu gün her dem gerek peyk-i sebâdandür, Bugün sabah rüzgârının habercisinden olsa
Nezerde bu işıqlıq qâlibâ bir xâk-i pâdendür gerek, her an gözüm seyriyor. Bakışlarımdaki
bu parlaklık, galiba sevgilinin ayağının top-
rağındandır.

Qaralmışdı günüm ey pertöv-i xurşîd xoş geldin Ey güneş ışığı (gibi olan sevgili) ! Günüm ka-
Gözüm rövzenleri şimdi çırağan ol ziyâdendir. rarmıştı, hoş geldin. Şimdi göz kapakların, o ışık-
tan aydınlanmıştır.

Ne gül, ne yasemen etri bu naziklikdedir billah, Vallahi, ne gül, ne de yasemin kokusu bu kadar
Sebâ bu xas nikhet xansı yar ü âşînâdendür. kıymetlidir. Ey sabah rüzgarı! Bu koku hangi ta-
nıdık sevgilidendir?

Nedendür kûh tek gönlümdeki şûrîde efqanlar, Gönlümdeki bu dağ gibi çılgın feryatlar ne-
Dutım Mecnun kibi basımdaki sevda havâdendür. dendir? Öyle sayayım ki, Mecnun gibi ba-
sımdaki sevda, bu havadandır.

Smıq keştilerü kim verte-i tufanlar eyler düz, Kırık gemileri tufan uçurumları düzeltir.
Xudâ saz işleri gör bil qeflet ne Xudâ'dendür. Allah'ın işlerini gör ve bil. Çünkü gaflet
Allah'tan değildir.

Melik açılsa gözler xan qudumundan eceb sanma, Ey Melik! Hanın gelişiyle gözler açılırsa şaşırma.
Kim ol ekir feyzi Meşhed-i şâhi rizâdendür. Çünkü o verimsiz çölün bolluğu padişahın şehit
olduğu yerin hoşnutluğundandır. (Meşhed: Hz.
Hüseyin'in şehit düştüğü yer veya Horasan'da bir
şehir adıdır.)

XIV

Libâs-ı zülfe girmiş bir perişan bext yârım var, Saçtan bir elbise giymiş, perişan bahtlı bir yarim
Gözüne sürme çekmiş bir ecâib rüzgârım var. var. Gözüne sürme çekmiş, acayip bir dünyam
var.

Benimle ta geder doğru düne eğri salur bextım, Benimle düne kadar doğru gider, ancak bahtım
Smıq pergâre benzer türfe çerx-i bextiyârım var. onu eğri yola sokar.Kırık pergele benzer, tuhaf
ve bahtiyar bir talihim var.

Pileng-i xedimkin her dem elimden sine çak eyler, Yırtıcı panter, her an benim elimden sinesini par-
Qılıçdan itiraq bir xûyi keskün qanlı yârım var. çalar. Huyu kılıçtan daha keskin bir sevgilim var.
Bana her dem cenâb-i eşqe olmuş şükrler vâcib, Bana her an aşk duygusuna şükretmek vacip ol-
Ezi re'na, sözü şirin, gözü serxoş nigârım var. muştur. Şirin sözlü, sarhoş gözlü, renkli ağızlı bir
sevgilim var.

Bütün xâtîreleri, yâ Reb, perişan eyleyen kimdir, Ya Rab! Bütün hatıraları perişan eden kimdir?
Ne zülf-i tâbdânm var, ne cân-i bîqerârım var. Çünkü benim ne parlak zülfüm, ne de kararsız
ruhum var.

Melik, baş egmesem ger encüm ü eflâke me'zurum, Ey Melik! Eğer feleğe ve yıldızlara baş eğ-
Şeh-i din dövletinden Rum ü Hind'e iftixârım var. mezsem, Özürüm var. Dinin sultanının mut-
luluğundan Rum ve Hind ülkesinde iftihar ede-
bilirim.

XV

Göngül ne sûz zexmin bir müenber buya düzmişdür, Gönül, ateşsiz yarasını bir amber kokusuna bo-
Bozulmuş berg-i gül tek âli rengin buya düzmişdür. yamıştır. Bozulmuş gül yaprağı gibi kırmızı ren-
gini kokuya boyamıştır.
Qezel-i çeşmi çoq vehşî baqardı âleme sâri,
Ne yaxşı oldu kim şimdi sef-i ahuya düzmişdür. Ahu gözleri aleme çok vahşi bakardı. Şimdi öyle
güzel oldu ki, ahu safına girmiş.
Perişan kâkülün vesfin mizacı müxtelif könlüm.
Günün âşüftelikden qisse-yi gîsûya düzmişdür. Çeşitli huylan olan gönlüm dağınık kâkülünün
hâlini anlatmayı, çılgınca sevmekten dolayı bir
saç kıssasına döndürmüştür.
İçübdür beski birehmâne mey tek könlümün qanm,
Canımdan qan içen göz yaşım imdi suya düzmişdür. Acımasız sevgilinin içki gibi gönlümün kanım iç-
tiği yeter. Kadehinden kan içen gözyaşım şimdi
suya dönmüştür.
Ağaç yayla çubuq oq zehmetinden ta xilâs olsun
Gönül şimdi medarın nâvek-i ebruya düzmişdür. Ağaç yay, çubuk da ok olma zahmetinden kur-
tulsun. Gönül şimdi sevgilinin kaşlarının okuna
hedef olmuştur.
Tenimde zexm ü dağımdan götürmiş rengler neqşin,
Bu gün gördüm o kâfir xirqe-i hindûya düzmişdür Yaralarımdan vücudumda renkli resimler mey-
dana gelmiş. O kâfir (sevgili)nin bugün Hintli kı-
yafetine girdiğini gördüm.

XVI

Ol şâh seher serxoş bağ içre xüram eyler, O sevgililer şahı, sabah vakti bağ içinde sarhoş
Reftâr-i cavan ser ve eyşini heram eyler. bir şekilde salınarak gezer. O genç sevgilinin yü-
rüyüşü servi ağacına eğlencesini haram eder.

Şâhâne qoyub eğri altun külahın başdan, Eğri altın külahını şahlara benzer şekilde başına
Her baxışı Yusif tek bir şehri qulam eyler. koymuş. Yusuf gibi her bakışıyla bir şehri ken-
dine köle eder.

Hem başda qızıl fincan, hem elde billurîn cam, Hem başında kırmızı fincan, hem de elinde billur
Geh camını âyine, geh börkünü cam eyer. kadehi vardır. Bazen kadehini ayna yapar, bazen
de börkünü kadeh olarak kullanır.

Zülfi geceden saçmış göğsün dem-i sübh açmış, Saçları geceden beri dağınıktır. Göğsünü ise
Çün könli perişanın sevdasını xam eyler. sabah vakti açmış. Üstelik perişan âşığının sev-
dasını boşa çıkarır.
Öz başına su içmiş vehşi gezen ahû tek, Vahşi bir ceylan gibi kendi başına su içmiş. Si-
Cadû gözi her saat bir yerde megam eyer. hirli gözleri her an başka bir yerde dolaşır.

Uşaq kibi aldadur ol şux, Melik, bizni, Ey Melik, o şuh sevgili bizi çocuk gibi aldatır.
Her sübhümüzü bir növ, ve'de ile şam eyler. Her sabahımızı ayrı bir vaad ile akşama çevirir.

XVII

Eşq odundandır başımdan dûd pîçan reqs eder, Aşk ateşinden dolayı başımdan kıvrım kıvrım
Berg oynar evvel andan berg sûzan reqs eder. duman çıkar. Ondan önce şimşek oynar, yakıcı
şimşek raks eder.

Bend-bendi sûre geldi, veh ne hâletdür meğer, Âşık, "ne var" diye gürültüye bağlı bir şekilde
Xelvet-i âyînede eksiyle canan reqs eder. geldi. Meğer sevgili yalnız kaldığında aynadaki
aksiyle raksedermiş.

Bu ne nâqus idi ki, çalındı deyr ü Ke'be'de, Bu nasıl bir çandır ki, hem Kâ'be'de, hem de ki-
Bir biriyle el çalub kebr ü Müselman reqs eder. lisede çalınır. Kâfir ve Müslüman birbiriyle el çır-
pışarak raks eder.

Ger qiyâmet tâbi nengdür göz aç gör qâmetin, Eğer kıyamet sıcaklığı ayıpsa gözünü açıp sev-
Keşti et âmâde fikrin gör ki, tufan reqs eder. gilinin boyunu gör. Hazır olan fikirlerin gemi
yapıp tufanın raks edişini gör.

