Professional Documents
Culture Documents
Her erkek ve kadında eşit bir biçimde bir Persona Gölge vardır, tek fark eden
erkeğin gölgesinin başka bir erkek, kadının gölgesinin de bir başka kadın
olmasıdır. Bilinçdışı, bilincin bakış açısını bütünler, bir erkeğin bilinçdışında
bütünleyici bir dişi öğeyi, bir kadının bilinçdışı ise bir erkek öğeyi barındırır. Jung
Terminolojisinde Dişi olan Anima Erkek Olan Animus’tur.
Erkeğin tümüyle erkek, kadının da tümüyle bir kadın olmadığı paradoksal gözükse
de, ancak bir kişide hem dişi hem de erkeksi eğilimler bulunması olağandır.
Erkeklerin en “erkek” olanı çocuklara, karşı çok nazik olabilir ya da en mantıklı
erkekler özel yaşantılarında tutkulu duygulara kapılarak denetimi yitirebilirler ve
hem duygusal hem de akıldışı davranabilirler. Bütün bunlar bir erkekte daha açık
bir anlatımla “efeminelik” denilen kadınsı özellikler olarak kabul edilmektedir.
Erkekteki bu gizli kadınlık, erkeğin bilinçdışında varolan kadının kollektif bir imajı,
kadın doğasını kavramasına yardımcı olan “anima”sıdır. Fakat erkeğin bu biçimde
kavradığı yalnızca genel olarak kadındır. Çünkü bu imaj bir arketip, erkeğin
kadınla yüzyıllar boyu süregelen deneyimidir.
Her ne kadar birçok kadın en azından dış görünüş olarak bu imaja uyarsa da, bu
imaj, hiçbir bakımdan birey olarak bir kadının gerçek karakterini temsil etmez. Bu
imaj erkeğin tüm yaşamı boyunca, kadınlarla olan gerçek ilişkileriyle bilinçli ve
hissedilir bir duruma gelir. Erkeğin bir kadınla ilk ve kendisini biçimlendirmede en
güçlü deneyimi annesidir. Annelerinin büyüleyici etkisinden sonuna kadar
kurtulamayan erkekler vardır. Fakat bu deneyiminin öznelliği yalnızca annenin
nasıl davrandığı değil, çocuğun annesinin davranışını nasıl hissettiğidir. Her
çocukta bulunan anne imajı, annenin doğru bir portresi değil, bir kadın imajı
yaratmada doğuştan varolan kapasitenin yani “anima”nın ortaya çıkardığı ve
renklendirdiği portredir. Sonra bu imaj, erkeğin yaşamı boyunca ilgi duyacağı
kadınların üzerine yansıtılacaktır. Belki her erkek her kadında Annesini
arayacaktır. Doğaldır ki, bu da sayısız yanlış anlamalara yol açacaktır. Çünkü,
erkeklerin bir çoğu kendi kafalarındaki kadın portresini farklı bir başka kadına
yönelttiklerinin farkında olmazlar. Açıklaması güç birçok ilişki ve düş kırıklığıyla
sonuçlanan evlilikler bu yüzden ortaya çıkar. Bu yansıtma olayı akılcı biçimde
denetlenemediğinden, yansıtmayı erkek bilinçli olarak kendisi yapmaz,
kendiliğinden erkeğin içinde ortaya çıkan bir olaydır. “Her anne ve her sevgili,
erkeğin içindeki derin gerçekliği oluşturan, her zaman var olan, bu öncesiz imajın
taşıyıcısı olmak zorunda kalır.
Annenin oğlan çocuğu için Anima imajının ilk taşıyıcısı olması gibi, Baba da kız
çocuk için Animus imajını biçimlendirir. Bu ilişki kızın aklında derin ve sürekli bir
büyüleyici etki taşır. Normal yaşam sürecinde Animus bir çok erkek üzerine
yansıtılır, kadın, erkeğin kendi gördüğü biçimde, Animus imajı biçiminde olduğunu
kabul etmektedir ve kadın için erkeği gerçekte olduğu durumuyla kabul etmek
hemen hemen olanaksızdır. Bu tutum kişisel ilişkilerde oldukça tedirginlik
verebilir. Böylesi ilişkiler ancak erkek, kadının kendisi üzerine ürettiği
varsayımlara uygun davrandığı sürece düzgün bir biçimde sürer.
Animus’un eleştirel yargıları bazen aşırı bir vicdanla, kadına yönlenir, ona aşağılık
duygusu verir ve inisiyatifini köreltir. Başka zamanlarda bütünüyle yıkıcı ve
rasgele biçimde kadının çevresindekilere yöneltilir. Kadın, komşularını eleştirir,
gerçek kanıtlar olmaksızın başkalarını yerden yere vurur, ya da kendi ailesine,
birlikte çalıştığı iş arkaşlarına “onların iyiliği için” diyerek alçaltıcı sözler söyler.
“Onları şımartmamak gerekir” gibi sözler tipik Animus sözleridir.
