www.barandergisi.

com

SAYI:108 05 Þubat 2009 - 06 2 TL (kdv dahil)

Tayyip Erdoðan:
‘Ýsrail
Ýnsanlýk Suçu
Ýþliyor’

O Zaman Gerekeni Yap!

Gönüldaþ CARLOS:
TELE - Röportaj

‘Türkiye’nin Baþ Meselesi;

Salih Mirzabeyoðlu’nun
Serbest Býrakýlmasýdýr’
Atilla KOÇ:
Röportaj

Þimdi Ezenler Ýçin Kaos Baþladý

Ne Güzel!
2
BARAN’dan...
O Zaman Gerekeni Yap!
G eçen hafta Davos’ta düzenle-
nen “Küresel Ekonomik Kriz-
den Sonra Dünya”nýn nasýl þekillene-
ceðine dair panele, Tayyip Erdoðan
damgasýný vurdu.
Panelin Gazze konulu oturumunda,
terörist Peres’in, ayakçýsýný azarlar gi-
bi parmaðýný sallayarak ve sesini yük-
selterek, hakaret dolu bir þekilde Tay-
yip Erdoðan’la konuþmasý, baþbakanýn
malûm tepkisine sebebiyet verdi.
Bu tepkiyi desteklediðimizi, önem-
sediðimizi ve bu tepkinin yanýnda dur-
duðumuzu peþinen ifade edelim.
Ýsrail cumhurbaþkanýna bütün dün-
yanýn gözü önünde “Bebek Katili” ol-
duðunu haykýrmak, zihinlerde oluþtu-
racaðý zafer duygusundan dolayý baþlý
baþýna bir önem arzeder.
Ýsrail’in, bebek katili Peres’in þah-
sýnda böyle bir muamele ile canlý ya-
yýnda karizmasýnýn çizilmesi kitlelerin
hissiyatýna tercüman olmasý bakýmýn-
dan ayrýca önemli.
Tayyip Erdoðan, yasadýþý terör ör-
gütü liderlerinden bebek katili Peres’e
ne demiþti, ilk önce onu bir hatýrlaya-
lým:
“Sesin çok yüksek çýkýyor. Benden
yaþlýsýn biliyorum ki sesinin benden
çok yüksek çýkmasý bir suçluluk psiko-
lojisinin gereðidir. Benim sesim bu ka-
dar çok yüksek çýkmayacak. Bunu da
böyle bilesin. Öldürmeye gelince siz
öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlarda-
ki çocuklarý nasýl öldürdüðünüzü, na-
sýl vurduðunuzu çok iyi biliyorum. Ül-
kenizde baþbakanlýk yapmýþ iki kiþinin
bana çok önemli laflarý vardýr. “Filis-
tin’e, tanklarýn üstünde girdiði zaman,
kendimi bir baþka mutlu addediyo-
rum” diyen baþbakanlarýnýz var. Tank-
larýn üzerine çýkýp da ‘Filistin’e girin-
ce mutlu oluyorum’ diyen baþbakanla-
rýnýz var. Ve bana sayýlar veriyorsu-
nuz. Ýsmini de veririm, belki merak
edenleriniz vardýr.
Þu zulme alkýþ tutanlarý da ayrýca
kýnýyorum. Peki çocuklarý öldürenleri
kalkýp da alkýþlamak öyle zannediyo-
rum ki insanlýk suçudur.”
Ayrýca T. Erdoðan, iki yahudiden
alýntý yaparak Ýsrail’in barbar olduðu-
nu hatta barbarlýðýn sýnýrlarýný aþtýðýný
ve haydut devlet olduðunu, bebek kati-
li Peres’in yüzüne bütün dünyanýn gö-
zü önünde haykýrdý.
Bu sözlerin altýna imza atmamak
ve bu doðru duruþun yanýnda yer al-
mamak mümkün deðil!
Tarafýmýzdan AKP’ye yöneltilen
eleþtirilerin sebebinin de, bu duruþta
olduðu gibi halkýn iradesine ve hissi-
yatýna tercüman olmaktan ziyade, ay-
kýrý tutum ve gidiþat olduðunu belirte-
lim.
Tayyip Erdoðan, Davos’taki bu çý-
kýþýyla “deðiþmeden ve dönüþmeden”
önceki Tayyip Erdoðan’dan bir “esin-
ti” sundu aslýnda…
Havaalanýna inince de bu “esin-
ti”nin aslýnda milletin itibar ettiði du-
ruþun ta kendisi olduðunu bizzat mü-
þahede etti.
Yukarýda, terörist Peres’e karþý
Türkiye’nin ve kendisinin baþbakan
olarak onurunu korurken sarfettiði
cümlelerden, Tayyip Erdoðan’ýn naza-
rýndaki Ýsrail’in ne olduðunu çözebili-
riz.
1- Suçlu Ýsrail
2- Müslüman soykýrýmý yapan Ýsra-
il
3- Bebek katili Ýsrail
4- Tanklarýn üzerinde Filistin’e gir-
mekten haz duyan sapýk baþbakanlarýn
idare ettiði Ýsrail
5- Ýnsanlýk suçu iþleyen Ýsrail
6- Barbar ve haydut olan Ýsrail
Çýfýt Peres’i, konuþmasýndan sonra
alkýþlayanlarý kýnayarak onlara, “ço-
cuklarý öldürenleri kalkýp da alkýþla-
mak, öyle zannediyorum ki insanlýk su-
çudur!” diyen baþbakan, bu sözüyle
hakikati ifade etmiþtir. Çünkü yukarý-
da madde madde saydýðýmýz þekliyle
Ýsrail’in ne olduðunu ve hangi suçlarý
iþlediðini baþbakanýn kendisi biliyor.
Bütün bunlara baðlý olarak, bir de
yahudinin “arz-ý mev’ud-vaad edil-
miþ topraklar” stratejisine vakýf oldu-
ðundan dolayý baþbakanýn bir anda
gösterdiði hissî-reel politik olmayan
tepkinin dinî altyapýsýný da belirtmiþ
olalým. Bir anda hafýzasýnýn canlanýp
karþýsýndakinin kim olduðunu hatýrla-
masý ve karþýsýndakinin baþbakanlýk
yaptýðý ülkenin topraklarýnda da gözü
olan lanetli kavim mensubu bir haydut
olduðunu anlamasý; bunun dýþavuru-
mu olarak da bu tepkiyi göstermesi…
Monþerlerin Dili
Tayyip Erdoðan oturumdan sonra
siyasetçi olduðunu ve siyasî dille ko-
nuþtuðunu ifade ederek diplomatlarý
kasten, “ben, diplomatlarýn, monþerle-
rin adetinden anlamam. O dille konuþ-
mam. O dili bilmem, bilmek de iste-
mem.” dedi. Açýklamasýnýn bir yerinde
de “kendi baþbakanýna kumpas kuran
diplomat olur mu” diyerek, sanki mon-
þerler tarafýndan bir tuzaða düþürüle-
meye çalýþýldýðýný imâ etti.
Monþer, halkýn nazarýnda Batý
özentisi, Batýcý, naif, þeker tip anlamýn-
da kullanýlmakta…
Monþer dili, yani Erdoðan’ýn kas-
tettiði üzere “mevcut diplomatik dil”
ise liberal demokrasiye göre þekillenen
dildir. Yani Batýcý, Batý’nýn dili…
T. Erdoðan, þuurlu mu þuursuz mu
kullandýðýný bilmediðimiz yukarýdaki
ifadesinde, aslýnda þunu demek istiyor:
“Batý’ya Batý’nýn kendi diliyle kar-
þý çýkýlamaz. Siyasetçiyse halkýn hissi-
yatýna ve iradesine göre hareket etmesi
gerektiðinden dolayý mensup olduðu
toplumun diliyle konuþur. Ben de o dil-
le konuþurum.”
Monþerler, sahip olduklarý þuur
süzgeci ve aldýklarý eðitim dolayýsýyla
AB-D ve Ýsrail’in güçlülüðüne iman et-
miþ, kendi ülkelerinin baðýmsýz politi-
kalarýný deðil de Batý’nýn kendi ülkele-
rine dikte ettiði politikalarý Batý nam ve
hesabýna kendi ülkelerinden maaþ ala-
rak uygulayan Batýcýlar… Ülkelerinin
geleceðini de Batý’nýn biçtiði ölçüler
içinde görenler…
AKP’de Ýki Kanat
Þu an öyle gözüküyor ki AKP’de
dýþ politikayý yönlendirmeye çalýþan
iki kanat mevcut…
Birinci kanat, Cüneyt Zapsu ve Ko-
ka Kola’nýn CEO’su Ahmet Muhtar gi-
bilerinin baþýný çektiði yahudi lobileri-
ne “bu adamý kullanýn” diyen monþer-
ler…
Ýkinci kanat ise Ahmet Davutoð-
lu’nun baþýný çektiði öyle veya böyle
Türkiye’nin “tarihî misyon”unun þuu-
runda olan ve buna inanan; bu “tarihî
misyon”un bir devrimle deðil de Ba-
tý’yla uzlaþarak mevcut düzenle de
meydan yerine dikilebileceðine aklý ke-
sen demokrat muhafazakârlar…
Birinci kanat daha çok AB-D ile
iliþkileri yürütürken, ikinci kanat ise
Kâim ve Dâim...
Ortadoðu ve Kafkaslarla iliþkileri yü-
rütmekte…
Özü itibariyle her iki kanat da ton
farklýlýklarý içinde Batý’yla uzlaþma-
cý…
Þu an Tayyip Erdoðan, bu iki kýs-
mýn kanatlarý üzerine uçmaya çalýþýyor.
Gerçek Kutuplaþma
T. Erdoðan’ýn bu çýkýþýndan dolayý
bugüne kadar yan yana gözükenlerin
karþý karþýya geldiðini, karþý karþýya
duran birtakým kiþilerin de bu mevzuda
ayný çizgiye geldiklerini görüyoruz.
Ergenekon’u gerçek kutuplaþma-
nýn kendisiymiþ gibi, halkýn nefret
duygularý önüne koymaya çalýþanlar, ne
hikmetse milletin samimi nefret duygu-
larýný celbeden yasadýþý terör örgütü Ýs-
rail’e karþý baþbakanýn ortaya koyduðu
bu tavra karþý çýkmaktalar. Hem de Er-
genekon torbasý içine konulan laik din-
siz bir takým Batýcýlarla birlikte…
Meselâ bu tavra karþý Ergenekon’un
laik dinsiz kanadýnýn sözcülüðünü ya-
pan Oktay Ekþi ile Ergenekon operas-
yonun psikolojik tarafýnýn yürütücüle-
rinden C. Çandar ve A. Altan’ýn tavrý
ayný…
Diðer taraftan ise 19 saatlik savun-
masýnda Amerikan iþgaline karþý dire-
nen Irak ve Afgan direniþine, Ýsrail iþ-
galine direnen Gazze direniþine “selâm
olsun!” diyen D. Perinçek ve onun gi-
biler de Tayyip’le ayný çizgide…
Bu misâlleri çoðaltabiliriz. Dikkatli
okuyucu basýnda bunlardan onlarca
görebilir.
Baþbakan’ýn bizce bu çýkýþýnýn en
büyük faydasý Ergenekon perdeleme-
siyle milletin nazarýndan kaçýrýlmaya
çalýþýlan gerçek kutuplaþmanýn görün-
mesinin saðlamasý olmuþtur. Devleti,
vataný kimin iþgal altýnda tuttuðu, ki-
min din istismarcýlýðý yaptýðý belli ol-
du! Her kesimden hain Ýsrailci, AB-
Dci, anasýnýn karnýndan yahudi dostu
olarak doðan, bu topraklara ve bu mil-
letle ait hiçbir aidiyet duygusu bünye-
lerinde barýndýrmayan vatan hainleri!
Ayrýca Davos’taki bu tavýr, burada-
ki din düþmanlýðýný anti-emperyalist
jargonla gizlemeye çalýþan birtakým
Batýcýlarýn da kendilerini ele vermesini
saðladý. B. Baykam gibi anti-emperya-
list geçinip de mevzu HAMAS, Irak ve
Afgan direniþi olunca dut yemiþ bülbü-
le dönenlerin tavýrlarý emperyalizme
karþý deðil, dine-Ýslâm’a karþýdýr.
Ýnsanlýk Suçu
Baþbakanýn terörist Ýsrail’e yaptýðý
bu suçlama yerinde ve çok doðru! Ýs-
rail’in yaptýðý vahþet hangi dine men-
sup olursa olsun her insanýn “insanlýk
suçu” olarak deðerlendirmesi gerekir.
Yine baþbakanýn ifade ettiði üzere, bu
suçu iþleyen katilleri alkýþlamak da in-
sanlýk suçudur.

T. Erdoðan’ýn bu çýkýþýn-
dan dolayý bugüne kadar
yan yana gözükenlerin kar-
þý karþýya geldiðini, karþý
karþýya duran birtakým ki-
þilerin de bu mevzuda ayný
çizgiye geldiklerini görü-
yoruz.
**
Bebek katili Peres konu-
þurken görüntülerden de
anlaþýlacaðý üzere Tayyip
Erdoðan’ýn beynine kan
hücum ediyordu. O an han-
gi hislerin istilâsý altýnday-
dý bilemeyiz ama, son sözü
“Yaþasýn Filistin!” olan
Irak’ýn Ebedî Devlet Baþ-
kaný Saddam Hüseyin aklý-
na gelmiþ miydi acaba?
**
Çocuklarý katledeni al-
kýþlamanýn insanlýk suçu
olduðunu bilen baþbakanýn
kendi dýþiþleri bakanýnýn
Amerikalý yetkililere,
“Baðdat ilk bomba düþer
düþmez paramýzý alýrýz!”
derken, “ne suçu” iþlediði-
ni bilmemesi mümkün de-
ðil!
Madem Ýsrail insanlýk
suçu iþliyor, Ýsrail’le “stra-
tejik ortaklýk” yapmak da
insanlýk suçudur; dinine,
milletine, vatanýna ihanet-
tir.
Temsilcilikler:
Ümraniye: Ýbrahim Gülþen
Tel: 0535 564 59 63
Esenler: M. Yavuz Dedeoðlu,
Tel:05378902187 05558329423
Bursa: Þakir Bilmez
Tel: 0539 288 77 63
Antalya: Arif Saygý,
Tel: 0536 605 24 43
K.Maraþ: Baki Aytemiz,
Tel: 0537 271 25 74
Samsun-Bafra: Celal Eker
Ýsmet Paþa Mah,
M. Akif Ersoy Cad., No: 16/c
Tel: 0362 542 71 67
Ýzmir: Abdülhalim Umarov
Tel:05542528506
Erzurum: Bektaþ Bilmez:
0538 300 49 37
Almanya: Okan Fettahoðlu,
Tel: 0049 1784883053
Ýsviçre:Simurg Lerzan,
Tel: 0041 787931279
Brezilya:Merve Leticia,
Tel: 301 60-031
Niedersachsen Eyalet:
Cesareddin Musluoðlu,
Tel: 00491799988223
cesareddin@yahoo.de
BARAN
Baþbakanýn bu suçlamasýna güve-
nerek, bizim de kendisinin tavrýný Ýsra-
il lehine eleþtiren Batýcý tayfayý insan
olarak görmediðimizi ve bunlarýn iþle-
nen bu insanlýk suçuna ortak olduklarý-
ný söylememiz mümkündür.
Bebek katili Peres konuþurken gö-
rüntülerden de anlaþýlacaðý üzere Tay-
yip Erdoðan’ýn beynine kan hücum
ediyordu. O an hangi hislerin istilâsý
altýndaydý bilemeyiz ama, son sözü
“Yaþasýn Filistin!” olan Irak’ýn Ebedî
Devlet Baþkaný Saddam Hüseyin aklý-
na gelmiþ miydi acaba?
Davos’taki hissî tavrýyla zahiren de
olsa bir nebze Saddam Hüseyin’i hatýr-
lattýðýnýn farkýnda mýydý T. Erdoðan?
Irak’ta kaç bin çocuk öldü? Danýþ-
manlarý rakamlarý tutuþturmuþlar mýy-
dý eline?
Elli yýldan beri Filistin’de katledi-
len Müslüman sayýsý, 2003’ten beri
Irak’ta katledilen müslümanlarýn yarýsý
bile deðil. Bundan haberi var mý dersi-
niz?
Baþbakan diyor ki, “Çoçuklarý kat-
leden katil sürüsünü alkýþlamak da in-
sanlýk suçudur.” O zaman baþbakan
gayet iyi biliyor. Alkýþlamak dahi in-
sanlýk suçu olduðuna göre o çocuklarý
katleden uçaklara kendi ülkesinde eði-
tim izni verenin nasýl bir suç iþlediðini!
Çocuklarý katledeni alkýþlamanýn
insanlýk suçu olduðunu bilen baþbaka-
nýn bilmemesi mümkün deðil, bebek
katiline uluslararasý ve ikili anlaþma-
larla ülkeyi peþkeþ çekmenin nasýl bir
suç olduðunu!
Çocuklarý katledeni alkýþlamanýn
insanlýk suçu olduðunu bilen ve bunu
bütün dünyaya deklere eden baþbaka-
nýn bilmemesi mümkün deðil, bebek
katiliyle askerî anlaþmalar yapmanýn
nasýl bir suç olduðunu!
Çocuklarý katledeni alkýþlamanýn
insanlýk suçu olduðunu bilen baþbaka-
nýn en büyük insanlýk suçunun, çocuk
katiliyle “stratejik müttefik-stratejik
Okuyucudan
"Ýstikbal Ýslâmýndýr" hakikatini
gören yalnýzca biz deðiliz elbette.
Günümüzün dünya hâkimi Ameri-
ka da bunu görüyor ve hegemonya-
sýný bir asýr daha devam ettirebil-
mek için gerekli tedbirleri almakla
meþgul. En baþta gelen tedbiri ise
"asýl hareketi" durdurabilmek için
sahtesini üretmek yani Amerika'yla
dost "sahte/ýlýmlý Ýslâm" projesi
tezgâhlamak. Bu sahte Ýslâm'la ha-
kikisine geçit vermemeyi hatta yok
etmeyi hedefliyor. Ankara Valisi
Nevzat Tandoðan psikolojisiyle,
"eðer Ýslâm gelecekse onu da biz
getiririz, bizim Ýslâmcýlar (!) mey-
daný tutsun" diyor. Tayyip'in parla-
týlmasý, Ýslâm âlemine büyük bir li-
der olarak sunulmasý bu yüzden ge-
rekli… Bu coðrafyadaki seküler,
ortaklýk” yapmak olduðunu bilmemesi
mümkün deðil!
Bin beþyüz müslümaný katledenin
insanlýk suçu iþlediðini bilen baþbakan
yasadýþý bir darbeyle devlet baþkanýný
katledip üç milyona yakýn müslümana
SOYKIRIM uygulayan Amerika’nýn
“ne suçu” iþlediðini bilmemesi müm-
kün deðil!
Çocuklarý katledeni alkýþlamanýn
insanlýk suçu olduðunu bilen baþbaka-
nýn kendi dýþiþleri bakanýnýn Amerika-
lý yetkililere, “Baðdat ilk bomba dü-
þer düþmez paramýzý alýrýz!” derken,
“ne suçu” iþlediðini bilmemesi müm-
kün deðil!
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor,
Ýsrail’le “stratejik ortaklýk” yapmak da
insanlýk suçudur; dinine, milletine, va-
tanýna ihanettir.
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor,
her türlü siyasî, askeri, ticarî anlaþma-
larý yýrt at!
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor,
Ýsrail uçaklarýnýn Konya semalarýndaki
varlýðýna son ver!
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor
ve tüm Batý bu insanlýk suçunu alkýþla-
yarak onlar da insanlýk suçu iþliyor,
Batý’yla ve Ýsrail’le bütün iliþkileri
kes!
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor,
“stratejik ortaklýk” bu suça ortak ol-
maktýr.
Bu suça ortak olma!
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor,
bu suçu engelleyecek iç dinamikleri
harekete geçir.
Madem Ýsrail insanlýk suçu iþliyor,
“aðlamak kadýna yaraþýr, erkeðe unut-
mamak” ve yapmak.
O zaman gerekeni yap!
Bütün bunlarý baþbakan bildiði hal-
de, Davos’taki o çýkýþý nasýl yaptý?
Ýsrail’le iliþkiler en fazla bu hükü-
met zamanýnda geliþti. Irak’ýn ve Af-
ganistan’ýn Amerika tarafýndan iþgali
bu hükümet zamanýnda oldu.
katý laik ve de geleneksel yapýlar ise
gözden çýkarýlmýþ durumda. Bu gü-
ruha geçmiþ olsun... Üzülecek de-
ðiliz elbette, ne demiþler "dinsizin
hakkýndan imansýz gelirmiþ". Bü-
yük ihtimalle þu anda Amerikalý
analizciler harýl harýl çalýþýyorlar-
dýr. Fetullahçý medya eðer bu süre-
ci destekleyen þiddetli bir kampan-
ya baþlatýrsa buradan çýkaracaðýmýz
hüküm Amerika'nýn tam olarak ka-
rarýný verdiði istikâmetindedir. (Ke-
sin hüküm verememizin sebebi,
"radikal Ýslâm karþýtlarýnýn" ABD
yönetiminde ne kadar söz sahibi
olacaklarýný henüz bilmiyor oluþu-
muzdur) Filistin meselesini çözüme
ulaþtýrmak ve bunun itibar hilatýný
Tayyib'e giydirmek Amerika'nýn
tam istediði þey olacaktýr. Böylelik-
3
Milyonlarca Müslüman bu hükü-
met zamanýnda ve hükümet yardýmýy-
la katledildi.
Ýncirlik’ten Guantanamo ve diðer
iþkence üslerine müslümanlar, bu hü-
kümet zamanýnda kaçýrýldý.
Ýncirlik iþgal-terör üssü bu hükü-
met zamanýnda Ýslâm coðrafyasýný yer-
le bir eden uçaklarýn hiç durmadan kal-
kýp indiði merkez oldu.
Bütün bunlar ortadayken ve bilinir-
ken baþbakanýn tavrýný nasýl açýklamak
gerekir?
1- Hissî ve fevrî; kendi tabiriyle bu
tavrýn “reel politikle bir alâkasý yok”.
Reel politik ise, onun da bildiði,
yukarýda saydýklarýmýz. Onun için bu
tavýr “lokal” bir tavýrdýr. “Yerinde doð-
ruyu genelleþtirmeden” desteklenme-
li… T. Erdoðan’ýn bu tavrýný destekle-
mek baþka, bu tavrýndan dolayý kalb ve
zihin olarak T. Erdoðan’a meyletmek
daha baþka…
2- Baþbakan, þehidlerin ruhlarýnýn
kendisini taciz etmesine daha fazla da-
yanamayýp tekrar “deðiþmiþ ve dönüþ-
müþ” olabilir. Bunu da önümüzdeki
günler uygulayacaðý “reel politik”ler-
de göreceðiz.
Kesin olan þu var ki, halkýn sokak
sokak taþan Ýsrail ve Batý karþýtý nefret
duygularý görülmüþ, bu duygularý etki-
sizleþtirmek ve halký da kuvvetten dü-
þürmek için hükümet ve iþbirlikçileri
tarafýndan Ýsrail aleyhine aþýrý bir tah-
rik uygulanmýþtýr. Dikkat ediyorsanýz
Gazze hâlen bombalanýyor, Müslü-
manlar hâlen katlediliyor, ama þu an
için sokaklarda bir tepki yok! Çünkü
milletimiz bebek katili terörist Peres’e
“haddini bildiren” baþbakanýn ve onun
hükümetinin muhakkak bir bildiði var-
dýr düþüncesiyle ne diyeceðini bekli-
yor?
Ne olursa olsun bizim için gerçek
fayda, gerçek kutuplaþmanýn nerede ve
kimler arasýnda olduðu herkes tarafýn-
dan görülmüþtür.
le Tayyib ve güya ruhanî lider Fe-
tullah hoca Ýslâm âleminde rakipsiz
bir mevkie erecek, Ýran ve diðer is-
tenmeyen unsurlar ise köþeye sýký-
þacaktýr. Türkiye'nin Ýran karþýsýna
çýkarýlmasý ile beraber tezgâh ke-
maline ermiþ olacak, ocak kýzýþa-
caktýr. Ufukta bir Ýran-Türkiye sa-
vaþýnýn bizleri beklediðini söyle-
mek abartma olmaz herhalde...
Mehmet Kalebend
Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn çý-
kýþýný sizlerin nasýl deðerlendirece-
ðinizi çok merak ediyorum... Aca-
ba diyorum, bu çýkýþý onu sevmem
için yeterli mi?.. Deðerlendirmenizi
merakla okuyacaðým...
Arz ederim.
Servet
4 BARAN
Lütfen en güzel dileklerimi Kumandan Mirzabeyoðlu’na iletiniz, olur mu?
Ýnþallah cezaevinden hemen çýkar. O, serbest býrakýlmalýdýr. Erdoðan, O’nu serbest býrakmalýdýr!
Bugün Türkiye’nin en baþta konuþulmasý ve halledilmesi gereken meselesi,
belki yalnýzca Salih Mirzabeyoðlu’nun hemen nasýl serbest býrakýlacaðýdýr.
Baran: Selâmünaleyküm Kumandan Carlos!
Öncelikle, hassaten Kumandan Mirzabeyoð-
lu’nun, ayrýca tüm avukatlarýnýn, ayný þekilde
bütün Baran dergisi camiasýnýn ve tüm gönül-
daþlarýmýzýn size candan selâmlarý var.
Carlos: Hepsiyle iftihar ediyorum, ben de bun-
dan büyük gurur duyuyorum. Lütfen siz de, en
baþta Kumandan Mirzabeyoðlu olmak üzere, ora-
daki tüm kardeþlerime kalbî selâmlarýmý iletiniz.
Baran: Biz de sizinle gurur duyuyor ve çok te-
þekkür ediyoruz. Size ilk sormak istediðimiz soru,
aslýnda birkaç gün önce haber müdürümüz Fazýl
Duygun’un size ilettiði gazete haberiyle ilgili…
Carlos: Tamam, biliyorum. Konuyla ilgili
malûmatý netleþtirmek istiyorsunuz sanýyorum.
Baran: Evet, Hürriyet gazetesi’nin (Londra
muhabiri Faruk Zapçý’nýn) sizin hakkýnýzda bir
süre önce yaptýðý yayýn. Haber, belli derecede bir
manipülasyon ihtivâ ediyordu diye düþünüyoruz.
Haberin tüm muhtevâsýna vâkýf olma þansýnýz ol-
du mu?
Carlos: Evet, biliyorum. Sözkonusu haber
muhtevâsýnýn yüzde yüzünün de doðru olduðunu
söyleyemeyeceðim elbette. Çünkü en baþta tele-
fonla gerçekleþtirilmiþ bir röportaj ve daha ziyade
tesadüfen gerçekleþmiþ bir görüþme.
Baran: Haberde ilk defa olarak sizin onlara
telefon açtýðýnýz belirtiliyor.
Carlos: Aslýnda hakikat payý da var. Çünkü bu-
rada benimle ayný cezaevinde yatan Nurettin Gü-
ven’i tanýyordu muhabir. Nurettin Güven rahatsýz-
lanmýþ ve hastaneye sevkedilmiþti. Bu geliþmeyi
bildirmek için ben de adý geçen muhabiri aradým,
o da Nurettin Güven’in ailesini arayarak onun has-
taneye yatýrýldýðýný iletti.
Baran: Anlýyorum. Siz önce aradýnýz.
Carlos: Evet, ben aradým. Bu zât, Londra’da
mukim, Hürriyet gazetesinin bir muhabiri ve Nu-
rettin Güven’i de tanýyor. Ben de iþte bu yüzden
Londra’yý aradým ve kendisiyle Ýngilizce konuþa-
rak Güven’in ailesine durumu bildirmesini rica et-
tim. Ben Türkçe bilmediðim için, Nurettin’in aile-
sine direkt telefon açarak durumu bildirme
imkâným yoktu tabiatýyla. Böyle dolaylý bir yoldan
aileyi haberdar etmek ve devreye girip hastaneyle
temas kurmalarýný istemek icab etti.
TELE-RÖPORTAJ...
‘Bugün Türkiye’nin En Baþta Konuþulmasý
Ve Halledilmesi Gereken Meselesi;
Salih Mirzabeyoðlu’nun
Serbest Býrakýlmasýdýr’
Baran: Tamamdýr, mesele þimdi vuzûha ka-
vuþtu. Ancak diðer taraftan, haberin veriliþ tar-
zýnda size dair yanlýþ bilgi ve intibâlara yol açabi-
lecek ibareler de mevcuttu. Sanki sizin bir
“Ýslâmcý” olmadýðýnýzý ve yalnýzca “devrimci”
bir kimlik taþýdýðýnýzý, üstelik sizin aðzýnýzdan
naklediyordu.
Carlos: Kuþkusuz haberin bu kýsmý tamamen
yanlýþ, elbette böyle bir þey söylemedim. Zaten ha-
berin diðer kýsmýnda belirtilenlerle ilgili pek bir te-
ferruat da mevzubahis olmadý. Kaldý ki ne olup bit-
tiðini ben de daha iki gün önce bir Fransýz gazete-
sinden öðrendim. Ergenekon dâvâsýyla ilgili olarak
Kanada’da saklanan bir Türk, daha doðrusu Yahu-
di asýllý bir hahamdan bahsediliyordu. Benim hak-
kýmda bir þeyler söylemiþ.
Baran: Evet, takip ediyoruz.
...
Baran: Size inþallah bu hafta içinde yazaca-
ðýz ve þayet isterseniz hakkýnýzda çýkan mezkûr
haberin Türkçesini ve tercümesini göndereceðiz.
Carlos: Þayet mümkünse, evet memnun olu-
rum.
Baran: Size bir sorumuz daha olacak. Tayyip
Erdoðan’ýn birkaç gün önce Davos’ta gerçekleþ-
tirilen Dünya Ekonomik Forum’unda yaptýðý ko-
nuþmadan haberdar olabildiniz mi?
Carlos: Televizyonda izleme þansý bulamadým
ancak Þimon Peres’i protesto ettiðini biliyorum.
Baran: Bilâhare gündeme gelen geliþmeleri,
reaksiyonlarý takib edebildiniz mi?
Carlos: Tam anlamýyla takib edebildiðimi söy-
leyemem ancak, çýkan neticeye baktýðýmýzda, el-
bette bunun iyi bir geliþme olduðunu söyleyebili-
riz. Çünkü en baþta, Türkiye muhteþem mazisiyle
büyük bir ülkedir. Ýsrail ise, geçmiþi aslýnda Türk
tarihinden ibaret olan nevzuhur, yeni yetme bir ül-
kedir. Ve þimdi kalkmýþlar, herkesin üzerinde ne
kadar fazla hak sahibi olduklarý pozu takýnýyorlar.
Oysa, Türkiye þu ânda sadece konuþmakla iktifâ
ettiði için ne kadar da þanslýlar. Yani Ýsrail bahsin-
de sýrf konuþmakla kalmama hakkýna da sahibtir
Türkiye. Evet, Türkiye’nin seçilmiþ Baþbakaný
halkýndan aldýðý güçle konuþmaktadýr ve söyledik-
lerinde de haklýdýr.
Baran: Türkiye’de halk, Ýsrail saldýrýsýnýn
sürdüðü zaman zarfýnda Ýsrail konsolosluðunu
yaklaþýk 20 gün hiç kesintisiz kuþatma altýna al-
dý ve oradan hiç ayrýlmadý.
Carlos: Bu tür barýþçý gösteriler her zaman çok
iyidir.
Baran: Kaldý ki, Tayyip Erdoðan’ý, duygularý-
ný dünya toplumlarý ve temsilcileri önünde bu ka-
dar güçlü biçimde ifade etmeye sevkeden, onu
motive eden, ona güç veren de, iþte sokaklara çý-
karak Ýsrail iþgalini þiddetle protesto eden halkýn,
özellikle bu protestolarda halka öncülük eden
bizim gibi insanlarýn bu hissiyatý ve bu siyasî du-
ruþu oldu. Erdoðan, halk hissiyatýnýn ve halka
öncülük edenlerin temsilciliðini yaptý bir bakýma.
Bu arada, sizin eklemek istediðiniz bir husus var-
sa lütfen belirtiniz. Filistin veya dünyanýn gelece-
ði açýsýndan düþüncelerinizi bizlerle paylaþýrsa-
nýz bilhassa memnun oluruz.
Carlos: Gelecek, bizlerin zaferidir yalnýzca.
Baran: Ýnþallah.
Carlos: Gazze’deki masumlarýn þehadeti paha-
sýna da olsa, gerçekte þimdi de kazanan biz olduk.
Siyonistlerse kaybetti! Onlar, hepimiz gördük,
yüzyüze savaþtan kaçtý ve sadece uzaktan bomba-
lamaya, uzaktan katliam yapmaya yetti güçleri.
Ancak bugün konuþulmasý gereken asýl mesele bu
deðil bana sorarsanýz. Bugün konuþulmasý gere-
ken, Türkiye’nin ne yaptýðý ve ne yapacaðý, ne ola-
caðýdýr bence.
Türkiye, dediðim gibi, muhteþem bir tarihi olan
büyük bir ülkedir. Bildiðiniz üzere, bir süredir bu
tarih ve bu kimlik karartýldý ve Ýkinci Dünya Sava-
þý’ndan bu yana Amerikan emperyalizminin bir
maþasý, bir uydusu, bir hizmetçisi olarak kullanýl-
dý, kullanýlýyor. Üstelik bugün Ýsrail’in Ortado-
ðu’daki en büyük müttefikidir. Bu, ilk günden be-
ri tatbikatta olan Sabetayist bir plandýr.
Baran: Duygularýmýza tercüman oluyorsu-
nuz. Ancak inþallah Türkiye, daha doðrusu insa-
nýmýz, o þanlý tarihini sýrtlanmaya ve o tarihî mis-
yonunun gereðini yapmaya hazýrdýr ve candan
isteklidir. Son yaþanan geliþmelerin, gerek Erdo-
ðan’ýn son konuþmasý gerekse sokaklardaki insa-
nýmýzýn Ýsrail’e karþý duyduðu öfkenin temelinde
de, iþte bu misyonun yeniden canlanan hassasi-