Qaş oynar, kirpiği sıçrar, gözi qurban keser, Sevgilinin kaşı oynar, kirpiği sıçrar, gözü kurban
Qetlim içün her zaman bir kafiristan reqs eder. keser. Benim katlim için her zaman bir kâfir ül-
kesi raks eder.

San, Melik, canan bu aqşam mihmandur bizde kim, Ey Melik! Öyle san ki, sevgili bize bu akşam mi-
Dem-be-dem şem'in gören pervane tek can reqs eder. safirdir. Canım, daima mumu gören pervane
gibi rakseder.

XVIII

Sâru benzim birle al eyler rüx-i gülnân gör, Nar çiçeği gibi yanaklıyı gör ki, sarı benzimi kır-
Yandurur miskin gahî berq-i ateşbârı gör. mızılaştırır. Ateş yağdıran şimşeği gör ki, bu
miskin âşığı bazen yandırır.

Serv bir eğri çubuq, şümşad bir eğri tikan, Servi bir eğri çubuk, şimşir ağacı bir eğri di-
Uyma bu naqislere ol şive-yi reftârı gör. kendir. Bu eksik varlıklara uyma, şu nazlı yü-
rüyüşü gör.

Çoq gorübsen qan içen eğri qılıçlar cövherin, Kan içen eğri kılıçların madenini çok gör-
Göz ucuyla bir dexî ol şive-i reftârı gör. müşsün. Göz ucuyla bir daha o nazlı yürüyüşlü
sevgiliye bak.

Her nigârı neqşe getir sûret-i divâr tek, Duvar resmi gibi her güzeli resimle. Eğer ken-
Ger özünden getmek istersen, gözün aç, yârı gör, dinden geçmek istersen, gözüne açıp sevgiliye
bak.

Ke'be'ni etmek tevaf istersen Ötme qapudan, Kâ'be'yi tavaf etmek istiyorsan kapıdan geçme.
Olara daş qaçmaz evvel gülbe-yi xummârı gör. O kara taş (Hacerü'l-esved) yerinde durur, sen
önce sarhoşluk kulübesini gör.
Çekdügüm âvâzı rud u meyle görmüşdün, Melik, Ey Melik! Şimdiye kadar sesimi içkiyle sazla gör-
Şimdi gönlümden çeken gülbang-i istiğfarı gör. müştün. Şimdi gönülden söylediğim tövbe
ilâhisini gör.

XIX
Bezm-ârâ her kime sâqî meze vü cam verür, Sâkî, meclis içinde her kişiye meze ve içki verir.
Bene dövran yeticek buseye peyğam verür. Sıra bana gelince öpücüğe haber verir.

Gül ü gemrâye rûxün eksi bağışlar ziynet, Yanağının yansıması güle süs verir. Boyunun
Serv-i renâye qedin sayesi endam verür. gölgesi ise hoş görünüşlü serviye bir endam
verir.

Bir suâl ol lebi Maçin deheninden ede gör O, dudakları hile öğreten ağzına bir sor. Eğer
Buse ger vermese, elbette ki, düşnâm verür. öpücük vermezse, elbette ki bir kınamada bu-
lunacaktır.

Seni Heq saxlıya., sultânım, efendim, çelebim, Ey efendim, sultanım, çelebim! Seni Allah ko-
Kim senin tek mey içib, sâqî olur câm verür, rusun. Yoksa kim senin gibi içki içip saki olarak
bize kadeh sunacak?

Âşiqin gönlünü simab tek öldürmeseler, Âşıkm gönlünü civa gibi öldürmeseler, baş aşağı
Sernigûn olmuşa kimse nece ârâm verür, dönmüş kişiye kim, nasıl rahat verebilir?

Dust kâmına Melik çünki duâ oldu qebul Ey Melik! Madem ki dostun mutluluğuna et-
Çekme qem kim sene hem dövr-i felek kâm verür. tiğimiz duâ kabul oldu. Gam çekme, çünkü felek
sana mutluluk verir.

XX
Gözümden eşk-i xunamud, ya xunab-i hesretdür. Gözümden akan, ya kana bulanmış gözyaşı, ya
Qızarmış qan çanağı ya ki, girdab-i melametdür. da kanlı sudur. Gözlerim ya kan çanağı; ya da kı-
nama, ayıplama girdabıdır.

Kime kim söylesem derdim, beni dîvâna çaqrarlar Derdimi kime söylesem beni divana (mah-
İşim müşküldür ez bes eql inanmaz veh ne hâletdür. kemeye) çağırırlar. İşim çoktan beri zordur,
ancak nedense akıl inanmaz.

Elin var kim beni odlara xûnin lâle tek yaqdm, Kanlı lâle gibi beni ateşlerde yakmaya elin vardı.
Aman ey eşq, şimdi bes mürüvvetdür, mürüvvetdür Aman ey aşk, yeter artık insanlık, iyilikseverlik
göster.

Dolanur başıma seng âsiya tek yeddi gök çenber, Yedi gök dairesi, değirmen taşı gibi başımda do-
Eğer bir xetmine keçse könülümden müsîbetdür lanır. Eğer gönlümden bir hetmine geçse kö-
tüdür.

Gönül cehd eyle, öz xunxâr serkeş leşkerin smdur, Ey gönül! Çalış çabala, kendi kanlı zalim ve asi
Dexî her yana yüz qoysan seninle feth ü nüsretdür. askerini kırdır. Çünkü sen nereye yüz çevirsen,
seninle orası fethedilir ve zafer kazanılır.

Siyah tab âh peykânm uçur pürtâb axşamlar, Işıklı akşamlar, siyah ışıklı âh okunu uçur. Ey
Melik, çek yayın, at oqun, köçürme veqt-i fürsetdür. Melik, yayını çekip ok at. Fırsat zamanıdır, ka-
çırma.
XXI

Oldu hemderd âşinâlar, könlü bîqem yâdlar Derttaş dostlar, gönlü gamsız yabancılar, farklı
Müxtelif evzâ elinden dâdlar, feryâdlar. ve çeşitli hâller yüzünden feryat ve imdat eyler
oldular.

Türfe girdâb içreyem, ey Hizr-i ferrux pây var. Tuhaf bir girdap içindeyim. Ey kısmet dağıtan
Yan boşadub mövcler tek keçdiler imdâdlar. kutlu Hızır! Yardımlar dalgalar gibi yanımdan
geçip gittiler.

Bir ebced xân tifl ü növzeban şâgirdim, Henüz ebced okuyan bir çocuk ve yeni dillenen
Hiç eğmezler boyun te'limine ustâdlar. bir öğrenciyim. Hocalar, eğitime hiç boyun eğ-
mezler (razı olmazlar).

Ötmüyün qemden bükülmüş xem qedimden serseri, Belin hem gamdan bükülmüş, hem eskiden beri
Bid-i Mecnûnu görün, ey qâmeti şümşâdlar. serseridir. Ey boyu şimşir ağacı gibi olanlar! Siz
asıl söğüt ağacı gibi olan Mecnun'u görün.

Qetlim üçün gün-be-gün geh xet çıqurur, gâh zülf Benim katledilmem için bazı gün yanağındaki
İşi yox, her gün benimçün qayırur isnâdlar. tüyler, bazen ise zülfler bağırır. Başka işi yokmuş
gibi her gün bana çeşitli suçlar isnat eder.

Çerx-i gecrov xâkmâlinden, Melik, incinme kim, Ey Melik! Ters feleğin seni toprağa sürtmesinden
Sen gibi qenı taptağım her kimse olsa adlar. incinme. Senin gibi üzüntüyle çiğnenmiş yeri her
kim olsa atlar.

XXII

Qulağa almaz efqânımı, yâ nâlem esersizdür, Faryatlarıma hiç kulak asmaz, inleyişim ise hiç
Seni servüm o dilcüqulda hâlimden xebersizdür. tesirsizdir. Düz servi gibi sevgilim, o gönül
çeken sevgili de hâlimden habersizdir.

Yürekîü gelse daş bağrında göz yaşım eser eyler- Gözyaşını, yürekli olsa onun taş bağrında iz bı-
Nelim kim yâr yanında axar demde cigersizdür. rakır. Neyleyeyim ki, sevgilinin yanında aktığı
zaman cesaretsizdir.

