You are on page 1of 7

c 

  
 

 c 

 
 
á á   

Venezüella¶da ³Bolivarcı Devrim´ olarak adlandırılan süreç, mücadele tarihinden doğan birçok
özgün kaynağa sahip. Bunun içinde Marksist referanslara sahip yasal ve silahlı örgütlerden, foko
kuramına bağı gerilla çekirdeklerine, Troçkist militanlardan devrimci sendika aktivistlerine, ordu
içindeki vatansever subaylardan Latin Amerika¶nın anti-emperyalist geleneğine sahip çıkan irili
ufaklı toplumsal örgütlenmelere kadar birçok farklı bileşen mevcut. Kavramsal olarak ön plana
çıkan iki ana referans noktası ise Bolivarcılık ve Chavizm [1]. Ancak önce, bugün Latin Amerika
siyasetini belirleyen temel iki perspektifin bu topraklara nasıl girdiğine kısaca göz atalım.V
-  
       V
Röz konusu coğrafya Latin Amerika olduğunda, siyasi literatüre en özgün girdileri popülizm
ekseninde yaptığı kuşkusuz. Dünya siyasetinde 1929 Ekonomik Bunalımı¶nda kapitalist
ekonominin devlet desteği olmadan sürdürülemeyeceği anlayışının güç kazanmasıyla
filizlenmeye başlayan ve daha çok İkinci Dünya Ravaşı sonrasında merkezi Avrupa ile sömürgeci
yönetimlerden kurtulmuş üçüncü dünya ülkelerinde yaygınlaşan popülizm, Latin Amerika
ülkelerinde görece daha erken bir dönemde, 1920li yılların ilk yarısında hayat buldu. V
Latin Amerika popülizmi kendi arasında belirli akımlar yönünde ayrışmışsa da, karakteristik hale
gelmiş ortak paydalardan da söz etmek mümkün Bunlardan en belirgin olanları (ki ağırlıklı olarak
Perulu siyasetçi Haya de la Torre tarafından formüle edilen) işçilerin, köylülerin ve orta sınıfların
ittifakına dayanarak hareket edilmesi, devleti yöneten işbirlikçi oligarşiye karşı sınıflar arası
uzlaşmayla bir halk hükümetine gönderme yapılması ve mücadelenin sosyalist bir perspektiften
ziyade devlet kapitalizmi ekseninde örgütlenecek bir sosyoekonomik yapıyı inşa etmeye yönelik
olması. Latin Amerika coğrafyasında popülizm oligarşiye ya da neo-liberal iktidarlara karşı
savaşan halkın öz örgütlenmeleri tarafından oluşturulabildiği gibi (Venezüella ve Bolivya bu
duruma verilebilecek önemli örneklerdir), bizzat siyasi iktidarlar tarafından formüle edilerek siyasi
hayatı yönetme ve iktidar-muhalefet ilişkilerinde güç kazanma amacıyla da meydana
gelebilmiştir. Aslında popülizm dendiğinde akla iyi ve kötü şeylerin aynı anda gelmesinin temel
sebebi de budur. V
Marksizm¶in Latin Amerika topraklarına girmesi ve sol hareketler üzerinde yarattığı etkiler ise
birkaç kitaba ancak sığacak denli geniş bir konu. Kısaca geçersek, Marksizm, toplumsal gelişim
şemasına dayanılarak analizlerin merkezine oturtulduğu takdirde İspanyol ya da Amerikan
sömürgesi altındaki topraklar için hiçbir doğrudan anlam ifade etmiyordu, Latin Amerika¶da
Avrupa¶da bulunandan çok farklı ve kölecilikten proleterliğe uzanan oldukça karmaşık sömürü
ilişkileri oluşmuştu ve yerli halkların modern yaşamla bu kadar ani ve şiddetli şekilde karşılaşması
onların bilinç düzeyini ve direniş pratiklerini de oldukça özgün kılıyordu. Bütün bu etkenler Latin
Amerika¶da toplumsal kurtuluşun anahtarını arayanları Marksizm¶in özündeki devrimci diyalektiğin
kavranarak Latin Amerika öznelliğine uygulanması çalışmalarına itti. V
Bunlardan en önemlisi olan ve kıta sol hareketleri üzerinde etkisini belirli bir süre devam ettirme
şansı bulan Jose Carlos Mariategui, Avrupa kaynaklı teknolojik yenilikleri Perulu yerli yaşamının
geleneksel yapısını tahrip etmeden toplumsal hayata içermek ve halkların ³kapitalist ilerleme´yle
artık hiçbir şekilde refaha ulaşamayacağını ve toplumsal sorunlarına nihai çözümler
bulamayacağını göstermek yoluyla Marksizm¶in Latin Amerika yereline uygulanmasına dair
özgün bir modele imza atabildi. Latin Amerika¶daki Marksizm¶in ±kuşkusuz Ekim Devrimi¶nin
etkileri de saklı tutulmak şartıyla- bilincin ve dönüşümün otomatizmini koparması ve
müdahaleciliği ön plana çıkarmasının başlangıcı demesek bile güç kazanmasını burada bulmak
mümkün. Marksizm¶in Latin Amerika¶ya girişinde geçirdiği en önemli dönüşüm ise Mariategui ve
benzeri düşünürlerin Marksist çözüm önerilerini (her ne kadar enternasyonalist bir perspektifle
dünya devrimini hedefliyorsa da ulusal kopuşları ön plana çıkarması nedeniyle pratikte daha
soyut bir enternasyonalizme mahkûm olan Marksizm¶den ayrı olarak) kıta çapında kurtuluş
teorileriyle bağdaştırarak kurtuluşun kıtasal bir kurtuluş olacağı umudu ve iradesiyle meydana
getirmeleridir. V
-- 
V
1783¶te aristokrat bir ailenin çocuğu olarak doğan ve küçük yaşta ailesini kaybetmesini ardından
İspanya¶ya askeri eğitim almaya giden, eğitimini tamamlamasının ardından Venezüella¶ya
