You are on page 1of 45

EKOSİSTEM EKOLOJİSİ

ABİYOTİK (CANSIZ)FAKTÖRLER
• 1. Işık
• 2. Sıcaklık
• 3. Toprak ve mineraller
• 4. Su
• 5. İklim
• 6. Ortamın pH değeri
1. IŞIK
• Yaşam için gerekli olan enerjinin kaynağı güneştir.

• Üreticiler, fotosentezle güneş enerjisini organik besindeki


kimyasal enerjiye dönüştürür.

• Bitkilerde ışık etkisiyle fotosentez, terleme, çimlenme gibi


faaliyetler gerçekleşir.

• Işık, hayvanların üreme dönemlerini ve hareketlerini de etkiler.


Örneğin baykuş, yarasa gibi canlılar gece aktifken, kertenkele
ve bir çok böcek türü güneş ışığı ile aktif olurlar.
• Işık, bitki ve hayvanların yeryüzünde dağılımını
da etkiler.

• Çiçekli bitkilerin çiçek açmasında gün


uzunluğunun ve ışık alma süresinin önemi
vardır. Örneğin kasımpatıları sonbaharda çiçek
açar.

• İnsan derisinde güneş ışığı yardımıyla D


vitamini üretilir.
2. SICAKLIK
• Sıcaklık, canlıların yapısındaki enzimlerin çalışmasını etkiler.
Enzimler canlılardaki yaşamsal olaylar için gereklidir. Örneğin
besinlerin sindirimi için enzimler gereklidir.

• Enzimlerin verimli çalışabilmesi için sıcaklığın belirli


seviyelerde tutulması gerekir.

• Yüksek sıcaklık enzimin yapısını bozarken, düşük sıcaklık enzim


çalışmasını yavaşlatır.

• Genellikle enzimler 37°C ‘de optimum hızda çalışır.


• Sıcaklık atmosferdeki hava hareketlerinden, iklimsel
değişikliklerin oluşmasından ve mevsimlerin ortaya
çıkmasından sorumlu bir ekolojik faktördür.

• Sıcaklık artışı, hayvanlardaki metabolizma hızını da artırır.


Sıcaklık yükseldiğinde sabit vücut ısılı hayvanlar yer
değiştirmeyle serinlemeye çalışır.

• Sıcaklık değişimleri bazı hayvanlarda göç etme, kış uykusuna


yatma ve gece aktif olma, gibi davranışlara yol açar. Örneğin,
çölde yaşayan akreplerin geceleri aktifleştiği görülür. Leylekler
bulundukları ortam soğuyunca sıcak ülkelere göç ederler.
• Düşük sıcaklık deride melanin pigmenti üretimini azaltır. Bu
nedenle, soğuk bölgelerde yaşayan hayvanlar, sıcak
bölgelerde yaşayan ırklarına göre daha açık renklidir.

• Bazı bitkilerin tohumları, kışı kar altında, soğukta geçirir.


Büyüme ve gelişmenin askıya alındığı metabolik hızın çok
düşük olduğu durgunluk hâline dormansi denir.

• Tohumlarda kışın dormansi durumu görülmektedir.

• Kutuplara yakın bölgelerde soğuğa dayanıklı, ekvatoral


bölgelerde ve çöllerde sıcaklığa dayanıklı bitki türleri daha
yaygındır.
3. İKLİM
• Bir bölgede uzun süre devam eden atmosfer şartlarına iklim
denir.

• Komüniteyi etkisi altına alan büyük iklim katmanına ise


makroklima denir.

• Zeminden yaklaşık 2 metre yükseklikte olan ya da belirgin


küçük bir alandaki küçük iklim katmanlarına mikroklima denir.
Bu alanlar bir vadi veya çukur olan yerlerdir ve buralarda iklim
şartları değişir. Örnek Iğdır ovası, Rize, …
• Bir bölgenin iklimini belirleyen faktörler;
• ekvatora uzaklık
• denize uzaklık
• deniz seviyesinden yükseklik
• coğrafik konum,
• dağların özellikleri,
• su,
• rüzgâr
• bitki örtüsü
• İklimi inceleyen bilim dalına klimatoloji adı verilir.

• Ülkemizde karasal iklim ve Akdeniz iklimi yaygın olmakla


beraber Karadeniz ve Marmara (geçiş) iklimi olmak üzere dört
çeşit iklim görülür.

• Ülkemizde dört farklı iklim çeşidinin görülmesi biyolojik


çeşitliliğin artmasını sağlamıştır.

