You are on page 1of 301

O R T A Ö Ğ R E T İM

KİMYA
10
Ders Kitabı
Bu ki­tap, Mil­lî Eği­tim Ba­kan­lığı, Ta­lim ve Ter­bi­ye Ku­ru­lu Baş­kan­lığı’nın 30.05.2014 ta­rih ve 39 sa­yı­lı
ku­rul ka­ra­rıy­la 2014-2015 öğ­re­tim yı­lın­dan iti­ba­ren 5 (beş) yıl sü­rey­le ders ki­ta­bı ola­rak ka­bul edil­miş­tir.

Yazarlar

Meltem YILDIZ
Ayça Uğur SÜMER

TUTKU Y A Y I N C I L I K

1
Her hak­kı sak­lı­dır ve TUTKU YAYINCILIK SAN ve TİC. LTD. ŞTİ. ne ait­tir. İçin­de­ki şe­kil, ya­zı, me­tin ve
gra­fik­ler, ya­yınevi­nin iz­ni ol­ma­dan alı­na­maz; fo­to­ko­pi, tek­sir, film şek­lin­de ve baş­ka hiç­bir şe­kil­de çoğal­tı­la­
maz, ba­sı­la­maz ve ya­yım­la­na­maz.

ISBN
978-975-9073-23-7

Editör

Rahim POLAT

Dil Uzmanı

Kürşat EFE

Görsel Tasarım Uzmanı

Aysel GÜNEY

Program Geliştirme Uzmanı

Yusuf SARIGÜNEY

Ölçme Değerlendirme Uzmanı

Kenan GEDİK

Rehberlik / Gelişim Uzmanı

Filiz YILMAZ

TUTKU Y A Y I N C I L I K

Kavacık Subayevleri Mah. Fahrettin Altay Cad. No.: 4/8 Keçiören/ANKARA

tel.: (0.312) 318 51 51 - 50 • belgegeçer: 318 52 51

2
İSTİKLÂL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
O benimdir, o benim milletimindir ancak. Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl. Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl. Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar, O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın; Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın; Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Âkif Ersoy

3
ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilele-


bet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en


kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteye-
cek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müda-
faa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin
imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir ma-
hiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün
dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile
ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu
şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara
sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu
iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebi-
lirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk
istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki
asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal Atatürk

4
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
(1881-1938)

5
İÇİNDEKİLER

ORGANİZASYON ŞEMASI................................................................................................................... 9

1. ÜNITE: ASİTLER, BAZLAR VE TUZLAR .............................................................................. 11

1.1. ASİTLERİ VE BAZLARI TANIYALIM ...................................................................................... 13


1.1.1. İndikatörler ..................................................................................................................... 18

1.2. ASİT VE BAZLARIN SULU ÇÖZELTİLERİ ............................................................................ 22

1.3. ASİT VE BAZLARIN TEPKİMELERİ ...................................................................................... 26


1.3.1. pH Kavramı .................................................................................................................... 29
1.3.2. Asitlerin Metallerle Tepkimeleri ....................................................................................... 33

1.4. HAYATIMIZDA ASİTLER VE BAZLAR.................................................................................... 36


1.4.1. Asitlerin Kullanım Alanları ............................................................................................ 36
1.4.2. Bazların Kullanım Alanları ............................................................................................ 39
1.4.3. Asitlerin Endüstri, Temizlik ve Tarımdaki Kullanım Alanları .......................................... 41
1.4.4. Asitlerin Taşınması, Depolanması ve Kullanımı Sırasında
Dikkat Edilmesi Gerekenler .......................................................................................... 41
1.4.5. Asit Yağmurları ............................................................................................................. 42
1.4.6. Asit ve Baz Ambalajlarındaki Güvenlik Uyarıları........................................................... 45
1.4.7. Maden Suyu ve Asitli İçeceklerin Sindirim Sistemine Etkisi ......................................... 47
1.4.8. Sindirim Sistemindeki Asidik ve Bazik Salgılar . ........................................................... 49
1.4.9. Gündelik Hayatta Kullanılan Bazı Maddelerin pH değerleri ......................................... 50
1.4.10. Asit ve Bazlarla Çalışırken Sağlık ve Güvenlik Açısından
Dikkat Edilmesi Gerekenler .......................................................................................... 51

1.5. TUZLAR . ................................................................................................................................. 54


1. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI ............................................................ 62

2. ÜNITE: KARIŞIMLAR ................................................................................................................ 69

2.1. KARIŞIMLARI SINIFLANDIRALIM ......................................................................................... 72


2.1.1. Çözünme Olayı............................................................................................................... 77

2.2. ÇÖZELTİLERDE DERİŞİM . .................................................................................................... 83


2.2.1. Yüzde Derişim................................................................................................................. 85

6
2.2.2. Milyonda Bir Kısım (ppM)................................................................................................ 88
2.2.3. Gündelik Yaşantımızda Derişim...................................................................................... 89
2.2.4. Koligatif Özellikler . ......................................................................................................... 90
2.2.4.1. Kaynama Noktası Yükselmesi........................................................................... 91
2.2.4.2. Donma Noktası Alçalması . ............................................................................... 94
2.2.4.3. Ozmoz . ............................................................................................................. 95

2.3. KARIŞIMLARIN AYRILMASI .................................................................................................. 98


2.3.1. Tanecik Boyutu Farkı ile Ayırma Yöntemleri . ................................................................. 98
2.3.2. Yoğunluk Farkı ile Ayırma Yöntemleri .......................................................................... 101
2.3.3. Kaynama Noktası Farkı ile Ayırma Yöntemleri . ........................................................... 104
2.3.4. Su Arıtımında Koagulasyon Yöntemi ........................................................................... 106
2.3.5. Sert Suların Yumuşatılması . ........................................................................................ 107
2. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI .......................................................... 110

3. ÜNITE: ENDÜSTRİDE VE CANLILARDA ENERJİ ............................................................ 117

3.1. ORGANİK VE ANORGANİK BİLEŞİKLER . ......................................................................... 118

3.2. FOSİL YAKITLAR . ................................................................................................................ 120


3.2.1.Kömürün Oluşumu ve Kömür Türleri . ........................................................................... 120
3.2.2. Kömürler ve Çevre ....................................................................................................... 123
3.2.3. Ham Petrol ve Oluşumu ............................................................................................... 126
3.2.4. Petrol Ürünleri ve Petrol Rafinasyonu........................................................................... 128
3.2.5. Başlıca Petrol Bileşenleri ............................................................................................. 131
3.2.6. Hidrokarbonlar . ............................................................................................................ 134

3.3. TEMİZ ENERJİ KAYNAKLARI . ............................................................................................ 141


3.3.1. Mısırdan Glikoz Üretimi . .............................................................................................. 141
3.3.2. Meyve Şekerinin Etanol ve Sirkeye Dönüşümü............................................................ 143
3.3.3. Bitkisel Enerji Kaynakları . ............................................................................................ 146
3.3.4. Diğer Temiz Enerji Kaynakları....................................................................................... 150

3.4. CANLILARDA ENERJİ . ........................................................................................................ 155


3.4.1. Karbonhidratlar . ........................................................................................................... 160
3.4.2. Yağlar............................................................................................................................ 168
3.4.3. Proteinler . .................................................................................................................... 170
3.4.4. Yağların Yanma ve Hidroliz Özellikleri . ........................................................................ 175
3. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI .......................................................... 178

7
4. ÜNITE: KİMYA HER YERDE ...................................................................................................185

4.1. SU VE HAYAT..........................................................................................................................186
4.1.1. Su Döngüsü ..................................................................................................................188
4.1.2. Su Tasarrufu ..................................................................................................................188
4.1.3. Kullanım Suları Niçin Arıtılır?.........................................................................................190
4.1.4. Şehir Sularındaki Kirleticiler...........................................................................................192
4.1.5. Su Arıtım Sürecinin Başlıca Evreleri .............................................................................194
4.1.6. Evlerde Kullandığımız Su Arıtma Cihazları....................................................................196
4.1.7. Doğal Kaynak Suyu ve İşlenmiş Su...............................................................................196
4.1.8. Deniz Suyundan Şehir Suyu Elde Edilişi . .....................................................................197

4.2. EVDE KİMYA ..........................................................................................................................199


4.2.1. Hazır Gıdalar . ...............................................................................................................199
4.2.2. Temizlik Malzemeleri .....................................................................................................207
4.2.3. Polimerler.......................................................................................................................215
4.2.3.1. Polimer Malzemelerin Kullanım Alanları ve Geri Dönüşümü............................218
4.2.4. Kozmetikler....................................................................................................................223
4.2.5. İlaçlar..............................................................................................................................228

4.3. OKULDA KİMYA......................................................................................................................234


4.3.1. Kırtasiye Malzemeleri . ..................................................................................................235

4.4. SANAYİDE KİMYA . ................................................................................................................243


4.4.1. Gübreler.........................................................................................................................243
4.4.2. Yapı Malzemeleri . .........................................................................................................252
4.4.2.1. Kireç, Sönmüş Kireç ve Harç............................................................................252
4.4.2.2. Kireç Üretimi.....................................................................................................253
4.4.2.3. Camın Yapısı ...................................................................................................255
4.4.2.4. Porselen ve Seramik . ......................................................................................257
4.4.2.5. Boyalar ve Bileşenleri ......................................................................................259

4.5. ÇEVRE KİMYASI ....................................................................................................................262


4.5.1. Hava, Toprak ve Su Kirliliği ...........................................................................................262
4. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI ...........................................................272

LABORATUVAR GÜVENLİK SEMBOLLERİ . ..............................................................................280


ÜNİTE SONU ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI CEVAP ANAHTARLARI ..........281
SÖZLÜK ........................................................................................................................................289
KAYNAKÇA ...................................................................................................................................296
GÖRSEL KAYNAKÇA ...................................................................................................................297

8
ORGANİZASYON ŞEMASI

1.
ÜNİTE ASİTLER, BAZLAR VE TUZLAR İçerik
Ünite içindeki konuların başlıkları veril-

İÇERİK
miştir.
1.1. Asitler ve Bazları Tanıyalım
1.2. Asit ve Bazların Sulu Çözeltileri
1.3. Asitlerin ve Bazların Tepkimeleri
1.4. Hayatımızda Asitler ve Bazlar
1.5. Tuzlar

Ünite Fotoğrafları
Her ünitenin giriş sayfasında ünitenin içe-
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar
riğiyle ilgili görseller kullanılmıştır.

a karşılaştığı-
dişlerimizi fır-
Ünite Girişleri
rken kullandı-
Ünitenin amacı verilmiştir.
n tadının acı
nlık hissi ver- Bu ünite ile asit, baz ve tuz türü maddelerin gündelik deneyimlerle tanıtılması; bilinen özellikleri
ile moleküler yapılarının ilişkilendirilmesi, asit, baz ve tuz kavramları arasındaki ilişkilerin kurulması ve

bazların ortak bu maddelerin kullanım alanları ile doğru kullanımlarına yönelik bilinç oluşturulması amaçlanmaktadır.

11

Bunları Biliyor muyuz?


açımızı yıkar- 4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

ndığımız lava- GİRİŞ


Sayfa Yanındaki Boşluklar
Bazlar alkali olarak da adlan- Yaşantımızın birçok aşamasında kimya ile iç içeyiz. Hayatımızın

Bunun yanın- devamı için gerekli olan sudan tükettiğimiz gıda maddelerine, temizlik
malzemelerinden ders yaparken kullandığımız kırtasiye malzemeleri-
Konu veya deneyler ile ilgili notlar almak
dırılır. Alkali kelimesi Arapça ve soru yazmak için boş bırakılmıştır. Ayrı-
ik taşır. Bitter
ne kadar her yerde kimya karşımıza çıkmaktadır. Hastalandığımızda
aldığımız ilaçlar, güzelleşmek adına kullandığımız kozmetik malze-

kökenli olup kül anlamına gel-


meleri, hepsinin üretim aşamasında kimyadan yararlanılmaktadır
(Resim 4.1). ca bu kısımda ilginç bilgiler, resim, fotoğraf,
mektedir. konu ile ilgili bilim insanlarına dair notlar ve
ha kolay piş- açıklamalara yer verilmiştir.
biliyor musu-
yemek soda-
Bölüm Fotoğrafları
(Resim 1.8). Bölüm içeriği ile ilgili resim ve fotoğraflar
kullanılmıştır.
Resim 4.1: Hayatımızdaki kimya

Bu ünitede evde, okulda, sanayide kullanılan ayrıca çevre kirliliği-


ne de neden olan kimyasallardan bahsedeceğiz.

4.1. SU VE HAYAT
İçerik
İnsan hayatında suyun önemi nedir? Vücudumuzun yüzde kaçı-
nı su oluşturuyor? Vücudumuzdaki su hangi hayatsal faaliyetlerimi-
Bölüm içindeki başlıklar verilmiştir.
zi gerçekleştiriyor?
İnsan ve diğer tüm canlılar için su hayati önem taşımaktadır. Çün-
kü su hayattır, hayatın kaynağıdır. Yetişkin bir insanın vücut ağırlığı-
nın %60-70’i sudur. Bu değer yaş, cinsiyet ve kilo gibi etkenlere bağ-
lı olarak değişiklik gösterir.
Bölüm Girişleri
Besin ve içeceklerle sindirim sonucu vücudumuza aldığımız
suyun vücudumuzdaki işlevi çok fazladır. Hücrelerin ihtiyaç duyduğu
Bölüm numarası, adı ve içerik ile ilgili bilgi-
katı maddeleri çözen, besinleri hücrelere taşıyan, hücrelerde oluşan
atık maddeleri boşaltım organlarına taşıyarak vücut dışına atılması-
ler ve sorular verilmiştir.
nı sağlayan sudur. Aynı zamanda su vücut ısısını dengede tutarken

186

Dikkat
Dikkat Konu içindeki önemli noktalara vurgu yap-
mak amacıyla verilmiştir.
Laboratuvarlarda asitlerle
çalışılırken çeker ocak kullanı- 9
lır. Çünkü laboratuvarda kulla-
nılan asitlerin büyük bir kısmı
karşılaştığı-
şlerimizi fır-
en kullandı- +

tadının acı
ık hissi ver- Resim 2.13: Saf su ve şekerin karıştırılması ile oluşan şekerli su
zların ortak çözeltisi
Bunları Biliyor muyuz?
Konularla ilgili ilginç bilgi ve günlük yaşamdaki ilginç haberler
çımızı yıkar- Bunları
Çözeltileri diğer Biliyor muyuz?
karışımlardan nasıl ayırt edersiniz? Çıplak
bu bölümde verilerek bilgi dağarcığımızı zenginleştirmek amaç-
gözle gözlemlemek yeterli olabilir mi? Çözeltileri diğer karışım-
ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar
ığımız lava- 1.lardan lanmıştır.
ayırmada çıplak gözle karışıma bakmak süt örneğinde
Bazlar
unun yanın- olduğu gibi alkali olarak da adlan-
bazen yanıltıcı olabilir. Karışımları mikroskopla ince-
taşır. Bitter dırılır.
lemek Alkali
daha etkili kelimesi
sonuçlar Arapça
verecektir. Araştırma
Tyndall etkisi incelenerek
kökenli diğer
de çözeltiler kül anlamına
olupkarışımlardan gel- ayrılabilir.
kolaylıkla
Araştırma 6.BuNaOH çözeltisine
bölümde, renkbilgilerimizi
konu ile ilgili değişimini gözleyinceye
derinleştirmek kadar
ve yeni
mektedir. çalışmalarımızda
damla bu HNO
damla büretten bilgilerden yararlanmamızı
çözeltisi ilave ediniz.sağlamak
Bu arada
a kolay piş- 3
amaçlanmıştır.
sürekli erlenmayeri çalkalayınız.
liyor musu- Sabun üretiminde pH’nin
emek soda- önemi ile ilgili bir poster hazır- 7. Renk değişimi olduğu anda büretin musluğunu kapatı-
Öğrendiklerimizi Uygulayalım
layıp arkadaşlarınızla paylaşı- nız. Öğrendiklerimizi Uygulayalım
Resim 1.8). 2. ÜNİTE: Karışımlar Anlatılan konunun arkasından verilen bu bölüm, konuyu anla-
nız.
Aşağıda 8. Son durumda hangi rengi gözlemlediniz?
verilen madde karışımların türünü uygun yıp
kutucuğa
anlamadığımızı tespit edebilmemizi sağlayacaktır.
“+” işareti ile belirtiniz.
2.2.1. Çözünme Olayı
Deneyi Değerlendirelim
Hatırlayalım oluşturulması sırasında bazı maddeler birbiri
Karışımların
Hatırlayalım
Karışım Homojen Heterojen
1.Daha
Nötralleşme sırasında anımsamak
önceden bildiklerimizi oluşan renkvedeğişiminin
o bilgilerle nedeni-
yeni bil-
içinde çözünürken bazıları çözünmemektedir. Bunun nedeni siz-
Sis ni gilerimizi
tartışınız.ilişkilendirmek amacıyla verilmiştir.
ce ne olabilir? Hangi maddelerin birbiri içinde çözüneceği biline-
Her Yerde
Dipol momenti sıfır olan 2. Deneyin tepkime denklemini yazınız.
bilir mi?
Kolonya
moleküllere apolar molekül,
2. ÜNİTE: Karışımlar

Proje Ödevi Geri Dönüşümlü Kâğıt Yapımı Proje Ödevi


Resim 2.11’de görüldüğü gibi ilk deney tüpünde ışık deme-
9. sınıfta kimyasal türler arası etkileşimleri öğrendiniz. Mad-
sıfır olmayanlara ise
Projenin amacı: polar yeni
ti görülmezken ikinci deney tüpünün içinde ışık demeti gözlen-
çıkarak ilkKullanılmış
deney tüpündekikâğıtları
değerlendirerek Öğrendiğimiz konuları daha iyi anlamamız ve pekiştirmemiz
delerin birbirleri
verilen ile çözelti oluşturup
bulunduğu oluşturmamaları maddeler
mektedir. Buradan yola karışımın
Gazoz
amacıyla çalışmaların bölümdür.
çözelti örneği olduğu, ikinci tüpteki karışımın ise koloit olduğu
kâğıt yapmak
molekül denir. Aynı tür atom-
sonucu çıkarılır.
Koloit karışımlara neler örnek verilebilir? Aerosol ve emülsi-
yonlarınAraç vekısmı
Gereçler Asit - baz tepkimelerinin ilerleyişi Deney 1.3’teki
arasındaki etkileşimlere bağlıdır. Çözücü ve çözünen arasındagibi indi-
lardansu oluşmuş I , Cl gibi
büyük bir koloittir. Duman, jöle koloit karışımlara

Çamurlu
örnek olarak verilebilir. Resim 2.12: Boya koloit ka-
1. Eski gazeteler 6. 2
Boyalar da koloit karışımdır (Resim 2.12). Yağlı boyalarda
Mutfakrışım
robotu
2örneğidir.
katör yardımıyla
oluşacak
Deney izlenebilir.
etkileşim, çözüneninFenolftalein indikatörü
kendi molekülleri eklenmiş
arasındaki etki-
diatomik moleküller
7. Naylonapolar-
2. Çok ince delikli tel poşet
boyaya renk veren pigment katı hâldedir ve bağlayıcısı olan yağ-

NaOH Birçözeltisinin rengi pembedir. Bu amacıyla


çözelti üzerine eklenen
da askıda kalmıştır. Çıplak gözle bakıldığında tek bir madde gibi
3. Birkaç
görünmesine bez parçası
rağmen boyalar heterojen yapıdadır. 8. Ağırlık leşimdenbilgiyi
dahaya da varsayımı
büyükse doğrulamak
çözünme olayı verilmiştir.
gerçekleşir.
Ayran
dır. Çok atomlu 9.moleküller-
4. Plastik kova Su
Deney her HNO damlası
Maddelerin
3
bir içinde
birbiri miktar çözünmeleri
NaOH bazını“Benzer,
nötralleştirir.
benzeriPembe
çözer.”
de ise her bir bağın
5. Plastik leğen
uzayda-
10. Kâğıt havlu
Deney Logoları
n yemek so- Kan
Deney 2.1: Karışım Oluşturalım
Projenin Uygulanması
rengin
ilkesi tamamen kaybolması
ile açıklanır. Bu ilkedetam nötralleşmenin
anlatılmak istenengerçekleştiğini
benzerlik mole-
ki dipolleri birbirini yok ede-
Deneyin amacı: Karışımların sınıflandırılmasını kavramak Güvenliğimiz için deney sırasında dikkat etmemiz gereken
1. Eski gazeteleri kovaya koyup üzerlerine su ekleyin ve
gösterir.
küllerin polar ya dabelirtilmiştir.
apolar olmasıdır.
LogolarınPolar maddeler polar
ön çözü-
Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler

O2biliyorsa molekül
bir gece bekletin.
ve CO2 gazları apolar,
karışımı yok
• Beherglas (250 mL; 4 adet) durumlar logolarla açıklamaları kitabın
bazik özel- • Su
2. Ertesi gün suyunu süzüp mutfak robotunda hamur
cülerde, apolar
kısmında maddeler ise apolar çözücülerde çözünür.
verilmiştir.
edemiyorsa molekül polar-
hâline getirin.
• Şeker

ının nedeni • Naftalin

dır. Molekül şekli biliniyorsa


3. Kâğıt hamurunu leğene koyun. • Tebeşir tozu
• Zeytinyağı Çözelti oluşumu sırasında çözücü ve çözünen moleküllerine
4. Kâğıt hamurunun üzerine eşit ölçüde su ekleyip karış-
• Baget
Araç ve Gereçler
molekülün polar olup olma-
Deneyi Uygulayalım
tırın. • Etiket (4 adet) ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Suda tuz çözdüğümüzde tuz
cak kullanı- 1. 4 adet beherglasa 150’şer mL su koyalım.
• Spatül 79 Deney sırasında kullanılacak araç, gereç, alet ve cihazların
5. İnce delikli
2. Beherglaslara teli karışımın
etiket yapıştırarak

yacağı belirlenebilir.
içinenuma-
1’den 4’e kadar koyun.
Öğrendiklerimizi
molekülleri Uygulayalım
nasıl oluyor da gözden kayboluyor? Tuz neden suda
verildiği bölümdür.
ralandıralım.
r kısmı tah- 6. Teli üzerinde kalan hamurla birlikte çıkartın.
3. 1, 2, 3 numaralı beherglaslara sırası ile az miktarda
şeker, naftalin ve tebeşir tozunu spatül yardımıyla ekleyip
7. Temiz ve düz bir yere bez parçalarını serin. çözünebiliyor?
sit buharla- bagetle karıştıralım.
4. 8. Teli, beherglasa
4 numaralı kâğıt hamurlarının
beherglastaki sıvı bulunduğu
miktarı 200 yüzey altta kalacak Aşağıdaki tabloda verilen maddelerin oda sıcaklığında hangi
mL olana kadar zeytinyağı ekleyip bagetle karıştıralım.
şekilde bezin üstüne koyun ve iyice bastırın. HDeney
O (su) molekülünde iki Hδ+ - Oδ- dipolü birbiri ile belli bir
Resmi
9. Hamur beze yapışınca kaldırın.
pH aralığında
2 olduğunu belirtiniz.
Laboratuvarda
açı yapmış deney düzeneklerinin
durumdadır. Bu nedenleoluşturulmasına yol gös-
birbirinin etkisini yok ede-
ldukları için 10. Hamurun üzerine ikinci 77
bir bez örtüp tekrar bastırın.
termekBu
mezler. amacıyla
olayı verilen
daha resimlerdir.
basit bir şekilde açıklayacak olursak; su
r. 11. Leğendeki hamur bitene kadar bir kat hamur, bir kat
bez koyarak bu işlemleri tekrarlayın.
12. En üste naylon poşeti koyun ve ağırlık yapması için Madde O-H bağları
molekülünde 0 - 7aynı doğrultuda
7 7 - 14
değildir. Aynı doğrul-
kalın kitapları üst üste dizin. Ünite Ölçme ve Değerlendirme Çalışmaları
tuda olsalardı dipol momentleri sıfır olabilirdi. Ancak O-H bağ-
13. Birkaç saat sonra kâğıtları dikkatle bezden ayırın ve
Her ünitenin sonunda boşluk doldurma, eşleştirme, açık uçlu,
kurumaları için 1.kâğıt
ÜNİTEhavluların üzerine serin.
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI
ları Portakal
arasında belirli bir açı olduğu için bağların dipolleri birbiri-
14. Yeni kâğıtlarınız hazırlanmış oldu. doğru - yanlış ve çoktan seçmeli tarzında sorular bulunmaktadır.
A. Aşağıdaki metinde numaralandırılmış boşlukları uygun olan kelime ve kavramlar ile
ni Bu
yokbölümde
edemez. Bundan dolayı
öğrendiklerimizi da su molekülleri
pekiştirebilmemiz polarilgili
ve üniteyle molekül-
Projeyi Değerlendirelim:
tamamlayınız.

1. anyon
Geri dönüşümlü
katyonkâğıt yapımının
CaO çevreyemetal
ne gibi yarar-
asit yağmurları
lerdir
Diş(Şekil
varsa macunu2.1). Su
eksiklerimizi molekülündeki
belirleyebilmemiz oksijen atomu (O), üzerin-
amaçlanmıştır.
ları olabilir? Açıklayınız.
pH metre nötralleşme asidik aktif renksiz de bulunan elektron çiftlerinden dolayı kısmi negatif yüke sahip-
Şekil 2.1: Suyun molekül şekli
tir. Hidrojen
Yemek atomu (H) ise kısmi pozitif yüke sahiptir. İyonik bir
10
asitler indikatör bazik bazlar pembe
254
sarı soy pH metre H+ OH- bileşik olan tuz (NaCl), Na+ iyonları ile Cl- iyonlarından meydana
CO2 gelirGazoz
(Şekil 2.2). Su moleküllerindeki kısmi negatif yüklü oksijen
+
1.
ÜNİTE ASİTLER, BAZLAR VE TUZLAR

İÇERİK
1.1. Asitler ve Bazları Tanıyalım
1.2. Asit ve Bazların Sulu Çözeltileri
1.3. Asitlerin ve Bazların Tepkimeleri
1.4. Hayatımızda Asitler ve Bazlar
1.5. Tuzlar

Bu ünite ile asit, baz ve tuz türü maddelerin gündelik deneyimlerle tanıtılması; bilinen özellikleri
ile moleküler yapılarının ilişkilendirilmesi, asit, baz ve tuz kavramları arasındaki ilişkilerin kurulması ve
bu maddelerin kullanım alanları ile doğru kullanımlarına yönelik bilinç oluşturulması amaçlanmaktadır.

11
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

GİRİŞ
Kimya, maddelerle ilgilenen, bu maddelerin özelliklerini, birbi-
ri ile etkileşim ve tepkimelerini inceleyen bilim dalıdır. Kimya bili-
mi maddeyi çeşitli özelliklerine göre sınıflara ayırarak incelemek-
tedir. Örneğin; 9. sınıfta maddeyi, element, bileşik ve karışım ola-
rak üç sınıfa ayırmıştık. Elementleri kendi arasında metal, ametal
ve soygaz, karışımları ise homojen ve heterojen olarak sınıflan-
dırmıştık. Bu ünitede ise bileşikleri benzer kimyasal özelliklerine
göre asitler, bazlar ve tuzlar olmak üzere üç sınıfa ayırarak ince-
leyeceğiz.
Günlük hayatta kullandığımız sabun, deterjan, çamaşır suyu,
gazoz, kireç, sirke, sebze, meyve ve ilaç gibi birçok madde yapı-
larında asit ya da baz özelliği taşıyan maddeler içermektedir.

Görsel 1.1: Hazır çorbalar asidik özellik gösterir.

Bunları Biliyor muyuz 1.1 ? Aynı marka hazır çorbaların tadı ve kıvamı neden değişmez?
Bunu hiç düşündünüz mü? Hazır gıda maddelerinin birçoğu asi-
Canlı organizmaların hayat-
dik ya da bazik özellik taşır. Hazır çorbalar asidik özellik gösterir
sal faaliyetlerinde asit, baz ve
(Görsel 1.1). Her poşet çorbanın asitliği kontrol edilerek paket-
tuzların önemi büyüktür. Vücu-
lenir. Bu da çorbaların tadının ve kıvamının her seferinde aynı
dumuz kanımızdaki asitliği oto-
olmasını sağlar.
matik olarak kontrol etmekte-
Yün ya da ipek kıyafetlerin yıkama koşulları diğerlerinden
dir. Bu kontrol mekanizmasının
neden farklıdır? Bazı sabun ve deterjanlar bazik özellik göste-
bozulması birtakım hastalıkla-
rir. Bu sabun ve deterjanların içerdiği bazların etkisi ile yün ya da
ra neden olur. Örneğin; anemi
ipek kıyafetlerin lifleri kısalır ve kısmen de olsa çözünür.
(kansızlık) vücuttaki folik asit
eksikliğinden kaynaklanmakta- Çiftçiler bazen toprağa kireç tozu serperler. Bunun nede-

dır. ni, asidik özellik gösteren toprağın bu özelliğini ortadan kaldır-


maktır. Kireç tozu bazik özellik gösterdiği için toprağa serpilir ve
daha yüksek verimle ürün elde edilmesi sağlanmış olur.

12
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Neden her bitki her toprakta yetişmez? Bunun nedeni ne ola-


bilir? Toprağın asitlik ve bazlığının bu konuda önemi büyüktür.
Örneğin; nötr ve bazik toprakta yetişen ortanca bitkisinin çiçek-
leri pembe renkli olurken, asidik toprakta yetişen ortancaların
çiçekleri ise mavi renklidir (Görsel 1.2).
Asit ve bazlar tepkimeye girerek birbirini nötrleştirir ve tuz
oluşturur. Tuzlar besin maddesi olmanın yanı sıra tarımdan tıb-
ba kadar birçok alanda kullanılmaktadır.
Hastalara verilen serum fizyolojiğin tuzlu su olduğunu biliyor
muydunuz? Serum fizyolojik bebeklerin burun temizliğinde, diyabet
komasında, kan ve plazma hacminin ani düşmesi ile ortaya çıkan
şok durumunda ve daha birçok hastalıkta kullanılır (Görsel 1.3).

Görsel 1.2: Toprağın asitlik ve


bazlığına göre yetişen ortanca
çiçekleri

Görsel 1.3: Hastalara verilen ve halk arasında tuzlu su olarak bilinen


serum fizyolojik, %0,9’luk tuz (sodyum klorür) çözeltisidir.

Bu bölümde, çevremizdeki asit, baz ve tuzları tanıyarak bun-


ların gündelik hayatımızda ne kadar önemli olduklarını; sağlık,
endüstri, çevre açısından fayda ve zararlarını değerlendireceğiz.

1.1. ASİTLERİ VE BAZLARI TANIYALIM


Tüm kimyasallar ya asidik ya bazik ya da nötrdür. Ellerimi-
zi yıkarken kullandığımız sabun, yemeklerden sonra dişlerimizi
fırçalarken kullandığımız diş macunu, ev temizliğinde kullandı-
ğımız deterjanlar, baş ağrımızı gidermek için aldığımız aspirin,
salatalara tat vermek için kullandığımız limon suyu ve sirke asit
mi yoksa baz mı içerir?

13
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Aspirinin yapısında salisilik asit (C6H4(OH)CO2H) (Görsel 1.4),


elmada malik asit (C4H6O5), portakal ve limon gibi turunçgillerde
sitrik asit (C6H8O7), kolada karbonik asit (H2CO3), sirkede asetik
asit (CH3COOH) bulunur.
Aspirini çiğnediğimizde ağzımızda nasıl bir tat bırakır? Tüket-
tiğimiz gıda maddelerinden limon, portakal ve domatesin tadı
nasıldır? Bu soruların cevabı şüphesiz “ekşi” olacaktır. Peki,
bu maddelere ekşi tadını veren ne olabilir? Tatları ekşi olan bu
maddelerin ortak özelliği yapılarının asit içermesidir.
Görsel 1.4: Ağrı kesici ve kan
sulandırıcı olarak kullandığımız Asitlerin büyük bir çoğunluğunun tadı ekşidir (Görsel 1.5).
aspirin asidik özellik gösterir. Asit, Latince acidus kelimesinden türetilmiştir. Acidus ekşi anla-
mına gelmektedir.

Görsel 1.5: Asitlerin tadı ek-


şidir.

Görsel 1.6: Karıncalar formik asit salgılar.

Bir karınca tarafından ısırıldıysanız yanma hissini de fark


etmişsinizdir. Bunun sebebi karıncanın ısırması sırasında salgı-
ladığı formik asit (HCOOH)tir. Formik asit karınca asidi olarak
da bilinir (Görsel 1.6). Isırgan otuna dokunulduğu zaman hisse-
dilen yanma yine formik asitten kaynaklanır.
Sınavlara çalışırken hiç midenizde yanma hissi, ağzınızda
ekşi bir tat oluştu mu? Stres sırasında midede fazla salgılanan
hidroklorik asit ağza geldiğinde ekşi bir tat bırakır (Görsel 1.7).
Salatalara tat vermek için kullanılan limon suyu ve sirke de
asidik özellik gösteren maddelerdendir.
Mermer tezgâh üzerinde limon kesilmemelidir. Çünkü limon
suyu mermerin aşınmasına neden olur. Limon suyu ve sirkenin
Görsel 1.7: Stres sırasında mi-
metal kaplara koyulmamasının nedeni yine asitlerin aşındırıcı
dede hidroklorik asit salgısı artar.
etkisidir. Limon suyu ve sirke metal kabı aşındırır ve karartır.

14
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Bazlar da asitler kadar günlük hayatımızda sıkça karşılaştığı-


mız maddelerdendir. Örneğin, yemeklerden sonra dişlerimizi fır-
çalarken kullandığımız diş macunu, ellerimizi yıkarken kullandı-
ğımız sabun bazik özellik gösterir. Diş macununun tadının acı
olduğunu, yine tadı acı olan sabunun elimize kayganlık hissi ver-
diğini biliyoruz. Ciltte kayganlık hissi uyandırmak bazların ortak
özelliklerindendir.
Bunları Biliyor muyuz 1.2 ?
Birçok temizlik maddesi bazik özellik gösterir. Saçımızı yıkar-
ken kullandığımız şampuan, ev temizliğinde kullandığımız lava-
Bazlar alkali olarak da
bo açıcı ve amonyak buna örnek olarak verilebilir. Bunun yanın-
adlandırılır. Alkali kelime-
da severek tükettiğimiz bitter çikolata da bazik özellik taşır. Bitter
si Arapça kökenli olup kül
çikolatanın acı olmasının nedeni ne olabilir?
anlamındadır.
Annelerimiz nohut, fasulye gibi baklagillerin daha kolay piş-
mesini sağlamak için ıslatma suyuna ne eklerler biliyor musu-
nuz? Keklerin kabartılması için de kullandığımız yemek sodası
baklagillerin kolay pişmesine yardımcı olur (Görsel 1.8). Yemek
sodası bazik özellik gösterir.

Dikkat 1.1

Laboratuvarlarda asitlerle
çalışılırken çeker ocak (aspi-
ratör) kullanılır. Çünkü labo-
ratuvarda kullanılan asitlerin
büyük bir kısmı tahriş edici ve
aşındırıcı özelliğe sahiptir. Bu
nedenle asit buharları solun-
mamalıdır.
Görsel 1.8: Baklagillerin kolay pişmesi için bir baz olan yemek sodası Bazlar ve asitler cildi tahriş
kullanılabilir.
edici maddeler oldukları için
çıplak elle dokunulmamalıdır.
Günlük hayatta kullandığımız maddelerin asit ya da baz Tatlarına bakılmamalıdır.
olduklarını deneyimlerimizle belirleyebilir miyiz?

15
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Araştırma 1.2

Sınıfa getirdiğiniz limon, sir-


ke, maden suyu gibi maddele-
Görsel 1.9: Asidik özellik gösteren bazı gıda maddeleri
rin tatlarına bakarak asidik mi,
bazik mi olduklarını belirleyip Limon suyu, sirke, elma, portakal, mandalina, erik, turşu
sonucu arkadaşlarınızla payla- suyu, maden suyu, kahve gibi maddelerin tatları ekşi olduğun-
şınız. dan asit grubundadır (Görsel 1.9).

16
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Araştırma 1.1

Günlük hayatınızda kullan-


dığınız sabun, bulaşık deter-
janı, şampuan gibi maddele-
ri sınıfınıza getirip neden bazik
özellik gösterdiğini arkadaşları-
nızla tartışınız.

Görsel 1.10: Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bazik özellik gösteren


bazı maddeler

Sabun, deterjan, şampuan, kireç, lavabo açıcı, amonyaklı su,


yumurta vb. maddeler ele kayganlık hissi verdiği için baz gru-
bundadır (Görsel 1.10).

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda belirtilen maddelerin asit mi yoksa baz mı oldukla-


rını kutucukları işaretleyerek belirtelim.
Asit Baz
a. Süt
b. Kakao
c. Kabartma tozu
ç. Maden suyu
d. Kırmızıbiber

17
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.1.1 İndikatörler
Asit ve bazların tanınmasında tatmak ya da dokunmak yeri-
ne daha az tehlikeli yöntemler de vardır. Örneğin; indikatör deni-
len boyar maddeler bu amaç için kullanılabilir. Sulu çözeltilerde
ortamın asitlik ya da bazlığına göre renk değiştiren organik boyar
maddelere indikatör ya da ayıraç denir. İndikatörler zayıf asit ya
da zayıf baz yapısındadır. En çok kullanılan indikatör olan turnu-
sol, likenden elde edilen bir indikatördür. Asitlerin sulu çözeltisi
turnusolun rengini kırmızıya (Görsel 1.11), bazlarınki ise mavi-
ye çevirir.

Görsel 1.11: Bir asit olan limonun turnusol kâğıdına etkisi

İndikatörler doğal ya da sentetik yapıda olabilir. Bazı çiçek ya


da yaprak pigmentleri doğal indikatörlere örnek verilebilir.
Kırmızılahana (Görsel 1.12) ve havuç kullanılarak hazırlanan
salatanın renginin kırmızı olduğunu gözlemlemişsinizdir. Bunun
nedenini hiç düşündünüz mü? Bu durum kırmızılahananın doğal
bir indikatör olmasından kaynaklanır. Kırmızılahananın mor ren-
ginin kaynağı içerdiği antosiyanin denilen bir pigmenttir. Kırmı-
zılahana asidik ortamda pembe-kırmızı, bazik ortamda ise sarı-
yeşil renk alır (Görsel 1.13). Havuç asidik olduğu için salatanın
rengi kırmızıdır (Görsel 1.13). Asit, lahananın mor rengini kırmızı-
ya çevirmiştir.

Görsel 1.13: Kırmızılahana


suyunun bazik ve asidik or-
tamdaki renkleri
Görsel 1.12: Kırmızılahana doğal bir indikatördür.

18
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Görsel 1.14: Limon, doğal bir indikatör olan çayın rengini değiştirir.

Çaya limon damlattığınızda çayın renginin niçin değiştiği-


ni hiç düşündünüz mü? Çayın renginin sarıya dönmesi çayın
Görsel 1.15: Çayın ba-
doğal bir indikatör olmasından kaynaklanır (Görsel 1.14). Çay zik ve asidik çözeltiler-
asidik ortamda sarı renk alırken bazik ortamda kahverengidir deki rengi
(Görsel 1.15). Deney 1.1’i yaparak doğal bir indikatör olan gül
yaprağını inceleyelim.

Deney 1.1

Gül Yaprağının Doğal İndikatör Özelliği


Deneyin amacı: Gül yaprağının asidik ve bazik ortamda
renk değişiminin gözlenmesi Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler
Deneyi Uygulayalım
• Huni
1. Gül yapraklarını havanda dövelim. • Tüplük
2. Üzerine dereceli silindir yardımıyla 5 mL etil alkol ekle- • Havan
yerek çözelti hazırlayalım. • Kıskaç
• Saf su
3. Görseldeki düzeneği kuralım.
• Damlalık
• Gül yaprağı
• NaOH çözeltisi
• HCl çözeltisi
• Süzgeç kâğıdı
• Erlenmayer
• Deney tüpü (2 adet)
• Dereceli silindir(10 mL’lik)
• Etil alkol
• Bünzen mesnedi
• Saplı halka
 

19
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

4. Huniye süzgeç kâğıdı yerleştirip çözeltiyi erlenmayere


süzelim.
5. Tüplükteki deney tüplerinden birincisine NaOH çözelti-
sinden, ikincisine HCl çözeltisinden ikişer mL ekleyelim.
6. Havanda hazırladığımız çözeltiden 3-4 damla deney
tüplerine damlatalım.
7. Deney tüplerinde gözlemlediğimiz renkleri aşağıdaki
tabloyu defterimize çizerek kaydedelim.

1. deney tüpü 2. deney tüpü

Renk

Deneyi Değerlendirelim
1. Tüplerdeki renkler birbirinden farklı mı? Farklı ise bunun
nedeni ne olabilir?
Görsel 1.16: Gül yaprağı- 2. Tüplerdeki renkler Görsel 1.16 ve Tablo 1.1’deki renk-
nın asidik ve bazik ortam-
daki renklerinin deneysel lerle uyuşuyor mu?
sonuçları

Yaptığımız deneyde gül yaprağı ile hazırladığımız çözeltiye


asit ve baz eklediğimizde farklı renkler elde ettik. Bu durum gül
yaprağından elde edilen çözeltinin bir indikatör olduğunu gösterir.
Tablo 1.1’de bazı doğal indikatörlerin asidik ve bazik ortamda-
ki renkleri verilmiştir. İnceleyiniz.

Doğal İndikatör Asit Rengi Baz Rengi

Karalahana Pembe-kırmızı Sarı-yeşil

Lavanta Renksiz Kahverengi

Gül yaprağı Açık pembe Sarı

Çay Sarı Kahverengi

Kırmızı soğan kabuğu Açık kırmızı Açık kahverengi

Kiraz Açık pembe Açık sarı

Çilek Açık turuncu Sarı-yeşil

Kuşburnu Kırmızı Koyu yeşil

Tablo 1.1: Bazı doğal indikatörlerin asidik ve bazik ortamdaki renkleri

20
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Doğal indikatörlerin dışında laboratuvarda asit-baz deneyle-


ri sırasında sıkça kullandığımız diğer indikatörler Tablo 1.2’de
verilmiştir.

