You are on page 1of 21

İSLAM HUKUKUNA GİRİŞ

KİLİS-2014
MALATYA-2018
MALATYA-2019
MALATYA-2020
Türkçe Kaynaklar
İslam hukukuna giriş
• Ahmet Yaman Halit Çalış İslam Hukukuna Giriş,
• Hamdi Döndüren İslam Hukukuna Giriş,
• Saffet Köse, İslam Hukukuna Giriş
• Abdulkadir Şener, İslam Hukukuna Giriş
• Talip Türcan, İslam Hukukuna Giriş AÖF
• Yunus Apaydın, İslam Hukukuna Giriş
• Abdulkerim Zeydan, İslam Hukukuna Giriş
• Wael b. Hallaq, İslam Hukukuna Giriş
• Abdulkadir Şener İslam Hukukuna Giriş
• Abdullah Kahraman, İslam Hukukuna Giriş
İslam hukuku

• Sava Paşa, İslam Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd


• Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu
• Hayrettin Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku
• Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku
• Talip Türcan, İslam Hukuku (Grafiker)
• Sabri Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde İslam Hukuku
• Hüseyin Hatemi, İslam Hukuku Dersleri
• Osman Keskioğlu, Fıkıh Tarihi ve İslam Hukuku
• Muhsin Koçak, Nihat Dalgın, Osman Şahin, İslam Hukuku
• Servet Armağan, Anahatlarıyla İslam Hukuku
• Ekrem Buğra Ekinci, İslam Hukuku
• Mustafa Ahmet ez-Zerka, Çağdaş Yaklaşımla İslam Hukuku
• Yusuf el-Kardavi, İslam Hukuku &Evrensellik-Süreklilik
• Mustafa Uzunpostalcı, Hukuk ve İslam Hukuku
• Yusuf Ziya Kavakçı, Suriye-Roma Kodu ve İslam Hukuku
• Mehmet Çağlayan, İslam Hukuk Doktrini
• Joseph Schacht, An Introduction to Islamic Law, Çev. Mehmet Dağ-
Abdulkadir Şener,
• Yüksel Macit, İslam Hukukuna Giriş
Fıkıh Usulü

• Muhammed Seyid Bey, Fıkıh Usulü-Giriş


• Mahmud Esad b. Emin Seydişehri, Fıkıh Usulü
• Hayrettin Karaman, Fıkıh Usulü & İslam Hukukunun Kaynakları, Metodu ve Felsefesi
• Fahrettin Atar, Fıkıh Usulü
• Muhsin Koçak, Nihat Dalgın, Osman Şahin, İslam Hukuku
• Abdullah Kahraman, Fıkıh Usulü
• Hasan Karakaya, Fıkıh Usulü
• Ahmet Yalçınkaya, Fıkıh Usulü
• Faruk Beşer, Herkes İçin Kolay Usulü Fıkıh
• Zekiyüddin Şaban, İslam Hukuk İlminin Esasları (Fıkıh Usulü)
• Abdulkerim Zeydan Fıkıh Usulü
• Şakir Hanbeli, Fıkıh Usulü
• Halis Demir, Muhtasar Fıkıh Usulü
• Vehbe Ez-Zuhayli, Fıkıh Usulü
• Abdullah Salih b. Fevzan, Fıkıh Usulü
İSLAM HUKUK TARİHİ