• Canlılar kendilerine uygun iklim şartlarında yaşamlarını


sürdürürler.
4. TOPRAK VE MİNERALLER
• Toprak; yeryüzünü kaplayan kayaçların rüzgar, su ve sıcaklığın
aşındırıcı etkisi ile ufalanması sonucu oluşur.

• Canlılara hem yaşama ortamı hem de besin sağlar.

• Kara bitkileri ve mantarlar, su ve mineral ihtiyaçlarını


topraktan alırlar.

• Toprağın katmanlarına horizon denir.


• Bitki ve hayvanların atıkları ve kalıntıları toprağın humusunu
oluşturur.

• Bitki türlerinin büyüme ve gelişme gösterdikleri toprak yapıları


farklılık gösterebilir.

• Örneğin, maki kireçli toprakta iyi gelişirken pamuk ve domates


humuslu toprakta daha iyi gelişir.

• Baklagiller, azot oranı düşük topraklarda diğer bitki türlerine


oranla daha verimlidir. Ayrıca köklerindeki mutualist (birlikte
yaşam) bakteriler yardımıyla toprağı azot bakımından
zenginleştirirler.
• Bitkiler, bazı minerallere fazla ihtiyaç duyarken bazı
minerallerin toprakta çok az bile bulunması yeterlidir.

• Toprağın humusunun azalması verimini azaltır, tuz oranını


artırır ve çölleşmeye neden olur.

• Toprağın içerdiği hava ve pH değeri de bitkilerin gelişimi


açısından önemli unsurlardandır.

• Toprak ayrıca birçok hayvan ve mikroorganizma için yaşam


alanıdır.
5. SU
• Su, iyi bir çözücüdür.

• Besinlerin sindirimi(hidroliz) için gereklidir.

• Bitkiler, fotosentez sırasında suyu kullanırlar.

• Canlıda enzimlerin çalışması için gereklidir.

• Yüksek sıcaklıkta fazla su, terleme ile kaybedilerek canlının


aşırı ısınması önlenir. (vücut ısısını dengeleme)
• Dünyamızın % 70’i sularla kaplıdır. Bu suların % 95’i tuzlu, %
5’i ise tatlı su kaynaklarını oluşturur.
• Su kaynakları tatlı su (göl, akarsu) ve tuzlu su (deniz, okyanus)
olmak üzere ikiye ayrılır.
• Bitkilerin yeryüzündeki yayılışında, bir bölgedeki su miktarı ve
bölgenin aldığı yağış miktarı çok önemlidir.
• Fazla yağış olan bölgelerde ormanlar gelişir. Yağışın az olduğu
bölgelerde ise daha çok tek yıllık otsu bitkiler bulunur. Kurak
bölge bitkileri kök ve gövdelerinde su depo eder.
• Bitkiler mineralleri suda çözünmüş olarak alır.
• Hayvanlar; su ihtiyacını içerek, besinler yoluyla ve
metabolizmaları sonucu açığa çıkan sudan sağlar. Oksijenli
solunum sonucunda da bir miktar su oluşur.
6. pH
• Sulu çözeltiler, içerdikleri hidrojen iyonu veya hidroksit iyonu
derişimine göre asidik ya da bazik çözeltiler olarak isimlendirilirler.
Eğer çözeltinin OH- iyonu fazla ise çözelti bazik; H+ iyonu derişimi
fazla ise çözelti asidik olur.

• Her organizmanın yaşamını sürdürebildiği uygun pH değerleri


vardır.

• pH, ortamın asitlik veya bazlık derecesidir.

• Canlılar ,daha çok nötr pH değerinde yaşarlar.

• Canlıların metabolizma olayları, özellikle enzimlerin çalışması için


pH değeri belli sınırlarda olmalıdır.
• Bilinçsizce kullanılan gübreler, asit yağmurları, kimyasal
atıklar, tarım ilaçları, çöp ve kanalizasyon atıkları pH
değişikliklerine neden olur.

• Topraktaki pH değerinin değişmesi öncelikle kara bitkilerini ve


bunlarla beslenen diğer canlıları, su ortamlarındaki pH
değerinin değişmesi ise su yosunlarını, omurgasız hayvanları
ve balıkları doğrudan etkiler.