yeti yatmaktadýr bizce. Milletimiz yeniden doðrul-
maktadýr.
Carlos: Tüm bunlar, halkýn bu hassasiyeti, hiç
kuþkusuz çok önemli bir iradenin ifadesidir. Ne var
ki, asýl deðiþmesi gereken unsur, Türk devletinin
yapýsýdýr. Türkiye, o kahrolasý emperyalizmin ve
bölgedeki Siyonizm’in en büyük müttefiki olagel-
di hep. O pilotlar, yani Gazze’yi bombalayan o
uçaklarýn pilotlarý, herkes biliyor ki Türkiye’de
eðitiliyor ve gidip iþte bugün Türkiye’de halkýn so-
kaklarda protesto ettiði katliamlarý icra ediyor.
Baran: Maalesef. Burada mesele, ordu gibi
görünüyor…
Carlos: Türk Ordusu, mutlaka hakiki Türkler
tarafýndan sevk ve idare edilmelidir. Bunu o þanlý
tarihlerini savunarak ve Siyonist Ýsrail’le olan tüm
iliþkilerini keserek göstermelidir.
Baran: Ýnanýyor ve görüyoruz ki, toplum Ýsra-
il’le olan tüm bu iliþkilerin kesilmesinden yana-
dýr ve hiç de memnun deðildir bundan. Milletimi-
zin kendi özüne dönmesi bakýmýndan, sözünü et-
tiðiniz ve bizim de daima tenkitçisi olduðumuz bu
gidiþatý deðiþtirici dinamizm de inþallah yine bu
toplum içinde doðmaktadýr.
Carlos: Her þeyden önce þurasý açýk deðil mi;
þöyle ki, iþte Ýsrail’le olan bütün bu askerî ve siyasî
iliþkiler sebebiyle, Türk ordusu bugün Gazze’de
iþlenen tüm suçlarýn bir ortaðý, bir suç ortaðý olmu-
CARLOS Röportajları BARAN TV’de
Gönüldaþ Kumandan CARLOS ile gerçekleþtirdiðimiz haftalýk görüþmelerin ses kaydýný her Perþembe
BARAN TV’nin
www.mogulus.com/barantv
adresinden; ayrýca google video’nun
http://video.google.com/videosearch?q=carlos&emb=0&aq=f#q=kumandan%20carlos&emb=0
adresinden ve yahoo video’nun
http://video.yahoo.com/watch/4418816/11847511
adreslerinden dinleyebilir/izleyebilirsiniz...
BARAN
yor mu?
Baran: Evet.
Carlos: Çünkü Ýsraillilere bu eðitim imkânýný
saðlayan iþte bu ordu deðil mi? Peki, Türkiye’de
Amerikan üslerinin ne iþi var? Bu kadarý bile vaha-
meti anlamak için yeterli deðil mi? Yunanistan’la
olan meseleyi bir þekilde siyasî çözüme baðlamak
kâfidir ve üstelik hiç geciktirmeden NATO’dan da
çýkýlmalýdýr. Türkiye yeniden büyük bir güç hâline
gelebilir. Bugün Rusya’yla geçmiþtekine benzer
herhangi bir ideolojik problem yoktur. Artýk Rus-
ya’da Sosyalizm yoktur, Sovyetler Birliði bitmiþ-
tir. Eðer stratejik bir ittifak yapýlacaksa, bu niçin
Rusya olmasýn? Ve Türkiye’nin kültürel ve strate-
jik tesir ufkunu Türkçe konuþan Müslüman Türkî
cumhuriyetler üzerinden Çin sýnýrlarýna kadar ge-
niþletin. Buna mâni olan nedir? Ýranlýlarla zaten
herhangi bir problem yoktur. Ermenilerle olan
problem de aslýnda sembolik bir meseledir ve geç-
miþte ölen Ermenilerle ilgili yapýlacak jestlerle ko-
layca halledilebilecek bir mevzudur. Türkiye iþte
böylelikle bölgenin en büyük gücü olabilecektir.
Türkiye’nin artýk hakkýný vermesi gereken tarihî
rolü budur. Bugüne dek olduðu gibi, Amerikan em-
peryalizmi ve Siyonizm’in hizmetçisi olmak deðil-
dir bu rol, yahut Avrupa’nýn ikinci sýnýf ayak iþle-
rini yapmaya koþmak deðildir.
Baran: Çok haklýsýnýz. Unutmadan, bir diðer
5
arzetmek istediðimiz husus; gönüldaþ Fazýl Duy-
gun’u tanýyorsunuz. Ebû Nidal’le ilgili olarak
geçen sayýmýzda yaptýðýnýz açýklamayý Indepen-
dent yazarý Robert Fisk’e gönderecek.
Carlos: Evet, isterim. Mesele, onun hatýrasýna
saygý meselesi deðildir yalnýzca. Hadise, kesinlik-
le doðru olmayan bir þeyi, þimdi o hayatta deðilken
üzerine çamur olarak sýçratmaktýr. Mesele, benim
onunla olan arkadaþlýðýmýn ötesinde, böyle bir ça-
mur atmanýn önünü kesmektir. Peki bunlarý o sað-
ken niçin söylemediniz, deðil mi? Amerikan aja-
nýymýþ! Doðru deðil elbette.
Baran: Bizden, Baran camiasýndan, tüm gö-
nüldaþlardan size candan devrimci selâmlar Gö-
nüldaþ Kumandan Carlos. Selâmetle kalýn.
Carlos: Allaha ýsmarladýk. Lütfen en güzel di-
leklerimi Kumandan Mirzabeyoðlu’na iletiniz,
olur mu?
Baran: Elbette.
Carlos: Ýnþallah cezaevinden hemen çýkar. O,
serbest býrakýlmalýdýr. Erdoðan, O’nu serbest bý-
rakmalýdýr! Bugün Türkiye’nin en baþta konuþul-
masý ve halledilmesi gereken meselesi, belki yal-
nýzca Salih Mirzabeyoðlu’nun hemen nasýl serbest
býrakýlacaðýdýr.
31 Ocak 2009
BARAN TV
6 BARAN
Madem ileriye bir adým atma teþebbüsü yapýlmýþtýr, tamamýna erdirmek de sahibine düþer. Çandar’ýn söylediðinin tersine,
Tayyip ister bu adýmý tamamlar ve kahramanlar safýndaki yerini alýr, isterse söylediklerinin yol açtýðý anaforda
yutulanlardan olur. Olan oldu, Pandora’nýn kutusu açýldý. Tüm iþbirlikçilere ve efendilerine geçmiþ olsun!
Bâkî AYTEMÝZ
Ý nsan vücudundan sadýr olan her
ses söz deðildir. Söz aðýzdan çý-
kar. Aðýzdan çýktýðý içindir ki bir
mânâsýný olmasý gerekir, geliþigüzel,
herhangi bir ses deðildir. Ol sebeple
insanýn aðzýndan çýkana dikkat etme-
si gerekir, dikkat etmeyenlere, “að-
zýndan çýkaný kulaðýn duyuyor mu
senin?” derler. Nasýl ki baþka uzuv-
lardan sadýr olan sesler gizlenmesi
gerekirse, söz, mânâ ihtiva etmeyen
sözlerin de gizlenmesi gerektiðin-
dendir bu. Hiç çýkmasa daha iyi…
Biz, mânâya, söze kýymet veririz.
Kim olursa olsun, o aðýzdan çýkacak
söz, dikkate deðerdir, olmalýdýr. Yok-
sa, aðýzlar aðýz olmaktan çýkar. Aðýz-
dan söze benzer mânâlý bir ses çýkar
da sonradan o sesin söz olmadýðý or-
taya çýkarsa, o hâlde sesi söze benze-
ten, kendinde kýymet vehmettiren
utansýn deriz.
***
Ýnsan nasýl kahraman olur?
Cevap çok basit:
Söylediði ya da yaptýðý kahra-
manca tehlikeli þeyin arkasýnda dur-
makla…
Ýster o sözü bilerek söylesin, ister
söylemesin. Kahramanlýkta ilk adý-
mýn ne olduðu deðil, son duruþ mü-
him. Kahramanca bir çýkýþ yapan, is-
terse bunu kazara dile getirmiþ olsun,
iþin sonuna kadar o söylediðini sa-
hiplenebilirse, baþa deðil sona bakýlýr
ve kahramanlýk sýfatý hak edilir. Ve-
rilmez, hak edilmiþtir…
***
Kimi sözler sahibini aþar. Gafil-
lerden hak söz çýktýðý çok olmuþtur.
Ya da sözü söyleyen, söylediði sözün
arkasýnda duramayabilir, kahraman
deðildir. Ama o söz bir kere söylen-
miþtir artýk. Kimin ne için söylediði
ve söyleyenin sözünün arkasýnda du-
rup durmadýðýnýn da pek önemi kal-
maz. Bir kere “kral çýplak” denmiþ,
ok yaydan çýkmýþtýr. Önemli olan
kralýn çýplak oluþudur. Gerisi teferru-
ata girer. Sözü söyleyenin pozisyonu,
kralýn çýplak olduðu hakikatini deðiþ-
tirmez, velev ki çýplaklýðý ifþa eden,
“Yok, ben yanlýþ görmüþüm, çýplak
deðilmiþ!” diye nedamet getirse bile.
Böyle bir nedamet, sözü söyleyip
çarklarý harekete geçiren kiþinin o
çarklarý durdurma adýna çarklarýn
diþlileri arasýnda öðütülmesiyle niha-
yet bulur. Çinlilerin dediði gibi, tanrý-
larýn deðirmeni geç ama iyi öðütür.
KRAL ÇIPLAK
Hakikat üstü örtülemez bir güneþ gibi
tulû etmeye baþladýðýnda, perdelerin
düþerek içer güneþin girmesine, ba-
zen dengesiz bir yarasanýn kanadýnýn
perdeyi tuta ipe takýlmasý sebep ola-
bilir. Olan olmuþ, ok yayadan çýkmýþ-
týr, ne yapsan nafile. Ýnsana söyleyene
deðil, söyletene bak derler.
***
RTE’nin söylediði sözün doðulu-
ðu, yerindeliði, hedefi tam 12’den
vurmuþ olmasý malum. Bu söz dünya
üzerinde birçok þeyi de tetikledi.
Tayyip bunu istiyor muydu, istemi-
yor muydu, baþka hesaplarý mý vardý,
bilemeyiz. Ama istese de istemese de
bazý þeyler artýk eskisi gibi olmaya-
cak… Davost’taki sahne, “kral çýp-
lak!” diye baðýrýldýðý ândýr. Ve dünya
üzerinde herkes gördü ki, evet kral
çýplak... Þimdi, bundan sonra Tayyip
bu iþi nereye kadar götürür ya da gö-
türemez ayrý mevzu, dünya üzerinde
Yahudi’nin pozisyonu deðiþmiþtir.
Perde, belki de bir yarasanýn kanadý
takýldýðý için düþtü, orasý þimdilik
meçhul, ama odaya güneþ dolmaya
baþladý.
***
"Ýsrail'in Gazze saldýrýsýyla
güçlendiðini deðil, güç yitirdiðini
görmeliyiz. Bir kez daha o 22 gün-
lük Gazze saldýrýsý gibi bir iþe kal-
kýþabilirler mi? Askeri gücünün
uygulamaya konacaðý sýnýr o ka-
dardýr ve üstelik bu kolay yerine
gelmeyecek bir "moral güç" yitiril-
mesine de neden olmuþtur.
Ýsrail'in "dokunulmazlýðý" bo-
zulmuþtur. Tayyip Erdoðan'ýn Da-
vos'ta yaptýðý bugüne dek görülme-
dik ve yapýlmadýk biçimde, Ýsra-
il'in bu durumunu ortaya koymasý
ve yani "Kral çýplak" demiþ olma-
sýdýr.
Ýsrail'in ABD'de de dokunul-
mazlýðý eskisi gibi deðil. Amerikan
akademik dünyasýnýn saygýn isim-
lerinden John J.Mearsheimer ile
Stephen M.Walt'ýn "The Israeli
Lobby and US Foreign Policy" (Ýs-
rail Lobisi ve ABD Dýþ Politikasý)
adlý eleþtirel ve anýtsal kitabý
2007'de yayýnlandý. Birkaç yýl önce
buna kimse cesaret edemezdi. Gaz-
ze'den sonra Obama döneminde
bu gibi çýkýþlarýn ardý gelecek.
Ayrýca "Ortadoðu Dörtlü-
sü"nün Özel Temsilcisi, eski Ýngil-
tere Baþbakaný Tony Blair'in de
Hamas dahil tüm unsurlarla çö-
züm için görüþülmesinden yana ol-
duðu, bu arada Fransa Cumhur-
baþkaný Nicolas Sarkozy'nin de ay-
ný eðilimi taþýdýðý ortada. BM Ge-
nel Sekreteri Ban ki-Moon bile bu-
güne dek hiçbir BM Genel Sekrete-
ri'nin ortaya koymadýðý aðýr eleþti-
rileri Ýsrail'e yöneltti. Gazze katli-
amý, Avrupa'da da Ýsrail etkisini
zayýflattý.
Yani, Tayyip Erdoðan'ýn tavrý
dünyanýn deðiþim dinamiklerine
ters yönde, yokuþ yukarý bir çýkýþ
deðil; tersine geliþen uluslararasý
trendle uyumlu ve onunla ayný
yönde ve onun önünde yer alan ni-
telikte.
Yeter ki, Tayyip Erdoðan, Tür-
kiye'nin AB ufkunu, asýl olarak
Batý sistemi içinde yer aldýðýný
unutmadan elinde birdenbire giriþ-
miþ kartlarý iyi oynayabilsin.
Yeter ki, birilerinin Türkiye'yi
son 10 yýldýr Ýsrail'in kuyruðuna
taktýðý gibi, Hamas'ýn kuyruðuna
takmak gibi bir hataya düþmesin.
Yeter ki, bölgedeki tüm aktörlerin
Türkiye'nin kapýsýný çalmaya ken-
disini mecbur hissedeceði bir mev-
kide durabilsin."
***
Yukarýdaki son bölüm, Cengiz
Çandar denilen lânetliye ait…
Çandar’ýn, “kral çýplak” sayhasý-
nýn dünyadaki akislerine dair verdiði
misallerden çok daha fazla vermediði
misâller var. En güzellerinden birisi
de Yunan devlet televizyonundan
geldi: Yeryüzünde herkesin düþünüp-
bildiði, ama söylemeye çekindiði þe-
yi RTE söyledi!”
Çandar, o köpeklere özgü koku al-
ma hissiyatý ile gayet iyi algýlamýþ ve
meseleyi yine efendisi adýna emper-
yalizme baðlýlýk noktasýnda bitir-
miþ… “Ne yaparsak yapalým ama
son tahlilde yine Batý kuyrukçuluðu-
nu býrakmayalým!” demiþ…
Âlâ…
Göreceðiz Nasýl olsa Hanya’yý-
Konya’yý hep beraber göreceðiz…
***
Yahudi ve Yahudilik konusunda
mesele bir kavme, bir ýrka karþý ol-
mak meselesi deðil. Davayý bu þekil-
de anlayanlar da var ki, yanlýþ… Bu
gün Yahudi’ye karþý olmak, doðru-
dan anti-emperyalizm demek aslýn-
da… Anti-emperyalistlik iddiasýnda-
ki bir kiþinin, Yahudi karþýtý olmasý
gerekir. Emperyalizmi icat ederek
sistem ve fikir plânýnda emperyaliz-
mi ortaya koyan da, perde gerisinden
idare eden de, para gücüyle hadisele-
re yön veren de, Yahudi’dir. Yahudi,
mücessemleþmiþ emperyalisttir. Ken-
disi de Yahudi olan Marks, kendi ýr-
kýna “çýfýt” demekten kaçýnmaz. Çýfýt
Yahudi, emperyalizmin her þeyidir.
Yahudi olmazsa emperyalizm olmaz-
dý. Yahudi’ye, Yahudiliðe karþý ol-
mak, emperyalizme karþý olmaktan
baþka bir þey deðil.
Hz. Ýsa’ný dinini tahrif ettikten
sonra Roma’ya sýzan ve tahrif edil-
miþ Hýristiyanlýkla Roma’yý evlendi-
rerek buradan âlemþümul emperya-
list bir nizam fikrine geçerek bu gün-
kü emperyalizmanýn da temellerini
atan Yahudi’dir. Yahudi’ye karþý ol-
mak, kuru bir ýrkçýlýk ya da þovenizm
deðil, emperyalizmayý en kýlcal da-
marlarýna kadar röntgenleyebilecek
en ileri fikir aygýtlarýnýn faaliyetiyle,
tecrit ve teþhis çabalarýnýn neticesin-
deki bir hedeflendirmedir.
***
Bu noktadan sonra Tayyip ne ya-
par?
Altýna girdiði yükün farkýnda mý?
Bu yükü kaldýrabilmeye mecali
var mý, kadrosu buna müsait mi?
Dünya ve bölge dengeleri, Türki-
ye’nin içyapýsý vs. binbir türlü hesap
içerisinde ne tür adýmlar atýlmalýdýr,
atýlabilir?
Bu çerçevede TSK’nýn “millî
menfaat” açýklamasý ne tarafa yorum-
lanmalýdýr?
***
Bizim yerimiz ve pozisyonumuz
belli, gayet net. Bu yolda atýlacak
doðru adýmlarýn arkasýndayýz. Doðru
adýmý atacak olan kim olursa olsun,
arkasýndayýz. Bizim pazarlýksýz tavrý-
mýz ortada.
Bizi bilen bilir, söylediði sözü or-
tada býrakan köpek soyundan deðiliz.
Kahramanlýk pazarlýkla olmaz. Pa-
zarlýklý yol çýkandan kahraman ol-
maz; sahibi olmadýðý mânânýn maliki
görünmeye bayýlan sahtekârda o
mânâlarýn aðýrlýðý altýnda ezilip, ma-
dara olduðuyla kalýr.
Madem ileriye bir adým atma te-
þebbüsü yapýlmýþtýr, tamamýna erdir-
mek de sahibine düþer. Çandar’ýn
söylediðinin tersine, Tayyip ister bu
adýmý tamamlar ve kahramanlar sa-
fýndaki yerini alýr, isterse söyledikle-
rinin yol açtýðý anaforda yutulanlar-
dan olur.
Olan oldu, Pandora’nýn kutusu
açýldý. Tüm iþbirlikçilere ve efendile-
rine geçmiþ olsun!
 BARAN 7

‘70 MÝLYON ABDÜLHAMÎD’

B aþbakan Tayyip Erdoðan’ýn
Davos-liberal çapulcu ka-
rargâhý-’nda Çýfýt Peres’e karþý “Be-
bek katili”, “Haydut Devlet”, “Bar-
bar Ýsrail”, “Haydut Ýsrail” hakikatle-
rini haykýrmasý bütün dünyada yanký
buldu...
Yanlýz Ýslâm Âlemi’nde deðil...
Güney Amerika’dan Doðu Türkis-
tan’a bütün sömürülen, katledilen in-
sanlýk, Doðal Düþmaný Ýsrail’i böyle-
sine þok eden davranýþýn þevkiyle
gösteriler tertib etti... Yunanistan’ýn
devlet televizyonu “Tayyip Erdoðan
bütün insanlýðýn duygularýna tercü-
man oldu ve söylemek isteyip de
söyleyemediði þeyleri dile getirdi”
yorumlarýný yaptý...
Tabiî en manidar gösteri Terörist
Ýsrail’in soykýrýmýna uðrayan ve yine
de zaferi kazanan GAZZE’de oldu...
Gazze’de bulunan Ýnsani Yardým
Vakfý (ÝHH) Baþkaný Bülent Yýldý-
rým ve arkadaþlarýnýn da organizas-
yonda yer aldýðý bir gösteri düzen-
lendi. Mücahid HAMAS’ýn kahra-
man kurmaylarýndan da katýlýmýn ol-
duðu gösteriye Filistin halký büyük
destek verdi.
Bülent Yýldýrým
Gazze'lilere seslendi
Tayyip Erdoðan'ýn Davos'ta Ýsrail
ÝHH Baþkaný Bülent Yýldýrým
konuþmasýný yaparken
Baþbakaný Þimon Perez ile yaþadýðý
çýkýþýn ardýndan, Erdoðan'ýn þahsýn-
da Türkiye’ye teþekkür etmek ve
destek olmak amacýyla Gazze'de Cu-
ma namazýnýn ardýndan gösteri dü-
zenlendi.
Binlerce kiþinin katýldýðý gösteri-
de bir konuþma yapan ÝHH Baþkaný
Bülent Yýldýrým, Türk halký olarak
her zaman Gazze halkýnýn yanýnda
olacaðýmýzý söyledi. Konuþmasýna
"Kardeþlerim, Abdulhamidlerden
Selahaddinlere selam getirdim.
Türkiye'de 70 milyon Abdulhamid
var. Hepsi de sizin yanýnýzda. Zafe-
riniz mübarek olsun." sözleriyle
baþlayan Yýldýrým, konuþmasýný "Ey
cennetin çocuklarý size sesleniyo-
rum. Yalnýz deðilsiniz, biz sizi çok
seviyoruz. Þimdi sýra ambargonun
kaldýrýlmasýna geldi." þeklinde sür-
dürdü. Daha sonra Ýslâm dünyasýnýn
‘liderleri’ne de seslenen Yýldýrým,
tüm Ýslâm liderlerini ve halklarýný Fi-
listin'in yanýnda olmaya çaðýrdý.
Yýldýrým, "Biz buradayýz. Tür-
kiye’deyiz, Mýsýr’dayýz, Suriye’de-
yiz, heryerdeyiz. Bizim kýzlarýmýz
ve çocuklarýmýz da sizi yener." de-
di.
Gazze'deki aðýr bombardýmana
ve dünyanýn çýldýrtan sessizliðinede
isyan eden Yýldýrým, bombardýman-
larýn kesilmemesi durumunda tüm
Türkiye olarak Gazze'ye gelerek
Gazzelilere siper olacaklarýnýda söz-
lerine ekledi. Yýldýrým "Elimizden
gelse sizi alýr Ýstanbul’a götürürüz,
oradan buraya gelip o bombalarýn
altýnda bizler gireriz. Eðer bu am-
bargo kalkmazsa bütün Ýslam
dünyasý Gazze’ye gelecek ve yürü-
yüþ yapacak. Bunu bütün alem bil-
sin." þeklinde konuþtu.
Baþbakan Erdoðan'ýn Davos'daki
sözlerine ve protestosuna'da deðinen
Yýldýrým, "Dün gece dünyada her þey
artýk Ýslâm’ýn lehine döndü. Bütün
halklar, liderlerinin Tayyip Erdoðan
gibi olmasýný isteyecek." dedi.
HAMAS Liderlerinden Halil El
Hayeh’ýn da konuþma yaptýðý GAZ-
ZE gösterisinde Yahudi-Katil-Bar-
bar-Haydut Ýsrail’in bayraklarý yakýl-
dý...

TAZA DÝN Hareketi'nin Tesiri: SÝVAS’ýn Protestosu

"Kýrgýzistan’dan S ivasspor'un Fortis Türkiye Kupasý Çeyrek Final rövanþ
maçýnda Galatasaray'ý penaltýlar sonucunda 4-2 maðlup
ettiði maçýn ardýndan Sivas Spor’lu oyuncular sahanýn ortasý-

ABD Baskýsýna Rest!” na Filistin bayraðýný dikerek galibiyetlerini Filistin’e armaðan