dönerek bugün başkent olan Caracas¶ta sömürgeci güçleri perişan ederek Venezüella¶nın
bağımsızlığını ilan etmesinin ardından sırasıyla tekrar Venezüella, Kolombiya, Ekvador, Panama
ve Peru¶yu sömürgecilerin boyunduruğundan kurtaran ve 1821¶de bu ülkeleri Büyük Kolombiya
adı altında birleştirerek ilk devlet başkanı olan parlak asker, nam-ı diğer Libertador (kurtarıcı)
Rimon Bolivar, V
çeşitli dönemlerde yazdıklarıyla Latin Amerika¶daki bütün düşünce akımlarına ilham verebilecek
denli zengin bir malzeme bıraktı arkasında. Bununla ilgili uzun ama yararlı bir anekdota yer
vermek uygun olacak. Kolombiyalı denemeci ve romancı Antonio Caballero anlatıyor: ³1960
yıllarında araştırmacı ve tarihçi Enrique Uribe White ³Libertador¶un İkonografyası´na atfedilmiş
resimli büyük bir ciltte şaşırtıcı bir olgu sergiledi; Rimon Bolivar¶ın sağlığında, ona bakılarak
yapılan portrelerin ve otantik resimlerin hepsi birbirinden farklı idi. Beyaz Bolivarlar, yerli
Bolivarlar, zenci Bolivarlar, uzun boylu kısa boylu Bolivarlar, inceler ve kalınlar, kabalar ve
hayalciler, hödükler, şişmanlar, zayıflar. Bu imaj çeşitliliği, çağdaşlarından aktarılan yazılı
metinlerde de tekrar eder: Birileri sinirli olduğunu söyler, diğerleri dingin bulur; birileri için burnu
uzundur, diğerleri için kısa; bazıları hızlı konuştuğunu işitmiştir, oysa diğerleri sakin bir duruşu
olduğunu iddia eder. Görüntü, ses, ton, tını, ritim, her şey değişiktir. Libertador¶un eylem ve
yazıları da resimleri kadar çeşitlilik gösterir. Kâh liberal, kâh despotik, romantik ve pragmatik, lirik
bir sevecenlik ve edepsizliğe varan soğuklukla Bolivar, Yeni Dünya paradokslarının ve
çelişkilerinin tümünü ifadesidir. Bolivar her şeyi kapsar ve her şeye yarar´ [2]. V
Rimon Bolivar, Büyük Fransız Devrimi ve Amerikan Devrimi¶nin henüz gerçekleştiği, köleliğe
karşı mücadelenin ve bağımsızlık bildirilerinin en ahlaki ve insancıl taleplerle kendini var ettiği bir
siyasal atmosferi soluyarak büyüdü. İngiltere, Kuzey Amerika ve Fransız bildirgelerinin insanların
en temel haklarını güvence altına aldığı, eşitlik, özgürlük ve halk iradesi kavramlarının somut
birer hedef olarak belirdiği bir dönemde Bolivar, monarşiye ve İspanyol sömürgeciliğine karşı
mücadelesinin temel bileşenlerini de bu kavramlar üzerinden örüyordu. Başta Fransız
Devrimi¶nde halkın devlet yönetimine katılımı için bir araç haline gelmiş parlamentoya dair olmak
üzere meşru savaş, siyasal iktidarın fethedilmesi, halkın parlamentoda temsili, anayasa ve
bölgesel entegrasyona dair birçok fikir geliştirdi. V
³Bolivar¶a göre, yasama gücü geniş ve çeşitli yetkilerle donanmış üçlü bir meclisle yürütülmeliydi.
Bu meclislerden ilki profesyonel, kalıtımla geçen bir senato; ikincisi devletin µmoral yetkesi¶ni
temsil eden bir denetleyiciler bölümü (bir tür devlete karşı anayasayı ve halkın haklarını
koruyacak bir merci); üçüncüsü halkın seçtiği bir Yasama Meclisi´. Öte yandan halkın parlamento
mekanizması dâhilinde haklarını koruyamaması ve yönetimin yozlaşması gibi durumlarda ³halkın
kullanacağı şiddet´ meşru hâle gelir. Bolivar¶ın Fransız Devrimi¶nde radikal demokrasinin
Jakoben teorisyenlerinden Robespierre¶in düşünce yapısıyla olan paralelliği göze çarpar. Hem
halkın çıkarları için ülke içinde hem de başka halkların çıkarları için başka ülkelere karşı şiddet
kullanmak meşrudur. V
Bolivar¶ın felsefesinde bir ülkenin siyasal rejiminin en üst amacı, halkın barış ve huzur içinde
yaşamasını sağlamak olmalıdır. Bu düşüncenin pratik uzantısı ise Venezüella, Kolombiya,
Ekvador, Panama ve Peru¶dan müteşekkil Büyük Kolombiya¶nın siyasal ve ekonomik olarak
bütünleşmesidir. Rimon Bolivar¶ın Latin Amerika ruhuna kattığı en önemli iki kavram, iradi
müdahalecilik ve bağımsızlıktır.V
Bütün Latin Amerika¶da olduğu üzere Venezüella solu da 500 yıl önce ³modern insan´la
gerçekleşen travmatik karşılaşmadan, şiddetli sömürgecilik pratiğine, ev sahibiyken misafir,
çoğunlukken azınlık durumuna gelmenin psikolojik yıkımından, 1960larda atağa geçen ulusalcı
kurtuluş reçetelerine, askeri diktatörlüklerin ezici ve acımasız uygulamalarından gerilla
mücadelelerinin yarattığı coşku ve yıkıma kadar birçok pratiğin kavramsal yansımasını genetik
olarak taşımakta. Kelimenin her anlamıyla sömürgeciliği yaşamış halkların öfke ve mücadelelerini
sembollere gizlemesi de oldukça sık rastlanan bir olgu. Bu anlamda Bolivarcılık dediğimiz şey de
aslında belirli bir dönem dâhilinde Rimon Bolivar¶ın gerçekleştirdiği pratiklerin bütününden çok,
üzerine kurtarıcılık ve azizlik gibi birçok dünyevi ve ahiri kavramın atfedildiği bir açık ideoloji.
