You are on page 1of 271

LOS ANGELES POLS TEKLTI GZL RAPOR ULUSLARARASI KAYITLAR

ierik: Detektif Peter J. Smith'in 13-15 Mart'ta yaplan videolu sorgusunun Yazl metni

Konusu: "Nakamoto Cinayeti" rA8895-404x)


Bu yazl metin Los Angeles Polis Tekiltna aittir ve ancak tekilt iinde kullanlabilir. Bu belgeyi kopyalamak, iinden alnt yapmak ya da ieriini baka biimde aklamak yasalara gre yasaktr. Yetkisiz kullanmn ar cezalar vardr.

Tm sorular iin bavurulacak merci:


Sorumlu Yetkili Olaylar Blm Los Angeles Polis Tekilt PK. 2029 Los Angeles, CA 92038-2029 Telefon: (213) 555-7600 Telefaks: (213) 555-7812

13 Mart kayd (1) Video Sorgusu: Detektif P.J. Smith 13/3-3/15


SORGUCU: Tamam. Kayt balad. Ltfen adnz, kayda girmesi iin syleyin. SORGULANAN: Peter James Smith. SORGUCU: Yanz ve grevinizi syleyin. SORGULANAN: Otuz drt yandaym. Los Angeles Polis Tekilt zel Hizmetler Blmnde, temen rtbesiyle alyorum. SORGUCU: Temen Smith, bildiiniz gibi, u anda herhangi bir sula sulanmyorsunuz. SORGULANAN: Biliyorum. SORGUCU: Bununla birlikte burada sizi temsil edecek bir avukat bulundurmaya hakknz var. SORGULANAN: O haktan feragat ediyorum. SORGUCU: Pekl. Buraya gelmek iin herhangi bir ekilde zorlandnz m? SORGULANAN: (uzun bir sessizlik) Hayr. Herhangi bir ekilde zorlanmadm. SORGUCU: Peki. imdi sizinle Nakamoto Cinayetinden sz etmek istiyoruz, O olay ilk ne zaman duydunuz? SORGULANAN: 9 ubat Perembe akam, saat dokuz sularnda. SORGUCU: O saatte ne oldu? SORGULANAN: Evdeydim. Telefon geldi. SORGUCU: Telefon geldii srada ne yapyordunuz?

Olav: "Nakamoto Cinayeti"


Sorgunun tanm: Sorgulanan (Detektif J. Smith) 13 Mart Pazartesi'den 15 Mart aramba'ya kadar olan 3 gnlk sre ierisinde 22 saat boyunca sorguya ekilmitir. Bu sorgu S-VHS/SD videobantna alnmtr. Grntnn tarifi: Sorgulanan (Smith), Video Odas #4, LA PT Merkezinde, masann nnde oturmaktadr. Duvarda saat, sorgulanann arkasnda gzkmektedir. Grnt masann stn, oradaki kahve fincann, sorgulanann da belden yukar ksmn almaktadr. Sorgulanan (birinci gn) ceket ve kravat; (ikinci gn) gmlek ve kravat; (nc gn) yalnzca gmlek giymektedir. Video zaman kodu sa alt kededir. Sorgunun amac: Sorgulanann "Nakamoto Cinayeti "ndeki rolnn akla kavuturulmas. (A8895-404) Sorguda hazr bulunan grevliler, Detektif T. Conway ile Detektif P. Hammond'dur. Sorgulanan, avukat atanmas hakkndan feragat etmitir. Olayn Durumu: " zlmemi" olarak dosyalanmtr.

ASLINDA Culver City'de, oturduum apartman dairesinde, yatama girip oturmutum. Lakers'larm man, sesini iyice kstm TV'den seyrediyor, bir yandan da Japonca kursum iin kelimeler ezberlemeye urayordum. Sessiz sakin bir akamd. Kzm saat sekiz dolaylarnda uyutmutum. imdi ses kayt makinesini yatan zerine alm, banttaki kadnn neeli sesini dinliyordum. "Merhaba, ben polis memuruyum. Size yardmc olabilir miyim?" gibi eyler sylyordu. "Ltfen bana yemek listesini gsterin." Her cmleden sonra duruyor, benim o cmleyi tekrarlamam iin zaman tanyordu. Ben de kr topal, elimden geleni yapyordum. Sonra banttaki kadn sesi, "Zerzavat dkkn kapanm. Postane nerede?" diye devam ediyordu. Bazen dikkatimi toplamak zor geliyordu ama yine de urayordum. "Bay Hayai'nin iki ocuu var." Cevap vermeye altm: "Hayai-san wa kodomo ga fur ... ftur ..." Bir kfr savurdum. Ama o zamana kadar kadn yine konumaya balamt. "Bu iki hi gzel deil!" Ders kitabm yatan zerine amtm. Kzm iin birletirip oluturduum bulmaca oyuncan yannda duruyordu. Onun tesinde bir fotoraf albm vard. Kzmn ikinci ya gnnde ekilmi fotoraflar albmn stnde duruyordu..
U

Michelle'in doumgn partisinden bu yana drt ay gemiti ama ben fotoraflar hl albme yerletirmemitim. Bu tr ileri aksatmadan yapmak byk aba ister zaten. "Saat ikide bir toplant var." Yatamn stndeki fotoraflar artk gerek durumu yanstmyordu. Drt ayda Michelle ok deimiti. Boyu daha uzundu. Eski karmn ona ald parti elbisesi de artk stne olmuyordu. Siyah kadifeden, beyaz dantel yakal bir elbise. Fotoraflarda eski karm hep ba roldeydi. Michelle mumlar flerken pastay o tutuyor, hediye paketlerini amasna o yardm ediyordu. Adanm bir anne rolndeydi. Aslnda kzm benimle oturur, eski karm onu pek sk grmez. Hafta sonlarnda onu almaya ou kere gelmez bile. ocuk bakmna katk eklerini gndermeyi de sk sk unutur. Ama o fotoraflara bakan biri bunlar asla tahmin edemezdi. "Tuvalet nerede?" "Benim bir arabam var. Birlikte gidebiliriz." almay srdrdm. Tabii aslnda o gece ben nbetteydim. zel Hizmetler Blm'nn telefonla ulalabilecek yetkilisiydim. Ama dokuz ubat sakin bir perembeydi, ben de bu yzden pek bir hareket beklemiyordum. Saat dokuza kadar yalnzca telefon gelmiti. zel hizmetlerin alanna, polis tekiltnn diplomatik ilikiler dalndaki faaliyetleri de girmektedir. Diplomatlarla, nl kimselerle ilgili sorunlar zmleriz, u ya da bu nedenle polisle kar karya gelen yabanc lke vatandalarna evirmen ya da balant grevlisi salarz. ok eitlilii olan bir itir ve hi skc deildir. Nbeti olduum bu tr gecelerde yarm dzine kadar yardm ars gelebilir ama genellikle hibiri acil durum saylmaz. Evden kmak zorunda kalm pek enderdir. Bizim iimiz herhalde polis te12

kiltnn basn ilikileri grevlerinden ok daha rahat bir itir. Ben zel Hizmetler'e gemeden nce o grevdeydim. Her neyse, dokuz ubat gecesi gelen ilk telefon, ili konsolos yardmcs Fernando Conseca'yla ilgiliydi. Devriye arabalarndan biri onu yolun yanna ektirip durdurmutu. Ferny araba kullanamayacak kadar sarhotu ama diplomatik dokunulmazl olduunu ileri sryordu. Devriye polisine onu evine gtrmesini syledim, ertesi gn konsoloslua ikyette bulunmak zere de olay bir kenara not ettim. Bir saat sonra Gardena blgesini dolaan devriye ekibi arad. Bir lokantadaki silahl soygunda, yalnzca Samoa dili konuan bir adam tutuklamlard. evirmen istiyorlard, isterlerse evirmen bulabileceimi, ama Samoahlann mutlaka ngilizce bildiini, nk oralarn yllardan beri Amerika Birleik Devletleri denetiminde topraklar olduunu syledim. Detektifler, bu durumda ii kendilerinin idare edebileceklerini syleyip kapadlar. Ardndan bir telefon daha geldi. Aerosmith konserinde seyyar televizyon aralar, itfaiye arabalarnn yolunu tkamlard. Bizim polislere, olay itfaiye merkezine bildirmelerini syledim. Bundan sonra bir saatim sessiz geti. Yine ders kitabma dndm, teypteki kadnn ark syler gibi bir sesle sylediklerini dinleyip tekrarlamaya koyuldum. "Dn hava yamurluydu." Derken Tom Graham arad. "Allann bels Caponlar," dedi Graham. "Bu kadar irke-fe inanamyorum. Acele buraya gelsen iyi edersin, Petey-san. Figueroa bin yz. Yedinci Cadde'nin kesi. Yeni Naka-moto binas." "Sorun nedir?" diye sormak zorunda kaldm. Graham iyi detektiftir ama abuk fkelenir. Olaylar biraz abartma huyu da vardr. "Sorun, lanet olas Caponlarn karlarnda lanet olas bir zel Hizmetler balant grevlisi grmek istemeleri," dedi.
13

"O da sensin, dostum. Balant grevlisi buraya gelene kadar polisin hibir hareket yapmasna izin vermiyorlar." "Ne hareketi yapmak? Ne oldu? Durum ne?" "Cinayet," dedi Graham. "Kadn, beyaz, yirmi be ya dolaylarnda, boyu bir seksene yaklaan biri-. Srtst serilmi. Bu heriflerin ynetim kurulu odasnn orta yerinde. Grmeye deer. Sen acele buraya gelmeye bak." "O kulama gelen ses mzik mi?" diye sordum. "Tabii, ne sandn?" diye patlad Graham. "Mthi bir parti var burada. Bu gece Nakamoto gkdeleninin resmi al. Davet veriyorlar. Hemen gel, olmaz m?" Geleceimi syledim. Bitiikte oturan Bayan Ascenio'ya telefon atm, ben yokken gelip bebee gz kulak olmasn istedim. Her an paraya ihtiyac vard kadncazn. Onu beklerken gmleimi deitirdim, takm elbisemi giydim. O srada Fred Hoffmann arad. Kentin i kesimindeki karakolun nbetisiydi. Ksa boylu, kr sal, ta gibi bir adamd. "Bak, Pete, bana kalrsa bu seferkinde yardma ihtiyacn olacak." "Neden o?" diye sordum. "Anladma gre Japon vatanda olan birilerinin bulat bir cinayet var. Bu ite bit yenii olabilir. Sen ne zamandr balant grevlisisin?" "Alt ay falan." "Senin yerinde olsam tecrbeli birinden yardm isterdim. Yolda Connor'a ura, onu da al gtr oraya." "Kimi? "John Connor'. Hi duydun mu adn?" "Tabii," dedim. Bizim blmde Connor' duymayan olabilir miydi? Bir efsaneydi adam. zel hizmet grevlilerinin en bilgilisiydi. "Ama o emekli olmad myd?" "Sresiz izinde, ama Japonlarn bulat olaylarda hl grev alyor. Sanrm sana ok yardm olur. Bak, yle yapalm. Ben onu arayaym senin iin. Sen yalnzca ura ve al onu." Hoffmann bana adresi de verdi.
14

"Tamam," dedim. "Teekkrler." "Bir ey daha var. Bu olay toprak hatl, tamam m, Pete?" "Tamam," dedim. "Onu kim istedi?" "ylesi daha iyi." "Nasl istersen, Fred." Toprak hatl demek, hi telsizle haberlemeye bavurulmayacak demekti, nk o frekanslar basn da yakalayp alabiliyordu. Baz durumlarda zaten uygulanan normal usul buydu. Elizabeth Taylor ne zaman hastaneye yatsa biz toprak hatlarna geerdik. Ya da nl birinin gen olu araba kazasnda lse, yine toprak hatlarna geer, basn ve televizyon temsilcileri evin kapsn yumruklamaya balamadan nce ailenin haberi bizden duymasn salamaya alrdk. Bu tr eylerde kullanlrd toprak hatlar. Cinayet olaynda kullanldna daha nce hi rastlamamtm. Ama arabam kente doru srerken ara telefonuna hi elimi uzatmadm, yalnzca radyoyu dinledim. Bir silahl atmada, yanda bir ocua kurun geldii, belden aasnn fel olduu sylenmekteydi. 7-Eleven dkkn soyulurken ocuk da oradaym. Bir kurun omurgasna girmi, ocuk da ... Bir baka istasyon aradm, karma bir gldr program kt. lerde kent gkdelenlerinin klar belirmeye balamt. Tepeleri sis tabakasna giriyordu. San Pedro'da otoyoldan ktm. Connor'n sapa. John Connor'la ilgili bildiklerim, adamn uzun sre Japonya'da oturduu, orada Japon dili ve kltr konusunda bir hayli bilgi edindii yolundayd. 1960'l yllarda, Japonca bilen tek polis memuru oydu. Japon adalar dnda en geni Japon nfusunu barndran yer Los Angeles olduu halde! imdi tabii tekiltta Japonca bilen seksenden fazla polis vard. Bir o kadar, hatt daha fazlas da benim gibi renmeye alyordu. Connor birka yl nce emekliye ayrlmt. Ama onunla birlikte alm balant grevlilerinin hep15

si, bu konuda onun stne kimse olmadn sylerlerdi. Connor'n ok hzl altn, olaylar genellikle birka saat iinde zdn anlatrlard. Becerikli bir detektif ve yaman bir sorgucu olarak n vard. Tanklardan bilgileri baka hi kimsenin alamayaca ekilde alabiliyordu. Birisi bir zamanlar bana, "Japonlarla uramak ipte yrmeye benzer," demiti. "nsan er ge ya u yana ya da bu yana der naslsa. Baz insanlar Japonlarn harika yaratklar olduuna, asla hat yapamayacaklarna karar vermilerdir. Bazlar da onlar kt cadlara benzetir. Ama Connor dengesini korumay bilir. Tam ortada durmay baarr her zaman. Ne yapmakta olduunun da her an farkndadr."

zerinde zenilmi bir by olan, keskin hatl, delici bakl biriydi. Sesi toktu. ok da sakindi. "yi akamlar, temen." El sktk. Connor beni tepeden trnaa szd, sonra onayhyormu gibi ban sallad. "Gzel. ok efendi bir klk." "Basnla alrdm," dedim. "nsan kameray ne zaman kendi zerine evrilmi bulacan bilemiyor yle zamanlarda." Tekrar ban sallad. "imdi de zel Hizmetler grevlisisin, yle mi?"
"yle."

John Connor, Yedinci Cadde'nin sanayi kesiminde, kamyon deposuna bitiik kocaman bir antrepo binasnda oturuyordu. Yk asansr arza yapmt. Merdivenden nc kata kp kapsn vurdum. "Kap ak," diye bir ses geldi. Kk daireye girdim. Salon botu. Japon tarznda denmiti. Tatami yer minderleri, oji paravanlar, lambri duvarlar. Bir kaligrafi. Siyah lake bir sehpa. inde bir tek beyaz orkide olan bir vazo. Kapnn yannda iki ift ayakkabnn durmakta olduunu grdm. Biri erkek pabucu, dieri topuklu kadn pabucuydu. "Yzba Connor?" diye seslendim. "Bir dakika." oji paravanlardan biri kayarak ald, Connor grnd. alacak kadar uzun boydu bir adamd. Bir doksan vard herhalde. zerine bir yukata giymiti ... mavi pamukludan ince bir Japon entarisi. Yan elli be dolaylarnda tahmin ettim. Geni omuzlu, salar dklmeye balam, dudann

"Ne zamandan beri balant grevlisisin?" "Alt aydr." "Japonca bilir misin?" "Biraz. Ders alyorum." "Bana be dakika izin ver de stm deieyim." Dnp bir paravann ardnda gzden kayboldu. "Cinayet mi bu olay?" "Evet," diye seslendim. "Sana kim haber verdi?" "Tom Graham. Su yerinde grevli memur o. Japonlar mutlaka bir balant grevlisi gelsin diye diretiyorlarm, yle syledi." "Anlyorum." Bir sessizlik oldu, bu arada akan suyun sesini duydum. "Sk sk byle bir ey istenir mi?" "Hayr. Aslna bakarsanz daha nce istendiini hi duymadm. Genellikle balant grevlisini polisler ister. Dil sorunu knca, karlarndaki kimselerle anlaamadklar zaman isterler. Japonlarn balant grevlisi istediini hi duymamtm." "Ben de yle," dedi Connor. "Beni getirmeni Graham m istedi? nk Graham'la ben birbirimize pek baylmayz." "Hayr," dedim. "Fred Hoffmann nerdi sizi getirmemi.

16

Ykselen GneF 2

17

Benim yeterince tecrbeli olmadm kansndayd. Sizi de kendi aramaya gnll oldu." "Demek seni evinden iki kere aradlar," dedi Connor.

"Evet." "Anlyorum." Tekrar ortaya kt. Lacivert takm elbise giymi, kravatn balyordu. "Galiba pek vaktimiz yok." Kolundaki saate gz att. "Graham seni kata arad?" "Dokuz dolaylarnda." "O halde krk dakika gemi bile. Haydi, gidelim temen. Araban nerede?" Hzla merdivenlerden indik.

Arabay San Pedro'ya srdm, kinci Cadde'ye varnca sola saptm, Nakamoto binasna yneldim. Aa ksmlarda hafif bir sis vard. Connor pencereden dikkatle bakyordu. "Bellein ne kadar iyidir?" diye sordu. "Fena deildir sanyorum." "Diyordum ki, acaba bu gece sana gelen o telefon grmesini tekrarlayabilir misin? Ne kadar ayrnt hatrlyorsan hepsini syle. Becerebilirsen kelime kelime tekrarla." "Denerim." iki telefon konumasn da tekrarladm. Connor hi szm kesmeden, hibir yorumda bulunmadan dinledi. Neden bu kadar ilgili olduunu anlayamyordum, o da bana sylemiyordu. Szlerimi bitirdiimde, "Hoffmann sana toprak hattn kimin emrettiini sylemedi mi?" diye sordu. "Hayr." "Eh, ne olursa olsun, iyi bir fikir. Ben elimden geldii srece ara telefonunu hi kullanmam. Bugnlerde ok fazla insan dinliyor o hatlar." Figueroa'ya saptm, ilerde, Nakamoto Gkdeleninin nnde parldayan projektr klarn grebiliyordum. Bi18

nann kendisi gri granitti. Gecenin iine doru ykseliyordu. Sa eride getim, torpido gzn ap bir avu kartvizit aldm. Kartlarmda, "Detektif Temen Peter J. Smith, zel Hizmetler Balant Grevlisi, Los Angeles Polis Tekilt," diye yazyordu. Bir yz ingilizce, br yz Japonca baslmt. Connor kartlara bakt. "Bu olaya nasl bir yaklam dnyorsunuz, temen?" diye sordu. "Daha nce Japonlarla hi i yaptnz m?" "Pek saylmaz," dedim. "Birka sarho srcnn tutuklanmas, o kadar." Connor terbiyeli bir sesle konutu. "O halde belki ben izleyebileceimiz bir strateji nerebilirim." "Bana gre hava ho," dedim. "Yardmnzdan tr minnet duyarm." "Pekl. Balant grevlisi sen olduuna gre, olay yerine vardmzda ii sen stlenirsen herhalde daha iyi olur." "Peki." "Beni takdim etme zahmetine falan girme. Benden tarafa hi bakma bile." "Olur." "Ben hi kimse deilim. Sen orada tek bana grevlisin." "Peki, tamam." "Resm davranmak daha iyi olur. Dik dur, ceketini her zaman ilikli tut. Sana eilerek selam verirlerse, sakn sen de eilme. Banla selam ver, yeter. Yabanclar eilme etiketini hibir zaman doru drst renemezler. Denemeye bile kalkma." "Anladm." dedim. "Japonlarla konumaya baladnda, unu unutma: onlar pazarlktan hi holanmazlar. Bunu bir atma gibi grrler. Kendi toplumlarnda da byle eylerden mmkn olduunca kanrlar." "Peki." 19

"Hareketlerine dikkat et. Ellerin hep iki yannda olsun. Japonlar fazla el hareketini bir tehdit gibi alglarlar. Ar ar konu. Sesin sakin ve dengeli olsun." "Tamam." "Eer becerebilirsen." "Peki." "Bunu yapabilmek kolay olmayabilir. Japonlar bazen sinir ederler insan. Herhalde bu gece de yle bulacaksn onlar. Elinden geldiince iyi idare etmeye al. Ama ne olursa olsun, asla fkelenme." "Olur." "Bu byk terbiyesizlik saylr." "Peki," dedim. Connor glmsedi. "Baaracandan eminim," dedi. "Herhalde benim yardmma hi ihtiya duymayacaksn. Ama bir terslik olursa, benim sesimi duyacaksn. Sana, 'Belki ben yardmc olabilirim,' diyeceim. Bu bir iarettir. i ben devralyorum demektir. O andan sonra, brak konumay ben yapaym. Senin bir daha azn amaman tercih ederim. Onlar sana dnp konusalar bile. Tamam m?" "Tamam." "Konumak isteyebilirsin, ama senden lf alamasmlar." "Anlyorum." "Ayrca, ben ne yaparsam yapaym, asla ardm belli etme. Ne yaparsam yapaym!" "Peki." "i ben devralrsam, sen benim biraz arkamda, hafif sa 1 tarafmda yerini al. Hi oturma. Hi evrene baknma. Akln dalm gibi grnme. Unutma ki sen MTV video kltrnden geliyor olsan bile, onlar o kltrden gelmiyor. Japon onlar. Senin her hareketine bir anlam verirler. Grnnn ve davrannn her yn seni deerlendirmelerine k tutacaktr. Polis tekiltn da sana bakarak deerlendireceklerdir. Beni de ... senin sempai'n olarak." 20

"Peki, Yzbam." "Sorun var m?" "Sempai nedir?" Connor glmsedi. Projektrlerin arasndan geip rampadan binann altndaki garaja doru indik. "Japonya'da sempai, daha gen birine rehberlik eden yal kiidir," diye anlatt. "Genci de koha diye bilinir. Sempai-kohai ilikisi ok sk rastlanan bir eydir. Bir genle bir yalnn birlikte altn grdler mi, hemen byle bir durum dnrler. Bizi de o gzle greceklerdir herhalde." "Yani ustayla rak gibi mi?" "Pek saylmaz," dedi Connor. "Japonya'da sempai-kohai ilikisi daha baka bir nitelie sahiptir. Sempai'nin seven bir baba gibi kohai 'sini nazlamas beklenir. Gen kiiden gelecek arlklara, onun yapaca hatlara dayanmas beklenir." Glmsedi. "Ama ben senin bu gece bana yle eyler yapmayacandan eminim," dedi. Rampann dibine varmtk. Karmzda kocaman, dmdz otopark bulduk. Connor pencereden bakp kalarm att. "Nerede herkes?" Nakamoto Gkdeleninin garaj limuzinlerle doluydu. ofrler arabalarna dayanm, aralarnda konuuyor, sigara iiyorlard. Ama grnrlerde hi polis arabas yoktu. Genellikle bir yerde cinayet oldu mu, ortalk Noel aac gibi aydnlatlr, evreyi sarm bir yn siyahl beyazl polis arabasndan far klar boalr, salk grevlileri, parmak izi grevlileri, Fen leri timleri ortal doldururdu. Oysa bu gece hibiri yoktu. Parti verilen bir yerin garaj gibiydi buras. Kibar ve k giyimli kiiler gruplar halinde durmu, arabalarnn getirilmesini bekliyorlard. "lgin," dedim. Durduk. Park grevlisi kaplar at, indiim anda ayam pufla gibi bir halya bastm, kulama tatl mzik sesleri 21

geldi. Connor'la birlikte asansre yrdk. k insanlar kardan bize doru geliyordu. Erkekler smokinli, kadnlar pahal elbiseler iindeydi. Tam asansrn yannda, fitilli kadifeden, leke iinde bir ceket giymi, fosur fosur sigara ien bir adam duruyordu. Tom Graham.

CjrRAHAM okul takmnda libero oynarken bile hibir zaman birinci adam olmu deildi. Gemiinin o imgesi, stne yapm kalmt sanki. Bir karakter zellii olmutu bu onun iin. Tm hayat boyunca hep en parlak terfileri karr, detektiflik mesleinde ikinci yere geerdi. Bir blmden dierine nakledilir, hibir zaman kendine tam uyan bir yer bulamaz, birlikte iyi alabildii bir ekip arkada da bulamazd. Pek fazla ak szlyd. ef'in ofisinde kendine dmanlar edinmiti. Artk otuz dokuz yana gelmi olduuna gre, bundan sonra fazla ilerlemesi de pek zayf bir ihtimaldi. imdi artk gcenik, sert, habire kilo alan biri olmutu. Giderek ask suratl kesilen iri yar bir adam... stelik de herkesin Allahn bels diye tand biri! nk pek ok insann sinirine dokunurdu. Onun gznde drstlk demek, baarszla uramak demekti. Bu grlerini paylamayan insanlar da alaya alrd. Ben yaklarken, "Gzel elbise," dedi. "ok yakkl grnyorsun, Peter." Ceketimin yakasndaki hayal bir toz taneciini fiskeledi. Aldrmadm. "Nasl gidiyor, Tom?" "Siz ie deil, u partiye gelmeliymisiniz," dedi. Connor'a dnp elini skt. "Merhaba, John. Seni yatandan kaldrmak da kimin fikriydi?"
22 23

Connor alak sesle, "Ben yalnzca gzlemciyim," diye karlk verdi. Ben, "Fred Hoffman onu da getirmemi nerdi," dedim. Graham, "Eh, bana gre hava ho," dedi. "Yardm nereden gelirse gelsin, ihtiyacm olabilir. Burada durum olduka gergin." Onun peinden asansre yrdk. Hl ortalkta baka polis gremiyordum. "Herkes nerede?" diye sordum. Graham, "yi bir soru," dedi. "Bizim adamlarn hepsini arka kapda tutmay baardlar. Servis asansrnn en hzl yol olduunu iddia ediyorlar. Bir yandan da durmadan, byk al treninin ne kadar nemli olduunu, kimsenin bu treni bozmamas gerektiini tekrarlayp duruyorlar." Asansrn yannda bekleyen zel gvenlik grevlisi bize kukuyla bakt. Graham, "Bu insanlar benimle birlikte," dedi. Gvenlik grevlisi ban sallad ama kukulu gzleri iyice kslmt. Asansre girdik. Kaplar kapanrken Graham, "Allann bels Caponlar!" deyiverdi. "Buras hl bizim lkemiz. Kendi lkemizin po lisiyiz biz!" Asansrn duvarlar camdand. Hafif bir mzik eliinde ykselirken Los Angeles'in aaya doru bizden uzakla-ru seyrediyorduk. Her taraf gece klaryla prl prld. Graham, "Bu asansrlerin yasad olduunu biliyorsunuz, deil mi?" dedi. "Yasaya gre doksan kat geen binalarda cam asansre izin yok. Bu bina doksan yedi katl. Los Angeles'in en yksek binas. Ama zaten bu binann tm zellikli saylyor. stelik de alt ayda diktiler. Nasl yaptlar, biliyor musunuz? Nagazaki'den prefabrike paralar getirdiler, burada birbirine taktlar. Amerikal inaat iilerini hi kullanmadlar. Yalnzca Japon iilerin zebilecei bir teknik sorunu bahane edip, bizim sendikalardan zel izin aldlar. Siz inanabiliyor musunuz byle bir eye?"

Ben omuz silktim. "Amerikan sendikalar inanm ite," dedim. Graham, "Belediye konseyinden bile geirmiler," diye srdrd szn. "Ama tabii i paraya bakar, o kadar. Ve bildiimiz' bir tek ey varsa, Japonlarda para bol. Bu sayede imar snrlamalarn da etkiliyorlar, deprem mevzuatn da. Ne istiyorlarsa elde etmeyi baardlar." Yine omuz silktim. "Politika!" "Daha neler. Vergi bile vermiyorlar, onu biliyor musun? Ciddiyim ... belediyeden emlk vergisi iin sekiz yllk muafiyet kopardlar. Allah kahretsin, bu lkeyi peke ekiyoruz onlara." Bir sre sessiz ktk. Graham camdan dar bakyordu. Asansr yksek hz yapabilen Hitachi'lerdendi. En son teknoloji. Dnyann en hzl ve en sarsmayan asansrleri. Sislerin iine doru ykseliyorduk. Graham'a dndm. "Bize cinayeti anlatacak msn, yoksa srpriz mi olsun istiyorsun?" "Lanet olsun," diye homurdand, sonra not defterini at. "Balyorum. lk telefon sekiz otuz ikide geliyor. Birisi, "bir cesedi kaldrma sorunu" olduunu sylyor. Erkek. Kopkoyu Asyal aksan var, ngilizceyi iyi konuamyor. Santral ondan fazla bir ey renemiyor, ancak adresi alabiliyor. Nakamoto Gkdeleni. Siyahl beyazl bir devriye arabas kalkp yola koyuluyor, buraya sekiz otuz dokuzda varyor, olayn cinayet olduunu reniyor. Krk altnc kat. Oras ofis kat. len beyaz bir kadn. Yaklak yirmi be yalarnda. ok da gzel. Greceksiniz. "niformal polisler eridi geriyor, bizi aryor. Ben Merino'yla geliyorum, buraya sekiz elli te varyorum. Fen ileri ekipleri de aa yukar ayn zamanda parmak izi almaya, resim ekmeye, dknt toplamaya geliyor. Buraya kadar tamam m?"

24

25

Connor bam sallayarak, "Evet," dedi. Graham devam etti. "Tam biz ie koyulacakken, Nakamo-to irketinden bir Japon, bin dolarlk bir lacivert takm giymi olarak kageliyor, o Allahn bels binada herhangi bir kovuturmaya balanmadan nce kendisinin polis tekilt balant grevlisiyle konumaya hakk olduunu sylyor. Bunu yapmanz iin muhtemel nedeniniz yok, falan gibi eyler sylyor. "Ben tabii, neler oluyor burada, diye patlyorum. Ortada bir cinayet var ite, diyorum. Herife geri basmasn sylyorum. Ama bu Japon kusursuz ingilizce konuuyor ve yasalardan da pek anlyormua benziyor. Ekipteki herkes pireleniyor tabii. Yani ... sonradan soruturmay yasal deil diye rteceklerse, o zaman soruturma balatmann kime ne yarar olur, yle deil mi? Bu Japon da bir eye kalklmadan nce balant grevlisini greceim diye direnip duruyor. O kadar iyi ingilizce konuuyor ki, ben balant grevlisinin ne ie yarayacan anlayamyorum. Balant grevlisinin, adamlar dil bilmeyince geldiini sanrdm. Oysa bu herifin Ingilizcesi, Stanford Hukuk'tan mezun gibi. Ama her neyse." iini ekti. "Bylece beni aradn," dedim. "Evet." "Nakamoto irketinin bu adam kim?" diye sordum. "Allah kahretsin!" Graham notlarna bakp kalarn att. "Iihara. iguri. yle bir ey." "Kartviziti var m? Sana kartn vermi olmal." "Evet. Merino'ya verdi." "Baka Japon var m orada?" diye sordum. "Dalga m geiyorsun sen?" diye gld Graham. "Oras onlarla dolup tayor. Disneyland'a dnd o kat." "Ben su yerini demek istiyorum." "Ben de yle," dedi Graham. "Herifleri darda tutamyoruz. Kendi binamzdr, burada bulunmaya hakkmz vardr, 26

diyorlar. Bu gece Nakamoto Gkdeleninin byk al varm. Orada olmak haklarym. Dr dr dr, bir bir bir." "Al nerede?" diye sordum. "Cinayetin bir kat altnda, krk beinci katta. Mthi bir parti hazrlamlar. Sekiz yz kii vardr orada herhalde. Sinema artistleri, senatrler, kongre yeleri ... aklna ne gelirse. Madonna da oradaym diye duydum. Tom Cruise da. Senatr Hammond da. Senatr Kennedy de. Elton John da. Senatr Morton da. Belediye Bakan Thomas da. Blge savcs Wyland da. Hey, belki senin eski karn bile oradadr, Pe-te. Hl Wyland'n yannda alyor, deil mi?" "Son duyduumda yleydi." Graham iini ekti. "Avukat tmek ho bir duygu olmal. Avukata tlmek yerine yani. Deiiklik olur." Minik bir zil sesi duyuldu, sonra asansr konutu. "Yonjusan." Graham kapnn zerindeki kl saylara bakt. "una inanabiliyor musunuz?" "Yonjusan," dedi asansr yine. "Mosugu de gozaimas." "Ne dedi bu?" "Kata yaklayormuuz." "Allah kahretsin," dedi Graham. "Asansrler de konuacaksa, bari ngilizce konumal. Hl Amerika buras." Connor manzaray seyrederken, "Saylr," diye mrldand. "Yonjgo," dedi asansr. Kap ald. Mthi bir parti derken Graham'n hakk vard. Koskoca katn tm bir balo salonu haline getirilmiti. Kokteyl klnda kadnlar, k elbiseler giymi erkekler. Orkestra Glen Miller swing mzii alyordu. Asansr kapsnn yaknnda kr sal, gne yan bir adam durmaktayd. Yz biraz ta27

mdk gibiydi. Sporcu gibi geni omuzluydu. Asansre admn atp bana dnd. "Giri kat, ltfen," dedi. Burnuma viski kokusu geldi. Daha gen bir adam bir anda onun yannda belirdi. "Bu asansr yukarya kyor, Senatr," dedi. Kr sal adam yardmcsna dnerek, "Ne dedin?" diye sordu. "Bu asansr yukarya kyor, efendim." "Ama ben aaya inmek istiyorum." Sarholara zg o dikkatli telffuzu kullanyordu. "Evet, efendim. Biliyorum, efendim," diye cevap verdi yardmcs. Sesi neeli kyordu. "Biz baka bir asansre binelim, Senatrm." Kr sal adam dirseinden skca tuttu, asansrden kard. Kap kapannca asansr tekrar kmaya koyuldu. Graham, "dediiniz vergiler i banda," deyiverdi. "Tandnz m onu? Senatr Stephen Rowe. Onu burada partide grmek ho bir ey. Hele Ml Komite'de olduunu bilince. O komite Japonya'dan yaplacak ithalt dzenleyen komite. Ama tpk arkada Senatr Kennedy gibi, Rowe da eski zamparalardan." "yle mi?" "yi de iermi diyorlar." "Farkna varmtm," dedim. "O ocuk o yzden yannda. Ban bir belya sokmasn diye." Asansr krk altnc katta durdu. ncecik bir elektronik ses duyuldu, ardndan asansr yine konutu. "Yonjrok. Domo arigato gozamas." "Neyse, sonunda geldik," dedi Graham. "Belki artk ie balayabiliriz."

JVAPI ald, karmzda lacivert takm elbiselerden tam bir duvar bulduk. Hepsinin arkas bize dnkt. Asansrn hemen nne yirmi kadar adam birikmi olmalyd. Ortalk sigara dumanyla dolmutu. Graham, "Geiyoruz, geiyoruz," diyerek, hepsini dirsek-leye dirsekleye yol at, ben izledim, Connor da arkamdan geldi. Sessizdi ... hi dikkati ekmiyordu. Krk altnc kat, Nakamoto Sanayi irketi'nin en st ynetim dzeyine ayrlmt. Asansrn biraz ilerisinden balayan lks hall resepsiyon blmne ayak basnca katn tmn grebilmitim. Dev boyutlarda, apak bir yerdi. Altma krk metre kadar vard. Futbol sahasnn yars kadar. Deniiyle 28

ilgili her ey, bykln ve zarafetini vurgulamaya katkda bulunuyordu. Tavanlar yksek, ahap kaplyd. Mobilyalar tahta ve kuma, renkleri siyah ve griydi. Hal ok kalnd. Sesler emilip yok ediliyordu. Iklar kskt. Bu da o yumuak, zengin havay glendiriyordu. Ticar ir-ketter. ok bankaya benzer bir yerdi. Ama mrnzde grebileceiniz en zengin bankaya. nsan durup bakmak zorunluluunu duyuyordu. Cinayet yerini evreleyen sar eridin yannda durdum. O erit katn i ksmna gemeyi engelliyordu. Bir an nerede olduumu kestirmeye altm. Karmda geni bir atrium vard. 29

Oraya sekreterler ve alt dzey elemanlar iin birka masa konmutu. Kmeler halinde duruyordu masalar. Ayrca uzun mesafeleri blmek iin saksl aalar kullanlmt. At-rium'un orta yerinde, Nakamoto Gkdeleninin bir maketi vard. evrede henz ina halinde olan binalar da makette bitmi halleriyle gsterilmiti. Maketin tam zerinde k vard. Ama atrium'un geri kalan olduka karanlk saylrd. Yalnzca birka gece yaklmt orada. evresine yksek yneticiler iin odalar dizilmiti. Hem atrium'a bakan duvarlar, hem de darya bakan duvarlar camdand. Ben durduum yerden, dardaki Los Angeles gkdelenlerini grebiliyordum. Kat, btnyle gkte uuyormu gibiydi. ki yanda cam duvarl iki konferans salonu grdm. Sadaki biraz daha kkt. Kzn cesedi de oradayd. Upuzun, siyah bir masann stnde yatyordu. Siyah bir elbise giymiti. Tek baca yere doru sarkmt. Kan gremedim. nk ok uzaktaydm. Aramzda belki altm metre vard. Bu uzaklktan ayrnt grmek kolay deildi. Polis telsizlerinin trts duyuldu, ardndan Graham'n sesi geldi. "te balant grevliniz, baylar. Belki artk soruturmaya balayabiliriz, deil mi, Peter?" Asansrn yaknndaki Japonlara dndm. Hangisiyle konumam gerektiini bilmiyordum. Garip bir sessizlik oldu, sonunda ilerinden biri bir adm ne kt. Otuz be yalarnda vard. Pahal bir elbise giymiti. ok hafif eildi. Boynundan. Eilmenin bir imasyd bu yalnzca. Ben de onu taklit ettim. Sonra konutu. "Konbamva. Hajimemaite. Sumisu-san. tigura desu. Dozo yoroik." Resm bir selam. Ama sradan. Pek zaman ziyan etmiyordu. Ad igura'yd. Benim adm zaten biliyordu. Ben de, "Hajimemaite. Vatai wa Sumisu desu. Dozo yoroik," dedim. Yani, "Naslsnz. Tantmza sevindim." Normal eyler.
30

"Watai no meii desu. Dozo." Bana kartvizitini uzatt. Hareketleri hzl, evikti. "Domo arigato gozaimasu." Kart iki elimle aldm. Aslnda buna gerek yoktu. Ama Connor'un dn unutmadm iin her eyi en resm biimde yapmaya alyordum. Ben de kendi kartm uzattm. Gelenee gre ikimiz de birbirimizin kartna bakacak, ufak bir yorumda bulunacaktk. "Bu i telefonunuz mu?" gibilerden bir soru soracaktk. igura kartm tek eliyle ald, "Bu ev telefonunuz mu, detektif?" diye sordu. armtm. ngilizcesinde hi yabanc aksan yoktu. Bu lkede uzun yllar yaam birinin konuabilecei bir Ingilizceydi. Hem ocukluu da dahil. Herhalde okula da burada gitmiti. Yetmili yllarda buraya okumaya gelen binlerce Japon renciden biri. Ylda 150.000 renciyi lkeyi tansnlar diye Amerika'ya yolladklar sralarda. Biz de Japonya'ya ylda 200 renci yolluyorduk. "Dipteki numara, evet," dedim. igura kartm gmleinin cebine koydu. Tam ben onun kartyla ilgili bir nezaket yorumunda bulunacam srada szm kesti. "Bakn, detektif, sanyorum nezaket szlerini bir kenara brakmamz gerek. Bu gece burada sorun kmasnn tek nedeni, meslekdanzn anlaysz davranmas." "Meslekdam m?" igura bayla iaret etti. "Oradaki iman adam. Graham. stekleri mantk dyd. Bu gece bir soruturma yapma isteine iddetle itiraz ediyoruz." "O neden, Bay igura?" diye sordum. "Soruturma balatmak iin olas bir nedeniniz yok." "Neden byle diyorsunuz?" igura homurdand. "Herhalde siz bile anlayabilirsiniz." Soukkanllm korudum. Be yl detektiflik yapp bir yl da basn blmnde almak bana kendimi tutmay iyice retmiti.
31

"Hayr, korkarm anlayamadm," dedim. Bana beenmez baklarla bakt. "Gerek u ki temenim, bu kzn lmn aada vermekte olduumuz partiyle badatrmak iin hibir nedeniniz yok." "Grne gre zerindeki elbise parti elbisesi ..." Szm kabaca kesti. "Bence herhalde kzn kaza sonucu ar dozda uyuturucu almak gibi bir nedenle ld kacak ortaya. Bu nedenle de lmnn bizim partimizle hibir ilgisi yok. Siz de ayn kanda deil misiniz?" Derin bir soluk aldm. "Hayr, efendim, deilim. Soruturma olmadan karar veremem." Bir soluk daha aldm. "Bay igura, kayglarnz anlyorum, ama ..." "Anladnzdan kuku duyarm," dedi. Szm yine kesmiti. "Nakamoto irketinin bu akamki durumunu anlamanzda srar ediyorum. Bu akam bizim iin ok zel bir akam. ok halka dnk bir akam. Bu kadnn lm nedeniyle davetimize glge dmesinden elbette kayg duyarz. zellikle de bu kadn ok nemsiz bir kadn olduu iin ..." "nemsiz bir kadn m?" igura elini o yana doru yle bir sallad. Benimle konumaktan usanm gibiydi. "Belli zaten, bir baksanza ona. Ad bir fahieden fark yok. Bu binaya nasl girebildi, onu bile anlayamyorum. Bu nedenle de Detektif Graham'n davete gelmi konuklar sorguya ekme isteini iddetle protesto ediyorum. ok mantksz bir istek. Aada birok senatr, kongre yesi ve Los Angeles yetkilisi var. Herhalde siz de takdir edersiniz ki bu nemli insanlar byle bir hareket karsnda ..." "Bir dakika," dedim. "Detektif Graham size davetteki herkesi sorguya ekeceini mi syledi?" "Bana yle syledi, evet." Neden buraya arldm yeni yeni anlamaya balyordum. Graham Japonlardan hi holanmad iin, partiyi mahvetme tehdidi savurmutu. Byle bir ey olacak deildi
32

tabii. Graham'n ABD senatrlerini sorgulamas olanak dyd. Hele savcyla belediye bakann? Yarn da iine gelebilmek istiyorsa, asla yapamazd bunu. Ama Japonlara sinir olmu, karlk olarak kendisi de onlarn cann skmak istemiti. igura'ya, "Giri katna bir kayt masas koyarz, konuklarnz karken imza atabilirler," dedim. igura, "Korkarm bu ok zor olur," diye sze balad. "nk herhalde siz de kabul edersiniz ki..." "Bay igura, yapacamz bu." "Ama istediiniz ey son derece zor ..." "Bay igura." "Bakn, bu bizim amzdan ..." "Bay igura, zgnm. Ben size polisin hangi nlemi alacan sylyorum." Katlat. Bir sessizlik oldu. st dudandaki teri eliyle silip konutu. "Hayal krklna uradm, temen. Sizden daha fazla ibirlii beklerdim." "birlii mi?" te bu sz zerine bozuk almaya baladm. "Bay igura, burada l bir kadn var. Bizim grevimiz de bir soruturma balatp ona ne olduunu ..." "Ama kabul etmeniz gerekir ki bu zel koullar iinde ..." O srada Graham'n sesini duydum. "Ah, Tanrm, bu da ne?" Bam omzumun zerinden geriye doru evirdiimde, ksa boylu, ciddi tavrl bir Japonun sar eridi ap yirmi metre kadar ieriye girmi olduunu grdm. Su yerinin fotoraflarn ekiyordu. Elindaki fotoraf makinesi yle kkt ki, avucunda hemen hemen hi grnmyordu. Ama eridi resim ekmek iin atn da saklamyordu. Ben bakarken adam bize doru geriledi, iki elini kaldrp bir resim daha ekti, sonra tel ereveli gzlnn ardndan gzlerini krptrarak bir sonraki resmi iin yer seti. Hareketleri ok kararlyd.
Ykselen GneF 3

33

Graham eride yrd, "Tanr akna, k oradan!" diye seslendi. "Oras su yeri. Resim ekemezsin." Adam tepki gstermedi. Geri geri gelmeye devam ediyordu. Graham bi ze dnd. "Kim bu adam?" ^ igura, "Bizim elemanlarmzdan Bay Tanaka," diye aklad. "Nakamoto gvenliinde alyor." Gzlerime inanamyordum. Japonlarn kendi adam sar eridin iinde geziniyor, su yerini kirletiyordu. Olacak ey deildi bu! "karn onu oradan," dedim. "Resim ekiyor." "Bunu yapamaz." igura, "Ama irketimizin kullanaca resimler onlar," dedi. "Bana vz gelir," derken sesim ykselmiti. "Sar eridin iine geemez, resim de ekemez. karn onu oradan. Filmini de istiyorum, ltfen." "Pekl." igura Japonca abuk abuk bir eyler syledi. Ben dnerken Tanaka sar eridin altndan kayp lacivert elbiseli adamlarn arasnda gzden kayboldu. Kafalarn ardndan asansr kapsnn alp kapandn grdm. Allah belsn versin! fkelenmeye balamtm. "Bay igu-ra, u anda resm bir polis soruturmasn engelliyorsunuz." igura sakin bir sesle, "Durumumuzu anlamak iin aba gstermelisiniz, detektif Smith," dedi. "Elbette ki Los Angeles Polis Tekiltna sonsuz gvenimiz var, ama kendi zel soruturmamz da yapabilecek durumda olmalyz. Bunun iin de elimizde ..." Kendi zel soruturmalar! Orospu ocuu! Bir anda konuamaz duruma geldim. Dilerimi sktm, gzmn nnde krmz benekler uutu. ileden kmtm. igura'y tutuklamak istiyordum. Srtn dndrmek, duvara dayamak, bileklerine kelepeyi takmak istiyordum. Sonra da ... Arkamdan bir ses, "Belki ben yardmc olabilirim, temen," dedi.

Dndm. John Connor bana neeyle glmsyordu. Yana ekildim.

Connor, igura'nn karsna geti, hafife eildi, kartn uzatt. Hzl hzl konumaya balad. "Totszen itsrei desuga, jirookai itemo yorokii desuka. Watai wa John Connor to moimas. Meii o dozo. Dozo yoroiku." "John Connor m?" dedi igura. "Yani ... o John Connor m? Omeni kakarete koei desu. Watai wa igura desu. Dozo yoroiku." Onunla tanmaktan eref duyduunu sylyordu. "Watai no meii desu. Dozo." Zarif bir teekkr. Ama resmi formaliteler bir kere tamamlannca artk konumalar ylesine hzland ki, ben arada srada bir iki kelimeyi ancak yakalar oldum. lgili grnmek zorundaydm. Bakyor, arasra bam sallyordum. Oysa neden sz ettikleri konusunda zerrece fikrim yoktu. Bir ara Connor'n benden kobun diye sz ettiini duydum. Bu szn ram anlamna geldiini biliyordum. Birka kere bana sert sert bakt, zlm bir baba gibi ban iki yana sallad durdu. Benim adma zr diliyordu herhalde. Graham'dan da hesomagari, yani, tatsz adam diye sz ettiini duydum. Ama bu zrlerin gerekten yarar oldu. igura sakinle-ti, omuzlan kalkkken indi. Gevemeye balyordu. Hatt glmsedi bile. Sonunda, "Demek konuklarmzn kimliini kontrol etmeyeceksiniz, yle mi?" diye sordu. "Kesinlikle hayr," dedi Connor. "Saygdeer konuklarnz istedikleri gibi gelip gitmekte zgrdr." Ben itiraz etmeye kalktm. Connor bana mermi gibi bir bak frlatt. Sonra, "Kimlik saptamaya gerek yok," dedi ayn resm sesle. "Nakamoto irketinin konuu olan hi kimsenin bu zc olayla ilgisi bulunamayacandan eminim."

34

Graham dilerinin arasndan, "S...mm canna," diye tslad. igura glmsyordu. Ama ben ileden kmtm. Connor benim dediimin tersini sylemiti. Beni budala durumuna drmt. Bu yetmiyormu gibi, normal polis usullerini de uygulamyordu ... bu yzden hepimizin ba derde girebilirdi. Ellerimi fkeli bir hareketle ceplerime soktum, gzlerimi kardm. igura, "Olay duyarllkla ele aldnz iin size minnettarm, Yzba Connor," dedi. "Ben hibir ey yapmadm," diye karlk verdi Connor. Bu arada bir resm selm daha verdi. "Ama imdi artk katn boaltlmasnn yerinde olaca konusunda benimle ayn kanda olacanz umuyorum. Polis ancak o zaman balayabilir iine." igura gzlerini krptrd. "Kat boaltmak m?" "Evet," dedi Connor. Cebinden bir kk defter kard. "Ayrca, arkanzdaki baylarn adlarn almama da yardmc olun ltfen. karlarken size adlarn syleyip yle gitsinler." "Anlayamadm?" "Arkanzdaki baylarn adlar ltfen." "Bunun nedenini sorabilir miyim?" Connor'n yz karard, ksa bir Japonca cmleyi havlar gibi haykrd. Kelimelerini anlayamadm, ama igura kpkrmz kesildi. "zr dilerim yzbam, ama bu ekilde konumanz iin ben hibir neden g ..." te o zaman Connor ileden kt. Tiyatro sahnesinde rol yapyormu gibi patlad. igura'ya yaklat, bir yandan barrken bir yandan da iaret parman ona bak saplyormu gibi hareket ettirmeye balad. "Likagen ni iro! Soko o dke! Kiiterunoka!" igura klm gibi oldu, hafif yan dnd. Bu szel saldr onu afallatmt.

Connor onun zerine doru eildi. Sesi sert ve alaycyd. "Dke! Dke! Wakamnainoka!" Dnd, fkeyle asansrn oradaki Japonlar iaret etti. Connor'n o plak fkesiyle yzyze gelen Japonlar gzlerini kardlar, sigaralarndan heyecanl soluklar ektiler, ama yerlerinden kprdamadlar. "Hey, Richie," diye bard Connor. Fen ekibinin fotorafs Richie VValters'a sesleniyordu. "O adamlarn kimliklerini bir saptayver, tamam m?" "Tabii yzbam," dedi Richie. Fotoraf makinesini gzlerine doru kaldrd, Japonlarn karsnda yavaa yana doru kk admlar atarak pepee resimler ekmeye koyuldu. igura birdenbire heyecanland, fotoraf makinesinin nne geti, iki elini havaya kaldrd. "Durun bir dakika, durun bir dakika, neler oluyor?" Ama Japonlar dalmaya balamlard bile. Trol grm balk srleri gibi kayorlard. Birka saniye iinde orada kimse kalmamt. Koca katta biz bizeydik. igura kendini bizimle yalnz bulunca tedirginleti. Japonca bir ey syledi. Besbelli sylememesi gereken bir ey. "Yaa?!" dedi Connor. "Sensin burada sulanacak kii!" diye patlad igura'ya. "Btn bu sorunlarn nedeni sensin. Detektiflerime gereken her yardmn salanmasn da senden bekliyorum. Cesedi bulan kiiyle konumak istiyorum. Polisi ilk arayanla konumak istiyorum. Ceset bulunduktan bu yana bu kata girip km herkesin adn istiyorum. Tana-ka'nn makinesindeki filmi de istiyorum. re wa honkida. Bu soruturmann yolunu biraz daha tkarsan seni tutuklarm!" "Ama stlerime danmam gerek ..." "Namerunayo." Connor ona doru biraz daha eildi. "Benimle oyun oynama, igura-san. imdi git de alalm." "Tabii yzbam." Adam hafif bir selam verip giderken yz bozuk ve mutsuzdu.

37

Graham kkr kkr gld. "Onu iyi haladn." Connor yldrm gibi ona dnd. "Ne halletmeye partideki herkesi sorguya ekeceiz dedin ona?" "ff, Allah kahretsin, biraz damarna basmaya altm. Belediye bakann zaten "sorguya ekemem ki! Bu sersemlerde hi espri anlay yoksa su benim mi?" Connor, "Espri anlaylar var ve sana glyorlar," dedi. "nk igura'mn bir sorunu vard ... senin yardmnla zd onu." "Benim yardmmla m?" Graham'n kalar atlmt. "Neden sz ediyorsun sen?" Connor, "Japonlarn soruturmay geciktirmek istedikleri ortada," dedi. "Senin o saldrgan taktiklerin de onlara gerekli mazereti salad ... zel Hizmetler balant grevlisi gelsin diye tutturdular." "Haydi canm," dedi Graham. "Belki balant grevlisi buraya be dakikalk yoldayd. Nereden bileceklerdi?" Connor ban iki yana sallad. "Kendini kandrmaya alma. Bu gece kimin nbeti olduunu bal gibi biliyorlard. Smith'in ka kilometre uzakta olduunu, buraya ka dakikada ulaacan da biliyorlard. Soruturmay bir buuk saat geciktirmeyi baardlar ite. Sayende detektif!" Graham, Connor'a uzun uzun bakt, sonra ban evirdi. "Kahretsin!" dedi. "Hepsi sama bunlarn ve sen de bal gibi biliyorsun. ocuklar, ben ie koyuluyorum. Richie? Kalk ba kalm. Her eyi belgelemek iin otuz saniyen var. Sonra be nim adamlar girer, kuyruuna basarlar. Haydi bakalm, her kes i bana. Kadn kokmaya balamadan ii bitirmek isti yorum." * Su yerine doru uzaklat.

yandan atrium'da ilerlerken makinesini saa sola evirip resimler ekiyordu. Sonra konferans salonunun kapsndan girdi. Salonun duvarlar renkli camd. Flann parlakln alyordu. Ama ben yine de onu ierde, cesedin evresinde dolap resim ekerken grebiliyordum. Pek ok resim ekti. Bu cinayetin nemli bir dava olacan biliyordu. Ben Connor'la birlikte geride kaldm. "Japonlarla konuurken fkelenmenin terbiyesizlik olduunu sylemitiniz," dedim. "yledir," diye karlk verdi Connor. "O halde siz neden fkelendiniz?" "Ne yazk ki igura'ya yardm etmenin tek yolu oydu," dedi. "igura'ya yardm etmek mi?" "Evet. O gsteriyi batan sona igura iin yaptm ... nk patronunun nnde yz kara ksn istemedim. igura bu salondaki en nemli adam deildi. Asansrn orada duran Japonlardan biri asl juyaku 'nn ta kendisiydi. Yani gerek patron." "Hi farketmedim." "Daha dk rtbeli birini ortaya srp patronun arka planda beklemesi sk uygulanan bir yntemdir. Patron oradan olaylarn gelimesini daha serbest izler. Benim de seni seyrederken yaptm gibi, kohai." "tigura'nn patronu batan sona her eyi seyir mi etti?" "Evet. igura'ya soruturmay balatmamas iin emir verdii de belli. Oysa ben soruturmay balatmak zorundaydm. Ama bunu yaparken zavally beceriksiz durumuna drmek de istemedim. Bu yzden, fkeye kaplm gaijin rolne burundum. imdi o da bana bir iyilik borlu. Bu da iyi bir ey, nk bir sre sonra yardma ihtiya duyabilirim." "Size iyilik mi borlu?" Bu fikre almakta zorluk ekiyordum. Connor daha demin igura'ya avaz avaz barmt. 39

Fen ekibi, ellerinde antalar, kant torbalaryla Graham'n peinden seyirttiler. Richie Walters ne dm, bir
38

Onu kk drmt herkesin nnde ... ya da ben yle grmtm olay. Connor iini ekti. Olup bitenleri anlamyorsan, bana inan," dedi. "igura ok iyi anlyor. Bir sorunu vard, ben de zmesine yardmc oldum." Hl tam anlalyabilmi deildim. Bir eyler syleyecek oldum, ama Connor elini havaya kaldrd. "Bence su yerine bir gz atsak iyi olur," dedi. "Graham'la adamlar ii daha beter etmeden nce." DEN detektif blmnden ayrlal iki yl olmutu. Bu yzden, kendimi yeni batan bir cinayet yerinde bulmak bana iyi bir duygu verdi. Trl anlar, o gece gerilimini, kt bardaklardan iilen kt kahveden kaynaklanma adrenalini, bakalarnn evrede alyor olmas duygusunu geri getirdi. lgn bir enerjisi olurdu byle sahnelerin. Ortada biri lm yatarken onun evresinde olmak hep byle bir duygu verirdi. Her cinayet yerinde bulunurdu o enerji ... orta yerde de hikyenin sonu. lye baknca "apak ortada" duygusu gelirdi insana. Ama beri yandan ... anlatlamayan bir esrarengizlik de olurdu. En basit ev kavgasnda bile, eer kadn sonunda herifi vurmaya karar vermise, dnp o kadna baktnzda, her yann yara bere ve rk iinde, sigara yanklaryla dolu grdnzde bile, kendi kendinize "neden bu gece?" diye sormak zorunda kalrdnz. Nesi vard bu gecenin ki byle olmutu? Grmekte olduunuz ey her zaman apak ortadayd, ama mutlaka birbirini tam tutmayan bir eyler de olurdu. kisi bir arada bulunurdu bunlarn. Ayrca cinayet yerinde insan kendini var oluun en temel gereklerine inmi gibi hissederdi. O kokular, barsaklarm o boalm, vcudun o imesi. Genellikle alayan biri de bulunurdu. Kulanza durmadan o alama sesi gelirdi. Her
40

4 1

zamanki zrvalklar kesiliverirdi hemen. Birinin lm olmas, yolun orta yerine dm bir kaya gibi etki yapard. Trafik nasl o kayann evresinden dolamaya balarsa, yine yle olurdu. O karanlk ve gerek sahnede bir de arkadalk duygusu doard, nk ok iyi tandnz insanlarla birlikte, ge saatlere kadar alyor olurdunuz. Hep grdnz insanlarla. Los Angeles'de gnde ortalama drt cinayet ilenirdi. Yani alt saatte bir. O su yerine gelen detektiflerin her birinin gerisinde daha on tane zlmemi cinayet bekliyor olurdu. Byle olunca, bu yeni cinayet dayanlmaz bir yk haline gelirdi. Gerek o detektif, gerekse dierlerinin hepsi, olay hemencecik, orada zmleyip ii bitirmeyi umarlard. te bu tr bir son, bir gerilim, bir enerji birbirine karm olurdu byle yerlerde. Bunu birka yl yaptktan sonra insan yava yava alyor, sevmeye bile balyordu. Bu yzden olacak, konferans salonuna girip de byle eyleri zlemi olduumu hissedince kendim de ardm. Konferans salonu pek k denmiti. Siyah masa, yksek arkalkl siyah deri koltuklar, camdan duvarlarn dnda gkdelenlerin gece klar. Teknisyenler len kzn cesedinin evresinde dolarken birbirleriyle alak sesle konuuyorlard. Kzn sar salar ksa kesilmiti. Mavi gzleri, dolgun dudaklar vard. Yirmi be yanda gsteriyordu. Uzun boylu, uzun bacakl, sportif grnlyd. Elbisesi siyah ve ok inceydi. Graham incelemesine iyice gmlm durumdayd. Masann ucuna gemi, kzn siyah deriden yksek topuklu pabularna gzlerini ksarak bakmaktayd. Bir elinde kalem fener, br elinde not defteriyle. Adl tabibin asistan Kelly, kzn ellerini korumak iin birer kt torba geirmeye alyordu. Connor, "Bir dakika," diyerek onu durdurdu. nce kzn bir eline, sonra dierine
42

bakt, bilekleri inceledi, trnaklarn altlarn gzden geirdi. Bir trnan altn koklad. Sonra parmaklar srayla, hzl hzl hareket ettirdi. Graham yar alayc bir sesle, "Zahmet etme," dedi ona. "Henz lmn etkisi balamad. Trnaklarn altnda birikim, deri ya da kuma elyaf yok. Hatt bana kalrsa ortada hibir mcadele izi yok." Kelly kt torbay kzn eline geirdi. Connor ona, "lm zaman hakknda bir tahminin var m?" diye sordu. "zerinde alyorum." Kelly kzn kalalarn kaldrp rektal arac alta kaydrd. "Koltuk altlarna termokupl'lar taktk. Az sonra anlarz." Connor siyah elbisenin kumana dokundu, etiketine bakt. Su yeri ekibinden Helen, "Elbise Yamamoto," diye bilgi verdi. Connor, "Grdm," dedi. Ben, "Yamamoto nedir?" diye sordum. Helen, "ok pahal bir Japon modacs," diye aklad. "Hibir eye benzemeyen bu hap kadar siyah elbise en azndan be bin dolara alnm olmal. Elden dme aldysa yani. Yenisi sanrm on be bin dolar falandr." Connor, "zi srlebilir mi?" diye sordu. "Belki. Elbiseyi buradan m, Avrupa'dan m, Tokyo'dan m aldna bal. renmemiz bir iki gn srer." Connor konuya ilgisini bir anda kaybetti. "Bo ver, ok ge olur," dedi. Cebinden kk, fiber-optik bir kalem fener kard, onunla kzn kafa derisini ve salarn inceledi. Sonra abucak kulaklarna bakt, sa kulaa bakarken azndan hafif bir aknlk sesi kurtuldu. Omzunun zerinden eildim, kulak memesindeki kpe deliinde ufack bir kan damlas grdm. Herhalde Connor' biraz sktrm olacam ki ban kaldrd, bana, "zin ver, koha," dedi. "zr dilerim," diyerek geri ekildim.
43

Connor bundan sonra kzn dudaklarn koklad, enesini hzla ap kapad, aznn iini kalem feneriyle yoklad. Kzn ban tutup saa, sola evirdi, onu iki yana baktrr gibi yapt. Bir sre boynunu yava yava yoklad. Sanki parmak ularyla okuyordu kzn boynunu. Sonra birdenbire cesetten uzaklap geri ekildi, 'Tamam, benim iim bitti," dedi. Dnp konferans salonundan kt. Graham ban kaldrd. "Bu herif su yerinde hibir zaman be para etmezdi zaten," dedi. "Neden yle sylyorsun?" diye sordum. "Harika bir detektifmi diye duyuyorum." "Allah kahretsin," diye homurdand Graham. "Kendi gznle grdn ite. Ne yapmak gerektiim bile bilmiyor. Usulleri bilmiyor. Detektif deil bu Connor. Tandklar var, o kadar. hretini borlu olduu cinayetleri hep yle zd. Arakawa balay cinayetini hatrlyor musun? Hatrlamyor musun? Herhalde sen tekilta gelmeden nceydi, Petey-san. Kelly, ne zaman olmutu Arakavva olay?" "Yetmi altda," dedi Kelly. "Tamam, yetmi altda. Yln en baba olayyd. Bay ve Bayan Arakavva gen bir ift. Balay iin Los Angeles'e gelmiler. Kentin dou kesiminde, kaldrmn kesinde durmu, karya gemeyi beklerlerken, oradan geen bir arabadan kurunlanyorlar. ete usul. Daha da beteri, otopside Bayan Arakavva'nn hamile olduu anlalyor. Basn en byk bayramn yaad o olayda. Los Angeles polisi iddeti nleyemiyor, diye manetler attlar. Kentin her yanndan mektuplar yamaya balad, millet paralar havale etti. Bu gen iftin bana gelenler herkesi rahatsz etmiti. Tabii grevlendirilen detektifler bir bok bile bulamadlar. Japon vatanda iki kii ldrlyor ... hibir iz de bulamyorlar. "Bir hafta kadar sonra Connor arlyor ve olay bir gnde zyor. Bir mucize sayesinde. Olaydan tam bir hafta
44

sonra, dnsene! Fiziksel kantlar oktan yok olmu, balay iftinin cesetleri Osaka'ya varm, olayn yer ald keba-na pler ylm. Ama Connor yine de olay ortaya karyor. Bay Arakavva'mn aslnda Osaka'da ok kt bir ocuk olarak tanndn bulguluyor. Geen arabadan ate edenlerin yakuza'dan (*) birileri olduunu kantlyor. Bu adamlar Japonya'da kiralanm, ii Amerika'da grmek zere tutulmu katiller. Bu arada, kt kocann da aslnda masum bir seyirci olduunu ortaya koyuyor. Adamlar zaten kadnn peindeymi. Hamile olduunu da biliyorlarm. stelik onlar kzn babasna bir ders vermek istiyorlarm. Yani Connor olay tmyle tersyz ediyor. ok artc ... yle deil i?" m r

"Ve sen de Connor'n btn bunlar Japon tandklar sayesinde ortaya kardn dnyorsun, yle mi?" "Nasl kardn sen bana anlat," dedi Graham. "Benim tek bildiim, o olaydan ksa bir sre sonra bir yllna Japonya'ya gittii." "Ne yapmaya?" "Kendisine minnet duyan bir Japon irketinde gvenlik grevlisi olarak alm diye duydum. Grdler onu yani... iin aklamas bu. O onlara bir hizmet sundu, onlar da parasn dediler. Ya da ben yle anlyorum. Aslnda kimsenin bir ey bildii yok. Ama adam kesinlikle detektif deil. Tanrm, u haline baksana!" Connor atriumun dnda durmu, dalgn, dnceli gzlerle tavanlara bakyordu. nce bir yana, sonra br yana bakt. Karar vermeye alyormu gibi bir hali vard. Birden hzl admlarla asansrlere doru yrd. Sanki aaya ine(*) Japonya'daki mafya benzeri tekilt. 45

ekti. Apansz topuu zerinde dnd, odann ortasna ilerledi, orada durdu. Bu sefer oradaki saksl palmiyenin yapraklarn incelemeye balamt. Bu palmiyelerden odann her yannda vard. Graham ban iki yana sallyordu. "Ne oluyoruz, bahvanla m balyoruz? Sylyorum sana ite, garip adam bu adam. Japonya'ya bir kereden fazla gittiini biliyor muydun? Her sererinde de geri dner. Hi yoluna koyamaz ilerini orada. Japonya onun asndan, birlikte de ayr da yapamad bir kadn gibi, anlyor musun? Bana sorarsan, pek anlamyorum. Ben Amerika'y severim. Yani Amerika'dan geriye ne k'almsa onu." Fen ileri ekibine dnd. Adamlar cesetten uzaklamaya balamlard. "O klotu bulan oldu mu iinizde?" diye sordu. "Henz bulamadk, Tom." "Ne klotu?" diye sordum. Graham kzn etekliini kaldrd. "Arkadan John incelemesini bitirme zahmetine gerek grmedi, ama bence burada nemli bir durum var. Bence vajinadan szan u damlalar seminal sv olabilir. Klotu yok ama kasnda, klotun yrtlp karlrken yapt krmz bir izgi var. reme organlarnn d ksmlar krmz ve tahri olmu gibi. ldrlmeden hemen nce sekse zorland olduka ak. Bu yzden ocuklardan klotu bulmalarn istedim." Su yeri ekibinden biri, "Belki de klot giymemiti," dedi. Graham, "Bal gibi giymiti," diye karlk verdi. Ben Kelly'ye dndm. "Ya uyuturucu?" diye sordum. Kelly omuz silkti. "Tm sv rneklerini laboratuvara veriyoruz. Ama gzn grd kadaryla kz temiz gibi. ok temiz." Kelly'nin belirgin bir rahatszlk iinde olduunu farkettim. Bunu Graham da farketti. "Tanr akna, sen neye mzmzlanyorsun, Kelly?" diye sordu. "Randevun vard da engel falan m olduk yoksa?"

"Hayr," dedi Kelly. "Ama dorusunu sylememi istersen, bu olayda yalnz mcadele izi, uyuturucu' izi olmamakla kalmyor ... kzn cinayete kurban gittiine dair bir iarete de rastlamyorum." Graham, "ldrldne dair iz yok mu yani?" diye sordu. "aka m ediyorsun?" Kelly anlatt. "Kzn boynunda izler var. Cinsel iliki srasnda onu baladklarnn iareti olabilir. Ama makyajnn altnda da benzer izler var. Yani defalarca balanm yle." "Eee?" "Yani teknik konuursak, belki de ldrlmemitir. Belki doal nedenlerle apansz lm de olabilir." "ff, hadi canm sen de!" "Bal gibi olabilir. Belki de bu olay, bizim doal lm dediimiz eydir. Bal olduu iin de olabilir. Belki an psikolojik lmdr." "O ne demek?" 46

Kelly yine omuz silkti. "Yani durup dururken lmek demek." "Hibir neden yokken mi?" "Eh, pek de yle saylmaz. Genellikle kalbi ya da sinirleri ilgilendiren ufak bir travma sz konusudur. Ama o travma lme yol aacak kadar ciddi bir ey deildir. Ben bir olay grmtm, on yanda bir ocuun gsne beyzbol topu gelmiti ... hzl da vurmamt ... ocuk okulun bahesinde yere dp oluverdi. evresinde ona yirmi metreden daha yakn hi kimse yoktu. Bir baka olayda da kadnn biri kk bir araba kazas geirmi, gsn direksiyon simidine arpmt. Fazla sert deil. Arabadan inmek iin kapy aarken dp oluverdi. Boyundan ya da gsten darbe yiyince oluyor bazen. Belki kalbe giden sinirler etkileniyordur. Evet, byle ite, Tom. Teknik adan bakarsak, doal lm de bir ihtimal. Seks de lme yol aacak bir hareket olmadna gre, o zaman cinayet saylamaz tabii."
47

Graham gzlerini kst. "Yani sen diyorsun ki belki de kz hi kimse ldrmemitir!" Kelly omuzlarn kaldrd, bloknotunu eline ald. "Bunlarn hibirini rapora yazmyorum. lm nedenini ya elle boma ya da soluksuz kalma olarak kaydediyorum. nk belki de bomulardr onu. Ama sen yine aklnn gerilerinde bir yere yaz bunu. Belki de bomadlar. Belki kendi ld." "Pekl," dedi Graham. "Yazarz ve adl tabibin hayalleri dosyasna koyarz. Bu arada, kzn stnde kimlik bulan var m?" Hl oday aramakta olan fen ileri ekibinden hayr anlamna gelen mrltlar ykseldi. Kelly, "Sanrm lm zamann buldum," dedi. Is sensorlarn kontrol etti, okudu. "Merkez olarak fahrenhayt doksan alt derece dokuz dizyem grnyor. Bu odann scakl dikkate alnrsa, lmden bu yana en ok saat gemi diyebiliriz." "En ok saat mi? te bu harika! Bak, Kelly, kzn bu gece bir ara ldn zaten biliyoruz biz!" "Elimden ancak bu kadar geliyor," dedi Kelly. "Yazk ki bu sensorlar saatin altndaki sreleri pek dakik veremiyor. Tek diyebileceim, lmn u saatin iinde yer ald. Ama benim kiisel gzlemimi sorarsan kz leli biraz zaman gemi derim. saate yakn olmal bence de." Graham ekibine dnd. "Klotu bulan oldu mu?" diye seslendi. "Henz yok, temenim." Graham evresine baknd, "Ne anta var ne de klot," diye sylendi. Ben, "Birisi buralar temizledi mi sence?" dedim. "Bilemiyorum," diye cevap verdi. "Ama srtna otuz bin dolarlk elbise giyip partiye gelen bir kz genellikle yannda anta tamaz m?" Graham szn kesip omzumun zerinden benim arkama doru bakt ve birdenbire glmsedi.

"Aa, neler gryorum, Petey-san!" dedi. "Hayranlarndan biri seni grmeye geliyor."

Dndmde Ellen Farley'in bana doru yrmekte olduunu grdm. Farley otuz be yanda, koyu sar, ksa sal bir kadnd. Bugn de yine her zamanki gibi bakml bir hali vard. Genken gazetecilik yapmt ama imdi yllardr belediye bakannn ofisinde alyordu. Akll, hzl bir kadnd Ellen Farley. Nefis de bir vcudu vard. Genellikle bilindii kadaryla ... o vcudu srf kendine saklard. Los Angeles Polis Tekiltnn basn brosundayken ona bir iki iyilik yapmlm vard. Severdim Farley'i. Belediye bakanyla emniyet mdrnn aras bozuk olduundan, belediyenin baz ricalar Ellen tarafndan bana iletilir, durumu ben idare ederdim. Genellikle kk eyler olurdu bu ricalar. Bir raporun aklanmasn hafta sonuna kadar ertelemek, bylelikle pazar gazetesine rastlatmak ya da bir olayla ilgili sulamalarn henz elimize gememi olduu yolunda aklama yapmak gibi... yani sulamalar geldii halde! Bunlar yapmn nedeni, Ellen Farley'in, hilesi hurdas olmayan, z sz doru biri olmasndand. Her zaman ak szlyd. imdi de ak szl davranacaa benziyordu. "Dinle, Pete," dedi. "Burada neler oluyor, bilmiyorum ama belediye bakanna, Bay igura'dan youn ikyetler yap duruyor ..." "Tahminederim ..." "Belediye bakan da, kent yetkililerinin yabanc lke vatandalarna kaba davranmas iin bir neden olmadn sana hatrlatmam rica etti." Graham yksek sesle konutu. "zellikle de seim kampanyasna byk katklarda bulunuyorlarsa!"

48

Ykselen Gnef 4

49

Farley, "Yabanc lkelerin vatandalar Amerika'daki siyasal kampanyalara katkda bulunamazlar," dedi ona. "Bunu biliyor olmalsnz." Sonra sesini alaltt. "Bu duyarl bir olay, Pete. Dikkatli olman istiyorum. Bilirsin, Japonlar Amerika'da kendilerine nasl davranld konusunda zellikle duyarldrlar." "Peki, tamam." Farley camdan konferans salonunun dna, atriuma doru bakt. "John Connor m o?" "Evet." "Onu emekli oldu sanyordum. Burada ne ii var?" "Bu olayda bana yardm ediyor." Farley kalarn att. "Japonlarn o adamla ilgili duygular pek karktr, bilirsin. Bunun bir tekerlemesi de var. Japonya'y ok seven birinin birden br uca kayp onlara atmas durumunda kullanyorlar." "Connor atmyor." "igura kendisine kabalk edildii kansnda." "igura bize emir vermeye kalkt," dedim. "Oysa burada ldrlm bir kz var ... o noktay herkes unutuyor galiba." "Haydi, Pete," dedi Farley. "Kimse sana kendi iini nasl yapacan retemez. Benim tek sylemek istediim, bu olaydaki zel durumu dikkate ..." Birden sustu. Cesede bakyordu. "Ellen?" dedim. "Onu tanyor musun?" "Hayr." Ban baka tarafa evirdi. ok sarsldn grebiliyordum. Graham, "Onu daha nce alt katta grdn m?" dedi. "Hatrlam ... belki de. Sanrm grdm. Bakn, arkadalar, benim artk gitmem gerek." "Ellen, gel buraya." "Onun kim olduunu bilmiyorum, Pete. Bilsem sana sy50

lerdim, bilirsin. Sen Japonlara kar nazik ol, o kadar. Belediye bakannn sylememi istedii yalnzca bu. imdi gitmem gerek." Hzla asansrlere doru ilerledi. Arkasndan baktm, kendimi pek tedirgin hissettim. Graham yanma gelip dikildi. "Kalas gzel," dedi. "Ama ak oynamyor. Sana kar bile." "Ne demek bana kar bile?" "Farley'le ikinizin sk fk olduunuzu bilmeyen yok." "Neden sz ediyorsun sen?" Graham omzuma akadan bir yumruk att. "Hadi canm. Boanm bir erkeksin artk. Kime ne?" "Bu doru deil, Tom," dedim. "Ne istersen yapabilirsin ... senin gibi yakkl bir gen!" "Sana doru deil diyorum." "Pekl, tamam." ki elini havaya kaldrd. "Ben yanlmm." Farley'in atriumun br ucunda sar eridin altndan geiine baktm. Asansr dmesine bast, bekledi. Ayayla sabrsz sabrsz tempo tutuyordu. "Kzn kim olduunu gerekten biliyor muydu sence?" diye sordum. "Tabii biliyordu," dedi Graham. "Belediye bakan bu kz neden seviyor, bilmez misin? nk her an yambanda durur, kulana herkesin adn fsldar. Yllardr grmediklerini bile hatrlar. Kocalar, kanlar, ocuklar ... evet, Farley bu kzn kim olduunu biliyor." "O halde bize neden sylemedi?" "Allah kahretsin," dedi Graham. "Demek ki birisi iin nemli. Mermi gibi kat gitti, grmedin mi? Bak, sylyorum sana, bu len kzn kim olduunu abucak bulmamz gerek, nk kentte bunu son renen kii olmay hi istemiyorum." Connor kar taraftan bize el sallyordu. 51

Graham, "Yine ne istiyor?" diye sordu. "Niye el sallyor yle? Ne var elinde?" "antaya benziyor," dedim.

"Cheryl Lynn Austin," diye okuyordu Connor. "Midland, Teksas doumlu. Teksas Eyalet niversitesinden mezun. Yirmi yanda. Westwood'da bir apartman dairesinde oturuyor, ama bu kente geleli ok olmam ... Teksas ehliyetini deitirmeye vakit bulamam henz." antada ne var ne yoksa yaz masasnn zerine boaltlmt. Kurun kalemlerle onlar saa sola itiyorduk. "Bu antay nerede buldunuz?" diye sordum. Kk, koyu renk, boncuk ili, inci tokal bir eydi. Krklarn modasndan kalma bir anta. Pahal. "Konferans salonunun yanndaki palmiyenin sakssmdayd." Connor antann minik bir gzn at, iinden smsk rulo yaplm gcr gcr yz dolarlklar masaya yuvarland. "ok gzel. Bayan Austin'e iyi baklyor." "Araba anahtar yok mu?" diye sordum. . "Yok." "Demek partiye biriyle geldi." "Ve besbelli niyeti yine biriyle dnmekti. Taksiler yz dolar bozmaz." Bir de American Express gold kart vard. Dudak ruju ve all ile bir kutu Mild Seven marka naneli sigara... Tokyo'daki Daimai Gece Kulbne ye kart. Drt kk mavi hap. Hepsi o kadard. Connor kalemiyle drterek boncuklu antay evirdi. antann dibinden masaya yeil bir takm krntlar dkld. "Bu nedir, biliyor musunuz?" "Hayr," dedim. Graham zerreciklere bytele bakt. Connor, "Wasabi kapl yer fst," dedi.

Wasabi Japon lokantalarnda servis yaplan yeil bir ottu. Wasabi kapl yer fstn mrmde duymamtm. "Japonya dnda satlyor mu, bilmiyorum." Graham homurdand. "Neyse, bu kadar yeter. imdi ne dnyorsun, John? igura senin istediin o tanklar getirecek mi?" Connor, "Hemen geleceklerini umamyorum," dedi. Graham, "Elbette," diye patlad. "O tanklar bir iki gne kadar gremeyiz. Avukatlar ne deyip ne demeyecekleri konusunda onlara iyice bilgi verecek, ancak ondan sonra." Masadan uzaklat. "Bizi neden geciktirdiklerini anlyor musunuz? Kz bir Japon ldrd. te mesele bu." "Olabilir," dedi Connor. "Arkada, olabilir'den de te. Bulduk artk. Buras onlarn binas. Bu kz da tam onlarn beenecei tip. Amerikan gzeli ... uzun sapl bir gl. Ksa boylu adamlarn nasl hep voleybolcu kzlara asknt olduklarn bilmez misiniz?" Connor, "Olabilir," diyerek omuz silkti. Graham, "Hadi hadi," diye steledi. "Bu heriflerin kendi lkelerinde ne bombok durumda olduunu bilirsin. Metrolara tkrlar, dev irketlerde alrlar, akllarndan geeni aka syleyemezler. Sonra buraya gelirler, vatanlanndaki basklardan kurtulurlar, kendilerini birdenbire zengin ve zgr hissederler. Canlar ne isterse yapabileceklerini dnrler. Bazen ilerinden biri ldrverir ite. Yanlyorsam syle." Connor ona uzun uzun bakt, sonunda konutu. "Demek sana gre bu kz bir Japon, Nakamoto binasnn ynetim kurulu toplant masas zerinde ldrd, yle mi?" "yle." "Sembolik bir hareket olarak m?" Craham omuz silkti. "Tanrm, kim nereden bilebilir orasn? Biz burada normal eylerden sz etmiyoruz ki! Ama sana bir tek ey syleyebilirim. Bu ii yapan herifi leceimi bilsem, yine de bulacam."

52

53

ASANSR hzla iniyordu. Connor cam duvara yaslanmt. "Japonlar sevmemek iin dnya kadar neden vardr," dedi. "Ama Graham bunlarn hibirini bilmez." ini ekti. "Onlar bizim iin ne derler, bilir misin?" "Ne derler?" "Amerikallar kuramlar gelitirmeyi sever, derler. Dnyay gzlemlemek iin yeterince zaman ayrmadmz, her eyin aslnda nasl olduunu hi bilmediimizi sylerler." "Zen bir dnce mi bu?" "Yok canm," diye gld. "ylesine bir gzlem. Bir Japon bilgisayar satcsna, Amerikal bilgisayar satclar hakknda ne dndn sor da bak. Sana bunu syleyecektir. Japonya'da Amerikallarla i yapan kim varsa hep byle dnr. Graham'a baktn zaman, hakl bulursun onlar. O gerek bir bilgi sahibi deildir. Kendi bandan gemi deneyimleri yoktur. Elinde yalnzca bir tomar nyargyla basndan gelme hayaller vardr. Japonlar hakknda hibir ey bilmez ... renmek de aklnn ucundan bile gemez." "Demek sizce yanlyor," dedim. "Kz ldren Japon deil mi yani?" "Ben yle bir ey demedim, kohai," dedi Connor. "Graham'n hakl olmas da pekl mmkn. Ama u an iin ..." Kaplar ald, partiyi grdk, orkestrann "Ay I Sere-

nad"m aldn duyduk. Partiden iki ift asansre bindi. Emlki tipler. Erkekler kr sal, kibar grnml. Kadnlar gzel ve hafif akrkeyf. Bir kadn tekine, "Sandmdan daha ufak tefekmi," dedi. "Evet, ufack. Yanndaki de ... erkek arkada myd o?" "Herhalde. Videoda yannda gzken de bu sevgilisi deil miydi?" "Galiba buydu." -.'.,. Erkeklerden biri, "Memelerini mi yaptrd sizce?" diye sordu. "Kim yaptrmad ki?" br kadn gld. "Ben hari tabii," dedi. "Evet, yle Christine." "Ama ben de dnyorum. Emily'yi grdn m?" "ff, evet. O ok iri yaptrm." "Eh, Jane balatt o akm. Onu sula. imdi herkes byk istiyor." Erkekler dnp camdan baktlar. Bir tanesi, "Yaman bir bina," dedi. "Detaylar inanlmaz. Bir servet harcam olmallar. u ara Japonlarla ok i yapyor musun, Ron?" "Yzde yirmi falan," dedi br adam. "Geen ylki orandan ok az yani. Bu yzden golf almak zorunda kaldm. Hepsi golf oynamak ister bunlarn." "Tm yaptn iin yzde yirmisi mi?" "Evet. imdi de Orange County dolaylarn satn alyorlar." Kadnlardan biri, "Tabii. Los Angeles zaten onlarn oldu," diye gld. Bir erkek, "Eh, hemen hemen. uradaki Arco binas onlarn," dedi. "Herhalde u ana kadar Los Angeles i semtlerinin yzde

yermi yetmi bei mlk olarak onlara gemitir."


