Professional Documents
Culture Documents
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 1
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 YAŞAM
AŞK
Marazziti ile meslektaşları son altı ay içinde aşık olan ve günde en az dört saat boyunca bu aşk nesnesine aklım
takan 24 deneğin kanlarındaki serotonin seviyesini ölçtüler. Serotonin, günümüzün Prozac, Zoloft ve Paxil gibi yıldız
psikiyatrik ilaçlarının değiştirdiği belki en tanınmış nörotransmitterlerimizden biri. Araştırmacılar uzun zamandır
kuramsal olarak obsesif kompülsif bozukluk (OKB) olan kişilerde serotonin "dengesizliği" olduğunu düşünüyorlardı.
Prozac gibi ilaçlar, nöronlar arası bağlantılarda bu nörotransmitterlerin miktarını artırarak OKB'yi hafifletiyor gibi
görünüyor.
Marazziti, aşıkların serotonin düzeylerini, biri OKB hastası, diğeri ne aşık ne de psikolojik davranış bozukluğu
gösteren olmak üzere iki farklı grubun serotonin düzeyleri ile karşılaştırdı. Gerek obsesiflerin, gerekse aşıkların
kanında bulunan serotonin düzeyleri normal deneklerin kanındakinden yüzde 40 daha düşüktü. Anlamı: Aşkın ve
obsesif kompülsif bozukluğun kimyasal profilleri benzerlik gösteriyor olabilir. Anlamı: Aşk ile akıl hastalığını ayırt
etmek zordur. Anlamı: Aptallık etmeyin. Aşktan uzak durun. Elbette bu hiçbir gönlün
dinlemeyeceği bir ferman. Hepimiz aşık oluruz, hatta bazen tekrar tekrar aşık olur, her
defasında da kendimizi oldukça hastalıklı bir zihinsel duruma sokarız. Bununla birlikte,
kendini bu kontrol edilemez tutkuya kaptıranlar için bir umut var: Prozac.
Psikanalistler kime, niçin aşık olduğumuz hakkında sayısız kuram üretmiştir. Freud
seçiminizin, yaşama geçirilemeyen bir tutkudan, erkek iseniz annenizle, kız iseniz babanızla yatma arzunuzdan
etkilendiğini söylerdi. Jung ise tutkuyu bir çeşit kolektif bilinçdışının yönlendirdiğine inanıyordu. Günümüzde
Kaliforniya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden (San Francisco, ABD) Thomas Lewis gibi psikiyatrlar, romantik aşkın
çocukluk döneminde yaşanan ilk yakınlaşma deneyimlerinden; meme emerken ne hissettiğimizden, annemizin
yüzünden nasıl etkilendiğimizden ve bunun gibi beynimize işlenmiş ve yetişkinlik dönemimizde hepimizin durmaksızın
yeniden yakalamaya çalıştığımız katıksız çatışmasız huzurdan kaynaklandığı varsayımını ileri sürüyorlar.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 2
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 YAŞAM
Dünya genelinde yapılan araştırmalar, gerçekten de tutkunun genel olarak sona erdiğini doğruluyor. Aşkın sönmesi
de, başlangıçta alevlenmesi kadar yaygın. Bazı kültürlerin, böylesine gel-geç bir şeye dayanarak ömür boyu sürecek
bir eş seçimi yapmanın budalalık olduğunu düşünmelerine şaşmamak gerek.
Helen Fisher ilişkilerin çoğu kez dört yıl sonra bittiğini, çünkü bir çocuğun aşağı yukarı bu süre içinde büyüyeceğini
söylüyor. Tutkunun, o vahşi, ışıl ışıl, çılgın duygunun aslında pratik bir nedeni olduğu ortaya çıkıveriyor. Tek
gereksinimimiz cinsel ilişkide bulunmak değil, aynı zamanda üremeye başlamak için de yeterince tutkulu olmamız
gerekiyor; bunun ardından egemen olan bağlılık duygusu ise eşleri âciz bir insan yavrusunu yetiştirmek için bir arada
tutuyor. Memeden kesildikten sonra bebek bir kız kardeşe, teyzelere, arkadaşlara bırakılabilir. Ve ardından her
ebeveyn artık başka birini bulmak, daha fazla çocuk yapmak için serbesttir.
Biyolojik olarak söylersek, romantik aşkın tükenmesinin nedeni, tutkuya eşlik eden
ve bizi havalarda uçuran dopaminin kabarıp patlaması ve bir nabız gibi atmasına
beynimizin verdiği tepkiyle ilgili olabilir. Kokain kullanıcıları tolerans görüngüsünü
şöyle betimliyorlar: Beyin bu maddenin aşırı alımına uyarlanır. Belki nöronlar
duyarsızlaşır ve Peter Pan'deki gibi uçuran sihir tozunun gittikçe daha fazlasına
gereksinim duyar.
Romantik aşkın soğuması belki iyi bir şey. Hepimiz aşk sarhoşu olsaydık, demiryolları, köprüler, uçaklar, aşılar ve
televizyon nasıl yapılırdı? îlk alet kullanmaya başladığından itibaren insanlık kültürüne damgasını vuran teknolojik
gelişmenin yerine sadece bonbonlar, çiçek buketleri ve doğum kontrolü olurdu. Daha ciddi söylemek gerekirse,
romantik aşkın yol açtığı kimyasal olarak değişime uğramışlık durumu, akıl hastalığı ya da uyuşturucu maddelerin
verdiği havalarda uçma haline benziyorsa, buna uzun süre maruz kalmak psikolojik yıkımla sonuçlanabilirdi. İyi bir
seks hayatı Japon yapıştırıcısı kadar güçlü olabilir, ama teninde böyle bir maddeyi kim ister ki?