Burada kuşkusuz Bolivar¶ın gerçekleştirdiği şeyler (ülkeleri sömürgecilerin elinden kurtarmak,
karşılıksız savaşmak, köleciliği kaldırmak, anayasal bir idare kurmak vs.) küçümsenmiyor. V
--- 
 V
Chavizm kavramı ise yine Bolivarcılık gibi belirli bir çerçeve içinde oldukça göreceli ve manipülatif
bir kavram. Bazı düşünürler, Chavizmin kısaca 21. Yüzyılda Venezüella topraklarına uyarlanmış
Bolivarcılık olduğunu söylüyor. Ancak Chavizmin daha karmaşık bir toplumsal belleğe karşılık
geldiğini söylemek mümkün. Chavizm dediğimiz ideolojik algının, Zamora Ezequiel ve Rimon
Rodriguez¶den başlayarak Hıristiyanlığın evangelist yorumu ve kurtuluş ilahiyatı öğretisi, Jose
Marti, Rimon Bolivar, özgür insanların generali Randino, Castrist Küba Devrimi, Zapata, Villa ve
Gaitan, Allende ve Peron¶a kadar uzanan bir referanslar toplamından etkilendiği ve bunları
yeniden ürettiği söylenebilir.V
Bugün ³Chavizm´ olarak kodladığımız pratikler bütününe adını veren Hugo Chavez Frias, 1954
yılında dünyaya geldi, ilkokulun ardından askeri okula gitti. Askeri akademiden mezun olmasının
ardından 1990 yılında başkent Caracas¶ta bulunan Rimon Bolivar Üniversitesi¶nde siyasal bilimler
okudu ve yüksek lisansını da burada yaptı. Bolivar¶ın kurtuluşçu ve bağımsızlıkçı doktrinlerinin
büyük etkisinin bulunduğu Venezüella ordusu içinde Bolivar¶la birlikte, onun hocası olan Rimon
Rodriguez ve Ezequiel Zamora¶nın düşünceleriyle de tanıştı. 1973 yılında Allende¶nin Şili ordusu
tarafından düşürülmesiyle ilk şoku yaşadı: ³Ama neden Şili halkı eğer Allende¶yi seçtiyse, Şili
ordusu ona karşı bir darbe gerçekleştiriyor?´ sorusunun cevabını aramaya başladı. Bu arada
kendisine Jose Vicente Rangel¶in oğlu başta olmak üzere birkaç kişi hakkında istihbarat toplama
ve takip görevleri verildi. 1974 yılının Aralık ayında askeri okul öğrencisi olarak Peru¶da Ayacucho
Ravaşı¶nın 150. yıldönümü törenine katıldı. Burada Peru¶yu yöneten ve ³Peru Ulusal Devrimi´
kitabının yazarı General Juan Valasco Alcarado ve Panamalı Albay Omar Torrijos¶la tanıştı. V
1977 yılına gelindiğinde kendisi dâhil altı askerle birlikte ³Venezüella Halkının Bolivarcı Ordusu´
adlı bir gizli grup örgütleyen Chavez, Venezüella Komünist Partisi (PCV)¶nin etkisiyle silahlı
kanadını ve ordu içinde örgütlenmesine hız vermiş Venezüella Devriminin Partisi (PRV) militanı,
kardeşi Adan Chavez sayesinde PRV¶yle ilişkiye geçti. Olası bir ayaklanmaya silahlı destek
sunmak amacıyla örgütlenen devrimci ordu birimlerinin içinde yasadışı faaliyet yürüttü. 1982
yılında ordunun 2.Paraşüt Alayı¶nda yüzbaşılığa ve istihbarat yaverliğine atandı. V
17 Aralık 1982 tarihinde yanında içinde yer aldığı birlikten üç subay, yüzbaşı Felipe Acosta,
Jesos Urdenata ve Raul Baduel ile birlikte askeri alandaki bir tepede Rimon Bolivar¶ın İtalya¶da
Aventino Dağı¶nda ettiği yemini tekrarlayan Chavez bundan sonra, sol içi ayrışmalar, gerilla
mücadelesinin büyük oranda başarısız olması ve zaten büyük oranda yalıtılmış durumda kalan
PRV¶nin, katı yapısı nedeniyle kitlelerle ilişki kuramaması sebebiyle kardeşi Adan Chavez¶le ve
bir grup subayla birlikte 1983 yılında ³EBR-200´ adlı örgütün kurucuları arasında yer aldı.
Ezequiel-Bolivar-Rodriguez¶in baş harfleri ve Rimon Bolivar¶ın 200. doğum yıldönümünü işaret
eden örgütün ismi, daha sonra MBR-200 (Devrimci Bolivarcı Hareket) olarak değişecektir.
