Professional Documents
Culture Documents
Jacgues Le Goff - Ortaçağda Entellektüeller - Ayrıntı Yay-1994
Jacgues Le Goff - Ortaçağda Entellektüeller - Ayrıntı Yay-1994
ENTELEKTÜELLER
ORTAÇAĞDA ENTELEKTÜELLER • Jacques Le Goff
Jacques Le Goff
Fransızcadan çeviren: M ehm et Ali Kılıç bay
MAYUNTl
JACQUES LEGOFF
1924'te Toulon'da doğdıı. Ecole Normale Supérieure’ü bitirdi.
Tarih agrégc’si oldu. Sorbonnc, Prag, Oxford (Lincoln Collè
ge) ve Roma üniversitelerinde eğitim gördü, incelemeler yaptı.
Lucien Febvre ve Fernand Braudcl’dcn sonra. 1972-1977 ara
sında Ecole pratique des hautes etudes'ün VI. kısmının baş
kanlığını yaptı.
Özellikle Batı Orta Çağının kültür, duyarlık ve zihniyet
tarihiyle ilgilenmektedir. Çok sayıda makalesinin dışında
başlıca eserleri:
- M a rch a n d s et b a n q u ie rs du M o yen A g e, P.U.F.. 1955 (Orta
çağ tüccar ve bankacıları).
- L e M o yen A g e , Bordas, 1962 (Orta Çağ).
- L a c iv ilisa tio n d e l'O c c id e n t m é d ié v a l, Arthaud. 1964 (Balı
Ortaçağ uygarlığı).
- P o u r un a u tre M o y en A g e , Gallimard, 1977 (Başka bir Orta
çağ için).
- L a N a issa n c e d u P u r g a to ire , Gallimard, 1981 (Araf ın doğu
şu).
- L ’A p o g é e d e la C h rétien té, Bordas, 1982 (Hıristiyanlığın
zirvesi).
Editörlüğünü yaptığı ortaklaşa eserler.
- H é r é sie s e t s o c ié té s d a n s l'E u r o p e p ré in d u strie lle , X I e-
X V II Ie- s iè c le s M o u t o n , 1968 (Ö n e n d ü s t r i A v r u p a s ı 'n d a
sa p k ı n h a r e k e t l e r v e t o p l u m l a r , X 1.-XVIII. y ü z y ılla r )
- F a ire d e l ’h isto ire, 3 cilt, Gallimard, 1973 (Tarih yapmak),
Pierre Nora’yla birlikte.
Ecole Françai
- F a m ille e t p a r e n té d a n s V O c c id e n t m é d ié v a l,
se de Rome, 1977 (Batı Ortaçağında aile ve akrabalık).
George Duby'yle birlikte.
- La N o u v e lle H isto ire, Retz, 1978 (Yeni Tarih), R. Charticr
ve J. RevelTe birlikte.
Krakow ve Louvain üniversitelerinin h o n o ris c a u sa dok
torluk unvanı verdikleri Le Goff, T a rih se l ve b ilim s e l ç a lış
m a la r k o m ite si üyesidir. Ayrıca, Marc Bloch ve Lucien Febv
re tarafından 1929’da kurulmuş olan ünlü ve prestijli A n n a les
(E .S .C .) dergisinin iki yöneticisinden biridir.
A yrıntı: 95
Tarih dizisi: 5
O rtaçağda Entelektüeller
Jacques Le GojJ
Fransızcadan çeviren
M ehm et A li K ılışbay
Y ayım a hazırlayan
Işık Ergiiden
Editions du S e u i l / 1957
basım ından çevrilm iştir.
Kapak resmi
Quentin M etsy
Aziz H ieronym us derin düşünürken
15. yiizyıl İtalyan geleneğine uygun olarak yapılm ış Flaman resmi
Kapak düzeni
A ıslan Kahraman
B asım a hazırlık
Renk Yapımevi (0 212) 516 94 15
Baskı
Renk Basım evi (0 212) 518 54 36
Birinci basım
H aziran 1994
ISBN 975-539-041-3
AYRINTI YAYINLARI
Piycr Loti Cad. 17/2 34400 Çemberlitaş—İstanbul Tel: (0 212) 518 76 19 F a x :(0 2 12 )5 16 45 77
Jacques Le Goff
ORTAÇAĞDA
ENTELEKTÜELLER
AYUNTI
T A R İ H D İ Z İ S İ
ŞÖ V A L Y E, K A D IN VE R A H İP
Feodal F ra n s a 'd a Evlilik
Georyes Dubv
ERKEK ORTAÇAĞ
A şka D air ve D iğer D enem eler
Georges Dulıy
K A P İT A L İZ M K Ü L TÜ R Ü
Alan Maciarlane
1780'D EN G Ü N Ü M Ü ZE
M İL L E T L E R V E M İL L İY E T Ç İL İK
P ro g ra m , M it, G erçeklik
Eric Hobsbatvm
H a z ırla n an K ita p la r
T O P L U M L A R N A SIL H A T IR L A R
Paul Connerlon
İÇİNDEK İLER
ÖNSÖZ 7
BİBLİYOGRAFYA 213
KRONOLOJİ 214
KÜÇÜK SÖZLÜK 217
ÖNSÖZ
7
cins toplum larda, bilimin temel karakteri olan doğruların zam an
içindeki değişim i adeta hiç kimseyi ilg ilendirm em ekte ve “d o ğ ru ”
bir kerede eb e diyete k adar geçerli o lm a k üzere bulunan bir şey
olarak k avranm aktadır. Bu d u ru m d a insanların öğrendiklerini
“d o ğ ru ” olarak kabul etmeleri ve bunları m inik vatanlar olarak sa
vunm aları son derece doğal sayılm aktadır. G r e s h a m ’a mal edilen
“kötü p ara iyisini k o v a r ” ö zdey işinin g enişle tilm e sin d e sakınca
yoktur: B aşta T ü rk iy e o lm a k üzere, d ü n yanın hem en her yerinde,
ceh alet ve kolaycılıktan beslenen dem ag oji, bilim sel düşünceyi
k o vm a ktad ır. Başka bir ifadeyle, d o ğruyu kendi terim leriyle ifade
eden ve bunu n üzerine k ap a n arak her tür dış m ü dahaleyi redd eden
ve bu d u r u m d a kendi terimleri içinde y anlışlanm ası m ü m k ü n ol
m a y a n “ kapalı id e o lo ji” , yan lışla n m ası dışsal o la ra k m ü m k ü n
olan “açık ideoltıji”y i , yani bilim sel d ü şünc eyi dev re dışı bırak
m aktadır. Bu kapsam lı k o v m a faaliyetin den galip çık arak yerleşik
hale gelen ve üstelik bir de kendi doğrularını bilim diye kabul
eden cehalet ( “ay d ın lan m ış ceh alet” ) ve d em agoji, ortaç ağ k o n u
su nda da, bu kez kendini ak la m a y a yönelik bir ideoloji geliştir
m iştir.
O rtaçağ, insanların çoğu için her türlü geriliğin, karanlığın, c e
haletin, gaddarlığın, b ağnazlığın vb. eg e m e n olduğu bir d ö nem dir.
O rta ç a ğ ın aşılm ası ise, tüm bu “k ö tü lü k le r in ” aşılm ası a n la m ın a
gelm ektedir. M o d e rn insanların büyük çoğunluğ u, ortaçağa, hiç de
hak etm ediği bu kulpları takarken, adeta mistik ve dinsel bir arın
m a ayin in d en g eçm iş gibi olm ak tadırlar. Ç oğu için geçerli olm ak
üzere, o lu ş u m u n a hiç de katılm adıkları, herhangi bir bedel ö d e m e
den y a ln ız c a maddi o la n ak la rın d an y ararland ıkları ç a ğ d aş d ü n y a
ya h acm en m e n su p olm a n ın , onları bu o lu m s u z değerlerin u z a ğ ın
da tuttuğunu, dolayısıyla olum lu değerlerle yüklü olduklarını
sa n m ak tad ırla r. Bu n o k ta d a insanların kafalarının nasıl çalıştığ ın a
ilişkin bir örnek, b iz im d ilim izde de var olan “o rtaç ağ kalıntıları"
terimi tarafınd an sa ğ lan m ak ta d ır. O rta ç a ğ a ilişkin hiçbir geçm işi
olm a yan bir to plum insanlarının, o anda var olan tüm gerilikleri
ortaç ağa ait olarak görm eleri bir arınm a ey le m in d e n b aş k a hiçbir
an lam a gelm em ekted ir. Ç ü n k ü bunlar ne o rtaç ağa aittir ne de k a
lıntıdır. Bütün bu gerilik, bağnazlık, gaddarlık vb. ta m a m e n o
8
çağın insanlarının eseridir, yani çağdaştır. D e m e k ki bu insanlar
çağı geri bir şekilde y a ş a m a k ta d ırla r. B u n d a n ortaçağı so rum lu
tutarak arınm ak istemek, biiyü y ap m a k ta n farksız bir tavırdır.
Z aten ortaç ağ h a k k ın d a geliştirilen b a s m ak a lıp d üşü nc ele rin
hiçbiri doğru da değildir veya hem en hem en. Bir kere ortaçağ k a v
ramı itibaridir ve yereldir. Ne insanlığın tü m ü nü kapsar ne de b e
lirlediği m ekân içinde zam ansal olarak türdeştir. İkincisi, o dönem
insanlarının kendi varoluşlarını h issetm e biçim lerin i ak tarm anın
uzağındadır. Ü çüncüsü ve en önem lisi, ortaçağ kendine atfedilen
o lu m su z değerleri, diğer herhangi bir çağdan d ah a büyük ölçekte
belirleyici ö ğ e le r o la ra k ne y aş am ış ne de üretm iştir. B u n a bağlı
olarak, ortaçağı olu m su zlu ğ u n sim gesi olarak kavram ak, onun
olum lu değerlerinin ısk a la n m asın a yol açm aktadır.
O rtaçağ terimi itibaridir ve yereldir, yani insanlık tarihinin e v
rensel bir kategorisi olm ayıp, ço k belirgin bir coğrafyanın, Batı
A v r u p a ’nın bir dönem ini ifade e tm ek ted ir ve üstelik bu c o ğ ra fy a
nın her parçası için de aynı zam ansal süreç ve y o ğ u n lu k ta ortaya
çık m am ıştır. R ö n e sa n s o lu ş u m u sırasında, kendi d ö n e m le rin in
farklılığını vurg u lam ak isteyen hüm anistlerin, ben z em ek istedik le
ri antikite ile kendi aralarına bir gü nah keçisi koym aları g e r e k m iş
tir. İşte olum lu değerlerin yüklendiği antikite ile daha üst d ü z e y
den yeni olum lu değerleri (R önesans d ö n em i) ayıran tarihsel
süreye meclio evo, o rta ç a ğ adı verilm iş ve aşılm ak istenilen tüm
o lu m s u z değerler buraya mal edilmiştir.
Öte yand an ortaçağın, o lu m s u z değerlerin tercihli alanı o lm a
sından 18. yüzyılın “ a y d ın la n m a ” hareketi ile on un öz ço cuğu olan
19. yüzyılın tüm düşü nsel akım ları da so ru m lu d u r. 18. y ü z y ıld a
Batı A v ru p a ’da gerçekleştirilen siyasal devrim ler, aslında hiç de
ortaçağ a ait olm adıkları halde, onun ürünü olarak gösterilen m u t
lak m onarşileri k ö tü le m e k ve kendi m eşruluk larını k u rm ak üzere,
orta ç a ğ a karşı y apıldıkların ı sö y le m işlerdir. B u n u n yanı sıra, 19.
yüzyıl pozitivizm i insanlığın sürekli bir ilerlem e halinde olduğu
varsayım ı içinde, idealist felsefeden de y ardım alarak, ortaçağı
B a tı’nın ç o c u kluk dönem i o la ra k görm üştür. Ö te yandan, bilimsel
te k nik le rin ve en başta d a tarih araştırm ası araçlarının gerilik ve
yetersizliği nedeniyle, 19. yüzyıl tarihçileri ortaçağı k a v ra y a b ilm e
si
nin u z a ğ ın d a kalm ışlardır; bu d u r u m d a kendi eksikliklerini bu d ö
nem e yansıtarak, ünlü “karanlık ça ğ la r” efsan esinin yeşerm esin in
baş m im arları olm u şlard ır. B ü tü n b un la rın ö te sinde , B a tı’nın tüm
dün y ay ı y u tm a süreci içinde, b ü y ü k çaplı kim lik sorunları y a ş a
m a y a başlay a n d ü n y an ın d iğ e r kesim leri de B a tı’nın a y n a sın d a
kendilerine hayali “ortaç ağ la r” icat etm işlerdir. Bu dö n em in o l u m
suzluk K âbesi o lm a sında , bu sonradan Batılı olan toplum ların
b ü y ü k katkısı vardır. K endi ü lk e lerin d e en ağır insanlık suçlarının
işlendiği bu insanların, o rtaçağı “ geri” bir d ö n em o la ra k a lg ıla m a
larındaki k ara m izah, aklın sınırlarını zo rlayacak kad a r üst d ü z e y
dedir.
A y rıca ortaçağ, asıl vatanının her nokta sın d a da aynı y o ğ u n
luk, b o y u t ve ren kle rde y a ş a n m a m ıştır. F azla u z a k la ra g itm ede n,
iki k om şu b ölge ara sında bile derin farklılıkların o ld u ğ u n u b elirt
m ekle yetinm eliyim . Z aten ortaçağ ın en büy ü k özelliklerinden biri
de bu rengârenkliğidir.
O rta ç a ğ a ilişkin o la ra k o lu ştu ru la n b a s m a k a lıp yargılar, o
d ö n e m insanların ın kendileri ve içinde yaşadıkları d ü n y a h akk ın -
daki y argılarıyla h em en hem en hiç ö r tü şm e m ek ted ir. Tarihi an lat
m a y a k alk ışm a k , devrini ço k tan d o ld u r m u ş bir 19. yüzyıl tavrıdır,
ç ü n k ü bu tavır tarihin b u g ü n ü n g ö z lü ğ ü n d en o k u n m a s ın d a n başka
bir şey o lm a y a c a k ve so n u ç ta bir y arg ıla m a y a d ö nüşe ce ktir. İn
sanları y aş am a d ık la rı b ir çağ ın d e ğ e r yarg ılarıy la m a h k û m e t m e
nin tutarsızlığı, 19. yüzyıl ve 20. y ü zyılın ilk yarısının ta rih çiliğ i
nin de tutarsızlığının b elk em iğ in i olu ştu rm a k ta d ır. G ü n ü m ü z
tarihçisi tarihi an la m a y a uğ raşm a k ta d ır, bu ise onu kendi terimleri
içinde y eniden inşa e tm e k d em ektir. O rtaç ağ a bu açıdan b a k ıld ı
ğında, bu d ön em insanlarının hangi m a y a la n m a la r içinde o ld u k la
rını g ö rm e k m ü m k ü n olacaktır.
V e son olarak, ortaçağ ken dine atfedilen o lu m s u z değerlerin
hiçbirini başka herhangi bir ça ğ d a n d a h a derin ve yoğun y a ş a m a
mıştır. O rta ç a ğ sa v aşla rım , kitle im h a silahlarının b ü y ü k bir r a
hatlıkla kullanıldığı m o d e rn , “ç a ğ d a ş ” sa v aşla ra n azaran dah a
gad d a r b ulm a k nasıl m ü m k ü n olur? N a p a lm ile kargı arasın da y a l
nızca teknik bir düzey farkı mı g ö rm e k gerekir, y ok sa zihinsel bir
iklim farklılığı m ı? O rta ç a ğ d a hiçbir savaşçı kendi hayatını te h li
10
keye atm ada n hasm ını yok etm e ola n ağ ın a sahip değildi, bugün
b una sportm enlik diyoruz. Ç ünkü bu bir zihinsel yapıyı belirle
m ektedir. H içb ir o rtaç ağ sa vaşçısının aklına, rakibini kendini te h
likeye atm adan öld ü rm e k gelem ezdi, gelse bile bunu hem en uzak-
laştırırdı, çünkü bu ahlaki değildi ve bilindiği, iyice bilindiği
üzere her toplum belli bir ahlak üzerinde temellenir. O rtaçağın a h
lakı ise şö v a ly e ahlakıydı ve h iç b ir şöva lye kendini, hayatını k u r
tarm a gibi küçük bir çık ar u ğ ru n a küçü ltem ez d i. O y sa H iro şim a
vey a N a g a z a k i’de 3 0 0 .0 0 0 kişiyi bir kerede ö ld ü ren “s a v a şç ı” ,
H a le p ç e ’ye bom ba-ı k im y a atan “ k a h r a m a n ” herhangi bir riske gir
m em işti. O rtaç ağ ın din savaşları da ne a n tik ite nin (H ıristiyan ları
aslanlara parçalatan R om alılar) ne de m odern çağın (Y ahudi katli
am ı) din sa v aşla rın d an hiç de d a h a g a d d a r o lm a m ıştır. Bu konuy u
so n su z a kada r uzatabilirim , fakat tek bir noktayı v urgulaya ra k k o
nuyu uza tm a m a y ı tercih ediyorum : Y argılayan yarg ılan an d a n daha
te m iz olm alıdır.
O rtaçağın olu m lu değerlerini sa ym ak ise biter tü ke nir gibi bir
iş değildir. Ç o k açıkçası, m o d e rn Batı d eğ e rlerin in (başlıcaları iti
barıyla: İnsan hakları, d em okra si, ayrıcalıkların reddi an lam ın d a
eşitlik, kentsel u y g arlık vb.) n e re d e y se tam am ı o rta ç a ğ d a o lu ş m a
ya başlam ıştır. Bu arada entelektüel ve üniversite de B a tı’da o r ta
çağın içinde d o ğ m uşlard ır. E ntelektüelin y alnızc a bilgili bir insan
olm a d ığ ın ı v u rg u la m a k gere k m ek te d ir. Bu gerekli koşuldur, am a
yeterli değildir. Entelektüelin ortaya çıkabilm esi için, bazı insanla
rın bilgilerini a ktarm aların ın (yazarak, öğreterek, k onuşa ra k, o y
nayarak, çalarak) karşılığında geçim lerini sağlayab ilm eleri ve res
men görevli olm adıkları halde, düşüncelerini, bedelini ö d e m e y e
razı olarak açıklam aları gerekir. Parantez içinde söyle m e liy im ki,
o rtaçağın bu denli k aralanm asının n ede nle rinde n biri bu noktada
gizlidir. E ntelektüeli üreten bu çağ, bu yeni türün düzeni eleştir
m esine de tanık olm uştur. D üze n muhafızları, diğ e r her yerde o l
duğ u gibi, bu n d an h o şla n m a m ışla r ve ya rg ıla m a la r ile infazlar
gırla gitm iştir. A m a dikkatli olunm ası gereken husus olarak, bu
k a d a r ço k yargı ve infazın varlığı, ortaçağ to p lu m u n u n k o n u ş k a n
lığının göstergesi olduğu dur. D iğer to p lum larda ise böylesin e y a r
g ılam aların olm a m a sı, onların hoşgörülerinin değil; entelektüel
11
denilen insan türüne sahip olm a m a ların ın göstergesidir.
Ç ok kısaca söylem ek gerekirse entelektüel, bir hü küm darın
veya b ir zeng inin him a y esin d e ve o n u n u şa klarıyla aynı statüde
olan bir kim se değildir. E ntelektüel altın kafeste yetişm ez. Ve
altın kafesteki kişi ne kadar bilgili olu rsa olsun, bu bilgisini y a l
nız ca belirli bir k esim e su n m a k ta d ır, to p lu m s a lla ş m a m ış tır ve
to p lu m sa lla şılm a d a n entelektüel o lm a k da m ü m k ü n değildir. Bu
açıdan entelektüel ta m am en o rtaçağa ait bir ü r ü n d ü r ve hal böyley-
ken, hâlâ entelektüeli o lm a yan toplum ların ortaçağı k ü ç ü m s e m e le
ri de an laşılır gibi değildir.
Ü niv ersite de, olm ası g erek en haliyle, yani özerk, ta rtışm aya
ve a ra ştırm ay a dayalı bir ö ğ ren im ku ru m u ola ra k ortaç ağ d a ortay a
çıkm ıştır. A n n ale s o k u lu n u n ö n d e gelen te m silcile rinden olan
ünlü tarihçi Jacques Le G o ff bu kitabında o r taç ağ d a entelektüelin
ve üniversitenin o lu şu m u n u incelem ektedir. Bu kitap, bizimki gibi
bir şey in adına sahip o lu n m a sıy la k e n d in e de sahip o lunacağını
sa nanla rın ç o ğ u n lu k ta oldukları ülkeler aç ısından ufuk açıcıdır.
B ir yere üniversite adının verilm esiyle oranın üniversite o la m a y a
cağının, birine entelektüel d enilm esiyle on un entelektüel o la m a y a
cağın ın bilgisinin üretilm esi, bunların olu şu m süreçlerinin k a v ra n
m a sın d a n geçm éktedir.
M e h m e t Ali K ılıçbay
K asım 1991
O rtaç ağ ın s o n u n d a d ü n y an ın ç e
şitli “d u r u m ’Marını -yani to p lu
m u n farklı g ru plarım - g e r ile m e k
te olan bu d önem in duyarlılığının
z irv e sin e ulaştığı hiçliğe doğru
g ötüren ö lü m dansı, kralların,
soyluların, kilise m e nsuplarının,
burjuv aların, halktan insanların
yanı sıra, keşişle r ve p a p a z la r la
h er z a m a n k a r ıştırılm a y a n o k u
m uş rahibi de sü rüklem ekte d ir.
Bu o k u m u ş rahip (d e r e ) Batı o r
ta ç a ğ ın a ö zgü bir soyun ardılıdır:
Yani en telektüeller soyunun.
N ed e n bu kitab a adını veren bu
kelim e seçilm iştir? Bu keyfi bir
tercih değildir. Bilgin, doktrin sa
hibi, o k u m u ş a d a m , d ü ş ü n ü r gibi
b irço k adın a ra sın d a (d ü şü n c e
dü n y asın ın term inolojisi her
za m a n b ula n ık o lm u ştu r) ente-
15
lektüel, sın ırla n iyice b elirlenm iş olan b ir ortam ı işaret e t m e k t e
dir: Y ani o kul h o calarının ortam ını. Bu o rtam o rtaç ağın b aş ların
d a kendini belli e tm e y e başlam ış, XII. y ü z y ıld a k en t o k u lla rın d a
g elişm iş ve XIII. y ü zy ıld an itibaren üniv e rsitelerd e serpilm iştir.
E n telek tüel kelim esi, m eslekleri d ü şü n m e k ve d üşün celerin i ö ğ
retm ek olan kim seleri belirtm ek tedir. D ü ş ü n m e e y lem in in k işisel
liği ile bunun eğitim y o luyla y a yılm a sının bu birlikteliği, e n te le k
tüeli b elirlem ek teydi. Hiç k u şk u su z bu ortam , ç a ğ d aş d ö n e m e
gelininceye kadar hiçbir zam an, o rtaçağda olduğ u kadar iyi belir
len m em iş ve kendi h ak k ın d a bu k a d a r yü k se k bir bilince sahip o l
m am ıştır. Bu grup, ikircikli bir k elim e olan o k u m u ş rahip, bilgili
k işi (elere) yerine, kendini, Siger de B r a b a n t’ın XIII. y ü z y ıld a en
büy ü k savunu cusu old uğu p h ilo s o p h u s o la ra k a d la n d ır m a y a ç a lış
mıştır, a m a ben bunu da d ev re dışı b ıraktım , çü n k ü f ilo z o f b iz im
için ta m a m e n farklı bir kişidir. Bu k e lim e an tikite den alınm ıştır.
A quinolu A ziz T o m m a s o ’nun ve S ig e r ’nin d ö n e m in d e b ü y ü k harf
F ile F ilo zof, en üstün f i l o z o f A risto te les’tir. A m a ortaç ağ d a bu,
H ıristiyan bir filo z o f halin e gelm iştir. XII. y ü zy ıld an X V . y üzy ıla
kadarki d ö n e m d e okulların ülküsü olan, H ıristiyan h ü m a n izm ası-
mn ifadesi olm uştur. F a k a t h ü m a n ist b izim aç ım ız d a n b aşka c i n s
ten bir bilgini, X V . ve X V I. y ü zy ılla r R ö n e s a n s f nın bilgili k işisi
ni işaret e tm e k te d ir ve bu kişi de ö zellikle o rtaç ağ entele k tü e liy le
z ıtla ş m a k ta d ır .
Bu sö y lediklerim izin anlam ı, zengin ortaçağ dü şü n c esin in ünlü
tem silcilerin in bu taslağın -eğ e r b u g ü n beş para lık hale g elm iş
olan bu terim lerin faz lasıy la iddialı ve k ö tüye kulla n ılm ış o l m a
sından k a y g ılan m asa y d ım , taslağa “Batı en tele ktü e linin tarihsel
s o sy o lo jisin e g ir iş ” alt başlığını v e rird im - d ışın d a k a ld ık la rıd ır.
N e kendilerini m a nastırlara kapatan m istikler ne de okul d ü n y a s ı
nın u z a ğ ın d a kalarak, b a ş k a o r ta m la r a d alm ış olan şa irler veya
tarih yazarları, ö n e m s iz d u r u m la r dışında, bu ç a lış m a d a o rta y a çı
kacaklardır. Batı ortaçağ d ü şü n c e sin e e g e m e n olan D an te bile, d e
vasa siluetini bu k itaba ancak gölg e o y u n u figürleri gibi y an s ıta b i
lecektir. D ante üniversitelere d ev a m etm iş ve (ve ac a b a P a r is ’te
F ouarre C a d d e s i’ne gerç ek te n gelm iş midir?), eserleri X IV . y ü z y ı
lın so n u n d a İtaly a’da açık la n arak anlatılan m e tinle r haline gelmiş,
16
S ig e r'n in görüntüsü o nun C e n n e t'inde, garip sayılan dizelerde o r
taya çıkm ış olsa da, V e r g iliu s ’u karanlık o rm an ın ötesinde, bizim
en telektü eller ta rafından açılan ve üzerinden gidilen yollardan
farklı y olla rd a izlemiştir. Bir R u tebeu f, b ir Jean de M e u n g , bir
C haucer, bir Villon b u rad a okullard an geçm e derecelerine göre,
yaln ızc a entelektüel sıfatlarıyla anılacaklardır.
F 2 / O n a ç ra ğ E n te le k t ü e ll e n 17
XII. YÜZYIL
ENTELEKTÜELLERİN DOĞUŞU
XII. Y Ü Z Y I L D A K E N T L E R İ N
Y E N İ D E N D O Ğ U S U VI !
I N I I I E K ' H 1.1 İN I X X i U . S U
7i
bi, yargıç ve yöneticiydi. R u h b a n -özellikle m a n a s t ır k eş işle ri-
çoğu za m a n bu nların hepsi birden o lm a kta yd ı. Zihni ça lışm a o n la
rın faaliy etlerind en y aln ızc a biriydi. Bu cins ç a lış m a bizatihi bir
am aç değil de hayatın diğer kesimleri tarafından e m re d ile n ve
Y asa tarafından T a n r ı’y a yönelik olarak d ü ze n le n en bir faaliyet ol
m a k tay d ı. K e şişle r m a n a stır h aya tının rastlan tıların a göre hoca,
bilgin veya yaz ar kim liğ in e bürü n m ek tey d ile r. Bu onların kişilik
lerinde her za m a n ikincil bir yere sahip olan, elden kaçıveren bir
g ö rü n tü d e n ibaretti. B u n ların g elec ek yüzyılların entelektüellerini
habe r verenleri bile, henüz entelektüel haline g elem em işlerd i. Bir
A lcuin her şeyden ön ce yü k se k dereceli bir m em ur, C h a rlem a g -
n e ’ın k ü ltü r bakanı olm uştur. B ir L o u p de F errie res her şeyden
önce, kitaplarla ilgilenen ve m e k tu p la rın d a C i c e ro n ’u zikretm ekten
h o şla n a n b ir başra h ip ti.
M esleği y azm ak veya ö ğretm ek -veyahut daha doğrusu ikisi bir
den- olan biri, hocalık ve bilginliği profesyonel olarak yapan biri,
kısacası bir entelektüel ancak kentlerle birlikte o rta y a çıkm ıştır.
Bu adam g erçekten ancak XII. yü zy ıld a ele gelir bir du ru m k a
zanm ıştır. K u ş k u s u z o rtaç ağ kenti bu d ö n e m d e B a tı’da, bir m a n
tar gibi aniden b itm em iştir. H a tta tarihçiler bu kenti ta m am en
o lu ş m u ş bir halde IX., X. y ü z y ılla rd a b u lm a k ta d ırla r ve k o n u n u n
uzm an ı olan dergilerin her sayısı k e ndileriyle birlikte şehirlerin
do ğ u şu n u yen id en belirlerler -z a m a n içinde dah a gerilere giderek.
K u şk u su z B a tı’d a h e r za m a n k e n tle r olm u ştu r, fakat A şağı İ m
paratorluk dönem in in R o m a kentlerinin “kad a v rala rı” surlarının
içinde y aln ızc a bir av u ç insan barın d ırm ışlard ır ve b unla r askeri,
yönetsel veya dinsel bir önderin etrafında toplanm ış d u ru m d a d ır
lar. Özellikle, piskop osluk m akam ı olan kentlerde laik kesim , k e n
dinden biraz daha kalabalık bir ruhban g ru b u n u n çe vresinde zayıf
bir topluluk olu ştu rm a k ta ve gün d elik ihtiyaçlara yönelik k üçük bir
yerel p azardan başka bir e k o n o m ik hayata sahip o lm a m a ktaydı.
İlk çekirdek kentler - “p o r tu s la r ”- m u h te m e len , özerk olarak
veya piskop osluk ların v eyah ut askeri “b o u r g ”ların e te ğ in e y a p ı ş
mış olarak, X. belki IX. y ü z y ıld a n itibaren hiç k u ş k u su z Ş a m ’ın,
F u s ta t’ın, T u n u s ’un, B a ğ d a t ’ın, K u r t u b a ’nın çok sayıdaki şehirli
müşterileri için b arb a r B a tı’dan h a m m a d d e -tahta, kılıç, kürk,
22
köle- talep eden İslam d ü n y a s ın ın çağrısı üze rin e g elişm e y e b a ş
lamışlardır. Fakat bu olgu, a n c ak XII. yü zy ıld a yeterli bir gen işli
ğe ula şm ış ve bu ta rihlerde B a tı’nın e k o n o m ik ve toplum sal y a p ı
larını d erin lem e sin e d eğiştirerek k o m ü n hareketiyle de siyasal
y apıları alt üst e t m e y e b aş lam ıştır.
Bu d evrim lere kültürel olan bir diğeri dah a katılm aktadır. Bu
y u m u rta d a n ç ık m a la ra veya bu y en iden doğuşlara, entelektüel
olan bir tanesi d a h a eklen m e k te d ir. Bu kitabın ana hatlarını ç i z m e
ye çalıştığı şey, işle bu ö n c ü le r in , o n la rın a rd ılların ın b ir b a ş k a
"Y e n id en D o ğ u ş ” a (R ö n esan s) ve o rtaç ağ denilen dö n em in son una
kadarki serüvenlerinin tarihidir.
BİR K A RO L EN J R Ö N E SA N SI O L D U MU?
XII. yüzyıldan önce yeteri kadar gelişkin gerçek bir kentsel yeniden
doğuşun olduğunu kabul etm ek güçse de uygarlık alanında Karo-
lenj R öne san sı olarak a d lan d ırm a n ın âdet old u ğ u b ir d ö n em -VIII.
yüzyılın sonu, IX. yüzyılın ilk yarısı- g örm ezden gelinebilir mi?
İşi o n u n varlığını in k â r e tm e y e ve bazı tarihçilerin yaptıkları
gibi sö zd e R ö n e s a n s ’tan söz e tm e y e v ardırm a ksızın, y aln ızc a onun
sınırlarını b e lirle m e k istiyoruz.
Bu k av ra m bize, bir R ö n e s a n s ’a ilişkin hiçbir niceliksel çizgiye
sahipm iş gibi g ö zü k m e m e k te d ir. Saray o k u lu n d a eğitilen s o y lu la
rın erkek ço cu klarının, bazı b ü y ü k m a n astır vey a pisk o p o slu k
m e rk e zle rin d e yetiştirilen g eleceğin bilgili rahiplerinin kü ltü r d ü
zeyini y ü k se ltm işse de M e ro v e n j m a nastırlarının civarlarındaki
kırsal b ölg e çoc ukla rı ara sın d a yayg ın laştırd ığ ı ilkel eğ itim in son
kalıntılarını da adeta ta m a m e n y ok etmiştir. İm p a ra to r Sofu
L o u is ’ye A ziz B e noit d ’A niane ta rafından ilham edilen ve ilk Be-
nediktin m a n astırcılığının içe k a p a n m a ilkesini k utsallaştıran Be-
ııediktin tarikatının 8 1 7 'd e k i b ü y ü k ıslahatı sırasında m a n a s tırla
rın “ d ış” okulları k apatılm ıştır. R ö n e sa n s , K arolenjleriıı r u h b a n a
dayalı h iyerarşisine küçük bir y ö neticiler ve siy asetçiler fidanlığı
o lu ş tu rm a y a yönelik, kapalı -sayısal olarak k ü ç ü k - bir elit için söz
konusudur. Fransız cu m huriyetçi tarih ders kitapları, aslında
o k u m a y azm ası o lm a y a n bir C lıa rle m a g n e ’ı okul gençliğinin koru-
23
yuctısu ve Jules F e rry 'n in ön cü sü olarak populerlestirirlerkeıı iyice
y a n ı lm ış la r d ır .
M o n a rşin in ve kilisenin y ö n etim i için e le m a n y etiştirm e d ışın
da K arolenj dönem i entelektüel hareketi; bir düşünce y a y m a g a y
reti içinde olm adığı gibi ne araçları ne de zihniyeti itibarıyla çık ar
g özeten bir tavır sergilem iştir.
24
Sain t-G a l m a n a stın
26
ile -uygarlık ocağı o larak B a tı’nın, dah a da kesin olarak G a ly a ’nın
A tin a ve R o m a ’dan nöbeti d evralm ası-, bütün bu birikm iş bilgi h â
zineleri d o la şım a so ku la ca k ve kentsel o k u lla rın p o ta sın a akıtıla
rak, XII, yüzyıl R öne sansı tarafından antik katkının sonu ncu ta b a
kası olarak özüm leneceklerdir.
rı
(L a n c lsb erg li H e r in d e a ın'ne. fe ls e fe ve d iişiin c e s a n ıld ım )
28
ım ılik d iğ e r san a tla rın izlerinin üzerin d en g eç m ek te ve ca zib esin i
so n su z ren kle riy le b irlikte a rk a sın d a b ıra km a kta d ır. F izik d o ğ a n ın
sırla rın ı a ra ştırd ık ta n sonra, n ü a n sla rın ın ç o k lu ç e k ic iliğ in i g e tir
m ektedir. S on o larak d a fe ls e fe d a lla rın ın en y ü c e si olan, o o lm a k
sızın filo z o fu n a d ın ın bile o la m a ya c a ğ ı A h lâ k , esere g etird iğ i
va ka r ile d iğ e r h ep sin i aşm a kta d ır. E plııche, V ergiliııs veya Lıtca-
nııs ve ö ğ rettiğ in fe ls e fe h a n g isi o lu rsa olsun, onun içinde a h lâ ka
u yu m sa ğ la y a ca ğ ın şe y le r bula ca ksın . B u ko n u d a , h o ca n ın y e te n e
ği ve ö ğ re n cin in b ec eri ve iştiyakı, esk i y a za rla rın eserle rin in her-
şe yd e n ö n ce o k u n m a sın d a n sa ğ la n a c a k ya ra rın d erec esin i b e lir
leyecektir. Bu, B e rn a rd de C h a r tr e s ’m izled iğ i yö n tem olup,
G a ly a ’d a m o d ern za m a n la rd a y a z ın ın en b o l ka y n a ğ ın ı o lu ştu r
m a kta d ır... ”
A m a ac a b a bu taklit kölelik değil m idir? A n tikitede n alınan iyi
h a z m e d ilm e m iş , iyi u y a rla n m a m ış borçların Batı k ü ltü rü n d e yol
açtığı bo şlu k lar ileride gö rülecektir. F a k a t XII. y ü z y ıld a b ütün
b unla r yenidir!