etti...
Türkiye Futbol Ligi’nde top koþturan tek Yahudi-Çýfýt olan

K ýrgýzistan'daki ABD iþgal üssüne kan Bakiyev tarafýndan reddedilmesi ve

dair tartýþmalar gittikçe kýzýþmaya Bakiyev'in nisbet edercesine Rusya'ya uç-
baþladý. Bundan 20 gün kadar önce bir Rus masý, Kýrgýzistan'ýn ABD'ye kökten iste-
Sivas Sporlu Pini Felix Balili’nin önceki maçta Galatasaraylý
taraftarlarca bir güzel sin-kaf edilmesinin ardýndan Sivas
Spor’lu futbolcularýn bu tavrý, tribünlerdeki ortak hissiyatý
gazetesinde çýkan "Kýrgýzistan'daki ABD mediðinin bir neticesi olarak görülüyor. ortaya koymuþ oldu.
üssü kaldýrýlýyor" haberinin yayýnlanma- Ülkede askerî ve halk katmanlarýnda ol- Hatýrlanacaðý üzere Liberal Çapulcu-Anasýndan Yahudi
sýyla beraber her dukça güçlü Dostu Doðan Zaman Gazetesi yazarý Þahin Alpay, köesinde
iki taraf tarafýn- olan Taza Din Balili’yi protesto eden Galatasaraylý taraftarlarý ve kulübü
dan yalanlanmýþ- (Temiz Din) ha- hedef göstermiþ ve kökten Yahudi aþýðý oluþunu þu cümlelerle
tý. Ancak bütün reketinin baþlat- izhar etmiþti: "PFDK ne karar verirse versin, Balili'nin
bunlara raðmen, týðý "ABD iþgal ýrkçýlýða maruz kaldýðý konusunda en küçük bir tereddüt yok.
Orta Asya Tem- üssüne Hayýr!" Irkçý tezahüratýn sorumlularý mutlaka cezalandýrýlmalý." …
silcimiz Ab- kampanyası "Yapýlan ýrkçý tezahürattan sorumlu olanlar bütün
dibâkî Dilmu- devletin en yük- Galatasaray taraftarlarý olmadýðý gibi, bunlar arasýnda bu
rat'ýn bizleri gü- sek katmanla- tezahürattan çok çok rahatsýz olanlar bulunduðu da
nü gününe bildir- rýnda yanký bul- muhakkak. Dolayýsýyla PFDK, maçlarda ýrkçý tezahüratlarý
diði haberler, muþ durumda. kimlerin yaptýðýný kameralarla tespit etmeli, ama konu
bölgedeki ateþin Çuvalcý General Petraus’a rest çeken Rusya'nýn PFDK'dan çok savcýlarý ve (Uygun'un kurulmasýný önerdiði
gittikçe kýzýþ- Bakiyev, gücünü Kýrgýzistan’ýn gönüldaþ K ý r g ý z i s t a n ' a spor mahkemelerini deðil) ceza mahkemelerini ilgilendiriyor.
maya baþladýðý- Hareketi TAZA DÝN’den alýyor... ABD'ye karþý TBMM, Ceza Kanunu'nun 126. maddesini boþuna kabul etme-
ný gösteriyor. 17 ekonomik ola- di."... "Türkiye'de yaygýn etnik ve dinsel milliyetçi zihniyete
Ocak'ta Kýrgýzistan'a giden ABD Orta Do- rak 2 milyar dolar gibi bir destek sunmasý, göre, Yahudiler her zaman kötü ve haksýz, Müslümanlar ise her
ðu Bölge komutaný "çuvalcý" Petraus'un, ABD'nin Kýrgýzlarý ekonomik yönden teh- zaman iyi ve haklýdýr. Bu zihniyet, Yahudilerin hemen her
Kýrgýz Baþkan Bakýyev tarafýndan yüzüstü dit etmesini de engellemiþ oluyor. ülkede uðradýklarý haksýzlýklarý, maruz kaldýklarý ayrýmcýlýðý
býrakýlmasý, ABD, Almanya ve Ýngilte- ABD'nin elindeki tek silah olan ekono- görmeyi reddeder."
re'deki büyükelçilerin acilen ülkeye çaðrýl- mik kriz çýkartma tehdidi de böylece elin- Yahudiye ýlýmlý olup da, müslüman anadolu insanýna cel-
masý, 2 Þubat'ta Biþkek'e giden NATO Or- den alýnmýþ oluyor. latlýk yaparak “Ceza! Ceza!” diye tutturan yahudinin çapul-
ta Asya Temsilcisi Robert Simon'ýn, Baþ- cusu... Bakalým senin akýbetin n’olacak!
8 BARAN
Uysal Olmasa Da
Koyun Deðil Çoban Olmak
Av. Güven YILMAZ
S amimiyetsiz samimiyet baþlýk-
larý altýnda AKP ve Recep
Tayyip Erdoðan hakkýndaki o günlere
dair fikirlerimizi belirtmiþtik. Ve orta-
ya konulan icraatlar ýþýðý altýnda ken-
dilerini samimi bulmadýðýmýzý açýk
yüreklilikle ifade etmiþtik. Geçmiþte
haklarýnda söylediklerimizin aynen ar-
kasýnda durarak Gazze’ye yapýlan
vahþî Ýsrail saldýrýsý ile meydana gelen
geliþmeler ýþýðý altýnda mümkün oldu-
ðu kadar niyet okuyuculuðundan ka-
çýnmak suretiyle düþüncelerimizi kale-
me dökmeye gayret edelim.
Takvimi Olmert’in Türkiye ziyare-
tinden deðil de, Obama’nýn baþkanlýk
macerasýndan baþlatalým.
Bush iktidarý ile ABD’nin Irak’ta
çöle gömüldüðü konusunda artýk sa-
ðýrlar ve körler de ittifak halinde…
Rahmetli Þehid Kumandan Saddam’ýn
direniþi ile emperyalizmin tekerine ço-
mak sokulmuþ ve Irak Kurtuluþ Savaþý
ile de çölde aç susuz bir hale getiril-
miþtir.
Öncelikle þu bilinmelidir ki, em-
peryalizm hiçbir zaman hedef deðiþtir-
mez, onun hedefi sürekli ve olabildi-
ðince sömürmektir. Hedefi deðiþmez
ancak stratejisi deðiþir. 3 ayda bitirile-
ceði düþünülen ve bir ülkeye karþý açý-
lan savaþý, o ülke halkýný küçümserce-
sine operasyon olarak adlandýran
ABD, kazýn ayaðýnýn öyle olmadýðýný
ilk günden anladý ama, Nasrettin Hoca
hikâyesinde olduðu gibi hýrsýz kendisi
gitmeye kalksa da evdekiler yakalarýna
yapýþmýþ vaziyette. Silahla ve kaba
güçle hedefine ulaþamayacaðýný anla-
yan stratejistler bu iþi daha ýlýmlý bir
þekilde ve ikna metodlarý ile halletme-
ye karar verdiler. Bunun için de ýlýmlý
Ýslâm modelinin yanýndan þahin kâfiri
alýp ýlýmlý kâfir modelini uygun gördü-
ler. Bu öyle bir isim olmalý ki, bir kere
ezilmiþlerden olmalý, gerek geçmiþiyle
gerek hüviyetiyle hem müslümana
hem Yahudi’ye hem de Hýristiyan’a
göz kýrpmalý… Ve gerçekten de Aylýk
dergisinde yayýnlanan Kippalý’nýn
2005 yýlýnda yapýlan mülakatta bildir-
diði, “bizimkiler Kenyalýnýn çocuðunu
baþkanlýða hazýrlýyorlar” öngörüsü
haklý çýkmýþ; ve içinde Hüseyin’i ile
müslümana göz kýrpan, Barack’ý ile
Yahudiliði öne çýkaran, kendi beyaný
ile Hýristiyan âleme “sizdenim” diyen
ve zenciliði ile ezilmiþlerin temsilcisi
olan ve Obama’sý ile Afrika’ya mesaj
veren mükemmel bir aday bugün ABD
Baþkaný…
Buraya kadar her þey mükemmel;
ancak Baþkanlýk töreninde de
ABD’nin çizilen karizmasýný düzelt-
mek ve dünyanýn abisi olduðu ve bu
aðabeyliðin temsilcisinin artýk Obama
olduðunun dünya kamuoyunca tescili
ve gözler önüne serilmesi için bir þova
ihtiyaç yok mu? Bu nasýl olacak? Ýþte
burada devreye aslýnda aðabeyin ipini
elinde tutan yaramaz kardeþ Ýsrail giri-
yor. Ýsrail, Müslüman âlemin yanýnda
çýkar iliþkisi nedeniyle kral çýplak di-
yemeyen tüm Hýristiyan âlemi tarafýn-
dan da kabul edildiði üzere dünyada
bir çýbandýr. Ve görünüþte bu çýbana
tek söz geçiren aðabey ABD’dir. Ýþi
pratikleþtirelim. Gereken hamle… Ba-
zý akýllý kafalar bunu Ýsrail iç seçimle-
ri ile baðdaþtýrsalar da bir kýsým kulaðý
kesik ABD yandaþ yazar-çizerin sona
erme takvimi anlamýnda ifade ettiði
üzere Obama’nýn yemin törenine kadar
sürecek bir Ýsrail Katliamý… Ne BM
kararý, ne halklarýn isyaný, ne ülke li-
derlerinin kýnamalarý; hepsi boþ…
ABD “dur” der ve durur… Çizilen
ABD karizmasýna biraz makyaj… Ve
yeni bir ses, yeni bir görüntü ve yeni
bir solukla dünya kamuoyuna yeni bir
ABD imajý… Esasýnda doðru ama bir
ABD’linin aðzýnda emperyalizmin ye-
ni stratejisi, “Hangi inanç ve düþünce-
de olursa olsun herkese adil davranma
vaadi.”
Ve ABD’de yayýnlanan raporlar ve
bu raporlara göre yeni dönemde Orta
Asya’da ve Ortadoðu’da Türkiye’nin
ve özellikle Tayyip Erdoðan’ýn rolü
daha bir önem kazanýyor. Bu raporlar
ile yapýlan ancak kamuoyuna yansýtýl-
mayan tesbit; “ABD ne yaparsa yapsýn
aðzýyla kuþ tutsa bile gerek Türkiye
gerekse Ortadoðu halklarý üzerinde bir
güvenilirlik kazanmasý mümkün deðil-
dir. Ortadoðu’da çok sesliliði ortadan
kaldýrmak ve her ülke ile ayrý ayrý uð-
raþmaktansa elde tutulmasý mümkün
olan ve baðlýlýðý noktasýnda rüþtünü is-
pat etmiþ olan bir ülke liderini halklar
nezdinde muteber olacak þekilde öne
çýkarmak ve O’nun üzerinden hedefe
ulaþmak… Ýsrail’in Gazze saldýrýsý ve
bir taþla iki kuþ…” Bu senaryonun
ABD’den görünüþ þekli…
Gelelim Ýsrail’in Gazze Katliamý
karþýsýndaki tavýrlara… Bu imtihan-
dan, öncelikle, baþta Türkiye olmak
üzere tüm dünya halklarý geçerli not
almýþlardýr. Gösterdikleri tepkilerle
kendi ülke hükümetlerini adeta zorla-
mýþlardýr. Liderler bazýnda ise bir iki
istisnayý saymazsak Arap liderleri,
halklarýný utandýrmýþlardýr. ABD ve
AB Ýsrail yanlýsý bildik tavýrla hiç þa-
þýrtmamýþlar, Chavez ve Morales, taa
Latin Amerika’dan en ciddi tepkiyi
göstermiþler ve bunu fiiliyata dökerek
elçilerini çekmiþlerdir. Türkiye’de ilk
günlerde Cumhurbaþkanlýðý seviyesin-
de “Biz Hamas’a söylemiþtik” edebi-
yatý yapýlmýþ ise de Baþbakanlýk sevi-
yesinde aldatýlmýþlýða karþý kimilerin-
ce nefsî bir çýkýþ olarak nitelendirilse
de Baþbakan nezdinde Türk milletine
karþý söylenen yalana karþý konulan bir
tepki olarak nitelendirdiðimiz beyan-
lar… Ve bu beyanlarýn aðýr olduðunu
düþünen korkaklara karþý “Sözlerim
fosfor bombasýndan daha aðýr deðil”
çýkýþý … Yerinde bir hamle olarak Ba-
tý’nýn duyarsýzlýðýnýn Gürcistan üze-
rinden sorgulanmasý… Ve en önemlisi
de Domuzlar Diktatoryasý olarak nite-
lenen ve emperyalizmin hedefine ulaþ-
masý için bir araç olarak icat edilen
BM’nin -hem de Brüksel’de-, “ne iþe
yararsýnýz” kabilinden sorgulanmasý…
Zamanlama olarak da yerinde olan bu
çýkýþla, halklar nezdinde zaten medet
umulmayan BM’nin -ilk defa-, kendini
Batýlý olarak niteleyen bir lider tarafýn-
dan hesaba çekilmesi... Hissiyatýmýz;
bunu, adeta köklere dönüþ için bir sin-
yal olarak kabul etmek... Seneler önce-
sinde Salih Mirzabeyoðlu’nun “Baþ-
yücelik Devleti” adlý eserinde BM’nin
misyonunun ne olduðu yönündeki tes-
bitin geç de olsa bu vesile ile dünya
kamuoyuna bir kez daha ilan edilme-
si…
Suskun kalan Arap liderlerini mi-
henk taþý olarak kabul edenlerce çeþit-
li vesilelerle yaptýðý çýkýþlarý ile Tay-
yip Erdoðan hep birkaç adým önde...
Diðer taraftan sivil halk temsilcileri ta-
rafýndan “T.C.hükümetinden derhal
katil Ýsrail devleti ile tüm iliþkilerin as-
kýya alýnmasý, kamu ihalelerinde yer
alan Ýsrail kökenli firmalara iþten el
çektirilmesi, Ýsrail’deki diplomatik
misyonumuzun geriye çaðýrýlmasý ve
ülkemizdeki Ýsrail diplomatik misyonu
mensuplarýnýn “persona non grata” (is-
tenmeyen kiþi) ilân edilip sýnýr dýþý
edilmesi ve daha da önemlisi Ýsrail ile
gerçekleþen 1,8 milyar dolar büyüklü-
ðündeki savunma ve silah sanayi ürün-
lerine yönelik her türlü ticarî iliþkinin
sona erdirilmesi” istenilmekte ise de
Savunma Bakaný ile her þeye raðmen
Ýsrail ile yola devam mesajý net olarak
verildiðinde, “Erdoðan hep kuru gü-
rültü çýkartýyor hiç yaðdýðý yok” di-
yenlerin haklýlýðý…
Ve nihayet Davos… Belli ki, Ol-
mert aldatýlmasý ile kovanýna musallat
olan ayýyý sokmak için iðnesini hazýr-
lamýþ olarak katýlmýþ olduðu toplantý-
da Peres’in verdiði hatalý(!) geri pasýný
düzgün kullanýp golü atacaðý sýrada
maçý bitirmeye çalýþan hakeme de had-
dini bildirip sahayý terk etmesi ve se-
yirciler tarafýndan büyük takdirle kar-
þýlanýþ… Burada en önemli husus; ya-
nýlmýyorsam ilk defa basýn ve yayýn
unsuru kullanýlmadan “siz öldürmeyi
gayet iyi bilirsiniz, plajda oynayan ço-
cuklarý öldürdünüz, þehre giren tankla-
rýn üzerinde olmaktan haz duyan baþ-
bakanlarýnýz var” cümleleri ile bir Ýsra-
il yetkilisinin bizzat yüzüne karþý “siz
bir katilsiniz ve bundan zevk alýyorsu-
nuz” denilmiþ olmasý… Diplomasi di-
line uygun deðil diye karþý çýkan anda-
vallarýn aksine diplomasi dilinden de-
ðil de anladýðý ve layýk olduðu lisanla
Ýsrail’e hitap edilmesi ile ortaya çýkan
takdire layýk sonuç…
80 yýllýk kurt politikacý Peres, bunu
yukarýda belirtilen planýn bir parçasý
olarak bilerek yaptý vesaire senaryola-
rýný ilerleyen zamanlara býrakarak ola-
yýn dünya milletleri ve özellikle Müs-
lüman halklar nezdinde uyandýrdýðý te-
dailerin önemi üzerinde durmak daha
doðru olacaktýr. Abdulhamid Han’dan
beri bir kahraman özlemi duyan Müs-
lüman kitle tarafýndan bu çýkýþa sahip
çýkýldý ve çýkýlmalýdýr da… Nitekim
Arap yazarlarca, “bu bir Osmanlý toka-
dýdýr!” nitelemesi, Erdoðan’ý “III. Ab-
dulhamid” olarak gören halkda geç de
olsa uyanan Ulu Hakan sevdasý ve “Ýþ-
te dünya lideri” tesbiti ile Türkiye’nin
ve Türklerin misyonunun “güdülen
devlet deðil” de “dünya lideri dev-
let” olmasý gerekliliðini göstermesi
anlamýnda ortaya konulan manza-
ra…
Yine yapýlan tezahüratlara cevaben,
“benim yerimde hangi baþbakan olsa
ayný tepkiyi gösterirdi” þeklindeki te-
vazu beyaný içeren iç politikaya dönük
olarak yerinde bir mesaj...
Davos duruþunu, pýsýrýk politika
söylemi olan “dik durduk ama dikleþ-
medik” ile nitelemenin doðru olmadýðý
aksine bunun yerine “bu dik durmak
deðil kelimenin tam anlamýyla bal gibi
dikleþmektir ve tüm tezahüratlar da bu
dikleþme sayesindedir.” tesbitinin ko-
nulmasý gerektiðinin ikazý…
“Koyunun olmadýðý yerde keçi Ab-
durrahman Çelebi” olarak nitelendir-
diðimiz AKP lideri, “kendini yumuþak
baþlý ama uysal olmayan bir koyun”
olarak nitelendirmiþ olmakla beraber,
bunu önemli bir aþama olarak kabul
ediyoruz ve keçi nitelendirmemiz þim-
dilik rafta….
Bizim mihenk taþýmýz iþbirlikçi
Arap yönetimleri deðil... Ve bizler di-
liyle de olsa zalime karþý durma mesa-
besinde gördüðümüz çýkýþlarý, hakkýný
teslim ederek takdir etmekle birlikte
yalnýzca sözcüklere hapsedilmiþ ve fi-
iliyata geçmeyen saman alevi beyanla-
ra itibar edenlerden de deðiliz…
Türk Milletine ve bir Türk Liderine
yakýþan “uysal olmasa da koyunluk”
deðil Hadis-i Þerif’de buyurulduðu
üzere “Maiyeti altýndakilerden mesul
olan ÇOBANLIK”týr.
Bu çobanlýk da ancak fikrin emrin-
de bir yumruða sahip olmayý gerekti-
rir.
Fikrin Emrinde Yumruk Sahibi Ço-
banlýk makamýna kadar ne Filistin’i, ne
Irak’ý, ne Afganistan’ý, ne Çeçenis-
tan’ý, ne Doðu Türkistan’ý, ne Soma-
li’yi unutmayacaðýz, unutturmayaca-
ðýz.
 BARAN 9
Sarýyer Ýmam Hatip Lisesi Mezunlarý Eðitim, Kültür, Gençlik ve Spor Kulübü Derneði’nin (SÝHAD)
düzenlediði Filistin Gecesi’nde dernek baþkaný Sayýn Abdullah YILDIZ’ýn okuduðu konuþma:

SÝHAD Baþkaný Abdullah YILDIZ:

“Mü’minler, Birbirlerinin
Allah Yolunda Akan Kanlarýnýn
Ýntikamýný Alacaklardýr.”
Hükmünün Ýcrâcýsý ve
Takipçisi Olacaðýz
‘Bugün, burada, tarihi misyonumuzun gereðini yerine getirmek adýna okyanusa bir
damla su atmak mesabesinde de olsa, bu þuurla ve bunlarý tüm benliðimizle idrak etmiþ
olarak, dünyaya haykýrmak için burada toplanmýþ bulunmaktayýz.’
Besmele... lerle paylaþmak istiyorum. lamaktadýr. lah’ýn düþmanlarý ile çarpýþacaðýz.

“M üminler ancak kardeþtir-

ler” buyuran Alemlerin
Rabbine Hamd-u senalar olsun.
“Ýslam toplumu bir vücut gibidir;
bir uzvun hastalýðýnýn bütün vücudu
rahatsýz etmesi gibi, bir müslümanýn
baþýna gelen bela ve musibetleri, bütün
müslümanlar kendilerine dert edinme-
lidir.” buyuran Gaye Ýnsan Ufuk Pey-
gamber Efendimiz Aleyhisselatü Ves-
selam’a da selat-ü selam olsun.
Ve bu mukaddes nidalarýn muha-
taplýðýnýn gereði üzere hayatýný tanzim
eden ve bu ruhla buraya teþrif etmiþ
olan Müslüman kardeþlerim! Allah’ýn
selamý, rahmeti, bereketi ve nusreti
sizlerin ve tüm inananlarýn üzerine ol-
sun. Hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz,
þerefler verdiniz.
Bu vesile ile zulme karþý direnen
tüm inananlara da selam olsun!
Gönül isterdi ki, bugün burada top-
lanmamýzýn sebebi, Müslümanlara ya-
pýlan zulüm ve soykýrýmý tel’in etmek
olmasaydý.
Gönül isterdi ki, bugün burada, aký-
týlan Müslüman kanýný durdurmak için
maddi ve manevi desteðimizi tüm dün-
yaya deklare etmek durumunda hiç
kalmasaydýk.
Gönül isterdi ki, bugün burada Ýs-
lâm hakimiyeti altýndaki bir dünyada
yaþanmakta olan güzel ve hayýrlý þey-
leri paylaþmak için toplanmýþ olsaydýk.
Yeri gelmiþken bir mütefekkirin
1988 yýlýnda verdiði bir konferansta
yaptýðý bir tesbiti öz eleþtiri olarak siz-
“Bugün dünyada Müslümanlarýn
baþýna gelenler, biz millet olarak tarihi
misyonumuzu kaybettiðimiz için, bi-
zim yüzümüzden gelmiþtir. Ve biz bu-
nun acýsýný, suçluluk duygusunu tüm
bedenimizle ve ruhumuzla hissetmeli-
yiz.”
Evet bizler; bugün, burada, tarihi
misyonumuzun gereðini yerine getir-
mek adýna okyanusa bir damla su at-
mak mesabesinde de olsa, bu þuurla ve
bunlarý tüm benliðimizle idrak etmiþ
olarak, dünyaya haykýrmak için burada
toplanmýþ bulunmaktayýz.
Dava; “kimin kime yer gösterece-
ði” meselesidir. Dünyada bugüne kadar
yaþanan tüm acý olaylar göstermiþtir
ki; inanan açýsýndan Ýslam olmayanla
bir arada yaþama, ancak Ýslâm þemsi-
yesinin altýnda onlara yer göstermekle
mümkündür.
Filistin özeli üzerinden konuþmak
gerekirse, Hz. Ömer (Radiyallahü
Anh) ile baþlayan Ýslam Hakimiyeti
yýllarý, Selahaddin Eyyübi’nin yeniden
fethi ile yaþanan devir ve son olarak
Ecdadýmýz Osmanlý ile geçirilen 401
yýl, bu topraklarda, farklý inançlara
mensup insanlar, Ýslam þemsiyesi altýn-
da, barýþ, kardeþlik ve huzur içinde ya-
þamýþlardýr.
Selam ve dua ecdadýmýzýn ruhu-
na….
Ve dün Firavun’un zulmünden “Ký-
zýl Deniz’in ikiye ayrýlmasý mucizesi”
ile kaçanlar, bugün çoluk çocuk deme-
den Müslümanlara bir soykýrým uygu-
Dün Hýristiyan Batý’nýn engizisyon
zulmüne maruz kalýp diri diri yakýldýk-
larýnda kaçacak yer ararlarken, maz-
lumun ve maðdurun her daim hamisi
olmuþ bulunan ecdadýmýz bu insanlara
kucak açmýþtý. Bizzat Yahudi yazar Sa-
muel Usgue, Türkiye’ye yapýlan bu
göçleri Yahudilerin kurtuluþlarý açýsýn-
dan “Ýkinci Kýzýl Deniz Olayý” olarak
nitelendirmek suretiyle tarihe bir not
düþmüþ iken bugün, bu insanlar, yap-
týklarý katliamý çoluk çocuk piknik ya-
parak seyrediyor ve Gazze üzerinde
patlayan her bomba ile zevkleniyor.
Gazze’den gelen bir mektuptan bir
paragraf okumak istiyorum.
“ Ey Abdulhamid’in Torunlarý!
Ecdadýnýzý ve Halifelerimizi unut-
mamýz mümkün deðildir. Hep birlikte
yüzyýllardýr Ýslam sancaðý altýnda yaþa-
dýk. Beraberce cihat ettik. Topraklarý-
mýzý kanla ve canla koruduk. Ve bilin
ki, barýþ ve huzur dolu yüzyýllarýn hatý-
rasý, acý dolu birkaç yýlla silinemez. Bi-
lakis þimdi gözlerimiz o Hilafetin ada-
letini daha çok arýyor. Yokluðunu en
çok biz Filistin Halký hissediyoruz.
Çünkü hilafetin kaldýrýldýðý günden be-
ri biz kaybolduk. Yetim ve sahipsiz
kaldýk. Ve bilin ki Filistin Halký olarak
hiçbir zaman o hilafete ihanet etmedik.
Hilafete ihanet edenler, bize bugün
hâlâ ihanet etmektedirler.
Allahu Teala Müslümanlara zafer
vaat etmiþtir ve vaadi þüphesiz gerçek-
leþecektir. Buna inandýk ve imanýmýzýn
gereði gücümüzün yettiði kadar Al-
Ya zafer ya þahadet.
Allah’ýn izniyle baþka gayemiz
yoktur.
Siz de boþ durmayýn Allah’a koþun,
O’na yakýn olun, dualarýnýzý iyi amel-
lerle tamamlayýn. Ýþiniz ne olursa olsun
ve yeriniz nerede olursa olsun, Allah’ýn
kabul edeceði þekilde yaþayýn. Ve olur
da Rabbimiz bize zaferi deðil þahadeti
nasip ederse, Mescid-i Aksa’yý size
emanet ediyoruz.”
Ey Filistinli kardeþim! Ey Iraklý
Kardeþim! Ey Çeçen Kardeþim! Ey
Afgan Kardeþim! Ey Keþmirli Karde-
þim! Ey Somalili Kardeþim! cihadýnýz
mübarek olsun ve Allah zalimlere kar-
þý sizlere vaat ettiði muzafferiyeti ihsan
etsin.
Görünen odur ki, ne sizler ne de biz-
ler Domuzlar Diktatoryasý’ndan medet
umanlardan deðiliz. Ve Siz orada, biz
burada yeryüzünde zulüm kalmayýnca-
ya ve hüküm Allah’ýn oluncaya kadar
canýmýzla malýmýzla mücadele edece-
ðiz.
Ve gözünüz arkada kalmasýn ki,
bizler; Alemlere Rahmet olarak gönde-
rilen Aleyhissalatü vesselam Efendi-
mizin Medine Vesikasý’nýn 19. madde-
sinde belirttiði “Mü’minler, birbirleri-
nin Allah yolunda akan kanlarýnýn inti-
kamýný alacaklardýr.” hükmünün icracý-
sý ve takipçisi olacaðýz.
Geceniz mübarek olsun.
Allah’a Emanet Olun!

ölü, 500 bin yaralý!” diye devam etmiþ Babacan…

Ýmânsýz Bir Münkire Yakýþan Sözler Bunlar
“HAMAS’ýn karar vermesi gereki-
yor. Silahlý bir örgüt mü olmak istiyor-
lar, siyasi bir hareket mi? Bizim öneri-
miz siyasi yapýnýn içinde olmalarýdýr.”
Hamas’ýn mevcut pozisyonunu
onaylamadýklarýný yukarýdaki kelime-
lerle ifade ediyor Babacan…
Bu ifadelere bakan da Hamas’ý, ço-
luk çocuk demeden katleden Yahu-
di’nin kendisi zannedecek. “Ýsrail’in Gazze saldýrý-
sýnda, herkes kaybetti. Ýsrail ne elde etti? Somut ola-
rak ne elde etti? Herkesin kaybettiði
bir tablo ile karþý karþýyayýz. Ýsrail’in
imajý kötü etkilendi. Arap sokaðýnda,
Ýsrail karþýtlýðý arttý. Türk kamuoyun-
da tepki arttý. Ýsrailli turistlerin en
çok raðbet ettiði ülke Türkiye. Arap
dünyasý ikiye bölündü. Kim ne ka-
zandý? HAMAS için de ayný þey ge-
çerli. ‘Kontrol ediyoruz’ dedikleri
bölgede 4 bin bina yýkýldý, 20 bin bina hasar gördü,
50 bin kiþi evsiz kaldý, 37 okul hedef oldu. 1300
Þu pozitivist mantýða bakar mýsýnýz? Kayýp ya
da kazancý yýkýlan bina sayýsý, gelmeyecek turist ile
ölçen bu mantýða… Bu mantýða ne anlatsan, ne söy-
lesen boþ. Bu mantýkla Kurtuluþ Savaþý da izâh edi-
lemez. Atalarýmýz iþgâlci düþmana karþý niye savaþ-
tý, niye kan döktü ki boþu boþuna? Esareti kabul et-
mek varken, milyonlarca müslümanýn kanýný Galiç-
ya’dan Yemen’e sebil ettik akýlsýzca…
Yukarýdaki cümlede tek doðru, Ýsrail’in bir þey
kazanamadýðý… Gerisi pozitivizme inanmýþ, imân-
sýz bir münkirin aðzýndan dökülebilecek ihanetin iti-
rafý…
10
PANORAMA-Türkiye
JİTEM, Ýtiraflar, Ýntihar ve Cephaneler
Ö nce PKK’lý, sonra itiraf-
çý ve Jitemci, sonra Ji-
tem’den de ayrýlan Abdülkadir
Aygan ya da devletin kendisine
verdiði yeni kimlikteki ismiyle
Aziz Turan’ýn Jitem’e dair itiraf-
larý BerTaraf gazetesinde yer al-
maya baþlamasýnýn akabinde,
Aygan’ýn suçladýðý dönemin Ji-
tem Grup Komutaný Abdülkadir
Kýrca’nýn intiharý ile faili meç-
hul cinayetler bir kez daha gün-
deme geldi.
Aslýnda bu intihar, devlete
güvenerek bir takým pis iþlere
karýþanlarýn yaþamakta oldukla-
rý psikolojiyi de yansýtýyor. Ki,
saðda solda bulunan cephaneler
de buna dair…
Veli Küçük ne demekteydi,
“Devletin bana komplo kuraca-
ðýný beklemezdim!”
Veli Küçük ve diðerlerinin
hayal kýrýklýklarýný anlamak zor
deðil. Sen devlete güvenmiþsin,
sana “yürü” demiþler, sonra da
hesaba çekmekteler. Ve sana yü-
rü diyenler meydanda yok. Ýþin
siyasî mesuliyetini sýrtlanmasý
gerekenler yusuf yusuf… Hatta,
Mesut Yýlmaz gibi “pinakyo”la-
rýn kimileri çýkýp, mesuliyeti
baþkalarýna yüklemeye çalýþý-
yor.
AKP’nin Kovboylarý
V an’da esnafý ziyaret
eden AKP’li Belediye
Baþkaný Burhan Yenigün’ün ya-
Oklar Polisi Gösteriyor
D ink cinayeti Mahkeme-
si’ne devam edilmekte.
Yapýlan duruþmada zanlýlar ve
polisler dinlenmeye devam edi-
lirken, polisin cinayetteki rolü
her geçen gün daha açýk ortaya
Mahkemede ifade veren po-
lislerden Mehmet Ayhan, Yasin
Hayal’i cinayet gününe kadar ta-
kip ettiklerini iddia ederek,
“Ancak elimizden gelen bu ka-
dardý” ifadeleriyle kendisini sa-
vunurken, cinayet hakkýnda üs-
lerini bilgilendirdiklerini söyle-
di…
Tabi hadisenin birçok veche-
si var. Bir taþla birçok kuþ vurul-
mak istenmekte. Ýþin bizi ilgi-
lendiren tarafý, bu operasyonlar
vesilesi ile, bütün vatan severle-
rin, anti-Amerikan unsurlarýn
korkutulmak istenmesi… Dava-
nýn hukukî ya da hukuksuz se-
rencamý bir tarafa, iþin medya
ayaðýndaki tetikçiler, operasyo-
nun, milliyetçi, ulusalcý cenahta
kabarmakta olan anti-Amerikan
dalgayý kýrmak için yapýldýðýný
açýkça ifade ediyorlar. Hatta öy-
lesine aþaðýlýk bir dil kullanýyor-
lar ki, intihar eden Kýrca için,
“mermiye kafa attý!” bile diye-
biliyorlar. Bu dile biz aþnayýz,
zira bu dil, Kumandan için, “ka-
fasýný jandarmanýn copuna vur-
du” diyen kahpe soyununkinin
dili ile ayný…
Düþmanla kavga etmek baþ-
ka, böylesine aþaðýlýk bir dil kul-
lanmak baþka… Yani ölmüþ bir
insanýn arkasýndan, bu insan
kim olursa olsun, böyle bir ifade
kullanmak bizim aklýmýza gel-
mezdi. Bu ifade, sövmekten de
öte, insan olmanýn ötesinde bir
manayý haiz. Sövgüde bile in-
sanî bir kýymet varken, intihar
etmiþ bir insanýn arkasýndan,
bindiði Amerikan kayýðýna gü-
nýna yaklaþan bir
vatandaþ, “Her þeyi
sattýnýz Devlet Su
Ýþleri’ni ne zaman
satmayý düþünü-
yorsunuz” diyerek
tepki gösterdi. Bu-
nun üzerine küfür-
ler savurarak o þah-
sýn üzerine yürüyen Yenigün’e
çevreden toplanan vatandaþ ve
esnaflar tepki gösterdi. Tepkile-
Tanýk polisler Mehmet Ay-
han, Özkan Mumcu ve Onur
Karakaya duruþmada avukatla-
rýn “Hayal 24 saat takip edildi
mi?” ve “Siz bizzat takip ettiniz
mi?” gibi çok sayýda soruya da
“hatýrlamýyorum”, “yorum ya-
pamayacaðým” þeklinde karþýlýk
verdiler.
Daha önce ifade veren polis
Muhittin Zenit de ifadesinde,
üslerini bilgilendirdiklerini söy-
lemiþti. Üs konumunda olan za-
manýnýn Trabzon Emniyet Mü-
dürü Ramazan Akyürek ise,
BARAN
Ýntihar eden bir insanýn
ardýndan, "Mermiye kafa attý!"
diyebilecek kadar
insanlýktan çýkan
Engin Ardýç...
venerek, “mermiye kafa attý!”
demenin alçaklýðýný hangi sýfat-
la ifade edeceksiniz ki?
Kýrca büyük ihtimalle Ay-
gan’ýn iddia ettiði üzere o infaz-
larý yapmýþ, eli kanlý bir katildi.
Hak divanýnda yargýlanmasý ve
hesap vermesi gerekirdi. Dünya-
da o divanda yargýlanamadý, ona
iþ veren devleti tarafýndan açýk-
ta býrakýldýðýný görünce de yap-
týklarýnýn aðýrlýðýný tek baþýna
sýrtlayamayýp intiharý tercih etti.
Þimdi öbür tarafta hesabýný veri-
yordur.
Kavganýn da bir raconu
var…
Böyle raconsuz kavga, böyle
þeytanî bir dil, ancak analarýný
conilerin becerdiði piçlerin að-
zýna yakýþýr.
re karþý Yenigün’ün korumalarý-
nýn ateþ açmasý üzerine vatan-
daþlarla korumalar arasýnda ar-
bede çýktý. Arbede sýrasýnda bir
kiþi baþýndan yaralandý. Çevik
kuvvetin olay yerine gelmesiyle
gerginlik yatýþýrken, yaralanan
kiþi hastaneye kaldýrýldý. Olayýn
gerçekleþtiði yerde çok sayýda
mermi kovaný, polisler tarafýn-
dan toplanýrken gözaltýna alýnan
olmadýðý öðrenildi.
EMG Ýstihbarat Daire Baþkaný
yapýlarak ödüllendirildi. Hoþ,
Dink’i bizzat Cemil Çiçek hedef
göstermiþti ya…
Hazýrlayan:
Seyfi ÇABUKEL
Deniz Feneri’nde
Þaibe Bitmiyor!
D eniz Feneri Derneði’nin, Çanakkale’nin Bayra-
miç ilçesine baðlý Aþaðýþapçý köylülerine, 2002
yýlýnda 200’er milyon lira para verdiðine iliþkin mak-
buz düzenlemesine karþýn paralarý köylülere daðýtmadý-
ðý ortaya çýktý. Cumhuriyet’in haberi þöyle: Türkiye’ye
uydudan yayýn yapan Dem Televizyonu’nun Genel Ya-
yýn Yönetmeni Hakan Gülseven, Deniz Feneri Derne-
ði’nin Türkiye’deki ‘yolsuzluklarýný’ yayýmladý. Gülse-
ven’in 2002 yýlýnda yardým daðýtýldýðý iddia edilen
köylülerle yaptýðý görüþmelerin görüntüleri televizyon-
da yayýmlandý. Köylüler kendilerine, adlarýna kesilen
makbuzlar gösterilmesine karþýn bu makbuzlara imza
atmadýklarýný açýklýyorlar. Yardým makbuzlarýnýn üze-
rinde Deniz Feneri logosunun bulunduðunu vurgulayan
Gülseven, Almanya ve Türkiye’deki Deniz Feneri der-
nekleri arasýnda isim benzerliði dýþýnda iliþki olmadýðý
yönündeki iddialara istinaden de “O ücra köylerdeki
kiþiler adýna hem Almanya Deniz Feneri e.V adýna dö-
viz cinsinden, hem de Deniz Feneri Derneði Türkiye ta-
rafýndan Türk lirasý cinsinden beraber makbuz kesil-
miþ. Ýki dernek için kesilen makbuzlarý karþýlaþtýrmak
yeterlidir. Alman savcýlar Türkiye’deki savcýlarla iþbir-
liði yaparsa, gerçekler ortaya çýkacaktýr” diye konuþtu.
Hatýrlanacaðý üzere, Deniz Feneri e.V yolsuzluðu
davasýnýn Frankfurt Eyalet yüksek mahkemesin de ya-
pýlan karar duruþmasýnda savcý Kerstin Lotz “ASIL
FAÝLLER TÜRKÝYE’DE” derken, Hâkim Jochen
Müller ise “Esas sorumlular Türkiye’de ki dört kiþidir.
Almanya’da bildiðim en bü-
yük baðýþ skandalý olan bu
olayda, bütün ipler Kanal
7’nin elindedir. Sanýklar
Mehmet Gürhan ve Mehmet
Taþkan, Zekeriya Karaman,
Mustafa Çelik, Ýsmail Kara-
han ve Zahid Akman’dan ge-
len talimatlara göre hareket
etmiþlerdir” demiþti.
Yüzsüz Yazarýn
Yüzsüzlükleri
T araf’ýn Amerika’dan yazan
“Sheriff”i Emre Uslu’nun yüzsü-
zlüklerini biz yazmaktan usandýk, o
yüzsüzlüklerine bir yenisini eklemekten
usanmadý maþallah. OdaTV’nin haber-
ine göre, Uslu, bu aralar Zeyno Baran’ýn
ilgi alanýna girmiþ, Bakü Ceyhan Petrolü
ve PKK üzerine raporlar yazmaya baþlamýþ.
Yine Uslu, þu anda Washington’da, Jamestown
Vakfý’nda Türkiye Uzmaný olarak çalýþýyormuþ.
Jamestown Vakfý, 1983 yýlýnda kurulmuþ bir düþünce
kuruluþu. Vakýf, Türkiye Uzmaný görevine getireceði
ismi bir ilan ile arýyordu. Ýlanda göreve getirilecek
kiþinin nitelikleri arasýnda “ABD’de kalma sorunu
olmamasý” ifadesi geçiyordu. Bir süre sonra ülkesine
dönecek bir ismi istemiyordu.
Peki, Emrullah Uslu bu göreve nasýl geldi? Uslu,
halen kadrosu emniyette bulunan bir polis deðil miydi?
Eðitimi bitince görevine dönmeyecek miydi? Bir yan-
dan Ýçiþleri Bakanlýðý müfettiþleri, Emrullah Uslu’nun
Türkiye’ye ‘geri çaðrýlmasý’ gerektiðine dair rapor
hazýrlýyor; bir yandan da Devlet Memurlarý
Kanunu’nun 87. maddesi bir devlet memurunun ikin-
ci bir iþ yapmasýný kesinlikle yasaklýyor. Bu yasaðý
delmek memuriyetten atýlmayý gerektiriyor.