• Toprak ve sulardaki pH değişimlerinden, doğrudan veya


dolaylı olarak bütün canlılar etkilenir.
• NOT:
• Canlılar dış ortam şartlarında oluşan sıcaklık, ışık, nem, su miktarı
gibi değişikliklere göre vücutlarının iç dengesini (homeostasi)
düzenleyerek hayatta kalmayı başarır.
• Bazı canlılar değişen çevre sıcaklığına karşı iç sıcaklıklarını sabit
tutmayı başarır. Bu tür canlılara sıcakkanlı (sabit ısılı) canlılar
denir. Örneğin kuş ve memeli türleri vücut sıcaklıklarını çevre
sıcaklığının değişimine karşı sabit tutabilirler.
• Çevre sıcaklığındaki değişikliklere karşı vücut sıcaklığını sabit
tutamayan canlılara soğukkanlı (değişken ısılı) canlılar denir.
Örneğin kertenkeleler çevre sıcaklığı değiştiğinde vücut
sıcaklıklarını sabit tutamazlar. Bu durumda kertenkelelerin vücut
sıcaklığı azalır, metabolizma hızları yavaşlar ve uyuşuklaşır. Çevre
sıcaklığı artınca da aktiviteleri belli bir süre artar daha sonra
yavaşlar ve dengelenir.
• Tolerans (hoşgörü): Canlıların çevre şartlarına gösterdikleri
uyum yeteneği, dayanma gücüdür. Bu gücün minimum ve
maksimum aralığına da tolerans aralığı denir.

• Canlıların, tolerans aralığı içinde en iyi gelişebildikleri alana


optimum alan denir.

• Optimum alanda çevresel faktörler canlı için uygundur.

• Canlıların tolerans alanları türden türe değişiklik gösterir.


Grafik 'de bir balık türünün sıcaklığa bağlı olarak yüzme hızındaki
değişimler görülmektedir. Balıklar optimum sıcaklığın dışındaki
değerlerde de yaşamlarını sürdürebilir fakat performansları
azalır.
• Bazı canlılar ortam sıcaklığı, ışık miktarı, oksijen derişimi gibi
abiyotik etkenlerdeki değişimlere uyum sağlayabilir.

• Örneğin yüksek yerlerde yaşayan insanların alyuvar sayısı


deniz seviyesinde yaşayanlara göre daha fazladır.

• Yükseklere çıkıldıkça atmosferdeki oksijen oranı azalır.


Hücrelere yeterli oksijen taşınabilmesi için vücutta alyuvar
sayısı artar. Burada yaşayan insanlar deniz kenarında bir süre
yaşarsa alyuvar sayılarının azalmasıyla bu ortama uyum
sağlar.

• Memeliler vücut sıcaklıklarını yaklaşık 37°C‘ da sabit tutabilir.


• Çöl hayvanları, gündüz genellikle yer altına kazdıkları
yuvalarda, gölge yerlerde kalıp gece aktivite gösterir.

• Bazı soğukkanlı canlılar ise olumsuz çevre şartlarında hayatta


kalabilmek için uyku hâlinde uzun süre bekleyebilir.

• Yılanlar ve kurbağalar kışın soğuk günlerini toprak altına


yaptıkları yuvalarda, kış katılığı dediğimiz bir tür uyku halinde
geçirir. Sıcaklığın arttığı yaz mevsiminde aktiviteleri yeniden
artar.

• Bazı canlılar ise olumsuz çevre şartlan düzelinceye kadar


uygun olan çevrelere göç eder.
BİYOTİK(CANLI) FAKTÖRLER
• Bir ekosistem içerisinde bulunan ve birbirlerini etkileyen canlı
varlıkların tümüne biyotik faktör denir.

• Ekosistemi etkileyen biyotik faktörlerden olan canlılar, ekolojik


nişlerine göre üreticiler, tüketiciler ve ayrıştırıcılar olarak üç
grupta incelenmektedir.

• A) ÜRETİCİLER

• İnorganik maddelerden organik madde sentezi yapabilen


canlılardır. Üretici canlılara “ototrof canlılar” da denir.

• Üreticiler, fotosentez veya kemosentez olaylarını gerçekleştirerek


kendi besinlerini yaparlar.
• Üreticiler; tüketicilerin besin ve oksijen kaynağıdır.
• Üretici organizmalar, tüm canlıların besin ihtiyacını üretme
yanında, atmosferdeki oksijen ve karbondioksit dengesini de
korurlar.
• Yeşil bitkiler, bazı bakteriler, arkeler ve bazı protistler (öglena,
algler)ototrof canlıların örnekleridir.
• Karasal ekosistemlerin asıl üreticileri bitkilerdir. Sucul
ekosistemlerde ise siyanobakteriler ve algler en yaygın olarak
bulunan üretici canlılardır.
• Üretici canlılar besinlerini üretirken kullandıkları enerji
kaynağına göre fotosentetik ototroflar ve kemosentetik
ototroflar olmak üzere ikiye ayrılırlar.
• Fotosentetik ototroflar: Işık enerjisi yardımıyla CO2 ve H2O gibi
inorganiklerden organik madde sentezi yapan üreticilerdir. Bu
olaya fotosentez denir.