Chavez¶in kurucularından olduğu EBR-200 ve daha sonra MBR-200, Latin Amerika¶nın özgün
teorisyenleri Rimon Bolivar, R.Rodriguez ve Ezequiel Zamora¶nın hümanist, militan ve eşitlikçi
devrimci idealleriyle Marksizm¶in radikal bir yorumunu birleştirerek hareket ediyordu. Latin
Amerika¶da oldukça yaygın bir ³bileşik referans kaynağı´ olan üç köklü ağaç, Chavizm¶in asli
unsurlarından biridir. V
Diğer taraftan, Venezüella siyasetinde herkesin kendine göre bir Chavizmi olduğunu söylemek
abartılı olmaz. Gecekondu mahallelerinin ve kırsal yerleşimlerin İsa-Chavez¶i, orta sınıfların
cumhuriyetçi Chavezi, bazı militan grupların Marksist-Leninist Chavezi, askerlerin vatansever-
bağımsızlıkçı Chavez¶i, yerli ve melezlerin Kızılderili-zambo Chavez¶i ve muhalefetin ise şeytan
Chavez¶i gibi birbirinden bağımsız onlarca Chavez figürü mevcut. Kısaca, Chavizm, gelişimini
Chavez¶in söylemleri ve pratiklerinden alan devinim halinde kaygan bir kavram ve dolayısıyla
örneğin iki sene önceki Chavizm ile şimdiki Chavizm arasında bile sayılamayacak kadar çok
ayrım var. V
-  !"#   V
Chavizm dediğimiz ideolojinin heterojen bir sınıfsal bileşene sahip olduğunun altını çizmek
gerekiyor. Burada eski gerillalardan muhafazakâr politikacılara, radikal milliyetçi askerlerden
otonomist sendikacılara kadar karma karışık bir kompozisyon var. Bu kompozisyonun bir arada
durmasını sağlayan Hugo Chavez ise sürekli doğaçlama bir yaratıcılıkla kendine yol çizdikçe, bu
bileşenlerden bazıları muhalefet tarafına geçiyor ya da süreçten düşüyor. Bunun en trajikomik
örneklerinden biri Hugo Chavez¶in 2005¶in ocak ayında Porto Alegre¶de yapılan Dünya Rosyal
Forumu¶nda kürsüye çıkarak birden bire ³21.Yüzyıl Rosyalizmi´nden bahsetmesi sonrasında
yaşandı. Neye uğradığını şaşıran hükümet üyelerinden bazıları, ³bu sosyalizmin zaten şu anda
Venezüella¶da yaşanmakta olan şeyden farklı bir şey olmadığını´ basına açıklamaya çalışırken,
bazı bakanlar ise ³bunun ekonomik değil siyasal anlamda bir sosyalizm olduğu´ gibi anlamsız
savunmalara geçiyorlardı. O tarihten Venezüella Birleşik Rosyalist Partisi¶nin kurulmasına kadar
geçen süre dâhilinde Chavist jargonun oldukça değiştiğini de belirtmek gerekiyor, bununla
beraber Chavez¶in 21.Yüzyıl sosyalizmi olarak tarif ettiği şeyin, Bolivarcı devrimin hedeflerinden
ayrı bir şey olmadığı da ortaya çıkmış durumda. V
Yakın zamanda Hugo Chavez, Bolivarcı Devrim¶in hedeflerini şöyle tanımlıyordu:V
1-Ekonomik ve siyasi bağımsızlık (anti-emperyalizm)V
2-Tabandan siyasi katılım ve halkoyları/referandumlar (katılımcı demokrasi)V
3-Ekonomik kendine yeterlilikV
4-Yurtsever ulusal bilinci yaratmakV
5-Ülkenin kaynaklarının adil dağıtımıV
6-Yolsuzluğun önlenmesiV
Aslında bugün Venezüella siyasetinin Chavistler ve anti-Chavistler olarak bölünmüş olması,
Chavez¶in ideolojik salgısının gücünü göstermek açısından yeterli veriyi sağlıyor. Öte yandan
Chavez¶in Rimon Bolivar¶a yaptığı göndermelerin somut karşılıklarının olduğunu ya da en
azından bu somut karşıtlıkların Chavez tarafından yaratılabildiğini de görmek gerekiyor. Özellikle
dış politikada ABD¶den ayrı bir politik-ekonomik-ideolojik kutup yaratma girişimlerinde Chavez
sıkça Rimon Bolivar¶ın Latin Amerika ve Karayip ülkelerinin bir federasyon çatısı altında
toplanmasına yönelik hayaline göndermede bulunuyor, ALBA ve ALBA Bankası ise bu hayalin
mevcut siyasal konjonktürde yeniden üretilmiş hali. Ya da özellikle ±Chavez¶in elini rahat
hissettiği- 2007 yılından itibaren hızlanan başta petrol olmak üzere stratejik kamulaştırmaların
çok ciddi anti-kapitalist propagandanın yanında ahlaki göndermelerle de meşrulaştırıldığını
hatırda tutmak gerek. V
Chavez¶in ³sosyalizm´ kavramına yaklaşımı ise teorik bir altyapıya sahip olmaktan çok ahlaki
önermelere dayanıyor. Özellikle haftalık programı ³merhaba başkan´da zaman zaman sosyalizm
üzerine görüşlerini halka açıklayan Chavez, sosyalizmi, ³kapitalist bencilliğin karşıtı olan
özgecilik´, ³İsa¶nın krallığının yeryüzünde kurulması´, ³gelecek sevgisi ve kardeş dayanışması´,
³etik ve hümanist bir toplum´ şeklinde tanımlıyor. Buradan bakınca 21. Yüzyıl Rosyalizmi adı
verilen açılımın da uluslar arası planda adil ticaret, barış ve uluslar arası finans kurumlarının
boyunduruğundan kurtulma, ülke içinde kaynakların adil dağıtımı, yoksulluğun yok edilmesi ve
katılımcı halk demokrasisi benzeri melez kavramların üzerine oturduğu da görülebilir. Chavez
sosyalizminin en önemli iki dinamiği ise kalkınma ve bağımsızlıktır. Burada her ikisi de ekonomik
gelişme ve ülkenin kaynaklarının yabancı tekellerin ve onu çarçur eden yerli oligarşinin elinden
alınarak sosyal devleti inşa etmek adına kullanılması anlamında kullanılıyor.V
 $     V
İlk defa Porto Alegre Dünya Rosyal Forumu¶nda Hugo Chavez tarafından telaffuz edilen 21.