Yahudinin üzerindeki ebedî laneti üzerine çekmek istemiyorsan,
sana bu üniformayı layık gören milletin tertemiz kalbine ihanet eden
özde Turuncu, sözde Türk’ten Türk Silahlı Kuvvetleri’ni temizle!
İşte o zaman gerçek Türk’ün Silahlı Kuvveti ve gerçekten millî olursun...
Cumali DALKILIÇ
“T ürkiye’nin yürüttüðü ikili
askeri iliþkilerde milli
menfaatler doðrultusunda hareket et-
mek esastýr”
Tuðgeneral Metin Gürak’ýn Ge-
nelkurmay Baþkanlýðý adýna, basýna
yaptýðý açýklamalardan Türkiye-Ýs-
rail iliþkileriyle ilgili verdiði cevabý
okudunuz.
Emellerini emperyalizmin emel-
leriyle “tevhid” etmiþlerin menfaati-
ni gözeten bu açýklamayla TSK’yý,
bebek katili Ýsrail Terör Örgütü’nün
“suç ortaðý” olarak tarihe geçirmek
üzere olan “turuncu zihniyet”in iþle-
diði cinayetin farkýnda mýsýnýz?
Turuncu zihniyetin kökü bir asra
uzayan hilelerinden birisi de þu:
Kendi menfaatinin önüne “millî”
sýfatý getirip millet nazarýnda “iti-
bar” kazanmak!
“Anadan doðma” yahudi dostla-
rýnýn ordu adýna yaptýrdýðý bu açýkla-
ma, kendi menfaatlerinin önüne
“Millî” sýfatý getiren “turuncu zihni-
yet”in iþidir.
“Millî menfaat” yalanýný söyle-
yeceði mevki-makam ve rütbeye ge-
lirken Ýsrail ve Amerikan nüfuzu o
kadar açýk ki, Yahudi sýrf bu açýkla-
mayla “emniyet hissi” yakalasa, eli-
ni ovuþtursa ve tesellî bulsa yeridir.
TSK’nýn tamamýnýn Gazze’de,
Filistin’de olanlara İsrail yanlısı
baktýðýný söyleyemeyiz elbette...
Þu da bir gerçek ki, ordudaki
“millîci”lere “emir ve görüþlerini”
söyleyecekleri mevki-makam ve rüt-
belere yol kapalýdýr.
Terörün tanýmýnda, emperyaliz-
min menfaatini deðil, MÝLLÎ MEN-
FAATlerimizi esas alan,
Buna göre Ýsrail’e TERÖR ÖR-
GÜTÜ diyen,
Filistin, Irak ve Afganistan’daki
müslüman katliamýný SOYKIRIM
olarak niteleyen,
Yahudinin EZELÎ DÜÞMAN ol-
duðuna inanan,
Amerika’yý ESAS DÜÞMAN bi-
len,
Ceddinin þehidlerinin o topraklar
için ÞEHÝD düþtüðünü unutmayan,
Elindeki silahýn hakkýnýn, ancak
emperyalistlere doðrultulduðunda
verileceðini düþünen,
BARAN
‘Millî Menfaat’
Varlýðýný ve istikbâlini Mücahid
Mehmetçik Misyonu’yla mânâlandý-
ran Anadolu çocuklarýna ordu hiye-
rarþisinde kapalý tutulan kapýlarýn ar-
kasýnda hazýrlanan bu açýklama,
TSK’nýn tepesine çöken “turuncu
zihniyetliler”in “menfaat” kaygýsın-
dan baþka bir þey ifade etmez..
TSK’nýn tepesinde lanetli yahu-
dinin terör örgütü Ýsrail’in menfa-
atlerini yaþatan bu zihniyet durur-
ken, “ordu yýpratýlýyor!” diye baðý-
ranlarýn da iþine gelmeyen nice haki-
katler gibi, ordunun zaten yýpranmýþ
ve millî deðerlerimizin çoktan çið-
nenmiþ olduðu görülmez!
Lanet olsun bu lafý edip de haki-
kati dile getirmeyenlere!
Baþbakanýný kibirle aþaðýlayan,
millîyetimizi hiçe sayan bebek kati-
li yahudiyle ihale masasýna oturan
bir ordu mensubunun neresi Türk,
neresi millîdir!?
Onlar, TSK içinde köþe baþlarýný
tutmuþ “Millî Menfaat” düþmanlarý-
dýr.
Onlar, iþgal altýndaki Filistin top-
raklarýna ayak bastýklarýnda ilk iþi,
yalan abidesi “Yahudi soykýrým mü-
zesi”nde çýfýta selâm durup dostlu-
ðunu tescil ettiren ve söze, “vaat
edilmiþ topraklarda bulunmaktan
çok mutluyum” diye baþlayanlar!
Onlar Ýsrail’i tanýyan, içimizdeki
Ýsrail’dir!
Onlar, Davos’taki konuþmasýnda
Ýsrail Terör Örgütü’nün teröristbaþ-
larýyla yaptýðý görüþmelerde duydu-
ðu, “Tanklarýn üzerinde Filistin’e
her girdiðimde mutlu oluyorum” sö-
zünü aktaran Baþbakan Tayyip Er-
doðan’ýn tavrýndan da rahatsýz ol-
muþtur.
Yahudi faþizminin verdiði isimle-
ri taþýyan tank, uçak, tüfek, füze, top
mermileriyle övünen bu anadan doð-
ma Yahudi dostu zihniyetin “millî
menfaat”ten kastý, Anadolu toprak-
larýnda ayný silahlarý kullanarak ka-
zanýlan “menfaat” ve “ikbal”dir.
Terörün tarifini, ancak Ameri-
kan-Yahudi sermayesi uydu fotoð-
raflarýndan tanýdýðý Kandil coðrafya-
sýna bakarak yapan bu zihniyet, söz-
konusu tarifi, ayný sermayeyi Kan-
dil’in hemen arkasýndaki Kürt’ün
haini Talabani ve Barzani’yle elele
görse de deðiþtirmez, gözden geçir-
mez.
Neden?
Çünkü o, Kandil’in arkasýn-
dakilerin kendisiyle benzeþtiðini bi-
lir. Bu onun anlayýþla karþýladýðý bir
durumdur.
Çapulcudur ama olsun, varlýðý
kendi menfaatiyle mutlak surette
uyuþan bir yapýlanmadýr.
Kandil’in arkasýnda Ehl-i Sünnet
Savaþçýlarýný katledenler, onun için
“Ýyi Kürt”tür.
“Kötü Kürt” ise, onun yýllarca
ve “kesinlikle terörist baþý, bebek
katili” dediði Öcalan’dýr.
Bu turuncular, Öcalan’ý Ýmralý’ya
týkan ve çürümeye mahkûm eden Ýs-
rail ve Amerika’ya ebediyen gebe-
dir.
PKK, gerçek Türk’ün gündemi
hakim olmaya baþladýðýnda, gerçek
kutuplaþma rüzgârýnın her esişinde
týrsan bu zihniyetin yaþattýðý bir
“stepne”dir.
Ýktidarlarý için bagajlarýnda sak-
ladýklarý bir “stepne”…
Anadolu Kürt’ü üzerinden men-
faatleri için zaman ve imkân kazan-
dýran ve “bölücü terör” adý verilen
bu stepne, hem Ýsrail’in hem de içi-
mizdeki Ýsrailcilerin geleceðini “ga-
ranti”leyen propagandanýn ana baþlý-
ðýdýr.
Bu propagandayla Kürt’ün haini-
kötüsü-soysuzu meþrulaþtýrýldýðý,
Kürt’ün hasý-iyisi-millîsi de “bölü-
cü” zannettirildiði müddetçe, bu
oyun/yalan tutmuþ demektir.
Kürt’ün haini ne kadar sempati
toplar ve geçmiþte olanlar unutulur-
sa, Kürt’ün iyisi o kadar canavarlaþ-
týrýlýyor, geçmiþ hatýrlatýlýyor ve bu
oyuna alet ediliyor.
Buna fýrsat verenler arasýnda
PKK ve DTP içinde antiemperyalist,
sosyalist, özgürlükçü falan geçinen
de var.
Tekrarlayalým:
Oyunu bozmak için karþýmýzda
görmemiz gereken engel, içimizdeki
samimiyetsiz, sözde millîci özde Ýs-
railci, sözde anti-amerikancý özde iþ-
birlikçi, sözde vatansever özde tu-
runcu zihniyet taþýyandýr.
Gerçek kutuplaþma buradadýr.
Parmaðýný bu gerçeðin üzerine
basýp bir daha kaldýrmayan gerçek
millîcidir.
11
Korkmayalým.
Millî menfaatleri esas alarak te-
rörün tanýmýný yapan millîcilerin
Öcalan’la görüþmesi suç deðildir.
Ergenekoncular arasýnda kimliði-
ni ve amacýný netleþtirmekte zorla-
nan, bunalým geçiren, arayýþ içinde
olduðunu söyleyen, halbuki tüm
millîci cesaretini toplasa, kendisini
yargýlayan zihniyetin iddialarýný bo-
þa düþürmesi an meselesi olan Doðu
Perinçek gibi insanlarýn sorgulamasý
gereken nokta burasýdýr.
Ergenekon soruþturmasýnda, ordu
içindeki “turuncu klik”in menfaati-
ni, gayr-ý millî yapýlanmasýný kolla-
yan ve yaþatan “iddia ve hükümler”i
geçersiz kýlacak gerçek budur.
Yýllardýr dikte edilen gayr-ý millî
terör tarifiyle zihinleri iþgal eden ve
püften bir hayatiyet süren “turuncu
efsane”yi bir tekmede yok edecek bu
hakikat þuura çýkmazsa, “Ergene-
kon’dan çýkýþ” da olmaz!
Hayatýný Anadolu insanýnýn ha-
yatýna borçlu Potansiyel Mücahid
Mehmetçik’in hayata geçirmesi ge-
reken TARİHÎ MİSYON’un, bu Ýs-
railci, Amerikancý, Batýcý zihniyet
söz sahibi olduðu müddetçe, her an
yok oluþa sürüklendiðini hissetmeli-
yiz.
Bugün hissetmediðimiz bu haki-
kat, yarýn boynumuza “Manevî ba-
basýnýn katili” yaftasý astýracak, o
hâle düþmektense bir hiç olmak
utancý ve piþmanlýðý yaþatacaktýr.
Biz, tarihinden utanmayan, hesa-
býný yalnýz “manevî baba”sýna veren,
emperyalistlere ve onlarýn piyonlarý-
na yaptýklarýndan özür dilemeyen bir
neslin torunlarýyýz.
Kökünü tarihte bin yýl derinliðe
uzatan hangi þuur sahibi bunun aksi-
ni iddia edebilir?
Asker odur ki, üzerindeki ünifor-
manın fanî, o üniformayı onurla taşı-
manın şerefininse ebedî olduğunu
bilir.
Yahudinin üzerindeki ebedî laneti
üzerine çekmek istemiyorsan, sana
bu üniformayı layık gören milletin
tertemiz kalbine ihanet eden özde
Turuncu, sözde Türk’ten Türk
Silahlı Kuvvetleri’ni temizle!
İşte o zaman gerçek Türk’ün
Silahlı Kuvveti ve gerçekten millî
olursun.
ODTÜ Öðretim Üyesi Görevlisi, YOL-ÝÞ Eðitim Dairesi Baþkaný;
Yýldýrým KOÇ:
Filistin meselesiyle baþlayalým isterseniz ho-
cam,öncelikle Batýnýn tavrýný nasýl deðerlendiriyorsu-
nuz?
Bir kere bu konu emperyalizmin, Büyük Ortadoðu,
yada geniþletilmiþ Ortadoðu projesinin bir parçasý. Ýsra-
il burada çok sistemli bir biçimde emperyalizmin Orta-
doðu’yu yeniden biçimlendirme politikasýnda bir mýz-
raðýn ucu rolünü oynuyor. Yani bunu, emperyalizmden
soyutlanarak sadece Ýsrail’in bir operasyonu olarak dü-
þünmemek gerekir. Chossudovsky diye bir Kanadalý
vardýr. O, 11 Ocak’ta bir makale yayýnladý ve aylar ön-
cesinden itibaren Ýsrail’e ABD’nin çok büyük miktarda,
bu güne kadar olmadýðý miktarda silah ve mühimmat
sevk ettiðini belgeleriyle anlattý. Ve onun tahmini bu;
Ýsrail’in Gazze ye yönelik saldýrýsý esasýnda ABD’nin
Ýsrail üzerinden Ýsrail’i kullanarak Suriye yada Ýran’a
yönelik, belki ilk olarak güney Lübnan’a Hizbullah’a.
Çünkü istediði sonucu alamamýþtý güney Lübnan’a sal-
dýrýsýnda, ona yönelik bir operasyonun ilk adýmý oldu.
Bu nedenle ateþkes geçici bir durumdur. Ýsrail’in saldýr-
ganlýðý devam edecektir. Bunun da þundan kaynaklan-
dýðýný zannediyorum; 1982 Sabra ve Þatilla katliamlarý-
na kadar Ortadoðu’da Ýslamiyet’in geçekte emperyaliz-
min en büyük düþmaný olduðunu anlayan Ýslâmî görüþ
sahipleri çok fazla deðildi. Bu Sabra ve Þatilla katliam-
larý insanlarý bir aydýnlatýcý -ne yazýk ki çok üzücü ol-
masýna karþýn- insanlarý uyarýcý bir þey oldu. Yani 79
Ýran Ýslam devrimi sonrasýnda onlarýn Þiî olmasýnýn sý-
nýrlandýrýcý etkisi, Þabra ve Þatilla katliamlarý sonrasýn-
da bu aþýldý ve daha sonrasýnda, iþte gerek Hamas, ge-
rek Hizbullah’ýn oluþmasý 87’lerde Hamas’ýn oluþmasý
saldýrýlarý yoðunlaþtýrdý. Þu anda ABD açýsýndan en
önemli tehdit Ýslâmî görüþü gerçek nitelikleriyle benim-
seyen ve cihat açmýþ olan insanlardýr. Medeniyetlerin
çatýþmasý denilen olay boþa deðildir, çok ciddi bir teh-
dit algýlamasýdýr. Ve zaten 83 yýlý baþýnda Beyrut’ta
ABD deniz piyadelerine yönelik yapýlan saldýrýda 300 e
yakýn deniz piyadesi ölmüþtü orada, ABD gerçek düþ-
manýnýn kim olduðunu, emperyalizm bu anlamda em-
peryalizme darbe indirecek gerçek gücün kim olduðunu
anladý. Hele hele 93’de Newyork’ta Dünya Ticaret
Merkezinin garajýnda 6 kiþinin öldüðü 1040 kiþinin ya-
ralandýðý bombalama olayý sonrasýnda ABD, tarihinde
ilk defa kendi sýnýrlarý içinde bir tehditle karþýlaþtý.
Çünkü ABD’nin standart tavrý þudur; standart bir Ame-
rikalý Amerikanýn sýnýrlarý içine girdiðinde güvende ol-
duðunu düþünür. Bu Amerikanýn 200 yýllýk tarihine
damgasýný vuran olaydýr. Ýlk kez 93’teki bu olayla bir-
likte Amerikalý kendi sýnýrlarý içinde güvenli olmadýðý-
ný fark etti.
Hocam savaþýn kendi topraklarýna taþýnmasý...
Tabi tabi çok güzel bir olay
‘ABD Açýsýndan En Önemli Tehdit, Ýslâmî Görüþü Gerçek
Nitelikleriyle Benimseyen Ve Cihad Açmýþ Ýnsanlardýr’
Ezilen insanlar için kaos zaten var! Þimdi ezenler için kaos baþladý, ne güzel bir þey! Yönetemiyorlar, götüremiyorlar, sömürülerini, aldatmalarýný, kültürel dayatmalarýný,
kendi ahlâkî ideallerini dayatma sürecini devam ettiremiyorlar. Kriz öncelikle onlarýn krizidir. Yani o zaman kriz güzeldir. Çünkü onlarýn yönetemediklerini ve sistemlerinin çöküþünü gösterir.
Benim sistemim çökmüyor, çöken onlarýn dayattýðý sistem eðer alternatifini yaratabilirsem ne güzel...
Kumandan’ýn doksanlarda bir yazýsý vardý. Ameri-
ka Amerika da, Londra Londra da vurulmadan batýlý
bu iþin ne olduðunu anlayamaz. Doksanlardaki saldý-
rý ve 2001-11 Eylül saldýrýlarýndan sonra Londra’da-
ki, Ýspanya’daki saldýrýlardan sonra savaþý hissetmeye
baþladý. Daha önce mekanik bir þekilde televizyondan,
o da kendilerine gösterildiði kadarý ile görüyorlardý,
hiç umurlarýnda deðildi. Batý’nýn kýrýlma noktasý þu
artýk, kimin kim olduðundan ziyade, tamamen bir Ýs-
lamofobi korkusu tarzýnda kýrýlma ve bütün davranýþ-
larý bunun yansýmasý halinde.
11 Eylül olayýnýn bir tezgah olduðunu düþünmüyo-
rum. Yani bakýn Amerika Kore de 33-34 bin asker kay-
betti. Vietnam da 59 bin asker kaybetti, ama bunlarýn
hepsi Amerika dýþýndaydý. Ben tipik bir Amerikalýyý ol-
dukça iyi bilirim. Amerikalý sýnýrý geçtiði an güvenlik-
teydi. Artýk güvenlikte deðil. Çünkü Pearl Harbor bas-
kýnýnda 41 aralýðýnda 2700 – 2800 asker ölmüþ üzerin-
de kaç tane film yapýldý. 11 Eylül olaylarýnda 3400
Amerikalý öldü ve dünya kapitalizminin merkezi ikiz
kuleler, Amerikan emperyalizminin saldýrgan yüzü olan
Pentagon’a saldýrý -140 dolayýnda insan öldü- ve beyaz
saraya gidiyordu. Bu nedenle olay çok basitçe bir Ýsrail
- Hamas çatýþmasý deðil, olay emperyalizm ile bir söy-
leme göre radikal Ýslâm. Ama ben Ýslâm’ýn özünde ra-
dikal olduðunu düþündüðüm için.
Ýslam - küfür savaþý diyebiliriz yani hocam. Em-
peryalist bir yapý vardýr. Bu yapý ile yani emperyalizm
ile mücadele bayraðýný Ýslâmî örgütler aldý. Yani bir
þekilde nihai tokuþma zaten olacak. Nihai savaþ Müs-
lümanlarla emperyalistler arasýnda olacaktýr. Nihai
savaþa kadar süren muharebeler var. Bu manada biz
zaten Filistin’e Filistin cephesi, Çeçenistan’a Çeçe-
nistan cephesi, Irak’a Irak cephesi diyoruz.
Tabi tabi; büyük harbin çatýþmalarýdýr bunlar.
Bunlarý bir bütün olarak deðerlendirdiðimiz za-
man emperyalizm ile mücadele edenler ortak bir nok-
ta yakalamak zorundalar. Venezüella da Çavez’in tav-
rýna bakýn Filistin meselesinde bir de bizdeki tavra ba-
kýn; sadece laf laf laf. Bir þeyleri örtme çabasý ile bir
tur atmalar o kadar. Yapmak istiyorsan sen icraat ma-
kamýndasýn yapsana bir þeyler deðil mi?
Ateþkes oldu bitti çok þükür. Ölüler kalkýyor filan.
Ýsrail saldýrganlýðýnýn ötesinde dünya çapýndaki bir mü-
cadelenin unsurudur. Ve bunun arkasý gelecek. Baþka
yerde gelecek ama gelecek. Ve büyük Ortadoðu proje-
sine karþý çýkmadan öyle araya girip sanki ateþkesin ya-
pýlmasýna yardýmcý oldum gibi tavýrlar gerçek durumu
yansýtmýyor. Birde bu ekonomik kriz bu süreci daha da
derinleþtirdi.
Oradan buraya sýçrayalým hocam. Fransa cum-
hurbaþkaný Sarkozy diyor ki; “evet kapitalizm çök-
müþtür. Ve evet kapitalizm ahlâkî olarak kötüdür.
Þimdi bir ahlak kazandýrmamýz gerekir.” diyor. Yani
Batý kendisini sistemin çöktüðünü ahlâksýzlýðýný bili-
yor ve sistemini yeniden üretmeye çalýþýyor. Kýrýlma
noktasýný engelleme çabalarý.. Bu süreç bunu saðla-
maya dönük bir süreç olacaktýr. Yeni teoriler, yeni ya-
pýlandýrmalar... Buna karþý bizim bir þey teklif etme-
miz gerekmez mi ? Bizim, ÝBDA olarak Baþyücelik
BARAN
Devleti diye teklif ettiðimiz bir fikir sistemi, ideal dev-
let yapýsý var. Fikret Baþkaya ile BARAN’ýn yaptýðý
bir röportajda “sen yýkmazsan kapitalizm yýkýlmaz”
diyor. Çünkü kapitalizm fikir sistemi olarak çökmüþ-
tür, ama yýkma iþlemini bizim yapmamýz gerekir. O yý-
kacak olan tekme üzerine ne dersiniz?
Þimdi bir kere bu konuda ayný görüþteyiz. Yani ka-
pitalizm kendiliðinden yýkýlmaz! Geçen hafta Niðde’de
bir toplantýda konuþma, bittikten sonra bir kiþi söz aldý
ve dedi ki “ya kapitalizmden kurtuluyor muyuz?”…
Evet, kurtulmak… Batý medeniyeti denilen vahþi yapý-
dan kurtulmak öyle kolay deðildir. Bunu bir kere ger-
çekten alternatifinin oluþturulmasý ve onun bir siyasi
idare yolunun aþýlmasý lazým. Þimdi bunun ne olacaðý
konusunda görüþler farklý. Ben kiþi olarak hala toplum
içi nesnel çýkar deðerlerinin çok uzun vadede bir dönü-
þüme yol açabileceðini düþünüyorum. Ama burada þu
konuda ayný görüþteyiz; bu kapitalizm bu emperyalizm
çürümektedir. Çürüdükçe daha da saldýrganlaþacaktýr.
Saldýrganlaþtýkça ona karþý siyasal mücadeleyi yükselt-
meden de, çökeceðini düþünmek hayâlciliktir. Kapita-
lizm yedi canlýdýr. Vahþileþir, diktatörlükler gündeme
gelir. Daha acýmasýzlaþýr, daha saldýrganlaþýr. Ýstihbarat
örgütleri aracýlýðý ile bölgesel savaþlar tahrik eder. Ýn-
sanlarý etnik kimliklerine göre böler, birbirine çatýþtýrýr.
Kolay deðil , hiç kolay bir þey deðil. O nedenle zaman
alacak.
Hocam orada kapitalizmi yýkma meselesinde “sen
yýkmazsan yýkýlmaz” diyoruz ya; sendika meselesin-
den bahsederken siz “iþin içine o kadar girmiþler ki
bir þekilde nemalanýyorlar” diyordunuz. Statik düzen
kurulmuþ. Ýþbirlikçiler söz konusu. Býrakýn tekme at-
mayý, destek olmaktan vazgeçseler, yýkýlacak bir siste-
mi ayakta tutmaya çalýþýyorlar. Filistin meselesinde de
ayný þey oluyor. Gazze de savaþ olurken halký Müslü-
man olan ülkelerin liderleri, “Ýsrail bir an önce bitir
þu Hamas’ý” dercesine destek oluyorlar. Rahmetli
Saddam hayatta olsaydý Ýsrail bu kadar cüretkar ola-
mazdý.
Evet olmazdý tabi.
Saddam o zaman diyor ki “ben 39 tane füze yolla-
dým”, Arap liderlere atfen “ varsa aranýzda bir erkek
40.’yý yollasýn” þimdi Filistinliler diyor ki, “Saddam
olsaydý 40. füzeyi yollardý.”
Ne yazýk ki Mýsýr ayrý uzlaþma çizgisinde, Arabis-
tan’la Birleþik Arap Emirlikleri ayrý bir uzlaþma çizgi-
sinde. Ürdün zaten baþýndan beri emperyalizmin kukla-
sý durumunda. Bu ülkeler -Fas, Cezayir vs. katmadan
biraz uzak diye- tavýr alsaydý, Ýsrail bunu yapamazdý.
Amerika hep þuna özen göstermiþtir: Arap ülkelerinin
toplam silah gücünün üstünde bir silah gücünü Ýsrail’de
yoðunlaþtýrmýþtýr. Bu þu anda kýrýlýyor. Ýran’ýn nükleer
silah yaratmasý ile 1948, daha doðrusu 1956 dan sonra
ABD’nin izlediði politika kýrýlmýþ oluyor. Bu nedenle
buna izin vermemeye çalýþýyorlar. Çünkü 1948 de Ýsra-
il kurulduðunda yani orta doðuda emperyalizmin bir
hançeri olarak girdiðinde Sovyetler Birliði de destekli-
yordu Amerika ve öncelikle Fransa da. 1956 sonrasýn-
da yani Süveyþ kanalýnýn millileþtirilmesi sonrasýnda
Ýsrail Fransa ve Ýngiltere’yle Mýsýr’a saldýrdýktan sonra
ABD bölgedeki hakimiyetini arttýrýyor. Ve ilk kez Can
Kennedy’nin baþkanlýk döneminde Ýsrail’den doðal
müttefikimiz stratejik müttefikimiz diye söz ediliyor.
Yani 60-61-62lerden itibaren iliþki 48-56, 56-61 den
çok daha yoðun bir iliþkidir. Þimdi bu çerçevede ele al-
mak gerekir diye düþünüyorum.
Orada þu var yalnýz hocam; teknolojinin elbette bir
hakikati var. Ve teknolojik üstünlüðün getireceði belli
kazançlar söz konusu. Fakat “zafer de savaþan için-
dir.” Ýsrail’in çevresindeki ülkelerin hainâne tavýrla-
rýndan kaynaklý olarak mücadele olmuyor. Mücadele
edene de taþ koyuyorlar. Gazze’de Hamas þu kadarcýk
bir bölge de, teknolojik imkanlarý þudur budur falan
ama, aslanlar gibi mücadele ediyor. Hüsnü Mahal-
li’nin bir röportajý vardý. “Geçtiðimiz intifada döne-
minde 250 milyonluk Arap alemi, Ýsrail in þu kadar
çok nükleer bombasý varmýþ, olsa ne olur hepsini pat-
latacak hali yok, kendisi de gider, tükürseler boðarlar
ama tüküren yok” diyordu. Teknolojik üstünlük belir-
li bir noktada belirleyici deðil, hakikati var ama belir-
leyici deðil. Sen karþýsýnda durmuyorsun ki, dursan
bir þeyler yapamayacak bu adam.
Birliktelik saðlandýðý zaman zaten baþka yollara
baþvurmaya gerek bile kalmayabilir. Ama o birliði sað-
lamak olayý önemli. meselâ bu þurada olamadý. Arap
birliðini saðlayamadýlar. Panarabizm dediðimiz þeyi ya-
pamadýlar. Ýslâm bütünlüðünü saðlayamadýlar. Ýsrail’n
karþýsýna bölünmüþ olarak çýktýklarýnda da uzlaþma yo-
lu ile gidiyorlar. Uzlaþtýklarýnda da sonuç böyle oluyor.
Nasr bile C. Abdülnasýr geldikten sonra,önce Amerika
ile uzlaþmaya çalýþýyor. ABD sýrt çevirdikten sonra
Sovyetlere yanaþýyor. Yani bölge yönetimi içinde o yýl-
larda uzlaþmaya meyyal eðilimler aðýrlýklý. Saddam bi-
raz farklýydý. Saddam 58’e geldikten sonra, yönetime
tek baþýna geldikten sonra iliþkileri sürdürdü ama daha
tutarlý bir çizgi izledi. Ama Nasýr bile bu kadar tutarlý
deðildi.
91’den þehit ediliþine kadar 16 sene fiilen savaþ
halindeydi Saddam. Emperyalizmin tekerini sökmekle
kalmayýp, þehit edilene kadar da dik durdu, ihanet et-
medi ve fiilen savaþtý. Saddam olsaydý bu tavrýný sür-
düremezdi Yahudi. Ýçeriye dönersek, “emperyalistler-
le iþbirliði yapanlarýn güçleri arttý” diyorsunuz ya
sendikal mücadeleyi anlatýrken, þimdi emperyalizm
çöküyor….
Doðru orantýlý olarak da bunlarda çöküyor. Bunun
için bu kadar panikteler, ekonomik kriz, fiili savaþ du-
rumu ve sýrtlarýný dayadýklarý gücün fikren ve fiilen if-
lasý. Þimdi bir kere ekonomik kriz etkilerini yeni yeni
hissettirmeye baþladý Türkiye’de. Ekonomik krizin üç
ana kaynaðý vardýr. Biri emperyalizmin sömürüsü altýn-
da olmaktan kaynaklý durum. Giderek yýllar içinde yo-
ðunlaþan, esnafý iflas ettiren, çiftçiyi üretemez hale ge-
tiren ve giderek köyden kente göçü hýzlandýran sýkýntý-
lý durum ve yýllardýr devam ediyor. 2007’de bu ekono-
minin bütününün krizine dönüþtü ve giderek derinleþi-
yor. Ýkinci kriz Türkiye tarihinde ilk defa küresel kriz
ile ülke içi kriz örtüþtü. Çünkü Türkiye tarihinde dört
önemli kriz var: 1929-32 krizi –ilk önemli krizdir. 1958-
61 krizi –ikinci önemli krizdir. 1978-83 krizi –üçüncü
önemli krizdir. 1998-2001 krizi –dördüncü önemli kriz-
dir. Bunlarýn dýþýnda 69-70 krizi vardý, ikincil öneme
sahip krizdir, 91’de, 94’de ve 88-89’da krizler vardýr.
Türkiye iktisat tarihinde 4 birincil önemde, 4 ikincil
öneme sahip kriz vardýr. Ýlk defa Türkiye tarihinde Tür-
kiye’nin krizinin, kendi iç yapýsal krizinin derinleþtiði
koþullarda çok derin küresel bir küresel kriz bunun üs-
tüne bindi. Üçüncüsü Batý-emperyalizmi kendi krizini
çözmek için IMF aracýlýðý ile uygulattýðý politikalarla,
kendi krizinin yükünü de bizim sýrtýmýza yýkacak önü-
müzdeki aylarda. Bu nedenle bir kere hükümet ne ölçü-
de bunun farkýnda bilemiyorum. Türkiye, tarihinin en
hýzlý yoksullaþma dönemi, insanlarýn iþsizleþtiði, topra-
ðýný ekemediði, esnafýn dükkanýný kapattýðý iflas ettiði,
sanayicinin fabrikasýný kapattýðý süreç yeni baþladý.
Þimdi bu Avrupa’nýn ve Amerika’nýn yandaþý bir siya-
sal iktidarýn iþbaþýnda olduðu bir dönemde böyle hýzlý
bir darbenin gelmesi, bir kere insanlarda ciddi bir sor-
gulama ve altenatif arayýþ eðilimini getirecektir ve bu
yönüyle de son derece önemli bir süreç yaþanýyor. Yani
iþbaþýnda ABD ve AB’nin yandaþý olarak güç kazanmýþ
olan bir siyasal iktidar varken, Türkiye tarihinin en cid-
di ekonomik krizini yaþayacaðýz. Burada iki þey olabi-
lir; bu hükümet 29 buhranýnda olduðu gibi ya baðýmsýz-
lýkçý bir politika güdebilir; ki bunu bu hükümetten bek-
leyemeyiz. Emperyalizmin zayýfladýðý koþullarda ba-
ðýmsýzlýkçý politika götürmek daha kolaydýr, müdahale
edemez. Ama eðer baðýmsýzlýkçý politika gütme cesare-
ti, niyeti, iradesi yoksa o zaman iyice arsýzlaþýr, iyice
teslim olur. O zamanda Batýnýn krizden çýkma yükü bi-
zim sýrtýmýza daha fazla yýkýlýr. Bu kolay yöntemdir
ama, bu politikayý izleyeni daha da sýkýntýya sokacak
yöntemdir. Yani kriz bir fýrsattýr esasýnda, baðýmsýzlýk-
çý politikalar içinde bir fýrsattýr. Çünkü emperyalizm za-
yýflamýþtýr. Ama onu göze alamayan, öyle bir iradesi,
niyeti olmayan içinse çok daha sýkýntýlý bir süreçtir. Bu
günkü siyasal iktidar, baðýmsýzlýkçý bir politika benim-
semesi mümkün olmadýðýndan, Batýnýn dayatmalarýna
karþý daha teslimiyetçi politika izleme eðiliminde. Bu
da kendi içinde siyasi bölünmelere yol açacak. Çünkü
muhakkak ki o yapý içinde yer alan namuslu, vatanse-
ver, dürüst insanlar, inançlý insanlar var. Ve bunlar 2003
yýlýnda tezkere oylamasýnda olduðu gibi
Sorgulamaya baþlayacaklar.
Evet sorgulama baþlayacaktýr. Bu iktisadi kriz bir si-
yasi krizi de beraberinde getirecektir. Bu kaçýnýlmaz gi-
bidir.
Statükoya alýþmýþ insanlar, bu düzenden bekledik-
leri rahatlýk bozulduðu zaman “ne oluyor” demeye
baþlýyor.
Evet sorgulanacak. Bu þeyle örtülmez, yani kömür
daðýtarak, gýda paketleri daðýtarak örtülebilecek boyut-
larý çok aþtý. Þu anda iþsizlik verileri son 15 Ocak’ta ya-
pýlan açýklamada %10.9’a filan geldi. Rakamlar dikkat-
le incelendiði zaman %20’yi buluyor. Yani iþsiz olma-
sýna karþýn iþ aramayan, ama kendisine önerildiðinde
kabul edecekler diye ayrý bir kategori vardýr, birde iþ sa-
hibi olmayan mevsimlik iþçiler vardýr. Bunlarla birlikte
sadece 6 milyona yakýn iþsiz -devletin resmi rakamlarý-
dýr bunlar- %20 civarýnda bir iþsizlik oraný var. Bu
gençler arasýnda %27-28’e ulaþtý ve bununda ötesinde,
gruplarýn dýþýnda, resmi verilerin içinde gözükmeyen
iþsizler var. Türkiye tarihinde hiçbir zaman böyle olma-
Röportaj: Tayyar TERCAN
mýþtý. Yani bütün bunlarýn sorgulama alanýnda sonuçla-
rý yaþanacak. Hem iktisadi kriz derinleþecek, artacak,
hem de buna baðlý olarak toplumsal ve siyasal denge-
lerde sorgulama baþlayacak, yeni arayýþlar gündeme
gelecek. Daha baðýmsýzlýkçý, daha onurlu çözüm öneri-
lerinin, bugünkü iktidarýn çizgisine göre çizgisi daha ra-
dikal olan, çözüm önerilerinin kabul edilme olasýlýðýnýn
arttýðý bir döneme giriyoruz. Ýþler rahatken kimse radi-
kalleþmez. Sorun olduðunda radikalleþir insanlar.
Emperyalizme dayandýðý için kendini güçlü saný-
yordu, orasý sarsýlýnca burasý da sarsýlýyor. Ýþte bu
noktada fikri-alternatifi dayamak hocam… Krizi fýr-
sata çevirmek deniyor ya?
Evet evet, bende ayný kanýdayým. Kriz olmadan es-
ki yapý devam edecekti, çok þükür ki eski yapý devam
edemiyor. Eski yapý demek teslimiyet demek, eski yapý
demek sömürü demek, eski yapý demek ezilmiþlik de-
mektir. Ýnsanlarýn onurlarýnýn yýkýlmasýdýr, aile yapýmý-
zýn parçalanmasýdýr, geleneklerimizin yok edilmesidir.
Yani kriz olmasaydý sürmekte olan yapý oydu. Ve ben
bundan memnun deðildim. Eðer bugün kriz varsa ve
daha derinleþiyorsa bunun sorumlusu diyorum ki; Ba-
tý’nýn iktisadi sistemidir, Batý’nýn ahlâkî sistemidir, Ba-
tý’nýn bize dayatýlan kültürüdür, Batý’nýn bize dayatýlan
gelenekleridir. Þimdi þurada þey yazýyor, geçen gün onu
sordum. Ýngilizce olarak bir yemek menüsü hazýrlamýþ
asmýþlar. Tavuk diyeceklerine onun Ýngilizce adýný yaz-
mýþlar, yanýna kýzartýlmýþ patates diyeceklerine Fran-
sýzca yazmýþlar. Gittim sordum, dedim ki “burasý Tür-
kiye. Müþterilerinizin arasýnda Fransýzca bilen yok bu
niye?”. “Bize böyle getiriyorlar, bu menüyü uygulamak
için bunu asma koþulu getiriyorlar” dedi. Þimdi bu tür
þeylerin devamý, kriz olmasaydý bunlar devam edecek-
ti. Kriz olduðunda her þey sorgulanacak ve ben her þe-
yin sorgulanmasýndan yanayým. Kriz öncesi durumdan
memnun deðilim. Türkiye yi parçalamaya götürecekti
o. Türkiye’yi çözülmeye götürüyordu, onun için kriz
iyidir. Bu pisliðin krizidir çünkü.
Sular dalgalanmadan durulmuyor.
Kriz fýrsata çevrilebilir. Kriz iyidir.
Serdar Akinan’ýndý galiba, bir yazý vardý “yüce ka-
os” diye. Birde bu var; statükoyu benimseyip sonra-
sýnda ne olacak korkusu… Kaos falan diyorlar ya, is-
tese de istemese de oluyor halbuki. Panik hâli bun-
dan..
Kaos, ezilen insanlar için kaos zaten var! Þimdi
ezenler için kaos baþladý, ne güzel bir þey! Yönetemi-
yorlar, götüremiyorlar, sömürülerini, aldatmalarýný, kül-
türel dayatmalarýný, kendi ahlâkî ideallerini dayatma
sürecini devam ettiremiyorlar. Kriz öncelikle onlarýn
krizidir. Yani o zaman kriz güzeldir. Çünkü onlarýn yö-
netemediklerini ve sistemlerinin çöküþünü gösterir. Be-
nim sistemim çökmüyor, çöken onlarýn dayattýðý sistem
eðer alternatifini yaratabilirsem ne güzel, yaratamazsam
yine ne güzel. Hiç olmazsa sistemin beceriksizliði,
ahlâksýzlýðý, kendini sürdürebilme yeteneðinden mah-
rum oluþu ortaya çýkmýþ oluyor. O yönde de kriz iyi-
dir….
Teþekkür ederiz.
14
Hayalleri Yoktu
Teoride Müslüman ama, pratikte “imansýz-Ýslâmcýlýk” halinden, lafta Müslümanlýktan þikayet ediyoruz.
Mücerredi müþahhasa indiremediðimiz an, Allahsýzlýk baþlar; bunun ýztýrabýný duymadýðýmýz an,
halimize razýyýz demektir ki, asýl tehlike budur. Allah’ý müþahhas âlemden çýkarmak veya eþya ve hadiselerle
alâkasýný kuramamak (ideoloji þartý görülüyor) Allahsýzlaþmakla ayný kapýya çýkýyor demektir.
B unalým içindeki bir Alman
gencinin Hitler dönemine öz-
lemini ifade eden, “onlarýn uðrunda
savaþacaklarý bir idealleri vardý, bi-
zim hiçbir þeyimiz yok, kös-kös otu-
ruyoruz” þeklindeki sözleri, idealsiz
ve amaçsýz insanýn mutlu olamaya-
caðýnýn bir ihtarý. “Hayalleri yoktu!”
tesbiti. Kapitalist hayat tarzýnýn, ça-
ðýmýz insanýný içine düþürdüðü boþ-
luk…
Ýdeali ve aksiyonu olmayan ve
yeni bir heyecan duymayan Müslü-
man için de bu tehlike söz konusu-
dur. Kapitalist hayat tarzýnýn içinde
olmanýn tesiriyle, þuurda ve yaþayýþ-
taki bozulma, yeni bir þuur ve yaþa-
yýþa yükselememe sonucu.
Hayattaki gayemiz, idealimiz…
Ýdealimizin heyecanýný duyabilme-
miz? Ýdealimizi kuru kuru gevele-
mekten ve bedenimizi hayatýn akýþý-
na kaptýrmaktan öte bir ruh ve heye-
canýmýz? Ýdealden, fikir ve ideoloji-
den bahsetsek ve bir nebze de aksi-
yonda bulunsak bile, bunu, heyeca-
nýný duyarak, zevk alarak mý yapýyo-
ruz? Bu hâli sürekli koruyabiliyor
muyuz? Yoksa bir anlýk heyecana
gelip, yýllarca pörsüyor muyuz?
Uðrunda yaþamaktan ve gerekir-
se feda olmaktan, zevk ve heyecan
duyacaðýmýz bir ideal bir ideoloji.
Sürekli fiili eylem deðil, zaten sü-
rekli hareket olmaz, fakat sürekli
zevk ve arzu olabilir-olmalýdýr. “Ke-
sintisiz Devrim” bir ruh halidir, ya-
þayýþ ve heyecandýr. Bu öyle bir þey
ki, izahý yok, bir hâl, bir zevk, bir
eda, bir heyecandýr. Ki, hayat sevin-
ci, yaþama sevinci olur.
Bir idealimiz, bir ideolojimiz ola-
bilir ama bizim için mühim olan, içi-
mizde sönmeyen ateþ halinde canlý
bir þekilde yaþamasýdýr. Vitrinde ve-
ya kütüphanenin raflarýnda deðil.
Her þeyin üstünde tutacaðýmýz bir
mânâ ve keyfiyet olarak bünyeleþ-
miþ, kanlý ve canlý, enerji haline gel-
miþ olarak. Öyle ki, su gibi, gölge gi-
bi, üzerine ne örtülürse örtülsün, her
þartta üste çýkacak ve kaybolmaya-
cak bir ruh ve eda olarak.
Bu heyecandýr ki, modern haya-
týn getirdiði stres ve bunalýmlara da
çözüm olur. “Cihad bütün hastalýkla-
ra þifadýr” hadisi hatýrlanmalý. Her
an fiziki bir eylemlilik içinde bulun-
BARAN
Kâzým GÖKBAYRAK
mayabiliriz, ama “cihad ruhu” her an
içimizde yaþayabilir ve bu ruhtur bi-
zi ayakta tutan. “Ölmeden önce ölme
sýrrý” ve “þehidlik þuuru”yla davra-
nýþta bulunmak… En azýndan bunun
yokluðunu ve ýztýrabýný duymak.
Ulvi heyecanýný ve hayallerini
kaybeden insan, insan deðildir, mad-
de ve molekül yýðýnýdýr, hurda ve ce-
set yýðýnýdýr. Bizi kurtaracak olan,
ruhumuzda duyduðumuz zevk ve he-
yecandýr veya bunun eksikliðini his-
setmektir; yoksa “geçmiþ olsun” sý-
nýfýna düþeriz.
Ceset ile insan arasýndaki farktan
bahsediyoruz. Ortalýkta ceset olarak
dolaþmaktan, kýç gezdirmekten, “þe-
kil insan” olmaktan bahsediyoruz.
Ýdeallerimiz yýkýldý, hayallerimiz
söndü ise bu bizden kaynaklanýyor;
ideallerimizi þuurumuzda tazeleye-
memekten, hayallerimizi yenileye-
memekten kaynaklanýyor. Üstad di-
yordu, “Güneþ yenilenmez, göz ye-
nilenir” diye, “Anlayýþ mý? Nurun
aynadaki aksi… Aynayý yenile-
mek…” diye… Kendi gözümüzün
bozukluðunu idealimize baðlamak
en büyük hatamýz olur.
Bu ruh ve heyecan hem zor, (de-
vamlýlýk açýsýndan) hem kolay, (bir-
den olabilmesi açýsýndan) hem de
basit (insanýn böyle bir þeye ihtiyaç
duymasý ve ruhuna uygunluðun açý-
sýndan) tir.
Bunun coþkusu içimizi kaplarsa,
gözlerimizde devamlý bir pýrýltý ile
çevremize müsbet enerji yaymamýz
söz konusu. Ailemize, arkadaþlarý-
mýza, toplumumuza…
Yeni bir ideoloji ve bunun heye-
canýný her dem duymak, yaþamak;
velev ki, zahirde fazla bir þey yapýl-
masýn. Meselâ: Kadýn yine çocukla-
rýyla uðraþsýn, erkek günlük nafaka
derdiyle uðraþsýn. Fakat böyle bir üst
tasa, üst heyecan üst ideal olmalý.
Mesela tekerlemeye dönse dahi þu
kavramlar aslýnda manevî bir lezzeti
iþaretliyor: Evliliðin ruhu, aile mües-
sesesinin ideal ve amacý, kutsallýk.
Ýfadeye gelmeyen bir hâl bu… Göz-
lere, tavýrlara yansýyan, sevgiyi mo-
notonluktan kurtaran ve artýran bir
þey, bir coþku bu… Evin, zindaný vs.
koridorlarýnda dolaþýrken, tuvalete
bile giderken insanýn içinde olan bir
ýþýltý bu. Bu gözle de her þey yerli
yerinde ve iliþkiler de bir seviye-say-
gý belirtir. Kadýn balkondan tozlu ha-
lýsýný silkelerken bu heyecaný duy-
malý, bu halde olmalý. Nasýl ki, bir
güzel rüyanýn þevkini, heyecanýný
günlerce yaþayabiliyoruz, dilimizde
tad, zihnimizde irfanî bir vakâ ve
gönlümüzde bir coþku olarak hisse-
debiliyoruz, iþte öyle bir þey, bir hâl.
Kendi kendini motive eden-edebilen
sürekli hâl… Zorlama deðil, tabiî
olarak.
Bu durum, insan ve toplum mese-
leleriyle karþýlaþmamýzda bizi güçlü
kýlacaðý gibi, meselelerin üstesinden
gelmede de bizi býkkýnlýk ve bezgin-
likten korur; her ne olursa olsun,
menfilikler karþýsýnda doðabilecek
ümitsizlik ve moralsizliði engeller.
Salih Mirzabeyoðlu’nun bir þiiri:
Dünyaya o tepeden bakýþ / o tavýr
o edâ.
Ýnsanda böyle bir þey olmalý, bü-
tün eþya ve hadiselerin günlük hayat
telâþelerinin üstünde, zaman üstüne
sýçrayan ulvî bir yön. Bütün hayata
tepeden bakacak ve küçümseyecek
bir yön. Her insanda bu ulvî yön var,
kiminin paslanmýþ, kiminin küllen-
miþ, kimi vesilelerle zaman zaman
ortaya çýkarmýþ ve insanlarýn bir kýs-
mýnda da süreklilik arzetmiþtir.
Bu hissi hepimiz biliriz aslýnda,
her ne kadar yabancý bir dünyaya
geldikse bile bu hissin yabancýsý de-
ðiliz! Ötelerden geldik ve ötelere git-
me iþtiyakýmýz içimizde gizli olarak
var ve hayat neþemiz de buralarda.
Asýl mutluluk, insanýn yaradýlýþýna
uygun yaþamasýndadýr. Þu misalde
olduðu gibi: Su dolabýna baðlanan
av köpeði rahattýr ama mutsuzdur.
On beþ saat avda koþan av köpeði
ise, yorgun ama mutludur; çünkü ta-
biatýna uygun bir iþ üzerindedir.
Ruhun iþtiyaký ve ýzdýrabý neye?
Ruhu tatmin etmeden insan mutlu
olabilir mi? Yaþanmaya deðer hayat
hakkýnda fikir ve çilesiyle ünlenmiþ
Salih Mirzabeyoðlu’nun “Ýdeolocya
ve Ýhtilâl” isimli eserinden aldýðý-
mýz, gerçek ve derin müminin vasýf-
larýný anlatan þu ifadeler: “Frenklerin
‘sajes’ dedikleri nihaî vecd, zerafet,
huzur ve sukûna varmýþ”
Þu hususun da önemini belirtelim
ki, yaþama sevinci ve heyecanýmýz
için kesinlikle düþmanýmýz olmalý.
Çünkü düþmanýmýz bizim ifade ve
hýzýmýzdýr. Aksi mümkün deðil!
Düþmanýmýz, bizim heyecan kayna-
ðýmýz, motivasyon aracýmýzdýr. Düþ-
manýný hedefinden silen ve unutan,
kendini silip unutuyor, demektir.
Çünkü düþmanýmýz bizi daima biley-
liyor demektir, nefsimizin pususuna
düþürmeyip paslanmamýza ilaç olu-
yor, demektir. Ýþleyen demir ýþýldar
demiþler…
“Her þey zýttýyla kâim” ölçüsün-
ce, düþmansýzlýk bizim yok olma-
mýzla eþ anlamlýdýr. Nefret ve inti-
kam hissi olmayanýn, sevgi ve af his-
si de olmaz. “Her fikir zýttýný dýþarý-
da býrakýr” diyalektik ölçüsünce,
düþman fikri olmayanýn fikri de yok-
tur. Nefreti olmayanýn sevgisi ola-
mayacaðý gibi...
Düþmanýmýz ve Zaferlerimiz!
Ýnsanýn kendine güveni ve var
oluþu için düþman ve zaferlere muh-
taçtýr. Sufli hedeflerle ve suflî heye-
canlarla insan bir müddet idare ede-
bilir; para idi, makam idi, itibar idi,
çocuk sahibi olmak idi vs. Fakat
bunlar geçici ve insana bir anlýk tat-
min verse bile ruhunun açlýðý yine su
yüzüne çýkar.
Ýnsanýn var oluþu, kendini ifade
ediþi, kendine güveni ve þahsiyet bu-
luþu… Fetih ve sirayet… Düþman
þart…
Aslýnda düþman vesilesiyle nefsi-
mizi imha mevzubahistir. Zaten düþ-
manýn mutlak mânâda imhasý hiçbir
zaman söz konusu deðildir. Düþma-
nýn geliþmesinden üzülmek ve geri-
lemesinden sevinmektir mühim
olan, bunun heyecanýný duymak.
Þöyle bir tarihi misal verelim: Yeni-
çeriler Viyana’da veya Mýsýr’da sa-
vaþýrken Ýstanbul’daki Müslüman
halk hiçbir zahmete girmiyor ama,
onlarýn zafer veya çilesinden heye-
can duyuyor, o heyecanla boðazda
kayýkçý küreklerini çekiyor, çarþýda-
ki þekerci þekerlerini satýyor, medre-
sedeki talebe dersine çalýþýyor, evin-
deki kadýn yerleri süpürüyor. Ve yine
o heyecanla da kadýn akþam kocasý-
ný karþýlýyor ve yine o heyecanla da
kocasý selamla ve güler yüzle evine
giriyor.
Bir yanýmýz hep zindandaki kar-
deþlerimizle, cihad edenlerle ve þe-