• Sabri Şakir Ansay, İslam Hukuku


• Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi
• Fuat Köprülü, İslam ve Türk Hukuku Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi
• Ekrem Buğra Ekinci, İslam Hukuk Tarihi
• Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk-İslam Hukuk Tarihi
• M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi
• Muhammed el-Hudari, İslam Hukuku Tarihi
• Mustafa Avcı, Türk Hukuk Tarihi
• Muhammad Khudarî, İslam Hukuku Tarihi
• Fikret Karcic, Mehmet Erdoğan, Bosna-Hersek İslam Hukuku Tarihi
din
• «Dil alimleri, din kelimesinin Arapça deyn kökünden masdar veya isim olduğunu kabul ederler. Cevherî dinin "adet, durum; ceza, mükafat; itaat" şeklinde
başlıca üç anlamını verir ve terim olarak dinin bu son anlamdan geldiğini belirtir (es-Sıhah, "dyn" md.). Ragıb el-isfahanî sadece "itaat" ve "ceza" (karşılık}
anlamlarını kaydetmiştir (el-Müfredât, "dyn" md.). ibn Manzûr bunlara "hesap" ve «İslam"ı da eklemiş, ayrıca deynin masdar, dinin isim olduğu yolundaki
bir görüşü aktarmıştır (Lisanü'l- 'Arab, "dyn" md.). Zebîdî, ayet ve hadisler yanında Arap şiirinden aldığı çeşitli örneklere dayanarak din kelimesinin
yirminin üzerinde anlamını ve terim olarak iki ayrı manasını zikreder (Tacü'l'aras, "dyn" md.) Mütercim Asım Efendi ise dinin otuzu aşkın anlamından söz
etmiştir. Bunlardan dinin terim anlamı­nı yakından ilgilendirenler şunlardır: Ceza ve karşılık, İslam, örf ve adet, zül ve inkıyad , hesap, hakimiyet ve
galibiyet, saltanat ve mülkiyet, hüküm ve ferman, makbul ibadet, millet, şeriat, itaat (Kamûs Tercümesi, "dyn" md.).
• Kur'an ı Kerim'de din kelimesi doksan iki yerde geçmektedir; ayrıca üç ayette de (et-Tevbe 9/ 29; es-Saffat 37 / 53; el-Vakıa 56/86) değişik türevleri yer
almış­tır. Bu ayetlerde dinin başlıca şu anlamlarda kullanıldığı görülür: Zül, yönetme-yönetilme, itaat, hüküm, tapınma, tevhid, İslam, şeriat, hudûd, adet,
ceza, hesap, millet.»
İSLAM
• İSLAM: Sözlükte “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim
etmek, vermek; barış yapmak” anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş
olan İslâm’ın etimolojisini yapan ilk âlimlerden İbn Kuteybe kelimeyi “boyun
eğmek ve iradî olarak uymak suretiyle barış ortamına girmek”, İbn Manzûr da
“boyun eğmek (inkıyâd) ve itaat etmek” şeklinde açıklamıştır. Sonraki
kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş, “sulh ve selâmet
gayesiyle boyun eğmek, tâbi ve teslim olmak” mânaları öne çıkarılmıştır.
İslâm’ın sözlük anlamındaki inkıyâd ve itaat her ne kadar mutlak ise de
kelimenin örfteki kullanımı sadece “doğruya ve hakka uyma” mânası taşır.
Yanlışa ve kötüye boyun eğme şeklinde bir teslimiyet İslâm’a aykırıdır ve isyan
olarak nitelendirilir.
FIKIH
• Sözlükte “bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak” mânasına
gelen fıkıh kelimesi ilim, fehim gibi yakın anlamlı diğer kavramlara göre daha özel bir
anlam taşır. Fakīh de (çoğulu fukahâ) “bir konuyu derinden kavrayan, ince anlayış
sahibi kimse” demektir. Kur’an’da, hadiste ve İslâm’ın ilk dönemlerinde fıkıh
kelimesinin kullanımı bu sözlük anlamı çerçevesinde kalmış olmakla birlikte, Kur’an
ve hadisin İslâm toplumunun iki temel bilgi kaynağı olması sebebiyle kelime
genelde Kur’an ve hadis merkezli dinî bilgiyi ve anlayışı ifade eden kavramlardan biri
olarak kullanılmış, İslâm toplumunda dinî bilginin gelişip alt ilim dallarının
oluşmasına paralel olarak II. (VIII.) yüzyılın sonlarından itibaren İslâm’ın ferdî ve
içtimaî hayata dair amelî hükümlerini bilmeyi ve bu konuyu inceleyen bir ilim dalını
ifade eden bir terim halini almaya başlamıştır. Kelimenin terim anlamının
netleşmesi ise daha ileriki yüzyıllardadır.
• İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre fıkıh; «Fıkıh, kişinin haklarını ve
yükümlülüklerini bilmesidir.»
• Günümüzde gelinen noktada fıkıh; «Tafsili delillerden istinbat edilen
şerʻi-ameli hükümlere ilişkin bilgiler bütünüdür.»
USUL
Usul, asl‫ اصل‬kelimesinin çoğulu olup lugatte temel, esas, kök, dayanak gibi manalara gelir.
Istılahta; racih, kaide, müsteshab ve delil manalarında kullanılır.
1. Delil, “Bu meselede asl olan kitaptır”
2. Racih/Üstün/Tercihe Şayan: “Kelamda aslolan hakikattir”
3. Kaide/Kural:”Bu konuda aslolan şudur.”
4. Müstehab:”Beraat-ı zimmet asıldır.”
FIKIH USULÜ