O k u m u ş rahipler ve iyi h ıristiyanlar olan bu h o ca la r eğ e r te x t
b o o k olarak V e rg iliu s’u E c c le s ia ste ’a, P la to n ’u A ziz A u g u stin u s’a
tercih ettilerse, bunun tek nedeni V ergilius ve P la to n ’un ahlâki ö ğ
retilerinin zenginliği ve k a buğun altında ö zü n olduğu k o n u su n d a
(K u tsa l Kaz/’da veya kilise b abalarınd a dah a çok öz yok m udur?)
ikna o lm u ş olm aları değildir; bu h o c a la r aynı z a m a n d a E n eid es ve
T im e a u s 'u ö n c e lik le b ilim se l e s e r le r o la r a k kabul e t m e k t e d ir le r
-yani b ilg in le r ta ra fından y a z ılm ış ve u z m a n la ş m ış , te knik bir
eğitim in araçları o la bilecek nitelikte; o y sa kutsal yazı ve kilise b a
balarının eserleri de bilim sel m a lz e m e b ak ım ın d a n on la r kadar
zengin olabilirken (Ö rneğin Y a ra d ılış bir doğal bilim ler ve k o z m o
loji kitabı değil midir?) ancak ikincil olarak bilimseldirler-. E sk i
ler, yerlerini u zm a n la ş m ış bir eğ itim d e d ah a iyi bulan u zm a n la rd ır
-yani d iişiince sa n a tla rı, o k ullarda öğretilen disiplinler alanında-,
o y sa kilise b ab a la n veya kutsal yazı d a h a ço k ilahiyat alanında yer
alm aktadır. XII. yüzyıl entelektüeli, m alze m e sin i eskilerin o lu ştu r
duğu ve başlıca tekniği de eskilerin taklidi olan bir profesyoneld ir.
Ama, İtalyan gemilerinin zengin D oğu kaynaklarına gitmek için
denizi kullanm alan gibi, eskiler de daha ileri gitmek için kullanıldılar.
29
( C l ı ı ı r i r e s : G ü n e y v itr a y ı, X I I I . y ii z v ıl )
/>’/- d e v l e r i n o m u z l a r ı n a t ü n e m i ş c ü c e l e r i z .
M)
H ip p o kra U 's ve (Ja lia n ııs (A ııa g ıü jr e s k o s u )
Y U N A N -A R A P KATKISI
32
-Y un anca, Latince, A ra p ça - k ullanan kançılary alarının ortasında,
yeniden d o ğ m a k ta olan ilk İtalyan sarayının etkilerini, I 0 8 7 ’de
M ü slü m a n la rd a n geri alınan ve H ıristiyan çe v irm en lerin b a ş p isk o
pos R a y m o n d ’un ( 1 1 2 5 -1 1 5 1 ) k o rum ası altında çalıştıkları T ole-
d o ’ya k a d a r y ay m ıştır.
Ç E V İR M E N L E R
1 -3/ O r t a ç a ğ E n t e l e k t ü e l l e n 33
yaktı, l.ııtiıılcriıı hu d o ğ ru yo ld a n a y rılm a la rın ın n e d e n in i b ilm e
m ele rin e ve buna d ire n m e ça rele ri ko n u su n d a k i c e h a le tle rin e ö fk e
len d im ; çiinkii kim se ceva p verm iyordu, çü n kü kim se bilm iyordu.
B u n u n üzerine, bu ze h rin d ü n ya n ın y a n s ın d a n fa z la s ın ı a ğ u la m a -
sın a y o l a çan A ra p d ili ko n u su n d a u zm a n la r aradım . O n la rı dua
ve p a r a sa yesin d e, bu za v a llın ın ta rih i ve d o k trin i ile K uran d e n i
len y a sa sın ı A r a p ç a ’dan L a tin c e ’y e ç e virm eye ikna ettim . Ve ç e v i
rinin a slın a u yg u n lu ğ u n u n tam olm ası ve h iç b ir hatanın tam a n la
m a m ızı en g ellem em esi için, H ıristiya n çe virm en le rin y a n m a b ir de
M ü slü m a n kattım . İşte H ıristiy a n la rın a d la rı: K e tte n li R obert,
D a lm a ç y a h H erm am ı, T oled o lu P edro; M ü slü m a n ın adı M ıtham -
m e d idi. B u takım , bu b a rb a r h a lk ın k ü tü p h a n e le rin i d ib in e k a d a r
a ra ştırd ık ta n sonra, o n la rın L atin o k u y u c u la r için y a y ın la d ık la rı
ka lın b ir kila p buldu. B u ça lışm a Is p a n y a ’ya g ittiğ im ve o ra d a İs
p a n y a la rın m u za ffe r im p a ra to ru se ııy ö r A lfo n s o ’y la g ö rü ştü ğ ü m
yıld a , y a n i E fe n d im izin (İsa ) 1 142 y ılın d a ya p ıld ı. ”
S a y g ın P ie r r e ’in ö rn ek o la ra k a ld ığ ım ız g irişim i, bizi m eşgul
ed e n çeviri hareketinin kıyısında y e r alm aktad ır. I s p a n y a ’nın H ı
ristiyan çevirm enleri İslam iyetin değil, Y unan ve A rap bilimsel
eserlerinin ö n ü n d e gitm ektedirler. C luny m anastırı başrahibin in
vurguladığı üzere, uzm anların h izm etin d en an c ak yüksek ücretler
ö d e y e r e k y ara rla nab ilm iştir. P ro fesy o n e l çalışm ala rın ı geçici o la
rak b ır a k m a la rın ın karşılığını o n la ra pahalı ö d e m e k gere k m iştir.
XII. yüzyıl çe v irm en lerin in m e y d a n a getirdiği bu ilk ara ştırm a
cı ve u z m a n la ş m ış e n tele k tü e l tipi B a t ı ’y a ne g etirm iştir? B i
z a n s ’ta ve K uzey İtaly a’da bir V enedikli G ia c c o m o ’nun, bir Pisalı
B u r g o n d io ’nun, bir B erg a m o lu M o i s e ’in, bir L eon T u s c u s ’un; S i
c i ly a 'd a bir P alerm olu A ristip p e ’nin; I s p a n y a ’da bir Bathlı Ade-
lard'ııı, bir Tivolili P la to n 'u n , bir D a lm a ç y a h H e r m a n n ’ın, bir
Kettenli R o b e rt’in, bir Santallalı H u g o ’nun, bir G o n d is a lv i’nin, bir
C rem o n alı G e r a r d ’ın ne katkıları o lm u ş tu r?
B u insa nla r L atin m irasının Batı k ü ltü rü n d e bıraktığı b o ş lu k la
rı d o ldu rm uşla rdır: F elsefe ve ö zellikle de bilim. E u c lid e s ’le m a te
matik, P lo le m a iu s ’la astronom i, H ip pokrates ve G a lia n u s ’la, A ris
to te le s ’le fizik, m an tık ve ahlâk, işte bu işçilerin d e v a sa katkıları
bunlardır. Ve belki konu dan d a h a çok y ö n te m h a k k ın d a katkıları
34
■uU uıınm cd. t M. T. d 'A le r n y 'ııin D e u x T ra d u c tio n s Ix itin e s d u C o ra n au
M o y en A g e in d a ( O r ta ç a ğ d a İki L a tin c e K u ra n Ç e v irisi) v e r a la n X I!. y iizv ıl
o rijin a lin d e n h a re k e tle ,/. Ita llrıısa ilis ta ra lın d a n y a p ıla n d esen.
.15
XIII. yü zyılın babında Pisalı L e o n a r d o ’nun, aslında Hindıı olan,
am a H iııd ’den A raplar ta rafından getirildiği için A ra p ç a denilen ra
kam ları tanıtm asını bek lerk en E l- H a r iz m i’nin C e b ir i’yle aritmetik.
R a z i 'y le -H ıristiyanlar o n a R h a zès adım v erm e k tedirler- ve ö z e l
likle de tıp ansiklopedisi veya K a n u n u (C anon) Batılı h ekim lerin
b aşucu kitabı o lacak olan İbn S in a veya A v ic e n n a ile birlikte tıp.
A stro nom lar, botanikçiler, tarım bilginleri, bun d an da fazlası, La-
tinlere iksir a ra m a ateşini aşılayan sim yacılar. S on o la ra k da A ris
to te le s ’ten yola çıkarak El Farabi ve İbn S in a ’yla birlikte güçlü
sen tez ler oluşturan felsefe. E serle rle birlikte sayı (chiffre), sıfır
(zéro), cebir (algèbre) kelim eleri de A ra p la r tarafından H ıristiyan-
lara verilm iştir; A ra p la r aynı sıralarda o n la ra ticarete ilişkin k eli
meleri de verm ektedirler: G ü m r ü k (douane, O sm a n lıc ası duhan),
p a z a r (bazar), fonduk (fondouk, fo n d a c c o ), tuz vergisi (gabelle),
çe k (ch èq u e) vs.
Böylece, N o rw ic h p iskoposuna, geçtiği entelektüel güzergâhı
anlatan şu D anie l o f M o rley a dındak i İngiliz gibi bilg iy e susam ış
birçok k im senin İtalya ve İ s p a n y a ’ya g itm elerinin nedeni anlaşıl
m aktadır.
“Ö ğ ren m e tu tk u m b e n i İ n g ilte r e ’d en d ışa rı a tm ıştı. B ir sü re
P a r is ’te kaldım . B u ra d a ya ln ızc a , önlerinde, ü ze rlerin d e U lpia-
nu s ’un d erslerin i a ltın h a rflerle k o p y a ed en m u a zza m k ita p la r ta
şıy a n iki üç tane ta b u re n in b u lu n d u ğ u kü rsü lerin d e, e llerin d ek i
k u rşu n k a lem le rle k ita p la rın ü ze rin e y ıld ız c ık la r ve o b o le ’le r [
çizen, va ka rlı b ir o to rite y le o tu ra n va h şile rd en b a şk a b ir şe y g ö r
m edim . C ehaletleri o n la rın sta tü ye ö n em verm elerin e ve b u n u k o
ru m a ya ça lışm a la rın a y o l a çm a k ta yd ı; fa k a t k e n d ile ri b ilg ile rin i
sü k û t ed e re k g ö ste rd ik le rin i id d ia etm ekteyd iler. A ğ ızla rın ı a ç m a
ya ka lkıştıkla rın d a , y a ln ızc a ço c u k la ra ö zg ü k e lim e le r d u y u y o r
dum . D u ru m u a n la d ık ta n sonra, bu te h lik ele rd en k u rtu lm a n ın ve
K u tsa l K ita p la rı a y d ın la ta n “s a n a tla r ı”, o n la rı g e ç erken
se lâ m la m a veya ke stirm e d e n g id e re k o n la rla k a rşıla şm a k ta n k a
ç ın m a n ın d ışın d a k i ka v ra m a y o lla rın ı b u la b ilm e n in ç a r e le ri ü z e
rin d e d ü şü n m ey e b a şla d ım . Ö te y a n d a n g ü n ü m ü zd e, h em e n ta m a
m ıy la q u a d riviu m s a n a tla rın d a n 2 m ey d a n a gelen, A ra p la rın
36
T oledo ’d a ki eğ itim le ri h erkese a çık o lduğundan, b u ra d a d ü n ya n ın
en b ilg in filo z o fla r ı ta ra fın d a n verilen d ersleri d in le ye b ilm e k için
ora ya g itm e kle a ce le ediyordum . D o stla r b en i ça ğ ırd ık la rı ve İs
p a n y a ’d a n g eri d ö n m ey e d a v e t ettiklerinde, İn g ilte re 'y e d eğ e rli b ir
k ita p y ü k ü y le geldim . B a n a bu b ö lg e lerd e d ü şü n c e sa n a tla rın ın
ö ğ retim in in bilinm ediği, A risto te le s ve P la to n ’un derin b ir ıınutuT
m uşlıık için d e old u kla rı, b u n a ka rşılık Titııs ile S e v ııs ’un ön p la n
d a o ld u k la rı sö ylen d i. A c ım biiyiik oldu ve R o m a lıla rın a ra sın d a
tek Yunanlı o la ra k k a lm a m a k için, bıı tü r in c e le m e le ri ye şe rtm e y i
ö ğ re n eb ileceğ im b ir y e r b u la b ilm e k iizere y o la koyuldu m ... E ğ e r
d ü n y a n ın y a r a d ılışın ı ele a lırke n k ilise b a b a la rın ın d e ğ il d e p u ta -
ta p a r filo z o fla r ın ta n ık lık la rın ı a n a rsa m kim se h ey ec a n la n m a sın ,
çü n kü bu d ü şü n ü rle r m ü m in le r a ra sın d a y e r a lm a m a kla birlikte,
m a d em ki sö zlerin in bazıla rı im anla yüklü, bizim ö ğ re tim im ize
d a h il ed ilm elidir. B iz de M ıs ır ’dan g ize m cilikle ku rtu ld u ğ u m u z
için, E fe n d im iz (Isa) b ize M ısırlıla rın h â zin e le rin i a la ra k b u n la rla
Ib ra n ileri zen g in etm e m izi buyurdu. B ö ylece E fe n d im izin b u y r u k la
rına u yg u n o la ra k ve o n u n y a rd ım ıy la p ııta ta p a r filo zo fla rın b ilg e
lik le rin i ve h ita b e tle rin i alalım , bu im ansızları, o n la rın v a r lık la
rıyla im an için d e ze n g in le şm e m iz için h e r şe yle rin d e n yo k su n
b ıra ka lım . ”
M orleyli Daniel, P a ris’in ancak geleneksel, g erilem ekte olan,
a şılm ış ç e h re sin i g ö r m ü ş tü r . XII. y üzyıl P a r is i’n d e b aş k a şe y le r
de vardır.
İsp anya ve İtalya, Y u n an -A ra p kökenli m a lze m e n in ancak ilk
işlenişine tanık o lm u ş la rd ır, yani Batılı e n te le k tü e lle r ta ra fın d an
ö z ü m le n m e le rin e o la n a k verecek olan şu çeviri ça lışm asına.
D o ğ u katkısının H ıristiyan kültürüne dahil edildiği m e rk e zle r
b aşka y erle rde bulun m a k ta d ır. Bunların en ön em lileri C hartres ve
P aris’tir; buraları dah a geleneksel m erkezler olan Laon, R eim s,
O rléans ta rafından çevrelen m ek tedir. Bu merkezler, K uzey d ü n y a
sı ile G ü n e y d ü n y a s ın ın b irbirleriyle buluştukları şu d iğ e r m ü b a
dele ve m am ul mal» üretimi alanında yer alm akladırlar. Loire ile
Ren arasında, tam da uluslararası ticaret ve bankacılığın C h a m
p ag ne fuarlarına yerleştikleri bölgede, A lc u in 'in ön g ö rd ü ğ ü ,
2. Yani bilimler.
C h rétien de T r o y e s ’nm dile getirdiği gibi F r a n s a ’yı Y unan ve
R o m a ’nın ilk mirasçısı haline getirecek olan kültür y o ğ ru lm a k ta
dır.
38
ceğiııiz, şim d ik i za m a n ı b a ğ ışla n m a için d e y a ş a y a b ile c e ğ in iz ve
g elec eğ i in a n çla b e k le y e b ile c e ğ in iz sığ ın a k k e n tle re (yani m a n a s
tırlara,) d o ğ ru hep b irlikte ııçıınıız- O rm a n la rd a k ita p la rd a k in d en
ço k d a h a fa z la şe y b u la c a ksın . A ğ a ç la r ve ta şla r sa n a h e rh a n g i
b ir h o ca d a n çok d a h a fa z la s ın ı öğreteceklerd ir. ”
Ve şu diğer C iteauxlu rahip Pierre de C elles de şöyle d e m e k te
dir: “E y P aris, ruhları ce zb e tın ey i ve h a y a l k ırık lığ ın a u ğ ra tm a y ı
ne d e iyi b iliyo rsu n ! G ünah ağları, belâ tuzakları, ceh en n e m o k la
rı sen in b a ğ rın d a m asuın ka lp le ri y o k ediyor... B u n u n te rsin e
İ s a ’nın ka lp lerim ize b ilg e liğ in in sö zlerin i öğrettiği, d ers g ö rm ed e n
ve ça lışm a d a n eb ed i h a ya tın y ö n te m in i ö ğ re n d iğ im iz o ku l ne
m u tlu o ku ld u r! B u ra d a kita p sa tın alınm az, ya zı h o c a sın a ü cret
öd en m ez, b u ra d a h iç b ir tartışın a olm az, a llâ m e ce d ü şü n c ele rin
m ü d a h a lesi olm az, b ütün so ru n la rın çö zü m ü b u ra d a basittir, b u ra
d a h e r şeyin n ed e n i ö ğ renilir. ”
Kutsal C ehalet Partisi b öyle ce inzivanın o k u lu n u gürültünün
okuluyla, m anastırın oku lu n u kent okuluyla, İ s a ’nın o k u lun u A ris
toteles ve H ip p o k r a te s ’in o k u lu y la karşı k a rşıy a k o y m a k tad ır.
K entlerin yeni o k u m u ş rahipleriyle, XII. yüzyıl ıslahatıyla bir
likte Batı B enediktinliği hareketinin evrim inin ötesinde, ilk m anas-
tırcılığın uç eğilim lerini y en id en bulan m a n astır çevreleri a ra sın
daki temelli zıtlaşma, A ziz B e r n a r d ’ın sam im i dostu olan C iteaux
ta rik atın d a n rahip G u illa u m e de S a in t- T h ie r r y ’nin şu ş a ş k ın lığ ı
nın için de p atlam ıştır: “M o n t-D ie u k a rd eşle ri! B u n la r B a tı’nın
ka r a n lık la rın a D o ğ u 'n ıın ışığ ın ı ve G a ly a ’nın so ğ u k lu ğ u n a eski
M ıs ır ’ın d in se l ateşini, y a n i g ö k se l h a y a t ta rzın ın a yn a sı o lan
m ü n zev i h a ya tı g etirm işle rd ir. ”
Böylece, kent entelektüelleri B a tı’yı kaıak te ıiz e ed e ce k ve
onu n entelektüel gücü n ü o lu ştu ra ca k olan zihni m ayayı ve d ü ş ü n
ce yöntemlerini -akıl yürütm enin açıklığı, kesin olma kaygısı, b u n la
rın ikisine birden duyulan inanç ve bunlara dayanan akıl- Y unan-Arap
k a y n a ğında n alırlarken, m anastır ruhaniliği ilginç bir paradoksla,
B a tı’nın tam göbeğinde, D o ğ u ’nuıı m istisizm ine d önülm esin i talep
etm ek tedir. Belirleyici bir an: K ent entelektüelleri B a tı’yı başka
bir A s y a ’nın ve b aş k a bir A f r ik a ’nın seraplarından; yani mistik
orm a n ve çöl seraplarından uzaklaştıracak lardır.
39
M anastır kurucusu Aciz Bernard (¡iargonya okulu, XV. y ü z y ıl)
Kıuliis.
41
m u tlu s ü r g ü n .” V e b aşra h ip P h illippe de H arvengt, kentsel e ğ iti
m in sağladığı z e n g in le şm e n in bilincin de o la ra k şöyle y a z m a k ta
dır: “B ilim a şk ıyla sü rü k le n e re k n ih a y e t P a ris'e g e ld in ve ne
k a d a r d a çok kim sen in a rzu la d ığ ı bu K u d ü s 'ü buldun. B u ra sı
D a v u d ’un, b ilg e S ü le y m a n ’ın m a ka m ıd ır. B u ra d a ö ylesin e b ir y a
rışm a va r ki, o k a d a r ço k o k u m u ş ra h ip b u ra d a y ığ ılm ış ki, b u n
la r ke n tin ka la b a lık la ik n ü fu su n u g e ç m e k üzereler. K u tsa l k ita p la
rın b ü y ü k b ir iştiy a k la o ku n d u k la rı, k a r m a ş ık sır la rın ın K u tsa l
R u h ’un b a ğ ışla d ığ ı y e te n e k le r sa y e sin d e çözü ld ü ğ ü , ç o k sa y ıd a
ü n lü h o ca n ın b u lu n d u ğ u , ke n te bilim şe h ri ad ın ı ve rd ire ce k d ü ze y
d e b ir ila h iya t b ilim in e sa h ip olan m u tlu kent. ”
G O L İA R D L A R
42
G erçek nerededir?
E ğ e r bizatihi G oliard terim inin etim o lojik kökenini bir yana bı
rakırsak; bu nun T a n rın ın d ü şm a n ı şe y tan ın b e d e n e b ü r ü n m ü ş
hali olan G o lia th ’dan veya bu g ru b a m e n su p kimseleri pisboğaz
(g o in fre) veya gırtlağı güçlü hale getireb ilm ek için g ııla 'dan (gue-
ııle, gırtlak, çene) türeten fantezi etim olojileri devre dışı b ırak ır
sak, G oliardların üyesi oldukları bu ta rikatın ku ru cusu olan ta rih
sel bir G o lia s ’ı b e lirlem e nin olanaksızlığ ın ı kabul ede rsek, bize
bazı G o lia rd la rın y a ş a m ö y k ü le r in e ilişkin bazı ayrıntılar, onların
adı altına k o n u lm u ş bazı şiir d erle m eleri -b ire y se l v e y a ortaklaşa,
ca rm in a b urana- ve onları m a h k û m eden vey a k aralayan ça ğd aş
m etinler kalm aktadır.
43
de tehlikeli görülen, to p lu m u n dışına atılm ak istenilen herkesin
k a f a s ın a fırlatıldığını da d ü ş ü n m e k gerekir. B ir jo c ııla to r bir
“ kız ıl” , bir asidir.
H içb ir sabit m ekânları, gelirleri, hiçbir mülkleri o lm a y a n bu
fakir ö ğ re n c ile r böylece, h oşla rına giden hocayı izleyerek, ün k a
za nan h ocanın y anına gide re k e n tele ktüe l m a c e ra y a atılm akta, v e
rilen eğ itim in p eşin d e kentten kente do la şm a k tad ırla r. G e n e XII.
yüzyılın çok karakteristik yanların d an biri olan okullu serseriler
birliklerini de o lu ştu rm a k ta d ırlar. XII. y ü zy ıla m aceracı, hercai,
g ö z ü p e k edasını v e rm e y e k atkıda b u lu nm a kta dırlar. A m a bir sınıf
o lu ştu rm a m a k ta d ırla r. Farklı k ö k en lerd en olup, farklı tutk u lara s a
hiptirler. K u şk u s u z ö ğ ren im i s a v a şa te rcih etm işlerdir. A m a o n la
rın k ardeşleri o rd u ların , H açlı b irliklerinin m ev cu tların ı a r tırm ış
la rdır ve A v ru p a ile A sy a y o lla n b o y u n c a d ö v ü şm e k te d irler, bir
süre so n ra da İ sta n b u l'u y ağ m ala y ac ak la rd ır. O k u m ay ı y eğ le y e n le
rin hepsi eleştirilerde b u lu n u y o r s a da, içlerinden bazıları, belki de
çoğu, bir gün eleştirdikleri gibi o lm a n ın d ü şü n ü k u rm ak tadır. Pri-
44
m a t den ilen O rléansli H u g u es, O rléa n s ve P a r is ’te başarılı dersler
vermiş ve ince bir alaycı o lm a ü n ü n ü elde e tm işse de (D eca m e-
/ w i ’daki P rim a sse tipinin ilh a m ın ı o verm iştir.), hep beş parasız
bir hayat sürm üşe ve her zam an uyanık bir zihne sahip olm u şa b e n
ze m ektedir; K o lo n y a ’nın şairi azam i, F rie d rich B a r b a r o s s a ’nın
baş nazırı olan A lm a n y ü k se k din görevlisi D asselli R e g in a ld ’ın
sayesinde g eç in m e k te ve o n a yağcılık etm ektedir. W iltonlu Serlon
İngiliz K raliçesi M a th ild a ’nın partisine (hizibine) b a ğ la n m ış ve
eski h ay a tın d a n p iş m a n lık g etirerek C ite a u x m a n a stırın a g ir m iş
tir. Lilleli G autier II. Henri P la n ta g e n é t’nin sarayında, sonra R eim s
b a ş p is k o p o s u n u n k o n a ğ ı n d a y a ş a m ış ve k ated ral k u ru lu üyesi
olarak ölm üştür. B unların hepsi de c ö m e r t bir k o ru y u c u n u n , yağlı
bir arpalığın, bolluk içinde ve m utlu bir hayatın d üşü n ü g ö r m e k t e
dirler. Ö yle g ö z ü k ü y o r ki, toplum sal düzeni değiştirm e k ten se ,
o n u n yeni yararlanıcıları halin e g e lm e k istem ektedirler.
A H LÂ K D IŞ IL IK
H a fif b ir şeyim ,
K a s ırg a n ın o y n a d ığ ı y a p r a k g ib i
45
M e y h a n e d e ö lm ek isle rim
Ş a ra p la r ın ö lm e k le u la n ın a ğ zın a ya k ın old u ğ u y e r d e ,
S o n ra m e le k le r k o ro su şu n u s ö y le y e re k in ecek tir:
“T a n rı hu iy i iç k ic iy e k a rşı b a ğ ış la y ıc ı olsu n . "*
D o ğ a y ı e v c ille ş tirm e k n e k a d a r gü ç!
46
Ve b ir g iize l g ö rü n c e a k lı b a şın d a kalm ak.
G e n ç le r bu k a d a r k atı b ir y a s a y a u y a m a zla r
Ve lıa ztr h a le g e lm iş o la n b e d e n le r in i ra h a tla tm a m a y a ra zı o la m a z la r *
* Plus avide de volupté que de salut é te rn e l,/L ’âm e morte, je ne m e soucie que
de la c h a ir./.../ Q u'il est d u r de dom pter la n a ture !/ Et, à la vue d'une belle, de
rester p u r d'esp rit./ Les je u n e s ne peuvent suivre une loi si d u re / E t n 'a vo ir cure
de le u r corps dispos.
48
G o lia rd lard a çoğu za m a n m ü ste h c e n e ula şm a k tad ır- doğal bir
ahlâkın, kilisenin ve geleneksel ahlâkın ö ğ retilm esinin reddinin bir
taslağım b ulursak fazla mı c ü re tk â r d a v ra n m ış o lu ru z ? G oliard ,
davranış ve söz ö z g ürlüğü y o lu y la zihin ö zg ü rlü ğ ü n ü h ede fleye n
büyük h ovardalar ailesine m en sup değil m idir?
Serseri o k u m u şların şiirlerinde sürekli o la ra k g eç en T alih
Ç e m be ri (Çarkı F ele k) im g e sin d e , şiirsel bir te m a d a n b aşk a bir
şey dah a vardır ve hiç kuşkusuz, bu im geyi kated rallerd e k u r n a z
lık y ap m a d a n veya hiç değilse art niyetsiz bir şekilde temsil eden
çağdaşların ın o n d a g ö rd ü k le rin d e n d a h a fazla bir şey vardır.
Fakat d ö n m e k te olan ve ebedi bir geri d ö n ü şe h ü k m e d e n Talih
Ç e m be ri, başarıları tersine çe viren k ö r rastlantı, özleri itibarıyla
devrim ci te m alar değillerdir: B u n lar gelişm eyi inkâr etm ekte, tari
hin bir anlamı olduğ unu reddetm ektedirler. T o p lu m u n alt üst o lm a
sını kabul edebilirler, am a bu on ların bizatihi yarınlara karşı ilgi
siz k alm aların a yol açm aktadır. İşte, d evrim yerine isyan gibi
tem alara yönelik eğilim, tam da bu d u r u m d a n k ay n aklan m aktadır.
G o liard lar bunları şiirlerinde te re n n ü m edip m in y a tü rlerin d e te m
sil etmektedirler.
T O P L U M U N ELEŞTİRİSİ
G o liard ların şiirinin -bu tavrın b u rju v a edebiy a tın ın ortak bir n o k
tası o lm a sın d a n çok önceleri- yukarı ortaçağ d üzeninin tüm te m s il
cilerine saldırması anlamlıdır: R u h b a n a, soyluya, hatta köylüye.
G oliardlar kilise içinde, toplum yapılarına, toplum sal, siyasal
ve ideolojik olarak en sıkı bağlarla bağlı olan kişileri en bü y ü k h e
defleri haline getirm ektedirler: Papa, piskopo s, keşiş.
G o lia rd ların papa karşıtı ve R o m a karşıtı ilham ları, b irb irle ri
ne k arışırlar am a şu d iğ e r iki ak ım ın içine k atılm a zlar: Ö ze llik le
p ap alığın dü nyev i iddialarına kızan ve p ap a lık p artisine karşı im
paratorluk partisini d estekleyen gib elin akım ı; papayı ve R o m a sa
rayını dünyevi zevklere, lükse, para tutk u su n a y ö n elm ek le su ç la
yan ahlâkçı akım. İm p arato rlu k partisinin içinde hiç k u şk u su z
G oliardlar -K o lo nya ş a ir i a za m i gibi- y e r alm ış a m a G o lia rd şiir
leri, g eleneksel hale gelm iş ve sertliğind en arınm ış bir te m ay la
1-1/ O r t a ç a ğ E n t e l e k t ü e l l e n 49
yetin d ik le ri d u r u m la rd a bile, p ap a lık karşıtı ta şla m a la rın b a ş la n
gıcını olu ştu rm u şlard ır. A m a G o lia rd la r tonları ve zihn iy etleri iti
barıyla, g ib e lin lerden ço k açık bir şek ild e fark lıla şm ış la r d ır . R o
malı papa ile çe v resin d e ö n c e başkanı ve to plum sal, siyasal,
ideolojik bir düzenin garantileri olanları h ed e flem e k te dirler; aslın
da b un d an da fazlası hiyerarşik bir top lum sal d ü z e n e sa ld ır m a k ta
dırlar, çü nkü G o lia rd lar d evrim ci o lm a k ta n ço k anarşisttirler. P a
palığın G re g o riu sçu ıslahattan beri feodal y a p ılard an sıyrılm ak
istediği ve eski toprak g ü cü n ü n yanı sıra, paranın yeni g ü c ü n e d a
y a n m a k istediği sırada, G o lia rd lar eski g eleneğ e de saldırm ayı sür
d ü rerek bu yeni y ön elim i ifşa etm ektedirler.
VII. G re g o riu s şöyle ilân etm iştir: “E fe n d im iz ‘b en im adım
ö r f d e m e m iş tir .” G o lia rd lar o n u n ardıllarını, İ s a ’ya “B e n im adım
p a ra ” d edirtm iş o lm a k la su çlam aktadırlar:
K U T S A L İN C İL 'İN G Ü M Ü Ş M A R K 'A G Ö R E B A Ş L A N G IC I:
P a pa o ç a ğ d a R o m a lıla ra şö y le d em iştir: İn sa n o ğ lu y iic e m a k a m ı
m ıza g elin ce ona ö n ce şö yle deyin iz: “D o st! N e d en g e ld in ? ” Ve
e ğ e r size h iç b ir şe y ve rm ed e n ka p ıyı ça lm a y a d ev a m ed e rse d ış
ka ra n lık la ra atılsın. ” F a kir b ir okıınııış rahip b ir g ü n E fe n d im iz
p a p a n ın sa ra y ın a g e le re k o ra d a şö y le y a lv a rd ı: “P a p a n ın k a p ıc ı
ları b a n a acıyınız, ç ü n k ü fa k ir liğ in eli b a n a tem a s etti. Z a va llı ve
yo ksu lu m . İşte bu n ed e n d en ö tü rü size y a lva rıyo ru m , y o k su llu ğ u
m a ve se fa le tim e ça re b u lm a k iizere y a rd ım ım a geliniz. ” O nu d in
leyen ka p ıc ıla r ö fk e le n d ile r ve d e d ile r ki: “D ost, fa k ir liğ in senin
ka y b n ıa y o l a çm ak iizere se n in le b irlikle olsun. D e fo l şe yta n , p a r a
nın n e le r y a p a b ile c e ğ in i hiç bilm iyo rsu n . A m in , am in. B u n u sa n a
sö ylü yo ru m : Son ku ru şu n u verm ed en E fe n d i’nirı se v in c in e k a tıla
m azsın. " Ve fa k ir o radan gitti, palto su , en ta risi ve n esi varsa h e p
sin i sa ttı ve p a ra y ı ka rd in a lle re, ka p ıcıla ra , k ile rc ile re verdi. A m a
o n la r d e d ile r ki: “B u k a d a r a d a m için bu k a d a r m ı? ” Ve onu k a p ı
nın ö n ü n e koydular. Ve ko v u la n adam , h iç te selli b u la m a d a n acı
acı a ğ la d ı.
B u n d a n so n ra sa ra y a zengin, şişk o ve ya ğ lı b ir o k u m u ş rahip,
g ö ste riş içinde geldi; bu ad a m b ir a ya k la n m a e sn a sın d a b ir c in a
y e t işlem işti. B u kişi ö n ce ka p ıc ıy a verdi; so n ra k ile r c iy e ve ü ç ü n
cü o la ra k da ka rd in a lle re verdi. Ve b u n la r a ra la rın d a , o n u d a h a
50
ço k tırtık la m a ya k a r a r verdiler.
P apa E fen d im iz ka rd in a lle rin ve d iğ e r g ö re vlilerin bıı a d a m d a n
b irç o k b a ğ ış a ld ık la rın ı ö ğ ren in ce, a ğ ır b ir h a sta lığ a tutuldu.
A m a zen g in adam ona a ltın ve g ü m ü şten b ir ila ç gö n d erin ce,
h em en iyileşti. P apa E fe n d im iz b u n u n ü ze rin e a d a m la rın ı to p la d ı
ve o n la ra d ed i ki: ‘‘B iraderler, kim sen in sizi boş sö zle rle b a şta n
ç ıka rtm a m a sın a d ik k a t ediniz. B en size bu k o n u d a ö rn ek o lu y o
rum . B en im ya k a la d ığ ım g ib i ya ka la yın . ” ■
S o y lu lu k la u zlaşm a içinde olan ruhban şimdi de ticaret k o d a
m a nlarıyla uyu şm a k ta dır. F eodallerle birlikte u luyan kilise, tüc
carlarla birlikte havlam aktadır. Laik bir kültürü kutsal bir ç e r ç e v e
nin içinde harekete g eç irm ey e uğraşan bu e n tele ktüe l grubun
sözcüleri olan G oliardkır bu gelişm eyi v u rgu lam aktadır.
“R u h ban ta b a k a sı
L aikin k ü çü m sem esin e u ğ ra r;
İ s a ’nın n işa n lısı s a tılık h a le g e lir,
H a n ım k en f a h iş e olu r.
( İ s a ’nın n işa n lısı [ k a r ıs ı] tic a r i m a l olur, h an ım ken h erk e sin k adın ı
olur).*
‘ "L’Ordre du cle rgé / tombe dans le m épris du la iq u e ;/la Fiancée du C hrist d e vi
ent vénale,/ de dame, femm e pub liq u e./ (Sponsa Christi fis mercalis, generosa,
generalis)
1. O. Dobiache-R ojdesvensky çevirisi.
51
K ö y papazı, h iyerarşinin kurbanı ve sefalet ile s ö m ü rü d e hal
kın k ad e r arkadaşı o la ra k görülüp, g en e ld e G o lia rd lar tarafından
d o k u n u lm a d a n b ıra k ılıy o rsa d a keşişe şiddetle sa ld ırılm a k ta d ır.