hidlerimizle mi? Velev ki, biz bizzat kavganýn
içinde olmayalým. Gazaya bizzat katýlamasa
bile “gaza ruhu”nu unutan Müslüman, nifak
üzere ölür. Peygamber buyruðu böyle... Þehid-
lerimiz ve onlarýn gýbta edilecek “þehid hayatý”
hayalleriyle yaþamýyor, o hayata özlem duy-
muyor muyuz?
Ýnsanlarýn birden bütün dertlerini unuttukla-
rýný ve bir ideal ve dava uðruna, velev ki suflî
bir þey uðrunda olsun, topyekün birleþtiklerini,
ayný heyecan ve kaygýlar taþýdýklarýný, gecelere
kadar uyumadýklarýný bilmiyor deðiliz! Söz ko-
nusu olan böyle þey, meselâ suflî bir þey olan
futbol da olabiliyor, millî bir dava da olabili-
yor, evimize ve yakýn çevremize coþku getiren
herhangi bir haber de olabiliyor? Zaman zaman
bu hâli-coþkuyu yaþýyoruz. Yani, bilmediði-
miz-tadmadýðýmýz bir duygu deðil.
Þimdi her þey sýradanlaþtý, bu coþkuyu
unuttuk, nâdir yaþar olduk. Bir çocuðun, çocu-
ðumuzun doðumu bile bize coþku veremez ol-
du, bir büyüðümüzün ölümü bile bize üzüntü
veremez oldu?
Ne oldu da coþkumuzu yitirdik? Suyumuz
çekildi. Aðacýn suyu nerede?
Ýman ve sevgi… Ýman ve fikir… Üzerimize
sigara dumaný üflenmesi gibi gördüðünüz ya
da tekerlemeye döndürdüðümüz sevgili fikir…
Üstad bir þiirinde þöyle diyor: “Bir gün anlaþý-
lýr þiir. / Çoðu gitti azý kaldý. / Ekmek gibi aziz-
leþir. / Çoðu gitti azý kaldý.”
Ýman ve sevgi eksikliði had safhada; her ne
kadar lafta iman ve sevgiden bolca bahsedilse
bile.
Ýman, meçhuledir, fakat imanýn kendisi
meçhul deðildir, tezahürleri itibariyle kaskatý-
dýr, eþyadan daha çok somuttur, “Sýr Ýdraký” sýr
deðil, yaþanýr ve somut bir vakadýr. Ýman da
böyledir; insanýn içini ýsýtan, bütün iliklerine
kadar iþleyen, ona pratik temin eden bir yoldur.
Sevgi, manevî bir mefhum, onu maddî sev-
giye (hazza) indirip yok ettik. Manevî sevgiyi
maddî âlemde tezahür ettirebilmeliyiz. Ýki
âlem arasýndaki ilgi ve baðlantýya köprü ol-
makla mükellef insan, bunu yapamazsa kendi-
ni parçalar, olan da budur.
Sevgi de kuru kuruya kalmamasý için fikre
ve ideolojiye muhtaç, her þey yerli yerine an-
cak böyle oturur. Aile mefhumundan, savaþ
mefhumuna kadar. Motivasyon ve aidiyet baþ-
ka türlü saðlanamaz. Nalbant nalbantlýðýnda,
çocuk sokakta, kadýn evinde, öðrenci okulun-
da, asker kýþlasýnda yekpare bir inanýþ manzu-
mesinin huzur ve mutluluðu etrafýnda, kafasýn-
da çözemediði bir mesele olmadýðý halde, ya-
þanmaya deðer hayatý yaþýyor olmalý…
Teoride Müslüman ama, pratikte “imansýz-
Ýslâmcýlýk” halinden, lafta Müslümanlýktan þi-
kayet ediyoruz. Mücerredi müþahhasa indire-
mediðimiz an, Allahsýzlýk baþlar; bunun ýztýra-
býný duymadýðýmýz an, halimize razýyýz demek-
tir ki, asýl tehlike budur. Allah’ý müþahhas
âlemden çýkarmak veya eþya ve hadiselerle
alâkasýný kuramamak (ideoloji þartý görülüyor)
Allahsýzlaþmakla ayný kapýya çýkýyor demektir.
Ýdeolojinin ve onun heyecanýnýn (içimizde-
ki yansýmasýnýn) eksikliði bizi tehlikeli yerlere
götürebilir. Allah, ideallerimizin heyecan ve
aksiyonunu (velev ki hayalde olsun) duyama-
maktan bizi korusun!
BARAN
Ýdeolojik Eðitim Üzerine
Tayyar TERCAN
“Ý deolojik eðitim yokluðu -ard niyetlileri
bir kenara býrakýrsak- yeni þartlar karþý-
sýnda yýlgýnlýk ve kararsýzlýk meydana getirir.”
(Ýdeolocya ve Ýhtilâl, Salih Mirzabeyoðlu, ÝBDA
Yayýnlarý, Shf; 114)
Küçük günahlar devamlý tekrar edildiði zaman
büyük günah hükmüne doðru kayar. Her küçük
günah kalbdeki beyaz sayfaya siyah bir nokta ola-
rak düþer. Zamanla o beyaz sayfa, noktalarýn çok-
luðundan kararmaya baþlar ve yapýlan hareketle-
rin yapan için tabi bir hal almasýna yol açar. Bu-
nun sonucuda günahýn günah olarak görülmeme-
sine kadar gider… Neticede küçük günah büyüðü-
ne, bunlarýn tekerrürü de kiþinin ayaðýnýn kayma-
sýna ve iman dairesinden çýkmasýna sebep olur.
Ýmân-amel iliþkisinde Ýslam büyüklerinin takribi
görüþü böyledir. Burdan þunu çýkarabiliriz; kiþi,
dil ile ikrar edip kalp ile tasdik ettiði zaman imân
etmiþ sayýlýr ama imânýn muhafazasýný saðlayacak
ilim-fikir- ve amel örgüsünü bünyeleþtiremediði
zaman, bilerek veya bilmeyerek imânýný kaybet-
me tehlikesiyle karþý
karþýya kalabilir. Bile-
rek yapýlan herkesçe
malumdur, bilmiyerek
dediðimiz ise samimi-
yetle inansa da kiþi, ne-
yin doðru neyin yanlýþ
olduðunu ve neye nis-
betle, ne yapmasý ge-
rektiðini bilmeden al-
danmasý ve tabiî ki her
zaman hazýr nefs-þey-
tan tarafýndan aldatýl-
masý mümkündür. Ýbn-i
Arabi (Hz.) ‘’küfrün kaynaðýný bilmeyen gerçek
imânda olamaz’’ ölçüsüyle, küfrün kaynaðýný bil-
me faaliyetidir ideolojik eðitim.
Ýslâm, Mutlak Fikir... BD-ÝBDA Mutlak fikre
nisbetle vasýta fikir. Her asrýn, her çaðýn gereði
Ýslâma muhatap anlayýþýn yenilenmesidir ve -ke-
sin hükümler yerli yerinde- zamanýn þartlarýna gö-
re dünya görüþünü örgüleþtirmek Ýslâm’ýn içinde-
dir. Yobazca kalýp taasubiyetçilik ve þablonculuk-
la deðil, iþin ruhunu yakalamaktan bahsediyoruz.
Dünya görüþü; herþeyin en girift ve incesinden en
kaba açýðýna dek sistemli bir fikriyat ortaya koy-
malýdýr.
Bu anlatmak istediðimiz mevzuudaki öz þu-
dur; Mutlak Fikre nisbetle vasýta fikir bir zorunlu-
luktur. Vasýta fikir temsil noktasýnda olmasý hase-
biyle bir imân davasýdýr! Buradan þu doðal sonuç
çýkar; fikre ne kadar vakýf olur -muhatap olur- ve
ölçülerine ne denli riayet edersek Mutlak Fikrin
gereklerini o kadar yerine getirebiliriz.
‘’Hiç kimse karþýmýza geçip de geniþ mânâsýy-
la ‘’dýþ oluþ ‘’tezahürü olarak görmediðimiz þeyin
kendisinde mevcut olduðunu iddia edemez; geniþ
mânâsýyla ‘’yapmak’’... Anlýyorsun deðil mi?..
Bizzat imâna baðlý keyfiyet, kemmiyet ihtiyacýný
doðuruyor, görünmek için kemmiyete ihtiyaç
var!.. Ama keyfiyet olmadý mý (geniþ mânâsýyla)
eser dediðin, içi boþ kabak; fikir, davranýþ, teþki-
lat, þu, bu, kendi kendisinden ibaret bönlük, kof-
luk ve çirkinlik ifâdesi... ‘’Dýþ oluþ’’ görünüþü ki-
min ne olduðunu ele veriyor vesikalandýrýyor.
(Necip Fazýl’la Baþbaþa, Salih Mirzabeyoðlu, ÝB-
15
DA Yayýnlarý, Shf; 67)
Bahsettiðimiz Ýmân-amel iliþkisinin ifadesi...
Ýbda Mimarý’nýn ‘’insan yaptýklarýnýn toplamý-
dýr’’ sözünün tezahür noktasý… Kiþi tezahüründe
ne yapýyorsa, ne kadar yapýyorsa yalnýzca o…
Kalblerin bilicisi biz deðiliz...
Ýdeoloji; fikrin eþya ve hadiselere nakþedilme
aracý ve ayný zamanda da kendisi ‘’ideolojik eði-
tim ise baðlý olunan ‘’sistem þuurunun’’ tüteceði
akýl ve duygu alýþkanlýklarýnýn kazanýlmasýdýr.’’
(Ýdeolocya ve Ýhtilâl, Salih Mirzabeyoðlu, ÝBDA
Yayýnlarý) Yani fikrin müþahhas ve mücerret kol-
larýný, akýl ve ruh muvazenesini kurup bünyeleþtir-
me iþi… BD-ÝBDA sistem çapýnda bir fikir olarak
her mevzuya has ve hususi bir kapý gösterip giriþ
anahtarý sunuyorsa, bizim de o anahtarý alýp kapý-
yý açmamýz gerekir. Ýdeolojik eðitim budur. Bu
eðitimi almayan kiþi kapýnýn dýþýnda kalýr. Akýl ve
ruh muvazenesi meþhur misâldeki kuþ kanatlarý-
dýr, tek kanatla kuþ uçmaz! Diyalektiklerin çelme-
sini aþan diyalektiði kazanmanýn tek yolu ideolo-
jik eðitimdir. Diyalek-
tiklerin çelmesini aþýcý
diyalektik denince ise;
‘’cüce akýl, kuru man-
týk ve kaba kýyas dýþýna
çýkýldýðý gibi, üstün id-
rakýn hakikatine sýrt çe-
virmeden ve izah edile-
mezleri ‘izah edile-
mezliði içinde izah et-
mek’ gibi üstün bir di-
yalektik ve usül sözko-
nusu olur. (Ýslâma Mu-
hatab Anlayýþ, Salih
Mirzabeyoðlu, ÝBDA Yayýnlarý, Shf; 167) Daha
açýkçasý diyalektikleri aþamamak yeni þartlar kar-
þýsýnda yýlgýnlýk ve kararsýzlýk yaþamayý ve neti-
cesinde de donmayý getirir. Akýþý saðlayamamak
geri gitmektir.
Hadiseler çerçevesinde misâllendirirsek; ih-
tilâlci bir harekete baðlý fertler olarak bizden bek-
lenen, önümüze çýkan engelleri sýçrama tahtasý
olarak görme þuurunun olmasý ve hadiseleri iyi
gözlemleyip tahlil ederek yeni hamleler belirleme
zorunluluðudur. Hedef -ideal- belli, hedefe vardý-
racak vasýtalar belli, kuþanýlacak zýrh, kullanýla-
cak silah ve hedefe en kýsa hangi yoldan varýlaca-
ðý bir bir gösterilmiþken; vasýtaya binip zýrhý ku-
þanarak yol almakta gecikmiþsek, bu ideolojik
eðitim eksikliðinden ideolojiyi tam kuþanama-
maktan olsa gerektir.
BD-ÝBDA baðlýlarý olarak gayemiz-hedefimiz
inandýðýmýz gibi yaþamak, yani müslümanca ya-
þamaktýr. Müslüman gibi yaþamanýn gereði de,
Ýslâm ihtilalini gerçekleþtirmektir. Þeriat nizamýný
getirmekle þeriatý yaþamak deðil, þeriatýn gereði
olarak ihtilâl yapma fikri... Hülasa olarak mevzu-
yu þöyle baðlýyabiliriz; yapmamýz gereken þey;
her yönüyle hazýr olarak ortaya konmuþ olan BD-
ÝBDA fikriyatýný kuþanmak ve ona layýk olabil-
mektir. Ýdeolojik eksikliklerimizi tamamlamak;
murada uygun davranýþ ve diyalektiklerin çelme-
sine takýlmamayý ve bu tamlýða erme yolundaki
musibetlere de göðüs germe gücünü verir.
16
IMAGO
‘Karþýnýzda leþler var’ düstûru imagolarýn en kýsa
tahlilidir diye düþünüyorum. Evet, imago: Leþ ve resmî
ideolojik ebeveynimizden toplumumuza akan cerahat.
Fallik döneme mahkûm edilmiþ, sütten dahi kesileme-
miþ, Oedipian toplumum benim. Ýmago’nu n’ideyim…
Hawari KAYSER
Ý mago’ya bir açýklýk getirelim:
Entomoloji’de (böcekbilim)
‘imago’ kavramý kanatlý bir böceðin
geliþiminin son aþamasýný ifâde et-
mektedir. Böcek böylelikle metamor-
fozunu (baþkalaþým) tamamlamýþ ol-
maktadýr. Yine, larva evrelerine kar-
þýn eriþkin üretken evreyi de anlat-
maktadýr, bu kavram. Larvalar üreye-
mezler, üretken deðildirler. Ýmago
kanatlarýn ve cinsî uzvun geliþimiyle
karakterizedir. Ýkincil olarak kanatsý-
zlarda (kanatsýzlaþmýþ olanlar) hariç.
Ýmago ile sonlanan deðiþim (ve ku-
luçka) sürecine ‘imaginale’ adý veri-
lir. Bazý böceklerde larva ile imago
arasýnda ara bir evre daha vardýr. Bu
evre Lepidopterler’de, Koleopter-
ler’de veya Dipterler’in pupasýnda
görülür. Bazý su böceklerinde – efe-
merler gibi – bir de ‘sub-imago’ du-
rumu vardýr. Balýkçýlar bu iki hâli
yem olarak kuru sineðe tercih ederler.
Þimdi gelelim psikiyatri’de veya
psikanaliz’deki imago’ya;
Ýmago bir þahsiyetin bilinçdýþýn-
daki temsîlidir.
Burada biraz bilinçdýþý’nda kala-
lým: Bu kavramý týbb literatürüne so-
kan kiþi malûm biri: Sýgmund Freud.
Psikanaliz theorisinde bu kavrama
ciddî bir rol yüklemiþtir, Freud. On-
dan evvel, bu konsept benzer bir
mânâda yine kullanýlmýþtý ve bu kav-
ramý daha önce kullananlar iki büyük
fiqir adamýydý: Friedrich Nietzsche
ve Hartmann. Leibniz de 17. yüzyýlýn
ortalarýnda Leibniz ve bilâhare de
Schopenhauer tarafýndan da fark
edilmiþ kavramlardýr. Bu noktada
Freud’ün çok dikkatli bir okuyucu ol-
duðuna iþâret ediyoruz.
Tanýmý nedir: Bildik mânâda bi-
linçdýþý, bilinçli olmayan (bilinçten
olmayan, bilince âid olmayan) her-
þeydir. Bunun içine muhtemelen, ge-
çici bir zaman için de olsa bilincin
dâhilinde olmayan þeyleri de katabi-
liriz ki, buna ‘Infra-conscient’ diyo-
ruz (bilinç altý veya en doðru biçi-
miyle yazmak gerekirse alt-bilinç di-
yoruz. Burada iþte, K.
Mirzabeyoðlu’nun Üst Þuur deðer-
lendirmesinin anlamý bir nebze daha
BARAN
netleþmiþ oluyor zira alt-bilinç de mi
var ki, üst-bilinç olsun diyen zevâta
buradan ‘he, var ve onun adý da infra-
conscient diyelim’) veya ‘bilince gi-
riþi mümkün olmayan þey’ denir.
Psikanalitik theoriye nazâran; bi-
linç dýþý bir fikir halkasýdýr. Bu fikir
halkasýndan fikir ilmeðini de anlaya-
bilirsiniz, fikir düðümünü de, fikir is-
tasyonunu da. Bu halkalarý (zincirle-
ri, düðümleri) algý, heyecân, duygu
gibi kavramlara da teþmîl edebiliriz
ki, bunlarýn hepsi birden psiþizmi
oluþtururlar. Basit bir biçimde, bilinç
dýþý bilincin zýddýdýr demek pek doð-
ru sayýlmaz ve fakat belki, bilince re-
aksiyon veren ve onun karþýsýnda dik
durmaya çalýþan bir rakîb alan olarak
anlamak doðru olabilir. Meselâ, bir
algý tarafýndan boðumlardan birinde
provoke edilen bir deðiþiklik, psi-
þizm seviyesinde büyük modifikas-
yonlarý (deðiþiklikleri) örgütleyecek-
tir. Bu yapý (bilinç dýþý) bilinçle bir-
likte veya onsuz iþler. Belki de ismiy-
le çeliþen bir durumdur bu amma
velâkin, bilinç dýþý denen mereti dik-
kate almak zorundayýz. Eðer bilinci-
niz kuvvetli deðilse – ki, insanlarýn
kahhar ekseriyetinin bilinçleri kuv-
vetsizdir ve örgütsüzdür – bilinç dýþý
tepenize her ân bir balyoz gibi ine-
cektir ve daha da güçsüz iseniz psi-
kozlara açýk olacaksýnýzdýr. Zâten,
psikiyatri ve psikanaliz bilimlerinde
en zorlanýlan noktalardan birisi de
budur; neden psikozlar ortaya çýkar-
lar (mekanizma olarak) ve bu psikoz-
lar ASLINDA nelerdir? Bu sorunun
binbir cevabý olmakla hiçbir cevabý
yoktur.
Freud ne diyordu: Yarýda kalmýþ,
tamamlanmamýþ veya istenmiþ de
baþlanamamýþ edimlerimiz (eylemle-
rimiz) –ki, bunlarýn arasýnda psiþik
eylemlerden olan (sayýlan) temsîller
de mevcûddurlar– bahanelerden
mantýklýlýklara kadar, zekîce formüle
edilmemiþ bütün arzulara bilinçli se-
çime ihtiyâc duymaksýzýn cevâb ve-
rir. Görülüyor ki, bilin dýþý dediðimiz
nesne önünü açýk bulduðunda ve ip-
ten boþandýðýnda (zâten ipi yoktur)
bütün eylemleri birbirine de mecz et-
mek suretiyle, içinden çýkýlamaz bir
hâlde iþleme koymakta ve bunu me-
kanize olmuþ bireye dayatmaktadýr.
Bu durum bazý sorunlarý ve sorularý!
berâberinde getirir: Bu arzular neler-
dir? Onlarýn ne olduklarýný nasýl anla-
yabiliriz? Neden onlarýn farkýnda (bi-
lincinde) deðilizdir? Ýþte bu sorular
cevâb bulamadýðý zaman – ki, bulma-
larý çok zordur – bünyelerde sorun ve
pürüz bilâhare travma, þok, cinnet vs.
gibi durumlarý çaðýrýyor. Cevâbý bi-
lenler için ‘bienvenue’ diyoruz.
Freud’de bu bilinç dýþý, bütün ge-
rilimler ve enerjileri baðrýnda toplar;
sebebi de bir türlü bilinç düzeyine
(yüzeyine) çýkamamalarýdýr. Freud,
bunlarýn örf, âdet ve geleneklerden
dolayý bastýrýlmaya çalýþýldýðýný söy-
ler. Tabiî, biryerlerden bastýrdýðýnýz
zaman baþka yerlerden pörtler! Ka-
dýn sorunu olan erkek olaylarý bilin-
çaltýna iter durur ve bir gün hooop
tecâvüz etmiþ. Yok onu yapamýyorsa,
melankolik, arabesk, bilinçsiz bir aþ-
ka tutulup kadýnýn kara kaþýna kara
gözüne vurulmuþ, devrilmiþ. Batý’da
abartýlý bir dýþavurum, doðu’da çar-
pýk bir içeride patlamalar... Özünde
ýztýrabýn çekirdeði ayný: Üst Þuur il-
minden ve hikmetinden mahrum
olmak. Mahrumiyetin gâvurcasý pri-
vation veya sevrage: Batý, ‘demokra-
si’ adý altýnda örgütlediði ‘bilinç dýþý’
terbiyesini, terbiye edilmiþ bilinç dý-
þýndan zarar gelmez faide iktizâ olu-
nur esprisi dâhilinde empoze ederek
Üst-Þuur’la demokrasi hastalýðýný
yüzyüze getirip kendi kitlesine Üst-
Þuur düþmanlýðýný ve privation’unu
dayatýyor. Batý demokrasiyle malûl
iken Üst-Bilinç’ten mahrum’dur. Ba-
tý’nýn girdiði ve gittiði her yer Ba-
tý’dýr gerçekliðince, Doðu’da da Üst-
Þuur bir ‘gereksiz kafa patlatma veti-
resi’ olarak algýlatýlýp tefekkürsüz ve
penil merkezli bir halkçýlýk ve batýcý-
lýk formülasyonu ile aydýnlanmanýn
baþlangýç yeri olan doðuyu ifsâd edi-
liyor. O nedenle ya psikopatlar (psi-
hopathis), ya pervers’ler (sapýklar),
ya tordu’ler (yamuklar, eðri büðrü
adamlar) ya da psikotikler (psihoti-
ko) toplumumuzda cirit atýyor.
Freud’ün bu yaklaþýmý Jean Paul
Sartre tarafýndan eleþtirilmiþtir; o, bi-
linç dýþý’nýninsan için bir ‘þuur kapý-
sý’ olduðunu düþünüyordu (L’Etre et
le N”ant – Varlýk ve Hiçlik/Yokluk
isimli eserinden).
Bir cümle yeter Sartre’a; Ancak
ve ancak ehîl istikâmetlendiriciler ol-
duðunda (bir toplumda) bilinç dý-
þý’nýn yan etkilerinden ve birincil et-
kilerinden korkmayabilirsin. O da ne
Doðu’da ne Batý’da hak getire duru-
munda olduðundan, þuursuzla bilinç-
sizin yanyana geliþinden üçüncü bir
varlýk olarak bir diðer bilinçsiz zuhur
edecektir. Ýki sakatýn nikâhýndan
üçüncü ve onlara benzeyen bir sakat
çýkar, saðlam ise mucîze olacaktýr.
Ýmago’ya geri geliyoruz:
Jung, imago kavramýný 1911 yý-
lýnda kullanýyor, Libido’nun meta-
morfozu ve sembolleri isimli kitabýn-