İndikatör Asit Rengi Baz Rengi

Timol mavisi Kırmızı Sarı

Bromofenol mavisi Sarı Mavi

Kongo kırmızısı Mavi Kırmızı

Metil oranj Kırmızı Sarı

Nitrazin sarısı Sarı Mavi

p-nitrofenol Renksiz Sarı

Bromokrezol yeşili Sarı Mavi

Metil kırmızısı Kırmızı Sarı

Bromotimol mavisi Sarı Mavi

Turnusol Kırmızı Mavi

Krezol kırmızısı Sarı Kırmızı

Fenolftalein Renksiz Pembe

Alizarin sarısı Sarı Eflatun

Tablo1.2: Laboratuvarda kullanılan bazı indikatörlerin asidik ve bazik or-


tamdaki renkleri

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen maddelerin belirtilen indikatörlerdeki renk-


lerini doğru (D) ya da yanlış (Y) olarak değerlendirelim.

Madde Metil oranj Turnusol Karalahana


Limon Kırmızı (...) Mavi (...) Pembe (...)
Sabunlu su Kırmızı (...) Kırmızı (...) Sarı (...)
Kireç suyu Sarı (...) Mavi (...) Sarı (...)
Kola Kırmızı (...) Mavi (...) Sarı (...)
Maden suyu Sarı (...) Kırmızı (...) Sarı (...)

21
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.2. ASİT VE BAZLARIN SULU ÇÖZELTİLERİ


Asitlerin ekşi tatta ve aşındırıcı, bazların ise aşındırıcı, ele
kayganlık hissi verici ve acı olduklarını öğrendik. Ayrıca asit ve
Saf su bazların bazı renkli maddelerin rengini değiştirdiğini Deney 1.1’i
yaparak gözlemledik. Bu özellikler duyu organlarımız ya da indi-
katörler yardımıyla maddelerin asit veya baz olduğunu belirle-
memize yardımcı olmaktadır.
Acaba asit ve bazların başka ne tür özellikleri vardır? Bir asit
NaCl
(suda) ya da baz suda çözündüğünde ne olmaktadır? Bu çözeltilerin
elektrik akımını iletmesinin nedeni nedir?
Elektrik akımı bir yük akışıdır. Bu nedenle sadece iyon içeren
çözeltiler elektrik akımını iletir. Elektrik akımını ileten çözeltilere
HCl elektrolit çözelti denir. Elektrolit çözeltiler genellikle NaCl (sod-
(suda)
yum klorür), NaOH(Sodyum hidroksit) gibi iyonik bileşiklerin sulu
çözeltisidir. Asit ve bazların sulu çözeltilerinin de elektrik akımı-
nı ilettiği bilinmektedir. (Görsel 1.17) Bu nedenle asit ve bazların
sulu çözeltileri elektrolit çözeltilerdir.
NaOH Asit bileşikleri moleküler bileşik olmasına rağmen elekt-
(suda)
rik akımını iletebilir. Örneğin; HCl (hidroklorik asit) bileşiği saf
hâldeyken iyon içermez. Bu nedenle saf HCl elektriği iletmez.
Görsel 1.17: İyonik bileşik- Ancak suda çözündüğü zaman H + (hidrojen) ve Cl- (klorür) iyon-
lerin sulu çözeltileri elekti-
rik akımını iletirler. ları oluşturur. Bu iyonlar elektriğin iletilmesini sağlar (Görsel
1.17).
Bir maddenin suda çözündüğünde ortama verdiği iyonlar, o
  maddenin asit mi yoksa baz mı olduğu hakkında bilgi verir. Bu
konu ile ilgili ilk çalışmaları İsveçli bilim insanı Svante August
Arrhenius (Sivante Agust Areniyus) yapmıştır (Görsel 1.18).
1887’de geliştirdiği kendi adıyla anılan elektrolit dissosaiya teori-
sinde asit ve bazları tanımlamıştır.
Suda çözündüğünde bir su molekülüne bir H + (hidrojen iyo-
nu) veren maddelere asit , OH (hidroksit iyonu) veren madde-
-

lere baz denir.


Arrhenius’un asit baz tanımı, yapısında H + ve OH - bulundur-
mayan maddelerin asitlik ve bazlıklarını açıklamada yetersiz kal-
Görsel 1.18:
Svante August Arrhenius   mıştır. Bu nedenle sonraki yıllarda farklı asit baz tanımları oluş-
turulmuştur.
Resim 1.17
(1859-1927) (Portre fotoğrafı)
Asit ve bazlar, sulu çözeltilerinde iyon oluşturabildikle-
Svante
Suda çözüldüğünde H +
ri için elektrolittir yani sulu çözeltileri elektrik akımını iletir. Aca-
oluşturan maddelere asit ba limon, sabun, şeker ve alkolün sulu çözeltilerinden hangile-
August
OH oluşturan maddelere
-
ri elektrolittir? Limonun sulu çözeltisi asit, sabunun sulu çözelti-
baz adını vererek kendi asit si baz özellik gösterir ve elektrolittir. Ancak şeker ve alkolün sulu
Arrhenius
baz tanımını oluşturmuştur. çözeltisi asit ya da baz özellik göstermediği ve moleküler yapıda
(1859-1927) oldukları için elektrolit değildir.

22
Suda
çözündüğünde
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Örneğin HCl suda çözündüğünde suya birer tane H + ve Cl–


verir. Su aldığı H + iyonu ile H3O+ oluşturur.
Bunları Biliyor muyuz 1.3 ?

Bir bileşikteki asidik hid-


HCl (suda) + H2O(sıvı) H3O+(suda) + Cl–(suda)
rojen atomu suda H + iyo-
nu şeklinde serbest bırakıla-
Tepkime daha basit olarak, bilen hidrojen atomudur. Bu
atom çoğu asit molekülün-
de HCl, HNO3 gibi ilk atom
HCl (sıvı) H + (suda) + Cl–(suda)
olarak yazılır. Ancak HCO-
OH, CH3COOH gibi organik
şeklinde gösterilebilir. asitlerde son element olarak
HF asidinin sulu çözeltisinde iyonlaşma tepkimesi; yazılır.

HF(suda) + H2O(s) H3O+(suda) + F–(suda)

ya da

HF(s) H + (suda) + F–(suda)

şeklinde gösterilebilir.
Asitler, hidrojen içeren ve su ile reaksiyonunda H3O+ meyda-
na getiren bir molekül olabileceği gibi bir iyon da olabilir. Örne-
ğin; HCO3– suda,

HCO3–(suda) H (suda) + CO32– (suda)


+

şeklinde iyonlaşır. Tepkime denkleminde görüldüğü gibi H


+

oluşturduğu için HCO3– asittir.


Organik asitler, yapılarında bulunan karboksil (-COOH) gru-
bundan dolayı suda çözündüklerinde suya H + verir. Örneğin, sir-
ke asidi olarak bilinen CH3COOH suda çözündüğünde –COOH
grubundaki hidrojenini suya verir:

CH3COOH(s) CH3COO–(suda) + H + (suda)

23
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Herhangi bir bileşiğin asit olup olmadığını nasıl tanıyabiliriz?


H2SO4, NH3, H2CO3, CH4, C6H5COOH, C2H2 bileşiklerinden han-
gileri asittir? Bir bileşiğin asit olduğunu molekül formülünün hid-
Bunları Biliyor muyuz 1.4 ? rojen elementi ile başlamasından ya da organik bileşik ise kar-
boksil grubu içermesinden tanırız. Buna göre, H2SO4, H2CO3,
C6H5COOH gibi bileşikler asitken CH4, C2H2, NH3 bileşiklerinin
moleküllerinde hidrojen atomu başta olmadığı ve karboksil gru-
Oksitler
Am
foter bu içermediği için asit olmadıklarını söyleyebiliriz.

Bazik Asidik
Yapısında asidik hidrojen atomu içermeyen ancak asit özel-
lik gösteren maddeler de vardır. SO2, CO2 ve N2O5 gibi bileşikler
hidrojen atomu içermemelerine rağmen asit özellik gösterir. Bu
oksijenli bileşiklere asidik oksit ya da asidik anhidrit denir. Bu
bileşikler su ile asit oluşturarak reaksiyon verir:
Bazik oksitler, büyük oran-
da iyonik bağlı olup metallerin SO2 (g) + H2O(s) 2H2SO3 (suda) (Sülfüroz Asit)
oksijenli bileşikleridir. N2O5 (g) + H2O(s) 2HNO3 (suda) (Nitrik Asit)
Asidik oksitler, kovalent CO2(g) + H2O(s) H2CO3 (suda) (Karbonik Asit)
bağlı olup ametallerin oksijen-
ce zengin olan bileşikleridir.
Bir de hem asit hem de baz-
larla tepkime veren amfoter Öğrendiklerimizi Uygulayalım
metallerin oksijenli bileşikle-
ri yani amfoter oksitler vardır. Aşağıdaki moleküllerin su ile verdikleri tepkimeleri tamamla-
yıp yandaki boşluklara yazalım.

a. HBr + H2O ................................................................

b. HNO3 + H2O .............................................................

c. HCOOH + H2O ..........................................................

ç. C6H5COOH + H2O .....................................................

d. HSO3– + H2O .............................................................

e. SO3 (g) + H2O .............................................................

Suda çözündüğünde OH (hidroksit iyonu) oluşturan molekül


-

veya iyonlara baz denildiğini belirtmiştik. Örneğin; sabun yapı-


mında kullanılan NaOH (sodyum hidroksit) iyonik bir bileşik oldu-
ğu için suda çözündüğünde iyonları birbirinden ayrılır:

NaOH(k) Na+ (suda) + OH (suda)


-

24
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Sönmüş kireç olarak bilinen kalsiyum hidroksit (Ca(OH)2)


bazının sulu çözeltisinde iyonlaşmasına ait tepkime denklemi
aşağıdaki gibidir:

Ca(OH)2(k) Ca2+(suda) + 2OH (suda)


-

Yapısında OH- bulundurmayıp baz özellik gösteren madde-


ler de olabilir mi? Amonyak (NH3), kalsiyum oksit (CaO), sodyum
oksit (Na2O), potasyum oksit (K2O) yapısında OH bulundurma-
-

malarına rağmen baz özellik göstermektedir.


Ev temizliğinde ve saç boyalarında kullanılan NH3 (Görsel 1.19)
zayıf bir bazdır. Suda çözündüğü zaman neredeyse tamamen NH3
moleküllerinden ve çok küçük bir kısmı amonyum iyonları (NH4+)
katyonları ve hidroksit iyonu (OH ) anyonlarından oluşan bir çözel-
-

ti meydana getirir. Bu amonyum iyonları su molekülünden amon-


yağa aktarılan H + iyonları tarafından oluşturulur:

NH3(g) + H2O(s) NH4+(suda) + OH (suda)


-

Görsel 1.19: Amonyak ba-


Metal oksit olan CaO, Na2O, K2O moleküllerinin oksit iyonla- zik özellik gösteren bir mad-
dedir.
rı O2- dir. Bu maddelerin sulu çözeltilerindeki oksit iyonları su ile
tamamen reaksiyona girerek hidroksit iyonlarını oluşturur:

O2-(suda) + H2O(s) 2OH (suda)


-

CaO(k) + H2O(s) Ca2+(suda) + 2OH (suda)


-

Na2O(k) + H2O(s) 2Na+(suda) + 2OH (suda)


-

K2O(k) + H2O(s) 2K+(suda) + 2OH (suda)


-

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki moleküllerin su ile verdiği tepkimeleri tamamlaya-


rak yazalım.

a. KOH + H2O ......................................................

b. Mg(OH)2 + H2O ......................................................

c. BaO + H2O ......................................................

ç. CH3NH2 + H2O ......................................................

25
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.3. ASİTLERİN VE BAZLARIN TEPKİMELERİ


Midemiz sindirime yardımcı olmak için asit salgılar. Stres
gibi sebeplerle bu salgı artarak midemizde yanmaya ve ağzı-
Bunları Biliyor muyuz 1.5 ?
mızda ekşi bir tat oluşumuna sebep olur (Şekil 1.1). Reflü gibi
mide rahatsızlığı olan kişilerin maden suyu, maden sodası hat-
ta bazen yemek sodasını sulandırarak içtiklerini görmüşsünüz-
dür. Bu maddelerin ortak yanı ve midede oluşturdukları etki ne
olabilir? Mide rahatsızlıkları için kullanılan ilaçların yapısında
da sözünü ettiğimiz bu maddeler bulunabilir mi? Mide ilaçları
genelde bazik özelliktedir. Örneğin bu tür ilaçlardan bazıları bir
baz olan bikarbonat iyonu ^HCO 3 h içerir. Bu baz midede bulu-
-

Bal arısı sokması sırasında nan hidroklorik asit ile etkileşerek midenin rahatlamasını sağlar.
hissettiğimiz yanma bal arısı- Mide rahatsızlıklarında genellikle asit düzenleyici ilaçlar verilme-
nın salgıladığı asitten kaynak- sinin sebebi bu yüzdendir.
lanır. Tedavisi için arının sok-
tuğu yere bazik maddeler örne-
ğin amonyak sürülür.

Şekil 1.1: Midede artan asit salgısı reflü ra-


hatsızlığına neden olur.

Dişlerimizi neden fırçalıyoruz? Tükettiğimiz pek çok gıda mad-


desi asidik özellik taşır ve bunlar diş minesine zarar vererek çürük-
lere neden olur. Bazik özellikteki diş macunu (Görsel 1.20) gıda-
ların yapısındaki asitlerle etkileşerek dişlerin çürümesini engeller.
Görsel 1.20: Diş macunları bazik
Bu yüzden beslenme sonrası, ağzımızdaki asit birikimine engel
özellik gösterir.
olmamız gerekir.

26
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Asit ve bazların verilen örneklerdeki gibi etkileşimlerine nöt-


ralleşme denir. Nötralleşme tepkimeleri, bir asit ve bazın tuz ve
su oluşturmak üzere reaksiyona girmesi olarak da tanımlanabi-
lir:

Asit + Baz Tuz + Su

Bazı önemli tuzlar;


NaCl (sodyum klorür), CaCO3 (kalsiyum karbonat), NH4NO3
(amonyum nitrat), CuSO4 (bakır-II-sülfat)tır.
HCl (hidroklorik asit) ve NaOH (sodyum hidroksit) arasında
meydana gelen tepkimeden iyonik bir ürün olan NaCl oluşur.
NaCl sofralarımızda kullandığımız yemek tuzudur:

HCl(suda) + NaOH(suda) NaCl(suda) + H2O(s)

Tuz denilince aklımıza ilk olarak yemek tuzu gelir (Görsel


1.21). Tuz, asit ve bazlar gibi bir grubun genel adıdır. Tuzlar
hem sanayide hem de günlük yaşamda geniş yer tutar. Örne-
ğin CaCO3 (kalsiyum karbonat) diş macunu ve çimento yapımın-
da, NH4NO3 (amonyum nitrat) gübre yapımında, CuSO4 (bakır(II)
Görsel 1.21: Tuz denilince akla
sülfat) bağcılıkta kullanılan önemli tuzlardandır. ilk gelen sofra tuzudur.

Kimyada tuz terimi, bir asidin bir bazla nötralleşmesinden


meydana gelen iyonik bileşik anlamına gelmektedir. Tuz bileşi-
ğinde anyon asitten, katyon ise bazdan gelir. Kristal yapıya sahip
tuzların erime ve kaynama noktaları yüksektir. Bu nedenle oda
koşullarında katı hâlde bulunur. Sulu çözeltileri iyon içerdiği için
tıpkı asit ve bazların sulu çözeltileri gibi elektrolittir.

Nötralleşme, asitten gelen H + iyonu ile bazdan gelen OH -


iyonunun birbirlerinin etkilerini yok ederek suyu oluşturmasıdır.
Eğer asidin H + miktarı ile bazın OH - miktarı eşitse çözelti ne
asit ne de baz özellik gösterir. Asit ve baz özelliği göstermeyen
maddelere nötr maddeler denir:

H + (suda) + OH (suda) H2O(sıvı)


-

Asit Baz Nötr

27
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

27. sayfadaki tepkime denkleminde 1 adet H+, 1 adet OH–


ile tamamen birleşerek 1 adet H2O molekülü oluşturmaktadır.
Tepkimede H+ ve OH– iyonları tamamen harcandığı için asit-
lik ve bazlık etkileri sona ermiştir ve nötr özellik gösteren H2O
oluşmuştur.

Ca(OH)2 ve H2SO4 in etkileşiminden açığa çıkacak ürünle-


ri belirleyelim. Kireç suyu yapısında OH- bulundurduğu için baz,
H2SO4 ise H+ bulundurduğundan asittir. Ca(OH)2 ile H2SO4 ün
tepkimesi bir nötralleşme tepkimesi olacaktır. Bu tepkimede baz-
dan gelen metal katyonu (Ca2+) ile asitten gelen anyonun ^SO 2-
4 h

birleşmesinden CaSO4 (kalsiyum sülfat) tuzu meydana gelir:

Ca(OH)2 (suda) + H2SO4 (suda) CaSO4(k) + 2H2O(s)

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki tabloda verilen asit ya da baz çiftlerinin nötralleş-


meleri sonucu oluşturacakları tuzların formüllerini boşluklara
yazalım.

NaOH KOH NH3

HNO3

HCl

CH3 COOH

H2 SO4

28
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.3.1. pH Kavramı
Sabun ve kozmetik ürünlerin reklamlarında sıkça ifade edilen
pH kavramının ne anlama geldiğini geçmiş yıllarda öğrenmiştik.
Bir çözeltinin asitlik ya da bazlık derecesini tarif eden ölçü biri-
mine pH denir. Açılımı power of hydrogen “hidrojenin gücü”dür.
pH, 0’dan 14’e kadar olan bir skala ile ölçülür. pH ölçeğini 1909
yılında Danimarkalı kimyager Soren Sorensen (Soren Sorensın)
geliştirmiştir (Görsel 1.22).  
Görsel 1.22:
pH kâğıdı, emici gözenekli bir indikatör kâğıdıdır. pH kâğıdı
Danimarkalı Kimyager
test edilecek çözeltiye daldırıldığında kâğıdın renginde birtakım
Soren Sorensen (1868-1939)
değişimler gözlemlenir. Bu değişimler skaladaki renklerle örtüş-
türülerek çözeltinin asidik mi, bazik mi yoksa nötr mü olduğu 1909 yılında H + derişi-
belirlenir. mini ölçmek için pH ölçeği
yöntemini geliştirmiştir.

Görsel 1.23: pH metre

pH kâğıdı geliştirilerek pH metre adı verilen cihazlar üre-


tilmiştir (Görsel 1.23). pH metre elektronik bir alettir. Aletin
elektrotları çözeltiye batırılarak çözeltinin pH değeri belirlenir.
Bu cihazlar yardımıyla maddelerin asitlik ve bazlık dereceleri
doğrudan ölçülür.
25°C’taki asidik ve bazik çözeltiler, pH değerlerine göre
aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:
pH < 7 ise çözelti asidik,
pH > 7 ise çözelti bazik,
pH = 7 ise çözelti nötrdür.

29
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Maddenin İsmi pH Değeri (25 oC)


Mide suyu (hidroklorik asit) 1,0-3,0
Limon suyu (sitrik asit) 2,4
Sirke (asetik asit) 3,0
Gazoz (karbonik asit) 3,8
Domates 4,2
Kahve 5,0
İdrar 5,0-7,0
Yağmur suyu 6,2
Süt 6,5
Hava ile temas etmemiş saf su 7,0
Tükürük 7,0-7,5
Kan 7,4
Deniz suyu 8,5-10,0
Amonyak 11,5
Sabunlu su 12,3
Tablo 1.3: Bazı maddelerin pH değerleri

Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bazı maddelerin pH


değerleri Tablo 1.3’te verilmiştir. Siz de bazı maddelerin pH
değerlerini belirlemek için deney 1.2’yi yapalım.

Deney 1.2

Maddelerin pH’sinin pH kâğıdı ile belirlenmesi

Deneyin amacı: Günlük hayatta kullandığımız bazı mad-


delerin pH’lerinin belirlenmesi

Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler


• Sirke Deneyi Uygulayalım
• Aspirin çözeltisi 1. Her bir beherglasa dereceli silindir ile sirke, aspirin
• Şampuan çözeltisi, şampuan, saf su, domates suyu ve kireç çözücüden
• Saf su
20’şer mL koyalım.
• Domates suyu
• Kireç çözücü 2. Beherglaslara etiket yapıştırıp içlerindeki maddelerin

• Beherglas (50 mL’lik, 6 isimlerini üzerlerine yazalım.


adet) 3. Her bir beherglasa ayrı ayrı pH kâğıdı batırarak oluşan
• pH kâğıdı renk değişimlerini inceleyelim.
• Etiket (6 adet)
• Dereceli silindir

30
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Deneyi Değerlendirelim pH 0
pH 1
1. Her bir madde için pH kâğıdında gözlemlediğimiz renk-
pH 2
ler farklı mıydı? pH 3
pH 4
2. Gözlemlediğimiz renkler pH skalasında hangi pH değe-
pH 5
rini gösteriyor? (Şekil 1.1’den yararlanalım.) pH 6
pH 7
3. Bulduğumuz pH değerlerine göre maddeleri asit, baz
pH 8
ve nötr olarak sınıflandırabilir miyiz? pH 9
pH 10
pH 11
pH 12
Maddelerin asitliği ve bazlığı pH sıkalasında farklı renklerle pH 13
pH 14
belirtilir (Şekil 1.2).
pH kâğıdı yardımıyla maddelerin asitlik ve bazlık ölçüleri Şekil 1.2: pH skala-
sındaki renklerin pH
Deney 1.2’de olduğu gibi basit bir şekilde belirlenebilir. değerleri
Asit ve bazların pH değerlerinin pH kâğıdı dışında indika-
tör denilen boyar maddelerle de belirlenebileceğini daha önce
öğrenmiştik. Bu indikatörlerden biri olan fenolftaleinin asit ve
bazlardaki renk değişimini, nötralleşme tepkimesini izleyerek
Deney 1.3 ile anlamaya çalışalım.

Deney 1.3

Asit Baz Tepkimelerinin İlerleyişinin İzlenmesi


Deneyin amacı: Fenolftalein indikatörü yardımıyla NaOH
ile HNO3 arasında gerçekleşen nötralleşme tepkimesinin
izlenmesi Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler
Deneyi Uygulayalım
• NaOH çözeltisi
1. Bünzen mesnedine kıskaç yardımıyla bağlama parça- • HNO3 çözeltisi
larını tutturalım.
• Pipet
2. Bağlama parçasına büreti yerleştirerek
• Damlalık
resimdeki deney düzeneğini kuralım.
• Fenolftalein (%2’lik)
3. Bürete, dereceli silindir yardımıyla 75
• Dereceli silindir
mL HNO3 çözeltisi koyalım.
• Büret
4. Erlenmayere 50 mL NaOH çözeltisi
• Bünzen mesnedi ve kıs-
koyalım.
kacı
5. NaOH çözeltisinin üzerine 3 damla
• Bağlama parçaları
fenolftalein indikatöründen damlatalım. Hangi
• Erlenmayer (250 mL’lik)
rengi gözlemlediğimizi belirtelim.
• Huni

31
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Araştırma 1.3 6. NaOH çözeltisine renk değişimini gözleyinceye kadar


damla damla büretten HNO3 çözeltisi ilave edelim. Bu arada
sürekli erlenmayeri çalkalayalım.
Sabun üretiminde pH’nin
önemi ile ilgili bir poster hazır- 7. Renk değişimi olduğu anda büretin musluğunu kapata-
layıp arkadaşlarınızla payla- lım.

şınız. 8. Son durumda hangi rengi gözlemlediğimizi belirtelim.

Deneyi Değerlendirelim
1. Nötralleşme sırasında oluşan renk değişiminin nedeni-
ni tartışalım.
2. Deneyin tepkime denklemini yazalım.

Asit-baz tepkimelerinin ilerleyişi Deney 1.3’teki gibi indikatör


Bunları Biliyor muyuz 1.6 ? yardımıyla izlenebilir. Fenolftalein indikatörü eklenmiş NaOH
çözeltisinin rengi pembedir. Bu çözelti üzerine eklenen her HNO3
İndikatörler, çözeltilerin pH
damlası bir miktar NaOH bazını nötralleştirir. Pembe rengin tama-
sini bulmak için kullanılır. İndika-
men kaybolması nötralleşmenin tam gerçekleştiğini gösterir.
tör çözeltisi emdirilmiş kâğıtlar,
bu indikatörlerin renk değiştirdi-
ği pH sınırları için pH kâğıdı ola-
rak satılırlar. pH 0-14 aralıkla- Öğrendiklerimizi Uygulayalım
rında çeşitli renkler veren pH
Aşağıdaki tabloda verilen maddelerin oda sıcaklığında hangi
kâğıtları vardır. pH’si ölçülecek
pH aralığında olduğunu belirtelim.
çözeltiden bu kâğıda bir dam-
la damlatma ile elde edilen ren-
ge karşılık gelen pH, pH kâğıdı Madde 0-7 7 7-14
kutusu üzerinde belirtilmiştir.

Portakal

Diş macunu

Yemek

Gazoz

32
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.3.2. Asitlerin Metallerle Tepkimeleri


Sıcak günlerde bizi serinleten gazlı içecekler, ev temizliğin-
de kullandığımız tuz ruhu (HCl), metal kaplarda saklanmaz. Bu
maddeler cam ya da plastik kaplarda tutulur. Bunun nedeni asit-
lerin birçok metalle tepkime vermesidir. Asitler metallerle tepki-
meye girerek tuz ve hidrojen gazı oluşturur.
Demir çivi, tuz ruhu içerisine atıldığında demirin aşındığı ve
gaz çıkışı olduğu gözlemlenir. Ancak altın ya da platin gibi bazı
metallere tuz ruhu etki etmez. Bunun nedeni ne olabilir?
Elementlerin metalik özelliği elektron verme eğilimi ile ölçü-
lür. Elektron verme eğilimi, hidrojenden büyük olan metallere
aktif metaller, hidrojenden küçük olanlara ise soy metaller adı
verilir. Soy metaller çok kararlıdır ve aktif metallere göre sayı-
ca azdır. Bakır (Cu), cıva (Hg), gümüş (Ag), altın (Au) ve pla-
tin (Pt) soy metallerdir. Sodyum (Na), potasyum (K), magnez-
yum (Mg), kalsiyum (Ca), alüminyum (Al), çinko (Zn) gibi metal-
ler aktif metallerdir.
Aktif metallerin tamamı asitlerle tepkimeye girerek tuz ve hid-
rojen gazı oluşturur:

Na(k) + HCl (suda) NaCl(suda) + 1/2H2(g)


Bunları Biliyor muyuz 1.7 ?
Mg(k) + H2SO4 (suda) MgSO4(suda) + H2(g)
Al(k) + 3HNO3(suda) Al (NO3)3(suda)+ 3/2H2(g)

Soy metaller çok kararlı ve aktiflikleri çok düşük olan metal-


lerdir. Bunlardan Cu ve Ag, HCl gibi yapısında oksijen bulunma-
yan asitlerle tepkime vermezken, HNO3 ve H2SO4 gibi oksijen
içeren asitlerle tepkime vermektedir. Bu metallerin elektron ver-
me eğilimleri hidrojenden az olduğu için asitlerle tepkimelerinde
hidrojen gazı açığa çıkaramazlar. Kullanılan asidin türüne göre
gaz çıkışı gözlemlenir:

Cu(k) + 2H2SO4(suda) CuSO4(suda) + SO2(g) + 2H2O(s) İmbiği geliştirerek damıtma


Ag(k) + 2HNO3(suda) AgNO3(suda) + NO2(g) + H2O(s) ile sıvı karışımları birbirlerinden
ayırma tekniklerinin öğrenilme-
sini salayan Cabir İbn-i Hayyan
Altın (Au) ve platin (Pt) metalleri ise hiçbir asitle tepkime ver-
aynı zamanda nitrik asit, sülfürik
mezken sadece kral suyu olarak bilinen bir asit karışımı ile tep-
asit ve kral suyunu da bulmuş-
kime verir. Tek başına altını çözemeyen HCl ve HNO3 asitleri bir
araya gelince bunu başarabilmektedir. Kral suyu 3 hacim HCl ve tur.
1 hacim HNO3 ten oluşan asit karışımıdır.

33
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Asitlerin cam ya da plastik şişelerde saklandığını belirtmiştik.


Cam şişede saklanamayan ve cam işlemeciliğinde kullanılan asi-
din hangi asit olduğunu biliyor musunuz? Hidroflorik asidin (HF)
camı aşındırma özelliği vardır. Bu özelliğinden dolayı hidroflorik
asit (HF) cam işlemeciliğinde (Görsel 1.24) kullanılmaktadır.
Bulaşık makinesinde yıkanan porselen ve cam mutfak eşyala-
rı belirli bir zaman sonra aşınmaya başlar. Bunun nedeni sizce ne
olabilir? Bulaşık makinesinde kullanılan deterjanlar bazik özellik
göstermektedir. Bazik özellik gösteren bu maddeler cam ve por-
selene etki ederek aşınmasına neden olur.
Nem çekici asitlerle çalışırken nelere ve niçin dikkat edilmelidir?
Görsel 1.24: Cam işlemeciliğin-
de hidroflorik asit kullanılır. Nem çekici özelliği olan sülfürik asit, fosforik asit ve asetik asit
suda her oranda çözünür. Çözünmeleri sırasında çok yüksek ısı
açığa çıkar. Bu nedenle bu asitlerin üstüne su eklemek çok tehli-
kelidir. Açığa çıkan yüksek ısı suyun kaynamasına ve asitli suyun
etrafa sıçramasına neden olur.
Nem çekme özelliğine sahip bu maddelerin cilt ile temasların-
Dikkat 1.2
dan kaçınılmalıdır.

Asitlerin cilt ile teması Asitler gibi bazlar da tahrip edici ve aşındırıcı özellik gösterir.
hâlinde cildi asla su ile yıka- Bazların bu özelliklerini Deney 1.4 ile anlamaya çalışalım.
mamak gerekir. Çünkü su
ile verdikleri tepkime sonu-
cu açığa çıkan ısı yanıkla-
ra neden olur. Temas edilen
Deney 1.4
yer, seyreltik bazla yıkanma-
lıdır.
Deney 1.4: Bazların Aşındırıcı ve Tahrip Edici Etkisi

Deneyin amacı: Kireç ve kostiğin yağ, saç ve deriye etki-


sini gözlemlemek

Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler


• Deri parçası Deneyi Uygulayalım
• Birkaç tane saç teli 1. Dereceli silindir yardımıyla üç ayrı beherglasa 50’şer mL
• Zeytinyağı kostik çözeltisi koyalım.
• Kireç çözeltisi (Ca(OH)2) 2. Kireç çözeltisinden de dereceli silindir yardımıyla 50’şer
• Kostik çözeltisi (NaOH) mL alarak üç ayrı beherglasa koyalım.
• Beherglas (6 adet)
3. Çözeltileri koyduğumuz beherglasları etiketleyelim.
• Dereceli silindir (2 adet)
4. Kostik çözeltisi içeren beherglasların birine deri parça-
• Etiket (6 adet)
sı, diğerine birkaç saç teli ve ötekine de 5 mL zeytinyağı ekle-
• Defter yelim.

34
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

5. Aynı işlemi kireç çözeltisi içeren beherglaslara da uygu-


layalım.
6. Çözeltilere belirtilen maddeleri eklediğimizde maddeler-
de değişim olup olmadığını gözlemleyerek defterimize kayde-
delim.
7. Çözeltileri laboratuvarda uygun bir yerde bekleterek
maddelerdeki değişimleri bir saat, bir gün ve bir hafta boyunca
gözlemleyelim. Gözlem sonuçlarımızı defterimize kaydedelim.

Deneyi Değerlendirelim
1. Beherglaslardaki çözeltiler hangi maddelerde ne tür
değişimlere neden oldu?
2. Hangi çözelti hangi maddelere daha çok etki etti?
Bunun nedeni ne olabilir?

Deneyde de gözlemlediğimiz gibi bazların deri, saç, yağ gibi


maddelere aşındırma, parçalama ve dokuları tahrip etme etkile-
ri oldukça fazladır. Bu nedenle tıpkı asitlerle olduğu gibi bazlarla
çalışılırken de son derece dikkatli olunmalıdır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki tabloda metallerin HCI ve NaOH ile tepkime


verenlerini “+”, vermeyenlerini “-” ile belirtelim.

Metaller HCI NaOH

Ca

Na
Dikkat 1.3
Al
Asit ve bazların tadına bakıl-
Cu mamalıdır. Ayrıca bu maddeler-

Pt le çalışılırken uygun eldivenler


ve maskeler kullanılmalıdır.

35
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.4. HAYATIMIZDA ASİTLER VE BAZLAR


Günlük hayatta kullandığımız gıda maddelerinin, temiz-
lik malzemelerinin ve bazı ilaçların asit ya da baz içerdiklerini
öğrendik. Şimdi de önemli bazı asit ve bazların özelliklerini ve
kullanım alanlarını inceleyelim.

Zaç yağı, tuz ruhu, kezzap, sirke ruhu, sud kostik, potas kos-
tik ya da sönmüş kireç nedir biliyor musunuz? Bazı asitler ve
bazlar günlük yaşam dilinde yukarıda belirtilen isimlerle de anılır.

1.4.1. Asitlerin Kullanım Alanları

İnsanoğlu var olduğu günden beri kendini koruma ve yaşa-


mını sürdürebilmek için her zaman arayış içinde olmuştur. Bu
arayış doğrultusunda doğadan çeşitli maddeler elde ederek bu
maddeleri kullanmıştır. Günlük hayatta kullandığımız asit ve
bazlar bu maddelere örnek olarak verilebilir.

Tuz ruhu olarak da bilinen hidroklorik asit 1400’lü yıllar-


da Cabir İbn-i Hayyan tarafından sentezlenmiştir. Sanayi devri-
mi sırasında önemi keşfedilen hidroklorik asidin sanayide çeşitli
yöntemlerle üretimi de bu dönemde başlamıştır.

Güçlü bir asit olan hidroklorik asit insan dokusu başta olmak
üzere pek çok yüzeyi tahrip ve tahriş eder. Solunması da zararlı
olan bu asitle çalışılırken en üst düzeyde güvenlik önemleri alın-
malıdır.

Balkon demirlerinin zamanla paslandığını gözlemlemişiz-


dir. Bunun nedeni ne olabilir? Pası, metallerin havanın oksije-
ni ile tepkimesinden oluşan metal oksitler meydana getirir. Metal
oksitlerin bazik özellik gösterdiğini daha önce öğrenmiştik. Metal
eşyaların üzerinde oluşan pasları gidermek için ne kullanılabi-
lir? Bazik özellikteki bu maddelerin asitlerle tepkime verebildik-
lerini de biliyoruz. Bu nedenle hidroklorik asit pas giderici olarak
kullanılabilir.

Pencere ve kapı profilleri (Görsel 1.25), boru ve tesisat mal-


Görsel 1.25: PVC’den üretilmiş zemeleri, elektrik kabloları ve döşemelerde kullanılan PVC (poli-
pencere
vinilklorür) üretiminde de hidroklorik asit kullanılmaktadır.

36
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Kimyanın ana maddelerinden biri olan hidroklorik asit (HCl)


birçok sanayi dalında kullanılmaktadır. Deri ve inşaat sanayisi,
ev temizlik malzemeleri, gıda sektöründe kullanılan katkı mad-
delerinin yapımında yararlanılmaktadır.

Petrol araştırmacıları bir yörede petrol olup olmadığını belir-


lerken hidroklorik asit kullanırlar. Yöredeki kayalara hidroklo-
rik asit enjekte ederek petrolün varlığı ve kalitesi hakkında bilgi
sahibi olunabilmektedir.

Havuzların temizliğinin yanında pH değeri de sürekli kontrol


altında tutulmalıdır. Havuz suyunun pH kontrolünde hidroklorik
asit kullanılır.

Birçok sektörde kullanılan hidroklorik asidin kimyasal silah


yapımında da kullanıldığını biliyor musunuz? I. Dünya Savaşı
sırasında hidroklorik asitten elde edilen fosgen (COCl2) organik
bileşiği kimyasal silah olarak kullanılmıştır.

Midemizin de hidroklorik asit salgıladığını biliyoruz. Mide-


yi delebilecek kadar güçlü olan bu asit nasıl oluyor da midemi-
ze zarar vermiyor? Midenin kalın mukus tabakası asidin mide
epidellerine zarar vermesini engellemektedir. Sağlıklı bir insan-
da midedeki asidin pH değeri 1-2 arasındadır. Bu pH değerinin
azalması midede ülsere yol açarken artması sindirim problemle-
rine neden olur.

Zaç yağı olarak bilinen sülfürik asidin (H2SO4) keşfi de yine


simya dönemine denk gelmektedir. Cabir Bin Hayyan, Kıbrıs taşı
olarak bilinen demir (II) sülfatı (FeSO4) kullanarak sülfürik asidi
elde etmiştir.

Mineral asidi olan sülfürik asit renksiz ve yağımsı bir sıvıdır.


Suda her oranda çözünür ve çözünmesi sırasında çok yüksek
ısı açığa çıkar.

Dünyada en çok üretilen ve kullanılan kimyasal maddelerden


biridir. Endüstride gübre üretiminde, boya sanayisinde, patlayı-
cı madde yapımında, petrol arıtımında ve metalurjide kullanılır.
Ayrıca elektrolit bir madde olduğundan çeşitli pillerin yapımında
Görsel 1.26: Akülerde kullanılan
da kullanılmaktadır. Araba akülerinde sülfürik asit kullanılır (Gör-
asit sülfürik asittir.
sel 1.26). Bu nedenle halk arasında akü asidi olarak da bilinir.

37
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Halk arasında kezzap olarak bilinen madde nitrik asittir


(HNO3). Nitrik asit, yapısında nitrat bulundurduğu için dinamit
gibi çeşitli patlayıcıların yapımında, plastik ve azotlu gübre yapı-
mında kullanılmaktadır. Nitrik asit, patlayıcı olarak kullanılacak
maddeleri nitrata çevirir. Patlayıcı olarak en çok kullanılan dina-
mit, gliserin trinitrattır.
Halk arasında sirke ruhu olarak bilinen, sirkeye keskin koku-
sunu ve ekşi tadını veren madde asetik asit (CH3COOH) tir
(Görsel 1.27). Asetik asit suda çok çözünen organik bir asittir.

Görsel 1.27: Sirke, asetik


asit içerir.

Endüstride geniş bir kullanım alanı vardır. Gıdaların bozul-


masına neden olan bazı mikroorganizmaların büyümesini engel-
ler. Bu nedenle gıda sanayisinde koruyucu madde olarak kulla-
nılmaktadır.
Dokuma ve ilaç sanayisinde de kullanılan asetik asit birçok
kimyasal maddenin üretimde ham madde olarak kullanılmakta-
dır.
Diğer bazı asitler ve kullanım alanları Tablo 1.4’te verilmiştir.

Asit Sistematik Kullanım


formülü adı alanı
Mikrobik bozunmayı önlemek
Formik
HCOOH için gıdalarda koruyucu olarak
asit
Bunları Biliyor muyuz 1.8 ? kullanılır.
Benzoik Gıdalarda mikrobik bozunma-
C6H5COOH
asit yı önlemek için kullanılır.
Kolalı içeceklerdeki asitliği
de fosforik asit sağlamaktadır. Fosforik Gübre, ilaç ve gıda endüstri-
H3PO4
asit sinde kullanılır.
Fosforik asitin sahip olduğu
Cam işleme sanayisinde, yağ
sert ve keskin tat, kolalı içe-
Hidroflorik
HF endüstrisinde ve yüksek oktanlı
ceklere özgü aromayı oluştur- asit
benzin yapımında kullanılır.
maktadır.
Tablo 1.4: Endüstride sıkça kullanılan bazı asitler ve kullanım alanları

38
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.4.2. Bazların Kullanım Alanları


Halk dilinde sud kostik ya da kostik soda olarak bilinen mad-
de sodyum hidroksittir (NaOH). Sodyum hidroksit bilinen en
kuvvetli bazdır. Oda koşullarında katı hâlde bulunan, beyaz
renkli bir maddedir. Tıpkı sülfürik asit gibi nem çekici özelliğe
sahiptir. Bu nedenle su ile tepkimesi sırasında ısı açığa çıka-
rır. Sodyum hidroksit çözeltisi hazırlanırken dikkatli olunmalıdır.
Suda çok çözünen bu bazın sulu çözeltisi ele sabunsu bir kay-
ganlık hissi verir. İnsan dokusu ile temasında kaşındırıcı bir etki
yapar. Endüstrideki kullanım alanı ise çeşitlilik gösterir. Güçlü
bir dezenfektan olan sodyum hidroksit temizlik malzemelerinin
üretiminde önemli bir yer almaktadır. Birçok kimyasal maddenin
yapımında, sabun (Görsel 1.28), yapay ipek, kâğıt, tekstil, boya
endüstrisi ve petrol rafinelerinde de kullanılmaktadır.
Görsel 1.28: Beyaz sabun üreti-
Potasyum hidroksit (KOH) ise halk dilinde potas kos-
minde sodyum hidroksit kullanılır.
tik olarak bilinir. Oda koşullarında katı hâlde bulunan potas-
yum hidroksit beyaz renklidir. Suda ısı açığa çıkararak çözünür.
Bir baz olan potasyum hidroksidin endüstride geniş bir kullanım
alanı vardır. Arap sabunu, sıvı sabun ve birçok temizlik malze-
mesi yapımında kullanılan potasyum hidroksit tıpta ve tarımda
da kullanılmaktadır. Tarımda asidik toprakların pH değerlerinin
düşürülmesinde ve gübre yapımında kullanılır. Çiftçiler üzümle-
ri potaslı suya bandırdıktan sonra kuruması için sererler (Gör-
sel 1.29). Birçok pilde elektrolit olarak potasyum hidroksit kulla-
nılmaktadır. Geri dönüşüm potasyum kâğıtlarının yapımında da
potasyum hidroksitten yararlanılır.

Görsel 1.29: Kuru üzüm üretiminde potasyum


hidroksit kullanılır.

Sönmüş kireç olarak bilinen kalsiyum hidroksit (Ca(OH)2),


sönmemiş kireç olarak bilinen kalsiyum oksitin (CaO) su ile
söndürülmesi sonucu elde edilir. Beyaz renklidir ve toz hâlinde
bulunur. Suda çözünerek hamurumsu görüntü oluşturan bir baz-

39
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

dır. Endüstride harç ve beton malzemelerinde (Görsel 1.30),


kireç ve çimento yapımında, tarımda toprağın nötralleştirilmesin-
de, diş hekimliğinde tedavi malzemesi olarak kullanılan kalsiyum
hidroksit su içerisindeki atıkların temizlenmesi ve petrol arıtımın-
da da kullanılmaktadır.