Tebah olmaq perinin canı içün suya neqş urdum, O peri gibi sevgilinin canı mahvolmasın diye
Eğer deryaya düşen keşti-yi ömrün xetersizdür. suya resim yaptım ki denize düşen ömür gemisi,
tehlikesizce yoluna devam etsin.

Qadırt keyfiyetin pervane bilmez, faxte duymaz, Boyunun özelliğini pervane bilmez, üveyik ise
Olar yanında serv ü şem' dexi şûr ü şersizdür. duymaz. Onların yanında servi ve mum dahi kı-
vılcımsız ve sessizdir.

Nihan könlüm yanında yerlü yerden yüz sepend oynar, Gizli gönlüm yanındaki yerden yüz tütsü yük-
Nedendür bilmezem kim göğsümün dağı şerersizdür. selir. Nedendir bilmem, ama göğsümün yarası
kıvılcımsızdır.
Hüner dünyâyı tutsa, netsün ir dem olmazsa tâle,
Melik, eyb olmasa eybim bu Kim bextim hünersizdür. Hüneri dünyaca tanınsa da talihi olmazsa insan
ne yapabilir? Ey Melik! Ayıp olmazsa söy-
leyeyim ki, benim ayıbım talihimin hünersiz olu-
şudur.
XXIII

Benimle dinmez qeyr ile bin qelem keçer, O sevgili benimle konuşmaz, başkasıyla bin
Sözü reqib ile xas benimle âm keçer. kalem geçer (çok konuşur). O sevgilinin sözü be-
nimle herkesin yanında, rakiple ise özeldir.

Nefes-nefes qemimi xalqdan nihan ederim, Üzüntümü nefes nefes halktan gizlerim. Ol-
Bişen xeyallanm gönlüm içre xam keçer. gunlaşıp pişen hayallerim, gönlümün içine ham
olarak geçer.

Fitile şö'leden etdüm gönülce yanmadı dağ, Fitile gönlümün ateşiyle ışık verdi yaram
Benim, tamam işim ile matamâm keçer yanmadı. Benin bütün işlerim tamamlanmadan
geçer.

Xerab xatir ü aşifte zülfe taptı nizam, Harap gönül ve dağınık zülfe bir düzen verdi.
Ne haldır bene kim beyle binizâm keçer, Nedendir bilmiyorum, ama benim yanımdan
böyle düzensiz geçer.

Xeyal-i zülfünile sorma zar halımı heç Zülfünün hayaliyle ağladığım hâlimi hiç sorma.
Ne söyleyim bene her sübh dem ne şâm keçer, Ne söyleyim, bana her sabah vakti nasıl akşam
gibi geçer.

Yetişmiyince dem-i vesl se'y qılmaz sud, Kavuşma vakti gelmeyince, çalışmak fayda
Gönülde n'ola ki, her dem yüz ixtimâm keçer. etmez. Gönülde ne olsun ki, her an içimden yüz
kere ihtimamla, özenle çalışmak geçer.

XXIV

Oynasa başımda sevda dağda Mecnun dağ olur, Başımda sevda oynasa dağda Mecnun yaralanır.
Lâle tek gülsem bir ağız kûh ü hâmun dağ olur. Lâle gibi bir gülsem ağız yara, düz ova ise dağ
olur.

Xem qedimde dağ-i gönlüm nüqte-i nun tek nihan, Gönlümün yarası(bükülmüş) boyumda nun har-
Bir fezada hemnişinem kim felâtun dağ olur. finin noktası gibi gizlidir. Ben de eflatunun dağ
gibi olduğu bir boşlukta oturmaktayım. (Eflatun
kelimesi renk manasında da kullanılmıştır.)

Altun alttın göz kibi başımda dağ exterleri, Altın göz gibi yara yıldızları başımda öyle.do-
Eyle seyrer ki, gümüş yılduz bu gerdun dağ olur. lanır ki, gümüş yıldız ile bütün felek tamamen
yara haline gelir.

Dağ-i eşqinden başım olqaç şeqâyiq teppesi, Aşk yarasından başım gelincik tepesi olunca
Reng-i neng açmış çiçek hümayun dağ olur. utanma renginde açmış çiçekler, şahlara lâyık
dağ olur.

Lâle toxumdur serer tek qanlu eskim dânesi, Kanlı gözyaşının tanesi kıvılcım gibi lâle to-
Xanda düşse göz kibi bu qetre-i xun dağ olur, humudur. Bu kan damlası göz gibi nereye düşse
yara olur.

Öz terîqinden eğilmez müxtelif evza,çerx, Bu çeşitli zevkleri olan felek, kendi yolundan ay-
Ger Melik re'yince dönse bext-i varun dağ olur. rılmaz. Eğer Melik'in kendi görüşünce dönse
sahip olduğun talih, dağ olur.
XXV

Çıqtı seher otaqdan nâz ile ol periveş, O peri gibi güzel sevgili, sabah vakti odasından
Rüxsarı gül tek açuq mey tek dodağı biçeş, naz ile çıktı. Yanağı gül gibi açık, dudağı içki gibi
tatsızdır.

Sâqiye söyledi mey, mütrîbden istedi ney, İçki dağıtıcısına içki ısmarladı, sazcıdan ney çal-
Ol cam sundu serşar şol mütribden istedi ney, masını istedi. O, ağzına kadar dolu bir kadeh
sundu. Bu da, sarhoş bir şekilde inledi.

İçdi bir iki sağer ol le'l-i fam meyden, O lâl taşı renkli içkiden bir iki kadeh içti. Bir dö-
Qanlu gözü tek oldu bir gerdişiyle serxoş. nüşüyle kanlı gözü gibi sarhoş oldu.
Börkünü aldı başdan, zülfünü tökdü belden, Başından börkünü çıkardı, saçlarını belden aşağı
Etdi hava tereşşuh, oldu çemen müneqqeş. saldı. Hava terledi, çimen resim yapılmış bir
levha gibi oldu.

Başına ab havası düştü ve istedi rext, Başına su havası düştü ve yol levazımı istedi. Ba-
Qoydu qülah-ı zerrin, geydi geba-yi zerkeş, şına altın külah taktı, altın işlemeli kaftanı giydi.

Ta çerx-i cezi girdar dövran eder havada, Bu cadı felek, âdeti üzere havada döner. Dev-
Şehbaz-i dövletin ram dövran-ı işretin xoş. letinin gösterişine itaat edilir, eğlence meclisin
hoştur.

XXVI

Qedin firdovsi nexli serv-i minûdan mı sebz olmuş, Cennet fidanı gibi boyun, cennetteki serviden mi
Miyânın kilk-i sun ucundaki mûdan mı sebz olmuş. yeşermiş? Belin sanat kaleminin ucundaki kıl-
dan mı yapılmış?

Gögermek kim görüpdür ter gül üzre sebze-i taze Taze yeşil çimen, gögermek için taze gülü gör-
Zümürrüd gün xetin yâqut-i nîgûdan mı sebz olmuş. müştür. Zümrüt renkli yanak tüylerin, güzel
yakut taşından mı yeşermiş?

Ne levler qanlu müjgâmn ucundan gondu başımda. Kanlı kirpiklerin yüzünden, başıma ne yanmalar
Belâlar oynağı şemşîr-i hindûdan mı sebz olmuş. geldi. Bu (kanlı kirpiklerin) belâlarla oynayan ve
Hindistan'da imal edilmiş keskin kılıçtan mı ya-
pılmış?

Zenexdânm ağız açub tekellüm eyler âdemle, Çenenin altı ağız açıp insanla konuşur. Tunç ger-
Türüne ü qebqubunq, sib-i suxânudan mı sebz olmuş danın, söz elmasına benzeyen çenenden mi ye-
şermiş, canlanmıştır?

Baxış yâ restaxiz ü fitne yâ zehr-i helâhildir. Bakışı ya tutsaklıktan kurtulmuş; ya fitne, ya da


Firengî şûx çeşmin eyn-i câdûdan mı sebz olmuş. öldürücü zehirdir. Hıristiyanlara benzeyen şuh
gözün, sihirbaz gözünden mi yapılmış?

Çiqar zencir özün dîvâne sözler bu qamışhqtan, Sen bu kamışlıktan divane sözler çıkar. Ey Melik!
Ney-i kilkin, Melik, Mecnûn için mûdan mı sebz Kaleminin kamışı Mecnun için saç kılından mı
olmuş. yapılmış?
XXVII

Ne boy, ne bel, ne belâdür, ne göz, ne fitne, ne qaş, Boyun ve belin öyle belâdır (güzeldir), gözün
Yığıldı canım üçün yene bir alay umaş. ve kaşın öyle fitnedir ki, sanki yine benim ca-
nımı almak için bir alay asker toplandı.