Bu saldırılard a o burluk, tem bellik, u çk u ru n a d ü ş k ü n lü k gibi kötü
alışkanlıkları üzerine geleneksel ta k ılm a la rd a n d a h a fazlası var
dır. K eşişlerin fak ir köy p ap a z la rın d a n tö v b e k a r ve m ü m in lerd en
ödentileri, sök üp aldıklarını açık layan -laik zihniyete yakın- d ü n
yevi zihniy et vardır. Bu kavga bir sonraki yü zy ıld a üniversitelerde
d a h a da sivri bir şekilde yeniden ortay a çıkacaktır. A m a hepsinden
fazlası, H ıristiya nlığın k o sk o c a bir k e sim inin reddi vardır: Y a ş a
dığı ça ğ d a n k o p m a k isteyen; bu dünyayı reddeden; ve inzivayı, za-
hidiliği, fakirliği, nefse ege m e n olm ayı, hatta zihinsel m alların
reddi a n lam ın a gelen cehaleti bile kapsayan bir tavır söz k o n u su
dur. İki hayat tarzı; faal hayat ile redde d a y a n an hayat arasında uç
n o k ta s ın a u la şm ış bir ç a rp ışm a ; tu tk u y la ö te d ü n y a d a ara nan
se lâ m e te karşı: d ü n y a ü ze rin d e o lu ş tu ru la c a k c e n n et, işte keşişle
G o l i a r d ’ı karşı karşıya koy an ve bu s o n u n c u su n u R ö n e sa n s h ü m a
nistinin ön cüsü haline getiren tem el zıtlık budur. G en ç bir o k u m u ş
rahibi m a n astır hayatından v azgeçiren D eııs pater, aeliuva şairi,
V alla adındaki birinin geııs cııcıtllarcı’yd (kukuletalılar kabilesi)
y ö n e lik saldırılarını ilân etm ektedir.
K ent insanı olan G oliard, kırsal d ü n y a y a karşı d u y d u ğ u k ü
ç ü m se m e y i de açığa v u rm ak ta ve bu alanı temsil eden kaba köylü
k a rşıs ın d a y a ln ız c a nefret d u y m a k ta ve bu kişiyi ünlü K öylünün
Y ü kse lişi ’nde kötülem ektedir.
Un se fil
bu k a b a k ö ylü d en
bu ş e y ta n a
bu h ırsız
e y h aydu t!
bu y a ğ m a c ıd a n
Bu m e lu n la r
bu se fillerd en
bu y a la n c ıla r a
bu h a y ta la r
e y lâ n etlile r!
bu im a n sızla rd a n
S oylu to p ra ğ ın so y lu k ıld ığ ıd ır :
S o ysu z h iç b ir erd em in ze n g in lc ş tirm e d iğ id ir.
Eski düzenin karşısına, liyakate dayalı yeni bir düzen çık art
maktadır:
53
S o y lu -a sk e r ile yeni tarz entelektüel arasındaki ça tışm a h erha l
de en iyi, sosyolog için özel bir önem i olan bir alanda ifade edil
miştir: C in s le r arası ilişkiler. O k u m u ş ile şö v a ly e a r a s ın d a c e r e
yan e d e n ve ço k say ıd a şaire ilham k aynağı olan ünlü tartışm a n ın
d erinliklerinde, iki top lu m sal gru b u n kadın karşısındaki rekabeti
yer alm aktadır. G oliardlar, feo d a ller karşısındaki ü stünlüklerini en
iyi, k adınların k en dilerine yönelik eğ ilim leriyle ö v ü n ere k belirt
m ektedirler: K a d ın la r bizi tercih etm ekte; o k u m u ş, şöva ly ede n
d a h a iyi aşk yap m ak ta d ır. S o sy o lo g bu iddiada, top lu m sal gruplar
arasındaki bir m ü c ad e len in ayrıcalıklı bir ifadesini g ö r m e k d u r u
m und adır.
C h a n so n de P h yllis et de F lo re ’da, k ah ra m an la rd an biri bir
o k u m u ş u , diğeri de bir şö valyey i (m iles) sevm ektedir; k a h r a m a n
lar deneyleri s o n u c u n d a, saraylı aşkın dan çıkan dersleri taklit
e de n bir sonu ca, şu ö z d e y iş h alin d e u la şm a k tad ırla r:
54
ur lumdan kaçarak, kolay y aş am koşull arının veya serseri bir haya-
ia at ılma fırsatlarının peş inden k o ş m u ş l a r v ey ah u t ent elektüel h a
reketi, üniversitelerin o l uşt urduğu örgütlü me r ke zl e r de sabitleştir
menin yollarını aramışlardı r, a m a bu sabitleşme, bu gezginci
liirünün so n u nd a yitip giden bir gr up o l ma sı na yol açmıştır.
A BE LA R D
56
Biiyük b i r a dın g ö l g e s in d e dıtrıtr,
Tıpkı ta r l a l a r ı n o r t a s ı n d a k i yiice b i r m e ş e gibi. *
Aynı nı y a p m a s ı için A n s e l m e ’e de m e y d a n o k u m u ş o da dü el
lo için suratı na çarpılan eldiveni geri çevirmemişti r. Ona, felsefeyi
der inl eme si n e bili yorsa da ilahiyatın cahili o l duğu nu söylemiştir.
Abel a r d da aynı y önt e mi n ilahiyat için de yeterli olacağı cevabını
vermiştir. De n e yi ms i z l i ğ i ileri sür ül müşt ür. “B en de d ers verirken
e sk ile rin y a z d ık la rın a b a şv u rm a n ın â d etim olm adığı, k e n d i z ih n i
m in k a y n a k la rın a b a şv u rd u ğ u m ce va b ın ı verdim . ” Bunu n üzerine
İ ş a y a ’nın keha net ler i ni n y o r u m u n u d o ğ a ç l a m ad a n ya pmı ş ve di n
leyicilerini heyecanlandırmıştır . Bu ko nf er ans t a tutulan notları ç o
ğal tabi lme k için, insanlar bunları birbirlerinden k ap a r olmuşlardır.
Gi der ek bü yü y en bir dinleyici kitlesi onu, y or u mu n u sür dür mey e
zor l a makt adı r . Bu işi d e v a m et ti r mek üzere P a r i s ’e geri d ö n m ü ş
tür.
HELOİSE
’ Il se tient à l'om bre d'un grand n o m ,/ Tel un chêne superbe au m ilieu des
champs.
Ve tensel bir olay ol ma kt a n çok, bir kafa işidir. Bir meslektaşı nın,
katedral o k u l un d a h o ca olan F u l b e r t ’in yeğeninin varlığını ö ğ r e n
miştir: Bu kız 17 yaşındadı r, g üz e l d ir ve o k ad a r kül t ür lüdü r ki
bilgisi daha şi mdiden tüm F r a n s a ’d a ünlüdür. Bu o n a ger eken k a
dındır. Bi r aptala asla d a y a n a m a z ; bu k ada r güzel olması da h o ş u
na gitmektedir. Z e v k ve prestij sorunu. He r türlü beklentinin ö t e
sinde başarılı ol a n bir planı s o ğ u kk a nl ı l ı kl a hazırlamıştı r.
Katedral kurulu üyesi, genç H é l o ï s e ’i on a öğrenci olarak e ma n et
ederken, yeğ e ni ne böylesine bir h oca b ul mu ş ol ma kt a n ötürü k o l
lukları kabarmıştı r. İş ücretin s a p t a n m a s ı n a gelince, Ab é l a rd t u
lumlu Fulbert tarafından ayni olarak ö d e m e y e kolaylıkla razı edi l
miştir: Y e m e k ve yatak. Ş eytan d ur u m u gözl eme kt e di r. H o c a ile
öğ renc i s i n i n ar asına y ıl dı rı m d ü ş mü ş t ür : E n t e l ek t üe l alışveriş,
kısa bir süre sonr a da tensel alışveriş. B e d e n i n e şeytan giren
Abélard, derslerini ve ça l ı ş ma l a r ı m bırakmıştır. M a c e r a s ü r m e k
te, d er inl eşmektedir. A ş k d o ğ m u ş t u r ve artık hiç bi t meye ce kt i r .
Ö n c e sıkıntılara, sonr a da d r a m a dönecektir.
İlk sıkıntı: Yakalanırlar. Ab é l a rd aldatılan ev sahibinin k o n u
t undan ay r ı l mak zo r un d a kalır. B a ş k a yer lerde b ul uşmakt a dı r l ar .
K aç ama k olan ilişkileri, kısa süre sonr a tekrar or t aya çıkar. K e n d i
lerini rezaletin ötesinde saymaktadırlar.
İkinci sıkıntı: Hél o ï se ha mi l e kalmıştır. Ab él a r d F u l b e r t ’in bir
süre yok o l ma sı nd a n yararlanarak, metresini rahibe kılığına s o k a
rak B r ö t a n y a ’daki kız kar deşinin evi ne kaçırır. Hél o ï se burada,
Usturlab (A stro la b e) adı takılan bir oğlan ço c uk doğurur. E n t e l ek
tüel bir çiftin ç oc u ğu ol ma nı n tehlikeleri vardır.
Ü ç ü nc ü sıkıntı: Evlilik sorunu. Abélard, F u l be r t ’e i st emeye is
l emeye giderek, hatasını H é l o ï s e ’le evl enerek telâfi etmeyi teklif
eder. Bu ünlü çifte ilişkin hayranlık verici i ncelemesinde, Etienne
Gilson, A b é l a r d ’in bu konudaki çekingenliğinin rahip ol ma niteli
ğinden k a y na kl a nmadı ğı nı göstermiştir. G ü n a h ç ı k a r t ma ve p a
pazlık görevleri y a p ma y an basit bir din adamı olarak e v l enme si n e
bir engel yoktur. A m a evlendiği z a ma n hocalık kariyerinin yara
al acağı ndan ve okul dü nyas ı nı n alay konusu o la ca ğ ı n dan e n d i ş e
lenmektedir.
59
XII. YÜZY I LDA KADI N VE EVLİLİK
60
ile büt ünl e şme kt edi r- bir yüzyıl sonra, Jean de M e u n g ’ün G iiliin
K o ın a n ı’nda tekrar gör ülecek olan ko s k o c a bir doğal aşk teorisinin
olu şt ur ul duğ u okul çevr eleri nde de gözde n d üşmektedir.
D e m e k ki kadın me vc ut t ur ve H e l o ı s e ’in A b el a r d ’ın yanı nda
gözükmesi ve bunun Goliardl ar tarafından destekl enen ve papalar
da dahil r uhbanın t ümü için tensel zevklere ula şabi lme hakkını
talep eden hareketin üzerine ekl enmesi, XII. yüzyıl ent elektüelleri
nin yeni çehrelerinin bir g ör ünt üs ünü çok parlak bir şekilde açığa
çıkartmaktadır. Bu entelektüelin h üma ni z ma s ı on un t a m a m e n
insan olmasını istemektedir. Kendi benliğinin azalması olarak gör
dü ğü her şeyi reddetmekt edir . Kendini t a m am l a y a b i l me k için yanı
baş ında k adı na ihtiyacı vardır. Gol i a r dl ar kel ime h aznel er inin ser
bestliği içinde h em Eski hem de Yeni A h i d ’den yaptıkları alıntı
lardan des tek alarak kadın ve er keğin kullanımlarını k ü ç ü m s e m e
meleri ger ek en o rg anl a r l a d onat ıl mı ş ol dukl a r ı nı n altını
çi zmektedirl er . Ço k sayıdaki açık saçık ve kuşkulu alayın a nı la
rından kur tu l ma k ve pat layacak olan dr amı n kaps amı nı d aha iyi
k avr ayabi l mek ve A b e l a r d ’ın duygularını d ah a iyi anl aya bi l me k
için bu iklimin, bu psikolojinin üzer inde düşünelim.
Özellikl e Heloi'se’in duyguları ifade edi lmektedi r. Şaşırtıcı bir
mektupta, A b e l a r d ’ı evlilik d üşü n c es i nd en v az g eç m e y e ç a ğ ı r m a k
tadır. M e y d a n a getirecekleri fakir entelektüeller birliğinin imgesini
akt armakt adır. O n a "B ir ka rıyla ve fe lse fe y le a ynı özen le ilg ilen e-
n ıe z s in ” demektedir. “O ku ld a ki d ersleri ve hizm etçileri, k ü tü p h a
n eleri ve b eşikleri, kita p la rı ve örekeleri, ka le m le ri ve m ek ikleri
u yu ştu rm a k n a sıl m ü m kü n o la c a k tır? ila h iy a t veya fe ls e fe a la n ın
da d erin d ü şü n c ele re d a lm a k zo ru n d a olan kim se b eb e k a ğ la m a sı
na, d a d ıla rın nin n ilerin e, ka d ın lı erk e k li h izm e tç i k a la b a lığ ın ın
g ü rü ltü lerin e d a y a n a b ilir m i? K üçük ço cu kla rın sü re kli o la ra k y a
ra ttıkla rı p islik le re n a sıl h o şg ö rü g ö ste rile b ilir? iç in d e in ziva y a
çe k ile c e k k a d a r g en iş b ir sa ra y ı veya ko n a ğ ı olan, va rlığ ın d a n
ö tü rü m a sra fa a ldırm ayan, h e r gün m a d d i so ru n la rla uğ ra şm a ya n
ze n g in le r b u n u yapab ilirler. A m a en tele ktü elle rin (filo zo fla r) d u r u
m u b ö yle d eğ ild ir; p a ra ile ve m a d d i k a y g ıla rla u ğ ra şm a k zo ru n d a
o la n la r ke n d ile rin i ila h iya tç ılık veya filo z o flu k m esleğ in e a d a ya -
m azlar. ”
61
Zat en bu k o n u m u destekl eyen ve bilgenin evliliğini ma h k û m
eden m a k am l a r da vardır. Ve bunlar T h éo p h r a s t e ’i v eya ond an
daha ço k da, XII. yüzyı lda çok mo d a olan ve o nun kanıtlarını A d
versas Jo viıü a n ıım adlı ki t abı nda tekrarlayan Aziz J é r o m e ’u zik
retmektedirler. Bunlar, T a r e nt i a ’dan boşa nd ı k t a n sonra, dostu Hir-
t i u s ’un kız kar deşiyle e v lenme y i r edde de n antik d üş ün ür
C i c e r o n ’u kilise babalarını n ya n ı n a yerleştirmektedirler.
Fakat Abélard, Héloi'se’in kur ban edilmesini kabul e t m e m e k t e
dir. Evliliğe kar ar verilmiştir, a m a gizli t utul makt adır . Yatıştırıl
ma k istenilen Fulber t d u r u md a n haber dar edi lmiştir ve evlilik kut
s a m a s ı n a bile katılmıştır.
F a k a t çeşitli o yuncul ar ın çıkarları aynı do ğr ul t u d a değildir.
Vi c d an ı r ahatlayan Ab él a rd işinin başına d ö n m e k ist emektedi r,
HéloYse’i karanlıkta bırakmaktadır. Fulbert ise evliliği ilân etmek,
sağladığı tatmini herkese bildi rmek ve herhalde af fetmediği
A b é l a r d ’in kredisini d ü şü r me k istemektedir.
Çaresiz kalan Abélar d bir strateji tasarlar. Héloi'se Argenteuil
ma nast ırı na kapa nar ak, rahibe çırağı kıyafetine bür ünecektir . Bu,
söylentileri ö nl e me n in en kesin yoludur. Art ık A b é l a r d ’inkilerden
baş ka istekleri o l ma y a n Héloi'se, bu tebdili kıyafet altında sö yl e n
tilerin yat ışmasını bekl eyecektir . Bu ise, al datı ldığına inanan Ful-
b e r t ’in he s aba k a t ıl ma ma s ı demekti r. A b é l a r d ’in Héloi'se’i baş ın
dan attığını, o nu tarikata sokarak evliliği sona erdirdiğini
düşünme kt e d i r . V e gecel eyin A b é l a r d ’in e v i ne yapı lan c e za l a nd ı r
ma harekâtı, sakatlama, sokakta toplanan kal abalık ve ertesi sabah
rezalet.
Abélar d utancını Sai nt - Deni s ma nast ırı nda saklayacaktır. Y u
kar ı da s öylenenl er e bakarak, u m u t s u z l u ğu n un bü y ü k lü ğ ü anlaşıl
maktadır. Bir hadı m hâlâ bir er kek olabilir mi?
Artık k o n u m u z a ait o l ma kt a n çıkan Héloi'se'i bur ada terk e d i
yoruz. İki âşığın bir ma n as t ır da n diğerine, ö l üm ayı rana kada r
nasıl hayranlık verici bir ruhsal alışveriş sür dürdükl er i b i l i n m e k
tedir.
62
YENİ K A V G A L AR
63
h a va r i on a karşı bir k o m p l o dü ze nlemişler dir. Bu n l a r P re mo nt r es
manast ırı nın k ur uc us u olan A zi z N o r b e r t ’le, Ci teaux manastırını
ıslah ed e n A zi z B e r n a r d ’dır. A b e l a r d ’ı ö y l e bir takibata al mışl ar
dır ki, D o ğ u ’ya ka ç ma yı d üş ün me kt e di r . “A lla h b ilir ya, b irço k
k e r e le r d erin b ir u m u tsu zlu ğ a diiştiim , H ıristiya n to p ra k la rın ı terk
ederek, h ıtzu r iç in d e y a ş a m a k ve h a ra ç ö d e y e re k I s a ’nın d ü şm a n
ları a ra sın d a H ıristiy a n o la ra k y a ş a m a y ı k u rd u m (Jean de M e u n g
çevirisinde Sarrazinlerin, yani Mü sl ü ma n l a r ı n yanı na g it mek d i ye
rek, d ur u mu d ah a da kesinleştirecektir). K u rb a n ı o ld u ğ u m ith a m
lara in a n a rak benim ne ka d a r az, H ıristiyan olduğum u düşünürlerse,
b a n a o k a d a r fa z la h ü sn ü ka b u l g ö ste re c e k le rin i d ü şü n ü yo rd u m . ”
Bu uç ç ö z ü m e - yaşadığı d ü n y a k ar şı s ın d a u mu t s u z l u ğ a k a p ı
lan e nt elektüelin birinci eğilimi- b a ş v u r m a k t a n kurtulmuşt ur.
Bi r Br öt o n ma na s t ır ı na b aş ra h i p seçilmiştir. Yeni u y u ş m a z l ı k
lar çı kmışt ır; kendi ni bar ba r l a r ar as ı nd a kal mı ş sa ymakt adı r . B u
rada yal n ı zc a eski Br ö t o n c a k on uş ul m a kt a dı r . K eşi şl er i n a nı l ma z
de r e c e d e kabadırlar. Onları terbi ye e t m ey e uğr aşmı ş, onlar da onu
z e h i r l em e y e kal kı şmı şl ar dı r . 1 1 32’de b u r ad a n kaçmıştır.
113 6 ’da M o n ta g n e S a in t e - Ge ne v ie ve ’de y eni den ortaya çı k
mış, g ö r ü l m e m iş de r ec e de kal abalık bir öğr enci g r ub u na ders v er
me y e baş l amı şt ı r . K e n t t e kar ışı klık t o h u ml a r ı atıldığı için İ tal
y a ’dan sınırdışı edi len Brescialı A r na ul d, P a r i s ’e sığınarak,
A b e l a r d ’la ilişki k ur mu ş ve o n a y a ş a y a b i l m e k için dilenen fakir
çömezler ini dinleyici olarak getirmiştir. Abelar d eserinin Sois-
s on s ’da m a h k û m edi lmesinden, sonra y a z m a y a ara vermemiştir.
Fa ka t dü şma nl a r ı o nu n eser ler ine karşı y en id e n saldırıya anc ak
114 0 ’ta geçmişler dir . R o ma l ı s ür günl e ol a n bağlantıları d ü ş m a n
larının husume t i ni zi rvesine çı kar tmı ş olmalıdı r. Kentsel d i y a l e k
tik ile d emo kr a ti k k o mü n hareketi ar asındaki ittifakın, hasımları na
anl aml ı gel mi ş olması nor mal dir.
AZİZ B E R N A R D VE A B E L A R D
64
adamı, her şeyden önce bir as ker olup, kent e n te lija n siy a su u anl a
ma ya uyg un bir yapı da değildir. S a p k ın a veya ima nsı z a karşı tek
bir yol bilmektedir: Güç. Silahlı Haçlı seferinin ş a mpi y onu olarak,
entelektüel Haçlı seferine ina nmamak t a dı r . S aygı n Pierre ondan,
M u h a m m e d ’e kal eml e ce vap vermesi için Kuran çevirisini o k u m a
sını istediğinde, c e va p ver memişt ir. Ma nastı rı n inzivasında, d ü
1 O tlaçuğ K n ldektüclleı 65
A b e l a r d ’la aralarında bir ç a t ı ş ma olması kaçınılmazdı. Saldırıyı
A zi z B e r n a r d ’ın baş yar dı mc ı sı ol a n G u i ll a u m e de Saint- Thierr y
yönet mişt ir. Azi z B e r n a r d ' a yazdığı bir me kt up t a y e n i ila h iy a t
çı ’yı ihbar et mekt e, ünlü d ost u nu onu k o v u ş t u r m a y a tahrik e t m e k
tedir. A z i z Be r n a r d P ar i s’e gitmiş, öğrencileri a y a r t ma ya çalış
mış, a m a bilindiği gibi pe k bir başarı el de e d e m e m i ş , A b e l a r d ’ın
yaydı ğı kö tü lü k tohu ml ar ını n vaha me t i k o n u s u n d a ikna olmuştur.
İki ada m arasındaki g ö r ü ş me hiçbir sonuç vermemiştir. A b e l a r d ’ın
ç öm e z l e r i nd en biri, S e n s ’da ilahiyatçıların ve piskoposlar ın ö n ü n
de tartışmalı bir toplantı yapı lma s ı nı öner mi ştir . H oc a , h a y r a n l a
rını bir kez d ah a a y a ğ a kaldırmıştır. A z i z Be r na r d ise el altından,
t oplantını n t üm niteliğini değiştirmiştir. Dinleyicileri ruhani m e c
lise, rakibini sanığa d ö n dü r m ü ş t ü r . T ar tı ş mal a r ın önce si nde ki
gece piskoposları toplayarak, onlara A b e l a r d ’ı tehlikeli bir sapkın
olarak gösteren, iyi haz ı r l anmı ş bir d o s y a vermiştir. Abel a r d e r te
si gün meclisin yetkisini r ed de t me k ve p ap ay a çağr ıda b u l u n m a k
tan b aş k a bir şey y a p ama mı ş t ı r. P i s k o p os l a r R o m a ’ya ç o k t a vs a
mış bir m a h k û m i y e t kararı akt ar mışl ar dır . A l a r m d u r u m u n a
geçen A zi z Be r n a r d h e m e n onların y an ı n a gelmiştir. Sekreteri,
o n a ço k bağlı olan kar di na l l e re birer m e k t u p ulaştırmış, o nl a r da
p a p a d an A b e l a r d ’ın m a h k û m i y e t kararını kopar tmışlardır , bun un
üzerine ho ca nı n kitapları Sanct us Pet ı u s k a p e ll a sı nda yakılmıştır.
Haberi yo ld a öğr en en Abel a r d, Cl un y ma na s t ı rı n a sığınmıştır. Bu
kez artık ma hv ol muş t ur . On u s onsuz bir m e rh ame t l e ko nu k eden
S aygı n Pierre, Aziz B e r n a r d ’la aralarını bul muş , R o m a ’nın aforoz
kararını kal dır ması nı sağlamış ve o nu 21 Nisan 1 I 4 2 ’de öleceği
C h â l o n - s u r - S a ö n e ’daki S ai n t - Ma r c el ma n as t ır ı na yollamıştır.
Cl un y ma nast ırı nı n b üy ü k başrahibi o n a yazılı bir g ü n a h b ağ ı ş l a
ma belgesi gö nd e r mi ş ve son un c u bir incelikle, onu Paraclet baş-
rahibesi HeloYse’e geri vermiştir.
H e m tipik bir var oluş h e m de sıra dışı bir kader. A b e l a r d ’ın
o l dukça b üy ü k bir h ac me sahip olan eserlerinden, b ur ad a ancak
birkaç belirleyici çizgiyi ortaya koyabiliyoruz.
66
MANT I KÇI
AHLÂKÇI
68
H Ü MA N İ S T
CH A RT RE S VE C H AR T RE S ZİHNİYETİ
69
Fakat Chart res bu voces (kelimeler) incelemesi yerine, qu a d rivi-
ıım ’u oluşt uran aritmetik, geometri, müz i k ve as t ronomi ni n k o n u
su olan res (şeyler) i ncelemesini yeğl emektedir.
C h a rtres zih n iye tin i işte bu y ö ne l im belirlemektedir. B u merak,
gö zl em, ar aştır ma zihniyeti, Y u n a n - A r a p bil i mi nd e n bes l enmi şt i r
ve ışıklarını y a k ı n d a saçacakt ır . Ö ğ r e n m e açlığı o k a d a r y a y g ı n
laşacaktı r ki yüzyı lın en ünlü basitleştiricisi olan Aut unl ü deni len
Honori us, bu d u r u m u çarpıcı bir f ormül le özetleyecektir: İn sa n ın
sü rg ü n ü cehalet, vatanı bilim dir.
Bu me r a k gel enekselci zi hniyet mensuplarını kızdırmaktadır.
Saint-Victorlu Absal on d ü n y a n ın y a p ılışı, u n su rla rın d o ğ a sı, y ı l
d ızla rın yerleri, h a y v a n la rın do ğ a sı, rü zg â rın şiddeti, b itk i ve k ö k
lerin h a ya tı gibi kon ul a ra ilgi duy ul ma sı n ı rezalet olarak g ö r m e k
tedir. Gu i l l a u me de Saint- Thierr y A zi z B e r n a r d ’a, ilk insanın
y a r a t ı l ı ş ı n ı “T a n r ı’d an h a re k e tle d e ğ il d e ru h la rd a n ve y ıld ız la r
d a n h a r e k e tle ” açıklayan kişilerin b u l u n d u ğu n u ihbar e t m e k için
m e kt up yaz ma kt adı r. G u i l l a u me de Co n c h e s ise b una şöyle ce v ap
vermektedir: “D o ğ a n ın g ü ç le rin in ca h ili o ld u k la rın d a n b izinı de
c e h a le tle rin e b a ğ la n m a m ızı istiyo rla r, a ra ştırm a h a k k ım ızın o ld u
ğ u n u re d d ed iy o rla r ve b izi ka b a k ö y lü le r g ib i a kla d a ya lı o lm a ya n
b ir in a n ç içinde ka lm a y a m a h kû m ediyorlar. ”
Böyl ece, Hır istiyanlaştır ılarak bilginin simgeleri, b ilg in in e fsa
n ev i b ü yü k a ta la rı haline gel en geç mi ş i n bazı büyü k çehreleri, y ü
celtilmiş ve p o p ü le r hal e getirilmiştir.
Sü le y ma n ( Sa l o mo n ) t ü m D o ğ u ve İbrani biliminin üstadıdır;
sadece Eski A h i t ’in B ilg e si değil, aynı z ama nd a Sihirsel Bilgiler
An si k lo pe di s i ’ne adını v er mi ş Gizil B i l i m ’in bü y ük temsilcisidir
de; bunu n yanı sıra sırlar üstadı, bilimin sırlarının sahibi olarak
kabul edilmektedir.
İ s k en d er ( Al e x a nd re ) h er ş ey den ö n ce ar aştırmacıdır. Hoca sı
Aristoteles o n a ar aştır ma t ut kusunu, bilimin anası olan me ra kı n
he ye ca nı n ı aşılamıştır. H o c a s ı n a H i n d ’in harikalarını anlattığı,
eski bir d ü z m e c e me kt up y ay ı ml a n makt adı r . İ s k en d e r ’in bir f ilozo
fu bilimsel ar aştır manı n yönet ici si yapt ığına, d ü n y an ı n her bir y a
nma gönder il en bir kâşifl er kur ul un u n b aş ına get ir diğine da i r Pli-
ınısTın efsanesi yeniden ele alınmaktadır. Yolculukların, fetihlerinin
70
devindirici gücü bilgi açlığı olmalıdı r. D ü n y ay ı d ol a ş m a k l a yet in
meyer ek, diğer unsurları da d eş meyi istediği söylenmektedir .
U ça n bir halının üzerinde, h a v a d a dolaşmışt ır. Öze llikl e de c a m
dan fıçılar yapt ır tmış ve bat iskafın bu atasıyla den i zi n d ibine d a l
mıştır, bu dalış e s n a s ı n d a b al ı k l a rı n dav r anı şl a r ı nı ve deni zaltı
bitkilerini incelemiştir. Al ex an d re N e c k a m , “N e y a z ık ki bu g ö z
le m le rin i b ize a kta rm a m ıştır, " diye yazmaktadı r.
Son olarak da Vergilius, dör dü ncü e p ilo g ’da İ s a ’yı h a b e r ver di
ği, mezarını n üzerinde Aziz P a u l u s ’un du a ettiği ve E n eid e adlı k i
tabında antik dünyanı n t üm bilgilerini bir ar a ya topladığı söyl e ni
len Vergilius. Be r na r d de Chart res o nun ilk altı şiir kitabını,
G e n e s is ’le (Yaradılış) aynı d üz e y d e o l m a k üzere, bili msel eserler
olarak yor umlamıştı r. Bö yl ec e D a n t e ’nin m e y d a n a getirdiği hari
k a kişi ye yönel ti l e ce k olan ef sa ne o lu şma k ta dı r ; D iv in a C om m e-
d i a 'sı nda yeraltı d ü n y as ı nı n ke ş fi n e gi r i şe ce k ol a n kişiye: Tu
duca, tu sig n o re et tu m aestro.
A n c a k ar aştır ma zihniyeti Chartreslı ent elektüeller in baş ka bir
eği li mi ne çarpacaktır: Akılcı zihniyet. M o d e r n ça ğı n eşiğinde, b i
limsel zihniyetin iki temel tavrı ç oğ u z a ma n ç at ı ş ma hal inde o l
muştur. XII. yüzyıl bilginleri için den e y ancak olgulara, g ör ün t ü l e
re ulaşabi lmekt edir. Bilim, gerçeği akıl yü rü t me yoluyla
k a vr aya bi l me k için bunl a r a sırtını dönmelidir. Or t aç ağ bilimi ü z e
rinde ç ok ağır etkileri olan bu karşıtlığı ileride göreceğiz.
C H A RT RE S N A TÜ RA L İ Z Mİ
71
İskcnder-bııliskalfa
12
ö lç ü le r ve işle v le r ve rm iş ve o n la rı d e v a sa b ir g ö vd e n in o rg a n la rı
g ib i ya p m ıştır. Bıı ç o k eski za m a n d a (Y a ra d ılış) b ile T a n r ı’da k a
rışık o la n h iç b ir şey, şe k ils iz h iç b ir şe y o lm a m ıştır, çiinkii n e s n e
lerin m a d d e si d a h a y a ra d ılışın d a n itibaren, y e rin e tıp a tıp ııyan
c in sle r h a lin d e b içim len d irilm iştir. ”
Charlreslılar, artık doğal yasalara göre açıklanan Y ar ad ı l ı ş a
işte bu zihniyet içinde yor uml a mak t a dı r lar . S im g ec iliğ e k ar şı fiz i-
sizm . Ve Kitabı M u k a d d e s metnini fiz iğ e g öre ve ha rfiyen (secıın-
d u m p h ysica n ı et a d L ittera m ) y o r u ml a ma k isteyen Thierry de
Chartres böyle yapmaktadır . Abelard da kendi cephesinden, E xpo-
sitio in H exam eroıı adlı eserinde böyle yapmaktadır .
Bu Hıristiyanlar, bu ina nçl a ra ko la yc a u la şamamı ş l ar dı r . Esas
sorun d o ğ a ile Tanrı arasındaki ilişkilerdir. Chart reslıl ara göre
Tanr ı d oğayı y a r at mı şs a da, onu tabi kıldığı yas al a ra saygı g ös t e r
mektedi r. T a n r ı ’nın s ons uz gücü d et e r mi ni z ml e zı tlaşmamaktadır .
M u c i ze doğal düzeni n içinde iş görmekt edir. Gui l l a u me de Con-
ches, “Ö n eınli olan T a n rı'n ın b u n u y a p a b ilm iş o lm a sı değil, b u n u
in celem ek, a kli o la ra k a çıklam ak, a m a ç ve ya ra rın ı g ö ste rm ek tir.
K u ş k u su z T anrı h e r şe y i ya p a b ilir, a m a ö n e m li o la n şu n u veya
b u n u y a p m ış o lm a sıd ır. H iç ku şku y o k tu r k i Tanrı, k ö y lü le rin d e
d iğ i g ib i b ir ağaç g ö vd e sin d e n b ir d a n a yapabilir, am a bıınıı hiç
y a p tı m ı ? ” diye yazmaktadı r.
D o ğ an ı n k ut sallı ktan ar ındı rıl ması , simgec i l i ği n eleştirisi işi
böyle sürdürül mekt edir. Bunl ar Pierre D u h e m ’in gösterdiği üzere,
Hıristiyanlığı n y ay ı l ma sı nd a n itibaren doğanı n, yıldızların, o l g u
ların Tan r ıl a r gibi kabul edilmelerini önleyer ek -antik bilimin de
yaptığı gibi- ve onları T a n r f n m yarattığı şeyler olarak sunarak
m ü m k ü n kıldığı bilimsel bilgi ye ön hazırlıklardır. Yeni aş ama, bu
yar adılışın r asyonel karakterini ön e çıkar tmaktadı r. Bö y l ec e d ah a
ö nc e söylendiği gibi “evren in sim g e se l o larak y o ru m la n m a sı y a n
lıla rın a karşı, T anrı ’n ın ey le m in e b a ğ lı olan, b ir ö ze rk ik in c il n e
d e n le r d ü ze n in in v a r old u ğ u id d ia s ı” y ükse l me k t edi r . Hiç k u ş k u
suz XII. yüzyıl hâlâ simgelerle doludur, a m a bu yüzyıl
entelektüelleri d aha şi mdi den ibreyi r asyonel bili me doğr u d ö n d ü r
müşl er di r .
73
C H AR T RE S H ÜMA N İ Z MA SI
74
S im g e sel H a y v a n l a r
olan b üy ü k ilgilerini bu bakı ş açısı içinde g ö r ü y o r u m . Vahşi -
insan zıtlığı bu yüzyı lın en büy ük eğr et i l e mel er inden (metaforla-
rından) biridir. R o m a n dillerinde yazılmış h a y va n hikâyelerinde,
D o ğ u ’dan gel mi ş olan ve gel eneksel hayal g üc ü nü n kendi s imge c i
liği için y eni den ürettiği bu grotesk dünyada, okul çevresi tersine
bir h ü m a n i z m a gör mekt edir . Zat en Gotik, heykeltı raşlara yeni bir
modeli, insanı ilham et me k üzere, bu gel enekten kopacaktır.
Yunanl ı lar ı n ve Arapların bu h ü ma ni st r as y o na l i z me katkıları
nın o l du ğ u anl aşı lmakt adır . Bu kon uda, I s p a n y a ’da uzu n y o l c u
luklar yapan, ç e vi r me n ve f ilozof Bathlı A d e l a r d ’ınkinden d ah a iyi
bir ör nek olamaz.