Görsel 1.30: Sönmüş kireç, inşaat sanayi-


sinde harç ve çimento yapımında kullanılır.

Sodyum hidroksit, potasyum hidroksit ve kalsiyum hidrok-


sit dışında endüstride çokça kullanılan bir diğer baz ise amon-
yak (NH3)tır. Amonyak kendine özgü keskin kokusu olan
renksiz bir gazdır. Zehirli bir madde olan amonyak ile çalışılır-
ken dikkat edilmeli ve buharı solunmamalıdır. Amonyak gazı
basınçla kolayca sıvılaştırılabilir. Sıvı amonyağın buharlaş-
ma ısısı çok yüksektir. Bu nedenle endüstride soğutucu ola-
rak da kullanılır. Piyasada amonyak olarak satılan maddeler
ise amonyağın sulu çözeltisidir. Endüstride daha çok azotlu
gübre yapımında ve nitrik asit üretiminde kullanılan amonyak;
üre, boya, ilaç ve plastik madde imalatında kullanılmaktadır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen yargılardan doğru olanları “D” harfi ile yanlış


olanları “Y” harfi ile belirtelim.
1. Petrol araştırmacıları bir yörede petrol olup olmadığını
belirlerken tuz ruhundan ( HCl) faydalanır. (...)
2. Midemizin salgıladığı asit sülfürik asittir (H2SO4). (...)
3. Nitrik asit (HNO3), patlayıcı yapımında kullanılır. (...)
4. Sirke asidi (CH3COOH) gıdalarda koruyucu madde olarak
kullanılır. (...)
5. NaOH ve KOH gibi kuvvetli bazlar sabun yapımında kulla-
nılır. (...)
6. NH3 soğutucu olarak kullanılabilen bir gazdır. (...)

40
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.4.3. Asitlerin Endüstri, Temizlik ve Tarımdaki Kullanım


Alanları
Asitlerin endüstri, tarım ve temizlikte birçok yararlı kulanım
alanının olduğunu biliyoruz. Örneğin; gıda endüstrisinde orga-
nik asitlerin büyük bir kısmı mikrobik bozunmayı önlemede kul-
lanılmaktadır. Sirkede bulunan asetik asit turşu içerisine konulan
sebzelerin bozulmasını engellemektedir.
Tarımda ürün verimini artırmada kullanılan gübrelerin büyük
bir kısmının nitrik asitten elde edildiğini öğrendik. Tarımda top-
rağın pH değerinin düşürülmesinde kullanılan potasyum hid-
roksidin de yine gübre üretiminde kullanıldığını biliyoruz. Gıda
sanayisinde formik asit gibi organik asitlerin mikrobik bozunmayı
önlediklerini bu nedenle de koruyucu madde olarak kullanıldıkla-
rını öğrenmiştik.
Ev temizlik malzemelerinin yapısında da asit ve bazlar bulu-
nur. Örneğin lavabo açıcı olarak sodyum hidroksit, tuvalet temiz-
leyici olarak sülfürik asit ve kireç çözücü olarak nitrik asit kulla-
nılmaktadır.

1.4.4. Asitlerin Taşınması, Depolanması ve Kullanımı


Sırasında Dikkat Edilmesi Gerekenler
Asitlerin yararlı kullanım alanları olmasına rağmen tahrip edi-
ci özellikleri de vardır. Bu nedenle taşınması, depolanması ve
kullanımı sırasında dikkatli olunmalıdır.
Asitler korozif yani aşındırıcı özellikteki maddelerdir. Bu
nedenle canlı doku ile temasında kaşınmaya, deride yanmaya
hatta dokunun tahrip olmasına yol açarlar. Bu maddelerin solun-
ması da zararlıdır. Buharları solunumla alındığında akciğer etki-
lenir ve çeşitli solunum yolu rahatsızlıklarına neden olur. Asitle-
rin bu zararlı etkilerinden korunmak için depolama ve taşınması
sırasında bazı önlemler almak gerekir:
• Asitler bazlarla tepkime verdikleri için asit ve bazlar ayrı yer-
lerde depolanmalı ve taşınmalıdır.
• Asitler nem çekici özelliklerinden dolayı güneş ışığından
uzak, kuru ve serin yerlerde depolanmalıdır.
• Asit buharlarının oluşup solunmasının engellenmesi amacı
ile depolama yerleri iyi havalandırılmalıdır.
• Sodyum siyanür (NaCN), demir (II) sülfür (FeS) gibi asitle
etkileşiminden zehirli gaz oluşturabilecek kimyasallar ayrı yerler-
de depolanmalı ve taşınmalıdır.

41
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

• Asitler metallerle tepkime verdiğinden metal kaplarda sak-


lanmamalı polietilen kaplarda muhafaza edilmelidir.
• Asitler metal raflarda da saklanmamalıdır. Çünkü metal
rafın aşınmasına neden olurlar. Ayrıca tabana yakın raflarda ve
düşme tehlikesi engellenecek şekilde depolanmalıdır.
• Asitlerin saç, deri gibi maddelere zarar verdiğini yaptığı-
mız deneylerle gözlemledik. Bu nedenle asitlerle çalışırken olası
sıçramalara karşı laboratuvar önlüğü, uygun eldiven, maske ve
emniyet gözlükleri kullanılmalıdır.
• Asit buharlarının solunması zararlıdır. Ayrıca asitlerin diğer
maddelerle etkileşiminden tehlikeli ve zehirli gazlar meydana
gelebilmektedir. Bu nedenle asitlerle çeker ocak altında çalışıl-
malıdır.
• Asitler su ile şiddetli tepkime verdikleri için suyu asidin üze-
rine eklememek gerekir. Asit, suyun üzerine kabın kenarından
yavaş yavaş eklenmelidir.

1.4.5. Asit Yağmurları


Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların kullanılması atmosfer-
de karbondioksit (CO2), kükürtdioksit (SO2) ve azotdioksit (NO2)
gazlarının birikmesine yol açmaktadır. Hava kirliliğine neden
olan ve baca gazları olarak da adlandırılan bu gazların asidik
oksitler olduğunu 24. sayfada öğrenmiştik (Görsel 1.31). Bu gaz-
lar havadaki su buharı ile birleştiklerinde kimyasal tepkimeler
Görsel 1.31: Baca gazları asit gerçekleşir. Bu tepkimelerde karbonik asit (H2CO3), sülfüroz asit
yağmurlarına neden olur.
(H2SO3) ve nitrik asit (HNO3) oluşur. Atmosferin üst tabakaların-
da azalan basıncın ve soğuyan havanın etkisi ile su buharları
sıvı hâle geçer ve yağmur şeklinde yeryüzüne iner. Çok miktar-
da karbon, kükürt ve azot içeren bu yağmurlara asit yağmurları
denir. Atmosferde biriken asit sadece yağmurla değil kar ve sis
yoluyla da yeryüzüne iner.
Peki, yeryüzüne inen bu asitlerin olumsuz sonuçları neler-
dir? Hiçbir canlının yaşayamadığı ölü göller, yok olan ormanlar,
tarlalarda harap olan mahsuller, sağlığını yitiren insanlar, zarar
gören tarihî ve sanatsal yapılar asit yağmurlarının neden oldu-
ğu sonuçlardır.

Görsel 1.32: Asit yağmurları gölle-


Akarsular ve göllere yağan asit yağmurları bu suların asitliği-
re ve içindeki canlılara zarar verir. ni artırarak pH’sini düşürür. Artan asit miktarı bu sularda yaşa-
yan canlıların ölmesine neden olur (Görsel 1.32).

42
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Topraktaki mineraller bitkilerin besin kaynağıdır. Asit yağ-


murları ile toprakta biriken asitli su topraktaki minerallerin çözün-
mesine ve toprağın mineral oranının düşmesine neden olur. Bu
durum bitkilerin topraktan beslenmesini engelleyerek büyüme-
sini yavaşlatır hatta tamamen durdurur. Ağaçların yaprakları
dökülür (Görsel 1.33).

Görsel 1.33: Asit yağmurlarının tahrip ettiği ormanlar

Asit yağmurları insan sağlığını da tehdit etmektedir. Atmos-


ferde biriken bu zararlı asit buharları astım, bronşit gibi solunum
yolları rahatsızlıklarına, nefes darlığına ve akciğer kanserine
neden olmaktadır.
Asit yağmurları sadece canlılara değil cansız varlıklara da
zarar vermektedir. Kireç taşı ve mermerden yapılmış pek çok
heykel ve binalar asit yağmurları nedeniyle zarar görmektedir.
Örneğin Hindistan’da bulunan Tac Mahal (Görsel 1.34), artan
çevre kirletici fabrikaların neden olduğu asit yağmurlarından
dolayı tahrip olma noktasına gelmiştir.

Görsel 1.34: Tac Mahal asit yağmurlarından etkilenmektedir.

43
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Ülkemizde asit yağmurlarının en çok etkili olduğu şehir-


ler Samsun ve Muğla’dır. Muğla’da bulunan termik santralden
atmosfere yayılan CO2 gazı asit yağmurlarına neden olmaktadır.
Oluşan asit yağmurları insan sağlığı başta olmak üzere, orman-
ları ve tarihî yapıları tehdit etmektedir.
Asit yağmurlarının oluşumunu engellemek için neler yapabi-
liriz?
• Fabrikalarda ve evlerde fosil yakıtları yerine doğal gaz,
güneş enerjisi ya da jeotermal enerji gibi yenilenebilir enerji kay-
nakları tercih edilmelidir.
• Orman yangınlarının önüne geçilmeli ve yeşil alanlar artırıl-
malıdır.
• Egzoz gazlarının zararlarını aza indirmek için önüne geç-
mek adına toplu taşıma araçları kullanılmalıdır.
• Kaçak kömür kullanımı engellenmeli, her yıl bacalar ve
soba boruları temizlenmelidir.
• Fabrikaların bacalarına filtre takılmalıdır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki boşlukları, uygun olan kelime ve kavramlar ile


tamamlayalım.

çeker ocak eldiven polietilen

korozif yenilenebilir ametal

• Asitler …...……. yani aşındırıcı özellikteki maddelerdir.


Bu nedenle asitler canlı doku ile temasında dokuyu tahrip
eder.
• Asitler, metal kaplarda saklanmamalıdır. Asitleri …...…..
kaplarda muhafaza etmek gerekir.
• Asitlerin buharı solunmamalıdır. Bu nedenle asitlerle çalı-
şılırken ….........….. kullanılmalıdır.
• Asit yağmurlarının oluşumunu engellemek için fabrika ve
evlerimizde fosil yakıtlar yerine …................…… enerji kay-
nakları tercih edilmelidir.

44
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.4.6. Asit ve Baz Ambalajlarındaki Güvenlik Uyarıları


Birçok kimyasal madde tehlikeli madde olma özelliği taşımak-
tadır. Kimyasal maddeler sadece bu konuda uzman kişilerce
kullanılmamaktadır. Bizler de kimyasal maddeleri günlük haya-
tımızda kullanmaktayız. Boyalar, çamaşır deterjanları, temiz-
lik malzemeleri, gübreler, yapıştırıcılar günlük hayatta kullandı-
ğımız, içeriğinde asit ya da baz olan kimyasal maddelerdir. Bu
ürünlerin özellikleri insan sağlığı ve çevre için tehlikeli olabilir.
Dolayısıyla, bu ürünlerin ambalajları üzerinde güvenli kullanım
ve saklama koşulları ile ilgili güvenlik bilgileri yer almaktadır.
Günlük hayatımızda karşılaştığımız bu kimyasal maddele-
rin ambalajları üzerinde yer alan işaretlere hiç dikkat ettiniz mi?
Kimyasal maddeleri bu işaretlere dikkat ederek mi kullanıp sak-
lıyorsunuz?
Kanunlarla tüm kimyasal maddelerin ambalajlarında tehlike
işaretlerinin bulundurulması zorunlu kılınmıştır. Bu işaretler tüm
dünyaca kabul edilen ortak anlam taşıyan işaretlerdir. Bu işaret-
ler ve anlamları Tablo 1.5’te gösterilmektedir.

Tehlike İşaretleri Anlamı

Zehirli madde

Çok zehirli madde

Zararlı madde

45
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Tahriş edici madde

Patlayıcı madde

Oksitleyici madde ve organik


peroksitler

Alev alabilen madde, kolay


parlar.

Alev alabilen madde, çok


kolay parlar.

Korozif(aşındırıcı) madde

Çevre için zararlı madde

Tablo 1.5: Kimyasal madde tehlike işaretleri ve anlamları

Kimyasal maddelerin ambalajlarındaki tehlike işaretlerine


göre bu maddelerin oluşturacağı tehlike ve risklere karşı gerekli
önlemler alınarak güvenli bir kullanım sağlanabilir.

46
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.4.7. Maden Suyu ve Asitli İçeceklerin Sindirim Sistemi-


ne Etkisi
Canlılar yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için besinle-
re ihtiyaç duyar. Besin olarak alınan büyük moleküllerin hücre
zarından geçecek kadar küçük moleküllere ayrılmasına sindirim
denir. İnsan gelişmiş bir sindirim sistemine sahiptir. Sindirim sis-
temi ağızla başlar. Besinler ağızda dişler yardımıyla çiğnenir ve
parçalanır. Daha sonra yutularak sindirim kanalı boyunca sıra-
sıyla yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsaktan
geçer. Bu sırada tükürük bezleri, karaciğer ve pankreas salgıla-
rı yardımıyla sindirim gerçekleştirilir.
Asitli içeceklerin sindirim sürecine etkileri nelerdir? Bu içecek-
ler sindirim organları için zararlı mıdır?
Sindirimin gerçekleşebilmesi ve sindirim sistemi organları-
nın iyi çalışması için öncelikle ağız ve diş sağlığına önem veril-
melidir. Çünkü sindirim sisteminin ilk organı ağızdır. Ağız ortamı
pH’si 6-7 arasında değişir. Asitli içecekler ağız pH’sinin bozulma-
sına neden olur. Diş çürümesinin nedenlerinden biri de yine asit-
li içeceklerdir. Diş çürümeleri ağız pH değerinin 5,5’in altına düş-
mesiyle gerçekleşir. Asitli içeceklerin ve çoğu meyve sularının
pH değeri 5,5’in altındadır. Kolanın pH değeri 2,7’dir. Bu nedenle
de diş çürümelerinin en önemli nedenlerinden biri yaygın olarak
tüketilen kola gibi gazlı ve asitli içeceklerdir (Görsel 1.35).
Bir diğer sindirim sistemi organı olan midede HCl (hidroklo-
rik asit) salgılandığını öğrenmiştik. Asit, mide sıvılarını aktif hâle
Görsel 1.35: Kola gazlı ve asitli
getirecek gerekli pH değerini sağlar. Besinler; mideden 12 par- bir içecektir.
mak bağırsağına geldiğinde, pankreastan salgılanan pankre-
as öz suyu, karacigerden salgılanan safra ile pH değeri yük-
selir. İnce bağırsakda ise pH değeri yüksek olan bu besinlerin
ince bağırsaktan salgılanan bağırsak öz suyu ile pH değeri nötr
hâle gelir. Bu şekilde besinlerin asitliği bağırsağa zarar verme-
yecek bir seviyeye düşürülür. Böylece, vücuttaki asit-baz denge-
si korunmuş olur. Asitli içeceklerin tüketimi ise vücudun asit-baz
dengesinin bozulmasına neden olur. Sindirim sırasında mide
duvarındaki hücrelerden salgılanan mukus salgısı midenin asit-
ten etkilenmesini engellemektedir. Ancak asitli içeceklerin tüke-
timi mukus salgısının işlevini yitirmesine ve ülser gibi hastalıkla-
rın oluşumuna neden olmaktadır.

47
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Ülkemizde okullarda gazlı içeceklerin satılması yasaktır. Siz-


ce bunun nedeni ne olabilir? Halk arasında “gazlı içecek” olarak
tabir edilen asitli içecekler diş çürümelerinin yanı sıra kemik eri-
mesi hatta kemik kırılmalarına neden olmaktadır (Görsel 1.36).
Bu maddelerin tüketimi vücut asit oranında artmaya neden olur.
Vücut, asit-baz dengesini koruma amaçlı olarak asit oranında-
Görsel 1.36: Asitli içecekler diş ki artışı nötralleştirmek için diş ve kemiklerde bulunan kalsiyum
çürümesine neden olur.
iyonlarını kullanır. Bu da sağlıksız bireylerin yetişmesine neden
olur. Yapılan araştırmalar özellikle ergenlik döneminde tüketilen
bu içeceklerin vücuda daha çok zarar verdiğini ortaya koymuş-
tur.
Maden suları asitli içecekler sınıfında mıdır? Sindirim sistemi
üzerine ne gibi etkileri vardır?
Öncelikle maden suyu (Görsel 1.37) ve sodanın farklı içe-
cekler olduğunu unutmamak gerekir. Avrupa ülkelerinde mine-
ralli su olarak da bilinen maden suyu magma tabakasından aldı-
ğı karbondioksit gazının basıncıyla yeryüzüne çıkar. Bu sıra-
da geçtiği katmanlardaki mineralleri de çözen maden suları yer
altından çıkan tamamen doğal sulardır. Soda ise içilebilir nite-
likteki mineraller ve karbondioksit gazı eklenmesiyle elde edilen
yapay içeceklerdir.

Görsel 1.37: Maden suyu

Maden suları vücudun ihtiyacı olan sodyum (Na)+, potasyum


(K+), kalsiyum (Ca2+), magnezyum (Mg2+), bikarbonat ^HCO -3 h
ve fosfat ^PO 3-
4 h gibi mineralleri içerir. Bu minerallerden dolayı

maden suları bazik özelliğe sahiptir.


Maden suları midenin asitliğini düzenleyerek mide ve bağır-
sak hastalıklarının olumsuz etkilerinin azaltılmasını sağlar. Sin-
dirimi kolaylaştırır. Midenin asit değerinin artmasıyla gerçekle-
şen yanma ve ekşimenin giderilmesine yardımcı olur. İçeriğin-
deki sodyum minerali vücuttaki asit-baz dengesini düzenler. Kal-
siyum minerali ise birçok sindirim enziminin salgılanmasına yar-
dımcı olur.

48
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

1.4.8. Sindirim Sistemindeki Asidik ve Bazik Salgılar

Yaşamsal faaliyetlerimizin gerçekleşmesinde vücudumuzda-


ki asit-baz dengesi önem taşımaktadır. Sindirim olayları sırasın-
da sindirim organlarının zarar görmemesi ve sindirimi gerçekleş-
tiren enzimlerin etkin hâle gelebilmesi için belirli pH aralıklarına
ihtiyaç duyulmaktadır. Bu aynı zamanda sindirimi de kolaylaştır-
maktadır.
Sindirim sisteminin (Şekil 1.3) ilk organı olan ağızda tükürük
salgısı salgılanır. Tükürük salgısı ağız içinin ıslaklığını ve çiğne-
nen besinlerin yumuşatılmasını sağlar. Bileşiminin büyük bir kıs-
mını su oluşturur. Suyun dışında mukus, amilaz enzimi, sodyum
ve kalsiyum iyonlarını içerir. Tükürük salgısı yapısındaki iyonlar-
dan dolayı bazik özellik gösterir. Bu özelliği ile tükürük salgısı
yemek borusuna gönderilen besinlerin asitliğini azaltarak yemek
borusunun zarar görmesini önler.

Kulak altı
Ağız içi tükürük
bezi
Ağız
Yutak
Dil altı
tükürük
bezi
Yemek
borusu

Karaciğer
Mide
Safra
kesesi

Pankreas

Kalın
ince bağırsak
bağırsak

Anüs

Şekil 1.3: Sindirim sistemi

49
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Ağızda yumuşatılan besinler yutulduktan sonra yutaktan


yemek borusuna iletilir. Yemek borusu bağ doku, düz kaslar ve
içte epitel dokudan oluşur. Yemek borusundan besinler peristal-
tik hareketlerle mideye iletilir.
Midede mekanik ve kimyasal sindirim yapılır. Midenin kaslı
yapısı kas kasılmaları ile besinleri karıştırarak parçalar. Bu şekil-
de midedeki mekanik sindirim gerçekleşmiş olur. Kimyasal sindi-
rim sırasında ise mide mukus ve mide öz suyunu salgılar. Mide
öz suyu, hidroklorik asit ve bazı enzimlerden oluşur. Yapısın-
daki hidroklorik asitten dolayı mide öz suyu asidik özelliktedir.
Mukus ise bu asidik sıvıda midenin iç duvarlarının zarar görme-
sini engeller. Mide enzimleri asidik ortamda etkin hâle gelir. Bu
nedenle mide öz suyu asidik yapıdadır.
Midede çorba kıvamına getirilen besinler ince bağırsağa ile-
tilir. İnce bağırsak bağ doku, düz kas ve epitel dokudan olu-
şur. Emilim büyük oranda ince bağırsaklarda gerçekleşir. İnce
bağırsağın mide ile birleştiği ilk 22 cm’lik bölümüne onikiparmak
bağırsağı denir. Sindirimin büyük kısmı burada olur.
Karaciğerden salgılanan safra salgısı ince bağırsakta yağla-
rın ve yağda çözünen vitaminlerin emilimini kolaylaştırır. Pank-
reas amilaz, lipaz, tripsinojen ve kimotripsinojen sindirim enzim-
lerini içeren pankreas öz suyunu salgılayarak bir kanal yardı-
mıyla onikiparmak bağırsağına aktarır. Bu enzimler bazik ortam-
da etkindir. Ortamın bazik olmasını safra salgısı, pankreas ve
ince bağırsak öz suyu sağlar. Amilaz nişastanın sindirimini, lipaz
yağların sindirimini, tripsinojen ve kimotripsinojen ise protein sin-
dirimini sağlar.
Sindirilen besinlerden kalan kısım ince bağırsaklardan kalın
bağırsağa aktarılır. Kalın bağırsakta su, mineral ve bazı vitamin-
lerin emilimi gerçekleşir, aynı zamanda sindirilemeyen besinler
burada toplanır ve vücuttan atılır.

1.4.9. Gündelik Hayatta Kullanılan Bazı Maddelerin pH


Araştırma 1.4
Değerleri
Günlük hayatta kullan- Gündelik yaşamda kullanılan maddelerin ambalajlarındaki
dığımız tüketim madde- yazıları okuyan var mı? Ambalajlarda yer alan bilgilerle madde-
lerinin ambalajlarında yer lerin asit mi yoksa baz mı oldukları belirlenebilir mi? Kullandı-
alan pH değerlerine baka- ğımız pek çok maddenin ambalajları üzerinde o maddelerin pH
rak maddeleri asit, baz ve değerleri de verilir. Bu pH değerlerine bakılarak maddelerin asit
nötr olarak sınıflandırıp bir mi yoksa baz mı oldukları kolaylıkla belirlenebilir. pH değeri 0-7
poster hazırlayalım. aralığında olan maddelerin asit, 7-14 aralığında olanların baz ve
7 olanların nötr olduklarını öğrenmiştik.

50
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Pet şişelerde yer alan içme sularının ambalajlarındaki (Şekil


1.4) pH değerlerine hiç dikkat ettiniz mi? İçme suları asidik mi
yoksa bazik midir? İçme sularının pH değeri 7,5-8,0 arasında
değişir. Bu da içme sularının bazik özellik taşıdığını gösterir.

Alüminyum 2.39 μg/L Koku Uygun


Amonyum < 0.02 mg/L Oksitlenebilirlik 0.42 mg/L 02
Klorür 0.53 mg /L Sülfat 5.73 mg/L
Renk Uygun Sodyum 1.74 mg/L
İletkenlik 20 ºC’ta 72.1 μS/cm Tat Uygun
pH 7.90 Koloni sayısı (22C) 0 / mL’de
Demir < 1.0 μg/L Koliform bakteri 0/250 mL’de
Mangan < 1.0 μg/L Bulanıklık Uygun

Şekil 1.4: Pet şişedeki içme suyunun ambalajında yer alan maddelerin
değerleri

Bazı sabunların pH değeri 5,5’tir. Sabunun bazik olma-


sı gerekirken pH değeri asidik olduğunu göstermektedir. Sizce
bunun nedeni ne olabilir? Bazı sabunlara konulan katkı madde-
leri sabunların asidik özellik taşımasına neden olmaktadır.
Cildin pH’si 7’den küçük olduğu için cilt ile temas eden çoğu
kozmetik ve temizlik ürünleri de asidiktir. Örneğin ellerimizin
temizliğinde sıkça kullandığımız ıslak havluların pH değeri de
yine 5.5’tir. Islak havlular cildin pH dengesini bozmadan, cildi
nemlendirilerek hijyenik temizlik sağlar.

1.4.10. Asit ve Bazlarla Çalışırken Sağlık ve Güvenlik Açı-


sından Dikkat Edilmesi Gerekenler
Günlük yaşamımızda birçok kimyasal madde kullanırız. Bu
kimyasalları en çok temizlik için tüketmekteyiz. Örneğin elleri-
mizi yıkarken kullandığımız sabunlar, saçlarımız için kullandı-
ğımız şampuanlar, diş temizliğinde kullandığımız diş macunla-
rı, her gün direkt olarak cildimize temas eden maddelerdir. Kişi-
sel temizlik ürünleri dışında günlük ev temizliğinde kullandığı-
mız kimyasallar da bulunmaktadır. Örneğin çamaşırların temiz-
liği için kullanılan deterjanlar, çamaşırları yumuşatmak için kul-
lanılan yumuşatıcılar, çamaşır makineleri için kullanılan kireç
çözücüler en yaygın olanlardır. Bunların dışında tuvalet temiz-
liğinde kullanılan tuz ruhu, cam silmek için kullanılan maddeler,
pas giderici ve metal parlatıcılar evde kullandığımız diğer kim-
yasallar arasında yer almaktadır.

51
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Her gün bu kadar sık kullandığımız kimyasalları acaba doğ-


ru kullanıyor muyuz? Örneğin çamaşır suyunun tek başına dahi
kullanımına oldukça dikkat edilmesi gerekirken başka bir kimya-
salla karıştırılmasının ölümcül tehlikelere yol açabileceği bilini-
yor mu? Kimyasal maddeler birbirleri ile etkileşerek zehirli mad-
deler oluşturabilir. Temizlik yaparken kullanılan çamaşır suyu
bazik özellikte bir maddedir. Yine temizlik sırasında sıkça kul-
lanılan tuz ruhu ve kireç çözücüler asit özelliktedir. Çamaşır
suyu ve çamaşır suyu ihtiva eden ürünlerin asidik özellik gös-
teren tuz ruhu ve kireç çözücü gibi temizlik maddeleriyle karış-
tırılması zehirli bir gaz olan klor gazının oluşumuna sebep olur.
Her ne kadar bu kimyasallardan oluşan karışım fayans, mer-
mer gibi yüzeyleri temizlemede ve parlatmada çok etkili olsa da
ölümcül tehlikelere yol açabilir. Bu karışım sonunda oluşan klor
gazı, solunan hava ile gırtlağa ve oradan ciğerlere kadar ula-
şır. Vücuttaki su ile birleşip hidroklorik aside dönüşür. Hidroklorik
asit, en kuvvetli asitlerden olup solunum yollarında kalıcı hasar-
lara sebep olur. Bu zehirli karışım astım benzeri bir hastalığa yol
açar. Bu hastalık kişinin parfüm gibi kokuyla bile temas ettiğinde
nefes darlığı yaşamasına sebep olur.
Kimyasal maddelerin yanlış kullanımı sadece insan sağlığına
değil uygulanan yüzeylere hatta evlerimizdeki tesisatın yapıldı-
ğı malzemelere zarar vermektedir. Özellikle tıkanmış lavaboları-
mızı ve tuvalet giderlerimizi açmak için kullandığımız halk dilinde
Görsel 1.38: Kimyasallar tesisat
malzemelerine ve lavaboya zarar “lavabo açıcı” diye adlandırılan kimyasallar, tesisatlarda kullanı-
vermektedir. lan malzemeleri yıpratmaktadır (Görsel 1.38). Bu ürünlerin etken
maddesini biliyor musunuz? Sizce bu maddeler asidik mi yoksa
bazik özellik mi gösteriyor? Lavabo açıcı olarak bilinen kimya-
salların etken maddesi sodyum hidroksittir. Sodyum hidroksit
Dikkat 1.4 halk dilinde kostik olarak bilinen kuvvetli bir bazdır. Daha önce
öğrendiğimiz gibi asit ve bazların tahrip edici etkileri vardır. Baz-
Kimyasalların kullanımı- lar, alüminyum, çinko gibi metallerle tepkimeye girer. Özellikle
na dikkat edilmeli ve çama- eski tesisat boruları bu metallerden yapılmaktadır. Bu metaller-
şır suyu, tuz ruhu gibi evsel den yapılan tesisat borularını lavabo açıcılar tahrip etmektedir.
kimyasallar asla karıştırıl-
Temizlikte kullandığımız sabun, deterjan, çamaşır suyu, lava-
mamalıdır. Temizlik sırasın-
bo açıcı gibi ürünlerin miktarını artırmak sağlık, çevre ve tesi-
da temizlik yapılan alanın
satlara ne tür zararlar verebilir? Aşırı temizlik malzemesi kullanı-
kesinlikle iyi havalandırılma-
mı başta insan sağlığı olmak üzere hava, su ve toprak kirliliğine
sı gerekmektedir.
sebep olmaktadır.
Aşırı miktarda kullanılan temizlik malzemeleri kanser, kalp
hastalıkları, astım, diyabet, hormonal bozukluklar, zayıflamış
bağışıklık sistemi gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır.

52
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Temizleyici ürünlerin çoğu petrol kökenli malzemeler olan


fenol, naftalin ve diğer zararlı kimyasal maddeleri içerir. Sabun Araştırma 1.5
ve deterjan gibi temizleyici kimyasallara köpürmeyi kolaylaştır-
mak için yüzey aktif maddeler ilave edilir. Çoğunlukla bu yüzey Evinizde, deterjan kutuları-
aktif maddeler ucuz ve suda az çözünen anorganik madde- nın etiketlerinde yer alan için-
ler olmaktadır. Temizlik için kullanılan kimyasalların, biyolojik dekiler bölümünde bulunan
bozunmaya uğramayan miktarı arttıkça çevre kirletici etkisi de yüzey aktif maddelerinin neler
artmaktadır. Bu maddelerin büyük bir kısmı doğrudan kanali- olduğunu araştırınız.
zasyona karışır. Öncelikle tesisatlara zarar verir. Kanalizasyon-
dan sonra yer altı ve yer üstü sularına ulaşır. Suları kirleten en
önemli kirleticilerden olan petrol ve türevleri birçok temizlik mal-
zemesinin ham maddesini oluşturur. Toprağa ya da suya karı-
şan bu kimyasallar, ayrıştırılamadığından zaman içinde su ve
toprakta birikir. Buradan bitki, hayvan ve sonunda insan bünye-
sine karışarak kronik yorgunluk, alerji, karaciğer sorunları, lenf
kanseri gibi çeşitli hastalıklara sebep olur.
Evsel temizlik malzemeleri sadece toprak ve su kirletici değil
aynı zamanda soluduğumuz havayı da tehdit etmektedir. Sprey
fırın temizleyici ve yağ çözücüler, dezenfektanlar, mobilya par-
latıcıları kullanıldıktan birkaç gün sonra bile teneffüs ettiğimiz
havada bulunur. Bu maddeler özellikle astım hastaları için büyük
tehlike oluşturur.
Aerosol ambalajlarda satılan piyasadaki temizlik ürünlerin-
de sıkıştırılmış gazlar bulunur. Bu gazlar ozon tabakasının incel-
mesine sebep olur. Ozon tabakası bilindiği gibi Güneş’ten gelen
zararlı ışınların Dünya’ya ulaşmasını önler. Ozon tabakası zarar
gördükçe Dünya’ya ulaşan zararlı ışınlar, canlı organizmaları
olumsuz etkiler. Cilt kanserine yakalanma riskini artırır. Gözle-
re zarar verir.
Çaydanlıkların dibinde zaman içinde beyaz bir tortu oluştuğu-
nu gözlemlemişsinizdir. Bu tortuya kireç adı verilir. Kimyasal for-
mülü CaCO3 olan kireç, beyaz renkli bir maddedir. Özellikle çay-
danlık gibi mutfak eşyalarında yani sıcak su ile uzun süre temas
hâlindeki malzemelerde görülür (Görsel 1.39). Mutfak gereçle-
rinde oluşan kireçlenmeyi gidermek için tuz ruhu ve kezzap ola- Görsel 1.39: Zamanla makineler-
de ve mutfak eşyalarında kireçlen-
rak bilinen asit özelliğindeki madde içerikli kimyasallar kullanılır. me görülür.
Ancak bu kimyasalların aşırı ya da dikkatsiz kullanılması daha
önce belirttiğimiz gibi çok zararlıdır.

53
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Kireç çözmek için kullanılacak malzeme kireçli olan madde-


nin yapı özelliğine göre farklılık gösterebilir. Bakır demlik için-
deki artık kirecin temizlenmesinde seçilecek olan asit önemli-
dir. Temizlemede nitrik asit yerine hidroklorik asit seçilmesi daha
mantıklıdır. Hidroklorik asidin klor kısmı bakıra etki etmediği
hâlde nitrik asidin nitrat kısmı demliği eriterek kahverengi zehir-
li duman çıkarır.
Çaydanlıktaki kireci gidermek için kimyasal kullanmadan
doğal bir yöntem önerebilir misiniz? Bu işlem için sirke asidi ola-
rak bilinen asetik asit kullanılabilir. Çaydanlığın içini bir ölçü sirke
bir ölçü su karışımı ile dolduralım. Sirkeli suyu çaydanlığın için-
de birkaç saat bekletip kaynatalım. Bütün kirecin çaydanlıktan
temizlendiğini gözlemleriz. Bu yöntem kolay, ucuz ve en önemli-
si kimyasalların zararlarından uzak doğal bir yöntemdir.
Metallerin havanın oksijeni ile oksitlenerek metal oksitle-
ri yani pası oluşturduğunu daha önce öğrenmiştik. Metal oksit-
ler bazik özellik taşıdığı için pasın temizlenmesinde hidroklorik
asit gibi asitler ya da asidik özellik taşıyan maddeler kullanılır.
Piyasada pas çözücü olarak satılan maddelerin yapısında HCl
bulunmaktadır.
Balkon demirleri paslandığında önce pas yüzeyden zımpa-
ra yardımı ile temizlenir. Temizlenen yüzeyler daha sonra pas-
lanmaması için yağlı boya veya bilinen pas koruyucu boyalarla
boyanır. Böylece paslanma önlenmiş olur.
Evlerde kullandığımız metal malzemelerin örneğin kaşıkla-
rın (Görsel 1.40) paslarını gidermede daha ekonomik ve kolay
Görsel 1.40: Metaller havanın ok- yollar da kullanabiliriz. Pas bazik özelliktedir. Bu nedenle pası
sijeni ile oksitlenerek pası oluştu-
çıkarmak için sirke ile silip daha sonra bol su ile yıkamak işe
rur.
yarayacaktır.

1.5. TUZLAR
Tuz denilince akla ilk yemek tuzu gelir. Yemek tuzu (NaCl) ve
diğer tuzlar sadece gıda sektöründe yiyeceklerimize tat vermek
için kullanılmaz.
Tuzların, besin maddesi olarak yemeklerde, ekmek yapımın-
da ve gıda maddelerinde kullanılmasının yanında geniş bir kul-
lanım alanı vardır.

54
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Kışın karlı yollara tuz atıldığını görmüşsünüzdür. Kara yol-


larının ve demir yollarının buzla mücadelesinde tuz kullanı-
lır (Görsel 1.41). Yollara atılan tuz, buzlanmadan kaynaklanan
kazaları önlemeye yardımcı olur.

Görsel 1.41: Kara yollarında buz mücadelesinde tuzdan da yararlanılır.

Tarım alanında hayvan yeminde, ağaç bakımında ve yabani


otların imha edilmesinde ayrıca tıp alanında enjeksiyonlarda ve
kompres yapımında tuzlar kullanılmaktadır.
Tuzların sanayide kullanım alanları çeşitlilik gösterir. Konser-
ve yapımı, mandıracılık, gübre, dericilik, kozmetik alanlarında,
sert suların yumuşatılmasında, çeliğe sertlik vermede, tekstilde
tuzlardan yararlanılır.
Kimya sanayisinde sodyum, sodyum hidroksit, sodyum kar-
bonat, hidroklorik asit gibi çeşitli kimyasalların elde edilmesinde
tuzlar kullanılır.
Halk arasında sofra tuzu ya da yemek tuzu (Görsel 1.42) ola-
rak bilinen sodyum klorür (NaCl) beyaz kristal yapılı bir bileşiktir.
Sodyum klorürün erime noktası 801 °C’tur. Tuzlar suyun donma
noktasını düşürür. Bu nedenle kışın kar ve buzun erimesi için
yollara kaya tuzu serpilir. Sodyum klorürün hayvanların beslen-
mesinde yaşamsal önemi vardır. Sodyum klorürün klorür iyonla-
rı vücutta midenin salgıladığı hidroklorik asidin oluşumu için kul-
lanılır. Sodyum iyonları ise vücuttaki su dengesinin korunmasını,
sinir ve kas hücrelerinin düzgün bir şekilde çalışmasını sağlar.
Sodyum klorür en çok gıda sanayisinde kullanılır. Yiyecekleri
tatlandırmak başta olmak üzere, tereyağı ve margarin üretimin- Görsel 1.42: Sofra tuzu
endüstriyel olarak çok
de, et ve balıkların saklanmasında da sodyum klorürden yarar-
önemli bir kimyasaldır.
lanılır.

55
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Dericilikte ham deriler tuzlama yöntemi ile saklanır. Cam


sanayisinde cam ürünlerin yapımında, seramik eşyaların sırlan-
masında kullanılır.
Tıp alanında da sodyum klorür kullanılmaktadır. %3’lük sod-
yum klorür çözeltisi olarak bilinen serum fizyolojik aşırı terleme,
ishal, kusma gibi nedenlerle vücuttaki ciddi tuz kaybının gideril-
mesinde kullanılmaktadır.
Sodyum sülfat başta deterjan (Görsel 1.43) olmak üzere
kâğıt, cam, tekstil, boyama ve çeşitli kimyasal maddelerin üreti-
minde kullanılmaktadır.

Görsel 1.43: Sodyum sülfat deterjan ham maddele-


rindendir.

Doğal sodyum sülfat nötr, diğer katkı maddeleri ile uyuşabi-


len, aşındırıcı olmayan, çevreye zarar vermeyen, beyaz kristal
yapılı bir tuzdur. Küflenmez ve ucuzdur. Bu özelliklerinden dola-
yı toz deterjan üretiminde kullanılmaktadır. Deterjanda bulunan
sodyum sülfat oranı deterjanın maliyetini ve beyazlatma derece-
sini belirler.
Kumaş boyacılığında boyanın kumaşa homojen karışmasını
sağlayan sodyum sülfat, cam sektöründe cam hamurunun hazır-
lanması, kâğıt sektöründe ise kâğıdın ham maddesi olan selülo-
zun üretiminde kullanılmaktadır.
Bunları Biliyor muyuz 1.9 ?
Sodyum karbonat (Na2CO3) beyaz renkli bir katıdır. Halk
Dünya çamaşır soda- dilinde çamaşır sodası olarak bilinen kimyasal maddenin yapı-
sı ihtiyacının çok büyük sında %35 oranında Na2CO3 kristalleri bulunur.
bir kısmı ülkemizdeki Van Sodyum karbonat çamaşır ve tüllerin beyazlatılmasında kul-
Gölü’nden sağlanır. lanılır. Sert sulardaki kalsiyum (Ca2+) ve magnezyum (Mg2+)
iyonlarını karbonat (CO32-) hâlinde çöktürerek ortamdan uzaklaş-
tırma özelliğinden sert suları yumuşatmak için sodyum karbonat-
tan yararlanılır.
Cam, kum ve sodyum karbonat karışımının yüksek sıcaklıkta
ısıtılıp soğutulmasıyla elde edilen bir maddedir.

56
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Sodyum karbonat, gıda maddelerinde asit düzenleyici katkı


maddesi, diş macunlarında da köpük ajanı olarak kullanılır.
Sodyum bikarbonat (NaHCO3) halk dilinde karbonat olarak
bilinmektedir. Beyaz renkli, katı hâlde kristal yapılı bir tozdur.
Hamur işlerinin temel malzemesidir. Kötü kokuların gideril-
mesinde de kullanılır. Buzdolabında, ayakkabılık ve vestiyerde
oluşan kötü kokuyu emer. Ayrıca dişlerin beyazlatılması (Gör-
sel 1.44) ve ağız kokularının giderilmesinde de kullanılır.
Potasyum nitrat (KNO3) halk arasında güherçile olarak
bilinmektedir. Beyaz renkli, kabuksu yapıda bulunan potasyum
nitrat kayaçlarda ve mağaralarda doğal hâlde bulunur. Potas- Görsel 1.44: Sodyum bi-
karbonat dişlerin beyazla-
yum nitratın başlıca kullanım alanı gübre sanayisidir. Bitkiler için tılmasında da kullanılır.
en önemli iki besin maddesi olan potasyum ve azot içerdiğinden
potasyum nitrat verim ve kaliteyi artıran bir gübre çeşididir.
Etkili bir oksitleyici olan potasyum nitrat, kara barutun yapı-
sında odun kömürü tozu ve kükürt ile birlikte bulunur. Potasyum
içerdiğinden yanma sırasında mor renkli bir alev oluşturur. Bu
özelliğinden dolayı havai fişeklerin (Görsel 1.45) üretiminde ve
roket itici yakıt olarak kullanılır. Bunun yanında sigara sarılma-
dan önce tütün harmanına eklenerek tütünün düzgün yanması-
nı sağlar.
Potasyum nitrat, et ve et ürünlerinin saklanmasında gıda
koruyucusu olarak ve ayrıca sucuk, salam gibi ürünlere kırmızı Görsel 1.45: Havai fişeklerde-
ki mor renk potasyum nitrattan
renk vermek için de kullanılır. kaynaklanır.
Kalsiyum sülfat (CaSO4) bileşiğinin birçok kullanım alanı
vardır. Banyo küvetleri ve duş sistemlerinde yalıtım malzeme-
si olarak kullanılır. Tıp alanında ortopedik ameliyatlarda kemik
rejenerasyonunu sağlar. Tarım alanında ise toprağın ıslah edil-
mesinde görev alır. Ayrıca ekmekte maya için besin maddesi
olarak kullanılır.
Karbon elementinin tabiattaki sürekli devrine karbon döngüsü
denir. Örneğin, soluduğumuz havadaki karbondioksidin bir kısmı
deniz suyunda çözünür. Çözünmüş karbondioksit kabuklu deniz
hayvanlarının kabuklarında absorblanır. Hayvanların ölümün-
den sonra bunlar sıkışarak kireç taşına yani kalsiyum karbona-
ta (CaCO3) dönüşür. Kireç taşı ya da onun yoğun hâldeki şek-
li olan mermerde uzun yıllar kalabilir. Kireç taşının çeşitli kulla-
nım alanları vardır. İnşaat sektöründe inşaat harcı olarak kullanı-
lır. Tarımda toprağın asitliğini düşürmek için kireçten yararlanılır.