Oksitosin bağlı olmayı, bağlantı duygusunu artıran bir hormon. Uzun zamandır birlikte yaşadığımız eşlerimizi,
çocuklarımızı kucakladığımızda bu hormon salgılanır. Anne çocuğunu emzirdiğinde bu hormon salgılanır. Oksitosin
düzeyi yüksek hayvanlar olan çayır sıçanları ömür boyu tekeşli kalır. Bilim insanları bu kemirgenlerdeki oksitosin
reseptörlerini bloke ettikleri zaman, hayvanlar tekeşli bağlardan uzaklaşıp serbestçe dolanmaya başladılar. Bazı
araştırmacılar, toplumsal ilişki kurma ve sürdürme yetisinden büyük ölçüde yoksunluk şeklinde tanımlanan otizm adı
verilen bozukluğun, oksitosin yetersizliğine bağlı olduğunu düşünüyor. Bilim insanlarının otistik kişilerde denediği
oksitosin tedavisi, bazı hastalarda semptomların giderilmesine yardımcı oluyor.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 3
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 YAŞAM
GEBELİK REHBERİ
yaşam
T
rimester sözcüğü, bir zaman diliminin üç eşit parçaya bölünmesiyle
ortaya çıkan dilimlerin her birini tanımlar. Gebelik süresi (40 hafta)
üç eşit zaman dilimine bölünemese de kadın hastalıkları ve doğum
hekimleri gebeliğin ilk 14 haftasını 1. trimester, 14-28. haftalar
arasını 2. trimester ve son 12 gebelik haftasını da 3. trimester olarak
adlandırırlar.
Erkek çocukta, spermler teslislerde (erkek yumurtalıkları) ergenlik çağının başlangıcıyla üretilmeye başlar. Tüm
spermler başlangıçta testislerin bir bölümünde hareketsiz bir şekilde depolanırlar. Daha sonra testislerin alt bölümüne
geçen bir grup sperm orada olgunlaşarak hareketlilik kazanır ve özel kanallardan geçerek çeşitli sıvılarla karışıp,
cinsel ilişki sırasında vajinaya boşaltılan ejakulatı, yani meni de denen sperm ve sıvı bileşimini oluştururlar.
Erişkin çağında bireylerin her cinsel birleşmesinde vajinaya ortalama 2 - 2,5 mililitre hacminde (mililitrede ortalama 70
milyon sperm bulunan) ejakulat boşalır. Tek bir spermin kadın yumurta hücresini
dölleyeceği göz önünde bulundurulursa, her cinsel ilişkide 100-150 milyon spermin
vajinaya bırakılmasının, yumurta hücresinin döllenme şansını artırmak için olduğu
açıktır.
Spermlerin büyük bir kısmı ilişki sonrası vajinadan dışarı dökülür. Küçük bir kısmı,
spermlerin yaşaması için uygun ortam olan rahim ağzına girmeyi başarabilir. Bunların bir
kısmı buradaki girintilere, bir kısmı rahim boşluğundaki girintilere takılıp hedefe
ulaşamazken, bir kısmı da yumurta hücresinin yanından geçerek karın boşluğuna
dökülür.
Kadının yumurtlama gününe denk gelen cinsel ilişkide 100-150 milyon adet olarak yola
çıkan spermlerden yalnız 200 tanesi yumurta hücresine ulaşmayı başarır. Bunlardan
yalnızca bir tanesi bu engelli yarışmayı kazanıp kadının yumurta hücresinin içine girerek
döllenmeyi gerçekleştirir. Döllenen yumurta tüpler (yumurta kanalları) yoluyla rahim içine gelip rahim içini döşeyen,
gebelik için tüm hazırlıklarını yapmış astar doku tabakasına (endometriyum) yuvalanır. Bu yuvalanma sırasında
bazen çok az, bazen de bir adet kanamasını miktar ve süre olarak taklit eden bir vajinal kanama olur. Her yuvalanma
işlemi sırasında vajinal kanama olması beklenmez.
Bu kanama hastanın doktora yanlış son adet tarihi beyan etmesine neden olabilir. Bu olaya halk arasında
"üste/üstüne görme" denir.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 4
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 YAŞAM
Bir başka deyişle doğacak bebeğin cinsiyetini anne değil, baba belirler. Cinsel ilişki
sırasında ejakulatta (menide) bulunan spermlerin yüzde kaçının Y kromozomu (bebeğin erkek olmasını sağlayan
kromozom), yüzde kaçının X kromozomu (bebeğin kız olmasını sağlayan kromozom) taşıdığıysa bilinmez.
100-150 milyon adet olarak yola çıkan spermlerin çok büyük bir kısmı yumurta hücresine ulaşana kadar canlılığını
yitirir. Yalnız 200 tanesi yumurta hücresine ulaşmayı başarır. Bunlardan tek bir tanesinin yumurta hücresinin içine
girip döllenmeyi gerçekleştirdiği göz önünde bulundurulursa, zamanlama ya da diyetle, döllenmeyi gerçekleştiren
spermin taşıdığı cinsiyet kromozomunun X ya da Y olmasını sağlamak mümkün değildir.