Yüzyıl Rosyalizmi kavramı, ağırlıklı olarak Alman asıllı akademisyen Heinz Dietrich tarafından
kuramlaştırıldı. Dietrich¶in ³kuramı´nı ayrıntılı biçimde incelemek bu yazının işi değil ancak
³kuram´ın temel bileşenlerinden bahsederek ³kuram´a ilişkin belirli önermelerde bulunabilirim.
Dietrich¶e göre 21. Yüzyıl Rosyalizmi, şu dört bileşenin hayata geçirilmesi sonucu varılacak olan
bir sistem: Demokratik planlı eşdeğerli ekonomi, doğrudan demokrasi, akılcı-etik-estetik özne ve
katılımcı kurumsallık. Baştan belirtelim ki, her bir bileşenin hayata geçebilmesi önceki bileşenlere
bağlıdır. V
Demokratik planlı eşdeğerli ekonomi: Dietrich¶e göre, Pazar¶ın istikrarsız, demokrasi karşıtı ve
doğası gereği barbar tavrı, yani ulusal ve uluslar arası ekonomi seçkinlerince eşgüdümü
sağlanan yarı-anarşik bir ekonomi tipi olması nedeniyle halkın ihtiyaçlarına cevap veremez
durumdadır ve yerini post-kapitalist ekonominin en karmaşık altyapıya sahip olanı olan ³eşdeğerli
ekonomi´ye bırakmalıdır. Bugüne kadar tarihte planlamış bir ekonomi var olmamıştır ve bundan
sonra da olmayacaktır. Bununla beraber Dietrich, bilgisayar teknolojisinin, geldiği noktada, bütün
vatandaşların ürettiği ürünlerin, hizmetlerin ve emeğin ölçülebilir hale getirdiğini ve ekonomik
planlamanın her zamankinden çok daha kolay olduğunu belirtmektedir. Peki kapitalist
ekonominin temel bileşenlerinden biri olan ³emek-değer yasası´na ne olacaktır? Dietrich¶e göre,
bu yasanın yerini ³eşdeğerli emek sarfının takası´ alacaktır. İleri teknoloji sayesinde emeğin
yarattığı ³nesnel´ değer tam olarak belirlenecek ve siyasi iktidar sayesinde de eşdeğer değerler
takas edilecektir. Ancak yine de bazı stratejik alanlarda değer üzerinden çalışma yapılabilir.
Burada da eşit işe eşit ücret geçerli olacaktır. Aksi takdirde sömürü olur. V
Doğrudan Demokrasi: Dieterich¶in burjuva demokrasisinin yerine geçmesi gerektiğini söylediği
doğrudan demokrasi, yine teknolojinin sağladığı imkânlar üzerinden ve eşdeğerli ekonominin
yerleşmesi sayesinde var olacaktır. Mevcut teknolojik ve ekonomik koşullar, halklara yüzlerce
yıldır gasp edilen haklarını geri alma fırsatı tanımaktadır. Dietrich, Atina¶da başlayan demokratik
katılım döngüsünün, tüm vatandaşların ³elektronik elverdikçe´ etkin ve bilinçli olarak kamu
kararlarına katılması sayesinde tamamlanacağını iddia etmektedir (³insan elektrikler kesilirse ne
olacak?´ diye sormadan edemiyor). V
Akılcı-Etik-Estetik Özne: Eşdeğerli ekonomi ilkeleri, toplumda bencilliğin, mülkiyet hırsının ve
sömürünün yeniden üretilmesinin kurumsal mekanizmalarını tasfiye edeceği için, insanlar (özne),
bu burjuva dejenere kurumlardan kurtulmalarıyla birlikte gerçek demokrasinin içinde akılcı (bilim),
ahlaki (etik) ve estetik (sanat) yeteneklerini tümüyle geliştirecek bir ortama sahip olacaklardır.