• Fıkıh Usulü, Şer’i ameli hükümleri tafsili delillerinden çıkarmayı


(istinbat) mümkün kılan kurallar bütünüdür.
‫• هو مجموعة القوائد التي تستخدم في استنباط االحكام الشرعية الفرعية‬
‫من ادلتها التفصيلية‬
Fıkıh Usulü Tarif
• Şu halde fıkıh usulü için şöyle bir tarif vermek mümkündür:
"Müctehidin şer'î-amelî hükümleri tafsilî delillerinden çıkarabilmesine
yarayan kurallar bütününe usûlü'l-fıkıh denir."
‫• اصول الفقه هي القواعد التي يتوصل بها المجتهد الي اسطنباط االحكام‬
‫الشرعية العملية من االدلة التفصلية‬
Fıkıh Usulü Öğrenmenin Amacı
• Bu ilmî öğrenen kimse ictihad ehliyetini taşımıyorsa, o da bu ilim sayesinde şu faydaları sağlamış olur:
• 1- Müctehidlerin çıkarmış oldukları hükümleri tam manasıyla kavramak ve bu hükümleri gönül rahatlığı
ile kabullenmek. Şöyle ki: Kişi bu ilmi öğrenince, müctehidlerin kendi şahsi görüş ve arzularına göre
hüküm vermediklerini, bilâkis bu konuda asla bir yana bırakmadıkları bir takım şer'î kaynaklara
dayandıklarını, ictihad ve hüküm istinbatı sırasında belirli kural ve prensiplere uyduklarını anlar.
• 2- Müctehid imamlardan hakkında görüş nakledilmemiş bulunan meselelerde, onların kurallarına göre
tahrîc yapıp hükme varmak. (Bir başka deyişle, kendisine uyulan müctehid o olayla karşılaşsa idi nasıl
hüküm verirdi diye düşünerek söz konusu meselenin hükmünü onun fıkhından çıkarmaya çalışmak).
• 3- İslâm hukukçularının aynı olay hakkındaki görüşleri arasında mukayese yaparak delil yönünden en
güçlü ve istidlal yönünden en doğru olanı tercih etmek.
• Zira değişik görüşler arasında iyi bir mukayese, ancak fakihlerin çeşitli şer'î hükümlerin tespiti sırasında
dayandıkları delilleri çok iyi bilmek, bu delilleri ölçüp tartmak ve aralarından en kuvvetlisini seçmekle
mümkün olur. Bu noktaya ise usul kurallarını bilmeden ulaşılamaz.
Fıkıh Usulü Konusu
• Genel Hatları ile
• 1- Şer'î hükümler: Vücûb, hürmet, kerahet... vb.
• 2- Şer'î deliller: Kitâb, Sünnet... vb.
• 3- Delillerden hüküm çıkarma yolları, yani delillerin hükümlere delâlet
şekilleri.
• 4- Hüküm çıkaran kişi, yani müctehid
HAK
• HAK

‫ق‬
( ‫الح‬ )

İslâm literatüründe çeşitli anlamlarda kullanılan bir terim.

Sözlükte “gerçek, sâbit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeye yakînen
muttali olmak” anlamlarında masdar ve “gerçek, sâbit, doğru, varlığı kesin olan şey”
anlamlarında isim olan hak kelimesi (çoğulu hukūk) genellikle bâtılın zıddı olarak gösterilir
(Lisânü’l-ʻArab, “ĥķķ” md.; Tâcü’l-ʻAarûs, “ĥķķ” md.). D. B. Macdonald (E. E. Calverley),
İbrânîce’de benzer bir kökün “ağaç, taş veya metalin içini oymak; yazmak, kaydetmek, tasvir
etmek; buyurmak, bir kanunla sabit hale getirmek; Tanrı veya insanlara karşı ödev, hukuk,
imtiyaz” mânalarına geldiğini belirterek (EI² [Fr.], III, 84) hak kelimesinin bu dilden gelmiş
olabileceğini ima ederse de Sâmî dil ailesinden olan Arapça ve İbrânîce’deki herhangi bir
kelimenin yakın anlamlar ifade etmesi doğaldır.
HUKUK
• Kişilerin birbirleriyle veya devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar
bütünü, bununla ilgili ilim veya sahip olunan haklar anlamında bir
terim(DİA).
• Bireyler ve toplumlar arası ilişkileri düzenleyen ve genellikle devletin
maddi gücü ile desteklenen kurallar. Koçak,39, Güriz,18-22.
ŞERİAT
• ŞERİAT

(‫الشريعة‬ )

İslâm’a ait dinî, ahlâkî ve hukukî hükümler bütünü anlamında bir terim.