57
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Kireç, seramik sanayisinde ve birçok heykelin yapımında


(Görsel 1.46) heykeltıraşlar için bir ham maddedir.
Bitkilerin gelişimi için ihtiyaç duyduğu azotlu, fosforlu ve
potasyumlu maddelere gübre denilir. Yapay gübrelerin içerdiği
kimyasallara göre çeşitleri vardır. Bunların bir çeşidi olan azotlu
gübrelerin (Görsel 1.47) birçoğu amonyum tuzları içerir. Amon-
yum tuzları, amonyak gazının veya amonyağın sudaki çözeltisi-
nin elde edilecek tuzun asidi ile tepkimesinden oluşur.

Görsel 1.46: Heykel yapı-


mında kalsiyum karbonat
kullanılır.

Görsel 1.47: Gübrelerin birçoğunda amonyum tuzları kulla-


nılır.

Amonyak asitlerle birleştiğinde amonyum tuzlarını oluştur-


maktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda bazı ülkelerin düşman deni-
zaltılarından saklanabilmek için amonyum tuzlarını kullandığını
biliyor muydunuz? Askerler, gemilerin tanklarını sıvı amonyak ile
doldurdular. Çarpışma sırasında gemilerin tanklarından çevreye
amonyak gazı sızdığında üstüne asit buharı gönderdiler. Böyle-
ce geminin çevresinde yoğun bir şekilde duman bulutları oluş-
tu. Oluşan yoğun duman sayesinde düşman denizaltılardan giz-
lendiler.
Hidrojen klorür, nitrik asit ve sülfürik asidin amonyakla tepki-
mesinden oluşan amonyum tuzları doğada kendiliğinden de olu-
şabilir. Amonyum tuzları özellikle verimli topraklarda, volkanik
bölgelerde, deniz suyunda, çürümüş bitkilerde doğal hâlde bulu-
nur.
Amonyum tuzları katı hâlde metal tuzlarına benzer. Beyaz
renklidir ve katı hâlde bulunurlar. Suda oldukça kolay çözünür-
ler.

58
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Halk arasında nişadır olarak bilinen amonyum klorür (NH4Cl)


de bir amonyum tuzudur. Bu tuz amonyak gazına veya çözelti-
sine hidroklorik asit etki ettirilerek elde edilir. Amonyum klorürün
suda çözünürlüğü fazladır.
Amonyum klorür üşütme ve öksürük tedavilerinde kullanı-
lan ilaçların (Görsel 1.48) bileşiminde bulunur. Balgam söktürü-
cü etkisi vardır. Diğer amonyum tuzlarının imalatında kullanıldığı
gibi boya imalatında da kullanılır.
Kozmetik sanayisinde, şampuan yapımında şampuanlara
kıvam vermek amacıyla ve kuru pillerde elektrolit olarak amon- Görsel 1.48: Öksürük şurupla-
yum klorürden yararlanılmaktadır. rı amonyum klorür içerir.

Lehimcilikte metal yüzeylerdeki oksit katmanını gidere-


rek metalin lehim tutmasını kolaylaştırmak amacıyla kullanılan
amonyum klorürün ayrıca deri endüstrisinde de kullanım alanı
bulunmaktadır.
Amonyum nitrat (NH4NO3) diğer amonyum tuzlarına göre
sudaki çözünürlüğü az olan bir tuzdur. Suda çözünmesi endoter-
miktir. Bu nedenle soğutucu olarak kullanılabilir. Amonyum nitra-
tın en bilinen kullanım alanı tarımsal gübre endüstrisidir.
Amonyum nitrat aynı zamanda güçlü bir patlayıcıdır.
Alüminyum sülfat (Al2(SO4)3 ) doğada alüminogenit mine-
rali biçiminde bulunur. Alüminyum sülfat beyaz parlak kristaller-
den oluşur. Bu kristaller suda çözünür. Sekiz molekül su ile hid-
rat oluşturur.
İtfaiyecilikte kullanılan kumaşların en belirgin özelliği nedir?
Tabi ki yanmamasıdır. Suya ve ateşe dayanıklı bu kumaşların Görsel 1.49: Alüminyum
(Görsel 1.49) hazırlanmasında alüminyum sülfat kullanılmakta- sülfatlı kumaşlar ateşe da-
yanıklıdır.
dır.
Alüminyum sülfat piyasada şap olarak da bilinmektedir. Şap
kimya, altın ve değerli maden işleme, kuyumculuk, kaplama gibi
birçok farklı endüstride çöktürme amaçlı kullanılmaktadır.
Alüminyum sülfat, gıda (özellikle sıvı ve katı yağ üretiminde),
kâğıt, tekstil, ilaç, kozmetik, atık su, yangın söndürücü gibi çeşit-
li sanayilerde değişik amaçlarla kullanılmaktadır. Boyamalarda
renk sabitleştirici olarak, beton için su geçirmezlik ajanı, katı ve
sıvı yağlar için berraklaştırma ajanı, petrol rafineri işlemlerinde
koku ve renk giderici ajan olarak, pis su (lağım suyu) saflaştır-
mada çöktürme ajanı olarak ve ayrıca gıda katkısı olarak kulla-
nılmaktadır.

59
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Diğer alüminyum tuzlarının elde edilmesinde de alüminyum


sülfattan yararlanılmaktadır. Alkali metal sülfatları ve amonyum
sülfat ile şap adı verilen çifte sülfatları oluşturmaktadır.
Şapların iletkenliği diğer bileşiklere göre oldukça fazladır.
İyon sayısı arttıkça iletkenlik artmaktadır. Şapların da çözelti-
deki iyon sayısı fazla olduğundan iletkenlikleri fazladır.
Şaplar, +1 ve +3 değerlikli iki metalin çifte sülfatlarının 12
molekül kristal suyu alarak kristallenmiş biçimidir. Şap kris-
talleri düzgün sekiz yüzlü biçimindedir. Şaplarda +1 değer-
likli katyon olarak alkali metal katyonları ve amonyum; +3
değerlikli katyon olarak ise başlıca alüminyum(III) ve krom(III)
metalleri bulunur.
M1 +1 değerlikli metali, M2 +3 değerlikli metali göstermek
üzere şapların genel formülleri M1M2(SO4)2 . 12H2O şeklindedir.
Şaplar kendilerini oluşturan +3 değerlikli metale göre adlan-
dırılır. Örneğin; demir şapı, alüminyum şapı, krom şapı şeklin-
de adlandırılır.
KAl(SO4)2 (potasyum alüminyum sülfat) (Görsel 1.50) hava-
dan nem çekme özelliğine sahip beyaz bir tozdur. Suda iyi
çözünür ve buruk bir tadı vardır.

Görsel 1.50: Potasyum alüminyum sülfat (adi şap)

Potasyum şapı, renksiz, kokusuz, sert, büyük saydam kris-


tallerden oluşan bir tozdur. Alkolde çözünmemesine rağmen gli-
serinde çok çözünür. Potasyum şapı, ticarette kullanılan şaptır.
Potasyum şapı kumaş boyamacılığında, kumaş baskıcılığında
boyar madde olarak kullanılır. Kâğıt ve tutkal yapımında, mer-
mer ve porselen çimentosu olarak kullanılır. Amonyak sentezin-
de katalizör olarak da kullanılmaktadır.

60
1. ÜNİTE: Asitler, Bazlar ve Tuzlar

Şapın tek bir kimyasal formülü bulunmamaktadır. Birçok şap


çeşidi vardır ve her birinin kullanım alanı farklıdır. En sık karşı-
laşılan şap türü potasyum alüminyum sülfat şapıdır. Bu şapa
Bunları Biliyor muyuz 1.10 ?
adi şap adı verilir. Adi şapın sudaki çözünürlüğü sıcaklık arttık-
ça artar. Buruk bir tadı vardır. Havada kararlı bir yapıya sahiptir.
Şap üretiminin tarihi 15. yüz-
Şaplar ayrıca kabartma tozu yapımında, kan durdurucu,
yıla dayanmaktadır. Türkler şapı
damar büzücü, yangın söndürücü ve sulardaki yabancı madde-
boya fabrikalarında mordan yani
leri uzaklaştırmak amacıyla kullanılmaktadır.
renk sabitleyici olarak kullanır-
Amonyum fosfat ((NH4)3PO4) tüm dünyada olduğu gibi ülke-
dı. Türkiye’de Kütahya ve Foça
mizde de gübre olarak kullanılmaktadır. DAP (diamonyum fos-
gibi birçok beldemizde şap taşı
fat) ve MAP (monoamonyum fosfat) gibi çeşitleri vardır. Amon-
madenlerimiz bulunmaktadır.
yum fosfat bir fosforlu gübre türü olarak kullanılmaktadır. Fosfor,
bitki besini olarak ve bitkinin ilk gelişme dönemlerinde kök geli-
şimi için önemlidir. Bitkinin enerji metabolizması için fosfora ihti-
yacı fazladır. Bu nedenle amonyum fosfatın en yaygın kullanım
alanı gübre sektörüdür.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki boşluklara yaygın olarak kullanılan tuzları yaza-


lım.

sodyum klorür sodyum karbonat sodyum sülfat

potasyum nitrat kalsiyum karbonat amonyum klorür

amonyum nitrat

• Gıda sektöründe yiyecekleri tatlandırmak başta olmak


üzere katı yağ üretiminde ve et ürünlerinin saklanmasında
…….....................… kullanılır.
• Halk dilinde çamaşır sodası olarak bilinen ............…......…
sert suları yumuşatmak için kullanılabilir.
• Halk arasında güherçile olarak bilinen ……....................…
başlıca kullanım alanı gübre sanayisidir.
• ……...........................… inşaat sektöründe harç üretimin-
de kullanılır.
• Üşütme ve öksürük tedavilerinde kullanılan ilaçların bile-
şiminde nişadır diye bilinen ……...........................… vardır.

61
1. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI

A. Aşağıdaki ifadelerde numaralandırılmış boşlukları uygun olan kelime ve kavramlar ile


tamamlayalım.

anyon katyon CaO metal asit yağmurları

pH metre nötralleşme asidik aktif renksiz

asitler indikatör bazik bazlar pembe

sarı soy pH metre H+ OH-

CO2

1. Bileşikler benzer kimyasal özelliklerine göre asitler, bazlar ve tuzlar olarak sınıflandı-
rılır. ….........................….. (1)
ekşidir. Sirke, limon suyu gibi maddeler asidik özellik gösterir.
….........................….. (2)
acıdır ve ele kayganlık hissi verir. Sabun, deterjan, amonyak gibi mad-
deler ise ….........................….. (3) özellik gösterir.
2. Asitler ve bazlar tahriş edici ve aşındırıcı özellik gösterir. Bu yüzden asit ve bazlara dokun-
mak ve tatmak tehlikelidir. Bir maddenin asit mi yoksa baz mı olduğunu anlamak için kullanı-
lan, sulu çözeltilerde ortamın asitliğine ve bazlığına göre renk değiştiren boyar maddelere
….........................….. (4) denir. Örneğin fenolftalein asidik ortamda….........................….. (5) , bazik
ortamda ….........................….. (6) renkli bir ayıraçtır.
3. Asit ve bazların birçok tanımı vardır. Bu tanımlardan biri, sulu çözeltilerinde …...................….(7)
iyonu oluşturan bileşikler asit, …......................….. (8) iyonu oluşturanlar ise bazdır.
4. Yapısında asidik hidrojen atomu içermeyen ancak asidik özellik gösteren, …..................….(9)
bileşiklere asidik oksit denir. Yapısında hidroksit iyonu bulundurmayan ancak bazik özellik gösteren
…......................….. (10) gibi bileşiklere bazik oksit denir.
5. Asit ve bazın tepkimeye girerek tuz ve su oluşturduğu tepkimelere ….........................…(11)
tepkimeleri denir. Asit ve bazların tepkimesi sonucu oluşan tuzlar iyonik yapılı bileşiklerdir. Tuz
bileşiklerinde ….........................….. (12) asitten, ….........................….. (13) bazdan gelmektedir.
6. Danimarkalı bilim insanı Soren Sorensen hidrojen iyonunun miktarını belirlemek için pH
ölçüsünü geliştirmiştir. Bu işlem için pH kâğıdı ya da ….........................….. (14) kullanılır.
7. Asitler ….........................….. (15)
kaplarda saklanamaz. Çünkü asitler Na, K, Mg, Al gibi
metallerle tepkimeye girerek tuz ve H2 gazı oluşturur. Bu metallere, elektron verme eğilimi hidro-
jenden büyük olduğu için ….........................….. (16)
metal denir. Elektron verme eğilimi hidrojen-
den küçük olan bakır, cıva, gümüş, altın, platin metallerine ….........................….. (17) metal denir.
8. Hava kirliliğine sebep olan CO2, SO2, NO2 gibi gazlar havadaki su buharı ile birleşir. Atmos-
ferin üst tabakalarında azalan basıncın ve soğuyan havanın etkisi ile asit yağmurları oluşur. Aşırı
miktarda karbon, kükürt ve azot içeren bu yağmurlara ….........................….. (18) denir.

62
B. Aşağıdaki soruları cevaplayalım.
1. Aşağıda verilen maddeleri asit ve baz olarak sınıflandıralım. Bu sınıflandırmanın nedenini
asit ve bazların özellikleri ile ilişkilendirerek açıklayalım.
çilek, üzüm, şampuan, domates, diş macunu, elma, mandalina
2. Aşağıdaki moleküllerin su ile verdiği tepkime denklemlerini yazarak denkleştirelim. Verilen
moleküllerin asidik mi yoksa bazik mi olduğunu belirtelim.
HI, NH3, C2H5COOH, CO2, MgO
3. Nötralleşme tepkimesi nedir? Nötralleşme tepkimesine bir örnek vererek tepkime denkle-
minde oluşacak maddelerin nasıl belirlendiğini açıklayalım.
4. Bakır elementi HCl ile tepkimeye girmediği hâlde yine bir asit olan H2SO4 ile tepkime ver-
mektedir. Bunun nedenini açıklayarak tepkimesini tahtaya yazalım.
5. Zaç yağı, tuz ruhu, kezzap, kostik, sönmüş kireç endüstride kullanılan asit ve bazların halk
dilindeki isimleridir. Bu asit ve bazların kimyasal formüllerini tahtaya yazalım. Bir tanesinin kulla-
nım alanını belirtelim.
6. Asit yağmurları nasıl oluşur? Asit yağmurlarının zararlarından iki tanesini belirtelim.
7. Asitli içeceklerin sindirim sisteminde yol açtığı zararlardan üç tanesini defterimize yazalım.
8. Çaydanlıklarda oluşan kireci çözmek için bir yöntem önerelim.
9.Yaygın olarak kullanılan bir tuz olan şapın kullanım alanlarından iki tanesini defterimize
yazalım.
10. İndikatör nedir? Bir maddenin asit ya da baz olduğunu indikatör yardımıyla nasıl gözlemle-
riz? Örnekle açıklayalım.

C. Aşağıda verilenleri okuyalım. İfadelerde bildirilen yargılar doğru ise “D” harfini, yanlış
ise “Y” harfini işaretleyerek yanlış olanların doğrusunu yandaki kutucuklara yazalım.

1. Asitlerin tatları acıdır ve ele kayganlık (D)


hissi verir. (Y)

2. Bazlar alkali olarak da adlandırılır. (D)


(Y)

3. Doğal indikatörlere örnek olarak bazı (D)


çiçek pigmentleri verilebilir. (Y)

4. Suda çözündüğünde H + oluşturan mad- (D)


delere asit, OH oluşturanlara ise baz denir.
- (Y)

5. Asit ile bazın reaksiyonuna nötralleşme (D)


reaksiyonu denir. (Y)

63
6. Zaç yağı, hidroklorik asittir. (D)
(Y)

7. Sud kostik olarak bilinen NaOH sabun (D)


yapımında kullanılır. (Y)

(D)
8. Maden suyu asidik özellik gösterir.
(Y)

9. Mide enzimleri bazik ortamda etkindir. (D)


(Y)

10. Asitler ve bazlar korozif özellik gösteren (D)


maddelerdir. (Y)

Ç. Aşağıda verilen tanımları ilgili kavramlarla eşleştirelim.


Tanımlar
1. Bir çözeltinin asitlik ve bazlık derecesini tarif eden ölçü birimi.
2. Elektron verme eğilimi hidrojenden küçük olan metal.
3. Sulu çözeltilerde ortamın asitlik ya da bazlığına göre renk değiştiren organik boyar madde.

4. Suda çözündüğünde ortama H + veren madde.


5. Bir asit ve bir bazın nötralleşmesinden meydana gelen iyonik bileşik.

6. Asitten gelen H + iyonu ile bazdan gelen OH - iyonunun birbirlerinin etkilerini yok ederek su
oluşturması.
7. Suyun sertliğinin giderilmesinde, çamaşır ve tüllerin beyazlatılmasında kullanılan tuz.
8. Midede ortamın asidik olmasını sağlayan salgı.
9. Cam işleme sanayisinde kullanılan asit.
10. Sulu çözeltilerinde asidik özellik gösteren oksit.

Kavramlar

Na2CO3 Mide öz suyu Nötralleşme Metal oksit Soy metal


(...) (...) (...) (...) (...)
Pankreas öz suyu HF Tuz Aktif metal HCl
(...) (...) (...) (...) (...)
pH İndikatör Asit Baz Ametal oksit
(...) (...) (...) (...) (...)

64
D. Aşağıdaki sorularda doğru seçeneği işaretleyelim.
1. Aşağıdakilerden hangisi akülerde kullanılan asittir?
A) Zaç yağı
B) Kezzap
C) Fosforik asit
D) Tuz ruhu
E) Asetik asit

2. Aşağıda verilen sindirim salgılarından hangisi asidik özellik gösterir?


A) Pankreas öz suyu
B) Safra salgısı
C) Mide öz suyu
D) Tükürük salgısı
E) İnce bağırsak öz suyu

3. Aşağıda verilen değişimlerden hangisi asit-baz tepkimesi değildir?


A) Bakır kapta sirkenin saklanamaması
B) Çaya damlatılan limonun çayın rengini değiştirmesi
C) Yemeklerden sonra dişlerin fırçalanması
D) Limonun mermer tezgâhı aşındırması
E) Bal arısının soktuğu yere amonyak sürülmesi

4. Asit ve bazlarla ilgili aşağıda verilen ifadelerden hangisi yanlıştır?


A) Asitlerin tatları ekşidir.
B) Bazlar ele kayganlık hissi verir.
C) Asitler ve bazlar korozif özellik gösterir.
D) Asitlerin pH değeri 7’den büyüktür.
E) Asit ve bazların sulu çözeltileri elektrolittir.

5. “Metil oranj indikatörü asidik ortamda kırmızı, bazik ortamda sarı renk alır.”
Buna göre, aşağıda verilen maddelerin hangisine metil oranj damlatıldığında sarı
renk oluşması beklenir?
A) Maden suyu
B) Sirke
C) Aspirin çözeltisi
D) Gazoz
E) Limon suyu

65
6. Aşağıda verilen tepkimelerden hangisinin gerçekleşmesi beklenmez?
A) Na + HCl
B) Cu + HNO3
C) Ca + H2SO4
D) Ag + HCl
E) Al + NaOH

7. Aşağıdakilerden hangisi tuz ruhunun kullanım alanlarından değildir?


A) Ev temizlik malzemesi
B) Pas çözücü
C) Kimyasal silah yapımı
D) Dinamit gibi patlayıcı madde yapımı
E) Havuz sularının pH kontrolü

8. Aşağıdakilerden hangisinin sulu çözeltisi asit özellik gösterir?


A) CH4 B) CO2 C) NH3 D) Na2O E) NO

9. I. Elektrolittir.
II. Asidik özellik gösterir.
III. pH değeri 7’den büyüktür.
K2O maddesinin sulu çözeltisi ile ilgili yukarıdaki yargılardan hangisi ya da hangile-
ri doğrudur?
A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) I ve III

10. İndikatörlerle ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?


A) Doğal ve yapay indikatörler olmak üzere ikiye ayrılırlar.
B) Karalahana suyu doğal bir indikatördür.
C) Bazı çiçek ve yaprak pigmentlerinden elde edilebilirler.
D) Asit ve bazların tanınmasında kullanılırlar.
E) Nötr özellikteki maddelerdir.

66
11. I. Maden suyu
II. Tuz ruhu
III. Kostik soda
Yukarıda verilen maddelerden hangileri bazik özellik gösterir?
A) Yalnız I B) Yalnız III C) I ve II D) I ve III E) I, II ve III

12. Aşağıdakilerden hangisi asit ve bazların aşındırıcı etkisi ile ilişkilendirilemez?


A) Bal arısı sokmasında sokulan yerde oluşan yanma hissi
B) Midede reflü oluşumu
C) Sabunun ele kayganlık hissi vermesi
D) Limon suyunun mermeri aşındırması
E) Sirkenin metal kapta saklanması

13. I. Turnusol kâğıdının rengini kırmızıya çevirir.


II. Elektrik akımını iletir.
III. Korozif özellik gösterir.
Yukarıda verilen yargılardan hangisi ya da hangileri asit ve bazların ortak özelliklerin-
dendir?
A) Yalnız II B) Yalnız III C) I ve II D) I ve III E) II ve III

14. Aşağıda verilen tuzların kullanım alanlarından hangisi yanlıştır?


A) Sodyum karbonat-kabartma tozu yapımı
B) Sodyum klorür-yemeklere tat verme
C) Sodyum sülfat-deterjan yapımı
D) Potasyum nitrat-gübre yapımı
E) Alüminyum sülfat-suya ve ateşe dayanıklı kumaş yapımı

15. I. Evlerde fosil yakıtları kullanmak


II. Fabrika bacalarına filtre takmak
III. Toplu taşıma araçlarını kullanmak
Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri asit yağmurlarının engellenmesi için yapıl-
ması gerekenlerdendir?
A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) II ve III

67
16. Aşağıdakilerden hangisi asitlerle çalışılırken yapılması gerekenlerden değildir?
A) Laboratuvar önlüğü giymek
B) Çeker ocakta çalışmak
C) Asidin üzerine suyu azar azar eklemek
D) Uygun eldiven kullanmak
E) Emniyet gözlüğü takmak

17. I. Tesisat malzemelerinin zarar görmesi


II. Astım gibi solunum rahatsızlıklarının oluşması
III. Ozon tabakasının incelmesi
Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri kimyasal maddelerin yanlış kullanımının
sonuçlarındandır?
A) Yalnız I B) Yalnız III C) I ve II D) I ve III E) I, II ve III

18. Aşağıda verilen asit ve bazlardan hangisinin günlük yaşam dilindeki adı doğrudur?
A) Sülfürik asit-kezzap
B) Potasyum hidroksit-potas kostik
C) Asetik asit-zaç yağı
D) Kalsiyum hidroksit-sirke ruhu
E) Hidroklorik asit-sönmüş kireç

19. Aşağıdaki asitlerden hangisinin karşısındaki kullanım alanı yanlış verilmiştir?


A) HCl-araba aküleri
B) HNO3-patlayıcı madde yapımı
C) HF-cam işleme sanayisi
D) CH3COOH-gıda sanayisi
E) H2SO4-pil yapımı

20. Aşağıda verilen formüllerden hangisi bir tuza aittir?


A) HCI
B) NH4Cl
C) NaOH
D) SO3
E) NO

68
2.
ÜNİTE KARIŞIMLAR

İÇERİK
2.1. Karışımları Sınıflandıralım
2.2. Çözeltilerde Derişim
2.3. Karışımların Ayrılması

Bu ünite ile gündelik deneyimlerle iyi bilinen örnekler üzerinden karışımların sınıflandırılması,
çözeltilerin derişime bağlı özellik değişimlerinin gözden geçirilmesi ve önemli karışımların ayrılma
tekniklerinin tanıtılması amaçlanmaktadır.

69
69
2. ÜNİTE: Karışımlar

GİRİŞ
Kimyanın ana konusu olan maddeyi, saf maddeler ve saf
olmayan maddeler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Saf maddeler
kendi içinde element ve bileşikler olarak sınıflandırılabilir. Saf
olmayan maddeleri yani karışımları ise homojen ve heterojen
karışımlar olarak sınıflandırmak doğru olacaktır.
Karışımlarla bileşikler farklı yapılardır. Karışımlar, birden faz-
la maddenin kendi kimyasal özelliklerini kaybetmeden bir ara-
ya gelmesi ile oluşur. Örneğin şekerli su, bir karışım örneğidir.
Şeker ve su bileşenlerini içerir. Bu bileşenler karışımın içerisinde
kendi özelliklerini korumaktadır. Şekerli suyu tattığımızda şeker
tadını hâlâ alırız. Bileşikler ise birden fazla maddenin kendi özel-
liklerini kaybederek oluşturdukları yeni kimyasal özellikteki yapı-
lardır. Örnegin su, hidrojen ve oksijen gazlarının tepkimeye gir-
mesi ile oluşur. Hidrojen gazı yanıcı, oksijen gazı yakıcı özelliğe
sahipken oluşan su molekülü söndürücü özellik göstermektedir.

Görsel 2.1: Yukarıdaki madde örneği homojen mi yoksa heterojen


midir?

Karışımlarda homojen ve heterojen kavramları neyi ifade


etmektedir? Görsel 2.1’de verilen yer karosu homojen mi yok-
sa heterojen midir? Homojen kavramı, her yerinde aynı özelli-
ği gösteren, tek bir madde gibi görünen karışımlar için kullanılan
bir terimdir. Heterojen kavramı ise homojenin tersidir. Her yerin-
de aynı özelliği göstermeyen, birden fazla maddenin bir arada
göründüğü karışımlar için kullanılır. Görsel 2.1’de verilen yer
karosunda birden çok madde bir arada gözlenebildiği için hete-
rojendir.

70
2. ÜNİTE: Karışımlar

Doğada maddelerin büyük bir kısmı karışımlar hâlinde bulu-


nur. Çevremizi incelediğimizde neler görüyoruz? Sabah kahval-
tısında içtiğimiz süt (Görsel 2.2) acaba bir karışım mıdır? Solu-
duğumuz hava (Görsel 2.3) bir karışım olabilir mi? Cebimizdeki
madeni paralar (Görsel 2.4) saf madde olabilir mi?

 
Görsel 2.2: Kahvaltıda içtiğimiz süt mikroskop görüntüsünden de
anlaşıldığı gibi heterojen karışımdır.

Süt bir mikroskopla incelenirse sulu bir ortamda dağılmış


yağ damlacıkları içerdiği gözlemlenir. Bu nedenle süt heterojen
karışım örneğidir.
Hava azot, oksijen, hidrojen gibi gazlardan oluşur. Birden
çok maddeden oluştuğu ve maddeler kendi özelliklerini korudu-
ğu için bir karışım örneğidir. Peki, hava homojen mi yoksa hete-
rojen midir? Hava pek çok gazdan meydana gelen bir karışım-
dır. Gazlar birbirleri ile her oranda homojen olarak karışır. Hava-
nın bileşimdeki gazları tek tek ayırt etmek mümkün değildir. Bu Görsel 2.3: Soluduğumuz hava
nedenle hava homojen bir karışımdır. O2 (oksijen), H2 (hidrojen), N2
(azot) gibi çeşitli gazlardan olu-
Madenî paralar da yine karışım örneğidir. Genellikle krom şan homojen bir karışımdır.
metalinin alaşımlarından oluşur. Bakıldığında tek bir madde ola-
rak gözlemlendiği için homojen karışımdır.
Homojen karışımlara çözelti ismi verilir. Çözeltiler gün-
lük yaşantımızda iç içe olduğumuz maddelerdir. Soluduğumuz
hava, içtiğimiz asitli meşrubatlar, kullandığımız madenî paralar,
içinde birçok canlının yaşadığı denizler, göller, diş dolgusunda
kullanılan amalgamlar (Görsel 2.5) gibi birçok madde çözeltidir.

Görsel 2.4: Madenî paralar me-


tallerden oluşan bir karışımdır.
Görsel 2.5: Diş dolgusunda kullanılan amalgam-
lar çözelti örneğidir.

71
2. ÜNİTE: Karışımlar

Bu ünitede, karışımları farklı niteliklerine göre sınıflandırma-


yı, çözünme olayının nasıl gerçekleştiğini, bir çözeltideki çözün-
müş madde oranının artmasının çözeltide ne gibi özellikleri etki-
lediğini öğreneceğiz. Ayrıca karışımları ayırmada nasıl teknikler
kullanılabileceğini belirleyeceğiz.

2.1. KARIŞIMLARI SINIFLANDIRALIM


Karışımlar en az iki maddeden oluşur. Karışımdaki her bir
maddeye bileşen adı verilir. Örneğin tuzlu su, tuz ve su bileşen-
lerini içerir.
Bazı karışımların bileşenleri çıplak gözle ayırt edilebilir. Bazı-
larında ise bileşenleri ayırt etmek için mikroskop kullanmak gere-
kir. Bir de ne kadar güçlü mikroskop kullanılırsa kullanılsın bile-
şenleri ayırt edilemeyen karışımlar vardır. Bileşenleri çıplak göz-
le ya da mikroskopla ayırt edilebilen karışımlara heterojen karı-
şım ya da adi karışım, ayırt edilemeyenlere ise homojen karı-
şım ya da çözelti denir.
İnsan bir karışım mıdır? Ya da çevremizde gördüğümüz hatta
yetiştirdiğimiz çiçekler, bitkiler karışım olabilir mi?
İnsanlar ve bitkiler çoğunlukla organik bileşiklerden oluşmuş
karmaşık yapıya sahip karışımlardır.
Arabalarımızda yakıt olarak kullandığımız benzin (Görsel 2.6),
hastalıklardan kurtulmak için içtiğimiz ilaçlar, karışım mıdır?
Benzin, çeşitli hidrokarbonlardan oluşan aynı zamanda daha
Görsel 2.6: Benzin pek çok
hidrokarbondan oluşan bir etkili bir yanmanın sağlanması için bazı katkı maddeleri içeren
karışımdır. bir karışımdır. Hastalandığımızda kullandığımız ilaçlar, belirli
biyolojik etkiye sahip maddelerin oluşturduğu karışımlardır.
Tatlılarda kullanılan şerbet, yediğimiz meyve salatası homo-
jen mi yoksa heterojen midir?
Tatlılarda kullanılan şerbet, şeker ve su bileşenlerinden olu-
şan bir karışımdır. Çıplak gözle şerbete baktığımızda tek bir
madde gibi görürüz. Şerbet mikroskopla incelendiğinde yine tek
bir madde olarak görülecektir. Bu nedenle şerbet homojen bir
karışımdır.
Meyve salatasına baktığımızda ise birden fazla meyve bile-
şeni vardır (Görsel 2.7). Her bir meyveyi salatanın içinde ayırt
Görsel 2.7: Meyve salatası edebiliriz. Bu nedenle meyve salatası heterojen bir karışımdır.
birden çok meyveden olu-
şan heterojen karışımdır. Duvarlara sürdüğümüz boyalar, içtiğimiz Türk kahvesi, yedi-
ğimiz mayonez, evlerin kokusunu değiştirmek için sıktığımız
spreyler sizce heterojen olabilir mi?

72
2. ÜNİTE: Karışımlar

Boya, Türk kahvesi, mayonez ve spreyler ilk bakışta homo-


jen gibi görünseler de mikroskopla incelendiklerinde heterojen
oldukları fark edilir. Heterojen karışımlar dağılan maddenin ve
dağılma ortamının fiziksel hâline göre dört sınıfa ayrılır. Bunlar,
emülsiyon, süspansiyon, aerosol ve koloit olarak adlandırılır.
Emülsiyon, birbiri içinde çözünmeyen sıvılardan oluşan
heterojen karışımdır. Bu karışımlarda dağılan madde de dağıl-
ma ortamı da sıvı hâldedir. Zeytinyağı ve su karışımı bir emülsi-
yondur. Zeytinyağı suda çözünmez. İkisinden oluşan karışımda
zeytinyağı ve su çıplak gözle bile kolaylıkla ayırt edilebilir.
Mayonez, çiğ yumurta sarısı ve bitkisel yağlardan oluşan bir
karışımdır (Görsel 2.8). Çıplak gözle bakıldığında tek bir mad-
de gibi görünse de mikroskop altında incelendiğinde heterojen
olduğu görülür. Dağılan fazı ve dağılma ortamı sıvı olduğu için
emülsiyon örneğidir.
Süspansiyon, birbiri içinde çözünmeyen bir katı ve sıvıdan
oluşan heterojen karışımlar için kullanılan addır. Bu karışımlarda
dağılan madde katı, dağılma ortamı ise sıvı hâldedir. En belir-
gin örneklerinden biri tebeşir tozu ve su karışımıdır. Tebeşir tozu
ve suyu karıştırırsanız tebeşir tozunun suda çözünmediğini göz-
lemlersiniz.
Türk kahvesi de bir süspansiyondur (Görsel 2.9). Türk kahve-
si, kahve ve sudan oluşur. Kahve katı hâlde olup dağılan mad-
dedir, su ise dağılma ortamıdır.

Görsel 2.8: Mayonez, Görsel 2.9: Türk kahvesi süspansiyon


emülsiyon örneğidir. örneğidir.

Aerosol, bir katı veya sıvının bir gaz içerisinde dağılması ile
oluşan karışımlara denir. Bu karışımlarda dağılan madde katı ya
da sıvı olabilir. Dağılma ortamı ise gaz olmalıdır. Aerosol örneği
olarak baca dumanı verilebilir. Baca dumanı yanma sonucu olu-
şan karbondioksit gazının yanında yanan maddenin oluşturduğu
katı tanecikler içerir.

73
2. ÜNİTE: Karışımlar

Oda deodorantları ya da kişisel bakım ürünü olarak kullanı-


lan sprey deodorantlar aerosol örneğidir (Görsel 2.10). Basınç-
la sıvılaştırılmış gaz ve etken madde içerirler. Basınçla sıvılaştı-
rılmış gaz dağılma ortamını oluştururken koku veren sıvı hâldeki
etken madde dağılan maddedir.
Koloit, bir katı ya da bir sıvının başka bir sıvı içerisinde asılı
kalması ile oluşan homojen görünüşlü heterojen maddelere veri-
len isimdir. Koloit karışımlara koloidal karışım da denir. Koloidal
Görsel 2.10: Sprey deodorant- karışımlar çıplak gözle fark edilemez. Genellikle parlak bir ışık
lar aerosol karışımlardır.
demetinin ya da lazer ışınının karışımdan geçirilmesi ile fark edi-
lirler. Koloidal bir karışımdan ışık demeti geçirildiğinde ışık, karı-
şımın içerisinde görülür. Homojen karışımdan geçirildiğinde ise
ışık görülmez. Işığın koloidal karışımlar ve homojen karışımlar
üzerindeki etkisini ilk kez 1869 yılında John Tyndall (Can Tindel)
araştırmıştır. Bu nedenle ışığın koloit karışımlarda dağılmasına
“Tyndall Etkisi” denir.

Görsel 2.11: Tyndall Etkisi

Görsel 2.11’de görüldüğü gibi ilk deney tüpünde ışık deme-


ti görülmezken ikinci deney tüpünün içinde ışık demeti gözlen-
mektedir. Buradan yola çıkarak ilk deney tüpündeki karışımın
çözelti örneği olduğu, ikinci tüpteki karışımın ise koloit olduğu
sonucu çıkarılır.
Koloit karışımlara neler örnek verilebilir? Aerosol ve emülsi-
yonların büyük bir kısmı koloittir. Duman, jöle koloit karışımlara
örnek olarak verilebilir.
Boyalar da koloit karışımdır (Görsel 2.12). Yağlı boyalarda

Görsel 2.12: Boya koloit karışım


boyaya renk veren pigment katı hâldedir ve bağlayıcısı olan yağ-
örneğidir. da askıda kalmıştır. Çıplak gözle bakıldığında tek bir madde gibi
görünmesine rağmen boyalar heterojen yapıdadır.

74
2. ÜNİTE: Karışımlar

Deney 2.1

Karışım Oluşturalım
Deneyin amacı: Karışımların sınıflandırılmasını kavramak

Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler

• Beherglas (250 mL; 4 adet)


• Su
• Şeker
• Naftalin
• Tebeşir tozu
• Zeytinyağı
• Baget
Deneyi Uygulayalım
• Etiket (4 adet)
1. 4 adet beherglasa ellişer mL su koyalım.
• Spatül
2. Beherglaslara etiket yapıştırarak 1’den 4’e kadar numa-
ralandıralım.
3. 1, 2, 3 numaralı beherglaslara sırası ile az miktarda
şeker, naftalin ve tebeşir tozunu spatül yardımıyla ekleyip
bagetle karıştıralım.
4. 4 numaralı beherglasa beherglastaki sıvı miktarı 100
mL olana kadar zeytinyağı ekleyip bagetle karıştıralım.

Deneyi Değerlendirelim
1. Beherglaslarda oluşturduğumuz karışımlar homojen mi
yoksa heterojen midir?
2. Oluşturduğumuz karışımları hangi özelliklerine bakarak
sınıflandırdık?
3. Oluşturduğumuz heterojen karışımları başka nasıl sınıf-
landırabiliriz?

Deney 2.1’de olduğu gibi karışım hazırlamak çok kolaydır.


Oluşan karışımların sınıflandırılmasında çıplak gözle bakmak
yeterli olacaktır.
Karışımları başka hangi özelliklerine göre sınıflandırabiliriz?
Karışımları sınıflandırmada dağılan maddenin dağılma ortamın-
daki tanecik boyutundan yararlanılabilir mi?
Bir karışımın homojen mi yoksa heterojen mi olduğunu belir-
lemek için dağılan maddenin dağılma ortamındaki tanecik boyu-
tundan yararlanılabilir.

75
2. ÜNİTE: Karışımlar

Yaklaşık olarak tanecik boyutu 10–9 m’den küçük olan karı-


şımlar homojen, büyük olanlar ise heterojen karışımlardır. Hete-
rojen karışımları da kendi içinde sınıflandırmak mümkündür.
Tanecik boyutu 10–9 m ile 10–7 m arasında olanlar koloit, 10–7
m’den büyük olanlar ise süspansiyon olarak sınıflandırılır.

Karışımlar

Homojen Karışımlar Hetorejen Karışımlar

Emülsiyon Süspansiyon Aeresol Koloit

Şema 2.1: Karışımların sınıflandırılması


+
Homojen karışımlara çözelti ismi verir. Çözeltiler birden faz-
la maddenin birbiri içinde homojen dağılması ile oluşan karışım-
lardır. Maddelerin birbiri içinde homojen dağılmasına çözünme
denir. Bir çözeltinin bileşenlerine çözücü ve çözünen adı verilir.
Çözücü, çözeltide miktarca fazla olan bileşen, çözünen ise mik-
tarca az olan bileşendir. Şekerli su bir çözelti örneğidir (Görsel
2.13). Şeker çözünen, su çözücüdür. Şeker suda çözündüğün-
de su tanecikleri şeker taneciklerinin arasına girer ve şeker tane-
ciklerini birbirinden ayırır. Ayrılan şeker tanecikleri gözle görül-
meyecek kadar küçüktür. Mikroskopla incelendiğinde bile şeker
taneciklerinin görülmesi mümkün değildir. Bu nedenle şekerli
suyun görünümü saf suyunki ile aynıdır.
Çözeltileri diğer karışımlardan nasıl ayırt edebiliriz? Çıplak
gözle gözlemlemek yeterli olabilir mi? Çözeltileri diğer karışım-
lardan ayırmada çıplak gözle karışıma bakmak süt örneğinde
Görsel 2.13: Saf su ve şekerin karış- olduğu gibi bazen yanıltıcı olabilir. Karışımları mikroskopla ince-
tırılması ile oluşan şekerli su çözeltisi lemek daha etkili sonuçlar verecektir. Tyndall etkisi incelenerek
de çözeltiler diğer karışımlardan kolaylıkla ayrılabilir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen madde karışımlarının türünü, uygun kutucu-


ğa “+” işareti koyarak belirtelim.