Bir o kibi goşunlar önin çevirmiş ol, O, onun gibi orduların önünü çevirmiş. Zayıf
Zeif gönlüm eder munca afet ile telaş. gönlüm bunca afet, felaket ile telaş eder; uğ-
raşır.

Bozar cismim ara olsa bir qaşıq quru qan, Vücudumda bir kaşık kuru kan olsa (yara olsa)
Gönül medarı gece ya göz eder vech-i meaş, gönül veya göz gece boyunca hareket ederek
(yemek suretiyle) onu bozar.
Gönül melâmetinden bînevâ gözüm ne çeker, Gönül ayıplamasından, azarlamasından sessiz,
Yaman belâya salur kimseni yaman yoldaş, nasipsiz gönlüm neler çeker. Kötü yoldaş, ar-
kadaş insanı kötü belâya salar.
Muqîm-i kûy-i xerâbet olan bilur halin, Harabe, viran semtinde ikâmet eden, oturan
Sebu içün ne çeker rind-i meykeş-i gellaş. bilir senin halini. Kalleş şarap içen rind, şarap
kabı için neler çakar?
Oduna her geçe pervane tek Melik tutuşur, Eğer gönül diyen bu evli (âşık) sırrı ortaya çı-
Gönül diyen bu yanan evlü olmasaydı faş. karmayaydı Melik, her gece senin ateşinle per-
vane gibi tutuşurdu.

XXVIII

Yarasız gönlüm açılmaz hiç ne gülsen, ne bağ, Ney Gönlüm yarsiz olunca ne gülbahçesi, ne de bağ
hem etmez def-i qem, mey dexi tertîb-i dimağ. açılır. Ney, gamımı, kederimi yok etmez, kal-
dırmaz. Şarap da aklımı tertip etmez, dü-
zenlemez.

El benim, dâmen senin, dest-i redd urma göğsüme El benim etek senin, göğsüme red elini vurma
Kim yetüb bu re'şedâr el birle çox sınmış ayağ, (göğsümü itme). Bu titreyen elle çok kadehin kı-
rılması yeter.

Şem'i giryan görmüşem çoq gözler dünlü veli, Mumu (sevgiliyi) çok fazla ağlar gördüm. Fakat
Görmedim bir şem' kim gözden damuzsun ganlu dağ. gözlerinin altında kanlı yara olan ve kanlı yaş
damlatan bir mum (sevgili) görmedim.

Eşq sevdâyisini eql ehliden almaq nişan, Aşk sevdasının nişanını, haberini akıl ehlinden
Eyledür, kim şehr arâ enqâdan etsünler sorağ. almak, şehri süsleyen güzeli ankaya sormak gi-
bidir.

Can arâ yâ Reb ne exgerdür ki, derler eşq odu, Yarab, aşk ateşini can içinde (vücutta) çok ya-
Beyle yanmaz yağmişam çox canda ateş, tende daj kıcıdır, derler. Canda çok ateş, tende (vücutta)
dağ, yara yaktım, fakat öyle yanmaz,

Gör ne Mecnûnam, Melik, kim dağa daşa baş qoyub, Melik nasıl bir Mecnun olduğunu gör -ki dağa
İsterem hemseng-i sevdâ-yi serim bir doşlu dağ. taşa baş koyup bir taşlı dağ olan başımın Öl-
çüsünde sevda isterim.

XXIX
Dünyayı bir dolaştım, güzel yanaklı bir güzeli
Âlemin bir gülkeştin etdim bir rux-i zîbâsi yoq, bulamadım. Benzi sarı, gönlü kanlı bir kırmızı,
Benzi saru, gönlü qanlu bir gül-i re'nâsı yoq. güzel gülü bulamadım.

Kimse îmânın ne ümmîd ile berbâd eylesün, Kimse imanını ümit ile berbat etmesin. Bu Fi-
Bir firengistânı gördüm bir büt-i tersâsı yoq. rengistan'ı (Batı kalemini) gördüm, Hristiyan
bir güzeli yok.
Cüğd tek çoqlar bu vîrân içre feryâd eyledüm, Baykuş gibi uzun zamandır, bu viran içinde ağ-
Bu xarâbın gûyiyâ bir bülbül-i şeydâsı yoq. ladım, inledim. Güya bu harabenin bir çılgını,
divane bülbülü yok.
Tâ ayaq basdım melâmet destine çağrışdılar, Mecnun gibi bu rezillik- rüsvalık çölüne (ye-
Bir bir âhûlar ki, mecnun, hem sehrasi yoq. rine) ayak basar basmaz ahular bir bir çağ-
rıştılar; bağrıştılar. Fakat sahra yok.
Yağdurubdur dağlar tek eşq daşlar başıma, Ben bu sevdaya düşünce aşk başıma dağlar gibi
Ben ki, bu sevdaya düşdüm sanıram dünyâsı yoq. taşlar yağdırdı. Onun dünyası, güzelliği yok
sandım.

Nece sürgün ola dergâhında bu miskin Melik, Sevdiğim, bu miskin Melik senin dergâhından
Itilür bir yana âxır, sevdügüm qovqâsı yoq. nasıl sürgün edilir. Sonunda bir yana itilir, ka-
kılır, fakat kavgası, gürültüsü yoktur.
XXX

Xâr oldum gülzarm etsem serv, şimşâdm teme? Gülbahçesinin servisini, şimşirini istisim de
Yâ cahânm eylesem vîrân ü âbâdm teme? diken oldum. Cihanın abadını, ma'murunu is-
tisim de virane oldum.
Eyle müştâqım qıhbdır eşq-i quyur, Kıskanç aşk, senin arzunu, isteğini öyle is-
Kim visali dursun etme yârımın yâdın teme? temektedir ki, visali- kavuşması bir tarafta dur-
sun yarinin hatırasını, yadını da tamah etme.

Derd şimdi qatı canımdan çeker bin intiqam Şimdi dert canımdan bir intikam alır. Yan-
Etmişem bir qatle yanlış kûh-i fulâdm teme? lışlıkla çelikten dağ olan bir katile tamah et-
mişim.
Her belâsı olsa eşqin cana minnet etmezem, Mecnun'un zayıflığına ve Ferhad'm gününe, ha-
Ze'f-i Mecnûnun teveggi ruz-i Ferhâdm teme? line benzeyen aşkın her belasını ister, tamah
ederim. Bunun için cana minnet etmem.
Saxlayubdur ele qem merdâne xoş könlümni kim, Benim merdane, yiğit, hoş gönlümü öyle bir
Kâfirem ger çerxin etmes xâtir-i şadın teme? gam, keder kaplamıştır ki, feleğin şad, mutlu
hatırını, gönlünü tamah edersem kâfirim.
Qoy Melik gönlümde qalmasun arzular üqdesi Koy Melik, gönlümde arzu, istek ukdesi, derdi
Qılma dünya metlebiyçün xelgin imâdm teme? kalmasın. Dünya talebi- isteği için halkın is-
tinadını, yardımını tamah etme.

XXXI

Hiç yerden başıma daş yağdurur sevdâ-yi eşq, Aşk sevdası hiç yoktan başıma taş yağdırır, Aşk
Eyledi rüsvâ beni etfal arâ qovgâ-yi eşq. kavgası, mücadelesi çocuklar arasında beni
rezil etti.
İltifat etmez vüsâle ömrü bâd ilen keçer, (Gerçek aşıklar) kavuşmayı istemezler. Onların
Yâd olur andan dexi kâfirdür istiğnâ-yi eşq. ömürleri ah ile geçer. Aşktan çekenler ise
kâfirdir ve böyle kişiler onlardan uzak durur.
Bir dolu peymâne sâqîsiz, qedehsiz, bâdesiz, Sakisiz, kadehsiz ve şarapsız olan dolu bir pey-
Başa çekdüm, bîxeber, çoq saf imiş sehbâ-yi eşq. maneyi, kadehi içtim, Aşk sehpası çok safmış,
bilmezdim.
Yandırubdur perdede bin şöleni fanus tek, Kül gibi yanan pervane kadar yanmış olan aşk
Kül kimin pervane denlü şem'i bîpervâ-yi eşq, korkusuz (gerçek aşk) mumu şuleli fanus gibi
yakmıştır.
Düşmüşem heyret meqâmı adlü bir vadiye kim, Hayret makamı adlı bir vadiye düşmüşüm ki,
Bir ucu sehrâ-yi gemdir, bir ucu deryâ-yi eşq. bir ucu gam sahrası- çölüdür. Bir ucu ise aşk
deryası, denizidir.
Beyle nâziklikde kim görmezsen artıq qatı dur, Ey Melik, artık sıkı dur, sağlam dur. Böyle na-
Xâr ü daşını telâş eyler, Melik, mînâ-yi eşq. ziklikte, incelikte kimseyi göremezsin. Aşk bil-
luru, sırçası taşını ve dikenini temizler, yok
eder.