• Yeşil bitkiler, siyanobakteriler, öglena ,algler fotosentetik


canlılardır.

• Kemosentetik ototroflar: Bazı inorganik maddelerin


oksidasyonu(oksijen ile tepkimesi) ile elde edilen kimyasal
enerji yardımı ile CO2 ve H2O’dan organik madde sentezi
yapan üreticilerdir. Bu olaya kemosentez denir.

• Bazı bakteri ve arkeler, kemosentetik canlılardır.


• Yeşil bitkiler, ayrıca kökleriyle toprağa tutundukları için toprak
kayıplarının önlenmesinde ve toprak içeriğinin
zenginleştirilmesinde önemli rol oynarlar.

• B) TÜKETİCİLER

• Kendi besinini üretemeyen, bulundukları ortamdan hazır alan


canlılara tüketici (heterotrof) denir.

• Bazı bakteriler, arkeler, Protista aleminin bazı üyeleri ( amip,


paramesyum , cıvık mantarlar), mantarlar ve hayvanlar
heterotrof canlılardır.
• Besin kaynaklarına göre tüketiciler üç grupta toplanır.

• Sadece üreticilerle beslenen canlılara birincil tüketici,

• Üretici ve birincil tüketicilerle beslenen canlılara ikincil


tüketici,

• Hem birincil tüketici hem de ikincil tüketicilerle beslenen


canlılara ise üçüncül tüketiciler denir.
• Birincil tüketiciler otçul (herbivor),

• İkincil tüketiciler hem etçil hem de otçul (omnivor),

• Üçüncül tüketiciler ise etçil (karnivor) beslenen canlılardır.

• Otçul(herbivor); koyun, keçi , inek, tavşan, at, …

• Hem etçil hem de otçul (omnivor); insan, fare, ayı, karga,


domuz, …
• Etçil( karnivor); aslan, timsah, tilki, kartal, kobra, …
• C. Ayrıştırıcılar (Saprofitler)

• Organik atıkları parçalayarak inorganik maddelere


dönüştüren canlılara ayrıştırıcılar (saprofitler) denir.

• Ayrıştırıcılar, organik atıkları(ölü bitki, hayvan kalıntıları ve


atıkları) inorganik maddelere çevirerek yeniden ototrofların
kullanımına sunarlar. Bu yüzden madde döngülerinde önemli
bir yere sahiptirler. Ototroflarda bu inorganik maddeleri besin
üretmek için kullanırlar.

• Ayrıştırıcılar; bazı bakteriler, cıvık mantarlar, mantarlar( küf ve


maya gibi) ve omurgasız hayvan türleri (toprak solucanı).
Saprofit canlıların ekolojik önemi;

• Doğayı temizler (gönüllü temizlik işçileri gibi)

• Toprağı inorganik madde bakımından zenginleştirirler.

• Canlılar için önemli olan karbon ve azot gibi atomların


tükenmesine engel olurlar.

• Madde döngülerine yardımcı olur.

• Ekolojik dengenin korunmasını sağlar.


• Bir ekosistemde ayrıştırıcı organizma sayısı azalırsa;

• Çevre kirliliği artar.

• Başta azot olmak üzere madde döngüleri yavaşlar.

• Biriken organik madde miktarı artar.

• İnorganik madde miktarı azalır.

• Bir ekosistemden saprofit canlılar çıkarılırsa ekosistem varlığını


devam ettiremez.
• Ekosistemlerdeki canlılar arasında bir denge vardır. Bu
dengeyi üreticiler besin üretimiyle, tüketiciler madde
aktarımıyla, ayrıştırıcılar da inorganik maddeleri doğaya geri
dönüştürerek sağlarlar. Ayrıştırıcılar doğadaki madde
döngüsünün kilit canlılarıdır.
CANLILAR ARASINDAKİ
BESLENME İLİŞKİLERİ
• Tüm canlılar yaşamlarını devam ettirebilmek için beslenmek
zorundadır.

• Canlılar besinlerini elde etme şekline göre ototrof, heterotrof


ve hem ototrof hem heterotrof olmak üzere üç gruba ayrılır.

• A) OTOTROF BESLENME

• İnorganik maddeleri organik maddelere dönüştürerek kendi


besinlerini üretirler.