Karışım Homojen Heterojen


Sis
Kolonya
Gazoz
Ayran
Kan

76
2. ÜNİTE: Karışımlar

2.1.1. Çözünme Olayı


Karışımların oluşturulması sırasında bazı maddeler birbiri
Hatırlayalım 2.1
içinde çözünürken bazıları çözünmemektedir. Bunun nedeni siz-
ce ne olabilir? Hangi maddelerin birbiri içinde çözüneceği biline-
Dipol momenti sıfır olan
bilir mi?
moleküllere apolar molekül,
9. sınıf kimya dersinde kimyasal türler arası etkileşimle-
sıfır olmayanlara ise polar
ri öğrenmiştik. Maddelerin birbirleri ile çözelti oluşturup oluştur-
molekül denir. Aynı tür atom-
mamaları maddeler arasındaki etkileşimlere bağlıdır. Çözücü ve lardan oluşmuş I2 ve CI2 gibi
çözünen arasında oluşacak etkileşim, çözünenin kendi molekül- diatomik moleküller apolar-
leri arasındaki etkileşimden daha büyükse çözünme olayı ger- dır. Çok atomlu moleküller-
çekleşir. de ise her bir bağın uzayda-
Maddelerin birbiri içinde çözünmeleri “Benzer, benzeri çözer.” ki dipolleri birbirini yok ede-
ilkesi ile açıklanır. Bu ilkede anlatılmak istenen benzerlik mole- biliyorsa molekül apolar, yok
küllerin polar ya da apolar olmasıdır. Polar maddeler polar çözü- edemiyorsa molekül polar-
cülerde, apolar maddeler ise apolar çözücülerde çözünür. dır. Molekül şekli biliniyorsa
Çözelti oluşumu sırasında çözücü ve çözünen moleküllerine molekülün polar olup olma-
ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Suda tuz çözdüğümüzde tuz yacağı belirlenebilir.
molekülleri nasıl oluyor da gözden kayboluyor? Tuz neden suda
çözünebiliyor? d-

H2O (su) molekülünde iki Hd + H


d+
dipolü birbiri ile belli bir
açı yapmış durumdadır. Bu nedenle birbirinin etkisini yok ede-
mezler. Bu olayı daha basit bir şekilde açıklayacak olursak; su
molekülünde O-H bağları aynı doğrultuda değildir. Aynı doğrul-
H
tuda olsalardı dipol momentleri sıfır olabilirdi. Ancak O-H bağ- H O
ları arasında belirli bir açı olduğu için (Şekil 2.1)bağların dipol-
leri birbirini yok edemez. Bundan dolayı da su molekülleri polar
moleküllerdir. Su molekülündeki oksijen atomu, üzerinde bulu-
nan elektron çiftlerinden dolayı kısmi negatif yüke sahiptir. Şekil 2.1: Suyun molekül şekli
Hidrojen atomu ise kısmi pozitif yüke sahiptir. İyonik bir bile-
şik olan tuz (NaCl), Na+ iyonları ile Cl– iyonlarından meydana
gelir (Şekil 2.2). Su moleküllerindeki kısmi negatif yüklü oksi-
jen atomları, tuz kristalinin katyonlarını (Na+) sararak kristal
örgüden koparır. Suyun kısmi pozitif yüklü hidrojen atomları
ise tuz kristalinin anyonlarına (Cl-) çekim uygulayarak katyon-
lardan uzaklaşmasını sağlar. Polar bir madde olan suyun iyon-
lara uyguladığı bu çekim kuvveti iyon-dipol etkileşimi olarak
tanımlanır. Oluşan iyon-dipol etkileşimi oldukça kuvvetli oldu-
ğu için iyonları kristalden kopararak tuzun çözünmesini sağlar.
Şekil 2.2: Sodyum klorürün (ye-
mek tuzu) kristal yapısı

77
2. ÜNİTE: Karışımlar

Çözünen iyonlar su molekülleri ile sarılır ve hidratlaşmış olarak


çözelti içerisinde hareket eder. Bütün iyonlar sulu çözeltilerinde
hidratlaşmış hâlde bulunur (Şekil 2.3).

Şekil 2.3: NaCl tuzunun (iyonik kristallerin) suda çözünmesi

İyi bir çözücü olan su her maddeyi çözebilir mi? Tabi ki çöze-
mez. Su polar bir madde olduğu için polar maddeleri çözebilir.
Apolar maddeleri ise çözemez. Peki, bunun nedeni sizce ne ola-
bilir?
Bunun nedeni moleküller arası etkileşimlerle açıklanır. Örne-
ğin; CCl4 (karbon tetraklorür) molekülleri (Şekil 2.4) suda çözün-
mez. CCl4 molekülünde bir karbon atomunun dört köşesinde klor
atomları bulunur. Üç boyutlu düşünüldüğünde dört bağın dipol-
leri birbirinin etkisini ortadan kaldırır. Bu nedenle karbon tetrak-
lorür molekülleri apolar moleküllerdir. Su molekülleri ise polar
moleküllerdir. Aynı zamanda su molekülleri arasında hidrojen
Şekil 2.4: Karbon tetraklorürün
(CCl4) molekül modeli bağları etkindir. Hidrojen bağı, en kuvvetli zayıf etkileşim olarak
tanımlanır. Su ile karbon tetraklorür arasında oluşacak etkileşim
ise dipol-indüklenmiş dipol etkileşimidir. Dipol-indüklenmiş dipol
etkileşimi polar ve apolar maddeler arasında oluşan etkileşim-
dir. Bu etkileşim suyun kendi molekülleri arasında bulunan hid-
rojen bağından daha zayıf bir etkileşim olduğu için karbon tet-
raklorür suda çözünemez. Karbon tetraklorür, su moleküllerinin
altına inerek zeytinyağı ve suda olduğu gibi iki ayrı faz oluşturur.
Karbon tetraklorürde iyot molekülleri (I2) çözünmektedir. Siz-
ce bunun nedeni ne olabilir?

78
2. ÜNİTE: Karışımlar

İyot molekülleri de karbon tetraklorür molekülleri gibi apo-


lar yapıya sahiptir. Her iki molekülde de London etkileşimi etkin-
dir. Bu moleküllerdeki London etkileşimleri yaklaşık olarak aynı
büyüklüktedir. Bu nedenle iyot ve karbon tetraklorür molekülle-
ri arasında çekim kuvvetleri oluşur ve iyot karbon tetraklorürde
çözünür.
Etil alkol (C2H5OH) suda çözünebilir mi?

Şekil 2.5: Etil alkolün (C2H5OH) molekül modeli

Etil alkol molekülü (Şekil 2.5) su molekülü gibi polar yapı-


ya sahiptir. Aynı zamanda etil alkol ve su moleküllerinde oksi-
jen atomuna hidrojen atomu doğrudan bağlı olduğu için her iki-
sinin molekülleri arasında da hidrojen bağı etkindir. Bu nedenle
etil alkol suda çözünür (Şekil 2.6).

H
Su O H
H O H
H
H H
C O
H H
O H
H C
H
O
H

C H
H C

= Hidrojen bağı Etil alkol


H

Şekil 2.6: Etil alkolün suda çözünmesinin model gösterimi

79
2. ÜNİTE: Karışımlar

Denizlerdeki pek çok canlı, yaşamını sürdürebilmek için oksi-


jen gazına ihtiyaç duyar. Havadaki oksijenin deniz suyunda
çözünmesi ile bu canlılar ihtiyaç duydukları oksijene ulaşır. Oksi-
jen gazı moleküleri (Şekil 2.7) apolar yapıya sahiptir. Molekülle-
ri arasında London kuvvetleri etkindir. Su molekülleri polar olma-
sına rağmen oksijen gazı, basınç ve sıcaklık gibi dış etkenler

Şekil 2.7: Oksijen gazının (O2 )


yardımı ile suda çözünür. Artan basıncın etkisi ile gazın sudaki
molekül modeli çözünürlüğü de artar (Şekil 2.8).

Şekil 2.8: Gazların suda çözünme modeli

Günlük yaşantımızda karşılaştığımız sulu çözeltilere örnek-


ler verelim.
Ülkemizin büyük bir kısmı denizlerle çevrilidir. Deniz suyu
(Görsel 2.14) çözünmüş olarak pek çok madde içeren bir sulu
çözeltidir.

Görsel 2.14: Deniz suyu çözelti örneğidir.

80
2. ÜNİTE: Karışımlar

Tükettiğimiz çay, limonata; reçel ve bal gibi pek çok gıda


maddesi sulu çözeltilere örnek olarak verilebilir. Arılar tarafından
çiçek ve meyve tomurcuklarından üretilen balın kimyasal bileşi-
mindeki çözücü sudur (Görsel 2.15).
Bal, fruktoz, sakkaroz, levüloz gibi şekerler ile bazı mineral-
ler, proteinler ve asitlerin sulu çözeltisi olarak tanımlanabilir.
Evde anneleriniz reçel yaparken hiç onları izlediniz mi?
Reçelde meyvenin kendi suyunun yanına bazen çok az su ekle-
Görsel 2.15: Bal bir sulu çözelti
nir. Kullanılan şeker miktarı su miktarından çok daha fazladır. örneğidir.
Buna rağmen su tüm şekeri çözer. Çözeltilerde miktarca faz-
la bileşene çözücü, az olan bileşene ise çözünen adını vermiş-
tik. Ancak su ile oluşturulan tüm çözeltilerde suyun miktarı diğer
maddenin miktarından az bile olsa su daima çözücüdür. Reçel-
lerde bulunan meyveler heterojen yapı oluşturursa da sulu kısmı
homojendir ve çözelti örneğidir.
Kimyasal reaksiyonların büyük bir kısmı sulu çözeltilerde ger-
çekleşir. Çünkü sulu çözeltilerde iyon ve moleküller kolay hare-
ket eder. İnsan vücudunda gerçekleşen birçok kimyasal olay
kırmızı kan hücrelerini taşıyan kan plazmasında (Görsel 2.16)
meydana gelir. Kan plazması bizim için en önemli sulu çözel- Görsel 2.16: Kırmızı kan hücrele-
rini taşıyan kan plazması sulu çö-
ti örneğidir. zelti örneğidir.
Sulu çözeltilerle yaşantımızın her bölümünde karşılaşmak-
tayız. Hastalıklardan kurtulmak için kullandığımız pek çok ilaç
su ile oluşturulan çözelti örnekleridir. Örneğin; bebeklerin burun
temizliğinde, diyabet komasında, kan ve plazma hacminin ani
düşmesi ile ortaya çıkan şok durumunda ve daha birçok hasta-
lıkta kullanılan serum fizyolojik, su ile tuzdan oluşan bir çözelti
örneğidir (Görsel 2.17).

Görsel 2.17: Serum fizyo-


lojik tuzlu su çözeltisidir.

81
2. ÜNİTE: Karışımlar

Kalsiyum ve magnezyum eksikliğinde kullandığımız tablet-


leri ve pek çok ilacı suda çözerek içeriz. Bu tabletlerin su ile
oluşturdukları karışımlar yine çözelti örneği olarak verilebilir
(Görsel 2.18).

Görsel 2.18: Tablet ilaçların suda çö-


zünmesi

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Molekül formülleri verilen aşağıdaki maddelerden birbiri için-


de çözünenleri “+”, çözünmeyenleri “–” ile gösterelim.

Maddeler H 2O CCl4 HCl

CO2

NH3

C2H5OH

Br2

CH4

HF

82
2. ÜNİTE: Karışımlar

2.2. ÇÖZELTİLERDE DERİŞİM


Havuzda mı yüzmek daha kolaydır yoksa denizde mi?
Havuzda ve denizde yüzenler bu soruya kesinlikle denizde
yüzmek daha kolay cevabını vereceklerdir. Peki, bunun nede-
ni ne olabilir? Deniz suyu tuz ve sudan oluşan çözeltidir. Deniz
suyunda çözünmüş olan tuz deniz suyunun daha yoğun olma-
sını sağlar. Bu yoğunluk da yüzen kişilerin dibe batmasını önler
(Görsel 2.19). Havuz suyunda ise klor vardır. Deniz suyuna
göre yoğunluğu azdır. Bu nedenle havuzda suyun yüzeyinde
kalmak için daha çok çaba sarf etmek gerekir.

Görsel 2.19: Çözünmüş tuzdan dolayı deniz suyunda yüzmek ha-


vuzda yüzmekten daha kolaydır.

Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Akdeniz, Karadeniz,


Marmara ya da Ege Denizi’nde yüzdüyseniz hangisinde daha
kolay ya da zor yüzüldüğünü söyleyebilirsiniz? Tablo 2.1’de
ülkemizi çevreleyen denizler ve bunların tuzluluk oranları veril-
miştir. Tabloyu incelediğimizde Akdeniz, tuzluluk oranı en yük-
sek denizimizdir. Ardından Ege denizi ve Marmara gelmektedir.
Tuzluluk oranı en az olan ise Karadeniz’dir. Karadeniz’in tuzluluk
oranının en az olmasının en önemli nedeni bulunduğu enlem-
dir. Ayrıca bol yağış alan bir bölgede bulunması ve bol su taşı-
yan akarsularla beslenmesi de tuzluluk oranının en az olmasına
neden olur. Bu nedenle de Karadeniz’de yüzmek diğer denizleri-
mize göre daha zordur.

Denizlerimiz Tuzluluk oranı


Karadeniz % 1,8
Marmara % 2,3-% 3,6
Ege Denizi % 3,3-% 3,7
Akdeniz % 3,6-% 3,9

Tablo 2.1: Denizlerimizdeki tuzluluk oranları

83
2. ÜNİTE: Karışımlar

Çözeltileri, içinde çözünmüş madde oranına göre seyreltik


ve derişik çözeltiler olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Aynı madde-
lerden oluşmuş iki çözelti örneğinden birim hacimde çözünen
madde miktarı fazla olan çözeltilere derişik çözelti denir. Birim
hacimde çözünen madde miktarı az olan çözeltilere ise seyrel-
tik çözeltidir.
Derişik ve seyreltik kavramları görecelidir. Bu nedenle aynı
maddelerden oluşmuş en az iki çözeltinin karşılaştırılmasında
kullanılır. Örneğin; bir şekerli çay denildiğinde bu çözeltiye deri-
şik ya da seyreltik diyemeyiz. Çünkü karşılaştırabileceğimiz baş-
ka bir örnek yoktur. Ancak bir şekerli ve iki şekerli çay denildi-
ğinde bir şekerli olan seyreltik, iki şekerli olan ise derişik çözelti
örneğidir, diyebiliriz (Görsel 2.20).
Çözeltilerde çözünen maddenin çözücüde hangi oranda
çözündüğünün bilinmesi çok önemlidir. Özellikle tarımda ve tıpta
kullanılan çözeltilerde bu oran hayati önem taşır. Tıpta kullanılan
ilaçların birçoğu çözelti hâlindedir. Bu ilaçların aşırı dozda kulla-
nımı vücudumuzda pek çok organa zarar verebildiği gibi ölüme
bile yol açabilir.
   
Tarlalarda bitkilerin böceklenmesini önlemek için böcek öldü-
Görsel 2.20: Aynı miktardaki iki çay
örneğinin birinde bir küp şeker diğe- rücü ilaçlar yani pestisitler kullanılır. Bu ilaçlar da sulu çözelti
rinde iki küp şeker çözünmesi duru- örneğidir. Aşırı dozda kullanılması bitkilerin yapısına bu madde-
munda bir küp şeker çözünen çay
lerin katılmasına ve onları tükettiğimizde bizim vücudumuza gir-
diğerine göre daha seyreltiktir.
melerine neden olur (Görsel 2.21). Bu kimyasallar insan sağlığı-
nı bozarak çeşitli hastalıklara yol açar.

Görsel 2.21: Tarım ilaçları çözelti örneğidir.

84
2. ÜNİTE: Karışımlar

Şekerli bazı gazlı içeceklerin diyet ve normal olarak çeşitle-


ri vardır. Diyet olanlarında çözünen şeker miktarı diğerine göre
çok daha azdır. Bu nedenle şeker hastaları gibi şekerden uzak
durması gereken kişiler diyet olanları tercih eder.
Kimyada da bir çözeltinin hangi oranda çözünen madde içer-
diğinin bilinmesi önemlidir. Bu amaçla bir çözeltideki madde mik-
tarını ifade etmek için derişim kavramı kullanılır.
Derişim bir çözeltide bulunan çözünen madde miktarının
ölçüsüdür. Derişim değişik birimlerde kullanılabilir. Biz bu ünite-
de sadece yüzde derişim ve ppm (parts per million “milyonda bir
birim”) derişiminden bahsedeceğiz.

2.2.1. Yüzde Derişim


Yüzde derişim; kütlece yüzde derişim, hacimce yüzde deri-
şim ve ağırlık-hacim esasına dayanan yüzde derişim olmak üze-
re üçe ayrılır.
a. Kütlece Yüzde Derişim: Bir çözeltinin 100 gramında-
ki çözünen maddenin gram cinsinden değerine kütlece yüzde
derişim denir. Örneğin; 20 g şeker ve 80 g sudan oluşan bir
çözelti 100 g’dır. Çözücü ve çözünenin toplamı çözelti kütlesini
verir. 100 g çözelti 20 g şeker içerdiği için çözelti % 20’lik şeker
çözeltisidir.
Kütlece yüzde derişim hesaplanırken 100 g çözeltideki çözü-
nen kütlesi oran orantı yöntemi ile hesaplanabildiği gibi aşağıda-
ki formülle de hesaplanabilir:

Çözünen kütlesi
Kütlece yüzde derişim = x 100
Çözelti kütlesi

ÖRNEK 1: 220 g su içerisinde 30 g tuz çözülerek hazırlanan


çözeltinin kütlece yüzde derişimi kaçtır?

Çözüm a: 220 g suda 30 g tuz çözündüğünde 250 g çözelti


elde edilir. Oran orantı yöntemi ile soruyu çözersek:

250 g çözeltide 30 g tuz çözündüğüne göre


100 g çözeltide X g çözünür.

100 x 30
X= = 12 g
250

85
2. ÜNİTE: Karışımlar

Çözeltideki tuz yüzdesi 12’dir. Çözelti kütlece %12’liktir.

Çözünen kütlesi
Çözüm b: Kütlece yüzde derişim = x 100
Çözelti kütlesi

30
= x 100
250

= % 12’dir.

ÖRNEK 2: Kütlece %10’luk 150 g tuzlu su çözeltisi ile kütle-


ce %30’luk 350 g tuzlu su çözeltisi karıştırılıyor. Buna göre, son
çözeltinin kütlece yüzde derişimi kaçtır?
Çözüm a: İlk çözeltinin kütlece yüzde derişimi %10 olduğu-
na göre, 100 g çözelti 10 g çözünmüş tuz içeriyor anlamına gelir.
İkinci çözelti ise %30’luk olduğuna göre, 100 g çözelti 30 g tuz
içeriyor. Buna göre ilk çözelti için;

100 g çözeltide 10 g tuz çözündüğüne göre


150 g çözeltide X g tuz çözünmüştür.

X = 150 x 10 = 15 g tuz
100

İkinci çözelti için;


100 g çözeltide 30 g tuz çözündüğüne göre
350 g çözeltide X g tuz çözünür.

350 x 30
X= = 105 g tuz bulunur.
100

İki çözelti karıştırıldığında;

Çözeltinin toplam = İlk çözeltinin + İkinci çözeltinin


kütlesi kütlesi kütlesi
= 150 + 350
= 500 g’dır.

Çözeltinin toplam = İlk çözeltideki + İkinci çözeltideki


tuz kütlesi tuz kütlesi tuz kütlesi
= 15 + 105
= 120 g’dır.

86
2. ÜNİTE: Karışımlar

İki çözeltinin karıştırılması ile oluşan 500 g çözelti 120 g tuz


içermektedir. Buna göre;
500 g çözeltide 120 g tuz çözündüğüne göre
100 g çözeltide X g tuz çözünür.

100 x 120
X= = 24 g’dır.
500

Son çözeltinin kütlece yüzde derişimi % 24’tür.

Çözüm b: Çözeltiler karıştırıldığında son çözeltinin kütlece


yüzde derişimi aşağıdaki formülle de bulunabilir:

Son çözeltinin İlk çözeltinin İkinci çözeltinin


çözelti çözelti çözelti
kütlece yüzde x = kütlece yüzde x + kütlece yüzde x
kütlesi kütlesi kütlesi
derişimi derişimi derişimi

X çözeltinin 10 30
x = x 150 + x 350
100 kütlesi 100 100

X
x (150 + 350) = 15 + 105
100

X
x 500 = 120
100

120 x 100
X=
500

X = % 24’tür.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

1. Kütlece %25’lik 200 g şekerli su çözeltisi kaç gram çözün-


müş şeker içerir?

2. Kütlece %40’lık 200 g şekerli su çözeltisine 10 g şeker ve


40 g su ekleniyor. Buna göre, oluşan yeni çözeltinin kütlece
yüzde derişimi kaç olur?

87
2. ÜNİTE: Karışımlar

b. Hacimce Yüzde Derişim: Sıvılardan oluşan çözeltilerde


derişim belirtilirken kütle yerine hacim değerleri de kullanılabi-
lir. Bir çözeltinin 100 hacim biriminde (mL, L, m3, dm3, vb.) çözü-
nen maddenin hacim birimine hacimce yüzde derişim denir.
Örneğin hijyen sağlamak ya da güzel kokmak için kullandığı-
mız kolonyaların üzerinde 80° (seksen derece) yazar. Bunun ne
anlama geldiğini biliyor musunuz?
Güzel kokmak ve hijyen sağlamak amacı ile kullanılan kolon-
ya, alkol ve sudan oluşan çözelti örneğidir. Kolonya şişesi üze-
Görsel 2.22: Kolonya
rinde yazan 80° ifadesi kolonyanın 100 mL’sinde 80 mL etil alkol
olduğunu belirtir(Görsel 2.22).

Çözünenin hacmi
Hacimce yüzde derişim = x 100
Çözelti hacmi

c. Ağırlık-Hacim Esasına Dayanan Yüzde Derişim: Katı ve


sıvıdan oluşan çözeltilerde genellikle bu derişim birimi kullanıl-
maktadır. 100 hacim birimi çözeltide çözünen maddenin kütlesi
olarak tanımlanır. Bu birim genellikle tıp ve eczacılıkta kullanılır.
Örneğin; yaralanmalarda yaranın mikrop kapmaması için sürü-
len tentürdiyotlar iyot ve sodyum iyodürün etil alkolde çözülme-
si ile elde edilir (Görsel 2.23). %2 iyot, %2,5 sodyum iyodür içe-
Görsel 2.23: Tentürdiyot katı sıvı
rir. Yani tentürdiyot 2 g iyot ve 2,5 g sodyum iyodürün etil alkolde
çözelti örneğidir.
çözülerek hacminin etil alkolle 100 mL’ye tamamlanması sonu-
cunda elde edilir.
Bir çözeltinin ağırlık hacim esasına dayanan derişimi aşağı-
daki formülle hesaplanabilir:

Çözünenin kütlesi
Ağırlık-hacim yüzdesi = x 100
Çözelti hacmi

2.2.2. Milyonda Bir Kısım (ppm)


Şehir sularının içilebilir hâle getirilmesi büyük tesislerde yapı-
lan ozonlama gibi işlemlerle sağlanır. Şehir suları bazı bakteri,
maya ve mikroplardan arındırılmak amacı ile ozonlanır. Şehir
suyunun ozonlanmasında kullanılan ozon miktarı su miktarına
göre çok azdır. Bu şekilde hazırlanan çözeltilerin derişimini ifade
etmekte kütlece yüzde derişim kullanılabilir mi?

88
2. ÜNİTE: Karışımlar

Çözünen kütlesi çözücü kütlesi yanında çok küçük olan çözel-


tilerde kütlece yüzde derişimi kullanmak zordur. Bu tür çözeltiler-
de daha hassas ölçümler yapılması gerekir. Bu nedenle de ppm
Bunları Biliyor muyuz 2.1 ?
(milyonda bir kısım) derişimi kullanılır. Ppm; 1 000 000 g çözelti-
de çözünen 1 g maddeyi ifade eden derişim birimidir. Çözeltinin
derişimini ifade ederken büyük rakamları kullanmak yerine mil-
yonda bir kısım (ppm) şeklinde ifade ederiz.
İçme sularının analizinde içme suyunun bulundurması gere-
ken Cl– , SO42– ve organik madde miktarları ppm ile ifade edilir.
Havuz sularındaki klor oranı 1-3 ppm aralığında olmalıdır. 3 ppm
Cl- içermesi 100 000 g (106) havuz suyunda sadece 3 g Cl- iyo-
nu olduğu anlamına gelir. Havuzlarda sürekli yapılan klor ölçüm- 350 ppm nedir?
lerinde ppm derişimi kullanılır. Atmosferde meydana gelen kirlilik 350 ppm bilim insanla-
değerlerinin ölçümünde yine ppm derişimi kullanılmaktadır. rı ve çevre uzmanları tarafın-
dan atmosferdeki CO2 (kar-

2.2.3. Gündelik Yaşantımızda Derişim bondioksit) miktarının güven-


li ve sağlıklı bir çevre açı-
Derişim kavramı ile günlük hayatta nerelerde karşılaşıyoruz?
sından belirlenen üst sınırı-
Günlük hayatta tükettiğimiz maddelerin ambalajlarına hiç dikkat
dır. Ancak artan sanayileş-
ettik mi?
me ile ortaya çıkan hava kir-
Gündelik hayatta tükettiğimiz pek çok gıda maddesinde besin liği güvenli sınır olan 350 ppm
değerleri genellikle 100 g için verilir. 100 g çözelti için verilen bu değerinin 390-400 ppm değe-
değerler o maddelerin kütlece yüzde bileşimlerini verir. rine ulaşmasına neden olmak-
Severek tükettiğimiz çikolata, bal ve reçellerin, içtiğimiz gazlı tadır. Bu değerin artması sera

içecek ve meyve sularının enerji ve besin değerleri ile içerdikle- etkisine, buzulların erimesine
ve donmuş toprak tabakaları-
ri madde miktarları ambalajlarında kütlece yüzde derişim olarak
nın altından metan gazı salı-
verilmektedir (Şekil 2.9).
nımına neden olmaktadır.
Enerji ve besin ögeleri 100g için
Enerji (kJ ve kcal) 2394
575
Yağ (g) 37.3
Doymuş yağ (g) 17.3
Karbonhidrat (g) 49.5
Şeker (g) 41.3
Lif (g) 2
Protein (g) 9.2

Sodyum (g) 0.107

Şekil 2.9: Çikolatanın enerji ve besin değerlerini


gösteren etiket

89
2. ÜNİTE: Karışımlar

Örneğin, bir gazlı içeceğin kütlece yüzde şeker derişimi


%31’dir (Şekil 2.10).

Enerji Şeker Toplam Yağ Doymuş Yağ Sodyum


113 kcal 28,0 g 0g 0g 0g

%6 % 31 %0 %0 %0

%100 ELMA SUYU


İÇİNDEKİLER: Elma Suyu Konsantresi. Şekil 2.10: Gazlı içeceğin içeriğini gösteren etiket
Elma Suyu Konsantresinden üretilmiş-
tir. Meyve suyu oranı %100. Pastörize
edilmiş ve steril şartlarda doldurulmuş-
tur. Açıldıktan sonra buzdolabı koşulla- Kahvaltıda tükettiğimiz reçeller %35 oranında meyve içerir.
rında muhafaza ediniz. 3 gün içerisinde Meyve sularında en az %50 meyve içeren meyve suları tercih
tüketilmesi önerilir. İşletme Kayıt No:
TR-16-K-000334. Soğuk içiniz. Üretim edilmelidir (Görsel 2.24).
Tarihi (ÜT) ve Son Tüketim Tarihi (STT)
ambalajın üzerindedir. Parti No. (Party Piyasada satılan balların hepsi gerçek mi? Gerçek balla sah-
No.) paketin üzerindedir.
te bal nasıl ayırt edilir? Gerçek balla sahte balı ayırt edebilmek
Görsel 2.24: Meyve suyu etiketi için yapılan analiz sonuçlarının bilinmesi gerekir. Bu sonuçlar
bal ambalaj etiketlerinde de yazar. Gerçek balda glikoz, fruk-
toz, sakkaroz ve maltoz şekerleri bulunur. Toplam şeker derişimi
- %70 ile %80 arasında değişir. Bu şekerin %90 kadarı glikoz ve
fruktozdur. Gerçek baldaki su derişimi ise %20’nin altında olma-
-
- lıdır. %0,02 ile %1 arasında potasyum, kalsiyum ve fosfor mine-
ralleri içermelidir.
Hastalandığımızda hastanelerde damar yoluna takılan serum
fizyolojiğin tuzlu su çözeltisi olduğunu biliyoruz. Peki tuz ve
suyun her oranda karıştırılması ile serum fizyolojik elde edile-
bilir mi? Yoksa belirli bir tuz derişimine mi sahip olmalı? Serum
fizyolojik %0,9 NaCl içeren izotonik bir çözeltidir (Görsel 2.25).
Özellikle şeker hastaları için kullanılan şekerli serumlar da var-
Görsel 2.25: Bebeklerin
dır. Bunlar şekerli serum olarak geçer ve şekerli su çözeltisidir.
burun tıkanıklığını gidermek
için kullanılan serum fizyolo- Bu serumlarda şeker oranı %5 ile %30 arasında değişen değer-
jik %0,9 sodyum klorür içerir. lerde olabilir. Hastanın ihtiyacına uygun oranda şeker içeren
serumlar kullanılır.

2.2.4. Koligatif Özellikler


1 atm basınçta saf suyun kaynama ve donma noktası kaçtır?
Bu soruya hiç şüphesiz hepiniz kaynama noktası 100°C, donma
noktası ise 0°C cevabını vereceksiniz. Peki, tuzlu suyun 1 atm
basınçtaki kaynamaya başlama ya da donmaya başlama sıcak-
lığı hakkında ne söyleyebilirsiniz?

90
2. ÜNİTE: Karışımlar

Su, etil alkol, sodyum klorür gibi maddeler saf maddelerdir.


Saf maddelerin bileşimleri sabittir. Bu nedenle belirli bir basınç-
ta sabit erime ve kaynama noktaları vardır. Çözeltiler ise saf
olmayan maddelerdir. Belirli bir bileşimi yoktur. Bu nedenle de
belirli kaynama ve donma noktaları yoktur. Kaynamaya başla-
ma ve donmaya başlama sıcaklıkları çözünen madde ile çözü-
cü arasındaki orana yani çözeltinin derişimine bağlıdır. Çözelti-
lerde derişime bağlı olan bu özelliklere koligatif özellikler denir.
Koligatif özellikler, çözünen maddenin cinsinden çok, çözeltide
çözünmüş bulunan tanecik (atom, iyon ya da molekül) sayısı-
na bağlıdır. Bu nedenle tuzlu suyun kaynamaya başlama ya da
donmaya başlama sıcaklığı için kesin bir değer söylemek müm-
kün değildir. Suyun içinde çözünmüş bulunan tuz miktarına bağlı
olarak bu değerler faklılık gösterecektir. Ancak tuzlu suyun kay-
namaya başlama ve donmaya başlama sıcaklığını saf suyun ki
ile kıyaslamak mümkündür.

2.2.4.1. Kaynama Noktası Yükselmesi


Tuzlu suyun kaynamaya başlama sıcaklığı sizce saf suyun-
kinden yüksek mi yoksa düşük müdür?
Evde kendimize makarna hazırlarken makarna suyu kayna-
maya başladığında üzerine tuz eklediğimizde suyun bir an için Görsel 2.26: Kaynamakta olan ma-
karna suyuna tuz eklendiğinde kay-
kaynamasının durduğunu sonra tekrar başladığını gözlemlemi- nama bir müddet durur.
şizdir (Görsel 2.26). Bunun nedeni ne olabilir?
Suya tuz eklendiğinde bir çözelti elde edilir. Suyun kayna-
ma noktası normal basınçta (760 mm Hg =1 atm) 100°C’tur.
Su saf madde olduğu için kaynaması süresince sıcaklığı değiş-
mez. Tuz eklendiğinde kaynamanın durması, tuzlu suyun kay-
naması için gereken sıcaklığın 100°C’un üzerinde olduğunu
gösterir. Bir müddet sonra tuzlu suyun kaynaması ise sıcaklı-
ğın 100°C’un üzerine çıktığının ispatıdır. Yani saf su 100°C’ta
kaynarken tuzlu su 100°C’un üzerinde kaynamaya başlar. Uçu-
cu olmayan maddelerin tuz, şeker vb. gibi çözeltilerinin kayna-
maya başlama sıcaklığı daima saf çözücününkinden yüksektir.
Bu olaya kaynama noktası yükselmesi denir. Kaynama süre-
since de bu sıcaklık doymuş çözelti elde edilene kadar sürekli
artar. Çünkü tuzlu su kaynarken su buharlaşır. Çözücü miktarı
azaldığı için çözelti derişimi artar. Derişimin artması, kaynama

91
2. ÜNİTE: Karışımlar

sıcaklığının sürekli artmasına neden olur. Çözelti doymuş hâle


geldiğinde ise su buharlaşırken çözünen tuz da çökmeye baş-
lar. Bu da çözelti derişimin sabit kalmasına neden olur. Derişim
sabit kaldığında kaynama sıcaklığı da değişmez (Grafik 2.1).

Sıcaklık (0C)

Doymamış Doymuş

Çözelti
kaynamaya
100 başlar.

Arı su
kaynamaya
başlar.
Zaman (dk)

Grafik 2.1: 1atm dış basınçta saf su ve çözeltisinin kaynama eğrileri

Deney 2.2

Deney 2.2: Çözeltilerde Çözünen Madde Miktarının Kay-


nama Sıcaklığına Etkisi

Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler


• Şeker Deneyin amacı: Suyun kaynama sıcaklığının farklı mik-
• Tartı tarlarda şeker eklenmesi ile nasıl değiştiğinin gözlemlenmesi
• Spatül
• Dereceli silindir (150
mL’lik)
• Beherglas (200 mL’lik; 4
adet)
• Baget
• Saf su
• Termometre
• Sacayak
• Bünzen beki ya da ispirto
ocağı
• Kibrit

92
2. ÜNİTE: Karışımlar

Deneyi Uygulayalım
1. Aşağıdaki tabloyu defterimize çizelim.

Beherglas Kaynama sıcaklığı

1. Beherglas (saf su)

2. Beherglas

3. Beherglas

4. Beherglas

2. Beherglaslara kalem ile 1’den 4’e kadar numaralar


verelim.
3. Beherglaslara dereceli silindir yardımıyla 100’er mL saf
su koyalım.
4. 2 numaralı beherglasa 1 spatül dolusu şeker ekleyip
bagetle karıştıralım.
5. 3. numaralı beherglasa 2 spatül dolusu şeker ekleyip
bagetle karıştıralım.
6. 4 numaralı beherglasa 3 spatül dolusu şekeri ekleyip
bagetle karıştıralım.
7. 1 numaralı beherglası Görseldeki gibi sacayağı üzerine
koyarak kaynatalım.
8. Kaynama sıcaklığını termometre ile ölçerek defterimize
çizdiğimiz tabloya not edelim.
9. Aynı işlemi 2, 3 ve 4 numaralı beherglaslar için tekrar-
layalım.
Deneyi Değerlendirelim
1. Saf suyun kaynama noktası ile hazırlamış olduğumuz
çözeltilerin kaynama noktalarını karşılaştıralım.
2. Hazırlamış olduğumuz çözeltilerin kaynamaya başlama
sıcaklıklarını kendi içlerinde karşılaştıralım. Benzerlik ve fark-
lılıkları belirleyelim.
3. Eklediğimiz şeker miktarı ile değişen kaynama noktası-
na ait bir grafik çizip bu grafiği yorumlayalım.

93
2. ÜNİTE: Karışımlar

2.2.4.2. Donma Noktası Alçalması


Tuzlu suyun donmaya başlama sıcaklığı saf sudan yüksek mi
yoksa düşük müdür?
Kışın buzlanmayı önlemek için yollara tuz serpildiğini görmü-
şüzdür (Görsel 2.27). Bunun sebebi ne olabilir?

Görsel 2.27: Kar yağışında buzlanma olmaması için kara yollarında


tuzlama çalışması yapılır.

Suyun normal basınçta donma noktası 0°C’tür. Donma olayı


sırasında sıvı molekülleri daha düzenli kristal yapıya geçer. Yol-
lara tuz serpildiğinde tuzlu su çözeltisi elde edilir. Çözeltiler saf
çözücüye göre daha zor kristalleşir. Çünkü, çözünen moleküller
ile çözücü moleküllerin kristal yapıları farklıdır. Tuzlu su çözel-
tisinde tuz molekülleri su moleküllerinin arasına girerek suyun
kristalleşmesini yani donmasını zorlaştırır. Bu nedenle tuzlu su
saf sudan daha zor yani daha düşük sıcaklıkta donar. Uçucu
olmayan katılardan oluşan tüm çözeltilerde çözeltinin donmaya
başlama sıcaklığı saf çözücününkinden daha düşüktür. Bu olaya
donma noktası alçalması denir.

Sıcaklık (0C)

Arı su
donmaya
başlar

–1

Çözelti donmaya
başlar.

Zaman (dk)

Grafik 2.2: 1 atm dış basınçta saf su ve çözeltisinin donma eğrileri

94
2. ÜNİTE: Karışımlar

Kışın nehir ve derelerde sular donarken deniz suları donmaz.


Bunun nedeni deniz suyundaki tuz derişiminin fazla olmasıdır.
Deniz suyundaki tuz derişiminden dolayı deniz suyu daha düşük
sıcaklıklarda donar. Ülkemizde deniz suyunun donduğunu gör-
meyiz ama kutuplarda deniz suyu donarak büyük buz kütleleri
oluşturabilir (Görsel 2.28). Bunun nedeni ise kutuplarda sıcaklı-
ğın çok daha düşük değerlere ulaşması olabildiği gibi tuz derişi-
minin de az olmasıdır. Görsel 2.28: Kutuplarda donan de-
niz suyunun oluşturduğu buzullar
Kışın arabaların radyatör sularına antifriz konulmasının nede-
ni ne olabilir (Görsel 2.29)?
Antifriz, etilen glikol ile hazırlanan sulu bir çözeltidir. Antifriz
çözeltileri çok derişik çözeltilerdir. Bu nedenle donma noktası-
nı çok düşürerek(–37 °C) radyatör sularının donmasını engeller.
Eğer antifriz çözelti kullanılmazsa radyatör suları 0°C’ta donarak
radyötörün zarar görmesine neden olur.

2.2.4.3. Ozmoz Görsel 2.29: Kışın araba radyatör-


lerine suyun donmasını engellemek
Çözeltilerin koligatif özelliklerinden bir diğeri ise çözücünün için antifriz eklenir.
bir yarı geçirgen zardan çözelti içine geçme özelliğidir.
Çözeltilerin bu özelliğini Deney 2.3’ü yaparak anlamaya çalı-
şalım.

Deney 2.3

Deney 2.3: Ozmoz Olayı


Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler
Deneyin amacı: Çözeltilerde meydana gelen ozmoz ola-
• Beherglas (500 mL’lik )
yının gözlenmesi • Beherglas (100 mL’lik)
• 10 g şeker
• Dereceli silindir (50 mL’lik)
• Saf su
• Baget
• Huni
• Altı geniş cam boru
• Yarı geçirgen zar (kolodyon
ya da mesane zarı)
• Ambalaj lastiği

95
2. ÜNİTE: Karışımlar

Deneyi Uygulayalım
1. 500 mL’lik beherglasa 300 mL saf su koyalım.
2. 100 mL’lik beherglasa 10 g şeker koyalım.
3. Dereceli silindir ile 50 mL saf su ölçerek şekerin üzerine
üzerine ilave edelim.
4. Bagetle karıştırarak şekerin tamamının çözünmesini
sağlayalım.
5. Cam borunun altındaki geniş kısma yarı geçirgen zarı
ambalaj lastiği ile bağlayalım.
6. Cam boruya huni yardımı ile hazırlamış olduğumuz
şekerli su çözeltisinden dolduralım.
7. Cam boruyu, içine 300 mL saf su koyduğumuz beherg-
lasa daldırıp bir müddet bu şekilde tutalım.

Deneyi Değerlendirelim
1. Sıvı düzeylerinde meydana gelen bu değişimleri açıkla-
yalım.
2. Değişim ne zamana kadar devam etti?
3. Cam boru ve beherglastaki sıvı düzeylerindeki değişimi-
nin bir süre sonra durmasının nedeni nedir?

Deney 2.3 ile ozmoz olayı gözlemlemiştik. Ozmoz, biyolo-


ji dersinde öğrendiğimiz gibi çözücü moleküllerinin yarı geçir-
gen zardan geçerek daha derişik çözeltiye akması olayıdır. Yarı
geçirgen zar sadece belirli büyüklükteki molekül ve iyonların
geçişine izin verir. Su molekülleri şeker moleküllerinden daha
küçük olduğu için yarı geçirgen zardan geçerek cam boruda sıvı
seviyesinin artışına neden olur. Bu artış ile cam boruda yükselen
sıvı hidrostatik basınç yapmaya başlar. Hidrostatik basınç, sulu
çözelti ya da su dolu bir kolonun yaptığı basınç olarak tanımla-
nır. Cam borudaki hidrostatik basınç ozmoza karşı gelerek onu
durdurur. Bu nedenle bu basınca ozmotik basınç denir.
Bitkilere verdiğimiz su ve suda çözünmüş iyonlar nasıl oluyor
da bitkinin iç yapısına ulaşabiliyor? İnsan ve hayvanların yediği
besinler hücrelere nasıl iletiliyor?

96
2. ÜNİTE: Karışımlar

Ozmoz olayı canlılar için hayati önem taşımaktadır. Bitki hüc-


releri esnek bir zar ve onu koruyan selüloz tabakası ile kaplı-
dır. Hücre zarının içinde hücre sıvısı bulunur. Hücre sıvısı, bazı
inorganik tuzlar ve organik bileşiklerden oluşmuştur. Hücrenin
selüloz tabakası, suyu ve suda çözünen tüm maddeleri geçire-
bilir özelliktedir. Hücre zarı ise yarı geçirgen özelliktedir. Sade-
ce su ve bazı küçük moleküllerin ve hidratlaşmış iyonların geçi-
şine izin verir. Hücre içinde sentezlenen protein ve enzimlerin
geçişini engeller. Hücre içindeki ve dışındaki çözünen derişim-
lerinin farklı olması ozmoza neden olur (Görsel 2.30). Su hücre
içindeki daha derişik çözeltiye geçerken beraberinde çözünmüş
küçük besin moleküllerinin de geçişini sağlar. Suyun hücrelere
Görsel 2.30: Bitkiler suyu ve bü-
geçişi bitki yapraklarının daha şişkin durmasına neden olur. Bu yümeleri için gereken mineralleri
geçiş sağlanmadığında ise hücre su kaybeder ve bitki yaprakla- köklerinden ozmoz olayı ile alır.

rı büzülerek sarkar.
Kan plazması, alyuvarlar ve akyuvarlardan oluşur. Alyuvarlar
yarı geçirgen zara sahiptir. Plazma ise çeşitli proteinler ve inor-
ganik tuzlar içerir. Alyuvarların işlevini gösterebilmesi için uygun
derişimli bir çözeltide yani plazmada bulunması gerekir. Uygun
derişim plazma derişimi ile alyuvar derişiminin aynı olmasıdır.
Plazma seyreltikse su alyuvarlara geçerek alyuvarın patlama-
sına neden olur. Plazma derişik olduğunda ise su hücre dışına
çıkarak alyuvarların büzülmesine neden olur (Şekil 2.11).

Şekil 2.11: Alyuvarlarda gerçekleşen ozmoz

Kusma, ishal vb. nedenlerle çok su kaybı yaşayan insanlara


cankurtaran çözelti yani fizyolojik serum tedavisi uygulanır. Aşırı

97
2. ÜNİTE: Karışımlar

su kaybı yaşayan kişilerde kan plazmasındaki su miktarı azalır.