Sözlükte “bir yöne doğru açılarak uzayıp gitmek, açık olmak; açık hale getirmek” anlamlarındaki
şer‘ kökünden türeyen şerîat (çoğulu şerâi‘) ve şir‘at kelimeleri “insanların ya da hayvanların su
içtiği, açıkta olan ve kesilmeyen akarsu; bu suya giden yollar” mânalarına gelmektedir. Zamanla
“açık ve doğru kurallar, yerleşik davranış biçimi (âdet)” ve -yahudi şeriatı, hıristiyan şeriatı
tamlamalarında olduğu gibi- “bir semavî dine dayanan hükümler bütünü” anlamlarında kullanılan
bu kelimelerin İslâm kaynaklarında kazandığı terim anlamı hakkında farklı yaklaşım ve açıklamalar
vardır (aş.bk.). Kur’ân-ı Kerîm’de biri şeriat olmak üzere şer‘ kökünden türemiş isim ve fiiller beş
yerde geçer.
• Geniş cadde, doğru yol, su yolu, apaçık görünür olma anlamında şer’ kökünden gelme.
• Şeri’at kelimesinin genelde biri geniş biri dar olmak üzere iki anlamı
bulunmaktadır. Geniş anlamda din ve millet anlamına gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de (el-Casiye, 45/18) belirtildiği üzere Kitap ve sünnete
dayalı olarak itikadi, ahlaki, ve ameli hükümlerin tümü anlamına
gelmektedir.
• Dar anlamda ise her bir peygamberin getirdiklerinde yer alan şer’i
ameli hükümleri ifade etmektedir. Hz. Musa şeri’ati gibi.
• Ülkemizde genel olarak şeri’at denilince daha çok İslam Hukukunun
ceza hukukuna ilişkin idam, el kesme, recm gibi ceza uygulamalarını
içeren hükümleri anlaşılmaktadır.
HUKUK
• Hak kelimesinin çoğulu olan “hukuk” literatürde
genellikle iki anlamda kullanılır. Birincisi, toplum
hayatını ve dışa akseden şekliyle beşerî ilişkileri cebrî
müeyyidelerle düzene koyan kurallar bütünüdür.
Hukukun Türkçe’deki yaygın kullanımı da bu yöndedir.
Burada hukuk kelimesi tekil gibi işlem görmekte olup
bu anlam Batı dillerinde law (İng.), droit (Fr.), Recht
(Alm.), dritto (İt.) gibi kelimelerle, Arapça’da ise
kısmen hukuk, genelde fıkıh, şeriat, kanun, teşrî gibi
kelimelerle ifade edilir. Ancak şeriat terimiyle Kur’an
ve Sünnet’te açıkça bildirilen kural ve hükümler, fıkıh
terimiyle de bu öz etrafında oluşan, fert ve toplumun
amelî hayatını bütün yönleriyle ele alan kural ve
öneriler bütünü kastedildiğinde hukukun şeriata göre
daha geniş, fıkha göre daha dar bir kapsamının
bulunduğu görülür. Hukuk tabirinin bu birinci anlamı
İslâm hukuku, Batı hukuku, Roma hukuku gibi
ifadelerde daha belirgin olup medenî hukuk, ceza
hukuku gibi tabirlerde ise hukuk kelimesi daha çok
hükümler (ahkâm) anlamını taşır ve bu son kullanım
İslâm hukuk usulcülerinin hak tarifine oldukça yakınlık
gösterir.
• Hukuk kelimesinin ikinci anlamı, hak kelimesinin çoğulu olarak “temelde
şâriin, görünürde ise dinin, aklın ve hukuk düzeninin tanıdığı yetki, güç ve
imtiyazlar” demektir. Bu anlamda hak ve haklar Batı dillerinde “right” (İng.),
“droit” (Fr.), “Recht” (Alm.), “dritto” (İt.) gibi kelimelerle ifade edilir. Ancak
Almanca, Fransızca ve İtalyanca’da hukuk ile hak aynı terimle ifade
edildiğinden bu dillerde hukuka “objektif hukuk”, hakka da “sübjektif hak”
denilerek bu ayırım belirtilmeye çalışılır (Özyörük, s. 32). Bu anlamda hak,
objektif hukukun hukuk süjelerine tanıdığı yetkiyi anlatır. İngilizce’de ise bu iki
kavram Türkçe’de olduğu gibi ayrı terimlerle ifade edildiğinden böyle bir
nitelendirmeye ihtiyaç duyulmaz. Arapça’da hukuk kelimesinin yaygın
kullanımı da “haklar” anlamındadır.

You might also like