T a m da h ay va nl a r üzer inde bir tart ışma öner en bir gel enekçiye
şöyl e c e v a p vermiştir: “H a y v a n la r ü zerin d e ta n ış m a k b en im için
giiçtür. N itek im A ra p h o ca la rım d a n aklı re h b er o la ra k a lm a yı ö ğ
rendim , sen ise kıssa d a n h isse çıka rta n b ir otoriteyi, onun zin cirli
kö lesi o la ra k izlem ekle yetin iyo rsu n . Z in cirin o to ritesin e b a şka ne
a d ve rileb ilir? Tıpkı a p ta l h a yv a n la rın zin c irle giidiilm eleri, n ereye
ve n için g ö tü rü ld ü k le rin i b ilm e m e le ri ve onları bağlı tutan ipi izle
m ek le y e tin m e le ri gibi, ço ğ u n u z d a h a yv a n la ra ö zg ü b ir inancın
esirisin iz; y a zılı o la n ın otoritesine, te h lik eli in a n ç la rla b a ğ lı o la
rak, sizi o ra y a b u ra y a g ö tü rm e lerin e a ld ırm ıyo rsu n u z. ”
A y r ı c a şunları d a s öylemişt ir : “A risto te le s canı eğ le n m e k iste
d iğ in d e, o n a ka rşı h a k ik a ti sa v u n a n d in le y ic ile rin in ka rşısın d a ,
ço k in c elm iş b e c e risin in sa yesin d e, d iy a le k tiğ in k a n ıtla rıy la y a n lı
şı sa v u n u rd u . B u n u n a n la m ı, d iğ e r tü m sa n a tla rın a n c a k d iy a le k ti
ğ e h izm e t e tm e le ri k o şu lu y la sa ğ la m b ir şe k ild e ile rle ye b ilm eleri;
a m a o o lm a d a n a y a k la rın ın d o la şm a sı ve d e n g e siz d u ru m d a k a l
m a la rıd ır. O n u n için m o d e r n le r ta rtışm a la rın y ü r ü tü lm e sin d e , bu
sa n a tta en b e c e r ik li o la n la ra b a şv u rm a kta d ırla r. ”
Bathlı Adelar d bizi d a h a d a ileri g i t meye da v e t et mekt edir . XII.
yüzyı l entelektüellerini n, otoritelere atıf yap a ra k y a r g ı da b u l u n m a
ya alışmı ş k i ms e l e r i n k ar şı s ın d a c ü r e t k â r g ö z ü k m e m e k için, e s k i
lerin ve Ar a pl a r ı n adı al tında gizledikleri şeyin ö zü n ü, d ü ş ü n c e l e
rinin ka yna kl a rı nda n, kend i ler inde n el de edi p et medi kleri
k u ş k u l u d u r -bu d ü ş ü n c e l e r yeni de olsa-, İşte şöyl e itiraf e t m e k
76
tedir: “B izim k u şa k, m o d e rn le rd e n k a y n a k la n d ığ ım sa n d ığ ı h e r
şe y i re d d etm e k g ib i k ö k lü b ir k u su ra sahiptir. Ö yle sin e ki k işise l
b ir fi k i r b u ld u ğ u m d a ve bunu y a y ım la m a k isted iğ im d e o n u ba şka
b irin e a tfe d iy o r ve şö y le ilân ed iyo ru m : ‘B u n u sö y ley en ben d eğ il
d e ş u d u r ’. Ve bana ta m a m en in a n ılm a sı için, b ü tü n ka n a a tle rim e
ilişkin o la ra k şö y le sö y lü yo ru m : 'B u n la rı b u la n ben d e ğ il de,
ş u d u r ’. B en im gibi b ir ca h ilin fik ir le r in i k e n d i ka y n a k la rın d a n ç ı
k a rd ığ ı g ib i sa k ın ca lı b ir d ü şü n c e y i ö n le m e k için, o n la rı A ra p
k a y n a k la rın ı in c ele m em so n u c u o rta y a ç ık a rd ığ ım ın sa n ılm a sın ı
sa ğ lıyo ru m . E ğ er sö y le d ik le rim g e r i ze k â lıla rın h o şu n a g itm ezse,
o n la rın h o şu n a g itm e y e n in ben sa n ılm a sın ı ö n le m e k istiyo ru m .
G erçek b ilg in lerin sıra d a n in sa n la rın ııe zd in d e ki k a d e rin i b iliy o
rum . B ö y le c e ken d i d a va m ı değil, A ra p la rın k in i yü rü tü yo ru m . ”
En yeni nokta, akıl sahibi olan ve bö ylece bizatihi Yaratıcı ta
rafından akli olarak dü z e nl e n mi ş bir doğayı inceleyip, k av r a y a b i
len bir insanın da Chartreslılar tarafı ndan d o ğ a olarak kabul edi l
mesi ve böylece dün yan ı n d üze n i y l e m ü k e m m e l bir şekilde
bütünl e şme si di r .
Mİ K R O K O Z M O S İ NSAN
77
Hirgrnli f l i l d e g a n l e 'a g ö r e ın ik ro k o z m o s insan (Lııcca Liber Divinorunı Öpe
nini cİYtiznuısı)
78
se vgisinin keşfine y a
n aş ma k t adı r . A b e l a r d bu
keşfi trajik bir şekilde
y a ş a m ı ş ve D e n i ş de
R o u g e m o n t bu ol guyu
ele alan ünlü ve tartış
malı bir kitap yazmıştır .
Bu mi kr ok oz mos - in s a n
aynı z a m a n d a kendini,
bir benzerini o lu şt u r du
ğu, u y u m içinde olduğu,
iplerini ç e k m e y e yet e
nekli olduğu, d ü nya yl a
b e n z e ş m e içinde olan bir
evrenin me r ke zi ne yer
leştirilmiş ol a r a k b u l
maktadır. Bi r Aut unl ü
H o n o r i u s ’un ve belki de
on da n d aha fazla ol ma k
üzere, L ib e r S civia s ve
L ib e r D iviniorıını O pe-
rum ad ı nda iki kitabı b u
lunan ve bu kitaplarda
yeni teorilerle geleneksel
ma nast ır mistisizmini
b ir b i r in e k ar ış t ır an şu
o la ğ an d ış ı k a dı n, b a ş r a
hibe Bi ngenli Hi l de gar de
ta rafı ndan basitleştirilen
sonsuz perspektifler bu
mi k r ok o z mo s- i n sa n a
a ç ı l mı ş o l ma kt a d ır .
H e m e n ünlü olan m i n y a
türler bu perspektiflere
istisnai bir ö n e m ka z an
dır mı şl ar dı r . B e d en i n
79
m o d e l i ne sevgi d u y a n ve m i k r o k o z m o s insanı çıplak halde g ös t e
ren mi nya t ü r ü ör nek olarak verelim. Bu mi nya t ür XII. yüzyıl e n t e
lektüellerinin h ü ma ni z ma s ı n ı n, biçimlerin, estetik d u yg u su n un ha
kiki o ranl a r a olan sevgiyle birleştiği bu boyutu kend i ne mal e t me k
için öteki Röne sans ı bek l eme d i ğ i n i açığa çı kartmaktadı r.
Bu h ü m a n i zm a n ı n son sözü hiç kuşkusuz , insanın do ğa o l d u
ğu, doğayı akılla anl ayabildiği ve o nu eyl emi yl e deği ştirebi ldiği
dir.
F AB Rİ KA VE H O M O F ABER
80
maktadır. Ö ğr e t i m yal nızca diyalektik, fizik, ahl âk gibi yeni disi p
linlere değil, aynı z a m a n d a insan faaliyetlerinin esas parçaları ndan
biri olan bilimsel ve zanaatsal tekniklere de y er ve r me k z o r u n da
dır. Hugııes de Sai nt - Vi ct or D id a sc a lio n adlı kitabının eğitim
pr ogramı b ö l ümü n de , bu yeni kavrayışı ona y l ama kt a dı r . Aut un l ü
H ono r i us ise bu kavrayışı şu ünlü f o rm ü l ü y l e gel işti rmektedir:
“İn sa n ın sü rg ü n ü cehalet, vatanı b ilim d ir .’’ Ni t e k im bu f ormül e
şunu ek l eme k t e di r : “Bıı vatana, k o n a k la m a k e n tle ri g ib i o lan d ü
şü n c e sa n a tla rı sa y e sin d e u la şılır. ” İlk kent gr amer, İkincisi hita
bet, üçünc üsü diyalektik, dö r d ün c ü sü aritmetik, beşincisi müzik,
altıncısı geometri, yedincisi astronomidir. B ur ay a k a d a r gel eneksel
ol a n dan baş ka bir şey söz k on us u değildir, a m a yol h e n üz sona e r
memişt ir. Sekizinci si, “H ip p o k r a te s ’in h a cıla ra otların , a ğ a ç la
rın, m a d en lerin , h a yv a n la rın erd em ve d o ğ a la rın ı ö ğ r e ttiğ i” fizik
tir. D o ku zu n c u s u “h a cıla rın m aden, odun, m e rm e r işlem esin i,
resim , h e y k e l ve tüm el sa n a tla rın ı y a p m a sın ı ö ğ r e n d ik le r i” m e k a
niktir. “N e m ru t k u le sin i m ek a n ik sa y e sin d e y ü k se ltm iş ve S ü le y
m a n ta p ın a ğ ın ı b ö yle ya p m ıştır. N u h g e m is in i bu sa y e d e inşa
etm iş, ta h k im a t sa n a tın ı ve ç e şitli d o k u m a c ılık işle rin i ö ğ r e tm iş
tir. " O n birincisi iktisattır. “B u in sa n ın va ta n ın ın k a p ısıd ır. D e v
le tle r ve m a k a m la r a y a r la n ır bu a landa, b u ra d a işle v le r ile ta b a
ka la r b irb irin d en a yrılır. B u ra d a va ta n la rın a k a v u şm a k için a ce le
ed en insanlara, liy a k a tle rin e g ö re m ele klerin h iy e ra rşisin e n a sıl
ka tıla c a kla rı öğretilir. ” Böy l ec e XII. yüzyıl ent elektüellerini n hü-
m a n i z m a yolculukları siyaset bilimiyle sona ermektedir.
Ç E HR E LE R
Hft/ O r t a ç a ğ E n t e l e k t ü e l l e n 81
I l e l o i se ’c dediği gibi, “h ita b etten çok ö ğ re tim i ö n em sed iğ im için,
h ita b e tte n ç o k ifad en in a çıklığ ın a , ed e b i siislii ko n u şm a d a n çok
a n la m a ö zen g ö steriyo ru m . ” G ü z e l l i k p eş i nd e k o ş a n ve aslına
sadık k a l may a nl a r d a n nefret eden ç e vi r men l er de bu ilkeyi izle
mektedi rler. Chesterli Robert, Saygı n P i e r r e’e şöyle yazmaktadı r:
“M u h te şe m bin a n ızı ko ru m a n ız için size g erek en m a lze m e le ri h is
se d ilir b ir şe k ild e ne b u d a d ım ne d e bozdııın; o n la rı a n la ş ılır k ıl
m a k d ışın d a ., ve se fil ve değersiz, b ir m a lze m e y i a ltın la ka p la m a y a
g ir iş m e d im .’’ B u n a karşılık bir Salisburyli Jean d ah a çok, bizim
için bildik hale gel miş an l a md a bir hümanisttir, kültürü sevimli
k ı lmakta ve bir mutluluk aracı haline getirmektedir. Fakat Chart-
reslı olarak bir edebiyatçı dır. Dahası, başarılı bir den ge y i k o r u m a
y a çalışır. “T ıpkı aklın a y d ın la tm a d ığ ı h ita b e tin c ü r e tk â r ve k ö r
o lm a sı gibi, tıpkı k e lim e le ri k u lla n m a sın ı b ilm e ye n b ilim in z a y ıf
ve k o f o lm a sı gibi; in sa n la r d a y e te n e k le ri a ra sın d a y e r a la n h ita
b etten yo k su n kalırlarsa, h a y v a n la r g ib i olurlar. ”
Gilberl de la Porree bir düş ünü r dür , belki de yüzyı lın en b ü y ü k
metafizikçisidir. Uğradığı felâketler -o da gel enekçil erin ve Aziz
B e r n a r d ’ın kurbanı ol muş t ur - ço k sayıdaki ç ö me z ini (bunların
arasında A d a m de LiHe, Nichol as d ’A m i e n s gibileri yer a l ma k t a
dır) coş turması nı ve y öne t imi nde ki Poitiers d i y a k o z l u ğ u n d a halk
kadar ruhbanın da onu içten bir şekilde sevmesini engellememiştir.
IŞI MA
82
’ie r re L o m b a r d ir O hm d ie n e
E N T E L E KT ÜE L İŞÇİ VE KENTS EL ŞANTİ YE
K4
s a n a t, zihnin maddi ol duğu kada r entelektüel araçlar imalatına da
uyguladığı her tür akli ve doğr u faaliyettir; sanat, bir şey y a p m a
nın zekice tekniğidir. A rs est recta ratio fa c tib iliu m . Böyl ece ent e
lektüel, bir zanaatkardır: “B ütü n b ilim le r a ra sın d a (diişiince s a
n a tla rın a ) sa n a t d en ilm iştir, çiinkü b u n la r y a ln ızc a b ilg i değil,
a yn ı za m a n d a d o ğ ru d a n a kılla b a ğ la n tılı olan b ir ü retim g e r e k tir
m ekted irler, örneğ in inşa (gram er), k ıy a s (diyalektik), sö y le v (h ita
bet), sa yı (a ritm etik), ölçii (geom etri), m elo d i (m iizik) ve y ıld ızla
rın y o lu n u n h e sa b ın ın (a stro n o m i) işle v le ri böyledir. ”
Abélar d sefalete m a h k û m ol duğu gün, toprak işl emekten aciz
ve dil e nme kt en utanır o l d uğu nu fark ettiğinde, hocalığa (scolarıım
reg im en ) geri dö nmü ş t ü r . “B ild iğ im m esleğ e g eri dön ü yo rd u m ,
elim le ça lışm a kta n a ciz o ld u ğ u m için, d ilim in h izm e tin d e n y a r a r
la n m a k z o r u n d a y d ım ."
ARAŞTIRMA VE ÖĞRETİM
85
ıııın sa ld ırıla rın a h a lk o k u lla rın d a göğiis g e rm iş o lm a m sa y e s in
d e d ir ”, diye y azmaktadı r.
AL ET LE R
86
XIII. YÜZYIL
OLGUNLUK VE SORUNLARI
.h ts ıı ıs V a n ( H u n i t a r a f ı n d ı m y a p ı l a n Hiiytik A l b e r t p o r t r e s i
no
X III. Y Ü Z Y I L I N P R O F İL İ
Önc e kilisenin iktidar od a kl ar ına karşı. Üniver sit eli ler r uhbana
92
mensupturlar. Bul undukl ar ı yerin pi skopos u onları uyrukları s a y
maktadı r. Öğ re t i m kilisenin işlevidir. Okul l arı n başı olan p i s k o
pos, bu konudaki yetkilerini o l du kç a uzun bir z a ma nd a n beri, m e
mu r la r ı nd a n birine devretmişt ir. Bu gör evli ye XII. yüzyı lda
genellikle okul yöneticisi (s c o la stic u s) adı ver il mek t e yk en, artık
d aha çok şansölye deni lmektedi r. Bu görevli, tekelinin d el i nme si
ne razı değildir. Bu tekelin artık mut l ak o lma kt a n çıktığı, m a n a s
tırların güçl ü bir o k u l l a ş m a k o n u m u n a ulaştıkları yerlerde, ü n i
versite loncalarının di ğe r rakipleri bu manastırlardır. Son olarak
da kültür bir iman sor unudur; pisk opo s bun un denetiminin kendi
işi o l du ğu n u iddia et mekt edir .
Ş ansölye P ar i s’te 1213’te, lic en c e (lisans) ver me imtiyazını,
yani ders ver me iznini u y g u l a m a d a kaybetmiştir. Bu hak ün i v e r si
te hocalarına geçmiştir. Ş an s ö l y e 1 21 9 ’da, Dilenci tarikatı ü y el er i
nin üniversi teye girmeleri nedeniyle, bu yeni liğe karşı ç ı km a k is
te mi ş ve son ayrıcalı klarını d a k aybetmi ştir . H a t t a 1301 ’de
okullar ın r esmi baş kanı o l m a k t a n da çıkmıştır. 1 2 2 9 - 1 2 3 l ’deki
b üy ü k grev sırasında, üniversite p is kopo s un yargı yetkisinin d ı
şın da kalmıştır.
O x f o r d ’da, üniversi teden 120 mil uzaklıktaki Lincoln p i s k o po
su, şansölyesi ar acılı ğıyla ün i v e r si tey e r esmi ol a r a k b aş kanl ı k
ede r ken, O s e n ey manast ırı başrahibi ile S. F ri de sw i de başrahibi
yal nı zc a onursal u nv an l ar ıyl a y e t i n m e k d u r u m u n d a kalmışlardır.
A m a kısa bir süre sonra, ş a ns ö l ye üniversi te k a p s a m ı n a al ınmış,
on un tarafından seçilerek, p i s ko pos un me mu r u o l ma k yerine, ü ni
versitenin bir görevlisi hal ine gelmiştir.
B o l o g n a ’daki d u r u m d a h a karmaşıktı r. Kilise laik bir faaliyet
olarak g ö r d üğ ü h u k u k eğ i ti mi ne karşı uzun süre ilgisiz kalmıştır.
Ün iver sit e anc ak 1 219 ’da B o l o g n a baş di ya k oz un u baş kan olarak
kabul edecektir; bu kişi nin şansölyel ikle b e n ze r bir işlevi b u l u n
ma k t a ve baz en de bu un van altında at anmaktadır. A m a gerçekte
otoritesi ün iversi teni n dışı nda geçerlidir. Terfi o t u r u m l a r ı na b a ş
kanlık e t mek , üniversi te üyel erine yapı lan saldırıları d ef et mek l e
yet inmektedir.
93
P a p a ve i m p a r a t o r l i o l o g n a ü n ivers itesin e a yr ıca lık la r ın ı verirlerken.
94
çalıkları y e n i le m i ş l e r ve geni şl e t mi şl er di r .
O x f o r d ’da üniversite ilk özgürlükl erini, aforoz edi lmiş olan
T o pr a ks ı z J e a n ’ın iktidarının g er il eme d ö n e m i n e girmesi sa y esi n
de, 12 14’te elde etmiştir. Üniversitelilerle kral ar asında 1232,
1238 ve I 2 4 0 ’la m e y d a n a gelen bir dizi çatışma, üniversi teni n bir
b ö l ü m ü n ü n S i mo n de M o n l f o r t ’a sağladı ğı d es tek kar şısında d e h
şete kapı lan III. H e n r y ’nin bo y u n e ğ m e s i y l e sonuç l anmı şt ı r .
A m a aynı z a m a n d a komünal iktidarla da mü c ad e le e d il me kt e
dir. K o m ü n burjuvaları üniversite t o pl ul uğu nun kendi yargı yetki
leri dışı nda kal ma s ı n da n h uy l a n ma k t a ; bazı öğr enc i l er i n faili o l
d u ğu kavga, gürültü, hırsızlık ve c i nay e t l e r de n e ndi şel enme kt e,
hocaların ve öğr enciler in kiraları düşür er ek, zahire fiyatlarına
narh konul ma sı nı daya t a ra k ve ticari i şl eml er de adalet ölçülerine
saygı gösterilmesini sağlayarak, kendilerinin e k o n o m i k güçlerini
s ı n ı rlandır mal ar ına rıza g ös te r meme kt e d i r l er .
Krallık polisi 1 2 2 9 ’da P ar is’te öğr enciler le bur juval ar ın ar asın
daki kavga l a rı n er tesinde çok sert bir şekilde m ü d a h a l e etmiştir.
O x f o r d ’da, 1209’da bir kadının öl dür ül mesi üzerine ö fk eye k a p ı
lan burjuvaların, iki üniversite öğrencisini keyfi bir şekilde a s m a
ları üzerine, üniversi te 1214 ’te b ağ ı m s ı z l ı ğa d o ğ r u ilk adımlarını
atacaktır. Son olarak da Bo l o g n a ' d a , üniversite ile bur juval ar ara
sındaki çatışma, K o m ü n ’ün i mpa r at or luğ un uzaktaki üst e g e m e n
liği altında, kenti 12 78 ’e kada r u y g u l a ma d a hiçbir rakibi o l ma da n
y ön et m e s i n d en ötürü d aha d a şiddetli olmuş tur. İ mp a r at o r Fried
rich Ba r b a r o s s a 115 8 ’de h oca ve öğr enc i l er e ayr ıcalı klar tanımış
o ld u ğu n d a n , bu ç at ı ş ma giderek alevlenmiştir. K o m ü n , hocaları
sürekli i k a me t e zor lamış, onları m e m u r hal ine getirmiş, u n v a n l a
rının ver i l mesi ne m ü d a ha l e etmiştir. B a ş d i y a k o z l u k k u r u m u k o
m ü n ü n üni ve r s i te işlerine k a r ış ma s ı nı sını rl a ndı r mı şt ır. Ü n i v e r s i
te me n su pl a r ı n ı n Vi ce nze , Arezzo, P a d o v a ve S i e n a ’y a sığınarak
kent ten ayr ı l mal a r ı nı n ve gr evleri n ardı nd a n ba ş l a y a n bir ça t ı ş
m a l ar dizisi, k o m ü n ü u z l aş m a y a y a n a ş m a k z o r u n da bır akmıştır.
Son mü c a d e l e 1321 ’de olmuştur. Üniversit e artık bir d ah a k o m ü
nün m ü da h a l e s i n e m a ru z kal mamıştır .
Ün i v er si t e loncaları bu k a v ga l a r d a n nasıl galip çı kmı şl ar dı r?
Ö nce l i kl e birbirlerine bağlılıkları, tutarlılıkları ve kararlılıkları sa
tt S
yesinde. Grev ve kenti terk et me gibi bir silahı k u ll a nma kl a tehdit
eder ek ve gerçekten de kullanarak. Sivil iktidar ve kilise iktidarı
üniversitelerin varlı ğından fazlasıyla avantaj sağlamaktaydılar;
bu nl a r hiç de ihmal e di l em e y ec e k bir müşteri kitlesi, d an ı ş m a n ve
m e mu r l a r için ye g â ne fidanlık, parlak bir prestij kaynağı ol uş t ur
maktaydı lar; bu d u r u m d a onların bu s a v un ma yönt e ml e r i ne d i r en
me k olanaksı zdı.
96
P itp a n m B ir P is k o p o su n A le y h i n e Aktığı D a v a ( G r a l i a n u s K a r a r n a m e s i aıllı
kitaptan minya tür).
98
içindeki an la m ik irc ik liğ in i, onu yapısal bun al ıml a r a m a r u z b ır a
kan d u r u mu n u g ör m e k ger ekmektedir .
Bu her şeyden önce kilise içinde y er alan bir loncadır. Ü y el e r i
nin hepsinin kilise hiyerarşisi içinde y er a l ma ma s ı na , hatta safları
ar as ı nda d ü p e d ü z laik kişilerin sayılarını n gid e r e k artmış o l m a s ı
na r ağmen, üniversite m e n s u p l a n r u hband a n sayılmakta, kilise
yargısına, hatta bundan da ötesi, R o m a ’nın yargı yet kisine tabi o l
maktadırlar. Laikliğe yönel ik bir hareketten d oğma l a r ına r ağmen,
kilisenin içindedirler ve hatta k ur u ms a l olarak o nun dışı nda k al
ma y a çalıştıkları nda bile bu böyl e olmaktadır.
A ma c ı y e re l tekel k u r m a k olan ve ulusal veya yerel atılmalar
dan geniş öl çüde yararlanan (Paris Ü ni v e r si t es i ’ni Ca pe t h an e d a n ı
nın g üc ü n ü n geni şl e mes i nd en a yı r ma k m ü m k ü n değildir; O x f o r d
Üniversit esi İngiliz krallığının g ü çl e nm e s i n e bağlıdır; Bo lo gn a
Üniversitesi ise İtalyan k omü nl e r in i n canlıl ığından y a r a r l a nm a k t a
dır) üniversite loncası, üyeleri -her ül ke den gelen ho ca ve ö ğr en c i
ler-, faaliyet alanı -sınır t a nı ma ya n bilim-, statü gereği en bü yü k
üniversi tel erden m e zu n olanların yararlandıkları licen tia ııbicjue
do ccn d i, yani her yerde ders ver e bi l me hakkı yla belirlenen ufku
itibarıyla emsal siz ve u lu s la r a r a s ı’dır. D i ğe r loncalar gibi yerel p i
ya s ada tekel kur mamakt a d ı r . Alanı Hıristiyan âl emi nin t ümüdür .
Bu niteliğinden ötürü, zaten, içinde do ğd u ğ u kentin çe rç e ve si
nin dı şı na t aşmaktadır . H a t t a d ah a do ğr usu, kentlilerle e k o n o m i k
o ldu ğu kadar, hukuki ve siyasal d ü z l eml er de de -bazen çok şiddet
li o l m a k üzere- zı t l a şmak z o r u n d a kal makt adır .
Bö yl e c e bütün sını f ve topl umsal gr uplar la ya r ı ş m a y a m a h k û m
edi lmişe benz emekt e di r . H e r k es e ihanet et mek zor und a kal ıyor g i
bidir. Kilise, devlet ve kent açısı ndan o bir T r u v a atı olabilir. Onu
sı nı fl andı r mak m ü m k ü n değildir.
İrlandalı D o mi n i k e n rahip T h o m a s yüzyı lın so nu n d a şöyle
yaz ma kt ad ı r: “P aris k e n ti A tin a g ib i iiç kısm a b ö lü n m ü ştü r: B u n
la rda n b iri tüccar, za n a a tk â r ve h a lk a ait olup biiyiik ke n t d e n il
m ekted ir; d iğ e ri kra lın sarayının, kilise n in ve k a ted ra lin b u lu n d u
ğu C ité deııilenidir; ü çüncüsii ö ğ re n cilerin ve ko lejlerin ke sim i
olup, Ü n iversite d iy e a d la n d ırılm a kta d ır. "
99
S o r h o ı ı ı ı e ı c c ı v a n ( H â l e /¡ h ım ).
100
da naipler tarafından seçilen bir v e k ilh a rç bulunma kt a d ı r . Dört ve
kilharç, S anat lar Fakül t e si ni n başı olan r e k tö r ’ü n yar dımcılar ıdır .
Üniversit enin dört fakülte için ortak olan organları da b u l un
maktadı r. A n c a k bun l a r pek ot u r ma mı ş t ı r, ç ü n k ü fakültelerin bir
likte tartışacakları ço k az s or un vardır. Surları n dışı ndaki Pre-
aux-clercs o y u n alanı hariç, loncanın b ü t ün ün e ait olan toprak
v eya bina yoktur. Üniversite, fakültelerin ve milletlerin aynası ol a
rak, k on u k sıfatıyla ağırlandığı kilise v eya ma nas t ır l ar da top l a n
maktadır. Sai nt - Jul i en- le- Pauvr e’da D o m i n i k e n l e r veya Fransis-
kenlere k o n u k olmakta; Be rna r di nl er v ey a Citeauxluları n bölgeler
s a lonunda t opl anmakt a; d a ha da sık olarak Ma t huri nl er i n y e m e k
hanesini kullanmaktadı r. Üniversit enin naip olan veya o l ma ya n h o
ca l arından ol uşan genel kurulu da b u r a d a t opl a nma kt adı r.
Son o larak da yüzyı l e s na s ı nd a o r t a y a bir üniversi te başkanı da
çıkmıştır: S anat lar Fakül t esi ni n rektörü. Bu fakülteyi üniversi te
nin le a d e r ’i haline getiren e vr ime geri döneceği z. Bu fakülte ö n c e
liğini, üye sayısının ç ok l uğun a , onu harekete geçiren zihniyete ve
heps inden çoğu, mali rolüne borçludur. Üniversit e mâliyesini y ö
neten fakülte rektörü, genel kur ula baş k an l ı k et mekt edir . Yüzyılın
s o n u n d a loncanın başı ol a r a k kabul edilmiştir. Bu k o n u m u n u , ile
ride sözü edi lecek olan laikler ile kurallılar arasındaki mü c ade l el er
es n as ı n d a kesin olarak kazanmıştır. F ak a t yetkisi z a m a n içinde
hep sınırlı kalacaktır. Ye n i de n seçilebilir o l m a kl a birlikte, görevi
yal nı zc a üç aylık süre için geçerlidir.
Bu örg üt l e nme, ç oğu za ma n öneml i değişikliklerle birlikle
di ğ e r üniversi tel er de de kar şı mı za çı kmakt adı r . O x f o r d ' d a tek bir
rektör yoktur . Üni ver si t eni n başı ş a n s ö ly e ’û\r, ama daha ö n ce gö r
d ü ğ ü m ü z üzere, kısa bir süre sonr a meslektaşları tarafı ndan seçil e
cektir. M ille t sistemi O x f o r d ’da 1274’ten itibaren or tadan kal kınış
tır. K u ş k u s u z b un u n açıklaması, üniversi te me ns upl a r ı nı n esas
olarak bölgesel kaynaklı olmalarıdır. Bu tarihten sonra arlık K u
zeyliler veya B o rea les -İskoçları da kap s ama kt adı r- ve Gü neyli ler
veya A u stra le s - Galliler ve İrlandalIlar da dahil- ayrı gr uplar o l u ş
turmaktadırlar.
B o l o g n a ’daki ilk ö z g ün yan, hocaların üniversiteye m e ns up o l
mamal ar ıdır . Üniver sit e loncası yal nızca öğrencileri k aps ama kl a-
101
dil I İm . 1 l;ıı tlo k lo rla r çö lle rin in ’unu oluşt ur ma kt a dı r l ar . Asl ı nd a
Mologna' da birçok üniversite vardır. H e r fakülte ayrı bir lonca
m e yd an a getirmektedir. Fakat iki hukuk üniversitesinin -medeni ve
dinsel hukuk- üstünlüğü hemen h emen tamdır. Bu üstünlük, bu iki
o r g a ni z ma nı n u y g u l a m a d a birleşmiş olmaları n edeniyle, yüzyıl
b o y u n c a güçl enmi ştir. Ç oğ u z a ma n k u r u m u n b aş ın da tek bir r ek
tör vardır. B o l o g n a ' d a k i m illet sistemi Paris' teki gibidir, a m a çok
d a ha canlı ve karmaşıktı r. Mi l let ler C itram ontaiıüeT ve U ltram on-
ta iııler o l ma k üzere iki f ede ra syon halinde toplanmışlardır. B u n
l ardan her biri d e ğ i ş k e n sayıda, b i r ç o k k ı s m a b ö l ü n m ü ş t ü r
- U ltra m o n ta in ’lerde bu sayı on altıya kadar çı kabi l mekt e, bu kı
s ımlar dan her biri, rektör nezdinde önemli rolleri olan d a n ı ş m a n
lar (co ıısilia rii) tarafından temsil edilmektedirler-.
Üniversite loncası nın gücü üç esas ayr ıcalı ğa daya nma kt ad ı r:
Hukuki özerklik -kilise çerçevesi içinde, bazı yerel kısı tlamalar ve
p a pa ya t e myize gidilebiİmesiyle birlikte-, grev ve kentten ayrıl ma
hakkı, üniversite unvanlarını ver me lekeli.
EĞİTİMİN ÖRGÜTLENMESİ
P R O G R A M L AR
104
g estu m Vetus, lııfo rtia tu m ve D i-
gestu m N ovıtm ; ayrıca Yasalar ve
Just in i anu s ' un N o v e lla e ’siniıı L a
tince çevirileri olan Institu tio n es
ile A ııth e n tic a ’dan ol uş a n ve Vo-
lıım en veya Vohım en P arvıım d e
nilen bir i ncelemeler derlemesini
de ele almaktadırlar. B o l o g n a ' d a
bunlara Loı nbard yasalarının d er
lemesi olan L ib e r F eııdorıım da
ekl enmekteydi. T ı p Fakültesi.
Afrikalı Cons tanti nus tarafından
XI. yüzyı lda derlenen ve Hi ppok-
ıates ile G al i an u s’un eserlerini
kapsayan, sonradan bunlara İbıı
S i n a ’nın K a n ıtn ’u, İbn R ü ş d ’üıı
C ollig et veya C o r re c lo n u m ' u,
R a z i ’nin A lm a n s o r ’u gibi büyük
Ar a p derlemel erinin yer aldığı,
bir metinler bütünü olan A rs M e-
d e c in a e 'y e d ay anmaktaydı . İ lahi
yatçılar, Kitabı Muk a d des' in y a
nına temel metinler olarak, Pierre
L o m b a r d ’ın H ik m e tle r K ita b ı’m
ve O b u r Pi er re’in H isto ria Scbo-
la tic a ’sim kat makt aydıl ar.
S INAVL AR
107
şık altı ay sonra, B o l o g n a ' d a k i co n v eııtııs'a denk d üş e n iııceptio
e s n a s ı nd a fiilen dokt or a sahibi olmaktaydı. Bu sınavın arifesinde,
“ a k ş a m d u a s ı " (vép res) deni len resmi bir ta rt ışma ya k a t ıl m a k t a y
dı. In c e p tio ’m n o l du ğ u gün, fakült e me ns u p l a rı n ı n ö n ü n de açılış
dersini ver mekt e ve der ecesinin alâmetlerini almaktaydı.
Üniver sit e statüleri son olarak da diğer loncaların ör neğine
uy gu n olarak, üniversite loncasının ahlâki ve dinsel iklimini ta
n ıml aya n bir dizi h ü k ü m içermekteydiler.
A H LÂKİ VE Dİ NS E L İKLİM
108
geleceğin entelektüeli, o d ö n em i n hiciv edebiyatındaki köylü, kaba
saba a d a m imgelerine fazlasıyla benz ey e n eski k o n u m u n u terk e t
mektedir. H ayv a nl ı kt a n insanlığa, k öyl ül ük t en kend i li ğe geçişi b e
lirleyen bu törenler, ilkel temel i k a y b o l m u ş ve içeriği boşa l mı ş
o l ma k l a birlikte, ent elektüelin kırsal dün y a d an , tarım uyg ar lı ğı n
dan, vahşi topr ak l ar dan k o par tı lar ak alındığını hat ırlatmaktadır.
A nt r op ol og un, o k u m u ş rahiplerin psikanalizi h ak k ı n d a s öy l e yec ek
sözü olur.
Ü Nİ VE RS İ T E İ MANI
109
taya çı kmakt adır . Bu i mgeler dünyası İsa' yı doktorların or tası nda
göst e rmekt e n, Azizleri hocaların al âmetleriyle temsil etmekten,
o nl a r a hocaların tören kıyafetlerini g i ydi r me kt en hoşlaıımaktadır.
Üniversite imanı, büyiik ruhani akı mlar içinde yer almaktadır.
XIV. yüzyılda, A ve M aria adlı bir Paris kolejinin yasalarında, h oca
ların ve öğrencilerin, o sıralarda pek rağbette olan İsa' nın eti
( ekmek) ve kanı (şarap) üzerine ibadet törenlerine nasıl katıldıkları,
C o rp u s C lıristi geçil törenlerinde nasıl yer aldıkları görülmektedir.
Entelektüellerin dininde, XIII. yüzyı ldan itibaren, kentsel d ü n
yanı n tanımladığı mesleki çer çevelerin içine kat ıl ma y a yönel ik bir
ruhanilik eğilimi görülmektedir. Me sl e k ahlâkı dinin öncelikli k e
simlerinden biri haline gelmektedir. To pl umsa l grupların kendi ler i
ne ö zgü faaliyetlerine u yu m sa ğl am a kaygısını taşıyan gü na h ç ı
kartanlar için yazılan el kitapları, gü na h itiraflarını ve kefaretleri
me sl e k gruplarına göre h ü k m e bağl amakl a; köylülerin, tüccarların,
zanaatkârları n, yargıçların vs... günahl ar ını sını fl a ndı r makt a ve ta
nıml amaktadırl ar . Bunlar, entelektüellerin, üniversite me ns up l a rı
nın gü nahl ar ı na özel bir dikkat göstermektedirler.
Fakat o k u m u ş rahiplerin dini, sof uluk akımlarını i zlemekle y e
t inmemektedir. Bu din bazen onları y ö nl e nd i r men i n veya onların
ar asında kendi ne özgü bir kesim t a nı ml a ma nı n yollarını a r a m ak t a
dır. Bu k o nu y a ilişkin olarak, ent elektüeller ar asındaki Bâkire
M e r y e m inanışını in ce l e me k öğretici olacaktır. Bu inanış bu ç e v
r elerde çok güçl üydü. XIII. yüzyı lın b aş lar ından itibaren üni ve r si
te çevr eleri nde, sırf Bâki r e M e r y e m ’e a d a n mı ş şiirler d o l a ş m a k
taydı; Parisli hoca Jean de G a r l a n d e ’a ait olan S tella M aris, bu
şiirlerden yapılan derlemelerin en ünlüsüydü. Goliardların mirasına
r ağmen, esas olarak bir er kekler ve bekâ r l ar çevresi olan bu or t ama
kadı n me vc ud i y e ti n i get ir en bu inanışta şaşılacak bir ya n yoktur.
F a k a t entelektüellerin Bâkir e M e r y e m inanışının k en di ne ö zg ü ni
telikleri vardır. Bu inanış her z a m a n ilahiyatın d am g a s ı n ı t a şı
ma k t adı r ve l e kelenmeden d o ğ u m y a p m a k on u s u n d a tutkulu tar
t ı ş ma l a r a yol a ç ma kt ad ı r. D u n s S c o t bu t a rt ışmalar ın ateşli
şa mp i yo n u olarak, aslında bir yüzyıl öncesi ni n en b ü y ü k Bâkire
M e r y e m inanışı sofusu olan Aziz B e r n a r d ’ın k o n u mu nu bu noktada
izleyen Aquinolu Aziz T o m m a s o ’nun do gma ti k nedenlerle yaptığı
110
R ıılc b e u f H a kire M eryem 'e dua ederken.