Bu su kaybını gidermek için doğrudan su vermek yeterli olmaz.
Çünkü su ile kan plazmasının derişimi farklıdır. Vücuda zarar
vermemek adına kan plazmasında izotonik yani eş derişimli
çözeltiler kullanılmalıdır. Bu amaçla serum fizyolojikler kullanılır.
Serumlar kan ile izotoniktir. Ayrıca aşırı su kaybı aynı zamanda
bazı minerallerin de vücuttan eksilmesine neden olur. Serumlar
bu minerallerin de direk vücuda verilmesini sağlar.
Kan plazmasında azalan su miktarı ile plazma derişimi artar.
Değişen bu derişim ozmoza neden olur ve alyuvarlardan su plaz-

Görsel 2.31: Aşırı su kaybında


maya geçerek hücre büzülür. Bunu önlemek amacı ile serum fiz-
hastalara %0,9’luk serum fizyolojik yolojik kullanılır (Görsel 2.31). Serum fizyolojik plazmanın kay-
verilir.   bettiği suyun vücuda verilmesini sağlar.
Şeker hastaları ve çeşitli nedenlerle enerji kaybı yaşayan kişi-
ler için şekerli serumlar kullanılır. Kan plazmasında şeker deri-
şimin azalması plazmadan alyuvarlara suyun geçişine neden
olur. Bu da alyuvarların işlevini yitirmesine hatta patlamasına
neden olur. Bunu önlemek için şekerli serumlar kullanılır. Şeker-
li serumlarda %5 ile %30 arasında değişen şeker derişimleri var-
dır. Hastaya uygun derişimdeki şekerli serum damar yoluna takı-
larak kan plazmasında derişim arttırılır ve alyuvarların işlevini
gerektiği şekilde göstermesini sağlar. Aynı zamanda gıda yolu
ile alınan maddelerin glikoza çevrilmesi süreci uzun olduğu için
bu serumlar yardımıyla direk glikoz kana verilmiş olur. Hastala-
rın kaybettiği enerji ihtiyacı da bu şekilde sağlanmış olur.

2.3. KARIŞIMLARIN AYRILMASI


Karışımları oluşturan maddeleri birbirinden ayırmak için bu
maddelerin hangi özelliklerinden yararlanabilirsiniz?
Karışımlar, fiziksel yöntemlerle elde edildiği için karışımla-
rı ayırmada da yine fiziksel yöntemler kullanılır. Bu fiziksel yön-
temler, karışımı oluşturan bileşenlerin birbirlerinden farklı fizik-
sel özellikleridir. Tanecik boyutu, çözünürlük, yoğunluk, erime
ve kaynama noktası gibi fiziksel özelliklerden yararlanılarak karı-
şımlar bileşenlerine ayrılabilir.

2.3.1. Tanecik Boyutu Farkı İle Ayırma Yöntemleri


Evde kek, tatlı, börek gibi hamur işleri yapılırken annelerimi-
Görsel 2.32: Un, istenmeyen mad-
delerden eleme işlemi ile ayrılır. zin unu elediğini görmüşüzdür. Unun elenmesi ile una karışmış
olan maddeler ayrılmış olur (Görsel 2.32).

98
2. ÜNİTE: Karışımlar

Eleme; katılardan oluşan heterojen karışımların ayrılmasın-


da kullanılan bir yöntemdir. Bu işlem için kullanılan aletlere elek
ismi verir. Karışım türüne göre kullanılabilecek farklı gözenek-
li elekler vardır.
Eleme yöntemini kullanarak ayırabileceğimiz günlük hayatta
karşılaştığımız karışım türlerine örnek verelim.
İnşaat ustaları sıva için kum hazırlarlarken kumu çakıl taşların-
dan ayırt etmek için elek kullanırlar. Çiftçiler, toprağı istenmeyen
maddelerden ayırmada yine elekten yararlanırlar (Görsel 2.33).

Görsel 2.33: Toprağın istenmeyen maddelerden ayrılmasında elek kul-


lanılır.

Marketlerde satılan kuru bakliyatlara hiç dikkat etiniz mi?


Paketlerin içindeki bakliyatlar aynı büyüklüktedir. Bunun nede-
ni bakliyatlar paketlenirken eleklerden geçirilmesi ve boyutlarına
göre ayrılarak paketlenmesidir.
Günlük hayatta katı-katı heterojen karışımları ayırmada baş-  
Görsel 2.34: Pirinç içerisindeki is-
ka hangi yöntemler kullanılabilir? Evlerde pilav yaparken annele- tenmeyen maddeler ayıklama işle-
rimizin pirinci ayıkladığını gözlemlemişizdir (Görsel 2.34). mi ayrılır.

Ayıklama; tanecik boyutları, şekilleri farklı olan katı-katı hete-


rojen karışımların ayrılmasında kullanılan bir yöntemdir.
Endüstride pirinç, kahve, nohut, fasulye gibi maddelerin isten-
meyen maddelerden ayrılmasında ayıklama işlemi kullanılır. Bu
işlem insanlar tarafından yapılabildiği gibi gelişmiş makineler de
bu işlem için kullanılmaktadır. Makinenin hareketli bandından
geçen sağlam meyveler çürük meyvelerden (Görsel 2.35), kah-
veler kabuklarından; fasulye, nohut, mercimek ise taş vb. isten-
Görsel 2.35: Hareketli bant üzerin-
meyen maddelerden insanların elle ayıklaması sonucu ayrılır. den geçen meyvelerin ayıklanması

99
2. ÜNİTE: Karışımlar

Mıknatıs hangi maddeleri çeker? Demir, nikel ve kobalt ele-


mentleri mıknatıs tarafından çekilir. Bu maddelerden herhangi
birinin başka bir katı madde ile oluşturduğu karışıma mıknatıs
yaklaştırılarak karışımlar ayrılabilir. Mıknatısla ayırmada madde-
lerin manyetik özelliklerinden yararlanılmasına rağmen bu yön-
tem bir ayıklama yöntemidir.
Çayı bardağa doldururken çay tanelerini ayırmak için ne yapa-
Görsel 2.36: Patates kızartması rız? Makarnayı pişirirken suyu makarnadan ayırmada nasıl bir
yağından süzülerek ayrılır. işlem uygularız? Cevabımız süzgeçten süzmek olacaktır.
Süzme; katıların sıvılarla oluşturduğu heterojen karışımla-
rın ayrılmasında kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntem için katının
tanecik boyutuna uygun süzgeçler kullanılır. Süzgecin gözenek-
leri katının tanecik boyutundan küçük olmalı ki katı madde süz-
geçte kalabilsin.
Süzme işlemi günlük yaşantımızda ve endüstride çokça kul-
lanılan bir işlemdir. Çok sevdiğimiz patates kızartmalarını yağın-
dan süzerek ayırırız (Görsel 2.36). Su arıtımında; bulanık sula-
rın bulanıklığı çakıl taşı, kum ve kömür tozu gibi katmanlardan
geçirilerek yani bu katmanlardan süzülerek giderilir.
Süzme yöntemi sadece katı-sıvı heterojen karışımlara uygu-
lanmaz. Katı-gaz karışımları ayırmada da bu işlem uygulanır.
Örneğin; fabrika bacalarından çıkan gazların katı taneciklerden
ayrılması için gaz filtreleri takılır. Bu filtreler yardımı ile katı par-
çacıklar tutularak havaya karışması engellenir. Otomobillerimiz-
de kullandığımız hava filtreleri de bir tür süzgeçtir (Görsel 2.37).
Havadaki tozu tutarak otomobilin zarar görmesini engeller.

Görsel 2.37: Arabalarda kullanılan hava filtre-


leri havanın süzülmesini sağlar.

Yangın, kimyasal ya da biyolojik silah kullanımında zehir-


Görsel 2.38: Gaz maskeleri li gazlar oluşur. Bu gazlardan korunmak için gaz maskeleri kul-
süzgeç görevi görür.
lanılır (Görsel 2.38). Gaz maskesi zehirli gazları süzerek insan
vücuduna zarar vermesini engeller.

100
2. ÜNİTE: Karışımlar

Böbrek hastalarının diyaliz makinesine bağlandıklarını duy-


muşuzdur. Peki, diyaliz ne anlama geliyor?
Diyaliz; katı-sıvı koloit karışımların ayrılmasında kullanılan
bir yöntemdir. Koloit karışımların gözenekli zardan geçememe-
si temeline dayanır. İnsan vücudunda böbrekler kandaki artık
maddeleri süzerek dışarı atılmasına yardımcı olur. Böbreklerin
bu fonksiyonunu yerine getiremediği durumlarda hastalar diyaliz
makinelerine bağlanır.
Diyaliz makinelerine suni böbrek makinesi adı da verilir. Bu
makineler iki tüpten oluşur. Bu tüplerden biri hastanın bileğin-
den atardamarına diğeri ise toplardamarına bağlanır. Atardama-
rın bağlı olduğu tüpten çıkan kan, makinedeki yarı geçirgen zar-
dan geçirilir. Bu şekilde kanda metabolik atık olan küçük tanecik-
Görsel 2.39: Diyaliz makineleri
ler gözenekli yarı geçirgen zardan geçerek kandan ayrılır. Kan
kanı süzerek istenmeyen mad-
plazmasının gerekli bileşenleri olan protein molekülleri ise çok delerden ayırır.
büyük oldukları için zardan geçemeyip kanda kalır. Bu şekilde
kirli kan artık maddelerden arındırılmış olur. Daha sonra temiz-
lenen kan toplardamarın bağlı olduğu tüpe gönderilerek diyaliz
işlemi bitirilir (Görsel 2.39). Diyaliz makinesi kalıcı bir tedavi sağ-
lamaz. Böbrekler işlevini yerine getiremeyeceği için kanın belir-
li aralıklarla temizlenmesi gerekir. Bu nedenle hastalar hastalık-
larının düzeyine göre haftada birkaç kez diyaliz makinesine bağ-
lanır.

2.3.2. Yoğunluk Farkı İle Ayırma Yöntemleri


Tarlalarda toplanan buğdaylar samandan ayrılması için hava-
ya savrulur. Bunun nedeni ne olabilir?
İki katı maddeden oluşan bu karışımda buğdayın yoğunlu-
ğu samandan büyüktür. Saman, havaya savrulan karışımdan
rüzgârın etkisi ile ayrılır (Görsel 2.40). Yoğunlukları farklı katı-
katı karışımların ayrılmasında kullanılan bu yönteme savurma
yöntemi adı verilir.

Görsel 2.40: Buğday, savurma yöntemi ile samandan ayrılır.

101
2. ÜNİTE: Karışımlar

Yoğunlukları farklı iki katı maddeden oluşan bir karışımı ayır-


mak için başka nasıl bir yol izlenebilir? Örneğin, kükürt tozu ve
kum karışımı nasıl ayrılabilir?
Kükürt tozu ve kumdan oluşan karışımı ayırmak için bu iki
katıyı çözmeyen bir sıvı, bu karışıma eklenebilir. Dikkat edilmesi
gereken nokta eklenen sıvının yoğunluğunun karışımı oluşturan
katı maddelerin yoğunluğunun arasında bir değerde olmasıdır.
Örneğin; su bu karışımı ayırmak için ideal bir sıvıdır. Kükürt tozu
ve kum suda çözünmezken kumun yoğunluğu sudan büyük,
kükürt tozununki ise sudan küçüktür. Bu karışıma su eklendiğin-
de kükürt tozları suyun üstüne çıkarken kum kabın dibinde kala-
caktır.
Kükürt tozu ve kumun eklenen su ile birbirlerinden uzaklaş-
ması bu şekilde sağlanmış olur. Peki, kükürt tozu ve kum oluşan
yeni karışımın içinden nasıl ayrılır?
Kabın yüzeyine çıkan kükürt tozları yüzdürme (flotasyon)
yöntemi ile dibine çöken kum ise aktarma (dekantasyon) ya da
süzme işlemi ile karışımdan ayrılır.
Yüzdürme (flotasyon); sudan hafif olan katı taneciklerin su
yüzeyine yükseltilerek karışımdan ayrılması yöntemidir. Suyun
yüzeyine çıkan kükürt tozları uygun bir süzgeç kullanılarak
yüzeyden alınır. Havuz suyuna dökülen yapraklar da yine aynı
yöntemle sudan ayrılır.
Yüzdürme yöntemi endüstride en çok cevherlerin ayrılmasın-
da kullanılır. Cevher; ekonomik olarak yeterli düzeyde mineral
içeren madenlere denir. Genellikle bakır, sülfür, kurşun ve çin-
ko cevherleri yüzdürme yöntemi ile ayrılır. Bu yöntemde, cevher-
de bulunan maddeler suda yüzdürülerek ya da batırılarak diğer
maddelerden ayrılır. Bu şekilde cevher zenginleştirilmiş olur
(Görsel 2.41). Öncelikle cevher toz hâline getirilir. Daha son-
ra üzerine yağ ve sudan oluşan bir karışım eklenerek içinden
basınçlı hava geçirilir. Basınçlı hava köpük oluşmasına neden
olur ve bu köpüğe kömür gibi istenmeyen maddeler tutunarak
Görsel 2.41: Endüstride cevherin
ayrılmasında flotasyon (yüzdürme) yüzeye çıkar. Diğer maddeler ise dibe çöker. Çöken maddeler
yöntemi kullanılır. alttan alınarak ayırma işlemi gerçekleştirilmiş olur.
Aktarma (dekantasyon); çöken maddenin üstündeki sıvı-
dan sıvının bulandırılmadan alınması yöntemidir. Bu yöntemde
çöken madde ne kadar ağır, iri taneli ve kristal yapılı ise ayırma
işlemi o kadar rahat gerçekleştirilir.

102
2. ÜNİTE: Karışımlar

Zeytinden zeytinyağı nasıl elde edilir? Bu işlemin herhangi bir


aşamasında aktarma yöntemi uygulanabilir mi?
Endüstride zeytinyağı üretiminde zeytinler preslenerek yağı
çıkarılır. Yağı çıkan zeytin posaları dibe çöker. Dibe çöken zey-
tin posalarının ayrılmasında yine aktarma işlemi uygulanır.
Aktarma ve yüzdürme işlemleri sırasında az da olsa bir mik-
tar sıvı katı maddede kalabilir. Bunu gidermek için ayrılan mad-
deler kurutularak suyun tamamen uzaklaşması sağlanır.
UNESCO tarafından dünya miras listesinde yer alan
Pamukkale’de travertenler nasıl oluşmuş olabilir? Mağaralarda
oluşan sarkıt ve dikitler (Görsel 2.42) nasıl oluşmuştur?
Bu maddelerin oluşumu çöktürme işlemi ile açıklanır. Çök-
türme; iki sıvının karıştırılması sonucu çözeltide bulunan iyon-
ların birbirleri ile tepkime verip suda çözünmeyen bir katı oluş-
turması işlemidir. Bu olaya çökme, oluşan katıya ise çökelek adı Görsel 2.42: Sarkıt ve dikit oluşu-
verilir. mu çöktürme yöntemine örnektir.

Pamukkale Travertenleri ile sarkıt ve dikitler yapısında kal-


siyum bikarbonat bulunan yer altı suyunun yüzeye çıkması ile
oluşmuştur (Görsel 2.43). Yüzeye çıkan kalsiyum bikarbonat
havanın oksijeni ile tepkimeye girerek kalsiyum karbonata dönü-
şür. Bu dönüşümün ardından çökerek travertenler ile sarkıt ve
dikitleri oluşturur (Görsel 2.47).

Görsel 2.43: Pamukkale Travertenleri çökelme sonucu oluşmuştur.

103
2. ÜNİTE: Karışımlar

Kan tahlili yaptırmışızdır. Kan tahlilinde koloit bir karışım olan


kanın plazma kısmı ile alyuvarlar ve akyuvarların birbirinden
ayrılması sağlanır. Acaba bu işlem nasıl yapılır?
Kanın bileşenlerine ayrılmasında santrifüjleme işleminden
yararlanılır. Santrifüjleme; süzgeç kâğıdından geçebilecek
büyüklükteki katı maddelerin merkezcil kuvvet yardımıyla çöktü-
rülmesi işlemidir. Bu işlem santrifüj denilen aletlerle gerçekleşti-
rilir (Görsel 2.44).

Görsel 2.44: Santrifüj makinesi merkezcil kuvvetin


etkisi ile kanı bileşenlerine ayırır.

Zeytinyağı ve su karışımı birbirinden nasıl ayrılır?


Birbiri içinde çözünmeyen, yoğunlukları farklı iki sıvıdan
oluşan karışımlar ayırma hunisi yardımı ile ayrılır. Örneğin
zeytinyağı-su karışımı ayırma hunisine koyulduğunda, yoğunlu-
ğu büyük olan su dibe çökerken zeytinyağı üste çıkar. Ayırma
hunisinin altında bulunan musluk açılarak su dışarı alınır ve zey-
tinyağından ayrılmış olur (Görsel 2.45).

  2.3.3. Kaynama Noktası Farkı İle Ayırma Yöntemleri

Görsel 2.45: Zeytinyağı su ka- Bir katının bir sıvıda çözünmesi ile oluşan karışımlardan katı
rışımı ayırma hunisi ile ayrılır. madde, sıvının buharlaştırılması ile kolaylıkla ayırt edilir. Peki,
bu karışımdan sıvı maddenin elde edilmesi istenirse nasıl bir
yöntem uygulanabilir? Örneğin tuzlu su karışımından suyu nasıl
elde edebiliriz?
Bu tür karışımlardan sıvı maddenin ayrılmasında damıtma
(destilasyon) yöntemi kullanılır. Damıtma (destilasyon), kayna-
ma noktası farklı maddelerin ayrılması yöntemidir. Basit damıt-
ma ve ayrımsal damıtma olmak üzere ikiye ayrılır. Bir karışım-
dan tek bir sıvının ayrılması basit damıtma olarak adlandırılır.
Birden çok sıvıdan oluşan karışımlarda her bir sıvının ayrı ayrı
elde edilmesine ise ayrımsal damıtma denir.

104
2. ÜNİTE: Karışımlar

Tuzlu su karışımından suyun ayrılmasında basit damıtma


yöntemi uygulanır. Bu yöntem için öncelikle damıtma düzene-
ği kurulur (Şekil 2.12). Damıtma düzeneğindeki balona karışım
koyularak ısıtılır. Kaynayan suyun buharları balona bağlı soğu-
tucudan geçerken yoğunlaşıp toplama kabında toplanır. Damıt-
ma yöntemi ile toplama kabında toplanan sıvıya destilat adı
verilir.

Şekil 2.12: Basit damıtma düzeneği

Etil alkol ve sudan oluşan bir karışım basit damıtma ile ayrı-
labilir mi? Kaynama noktaları birbirine yakın olan iki sıvıdan olu-
şan karışımlar ayrımsal damıtma ile ayrılır. Ayrımsal damıtma
düzeneğinde basit damıtma düzeneğine ek olarak fraksiyon
kolonu bulunur (Şekil 2.13). Fraksiyon kolonunda küçük cam
parçaları vardır. Bu cam parçaları kaynayan karışımdan gelen
kaynama noktası yüksek olan buharların yoğunlaşıp damıtma
kabına geri dönmesini sağlar. Kaynama noktası düşük olan
buharlar ise kolonun üst kısmından geçerek soğutucuya ulaşır
ve sıvı hâlde toplanır.

Şekil 2.13: Ayrımsal damıtma düzeneği

Ayrımsal damıtma endüstride en çok petrolün damıtılmasın- Görsel 2.46: Petrolün damıtılma-
da kullanılır. Ham petrolün damıtılması sırasında damıtma kolo- sında damıtma kolonunun farklı
yüksekliklerinden farklı petrol bi-
nunun değişik yüksekliklerinde petrolün farklı bileşenleri elde leşenleri ayrılır.
edilir (Görsel 2.46).

105
2. ÜNİTE: Karışımlar

2.3.4. Su Arıtımında Koagulasyon Yöntemi


Bir su arıtım tesisine gidip orayı inceleme fırsatınız oldu
mu (Görsel 2.47)? Gittiyseniz ilk adımda suya bazı madde-
ler eklenerek suyun hızlı bir şekilde karıştırıldığını görmüşsü-
nüzdür. Suyu hızlı bir şekilde karıştırmak nasıl bir arıtım sağ-
lıyor olabilir?

Görsel 2.47: Atık su arıtım tesisi

Koagulasyonun kelime anlamı pıhtılaştırmadır. Suda askıda


bulunan katı parçacıkların veya koloitlerin pıhtılaştırılarak çök-
türülmesi işlemi olarak tanımlanabilir. Koagulasyonda çökme
işlemini kolaylaştırmak için kullanılan kimyasal maddelere koa-
gulant (pıhtılaştırıcı) adı verilir. Koagulasyon işleminde koagu-
lant olarak genellikle kireç, alüminyum ve demir tuzları kullanılır.
Suya bu maddeler eklenerek hızlı karıştırma işlemi gerçekleştiri-
lir. Bu şekilde atık sudaki bulanıklık, renk ve tat bozukluğu yapan
maddelerin çöktürülmesi sağlanır. Suda askıda kalmış katı mad-
deler, metaller ve fosfatlar bu yöntemle çöktürülür (Görsel 2.48).

 
Görsel 2.48: Su arıtımında kuagulasyonun gerçekleştirildiği bölüm

106
2. ÜNİTE: Karışımlar

2.3.5. Sert Suların Yumuşatılması


Çaydanlıklarda ve su ısıtıcılarında zamanla kireç oluştuğu-
nu gözlemlemişizdir. Bunun nedeni ne olabilir? Televizyonda
bazı deterjan reklamlarında “Sert sularda bile etkin temizlik sağ-
lar.” şeklinde ifadeler kullanılır. Peki, suyun sert ya da yumuşak
olması ne anlama gelir biliyor muyuz?
Suyun içerisinde bulunan metal iyonları sabunlarla çözün-
meyen bileşikler meydana getiriyorsa bu tür sular sert su olarak
tanımlanır. Suda sertliğe neden olan en önemli iyonlar kalsiyum
(Ca2+) ve magnezyum (Mg2+) iyonlarıdır. Suya sertlik veren bu
iyonları içermeyen ya da eser miktarda içeren sulara ise yumu-
şak su adı verilir.
Sularda geçici ve kalıcı sertlik olmak üzere iki çeşit özellikten
bahsedilir. Geçici sertlik bikarbonat (HCO3–) iyonlarının oluştur-
duğu sertliktir. Bu sertlik suyun kaynatılması ile giderilebilir. Kay-
nayan sudan karbondioksit uzaklaştırılarak kalsiyum karbonat
ya da magnezyum hidroksitin çökmesi sağlanır. Bu şekilde sert-
liğe neden olan kalsiyum ve magnezyum iyonları çökerek sudan
uzaklaşmış yani sertlik giderilmiş olur. Bu maddelerin çökmesi
ile oluşan beyaz renkli katılar kireç olarak da adlandırılır.
Kalsiyum ve magnezyum iyonlarının bikarbonat tuzlarının
dışındaki sülfat, klorür vb. tuzları kaynatmakla giderilemez. Bu
nedenle bu tuzların neden olduğu sertlik kalıcı sertlik olarak
tanımlanır.
Sert suların yumuşatılmasında pek çok yöntem kullanılmak-
tadır. Bu yöntemlerden en çok kullanılan ise iyon değiştirme
yöntemidir (Görsel 2.49). Bu yöntemde iyon değiştirici reçine-
ler kullanılır. İyon değiştiriciler, genellikle katyonik ve anyonik
iyon değiştiriciler olarak ikiye ayrılır. Ayrıca kimyasal bileşimi-
ne göre organik ve anorganik iyon değiştiriciler şeklinde de
sınıflandırılabilir.

 
Görsel 2.49: Su arıtımında kullanılan
iyon değiştirici tanklar

107
2. ÜNİTE: Karışımlar

Katyonik iyon değiştiricilerde genellikle sodyum ya da hidro-


jen iyonları kullanılır. Bu iyonlarla suya sertlik veren kalsiyum ve
magnezyum iyonlarının yer değiştirmesi sağlanarak sertlik gide-
rilir. Bu işlemde genellikle anorganik iyon değiştiriciler kulla-
nılır. Anorganik iyon değiştirici olarak zeolit ya da permutit deni-
len maddeler kullanılır. Bunlar sodyum, potasyum, kalsiyum ve
baryumun alüminyum hidrosilikatlarıdır. Zeolitler doğal ve yapay
olmak üzere ikiye ayrılır. Permutit yapay olarak hazırlanan sod-
yum zeolittir. Doğal zeolitlere ise yeşil kum ya da giokonit adı
verilir. Doğal zeolitlerin iyon değiştirici etkisi yapaylara göre çok
azdır.
Sert su, sodyum zeolit veya permutit üzerinden geçirilerek
suda sertliğe neden olan kalsiyum ve magnezyum iyonları, sod-
yum iyonu ile yer değiştirir. Yer değişimi sonucu kalsiyum ve
magnezyum zeolitler oluşur. Bu maddeler suda çözünmediği için
zeolit kabında kalır (Şekil 2.14). Bu şekilde suyun sertliği gideril-
miş olur.

Ham su Arıtılmış su

Ca(HCO3)2
Mg(HCO3)2
CaSO4 NaHCO3
NaR
MgSO4 Na2SO4
CaCl2 NaCl
MgCl2

Oluşum
Ca
R
Mg

Şekil 2.14: İyon değiştirici reçinelerde atık suyun arıtım şeması

108
2. ÜNİTE: Karışımlar

Zamanla zeolitler kalsiyum ve magnezyum iyonları ile kapla-


nır ve işlevini yitirir. Bunu önlemek için zeolitlerin rejenerasyonu
yapılmalıdır. Bu amaçla tuzlu su kullanılır. Tuzlu su reçine tankı-
na verilerek reçinenin kalsiyum ve magnezyum iyonlarını bırak-
ması sağlanır. Bu iyonları bırakan reçine tankı sodyum iyonlarını
kendine bağlar. Daha sonra reçine temiz su ile yıkanarak tuzun
fazlası ile sertliğe neden olan minerallerin tanktan atılması sağ-
lanır. Bu şekilde reçine tankı temizlenmiş olur.
Organik iyon değiştiricilerin keşfi su yumuşatmada önemli bir
gelişme olarak görülür. Çünkü organik iyon değiştircilerin iyon
değiştirme kapasiteleri çok yüksektir. Organik iyon değiştirici-
ler polistiren divinil benzen esaslıdır. Katyonik ve anyonik olmak
üzere iki cins organik iyon değiştirici vardır. Katyonların değişimi
için sülfone polistirenin kendisi veya sodyum tuzu ile hidrojenli
ya da sodyumlu reçine kullanılır. Hidrojenli reçine kullanıldığında
suda çözünmüş tüm katyonlar değiştirilmiş olur. Tüm katyonları
giderilmiş su asidik özellik gösterir. Asidik özellikteki bu su kulla-
nıma uygun değildir. Bu nedenle ya nötralize edilir ya da anyon
değiştirici reçineden geçirilerek deiyonize edilir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen ayırma yöntemleri ile bu yöntemlerin uygu-

lanmasında yararlanılan özellikleri eşleştirelim.

Ayırma Yöntemi Yararlanılan Özellik

(...) 1. Süzme a. Kaynama noktası farkı

(...) 2. Ayıklama b. Yoğunluk farkı

(...) 3. Aktarma (dekantasyon) c. Tanecik boyutu farkı

(...) 4. Yüzdürme (flotasyon) ç. Çözünürlük farkı

(...) 5. Basit damıtma

(...) 6. Destilasyon

(...) 7. Eleme

(...) 8. Ayrımsal damıtma

109
2. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI

A. Aşağıda verilen cümlelerdeki boşlukları kutucuklar içindeki uygun kelime ve kavramlar


ile tamamlayalım.

çözelti karışım aeresol polar seyreltik

heterojen homojen süspansiyon koloit Tyndall

apolar koligatif emülsiyon çözünme çözücü

çözünen derişik derişim

1. Her yerinde aynı özelliği gösteren, tek bir madde gibi görünen karışımlara .......................

karışımlar denir.

2. Birden fazla maddenin kendi kimyasal özelliklerini kaybetmeden bir araya gelmesi ile .........

...................... oluşur.

3. Birbiri içinde çözünmeyen sıvılardan oluşan heterojen karışımlara ............................... denir.

4. Bir katı veya sıvının bir gaz içerisinde dağılması ile oluşan karışımlara ...............................

denir.

5. Bir katı ya da bir sıvının başka bir sıvı içerisinde asılı kalması ile oluşan homojen görünüşlü

heterojen karışımlara ............................... denir.

6. Işığın koloit karışımlarda dağılmasına ............................... etkisi denir.

7. Maddelerin birbiri içinde homojen dağılmasına ............................... denir.

8. Çözeltide miktarca fazla olan bileşene ............................... , miktarca az olan bileşene ise

............................... adı verilir.

9. Polar maddeler ............................... çözücülerde, apolar maddeler ise ...............................

çözücülerde çözünür.

10. Aynı maddelerden oluşmuş iki çözelti örneğinden birim hacimde çözünen madde miktarı

fazla olan çözeltilere ............................... çözelti denir.

11. Bir çözeltide bulunan çözünen madde miktarının ölçüsüne ............................... denir.

12. Çözeltilerde derişime bağlı olan özelliklere ............................... özellikler denir.

110
B. Aşağıdaki soruları cevaplayalım.
1. Suda çözünebilen ve çözünemeyen ikişer tane madde söyleyerek bunların çözünme ve
çözünememe sebeplerini açıklayalım.
2. Bileşikler ile karışımlar arasındaki farklardan üç tanesini defterimize yazalım.
3. 20 g NaCl’ün 180 mL suda çözünmesi ile oluşan çözeltinin derişimini öğrendiğimiz derişim
birimlerinden ikisi ile ifade edelim. (dsu = 1 g/mL alınız.)
4. Çözeltilerle heterojen karışımlar arasındaki farklardan iki tanesini tahtaya yazalım.
5. Günlük hayatta kullandığımız sulu çözeltilere 3 tane örnek verelim.
6. Koligatif özelliklerden iki tanesini açıklayalım.
7. Suyun sertliğine neden olan iyonlar nelerdir? Bu iyonlarının giderilmesinde kullanılan yön-
temlerden birini açıklayalım.
8. Kanın alyuvarlarının ayrılmasında süzme işlemi kullanılmaz. Bunun nedenini açıklayarak
kanın alyuvarlarına ayrılmasında kullanılabilecek bir yöntemi belirtelim.
C. Aşağıda verilenleri okuyalım. İfadelerde bildirilen yargılar doğru ise “D” harfini, yanlış
ise “Y” harfini işaretleyerek yanlış olanların doğrusunu yandaki kutucuklara yazalım.

1. Birden çok maddenin kendi kimyasal


özelliklerini koruyarak bir araya gelmesi ile (D)
(Y)
karışımlar oluşur.

2. Bileşenlerinin çıplak gözle ya da mikros-


(D)
kopla ayırt edildiği karışımlara çözelti ismi veri-
(Y)
lir.

3. Birbiri içinde çözünmeyen bir katı ve


(D)
sıvıdan oluşan heterojen karışımlara emülsi-
(Y)
yon denir.

4. Koloit karışımlarla çözeltileri birbirin-


(D)
den ayırmak için karışımlardan parlak bir ışık
(Y)
demeti geçirilir.

5. Bir karışımda dağılan maddenin tanecik


(D)
boyutu 10- 9 m’den küçükse bu karışım çözel-
(Y)
ti örneğidir.

6. Maddelerin birbiri içinde çözünmelerini (D)


“Benzer benzeri çözer.” kuralı açıklar. (Y)

111
7. Tuzların suda çözünmesi sırasında dipol (D)
dipol etkileşimi oluşur. (Y)

8. Bir bardak suya iki kesme şeker atılarak (D)


oluşturulan çözelti derişiktir. (Y)

9. 100 g suda 25 g tuz çözülerek hazırla- (D)


nan çözeltinin kütlece yüzde derişimi %25’tir. (Y)

10. Endüstride cevherlerin zenginleştirilme- (D)


sinde yüzdürme (flotasyon) yöntemi kullanılır. (Y)

Ç. Aşağıda verilen tanımları ilgili kavramlarla eşleştirelim.


Tanımlar
1. Katı ya da sıvı karışımlardan karışımı oluşturan katı ya da sıvı maddenin ilave edilen uygun
bir çözücü ile karışmış olduğu diğer maddelerden ayrılması işlemi.
2. Bikarbonat ^CHO 3 h iyonlarının suda oluşturduğu sertlik.
-

3. Damıtma yöntemi ile toplama kabında toplanan sıvı.


4. Sert suların yumuşatılmasında en çok kullanılan yöntem.
5. Kaynama noktası farklı maddelerin ayrılması yöntemi.
6. Suda askıda bulunan katı parçacıkların veya koloitlerin pıhtılaştırılarak çöktürülmesi işlemi.
7. Süzgeç kâğıdından geçebilecek büyüklükteki katı maddelerin merkezcil kuvvet yardımıyla
çöktürülmesi işlemi.
8. 1 000 000 g çözeltide çözünen 1 g maddeyi ifade eden derişim birimi.
9. Çöken maddenin üstündeki sıvıdan, sıvının bulandırılmadan alınması yöntemi.
10. Çözücü moleküllerinin yarı geçirgen zardan geçerek daha derişik çözeltiye akması olayı.

Kavramlar

Diyaliz Süzme Santrifüjleme Kalıcı sertlik Çöktürme


( ) ( ) ( ) ( ) ( )
ppm Yüzdürme (flotasyon) Koagulasyon Kütlece yüzde derişim İyon değiştirme
( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Aktarma Destilasyon
Ozmoz Destilat Geçici sertlik
(dekantasyon) (damıtma)
( ) ( ) ( )
( ) ( )

112
D. Aşağıdaki sorularda doğru seçeneği işaretleyelim.
1. Aşağıda verilenlerden hangisi çözelti örneğidir?
A) Kan
B) Süt
C) Türk kahvesi
D) Hava
E) Çamurlu su

2. Karışımlarla ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?


A) Homojen ve heterojen olmak üzere ikiye ayrılırlar.
B) Heterojen karışımlara adi karışımlar da denir.
C) En az iki farklı maddeden oluşurlar.
D) Bileşenleri kendi özelliklerini karışım içinde korumaz.
E) Homojen karışımlara çözelti denir.

3. Heterojen karışımlarla ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?


A) Adi karışımlar olarak adlandırılırlar.
B) Katı ve sıvıdan oluşan heterojen karışımlara süspansiyon denir.
C) Bileşenleri çıplak gözle ayırt edilebilir.
D) Koloit maddeler heterojen karışım örneğidir.
E) Karışım her yerinde aynı özelliği gösterir.

4. “Polar maddeler polar çözücülerde, apolar maddeler apolar çözücülerde çözünür.”


Buna göre, aşağıda verilen madde çiftlerinden hangisinin birbiri içinde iyi çözünmesi
beklenir?
A) H2O – CCl4
B) O2 – CH3OH
C) C2H5OH – CH4
D) l2 – CCl4
E) C6H6 – H2O

5. NaCl’ün suda çözünmesi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?


A) Moleküler olarak çözünür.
B) İyon-dipol etkileşimi oluşur.
C) Suyun kısmi pozitif kısmı Cl- iyonlarını çevreler.
D) Oluşan çekim kuvveti oldukça kuvvetli olduğu için iyonlar kristalden kopar.
E) Çözünen iyonlar su molekülleri ile sarılır.

113
6. I. Mayonez

II. Boya

III. Bal

Yukarıda verilenlerden hangileri heterojen karışım örneğidir?

A) Yalnız I B) I ve II C) I ve III D) II ve III E) I, II ve III

7. Aşağıda verilen karışım türlerinden hangisi homojendir?

A) Adi karışım

B) Emülsiyon

C) Çözelti

D) Süspansiyon

E) Kolloit

8. I. İki fazlıdır.

II. Süspansiyon örneğidir.

III. Ayırma hunisi ile bileşenlerine ayrılabilir.

Zeytinyağı-su karışımı ile ilgili yukarıdaki yargılardan hangileri doğrudur?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve II D) I ve III E) I, II ve III

9. Kolloit karışımlarla ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?

A) Homojen görünen heterojen maddelerdir.

B) İçinden geçirilen ışık demeti görünmez.

C) Emülsiyonların büyük bir kısmı kolloittir.

D) Dağılan fazın tanecik boyutu 10–7 m ile 10–9 m arasındadır.

E) Diyaliz ve santrifüj gibi yöntemlerle bileşenlerine ayrılabilir.

10. I. Polar maddeler apolar çözücülerde çözünür.

II. Apolar maddeler apolar çözücülerde çözünür.

III. Çözücü ve çözünenin molekülleri arası çekim kuvvetleri birbirine yakın kuvvette ise çözün-
me gerçekleşir.

Maddelerin birbiri içinde çözünmeleri ile ilgili yukarıdaki yargılardan hangileri yanlıştır?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) I ve III

114
11. Aşağıda verilen maddelerden hangisinin suda çözünmesi beklenmez?
A) NaCl B) CH3COOH C) O2 D) CCl4 E) C2H5OH

12. “Kütlece %20’lik 400 g tuz çözeltisi ile kütlece %30’luk 300 g tuz çözeltisi karıştırılıyor.
Daha sonra çözeltiden çökme olmadan 200 g su buharlaştırılıyor.”
Buna göre, oluşan yeni çözeltinin kütlece yüzde derişimi kaçtır?
A) 24 B) 25 C) 29 D) 34 E) 35

13. “Kütlece %50’lik m1 g X tuzu çözeltisi ile kütlece % 70’lik m2 g X tuzu çözeltisi karıştırılıyor.”
m
Hazırlanan son çözelti kütlece %60’lık olduğuna göre m 12 oranı kaçtır?
A) 0,25 B) 0,5 C) 1,0 D) 1,5 E) 2,0

14. “Bir ilacın 25 g’ı 20 mg etkin madde içermektedir.”


Buna göre, etkin maddenin ilaçtaki derişimi kaç ppm’dir?
A) 80000 B) 40000 C) 8000 D) 4000 E) 800

15. 500 mL çözeltisinde 25 g dekstroz monohidrat çözülerek hazırlanan solüsyonda


dekstroz monohidratın ağırlık hacim esasına dayanan derişimi kaçtır?
A) 5 B) 10 C) 15 D) 20 E) 25

16. Aşağıda verilen örneklerden hangisinin nedeni koligatif özelliklerle açıklanamaz?


A) Kışın yollara kum dökülmesi
B) Hastalara serum verilmesi
C) Kutuplarda deniz suyunun donması
D) Kışın araba radyatörlerine antifriz eklenmesi
E) Tuzlu suyun saf sudan yüksek sıcaklıkta kaynaması

17. Aşağıda verilen ayırma yöntemlerinden hangisinde tanecik boyutu farkı kullanılmaz?
A) Diyaliz
B) Ayıklama
C) Süzme
D) Eleme
E) Yüzdürme

115
18. Aşağıda verilen örneklerin hangisinde karışımı ayırmada kullanılan yöntem yoğunluk
farkına dayanmamaktadır?

A) Şeker pancarından şeker eldesi

B) Metallerin zenginleştirilmesi

C) Kanın santrifüjlenmesi

D) Zeytinyağı su karışımının ayırma hunisi ile ayrılması

E) Pamukkale Travertenleri’nin oluşumu

19. I. Sert suların iyon değiştirici reçinelerle yumuşatılması

II. Sulardaki koloit taneciklerin koagulasyonla giderilmesi

III. Ham petrolün bileşenlerine ayrılması

Yukarıda verilen işlemlerin hangisi ya da hangilerinde çöktürme yöntemi kullanılmaz?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve III E) II ve III

20. Aşağıda verilen tuzlardan hangisi suda kalıcı sertliğe neden olmaz?

A) CaCl2

B) Mg(HCO3)2

C) MgCO3

D) CaSO4

E) MgCl2

21. I. Kaynama noktası farkı ile ayırma yöntemidir.

II. Sıvı-sıvı karışımların ayrılmasında kullanılır.

III. Ayırma düzeneği fraksiyon kolonu içerir.

Basit damıtma ve ayrımsal damıtma ile ilgili yargılardan hangisi ya da hangileri her iki-
si için ortaktır?

A) Yalnız I

B) Yalnız II

C) Yalnız III

D) I ve II

E) I ve III

116
3.
ÜNİTE ENDÜSTRİDE VE CANLILARDA ENERJİ

İÇERİK
3.1. Organik ve Anorganik Bileşikler
3.2. Fosil Yakıtlar
3.3. Temiz Enerji Kaynakları
3.4. Canlılarda Enerji

Bu ünite ile insan vücudunda ve endüstride enerjinin elde edilişi ile ilgili temel kavram ve ilişkilere
giriş yapılması ayrıca enerji kullanımından kaynaklanan çevresel sorunlarla ilgili farkındalık oluşturul-
ması amaçlanmaktadır.

117
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.1. ORGANİK VE ANORGANİK BİLEŞİKLER


Saf maddeler, elementler ve bileşikler olarak ikiye ayrılır. Bile-
şikleri kendi içinde içerdikleri elementlere göre organik ve anor-
ganik bileşikler olarak iki sınıfta inceleyebiliriz. Bir bileşiğin orga-
nik mi yoksa anorganik mi olduğunu nasıl ayırt edebiliriz? Metil
alkol (CH3OH), formik asit (HCOOH), sönmüş kireç (Ca(OH)2)
ve NaCl yemek tuzu (NaCl) gibi sıkça karşılaştığımız bileşikle-
rin hangileri organik hangileri anorganik bileşik sınıfındadır? Bu
bileşiklerin formüllerini incelersek CH3OH, HCOOH bileşiklerinin
Görsel 3.1: Sıva yapımında kul- karbon (C) atomu içerdiğini, Ca(OH)2 (Görsel 3.1) ve NaCl (Gör-
lanılan sönmüş kireç Ca(OH)2 sel 3.2) bileşiklerinin ise C atomu içermediğini görürüz. C ato-
mu bulunduran CH3OH ve HCOOH’in organik bileşik; C atomu
bulunmayan Ca(OH)2 ve NaCl’ün ise anorganik bileşik olduğu-
nu söyleyebiliriz.
Organik bileşik denildiğinde yapısında C atomu bulunduran bile-
şikler anlaşılır. Ancak yapısında C atomu içeren her bileşik orga-
nik olmayabilir. Örneğin; karbondioksit (CO2), kalsiyum karbonat
(CaCO3) ve potasyum siyanür (KCN) bileşikleri organik bileşik sını-
fında değildir. Bu bileşikler anorganik bileşiklerdir.
Bileşikleri, organik veya anorganik bileşikler olarak sınıflan-
dırırken formülleri dışında başka hangi özellikleri kullanılabilir?
Bileşiklerin erime-kaynama noktası ve kokusu gibi fiziksel özel-
likleri ile yanıcılık gibi kimyasal özelliklerinden yararlanarak bile-
Görsel 3.2: Yemeklerimizde kul- şiğin organik mi yoksa anorganik mi olduğu anlaşılabilir mi?
lanılan tuz (NaCl) organik madde
midir?
Görsel 3.3’teki gibi iki deney tüpünden birine aseton, diğeri-
ne su koyalım. Su ve aseton görünüş olarak birbirinin aynısıdır.
Aseton organik, su anorganik bileşiktir. Bunu aseton ve suyun
formüllerinden anlayabildiğimiz gibi fiziksel ve kimyasal özellik-
lerinden de anlarız. Asetonun yanıcı, uçucu yani kaynama nok-
tasının düşük olması ve kendine has kokusu onu sudan ayı-
ran özelliklerdir. Tüplerdeki sıvıları belirtilen özellikler yönünden
incelediğimizde aseton ve suyu birbirinden ayırabiliriz.
Organik bileşikler ile anorganik bileşikler arasındaki farklar
nelerdir? Organik kimya, karbon ve hidrojen içeren bileşiklerin
kimyasıdır. Ancak anorganik bileşiklerde periyodik cetvelde yer
alan elementlerin hepsi bulunabilir. Organik bileşiklerde yer alan
elementlerin ise sayısı yirmiyi geçmez. Organik bileşiklerde en
çok rastlanan elementler karbon, hidrojen ve oksijenin yanında
kükürt, azot, klor, brom, iyot, flor, fosfor, arsenik ve silisyumdur.
Görsel 3.3: Aseton ve su görü-
Anorganik bileşikler, genellikle iyonik bağlıdır. Organik bile-
nüm olarak birbirine benzer.
şikler ise kovalent bağlıdır.