da. Orada, anadan, babadan ve kar-
deþten mütevellîd bir imagodan bah-
sediyor. Bu konsepti analitik psikolo-
jide de kullanýyor. Bunlar, insanýn
psiþesini meydana getiriyorlar Jung’a
göre. Jacques Lacan ise imago ile
komplex’i birbirine baðlar. Ona göre
imago, bu baðlantýnýn (amalgam da
diyebiliriz) içinde temel tuðlayý
teþkîl eder.
Yukarýda imagonun kýsa tarifinde
þahsiyetin (kiþilik) bilinçsiz (bilinç-
dýþý) temsîli demiþtik. Bu temsîl kav-
ramýndan ‘prototipik kiþilik’ mânâsý-
ný çýkarabiliriz. Diðer bir deyiþle,
imago, bir þahsýn karþýsýndaki özne
(birey) tarafýndan anlaþýlma (algýlan-
ma) kipi veya yoludur. Jung’da bu
kavram son tahlilde ‘komplex’ kav-
ramýyla yer deðiþtirmiþtir.
Bir nevrozda (neurosis), imago es-
ki bir iliþkinin veya bir iliþki formu-
nun geri dönüþünü provoke eder; bu-
na akrabasal imagonun reanimasyo-
nu (yeniden canlandýrýlmasý) denir.
Bu geriye dönüþ bilinçdýþýnýn özel ni-
teliðiyle ilgili bir durumdur ve tarihî
istifler (katmanlar) üzerine inþâ edilir.
Jung þöyle der: Komplex deyimi-
nin fevkinde imago deyimine kasden
öncelik verdim zira burada, psiþik ol-
guyu imagoyla tasarlamak istedim.
Onu (imago) teknik bir terim olarak
seçerek psiþik hierarþide baðýmsýz
kýlmaya özen gösterdim. Komplex’in
temel özelliði mizaçla aþýlanmasýdýr
ve imago konseptiyle birlikte otono-
mi belirtir.
BARAN
Jung bilâhare imago terimini arc-
hetype (ilksel tip) terimiyle yer de-
ðiþtirtir. Burada amaç kiþisel olma-
yan’a (impersonal) dahil olan kollek-
tif motifleri ifâde etmektir. Ýntrapsi-
þik imaj iki kaynaktan gelir: Bir ta-
raftan aqrabalarýn (âile efrâdý ve
sülâle) etkisi, diðer taraftan da çocu-
ðun spesifik (özgün) iliþkileri. Böyle-
likle bir imaj kendi modelini sâdece
aþýrý biçimde konvansiyonel (törel,
geleneksel) bir yoldan üretir.
Nihâyet, imago’yu bilinçdýþý ile bi-
linç arasýna yerleþtirir.
Burada, imago’yu yerleþtirdiði
yere iliþkin bir yaklaþýmda bulunul-
malýdýr; bu terim italyanca bir san’ât
terimi olan chiraoscuro’dur ve ‘ay-
dýnlýk-karanlýk’ anlamýna gelir. Bu
terimin anlamý, ‘kontrast’týr. Bu kon-
trast hem kullanýlan renklere ve oluþ-
turulan gölgelere göre hem de ideolo-
jik-siyâsî bakýþ olarak ortaya çýkar.
Burada en güzel kontrast örneklerin-
den biri olarak Giovanni Bagli-
one’nin, Amore sacro contro amore
profano isimli eserini misâl olarak
gösterebiliriz. Evet, imago bilinçdýþý
ile bilinç arasýnda bir berzah (chi-
aroscuro) olarak ortaya çýkmaktadýr.
Bu noktada imago kýsmen otonom
(muhtar) bir komplex olup bilince ta-
mamen entegre deðildir. Berzahýn
tekliði ve iki ayrý tarafta ayrý algýlaný-
þý gibi.
Freud’da imago konsepti çok na-
dir rastlanan bir kavramdýr: Eðer,
Jung tarafýndan takdim edilen uygun
terim olarak baba imagosunu kulla-
nacaksak bu, süje (özne, birey) ile
hekîmi arasýndaki gerçek iliþkilerin
sonuçlarýný belirleyecek kesin faktör-
dür.
Nâdiren bu terimi kullanan Freud
için imago, sâdece birincil objelerin
gerçek özelliklerine baðlý erotik bir
sabitlenmedir. Çocuðun ebeveynini
anlama (algýlama) yönteminde imago
önemlidir ; Annenin mnemik (hatýra-
sal) veya fallik (cinsî uzuvsal) imajý
gibi. Buna mukabil Freud, Le prob-
lème économique de Masochism
(Mazohizmin Ekonomik Sorunu)
isimli eserinde imago’yu Jungien
mânâda sýnýr imagosu olarak deðer-
lendirmekte ve imago ile moral ma-
zohizm ve super ego (üst ben) üzerin-
de bir bað kurmaktadýr. Libidinal iç-
güdülerin ilk objeleri tarafýndan icrâ
edilen kudretin (ebeveyn) ardýnda
geçmiþin ve geleneklerin etkisi sak-
lanmýþ durumdadýr. Kader figürü,
ebeveyn ile baþlayan bir serinin so-
nuncu figürü olmaktadýr. Sonuçta bu
kader figürü super ego’nun bir ajansý
hâline gelebilir. Ama, genelde kader
figürü ebeveyn imagosuna direct ola-
rak baðlý kalýr.
Varýlan yer çok özetle þurasý: Ebe-
veyn’den akýp gelen bu bu combine
imagolar büyük anksiyete’leri (ileri
sýkýntý) tahrik ederler. Bu sýkýntýlar
belli bir dönemin sonunda þizoid-pa-
ranoid bir konuma eriþebilirler (evri-
lebilirler). Bir baþka pozisyon da
cinsî aþka geçiþi hem kolaylaþtýran
17
hem de zorlaþtýran depresif konum-
dur. Çocuk milleti hep ebeveynine
dönük olarak cinsî fanteziler ve pro-
jeler üretir. Böylece, çarpýk, gerçek
dýþý ve tehlikeli bir cývar imagosu ge-
liþir. Sonra çocuk bu imajý içine yön-
lendirir ve bu içine yönlendirdiði
imaj super ego’ya dönüþür. Super
ego da insanýn sosyal hayatýndaki iç
dengelerini belirleyen (bastýran) fak-
törlerden biri olur.
Ýmago, komplex’in yapýsal elema-
ný olarak âile kurumunun yapýsýný an-
lamaya yararlý olur. Lacan 3 etap be-
lirlemektedir: Sütten kesilme komp-
lexi, tecâvüz komplexi ve Oedipus
komplexi.
Son tahlilde; bu kadar imaj (aslýn-
da imago) bolluðunun bulunduðu ve
hattâ image-maker’lýk gibi bir mesle-
ðin ortaya çýktýðý ortamda bilinç sevi-
yelerine sýranýn gelmesi çok zor ola-
cak ve olaylar bilinç dýþýnda, bilinç
altý’nda, ebeveynlerden tevârüs edi-
len fantastik heyecânlarda ve tabiî ki,
Fallos etrafýnda dolaþacaktýr. Bir mu-
cize adam da, ne kadar imago varsa,
ortalýklarda gezen, hepsinin façasýný
birer birer bozmakta. Karþýnýzda
leþler var düstûru imagolarýn en
kýsa tahlilidir diye düþünüyorum.
Evet, imago: Leþ ve resmî ideolojik
ebeveynimizden toplumumuza akan
cerahat. Fallik döneme mahkûm edil-
miþ, sütten dahi kesilememiþ, Oedi-
pian toplumum benim. Ýmago’nu
n’ideyim…

Teröristbaþý Obama
O bama "Guantanamo'yu kapatýyoruz!"
diye dünyaya duyuru yaptý; akabinde
"deðiþim", "yeni dönem", "yeni dünya" yalanlarý
Týmes ve Telegraph'ta yer alan bir haber:
"Göreve baþlar baþlamaz ABD'nin uluslararasý
imajýna aðýr darbe indiren Guantanamo ile CIA'in
araçlarý elimizde tutmamýz gerekiyor. Hâlâ kötü
adamlarý kovalamak zorundayýz. Bazý kesimlerde
tartýþmalý bulunuyor. Ama belli sýnýr ölçüleriyle
düzüldü. gizli esir kamplarýnýn kapatýlmasý emrini veren kullanýlýrsa kabul edilebilir."
Teröristbaþýnýn dýþ politikasýnda, Deccal ABD Baþkaný Barack Obama'nýn, daha gözlerden Avrupa Parlamentosu (AP) esirleri taþýyan
Komitesi'nin "deðiþtirilemez, deðiþtirilmesi dahi ýrak bir uygulama olan zanlýlarýn kaçýrýlýp uçak- CIA uçaklarýnýn Türkiye dahil Avrupa ülkelerine
teklif edilemez" maddelerini gizleyen iþgal lara konularak sorgulanýp inip kalktýðý ve havasa-
basýný, Amerikan çýkarlarýný tehdit potansiyeli iþkenceci ülkelerin hapis- hasýný kullandýðý uygula-
taþýyaný da dahil, artýk taaruzda olan Ýslâm müc- hanelerine gönderilmesini mayý 'uluslararasý hukuka
ahidlerine karþý "önleyici tedbir" politikasýndan (rendition) ise devam göre yasadýþý' ilan edip
vazgeçmemiþ, vazgeçmeyecektir. ettirdiði öðrenildi. Los kýnamýþtý. AP'nin konuyu
Bebek katili Amerika'nýn, dünyada antiem- Angeles Times'ýn yayým- soruþturan komisyonunun
peryalist bayraðý yükselten Ýslâm mücahid- ladýðý 22 Ocak tarihli üyesi Claude Moraes, þu
lerinden esir aldýklarýný dünyanýn çeþitli baþkanlýk emrinde CIA sýra tanrývari konumda
ülkelerinde bulunan iþkence üslerine kaçýrdýðý ve zanlý kaçýrma yetkisini bulunnan Obama'yý
ayný amaçla iþkence uçaklarý, iþkence gemileri elinde tutuyor gözüküyor. eleþtirmenin zorluðuna
kullandýðý biliniyor. Hiçbir suçlamada dikkat çekerek, "Deðiþimi
Bu hakikatin, "Bush'un gidiþi"yle elebaþýný bulunulmadan ve avukat tam yapmasý için 'rendi-
deðiþtiren Deccal Komitesi için deðiþmeyeceði- hakký tanýnmadan birçok tion'ý paketin parçasý
ni, Obama'yla devam edeceðini kývýrmadan söy- insan Mýsýr, Fas ve Ürdün görmesi lazým. Mýsýr ve
leyin de kim olduðunuzu bilelim. gibi sorguda iþkence yaptýðý bilinen ülkelerin Ürdün'de net biçimde iþkenceden geçirilmiþ kiþi-
hapishanelerine nakledildi. Böylece hem BM'nin lerin ifadelerini dinledim. Ýnsanlarý bu
Ýþkenceye Karþý Sözleþme'sinin üçüncü maddesi hapishenelere atmak hâlâ Amerikan dýþ poli-
Esas Düþman Amerika hem de Amerikan anayasasýnýn iþkence yasaðý ile tikasýyla ilgili ciltler dolusu þey söylüyor" dedi.

A merika'yý Esas Düþman konumundan

kimse çýkaramaz.
Þimdi, ABD'li bir yetkilinin, 'Açýkçasý bazý
araçlarý elimizde tutmalýyýz' diyerek savunduðu
sözkonusu politikayý, Amerika'nýn "Bush döne-
mi"nde kaldýðý yerden devam ettirdiðine dair
hükümetin bir kiþinin tüm yasal haklarýna saygý
duymasý maddeleri çiðnendi. Yani
Dünyada Amerikan ve Ýsrail düþmanlýðýnýn en
yüksek seviyede olduðu(% 90!) Türkiye'de,
Guantanamo'daki muamele baþka ülkelere ihale halkýmýzýn Amerika'ya olan nefret ve düþman-
edildi. lýðýný zamanla zayýflatmak, sonra sempatiye
Obama yönetiminden bir yetkili uygulamanýn çevirmek için Obama'ya biçilen imaja raðmen
devamýný gazeteye þöyle savundu: "Açýkçasý bazý Esas Düþman gizlenemeyecek!
18
SEYYÝD
Levha: 10 Aðustos 2005… Bizim evde Kuman-
dan’la birlikteyiz. Elimde fýrça benzeri bir þeyle gidi-
yorum ve birþeyler söylüyorum. Bununla ilgili olarak
Kumandan, duvardaki fotoðrafý göstererek, “asýl o
öyle!” diyor. Onun yanýnda bir tahta var; baþ tarafýn-
da gökkuþaðý renkler… Galiba 11 renk ve herbirinin
üzerinde bir kýzýlderili kabilesinin ismi yazýyor. Tah-
tanýn yan tarafýnda, yanyana duran renkler. Kýrmýzý
ve yeþil dikkatimi çekiyor. Annem Fehime Haným’a,
“bak Kumandan Seyyid’tir, sakýn onun hakkýnda kö-
tü söyleme!” diyorum. Babaannem Muteber Haným
da, “evet, o Seyyid’tir” diye beni destekler mahiyette
sözler söylüyor. Annem bu sözlerden sonra kötü bir-
þey söylemiyor. (Bolu F-Tipi Cezaevi — Abdülmetin
Torsun.)
 Ýdrak: Anlayýþ. Kavrayýþ. Akýl erdirmek. Yetiþtir-
Seyyid: Efendi. Allah Sevgilisi’nin soyundan ge-
len, onun izinden giden. Allah Sevgilisi’nin bir ismi:
74.
Vejin. (Kürtçe.): Diriliþ: 74.
Yedeyn: Ýki el: 74.
Ýspehbed: Baþbuð, hükümdar, hakan, kaðan: 74.
Kâmyab: Ýsteðine kavuþmuþ. Muradýna ermiþ
olan: 74.
Nuhî: Nuh Aleyhisselâmla ilgili: 74.
Tine: Balçýk. Hilkat, yaradýlýþ: 74.
E’bað: Yükler, hamuleler: 1074.
Balam: Sýðýr: 74.
Dümel: Büyük kan çýbaný: 74.
Pa-mal: Ayak altýnda kalmýþ, çiðnenmiþ. (Üsta-
dým’ýn “Muhasebe” isimli þiirinden: Milyonlarca
ayaðýn altýnda kaldý kellem.): 74.
Deng: Hayran, þaþkýn. Ýki maddenin çarpýþmasýn-
dan çýkan ses. Pergel. (Pergel, Kürtçe’de “sistem” de-
mek.): 74.
Hus: Bir kavmin üzerine nazil olan umur: 74.
Me’cel: Su toplanan yer. (Vakt: Ýçinde yaðmur su-
yu biriken yer. Su ile faydalanýlacak mekân… Vakt:
Zaman. Saat. Çað. Mevsim. Boþ zaman. Geçim. Fýr-
sat. Muayyen, belli zaman: 506… Nakþbend: Res-
sam. Nakýþ iþleyen: 506… Erdiþ: 506.): 74.
Mecal: Tâkat. Güç. Kuvvet. Ýktidar. Ýmkân. Fýrsat:
74.
Nekba: Fýrtýna: 74.
 Habaik: Kehkeþanlar. Samanyollarý. Çizgiler: 32.
Kabile: Aþiret. (Kabil: Kabul eden. Olabilir, isti-
datlý, mümkün olan, önde ve ileride olan… Kabile:
Kadýn ebe. Kabul edici. Ses alýcý. Telefon.): 147.
Kaime: Uzun bir kâðýda yazýlan ferman. Kitab
yapraðý. Kâðýt para: 147.
Kavam: Adâlet. Uzun ve güzel boy: 147.
Malikâne: Büyük ve gösteriþli köþk. Eskiden, ge-
lirinden hayatý boyunca istifâde etmek, fakat satama-
mak ve miras býrakamamak þartýyla verilen arazi:
147.
Mugamese: Birbirini suya daldýrmak: 1146= 147.
Velsan: Birbirinin boynuna sarýlma: 147.
SALINCAK
Levha: 26 Ocak 2001… Sýrtýmdan gelen korkunç
bir rüzgâr; cezbediliyorum. Uzun sürüyor. Sürekli Lâ
BARAN
ÝNSAN
“Büyük Doðu-ÝBDA”
Salih Mirzabeyoðlu
havle çekiyorum ve salâvat getiriyorum. Rüzgâr din-
diðinde dýþarý çýkýyorum ve göðe bakýyorum; dolunay
var. Gözlerim, uykudan kalkmýþ olmamdan dolayý
kamaþýyor gibi. Sonra bir salýncaða biniyorum. Üze-
rimde beyaz ihram var. Sanki bir kale içindeymiþiz
gibi ve duvara çýkan taþ merdivenlerin basamaklarýn-
da beni seyreden Arab kýyafetli birkaç kiþi. Alâkayla
bakýyorlar.
 Nevruz: Yeni gün, ilkbahar. Güneþ’in Hamel (Ku-
Evrek: Salýncak. (Beþik.): 227.
Moðol Mehdî Muhammed: 1076+151= 1227.
Seyyid Mehdî Muhammed: 74+154= 228= 1227.
 269.
Evrek: Salýncak: 227= 1226.
Ekrad: Kürtler: 226.
mek: 226.
 Havme: Tasarruf dairesi: 59.
Ürcuce: Salýncak: 218.
Mufsih: Fesahatla ve düzgün olarak söz söyleyen:
218.
Ejderha: 218.
Ejir: Akýllý, uyanýk, açýkgöz: 218.
Rih: Rüzgâr, yel. Sýzý, romatizma. Galebe, kuvvet.
Rahmet. Devlet. Hoþ ve iyi þey. Koku: 218.
Tevarih: Tarihler: 1217= 218.
Cirye: Suyun akmasý ve þýrýldamasý. Cereyan:
218.
Zevre: Ziyaret etmek: 218.
Tarî: Taze, teravetli: 219= 1218.

Gaze: Çocuk salýncaðý: 33.
Bal: Gönül, kalb. Hatýr: 33.
Belâð: Eriþtirme, yetiþtirme. Maksada uyan güzel
ifâde. Kâfi gelme, kifâyet: 1033.
Ýhtila’: Tenha yere veya halvete çekilme. Taze ot
koparma, biçme: 1033.
Ýgla’: Kaynatma. Pahalandýrma: 1033.
Galib: Üstün. Yenen. Maðlub eden. Ekser: 1033.
Lagýb: Acýkmýþ ve yorulmuþ kiþi: 1033.
Ýstimsal: Misâl edinmek: 1032= 33.
 yorum… Arkamdan koþan bir genç… Taþlý çukurlu,
Gaze: 33= 1032.
Pül: Köprü: 32.
LÂKAB
Levha: 11 Nisan 2004… Mahmud Efendi Hazret-
leri, yanýnda þoförü ve birkaç kiþi ile geliyor. O sýra-
da biri þoföre yaklaþmaya çalýþýyor ve herkes onunla
ilgileniyor. Biz Efendi ile baþbaþa kalýnca, ben fýrsat-
tan yararlanýp birþeyler sorsam mý diye düþünürken, o
sanki benimle konuþmuyormuþ gibi, “Annene selâm
söyle!” diyor. Ben, “Bolu Cezaevi’ndekilere selâmý-
nýz olabilir mi?” diyorum. “Onlara çok selâm söyle-
yin merak etmesinler; onlarýn mücadelesi vesilesiyle
olacak bu iþler. Ben hep onlarla beraberim, bunu on-
lar da bilir zaten. Sadeddin’e, Kumandan’a çok çok
selâm ederim, dua ediyorum!”… Efendi de Kuman-
dan’dan, “Kumandan” diye söz ediyor. (Ýstihareci.)
 Yasin: “Ya Seyyid, ya Ýnsan” gibi çeþitli mânâlar-
Mahmud Ustaosmanoðlu: 98+2171= 2269.
Muhammed Baba (Semmasî): (Hâcegân silsilesi-
nin 14. büyüðü.): 269.
Sidre: Aðaca teþbih edilen, yedinci kat gökte bir
makam ismi: 269.
Hircas: Gövdeli, iri vücutlu: 269.
Bayramiyye: Bayramla ilgili. Hacý Bayram Ve-
li’nin 14. yüzyýlda kurduðu tarikat: 269.
zu) burcuna girdiði 22 Mart’a rastlayan gün. Ýranlý-
lar’ýn yýlbaþý: 269.
Ruzane: Gündelik, yevmiye: 269.
Üç Hilâl – Bir yýldýz: (ÝBDA bayraðý.): 66x3+71=
Ceniver: Sýrat köprüsü: 269.

Nebez: Lâkab: 59.
Mehdî: 59.
Mahcub: Perdeli, örtülü. Kapalý. Utangaç: 59.
Kuhkub: Dað vurucu. Daðý yerinden oynatan.
Kuvvetli at veya katýr: 59.

Kumandan: 252.
Hýntar: Çok acýkmak: 1251= 252.
Gusto Mehdî Muhammed: 101+151= 252.
Tagmiz: Göz yummak: 2250= 252.
Ýnfisal: Yeni bir fasýla geçme: 252.
Ýnkisam: Kýsýmlara ayrýlma. Bölünme. Taksim ol-
ma: 252.
ÝBDA YILDIZI
Levha: 14 Þubat 1989… Yalçýnla beraberiz… Bir
asker ortadaki direðe bayrak çekiyor… Bayrak mavi
renkli ve üzerinde beyaz bir yýldýz var… Bu ÝBDA
bayraðý imiþ ve sanki asker ne yaptýðýnýn farkýnda de-
ðil… Yalçýn, “sadece burada deðil, kimbilir kaç yer-
de böyle bayrak çekiliyor!” diyor… Ve bayraðý
selâmlamak için yerini alýrken, ben de yerimi almak
için davranýyorum… Bu sýrada biri “hey!” diye sesle-
niyor… “Eyvah beni anladýlar!” diye kaçmaya baþlý-
bayýr aþaðý ve sonra bayýr yukarý sokak aralarýnda ko-
þarken, arkadan kovalanýyorum diye kendi gölgem-
den mi kaçýyorum düþüncesiyle, bakýnýyorum… Bu
sýrada o genç yaklaþýyor ama, þaka için koþtuðu bel-
li!..

Abî: Çok mavi. Suda yaþayan ve suda meydana
gelen: 13.
Salih Mirzabeyoðlu: 691+322= 1013.

Yýldýz: 71.
Tabs: ÝNSAN: 71.
Best: Döþemek, yaymak, neþr: 71.
Henie: Þiddetli emir: 71.

Yýldýz: 71= 1070.
Sebbabe: Þehadet parmaðý: 70.
Büyük Doðu-ÝBDA: 1060+9= 1069= 70.

da rivayet edilir: 70.
Ýtret: Ehl-i beyt: 1070.
Kün: “Ol” mânâsýna emirdir: 70.
Seha’: Beyin zarý: 70.
 Müstentic: Netice çýkaran: 953.
Ayyuk: Samayolunun daima sað tarafýnda olan
çok parlak ve uzak bir yýldýzýn ismi. Gökyüzünün pek
yüksek yeri: 186.
Sufî: Tasavvuf ehli: 186.
Fünun: Fenler. Ýlimler: 186.
TEHDÝD
Levha: 11 Aralýk 2007… Galiba Ilgýn’daki lisede-
yim. Ýki ÝBDA’cý genç varmýþ. “Bir de ÝBDA’cý ola-
caklar!” diye birilerinden þikâyet ediyorlar. “Kimler
kimler dururken, gelip müslümanlarla uðraþýyorlar!”
diye kendilerini tehdit ettiklerini, hattâ öldürecekleri-
ni söylüyorlar. “Ben hallederim!” diyorum. Gençler
bir apartmanda kalýyorlarmýþ. Tehdit edenler gelir di-
ye merdivende dolaþarak bekliyorum. Iþýklar gitmiþ
galiba. Yukarý çýkarken Kumandanýmýz’ý görüyorum.
Çok yorgun bir hâli var. Ben sað tarafýndan, birisi de
sol tarafýndan koltuk altlarýna girip taþýyoruz; hattâ
bir ara kucaðýma almaya dahi çalýþýyorum. Önce yu-
karý çýkýyor gibi, sonra aþaðý iniyor gibiyiz. Dýþarý çý-
kýyoruz. Sözkonusu tehlikeli kiþiler geliyorlar. Ku-
mandanýmýz’ý bir kaya veya aðaç kütüðü üzerine otur-
tuyoruz. (Kandýra F-Tipi Cezaevi — Burhaneddin
Yalçýn.)
 bubat ismi: 330.
Tehdid: Gözdaðý verme, birisini korkutma. Kor-
kutulma: 423.
Kitab: Kitab. Kur’ân. Levh-i Mahfuz: 423.
Þa’ban: Arabî aylarýn sekizincisi. (Üstadým’ýn,
Neslihan Hanýmla þer’i nikâhý 15 Þaban’da, Efendi
Hazretleri tarafýndan kýyýlmýþtýr… Yevmiye: Ben de
biraz hava almak istiyorum, 15 Þaban’da beraber kar-
þýya geçeriz.): 423.
Þeb’an: Emin: 423.
Tecvid: Kur’ân’ý usûlüne uygun okuma. Bir þeyi
güzel yapma. Süsleme: 423.
Akruban: Erkek akreb: 423.
Tagziye: Gazâ ettirme, din uðruna savaþtýrma:
1422= 423.
Ýctiyah: Öldürme: 423.
 Sad: Göz hastalýðý: 65
Ýhriz: Bitkin, dermansýz: 1019= 20.
Rahman Sûresi, 20. âyet: 2020.
 Levha: 7 Eylül 2008… Kumandan’ýn olduðu Ce-
Kille: Yorgunluk. Kesmez olmak: 55.
Necb: 55.
 okuduðu yeri görebilecek þekilde bakýyorum. Ku-
Lügub: Yorgunluk, açlýk, meþakkat. Ta’b: 1038.
Neml Sûresi, 82. âyet. (Noktalý.): (81. âyetin
meâli: Sen o körleri, sapýklýklarýndan çýkarýp hidâye-
te erdirecek de deðilsin; sen ancak âyetlerimize ina-
nacaklara iþittirirsin de, onlar Müslüman olur selâme-
te çýkarlar… 82. âyetin meâli: Söylenen baþlarýna ge-
leceði zaman da, onlar için yerden bir DABBE çýka-
rýrýz da, insanlarýn âyetlerimize kesin bir þekilde inan-
maz idiklerini kendilerine söyler.): 4037= 3038.
Ebdal: Evliya zümresinden bir cemaat: 38.
Ülbe: Kýtlýk: 38.
 ra saðýnda bulunan kiþiyle konuþuyor; çay yapýyor-
Kenare: Kýyý, kenar. Sahil, deniz kýyýsý. Küst. Kö-
þe, uç. Son, nihayet. Çember. Etrafý çevrilen þey. Ku-
caklama. Kucaða alma: 276.
Mansus: Nass ile sâbit kýlýnmýþ. Ýzhâr ve beyân
edilmiþ: 276.
Ru’: Kalb, fuad. Kalbde korku arýz olacak yer. Zi-
hin ve akýl: 276.
 837.
BARAN
Cizmir: Aðaç kütüðü: 953.
Hace Muhammed Masum: (Hacegân silsilesinin
25. büyüðü.): 953.
Ýnþihab: Fýþkýrtma: 954= 1953.
 Nüfuz: Sözü geçer olmak. Ýçine alan. Vücudundan
Kütük: 612.
Derviþ Muhammed: (Hâcegân silsilesinin 21. bü-
yüðü.): 612.
Mehdî Muhammed Salih Mirzabeyoðlu:
59+92+129+332= 612.
Bih: Menba, kaynak. Temel, asýl, kök: 612.
Hýbat: Yüzde olan dað ve niþân: 612.
Ýki “idam-ý nefs”: (Nefsi idam etmek.): 306+306=
612.
Ýsti’lan: Ýlanýný isteme: 612.
MISIR-MUSIRR
Levha: 22 Ekim 1984… Mýsýr satan bir kadýn…
Baþörtülü ve þalvarlý… Mýsýrýn iyi olmadýðýný söylü-
yor… Koçan üstünde bir mýsýr tanesini yokluyorum
ve bir taneyi de aðzýma alýp çiðniyorum… Mýsýrýn iyi
olmayýþý ile ilgili bir intibâ!..
 Nil: Mýsýr’daki büyük nehrin ismi: 90.
Mýsýr: Ýki þey arasýnda perde. Memleket. Þehir.
(BOLU). Afrika’nýn kuzeyinde bir memleket. Bir hu-
Seyyid Nur: (Hâcegân silsilesinin 27. büyüðü.):
330.
Musýrr: Direnen. Ayak direyen. Vaz geçmeyen.
Sözünden dönmeyen. (Yevmiye: Nil nehri’nin geçtiði
memleket, Nil Ülkesi… Kusto’nun mânâlarýndan biri
de “Ýstikbâli tahmin etmek”… Kehanet taslamakla,
“tahmin isabeti” arasýndaki farký göstermek üzere,
Üstadým’ýn verdiði misâl de, Mýsýr vesilesiyle: Keha-
net diye bir þey Ýslâm’da yok. Allah’ýn verdiði akl-ý
selimle, selim duyguyla bazý isabetler olabilir. Meselâ
Almanlar Mýsýr’a tecavüz ettiklerinde bir yazý yaz-
mýþtým. Harbi Almanlarýn kaybedeceðine dair muhte-
lif yazýlarýmdan sonra bu iþgal olunca, “orasý Mýsýr
ise, ben de Musýrrým, yâni ýsrarlýyým!” diye yazmýþ-
tým ve yazdýklarým aynen tahakkuk etmiþti…): 330.
Cuþak: Kaynama noktasý: 330.
KUR’ÂN…
zaevi gibi bir yerde, geniþ bir odadayýz. Karþýmýzda
ranza gibi iki katlý yatak var. Kumandan üstte Kur’ân
okuyor, ben yere oturmadan önce onu takib ediyor ve
mandan çok yavaþ okuyor; yeni öðrenenler gibi…
Ama mahreçlere çok dikkat ediyor. “Sad” harfini
okumasý aklýmda kalmýþ. Biz yerde otururken Ku-
mandan karþýmýza gelecek þekilde solumda oturuyor,
onun kim olduðunu hatýrlamýyorum. Saðýmda Saded-
din aðabey var gibi. Kumandan’ýn burada elektronik
cihazlar olmadan sadece Kur’ân okuyup düþünmesi
ne kadar güzel ve zor diye düþünüyorum. Sonra Ku-
mandan inip geliyor ve bizim önümüze oturuyor. Ben
hemen yer veriyorum. Büyüklerin küçüklere hitabý
olarak, “hayýr sen otur!” diyor. Ben, “yok efendim,
buyur geç!” diyorum ve verdiðim yere oturuyor. Son-
muþ. Ben de ona, “çay nerede?” diye sesleniyorum.
Kumandan konuþtuðu için duymuyor. Tekrarlamýyo-
rum. Yüzü baþka biri olmuþ; tanýmadýðým biri. Ben
onlar konuþurken çay yapýp ikram etmeyi düþünüyo-
rum. (Fatih Turgut.)
 Salih Mirzabeyoðlu: 1013= 14.
Tilavet: Okumak. Takib etmek, arkasýna düþmek:
19
Þevkistan: Dikenlik: 837.