Burjuva kurumlarla birlikte kafa ve kol emeği arasındaki ayrım, zengin-yoksul ayrımı, ırk-cinsiyet
ayrımı ve köy-kent karşıtlığı da aşılmaya başlanacaktır ve insan kendini gerçekleştirme yolunda
hiçbir kurumsal engele takılmadan kendisini ve toplumunu geliştirebilecektir. V
Katılımcı Kurumsallık: Kısaca toplumda kötü bir davranışı, inancı ya da faaliyeti yok etmek için
önce onun kurumsal altyapısını ortadan kaldırmak gerekir ve kısaca halkın yönetime katılabilmesi
de ancak gerekli kurumsal yapı oluşturulabilinirse mümkün hale gelir. Önemli olan hızlı ve
mekanik bir dönüşüm gerçekleştirmek değil, devrimi ve devrimci değerleri yavaş da olsa
kurumsallaştırmaktır. Bu kurumsallaştırma, tek başına devrimci öznenin yaptığı bir şey değil,
devrimci özneyle halkın karşılıklı olarak hayat geçirdikleri bir şeydir. Burada devlet bir sınıf devleti
değildir. Devlet bütün toplumu temsil edecek bir yapı olarak dönüşecektir. İnsanlar, çalışma
saatlerinden artı-değer üretip üretmeyeceklerine kadar her şeye kendileri karar vereceklerdir. Ne
seçkin bir sınıf ne de ekonomik sömürü olacaktır. V
Dieterich¶in ³kuram´ını burada çok kabaca ele aldığımı ve ³kuram´ın 21. Yüzyıl Rosyalizmi¶nin
ekonomik yapısını oldukça ayrıntılı biçimde formüle ettiğini ve önermelerini tarihsel olarak
temellendirdiğini not düşeyim. Ancak kısaca geçmek üzere, Dieterich¶in ³kuramı´nın oldukça ciddi
eksiklerle malul olduğunu belirtmek gerek [3]. V
Bunlardan % Dieterich¶in ekonomiye olan mekanik/kaba bakışıdır. Dieterich¶e göre yeni
teknolojik imkânlarla birlikte ekonomik hesaplamalar çok kolaydır ancak Dieterich, ekonominin
büyük oranda bir bölüşüm/tüketim bilimi olduğunu unutmaktadır. Bu anlamda ekonomi, sadece
kimin ne kadar tüketeceğinin hesaplanmasından ibaret bir şey değil (ki bu da öyle bilgisayarlarla
vs. hesaplanabilecek bir şey değil), bütün bir toplumsal yaşamın yeniden üretilmesini sağlayan
oldukça karmaşık bir olgudur. V
 % mülkiyet konusunda Dieterich, reel sosyalizmdeki kamusal mülkiyetin de vatandaş
üzerinde dışlayıcı ve yabancı bir olgu olarak var olduğu gibi yüzeysel bir sonuca ulaşmakta ve
yeni düzende ±çok ciddi ve yapısal bir mesele olan- mülkiyet konusuna çalım atmaktadır. V
š % adıyla sanıyla ³özne sorunu´dur. Dieterich¶in devrimci öznesi her şekilde belirleyendir
ve tarafından belirlenmesi mümkün olabilecek şeyler ise teknoloji sayesinde aşılabilmektedir.
³Özne´nin oldukça karmaşık bir kavram olması nedeniyle, Dieterich¶in Aydınlanma¶nın öznesi
denli müdahil ve post-modern özne kadar atomize öznesinin eleştirisini yapmak, burada ele
alamayacağım kadar ciddi ve meşakkatli bir iştir. Ancak kısaca değinelim. Dieterich¶in
³kuram´ında konumları değişken ve istikrarsız bir karşı-hegemonik eklektik özne söz konusudur.
21. Yüzyıl Rosyalizmi olarak kodlanan şey de bu eklektik öznenin karşı-hegemonyayı
oluşturduğu siyasal alanında doğmaktadır, bunun adı da ³demokratik devrim´dir. Ayrıca
hegemonik ilişki, ³sınıf antagonizması´na dayanmaz, burada ³karşılıklı baskı´ söz konusu olabilir
ancak. Bu da kısaca toplumsal faillerin toplumda uzlaşmaz bir çatışmayla değil konumsal
farklılıklarıyla var olmaları anlamına gelir. V
Dieterich¶e göre dönüştürecek olan ³özne´ de artık proletarya değildir, daha doğrusu burada
şöyle bir durum vardır: Dieterich, çoğu post-modern düşünürün yaptığı gibi Marksizm¶in ve reel
sosyalizmin karikatürleriyle uğraşmakta ve onları mahkûm etmektedir. Her şeyden önce
Marksizm¶de işçi sınıfın evrensel bir sınıf olmasının nedeni, gerçek kurtuluşunun bir sınıf olarak
kendisini de ortadan kaldırmasıyla mümkün olmasıdır, bu anlamda işçi sınıfı bir egemen güç
olarak kendisini ve dolayısıyla devleti ortadan kaldırır. Ve ³işçi´ olmak, ³hayatını emeğini
satmadan sürdürememek, kazandığı ücretin sermaye biriktirmesine el vermemesi nedeniyle
emeğini her gün satmak zorunda olmak´ anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Dieterich¶in sanayi
proletaryasının tarih sahnesindeki rolünün azaldığı ve işgücünün hizmet ve benzeri klasik
olmayan sektörlere kaydığı tespitleri sonrasında ³işçi sınıfı´nı ve ona ait mücadeleyi yeni bir
düzen kurmak için arkaik sayması ve yine bunun yerine ³bir kurbanlar topluluğu´nu koyması
abestir. V
Dieterich, ³kurbanlar topluluğu´nun şunlardan oluştuğunu söylemektedir: küresel toplumun
potansiyel demokratikleşme ısrarındaki özneleri; sıkıntılı sosyal sektörler, yerliler, eleştirel
aydınlar, ilerici hıristiyanlar, bağımsız Yeni Ulusal Düzen yanlıları, etnik azınlıklar. Bunlar, ³yeni
düzeni kurmak için toplumsal konumundan kaynaklanan bir inanca saplanmadan ve aynı
zamanda yazgısı ne Tanrının misyonuyla (kilise), ne tarihle (parti), ne cinsiyetle, ne etnik kökenle
çizili, ne de fizik ötesiyle tanımlı bir özne olmadan´ mücadele edeceklerdir. Dieterich¶e göre, işte
³yeni öznemiz´ budur, yani ³seçkin-gerici egemen öznenin karşısında yer alan tür-tarihsel olarak
özgürleştirici özne (italikler benim ±y.n.)´. Dolayısıyla Dieterich¶e göre, ortada, uzlaşmaz
çelişkilere sahip sınıfların sömürüden kaynaklı bir çatışması değil, anti-demokratik piyasa
buyruklarını dayatan egemen bir kast ile demokratikleşme yanlısı toplumsal kesimlerin çatışması
bulunmaktadır.V
$&'% bu ³özne´ yaklaşımıyla bağlantılı biçimde, toplumsal hayatın planlanmasına, garip
bir teknoloji vurgusuyla açıkça şematik bakılması durumudur. V
 % reel sosyalizme yönelik kaba saba yargılardır. Örneğin bir şemada Dieterich tarih
boyunca artı ürün sahiplerini gösterirken, reel sosyalizmde artı ürünün tek parti/politik sınıflara
gittiğini göstermektedir. Burada, kastedilen bürokrasi ve işçi sınıfıysa eğer, buna göre sosyalizm,
işçi sınıfı ve onun bürokratik aygıtının burjuvaziyi sömürmesi anlamına gelebilir ancak. Burada,
tarihsel sosyalizm deneyimlerinin tarihin bir dönemine ait olduğu ve artık bunların yerine 21.