118
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Organik bileşiklerin tepkimeleri genellikle yavaş ilerler. Orga-


nik bileşiklerde ana ürün yanında yan ürünler de oluşur. Anorga-
nik bileşikler ise genellikle hızlı ilerler ve tek ürünlü tepkime verir.
Bunları Biliyor muyuz 3.1 ?
Organik tepkimeler, mekanizmalar üzerinden ilerler ve bu
mekanizmalarda genellikle katalizör kullanılır. Anorganik tepki- Organik bileşiklerin sayısı
meler ise iyonik mekanizma üzerinden yürür ve genellikle katali- anorganik bileşiklerin sayısın-
zör gerektirmez. dan çok fazladır. Sizce anor-
Organik bileşikleri anorganik bileşiklerden ayıran diğer önem- ganik bileşikleri oluşturan ele-
li özellikleri şöyle sıralayabiliriz: mentlerin sayısı, organik bile-

• Erime ve kaynama noktaları düşüktür. şikleri oluşturan elementlerin


sayısından fazla olmasına rağ-
• Organik çözücülerde çözünürken suda çözünmez.
men neden organik bileşiklerin
• Eriyikleri elektrik akımını iletmez.
sayısı daha fazladır? Şüphesiz
Organik kelimesini ilk kez 1807 yılında İsveçli kimyacı Berze- bunun sebebi karbon elemen-
lius (Berzelyus) kullanmıştır. Berzelius’a göre organik maddeler tinin kendine özgü elektronik
ancak vitalizm (yaşam gücü) ile canlı organizmalarda oluşabilir- yapısıdır. Karbon atomları bir-
di. 19. yüzyılda kimyacılar, canlı organizmalarda üretilen bileşik- birine bağlanarak birkaç kar-
lerin yapay olarak sentezlenemeyecek kadar karmaşık yapılarda bon atomundan binlerce kar-
olduğunu ve bu bileşikleri oluşturabilmek için yaşam gücüne ihti- bon atomu içeren büyük mole-
yaç duyulduğunu düşünüyorlardı. Bu düşünce, 1828’de Alman küller oluşturabilir. Bu orga-
kimyacı Friedrich Wöhler’in (Frederik Vöhler) anorganik madde- nik bileşikler, düz zincirli veya
lerden üreyi elde etmesiyle değişmeye başladı. halkalı yapıda olabildiği için
Wöhler (Görsel 3.4), buluşu sayesinde anorganik maddeler- çeşitliliği artar. Karbon atomu
den, organik maddelerin sentezlenebileceğini ispatladı. Bu buluş gerek bir başka karbon atomu
organik kimya için bir dönüm noktası sayılmış ve organik mad- ile gerekse oksijen, kükürt ve
deleri laboratuvar ortamında sentezleme çalışmalarına öncülük azotla ikili ve üçlü bağlar yap-
etmiştir. ması sonucu pek çok farklı
bileşik oluşturabilir.

Bunları Biliyor muyuz 3.2 ?

Vitalizm, hem ruhtan hem


de organizmadan ayrı olan
ve tüm organik etkinliklerin
temelinde bulunan bir yaşam
ilkesinin var olduğunu öne
Görsel 3.4: Friedrich Wöhler süren öğreti olarak açıklan-
(1800-1882) üreyi laboratuvar orta-
mında sentezleyen ilk kimyagerdir. maktadır.
(Karakalem portresi)

119
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.2. FOSİL YAKITLAR


İnsanoğlu var olduğundan bu yana temel ihtiyaçlarını karşıla-
mak için çeşitli icatlar yapmıştır. Ateşin bulunmasından beri ısın-
mak, yemek pişirmek için odun kullanmışlardır. Günümüzde ısın-
mak, birçok elektronik eşya için gerekli elektrik enerjisi üretmek,
otomobillerimizi kullanmak için hangi yakıtları kullanmaktayız?
Tabi ki ilk akla gelen fosil yakıtlardır. Fosil yakıt olarak genelledi-
ğimiz doğal enerji kaynakları nelerdir? Fosil yakıtlar; kömür, pet-
rol ve doğal gaz gibi doğal enerji kaynaklarının genel adıdır.

3.2.1. Kömürün Oluşumu ve Kömür Türleri


Fosil yakıtlar, mineral yakıtlar olarak da bilinir. 21. yüzyılda
dünya çapındaki teknolojik gelişmelerle fosil yakıtlardan elde
edilen enerjiye ihtiyacın daha da artacağı düşünülmektedir.
Organik bileşikler, 1. ünitede öğrendiğimiz nem çekici özel-
liği olan sülfürik asitin etkisi ile parçalanarak karbondan oluşan
bir atık verir yani kömürleşir. Birçok organik bileşik ısı etkisi ile
bozunarak kömürleşir. Biz de bu ünitemizde, fosil yakıtlardan
kömür ve petrolün oluşumunu ve bileşenlerini öğreneceğiz.
Kömür (Görsel 3.5) yanabilen bir tür organik kayadır. Kömür
asıl bileşeni karbon yanında hidrojen, oksijen, kükürt ve azot
elementlerini de içerir. Kömürün yapısında kil ve kum gibi anor-
ganik maddeler de bulunabilir.

Görsel 3.5: Fosil yakıtlardan kömür


Bunları Biliyor muyuz 3.3 ?
Kömür, kaya tabakalarının arasında milyonlarca yıl ısı,
Ülkemizde ilk taş kömürü basınç ve mikrobiyolojik etkilerin sonucunda meydana gelmiş-
madenciliği Uzun Mehmet’in tir. Kömür toprağın derin kısımlarında kilometrelerce genişlikte-
1829 yılında Ereğli’de kömürü ki düz tabakalar hâlinde bulunur.
bulmasıyla başlamıştır. Milyonlarca yıl süren kömür oluşumu hangi süreçlerden geç-
miş, nasıl oluşmuştur, hiç düşündünüz mü? Kömür, milyonlarca

120
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

yıl önce rutubetli ve sıcak iklimlerde, bataklık ortamlarda yetişen


eski ağaç ve bitkilerin kalıntısıdır.
Bataklıklarda yetişen çalılık ve eğrelti otları gibi dev yapılı bit-
kiler zamanla ölmüş ve bataklıklarda gömülmüştür. Bu dev yapı-
lı bitkiler yani ağaçlar (Görsel 3.6) uygun şartların sağlandığı
durumlarda bozunmuş yani parçalanmış ve bataklık suyu ile bir
jel hâline gelmiştir. Burada bahsedilen uygun koşullar nemli ve
Görsel 3.6: Bataklıklardaki dev
sıcak iklim, bataklık suyunun pH’ sinin 4-5 civarında bulunma-
yapılı ağaçlar milyonlarca yıl son-
sı, bataklığın zaman içerisinde aşağı doğru çökelmesi, bataklı- ra kömür oluşturmaktadır.
ğın zamana bağlı olarak çamur ve kumla kaplanmasıdır. Oluşan
bu yapı bazı kimyasal reaksiyonlar sonucunda hem fiziksel hem
de kimyasal değişimlerle sertleşip kömürü oluşturmuştur.

Zaman

Basınç

Isı

Bataklık
Linyit Kömür

Şekil 3.1: Bataklık ortamındaki bitkilerin ısı ve basınç etkisi ile zamanla
kömürleşme süreci

Bitkiler uygun bataklık ortamında birikir, çökelir ve sonunda


jeolojik oluşumlarla birlikte yer altına gömülür. Yerin altında olu-
şan bu organik kütleler gömülmenin etkisi ile oluşan basınç şart-
larından ve ortamın sıcaklığından etkilenir. (Şekil 3.1) Bu oluşan
organik kütlenin bünyesinde zamanla fiziksel ve kimyasal deği-
şim meydana gelir. Kömürün ataları olarak bilinen ve turba diye Bunları Biliyor muyuz 3.4 ?
adlandırılan bu organik maddeler zamanla daha koyu renklere
Günümüzde bazı bölgeler-
dönüşüp daha sert bir yapıya sahip olur. Sıcaklık ve basınç şart-
de çıkartılan kömür kütlelerin-
larının bu kütlelere etkimesi sonucu su ve su buharı, karbondi-
de milyonlarca yıl öncesine
oksit, oksijen ve ileri aşamalarda hidrojen ortamdan uzaklaşır.
Tabi ki bu süreçte uygun şartlar ve ortamın sıcaklık şartlarının ait bitki kalıntılarının, fosilleş-
binlerce yıl baskın olması ve artması gerekmektedir. Volkanik miş ağaç kök ve gövdelerinin
faaliyetler, depremler sonucu oluşan fay hareketleri, radyoaktif bulunması kömürünün oluşu-
elementlerin bulunduğu bölgelerde yerin sıcaklığını normalden munun belirlenmesinde yol
çok fazla miktarda artırmaktadır. Yerin ısısı arttıkça turba olarak gösterici olmuştur.

121
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

adlandırılan organik madde sırasıyla linyit, taş kömürü, antrasit


ve uygun koşullar oluşursa grafite dönüşür. Bu ilerleyen olgun-
laşma sürecine kömürleşme denir.
Kömürler organik olgunluklarına göre linyit, taş kömürü ve ant-
rasit olarak üç sınıfa ayrılır. Karbon miktarı % 60 ise turba, %70
ise linyit, % 80-90 ise taş kömürü, % 95 ise antrasit adını alır.
Linyit yumuşak, kolayca ufalanabilen, kırılgan ve mat görü-
nümlüdür. Karbon içeriği düşük olan linyit kömürü çok yüksek
nem içerir. Linyit kömürü ülkemizde ve dünyada büyük oranda
elektrik enerjisi üretimi için kullanılır (Görsel 3.7).

Görsel 3.7: Linyit kömürü kullanılan bir termik santral

Taş kömürünün linyit kömüre göre nem miktarı düşük, kar-


bon içeriği yüksektir. Taş kömürü demir-çelik endüstrisinde,
çimento fabrikaları ve diğer endüstri kollarında kullanılmaktadır.
Antrasit en değerli kömür türüdür. Kömür çeşitleri içinde en
sert ve dayanıklı olanıdır. Karbon oranı yüksek olup yandığında
diğer kömürlerden daha fazla ısı verir. Görsel 3.8’de görüldüğü
gibi antrasit siyah renkli ve camsı parlak görünümdedir.
Görsel 3.8: Kömür türleri arasında
en değerlisi olan antrasit
Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki maddalerden organik veya anorganik olanla-


rı “P” ile işaretleyelim.

Madde Organik Anorganik


CaO
C2H5OH
Na2CO3
C 2H 2
CO

122
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.2.2. Kömürler ve Çevre


Kömürün, dünyadaki en yaşlı fosil yakıt olarak üstünlük-
leri nelerdir? Kömür, hem düşük maliyetli hem de güvenilir bir
yakıt türüdür. Kömür dünyada 50’den fazla ülkede üretilmekte-
dir. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi dünyanın belirli bir bölümün-
de değil tüm dünyada da yaygın bir biçimde bulunmaktadır.
Kömür, depolanma, nakliye ve kullanım açısından diğer fosil
yakıtlardan üstündür (Görsel 3.9). Kömür bu yönleriyle emniyet
konusunda da diğer fosil yakıtlardan üstündür.
Görsel 3.9: Kömür depolama ve
Kömür, ucuz bir yakıt olması nedeniyle sadece ülkemizde nakliye açısından diğer fosil yakıt-
lara göre üstündür.
değil dünyada elektrik üretiminin % 40’ını karşılamaktadır.
Kömürün yukarıda anlatılan özellikleriyle diğer fosil yakıtlar-
dan birçok üstünlüğü olmasına karşın, çevre kirletici etkisi sebe-
biyle pek çok sakıncası bulunmaktadır.
Tüm dünyada kömür santrallerinden bir yılda 7 milyar ton kar-
bondioksit salınımı gerçekleştiğini biliyor muyuz (Görsel 3.10)? Bunları Biliyor muyuz 3.5 ?
Bu miktar dünyadaki zararlı gaz salınımlarının %40’ını oluştur-
maktadır. Kömürün asıl bileşeni kar-
bon elementidir. Fakat bunun
yanında hidrojen, oksijen ele-
mentleri ile azotlu ve kükürtlü
bileşenlere de sahiptir. Termik
santrallerde kömür kullanmak
kömürün asıl bileşeni olan kar-
bon elementi nedeniyle en çok
CO2 (karbondioksit) kirliliğine
yol açmaktadır.

Görsel 3.10: Termik santrallerden çıkan zehirli gazlar insan sağlığı için
tehdit oluşturmaktadır.

Kömür santralleri cıva kirliliğine de sebep olur. Cıva insan


vücudu için zararlı toksin yapıda bir elementtir. Ayrıca toprağı
zehirler ve besin zincirine karışarak insan sağlığını tehdit eder.

123
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Daha önceki bölümde asit yağmurlarından bahsetmiştik.


Yakıt olarak kömür kullanımı asit yağmurlarının başlıca sebeple-
rindendir. Asit yağmurları sonucu ortaya çıkan zararlı gazlar tüm
Bunları Biliyor muyuz 3.6 ?
ekosisteme zarar vermektedir. Kömür santralleri asit yağmurla-
rına sebep olan kükürtdioksit ve azotmonoksit gazlarının açığa
Soba zehirlenmeleri, fosil
çıkmasına sebep olur.
yakıtlarının tam olarak yan-
mamasından çıkan karbon- Isınma amaçlı yakıt olarak kömür kullanmak zararlı partikül-
monoksit (CO) gazının solun- lerin ve radyasyonun açığa çıkmasına neden olur. Bu parçacık-
masından kaynaklanır. Yanan lar akciğerlere zarar vererek astım hastalığına yol açabildiği gibi
sobanın olduğu bir ortamda bebek ölümlerinin de sebeplerindendir.
el ve ayaklarda uyuşma, baş Kömür kullanımı tatlı su kaynaklarını dolaylı yoldan da olsa
ağrısı, baş dönmesi, bulan-
azaltır. Kömür santrallerinden yayılan zehirli kimyasallar ise böl-
tı gibi belirtilerle karşı karşı-
gedeki tatlı su kaynaklarını kirletir (Görsel 3.11).
ya kalırsak muhakkak temiz
havalı bir ortama çıkmalıyız. Kömürün yanması sonucu açığa çıkan atıklar ağır metaller
ve zehirli maddeler içerir. Bu atıklar hem insan sağlığı hem de
çevre için oldukça zararlıdır. Yanma sonucu insan sağlığına ve
çevreye zarar verebilecek miktarda arsenik, kadmiyum, krom
ve kurşun gibi elementler açığa çıkar. Bu kirletici unsurlar içme
sularına, bitkilere ve hayvanlara ulaştığında tüm canlıların sağlı-
ğı açısından risk artmaktadır.

Görsel 3.11: Kömür santrallerinden yayılan zehirli kimyasallar su kirlili-


ğine sebep olur.

124
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Kömür madenciliği erozyona neden olmaktadır. Kömür


madenciliğinde öncelikle kömür çıkartılacak alanın yüzeyindeki
bitki örtüsü yok edilir. Bu durum toprak erozyonunu tetikler. Ayrı-
Bunları Biliyor muyuz 3.7 ?
ca bu bölgelerde tarım potansiyelinde azalma olur.
Kömür diğer fosil yakıtlarla karşılaştırıldığında daha ucuz
Ülkemizdeki kömür rezerv-
olsa da gizli maliyetinin toplumsal boyutta olduğunu hiç düşün-
lerinin çoğunluğu linyit kömü-
dünüz mü? Kömürün gerçek maliyeti, insanlar üzerine yüklediği
rüdür. Linyit kömürü en düşük
sağlık sorunları, tarıma verdiği zararlar, su kaynaklarının kirliliği
karbon içeriğine ve en yüksek
ve su kaynaklarındaki azalmadır.
nem oranına sahip kömür türü-
Kömür çeşitlerinin özgül yanma ısıları farklıdır. Tablo 3.1’de dür. Kirletme oranı çok yüksek-
kömür çeşitlerinin özgül yanma ısıları verilmiştir. tir ve enerji değeri düşüktür.
Bu kömür, santrallerin verimini
düşürür. Üstelik elektriğin daha
Kömür çeşitleri Özgül yanma ısısı (kcal/kg) pahalı üretilmesini ve toplumsal
Taş kömürü 6100 maliyetleri artırır.
Linyit 3000
Kok 7000
Briket kömürü 5000
Odun 3000

Tablo 3.1: Kömür çeşitlerinin özgül yanma ısıları

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Kömürün yakıt olarak üstünlük ve sakıncalarından üç tane-


sini tabloya yazalım.

Üstünlükleri Sakıncaları

125
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.2.3. Ham Petrol ve Oluşumu


Medeniyet insanoğlunun ateşi keşfetmesi ve ateşi birçok
alanda kullanmaya başlaması ile başlamıştır. İnsanlar ilk yakıt
olarak odunu kullanmışlardır. Bugün hâlâ odun enerji ihtiyacı-
mızın %10’unu karşılamaktadır. Enerji ihtiyacımızın %80’ini ise
fosil yakıt olarak adlandırdığımız kömür, petrol ve doğal gazdan
karşılamaktayız. Bu yakıtlar yenilenemez enerji kaynakları ola-
rak adlandırılır. Kömürün oluşumundan bahseden önceki konu
başlığında da anlatıldığı gibi fosil yakıtların oluşumu 200 milyon
yıl öncesine dayanmasına rağmen bu yakıtlar yaklaşık 1000 yıl-
dır kullanılmaktadır.
Ham petrolün başındaki “ham” kelimesinden ne anlıyoruz?
Ham madde işlenmemiş madde anlamına gelir. Ham petrol bile-
şenlerine ayrılarak yani damıtılarak günlük hayatta kullanılan
çeşitli akaryakıt ürünlerine dönüşür. Ham petrol, çıkarıldığı yere
Görsel 3.12: Ham petrol koyu ve derinliğe göre kahve, koyu yeşil ya da siyah renkli bir sıvıdır
renkli bir sıvıdır.
(Görsel 3.12).
Ham petrol nasıl oluşur? Hidrokarbonların ve buna bağlı ola-
rak petrolün yer altında nasıl oluştuğu 20. yüzyılın başından beri
süren bilimsel araştırmalarla açıklanmaya çalışılmaktadır. Tüm
hidrokarbonlar, milyonlarca yıl öncesinde yaşamını yitirmiş olan
bitkisel ve hayvansal canlıların yani ölü organizmaların artıkla-
rının durgun deniz ve göl gibi ortamların tabanında birikmesiy-
le oluşmuştur. Ölü organizmalar akarsuların bu ortama taşıdığı
kum, kil, çakıl, çamur ve mineral taneciklerle birlikte dibe çöke-
rek yığılır. Milyonlarca yıl süren çökelme ve yığılma su diplerinde
tabakalar hâlinde gittikçe kalınlaşan çökelleri oluşturur. Zaman-
la altta kalan tabakaların, üzerine çöken yeni tabakalarla birlik-
te tabana uyguladığı ağırlık artar. Sürekli artan ağırlık ve basın-
Bunları Biliyor muyuz 3.8 ?
cın etkisiyle tabakalar sıkışmaya ve birbirlerine tutunmaya baş-
larlar. Böylece kaya hâline dönüşmüş olurlar. Organik artıklar da
Yerküre içerisinde organik oluşan bu kayalardaki gözenekli boşluklarda su ile birlikte sıkı-
maddelerin başkalaşımı ile şır. Isı, basınç ve bakteri etkisi gibi faktörlerle kimyasal bozunma
oluşmuş ve gözenekli kayaç- sonucunda parçalanıp moleküler değişime uğrarlar. Bu bozun-
lar içerisinde depolanmış sıvı ma süreci sonucunda organik kökenli katılar, sıvılar ve gaz-
hâldeki hidrokarbonlara ham lar oluşur. Bu sıvılar ve gazların bozunma süreci devam ederek
petrol denir. Petrol sözcüğü fosil yakıt olarak adlandırdığımız ham petrol ve doğal gaz oluşur.
Latince kökenli olup taş anla- Organik maddece zengin kayaya ana kaya ya da kay-
mına gelen “Petro” ve yağ nak kaya adı verilir. Kil, kum, organik atık kabukları ve mine-
anlamına gelen “oleum” keli- raller hem fiziksel hem de kimyasal değişimlerle sıkışarak taş-
melerinin birleşmesinden oluş- laşır ve yer altı kayaç katmanlarını oluşturur. Oluşan petrol ve
muştur. deniz suyu, sıkışan çökeller içerisinden damlacıklar hâlinde
sızarak birikebileceği boşluklar aramıştır. Bu boşlukların bulun-

126
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

duğu gözeneklerin içinde petrol ve gaz oluşan kayaçlara hazne


kayaç adı verilir.
Petrol, oluşum sürecinde yüksek oranda organik madde içe-
ren ana kaya içinden sıkışarak daha gözenekli kayalara yani
hazne kayalara göç eder. Buna birincil göç denir. Bu göç olayı
kilometrelerce yatay ve düşey yönde olabilir. Petrol sudan daha
düşük yoğunluğa sahip olduğundan göç ettiği bu gözenekli kaya
içerisinde su ile düşey olarak yer değiştirmeye başlar. Bu olaya
petrolün ikincil göçü denir.
Bu göçlerle birlikte petrolün bir kısmı, yol bulup yeryüzüne
ve deniz diplerine sızarken bir kısmı da kayaç gözenekleri için-
de sıkışır ve başka kayaca göç edemez. Petrol kapanı olarak
adlandırılan bazı yer altı yapılarında birikir. Petrolün bu durumu
çay bardağındaki çaya bandırılmış bir kesme şekerin gözenek-
lerine dolmuş hâlde bulunan çaya benzemektedir. Bu şekilde
bulunan petrol, hazne kayanın çatlak, yarık ve gözenekleri için-
de milyonlarca yıl saklı kalmayı başarır.
Petrolün hazne kaya içerisinde kapanlanabilmesi için geçi-
rimsiz bir tabakaya ihtiyacı vardır. Bu tabakaya örtü kaya adı
verilir.
Petrolün içinde toplanabildiği kapanlar iki yoldan meydana
gelebilir. Petrol kapanları, oluşumlarına yol açan olaylara göre
isimlendirilir. Bunlar; yer kabuğu hareketleri sonucunda oluşan
tektonik olaylar ve tabakalaşma anlamına gelen stratigrafik
olaylardır. Tektonik olaylar, yer kabuğu hareketleri sonucunda
oluşur. Stratigrafik olaylar ise tabakalaşma sonucu oluşur. Her
iki olayın da oluşumunda etkili olduğu petrol kapanları bulun-
maktadır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Petrolün oluşum sürecinde yer alan aşağıdaki kavramların


anlamını noktalı yerlere yazalım.

Kaynak kaya: ......................................................................


..................................................................................................

Hazne kayaç: ......................................................................


..................................................................................................

Örtü kaya: ...........................................................................


..................................................................................................

127
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.2.4. Petrol Ürünleri ve Petrol Rafinasyonu


Petrol rafinasyonu günümüz endüstrileri içinde en önemli
endüstri dallarından biridir. Petrol içerisinde alkan , alken, sik-
loalkan ve aromatik bileşiklerin yer aldığı bir hidrokarbon karı-
şımıdır. Petrolü oluşturan hidrokarbonların kaynama noktala-
rı farklı olduğundan ayrımsal damıtma işlemi ile ayrılır. Ayrım-
sal damıtmada uzun bir damıtma kolonu (ya da kulesi) kullanı-
lır (Şekil 3.2).

Gaz ürünleri

Benzin (uçak
ve otomobil
benzinleri)

Jet yakıtı
Ayrımsal damıtma
kulesi
Hafif yağlar
ve motorin

Yağlama ürünleri
(mum, gres yağı)
Ham
petrol

Asfalt
petrol koku

Şekil 3.2: Ham petrolün damıtılmasında kullanılan damıtma kulesi

Ham petrol rafinasyonunda kullanım amacına yönelik olarak


çeşitli yağlar elde edilir. Damıtma sırasında elde edilen bu yağla-
rı dört sınıfa ayırabiliriz:
1. Hafif yağlar: Kaynama noktaları en düşük hidrokarbonlar-
dır. Bu gruba motor benzini, uçak benzini gibi benzin çeşitleri ile
petrol eteri diye adlandırılan petrol esaslı çözücüler girer.
2. Ara yağlar: Gaz yağı, dizel yakıt diye adlandırılan mazot,
fuel-oil bu gruba girer.
3. Ağır yağlar: Bu grup; kaydırıcı yağlar olarak adlandırılan
vazelin gibi bileşikleri, makine yağı gibi ağır yağları ve mumla-
rı oluşturur. Ayrıca ağır yağlar, hidrokraking işlemine tabi tutula-
rak hafif yağlar sınıfına giren yakıtlara ve benzine dönüştürülme-
de kullanılır.

128
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

4. Asfaltik atıklar: Birtakım katalitik kraking işlemine tabi


tutularak hafif, orta, ağır yağ ürünlerine dönüştürülürler. Arta
kalan petrol zifti, petrol koku gibi kısımlar birtakım rafinasyon
işlemlerine sokularak ince ve kalın kaydırıcı yağlar, mum, para-
fin, gemi ve fabrikalarda kullanılan ağır fuel-oil ve asfalt (Görsel
3.14) olarak kullanılmak üzere hazırlanır.

Görsel 3.14: Yol yapımında asfalt kullanılır.

Bu işlemler sırasında oluşan en uçucu bileşenlerden (gaz


hidrokarbonlar) özellikle evlerde tüp gaz olarak faydalanılır. Hafif
hidrokarbonlardan propan (C3H8) ve bütanın (C4H10) petrol rafi-
nerilerinde damıtılması sırasında elde edilerek, basınç altında
sıvılaştırılmış olarak çelik tüplerde depolanır. Bu şekildeki gaz
yakıtlara sıvılaştırılmış petrol gazları (LPG-liquefied petroleum
gas) adı verilmektedir. LPG renksiz, kokusuz, havadan ağır ve
yanıcı bir gazdır (Görsel 3.15).
Benzin ihtiyacı, petrolün damıtılması ile elde edilen benzin-
den çok daha fazla olduğundan, petrol sanayisindeki en önem-
li süreçlerden biri diğer kısımlardaki hidrokarbonları benzine
dönüştürebilmektir. Örneğin karbon sayısı 12 ve daha fazla olan
gaz yağı, 500°C’un üzerindeki sıcaklıklarda çeşitli katalizörler
kullanılarak ısıtıldığında moleküller daha az karbonu (5-10 kar-
Görsel 3.15: LPG, evlerimizdeki
bonlu) olan moleküllere dönüşür. Bu sürece katalitik kraking tüplerde ve LPG ile çalışan araç-
denir. larda kullanılır.

129
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Ham petrolün rafine işleminde LPG, benzin, gaz yağı, mazot,


fuel-oil, parafin, asfalt gibi maddelerin eldesi bu maddelerin kay-
nama sıcaklıkları ile ilişkilidir.
Bunları Biliyor muyuz 3.9 ?
Ham petrolün rafine işlemi sırasında kaynama noktalarına
Ham petrolün rafinerilerde göre elde edilen ürünler ve karbon sayıları aşağıdaki gibidir:
arıtılması ve işlenmesi sonucu • -40 oC ile 20 oC’ta LPG (C1-C4)
ortalama olarak %43 benzin, • -12 oC ile -1 oC arası yakıt gazı (C4- C5)
%18 fuel-oil ve motorin , %11
• 20 oC ile 60 oC arası petrol eteri (C5- C6)
LPG ,% 9 jet yakıtı, %5 asfalt
• 60 oC ile 100 oC arası çözücüler (C6- C7)
ve %14 diğer ürünler elde edil-
mektedir. • 70 oC ile 200 oC arası benzin (C5- C10)
• 175 oC – 275 oC arası gaz yağı (C12- C18)
• 205 oC – 290 oC arası fuel-oil (C12 ve daha fazlası)
• 260 oC – 315 oC arası mazot (C12 ve daha fazlası)
• 350 oC’tan sonra motor yağı gibi ağır yağlar (C20 ve daha
fazlası)
• Uçucu olmayan sıvılar parafin, asfalt ve katranlar (C20 ve
fazlası)

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Petrol rafinelerinde benzin üretiminin kaynama sıcaklığı ile


ilişkisi nedir?

3.2.5. Başlıca Petrol Bileşenleri


Ham petrolün metan, etan, propan, bütan gibi bazı hidrokar-
bonları farklı oranlarda içeren bir karışım olduğunu belirtmiş-
tik. Ham petrolün belirli bir bileşeni olmamakla birlikte petrol bir
hidrokarbon karışımı olduğundan bileşenlerinde en büyük oranı
karbon ve hidrojen elementleri oluşturur. Ham petrol, ortalama
%85 oranında karbon, %13 oranında hidrojen içerir. Ham pet-
rolün ana bileşeni karbon ve hidrojenin yanında organik kısım-
da azotlu ve kükürtlü bileşenleri de vardır. %0,1-5,5 oranında
kükürt, % 0,1-1,5 oranında azot ve %0,1- 4,5 oranında oksijen
içerir. Bu oranlar petrolün çıkarıldığı bölgenin jeolojik yapısıyla
ilişkilidir.

130
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Ham petrolün ana bileşeni olan karbonun %82’si kayaçlar


içerisinde, %18 ise organik karbon olarak kömür, petrol ve doğal
gaz içerisinde yer alır.
Farklı uzunluktaki hidrokarbon zincirlerinden oluşan ham
petrol, arıtılması sırasında önceki bölümlerde öğrendiğimiz gibi
benzin, fuel-oil, jet yakıtı, asfalt gibi ürünlere ayrılır.

Ham petrol, yer altındaki kayaçların mikroskobik gözenekle-


rinin ve çatlaklarının içerisinde bir gaz tabakası ile birlikte bulu-
nur. Doğal gaz adı verilen bu gaz tabakası, metan (CH4), etan
(C2H6), propan(C3H8) gibi hidrokarbonlardan oluşan bir karışım-
dır. Doğal gaz da petrol gibi kayaçların gözeneklerinde bulunur
ve kayaç içerisinde akarak üretim kuyularına ulaşır.
Doğal gaz (Görsel 3.16), evlerimizde kullandığımız en temiz
fosil yakıttır. Doğal gazın yanması ile karbondioksit, su buharı
ve azot oksitler oluşur. Bu durum doğal gazın yapısında azot ve
oksijen bulunduğunu gösterir. Ayrıca doğal gazda hidrojen sülfür
ve az miktarda helyum gazlarına da rastlanır.
Ham petrol, karmaşık bir kimyasal bileşime sahiptir. Ham pet-
rol 18 farklı hidrokarbon sınıfına ait binlerce kimyasal içermekte-
dir. Petrolün içerdiği bileşenlerin analizi zor olduğundan petro-
lün yapısını açıklayabilecek basit bir sınıflama tekniği oluşturul-
muştur.

Görsel 3.16: Evlerimizde kullandığımız doğal gazlı ocak

131
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Bu sınıflama yöntemine göre petrol; parafin bazlı, asfalt bazlı


ve karışık olarak üçe ayrılmaktadır.
1. Parafin bazlı petroller, parafinik yani doymuş hidrokar-
bonlardan oluşur ve mum içerir. Asfaltik maddeler yok denecek
kadar azdır. Parafin bazlı petrollerden düşük sıcaklıklarda para-
fin adı verilen bir madde ayrışır. Parafin asitlere karşı dayanık-
lı, eter, kloroform gibi kuvvetli çözücüler tarafından çözülemeyen
bir katıdır.
Görsel 3.17: Nafta boya sanayi- 2. Asfalt bazlı petroller, halkalı yapıdaki hidrokarbonlardan
sinde solvent olarak kullanılır.
meydana gelir. Asfalt bazlı petroller, damıtma sonucunda artık
olarak koyu renkli (siyah) bir katı faz oluşturur.
3. Karışık ham petroller, hem asfalt bazlı hem de parafin
bazlı hidrokarbonlar ile bir miktar aromatik hidrokarbonlardan
oluşur. Mum ve asfaltik maddeler içerir.
Benzinin ham maddesi nafta, ham petrolün 30°C ile 170°C
sıcaklık aralığında damıtılması ile elde edilen renksiz, uçucu ve
yanıcı sıvı hidrokarbon karışımıdır. Nafta kimyasal olarak para-
Bunları Biliyor muyuz 3.10 ?
finik, naftenik ve aromatik hidrokarbonlardan oluşur. Nafta yay-
Petrolün yapısını oluşturan gın olarak solvent yani çözücülerin üretildiği bir ara ürün olarak
hidrokarbonlar: kullanılır. Teknik açıdan arabalarda kullanılan benzin ve kerosen
nafta grubu karışımlardır.
• Parafinler
Hafif benzinle gaz yağı arasında kalan bir ağır nafta olan sol-
• Naftenler
vent, boya sanayisinde (Görsel 3.17), kuru temizlemede, orman-
• Aromatik hidrokarbonlar
cılıkta ve haşaratla mücadelede eritici veya çözücü madde ola-
• Olefinler (Alkenler) rak kullanılmaktadır.
• Karışık ve hibrit şeklinde Petrolün içeriğindeki inorganik-hidrokarbon bileşenler; kükürt-
olan hidrokarbonlar lü (S) ve azotlu (N) bileşenlerdir.
• Petrol asitleri a. Kükürtlü Bileşenler: Ham petrol içerisinde kütlece %0,2
• Fenoller ile %6 arasında değişen oranlarda çeşitli kükürt bileşikleri bulun-
• Katran ve asfaltlar maktadır.

• Petrolün içeriğindeki inor- Petrolde bulunan serbest kükürt ve hidrojen sülfit korozyo-
ganik-hidrokarbon bileşenler- na ortam oluşturur. Sülfit, disülfitler ve tiyofenler korozif olmayan
dir. kükürt bileşikleridir. Ancak bunlar yüksek sıcaklıklarda ayrışarak
korozyona sebep olabilir.

132
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Petrol içinde bulunan kükürtlü bileşimler hem motor parçaları


(Görsel 3.18) için hem de çevre için zararlıdır.

Görsel 3.18: Benzinin bileşimindeki kükürtlü bileşikler motor parçaları-


na zarar verir.

Petrol rafinasyonunda yan ürün olarak elde edilen hidrojen


sülfür gazı, petrolün oluşumu sırasında bazı bitki ve hayvanlarda
bulunan proteinin bakteriler tarafından bozunması sonucu oluş-
muştur. H2S, renksiz bir gazdır. Kokusu, çürük yumurta kokusu-
nu anımsatır.
b. Azotlu Bileşenler: Ham petrolde %0,1 oranında hetero-
siklo azotlu maddeler olan piperidin, pridin, kinolin bulunmakta-
dır.
Son yıllarda yapılan araştırmalara göre petrolün içeriğin-
de, bitkilerde bulunan klorofil türevlerine ve kana rengini veren
hemoglobine rastlanmıştır.
Daha önceki bölümde, petrolün rafinasyonu işleminde
350°C’un üzerinde petrol zifti adı verilen petrol katranında azot-
lu organik bileşikler bulunduğunu öğrenmiştik. Ancak azotlu bile-
şiklerin kullanılan sıvı yakıtlarda bulunması istenmeyen bir özel-
liktir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Ham petrolün ana bileşeni ve organik kısımdaki bileşenle-


ri nelerdir?

133
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.2.6. Hidrokarbonlar
Organik kimya karbon elementinin kimyasıdır. Yani, organik
bileşiklerde temel element karbondur. Organik bileşiklerin sayı-
sının çok olma sebebi karbon elementinin özellikleriyle ilgilidir.
Karbon elementi (C) periyodik cetvelde 4A grubunun ilk ele-
mentidir. Son elektron katmanında yer alan elektronlara değer-
lik elektronları denildiğini 9. sınıf kimya dersinde öğrenmiştik.
Karbon atomunun değerlik elektron sayısı dörttür. Karbon ato-
mu, değerlik elektronlarını ortak kullanarak başka karbon atom-
larıyla veya farklı atom ya da atom gruplarıyla dört tane kovalent
bağ yapar.
Karbon atomu, başka karbon atomları ile tekli, ikili veya üçlü
bağlar yapabildiği gibi başka atomlarla da tekli, ikili ve üçlü bağ-
lar yapabilir (Şekil 3.3, Şekil 3.4, Şekil 3.5).

H H

H C C H

H H

Şekil 3.3: Etan molekülünde karbon atomu tekli bağlar oluşturur.

H H

C C
H H

H H
Şekil 3.4: Etilen molekülünde karbon atomları arasında ikili bağlar bu-
C C lunur.

9. sınıf kimya dersinde öğrendiğimiz Lewis elektron-nokta


Şekil 3.5: Asetilen molekülünde yapılarına göre karbon atomunun dört, azot atomunun üç, oksi-
karbon atomları arası üçlü bağlar
vardır. jen atomunun iki, hidrojen atomunun ise bağ yapımında kullan-
dığı bir elektronu vardır.

134
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Azot elementi (N) periyodik cetvelde 5A grubunda yer alır.


Azot atomunun son elektron katmanında beş tane elektronu
bulunur. Azot atomunun Lewis gösteriminde 1 tane ortaklaşmış N
elektron çifti, 3 tane de ortaklaşmamış elektronu bulunur. Ortak-
laşmamış elektronlar bağ yapan elektronlardır. Kovalent bağda- H H
ki ortaklaşa kullanılan elektron çiftleri bağlayıcı elektron çiftidir.
Şekil 3.6’daki NH3 molekülünde üç çift bağlayıcı elektron bulu-
H
Şekil 3.6: Amonyak (NH3) mole-
nur.
külü
Oksijen (O), periyodik cetvelde 6A grubunda yer alır. Oksijen
atomu Lewis yapısı ile gösterildiğinde 4 tane ortaklaşmış elekt-
ronu, 2 tane de ortaklaşmamış elektronu vardır. Ortaklaşma-
mış elektronlar bağ yapan elektronlardır. Oksijen atomunun bağ
yapabilme kapasitesi 2’dir. Oksijen molekülü bir tane ikili kova-
lent bağ (=) içerir (Şekil 3.7). O O
H2O, HCN, CO2 moleküllerinin Lewis yapılarını inceleyerek Şekil 3.7: Oksijen molekülün-
karbon, oksijen, azot ve hidrojen atomlarının bağ yapma kapasi- de atomlar arası ikili bağ bu-
lunur.
telerini belirleyelim (Şekil 3.8).

O
H H H C N O C O

Şekil 3.8: H2O, HCN, CO2 moleküllerinin Lewis gösterimi

Şekil 3.8’deki örneklerde görüldüğü gibi karbon atomu dört, Metan : CH4
azot atomu üç, oksijen atomu iki, hidrojen atomu bir bağ yapa- Etan : C2 H6
bilmektedir. Propan : C3 H8
Yapısında sadece karbon ve hidrojen içeren organik bileşik- Bütan : C4 H10
lere hidrokarbon denir. Hidrokarbonlar, alifatik ve aromatik hid- Pentan : C5 H12
rokarbonlar olarak ikiye ayrılır. Alifatik hidrokarbonlar da doymuş Hekzan : C6 H14
ve doymamış hidrokarbonlar olarak iki grupta incelenir. Alkanlar
Heptan : C7 H16
doymuş hidrokarbonlardır. Alken ve alkinler ise doymamış hidro-
Oktan : C8 H18
karbonlardır.
Nonan : C9 H20
Alkanların genel formülleri CnH2n+2dir (n = 1, 2 , … gibi bir
Dekan : C10 H22
tam sayıdır.). Karbon atomları arasında sadece tekli bağlar var-
Tablo 3.2: Alkanların ilk
dır. Tablo 3.2’de alkanların ilk 10 üyesinin kapalı formülleri ve
10 üyesinin adları ve for-
isimleri verilmiştir. mülleri

135
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Alkanların ilk üyesi olan metanın top çubuk modeli Şekil


3.9’da verilmiştir. Top çubuk modelinden de anlayacağımız gibi
metanda karbon dört tekli bağ yapmıştır.
Karbon-karbon atomları arasında en az bir tane ikili bağ içe-
ren hidrokarbonlara alken adı verilir. Alkenler doymamış hid-
rokarbonlardır. Alkenlerin kapalı formülü CnH2ndir. Alkenle-
rin en basit üyesi C2H4 kapalı formülüne sahip olan etendir (eti-
len). Alkenlerin adlandırılması alkanlara benzer. Alkenler, alkan
adının sonuna “-an” eki yerine “-en” ya da “-ilen” eki getirilerek
Şekil 3.9: Metanın (CH4) top çu-
buk modeli adlandırılır. Örneğin , C2H6 etan; C2H4 eten (etilen) (Şekil 3.3 ve
Şekil 3.4).
Alkinler, karbon atomları arasında üçlü bağ bulunduran doy-
mamış hidrokarbonlardır. Alkinlerin kapalı formülü CnH2n-2dir.
Alkinlerin ilk üyesi C2H2 kapalı formülüne sahip etin (asetilen)dir
(Şekil 3.5). Alkinlerin de adlandırılması alkanlara benzer. Alkin-
ler, alkanın sonuna “-an” eki yerine “-in” eki getirilmesi ile adlan-
dırılır.