Zeki ve Eğitimli bir kadın da Animus’u gücünün az eğitimli
kız kardeşi Kader kurbanı olabilmektedir. Az eğitim görmüş
kızkardeş, günlük gazeteleri ya da ‘onlar’ dediği belirsiz
kişilerden alıntılar vererek kendi inançlarını desteklerken,
eğitimli olanı yetkili bir kuruma, üniversiteye, ideallere,
devlete, ya da tarihsel bir belgeye dayanacaktır. Her ikisi
de, düşünceleri soru ile karşılanırsa tartışmacı ve
dogmatiktir. Kadın bu yönüyle iktidar olma isteğindedir ve
günlük yaşantısında ne kadar nazik ve uyumlu olursa olsun,
Animus’u harekete geçirilince acımasız ve saldırgan olur,
her türlü mantığa karşı büyük ölçüde körleşir. Bu Animus
etkinliği kadının önyargısız biçimde düşünmesini gerçekten
zorlaştırmaktadır. Kendisine sürekli olarak “bu böyle olmalıdır” ya da “bunu
yapmaları lazım” diyen olayları olduğu gibi görmesini engelleyen içindeki sese
karşı sürekli bekçilik yapma zorunluluğuna sahiptir. Yine de Animus’un çok gerekli
bir işlevi vardır. Animus’un cesareti agresifliği kadının gereksinimi olduğu
durumlarda kadını güçlendirir. Genel sınırlarını eleştirel olarak anlamaya çalışan
Kadın, bilgisiyle amaçlı çalışmalara yönlenebilir.
Bir erkek, Anima’sını kabul ederek, bilmeyi öğrenerek daha anlayışlı olabilir ya da
sezgilerini, geliştirebilir. Ancak, Tanrıça’ nın ya da Meryem Ana’nın niteliklerine
sahip olamaz. Bu nitelikler karakterinde sevecenlik, iyilik, yardımseverlik, gibi
görünebilir, fakat gerçekte onun istencine bağlı değildirler, bazen istencine karşın
çalışırlar ve onun isteğiyle hemen gözükmezler, aynı girişkenliği elde eden
kadınların, kollektif bilinçdışıyla ilgili apayrı bir şekilde kendini gösteren erkeklik
ruhuna sahip olmaması gibi…
Buna rağmen Anima ve Animus ile ilgili öğrenen biri, hem kendisini hem de diğer
insanları harekete geçiren güçler üzerinde bilgi sahibi olacaktır. Kollektif
Bilinçdışının derinliklerinden bir şeyler çıkarabilir ancak, tüketemez. İçindekilerin
ayıklanmasının söz konusu bile olamadığı bu sonsuz alemde, sayısız arketipler
arasında yapılabilecek olan yegane şey, sadece sınırları çizmek ve üzerimizde en
güçlü etkisi olanlarla tanışmaktır.
Anima ve Animus’tan sona, yaşamımızda etkin olabilecek iki Arketip, Yaşlı Bilge
Adam ve Büyükanne arketipleridir. Üstad Jung’a göre, Yaşlı bilge, Anlatımın
Arketipidir. Bilge, Kral, Kahraman, Doktor, Kurtarıcı… Bu arketip harekete
geçirildiğinde, kişilik için ciddi tehlike oluşturabilir, erkek kendisinin figürün temsil
ettiği büyük güç ve bilgeliğe sahip olduğuna inanabilir. Böylece mucizeler
sunmak, hastaları iyileştirebilecek yeteneklerini sergilemek için, etrafına
yandaşlar toplayabilir, izleyicileri büyüler. Kendini Mesih ilan edebilir, Deccal‘a
karşı savaş açabilir, çünkü dünyayı kurtaracaktır.(!!!) Bilinçdışı bilgisi gerçekten
‘diğerlerinden’ daha ilerdedir. Ancak bu bilinçdışı arketipsel durum, gerçek
değerinin somutlaşması için gerekli, bilinçli eleştiri ve kavrayış bilgeliğine sahip
değildir. Mevcut imkanları ya da belki yetenekleri bilgelikten kopuktur. Eğer
gerçekten bilinçdışından bir fikir ortaya çıkarak, bir insan bunu kendi
düşüncelerinin sesi ve kendi gücünün işareti olduğuna inanıyorsa, o kişi kendini
kaybetmek üzeredir ve megalomanyaklık tehlikesi içindedir. Buna rağmen kişi
bilinçdışının sesini sakince dinleyebilir ve bu
gücün kendi denetimiyle değil, kendisi
aracılığıyla işlediğini anlayabilirse, gerçek bir
kişilik kazanma yolunda ilerleyebilir hatta
Arketipi gerçekleştirebilir. Ruhsal idraki
arketipteki değere ulaşabilir. Gerçekten bir
Savaşçı gerçekten bir Şifacı olma yoluna
girebilir. Büyükanne Arketipi de kadın üzerinde
benzer şekilde etkiler. Bu figürün etkisinde
Kadın, sınırsız sevgi, anlayış, hoşgörü yardım
ve koruma kapasitesiyle, kendisini başkalarının
hizmetinde tüketir, herkesin her şeyi
olabileceğini zanneder, herkes mutlu olursa
kendi de mutlu olacaktır sanrısında, etki alanındaki herkes kendi çocuklarıdır,
hepsi kendisine bağımlıdır. Bu ısrarlı ve zeki zalimlik aşırılaştığında, diğerlerinin,
kişiliklerine zarar verir.
OLmaya…