• Su, karbondioksit ve inorganik tuzlardan organik madde


sentezleyen ototroflar; kullandıkları enerji kaynaklarına göre
ikiye ayrılır.
• 1) Fotosentetik Ototroflar: Güneşten gelen enerjiyi
kullanarak organik madde sentezi yaparlar.
• Klorofil taşıyan bu organizmalar, güneş enerjisini kimyasal
enerjiye dönüştürerek organik besin sentezini gerçekleştirirler.
• Yeşil bitkiler, öglena, algler ve bazı bakteriler örnek olarak
verilebilir.
• 2) Kemosentetik Ototroflar: Organik besin sentezi için güneş
enerjisi yerine kimyasal enerjiye ihtiyaç duyarlar. Bu kimyasal
enerjiyi amonyak, nitrit, demir gibi inorganik maddelerin
oksidasyonundan(oksijen ile tepkimesinden) elde ederler.

• Bazı bakteri ve arkeler, kemosentetik canlılardır.


• Not 1: Fotosentez yapan canlılarda,
• karbon dioksit kullanımı,
• inorganik maddeleri organik maddelere çevirme,
• klorofilin güneş ışığını soğurması olayları ortak olarak
gerçekleşir.

• Not 2: Fotosentez olayı sadece gündüzleri gerçekleşir.


Kemosentez ise hem gündüz hem de gece gerçekleşir.

• Not 3: Fotosentez ve kemosentez olaylarında,


• karbon dioksit kullanımı,
• inorganik maddelerin organik maddelere dönüşümü olayları
ortak olarak gerçekleşir.
• B) HETEROTROF BESLENME

• Kendi besinini üretemeyen, bulundukları


ortamdan hazır alan canlıların beslenme
çeşididir.

• Heterotroflar, yaşadıkları ortam ve


kullandıkları besin çeşidine göre holozoik ve
saprofit(çürükçül, ayrıştırıcı) olmak üzere iki
gruba ayrılır.
• 1) Holozoik Beslenme

• Besinlerini katı ve büyük parçalar halinde alan canlılardır.

• Sindirim sistemleri ve enzimleri oldukça gelişmiştir. Hücre dışında


hidroliz(sindirim) sonucu oluşturdukları monomerleri (küçük besin
maddeleri) hücre içine alarak kullanırlar.

• Aldıkları besin çeşidine göre üç grupta incelenirler.

• Sadece bitkisel besinlerle beslenen canlılara otçul (herbivor),


• sadece hayvansal gıdalarla beslenen canlılara etçil (karnivor),
• her iki besin türüyle de beslenebilen canlılara ise hepçil (omnivor)
canlılar denir.
• 2. Çürükçül Beslenme(Saprofit= Ayıştırıcı)

• Bu canlılar ölü bitki ve hayvan atıkları ile birlikte diğer organik


atıkların üzerine sindirim enzimleri salgılayarak bu maddeleri
parçalarlar ve ihtiyaç duydukları organik maddeleri
hücrelerine alırlar.

• Böylece bir yandan kendi besin ve enerji ihtiyacını karşılarken


bir yandan da organik atıkları, özellikle ototrofların
kullanabileceği inorganik maddelere dönüştürürler.
• Enzim sistemleri gelişmiş olup, hücre dışı
sindirim yaparlar.

• Bazı bakteriler ve mantarlar(küf, maya ve


şapkalı mantarlar gibi) çürükçül beslenen
organizmalara örnektir.

• Ekosistemlerde hayati öneme sahip olan


ayrıştırıcılar, ekosistemdeki tüm beslenme
basamaklarını birbirine bağlarlar.
• C) HEM OTOTROF HEM HETEROTROF BESLENME

• Bazı besinleri kendileri üreten, bazı besinleri ise dış ortamdan


hazır alan canlılardır.
• Böcekçil bitkiler ve öglena bu grubun en iyi örnekleridir.
• Öglena, ışıklı ortamda kendi besinini üretebildiği için ototroftur.
Ancak uzun süre karanlık ortamda kalırsa, bazı organik
maddeleri ortamdan hazır olarak alır. Bu nedenle heterotroftur.
• Böcekçil bitkiler, kloroplast içerdiklerinden fotosentez yaparak
glikoz gibi organik besinleri sentezlerler (ototrof). Amino asit
ihtiyaçlarını yaprakları ile yakaladıkları böceklerden sağlarlar
(heterotrof).
• Böcekçil bitkiler azotça fakir topraklarda yaşarlar. Bu nedenle
amino asit ihtiyaçlarını yaprakları ile yakaladıkları böceklerden
sağlarlar.

You might also like