Tilavet: 837= 1836.
Hâl-dar: Benli, benekli: 836.
Lütut: Sâbit ve lâzým olmak, gerekmek: 836.
iþleyip geçmek: 836.
Heltat: Cemaat, topluluk: 836.

Kari’: Okuyucu. Okuyan. Abid ve zâhid olan.
Kur’ân’ý tecvide uygun okuyan: 311.
Þabub: Saðanak yaðmur: 311.
Garik: Suda boðulmuþ: 1310= 311.
Þüheda’: Þâhidler. Þehidler: 311.
Muhteri’: Misli görülmedik birþey icâd eden. Ýcâd
eden. Yeni bir þey bulan: 1310= 311.

Sad: Bir harf. (Da’vâ cetvelinde Allah’ýn “Samed-
Kimseye muhtaç olmayan” ismine tevafuk eder.): 90.
MELÝK: Mülk ve melekut sahibi. Padiþâh. Muta-
sarrýf. Bir kavmin baþý. Mâlik. (Esma-i Hüsna’dandýr:
Herþeye mâlik olan.): 90.
Giyan. (Kürtçe.): Ruh: 91= 1090.
Kümmel: Kâmiller: 90.
Ud’iyye: Mesel, hikâyet. Bilmece: 90.
Men: Ben: 90.
Cengiz: Moðol devletinin kurucusu ve büyük hü-
kümdarý: 90.
Milî: Kedi. (Hitler’in lâkabý, Kedi’dir.): 90.
Keys: Zekâ, kavrayýþ, idrak: 90.
Kilem: Kelimeler, sözler: 90.
Nagm: Gizli kelâm, gizli söz: 1090.
Ni’tal: Kova: 90.

Sad: Yüz sayýsý: 94.
Ýncil: (Büþra: Ýncil’in bir ismi. Müjde. Sevinçli ha-
ber.): 94.
Ýdî: Bayramla alâkalý: 94.
Calis: Oturan, oturucu. Tahta çýkan: 94.
Cilas: Beraber oturma: 94.
Feyac: Söz, kelâm: 94.
BALÎNA: 94.

Necîb: 65.

Sa’d: Uður, uður getiren þey, iyilik, mübareklik,
kuvvetlilik. Kutlu, uðurlu: 174.
Kusto: 175= 1174.
Mehdî Salih Ýzzet Erdiþ: 62+129+477+506=
1174.
Mukalled: Boynuna gerdanlýk takýlmýþ. Padiþah
tarafýndan niþân takýlan kimse. Taklid edilen. Örnek
tutulan. Misâl alýnan: 174.
Said: Mezar, kabir. Yeryüzü. Yüksek. Yukarý çý-
kan. Yol, tarik. Yukarýdaki temiz toprak, pislikten
uzak pak toprak: 174.
Sadi’: Sabah vakti. Yedi günlük oðlan: 174.
Müs’id: Mesud eden, bahtiyar eden: 174.
Deysak: Uzun yol. Beyaz þey: 174.

Çay: (Çinliler, iyi demlenmiþ bir çayda Kâinat’ýn
dengesi olduðunu söyler ve tören adabýyla demlerler-
miþ.): 14.
VACÝD(E): Vücuda getiren. Varlýklý. Fâtýr. Gani
ve zengin. Mevcud olan. ( Esma-i Hüsna’dandýr.): 14.
Hicab: PERDE. Örtü. Hâil. Utanma. Men’etmek.
Gizlemek: 14.
Ýhtitab: NÝKÂH’la kadýn veya erkek istemek:
1013= 14.
(Devam edecek...)
20
Atom çekirdekleri
Helium atom çekirdeði. Protonlar kýrmýzý nöt-
ronlar ise mor olarak gösterilmiþtir. Aslýnda çe-
kirdek, kürevî olarak da simetriktir.
Atom çekirdekleri protonlardan ve nötronlar-
dan oluþurlar. Her tip çekirdek (nucleus) özgün
bir proton ve nötron sayýsý barýndýrýr. Nuclide ve-
ya Ýzotop olarak adlandýrýlýr. Nükleer reaksiyon-
lar bir Nüklid’i bir diðerine dönüþtürebilirler.
Atomlar
Atomlar en küçük nötral (yüksüz) parçacýklar-
dýr. Atomlar kimyevî reaksiyonlarla bölünebilir-
ler. Bir atom küçük aðýr bir çekirdekten ibârettir.
Bu çekirdeðin etrafý göreli daha geniþ bir elek-
tron bulutuyla kuþatýlmýþtýr. Her atom tipi özgün
bir elemente tekâbül eder. Günümüze kadar 117
element keþfedilmiþtir. Ýlk 111’i resmî isimler al-
mýþ durumdadýrlar. Çekirdeðin içinde protonlar
ve nötronlar vardýr. Onlarýn içinde de daha küçük
parçacýklar olduðunu görüyoruz ve bu böylece
aþaðý (yukarý) doðru gidiyor.
Moleküller (Zerreler)
Moleküller en küçük parçacýklardýr ve içlerin-
de elementsel olmayan madde içerirler. Her mo-
lekül tipi özgün bir kimyevî bileþiðe denk gelir.
Moleküller iki veya daha fazla atomdan oluþurlar.
Yoðunlaþmýþ Madde
Bu madde yüksek enerjili parçacýk fiziðinin
mevzuudur. Netice itibârýyla parçacýk fiziðindeki
theorilerin birçoðu yoðunlaþmýþ madde üzerine-
dir. Özellikle seçilmiþ uyarý alanlarý mevcûddur
ki, bunlara qýsmî parçacýklar (quasi-particles) adý
verilir ;
Phononlar (ses partikülleri) kristal örgü (ka-
fes) içindeki titreþimsel modlerdýr.
B ugün size olan bitenlere raðmen Amerikan-
cý, Ýsrailci, Ýngilizci olmakta ýsrar edenlerin
nedenleri arasýnda bir konuya deðineceðim. Belki
þaþýrtýcý gelebilir ama bir gerçek. Yanlý liderlere,
akademisyenlere, iþ adamlarýna, gazetecilere dikkat
edin. Somut numuneleri görün.
Mikrodalga ile uzaktan gürültü hissi oluþturmak
mümkündür. Elektromanyetik ritmik vuruþlar kiþi-
nin baþýný elektrikli matkapla oyulduðu hissi uyan-
dýrabilir. Çok düþük frekans da (VLF), iyonlamanýn
olmadýðý bir radyoaktivite ile baþ aðrýsý, çýnlama,
sinirlilik, depresyon, hâfýza kaybý hatta panik duy-
gusu oluþturulabilir. Radyasyonun diþ dökülmesi,
kan kanseri, sakat doðumlara neden olduðu yaptýðý
bilinmektedir.
Ýyonlanmanýn olduðu radyasyonlar, X ýþýnlarý,
Radyum gibi kanser tedavisinde kanserli hücreleri
öldürmek için kullanýlýr. Bu ýþýnlarý uzaktan yönet-
mek mümkün olmamakta, fakat mikrodalga kayna-
ðýný 1-2 km. uzaktan hedefe yöneltmek mümkün.
Elektronik parça yerleþtirmek mümkün mü? Ýn-
san davranýþýný kontrol etmek isteyenler hayvan de-
neylerinde bunu gerçekleþtirmiþlerdir.
FM radyo kanalý ile sinyaller alabilen ve nakle-
debilen minyatür elektrotlar hayvan kafasýna yer-
leþtiriliyor. Maymunda cinsel saldýrganlýk, boðada
aniden durma komutu verme deneyleri baþarýlý ol-
du. Yunus balýklarý yönetilebildi.
ABD’de beynin elektronik uyarýlmasý araþtýr-
masý yapan James Olds; beynin hipotalamus bölge-
sine elektronik implant yerleþtirerek insaný kontrol
etmeyi baþardý. Hastalarda korku, heyecan, halüsi-
nasyon oluþturarak davranýþlarýný ödüllendirdi veya
cezalandýrdý.
BARAN
BETATRON -V-
Dr. Hakký AÇIKALIN
Exciton’lar (Uyarýcý parçacýklar – ikâz parça-
cýklarý) bir elektronun ve bir boþluðun yapýþýk
hâlleridir (ÖZGÜN FATK).
Plasmon’lar (Plazma parçacýklarý) plazmanýn
istikrârlý uyarýlarýdýr.
Polariton’lar (alt kutbî parçacýklar) fotonlarla
baþka qýsmî parçacýklarýn karýþýmlarýdýr.
ABD ve
Mikrodalga ile
Beyin Kontrolü!
Prof. Dr. Nurullah AYDIN - Ýktibas
Zihin özürlülere de benzer deneyler yapýldý. Bu
çalýþmalar çok tartýþýldý. Bilimin iyiliði ile hastanýn
iyiliði ön planda tutularak, etik kurala göre çalýþma-
lar sürdürülmektedir.
FM radyo kanalýnda sinyaller alabilen ve nakle-
debilen bu uzaktan beyin elektronik uyarýlmasý tar-
týþmalara konu oldu. Hatta Fransa’da her doðan ço-
cuða kimliðini belirtir elektronik parça yerleþtirerek
ömür boyu nerede olup olmadýðýný izleme tezi orta-
ya atýldý.
Ýnsanýn robot gibi tuþlarla kontrol edilmesi çalýþ-
masý sürdürülüyor. Elektronik implantý (Stimorece-
iver) bulan Dr. Delgado beynin amigdal ve hipo-
kampus gibi alanlarýný canlandýrarak neþe, tuhaf
duygu, renkli görüntü gözlemlediðini açýkladý.
Radyohipnotik beyinlerarasý kontrol projesi
elektronik hipnoz yapmayý amaçlamaktadýr. Bu
projede kiþiye istemediði þeyler yaptýrmak mümkün
hale gelecektir.
Elektromanyetik enerjinin biyolojik bilimlerde
kullanýlmasý yenidir. Bugün psikiyatride beynin
ürettiði sinyalleri kaydederek beyin fonksiyonel gö-
rüntülemesi yapýlabilmektedir. Klasik EEG’nin bil-
gisayar devriminden sonra analog sinyallerin sayý-
sallaþtýrýlmasý ile beyin haritasý çýkarýlýyor. Beynin
hastalýklý çalýþan alanlarý görüntülenebilmektedir.
Polaron’lar (kutbî parçacýklar) yüklü qýsmî
parçacýklardýr veya ionlarla çevrilidirler.
Magnon’lar (çekim parçacýklarý) elektron
spinlerinin materyel içinde istikrârlý uyarýmlarý-
dýr.
Þimdi, buraya kadar mikrokosmos’a þaþý da
olsa biraz baktýk ve bileþenlerin bileþenlerinin bi-
leþenlerinin nereye kadar gittiðini bilemiyoruz,
her gün yeni bir parçacýk ve onun da ötesinde
qýsmî-parçacýk vs. iþte parçacýkla dalga artýk ay-
rýlmaz yerde buud deðiþtiriyorlar ve YEK’e
(TEK’e) düþüyorlar ve hattâ o esnâda zaman da
ortadan kalkýyor. Bunlarýn en doðru ve ileri anla-
týmlarý MADDE NEDÝR ? isimli referans kitabda
çok iyi anlatýlýyor.
Böyle bir (quantik) giriþ yapmamýzýn sebebi
bir tür mikrokosmos hatýrlatmasýydý. Biz daha
ziyâde iþin sinir sistemi aðýrlýklý insan tarafýna
eðileceðiz. Sinir sistemi zorlarýn zoru aðýrlarýn
aðýrý ve karmaþýklarýn karmaþýðý bir þebekedir ve
o tehlikeli ormandan ne kadar hýzlý atlamaya çalý-
þýrsak çalýþalým biraz zaman alacaðý kesindir. Yü-
rüyüþümüz için bu sistemden geçmemiz þarttýr ve
merkezi oluþturmaktadýr. Sinir sistemi ile Betat-
ron nerelerde, nasýl ve ne karanlýk iliþkiler kuru-
yor (dýþarýdan yapýlan yönlendirmelerle) ve ÝN-
SAN nasýl direnip kazanabiliyor. ÝNSAN kitabý-
nýn bunun için yazýldýðýný haber veriyorum. ÝN-
SAN iktabý bu yönüyle zaferin ve direniþin iþâre-
tidir. Çok güçlüdür. Sinir Sistemi’ne gelmeden
evvel insanýn (ve yüksek canlýlarýn) temel yapý-
taþlarýna (hücre ve diðer unsurlar) inip dolaþaca-
ðýz. Yol uzun ve kuþkusuzdur ki, Betatron cehen-
nemine doðru giden yollar ‘bilim’ ve ‘teknolo-
ji’nin ÝYÝ NÝYYET! taþlarýyla döþelidir.
Taný ve tedaviyi güçlendirmek için iþe yarayan bir
yöntemdir.
Elektromanyetik enerjinin tedâvide kullanýmý
yenidir. TMS denilen bir yöntem ile ilgili araþtýrma-
lar hâlen sürmektedir. Beynin ön bölgesine elektro-
manyetik uyarý vererek depresyonu tedâvi etme
projesi elektroþok tedavisine alternatif olarak görül-
mektedir.
Bir de duyu ötesi algý var. ABD, Rusya, Ýsrail ve
Ýngiltere parapiskolojik araþtýrmalara büyük bütçe-
ler ayýrmaktadýr. Beþ duyuyu kullanmada insanýn
geçmiþ, gelecek ve þimdiki zaman hakkýnda bilgi
edinmesi, istihbarat alanýnda kullanýlmaktadýr.
Telepati, Durugörü (Clair-voyance), Altýncý his
de denilen bu algýlama biçimi hakkýnda önemli so-
mut sonuçlar alýnmýþtýr.
Sesin, elektromanyetik frekansýn, lazerin varlýðý
baþka dalga boylarýnýn varlýðýna kanýt olabilmekte-
dirler. Zihni kontrol etmenin, ikizlerin, anne-çocuk
arasýndaki uzaktan duygusal etkilenmelerin nasýl
olduðu çözülmüþtür. Rüya laboratuarlarýnda telepa-
ti yolu ile kavram ve imaj uyandýrýldýðýnýn gözlem-
lenmesi, elektronik psikiyatri açýsýndan dönüm
noktasýdýr.
Durugörü veya beden dýþý sezgi denilen bir yön-
temde de bazý denekler odada gizlenmiþ nesnelerin
yerini tespit etmeyi baþarabiliyorlar. “Remote Vie-
wing, remote sensing” denilen uzaktan görme ve
hissetme özelliði olan insanlarýn bunu nasýl baþar-
dýklarý bilimsel ilgi alanýna girmektedir. Uzaktan
görüþün elektromanyetik iþleyiþi çözülebilirse in-
sanlýðýn kaderi etkilenecektir.
Günün Sözü: Ýrade güçlendirilmedikçe etki al-
týnda kalmak kaçýnýlmazdýr.
Kaynak: kononline.com

Seyyid Hüseyin Nasr’dan
“KURTULUÞ FORMÜLÜ”(?)
Seyyid Hüseyin Nasr’ýn söyledikleri “ihtiyaç”ýn ne olduðunu iþaretlemesi bakýmýndan önemli.
Ancak bütün bunlar teþhisi aþýp, tedavi için harekete geçilmesi gerektiðini de söylemeyi gerektirmiyor mu?
Gülçin ÞENEL
S eyyid Hüseyin Nasr, 21
Ocak’ta bir konferans ver-
mek üzere Ýstanbul’a geldi. CRR’de
gerçekleþtirilen konferansta Nasr,
“Ýslâm’ýn 21. yüzyýlda karþý karþýya
olduðu meydan okumalar neler?”
konusu çevresinde bir konuþma
yaptý. Bazý gazetelerde bu haber,
«Seyyid Hüseyin Nasr “Kurtuluþ
Formülü” Önerdi» þeklinde verildi.
Gerçekten “önerdi” mi? Biraz daha
yakýndan bakalým.
Kimdir?
Ansiklopedik çerçevede biyogra-
fisi þöyle:
“Seyyid Hüseyin Nasr, 1933
Tahran doðumludur. Yüksek öðreni-
mini Massachusetts Institute of
Technology’de fizik dalýnda yaptý.
(1954). Harvard Üniversitesi’nde je-
ofizik alanýnda yüksek lisans
(1956), bilim tarihi alanýnda doktora
yaptý (1958). Ýran Devrimi’nden
sonra ülkesinden temelli ayrýlýp
Amerika’ya yerleþti. Çeþitli üniver-
sitelerde öðretim üyeliði de yapmýþ
olan Nasr, hâlen George Washing-
ton Üniversitesi’nde Ýslâm Araþtýr-
malarý profesörüdür (1984-). Ýslâm,
felsefe, karþýlaþtýrmalý din ve çevre
konularýnda konferanslarý ve çoðu
Ýngilizcede olmak üzere pek çok ki-
tabý bulunan ve 250 civarýnda maka-
lenin yazarý olan Nasr, Réne
Guénon’un baþýný çektiði gelenekçi
akýmýn önemli temsilcilerinden biri-
dir. (Bir Not: Nasr’ýn, Ýran devrimi
öncesinde Þah ile iyi iliþkileri vardý
ve Ýran Felsefe Akademisi’nin ba-
þýnda bulunuyordu. Bu durum dev-
rim sonrasý mollalarýn Nasr ile ara-
sýný bozmuþ ve ülkesine girmesi ya-
saklanmýþtý.)” (1)
Teþhis Doðru Ama…
S. Hüseyin Nasr, Ýstanbul
CRR’de verdiði konferansta Ýslâm
düþüncesinin yaþadýðý kriz çerçeve-
sinde çok önemli teþhislerde bulun-
du. Kýsaca derlediklerimiz þöyle:
“Ýslâmî geleneðin içerisindeki
güç, bugün bütün alanlardaki prob-
lemlere ve ihtiyaçlara cevab verebi-
lecek özelliktedir. Kiþinin dünyayý
algýlamasýnda önemli olan DÜN-
YA GÖRÜÞÜ, batý propagandala-
rýyla ve batýlý bir eðitim sistemi
BARAN
Hatta, artýk bu iþin “nasýl”ýnýn halledilmesi gerektiðini?
içerisinde oluþturulmaktadýr. Ve
Ýslâm dünyasý sömürgeleþtirilmek-
tedir. Kültür gibi Ýslâm anlayýþýnýn
vazgeçilmez bir unsuru deðiþmekte-
dir. Baþka medeniyet müntesibleri
gibi yiyerek, giyinerek ve yaþayarak
ayakta kalýnamayacaðýný anlamamýz
gerekmektedir.”
“Bugün dünyanýn yaþadýðý eko-
nomik krizin üzerini biraz kazýya-
cak olursak, medeniyetin merkezin-
deki insan tipine kadar uzanýrýz…
Ýnsan-ý Kamil olmaya çalýþan in-
san tipinin yerine haris, mütekeb-
bir insan tipi konmuþtur… Dün-
ya, Allah düþüncesinin uzaðýnda ye-
niden kurgulanmýþ, her þeyin kayna-
ðý olarak insan kabul edilmiþtir. Bu-
gün yaþadýðýmýz çevre krizinden,
ahlâkî deðerlerin aþýnmasýna ve
ekonomik krizlere varýncaya kadar
bütün problemlerin kaynaðý burasý-
dýr…”
“Ahlâktan baðýmsýz bir ekono-
mik sistemin kurulamayacaðýný hâlâ
kimse anlamýyor.”
“Ýslâm medeniyetinin, kendi öz
siyasî yapýsýnýn ve kurumlarýnýn or-
taya çýkmasý için bu konuda biraz
araþtýrma yapmasý lazým.”
“Batýlý mantýðý özetleyen bir söz
vardýr; ‘bir þey hoþunuza gitmiyor-
sa, birkaç gün bekleyin düzelir’ di-
ye. Ancak bizim meselemizin böyle
ucuz bir çözümü yok. Ýslâm dünya-
sýndaki problemlerin aþýlmasý için
pratik olarak insanlarýn önce kendi-
lerinden baþlamasý gerekir. Kendisi-
ni deðiþtiremeyen, dünyayý da de-
ðiþtiremez… Önce kendimizden,
evimizden baþlamak zorundayýz…”
Nasr’ýn bu konuþmalar çerçeve-
sinde deðerlendirilebilecek baþka
bir tesbiti:
“Tasavvuf, geçmiþte olup bitmiþ
bir olay deðil tabiî. Bugün de, bu
teknoloji toplumunda bile tasavvuf,
önemli bir araç, büyük bir imkândýr.
Çaðdaþ dünyaya Ýslâm’ý anlatacak
olan Müslüman yazar, bu yolla bir-
çok þeyi daha kolaylýkla ifâde ede-
bilir. Ýslâm’ýn derûnî yönünü tasav-
vuf diliyle daha iyi ifâdelendirebilir.
Çaðdaþ dünya, özellikle buna muh-
taçtýr. Modern dünyaya, çaðdaþ batý
medeniyetine meydan okuyabilecek
yegâne güç, bu dildir. Batýlýlara
“emperyalistler” filan gibi suçlama-
lar yöneltmek kolaydýr. Ama bunlar
tamamen hissî cevablar, hissî tepki-
ler. Gerçek meydan okuma, batýnýn
felsefesine, antropolojisine, sosyolo-
jisine, psikolojisine, týbbýna, yani ba-
týnýn bilimine karþý olursa bir anlam
ifâde eder. Sonuç, ancak böyle alý-
nýr. Ucuz meydan okuyuþlar, bir ye-
re götürmez. Ýslâm düþüncesinin
zengin hazinelerini keþfetmedikçe,
meydan okuyuþlar, içi boþ ve kof bir
meydan okuyuþtan öteye gidemez,
Ýslâm düþüncesinin hazineleri, ta-
savvuf geleneðiyle yakýndan ilgili-
dir. Ýslâm düþüncesinin mantýðý, ta-
savvufun mantýðýdýr. Bugün de, psi-
kolojinin, sosyolojinin, antropoloji-
nin Ýslâmî versiyonu üzerinde dü-
þünceler yürütülmüyor mu? Mark-
sizm’in diyalektiðine nasýl cevab ve-
receksiniz? Onlara küfr içinde ol-
duklarýný söylemek kolaydýr. Zor
olan, gerekli fikrî cevabý verebil-
mektir. “Tebliði ulaþtýrdýk” diyebil-
memiz için, bu cevabý vermek zo-
rundayýz.”
“Nasýl” Yapmalý?
Seyyid Hüseyin Nasr’ýn söyle-
dikleri “ihtiyaç”ýn ne olduðunu iþa-
retlemesi bakýmýndan önemli. An-
cak bütün bunlar teþhisi aþýp, tedavi
için harekete geçilmesi gerektiðini
de söylemeyi gerektirmiyor mu?
Hatta, artýk bu iþin “nasýl”ýnýn halle-
dilmesi gerektiðini?
Evet, elbette batýlý düþünce biçi-
mini aþýp, kendi düþünce biçimimizi
oluþturmamýz gerekmektedir. Yani,
ÝBDA Mimarý Salih Mirzabeyoð-
lu’nun “þuur süzgeci deðiþimi” ola-
rak ifâdelendirdiði ihtiyaçtýr bu. Pe-
ki, cevabýn adresi? Bizim için bu
“ihtiyaç” kadar, asýl bu ihtiyaca ce-
vab veren “fikir merkezi” de besbel-
lidir. Önce “ihtiyaç”:
“Doðru düþünce olmadan doðru
düþünce faaliyeti olamayacaðý gibi,
yeni bir þuur terkibi ifâde eden
“Mutlak Fikir”e muhatab “vasýta
sistem” olmadan ve bu kuþanýlma-
dan, “þuur”un kendisini belirleyen
“nizam, akýl ve ahlâk” unsurlarýný
eleþtirmesiyle, o þuurun bakýþ açýsý
dýþýna çýkýlamaz. Kýsacasý; þuurun
kendini eleþtirmesi de eleþtirdiði
süzgeçten geçmektedir.”(2)
Ya “cevab”? Evet, doðrudur, Ba-
tý’nýn felsefesine, antropolojisine,
sosyolojisine, psikolojisine, týbbýna,
yani Batý’nýn ilmine-bilimine gerek-
li meydan okumayý, fikrî cevabý ver-
21
Hüseyin
Nasr
meliyiz ki, “Bu adam hasta!” de-
mekten öte sadra þifa bir çözüm tek-
lifimiz olsun. “Batý Tefekkürü ve
Ýslâm Tasavvufu arasýnda kanatlarý-
ný açan ve birinciyi ikincinin önün-
de hesaba çeken” ÝBDA Fikriyatý,
iþte tam da bunun “nasýl yapýlacaðý-
ný” gösteriyor bize. Ve, yaptýðýnýn
da “niçin” öyle olduðunu ve olmasý
gerektiðini de…
Seyyid Hüseyin Nasr’ýn baðlý ol-
duðu ve “Ebedî Gelenek” de denilen
ekole bazý akademisyenlerin getirdi-
ði eleþtiri de bu istikamette; teþhis-
leri doðru ve eleþtirileri yerinde fa-
kat “çözüm için dörtbaþý mâmur al-
ternatifleri ne?”. Böyle bir “cevab”
teklif etmeksizin, sadece “Ýslâm”,
yahut “Ýslâm Medeniyeti” deyip ge-
çen Türkiye’deki muadillerinin de
kulaklarýna küpe olsun bu tesbit:
“(…) Gelenekçilerin, moderniz-
mi eleþtirdikleri halde modernite ye-
rine herhangi bir alternatif sistem
getirmedikleri þeklinde eleþtiriler
yöneltilmiþtir.”(3)
Velhâsýl, bütün bu “yapmalýyýz-
etmeliyiz” vezninde söylenenler, bu
vesileyle haklý olarak dile getirilen
problemler, Büyük Doðu-ÝBDA Fi-
kir Sistemi’ne olan ihtiyacý iþaretli-
yor yalnýzca.
O ise ortada!
Demek ki gereðini yapmakta ar-
týk sýra: Büyük Kültür Ýnkýlâbýnda!
Dipnotlar:
1) Wikipedia.org (Seyyid Hüse-
yin Nasr)
2) Salih Mirzabeyoðlu, Kültür
Davamýz –Süzgeç ve Þekil-, ÝBDA
Yayýnlarý, s. 35
3) Wikipedia.org (Tradisyona-
lizm)
22
“Zulme Karþý Tek Baþýna Olsan da Yürüyeceksin!”
Kalbdeki Güzellikleri Yok Eden
Ýktibas
HASED(*)
Osman Nuri TOPBAÞ
“Ne
(Hz. Mevlânâ)
saadettir o kiþiye ki, yol-
daþý hased deðildir.”
Cenâb-ý Hak insaný “ahsen-i
takvîm”, yâni en güzel bir yaratýlýþ ile
halketmiþ, onu “kulluk” ile mükellef
kýlmýþtýr. Bu kulluk vazîfesini gerçek-
leþtirebileceði vasýflarý da lutfetmiþtir.
Fakat dünyâ hayatýndaki “imtihan” sýr-
rýndan dolayý insana bu rahmânî vasýf-
larla birlikte, kulluk vazîfesine mânî
olacak nefsânî temâyüller de vermiþtir.
Bu ilâhî imtihanda muvaffak olmak is-
teyen bir kul, nefsânî menfîlikleri, týpký
buza gömülen bir yýlan gibi hareketsiz-
liðe mahkûm ederek bütün hâl ve dav-
ranýþlarýna rahmânî temâyülleri gâlip
kýlmak mecbûriyetindedir.
Ýnsanýn dünyâ imtihanýnda bertaraf
etmesi gereken en mel’un menfîlikler-
den biri de, kalbdeki bütün güzellikleri
yakýp yok eden “hased” hastalýðýdýr.
Hased, ilâhî taksîm netîcesinde,
baþkalarýna lutfedilen nîmetlere kalben
îtirazdýr. Kalblerde, nîmet sahiplerine
karþý duyulan kýskançlýklar, hased has-
talýðýnýn baþladýðýný, hattâ ilerlediðini
belirten ilk alâmetlerdendir ve ayný za-
manda kadere isyân suçudur.
Hasedi, bir binâya benzetecek olur-
sak onun en mühim yapý malzemeleri
fesad ve nifaktýr. Temelinde ise bencil-
lik, baþ olma sevdâsý, menfaat, ihtiras-
lar, kendini gösterme arzusu, kibir ve
ucup gibi kaba ahlâksýzlýklar yatar.
Hasedin kökleri, insanýn iç âlemi-
nin derinliklerinde gizli olduðundan
bazý nefsine esîr olmuþ kiþiler -hasedin
içinde yüzdükleri hâlde- kendilerinde
hased olmadýðýný sanýrlar; uçurumlarýn
anaforunda dolandýklarýnýn farkýnda
bile deðillerdir.
Kiþide, hased illetinin mevcûdiyeti-
ni gösteren ilk alâmet, hased ettiði
kimseden nîmetin zevâlini arzu etmek,
nîmetin zevâlini gördüðünde ise kalb
rahatlýðý ve sevinç duyarak bir bayram
havasý içinde yaþamaktýr.
Hasetçi, hased ettiði kimseye karþý,
kin, hâinlik, intikam, hîle, ayýplama ve
kötüleme gibi aþaðýlýk hisler içinde çýr-
pýnýr durur. Fânî ömrünü hülyâlar ve
kuruntular içinde ziyân eder. Etrâfýna
zehir saçar.
Hazret-i Mevlânâ, insanýn iç âle-
mindeki bu iðrenç ve helâk edici vasfý,
müþahhas bir misâl ile þöyle hikâye
eder:
Bir padiþah, iki köle satýn almýþtý.
Onlarýn hâlet-i rûhiyelerini anlayabil-
mek için ilk önce birinci köle ile soh-
bete baþladý. Padiþahýn sorularýna, kö-
BARAN
Ýmân ve Ýslâm
le, öyle cevaplar veriyordu ki baþkalarý
bu cevaplarý ancak uzun uzun düþün-
dükten sonra verebilirdi. Padiþah bu
hizmetkârý anlayýþlý, zeki ve tatlý dilli
görünce memnûn oldu. Diðer köleyi de
yanýna çaðýrdý.
Ýkinci köle, padiþahýn huzuruna
geldi. Kölenin rahatsýzlýktan aðzý ko-
kuyordu ve diþleri de bakýmsýzlýktan
kapkara idi. Padiþah, bu kölenin zâhirî
durumundan pek hoþlanmamakla bir-
likte onun hakkýnda bilmediði hâl ve
vasýflarý öðrenmek ve onun sýrlarýna
vâkýf olmak için kendisiyle sohbete
baþladý:
“-Bu kýlýkla, bu rahatsýz aðýzla
uzakta dur, fakat pek de uzaða gitme.
Önce aðzýnýn derdine bir þifâ bulalým;
sen sevimli bir kiþisin, biz de hünerli
bir hekîmiz. Seni hor görmek ve göz-
den düþürmek bize yakýþmaz. Þöyle
otur, bir iki hikâye söyle de aklýnýn de-
recesini anlayayým.” dedi.
Padiþah, daha önce konuþtuðu ilk
köleye dönerek:
“-Hadi! Sen de hamama git, bir gü-
zelce yýkan.” dedi.
Arkadaþý gittikten sonra, konuþtur-
mak istediði ikinci köleye hitâben
mahsus, denemek için:
“-Senden önce sohbet ettiðim arka-
daþýn, senin hakkýnda kötü þeyler söy-
ledi. Görüyorum ki, sen onun söylediði
gibi deðilsin. O hasetçi, neredeyse bizi
senden soðutuyordu. Arkadaþýn senin
hakkýnda “O hýrsýzdýr, doðru adam de-
ðildir, kötülerle düþer kalkar, iffetsiz-
dir.” dedi. Sen onun hakkýnda ne der-
sin?”
Ýkinci köle bu sözler üzerine padiþa-
ha:
“-Ýyi düþünen, doðru söyleyen o ar-
kadaþa, eðri diyemem. Bilakis onun
sözleri sebebiyle kendimde böyle ku-
surlarýn olabileceðini düþünüp hâlimi
ýslâha çalýþýrým. Padiþahým! Belki de o,
bende bir çok ayýplar görmüþtür ki, ben
o ayýplarýn farkýnda bile deðilim.” diye
cevap verdi.
Padiþah köleye:
“-O senin kusurlarýný anlattýðý gibi,
þimdi sen de onun kusurlarýný anlat.”
deyince, köle, padiþaha þunlarý söyledi:
“-Padiþahým! O benim gerçekten
hoþ bir arkadaþým olmakla beraber ku-
surlarýný söylememe benim gönül dün-
yam mânîdir. Onun için, ancak ben
þunlarý söyleyebilirim ki; Onun kusûru,
bence kusur deðil, fazîlettir. O, sevgi,
vefâ ve insanlýk numûnesidir. Onun
hâli; doðruluktur, zekâdýr, dostluktur.
Onun bir sýfatý da; cömertliktir, düþ-
künlere yardýmda bulunuþtur. O öyle
cömerttir ki, gerekirse canýný bile verir.
Kader arkadaþýmýn bir vasfý da, kendi-
ni beðenen bir kiþi olmamasýdýr. O her-
kesle iyidir, fakat kendi nefsine karþý
kötüdür.”
Padiþah bu cevap karþýsýnda köle-
ye:
“-Arkadaþýný methetmede pek ileri
gitme, onu överken de kendini övmeye
kalkýþma. Çünkü, ben onu imtihana çe-
kerim de, sonra sen utanýrsýn.” dedi.
Köle bunun üzerine:
“-Hayýr. Onu övmekte ileri gitme-
dim. O dostumun bütün huylarý, söyle-
diklerimden kat kat daha fazladýr. Ka-
der arkadaþýmýn vasýflarý hakkýnda, bil-
diklerimi söyledim. Fakat, ey kerem
sâhibi padiþahým! Söylediklerime sen
inanmýyorsun, ben ne yapayým? Ýç dün-
yam, benim böyle söylememi îcâb etti-
riyor.” dedi.
Öbür köle hamamdan dönünce, pa-
diþah onu huzûruna çaðýrttý. Ona:
“-Sýhhatler olsun; eksilmeyen nîmetle-
re eriþesin. Fakat, arkadaþýnýn söyledi-
ði kötü huylar sende olmasaydý ne gü-
zel olurdu? O zaman güzel yüzünü gö-
ren sevinir, neþelenirdi. Seni görmek,
bütün dünya mülküne deðerdi.” dedi.
Köle dedi ki:
“-Padiþahým! O densizin benim
hakkýmda anlattýklarýndan birazcýðýný
lütfen söyle...”
Padiþah:
“-O, önce senin iki yüzlülüðünü an-
lattý. Senin görünüþte devâ, hakîkatte
belâ olduðundan bahsetti.”
Arkadaþýnýn kendi hakkýndaki kötü
sözlerini padiþahtan dinleyen kölenin,
öfke denizi kabardý, aðzý köpürdü, yü-
zü kýzardý. Köle arkadaþýný çekiþtirme
dalgasý sýnýrý aþtý. Dedi ki:
“-O önceden bana dost idi, fakat að-
zý bozuktu. Kýtlýkta kalmýþ köpek gibi,
pek çok zaman pislik yerdi.”
Arkadaþýný çekiþtirmek için, köle
böyle çan çan ötmeye ve iç âlemindeki
çirkinlikleri saklayamayýp ortaya dök-
meye baþladý. Bunun üzerine padiþah;
“Artýk yetiþir!” diyerek, elini onun að-
zýna götürdü ve ona hitâben þöyle dedi:
“-Bu imtihan sayesinde, ikinizin
arasýndaki farký görmüþ oldum. Onun
sadece maddî bir rahatsýzlýktan dolayý
aðzý kokuyor fakat senin ise rûhun
kokmuþ! Ey rûhu kokmuþ kiþi, sen
uzakta dur. Arkadaþýn sana âmir ola-
cak, sen de onun emrinde bulunacak-
sýn. Ondan edeb, insanlýk ve konuþma-
yý öðren! Onun fazîletinden ibret al.
Hasedi terk et. Sen bu hased ile, beline
taþ baðlanmýþ bir zavallý kiþisin; bu taþ-
la ne yüzebilir ne de yürüyebilirsin.”
Hazýrlayan: Samed Sancar
Görüldüðü üzere davranýþlar, kiþi-
nin iç dünyasýný ve þahsiyetini yansýtan
bir ayna hükmündedir. Bir menfaat av-
cýlýðý veya hased sebebiyle kiþinin sü-
rüklendiði menfî davranýþlar, bir kalb
grafiði gibi onun gönül âlemini sergi-
ler.
Mevlânâ Hazretleri bu kýssadan
lâyýkýyla hisse alabilmemizi arzulaya-
rak þu nasihatlerde bulunur:
“Ýnsanýn asýl hüviyeti, dilinin altýn-
da gizlidir. Þu dil, insanýn iç âleminin
sergisidir.
Bir rüzgâr perdeyi kaldýrýnca, evin
içerisi görünür. Yâni, tanýmadýðýmýz
bir kimse, durum îcâbý bir iki söz söy-
leyince, rûhunu örtmüþ olan perde açý-
lýr da, onun iç yüzü, gönül âlemi âþikar
olur ve onun nasýl bir þahsiyet ve ka-
rakter sâhibi olduðu sergilenir. O gönül
âlemi inci ile mi yoksa buðdayla mý
dolu? Orasý, gönle ferahlýk bahþeden
bir gülistan mý yoksa sadece bir enkaz
mezbeleliði mi? Orasý bir mücevher
hazînesi mi yoksa yýlan ve akrep yuva-
sý mý, meydana çýkar.”
“Ey bu dünyaya râm olan, iç dünya-
sýný ziyân eden gâfil! Bilmiyor musun
ki, ölüm gününde bu duygularýn hiç bi-
risini düþünemezsin. O anda hasetlik-
ten vazgeçsen bile bir iþe yaramaz.
Mezarda bu gözlere toprak dolar. An-
cak sen, temiz bir rûha sahip isen, gön-
lün sana yoldaþ olur. Onun için kendi-
ne bir bak! Mezarýný aydýnlatacak
rûhanî bir nûrun, feyiz taþan bir gönül
gözün var mý? Sen, sana emanet edilen
cevheri, yâni o ölümsüz rûhun cevheri-
ni elde etmeye çalýþ. Onun için fazîlet
sahibi olmaya gayret edip ihtiras ve ha-
sedden uzakta dur. Yine çokça hayýr-
hasenâtta ve amel-i sâlihlerde bulun ki
o güzelliklerle Hakk’ýn huzuruna vara-
sýn.”
“Þunu iyi bil ki; gösteriþli, güzel,
iyi bir yüz, kötü huyla bir araya gelirse
bir deðer ifâde etmez. Yâni kötü bir iç
dünya, yapmacýk hareketlerle saklana-
maz. O sîret, o sûretin bir maske oldu-
ðunu ortaya koyar. Bir kimsenin sûreti-
ne deðil sîretine, yâni gönül âlemine na-
zar et. Zîrâ, bir kimseyi zirveleþtiren
ancak onun güzel huyu ve yüksek
ahlâkýdýr.
Bilmiþ ol ki, bu görülen maddî þe-
kil, yâni beden yapýsý fânîlik deryasýn-
da kaybolacak, güzelliði yok olup gi-
decektir. Fakat, mânâ âlemi ebedî ka-
lýr; ölümsüzdür. O, rûhunu terbiye et-
miþ fazîletli kiþinin fânî cesedi toprak
olduktan sonra da, o güzel hayatýnýn
hatýralarý ile gönüllerde hayâtiyeti de-
vam eder. Onlar mâzî de olmazlar.”