5

"Havvaii'de daha da ok." "Havvaii batan baa onlarn. Honolulu'nun yzde doksa55

n, Kona kysnn yzde yz. Her yana deli gibi golf sahalar yapyorlar." Kadnlardan biri, "Bu parti yarn ET'de verilir mi?" diye sordu. "Bir yn kamera gelmiti." "Unutmayalm da seyredelim." Asansr, "Mostgu de gozaimas," dedi. Garaj katna inmitik. iftler inmiti. Connor onlarn arkasndan bakp ban iki yana sallad. "Dnyann baka hibir lkesinde insanlar kentlerinin yabanclara satlmasn byle sakin sakin konuamazlar," dedi. "Konumak m? Satlar yapanlar bunlar zaten!" "yle. Amerikallar satmaya ok hevesli. Bu da Japonlar ok artyor. Bizim ekonomik intihara doru gittiimize inanyorlar. Haklar da var tabii." Connor konuurken elini uzatp asansr panelindeki ACL DURUM dmesine basmt. ncecik bir alarm sesi duyuldu. "Bunu niye yaptnz?" dedim. Connor tavann kesine monte edilmi video ekranna bakyordu. Neeyle elini sallad. Enterkomdan bir ses, "yi akamlar memur beyler, size yardmc olabilir miyim?" diye sordu. "Evet," dedi Connor. "Binann gvenlik merkezi mi oras?" "Evet, efendim. Asansrde bir arza m var?" "Sizin odanz nerede?" "Lobi katnda, gneydou ucunda. Asansrlerin arkasnda." "ok teekkrler," dedi Connor. Sonra Ipbi dmesine bast.

iSlAKAMOTO Gkdeleninin gvenlik merkezi kk bir odayd. Belki be metreye yedi metre ancak vard. Girince ilk gze arpan ey, tane dev video panosuydu. Her biri kendi iinde, bir dzine daha kk monitr ekranna blnmt. u anda bu ekranlarn ou kara dikdrtgenlerden ibaretti. Ama sralarn birinde lobiyle garajn, ikincisinde yukardaki partinin grntleri vard. nc sra ise krk altnc kattaki polis ekiplerini gsteriyordu. Nbeti gvenlik grevlisinin ad Jerome Phillips'ti. Krk belik bir siyaht Phillips. zerindeki Nakamoto Gvenlik niformasnn yakas slanm, koltuk altlarnda koyu renk 56

lekeler belirmiti. Biz girerken kapy ak brakmamz rica etti. Bizim orada bulunuumuzdan tedirginlik duyduu gzle bile grlebiliyordu. Bana adam bir ey saklyor gibi geldi, ama Connor ona dosta yaklamda bulundu. Kimliklerimizi gsterip el sktk. Connor her naslsa, hepimizin gvenlik konusunda alan profesyoneller olduumuz havasna brnmeyi baard. ylesine oturmu, ene alyorduk ite. "Sizin iin ok megul bir akam olmu oldu herhalde Bay Phillips." "Evet, tabii. Parti falan filan." "stelik de kalabalk. Hem de bu ufack odada."
57

Adam alnndaki terleri eliyle sildi. "Tanrm, hem de nasl. Hepsi birden buraya t, inanlmaz." Ben, "Kimlerin hepsi birden?" diye sordum. Connor bana bakt, aklad. "Japonlar krk altnc kattan ayrldktan sonra buraya gelip bizi monitrlerden izlediler. yle oldu, deil mi Bay Phillips?" Phillips ban sallayarak onaylad. "Hepsi deil, ama bir ou. Buraya doluup o lanet olas sigaralarm tttrdler, ekranlara baktlar, elden ele faks mesajlar geirip durdular." "Faks m?" "Evet faks. Her birka dakikada bir biri geliyor, yeni bir mesaj getiriyordu. Japon alfabesiyle yazlm. Onu elden ele geiriyorlar, zerinde yorum yapyorlard. Sonra birka kyor, faksa cevap ekiyorlard. Geri kalanlar burada kalyor, ekranlardan sizi izlemeyi srdryordu." Connor, "Ayn zamanda da dinliyorlar myd?" diye sordu. Phillips ban iki yana sallad. "Hayr. Bizde ses nakli yok." "ok ardm," dedi Connor. "Cihazlar en son model gibi gzkyor." "Yeni model tabii. Dnyann en ileri modeli. Bu insanlar... size bir ey syleyeyim mi, bu insanlar her eyin en iyisini yapar. Bu binada yangn alarm ve yangn nleme sistemlerinin en iyileri var. Deprem sistemi de yle. Tabii elektronik gvenlik sistemi de ayn ekilde seilmi. En iyi kameralar, detektrler ... her ey!" "Belli oluyor," dedi Connor. "Zaten bu yzden ses de vardr sandm." "Yok. Ses de yok, renk de yok. Yalnzca yksek rezolsyon, siyah-beyaz TV. Nedenini bana sormayn. Kameralarla ve onlarn balanyla ilgili bir eymi, tek bildiim o." Yamyass panolarda krk altnc katn be adan grntsn izliyordum. Belli ki Japonlar tm kat kameralarla
58

donatmlard. Connor'n atriumda dolarken tavana bak geldi aklma. Herhalde kameralar o zaman grmt. u anda Graham' konferans odasnda seyretmekteydim. Ekiplere talimat yadryordu. Bir yandan sigara imekteydi. Oysa su yerinde sigara imek kurallara aykryd. Helen'in gerindiini, sonra esnediini grdm. Bu arada Kelly de kzn cesedini masann zerinden torbaya almaya hazrlanyordu. Sonra fermuar ekecek ve ... te o anda aklma geldi. Yukarya kameralar koymulard bunlar. Be ayr kamera. Katn her noktasn gren kameralar. "Ah, Tanrm!" deyip olduum yerde dndm. ok heyecanlanmtm. Tam bir ey syleyeceim srada Connor bana rahat bir ifadeyle glmsedi, elini omzuma koydu, fena halde skt. "Temen," dedi. Duyduum ac inanlacak gibi deildi. Yzm buruturmamak iin aba gsteriyordum. "Buyrun, yzbam." "Acaba Bay Phillips'e birka soru sormama itirazn var m?" "Hayr, yzbam. Buyurun ltfen." "Belki not almak istersin." "yi fikir, efendim." Omzumu brakt. Ben not defterimi kardm. Connor masann kenarna iliirken, "Uzun sredir mi Nakamoto gvenliinde alyorsunuz Bay Phillips?" diye sordu. "Evet, efendim. Alt yla yakn. nce onlara ait La Habra fabrikasnda baladm. Bir otomobil kazasnda bacam sakatlannca... pek iyi yryemez oldum. O zaman beni gvenlie geirdiler. Fabrikada. Fazla yrmek zorunda kalmayaym diye, anlarsnz. Sonra Torrance fabrikas alnca beni oraya aldlar. Karm da Torrance fabrikasnda ie girdi.
59

Orada Toyota komponent montajlar yaplr. Bu bina alnca da beni buraya, gece nbetleri iin getirdiler." "Anlyorum. Hepsi bir arada alt yl yani." "Evet, efendim." "inizden memnun olmalsnz." "Eh, dorusu gvenli bir i. Amerika'da nemlidir bu nokta. Bu insanlarn siyahlara pek fazla sayg duymadklarn biliyorum ama bana her zaman iyi davranmlardr. Hem ... dorusu bundan nce ben Van Nuys'daki General Motors'da alyordum. te oras... biliyorsunuz, yok artk oras." Connor anlay dolu bir sesle, "Evet," dedi. Phillips anlar dirilirken bam iki yana sallamaya balamt. "O yer ... Tanrm! Ynetici denilen eekleri bir grseydiniz, inanamazdnz. Zrnk bildii yoktu hi birinin. Montaj ekibi nasl alr, onu bile bilmezlerdi. rn letten ayramazlard. Ama yine de ustabalara emirler yadrrlard. Hem her biri ylda iki yz bin lira maa eker, hem bir bok bilmezlerdi. ler de asla doru drst gitmezdi. Arabalarn hepsi berbat kard fabrikadan. Ama burada..." derken parmaklaryla masann kenarna vurdu. "... burada bir sorunum mu var ya da bir makine arza m yapt, hemen birine sylerim. Gz ap kapayana kadar gelirler. Sistemi tanrlar, nasl altn bilirler. Sorunu birlikte inceleriz, hemen dzeltilir. Hemen! Sorunlar zmlenir burada. te fark bu! Sylyorum size, bu insanlar dikkat ediyor!" "Demek buradan memnunsun." "Bana her zaman iyi davrandlar," diye bam sallad Phillips. Bu bana pek de vg gibi gelmiyordu. imde bir duygu bu adamn iverenlerine pek de yrekten bal olmadn, birka soru sorulursa hemen eiin te tarafna srayacan fsldyordu. Biraz cesaretlendirmek yeterdi. Connor, "Sadakat nemli eydir," diyerek anlayl anlayl ban sallad. 60

"Onlarn gznde yle," dedi adam. "irkete kar byk heves ve ballk gstermenizi beklerler. Ben iime her zaman on be yirmi dakika erken gelirim, bitince de on be yirmi dakika buralarda oyalanrm. e nem vermeniz holarna gider. Ben Van Nuys'dayken de yle yapardm ama hi kimse farkna bile varmazd." "Vardiyan ne zaman balyor?" "Gece dokuzdan sabah yediye kadar alrm." "Ya bu gece? Greve ne zaman geldin?" "Dokuza eyrek kala. Dediim gibi, hep on be dakika erken gelirim." Polise ilk telefon sekiz otuz dolaylarnda gelmiti. Eer bu adam dokuza eyrek kala geldiyse, cinayeti on be dakikayla karm demekti. "Senden nce nbette kim vard?" "Genellikle Ted le olur. Ama bu gece ie gelmi miydi, bilemiyorum." "O neden?" Siyah adam kolunun yeniyle alnn sildi, gzlerini kard. Ben biraz daha gl bir sesle, "Neden, Bay Phillips?" dedim. Gzlerini krptrd, kalarn att, hibir ey sylemedi. Connor alak sesle, "nk bu akam Bay Phillips geldiinde Ted le iinin banda deildi ... yle deil mi, Bay Phillips?" dedi. Siyah adam ban iki yana sallad. "Deildi." Ben bir soru soracak oldum, ama Connor elini havaya kaldrd. "Sanrm dokuza eyrek kala bu odaya girdiinizde epey arm olmalsnz, Bay Phillips," dedi. "Htm de nasl ardm!" "Durumu grnce ne yaptnz?" "Bir kere adama hemen, 'Size yardmc olabilir miyim?' diye sordum. Nezaketle ama kesin bir sesle. Yani ... buras gvenlik odas ne de olsa. Bu adamn kim olduunu da bil61

miyordum. Onu daha nce hi grmemitim. stelik adam ok gergindi. Ar gergindi. Bana, 'Yolumdan ekil, 1 dedi. Kabaca. Dnyann sahibi oymu gibi. Sonra beni yana itti, evrak antasn eline ald. "Ben, 'zr dilerim efendim ama kimliinizi grmek zorundaym,' dedim. Hi cevap vermedi. Kapdan kp ilerledi. Lobiyi geti, merdivenlerden indi." "Onu durdurmaya almadnz m?" "Hayr. almadm." "Japon olduu iin mi?" "Doru bildiniz. Ama ana gvenlik merkezine telefon atm ... merkez dokuzuncu kattadr. Onlar bana, 'Kayglanma, her ey yolunda,' dediler. Ama seslerinden onlarn da gergin olduunu anladm. Herkes ok gergindi. Derken gzm ekrana iliti ... len kza. Konunun ne olduunu ilk o zaman anladm." Connor, "O grdn adam biraz tarif edebilir misin?" diye sordu. Gvenlik grevlisi omuzlarn hafif kaldrarak, "Otuz, otuz be yalarnda," diye balad. "Orta boylu. Hepsi gibi o da lacivert takm elbise giymiti. Aslnda dierlerinden biraz daha modaya uygun bir hali vard. Kravatnda gen desenler gze arpyordu. Ha, elinde de bir yara izi vard. Yank falan ... ona benzer bir ey." "Hangi elinde?" "Sol elindeydi. Evrak antasn kapatt srada dikkatimi ekti." "Evrak antasnn iini grebildiniz mi?" "Hayr." . "Ama siz odaya girerken o antay kapatyordu, yle mr "Evet." "Bu odadan bir ey alm olabileceini mi dndnz?" "Dorusu bilemem, efendim."
62

Phillips'in sorulardan kanmaya almas benim canm skyordu. "Ne alm olabilir sizce?" Connor bana ters ters bakt. Gvenlik grevlisinin yz bsbtn ifadesizleti. "Bir ey bilmiyorum efendim." Connor, "Elbette bilemezsin," diye araya girdi. "Bir baka insann evrak antasnda ne olduunu nasl bilebilirsin? Bu arada soraym ... gvenlik kameralarndan gelen bu grntleri kayda da alyor musunuz?" "Evet, alyoruz." "Nasl aldnz bana gsterebilir misin?" "Tabii." Adam ayaa kalkt, odann arka tarafndaki bir kapy at. Peinden yrdk. erisi kk bir odayd. Hemen hemen dolap gibi bir yerdi. Yerden tavana kadar her taraf metal kutularla doluydu. stlerindeki etiketlere Japonca harflerle yazlar yazlm, yanna ingilizce numaralar konmutu. Yan taraflarnda minik, krmz bir k yanyor, n yannda da bir LED kayt sayac gze arpyordu. Sayataki numaralar habire ilerlemekteydi. Phillips, "Kayt cihazlarmz bunlar ite," dedi. "Binann her yanndaki kameralardan gelen grntleri kaydederler. Sekiz milimetre, high-defirtion, siyah beyaz." Kk bir kaseti kaldrp gsterdi. Ses kasetine benziyordu. "Bunlarn her biri sekiz saatlik grnt kaydeder. Akam dokuzda deitiririz. Yani ben gelir gelmez ilk yaptm i o olur. Eski kasetleri karr, yerlerine yenilerini takarm." "Bu akam da saat dokuzda deitirdiniz mi?" "Evet, efendim. Her zamanki gibi." "kardnz bantlar ne yaparsnz? "uradaki ekmecelere yerletiririm." Eildi, bize ince uzun birka ekmece gsterdi. "Kameralarla kaydedilen her eyi yetmi iki saat saklarz. gn eder. Demek ki hepsi bir arada takm bant saklanyor burada. Her takm srayla yeniden devreye sokuyoruz. U gnde bir. Anlatabildim mi?"
63

Connor kararszlk geirir gibiydi. "Belki de unlar not etsem iyi olacak," dedi. Cebinden kk bir bloknotla bir kalem kard. "imdi ... her bant sekiz saatlik, bu nedenle de dokuz takm bantmz var ..." "Evet yle." Connor bir an yazmaya alt, sonra kalemini kaldrp fkeyle havada sallad. "Lanet olas kalem. Mrekkebi bitmi. p sepeti var m burada?" Phillips eliyle keyi iaret etti. "urada." "Teekkr ederim." Connor kalemi frlatp sepete att. Ona kendi kalemimi verdim. Yemden yazmaya koyuldu. "Bay Phillips, diyordunuz ki dokuz takm var ..." "Evet. Her takmda A'dan I'ya kadar harfler var. Ben dokuzda gelince, kayt cihazlarna takl kasetleri karr, stlerinde hangi harf var diye bakarm, yerine bir sonraki harfi takarm. rnein bu gece geldiimde makinelerden C kasetlerini kardm, yerine D'leri taktm. imdi onlara kayt yaplyor." "Anlyorum," dedi Connor. "Sonra da C kasetlerini uradaki ekmecelere koydunuz." "Evet." ekmecelerin birini ekip at. "uradakiler ite." Connor, "Bakabilir miyim?" dedi, eilip kasetlerin zerindeki dzenli etiketlere bakt. Ardndan hzl hareketlerle dier ekmeceleri at, oradaki kasetlere de bakt. Harfler farkl olmasa, ekmeceler birbirinin eiydi. "Sanrm imdi anladm," dedi Connor. "Sizin yaptnz aslnda bu dokuz takm rotasyonla kullanmak." "Tam yle." "Her takm gnde bir kullanlyor." "Evet." "Gvenlik blm ne zamandan beri bu sistemi uyguluyor?" "Bu bina yeni, ama yine de ... eh, iki aydr falan byle srdryoruz."

Connor, "Dorusu ok gzel dnlm bir sistem olduunu sylemek zorundaym," dedi. "Bize anlattnz iin teekkr ederim. imdi yalnzca bir iki sorum kald." "Buyurun." "Birincisi u sayalarla ilgili ..." Connor kayt makinelerinin zerindeki LED sayalarn iaret ediyordu. "Bunlar yeni kaset takldktan bu yana geen zaman gsteriyor herhalde, deil mi? nk imdi saat on bire yaklayor, siz bantlar dokuzda takmsnz, en st makinede 1:55:30 yazyor, ikincisinde 1:55:10 yazyor, ylece gidiyor." "Evet, yle. Bu bantlar srayla takyorum. Birinden birine geinceye kadar birka saniye gecikiyorum tabii." "Anlyorum. Bunlarn hepsi iki saate yakn bir zaman gsteriyor. Ama bakyorum, uradaki makinede saylar otuz dakika gibi bir ey. Makine bozuk mu acaba?" "H?" Phillips'in kalar atlmt. "Belki de bozulmutur. nk ben bantlar pepee deitirmitim. Ama ... bu kayt cihazlar en son teknolojinin rn. Bazen ayarlarda bir eyler oluyor. Ya da voltaj sorunlarmz kyor. Belki ondandr." "Evet, olabilir," dedi Connor. "Bu cihaza hangi kamerann bal olduunu syleyebilir misiniz?" "Elbette." Phillips kayt cihaznn zerine yazlm numaray okudu, sorira d odadaki ekranlarn bana yrd. "u grnt ite," dedi, parmayla ekrana tk tk vurdu. Atriuma bakan kameralardan biriydi. Krk altnc katn genel grnmn gsteriyordu. Phillips anlatmaya koyuldu. "Ama aslnda sistemin en gzel yan, kayt cihazlarndan biri bozulsa bile, o katta baka kameralar da var. Dierlerinin kaytlar yolunda yryor grne gre." "Evet, yle," dedi Connor. "Krk altnc katta neden bu kadar ok kamera olduunu syleyebilir misiniz bana?" "Benden duymu olmayn," dedi Phillips. "Ama bu adam-

64

Yukselen GneF 5

65

larn dzenli almaya ne kadar merakl olduklarn bilirsiniz. Sylentilere gre ofislerde alanlar denetlemek istiyorlarm." "Demek bu kameralar aslnda, gndzleri ofislerde alanlar denetlemek, daha randmanl olmalarn salamak iin konmu, yle mi?" "yle diye duydum." "Eh, herhalde bu kadar," dedi Connor. "Ha, bir soru daha. Ted Cole'un adresi var m sizde?" Phillips ban iki yana sallyordu. "Hayr, yok." "Hi onunla birlikte bir yere gittiniz mi, ahbaplk ettiniz mi?" "Ettim, ama ok fazla deil. Garip bir adamdr." "Evine gitmiliiniz var m?" "Hayr. Biraz iine kapanktr. Annesiyle mi oturuyor, yle bir ey. Genellikle Palomino adl bir bara gideriz ikimiz. Havaalanna yakn yerde. Oray pek sever." Connor ban sallad. "Son bir soru daha. Buraya en yakn paral telefon nerede?" Darda, lobide ve sanzda. Tuvaletlere doru giderken. Ama isterseniz bu odadaki u telefonu da kullanabilirsiniz." Connor gvenlik grevlisinin elini dosta skt. "Bay Phillips, bize vakit ayrdnz iin ok teekkr etmek istiyorum." "Dert deil." Adama kartm verdim. "Bize yarar olacak bir ey hatrlarsanz, ltfen beni aramaktan ekinmeyin Bay Phillips," dedim, odadan ktm.

C.ONNOR lobideki paral telefonun bana dikilmiti. Yeni kan, ifte kulaklkl telefonlardan biriydi, iki kiinin apareyi ayn anda kullanmasna izin veriyordu. Bu telefon kulbeleri Tokyo'da yllar nce kullanlmaya balanmt, imdi de Los Angeles'de boy gsteriyorlard. Tabii Pasific Bell artk Amerika'daki ankesrl telefonlarn tek satcs deildi. Japon reticiler szmt piyasaya. Connor telefona bakp zerindeki numaray cep defterine yazd. "Ne yapyorsun?" "Bu gece iki ayr tip sorunumuz var. Biri, kzn nasl olup da bir ofis katnda ldrld. Ama ayn zamanda, bize cinayeti haber veren ilk telefonu kimin ettiini de renmek 66

zorundayz." "Yani sence o ilk telefon bu kulbeden mi edildi?" "Olabilir." Defterini kapatt, saatine gz att. "Ge oldu. Artk gitsek iyi olacak." "Bence biz byk bir hat iliyoruz." "O neden o?" diye sordu Connor. "O teypleri gvenlik odasnda brakmak aklllk m, bilemiyorum. Ya biz yokken birisi onlar deitirirse?" "Zaten deimi onlar," dedi Connor. "Nereden biliyorsun?"
6

"Onu renmek iin gzelim kalemimi feda ettim. Yr artk." Garaja inen merdivenlere yneldi. Ben de peinden yrdm. "Anlataym sana," dedi Connor. "Phillips o basit rotasyon sistemini ilk anlattnda, teyplerin deitirilmi olabilecei hemen aklma geldi. Mesele bunu kantlamakt." Sesi beton duvarl merdiven aralnda yanklanyordu. Connor basamaklar ikier ikier atlayarak aaya inmeyi srdrrken ben de ona yetimek iin acele ediyordum. Anlatt. "Eer biri o teypleri deitirdiyse ... nasl yapard bunu? ok acele, bask altnda yapmak zorundayd. Bir hat yapmamak iin d kopuyor olmalyd. Herhalde suu kantlayacak bir iki teypi orada unutmak istemezdi. Bu durumda, herhalde tm teypleri deitirip yerine yenilerini takmak daha iyi bir akld. Ama ... ne takacaklard yerine? Bir sonraki takm takamazlard, nk zaten ortada topu topu dokuz takm teyp var. Bir takmn eksik olduunu, odada sekiz takm teyp kaldn herkes kolaylkla farkedebilir. ekmecelerin biri bo kalr nk. Yo, ordar alp gtrdkleri takmn yerine yepyeni teypler getirmek zorundaydlar. Satn alnm, gcr gcr yirmi teyp. Bu da tabii p sepetine bakmam gerektiriyordu." "Kalemini o yzden mi attn?" "Evet. Phillips'in niyetimi anlamasn istemedim." "Eee?" "p sepeti buruturulmu selofan ktlaryla doluydu. Yeni teyplerin paketlerinde kullanlanlardan." "Anlyorum." "Teyplerin deitirilmi olduunu anlaynca, geriye bir tek soru kalyordu ... deien hangi takmd? Bu yzden aptal rol oynadm, btn ekmecelere baktm. Belki farkna varmsndr, C takmnn, yani Phillips'in nbeti devrald zaman makinelerden kard takmn etiketleri br takmlara gre biraz daha beyazd. Fark azd tabii ... ne de olsa

gvenlik ofisi iki aydr alyor ... ama yine de belli oluyordu." "Anlyorum." Demek birisi gvenlik odasna girmi, yirmi yeni teypi ambalajlarndan karm, onlara yeni etiketler yazm, cinayeti kaydetmi olan teyplerin yerine video makinelerine onlar takmt. "Bana sorarsan Phillips bu konuda bize sylediinden daha ok ey biliyor," dedim. "Belki," dedi Connor. "Ama imdi daha nemli ilerimiz var. Zaten onun bildiinin de bir snr vardr. Cinayet polise sekiz buuk dolaylarnda bildirilmi. Phillips ie dokuza eyrek kala gelmi. Demek ki cinayeti hi grmemi. Ondan nce nbette olann, le dedii adamn grm olduunu varsayabiliriz. Ama saat dokuza eyrek kala le gitmimi. Gvenlik odasnda kimsenin tanmad bir Japon, elindeki evrak antasn kapatmakla urayormu o sra." "Sence teypleri o mu deitirdi?" Connor ban evet anlamnda sallad. "Byk olaslkla. Aslnda o adam katilin kendisi deseler, ona da pek amam. Bu sorunun cevabn Bayan Austin'in evinde renebilmeyi umuyorum." Kapy at, garaja adm attk.

68

69

70

I ART konuklar dizilmi, grevlilerin arabalarn getirmesini bekliyorlard. igura'y Belediye Bakan ve karsyla ene alarken grdm. Connor beni onlara doru yrtt. Belediye Bakannn yannda dururken igura yle nazik, yle uygard ki, bu ii fazla abartyor da diyebilirdiniz. Yznde kocaman bir glmseme vard. "Aa, baylar. Soruturmanz nasl, ilerliyor mu? Yardmc olmak iin bir eyler yapabilir miyim?" Ben o ana kadar pek de kzm saylmazdm. Ama belediye bakannn nnde ne pozlar takndn grnce ileden ktm. O kadar kzdm ki, yzm kzarmaya balad. Ama Connor pek bir tepki gstermedi. "Teekkr ederiz, igura-san," derken hafife eildi. "Soruturma iyi gidiyor." Bu sefer igura, "Size gerekli her trl yardm salanyor mu?" diye sordu. Connor, "Evet," dedi. "Herkes ok yardmc oluyor." "yi, iyi. Sevindim." igura belediye bakanna gz att, ona da glmsedi. Yznde asla baka bir ifadeye yer bulunamazm gibi bir hali vard. j Connor, "Ama bir tek ey var ..." dedi. M! "Bana syleyin, yeter. Eer elimizden gelen bir eyse ..." "Gvenlik kayt teypleri alnm sanrm."

"Gvenlik kayt teypleri mi?" igura kalarn att. Besbelli gafil avlanmt. "Evet," dedi Connor. "Gvenlik kameralarnn yapt kaytlar." igura, "O konuda bir ey bilmiyorum," dedi. "Ama sizi temin ederim, eer o teypler bir yerlerde varsa, incelemeniz iin hemen size iletilecektir." "Teekkr ederiz," dedi Connor. "Ama ne yazk ki tam en nemli teypler Nakamoto gvenlik ofisinden alnma benziyor." "Alnm m? Baylar, sanrm bir yanllk olmal." Belediye bakan bu konumalar dikkatle izlemekteydi. Connor, "Olabilir ama pek sanmyorum," dedi. "Eer bu konuyu siz ahsen ele alrsanz ok daha gvenli olur, Bay igura." "Tabii yaparm. Ama bir kere daha syleyeyim, teyplerin kaybolmu olabileceini aklm almyor, Yzba Connor." Connor bu sefer, "Aratracanz iin teekkrler, Bay igura," dedi. Adam hl glmseyerek, "Bir ey deil, Yzbam," diye karlk verdi. "Size elimden geldii kadar yardmc olmak benim iin bir zevktir."

Santa Monica otoyolunda arabay srerken, "tolu it," dedim. "Gzmzn iine baka baka yalan syledi." Connor, "Haklsn, can skc bir ey," dedi. "Ama unutma ki igura olay baka adan gryor. O anda belediye bakannn yannda olduuna gre, artk kendisini baka bir balamda deerlendiriyor. Davranlarna bir dizi gereklilik ve ykmllk biniyor. Balamlar konusunda ok duyarl olduu iin de farkl davranmay baaryor ... eski davranna hi benzemeyen bir tutuma brnyor. Bizim gzm71

ze deiik bir insan gibi gzkebilir, ama igura yalnzca en uygun biimde davrand kansnda." "Beni sinir eden de o kadar kendine gvenmesi!" "Tabii gvenir," dedi Connor. "Senin kzdn duysa ok aard ayrca. Sen onu ahlksz buluyorsun. O da seni saf buluyor. nk bir Japon iin tutarl davranmak diye bir ey olamaz. Japon her rtbe ve mevkideki kiilerin yannda farkl kimliklere brnr. Kendi evinde bile, bir odadan bir odaya getiinde farkl davranmaya balar." "yi," dedim. "Onu anlyorum ... ama yine de yalanc domuzun biri!" Connor yzme bakt. "Annenin yannda byle konuur muydun?" diye sordu. "Elbette ki hayr." "Demek ki sen de duruma gre tavr deitiriyorsun. Aslnda bunu hepimiz yaparz. Tek fark, Amerikallar bireyin hi deimeyen bir nvesi, bir ekirdei olduuna, olmas gerektiine inanrken, Japonlar balamlarn her eyi ynettii ilkesinden yanadrlar." "Bu bana yalan sylemenin zr gibi grnyor." "O bunu yalan sylemek olarak grmyor." "Ama sonunda olan o." Connor omuzlarn kaldrd. "Yalnzca senin bak ana gre yle, kohai. Onun bak asna gre, hi de yle deil." "Bok deil!" "Bak, seme ans senin. Ya Japonlar anlar, onlar olduu gibi kabul eder, onlarla geinirsin, ya da her yaptklarna bozulursun. Ama bizim bu lkede sorunumuz, Japonlar olduu gibi kabul edememek." Araba derince bir ukura girip sekti, telefon yerinden frlayp dt. Connor onu alp tekrar engeline takt. lerde Bundy sapan gryordum. Sa eride getim. "Tam zemediim bir ey var," dedim. "Evrak antasyla

gvenlik odasna gelen adamn katilin kendisi olabileceini nereden karyorsun?" "nk zamanlama yle gsteriyor. Bak, cinayet bize sekizi otuz iki gee bildirilmi. Daha zerinden on be dakika bile gemeden, sekizi krk be gee, Japonun biri o odada teypleri deitiriyor, olay rtbas etmeye abalyor. Bu ok hzl bir tepki. Japon irketleri iin biraz fazla hzl." "O neden o?" "Japon kurulular, kriz durumlarnda ok yava tepki gsterirler. Karar verme yntemleri hep emsaller zerine kuruludur. Daha nce gemi bir rnei olmayan durumlarla karlatklar zaman, nasl davranacaklarn pek bilemezler. Fakslan hatrlyor musun? Btn gece Nakamoto'nun Tokyo merkeziyle aralarnda faks mesajlarnn uuup durduundan eminim. irket hl nasl hareket etmek gerektiine karar vermeye alyor olmal. Japon kurulular yepyeni bir durumla karlatklarnda hzl hareket edemezler." "Ama tek bana hareket eden biri bunu yapabilir, yle mi?" "Evet. Demek istediim tam o." "O yzden mi antal adamn katil olabileceini dnyorsun?" diye sordum. Connor ban evet anlamnda sallad. "Evet. Ya katil, ya da katile ok yakn biri. Ama Bayan Austin'in evinde daha baka bilgiler edinebiliriz. Sanrm bina ilerde, sa taraftaki."

72

73

MPARATORLUK Armas apartman, Westwood kasabasnn bir kilometre kadar dnda, aal bir yolun zerindeydi. Yapmack Tudor kirilerinin boyanmaya fena halde ihtiyac vard. Zaten binann tm biraz eski grnmlyd. Ama master veya doktora yapan encilerin, yeni kurulmu gen ailelerin oturduu bu kesimlerde kurulmu olan orta snf binalarn ou yleydi zaten, imparatorluk Armas apartmannn da bata gelen zellii, evresindekilerden hi farkl olmayyd, insan arabayla her gn nnden geip yine de o binay hi farketmeyebilirdi. n kapya doru yrmeye baladmzda, "Mkemmel," dedi Connor. "Tam onlarn istedii gibi." "Kimlerin istedii gibi?" Lobiye girdik. Buras en silik California tarznda dekore edilmiti. Pastel, iekli duvar ktlar, fazla puf koltuklar, ucuz seramik abajurlar, krom bir sehpa. Buray dier benzer apartmanlardan farkl klan tek ey, kede duran gvenlik masasyd. ri kym bir Japon o masann banda oturmaktayd. Biz girerken, okumakta olduu izgi romandan ban kaldrd, hi de dosta olmayan baklarla bakt. "Buyrun?" Connor ona kimliini gsterdi, Cheryl Austin'in dairesinin nerede olduunu sordu. Adam, "Geldiinizi bildireyim," diyerek telefona uzand.
74

"Zahmet etme." "Olmaz, bildirmem gerek. Belki u anda konuu vardr." "Olmadndan eminim," dedi Connor. "Kore wa keisatsu no igoto da." Resm polis ii iin geldiimizi sylyordu. Kapc gergin bir tavrla selam verdi. "Heya bango va ky desu." Connor'a bir anahtar uzatt. kinci bir cam kapdan getik, hal kapl koridorda ilerledik. Koridorun iki ucunda kk, lake sehpalar vard. Bina basitti ama aslnda kendine gre bir zarafeti de yok deildi. Connor glmseyerek, "Tipik Japon tarz," dedi. imden, Westwood'un eskimi, yapmackl Tudor binas m Japon tarz, diye dndm. Solumuzda kalan bir odadan rap mzii duyuluyordu. Hammer'n son arks. Connor, "Dars ieriyi hi belli etmiyor da ondan," dedi. "Japon dnce biiminin ayrlmaz bir parasdr bu ilke. Halka ak olan cephe bir ey belli etmemelidir ... mimarde de yle, insan yznde de, her eyde de. Hep yle olagelmitir. Takayama'daki, Kyoto'daki eski samurai evlerine bak, grrsn. Dtan hibir ey belli etmezler." "Buras Japonlara m ait?" "Tabii. Yoksa kapc diye, ngilizceyi yarm yamalak bilen bir Japonu koyarlar myd? stelik de adam yakuza. Dvmesini herhalde grmsndr." Grmemitim. Yakuza rgt Japonlarn gangsterleriydi. Ben Amerika'da yakuza lar olduunu bilmiyordum. Bunu da syledim. "Anlaman gereken bir ey var ... o da burada, Los Angeles'de, hatt Honolulu'da, New York'da bir takm glge dnyalarn kurulmu olduu," dedi Connor. "Genellikle insan hi farkna varmaz. Biz yine kendi Amerikan dnyamzda yaarz, Amerikan sokaklarmzda dolarz, kendi dnyamzn yanbanda bir dnya daha olduunu hi anlayamayz. ok gizli, kendini hi belli etmeyen, ok zel bir baka dnya. Belki New York'da Japon i adamlarnn, zerinde
75

hibir ey yazmayan bir kapdan giriini grm, kapnn arasndan ierinin bir kulp olduunu da farketmisindir. Belki Los Angeles'de ufack bir si bar olduunu, orada kii bana bin iki yz dolar hesap dendiini duymusundur. Tokyo fiyat yani. Ama bu yerler turist rehberlerinde yazl deildir. nk Amerikan dnyasnn paras deildirler de ondan. Onlar o glge dnyann parasdr. Yalnzca Japonlara aktr." "Ya bu yer?" "Buras bir bettaku. Metreslerin oturtulduu bir ak yuvas. te Bayan Austin'in dairesine de geldik." Connor kapcnn verdii anahtarla kapy ap ieriye girdi.

ki yatak odal bir daireydi. Pastel pembe ve yeil, pahal ve ok iri kiralk mobilyalarla doldurulmutu. Duvarlardaki yalboyalar da kiralanmt. Her erevenin yannda bir etiket gze arpyor, zerinde Breuners Kiralk Eyalar diye yazyordu. Mutfak tezghnn zeri bombotu. Bir kse iinde meyveler duruyordu, o kadar. Buzdolabnda yalnzca yourtlarla Diet-Cola'lar vard. Salondaki kanepeler sanki hibir zaman hi kimse oturmam gibiydi. Sehpann stnde, Hollyvvood artistlerinin resimleriyle dolu bir kitap, bir vazo iinde de kuru iekler durmaktayd. Bo kl tablalar odann her yanna konmutu. Yatak odalarndan biri oturma odas haline sokulmu, oraya bir kanepe, bir televizyon, keye de bir cimnastik bisikleti yerletirilmiti. Her ey yepyeniydi. Televizyonun bir kesine apraz yaptrlm olan DJTAL AYARLI etiketi bile sklmemiti. Cimnastik bisikletinin gidon kulplar naylon klflar iinde korunmaktayd. Byk yatak odasnda gzme ilk insan dankl iliti. 76

Gardrobun aynal kapaklarndan biri ak braklmt. Pahal olduu anlalan parti elbisesi yatan zerine atlmt. Besbelli ne giyeceine zor karar verebilmiti kz. Tuvalet masasnn zerinde parfm ieleri, prlanta bir gerdanlk, altn bir Rolex saat, ereveli fotoraflar, iinde Mild-Seven naneli sigara sndrlm bir tabla vard. Tuvalet masasnn en st ekmecesi yar ak durduu iin klotlar, amarlar gzkmekteydi. Pasaportunu da o ekmecenin kesine sokmu olduunu grdm. Alp sayfalarn evirdim. Bir Suudi Arabistan vizesi, bir Endonezya vizesi, de Japonya'ya giri damgas vard. Kedeki stereo hl akt. Kaset kapa alm, kasetin ucu darya kmt. Parmamla ittim, Jerry Lee Levvis'in sesini duydum: "You shake my nerves and you rattle my brain, too much love drives a man insane ..." Teksas mzii. Bu kadar gen bir kz iin fazla eski bir mzik. Ama belki de eski gnlerin altn plaklarndan holanyordu. Tekrar tuvalet masasna dndm. Bytlm birka renkli fotorafta Cheryl Austin, Asya manzaralar nnde glmsyordu. Bir tapnan krmz kaplar, resm haval bir bahe, gri gkdelenlerle dolu bir sokak, bir tren istasyonu. Resimler Japonya'da ekilmi gibiydi. ounda Cheryl yalnzd, ama birkanda yannda gzlkl, salar dklmeye balam, yalca bir Japon vard. Sonuncu resimde Cheryl, ABD'nin bats gibi bir yerdeydi. Tozlu bir pikabn yannda durmu, incecik, gne gzlkl, bykanne tavrl bir kadna glmsyordu. Kadnn glmsedii yoktu. Tersine pek rahatsz gibiydi. Masann yanbana, yere, rulo halinde kvrlm byk tabakalar halinde ktlar konmutu. Bir tanesini atm. Bir poster. Cheryl bikini giymi, elindeki Asahi birasn kaldrm, glmsyordu. Posterin tm yazlar Japoncayd. Banyoya girdim. Keye tekmelenmi bir blucin iliti gzme. Beyaz bir
77

kazak, amar makinesinin zerine atlmt. Duun yanbandaki engelde slak bir havlu sallanyordu. ksmda da boncuk boncuk su damlalar gze arpmaktayd. Musluun yanma sandan kard bigudileri dizmiti. Aynann erevesine yine fotoraflar sokuluydu. Cheryl bir baka Japon erkekle, Malibu iskelesi zerinde. Bu seferki adam otuzluk, yakkl biriydi. Resimlerden birinde elini samimi bir tavrla Cheryl'in omzuna atmt. Elindeki yara izini ok net biimde grebiliyordum. "Bingo!" dedim. Connor banyoya girdi. "Bir ey mi buldun?" "Yara izli adam." "yi." Connor resmi dikkatle inceledi. Ben dnp banyoda musluun yanndaki karkla baktm. "Biliyor musun, burann beni rahatsz eden bir yan var," dedim. "Nedir o?" "Kz geri burada uzun sredir oturmuyor, onu biliyorum. Eyalarn kiralk olduunu da biliyorum ... ama yine de ... burann bir dekor olduu yolundaki duygumu yenemiyorum. Nedenini de anlayamyorum." Connor glmsedi. "Aferin, temen. Gerekten dekore edilmi gibi bir hali var. Nedeni de var tabii." Elindeki Polaroid fotoraf bana uzatt. u anda iinde bulunduumuz banyoyu gsteriyordu resim. Keye tekmelenmi blucin. Asl duran havlu. Musluun yanndaki bigudiler. Ama resim her eyi arptan o geni alan merceklerinden biriyle ekilmiti. Fen ileri ekipleri bazen kant olarak kullanrd bu tr resimleri. "Bunu nerede buldun?" "Darda, asansrn yanndaki p kutusunda." "Demek ki bu akam, daha erken saatlerde ekilmi." "Evet. Burada resme gre farkl bir ey grebiliyor musun?" Polaroid'i dikkatle inceledim. "Hayr, ayn gibi grn-

yor ... dur bir dakika. Aynaya sokulmu resimler. Onlar yok Polaroid'de. Bu resimler sonradan konmu." "stne bastn." Connor tekrar yatak odasna yrd, tuvalet masasnn zerindeki ereveli resimlerden birini eline ald. "imdi de una bak," dedi. "Bayan Austin'le bir Japon arkada, Tokyo'daki injuku stasyonunda. Herhalde Kabukio mahallesini merak etti. Ya da belki alveri yapyordu. Resmin sa kenarna dikkat ediyor musun? Darack bir erit halindeki daha ak rengi farkedebiliyor musun?" "Evet." Dar eridin ne anlama geldiim o zaman anladm. Bu resmin zerine bir baka resim konmutu. Bunun ucu alttan darya uzand iin o ksm solmutu. "stteki resim alnm," dedim. Connor, "Evet," dedi. "Bu daire aranm." "Evet. ok da ince ince aranm. Bu akam, daha erken saatte gelmiler, Polaroid resimler ekmiler, her oday didiklemiler, sonra da her eyi eski haline getirip brakmlar. Ama tpksn yapmalarna imkn yok. Japonlarda bir sz vardr, sanatszlk sanatlarn en zorudur, derler. Ve kendilerini tutamazlar. Tutku halindedir bu onlarda. Resim erevelerini daha dzgn dizmiler ite. Parfm ielerini daha bir zenle yerletirmiler. Her ey biraz zorlama. Beyin kaydet-mese bile, gz farkedebiliyor." "Ama neden arasnlar oday?" diye sordum. "Ne tr resimleri almlar? Kzn katille ekilmi resimlerini mi?" "Oras belli deil," dedi Connor. "Besbelli Japonya'yla, Japon erkekleriyle ilikileri gizli deil. Onda bir saknca grmemiler. Ama hemen ele geirmek istedikleri bir ey vard herhalde ... ve o da olsa olsa ..." O anda salon tarafndan zayf, kararsz bir ses duyuldu. "Lynn? Tatlm? Burada msn?"

78

7 9

JNAPININ eiinde durmu, ieriye bakyordu kz. Yalnayakt. zerine ort ve askl bluz giymiti. Yzn pek iyi gremiyordum ama eski ekip arkadam Anderson'un deyimiyle "ylan deliinden karacak bir tip" olduu belliydi. Connor ona kimliini gsterdi. Kz adnn Julia Young olduunu syledi. Gneyli aksan vard. Dili dolanr gibi, kelimeleri biraz yayarak sylyordu. Connor at, o zaman kz daha iyi grebildik. ok gzel bir kzd. Kararsz admlarla odaya girdi. "Mzii duydum ... kendisi burada m? Cherylynn iyi mi? Bu akam o partiye gitmiti, biliyorum." Connor bana abucak gz atarak, "Ben bir ey duymadm," dedi. "Sen tanyor musun Cherylynn diye birini?" "Eh, tabii. Kar dairede, sekiz numarada oturuyorum. Neden herkes onun odasna giriyor?" "Herkes mi?" "Siz ikiniz buradasnz ya! Sonra o iki Japon adam." "Onlar ne zaman geldi?" "Bilmiyorum. Belki yarm saat kadar nce. Cherylynn'le ilgili bir durum mu var?" Sz ben devraldm. "O iki adam grebildiniz mi, Bayan Young?" Belki de kendi kapsnn gzetleme deliinden bakmtr, diye dnyordum.

"Eh, herhalde. Onlara merhaba dedim." "Nasl yani?" "ilerinden birini ok iyi tanrm. Eddie." "Eddie mi?" "Eddie Sakamura. Hepimiz tanrz Eddie'yi. Hzl Eddie." "Onu tarif edebilir misiniz?" diye sordum. Yzme garip garip bakt. "Resimlerdeki adam ite ... elinde yara izi olan gen adam. Eddie'yi herkes tanr sanrdm. Gazeteler hep ondan sz eder. Yardm balolar falan filan. Partilerden hi eksik olmayan biridir." "Onu nasl bulabileceimiz hakknda bir fikriniz var m?" diye sordum. Connor cevap verdi. "Eddie Sakamura, Bora Bora adl bir Beverly Hills restorannda hissedardr. Oraya ok sk gider." "Ta kendisi," dedi Julia. "O restoran onun brosu gibidir. Aslnda ben oraya hi dayanamam. ok grltl bir yer. Ama Eddie hep ortalkta kouturur, uzun boylu sarnlar kovalar. Kzlarn kendisinden boylu olmasna, onlara aadan bakmaya baylr." Yanndaki masaya dayand, gr kumral salarn apknca arkaya savurdu, bana bakp dudan hafife sarktt. "Siz ikiniz bir ekip misiniz?" "Evet," dedim. "O bana kimliini gsterdi, ama sen gstermedin." Czdanm kardm. Karta bakt. "Peter," diye okudu. "lk sevgilimin ad Peter'di. Ama senin kadar yakkl deildi." Glmsedi bana. Connor hafife ksrerek boazn temizledi, sonra, "Daha nce Cherylynn'in dairesine hi gelmi miydin?" diye sordu. "Eh, herhalde! Kap kar komusuyum. Ama son za-

manlarda hi buralarda durmuyor. Hep seyahatte." "Nerelere


80

gidiyor?"

Vkselen GneF.6

81

"Her yere. Nevv York, Washington, Seattle, Chicago ... her yere. ok seyahat eden bir sevgilisi var. Onunla buluuyor. Daha dorusu bana kalrsa, onunla hep kars ortalkta deilken buluuyor." "Evli mi bu sevgili?" "ey, bir engel var galiba. Anlarsnz. Yolu tkayan bir ey." "Kim olduunu biliyor musun?" "Hayr. Bir keresinde, hi evime gelmez, demiti. ok byk, ok nemli biri. Para babas. Kz aldrmaya jet ua yolluyorlar, o da atlayp gidiyor. Adam neredeyse oraya. Eddie'yi delirtiyor bu adam. Ama Eddie kskan tiptir zaten. Btn kzlarn iro otoko'su olmak ister. Seksi sevgilisi yani." Connor, "Cheryl'in ilikisi sr m?" diye sordu. "Yani bu sevgiliyle?" "Bilmiyorum. Bana pek sr gibi gelmemiti. Yalnzca ... ok youn bir iliki. Adama deliler gibi ak." "Kz m adama deliler gibi k?" "Hayal bile edemezsiniz. Her eyi yzst brakp onunla bulumaya kotuunu bilirim. Bir gece bana geldi, Spring-steen konserine iki bilet verdi. Ama heyecandan uuyordu. Detroit'e gidiyormu da ondanm. Detroit! Bir el bagaj vard elinde. stne irin, kk bir elbise giymiti. Adam on dakika nce telefon edip, 'Benimle bulu,' demi. Yz prl prld. Be yanda ocuklar gibiydi. Neden farkna varamyor, bilmiyorum." "Neyin farkna varamyor?" "Adamn kendisini kullandnn." "Neden yle diyorsun?" "" "Cherylynn ok gzel bir kz. Hem de kibar grnml. Dnyann her yerinde manken olarak alt. Daha ok da Asya'da. Ama ruhen kasaba ocuu olarak kald. Midland aslnda bir petrol kenti. Para bol orada. Ama yine de, kk kent ne de olsa. Cherylynn parmanda yzk olmasn,
82

evresinde ocuklarnn koumasn, bahede bir kpeinin olmasn isteyen tiptir. Anlayamyor." Ben, "Ama adamn kim olduunu bilmiyorsunuz," dedim. "Hayr, bilmiyorum." Yzne sinsi bir ifade geldi. Vcudunu bir garip kprdatt, tek omzunu indirip gslerini dar kard. "Ama siz buraya o yal sevgili iin gelmediniz, deil mi?" Connor ban sallad. "Yo, aslnda onun iin gelmedik." Julia bilmi bilmi glmsedi. "Mesele Eddie, deil mi?" Connor, "Hmmm," dedi. "Biliyordum. O ocuun er ge ban belya sokacan biliyordum. Aramzda hep konuuyorduk ... apartmandaki btn kzlar." Eliyle anlam belli olmayan bir hareket yapt. "nk fazla hzl gidiyor. Hzl Eddie. Japon olduuna inanamaz insan. yle parltl tip ki!" Connor, "Osakal m aslen?" diye sordu. "Babas orada byk bir sanayici. Daimai'de. Tatl bir ihtiyar. Buraya geldiinde bazen kzlardan biriyle ikinci katta kalr. Ama Eddie! Eddie birka yllna buraya eitim iin gelmi. Sonra lkesine dnp kaia'da, yani irkette alacakm. Ama gitmek istememi oraya. Bu lkeye baylyor. Neden baylmasn ki? Her eyi var. Eski Ferrari'sini ne zaman arpsa bir yenisini alyor. ok paras var. Burada o kadar uzun sre kalm ki, tam bir Amerikalya benzemi. Yakkl. Seksi. Ne tozu bulursa da hemen eker. Tam bir parti kuu. Osaka'da ne var ki onu ekecek?" Daha fazla dayanamadm. "Ama siz dediniz ki, daha bandan beri biliy ..." "Ban derde sokacam m? Tabii. O lgn yanndan tr. O garipliinden." Omuz silkti. "ounda vardr onlarn. Bu adamlar Tokyo'dan gelir. Ellerinde bir okai, yani bir tantma mektubu olsa bile, yine de dikkatli davranmak arttr. Bir gecede onluk, yirmilik brakmaktan kanmazlar. 83

Bahi gibi bir eydir o para onlarn gznde. Masann stne koyar, giderler. Ama buna karlk istedikleri ... hepsinin deilse bile, en azndan, bazlarnn ..." Sessizlie gmld. Gzlerinde bo, netlikten uzak baklar vard. Ben hibir ey sylemeden bekliyordum. Connor ona bakyor, anlayl anlayl ban sallyordu. Kz birdenbire tekrar konumaya balad. Sanki aradan geen sessizliin farknda deilmi gibiydi. "Ve bu da onlara gre ok doal bir ey ... btn bu istekler. Yani... arada srada bir altn du, kelepe falan ... ben de aldrmam. Adam houma gidiyorsa belki arasra bir dayaa da bir ey demem. Ama kimsenin beni kesmesine izin veremem. Ka para olursa olsun, umurumda deil. yle bakm, klm, ben yokum ... Ama bu insanlar ... yani ou, yle terbiyeli, yle nazik ki! Bir kere de heyecanlandlar m ... bir garip oluyorlar ite ..." Sustu, ban iki yana sallad. "ok acayip insanlar." Connor kolundaki saate gz att. "Bayan Young, bize ok yardmc oldunuz. Sizinle tekrar konumamz gerekebilir. Temen Smith telefon numaranz alacak ..." "Evet, tabii." Ben cep defterimi atm. Connor, "Ben kapcyla konumaya gidiyorum," dedi. Kz, "inii," diye yardmc oldu. Connor gitti, ben de Julia'nn telefon numarasn yazdm. Benim yazma bakarken dudaklarn yalyordu. Sonunda, "Syle bana," dedi. "ldrd m onu?" "Kim?" "Eddie. Cherylynn'i ldrd m?" Gzel kzd ama gzlerindeki heyecan da grebiliyordum. Bana sabit baklarla bakmaktayd. Gzleri prl prl-d. rpertici bir duygu doldu iime. "Neden soruyorsunuz?" dedim.

"nk. Hep yle tehdit ediyordu da ondan. rnein bugn leden sonra da tehdit etti." "Eddie leden sonra buraya m geldi?" dedim. "Tabii." Julia omuz silkti. "Hep gelir buraya. leden sonra onu grmeye geldiinde pek sinirliydi. Bu bina devralmdnda duvarlara ek ses izolasyonu yaptrmlar. Ama yine de birbirlerine haykrdklarn duyabiliyordum. Eddie'yle Cherylynn. Stereo'ya hep o eski Jerry Lee Lewis arksn koyard. Gece gndz alard onu. nsan deli edene kadar. Bir yandan da haykryor, birbirlerine bir eyler frlatyorlard. Eddie ona hep, 'Seni ldreceim, seni ldreceim, kahpe!' der dururdu. O yzden ite. ldrd m?" "Bilmiyorum." "Ama kz ld, deil mi?" Gzleri hl parlyordu. "Evet." "yle olaca belliydi," dedi. ok sakin grnyordu imdi. "Hepimiz biliyorduk. Yalnzca zaman meselesiydi. Eer istiyorsan, ara beni. Daha fazla bilgi gerekirse." "Olur, ararm." Ona kartm verdim. "Sizin de aklnza yeni bir ey gelirse, beni u numaradan arayabilirsiniz." Kartm ortunun arka cebine koydu, vcudunu yine bir garip kvrd. "Seninle konumak houma gitti, Peter." dedi. "Evet. Tamam." Koridorda uzaklatm. Son keyi dnerken arkama baktm. Kapnn aralnda duruyor, bana el sallyordu.

84

8 5

CoNNOR lobideki telefonda konuuyor, kapc da ask suratyla ona bakyordu. Sanki onu engellemek istiyormu da, geerli bir zr bulamyormu gibiydi. "Evet, yle," diyordu Connor. "Saat sekizle on arasnda o telefondan neresi arandysa hepsinin dkm. Tamam." Susup dinledi. "Verilerinizin o trl snflandrlmam olmas vz gelir bana. Bulun bana o bilgileri. Ne kadar srer? Yarn m? Gln olmayn. Ne yapyoruz sanyorsunuz biz burada? ki saat iinde istiyorum listeyi. Sizi ararm. Evet. Senin de Allah beln versin." Telefonu kapatt. "Haydi gidelim, ko-hai." kp arabaya yrdk. "Tandklarnla m iliki kuruyorsun?" diye sordum. "Tandk m?" arm gibiydi. "Ha, herhalde Graham sana benim ilikilerimle ilgili bir eyler sylemi olmal. Yoo, zel muhbirlerim yok. O var sanyor, o kadar." "Arakawa olayndan sz etti." Connor iini ekti. "u eski olay," diye mrldand. Arabaya doru gidiyorduk. "Bilmek ister misin o hikyeyi? ok basit aslnda. ki Japon vatanda bu lkede vuruluyor. Tekilt da bu soruturmada Japonca bilmeyen detektifleri grevlendiriyor. Neden sonra, aradan bir hafta geince, ii bana veriyorlar."

"Sen ne yaptn peki?" "Arakawa'lar New Otani Otelinde kalyorlard. Oteldan Japonya'y ne zaman aradklarn renmek iin telefon kaytlarn istedim. O numaralar aradm, Osaka'da birileriyle konutum. Sonra Osaka polisine telefon atm. Yine Japonca konutum. Hikyenin tmn bilmediimizi anlaynca ok ardlar." "Anlyorum." "Tam anladn sanmyorum," dedi Connor. "nk bizim polis tekilt ok utand. Basn gzn kzdrm, hikyeyi hi bilmeden polisi eletirmeye balamt. Her trl insan cenazeye iek yollamt. Gangster olduklar sonradan anlalan bu insanlar iin byk sevgi gsterisi yaplmaktayd. Pek ok kii utand o olayda. Bu yzden de her eyin suunu bana yklemeye kalktlar. Szde ben olay zmek iin el altndan bir eyler yapmm. ok bozuldum, o kadarn syleyeyim sana." "O yzden mi Japonya'ya gittin?" "Hayr. O da baka bir hikye." Arabann yanna varmtk. ktmz apartmana baktm, Julia Young' pencerede grdm. Ayaktayd. Ban emi, bize bakyordu. "Batan karc bir kz," dedim. "Japonlar o tr kadnlara irigaru onna derler. Yani kalas hafif." Arabann kapsn ap bindi. "Ama uyuturucu alyor. Sylediklerinin hibirine gvenemeyiz. Ne var ki ... bu ite yine de hi houma gitmeyen bir zincir olumaya balad." Saatine bakt, ban iki yana sallad. "Lanet olsun. ok vakit ziyan ediyoruz. Bir an nce Palomino'ya gidip Bay Co-le'la konualm."

Arabay altrp gneye, havaalanna doru yola koyuldum. Connor koltuunda arkasna yaslanm, kollarn gsnde kavuturmu, gzlerini kendi ayaklarna dikmiti. Pek
86

mutsuz bir hali vard. "Bu holanmadn zincir nasl bir ey?"
87

"p sepetindeki ambalaj selofanlar," dedi Connor. "Koridor p kutusundaki Polaroid. Bunlarn byle braklmamas gerekirdi." "Kendin syledin ya ... aceleleri var." "Belki. Ama bilirsin, Japonlar Amerikan polisini beceriksiz sayar. Bu sakarlk da yine kmseyici tutumlarnn bir belirtisi." "Eh, biz beceriksiz deiliz." Connor ban iki yana sallad. "Japonlara gre, pekl da beceriksiziz. Japonya'da her sulu yakalanr. Ar sularda mahkmiyet kararlarnn oran yzde doksan dokuzdur. Japonya'da her sulu, yakalanacan daha ie balarken bilir. Ama burada, mahkmiyet kararlarn koparabilmemiz yzde on yedi dolaylarnda. Yani adamlarn bete birini bile hapse tktramyoruz. Bu yzden Amerika'daki her sulu, herhalde yakalanmam, diye dnyor. Yakalansa bile, zaten mahkm edilmez. Yasal haklan ok iyi korunuyor nk. Ayrca tm polis incelemeleri de gsteriyor ki Amerikal polisler ii ya ilk alt saat iinde zyor, ya da hi zemiyor." "Yani ne demek istiyorsun?" "Diyorum ki burada da bir su ilendi ... stelik yakalanmama umuduyla ilendi. Ve ben bu olay zmek istiyorum, kohai."

Connor on dakika boyunca sessiz kald. Hareketsiz oturuyordu. Kollarn birbirine kavuturmu, enesi gsne gmlmt. Derin ve dzenli soluyordu. Uyuyor sanlabilirdi ama gzleri akt. Onun soluklarn dinleyip arabay srmeye devam ettim. Sonunda bir ara, "igura," dedi. "Ne olmu ona?"
88

"igura'nn neden yle davrandn bulabilsek, bu olay da zerdik." "Anlayamadm." "Bir Amerikalnn onu anlayabilmesi kolay deil," dedi Connor. "nk Amerika'da bir miktar hat normal kabul edilir. Uaklarn rtar yapmas beklenir. Postann vaktinde gelmemesi beklenir. amar makinesinin bozulmas beklenir. Hep bir eylerin ters gitmesine hazrzdr. "Ama Japonya farkldr. Orada her ey doru drst iler. Tokyo'daki tren istasyonunda, peronda bir yere iaret koysan, o noktaya dikilip beklesen, tren her gn gelip ayn yerde durur, tam karna bir kap rastlar. Vaktinde gelir trenler. Hi bagaj kaybolmaz. Kimse aktarmal uan kar-maz. Verilen tarihlere hep uyulur. Her ey planland gibi gider. Japonlar eitimlidir, hazrdr ve motivasyonlar vardr, ileri grr, bitirirler. Dalgaya yer yoktur." "Hmm-hmmm ..." "Bu gece de Nakamoto irketinin ok byk ve nemli bir partisi vard. Her eyi en ince ayrntsna kadar planladklarndan emin olabilirsin. Madonna'nn sevdii vejeter-yen ordvr de hazrdr, beendii fotorafy da armlardr, nan bana, her eyi hesaplar onlar. Her ihtimale hazrlanrlar. Bilirsin nasl insanlar olduklarn. Oturur, btn ihtimalleri tartrlar. Ya yangn karsa, derler. Ya deprem olursa! Ya bomba tehdidi gelirse! Elektrikler kesilirse! En olmayacak eylerin bile zerinde dururlar. Tutkudur bu onlarda. Ama zaman geldiinde, her eyi dnm olduklar iin kontrol ellerinde olur. Kontrol karmak ayp eydir. Anlyor musun?" "Evet." "Ama dostumuz igura, Nakamoto irketinin temsilcisi olarak karmza kyor ... ve kontrol elinden kard da gn gibi ortada. Yoiki no. Batl usulnde tartmalara giriyor, huzursuz olduu da belli. st duda nasl terliyordu,
89

grmsndr. Eli de nemliydi. Habire pantolonuna siliyordu. Riktsnppoi davrand. Fazla tartmacyd. Gereinden ok konuuyordu. "Ksacas, ne yapacan bilmiyormu gibiydi. Kzn kim olduunu bile bilmiyormu gibi ... oysa bal gibi biliyor, nk o partiye davet edilen herkesten haberi var. Ayrca ... kz kimin ldrdn de bilmiyormu gibi numara yapt. Oysa onu da biliyor olmas gerekir." Araba bir ukurun zerinde srad, sarsld. "Dur bir dakika. igura kz kimin ldrdn biliyor mu?" "Bundan eminim. Hem tek bilen de o deil. u anda katilin kim olduunu en az kii biliyor olmal. Sen eskiden basn ilikilerinde almam miydin?" "Evet. Geen yl." "Televizyon haber servisinde tandn var m?" "Birka kii," dedim. "Belki ilikilerimiz soumu olabilir. Neden?" "Bu gece ekilen filmlerden birini grmek istiyorum." "Yalnzca grmek mi istiyorsun? El koymayacak msn?" "Hayr. Yalnzca greceim." "Bu pek sorun olmaz herhalde," dedim. KNCB'den Jennifer Levvis'i ararm, diye dnyordum. Ya da KCBS'den Bob Arthur'u. Herhalde Bob daha iyi olurdu. Connor konutu. "Kiisel ilikinle yaklaabilecein biri olmal. Yoksa televizyon istasyonlar bize yardmc olmaz. Bu gece su yerinde hi televizyon ekibi bulunmadn grmsndr. Oysa genellikle su yerlerinde ... o gerilen polis eridine varncaya kadar kameralar arasndan kendine bin zorlukla yol aman gerekir. Bu gece ne televizyon vard, ne de basn. Hibiri yoktu." Omuz silktim. "Hi telsiz kullanmadk. Basn renememitir." "Ama zaten oradaydlar," dedi Connor. "Partiyi ekiyor90

lard. Tom Cruise'la Madonna'y. Tam o srada, bir st katta bir kz ldrld. Neden gelmedi televizyon ekipleri?" "Yzba, yle ey olamaz," dedim. Basn grevlisiyken rendiim bir tek ey varsa, o da hibir komplonun tutmayacayd. Basn ylesine eitli, ylesine dank ve karmakt ki! Arada srada haberlere gerekten ambargo koymak isteyeceimiz bir olay da kard karmza ... rnein biri karlr, fidye istenirdi. Basnn ibirliini salayana kadar gbeimiz atlard. "Gazeteler baskya erken girer. Televizyoncular topladklar malzemeyi on bir haberlerine yetitirmek zorundadrlar. Herhalde son rtular yapmak zere ekip gitmilerdi." "Katlmyorum. Bence Japonlar aft '/ar iin, irketlerinin imaj iin kayglanmalardr. Basn da onlarla ibirlii yapm, habere yer vermemitir. Gven bana, kohai; bu ite bask uygulanyor." "Buna inanamam." "nansan iyi edersin," dedi Connor. "Bask yapyorlar." Tam o srada arabann telefonu ald. yi tandm, sert bir ses, "Allah kahretsin, Peter," diye kkredi. "Ne haltlar dnyor o cinayet soruturmasnda?" efti arayan. Sesi sarho gibi geliyordu. "Nasl yani, ef?" Connor bana bakt, sonra sylenenleri duyabilmek iin telefonun hoparlr dmesine bast. ef konutu. "Japonlar hrpalyor musunuz yoksa? Tekilta yine rklk sulamalar m yaacak?" "Hayr, ef," dedim. "Kesinlikle yle bir ey yok. Neler duydunuz, bilemem ama ..." "Salak Graham'n her zamanki gibi onlara hakaret ettiini duydum." "Dorusu pek de hakaret denilemezdi, ef..." "Bak Peter, bana maval okuma. Oraya Graham' yollad iin Fred Hoffmann' haladm zaten. O rk piin bu soru91

turmadan ekilmesini istiyorum. Bundan byle hepimizin Japonlarla iyi geinmesi gerek. Dnya byle. Beni duyuyor musun, Peter?" "Evet, efendim." "imdi gelelim John Connor'a. Senin yannda, deil mi?" "Evet, efendim." "Onu neden soktun bu ie?" Ben mi sokmutum onu? Demek Fred Hoffmann bunu benim fikrim olarak gstermeye arar vermiti. Kendisinin nerdiini sylememiti. "zgnm," dedim. "Ama ben ..." ef, "Anlyorum," dedi. "Herhalde tek bana olayn hakkndan gelemeyeceini dndn. Yardm aradn. Ama korkarm yardmdan ok, sorun aldn bana. nk Japonlar Connor'dan holanmyor. Ayrca, sana sylemem gerek ... John' ok eskiden beri tanrm. Akademiye birlikte girdik. Elli dokuzda. Her zaman yalnz adamd, her zaman sorun karrd. Bilirsin, biri kalkar da yabanc lkeye yerleirse, burada diki tutturamyor demektir. Bu soruturmay kartrmasn istemiyorum." "ef..." "Ben durumu yle gryorum, Peter. Elinde bir cinayet var. abucak olay bala ve bitir. Hzl ve dzenli al. Sonucu senden bekliyorum. Bir tek senden. Duyuyor musun beni?" "Evet, efendim." "Sesim iyi geliyor mu?" "Evet, efendim." "abuk bitir, Peter," dedi ef tekrar. "Bu olayla ilgili olarak baka kimsenin beni aramasn istemiyorum." "Peki, efendim." "En ge yarna kadar bitir. O kadar." Sonra telefonu kapad. Kulakl yerine koydum. "Evet," dedi Connor. "Bask yaplyor."
92

4U5 numaral hz yolunda, gneye, havaalan tarafna doru sryordum arabay. Buralarda sis daha youndu. Connor pencereden darya bakp duruyordu. "Bizimki Japon kuruluu olsa, dnyada byle bir telefon gelmezdi. ef seni diine uygun buldu. Hi sorumluluk almyor ... tm sorun senin. stelik seninle hi ilgisi olmayan eyler iin de seni suluyor. rnein Graham iin ,.. benim iin." Ban sallad. "Japonlar bunu asla yapmaz. Bir sz vardr Japoncada; sulu arama, sorunu z, derler. Amerikan irketlerinde herkes hep suun kimde olduunu merak eder. Bakalm kimin kellesi yuvarlanacak, diye bakarlar. Japon kurulularnda ise neyin bozuk gittiine, nasl dzeltilebileceine baklr. Kimseye su atlmaz. Onlarn yolu bizimkinden iyi." Connor sustu. Hl pencereden bakyordu. Slausson'u gemekteydik. Marina ilerde, sislerin arasnda bir karartyd. "efin ba skt, o kadar," dedim. "Ev et. Elindeki bilgiler de her zamanki gibi yetersiz. Ama ne olursa olsun, sabah olup ef yatandan kalkmadan bu davay zsek iyi olacak sanrm." "Bunu yapabilir miyiz?" "Evet. Eer igura o teypleri verirse."
93

Telefon yine ald. Atm. Arayan igura'yd. Kulakl Connor'a uzattm.

igura'nn sesini az da olsa duyabiliyordum. Gergin gibiydi. Hzl hzl konuuyordu. "Moi-moi, Connor-san. Wata-i wa keibi no beyci ni denva o imaita ga, daremo demasendei-ta." Connor elini azla kapatp tercme etti. "Gvenlik grevlisini aram ama orada kimse yokmu." "Sorede, okeibiitsu ni renrak site, hitb o okutte morai, iso ni itte tepu o kakunin imaita." "Sonra ana gvenlik merkezini aram, onlardan kendisiyle birlikte aaya gelip teypleri kontrol etmelerini istemi." "Tepu va sbete rekoda no naka ni arrimas. Nakunattemo Torikaeraretemo imasen. Sbete daijobu des." "Kasetlerin hepsi makinelerdeymi. Kaybolan, deitirilen kaset yokmu." Connor kalarn atp cevap verdi. "lya, tepu va surikaerarete ini bazu manda. Tepu o sagase!" "Sbete daijobu nandesu, Connor-san. Doiro to i nodesu ka." "Her ey yolunda diye direniyor." Connor ona, "Tepu o sagasel" dedi, bana dnd, "Kasetleri istiyorum dedim," diye anlatt. "Daijobu da to itterunoni, doite sonnai tepu o sagase to osshann desu ka." "re niua wakatte irunda. Tepu wa naknatte ini. Sizin sandnzdan daha ok ey biliyorum, Bay igura. Moiido i, tepu o sagasnda!" Connor telefonu arparak kapatt, arkasna yaslanp fkeyle homurdand. "tolu itler. Kayp kaset yok numarasna yatyorlar."
94

"O ne anlama geliyor?" diye sordum. "Sert oynamaya karar verdiler demek." Connor pencereden akp geen trafie bakyor, bir yandan parman dilerine vurup duruyordu. "Kendi durumlarnn gl olduuna inanmasalar bunu asla yapmazlard. Kendilerini salamda gryorlar. Bu da demektir ki..." Connor sessizleip kendi dncelerine dald. Arasra klarn altndan geerken yznn cama yansyan hayalim gryordum. Sonunda, "Hayr, hayr, hayr," dedi. Sanki biriyle konuuyordu. "Ne hayr?" "Graham olamaz." Ban iki yana sallad. "Gfaham ok riskli ... gemiten gelen pek ok hayalet sinmi zerine. Ben de uygun deilim. Eskimi tiplerdenim ben. Demek ki i sende dmleniyor, Peter." "Neden sz ediyorsun?" diye sordum. Connor, "Bir eyler oldu," dedi. "igura'nn kendini gl hissetmesine yol aan bir durum var. Ve bence ... seninle ilgili bir ey." "Benimle mi?" "yle olmal. Kiisel bir ey olduu hemen hemen kesin. Gemiinde sorunlu bir durumun var m senin?" "Ne gibi?" "Yani sicilinde bir ey? Tutuklanma? Hakknda usul soruturmas? Kukulu davran sulamalar? Homoseksellik ya da zamparalk sulamalar? Uyuturucudan kurtulma tedavileri? Ekip arkadalarnla amirlerinle sorunlar? Kiisel ya da meslek herhangi bir ey!" Omuz silktim. "Ulu Tanrm, hi sanmyorum." Connor bekliyor, yzme bakyordu. Sonunda, "Bir ey bulduklarna inanyorlar, Peter," dedi. "Eimden boandm. ocuu tek bama bytyorum. Michelle adnda bir kzm var. ki yanda." "Evet?" 95

"Sakin bir hayat srerim. ocuuma bakarm. Sorumluluk sahibiyimdir." "Ya karn?" "Eski karm avukattr. Savclkta alr." "Ne zaman boandn?" "ki yl nce." "ocuk domadan m?" "Doumdan hemen sonra." "Neden boandnz?" "Tanrm ... herkes niye boanr ki?" Connor bir ey sylemedi. "Bir yl evli kaldk. Tantmzda karm ok genti. Yirmi drt yandayd. Baz konularda hayalleri vard. Mahkemede karlamtk. Beni her gn tehlikelerle karlaan sert bir detektif sanmt. Tabanca taym houna gitmiti. Bu tr eyler ite. Aramzda bir iliki olutu. Hamile kaldnda, ocuu aldrmak istemedi. Evlenmek istedi. yle romantik fikirler vard kafasnda. Aslnda pek dnmeden karar vermiti. Ama hamilelii zor geti. Krtaj zamann da kardk. ok gemeden, benimle yaamaktan holanmadna karar verdi. Oturduum daire kkt, aylm yetmiyordu, Brenrvvood'da deil de Culver City gibi bir mahallede oturuyordum, falan filan. Sonunda bebek doduunda, karm sanki hayal krklna uramt. Bir hat yaptn ileri srd. Mesleinde ilerlemek istiyordu. Bir polisle evli kalmak istemiyordu. ocuk bytmek de istemiyordu. ok zgn olduunu, hat yaptn sylyordu. ekti gitti." Connor gzlerini yummu, yle dinliyordu. "Evet?" "Btn bunlarn ne nemi olabileceini anlayamyorum. Karm gideli iki yl oluyor. Ondan sonra da ben ... artk detektiflik ilerinin alma saatlerini gze alamadm, nk artk ocuk bytmek zorundaydm. Bu yzden bir takm snavlara girdim, zel Hizmetler'e getim, bir sre basn blmnde altm. Orada bir sorun yok. Her ey gzel gzel

gitti. Derken geen yl bu Asyallar grevlisi ii ortaya kt. Paras daha iyiydi. Ayda iki yz dolar kadar daha fazla. Bu sefer buna bavurdum." "Hmm-hmmm." "Yani demek istediim, para gerekten iime yaryor. Artk masraflarm artt, Michelle'e gndzleri bakan birini ayarlamak zorunda kalyorum. ki yanda ocuklarn gndz bakm kaa patlyor, bir fikrin var m? Evde de her gn hizmeti var. Lauren de zaten aylk ocuk bakm paralarnn yarsn atlatr. Maam yetmiyor diyor ama geenlerde kendine yeni bir BMW ald, o yzden pek emin olamyorum. Ne yapaym, bilmem ki? Mahkemeye mi vereyim onu? Zaten savclkta alyor." Connor sessizdi. lerde uaklarn otoyol zerinden alana doru alaldn gryordum. "Her neyse," dedim. "Bu grev aldnda sevindim. Zaten i saatleri daha iyi, stelik paras da daha ok. Byle geldim buraya. u anda da seninle bu arabadaym. Hepsi bu." "Koha." dedi Connor alak sesle. "Biz bu ite beraberiz. Bana sylesen iyi edersin. Sorun nedir?" "Sorun falan yok." "Kohai." "Yok ama!" "Kohai..." "Bak, John, sana bir ey syleyeyim," dedim. "nsan zel Hizmetler'e bavurunca be deiik komite sicilini inceler. Bu tr grevler iin temiz olman zaten art. Komiteler benim de sicilimi tarad. nemli bir ey bulamadlar." Connor ban sallad. "Ama bir ey buldular!" "Tanrm," dedim. "Be yl detektiflik yaptm. Onca yl boyunca hakknda hi ikyet gelmeyen kimse olabilir mi? Bunu sen de bilirsin." "Senin iin gelen ikyetler neydi?" Bam iki yana salladm. "Hibir ey. Ufak tefek eyler.
97

96

Ykselen GneF 7

lk ylmda bir adam tutuklamtm, sonradan beni gereksiz kuvvet kullanmakla sulad. Soruturmada susuzluum ortaya^kt. Bir kadn silahl soygundan tutukladm, zerine bir gram uyuturucu sakladm iddia etti. Onda da temiz ktm, uyuturucu kendisinindi. Cinayet sannn biri, sorgu srasnda onu dvp tekmelediimi ileri srd. Bereket versin adamla hi yalnz kalmamtk. Hep baka memurlar da vard. Sarho bir kadn, aile kavgas iin ard, sonradan ocuuna tasallut ettiimi iddia etti, ama kendisi vazgeti. Yeni yetme ete lideri cinayetten tutukland, kendisine homoseksel anlamda pas verdiimi syledi. Sonra iddiasn geri ald. Hepsi bu. "nsan polisse bu tr eylerin bir fon mzii olduunu bilir. Sokaktaki trafik sesi gibi. Bu konuda yapabilecein hibir ey yoktur. Zaten dman evre iinde i gryorsun, habi-re insanlar eitli sularla suluyorsun. Onlar da seni suluyorlar. Byle oluyor bu iler. Tekrarlanan bir durum yoksa, tekilt byle eylere hi aldr etmez bile. Polisin biri iin iki yllk bir sre boyunca drt ar kuvvet kullanm ikyeti gelirse, o zaman eiliyorlar konuya ancak. Ya da rklk ikyetleri gelmeye balarsa. Ama onun dnda, ef yardmcs Jim Olsen'in hep dedii gibi, polislik ancak derisi kaln olanlarn harc." Connor uzun sre hibir ey sylemedi. Kalarn atm, anlattklarm batan sona dnyordu. Sonunda konutu. "Ya boanma? Boanrken sorunlar kt m?" "Olaanst bir ey olmad." "Eski karnla ks falan deilsin ya?" "Yo, konuuyoruz. Aramz normal. Harika bir dostluk yok, ama normal." Kalar hl atkt. Kafas bir eyleri aratryordu. "Detektiflikten iki yl nce ayrldn, yle mi?" "Evet." "Neden?"

"Syledim ya!" "O saatler ok geldi dedin." "En byk nedeni oydu, evet." "Baka ne nedenler vard?" Omuz silktim. "Boandktan sonra ... artk cinayet olaylarnda almak istemedim. imde bir duygu ... ne bileyim! Hayal krklna uram gibiydim. Bir kk ocuum vard. Karm tanm gitmiti. Hayatn srdryor, parlak bir avukatla kyordu. Kucamda ocukla kalakalmtm. Kendimi ok kt hissediyordum. Artk detektif olmak istemiyordum." "O ara danmanlara falan gittin mi? Tedaviye girdin mi?" "Hayr." "Uyuturucu ya da alkol sorunun oldu mu?" "Hayr." "Baka kadnlar?" "Arasra." "Evliyken mi?" Bir kararszlk geirdim. "Farley mi? Belediye bakanlnda alan kz m?" "Hayr. O ok daha sonrayd." "Ama evliyken de biri vard." "Evet. Ama artk Phoenix'de oturuyor. Kocasnn tayini kt." "Kadn polis miydi?" Omuzlarm kaldrdm. Connor arkasna iyice yasland. "Pekl, kolmi," dedi. "Eer hepsi bu kadarsa, yrtarsn." Yzme bakt. "Hepsi bu kadar." "Ama seni uyarmam gerek," diye devam etti. "Byle eyler bamdan daha nce de geti. Japonlarla. Japonlar sert oynamaya balad m, olaylar ok tatszlatrabilirler. Gerek anlamda tatszlatrrlar."
99

"Beni korkutmaya m alyorsun?" "Hayr. Yalnzca durumun nasl olduunu anlatyorum." "Allah belsn versin Japonlarn," dedim. "Benim saklayacak bir eyim yok." "yi. imdi bence televizyondaki o arkadan ara, birazdan geleceimizi syle. Bir yere daha uradktan sonra.

100

l EPEMZDEN bir 747, ini klarn sislerin iinde parldatarak geti, sonra yanp snen gece kulb panosunun zerinden utu: "KIZLAR! KIZLAR! HEPSi IPLAK! KIZLAR!" Biz kapdan girerken saat on bir buua yaklayordu. Palomino'ya strip-tiz kulb demek iltifat saylrd. Eskiden bowling kulb olduu belli olan, duvarlarna kakts ve at resimleri boyanm bir yerdi. erisi d grnmnden daha kk ve dard. Gm parltl iki erit kuanm bir kadn, yann krka merdiven dayadna bakmadan, turuncu n altnda dans ediyordu. Onun da can, pembe masalarda oturan mteriler kadar skkn gibiydi. Toples kadn garsonlar, duman dolu yerde gidip gelmekteydiler. Teypten gelen mzik sesinde belirgin bir tslama vard. Kapnn hemen iinde duran bir adam, "On iki dolar," dedi. "En az iki iki mecburi." Connor kimliini gsterdi. Adam o zaman, "Pekl, tamam," dedi. Connor evresine baknd, "Buraya Japonlarn da geldiini bilmezdim," dedi. Kedeki masada lacivert takm elbiseler giymi i adam grdm. Kapdaki adam, "Hemen hemen hi gelmezler," diye sze kart. "Aa taraftaki Star Strip'i sever onlar. Daha parltl, 101

daha ok plak meme. Bana sorarsanz bu tura yazlp grubu kaybetmi olmal." Connor ban sallad. "Ben Ted Cole'u aryorum." "Barda. Gzlkl olan." Ted le bar taburelerinden birine tnemiti. Anora Nakamoto Gvenlik niformasn saklamaktayd. Yaklap yanna oturduumuzda yzmze bo bo bakt. Barmen yaklat. Connor, "ki Bud," dedi, "Bud yok. Asahi biras olsun mu?" "Tamam." Connor kimliini yine ortaya kard. le ban iki yana sallayp baka tarafa evirdi. Dans eden kadna inatla bakmaya koyuldu. "Ben bir ey bilmiyorum." Connor, "Ne konuda?" diye sordu. "Hibir konuda. Ben kendi iime bakarm. u anda grevde deilim." Biraz sarhotu. Connor, "iten ne zaman ktn?" diye sordu. "Bu akam erken ktm." "Neden o?" "Mide derdi. lserim var. Bazen tutar. O yzden erken

ktm." "Kata?" "En azndan sekizi eyrek gee." "Kart basyor musunuz?" "Bizde yle eyler yok. Saat tutmazlar." "Senin yerine ii kim devrald?" "Aldlar." "Kim ald?" "Amirim." "O kim?" "Onu tanmam. Japonun biri. Daha nce hi grmemiHem amirin, hem de hi grmedin, yle mi?"

tim." 102

"Yeni geldi. Japon. Tanmam. Ne istiyorsunuz benden hem siz?" "Birka soru soracaz, o kadar," dedi Connor. le, "Benim saklayacak bir eyim yok," deyiverdi. leriki masada oturan Japondan biri kalkp bara geldi. Bize yakn yerde durup barmene seslendi. "Ne marka sigaralarn var?" "Marlboro," dedi barmen. "Baka?" "Belki Kools vardr. Bakmam gerek. Ama Marlboro var, ondan eminim. Marlboro ister misiniz?" Ted le Japon'a bakt. Japon barn kenarnda dururken onu hi grmemi gibiydi. "Kent?" diye seslendi barmene. "Kent light var m?" "Hayr. Kent yok." "Peki yleyse, Marlboro olsun," dedi Japon. "Marlboro iyidir." Dnp bize glmsedi."Buras Marlboro diyar, yle deil mi?" Connor, "yle," dedi. le birasn eline alp yudumlad. Hepimiz sessizdik. Japon elleriyle barn zerinde tempo tutuyordu. "Harika bir yer," dedi. "Bir havas var." Neden sz ettiini anlayamamtm. Buras rezalet bir yerdi. Japon bitiiimizdeki tabureye oturdu. le nndeki bira iesine mrnde bira grmemi gibi bakyordu. Alp elinde evirdi, barn stne koyup dibiyle daireler izmeye koyuldu. Barmen sigaray getirdi, Japon bara bir be dolarlk frlatt. "st kalsn," dedi. Paketi yrtp at, bir sigara ekti. Bize glmsedi. Connor onun sigarasn yakmak zere akman kard. Adam aleve doru eilirken Connor, "Doko kaia ittenno?" dedi. 103

Adam gzlerini krptrd. "Pardon?" "Wakanne no?" dedi Connor. "Doko kaa ttenno?" Adam glmseyip tabureden indi. "Soro soro kanakuteva. sre nas." Elini hafife sallad, sonra arkadalarnn yanna dnd. "Deua mata," dedi Connor. Sonra yerinden kalkt, dolat, Japon'un boaltt yere oturdu. le, "Neydi o yle?" diye sordu. Connor, "Ona hangi irkette altn sordum," dedi. "Ama konumak istemedi. Herhalde arkadalaryla birlikte olmak istedi." Connor szn bitirince ellerini barn altnda saa sola kaydrd. "Temiz," dedi. Sonra Cole'a dnd. "Evet, iimize dnelim, Bay le. Amirinizin nbeti sizden devraldn sylyordunuz. Saat kata oldu bu i?" "Sekizi eyrek gee." "Ve onu tanmyordunuz, yle mi?" "Tanmyordum." "O saate kadar, siz grev bandayken, video kameralar kayt yapyor muydu?" "Tabii. Gvenlik ofisi hep kayt yapar." "Amiriniz teypleri kard m?" - "karmak m? Sanmyorum. Teypler hl orada bildiim kadaryla." Yzmze arm gibi bakyordu. "Siz teypleri mi merak ediyorsunuz?" "Evet," dedi Connor. "nk ben teyplere hibir zaman fazla dikkat etmemiimdir. Benim ilgim kameralara." "Nasl yani?" ~" "Binay byk parti iin hazrlyorlard. Bir yn son dakika ayrnts vard. Ama insan yine de merak ediyor ... neden onca kameray binann her yanndan ekip o kata yerletirdiler diye.
104

"Ne yaptlar dedin?" diye sordum. "O kameralar dn sabah krk altnc katta deildi," diye aklad le. "Binann her yannda ekimlerini yapyorlard. Biri gndz onlarn yerlerini deitirmi. Deitirmesi kolay, biliyorsunuz. nk ularnda telleri yok." "Kameralarn telleri yok mu?" "Yok. Bina iinde her yanda seller transmisyon var. yle yapld. Zaten o yzden ses ve renk yok. Seller yntemle onlar verilemiyor. Yalnzca grnty aktaryorlar. Ama kameralar canlarnn istedii yere takabiliyorlar. Neyi grmek isterlerse onu gryorlar. Bunu bilmiyor muydunuz?" "Hayr," dedim. "Size kimsenin sylememi olmasna atm. Bu binayla ilgili en gurur duyduklar eylerden biri bu." le birasndan iti. "Benim merak ettiim ey de, biri neden kameralar alp partinin bir kat yukarsna takyor, onu anlamyorum. Gvenlik nedeni olamaz. Partinin verildii katn yukarsnda asansrleri kilitlersiniz, olur biter. Demek ki ama gvenlik olsa, kameralar partinin altndaki katlara koyarlard. Yukarsna deil herhalde." "Ama asansrler kilitlenmemiti, yle mi?" "Evet. Bu bana da biraz garip geldi." Kar masadaki Japonlara doru bakt. "Benim birazdan gitmem gerek," dedi. Connor, "Eh, ok yardmc oldunuz, Bay le," dedi ona. "Size tekrar soru sormak isteyebiliriz." "Size telefon numaram yazaym." le peetesine bir eyler karalad. "Adresinizi de yazdnz m?" "Evet, yazdm. Ama aslnda birka gnlne kentten gidiyorum. Annem biraz rahatsz. Kendisini birka gn iin Meksika'ya gtrmemi istedi. Herhalde hafta sonu gideriz." "Uzun kalacak msnz?" "Bir hafta falan. znim birikti. Kullanmak iin uygun bir zaman gibi geliyor."

105

"Tabii," dedi Connor. "Sizi anlyorum. Yardmnza tekrar teekkrler." Cole'la el skt, sonra omzuna akadan bir yumruk indirir gibi yapt. "Siz de salnza dikkat edin." "Edeceim." "ki imekten vazgein, evinize giderken kaza falan yapmayn." Duraklad. "Ya da bu gece nereye gitmek istiyorsanz, oraya giderken." le ban evet der gibi sallad. "Sanrm hakknz var. Fena fikir deil." "Hakl olduumu biliyorum." le benimle de el skt. Connor kapya ynelmeye niyetliydi. le, "Neden zahmet ediyorsunuz, anlayamyorum," dedi. "Kasetler iin mi?" "Japonlar iin. Elinizden ne gelir ki? Onlar her konuda bizden ileri. Kodamanlar da ceplerinde. Artk yenemeyiz onlar. Siz ikiniz asla haklarndan gelemezsiniz. oktan atlar herkesi." Darya ktmzda, yanp snen neon n altnda durduk. Connor, "Haydi, yr, zaman geiyor," dedi. Arabaya bindik. Connor peeteyi bana uzatt. zerine koca koca harflerle: KASETLER ALDILAR diye yazlmt. "Gidelim," dedi Connor. Motoru altrdm.

106

L?AAT on bir haberleri bitmiti. Haber odas boalm gibiydi. Connorla ikimiz koridordan stdyoya doru yrdk. Kapnn zerindeki Action News yazs hl yanyordu. Sette gecenin haberleri tekrar gsterilmekteydi ama sesi kslmt. Erkek sunucu parmayla ekrandaki kadn sunucuyu gsterdi. "Ben budala deilim, Bobby, ben hep dikkat ederim byle eylere. Son gecedir girii de, k da o yapyor." Koltuuna yaslanp kollarn kavuturdu. "Aklaman bekliyorum, Bobby." Arkadam Bob Arthur, on bir haberlerinin iri kym yapmcsyd. Kendi yumruu kadar iri bir kadehten sek viski yudumlamaktayd. "Jim, yle rastlad," dedi. "yle rastlam! Devenin ba!" Kadn sunucu nefis bir kzl salyd. Vcudu akl durdurucuydu. Notlarn dzenleme bahanesiyle oyalanyor, Bob'la br sunucu arasnda geen lflara kulak kabartyordu. "Bak," dedi sunucu. "Anlamamda yazl. Girilerin yars, klarn da yars. Anlama art bu." Yapmc, "Ama Jim, bu gece ilk haber Paris modasyla Nakamoto partisiydi," dedi. "Sosyal haber bunlar." "Dizi cinayetler ileyen herifi ba haber yapmalydnz." Bob iini ekti. "Onun yayn ertelendi. Hem zaten halk bkt dizi cinayet ileyen katillerden."
107

Kulaklarna inanamam gibiydi. "Halk dizi cinayetlerden bkt, yle mi? Bunu de nereden karyorsun?" "Fokus grubunun aratrmasnda kendin de okuyabilirsin, Jim. Dizi cinayet ileyen katiller ok gsterildi. imdi izleyiciler ekonomi konusunda kaygl. Artk dizi cinayet istemiyorlar." "Demek ki halk ekonomiye kayglanyor diye ilk haber olarak Nakamoto'yla Paris modasn koyuyoruz, yle mi?" "yle, Jim," dedi Bob Arthur. "Zor gnlerde insanlar parlak partilerle oyalanr. Halkn grmek istedii bu. Moda ve hayal." Sunucu suratn asmt. "Ben gazeteciyim," dedi. "Ben burada ciddi haberler vermek iin bulunuyorum, moda haberleri deil." "Tamam, Jim," dedi yapmc. "Girii o yzden Liz yapt bu akam. Senin grntn ciddi haberlere saklamak istiyo ruz." v "Teddy Roosevelt bu lkeyi byk ekonomik krizden kurtardnda herhalde bu ii modayla ve hayallerle yapmad." "Franklin Roosevelt." "Hangisiyse. Ne dediimi anlyorsun. nsanlar kayglysa, ekonomi verelim o zaman. demeler dengesini, neyi merak ediyorlarsa onu verelim." "Tamam, Jim. Ama bu on bir haberleri. Yerel haber. nsanlar bu saatte televizyonu anca ..." "te Amerika'nn sorunu bu zaten!" diye patlad sunucu. aret parmayla sanki hanerler batryordu. "nsanlar gerek haber dinlemek istemiyor." "Haklsn, Jim. ok haklsn." Bob kolunu sunucunun omzuna att."Biraz dinlen, e mi? Yarn konuuruz." Bu sz sanki bir iaretti. Sunucu kadn, notlaryla oynamaktan vazgeti, onlar toplayp stdyodan kt.
108

Erkek sunucu, "Gazeteciyim ben," diyordu. "Mesleim neyse onu yapmak isterim." "Doru, Jim. Yarn yine konuuruz. yi geceler."

Koridorda bize yolu gstermek iin nmzden yrrken Bob Arthur, "Salak bok," diye sylendi. "Teddy Roosevelt'mi. Tanrm! Artist bunlar. Her artist gibi, repliklerini sayyorlar." ini ekti, elindeki viskiden bir yudum daha ald. "imdi bir daha anlatn bana, neyi grmek istiyorsunuz?" "Nakamoto alnn kasetini." "Yani yayn kasetlerini mi? Bu gece yaynladmz m?" "Hayr, biz orijinal ekim kasetlerini istiyoruz. Kameradan kt gibi." "ekim kasetleri. Tanrm, umarm hl silmemilerdir. oktan silmi olabilirler." "Silmek mi?" "Tabii. Biz burada gnde krk kaset film ekeriz. ou hemen silinir. Eskiden ekim kasetlerini bir hafta saklardk ama imdi maliyeti drmeye alyoruz, biliyorsunuz." Haber odasnn bir yanndaki duvar boydan boya raf doluydu. Bu raflara gz alabildiince Betamax kasetleri sralanmt. Bob parman kutularn stnden kaydrd. "Nakamoto ... Nakamoto ... Yok, gremiyorum." Bir kadn yanmzdan geti. "Cindy, Rick hl buralarda m?" "Hayr, evine gitti. Bir ey mi lzm?" "Nakamoto ekim kasetleri. Rafta yok." "Don'un odasna bak. O kesti." "Peki." Bob bizi haber odasndan karp montaj tarafna gtrd. Bir kap at, kk, dank bir odaya girdik. ki monitr, birka video, bir de montaj konsolu grdk. Kaset kutular her yana salmt. Bob onlarn arasnda arand. "ocuklar, ansnz varm. te kamera orijinalleri. ok da
109

uzun. Jenny'yi bulaym da size gstersin. Bu iin ustasdr. Herkesi tanr." Ban kapdan dar uzatt. "Jenny? Jenny?"

Birka dakika sonra Jenny Gonzales, "Pekl, bakalm o halde," dedi. Krk yalarnda, gzlkl, tknaz bir kadnd. Editr notlarna bakt, kalarn att. "Ka kere sylesem yarar yok, hibir eyi yerine koymaz bunlar ... Neyse, buldum. te. Drt kaset varm. kisi konuklan limuzinleriyle gelirken gsteriyor, ikisi ierde, partide. Siz ne grmek istiyorsunuz?" Connor, "Gelilerinden balayalm," dedi. Sonra saatine gz att. "Hzl sardrabilir miyiz? Acelemiz var." "Hangi hzda isterseniz. Ben alknm. nce en hzlda deneyelim." Bir dmeye bast. Limuzinlerin geliini hzlandrlm tempoda izlemeye baladk. Kaplar frlatlr gibi alyor, insanlar darya sryor, zp zp binaya yryorlard. "Belli birini mi aryorsunuz? nk burada nllerin hangi metrajda grndn iaretlemiler." "Bizim aradmz nl deil," dedim. "Yazk. Bizimkiler herhalde yalnz onlar ekmitir." Biz filme bakarken Jenny, "te Senatr Kennedy," dedi. "Biraz zayflam, deil mi? Hop, gitti. Senatr Morton. ok formda grnyor. armadm. Bu da o sinsi yardmcs. Dilerimi rperten tip. Senatr Rovve ... kars yannda deil yine. te Tom Hanks. Bu Japonu tanmyorum." Connor, "Arata Masagavva," dedi. "Mitsui'nin bakan yardmcs." "te Senatr Chalmers. Sa ektirmiti. yi duruyor. Kongre yesi Levine. Kongre yesi Daniels. Bu sefer ayk naslsa. Biliyor musunuz, Nakamoto'nun bunca Washington simasn getirebilmesine atm."
110

"Neden yle diyorsunuz?" "Eh, alt taraf bir binann al. Sradan irket kutlamas. Hem t bat kysnda. u aralar Nakamoto da aibeli irket. Barbra Streisand geiyor. Yanndaki adam tanmyorum." "Nakamoto aibeli mi? Neden?" "Micro-Con satndan tr." Dayanamadm. "Micro-Con nedir?" diye sordum. "Micro-Con, bilgisayar tehizat yapan bir Amerikan firmas. Akai Ceramics adl bir Japon firmas onu satn almaya alyor. Kongre sata kar kt, nk Amerikan teknolojisini Japonya'ya kaptryor diyorlar." "Bunun Nakamoto'yla ilgisi ne?" diye sordum. "Akai, Nakamoto irketler grubundan." lk kaset bitmiti. Yuvasndan frlad. "Burada istediiniz bir ey yok mu?" "Yok. Devam edelim." "Peki." kinci kaseti takt. "Ne olursa olsun, bu kadar ok senatrle kongre yesinin bu gece burada gzkmeyi gze almas beni artyor. te balyoruz. Yeni gelenler var. Roger Hillerman, Pasifik ileri mstear. Yanndaki de yardmcs. Kenii Haiko, Japonya'nn Los Angeles konsolosu. Richard Meier, mimar. Getty'nin irketinde alr. Kadn tanmyorum. urada bir Japon ..." Connor, "Hisai Konawa," dedi. "Honda ABD'nin bakan yardmcs." "Ha, o demek," diye tepki gsterdi Jenny. " yldr bu lkede o. Herhalde yaknda vatanna dner. u Edna Morris. GATT grmelerinde ABD delegasyonunun bakan. Biliyorsunuzdur, Tarife ve Ticaret Genel Anlamas. Buraya gelmesine ok atm, nk ortada cpak bir kar atmas var. Ama gelmi ite. Rahat rahat glmseyip duruyor. Chuck Norris. Eddie Sakamura. Mahallenin apkn diyebilirsiniz ona. Yanndaki kz tanmyorum. Tom Cruise, Avustralyal karsyla. Ve Madonna tabii." Hzlandrlm tempoda, Madonna arabasndan inip d-

nerken flalar deli gibi parlyordu. "Yavalataym m? Bu ilginizi ekiyor mu?" "Bu gece ekmiyor," dedi Connor. Jenny, "Zaten herhalde ona ait ok ekim vardr daha," diye karlk verdi. Sonra "en hzl" dmesine bast, grnt grileti. Jenny tekrar eski tempoya dndnde Madonna asansre doru ilerliyordu. spanyol asll, bykl bir gencin koluna girmiti. Kamera bir kere daha sokaa dnerken grnt biraz bulanklat, sonra yine netleti. "u Daniel Okimoto. Japon sanayi politikas uzman. u da Arnold, yannda Maria. Arkalarndan gelen Steve Martin. Mzenin tasarmn yapan mimar Arato Isozaki'yle beraber ..." "Dur," dedi Connor. Jenny konsolun dmesine bast, resim dondu. Jenny arm gibiydi. "Isozaki'yi mi aryordunuz?" "Hayr. Biraz geriye ltfen." Bant geriye sarld, Steve Martin'in gerisine, daha nce gelen limuzinlere dnerken grnt titredi. Ama tam o dn srasnda, kamera limuzinlerinden az nce, inmi olan bir grup insan da grmt. Hal serilmi kaldrmda yryorlard. "te," dedi Connor. Resim dondu. Biraz bulankt. Siyah kokteyl elbisesi giymi, uzun boylu bir sarn, koyu renk takm elbiseli, yakkl bir adamn yannda grdm. "Hmm," dedi Jenny. "Adama m bakyorsunuz, kadna m?" "Kadna." "Bir dneyim." Jenny kalarn atmt. "Onu partilerde yaklak dokuz aydr gryorum. Hep VVashington'lu tiplerle. Bu yln Kelly Emberg'i sanki. Sportmen manken tipi. Ama zarif. Tatiana havasnda. Ad ... Austin. Cindy Austin miydi, Carrie Austin miydi ... Cheryl Austin. Tamam." "Hakknda daha baka bir ey biliyor musunuz?" diye sordum.