III
k a p s a m a k la d ır .” Gö r ü l d ü ğ ü üzere, üniversite m e n s u p l a n bu D en iz
Y ıld ızı ’nın [Stella Maris ] aynı z a m a n d a bilim ışığı ol ma sı nı da is
tiyorlardı.
A L ET L E R
1 12
A L E T O L A R A K K İT A P
I ;K/ O r t a ç a ğ l i n t e l c k ı ü e l l c ı 113
Pr og r a md a yer alan yazarların hocalar ve öğr enc i l er tarafından
ok un ma sı z o run l u l uğun un yanı sıra hocaların verdikleri dersleri
muh a f a za e t me k de ger ekmekteydi. Öğr e nci ler bu derslerde not tu
tuyorlardı (relationes), bunl a rda n bir kısmı g ü n ü m ü z e kalmıştır.
] 16
Y Ö N T E M : S K O L A S T İK
K E Lİ ME HAZNESİ
Dİ YAL E KT İ K
O T OR İ T E
* Belirli bir konuya değil, bir bilim in bütün bölüm lerine dayanan tez. Çev.
122
Gl or ie ux2 bu al ıştı rmayı şu te ri ml er l e tasvir etmiştir: “Otıırııın
iiçiincü, b e lk i ele a ltın cı sa a te d o ğ ru b a şla m a k ta d ır, lier h a lü k â rd a
o ld u k ça erken d en olm a kta d ır, çünkii çok uzun sü rm e o la sılığ ı va r
dır. N itekim bu o tu ru m u b elirleyen ka p risli tutum , k e sin tisizlik ve
ü zerin d e h ü kü m süren belirsizliktir. Bu da b irço k b en zeri gibi, ta r
tışm a ve ka n ıt g etirm e o tu ru m u d u r; am a bu o tu ru m u n ö ze lliğ i g i
rişim in h o ca n ın elin d en çıka ra k a sista n la ra g eç m esid ir. O lağan
ta rtışm a la rd a , ho ca ilg ile n ile c e k ko n u la rı ö n c e d e n d ü şü n m ü ş,
ilân etm iş ve h a zırla n m ıştır. Q u o d lib etiq u e ta rtışm a d a h e rh a n g i
b iri o rta ya h erh a n g i b ir konu a ta b ilm ekted ir. Ve b u n a m u h a ta p
olan h o ca için bu b ü yü k b ir tehlikedir. S o ru la r veya itira zla r h er
ya n d a n g e le b ilir ve b u n la rın b a sım la r ve m e ra k lıla rd a n veya h u t
k u rn a zla rd a n ka y n a k la n ıy o r o lm a sın ın b ir ö n em i yoktu r. F ikrin i
ö ğ ren m ek üzere h o ca y a iyi niyetle so ru so ru la b ilir; a m a onu k e n
d iy le ç e liş k iy e d ü şü rm e y e de ç a lışıla b ilir veya h iç b ir za m a n g ü n
d em e g e tirm e m e y i y e ğ le y e c e ğ i y a k ıc ı s o ru n la r h a k k ın d a fik r in i
a çıkla m a y a zo rla n a b ilir. B a zen m era k lı b ir y a b a n c ı veya ka yg ılı
b ir z.ihin; bazen kıska n ç b ir rakip veya m era klı b ir hoccı onu kö tü
d u ru m a so k m a y a ka lkışa b ilir. B a zen p r o b le m le r a çık ve ilginç,
ba zen d e b e lirsiz o la c a k la r ve ho ca o n la rın tam k a p sa m ın ı ve g e r
çek a n la m ın ı ka v ra m a kta iyice zo rla n a ca ktır. B a z d a n so fiy a n e b ir
şekild e ta m a m en e n te le k tü e l a la n d a ka la ca k la rd ır; b a zıla rı esa s
o la ra k siy a sa l veya y e rg iy e yö n e lik a rt d ü şü n c e le re sa h ip o la c a k
lardır... D em ek ki q u o d lib etiq u e b ir ta rtışm a y ü r ü tm e y e k a lk ışa n
kişin in h erke ste o lm a ya n b ir zihin a çıklığ ın a ve h em e n h e r a la n d a
y e te rli b ilg iye sa h ip o lm a sı gerekir. ”
Sağlamlığı n temeli ( hâkimi), akıl y as aları na u y m a k o n us un da
öz g ü n d üş ü n c en i n teşvikçisi skolastik böyl e gel işme kt edi r. Batı
düşüncesi bu skolastikten çok etkilenecektir, o nun l a birlikte belir
leyici g el i şme l e r kaydetmi ştir. K u ş k u s u z söz k onus u olan, atılım-
larının en hızlı za ma n ı n daki delici, titiz ze k âl ar tarafı ndan kul l a nı
lan, g ü c ü nü n zirvesindeki XIII. yüzyıl skolastiğidir. Ort açağın
sonunun a le v saçan skolastiği, haklı olarak bir E ı a s mu s, bir R a b e
lais, bir Lut he r tarafından küçümsenecektir . B a ro k skolastik bir
M a l e b r a n c h e ’ın haklı olarak iğr enmesine yol açacaktır. F a k at s k o
Fakat, donanı ml arı böyle olan XIII. yüzyıl entelektüelleri, zor ter
ci hlerin kar şı s ı na k o n u l m u ş olarak, b ir çok kararsızlığı g ö ğ ü s l e
mek z o r u n d a kal mışl ardır. Çelişki ler, bir dizi üniversi te bunal ımı
e s na s ı nd a a ç ığa çı kmakt adı r l a r.
İlk sor unl ar maddi d ü zl e md e y er al makt adır. Bunl ar birbirlerine
der i n l eme si ne bir şekilde bağl anmakt adı rl ar .
Birinci soru: Nasıl yaş ama l ı ? Ent el ekt üel i n artık, ce ma at i n b a
kımı nı sağladı ğı bir keşiş o l m a kt a n çıktığı a n d a n itibaren, h a y a tı
nı k az anmas ı ger e kmekt e di r . Kentl er de gıda, konut, giyim ve d o
na n ı m -kitaplar pahalıdır- sorunları sıkıntı v e r me kt e d ir ve
üniversite öğrenciliği kariyeri artık, uzadığı ö l ç üd e maliyetlidir.
Bu so r un un iki ç ö z ü m ü vardır: H o c a için ücret veya kâr, ö ğ r e n
ci için burs v eya yat ak ve y e m e k sağlayan bir yer. Ücr et de iki şe
kilde or taya çıkabilir: H o c a ücretini ya ö ğr enciler inden ya da sivil
i ktidardan alacaktır. Burs ise özel bir k o r u y u c u n u n bağışı veya bir
k amu ku r ul uş u n un veyahut siyasal iktidarın bir temsilcisinin bağı
şı olabilir.
Bu ç öz üml e ri n gerisinde, bir an g a jma n yelpazesi b ul u n ma k t a
dır. İlk temel tercih ücretle kâr ar as ı nd a yapı lanı dır. Birinci şıkta
entelektüel kendini bilinçli olarak bir e mekçi, bir üretici olarak b e
lirlemektedir. İ kinci sinde ise faaliyeti sa yesi nde y aş a ma ma k t a d ır ,
bu işi rantiye o ldu ğu için yapa bi l mekt e di r . T ü m s o s yo - e k o no m i k
statüsü böylece tanı ml a nmı ş olmaktadır: Eme k çi mi ayrıcalıklı mı ?
Birinci tercihin içinde, önemi fazla o lma ya n , a m a ihmal edi le
124
me ye c ek nitelikteki başkaları da or taya çı kmakt adır .
Ücret alıyorsa ya tacirdir (bu d u r u m d a ö d em e y i öğr enciler y a p
maktadır) ya m e m u r d u r (ücreti k o müna l iktidar veya h ü k ü m d a r ta
rafından ö d e nme kl e di r ) ya da bir tür hizmet çidi r (geçimini bir k o
r uyucu nu n cömer tliği ne borçludur).
Barı nması ve yiyeceği sağlanı yorsa, ent elektüel işlevine bağlı
bir kâr el de edebili r ve bu o nu u z m a n l a ş mı ş bir o k u m u ş rahip
yapmakt a dı r . V e y a baş ka bir papa zl ık gör evini n bağlı o ld uğu bir
gelir olanağıyl a donatılabilir; kilise veya manast ırda görevli o l m a
sının gerektiği bu d u r u md a, r uhban gör evine rağme n ancak mutlu
bir rastlantı sonucu bir entelektüel olabilir.
XII. yüzyı ldan itibaren tercihler kısmen z a ma n ve me k â n ı n
s u nd uğu koşullara, kişilerin k o n u m ve psikol ojileri ne gör e belir
lenmiştir.
Eğilimleri açığa ç ı kar tma k g ene de mü mk ü n d ü r . Hocalar ın eğ i
limi öğrencilerin ödedikleri paralarla geçinmektir. Bu ç öz ümde ,
dünyevi otoriteler ( Ko m ü n, hük ümd a r , kilise ve hatta kor uyucu)
karşısında ö z g ür o l m a avantajını b ulmaktadırl ar . Bu onlara doğal
gel mekt edir , çü nk ü kendilerini üyesi saydıkları kentsel ş antiyele
rin alışkanlıkları na en uy gu n olanı budur. Tı pkı za n aatkârları n
ürünlerini satmaları gibi, bilgilerini ve öğretimlerini sa t ma kt adı r
lar. Ç o k sa yı da a ç ı k l a m a s ı y l a k ar şı l aş t ığ ı mı z şu m e ş r u l u k t a l e bi
ne d ay a n ma k t a dı rl a r . Bu ifadelerin başta geleni, her ça l ı ş manı n
ücret hak ettiğidir. G ü n a h çıkartıcılar için yazılan elkitapları bunu
böyle ifade etmektedir: “H oca, ça lışm a sın ın , za h m e tin in b ed e li
o la ra k ö ğ ren cilerin d e n p a ra -collecta- k a b u l edebilir. ” Pado-
v a ’daki huk uk doktorlarını n 1382’de bile hâlâ yapacakları gibi,
üniversite mensupları bunu sık sık hatırlatmaktadırlar: “E m e k ç i
nin ç a lışm a sın d a n g e lir elde etm e m esin in a kla u yg u n o lm a d ığ ın ı
d ü şü n ü yo ru z. B ö y le c e b ir ö ğ re n cin in ka b u lü için k o le j a d ın a
ce va p vaazı verecek olan d o kto ru n , ö ğ re n cid e n ç a lışm a sın ın b e d e
li o la ra k iiç lib re k u m a ş ve d ö rt şişe şa ra p veya b ir d iika k a b u l
ed e ce ğ in i h ü km e ba ğ lıyo ru z. ” B u n u n sonucu olarak, hoca l a r b o r ç
larını ö d em e k t e n kaç ı n a n öğr enciler in h e p peş i n de olmaktadırl ar .
Bol ognalı ünlü h uk u k ç u O d o f r e d u s çokt an şöyle yazmıştı bile:
“G ele ce k yıl, h e r za m a n g ö ste rd iğ im bilin çle zo ru n lu d e rsle ri y a
p a c a ğ ım ı size ilân ed iyo ru m , a m a o la ğ a n d ışı d e r sle r i y a p a c a ğ ım
d a n ku şku lu yu m , çü n k ü ö ğ re n c ile r b o rç la rın a p e k sa d ık d eğ iller;
b ilm e k isliyorlar, a m a (H e rke s b ilm e k istiyor, a m a kim se b ed elin i
ka rşıla m a k islem iyor,) sö zü n e uygun olarak ö dem ek istem iyorlar. "
Öğr e nci ler e gelince, ör neğ i n me k t up la ş ma el kitaplar ında yer
alan ger çek veya u y d u r m a mektuplarından hareketle karar verile
cek olursa, esas olarak bakı ml a rı nı n aileleri veya iyiliksever biri
t ara fı ndan s a ğ l an ma s ı nı n peşindedirler.
Kilise, d ah a da özel olarak papalık bu sorunu ç öz me yi bir ödev
saymıştır. Bu a m a ç l a öğ r et i mi n b e d a va ol ması ilkesini o r tay a at
mıştır. Bu tavrın en haklı gerekçesi, fakir öğr enc i l er e eği tim ol a
nağı sağlanması k o nu s u nda ki arzuydu. K ö h n e bir zi hniyetten k a y
nakl anan ve yal nı zc a dinsel eği timi n ol duğu bir d ö n e m e atıfta b u
lunan bir başka ger ekçe ise, bilimin Tanrı ar mağanı o l du ğ un u ve
b u n a bağlı olarak, sa t ı l a maya ca ğı nı , eğe r satılırsa bu n un T a n r ı ’ya
hakaret o l acağım ve öğr et i mi n rahibin gör evinin (o ffic iu m ) ayr ıl
ma z bir parçası o l d u ğ un u iddia et mekt eydi. Aziz Bernard, ünlü bir
me t i n d e hocaların kazançlarını , utanılacak gelir (tu rp is cjuaestııs)
ol a r a k ihbar etmişti.
Papal ık da bu k o n u d a bir dizi önl e mi h ü k m e bağl amı ştır. D a h a
1 179 Latran ruhani meclisinde, P ap a III. Al exa nd r e ö ğr et i mi n b e
dava olması ilkesini ilân et mek t eydi ve ardılları bu kararı hatırla
tan ço k s ayıda f e r ma n çı kar tmış lar dır . B u n u n yanı sıra her kat ed
ralin y akı nı nd a bir okul açılacak ve h oca geçimi ni k endi ne bağl a
na n bir m a aş l a s ağlayacaktı.
Fakat papalık bu yolla, maaş i st eme y e m a h k û m olan e nt el e k t ü
elleri k end i ne çı kar bağl ar ıyla b ağ l a ma kt a ve bu entelektüelleri la
ikliğe götüren hareketi d u r d u r m a k t a veya en azından öneml i ö lç ü
de frenlemekteydi.
B u n u n sonucu, y a l nı z c a kiliseye karşı bu ma ddi bağı mlıl ığı
kabul edenlerin üniversi tede hoca olabilmeleridir. Üniversitelerin
yanı nda, kilisenin a cı ma sı z muha l ef et in e r ağmen, k u ş k u s u z laik
okullar kurulabilmiştir, a m a bunlar genel bir eği tim v e r m e k yeri
ne, esas olarak tüccarlara yönelik teknik bir eği tim al anı nda yer
t ut ma k zor un da kal mışl ardır: Yazı, mu h a se b e, yab a n cı diller.
Bö yl ec e genel kültür ile teknik eği tim arasındaki u ç u r u m genişle-
126
inektedir. Kilise bu sayede, III. I nnocentius taralından açıklanan
kanaat in esas b ö l ü m ü n ü kendi ka p s amı n a almış ol ma kt a dı r. Papa
D ia lo g u s ' unda şöyle ilân et mekt edir: "A kıl sa h ib i h e r insan... e ğ i
ticilik işlevin i y e rin e getireb ilir, çiinkii h a kika t veya a h lâ k y o lu n u n
u za ğ ın d a d o la ştığ ın ı g ö rd ü ğ ü k a rd e şin i e ğ itim le d o ğ ru yo la g e tir
m ek zo ru n dadır. F a ka t vaaz verme, y a n i ka m u y a y ö n e lik o la ra k
eğ itim y a p m a işlev in e y a ln ızc a bu a la n a y ö n e ltilm iş kişiler, ya n i
kilise le r in d e p isk o p o s ve p a p a z la r ile m a n a stırla rd a b a şra h ip le r
yetkilid ir, çiinkii ruhlara özen g ö ste rilm e si g ö re v i b u n la ra v e ril
m iştir. ” Bu başat metinle, aslında yeniliklere fazla açık o l ma ya n
bir papa, genel evr imi n karşısında, dinsel işlevle eği tim işlevi a r a
127
sındaki gerekli ayrımı kabul et mekt eydi . K u ş k u su z bu k anaat b e
lirli bir tarihsel bağl amı n, t a m a m e n Hıristiyan bir t opl um b a ğ l a m ı
nın k ab ul ü y le or taya atılmıştır. F a k at kilisenin en y ü k s e k kişisi,
en azından bu işlevi yerine get irenler d ü z e y i nd e o l m a k üzere, e ğ i
limin laik karakterini kabul etmiştir. Bilindiği üzere, bu metin hak
ettiği şe ki l de gel işt i ri l memi şt i r .
Fakat, ileride görüleceği üzere, ortaçağın çok sayıdaki hoca ve
öğrencileri laik kişiler olmuşlar dır . F a k a t bu d u r u m onları n ki l i se
nin dağıttığı ma aş l ar da n pay al mal ar ını e n g e l le m e m i ş , bö yl e ce
ortaçağ ve eski rejim kilisesinin b ü y ü k kusur lar ından birinin d ah a
da a ğı r l a ş m a s ı n a kat kı d a bul un mu şl ar d ı r : Ki lis enin laiklere ma aş
bağl aması. Ayrıca, tek bir ho ca için okul merkezi tarafından özel
bir k âr ol u şt u r u lm a s ı n ı n yetersizliği kısa s ür ede or taya ç ı kt ı ğ ı n
dan hocalar ve öğr enc i l er düşük kârlar el de ettiler ve kilisenin
di ğe r felaketini, p apazl ar ın evs iz k al mas ını, ağırlaştırdılar.
S on olarak da Kilisenin k o n u m u eği tim a l anı nd a Kilisedışı y ö
nel imleri n, en başta d a me de ni h u ku k ve tıp k o nu l a r ı n d a çıkış
a r ay an l a r ı n karşıl aşt ıkları g üçl ük l er i ar tırmıştır. B u n l a r çoğu
z a ma n sahte k o nu ml a r d a k a l m a y a m a h k û m olmuşlar dır , çü n kü en
başta h u k u k eği timi nin modası a z a l ma d ı y sa da ö nd e gelen kilise
me n s up l a rı nı n saldırılarına he p m a r u z kalmıştır. R o g e r Ba co n
“M e d e n i h u ku k ta h e r şey la ik ka ra kte rlid ir. B u k a d a r ka b a b ir s a
n a ta y ö n e lm e k kilise d en ç ık m a k tır ” diye ilân edecektir. Bu nu n ü ni
versit elerde r esme n söz k on us u olması m ü m k ü n ol ma d ı ğ ı n da n ;
teknik, e k o n o m i k ve toplumsal evr imin d a h a b ü y ü k bir gel işme
gö st e rme y e davet ettiği ve her tür dinsel nitelikten yoksun olan
k os ko c a bir disiplinler bütünü yüzyı ll a r b o y u n c a felç o l mu ş olarak
k al mı şl a r d ı r .
KU R A L LI L A R İLE L A İ KL ER K AV G AS I
128
laikler arasındaki kavga, yeni Dilenci tarikatlara m e n s u p hocaların
üniversi tel erde elde ettikleri yerlerin ge n i şl e me s i ne karşı laiklerin
gösterdikleri şiddetli tepkidir.
N i t e ki m Domi n i k e nl e r , d ah a başlangı çtan itibaren üniversi tel e
re s ı z m a n ı n ç a r e s i n i a r a m ı ş l a r d ı r . B i z z a t k u r u c u l a r ı n ı n a m a c ı
-vaa z ve sapkınlığa karşı mü c ad el e- onları s a ğl a m bir entelektüel
birikim ed i nme y e yönel tmekteydi . Fransi skenl er ise, bilimi fakirli
ğe, y oks unl uğ a , zavallılarla d ay a n ı ş m a y a engel olarak gö r düğü bi
linen Aziz F r a n c e s c o ’nun tavrından, hiç değilse bazı noktalarda
uzaklaştıkları ölçüde, e r k e n d e n üni ve r si teye katılmışlardır. B u r a
da önce iyi kabul görmüşlerdi r. P apa III. H o no r i us 1220’de Paris
üniversitesini, D o mi n i k e nl e r e gösterdikleri iyi kabul den ötürü kut
lamakt adır. A m a d ah a sonr a şiddetli s ür tüş me le r m e y d a n a gel
miştir. Paris üniversitesi bunları n en ağırlarına 1252- 129 0 yılları
arasında ve özellikle de 1252-1259, 1265-1271 ve 1282- 1290 yıl
larında tanık olmuştur. O x f or d da d ah a ileri tarihlerde, 1303- 1320
ile 1350 - 1360 ar asında bu ç a t ı ş ma l a r d a n çekmiştir.
Bu kavgaların en sivri ve en tipik olanı, P ar i s’te 1252-1259 ara
sında me y d a n a gelenidir. Bu k a v ga G ui l l a ume de S a i nt - A mo u r
o l a y ı nd a zi rvesine çı kmıştır. K a r m a ş ı k olan bu olay, öğreticidir.
Ça t ı şa n tarafların sayısı beştir: Dilenci tarikatları ve bunların
Parisli hocaları, üniversitenin laik hocalarını n ç oğ un l uğ u, papalık,
Fransa kralı, öğrenciler.
K avg a nı n en şiddetli z a ma nı n da, G u i l l a u me de S a i n t - Am o u r
adındaki bir laik hoca, Yeni Z a m a n la rın T eh lik eleri başlıklı bir i n
ce le me n in içinde, papazl ar a yönel ik ço k şiddetli bir saldırı metni
yayı mlamıştı r. Papa tarafı ndan m a h k û m edi len yazar, üniversi te
nin bir b ö l ümü n ün onun lehinde di r en mesi n e r ağmen, gör evinden
uz a k l a ş t ı r ı l m ı ş t ı r .
Lai k hocalar, ‘Dil e nci l er ’in nel erinden yak ı nmakt adır lar?
1252-1254 arasındaki bir ilk devr ede bu ya k ı n ma l a r h em e n t a
m a m e n lonc a işlerine ilişkin olmuş tur. L ai kl er Dilencileri ü n i v e r
site yasalarını ihlâl e t me k le suçlamaktadırlar. Bunl ar, sanat ustalı
ğı (m a ster) unvanını al ma d a n ilahiyatta rütbe sahibi o l ma kt a ve bu
al anda ders vermektedirler. Bu nl ar 12 50’de papadan, ilahiyat fa
kültesinin dışında, N o t r e - D a m e ş a ns öl ye s ind e n licen tia al ma hak-
F 1) / O r t a ç a ğ E n t e l e k t ü e l l e r i 129
kını kopar lmışlardır ; yas al a r onları n ( toplam dört kür sü den) birine
sahip ol ma l a r ı na hak t a nı ma sı na r ağmen, iki kür süye sahip o l d u k
larım iddia et mek t e ve bu kürsüleri fiilen de işgâl e t me k te y di l er ve
özellikle üniversite gr ev de yk en ders ve r me y e d ev am ederek, ü ni
versite d a y a nı ş m a s ı n ı b o zm a k ta dı r la r . B u işi 1 2 2 9 - 3 l ’de y a p m ı ş
lar, 1 253 ’te grev papalık t arafı ndan t a nı nmı ş olan ve ya s al a rd a yer
alan bir hakk a ilişkin olarak y ap ıl ma kt a y ke n, bu tutumlarını t e k
rarlamışlardır. Lai k hocalar, bunları n zaten ger çek üniversite m e n
subu olmadıkları nı ekl eme k t e di r l er ; bu nl a r üniversi teye karşı,
gayr i meşr u bir rekabet yür üt mekt edi r l er; öğrencilerin kanı na gir
mekte ve onların ç oğ unu manast ıra yönel tmektedi rler; sadakalarla
geçindikl erinden, öğr enciler den ders için para ist ememekt edir ler
ve kendilerini de üniversite me nsup l a r ı nı n maddi düzl emde ki ta
leplerine bağlı hissetmemektedi rler.
Lai klerin asıl y akı nmal ar ı bunlardır. D a h a da ileri gitmişlerdir.
Üniversit e mensupları h em bir tarikata (tarzı ne kada r yeni olursa
olsun) hem de bir loncaya (istediği k ada r r u hbana ait ve üzgü n olsa
da) üye o l m a n ı n birbiriyle u y u ş m a d ı ğ ı n ı hızla k avr amışlardı r.
Esas temel eğitimi -sanatlar fakültesinin verdiği eğitimi-, a l m a
mış olan maddi geç i m sorunu o lm a y an , gr ev hakkı o nu n için hiç
bir şey ifade e t meye n ent elektüel ger çek entelektüel değildir. B u n
lar bilim emekçileri değillerdir, çü nk ü verdikleri derslerle
geçinmemektedir ler.
P apa IV. I nnocentius bu kanıtların hiç değilse bazıları na katıl
mıştır; Dilencilerin üniversi te yasalarını ihlâl et mel er in e has sasi
yet göstererek, onların bu yas al a ra uymalarını 4 T e m m u z 12 54’te
h ü k m e bağl amı ş ve 20 k a s ı md a d a E tsi a n im a ru m f er ma nı yl a iki
t ari katın ayrıcalı klarını kısı tlamıştı r.
Fakat onun yerine geçen P apa IV. Alexandr e, d ah a önce Fran-
siskenlerin koruyucu kardinali o ld uğ u n d an 22 Aralık tarihli N ec
in solitu ın ve 14 Nisan 1255 tarihli Q uasi lignuın vitae f er ma n l a r ı y
la selefinin fermanını yür ür l ü k t en kal dır mış ve Dilencil erin üni
versitelilere karşı tam bir zaf er k az an ma l a r ı nı sağlamıştır.
M ü c a d e l e y e n id en ba ş la mı ş , d a h a sertl eşmiş ve artık l on c ay a
ilişkin o l m a k t a n ç ı ka r ak d o g m a t i k olan b a ş ka bir d ü z l e m e t a şı n
mıştır. Laik hocalar, başta Guillaume de Saint- Amour olmak üzere,
130
Rut ebeuf (bu vesileyle yazdığı
şiirlerinde) ve Jean de M e u n g
(G iilün R o m a n ı’nda), tarikatların
bizzat varlık temellerine ve ülküle
rine saldırmışlardır.
Dilencil er ruhban işlevlerini
köt üye k u ll a nma kl a -başta gü nah
ç ı ka r tma ve cenaze töreni- zevk,
zengi nl i k ve iktidar peş inde
koşa n i kiyüzlüler o lm a k l a -
G ü lü n R o m a n ı’nın A ld a tıc ı G ö
rü n ü şlü ünlü kişisi bir Fransis-
kendir- ve son olarak dia sapkın
ol ma kl a -İncil’den kayna kl a nan
fakirlik ülküleri İsa' nın doktr ini
ne aykırıdır ve kiliseyi yok e t me
tehdidi t aşı makt adı r- i tham e di l
mişlerdir. P o le mi k kanıt: Lai kl er
bunlarda, Fransiskenleı in bir b ö
lümü arasında çok m o d a olan ve
1260 yılının b aş ı nd a kilisenin
yerini, fakirliği kural olarak
kabul eden yeni bir kiliseye terk
edeceğini ilân eden J o a ch i m de
F l o r e ’un kehanet lerinin kanıtları
nı görmektedirler. Fransisken ta
rikatından Gér ar d de Bo rg o San
D o mi n o tarafından I 2 5 4 ’te y a
yı ml a n a n E b e d i I n c il’e G ir iş ’te
J o a chi mci fikirlerin y er alması,
laiklerin eline kozl ar vermiştir.
Lai kler kuşku suz a b a r t m a k
taydılar. Yalnı zca tarikatları g ö z
den düşür meyi hedef leyen iftira
lar, ma n ev r al a r onların davalarını
karartmaktaydı. Ar k a planda üni-
versiteye karşı o l ma dı kl a r ı nda n kuşk u d u y u l m a y a c a k olan Aziz
B on a ve nt uı e ve bizzat Aquinolu A zi z T o mm a s o , bunlara cevap
v e r me k zor un da kalmışlardır.
D e m e k ki olayın güç y a n l a n olmuştur. Papal ar ın çoğu, k e n d i
lerine bu k ad a r sadık tarikatları m e m n u n e d e n tavırları t a k ı n m a k
tan ve aynı z a m a n d a üniversite mensuplarını d ah a fazla tabi kılan
ve laiklerin direncini kıran har eketler de bul un ma kt a n fazlasıyla
mutlu olmuşlardır. F r a n s a kralı A z i z Louis ise t a m a m e n Fransis-
ke n yanlısı o l d uğ u n da n, b u n a sesini çı kar tmamışt ır: R u t e b e u f
onu, Dilencilerin elinde o y u n c a k o lm a k l a ve Üniver sit e haklarının
öncelikl e öneml i ol duğu kr allığının çıkarlarını s a v u n m a m a k l a s u ç
lamıştır. Öğ r e nc i l er t e re ddüt e t mi ş e b en z emekt e di r ler ; bu nl a r da n
çoğu Dilencilerin verdikleri eği timi n avantajları, b und a n da fazla
sı, onları n kişiliklerinin parlaklığı ve doktrinleri nin bazı y an l a r ı
nın yeniliği k o n us u n d a hassastırlar: Bu par adoks olayı d ah a da k a
rıştırmış ve o d ö n e m i n tarihçileri için kar a nl ı k hale getirmiştir.
Yeni zihniyet, bu mü c a d e l e d e iki taraf ar a sı nda bölünmüştür.
Bir yand a n Dilenciler, ent elektüel hareketin temeli olan lonca g ö
r ü n ü m ü n e yabancı ydılar, ent elektüel e mekç i l e r de n oluşan yeni bir
sınıfın u mu du n u , toplumsal ve e k o n o m i k taban ı nda n tahrip edi
yorlardı; a m a kentlere yer leşmiş ve yeni sınıfların yak ı nı nd a o l m a
larıyla, bunları n ent elektüel ve ma nev i ihtiyaçlarını d aha iyi tanı
yorlardı. Skolast ik onları n bazı üyel er inden d aha parlak
temsilcilere sahip o lmamış tır : Skolastiği zi rvesine çı kar tan Aqui-
nolu aziz T o m m a s o bir Domi n i ke nd ir . IV. Innocentius papalık d ö
n emi n i n sonundaki bir uz l a ş m a sayesinde, Dilencil erin t o h u m u n u
üniversite loncasının içinde tutarak, bu loncanın kendi gel eceğini n
ef endisi ol ma sı nı s ağlamıştır . Ardı lları b un u b aş a r a ma m ı ş l a r d ı r .
Fakat müc ade l e yeni biçimi altında, üniversite zi hniyetinin m a
nastır i de ali nde karşı çıktığı her şeyi, Di l e nci l er t ara fı ndan y e n i
den ele alınan, canl a ndı rı lan, a m a s o n u n a da ulaştırılan her şeyi
aç ı ğa çı kar t mı ş t ı r .
Fakirlik sorunu, her iki tarafı da kendi içinde bölen merkezi
problemdir. Fakirlik d ün y a n ı n reddi olan çilekeşliğin, insan ve
d o ğa karşısındaki k öt ü ms er li ğ i n s onuc udur. A m a fakirlik D o mi n i -
kenlerde ve Fransi skenl er de esas olarak, dilencilik gibi bir sonuc a
132
D om ınıkeu öğretm en (V in ce n l de lie a u v a is ’in J. kitabından Itır m in yatür.)
134
\'III. liımifuciıts.
1.15
‘'A p ta llık la rı bu k e n tte ış ıl
d a ya n tüm P a risli h o ca la rı
bu ra d a g ö rm e k isterdim . Ç ıl
gın b ir g u ru r ve su ç lu b ir c ü
retkârlıkla, sö z k o n u su a y r ı
ca lığ ı y o r u m la m a h a kk ın ı
k e n d ile rin d e gördüler. R onıa
p a p a lık m ec lisin in bu ö n em li
a y r ıc a lığ ı d ü şü n m e d e n m i
verd iğ in i sa n ıy o rla r? R om a
p a p a lık m e c lisin in a y a k la rı
n ın tü y d en d e ğ il d e k u r ş u n
dan o ld u ğ u n u u n u tu y o rla r m ı? B ü tü n bu h o c a la r n ezdiınizd e m u a z
zam b ilg in le r olm a ü n ü n e sa h ip o ld u k la rın ı san ıyo rla r, tersin e, biz
o n la rı d o ktrin le rin in ve kişilik le rin in ze h irin i b ü tü n d ü n ya y a b u
la ştıra n a p ta lla r a p ta lı o la ra k g ö rü y o ru z... K u tsa l p a p a lık m a k a
m ın ın ta n ıd ığ ı h e r h a n g i b ir a y r ıc a lığ ın h o c a la rın k a n ıt sa y d ık la rı
şe y le rle h iç e sa y ılm a sı k a b u l e d ile b ilir g ib i değ ild ir.
P a risli hocalar, b ü tü n b ilim in izi ve d o ktrin in izi g ü lü n ç d u ru m a
d ü şü rd ü n ü z ve bunu ya p m a y a d ev a m ed iyo rsu n u z... H ıris tiy a n
d ü n y a sı b ize em a n e t ed ilm iş o ld u ğ u n d a n , sizin o ku m u ş ra h ip k a p
risin izi ta tm in ed e ce k şe y le ri d e ğ il de tüm e v re n e y a ra rlı o la c a k la
rı h esa b a ka tm a k zo ru n d a yız. H erh a ld e bizim n ezd iın izd e b ü yü k
b ir ün e sa h ip o ld u ğ u n u zu s a n ıy o rsu n u z a m a b iz sizin şa n ın ızı a p
ta llık ve u çu p g id ic i b ir şe y sa y ıyo ru z... B u n d a n b ö yle b ü tü n h o c a
ların h a lk ın ö n ü n d e veya ö ze l to p la n tıla rd a , d in a d a m la rın ın a y r ı
c a lık la rın ı ta rtışm a la rın ı ve ya bu k o n u d a f i k i r a ç ık la m a la rın ı,
b o rç lu o ld u k la rı ita a t g e re ğ i ya sa klıyo ru z, buna u ym a y a n la r g ö rev
ve g e lirle rin d e n m a h ru m ka la ca k la rd ır... R om a, a y rıc a lığ ı ka ld ır-
m a kta n sa , P aris ü n iv e rsite sin i p a rç a la m a y ı ye ğ le ye cek tir. Tanrı
b izd e n b ilim ed in m e m izi veya in sa n la rın g ö zü n d e p a rla m a y ı d eğ il
d e ru h la rı ku rta rm a m ızı b ekliyor. Ve m a d em ki p a p a zla r ın d a v r a
n ış ve d o k trin le ri b irç o k ru h u ku rta rıyo r, o h a ld e o n la ra ta n ın a n
a y r ıc a lık h e p s ü r e c e k tir ”. 1
1. Zikr. Monsenyör Glorieux, “Prélats français contre religieux mendiants- Auto
ur de la bulle ‘A d fru c tu s u b e r e s ’ (1281-1290)", R e v u e d ’H is to ire d e l’E g lis e
d e F ra n c e , 1925) Monsenyör Glorieux kendi hesabına üç safha görmektedir:
Üniversite muhalefeti (1252-1259), doktrinal muhalefet (1265-1271), piskopos
luk muhalefeti (1282-1290).
] 36
Üniver sit e üyeleri hiç ruh k ur t ar ma mı ş l a r mıdı r? Öğretimler i
bu hakaretleri hak et miş midir? G e l e ce ği n VIII. B o n i f a c i u s ’u dah a
ş i mdi de n k en di ne d ü ş m a n e di n me y i bilmekteydi.
SKOLASTİĞİN ÇELİŞKİLERİ:
ESKİ NİN TAKLİ DİNİ N T E HL İ KE LE R İ
137
ğı Eski Yunanlı lar ın m g o g n k g lın 'ınııı ahlâkını alarak k azanacağı
hiçbir şey yoktur. A n c a k skolastik bur j uv a l a ş ma nı n ve rahat d ü ş
kü nl ü ğ ün ü n işareti olarak, bir “ tam ortada o l m a " ahlâkını s a v u n
138
XIII. yüzyılın bu d i n ami k dün yas ı nda, skolastiğin eserini tam
u y u ş u m içinde inşa ettiği d ü n y ad a , işte, doğayı taklit ed e n ve
insan emeği ni n yarattıklarını ta nı ma ya n ve eng e l l e yen antik sanat
teorisinden kopmayı b ec er ememe kt ed i r.