XXXII

Dut fena mülkün ger istersen, gönül, azadelik Gönül, azadlık, hürlük istersen fena mülkünün
Kim olubdur bu yol ehline esâ üftâdelik. (tasavvuf, Allah) yolunu tut. Bu yol, aşk ehline
merhem olmuştur (olur).
Qem yolunda olsa gözüm yaşı pâmâl incime, Gam yolunda göz yaşım yerlere aksa da incime.
Öz işimi işler âxır zâle olmaz zâdelik. Kendi işimi yapmaktayım. Sonra ihtiyarlıkta
gençlik olmaz.
Deyir biri bir sebûlik mey etmiş merhemet, Birisi bir kadehlik içki merhamet ettiğini söy-
Ey sebû saz isterem zerfi ki olsun bâdelik, lemektedir. Ey sebu (içki sahibi), içinde içki
olan bir saz isterim.
Qem yükü bid-i müelleq kibi eğmişdi belim, Şimşir boylu saki, ayakta durdurmasaydı, gam
Qilmasaydı sâgi-yi şümşâd hem istâdelik. yükü, belimi salkım söğüt gibi eğmişti.
Gel müsevvir bu nigarü neqşe aldatma özün, Gel musavver, kendini bu güzelin kaşıyla al-
Bir nece gün hem seher tek eyle meşq-i sadelik. datma. Birçok gün de sabah gibi sadelik yazısı
yaz.
Me'bedü medfen Melik mövt ü heyâtımda yeter, Melik, mabedimde mabed, ölümümde de
İsterem şâh-i Necef kûyinde bir seccâdelik. mezar bana yeter. Necef Şahmın yanında bir
seccâdelik yer isterim.

XXXIII

Beni candan usandurdun ne sevdâsun, nedür adın? Beni candan usandırdın. Adın nedir, nasıl bir
O ne şorm çıqarursan gerekmez mi duzun, dadın? sevdasın sen? Niye kavga, gürültü çı-
karıyorsun. Tuzun, tadın gerekmez mi?
Ne veslünden gönül âsûdelik buldu, ne hicrinden, Gönül ne sana kavuşmaktan rahatlık buldu; ne
Qaçandur yaxşı veqtin, xandadur bes xatir-i şadın? de senin ayrılığından. Senin iyi vaktin ne za-
mandır; ya gönül hatırın, şadlığın nerededir?
Ne demdür serseri ah ile getmez bade bünyâdım Bu nasıl bir zamandır ki, çektiğim ahlarla iç-
Ne eşq oldun ilâhî, bade qopsun penc bünyâdm? kimin tesiri gitmez. Ey Tanrım, bu nasıl bir aşk-
tır ki, o beş şarttan içki nasıl ayrılsın?
Bu mehv olmuş gönüllerden gelürmü yâduna hergiz, Bu mahvolmuş gönüller hiç yadına, hatırına
Ne gizlü kimseden vallâhü yandurdu beni yâdın? gelir mi? Kimseden saklı, gizli değil, vallahi
beni yadın, hatıran yaktı, kül etti.
Belâ zülfüyle saldır her teref bin seyd toprağa, Belâ zülfünle (Belâ veren, saçan kemendinle)
Düşür dâmm ferîbi govğa rehmi hiç seyyâdın. her avı binlerce defa yakaladın.
Bu gün ey serv-i nazik çöhre-yi qeddara benzersen, Ey ince, nazik selvi gibi olan güzel, bugün gad-
Sebeq kimden alubsan bu revişde, kimdür üstadın? dar, zalim bir çehreye benzersin (ben-
zemektesin). Bu tarzda, yolda dersini kimden
aldın, üstadın kimdir?
XXXIV

Gönül açılmaz eğer yüz bahar ola gül tek, Yüz bahar olsa da (gelse de) gönül gül gibi açıl-
Ses eylemez bu ceres bi-damağ bülbül tek. maz. Bu çan, damaksız (dilsiz) bülbül gibi ses
çıkarmaz.
Ne zâd-i gem könül isterse geyibden yetişe, Tevekkül köşesine, yoluna düşen gönül, bu
Fena yolunda düşen gûşe-yi tevekkül tek. yokluk, kendinden geçme yolunda gam isterse
gaybdan yetişir.
Ne qetreyem ki, havadan yer üzre nazil olam, Ben havadan yeryüzüne inecek olan nasıl bir
Felek kim attuqdan düşmezem tenezzül tek. damlayım ki, gökyüzü attıktan sonra yağmur
gibi düşmem.
Ne zülf-i yarem yer yerde nâz ü şâne çekem, Yarimin zülfü için her yerde onun nazmı ve
Qenâet etmişem Öz hâlim ile sünbül tek. gösterişini, çalımını çekeyim. Ben sünbül gibi
kendi halim ile kanaatkarım.
Cahan ne ne'met ü nâzımı çekse qanlar udub, Bütün cihan kanlar yutup, nimet ve nazmı
Göz açmazam yene yâr eyliyen teqâfül tek. çekse de yarin gösterdiği kayıtsızlık yüzünden
gözümü açmam (yarin gösterdiği kayıtsızlık, il-
gisizlik yüzünden kanlar yutarım ama gözümü
açmam).
Nece zülfü kibi hem derhem olsa ehvahn, Melik, zülfün gibi ahvalin, durumun karışık
Melik, peysere sal gün gözetme kâkül tek. olsa da kâkül gibi arkaya sal, güneşi gözetme.
(Bekleme mânâsı da verilebilir).
XXXV

Mübarek pâdişâhım tâc ü textin eyd-i novruzun, Padişahım, tacın, tahtın ve nevruz bayramın
İşin dâim çerâğ-i mehr tek şem'-i şeban ruzun. kutlu olsun. İşin daima güneş ışığı (çırası) gibi
gece ve gündüz mutlu olsun. (Şair, Padişahın
işinin yolunda, düzgün olmasını istediğini söy-
lüyor.
Cahan gün minnetin dövrinde çekmez minnetü'l-lillah, Senin zamanında, devrinde halk (cihan), güneşe
Dutub durmış güneş tek yeryüzün iqbâl-i fürûzun. minnet etmez (ona yalvarmaz). Parlak talihin,
yeryüzünü güneş gibi tutmuş.
Sinanlarla damarın qaqsalar xesmin eser qılrnaz, Düşmanların mızraklarla, süngülerle damarını
Qurutmuş bes ki, ganin berq-i şemşir-i cahansûzun. kazsalar da birşey yapamazlar. Çünkü dünyayı
yakan kılınanın şimşeği kanını kurutmuştur.
Basub bağrına can tek san xeyâl-i növk-i müjgandür, Kirpiğinin ok gibi uçlarının hayalini can gibi
Edüv könlünde xoş yer eylemiş peykân-i dilsûzun. bağrına basmışsın. Gönül yakan kirpiklerinin
oku düşman gönlünde hoş bir yer edinmiş.

Ne yalquz ben, yeddi gökde yıldızlar dua eyler, İlahi, yalnız ben değil, yedi gökteki yıldızlar da
İlâhî, ay ü gün olduqca olsun rövşen ulduzun. dua ederler. Ay ve gün oldukça parlak yıldızın
da olsun.