Jenny ban iki yana sallad. "Bakn, byle hret yapmak kolay deildir. Bu kzlar habire karsna kar insann. Bir yenisi kt m, alt ay kadar ona her yerde rastlarsnz, sonra yok olurlar. Nereye giderler, Tanr bilir. Bunlarn etelesini kimse tutmaz." "Ya yanndaki adam?" "Richard Levitt. Plastik cerrah. Byk yldzlar ameliyat eder." "Burada ne ii var?" Jenny omuz silkti. "ok yerde grlr. Bu adamlarn ou gibi, gerektii zaman yldzlara kavalyelik eder. Hastalar boanmaya falan kalktnda gerekir byle eyler. Mterileriyle kmad zamanlar, bu kz gibi mankenleri davet eder. Birbirlerine yakyorlar, oras kesin." Monitorda Cheryl'le kavalyesi kesik admlarla bize yaklatlar. Her kare yaklak otuz saniyede geiyordu. Ar adm geldiler stmze. Hi birbirlerine bakmadklarn farkettim. Kz ok gergindi, sanki bir eyler bekliyor gibiydi. Jenny Gonzales, "Demek bunlar," dedi. "Plastik cerrahla manken. Bu ikisinin ne zellii olduunu sorabilir miyim? nk byle bir gecede bu tipler ... nemsizdir." Connor, "Kadn bu gece ldrld," dedi. "Ya, demek bu kzd, yle mi? lgin." "Cinayeti duymu muydunuz?" dedim. "Tabii." "Haberlerde mi vard?" "Hayr. On bir haberlerine yetimedi. Yarn da vermezler artk. Vereceklerini sanmam. lgi ekmez nk." Yan gzle Connor'a bakarak, "Neden ekmez?" diye sordum. "Ne balamda oldu ki?" "Anlayamadm." "Nakamoto devreye girecek, bizim al partisinde olduu iin haber oldu, diyecek. Bu konuda yayn yapmann
113

112

Ykselen GneF 8

kendilerine amur atmak anlamna geldiini iddia edecek. Bir bakma da hakllar. Bu kz otoyolda ldrlse, haberlere girmezdi. Dkkn soygununda ldrlse, yine girmezdi. yle olaylardan her gece iki tanesi buraya gelir, ama yaynlanmaz. Partide ldrlm olmasna gelince ... kime ne? Yine de haber olmaya lyk deil. Gen ve gzel, oras doru, ama bir zellii yok. Dizi filmde falan oynam da deil." Connor saatine bakt. "teki kasetlere bakalm m?" "Partide ekilenlere mi? Tabii. Yine bu kz m arayacaz?" "Evet." "Tamam, balyor." Jenny nc kaseti takt. Krk beinci kattaki partiden eitli sahneler grmeye baladk. Orkestra, sarkan dekorasyonlarn altnda dans eden insanlar. Kalabalkta kz grmeye alyorduk. Jenny konutu. "Japonya'da olsak, bunu gzle yapmak zorunda kalmazdk. Japonlarn ok ileri teknikli video tanma yazlmlar var artk. Programda bir grnty belirtiyorsunuz, rnein yzn gsteriyorsunuz, ondan sonra tm filmi tarayp o insan aryor, buluyor. Nerede grnrse yakalyor. boyutlu bir cismi bir tek adan grdkten sonra, baka alardan grdnde yine tanyor. ok kurnaz bir program. Ama yava." "Sizin stdyoda bulunmamasna atm." "Yo, burada satlmyor. En ileri Japon video cihazlar bu lkede bulunmaz. Bizi zellikle drt yl geride tutarlar. O da onlarn imtiyaz. Teknoloji onlarn. Ne isterlerse yaparlar. Ama byle bir durumda ne kadar ok ie yarard." Parti grntleri akp geiyordu. Telal bir kemeke. Jenny birdenbire grnty dondurdu. "te. Sol arka taraf. Sizin Austin, Eddie Sakamura'yla konuuyor. Eddie'nin onu tanmas doal. Tm mankenleri tanr o. Buray normal hzla m geelim?"
114

"Ltfen," dedi Connor. Gzleri ekrandayd. Kamera odann evresini yavaa tarad. Cheryl Austin uzun sre grnd. Eddie Sakamura'yla glyorlard. Kz ban arkaya atyor, elini onun koluna dayyordu. Onunla olmaktan mutluydu. Eddie ona maskaralklar yapmaktayd. Yznde mimikler birbirini kovalyordu. Onu gldrmekten holanyor gibiydi. Ama Cheryl'in gzleri arasra salonun drt yann dolamaktayd. Bir eyler olmasn bekliyormu gibi ... ya da birinin gelmesini ... Bir ara Sakamura onun tm dikkatini kendisine vermediini farketti. Kolundan yakalayp sert bir hareketle kendine doru ekti. Cheryl yzn ondan kard. Eddie daha da yaklap fkeyle bir eyler syledi. O srada kel bir adam admn atp kamerann nn kapatt. Iklar yznde oynayor, yz izgilerini silip bembeyaz ediyor, kafas Ed-die'yle kzn grntsn tkyordu. Derken kamera dnd, sahneyi kaybettik. "Allah kahretsin." "Bir daha gstereyim mi?" Jenny teypi geriye ald, bir kere daha seyrettik. Ben, "Eddie belli ki ondan memnun deil," dedim. "yle gibi." Connor kalarn att. "Grdmz eyi deerlendirmek ok zor. Bunun sesi de var m?" Jenny, "Tabii ama herhalde kuru grltdr," dedi. Birka dmeye bast, filmi tekrar geriye ald. Kokteyl parti uultusunu duymaya baladk. Arada srada kulamza tek tuk bir cmle paras geliyordu, o kadar. Bir ara Cheryl Austin, Eddie Sakamura'ya bakt, "Anlamyorum ... Cumartesi toplantsyla ilgili ..." gibi bir eyler syledi. Kamera dnerkenki son birka saniye iinde, Eddie onu kendine doru ekerken de, "... baya deil..." szleri duyuldu. 115

Ben, "Baya m dedi?" diye sordum. Connor, "yle bir ey," dedi. Jenny, "Bir daha gstereyim mi?" diye sordu. Connor, "Hayr, baka bir ey renemeyiz buradan," diye sylendi. "lerleyelim." "Peki." Grntler hzland, parti halk telaa kaplm gibi gzkt. Glyor, kadehlerini kaldrp abucak iiyorlard. Bir ara, "Durun," dedim. Normal hza dndk. pekli Armani takm giymi sarn bir kadn, az nce grdmz kel adamla el skyordu. Jenny bana bakp, "Ne oldu?" diye sordu. Connor, "Kars o," diye aklad. Kadn kel adam dudandan pmek zere eildi, sonra geri ekildi, adamn kyafetine dair bir yorumda bulundu. Jenny, "Savclkta avukat," dedi. "Lauren Davis. Bir iki byk davada yardmc grev ald. Sunset katili, Kellerman silahl soygunu. ok ihtirasldr. Hem zeki, hem de nfuzlu tandklar var. Savclkta kalrsa gelecei parlak diyorlar. Doru olmal, nl VVyland onu hi televizyona karmyor. Ekranda gzel dururdu, o belli. Ama savc onu kameralardan da, mikrofonlardan da uzak tutuyor. Kel adamn ad John McKenna. San Fransisco'daki Regis McKenna'dan. En byk teknoloji irketlerinin reklamlarn yapan firma." "lerleyebilir miyiz?" dedim. Jenny dmelere bast. "Gerekten karnz m, yoksa arkadanz aka m ediyor?" "Yo, gerekten karm. Yani eskiden karmd." "imdi boandnz m?" "Evet." Jenny bana bakt, bir ey syleyecek oldu, vazgeti, gzlerim tekrar ekrana evirdi. Parti son hzla devam ediyordu. Lauren'i dnmeye daldm. Onu tandmda da geri zeki ve ihtiraslyd ama ou eyi pek anlamazd. mtiyazl

bym, eri iyi okullara, niversitelere gitmiti. Bu tiplerin hepsinde olan duygu onda da vard.Kendi kafasndaki fikir neyse, o herhalde doru olmalyd ona gre. nsann hayatta iinin rahat etmesine yeterli bir duygu. Hibir eyi gereklerle karlatrmaya ihtiyac yoktu. Genti tabii, nedeni biraz da oydu. Dnyay el yordamyla yoklayp tanmaya alyordu. ok hevesliydi. nanlarn anlatrken heyecana kaplrd. Ama tabii inanlar hep deiir dururdu. En son kiminle konutuuna gre deiirdi inanlar. Kolayca etki altnda kalrd. Fikirlerini yle abuk deitirirdi ki, baz kadnlarn apka deitirmesi gibi bir eydi. En son moday her zaman bilirdi. Btn bunlar bana bir sre genlik ve ekicilik etkisi yapmt ....ama sonra canm skmaya balamt. Kiiliinin bir ekirdei olmad, ii bo olduu iin. En son program yaynlayan bir televizon gibiydi aslnda. Hangi program rastlarsa. Hi sorgulamazd. Sonunda Lauren'in en byk yetenei uyum salamak olarak belirdi. Televizyonu, gazeteyi, patronunu ... karsnda yetkili olarak grd hereyi seyretmekte uzmand. Rzgrn nereden estiini hemen sezerdi. Sezince de, nerede durmas gerekiyorsa oraya geerdi. Hayatta ilerlemesine armyordum. Deerleri de, giysileri de her zaman iyi seilmiti, kt, modaya uygundu ... "... size temenim, ama ge oluyor ... Temenim?" Gzlerimi krptrdm. Jenny bana bir ey sylyordu. Parmayla ekran gstermekteydi. Cheryl Austin'i siyah elbisesiyle, iki orta yal adamn arasnda grdm. Connor'a baktm ama o ban evirmi, telefonda konuuyordu. "Temenim? Bu sizi ilgilendiriyor mu?" "Evet. Tabii. Kim bunlar?" "Senatr John Morton'la Senatr Stephen Rowe. kisi de 11 7

116

Senato Finans Komisyonunda. MicroCon satyla ilgili soruturma aan komisyon yani." Cheryl ekranda gld, ban sallad. ok gzeldi. Masumiyetle cinselliin ilgin bir karmn simgeliyordu. Yz bazen ok bilgili, hemen hemen sert bir ifadeye brnyor-du aslnda. Bu adamlarn ikisini de tanr gibiydi. kisine de fazla yaklamyor, el skma dnda onlara hi dokunmuyordu. Onlar da kamerann farkndaym gibiydiler. Biraz resm olmakla birlikte dosta sohbeti srdrdler. Jenny, "lkemiz mahvoluyor, oysa Perembe gecesi bizim ABD senatrleri mankenlerle ene alyorlar," dedi. "Bamzn bu kadar dertte olmasna amamal. stelik bunlar ok nemli adamlar. Morton iin gelecek seimlerde bakan aday olur deniyor." "Onlar hakknda kiisel dzeyde ne biliyorsunuz?" diye sordum. "kisi de evli. Ama ... Rowe yar ayrlm gibi. Kars Virginia'da, evinde oturur, adam dolar. Fazla imeye eilimli." Ekranda Rowe'a baktm. Akam asansre binen adamd. O zaman da sarhotu. Yere yklmak zereydi. Ama imdi sarho grnmyordu. "Ya Morton?" "Sylentilere gre o stten kma ak kak. Eski sporculardan. Salkl yaam merakls. Salkl besinler yer. Aile erkei. Morton'un esas alan bilim ve teknoloji. evre sorunlar. Amerika'nn rekabet edebilirlik dzeyi. Amerikan deerleri. Bu tr eyler. Ama o kadar da temiz olamaz. Gen bir kz arkada varm diye duydum." "Sahi mi?" Jenny omuz silkti. "Sylentilere gre, evresindekiler ilikiyi koparmaya alyorlarm. Ama neyin doru, neyin uydurma olduu belli olur mu?" Teyp bitti, kaset yuvasndan frlad, Jenny bir yenisini takt. "Bu sonuncu," dedi.

Connor telefonu kapad, "Bo ver teypi," deyip ayaa kalkt. "Gitmemiz gerek, kohai." "Neden?" "Telefon irketiyle konuuyordum. Nakamoto binasnn lobisindeki telefondan saat sekizle on arasnda oradan kimlerin aranm olduu konusunda." "Eee?" "O iki saat iinde oradan hi telefon almam." Connor'in ne dndn biliyordum. Birinin gvenlik odasndan kp oradan parayla telefon ettiini kurmutu kafasnda. Ya le ya da Japonlardan biri. imdi hayalindeki ipucu yok olmutu. "ok yazk," dedim. "Yazk m?" Connor armt. "Tersine, ok yararl. htimalleri ok azaltyor. Bayan Gonzales, konuklar partiden ayrlrken gsteren bir teypiniz var m?" "Ayrlrken mi? Yok. Konuklar bir kere gelince, tm kamera ekipleri yukarya, partiye kmtr. Sonra da haber programna yetisin diye teypleri buraya getirmilerdir. Parti devam ederken." "Gzel. O zaman burada iimiz bitti demektir. Yardmnza teekkrler. Bilgi dzeyiniz alacak gibi. Kohai, gidelim."

118

1) 9

1NE yola koyulduk. Bu sefer Beverly Hills'e gidiyorduk. Saat gecenin birini gemiti. Yorgundum. "Lobideki paral telefon neden o kadar nemli?" diye sordum. Connor, "nk," diye anlatmaya balad. "Bu olayla ilgili tm ihtimaller, birinin o telefondan polisi arayp aramad etrafnda dnyor. imdi ortaya kan soru u: Hangi Japon irketi Nakamoto'yla kapm durumda!" "Hangi Japon irketi mi?" "Evet. Belli ki baka bir keiretsu'ya ait bir irket." "Keiretsu mu?" "Japonya'nn i dnyasndaki yaps, keiretsu dedikleri byk tekiltlardan oluur. Japonya'da bunlarn belli ballar alt tanedir ve hepsi de birer devdir. rnein Mitsubishi keiretsu 'sunun birlikte alan ya da aralarnda finansman ilikileri, girift anlamalar bulunan yedi yz ayr irketi vardr. Amerika'da yle byk yaplanmalar yoktur, nk bunlar antitrst yasalarna aykr olur. Oysa Japonya'da usul byledir. Biz irketleri tek balarnaym gibi dnrz. Japonlarn dzenini anlayabilmek iin, IBM, Citibank, Ford ve Ex-xon'u birarada dnmen gerek. Aralarnda gizli anlamalarla, finansman ve aratrma-gelitirme faaliyetlerini paylaarak yaayan bir grup gibi. Yani Japon irketi asla tek bana deildir ... mutlaka yzlerce baka irketle ortaklk halin-

de alyordun Ve bir baka keiretsu'nun irketleriyle de rekabet ediyordur. "Yani sen Nakamoto irketinin ne iler yaptn dnmeye kalktn zaman, aslnda Nakamoto keiretsu 'sunun Japonya'da neler yaptn dnmek zorundasn. Tabii baka keiretsu'lardan hangi irketlerin buna kar ktn da dnmek zorundasn. nk bu cinayet, Nakamoto'yu utandran, kk dren bir ey. Hatt Nakamoto'ya kar bir saldr olarak bile dnlebilir." "Saldr m?" "Bir dn. Nakamoto byk bir gece planlyor. Yeni binalar iin yldzlarla sslenmi bir al gecesi. Kusursuz gesin istiyorlar. Her nedense, partiye gelen konuklardan biri boularak ldrlyor. Btn mesele ... kim haber verdi olay?" "Cinayeti polise mi kim bildirdi?" "Evet. nk ne de olsa, Nakamoto o partide evreyi tmyle kontrol altna tutuyor. Bina onlarn binas. sterlerse on bire kadar beklerlerdi, parti bitip konuklar gittikten sonra haber verirlerdi cinayeti. Ben de iin prestijini dnyor olsam ayn eyi yapardm. nk baka trls Nakamo-to'nun irket imaj asndan potansiyel tehlikeler tar." "Doru." "Oysa polise bildirme ii gecikmemi," diye devam etti Connor. "Tam tersine, birisi sekizi otuz iki gee, parti daha hzlanamadan telefon etmi. Bylelikle btn akam tehlikeye atm. imdi mesele, kim o telefonu eden!" "Sen igura'ya, telefon edeni bul dedin. Henz yapmad." "Doru. nk bulamaz."

"Kimin haber verdiini bilmiyor mu?" "Bilmiyor." 120

"Sence arayan Nakamoto irketinden biri deil mi?" "Deil."


121

"Nakamoto'ya dman olan biri mi arad?" "Hemen hemen kesin, diyebilirim." "O halde cinayeti kimin bildirdiini nasl reneceiz?" Connor gld. "Lobideki telefonu o yzden kontrol ettirdim. O sorunun cevab iin nemli." "Neden nemli?" "Diyelim ki sen rakip irket adna alyorsun ve Nakamoto'nun iinde neler dndn merak ediyorsun. renemiyorsun, nk Japon irketlerinde yneticiler lene kadar alr. Kendilerini bir ailenin paras sayarlar. Kendi ailelerine de asla ihanet etmezler. Byle olunca, Nakamoto irketi de dnyann geri kalannn karsna, su geirmez bir maske olarak kyor. O zaman her kk ayrnt anlam kazanyor. Japonya'dan bu kente hangi yneticiler gelmi, kim kiminle bulumu falan filan. Bu konularda bilgi almak istiyorsan, btn gn televizyon monitrlerinin karsnda oturup duran bir Amerikal gvenlik grevlisiyle dostluk kurmay seebilirsin. zellikle de o grevli, Japonlarn siyahlara ynelttikleri kmsemelere ve aalamalara maruz kalmsa." "Devam et," dedim. "Japonlar rakip firmalarn gvenlik grevlilerine sk sk rvet verirler. Onurlu insanlardr Japonlar aslnda. Ama gelenekleri bu tr davrana izin vermektedir. Akta ve savata her ey yaplabilir, derler. Ve ticaret de Japonlar iin bir savatr. Rvet kt bir ey saylmaz ... eer usulyle becerirsen." "Peki?" "imdi ... cinayetten sonraki birka saniye iinde, kzn ldn bilen en az iki kii olduunu varsayabiliriz Biri katilin kendisi, teki de gvenlik grevlisi. Ted le. O da ekrandan seyrediyordu." "Dur bir dakika. Ted le mu ekran seyrediyordu? Katilin kim olduunu biliyor mu o?"
122

"Besbelli biliyor." "Sekizi eyrek gee ktn syledi ama." "Yalan syledi." "Bundan eminsen, o zaman biz neden ..." "Asla sylemez bize," dedi Connor. "Phillips'in de sylemeyecei gibi. Cole'u o yzden tutuklayp sorgulamadm. Zaman kayb olurdu, oysa zaman ok nemli. Benim sorum u: baka kimseye syledi mi, sylemedi mi?" Sz nereye getirmeye altn anlamaya balyordum. "Yani odasndan kp lobideki telefona giderek birine cinayeti bildirdi, yle mi?" "yle. nk kendi odasndaki telefondan arayamaz. Paral telefondan, Nakamoto'nun bir dmann arar. Rakip irketten birini. Ya da daha baka birini." "Ama o telefondan kimsenin aramadn biliyoruz." "Doru," dedi Connor. "O zaman yrttn bu mantk kyor." "Hi de kmyor. Akla kavuuyor. le kimseye haber vermediyse, o zaman cinayeti kim bildirdi? Bir tek kii olabilir, o da katilin kendisi." rperdiimi hissettim. "Nakamoto'yu kk drmek iin mi arad?" "Herhalde," dedi Connor. "O halde nereden arad?" "Oras henz belli deil. Herhalde binann iinde bir yerden. Zaten henz dnmeye vakit bulamadmz bir iki tedirgin edici ayrnt daha var." "rnein?" Arabann telefonu ald. Connor cevap verdi, sonra kulakl uzatt. "Sana," dedi.

"Hayr, hayr," diyordu Bayan Ascenio. "Bebek iyi. Daha 123

birka dakika nce baktm ona. yi o, Temenim. Ama Bayan Davis arad, onu size haber vermek istedim." "Ne zaman?" "Sanrm on dakika nce." "Numara brakt m?" "Hayr. Kendisini bu gece bulamazmsnz. Ama beklenmedik bir ey olduunu syledi. Kent dna gitmek zorundaym. Bu haftasonu bebei alamayabilirmi." imi ektim. "Pekl." "Sizi yarn arayp kesin bilgi vereceini syledi." "Peki." Sasrmamtm. Tipik Lauren ite. nsan Lauren'i ilgilendiren bir konuda asla plan yapamazd, nk Lauren hep deiirdi. Herhalde en yeni deiiklik de, kendine yeni bir erkek arkada bulmasyd. Belki onunla tatile gidiyordu. Kesin plan belki yarn belli olacakt. Balangta btn bu belirsizliklerin Michelle'i kt etkileyeceinden korkmutum. ocuu ekingen ve gvensiz yapar diye dnyordum. Ama ocuklar ok pratik yaratklar oluyorlar. Michelle annesinin huyuna sanki anlay gsteriyordu. Hi bozulmuyordu. Bozulan ben oluyordum. Bayan Ascenio, "Eve dnyor musunuz, Temenim?" diye sordu. "Hayr. Sanrm sabaha kadar dnemem. Sen kalabilir misin?" "Evet, ama sabah dokuzda buradan kmak zorundaym. Kanepe yata ekeyim mi?" Salonda yatak olabilen bir kanepe vard. Geceleri kaldnda orada yatard. "Evet, tabii." "Peki. yi geceler, Temenim." "yi geceler, Bayan Ascencio." Connor, "Bir terslik mi var?" diye sordu. Sesindeki gerilimi duymak beni artt. "Hayr. Eski karm yine ayn numaralarn peinde, o ka124

dar. Bu hafta sonu bebei alp alamayacan bilemiyor. Niye sordun?" Connor omuz silkti. "Sordum ite." Bu iin bu kadar basit olduunu sanmyordum. "Daha nce, bu dava irkinleebilir dediinde ne demek istemitin?" "Belki de irkinlemez," dedi Connor. "En byk ansmz, olay u birka saatte zmek olur. Ve sanyorum baarabiliriz. te, restoran ilerde, solda." Neon yazy grdm: Bora Bora. "Sakamura'nn restoran buras m?" "Evet. Aslnda o yalnzca ortaklardan biri. Arabay otopark grevlisine verme. Kap nndeki yasak yere park et. Acele uzaklamak zorunda kalabiliriz."

Bora Bora bu haftann gzde Los Angeles lokantasyd. Dekoru Pasifik adalarndan gelme maske ve kalkanlardan olumutu. Yemyeil tahta ubuklar barn kenarlarndan di gibi uzanyordu. Ak mutfan tepesinde bir Prince video, be metrelik koskoca ekrannda soluk bir film gstermekteydi. Yemek listesinde Pasifik yemekleri vard. Mzik kulak trmalaycyd. Mterilerse sinemada ne kavuma heveslileriydi. Herkes siyahlar giymiti. Connor glmsedi. "Trader Vic'de, bomba patladktan sonraki manzara gibi, deil mi?" dedi. "Bakp durma yle. Akamlar kmana izin vermiyor mu yoksa ailen?" "Vormiyor," dedim. Connor melez hostesle konumak zere dnd. Bara baktmda, dudaktan pen iki kadn grdm. Daha ilerde, deri ceketli bir Japon'un kolunu sarn bir kzn omzuna atm olduu dikkatimi ekti. Salar dklmeye balam bir adamn anlattklarn dinliyorlard. Adam tanr gibiydim ... eyin mdr ..."
125

"Yr/1 dedi Connor. "Gidelim." "Ne?" "Eddie burada yok." "Nerede?" "Tepelerde bir yerde verilen partide. Gidelim."

A.DRES Sunset Bulvarnn yukarsnda, dnerek ilerleyen bir yolun zerindeydi. Aslnda oradan kentin manzaras gzel olmalyd ama ortala sis kmt. Adrese yaklarken, sokan iki yanna park etmi lks arabalar grdk. ou Lexus sedan, birka st ak Mercedes ve Bentley'di. Biz Chevrolet sedan'mzla kaldrma yanap eve dorulunca park grevlileri arr gibi oldular. O sokaktaki btn dier evler gibi bu evin de evresi metre yksekliinde bir duvarla evrilmi, bahe kaps olarak uzaktan kumandal elik bir kap taklmt. Kapnn tepesine gvenlik kamerasnn monte edilmi olduunu grdk. Bir kamera da eve doru giden yolun stne yerletirilmiti. Yolun kenarnda duran zel bir detektif bizi durdurup kimliklerimize bakt. "Kimin evi bu?" diye sordum. On yl nce Los Angeles'de byle ileri dzeyde gvenlik nlemleri alanlar ancak Mafioso'lar, bir de Stallone gibi, hrn rolleriyle hayli ilgi eken film yldzlar olurdu. Ama imdi, grne gre zengin semtlerde herkesin gvenlik nlemleri vard. Olmas bekleniyordu zaten. Bu i moda olmutu. Kakts bahesinden geip basamaklardan evin kapsna doru ktk. Ev modern, betondan yaplma, kale gibi bir eydi. erden avaz avaz bir mzik sesi geliyordu.
126 127

"Bu ev Maxim Noir'n sahibinin." Yzmdeki bo ifadeyi grm olmalyd. "Pahal bir moda evidir, kstah satclaryla nldr. Jack Nicholson'la Cher oradan alveri eder." "Jack Nicholson'la Cher," derken bam iki yana salladm. "Sen nereden biliyorsun btn bunlar?" "u ara Japonlarn da pek ou Maxim Noir'dan alveri ediyor. Pahal Amerikan maazalarnn ou gibi oras da... Tokyo'dan gelenler olmasa iflas ederdi. O da Japonlara gbeinden bal." Biz n kapya yaklarken, spor ceket giymi iri kym bir adam belirdi. Elindeki bloknota davetli adlarnn listesini takmt. "zgnm, ancak davetiyeyle giriliyor, baylar." Connor kimliini gsterdi. "Konuklarnzdan biriyle konumak istiyoruz," dedi. N "Hangi konukla, efendim?" / "Bay Sakamura." / Adam pek mutlu grnmyordu. "Burada bekleyin ltfen." Giri holnden salonun birazn grebiliyorduk. Parti konuklaryla doluydu. lk bakta ou Nakamoto partisindekilermi gibi bir izlenim edindik. Restoranda olduu gibi herkes siyah giymiti. Ama benim asl dikkatimi eken, salonun kendisiydi. Bembeyaz, hi ss pusu olmayan bir salon. Ne duvarlarda resim, ne mobilya.Yalnzca beyaz duvarlar ve yerde de beyaz hal. Konuklar biraz rahatsz grnyorlard. Ellerinde kokteyl peetelerinin iinde tuttuklar ikileriyle dolanyor, sanki onlar koyabilecekleri bir yer aryorlard. Yanmzdan geen bir ift yemek salonuna yneldi. Kadn, "Rod ne yapacam her zaman ok iyi bilir," diyordu. Erkek de, "Asgar dzeyin en zarifi," dedi. "u oday yapmaktaki detay! u duvarlar nasl byle boyatabildi, anlayamyorum. Mutlak bir kusursuzluk. Ne bir fra darbesi, ne bir kabarck. Mkemmel bir yzey." "Eh, yle de olmas gerekir," dedi kadn. "Tm tutumuyla tutarl."

"Aslnda ok byk cesaret." "Cesaret mi?" dedim. "Neden sz ediyor bunlar? Buras bombo bir oda!" Connor glmsedi."Ben buna faux zen diyorum, ierii olmayan slp." Kalabal gzlerimle taradm. "Senatr Morton burada." Kede duruyordu. Tam bakan aday havasndayd." "Gerekten de burada." Bize beklememizi syleyen adam daha dnmemiti. Ben Senatr Morton'a yaklarken onun son szlerini duydum. "Evet, Amerikan sanayiinde Japonlarn ne lde pay sahibi olduunu grmekten niin kayg duyduumu syleyebilirim size. Eer kendi mallarmz retme yeteneimizi kaybedersek, kaderimiz zerinde sz sahibi olma olanamz da kaybederiz. bu kadar basit. rnein daha 1987'de, Toshiba'nn Ruslara kritik bir teknoloji sattn rendik. Sovyetler o sayede denizaltlarnn pervanelerini sessizletirmeyi baardlar. Bugn artk Rus nkleer denizaltlar kylarmzn dibine kadar sokuluyor, biz onlar gremiyoruz, nk teknolojiyi Japonya'dan aldlar. Kongre kplere bindi, Amerikan halk ileden kt. Haklar da vard, nk olmayacak eydi bu. Kongre Toshiba'ya kar ekonomik misilleme yapmay planlad. Ama Amerikan irketlerinin lobicileri byle bir ey yapmayalm diye yalvar yakar oldular, nk Hew-lettPackard gibi, Compaq gibi Amerikan irketleri de bilgisayar paralar iin Japonya'ya baml. Boykota dayanabilecek durumda deiller, nk o paralar alabilecekleri baka bir kaynak yok. Szn ksas, misilleme yapmaya gcmz yetmedi. ok hayat bir teknolojiyi dmanmza satmlard ve bizim de gkmz kmyordu. Sorun orada. Biz artk Japonya'ya bamlyz. Oysa ben Amerika'nn hibir lkeye baml olmamasndan yanaym." Biri bir soru sordu, Morton ban sallad. "Evet, sanayi-

128

Yukselen GneF.9

129

mizin iyi durumda olmad doru. Bu lkede gerek cretler su anda 1962 dzeyinde. Amerikal iilerin satn alma gc, otuz yl nce neredeyse, yine orada. Ve bu durum, u salonda grdm varlkl insanlar asndan bile nemli, nk buradan karabileceimiz sonu gsteriyor ki Amerikan halknn sinemaya gitmeye, araba almaya, giysi almaya, sizin satacanz her neyse onu almaya paras yok. Ak konumak gerekirse, lkemizin durumu parlak deil." Kadnn biri benim duyamadm bir soru sordu, Morton yine konutu: "Evet, 1962 dzeyi dedim. nanmas zor, biliyorum, ama ellili yllar bir dnn. O zamanlar Amerikal iilerin evleri vard, aile bakyorlard, ocuklarn niversiteye yolluyorlard ve hepsini de bir tek kiinin maayla yapabiliyorlard. imdi kar-koca alyorlar da ou bir ev alamyor. Her dolar daha az mal alabiliyor, her eyin fiyat yksek. nsanlar ellerindekini karmama mcadelesi veriyorlar. lerleyemiyorlar." Dinlerken bam onaylarcasna sallamakta olduumu farkettim. Bir ay kadar nce ev aramaya kmtm. Michelle iin arka bahesi olan bir yer iyi olur diyordum. Ama Los Angeles'de ev fiyatlar korkuntu. Tekrar evlenmedike asla param yetmezdi benim ev almaya. Belki o zaman bile yetmezdi, nk o zaman da ... Kaburgalarmn sert bir biimde drtldn hissedip dndm, kapcy karmda buldum. Ban n kapya doru sallad. "Geri ekil, arkada." Kzmtm. Connor'a baktm, ama o sessizce kapya do ru ekildi. Giri holne vardmzda kapc, "Aradm," dedi. "Burada Bay Sakamura diye biri yok." Connor, "Bay Sakamura u dip tarafta duran kii," dedi. "Kzl sal kadnla konuuyor." Kapc ban iki yana sallad. "zgnm. Arama izniniz olmadka ... gitmenizi istemek durumundaym."
130

Connor, "Bir sorun yok ki," dedi. "Bay Sakamura benim dostumdur. Benimle konumay isteyecektir, eminim." "zgnm. Arama izniniz var m?" "Yok," dedi Connor. "O zaman burada bulunmaya hakknz yok. Sizden gitmenizi istiyorum." Connor olduu yerde duruyordu. Kapc bir adm geriledi, ayaklarn ap yle durdu. "Bilmenizde yarar var herhalde, ben karakuam," dedi. Connor, "Sahi yle mi?" diye karlk verdi. "Jeff de yle," diye ekledi kapc. kinci bir adam belirmiti. "Jeff," dedi Connor. "Arkadan hastaneye sen mi gtreceksin?" Jeff gaddar gaddar gld. "Hey, biliyor musunuz, mizah severim ben. ok komik. Pekl Bay Zibidi, u anda yanl yerdesiniz. Size durum anlatld. Gidin. Hemen!" Connor'un gsne kt parmayla dokundu. Connor alak sesle, "Saldr saylr bu," dedi. Jeff, "Hey, Allah belm versin, sana yanl yerdesin diyorum ..." demeye alrken Connor ok abuk bir hareket yapt, Jeff kendini yerde, ac iinde inler buldu. Olduu yerde yuvarlanp dnd, siyah bir pantolonun paalar nnde durdu. Bam kaldrdmda, yeni gelen adam simsiyah gmlek, siyah kravat, siyah saten ceket iinde grdm. Beyaz salar, arpc bir Hollywood havas vard. "Ben Rod Dwyer. Buras benim evim. Sorun nedir acaba?" Connor ikimizi nezaketle tantt, kimliini gsterdi. "Buraya resm i iin geldik. Konuklarnzdan Bay Sakamura'yla grmek istediimizi syledik. Kendisi u kede duran kii." Dwyer yerde soluu kesilmi durumda ksrp duran Jeff'i gsterdi. "Ya bu adam?" Connor sakin sakin, "Bana saldrd," dedi.
131

Jeff dirseine dayanp yar dorularak, "Hi de saldrmadm Allahn belsna," dedi, sz ksrklerle kesildi. Dwyer, "Ona dokundun mu?" diye sordu. Jeff sessizdi. Ate saan baklarla bakyordu. Dwyer bize dnd. "Byle olduu iin zgnm. Bu adamlar yeni. Kafalar neredeydi, bilemiyorum. Size birer iki getirebilir miyim?" Connor, "Teekkr ederiz, grevdeyiz," dedi. "Bay Sakamura'dan gelip sizinle konumasn rica edeyim. Adnz neydi demitiniz?" "Connor." Dwyer uzaklat. lk adam Jeffin kalkmasna yardm ediyordu. Jeff topallayarak giderken, "Orospu ocuklar," diye mrldanp durmaktayd. Connor'a, "Polislere sayg gsterildii gnleri hatrlyor musun?" diye sordum. Ama Connor ban iki yana sallyor, gzlerini yerden kaldrmyordu. "ok utanyorum," dedi. "Neden?" Baka bir aklama yapmad.

"Hey, John! John Connor! Hisaibri dane! Nicedir grmedik! ler nasl ahpap? Hey?" Connor'un omzuna bir yumruk att. Yakndan bakldnda Eddie Sakamura o kadar da yakkl deildi. Teni kl rengi, iek bozuu gibiydi. Soluu da dnden kalma viski kokuyordu. Hareketleri keskin, sinirli, hiperaktifti. abuk abuk konuuyordu. Hzl Eddie pek de i huzuruna sahip biri deildi. Connor, "Olduka iyiyim, Eddie," dedi. "Ya sen naslsn? Nasl gidiyor durum?"

"Eh, ikyet edecek bir eyim yok, yzbam! Bir iki tanecik ey belki, o kadar, ikili araba srmekten bir ceza yedim, dnebiliyor musun? Ama insann sicili benimki gibi olursa, sonunda byle eyler giderek zorlayor. Eh! Hayat devam ediyor! Senin ne iin var burada? Acccayip bir yer, ha? Mobilyaszlk en yeni moda! Rod her yeni moday karan adamdr. Harika! Artk kimseler oturamyor!" Gld. "Yeni moda! Harika!" Uyuturucu ekmi gibi geldi bana. Fazla manik bir davran iindeydi. Sol elindeki yara izine dikkatle baktm. Morumsu krmzyd. Yaklak drt santime iki santim kadard. Eski bir yank olmalyd. Connor sesini alaltt. "Aslna bakarsan, Eddie, biz bu gece Nakamoto'daki yakkaigoto iin geldik." "Ha, evet." Eddie de sesini alaltmt. "O kzn yle kt bir sona varmas artc deil. O kz bir hinekreta onna." "Sapk myd? Neden yle diyorsun?" Eddie, "Dar ksak olur mu?" diye sordu. "Bir sigara istiyor canm. Rod evinde sigara iirmez." "Peki, Eddie." ktk, kakts bahesinin kenarnda durduk. Eddie naneli bir Mild Seven karp yakt. "Hey, Yzbam, imdiye kadar neler duydunuz bilmiyorum, ama o kz! Buradakilerin bazlaryla da yatt. Rod'la da. Bakalaryla da. Eh! Burada daha rahat konuuruz. Sizce bir sakncas yok ya?" "Nasl istersen." "O kz ok iyi tanrm. ok ok iyi. Ben hipparidako'yum, bilirsin, deil mi? Baka trls elimden gelmiyor. Popler adamm! ok asld bana. Habire!" "Onu biliyorum, Eddie. Ama sorunlar vard diyorsun, yle mi?" "Hem de ok byk sorunlar, amigo. Dev sorunlar. nan bana. Hastayd o kz. Acyla beslenir, acyla boalrd." "Dnya yleleriyle dolu, Eddie."
133

Sigarasndan bir soluk ekti. "Yoo, hayr," dedi. "Ben baka bir eyden sz ediyorum. Nasl boalrd, onu sylyorum. Cann ok fena yaknca ... doyuma varrd. Hep daha, daha, daha, derdi. Yine yap. Daha ok sk." Connor, "Boazn m?" diye sordu. "Evet. Boazn. Evet, yle. Boazn sktrrd. Evet. Duymu muydun? Bazen de plastik torba diye tuttururdu. Bilirsin, kuru temizleyicilerin torbalarndan. Bana geirttirir, boynundan sktrrd. Bir yandan seviirken. Soluk ekerken torbann plastii aznn iine emilir, yz masmavi kesilirdi. nsann srtn trmalard. Soluk alamaz, saldrrd. Ulu Tanrm. Benim houma gitmez byle eyler. Ama inan bana, kz yamand. Boald m olay ok vahi olurdu. nsan unutamaz sonradan. Doru sylyorum. Ama beni amaz. ok ar. Her an snrda, anlyorsundur. Her zaman riskli. Son adm zorlamak. Belki bu seferki son seferdir duygusu. Anlyor musun ne dediimi?" Sigarasn frlatp att, izmarit kaktslerin arasna utu. "Bazen heyecanl oluyor. Rus ruleti gibi. Ama sonra dayanamaz oldum, yzbam. Ciddiyim. Dayanamadm. Oysa beni bilirsin. Ben de olduka vahiyimdir." Eddie Sakamura'nn sinirime dokunduuna karar verdim. O konuurken not almaya alyordum ama ok hzlyd. Yetiemiyordum. Bir sigara daha yakt. Elleri titriyordu. Ayn hzda konumay srdrrken sigarann ateli ucunu havada evirip durmaktayd. "Yani demek istiyorum ki bu kz ... bir sorundu," dedi. "Tamam, gzel kzd. Gerekten gzel. Ama bazen sokaa bile kamayacak durumda olurdu. ksa da ok makyaj yapmas gerekirdi. Boyun derisi hassastr nk. Onun boynu ise hep rkt. Yaka yerinin evresinde halkalar halinde. Berbat. Belki grmsnzdr. ly grdnz m, Yzbam?" "Evet, grdm."

"Eh, o halde ..." Bir kararszlk geirdi. Geri ekiliyormu gibi bir hareket yapt, yeniden dnd. Sigarasnn kln silkti. "Ee? Boulmu mu, ne olmu?" "Evet, Eddie. Bomular." Eddie soluk ald. "Evet. Olacana bak." "Sen grdn m onu, Eddie?" "Ben mi? Hayr. Neden sz ediyorsun? Ben nasl grebilirim, Yzbam?" Soluunu sald, dumanlar gecenin iine yayld. "Eddie. Yzme bak." Eddie, Connor'a dnd. "Gzlerime bak. imdi syle bana. Cesedi grdn m?" "Hayr, Yzbam, yapmayn ne olur." Eddie'nin azndan sinirli bir gl kurtuldu, sonra gzlerini kard. Sigarasn bir fiskeyle att, sigara havada, kvlcmlar kararak dnd. "Ne oluyoruz? nc derece mi yani? Hayr, cesedi grmedim." "Eddie." "Yemin ederim, Yzbam." "Eddie. Senin ilgin ne bu ile?" "Ben mi? Lanet olsun! Benim ilgim yok, Yzbam. Kz tanyorum, tamam. Arasra grrm. Onunla yatarm, tabii. Ne olacak ki? Biraz manyak ama ... elenceli kzdr. Neelidir. yi yatar. Hepsi o kadar. Baka bir ey yok." evresine baknd, bir sigara daha yakt. "Gzel bir kakts bahesi, ha? Xeriscape diyorlar bunlara. En son moda. Los Angeles l yaamna geri dnyor. Hayatterunosa. ok moda." "Eddie." "Haydi, Yzbam. Bir ans tan. Birbirimizi ne zamandr biliriz." "Tabii Eddie. Ama benim bir sorunum var. Gvenlik kasetlerine ne oldu?" Eddie bombo baklarla bakt. Masum grnyordu. "Gvenlik kasetleri mi?"

134

135

"Elinde yara izi, boynunda gen desenli kravat olan biri Nakamoto'nun gvenlik ofisine girmi ve gvenlik teyplerini alm." "Bok. Hangi gvenlik ofisi! Ne yapyorsunuz siz, Yzbam?" "Eddie." "Kim syledi bunu size? Bu doru deil. Gvenlik teyplerini almak, ha? Ben byle bir ey yapmadm. Deli misiniz, nesiniz?" Kravatn yakalayp evirdi, etiketine bakt. "Bu Polo kravat. Ralph Lauren. Polo. Dolu vardr bunlardan, eminim." "Eddie. imparatorluk Armas'ndan ne haber?" "Ne olmu?" "Bu gece oraya gittin mi?" "Hayr." "Cheryl'in odasn kartrdn m?" "Ne?" Eddie oka kaplm gibiydi. "Ne? Hayr. Odasn kartrmak m? Bu zrvalar nereden karyorsun, Yzbam?" "Karda oturan kz syledi ... Julia Young. Bize bu gece senin, yannda bir baka adamla oraya geldiini syledi. mparatorluk Armas apartmanna, Cheryl'in odasna." Eddie iki kolunu havaya kaldrd. "Tanrm, Yzbam. Dinleyin beni. O kz nereden bilecek? Beni dn gece de grm olabilir, geen ay da ... farkn bilemez! O kz ke. Ayak parmaklarnn arasna bak, izleri grrsn. Dilinin altna bak. Bacak arasna bak. Her yannda var. Ryada yayor o kz, Yzbam. Olaylarn ne zaman olduunu bilemez. Daha neler! Buraya geliyorsun, bana bunlar aklatyorsun. Hi holanmadm bu iten." Eddie sigarasn att, hemen bir tane daha yakt. "Hem de hi holanmadm. Neler olup bittiini anlamyor musun?" "Anlamyorum," dedi Connor. "Anlat bana, Eddie. Neler olup bitiyor?"

"Bu zrvalar doru deil, arkada. Hibiri doru deil." Sigarasndan hzl hzl soluklar ekti. "Bunlar ne, biliyor musun? Bunlar bir tane lanet olas kzla ilgili deil. Hepsi Cumartesi toplantlaryla ilgili. Nchbei ka'lerle, Connor-san. Gizli toplantlar. Mesele orada asl." Connor terslendi. "Sonna bakana." "Bakana deil, Connor-san. Uydurmuyorum." "Teksas'dan gelen kzn biri nichibei fajfleri nereden bilecek?" "Bir eyler biliyor. Honto nanda. Ve sorun karmaktan da holanyor bu kz. Patrt koparmay seviyor." "Eddie, bence sen bizimle gelsen iyi olacak." "Olur. Mkemmel. Onlarn yapmak istedii eyi siz yapn. Kromak 'lar sevinir." Connor'a dnd. "Allah kahretsin, Yzbam. Tanr akna, sen de biliyorsun bu ilerin nasl olduunu. Bu kz Nakamoto'da ldrld. Ailemi tanrsn. Babam. Daimai'yi bilirsin. Osaka'daki gazeteyi alnca ne okuyacaklar? Bir kz Nakamoto'da ldrlyor ve olayla ilgili olarak ben tutuklanyorum. Oullar!" "Gz altna alnyorsun." "Gz alt. Her neyse. Bunun ne anlama geldiini bilmez misin? Taihennakoto ni nam yo. Babam istifa eder, irketi Nakamoto'dan zr dilemek zorunda kalr. ten biraz dn vermeye mecbur olur. Gl bir osavagi m naruso. Beni alp gtrrsen bunlara yol aacaksn." Sigarasn frlatt. "Hey. Bu cinayeti benim ilediimi dnyorsan, tutukla beni. Tamam o zaman. Ama sen yalnzca kendini gvene almak peindesin. Bu arada bana byk zarar vereceksin, Yzbam. Bunun farknda msn?" Connor uzun sre hibir ey sylemedi. Sessizlik iinde, ylece bekledim. kisi bahede kk daireler izerek geziniyorlard. Sonunda Eddie, "Connor-san. Matte kre yo ..." dedi. Sesi yalvarr gibiydi. Sanki kendisine bir frsat tannmasn istiyordu.

136

137

Connor iini ekti. "Pasaportun yannda m, Eddie?" "Evet. Tabii. Her zaman yammdadr." "Ver bakalm." "Olur. Tabii. Peki, Yzbam. Buyur." Connor alp bakt, bana uzatt. Ben alp cebime koydum. "Pekl, Eddie. Ama umarm bu nrina koto olmaz. Yoksa istenmeyen kii ilan edilirsin, Eddie. lk kalkan uaa seni kendi elimle bindirir, Osaka'ya yollarm. Wakattaka?" "Yzbam, ailemin onurunu korudunuz. On ni kiru yo." Resm biimde eilip selam verdi. Elleri iki yanndayd. Connor da eilip onu selamlad. Ben bakp duruyordum. Gzlerime inanamamtm. Connor onu serbest brakyordu. Buna izin vermesi delilik deil de neydi? Eddie'ye kartvizitimi uzattm, aklna bir ey gelirse beni arayabilecei yolundaki beylik szleri syledim. Eddie omuzlarn kaldrd, kart gmleinin cebine soktu, bir sigara daha yakt. Benim nemim yoktu. O Connor'la i gryordu. Dnp eve doru yrrken Eddie birdenbire durdu. "Burada kzl sal bir kz var, ok ilgin," dedi. "Partiden knca tepedeki evime gidiyorum. Bana ihtiyacnz olursa oradaym. yi geceler, Yzbam. yi geceler, Temen." "yi geceler, Eddie." Dnp basamaklardan indik.

"Umarm ne yaptm biliyorsundur," dedim. "Ben de ayn eyi umuyorum." "nk herif bana bal gibi sulu gzkyor." "Belki." "Bana sorarsan, onu alp gtrmek daha iyi olurdu. Daha gvenli."
138

"Belki." "Dnp alalm m?" "Hayr." Bam iki yana sallad. "Dai rokkan'm hayr diyor." Bu szn altnc duyu anlamna geldiini biliyordum. Japonlar sezgilere ok nem verirdi. "Eh, umarm hakl karsn," dedim. Karanlkta basamaklardan inmeyi srdrdk. Connor, "Hem zaten ... ona borluyum," dedi. "Neden tr?" "Bir zamanlar bir bilgiye ihtiyacm olmutu. Birka yl nce. Fugu zehirleme olayn hatrlyor musun? Hatrlamyor musun? Her neyse, Japonlardan hibiri bana bir ey sylemiyordu. Ta gibi susuyorlard. Benim de mutlaka bilmem gerekiyordu. Olay ... ok nemliydi. Eddie syledi bana. Korkarak syledi. Kimsenin bilmesini istemiyordu. Ama yine de syledi. Herhalde hayatm borluyum ona." Merdivenin dibine vardk. "Sana onu mu hatrlatt?" "Bana asla hatrlatmaz. Hatrlamak bana der." "ok gzel, Yzba," dedim. "Bu borlar falan iyi ve soylu eyler. Irklar aras uyumu ben de severim. Ama bu arada, kz bu adamn ldrm olmas, teypleri bu adamn alm olmas, kzn evini de bunun aram olmas pekl mmkn. Eddie Sakamura bana tam bu tr biri gibi gzkyor. Sulu gibi davranyor. Biz de ekip gidiyoruz. Onu serbest brakyoruz." "yle." Yrmeyi srdrdk. Dndke kayglarm artyordu. "Biliye rsun, resm adan bu sorutvrma bana ait," dedim. "Resm olarak Graham'a ait." "Evet, tamam. Ama sonunda Eddie'nin yapt anlalrsa budala durumuna deriz." Connor iini ekti. Sabrnn sonuna geliyormu gibiydi.
139

"Peki. Senin dndn yoldan olay bir tarayalm. Eddie kz ldryor, tamam m?" "Tamam." "Onunla ne zaman isterse buluabilir, ama nedense onunla ynetim kurulu toplant masasnn stnde seviip ardndan da ldryor. Sonra lobiye iniyor, Nakamoto ynetici-siymi gibi davranyor ... aslnda Eddie Sakamura yneticiye falan hi benzemedii halde. Ama diyelim ki kendini ynetici olarak yutturuyor. Gvenlik grevlisine gitmesini sylyor. Teypleri alyor. Tam Phillips gelirken odadan kyor. Oradan Cheryl'in evine gidiyor, ne varsa alyor, bu arada aynann kenarna nedense kendi resmini sokuyor. Oradan kp Bora Bora'ya uruyor, herkese Hollywood'da bir partiye gideceim sylyor. Onu mobilyasz bir odada bulduumuz zaman, kzl sal bir dilberle sakin sakin ene alyor. Byle mi oldu akamn olaylar sence?" Bir ey sylemedim. Dorusu byle anlatlnca pek de anlaml gelmiyordu. Ama beri yandan ... "Umarm o yapmam olsun." "Ben de yle umarm." Sokak dzeyine inmitik. Park grevlisi arabamz getirmeye kotu. "Biliyor musun," dedim. "... olup bitenleri anlat biimi... torbay kzn kafasna geirmek falan ... ok korkun." Connor, "Yo, onun hibir nemi yok," dedi. "Unutma ki Japonya Freud'u da, Hristiyanl da hibir zaman kabul etmi deildir. Onlar seks konusunda sululuk da, utan da duymazlar. Homoseksellikle, sapk seksle sorunlar yoktur. Her ey olaandr. Bazlar syleinden, bazlar bylesin-den holanr, ne olmu? Normal bir vcut ilevi konusunda bizim neden bu kadar mesele kardmz Japonlar bir trl anlayamazlar. Bizim seks konusunda biraz kak olduumuzu dnrler. Bsbtn de haksz saylmazlar." Connor saatine bakt.
140

Bir gvenlik arabas yaklat, niformal bir polis, penceresinden ban uzatt. "Hey, ierdeki partide bir sorun mu var?" "Ne gibi?" "ki kii kavga m etmi? yle bir ey galiba. Telefon geldi de." "Bilmiyorum," dedi Connor. "Yukar gidip bir bakn, daha iyi." Adam arabadan indi, tabancasn eliyle tartt, merdivenleri kmaya koyuldu. Connor dnp yksek duvara bakt. "Biliyor musun, artk zel koruma grevlilerinin says polisleri at buralarda. Herkes bahesini duvarlarla eviriyor, zel muhafzlar tutuyor. Ama Japonya'da geceyars bir parka girip kanepeye oturabilirsin, bana da hibir ey gelmez, ster gece, ister gndz olsun, tmyle gvendesindir. Nereye istersen gidersin. Soyulmadan, dvlmeden, ldrlmeden. Habire arkana bakmak, kayglanmak zorunda deilsin. Duvara da, muhafza da ihtiyacn yok. Senin gvenliin, tm toplumun da gvenliidir. zgrsn. Harika bir duygu. Burada herkes kilit stne kilit kullanyor. Kaplar kilitliyor, arabay kilitliyor. Btn mrlerini kilitli yerde geiren insanlar hapiste saylr. lgn bir ey bu. Ruhu ldryor. Ama bu o kadar uzun zamandr sryor ki, Amerikallar artk gerekten gvende olmann nasl bir duygu olduunu unuttular. Neyse. te bizim araba. Merkeze gidelim." Biz arabay sokan ucuna doru srerken telefon ald. "Temen Smith," dedi. "zel Hizmetler Blmnn bir ii var." "ok megulm," dedim. "Yedek nbeti devralabilir mi?" "Temen Smith, zel Hizmet'i devriye polislerimiz istiyor. On dokuzuncu blgede K durumu." Bana nl bir kiiyle ilgili durum olduunu anlatmaya
14!

l
alyordu. "Ama ben bir olay peindeyim. Yedek sorumluya verin." "Ama olay Sunset Plaza Drive'da," dedi kz. "Sizin u anda yeriniz .." "Evet," dedim. Bu kadar srar etmesinin nedenini imdi anlyordum. ar birka blok ilerden geliyordu. "Peki," dedim. "Sorun neymi?" "ok byk bir K, AK durumu. Gelen rapora gre G art bir. Soyad Rowe." "Tamam, gidiyoruz." Telefonu kapayp arabay evirdim. "lgin," dedi Connor. "G art bir demek, Amerikan hkmeti mi demek?" "Evet." "Senatr Rovve mu?" "yle gibi," dedim. "kili araba kullanma."

142

SiYAH Lincoln sedan, Sunset Plaza Drive'n yoku ksmndaki bir evin bahesine dalm, imenlerin zerinde durmutu. ki polis arabas da kaldrma yanap park etmi, krmz klarn yakmt. imlerin zerinde yarm dzine kadar insan, Lincoln'un yannda, ayakta duruyorlard. Robdambrl bir adam, kollarn gsnde kavuturmutu. Prltl elbiseler iinde iki kz, krk yalarnda, ok yakkl, smokin giymi bir sarn adam, lacivert elbiseli daha gen baka biri... bu genci tanmtm. Akam Senatr Rowe'u asansrden karan adamd. Devriye polislerinden biri video kameray karm, spot klarn Senatr Rowe'a evirmiti. Senatr, Loncoln'un n amurluuna dayanm, dik durmaya alyor, bir yandan klara kar elini gzlerine siper etme sava veriyordu. Connor'la ben yaklarken, yksek sesle kfrler savurmakta olduunu duyduk. Robdambrl adam bize doru yrd, "Bunun parasn kim verecek, onu bilmek istiyorum," dedi. "Bir dakika, efendim." Yrmeyi srdrdm. "Bahemi byle mahvedemez. Zarar demesi gerek." "Bana bir dakika izin verin, efendim." "Karmn da dn kopard. stelik karm kanser." Adama dndm. "Efendim, ltfen bana bir dakika izin verin, sonra sizinle konuacam."
143

"Kulak kanseri," dedi heyecanla. "Kulak!" "Evet, efendim. Peki, efendim." Lincoln'a doru, parlak klarn altna doru ilerliyordum. Yaverin yanndan getiim srada o da dnp admn benimkine uydurdu, bir yandan da konumaya balad. "Her eyi aklayabilirim, memur bey." Otuz yalarndayd. Meclis memurlarnn o temiz, yakkl grnmne sahipti. "Tm sorunlar zebileceimden eminim." "Bir dakika," dedim. "Senatrle konumama izin verin." "Senatr kendini iyi hissetmiyor," dedi yaver. "ok da yorgun." nme geip durdu. Ben onun evresinden dolatm. Yetimek iin acele etti. "Jet yolculuu sarsnts, sorun o. Senatr yolculuk yorgunluu ekiyor." "Onunla konumak zorundaym," dedim, admm atp parlak klarn altna ktm. Rowe kolunu hl yzne doru kaldrm durumdayd. "Senatr Rowe," dedim. "Kapatn o kahrolas eyi, Tanr akna," dedi Rowe. ok sarhotu. Dili yle dolanyordu ki, lfn anlamak bile zordu. "Senatr Rowe," dedim. "Korkarm sizden rica etmek zorunda olduum ..." "Senin de, ricann da Allah belsn versin." "Senatr Rowe," dedim. "Sndrn kahrolas klar." Dnp polislere baktm, iaret ettim. Adam kameray istemeye istemeye durdurdu. Ik snd. Senatr Rowe, "Ulu Tanrm," deyip sonunda kolunu indirdi. Gzleri akarak bana bakt. "Ne haltlar dnyor burada?" Kendimi tanttm. "yleyse u maskaral bitirsene," dedi Rowe. "Ben otelime gidiyordum zaten." "Anlyorum, Senatr." "Bilmem ..." Elini sarsak bir hareketle havada evirdi. "Burada ne oluyor bilmiyorum."

"Senatr, arabay siz mi kullanyordunuz?" "Kahretsin. Kullanmak!" Ban evirdi. "Jerry? Anlat onlara. Hay Allah." Yaver hemen yaklat. "Btn bu olanlar iin ok zgnm," dedi rahat bir ifadeyle. "Senatr ok rahatsz. Tokyo'dan daha dn geldik. Jetin sarsnts. Kendinde deil. Yorgun." "Arabay kim kullanyordu?" dedim. "Ben kullanyordum," diye karlk verdi yaver. "Kesinlikle ben." Kzlardan biri kkr kkr gld. Robdambrl adam arabann br yanndan, "Hi de o kullanmyordu," diye bard. "u kullanyordu. stelik arabadan inerken de dt." Senatr Rowe ban ovalayarak bir kere daha, "Kahretsin!" dedi. Yaver bana dnd: "Memur bey, arabay ben kullanyordum, bu iki hanm da buna tanklk edebilir." Parti klnda-ki kzlar gsterdi, bir yandan onlarn gzlerine dik dik bakt. Robdambrl adam, "Kuyruklu yalan," dedi. Smokinli, yakkl adam ilk defa sze kart. "Yoo, doru," dedi. Teni gne yanyd. ok rahat bir hali vard. Emirlerinin dinlenmesine alkn gibiydi. Herhalde Wall Street i adamlarndand. Kendini tantmad. Yaver, "Arabay ben kullanyordum," diye tekrarlad. Rowe, "Hepsi bok oldu," diye mrldand. "Otelime gitmek istiyorum." "Kimse yaraland m burada?" diye sordum. Yaver, "Kimse yaralanmad," dedi. "Herkesin durumu iyi." Arkamdaki polise dndm. "Yannda bir form var m?" Szn ettiim form, araba kazalarnda doldurulan zarar ziyan formuydu.
Ykselen GneF.10 145

144

'Polis, "Gerekmiyor," dedi. "Tek bir araba. Zarar da snrn altnda." Formlar iki yz dolar aan hasarlar iin dolduruluyordu. "Bende be yz bir var eer isterseniz." stemiyordum. nsan zel Hizmetler blmnde bir tek ey reniyorsa, o da DGT idi. Yani, Duruma Gre Tepki. Seimle gelmi yetkililer ya da nl kiiler sz konusu olduunda, eer sulama yapmakta direnen biri yoksa, salvermek en uygunuydu. Uygulamada bunun anlam, saldr sz konusu olmadka tutuklama yapmamakt. Yavere dndm. "Mal sahibinin adn ve adresini aln, baheye verdiiniz zarar deyin." Robdambrl adam, "Admla adresimi ald zaten," dedi. "Ama ben ne yaplacan bilmek istiyorum." Yaver, "Ona zarar ziyan deyeceimizi syledim," dedi. "Gvence verdim. Ama grne gre ..." "Allah kahretsin, karmn btn iekleri ezildi ... stelik de kulak kanseri var!" "Bir dakika, efendim," deyip yavere dndm. "Arabay imdi kim kullanacak?" "Ben," dedi. Senatr Rowe ban sallayarak, "O kullanacak," dedi. "Jerry. Arabay kullan." Yavere, "Peki, alkol kontrol letini elinize aln," dedim. "Tabii. Peki..." "Src belgenizi de grmek istiyorum." "Tabii." Yaver lete fledi, ehliyetini de bana uzatt. Teksas ehliyetiydi. Gerrold D. Hardin. Ya otuz drt. Adresi, Austin, Teksas. Bu bilgileri not ettim, ehliyeti geri verdim. "Pekl, Bay Hardin. Bu gece senatr sizin vesayetinize teslim ediyorum." "Teekkr ederim, Temenim. ok makbule geti." Robdambrl adam, "Yani onu serbest mi brakacaksn?" diye sordu.

"Bir dakika, efendim." Hardin'e dndm. "Bu adama kartvizitinizi vermenizi istiyorum. Onunla temas srdreceksiniz. Zarar ziyann onu tatmin edecek biimde giderilmesini istiyorum." "Kesinlikle. Elbette. Evet." Hardin kartn karmak iin elini cebine att, nce beyaz bir ey kard. Mendile benzer bir ey. Sonra onu telala tekrar cebine tkt, kartn vermek zere robdambrl adama yrd. "Btn begonyalar deyeceksin." "Peki, beyefendi," dedi Hardin. "Hepsini!" "Evet. Olur, beyefendi." Senatr Rowe n amurluu itip sallanarak doruldu. "Kahrolas begonyalar," dedi. "Tanrm, amma boktan bir gece bu byle. Karn var m?" "Hayr," dedim. "Benim var," dedi Rovve. "Kahrolas begonyalar. Bok." Hardin, "u taraftan, Senatr," diye araya girdi. Rovve'u yolcu koltuuna oturttu. Kzlar arka kanepeye getiler, Wall Street'li adamn iki yanna yerletiler. Hardin direksiyona geti, Rowe'dan anahtarlar istedi. Ben bam evirip polis arabalarnn uzaklana baktm. Tekrar dndmde Hardin cam indirip bana dnd. "ok teekkrler," dedi. "Salkla gidin, Bay Hardin," diye karlk verdim. Arabay geri geri baheden karrken arka lastikler iek tarhn daha beter ezdi. Araba uzaklarken robdambrl adam, "risleri de!" diye haykrd. Dnp bana bakt. "Sylyorum size, arabay kullanan teki adamd ve zil zurna sarhotu." "te kartm," dedim. "ler doru drst gitmezse beni arayn." Karta bakt, ban iki yana sallad, sonra evine girdi. Connor'la ben arabaya dndk, binip yoku aa inmeye baladk.

146

147

Connor, "Yaver hakknda bilgi var m?" diye sordu. "Evet," dedim. "Neydi cebindeki?" "Bana kadn klotu gibi geldi." "Bana da," dedi Connor. Tabii yapabileceimiz hibir ey yoktu. Bana kalsa, o kstah pi kurusunu yakalayp olduu yerde dndrmek, arabaya itip ellerini dayattrmak, hemen orackta stn aramak dorusu houma giderdi. Ama ellerimizin bal olduunu ikimiz de biliyorduk. Mardin'in stn aramamz gerektirecek neden yoktu elimizde. Gen bir adamd Hardin. ki kadnla arka kanepede yolculuk yapyordu. O kadnlarn herhangi biri klotsuz olabilirdi. nde de sarho bir ABD Senatr arabay kullanmaktayd. Yaplabilecek en akllca i gitmelerine izin vermekti. Ama bu gece sanki herkesi serbest brakma gecesi gibi gzkmeye balyordu. Telefon ald, dmeye bastm. "Temen Smith," dedim. "Hey, ahpap." Graham aryordu. "Ben burada, morgdaym. Ne olduunu dnyada dnemezsin. Bamda bir Japon, ille otopsiyi seyredeceim diye tutturuyor. Oturup izlemek istiyormu. nanabiliyor musun buna sen? O gelmeden otopsiye baladk diye ne hale girdi, anlatamam. Ama laboratuvar sonular da gelmeye balad. Durum Nippon lemi iin parlak deil gibi. Bence katilin Japon olmas ihtimali olduka yksek. Sen buraya geliyor musun, yoksa... yoksa ne?" Connor'a baktm. O ban evet anlamnda sallad. "Hemen geliyoruz," dedim.

koridordaki kerevete oturmu, "Papay ldrn! Papay ldrn! Allah kahretsin onu!" diye haykryordu. Uyuturucu ald kesindi. Yarm dzine grevli onu zapt rapta alma sava veriyordu. Omzunda ve elinde kurun yaralar vard. Acil servisin duvarlar ve yerleri sram kanlarla doluydu. Hademe de koridor boyunca yryor, yerleri paspaslyordu. Her taraf siyahlarla ve spanyol aslllarla doluydu. Bazlarnn kucanda ocuklar vard. Kanl paspastan herkes gzlerini karmaya alyordu. Koridorun ilerisinden daha baka lklar da duyduk. Asansre bindik. Ortalk sessizleti. Connor, "Her yirmi dakikada bir cinayet ileniyor," dedi. "Yedi dakikada bir rza geme. Drt saatte bir ocuk ldrme. Bu dzeyde iddete hibir lke dayanamaz." Kaplar ald. Morgun bodrum kat koridorlar, acil servise gre pek sessizdi. Ortalkta gl bir formaldehit kokusu kol geziyordu. Masaya yrdk. ncecik, kemikli yapl Harry Landon orada ktlarn zerine eilmi okuyor, bir yandan da jambonlu sandviini yiyordu. Ban kaldrmad. "Merhaba ocuklar." "Merhaba, Harry." "Niye geldiniz? Austin cinayeti mi?" "Evet." "Yarm saat nce baladlar. Bu i ok patrt kopard, ha?" "Nasl yani?" "ef telefon edip Doktor Tim'i yatandan kaldrm, otopsiyi hemen yapmasn sylemi. Terslemi de. Her saniye peinde artk. O yetmiyormu gibi, Japon da yarm saatte bir gelip telefon etme izni istiyor. Ap bir sre Japonca konuuyor, sonra dnp Graham'n bana bel oluyor. Otopsiyi grmek istiyormu. nanlacak ey deil. Habire srar ediyor. Her neyse, son telefonunu on dakika kadar nce etti, birdenbire deiiverdi. Ben burada, masada oturuyordum.
149

Morga en ksa yol, County General Hastanesi'nin acil servisinden gemekti. Biz geerken, kan iinde bir siyah adam

Yznden belli oldu deitii. Telefona nojo nojo dedi. Kulaklarna inanamyormu gibiydi. Sonra koarak kt gitti. Yani gerek anlamda kotu demek istiyorum." "Otopsi nerede peki?" "ki numaral odada." "Saol, Harry."

"Kapatn kapy." "Merhaba, Tim," dedim otopsi odasna girerken. Tim Haller' herkes" Doktor Tim diye tanrd. u anda paslanmaz elik masann zerine eilmi durumdayd. Saat gecenin l:40'n gsteriyordu ama o her zamanki gibi kusursuz klktayd. Her eyi yerli yerindeydi yine. Salar dzgn taranm, kravat dzgn dmlenmi, kalemleri kolal doktor gmleinin gs cebine srayla sokulmutu. "Duydunuz mu beni?" "Kapatyorum, Tim." Kap zaten kendiliinden kapanan trdendi ama besbelli o hz Doktor Tim'e yetmiyordu. "O Japon'un ieri bakmasn istemiyorum da ondan." "O gitti, Tim." "Yaa, gitti mi? Ama geri dnebilir. nanamayacan kadar srarc ve sinirlendiriciydi." Omzunun zerinden geriye bakt. "Yanndaki de kim? John Connor olamaz herhalde, deil mi! Seni grmeyeli ne kadar ok oldu, John!" "Merhaba, Tim." Connor'la ikimiz masaya yaklatk. Cesette kesme iinin bir hayli ilerlemi durumda olduunu grdm. Y biiminde bir kesme yaplm, ilk organlar karlp paslanmaz elik tepsilere dizilmiti bile. "Belki de artk biri bana bu cinayetin neden bu kadar nemli olduunu syler, ha?" dedi Tim. "Graham yle bozuk alyor ki azn bile amyor. Bitiikteki laboratuvara, ilk sonular grmeye gitti. Ama ben hl bu i iin neden yatak150

tan kaldrldm merak edip duruyorum. Bu gece Mark nbeti, ama besbelli bu otopsiyi yapacak kadar tecrbeli saylmyor. Adl tabip de tabii kent dnda. San Fransisco'ya bir toplantya gitti. Artk kendine bir sevgili buldu ya... habire kent dna gidip duruyor. Bu yzden ben arlyorum. En son ne zaman yataktan kaldrldm hatrlamyorum." "Hatrlamyor musun?" dedim. Doktor Tim her iinde olduu gibi bellei konusunda da pek sistemliydi. "Son kaldrlm yl nce Ocak ayndayd. Ama birinin yerini doldurmak iindi. Departmandakilerin ou gripten yatyordu. ler bekliyor, birikiyordu. Sonunda bir gece cesetleri koyacak ekmece kalmad. Onlar torbalar iinde yerlere yatrmaya baladlar. stste. Bir eyler yapmak artt. Koku dayanlr gibi deildi. Ama ... yoo ... olay siyasal adan gergin diye ne zaman arlmtm, onu hatrlamyorum. Bunun gibi olann yani." Connor, "Neden gergin sayldndan biz de emin deiliz," dedi. "Belki de renseniz iyi edersiniz. nk ok bask yaplyor. Adl tabip beni San Fransisco'dan aryor, hemen yap, bu gece yap, abuk bitir deyip duruyor. Ben peki deyince de, Bak Tim, bunu dikkatli yap, yava yap, ok fotoraf ek, ok not al, diyor. Belge topla, iki kamerayla filme ek, nk iimde bir duygu, bu olaya el srm herkesin bann belya gireceini sylyor, diyor. Bu durumda, tabii neler oluyor diye merak etmem ok doal." Connor, "O telefon sana saat kata geldi?" diye sordu. "On buuk, on birde." "Adl tabip sana kendisini kimin aradn syledi mi?" "Hayr. Ama genellikle iki kiiden biridir. Ya emniyet mdrdr ya da belediye bakan." Tim karaciere bakt, onu iki ucundan tutup iki yana ekti, elik tepsiye koydu. Asistan her organn fotoraflarn ekiyor, sonra ileriye itiyordu.

151

"Eee? Ne buldun?" "Dorusunu istersen u ana kadar en ilgin bulgular hep d bulgular," dedi Doktor Tim. "Boynuna youn makyaj yapm. Bir yn r gizlemek iin. rklerin eskilik derecesi hep birbirinden farkl. Henz rk yerlerde spektroskopik grafik iin hemoglobin ayrm yaplmad ama ben yine de eskilik derecelerinin iki hafta kadar geriye gidebildii kansndaym. Belki daha bile eski. Tekrarlanan, kronik servik travma sonucu. Kuku yok bence ... karmzda cinsel asfiksiya durumu var." "Soluksuz kalma tutkunu mu yani?" "yle. Tam yle." Kelly de yle tahmin etmiti. Bu sefer hakl kmt Kelly. "Erkeklerde daha yaygndr ama kadnlarda da olduu grlr. Bu sendromda kiinin cinsel olarak uyarlmas iin boulmaya yakn hipoksi gerekir. Byleler! cinsel iliki srasnda elerinden boazlarn skmasn isterler ya da balarna plastik torba geirttirirler. Yalnzken bazen boyunlarna ip balayp kendilerini neredeyse asar, mastrbasyona balarlar. Etkiyi yaratmak iin kendinden geecek kadar soluksuz kalmak gerektiine gre de, bazen bir hat yapp fazla ileri gitmek kolaydr. Sk rastlanr yle lmlere." "Ya bu olay?" Tim omuz silkti. "Cinsel asfiksiya sendromu iaretleri var dorusu. Vajinasnda meni var, d labia'da tahri var. Yani ld gece zorlamal seks ilikisinde bulunduunu gsteren iaretler." Connor, "Vajinal tahriin lmden nce olduundan emin misin?" diye sordu. "Ondan eminim. Kesinlikle lm ncesi tahriler. lmeden nce bir ara zorlamal seks yaptna kuku yok." "Yani rzna m geildi diyorsun?" "Hayr, o kadar ileri gidemem. Gryorsun ki tahriler
152

pek ciddi deil. Vcudunun baka taraflarnda zorlama izleri de yok. Hatt hibir fiziksel mcadele izi yok. Bu durumda izleri, hazr olmadan vajinal penetrasyona, yani d labia'da yetersiz lbrikasyona balyorum." "Yani diyorsun ki henz slanmamt," dedim. Tim'in yz ac ekiyormu gibi burutu. "Eh, amatrlere zg kaba ifadeyle konuacaksak, yle." "Tahriler lmden ne kadar nce olmu?" "Bir ya da iki saat nce olabilir. lme ok yakn deil, o kesin. Etkilenen alandaki ilik dzeyinden belli. Eer hemen ardndan lm gelse, kan dolam durur, ime az olurdu. Oysa burada, grdnz gibi, ilikler ok belirgin." "Ya sperm?" "rnek alnp laboratuvara gtrld. Dier svlarla birlikte." Tim yine omuz silkti. "Bekleyip greceiz. imdi siz bana bilgi verecek misiniz artk? nk bana yle geliyor ki bu kk kz er ge ban belya sokacakt naslsa. Yani... gzel ama ok kak. O halde... mesele nedir? Bir sapn otopsisini dikkatli yapmak iin neden yatamdan arlyorum?" "Ne bileyim!" dedim. "Yapma Tanr akna. Hakszlk bu," dedi Doktor Tim. "Ben kartlarm atm, imdi de sen a." Connor, "Aaa, Tim, sen espri yaptn!" dedi. Tim, "Kahrol!" diye terslendi. "Bana borlusunuz ikiniz. Haydi bakalm." Connor, "Korkarm Peter'in syledii doru," dedi. "Tek bildiimiz, bu olayn byk bir Japon davetinde olduu. Herkes hemen zmlenmesini istiyor." "Bu akla uygun," dedi Tim. "Bu dairede geen sefer patrt koptuunda da Japon konsolosuyla ilgili bir olay olmutu. Takaima karma olayn hatrlyor musun? Belki hatrlamyor olabilirsin. Gazetelere gememiti. Japonlar ii hasr alt

153

etmeyi iyi baardlar. Her neyse, muhafzlardan biri garip biimde ldrlmt. ki gn boyunca tekilta mthi bask yaptlar. Bu kadar gl olularna amtm. Senatr Rowe bizi ahsen arayp duruyor, emirler yadryordu. Vali de ahsen arad. Herkes arad. Sanki bakann ocuu karlm sanrsn. Bu heriflerin forsu gerekten ok byk." "Tabii yle. Parasn bol bol veriyorlar nk." Graham bunlar kapdan girerken sylemiti. Tim, "Kapy kapa," dedi. Graham, "Ama bu sefer tm forslarm toplasalar bile ie yaramaz," diye devam etti. "nk bu defa onlar salarndan yakaladk. Elimizde bir cinayet var ve u ana kadar gelen laboratuvar sonularna gre katilin Japon olduunu kesin olarak syleyebilecek durumdayz."

154

DTKTEK patoloji laboratuvar, sralanm floresanlarla aydnlatlan kocaman bir odayd. Dizi dizi mikroskoplar pek dzenliydi. Ama gecenin bu ge saatinde, o koca yerde yalnzca iki teknisyen almaktayd. Graham da onlarn yannda durmu, sevinten uuyordu. "Kendiniz bakn ... ite! Kask tyleri taramasnda erkek tyleri elde edilmi. Orta kvrcklkta, ovoit kesitli, hemen hemen kesinlikle Asya kkenli. lk meni analizinde kan grubu AB. Beyaz rkta hayli az rastlanan bir kan grubu. Asyallardaysa yaygn. Seminal svdaki ilk protein analizinde genetik iaret... hey, neyin iaretiydi o?" "Etanol dehidrojenaz," dedi teknisyen. "Tamam ite. Etanol dehidrojenaz. Bir enzim o. Japonlar-da bulunmuyor. Bu seminal svda da yok. Diego faktrne bakyoruz ... o da bir kan grubu proteini. O var. Durum bu. Daha beklediimiz testler de var. Ama grne gre kz kesinlikle lmeden nce bir Japon erkei tarafndan sekse zorlanm ve sonra da onun tarafndan ldrlm." Connor, "Kesinlikle gzken tek ey, vajinasnda Japon menisi bulduun, hepsi bu," dedi. Graham, "Tanrm!" diye patlad. "Japon menisi, Japon kask ty, Japon kan faktrleri. Biz burada bir Japon katilden sz ediyoruz." 155

Su sahnesinin baz resimlerini dizmiti masaya. Resimlerde Cheryl konferans masasnn zerinde yatyordu. Gra-ham resimlerin nnde ileri geri dolamaya koyuldu. "Siz ikiniz nerelere gittiniz, biliyorum. Bouna vakit ldrdnzn de farkndaym," dedi Graham. "Video kasetleri aramaya gittiniz ama kasetler yok, tamam m? Sonra kzn evine gittiniz, oras da siz gelmeden nce taranmt. Byle bir ey de ancak katil Japonsa mantkl. Hepsi birbirini tutuyor. Gn gibi ak." Parmayla resimleri iaret etti. "te kzmz. Teksas'h Cheryl Austin. Gzel. Taptaze. Enfes vcutlu. Artist falan, yle bir ey. Birka reklama km. Belki Nissan reklam. Her neyse. Birileriyle tanyor. Birka iliki kuruyor. Ad baz listelere giriyor. Dinliyor musunuz?" "Evet," dedim.

Connor dikkatle resimlere bakyordu. "u ya da bu ekilde, bizim Cheryl, Nakamoto'mm partisine davet edildiinde bir Yamamoto elbisesine para yetitirebilecek durumdadr. Yannda bir erkekle geliyor. Bir arkada ya da kuafr olabilir. Sakall. Belki partide baka erkekleri de tanyor, belki tanmyor. Ama o akam bir ara nemli ve forslu biri ona bir sre bir tarafa kamay teklif ediyor. Kz raz oluyor ... st kata kyorlar. Neden olmasn? Kz servenden holanyor. Tehlikeyi seviyor. rk ark iinde gezip duruyor zaten. Bu yzden de ... kyor st kata. Belki o adamla birlikte, belki de yalnz bana. Ama sonunda st katta buluuyorlar, evreye baknp yatacak bir yer aryorlar. Heyecanl bir yer. Ve karar veriyorlar. Herhalde erkek karar veriyor. Ynetim kurulu

masas. Balyorlar ama i rndan kyor. Erkek biraz fazla heyecanlanyor ya da sapklayor ve ... kzn boynunu gereinden fazla skyor. Ve kz lyor. Katlyor musunuz buraya kadar anlattklarma?" "Evet..." "Tabii erkek bir sorunla yzvze kalyor. st kata bir kz156

la yatmak iin km, ama ne yazk ki kz ldrm bulunuyor. Ne yapacak imdi? Ne yapabilir ki? Tekrar aaya inip partiye katlyor. Samurai kodamanlarndan olduu iin de adamlarndan birine kk bir sorunu olduunu sylyor. Maalesef bural bir fahienin cann aldm, diyor. Onlar gidip st kattaki izleri yok ediyorlar. Gvenlik teyplerini de alyorlar. Kzn evine koup oradaki kantlar da yok ediyorlar. Bunlarn hepsi iyi ho da ... zaman alan eyler. Bu yzden, birisinin de polisi oyalamas gerekiyor. te zppe avukat igura orada devreye giriyor. Bizi bir buuk saat bir gzel oyalyor. Byle ite. Nasl geliyor kulaa bunlar?" Szlerini bitirdiinde bir sessizlik oldu. Ben Connor'in konumasn bekledim.

Sonunda Connor, "Dorusu sana apkam karyorum, Tom," dedi. "Anlattn olaylar dizisi birok bakmdan kulaa doru gibi geliyor." Graham, "Elbette doru gelir," diye iindi. "Sapna kadar doru." Telefon ald. Laboratuvar teknisyeni, "Burada Yzba Connor diye biri var m?" dedi. Connor telefona yrd. Graham bana, "Bak, sylyorum sana," dedi. "Kz bir Japon ldrd. Biz de onu bulup canna okuyacaz."

"Onlara kar neden bylesin?" diye sordum. Graham yzme ters ters bakt. "Neden sz ediyorsun sen?" "Japonlardan nefret ediinden sz ediyorum." "Dinlesene beni," dedi Graham. "Bir noktay iyice akla kavuturalm, Peteysan. Ben kimseden nefret etmiyorum. imi gryorum yalnzca. Siyah adamm, beyaz adamm, Japonmu, vz gelir bana." "Pekl, Tom." Gecenin ge saatinde tartmak istemiyordum.

157

"Hayr, Allah kahretsin! Sen benim nyargl olduumu dnyorsun." "Brakalm bunlar, Tom." "Niye brakyoruz? Hi de brakmyoruz. Hele imdi. Sana bir ey syleyeyim mi, Petey-san ... sen kendine bu zel hizmetler balant grevlisi iini bulmusun, tamam m?" "Tamam, Tom." "Peki, nasl oldu da bavurdun bu ie? Japon kltrne duyduun hayranlktan tr m?" "Eh, o srada basn blmndeydim ..." "Yo, martaval brak. Kendin bavurdun," dedi Graham. "nk bu iten karn vard, tamam m? Ylda iki bin mi, bin mi, her neyse. Eitim fonundan ders paras. Polis tekiltna o paray Japon-Amerikan Dostluk Dernei veriyor. Polis tekilat da alyor, adamlara ders paras olarak datyor, Japon dilini ve kltrn daha iyi renmelerine olanak salyor. Byle ite. Derslerin nasl gidiyor, Petey-san?" "alyorum." "Ne kadar sk?" "Haftada bir kere." "Haftada bir. Kursu asarsan paray senden geri alyorlar Tn?" "Hayr." "Tabii almyorlar. Hatt hi derse gitmesen vz gelir onlara. nk aslnda senin aldn o para bir rvet, arkada. Cebine bin dolar giriyor, o para da ykselen gnein lkesinden geliyor. Fazla para saylmaz tabii. Kimse seni u bin dolara satn alamaz, deil m? Tabii alamaz." "Hey, Tom ..." "Ama mesele u ki ... onlarn niyeti zaten seni satn almak deil. Yalnzca etkiliyorlar seni. Karna ikan olay iki kere dnmeni istiyorlar. Kendilerine iyimser bir adan1 bakmaya eilimli olasn istiyorlar. Neden olmasn ki? nsan yaratl byle. Onlar senin hayatn biraz daha iyi hale geti158

riyor, refahna, ailene, kk kzna yararl oluyorlar. Sen benim srtm ka, ben de seninkini karm ilkesi. Doru deil mi bunlar, Petey-san?" "Doru deil," dedim. Kzmaya balyordum. "Doru bal gibi," dedi Graham. "Etkileme mekanizmas byle alr nk. Bunu inkr etmeye olanak yok. Sen etki yok diyorsun. Kendini de kandryorsun yok diye. Ama var. Temiz olmann tek yolu temiz olmaktr, arkada. Eer hibir karn yoksa, ancak o zaman konuabilirsin. Aksi halde ... paray veren senin sahibindir derim." "Bir dakika dursana sen..." "te onun iin de bana nefret etmekten falan sz etme sakn. Bu lke savata u anda. Baz insanlar durumu anlyor, bazlar da dmanla ibirlii yapyor. Tpk ikinci Dnya Savanda olduu gibi. Bazlar Alnanlardan para alr, Nazi propagandasn desteklerdi. New York gazetelerinin yaynlad baz ba makaleler sanki Adolf Hitler'in azndan km gibiydi. Bazen insanlar farkna bile varmyordu bunu yaptklarnn. Ama yapyorlard. Byle olur savata, arkada. Ve sen de bal gibi ibirlikisin." Connor'n o sra yanmza gelmesine sevindim. Gra-ham'la ikimiz kapacakken Connor sakin sakin, "unu iyice anlamak istiyorum, Tom," dedi. "Senin senaryona gre, kz ldrldkten sonra teyplere ne oldu?" "Allah kahretsin, gitti o teypler," dedi Graham. "Onlar bir daha asla grecek deilsin." "Bak bu ok ilgin. nk demin merkezden aradlar. Bay igura oraya gelmi. Benim bakmam iin bir kutu dolusu teypi de yannda getirmi." Connor'la ikimiz arabaya binip yola koyulduk. Graham da kendi arabasyla geliyordu. Ben, "Neden Japonlar Graham'a el srmez dedin?" diye sordum.
159

"Graham'n amcas ..." diye anlatmaya balad Connor. "ikinci Dnya Sava srasnda esir dm. Tokyo'ya gtrlm ve sonra da izi bulunamam. Graham'n babas savatan sonra kardeine ne olduunu anlamak iin oraya gitmi. Neler olup bittiine dair tatsz konumalar olmu. Baz Amerikal esirlerin Japonya'da tbb deneyler sonucu ldn herhalde duymusundur. Hatt Japonlarn aka olsun diye onlarn cierlerini daha dk rtbeli esirlere yedirdii falan sylenir." "Hayr, bilmiyordum," dedim. Connor, "Sanrm o gnleri unutmak herkesin iine geliyor," dedi. "Unutup ileriye bakmak daha gzel. Daha da doru. Artk farkl bir lke oras. Graham neye kpryordu?" "Balant grevlisi olarak aldm eitim parasna." Connor, "Haftada elli demitin," dedi. "Biraz daha fazla." "Ne kadar daha fazla?" "Haftada yz kadar. Ylda be bin be yz. Ama kurslara, kitaplara, kursa gidip gelirken harcanan yol parasna, bebek bakcsna falan gidiyor." "Demek be bin alyorsun," dedi Connor. "Ne olmu yani?" "Graham bu parayla beni etkilediklerini sylyor. Japonlar seni satn alm, diyor." Connor, "Eh, yapmaya altklar o, oras kesin," dedi. "stelik de ok sinsiler." "Sende de denediler mi?" "Tabii." Duraklad. "Ve ou zaman da kabul ettim. Gereinde kendilerine iyi gzle baklsn diye hediyeler vermek, Japonlarn igdsel olarak yapt bir eydir. Biz nasl patronu eve, yemee davet edersek, tpk yle. yi niyet iyi niyettir. Ama biz patronu tam terfiimiz yaklarken davet etmeyiz. En uygun davran, onu daha ilikinin banda, kaza-

nacak ya da kaybedecek bir ey yokken davet etmektir. O zaman iyi niyet saylr. Japonlar iin de ayn ey. Hediyeyi erken vermenin yararna inanrlar, nk o zaman rvet saylmaz. Hediye saylr. likiye bask binmeden nce seninle dostluk kurmann bir yolu." "Sence bu normal bir ey mi?" "Dnya byle zaten." "Sence bu rvet mi?" Connor bana uzun uzun bakt, "Ya sence?" dedi. Cevap vermem uzun srd. "Evet, sanrm belki de yle," dedim. Glmeye balad. "Eh, bu da rahatlatc bir ey," dedi. "nk aksi halde Japonlar sana bouna para harcyor olurdu." "Bu kadar komik olan ne?" "Kafann karmas, kohai." "Graham bu bir sava diyor." Connor, "Eh, o da doru/' dedi. "Japonya'yla kesinlikle savatayz. Ama bakalm Bay igura bize ne gibi srprizler hazrlam."

160

Ykselen GneF. 11

I6I

.K.ENTN i semtindeki polis merkezinde, beinci kat salonu yine her zamanki gibi kalabalkt. Gecenin ikisinde bile. Detektifler sorgulamak amacyla getirilmi yorgun fahielerle tik sahibi olmu kelerin arasndan gelip geiyordu. Kareli ceketli bir adam kede bir yere oturmu, "Kes sesini dedim sana!" diye haykrmaktayd. Karsnda durup elindeki bloknota yaz yazan polis bu haykr defalarca dinlemek zorunda kalyordu. Btn bu kemekein arasnda, Kasaguro igura sanki yanl yere gelmi gibi gzkmekteydi. Lacivert, ince izgili takm elbisesiyle, kedeki bir kerevete oturmu, ban emi, iki dizini bititirmiti. Kocaman bir kutuyu dizlerinin zerinde dengelemekteydi. Bizi grnce yerinden frlad, ayaa kalkt. Yerlere kadar eilirken iki elini oyluklarna dayad. Bu da ek bir sayg belirtisiydi. Uzun sre yle eik durumda bekledi. Sonra hemen tekrar eildi. Bu sefer, gzleri yerde, Connor onunla Japonca konuuncaya kadar bekledi. igura'nn cevab da Japonca geldi. Alak sesle, saygl konumaktayd. Gzleri hep .yerdeydi. Tom Graham beni ime suyu musluunun oraya ekti. "UluTanrm," dedi. "Sanki ortada bir itiraf sahnesi gryoruz.