Yüzyıl Rosyalizmi¶nin geleceği ise gereğinden fazla iddialı ve altı boş bir önermedir.V
% Dieterich¶in ³sömürü´ anlayışında ortaya çıkmaktadır. Dieterich, sömürüyü ³bir kişinin
başka birine ait bir işe bağımlı olarak parazit gibi yaşamasıdır´ şeklinde tanımlamaktadır. Bu
anlamda örneğin toplumda bir emekli basbaya bir çalışanı sömürmektedir çünkü onun aldığı
emekli maaşı işçinin ürettikleriyle ödenmektedir. Oysa sömürü çok daha karmaşık ve teorik bir
kavramdır. Her şeyden önce sömürünün ortaya çıkması için nüfusun bir kesiminin nüfusun başka
bir kesimi tarafından ³denetlenen´ bir artı-ürün/artı-değer ortaya çıkarması gerekmektedir. Yani
bir toplum kendi yaşamını devam ettirebilecek olan değer/üründen fazla bir değer/ürün meydana
getirdiği zaman sömürünün önkoşulu hazır olur, bu ürün/değer çeşitli mekanizmalarla toplumun
bir kesimi tarafından elde ediliyorsa, burada ³sömürü´ vardır. Ve sınıf çatışması olarak
kodladığımız çelişki, işte bu sömürüden doğmaktadır. Dolayısıyla Dieterich¶in ³21. Yüzyıl
Rosyalizmi¶nde ekonomik sömürünün olmayacağı´ önermesi, 21. Yüzyıl Rosyalizmi¶nde sınıfların
olmayacağı anlamına gelir. Peki, o zaman devlet nedir? Rınıfların olmadığı bir yerde var olan
devlet nasıl bir devlettir?V
Kısaca, ³sınıf çıkarı´, ³sınıf mücadelesi´ ve ³sınıf sömürüsü´ kavramlarından vazgeçtiğiniz zaman,
kurmak istediğiniz yeni düzenle ilgili tahayyülleriniz de somutlaşamaz. Dieterich¶in çıkmaz sokağı
burasıdır. Dolayısıyla 21. Yüzyıl Rosyalizmi adı verilen düzen de ³post-kapitalist´ olarak
tanımlanan ve bol bol ahlaki yargıyla beslenen bir hayali düzen olmaktan kurtulamamaktadır.
Aslında sorunun temelinde Dieterich¶in Venezüella özgünlüğünde gerçekleşen bir
siyasal/toplumsal/ekonomik süreçten yola çıkarak bir ³kuram´ oluşturmaya çalışması yatmakta.
Böylece bu ³kuram´ bir ara oldukça popüler olan ³kapitalist olmayan yol´culuğu da maalesef
aşamamakta.V
" '% işte bu ³devlet´ sorunudur. Dieterich¶in formüle ettiği 21 Yüzyıl Rosyalizmi¶nde devlet
bir sınıf devleti değil, anti-kapitalist bir devlet olacaktır. Dieterich¶in kendi sözleriyle, ³burjuva sınıf
devletinin yerini sınıfsal işlevini yitirmiş olan, toplumu temsil eden ve genel çıkarların yasal
yönetimine dönüşmüş´ bir devlet alacaktır. Dolayısıyla kurulan yeni düzen de bir sınıf
mücadelesinin sonucunda meydana gelmeyecektir. ³Demokratik devrim´ yatay biçimde yayılacak
ve bütün toplumsal ilişkileri bu çerçevede dönüştürecektir. Ancak bu ilişkilerin nasıl dönüşeceği
bir muammadır. Dieterich¶e göre ekonominin devlet erki tarafından ³demokratik planlı eşdeğer
ekonomi´ye dönüştürülmesi burada başat rol oynar. V
Dieterich bir de tarihsel ilerleme şeması veriyor bize. Buna göre, 21. Yüzyıl Rosyalizmi, birçok
büyük aşamanın bir arada yaşanması sonucunda gerçekleşecektir. Bu aşamaların en
önemlilerinden biri, ³aynen tarihsel (reel) sosyalizmde olduğu gibi, küresel burjuva toplumu artığı
öğeler ile yeni post-burjuva dünya toplumunun öğelerinin yan yana durduğu bir ara dönem´dir.