İrem bağı, Melik, artıq qezelxan endelib ister, Ey Melik, irem bağı ardık gazel okuyan bülbül
Bu gülşende sesi müşkül çıqar mürğ-i növâmûzun. ister. Bu gül bahçesinde bizim sesimiz (ku-
şumuzun sesi) zor çıkar.
XXXVI

Meyden olmuş nergisin le'lin kibi gülgün senin, Senin nergis gibi olan gözün şarap yüzünden
Kipriginden damcılar eğri qılıç tek xun senin. dudağın gibi kızarmış (gül renkli olmuş). Senin
eğri kılıç gibi olan kirpiğinden kan damlar.
Gönlümü incitme qoy kûyinde feryâd eylesin, Gönlümü incitme, üzme. Bırak semtinde feryad
N'ola olsun sevdiğim devrinde bir Mecnûn senin. etsin, ağlasın. Ne olur bırak seveyim, senin et-
rafında (zamanında, devrinde) bir Mecnun
olsun.
Bir birinden kimse seçmez zülfin ilen bextimi, Saçlarınla, zülfünle bahtımı birbirinden kimse
Bu perişan gün benim, ol türre-yi meftun senin. seçmez, ayıramaz. Bu perişan hal, vaziyet
benim. O meftun, fitne turra (saç) senin.
Sübhdür gûyâ ki, qem çekdi gönül uduna tar, Güya sabahtır (Bu böyle bir sabahtır ki), gamın
Değme simden sonra mü trib neğme qanûnun senin. gönül uduna tel çekti. Ey mutrip (çalgıcı) bun-
dan sonra ona değme, dokunma. Çünkü nağme
senin kanunundur, usûlündür.
Bir yere yetmez feqanım neyleyim ey çüqd hey, Ey baykuş, benim figanım ağlayıp inlemem hiç-
Xoş günün gâhî yeter feryadına hâmun senin. bir yere ulaşmaz, varmaz. Senin hoş gününde,
zamanında bile senin feryadın, inlemen sahrayı
kaplar.
Beli ne re'nâsan ki, yükdür geddine zerrin libas, Bak, sen nasıl bir güzelsin ki, boyuna (vü-
Qâmetin başdan yaranmış serv tek mövzun senin. cuduna) altın elbise yüktür. Senin boyun, en-
damın başlangıçtan selvi gibi ölçülü ya-
ratılmıştır.
XXXVII

Şehâ ayıldı xezandan çemen bahar mübarek, Ey şah, çimen hazandan- sonbahardan uyandı;
Canan dolandı muradınla rûzigâr mübarek. bahar mübarek olsun. Rüzgâr, senin muradınla
dünyayı dolandı; mübarek olsun.
Bu qutlu gün sene novruzü âlem ehline qurban, Bu kutlu gün (Nevruz günü) bütün alem sana
Mübarek, ey sene can-ı cahan nisâr mübarek. kurban olsun. Kutlu olsun, ey cihana can saçan
(gün) sana kutlu olsun.
Nihal ayağına berq-i şükûfe birle seherler, Sabahleyin fidanların ayaklarına (diplerine) to-
Sebâ nisar qılan dürr-i şehvâr mübarek. murcuk yapraklarıyla iri inciler saçan sabâ
rüzgârına mübarek olsun.
Şerab-i şem'ini fanus-ı şişe iqre tutuşdur, Şarap mumunu şişeden yapılmış fanus içinde
Ki sebze icre irür ab şöle nar mübarek tutuştur (içine koy). Ki sebze içinde nar gibi kı-
zaran su mübarek olsun. (Şair, beyitte gülün aç-
masını kastediyor).
Seher sürûd çeküb gül büsâtı üzre oturdum, Sabah, türkü çekip gül minderi üzerine otur-
Dürâd-i bülbül-i destanserâ hezâr mübarek. dum. Destan söyleyen bülbülün duası binlerce
defa mübarek olsun.

Melik, gerek oyanubdur ağır yuxuluca bextin, Melik, ağır uykudaki bahtın uyanmış gibidir
Büsât-i bûs-i şahanşâh-i tacdâr mübarek. (uyansa gerektir). Taç sahibi şahlar şahmın etek
öpmesi mübarek olsun.

XXXVIII

Gel ey meh eyd-i qurbandur ki, canlar oldu qurbânm, Ey ay yüzlü güzel, canlar senin kurbanın oldu,
Dağıt zülfün, gör etrafında bir âlem perişanın gel, kurban ayıdır. Zülfünü dağıt. Gör, bak et-
rafında bütün bir alem perişanındır.
Meğer âşiqlerin qanma çisban bağla tiğin çek. Uygun bir bağla bağlayıp kılıcını çekerek hi-
Siyâset qıl, kes öldür, kimse tutmaz dest ü dâmenin leyle âşıkların kanını döksen, kesip öldürsen de
kimse senin elini eteğini tutmaz, kapanmaz
(kimse sana yalvarmaz).
Ne servin qeddi re'nâdür, ne gülünün tel'eti zîba, Gel ey selvi boylu güzel, gül yüzlü afet, salman
Gel ey serv, âfet-i rûy-i gülü serv-i xuramânm, selvi gel. Sensiz ne selvinin boyu güzeldir; ne
gülünün yüzü, görünüşü güzeldir.
Yuxulu nerqisin meyden qızarmış laleye dönder, Kana boyanıp sarhoş olmuş kılıç gibi kirpiğinle
Çıq evden dışra qan serxoş boyanmış tiğ-i müjgânm. evden dışarı çık ve uykulu, mahmur nergisini
(gözünü) şaraptan kızarmış laleye döndür.
Sözün tîğ-i qezâ tek pâdişâhın nass-i qâtedir, Sözün, padişahın kesin emri, hükmü gibi kaza,
Buyur teslim olsun xesm, gör içra-yi fermanın. şeriat kılıcıdır. Buyur, emret. Hasım teslim
olsun da fermanın icrasını (o zaman) gör.
Melik, qurban günüdür meskenet çağı duâ veqti Melik, kurban günüdür, miskinlik çağı, dua
İlâhî, olsa ger bin canım olsun günde qurbânın vaktidir. Ey Allahım, bin canım olsa da her gün
sana kurban olsa.

XXXIX

Kesmişem âlemden ülfet âşiq-i ferzâne tek, Herşeyden elini eteğini çekmiş âşık gibi
Düşmüşem bir âleme yazı gecen dîvâne tek. âlemden ünsiyetimi, dostluğumu kestim. Yazı
geçen bir âleme divane gibi düşmüşüm.
Şö'le suyu yek suvarur bu semender meşrebi, Şule suyu bu semender karakterliyi (yasemin si-
Ururam oda-köze yalın qılıç pervane tek, neli sevgiliyi) yalnız başına sular. Pervane gibi
ateşe, köze yalın kılıç dalarım, saldırırım. (Se-
mender: Hem suda, hem ateşte yaşayan ef-
sanevî bir hayvan).
Eşq ola, ya Reb, bu sevda ya ki, bir bâtiJ xeyal, Yarab, bir batıl (yalan, asılsız) olan bu sevdaya
sernigun başımda odlar yanar âteşxâne tek, aşk olsun. Bahtsız başımda ateşhaneymişim gibi
ateşler yanar.
Zülfü içre gönlümün fikrine düşmez rûzigar, Dünya, âlem virane köşedeki hazine üzerinde
Gene üzre mar yatmış gûşe-yi vîrâne tek. yatan yılan gibi (sevgilinin) saçının içinde olan
gönlümün derdiyle, haliyle ilgilenmez.
ömürlerdir etmişem yolunda şîrin canı serf, Ömür boyunca tatlı canımı senin yolunda sarf
Âşinâyem keçme benden görmemiş bigâne tek. ettim. Sana âşinâyım, tanıdığım. Görmemiş
bigâne (yabancı biri) gibi benden geçme, gör-
mezlikten gelme.
Bilmezem bîhûdegû vaiz elinden neyliyim, Boş konuşan, beyhude konuşan vaizin elinden
Başlayubdur yene bir dövrü dirâz efsâne tek. neyleyeyim, bilmiyorum. Yine uzun efsaneye
benzer nakle (anlatmaya) başladı.
xxxx
Almışdı derd tâqetim oldu asâ gönül, Dert (aşk) takatimi, gücümü aldı. Gönül asa
Gelmişdüm olmasaydı eğer mütteqâ gönül. oldu. Eğer gönül asa olmasaydı, gelmiştim.
Qem sengle xide şeb-i hicran belâ yükü, Güya gönül çığrınca taş gibi olan gamlar, ke-
Bükdükce qeddimi çıgırmca guyâ gönül. derler ile sevgilinin hilesi ayrılık gecesinde belâ
yükü gibi belimi büker.
Ol yad günlerini edüp yâd ağlaram, O hatıra günleri hatırlayıp ağlarım. Keşke gön-
Kaş olmasaydı kimse ile âşinâ gönül. lüm kimseyle âşinâ olmasaydı.
Eşqinden olmadı bene bir rûz-i xoş nesib, Senin aşkından bana hoş bir gün nasip olmadı.
Ol gün xarâb olaydı ki, verdim senqe gönül. Sana gönül verdiğim gün keşke harah olsaydı;
yıkılaydı.
Sebhâ sayanların, Melik, aldanma qövline, Melik, sübhanallah sayanların (çekenlerin) sö-
Her istixâre eylesen etmez xetâ gönül. züne, kararına aldanma. Her zaman istihare
edersen (istihareye yatarsan) gönül hata etmez.
XXXXI