Olası doğum tarihi, düzenli adet gören kadınlarda en kolay "Naegele formülü”yle hesaplanır. Son adet tarihi gününe 7
gün eklenip, ayından 3 ay çıkarılırsa yaklaşık doğum tarihi, kolayca hesaplanabilir. Örneğin, son adet tarihi
10.05.1999 olan gebenin olası doğum tarihi 17.02.2000 olarak bulunur. Eğer gebe, son adet tarihini net olarak
bilmiyorsa ya da adetleri düzensizse yapılacak seri ultrason ölçümleri, doğum tarihini ve içinde bulunulan gebelik
haftasını belirlemede yardımcı olur.
Gebelik Testi
Anne adayının gebe olup olmadığı, gebelik ürününden salgılanan "βhCG" isimli gebelik
hormonunun idrarda ya da kanda saptanmasıyla belirlenir, idrar testi hem pratikliği, hem
de kişisel uygulama kolaylığı nedeniyle sıklıkla kullanılır. Gebelik hormonları, içinde
daha yoğun olarak bulunacağından, sabah alınan ilk idrar, analiz için kullanılacak en
ideal örnektir. Kan testi idrar testinden daha hassastır. Kanda yapılan. βhCG ölçümleri
beklenen adet tarihinden önce gebelik hakkında bilgi verir. βhCG kanda döllenmeden on
gün sonra saptanırken, idrarda on beş gün sonra saptanabilir. Gebelik anne vücudunda,
organlarda ve sistemlerde birçok değişikliklere neden olur.
İlk kontrolde ultrasonografi yöntemiyle embriyo rahim içinde görüldükten sonra anne ve baba adaylarının kan
gruplarına bakılır; kan uyuşmazlığının olup olmadığı saptanır. Tam kan sayımıyla annenin kan tablosuna bakılıp,
anne adayında anemi (kansızlık) aranır.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 5
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 YAŞAM
Gebeliğin 11. - 14. haftaları arasında "11 -14. hafta Down sendromu" tarama testi yapılır. Eğer bu test belirtilen
haftalar arasında yapılmamışsa ya da hasta doktora geç başvurmuşsa, 16 - 18 haftalar arasında "Down sendromu
tarama amaçlı Triple (üçlü) test" uygulanır. Ancak, 11-14. hafta Down sendromu tarama testi %90 duyarlıyken Triple
test (üçlü test) %60 duyarlı sonuç verir.
Buraya kadar sözünü ettiğimiz testler, tarama testleri olup, kesin tanı vermez, yalnızca gebelerin risk grubunda olup
olmadıklarını belirler. Kesin tanı "fetal karyotipleme" (fetusun kromozom haritasının çıkarılması) yöntemiyle konulur.
Bu testle risk grubuna giren gebelerin karnından bir iğneyle girilip, gebelik kesesinden sıvı alınır (amniyosentez).
Alınan sıvıdan laboratuvarda fetus hücreler üretilip incelenir ve 13,18, 21 nolu kromozomlarda bozukluk olup olmadığı
araştırılır. 20-23. gebelik haftalarında gebeye "II. düzey ultrasonografi" yapılıp fetal yapılar değerlendirilir. Gebelikte
saptanan şeker hastalığını tarama testi olarak 24.-28. gebelik haftaları arasında 50 gr oral glukoz tolerans testi (1
saatlik 50 gr şeker yükleme testi) yapılır. Yine bu haftalarda hemoglobin ve hematokrit (kan tahlilleri) değerlerine
bakılır.
Kan Uyuşmazlığı
Kan uyuşmazlığı söz konusuysa 28. - 30. gebelik haftalarında "İndirekt Coombs" testi yapılır. Gebeliğin 36.
haftasından itibaren haftada bir "fetal monitorizasyonla" gebe izlenir. Fetal monitör, anne karnına bağlanan bir prob ile
fetusun kalp alımındaki değişiklikleri bir kağıt şerit üzerine kaydeden elektronik bir cihazdır. Anne karnındaki bebeğin
kalp atım hızındaki değişiklerden oluşan kalp elektrosu benzeri çizgiler, uzmanlarınca değerlendirilip, gebeliğin
ilerleyen haftalarında bebeğin anneyle olan alışverişinin (oksijen, besin, v.s) yolunda gidip gitmediği hakkında bilgi
verir. Fetal monitörle ileri gebelik haftalarında ya da doğum eylemi sırasında bebeğin sıkıntıda olduğu saptandığında
zamanından önce gerçekleştirilen doğum ya da sezaryen operasyonuyla bebekler sağlıklı bir şekilde dünyaya
getirilebilir; ayrıca bebeklere daha rahat tıbbi destek verilir.