"Belki de," dedim. Ama pek de inanamamtm. igura'nn tutum deitirdiine daha nce de tank olmutum nk. Connor'n igura'yla konuurkenki tavrna baktm. Japonun ba hl eikti. Gzleri de yerdeydi. Graham, "Onu asla anlayamam ben," dedi. "Bir milyon yl gese yine anlayamam. Hele onu." "Nasl yani?" "aka m ediyorsun? Kz ldrp sonra da o salonda kalmak, bize zart zurt etmek! Sinirleri elikten midir, nedir? Bir de u haline bak. Tanrm, alayacak neredeyse!" Doruydu. igura'nn gzlerine yalar doluyordu. Connor kutuyu ondan alp dnd, bize doru yrd. Sonra kutuyu bana uzatt. "Bununla megul ol," dedi. "Ben igu-ra'dan imzal ifade alacam." Graham, "tiraf m etti?" diye sordu. "Neyi?" "Cinayeti." "Yok canm," diye patlad Connor. "O da nereden geldi aklna?" "Eh, bakyorum, yerlere eiliyor, yalvarp yakarlyr ..." "O yalnzca sumimasen," dedi Connor. Fazla ciddiye almamak gerek." "Neredeyse alayacak," dedi Graham. "Kendi karna olur diye dnyor da ondan." "tiraf etmedi mi?" "Hayr. Ama teyplerin gerekten o odadan alndn renmi. Bu da demektir ki, belediye bakannn nndeki o bbrlenmesi ciddi bir hatym. imdi artk kantlar gizle-

mekle sulanabilir. Kk drlebilir. irketine kara srlebilir. igura'nn ba byk dertte ve kendisi de bunun farknda."
162

"Bu yzden mi o kadar mtevaz oluverdi?" dedim. "Evet. Japonya'da insan ileri yzne gzne bulatrd
163

m, yaplacak en iyi ey yetkililere gidip ne kadar piman olduunu, ne kadar utandn sylemek, bir daha yapmayacan anlatmaktr. Bunlar hep ekilde kalr, ama yetkililer yine de dersini ne kadar iyi renmi olduuna bakp etkilenirler. Stmimasen denir ona. Yani bitip tkenmeyen bir zr dileme. Bizde kendini mahkemenin kararna teslim etmek neyse, Japonya'da onun karl bu. Anlayl turum salamann en iyi yolu. igura da bunu yapyor." "Yani btn bunlar bir numara m?" Graham bunu sorarken gzlerindeki baklar sertlemeye balamt. "Hem evet, hem de hayr. Anlatmas zor. Bak. Teypleri incele. igura bir de video-player getirdiini sylyor, nk teyplerin kayd garip bir teknikle yaplyormu, belki bizim makinelerde oynatanlayz diye korkmu. Tamam m?" Karton kutuyu atm. Ses bantlarna benzer, yirmi kadar ufack kaset grdm. VValkman boyunda bir de kk kutu vard. Video-player oydu. Ucundan onu televizyona balayabilmek iin kablolar kyordu. "Pekl," dedim. "Bir bakalm unlara."

Krk altnc kat gsteren ilk teyp, atrium kamerasndan alnm, yksekten ekim, genel manzarayd. Grnt si-yahbeyazd. Teypte insanlar ofiste almaktayd. Normal bir i gn. Hzlandrarak oralar getik. Pencerelerden gelen klarn glgeleri yerde kayarak geriledi, sonra yok oldu. Yava yava yere den k yumuad, karard, gn nn sonu geldi. Memurlar birer birer masalarndaki lambalar yaktlar. Artk daha yava hareket ediyorlard. Derken evlerine gitmeye baladlar. Masalarndan kalkyor, asansre yryorlard. Kalabalk azalrken bir ey daha dikkatimizi ekti. Kamera arasra ok yava hareket ediyordu artk.

Altndan geen bir memuru izlemek iin dnyordu. Ama bazen de hi kprdamyordu. Sonunda anladk. Otomatik odaklama ve izleme yetenei vard kamerann. Karsnda ok kii varsa, hareketler younsa, hi kprdamyordu. Ama grebildii alan genellikle bosa, o zaman tek kprdayan insana gre kendini ayarlyor, onu izliyordu. "Garip bir sistem," dedi Graham. Ben, "Gvenlik kameralar iin mantkl ama," dedim. "O kata gelen tek kii, onlarn gznde kalabala oranla daha kayg verici." Derken gece klar yand. Btn masalar botu artk. Teyp hzla klanp kararmaya balad. Graham kukuyla, "Bir bozukluk mu var bunda?" dedi. "Oynamlar m bununla?" "Bilmiyorum. Yo, dur. Mesele o deil. Saate bak." Kar duvardaki saati grebiliyorduk. Dakika kolu yedi buuktan sekize doru gzle grlr ekilde kaymaktayd. "Zaman sktrmas," dedim. "Ne yapyor yani? Enstantaneler mi ekiyor?" Bam evet anlamnda salladm. "Herhalde bir sre hi kimse kprdamaynca sistem kendiliinden on saniyede, yirmi saniyede bir enstantane ekmekle yetiniyor, t ki ..." "Hey! O da ne?" Grntdeki k farklar kaybolmutu. Kamera bir kere daha saa doru dnmeye balad. Ama grntye kimse girmiyordu. Bo masalar, tek tuk gece klar, o kadar. "Belki de video sensoru vardr," dedim. "Belki sensorlar grebildii alann dn da hissediyordur. Ya yle ya da elle evriliyor. Bir yerlerde bir nbeti var belki. Hatt belki de aadan, gvenlik odasndan eviriyorlar." Dnen kamera asansrleri karsna alp durdu. Kaplar sa arka kede, karanlklara gml durumdayd. Tavann o blmnde, alak dzeye taklm bir pano olduundan, bizim grmz tkyordu.
165

164

"Tanrm, amma karanlk oras. Biri mi var orada?" "Hibir ey gremiyorum," dedim. Grnt bir netleip bir bulanklamaya balad. Graham, "imdi ne oluyor?" diye sordu. "Galiba otomatik odaklamada sorun var. Belki kendini neye odaklayacan bilemiyor. Belki oradaki alak tavan, devreleri etkiliyordur. Benim evdeki video kamera da ayn eyi yapar. Neyi ekmek istediimi anlayamad zaman grntnn netlii berbat olur." "Yani kamera kendini bir eye mi odaklamaya alyor? nk ben hibir ey gremiyorum. Oras kapkara." "Hayr, bak. Biri var orada. Solgun bacaklar gryor musun? Belli belirsiz." "Tanrm," dedi Graham. "Bizim kz bu. Asansrn yannda duruyor. Yo, durun. te kprdyor." Bir an sonra Cheryl Austin alak tavann altndan kp yaklat... onu ilk defa net olarak grdk. ok gzeldi. Kendine gvenen bir hali vard. lerlerken admlarnda hibir kararszlk yoktu. Hareketleri amalyd. Genlere zg o rkek sarsaklktan eser yoktu bu kzda. Graham, "Tanrm, amma da gzel!" dedi. Cheryl Austin uzun boylu ve zayft. Ksack sar salar onu daha da uzun gsteriyordu. Duruu dimdikti. Yavaa dnd, salonu sanki kendisine aitmi gibi szd. Graham, "Bunu seyretmekte olduumuza inanamyorum," dedi. Ne demek istediini ok iyi anlyordum. Bu kz daha birka saat nce ldrlmt. imdi biz onu video kasette, lmnden birka dakika nce, sapasalam dolarken seyrediyorduk. Ekranda Cheryl masalarn birinden bir kt arln eline ald, evirdi, sonra gerisin geri yerine koydu. antasn at, hemen kapatt. Kolundaki saate bakt.

"Sabrszlanmaya balyor." Graham, "Bekletilmekten holanmyor," dedi. "Pek alkn olmadna da bahse girebilirim. Byle bir kz kimse bekletmemitir." Parmaklaryla masann zerinde tempo tutmaya balamt. Ritm bana tandk gibi geldi. Ban da o ritme uyarak sallyordu. "Konuuyor mu? Bir ey mi sylyor?" "yle gibi," dedim. Aznn hareketlerini zar zor gryorduk. Derken birdenbire ben her eyi birbirine balamay baardm. Vcut hareketim falan ... hepsini. Dudaklarnn kprts da uyuyordu. "I chev my nails and I tviddle my thumbs. I ' m real nervous but it sure isfn. Oh baby, you drive me crazy:" Graham, "Tanrm," dedi. "Hakkn var. Nereden tandn arky?" "Goodness gracious, great balls of..." Cheryl ark sylemeyi kesti. Dnp asansrlere doru bakt. "Hah. te balyor." Cheryl asansrlere doru yrd. Alak tavann altna girerken kollarn at, gelen adama sarld. Kucaklap ihtirasla ptler. Ama adam hl alak tavann altndayd. Kollarnn Cheryl'i kucakladn grebiliyorduk ama yz grntye girmiyordu. "Bok," dedi Graham. "Kayglanma," dedim. "Az sonra grrz onu. Bu kamera grmezse bakas grr. Ama sanrm kzn yeni tant biri olmasa gerek. Eskiden tand biri." "Meer ki kz ar scak kanl olsun. Evet, baksana. Adam hi vakit kaybetmiyor." Adamn elleri siyah elbisenin zerinde yukarya doru kayarken Cheryl'in etei de yukar ekiliyordu. Eller kzn kalalarn skt. Cheryl Austin tm vcuduyla yasland. Sarllar youn, ihtiraslyd. Birlikte yavaa dnerek odann
167

166

ortalarna ilerlediler. Adamn srt bize dnd. Cheryl'in etei beline kadar syrlmt. Adamn kasn okamak iin elini indirdi. Birlikte yar yryp yar sendeleyerek en yakn masaya yaklatlar. Adam onun srtn arkaya doru kavislendirdi ... ama bir anda kz itiraz etti, onu kendinden uzaa itti. "Yo, yo, acele etmeyelim," dedi Graham. "Kzmzn baz standardlar var galiba." Acaba o muydu neden? Cheryl ona cesaret veriyorken birden fikrini deitirmi gibiydi. Ruhsal durumunun ok sk deiebildiim gryordum. Acaba batan beri rol m yapyor, ihtiras sahte mi, diye dndm. Ama grne gre adam onun bu deiimlerine pek de armyordu. Cheryl masann kenarna oturmu, adam kendinden uzaa itiyordu. Adam geriledi. Srt hl bize dnkt. Yzn grerm'yorduk. O uzaklanca kz yine deiti. Glmsyordu. Kedi yavrular gibiydi. Yava hareketlerle masadan indi, eteini dzeltti, vcudunu batan karc biimde dndrerek evresine bakt. Adamn kulan ve yznn yan tarafnn bir blmn gryorduk. enesinin kprdadn farkedecek kadar. Konuuyordu. Kz glmsedi, yaklat, kollarn onun boynuna dolad. Sonra tekrar pmeye baladlar. Elleri birbirinin vcudu zerinde kayyordu. Bir yandan yavaa konferans odasna doru ilerlediler. "Eee? Konferans odasn kz m seti?" "Anlamas zor." "Allah kahretsin, adamn yzn hl gremiyorum." Artk odann ortasna gelmilerdi. Kamera onlar tam tepeden ekiyordu. Adamn yalnzca bann tepesini gryorduk. "Sence Japona benziyor mu?" diye sordum. "Allah kahretsin. Belli olmuyor ki! Ka kamera vard o odada?" "Drt tane daha var."

"Eh, yz hepsinde de gizli kalamaz. Okuruz canna." "Biliyor musun, Tom," dedim. "Adam olduka iri gibi. Kzdan uzun boylu. Oysa kz da ok uzun." "Bu adan belli olur mu? Benim tek grebildiim, takm elbise giydii. Tamam. te konferans odasna giriyorlar." Oraya yaklarken kz birden mcadele etmeye balad. "Uf, yine mutsuz," dedi Graham. "ok deiken bir afacan, yle deil mi?" Adam onu smsk yakalad, kz ondan kurtulmak iin kvrand. Adam onu yan tayp yar srkleyerek konferans odasna soktu. Tam kapdan geerlerken kz son kere dnd, kapnn pervazna sarld, direndi. "antas orada m utu elinden?" "Herhalde. Tam gremiyorum." Konferans odas kamerann tam karsndayd. Tm oday grebiliyorduk. Ama odanm ierisi ok karanlkt. Biz bu iki kiiyi, pencerenin dndaki gkdelenlerin klarna kar, birer siluet gibi gryorduk. Adam onu kucaklayp kaldrd, masann stne oturtup arkaya doru yatrd. Kz direnmeyi kesmi, yumuamt. Adam onun eteklerini kalalarna doru itti. Kz kabul ediyor, ona doru yaklamak iin kprdanyordu. Adam iki vcut arasnda an bir hareket yapt, bir eyin havada utuunu grdk. "te klot gidiyor." Galiba yere dmt. Ama emin olmaya imkn yoktu. Eer bu klotsa, ya siyah ya da koyu renkti. Senatr Rowe sorunu noktalanyor, diye dndm. Graham, "Biz oraya girdiimizde klot yok olmutu," dedi. Gzleri ekrandayd. "Resmen kant gizleme!" Ellerini birbirine srtyordu. "Sende hi Nakamoto hissesi var m, arkada. Ben olsam hemen satardm. Yarn beklersen metelik etmeyecek o hisseler." Ekranda kz adama hl scak davranyordu. Adam ken-

168

169

di fermuaryla uramaktayd. Kz birden dorulup oturdu, adamn yzne sert bir tokat savurdu. Graham, "te yine balad," dedi. "Bu da iin tuzu biberi." Adam kzn ellerini yakalad, onu pmeye alt, ama kz kar koydu, ban evirip yzn ondan kard. Adam kz yine iterek masaya yatrmaya urat, kendi arln onun zerine verdi, onu orada tuttu. Kzn plak bacaklar havaya tekmeler atyor, savrulup duruyordu. ki siluet birleti, sonra ayrld. Neler olduunu tam anlamak olanakszd. Cheryl hl dorulmaya alyormu, adam da onu itip yatryormu gibi grnyordu.. Adam onu elleriyle bastrrken tek elini onun gsne dayamt. Cheryl'in bacaklar onu tekmeledi, vcudu masann stnde kvrand. Adam onu hl masann stnde tutuyordu ama btn sahne eskisinden ok daha aba dolu ve tahrik edici bir havaya brnmt. Bu byle srerken ben ne grmekte olduumu anlayamaz hale geldim. Gerekten rza geme mi saylrd bu? Yoksa kz numara m yapyordu? Geri tekmeliyor, debeleniyordu ama adam itmeyi de baaramyordu. Belki adam ondan kuvvetliydi ... ama iimde bir duygu, kzn isterse onu tekmeleyip kendinden uzaklatrabileceini fsldyordu. Zaten arasra kzn ellerini onun boynuna dolanm gibi de gryordum. Srekli olarak itmiyordu demek ki! Ama yine de ne seyrettiimizden emin olmak zordu "A-aaa! Sorun var." Adam ritmik hareketlerini kesti. Altnda Cheryl hareketsiz kald. Kollar adamn omuzlarndan kayp masann stne dt. Bacaklar adamn iki yanna sarkt. Graham. "Bu kadar m?" diye sordu. "Byle mi bitti?" "Bilemiyorum." Adam onun yanan okad, sonra vcudunu serte birka kere sarst. Bir eyler sylyor gibiydi. Bir sre orada kald. Belki otuz saniye kadar. Sonra kzdan uzaklat. Kz
170

masada kald. Adam onun evresini dolat. Yava hareket ediyordu. Olup bitenlere inanamam gibiydi. Sonra birden sola dnp bakt. Bir ses duymu gibi. Bir an donup kald, derken karar verir gibi davrand. Harekete geip odada ilerledi. Eilip yerden bir ey ald. "Klot." Graham, "Kendisi alm," dedi. "Lanet olsun." Adam yaklap kzn evresinde bir kere daha dolat, yatan gvdeye doru kar taraftan eildi. "Ne yapyor orada?" "Bilmiyorum. Gremiyorum." "Lanet olsun." Adam doruldu, konferans salonundan atrium'a geti. Artk siluet halinde deildi. Kim olduunu anlayabilme ansmz domutu. Ama dnm, konferans salonuna, l kza bakyordu. Graham, "Hey, arkada," dedi ekrandaki grntye. "Buraya bak, ahbap. Haydi. Bir dakikack." Adam l kza bakmay srdryordu. Geri geri atrium'a geti, sonra hzla sola doru yrmeye koyuldu. "Asansre gitmiyor," dedim. "Hayr. Ama yzn gremiyorum." "Nereye gidiyor?" Graham, "br uta merdiven var," dedi. "Yangn merdiveni." "Neden asansre deil de oraya gidiyor?" "Kimbilir? Yzn grmek istiyorum. Bir kerecik." Ama adam artk kamera alannn en soluna varmt. Tam arkas dnk deilse bile, ancak sol kulayla elmack kemiini grebiliyorduk. Hzl hzl yrd, duvara aslm olan yaldz ereveli aynann nnden geti. Aynadan geerken tepesinde gece klarndan biri yanyordu. Sonra admn atp karanla dald. "te!" 171

"Nasl durdurulur bu let?" Ben telala dmelere basp duruyordum. Sonunda gerekli dmeyi bulup cihaz durdurdum. Geri aldk, tekrar altrdk. Adam yeni batan karanlklarda ilerlemeye koyuldu. Hzl ve uzun admlar atyordu. Aynann nnden geti ... bir an iin ... bir tek film karesi boyunca, yznn aynadaki yansmasn grdk. Net biimde. Ben o kareyi dondurmak iin dmeye bastm. "Bingo," dedim. "Japon ite!" diye patlad Graham. "Sylemitim size." Aynada, merdivene doru gitmekte olan katilin yz vard. O gergin hatlar tanmakta hi zorluk ekmiyordum. Eddie Sakamura.

172

DU BENM," dedi Graham. "Benim soruturmam. Bu iti tutuklayacam." Connor, "Elbette," dedi. Graham, "Yani ... yalnz gitmeyi tercih ederim demek istiyorum," dedi. Connor, "Tabii," diye onaylad. "Soruturma senin, Tom. En dorusu neyse onu yaparsn." Connor bir kt karp Eddie Sakamura'mn adresini yazd, Graham'a verdi. Graham, "Yardmlarn makbule gemedi sanma," dedi. "Ama bu ii kendim yapsam daha iyi olur. imdi nce hibir kukuya yer brakmayalm. Siz ikiniz bu gece bu adamla konutunuz ve onu tutuklamadnz, tamam m?" "Tamam." Graham, "Eh, zlmeyin," dedi. "Onu raporda bountuya getiririm. Banza dert amaz, sz veriyorum." Graham pek bonkr havalardayd. Eddie Sakamura'y tutuklama fikri ok houna gitmiti. Saatine bakt. "Vay vaay!" dedi. "lk telefon geleli alt saat bile dolmam. Katili bulduk. Fena de-il." Connor, "Katili henz bulduk saylmaz," dedi. "Ben olsam, hi vakit geirmeden alp gelirdim onu." Graham, "Hemen gidiyorum," deyip ayaa frlad.
173

O kapya doru yrrken Connor arkasndan, "Ha, Tom," diye seslendi. "Eddie Sakamura garip adamdr, ama iddete eilimli biri olarak tannmaz. Silahl olacan hi sanmam. Herhalde mrnde tabanca sahibi olmamtr. Partiden yannda bir kzl salyla ayrlp evine gitti. u anda onunla yatakta olmal. Onu sa getirmek iyi olur diye dnrm." "Hey," diye patlad Graham. "Ne oluyor sizin ikinize?" Connor, "Bir neri yalnzca," dedi. "O kk serseriyi gerekten vuracam m sanyorsunuz?" "Arkanda destek salayacak iki tane siyahl beyazl polis arabasyla gideceksin oraya," dedi Connor. "Devriye polisleri heyecanlanabilir. Ben yalnzca sana olaslklar anlatyorum." "Eh, gereksiz desteinize teekkrler." Graham dnp kt. O kadar iriydi ki kapdan

geebilmek iin hafif yan dnmesi gerekmiti. Arkasndan baktm. "Neden yalnz gitmesine izin verdin?" Connor omuzlarn kaldrd. "Onun soruturmas." "Ama btn gece onun soruturmasnn peinde cann diine takp dolatn. Neden imdi durasn ki?" Connor, "Brak iin atafat Graham'n olsun," dedi. "Ne de olsa ... bizimle pek bir ilgisi yok, yle deil mi? Ben sresiz izinde bir polisim. Sen de rveti bir balant grevlisisin." Parmayla video kasetini gsterdi. "Beni evime brakmadan unu bir oynatmak istiyor musun?" "Tabii." Teypi geriye sardm. "Bir de kahve iebiliriz diye dnyordum. Fen lerinin laboratuvarmda gzel kahve yapyorlar. Yani eskiden yleydi." "Sen leype bakarken bir kahve alp geleyim mi?" "ok naziksin, kohai."

"Getireyim." Teypi balattm, kmak zere dndm. "Ha, kohai, hazr oraya kadar gitmiken, nbeti polise sor bakalm, tekiltn video kasetleri konusunda ne gibi olanaklar varm. nk bunlarn kopyalarn almak gerek. Ayrca fotoraf olarak basmamz da gerekebilir. zellikle Sakamura tutuklanrken patrt kar da polisin Japon dmanl iddialar balarsa. O zaman bir resim yaynlamamz gerekebilir. Kendimizi savunmak iin."
174

Blmlerin ou kapalyd. Buras daha ok, dokuzdan bee kadar alan ofislerden saylrd. Tabii gezici ekipler geceleri de su yerlerinden kantlar toplard, ama onlar getirip dolaplara kilitler, sabaha Parmak izi blmne kadar bitiik kafeteryada duran bekletirlerdi. kahve makinesine yrdm. Duvarlara yazlar aslmt: "ELLERN YIKADIN MI?" "BU YAZI SANA!" "MESLEKDALARI-NI TEHLKEYE SOKMA; ELLERN YIKA." Btn bunlarn nedeni, bu blmdeki ekiplerin trl zehirler kullanmasy-d. zellikle iddet

sularna ait kant toplar, deerlendirirken. Eski gnlerde etrafta yle ok cva, arsenik ve krom bulunurdu ki, bazen grevliler baka departmandan birinin el srd kt bardaktan kahve imekle bile hastalanrlard. Ama bugnlerde insanlar daha dikkatli olmutu. ki bardaa kahve doldurdum, gece nbetisinin oturduu masaya yneldim. Nbette Jackie Levine vard. Ayaklarn kaldrp masaya dayamt. Olduka iri ve dolgun bir kadnd. Toreador pantolonu giymi, bana turuncu bir peruk geirmiti.
175

Gzel bir noktaya deinmiti. "Peki," dedim. "Sorarm." "Benim kahvem stsz, tek ekerli olsun." Ekrana doru dnd.

Fen leri, Parker Center'n bodrum kalndayd. Ben oraya vardmda saat gecenin ikisini geiyordu.

Garip grnne ramen, tekiltn en iyi parmak izi alcs olarak saygnlk kazanmt. Modern Bride ndl gelin dergisini okuyup duruyordu. "Hayrola, yine mi niyetlisin, Jac-kie?" diye sordum. "Yok canm," dedi. "Kzm." "Kiminle evleniyor?" "Neeli bir eyden konualm, olmaz m?" dedi. "O kahvelerden biri bana m?" "zgnm. Ama sana bir sorum var. Bizim buralarda video kantlarna kim bakar?" "Video kantlar m?" "rnein gvenlik kameralarnn ektii filmler. Analizini kim yapar, karelerden kim fotoraf basar?" Jackie, "Dorusu pek o tr i gelmez," dedi. "Eskiden elektronik blm bakard, ama sanrm vazgetiler. imdi video filmleri ya Valley'e ya da Medlar Hall'a yollanyor." Masada ne eildi, telefon defterine bakt. "stersen Medlar'dan Bili Harrelson'u ara. Ama ok zel bir durumsa galiba JPL'ye veya Gney California niversitesindeki leri Grnt Laboratuvarna yolluyoruz. Onlarn numaralarn m istersin, yoksa Harrelson'a m soracaksn?" Sesinin tonu bana hangisini semem gerektiini anlatyordu. "O numaralan alsam daha iyi olacak galiba," dedim. "Eh, tahmin etmitim." Numaralar yazp yukarya dndm. Connor filmi seyretmeyi bitirmi, imdi Sakamura'nn yznn aynada grnd ksm tekrar tekrar gzden geirmekle meguld. "Eee?" dedim. "Bu kesinlikle Eddie," diye mrldand. Sakindi. Hemen hemen kaytsz gibiydi. Kahvesini elimden alp yudumlad. "Korkun," dedi. "Evet, biliyorum." "Eskiden daha iyi kahve yaparlard." Connor barda kenara brakt, video'yu kapatt, ayaa kalkp gerindi. "Eh, sa-

nnm bir tek akam iin iyi altk. Biraz uyusak ne dersin? Sabaha Sunset Hills'de nemli bir golf mam var." "Peki," dedim, teypleri tekrar kutuya yerletirdim, videoplayer'i de kutusuna koydum. Connor, "O teypleri ne yapacaksn?" diye sordu. "Kant dolabna kilitleyeceim." "Bunlar orijinal ama. Elimizde kopyalar da yok." "Biliyorum. Ama kopyalar yarndan nce karttramam." "Ben de onu diyorum zaten. Neden yannda tutmuyorsun?" "Eve mi gtreyim?" Kantlar eve gtrme konusunda tekiltn trl kurallar ve yasaklar vard. Byle bir ey asla ho grlmezdi. Connor omuz silkti. "Ben olsam bu ii ansa brakmazdm. Teypleri yanna al, sabaha kopyalan kendin ektirt." Kutuyu kolumun altna kstrdm. "Yani sence kimse bir ey demez mi bu ..." "Tabii demez," dedi Connor. "Bu kantlar ok kritik. Biz yataklarmzda uyurken birinin o dolaplarn nnden elinde koca bir mknatsla gemesini istemeyiz, deil mi?" Bylece teypleri eve gtrmeye karar verdim. Kapdan karken igura'nn nnden getik. Orada yle piman piman oturuyordu. Connor ona abucak Japonca bir ey syle- > di, igura ayaa frlad, eilip selam verdi, ofisten kt. "Gerekten o kadar korkuyor mu?" "Evet," dedi Connor. igura koridorda nmz sra hzl hzl yryordu. Eilmi, iki bklm olmu gibiydi. Korkak adam karikatr izilse, ancak byle olurdu. "Neden?" diye sordum. "Bunca zamandr Amerika'da yaadna gre onun da bilmesi gerekir ki kant gizlemi olmas konusunda elimizde ne dayanak olursa olsun, asla gl deildir. Nakamoto'ya karysa gcmz ondan bile az."

176

Ykselen GneF.12

177

Connor, "Mesele orada deil/' dedi. "O hukuksal eylerden korkuyor deil ki! Skandalden korkuyor. nk Japonya'da olsaydk, olaca oydu." Keyi dndk. igura asansrlerin nnde bekliyordu. Biz de bekledik. Garip bir durum oldu. lk asansr geldiinde igura yana ekildi, bize binmemiz iin yol verdi. Biz bindik. Kap kapanrken o darda eiliyor, bizi selamlyordu. Asansr inmeye balad. Connor, "Japonya'da olsak kendisinin de irketinin de ii bitmiti... ebediyen," dedi. "Neden?" "nk Japonya'da skandaller, dzeni deitirmenin en sk kullanlan yoludur. Gl bir hasmdan o yolla kurtulunur. Normal uygulama saylr. Kar tarafn bir zayf ynn bulursun, ya basna ya da hkmetin soruturmaclarna szdrrsn. Bundan kesinlikle bir skandal doar, o kii ya da o kurulu mahvolur. Recruit skandalinin babakan Takei-ta'y devirmesi de yle oldu. Yetmili yllarda babakan Ta-naka'y deviren ml skandaller iin de durum ayn. Birka yl nce Japonlar General Electric'in de canna yine ayn yolla okudular." "General Electric'in canna m okudular?" "Yokogawa skandaliyle. Duymam miydin? O da klasik Japon manevralarna bir rnek. Birka yl nce General Electric hastaneler iin dnyann en iyi tarama cihazlarndan birini yapt. Gidip Japonya'da bir firma kurdu. Ad Yokogavva Tbb Malzeme. Bu tehizat Japonya'da onlar pazarlayacakt. GE iini Japon usul yapmak istedi. Maliyetlerini rakiplerininkinden aaya ekip piyasa pay kapmaya urat, kusursuz servis ve destek sundu, mterileri arlad... potansiyel alclara uak biletleri ve seyahat ekleri ikram etti. Biz olsak bunlara rvet deriz, ama Japonya'da bunlar standard i gereidir. Yokogavva abucak piyasann lideri haline geldi, Toshiba gibi Japon irketlerini geride b-

rakt. Japon irketleri bundan hi holanmadlar, hakszlktan yaknmaya baladlar. Gnn birinde hkmetin adamlar gelip Yokogawa'nn ofisini bast, rvetlerin kantlarn buldu. Birka Yokogawa elemann tutukladlar, irketin adna skandalle kara srdler. Bu durum GE'nin Japon-ya'daki satlarn korkun etkiledi. Japon irketlerinin de habire rvet veriyor olmas hibir fark yaratmad. Her nedense, yakalanan Japon olmayan irket olmutu. Bunun nasl byle olduu alacak bir ey!" Ben, "Bu gerekten o kadar kt bir sonu mu verdi?" diye sordum. Connor, "Japonlar ok sert davranabilir," dedi. "Ticaret savatr der dururlar ve bunu sylerken de ciddiler. Bilirsin, Japonya bize durmadan kendi piyasalarnn ak olduunu syler. Eski zamanlarda, bir Japon kalkp da bir Amerikan arabas alrsa, hkmet onun hesaplarn incelemeye kalkard. ok gemeden, hi kimse Amerikan arabas almaz oldu. Yetkililer iki ellerini ap, kimse almyor, biz ne yapalm, dediler. Yarattklar bu tkanklklarn sonu gelmez. Her ithal arabann birer birer doka alnmas, egzoz yasalarna uygunluunun saptanmas arttr. Yabanc ilalarn Japon laboratuvarlarnda, Japonlar zerinde denenmesi gerekir. Bir ara yabanc kayaklar da yasak etmilerdi, nk Japonya'nn karlar Avrupa ve Amerika karlarndan daha slakm. te byle davranrlar yabanc lkelere. Bu nedenle, kendi ilalarn kendilerine yutturmaya kalkanlar kyorsa, bunda o kadar alacak bir ey yok." "O halde igura bir skandal bekliyor, yle mi? Japonya'da olsa yle olurdu diye mi?" "Evet. Nakamoto'nun bir darbede silineceinden korkuyor. Ama yle olacan sanmam. Byk ihtimalle, Los Angeles'te ileri yine eskisi gibi gidecektir."

178

179

Connor'u evine gtrdm. O arabadan inerken ben, "Eh, ok ilgin bir deneydi, Yzbam," dedim. "Benimle bu sreyi birlikte geirdiiniz iin teekkr ederim." "Bir ey deil," dedi Connor. "lerde de yardm istersen beni her zaman arayabilirsin." "Umarm yarn o golf man pek erken saatte balamyordur." "Aslna bakarsan yedide, ama benim yamdakilere fazla uyku gerekmiyor. Sunset Hills'de oynuyoruz." "Japon sahas deil mi o?" Sunset Hills Kulb'nn sat, Los Angeles'in nisbeten yeni rezaletlerinden biriydi. Bat Los Angeles'in kulb, iki yz milyon dolar gibi korkun bir fiyata satn alnmt. O sralar kulbn yeni Japon sahipleri, hibir deiiklik yapmayacaklarn sylemilerdi. Ama imdi, Amerikal yelerin says ok basit bir srele azaltlmaktayd. Ne zaman bir Amerikal ksa, yerine bir Japon ye almyordu. Sunset Hills yelikleri Tokyo'da birer milyon dolara sata sunulmaktayd. Bu fiyat kelepir saylyordu. Upuzun bir bekleme listesi vard. "Eh," dedi Connor, "Ben de Japonlarla oynuyorum zaten." "Bunu sk sk yapar msn?" "Japonlar1 golfe ok merakldr, bilirsin. Ben haftada iki kere oynamaya alrm. Bazen insan ilgin eyler duyuyor. yi geceler, kohai." "yi geceler, Yzbam." "Arabay eve srdm.

"Hey, arkada!" Arayan Graham'd. "Merhaba, Tom," dedim. "Yalnz kaldn m sonunda?" "Evet. Eve gidiyorum. Neden?" "Dnyordum da," dedi Graham. "Belki bu basknda yanmzda Japon balant grevlisi olsa daha iyi olur." "Yalnz yapmak istiyorsun sanyordum." "Evet ... ey ... belki gelip bize yardm etmek istersin. Her ey kitaba uygun yaplsn diye." "Bu bir KKK nerisi mi?" 'Kendi kuyruunu koruma' demek istiyordum. "Hey, sen bana yardm edecek misin, yoksa etmeyecek misin?" "Tabii, Tom. Geliyorum hemen." "Seni bekleyeceiz."

Santa Monica otoyoluna karken telefon ald. Arayan DHD operatryd. "Temenim, zel Hizmetler'e bir telefon var. Grevli polisler balant istiyor." iimi ektim. "Pekl." Bana bir araba telefonunun numarasn verdi. 180
181

Sakamura, 101 numaral otoyolun yukarsndaki tepelerde, o kvrlarak giden dar sokaklardan birinde, ufack bir evde oturuyordu. Saat e eyrek kaldnda keyi dndm, siyah beyaz iki polis arabasn, farlarn sndrm bekler grdm. Graham'n bej sedam da yana parketmi-ti. Graham devriye polisiyle yanyana durmu, sigara imekteydi. Ben park edecek yer bulabilmek iin on, on iki metre geri girmek zorunda kaldm. Sonra inip onlara doru yrdm. Eddie'nin evine doru baktk. Sokak dzeyindeki bir garajn styd. 1940'h yllardan kalma, beyaz, ptrl beton cepheli, iki yatak odal evlerden biri. klar yanyordu. erden Frank Sinatra'nn ark syleyen sesini duyduk. Graham, "Yalnz deil," dedi. "Yannda kzlar var yukarda." "Nasl planlyorsun?" diye sordum. Graham, "ocuklar burada brakacaz," diye anlatt. "Onlara ate edilmeyecek dedim, kayglanma. Seninle ben kp baskn yapacaz." Garajdan eve dik bir merdivenle klyordu. "Tamam. n taraf senin, arka benim mi?" "Yok canm," dedi Graham. "Seni yanmda istiyorum, arkada. Adam tehlikeli deil demitin, deil mi?" Bir kadn siluetinin pencerenin nnden getiini grdm. plak gibiydi. "Olmamas gerekir," dedim.

"Pekl yleyse, haydi balayalm." Tek sra halinde merdivenleri kmaya baladk. Frank Sinatra, "My Way" arksn sylyordu. Kadnlarn glmesini duyduk. Tek kadn deildi. "Tanrm, inallah uyuturucu da ekiyorlardr." imden, byk ihtimalle, diye dndm. Merdivenlerin tepesine vardk, pencerelerden gzkmemek iin eildik. n kap spanyol tarznda, salam bir kapyd. Graham duraklad. Ben evin arka tarafna doru birka adm ilerledim, oradan havuzun yeilimsi klarn grdm. Herhalde havuz bana kan bir arka kap vard. O kapnn yerini grmeye altm. Graham omzuma dokundu. Geri dndm. O uzanp n kapnn kulpunu evirdi. Kilitli deildi. Tabancasn eline alp bana bakt. Ben de tabancam kardm. Duraklad, parman havaya kaldrd. e kadar saynca! Sonra tekmeyi patlatp n kapy at, "Duur! Polis! Kprdamayn!" diye haykrarak ieri dald. Ben salona varamadan kadnlarn lklar ykselmiti bile.

ki kadndlar. rlplak, odann iinde koturup avazlar kt kadar baryorlard. "Eddie! Eddie!" Eddie ortalkta yoktu. Graham da, "Nerede o? Eddie Sakamura nerede?" diye barmaya balad. Kzl sals kanepeden bir yastk kapp plakln rtmeye alt, bir yandan, "Defol buradan, sersem!" diye haykrd, ardndan yast Graham'a frlatt.

teki sarn kz ciyaklayarak yatak odasna kat. Peinden gittik. O arada kzl sal arkamzdan bir yastk daha frlatt.
182

Yatak odasnda sarn kz yere ylp acyla uludu. Gra183

ham elinde tabancasyla onun zerine eildi. "Vurma beni!" diye bard kz. "Ben hibir ey yapmadm!" Graham onu ayak bileinden yakalad biraz evirdi. Kz isteriye tutulmu gibiydi. "Eddie nerede?" diye sordu. "Nerede o?" Kz, "Bir toplantda!" diye haykrd. "Nerede?" "Toplantda!" Debelenip teki bacayla Graham'n kasna bir tekme att. Graham kz brakrken, "Ah, Tanrm!" diye bir lk kopard. ksrp yere kt. Ben tekrar salona dndm. Kzl sal bu arada yksek topuklu pabularn giymi, ama baka bir ey giymemiti. "Nerede o?" diye sordum. "Sizi itoullar," dedi. "Ylanlar!" Onun yanndan geip odann kar tarafndaki kapya yrdm. Kilitliydi. Kzl sal koup geldi, yumruklarn srtma indirmeye balad. "Rahat brak onu! Rahat brak onu!" Ben kilitli kapy amaya alrken o habire bana vuruyordu. Kapnn br yanndan sesler duyar gibi oldum. Az sonra Graham'n koca cssesi kapya arpt, tahtalar yarld, kap ald. Karmda mutfak vard. Dardaki havuzun yeil klaryla aydnlanyordu, ierisi botu. Arka kap ak duruyordu. "Allah kahretsin." Kzl sal srtma km, bacaklarn belime dolamt. Salarm ekiyor, iren kfrler yadryordu. Olduum yerde topa gibi dnp onu srtmdan atmaya altm. Btn bu kargaaln ortasnda kendi kendime, dikkat et, kzn bir yerine bir ey olmasn, diye uyarlarda bulunduum o ender anlardan birini yayordum; nk gzel bir kzn kolunun krlmas ya da kaburgasnn atlamas kt gzkr, polis gaddarl yaftasn alnma yaptrrd ... u anda kz salarm kknden yoluyor olsa bile. Kulam srd, ca-

nm fena halde yand. Srtm olanca gcmle duvara yasladm, kzn cierlerindeki hava boalrken kan homurtuyu duydum. Yakam brakt. Pencerenin dnda bir glgenin merdivenlerden aaya komakta olduunu grdm. Graham da grmt. Graham, "Lanet olsun," dedi, komaya balad. Ben de kotum. Ama kz bana elme takm olmalyd, nk birden yuvarlanp kt diye dtm. Ayaa kalktmda, siyah beyaz polis arabalarnn sirenlerini duydum. Kontaklarn amlard. Evden frlayp merdivenlerden aaya utum. Graham'n on metre kadar arkasndayken Eddie'nin Ferrari'si garajdan geri geri kt, vites deitirip sokan ucuna doru frlad. Siyah beyazlar hemen onu izlemeye koyuldu. Graham kendi arabasna kouyordu. O park ettii yerden kp sokan ortasna geldiinde ben hl kendi arabama komaktaydm, nk benimkini daha uzaa park etmitim. Graham yanmdan geerken yznn ask ve fkeli olduunu grdm. Arabama binip pelerine dtm.

Bu virajl tepe yollarnda bir yandan telefonla konuurken bir yandan da arabay hzl srmek kolay i deildi. Buna kalkmadm bile. Graham'n yarm kilometre kadar gerisindeydim. O da iki devriye arabasnn biraz gerisinden gidiyordu. Tepenin dibine, 101 numaral otoyolun zerimden getii yere vardmda, akp snen klarn yan taraftan srat yoluna kmakta olduunu grdm. Geri geri gidip Mulholland'n aasmdaki kavaa girmem gerekiyordu. Ondan sonra, gneye giden trafie kartm.

184

185

Trafik yavalamaya balaynca arabamn tepesindeki yaktm, sadaki acil durum eridine doru kaydm. Ferrari saatte yz altm kilometre hzla beton sete arptktan otuz saniye sonra oraya vardm. Herhalde arpmann etkisiyle benzin deposu patlam olmalyd, nk alevler on be metre havaya ykseliyordu. Scaklk inanlacak gibi deildi. Tepe yamacndaki aalar tutuacak diye korktum. Arabann erilip brlm enkazna yaklamaya imkn yoktu. lk itfaiye arabas, arkasnda yeni siyah-beyazla geldi. Her taraf yanp snen klarla dolmutu. tfaiyeye yer brakmak iin arabam biraz geriye aldm, inip Graham'm yanna yrdm. Graham sigara iiyordu. tfaiyeciler bu arada enkaza kpk skmaya balamlard. "Tanrm," dedi Graham. "Amma berbat bir durum!" "Kapdaki polisler niye onu garajdayken durdurmad?" "nk," diye anlatmaya balad Graham. "Onlara ate etmeyin demitim. Biz kendimiz de orada deildik. Onlar ne yapacaklarna karar vermeye alrken de herif frlad, gitti." Ban iki yana sallyordu. "Raporda bu olup bitenler ok kt grnecek." "Yine de ona ate etmeyiin daha iyi herhalde," dedim. "Belki." Sigarasn yere atp ayayla ezdi. Bu arada itfaiyeciler de alevleri sndrmlerdi. Ferrari'nin betona km gk gvdesinden dumanlar ttyordu. Havada ok kt bir koku vard. "Eh," dedi Graham."Buralarda oyalanmann bir yarar yok. Ben o eve dnyorum. Bakalm kzlar hl orada m ..." "Bana ihtiyacn olur mu?" "Olmaz. Sen artk gitsen de olur. Yarn baka bir gndr. Allah kahretsin, bu iin krtasiyesi yeter bizi ldrmeye." Yzme bakt, bir kararszlk geirdi. "Anlam durumdayz deil mi? Yani bu olup bitenler hakknda?" "Daha neler, elbette!" dedim.

"Yapabileceimiz baka bir ey yoktu," dedi. "Benim grdm kadaryla,tek yolu buydu." "yle," dedim. "Bazen olur byle eyler." "Pekl, ahbap. Yarna grrz." "yi geceler, Tom." Arabalarmza bindik. Ben eve dndm.

186

187

DAYAN Ascenio kanepeye serilmi, horluyordu. Saat krk be gemekteydi. Ayaklarmn ucuna basa basa yanndan geip Michelle'in odasna doruldum. Kzm srtst yatyordu. rtleri zerinden atm, kollarn kafasnn yukarsna frlatmt. ki ayann da yatan parmaklklar arasndan darya uzandn grdm. rty rtp kenarlarn sktrdm, sonra kendi odama getim. Televizyon hl akt. Onu kapattm. Kravatm boynumdan ekip, pabularm karmak zere yatan kenarna oturdum. Birdenbire, ne kadar yorgun olduumu farket-tim. Ceketimle pantolonumu karp televizyonun stne frlattm. Srtst uzandmda, gmleimi de karmam gerektiini dndm. Srtmda yap yapt. Bir an gzlerimi yumup bam yastn yumuaklna braktm. imdikleniyormuum gibi oldum, gz kapaklarmda bir batma duygusu hissettim, bir cikleme duydum, bir an iin gzlerimi kular gagalyor sanp dehete kapldm. Bir ses, "A gzlerini, baba," dedi. "A gzlerini." Kzmn minik parmaklaryla gz kapaklarm ekitirdiini anladm. "fff," deyip gzlerimi araladm, gn n grdm, dnp yzm yasta gmdm. "Baba? A gzlerini. A gzlerim, baba." "Baba gece ge geldi," dedim. "Baba yorgun."

Hi aldrmad. "Baba, a gzlerini. A gzlerini. Baba? A gzlerini, baba." Beni ldrtana kadar hep ayn eyi tekrarlayacan biliyordum. Gzlerimi atm. Srtst dnp ksrdm. "Baba hl yorgun, Shelly. Git bak bakalm, Bayan Ascenio ne yapyor." "Baba, gzlerini a." "Brak da baba biraz uyusun, olmaz m? Baba bu sabah biraz daha uyumak istiyor." "Sabah oldu artk, baba. A gzlerini. A gzlerini." Gzlerimi yine atm. Hakk vard. Sabah olmutu. Hay Allah.

188

189

"Artk yemek istemiyorum." "Bir tek lokma daha, Shelly." Mutfak penceresinden ieriye gne doluyordu. Saat yediyi biraz gemiti. "Annem bugn geliyor mu?" "Konuyu deitirme. Haydi, Shel. Bir tek lokmack daha. Ltfen, ha?" Mutfan kesinde, onun boyuna uygun minik masann bana oturmutuk. Bazen byk masada yemediklerini ona bu masada yedirebiliyordum. Ama bu sefer ansm tutmuyordu. Michelle yzme bakt. "Annem geliyor mu?" "Sanrm. Emin deilim." Onu zmek istemiyordum. "Ondan haber bekliyoruz." "Annem yine kentten uzaa m gidiyor?" "Belki," dedim. Acaba kentten uzaa gitmek, iki yanda birine ne ifade eder, diye dndm. Ne gibi bir imaj beliriyordu kafasnda, kim bilir? "Rick Amca'yla m gidiyor?" Rick Amca da kimdi? atal onun yzne yaklatrdm. "Bilmiyorum, Shel. Haydi, a azn bakalm. Bir lokma daha." "Rick Amca yeni bir araba ald." Michelle bunu sylerken ban ciddi ciddi sallyordu. Bana nemli haberler verirken hep yle yapard.
191

"KREPLERN YE."

"yle mi?" "H-h. Siyah." "Anlyorum. Nasl bir araba?" "Bi Sades." "Bisades mi?" "Hayr. Sades." "Yani Mercedes mi?" "Hm-hmm. Siyah." "Ne gzel," dedim. "Annem ne zaman geliyor?" "Bir lokma daha, Shel." Azn at, atal uzattm. Son anda ban yana evirdi, dudaklarm kapad. "Hayr, baba." "Pekl. Pes ediyorum." "A deilim, baba." "Belli oluyor." Bayan Ascenio kendi evine dnmeden nce mutfa temizliyordu. Temizlikim Elaine'in gelip Michelle'i yuvaya gtrmesine on be dakika vard. Daha onu giydirmem gerekiyordu. Ben artan krepi muslua boaltrken telefon ald. Ellen Farley aryordu. Belediye bakannn basn yardmcs. "Seyrediyor musun?" "Neyi?" "Haberleri. Yedinci kanal. u anda araba kazasn veriyorlar." "yle mi?" "Beni ara," deyip kapad. Yatak odasna geip televizyonu atm. Bir ses anlatyordu. "... bildirdiine gre Hollywood srat yolu zerinde gneye doru hzl bir kovalama yer almaktayken, sank bindii Ferrari spor arabay Vine Soka st geidinin ayana arptrmtr. Olay grenlerin belirttiine gre araba betona saatte yz milden fazla bir hzla arpm, bir anda alevlere 192

gmlmtr. tfaiye derhal olay yerine arlm, fakat enkazdan sa kurtulan olmamtr. Srcnn vcudu ok kt yanm, hatt gzlk camlar erimitir, izleme operasyonunun sorumlusu Detektif Thomas Graham, src Bay Ed-die Sakamura'nn kentte bir cinayete kurban giden kadn olayyla ilgili grldn ifade etmitir. Ama bugn Bay Sakamura'nn arkadalar bu sulamaya inanmadklarn belirterek, polisin sert davranmasndan rken sann panie kaplarak kamaya kalktn ifade etmilerdir. Olayn rk tutum sonucu meydana geldii yolunda ikyetler duyulmaktadr. Polisin Bay Sakamura'y cinayetle sulamak isteyip istemedii belli olmamakla birlikte, gzlemciler bu olayn 101 numaral otoyol zerinde son iki hafta iinde yer alan nc kovalamaca kazas olduunu sylemektedirler. Bu tr izleme olaylarnda polis kararnn salkllk derecesi, geen Ocak aynda Compton'lu bir kadnn ayn ekilde kaza sonucu lmesiyle gndeme gelmiti. Detektif Graham da, yardmcs Temen Peter Smith de bulunamadklar iin kendileriyle grlememitir. Polis tekiltnn bu grevlileri cezalandrma veya grevden uzaklatrma gibi bir yolu seip semeyecei merakla beklenmektedir." Tanrn. "Baba..." "Bir dakika, Shel." Ekranda hurda halindeki enkazn bir kamyona yklenii gsterilmekteydi. Kaza yerinde, asfaltn zerinde kocaman bir siyah leke vard. Yayn yine stdyoya dnd, bir kadn ekrana bakarak konutu. "KNBC'nin rendiine gre, iki grevli akamn daha erken saatlerinde Bay Sakamura ile konumu, fakat o srada kendisini tutuklamamlardr. Yzba John Con-nor'la Temen Peter Smith'in tekilt tarafndan cezalandrlma ihtimali byktr, hatt haklarnda usulleri ihll sulamas yaplmas da beklenebilir. Fakat iyi bir haber varsa, o
Ykselen GneF. 13

193

da 101 numaral otoyolda kazann yol at trafik skklnn artk kalktdr. Sz senin, Bob." Televizyona hipnotize olmu gibi bakyordum. Ceza soruturmas, ha? Telefon ald. Yine Ellen Farley'di. "Duydun mu hepsini?" "Evet, duydum. nanamyorum. Neler oluyor, Ellen?" "Bunlar belediye bakannn ba altndan km deil ... eer sorduun oysa. Ama Japon camias Graham'dan zaten her zaman ikyetiydi. Onu rk gzyle gryorlar. Herhalde bu olay da frsat bildiler." "Ben oradaydm. Graham doru hareket etti." "Evet, biliyorum orada olduunu, Peter. Dorusunu istersen, o senin ansszln. Ayn frann seni de amurlamas-m istemem." "Graham doru hareket etti," dedim yine. "Sen beni dinliyor musun, Pete?" "Bu iten uzaklatrlma ve cezalandrlma da ne oluyor?" Ellen, "Onu ben de ilk defa duyuyorum," dedi. "Ama o herhalde ierden gelen bir haber. Senin tekiltndan. Bu arada soraym ... doru mu o? Connor'la ikiniz dn gece Sakamura'yla konutunuz mu?" "Evet." "Ve tutuklamadmz, yle mi?" "Hayr. Onunla konuurken, tutuklamaya yeterli muhtemel sebep yoktu elimizde. Daha sonra oldu." Ellen, "Sence gerekten bu cinayeti o ilemi olabilir mi?" diye sordu. "lediini biliyorum. Teypte var." "Teypte mi? Ciddi misin?" "Evet. Nakamoto gvenlik kameralarndan biri cinayeti video'ya ekmi." 194 '

Bir an sessiz kald. "Ellen?" dedim. "Bak," dedi. "Bu aramzda kalacak, tamam m?" "Tabii." "Buralarda neler oluyor, bilmiyorum, Pete. Bu i benim anlayabildiimden daha derine gidiyor." "Dn gece neden bana kzn kim olduunu sylemedin?" "O konuda zr dilerim. lgileneceim ok konu vard." "Ellen." Bir sessizlik oldu, sonra, "Pete," dedi. "O kz ortalkta ok grlen biriydi. ok kiiyi tanrd." "Belediye bakann tanr myd?" Sessizlik. "Ne kadar iyi tanrd?" "Bak, istersen yle diyelim. Gzel bir kzd ve bu kentte ok kiiyi tanrd. Bana sorarsan, azck dengesizdi derim, ama gzeldi ve erkekleri ok etkiliyordu. nanabilmen iin gznle grmen gerekir. imdi olay ok kiiyi ilgilendiriyor. Bugnk Times ' grdn m?" "Hayr." "Bir gr. Bana sorarsan u birka gn ok kusursuz hareket etmelisin. Her admn kollamaksn. Her eyi kitabna uygun yap. Arkam da kolla hep, e mi?" "Peki. Saol, Ellen." "Bana teekkr etme. Ben sana telefon etmedim." Birden sesi yumuad. "Dikkatli ol, Peter." Telefon kapand, kulama evir sesi geldi. "Baba?" "Bir dakika, Shel." "izgi film seyredebilir miyim?" "Tabii, tatlm." Ona izgi film gsteren bir kanal buldum, sonra salona getim. n kapy ap Times' paspasn zerinden aldm. Metro blmnn son sayfasndaki yazy bulmam bir hayli srd. 195

POLS IRKILII SULAMALARI JAPON KUTLAMASINA GLGE DRD lk paragraf gzlerimle taradm. Nakamoto'nun Japon yetkilileri "kaba ve duyarsz" polis davranlarndan yaknyorlard. Figueroa caddesindeki yeni gkdelenin yaldzl ve yldzl al gecesinin bu yzden glgelendiini ileri srmekteydiler. Bu yetkililerden bir tanesi de polisin davrannn "rklktan kaynaklandn" ileri srmt. Bir szc, "Kanmzca eer sz konusu olan bir Japon irketi olmasayd, Los Angeles polisi hi de byle davranmazd," diyordu. "Bizce polisin tutumu, Japonlar konusunda kesinlikle bir ifte Standard yanstyor." Nakamoto'nun ynetim kurulu bakan Bay Hiroi Ogura da Madonna ve Tom Cruise gibi yldzlar ekmeyi baaran o partiye katlmt. Ama onu bulup yorumunu almak mmkn olmamt. Bir szc, "Bay Ogura resm evrelerdeki bu dmanlk duygularnn al lekelemesine ok zld; bu tatszlklarn olmasndan byk hzn duyuyor," demiti. Gzlemcilere gre Binba Thomas polis tekiltyla grmek zere bir grevli yollam, ama pek sonu alamamt. Irk asndan duyarl durumlar ynetmekle ykml zel Japon balant grevlisi Temen Peter Smith'in de orada bulunmasna ramen, polis yine de tutumunu deitirmemiti ... Falan filan. Ortada bir cinayet olduunu anlayabilmek iin yaznn drdnc paragrafna kadar okumak zorunda kalyordu insan. Bu kk ayrntnn hi nemi yokmu gibi davraml-yordu. Bala tekrar baktm. Yaz Kent Haber Servisinden geliyordu. O kadar kzdm ki, Times'daki eski dostum Kenny Shu196

bik'i aradm. Ken, Metro'nun bata gelen muhabirlerinden-di. Ezelden beri o gazetede alrd. Olup biten her eyi bilirdi. Saat daha sabahn sekizi olduu iin Ken'in ev numarasn evirdim. "Ken. Ben Pete Smith." "Aa, merhaba," dedi. "Mesajm aldna sevindim." Arka planda ok gen bir kz sesinin, "Ama baba, neden gidemeyecekmiim?" diye szland duyuluyordu. Ken, "Jennifer, bir dakika brak da konuaym," dedi. "Hangi mesaj?" diye sordum. Ken, "Seni dn gece aradm, nk hemen bilmen gerekir diye dndm," dedi. "Herhalde gdml davranyor. Ama altnda neler yatt hakknda bir fikrin var m?" "Neyin altnda?" diye sordum. Neden sz ettiini gerekten anlayamamtm. "zr dilerim, Ken, mesajn almadm." "Sahi mi?" dedi. "Dn gece on bir buuk sularnda aradm seni. Merkezden bir aratrma peinde olduunu, ama arabanda telefon olduunu sylediler. nemli demitim. Gerekirse beni evden araman istemitim. nk bilmek istersin diye dndm." Arka planda gen kz yine, "Baba, haydi izin ver," dedi. "Ne giyeceimi kararlatrmam gerek." "Jennifer, Allah kahretsin, kes sesini." Bana dnd. "Senin de bir kzn var, deil mi?" "Evet," dedim. "Ama daha iki yanda." "Bekle grrsn. Bak, Pete, mesajm gerekten almadn m?" "Hayr," dedim. "Ben baka nedenle aryorum. Bu sabahki yazyla ilgili." "Hangi yaz?" "Sekizinci sayfadaki Nakamoto yazs. Al treninde polisin 'kaba ve duyarsz davran'ndan sz eden." 197

"Hay Allah, dn hi sanmamtm bir Nakamoto yazmzn kacam. Partiyi Jodie izliyordu, onu biliyorum ... ama o yaz yarna kadar kmayacak. Japonlar tm yldzlar topluyor, trnden bir ey. Jeff dn Metro'nun yazlar arasna byle bir ey koymamt." Jeff, Metro'nun editryd. "Bu sabahki gazetede cinayetle ilgili bir yaz var," dedim. "Ne cinayeti?" Sesi bir garip geliyordu. "Dn gece Nakamoto'da bir cinayet ilendi. Sekiz buuk dolaylarnda. Konuklardan biri ldrld." Ken hattn br ucunda sessizdi. lgn bir hzla dnd belliydi. Sonunda, "Sen kartn m?" diye sordu. "Cinayet masas beni Japon balant grevlisi olarak ard." "Hmmm," dedi Ken. "Bak, ben masama ulaana kadar bekle ... bakalm neler renebilirim. Bir saate kadar konualm. Hem bana numaralarn da ver de seni direkt arayabileyim." "Tamam." Hafife ksrp boazn temizledi. "Dinle, Pete. Aramzda kalsn. Senin bir sorunun falan var m?" "Ne gibi?" "Ahlk sorunu gibi ya da banka hesabnla bir sorun gibi. Gelir vergisinde eksik gelir gstermek gibi ... yani benim bilmem gereken herhangi bir ey. Dostun olarak." "Yok," dedim. "Ayrntlar bilmem art deil. Ama tam yerine oturmayan bir ey varsa ..." "Hibir ey yok, Ken." "nk ortaya atlp senin adna kl ekeceime gre ... ayam bala basm olmak istemem." "Ken. Neler oluyor?" "u anda ayrntlara girmek istemiyorum. Ama ksaca l zetlemek gerekirse, birileri sana bok atmak istiyor demek gerek." 198

Kzn sesini duydum. "Baba, iren bir sz o!" "Eh, senin dinlemiyor olman gerekirdi Pete?" "Evet," dedim. "Buradaym." "Beni bir saate kadar ara." "Gerek bir dostsun. Sana ok ey borluyum." "Hem de nasl," dedi Ken. Sonra telefonu kapatt. evreme bakndm. Ev yine her zamanki gibiydi, bir deiiklii yoktu. Sabah gnei hl ieriye doluyordu. Michelle en sevdii koltua oturmu, izgi film seyrederken bir yandan ba parman emmekle meguld. Ama nedense bana her ey farkl gibi geliyordu. Garip bir duyguydu bu duygu. Sanki dnya arplvermiti. Oysa yaplacak ilerim vard. Vakit geiyordu. Elaine kzm yuvaya gtrmeye gelmeden nce onu giydirip hazrlamak zorundaydm. Bunu ona da syledim. Alamaya balad. Televizyonu kapattm, Michelle kendini yere att, tekmeler savurup lklar atmaya koyuldu. "Hayr, baba! izgi film, baba!" Onu kucaklayp kolumun altna kstrdm, stn deitirmek zere yatak odasna gtrdm. Avaz kt kadar baryordu. Telefon bir daha ald. Bu sefer merkezden aryorlard. "Gnaydn, Temenim. Size mesajlarm var." "Dur, bir kalem alaym," dedim, Michelle'i yere braktm. Daha da ok barmaya balad. "Bugn giymek istediin pabular seer misin?" dedim ona. Merkez santrali, "Sizin orada cinayet ileniyormu gibi," diye yorum yapt. "Giyinip okula gitmek istemiyor." Michelle paam ekitiriyordu. "Hayr, baba. Okula gitmem, baba."
199

"Gidersin," dedim ciddi bir sesle. Hngr hngr alad. Ben telefona dndm. 'Tamam Temenim. Dn gece on biri krk bir gee sizi Ken Subotik ya da Subotnick adl biri arad. Los Angeles Tines'dan. Aramanz istiyor. Mesaj yle: 'Sansar seni aratryor.' Ne anlama geldiini siz anlarmsmz. Onu evinden arayabilirsiniz. Numaras sizde var m?" "Var." "Peki. Gece biri krk iki gee de biri daha arad. Ad Bay Eddie Saka ... galiba Sakamura'ya benzer bir kelime. ok acil olduunu syledi, hemen evinden aramanz istedi, numaras 550-84 34. Kayp teyp hakkndaym. Tamam m?" Allah^kahretsin. "O telefon kata geldi?" diye sordum. "Gece biri krk iki gee. Telefonu Devriye Ynetim'e baladk, ama herhalde sizi bulamadlar. Morga falan m gitmisiniz, neymi?" "Evet." "zgnm, Temenim, ama arabanzdan indiniz mi, hep araclar kullanmak zorunda kalyoruz." "Peki. Baka bir ey?" "Sonra bu sabah alt krk te Yzba Connor sizin iin bir ar numaras brakt, aramahz istedi. Bu sabah golf oynayacan syledi." "Peki." "Yediyi on gee de Robert VVoodson'dan telefon geldi. Senatr Morton'un ofisinden aryormu. Senatr Morton sizinle ve Yzba Connor'la bugn saat birde, Los Angeles Sosyal Kulbnde grmek istiyor. VVoodson aramanz, Sena-tr'le olan randevunuzu konfirme etmenizi istiyor. Sizi bulmaya altm ama telefonunuz meguld. Arayacak msnz Senatr?" Arayacam syledim, Connor'u golf sahasnda bulmasn, beni arabamdan arasn diye mesaj brakmasn da istedim.
200

n kapnn sesini duydum, Elaine ieriye girdi. "Gnaydn," dedi. "Korkarm Shelly daha giyinmedi." "Ziyan yok," dedi. "Ben giydiririm. Bayan Davis onu almaya kata geliyor?" "Haber bekliyoruz." Elaine btn bunlar daha nce de yaamt. "Haydi, gel, Michelle, bugn ne giyeceini seelim. Okula hazrlanma zaman." Saatime baktm, bir fincan kahve daha almaya giderken telefon ald. "Temen Peter Smith ltfen." ef yardmcs Jim Olsen aryordu. "Merhaba, Jim." "Gnaydn, Pete." Sesi dosta geliyordu. Ama Jim Olsen hi kimseyi, eer byk bir sorun yoksa, saat ondan nce aramazd. "Grne gre kuyruumuzdan yakalandk bu sefer," dedi. "Bugnk gazeteleri grdn m?" "Evet, grdm." "Sabah haberlerini de izledin mi?" "Birazn." "ef beni zarar ziyan kontrol iin arayp duruyor. Bir neride bulunmadan nce senin grn renmek istedim. Tamam m?" "Tamam." "Demin Tom Graham'la konutum. Dn gece ilerin irkefe battn kabul ediyor. Olanlar kimseye an eref getirmi deil." "Korkarm yle." "ki tane plak kadn, yetenekli iki polisimizi durduruyor ve sann tutuklanmasn nlyor! yle mi gerekten?" Kulaa gln geliyordu. "Orada olup grmen gerekirdi, Jim," dedim. 201

"Hm-hmmm," dedi. "Eh, u ana kadar bir tek iyi ey var. zlemede yasal srecin uygulanp uygulanmadna baktm. Uygulanm gibi grnyor. Bilgisayar kaytlar var, telsizden ses kaytlar var, hepsi de kitaba uygun. Tanrya kr. Hi kimse kfr bile etmemi. ler daha sarpa sararsa o bantlar kamuoyuna sunarz. O yandan salamz demektir. Ama Sakamura'nn lm olmas ok yazk." "Evet." "Graham eve, kzlar bulmaya dnm, ama evi bo bulmu. Kzlar girmimi." "Anlyorum." "O patrtnn arasnda kimse kzlarn adn almad m?" "Hayr, korkarm almad." "Demek ki evdeki olaylarla ilgili hi tanmz yok. O ynden amz var demektir." "Hm-hmmm." "Bu sabah Sakamura'nn enkazdan kan cesedini, daha dorusu kalntlarn morga gtryorlar. Graham'a gre, dosya kapanyor gibi. Galiba Sakamura'nn kz ldrdn gsteren bantlar varm. Graham son raporunu yazmaya hazr. Sen de byle mi gryorsun durumu? Dosya kapand m?" "Herhalde, ef. Tabii." "O halde kapatma zaman," dedi Olsen. "Japon camias, Nakamoto'nun urad zarar tedirginlik verici ve incitici buluyor. Olayn gereinden fazla uzatlmasn istemiyorlar. Yani kapatrsak iyi olacak." "Bana gre hava ho," dedim. "Kapatalm." "Eh, iyi yleyse, Pete," dedi Olsen. "Ben efle konuurum. Ceza uygulamaktan kurtulabilir miyiz, bakarm." "Saol, Jim." "Kayglanmamaya al. Ben ahsen olayda ceza gerektirecek bir durum grmyorum. Yeter ki elimizde cinayeti Sakamura'nm ilediini gsteren teypler bulunsun."
202

"Evet, var." "Ha, o videolar konusunda ... Mary'ye kant dolabna bakmasn syledim. Bulamyor teypleri." Derin bir soluk aldm, "Orada deil, bende," dedim. "Dn gece kant dolabna kilitlemedin mi?" "Hayr. Kopya karttrmak istedim." ksrd. "Pete. O konuda usullere uysan daha iyi ederdin." "Ama kopya karttrmak istedim," dedim. Jim, "Bak, yle yapalm," dedi. "Sen kopyalar karttr, sonra orijinalleri saat ona kadar masamn stne getir. Tamam m?" "Tamam." "Kant dolapta aramaya sra gelene kadar saat on olur naslsa. Bu ileri bilirsin." Am kapatacam sylyordu. "Saol, Jim." "Bana teekkr etme, nk ben bir ey yapm deilim," dedi. "Benim bildiim kadaryla, usullere uyulmu." "Tamam." "Ama lf aramzda, hemen yap o ii. Kaleyi bir iki saat savunabilirim. Ama buralarda bir eyler oluyor. Akmn tam nereden geldiini bilmiyorum. O yzden ... durumu zora itme, tamam m?" "Tamam, Jim. Hemen yola kyorum." Telefonu kapattm, kopyalar karttrmak zere ktm.

203

DR bardak ekimi stn dibinde yatan bir kent nasl grnrse, Pasadena da bugn yle grnyordu. Kentin biraz dndaki laboratuvar, Rose Bovvl'a yakn tepelerin eteklerindeydi. Ama tepenin yukarlarn rten sis sabahn sekiz buuunda bile dalmamt. Teyp kutusunu koluma kstrdm, kimliimi gsterip koruma grevlisinin defterini imzaladm, Amerikan vatanda olduuma yemin ettim. Grevli beni i avlunun kar tarafndaki ana binaya yollad. Jet Propulsion Laboratuvar uzun yllardan beri Jpiter'in ve Satrn'n resimlerini eken Amerikan uzay gemilerine i yapan laboratuvard. Grntleri dnyaya video imgesi halinde yollarlard. Zaten modern video-imgeleme srelerinin icad edildii yerdi JPL. Bu teyplerin kopyasn karabilecek bir yer varsa, o da burasyd. Basn sekreteri Mary Jane Kelleher beni nc kata gtrd. Yeil bir koridordan ilerledik, birka kap getik. Kaplar ak, ierdeki ofisler botu. Bunun nedenini sordum. Mary, "Evet," diye ban sallad. "ok iyi elemanlardan bazlarn srekli kaybediyoruz, Peter." "Nereye gidiyorlar?" "Genellikle sanayiye geiyorlar. Buradan Armonk'daki IBM'e ya da Nevv Jersey'deki Bell Laboratuvarlarna geenler her zaman olurdu. Ama o laboratuvarlarda daha iyi te-

hizat da yok, daha ok para da yok artk. imdi baa greenler, Long Beach'deki Hitachi, Torrence'deki Sanyo, Inglewood'daki Canon gibi Japon laboratuvarlar. u ara ok sayda Amerikal aratrmac alyorlar." "JPL buna kayglanyor mu?" "Tabii," dedi. "Teknoloji tansfer etmenin en iyi yolu, bir adamn kafasnn iinde transfer etmektir ve bunu bilmeyen de yoktur. Ama elden ne gelir?" Omuzlarn kaldrd. "Aratrmaclar aratrma yapmak ister. Oysa Amerika artk pek de ok 'Aratrma-Gelitirme' yapmaz oldu. Bteler daha sk. Japonlarla almak daha cazip hale geldi. yi para veriyorlar, aratrmaya da gerekten sayg duyuyorlar. Bir cihaza ihtiyacn varsa, onu sana getiriyorlar. En azndan, arkadalarn syledii byle. te geldik." Beni video cihazlaryla dolu bir laboratuvara soktu. Maden raflara, maden masalara kara kutular dizilmiti. Bir yn monitrler ve gsterim ekranlar vard. Btn bunlarn ortasnda, Kevin Hovvzer adl, otuz yalarnda, sakall bir adam duruyordu. Ekranlarn birinde, kayp duran gk kua renklerinde bir grntyle urayordu. Masasnn st Coca Cola tenekeleriyle, eker ktlaryla doluydu. Btn gece burada alm olduu belliydi. "Kevin, sana Los Angeles Polis Tekiltndan Temen Smith'i getirdim. Kopyasn almak istedii teypleri var." "Yalnzca kopya m?" Howzer hayal krklna uram gibiydi. "Baka bir ilem yapmamz istemiyor musunuz?" "stemiyor, Kevin," dedi Mary. "Dert deil." Hovvzer'e kasetlerden birini gsterdim. Alp elinde evirdi,

sonra omuz silkti. "Grne gre Standard sekiz milimetrelik film. Ne var kaytta?" "Japon HD TV'si."
204

"Yani HD grnts m?" "Herhalde." 205

"Sorun yaratmamas gerekir. Kullanabileceim bir playback makineniz var m?" "Evet." Makineyi kutudan kardm, ona verdim. "Tanrm, bunlar artk ne gzel yapyorlar, deil mi? Harika bir nite." Kevin ndeki kontrollar inceledi. "Evet, HD olduu kesin. Yaparz." Makineyi evirip arkasndaki fi yerlerine bakt, kalarn att. Masasndaki eklemli kendine doru ekti, kasetin plastik kapan at, banta bakt. Bantm kenarnda ancak belli olan gm bir erit vard. "Hh. Bu bantlarda yasal bir eyler mi var?" "Aslnda evet, var." Kaseti bana geri uzatt. "zgnm. Kopyalayamam." "Neden?" "O gm izi gryor musunuz? Buharlam metal bant bu. ok yksek dansitesi var. Eminim formatta da gerek zaman kompresyonu ve dekompresyonu vardr. Size kopya karamam, nk formatlar birbirine uyduramam. Yani alacam sinyal gzle grlebilecek ekilde olmaz. Bir kopya karrm ama o kopyann salndan emin olamam, nk for-matlar uymaz. Demek ki eer konu yasal bir eyse ... ki herhalde yle ... kopyay baka yerde yaptrmanz gerekiyor." "Nerede mesel?" "Bu belki yeni D-4 formatlarndandr. Eer yleyse, ancak Hamaguri'de ektirebilirsiniz." "Hamaguri mi?" "Glendale'deki aratrma laboratuvar. Sahibi Kaikatsu Sanayii. nsanolunun bildii her tr video tehizat var onlarda." "Bana yardm ederler mi sizce?" diye sordum. "Kopya kartmak iin mi? Tabii. Laboratuvar yneticilerinden birini tanrm. Jim Donaldsond. sterseniz onu telefonla da ararm." "Harika olur." "Dert deil." 206

riAMAGUR Aratrma Enstits dikkati ekmeyen, ayna-camla kapl bir binayd. Glendale'in kuzeyine dyordu. Koltuumda kurumla lobiye girdim. k resepsiyon masasnn arkasnda, binann orta yerindeki toplant salonunu grebiliyordum. evrede de koyu renk camla ayrlm laboratuvarlar vard. Doktor Jim Donaldson'u sorup, beklemek zere lobideki bir koltua oturdum. Ben beklerken, takm elbise giymi iki adam girdi, resepsiyoncuya samimi bir selam verip yanma oturdular. Ben yokmuum gibi, antalarndan kardklar parlak brorleri sehpaya yayp incelemeye koyuldular. "unu gryor musun?" dedi ilerinden biri. "Anlatmaya altm buydu. u grntyle bitirelim. Kapan bu olsun." Yan gzle baktm. Yaban iekleri ve karl dalar grdm. Birinci adam parmayla resimlere dokundu. "Buras Kayalk Dalar, dostum. Gerek Amerikana! Gven bana, bu satar ite bunu. Hem de ok nefis bir yer." "Ne kadard demitin?" "Drt yz yirmi dnm. Montana'mn hl satlk olan en yksek yeri. Yirmi kilometreye on kilometrelik birinci snf iftlik topra oras. Tam Kayalk Dalarnn yamac. Mill Park kadar yer. ok grkemli. Manzaras var, kalitesi var. Bir Japon konsorsiyumu iin ideal."
207

"Fiyat konutular m?" "Henz konumadlar. Ama biliyorsun, iftiler zor durumda. Artk yabanclarn Tokyo'ya sr eti ihra etmesi serbest brakld. Japonya'da sr eti yirmi-yirmi iki dolardan gidiyor. Ama koca lkede hi kimse Amerikan eti almyor, mallar rhtmlarda ryor. Oysa iftlii Japonlara satarlarsa, o zaman eti ihra etmek kolaylar. nk sahibi Japon olan iftlikten, Japonlar da et alr. Japon, Japonla i yapar. stelik arazinin etraf da hep iftlik. Montana da, Wyo-ming de satld artk. Orada kalan iftiler, doruklarda at stnde Japon kovboylar gryor. br iftliklerin yenilendiini, ek ambarlar yaptrdn, modern tehizat aldn falan gryorlar. nk onlar mallarn Japonya'da yksek fiyata satabiliyor. Eh, Amerikal toprak sahipleri de budala deil. Durumu

anlyorlar. Rekabet edemeyeceklerini gryorlar. Bu yzden de satyorlar." "Ama o zaman Amerikallar ne yapyor?" "Kalp Japonlarn yannda alyorlar. Sorun deil. Japonlarn iftlii tanyan adamlara ihtiyac var. iftlikteki herkese de zam veriliyor. Japonlar Amerikallarn duygularm iyi kollarlar. Duyarl insanlardr." kinci adam, "Biliyorum," dedi. "Ama yine de holanmyorum. Hi holanmyorum bu durumdan." "Ziyan yok, Ted. Ne yapacaksn yani? Blgenden seilmi kongre yesine mektup mu yazacaksn? Onlarn da hepsi Japonlar hesabna alyor zaten. Yahu, bu iftlikleri Japonlar, Amerikan sbvansiyonlaryla iletiyor." lk adam altn bir zinciri bileinde evirip bkt, arkadana doru eildi. "Bak, Ted, duygusallamayalm imdi. Hi halim yok byle eylere. Senin de yok. Biz yedi yz

milyonluk bir satn be ylda denecek tutarndan yzde drt konuuyoruz burada. Bunu gzden uzak tutmayalm, tamam m? Sen tek bana bile ilk yl iinde iki milyon drt yz bin dolar beklersin bu iten. stelik de bu be yl srecek. Haksz mym?"

"Biliyorum. Ama beni rahatsz ediyor." "Eh, i balannca pek rahatsz olacan sanmyorum, Ted. Ama idare etmemiz gereken bir takm kk adamlar var ..." O srada benim dinlemekte olduumu farkettiler. Ayaa kalkp biraz uzaklatlar. lk adamn, Montana eyaleti makamlarnn tercih ve onayna ait bir eyler sylediini duydum. kinci adam yavaa ban sallyordu. lk adam onun omzuna bir yumruk atp neelendirmeye alt. "Temen Smith?" Koltuumun yannda bir kadn duruyordu. "Evet?" "Ben Kristen. Doktor Donaldson'un asistanym. JPL'den Kevin az nce sizinle ilgili olarak telefon etti. Baz kaytlarla ilgili bir ihtiyacnz m varm?" "Evet. Kopyalarn almak istiyorum." "zgnm ama Kevin aradnda ben burada deildim. Sekreterlerden biri alm mesaj. Durumu da tam anlayamam."

"Nasl yani?" "Maalesef Doktor Donaldsbn u ara burada deil. Bu sabah bir konferans veriyor." "Anlyorum." "Bu da bizim iin ii zorlatryor. Kendisi laboratuvarda olmaynca yani." "Ben yalnzca birka teypin kopyasn istiyorum. Belki laboratuvarda bir bakas bana yardmc olur," dedim. "Normal olarak yle, ama korkarm bugn imknsz." Karma yine Japon duvar dikilmiti. ok nazik, ama duvar yine de. imi ektim. Bir Japon irketinin bana yardm edeceini dnmek gereki bir ey deildi belki de. Teyp kopyalamak gibi basit bir ite bile. "Anlyorum." "Bu sabah laboratuvarda kimse yok. Dn gece acil bir proje zerinde hepsi ge saatlere kadar altlar. Belki de sabahlara kadar. Bugn herkes ge geliyor. br sekreterin

208

Ykselen GneF 14

209

anlamad buydu, e ge gelecekler. Bu yzden ... size ne diyeceimi bilemiyorum." Son bir giriimde bulundum. "Bildiiniz gibi benim patronum Emniyet Mdr. Bu sabah bu i iin ikinci uradm yer buras. Bir an nce kopyalar kartmam iin ok zorluyor beni." "Size yardm edebilmeyi ok isterdim. Doktor Donaldson da isterdi, eminim. Polis iin daha nce de zel iler yaptk. Elinizdeki malzeme ne olursa olsun kopyalayabileceimizden eminim. Belki bugn, daha ge saatlerde. Ya da bize brakmak isterseniz ..." "Korkarm onu yapamam." "Peki. Tabii. Anlyorum. zgnm Temen Smith. Belki bugn daha ge bir saatte urarsnz, olmaz m?" Omuzlarn hafife kaldrd. "Herhalde urayamam," dedim. "Sanrm dn gece herkesin ge saatlere kadar alm olmas benim ansszlm." "Evet. Sk rastlanmayan bir durum." "Ne olmutu, bir sorun mu kmt? Aratrma sorunu mu?" "Aslnda bilmiyorum. Bu binada o kadar byk video ka pasitesi var ki, arasra beklenmedik ricalar da geliyor. zel efekt isteyen bir reklam falan. Sonny iin yeni Michael Jackson video'sunu yaptk rnein. Ya da birisi mahvolmu bir teypi onartmak istiyor. Sinyali diriltmek falan. Ama dn ge ce ne olduunu bilmiyorum. ok uramlar, onu biliyo rum. Yirmi kadar teyp zerinde almlar. Hem de ok acele. Geceyarsndan sonra bile hl ileri bitmemimi di ye duydum." imden ... olamaz, diye dndm. Yerimde Connor olsa ne yapard? Nasl bir yaklamda bulunurdu? Bir kr ta atmaya karar verdim. "Eh, eminim Nakamoto'nun gznde bu zahmetiniz ok makbule ge mitir," dedim. 210

"Evet, byk minnet duydular, nk oldu ileri. Mutluydular." "Bay Donaldson'un konferans vereceini sylemitiniz," dedim. "Doktor Donaldson'un. Evet." "Nerede veriyor?" "Bonaventure Otelinde, bir irketin eitim semineri. Aratrmalara gre ynetim teknikleri. Bu sabah olduka yorgun olmal. Ama her zaman iin iyi bir hatiptir." "Saolun." Ona kartm verdim. "ok yardmc oldunuz. Aklnza bir ey gelir, benimle konumak isterseniz, ltfen arayn." "Peki." Karta bakt. "Teekkr ederim." Gitmek zere dndm. Tam karken, ya otuza yaklaan, Armani takm giymi, moda dergisi tiryakisine benzer biri yaklap deminki iki adamn yanna geldi. "Baylar, Bay Nakagavva sizi bekliyor." Adamlar ayaa frladlar, parlak brorleriyle resimlerini kaptlar, ll admlarla yryen gencin peine dp asansre ilerlediler. Ben binadan hava kirliliinin iine ktm.

211

KORDORUN giriindeki levhada, BRLKTE ALIMA; JAPON VE AMERKAN YNETM TEKNKLER diye yazyordu. Konferans salonunda her zamanki seminerlerden biri yer almaktayd. Bir yn kadn ve erkek, gri rtl masalarn bana sralanm, notlar alyor, krsde de biri lgn bir sesle konuup duruyordu. zerine ge gelenlerin yaka kartlarnn sraland masann banda duruyordum. Gzlkl bir kadn bana yaklat. "Kaydnz yaptrdnz m? Paketinizi aldnz m?" Yerimde hafif dnp kimliimi gsterdim. "Doktor Donaldson'la konumak istiyorum." "Kendisi bir sonraki konuucumuz. Yedi sekiz dakikaya kadar krsye kacak. Size bir bakas yardmc olabilir mi?" "Bir dakikadan fazla srmez." Kadn kararszd. "Ama srann ona gelmesine o kadar az zaman kald ki..." "O halde vakit kaybetmeyin." Tokat atmm gibi bakt bana. Ne bekliyordu, anlayamadm. Polistim ben. Biriyle konumak istemitim. Bu ii pazarla gelecek bir ey mi sanyordu? Canm skknd. Arma-ni takm giyen o moda dkn geliyordu aklma. ll admlarla, sanki arl ve nemi olan biriymi gibi yr-

yen, emlkilere yol gsteren adam. Neden kendini nemli sanyordu o gen? Belki master yapm olabilirdi, ama ne olursa olsun yapt i, Japon patronu iin kapy amaktan baka bir ey deildi. Kadn gzlerimle izledim. Konferans salonunun evresinden dolap, sonraki konumaclarn oturmakta olduu masaya yaklat. Dinleyiciler hl not alyor, krsdeki kum rengi sal adam da konuuyordu: "Japon irketinde bir yabancya elbette yer vardr. En tepede deil tabii, hatt belki st dzeylerde de deil. Ama bir yer olduu kesindir. Unutmayn ki yabanc olarak Japon irketinde neminiz byktr. Size sayg gsterilir. Yapacak bir iiniz vardr. Elbette ki yabanc olduunuz iin stesinden gelmeniz gereken baz zel zorluklar da olacaktr, ama bunu baarabilirsiniz. Yerinizi bilirseniz, mutlaka baarl olursunuz." Salondaki ba eik, not alan i adamlarna baktm. Ne yazyorlar acaba, diye merak ettim. Haddinizi bilin, diye mi yazyorlard? Konuucu devam ediyordu. "Yneticilerin sk sk, Japon irketinde yerim yoktu, o yzden istifa ettim, dediini duyarsnz. Ya da, szm dinletemiyordum, fikirlerim uygulanmyordu, iler ley emiyordum, diye yaknrlar. Bu insanlar, bir yabancnn Japon toplumundaki roln anlayamayanlardr. Uyum salayamaynca ayrlmlardr. Bu onlarn kendi sorunudur. Japonlar Amerikallar da, baka yabanclar da irketlerine kabul etmeye hazrdrlar. Hatt ok heveslidirler. Yerinizi hatrladnz srece, kabul grrsnz orada." Bir kadn elini kaldrp konutu. "Ya Japon irketlerinde kadnlara ayrmclk uygulanmas konusu?"

"Kadnlara kar bir ayrm yoktur," dedi konuucu. "Kadnlar ilerleyemiyor diye duydum." "Bu asla doru deil." 212

"O halde bunca davann nedeni nedir? Sumitomo Banka- ' s kocaman bir ayrmclk anlamazln daha yeni zme 213

balad. Japon irketlerinin te biri aleyhine, Amerikal elemanlar tarafndan davalar aldn okudum. Bunlarn dayana nedir?" "Bunu anlamak ok kolay," dedi konuucu. "Yabanc bir irket, deiik bir lkede i yapmaya balad zaman, ora- ^ nn det ve usullerine alncaya kadar mutlaka baz hatlar yapar. Amerikan irketleri de Avrupa'ya uzanp ilk defa ok uluslu olduklarnda, yani ellili, altml yllarda, onlarn da aleyhlerine pek ok dava almt. Girdikleri lkelerde eitli zorluklarla karlatlar, mahkemelere srklendiler. Amerika'ya gelen Japon irketlerinin de bir uyum sresi geiriyor olmalar son derece doal. Sabrl olmak gerekir." Bir adam glerek, "Japonlara kar sabr ne zaman gerekli deil ki?" dedi. Ama sesinde fke deil, znt vard. Odadaki dier dinleyiciler not almay srdryorlard. "Memur bey, ben Jim Donaldson. Konu nedir?" Dndm. Donaldson ince uzun, gzlkl, ince eylere dikkat edermi gibi, ok titizmi gibi grnen bir adamd. niversite hocas gibi giyinmiti. Tvit spor ceket, krmz kravat. Ama gmleinin gs cebinden darya kalemlerinin saplar uzanyordu. Herhalde mhendis, diye dndm. "Nakamoto teypleriyle ilgili bir iki soru soracaktm." "Nakamoto teypleri mi?" "Dn gece laboratuvarmza gelen teypler." "Benini laboratuvarm m? Ama Bay ..." "Smith. Temen Smith." Ona kartm uzattm. "Temenim, zgnm ama neden sz ettiinizi bilmiyorum. Dn gece laboratuvara gelen teypler, ha?" "Sekreteriniz Kristen de, daha baka herkes de ge saatlere kadar o teyplerle uram." "Evet, o doru. Adamlarmn ou urat." "Teypler Nakamoto'dan gelmiti." "Nakamoto'dan m?" Ban iki yana sallad. "Kim syledi size bunu?"

"Kendisi syledi." "Temenim, sizi temin ederim, o teypler Nakamoto'dan gelmemiti." "Yirmi teyp varm diye duydum." "Evet, en azndan yirmi. Tam ka tane olduundan emin deilim. Ama onlar McCabb-Erickson'dan geldi. Asahi biralarnn reklam irketi. Kampanyann her reklamnda amblem deiiklii yapmak zorunda kaldk. Artk Asahi biralar Amerika'da bir numara olduuna gre ..." "Ama Nakamoto meselesi..." Sabrsz bir sesle, "Temenim," dedi. Gz krsdeydi. "Size bir ey aklayaym. Ben Hamaguri Aratrma Laboratuvarnda alyorum. Hamaguri'nin sahibi da Kaikatsu Sanayii'dir. Onlar Nakamoto'nun rakibidir. Japon irketleri arasnda rekabet ok sert olur. ok sert. Szme inann, benim laboratuvarmda dn gece Nakamoto teypleri zerinde allmad. Byle bir ey asla olamaz. Hibir durumda mmkn deil. Sekreterim yle sylediyse, demek ki yanlm. mknsz bir ey. imdi benim bir konuma yapmam gerek. Baka sorunuz var myd?" "Hayr," dedim. "Teekkr ederim." Krsdeki konumac szlerim bitirdiinde tek tuk alklar duyuldu. Ben dnp salondan ktm.

Arabamla Bonaventure'den dnerken Connor golf sahasndan arad. Can skkn gibiydi. "arn aldm. Oyunumu yarda kesmek zorunda kaldm. Umarm iyi bir nedenin vardr." Senatr Morton'la saat birdeki randevumuzu syledim. "Peki," dedi. "Beni on buukta buradan al. Baka?" JPL'e ve Hamaguri'ye yaptm ziyaretleri anlattm, sonra Donaldson'la konutuklarm aktardm.
215

214

Connor iini ekti. "Bouna vakit kayb olmu." "Neden?" "nk Hamaguri, Kaikatsu'nun kurduu bir laboratuvar. Nakamoto'yla rakip. Nakamoto'ya yardm etmek iin parmaklarn bile kprdatmazlar." "Donaldson da yle syledi," dedim. "imdi nereye gidiyorsun?" "Gney California niversitesi video laboraruvarna. Hl o teypleri kopyalatmaya urayorum." Connor duraklad. "Benim bilmem gereken baka bir ey var m?" "Yok." "yi. On buukta grrz." "Neden o kadar erken?" "On buuk," dedi, telefonu kapad.

sn grevlisiyken brom Parker-Center'daki merkezdeydi. Times binasyla aramzda iki blok vard. Ken yine de benimle yzyze konuaca yerde hep telefon araclyla konuurdu. "Buraya ura, Pete." Durum akt. Ken telefonda konumak istemiyordu. "Peki, tamam," dedim. "On dakikaya kadar grrz."