Başımdan eqlü huş, ey eşq, getti tag şimdi gel, Ey aşk, başımdan artık akl u huşum gitti (de-
Gözümden axdı qan su, cismim oldu xah şimdi gel. lirdim, çılgına döndüm), şimdi gel. Gözümden
kanlı su (gözyaşı) aktı. Vücudum toprak oldu,
şimdi gel.
Gönüllerdür yolunda rig-i sehrâ tek sebil olmuş, Sahra, çöl kumu gibi yolunda sebil olan (hayrat
Ben-i mehzunda her var bir dil-i sed çâk şimdi gel. olarak dağılan) gönüllerdir. Hüzün bağında
gönlü yüz parça olan var, şimdi gel.
Bene bir qemze imasiyle ağmas eyleyüb gettin, Bir gamze imasıyla (bir bakışınla) beni ağmaz
Müheyya qılmışam tiğ ü ser ü fitrâğ şimdi gel. (akmaz, yürümez) ettin. Kılıcı, kadehi ve ter-
kiyi, koşun takımlarını hazırladım, toplarım,
şimdi gel.
Gel axı bu esrin râxeti bir su içim işdir, Gel dost, bu asrın (akşam üzerinin) rahatı bir su
Nedür tîğin deminden bu qeder imsak şimdi gel. içimi kadardır. Kılıcının deminden böyle cim-
rilik, pintilik nedir; şimdi gel. (Kirpiğinin ucun-
daki kan niye böyle azdır, şimdi gel).

Özümden getmişem tâ senden ayru gönlüm açılmaz Ayrılık yüzünden kendimden geçmişim. Sen-
Cüdâhqdan gözüm çoq olmuşam qemnâk şimdi gel. den ayrı olunca gönlüm açılmaz. Ayrılıktan
gamlı, kederli olmuşum, şimdi gel.

Melik encüm gibi sen mehcebinin başına dönsün, Melik, öyle yalnız ol ki, felekler yıldız gibi ser.
Ne yalquz ol ki, dönsün başına eflâk şimdi gel. ay alınlının basma dönsün, şimdi gel

XXXXII
Baharım keçdi sensiz xandasan, ey gülüzârım, gel, Ey gülzârım (Ey gül bahçesi gibi olan sevgilim),
Baharım gülüzârmdür, behiştim gel, baharım gel. baharım sensiz geçti, nerdesin gel. Benim ba-
harım senin gül bahçendir. Cennetim gel, ba-
harım gel.

Gel ey gönlüm, qerârım qalmadı sensiz qerârım, gel, Ey gönlüm gel sensiz kararım kalmadı, gel.
Nece sebr eyleyim gel hedden ötdü intizârım, gel. Artık ümidim, gözleyişim haddinden aştı. Nasıl
sabredeyim, gel.

Qed-i şem-i rüx-i gül xuyu âteş lâlezârım, gel. Mum boylu, gül yanaklı, ateş huylu lalezarım
Müselsel türresi dâm-i belâ âşiq şikârım gel, (lale yanaklını) gel. Uzun saçı, belâ tuzağı olan
aşık avcısı gel.

Gözün dövründe mestan olmuşam, keçmez medarım, Gözünün etrafında (gözün için) mestan (mest,
gel. deli divane) olmuşum. Geçmez medarım, ge-
Itiq kipriklerine, kes, doğra bağrım, qanım yârım gel. zegenim gel. Keskin, sivri kirpiklerinle bağrımı
kes, doğra. Kanlı yarim, gel.

Qedinq serv-i iremdür ixtiyar etdim nigârım gel. Boyun İrem bağının selvisidir. Seçtim, be-
Boyun getir, xüram et, getdi elden ixtiyârım, gel. ğendim. Nigar gibi güzel olan sevgilim gel.
Boynunu uzat (göster). Salma salma yürü. Sev-
gilim, gel, ihtiyarım, aklım elden gitti.

Melik, yârın ser-i kûyünde gel gör, e'tibârım gör, Melik, miskince dese de, sevgilinin bulunduğu
Eğer bir dese kim miskince qelb-i dağdârım gel. yerde gel gör beni, itibarımı gör. Yaralı kalbim,
gel.
xxxxIII
Yar zülfünden ayru gel açılma, ey sünbül, Ey sümbül, yarin zülfünden ayrı olarak açılma
Sen dexi qizarma çün ey gözüm tikanı gül. gel. Ey gözüm sen de dikenli gül gibi kızarma.
Nece açılım gül tek getdi çün bahar elden, Gül gibi nasıl açılayım. Bahar (gençlik) elden
Söylemez xezan fesli âlemi yaqan bülbül. gitti. Hazan (sonbahar) mevsimi olduğu için
alemi yakan bülbül Ötmez, söylemez.
Saçı sünbülümsüz heç zülf-i ahım açılmaz. Sümbül saçlım olmayınca ahimin zülfü hiç açıl-
Ey benövşe başın üçün sen de saçma çoq kâkül. maz. Ey menekşe, sen de başın için çok kâkül
saçma ; açma.

Yarsız düşüb tenbür, tarsiz qedeh meysiz, Yarsız tanbur ; kadeh de şarapsız ve tarsız dü-
Çaydan nefes çıqmaz şişe eylemez gülgül. şünce (olunca) çaydan nefes (duman) çıkmaz?
Şişe kızarmaz, parlamaz.

Zar cismimi ezbes yaqdı odlu hicranın, Ateşli ayrılığın inleyen vücudumu tamamıyla
yaktı. Gözyaşının damladığı yerden lâle ve
Göz yaşım daman yerden biteydi lâle vü sünbül. sümbül biteydi.
Melik, yardan ayrı olunca canımı her zaman iri
Yardan cüda herdem canımı Melik sancar, akrepler ya da fitne kâküller sokar, sançar.
Xah eqreb-i koşan xah fitne-yi kâkül.

XXXXIV

Eşq içinde can qemi ferzânelik serti değil, Aşk içinde canın gamı, kederi dervişliğin şartı
Baş qaçurmaq tiğden merdânelik serti değil. değildir. Kılıçtan baş kaçırmak da mertliğin, yi-
ğitliğin şartı değildir.
Sende mey tek, neş'e-yi gül xende iste'dâdı var, Ey gözüm, sende şarap gibi olan neşeli, açılmış
Beyle boş gezmek gözüm peymânelik serti değil. gülün gülmesinin isti'dadı var. Böyle boş gez-
mek kadehliğin şartı değildir. (Gülün rengi şa-
raba benzetiliyor. Şarap rengi aynı zamanda
göz rengi olarak veriliyor. Göz aynı zamanda
içinde kırmızı şarap olan kadehe benzetiliyor).
Geceler qeddin xeyâli şö'le servidür bene, Senin boyunun hayali gece vakti bana ışıktan
Yanmasam qumru sifet pervânelik serti değil. bir servi gibi görünür. Kumru gibi yanmasam
da zaten pervaneliğin şartı yanmak değildir.
Âşiqem düzex kibi yüz növ' od canımda var, Aşığım, cehennemden yüz defa fazla ateş ca-
Dağ odun söndürmek âteşxânelik serti değil, mında var. Dağ (yara) ateşini söndürmek ateş-
hanelik şartı değildir.
Sûret-i cin bir birine degse gönlüm oyanmir,
Qeyr timsâli, Melik, bütxanelik serti değil. Melik, cin suretleri (cinler) birbirlerine değse
de, karışsa da gönlüm uyanmıyor. Yabancı tim-
sali, resmi puthanelik şartı değildir.
XXXXVI

Oldu devrinde şaha, yekser cahan novrûzü gül, Ey şah, senin devrinde, zamanında bütün cihan
Fesli fesi eyler seninçün gülsitan novrûzü gül. baştan başa nevruz ve gül oldu. Gül bahçesinin
nevruz ve gülü senin için fasıl eyler.
Gül gül açıldı qedeh sâqî qolunda sübhdem, Saki, sabah vakti kadeh kolunda gül gül açıldı.
San çemende qıldı şâx-i erguvan novrûzü gül, Sanki erguvan şahı olan nevruz gülü çimende
kaldı.