“Ey insan, hasedinden dolayý baþkalarýna isnâd ettiðin huylar
aslýnda senin kendi kötü huyunun aksetmesidir. O sensin, kendi ay-
nanda gördüklerini karþýsýndakine izâfe ediyor, sen kendini anlatý-
yor ve yaralýyorsun; lânet ipliðini, kendine, kendin dokuyorsun.”
Hakîkaten hased, hased edilenden çok hased edene zarar veren
mânevî bir hastalýktýr. Hattâ bu zarar, kiþinin dînine taalluk edecek
derecede fecî bir âkýbetle netîcelenebilir. Nitekim ilk zamanlar
Mûsâ -aleyhisselâm-’dan sonra Tevrat’ý en iyi okuyan ve sâlih bir
mü’min olan Kârun, âhir ömründe hasedi sebebiyle îmânýný dahî
kaybederek bu felâketin bâriz bir misâli olmuþtur. Zîrâ o sâhib ol-
duðu servet ve saltanata maðrûr olup þýmararak Hazret-i Mûsâ’nýn
mevkîine duyduðu hased netîcesinde ilâhî intikâma dûçâr oldu. O,
güvendiði, sýðýndýðý, dayandýðý saray ve hazîneleriyle birlikte yerin
dibine geçti. Ebedî âlemin fukarâsýndan oldu.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ha-
sed musîbet ve illetinin netîcesini bir hadîs-i þerîflerinde þöyle
ifâde buyurmuþlardýr:
“Size eski ümmetlerin hastalýðý sirâyet etti: Bu, hased ve buðz-
dur. Bu kazýyýcýdýr (yok edicidir). Bilesiniz; kazýyýcý (yok edici)
derken saçý kazýr demiyorum. O dîni kazýyýcýdýr (yok eder)” (Tir-
mizî, Sýfatu’1-Kýyâme, 57)
Mevlânâ Hazretleri devamla der ki:
“O kötülüðü sen, kendi iç dünyanda göremiyorsun. Görecek ol-
saydýn baþkalarýna deðil, kendi nefsine candan ve gönülden düþ-
man kesilirdin. Eðer sen, Allâh nûru ile baksaydýn, kötülük
husûsunda baþkasýný ayýplar, baþkasýnýn kusurlarýný görür de gafle-
te düþer mi idin?Ey hüzün ve keder sahibi zavallý kiþi, yavaþ ya-
vaþ, azar azar, nûra yaklaþ ki, nâr, yâni ateþ olan nazarýn nûra çev-
rilsin, baþkalarýnda ayýp ve noksan göreceðin yerde kendi iç âlemi-
ni seyret. Kendini ihyâ et ki gönlün mezbeleliklerden temizlensin.”
Hasedin baþlangýç tarihi, insanlýk tarihi kadar eskidir. Ne kadar
ibretlidir ki, en kýymetli kimseler tarih boyunca hasetçilerin hede-
fi olmuþtur.
Ýlk hased ve kibir, þeytanýn Âdem -aleyhisselâm- karþýsýnda
benliðe kapýlýp Allâh’ýn emrini icrâ etmemesiyle vukû bulmuþtur.
Ondan sonra Âdem -aleyhisselâm-’ýn âsî oðlu Kâbil’in, takvâ sâhi-
bi olan sâlih kardeþi Hâbil’i katletmesi, Yâ’kûb -aleyhisselâm-’ýn
kanlý gözyaþlarý dökmesine sebep olan Hazret-i Yûsuf’un kardeþ-
leri tarafýndan kuyuya atýlmasý ve buna benzer hadiseler, gönüller-
de alevlenen hasedin bir netîcesi olmuþtur.
Mahvolan âileler, toplumlar ve memleketlerin harâbeleri, hased
sahneleri ile doludur. Hased, fertlerden baþlayarak kademe kademe
bütün bir millete kadar yayýlan, yakan, yýkan, kurutan bir felâket
ve musîbet sebebidir.
Hadîs-i þerîflerde:
“Sakýn hased etmeyiniz! Zîrâ hased, ateþin odunu yediði gibi
sevaplarý ve iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44; Ýbni
Mâce, Zühd, 22)
“Ýnsanlar, birbirlerine hased etmedikçe dâimî bir feyz ü bereket
içinde bulunurlar.”
“Birbirinize kin tutmayýnýz, hased etmeyiniz, sýrt dönmeyiniz
ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allâh’ýn kullarý, kardeþ olunuz.”
(Buhârî, Edeb, 57) buyrulur.
Diðer taraftan, hasede mâruz kalan bir kimse de, kötülüðe kö-
tülükle mukâbele etmemeli, üzülüp kýzmak yerine, asýl hased ede-
nin hâline acýmalýdýr. Ayrýca kendi maðdûriyet ve mazlûmiyetini,
sabýr, müsâmaha ve tahammül ile ecir kazanmaya vesîle addetme-
li, bu durumdan bile kârlý çýkmaya çalýþmalýdýr.
Bu nükteyi Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, bir teþbîh ile ne
güzel ifâde buyurur:
“Gül, o güzel kokuyu diken ile hoþ geçindiði için kazandý. Bu
hakîkati gülden de iþit. Bak o ne diyor: Dikenle beraber bulundu-
ðum için neden gama düþeyim, neden kendimi kedere salayým?
Ben ki gülmeyi, o kötü huylu dikenin beraberliðine katlandýðým
için elde ettim. Onun vesîlesiyle âleme güzellikler ve hoþ kokular
sunma imkânýna kavuþtum...”
Cenâb-ý Hak, lutfettiði nîmetlere kanaat ederek hâline râzý olan,
yüksek ahlâk sâhibi kullarýnýn güzel hâllerinden gönüllerimize his-
seler nasîb eylesin! Baþkalarýnýn elindeki nîmetlere göz dikerek,
dünyânýn yaldýzlý oyuncaklarýna, gelgeç sevdâlarýna, avutan neþeli
görüntülerine, ihtiras ve hasedin aldatýcý ikballerine gönül kaptýran-
larýn âkýbetinden ve hasetçilerin hasedinden bizleri muhâfaza bu-
yursun!
Âmîn!..
(*) Þebnem Dergisi,
Yýl: 2004,
Ay: Temmuz, Sayý: 9.
BARAN
Gerçek Lider Hasreti
Görkem EREN
“B aþsýz, ne hayat, ne hareket, ne de
ihtilal ve inkýlâp düþünülebilir.
Baþ toplayýcýlýðýn, birleþtiriciliðin ve fikri
hedefine yönelticiliðin remzi…
Onbaþýsý olmayan manga bile yoktur.
Lider ise her içtimai harekette ilk þart ola-
rak düþünülmesi lazým irade merkezi… Li-
dersiz ihtilal ve inkýlâp olmaz deðil de,
bunlarýn olmasý için lider gerek… Yani (1)
adedi (2) den önce olduðu gibi, lider de ha-
reketten evvel… Böyle olmazsa hareket
curcunaya döner” diyor Büyük Doðu Mi-
marý…
Gelmiþ geçmiþ tüm Ýslâm âleminin
Mutlak Lider’i, kurtuluþ yolunun önderi,
Efendimiz (s.a.v)dir.
Gerçek mânâda lider O’dur. O, tüm in-
sanlýða gönderilmiþ toplayýcý, birleþtirici,
kurtarýcý,”baþ”týr. O’ndan sonra gelen
O’nun halifeleri, yine O’nun emaneti olan
Kurtuluþ Yolu’nun liderliðini yapmýþ, tüm
ümmeti tek çatý altýnda birlik ve beraberlik
içinde yönetmiþlerdir. Ýslâm halifeleri, biz-
zat Allah’ýn nizamýný kurmuþ ve yaþatmýþ-
lardýr. Bu nizam her devirde topyekûn in-
sanlýðýn faydasýna olmuþtur.
Emevî ve Abbasî devrelerini takip ede-
rek Türk’ün eline geçen Ýslami devlet liva-
sý, 600 küsur yýllýk gerçek devlet hayatýnýn
ancak 250 senesini Mutlak Lider’e yaraþýr
biçimde devam ettirebilmiþtir. Ondan sonra
300 yýllýk korkunç bir aþk ve üstün anlayýþ-
tan yoksunluk çýðýrýna girilmiþ ve 100 kü-
sur senedir de tüm cehdini Ýslam’a karþý
çýkmakta bulmuþ bir devir devam ettiril-
miþtir.
Tarih dersi anlatacak deðiliz. Herkes az
çok tarihi (gerçek tarihi) açýp okumuþtur.
Türlü fitne ve ihanetlerle Hilâfet makamý
kaldýrýlmýþ ve Müslümanlar baþsýz-lidersiz
býrakýlmýþtýr.
Bugün Ýslâm coðrafyasýnda emperyaliz-
min ve Siyonizm’in döktüðü (dökebildiði)
tüm kanlarýn yegâne sebebi; Müslümanla-
rýn “baþ”sýz býrakýlmýþ olmasýdýr.
Baþsýz, yani “Lider”siz…
Bugün bu ülkede (ve dolayýsýyla tüm
Ýslâm ülkelerinde) yaþanan her cinayetin,
hýrsýzlýðýn, tecavüzün, dolandýrýcýlýðýn, aç-
lýðýn, sefaletin, sapýklýðýn en büyük sebebi
lidersizliktir.
Bölük pörçük olmuþ, yaðmalanmýþ, aþ-
kýný-heyecanýný-imânýný yitirmiþ, kaba
akýlla yapayalnýz býrakýlmýþ nesillerin, için-
de bulunduðu çamurda debelendikçe dibe
battýðý apaçýk aþikârdýr.
Bu debelenmeler sonucu, ruhlarda çö-
reklenen kurtarýcý hasreti hat safhaya ulaþ-
mýþtýr. Türk gençliði özüne, dinine, atasýna
hasrettir. Ve bu hasret Anadolu’yu baþtan-
baþa kuþatmýþtýr.
Milletçe o kadar açýz ve o kadar hazýrýz
ki baðýmsýzlýða, tek eksiðimiz Liderimiz!
“Gerçek” bir lidere o kadar açýz ki; en
yamuk bir liderin bile Siyonistler karþýsýn-
da söylediði tek bir söz ve tek bir dik duruþ
karþýsýnda saygýyla eðilip onu ayakta alkýþ-
23
layabiliriz, yaptýðý tüm adaletsizlikleri, iha-
netleri, kötü yönetimi, sebep olduðu sefalet-
leri, açlýklarý bir kenara itip, yaptýðý bu
onurlu davranýþý sahiplenici olabiliriz. Onu
“Fatih” makamýna bile lâyýk görebiliriz.
Tüm bunlar açlýðýmýzýn ne safhada olduðu-
nu gösterici iþaretlerdir… Bu iþaretleri
doðru okuyup, halkýnýn açlýðýný giderici bir
konumda dik duruþunu devam ettiren bir li-
der elbette ki gerçek bir lider sýfatýný hak
edecektir…
Liderin temsil ettiði mânâ ve sorumlu-
luk çok büyüktür. Lider zamanýndan me-
suldür ve bu mesuliyet gereði her þartta dik
ve onurludur. Halkýn deðil hakkýn hâkimi-
yeti için çalýþýr ve bu uðurda asla nefsi tu-
tumlar içinde olmaz… Gerçek bir lider ka-
yýtsýz þartsýz baðýmsýzlýktan yanadýr ve asla
emperyalizme boyun eðmez. Siyonizm’e
geçit vermez, iþbirliði yapmaz ve alet ol-
maz, ayný þekilde ülkesini ve halkýný alet
ettirmez. Hatta ve hatta bu iki nefret kutbu-
nun yok olmasý için mücadele eder. Böyle
bir liderin arkasýndan gitmemek hainliktir.
Fakat bu onurlu ve gerekli dik duruþun
içine nefsanî þeyler katmak, bu duruþun ha-
vasýný atmak, bunu halkýna karþý bir koz
olarak kullanmak, oy kaygýsý gütmek, geç-
miþte yaptýðý ve halen devam ettirdiði yan-
lýþlara kýlýf olarak kullanmak vs. gibi tu-
tumlar içine girerse o lider, halkýnýn duygu-
larýyla oynamýþ ve en büyük ihaneti yapmýþ
olur.
Halkýna uðrattýðý büyük hayal kýrýklýðý-
nýn sonucu olarak bu lider, zillet içinde yok
edilmeye ve tarihe gömülmeye mahkûm-
dur.
Ýslâm ülkeleri içinde, kendi gölgesinden
korkan sünepe nesiller yetiþtirmeyi kendine
ulvî görev addetmiþ olan Haçlý-Siyonizm,
yýllar boyu halkýna ihanet eden bu türden li-
dercikler sayesinde muvaffak olmuþtur…
Fakat artýk “Vur kafasýna, al lokmasýný dev-
ri” bitmiþtir. Her kýtada devam eden direniþ
ruhu Gazze direniþiyle destansý bir hale
dönmüþ ve bir bumerang gibi katil Yahu-
di’nin elinde patlamýþtýr.
Dünyaya kan kusturan Haçlý-Siyonist
devir son demlerini yaþamaktadýr. Yüzyýl-
lardýr Müslümanlarýn kanýyla beslenen ka-
tiller son birkaç ayda öyle hezimetler yaþa-
mýþlardýr ki, artýk iþ tek hamleye kalmýþtýr;
zamanýn yenileyicisi ve Allah’ýn halifesi
olan Gerçek Lider’in zuhur etmesine!.. Þu
an hakiki ümmet direniþ destaný yazýyor fa-
kat yetmiyor, çünkü baþsýz kurtuluþ olamaz
ve o baþ yittiði yerden çýkacak! Ümmetin
gözü ülkemizde, sabýrsýzlýkla Liderini bek-
liyor. Bu bekleme esnasýnda birçok sahte
liderler çýkacak, birçok umut yeþerecek ve
birçok hayal kýrýklýðý olacak.
Fakat en nihayetinde “beklenen, özle-
nen, gözlenen” zuhur edecek!
“Ýþte baktý ve gördü Kýrgýzistan;
Canýmýz feda sana, Ey Þanlý Kuman-
dan!”
(Devam edecek...)
 BARAN

Ha ‘Encümen-i Dâniþ’
Ha ‘Abant Platformu’
Sezai KIRLANGIÇ
S on günlerde bir tartýþmadýr
aldý baþýný gidiyor, iþgâlcinin
eski yamaðý laik-Kemalist komitacý-
larýn yerine görevlendirilen Ameri-
kan ýlýman Ýslâmcýsý komitacýlar bir-
birlerinin gözünü oyacak derecede,
haddi-hukuku aþan beyanlarda ve çý-
kýþlarda bulunmaktalar. Birbirlerine
karþý acýmasýzca saldýran bu iþbirlik-
çilerin tek ortak noktasý A-BD ve Ýs-
rail’e toz kondurmamalarý ve efendi-
lerine karþý gerçekleþtirilen taarruz-
lara engel olmalarýdýr. Her biri kendi
zaviyesinden sahte bir anti-emper-
yalist slogan ve ifade ile ihanetini
maskelerken diðer taraftan efendisi-
nin sözünden çýkmadan, efendisinin
belirlediði sýnýrlar dâhilinde birbirle-
rine karþý tenkid ve baskýnýn dozunu
artýrmaktalar. Eski iþbirlikçiler ile
yeni iþbirlikçiler arasýnda ‘Görev
Deðiþimi Tartýþmasý’ndan baþka bir
þey olmayan bu gürültü, milletimiz
tarafýndan, her iki iþbirlikçinin hem
safýný, hem birbirlerinde gördükleri
hakikati, hem de ihaneti deþifre et-
mesi bakýmýndan dikkatle izlenmek-
tedir. Hal böyle olunca da bize sey-
retmekten ve seyrederken de ‘zama-
ný kollayýcý’ þuur ve ahlak ile çepe-
çevre milletimizi kuþatýcý, FÝKÝR ve
KADRO inþaýný sürdürmekten baþ-
ka bir þey kalmaz. Ne O ne Bu? Ýlle
de ÝSLAM, Ýlle de Büyük Doðu –
ÝBDA…
28 Þubat neyin baþlangýcý, kim
nasýl kullanýldý? Yahudi de oyun
çok, hangisi tutarsa. Dine saldýrýlar
ve Müslümanlarý F Tipi iþkenceha-
nelerde hizaya çekmeler… Olmadý
mý, alýnan kararlarý kabullendire-
cek, tepkileri söndürecek ve davala-
rýndan geri attýrmayacak kim var sý-
rada, oyun sýrasý kimin, kim çýkmalý
sahneye o gelsin. Samimi mânâda
kontrgerilla veya 28 Þubat ile hesap-
laþmaya girmek AB-D ve Ýsrail ile
hesaplaþmaya girmektir. Operasyon-
larýn hasý da AB-D ve Ýsrail’in ülke-
mizdeki terör inlerinin basýlmasý ve
hücre evlerini yok etmeye yönelik
operasyonlarýn gerçekleþtirilmesidir.
Yoksa bindirildiði trenin makinisti
olarak kendini zanneden tufeylinin,
trenin hýzýna aldanýp ahkâm kesmesi
deðil. Olur ya, yarýn -nasýl bugün bi-
rileri trenden atýlýyorsa-, onu da tren-
den atan biri olduðunda, ne derler
haline… Görev deðiþimi bu mânâda
kiracý gibi bir hüviyet taþýr. Bugün
T.C.’de demokrasi, seçimler, darbe
vs. iktidara kim gelirse gelsin, EV
SAHÝBÝ AB-D ve ÝSRAÝL’dir, BA-
TI’DIR. Bu yüzden bizim muhatabý-
mýz Batý ve Batýcý kim varsa, AB-D,
Ýsrail ve iþbirlikçisi kim varsa odur
ve milletimizin kurtuluþu, bu hede-
fin þuurlaþmasýna ve fiile dönüþme-
sine baðlýdýr.
Görev deðiþimi, tek bir yerde de-
ðil birçok alanda bütün hýzýyla sür-
mekte. Bunlardan biri de Abant Plat-
formu. Ancak buna geçmeden ‘bun-
lardan’ meselesini biraz açalým. 28
Þubat sonrasý ve öncesi yaþananlar
mâlum; doðan sonuçlar, izlenen ge-
rilim dolu politikalar, prensipte anla-
þýp eylemde anlaþamayan yavþak
tiplerin katliam dolu sýrlarý vs... An-
cak her þeyi tersine döndüren çýkýþ-
larýn olmasý ile panikleyen Batýcýlar,
bir anda 28 Þubatýn ikinci perdesini,
AKP-Fetullah tiradýný sahneye koy-
dular. Ve Kemalizm’le hesaplaþma
görüntüsü altýnda milletin dinini,
ahlâkýný tahrip etmeye ve emeðini
sömürmeye devam ettiler.
CHP’nin yerini AKP, Kema-
lizm’in yerini Fetullahçýlýk aldý.
Resmi bir ideoloji gibi artýk Fetul-
lahçýlýk revaç görmeye, üniversite-
lerde üzerine tezler geliþtirilmeye
baþlandý. Öyle ki, neredeyse Ata-
türk’ü koruma kanunu kaldýrýlýp Fe-
tullah’ý koruma kanunu konulacak
düzeye gelindi. Nurettin Sözen gibi
kanun önünde tescilli hýrsýzlarýn ye-
rini badem býyýklý, alný secdeli hýr-
sýzlar aldý, dünün Kur’an kursu yý-
kan ve “Hýristiyan mý olsak?” diye
tepinenlerin yerini hoþgörücü dinsiz
taife aldý. Artýk Batý kapitülasyonla-
rýnýn ülkemizde sorumlusu bir BOP
Eþ Baþkaný ve yine Batýcýlýðýn mis-
yonerliðini üstlenmiþ Ýslâm’ý Hýristi-
yanlaþtýrdýðýný fark etmeyecek kadar
ahmak bir Fetullahçý iþbirlikçi taife
var. Ülke yaðmalanýyor, ülke birileri
tarafýndan Yahudi ve Hýristiyanlara
peþkeþ çekiliyor, beriki AKP-CHP
dýrdýrlarý ile milleti meþgul ediyor.
Aydýn DOÐAN’ýn yerini, baldýr ba-
cak reklâmlarý ve filmleri ile Rece-
bimin damadýnýn TV’leri, gazeteleri
alýyor, Cumhuriyet gazetesi gibi
iþgâlcinin devlete münhasýr kýldýðý
paçavranýn yerini Zaman, Yeni Þa-
fak gibi paçavralar alýyor. Encü-
men’i Daniþ’in yerini ise Abant
Platformu...
Peki, Encümen-i Daniþ nedir?
1946’da kurulduðu, bir düþünce
platformu olduðu ve üyeleri arasýn-
da asker, aydýn, bürokrat kesimler-
den seçkin (!) kiþilerin olduðu söyle-
nen bir oluþum. Çeþitli zamanlarda
bir araya gelip ülkenin meseleleri
üzerine fikir alýþveriþinde bulunmak,
beyin fýrtýnasý þeklinde bir takým or-
tak sonuçlara ulaþmak ve bunlarý,
tatbik edebilecek mercilere tavsiye
(!) niteliðinde sunmak yaptýklarý
arasýnda. Kýsaca özetlediðimiz bu
tanýmlama, Encümen-i Daniþ üyele-
rinin son günlerde gazetelere verdiði
röportajlarda daha geniþ ve teferru-
atlý olarak iþlenmiþ. Ancak bizim
dikkatimizi çeken Abant Platfor-
mu’na ne kadar benzediði. Bu plat-
formda kimler yok ki; Ali Bulaç, Al-
tan Tan, Bekir Karlýða, Cemal Uþak,
Eser Karakaþ, Fatma Barbarosoðlu,
Gökhan Çetinsaya, Harun Tokak,
Hayrettin Karaman, Hüseyin Güler-
ce, Kenan Gürsoy, Levent Köker,
Leyla Ýpekçi, Mehmet Altan, Mete
Tunçay, Mümtazer Türköne vs. Bun-
lar sürekli üyeleri ve yer yer deðiþen
baþkanlarý da mevcut, ancak tek de-
ðiþmeyen onursal baþkanlarý
Fetullah. Onsuz diyalog mümkün
deðil, bu iþin tuzu biberi o. Aslýnda
Fettoþ diye biri var mý yok mu bile-
miyorum... Birçok þenaet Fettoþ
maskesi ile yürütülüyor. Bir yerde
Atatürk istismarcýlýðý yerini Fetullah
istismarcýlýðýna býrakmýþ. ADD ye-
rini FDD’ye býrakmýþ. Þimdi rant ve
makam için FDD referansý þart.
Konumuza dönersek Abant Plat-
formu, Gazeteciler ve Yazarlar Vak-
fý’nýn taban oluþturduðu bir çalýþma
grubudur. Yýlda bir defa toplanan bu
örgütün faaliyet alaný yerel olmasýna
raðmen AB-D Ilýman Ýslam Projesi
kapsamýnda dikkatleri çekmiþ ve
AB-D DESTEÐÝNDE uluslararasý
arenada yer bulabilmiþtir. Amerikan
tipi demokrasinin yayýlmasý ve her
fert tarafýndan özümsenmesi Abant
Platformu’nun esas gayelerindendir.
Düne kadar iþbirlikçi Kemalistlerce;
‘BATILI EFENDÝLERÝNÝN EMÝR
ve ÝSTEKLERÝ’ni halkýmýza nasýl
tatbik ederiz’ þeklinde tartýþýlan
mevzularý, þimdi ABANT PLAT-
FORMU üyeleri tartýþmaktadýr. Ve
AKP ve Fetullah cuntasý tarafýndan
hemen uygulanmaktadýr. Yakýn dö-
nemde, 2008’de, Kürt Meselesi üze-
rine, Diyarbakýr da düzenlenen
ABANT toplantýsýnda alýnan karar-
lar ve sonrasýnda meydana gelen ge-
liþmeler bunun en güzel örneklerin-
den. Þimdi ise ERBÝL’e tezgâh aça-
cak olan platform üyeleri, Orta Do-
ðu’nun kasaplarýndan Barzanî ve
Talabanî ile hasbihal edecek ve iþ-
birliði mesajlarý verecek. Diðer
taraftan da Tayyip “Ýsrail insanlýk
suçu iþliyor” diyecek. Kürd’ün
haini, düþmana kapýyý içerden açan
Talabani ve Barzani’nin yaptýklarý?..
Neyin iþbirliði, kime karþý ve kim
için? Hâl böyle olunca da baþlýðýmýz
yerini buluyor;
HA ‘ENCÜMEN-Ý DANÝÞ’
HA ‘ABANT PLATFORMU’.
AYLIK DERGİSİ
53. Sayısı Çıktı!
İsteme Adresi:
Yahya Kâhya Mh. Neva S k.
No: 2/2
Kasımpaşa-Beyoğlu / İS T.
Tel: (0212) 256 73 87
0535 778 04 36

Sahibi ve Sorumlu Yazýiþleri Müdürü: Aydýn Alkan  Genel Yayýn Yönetmeni: Ali Osman Zor  Yayýn Kurulu: Harun Yüksel,
Kâzým Albayrak, Nazif Keskin, Mevlüt Koç  Haber Müdürü: Fazýl Duygun  Hukuk Danýþmaný: Av. Ahmet Arslan
 Ýdare Yeri:Emekyemez Mah. Gümüþgerdan Sk. No: 6/4 Þiþhane-Beyoðlu / ÝSTANBUL Tel: (0212) 361 44 18  Abo ne
Be de li: 3 Ay lýk: 25 YTL 6 Ay lýk: 50 YTL Yurt dý þý: 3 Ay lýk: 60 Eu ro 6 Ay lýk: 120 Eu ro Pos ta Çe ki
He sa bý: Ay dýn Al kan:5070378 (on li ne ter cih edi niz) Banka Hesap No: Akbank Galata Þb. He-
HAFTALIK SÝYASÝ DERGÝ
Sayý:108, 05 Þubat 2009 - 06
sap No: 93 465-3  Teknik Hazýrlýk: Baran  Baský: Kuþak Ofset Himayei Etfal Sk. Yýldýrým Han
No:1171-2 Caðaloðlu-ÝSTANBUL Tel: (0212) 527 41 03  Daðýtým: Turkuvaz Daðýtým  Yayýn Tü-
BÝZE YAZIN:
barandergisi@gmail.com rü: Yaygýn Süreli  Baský Tarihi: 04 Þubat 2008