Kan grubu Rh(-) olan annelerin kan dolaşımına, bir önceki gebeliği sırasında bebeğin Rh(+) kan hücrelerinin girmiş
olması ya da yanlışlıkla Rh(+) kan ürünü nakli sonucu kan grubu Rh(-) olan annenin bağışıklık sistemi harekete geçip,
bu yabancı kan hücrelerini tahrip etmek için kimyasal bir madde (antikor) üretir. Bu üretilen antikorlar G ve M antikoru
olarak ikiye ayrılır. M antikorları plasentadan geçemez, G ise kolaylıkla geçer. Rh(-) bir gebenin kanında Rh(+) kan
hücrelerine karşı geliştirilmiş G antikoru varsa ve gebenin karnındaki bebeğin kan grubu da Rh(+) ise G antikorları
plasentadan kolaylıkla geçip bebeğin kan hücrelerinin yıkımına neden olur. Bu yıkım kansızlığa yol açabileceği gibi
anne karnında bebeğin kalp yetmezliğinden ölümüne de neden olabilir.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 6
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 YAŞAM
Rh(-) annenin kanında, Rh(+) kan grubuna karşı G antikorları bir kere oluşunca, bunlar kanda ömür boyu
yaşam
kalır. Günümüzde kan grubu Rh(-) olan gebelere doğum, düşük ya da kürtajdan sonra "Anti-D" uygulanır
ve anne kanında RH(+) hücrelerine karşı antikorların oluşması engellenir. Böylece bir sonraki gebelik
ürünleri bu tehlikeden korunmuş olur.
Anti-D kürtaj, düşük ya da doğumdan sonra ilk 72 saat içinde yapılır. Bebeğin kan grubu Rh (-) ise anti D
yapılmasına gerek duyulmaz. Kan uyuşmazlığından etkilenmiş bebekler, günümüzde anne karnında
yapılan kan nakilleriyle yaşatılabilmekte.
Gebeler doktor tarafından 28 gebelik haftasına kadar ayda bir, 29-36 haftalar arasında 2-3 haftada bir, 37. gebelik
haftasından başlayarak da haftada bir kontrol edilmelidir. Periyodik kontrollerin dışında, vajinal kanama, vajinadan su
gelmesi, ellerde ve yüzde ileri derecede şişme, şiddeti giderek artan, ciddi baş ağrıları, bulanık görme ya da görme
kaybı olması, karın ağrısı, ateş ve terleme, inatçı kusmalar, idrar yaparken yanma gibi durumlarda, gebelerin hiç
zaman kaybetmeden doktora gitmeleri gerekir.
anekdot
AŞIRI KIRMIZI ET TÜKETİMİ EREKSİYON SORUNU YARATIYOR
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 7
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL SAĞLIK
PENİS EĞRİLİĞİ
cinsel sağlık
P
enisteki hafif eğrilik, erkeklerin çoğunda görülebilen
oldukça normal bir durum. Penis sertleştiğinde,
çoğunlukla cetvelle çizilmiş gibi dosdoğru değil, hafif eğik
olabiliyor. Genetik ya da çevresel faktörlerle sağa, sola
yukarı ya da aşağı eğimlerime mümkün. Çok da büyütülecek bir
sorun değil.
Peyronie Hastalığı
Buraya kadar her şey harika. Fakat ola ki penisinizin eğriliği ciddi boyutlardaysa sorun yaşamaktasınız. Sağlık ile
hastalık arasındaki ince kırmızı hat, yeniden kendini gösteriyor. Penisiniz sizi cinsel ilişkiye girmekten alıkoyuyorsa,
belirgin bir şekil bozukluğu varsa, ereksiyon esnasında ağrı duyuyorsanız ya da idrar yaparken canınız yanıyorsa
maalesef bu dertten muzdaripsiniz. Tıp dilinde Peyronie hastalığı ya da penis kireçlenmesi denilen bu aşırı kıvrıklık
durumunda bir an önce tıbbi desteğe başvurulması gerekiyor.
Araştırmaya göre, Türk erkeklerinin yüzde üçü bu sorunu yaşıyor. Hastalık psikolojik
nedenlerden dolayı hep gizli tutuluyor. Genellikle 40 - 60 yaşları arasında ortaya çıkıyor,
fakat ne yazık ki doğuştan gelen peyronie vakaları da var. Yamukluk cinsel ilişkiyi
engelleyecek kadar ciddi ise hemen konunun uzmanına başvurmak gerekiyor. Ağrılı
ereksiyon, idrar yaparken zorlanma ve boşalma zorlukları erkeklerin psikolojik sağlığını
da tehdit ediyor. Çok şükür ki, günümüzde peyronie hastalığının tedavisi mümkün.
Biyolojik Nedenler
Adını Fransız doktor François de la Peyronie'den alan hastalığın nedeni hiçbir zaman
tam olarak açıklanamamış. Bulgulara göre, penis boyunca uzanan ve ereksiyon
sırasında kanla dolan damar dokusunun çevresinde fibroz denen bir plak oluşuyor. Bu
plak, oluştuğu yerdeki kan damarlarını bloke edip, kanın o kısma ulaşmasını engelliyor ve penisin, plak yönüne doğru
eğrilmesine neden oluyor. Genellikle ereksiyon durumundayken ağrılara ve şekil bozukluklarına neden oluyor. Bu
muamma plağın bir kere oluşması sıkıntılı zamanların başlangıcı demek.
Doğuştan ya da sonradan olması fark etmez, penis eğriliğinin tedavisi yüzde 100'e yakın oranda başarıyla
sonuçlanıyor. Tedaviye öncelikle ilaç takviyesiyle başlanıyor.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 8
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL SAĞLIK
E vitamini kullanılarak, plağın yok edilmesi hedefleniyor. Eğer ilaç tedavisi sonuç vermezse, cerrahi
cinsel sağlık
müdahale gerekebiliyor. Bu müdahale yaklaşık bir saat süren, lokal anestezi ile halledilen, basit bir
operasyon. Penis derisi soyularak, plak dokusunun yok edilmesi hedefleniyor.