Kapadm anda telefon yine ald. "Beni arayacaktn." Times 'daki Ken Shubik'ti. Kskn gibiydi. "zr dilerim. ok doluydum. imdi konuamaz myz?" "Tabii." "Bana haberlerin mi var?" "Dinle." Duraklad. "Buraya yakn bir yerde misin?" "Be blok kadar tede." "yleyse gel de bir kahve i." "Telefonda konumak istemiyor musun?" "eyyy..." "Hadi, hadi, Ken. Sen ok seversin telefonda konumay." Shubik de btn Times muhabirleri gibiydi. Bilgisayar ekrannn karsnda, kulana kulaklklar geirip oturur, btn gn telefonda konuurdu. Sevdii usuld bu onun. Tm elemanlar karsnda, gznn nndeydi. Bir yandan yaz yazarken bir yandan da telefonda konuvr dururdu. Ben ba216 217

ANGELES Times, Amerika'nn en krl gazetesi saylmazd. Haber blm, Times binasnn bir katn batan baa kaplyordu, stelik bina da kentin en geni bloklarndan biriydi. Katn ii partisyonlarla ok ustaca blnmt. Alann ne kadar geni olduunu, bu katta nasl yzlerce insan altn pek farkedemiyordunuz. Ama yine de, parlak ekranlarn karsnda, yanp snen telefonlarnn yanbanda, duvara taktklar ocuk resimlerinin altnda alp duran muhabirlerin masalar arasndan insan sanki gnlerce yrmek zorunda kalyordu. Ken'in blm, Metro ksmndayd. Oraya vardmda onu masasnn yannda volta atar buldum. Beni bekliyordu. Hemen dirseimden yakalad. "Kahve," dedi. "Kahve alalm." "Ne oluyor?" diye sordum. "Benimle grnmek mi istemiyorsun?" "Yoo, lanet olsun. Sansar'dan uzak durmaya alyorum. u ara D Haberlere gelen yeni kz tavlamaya urayor. Kz da henz pek acemi." Ken bayla haber odasnn ucunu iaret etti. Pencerelerin orada, herkesin Sansar Wilhelm diye bildii VVilly VVilhelm'i grdm. O tilki surat, bilgisayarn banda oturan sarn kzla akalarken glmseyen, ilgi dolu bir maskeye dnmt. 218

**'ok eker ey," dedim. "yle. Geri taraf biraz genie. Hollandal. Geleli daha bir hafta oldu. Sansarla ilgili hikyeleri duyamad daha." Sansar gibi biri hemen hemen her kuruluta bulunurdu. htiras drstlne baskn kan, patronlarn iine yaramann bir yolunu her zaman bulan, baka herkesin nefretini mknats gibi stne eken biri. te Sansar Wilhelm de yleydi. Hilekrlarm ou gibi Sansar da herkesi kt sanrd. Olaylar en kt ynyle yanstmakta stne yoktu. Normal yazlar, 'rtbas etme' diye deerlendirirdi. nsanlarn zaafn hemen sezer, stelik melodramdan da pek holanrd. Olaylarn gerei vz gelirdi ona. Dengeli haber aktarmn bir zaaf sayard. Sansar'a sorarsanz, altta yatan gerek her zaman pek hrn bir gerek olmalyd. Kendi de hep o tip yazlar yazard. Times'n br muhabirleri nefret ederlerdi ondan. Ken'le ikimiz orta koridora ktk. Onu kahve makinesine doru izlemeye baladm, ama o beni yakalayp ktphaneye soktu. Katn ortasna rastlayan yerde, bir ktphanesi vard Times'n. Nice niversite ktphanesinden daha byk ve daha zengindi. "Neymi Sansarla ilgili durum?" dedim. Ken, "Dn gece buradayd," diye anlatt. Ben tiyatro k, sabaha evden yapacam bir rportajla ilgili ktlar almaya uramtm. Sansar' ktphanede grdm. Gecenin on birinde falan. Ne kadar ihtirasl olduunu bilirsin. Yznden okuyordum. Kan kokusu alm gibiydi. Tabii bunu biliyor olman gerekir." "Tabii," dedim. Sansar arkadan baklama konusunda pek becerikliydi. Daha geen yl Sunday Calendar'm editrn iten attrmay baarmt. Kendisi onun yerine geme frsatn da son anda, kl pay karmt. Ken devam etti. "Ktphanenin gece nbetisi Lilly'ye fsltyla, 'Ne oluyor, Sansar ne peinde?' diye sordum. 'Bir

polisle ilgili tekilt ii raporlar inceliyor,' dedi. Biraz iim rahatlar gibi oldu. Ama sonra meraklanmaya baladm. Ne de olsa, Metro'nun en kdemli kiilerindenim. Ayda bir iki kere Parker Center'la ilgili bir eyler yazyorum. Onun bilip de benim bilmediim eyin ne olabileceini merak etmeye baladm. Normal durumda o konu benim konum olmalyd. Lilly'ye polisin adn sordum." "Dur, ben tahmin edeyim," dedim. Ken, "Evet, yle," diye onaylad. "Peter J. Smith." "Ne zaman oldu bu?" "On bir sularnda." "Harika." "Bilmek istersin diye dndm," dedi Ken. "sterim." "Lilly'ye dedim ki ... yani gece nbetisine ... ne tr bilgi aryor, diye sordum. Ne bulursa, dedi. Arivin morguna gmlm eski eyler, kuprler falan. Grne gre Parker'm iinde, ona i kaytlar szdran bir adam var. ocuklara saldrmakla ilgili bir soruturmadan falan sz etti. Birka yl nceki bir olay." "Allah kahretsin," dedim. Ken, "Doru mu o?" diye sordu. "Soruturma oldu ... ama sama bir eydi," dedim. Ken yzme bakt. "Anlat bana." " yl nceydi," dedim. "Ben henz detektif olarak alyordum. Ekip arkadamla birlikte, Ladera Tepesi'ndeki bir eve, aile kavgasna arldk. spanyol asll bir iftti. kisi de ok sarhotu. Kadn benden kocasn tutuklamam istedi, ben olmaz deyince, kocann bebei cinsel amalarna let ettiini syledi. Ben gidip bebee baktm. Bebein bir eyi yok gibiydi. Kocay tutuklamay yine reddettim. Kadn bozuldu. Ertesi gn kagelip bu sefer beni bebee tasalluttan ikyet etti. n soruturma oldu, sonra iddia dayanaksz olduu iin iptal edildi."
220

"Pekl," dedi Ken. "imdiii ... hi seyahat yolsuzluun var m?" Kalarm attm. "Seyahat m?" "Sansar dun gece seyahat kaytlarn da bulmaya alt. Uak yolculuklar, kaamaklar, iirilmi masraflar ..." Basm iki yana salladm. "Aklma yle bir ey gelmiyor." "Hmm. O konuda yanlm olabileceini tahmin etmitim zaten. Sen tek bana ocuk byten bir babasn. Kaamaklara falan kalkmazsn." "Asla," dedim. "iyi." Ktphanenin i ksmlarna doru ilerliyorduk. Sonunda Metro blmn cam ardndan grebileceimiz bir keye geldik. Sansar'n hl kzla konumakta olduunu grdm. "Anlayamadm bir ey var, Ken; niye ben?" diye sordum. "Yani, zerime dikkat ekecek hibir durum yok. Tartmal bir olay yok. yl detektiflik yaptm. Artk basn szcs bile deilim. Balant grevlisiyim. Yaptm i politikayla ilgili. Bu durumda, neden bir Times muhabiri bana kanca taksn?" "Yani bir Perembe gecesi, saat on birde, demek istiyorsun," dedi Ken. Yzme aptalmm gibi bakyordu. enemden salyam akyormu gibi. "Sence bu ii Japonlar m yaptryor?" diye sordum. "Bence Sansar bakalarnn hesabna i grebilecek biri. Kiralk adam. Stdyolara, plak irketlerine, komisyonculara... herkese alr. Bir danman o. u ara Mercedes'i var, biliyorsun." "y!e mi?" "Muhabir maayla, hi fena saylmaz, deil mi?" "Evet, yle." "te durum bu. Birine ters gitmisin herhalde. Dn gece mi yaptn bu ii?" "Belki."
221

"nk biri Sansar'a telefon etmi, o da seni aratryor." "Buna inanamyorum." "nan," dedi Ken. "Beni tek kayglandran, Sansar'n sizin tekilttaki adam. erden biri ona bilgi szdryor. Kendi departmannda durumun iyi mi senin?" "Bildiim kadaryla iyi." "Gzel. nk Sansar yine eski numaralarnn peinde. Bu sabah bizim hukuk maviri Roger Bascomb'la konutum." "Eee?" "Bil bakalm dn gece kim ona tela iinde telefon edip bilgi sormu ... Sansar. Sorunun ne olduunu da bilmek istiyor musun?" Cevap vermedim. "Soru u: bir insan basn ilikilerinden sorumlu olarak grev yaparsa, resm kii saylyor mu ... yani, hakaret davas amas yasak m, deil mi?" "Tanrm," dedim. "Hem de nasl!" "Ya cevab?" "Cevabndan kime ne? Bu iler nasl olur, bilirsin. Sansar'm tek yapaca birka kiiye telefon amak. 'Alo, ben Los Angeles Times'dan Bili VVilhelm. Yarn Temen Peter Smith'in ocuklara tasallutuyla ilgili bir yaz yaynlyoruz. Yorumunuz var m?' Doru yerleri ararsa, artk yazy yaynlamak zorunluluundan bile kurtulur. Editr yazya izin vermese bile, o verecei zarar vermi olur." Hibir ey sylemedim. Ken'in dediklerinin doru olduunu biliyordum. Daha nce ok olmutu byle olaylar. "Ne yapabilirim?" diye sordum. Ken gld. "O nl polis gaddarl sahnelerinden birini gerekletirebilirsin." "Hi komik deil." "Bu gazetede olay kimse yazmaz, o konuda sana garanti 222

verebilirim. Yoldan geen biri kar da kamerasyla filme ekerse ... bizim arkadalar o filmi seyredebilmek iin ste para bile verir." "Ken." Ken iini ekti. "Amma hayalciyim. Pekl. Bir durum var. Geen yl Sansar, Calendar editrlnn el deitirmesi iine karmt. Bana postadan imzasz bir paket gelmiti o ara. Birka kiiye daha geldi. Hibirimiz o konuda bir ey yapmadk. Epey byk irkef. lgilenir misin?" "Evet." Ken spor ceketinin i cebinden sar bir zarf kard. Zarf lastik bantla kapanyordu. inde bir yn fotoraf vard. VVilly VVilhelm'i siyah sai bir adamla yakn iliki halinde gsteren fotoraflar. Ba onun kucana gml. Ken, "Bu adan Sansar olduu pek belli deil," dedi. "Ama o bal gibi. Muhabir, haber kaynan elendiriyor ... enstantane." "Adam kim?" "Bir sre bilemedik. Ad Barry Borman. Kaisei Elektronik irketinin gney California blgesi sat mdr." "Benim ne iime yarar bu?" "Kartn ver bana," dedi Ken. "Bir atala tutturur, Sansar'a yollarm." Bam iki yana salladm. "Olacak ey deil." "En azndan dikkatli olmaya iter onu." "Olmaz," dedim. "Bana gre deil." Ken omuz silkti. "yle. Zaten sonu vermeyebilir tabii. Sansar' keye ksarsak bile, Japonlar baka yollar da bulurlar. Gece o yaznn nasl olup da devreye girdiini hl renemedim. Yalnzca, yukardan emir, yukardan emir, deyip duruyorlar. O da ne demekse! Her anlama gelebilir." "Birisi o yazy yazm olmak zorunda." "Diyorum sana, bulamadm. Ama biliyorsun, Japonlarn bu gazete zerinde byk nfuzu var. Yalnz verdikleri 223

ilanlardan tr deil. Hatt VVashington'dan habire ilettikleri o amansz Halkla likiler mekanizmasndan, politikaclara ve kurumlara yaptklar seim balarndan da daha derin bir ey. Hepsinin toplam, art bir eyler daha. Ve artk insanlarn iine ilemeye balad. Yani diyeceim, rnein bir kadro toplantsnda oturmu, yaynlanabilecek bir yazy tartyorsunuz, bir ara bir de bakyorsun, kimse onlar gcendirmek istemiyor. Yaz doru mu, deil mi, nemi yok. Hatt haber deerinin de nemi yok. Misilleme meselesi de deil. Hani, biz onlara bunu yaparsak onlar da ilanlarn vermezler kaygs deil bu dediim. ok daha sinsi bir ey. Bazen editrlerin yzne bakyorum ... belli bir yazy basmayacaklarn anlyorum. nk korkuyorlar. Neden korktuklarnn farknda bile deiller oysa. Yalnzca korkuyorlar." "Al sana zgr basn." Ken, "Hey, imdi zrva lise sloganlarnn sras deil," dedi. "Bu dmenler nasl dner, bilirsin. Amerikan basn genelde kamuoyunun dncesini yanstr. Kamuoyunun dncesi ise gl grubun dncesidir. u sra gl grup Japonlar. Basn tabii yine her zamanki gibi kamuoyunun dncesini ortaya koyuyor. alacak bir ey yok. Yalnzca kendini kolla." "Kollayacam." "Ayrca kk posta hizmetimden yararlanmak istediine karar verirsen, aramaktan sakn ekinme."

Connor'la konumak istiyordum. Connor'n neden kayglandn, neden soruturmay abucak bitirmek istediini yeni yeni anlamaya balamtm. nk kurnaz ve sinsi bir kampanya kadar korkun ey yoktu. Becerikli biri ... ki Sansar da becerikliydi ... bunu yle iyi ayarlayabilirdi ki, hibir 224

olay yer almad halde gn be gn birike birike ortaya bambaka bir hikye kabilirdi. rnein BYK JR, POLS SUU KONUSUNDA KARAR VEREMYOR diye bir manet atverirdi. Oysa byk jri daha toplanmam olurdu. Ama insanlar byle eyleri her gn grnce, kafalarnda kendilerine zg yarglar oluurdu. Bunu yapmann bir yolu her zaman vard. Sinsi kampanyann sonunda kurbannz masum ksa bile, o zaman da BYK JR POLSE SUU AKAMADI ya da SAVCI SULANAN POLS KOVUTURMAKTA STEKSZ gibi bir manet atardnz. Byle manetler hemen hemen hkm giymek kadar ktyd. Ayrca olumsuz basnn haftalar sren karalamasndan sonra insan kolay kolay da aklanamazd. Sulamalar herkes hatrlard da, sonucu kimse hatrlamazd. nsan yaratl byleydi. Bir kere sulandnz m, normale dnmek zor iti. Durum tehlikeli olmaya balyordu. imde kt sezgiler vard. Gney California niversitesinin park yerine girerken kafam ok meguld. O anda telefon tekrar ald. ef yardmcs Olsen aryordu. "Peter." "Buyrun, efendim." "Saat ona geliyor. Buraya gelip teypleri masama brakacaksn sanyordum. Sz vermitin bana." "Kopyalamakta zorluk ekiyorum." "Onunla m urayorsun?" "Tabii. Neden?" "nk gelen telefonlara baklrsa sen bu soruturmann peini brakmyormusun gibi grnyor," dedi Jim Olsen. "Son bir saat iinde, bir Japon aratrma enstitsne urayp sorular sormusun, ardndan bir Japon aratrma enstitsnde alan fizikiyi sorguya ekmisin, bir Japon seminerine gitmisin. Bir noktada iyice anlaalm, Peter. Bu soruturma bitti mi, yoksa bitmedi mi?"
Ykselen GneF15

225

"Bitti," dedim. "Ben yalnzca teyplerin kopyalarn almaya alyorum." "O kadarla kaldndan emin olalm," dedi. "Tamam, Jim." "Tm tekiltn iyilii iin ... iindeki kiilerin de. Ben artk bu ii geride brakmak istiyorum." "Tamam, Jim." "Durumun kontroln elden karmak istemiyorum." "Anlyorum." "Umarm anlyorsundur," dedi. "Kopyalar karttr, sonra abucak buraya gel." Telefonu kapatt. Arabay park ettim, fizik binasna girdim.

226

rHLPS Sanders dersi bitirene kadar anfinin arka tarafnda, yukarda bekledim. Doktor Sanders, zeri karmakark formllerle dolu bir karatahtann bandayd. Snfta otuz kadar renci vard. ou n taraflara oturmulard. Onlar arkadan gryordum. Doktor Sanders krk yalarnda vard. Enerjik tiplerdendi. Srekli hareket eden, ileri geri, saa sola dolaarak ders anlatan, tahtadaki formllere tebeiriyle vura vura, "Sinyal kovaryant oran saptama" ya da "faktrel delta eridi eni grlts" gibi lflar eden biri. Anlatt konunun ne olduunu bile anlayamyordum. Sonunda herhalde elektrik mhendislii olmal, diye karar verdim. Saat banda zil alnca renciler kalktlar, antalarn toplayp kapya yneldiler. Snftakilerin hemen hemen hepsinin Uzakdoulu olduunu grnce hayli ardm. Erkekler de, kzlar da. Uzakdoulu olmayanlar da ya Hintli, ya Pakistanlyd. Otuz renciden yalnzca beyazd. Daha sonra birlikte koridordan laboratuara yrrken Sanders bana, "Doru," dedi. "Fizik gibi bir ders Amerikallar pek ekmez. Yllardr byle. Sanayi de beyaz fiziki bulamyor pek. Doktora yapmak iin matematik ve mhendislik derslerine gelip de sonra Amerikan irketlerinde ie girenler olmasa, yanmtk."
227

Merdivenlerden inip sola dndk. Bodrum koridorlarndan birindeydik. Sanders hzl yryordu. "Ama iin kt yan, durum deiiyor," diye devam etti. "Asyal rencilerim artk vatanlarna dner oldular. Koreliler Kore'ye gidiyor, Tayvanllar Tayvan'a. Hintliler bile vatana dnyorlar. lkelerinde yaam standard ykseldi, frsatlar da oald. Bizdekinden fazla. Bu yabanc lkelerin bazlarnda ok sayda yksek eitim alm insan var." Beni abucak bir merdivenden daha indirdi. "Dnyada kii bana en ok doktoraya sahip kent hangisi, biliyor musun?" "Botun mu?" "Seul. Kore. Yirmi birinci yzyla girerken bunu da dnmekte yarar var." Bir koridoru daha geiyorduk. Bir ara darya, gn na ktk, sonra bir baka binaya daldk. Sanders ikide bir arkasna bakyor, sanki ben kaybolurum diye korkuyordu, ama konumay da hi kesmiyordu. "Yabanc renciler vatanlarna dnnce de, Amerika'da aratrmalar yapmaya yetecek mhendis kalmyor. Yeni Amerikan teknolojisi yaratamyoruz. Basit bir bilano ite. Yeterli sayda vasfl insan yok. IBM gibi dev irketler bile sknt ekmeye balad. Vasfl adam bulamyorlar. Kapya dikkat et." Kapnn kanad geriye, bana doru savruldu. Geerken konutum. "Ama yksek teknoloji dalnda bu kadar ok i olana varken, rencileri ekmez mi bu durum?" "Yatrm bankacl kadar ekemez. Ya da hukuk kadar." Sanders gld. "Amerika'da belki mhendis ve fiziki yok, ama avukat yetitirmede dnyada birinciyiz. Dnya avukatlarnn yars Amerika'da. Bunu da dn." Ban iki yana sallad. "Nfusumuz dnya nfusunun yzde drd. Avukatlarmz dnya avukatlarnn yzde ellisi. Her yl da okullardan dar otuz be milyon daha boalyor. retkenliimiz 228

oraya ynelik. Ulusal odamz o ynde. Televizyon dizilerimizin yars avukatlarla ilgili. Amerika avukatlar diyar oldu. Herkes herkesi dava ediyor, herkes anlamazla dyor. Herkes her an mahkemede. Ne de olsa, eyrek milyon Amerikal avukatn bir eyler yapyor olmas art. Ylda yz binlerini kazanmak zorundalar. Baka lkeler bizi deli sanyor." Bir kapnn kilidini at. Karmda elle yazlm, LER MGELEME LABORATUVARI levhasyla yanndaki oku grdm. Sanders beni bir bodrum koridorundan yrtt. "En akll ocuklarmz bile kt eitim alyor. En zeki Amerikal ocuklar bugn dnyada on ikinci srada. Onlarn nnde Asya ve Avrupa'nn sanayilemi lkeleri var. stelik bu szn ettiim, bizim en belli bal rencilerimiz. Daha alt dzeylerde durum ok daha beter. Lise mezunlarnn te biri, otobs tarifesini okuyamyor. Resmen okuma yazma bilmiyorlar yani." Koridorun sonuna vardk, saa dndk. "Benim grdm ocuklar hep tembel. Kimse almak istemiyor. Ben fizik dersi veriyorum. renmesi yllar sren bir dal. Ama ocuklarn hepsi Charlie Sheen gibi giyinip yirmi sekiz yana varmadan bir milyon dolar kazanma peinde. Bu tr para da ancak avukatlkta ya da yatrm bankaclnda kazanlr. Wall Street'de. Avantadan kr yazan yerlerde. ocuklarn yapmak istedii de bu." "Belki bu niversitede byle." "nan bana, her yerde byle. Hepsi televizyon seyrediyor." Bir kap daha at, yeni bir koridora daldk. Bu seferki kf kokuyordu. Rutubetliydi. "Biliyorum, biliyorum, ben eski moda biriyim," dedi Sanders. "Ben hl her insann bir nemi olduuna inananlardanm. Sen bir eyi temsil ediyorsun, ben baka eyi. Bu gezegenin zerinde bulunmakla, byle giyinmekle, iimizi yap229

makla, bir eyleri temsil ediyoruz. Ama dnyann bu kesinde bizler hep grgr temsil ediyoruz. Televizyon haberlerini izliyor, ekimlerin neresine makas attklarn, yorum soktuklarn gryoruz. Reklamlar seyrediyor, hileleri buluyoruz." Sanders birdenbire durdu. "Ne oldu?" "Biri daha yok muydu?" dedi. "Sen biriyle gelmemi miydin?" "Yoo, yalnz geldim." "Oh, iyi." Sanders ayn yldrm hzyla tekrar yola koyuldu. "Ben bu koridorlarda birini kaybedeceim diye korkarm hep. Hah, tamam, geldik. Laboratuvar. yi. Bu kap tam braktm gibi." Kapy cakayla at, ben ieriye baktm, oka uradm-. Sanders, "Pek bir eye benzemiyor, biliyorum," dedi. Bundan daha azmsayc biimde ifade edilemezdi, diye dndm. Tavanndan pasl borularn getii bir bodrum odasndaydk. Yerdeki yeil muamba yer yer kvrlm, altndaki beton taban grnyordu. Odann drt tarafna khne ahap masalar dizilmi, stlerine tepeleme cihazlar ylmt. Her yandan teller, kablolar sarkyordu. Her masada, monitrn karsnda bir renci oturmaktayd. Birka yerde, ortaya konmu kovalarn iine tavandan su damlyordu. Sanders, "Bulabildiimiz tek yer burada, bodrumdayd," dedi. "Tavan falan yaptrabilecek paramz da yok. Neyse, nemli deil. Sen kafan kolla, yeter." lerledi. Benim boyum bir seksenden fazla olmad halde kapdan girebilmek iin eilmek zorunda kaldm. Bamn yukarsnda bir yerden hrtl srtnme sesleri geliyordu. "Patenciler," diye aklad Sanders. "Efendim?" 230

"Buz pateni pistinin altndayz. nsan bu sese alyor. u ara pek fena saylmaz aslnda. leden sonralar hokey almaya baladklarnda biraz grltl oluyor." Odada ilerledik. Kendimi denizaltnn iinde hissettim. Ekran banda alan rencilere baktm. Hepsi iine gmlmt. Kimse ban kaldrp bize bakmad. Sanders, "Sen ne tr teyp kopyalatmak istiyorsun?" diye sordu. "Sekiz milimetrelik Japon teypi. Gvenlik teypi. Zor olabilir." "Zor mu? Pek sanmam," dedi Sanders. "Biliyor musun, genliimde video imge algoritmalarnn ou benim elimden kmt. Despeckling, enversiyon, edge tracing falan filan. Herkes Sanders algoritmalarm kullanrd. O sra al Tech'de master yapyordum. Bo zamanlarmda JPL'de alrdm. Yo, hayr, yapabiliriz." Teypi ona uzattm. Alp bakt. "irin kk ey," dedi. "Ne oldu sonra?" diye sordum. "Algoritmalara yani?" "Ticar kullanmlar kalmad. Seksenlerde RCA gibi, GE gibi Amerikan irketleri elektronik iini hepten braktlar. Benim imge gelitirme programlarm Amerika'da pek ie yaramaz oldu." Omuz silkti. "Ben de onlar Sony'ye, Japonya'ya satmaya altm." "Eee?" "Japonlarn patentini aldklar rnleri zaten varm. Japonya'da." "Yani algoritmalar m varm?" "Hayr. Yalnzca patentleri. Japonya'da patent karmak bir tr savatr. Btn Japonlar deli gibi patent karr. Ama bavurunuz on sekiz ay sonra aklanr. O zamana kadar toplayabilecein paralar havaya gider. Tabii Japonlarn Amerika'yla cevab patentleme anlamalar yok. Avantajlarnn biraz da buradan geliyor. "Her neyse, Japonya'ya gittiimde Sony ile Hitachi'nin elinde baz patentler olduunu rendim. Onlar alnca, 'pe231

tent akm' denilen ie kalkmlar. Yani bunlar akla gelebilecek her trl kullanma kar patentlemiler. Benim algoritmalarm kullanmaya haklar yoktu, ama baktm ki benim de hakkm yokmu. nk onlar benim icadmn kullanmn patentlemiler." Omuz silkti. "Anlatmas zor. Her neyse, geti gitti bunlar. imdi Japonlar ok daha karmak video yazlmlar gelitirdiler. Bizimkileri kat be kat ayor. Bizim birka yl nmze gemi durumdalar. Ama biz yine de bu laboratuvarda urap duruyoruz. Hah, tam bize lzm olan kii. Dan. Megul msn? Gen bir kadn bilgisayar konsolundan ban kaldrp bakt. ri gzleri baa ereveli gzlklerin ardndan bakyordu. Salar siyaht. Yz ksmen tavandan gelen borularn ardndayd. "Sen Dan deilsin," dedi Sanders. arm gibiydi. "Dan nerede, Theresa?'11 "Smestr snavna girdi," diye aklad Theresa. "Ben ona bir progresyonu altrmakta yardm ediyorum. Neredeyse bitecek ama." Bu kzn dier rencilerden yaa biraz daha byk olduu izlenimine kaplmtm. Nedenini tam bilemiyordum. Giyiniinden olmad kesindi. Banda parlak renkli bir bant, zerinde blucin ceketin iine giydii bir U2 tirt vard. Ama onu byk gsteren bir sakinlii olduu kesindi. Sanders monitora bakmak iin masann evresini dolar ken, "Bir baka ie de bakabilir misin?" diye sordu. "Burada acele bir iimiz var da. Polise yardm etmek durumunda yz." Borulara arpmamak iin bam eerek Sanders'i izle dim. "Tabii ... herhalde," dedi kadn. Makinesindeki niteleri kapatmaya balad. Arkas bana dnkt. Sonra birden, yzn grebildim. Esmer, egzotik grnl biriydi. Hemen hemen Avrasyalyd. Aslnda ok gzeldi. Dnp bakann dp baylaca kadar gzel. Dergilerdeki o elmack ke232

mikleri kk mankenlere benziyordu. Bir an aklm kart. Bu kadn bodrumdaki bir elektronik laboratuvarmda alamayacak kadar gzeldi. Anlamszd bu olay batan sona. Sanders, "Theresa Asakuma'y tantraym sana," dedi. "Burada alan tek Japon master rencisi."

"Merhaba," dedim. Yzm kzard. Kendimi budala gibi hissediyordum. Her ey ok fazla abuk yer almaktayd. Beri yandan, dorusu teyplerime bir Japon'un bakmas da houma gitmiyordu. Ama kzn ilk ad Japon ad deildi. Grn de Japon gibi deildi. Avrasyalyd daha ok. Belki yar Japon ... yle egzotikti ki, hatt belki de ... "Gnaydn Temen," dedi Theresa. Bana sol elini uzatt. Ters elini yani. Onu yan tutuyordu. Sa eli sakatlanan birinin yapaca gibi. El sktk. "Merhaba, Bayan Asakuma." "Theresa." "Peki." Sanders, "Ne gzel, deil mi?" derken sanki kzn gzellii kendi marifetiymi gibi davranyordu. "Harikulade gzel." "Evet," dedim. "Aslna bakarsanz, sizin mankenlik yapmadnza ardm." Bir an garip bir sessizlik oldu. Nedenini anlayamadm. Kz hemen ban baka tarafa evirdi. "Mankenlie pek ilgi duymadm," dedi. Sanders abucak lfa kart. "Theresa, Temen Smith bizden bir takm teyplerin kopyasn karmamz rica ediyor. u teypler." Sanders teyplerin birini ona uzatt. Kz teypi sol eliyle alp a tuttu. Sa eli dirsekten bkk, beline dayal duruyordu. Derken birden, sol kolunun uca doru inceldiini, blucin ceketinin yeninden kan bir yumruyla son bulduunu grdm. Thalidomide ilacnn sakatlad bebeklerden biriymi gibi. 233

O gzlerini ksarak teype bakt, "ok ilgin," dedi. "Sekiz milimetrelik HD. Belki de hep duyduumuz zel dijital format'tandr. Gerek zaman imge zenginletiricisiyle alanlardan." "zr dilerim, bilemiyorum," dedim. Mankenlik konusunda gevezelik ettiim iin kendimi ok budala hissediyordum. Elimdeki kutuya daldm, oynatma makinesini kardm. Hemen bir tornavida kapp kapa at, makineye eildi. Yeil bir devre panosu grdm. Bir siyah motor, de minik kristal silindir. "Evet, bu yeni dzen. ok k. Doktor Sanders, bakn, yalnzca bala yapmlar. Pano herhalde komponent RGB yapabiliyor, nk, bakn ... sizce bu kompresyon devresi mi?" "Herhalde analog eviricisinin dijitali," dedi Sanders. "ok nefis. Ne kadar da kk!" Kutuyu havaya kaldrarak bana dnd. "Japonlar bunlar neden byle yapabiliyor da biz yapamyoruz, biliyor musun? Onlar kaizeriliyor bunlar. Bilinli, sabrl, srekli bir mkemmelletirme yntemi. rnler her yl biraz daha iyileiyor, biraz daha klyor, biraz daha ucuzluyor. Amerikallar bu trl dnmez. Hep "byk srama'lan arar Amerikallar. Byk hamle peindedirler. Bir voli vurup sonra srtst yatmak isterler. Japonlar ise btn gn alr, hi arkalarna yaslanmazlar. Yani eline byle bir ey aldnda, bir bakma bir felsefenin ifade edili biimine bakyorsun saylr." Bir sre byle konumay srdrd, silindirlere bakt, hayranln belirtti. Sonunda ben, "Teypleri kopya edebilecek miyiz?" diye sordum. "Tabii," dedi Theresa. "eviriciyi takar, bu makineden sinyali verir, istediiniz medya'ya alabiliriz. eyreklik mi istersiniz? Optimal master mi? VHS mi?" "VHS," dedim. "Kolay." 234

"Ama tam ve net bir kopya olacak, deil mi? JPL'dekiler kopyann okunabilir olduunu garanti edemediler." Sanders, "ff, bu JPL," dedi. "Devlete i yaptklar iin yle konuuyorlar. Biz burada i karan insanlarz. Deil mi, Theresa?" Ama Theresa bizi dinlemiyordu. Onun kablolar, fileri takp balayn seyrettim. Salam eliyle hzla alyor, sa yumruuyla da kutuyu dengeleyip tutmaya yardm ediyordu. Birok sakat insan gibi, hareketleri yle hzlyd ki, sa elinin eksiklii belli bile olmuyordu. ok gemeden kk oynatma makinesini ikinci kayt cihazna ve birka monitre balamt. "Nedir btn bunlar?" "Sinyali denetlemek iin." "Filmi oynatrken mi?" "Hayr. Grnty byk ekran gsterecek. tekiler sinyal karakteristiklerine bakmam sahyor.Ayn zamanda veri haritasna. Yani imgenin teyp zerine nasl ilendiine." "Onu yapmak zorunda msnz?" dedim. "Hayr. Yalnzca iinde ne olduunu merak ediyorum. Bu HD formatn nasl kurguladklarn grmek iiyorum." Sanders bana, "Gerek kaynak nedir?" diye sordu. "Bir ofisin gvenlik kamerasndan." "Bu teyp orijinal mi?" "yle sanyorum. Neden?" "nk orijinal malzemeyse ok daha dikkatli olmamz gerek." Theresa'ya dnm, ona talimat veriyordu. "Medya yzeyini lekeleyen feedback luplan istemeyiz. O balardan gerek verilerin entegritesini bozacak szmalar da istemeyiz." "Kayglanmayn," dedi kz. "Ben ayarladm." Kurduu dzeni gsterdi. "Gryor musunuz? Empedans kaymas olursa uyar gelir. Merkez prosesr de kontrol ediyorum." Sanders, "Pekl," dedi. Gururlu bir baba gibi glmsyordu. 235

"Ne kadar srer?" diye sordum. "ok srmez. Sinyali ok yksek hzda aktarabiliriz. Hz snr, oynatma cihaznn bir fonksiyonudur. Grne gre hzl ileri sarma yapabiliyor. Demek ki teyp bana iki dakika yeter." Kolumdaki saate gz attm. "On buukta karamayacam bir randevum var. Bu teypleri de brakp gitmek istemi..." "Hepsinin mi kopyalanmasn istiyorsunuz?" "Aslnda en hayat olanlar be tane." "O halde nce onlar yapalm." Her teypin bandan birka saniye izledik, krk altnc kattaki kameralarn filmlerim aradk. Her teyp balarken, Theresa'nn masasndaki merkez monitrde grnty grebiliyordum. Yan monitrlerde sinyal izleri sryor, youn bakm nitelerindeki cihazlar gibi grnt veriyordu. Bunu onlara da syledim. "yledir," dedi Theresa. "Bu da video'nun youn bakm." Bir teypi kard, bakasn takt, altrd. "Ayy! Bu malzeme orijinal demitiniz, deil mi? Kopya aslnda. Kopya bu teypler." "Nereden biliyorsunuz?" "nk dolak sinyalle balyor." Theresa cihazn zerine eildi, sinyal izlerine bakt, dmelerle oynayp onlar evirdi. Sanders, "Evet, sanrm grdn gerekten dolak sinyal," dedi, sonra bana dnd. "Bak, video'da kopyay imgenin kendisinden ayrdetmek zordur. Eski analog videolar, pepee kopyalarda bir bozulma gsterirler, ama bunun gibi dijital sistemlerde hibir fark olmaz. Her kopya, master'in tpatp ayndr." "O halde bu teyplerin kopya olduunu nereden anlyorsunuz?" "Theresa grntye bakmyor," dedi Sanders. "Sinyale 236

bakyor. Kopyay imgeden ayrdedemeyiz ama bazen imgenin kameradan gelmeyip bir baka teypten ekildiini anlayabiliriz." "Nasl?" Theresa anlatt. "Sinyalin ilk yarm saniyede nasl yerletirildiiyle ilgili. Eer kayt videosu, oynatan video'dan daha nce altrlmsa, bazen playback makinesi balarken sinyal ktsnda hafif bir dalgalanma olur. Mekanik bir eydir bu. Playback motorlar pek abuk hz kazanamazlar. Playback'lerde bu etkiyi azaltmak iin elektronik devreler bulunur, ama hzlanma aamasndaki fark her zaman vardr." "Siz de onu mu grdnz?" Ban evet anlamnda sallad. "Ona dolak sinyal denir." Sanders, "Sinyal doruca kameradan geliyorsa, byle bir ey hi olmaz," diye sz devrald. "nk kamerada kprdayan blmler yoktur. Kamera her seferinde, daha batan, istenen hzda alr." Kalarm atlmt. "Demek bu teypler kopya." "Kt haber mi bu?" diye sordu Sanders. "Bilemiyorum. Eer kopya edilmilerse, belki deitirilmi de olabilirler, deil mi?" Sanders, "Kuramsal olarak, evet," dedi. "Ama uygulamada, ok dikkatli aramamz gerek. Yine de emin olmak ok gtr. Bu teypler bir Japon irketinden mi geliyor?" "Evet." "Nakamoto'dan m?" "Evet," diye bam salladm. Sanders, "Dorusu sana kopyalar verdiklerine amadm," dedi. "Japonlar olaanst temkinlidir. Yabanclara da pek gvenmezler. Hem Amerika'daki Japon irketleri ne biim duygular iindedir, bilir misin? Biz Nijerya'da i yapyor olsaydk neler hissedersek, onlar da burada onlar hissediyor. evrelerini vahilerin sarm olduu inancndalar." 237

"Hey," dedi Theresa. Sanders, "zr dilerim, ama ne demek istediimi biliyorsundur," dedi ona. "Japonlar bize tahamml etmek zorunda olduklar inancnda. Yeteneksizliimize, yavalmza, budalalklarmza, beceriksizliklerimize. Bu yzden, kendilerini koruma havasndalar. Eer bu teyplerin yasal bir nemi varsa, orijinalleri senin gibi barbar bir polise teslim etmek en son yapacaklar eydir. Yo, hayr, sana bir kopya verirler, orijinalleri kendileri saklarlar. Belki savunmada ie yarar diye. Alt dzeydeki Amerikan teknolojisiyle, bu teyplerin kopya olduunu senin zaten anlayamayacandan emindirler." Kalarm attm. "Kopya karmak ne kadar srer?" "Uzun srmez," dedi Sanders. "Theresa'nn u andaki tarama hzyla, teyp bana be dakika. Herhalde Japonlar ok daha hzl da yapabilir. Belki teyp bana iki dakika." "Bu durumda, dn gece kopya karmak iin bol bol vakitleri vard demektir." Biz konuurken Theresa da teypleri tarayp her birinin ilk ban grntlyordu. Grnt belirince bana bakyor, ben kameralarn deiik bir kat grdn farkedince ona bam sallyordum. Btn gvenlik kameralarnn kaytlan karmdayd. Sonunda, krk altnc karn teyplerinden ilki belirdi. Daha nce grdm o tandk kat. "Bu bir," dedim. "Pekl, balyoruz. VHS'e ekiyoruz." Theresa ilk kopyaya balad. Teypi yksek hzla ileri sararken grntnn zeri izgi doluydu ve ar hz vard. Yan monitrlerde sinyaller sinirli sinirli titremekteydi. "Bunun dn geceki cinayetle bir ilgisi mi var?" diye sordu. "Evet. Onu duymu muydunuz?" Omuzlarn kaldrd. "Haberlerde grdm. Katil bir araba kazasnda lm." "Evet, yle," dedim. 238

Yzn ekranlara evirmiti. Grebildiim eyrek profili inanlmayacak kadar gzeldi. Hele yanann kkl. Ed-die Sakamura'nn o apkn hretini hatrladm. "Onu tanr mydnz?" diye sordum. "Hayr," dedi. Az sonra, "Japondu," diye ekledi. Kk grubumuzun zerine bir garip sessizlik daha kt. Theresa'yla Sanders'in bildii bir eyi benim bilmediimi hissettim. Ama nasl soracam da bilemiyordum. Ekrana bakmay srdrdm. Gne nn yerde kayn bir kere daha grdm. Sonra o katta alanlar tenhalarken ay doldu ieriye. Ortalk bombo kald. Ardndan Cheryl Austin son hzla ortaya kt, bir erkek onu izledi. htirasla ptler. Sanders," A-ha," dedi. "Bu mu?" "Evet." Hareketleri seyrederken kalarn atmt. "Yani cinayet filme mi ekilmi?" "Evet," dedim. "Birka kamerayla." "aka ediyorsun." Sanders sessizleti, ekrana dikkatle bakt. Ekran hz nedeniyle izgilerle dolduu iin, ana olaylar ancak grebiliyorduk. Konferans salonunda hareket eden iki insan. Sonra adam hzla kareden kp konferans salonunu bo brakt. Kimse konumad. Hepimiz ekrana bakyorduk. Theresa'ya gz attm. Yznde hi ifade yoktu. Grnt gzlklerinin camna yansyordu. Eddie aynann nnden geti, karanlk koridora dald. Teyp birka saniye daha dnd, sonra kaset dar kt. "Bu birincisi. Birka kamera vard demitiniz, deil mi? Hepsi ka tane?" "Sanrm be." Birinci teype bir etiket yaptrd. Bir bakasn makineye takt, son hzla onu da kopyalamaya koyuldu. "Bu kopyalar aslnn ayn m?" diye sordum.
239

"Tabii." "Yani yasal!" Sanders kalarn att. "Ne bakma yasal?" "Kant olarak. Mahkemede." "Yo, deil," diye ban sallad Sanders. "Bu teypler mahkemede asla kabul edilmez." "Ama aslnn aynysa ..." "Onunla ilgisi yok. Her tr fotorafik kant, videolar da dahil olmak zere, artk mahkemelerde kabul edilmiyor." "Bunu duymamtm," dedim. Sanders, "nk daha olmad," diye karlk verdi. Usul yasas da pek ak seik deil. Ama geliyor. Bugnlerde btn fotoraflar kukulu saylyor. nk bugn dijital sistemlerle fotoraflar kusursuz biimde deitirmek mm-km. Kusursuz diyorum. Bu yeni bir olay ite. Hatrlar msn, yllar nce Ruslar kendi Mays Bayram kutlamalarnda baz politikaclar resimlerden nasl silip karrlard? Onlarn yapt kaba ilemdi. Kes-yaptrr, o kadar. Resimle oynand her zaman belli olurdu. br insanlarn omuzlarnn arasnda garip bir boluk kalrd. Arka duvarda renk fark olurdu. Ya da rtu yapann fra darbelerini grrdn. Bir ey grrdn ama. Hem de kolaylkla. Resmin deitirilmi olduunu farkederdin. Yaptklar i glnt." "Hatrlyorum," dedim. "Fotoraflarda her zaman bir drstlk vard, nk onlar deitirmek imknszd. Bu yzden, fotoraflarn gerein aynas olduuna inanlrd. Oysa birka yldan beri bilgisayarlar bize fotoraflar iz brakmadan, kusursuz ekilde deitirme olana getirdi. Birka yl nce National Geog-raphic dergisi bir kapak resminde Msr'daki byk piramidin yerini deitirip yaynlad. Editrler piramidin yerini beenmemi, baka yere tarlarsa daha iyi grnt vereceine karar vermiler. Fotoraf deitirip piramidi tamlar. Kimse farkm anlayamam. Ama bir kamera alp Msr'a gi240

der, o resmi tekrar ekmeye alrsan, bunun olanaksz olduunu anlarsn. nk dnyann neresinden bakarsan bak, piramitleri o biimde dizilmi gremezsin. Fotoraflar artk gerei gstermiyor. Ve sen de farkna varmyorsun. Bu ufak bir rnek." "Yani bir bakas ayn eyi bu teype yapm olabilir mi?" "Kuramsal olarak, olabilir. Her video deitirilebilir." Monitr ekrannda cinayetin ileniini ikinci kere izledim. Bu seferki salonun uzak bir kesinden ekilmiti. Ama sonunda Sakamura kameraya doru yrrken ok net gzkyordu. "Grnt nasl deitirilebiliyor?" diye sordum. Sanders gld. "Bugnlerde cafrn ne deiiklik istiyorsa yapabilirsin." "Katilin kimliini deitirebilirler mi?" "Teknik olarak, evet," dedi Sanders. "Karmak ve kprdayan bir obje zerine bir suratn haritasn izmek artk mmkn. Teknik olarak mmkn. Ama uygulamaya kalktn m, cann kar." Hibir ey sylemedim. Belki de bylesi daha iyiydi. Sakamura bizim ba sanmzd ve lmt. ef dosyann kapanmasn istiyordu. Bunu ben de istiyordum. Sanders, "Tabii Japonlarn trl trl ileri video algoritmalar vardr," dedi. " Yzey haritalamasn da, boyutlu transformasyonlar da yapabilirler. Bizim yeni yeni dnebilmeye baladmz eyleri onlar kolayhla baaryor da olabilir." Parmaklaryla masann zerinde davul ald. "Bu teyplerin zaman program nasl? Olayn tarihesini anlat bana." "Cinayet dn akam sekiz buukta ilendi, duvardaki saatten de belli," dedim. "Bize teyplerin gvenlik odasndan sekiz krk bete alnd sylendi. Biz teypleri istedik, Japonlarla biraz tartma oldu." "Her zamanki gibi. Sonra teypler size saat kata geldi?"
Ykselen GneF.16

241

"Gecem'n bir buuu dolaylarnda merkeze getirdiler." "Pekl," dedi Sanders. "Demek ki teypler sekiz buuktan bir buua kadar onlarda kald." "Tamam. Be saatten biraz az." Sanders kalarn att. "Be teyp, herbiri baka kamera asndan ... be saatte deitirilecek." Ban iki yana sallad. "Olamaz. Yaplacak ey deil, Temenim." "yle," dedi Theresa da. "mknsz. Japonlar iin bile. Deiecek ok fazla piksel var." "Bundan emin misiniz?" dedim. Theresa, "eyy," dedi. "Bu hzda yaplabilmesi iin ancak otomatize bir program kullanlmal. En ileri programlar bile, kusurlar elle dzeltmeye ihtiya gsterir. Kt bir bulanklk her eyi ele verir." "Kt bir bulanklk m?" dedim. Ona soru sormaktan holandm farketmitim. Yzne bakmak houma gidiyordu. Sanders, "Kt bir hareket bulankl," dedi. "Video saniyede otuz kare hzyla dner. Her kareyi, otuzda bir saniyelik hzda kapanan bir objektifle ekilmi fotoraf gibi dnebilirsin. Bu da ok yava saylr. Hepimizin kulland fotoraf makinelerinden ok daha yava. Bir koucuyu otuzda bir saniyeyle filme ekersen, bacaklar bulank bir leke gibi kar. "Buna hareket bulankl denir. Bunu mekanik srele deitirirsen, bir terslik olduu anlalr. Grnt fazla net, fazla diri olur. Kenarlar bir garip durur. Ruslarn fotoraf deitirmesine benzer. Gereki bir hareket iin bulanklk tam gerekli dozda olmal." "Anlyorum." Theresa, "Renk deiimi de olur," dedi. Sanders, "Doru," diye ona katld. "Bulankln iinde, bir de renk deiimi yer alr. rnein u monitre bak. Adam lacivert elbise giymi, kz odann ortasnda evirir-

ceketinin ucu havada uuyor. imdi bu hareketten bir kare alrsan, piksellere kadar bytrsen, ceketin lacivert olduunu grrsn, ama bulanklk daha ak mavilerin bir dizisidir. Ular iyice saydam gibi durur. Bir tek kareye bakarsan, ceket nerede bitiyor, geri plan nerede balyor, tam emin olamazsn." Kafamda ancak canlandrabiliyordum. "Evet..." "Eer kenarlarn renkleri dzgn bir hafifleme gstermezse, onu hemen farkedersin. Birka saniyelik bir teypte bunu temizlemek saatler srer. Ama temizlemezsen, hemen gze arpar." Parmaklarn havada aklatt. "Yani bu teyplerin kopyasn kardlar ama deitirmi olamazlar." "Be saatte olmaz," dedi Sanders. "Vakitleri yetmez." "Demek gerei olduu gibi seyrediyoruz." Sanders, "Ona hi kuku yok," dedi. "Ama sen gittikten sonra bu grntyle yine de biraz oynarz. Theresa oynamay ok istiyor zaten, biliyorum. Ben de yle. Daha sonra bizi bir ara. Bir gariplik varsa, sana syleriz. Ama esas olarak, yaplamaz. Burada da yaplmamtr."

242

243

DUNSET Tepesi Kulb nndeki daire biiminde yola girdiimde, Connor' kulp binasnn nnde bekler grdm. Yanndaki Japon golfusunu eilerek selamlad, onlar da ona eildiler. Sonra hepsiyle el skt, sopalarn arka kanepeye att, yanma bindi. "Ge kaldn, kohai." "zr dilerim. Yalnzca birka dakika geciktim. niversitede uzad i." "Senin ge kalman herkese rahatszlk verdi. Terbiye gerei, ben seni beklerken kulbn nnde benimle birlikte durmaya kendilerini mecbur hissettiler. Onlarn mevkiine ykselmi insanlar, ayakta dururken ok rahatsz olurlar. Megul adamlar bunlar. Ama beni de yalnz brakmadlar. Beni ok utandrdn. Tekilt da kt tantm oldun." "zr dilerim. Aklma gelmemiti." "Gelmeye balasn o halde, kohai. Bu dnyada tek bana deilsin." Vitese getim, ilerledim. Dikiz aynasndan Japonlara baktm. Biz uzaklarken el sallyorlard. Mutsuz grnmedikleri gibi, aceleleri varm gibi de durmuyorlard. "Kimlerle oynuyordun?" "Aoki-san, Vancouver'deki Tokio Marine'in badr. Hanada-san da Londra'daki Mitsui Bankasnn bakan yardm-

asdr. Kenii Asaka'ya gelince, Toyota'nn tm gneydou Asya'daki fabrikalarndan o sorumlu. Kuala Lumpur'dan Singapur'a kadar. Brosu Hong Kong'da." "Burada ne ileri var?" "Tatildeler," dedi Connor. "ABD'de ksa bir golf tatili. Bizim gibi yava tempolu bir lkede dinlenmek holarna gidiyor." Kvrlan yoldan Sunset Bulvarna doru ilerledim, beklemek zere durdum. "Nereye?" "Drt Mevsim Oteline." Saa, Beverly Hills'e doru dndm. "Peki, bu adamlar neden seninle golf oynuyor?" "Onlarla dostluum ok eskidir," dedi. "Arada srada karlkl birer iyilik. Yllar boyunca. Ben nemli biri deilim. Ama ilikileri de srdrmek arttr. Telefonla bir arama, kk bir hediye, kente geldiinde bir oyun. nk insan ne zaman byle bir ebekeye ihtiyac olacan asla bilemez. likiler insann enformasyon kayna, gvenlik valf ve erken uyar sistemidir. Japonlarn bak asndan yani." "Oyun kimin davetiydi?" "Hanada-san zaten oynamak istiyordu. Ben ona katldm. Golfu epey iyi oynarm, biliyor musun?" "Neden oynamak istedin?" "nk Cumartesi toplantlaryla ilgili daha ok bilgi edinmek istiyordum," dedi Connor. Cumartesi toplantlarn hatrlamtm. Haber odasnda izlediimiz video'da Sakamura, Cheryl Austin'i yakalam, "Anlamyorsun, bunlarn hepsi Cumartesi toplantlaryla ilgili," demiti. "Sylediler mi sana?" Connor bayla evetledi. "Anladma gre toplantlar ok

uzun zaman nce balam," dedi. "Bin dokuz yz seksende falan. nce Century Plaza'da oluyormu, Sheraton'a 244

gemiler, en son da Biltmore'da toplanyorlarm." 245

Connor camdan dar bakt. Araba Sunset Bulvarnn kanalizasyon delikleri zerinde sekip duruyordu. "Yllar boyunca bu toplantlar dzenli biimde yaplm. Kente raslant sonucu uram nemli Japon i adamlar da katlr, Amerika konusunda ne yaplacana dair tartmalara taraf olurlarm. Yani Amerikan ekonomisinin nasl ynetilmesi gerektiine dair." "Ne?" "Evet." "Byk kstahlk bu!" "Neden?" diye sordu Connor. "Neden mi? nk buras bizim lkemiz. Bir grup yabancnn gizli bir toplantda masa bana geip burann ynetimi konusunda karar vermesi olacak ey deil." Connor, "Japonlar bunu byle grmyor," dedi. "Grmediklerinden eminim! Kendilerinde bu hakk grdklerinden de eminim!" Connor omuz silkti. "Aslna bakarsan, tam da yle dnyorlar. Onlara gre, bu hakk aln teriyle kazanm durumdalar nk ..." "Tanrm ..." "nk bizim ekonomimize byk yatrmlar yapm durumdalar. Dnya kadar bor verdiler bize, Peter. Bol miktarda salam para. Yzlerce milyar dolar. Son on be yln byk blm boyunca Amerika, Japonlarla ticaretinde her hafta bir milyar dolarlk ticaret a verdi. Onlar da haftada bir milyar dolarla bir eyler yapmak zorunda kaldlar. Onlara doru grleyerek akan bir para rma. O kadar ok dolar istedikleri de yoktu. Ne yapabilirlerdi bu fazla milyarlar? "Paray bor olarak bize geri vermeye karar verdiler. Hkmetimizin bte a vard. Her yl. Kendi programlarmz finanse edemiyorduk. Bte amz Japonlar karlad. Bize yatrm yaptlar. Ve borcu da bizim hkmetin bir 246

takm teminatlarna karlk olarak verdiler. Washington Japonlara, yurt ii durumu dzeltecei konusunda sz verdi. Aklar durduracaktk. Eitimi dzeltip altyapmz yeniden kuracaktk. Hatt gerekirse vergileri ykseltecektik. Ksacas, kendimize ekidzen verecektik. nk Amerika'ya yatrm yapmak ancak o zaman anlam kazanr." "Hm-hmmm," dedim. "Ama verdiimiz bu szlerin hibirini yerine getirmedik. Aklar daha byd. Dolar devale ettik. 1985'de deerini yarya indirdik. Bunun Japonlarn Amerika yatrmlarn ne hale getirdiini dnebiliyor musun? Canlarna okudu. 1984'de yaptklar her yatrm, imdi eski krn yarsn getirir olmutu." Byle bir eyi belli belirsiz hatrlyordum. "Bunu ticaret amz kapamak iin yaptmz sanyordum," dedim. "hracat tevik etmek iin." "yleydi, ama ie yaramad. Japonya'yla olan ticaret dengemiz daha beter hale geldi. Normal olarak, parann deerini yarya indirirsen, ithal ettiin her eyin fiyat iki katna kar. Ama Japonlar video kayt cihazlarnn fiyatn krverdi-ler, piyasa paylarn korumay baardlar. Unutma, ticaret demek, sava demektir. "Tek baardmz, Amerikan topraklarm ve Amerikan irketlerini ucuzlatp, Japonlarn bunlar satn almasn kolaylatrmak oldu, nk yen artk eski deerinin iki kat gcndeydi. Dnyann en byk bankalarn Japon bankalar haline getirdik. Ve Amerika'y yoksul bir lke yaptk." "Btn bunlarn Cumartesi toplantlaryla ne ilgisi var?" "yle dn," dedi Connor. "Diyelim ki senin sarho bir amcan var. Sana geliyor, bor verirsen ikiyi brakacan sylyor. Ama brakmyor. Sen de paran geri istiyorsun. Bu kt yatrmdan kurtarabildiini kurtarmak istiyorsun. Ayrca amcann kafay ekip birinin cann yakabileceinden de korkuyorsun. Kontrol kaybetmi nk amcan. Bir ey247

ler yapmak gerek. Aile toplanp oturuyor, bu sorunlu amca konusunda ne yapmak gerektiini tartyor. Japonlar da bunu yapmaya karar verdiler ite." 'Hmm-hmmm," dedim. Connor sesimdeki kuku glgesini sezmi olmalyd. "Bak," dedi. "Bu komplo kukusunu kafandan at. Sen Japonya'y ilhak etmek istiyor musun? Onlarn lkesini ynetmek istiyor musun? Elbette ki hayr. Akl banda hibir lke, bir baka lkeyi devralmak istemez. Ticaret yapmak ister, o tamam. likiler kurmak ister, o da tamam. Ama srtna almak istemez. O sorumluluu kimse istemez. Kimse zahmet etmez. Tpk sarho amca olaynda olduu gibi ... o toplantlar ancak mecbur olunca yaparsnz. Son aredir o." "Demek Japonlar durumu byle gryor." "Kendi milyarlarca dolarlarn gryorlar onlar, kohai. Ba dertte bir lkeye yatrm yaptklar paralarn. Durmadan konuan bireyci insanlarla dolu bir lke buras. Habire birbirimizle atyoruz. Habire tartyoruz. yi eitim almam, dnyay pek tanmayan, ne biliyorlarsa televizyondan renen bir millet. ok almayan, iddete ve uyuturucuya hogr gsteren, bir itiraz yokmu gibi davranan bir millet. Japonlarn bu acayip lkede milyarlarca dolar var ve bu yatrmlarndan doru drst bir gelir bekliyorlar. Amerikan ekonomisi kerken ... nk yaknda Japonya'nn ve Avrupa'nn ardnda nc yeri alacak ... bir eyler yapp bu ekonomiyi birarada tutmak byk nem kazanyor. Onlarn yapmaya alt da yalnz bu." "O kadar m?" dedim. "Melek rolne kp Amerika'y kurtarmaya alyorlar, yle mi?" "Birilerinin yapmas art," dedi Connor. "Byle devam edemeyiz." "Bence idare ederiz." "ngilizler de hep yle derlerdi," diye ban iki yana sallad. "Ama ngiltere imdi yoksul. Amerika da yoksullayor." 248

"Neden yoksullayor?" diye sorarken sesim istediimden daha yksek kt. "Japonlara gre, Amerika ierii olmayan bir lke haline geldii iin. malt sanayiimiz yok oldu. Artk hibir ey yapmyoruz. malt denilen ey, ham maddelere deer katar. Tam anlamyla servet yaratrsn. Ama Amerika bunu yapmay brakt. Artk Amerikallar paray kt speklasyonundan kazanyorlar. Japonlara gre bu sonunda srtmz yere getirecek, nk kttan krlar gerek serveti yanstmyor. Bizim Wall Street'e ve ucuz tahvillere olan tiryakiliimizi bir lgnlk olarak gryorlar." "Bu yzden de bizi Japonlar ynetmeli, yle mi?" "Onlara gre, birileri bizi ynetmeli. Biz kendimiz yapsak daha memnun olurlard." "Tanrm. Connor yerinde kprdand. "fkene hakim ol, kohai. nk Hanada-san'a gre, Cumartesi toplantlarna 1991'de son verilmi." "Ya?" "Evet. Japonlar o ara, Amerikallarn silkinme yapp yapmayacana hi aldrmamaya karar vermiler. imdiki durumun baz avantajlarn grmler. Amerika uyuyor ve onu satn almak da ok ucuz." "Yani artk Cumartesi toplantlar yok mu?" "Arada srada ,oluyor. Niibei nedeniyle. Yani srp giden Japon-Amerikan ilikileri. Artk iki lkenin ekonomileri bir- birine ok baland. steseler bile, ikisi de kendini ekip ayramaz. Ne var ki, toplantlar artk nemli deil. Daha ok sosyal toplant. Dolaysiyle Sakamura'nn Cheryl'e syledii yanl. lmnn de Cumartesi toplantlaryla hibir ilgisi yok." "Neyle ilgisi var?" "Arkadalarm bu iin kiisel bir ey olduu kansnda. Bir ninjozata. Yani ak cinayeti. Gzel bir kiiga kadnla kskan bir erkek." 249

"Sen de buna inanyor musun?" "Eh, dorusu bu adamlar anonim kiiler. de tek tek i adamlar. Tabii Japonlar aralarnda fikir ayrl karmaktan holanmazlar. Gelimemi bir kyl lkedeki golf sahasnda oyun oynarken bile. Ama gaijin konusunda gr birliinin pek ok gnah rtbas edebildiini renmi biriyim ben." "Sence yalan m sylyorlard?" "Tam deil," diye ban sallad Connor. "Ama edindiim izlenim, bana bir eyi sylememekle bir ey sylyor olduklaryd. Bu sabahki oyun bir hara no naka o misenai oyunuydu. Dostlarm kendilerini ortaya koymuyorlard."

Connor golf oyununu nasl oynadklarn anlatt. Sabah upuzun sessizliklerle geirmilerdi. Drt kiinin hepsi de terbiyeli ve nazikti, ama az ve seyrek konuuyorlard. Genellikle alanda sessiz dolamaktaydlar. "Sen oraya bilgi almaya gitmitin oysa, deil mi?" dedim. "Nasl dayandn bu duruma?" "Yoo, bilgiyi alyordum." Ama anlattna gre hepsini sessiz mesaj halinde almt. Esas durum uydu. Japonlarn ayn kltr yzyllarca paylamaktan gelen bir karlkl anlay zellii vard. Duygularn kelimesiz de iletebiliyorlard. Amerika'da byle bir yaknlk ancak anneyle veya babayla ocuk arasnda olabilirdi. ocuk her eyi annesinin bir bakndan anlard. Ama Amerikallar genelde sessiz mesajlara pek gvenmezlerdi. Oysa Japonlar gvenirlerdi. Sanki tm Japonlar bir tek ailenin yeleriymi gibi. Kelimesiz de anlaabiliyorlard onlar. Bir Japon iin, sessizliin de anlam vard. Connor, "Bunun mistik ya da mucizev bir yan yok," dedi. "Daha ok, Japonlar kurallara ve geleneklere bal oldu250

u iin byle oluyor. Sonunda hibir ey syleyemez oluyorlar. Terbiye uruna, utantan kurtulma uruna, kardaki durumu okuyup anlamak zorunda kalyor. Vcut hareketlerinden, ifade edilmeyen duygulardan falan. nk ilk adam durumu kelimeyle ifade edemeyeceini hissediyor. Konumalar bu durumlarda duygusuzluk saylr. Demek ki artk baka yollarla iletiim kurmak gerekir." "Sen de sabah yle mi geirdin?" dedim. "Konumadan m?" Connor ban iki yana sallad. Japonlarla o golf oyunu srasnda iyi iletiim kurduuna inanyordu. Sessizlikler onu pek rahatsz etmemiti. "nk ben onlardan, baka Japonlar hakknda konumalarn istemitim. Yani ailenin baka yeleri hakknda. Bu yzden cmlelerimi ok dnerek ve incelikle kuruyordum. Ablan hapiste mi, dermi gibi. Sana ac gelecek bir eyi sorarm gibi. Senin cevap vermenin ne kadar uzun srdne, konumalarn arasnda ne kadar sessiz kaldna dikkat ederim o zaman. Sesinin tonuna da. Normal konumann tesinde bunlar. Anladn m?" "Tamam." "Yani duygular sezgilerinle alyorsun." "Senin sezgin neydi peki?" "Bana dedikleri uydu: Bize gemite bir takm hizmetlerde bulunduunun farkndayz. Sana yardm etmeyi de istiyoruz. Ama bu cinayet Japonlar ilgilendirir. Bu yzden, sana istediimiz her eyi syleyemeyiz. Sessizliimizden, altta yatan konuyla ilgili yararl sonular karabilirsin. Buydu ite dedikleri." "Neymi altta yatan?" Connor, "Dorusu ... MicroCon ad birka kere geti," dedi. "Yksek teknoloji irketi mi?" "Evet. u satlmakta olan. Anlalan, Silikon Vadisinde 251

kk bir irket. htisaslam bir takm bilgisayar makineleri yapyor. Satla ilgili siyasal sorunlar var. O sorunlara birka kere deindiler." "Yani bu cinayetin MicroCon'la m ilgisi var?" "Sanrm." Koltuunda kprdand. "Ha, sen niversitede ne rendin o teypler konusunda?" "Bir kere, kopyalar karlm." Connor bayla evetledi. "Tahmin etmitim," dedi. "Sahi mi?" "igura bize orijinalleri dnyada vermezdi. Japonlar Japon olmayan herkesi barbar sayarlar. Gerek anlamda. Barbar! Le kokan, baya, aptal barbarlar. Bu konuda nazik davranrlar, nk Japon olmayarak domak konusunda senin elinden bir ey gelmeyeceini bilirler. Ama yine de yle dnrler." Bam salladm. Sanders de buna benzer bir eyler sylemiti. "Bir ey daha var," dedi Connor. "Japonlar ok baarldr ama fazla cesur insanlar deildir. Habire plan yaparlar. Sana orijinalleri vermezler, nk riske girmek istemezler. Evet, baka ne rendin teypler konusunda?" "Baka bir ey olduunu nereden kardn?" "O teyplere baktnda eminim grmsndr. nemli bir ayrnt vard ..." O srada konumamz telefonun almasyla yarda kesildi.

Neeli bir ses, "Yzba Connor," dedi. "Ben Jerry Orr. Sunset Kulbndeyim. Ktlar almadan ktnz." "Ktlar m?" "Bavuru," dedi Orr. "Onu doldurmanz gerek, Yzbam. Tabii formalite bu. Sizi temin ederim, hibir sorun kmayacaktr ... referanslarnzn kim olduu dnlrse ..." 252

"Referanslarm m?" dedi Connor. "Evet, efendim. Tebrikler. Bildiiniz gibi, bugnlerde Sunset'e ye olmak hemen hemen imknsz. Ama Bay Hanada'nn irketi bir sre nce birka yelik satn almt. Sizin adnz da listeye katmaya karar verdiler. Dorusu dostlarnzn ok nazik bir jesti saylr bu." "Evet, yle," dedi Connor. Kalar atlmt. Yzne bakyordum. Orr, "Burada golf oynamay ne kadar sevdiinizi biliyorlar," diye devam etti. "Koullar biliyorsunuz tabii. Hanada yelii be yllna alyor, daha sonra sizin adnza devredilecek. Yani kulp yeliinden ayrldnzda, yelii satabileceksiniz. Efendim, bu ktlar alabilecek misiniz, yoksa evinize yollayaym m?" Connor konumaya balad. "Bay Orr, ltfen Bay Hanada'ya yrekten gelen kranlarm ve bu cmertlii karsnda teekkrlerimi iletin. Ne diyeceimi bilemiyorum. Ama bu konuda sizi daha sonra aramak zorundaym." "Ziyan yok. Ne zaman yollayacamz bildirin, yeter." "Sizi ararm," dedi Connor. Dmeye basp grmeyi bitirdi, kalarn atp gzlerini n cama dikti. Upuzun bir sessizlik oldu. "O kulpte bir yelik kaa?" diye sordum. "Yedi yz elli. Belki bir milyon." "Dostlarndan gzel bir hediye," dedim. Aklma yine Graham gelmiti. Connor' Japonlarn antasnda keklik sayyordu Graham. Artk kukuya da yer yoktu galiba. Connor ban iki yana sallayp duruyordu. "Anlayamyorum." "Neyi anlamyorsun?" dedim. "Tanrm, Yzba, bana durum pek ak gibi gzkyor." Connor yine, "Hayr, anlayamyorum," dedi. Telefon tekrar almaya balad. Bu sefer beni aryorlard. 253

"Temen Smith? Ben Louise Gerber. Sizi bulabildiime yle sevindim ki!" Bu ad hatrlayamamtm. "Evet?" "Yarn Cumartesi olduuna gre, acaba gelip bir evi grebilir misiniz diye merak ettim." Louise'i o zaman hatrladm. Bir ay kadar nce bir emlk komisyoncusuyla birka eve bakmtm. Michelle byyordu. Onu apartman yaamndan kurtarmay dnmtm. Belki bahesi olan bir yer ... eer kabilirsem. Ama durum cesaret krcyd. Gayrimenkul deerleri dt halde, yine de en kk ev drt yz, be yz bin dolard. Benim maamla byle bir eye kalkmama olanak yoktu. "Bu seferki ok zel bir durum," dedi komisyoncu. "Aklma hemen siz ve kk kznz geldiniz. Palms'da kk bir ev ... ok kk. Ama iki sokan kesitii kede. Nefis bir arka bahesi var. iek dolu, yemyeil imen. yz bin istiyorlar. Sizi araymn nedeni, satanlarn senete de evet demesi. Sanrm ok az bir peinatla alabilirsiniz. Grmek ister misiniz?" "Kim satyor?" diye sordum. "Tam bilmiyorum. zel bir durum. Ev yal bir kadna ait. Kadn huzur evine yatm. Olu Topeka'da oturuyor ve evi satmak istiyor. Ama toplu para yerine, srekli geliri tercih ediyor. Ev henz resmen sata arzedilmedi, ama satmak istediklerini biliyorum. Yarn gelirseniz, yararl bir eyler olabilir. Arka bahesi gerekten ok gzel. Kk kznz orada gzmn nne getirebiliyorum." Bu sefer Connor gzlerini bana dikmiti. "Bayan Gerber," dedim. "Biraz daha bilgiye ihtiyacm var. Satan kim, falan filan." arm gibiydi. "Ama ... ben hemen zerine atlarsnz sanmtm. Byle bir frsat her zaman kmaz. Bir grmek istiyor musunuz?" Connor ban sallyor, gzlerini yzmden ayrmyordu. Dudaklaryla, "Evet de," diye iaret etti. 254

"Bu konuda sizi sonra aramam gerek," dedim. "Pekl, Temenim." Sesi hevessizdi. "Ltfen bana bir haber verin." "Veririm." Telefonu kapattm. "Neler oluyor?" dedim. nk durum ortadayd, loplam olarak ikimize dnyann paras teklif ediliyordu. Dnyann paras! Connor ban iki yana sallad. "Bilemiyorum, dedi. "MicroCon'la m ilgili?" "Bilmem. MicroCon kk bir irket sanyordum. Bu iler akla smyor." ok tedirgin grnyordu. "Nedir bu Micro Con byle?" M J JBen, "Kime sormak gerektiini galiba biliyorum, dedim.

255

JVlCROCON mu?" dedi Ron Levine kocaman purosunu yakarken. "Tabii anlatrm size MicroCon'u. irkin bir hikyedir." Havaalanna yakn yerde, kablolu yayn kanallarndan American Financial Nervvork'un haber odasnda oturuyorduk. Ron'un penceresinden, bitiikteki garajn damna konmu beyaz anten anaklarn grebiliyordum. Ron purosundan fosur fosur soluklar ekip bize srtt. Bu kurulua geip kameralara dnmeden nce Times'da ml muhabirlik yapmt. Bu yayn kanalnda, ekranda yorum yapanlarn eline yazl metin verilmezdi. Ekrana kanlarn neden sz ettiklerini iyi bilmesi artt. Ron da bilirdi. "MicroCon be yl nce, Amerikan bilgisayar reticilerinin bir konsorsiyumu tarafndan kuruldu," dedi. "irket bilgisayar chip'leri iin yeni bir kuak X-n litografi makineleri gelitirecekti. MicroCon ie balarken ortada hi Amerikal litografi makinesi reticisi yoktu. Seksenlerde hepsi, Japon rekabeti yznden iflas etmi durumdayd. MicroCon yeni bir teknoloji gelitirdi, Amerikan irketleri iin makineler retmeye balad. Tamam m?" "Tamam," dedim. "ki yl nce MicroCon, Darley-Higgins adl bir ynetim irketine satld. Georgia'da bir irket. Darley'in ileri iyi git-

meyince, nakit bulabilmek iin MicroCon'u satmaya karar verdiler. Alc olarak karlarna Akai irketi kt. Osaka'l bir irket. Japonya'da zaten litografi makineleri reten bir irket. Akai'nin bol paras vard ve bir Amerikan irketini yksek fiyata da olsa almay ok istiyordu. Derken Kongre ie kart, sat durdurdu." "Neden?" "Amerikan i dnyasnda grlen aaya kayma, artk Kongre'yi bile rahatsz etmeye balad. Temel sanayilerimizden pek ounu Japonlara kaptrdk. Altmlarda elik ve gemi yapm iini, yetmilerde televizyon ve chip iini, seksenlerde takm-tezghlar. Tabii bir sabah birisi yatanda uyanyor, bu sanayilerin Amerikan savunmas iin hayat nem tadn farkediveriyor. Ulusal gvenliimizin ihtiyac olan komponentleri yapamaz olduk. Bu adan tmyle Japonya'ya baml durumdayz. Kongre bu nedenle kayglanmaya balad. Ama duyduuma gre sat yine de gerekleecekmi. Niye soruyorsunuz? Sizin bu satla bir ilginiz mi var?" "Bir bakma," dedi Connor. "Amma anslsnz." Ron purosundan bir soluk daha ekti. "Japonlarla ilgili bir sat iine bulamsanz, petrol bulmu saylrsnz. Herkes zengin olur o ilerde. Sizlere de bir hayli pahal hediyeler gelmek zeredir eminim." Connor ban evet anlamnda sallad. "Hem de ok pahal." "Tabii," dedi Ron. "Sizi bebek gibi nazlarlar. Ev alrlar, araba alrlar, ucuza kredi bulurlar, falan filan." Ben, "Bunlar neden yapsnlar ki?" diye sordum. Ron gld. "Neden si yiyorlarsa ondan. Bir bakma, onlarn i yneti biimi byle."

Connor, "Ama MicroCon kk bir sat deil mi?" diye 256

sordu. "Evet, olduka kk. irketin deeri yz milyon. Akai


Ykselen GneF 17

257

onu yz elliye alyor. Ek olarak belki imdiki yneticilere yirmi milyonluk zendirici giderleri, on milyon hukuksal giderler, on milyon VVashington'da danman masraflar, on milyon da sizin gibi kimselere mteferrik hediyeler sz konusu olur. Yani toplam iki yz milyon diyebilirsiniz." "Yz milyonluk irkete iki yz milyon mu?" dedim. "Neden deerinden fazla harcyorlar ki?" "Fazla harcamyorlar," dedi Ron. "Onlarn asndan bakarsan, kelepir fiyata alyorlar." "Neden?" "nk ... baka eyler retmek iin gerekli olan, bilgisayar chip'leri gibi bir eyi retecek makinelere sahip olursan, o mala dayal tm sanayilere de sahip olmu saylrsn. MicroCon'u alnca Amerikan bilgisayar sanayiinin kontrol ellerine geer. Ve biz de her zamanki gibi ... izin veriyoruz bunun olmasna. Tpk televizyon sanayiinde, takm-tezgh sanayiinde yaptmz gibi." "Televizyon sanayiinde ne oldu?" diye sordum. Ron kolundaki saate gz att. "kinci Dnya Savandan sonra Amerika dnyann bir numaral televizyon reticisiy-di. Zenith, RCA, GE, Emerson gibi irketlerin teknolojisi yabanc firmalardan ok stnd. Amerikan irketleri, Japonya hari, dnyann her yerinde ok baarlyd. Ama Japonlarn o kapal pazarlarna giremiyorlard. Onlara, eer Japon piyasasnda sat yapmak istiyorsanz, teknolojinizi Japon irketlerine lisanslamak zorundasnz, dendi, istemeye istemeye yle yaptlar. Amerikan hkmetinin basksyla. nk hkmet Japonya'nn dost bir lke olmasn istiyordu. Rusya'ya kar mttefikimiz olmasn istiyordu. Tamam m?" "Tamam ..." "imdi ... lisans vermek budalaca bir fikir. Japonlar bizim teknolojimizi alp kullanacak demek. Yani biz Japonya'y bir ihracat pazar olarak kaybediyoruz demek. ok gemeden 258

Japonlar, siyah-beyaz televizyonlar iin chip yapmaya balad, bunlar Amerika'ya ihra etti. Bu bizim Japonya'da yapamayacamz bir ey, tamam m? 1972'de Amerika'da kullanlan siyah-beyaz chip'lerin yzde altm ithal malyd. 1976'da yzde yz ithal mal oldu. Siyah-beyaz pazarn kaybettik. Amerikal iiler artk o televizyonlar yapmyor. O iler Amerika'dan kat. "Ziyan yok dedik, irketlerimiz renkliye doru kayd. Ama Japon hkmeti de renkli televizyon sanayiini gelitirmek iin youn bir program balatt. Japonya bir kere daha Amerikan teknolojisinin lisansn ald, o korunmu piyasalar iinde rafine edip gelitirdi, sonra ihracat seli balad. Ayn ey yine oldu. Akp gelen mallar Amerikan irketlerini piyasadan sildi. 1980'e vardmzda, renkli televizyon yapan tanecik Amerikan irketi kalmt. 1987de bir tek Zenith kald." "Ama Japon televizyonlar hem daha iyi, hem de daha ucuzdu," dedim. Ron, "Belki daha iyi olabilirler, ama ucuzluklarnn tek nedeni, retim maliyetinin altnda satlmalar," dedi. "Amerikan rekabetini silebilmek iin. Buna damping denir. Amerikan yasalarna da, devletler hukukuna da aykrdr." "O halde neden durdurmadk?" "yi bir soru. zellikle de, damping Japon pazarlama tekniklerinden yalnzca bir tanesi olduu iin iyi bir soru. Ayrca fiyatlar da onlar koyuyorlard. 'Onuncu-Gn Grubu' diye bir ey vard. Japon yneticiler on gnde bir Tokyo'nun bir otelinde biraraya geliyor, Amerika fiyatlarn saptyorlard. Biz itiraz ettik ama toplantlar devam etti. Ayrca trl dzenlemelerle mallarnn datmn da ynetiyorlard. Sylentilere gre Japonlar, Sears gibi Amerikan datm irketlerine milyonlarca dolarlk yzde vermiler. Muhteem gmrk sahtekrlklarna girimiler. Ve Amerikan sanayimi de bu yollarla mahvettiler, nk Amerikan irketleri rekabet edemedi. 259

"Tabii irketlerimiz itiraz etti, tazminat davalar at. Dzinelerce damping davasn, sahtekrlk davalar, Japon ir-, ketlerine kar antitrst davalar izledi, hepsi birbiri ardndan federal mahkemelere akt durdu. Damping davalar genellikle bir yl iinde karara balanr. Ama hkmetimiz hi yardm etmedi. Japonlar da ayak srme iinde ok ustadrlar. Amerikan lobicilerine milyonlar deyip kendi davranlarn savundular. On iki yl sonra davalar mahkemeye geldiinde, piyasadaki sava oktan bitmiti. Ve tabii bu sre iinde Amerikan irketleri de Japonya pazarnda asla kar mcadele yapamamlard. O kapnn arasna ayaklarm bile sokamamlard." "Yani sen diyorsun ki, Japonlar televizyon sanayiimizi yasa d yollarla ele geirdiler." Ron omuz silkti. "Bizim yardmmz olmasa yapamazlard," dedi. "Hkmetimiz Japonya'y martp duruyordu. Kk, yeni ortaya kmaya alan bir lke olarak gryorlard oray. Amerikan sanayiinin de hkmet yardmna ihtiyac yok gibi gzkyordu. Amerika'da zaten her zaman iin i dnyasna kar altta yatan bir takm duygular vardr. Ama hkmetimiz bu sefer iin yle olmadn kavrayamad. rnein Sony tutup VValkman' gelitirdiinde, biz onlara, 'Gzel mal. imdi bunun lisansn GE'ye verin, bir Amerikan irketi kanalyla satn,' demiyoruz. Datm olanaklar aradklarnda da onlara, 'zgnz ama Amerikan maazalarnn Amerikal reticilerle nceden yaplm anlamalar var, siz bu lkede bir Amerikan irketi kanalyla datm yapmak zorundasnz,' demiyoruz. Patent istediklerinde, 'Patent kmas sekiz yl srer, o zamana kadar sizin ynteminiz zaten halka ak olur, irketlerimiz onu bedava alp kullanabilir, biz size patent karana kadar bizim irketler de sizin teknolojinizin kendi versiyonlarn gelitirmi olurlar,' demiyoruz. "Biz bunlarn hibirini yapmyoruz, ama Japonlar hepsini 260

yapyor. Onlarn pazar kapal. Bizim pazarlar apak. Hakkaniyetli bir yar deil bu. Hatt yar bile deil. Tek Yn' bir yol, o kadar. "Tabii bugne kadar, lkemizdeki i dnyasnda yenilgi eziklii tayan bir iklim olutu. Amerikan irketleri, nce siyah-beyaz televizyon iinde ayvay yediler. Sonra renkli televizyonda. ABD hkmeti irketlerin haksz Japon rekabetine kar yardm isteklerini reddetti. Sonunda Ampex bir-gn video kayt makinelerini gelitirdiinde, bunu ticar bir mal olarak sunmaya hi kalkmad bile. Sessizce teknolojiyi Japonlara lisansladlar, geip gittiler. Derken Amerikan irketleri aratrmalar kesti. Hkmetiniz size dmansa, mal piyasaya bile sremeyecekserz, ne diye zahmet edip aratrmalarla yeni rnler gelitireceksiniz ki?" "Ama Amerikan i dnyas zayf bir dnya deil mi? Kt ynetilen bir dnya deil mi?" "Herkesin azndaki lf o," dedi Ron. "Bunu Japonlar ve onlarn Amerikal szcleri ortaya att. Millet Japonlarn ne mthi olduunu ancak bir iki olayda grebildi. Houdaille olay gibi. Onu biliyor musunuz? Houdaille bir takm-tezgh irketiydi. Japonya'daki irketler bizim patent ve lisanslarmz ihll ediyor diye iddiada bulundular. Federal yarglardan biri, Houdaille'nin avukatn Japonya'ya, kant toplamaya yollad. Ama Japonlar adama vize vermediler." "aka ediyorsun." "Onlara vz gelir," dedi Ron. "Asla misilleme yapmayacamz biliyorlar zaten. Houdaille olay Reagan ynetimine sunulduunda, ynetim hibir ey yapmad. Byle olunca Houdaille de takm-tezgh iinden ekildi. nk dampingli mallarla kimse rekabet edemez. Zaten damping yaplmasnn amac bu." "nsan damping yaparken para kaybetmez mi?" "Bir sre iin, evet. Ama milyonlarca nite satyorsun. Bu sayede retimini daha rafine edebilir, maliyetini drebilir261

sin. Bir iki yl sonra mallan gerekten daha ucuza retmeye balayabilirsin. Bu arada rekabeti de piyasadan silmi olur, piyasann kontroln eline alrsn. Durum ortada. Japonlar stratejik dndkleri iin, olaya uzun vadeli bir bak asndan baktklar iin, hep elli yl sonrasn dnrler. Amerikan irketiyse, her aylk dnem sonunda kr gstermek zorundadr, yoksa genel mdryle ynetici kadrosu kendim sokakta bulur. Buna karlk Japonlar ksa dnemli krlara hi aldrmazlar. Onlar piyasa paynn peindedir. Ticaret bir savatr onlar iin. Alan kazanmak. lerlemek. Rekabeti silmek. Piyasa kontroln ele geirmek. Son otuz yldr btn yaptklar bu. "Yani Japonlar elikte, televizyonda, tketici elektroniinde, bilgisayar chip'lerinde, takm-tezghlarnda damping yapt ve kimse onlar durdurmad. Biz bu sanayileri kaybettik. Japon irketleriyle Japon hkmeti hep belli sanayileri hedefler, onlar devralrlar. Bir sanayii, ardndan bir sanayii daha. Yl be yl. Biz de oturur, serbest ticaret nutuklar atarz. Ama hakkaniyetli bir ticaret olmadka, serbest ticaret fasafiso saylr. Japonlar ise hakkaniyetli ticaret diye bir eye hi inanmazlar. Biliyor musunuz, Japonlarn Reagan' sevmesinin ok nemli bir nedeni vardr. Onun bakanl dneminde dmdz ettiler ortal. Serbest ticaret adna, Rea-gan bacaklarmz averdi." "Amerikallar bunu neden anlamyor?" diye sordum. Connor gld. "Neden hamburger yiyorlarsa ondan. Yaplar yle, kohai." Haber odasndan bir kadn seslendi. "Connor diye biri var m burada? Drt Mevsim Otelinden aryorlar." Connor saatine gz atp ayaa kalkt. "zr dilerim.'.' Haber odasna geti. Camdan telefonla konuuunu, notlar aln grebiliyordum. Ron, "Btn bunlarn hl devam ettiini anlyorsundur," dedi. "Bir Japon fotoraf makinesi neden New York'da daha 262

ucuz da -Tokyo'da daha pahal? Dnyann br yanna kadar tayorsun, gmrkler dyorsun, datm giderlerin oluyor, hl da daha ucuz. Nasl olabilir byle bir ey? Japon turistler alverilerini gelip burada yapyorlar, nk daha ucuz. Buna karlk Japonya'da satlan Amerikan mallarnn fiyat buradakinden yzde yetmi daha fazla. Amerikan hkmeti neden biraz sertlemiyor? Bilemiyorum. Cevabn bir blm urada iste." Parmayla odasndaki monitr gsterdi. Ekranda kibar grnl bir adam bir eyler anlatyordu. Ses kslmt. "u adam gryor musunuz? Ad David Ravvlings. Stan-ford niversitesinde iletme profesr. Pasifik blgesi uzman. Bu adam ok tipik bir ... u sesi biraz asana, belki de MicroCon'u anlatyordur." Dmeyi evirdim, Rawlings'in sesi duyuldu. "... Amerikan tutumunun tmyle mantksz olduu kansndadr. Ne de olsa, Amerikallara istihdam yaratanlar, Japonlardr. Buna karlk Amerikan irketleri retim faaliyetlerini baka lkelere tamakta, istihdam kendi halklarnn elinden almaktadr. Japonlar ikyetlerin nereden kaynaklandn bir trl anlayamyorlar." Ron iini ekti. "Tipik palavralar," dedi. Ekranda Profesr Ravvlings devam ediyordu. "Bence Amerikan halk yabanc yatrmclardan alabildii yardm iin minnet duymaktadr." Ron gld. "Ravvlings bizim Krizantem penler dediimiz gruptandr. Yani Japon propagandas yapan niversite hocalarndan. Aslnda baka seenekleri de yok, nk alabilmek iin Japonya'ya sokulabilmek zorundalar. Eletirici havalara girerlerse, Japonya ilikileri kesiliverir. Kaplar yzlerine kapanr. Japonlar Amerika iinde bile eitli kulaklara falan kiinin gvenilmez olduunu, fikirlerinin demode olduunu fsldamaya balarlar. Hatt daha beteri, o adam rkdr, derler. Japonya'y eletiren kim varsa rkdr 263

onlara gre. Profesrler yava yava konferans vermeye arlmaz olur, danmanlk grevlerini kaybederler. Raydan km arkadalarnn bana daha nce gelenleri grmlerdir. Ayn hatay yapmamaya alrlar." Connor yanmza dnd. "MicroCon satyla ilgili yasa d bir durum var m?" diye sordu. "Tabii," dedi Ron. "VVashington'un ne yapmaya karar vereceine bal. Akai Seramik zaten Amerikan pazarnn yzde altmna sahip. MicroCon'u ald m, hemen hemen tekel olacak. Akai bir Amerikan irketi olsayd, hkmet antitrst yasalarna dayanarak sat durdururdu. Ama Akai Amerikan irketi olmad iin, sat pek dikkatle incelemiyorlar. Sonunda herhalde izin verilecek." "Yani bir Japon irketi Amerikan pazarnda tekel olabiliyor da bir Amerikan irketi olamyor mu diyorsun?" "Bugnlerde hep olan bu," dedi Ron. "Amerikan yasalar genellikle irketlerimizin yabanclara satn kolaylatryor. Matsuita'nn Universal Stdyolarn satn almas gibi. Universal yllardr satlkt. Nice Amerikan irketi onu almaya kalkt, alamad. VVestinghouse da 1980'de denedi. Olmad. Antitrst yasalarna aykr dendi. RCA de denedi. Olmad. Bu sefer de kar atmasn ihll dendi. Ama Matsuita geldiinde, sata kar hibir yasa yoktu. Son zamanlarda yasalarmz deitirdiler. Bugnk yasalara gre RCA de alabilir Universal'i. Ama o sra alamazd. MicroCon da kak Amerikan yasalarnn en son rnei ite." Ben, "Peki, Amerikan irketleri ne diyor MicroCon sat konusunda?" diye sordum. Ron, "Amerikan irketleri bu sattan holanmyor," dedi. "Ama kar da gelmiyorlar." "Neden?" "nk Amerikan irketleri hkmetin zaten ilere ok fazla burnunu soktuu kansnda. Amerika'dan yaplan ihracatn yzde krk gvenlik denetimine tab. Bilgisayar ir-

ketlerimizin dou Avrupa'da sat yapmasna hkmet izin vermiyor. Souk sava bitti, ama yasalar hl yerli yerinde. Bu arada Japonlarla Almanlar oralarda deli gibi mal satyorlar. Yani Amerikallar daha az hkmet kontrol, yasa kontrol istiyor. MicroCon satn engelleme giriimlerini de hkmetin burnunu sokmas olarak gryorlar." "Bence yine de pek mantkl deil," dedim. "Bence de," diye grme katld Ron. "Amerikan irketleri birka yla kadar cinayete kurban gidecek. nk eer Japonya chip makinelerinin tek kayna olursa, Amerikan irketlerine makine vermeyebilirler." "Yaparlar m bunu?" "Daha nce yaptlar," dedi Ron. "yon yerleimcilerde ve baka makinelerde. Ama Amerikan irketleri birleemiyor. Aralarnda didiip duruyorlar. Bu arada Japonlar da yksek teknoloji irketlerini on gnde bir tane hzyla satn alyorlar. Alt yldr byle. imiz oyuluyor. Hkmet hi dikkat etmiyor, nk bizde CFIUS diye bir ey var. ABD'de Yabanc Yatrm Komitesi. Yksek teknoloji irketlerinin satlarn onlar denetliyor. Ama CFIUS asla hibir ey yapmaz. Son be yz sattan yalnz birini engellediler. irket ardndan irket satlyor, VVashington'da kimse kalkp Hey! demiyor. Sonunda Senatr Morton ataa kalkt, 'Bir dakika durun bakalm,' dedi, ama onu da kimse dinlemiyor." "Sat yine de olacak m?" "Bugn duyduuma gre yle. Japon Halkla likiler mekanizmas drt nala alyor. Habire sattan yana yazlar yaynlanyor. ok da dinliyorlar. Her eyi biliyorlar. Her eyi." Kap vuruluyordu. Sarn bir kadn ban uzatt. "Rahatsz ettiim iin zgnm., Ron," dedi. "Keith'e Japon ulusal TV'si NHK'nin Los Angeles temsilcisinden bir telefon geldi. Muhabirimizin neden Japonya'ya amur attn soruyorlar." Ron kalarn att. "Japonya'ya amur mu? Ne diyor muhabir?"
265

264

"ddialara gre programda, 'Lanet olas Japonlar btn lkemizi elimizden alyor,' demi." "Hadi, hadi," dedi Ron. "Hi kimse byle bir ey sylemez ... yani yaynda. Kim sylemi diyorlar bunu?" "Lenny. New York'dan. Fon paraziti arasnda." Ron yerinde kprdand. "Haa, u mesele," dedi. "Teypleri dinledin mi?" "Evet. u anda ana kontrol odasnda dinliyorlar. Ama inan bana, doru." "Allah kahretsin." "Fon paraziti nedir?" diye sordum. "Uydudan gelen ses. Her gn New York'dan ve Washington'dan paralar alr, yaynlarz. Yayndan nce ve sonra her zaman bir dakikalk bir boluk olur. Onu kesip atarz ama ham yayn anteni olan herkes alabilir. ou insan da izler. Ekrana kanlar, ne yaptnza dikkat edin diye hep uyarrz. Ama geen yl Louise bluzunun dmelerini ap ekranda grnnce lkenin her yanndan telefonlar yad." Ron'un telefonu almaya balad. Ap bir an dinledi, sonra, "Peki, anlyorum," deyip kapad. "Teypi kontrol etmiler. Lenny yayndan nce kamera karsnda beklerken Louise'e, 'Akllanmazsak bu lanet olas Japonlar lkemizin sahibi olacak,' demi. Bu blm yayna dahil deilmi ama yine de sylemi." Ban zgn zgn sallad. "NHK'nn adam biliyor mu o blm yaynlamadmz?" "Biliyor. Ama izleyenlerin o ksm da duyabildiini sylyor ve protesto ediyor." "Lanet olsun," dedi Ron. "Program d faaliyeti bile denetliyorlar. Tanrm. Keith ne yapmak niyetinde?" "New York'lu sanatlar uyarmaktan bktn sylyor. Bu sefer senin konuman istiyor." "NHK temsilcisini de arayacak mymm?" "Kafan kullan, diyor. Ama NHK ile bir anlamamz var. Her gn onlara aktardmz yarm saatlik programla ilgili. 266

Onu riske atmak istemiyor. zr dilemen gerektii kansnda." Ron iini ekti. "imdi programa bile girmeyen bir ey iin zr dilemek zorundaym. Allah kahretsin." Bize bakt. "ocuklar, benim gitmem gerek. Baka bir ey var myd?" "Yok," dedim. "yi anslar." Ron, "Bakn" dedi. "ansa hepimizin ihtiyac var. NHK'nin bir milyar dolar sermayeyle Global Haber Yayn balatmak zere olduunu biliyorsunuzdur. Ted Turner'n CNN'ini tm dnyaya tayacaklar. Ve eer tarihten ders alacaksak ..." Omuz silkti. "Amerikan kitle iletiimine veda etme zaman geliyor demektir." Biz karken Ron'un telefonda konuan sesi geliyordu. "Bay Kasaka? AFN'den Ron Levine. Evet, efendim. Evet, Bay Kasaka. Efendim, muhabirimizin uydu paraziti srasnda syledii sz iin kayglarm ve zrlerimi ifade etmek istiyordum ..." Kapy kapadk ve uzaklatk. "imdi nereye?" diye sordum.