Yaralı tek kim xina renginde açmışdür çiçek, Her Çiçek yaralı biri gibi kına renginde açmıştır.
gün eyler müxtelif berq-i xezan novrûzü gül. Her gün nevruz ve gül hazan yaprağı çıkarır.
Dili dağlu endelîbi açılub bîçârenin, Biçarenin dili dağlı, yaralı andelibi (bülbülü)
Toy tutub gülşende eyler bâğban novrûzü gül. açıldı. Nevruz gülü, gül bahçesinde toy tutup
bağbanlık eyler.

Sâqiyâ mey sun ki, yetmiş yaşlı pîr-i möhneti, Saki, yetmiş yaşındaki minnet, sıkıntı pirine
Oldu yeddi günde lütfünle haman novrûzü gül. şarap sun. Senin lütfunla nevruz gülü yedi
günde oldu.

Qönçeler açıldı, nurlar güldü yazuqsan, Melik. Melik, goncalar açıldı, nurlar saçıldı, güldü
Sen hem ol şahı seversen bir zaman novrûzü gül. fakat sen garipsin, zavallısın, üzgünsün. Nev-
ruz ve gül zamanı sen o şahı seversin.

XXXXVI

.Yürek sıxib dolu peymânelerle qan çekerem, Yüreğimi sıkıp dolu kadehlerle kan çekerim
Letif mey çekicek ey ben acı can çekerem. (içerim), ey güzel, tatlı şarap içince ben acı can
içerim.

Duranda sâqi ayağa yazuq ne qanlar udar,


Gönül qemini ben, ey mey çeken, zaman çekerem.

Soruşma çekdügümü, sâqi, bu belâ eliden Saki, susamış, çatlamış dudaklara devamlı ada-
Ki, cümle dâd edüben teşne leb aman çekerem. let, aman dilediğim bu beladan (sevgiliden) çek-
tiğimi sorma.

Eline taxta ahb meşq eder müsevvir tek, Eline tahta, levha alıp resim yapan ressam gibi
Hemin oturmuşam ü neqş-i imtahan çekerem. az evvel oturup resim yapıp düşünmekte ve ta-
savvur etmekteyim.

Kurtların kuşların hemen uyuduğu, benim ise


Qeminden el bu uzun geceler ne gün çekeler hâlâ ağlayıp inlediğim bu uzun geceler, senin
Ki, qurd u quş hemen uyur ü ben feğan çekerem. verdiğin gamından ne zaman el çekecekler?
(Şair, gamının ne zaman biteceğini soruyor).

Qatı yer olsa çöker, güçlü dağ olsa irir, Melik, benim çektiğim bu feleğin çevrini çeken
Melik, bu növ'i ki, ben cövr-i âsiman çekerem. katı yer olsa çöker; güçlü dağ olsa erir.

XXXXVII

Rûzigâr ehliyle bir dem durmadım, oturmadum. Dünya (hava ve heves) ehliyle bir gün bile otu-
Kim kesilmiş dillerinden bir cerâhet görmedim. rup kalkmadım. Onların kesilmiş olan dil-
lerinde bir yara görmedim.

Şem-i sûzan kibi tâ başımda odlar yanmadı, Yanan (yakıcı) muma benzer başımda ateşler
Şö'le tek her kes şerâriyle yerimden durmadım. yanmadı. Herkesin kıvılcımıyla şule gibi ye-
rimden kalkmadım.

San dil işinden artuq başda şur eyler artuq sedağ, Fazla ses, feryat başta, gönül işinden (aşktan)
Derd-i serden başqa bu viranda hâsıl görmedim, daha çok gürültü eder. Bu viranede başımın
derdinden başka bir şey elde etmedim (başka
bir hasılım olmadı).

Şem'-i ahım bilmezem xandan işıqsuzdur benim, Benim âh mumum bilmem neden ışıksızdır.
Sübh tek hergiz qerağan kiınsenin söndürmedüm. Sabah gibi asla kimsenin ışığını, çırasını sön-
dürmedim.
Yâr hâlim sordu qaldum sûret-i dîvâr tek. Yar halimi sorunca duvar gibi donup kaldım.
Süret-i ehval-i heyrânım niçün bildirmedim. Niçin şaşkın halimin şeklini, suretini ona bil-
dirmedim?
Eqlü huş etdüm, Melik, teslîm-i mey sevdasına, Melik, mey teslimi sevdasına aklımı kaybettim.
Heyf kim meyxâne torpağmda can tapşurmadum. Yazık ki meyhane toprağında can vermedim.

xxxxvIII
Qan sirişkim lâle, dağım şö'le âhımdür benim, Kanlı gözyaşım lale, dağım (yaram) akımın şu-
Bu qızıl denlü qara leşker sipâhumdur menim. leşidir (ışığıdır; aksidir) benim. Bu kızıl halli,
tenli kara asker, sipahımdır, askerimdir benim.
Saçılan tel tel saçın, ey şûx sünbül, her yana, Ey şuh (güzel) her yana sünbül gibi tel tel sa-
Sanma zîb-i hüsn kimi baxt-j siyâmmdür benim, çılan saçını güzellik ziyneti olarak sanma. O
benim siyah bahtımdır.
Ey keman kaşlı (sevgili), senin yüzüne doğru
Ey kaman ebru xetâdür doğru baxmaq yüzüne. bakmak hatadır. Sinen kendi gücüyle bakış
Öz gücü birle sinen tîr-i nigâhımdür benim. okumdur benim.
O ki asla eğri altın tellere baş eğmedi. Eğri san-
Ol ki, hergiz eğri zerrin tellere baş eğmedi, dıran başdaki külahımın ucudur benim.
Başda eğri sanduran terf-i külâhımdür benim.
Felek benimle binlerce defa az döndüyse de (az
Ger benimle çerx kim bin eksük atdıysa olduysa da, ilgi göstermediyse de) yarin fazla
Yârun artuq himmeti pist ü penâhımdür benim. himmeti benim dayanağım, arkam ve sı-
ğmağımdır.

Bu qilan tesxîr dünya mülkünü gün tek Melik, Melik, bu dünya mülkünü gün gibi sihir yapan
Pâdişâhım din penâhım, giblegâhımdur beni (zelil eden) padişahımdır, dini sığmağımdır,
kıblegâhımdır, benim.

IL

Yuxulu nergisin devrinde bîmâr olmuşam neylim, Mahmur nergisin (gözün) etrafında hasta ol-
Perişan kâkülün târı kibi zâr olmuşam neylim, muşum, neyleyim. Perişan kakülünün teli gibi
inleyen biri olmuşum, neyleyeyim.
Nece bir keçsün açı hicr ilen veqtim ne gündür bu? Bu nasıl bir gündür? Ömrüm nasıl bir acı ay-
Bu şîrîn ömrden, elbette bîzâr olmuşam neylim, rılıkla geçerse geçsin. Bu tatlı, şirin Ömürden,
bizar olmuşum, bıkmışım neyleyeyim.

Ne qaldi mende ey kâfir qeminden bes ki, inceldim, Ey kâfir, bende gamından, kederinden ne kaldı?
Miyânm mûyu zinnâri kibi târ olmuşam neylim. Yeter, inceldim. İnce belinin kuşağı gibi tel ol-
muşum, neyleyeyim.

Gözüm gül, gül gözümden qanlu yaş saçılsa me'zûram, Gözüm gül (Gözümün gülü), gül gözümden
Dolu peymâneler devrinde ser şer olmuşam neylim. kanlı yaşlar saçılırsa ma'zurum, ben suçsuzum.
Dolu kadehler devrinde, ben de dolu, taşkın ol-
muşum, neyleyeyim.
Nelim sen bîbefâ ezbes qezersen qizlü aşqden, Neyleyeyim, vefasız olan yar sen her zaman
Xeyâlin birle ben hem gizlüce yâr olmuşam neylim. âşıktan (benden) gizli gezersin. Bu yüzden ha-
yalinle ben gizlice yâr olmuşum, neyleyeyim.

Melik, pervane tek ol şem'-i qülrûx oduna yandum, Melik, pervane gibi o gül yanaklı mumun ateşine
Sanur ben sayruram bülbül kibi xâr olmuşam neylim. yandım. Sanır ki ben hastalanmam. Bülbül gibi
yıkılmışım, hakir biri olmuşum neyleyeyim.

You might also like