En fazla üç gün süren yatak istirahatinden sonra dertli başınız tekrar sağlığına kavuşuyor. Önerilen
dinlenme süresinden sonra aktif ve sağlıklı cinsel yaşamınıza dönebiliyorsunuz. Penis eğriliği size kader
gibi geliyordur. Korkmayın. Yüzleşin, savaşın ve kazanın. En değerli varlığınızı boynu bükük
bırakmazsınız, değil mi?
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 9
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL SAĞLIK
CİNSEL İSTEKSİZLİK
cinsel sağlık
E
rkeklerde cinsel isteksizlik kadınlarda rastlandığı kadar sık
rastlanan bir durum değil. Fakat çeşitli nedenlerle ortaya
çıkabiliyor. Erkeği cinsel soğukluğa taşıyan olumsuz
motivasyonlardan bazıları penis boyunun normalden küçük olduğunun
düşünülmesi, penisteki şekil bozukluklarından utanç duyulması,
iktidarsızlık, erken boşalma gibi kişiye özel durumlar ya da performans
anksiyetesi denilen eşini tatmin edememe ve cinsel başarısızlığa
uğrama korkusundan kaynaklanabiliyor.
İşin psikolojik yönü ise daha karmaşık: Eşler arasındaki geçimsizlik, aşırı stres, eşcinselliğe eğilim, bıkkınlık,
depresyon gibi durumlar arzu yitimine sebep olabiliyor. Çiftler arasında kendiliğinden gelişen frijidite ortada yeterli
cinsel uyaranlar (cinsel partner, görsel erotik materyal, fanteziler vs.) olmasına rağmen cinsel etkinlikte bulunma
isteğinin az olmasına ya da hiç olmamasına neden oluyor. Sorunun çözülebilmesi için, öncelikle durumun
kabullenilmesi ve cinsel soğukluğa neden olan faktörlerin ortaya konması gerekiyor. Eğer ki eşler arasında kaybedilen
uyum yeniden oluşturulacaksa, ilk olarak cinsel iletişimin tekrar sağlanması gerekiyor.
Bu tarz bir iletişim sorunu, beraber uzun zaman geçiren çiftlerin farkında olmadan geliştirdikleri bir alışkanlık olarak da
ortaya çıkabiliyor. Varsayımlarla yürüyen bir ilişkide eşler karşı taraftan anlayış beklemeye başlıyor ve bunun
sonucunda ortak diyalog tamamen bozulabiliyor. Beklentileri zamanında ifade etmek ve bir alışkanlık olarak karşı
tarafın taleplerini sormak en doğru davranış biçimi olarak öneriliyor.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 10
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL SAĞLIK
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 11
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL YAŞAM
CİNSEL DOYUM
cinsel yaşam
STRATEJİLERİ
1- CİNSEL PERHİZ UYGULAYIN!
2- BİRBİRİNİZİ ŞAŞIRTIN!
Sürprizler arzuyu körükler! ilişkinizde; yaşananların sürekli belirli kurallar, klişeleşmiş sözcükler, kalıplaşmış törenler
içinde gelişmesi bir süre sonra içinizdeki tutkuyu tamamen yok edecektir, ilişkiler yaratıcılık ister... Bu nedenle
karşınızdaki kişi sürpriz yapma konusunda her ne kadar beceriksiz olursa olsun eğer onu seviyorsanız bu görevi yeri
geldiğinde üstlenmekten kaçınmayın. Sürprizleri yalnızca hediye bağlamında düşünmeyin. Kimi zaman farklı bir
kıyafet giymek, rahatsız edici olmadan argo konuşmak dahi karşınızdakini şaşırtabilir. Bu da hissettiği tutkuyu daha
da artıracaktır.
Sadece ufak bir öpücük bile seks yapma isteği uyandırabilir. Ancak yine de öpüşme
konusunda her erkeğin gerektiği kadar yetenekli olmadığı da bir gerçek. Bu da seks
hayatınızın ileride nasıl bir seyir izleyeceğini anlamanız açısından önemli bir kriter...
Unutmayın, bazen küçük bir öpücük dahi birçok gerçeği ortaya çıkarabilir.
4- CESUR OLUN!
İlk buluşmanızda tüm fantezilerinizi olduğu gibi ortaya koymanızı hiç kimse beklemiyor. Ancak bu durum cesur
olmamanızı da gerektirmiyor. Utangaçlıkla el ele veren tahrik gücü yüksek bir yaklaşım, kadınsı bir kararsızlıkla
birleşince öldüren cazibenin altı da çizilmiş oluyor.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 12
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL YAŞAM
5- KONUŞKAN OLUN!