Ge n e Jean de M e u n g , “S a n a t bu ka d a r g e rç e k b iç im le r ü re te
m ez. D o ğ a n ın iiniinde d iz çö k m ü ş ve çok. d ik k a tli b ir ko n u m d a o la
rak ona y a lv a rır ve ond a n tıpkı b ir d ile n c i veya b ir m u h ta ç g ib i
b ilim ve g ü ç alır, a m a onu ta k lit etm e ye m era k lı olduğ u n d a n , d o
ğ a n ın ona g erçe ğ i şe k ille ri içinde k a b u lle n m e y i ö ğ re tm e sin i ister.
D o ğ a n ın n a sıl işled iğ in i g özler, çü n k ü o da b ö ylesin e b ir e s e r y a p
m a k ister re onu b ir m ayınım g ib i ta k lit eder, fa k a t insa n ın z a y ıf
d ehası, n e k a d a r s a f o lsa da g en e d e canlı ş e y le r y a r a ta m a z ...”
H ey ha t işte, f otoğraf o l m a y a hazır lanan sanat!
DOĞALCILIĞIN ÇAĞRILARI
139
için, iy i d u ru m d a k i in sa n la rı ta k lit etm ekten ka çın ın ız, d o ğ a yı
in a tla izle y in iz; d o ğ a n ın ese ri y ö n ü n d e çalışm anız, k o şu lu y la tiiın
g ü n a h la rın ızı b a ğ ışlıy o ru m . S in c a p ta n d a h a h ızlı ve ku ş ta n d a h a
h a fif o lu n u z, h a re k e t ediniz, sıçra yın ız, a tlayınız, so ğ u m a n ıza izin
ve rm ey in iz, tüm a le tle rin izi ça lıştırın ız. T anrı için to p ra k sü rü n ü z,
ba ro n la r, to p ra k sü rü n ü z ve so y la rın ızı a d a m ediniz. R ü zg â r b iç
m e k için k o lla rı s ıv a y ın ız veya ö ylesi h o şu n u za g id e rse ta m a m en
ç ıp la k d o la şın ız, a m a n e ç o k ısın ın n e d e ço k ü şü yü n ; p u llu k la r ı
n ızın k o lla rın ı iki e lle k a ld ır ın ız ...” Geri kalanı aşırı bir m e y d a n
o k u m a olmaktadır.
Bu taşkın canlıl ık, d ü ş m a n a , Ö l ü m e m e y d a n ok u ma kt ad ı r .
F a k a t insan tıpkı A n k a gibi hep yeni den doğma kt ad ı r. T ırp a n -
c ı ’nın k o ş u ş t u r ma l a r ı n d a n k a ç m a n ı n çareleri her z a m a n vardır.
“E ğ e r ö lü m A n k a ’y ı yu ta rsa , A n k a g en e de kalır; b in ke re y u tsa da
A n k a ka la ca k tır. B u A n ka , d o ğ a n ın b ire ylerd e ye n id e n ş e k ille n d ir
d iğ i b iç im d ir ve bu b iç im e ğ e r b a şk a sın a y a ş a m a şa n sı ve rm ezse
ta m a m en ka y b o lu rd u . E v re n in b ü tü n va rlık la rı a yn ı a y rıc a lığ a s a
h ip tirle r: B ir te k ö rn e k ka ld ığ ı siirece, c in sle ri o n d a y a ş a y a c a k ve
ö lü m o n a a sla u la ş a m a y a c a k tır ...” D o ğ an ı n Ö l ü m e bu me y d a n
o ku ma s ı n d a , he p yeni den do ğa n insanlığın bu destanı nda, Di d er ot
tarzındaki bu canlılıkta Hır istiyan zihniyeti nerededir, M em en to
q u ia p u lv is es e t in p u lv e re m r e v e r te r is ’e hangi y er veril mektedir?
Doğal c ı l ı k aynı z a m a n d a R ou ss e a u tarzında bir t opl um teorisi
hal inde de gelişebilir. J e an de M e u n g altın çağ ve onu izleyen
d em i r çağı tasvirinde, her t opl umsal hiyerarşiyi, her t opl umsal d ü
zeni, mü l ki yet i n o l ma dı ğı ilkel eşitlik d ön e mi mu t l ul uğ u nu n y er i
ne geçen bir köt ü l ü k s a ymakt adır : “B u n d a n so n ra ku lü b ele ri k o r u
yan, k ö tü le ri ko v a la ya n , şik â y e tç ile re a d a le t sa ğ la y a n ve
o to rite sin i ta rtışm a y a k im se n in c ü r e t e d e m e y e c e ğ i b irin i a ra m a k
g erekti; b u n d a n so n ra on u se ç m e k için topla n d ıla r. A ra la rın d a n
b u la b ild ik le ri en kem ikli, en g ü rb ü z ve en güçlü, uzun b o ylu b ir
k ö y lü y ü se ç tile r ve o nu h ü k ü m d a r ve se n y ö r ya p tıla r. B u a d a m
eğ e r ona k e n d i m a lla rın d a n g eçin m esi için g ereken i verirlerse a d a
leti k o ru y a c a ğ ın a ve k u lü b e le ri sa v u n a c a ğ ın a y e m in etti, o n la r da
b u n a razı oldular. G örevin i uzun za m a n sürdürdü. F a ka t b irço k k u r
n a zlıkla r bilen h ırsızla r onu tek b a şın a g ö rd ü k lerin d e to p la n ıy o rla r
140
r ~
i
ve b irç o k k e re le r b a şk a la rın ın m a lla rın ı ça lm a y a g e ld ik le rin d e
o n a k ö tü d a v ra n ıyo rla rd ı. B u n u n üzerin e h a lkı ye n id e n to p la y a
rak, h ü k ü m d a ra ç a v u şla r tutm ak için h e rke se verg i sa lm a k gerekti.
B u n u n ü zerin e ke n d i ke n d ile rin e o rta k verg i sald ıla r, ona ra n t ve
h a rç ö d e d ile r ve o na g en iş to p ra k la r te m lik ettiler. K ralla rın , to p
ra k sa h ib i h ü kü m d a rla rın kö k e n i b u ra d a d ır: B iz bunları, b ize a n ti
kiten in o la y la rın ı a n la ta n eskilerin y a z d ık la rın d a n b iliyo ru z ve o n
la ra ka rşı y ü k ü m lü lü k le rim izi fa z la s ıy la biliyo ru z. ”
142
d iğ e ri d e sa d e c e fe ls e fe ve d o ğ a l a kla a it olanıdır. B ir ça tışm a ç ık
tığ ın d a d e m e k ki b iz b a sit o la ra k şu n u d iy ec eğ iz: İşte f i l o z o f o la
rak a klım ın b en i y ö n e lttiğ i so n u çla r, a m a m a d em ki Tanrı ya la n
sö ylem ez, o h a ld e b ize ifşa e ttiğ i h a k ik a te ka tılıy o ru m ve o n a
im a n la b a ğ la n ıy o r u m .” Bu arada B ü y ü k Alber t şunu b il di rme kt e
dir: “E ğ e r b ir kim se A r is to te le s ’in b ir tanrı o ld u ğ u n u d ü şü n ü rse,
o n u n ya n ılm a d ığ ın a in a n m a k zo ru n d a d ır. A m a e ğ e r A r is to te le s ’in
b ir in sa n o ld u ğ u n a ikna olm uşsa, onun da bizim g ib i y a n ıla c a ğ ın
d a n ku şku yo k tu r. ” A zi z T o m m a s o ise Ibn R ü ş d ’ün “bir P erip a te-
ticien değil de P erip a teticien felsefeyi bozan biri” o l du ğ u na i na n
ma kt adı r. İbn Rüş dcül e r i n başı ol a n S i ge r de B r a b a n t şöyle iddia
et mektedir: “A r isto te le s'in b ilim le ri ta m a m ın a erd ird iğ in i sö y lü y o
rum , ç ü n k ü onu za m a n ım ıza kadar, y a n i y a k la ş ık bin b eş y ü z y ıl
d a n b eri izley en le rin h iç b iri o n u n y a zd ık la rın a b ir şe y ka ta m a d ığ ı
gibi, b e lli b ir ö n em e sa h ip h e r h a n g i b ir y a n lışın ı da b u la m a m ış
la rd ır... A risto te le s ta n rısa l b ir varlıktır. ”
İbn Rüş dç ü lü ğe ol duğu kadar, A l b er t c i - To m m a s o c u Aristote-
lesçiliğe karşı da canlı bir muha l ef et vardır. Bu muhalefet i, A r i s
t ot e l e s’in otoritesinin karşısına P l a t o n ’unkini çı kartan Augu st i nus -
ç ul ar yürütmektedirler. Fakat Aziz Aug ust i nu s skolastiğin bü yük
k aynaklarından biri olsa da Plat o nc u l u ğa d ay a na n yeni Augusti-
n u sç ul uk b ü y ü k skolastikl erin kararlı d ü ş m a n l ı ğ ı y l a k ar ş ı l a ş m a k
tadır. O n la r a göre A k a d e m i a k u r uc u s un un eğr eltilmeye (metáfora)
dayalı düşüncesi, ger çek felsefe için ağır bir tehlikedir. B ü y ü k A l
bert: “A risto teles P la to n ’un d ü şü n c ele rin i çü rü ttü ğ ü çoğu d u ru m
da, tem eli d eğ il de, biçim i çürütm ektedir. N itekim P lü to n ’un kötü
b ir a çıkla m a yö n tem i vardır. O nda h e r şey m e c a zid ir ve ö ğ retisi
eğ retilem ey e (m etáfora) d a y a lıd ır ve bu ö ğ re tisi kelim elerin altına,
bu kelim e lerin işaret ettik lerin d en b a şk a şe y le r koym a kta d ır, ö r n e
ğin ruh b ir çem b erd ir d ed iğ in d e b ö yle yapm a kta d ır. " T o mm a s o c u -
luk bu karışık d üş ün c e ye karşı ç ı k m ak t a d ı r ve A u g us t i n u s ç u l a r ile
Platoncular bu yüzyıl b oyu nca -ve daha sonraki yüzyı llarda da- ras
yonel yeniliklerle mücadele edecekler, tutucu konumları s avun a
caklardır. Bunların XIII. yüzyıldaki en b ü y ü k taktikleri Ari stote
le s’i İbn R ü ş d ’le, Aziz T o m m a s o ’yu Ar i st ot e l es’le ve buradan
har eketle İbn R ü ş d ’le karşı karşıya get ir mekti r. İbn Rü ş dc ü -
143
Ihn R ıişd P o r p h y r e s 'le s o h b e t ederken .
144
haki kati n dışında, d ün y a n ı n ebedi l i ği ni -bu tez yaratılışı i nkâ r e t
mektedi r- öğr etmekte, T a n r f m n nesneleri n etkin nedeni o ld u ğ u nu
reddetmekt e, sadece nihai nedeni o l duğu nu söyl e me kt e ve g el ec e
ğin bilgisine ö nce den sahip olabileceğini reddetmektedirler. N i h a
yet bazı hocalar - Si ge r ’nin de bunları n ar a sı nda o l up olma d ı ğ ı
kuşkul ud ur - bireysel r uhun varlığını r eddeder ek, etkin aklın birli
ğini iddia etmektedirler.
Paris piskopos u Et i e n ne T e m p i e r İbn Rüşdçüleri d ah a 12 70’te
m a h k û m etmiştir ve A zi z T o m m a s o da onlara kendi c e ph es in den
şiddetle saldırarak, ar a ya me s af e k o y m a y a öze n göstermiştir. Aziz
T o m m a s o ’nun 1274’te ö lme s i n d e n sonra, Aristotelesçiliğe karşı
b ü y ü k bir saldırı başlatılmıştır. Bu saldırı 1 2 7 7 ’de Paris p i s k o p o
su Et ienne T e m p i e r ve Ca nt e r b ur y baş p i sko po su Ro be r t Kil-
vvardby tarafı ndan ilân edi len çifte m a h k û mi y e t l e sonuçlanmıştır.
Etienne Temp i er , sapkın olarak m a h k û m edilen 219 ö n e r me de n
m e y d a n a gelen bir liste düzenlemişti r. B u l a m bir çorbadır. T a m a
me n İbn Rüş dç ü tezlerin yanı sıra yirmi ka d a r öneri az ç ok d o ğ r u
dan do ğ r uy a Aq ui nol u T o m m a s o ’nun öğretisine dokunma kt adı r;
öteki öneriler, Goliardl ar ın mirasçısı ol a n ve bazıları da İbn R ü ş d
çüleri zehirleyen, aşırı ç e vr el e r c e ileri sürülen inanışları h ed e f l e
mektedir:
“18- Ö lüm den so n ra m e y d a n a g e le c e k d irilm e f i l o z o f ta ra fın
d a n ka b u l edilem ez, çü n k ü b u n u ra sy o n el o la ra k in celem ek m ü m
kü n değildir.
152- İla h iy a t m a sa lla r ü ze rin e kurulm uştur.
155- M eza rd a n ka y g ıla n m a m a k gerekir.
168- K e n d in e eg em en o lm a k b iza tih i b ir erd em değildir.
169- T en se l fa a liy e tin ta m a m en d e v re d ışı olm a sı e rd em i ve
cin si bozar.
174- T ıpkı d iğ e r d in le r gibi, H ıristiy a n d in in in de ke n d i u y d u r
m a la rı ve h a ta la rı vardır.
175- B u bilim e b ir engeldir.
176- M u tlu lu k ba şka b ir h a ya tta değil, bu h a ya tta bulunur. ”
Bu “günah olarak gösterilen davranışlar listesi’’ çok şiddetli tepki
lere yol açmıştır. Dominiken tarikatı bunu hiç kaale almamıştır. R o m a
lı Gilles şöyle ilân etmektedir:
B ıı S i g e r ’niıı e b e d i ış ığ ıd ır
F o u a rre c a d d e s in d e k i ö ğ re tisin d e ,
H o şa g itm e y e n lıa k ik a l k ıy a s la m a la r ı g e tirm iştir.*
* Esse â la luce eterna de S ig ie ri/ Che, leggende n e l vico degli a tra m i,/ Sillog-
gizzo indiviosi veri.
148
B ir d o k to ra sın a vı.
149
bu ent elektüellerde ortaya çı kmakt adır . ''İn sa n i ö d e v le r için
co şku, insan güçlerin d e enerji, insani ödevlerin başarısını sa ğ la y a
ca k ye g â n e u nsur olan insan gücünün h izm etinde olan insani tekn ik
lere o lan güvendir. ” “D ü n ya ya bağlı ka la n ve T a n n ’yı arlık m a n a s
tır ruhaniliği gibi, dola ysız olarak d eğ il de insan ve diiııya içinde
a ra ya n in sa n la r için yapılm ış, tipik o la ra k laik b ir rııhaniliktir. ”
152
Iff clHcnmitt fufa
anortiMtıtcftnırifi
DinıriinifirmiMft
D iO iiiU H in iiU i|!u
fimMmicunTwif
jı:ııi!.-nrs ^tfoili
r-uuiorftwi ar
l'.- !¡i' icrfiifirt
-.aVii k W • im
et i n t i m a i « e? m
c.i’tnnifwOitmiii*
Fakat skolastik en öneml i kötü eği liml erinden biri olan soyutl a
ma nı n içine d ü ş m e y e hazır d u r u m d a değil midir?
Skolast iğin dili olan Latince, za ma nı n bili minin ihtiyaçlarına
c e v a p ver me yi ve t üm yenilikleri ifade et meyi bildi ğinden, y aş a
yan bir di l olmayı s ür dür üy or sa da, b ü yü k bir atılım içinde olan
yerel dillerin getirecekleri z e ng i n l e ş me de n kendini m a h r u m et
me k t e ve entelektüelleri laik kitleden, o nun sor unlar ından ve psi
ko lo ji si n de n uzakl a şt ı r ma kt adı r .
S oy ut ve ebedi ger çeklere bağlı olan skolastik, tarihle, o l u m s a l
la, h a r eke t e d e n l e ve evrilenle bağını k o p a r t ma tehlikesiyle karşı
kar şıyadır . A zi z T o m m a s o ‘‘F elsefe n in cıınacı, in sa n la rın n e le r
d ü şü n m ü ş o ld u ğ u n u değil, n esn ele rin g e rçe ğ in in ne o ld u ğ u n u b il
m e k tir ” d edi ğinde, as l ı nda yal nı zc a filozofların düşün c el e r i ni n ta
rihinden ibaret olan bir felsefeyi r eddetmiş ol ma kt a ydı , a m a böyle
y a p ar ak d üş ünc ey i bir b o y u t u n d a n y o ks u n b ır ak mı ş değil mi yd i ?
Skolastik entelektüelleri bekl eyen en bü y ü k tehlikelerden biri,
ent el e kt üe l bir t eknokrasi oluşt urmaktır . İşte üniversite hocaları,
XIII. yüzyı lın s o nu n d a y ük se k kilise ve sivil görevleri ellerine g e
çirmektedirler. Pi skopos, başdi yakoz , katedral meclisi üyesi, d a
nışman, baka n olmaktadırl ar . Bu doktorlar, ilahiyatçılar ve h u k u k
ç ul ar dönemi di r . Bi r üniversite ma son l u ğu, Hıristiyanlığı y ö n e t m e
d ü ş ün ü ku r makt ad ı r . Bu gr up Je an de M e u n g ’le, Dacialı Boeti-
u s ’la “en telektü el; b ir h ü kü m d a rd a n , b ir kra ld a n d a h a fa z la b ir
ş e y d i r ” di ye ilân et mekt ed i r . B i li mi n or takl aşa bir ç a l ı ş ma olması
gerektiğinin bilincinde olan ve çok büyü k bir bilginler takımı ku r
mayı d üş l e ye n R o g e r B a c o n üniversi te mensu pl a rı nı n, dünyevi
ödevl erin yanı sıra d ü n y an ı n kader ine de h ü k me t me l er in i ar zula
maktadı r. Papaya, bu yönet ici z ü mr en i n oluşt urulması gir işiminde
b ul u nma s ı için r icada b ul un ma kt a dı r . Salgın hastal ıklar ve savaş
habercisi olan, 1 26 4’te görülen ku yr ukl u yıldı za ilişkin olarak
“E ğ e r o sıra la rd a g öğiin n ite liğ i b ilg in le r ta ra fın d a n b u lu n sa y d ı
ve bu, y ü k se k K ilise g ö re v lile rin e ve h ü k ü m d a rla ra akta rılsa yd ı,
K ilise için ne k a d a r y a ra rlı olurdu... B u k a d a r ço k H ıristiya n ö l
m ezd i ve bıı k a d a r ço k ruh ceh en n e m e g itm ezdi, ” diye h a y k ı r m a k
tadır.
154
Kor ku l ac ak bir ütopyayı gizleyen sofuca bir itiraf. Entelektüele
de “sutor, ne s u p r a ...” d e m e k gerekir. Bilimin s o n u n d a siyasete
vardığı d oğ r uys a da, bilim ada mı nı n s o n u n d a siyasetçi olması
anc ak nadiren iyidir.
ÜNİVERSİTELİDEN HÜM ANİSTE
O R T A Ç A Ğ I N GE Rİ LE ME S İ
160
Bu b a ğl am içinde, ortaçağ entelektüeli yok olacaktır. Kültür
s a hne s i nd e yeni bir kişi y er alacaktır: H üma n i s t . F a ka t bu kişi, s e
lefini yok ede n darbeyi ancak en son a n da indirmiştir. Entelektüel
k a t le d i lme mi ş , kendini bu ö l ü m e ve deri d eğ i ş t i r me ye h az ı r l am ı ş
tır. Üniver sit e me nsupl a rı nı n bü y ük ç o ğ un l u ğ u XIV. ve XV. y ü z
yıllar boyunca , giriştikleri inkâr hareketleriyle o r taçağ e n tel e kt üe
linin y o k o l u ş u n u haz ı r l amı şl a rdı r.
F l 1/ O r t a ç a ğ l l n i e l e k ı ü e l l c t i 161
yal nı zc a bir ko r uy u cu n un b a k ı mı n a sığınanlar, üniversi tede o k u
yabi lecekl er dir veya entelektüel tutkuları ikinci der ecede kalan bir
Villon gibi bohem bir hayata razı olanlar üniversiteye d ev am e d e
ceklerdir.
P a dov a üniversitesinin medeni hukuk doktorlarının ilginç bir
kararı, hocalarla öğr enciler arasındaki ilişkilerde ortaya çı kan bu
d eğ i şme yi aydı nlat makt adır . Yasalara 1400 yılında yapı lan bir e k
lemeyl e, hocalar hesabına al man üniversite harçlarına eşel mobil
sistemi getirilirken, burslu öğrencilere ödenen miktarlar sabit kal
mıştır. Bö yl e c e üniversite politikası, Batı A v r u p a ’da kendini XIV.
yüzyı lın ikinci yarısında gösterecek olan bütüncül bir ol gu nun
içindeki yerini al makt adır. Fiyat yükselmeler i karşısında yönetici
od ak l a r ve işverenler ücretleri d o n d u r m a y a ça lışmakta, hayat p a
halılığı ile buna bir eşel mobil sistemi yle u y u m sa ğl ay a ca k ücr et
ler arasındaki bağlantıyı kabul et memektedir ler ; bu ar ada rant, t o p
rak vergisi ve kira geliri elde edenler, gelirlerini hayat pahalılığına
u y du r ma y ı çoğu z a ma n baş ar makl adır lar; bu u y u m işlemi y a bu
cins gelirlerin ayni olarak h esaplanması ya da mu ha se b e parası
ci nsinden hesaplanan ödentilerin reel par aya çevrilmesi yoluyla
ger çekleşlir ilmektedir .
Bu örnek, üniversite mensuplarını n feodal veya senyöriyal v e
yahut kapitalist düzendeki gelirlerle geçinen toplumsal gruplara
katıldıklarını göstermektedir.
Zat en üniversite hocaları kaynaklarını n b ü y ü k b ö l ü m ü n ü bu
cins gelirlerden sağlamaktadırlar. Öncelikle kilise tarafından tahsis
edi len maaşlar, b un un y a n ı n d a t a ş ı nma z ma l l a r a yapı lan ya t ı r ı m
lar: Örne ği n ev ve toprak. Bo l og n a üniversitesi c a r tila r is ’ı* öze l
likle XIII. yüzyılın s onun da önemli üniversite servetlerinin o l u ş
masını izleme olanağı vermektedir. H o ca l ar zengin mül k sahipleri
haline gelmişlerdir; bu du r um özellikle d a ha fazla kaz ana n en ünlü
hocalar için ol duğu kadar, d ah a d ü ş ü k or anda, ço ğu n l u k için de
geçerlidir. Diğer zenginlerin örneğini izleyerek, ayrıca bir s p e kü
lasyon faaliyetine de girişmektedirler. Tefeci olmaktadırl ar. Ö z e l
likle muh t a ç öğrencilere, faiz karşılığı borç verdikleri ve bu b o r
cun güvencesi olarak kendileri için çifte bir değeri olan eşyaları,
yani kitapları rehin aldıkları gör ülmektedir .
* G elir ve vakıf sicili, (ç.n.)
162
Fra nce sco A c c u s e ’nin Budr io ve O l nı e to l a ’da mülkleri, Riccar-
d i n a ' d a o çağ için bir harika sayılan sıı dolabı da olan mu ht e ş e m
bir villası vardır. Bo l o g ıı a ' da erkek kardeşleriyle birlikte, b ugü nkü
h n ın c e .s c o A c c u s e
bel ediye sarayının sağ kanadını oluşturan, kuleli güzel bir eve s a
hiptir. B a ş k a y üks e k bilginlerle birlikte, amacı Bo log ı ı a’da ve dış
ül kel er de kitap satışı y a p m a k olan ticari bir şirkete ortak o l m u ş
tur. O kada r büy ük ölçekte tefecilik yapmı şt ı r ki P apa IV. Nicola-
163
u s ’tan günahl arını bağı şl a ması nı istemiş, o da her s e feri nde o l d u
ğu gibi bu talebi de kabul etmiştir.
Odo fr edol u Alberto için de aynı d ur um söz konusudur. Bü y ük
O d o f r e d o ’nun oğlu olan bu a da m non paecicıl, m a so v ra n o (küçük
d eğil, kra lla ra layık) bir tefeci o l mu ş ve aynı z a m a n d a ço k s ayıda
mülke, bir keten i şl etmesinde paya sahip olmuştur.
Üstat Giovanni d ’Andrea kızı N o v al l a’yı 1326’da, çok büyük bir
miktar olan 600 bologniniM k bir d r ah o ma vererek evlendirmiştir.
F akat bu gelirler, paranın değerinin ortaçağın sonundaki d e v a
l üasyonlar ve bunal ıml a r y üz ü n d e n düşme si ve feodal rantlar ile
t oprak kiralarının par aya çevr i l mi ş olması y ü z ü n de n a z al m a y a
başlamıştır. Bi rçok üniversite m e n s u b u n u n zenginli kler inin ç ö
kü n t üy e girdiği, evlerin ve toprakl arın birbiri peş ine satıldıkları
gör ülmektedir . B u n u n so n uc un da baş ka gelirlerin tahsili k o n u s u n
da katılaştıkları g ör ülmüştür : Öğre nci vizesi, sınav ücreti. G e n e
bu nun sonucunda, üniversite personelinin bir b ö l ü mü n ü n e k o n o
m i k tabanı itibarıyla yenilendiği gör ülmüştür . Son olarak da gene
b u n a bağlı olan mali düzl emde ki nedenler üniversitelileri yeni z e n
ginlik merkezlerine, h ü k ü m d a r saraylarına, Kiliseye m e ns up veya
laik kor uyucul ara yöneltmektedir.
164
bile- her dok toru n h u k u k çu lar c o lle g iu m ’una ücret alın m a d an gire
ceği h ü k m e bağ lanm ıştır. 1 409’da bir d o k to r o ğ lu n u n sınavlara
bed a v a girm esi k ara r altına alınm ıştır. B ö y lec e bir üniversite o li
garşisinin o lu şm ası, entele k tü e l d ü z e y in d ü şm e s in e b ü y ü k ö lç ü d e
katkıda b u lunurken, aynı z a m a n d a ü niv e rsite o rta m ın a soyluluğun
esas karakterlerinden biri olan ırsiliği getirm ekteydi. K endini kast
haline getiriyordu.
Ü n iversite m ensupları bir cins aristokrasi haline g eleb ilm ek
için, M a rc B l o c h ’un h ayranlık verici bir şekilde g ö rd ü ğ ü üzere,
grupların ve bireylerin, soy luluğa dahil olab ilm ek için b e n im s e d ik
leri alışılm ış y olları k u lla n m ış la r d ır : S o y lu la r a ö z g ü bir y a ş a m
tarzı s ü r d ü rm e y e b a ş la m ış la rd ır .
K ıyafetlerini ve görev le rin e ilişkin unvanları soy lu lu k s im g e le
ri haline getirm işlerdir. K ü rs ü n ü n üzerine, gide re k d a h a fazla sen-
y ö rlü k edası taşıyan b ir tente çek ilm ek te , bu onları soy u tlam a k ta,
y ü c e ltm e k te , ihtişam lı k ılm ak ta d ır. O n lara c o n v en tu s p u b lic u s
v ey a in cep tio günü verilen altın y ü zü k , serp uş vey a bere, işlevi
d ah a az belirten, am a gide re k d a h a fazla prestij am blem leri haline
gelen sim g ele r olm aktadır. U zu n bir cüppe, kürk külah, çoğu
za m a n sam urdan olan bir yak alık ve hepsinin üstüne, ortaç ağ d a
toplum sal m ertebe ve güç sim gesi olan uzun eld iv en ler g iy m e k te
dirler. Y asa la r ö ğrencilerden, sınav z a m a n ın d a do k to rla ra s u n m a
ları gere k en e ldiven sayısını artırm aktadır. 1387 tarihli bir Bolog-
na metni şu h ü k m ü k o y m a k tad ır: “A d a y d o k to ra sın d a n önce,
isten ilen za m anda, c o lle g iu m d o kto rla rı için y e te rli sa y ıd a e ld iv e
n i ka yyım ım ı ellerin e teslim etm eye zorunludur... B u eld iv e n le r eli
ko lu n o rta sın a k a d a r ö rte ce k u zu n lu k ve b o llu k ta ola ca kla rd ır.
B u n la r iyi g iideriden o la c a k la r ve ellerin içine ra h a t ve h u zu rla s o
ku la b ile c e ğ i k a d a r g en iş o la ca kla rd ır, iy i giideriden, d ü zin e si en
a zın d a n 2 3 s o l ’e s a tın a lın a n la r ın ı a n la m a k g e r e k m e k te d ir . ”
D o k to ra törenlerinin ardın dan, soyluların yap tık la rın a b e n z e
yen coşkulu e ğ len c ele r g id e re k dah a fazla yap ılır olm a k ta d ır; b a
lolar, tiyatro gösterileri, turnuvalar.
Ü n iv ersite m e n su p la rın ın evleri lü k sleşm e k te ve A c c u se gibi
en zen ginlerine ait olanları da teorik olarak so ylulara has olan k u
lelerle ç e vrele nm ektedir. K abirleri ise gerçek anıtlar olm aktadır;
165
bugün B olog na kiliselerini hâlâ süslem e k te olan bazıları, bina d ı
şında bile y e r alm akladırlar.
B ologna üniversitesi rektörlerine kısa bir süre sonra, yasa h ü
küm leriyle soylu b ir ha ya l sü rd ü rm e zo run luluğu getirilm iştir ve
bunların arasında B urg onya dükleri ve Bade markileri ailelerinden
o la n la rın a rastlan m a k ta d ır. Silah ta şım a ve beş kişilik bir m u h a
fız g rub unun eşliğinde o lm a hak k ın a sahiptirler.
D aha az itibar gören S anatlar Fakültesi m ensupları ise askerlik
y a p m a m a ayrıcalığını elde etm işlerd ir ve ö ğ re n c ile r de eğ e r yeteri
k ad a r zenginlerse, askere kendi yerlerine başka birini g önderebil-
ınektedirler.
166
H o c a (üstat, usta) u n v a n ın d a da anlam lı bir d e ğ işm e m e y d an a
gelm ek ted ir. B a şlang ıçla, XII. y ü z y ıld a m a g iste r usta b aşı, atelye
şefidir. O kul hocası, tıpkı diğ e r z a n a a tk a rla r gibi bir ustadır. U n
vanı şantiyedeki görevini belirtm ektedir. K ısa bir süre so n ra bir
şan ve şe re f unvanı haline gelm iştir. A d a m du P e tit-P ont, İngiliz
kırlarının derin lik lerinden , P a r is ’e yazdığı m ektu pta, o kada r ihti
m am gösterilen u n vanıyla onu selam lam a y ı ihmal eden yeğenini
terslem işlir bile. B ir XIII. yüzyıl m etni şö yle ilân etm ektedir:
“H o c a la r ya ra rlı olm ak için değil, h a h a m (R a h h i) o lm a k için d ers
ve rirler", yani İncil m etnin e göre sen yör o lm a k için. M a g iste r
X IV . y ü zy ıld a d o m in ııs ’un, s e n y ö rü n eşan la m lısı haline g e l m e k t e
dir.
Bolognalı h o calar belgelerde n o b ile s viri et p irın a rii cives
(so ylu a d a m la r ve b a şlıca y u rtta şla r) olarak ve gündelik hayatta
da d o m iııi legııın (h ukukçu efendiler) olarak ad landırılm aktadırlar.
Ö ğ re n ciler en beğendikleri h o ca la rın a “d o m in u s m e u s ”, efendim ,
se n y ö rü m d e m e k te d ir le r ve bu u n v an vassallık bağlarını ç a ğ rıştır
m aktadır.
Bir gram erci, M in o de C olle bile öğ ren c ilerin e şöyle d e m e k te
dir: "B u k a d a r a rzu la n a n b ilim e sa h ip o lm a k d iğ e r h e rh a n g i b ir
se rve tte n d a h a ön em lid ir; b ilim e sa h ip o lm a k fa k ir i tozla rın iç in
den çıka rtır, so y lu o lm a ya n ı so y lu k ıla r ve o na p a r la k b ir ün s a ğ
la r ve so y lu ya b ir se ç k in le r g ru b u n a d a h il olarak, so y lu o lm a ya n ı
a şm a sın a o la n a k verir. ”
İşte bilim yen id en m ülk ve servet, gü ç aracı haline gelm iştir,
artık ç ık a r g ü tm e d e n p e ş in d e ko şu la n bir a m aç değildir.
H u iz i n g a ’nın bü y ü k bir k av ra y ışla kaydettiği üzere, ortaç ağ g e
rilerken bir şöv alyelik-biliın eşdeğerliliği k u rm a y a , d o k to r u n v a
n ın a şö v a ly en in sahip old u ğ u hakların aynını v e rm e y e y ö n e l m iş
tir: "B ilim , im an ve şö v a ly e lik P h ilip p e de V itr y ’nin ç iç e k le r
k a p e lla s ın ın uç z a m b a ğ ıd ır " (1335) ve B o u c ic a u t m areşalinin
m e n k ıb e n â m e s in d e şu n la r o k u n a b ilm e k te d ir: “ T a n rısa l ve in sa n i
y a s a la rın d ü ze n in i y a y a c a k iki tem el d ire k olarak, T anrı 'ııııı ir a d e
siy le iki şe y ih d a s edilm iştir. B u iki te m e l d ire k şö v a ly e lik ve b i
lim dir, b u n la r b ir a ra d a ço k iyi g itm ekted irler. ” F roissart 1391’de
silah şövalyeleri ve y a sa şö v a ly e le r i ay rım ını y ap m a k ta d ır. İ m p a
167
rator IV. Kari, B a rto le ’nin elini sıkm ış ve o n a B o h e m y a 'd a silah
ta şım a hakkı vermiştir. Bıı ev rim in sonu: I. F ra n ç o is 1 5 3 3 ’te ü n i
versite d o k to rla rın a şö v a ly e u nv an ın ı verm iştir.
Bu kad a r yüce k işiler haline gelen insanların artık e m ek ç ile rle
k a rıştırılm a riskini k abul e tm e m e le ri an laşılır hale g elm iştir. Bu,
XI. L o u is ’nin boş yere m ücadele etm esin e rağm e n F ra n s a ’da çok
güçlü olan, soyluluktan, ilga ilkesi gereği v az g e ç m e k olacaktır.
E ntelektüeller, el em eğini y en id en şiddetle hor g ö r m e y e m a h k û m
eden kanaate katılm aktadırlar. H enri H a u s e r ’nin ço k güzel g ö rd ü
ğü üzere, bu kanaat h ü m a n iz m a çağında, Y u n an -L atin edeb iyatı ta
rafından beslenen ö n y arg ılarla d a h a da ağırlaşacaktır. A rtık, XII.
ve XIII. yüzyıl k entlerinde o rtaklaşa bir d in a m iz m içinde, serbest
sanatları m e k an ik sa n atlara yak ın laştıran atılım ın u z a ğ ın d a k a lın
m aktadır. B öylece skolastikte tehdit edici olan teori ile pratik,
bilim ile teknik arasındaki ayrılık gerçek le ştirilm ek te d ir. Bu
du ru m h ekim le rd e ç o k iyi g ö rülm e ktedir. O k u m u ş - h e k im , eczacı-
b ah a ratç ı, cerrah birb irlerin d e n k o p m u şlard ır. İlki Y a kışıklı Phi-
lip p e ’in 1 311’de çıkardığı o lm a k üzere, X IV . y ü z y ıld a F r a n s a ’da
b ir ferm an lar ve e m ir n a m e le r dizisi cerrahların kaç çeşit o ld u ğ u n u
h ü k m e b ağlam aktadır. A rtık b u şö liy e veya lisansiye derecesine
sahip olan ve bir cerrahi aristokrasisi oluştu ran cü p p e li c e rra h la r
-bunlara ilişkin olarak bilinen ilk y asa hükü m leri 1379 tarihlidir-
ile tıraş eden ve k ü ç ü k cerrahi m ü d a h ale le rd e bu lu n a n , sülük
satan, kan alan, yaraları iyileştiren ve ce ra h a t çıkartan b e rb e rle r
birbirlerinden ayrılm aktadırlar. İki farklı m e sle k örgütü -din to p lu
m a göre biç im lenir- onları bir araya getirm ektedir: B irinciler için
A ziz C o ş m a ve D a m ia n u s ’unki İkinciler için de A ziz S e p u lc re ’ünki.