267

Ykleme rampasna yryp bekledi. Ben ellerimle direksiyon simidinde tempo tutuyordum. Aklma bir ark geldi: Fikrimi deitirdim, bu ak fena deil. Ulu Tanrm, ne ate ama!

L/RT Mevsim, yldzlarla politikaclarn pek sevdii bir yerdi. Giri blm ok hotu, ama biz arabay servis kapsnn kenarnda bir yere park etmek zorunda kaldk. Ykleme rampasna kocaman bir mandra kamyonu yanamt. Mutfak grevlileri kasa kasa stleri indirip ieri alyorlard. Biz be dakikadr beklemekteydik. Connor saatine gz att. "Niye geldik buraya?" diye sordum. "Yksek Mahkeme'nin isteine uyuyoruz, kohai." Ykleme rampasndan tayyr giymi bir kadn kt, evresine baknd, bize elini sallad. Connor da el sallad. Kadn dnp gzden kayboldu. Connor czdann ap iki tane yirmi dolarlk kard. "Detektiflikte rendiim en nemli eylerden biri, otellerde alanlarn ok yardmc olabildii," dedi bana. "zellikle de gnmzde polislerin hareketleri hayli kstland iin. Arama ruhsat olmadan kimsenin otel odasna giremeyiz Girersek, orada bulduklarmz mahkemede kant olarak kullanlamaz. yle deil mi?" "yle." "Ama hizmetkrlar girebilir. Temizlikiler de, oda servisi de, onarmclar da" "Evet." "Ben de bu nedenle byk otellerdeki ilikilerimi iyi tutmay rendim." Kapy at. "Bir dakikaya kadar dnerim." 268

Ykleme rampasnda oda temizlikilerinden biri belirdi, Connor'la ksaca konutu. Avucunda altn bir ey vard. Connor ona el srmedi. Yalnzca bakt, ban sallad. Kadn onu tekrar cebine koydu. Connor ona paray verdi, kadn dnp uzaklat. Sinirlerimi sarsyor, beynimi yerinden oynatyorsun. Akn fazlas insan delirtir, irademi yktn, ama ne heyecan ...

Ykleme rampasna bu sefer bir erkek grevli geldi. Askya geirilmi lecivert bir erkek elbisesi tayordu. Connor bir soru sordu, adam cevap vermeden saatine bakt. Connor eilip ceketin eteklerine dikkatle bakt. nn ap pantolonu da inceledi. Grevli ilk elbiseyi gtrp bir ikincisini getirdi. Bu seferki de lacivert, ama ince izgiliydi. Connor onu da inceledi. Cekette bir ey bulmu gibiydi. Onu dikkatle alp kk bir plastik torbaya koydu. Sonra adama para verip arabaya dnd. "Senatr Rovve'u mu aratryorsun?" diye sordum. "Birka eyi aratryorum," dedi. "Ama evet, Senatr Rowe'u da." "Rovve'un yardmcsnn cebinde dn gece beyaz klot vard. Ama Cheryl'in klotu siyaht." 269

"Doru," dedi Connor. "Ama yine de bence ilerleme kaydediyoruz." "Torbaya koyduun ne?" Torbay kard, a tuttu. Plastiin iindeki incecik iplikleri grdm. "Hal hav sanyorum. Koyu renk. Nakamoto konferans odasndaki hal gibi. Emin olabilmek iin laboratuvara danmam gerek. Bu arada, zm bekleyen bir baka sorun daha var. altr arabay." "Nereye gidiyoruz?" "Darley-Higgins'e. MicroCon'un sahibi olan firmaya." LOBDE, resepsiyoncunun yanbamdaki duvara birisi kocaman harflerle DARLEY-HIGGINS RKET yazsn takmaktayd. Birka ii de hole hah dyordu. Kimliklerimizi gsterdik, Darley-Higgins'in patronu Arthur Greiman'la grmek istediimizi syledik. Resepsiyoncunun gneyli aksam ve kalkk bir burnu vard. "Bay Greiman btn gn toplantda olacak. Sizi bekliyor muydu?" "MicroCon satyla ilgili olarak geldik." "O halde Bay Enders'i grn. Tantmla grevli bakan yardmcmz. MicroCon konusundaki aklamalar o yapar." "Peki," dedi Connor. Bir kanepeye oturduk. Karmzdaki kanepeye de darack etek giymi gzel bir kadn oturmutu. Koltuunun altnda bir deste ozalit tayordu. iler eki seslerini srdrmekteydiler. "Bu irketin ml sorunlar var sanyordum," dedim. "Niye dekorasyon yapyorlar?" Connor omuz silkti. Sekreter telefonlara cevap veriyor, arayanlar ilgili yerlere balyordu. "Darley-Higgins, bir dakika ltfen. Darley-Higgins ... A, ltfen bir dakika bekleyin, Senatr ... Darley-Higgins, evet, teekkr ederim ..." Sehpann zerindeki bror aldm. irketin yllk rapo270 27i

ruydu. Atlanta, Dallas, Seattle, San Fransisco ve Los Angeles'de brolar vard. Arthur Greiman'n bir resmini grdm. Mutlu ve kendinden memnun bir hali vard. Raporda onun imzasn tayan bir de yaz buldum: "Mkemmellie Adanmak." Sekreter bize, "Bay Enders imdi gelecek," dedi. Connor, "Teekkr ederiz," diye karlk verdi. Az sonra'takm elbise giymi iki adam hole girip bize doru yrdler. Ozalitleri tayan kadn ayaa kalkt. "Merhaba, Bay Greiman," dedi. "Merhaba, Beverly. imdi geliyorum." Connor da ayaa kalkt. Sekreter hemen atld. "Bay Greiman, bu beyler ..." "Bir dakika," dedi Greiman. Yanndaki adama dnd. Genti ikinci adam. Otuzunu yeni gemi gibiydi. Greiman ona, "Roger'e durumu iyice anlatmay unutma," dedi. Gen adam ban iki yana sallyordu. "Hi holanmayacak." "Onu biliyorum. Ama yine de anlat. Genel mdr maa olarak alt milyon drt asgar." "Ama Arthur ..." "Sen syle ona." "Sylerim, Arthur," dedi gen adam. Kravatn dzeltti, sesini alalth. "Ama irket kazanlar bu kadar dkken seni altnn stne karmaya ynetim kurulu itiraz edebilir." "Biz kazantan sz etmiyoruz," dedi Greiman. "Biz maatan sz ediyoruz. Genel mdrlerin yaygn maa dzeyine ynetim kurulu da uymak zorunda. Roger kurulu buna raz edemezse, Mart toplantsn iptal eder, deiiklikler neririm. Bunu da syle ona." "Peki, sylerim, Arthur. Ama ..." "Dediimi yap. Beni bu gece ara." "Peki, Arthur." El sktlar. Gen adam mutsuz admlarla uzaklat. Re272

sepsiyoncu, "Bay Greiman, bu adamlar ..." diye yeniden balad. Greiman bize dnd. Connor, "Bay Greiman, sizinle MicroCon konusunda bir dakika konumak istiyorduk," dedi, olduu yerde hafif yan dnp kimliini gsterdi. Greiman'n fkesi patlayverdi. "ff, Tanr akna, yine mi! Ba bels oldu bu i artk!" "Ba bels m?" "Ya ne? Senatrlerin yardmclar geldi, FBI geldi, imdide Los Angeles polisi geliyor. Sulu muyuz biz? Bir irketimiz var ve onu satmaya da hakkmz var. Louis nerede?" Resepsiyoncu, "Bay Enders imdi gelecek," dedi. Connor sakin sakin, "Bay Greiman," diye tekrar balad. "Sizi rahatsz ettiimiz iin zgnz. Bir tek sorumuz var. Yalnzca bir dakika srer." Greiman'n gzleri ate sayordu. "Neymi sorunuz?" "MicroCon'u almaya ka talip kmt?" "O sizi hi ilgilendirmez," dedi adam. "Zaten Akai ile olan anlamamz, sat ayrntlarn kimseye aklamamz da yasaklyor." Connor, "Bir talipten fazla m vard?" dedi. "Bakn, sorularnz varsa Enders'le konuun. Ben megulm." Ozalitleri getiren kadna dnd. "Beverly? Ne getirdin bana?" "Ynetim kurulu toplant odasnn yeni tefri planlar, Bay Greiman. Banyonun da fayans rnekleri. ok gzel bir gri. Beeneceinizden eminim." "yi, iyi." Kadn alp uzaklat. Connor onlarn arkasndan bakt, sonra birden asansre yneldi. "Yr, kohai. Biraz temiz hava alalm."
Ykselen GneF 18

273

ARABAYA dndmzde, "Baka alclar olsa ne fark eder ki?" diye sordum. Connor, "Yine ilk sorumuzla ilgili," dedi."Nakamoto'yu kk drmeyi kim isteyebilir, sorusuyla. MicroCon satnn stratejik nemi olduunu biliyoruz. Kongre bu yzden kaygl. Ama bunun anlam, mutlaka kayglanan bakalarnn da olduuna iaret eder." "Japonya'da m?" "Tabii." "Kim bilebilir onlarn kim olduunu?" "Akai."

Japon resepsiyoncu Connor'un kimliini grnce rperdi. Connor, "Bay Yoida'yla grmek istiyoruz." dedi. "Bir dakika ltfen." Kalkp koar adm uzaklat. Akai Seramik, El Segundo'da kiiliksiz bir ofis binasnn beinci katna yerlemiti. Dekoru plak ve sanayi tipiydi. Resepsiyon yerinden baknca ok geni bir alan gryorduk. Partisyonlarla ayrlmamt. Bir yn elik masa, ve telefonlarda konuan insanlar. Bilgisayarlarn yumuak tik-tak. Broya baktm. "Olduka sade."

" ortam," diye ban sallad Connor. "Japonya'da kasmtla iyi gzle baklmaz. Ciddi bir tavr deildir. Bay Matsuita Japonya'nn nc byk irketinin bandayken, Osaka'daki brosundan Tokyo'dakine gitmek iin tarifeli yolcu uaklarna binerdi. Elli milyar dolarlk bir irketin bandayd, ama kendi zel jeti yoktu." Beklerken masalarda alanlara baktm. Pek az Japondu. ou beyazd. Herkes lacivert takm giymiti. Hemen hemen hi kadn yoktu. Connor, "Japonya'da bir irketin ileri iyi gitmiyorsa, yneticilerin ilk yapaca i kendi maalarnda ksntya gitmektir," dedi. "Kendilerini irketin baars konusunda sorumlu hissederler. Kendi servetlerinin de irketin baar dzeyine gre ykselip alalmasn doal sayarlar." Kadn geri dnd, bize bir ey sylemeden masasna oturdu. Hemen ardndan, lacivert elbiseli bir Japon bize doru geldi. Kr sal, gzlkl, ciddi tavrl biriydi. "G274

naydn, Ben Yoida," dedi. Connor ikimizi tantrd. Hepimiz eilip birbirimizi selamladk, kartvizitleri alp verdik. Adam her seferinde resm tavrla eiliyordu. Biz de ayn eyi yaptk. Connor'n onunla Japonca konumad dikkatimi ekti. Yoida bizi odasna gtrd. Pencereleri havaalanna bakyordu. Deni yine pek yalnd. "ay ya da kahve ister misiniz?" "Hayr, teekkr ederiz," dedi Connor. "Buraya resm bir ziyaret iin geldik." "Anlyorum." Oturmamz iin eliyle iaret etti. "Sizinle MicroCon irketinin satn alnmas konusunda konumak istiyoruz." "Ha, evet. Skntl bir konu. Ama polisi ilgilendireceini sanmyordum." "Belki de ilgilendirmiyor," dedi Connor. "Bize o sattan sz edebilir misiniz? Yoksa anlama imzaland m?"
275

Bay Yoida arm gibiydi, "imzalanmak m? Yok, efendim. Her ey hl ortada. En bata naslsa yle. DarleyHiggins'in Tokyo temsilcisi olan Bay Kabayai bizimle geen yln Eyll aynda temasa geti. irketin satlk olduunu ilk o zaman duyduk. Dorusu buna biraz atk. Temaslara Ekim balarnda baladk. Kasm ortalarnda, temsil grubumuz anlamann kaba hatlarn hazrlamt. Son pazarlk aamasna getik. Ama o srada Kongre itiraz etti. On alt Kasm'da." Connor, "irketin satlmakta olduuna atnz sylemitiniz, deil mi?" diye sordu. "Evet, Tabii." "Neden ardnz?" Bay Yoida avularn masaya dayayp ar ar konutu. "MicroCon'un sahibinin devlet olduunu dnyorduk. Finansmannn bir ksm hkmet fonlarndan geliyordu. Doru hatrlyorsam, sermayesinin ancak yzde on bei zeldi. Japonya'da bylelerine devlet irketi deriz. Tabii temaslara balarken tereddt iindeydik. Kimseyi gcendirmek istemeyiz. Ama VVashington'daki temsilcilerimiz, sata itiraz olmayaca konusunda bize gvence verdi." "Anlyorum." "Oysa imdi sorunlar kt. Tpk korktuumuz gibi. Sanrm imdi Amerikallarn gznde kt olduk. VVashing-ton'da baz kimselerin can skkn. Bunu hi istemeyiz." "VVashington'un itiraz etmesini beklemiyor muydunuz?" Bay Yoida omuzlarn hafife kaldrd. "ki lke birbirinden ok farkl. Japonya'da, ne beklememiz gerektiini biliriz. Buradaysa her an bir tek kiinin farkl bir gr olabiliyor ve o gr seslendiriyor. Oysa Akai Seramik gze batmaktan holanmaz. Garip bir duruma dm bulduk kendimizi." Connor anlayla ban sallad. "Sanki satn almaktan vazgeecekmisiniz gibi bir havanz var." 276

"Memleketteki merkezde biroklar beni eletiriyor. Neler olacam kestiremediim iin. Ben de onlara, bilmeye imkn yoktu, diyorum. VVashington'un kesin bir politikas yok. Siyaset rzgrlarna gre her gn deiiyor." Glmsedi ve ekledi. "Ya da daha dorusu, bize yle gzkyor demem gerekir." "Ama satn gereklemesini bekliyor musunuz?" "Onu bilemem. Belki VVashington'un eletirileri fazla ar gelebilir. Tokyo hkmeti de Amerika'yla dost kalmak ister, biliyorsunuz. dnyasna talimatlar verir, Amerika'y sinirlendirecek almlar yaplmamasn isterler. Rockefeller Center gibi, Universal Stdyolar gibi. Bu almlar bize eletiri getiriyor. Bize yojinbukai olmamz syleniyor. Bunun anlam..." "Gze batmamak," dedi Connor. "Dikkatli. Evet. Tetikte." Connor'a bakt. "Japonca bilir misiniz?" "Biraz." Yoida ban sallad. Bir an, sanki Japonca'ya dnecek-mi gibi gzkt, sonra vazgeti. "Dosta ilikilerimiz olsun istiyoruz," dedi. "Bize yneltilen bu eletirilerin haksz olduuna inanyoruz. Darley-Higgins irketinin birok ml so--runlar var. Belki kt ynetimden, belki baka nedenlerden, onu bilemem. Ama bunlar bizim suumuz deil. Sorumluluu bizim deil. Hem MicroCon'un peine biz kendiliimizden dmedik. Onlar bize teklif ettiler. imdi de yardm etmeye altmz iin eletiriliyoruz." ini ekti. Darda kocaman bir jet pistten kalkp ykseldi, pencereler titredi. Connor, "Ya MicroCon'u almak isteyen baka mteriler?" diye sordu. "Onlar ne zaman devre d kald?" Bay Yoida kalarn att. "Baka mteri yoktu. irket bize zel olarak teklif edildi. Darley-Higgins ml skntlarnn duyulmasn istemiyordu. Biz de onlara yardmc olduk. Ama imdi ... basn olaylar arptp duruyor. Kendimizi
277

ok ... kega o ta hissediyoruz. Yani yaralanm m diyorlar?" "Evet." Yine omuz silkti "Duygularmz byle. Umarm zayf Ingilizcemi anlyorsunuzdur." Bir sessizlik oldu. Bir dakika kadar, hi kimse bir ey sylemedi. Connor, Yoida'nn karsna oturmutu. Ben de Connor'n yanndaydm. Bir jet daha kalkt, camlar yine titredi. Hl kimse konumuyordu. Yoida uzun uzun iini ekti, Connor ban evet anlamnda sallad. Yoida koltuunda kprdand, ellerini gbeinin stnde kenetledi. Connor iini ekti, homurdand. Yoida iini ekti, kisi de son derecede dikkatli gibiydiler. Bir eyler oluyordu, ama ben pek anlayamyordum. Herhalde sessiz sezgilerdir, diye karar verdim. Sonunda Yoida konutu. "Yzbam, bir yanl anlama olmasn. Akai Seramik erefli bir irkettir. Yer alan sorunlar- t] da bizin paymz yok. Durumumuz zor. Ama size herhangi bir yardmm olabilirse, o yardm sunmak isterim." Connor, "Minnet duyarm," dedi. "Rica ederim." Sonra Yoida ayaa kalkt, Connor ayaa kalkt, ben de ayaa kalktm. Hepimiz eildik, el sktk. "Bir yardmm olabilirse ltfen tekrar benimle temas etmekten ekinmeyin." "Teekkr ederim," dedi Connor. Yoida bizi odann kapsna kadar geirdi. Tekrar eildik, o uzanp kapy at. Darda krk yalarnda, temiz yzl bir Amerikal grdk. Onu hemen tandm. Dn gece Senatr Rowe'la birlikte arabada olan sarn adamd. Kendini takdim etmeyen adam. "Aa, Richmond-san," dedi Yoida. "Gelmeniz ne ans. Bu beyler MicroCon bai'sunu soruyorlar." Bize dnd. "Belki
278

Bay Richmond'la konumak istersiniz. Onun Ingilizcesi benimkinden ok daha iyi. Bilmek istediiniz pek ok ayrnty size o verebilir." "Bob Richmond. Myers, Lavvson ve Richmond avukatlk firmas." El sk salamd. Teni gneten yanmt. ok tenis oynayanlar gibi formda grnyordu. Neeyle glmsedi. "Dnya ne kk, deil mi?" Connor'la ben de kendimizi tanttk. Ben, "Senatr Rowe sa salim dnd m?" diye sordum. "Ha, evet," dedi Richmond. "Yardmlarnza teekkrler." Glmsedi. "Bu sabah kendini nasl hissettiini dnmek bile istemiyorum. Ama herhalde ilk olay deildir bu onun." Tabanlar zerinde ne arkaya sallanyordu. Servis bekleyen tenisiler gibi. Biraz kaygl bir hali vard. "tiraf etmem gerekir, sizi burada grmeyi hi beklemiyordum. Bilmem gereken bir ey mi var? MicroCon grmelerinde ben Akai'yi temsil ediyorum." "Yok," dedi Connor alak sesle. "Yalnzca genel bilgi istiyorduk." "Dn gece Nakamoto'da olan olayla m ilgili?" Connor, "Pek saylmaz," dedi. "Yalnzca genel bilgi." "isterseniz konferans odasnda konuabiliriz." Connor, "Ne yazk ki bir randevumuza ge kalyoruz," dedi. "Ama belki daha sonra konuabiliriz." "Tabii," diye patlad Richmond. "Memnun olurum. Bir saat kadar sonra kendi broma dnm olurum." Kartn uzatt. "Gzel," dedi Connor. Ama Richmond hl kayglyd. Bizimle asansre kadar yrd. "Bay Yoida eski ekoldendir," dedi. "Eminim size nazik davranmtr. Ama MicroCon olaynda olanlara ok fkelendiim syleyebilirim size. Akai-Tokyo'dan ok zlgt yiyor. Byk hakszlk aslnda. Washington indirdi tokad ona. Sata itiraz kmayacak demilerdi, sonra Morton bastmz haly altmzdan ekiverdi." 279

"Olup biten bu mu?" diye sordu Connor. Richmond, "Kesinlikle," dedi. "Johnny Morton'un sorunu nedir, bilmiyorum, ama bu olayda soldan srad stmze. Tm gerekli bavurulan yapmtk. Grmeler sona erene kadar CFIUS da bir itiraz belirtmemiti. Byle i yaplmaz ki! Umarm John sonunda gerei grr, iin gemesine olanak tanr. nk bu arada genel tutum pek rk grnyor." "rk m? Sahi mi?" "Tabii. Tpk Fairchild olay gibi. O olay hatrlyor musunuz? Seksen alt ylnda Fujitsu, Fairchild Semikondktr irketini satn almak istemiti, Kongre izin vermedi, ulusal gvenlikle ilgilidir dedi. Yani Fairchild'm bir yabanc irkete satlmasn istemedi. ki yl sonra Fairchild bu sefer bir Fransz irketine satld, Kongre hi itiraz etmedi. Demek ki yabanc irkete satmann bir sakncas yokmu da, Japon olursa sakncalym. Ben buna rki politika derim, nk durum ortada." Asansrlere varmtk. "Her neyse, bana telefon edin, hemen zaman ayrrm." "Teekkr ederiz," dedi Connor. Asansre bindik, kaplar kapand. "tolu," dedi Connor.

ARABAYI kuzeye, Wiltshire kavana doru sryordum. Senatr Morton'un randevusuna gidiyorduk. "Neden itolu oluyor?" diye sordum. "Bob Richmond geen yla kadar, Amanda Marden'in yardmcs olarak Japonya ticaret temaslar komitesindeydi. Amerikan hkmetinin tm strateji toplantlarna katlr, her eyi bilirdi. Bir yl gemeden, Japonlar hesabna almaya balad. imdi Japonlardan ylda be yz bin dolar maa, ayrca da ikramiyeler alyor. Bu sat balamak iin zel para alacak. Deer de, nk bilinmesi gereken her eyi biliyor." "Yasal m bu?" "Tabii. Standard olaylardan. Hepsi yapyorlar. Eer Richmond, Microsoft gibi bir yksek teknoloji irketinde alyor olsayd, ayrldnda be yl boyunca rakip irkete geemez diye anlama imzalatrlard. Rakibe ricar srlar vermesin diye. Ama hkmetin kurallar daha gevek." "Neden itolu oluyor?" "rklk lflarndan," diye homurdand Connor. "in asln bal gibi bilir. Fairchild olaynda neler olduunu bilmemesi imknsz. rklkla da zerrece ilgisi yoktu." "Yok muydu?" "Bir ey daha var. Richmond Japonlarn dnyann en rk insanlar olduunu da bilir."
281

280

"yle midirler?" "Kesinlikle. Hatt ne zaman Japon diplomatlar kalkp..." Telefon ald. Konuma dmesine basp, "Temen Smith," dedim. Telefondaki ses, "Tanrm, nihayet!" diye patlad. Nerelerdeydiniz siz ikiniz? Artk uyumak istiyorum." Sesi tanmtm. Fred Hoffman'd. Dn geceki nbeti sorumlu subay. Connor, "Bizi aradn iin teekkrler, Fred," dedi. "stediiniz nedir?" "Dn gece sana gelen Nakamoto telefonlarn merak ediyorum." "Siz ve daha da kentte her kim varsa hepsi," diye patlad Hoffmann. "Bu yzden tekiltn da yars peimde. Jim Olsen masama kamp kurdu saylr. Gelip giden her kdma bakyor. Oysa sradan bir olay gibi balad." "Olup bitenleri yle bir zetlesen ..." "Tabii. Birincisi, metro'dan gelen telefonun balanmas. lk haberi veren telefon. Metro tam ne sylendiinden emin deildi, nk arayann Asyal aksan varm ve sesi de sanki kafas karm gibiymi. Ya da belki uyuturucu ekmi. Durmadan, bir cesetten kurtulmann sorunlarndan sz edip durmu. Ne demek istediini anlayamamlar. Her neyse, sekiz buuk sularnda bir siyah-beyaz araba yolladm. Giden devriyeler cinayet dedi. Tom Graham'la Roddy Merino'yu grevlendirdim ... ki bu kararm da sonradan olmadk eletiriler getirdi." "Hm-hmm ..." "Ama bana ne! O gn sra onlardayd. Detektif grevlerinde rotasyona kesin bal hareket etmemiz gerektiini biliyorsun. zel muamele olmasn diye. Politikamz byle. Ben de ona uydum." "Hmm-hmmm ..." 282

"Her neyse. Sonra Graham dokuzda arad, olay yerinde sorun olduunu, zel balant grevlisi istendiini syledi. Ben yine listeye baktm, nbeti balant grevlisinin Pete Smith olduunu grdm. Graham'a Pete'in ev numarasn verdim. Herhalde seni o arad, Pete." "Evet," dedim. "O arad." Connor, "Pekl," dedi. "Ondan sonra ne oldu?" "Graham'dan iki dakika kadar sonra, belki dokuzu be gee, aksanl konuan birinden telefon geldi. Bana Asyal aksan gibi geldi ama tam da bilemem. Adam bana, Nakamoto adna, bu olaya Yzba Connor'n atanmasn istediklerini syledi." "Arayan adn vermedi mi?" "Tabii verdi. Sordum adn ona. Yazdm da. Roii Nii." "Nakamoto'dan m aryormu?" "yle dedi. Ben burada habire telefonlara cevap veriyorum. Ne bileyim! Sonra bu sabah Nakamoto, olaya Connor' atadmz iin resm ikyette bulunuyor, Roii Nii diye birinin irketlerinde almadn sylyor. Biz uydurduk sanyorlar. Ama bakn, size kesin sylyorum, birisi beni gerekten arad ve kendiliimden uydurmuyorum." "Uydurmadndan eminim," dedi Connor. "Arayann aksam m vard dedin?" "Evet. ngilizcesi olduka iyiydi. Yeni genler gibi konuuyordu hemen hemen. Ama kesinlikle aksan vard. Benim garipsediim tek ey, senin hakknda bir hayli ey biliyor gibi gzkmesiydi." "Ya?" "Evet. nce senin telefonunu bilip bilmediimi sordu, bende yoksa verebileceini syledi. Ben numaray biliyorum dedim. imden, tekiltn adamlarnn telefonlarn bir Japondan alacak deilim diye dndm. Sonra bana, Yzba Connor telefonlara her zaman cevap vermez, biliyorsunuz, dedi. Biri urasn, onu evinden alsn, dedi.". "lgin." 283

"Ben de Pete Smith'i aradm, gelirken sana uramasn syledim. Bildiim bu kadar. Yani btn bunlar, Nakamoto'daki bir takm politik sorunlarla ilgili. Graham'n ok can skldn biliyorum. Herhalde bakalarnn can da skkn. Connor'n o toplumla zel ilikileri olduunu herkes biliyor. Adamn dediini bu yzden yaptm. imdi de geri tepti. Afalladm kaldm." "Nasl geri teptiini anlat," dedi Connor. "Dn gece on bir sularnda balad. ef beni Graham konusunda aradnda. Niye Graham' grevlendirmiim. Nedenini anlattm, ama sevinmedi. Sonra benim nbetin sonuna doru, saat sabahn beine gelirken, Connor'n neden olaya kart meselesi ortaya kt. Nasl olmu, neden olmu. imdi de Times 'daki yaz var ... polis rkl falan. Ne yana dneceimi ardm burada. Herkese, en normal biimde davrandm anlatp duruyorum. Kitaba uygun. Kimse inanmyor ama aslnda doru." "Eminim dorudur," dedi Connor."Bir tek ey daha, Fred. Sen o ilk gelen metro telefonunu kendi kulanla hi dinledin mi?" "Tabii dinledim. Daha bir saat nce yine dinledim. Neden?" "Arayann sesi Bay Nii'ye benziyor muydu?" Hoffmann gld. "Tanrm. Ne bileyim, Yzbam! Belki de. Sen bana, bir Asyal ses, daha nce duyduum bir baka Asyal sese benziyor mu diye soruyorsun. Dorusu emin deilim. lk arayan ses gerekten akl karm gibiydi. Belki oka kaplmt. Belki uyuturucu ekmiti. Emin olamam. Tek bildiim, bu Bay Nii kimse, senin hakknda gerekten ok ey biliyor." "Eh, bunlar ok yardmc oldu. Artk biraz dinlen." Connor ona teekkr etti, telefonu kapad. Ben otoyoldan kp VViltshire'a doruldum. Senatr Morton'la olan randevumuza gidiyorduk.
284

l AMAM, Senatr, imdi bu yana bakn ltfen ... biraz daha ... tamam, bu ok gl, ok erkeksi, baya beendim. Evet, harika. imdi dakika rica edeyim ltfen." Ynetmen keten ceket ve beyzbol kepi giymi sinirli bir adamd. Kamera platformundan inip ngiliz aksanyla emirler haykrd. "Jerry, filtreyi getir, gne fazla parlak. Gzleri konusunda da bir eyler yapalm. Ellen, gzlerde biraz doygunluk istiyorum. Sa omzundaki parlakl gryor musun? Onu geitir, tatlm. Yakay dzelt. Kravatndaki mikrofon da grnyor. Sandaki aklar hi gremiyorum. Onlar gze arpsn. Yerdeki haly da dzeltin, yrrken taklp tkezlemesin. Ltfen. Haydi, abuk olun. Bu gzel karyoruz." Connor'la ben kenara ekilmi, irin yapmc yardmcs Debbie'nin yannda duruyorduk. Kz bloknotunu gsne bastrmt. Anlaml bir sesle, "Ynetmen, Edgar Lynn," dedi. Connor, "O ismi tanmamz m gerekiyor?" diye sordu. "Dnyann en pahal ve en aranan reklam ynetmenidir. Byk bir sanatdr. O harika Aple 1984 kampanyasn o yapmt. Daha da bir yn eyi. ok tannm filmler de evirdi. lerinde en iyisidir Edgar." Duraklad. "ok da fazla lgn saylmaz aslnda. Gerekten." 285

Kamerann karsnda Senatr John Morton sabrl sabrl duruyor, drt kii onun kravatyla, ceketiyle, salaryla, makyajyla urayordu. Morton takm elbise giymiti. Golf alannda, bir aacn dibinde, ayaktayd. Geri planda Beverly Hills'in gkdelenleri gze arpyordu. ekim ekibi, kameraya yaklarken zerine bassn diye yere de bir yol hals yaymt. "Ya Senatr nasl?" diye sordum. Debbie ban sallad. "Baya iyi bence. Sanrm elinde bir frsat var." "Yani bakan olma ans m var?" diye sordu Connor. "Evet. zellikle de Edgar bu byy tutturursa. imdi gerei sylemek gerekirse, Senatr Morton pek Mel Gibson saylmaz, ne demek istediimi anlamsnzdr. Burnu kocaman, kafas biraz kel, illeri de ba bels, nk kamerada ok belli oluyor. nsan o iller

yznden gzlerine bakamaz oluyor. Oysa bir aday satan, gzleridir." "Gzleri," dedi Connor. "Tabii. nsanlar seimleri gzlerinden tr kazanr." Omuzlarn kaldrd. Herkesin bildii bir eyden sz ediyormu gibiydi. "Ama Senatr kendini Edgar'm ellerine teslim ederse ... Edgar byk sanatdr. Olduruverir o ii." Edgar Lynn yanmzdan geti, kameramanla birlikte grntye bakt. "Tanrm, gzlerinin altndaki o bagajlar yok et. eneyi de dzelt. Koyu renkle salamlatrn o eneyi." "Peki," dedi kameraman. Yapm asistan bizden zr dileyip ayrld, biz bekledik, seyrettik. Senatr Morton hl bizden epey uzaktayd. Kostm ve makyaj grevlileri onunla urayordu. "Bay Connor? Bay Smith?" Dndm. Lacivert, ince izgili

elbise giymi gen bir adam yanmza gelmiti. Senato grevlilerinden biri olabilirdi. Dikkatli, zeki, terbiyeli. "Adm Bob VVoodson. Senatr'un ofisinden. Geldiiniz iin teekkrler."

Connor, "Bir ey deil," dedi. "Senatrn sizinle konumay ok istediini biliyorum," dedi VVoodson. "zgnm, biraz uzun sryor bu i. Saat birde ekimi bitirecektik, olmad." Saatine bakt. "Daha biraz srer herhalde. Ama Senatr'un sizinle konumak istediini biliyorum." Connor, "Ne konuda konuacan biliyor musunuz?" diye sordu. Birisi bard. "Deney ekimi, deney ekimi. Ses ve kamera iin, haydi!" Senatr Morton'un evresindeki kalabalk dald, VVoodson dikkatini kameraya evirdi. Edgar Lynn mercekten bakyordu. "Ak salar hl yeterli deil. Ellen? Ak sa arttr. Gzkmyor." VVoodson, "Umarm onu ok yal gstermezler,"

dedi. Debbie, "Bir tek adan alrken," diye aklad. "Gzkmeyince biraz ekliyorlar. Bak, Ellen akaklarna sryor. Kibar gsterir." "Yal gzkmesini istemiyorum. Hele yorgunken ... bazen yal gsterir." "zlme," dedi Debbie. Lynn, "imdi tamam," diye seslendi. "Bu kadar imdilik yeter. Senatr? ekime geelim mi?" Senatr Morton, "Nereden

balyoruz bu seferkine?" diye sordu. "Sufle?" Senaryo grevlisi kz okudu. "Belki benim gibi..." Morton, "Demek ilk blm bitti," dedi. Edgar Lynn cevap verdi. "Evet, yle, tatlm. Kameraya dnyorsun, oradan balyoruz. Dosdoru, gl, erkeksi bir bak istiyorum. 'Belki benim gibi,' diye balyorsun, tamam m?" "Tamam," dedi Morton.

286

287

"Unutma. Erkeksi dn. Gl duun. Kontrol elimde diye dn." Morton, "ekelim mi?" diye sordu. VVoodson, "Lynn onu pstracak," dedi. Edgar Lynn, "Tamam, provay ek ... motor!" diye bard. Senatr Morton kameraya doru yrd. "Belki benim gibi siz de son yllarda ulusal durumumuzun erozyona uramasna kayglanyorsunuz. Amerika hl en byk asker g, ama gvenliimiz kendimizi hem asker, hem de ekonomik bakmdan savunabilmemize bal. Oysa Amerika ekonomide geri kalyor. Ne kadar geri kalyor? Eh, son iki ynetimde Amerika en ok bor veren lke olmaktan kp en ok borlu lke durumuna dt. Daha nce hibir lke bu kadar borlu duruma dmemiti. Sanayilerimiz dnyann gerisinde kald. ilerimiz baka lkelerin iilerinden daha eitimsiz. Yatrmclarmz ksa vadeli kr istiyor, sanayiimizin gelecek iin planlama yapma yeteneini sakatlyor. Sonu olarak, yaam standardmz hzla dyor. ocuklarmzn gelecei karanlk." Cortnor mrldand. "Birisi sylyor sonunda bunlar!" Morton devam etti. "Ve bu ulusal kriz dneminde birok Amerikalnn bir baka derdi daha var. Ekonomik gcmz gerilerken, yeni bir tr igale ak hale geldik. Amerikallarn ou, Japonya'nn ekonomik smrgesi olacamzdan korkuyor. Ya da Avrupa'nn ... ama zellikle Japonya'nn. Pek ok Amerikalya gre Japonlar bizim sanayilerimizi, arazilerimizi, hatt kentlerimizi elimizden alyor." Eliyle arkasnda gkdelenler olan golf alann gsterdi. "Bunu yaparken de Japonya'nn artk Amerika'nn geleceini biimlendirme ve saptama gcne sahip olduundan korkanlar var."

Morton sustu, aacn dibinde durdu. Dnyormu gibi grnyordu. "Amerika'nn geleceiyle ilgili bu korkular ne kadar gerek? Ne boyutlarda kayglanmamz gerek? Bazlar size, yabanc yatrmn iyi bir ey olduunu syleyecektir. Milletimize yardmc oluyor, diyecektir. Bazlar da kar grtedir. Doal haklarmz sattmz eri sreceklerdir. Bu grlerin hangisi doru? Hangisi,... hangisine ... hangisini ... ff, bok!. Neydi o cmle?" "Kes, kes," diye bard Edgar Lynn. "Herkese be dakika mola. Benim birka eyi temizlemem gerek. Sonra gerek ekimi yaparz. ok iyiydi, Senatr. Beendim." Senaryo grevlisi kz, "Amerika'nn gelecei iin hangisine inanmamz gerek?" dedi. Senatr tekrarlad. "Amerika'nn gelecei iin hangisine..." Ban iki yana sallad. "Hatrlamaym bouna deil. O cmleyi deitirelim. Margie? Cmleyi deitir ltfen. Her neyse, bana getir yazy. Kendim deitiririm." Kostm ve makyaj ekipleri bir kere daha bana tler, orasn burasn dzeltmeye baladlar. VVoodson, "Burada bekleyin," dedi."Birka dakika sizinle konumasn salayacam."

Uultular karan bir karavann yannda duruyorduk. Arabann her yanndan kablolar kyordu. Morton bize yaklatnda iki kii, ellerinde bilgisayar sayfalaryla koarak geldiler. "John, una baksan iyi olur." "John, unu bir dnmen gerek." Morton, "Nedir o?" diye sordu. "John, bu Gallup kamuoyu yoklamasnn son sonulan." "John, bu da, ya gruplarna gre semen apraz analizi." "Ne diyor?"
Ykselen GneF 19

288

289

"zet olarak, John, bakan hakl." "Bana bunu syleyip durmayn. Ben bakana kar adaym." "Ama John, -kelimesi konusunda hakl. Televizyon konumanda -kelimesini azna alamazsn." "evre koruma diyemez miyim?" "Diyemezsin, John." "Neden?" "lmn olur, John." "Rakamlar yle gsteriyor." "Rakamlar vereyim mi, John?" "Hayr," dedi Morton. Connor'la bana bakt. Glmseyerek, "Hemen geliyorum," dedi. "Ama unlara bak, John." "Her ey aka belli, John. evre koruma demek, yaam dzeyinin aaya sarkmas demek, insanlar zaten yaam dzeyinin dn yayorlar. Daha fazlasn istemiyorlar." "Ama bu yanl," dedi Morton. "Bu iler yle olmuyor." "John, semenler yle dnyor." "Ama bu konuda yanlyorlar." "John, semenleri eitmek niyetindeysen, ne istersen yap." "Evet, semenleri eitmek niyetindeyim. evreyi korumak demek, hayat biiminin yoksullamas demek deildir. Daha fazla servet, daha fazla g ve zgrlk demektir. Az miktarla idare etmek deildir. imdi yaptklarmzn hepsini yine yapacaz. Evimizi de stacaz, arabamz da sreceiz, ama daha az benzin ve ya kullanacaz. Evlerimize daha rantabl kazanlar koyup sokaklarda daha rantabl arabalara bineceiz. Daha temiz havamz, daha iyi salmz olacak. Yaplabilir eyler bunlar. Baka lkeler yapt. Japonya yapt." "John, ltfen." "Japonya olmaz, John!" 290

Morton, "Son yirmi ylda Japonya mamul mallarn enerji maliyetini yzde altm drd," dedi. "Amerika hibir ey yapmad. Japonya mallar bizden ucuza mal ediyor, nk Japonya, yatrmlar enerji tasarrufu yapan teknolojilere yneltti. evreyi korumak, bir ulusu rekabet edebilir durumda tutar. Biz ise rekabet edemiyoruz ..." "Anladk, John. evre koruma ve istatistikler. ok can skc." "Kimsenin umurunda deil, John." Morton, "Amerikan halknn umurunda," dedi. "John, hi de deil." "Hem dinlemeyecekler de. John, beni dinle. Karmzda ya durumu var. zellikle elli beini amlar. En salam semen grubu onlar. Bu konuda da kararlan kesin. Hibir eyin ksntsn istemiyorlar. Koruma yok. Amerika'nn yallar istemiyor." "Ama o yallarn ocuklar var, torunlar var. Gelecei dnmek zorundalar." "Yallarn umurunda deil, John. te, urada siyah beyaz belli. ocuklarnn kendilerini umursamadna inanyorlar, haklar da var. Onlar da ocuklarn umursamyorlar. O kadar basit." "Ama ocuklar herhalde ..." "ocuklar oy kullanmaz, John." "Ltfen, John, dinle bizi." "evre koruma olmaz, John. Rekabet edebilirlik, evet. Gelecee bakmak, evet. Sorunlarmzla yzlemek, evet. Yeni bir ruh, evet. Ama evre koruma olmaz. u rakamlara bir bak. Sakn yapma." "Ltfen." Morton, "Bir dneyim, ocuklar," dedi. ki yardmcs yolun sonuna geldiklerini anlamlard. Ktlarn katladlar. "Metni deitirmek iin Margie'yi gnderelim mi?" 291

T
"Hayr. Dnyorum." "Belki Margie birka cmleyi deitirmekle ..." "Hayr." "Peki, John. Peki." Onlar giderken Morton., "Biliyor musunuz," dedi. "Bir gn Amerikal politikaclar kamuoyu yoklamalarna bakmakszn kendi doru bildiklerini syleyecekler. Ve bu devrimsel bir atlm saylacak." ki yardmcs birden ona dndler. "John, yapma. Yorgunsun sen." "Uzun bir gezi oldu. Anlyoruz." "John, bu konuda bize gven. Rakamlar elimizde. Biz sana halkn yzde doksan yedisinin duygularn sylyoruz." "Ben onlarn ne hissettiklerini biliyorum. aresizlik hissediyorlar. Nedenini de biliyorum. On be yldr bir lider grmediler." "John, yine bu konuya girmeyelim. Yirminci yzyldayz. Liderlik insanlara duymak istediklerim sylemek demektir." Uzaklatlar. VVoodson hemen ilerledi. Elinde bir telsiz telefon vard. Konumaya balayaca srada Morton elini havaya kaldrd. "imdi olmaz, Bob." "Senatr, sanrm konumanz gerek ..." "imdi olmaz." VVoodson geri ekildi. Morton kolundaki saate bakt. "Siz Bay Connor'la Bay Smith misiniz?" "Evet," dedi Connor. "Biraz yryelim." ekim ekibinden uzaklap golf alanndaki bir tepeye yneldi. O gn Cumayd. Alanda pek golf oynayan yoktu. Ekipten elli metre kadar ilerde durduk. Morton, "Gelmenizi istedim, nk Nakamoto olayyla ilgili grevliler sizmisiniz diye duydum," dedi. Tam itiraz edip esas grevlinin Graham olduunu syleyeceim srada Connor, "Evet, biziz," dedi. 292

"O olayla ilgili bir takm sorularm var. Anladma gre olay zmlenmi." "yle grnyor." "Sorutumanz bitti mi?" Connor, "Sonular asndan, evet," dedi. "Soruturma bitti." Morton ban sallad. "Duyduuma gre sizler Japon toplumu konusunda derin bilgiye sahipmisiniz. Doru mu? Biriniz Japonya'da yaam bir sre." "Size doru bilgi vermiler." "Bu sabah Bay Hamada'yla konutum. Daha nce de eitli frsatlarla ilikilerimiz olmutu." Morton birden bize dnd. "Sorum u. Nakamoto olay MicroCon'la ilgili mi?" "Nasl yani?" diye sordu Connor. "MicroCon'un Japonlara satlmas, benim bakanln yaptm Senato Ml Komisyonuna gelmiti. Bilim ve Teknoloji Komitesinden tavsiye almamz istendi. ahs onlarn onaylamas gerek. Bildiiniz gibi, sat ok tartlyor. Bir ara ben bu sata kar khm, szlerim zabtlara geti. eitli nedenleri vard. Bu olaylar biliyor musunuz?" "Evet," dedi Connor. "O konuda hl baz sorularm var," diye devam etti Morton. "MicroCon'un ileri teknolojisi ksmen Amerikal vergi mkelleflerinin parasyla gelitirildi. nsanlarmzn Japonya'ya satlacak bir teknolojinin masrafn tamas beni kzdryor. Japonlar o bilgiyi kullanp bizim irketlerle rekabet edecek sonunda. Amerika'nn yksek teknoloji alanndaki kapasitesini korumamz gerektiine kuvvetle inanyorum. Entelektel kaynaklarmz korumak zorundayz. irketlerimizde ve niversitelerimizde yabanc yatrm snrlamamz gerektiine inanyorum. Ama bu konuda yalnz gibiyim. Senatoda da, sanayide de destek bulamyorum. Ticaret dnyas da yardm etmiyor bana. Ticar danmanm bu tutumun gzel ilikileri bozacandan korkuyor. Pentagon bile bana 293

kar. Ben de merak ettim. Nakamoto, Akai Seramiin sahibi olduuna gre, acaba dnk olaylar bu satla ilgili miydi diyorum." Sustu. Yzmze dikkatle bakyordu. Bizim bir eyler bilmemizi bekliyormu gibiydi. Connor, "Ben bir iliki gremedim," dedi. "Nakamoto o sat geirmek iin haksz ya da uygunsuz bir ey yapt m?" "Bildiim kadaryla, hayr." "Ve soruturmanz resmen sona erdi, yle mi?" "Evet." "Tam anlamak istiyorum. nk sata muhalefetten vazgeersem, elimi irkefe daldrm olduumu renmek istemem. Belki Nakamoto partisi muhalifleri kendi taraflarna ekmenin bir yoluydu. Bu adan baknca, tutum deitirmek tehlikeli olur. Kongre'de bu tr eyler insan siliverir, bilirsiniz." Connor, "Sata muhalefetten vaz m geiyorsunuz?" diye sordu. imenlerin ilerisinden bir yardmc, "Senatr?" diye seslendi. "Hazrlar, efendim." Morton omuzlarn kaldrd. "Eh, ben bu konuda epey ak verdim. MicroCon'la ilgili tutumumu kimse kabullenmiyor. Bana gre, bu da yeni bir Fairchild olay. Ama bu kazanlamayacak bir savasa, bari kalkmayalm, diyorum. Daha yaplabilecek pek ok sava var naslsa." Dikleti, elbisesini dzeltti. "Senatr? Siz hazr olunca ekeceiz, efendim." Sonra yardmc ardndan, "Ik geer diye tela ediyorlar," diye ekledi.

re dn gecenin MicroCon'la bir ilgisi yok. Gelecek ay bir gazetede bir takm gizli oyunlara ait haberler okuyacak deilim yani. Byle bir durum yok." "Bildiim kadaryla, hayr," dedi Connor. "Baylar, geldiiniz iin teekkr ederim." Ellerimizi skt, yrmek zere dnd, sonra cayp geri geldi. "Bu konuyu gizli tutarsanz makbule geer. nk, anlyorsunuzdur, dikkatli olmamz gerek. Biz Japonya'yla savatayz." Buruk buruk glmsedi. "Gevezelik gemi batrr." "Evet," dedi Connor. "Ve Pearl Harbor'u da unutmayalm." "Tanrm, o da var." Yine ban sallad. Sesini alaltp dosta konutu. "Biliyor musunuz, baz arkadalarma gre, er ge bir bomba daha atmak zorunda kalacakmz. in oraya varacan sylyorlar." Glmsedi. "Ama bana pek yle gelmiyor. Genellikle." Hl glmseyerek kameraya doru yrd. Yrrken evresine insanlar toplanyordu. Senaryo deiimi iin, kostm iin, makyaj iin, sonra mikrofonla uraan ses sorumlusu ... yava yava Senatr gzden kayboldu, imenler zerinde ilerleyen kalabalk bir grup grdk.

Morton ban sallayarak, "Ia kayglamyorlarm," dedi . Connor, "Sizi geciktirmeyelim," diye mrldand. "Her neyse, sizden gr almak istedim. Anladma g294 295

HOLANDIM ondan," dedim. Arabay gerisin geri Hollywood'a doru sryordum. Binalar hafif bir sisin ardndan grnyordu. "Neden holanmayasn ki," dedi Connor. "Politikac o. Kendini sevdirmek onun meslei." "O halde mesleinde baarl." "ok... bence." Connor sessizce camdan darya bakt. Cann skan bir ey olduunu sezdim. "Ekrana syledikleri houna gitti mi?" dedim. "Senin sylediklerine benziyordu." "Evet, yle gibiydi." "O halde derdin ne?" "Hibir ey. Ben ashnda ne dediini dnyorum." "Fairchild'a deindi." ' "Elbette," dedi Connor. "Morton, Fairchild'n gereini ok iyi bilir." Ona gerein ne olduunu soracaktm ama o kendiliinden anlatmaya balad. "Seymour Cray'i hi duydun mu sen? Yllar boyunca dnyann en iyi bilgisayar tasarmcs olmay srdrd. Cray Aratrma, dnyann en hzl bilgisayarlarn yapt. Japonlar hep ona yetimeye alyorlard. ok zekiydi. Ama 296

seksenlerin ortasnda Japon chip dampingi, Cray'e yurt iinde mal satanlarn ounu iflasa srkledi. Cray zel tasarm sipari chip'lerini Japon reticilere smarlamak zorunda kald. Amerika'da onlar yapacak kimse kalmamt. Japonlar ise mal tesliminde esrarengiz gecikmeler yaratyorlard. Bir seferinde, belli bir siparii tam bir yl sonra teslim ettiler. O sre iinde de Japon rakipleri byk hamleler yapt. Ayrca yeni teknolojiyi ondan alp almadklar durumu da vard. Cray fkeden kudurdu. Kendisini oyaladklarn biliyordu. Bir Amerikal reticiyle balant kurmas gerektiini anlad ve Fairchild Semikondktr' seti. irket ml bakmdan zayf olduu, en iyilerden olmad halde. nk artk Japonlara gvenemiyordu. Fairchild'la yetinmek zorundayd. Bu sefer Cray'in chip'lerini Fairchild yapmaya balad. Derken bir ara, Fairchild'n Fujitsu'ya satlmak zere olduunu duydu. En byk rakibine. Kongre'nin sat durdurmasna ite bu tr kayglarla ulusal gvenlik dnceleri yol at." "Ya sonra?" "Sat durdurmak Fairchild'n ml sorunlarn zmedi tabii. irket hl zorluklar iindeydi. Sonunda satlmas art oldu. Ama onu Bull adnda bir Fransz irketi ald. Sper bilgisayarlarla rekabet etmeyen bir irket. Kongre sata o nedenle izin verdi." "MicroCon da yeni bir Fairchild m?" "Evet, bir bakma, MicroCon da Japonlara ok nemli chip yapm makinelerinin tekelini verecek. Tekeli bir kere ele geirdiler mi, artk Amerikan irketlerine o makineleri vermeyebilirler. Ama imdi dnyorum da ..." O srada telefon ald. Dmeye bastm. Lauren aryordu. Eski karm. "Peter?" "Merhaba Lauren," dedim.
297

"Peter, bugn Michelle'i erken alacam sylemek iin aryorum." Sesi gergin ve resmydi. "yle mi? Onu bugn alacandan bile haberim yoktu." "Ben yle bir ey sylemedim, Peter," dedi hemen. "Tabii alyorum." "Peki, iyi. Bu arada soraym ... Rick kim?" Bir sessizlik oldu. "Daha neler! Bunlar senin dzeyinden aa eyler, Peter." "Neden?" diye sordum. "Merak ettim yalnzca. Michelle bu sabah konuuyordu. Siyah bir Mercedes'i varm. Yeni erkek arkadan m?" "Peter. Bence bu ayn dzeyde deil." "Neyle ayn dzeyde deil?" dedim. "Oyun oynamayalm," dedi. "Durum zaten zor. Sana Michelle'i erken alacam sylemek iin telefon ettim, nk onu doktora gtreceim." "Neden? Nezlesi geti." x "Muayeneye gtryorum, Peter." "Ne konuda?" "Muayeneye!" "Duydum dediini. Ama ..." "Ona bakacak doktorun ad Robert Strauss. Uzmanm diyorlar. En iyi uzman kim diye ofiste sordum. Bunun sonucu nasl gelecek, bilemiyorum, Peter, ama kaygl olduumu bilmeni istiyorum. zellikle de gemiin asndan." "Lauren, sen neden sz ediyorsun?" "ocuklara tasalluttan sz ediyorum. Cinsel saldrdan sz ediyorum." "Ne?" "Lf dolatrmann anlam yok artk. Gemite bu konuda sulandn biliyorsun." Midemin bulandn hissettim. Bir iliki bozulunca, insann iinde her zaman bir direnme, bir ac duygusu kalr. Biraz da fke. Ayrca, dier kiiyle ilgili bir sr ey biliyor

olur insan. Kullanmak isterse. Ama Lauren buna hi kalkmarmt. "Lauren o tasallut olaynn numara olduunu biliyorsun. O konuda her eyi biliyorsun. O sra evliydik seninle." "Tek bildiim senin bana sylediklerin." Sesi mesafeli olmutu. Bilgi ve biraz da alayc. Savc sesi. "Lauren, Tanr akna. Gln bu. Neler oluyor?" "Gln deil. Anne olarak sorumluluklarm var." "Ama, Tanr akna, daha nce annelik sorumluluklarna pek de kayglanmyordun. imdi kalkm ..." /'imin benden ok ey bekledii doru," dedi buz gibi bir sesle. "Ama kzm her zaman nce gelir. Benim baz davranlarmn bugnk duruma yol amas sz konusuysa, ondan byk pimanlk duyarm." Sanki bunlar bana sylemiyormu gibi bir duyguya kapldm. Prova yapyordu. Yargca syleyecei kelimeleri deniyordu. "uras kesin, Peter, eer ortada ocuk tasallutu varsa Michelle seninle kalamaz artk. Seni gremez bile." Gsmde bir ac hissettim. Bir burulma. "Sen neden sz ediyorsun? ocuk tasallutu var diye kim sylyor?" "Peter, u ara yorum yapmam uygun olmaz kansndaym." "VVilhelm mi? Kim arad seni, Lauren?" "Peter, bunu srdrmenin bir anlam yok. Sana resmen haber veriyorum, Michelle'i saat drtte alacam. Hazr olmasn istiyorum." "Lauren ..." "Sekreterim Bayan YVilson bu konumay dinliyor ve stenoyla not alyor. Kzm alp muayeneye gtreceimi sana resmen bildiriyorum. Kararmla ilgili sorularn var m?" "Yok." "Saat drtte o halde. birliine teekkrler. Kiisel bir ey

298

299

eklemek istiyorum, Peter, ilerin bu hale gelmesinden tr ok zgnm." Telefonu kapatt.

Cinsel tasallut olaylaryla detektifken bir hayli uramtm. Bu ilerin nasl olduunu biliyordum. Tbb muayeneden kesin bir ey anlalmazd genellikle. Durum her zaman yoruma kalrd. ocua bir psikolog durmadan ayn sorular sorarsa, ocuk sonunda psikologu memnun edecek cevaplan uydurmaya balard. Normalde psikolog soru sorarken video ekimi yaplr, ocuun ynlendirilmedii kantlanmaya allrd. Ama yarg nne geldiinde durum her zaman kesinlikten uzak olurdu. Yarg da tutucu bir karar vermek zorunda kalrd. Yani eer tasallut ihtimali diye bir ey varsa, ocuu sulanan kiiden uzak tutmakta yarar vard. Gece ziyaretleri yasak. Hatt belki de ... "Yeter artk," dedi Connor. "Dnyaya dn." "zr dilerim. Ama can skc bir durum." "Eminim. imdi... bana sylemediin bir eyler var m?" "Ne konuda?" "Tasallut soruturmas konusunda." "Yok. Hibir ey yok." "Kohai," dedi alak sesle. "Bana anlatmazsan yardmc olamam." "Benim ocuklara tasallutla falan ilgim yok," dedim. "Konu bambakayd. Parayla ilgiliydi." Connor bir ey sylemedi. Yalnzca bekledi. Bana bak yordu. ~ "Allah kahretsin," dedim. Ona anlatmaya baladm. nsann hayatnda baz dnemler olur, ne yaptn bildi-

ine inanr, oysa bilmiyordur. Daha sonra geriye baktnda, doru hareket etmediini grr insan. Bir yanlara sapmtr, ileri berbat etmitir. Ama olay srasnda her eyin doru gittiine inanr. Benim bama gelen de k olmakt. Lauren soylu hareket eden, soylu grnen kzlardand. ncecik, zarif ve mtevaz. Atlarla bir arada bym gibi dururdu. Benden genti... ve ok gzeldi. Bu iin yrmeyeceini biliyordum, ama yine de yrmesi iin urayordum. Evlenmi, birlikte oturmaya balamtk. Karm honutsuzluunu yeni yeni belli ediyordu. Oturduum daire, mahalle, aldm maa ... hepsi. Durmadan kusuyordu. O da ii daha ktye gtryordu. Arabada, yatan yannda, her yerde krik-kraklar vard. yle sefil ve yle mutsuzdu ki, onu kk jestlerle memnun etmeye altm. Bir eyler alyordum ona. Hediyeler getiriyordum. Yemekleri piiriyordum. Ufak tefek ev ileri yapyordum. 300

Bunlar benim normal davranma uygun deildi, ama ktm. Onu memnun etme alkanlklarna doru kayyordum. Ortada srekli bir bask vard. undan isterim, bundan isterim. Daha ok para. Daha ok, daha ok. Bir de belirli sorunumuz vard. Savclktaki salk sigortas hamilelii kapsamyordu. Benim sigortam da kapsamyordu. Evlendikten sonra yeterince abuk sigorta yaptramadmz iin bebein masraflar bizden kacakt. Sekiz bin dolar bulmak zorundaydk. kimizde de yle bir para yoktu. Lauren'in babas Virginia'da doktordu, ama paray-ondan isteyemiyordu, nk baba zaten benimle evlenmesine karyd. Benim ailemde de para yoktu. O kadar. Paramz yoktu ite. Lauren Savclkta alyordu. Ben polis te-kiltndaydm. MasterCard'nn ok borcu vard. Arabasnn taksitleri de vard. Sekiz bin dolar da gerekiyordu. Kafamzda Demokles'in klc gibiydi o konu. Ne yapacaktk? Sz-301

T
n etmediimiz bir konu haline geldi bu i. En azndan, onun asndan. zm benim bulmam gerekiyordu. Austos aynda bir gece, Ledera Heights'daki aile kavgasna arldm. spanyol asll ift. Hayli imilerdi ikisi de. Kavga da etmilerdi. Kadnn duda yark, adamn gz morarmt. ocuk ierki odada lk la haykryordu. Onlar abucak sakinletirdik, kimsenin ar yaral olmadn anladk. Gitmek zereydik. Kadn bunu farketti, avaz avaz alamaya, kocasnn kzlaryla oynatndan yaknmaya balad. Ona fiziksel olarak satayor, dedi. Koca bunu duyunca fena halde bozuldu. Ben, sama, dedim iimden. Kadn onu bozum etmek iin yapyor bunu, diye dndm. Ama kadn, ocuu muayene etmem iin direndi. e-riki odaya girdim. ocuk dokuz aylk faland. Durmadan baryordu. Yz kpkrmz kesilmiti. rk falan var m diye bakmak iin yorgan atm, ocuun yatanda bir kilo kadar beyaz tula paralan bulunduunu grdm. Garip. Bilemiyordum. Durum pek acayipti. kisi evli olduklarna gre, kadn kocasnn aleyhinde ifade verecek demekti. Muhtemel bir neden olmadndan, arama yapamazdk. Adam kendine yle orta karar bir avukat bulsa, syrlrd bu iten. Sorun olmazd. Salona kp adam ieriye ardm. Bir ey yapamayacam biliyordum. Tek dndm, ocuk o tula krntlarn azna atp inerse ... lrd. Adamla onu konumak istiyordum. Onu biraz azarlarm, diyordum. Biraz korkuturum. ocuun odasnda adamla yalnzdk. Kadn salonda, benim ekip arkadamla birlikteydi. Birdenbire adam cebinden iki santim kalnlnda bir zarf ekti, kapam at. Yz dolarlklar grdm. Bir in kalnlnda yz dolarlar. "Yardmnza teekkrler, memur bey," dedi bana. O zarfta on bin dolar olmalyd en azndan. Belki daha
302

fazla. Bilmiyorum. Adam zarf uzatp yzme bakt. Almam bekliyordu. Ben ocuun yatanda pislik bulundurmann tehlikele-riyle ilgili yarm yamalak bir eyler syledim. Adam hemen tulalar alp yere koydu, bir tekmede yatan altna itti. Sonra, "Hakknz var," dedi. "Teekkr ederim, memur bey. Kzma bir ey olmasn hi istemem." Zarf yine uzatt. Byle ite. Kafamn iinde frtnalar kopuyordu. Darda kadn ekip arkadama barmaktayd. ocuk da bize haykryordu. Adam zarf bana uzatm, bekliyordu. Glmsyor, ban sallyordu. Haydi, al, senin, dermi gibi. Benim kafamda ... o sra ne dndm bilemiyorum. Kendime geldiimde salondaydm. ocuun bir eyi yok, diyordum. Kadn bu sefer sarho sarho barmaya, ocuuna benim saldrdm sylemeye koyuldu. Bu sefer sulu kocas deil, bendim. Kocasyla komplo kurmutum. kimiz de ocuk sapydk. Ekip arkadam kadnn kak olduuna karar verdi, oradan ktk. Arkadam, "Odada epey kaldn," dedi. "ocuu muayene ettim," dedim. O kadar. Ertesi gn kadn kageldi, ocuuna saldrdm syleyip resm ikyette bulundu. Akamdan kalmayd. Sicili de temiz deildi. Ama sulama yine de ciddiydi. lk aamaya kadar srdrld, ifade verdim, sonra iddia geersiz bulundu. Hepsi bu. Olan biten buydu. Hikyenin tm bu kadard.

"Ya para?" dedi Connor. "Hafta sonunda Vegas'a gittim. ok para kazandm. O yl kumar krm olan on bin dolarn vergisini verdim." 303

"Bu fikir kimin fikriydi?" "Lauren'in. Ne yapacam o retti bana." "Yani olanlar biliyor." "Tabii." "Ya tekiltn soruturmas? lk ifadeden rapor yazlp dosyana girdi mi?" "O kadar ileri gittiklerini sanmyorum. Szl sorular sordular, sonra caydlar. Herhalde dosyaya bir not sokmulardr ama rapor yoktur." "Peki," dedi Connor. "imdi bana gerisini anlat."

Ona Times'daki Ken Shubik'i ve Sansar' anlattm. Connor kalarn atarak dinliyordu. Ben konuurken o dilerinin arasndan iine soluklar ekiyor, honutsuzluunu Japonlar gibi belirtiyordu. Ben bitirince, "Kohai," dedi. "Hayatm ok zorlatryor-sun. Ayrca beni hak etmediim halde budala durumuna drdn. Bunlar neden daha nce anlatmadn bana?" "nk seninle bir ilgisi yoktu." "Kohai." Bam iki yana sallayp duruyordu. "Kohai..." Aklma yine kzm gelmiti. Onu bir daha grememe ihtimali ... yalnzca bir ihtimal... bir daha onu hi ... "Bak," dedi Connor. "Bu iin tatszlaabileceini sylemitim sana.. nan bana, u durumdan ok daha fazla da tatszlaabilir. Bu daha balangc. yice kt olabilir. Hzl hareket etmeli, ii balamaya almalyz." "Baland sanyordum." Connor iini ekti, ban iki yana sallad. "Daha deil," dedi. "imdi sen drtte karnla bulumadan nce her eyi zmlemeliyiz. O saate kadar bitirmek zorundayz."

304

l ANRIM, bence baya zmlendi artk," dedi Graham. Hollyvvood tepelerinde, Sakamura'mn evinde dolayordu. Olay yeri ekibi son kalntlar toplamakta, gitmeye hazrlanmaktayd. Graham, "ef neden bu konuda bu kadar pireleniyor, anlamyorum," dedi. "Ekip iin ounu burada yapt. efin acelesi yznden. Ama bereket versin, her ey birbirini ok gzel tutuyor. Sakamura olduu kesin. Yatanda kask tyleri aradk ... kznkilere uyuyor. Yzde doksan yedi sonu. Kzn iindeki onun seminal svs. Onunla seviti, sonra da ldrd. Biz onu tutuklamaya gelince panie kapld, kamaya kalkt ve ld. Connor nerede?" "Darda," dedim. Pencereden Connor'n garajn yannda, devriye arabasnn polisiyle konumakta olduunu gryordum. Connor eliyle sokan iki ban gsteriyor, polis de onun sorularna cevap veriyordu. "Ne yapyor orada yle?" diye sordu Graham. Bilmediimi syledim. "Lanet olsun, onu hi anlayamyorum. Sorduu sorunun cevabnn hayr olduunu syle ona." "Hangi soru?" "Bir saat nce arad beni," dedi Graham. "Burada ka tane
Ykselen GneF 20 305

M<-p

okuma gzl bulduumuzu sordu. Baktk. Hi yoktu. Cevap bu. Bir yn gne gzl var, bir iki tane kadn gne gzl de var. Ama o kadar. Neden soruyor, anlayamadm. Garip bir adam, deil mi? imdi ne yapyor yle?" Connor devriye arabasnn evresinde dolarken ona baktk. Tekrar eliyle yolun iki ucunu gsterdi. Polislerden biri arabada, telsizle konuuyordu. Graham, "Sen anlayabiliyor musun onu?" diye sordu. "Hayr, anlayamyorum." "Herhalde kzlarn izini srmeye alyor," dedi Graham. "Tanrm, keke o kzl salnn kimliini alm olsaydk. Hele de sonu byle olunca. O da yatm olmal onunla. Ondan biraz sperm alr, tm faktrler uyuyor mu diye bakardk. Kzlar kanca budala durumuna dtm. Her ey yle hzl oldu ki. Burada plak kzlar zplayp hopluyor falan. nsann akl karyor. Doal bir ey. Allah kahretsin, ne gzeldiler, deil mi?" Gerekten gzel olduklarn syledim. "Sakamura'dan da geriye bir ey kalmad," dedi Graham. "Morgla bir saat nce konutum. Ceset tanmlanamayacak kadar yanm. Adl tabip de deneyecek ama bouna." Mutsuz baklarla pencereden darya bakt. "Biliyor musun, bu olayda elimizden gelenin en iyisini yaptk," dedi. "Bence baya baarl da olduk. Bulduumuz adam gerek katil. Hzl yaptk iimizi. Oysa imdi kulama yalnz Japonlara kar rklk szleri geliyor. Lanet olsun. Ne yapsan bouna." "Hm-hmmm," dedim. "Hem imdi iyice azttlar," diye devam etti. "zerimdeki bask mthi bir ey. ef habire aryor, olay bala, dosyay kapa, diyor. Times'dan bir muhabir beni aratryor. 1978'de spanyol aslllara kar gereksiz iddet kullanm mym, ona bakyor. Muhabirin derdi, benim ezelden rk olduumu gstermek. Yazaca hikyenin z de ne? Dn geceki olayn rklktan kaynakland. Ben rkln dirilii ol306

dtm ktm. Bak, szme kulak ver, bu Japonlar insana kara almakta ok usta. Korkutucu bir ey." "Biliyorum," dedim. "Sana da m bulayorlar?" Bam evetlercesine salladm. "Ne konuda?" "ocuklara tasallut." "Tanrm," dedi Graham. "stelik senin bir kzn var." "Evet." "Bozulmuyor musun? Bunlar kara almann ustas, Petey-san. Gerekle ilgisi olmasa da. Ama gel de bunu muhabire anlat." "Ad nedir?" dedim. "Yani seninle konuan muhabirin?" "Linda Jensen, dediydi galiba." Bam salladm. Linda Jensen, Sansar'n koruduu bir kzd. Birisi bir zamanlar bana, Linda ykselmek iin yataa girmiyor, insanlarn erefiyle oynuyor, demiti. Los Ange-les'e gelmeden nce Washington gazetelerinin birinde dedikodu stununu yazyordu. Graham arln br ayana aktararak, "Bilemiyorum," dedi. "Bence demez. Bu lkeyi ikinci bir Japonya haline getiriyorlar. Konumaya korkan insanlar oalmaya balad bile. Onlara kar bir ey sylemeye korkuyor herkes. Olup biteni anlatmyorlar." "Hkmet bir iki yasa karsa yarar olurdu." Graham gld. "Hkmet! Hkmetin de sahibi Japonlar. VVashington'da her yl ka para harcyorlar, biliyor musun? Senato'daki ve Temsilciler Meclisi'ndeki herkesin seim kampanyalarn finanse etmeye yeter. Bol para. imdi sen syle bana. Bir karlar olmasa her yl bu paray harcarlar myd? Tabii harcamazlard. Allah kahretsin. Amerika'nn sonu geliyor, arkada. Hey, galiba patronun seni aryor." Pencereden baktm. Connor bana el sallyordu. "Gitmem gerek," dedim

307

T
"yi anslar. Bak, ben belki iki hafta izne karm.". "yle mi? Ne zaman?" "Belki bu akam," dedi Graham. "ef yle bir ey syledi. Times peimde olduuna gre, iyi bir fikir olur dedi. Bir haftalna Phoenix'e gideyim diyorum. Ailem var orada. Neyse, bilmeni istedim. Belki giderim." "Peki, tamam." Connor hl bana el sallyordu. Sabrszlanmt. abucak aaya indim. Merdivenlerden inerken siyah bir Mercedes sedann durduunu, iinden tamdk birinin indiini grdm. Sansar VVilhelm.

308

Z5OKAA indiimde Sansar not defteriyle teypini karmt bile. Aznn kesinden bir sigara sarkyordu. "Temen Smith," dedi. "Acaba sizinle konuabilir miydim?" "Olduka megulm," dedim. Connor, "Haydi, abuk," diye seslendi bana. "Vakit geiyor." Kapy benim iin ak tutuyordu. Connor'a doru yrmeye baladm. Sansar admn benimkine uydurdu. Kk, siyah bir mikrofonu yzme doru tutuyordu. "Teype alyorum, umarm bir itiraznz yoktur. Malcolm olayndan sonra bu konuda dikkatli olmamz gerekiyor. Dn geceki Nakamoto soruturmas nedeniyle, meslekdanz Detektif Graham'la ilgili rklk sulamalar konusunda yorum yapabilir misiniz?" "Hayr," eledim, yrmeyi srdrdm. "Onlardan 'Lanet olas Japonlar' diye sz ettiini duyduk." "Yorumum yok," dedim. "Ayrca, 'kk Nipler' de demi. Grevli bir memurun byle konumas doru mu sizce?" "zgnm, yorum yok, VVilly." Yrrken mikrofonu suratmn nnde tutuyordu. Canm skld. Elini itmek geldi iimden. Ama yapmadm. "Temen Smith, sizinle ilgili bir yaz hazrlyoruz. Martinez 309

olayyla ilgili birka sorumuz var. Olay hatrlyor musunuz? Birka yl ncesine ait." Yrmeyi srdrdm. "imdi ok iim var, VVilly," dedim. "Martinez olay, Sylvia Morelia'nn, yani Maria Martinez'in annesinin yapt ocuk tasallutu sulamalaryla sona ermiti. soruturma yapld. Yorumunuz var m diye merak ettim." "Yorum yok." "O zamanki ekip arkadanzla konutum. Ted Anderson'la. Sizin yorumunuz var m diye merak ettim." "zgnm. Yok." "Hakknzdaki bu ciddi sulamalara cevap vermeyecek misiniz yani?" "Bildiim kadaryla sulama yapan bir tek sensin, VVilly." "Aslnda bu tam da doru deil," diye glmsedi. "Savclk da bir soruturma balatm diye duydum." Bir ey sylemedim. Acaba doru mu, diye dndm. "Bu durumda, Temenim, acaba sizce mahkeme kznzn velayetini size verirken bir hat m yapt?" "zgnm, yorum yok, VVilly," dedim. Sesimi gvenli karmaya alyordum. Ama terlemeye balamtm. Connor, "Haydi, abuk ol, vakit yok," dedi. Arabaya bindim. Connor, VVilhelm'e, "Evlt, zgnm ama gitmemiz gerek," dedi. Kapy arparak kapatt, ben motoru altrdm. "Gidelim," dedi Connor. VVilly ban pencereden ieri uzatmt. "Sizce Yzba Connor'n Japon nefreti de tekiltn duyarl rk sorunlar karsndaki yanl davrannn bir baka ifadesi mi?" "Grrz, VVilly." Cam kapattm, arabay srdm. Connor, "Biraz daha hzl gitsek de olur," dedi. "Tabii," deyip gaza yklendim. Dikiz aynasndan Sansar'n Mercedes'ine kotuunu gryordum. Lastiklerimi gcrdatarak keyi dndm. "Bu

aalk kpek yerimizi nereden bildi? Telsiz mesajlarn m dinliyor?" Connor, "Biz telsizle konumadk," dedi. "Biliyorsun, o konuda^uyarlym. Ama belki devriye aabas bizim buraya geldiimizi merkeze bildirmi olabilir. Belki de bu arabada sinyal verici vardr. Belki kendiliinden tahmin etmitir buraya geleceimizi. ren herif. Japonlarla da balantlar var. Times'daki casuslar onlarn. Genellikle Japonlar kiminle i grdkleri konusunda biraz daha dikkatli davranr, kalite seerler. Ama herhalde istedikleri ii bu herif de grebiliyor. Gzel araba, ha?" "Japon arabas deil ama." "O kadar ak oynanmaz," dedi Connor. "Bizi izliyor mu?" "Hayr. Sanrm ektik onu. Nereye gidiyoruz imdi?" "niversiteye. Sanders'e yeterince zaman braktk." Tepeden indik, srat yoluna ktk. "Aklma gelmiken..." dedim. "u gzlk hikyesi nedir?"

"Onaylanmas gereken kk bir nokta. Okuma gzl bulamadlar, deil mi?" "yle. Yalnzca gne gzlkleri var." "Ben de yle dnmtm," dedi Connor. "Graham da kentten ayrlacan sylyor. Phoenix'e gidiyormu." "Hmm-hmmm." Yzme bakt. "Sen de mi istiyorsun kentten gitmeyi?" "Hayr," dedim. Connor, "Peki," dedi. 101 numaral yol zerinde gneye dndm. Eski gnlerde olsa, Gney California niversitesine on dakikada varrdk. imdi otuz dakika zor yetiyordu. Hele le saatinde. Ama trafik zaten her an skkt. Hava kirlilii de berbatt. Bir sis iinde ilerliyordum. "Sence budalalk m ediyorum?" dedim. "Ben de mi antay alp kaaym?" 311

"O da bir zm yolu," diye karlk verdi. ini ekti. "Japonlar dolayl eylemin ustasdr. gdsel olarak o yolu seerler. Japonya'da biri senden honut deilse, bunu asla yzne sylemez. Arkadana, ortana, patronuna syler. Ama sz dner, sana da ular. Dolayl iletiim ok geerlidir o lkede. O yzden sosyal hayata o kadar nem verir, golf oynar, barlarda ierler. letiimin d kanallarna ihtiyalar vardr, nk kafalarmdakini ak ak syleyemezler. Dnrsen, ok mantksz bir yol. Zaman, enerji ve para kayb. Ama onlar yzleemezler. Yzlemek lmden beterdir. Terlerler, panie kaplrlar. Baka areleri yoktur. Japonya dolayl kanajlar lkesidir. Asla orta yoldan gitmezler." "Evet, ama .'.." "Bu yzden de, Amerikallara korkak ve sinsi gzken davran, Japonlar iin normal davrantr. Bir zellii yoktur. Sana yalnzca bir takm nfuzlu insanlarn honutsuzluunu belirtmek istiyorlar." "Belirtmek, ha? Kzm konusunda mahkemelere srklenebilirim bu yzden. ocuumla ilikim mahvolabilir. erefime leke srlr." "Evet, yle. Bunlar normal cezalardr. Sosyal prestij kayb, honutsuzluk belirtmenin normal bir yoludur." "Eh, mesaj aldm artk. Durumu kavradm." Connor, "Kiisel bir ey deil bu," dedi. "Onlarn hareket tarz byle." "Evet, anladm. Bir yalan yayyorlar." "Bir bakma." "Bakm falan yok. Resmen yalan." Connor iini ekti. "Anlamam uzun srmt," dedi. "Japon davran, iftlik ahlkna dayaldr. Bir yn samurai ve feodalizm masallar dinlersin, ama aslnda Japonlarn hepsi kyldr. nsan kyde yayorsa, etrafndakilerin honutsuzluunu kazand anda cezalandrlr. Bunun da anlam lmektir, nk sorun karan adam baka kyler 312

de kabul etmez. O kadar. Gruba ters gidersen lrsn. Onlar durumu byle grrler. "Demek ki Japonlar grup konusunda ok duyarl. Her eyden ok, grupla geinmeye nem verirler. Gze batmamak, riske girmemek, bireyci olmamak gerekir. lle de doruyu savunmak, olacak ey deildir bu durumda. Japonlar gereklere pek gvenmezler. Gerek onlara ok souk ve soyut gelir. ocuu bir sula itham edilen annenin durumu gibidir daha ok. O kadn gerei pek merak etmez. Olunu merak eder. Japonlar da yle. Onlar iin en nemlisi, insanlar arasndaki ilikilerdir. Asl gerek odur. br gerein nemi yoktur." "Evet, tamam," dedim. "Ama imdi neden ykleniyorlar? Ne fark eder artk onlara? Cinayet zmlendi, deil mi?" "Yo, zmlenmedi," dedi Connor. "zmlenmedi mi?" "Hayr. Bask bu yzden hl stmzde. Besbelli birisi dosyann kapanmasn ok istiyor. Bizim pes etmemizi, vazgememizi istiyor." "Bana da, Graham'a da yklendiklerine gre ... nasl oluyor da sana yklenmiyorlar?" "Ykleniyorlar," dedi Connor. "Nasl?" "Sana olanlarn sorumluluunu bana bindiriyorlar." "Seni nasl sorumlu tutarlar? Anlayamyorum!" "Anlamadn biliyorum. Ama yle. Bana inan. yle yapyorlar." lerleyen arabalara baktm. Hitachi'nin kl panosunun yanndan getik. Amerika'nn l Numaral Bilgisayar. Sonra Canon. Amerika'nn Fotokopi Lideri. Ardndan Honda. Amerika'nn l Numaral Arabas. Yeni Japon ilanlarnn ou gibi bunlar da gndz bile parlayan trdendi. Panolarn kiras gnde otuz bin dolard. Amerikan irketlerinin ounun paras yetmiyordu artk.
313

Connor, "Mesele u ki, Japonlar iyice rahat kardklarn biliyorlar," dedi. "Senin evrendeki toz bulutunu kaldrmakla, bana bir mesaj veriyorlar. Durumu dzelt, diyorlar. nk benim bu ii baarabileceimi, dosyay kapatabileceimi dnyorlar." "Yapabilir misin?" "Tabii. Hemen bitirmek ister misin? Gidip birer bira ieriz, sonra Japon gereklerinin zevkini karrz. Yoksa Cheryl Austin'in neden ldrldn merak m ediyorsun?" "Merak ediyorum." "Ben de," dedi Connor. "O halde devam edelim, kohai. Bence Sanders'in laboratuar bize ilgin bilgiler verecek. Artk anahtar o teyplerde."

314

l HLLP Sanders topa gibi dnyordu. "Laboratuvar kapand," dedi. Ellerini bir aresizlik hareketiyle tavana doru kaldrd. "Elimden hibir ey gelmiyor. Hibir ey!" Connor, "Ne zaman oldu bu?" diye sordu. "Bir saat nce. Bina Denetim yetkilileri geldi, herkese laboratuvardan kmasn syledi, kapy kilitlediler. Bir anda. imdi n kapya kocaman bir kilit aslm durumda." "Nedeni neymi?" diye sordum. "Tavan salam deilmi, gvensizmi. Paten pisti kafamza kerse, niversitenin sigortas bunu kapsamazm. renci gvenlii her eyden nemliymi. Her neyse, laboratu-var kapadlar. naat mhendisleri inceleyip rapor verecekmi." "Ne zaman?" Telefonu iaret etti. "Haber bekliyorum. Belki haftaya. Belki gelecek aya." "Gelecek aya m?" "Evet. Tabii." Sanders lgn salarn parmaklaryla dzeltmeye alt. "Dekana kadar ktm. Ama dekann ofisinde kimsenin haberi yok. Daha yukardan geliyor. Ynetim kurulundakiler, bol ba yapan zenginlerin kim olduunu bilir. Milyonlarca dolar verenleri tanr. Emir ok byk yerden." Sanders gld. "Bugnlerde gizli deil artk bunlar." 315

"Nasl yani..." dedim. "Japonya'nn Amerikan niversitelerine ne lde szdn biliyorsunuz. zellikle de teknik blmlere. Her yerde byle. M.I.T.'de Japonlar yirmibe profesr finanse ediyor. Her lkeden ok onlar veriyor. nk bizim kadar yenilik yaratamayacaklarn biliyorlar aslnda. Yeniliklere ihtiyalar olduuna gre de, ne gerekiyorsa onu yapyorlar. Satn alyorlar onu." "Amerikan niversitelerinden mi?" "Tabii. Irvine'daki California niversitesine baksanza. Teknik aratrma blmnn iki katma girebilmek iin Japon pasaportun olmas gerek. Hitachi iin aratrma yapyorlar orada. Amerikallara kapal bir Amerikan niversitesi." Sanders olduu yerde dnd, kollarn savurdu. "Burada da holarna gitmeyen bir ey olursa, birisi rektre bir telefon sallyor, o da sz dinliyor. Ne yapsn? Japonlar gcendirmeyi gze alamaz. Ne istiyorlarsa, onlarn. Laboratuvar kapatmak isterlerse ... kapanr." "Ya teypler?" diye sordum. "Her ey orada kilitli. Elimizde ne varsa braktrdlar." "Sahi mi?" "ok aceleleri vard. Gestapo tutumu. Bizi ite kaka kardlar. Amerikan niversiteleri para kaybedeceklerini hissedince nasl telalanyor, dnyada bilemezsin." ini ekti. "Bilmiyorum. Belki Theresa birka teypi yanna almay baarmtr. Kendisine sorabilirsiniz." "Nerede o?" "Galiba buz pateni yapmaya gitti." Kalarm attm. "Buz pateni mi?" ^ "yle dedi. Oraya bir bakn." Dosdoru Connor'a bakt. Anlaml anlaml.

Theresa Asakuma paten yapmyordu. Pistte otuz kadar ocukla onlar kontrol etmeye alan bir gen retmen vard. ocuklar drdnc snf rencisi gibiydi. Glmeleri, lklar yksek tavanda yanklanyordu. Bina hemen hemen botu. Kerevetlerde kimse yoktu. Bir kede birka niversite rencisi didiiyor, birbirinin omzuna yumruklar atyor, glyorlard. Bizim tarafta, tribnlerin tepesinde, bir odac yerleri paspaslamaktayd. Pistin kenarnda bir anneyle bir baba, raya tutunmu, ocuklarn seyrediyorlard. Karmzda gazete okuyan bir adam vard. Theresa Asakuma'y hibir yerde gremedim. Connor iini ekti. Dikkatle kerevete oturdu, arkasna yasland, bacaklarn stste att. Ben ayakta kaldm. Ona bakyordum. "Ne yapyorsun? Belli ki burada deil," dedim. "Bir yer bul, otur," dedi. "Ama sen hep ok acele edersin." "Otur uraya. Hayatn tadn kar." Yanna oturdum. ocuklarn pisti kayarak turlayn seyrettik. retmenleri baryordu. "Alexander? Alexander! Sana daha nce de syledim. Vurmak yok! Sakn vurma ona bir daha!" Kerevetin arka tahtasna yaslandm, kendimi rahat brakmaya altm. Connor ocuklara bakp kkr kkr gld. Pek rahat gibiydi. Dnyada tek bir derdi yokmu gibi. "Acaba Sanders'in dedii doru mu?" dedim. "Japonlar niversiteye bask m yapyor?" "Tabii," dedi Connor. "Ya Japonya'nn Amerikan teknolojisini satn almas? M.I.T.'de profesrlkler satn almas?" "Yasaya aykr deil. Burslar veriyorlar. Soylu bir ideal.": Kalarm attm. "Yani sence ziyan yok mu?" "Hayr, yle deil," dedi. "Ziyan ok var. Kendi kurumlarnn kontroln kaptrrsan, her eyi kaptrdn demektir. Ve genel olarak, kurumlara kim para veriyorsa, kontrol on-

316

dadr. Eer paray Japonlar veriyorsa, Amerikan sanayiiyle Amerikan hkmeti hibir ey vermiyorsa, o zaman Amerikan eitimini Japonlar kontrol ediyor demektir. On tane Amerikan niversitesinin sahibi zaten onlar, biliyorsun. Resmen sahibi. Kendi genlerinin eitimi iin satn aldlar o niversiteleri. lerde de Japon genleri Amerika'ya yollamay srdrebileceklerinden emin olmak iin." "Ama onu zaten yapabiliyorlar. Amerikan niversitelerine bir yn Japon geliyor." "Evet. Ama Japonlar yine her zamanki gibi ileriye dnk planlar yapyorlar. Bu iin ilerde ok zorlaabileceini biliyorlar. Er ge sarka geriye sallanr. Oyunu .ne kadar dipomata oynuyor olurlarsa olsunlar ... ki henz hep alma aamasmdalar ... lkeler kimsenin boyunduruuna girmekten holanmaz. gal edilmeyi sevmez. ster ekonomik olsun, ister asker. Japonlar da gnn birinde Amerikallarn uyanaca kansndalar." Pistteki ocuklara baktm, onlarn kahkahalarn dinledim. Kendi kzm dnyordum. Sonra saat drtteki bulumay dndm. "Burada neden byle oturuyoruz?" diye sordum. "nk," dedi. Oturmay srdrdk. retmenler ocuklar toparlamaya balamlard artk. Buzun dna doru gtryorlard. "Patenler buraya. Pateler buraya ltfen. Sen de Alexander. Alexander!" "Biliyor musun," dedi Connor. "Eer sen bir Japon irketini satn almak istesen, dnyada alamazsn. irkettekiler bir yabanc tarafndan alnmay ayp sayar. Asla kabul etmezler." "Japonlarn kurallar serbestletirdiklerini sanyordum." Connor glmsedi. "Teknik olarak, evet. Teknik olarak bir Japon irketini satn alabilirsin. Ama uygulamada, alamazsn. nk bir irketi almak iin nce o irketin bankasyla
318

temasa gemen gerek. Bankann onayn almak zorundasn. Bu art. Ondan sonra yrtebilirsin ancak muameleyi. Ve banka da asla izin vermez." "General Motors, Isuzu'yu satn ald sanyordum." "GM, Isuzu'nun te birini ald. ounluk hissesi deil. Hem, evet, tek tuk istisna durumlar da var. Ama genelde, Ja-ponya'daki yabanc yatrmlar son on ylda yarya dt. irket ardndan irket, Japon piyasasn ok zor buluyor ve vazgeiyor. O tarafgir tutumlardan, komplolardan, atmalardan, bllen pazarlardan, kendilerini dta tutmaya ynelik gizli anlamalardan usanyorlar. Devlet mdahalesinden beziyorlar. Geri dnveriyorlar. Pes ediyorlar. Evet ... pes ediyorlar. Baka lkelerin de ou vazgeti. Almanlar, talyanlar, Franszlar. Japonya'da i yapmaktan herkes yoruluyor. nk sana ne sylerlerse sylesinler, Japonya aslnda kapaldr. Birka yl nce T. Boone Pickens bir Japon irketinin drtte birini almt. Ama ynetim kuruluna giremedi. Japonya kapaldr." "O halde ne yapmamz gerek?" "Avrupallarn yaptn," dedi Connor. "Karlk vermeliyiz. Ksasa ksas. Senden bir, benden bir. Dnyada herkes ayn sorunu yayor Japonlarla. Mesele hangi zmn en iyi sonu vereceinde. Avrupa zm olduka kestirme. yi iliyor. En azndan, u ana kadar." Pistte birka gen kz snma turlarna balyordu. retmen de kkleri bizim yanmzdan geirip koridora doru yrtme abasndayd. Tam bizim hizamzdan geerken, "Birinizden biriniz Temen Smith misiniz?" diye sordu. "Evet, hanmefendi," dedim. ocuklardan biri, "Tabancan var m?" deyiverdi. retmen, "O kadn bana, aradnz eyin erkekler soyunma odasnda olduunu syledi," dedi. "yle mi?" ocuk, "Grebilir miyim?" dedi.
319

retmen, "Hani u doulu kadn," diye aklad. "Sanrm douluydu." Connor, "Evet," dedi. "Teekkr ederiz." "Tabancay grmek istiyorum." Bir baka ocuk, "Sus, sersem," diye sze kart. "Bir ey bildiin yok. Bunlar gizli polis." "Tabancay grmek istiyorum." Connor'la ikimiz kalkp yrmeye baladk. ocuklar peimizden geliyorlar, hl tabancay soruyorlard. Pistin kenarnda gazete okuyan adam bize merakla bakt. Biz kapdan kana kadar gzleriyle izledi. Connor, "Belli etmeden kmak kadar iyisi yoktur," diye glmsedi. Erkekler soyunma odas botu. Ben yeil elik dolaplara birer birer bakp teypleri aramaya koyuldum. Connor zahmet ermedi. "Buraya gel," diye seslendiini duydum. Dularn kapsnda duruyordu. "Teypleri buldun mu?" "Hayr." Kapy am, beklemekteydi. Bir merdivenden ara sahanla indik. ki kap vard. Biri kamyon giri yerine kyordu. teki ahap kirili, karanlk bir koridora almaktayd. "Buradan," dedi Connor. Koridorda ilerledik, kirilerin altndan eilerek getik. Pistin tam altna girmitik. Nabz gibi atan paslanmaz elik makinelerin arasndan getik. Sonunda karmza bir dizi kap kt. "Nereye gittiimizi biliyor musun?" diye sordum. Kaplardan biri aralk duruyordu. Connor onu itti. Odann klar snkt ama laboratuvara geldiimizi hemen anladm. Bir kede bir ekrann soluk yanyordu. Oraya doru ilerledik.

l HERESA Asakuma arkasna yasland, gzln alnna doru kaldrd, gzel gzlerini ovalad. "Fazla grlt karmazsak mesele kalmaz," dedi. "Ana kapnn dna bir nbeti koymulard. Hl orada m, bilmiyorum." "Nbeti mi?" "Evet. Laboratuvar kapatma konusunda ciddi davranyorlar. Grmeye deerdi. Uyuturucu baskn gibiydi. Amerikallar gerekten pek artt." , "Ya seni?" "Benim bu lkeyle ilgili olarak onlar gibi beklentilerim yok." Connor onun karsndaki monitr gsterdi. Ekrandaki ift kucaklam durumda konferans salonuna doru ilerlerken, kare dondurulmutu. Masann stndeki baka ekranlarda da ayn sahne, baka kameralarn asndan grnmekteydi. Baz ekranlarda krmz izgiler vard. Salondaki gece klarndan yaylan izgiler. "Teyplerden ne rendin?" Theresa ana ekran iaret etti. "Emin deilim," dedi. "Tam emin olabilmek iin 3D modelleme sekansn odann boyutlarna uydurmak, tm k kaynaklarna bir bir bakmak zorundaym. Bunlar yapamadm. Herhalde bu odadaki cihazlarla yapamam da. Sanrm bir mini cihaz gerekir. Belki gelecek hafta astrofizik departmanndan bir tane dn alabiliYukselen GneF 21 ^21

rim. Ama duruma baklrsa, belki de alamam. Ama beri yandan... iimde ok gl bir duygu var." "Neyle ilgili?" "Glgeler uymuyor." Karanlkta Connor bam yavaa sallad. Sanki anlam gibidi. Ben, "Hangi glgeler uymuyor?" diye sordum. Parmayla ekran gsterdi. "Bu insanlar ilerlerken, yere den glgeleri tam hizalanmyor. Yanl yere dyorlar, ya da biimleri yanl oluyor. Genellikle pek de belli deil. Ama sanrm uyum yok." "Ve glgelerin uymamasnn anlam da ..." Omuzlarn kaldrd. "Bence bu teyplerle oynamlar, Temenim." Bir sessizlik oldu. "Nasl oynamlar?" "Ne kadar oynandn bilemem. Ama odada biri daha varm gibi. En azndan, srenin bir ksmnda." "Biri daha m? Yani nc bir kii mi?" "Evet. Seyreden biri. O nc kiiyi hep silmiler grntden." "Sahi mi?" dedim. Bam dnmeye balamt. Connor'a baktm. Gzn ekrana dikmiti. Hi arma benzemiyordu. "Bunu biliyor muydun?" diye sordum. "Byle bir eyden kukulanyordum." "Neden?" "nk daha soruturmann balarnda, teypler deiecekmi gibi bir hava vard." "Ama neden?" dedim. Connor glmsedi. "Ayrntlar, kohai. Hep unuttuumuz o kk eyler." Theresa'ya bakt. Sanki onun nnde daha fazla konumak istemiyormu gibi. "Yo, ben bunu duymak istiyorum," dedim. "Teyplerle oynandn ilk ne zaman anladn?"
322

"Nakamoto gvenlik odasnda." "Neden?" "Kayp teypten." "Hangi kayp teyp?" dedim. Bundan daha nce de sz etmiti. Connor, "Hatrlamaya al," dedi. "Gvenlik odasnda grevli bize, nbeti devraldnda teypleri deitirdiini sylemiti. Saat dokuz dolaylarnda." "Evet..." "Kayt cihazlarnn zerinde saat vard. Hepsi iki saattir alyor grnmekteydi. Herbiri bir ncekinden on, on be saniye sonra taklm olduu iin, zaman fark da belliydi. Adamn deitirme sresi." "Tamam ..." Bunlarn hepsini hatrlyordum. "Ona teyplerin birinde zaman gstergesinin farkl olduunu iaret ettim. O makine yarm saattir alyordu. Bozuk mu, diye sordum." "Nbeti de, herhalde, dedi." "Evet. yle dedi. Kaamak yapmasna izin verdim. Aslnda bozuk falan olmadn ok iyi biliyordu." "Bozuk deil miydi?" "Deildi. Japonlarn yapt pek az hatdan biriydi o. Ama aresiz kaldklar iin yaptlar. zm bulamadlar. Kendi teknolojilerini yenmelerine imkn yoktu." Duvara dayandm, Theresa'ya zr dileyen baklarla baktm. Ekran klarnn o loluunda ok gzel grnyordu. "zgnm. Aklm kart." "Gznn nnde duran aklamay reddediyorsun da ondan, kohai. Hatrlamaya al. Btn makineler birka saniye farkl rakamlar gsteriyorsa, bir tanesi ok farklysa ... ne dnrsn?" "Birisinin o makinedeki bant daha sonraki bir saatte deitirdiini." "Evet. Olan da oydu zaten." 323

"Bantn biri ge mi taklmt?" "Evet." Kalarm attm. "Ama neden? Teyplerin hepsi saat dokuzda deimiti. Zaten yeni taklanlar cinayeti gstermiyordu ki!" "Doru," dedi Connor. "Neden o saatten sonra deitirsinler?" "yi bir soru. Akl kartryor. Ben de uzun sre anlam veremedim. Ama artk biliyorum," dedi Connor. "Zaman ayarlamasn dnmen gerek. Teyplerin hepsi dokuzda deiti. Sonra bir tanesi, onu eyrek gee tekrar deiti. lk akla gelen, dokuzla onu eyrek gee arasnda nemli bir olay olduu, teype kaydedildii, bu yzden teypin sonradan bir amala oradan alnd olmal. Ben de kendi kendime, acaba o olay ne olabilir, diye sordum." Theresa glmseyerek ban sallamaya balamt. Bir ey pek houna gitmi gibi. "Sen de mi biliyorsun?" dedim. Glmseyerek, "Tahmin edebiliyorum," dedi. "Eh, benden baka herkesin anladna sevindim. nk benim aklma, o teype kaydedilebilecek hibir nemli olay gelmiyor. Saat dokuzda sar eridi kurmutuk, su yerini ayrmtk. Kzn cesedi eridin br yanndayd. Asansrlerin orada bir yn Japon duruyordu. Graham beni telefonla yardma aryordu. Ama esas soruturma, ben saat on sularnda oraya gelinceye kadar balamamt. Daha sonra igura'yla bir hayli tarttk. On buua kadar kimsenin eridin br yanna getiini sanmyorum. En erken, on on be. Yani birisi o teyplere baksa, bombo bir odayla masada yatan kz grr. O kadar." Connor, "ok iyi," dedi. "Ama bir tek eyi unuttun." Theresa, "Kimse geti mi br yana?" diye sordu. "Herhangi bir kimse?"