Dieterich¶e göre bu ³ara dönem´ zorunludur çünkü ³post-burjuva´ dönem sayesinde, birinci dünya
devletleri ile yeni sömürge devletler arasındaki gelişkinlik düzeylerinin teknolojik, eğitimsel,
ekonomik, politik, kültürel, askeri vs. anlamda uyum içinde olmalarına olağanüstü katkı
sağlayacaktır. Dieterich, bu geçiş aşamasının ³siyasal olarak 90¶lı yıllardaki eleştirel düşüncenin
yeniden doğmasıyla başladığını ve şu sıralarda da post-burjuva toplumun bir programının
oluşturulma sürecinde olunduğunu´ söylemektedir. V
Dieterich¶e göre bu aşamadaki demokratikleşme savaşımının dinamiği, üç etmen arasındaki ilişki
tarafından belirlenir. 1: Rınıfsal yapılar ve bilinç düzeyleri 2: Yeni toplumsal projenin (21.Yüzyıl
Rosyalizmi¶nin) stratejik hedefleri 3: Çağın sosyo-politik baş aktörleri arasındaki güç dengesi. Çok
uzatmayayım. Dieterich¶e göre, bu süreçte çoğunluğu öyle bir bilinç seviyesine ulaştırmak gerekir
ki, dünya ölçeğindeki güçler dengesi demokratik güçlerin yararına doğru kaysın, dolayısıyla
küresel toplumun gelişme mantığını oldukça etkileyecek olan, kapitalist sistemin ve onun
seçkinlerinin artan ölçülerde etkisizleştirmesi sağlansın. Kısaca, Dieterich, sınıf savaşımının
yerine demokratik savaşımı koyuyor ve bu demokratik savaşımın öznesini de bir anlamda
toplumsal hareketler olarak görüyor. V
Bir noktayı çok kısa geçeyim: Özellikle Rovyetler Birliği¶nin çözülmesi ve kapitalizmin
küreselleşmesi sonrasında sınıfsal mücadelelerin ve aidiyetlerin geriye çekildiği ve yerine daha
karmaşık kimliksel aidiyetlerin geçtiği bir ölçüde öne sürülebilir. Burada sorun, Dieterich¶in
toplumsal hareketleri mücadelenin öznesi haline getirirken, bunların emekçi kesimlerle olan
ilişkilerini tanımlamamış olması. Diğer anlamda toplumsal hareketlerin farklı isimlerle kodladığı
mücadele başlıklarının (Dieterich buna genel olarak demokratikleşme yanlılığı diyor), emek
mücadelesiyle olan bağlı oldukça muğlâk kalıyor ve hatta demokratikleşme eğilimi sınıflar üstü bir
algı gibi sunuluyor. Herkesin ³demokratikleşme´den anladığının farklı bir şey olduğunu da
söylemek gerek.V
Bana göre ise toplumsal hareketler her ne kadar bir kısmı ücretli emek dışı (ev hanımlığı,
öğrencilik vs.) kesimleri kapsıyorsa da bu hareketlerin mücadele başlıkları (barınma, eğitim,
sağlık hakları, cinsel özgürlük vs.) anti-kapitalist bir nitelik taşıdığı ölçüde sınıf mücadelesini bir
parçasını oluşturmaktadır. Rınıf-dışı olarak tarif edilen toplumsal hareketler, aslında,
mücadelelerinin kaynağını kapitalizmin sınıfsal ve yabancılaştırıcı yapısından aldıkları ölçüde
sınıf mücadelesinin dışına düşmemektedirler. Bu anlamda bence, Dieterich¶in demokratikleşme
yanlısı dinamikleri net olarak tanımlayamaması, sadece mevcut sistemden bir şekilde rahatsız
olanlardan ve çoğunluktan bahsetmesi, toplumsal hareketler ve sınıf arasındaki ilişkiler ve hatta
sınıfın ne olduğu neleri kapsadığı gibi oldukça ciddi tartışma başlıklarını dikkate almaması
nedeniyledir.V
 #( V
Kısaca, Latin Amerika¶nın mücadele tarihinden ayrı düşünülemeyecek ancak kendi özgün
dinamiklerine de sahip olan Venezüella¶nın Bolivarcı Devrimi, tarihsel referans kaynaklarını
yeniden üretir ve kurarken, diğer yandan da bizi yeni tartışmalara tahrik etmekte. Venezüella¶da
bütün karmaşıklığı, çelişkileri ve özgünlüğüyle bir değişim süreci yaşanmakta ve bize düşen ise
bu gözümüzün önünde nefes alıp veren, ele avuca gelen deneyimden bir şeyler öğrenmek ve
yeni kavramsal ve teorik soyutlamalara ulaşmak. Aksi takdirde, yaşanan sürecin bizim kafamızda
canlandırdığımız sosyalizme ±haklı olarak- uymaması nedeniyle, bu yaratıcı pratiği mahkûm
etmek kadar kolay bir şey yok, zor olan ise ³Bolivarcı Devrim´ olarak adlandırılan süreci kendi
tarihselliği ve özgünlüğü içinde ele alarak dağarcığımıza hiç yoktan bir sözcük dahi olsa
ekleyebilmek. V
Roner TorlakV
$ )V
[1] Burada hemen bir not düşmek gerekiyor: Bolivarcılık ve Chavizm kavramlarının ayrıntılı
biçimde ideolojik ve tarihsel referanslarına göndermeler yaparak tahlil edilmesi, boyutları ve
konusu çok daha geniş bir çalışmanın işi. Bu yazıda ise sadece konuyla ilgilenen herkes için
³Bolivarcı Devrim´ olarak adlandırılan sürecin kavramsal çerçevesi çizilmeye çalışılmakta. V
[2] Bkz. ³Meydan Okuyan Rol: Bolivar¶ın Rüyası ve Güney Amerika´, Marc Raint-Upery, İletişim
yay, 2007, syf. 20 V
[3] Heinz Dieterich¶in ³21. Yüzyıl Rosyalizmi´ kitabının ayrıntılı bir değerlendirmesini ayrıca
yapmak üzere burada birkaç başlık halinde bir eleştiri yazıyorum. V
º   )V
[1] ³Latinbilgi.net makaleleri ve haberleri´V
[2] ³Bolivar ve Chavez: Radikal Kararlılık Ruhu´, Monthly Review Rayı:16, Kalkedon YayıneviV
[3] ³Meydan Okuyan Rol: Bolivar¶ın Rüyası ve Güney Amerika´, Marc Raint-Upery, İletişim yay,
2007V
[4] ³Günümüzde Latin Amerika ve Rosyalizm´, D.L. Deby, Yordam Kitap, Ekim 2007V
[5] ³Latin Amerika¶nın Kaynayan Damarları´, Der. Masis Kürkçügil, İthaki Yayınları, 2004V

Ñ        !"  #


V

You might also like