B ilgin le r ile u y g ulayıcıların d ünyası arasına, bilim d ünyası ile te k
nik dünyası arasına konulan bu engelin bilim in ilerlem esi k o n u
su n d a ne büyük bir h and ik ap o lu şturdu ğu ölçülebilir.
K O L E JL E R V E Ü N İV E R S İT E L E R İN A R İS T O K R A T L A Ş M A S I
168
A z i z C o s n u ı ve A z i z D ı i m i a n u s ı l okl c<r kt x a f c t i x l c .
m iştir. H a y ır k u ru m u olan kolejler b aşlan g ıçta ço k küçük bir a y rı
c a lık lıla r a z ınlığ ım b ü n y e le rin d e b a rın d ırm ışla r ve söylend iği
gibi eğ itim m erkezleri de olm a m ış lard ır. B u n la rd a n bazıları bazı
eğ itim konularını sahiplen m işler, ö rneğin 1257’de R obert de Sor-
bon tarafından kurulan kolej so n u n d a İlahiyat F ak ülte siyle birleşe-
rek adını Paris üniversitesine verdiyse de, O xford ve C am b rid g e
üniversiteleri bugün de b ü y ü k kısmı itibarıyla ayakta duran bir sis
te m e uygun olarak, eğitim sistem inin temeli haline gelen kolejlere
dağıldılarsa, bu k u ru m la r genellikle geriye yönelik olarak k e n d ile
rine o y n atılm a k istenilen role sahip çık a m a m ışla rd ır. B u n lard an
çoğu hızla ün kazanm ıştır. P a r is ’teki S o r b o n n e ’la birlikte H arco-
urt (1280) ve N avarre (1304) kolejleri; B o l o g n a ’da 1307’de K a r d i
nal A lb orn oz tarafından kurulan İspan ya koleji; O x f o r d ’da Balliol
(1261-1266), M erton (126 3-1270), U niversity ( I 2 8 0 ’e doğru),
E xester (13 14-1316), Oriel (1324), Q u e e n ’s (1341), N ew C ollege
(1379), L incoln (1429), Y ü z Yıl S av aşların d a ölen İngilizlerin
ruhların a 1438’de kurulan All Souls, M a g d a le n (1448); C am brid-
g e ’de Peterhouse (1284), K in g ’s Hall, M ic h a e lh o u se (1324), U n i
versity (1326), P em b ro k e (1347), G o n ville (1349), Trinity Hall
(1350), C o rpu s Christi (1352), G o d sh o u se (1441-1442 ), K in g ’s
College (1448), Q u e n n ’s C o llege (1448), S. C a th a rin e ’s (1475),
Jesus (1497) kolejleri. Fakat kend ilerine ait binaları o lm a y an bu
ku ruluşların bazı eğitim konuların ı ken d ilerin e d oğal olarak ç e k i
yo r olm aları, onların h ak k ın d a g e len e k sel o la ra k y ara tılm ış im g e
lerden ço k farklı girişim lerdi. B u n la r bir s e n y ö rlü ğ ü n m erkezi ha
line geliyor, önce civard a ev kiralıyor vey a satın alıyor, sonra bu
işi çe vredeki kırsal alana y ayarak , onları ticari olarak işletiyorlar
dı. K endi hukuklarını m ahalleye dayatm ışlar, civ ar sokaklardaki
trafiği d üzene sokm uşlar, bin a ların d a ö zellikle P a r is ’te o lm a k
üzere yargıç ailelerine, en başta da p a r la m e n to d a yer alanlarına
daire kiralam ış lard ır. B ö y le c e S o r b o n n e m a h allesi P a r is ’in “ h u
kuki o la ra k k a p a lı” a la n la rın d a n biri h a lin e gelm iştir. K o le jle r
eski m an astırların ta rz ın a geri d ö n m e k te d ir. B u n la r h e m ü n iv e rs i
telerin k apalı k arakterini d a h a d a artıra ra k h e m de üniversite m e n
supları ve eğitim in bir oligarşiyle -özellikle kıy a fe t o liga rşisiy le-
170
el ak ın d a n an laşm ala rın ı sa ğ lay a ra k , ü niversitelerin arislokratlaş-
ma.sinı net hale getirm işlerdir.
Böylece üniversitelerin bizatihi kendileri. dünyevi hayata kök
salm ış güçler haline g elerek, e k o n o m ik kaygıları loııea işlerinin
1 71
y ö n e tim in i aşan m ülk sahipleri, se n y ö rlü k ler o lu ştu rm a k ta y d ı.
L o n ca n ın alameti o lm u ş m ü h ü rle r artık bu senyörliik yöneticisinin
arm ası haline gelm ektedir.
SKOLASTİĞİN EVRİMİ
A KIL İLE İM A N IN B İR B İR L ER İN D E N K O PM A L A R I
172
A u g u stin u s ç u iklim X IV . ve X V . y ü z y ılla rd a d ah a geniş ölçekte
gö rü lü rk e n , bunun tersine bu çağın d üşünürleri T o m m a s o c u zih n i
yete isyan etm ektedirler.
İm an k o n u la rın d a n aklı a t m a y a ilk girişen D u n s S cot o lm u ş
tur. Tanrı o k ada r ö z g ü r d ü r ki insan aklına sığm az. T anrısal ö z g ü r
lük ilahiyatın m erkezi haline gelince, artık aklın u la şam ayac ağı
bir k o n u m a sah ip olm u ştur. O ck h a m lı W illia m bu eseri d ev a m e t
tirm iş ve S co tç u d o k trinin sonuçlarını insan-T anrı ilişkisine u y g u
layarak, pratik bilgi ile teorik bilgi arasındaki ko puşu m u tlak hale
getirm iştir. S oy ut bir bilgiyle, vah ye dayalı bir bilgiyi birbirlerin
den a y ırm akta dır. V a h y e dayalı b ilginin karşıtı olarak, so yut bilgi
“v a r o la n b ir şe yin v a r o ld u ğ u n u veya va r o lm a ya n b ir şe yin var
o lm a d ığ ın ı b ilm e m ize o la n a k verm ez... V ahye da ya lı bilgi, onun
sa y e sin d e b ir şe yin o ld u ğ u za m a n o ld uğunu, o lm a d ığ ı za m a n o l
m a d ığ ın ı b ild iğ im iz b ilg id ir .’’ Paul V ig n a u x ’nun gösterdiği gibi
O c k h a m c ı m a n tık k u şk u su z , zo ru n lu o la ra k k u ş k u c u lu ğ a götür-
m e m ek ted ir. Bilgi süreci, bilinen n esn en in varlığını zorunlu olarak
g ere k tirm em ek te y d i. H akikate, birbirlerinden ta m am en ayrı iki
y ö n te m d ü z e n iy le u la şılm ak ta ydı: K anıt, sa d ec e d en e y le sa ğ la n a
ca k şeye ilişkindi; g eriy e kalan her şey hiç b ir kesin lik g e tir m e
yen, en fa z la sın d a n ola sılık lara ula şab ilen sp e k ü la s y o n u n işiydi.
F a k a t bu ilkelerin bizzat O c k h a m tarafından ilahiyata u y g u la n m a
sı, k u ş k u c u lu ğ a ula şıy o rd u . T anrı y a ln ız c a m u tlak g ü c ü ta ra fın
dan ta n ım la n d ığ ı için, “b elirsizliğ in eşa n la m lısı h a lin e g e lm e k te
dir, a rtık h e r şe y in ö lç ü sü d eğ ild ir... B u n u n so n u c u n d a a kıl a rtık
im a m d e s te k le y e m e z veya d o ğ ru la y a m a z. İm a n ın ta rtışın a a la n ın ı
te rk ederek, y e rin i o lguya b ıra k m a kta n veya d u y u m ö te si a la n d a
h ü kü m sü re n k u şk u y a tabi o lm a kta n b a şk a y a p a c a k şe y i yo k tu r. ’’
K. M o sc h a ls k y O ckha m cıların, bu verilerden hareketle felsefe
ve ilahiyatı e leştiriciliğe ve k u ş k u c u lu ğ a doğru nasıl g e liştird ik le
rini g ö ste rm iştir. Ü n iv ersite öğretim i de b u n u n derin izlerini ta şı
m aktadır. O z a m a n a k a d a r ilahiyat eğ itim inin tem el taşı olan P ier
re L o m b a r d ’ın H ik ın e tle r'in in y o ru m u da artık giderek daha çok
kü çü m se n m e k te d ir. O c k h a m ’dan son ra s o r u la r ’ın sayısı a z a l m a k
tadır ve b unlar giderek m utlak güç ve serbest irade üzerinde y o
ğ u n la şm a k tad ır. D o ğ a n ın ve tanrısal lütfün b ü tün d enge si de aynı
173
anda k o p m u ştu r. İnsan T a n r ı ’nın beklediği her şeyi, bizatihi ta n rı
sal lütfün dışınd a yapabilir. T ü m d o g m a tik eğ itim in içeriği boş
şeylerdir. D eğ e rler bütün ü altüst olm uştur. İyilik ve k ö tü lük artık
birbirlerini zorunlu olarak d ışlam a m ak tad ır. İnsani güç artık ancak
d e n e y le karşılaştırılarak , doğal te rim le r içinde tartışılabilir.
O c k h a m cılığ ın h a s ım la n -O x ford lu T h o m a s B ra d w a rd in e gibi-
aynı d ü z e y e y erleşm eyi kabul etm ekte, o rta y a aynı sorunları k o y
m aktadırlar. O nların d o g m a n ın otoritesini her hakikatin ve her bil
ginin m erkezi haline getiren otoritecilikleri, aklın bir o kada r k ök
ten reddine varm aktadır. G o rd o n L e f f ’in d erin lem e sin e bir şekilde
g ö rdüğü üzere, k u şkuc u ilahiyatı tahrip eden bu ç a b a olm asaydı
“n e R ö n esa n s ne de R efo rm olurdu. ” A rtık biçimi b o zu lm u ş, y o z
la şm ış bir v o lo n ta r iz m in gü ç irad e sin i m e ş ru la ş tırm a s ı, h ü k ü m d a
rın tiranlığını haklı çıkartm ası için yol serbest hale gelm iştir. Son
u ta n m a duyguları sü p ü rü lü p atılacaktır; ö rneğ in hocası O c k h a m ’ı
s avunurken her şeye rağm en entelektüellik m e sle ğine ihanet e t m e
diğini de iddia eden G abriel B i e l’inki gibi: “B ir ila h iy a tç ın ın
im a n a ilişkin bazı a kılla rı ve b a zı n e d e n le ri g ö ste rm e m e si u ta n ç
vericidir. ” Pierre d ’Ailly de aynı taraftaydı ve sa f bir üslû p içinde
şöyle b elirtm ekteydi: “im a m ın ız h a k ik i ve se lâ m e te u la ştırırı o l
d u ğ u n d a n , onu olası ka n ıtla rla sa v u n m a m a k veya d este k le m e m e k
u yg u n d ü şm eyecektir. ”
D E N E Y S E L BİLİM İN SINIRLARI
174
şakların, Je a n n e de N a v a r r e ’la rezalete varan sö z ü m o n a aşkıyla
ve ünlü eş eğ iy le p ara d o k sa l b ir şek ild e tanıdıkları Je a n B uridan,
m o d e m d in a m iğ in te m e lle rin i h iss e tm iş olarak, G a li le o ’nun im pe-
f e o ’suna ve D e s c a r te s ’ın h a re k e t m ik ta rın a çok yakın olan bir c i s
m in h a r e k e tin in ” bir ta nım ını yap m ıştır: “E ğ e r giille a tan biri,
h a fif b ir ta h ta p a r ç a sın ı ve a ğ ır b ir d e m ir p a rç a sın ı eşit h ızla h a
re ke t ettirirse, aynı h a cim ve aynı b iç im d e olan bu iki p a rça d a n ,
d em ird e n o la n ı d a h a u za ğ a g id e ce ktir, çiinkü ona verilen a tılım
d a h a yo ğ u n d u r. " A lbert de S ax e yerçekim i teorisiyle “X V II. y ü z y ı
lın o rta sın a k a d a r sta tik a la n ın d a k i tüm g e lişm e y i etk ile m iş ve L e
o n a rd o d a Vinci, C ardan ve B e rn a r d P a lis s y ’yi fo s i l in c ele m esin e
y ö n e ltm iştir. ” C is im le r in d ü ş ü ş y a s a s ın ı d ü ny anın g ü n lü k h a re k e
tini ve en lem ile b o y la m la rın k u lla nım ını aç ık ç a fark etm iş olan
N icolas O r e s m e ’e gelince, C o p e r n ic u s ’un d o ğ ru d a n ön celid ir. P.
D u h e m ’e göre, bu u y g u la m a l a r ' “a çıklığ ı ve kesin liğ i, C o p e rn i
c u s ’un a yn ı k o n u d a y a z d ık la rın ı ço k a ş a n ’’ k anıtlara d a y a n m a k ta
dır. T a rtış m a lı ve ta rtış ılm ış b a k ış açıları. A n c a k , bu b ilg in le r bu
dikkat çekici ö nsezilere sahip o ldula rsa bile, uzun za m a n verim siz
kalm ışlardır. V erim li o la b ilm e k o n u su n d a , ortaç ağ bilim inin d a r
b o ğ az la rın a çarp m ak ta y d ıla r: B ilim lerin ilkelerini yaygın ve kolay
bir şekilde u y g u la y ab ilec ek ve açık fo rm ü lle r halinde ifade e d e b i
lecek bir bilim sel sim geciliğin b u lu n m a m a sı; teorik buluşlardan
ya ra rla n m a yeteneği b u lu n m a y a n tekniğin geriliği; “sanat m e nsu p-
ları” nın açık bilim sel k a v r a m la r a sahip olm alarını en g e lle y e n ila
hiyatın ceberru tluğu. X IV . yüzyıl bilginleri, A. K oyre, A.-L.
M aier, A. C o m b e s, M . C laset, G. B e a u j o u a n ’ın çalışm aları s a y e
sinde sırlarını açık e t m e y e b aşlam ışla rd ır. F akat b u n la r r a s y o n a
lizmin g özd e n d ü şü rü lm e sin e , y aln ızc a çık m a z s o k a k lara d a lm a k
üzere k a tk ıd a b u lu n m u ş a ben z em ek te d irler.
ENTELEKTÜALİZM - KARŞITLIĞI
175
I ' t u l c ı n u t o s 'a g ü r e v er k ii r e.
176
skolastik derlem esinin yazarı, kardinal Kuesli N ikolaus 1449’da
E c k h a r t ’ın sa v u n u s u n a girişm iş, A ri sto te le s ç iliğ e saldırm ış ve C e
h a le t D o ktrin in in M e th iy e s i’m y a z m ış tır . “B ilg e le rin b izi u y a rd ık
la rı en b ü y ü k teh like, sırrın k a ş a rla n m ış b ir a lışk a n lığ ın o to r ite s i
n e kö le g ib i b a ğ la n m ış zih in le re a kta rılm a sın d a n ka y n a kla n a n ıd ır,
çü n kü uzun sü reli b ir ta b iy etin so n u cu olarak, çoğu kim se
â d etlerin d en va zg eçm ekten se h a ya tın d a n va zg eçm eyi tercih etm e k
tedir; b u n u n d en e yin i Yahudilere, M ü slü n ıa n la ra ve ka n a a tlerin i
za m a n için d e d o ğ ru lu ğ u a n la şıla ca k d iğ e r b ir ya sa o la ra k ifade
ed en ve b u n u h a y a tla rın ın b ile ü stü n e k o y a n d iğ e r k a tıla şm ış s a p
kın la ra u yg u la n a n ta k ib a tla r vesilesiy le ya p ıyo ru z. O ysa bu g ü n
A risto te le sç i m ezh ep öne çıkm ış d u ru m d a ve m istik ilah iya ta d o ğ ru
yü k se lm e n in a n ca k ka tılm a d u ru m u n d a m ü m kü n old u ğ u zıtla rın
b irliğ in i sa p k ın lık saym a kta d ır. B u m ezh e b in içinden b eslen e n lere
göre, bu yo l tam am en ya v a n ve ken d i sö y lem le rin e ters g ö zü k m e k te
dir. İşte bu n ed e n le o nu uzağa a tm a k ta d ırla r ve A r is to te le s ’i b ir
ya n a bıra karak, g e rç e k b ir d in se l d ö n ü şü m d en g eç erek zirvelere
d o ğ ru ile rle m ele ri tam b ir m u cize o la c a k tır ....” V e E c k h a rt’ın sa
v u n m a sın a giriştikten sonra, sözlerini şö yle bitirm ektedir: “Bu,
a çıkla m a la rı sa n a bun la rı o ku m a n ve e ğ e r g e re k li g ö rü rse n b a şk a
la rın a o ku tm a n için teslim ed iyo ru m ki, se n in iç sıc a klığ ın la bu h a
rika to h u m yeşersin ve ta n rısa l g erç e k le ri g ö rm ey e d o ğ ru y ü k s e le
lim. Ç ünkii d a h a ö n ce sö y le n d iğ in i işittiğ im üzere, se n in co şku lu
g a yretlerin in sa y esin d e bu tohum tüm İ ta ly a ’da g a yretli zih in lere
a k ta rılm ış tır ve ço k v e rim li o la c a ktır. A lışılm ış y ö n te m le rd e n v a z
g e ç m e k zo r olsa da, bu sp e kü la sy o n u n tü m filo zo fla rın a kıl yü rü tm e
b iç im lerin e b a sk ın çıka c a ğ ın d a n hiç k u şku yoktu r. Ve g eliştiğ in ö l
çüde, bu g e lişm elerd e n b en i d e y a ra rla n d ırm a y ı unutm a. Ç ünkü
ben g ü cü m ü y a ln ızc a bu b ir çe şit ila h ilik ta şıya n o tla k ta se vin ç le
yen iliyo ru m , bunu ce h a le t d o ktrin d e n y a r a rla n a ra k ve şu an için
ya ln ızc a u zak im g e le r a ra c ılığ ıy la a lg ıla d ığ ım , am a h e r g ü n b ira z
d a h a y a k la şm a k için ça b a la d ığ ım bu h a ya tta n ya ra rla n m a y ı a ra
lıksız d ü şü n erek, T a n r ı’nın izin ve rd iğ i ö lç ü d e ya p ıyo ru m ... T a n ıt
bizim , bu k a d a r arzu la n a n ve eb e d iy ete k a d a r ku tsanan bu h a ya ta
so n u n d a u la şm a m ıza izin versin. A inen.
1. M. de Gandillac çevirisi.
1: 1 2 / O r t a ç a ğ E n t e l e k t ü e l l e r i 177
D a h a X IV. yüzyılın ortasında, R ich ard Fitzralph, bizzat k e n d i
nin felsefeden, İ s a 'y a yapılan bir duada ifade edilen im anlı bir ila
h iyata geçişinin örneğini verm iştir. İ s a ’ya şöyle se slen m ek te d ir:
“Seni, b en i y ö n len d irece k h a k ik a t olan S en i g ö rü n c ey e k a d a r g e v e
ze lik le ri S a n a karşı olan filo zo fla rın , ku rn a z Y ahudilerin , k e n d in i
b e ğ e n m iş Y unanlıların, m a d d ec i M ü slü m a n la rın ve c a h il E rm en i-
lerin ka rm a k a rışık sö zle rin i d u y d u m ...” V e D erlem e ’sinde sk o la s
tik kanıtları bilinçli bir şekilde terk ederek, y aln ızc a K itabı M u
kaddes metnini kullanm aktadır.
D a h a ön ce Kuesli N ik o la u s ’ta da g ö rd ü ğ ü m ü z üzere, artık en
bü y ü k d ü şm a n A risto te le s’tir. G e n e F itzralph, “E sk id e n d ü ş ü n c e
m i A r isto te le s'in ö ğ re tile rin e ve a n ca k g u ru rla rı d erin in sa n la ra
d e rin g ö zü k en ka n ıtla m a la ra b a ğ la m ış tım ...” Paris üniversitesi
rektörlüğü yapm ış olan Pierre d ’Ailly o n u n sözlerini te k ra rla m a k
tadır: “A r is to te le s 'in fe ls e fe veya d o ktrin in d e, a şik â r b ir şe kild e
k a n ıtla n m ış ned en ya hiç y o k tu r ya d a çok az vardır... A r isto te le s
fe ls e fe s i veya d o ktrin in in b ilim d e n çok k a n a a t ad ın ı h a k ettiğ i s o
n u cu n a varalım . B u n a bağlı olarak, A r is to te le s ’in o to ritesin e tabi
o lm a yı in a tla sü rd ü ren bu in sa n la rın ço k kın a n m a la rı gerekir. ”
Paris üniversitesinin X IV . ve X V . yüzyılın d ö n e m e c in d e k i şu
diğer ünlü rektörü Jean G e r s o n ’un d a düşüncesi böyleydi. I s a ’n ın
Ç a ğ rısı yazısını on a atfe tm e k m ü m k ü n d ü r . B u ra d a şöyle d e n il
mektedir: “B irçok kim se bilim sa h ib i o lm a k için y o r u lu y o r ve s ı
kın tıy a g ir iy o r ve B ilg e b ü tü n b u n la rın b o şu n a o ld u ğ u n u ve zih n e
acı ve rd iğ in i görd ü m d em e kte d ir. B u d ü n ya n ın ş e y le rin i b ilm ek,
bu d ü n ya n ın ke n d i de g eç tik te n so n ra n ey e y a ra y a c a k tır? S o n u n cu
g ü n d e sizd en b ild ikle rin iz değil, y a p tık la rın ız s o ru la c a k tır ve ona
d o ğ ru ko ştu ğ u n u z C e h en n e m d e bilim o lm a ya ca ktır. B o şu n a b ir
ç a b a d a n vazgeçiniz. ”
B öy lec e skolastik yerini kutsal b ir ce halete geri d ö n ü şe b ıra k
m akta, rasyonel bilim, G erso n ve d ’A illy ’nin sofuca vaaz ve y a z ı
larının ifadesini olu ştu rd u k la rı d u y g u sa l b ir im an k a rşıs ın d a silin
mektedir. Bu d u ru m d a üniversite m ensupları bir cins hüm a n ist
m aneviyatçılığa, bir E r a s m u s ’u ne kada r ce zbe d ec eğ ini bildiğim iz
d ev o tio m o derna h ü m a n iz m a s ın a y ak laşm ak ta d ırlar.
178
Ü N İV E R S İT E L E R İN MİLLİLEŞTİRİLMESİ: YENİ Ü N İV ERSİTE
COĞRAFYASI
180
Salaınanca Ilahiya! Fakültesi. F ray Luis de Lean hu kürsüden ders vermiştir.
181
savaş m akinesi olarak kurulan bu sonuncusu, yalnızc a bu h ü k ü m
darın saltan at d ö n e m in d e bazı parlak anlar yaşam ıştır. D iğ e r ü n i
versiteler ancak, bunları devletlerinin esas parçalarından biri y a p
mak isteyen İtalyan prenslerinin desteğiyle ön em kazanabil-
m işlerdir. B unların başlıcası, 1222’de kurulan, 1404’ten itibaren
V enedik cu m huriyetin in üniversitesi haline gelen P a d o v a ’dır. IV.
Inno cen tius 1244’te papalık sarayında bir üniversite ku rm uş, so n
raki p ap alar da kilise devletindeki otoritelerini sağlam laştırdıkları
ölçüde bu üniversiteyi X IV . ve XV. yü zyıllard a ca n la n d ırm a y a gi
rişm işlerdir. 1246’da bir üniversiteye sahip olan Siena, bunu
13 5 7 ’de İm parator IV. K a r l’ın ferm anıyla yen id en k u rm uş, sonra
1408’de Papa XII. G r e g o riu s ’tan sağlanan yeni ayrıcalıklarla bir
kez dah a ku rm uştur. K âğıt ü zerinde 1248’de kurulan P iac en z a
üniversitesi, I 3 9 8 ’de G ian -G aleas Viscoııti tarafından ca n la n d ırıl
mış, bunu n ardından M ilan o devletinin entelektüel m erkezi haline
g elm iş ve bu rolünü 1412 yılında, kuruluşu 1361 ’e geri giden
P avia üniversitesine bırakm ıştır. F loransa üniversitesi 1349-1472
182
ara sında ilk h ü m a n ist m e rk e z o la ra k ö nem li bir rol o ynam ış, am a
M u h te şe m L o re n zo bu d ö n e m d e , devletin üniversite m erkezi o la
rak 1343 ’ten beri var olan P iz a ’yı F lo r a n s a ’ya tercih etmiştir. Este
ailesi, 1391’de F e r r a r a ’da k u ru lm u ş olan üniversiteyi 14 30’da c a n
landırm ıştır. P ie m o n te dükalığı I 4 0 5 ’te T o r i n o ’da b ir ü n iv e rsite
ye sahip o lm u ş ve bu üniversitenin k a d e rin d e b ü y ü k d e ğ işm e le r
olm u ş, A ra g o n ve S icily a kralı M u h te ş e m A lfo n so , P a p a IV. Eu-
g e n i u s ’un y ard ım ıy la 1444’te C a ta n ia ’da bir üniversite k urm uştur.
S on o larak üniversitelerin b ö lg e selleşm ele rin e bir örnek de
F ra n s a ’dır. XII. yü zy ıld a bile çok önem li okul m erkezleri d u r u
m undak i Paris, M o n tp e llie r ve O rléans üniversitelerinin yanında,
tarihi karanlık olan A n g ers üniversitesinin yanında, T o u lo u se , bi
lindiği üzere, 122 9’da Albili sa p k ın lığ ın a karşı m ü c a d e le etm ek
üzere kurulm u ştur. B ü y ü k çapta askeri olaylara bağlı o la ra k ortay a
çık an diğ e r kuruluşlar, a n c ak geçici ya da karanlık ü niversiteler
yaratm ışlard ır. 1303’de VIII. B o n ifa ciu s tarafın dan k u rulan A v ig
non anc ak p ap a la rın ikam eti sırasın da refah a k a v u ş m u ştu r.
133 2’de k u ru lan C a h o rs üniversitesi kısa ö m ü rlü o lm u ştu r, veliaht
II. H u m b e r t tarafından kurulan G re nob le üniversitesi 1339’dan
so n ra bitkisel h ay a ta girm iştir; im pa ratorluk üniversitesi olan
O range, yalnızca 1365-1375 arasında başarılı o la bilm iştir. P r o v e n
ce dükü II. L ouis 1409’dan itibaren A ix ’e, M o n tp e llie r ’deki millet
te rm in o lo jisin e göre, B u rg onyalıları, P rovencelıları, K atalanları
çekm iştir. B u rg o n y a dükü İyi Philip pe ta ra fın dan P a p a V. M ar-
tin ’in y a rd ım ıy la kurulan D o le üniversitesi, 1481 ’de sa h n ed e n si
linmiştir. V alencia, g eleceğ in XI. L o u is ’si o la ca k olan veliahtın
sa y esin d e bir ü n ive rsitey e sahip olm uş, a m a bu k u ru m y alnızc a
huk u k alanında o lm a k üzere, ancak 1452’den itibaren faaliyete g e
çebilm iştir. Bu veliaht kral olunca, do ğ d u ğ u ken t olan B o u r g e s ’da
146 4’te bir üniversite k u rm uş, B röta nya dükü de 14 60’ta N an-
t e s ’ta b ir başkasını k u rm u ştu r, bu s o n u n c u su kral VIII. C h a rles ta
rafın d an 1 4 9 8 ’de tan ın m ıştır.
F r a n s a ’nın İngilizlerle VII. C ha rles ara sınd a b ö lü n m e si, b a ş a rı
lı o lacak üç ü n iversitenin d o ğ m a sın a neden olm u ştur: İngiliz ta ra
fında C a en (1432) ve B o rd ea u x (1441) ve F ra n sız ta ra fında P oiti
ers (1431). M o n tp e llie r tıp a la n ın d a u z m a n la ş m ış o lm a s ın d a n
183
ötü rü bir k ena ra b ırak ılm ıştır. Paris F ra n sız to p rak ların ın veya
F ra n sa e k s en in d e y aşay a n bölgelerin büyük entelektüel m erkezi
ola ra k k a lm a y a d e v a m etmiştir.
F a k a t üniversite say ısınd aki bu artış, h o c a ve ö ğ renc ilerin
bü y ü k çaplı uluslararası k arakterini y ok e tm ed iy se bile, en azından
az a ltm a y a ve her halük ârda, bu o lu şu m a kada r ü nive rsitede çok
ö nem li olan -çün kü ü niversitelerin yapı taşlarından biridir- millet
sistem ini çö k e rtm e y e yetmiştir. Pearl K ibre üniversite m illetleri
nin X IV . ve X V . y ü z y ılla rd a y ok o luşların ı a n la tm ış tır .1
Ü N İV E R S İT E M E N SU P LA R I V E SİY A SET
IX4
G ib elin ci gelenek. Felsefi olarak, A risto te le s’i T o m m a so c u lu k ta n
ta m a m e n farklı bir şek ilde y o r u m la y a n ve toplu m sal felsefe ala
nında, siy a se ti a h lâ k ta n ö zg ü rle ştirm e y e yöneldiği, bireysel irade
leri derin nesnel g erç ek le rle paralel kıldığı, to p lu m sa l d ü ze n i m e
k an ik bir d enge ye indirgediği, d o ğ a n ın yerin e a n la ş m a y ı ikâm e
ettiği ö lç ü d e d o ğ a lc ılık k a v ra m ıy la tam a ç ık la n a m a y a n bir a m p i
r izm e ulaşan İbn R ü ş d ç ü bir gelenek. B u nlara, d a h a X III. yüzyıl
ile X IV . y ü zyılın d ö n e m e c in d e , Y akışıklı P h ilip p e ’in çev resin d e ,
d o ğ m a k ta olan m o n a rşin in sa v u n u lm a sı için p ap a lık la ac ım a sız
bir m ü c a d e le y e girişm iş olan D u b o is - N o g a r e t safındaki h u k u k ç u
ların etkilerini e k le m e k gerekm ektedir.
Sonu ç tam devlettir, h u k u k ile ahlâkın ayrılıkları üze rin e k u ru l
m uş olan devletin ö ze rk liğ in in doğru lan m asıd ır. T o p lu m s a l h a y a
tın pozitiv ist kavranışı, k urulu düze n in tanrısal h u k u k u n a g ö tü r
m ektedir. “E ğ e r d ü n y e v i o to riteye diren irsen iz, bu o to riteyi
ellerin d e tu ta n la r ih a n e t için d e veya y o z la şm ış o ls a la r b ile eb ed i
lâ n e te u ğ r a r s ın ız ...” Kadir-i m utlak devlet, b ü tü n lü ğ ü n ü güçlü bir
şekilde ilân etm iş olan top lu m sal hayat üzerind eki b ütün hakları
talep etm ektedir, dev let yasam a , y ü rü tm e ve yargı güçlerine sa h ip
tir. D evle t evrenseldir: Belli bir toprak parçası üzerinde, hiçbir
uy ru k h ü k ü m d a rın oto rite sin in d ışında k alam az. S o nuçta, laik
devlet kiliseyi ruhani alana g ö n d erm e k le yetin m e m ek te, kendi için
bir ruhani görev, bu alan d a da e g e m e n lik istem ektedir. Ruhani ile
dünyevi ara sında g erç ek tüm ayrım ları kesin o larak g eç ersiz k ıl
m aktadır: “R u h a n i h ü kü m leri, b u n la r b izza t T a n r ı’n m em irleri
veya izin leri olduğ u n d a n , y a r a tm a k veya du rd u rm a k... ku ş ku su z
in san k a n u n k o y u cu y a a it b ir iş değildir, fa k a t la ik veya ruhban,
k ilise g ö re v lisi veya d ü n y e v i bütün in sa n la r ta ra fın d a n ya p ıla n
m eşru veya g a y r im e şru ey le m le ri veya o n la rın y a p m a k ta n k a ç ın
d ık la rı işleri b ilm e k insan ka n ım k o y u cu y a ve y a rg ıc a aittir, a n c a k
b u n la rın k e sin lik le ru h a n i işle r o lm a m a la rı ko şu lu yla ... ” Sanki
L u th e r k o n u şu y o r: “ T a n rısa l in a yete ilişkin h a ya ta ait o lm a ya n
h e r şey, K ilise n in h a y a tın ı m a d d ile ştire n h e r şe y d ü n y a y a iliş k in
d ir ve d e v le te aittir. A h lâ k i ya sa n ın bu d ü n ya d a k i u yg u la m a sın a
ilişkin h e r ş e y k ilise d e n k a ç a r ve d e v le te düşer. ”
Bu patlayıcı doktrin yol almayı sürdürecek ve M achiavelli
185
Isa, p a p a r e i m p a r a t o r a r u h a n i o to riten in ir d ü n y e v i i k tid a rın a l a m e t l e r i n i
teslim e d e r k e n .
186
m a m e n tersine tem el birliği yen id en kuran kişi olm alıdır. S k o la s
tik siyaset A risto te le s’in, bir H ıristiyan sitesi haline d ö n ü ş tü r ü l
m ü ş o la n p o lis ’ini tüm insa nla ra y a y g ın la ş tırm a k istiyordu. M arsi-
liocu siyaset ise ulusların ve devletlerin çeşitliliğini kabul
etm ektedir. D e fe n so r P a c is 'de, “İnsa n k e n d i kendine, d ü n ya n ın
tü m y ü z e y in e y a y ılm ış b ir siv il d e v le tte y a ş a y a n b ü tü n in sa n la rın
k e n d ile rin e tek b ir yü c e b a şka n m ı verm eleri; y o k sa bu n u n tersine,
co ğ ra fi, d ils e l veya m a n e v i sın ırla rla b irb irle rin d e n a y rılm ış ç e
şitli ü lkelerin h erb irin in özg ü n c e m a a tle r o la ra k ke n d ile rin e u ygun
d ü şen h ü k ü m e tle ri k u rm a la rı m ı d a h a iyidir, d iy e so rm a k ta d ır. Bu
ikin ci çö zü m ke n d in i d a y a tıy o r g ib id ir ve b u ra d a insan cin sin in b e
lirsiz b ir şe kild e ço ğ a lm a sın ı e n g e lle m e k istey en g ö k s e l b ir n e d e
n in etkisin i g ö rm ek g erekm ekted ir. N itekim , d o ğ a n ın bu ç o ğ a lm a
yı, sa v a şla ra veya sa lg ın la ra y o l a ç a ra k ve in sa n la rın ö n ü n e
g ü ç lü k le r ç ık a rta ra k sın ırla n d ırm a k iste d iğ i d ü şü n ü le b ilir. ”
S iyasal O c k h a m c ılık ve İbn R ü ş d ç ü lü k -b u n ların sa v unduk ları
tez ço k aşırı ve X IV . y üzyıl k o şu lların ın ç o k ö te sin d e o lm a k la
birlikte, büy ü k bir yankı y aratm ıştır- siyasal ev rim in in c e le n m e s i
ne uy g u la n an en telektü el d ü şü n c en in genel bir eğilim in e uyum
sağlam aktadır. Bu eğilim birliğin sona erdiğini kabul etm ekte, bu
k o n u d a da b ö lü n m e y e boyun e ğ m ekte d ir; H ıristiyan âlem inin p a r
çalanm ası y a n ın d a yer alm aktadır. Y erel ya d a bölgesel özerkliği
b enim se m ekte dir.
İLK U LU S A L ÜNİVERSİTE: P RA G
187
D ante (Y apan b ilin m iy o r).
188
V e n c e sla s ü ze rin d e etk in bir baskı k u rm ası, ça tış m a n ın patlam ası
ve 1409 tarihli K u tn à H o râ krallık k a ra rn a m e siy le Ç eklerin yara rı
na ç ö z ü lm e si için yeterli olm uştur. M ille t\e n n çoğu Ç eklerin e g e
m e n liğ in e g eçerk en, üniversite m e n su p la rın ın hepsi artık B o h e m
y a ta c ın a sa d ak a t yem in i e tm e k z o r u n lu lu ğ u n a bağlanm ışlard ır.
A lm a n la r bu d u r u m d a Prag üniversitesini terk ede rek L eip zig üni
versitesini kurm uşlardır. Bu o rtaç ağ tarihinde ö nem li bir gündür;
ulusal bir ü nive rsite d o ğ m u ştu r; en tele k tüe l d ü n y a siyasal dişlile
rin a r a sın a girm iştir.