Sevişmenin nerede, ne zaman ve nasıl olması gerektiğini söyleyen taraf neden siz olmayasınız? Kuralları
değiştirmeye ve girişken olmaya çekinmeyin. Zevkli dakikalar geçirmek adına sorumluluğu kimi zaman üzerinize
almanızda hiçbir sakınca yok. Bunu genellikle karşı taraftan beklerseniz, hem onu yormuş olursunuz hem de sizin
istekli olup olmadığınız konusunda endişeye kapılabilir. Gün içinde seksi telefon mesajları atmak istiyorsanız içinizden
gelen bu doğal içgüdüyü dizginlemeye çalışmayın. Dahası bu size buluştuğunuzda dizginleri elinize almanız için de
hoş bir fırsat sunar. Evet; kimi zaman sorumluluğu sizin aldığınızı bilmek partnerinizi rahatlatıp çok daha tutkulu
olmasına neden olacaktır.
7- EGOİST OLMAYIN!
Kendinizi bir filmin en erotik sahnesini çekiyormuş farz edin. Partnerinizle içinde
entrikaların döndüğü, soluk kesici bir senaryo hazırlayın. Daha sonra söz konusu bu
senaryoyu gerçekleştirin. Columbia Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, özellikle Batılı ülkelerdeki en büyük
fantezinin pizzacıya sipariş vererek, getiren kişiyi baştan çıkaran kadınlar üzerine olduğunu ortaya koyuyor. Size
siparişi getiren neden partneriniz olmasın?
9- MACERACI OLUN!
Ateşi körüklemek istiyorsanız biraz da maceracı bir ruha sahip olmalısınız? Kamptaki çadırda, bir otoparkın
kuytusunda, tiyatro salonunun locasında onu baştan çıkarmaya çekinmeyin. Ayrıca bu macera hissi partnerinizin ve
sizin yaratıcılığınızı geliştirdiği gibi, partneriniz ile aranızda erotik bir suç ortaklığı kurmanızı da sağlar.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 13
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL YAŞAM
Bu hem sekse çocuksu bir sevecenlik katacaktır hem de ılık su gün boyu
hissettiğiniz tüm gerginliği üzerinizden alacaktır! Özellikle seks yapmadan önce
birlikte alınan duş, ön sevişmeyi zevkli bir oyuna dönüştürür ki bu da heyecan
katsayısını artırır. Birlikte duş almak, fiziksel temas kurarak aranızdaki ten
uyumunu test etmenin ve karşınızdakinin bedenini tanımanın en güzel
yollarından da biridir.
Nasıl mı? Yapılan bir araştırma; cinsel bölgenizin epilasyon şeklinin erkeklerin bir
hayli ilgisini çektiğini ortaya koyuyor. Genellikle görsel bir zenginlikten hoşlanan erkekler için bu gibi tuhaf
fakat heyecan uyandıran detayların önemi çok büyük. Göbeğinizdeki piercing, poponuzdaki geçici dövme
ya da göğüs uçlarınızdaki pırıltılı vücut jeli, partnerinizin yaratıcılığını harekete geçirip değişik metotlar
denemesini sağlar.
Sevişirken, daha fazla zevk almak için nefesinizi tutmaya çalışmayın. Yapılan araştırmalar,
doğru nefes alıp verişlerin zevki çok daha artırdığını ortaya koyuyor. Doğru nefes alıp
verme tekniklerini de en pratik şekliyle yoga sayesinde öğrenebilirsiniz. Yavaş ve düzenli bir nefes alıp vermeyle
heyecanınız ikiye katlanacak... Nefesinizi ne kadar düzenli ve doğru bir şekilde kontrol edebilirseniz, yaşayacağınız
orgazm o kadar kuvvetli olur.
Eğer vajinanızı çevreleyen kasları kontrol edebilirseniz, orgazma daha çabuk ve kuvvetli
bir şekilde ulaşırsınız. Bu partnerinizin de çok hoşuna gidecek; adeta penisini içeriden
okşuyormuşsunuz hissi uyandıracaktır.
Klitorise dokunmak ya da okşamak çok yaygın ve temel bir içgüdü olsa da birçok kadında
suçluluk hissi uyandırabiliyor. Oysa bu içgüdüsel davranış hem kadınları hem de
erkekleri fazlasıyla tahrik ediyor. O halde utanmaya ya da suçluluk hissetmeye hiç de
gerek yok!
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 14
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 CİNSEL YAŞAM
İşte her şeyi değiştirecek bir oyun! Partnerinize yeri geldiğinde ara
verebilmeyi öğretin. Nasıl mı? Genellikle ritmi belirleyen taraf
erkeklerdir. Konuşmak ve nefes almak için durmak çeşitli
nedenlerle akıllarının ucundan dahi geçmez. Ancak ara verip daha
sonra devam edilen cinsel ilişkiler, hem monotonluktan uzaklaşır
hem de zevk dakikalarını daha geniş bir zamana yarar.
Sadece seks için seks... Başta insana gayet vahşi ve duygudan uzak geliyor. Ancak karşınızdaki zaten tanıdığınız ve
sevdiğiniz biri... O halde duygusallığı seks öncesi ve sonrasına saklamanızda hiçbir mahsur yok. Cinsellik; içinizdeki
vahşi Afrika gibidir. O halde bu ilkel içgüdünüzü tamamen serbest bırakmalı ve tamtamlara geri dönmelisiniz.
Partnerinizi; bir seks makinesi olduğu düşüncesinden uzaklaştırabilmeniz gerekir. Eğer partneriniz performansı
konusunda takıntılıysa rahat hareket etmeyecek ve aldığınız zevk de azalacaktır. Ona bu performans korkusunu
yaşamaması için destek olan taraf siz olmalısınız. Bazen küçük bir jest ya da kompliman bile bilinçaltındaki tüm kötü
düşünceleri silebilir. Kısacası; cilveli ve tatlı dilli olun...