"Hayr," dedim. "Sar erit taklyd. Kimsenin br yana gemesine izin verilmedi. Hatt ..." O anda hatrladm. "Durun bir dakika! Biri gemiti! Fotoraf makineli o kk adam," dedim. "Engeli am, i tarafta resim ekiyordu." Connor," Evet, yle," dedi. Theresa," Hangi kk adam?" diye sordu. "Bir Japon. Resim ekiyordu. igura'ya sorduk, bize adn da syledi... eyyy. "Bay Tanaka," dedi Connor. "Evet, tamam. Bay Tanaka. Sen de igura'dan o makinedeki filmi istedin." Kalarm attm. "Ama film hi gelmedi." "Gelmedi," dedi Connor. "Zaten geleceini de hi sanmyordum." Theresa, "Bu adam resim mi ekiyordu?" diye sordu. Connor, "Gerekten resim ektiinden de emin deilim," dedi. "Belki ekmitir ... nk elinde o kk Canon'lardan vard." "Film yerine video kareleri ekenlerden mi? "Evet. Rtuta onlar ie yarar m?" "Yarayabilir," dedi Theresa. Doku haritalamas iin o grntler kullanlabilir. abur yerletirilir, nk zaten dijitaldir." Connor bayla evetledi. "O halde belki resim de ekiyordu. Ama resim ekmenin, sar eridin i tarafnda dolamak iin bir bahane olduunu hemen anladm." "Evet," diye ban sallad Theresa. "Nereden biliyorsun?" diye sordum. Connor yine, "Hatrlasana," dedi.

Ben igura'yla kar karya dururken Graham birden barmt. "Ah, Tanrm, bu da ne?" Ben bam evirince, k324

325

C-ONNOR birdenbire Theresa'ya dnd. "inde iyi misindir?" "Evet," dedi kz. "ok mu iyisindir?" "Sanrm." "Pek az vaktimiz kald. Peter'la birlikte al. Bakalm ne karabileceksiniz teyplerden. Elinden geleni yap. Tm abalarnn dllendirilecei konusunda bana gven. Bu arada benim birka telefon etmem gerek." "Gidiyor musun?" dedim. "Evet. Arabay da almak zorundaym." Anahtarlar uzattm. "Nereye gidiyorsun?" "Ben senin karn deilim." "Sordum yalnzca." "Kayglanma. Birka kiiyle grmem gerek." Dnd. "Ama neden Tanaka ld diyorsun?" "Belki de lmemitir. Zaman bulunca tartrz onu. imdi ok iimiz var, hepsini saat drde kadar bitirmemiz gerek. Kronometre o zaman duruyor. Sanrm seni baz srprizler bekliyor, kohai. Bu da benim okkan'm, yani sezgim. Tamam m? Bir sorun karsa ya da beklenmedik bir ey olursa, beni araba telefonundan ara. yi anslar. imdi bu gzel bayanla birlikte al. Urayamaii nal"

kp gitti. Arka kapnn kapandn duyduk. Theresa'ya, "Ne dedi?" diye sordum. "Sana imrendiini syledi." Karanlkta glmsyordu. "Balayalm." Cihazn birka dmesine pepee bast. Teyp geri satld, o sahnenin balangcna dnd. "Bunu nasl yapacaz?" diye sordum. "Bir videoyla nasl oynandn anlamak iin temel yaklam vardr. Birincisi bulank lekeler ve renk kenarlardr. kincisi glge d izgileridir. Bunlar kullanmaya alabiliriz. Ama ben iki saattir bunlar yapyorum zaten. Pek de bir aama kaydedemedim." "Ya nc yntem?" "Yansyan unsurlar. Henz onlara bakmadm." Bam iki yana salladm. "Esas olarak yansyan unsurlar, sette bulunan ve grnty yanstan yzeylerdir. Hani Sakamura salondan karken yz aynada gzkmt ya! O odada mutlaka daha baka yanstan yzeyler de bulunmak zorunda. Masa lambalarndan biri krom olabilir, insanlar geerken, arptarak da olsa, gsterebilir. Konferans salonunun duvarlar cam. Belki camda bir yansma yakalarz. Masaya konmu gm bir kt arl olabilir. Cam bir vazo olabilir. Plastik bir kutu. Yani grnt yanstacak kadar parlak herhangi bir ey." Teypleri yeniden baa sarna baktm Bir yandan konuurken bir yandan da salam eli makineler arasnda hzla

dolayordu. Bu kadar gzel olan, ama kendi gzelliinin hi farknda olmayan bir kadnla birarada bulunmak garip bir duyguydu. "ou cisimlerde yanstc bir nitelik vardr," dedi There-sa.
328

"Sokakta otomobil tamponlar, slak kaldrmlar, vitrin camlan olur. Oda iinde de resim ereveleri, aynalar, gm amdanlar, krom masa ayaklar falan vardr. Her zurnan bir ey vardr."
129

"Ama yansmalar da deitirmezler miydi?" "Zaman olsa, tabii. nk artk bir imgeyi her biime sokacak bilgisayar programlan var. Karmakark, kvrm kvrm bir yzeye bile grnty ileyebilirsin. Ama zaman ister. Umalm ki vakitleri yetmemitir." Teypleri altrd. lk blm karanlkt. Cheryl Austin asansrlerin orada ortaya kyordu. Theresa'ya bakp, "Bu konuda duygularn nedir?" diye sordum. "Ne demek istiyorsun?" "Bize yardm etme konusunda yani. Polise." "Japon olduum iin mi?" Yzme bakt, glmsedi. Garip, arpk bir glmseme. "Japonlar konusunda fazla hayalperest deilimdir. Sako nerede, biliyor musun?" "Hayr." "Bir kerttin. Kasaba, daha dorusu. Kokkaido'nun kuzeyinde. Tara. Bir Amerikan hava ss var orada. Ben Sako'da dodum. Babam kokujin bir teknisyenmi. Kokujin kelimesini bilir misin? Niguro. Siyah adam yani. Annem s personelinin gittii bir ehriye lokantasnda alrm. Evlenmiler, ama ben iki yandayken babam bir kazada lm. Dul eine kck bir maa balamlar. Yani birazck paramz varm. Ama onun da ounu bykbabam alyormu, nk benim doumumun onu kk drdn iddia ediyormu. Ben ainoko ve niguro'yum nk. Bykbabamn bana uygun grd bu kelimeler pek iyi kelimeler deildir. Ama annem yine de o yerde kalmak istemi. Japonya'da. Yani ben Sako'da bydm. O ... yerde ..." Sesindeki ac ifadeyi alglayabiliyordum. "Btrakuniriler nedir biliyor musun?" diye sordu. "Bilmiyor musun? Hi amadm. Japonya szde herkesin eit olduu diyardr ama kimse burakumin 'lerden sz etmez. Yalnzca insanlar evlenmeden nce damadn ailesi gelinin gemiini inceler, aileye burakumin karmadndan emin olmaya alr. Gelinin ailesi de damada ayn eyi yapar. Buraku330

mitt'ler, Japonya'nn paryalardr. Yani en alttakiler. Aann aas. Onlar deri tabaklarnn soyundan gelir ve Budizm'de bu da temiz deil demektir." "Anlyorum." "Oysa ben brakumirileden de aalk bir yaratktm, nk sakattm. Japonlarn gznde sakatlk ayptr. zc demiyorum, yk olur da demiyorum ... dpedz ayptr. Kt bir yann var demektir. Sakatlk seni de, aileni de, toplumunu da utandrr. evrendekiler senin lmeni ister. Bir de yar siyahsan, Amerikal bir zppenin amofco'suysan ..." Bam iki yana sallyordu. "ocuklar ok zalim olur. Oras da tarayd." Teypin ileri sarln izledi. "Bu yzden, ben burada bulunmaktan memnunum. Siz Amerikallar, lkenizin ne nimetleri olduunun farknda deilsiniz. Ne byk zgrlklerin tadn kardnzn. Japonya'daki hayatn ne kadar kat olduunu dnemezsiniz bile ... hele grubun dna dmseniz. Ama ben ok iyi bilirim. Benim tek salam elimin abalaryla Japonlar birazck ac ekecekse, buna hi zlmem." Yzme ate saan baklarla bakt. Bu youn baklar yzn bir maskeye benzetiyordu. "Sorunuza cevap oldu mu, Temenim?" "Evet," dedim. "Oldu." "Amerika'ya geldiimde, Amerikallar Japonlar konusunda ok saf buldum ... ama bo verin. te, sekans balyor. stteki iki monitora siz bakn. Ben alttaki tanesine bakacam. Yanstan yzeylere ok dikkat edin. Atlamayn. te, geliyor."

331

T
"Ama yansmalar da deitirmezler miydi?" "Zaman olsa, tabii. nk artk bir imgeyi her biime sokacak bilgisayar programlar var. Karmakark, kvrm kvrm bir yzeye bile grnty ileyebilirsin. Ama zaman ister. Umalm ki vakitleri yetmemitir." Teypleri altrd. lk blm karanlkt. Cheryl Austin asansrlerin orada ortaya kyordu. Theresa'ya bakp, "Bu konuda duygularn nedir?" diye sordum. "Ne demek istiyorsun?" "Bize yardm etme konusunda yani. Polise." "Japon olduum iin mi?" Yzme bakt, glmsedi. Garip, arpk bir glmseme. "Japonlar konusunda fazla hayalperest deilimdir. Sako nerede, biliyor musun?" "Hayr." "Bir kerttin. Kasaba, daha dorusu. Kokkaido'nun kuzeyinde. Tara. Bir Amerikan hava ss var orada. Ben Sako'da dodum. Babam kokujin bir teknisyenmi. Kokjin kelimesini bilir misin? Nigro. Siyah adam yani. Annem s personelinin gittii bir ehriye lokantasnda alrm. Evlenmiler, ama ben iki yandayken babam bir kazada lm. Dul eine kck bir maa balamlar. Yani birazck paramz varm. Ama onun da ounu bykbabam alyormu, nk benim doumumun onu kk drdn iddia ediyormu. Ben ainoko ve niguro'yum nk. Bykbabamn bana uygun grd bu kelimeler pek iyi kelimeler deildir. Ama annem yine de o yerde kalmak istemi. Japonya'da. Yani ben Sako'da bydm. O ... yerde ..." Sesindeki ac ifadeyi alglayabiliyordum. "Btrakumiriler nedir biliyor musun?" diye sordu. "Bilmiyor musun? Hi amadm. Japonya szde herkesin eit olduu diyardr ama kimse brakumin 'lerden sz etmez. Yalnzca insanlar evlenmeden nce damadn ailesi gelinin gemiini inceler, aileye burakumin karmadndan emin olmaya alr. Gelinin ailesi de damada ayn eyi yapar. Braku330

mz'n'ler, Japonya'nn paryalardr. Yani en alttakiler. Aann aas. Onlar deri tabaklarnn soyundan gelir ve Budizm'de bu da temiz deil demektir." "Anlyorum." "Oysa ben bumkunin'lerden de aalk bir yaratktm, nk sakattm. Japonlarn gznde sakatlk ayptr. zc demiyorum, yk olur da demiyorum ... dpedz ayptr. Kt bir yann var demektir. Sakatlk seni de, aileni de, toplumunu da utandrr. evrendekiler senin lmeni ister. Bir de yar siyahsan, Amerikal bir zppenin ainoko'suysan ... " Ban iki yana sallyordu. "ocuklar ok zalim olur. Oras da tarayd." Teypin ileri sarln izledi. "Bu yzden, ben burada bulunmaktan memnunum. Siz Amerikallar, lkenizin ne nimetleri olduunun farknda deilsiniz. Ne byk zgrlklerin tadn kardnzn. Japonya'daki hayatn ne kadar kat olduunu dnemezsiniz bile ... hele grubun dna dmseniz. Ama ben ok iyi bilirim. Benim tek salam elimin abalaryla Japonlar birazck ac ekecekse, buna hi zlmem." Yzme ate saan baklarla bakt. Bu youn baklar yzn bir maskeye benzetiyordu. "Sorunuza cevap oldu mu, Temenim?" "Evet," dedim. "Oldu." "Amerika'ya geldiimde, Amerikallar Japonlar konusunda ok saf buldum ... ama bo verin. te, sekans balyor. stteki iki monitora siz bakn. Ben alttaki tanesine bakacam. Yanstan yzeylere ok dikkat edin. Atlamayn. te, geliyor."

331

JVARANLIKta gzlerimi ekranlara diktim. Theresa Asakuma Japonlara kar gcenikti, ama ben de yleydim. Sansar VVilhelm olay beni kzdrmt. Korkan birinin kzgnl. Syledii bir cmle ikide bir aklma geliyordu. Bu durumda, sizce kznzn velayetini size veren mahkeme bir hat m yapt? Ben velayeti hibir zaman istemi deildim. Boanma patrts arasnda, Lauren evden tanrken, eyalarn toplarken, u senin, bu benim diye ayrrken ... benim en son isteyeceim ey yedi aylk bir bebein velayetiydi. Shelly daha yeni yeni salonda emeklemeye balamt. Eyalara tutunup ayaa kalkmaya alyordu. lk kelimesi "Anne" olmutu. O kadar. Ama Lauren onun sorumluluunu istemiyordu. "Baa kamam, Peter," deyip duruyordu. "Dnyada yapamam." Bylece velayeti ben aldm. Baka ne yapabilirdim? Ama imdi aradan hemen hemen iki yl gemiti. Hayatmn dzenini deitirmitim. imi, alma saatlerimi deitirmitim. O benim kzmd artk. Ondan ayrlma dncesi, karnma sokulup evrilen bir bak gibi etkiliyordu beni. Bu durumda sizce, Temen, acaba ... Ekranda Cheryl Austin'in karanlkta sevgilisini bekleyiine bakyordum. ... mahkeme bir hat m yapt ... 332

Hayr, diye dndm. Mahkeme hat yapmamt. Lauren bu iin stesinden gelemezdi. Hibir zaman becereme-miti. Hafta sonlarnda gelip ocuu bazen alr, bazen almazd. Kendi kzn gremeyecek kadar meguld. Bir keresinde byle bir ziyaretten sonra Michelle'i bana getirdiinde, ocuk alyordu. Lauren, "Nesi var, bilemiyorum," demiti. Baktm. Alt slakt. Poposu piik iindeydi. Bezlerini dzenli deitirmeyince Michelle'de hep piik olurdu. Lauren onun altn yeterince sk deitirmemiti hafta sonu boyunca. Ben deitirdim. Deitirirken, vajinasmn iinde dk bulaklar grdm. Kzn doru drst temizleme-miti bile. Mahkeme sizce bir hat m yapt? Hayr, yapmad. Bu durumda, acaba sizce ... "Allah kahretsin," dedim. Theresa bir dmeye bast, teypleri durdurdu. Grnt ler evremizdeki tm ekranlarda donuverdi. "Ne oldu?" di ye sordu. "Ne grdn?" . ' "Hibir ey." Yzme bakt. "zr dilerim. Baka ey dnyordum." "Dnme." Teypleri yeniden altrd. Ekranlarn hepsinde adam Cheryl Austin'i kucaklad. eitli alardan ekim yapan kameralarn grntleri garip bir koordinasyon iindeydi. Sanki olay her yandan gryorduk. Arkadan, tepeden, yanlardan. Hareket halindeki bir mimar plan gibi. Esrarengiz bir duygu veriyordu insana seyretmek. Benim iki ekranmn biri olay odann uzak ucundan, teki tam tepeden ekmiti. Bir ekranda Cheryl'le adam ok kkt, brnde de yalnzca kafalarnn tepesini grebiliyordum. Ama baktm.
333

T
Theresa yanmda ar ar soluyordu. Soluklan dzenliydi. Bir ieri, bir dar. Ona baktm. "Dikkat et," dedi. Ekranlara dndm. Sevgililer ateli bir kucaklama sahnesindeydiler. Adam Cheryl'i masaya doru itti. Tepeden ekimde kzn yzn grebildim. Yatarken dosdoru yukarya bakyordu. Bann yannda bir resim erevesi devrildi. "te," dedim. Theresa bantlar durdurdu. "Ne?" diye sordu. "urada." ereveyi parmamla gsterdim. Devrilmi, yatyordu. Camnda Cheryl'in zerine eilen adamn ba siluet halindeydi. ok karanlkt. "Ondan bir grnt alabilir misin?" diye sordum. "Bilmiyorum. Deneyelim." Eli kontrol dmelerinde hzla gezindi. "Video imgesi dijital," dedi. "imdi bilgisayarda. Bakalm ne yapabileceiz." Grnt titremeye balad, mercek ereveye zoom yaparken irileti. Cheryl'in donmu, kumlu suratn geride braktk, omuzunun zerinden ereveye doru kaydk. Resim byrken grnt kumlu bir hal alyordu. Derken noktalardan oluan bir patern haline geldi. Yznze ok yakn tuttuunuz bir gazete gibi. Sonra noktalar da irilemeye balad, kenarlar olutu, kk gri bloklar haline geldiler. Az sonra, neye bakmakta olduumuzu anlayamaz oldum. "Sonu verecek mi bu?" "Kukuluyum. Ama erevenin kenar u.'u da surat." Onun grebildiine sevindim. Ben gremiyordum. "Netletirelim." Dmelere bast. Bilgisayar menleri aaya kayd, parlad. Grnt netleti, daha kumlu oldu. Ama ereveyi grebiliyordum. Ban siluetini de. "Daha netletir." Dediimi yapt. "Pekl. imdi gri eeli ayarlayalm..." erevedeki yz karanln iinde belirginlemeye balad. lik dondurucu bir eydi. Bu kadar byynce kumluluk korkuntu. Gzlerin bebekleri birer kara noktayd. Kim olduunu pek anlayamyorduk. Gzleri akt adamn. Az bklmt. htirastan arplmt yz. Ya da tahrik. Ya da nefret. Ama tam belli olmuyordu. Anlalmyordu. "Bu Japon yz m?" Theresa ban iki yana sallad. "Orijinalde yeterli ayrnt yok." "Ortaya karamyor musun?" "Sonra urarm. Ama, sanmyorum. Tam tutturamayz gibi geliyor. Devam edelim." Grnt tekrar harekete geti. Cheryl adam itti. Avucunu onun gsne dayayp itti. erevedeki yz kayboldu. lk be grnty izlemeye dndk. Ekrandaki ift ayrld. Cheryl szlanyor, onu srekli itiyordu. Kzgn gibiydi. Demin adamn yznn erevedeki yansmasn grm olduum iin, acaba kz karsndakinden korkuyor mu, diye dndm. Ama anlamaya imkn yoktu. Aklar bo odada duruyor, nereye gideceklerini konuuyorlard. Kz evresine bakmyordu. Adam ban evet der gibi sallad. Kz konferans odasn gsterdi. Adam kabul etmi gibiydi. ptler, tekrar sarldlar. Sarlp ayrlp sonra yeniden sarlmalarnda bir yaknlk vard. Bunu Theresa da farketti. "Onu tanyor." "Evet. Bence de."

334

335

T
Hl perek, garip admlarla konferans odasna doru ilerlediler. O noktada benim ekranlarm artk ie yaramaz oldu. Uzak ekim yapan btn oday gsteriyordu. Kzla adam birer minik nokta halinde soldan saa ilerlerken onlar grmek ok zordu. Masalarn arasndan kayarak doruca. "Dur," dedim. "Neydi o?" Kare kare geri gitti. "te," dedim. Parmam bir noktaya uzattm. "unu grdn m? Nedir o?" Aklar ilerlerken kamera asansrlerin oradaki duvara aslm kocaman bir Japon kaligrafisinin zerinden kaymt. Camlyd ereve. Bir an iin orada bir k parlamt. Gzme arpan oydu. Bir k yansmas. Theresa kalarn atta. "nsan yansmas deil," dedi. "Deil." "Bakalm." Grnty bir ileri, bir geri almaya balad. Birer kare. Birbirine bitiik karelerden birinde dey izgi halindeki k grnmezken, ikincisinde vard. On kare kadar devam etti, sonra yok oldu, bir daha da ortaya kmad. Ama kedeki sisli benek hep duruyordu. "Hmmm." Bir dmeye bast, grnty adm adm bytmeye koyuldu. Sonunda o k, astronomik resimlerdeki yldz kmelerine benzedi. Ama bir i yaps var gibiydi. "X" biimindeymi gibi hayal ediyordum onu. Theresa'ya da syledim. "Evet," dedi. "Netletirelim." Onu da yapt. Bilgisayarlar verileri ileyip duruyordu. Sisli kme toparland. Gzlerimiz Roma saylarna bakyordu.

"Bu da ne byle?" dedim O hl urayordu. "Kenar izi," dedi. Roma saylarnn silueti daha da netleti.

Theresa olay zmek iin abalyordu. O urarken her naslsa resim de baz bakmlardan iyilemekte, baz bakmlardan daha beter olmaktayd. Ama sonunda anladk.

"Bir 'EXIT ' iaretinin grnts," dedi. "k kaps. Odann uzak tarafnda, asansrlerin karsnda bir k kaps var, deil mi?" "Evet," dedim. . , \ "Ekranda yansyor, o kadar." Bir sonraki kareye geti. "Ama bu dey izgi halindeki k ilgin. Gryor musun? Bir grnyor, sonra kayboluyor." Birka kere teypi ileri geri sard. O arada ben anladm. "Orada bir yangn merdiveni var," dedim. "Birisi kapy ap sonra yine kaparken merdivenlerdeki k grnyor olmal." "Yani odaya biri mi girdi?" diye sordu Theresa. "Arka merdivenlerden mi?" "Evet." "lgin. Bakalm kimmi." Teypi ileriye sard. Grnt bu kadar bykken ileri sarnca kumlu imge hava fiekler gibi parlayp sner duruma geldi. Sanki grntnn en kk zerreciklerinin bile kendine gre bir hayat vard, kendi danslarn ediyorlard. Ama seyretmesi ok yorucuydu. Gzlerimi ovaladm. "Tanrm." "Tamam. te."
Ykselen GneF 22

336

337

T
Baktm. Grnty dondurmutu. Siyah beyaz acayip noktalardan baka bir ey goremiyordum. Bir patern var gibiydi ama ne olduunu anlayamyordum. Lauren hamileyken ektirdiimiz sonogramlan hatrlatyordu bana. Doktor bakp, "Ba urada, karn urada ..." derdi, ama ben hi gremezdim. Soyuttu tmyle. Kzmn ana rahmindeki grnts. Doktor, "Gryor musun?" demiti. "Minik parmaklarn kprdatyor. Gryor musun? Kalbi atyor." Onu grebilmitim. Kalbi gerekten atyordu. Kck kalbi, kck kaburgalar. Bu durumda Temen, sizce acaba ... "Gryor musun?" dedi Theresa. "u omzu. u bann silueti. imdi ilerliyor ... bak, nasl byyor ... imdi de o koridorda duruyor, keden bakyor. Tedbirli davranyor. Bakmak iin dnerken bir an burnunun siluetini grebiliyorsun. Grdn m? Zor, biliyorum. Dikkatli bak. imdi onlara bakyor. Onlar seyrediyor." Ve birdenbire grebildim. Benekler yerlerine oturdu sanki. Siluet halindeki adamn koridorda durduunu grdm. Seyrediyordu. Odann kar tarafnda sevgililer sarlm, pmekteydi. Yeni geleni farketmemilerdi. Ama biri onlar seyrediyordu. rperdim. "Kim olduunu grebiliyor musun?" Theresa ban iki yana sallad. "mknsz. Her eyin snrna vardk. Gzleri, az bile ayrdedemiyorum. Hibir ey yok." "O halde devam edelim." Teypler eski haline dnd, hzla ilerlemeye balad. Normal boya ve hza dnmek beni sarsmt. perek odada ikileyen sevgililere baktm. "Demek imdi izleniyorlar/'dedi Theresa. "lgin. Ne tr bir kz bu?" "Galiba onun terimi torigaru onnai," dedim. "Kuu mu hafif? Tori ne?" "Bo ver. Yani hafif bir kadn." Theresa ban sallyordu. "Erkekler hep bu tr eyler syler. Bana kz bu adam seviyor gibi grnyor. Ama kafasndan biraz zoru var." Sevgililer konferans salonuna yaklayorlard. Cheryl birden bkld, kendini ekti, adamdan kurtulmaya alt. "Eer seviyorsa, bunu ok garip bir biimde gsteriyor," dedim. "Bir terslik olduunu hissediyor." "Neden?" "Bilmiyorum. Belki bir ey duyuyor. teki adam belki. Bilmiyorum." Nedeni ne olursa olsun, Cheryl sevgilisiyle mcadele ediyordu. Adam iki kolunu onun beline sarm durumda, onu hemen hemen zorla konferans salonuna soktu. Kapdan geerken Cheryl yine bkld, adam onu ieri ekmeye alt. "Burada bir ans var," dedi Theresa. Teyp yine dondu. Konferans salonunun btn duvarlar camdand. D pencerelerden kentin klar grnyordu. Atrium'a bakan i duvarlar ise ayna grevi yapacak kadar koyu renkti. Cheryl'le sevgilisi i cam duvarlarn i tarafnda olduuna gre, onlar mcadele ederken grntleri camlara yansm olmalyd. Theresa teypi kare kare ilerletti, die dokunur bir grnt arad. Bazen bir kareyi bytt, pikselleri yoklad, sonra yine

', :!*'

kltt. Zor iti. Ekrandaki iki kii hzl hareket ediyordu. ou zaman da bulanktlar. Dardaki gkdelenlerin klar da, iyi olabilecek grntleri
338

bazen karanlklatr-maktayd.
339

nsana bir aresizlik duygusu geliyordu. ok yava giden bir iti. Dur. Zoom. Grntnn evresinden kay, yeterince ayrnt ieren bir yeri bul. Vazge. Yine ileri sar. Dur ... Sonunda Theresa iini ekti. "Olmuyor. Bu cam bir felket." "O halde devam edelim." Cheryl'in kap pervazna sarldm grdm. Odaya ekilmek istemiyordu. Adam sonunda onu ieri ekmeyi baard. Cheryl yznde bir korku ifadesiyle geriye doru kayp devrilirken kollarn savurdu, adama tokat atmaya alt. Adam onu masaya yaslad, Cheryl tepeden eken kamerann altnda belirdi. Ksa sar salar, masann koyu renk tahtasyla kontras oluturuyordu. Ruhsal durumu yine deiti. Bir an iin mcadeleyi kesti. Yznde bir beklenti okunuyordu. Heyecan. Dudaklarn yalad. Gzleri kendi zerine doru eilen adam izledi. Eteklerim kalasna doru svad. Glmsedi, dudaklarn sarktt, adamn kulana bir ey fsldad. Adam onun klotunu ekti. Hzl bir hareket. Kz glmsedi. Gergin bir glmsemeydi. Yar heyecanl, yar yalvaran bir glmseme. Kendi korkusu tahrik ediyordu onu. Adamn elleri onun boazn buldu.

340

JxARANLIK laboratuvarda, yukardaki patencilerin buzda yaratt hrtlar arasnda ylece durmu, son iddet sahnesini tekrar tekrar seyrediyorduk. Be ekranda, farkl alardan. Cheryl'in solgun bacaklar ykseldi, adamn omuzlarn buldu, adam onun zerine eildi. Elleri kendi pantolonuyla meguld. Birka kere tekrarlaynca, daha nce grmediim kk ayrntlar da grdm. Cheryl'in masa stnde kayp kendini ona yaklatrmas, kalalarn kvrmas. Adamn srtnn belli bir anda kavislenmesi. Kzn g-lmsemesindeki deiim. Kedi gibi ... bilgi, hesap. Bir ey syleyip adam cesaretlendirmesi. Sarlp onun srtn okayan kollar. Sonra an ruhsal deiim, gzlerdeki fke, saklayan tokat. Mcadele ediyordu adamla. nce onu tahrik etmek iin, ama sonra baka trl. nk bir terslik vard o sra. Gzleri yuvalarndan urad, yzne gerek bir aresizlik ifadesi geldi. Elleri adamn kollarn itiyordu. Kollar svanyordu adamn. Kol dmelerinin metalik prlts. Saatin k yanstmas. Cheryl'in kolunun dp sarkmas ... avucu ak. Be parma masann siyah zerinde ok solgun. Sonra bir titreme, parmaklarn kprts ... ve hareketsizlik. Adamn bir terslik olduunu ge anlay. Bir an dn, sonra onun ban ellerine al, ne arkaya sallayp onu ayltmaya almas. Ama sonunda ekildi. Onu arkasndan 341

grdmz halde, duyduu deheti hissedebiliyorduk.' Hareketleri hl yavat. Sanki trans halindeydi. Amasz yarm admlarla odada geriledi. nce bir yana, sonra br yana. Akln bana toplamaya alyordu. Ne yapacana karar vermek istiyordu. Bu sekans her seyrediimde bir baka duyguya kaplmaktaydm. lk birka sefer, gerilimdi duyduum. Rntgencilik heyecan. Hemen hemen cinsel bir duygu. Ama sonra giderek kendimi olaydan daha uzakta hissettim, daha analitik bir yaklam edindim. Sanki ben de geriye ekiliyor, ekrandan uzaklayordum. Sonunda da tm sekans gzlerimde nemini deitirdi, o vcutlar vcut olmaktan kt, birer desen oldu. Karanlkta kprdayan desenler. Theresa, "Bu kz hasta," dedi. "yle grnyor." "Kurban deil o. Bylesi kurban saylmaz." "Belki haklsn." Tekrar seyrettik. Ama artk neden seyrettiimi bilmiyordum. Sonunda, "Devam edelim, Theresa," dedim. Teypte sekans bir yere kadar izliyor, sonra geri dnp tekrar izliyorduk. Daha ilerisini hi grmemitik. lerlemeye karar verdiimiz anda ok garip bir ey oldu. Adam dolamay kesti, ban hzla bir yana evirdi ... sanki bir ey grm ya da duymu gibi. "teki adam m?" dedim. "Belki." Theresa ekranlar gsterdi. "te ekranda bu blmn glgeleri tutmuyordu. imdi nedenini biliyoruz." "Bir ey silinmi, yle mi?" Teypi geri sard. Yandan ekimin ekrannda adamn ban kaldrdn, k kapsna doru baktn grebiliyorduk. Bir ey grme benziyordu. Her haliyle. Ama korkmu ya da sululuk duyar hali yoktu. 342

Theresa zoom yapt. Adam yalnzca bir siluetti. "Bir ey gremiyorsun, deil mi?" "Profil." "Nesi var?" "ene izgisine bakyorum. Evet. Bak, ene kprdyor. Konuuyor adam." "teki adamla m?" "Ya da kendi kendine. Ama uzaa doru bakt kesin. imdi, bak ... anden enerji geldi vcuduna." Adam konferans salonunda ilerliyordu. Admlar amalyd. Dn gece merkezde seyrederken bu blm hi anlayamadm hatrlyordum. Ama be kamera olunca, durum ortadayd. Ne yapt belliydi artk. Yerden klotu ald Sonra l kzn zerine eildi, kolundan saatini kard. "Grdn m?" dedim. "Saatini ald." Aklma bir tek neden geliyordu. Saatte bir yaz olmalyd. Adam klotla saati cebine koydu, uzaklamak zere dnerken resim yine dondu. Theresa durdurmutu. "Ne oldu?" dedim. Be ekrandan birini gsterdi. "Orada," dedi. Yandan ekime bakyordu. Genel grntye. Konferans salonunu atrium tarafndan grene. Masada kzn siluetini, konferans salonundaki adam grdm. "Evet? Ne var?" "urada," dedi, gsterdi. "unu silmeyi unutmular." Ekrann kesinde bir ekil arpt gzme. A da, glge de tamamd. Bir adam. nc adam. ne ilerlemiti. imdi atriumun ortasnda duruyor, katile bakyordu. nc adamn grnts tmyle cama yansmt. Ama soluktu. "Onu yakalayabilir misin? Netletirebilir misin?" "Denerim." Zoom'lar balad, grnt kumland, Theresa netletirdi,
343

kontras ykseltti. mge izgilendi, soldu, yassld. Theresa onu tekrar iledi. Yaklat, bytt. Bezdirici bir isti. Neredeyse tanyacaktk adam. Neredeyse ... ama tam deil. "Bir kare ileri," dedi. Kareler teker teker ilerledi. Adamn grnts bazen biraz daha net, bazen bulank, sonra yine netti. Ve sonunda ... orada bekleyen adam grebildik. "Olamaz!" dedim. "Onu tanyor musun?" "Evet," diye cevap verdim. "Eddie Sakamura."

v_xNDAN sonra hzla ilerledik. Teyplerle oynandn, katilin kimliinin deitirildiini artk kesinlikle biliyorduk. Katilin odadan kn, kapya yryn grdk. Ban evirip l kza son bir kere bakt. "Birka saat iinde katilin yzn nasl deitirebildiler?" dedim. "Onlarda ok ileri haritalama yazlmlar var. Dnyann en ileri sistemleri. Japonlar yazlmda ok ilerliyor. Yaknda Amerikallar bu alanda da geecekler. Bilgisayarlarda getikleri gibi." "Yani bunu daha iyi yazlmla m yaptlar?" "En ileri yazlmla bile, buna kalkmak cesaret ister. Oysa Japonlar yle kumarbaz deildir. Demek ki bu i fazla da zor olmamal. nk katil zamannn ounu, ya kz perek ya da karanlklar iinde geiriyor. Yviz grnmyor. Bence bu akllarna sonradan geldi. Yani kimlik deitirmek. nk yalnzca u yaklaan blmdekini deitirmenin yeterli olacan grdler ... aynann nnden geerken." Aynada Eddie Sakamura'nn yzn grdm. Ak seik. Duvara deen elinde yara izi de tamamd. "Gryor musun?" dedi. "Bunu deitirirlerse, teypin geri kalan yutulurdu. Tm kameralarda. Altn bir frsat. Onlar da kaptlar. Bana yle geliyor."
345

344

T
Ekranlarda Eddie Sakamura aynann nnden geti, glgelere dald. Theresa geri ald. "Bir bakalm." Aynadaki grnty bytt, zerrelerine ayrd. "Hah," dedi. "Pikselleri gryor musun? Ne kadar dzgn, bak. Biri buraya rtu yapm. Yanaa. Gz ukurunun glgesine. Normal olarak, iki gri eel arasnda bir dzensizlik olurdu. Burada o izgi temizlenmi, onarlm. Dur bakaym ..." Grnt yavaa dnd. "Evet Burada da." Yine zerreler. Neye baktm anlayamyordum. "Ne var?" "Sa eli. Yara yeri. Bak, yara sonradan eklenmi. Pikselle rin biiminden belli." , Ben gremiyordum ama ona inandm. "O halde gerek katil kim?" Ban iki yana sallad. "Saptamas zor olacak. Yansmalara baktk, bulamadk. Bir de son blm var. Oray denemedim, nk en kolay o. Ama deitirmesi de kolay. Glge detay taramak yani." "Glge detay m?" "Evet. Resmin karanlk yerlerinde grnt younlatrmaya alabiliriz. Glgeleri ve siluetleri. Belki bir yerde yeterli k bulur, bir yz tanyabiliriz. Deneyelim." Pek de hevesli deildi. "Sonu vermez mi sence?" Omuz silkti. "Sanmam. Ama bir de onu deneyelim. Bir o kald zaten geriye." "Peki," dedim. "Yapalm." Teypi geri sarmaya balad. Eddie Sakamura geri geri yrd, aynay geti, konferans salonuna yaklat. "Dur bir dakika," dedim. "Aynadan sonra ne oluyor? Oraya bakmadk." "Ben daha nce baktm. Alak tavann altna giriyor ve merdivene yneliyor." "Yine de bakalm." "Peki." Teyp ileri sarlmaya balad. Hzla. Eddie Sakamura k kapsna doru yrd. Aynann nnden geerken yz grnd. Seyrettike o sahne daha sahte gelmeye balyordu. Hatt hareketine bir gecikme, bir yavalama katlm gibiydi. Biz farkedelim de tanyalm diye. Katil yoluna devam etti, merdivene giden karanlk geide girdi. Merdiven kenin br yannda, gremediimiz bir yerdeydi. Kar duvar aydnlkt. Adam siluet halindeydi. Ama siluetin grnebilir bir detay yoktu. Tmyle karayd. "Hayr," dedi Theresa. "Bu ksm hatrlyorum. Bir ey yok burada. Fazla karanlk. Kronbo. Bana yle derlerdi. Siyah insan." "Glge detay alabilirsin sanyordum." "Olur, ama burada deil. Hem zaten bu blme rtu yapmlardr, eminim. Aynann ncesini ve sonrasn tarayacamz bilirler. Piksel mikroskoplaryla her kareyi inceleyeceimizi dnmlerdir. Buralara dikkat ederler. Adamn glgelerini daha siyahlatrrlar." "Peki, ama yine de ..." "Hey!" dedi birden. "Neydi o?" Grnt dondu. Katilin siluetini grdm. Arkadaki aydnlk duvara doru yryordu. EXIT yazs bann yukarsndayd. "Siluete benziyor." "Evet, ama bir terslik var." Teypi geri sard. Yavaa. Ben bakarken, "Maigai no umi oshete kudasaii," dedim. lk derslerimden rendiim bir cmle. Karanlkta glmsedi. "Sana Japoncanda yardm etmem gerek, Temen. Bir yanllk olup olmadn m soruyorsun bana?" "Evet." "O kelime umu. Umi deil. Umi okyanus demek. Umu ise

346

347

bir eyin evet mi, hayr m olduunu sormak. Evet, burada bir yanllk olduuna inanyorum." Teyp geri sarlmay srdrd, katilin silueti geri geri bize yaklat. Theresa soluunu aknlkla iine ekti. "Gerekten var yanl. nanamyorum. imdi gryor musun?" "Hayr," dedim. Teypi benim iin ileri sard. Adamn siluetinin uzaklamasna baktm. "imdi grdn m?" "Hayr, zgnm." Tedirginleiyordu. "Dikkat et. Omuza bak. Adamn omzunu izle. Her admda nasl inip kalkyor, ona bak. Ritmik biimde. Sonra birden ... te! Grdn m?" Grmtm. Sonunda. "D izgi sanki srad. Byd adam." "Evet. Tam yle. Bir anda byd." Kontrolleri ayarlyordu. "Hem de ok fazla byd, Temenim. O geii bir adm sarsnts gibi gstermeye almlar. Dikkati ekmesin diye. Ama fazla uramamlar. Belli oluyor." "O ne anlama geliyor?" "Kstah olduklarn gsteriyor." Sesi fkeliydi. Nedenini anlamyordum. Kendisine sordum. "Evet. Bozuldum," dedi. Bir grnty bytyordu. "nk apak bir hat yaptlar. Bizim dikkatsiz olacamz varsayyorlar. stnkr bakacamz. Aptallk edeceimizi. Japon olamayacamz." "Ama ..." "ff, nefret ediyorum onlardan!" diye patlad Theresa. Grnt kprdad, iti. imdi ban d izgisine dikmiti Theresa gzlerini. "Takeita Noboru'yu tanr msn?" "Bir retici mi?" diye sordum. "Hayr. Takeita babakand. Birka yl nce, limana ge348

len Amerikan gemisinin denizcileriyle ilgili bir espri yapmt. Amerikallar artk yle fakir ki, kyya kp Japonya'nn keyfini karmaya paralan yetmiyor, her ey onlara ok pahal geliyor, demiti. Gemilerinde kalp birbirine ADS bulatrmaktan baka areleri yok, demiti. Byk akayd bu Japonya'da." "Gerekten syledi mi bunu?" Theresa ban sallad. "Ben Amerikal olsam, biri bana bunu sylese, hemen gemiyi altrr, o limandan giderdim, Japonya'ya da cehennemin dibine gitmesini sylerdim. Varsn kendi savunmasnn masrafn kendisi karlasn bakalm. Takeita'nn byle dediini bilmiyor muydun?" "Hayr ..." "Amerikan haberleri ite!" Ban iki yana sallad. "i kof." ' fkeliydi. ok hzl alyordu. Parmaklan dmeler zerinde oynuyor, grntler titriyor, kesinliini kaybediyordu. "Allah kahretsin." "Sakin ol, Theresa." "Sakin falan olmam. imdi gol atyoruz." Siluetin bana yneldi, onu ayrd, sonra kare kare ilerledi. Siluetin bydn daha belirgin biimde grdm. "te balant yeri," dedi. "Deimi imge orada orijinal haline dnyor. imdi bizden uzaklaan, asl adam." Siluet kar duvara doru gitti. Theresa kare kare ilerledi. Derken d izgi biim deitirmeye balad. "Hah, tamam. Tam umduum gibi ..." "Nedir o?" "Soi bir kere geriye bakyor. Odaya. Gryor musun? Ba dnyor. te burnu. imdi de burun kayboldu. nk yzn bize dnd artk. Bize bakyor." Siluet kapkarayd. "Bize hibir yarar olmuyor ki!" "Bekle." 349

T
Yine kontrol dmeleri. "Detay burada," dedi. "Karanlk ekilmi bir resim gibi. Detay da kaydedilmi, ama biz henz gremiyoruz. O halde... Donduralm. Glge detayna bakalm ... imdi!" ok dolu bir an iinde karanlk siluetin rengi ald, arkadaki duvar bembeyaz kesildi, ban evresinde bir hale gibi grnd. Yz de daha ak renkti. O yz ilk defa gryorduk. Net olarak. "Aa, beyaz adam!" Hayal krklna uram gibiydi. "Ulu Tanrm," dedim. "Kim olduunu biliyor musun?" "Evet," dedim. Yz hatlar gerilimin etkisiyle kaslm, deimiti. Dudaklar homurdarur gibi kvrlmt. Ama kim olduunu tanmamaya imkn yoktu. Senatr John Morton'un yzne bakmaktaydm.

ARKAMA yaslanp donmu grntye baktm. Makinelerin uultusunu duyuyordum. Kovalara damlayan sularn sesini de. Theresa'mn soluklarn dinledim. Yar bitirmi koucu gibi soluyordu. ylece oturup ekrana baktm. Her ey yerine oturuyordu artk. Gzmn nnde tamamlanan bir bulmaca gibi. Julia Young: ok seyahat eden bir erkek arkada var. Kendisi de hep seyahatte. New York, Washington, Seattle ... onunla buluuyor. O adama delice k. Televizyon stdyosundaki Jenny: Morton'un gen bir sevgilisi var, akln bandan aliyor. Kskandryor onu. Bir gen kz. Eddie: Bu kz sorun karmaktan holanyor. Frtnalar koparmay seviyor. Jenny: Bu kz partilerde VVashington'lu tiplerle yaklak alt aydr gryorum. Eddie: Hasta bir kzd o. Acdan holanrd. Jenny: Morton Senatonun Ml Komitesi Bakan. MicroCon sat konusunda soruturma balatan komite. Gvenlik grevlisi le: Byk adamlar onlarn antasnda keklik. Byk adamlara sahip oluyorlar. Artk aamayz onlar.
351

350

Ve Connor: Birisi bu soruturmann bitmesini istiyor. Bizi pes ettirmek istiyorlar. Ve Morton: Demek soruturmanz resmen sona erdi, yle mi? "Allah kahretsin!" dedim. "Kim bu?" diye sordu. "Bir senatr." "Ya!" Ekrana bakt. "Neden koruyorlar onu?" "VVashington'da gldr. Sanrm bir irketin satyla da ilgisi var. Belki daha baka nedenler de vardr." Bam evet anlamnda sallad. "Bunun bir basksn alabilir miyiz?" diye sordum. "Alamayz. O tr cihazlarmz yok. Laboratuvarm paras yetmiyor." "O halde ne yapabiliriz? Yanmda gtrecek bir eye ihtiyacm var." "Bir Polaroid resim ekebilirim," dedi. "ok iyi kmaz, ama imdilik yeter." Kalkp laboratuvarda bir eyler arad. Karanlkta eliyle yokluyordu. Sonunda bir fotoraf makinesiyle dnd. Ekrana yaklat, birka resim ekti. Resimlerin koyulmasn bekledik. Ekranlarn altnda, ayaktaydk. "Saol," dedim. "Btn yardmlarna teekkrler." "Bir ey deil. Ve zr dilerim." "Ne iin?" "Sonunda katilin Japon kmasn bekliyordun, biliyorum." Kendi duygularn anlatmaktayd. Cevap vermedim. Resimler koyuldu. Kaliteli kmlard. Grnt netti. Onlar cebime koyarken, elime bir sertlik dedi. Tutup kardm. "Japon pasaportun mu var?" diye sordu. "Hayr, bu benim deil. Eddie'nin." Tekrar cebime koydum. "Gitmem gerek," dedim. "Yzba Connor' bulmalym."

"Peki." Ekranlara dnd. "Ne yapacaksn?" diye sordum. "Kalp biraz daha alacam." Ondan ayrlp arka kapya yrdm, karanlk koridordan getim, st kata ktm.

Gn nda gzlerimi krptrarak paral telefona yrdm, Connor' aradm. Arabadayd. "Neredesin?" diye sordum. "Otele dndm." "Hangi otele?" "Drt Mevsim'e. Senatr Morton'un oteli." "Orada ne yapyorsun? Biliyor musun ki ..." "Kohai," dedi. "Bu ak hat, unutma. Bir taksiye atla, benimle Westwood Bulvar 1430 numarada bulu. Yirmi dakikaya kadar." "Ama nasl ..." "Baka soru sorma." Telefonu kapatt.

Westwood Bulvar 1430 numaraya baktm. Kahverengi cepheli, kapsna numaras boyayla yazlm, sradan bir binayd. Bir yannda bir Fransz kitabevi, br yannda saat tamircisi vard. lerleyip kapy vurdum. Numarann altnda Japon harfleriyle yazlm kk yazy imdi farketmitim. Hibir ey olmad. Kapy itince kendimi zarif bir sui barnda buldum. Mteriler iin yalnzca drt sandalyesi vard. Connor tek bana, u tarafa oturmutu. Bana el sallad. "mae'ye merhaba de. Los Angeles'in en iyi as. mae-san, Sumisu-san."

352

Ykselen GneF.23

153

ef ban sallayp glmsedi. Oturacam yerin karsna, rafa bir ey koydu. "Kore o dozo, Sunis-san." Oturdum. "Domo,tnae-san." "Hai." Si'ye baktm. Bir tr pembe balk yumurtasyd. Ortasnda i bir yumurta sars vard. ren grnyordu. Connor'a dndm. Bana, "Kore o tabetakoto arkai?" dedi. Bam iki yana salladm. "zr dilerim. Anlamadm." "Japoncam gelitirmen gerek. Yeni sevgilin iin." "Hangi yeni sevgili?" Connor, "Bana teekkr edersin sanmtm," dedi. "Onunla onca zaman yalnz braktm seni." "Theresa'y m demek istiyorsun?" Glmsedi. "Daha kts pek ok, kohai. Gemite rastlamsn da zaten anladma gre. Her neyse, ben sana, u tabaktakinin ne olduunu biliyor musun diye sordum." Parmayla si'yi gsterdi. "Bilmiyorum." "Bldrcn yumurtasyla i somon, yi proteindir. Enerji. htiyacn var." "Mecbur muyum?" diye sordum. mae, "Sevgili iin kuvvetli yapar," dedi, sonra gld. Connor'a abucak Japonca bir eyler syledi. Connor cevap verdi, ikisi gltler. "Komik olan ne?" diye sordum. Ama konuyu deitirmek istiyordum artk. lk stfyi bu yzden yedim. O kaygan dokuya aldrmamay baarnca ... dorusu tad hi fena deildi. mae, "yi?" diye sordu. "ok iyi," dedim. kincisini de yiyip Connor'a dndm. "O teyplerde ne bulduk, biliyor musun? nanlacak gibi deil?" Connor elini havaya kaldrd. "Ltfen. Japon usul din-

lenmeyi renmen gerek. Her eyin bir yeri var. Oaiso ote-ga inas." "Hai, Connor-san." S as bir hesap uzatt, Connor para verdi. Sonra eildiler, hzl hzl Japonca konutular. "Gidiyor muyuz?" "Evet," dedi Connor. "Ben oktan yedim, senin de ge kalmaman gerek." "Nereye?" "Eski karna, unuttun mu? imdi senin eve gidip onu bulmalyz."

Arabay sryordum. Connor camdan dar bakyordu. "Nereden bildin Morton olduunu?" "Bilmedim," dedi Connor. "En azndan, bu sabaha kadar bilemedim. Ama o teyple oynandn dn akamdan anlamtm." Theresa'yla neler ektiimizi, ne kadar ok uratmz dndm. "Yani teype yle bakp anladn m?" "Evet." "Nasl?" "Apak bir hat yapmlard. Partide Eddie'yi grmtn, hatrlyor musun? Elinde yara izi vard." "Evet. Eski bir yank izine benziyordu." "Hangi elindeydi?" "Hangi elinde mi?" Kalarm attm, hatrlamaya altm. Kakts bahesinde, karmzda Eddie. O sinirli hareketler. Sigaray tutuu. "Sol elinde," dedim. "Evet," dedi Connor. "Ama yara izi teypte de var," dedim. "Aynann nnden geerken aka grnyor. Eli bir an duvara dokunuyor ve...
355

354

Durdum. Teypte duvara dokunan sa eldi. "Tanrm," dedim. "Evet," dedi Connor. "Bir hat yaptlar. Belki hangisi asl, hangisi yansma, onu kartrdlar. Ama aceleleri de vard. Hangi elde olacan hatrlayamadlar, yine de yara izini eklediler. Olur byle hatlar." "Yani dn gece sen yarann yanl elde olduunu grdn" "Evet. Ve teyple oynanm olduunu hemen anladm," dedi Connor. "Seni bu sabah teypin analizine hazrlamam gerekiyordu, bu yzden seni merkeze, bunu yapabilecek laboratuvarlarn adlarm almaya yolladm. Sonra eve gidip yattm." "Ama Eddie'yi tutuklamamza izin verdin. Neden? Eddie'nin katil olmadn biliyor olmalydn." "Bazen suyu akntsna brakmak gerekir," dedi Connor. "Belli ki kz Eddie'nin ldrdn sanmamz bekliyorlard. yle davranmalydk." "Ama masum bir adam ld," dedim. "Eddie'ye pek masum denemez. Eddie bu ie grtlana kadar bulamt." "Ya Senatr Morton? Morton olduunu nereden bildin?" "Bilmedim. T ki kendisi bizi arayp konumak isteyene kadar. O zaman kendini ele verdi." "Nasl?" "Davran sakindi. Azndan kanlar dnmen gerek," dedi Connor. "Btn o lflarn arasnda bize tam kere, soruturma bitti mi diye sordu. Cinayetin MicroCon satyla bir ilgisi olup olmadn da sordu." "Peki ..." "Ama bir kritik noktay hi aklamad. MicroCon satyla ilgili tutumunu neden deitirmek istediini." "Syledi ya," dedim. "Destek bulamyor. Kimsenin aldrd yok." 356

Connor bana bir fotokopi uzatt. Alp gz attm. Bir gazete sayfasnn kopyasyd. Geri verdim. "Ben araba sryorum. Sen syle neymi!" "Senatr Morton'un The Washington Posf'ta kan bir rportaj. MicroCon'la ilgili tutumunu zetliyor. irketi satmak ulusal savunmaya ve Amerika'nn rekabet edebilirliine ters der, diyor. Falan filan. Teknoloji tabanmzn sonunu getirir Japonlara satmak ... geleceimizi de onlara satm oluruz, diyor. Perembe gn, tutumu bu. Perembe gecesi California'ya, bir partiye geliyor. Cuma sabah bakyorsun, MicroCon konusundaki gr bambaka. Satn ziyan yok, diyor. imdi sen anlat bana ... neden?" "Tanrm," dedim. "Ne yapacaz imdi?" nk polis olmak bell itir. ou zaman insan kendinden memnundur. Ama baz durumlarda, kendisinin basit bir polis olduunu fena halde hatrlar. Merdivenin en dibin-dedir o. Baz kimselerle kapmak zor gelir. Gl kimselerle. Durum pis bir hal alr. Kontrolden kar. Canna okuyabilirler. "Ne yapacaz?" dedim bir kere daha. Connor, "Birer birer," dedi. "Senin apartman u muydu?"

Sokaa televizyon kamyonetleri dizilmiti. n camnda BASIN yazl bir yn sedan araba vard. Apartmann kapsnda kalabalk bir muhabirler grubu duruyordu. Aralarnda Sansar VVilhelm'i de grdm. Arabasna dayanmt. Eski karm ortalarda yoktu. "Srmeye devam et, kohai," dedi Connor. "Blokun sonuna kadar git, saa dn." "Neden?" "Ben demin savclk brosuna telefon ettim. Karnla ilerdeki parkta buluman saladm."
357

"Sen mi?" "Herkes iin daha iyi olur diye duundum." Keyi dndm Hampton Park, ilkokulun bitiiindey-di. leden sonra bu saatte ocuklar bahedeydi Beyzbol oynuyorlard. Ben yavaa ilerledim, park edecek yer aradm. inde iki kiinin oturmakta olduu bir sedan'n yanndan getim. Yolcu koltuundaki adam sigara iiyordu. Direksiyonda bir kadn vard. Parmaklar n panelde davul alyordu. Lauren. Arabay park ettim. Connor, "Ben burada bekliyorum," dedi. "yi anslar."

358

llER zaman pastel renkleri tercih ederdi. Bej tayyr ve krem rengi ipek bluz giymiti. Sar salarn arkasna toplamt. Mcevheri yoktu. Ayn anda hem seksi, hem i kadn. Bu da onun zel yeteneiydi. Parkn dndaki kaldrmdan yrdk, top oynayan ocuklara baktk. kimiz de bir ey sylemiyorduk. Onunla birlikte gelen adam arabada bekliyordu. Bir blok tede, apartmann kapsndaki gazetecileri grebiliyorduk. Lauren onlara bakt, "Ulu Tanrm, Peter," dedi. u yaptklarna inanamyorum, gerekten inanamyorum. ok kt bir ynetim. Benim pozisyonum asndan byk dncesizlik." "Kim syledi onlara?" dedim. "Ben deil." "Biri sylemi. Biri senin drtte geleceini sylemi." "Eh, ben deilim." "Yani raslant sonucu mu byle komple makyajl geldin?" "Bu sabah durumadaydm." "Peki, tamam." "Allah beln versin, Peter." "Tamam dedim." "Amma detektif!" Dnd, geri yrmeye baladk. Basndan uzaa. 359

ini ekti. "Bak," dedi. "Bu konuda birbirimize uygar davranmaya alalm." "Peki." "Kendini bu irkefe bulatrmay nasl basardn, bilmiyorum, Peter. zgnm ama velayetten vazgemek zorunda kalacaksn. Kzmn kukulu bir evrede bymesine izin veremem. Veremem. Mevkiimi dnmek zorundaym. Brodaki erefimi." Lauren her zaman d grn dnrd. "evre neden kukuluymu?" "Neden mi? ocuklara tasallut ok ciddi bir sulamadr, Peter." "ocuklara tasallut diye bir ey yok." "Gemiinden kalma sulamalarn arndrlmas gerek." "O sulamalarn asln ok iyi biliyorsun," dedim. "Benimle evliydin o sra. O olay en ince ayrntsna kadar biliyorsun." natla, "Michelle'in muayene edilmesi art," dedi. "Gzel. Muayene olumsuz kacak." "u anda muayenenin ne kacana da o kadar aldrmyorum. Olay onu da at, Peter. Velayeti ben almak zorundaym. Kendi zihinsel huzurum iin." "f, Tanr akna." "Evet, Peter." "ocuk bytmek nedir, bilmezsin bile. Meslek hayatndan ok vakit alar." "Baka seeneim yok, Peter. Bana seenek brakmadn." Sesi oktan beri ac ekiyormu gibi kyordu. Hakszla uramak onun en gl olduu rollerden biriydi. "Lauren, o eski sulamalarn yalan olduunu biliyorsun," dedim. "Bu ie kalkmann tek nedeni, VVilhelm sana telefon etti diye." "O beni aramad. Savc yardmcsn arad. Patronumu arad."
360

"Lauren." "zgnm, Peter. Ama kuyunu kendin kazdn." "Lauren." "Ciddiyim." "Lauren, bu ok tehlikeli bir i." Azndan sert bir gl kt. "Bana m sylyorsun. Ne kadar tehlikeli olduunu ben bilmiyor muyum, Peter? Canm koyuyorum ortaya belki de." "Neden sz ediyorsun?" "Neden sz ettiimi sanyorsun, hayvanolu hayvan," dedi fkeyle. "Las Vegas'dan sz ediyorum." Sessiz kaldm. Kafasndan neler getiini hi anlayamamtm. "Bak," dedi. "Sen Las Vegas'a ka kere gittin?" "Bir tek kere." "Ve o sefer de byk para kazandn, yle mi?" "Lauren, bunlarn hepsini biliyorsun ..." "Evet, biliyorum. Kesinlikle biliyorum. Peki, senin o krl Las Vegas seferinle, ocuklara tasallut sulamasnn zaman ilikisi neydi? Bir hafta arayla m? ki hafta arayla m?" Demek mesele buydu. Birilerinin o iki olay badatracandan korkuyordu. Geriye doru izleyeceinden. Btn bunlarn kendisini sulu duruma dreceinden. "Geen yl da bir kere girmeliydin." "im vard." "Hatrlarsan sana her yl gitmeni sylemitim, Peter. En azndan birka yl boyunca. Hayatnda bir patern olusun, demitim." "im vard. ocuk bytyordum." "Eh!" Ban iki yana sallad. "imdi bu duruma dtk ite." "Sorun ne ki?" dedim. "Kimse bunu arayp bulamaz." te asl o zaman patlad. "Hi bulamaz, ha? oktan buldular bile! Buldular, Peter. Eminim Martinez mi, Hernanez mi, o aileyle bile konumulardr."
361

"Ama asla ..." "Tanr akna! insan Japon balant grevlisi olarak ise nasl alnr sanyorsun? Sen nasl alndn o ie, Peter?" Kalarm atp hatrlamaya altm. Aradan bir yl akn zaman gemiti. "Departmana o i bo diye ilan aslmt. Birka kii bavurdu ..." "Evet. Ya sonra?" Bir kararszlk geirdim. Aslnda idar ynden neler olduunu bilmiyordum. Bavuruyu yapm, sonra da kafamdan silmitim. O sra ok meguldm. Basn blmnde almak berbat bir iti. "Ben sana anlataym neler olmu olabileceini," dedi Lauren. "zel Hizmetler Blmnn ba, kabul edilebilecek adaylarn son listesini hazrlar, ama Asya toplumundan birka yeye danarak hazrlar." "Bu doru olabilir, ama benim anlayamadm ..." "Peki, Asya topluluu adaylarn son listesini ne kadar zamanda inceler, biliyor musun? ay, Peter. Listedeki insanlarla ilgili her eyi renmeye yeter bu sre. Her eyi. Senin gmlek yaka numarandan gelir vergine kadar her eyini biliyor onlar, inan bana, ocuklara tasallut sulamalarn da biliyorlar. Las Vegas seyahatim da. kiyle ikiyi toplamasn da. Herkes anlar iin asln." ttiraz edecektim, ama Ron'un o gn syledii bir sz geldi aklma. imdi de etkileri izliyorlar, demiti. Lauren, "Sen imdi bana btn bunlarn nasl olduunu bilmediini mi syleyeceksin? Bu ilere dikkat etmediini mi? Tanrm, Peter, kendine gel. O balant grevini neden istediini bal gibi biliyorsun. Paras iyiydi. Japonlarla i gren baka herkes gibisin sen de. Onlar nasl anlama yapar, bilirsin. Herkese bir parmak bal vardr. ef bir ey alr, herkes bir ey alr. Buna karlk da, istedikleri adam balant grevlisi olarak seme frsatna kavuurlar. Sana takabile-

ekleri bir kulp olduunu grdler. Bana da. Tek sebebi de geen yl Las Vegas'a gitmemi olman. Oysa sylemitim." "Bu yzden imdi Michelle'in velayetini alman gerektiine mi inanyorsun?" ini ekti. "Bu noktada artk yalnzca rollerimizi oynuyoruz." Saatine bakt, muhabirlere gz att. Sabrszlandn gryordum. Basnla konuacak, bir nutuk atacakt. imdiden hazrlam olmalyd onu. Lauren'in tiyatro yetenei her zaman gl olagelmiti. "Rolnn ne olduundan emin misin, Lauren? nk birka saat iinde buralar ok pislenecek. Karmak istemeyebilirsin." "Karm durumdaym." "Hayr." Polaroid'i cebimden karp ona gsterdim. "Ne bu?" "Nakamoto gvenlik teyplerinden bir kare. Dn gece ekilmi. Cheryl Austin cinayeti srasnda." Kalarn atp resme bakt. "aka ediyorsun!" "Hayr." "Bunu izleyecek misin?" "Mecburuz." "Senatr Morton'u mu tutuklayacaksn? Akimi m kaybettin sen ? " "Belki." "Bir daha gn n gremezsin, Peter." "Belki." "Seni yle hzl ve yle derine gmerler ki, bana gelenin ne olduunu bilemezsin." "Belki." "Tutturamazsn bunu. Sen de biliyorsun. Sonunda yalnzca Michelle'e zarar verir." Buna cevap vermedim. Her an onu biraz daha az sevdii363

362

mi hissediyordum. Yrdk. Sivri topuklar kaldrmda tkrdyordu. Sonunda konutu. "Peter, eer bu tehlikeli yolda ilerlemekte direneceksen, benim yapabileceim br ey yok. Sana arkadan olarak bunu yapmaman neririm. Ama direnirsen, sana yardmc olmak elimden gelmez." Cevap vermedim. Bekledim, onu szdm. Gnein sert. altnda, yznde krklar olumaya balad grnyordu. Salarnn koyu renk kklerini grdm. Diindeki ruj lekesini. Gne gzln karp bana bakt. Gzlerinde kayg vard. Sonra ban evirdi, basn temsilcilerine doru bakt. Gzlyle avucuna tp tp vurdu. "Eer olay bununla ilgiliyse, Peter, belki bir iki gn bekleyip sonucun ne olacan grsem daha iyi olur." "Peki." "Anlyorsundur. Kayglarmdan vazgemiyorum, Peter." "Anlyorum." "Ama Michelle'in velayetinin bambaka lgn bir olayla ilikilendirilmesini istemiyorum." "Elbette." Gzln yine takt. "Sana acyorum, Peter. Gerekten acyorum. Bir zamanlar polis tekiltnda parlak bir gelecein vard. efin hemen altndaki bir grev iin adn gemiti, onu da biliyorum. Ama bundan sonra seni hibir ey kurtaramaz." Glmsedim. "Eh!" dedim. "Fotoraf kantndan baka bir ey var m elinde?" "Sana fazla ayrnt anlatmann doru olup olmayacandan emin deilim." "nk yalnz fotoraf kantlarna dayanrsan, davan tutmaz, Peter. Savc elini bile srmez. Fotoraf kantlar artk saylmyor. ok kolay deitirilebiliyor. Mahkemeler de farknda. Elinde yalnzca adamn cinayeti ilerkenki resmi varsa, tutturamazsn."

T
"Greceiz." "Peter," dedi. "Her eyini kaybedeceksin. ini de, mesleini de, ocuunu da ... her eyini. Uyan artk. Yapma bunu." Arabaya doru bakt. Onunla birlikte yrdm. Hibir ey sylemedik. Michelle'i sormasn bekliyordum ama sormad. Ben de armadm. Kafas baka eylerle meguld. Sonunda arabann yanna vardk. O direksiyon tarafna yrd. "Lauren." Arabann zerinden bana bakt. "Yirmi drt saat boyunca olay temiz tutalm, tamam m? Seilmi bir takm kimselere telefon falan yok." "Kayglanma," dedi. "Bunlarn hibirini duymadm. Aslna bakarsan, keke senin de adn duymam olsaydm." Arabaya binip srd. Arkasndan baktm, omuzlarmn sarktn hissettim. stmden bir gerilim kalkmt. Amaladm baarmaktan daha fazla bir eydi bu. Yani ... onu ikna etmitim, en azndan bir sre iin. Ama gerilimin kalkmas daha derin nedenlere dayanyordu. Bir ey daha vard... o ey sonunda yok olmutu artk.

364

365

. C_ONNOR'la birlikte apartmann arka merdivenlerinden ktk, basnla yzlemekten kurtulduk. Ona olup biteni anlattm. Omuz silkti. "Bu sana srpriz mi oldu? Yani balant grevlilerinin nasl seildii?" "Evet. Herhalde hi zerinde durmamm." Bam sallad. "yle olur. Japonlar 'zendirici' dedikleri eyleri datmaka ok beceriklidirler. Balangta tekilt, kimin hangi greve gelecei konusunda yabanclara sz hakk tanmaya karyd. Ama Japonlar kendilerine danlmasn istediler ve srar ettiler. Tavsiyelerine uyma zorunluluu yoktu. Kendilerini ilgilendiren balant grevlisi konusunda biraz katkda bulunmann da normal olduunu savundular." Hm-hmm ..." "Ve ne kadar dil olduklarn gstermek iin de, polis yardm sandna bata bulunmay, bylelikle btn tekilt yararlandrmay nerdiler." "Ne kadar para?" "Galiba yarm milyon. efi Tokyo'ya davet ettiler, kendi sulu kayt sistemlerini incelemesini saladlar. haftalk bir gezi. Yolda Havvaii'de bir haftalk dinlenme. Birinci snf bilet. Bol da basn ilgisi. ef baylr buna."

kinci kat sahanlna varmtk. nc merdivene baladk. "Evet," dedi Connor."Bunlar hepsi olup bittikten sonra, tekilt artk Asya topluluunun nerilerini dikkate almamazlk edemez. ok fazla eyi tehlikeye sokmu olur." "imden istifa etmek geliyor," dedim. "O da bir seenek," dedi. "Her neyse, karnn atan savuturdun mu?" "Eski karmn. Hemen konuya girdi. Siyasal bir hayvan olarak akordu ok iyidir. Ama ona katilin kim olduunu sylemek zorunda kaldm." Omuz silkti. "u bir iki saatte fazla bir ey yapamaz." "Ama ya o resimler?" dedim. "Lauren bunlarn mahkemede geerlilii olmadn sylyor. Sanders de yle demiti. Fotoraf kantlarnn gn gerilerde kald artk. Baka kantmz var m?" "Onun zerinde alyorum," dedi Connor. "Sanrm durumumuz salam." "Nasl?" Yine omuz silkti. Benim dairenin kapsna geldik. Kilidi atm, mutfaa girdik. Mutfak botu. Koridordan n hole yrdm. Evim sessizdi. Salonun kaplar kapal duruyordu. Ama belli belirsiz bir sigara kokusu vard. Hizmetim Elaine n holdeydi. Pencereden gazetecilere bakyordu. Sesimizi duyunca dnd. Korkmu grnyordu. "Michelle iyi mi?" diye sordum. "Evet." "Nerede?"

"Salonda oynuyor." "Onu grmek istiyorum." 366

Elaine, "Temenim, nce size sylemem gereken bir ey var," dedi.


367

Connor, "Bo ver, zaten biliyoruz," diye karlk verdi ona. Salonun kapsn atm ... ve hayatmn en byk okunu yaadm.

JOHN Morton televizyon stdyosunda, makyaj koltuunda oturuyordu. Yakasna bir kt mendil tktrlmt. Bir kz alnn pudralyordu. Yanbanda duran yardmcs VVoodson, "yle yaklamda bulunmanz neriyorlar," deyip ona bir faks uzatt. "Temel yaklam," diye aklyordu bir yandan.. "Yabanc yatrm Amerika'y canlandryor. Yabanc para ieriye aktka Amerika daha gl oluyor. Amerika'nn Japonya'dan renecei ok ey var." "Ama rendiimiz yok," dedi Morton gaml gaml. Woodson, "Ama bu gr ileri srlebilir," dedi. "Kabul edilebilir bir tutum. Grdn gibi, Marjorie ifadelendirdi. Tutum deitirmek gibi gzkmyor da, daha nceki bak ann daha rafine edilmii gibi gzkyor. Bunu tutturabilirsin, John. Mesele edileceini sanmyorum." "Byle bir soru gelecek mi ki?" "Sanrm. Muhabilere MicroCon konusundaki grnn bir modifikasyonunu tartmaya hazr olduunu syledim. Sat imdi nasl desteklediini." "Kim soracak?" "Herhalde Times'dan Frank Pierce." Morton ban evet dercesine sallad. "yi seim." "Evet. dnyasna ynelik biri. yi sonu verir herhalde. 368
Ykselen GneF.24

369

Serbest pazarlardan, hakkaniyetli ticaretten sz edebilirsin. Bu satn ulusal gvenlikle ilgisi olmad falan. Bunlar ite." Makyajc kz iini bitirdi, Morton koltuktan kalkt. "Senatr, sizi rahatsz ettiim iin zr dilerim ama bir imzanz rica edebilir miydim?" "Tabii." "Olum iin." "Tabii." VVoodson, "John," dedi. "Sabahki ekimin basks hazr. Belki grmek istersin. Henz pek ham durumda ama belki yorum yapmak istersin. br odadaki televizyonu hazrladm." "Ne kadar zamanm var?" "Dokuz dakikaya kadar yayndasn." "1yi." Kapdan karken bizi grd. "yi akamlar, baylar," dedi. "Bana herhangi bir ey iin ihtiyacnz m var?" Connor, "Yalnzca ksa bir konuma, Senatr," dedi. "Bir teype bakacam, o kadar," dedi Morton. "Ondan sonra konualm. Ama ancak bir iki dakikam var ..." Connor, "Yeter," dedi. Arkasndan br odaya yrdk. Bu oda aadaki stdyoya bakyordu.. Bej renginde denmi bir set ve tepede HABER DEERNDE yazs. muhabir notlarm elden geiriyorlard. Bir yandan yakalarna mikrofon taklmaktayd. Morton televizyonun karsna oturdu, VVoodson kaseti takt. Sabah ekilen filmi seyrettik. Karenin sa alt kesinde zaman kodu saylar gzkyordu. Senatr Morton'un yz belirdi. Kararl bir tavrla golf alannda yryordu. Esas mesaj olarak, Amerika'nn ekonomik rekabet edebilirliinin azald veriliyordu. Onu geri kazanmalyd bu lke.

3 70

"Hepimizin birlemesi zaman geldi," diyordu Morton ekranda. "VVashington'daki politikaclarmzdan, i dnyasnn ve sendikalarn liderlerine, retmenlere ve ocuklara kadar, hepimizin. Faturalarmz demek, hkmet an kapamak zorundayz. Tasarrufu arttrmalyz. Yollarmz ve eitim sistemimizi dzeltmek iin. Enerji tasarrufu konusunda bir hkmet politikasna ihtiyacmz var. evre uruna... ocuklarmzn cierleri iin ve dnyadaki rekabet edebilirliimiz iin." Kamera senatrn yzne yaklat, son szleri almaya hazrland. "Bazlarna gre yeni global bir dnya ticareti dnemine giriyoruz," dedi. "Artk irketlerin nerede kurulduunun, mallarn nerede yapldnn nemi yok, diyorlar. Ulusal ekonomiler eski modaym. Bunu savunan insanlara yle sylemek isterim ... Japonya yle dnmyor. Almanya yle dnmyor. Dnyann en gl lkeleri, hep gl ulusal ekonomik politikalar uyguluyorlar, enerji tasarrufuna, ithalt kontroluna, ihracat tevikine yneliyorlar. Kendi sanayilerini zenle besliyorlar, dardan gelen haksz rekabete kar onlar koruyorlar. dnyasyla hkmet elele verip halk ve istihdam kolluyor. Ve bu lkelerin durumu Amerika'dan daha iyi, nk uyguladklar ekonomik politikalar gerek dnyay yanstyor. O politikalar sonu veriyor. Bizimkiler vermiyor. Biz ideal bir dnyada yayor deiliz. Yaayabildiimiz gnler gelene kadar, Amerika gerei kabul etmek zorunda. Biz de kendi ekonomik milliyetiliimizi oluturmaya balasak hi fena olmaz. Amerikallar kollamamz gerek. nk onlar baka kimse kollamayacak. "Ak konumak istiyorum; bizim sorunlarmzn nedeni. Japonya'nn ve Almanya'nn sanayi devleri deildir. O lkeler Amerika'ya yeni gereklerle meydan okuyor. Ve o gereklerle yzlemek bize kalyor. Bunu yaparsak, byk lkemiz yeni ve benzersiz bir refah dnemine girecektir. Ama 371

imdiki yolda devam edersek, serbest piyasa ekonomisinin o bayat kalplarn tekrarlar durursak, bizi bekleyen ey felkettir. Seme hakk sizin. Yeni gerekleri kabullenme yolunda bana katln ... Amerikan halkna daha iyi bir ekonomik gelecek verelim." Ekran boald. Morton arkasna yasland. "Bu ne zaman yaynlanyor?" "Dokuz hafta sonra balyor. Test yayn Chicago'dan ve Teksas Twin Cities'den. nce odak gruplar, sonra gerekli deiiklikler, sonra da ulusal yayna gei. Temmuz'da." "Yani MicroCon'dan ok sonra ..." "Tabii." "yi. Peki. Devam et." VVoodson teypi ald, odadan kt. Morton bize dnd. "Evet? Size nasl bir yardmm olabilir?"

Bir sessizlik oldu, Morton ikimize ayr ayr bakt. Yzne bo bir ifade geldi. "Cheryl Austin mi?" "Evet, Senatr." "Maalesef bilemem kimin ..." "Evet, Senatr," dedi Connor. Morton'a bir kol saati uzatt. Altn Rolex bir kadn saati. "Bunu nereden buldunuz?" dedi Morton. Sesi ksk ve buz gibiydi. Bir kadn kapy tkrdatt. "Alt dakika, Senatr." Sonra ; kapy kapayp kt. "Bunu nereden buldunuz?" diye tekrarlad Morton. Connor, "Bilmiyor musunuz?" dedi. "Arkasna bakmadnz bile. Yazya." "Nereden buldunuz bunu?"

"Senatr, sizinle onun hakknda konumak istiyorduk." Cebinden bir naylon torba karp masaya, Morton'un nne koydu. Torbada siyah bir kadn klotu vard. Morton, "Sizlere syleyeceim hibir ey yok, baylar," dedi. "Hibir ey." Connor cebinden bu sefer bir video kaseti kard, senatrn yanna koydu. "Bu krk altnc kata konmu be gvenlik kamerasndan birinin ektii film," dedi. "Geri teyple oynanm ama yine de Cheryl Austin'i ldren kiinin kim olduunu grntlemek mmkn oldu." "Syleyecek bir szm yok," dedi Morton. "Teypler kolayca deitirilir, sonra yeniden deitirilir. Hibir nemi yoktur. Bunlarn hepsi yalan ve temelsiz isnatlar." "zgnm, Senatr," dedi Connor. Morton ayaa kalkt, gezinmeye balad. "Baylar, size dndnz sulamalarn nemini hatrlatmak isterim. Teypler deitirilebilir. Bu elinizdeki teypler bir Japon irketinde uzun sre kald ve o irketin de benim zerimde bir bask yaratmak isteyebileceini savunmak mmkn. Teypler ne gsteriyor ya da gstermiyor olursa olsun, inann ki sk bir incelemede buna dayal sulamalar ayakta duramaz. Halk bunu, Japonlar aleyhine konumay gze alan az saydaki Amerikallardan birine kar kurulmu bir komplo olarak grecektir. Benim bak amdan, siz ikiniz de yabanc glerin piyonlarsnz. Hareketlerinizin sonularn dnemiyorsunuz. Kant olmakszn, zararl sulamalar yapyorsunuz. Oldu dediiniz eyin hi tan yok. Hatt diyebilirim ki ..." "Senatr." Connor'm sesi yumuak, ama srarlyd. "Devam edip piman olacanz bir ey sylemeden nce, ltfen aaya, stdyoya bakar msnz? Orada grmeniz gereken biri var." "Bu ne anlama geliyor?" "Bir bakn, Senatr. Ltfen."

372

373

Morton fkeyle homurdanarak cama yrd, aaya, stdyoya bakt. Ben de baktm. Muhabirleri dner koltuklarnda kprdarken, glp akalarken grdm. Ak oturum yneticisi kravatn dzeltiyor, mikrofonunu takyordu. Bir ii, HABER DEERNDE yazsnn tozunu almaktayd. Bir kede de, bizim verdiimiz talimata uyarak bekleyen tandk biri vard. Elleri ceplerinde, ban kaldrm, bize bakyordu. Eddie Sakamura.

1 ABU hepsini Connor dzenlemiti. Benim evde salonun kapsn ap da kzm yerde, Eddie Sakamura'yla oyuncak oynar grdnde, gzn bile krpmamt Connor. "Merhaba, Eddie," demiti yalnzca. "Ben de buraya gelmen daha ne kadar srecek diye merak ediyordum." "Sabahtan beri buradaym," demiti Eddie de. "Hi evde yoksunuz ki! Bekledim, bekledim, Shelly ile birer fstk ezmeli, reelli sandvi yedik. Kznz ok tatl, Temen. ok eker." "Eddie ok komik," dedi kzm. "Sigara iiyor, baba!" "Gryorum," dedim. Kendimi ok budala hissediyordum. Hl durumu anlamaya almaktaydm. Kzm yaklap kollarn kaldrd. "Kucana al, baba." Eilip aldm. "ok tatl bir kz/' dedi Eddie. "Birlikte bir deirmen yaptk. Bakn!" Deirmenin kanatlarn evirdi. "liyor." "Seni ld sanyordum," dedim. "Beni mi?" Gld. "Yo. Hi lmedim. Tanaka ld. Arabam da berbat etti." Omuz silkti. "Ferrari'lerle ansm tutmaz. Connor, "Tanaka'nn da ans tutmad," dedi. "Tanaka m?" dedim. Michelle, "Baba, Kl Kedisi'ni seyredebilir miyim?" diye sordu.
374 375

"imdi olmaz," dedim. "Tanaka myd arabadaki?" Eddie, "Telal adamdr," diye aklad. "ok sinirli. Belki sulu da. Herhalde korktu. Emin deilim." Connor, "Teypleri Tanaka'yla ikiniz mi aldnz?" dedi. "Evet. Tabii. Hemen ardndan. igura, Tanaka'ya, git teypleri al, dedi. Tanaka da ald. Tabii. Ama ben Tanaka'y tanyorum, o yzden birlikte gittim. Tanaka teypleri bir laboratuvara gtrd." Connor ban sallad. "Peki, mparatorluk Armas apartmanna kim gitti?" "igura birilerini yollad, onu biliyorum. Temizlemeye. Kimdi, bilmiyorum." "Ve sen de lokantaya gittin." "Tabii, evet. Sonra partiye gittim. Rod'un partisine. Sorun yok." "Ya teypler, Eddie?" "Syledim size. Tanaka ald onlar. Yerini bilmiyorum. O yok artk. igura hesabna alyordu. Nakamoto'da." "Anlyorum," dedi Connor. "Ama btn teypleri almad, deil mi?" Eddie'nin yznde arpk bir glmseme belirdi. "Hey." "Sen bazlarn sakladn, deil mi?" "Hayr. Yalnz bir tane. Bir yanllk, anlarsnz. Cebimde kalm." Glmsedi. Michelle, "Baba, Disney kanaln seyredebilir miyim?" diye sordu. "Tabii." Onu yere koydum. "Elaine sana yardm eder." Kzm uzaklat. Connor, Eddie'yle konumay srdryordu. Yava yava olaylarn sralamas da yerine oturdu. Tanaka teyplerle gitmi, akam bir ara herhalde bir tanesinin kaybolduunu farketmiti. Eddie'nin dediine gre, bunu anlaynca Eddie'nin evine, kayp teypi almaya gelmiti. Eddie'yi kzlarla bulmutu orada. Hemen teypi istemiti. "Tam bilmiyorum ama, sizinle konutuktan sonra aklma bana komplo kurabilecekleri geldi. Onunla fena kaptk."
376

"Derken polis geldi. Graham geldi." Eddie yavaa ban sallad. "Tanaka-san duvara toslad. Hey! Zavall Japon!" "Demek ona her eyi anlattrdn ..." "Eh, tabii, Yzbam. ok abuk anlatt ..." "Buna karlk sen de ona kayp teypin yerini syledin." "Tabii. Arabamdayd. Ona anahtarlar verdim. Aabilsin diye. Anahtarlar ondayd." Tanaka garaja, teypi almaya inmiti. Devriyeler ona durmasn sylemi, o da arabay altrp gazlamt. "Arkasndan baktm John. Deli gibi gidiyordu." Demek ki beton duvara arptiinda arabay kullanan Tanaka'yd. Yanarak len Tanaka'yd. Eddie yzme havuzunun arkasndaki allarn arasna saklanm, herkes gidene kadar beklemiti. "Buz gibi souk oras." Connor'a dndm. "Btn bunlar biliyor muydun?" "Kukulanyordum. Kaza raporu cesedin fena halde yandn sylyordu. Gzl bile erimi, diyordu." Eddie, "Hey, ben gzlk takmam," dedi. Connor, "Tamam ite," diye karlk verdi. "Yine de Graham'dan bakmasn rica ettim. Ertesi gn. Eddie'nin evinde hi gzlk bulamad. Demek arabadaki Eddie olamazd. Daha sonra Eddie'nin evine gittiimizde, devriyelerden o sokaa park etmi arabalarn plakalarn kontrol etmelerini istedim. Sar bir Toyota sedan vard. Biraz ileriye park etmiti. Akira Tanaka adna kaytl." "Hey, ok iyi," dedi Eddie. "Zekice." Ben, "Bunca zamandr neredeydin?" diye sordum. "Jasmine'in evinde. ok gzel bir ev." "Jasmine kim?" "Kzl sals. Gzel ev. Jakuzi'si bile var." "Peki, buraya neden geldin?" Connor bana, "Mecburdu," dedi. "Pasaportu sende."
377

Eddie de, "Doru," dedi. "Sizin kartvizitiniz de bende. Ev adresinizi, telefonunuzu kendiniz verdiniz bana. Pasaport bana gerekli, Temenim. Artk gitmem gerek. Bu yzden buraya gelip bekledim. Bir de baktm, bir yn muhabir. Kameralar. Tam takm. O zaman saklandm, Shelly ile oynamaya koyuldum." Bir sigara yakt, yerinde sinirli sinirli kprdand. "Eee, ne diyorsunuz, Temenim? Pasaportumu verecek misiniz? Netstuk. Ziyan olmaz. Ben zaten lym. Tamam m?" "Henz deil," dedi Connor. "Haydi, John!" "Eddie, nce senden kk bir i rica edeceim." "Hey, ne ii o? Benim gitmem gerek, Yzbam." "Bir tek i, Eddie." Morton derin bir soluk ald, camdan geriye dnd. zkontroluna hayranlk duymadan edemedim. ok sakin grnyordu. "Grne gre, u anda seeneklerim hayli azalm durumda," dedi. Connor, "Evet, Senatr," diye karlk verdi. Morton iini ekti. "Biliyorsunuz, kazayd. Gerekten kazayd." Connor anlayla ban sallad. Morton, "Nesi vard, bilmiyorum," dedi. "ok gzeldi, o kesin ... ama yalnz o kadar deil. Onu tanyal ok olmad. Drt be ay, o kadar. Ho bir kz, diye dndm. Teksasl, tatl bir kz. Ama ... az rastlanan olaylardan biri haline dnt. lgnlkt. Beklenmedik bir ey. Her an onu dnr oldum. Baka trls elimden gelmiyordu ... seyahattayken kagelip beni buluyordu. Ne zaman seyahata ktm renirdi hep. Her naslsa. ok gemeden, ona git diyemez hale geldim. Git diyemiyordum. Her zaman paras var378

di, uak bileti her zaman hazrd. lgn bir kzd. Bazen beni ok kzdrrd. Sanki benim ... ne bileyim ... eytammd. O yaknmdayken her ey deiiyordu. Delice. Onu grmeyi kesmek zorundaydm. Derken zamanla ... ona bu i iin para veriliyor olmas ihtimali geldi aklma. Biri para veriyordu ona. Biri her eyi biliyordu. Ya ben? Bunu durdurmalydm. Bob sylemiti bana. Allah kahretsin, ofisteki herkes syledi. Yapamadm. Sonunda yaptm ama. Kestim. O gece davete geldiimde o da oradayd. Allah kahretsin." Bam sallyordu. "Oluverdi. Ne terslik!" Kadn kapdan ban uzatt. "ki dakika, Senatr. Eer hazrsanz sizi aaya istiyorlar." Morton bize, "nce unu bitirmek istiyorum," dedi. Connor, "Tabii, Senatr," diye karlk verdi. Kendine o kadar hakimdi ki, amamak elde deildi. Senatr Morton muhabirle yarm saat sren tartmasn en ufak bir rahatszlk belirtisi gstermeden yapt. Glmsedi, espriler patlatt, yorumlar yapt, grler ileri srd. Sanki hibir sorunu yoktu. Bir ara, "Evet, ngilizlerle Hollandallarn Amerika'da Japonlardan fazla yatrm olduu doru," dedi. "Ama Japonya'nn uygulad o hedeflere ynelik, dmanca ticaret biimini gzard edemeyiz. Japon i dnyasyla hkmeti birleip, Amerikan ekonomisinin belli bir alanna planl saldrlarda bulunuyorlar. ngilizlerle Hollandallar bu tr almaz. Temel endstrilerimizi o lkelere kaptrm deiliz. Japonlara birounu kaptrm durumdayz. Aradaki byk fark bu. Kayg verici olan ey de bu." Sonra ekledi. "Ve tabii biz de eer istersek bir ngiliz irketini, bir Hollanda irketim satn alabiliriz. Ama bir Japon irketini satn alamayz." 379

Oturum devam etti, ama kimse ona MicroCon'u sormad. Baka bir soruya cevap verirken konuyu kendisi ortaya getirdi. "Amerikallar rklkla sulanmadan Japonlar eletirebilmeliler. Her lkenin baka lkelerle anlamazlklar olabilir. Bundan kanlamaz. Bizim Japonya'yla anlamazlklarmz da serbeste tartlabilmeli, irkin sulamalara hedef edilmemeli. Benim MicroCon satna kar km da rk damgasn yedi, oysa hi ilgisi yoktu." Sonunda bir muhabir ona MicroCon satn da sordu. Morton bir kararszlk geirdi, masaya doru eilerek yle konutu. "Sen de bilirsin, George, ben MicroCon satna batan beri karydm. Hl karym. Amerikallarn bu lkenin deerlerini korumak iin gerekli admlan atma zaman geldi artk. Gerek deerleri, ml deerleri ve entellektel deerleri. MicroCon sat aklszca bir ey. Muhalefetim devam ediyor. Bu nedenle de unu memnuniyetle sylemek isterim, Akai Seramik'in MicroCon'u alma teklifini geri ektiini renmi bulunuyorum. Bence bu ok daha iyi bir zm. Akai'yi bu duyarll iin alklyorum. Sat olmayacak. Buna ok memnunum." "Ne?" dedim. "Teklifi geri mi almlar?" Connor," Herhalde imdi alrlar artk," dedi.

rumda, Zen ros/'lerin zerindeki basky da tahmin edebilirsiniz. lecekleri zaman herkes onlardan harika bir iir bekliyor. Adam aylarca bundan baka bir ey dnemez oluyor. Ama benim en sevdiim iiri yazan, bu baskdan iyice usanan bir rahip. iir yle." Sonra iiri okumaya balad.