Paris ün iversitesini ulusal m o n a rşiy le b ü tü n le ş m e y e g ö türen
yol eng ellerle doludur.
PARİS: Ü N İV E R S İT E SİY A SE T İN İN B A Ş A R IL A R I VE
ZA Y IFLIK L A R I
189
rilm ektedir; bu görev, üniversitenin papalardan geçim lik ve kilise
m aaşları v erm esin i istediği hocaların adlarını içerm ektedir. E ğer
F ra n sa k r a lın ın büyiik k ı z ı ’ysa, aynı za m a n d a kilisen in b irin ci
o k u lu 'd u r ve ilahiyat alanında uluslararası h ake m rolü o y n a m a k ta
dır.
K o p u ş (Schisına) bu d en geyi bozm u ştur. Ü n iv ersite önce
A v i g n o n ’daki papayı tercih etm iş, d a h a sonra papalığın artan z u l
m ü n d e n sıtkı sıyrılıp, kilisenin birliğini y en id en k u r m a kay g ısın a
d üşerek, F ra n sız kralının -geçici olarak- o n u terk e tm e y e karar
v erm e sin e etki etm iş ve rakip papaların tahtlarından ç e k ilm e le ri
nin sa ğlanm asıy la, k o p u ş a son v ere cek bir ruhani meclis to p la n
m asını bıkıp u sa n m a d a n talep etm iştir. A ynı sırada ruhani m e c li
sin p a p a y a üstün o ld uğun u ve Ulusal K ilise’nin papalık
m a k a m ın ın karşısındaki özerk liğini, yani G allica niz m i sa v u n m a k
taydı. F akat birinci tu tu m u n u n o n a H ıristiyan âlem in de büy ü k bir
prestij s a ğ la m a sın a karşılık, İkincisi o nu p ap alıktan kopartarak,
krallığın artan etkisi altına sokm a k ta y d ı.
I MO
B aşarısı so n u n d a k a n ıtla n m ıştır. L id e r rolü oyn ad ığ ı C o n s ta n -
ce ruhani m eclisi, o n u n zaferini k u ts a m ış a ben z em ek te d ir. F ak at
bu to p la ntıda bazı üniversite hoca la rın ın ilginç tavırlar içinde o l
dukları g ö rü lm ü ştü r. E. F. J a c o b ’u n 1 ço k güzel gösterdiği üzere,
İngiliz üniversite hocaları tüm b eklentilerin aksine, bu toplan tıda
m a a ş d a ğ ıtım ı k o n u s u n d a p a p a lığ ın tarafını tu tm u şla rd ır. S o n u ç
ola ra k kendi çık arlarını d ü şü n ü y o rla rd ı.
Fakat, zaten k üçü k bir rol o y n adıkları B â le ruhani meclisi b a
ş a rıs ız lık la ve p ap a lığ ın z a fe riy le s o n u ç la n m ıştır. Bu arada, bu
kez F ra n sızlara ait o la n bir b un alım , Paris üniversitesinin k o n u m u
nu ç o k sa rsm ıştır.
P a ris’teki C a b o c h e devrim i ve sonra d a ülkenin İngilizler ve
F ra n sız la r a ra sın d a p a y la şılm a s ıy la VI. C h a r l e s ’ın saltanat d ö n e
m in d e k i k a rışık lık la r z irv e y e çık m ıştır. Paris, İn g ilte re k ralının
b aşken ti o lm u ş tu r; ü n iv e rsite k u ş k u s u z B u r g o n y a tarafını ne
hem en ne de ta m a m e n tutm uştur. D ük, D ilenci tarikatlara yaslan-
mı
Jan Hus.
192
dişinin h o ş u n a g itm e k te n b a ş k a b ir am acı o lm a m ış tır . A ynı z a
m a n d a Je a n n e d ’A r c ’a karşı olan halkın kan aatin i de izlem ektedir.
D iğerleri gibi B o u rg eo is de P a ris (Paris B u rju v a sı) de bunun tanı
ğ ıdır.” Bu olay aynı z a m a n d a bu k end in i b e ğ e n m iş en te le k tü e lle
rin, J e a n n e ’ın şanlı saflığı k a rş ıs ın d a kendi b ilg in c e k u r u lu la rın
dan ç ık m a k o n u su nda ki yeteneksizliklerini de gösterm ektedir.
Je a n n e d ’A r c ’a karşı açılan d ava y ı ü nive rsiten in y ürü ttü ğ ü ve
m a h k û m iy e t kararım İngiltere kralına, sa klam adığı bir m e m n u n i
yetle bildirdiği bilinm ektedir.
R o u e n ’daki o d u n yığınının ü ze rin d e yakılan J e a n n e ’ın külleri
üniversitenin prestijini de kül etm iştir. B unu n üzerin e Paris y e n i
den fethedildikten sonra, VII. C harles, sonra da XI. Louis, aslında
onların G allicane siyasetlerini d estekleyen ve P ra g m a tiq u e Sa n cti-
o n ’ts b ütün g ü c ü y le o m u z v erm e k te olan “ işb irlikçi” ye karşı g ü
vensizliklerini belli etm işlerdir.
Kral 1 4 3 7 'd e üniversiten in mali özerkliğini k aldırm ış ve onu,
M o n te r e a u ’nun y enid en fethi için toplanan y a r d ım la r ’a katkıda
b u lu n m a y a zorla m ıştır. 1 4 4 5 ’te yarg ısa l ay rıcalığı d a k ald ırılm ış
ve p a rla m e n to y a tabi kılınm ıştır. Kral, papalık tem silcisi K ardinal
d ’E sto ute ville ta ra fından 145 2’de girişilen y eniden örg ü tle n m e
çabasını d es teklem e kted ir. XI. L ouis 1470’te, B urgonyalı hoca ve
öğrencilerin k e n d in e itaat yem ini etm elerini istemiştir. N ihay et
ü nive rsite 1 4 9 9 ’da grev hakkını kaybetm iştir. A rtık kralın e lin d e
dir.
Bütün bu m ü c ad e leler esn asın d a ö ğretim zihniyeti ne hale gel
m e k tey d i? S kolastik ile h ü m a n iz m a arasındaki ilişkileri dah a iyi
k av ra m ay a , bu n la rın zıtlığını d aha iyi b elirlem e y e ve bu en te le k tü
ellik b ay ra ğ ın ın el d eğiştirm esi sırasında, b irind e n d iğe rine geçişi
k a v r a m a y a o la n ak veren çifte bir ev rim d en geçmiştir.
SKO L A ST İĞ İN K Ö H N EL E ŞM E Sİ
Sonunda, yazarken
B u akşam, yaln ız, iyi,
B u ş iir le r i y a z d ır ır ve ta sv ir ederken,
S o rb o n n e 'ıu ı ç a n la rın ı duydum
H ep saat dokuzda vuran
M eleğ in önceden s ö y led iğ i selâmet,
B u ra ya a s ılı k a ld ı ve o ra y a kondu
K a lb ın ç a ğ rıs ı u y a rın ca dua etmek için .
194
J e a n n e d ' A r c y a r g ı ç l a r ı n ka r ş ı s ı n d a .
195
İs r a r lı, h a in li ve
T ıp k ı d iğ e r en telektü eller gibi.
Ü N İV E RSİT E L İL ER H Ü M A N İZ M A Y A A Ç IL IY O R L A R
196
l la h İ Y iılç ı. (D e liliğ e M eth iye i^ iıı l l a i h c i n l ıı r a f ı n ı i a n Y a p ılım resim . )
197
ö ııa rin o , Filelfe ve V ictorino de F e ltr e ’deıı sonra; kente sığınan
Bizanslılar, geleneği D em etrios K alkondilas ve M a rc o M ou su-
rııs'la dev a m ettirmişlerdir. B e ss a rio n ’un etkisi b urada, Bolog-
n a ’d ak in d en de derin olm uştur.
D o ğ m a k ta olan S ig n o ria '\a r bu akım ları teşvik etm ek ted ir. F lo
r a n s a ’da ünlü Platoncu A kadem i"nin y anında, Ü niv ersite Canıal-
dolili A m brosius, A urispa, G uarino, Filelfe ile C iceron, Teerenti-
us, Lucianus, Pindarus, D em o sth en o s, Plotinus, P rocus, P hilon ve
S tra b o n ’u açıklam aktad ır. M u h te şe m L o re n z o F lo ra n sa Ü n iv ersi-
te s i’ni 1472’de P is a ’ya taşıdığında, o ra d a h e m e n şiir, hitabet, m a
tem atik ve astronom i kürsüleri kurulm uştur. V iscontiler, so nra da
Sforzalar. F ra n s a ’yla olan ilişkileri X V . y ü zy ıld a ve İtalya
S a v a ş la rı d ö n e m in d e çok sıkı olan P a v ia ’da bu n u n aynını y a p
mışlardır. E sleler F e r r a ı a ’da bu siyasetin aynını g ü tm ü ş le r ve o
dö n e m in en başta gelen hü m a n istlerin d en T h e o d o r e G a z a ’yı hoca
ve rektör olarak ça ğırm ışlardır. R o m a S a p ie n z a ’sında d a Filelfe,
E noc d ’A scoli, A rgyropulos, T h e o d o re G a z a tarafından öğretilen
klasik ede biya t derslerine aynı ateşli ilgi söz k on usud ur.
Fakat ne O xford Paris ne de -P e tra rc a ’dan C ola di R ie n z a ’ya
lük
kadar- İtalya etkilerine açık bir h ü m a n ist çe v renin IV. Kari ve yeni
üniv ersite etra fın d a X IV . yüzyılın o rta la rın d a olu ştu ğ u Prag, h ü
m a n izm in e tk ile rin e karşı kapalı kalm ışlard ır. O x fo rd . L o n d ra ve
P a r is ’te ders verm iş olan N ich olas T rivery d a h a X IV . yüzyılın b a
şın d a Y aşlı S e n e c a ’m n O k u m a ’larını, G en ç S e n e c a ’nın trajedile
rini, T itu s - L iv u s 'u n eserlerini y o ru m la m a k ta y d ı. G lo u ce ste r dükü
H u m p h r e y ’nin Y unan ve Latin klasikleriyle, İtalyanca eserlerden
y an a zengin kütüphanesini 1439 ve 14 4 3 ’te O x fo rd üniversitesine
b ağ ışla m asıy la, b uradak i h ü m a n is t z ih n iy et ö ze llik le y a y g ın la ş
mıştır. O xford, Lin acre, G rocyıı, C elet, T h o m a s M o r e ’un dersle ri
ne hazırlanıyor, E r a s m u s ’u bekliyordu.
İçlerinde Jean de M ontreuil, N icolas da C lam a n g es, G ontier
Col, G u illa u m e F illa stre ’in yer aldığı birinci F ra nsız hüm anistleri
k uşağının P aris ü niversitesiy le bağları vardır. G u illa u m e Fillast-
r e ’a yazdığı bir m ek tupta, Jean de M o ntreuil şa n sö ly e G e r s o n 'u
199
h ü m a n is t o lm a sın d a n ötürü alk ışlam aktadır: “...sa h ip o ld u ğ u n üne
göre, b ilin ec ek h iç b ir şe y se n in m eç h u lü n d e ğ ilk e n ve b en b u n u n
b irç o k işa retin e ta n ık o lm uşken, istisn a i b ir k ü ltü re sa h ip o lan
ü n lü P a ris şa n sö ly e sin in izin i ta kip etm e m en e şa şırm a k ta n k e n d i
m i a la k o ya m ıy o ru m . S a n a onun ne h a yatından, ne eserlerin d en ,
h a tta ne d e h e r ik in izin de ço k y ü k se k le re çıkm ış o ld u ğ u n u z H ır is
tiyan d in i ve k u ra m sa l ila h iya t k o n u su n d a ki b ilg isin d e n sö z ed ecek
d eğ ilim . Ö zellikle h ita b e t ve g iizel k o n u şm a k u ra lla rın a d a ya n a n
a n la tm a ve ikna etm e sa n a tın d a n sö z etm ek istiyo ru m ; b u n la r s a
y e sin d e a m a ca u la şılır ve yo k lu k la rın d a , kü ltü rü n aınacı o ld u ğ u n u
d ü şü n d ü ğ ü m ifa d e etkisiz, b o ş ve a n la m sız o lm a ya m a h kû m d u r... ”
I 4 7 0 ’te matbaayı S o rb o n n e kolejine getiren ilahiyatçı G u illa u m e
Fichet, B e s s a rio n ’un d o stlarındandır ve P e tra rc a ’ya d u y d u ğ u h a y
ranlıkla, T o m m a s o c u g e le n e ğ e du y d u ğ u saygıyı u zlaştırm ak iste
mekte, P laton c u lu ğ u n y enid en canlanm asını tem enni etm ekted ir.
P etrarca’y a hayran hüm anistleri etrafında toplayan D insel H u k u k
F akültesi D ekanı R o b e rt G ag u in , F lo ra nsalıla rla yakın ilişkidedir.
E rasm us, Jean S ta n d o n c k ’un M o ntaig u kolejinde sü rd ürdüğü b a r
b a r disiplinden midesi k a lk m ış ve ü nive rsiteye uğradığı z a m a n b u
rada yalnızca çö k m e k te olan skolastiğin öğretiliyor o lm a sını kü-
ç ü m se m işse de C ardinal L e m o in e K o le ji’nde ho ca olan sanat
ustası Jacq ues Lefèvre d ’E taples, P a r is’te h ü m a n izm an ın en saf bi
ç im lerinden birini y aym akta d ır; bu h ü m a n iz m a k o n u su n d a A u g u s
tin R e n a u d e t’nin çok güzel sayfalarını y eniden o k u m a k gerekir.
H ü m a n iz m a n ın , özellik le k ö h n e le şm iş bir sk ola stiğe s a ld ır m a
sına ve üniversite hocalarının kendilerini bazen h ü m a n iz m a y a
doğ ru g ötüren akıntıy a k a p tırm a la rın a karşılık, o rtaç ağ e n t e le k tü
eliyle R ö n e san s hüm anisti ara sında derin bir zıtlık vardır.
200
4 *
/
'■'V
y s K y k i ı w i * > i 9 ■.
Hd !oT ^kft Vrf) l*
;;:‘ C C V lL L rB N ÎI F.cheti Alnr ranijjtti
7 *2 & chçolngıae paıifıenfıs doffcüiıSjihecu
corum lıbıo^t praf.itio «
uîcJ e ı i t i c ft d ıe e n d i p jç r e p 'i
longfj cl u u f c n p t o t ı pzocog
ruum-' İ u i k t a m r no a ud eıctn m
J u cıı mea fcıiptıöe conJmAnfı f
* ^ ^ r ju c n s o l ¿ ( u d ı u paufıuıy fcholafhcoı^ cftU.
t a t ı o (mc4 conlılıa n p u g n ä t u m q j uiciKüCmN
o ^ e m ampîı(Tifn.q qua"maximc d o e r rruted.ır
j j ^ r . u ı r a q f p t a m o b i b ı t pt o m n t û - ' ı u f ı p v a T i i i
( ! ^ u u i ' (iin7uİ4iı f.tamdt a ¡ d ı u i n.ı lane if
j ^ - o n ı m û c n g n t u o n c pı<rcelUt* N e q - feie qui«
/ / Y V o t a t o r i f ı i u u r m . i s ' q u o d in i l l ı s q d r m
^ V C l a r l.ıtinıs f cııpro ıiU ıs dcfuqaur rcdıuı.itt»
x®rjContiACp n i tu n £ (q nus ad i'aıbcndı p u u e s i
. p u l c t u n t * A « f i ores fiqdem i l l q q u o s pmoı
I •►dueefc|i f e q i u u s ' p a r t i m tam t l im no m a n
V * p a r t i m dinci fıs diueıfı repugnant « C J p f e q>
/ * *cp M a r c u s T u l l i u s ^ U t i m p a t e r t l o q u i i / n ı
^ ^ p f q t i e a d e o fonte fuo manat^cum a ı t t m fctıbı
1 1 - i .. . 1 İ İ M , ,l-> r n P ı l i r
S o rbon n e ’da b a sıla n ilk kita p .
201
olarak B üy ü k A lb e r t’in gözü n d e n d ü şm ü ş olan Platon, bu ikiliyle
birlikte ve şair olduğu için en yiice fi l o z o f olarak kabul edilm iştir.
L efèvre d ’Etaples A risto te les’in N ik o m a k h o s ’a E lik ’inin h a y
ranlık verici bir e d isy o n u n u y aptıysa da, şairlere ve sofulara e ğili
mi daha büyüktür. Ü lküsü iç d ü n y a y a dalışın bilgisidir. M arsilio
F ic in o 'n u n çevirisiyle G izil K ita p la r'ı, D ü zm e ce D eny s'iıı es erle
rini, Fransisken R a y m o n d L u ll’ün eserlerini, Richard de Saint-
Victor, A zize Bingenli H ildegarde, R uysb ro eck ve son olarak da
kendini B ilgin C eh a let havarisi haline getirm iş olan şu Kuesli Ni-
kolaus gibi m istiklerin derin d ü şüncelerini y a yım la m aktadır.
Q u a ttro c e n to 'nun en sıkı h ü m a nistlerinden olan sağlam dilbil-
gini L o re n zo V a lla ’nın bizzat kendisi R o m a ’da D o m in ik e n le r kili
sesinde, 7 M a rt I 4 5 7 ’de A quinolu aziz T o m m a s o ’nun şerefine
verdiği vaazda, o nun y ö n te m in d e n u za ğa d ü ştüğü nü ilân e tm e k te
dir: "Ç o k kim se diyalektiğin, m eta fiziğ in ve tiim fe lse fe n in h ü k ü m
le rin i b ilm ed en ila h iya tçı o lu n a m a ya c a ğ ın a ikna olm uştur. N e d e
m e li? B ü tü n d ü şü n c ele rim i sö y le m e k te n çe k in e c e k m iy im ? A ziz
T o m m a s o ’nun k işiliğ in d e ifa d e n in a şırı in c e liğ in i a lk ışlıyo r, d ik
ka tin e h a yra n lık d u yu yo ru m ; d o ktrin in in zenginliği, çeşitliliğ i, m ü
k e m m e lliğ i k a rşısın d a şa şk ın a d ö n ü yo ru m ... A m a sö ziim o n a m e ta
fiz iğ e , b ilin m e m esi d a h a iyi olan can sıkıcı b ilg ilere o k a d a r
S alııstiııs, e s e rle rin i Ila lya ncaya çe vire n ik i çevirm en i, L o ren zo Vatta re G io
vanni B ri'y te çevrelen m iş olarak.
202
h a yra n lık d u ym u yo ru m , çiinkii b u n la r şeylerin dalıa iyi b ilin m e sin i
engelliyor. " O n a göre gerçek ilahiyat -tıpkı L efevre d 'E ta p le s için
«lduğıı gibi-, boş ve a ld a tıcı f i l o z o f o la ra k (p e r p h ilo so p lıia m et
inanem fa lla c ia m ) k o n u ş m a y a n A z iz P a u lu s ’tadır.
F elsefe hitabetin ve şiirin kıvrım ları ara sında ö rtünm elid ir. En
iyi biçim i Platoncıı diyalogdur.
XV. yüzyılın ilk yarısında, anlam lı bir kavga, bir skolastikle
bir h üm anisti, bir A risto te les çevirisi d o la y ısıy la karşı karşıy a g e
tirm iştir.
203
V e h ü m a n iste bir tarihsel filoloji dersi verm ektedir: “L a tin dili
ya ln ızc a Y unancadan değil, b a rb a r h a lk la rd a n ve d ü n ya n ın tüm
d ille rin d e n ke lim e a lm a ya hiç ara verm em iştir. A y n ı şekild e, L a
tin ce d a h a so n ra K eltçe ve G erm en ce ke lim e lerle de ze n g in le şm iş
tir. H a lk d ilin e a it kısa ve tam b ir ka rşılık old u ğ u n d a , kla sik d il
d en uzun d o la m b a çla ra g irm ektense, bunu b en im sem ek d a h a iyi
d e ğ il m id ir ? ’’
E r a s m u s ç u la n n v e F a b re c ıla n n gotiklerin k a b a lığ ın a y ö nelik
alay larından rahatsız olan skolastik Jeaıı M a i r ’den de aynı cevap:
“B ilim in g ü zel dile ihtiyacı yoklıır. ’’
K u şkusuz, skolastik L atince ölü yordu ve kendi de fosil hale
g elm iş bir b ilim d en b aş k a bir şeyi dile g e tire m iy o rd u . G ele ce ğ in
sahibi yerel halk dilleri saygınlıklarını k az a n ıy o rd u ve o n la ra y a r
dım etm ek üzere hü m a n istler vardı. F akat h ü m a n ist L atince, Latin-
ceyi s o n u n d a ölü bir dil haline getirdi. B ilim in elinden, rakam lar
ve fo rm ü llerin dışındaki yeg â n e uluslararası dili alm aktaydı. O nu
bir elit tabakanın k u llanılm ayan hâzinesi haline getirm ektey di.
204
A R İS T O K R A T H Ü M A N İS T
206
H ü k ü m d a r m edeni hayatı ken d in e ayırm ıştır. H ü m a n is tle r o n a
sıklıkla hiz m et etm ekte, am a top lu m u n y önetim ini her zam an ona
b ır a k m a k ta d ır la r . S e ssiz c e ç a lış m a k ta d ırla r. Z a te n çalıştık larını
da giz lem ek te d irler. Ö v ü n d ü k leri şeyler boş zam an, e d e b iy a tla
dold urd ukları aylaklık, antik aristokrasinin o tiıım ’udtır. N icolas de
C lam a n g e, Jean de M o n tr e u il'e “biiyiik zih in lerin h e r za m a n ta d ı
nı ç ık a rd ık la rı bıı p a r la k ve şa n lı a y la k lık ta n ııtanç d u yg u su , ”
diye yazm aktad ır.
K IR A G E R İ D Ö N Ü Ş
207
ve toplu m sal evrim arasındaki uyum burada da tamdır. Z e n g in le
şen b u rju v alar ve h ü k ü m d a rla r servetlerini to p rağ a yatırarak, villa
lar veya saraylar yaptırm akta, b unla r servetlerinin bü y ü k lü ğ ü n e
göre m ütevazı veya parlak o lm aktadır. F lo r a n s a ’nın yeni-P latoncu
A kadem isi M edicilerin C a re g g i’dcki villalarında toplanm ak tadır.
Jean de M ontreuil, N icolas de C lam a n g es, G o n tie r Col, bun la
rın hepsinin “hü m a n ist vakit ge ç irm e ” için çekildikleri villaları
vardır. Je an de M ontreuil C hâlis m anastırının sükûnetini, N icolas
de C la m a n g e s F ontain e -au -B o is m anastırın ın h u zuru nu ö v m e k te
dir. B u ra d a A ziz B e rn a r d ’ın iç in s a n ’ım b u lm a k ta d ırla r, a m a aynı
z a m a n d a C iceron ve H oratius da on larla birliktedir. “S a ra y la rın
d e b d e b e sin d e n ve k e n tle rin k a r ışık lığ ın d a n ka ç a ra k , kırd a o tu ra
ca ksın , y a ln ızlığ ı s e v e c e k s in ’’ d em ek te d ir Jean de M ontreuil.
V e işte E r a s m u s ’un D in se l Ş ö le n ’inin başı:
“E U S E B I U S - Ş im d i ta rla la rd a h e r şe y y e şe rd iğ i ve g ü lü m se d i
ğ i için, ke n tle rin d u m a n ın d a n ta t a la n la rın o lm a sın a ba yılıyo ru m .
T I M O T H E A U S - H e rk e s ç iç e k le rin g ö rü n ü şü veya ye şe rm iş
ç a y ırla r veya p ın a r la r ve n e h irle r k a rşısın d a h a ssa s değ ild ir, h a s
sa s o lsa la r d a ba şka şe yle ri te rcih etm e kted irler. Ç ivin in çiviyi
sö k m e si gibi, b ir tutku b ir b a şk a sın ı ko v m a kta d ır.
E U S E B I U S - H erh a ld e sp e k ü la tö rlerd en veya o n la ra b en zeyen
şu u ta n m a z tü c ca rla rd a n sö z etm ek istiyorsun.
T I M O T H E A U S - E vet, am a a zizim b u n la r y a ln ız d e ğ ille r ve hiç
k u şk u su z ka za n ç h ırsıyla ke n tlerd e, h em de en k a la b a lık o la n la
rın d a ya ş a m a y ı tercih ed en ve bu k o n u d a P yth a g o ra s veya P la
ton 'un ka n a a tin i d eğ il de k a la b a lık (p o p u lu s ) o ld u ğ u yerd e, k a z a
n ıla c a k b ir ş e y le r va rd ır d iy e re k k a la b a lık ta ra fın d a n
sık ıştırılm a y ı h o ş g ö re n k ö r d ile n c in in k a n a a tin i izle y e n p a p a z ve
k e şişle r e k a d a r varan b a şk a la rın ın o lu ştu rd u ğ u m u a zza m k a la b a
lığ ı d ü şü n ü y o ru m .
E U S E B I U S - K örlerin k a za n ç la rın ın c e h e n n e m e k a d a r yo lu
var; biz filo zo fu z.
T I M O T H E A U S - A n ca k, S o kra tes o k a d a r bü yü k b ir f i l o z o f o l
m a sın a ra ğ m en k e n tle ri kıra tercih etm ekteyd i, ç ü n k ü ö ğ re n m e tu t
ku su n a sa h ip ti ve k e n tle r eğitim a la n la rı su n a rla r. D e d iğ in e göre,
kırla rd a ku şku su z ağaçlar, b a h çeler, p ın a rla r, n e h irle r va rd ır ve
210
b u n la r g ö zle ri okşar, a m a k o n u ş m a z la r ve so n u ç ta h iç b ir şey ö ğ
retem ezler.
E U S E B I U S - S o k r a te s 'in sö y le d ik le ri a n ca k ta rla la rd a ya ln ız
d o la şırsa n geçerlidir. Ü stelik d o ğ a b a n a g ö re d ilsiz değ ild ir, h er
y a n ıy la ko n u şa n ve se yre d en e , d ik k a t eden ve y u m u ş a k başlı
o la n a ço k şe y öğretir. E ğ e r b a h a rd a k i d o ğ a n ın şu ç o k tatlı çe h re si
ta n rısa l za n a a tk a rın iy iliğ e e ş d e ğ e r b ilg e liğ in i ilân etm iyorsa,
a ca b a ne ya p m a k ta d ır? F a ka t S o k r a te s bu in ziva sın d a P hed-
r e s ’in e ç o k şe y ö ğ re tm iş ve o n d a n k a r şılığ ın d a b irç o k ş e y ö ğ r e n
m iş d e ğ il m id ir?
T I M O T H E A U S - E ğ e r ba zen b u n la ra b e n z e r kişile re ra stla n a -
b ilseyd i, kırd a o tu rm a k ta n d a h a h o ş b ir ş e y olm azdı.
E U S E B I U S - B u riske g irm e y i iste r m isin ? C ivarda kiiçiik b ir
m iilkiim var, ço k biiyiik d e ğ il am a, ze v k li b ir şe kild e b a kılm ış d u
ru m d a ; ya rın sizi o ra d a a kşa m y e m e ğ in e d a v e t ediyorum .
T I M O T H E A U S - K a la b a lığ ız; m ü lk ü n e sığ m a yız.
E U S E B I U S - N e ö n em i var! Ş ö le n i kırla rd a verir ve H o ra ti-
u s 'u n d e d iğ i g ib i p a ra y la sa tın a lın m a m ış b ir ziy a fe te d ö n ü ş tü r ü
rüz. Ş a ra p o ra d a üretiliyo r; a ğ a ç la r kavun, karpuz, incir, arm ut,
elm a ve cevizi, eğ e r L u c ia n u s ’a in a n ıla ca k olursa, T a lih li A d a
la r ’d a k ile r g ib i sunuyor. B u n la ra b elki k ü m e ste n b ir ta v u k eklenir.
T I M O T H E A U S - T am am , ö yley se k a b u l ediyoruz. ”
O r a d a lıcr şe y y a l n ı z c a d ü z e n vc g ü z e l l i k
P arlak lık , s ü k û n e l ve lıılkudur.
C a r p a c c i o t a r a f ı n d a n y a p ı l a n A z i z J é r ô m e tablosu .
213
K R O N O L O Jİ
214
1230-1250 t b n R ü ş d ’ün Balı ü n i v e r s i t e l e r i n e girişi.
1235’e d.-1284’e d. S ig e r d e B rab an ı.
1 2 3 5 -1 3 1 5 R a y m o n d Lulle.
1240 R o b e rt G r o s s c t e s t e ' i n A r i s t o t e l e s 'i n E th ica sim ç e
virm esi.
1245-1246 A z i z B ü y ü k A l b e r t ’in P a r i s ’te d e r s v erm esi.
1248-1254 A z i z L o u i s 'n i n ilk H açlı Sef eri.
12 4 8 -1 2 5 5 A z i z B o n a v e n t u r e ’nin P a r i s 't e d e r s v e r m e si.
1 2 5 2 -1 2 5 9 A z i z A q u i n o l u T o m m a s o ' n u n P a r i s ’te d e r s v erm esi.
1 2 5 4 -13 23 M a r c o Polo.
1255 Yeni A ristoteles. J a c q u e s de V o r a g i n e 'i n A llııı E fs a
n e ’ si.
1257 R o b e r t d e S o r b o n ' u n P a r i s ’te i la h iy a tç ıla r için bi r
k olej k u r m a s ı .
1 2 6 0 -1 3 2 7 Ü s ta t E ckh art.
1265 A z i z T o m m a s o İ la h iy a t D e r l e m e s i ’n e g iriş iy or.
1265 -1321 Dante.
1266-1268 R o g e r B acon: Opus majus. opus minus, opus tercinin.
1 27 0 S i g e r d e B r a b a n t ’ın v e İbn R ü ş d c ü l ü ğ ü n ilk
m a h k û m ed ilişleri.
1276 G iiliin R o m a n ı'm n ikinci b ö l ü m ü n ü n J e a n de
M e u ı ıg t a r a f ı n d a n y a z ı l m a s ı.
12 77 T o m m a s o c u ve İbn R ü ş d çii d o k t r in l e r i n m a h k û m
ed ilm esi.
12 82 A d a m de la Halle: R o b in ve M c ırio n ’u ıı Oyunu.
1291 A k k â ’nın M ü s l ü m a n l a r ı n e l i n e g e ç m e s i .
1 293-1381 J e a n R u y s b ro e k .
12 94 V. C e le s t i n u s , r u h a n i l e ri n p ap ası.
1 3 0 0 ’e d o ğ r . -1361 Je an T a u l e r
1 3 0 0 'e d o ğ r. 1365 H en ri S u so
1 3 0 0 ’e d o ğ r u - 1 3 6 8 'd e n s o n r a Jeaıı B u r id a n
1304-1374 P e t rarca
1309 P a p a V. C l e m e n t i u s A v i g n o n ’a y e r le şiy o r .
1312 D a n t e ' n i n C ehenn em ’ i.
1313-1375 B o c c a c c io .
1329 Ü s ta t E c k h a r t ' ı n m a h k û m ed i l m e s i .
1337 Y ü z Yıl S a v a ş l a r ı ’n ı n b a ş l a n g ı c ı . O c k h a m c ı l ı ğ ı n
P aris ü n iv e r site s i t a r a fı n d a n ilk k e z m a h k û m e d i l
m es i.
1337-1410 Froissart.
1340-1400 C h a u e e r.
13 46 C ré c y çarpışm ası.
1 3 4 9 -1 3 5 3 B o c c a c c i o ’nun D e co ın e ro n 'u .
215
1376 M o n t p e l l i e r tıp f a k ü lte si teşrih için y ı l d a b ir c e s e t
e ld e ed iyo r.
137 7 XI. G r e g o r i u s ’un R o m a ’y a geri d ö n m e s i.
137 9 O x f o r d ’d a N e w C o l l e g e ’ın k u r u lm a s ı.
1387-1455 F ra A n g e lic o .
1395 G e r s o n , P aris ş a n s ö l y e s i .
1401-1465 K u e s li N ik o la u s .
1402 J a n H u s , P r a g r ek törü .
1405-1457 L o r e n z o Valla.
1 4 2 0 ’y e d oğ r. Im ita tion d e J es ııs -C h ris t
142 4 A u r i s p a , B o l o g n a ’d a ilk Y u n a n c a h o cası.
14 25 -1431 J a n v a n E y c k ’in M istik K u zu ’su.
1430-1470 F ra n ç o i s V illo n.
1431 P a p a IV. E u g e n i u s , h ü m a n i s t in c e l e m e l e r i R o m a
ü n i v e r s i t e s in e d a h i l ediy or.
1433-1499 M a r s i l io F icio.
1440 K u e s li N i k o l a u s ’un D e d o c te Ig n o r a n tia 'sı.
1450 G u t e n b e r g M a i n z ’d a b i r m a t b a a ately es i açıy or.
1450-1537 L e f e v r e d ’E ta p le s.
1453 İ s t a n b u l ’u n T ü r k l e r t a r a f ı n d a n fethi.
1463-1494 P ico d e la M i r a n d o l a .
14 66 P aris ü n i v e r s i t e s i n d e b i r Y u n a n c a k ü r s ü s ü k u r u l m a -
sı.
1466-1536 E ra s m u s .
1469 K a s tily a lı I s a b e l l a ile A r a g o n l u F e r d i n a n d ’ın e v l e n
m eleri.
1469-1527 M achiavelli.
1470 P aris ü n i v e r s i t e s i n e m a t b a a n ı n g e l m e s i.
1475 P i c q u i g n y a n t l a ş m a s ı . Y ü z Yıl S a v a ş l a r ı n ı n B itm es i.
1488 B a r t a l e m e o D i a z Ü m i t B u m u ’n u d o laş tı.
1492 C r i s t o b a l C o l o m b u s ’u n A m e r i k a ’yı k eş fi.
14 97 G r a n a d a ’n ı n K a t o l i k K r a l l a r ta r a f ı n d a n a l ı n m a s ı L e
o n a r d o d a V i n c i ’nin C e n e 'si. V a s c o d e G a m a ’n ın
y o la çıkm ası.
216
KÜÇÜK SÖZLÜK
217
ile bir sikke türü olan G üm üş Mark arasındaki benzerlikten ya
rarlanarak yapılan kelime oyunu.
- Roman dili: Latinceden türeme halk dili, örneğin Fransızca, İtalyan
ca, İspanyolca gibi.
- M ater generationis: Doğurgan ana.
- D isputatio: T artışm a.
- Skolastik: Ortaçağda üniversite tarafından öğretilen ilahiyat ve fel
sefe, buna ilişkin eğitim biçim ve yöntemi. Bu eğitimi veren
veya bu yöntemle felsefe yapan kişi.
- Citramontain-ultramontain: Dağın bu tarafındaki-Dağın öte tarafında
ki. Yani Alplerin bu tarafındaki, İtalya’dan gelen; Alp-ötesinden
gelen, Fransız, İngiliz, Alman vb.
- Corpus Christi: İsa’nın bedeni.
- Stella M aris: Deniz Yıldızı. M e ry e m ’in adıyla (Maria) olan benzer
likten ötürü (Yıldız Maria) yapılan kelime oyunu. Deniz yıldızı
yol gösterir.
- Genius: Soyut bir düşünceyi kişiselleştiren alegorik bir varlık.
- Tırpancı: Azrail.
- Peripatetecien: Aristoteles’in derslerini gezinerek vermesinden
ötürü, Aristoteles felsefesi yanlısı.
- D evotio m oderna: Modern iman.
- Signoria: İtalya’da, C um huriyet adını taşım akla birlikte, oligarşik
bir yönetim altında olan kent devletleri.
- Q uattrocento: 1400’lü yıllar. İtalyan Rönesansını ifade eden terim
lerden biri..
218
Alan M acfarlane
KAPİTALİZM KÜLTÜRÜ
T a rilı / 2 9 3 s a y fa
" 'Z ın d ık bir kitapla karşı karşıyasınız... 'K utsat sayılan şeylerin hemen
tamamının dünyevi tamahkârlıkların kılıfları olduklarını görebilmek için Duby gibi
tarihçileri beklemek zorunda kaldık ve çok zaman kaybettik. Artık
kaybetmeyelim."
M ehm et Ali Kılıçbay