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 15
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 ÖZEL
ANLAYIŞLI OLMA
SANATI
A
özel
Bize danışanlardan birçoğu bu konuda onlara belirli yöntemler, teknikler öğretmemizi isterler. Ama anlama, anlayışlı
olma sanatını size kimse öğretemez. Anlayışlı olma sanatının temelinde gereğini derinden kavrayabilmek yatar. Bunu
da ancak, anlayışlı olmayı denerken hissedebilirsiniz. Yine de burada, başkalarına bu konuda yarar sağlayan birtakım
öğütleri sıralayalım:
Dinleyin ve Gözleyin
Gündelik yaşantının sayısız işlerine ve sorunlarına kendimizi öyle bir kaptırırız ki çevremizdekilere yönelttiğimiz ilgi ve
dikkat azalabilir. Eşimizin kaşlarının çatılması, ayaklarının sürüklenmesi, ağzının kızgınlıkla çarpılması, sesinin
düzlüğü ve ondaki istek yitimini ortaya vurması, gece uyku bozuklukları... dikkatimizden kaçabilir.
Kendi kendinize, "Dur ve dinle! Dur ve bak!" demeye alışın ve bu dikkati, uyanıklığı huy edinin. Ancak gerekli olan,
eşinizin yüzüne bakmak değil, onun içini görmek, işitmektir.
Kavrayın
Kendi içinize dönerek, bunun arkasından ne geleceğini kavramaya çalışın. Bu, size ne söylüyor? Sizin için ne anlam
taşıyor? Sizde nasıl duygular uyandırıyor? Karşınızdakinin neler duyduğunu sanıyorsunuz?
Kimi zaman onun durumunu bir çırpıda anlarsınız. Kimi zaman anlayış mekanizması daha ağır işler. Her şeyi açıkça
derinden duyumsadığınız da olur, içimizde şöyle bir anlık ufak bir ışık yanıp sönmüş gibi de olur. Bu ışığa mim koyup
üzerinde düşünürseniz karşınızdakinin duygularına ilişkin daha açık, daha derin bir anlayışa erişebilirsiniz.
Sizin ona kulak verip dinleme konusunda gösterdiğiniz yeni tutum belki de eşinizi ne istediğini ve neye sıkıldığını
daha serbestçe açıklamaya itecektir. O konuştukça "can kulağı" ile dinleyin. Onu yarı yolda karşılayabilmek için duyu
ve duygularınızı seferber edin. Onun yalnız söylediklerini değil "söylemediklerini" de dinleyin.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 16
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 ÖZEL
"O kadar kötü değilmiş, canım, daha beter olabilirdi." gibi kestirip atıcı
sözler onu konuşmaktan caydırır. Önce dinleyin, açılmasını sağlayın,
sonra avutun. Kullandığınız avutucu sözler onun sorununu
küçümsüyormuş gibi bir hava taşımasın.
Dertli kişiyi zorla neşelendirmeye çalışmak iyi sonuç vermez. Siz kendiniz derinden dertli, sıkıntılı olduğunuz bir
sırada biri çıkıp size, "Boşver, bu da geçer! Zaman her derdin dermanıdır!" gibi bir laf etse hoşunuza gider mi? "Sen
kendi haline gene şükret, senden kötü durumda olanlar var!" uyarısı sizi avutmaya yarar mı? "Canım mantıklı ol!
Ortada böyle sinirlenecek bir durum yok!" görüşü sinirlerinizi yatıştırır mı?
Tam tersine. Gerçekten dertli ve sinirli olduğumuz sırada bu gibi beylik ve sudan avuntularla karşılaşırsak içimizden,
"Bu kişi beni anlamak şöyle dursun, beni mantıksız, değer bilmez, iradesiz biri yerine koyuyor!" diye düşünüp daha da
sıkılırız.
İlkin şu sıkıntılı duygular ortaya dökülsün, dinlenilsin, yatışsın, bakalım! içini dökmek kişiyi en güzel öğütten daha çok
avutur, rahatlatır ve onun mantıklı, sağduyulu olmasını daha kolaylaştırır. Kısacası, herhangi bir avuntu sunmadan,
herhangi bir fikir yürütmeden önce: "Seni anlıyorum. Neler hissettiğini biliyorum," demeyi deneyin.
Hatta bunu her zaman sözle söylemeniz bile gerekmez. Anlayışınızı belirtmenin öyle çok ve çeşitli yolları vardır ki: ka-
dınların, eşine bir fincan kahve yapıp getirmesi; erkeklerin, eşinin işinin ucundan tutması. Gece yatakta dönüp
durduğunu fark edince ona sarılmak. Bir kucaklayış, bir öpüş, bir dokunuş, tek bir bakış: "Seni anlıyorum!" demeye
yeter.
Yeter ki siz gerçekten anlayın. Çünkü duyduğunuz anlayış gerçek ve içten değilse, ne deseniz, ne yapsanız, boştur.
Duruşunuz, oturuşunuz, başınızı tutuşunuz, sesinizin tonu... bütün bunlar sizin içtenlikli olup olmadığınızı hemen ele
verir. Duygunuz başka, sözünüz başkaysa, karşınızdaki sizin sözünüzü değil duygunuzu işitecektir.