Doum byle, lm byle. iir olsun, olmasn Ne gam!


Muhabirlerin hepsi glmeye baladlar. "Demek ki Japon ticaretini de ok fazla ciddiye almamak gerek," dedi Morton. "Bu da Japonlardan renebileceimiz bir baka ey."

Morton oturumun sonuna doru olduka neeliydi. "Japonya'y ok eletiriyor diye adm ktna gre, belki bir an iin hayranlm da ifade etmeme izin verirsiniz. Japonlarn harikulade hafif yrekli bir yan vardr ve bu en beklenmedik yerlerde ortaya kar. "Herhalde bilirsiniz, Zen rahipleri, lme yaklatklarnda bir iir yazarlar. ok geleneksel bir sanat trdr bu. Baz iirler yzlerce yl sonra bile hl dillerde geziyor. Bu du-380

Oturumun sonunda Morton muhabirle el skt, setten inip yrd. igura'run stdyoya gelmi olduunu grdm. Yz kpkrmzyd. Dilerinin arasndan iine hava ekip duruyordu. Morton neeyle, "Aa, igura-san," dedi. "Bakyorum haberi duymusunuz." Onun srtn tplad. Ama serte vuruyordu. igura ate sayordu. "Son derece zgnm, Senatr. Bundan sonras hi iyi girmeyecek." Kplere bindii belliydi. Morton, "Hey," dedi. "Biliyor musun ... vz gelir!" igura, "Bir anlamaya varmtk," diye tslad. "Evet, varmtk. Ama siz kendinize deni yerine getirmediniz. yle deil mi?"

Senatr bundan sonra bize yaklat, "Herhalde ifade vermemi beklersiniz," dedi. "zninizle u makyaj karaym, sonra gideriz." Connor, "Peki," diye karlk verdi. Morton makyaj odasna doru yrd. igura, Connor'a dnd. "Toteno taibenna koto ni narimaita ne." Connor, "Ayn grteyim, ok zor," dedi. igura dileri arasndan, "Kelleler yuvarlanacak," diye tslad. Connor, "nce seninki," dedi. "So omova nakai." Senatr ikinci kata kan merdivenlere doru gidiyordu. VVoodson ona yaklat, iyice sokuldu, bir eyler fsldad. Senatr kolunu onun omzuna att. Bir an o durumda yrdler. Sonra senatr st kata kt. igura suratn asarak, "Konna hazuja nakatta no ni," dedi. Connor omuz silkti. "Korkarm pek acyamyorum. Sen bu lkenin yasalarn inemeye kalktn, imdi de byk sorunlar kacak. Eraikoto ni naryo, igra-san." "Greceiz, Yzbam." igura dnd, Eddie'ye buz gibi baklarla bakt. Eddie omuzlarn kaldrd, "Hey, benim sorunum yok," dedi. "Anlyorsun, deil mi, kompadre? Artk sorunlarn hepsi senin." Sonra gld. ri kym stdyo yneticisi kulanda kulaklklarla yaklat. "Aranzda Temen Smith var m?" Ben olduumu syledim. "Bayan Asakuma diye biri aryor. uradan konuabilirsiniz." Kedeki telefonu gsteriyordu. Kanepe, koltuklar, karda kent manzaras. Bir koltuun yannda da yanp snen bir telefon. Yryp koltua oturdum, telefonun kulakln elime aldm. "Temen Smith." "Merhaba, ben Theresa," dedi. Adn syleyii ok hou382

ma gidiyordu. "Bak, teypin son ksmn seyrediyordum. En sonunu. Sanyorum bir sorun var." "Ya? Ne tr sorun?" Ona Morton'un itiraf etmi olduunu sylemedim. Sete doru baktm. Senatr oktan yukarya kmt. Grnrlerde yoktu. Yardmcs VVoodson merdivenlerin dibinde volta atyordu. Rengi kl gibiydi. Elleri kemerinin yan tarafn sinirli sinirli yoklad. Ceketinin stnden. O srada Connor'n sesini duydum. "Ah, Allah kahretsin!" Birden komaya balad. Merdivenlere doru utu. aknlkla yerimden kalktm, telefonu drp peinden seyirt-tim. Connor, VVoodson'un yanndan geerken, "Seni itolu!" diye bard, sonra basamaklar ikier ikier atlayarak kmaya koyuldu. Hemen arkasndaydm. VVoodson'un, "Mecburdum," gibi bir eyler sylediini duydum. kinci kat holne vardmzda Connor, "Senatr!" diye bard. te o anda bir tek mermi sesini duyduk. Fazla yksek bir ses deildi. Bir sandalye devriliyormu gibiydi. Ama ben tabanca sesi olduunu anlamtm.

383

vjUNE bat ufkuna doru iniyordu. Kayalarn glgesi plak kumlarn zerinde iice daireler halinde kprdamaktayd. Oturduum yerden o desenlere bakyordum. Connor ierde, hl televizyon seyrediyordu. Haberlerin sesi kulama belli belirsiz ulamaktayd. Zen tapnaklarnn elbette televizyonlar da olurdu. Artk bu elikilere almaya balyordum. Ama ben televizyon seyretmek istemiyordum artk. Bir saattir yeterince seyretmi, basnla yaynn bu ie nasl bir hava vermek niyetinde olduunu renmitim. Senatr Morton son zamanlarda byk bir bask altndayd. Aile hayat sorunluydu. Delikanl olu geenlerde ikili araba srmekten tutuklanm, bu arada bir kazaya da yol ap bir baka gencin ar yaralanmasna sebep olmutu. Kznn krtaj olduu sylentileri yaygnd. Bayan Mortonla grp yorumu alnamamt ama muhabirler Arlington'daki evin kapsnda bekliyorlard. Senatrn yardmclarnn hepsi, kendisinin son zamanlarda gerekten byk bask altnda olduunu, aile hayatn yaklaan adaylyla dengelemeye uratn sylemekteydiler. Kendinde deildi, diyorlard. Sinirli ve iine kapankt. Hatt bu yardmclardan bir tanesi, "Kiisel bir derdi var gibiydi," diye de yorum yapmt.
Ykselen GneF 25

385

Hi kimse senatrn mant konusunda kuku seslendirmemekteydi ama meslekdalarmdan Senatr Dovvling, Morton'un son zamanlarda Japonya konusunda biraz fanatiklemeye baladna deinmiti. Belki zerindeki basknn etkisiyle. "John artk Japonya'yla ibirliinin mmkn olmadn dnyordu," demiti. "Oysa bu ibirliinin art olduunu hepimiz biliyoruz," diye de eklemiti. "Bu iki ulusun birbiriyle yakn balar vardr. Ne yazk ki hibirimiz onun nasl bir bask altnda olduunu anlayamadk, nk John Morton aslnda iine dnk bir insand." Bahedeki kayalarn altn rengine, sonra kzla dnn seyrediyordum. Bili Harris adl bir Amerikal Zen rahibi binadan kt, bana ay ya da Coca Cola isteyip istemediimi sordu, hayr dedim. Uzaklat. Kapdan ieriye doru baktmda, televizyon ekrannn mavimsi n gryordum. Connor gzkmyordu. Tekrar bahedeki kayalara dndm. O ilk mermi Senatr Morton'u ldrmemiti. Banyonun kapsn tekmeyle atmzda, onu boynundan kanlar akarken ayakta sendeler durumda bulmutuk. Connor, "Yapmayn!" diye barrken Morton namluyu azna sokup bir el daha ate etmiti. kinci kurun ldrcyd. Tabanca elinden tepti, dne dne banyonun seramik tabanna utu. Tam ayakkabmn yanna dt. Duvarlar kan iinde kalmt. Derken insanlar barmaya balad. Dndmde makyajc kz kapda grdm. Ellerini yzne kapam, avaz kt kadar haykryordu. Sonunda salk ekipleri geldiinde ona sakinletirici verdiler. Connor'la ikimiz, merkezden Bob Kaplan'la Tony Marsh gelinceye kadar orada kaldk. Grevli detektifler onlard. Biz artk gitmekte zgrdk. Bob'a istedii zaman ifade vermeye hazr olduumuzu syledim, ayrldk. igura'nn oktan gitmi olduunu grdm. Eddie Sakamura da yle.

Connor bundan tedirgin oldu. "Lanet olas Eddie," dedi. "Ne cehenneme gitti?" "Kime ne?" dedim. Connor, "Eddie konusunda sorun var," diye mrldand. "Ne sorunu?" "igura'nn yannda nasl davrandn grmedin mi? Kendine ar gveniyordu. Gereinden fazla gveniyordu. Korkmas gerekirdi, oysa korkmuyordu." Omuz silktim. "Kendin de sylyorsun ite, Eddie delinin biri. Neyi neden yaptn kim bilebilir?" Bu olaylar dizisinden bezmi, usanmtm artk. Connor'n o sonu gelmez Japon nanslarndan da usanmtm. "Herhalde Eddie Japonya'ya dnmtr," dedim. "Ya da Meksika'ya gemitir. Daha nce niyetinin Meksika olduunu sylemiti." Connor, "nallah haklsndr," dedi. Beni arka kapdan kard. Basn gelmeden oradan ayrlmak istediini syledi. Arabaya binip uzaklatk. Beni bu Zen merkezine getirdi. Hl buradaydk. Lauren'i aradm ama brosunda yoktu. Laboratuvarda Theresa'y aradm, telefonu meguld. Evi aradm, Elaine bana Michelle'in iyi olduunu, gazetecilerin de gitmi olduunu syledi. Kalp Michelle'e akam yemeini de yedirmesini isteyip istemediini sordu, evet dedim. Eve ge dnebilirdim. Sonra bir saat kadar televizyon seyrettim. Bkana kadar.

Hemen hemen karanlk basyordu. Kumlar morumsu gri olmutu. Vcudum oturmaktan tutulmu, akam serinliinde biraz da rperiyordu. ar cihazmn sesi duyuldu. Merkezden aryorlard. Ya da belki Theresa aryor olabilirdi. Kalkp ieriye girdim. Televizyonda Senatr Stephen Rovve, acl aileye basal diliyor, Senatr Morton'un ar stres altnda olduunu
387

sylyordu. Senatr Rowe ayrca Akai teklifinin geri ekilmemi olduunu da syledi. Rovve'un bildii kadaryla, sat muameleleri hl ilerlemekteydi ve imdi artk bu konuya ciddi bir muhalefet de gelmeyecekti. "Hmmm," dedi Connor. "Sat yine de oluyor mu?" dedim. "Herhalde hi caylmamt," dedi Connor. Sesi kayglyd. "Sen bu sata kar msn?" "Ben Eddie'ye kayglanyorum. yle dik bal ki! imdi mesele, igura'nn ne yapacanda." "Kime ne?" dedim. ok yorgundum. Kz lmt, Morton lmt ve sat da ilerliyordu. Connor bam iki yana sallad. "Nelerin tehlikede olduunu dn," dedi. "ok byk eyler tehlikede. igura ufack bir cinayetle ilgilenmiyor. Bir yksek teknoloji irketinin stratejik amalarla satn alnmasyla da ilgilenmiyor. igura'nn derdi, Nakamoto'nun Amerika'daki saygnl. Nakamoto Amerika'ya ok byk bir tekiltla girdi ve onu daha da bytmek istiyor. Eddie o saygnla zarar verebilir." "Nasl?" Yine ban sallad. "Tam emin deilim." arm yine ald. Aradm. Merkezdeki gece nbetisi Frank Ellis'di. "Hey, Pete," dedi. "zel balant grevlisi isteniyor. Onarm garajndan avu Matlovsky." "Ne varm?" diye sordum. "Sylediine gre oraya be Japon gitmi, hurda bir arabay incelemek istiyorlarm." Kalarm attm. "Hangi hurda arabay?" "Ferrari'yi. O hzl kovalamacada harap olan. Grne gre arabann durumu kt. Hem arpmadan paralanm, hem de yanm. Cesedi iinden ekipler zorla kard. Ama Japonlar yine de arabay grmek iin srar ediyorlarm.

Matlovsky ktlara bakm ama arabay kimseye gstermenin bir sakncas olup olmadn anlayamam. Yani devam eden bir soruturmayla ilgili mi, deil mi, bilemiyor. Japonlarla konuabilecek kadar dil de bilmiyor. Japonlardan biri lenin akrabas olduunu sylyormu. Sen gidip bu ii zmler misin?" imi ektim. "Bu gece nbet benim mi? Daha dn gece ben nbetiydim." "Eh, yine senin adn var. Allen'le nbetleri deimisiniz galiba." Hayal meyal hatrlyordum. Jim Ailen ocuunu King takmnn hokey mana gtrebilsin diye nbet deimitik onunla. Bir hafta nceydi galiba. Ama bana ok daha eski bir olay gibi geliyordu. "Peki," dedim. "Giderim." Connor'a gitmem gerektiini sylemek zere ieriye yrdm Hikyeyi dinleyince birden ayaa frlad. "Elbette! Elbette! Ne budalaym ben, Allah kahretsin!" Yumruunu br avucuna indirdi. "Gidelim, kohai." "Garaja m?" "Ne garaj? Yok canm!" "Nereye gidiyoruz peki?" "Lanet olsun, ne aptalm!" dedi yine. Arabaya doru komaya balamt bile. Peinden yetimeye altm. Arabay Eddie Sakamura'nn evine yanatrrken Connor kendini dar atp basamaklardan yukar kotu. Park edip arkasndan kotum. Gkyz koyu mordu. Gece inmiti artk. Connor basamaklar ikier ikier atlayarak kyordu. "Hep kendimi suluyorum," dedi. "Daha nce dnmeliydim. Anlamn daha nce zmeliydim."

389

"Neyin anlamn?" derken soluum biraz kesiliyordu. Basamaklarn sonuna varmtk. Connor n kapy at. eriye girdik. Salon sabah braktmz gibiydi. Graham'la en son orada konumutum. Connor abucak odalar dolat. Yatak odasnda bir bavul ak duruyordu. Armani ve Byblos ceketler yatan zerine serilmi, bavula konmay bekliyordu. "Kk sersem," dedi Connor. "Buraya hi uramamalyd." Darda havuzun klar yankt. Tavanda yeil kprtlar oluturuyorlard. Connor oraya kt.

Ceset suyun zerinde, yzst durumda yzmekteydi. plakt. Havuzun orta yerinde, yeilin ortasnda kara bir siluet. Connor bir denek buldu, Eddie'yi kar kenara doru itti. Onu yakalayp betonun zerine ektik. Ceset morarmt. Buz gibiydi. Katlamaya da balamt. zerinde iz yoktu grne gre. Connor, "Ona tabii dikkat ederler," dedi. "Neye?" "Bir ey belli etmemeye. Ama eminim kantlar buluruz..." Kalem fenerini karp Eddie'nin aznn iine bakt. Meme balarn ve cinsel organlarn inceledi. "Evet. tane. u sralanm krmz noktalar gryor musun? Husyelerde. Bir de urada, oyluun i tarafnda ..." "Chip mi? "Evet. Elektrik oku. Allah kahretsin! Neden sylemedi bana? Senin evden televizyon stdyosuna, senatr grmeye gidene kadar bol bol zaman vard. O sra bir ey syleyebilirdi. Bana gerei anlatabilirdi." "Ne konuda?" Connor bana cevap vermedi. Kendi dnceleri arasnda kaybolmutu. ini ekti. "Biliyor musun, sonunda biz yine

de basit ganjin'leriz. Yabanc yani. aresiz durumdayken bile bize almad. Hem zaten herhalde bize sylemezdi, nk ..." Sustu. Cesede bakt. Sonunda cesedi tekrar suya doru kaydrd, yzmesine izin verdi. "Krtasiye iini bakas yapsn," deyip ayaa kalkt. "Cesedi bizim bulmamz gerekmez. nemi de yok." Eddie'nin tekrar havuzun ortasna doru kayna bakt. Ba hafif batyor, topuklar suyun dna kyordu. "Onu severdim," dedi Connor. "Bana baz iyilikler yapmt. Japonya'dayken ailesiyle bile tanmtm. Yani ailesinden baz kimselerle. Babasyla deil." Cesedin yavaa dnne bakt. "Ama Eddie iyi ocuktu. imdi tabii ... bilmek istiyorum." Hibir ey anlamyordum. Neden sz ettii hakknda zerre kadar fikrim yoktu. Ama bir ey sormann yersiz olacan hissediyordum. Connor fkeli grnyordu. "Yr," dedi sonunda. "abuk olmalyz. Birka ihtimal var yalnzca. Yine olaylarn ardnda kaldk. Ama o iti ele geireceim. Bu uurda canm versem bile." "Hangi iti?" igura'y."

Arabay benim eve doru sryordum. "Sen bu gece izinli misin?" dedi. "Seninle geliyorum," dedim. "Hayr. Bu ii yalnz yapacam, kohai. Senin bilmemen daha iyi olur." Bir sre bylece tarttk. Bana sylemek istemiyordu. Sonunda konutu. "Tanaka dn gece Eddie'nin evine gitti, nk teyp Eddie'deydi. Herhalde orijinal teyp."
391

"Tanaka onu gen istiyordu. O yzden tarttlar. Graham'la ikiniz geldiinizde patrt koptu. Eddie, Tanaka'ya teypin Ferrari'de olduunu syledi. Tanaka da garaja indi. Ama polisi grnce panie kapld, arabaya atlayp kamaya kalkt." "Tamam." "Ben teypin kazada ve yangnda yok olduunu varsaydm." "Evet..." "Ama besbelli yok olmam. nk eer teyp Eddie'nin elinde olmasa, igura'ya kar o kadar kstahlamaya cesaret edemezdi. O teyp onun yenindeki kozdu. Kendisi de biliyordu. Ama besbelli igura'nn ne kadar amansz olduunu tahmin edemedi." "Teyp iin ona ikence mi ettiler?" "Evet. Ama Eddie onlar artm olmal. Sylememi yerini onlara." "Nereden biliyorsun?" "nk ..." dedi Connor. "Syleseydi geceyars be Japon kalkp Ferrari'yi incelemeye gelmezdi." "Yani hl teypi mi aryorlar?" "Evet. Ya da teypteki kantlar. Ka teypin kaybolduunu bile bilmiyor olabilirler u anda." Bir dndm. "Ne yapacaksn?" dedim. "Teypi bulacam. nk nemli. nsanlar lyor o teyp uruna. Eer orijinali bulabilirsek ..." Ban iki yana sallad. "igura'nn bana byk dert alacak. Zaten hak ediyor." Oturduum apartmann nnde durdum. Sokak sessiz ve karanlkt. "Yine de seninle gelmek istiyorum," dedim. Connor ban iki yana sallayp duruyordu. "Ben uzatmal izindeyim," dedi. "Sen deilsin. Emekli ayln dnmen
392

gerek. Hem benim bu gece ne yapacam da tam bilmiyorsun." "Tahmin edebiliyorum," dedim. "Eddie'nin izini sreceksin. Son geceden sonra yaptklarn izleyeceksin. Eddie evinden kt, kzl salnn evine yerleti. Belki baka bir yere daha gitmitir ..." "Bak," dedi Connor. "Daha fazla zaman kaybetmeyelim, kohai. Benim baz tandklarm, bask yapabileceim insanlarm var. O kadarla brak. Bana ihtiyacn olursa araba telefonundan arayabilirsin. Ama mecbur olmadka arama. ok iim var." "Ama ..." "Haydi, kolai. n arabadan. ocuunla gzel bir gece geir. yi i kardn, ama bitti ilerin artk." Sonunda arabadan indim. "Sayonara," dedi Connor. Elini akac bir tavrla sallad. Sonra gaza basp uzaklat.

"Baba! Baba!" Kzm bana doru koarken kollarn iki yana amt. "Kucana al, Baba." Kucama aldm onu. "Merhaba Shelly." "Baba, Uyuyan Gzel'i seyredebilir miyim?" "Bilemiyorum. Yemeini yedin mi sen?" Elaine, "ki sosisle bir klah dondurma yedi," dedi. Mutfakta bulaklar ykyordu. "Tanrm," dedim. "Ona artk uydurma yiyecekler vermeyecektik hani?" "Baka bir ey yemek istemedi," diye aklad Elaine. "ok huzursuzdu. ki yanda bir ocukla geirdiim en uzun gnlerden biriydi bugn." "Baba, Uyuyan Gzel'i seyredebilir miyim?" "Bir dakika, Shelly, ben Elaine'le konuuyorum."
393

"orba iirmeye altm," dedi Elaine. "Ama elini bile srmedi. Sosis istedi." "Baba, Disney kanaln seyredebilir miyim?" "Michelle," dedim. Elaine, "Ben de hi yoktan iyidir diye dndm," dedi bu arada. "Sanrm heyecanlyd. Anlyorsunuzdur ... muhabirler falan. Mthi bir gnd." "Baba? Seyredebilir miyim? Uyuyan Gzel'i, ha?" Kucamda kvranyor, suratm ekitiriyor, dikkatimi ona yneltmemi istiyordu. "Peki, Shel." "Hemen, Baba?" , "Peki." Onu yere indirdim. Salona koup televizyonu at. Uzaktan kumanda letini kararszlk gstermeden kullanabiliyordu. "Galiba ok fazla televizyon seyrediyor." Elaine, "Her ocuk yle," diyerek omuzlarn kaldrd. "Baba?" Salona gidip kaseti taktm, jenerii atlamak iin ileriye doru hzl sardm, sonra "Play"e basp geri dndm. Sabrsz bir sesle, "Orasn deil," dedi. Teypi biraz daha ileri sardm, esas olaylarn balad yeri aradm. Ekranda bir kitabn sayfalar evriliyordu. Elimi ekitirerek, "Buras, buras." dedi. "Play"e bastm. Michelle bir koltua oturdu, ba parman emmeye balad. Sonra bir an parman azndan ekip yanndaki mindere pat pat vurdu. "Buraya, baba." Yanma oturmam istiyordu. imi ektim. Odaya yle bir bakm. ok dankt. Boya defterleriyle mum boyalan yere salmt. Kocaman lego deirmen de orta yerde duruyordu. "uray toplayaym," dedim. "imdi geliyorum yanna." Ba parman tekrar azna soktu, ekrana dnd. Tm dikkati oradayd.
394

Boyalar' toplayp karton kutuya doldurdum. Defterleri katlayp rafa yerletirdim. Birden ok yorgun olduumu hissettim. Michelle'in koltuunun dibine,.yere oturdum. Ekranda peri, krmz, yeil ve mavi elbiseleriyle atonun taht odasna doru uuyorlard. "Bu Merryvveather," dedi Michelle. Parmayla gsteriyordu. "Mavi giyen." Mutfaktan Elaine, "Size bir sandvi hazrlayaym m, Temenim?" diye seslendi. "Harika olur," dedim. Orada kzmla ylece oturmak istiyordum. Her eyi unutmak. En azndan bir sre iin. Connor'a beni zorla arabadan indirdii iin minnet duydum. Oturup aptal aptal televizyon seyretmeye koyuldum. Elaine salaml, hardall ve marul dilimli bir sandvi getirdi. Ackmtm. Elaine ekrana gz att, ban iki yana sallad, mutfaa dnd. Sandviimi yedim. Michelle de birka lokma istedi. Salam ok seviyordu. Ben iindeki katk maddeleri nedeniyle biraz kayglydm ama herhalde sosisten daha kt olamazd. Sandviimi bitirdiimde kendimi biraz daha iyi hissettim. Odann toplanma iini bitirmek zere ayaa kalktm. Deirmeni elime aldm, paralarn ayrmaya baladm. Michelle acl bir sesle, "Onu deil, onu deil," dedi. Deirmeni skmemi istemiyor sandm ama konu o deildi. Ellerini gzlerine kapatmt. Kt cad Maleficient'i grmek istemiyordu. Teypi ileri sardm, cad sahnesi bitince tekrar play'e bastm. Lego deirmeni sktm, paralar kutuya koydum, kitap rafnn en altna yerletirdim. Yeri orasyd. Oyuncaklar Miche'le kolayca alabilsin diye alt katlara koyuyordum. Kutu raftan halnn zerine dt. Tekrar elime aldm. Rafta bir ey duruyordu. Kk, gri bir dikdrtgen. Ne olduunu bir anda anladm. Sekiz milimetrelik bir video kasetiydi. Etiketinde Japonca harfler gze arpyordu. 395

tLANE, "Temenim, baka bir eye ihtiyacnz var m?" diye sordu. Mantosunu giymi, gitmeye hazrlanmt. "Bir dakika bekle/'dedim. Telefona yrdm, merkezdeki santrali aradm. Telefonu benim arabamda bulunan Connor'a balamalarn syledim, sabrszlk iinde beklemeye baladm. Elaine bana bakyordu. "Bir dakikack, Elaine," dedim. Televizyonda prens, Uyuyan Gzelle birlikte ark sylyor, etrafta kular tyordu. Michelle yine parman emmekteydi. Santral, "zgnm, araba cevap vermiyor," dedi. "Peki," dedim. "Yzba Connor baka numara brakt m?" Bir sessizlik oldu. "Gncel listede yazl deil." "Biliyorum. Ama numara brakt m?" "Onu bulmaya alyorum. Bir dakika bekleyin." Beni beklemeye ald. Bir kfr savurdum. Elaine n holde bekliyordu. Gitmeye hazrd artk. Santralin sesi geldi. "Temenim? Yzba Ellis diyor ki Yzba Connor gitmi." "Gitmi mi?" "Biraz nce buraya uram, ama sonra gitmi."

"Yani kente mi inmiti?" "Evet, ama simdi gitmi. Numara bilmiyoruz. zgnm." Elaine hl holde bekliyordu. "Temenim?" "Bir dakika, Elaine," dedim. "Temenim, benim bugn bir ..." "Bir dakika, diyorum." Odada dolamaya baladm. Ne yapacam bilemiyordum. Bir anda iimi mthi bir korku kaplamt. Eddie o teyp iin ldrlmt. Bakalarn da ldrmekten ekinmezlerdi. Kzma baktm. Parma aznda, televizyon seyreden kzma. Elaine'e, "Araban nerede?" diye sordum. "Garajda." "Peki. Bak. Michelle'i de gtrmeni istiyorum. Buradan doruca ..." Telefon ald. Hemen kulakl kaptm. nallah Connor'dr diye umuyordum. "Alo?" "Moi moi. Connor-san desti ka?" "Burada yok," dedim. Ama kelimeler azmdan kt anda kendime lanet okudum, iten gemiti. Olan olmutu bir kere. ngilizceyi ar bir aksanla konuan ses, "ok iyi, Temenim," dedi. "stediimiz ey sizde, deil mi?" "Neden sz ettiinizi anlayamadm," dedim. "Sanrm anladnz, Temenim." Hattaki hafif hrty duyabiliyordum. Bir arabadan aryorlard. Herhangi bir yerde olabilirlerdi. Kapnn nnde bile olabilirlerdi. Allah kahretsin! N

"Kimsiniz?" diye sordum. Ama szme yalnzca evir sesi cevap verdi. Elaine, "Ne oldu, Temenim?" diye sordu. 396

Ben o arada pencereye kouyordum. Sokakta arabann ikinci bir sra oluturarak, darya park etmi olduunu grdm. Be adam iniyordu. Karanlkta koyu renk siluetler.

DAKN olmaya altm. "Elaine," dedim. "Michelle'i alp benim yatak odama gemeni istiyorum. Yatan altna girin ve her taraf tmyle sessizleinceye kadar orada kaln. Ne olursa olsun, kmayn. Anlyor musun?" "Hayr, baba!" "Dediimi hemen yap, Elaine." "Hayr, baba. Ben Uyuyan Gzel'i seyretmek istiyorum." "Daha sonra seyredersin." Tabancam karm, haznesini kontrol ediyordum. Elaine'in gzleri fincan gibi almt. Michelle'i kucaklad. "Gel, hayatm," Michelle onun kollarnda debeleniyor, itiraz ediyordu. "Hayr, baba!" "Michelle." Sessizleti. Sesimin tonundan oka kaplmt. Elaine onu yatak odasna gtrd. Ben hazneye bir kurun daha koydum, sonra tabancay ceketimin cebine attm. Yatak odasnn ve Michelle'in odasnn klarn sndrdm. Kzmn beiine baktm. rtye fil desenleri aplike edilmiti. Mutfan klarn da sndrdm. Tekrar salona dndm. Televizyon hl akt. Kt cad kuzgununa Uyuyan Gzel'i bulmasn sylemekteydi. "Sen benim son umudumsun, tatlm, beni yzst brakma," diyorctu kua. Ku uup gitti.
398

Yere meldim, kapya doru szldm. Telefon yine ald. Cevap vermek zere oraya emekledim. "Alo." "Kohai." Connor'n sesiydi. Araba telefonunun parazitini de duyabiliyordum. "Neredesin?" dedim. "Teyp sende mi?" "Evet, bende. Sen neredesin?" "Havaalannda." "Eh, buraya gel. Hemen. Takviye de ar. Tanrm!" Kapmn dndaki sahanlkta sesler duydum. Hafif sesler. Ayak sesi gibi. Telefonu kapattm. Ter iindeydim. Tanrm. Eer Connor havaalanmdaysa, benden yirmi dakika uzakta demekti. Belki daha ok. Belki daha ok. Bu ii kendi bama halletmek zorundaydm. Gzlerimi kapya dikip dikkatle dinledim. Ama dardan baka ses gelmedi. Yatak odasnda kzmn, "Uyuyan Gzel'i istiyorum, Baba." dediini duydum. Elaine ona fsldad. Michelle szlan-, yordu. Sonra sessizlik oldu. Telefon yine ald. "Temenim," dedi o aksanl ses. "Takviyeye gerek yok." Tanrm, telefonumu dinlemilerdi. "Size zarar vermek istemiyoruz, Temenim. Yalnzca bir tek ey istiyoruz. Ltfen nezaket gsterip teypi darya getirir misiniz?" "Teyp bende," dedim. "Biliyoruz." "Alabilirsiniz," dedim. "yi. ok daha iyi olur."
399

Tek bama olduumun farkndaydm. Yldrm hzyla dnyordum. Tek amacm onlar buradan uzaklatrmakt. Kzmdan uzaklatrmak. "Ama burada deil," dedim. n kapya vuruldu. abuk abuk, srarl bir tkrt. Lanet olsun! Olaylarn evreme kapanmakta olduunu hissettim. Her ey ok abuk oluyordu. Yere melmi durumdaydm. Telefonu masann stnden ekip yanma almtm. Pencerelerden gzkmemeye alyordum. Kap tekrar vuruldu. Ben telefona, "Teypi alabilirsiniz," dedim. Ama nce adamlarnz arn." "Tekrar eder misiniz, ltfen?" Tanrm, yine dil sorunu! "Adamlarnz buradan uzaklatrn. Sokaa insinler. Onlar orada grmek istiyorum." "Temenim, biz teypi istiyoruz." "Onu biliyorum," dedim. "Size vereceim teypi." Konuurken gzlerim de kapdayd. Tokman yavaa dnmeye baladn gryordum. Birisi n kapy amaya alyordu. Yavaa, sessizce. Tokmak brakld, kapnn altndan ieriye beyaz bir ey kayd. Bir kartvizit. "Temenim, ltfen kolaylk gsterin." Emekleyip kart aldm. zerinde "Jonathan Connor, Yzba, Los Angeles Polis Tekilt" diye yazyordu. O srada kapnn dndan bir fslt duydum. "Kohai." "" Bunun bir tuzak olduunu biliyordum. Connor havaalannda olduunu sylemiti. Demek tuzak olduu kesindi ... "Belki bir yardmm olabilir, koha." Bunlar onun daha nce de kulland kelimelerdi. Olaylarn en banda. Aklm karyordu.

"A u lanet olas kapy, kolmi." Connor'd. Uzanp kapy atm. Eilerek ieriye szld. Mavi bir ey vard elinde. Onu yerde surklyordu. Kurun geirmez bir yelek. "Ben sanmtm ki ..." diye sze balayacak oldum. Ban iki yana sallad, fsldad. "Buraya geleceklerini tahmin ettim. yle olmak zorundayd. Evin arka sokanda, arabada bekliyordum. Ka kii var nde?" "Sanrm be. Belki daha ok." Ban sallad. Telefondaki aksanl ses, "Temenim?" dedi. "Orada msnz, Temenim?" Kulakl kulamdan ayrdm, Connor'n da o sesi duymasn kolaylatrdm. "Buradaym," dedim. Televizyonda cad yksek sesle bir kahkaha att. "Temenim, sizin oradan sesler geliyor." "Uyuyan Gzel o," dedim. "Ne? Uyuyan Gzel mi?" Ses aknd. "Nedir o?" "Televizyon," dedim. "Televizyon ak." Hattn br ucunda fsltlar duydum. Sokaktan bir araba gemekteydi. Adamlarn darda, gze arpar durumda olduunu hatrladm. ki yannda apartmanlar olan bir sokan ortasnda durmaktaydlar. Pek ok pencere bakyordu oraya. Her an birileri pencereden bakabilirdi. Bu adamlarn hzl hareket etme zorunluluu vard. Belki de harekete gemilerdi bile. Connor ceketimi ekitiriyordu. Bana soyunmam iin iaret etti. Bir yandan telefonda konuurken ceketimi kardm. "Pekl," dedim. "Ne yapmam istiyorsunuz?" "Teypi bize getirin." Connor'a baktm. Ban evet der gibi sallad. "Peki," dedim."Ama nce adamlarnz geri ekin." "Efendim?" Connor yumruunu skt. Yz kaslvermiti. fkelen-

400

Ykselen GneF.26

401

memi istiyordu. Telefonun azln kapayp kulama fsldad. Japonca bir cmle syledi. "Dikkat edin!" dedim. "Yoku kike!" Hattn ucunda bir homurtu duyuldu. armlard. "Hai. Adamlarmz geldi. imdi de siz gelin, Temenim." "Peki," dedim. "Geliyorum." Telefonu kapattm.

Connor fsldad. "Otuz saniye." Sonra n kapdan kt. Ben giydiim yelein zerine geirdiim gmlein dmelerini ilikliyordum hl. Bu yelekler ikin ve scakt. Hemen terlemeye baladm. Otuz saniye bekledim. Gzm saatimdeydi. Saniye kolunun hareketini izliyordum. Sonra kapdan ktm.

Birisi sahanln n sndrmt. Ayam bir vcuda takld, dtm. Kalkp incecik Asyal yze baktm. ocuktu daha. alacak kadar genti. Yirmi bile olamazd. Baygnd. ok yava soluyordu. Merdivenlerden inmeye baladm. kinci kat sahanlnda kimse yoktu. O merdiveni inerken, ikinci kat dairelerinden birinin televizyonundan konservelenmi bir kahkaha sesi geldi kulama. Makineden gelme bir kahkaha. Bir ses, "Peki, syleyin bize, o ilk randevunuzda nereye gitmitiniz?" diye sordu. Son merdiveni inmeye koyuldum. Apartmann n kaps camdand. Baktmda yalnzca park etmi arabalar grdm. Adamlar da, o araba da daha soldayd. Bekledim. Derin bir soluk aldm. Yreim arpyordu Dar kmay hi istemiyorum, ama kafamda yalnzca onla 402

r kzmdan uzak tutmak vard. Olaylar evimden uzaa kaydrmak ... Darya, gecenin karanlna ktm. Terli yzme ve boynuma hava buz gibi geldi. ne doru iki adm ilerledim. imdi grebiliyordum onlar. On metre kadar ilerde durmulard. Arabalarnn yanndaydlar. Drt kii sayabildim. Biri bana el sallad, yaklamam iaret etti. Ben kararszdm. tekiler neredeydi? Arabalarn yanndaki adamlardan baka kimseyi gremiyordum. Tekrar el salladlar, iaret ettiler. Onlara doru bir iki adm attm, ama bir anda arkamdan gl bir darbe beni slak imenlerin zerine yzkoyun serdi. Ne olduunu biraz ge anlayabildim. Beni srtmdan vurmulard. Derken silah sesleri her yanm sard. Otomatik silahlard. Sokak k iinde kald. Sesler sokan iki yanndaki apartmanlardan yanklanyor, camlar krlyordu. evremde insanlarn bartn duydum. Yine silah sesleri. Kontaklarn evrili sesi geldi kulama. Sokakta arabalar frtna gibi ilerledi. Hemen ardndan polis sirenleri ve lastik gcrtlar duyuldu. Projektr klar yand. Ben dtm yerde, imenlerin zerinde, yzkoyun yatyordum. Sanki bir saattir oradaymm gibi hissettim kendimi. Sonra btn bartlarn ngilizce olduunu farkettim. Sonunda biri yaklap zerime eildi, "Kprdama, Temen, nce bir bakaym," dedi. Connor'n sesini tandm. Eli srtma dedi, yoklad. Sonra, "Dnebilir misin, Temen?" diye sordu. Dndm. Connor gl projektr klar altnda ayakta durmu, bana bakyordu. "Delmemi," dedi. "Ama yarn srtn fena tutulacak." Ayaa kalkmama yardm etti.
403

Beni kimin vurduunu anlamak iin arkama baktm. Orada kimse yoktu. Birka bo fieklik, yeil imenlerin zerinde donuk sar prltlar oluturmaktayd. n kapnn hemen orada.

MANET, "VETNAM ETES BATI LOS ANGELES'DE DDET EYLEMNE GET" diyordu. Alttaki yazda, Los Angeles Polis Tekiltndan Peter Smith adl zel Hizmetler grevlisinin llk Katilleri adl bir Orange County etesinin intikam saldrsna urad anlatlmaktayd. Temen Smith'e srtndan iki el ate edilmi, o srada gelen takviye polis ekipleri saldrgan genleri datmlard. Saldrganlardan hi sa ele geen olmam, ama atma srasnda iki tanesi lmt. Gazeteleri banyoda okuyordum. Kveti doldurup iine uzanm, srtmn arsn scak suyla hafifletmeye alyordum. Omurgamn iki yannda kocaman, irkin birer rk vard. Soluk alrken canm acyordu. Michelle'i San Diego'ya, annemin yanna yollamtm. Hafta sonunda orada kalacakt. ler dzelinceye kadar. Elaine o gece ge saatte arabasna binip evine gidebilmiti. Okumay srdrdm. Yazya gre llk Katilleri, bir hafta nce, Rodney Howard adl iki yandaki ocuu Inglevvood'daki evinin nnde tekerlekli bisikletiyle oynarken kafasndan vuran eteydi. O olayn, eteye yeni bir ye kabul iin uygulanan bir tren olduu sylentileri dolamaktayd. Olayn irenlii, Los Angeles polisinin gney California'da iddeti nleyip
404 405

nleyemeyecei konusunda kuku ve merak da uyandrmt. Kapmn dnda yine bir yn muhabir vard, ama ben hibiriyle konumuyordum. Telefonum durmadan alyordu. Telesekretere cevap verdiriyordum. Ben banyoya uzanm, ne yapacama karar vermeye uramaktaydm. Bir iki saat bekleyip Times'dan Ken Shubik'i aradm. "Ne zaman ararsn diye bekliyordum," dedi. "Seviniyor olmalsn." "Neye?" "Sa kaldna. O ocuklar ok tehlikeli." "Dn geceki Vietnaml ocuklar m diyorsun?" dedim. "Aralarnda Japonca konuuyorlard." "Olamaz." "yle, Ken." "Yazmz yanl m yani?" "Pek saylmaz." "Durum anlalyor," dedi. "Hangi durum?" "Sansar'n yazsyd o. Ve bugn Sansar'n sngs dk. Onu kovmaktan bile sz ediliyor. Kimsenin anlad yok ama buralarda bir eyler oluyor. st dzeylerde birinin poposunda birdenbire Japonya konusunda pireler belirdi. Her neyse, Japonlarn Amerika'daki operasyonlarm inceleyen bir yaz dizisine balyoruz." "Ya, yle mi?" "Bugnk gazeteye bakarsan tabii hi anlayamazsn. Ekonomi blmne baktn m?" "Hayr, neden?" "Darley-Higgins irketi MicroCon'u Akai'ye sattn ilan etti. Ekonomi blmnn drdnc sayfasnda. ki santimlik bir yaz." "O kadarck m?" "Fazlasna demez herhalde. Japonlara satlan bir Ameri406

kan * keti daha. Aratrdm. 1987'den bu yana yz seksen tat inerikan yksek teknoloji ve elektronik irketi Japon-la satlm. Artk haber deeri yok bunlarn." "Ama gazete bir aratrmaya m balyor?" "yle diyorlar. Kolay olmayacak, nk duygusal gstergelerin hepsi pek dk. Japonya'yla ticaret dengesi dyor. Tabii durumun iyi grnmesinin nedeni, artk bize o kadar ok araba ihra etmemeleri. nk arabalar burada yapyorlar. i kk ejderhalara dattklarndan, ak da onlarn stunlarnda gzkyor, Japonya'yla ilgili gzkmyor. Bizden turungil ve kereste almlarn hzlandrdlar, a kk gstermeyi baardlar. Aslnda bize geri kalm lke muamelesi yapyorlar. Ham maddelerimizi alyorlar, mamullerimizi almyorlar. Bizim istediimiz eyleri retmiyorsunuz, diyorlar." "Belki de retmiyoruz, Ken." "Sen onu yargca syle." ini ekti. "Ama halkn umurunda m, ondan emin deilim. Mesele orada. Vergi konusunda bile." Kendimi biraz dalgn hissediyordum. "Vergi mi?" dedim. "Vergi konusunda kocaman bir yaz dizimiz var. Hkmet sonunda farkna vard ki, Japon irketleri burada pek ok i yapyor, ama Amerikan maliyesine pek fazla vergi demiyor. Kimisi hi demiyor ... ki bu gln bir ey. Krlarn kontrol altnda tutmak iin Japonya'dan getirdikleri komponentlerin fiyatna bindiriyorlar. Olmayacak ey ... ama tabii bizim hkmet gemite hibir zaman Japonlar cezalandrmakta abuk harekete gemedi. Ayrca Japonlar VVashington'da her yl yarm milyar dolar datp herkesin sknetini korumasn baaryorlar." "Ama siz yine de bir vergi yazs hazrlyorsunuz, yle mi?" "Evet. Nakamoto'yu da inceleyeceiz. Kaynaklarmn dediine gre, Nakamoto aleyhine ortak fiyatlandrma davas 407

alacakm. Ortak fiyatlandrma denilen ey, Japon irketlerinin ba oyunu. Ben uzlama salanan davalarn bir listesini kardm. 1991'de Nintendo, ortak fiyatlandrma oyunlar. Ayn yl Mitsubishi, televizyonlarda ortak fiyatlandrma. 1989'da Panasonic. 1987'de Minolta. Ve biliyorsun ki bunlar aysberg'in yalnzca tepesi." "O halde yazy yaynlamanz iyi bir ey." ksrd. "Sen adnn aklanmasn ister misin? u Japonca konuan Vietnamllar konusunda?" "Hayr," dedim. "Hepimiz ayn gemide saylrz," dedi. "Bir yaran olacan sanmyorum," dedim.

Connor'la Culver City'deki si barnda le yemei yedik. Biz kaldrma yanarken birisi barn vitrinine KAPALI tabelas asyordu. Connor' grnce tabelay tersine evirdi, AIK yapt. Connor, "Beni tanrlar burada," dedi. "Yani seni severler mi?" "Onu bilmek zordur." "Mteri olarak m deerlisin?" "Hayr. Herhalde Hiroi u sra kapatmay tercih ederdi. ki ganjin mteri iin adamlar leyin altrmak ona para kazandrmaz. Ama ben buraya sk gelirim. O ilikiye sayg gsteriyor. Ticaretle de, sevmekle de ilgisi yok." Arabadan indik. "Amerikallar anlayamaz," dedi. "nk Japon sistemi temelden farkldr." "Evet ama artk anlamaya baladklarn sanyorum," dedim. Ona Ken Shubik'in ortak fiyatlandrma yazsn anlattm. Connor iini ekti. "Japonlara drst deiller demek ok
408

ucuz ve baya bir atak. nk yanl. Aslnda onlar oyunu farkl kurallara gre oynuyor. Amerikallar bunu anlayamyor." "Olabilir," dedim. "Ama ortak fiyatlandrma yasaya aykr." "Amerika'da evet," dedi. "Ama Japonya'da normal usuldendir. Unutma, kohai, oras temelden farkl. irketlerin aralarnda anlamas normal ticaret biimidir. Nomura hisseleri skandali de bunu ortaya koydu zaten. Amerikallar birlemeye ahlk adan itiraz ediyor, o olay ticaret yapmann bir baka biimi olarak gremiyorlar. Oysa iin asl o." Sui barna girdik. Karlkl eilmeler ve selamlamalar yer ald. Connor Japonca konutu. Sonunda bara oturduk. Bir ey smarlamadk. "Ismarlamyor muyuz?" diye sordum. "Hayr," dedi Connor. "Kabalk olur. Hiroi ne yiyeceimize kendisi karar vermeli." Barda ylece oturduk. Hiroi yemekleri getirdi. Bal kesiine baktm. Telefon ald. Barn br ucundan biri, "Connor-san, onna no hito ga mailem to ittenaita yo," dedi. Connor, "Domo," diye ban sallad. Bana dnd, kendini bardan geriye itti. "Yemeye vaktimiz yokmu meer. Bir sonraki randevumuza gitme vakti geldi. Teyp yannda m?" "Evet." "iyi." "Nereye gidiyoruz?" "Arkadan grmeye," dedi. "Bayan Asakuma'y."

409

5ANTA Monica srat yolunun kanalizasyon delikleri zerinde seke seke kente doru uuyorduk. leden sonra gkyz grilemiti. Yamur geliyor gibiydi. Srtm ok aryordu. Connor camdan bakp kendi kendine bir ezgi mrldanmaktayd. O heyecann arasnda, Theresa'nm dn gece aradn unutmutum. Teypin sonunu seyrettiini, bir sorun olduunu sylemiti. "Onunla konutun mu?" "Theresa'yla m? Pek ksa. Ona baz tavsiyelerde bulundum." "Dn gece teypte bir sorun olduunu sylemiti." "Ya? Bana bundan sz etmedi." imde gerei sylemediine dair bir duygu vard. Ama srtm ok zonklad iin ona bask yapmay canm istemiyordu. Bazen bana Connor'n kendisi de Japon olmu gibi geliyordu. Onlar gibi iine kapank, ketum davranlar vard. "Japonya'dan neden ayrldn hi anlatmadn, bana," dedim. "Ha, o mu?" iini ekti. "Bir irkette alyordum. Gvenlik danmanl yapyordum. Ama olmad." "Neden?"

"Dorusu iin kendisi iyiydi. Yaknacak bir yan yoktu. " "Ne oldu o halde?" Bam iki yana sallad. "Japonya'da yaam insanlarn ou karmakark duygularla ayrlr. Japonlar birok bakmlardan harika insanlardr. alkan, zeki ve akac. ok salam bir namus anlaylar ve tutarllklar vardr. Ama ayn zamanda bu gezegende yaayan en rk insanlar onlardr. Bakalarn habire rklkla sulamalar da bu yzdendir. Ayrca, ok n yargldrlar ... ve tabii herkesin de yle olacan varsayarlar. Japonya'da yaamak ... bezdirdi beni. Bir sre sonra, olaylarn olu biimine dayanamaz oldum. Geceleri beni kaldrmda kardan yaklar gren kadnlarn br kaldrma gemesinden usandm. Metroda en son dolan yerlerin benim iki yanmdaki yerler olduunu farketmekten usandm. Japon hosteslerin beni anlamaz sanarak Japon yolculara, "Bir ganjirile yanyana oturmaktan rahatsz olur musunuz?" diye sormasndan usandm. Da itilmekten, o sinsi tahakkmden, arkamdan yaplan sakalardan ... yani zenci olmaktan usandm. Usandm ite. Pes ettim." "Onlar aslnda pek sevmiyorsun galiba." "Hayr, seviyorum," dedi Connor. "Hem de ok. Ama ben Japon deilim ve onlar da bunu unutmama asla izin vermezler." Tekrar iini ekti. "Amerika'da alan pek ok Japon dostum var. Onlar iin de zor. Bu farkllklar her iki taraf iin de geerli. Onlar da kendilerini dlanm hissediyor. Metroda kimse onlarn da yanna oturmuyor. Ama arkadalarm bana kendilerinin nce insan, sonra Japon olduunu hatrlatyorlar. Ne yazk ki gemi tecrbelerim bunun her zaman doru olmadn gsterdi."

"Yani nce Japon mu onlar?"


410

Omuz silkti. "Aile ailedir." Yol boyunca bir daha konumadk.


411

YABANCI rencilere ait yurtlardan birinda, nc kattaki bir odadaydk. Theresa Asakuma burann kendi odas olmadn anlatt. Bir arkadann odasyd. O arkada da bir smestr iin talya'da okuyordu. Theresa masann stne kk bir video kayt makinesiyle bir monitr koymutu. Makineyi hzla ileri doru altrrken, "O laboratuvardan kmak iyi olur diye dndm," dedi. "Ama bunu grmenizi istedim. Bana getirdiiniz teyplerden birinin sonu. Senatr odadan ktktan hemen sonra balyor." Teypi yavalatt. Nakamoto binasndaki krk altnc katn genel grnmne baktm. Kat botu. Cheryl Austin'in solgun vcudu, koyu renk konferans masasnn zerinde yatyordu. Teyp dnmeye devam etti. Hibir ey olmad. Durgun bir sahneydi. "Neye bakyoruz?" diye sordum. "Biraz bekleyin." Teyp devam etti. Hl bir ey olmuyordu. ~" Sonra birden grdm. Net biimde. Kzn baca kprdyordu. "Neydi o yle?" "Bir spazm m?"

"Emin deilim." Bu sefer kzn kolu hareket etti. Hi kuku yoktu. Parmaklar kapanp ald. "Hl yayor!" Theresa bayla evetledi. "yle grnyor. imdi saate bakn." Duvardaki saat 8.36'y gsteriyordu. Gzm ondan ayrmadm. Hibir ey olmad. Teyp iki dakika daha dnd. Connor iini ekti. "Saat kprdamyor." "Evet," dedi Theresa. "lk nce kumlu paterni farkettim. Yakn taramada. Pikseller ileri geri sryordu." "Yani anlam?" "Biz ona rock and roll diyoruz. Donmu kareyi saklamann en yaygn yoludur. Normal bir donmu kare, gzle hemen farkedilir, nk grntnn en kk niteleri bile birdenbire ta kesilir. Oysa normal ekimde her zaman ufack hareketler vardr. Raslant bile olsa. O zaman yapacanz rock and ro//'dur. kinci grnty tekrar tekrar birincinin zerinde evirirsiniz. Birazck hareket verir, donmu kare dikkati ekmez." "Yani sence teyp sekizi otuz alt gee dondurulmu mu?" "Evet. Ve kz da besbelli o saatte hl sam. Emin olamam tabii. Ama ihtimal." Connor bayla evetledi. "Demek orijinal teyp bu yzden o kadar nemli." "Hangi orijinal teyp?" dedi Theresa. Ben bir gece nce evimde bulduum teypi kardm. "Oynat," dedi Connor.

Dipdiri siyah beyaz grntde yine krk altnc kat vard. Yan kameradan bir ekimdi. Konferans salonu iyi grn413

yordu. Orijinal teyplerden biriydi. Cinayeti yine grdk, Morton'un kz masann zerinde brakp gidiini seyrettik. Teyp dnmeyi srdrd. Kza baktk. "Duvar saatini grebiliyor muyuz?" "Bu adan, hayr." "Ne kadar zaman geti dersin?" Theresa omuzlarn kaldrd. "Atlamal ekim. Bilemem. Birka dakika." Sonra kz masann zerinde kprdad. Eli hareket etti, ba da dnd. Sad. Hi kuku yoktu. Konferans odasnn camnda bir erkek silueti grdk. lerledi. Sadan yaklayordu. Odaya girdi, arkasna bakp yalnz olduundan emin olmaya alt. igura'yd bu adam. Kararl admlarla masann kenarna yrd, elleriyle kzn boynunu kavrad, onu bodu. "Tanrm." ok uzun srme benziyordu. Kz sonlara doru mcadele etti. igura bastrd. Hareketler kesildikten ok sonra, hl bastryordu. "i ansa brakmyor." "Hayr," dedi Connor. "Brakmyor." Sonunda igura gerileyip cesetten uzaklat, gmleinin kollarn ekti, ceketini dzeltti. "Pekl," dedi Connor. "Teypi durdurabilirsin artk. Yeterince grdk."

"Ya imdi?" diye sordum. Arabann telefonunu bana uzatt. "Merkezi ara," dedi. "Cinayeti igura'nn ilediini gsteren bir teypin elimize getiini syle. Nakamoto'ya, igura'y tutuklamaya gitmekte olduumuzu da syle." "Araba telefonlarndan holanmazsn sanyordum." "Sen dediimi yap," dedi Connor. "iimiz zaten bitti saylr." Ben de yaptm. Grevliye planmz anlattm, nereye gitmekte olduumuzu syledim. Takviye isteyip istemediimizi sordular. Connor ban iki yana sallad, ben de ihtiyacmz olmadm syledim. "Ya imdi?" "Nakamoto'ya gidelim."

Tekrar dardaydk. Zayf gne , dumanlrsisin arasndan bize zor ulayordu. Arabalar kkreyerek gemekte, yoldaki kapaklar zerinde sramaktayd. Sokan iki yanndaki evler pek zavall grnd gzme. Onarma ihtiyalar vard. Arabaya bindik. 414

415

JMRK altnc kat video'da o kadar ok seyrettikten sonra tekrar oraya girmek bir garip geliyordu. Gnlerden Cumartesiydi ama ofis yine de harl harl alyor, sekreterler ortalkta koturuyordu. Gndzleri farkl grnyordu ofis. Drt bir yandaki camlardan ieriye gn doluyor, evredeki gkdelenler daha yaknm gibi geliyordu. Los Angeles sisinde bile. Bam kaldrnca gvenlik kameralarnn tavandan ve duvarlardan sklm olduunu grdm. Sada Cheryl Austin'in ldrld konferans salonu yeniden dekore edilmekteydi. Siyah mobilyalar gitmiti. iler oraya ak renk bir masayla bej koltuklar monte ediyorlard. Bambaka bir hava gelmiti odaya. Atrium'un br yannda, byk konferans odasnda bir toplant yer almaktayd. Yeil uha rtl upuzun bir masann evresine krk kadar insan oturmutu. Bir yanda Japonlar, bir yanda Amerikallar. Herkesin nnde deste deste belgeler vard. Amerikallarn arasnda avukat Bob Richard-son arpt gzme. Yanmda durmakta olan Connor iini ekti. "Ne oluyor?" "Cumartesi toplants, kohai." "Yani Eddie'nin szn ettii Cumartesi toplants bu mu?"

Connor basn evet anlamnda sallad. "MicroCon satn balayacak toplant." Asansrlerin orada bir resepsiyoncu oturuyordu. Bir an bizim baklarmz izledi, sonra, "Size yardmc olabilir miyim, efendim?" diye sordu. Connor, "Teekkr ederiz," diye cevap verdi. "Ama birini bekliyoruz." Kalarm attm. Durmakta olduumuz yerden, igu-ra'y konferans salonunda grebiliyordum. Japon tarafnda, masann ortalarna rastlayan bir yerde oturuyor, sigara iiyordu. Sandaki adam ona doru eilip bir ey fsldad, igura ban sallad, glmsedi. Con or'.a baktm. "Bekle," dedi Connor. Birka dakika geti. Sonra gen bir Japon atrium'dan hzl admlarla geip konferans odasna girdi. Girdikten sonra daha yava hareket etmeye balad. Kimsenin dikkatini datmak istemiyordu. evreden dolap, masann ba tarafna yakn yerde oturan kibar grnl, kr sal bir adamn tam arkasnda durdu. Eildi, yal adama bir eyler fsldad. "wabui," dedi Connor. "O da kim?" "Nakamoto'nun Amerika'daki ba. Nevv York'da alr." vvabui gen yardmcsna ban sallad, masadan kalkt. Yardmc onun kolay kabilmesi iin arkasndan koltuunu ekti. vvabui Japonlarn arkasndan ilerledi. Adamlardan birinin hizasndan geerken omzuna hafife dokundu, sonra cam kapy ap, konferans salonunun nndeki terasa kt.

Az sonra dokunduu adam da kmak zere kalkt. "Moriyama," dedi Connor. "Los Angeles ofisinin ba." 416

Moriyama da terasa kt. kisi gnein altnda durup sigaralarn tttrdler. Gen yardmc yanlarna gitti, hzl
Ykselen GneF.27 417

hzl bir eyler syledi. Yal adamlar dikkatle dinlediler, sonra balarn evirdiler. Gen adam orada ylece durdu. Az sonra Moriyama gen adama dnd, bir ey syledi. Gen adam hemen eildi, konferans odasna dnd. Bir bakasna doru ilerledi. Siyah sal, bykl birine. Onun da kulana bir eyler fsldad. "irai," dedi Connor. "Ml iler bakam." irai kalkt, ama terasa kmad. kapy ap atrium'u geti, kar taraftaki bir ofise girip gzden kayboldu. Konferans odasnda gen adam bu sefer drdnc birine yaklat. Onun Yoida olduunu hemen tandm. Akai Seramiin ba. Yoida da odadan kt, atrium'a geti. "Neler oluyor?" dedim. "Araya mesafe koyuyorlar," diye aklad Connor. "Olay olurken orada olmak istemiyorlar." Terasa baktm. Oradaki iki Japon rahat admlarla terasn ucuna doru yfmeye balamlard. U taraftaki bir kapya doru. "Ne bekliyouz?" diye sordum. "Sabrl ol, kohai." Gen yardmc sonunda kt. Konferans salonunda toplant devam ediyordu. Ama atrium'da Yoida gen yardmcy bir kenara ekti, bir eyler fsldad. Gen adam tekrar konferans salonuna dnd. "Hmmm," dedi Connor. Yardmc bu sefer masann Amerikallar tarafna yrd, Richmond'a bir eyler fsldad. Richmond'un yzn gremiyordum, nk bize arkas dnkt. Ama vcudunun sarsldn farkettim. Yerinde kprdand, arkasna yaslanp gen yardmcya alak sesle bir eyler syledi. Gen adam ban sallayp kt. Richmond yerinden kalkmad. Ban ar ar iki yana sallyordu. Notlarnn zerine eildi. Az sonra kk bir kda yazd notu igura'ya uzatt.
418

Connor, "te bize iaret," dedi. Resepsiyoncuya dnd, kimliini gsterdi, hzl admlarla atrium'dan konferans odasna doru yrdk.

nce izgili takm giymi gen bir Amerikal, masann nnde, ayakta konumaktayd. "imdi dikkatinizi Rider C.'ye verebilirseniz, kendisi size zet halinde aktif ve pasifleri ..." Connor odaya nden girdi. Ben hemen arkasndaydm. igura ban kaldrp bakt, hi aknlk gstermedi. "yi gnler, baylar." Yz bir maskeydi. Richmond rahat bir sesle, "Baylar, eer bu i biraz bekleyebilirse iyi olur, nk burada ok karmak bir eyin tam ortasndayz," dedi. Connor onun szn kesti. "Bay igura, sizi Cheryl Lynn Austin'i ldrmekten tutukluyoruz." Ardndan ona haklarn, Miranda yasas gereince okudu. Bu arada igura ona sabit baklarla bakyordu. Odadaki dier insanlar salt bir sessizlie gmlmlerdi. Koca masada hi kimse kprdamyordu. Ortalk natrmort gibiydi. igura ayaa kalkmad. "Samalk bu," dedi. Connor, "Bay igura, ltfen ayaa kalkar msnz?" dedi ona. Richmond alak sesle, "Umarm ne yaptnz biliyorsunuzdur," dedi bize. igura, "Ben haklarm bilirim, baylar," diye ekledi. Connor, "Bay igura, ltfen kalkar msnz?" diye tekrarlad. igura yine kprdamad. Sigarasnn duman nndeki tabladan ykseliyordu. Upuzun bir sessizlik oldu. Connor bana, "Onlara teypi gster," dedi.

419

Konferans salonunun bir duvar video cihazlaryla doluydu. Daha nce kullandma benzer bir "player" makinesi buldum, teypi taktm. Ama ortadaki byk ekrana hibir grnt gelmedi. eitli dmelere basmay denedim, grnty yine alamadm. Arka kede not almakta olan Japon bir sekreter abucak yanma geldi. zr diler gibi eildi, gerekli dmelere bast, tekrar eilip yerine dnd. "Teekkr ederim," dedim. Ekranda grnt beliriyordu. Parlak gn nda bile netti. Theresa'nn odasnda grdmz sahneydi karmzdaki. igura'nn kza yaklamas, debelenen vcudu masaya bastrmas. Richmond, "Nedir bu?" dedi. igura, "Sahte bu," dedi. "Bir hile!" Connor, "Bu teyp Nakamoto gvenlik kameralarnn Perembe gecesi krk altnc katta ald kayttr," diye cevap verdi. igura, "Yasal deil bu," dedi. "Sahte bir ey." Ama kimse dinlemiyordu. Herkes ekrana bakmaktayd. Richmond'un az almt. "Tanrm," dedi. Teypte kzn lmesi ok uzun srm gibi grnyordu. igura, Connor'a ate saan gzlerle bakyordu. "Bu sansasyon salayan bir yayn numarasndan baka bir ey deil," dedi. "Uydurma. Hibir anlam yok." Richmond'un gzleri hl ekrandayd. "Ulu Tanrm," diye mrldand. igura, "Yasal dayana yok," diyordu. "Kabul edilmez bir ey. Asla ie yaramaz. Bir arptma ..." Szn ortasnda sustu. Masann ucuna ilk defa bakyordu. wabui'nin koltuunun bo olduunu grd. br yana bakt. Gzleri oday tarad. Moriyama'mn koltuu da botu. irai'ninki de.
420

Yoida'nnki de. igura'nn gz kapaklar titredi. Connor'a aknlkla bakt. Sonra yavaa basn sallad, grtlandan bir homurtu kt, ayaa kalkt. Baka herkes ekrana bakyordu. Connor'a doru yrd. "Bunu seyretmek istemiyorum, Yzbam. Gsteriniz bittii zaman beni darda bulursunuz." Bir sigara yakt, gzlerini ksarak Connor'a tekrar bakt. "O zaman konuuruz. Maigninakt." Kapy ap terasa yrd. ktktan sonra kapy kapatmad. Ben peinden dar kacak oldum ama Connor benimle gzgze gelmeyi baard. Ban belli belirsiz iki yana sallad. Olduum yerde kaldm. igura'y darda grebiliyordum. Parmakl tutmu, duruyordu. Sigarasndan soluk ekerken yzn gnee doru kaldrd. Sonra dnp bize bakt, ban acr gibi sallad. Parmakla aband, ayan kaldrd. Konferans salonunda teyp devam ediyordu. Amerikal avukatlardan bir kadn ayaa kalkt, evrak antasn at diye kapatt, dnp odadan kt. Baka kimse kprdamad. Sonunda teyp sona erdi. Kaseti makineden aldm. Odada sessizlik vard. Hafif bir rzgr, masadakerin nlerinde duran ktlarn ularn kaldryordu. Terasa baktm. Botu. Parmakln oraya vardmzda, uzaktan siren sesleri duyulmaya balamt.

Aada sokak toz iindeydi. Ekskavatrlerin, matkap makinelerinin sar edici grlts kol geziyordu. Nakamoto bitiie bir ek bina ina etmekteydi. Bir dizi imento kamyonu kaldrmn kenarna sralanmt. Lacivertler givmi Ja-

421

ponlann arasndan kendime yol atm, inaat ukuruna bakacak bir yer buldum. Iigura slak betonun kartrld ukura dmt. Cesedi yan yatyor, baln iinden yalnz bayla tek kolu grnyordu. Yumuak betonun gri yzeyine parmak parmak kanlar yaylmaktayd. Mavi inaat kask giymi iiler onu karma abasndaydlar. Ellerinde bambu denekler ve ipler vard. Ama pek baarl olamyorlard. Sonunda kasna kadar lastik izmeler giymi bir ii ukura indi, cesedi ekmeye alt. O i de onun sand kadar kolay deildi. Yardm armak zorunda kald. Bizimkiler gelmilerdi bile. Fred Perry ile Bob VVolfe. VVolfe beni grnce tepeye doru trmand. Defterini karmt. Makine grlts arasnda sesini duyurabilmek iin baryordu. "Bu konuda bir ey biliyor musun, Pete?" "Evet," dedim. "Adn?" "Kasaguro igura." VVolfe gzlerini kst. "Harf harf syle." Harfleri bara bara sylemeye altm. Sonunda elimi cebime atp kartviziti kardm, VVolfe'a verdim. "Bu o mu?" "Evet." "Nereden aldn?" "Uzun hikye," dedim. "Ama cinayetten aranyordu." VVolfe ban sallad. ""Cesedi alaym da konuuruz." "yi." Sonunda onu inaat vinciyle karabildiler. Betondan arlam, sarkyordu. Havaya kaldrld, bamn zerinden geirildi. stme imentolar damlad, ayaklarmn altndaki levhaya dt. Levha Naamoto naat irketine aitti. Kocaman harflerle, "YEN BR YARIN KURULUYOR" diyordu. Altnda da, "VERDMZ RAHATSIZLIKTAN TR ZR DLERZ" diye yazlyd.

OLAY yerinde ileri dzene koymak iin bir saat daha uratm. ef de raporumuzu akamdan nce istiyordu. Oradan ayrlnca Parker'a rapor yazmaya gitmek zorunda kaldk. Merkezden kar kaldrmdaki kahveye gidebildiimizde saat drt olmutu. Srf merkezden uzaklaabilmek iin gitmitik oraya. Ben, "igura kz niye ldrd ki?" diye sordum. Connor iini ekti. "Pek belli deil. Ama benim en iyi tahminlerime gre durum yle. Eddie batan beri kendi babasnn fa/sfl'snda alyordu. Yapt ayr bir i de, lkeye gelen yabanc nllere kzlar bulmakt. Yllardr yapar bu
422

ii. Ona kolay geliyordu ... zaten parti kuuydu. Kzlar tanrd. Kongre yeleri gelip kz tanmak isteyince, onlar tantrr, bu arada kendisi de kongre yelerinden arkadalar edinirdi. Ama Cheryl ona zel bir frsat yaratt, nk Ml ler Komitesi bakan Senatr Morton kza tutulmutu. Morton ilikiyi kesecek kadar akllyd, ama Eddie kz durmadan zel jetlerle yolluyor, onu gittii yerlerde bulmasn salyor, ilikiyi canl tutuyordu. Eddie de ho^ .iyordu kzdan. O gn leden sonra onunla sevimiti. Onun Naka-moto partisine gelmesini de Eddie ayarlamt. Morton'un geleceini bildii iin. Eddie durmadan Morton'u sat engellesin diye etkilemeye alt iin, kafas hep Cumar423

tesi toplantlaryla meguld. Ha sras gelmiken, sen o teypte Eddie'nin Cheryl'e 'baya deil' (no cheapie) dediini sanmtn. Aslnda niibei diyordu. Anlam, Japon-Amerikan ilikileri. "Ama bence Eddie'nin niyeti yalnzca Cheryl'i Mortonla buluturmakt. Krk altnc kat dndn hi sanmyorum. Kzn Morton'la oraya kacan bekliyor olamazd. Oraya kmalar parti srasnda Nakamoto'dan biri tarafndan nerilmi olmal. irket o kat ok basit bir nedenle bo ve ulalabilir durumda tutuyordu ... orada bir yatak odas var. Yneticiler bazen o odada dinleniyor. Arka tarafta bir yerde." "Onu nereden biliyorsun?" diye sordum. Connor glmsedi. "Hanada-san bir kere o odada kaldn sylemiti. Anladma gre ok lks bir oda." "Gerekten yararl tandklarn var." "Birka tane var. Herhalde Nakamoto konuksever de davranyordu. Belki kameralar oraya bir antaj dnerek koymu olabilirler. Ama bana sylendiine gre yatak odasnda kamera falan yok. Tam konferans salonunda kamera bulunmas da bana Phillips'in doru syledii izlenimini veriyor. Kameralar irkette alan elemanlar kaizen etmek iin konulmu. Herhalde yle bir yerde bir cinsel ilikinin yer alacan dnemezlerdi. "Her neyse, Eddie, Cheryl'in Morton'la binann baka bir tarafna gitmekte olduunu grnce herhalde ok telalanm olmal. Bu yzden onlar izledi. Cinayeti grd ... ki bence o cinayet gerekten kazayd. Ve Eddie, dostu Mor-ton'a yardm etmek iin ona seslendi, onu oradan kard. Sonra Morton'la birlikte partiye dnd." "Ya teypler?" "Ha. Rvetten sz etmitik, hatrlyor musun? Eddie'nin rvet verdiklerinden biri de Tanaka adl bir alt dzey gvenlik grevlisiydi. Bence Eddie ona uyuturucu veriyordu.

Her neyse, Eddie onu birka yldr tanyordu. igura, Tanaka'ya teypleri gvenlik odasndan almasn syleyince, Tanaka da bunu Eddie'ye syledi." "Eddie de aaya inip teypleri kendisi ald." "Evet. Tanaka'yla birlikte." "Ama Phillips bize Eddie yalnzd dedi." "Phillips yalan syledi, nk Tanaka'y tanyordu. Zaten olay o yzden bytmedi. Tanaka ona, bir sakncas yok, demiti. Ama Phillips bize hikyeyi anlatrken Tanaka'y atlayverdi." "Peki, sonra?" "igura iki kiiyi Cheryl'in evini temizlemek zere yollad. Tanaka teypleri kopyalatmak zere bir yere gtrd. Eddie de tepedeki eve, o partiye gitti." "Ama Eddie bir teypi saklad." "Evet." Bir dndm. "Ama biz partide Eddie'yle konuurken ok farkl bir hikye anlatmt." Connor ban evet anlamnda sallad. "Yalan syledi." "Sana da m? Dostu olduun halde mi?" Connor omuz silkti. 'Tutturabileceini sand." "Ya igura?" Kz neden ldrd?" "Morton'u cebinde bilmek iin. Plan tuttu da... Morton'un MicroCon'la ilgili tutumunu deitirmesini saladlar. Bir ara Morton satn gereklemesine izin verecek duruma dt." "igura byle bir sebepten ldrr myd onu? Bir irket sat iin?" "Hayr, bence o ii nceden hesaplamamt. igura ok gergindi. Byk bask altndayd. stlerine kendini kantlamak zorunda olduuna inanyordu. ok ey kazanabilir ya da kaybedebilirdi. O kadar ok ki ... benzer durumlarda normal bir Japon'un davranabileceinden farkl davrand.

424

425

Bir ar bask nnda kz ldrd. Evet. Kendisinin de syledii gibi, nemi olmayan'bir kzd zaten." "Tanrm." "Ama bence bu i o kalar basit deil. Morton Japonlara kar pek dman tavrlyd. imde bir duygu, o konuda bir ksknl olduunu fsldyor. Yeni bir bomba atma akalar falan. Ayrca ... konferans masas zerinde sevimek. Bunlar ... saygsz hareketler. Sence de yle deil mi? Herhalde igura'y ok kzdrm olmal." "Peki, cinayeti polise kim haber verdi?" "Eddie." "Neden?" "Nakamoto'yu utandrmak iin. Eddie nce Morton'u gvene kavuturup partiye gtrd, sonra bizi arad. Herhalde parti katndaki bir telefondan. Bize telefon ettiinde, gvenlik kameralarn henz bilmiyordu. Tanaka onu ona sonradan syledi. O zaman Eddie de, igura'nn kendisine tuzak kurmu olmasndan korkmaya balad. Bu yzden ikinci telefonu etti." "Ve dostu John Connor' istedi." "Evet." "Demek ki,Eddie, Koii Nii'nin ta kendisi, yle mi?" dedim. Connor yine ban sallad. "O da onun esprisi. Koii Nii ok nl bir Japon filminin kahramannn ad. irketlerin ahlkszln konu alan bir. film." Connor kahvesini bitirip fincann uzaa itti. "Ya igura? Japonlar .niye kendilerinden uzaa ittiler onu?" "igura oyunu fazla hzl ve fazla gevek oynamt. Perembe gecesi gereinden ok daha bamsz hareket etmiti. Bundan holanmazlar. Nakamoto onu zaten ok gemeden vatana geri yollard. mrnn geri kalann Japonya'da, bir madogiva'da geirmeye mahkmdu. Yani pencere yannda
426

bir koltuk. irket kararlarnn dna kan, artk btn gn hayat pencereden seyreder. Bir bakma bu bir mebbet hkmdr." Bunu dndm. "O halde sen araba telefonunu kullanarak merkezi ararken, planmz anlatrken ... dinleyen kimdi?" "Onu bilmek zor," dedi Connor omuz silkerek. "Ama ben Eddie'yi severdim. Ona bir iyilik borluydum. igura'nn evine dnmesine izin verilmesini istemedim."

Ofise dndmzde, beni bekleyen yal bir kadnla karlatk. Siyahlar giymiti. Kendini Cheryl Austin'in bykannesi olarak tantt. Cheryl'in annesiyle babas, o drt yandayken bir trafik kazasnda lmlerdi. ocuu bu yal kadn bytmt. Soruturmadaki yardmlarmdan tr bana teekkr etmek istiyordu. Cheryl'in nasl bir ocuk olduunu anlatp duruyordu. Teksas'dayken. "Tabii ok gzeldi," dedi. "Erkek ocuklar ondan ok holanrlard. Hep evresinde birka tanesi birden bulunurdu. Sopayla kovamazdnz onlar." Duraklad. "Ama tabii ben Cheryl'i hibir zaman kafas salam biri gibi grmedim. Erkekleri evresinde grmekten holanrd geri. Kendisi iin aralarnda kavgaya tutumalarndan da holanrd. Yedi sekiz yandayken o ocuklar toz topran iinde kar karya getirdiini, sonra ellerini rparak kavgay balattn hatrlarm. Gen kz olmaya baladnda, bu ilerde hayli baarlyd. Ne yapmas gerektiini biliyordu. Bunlara seyirci olmak pek de ho deildi tabii. Yo, kafadan bir tuhafl vard. ok zalim olabiliyordu. Ya o ark ... gece gndz alp durduu o ark! Beni de deli edecekti neredeyse." "Jerry Lee Lewis mi?" "Tabii. Nedenini de biliyorum. Babasnn en sevdii ar427

kyd o. Cheryl ufackken babas onu st ak arabasyla gezmeye karr, kolunu onun omzuna sarar, radyoda bu arky dinlerdi. Cheryl en gzel askl elbisesini giyerdi o gezmelere. yle gzeldi ki ocukken! Annesinin modeliydi." Kadncaz alamaya balamt. Ona bir kt mendil uzattm, anlayl davranmaya altm. Az sonra, Cheryl'e ne olduunu, kzn nasl ldn merak etti. Ona ne diyeceimi bilemedim.

"Evet. Belki siz duymam olabilirsiniz." "Aslnda galiba byle bir ey duymutum." "O neri konusunda imdi ne yapmak niyetinde olduunuzu merak etmitim de ..." Uzun bir sessizlik oldu. Yalnzca samdaki havuzdan gelen fiskiye sesi duyuluyordu. irai sisli gne nda gzlerini ksarak bana bakt, oyunu nasl oynayacana karar vermeye alt. Sonunda konutu. "Sumisu-san, o neri uygunsuz bir neriydi. Tabii ki geri alnd." "Teekkr ederim, Bay irai," dedim.

Parker Center'n alt kat giri kapsndan kp fiskiyeli havuzun yanndan geiyordum ki, takm elbise giymi bir Japon beni durdurdu. Krk yalarnda, siyah sal, bykl biriydi. Resm biimde selamlad beni. Sonra kartn uzatt. Bu adamn Nakamoto ml iler bakan Bay irai olduunu anlamam biraz uzun srmt. "Sizi ahsen grmek istedim, Sumisu-san," dedi. "irketimin Bay igura'nn davran nedeniyle ne kadar zgn olduunu ahsen belirtmek istedim. Hareketleri son derece uygunsuzdu ve yetki almakszn byle davranyordu. Nakamoto erefli bir irkettir. Hibir zaman yasalar ihll etmeyiz. Bu kiinin irketimizi ve faaliyetlerimizi temsil etmedii konusunda size gvence vermek istiyorum. Bay igura bu lkede ii nedeniyle birok yatrm bankacsyla tanm, yaknlklar kurmutu. irket alm satmlarnda trl oyunlar oynayan insanlarla. Dorusu bence Amerika'da fazla uzun sre kald. Burada pek kt huylar edindi." Baklay azndan karmt ite. zrle hakaret tek pakette. Ona da ne diyeceimi bilemedim. Sonunda, "Bay irai," dedim. "Bir finansman nerisi gelmiti ... kk bir evle ilgili ..." "Ha, yle mi?" 428

Connor'la birlikte benim eve dnmek zere arabaya bindik. kimiz de konumuyorduk. Ben Santa Monica srat yolunda sryordum arabay. Altndan getiimiz trafik levhalarna eteler sprey boya pskrtp mahvetmilerdi. Yolun da ne kadar eri br ve przl olduu dikkatimi ekiyordu. Sa tarafta VVestvvood evresindeki gkdelenler dumanl sisin ardna yar saklanmt. Manzara yoksul ve zavall grnyordu. Sonunda, "Demek hepsi bu," dedim. "Nakamoto'yla bir baka Japon irketi arasndaki rekabet, ha? MicroCon'la ilgili bir rekabet, ha? Baka ne ki?" Connor omuz silkti. "eitli amalar kart ie herhalde. Japonlar yle dnr. Onlarn gznde Amerika artk bu mcadelelerin yaplabilecei bir arena. Oras kesin. Pek nemli saylmyoruz onlarn gznde." Benim sokaa vardk. Bir zamanlar bu aal sokak houma giderdi. Sonundaki ocuk bahesi de kzm bakmndan isime yarard. imdi artk yle hissetmiyordum. Havas kirliydi bir kere. Sokak ok pisti. Her ey tatszlamt.

429

Arabay park ettim. Connor indi, elimi skt. "Cesaretini kaybetme." "Kaybettim ama," dedim. "Sakn ha. Durum ok ciddi, ama deiebilir. Daha nce de deiti. Yine deiir." "Herhalde." "imdi ne yapacaksn?" diye sordu. "Bilmiyorum," dedim. "Bir yere gitmek istiyorum. Ama gidecek yer yok." Ban sallad. "Tekilttan ayrlacak msn?" "Herhalde. zel Hizmetlerden kesinlikle ayrlrm. Bana gre ... ok karmak." Yine ban sallad. "Kendine iyi bak, kohai. Yardmlarna teekkrler." "Sen de, sempai." Yorgundum. Merdivenleri kp daireme girdim. Kzm olmaynca buras ok sessizdi. Buzdolabndan bir Coca Cola karp salona geldim, ama koltua oturunca srtm acd. Tekrar ayaa kalktm, televizyonu atm. Seyredemiyordum. Connor'un syledii geliyordu aklma. Amerika'da herkesin dikkatini nemsiz eylere ynelttii. Japonya'yla olan durum gibiydi bu da. Eer lkeyi Japonlara satarsak, sahibi onlar olurdu. Biz holansak da, holanmasak da. Mallara sahip olanlar da ne isterlerse yapmakta zgrdler. Byle oluyordu bu iler. Yatak odama geip stm deitirdim. Baucu masasnn zerinde, kzmn doum gnnde ekilen resimler duruyordu. Bu olaylar dizisi baladnda, ben o resimleri yerletirmekteydim. Ona benzemeyen bu resimler artk gerek deildi. br odadaki televizyondan gelen ince kahkaha sesini dinledim. Ben eskiden, durum genellikle iyi sanrdm. Ama hi de iyi deildi. Kzmn odasna getim, beiine baktm, fil aplikeli rty elledim. Michelle'in nasl uyuduu geldi gzmn n430

ne. Gven dolu, srtst yatn*, kollarm bamm stne a -mis durumda. Dnyasm kurmam m bana ne kadar gvendiini dndm. Ne tr bir dnyada byyeceim duundum. Yatan dzeltmeye baladmda yreim ok tedirgindi.

431

Sorgu Notlar: Mart 15 (99) SORGUCU: Pekl, Pete, bu kadar bize yeter sanrm. Meer ki senin ekleyecein bir ey olsun. SORGULANAN: Hayr, syleyeceklerim bitti. SORGUCU: Anladma gre zel Hizmetler'den istifa ettin. SORGULANAN: Evet, yle.

SORGUCU: Ve ef Olsen'e yazl bir tavsiye mektubu sunup, Asya balants programnn deitirilmesini nerdim. Japon-Amerikan Dostluk Dernei'yle ilikinin kesilmesi gerektiini syledin, yle mi?
SORGULANAN: Evet. SORGUCU: O neden? SORGULANANL Eer Tekilt zel eitilmi eleman istiyorsa, onlarn eitim parasn biz vermeliyiz. Bence daha salkl. SORGUCU: Salkl m? SORGULANAN: Evet. lkemizi tekrar kendi kontrolmze almann zaman geldi. Kendi harcamalarmz kendimiz yapmaya balamalyz. SORGUCU: eften sana cevap geldi mi? SORGULANAN: Henz gelmedi. Hl bekliyorum.

Eer Japonya'nn satn almasn istemiyorsan z, o lalde satmayn Ako Morta

433

Son Sz
"nsanlar gerei inkr eder. Gerek durumlarn yaratt gerek duygulara kar mcadele eder. Kendilerine zihinsel dnyalar, yaplmas gerekenler, 'keke yle yapsay-dk'lar yaratrlar. Gerek deiiklikler, var olann doru deerlendirilip kabul edilmesiyle balar. Gereki eylem ancak o zaman mmkndr." Bu szler, Japon Morita psikoterapi'sinin Amerika'daki kart olan David Reynolds'a aittir. Kendisi kiisel davrantan sz etmektedir ama szleri uluslarn ekonomik davranna da uyarlanabilir. Er ge Amerika, Japonya'nn bir numaral sanayi lkesi haline geldii gereini kabullenmek zorunda kalacaktr. En uzun ortalama mr Japonya'dadr. En yksek istihdam, en yksek okur-yazarlk oran, zenginle yoksul arasndaki en kk fark oradadr. Mamul mallan en yksek kaliteye sahiptir. En iyi yiyecekler onlarnkidir. Gerek u ki Montana eyaleti boyunda bir lke, bizimkinin yars kadar bir nfusla, yaknda bizimkine denk bir ekonomiye sahip olacaktr. Ama bu baary, ileri bizim yaptmz gibi yaparak elde etmemilerdir. Japonya batl bir sanayi devleti deildir. Tmyle baka bir dzene sahiptir. Ve Japonlar yepyeni bir tr ticaret icad etmilerdir ... saldrgan ticaret, sava gibi ticaret, rekabeti silip yok etmeye dnk bir ticaret. te Amerika bunu birka on yl boyunca bir trl anlayamamtr.
437

Amerika Birleik Devletleri, Japonlarn da her eyi bizim yaptmz gibi yapt konusunda srar edip durmaktadr. Ama onlar da, "Neden deielim?" cevabn giderek daha sk seslendirmektedirler. "Biz sizden daha baarlyz," demektedirler. Bu gerekten de dorudur. Amerika'nn buna cevab ne olmaldr? Japonya'y baarl davranlar yznden sulamak ya da yavalamalarn nermek ok samadr. Japonlar Amerikan tepkilerini ocuksu szlanmalar olarak grmektedirler ve haklar da vardr. Amerika'nn uyanmas, Japonya'y olduu gibi grmesi ve gereki davranmaya balamas ok daha uygun olur. Sonunda bu, Amerika Birleik Devletlerinde byk deiiklikler demektir. Zaten bir ilikide, uyum salama iinin zayf ortaa dmesinden kanlamaz. Ve Amerika da Japonya ile olan ekonomik ilikilerde kesinlikle zayf ortaktr. Yz yl nce Amiral Perry'nin Amerikan donanmas lkenin kaplarn atnda Japonya feodal bir toplumdu. Japonlar deimeleri gerektiini anladlar ve deitiler. 1860'larda ie koyularak binlerce Batl uzman getirdiler, onlardan hkmetlerini ve sanayilerini nasl deitirmeleri gerektii konusunda tler aldlar. Tm toplum bir devrimden geti. kinci Dnya Savandan sonra da, yine ayn derecede iddetli ikinci bir sarsnt daha geirdiler. Ama her iki olayda da Japonlar kar karya kaldklar zorluklarla dorudan yzlemeyi bildiler. Hibir zaman, Amerikallar topramz ve kurumlarmz satn alsn, inallah bize ileri daha iyi yapmasn da retirler, demediler. Hibir zaman. Japonlar lkelerine binlerce uzman ardlar, ama sonra onlar yine vatanlarna yolladlar. Bizim de ayn yaklam benimsememiz ok daha iyi olur. Japonlar bizim kurtarcmz deildir. Onlar bizim rakibimizdir. Bunu asla unutmamamz gerekir.

Teekkr
Aratrmalarm srasnda bana yardmlarndan tr, Ni-na Easton, James Flanigan, Ken Reich ve David Shavv'a, Los Angeles Tines'm tm mensuplarna. Gney California Ja-ponAmerikan Dernei'nden Steve Clemons'a, Senatr Al-bert Gore'a, Jet Propulsion Laboratuarndan Jim VVilson'a, Hevvlett-Packard'dan Kevin O'Connor'a, Los Angeles Polis Tekiltndan Temen Fred Nixon'a, CNBS/FNN'den Ron Insana'ya ve Keith Manasco'ya teekkr ederim. eitli aamalarda taslak metinle ilgili neri ve dzeltmeler asndan da Mike Backes, Douglas Crichton, James Fallows, Karel ven VVolferen ve Sonny Mehra'ya teekkr borluyum. Valery Wright metni saysz revizyonlardan geirmi, inoi Osuka Japonca cmleler iin ustaca yardmlarda bulunmu ve Ro-ger McPeek de bana video teknolojisini ve gelecein gvenlik sistemlerini retmitir. Japon-Amerikan ilikileri konusu son derecede tartmal bir konudur. Bu kitapta ortaya konan grlerin yalnzca bana ait olduunu, yukarda ad geen kiilere yorumlanmamas gerektiini de belirtmek isterim.

439

Bibliyografya
Bv roman, Amerika'daki yksek teknoloji alanna gelen dorudan d yatrmn doal olarak iyi bir ey olduu ve snrsz devamna izin verilmesi gerektii yolundaki geleneksel inanc sorgulamaktadr. Ben burada, olaylarn bu kadar da basit olmadn nermekteyim. Bu kitap hayal rn olmakla birlikte, Japonya'nn ekonomik davranlar ve Amerika'nn buna yetersiz cevab konusundaki yaklamm ok saygn bir uzman grubunun fikirlerini izlemektedir ve bu kiilerden ounun adlar aadaki bibliyografya listesinde bulunmaktadr. Gerekten de bu roman hazrlarken, aadaki kaynaklardan ok byk lde yararlanm bulunuyorum. Umarm ki okurlarm bu konudaki daha bilgili yazarlar da okuma konusunda bir heves duyarlar. Belli bal kaynak metinleri, okunabilirlik ve bu kitapla ilikisi asndan, kaba bir dzene gre aaya sralam bulunmaktaym.

441

You might also like