İçtenlikli Olun
Duygularınızı yansıtmayan konuşmalar meyve vermez. "Seni öyle iyi anlıyorum ki!" sözleri, sırasında karşınızdakine
alay gibi gelebilir. Birtakım durumlarda temcit pilavı gibi öne sürülen kalıplaşmış laflar vardır. Karşınızdakine anlayış
göstermek gereğini duyarak kolaya kaçıp bu beylik sözleri gevelemeye heveslenmeyin. Bekleyin. Gerçekten samimi
iseniz duygularınızı söze vurun.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 17
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 ÖZEL
Hissetmediğinizi Söylemeyin
Olumsuz duygular ortaya dökülmüş, açık açık dile getirilmiş, gene de anlayışla
karşılanmıştır. Bu durumun yerine yerleşmesiyle birlikte ilişki bambaşka bir niteliğe
bürünmeye başlar: eşlerin karşılıklı güvenleri arttığı gibi kendi kendilerine olan
güvenleri de artar. Aralarında daha tatlı bir yakınlık doğar. Bir evli kadının dediği
gibi, "Öfkeli, kederli duygular boşalınca yerine güzel duygular dolar."
Duyguların ortaya vurulup anlayışla karşılanmasından bir yarar daha doğar: Olumsuz duygu sahibi kişinin
davranışları olumlu olmaya başlar.
Bir örnek verelim: Bir kadın, işteki amirine kızmış ve müdüre bu kişinin işten atılmasını öneren bir mektup yazmaya
karar vermişti. Öğle üzeri bir arkadaşıyla buluştu. Yemek yerlerken her şeyi anlattı. Arkadaşı, onu sabırla, anlayışla
dinleyince genç kadın öyle rahatladı ki, öfkesinin hızı kesildi, ve belki de herkesten çok kendine zarar verecek olan o
mektubu yazmaktan vazgeçti.
Karı koca arasında da benzer durumlar ortaya çıkar. Olumsuz duyguları sabır ve anlayışla karşılanan eşin, davranış
ve tutumları da olumlu olmaya daha yatkın olmaya başlar. Çocuklara kızmış
olduğunu tahmin ettiğiniz karınıza şöyle diyebilirsiniz: "Bütün gün beraber olduktan
sonra çocukların seni nasıl çileden çıkardıklarını anlayabiliyorum. Söyle bakalım:
Bugün yine ne yaptı yaramazlar?"
Onun şikâyetlerini sabırla ve ondan yana bir tutumla dinledikten ve, "Sinirlenip
öfkelenmekte haklısın, şekerim," diye anlayışınızın altını bir kez daha çizdikten
sonra, "Gene de çocukları pataklamakla bu işten bir sonuç alabileceğimizi
sanmıyorum."
Demin öfkeden evi birbirine katan eşiniz boynunu bükerek, "Peki, ne yapayım?"
diye size sığınırsa hiç şaşmayın. Oysa onun öfkesini kınayarak, "Ne dövüyorsun
çocukları? Çocuk dayakla adam edilir mi?" gibilerden bir tepki göstereydiniz
durumun nasıl büsbütün kötüye gideceğini düşünebilirsiniz!
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 18
Maxi-Dergi 18+ ŞUBAT 2006 Sayı 3 ÖZEL
Hele bu olumsuz duygular sizi doğrudan hedef alıyorsa durumunuz gerçekten güçtür. Bu gibi durumlarda en olağan
ve doğal tepki hemen parlayıp karşı çıkmaya başlamak ve savunmaya geçmek olur. Çoğunlukla "gurur" yüzünden
yaparız bunu. içten içe eşimize hak versek de, söylediğinin doğru olduğunu bilsek de yine ona karşı çıkarız.
Oysa bir de şu olasılığı düşünün: Ya eşiniz hoşnutsuzluğunu açıkça yüzünüze vuracağı yerde baskı altında tutsa? Bir
çatı altında karı koca olarak yaşadığınıza göre onun size ilişkin olan olumsuz duygularını sezinlememeniz
olanaksızdır. Bunların açıklığa kavuşturulmaması ikinizi de sinir gerilimine itmeyecek mi?
Böyle bir durumda ilk adımı sizin atmanız belki en doğrusudur. Örneğin: "Bu sabah,
sevişme isteğine cevap vereceğim yerde uykum var demekle, gönlünü kırdım sanıyorum,"
demek; başlamış olan bir gerilim ve soğukluk döneminin uzayıp gitmesini önlemek
demektir.
En iyi anlaşan çiftlerde bile eşlerin duyguları her zaman ille birbirini tutmaz. Her birimizin
duyguları kendine göredir ve çoğu zaman çevremizdekilerin duygularıyla çatışır. Bunun in-
sancıl ve olağan olduğunu kabul edersek fırtınaları daha kolay atlatırız.
Karşılıklı iç döküşler, kızgınlığı dışa vuruşlar eğer eşlerin birbirini sevme isteği sürüyorsa,
sevgiyi onarır, tazeler. Herkesin olumlu ve olumsuz, iyi ve kötü anları olur, ama zaman
zaman anlayış boy gösteriyorsa, bu tutum anlayış görülmeyen zamanların da bütün
sıkıntısının da atlatılmasını sağlayacaktır.
____________________________________________________________________
WWW.MAXIMUMBILGI.COM Sayfa 19