Alkan Alken Alkin

CH4 : Metan - -

C 2H 6 : Etan C2H4 : Eten (Etilen) C2H2 : Etin (Asetilen)

C 3H 8 : Propan C3H6 : Propen C3H4 : Propin

C4H10 : Bütan C4H8 : Büten C4H6 : Bütin

C5H12 : Pentan C5H10 : Penten C5H8 : Pentin

C6H14 : Hekzan C6H12 : Hekzen C6H10 : Hekzin

C7H16 : Heptan C7H14 : Hepten C7H12 : Heptin

C8H18 : Oktan C8H16 : Okten C8H14 : Oktin

C9H20 : Nonan C9H18 : Nonen C9H16 : Nonin

C10H22 : Dekan C10H20 : Deken C10H18: Dekin

Tablo 3.3: Bazı hidrokarbonların formülleri ve isimleri

136
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Tablo 3.3’te verilen üç karbonlu alkan propan, üç karbonlu


alken propen ve üç karbonlu alkin propinin açık formüllerini Şekil
3.10’da inceleyelim.

H H H H H H H

H C C C H H C C C H H C C C H

H H H H H
Propan (C3H8) Propen (C3H6) Propin (C3H4)

Şekil 3.10: Propan, propen ve propinin tam açık formülleri ve top çubuk modeli gösterimleri

Petrol ve kömür gibi fosil yakıtlardaki hidrokarbon karışı-


mı ayrılırken kendine özgü kokusu olan bileşikler de elde edilir.
Bunların dışında keklere koku ve aroma veren vanilya gibi koku-
lu maddeler incelendiğinde hepsinin yapısında ortak bir molekül
görülür. Bu molekül altı karbon atomunun halkalı şekilde oluştur-
duğu benzen molekülüdür. Benzenin formülü C6H6 dır. Halkada-
ki karbon atomları arasında bağlar tek-çift-tek-çift-tek-çift şeklin-
dedir.
Benzen ve benzenin kimyasal özelliklerine sahip bileşiklere
aromatik bileşikler ya da benzenin türevleri denir. Aromatik
koku veren anlamına gelmektedir.
Benzen molekülünün yapısının nasıl olduğu uzun süre anla-
şılamamıştır. İlk kez 1965 yılında Kekule, benzenin yapısı ile ilgi-
li bir görüş ortaya atmıştır (Görsel 3.19). Kekule, altı karbon ato- Görsel 3.19: August Kekule
munun bir halka oluşturduğunu, her karbona bağlı bir hidrojen von Stradonitz (Agust Keku-
le von Sıtradonitz ) (Karaka-
atomunun bulunduğunu ve halka içinde tek ve çift bağların birbi- lem portre)
rini izleyecek şekilde dizildiğini ifade etmiştir.

137
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Kapalı formülü C6H6 olan benzen molekülünün Şekil 3.11’de


farklı gösterimleri verilmiştir. A ve B şeklinde gösterilenler ben-
zenin rezonanslarıdır. Rezonans, moleküldeki atomların yeri
değişmezken bağı oluşturan elektron çiftlerinin yer değiştirmesi-
dir. A ve B’deki benzen halkasında çift bağın yerleri farklıdır yani
elektron çiftlerinin yerleri değişmiştir. Bu yer değişikliği C yapı-
sıyla da gösterilebilir.

CH

HC CH A) B) C)

HC CH

CH
Şekil 3.11: Benzen molekülünün açık formülü, rezonansları ve top-çubuk modeli

Toluen, anilin ve pridin benzenin türevleridir ve aromatik


bileşik sınıfındadır.
Toluen (Şekil 3.12), iyi bir çözücü olan aromatik bir hidrokar-
bondur. Toluenin endüstriyel üretimi fosil yakıtlardan olduğu için
diğer aromatik bileşiklere göre ucuz olarak çok miktarda üretile-
bilir. Toluen boyalarda çözücü olarak kullanılır. Bunun dışında
plastik imalatında, mürekkep yapımında, dezenfektanlarda da
kullanılmaktadır. Toluenin kapalı formülü C7H8dir. Toluen , metil
benzen olarak da adlandırılır. Bir patlayıcı olan TNT (trinitrotolu-
en) toluenden elde edilir.

CH3 CH3

Şekil 3.12: Toluen, patlayıcı yapımında kullanılan organik bir bileşiktir.

138
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Anilin (Şekil 3.13), bir benzen halkasına bir amino grubu


bağlanması ile oluşan aromatik bileşiktir. Anilin, boya yapımın-
da kullanılan maddelerin elde edilmesinde kullanılır. Deri boya-
macılığında, fotoğrafçılıkta ve matbaacılıkta kullanılan bu boyar
maddeler anilin boyalar olarak adlandırılır. Anilin, amino benzen
olarak da adlandırılır. Anilin zayıf bazik özellik gösterir. Anilinin
bazik özellik göstermesinin sebebi, yapısında bulunan amino
(-NH2) grubudur.

NH2 NH2

Şekil 3.13: Anilin aromatik bir bileşiktir.

Pridin (Şekil 3.15), taş kömürü katranında bulunan amonyak


ve asetilenden elde edilen organik heterosiklik bir bileşiktir. Pri-
din, beş karbonun ve bir azot atomunun sırasıyla tek, çift, tek
şeklinde halkalı bir yapıda birleşmesiyle oluşur. Her karbon ato-
muna bir hidrojen bağlıdır.

N N

Şekil 3.14: Pridin aromatik bir bileşiktir.

Petrol rafinasyonundan elde edilen LPG, benzin, gaz yağı,


mazot, fuel-oil gibi ısınmada ve taşımacılıkta yakıt olarak kulla-
nılan maddelerin ortak özellikleri enerji vermeleridir. Bu yakıtlar

139
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

alkanlardan oluşur. Alkanlar, oksijenle tepkimeye girerek yan-


ma tepkimesi verir. Tablo 3.4’te bazı alkanların yanması sonucu
açığa çıkan ısı miktarları verilmiştir.

Yanma sonucu açığa çıkan


Alkanın adı
Isı (kJ/mol)
Metan 890
Etan 1559
Propan 2219
Bütan 2875

Tablo 3.4: Bazı hidrokarbonların yanma ısısı

Tablo 3.4’te görüldüğü gibi birim kütle başına açığa çıkan


enerjinin yüksek olması hidrokarbonların yakıt olarak kullanılma-
sının sebebidir. Tablo 3.3’ü incelediğimizde karbon sayısı arttık-
ça yanma sonucu açığa çıkan ısının da arttığı görülür.
Alkanların genel yanma tepkimesi;
C n H 2n + 2 + 3n2+ 1 O 2 $ nCO 2 + ^n + 1h H 2 O
şeklindedir.
Doğal gazın büyük bir yüzdesini oluşturan metanın yanma
tepkimesi aşağıdaki gibidir:
CH4 + 2O2 CO2 + 2H2O + 890 kJ/mol
16 g metanın yanması sonucu 890 kJ (yaklaşık 212 kcal)
enerji açığa çıkar.
Çakmak gazını oluşturan bütan gazının yanma tepkimesi ve
açığa çıkan ısı aşağıdaki gibidir:
C4H10 + 13/2O2 4CO2 + 5H2O + 2875 kJ/mol
58 g bütanın yanması sonucu 2875 kJ (yaklaşık 685 kcal)
enerji açığa çıkar.
Tepkime denklemlerinden anlaşılacağı gibi hidrokarbonlar
yandığında enerji açığa çıkar ve bu enerji taşımacılıkta yakıt,
evlerimizde ısınma ve yemek pişirme gibi birçok alanda kulla-
nılır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

H2, N2, C2H5OH moleküllerinin Lewis yapılarını çizerek hid-


rojen, karbon, azot, oksijen atomlarının bağ yapma özellikleri-
ni belirleyelim.

140
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.3. TEMİZ ENERJİ KAYNAKLARI


Pastanelerde yapılan tatlılarda hangi şeker kullanılmaktadır?
Acaba dışarıdan aldığımız pasta, kurabiye gibi tatlılarda (Gör-
sel 3.20) evlerimizde kullandığımız şeker pancarından elde edi-
len şeker mi kullanılmaktadır? Şeker hangi kaynaklardan elde
edilir?

Görsel 3.20: Pasta, kurabiye yapımında şeker kullanılmaktadır.


OH

Beyaz şeker olarak bilinen, evlerimizde çayımıza ve tatlıları-


O
mıza kullandığımız şeker, en çok şeker pancarı bitkisinden üre-
OH
tilmektedir. Bunun dışında mısırdan elde edilen glikoz şurubu
da tatlılarda kullanılmaktadır. Glikoz şurubunun tadı anlaşılama-
yacak kadar şekere benzer. Tükettiğimiz ürünlerde glikoz şuru- OH OH
bu olup olmadığı ancak gıda maddesinin içindekiler bölümünde
yazıyorsa anlaşılabilir. OH
Glikoz molekülü (Şekil 3.15) bir karbonhidrattır ve monosak-
karit sınıfına girer.

3.3.1. Mısırdan Glikoz Üretimi


Genel formülleri Cn(H2O)m şeklinde gösterilen karbon, hid-
rojen ve oksijen içeren organik bileşiklere karbonhidrat denir.
Karbonhidratlar; monosakkarit, disakkarit ve polisakkarit olarak
üçe ayrılır.
Karbonhidratların en küçük birimi olan monosakkaritlere Şekil 3.15: Glikoz molekülü
basit şeker adı verilir. Biyolojik açıdan önemli monosakkaritler

141
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

beş karbonlu ve altı karbonludur. Altı karbonlu monosakkarit-


ler; glikoz (üzüm şekeri), fruktoz (meyve şekeri) ve galaktoz (süt
şekeri) olarak üç çeşittir.
Disakkaritler, iki molekül monosakkaritin birleşmesi sonucu
oluşan karbonhidratlardır. Hücrelerde en çok bulunan disakka-
ritler; maltoz (arpa şekeri), sakkaroz (çay şekeri) (Şekil 3.16) ve
laktozdur (süt şekeri).

OH
OH

O O
OH HO

O
OH

OH OH OH

Şekil 3.16: Sakkaroz molekülü

Disakkaritler,
Glikoz + Glikoz Maltoz + H2O
Glikoz + Fruktoz Sakkaroz + H2O
Glikoz + Galaktoz Laktoz + H2O

şeklinde oluşur.
Polisakkaritler, çok sayıda monosakkaritin birleşmesiyle
oluşan moleküllerdir. Polisakkaritlerin yapı birimleri glikozlardır.
Nişasta, glikojen ve selüloz polisakkaritlere örnektir.
Hücrede bir karbonhidrat olan glikozun parçalanması, oksijen
kullanıp kullanılmamasına göre oksijenli (aerobik) ve oksijensiz
(anaerobik) solunum olarak iki şekilde gerçekleşir.
Gilkozun çeşitli enzimler yardımıyla daha basit yapılı pirüvik
aside (pirüvat) kadar parçalanmasına glikoliz denir.
Glikoliz sonucunda oluşan pirüvik asit, oksijenli ve oksijensiz
koşullarda iki farklı şekilde değişikliğe uğrar.
Birinci durumda pirüvik asit oksijensiz koşullarda etil alkol ve
laktik aside parçalanabilir. İkinci durumda ise pirüvik asit oksijen-
li koşullarda karbondioksit ve suya kadar parçalanabilir.

142
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Mısır; buğday ve arpa gibi direk şeker içermeyip şekerin bir


formu olan nişasta içermektedir. Nişasta ön işlemlerden geçirilip
içindeki glikoz açığa çıkarılır ve fermantasyon ortamına bırakılır.
Bu şekilde doğal ortamda mısırdan elde edilen nişastanın asit
veya enzimlerle sıvılaştırılması ile oluşan glikoz (mısır) şurubu
bir çeşit şekerdir. Bu glikoz şurubu, şeker pancarından elde edi-
len şekerden daha tatlı olmasına rağmen daha ucuz ve taşınma-
sı daha kolaydır. Mısır şurubunun içinde %90’a varan oranlar-
da fruktoz bulunur. Şeker pancarından elde edilen sakkaroz yani
çay şekeri ise yarı yarıya fruktoz ve glikoz içerir.

Görsel 3.21: Glikoz şurubu, reçel ve jöle gibi gıdalarda kullanılır.

Mısırdan elde edilen glikoz şurubu, berrak, renksiz ve kıvam-


lı yapıdadır. Sakız gibi ürünleri tatlandırır. Reçellerde (Görsel
3.21) jölelerde, konservelerde hem tat vermek için hem de nemi
koruyarak ürünlerin bayatlamasını engellemek için kullanılır.
Fırıncılıkta mayalar için enerji kaynağıdır.

3.3.2. Meyve Şekerinin Etanol ve Sirkeye Dönüşümü


Alkoller, günlük hayatımızda sanayi, laboratuvar gibi birçok
yerde karşımıza çıkar. Arabalarımızdaki antifrizlerde alkol bulu-
nur. Alkoller, antibakteriyel olarak da kullanılır.
Alkoller, doymuş bir karbon atomuna yani tekli bağlardan olu-
şan karbon atomuna bir hidroksil (OH–) grubu bağlı bileşiklerdir.
Yapısında bir tane – OH bulunduran alkollere monoalkol denir.
Etil alkol kapalı formülü C2H5OH olan monoalkoldür (Şekil
3.17). Etil alkol (etanol) dünyada en çok üretilen alkoldür. İçki
yapımında kullanılır. Etil alkolün genellikle %80’lik sulu çözelti- Şekil 3.17: Etanolün açık fomülü

sinden kolonya üretilir.

143
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Birçok hücre oksijen yokluğunda veya oksijenin yetersizliğin-


de glikozu etil alkol ya da laktik aside kadar parçalayarak enerji
elde eder. Bu olaya fermantasyon adı verilir.
Glikolizden sonra oluşan pirüvik asidin hücrede alkole kadar
parçalanmasını içeren reaksiyonlara etil alkol fermantasyonu
denir. Etil alkol fermantasyonu, maya mantarı hücreleri gibi basit
yapılı organizmaların enerji elde etme yöntemidir. Fermantas-
yon sanayisinde bazı bakteriler kullanılarak etil alkol, laktik asit,
yoğurt gibi ürünler elde edilebilir.
Etanol, alkollerin genel elde ediliş yöntemleri ile elde edilebil-
diği gibi alkolik fermantasyon yöntemi kullanılarak da üretilebilir.
Fermantasyon, en genel anlamıyla bir maddenin bakteri, man-
tar ve diğer mikroorganizmalar yardımıyla kimyasal olarak çürü-
mesi olayıdır. Fermantasyon oksijensiz yani anaerobik şartlar-
da glikoz yoluyla enerji üretimi sağlayan biyokimyasal bir süreç-
tir. Fermantasyon için maya fermentleri kullanılır. Bu fermentler,
sulu ortamda organik bileşikleri küçük moleküllü bileşiklere par-
çalar. Fermentlere bu etkilerinden dolayı biyolojik katalizörler
adı verilir. Alkolik fermantasyonun uygulaması iki aşamada olur:
1. aşama: Patates, mısır, buğday, yulaf vb. nişastalı madde-
lerden alkol elde edilmesidir (Görsel 3.22). Bu işlem için önce bu
maddeler iyice ezilerek 150 oC’ta su buharı ile pişirilir ve hamur
hâline getirilir. Hamur soğuduktan sonra üstüne filizlenmiş arpa
ezmesi ilave edilir. Ezme içindeki azotlu enzim nişastayı katalitik
etki yaparak önce maltoza (C12H22O11), sonra glikoza (C6H12O6)
dönüştürür. Glikoz, fermentlerin etkisi ile parçalanarak alkol ve
karbondioksidi (CO2) oluşturur.
Tepkime denklemi;

C6H12O6 2C2H5OH + 2 CO2 şeklindedir.

Görsel 3.22: Mısır gibi nişastalı maddelerden alkol elde edilir.

144
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

2. aşama: Şeker pancarı (Görsel 3.23), şeker kamışı, mey-


veler ve melas gibi şekerli maddelerden alkol elde edilmesidir.
Melas, şeker fabrikalarında yan ürün olarak elde edilen ve %50-
55 oranında şeker içeren maddedir.

Görsel 3.23: Şeker pancarı bitkisin-


den alkol elde edilir.

Fermantasyonun, biyokimyada oksijen yokluğunda enerji üre-


ten reaksiyonlar için kullanıldığını öğrenmiştik. Ancak gıda sana-
yisinde, mikroorganizmaların oksijen varlığında yaptığı parçalan-
ma reaksiyonlarını da açıklar. Örneğin sirke fermantasyonu gibi.
Sirke, etil alkol içeren maddelerin sirke bakterilerinin varlı-
ğında oksidasyonu sonucu oluşur. Sirke, üzüm gibi içinde şeker
bulunduran yaş ve kurutulmuş meyvelerin su ve şıralarına çeşitli
işlemler uygulanarak elde edilir. Sirke üretiminde iki aşama var-
dır. Birincisinde, mayalar anaerobik yolla etanole dönüşür. İkin-
ci aşamada; üretilen etil alkol, sirke bakterileri tarafından aerobik
koşullarda asetik aside dönüşür. Saf asetik asit seyreltilerek sir-
ke üretilir.
Sirke iki aşamalı fermantasyon işlemi ile üretilir:
1. aşamada: Mayalar aneorobik (oksijensiz) yolla şekerleri
etil alkole parçalar.

maya
C6H12O6 2C2H5OH + 2 CO2
şeker etil alkol

2. aşamada: Elde edilen etil alkol sirke (asetik asit) bakterile-


ri tarafından aerobik (oksijenli) ortamda asetik aside dönüştürür.

Asetik asit
C2H5OH + O2 CH3COOH + H2O
bakterileri
sirke
(asetik asit)

145
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Alkoller yapısında karbon, hidrojen ve oksijen içeren tüm


organik bileşikler gibi yanma tepkimesi verir. Alkollerin yanma-
sı sonucu enerji açığa çıkar. Alkollerin genel yanma tepkimeleri;

3n
C n H 2n + 1 OH + O $ nCO 2 + ^n + 1h H 2 O
2 2

şeklindedir. Örneğin; etil alkolün 46 gramı yandığında 276 kcal


ısı açığa çıkar.
Günümüzde özellikle taşımacılık sektöründe fosil yakıt tüke-
timinin artması sebebi ile fosil yakıtların çevreye verdikleri zarar-
lar da artmaktadır. Bu sebeple alternatif yakıtlarla daha çok ilgi-
lenilmektedir. Metanol, alternatif yakıtlardan biridir. Oda sıcak-
lığında sıvı bir yakıt olan metanol hem içten yanmalı motorlar-
da hem de yakıt pillerinde yakıt olarak kullanılabildiğinden gele-
cekte önem kazanacak alternatif bir yakıttır. Metanolün yanması
sonrasında çevreye zarar veren bileşikler açığa çıkmadığından
temiz bir yakıt türüdür. Metanol yüksek oktan sayısı içerdiğinden
daha iyi yanma sağlar ve çevreye diğer yakıtlara oranla daha az
zarar verir. Benzine göre daha geniş bir yanma aralığına sahip
olması diğer bir avantajıdır.

3.3.3. Bitkisel Enerji Kaynakları


Biyogaz, artık organik maddelerin, anaerobik fermantasyo-
nu sonucu açığa çıkan renksiz, kokusuz, havadan hafif, hava-
ya göre yoğunluk oranı 0,83 ve oktan sayısı 110 olan , par-
lak mavi bir alevle yanan gaz karışımıdır. Bu gazın bileşiminde
%54-80 CH4 ve %20-46 CO2 bulunmaktadır. Bu tanımla biyo-
gaz doğal gazın üretime alınmış hâlidir. Doğal gaz, uzun yıllar
kayaçlar altında organik maddeden havasız olarak üretilmiş bir
biyogazdır.
Teknik olarak organik maddenin havasız ortamda çürütül-
mesi sonucu yanabilen gazın üretilebileceğini ilk kez 1630 yılın-
da Jan Baptita von Helmont(Jan Baptita von Helmont) (Görsel
3.24) ortaya koymuştur. 1667 yılında Shirley (Şörley) aynı bulgu-
ları ortaya atmıştır.
İlk biyogaz tesisi 1859 yılında Hindistan’da bir cüzzamlılar
kolonisinde kurulmuştur.1895 yılında anaerobik fermantasyon
Görsel 3.24: Von Helmont, orga- İngiltere’de kullanılmaya başlanmıştır. 1930’lu yıllarda mikrobi-
nik maddenin havasız ortamda çü-
rütülmesi sonucu yanabilen gazın yolojik çalışmalardaki gelişmeler sonucunda Buswell (Busvel) ve
üretilebileceğini ilk kez ortaya atan arkadaşları metan bakterilerini tanımlamışlar ve biyogaz üretimi-
bilim insanıdır. (Portre fotoğrafı)
nin bu bakterilerce gerçekleştiğini belirlemişlerdir.

146
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Biyogaz üretiminin (Görsel 3.25) sağlandığı organik madde-


nin anaerobik fermantasyonu üç aşamada gerçekleşir:

Görsel 3.25: Biyogaz üretim tesisi

a. Fermantasyon ve hidroliz: Bu aşamada bakteri grupları,


organik maddenin üç temel üyesi olan karbonhidrat, protein ve
yağları parçalayarak karbondioksit, asetik asit ve büyük bir kıs-
mını da çözülebilir uçucu organik maddelere dönüştürür. Bu son
gruptaki uçucu organik maddelerin büyük bir bölümünün uçucu
yağ asitleri olması nedeniyle bu aşamaya uçucu yağ asitlerinin
oluşum aşaması adı da verilir.
b. Asetik asidin oluşumu: Bu aşamada, birinci aşama sonu-
cunda açığa çıkan ve uçucu yağ asitlerini asetik aside dönüştü-
ren asetogenik (asit oluşturan) bakteri grupları devreye girmekte
ve bir kısım asetogenik bakteriler uçucu yağ asitlerini asetik asit
ve hidrojene dönüştürmektedir.
Diğer bir kısım asetogenik bakteri grubu ise açığa çıkan kar-
bondioksit ve hidrojeni kullanarak asetik asit oluşturmaktadır.
Ancak ikinci yolla açığa çıkan asetik asit miktarı, birinciye göre
daha azdır:

2CO2 +4H2 CH3COOH + 2H2O

c. Metan gazının oluşumu: Anaerobik fermantasyonun bu


son aşamasında metan oluşturan bakterilerin bir grubu CO2 ve
H2 i kullanarak metan ve suyu açığa çıkarır. Metan oluşturan
başka grup bakteriler ise ikinci aşama sonucunda açığa çıkan
asetik asidi kullanarak CH4 ve CO2 oluşturur:

CO2 +4H2 CH4 + 2H2O


CH3COOH CH4 + CO2

147
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Ancak bu aşamada birinci yolla oluşan metan miktarı ikinci yolla


elde edilen metan miktarından daha azdır. Üretilen tüm metanın
%30’u birinci yolla, %70’i ikinci yolla üretilmektedir.
Bu üç aşama sırasında üç değişik bakteri grubu art arda
organik maddeyi parçalayarak biyogazı açığa çıkarmaktadır.
Bakterilerin grupları sırasıyla şunlardır:
• Organik maddeyi su ile parçalayan bakteriler,
• Yağ asitlerini oluşturan bakteriler,
• Metan bakterileri.
Biyogazın yanma özelliği içindeki metandan kaynaklanmak-
tadır. Anaerobik fermantasyonda bekletme süresine, atık su
ve atık organik maddelerin türüne, ortamın pH’si ile içerdikleri
iyonlara ve bunlara bağımlı oluşan mikroorganizmaların yapısı-
na göre üç değişik sıcaklık bölgesi mevcuttur. Anaerobik solu-
numun üçüncü aşamasında devreye giren ve metan oluşumunu
sağlayan metan bakterileri, fermantasyon ortamının sıcaklığına
göre üç gruba ayrılır:
1. Sakrofilik bakterilerin faaliyet sıcaklığı 5-25 oC’tur. Sak-
rofilik bakteriler, deniz ve göl diplerindeki tortullar ile bataklıklar-
da yaşamaktadır.
2. Mezofilik bakterilerin faaliyet sıcaklığı 25-38 o
C’tur.
Mezofilik bakteriler, özel havasız ortamlarda ortalama bir sıcak-
lıkta yaşamaktadır.
3. Termofilik bakterilerin faaliyet sıcaklığı 50-60 oC’tur. Ter-
mofilik bakteriler, yüksek sıcaklıklardaki volkanik ve jeotermal
bataklıklar içerisinde yaşamaktadır.
Biyogazın üretilmesinde öncelikle insan besini olarak kulla-
nılmayan artık organik maddeler kullanılır. Bu organik madde-
ler bitkisel ve hayvansal olarak ikiye ayrılır. Bitkisel atıkları; ince
kıyılmış sap, saman, mısır artıkları, şeker pancarı yaprakları gibi
bitkilerin işlenmeyen kısımları ile bitkisel ürünlerin işlenmesi sıra-
sında açığa çıkan atıklar oluşturur. Hayvansal atıklar ise sığır,
at, koyun, tavuk gibi hayvanların gübreleri, mezbaha atıkları ve
hayvansal ürünlerin işlenmesi sırasında otaya çıkan atıklardır.
Organik maddelerden sığır gübresi, içinde metan bakterileri-
ni içermesi nedeniyle ayrıca önem taşımaktadır. Bunun dışında
her türlü organik maddeden biyogaz üretilmektedir. Bakteri grup-
larından 1 ve 3. grupta yer alan sakrofilik ve termofilik bakteriler
sığır gübresi içinde yaşamamaktadır. Sığır gübresinde mezofilik

148
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

bakteriler bulunmaktadır. Biyogaz üretiminde sığır gübresi kulla-


nılması durumunda mezofilik fermantasyon uygulanır.
Biyogaz üretiminde kullanılan sistemler genel olarak üç gru-
ba ayrılır:
• Kesikli fermantasyon: Tesisin fermantörü (üretim tankı)
(Görsel 3.26) hayvansal veya bitkisel artıklar ile tamamen dol-
durulmakta, fermantasyon süresi sonunda fermantör boşaltıla-
rak yeniden doldurulmaktadır.

Görsel 3.26: Biyogaz tesisinde bulunan fermantörler

• Beslemeli-kesikli fermantasyon: Fermantör başlangıç-


ta belirli miktar organik madde ile doldurulmakta ve geri kalan
hacim fermantasyon süresine bölünerek günlük miktarlarla
tamamlanmaktadır. Belirli fermantasyon süresi sonunda ferman-
tör tamamen boşaltılarak yeniden doldurulmaktadır.
• Sürekli fermantasyon: Bu fermantasyon biçiminde fer-
mantöre her gün belirli miktarda organik madde verilmekte ve
aynı oranda fermante olmuş madde günlük olarak fermantör-
den alınmaktadır. Bu fermantasyon biçiminde gaz üretimi sürek-
li olmaktadır.
Bu üretimde dikkat edilmesi gereken en önemli unsur fer-
mantörün kesinlikle hava almamasıdır. Fermantör 36 oC’a kadar
ısıtılmalı ve fermantör karıştırılmalıdır. Antibiyotiklerin ve deter-
janların gaz elde edilecek organik maddeye karışması engellen-
melidir. Çünkü bu unsurlar gaz üreten bakterileri öldürür.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Fermantasyon ile biyogaz üretim aşamalarını açıklayalım.

149
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.3.4. Diğer Temiz Enerji Kaynakları


Dünya’mızda 1900’lü yıllardan itibaren sanayileşmenin hız-
la gelişmesi sonucu kirlenen çevre ile insan ve diğer canlıların
doğal yaşam alanları tehdit edilir olmuştur. Çevre kirliliği yüzün-
den bazı hayvanların nesli tükenmiş ve kalanlar da hızla tüken-
mektedir. Ayrıca son derece zararlı radyoaktif maddelerin kul-
lanımı yüzünden insanlar ölümcül hastalıklara yakalanmakta,
bununla birlikte yaşam alanları tahrip olmakta, susuzluk oluş-
maktadır.
Gelecek nesiller için sanayide üretilecek plastik, sentetik
kumaş, yağ, karbon lifli ürünler için de fosil yakıtların korunma-
sı ve saklanması gerekir. Kullanmakta olduğumuz kömür rezerv-
lerinin azalmış olması bizi alternatif kaynaklara yönlendirmek-
tedir. Bunlar güneş, rüzgâr, dalga, jeotermal enerji gibi temiz ve
yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.

Güneş Enerjisi: Genellikle binaların çatılarında görmeye alı-


şık olduğumuz sistemlerde, kolektörler (Görsel 3.27) Güneş’in
enerjisini toplayarak elektrik ve ısıya dönüştürebilen elemanlar-
dır. Bu kolektörlerin yanında bir de su deposu bulunur. Depo-
nun içindeki su güneş enerjisi ile ısınır ve sıcak su ihtiyacımızı
karşılar. Bu enerji kullanımının çevreye hiçbir zararı yoktur, ayrı-
ca sürekli yenilenebilir olması da tercih edilmesinde önemli bir
etkendir.

Bunları Biliyor muyuz 3.11?

Yıl içinde güneşlenme süre-


si en fazla olan bölgemiz Güney
Doğu Anadolu Bölgesi iken
güneşlenme süresi en az olan
bölgemiz Karadeniz Bölgesi’dir.

Görsel 3.27: Güneş enerjisi kolektörleri

150
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Güneş enerjisi binaların ısıtılmasında, endüstride bitkilerin


kurutulmasında ve elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Sürek-
li bir füzyon reaktörü olan Güneş’te, hidrojenin helyuma dönüş-
mesi esnasında, saniyede yaklaşık 4 milyon ton kütle enerjiye
dönüşür ve bu enerji ışınımı uzaya yayılır. Güneş, eldeki veri-
ler eşliğinde daha milyonlarca yıl ışımasını sürdüreceğinden,
Dünya’mız için sonsuz bir enerji kaynağıdır.

Rüzgâr Enerjisi: Rüzgâr enerjisinin oluşumunda güneş


enerjisinin dolaylı etkisi olduğunu biliyor muyuz?
Dünya’nın şeklinden ve duruş açısından kaynaklanan durum-
lar nedeniyle Güneş’in karayı, denizi, havayı, her yerde aynı ısı-
tamamasından dolayı sıcaklık ve basınç farkı oluşur, bu fark da
rüzgârlara sebep olur.
Rüzgârdan eski çağlarda yel değirmenleri ile su pompala-
mak; buğday, mısır gibi tarım ürünlerini öğütmek; denizde yel-
kenleri şişirip hız sağlamak için yararlanılmıştır.
Rüzgâr enerjisinden yararlanabilmek için günümüzde; dev
rüzgârgüllerini anımsatan, rüzgâr türbinleri (Görsel 3.28) inşa
edilmiştir. Bu türbinler genelde 3 kanatlı olup yüksekliği 25 m
kadar olabilmektedir. Rüzgâr türbinleri dönerek elektrik üreten
jeneratörü çalıştırır. Türbinler ne kadar yükseğe inşa edilirse o
Görsel 3.28: Rüzgâr sayesinde
kadar verimli olur çünkü rüzgâr yüksekte hem daha fazladır hem
dönen türbinler
de şiddeti daha az değişkenlik gösterir.

Dalga Enerjisi: Deniz, okyanus gibi su kütlelerinde gel-git hare-


ketlerinden meydana gelen, bununla beraber akıntılar nedeniyle
yer değiştiren suların sahip olduğu kinetik ve potansiyel enerjinin
elektrik enerjisine dönüştürülmesi olayıdır. Dalgalar (Görsel 3.29)
büyük bir enerjiye sahiptir. Bu enerjiden yararlanabilmek için deni-
ze türbinler yerleştirilir.
Dalga enerji teknolojileri kıyıda, kıyıdan biraz uzakta ve açık
denizde kurulmak için tasarlanmıştır. Denizden biraz uzakta
kurulacak sistemler suyun 40 metreden fazla derinine yerleştiri-
lir. Dünya’nın birçok yerinde rüzgâr sürekli dalgalar oluşturacak
Görsel 3.29: Dalgalar çok büyük
kadar düzenli ve devamlı eser. Deniz ve okyanus dalgalarında enerjiye sahiptir.
çok büyük enerji vardır.

151
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen, henüz


bu enerji türü ile ilgili ilerleme olmamıştır.

Jeotermal Enerji: Jeotermal yerkürenin iç ısısıdır. Bu ısı


yer kabuğunun derinliklerinde bulunmakta olan sıcak su (Görsel
3.30), buhar veya gaz hâlindeki ısı enerjisidir. Yeryüzüne yağan
Görsel 3.30: Jeotermal enerjide sı- yağmurlar göl ve denizlere akar, oralara kadar ulaşamayan sular
cak sular borular ile taşınır.
çatlaklardan aşağılara Dünya’nın merkezindeki magmaya doğ-
ru iner. Burada magmanın sıcaklığı ile ısınıp basınç kazanıp tek-
rar yeryüzüne çıkmak ister ve fay hatlarını takip ederek yüzeye
çıkar.
Jeotermal enerji 20. yüzyıl başlarına kadar sağlık ve yemek
Bunları Biliyor muyuz 3.12 ?
pişirme alanlarında kullanılmıştır. Günümüz teknolojisinde bun-
lara ek olarak jeotermal enerjiden elektrik enerjisi üretimi, ısın-
Türkiye, jeotermal ener-
ji bakımından Avrupa’nın birin- ma, kimyasalların elde edilmesi gibi alanlarda da yararlanıyoruz.

cisi Dünya’nın yedinci ülkesi Geçmişte doğal çıkış kaynakları kullanılmış olsa da artık coğ-
konumundadır. rafik haritaların yardımlarıyla yeni sondaj çalışmaları sayesinde
yeryüzüne yeni kaynaklar çıkartılmaktadır.

Hidroelektrik Enerji: Enerji üretiminde en yüksek verimlili-


ğin sağlandığı sistemdir. Suyun sahip olduğu enerjiye hidrolik
enerji denir. Akarsular, nehirlerdeki suların tutularak su enerjisi-
ne dönüştürülmesiyle oluşan enerjidir. Maliyeti düşüktür, kirlilik
yaratmaz. Toplanan sular (Görsel 3.31) tarım arazilerinin sulan-
masında yardımcı olur. Setlerde biriken sular, çarkları ve türbin-
leri suyun kaldırma kuvvetiyle çevirerek mekanik enerjiden elekt-
rik enerjisi elde edilmesini sağlar.

Görsel 3.31: Sular toplanma havzalarında biriktirilir.

152
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Sürdürülebilen enerji kaynaklarının avantajlarını aşağıdaki


gibi sıralayabiliriz:
• Güneş enerjisi, temiz, yenilenebilir ve sürekli enerji kay-
nağıdır. Sistemler kolayca taşınıp kurulabilen sistemlerdir. Dar
alanlarda rahatça kullanılabilir. Tarımda, ulaşımda da etkili kul-
lanılmaktadır.
• Rüzgâr enerjisi, kirlilik yaratmayan ve çevreye zararın en
az olduğu yenilenebilir enerji türüdür. Yeryüzünde birçok yer-
de rüzgâr enerjisi üretilebilir. Aynı bölgede tarım, hayvancılık da
yapılabilir.
• Dalga enerjisi, sürekli bir enerji türüdür. Ekolojiyi etkileme-
den sürdürülebilen enerji sistemidir. Ekolojik dengeyi bozmaz.
• Jeotermal enerji, ucuz ve hazır enerji şeklidir. Çok çeşitli
yerlerde kullanılır. Yüksek verimlilik sağlar. Sağlık, turizm gibi
farklı sektörlere katkı sağlar.
• Hidroelektrik enerji, maliyeti düşük enerji şeklidir. Kirlilik
yaratmaz. Yüksek verimlilik alınır.
Sürdürülebilen enerji kaynaklarının dezavantajlarını aşağı-
daki gibi sıralayabiliriz:
✓ Güneş enerjisi düşük verimlidir, başlangıç maliyetleri yük-
sektir. İstenilen anda ve yoğunlukta bulunmayabilir.
✓ Rüzgâr enerjisi üreten türbinler sesli çalışır ve yakınlar-
daki yerleşim yerlerindeki insanları rahatsız edebilir. Her yerde
kurulabilmesine rağmen geniş alanlar gereklidir. Bu enerji türü-
nün verimi düşüktür, rüzgâr durumuna göre üretim sabit olmaz.
✓ Dalga enerjisi henüz yaygınlaşmamıştır. Bu enerji türünün
verimi yüksek değildir. Kuruluş maliyetleri yüksektir.
✓ Jeotermal enerjisi de çıkan suyun aynı oranda geri dönü-
şümü zaman almaktadır.
✓ Hidroelektirik enerjisi üreten barajlar maliyetlidir. Barajları
bölgenin ekolojisini değiştirmektedir.
Sonuç olarak, her enerji türünün avantajı ve dezavanta-
jı vardır. Fakat sürdürülebilirliği olan ve gelecek nesillere temiz
bir Dünya bırakabilmek için alternatif olan enerji kaynaklarına
yönelmemiz ve kullanmamız gerekmektedir.
Kendi enerjimizi üreterek ekonomik yönden kazanç sağlaya-
biliriz.

153
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıdaki tabloda verilen enerji kaynaklarının avantajlarını


ve dezavantajlarını yazalım.

Enerji kaynağı Avantajları Dezavantajları

Güneş enerjisi

Rüzgâr enerjisi

Dalga enerjisi

Jeotermal enerji

Hidroelektrik enerji

154
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.4. CANLILARDA ENERJİ


Bir aracın çalışabilmesi için yakıt alması gereklidir. Canlıları
da mekanik bir araca benzetirsek yaşamını sürdürebilmesi için
yakıta ihtiyacı vardır. Canlılar için gerekli yakıt canlılığın deva-
mını sağlar.
Soluduğumuz hava, yediğimiz ve içtiğimiz besinler vücudu-
muz tarafından işlenir ve ihtiyacımız olan enerjiye dönüştürü-
lür. Nasıl araçlar kullandığı yakıtın oksijenle yanması sonucunda
enerji elde ediyorsa biz canlılar da buna benzer şekilde enerjimi-
zi öncelikle solunum sonucunda elde ederiz.
Canlıların enerji elde etmek için organik besin maddelerini
oksijenle parçalamalarına solunum denir. Oksijenle besinlerin
parçalanması bir yanma tepkimesidir.
Yediğimiz besinlerin enerjiye dönüşümü sindirim sistemi
organları tarafından mekanik ve kimyasal sindirime uğrayarak
emilime uygun hâle getirilir.
Büyük besin parçalarının ağızda dişler yardımıyla ezilip öğü-
tülmesine mekanik sindirim denir. Midedeki kaslar da mekanik
sindirime yardımcı olur.
Mekanik sindirime uğramış besinler enzimler yardımı ile yapı
birimlerine kadar ayrılır. Bu ayrılmaya kimyasal sindirim denir.
Bitkiler fotosentez (Şekil 3.18) sonucunda organik besin ola-
rak karbonhidrat sentezler. Bu karbonhidratlar daha sonra fark-
lı organik maddelere dönüştürülerek depolanır. Örneğin; patates
nişastaya, fasulye proteine, ceviz yağa dönüştürülür.

O2

CO2

H2 O
Fotosentez

Şekil 3.18: Bitkiler fotosentezde CO2 ve H2O kullanarak karbonhidrat sen-


tezler.

155
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Kimyasal sindirim sonucunda;


• Karbonhidratlar, glikoz, fruktoz gibi monosakkaritlere,
• Proteinler, amino asitlere,
• Yağlar, yağ asitleri ve gliserole kadar parçalanır.
Ancak bu döngü sonucunda vücudumuza aldığımız besinler
emilerek kana karışır ve hücrelere kadar ulaşabilir.
Kimyasal sindirimin olabilmesi için uygun koşullarla birlik-
te besinlere etki edecek enzimin ve ortamda suyun bulunma-
sı gerekir. Çünkü büyük moleküllü besinlerin sindirimi bir hidro-
liz olayıdır. Kimyasal sindirim, ağız, mide ve ince bağırsaklarda
olur.
Vitamin, mineral, su, madensel tuzlar, glikoz, fruktoz, galak-
toz, alkol gibi küçük yapılı maddeler hücre duvarından geçebile-
ceğinden sindirime gerek duyulmaz.
Sindirim sisteminin çalışması, bu ünitenin bir önceki bölüm-
lerinde anlattığımız petrol rafinelerinin çalışmasına benzer. Rafi-
nerilere gelen ham petrolün işlenerek benzin, doğal gaz, LPG
olarak kullanıldığı gibi vücudumuza aldığımız besinler de kana
karışana kadar bazı işlemlerden geçer.
Tahıllar, baklagiller, ekmek, patates, makarna (Görsel 3.32),
bal gibi pek çok besinde nişasta bulunur. Tahıl, baklagil, çay
şekeri büyük yapılı karbonhidratlardır. Bal, üzüm gibi besinlerde
ise daha küçük yapılı bir karbonhidrat olan glikoz bulunur. Bal ve
Görsel 3.32: Ekmek, patates,
makarna karbonhidrat sınıfı üzüm yediğimizde glikoz doğrudan kana karışır. Fakat genellik-
besinlerdir. le karbonhidratlar hücre zarından geçemeyecek kadar büyük ve
çok atomlu moleküllerdir. Büyük bir karbonhidrat molekülünün
hücre zarından geçebilmesi için sindirimle daha küçük birimle-
re ayrışması gerekir. Örneğin nişasta molekülü sindirimle gli-
koz molekülüne ayrılır. Nişasta glikozun bitkilerde depo edilmiş
hâlidir. Bu bölümde besinlerin içerdiği kimyasal maddelerin sin-
dirim sisteminle nasıl kana karıştığını öğreneceğiz.
Karbonhidratların sindirimi sırayla ağız, onikiparmak bağır-
sağı ve ince bağırsakta gerçekleşir.
Ağızda nişastaya etki eden enzim tükürükte bulunan amilaz-
dır. Ağız bazik bir ortamdır:

amilaz
Nişasta + H2O Maltoz + Dekstrin

Mideye gelen karbonhidratlar ortam asidik olduğundan sin-


dirime uğramaz. Onikiparmak bağırsağında karbonhidratlar

156
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

sindirilmeye devam eder. Mideden gelen asidik besinler oni-


kiparmak bağırsağını uyarır. İnce bağırsakta karbonhidratlar
bağırsak bezleri tarafından salgılanan enzimler ile sindirilir.
Besin maddelerinin yapı birimlerine ayrıldıktan sonra sindirim
sistemi organlarının epitel hücreleri tarafından alınmasına emi-
lim denir.
Sindirimi tamamlanan karbonhidratların yapı taşları ince
bağırsaktaki villüslerle emilerek kan dolaşımına katılır.
Protein et, süt ve süt ürünleri, balık, yumurta (Görsel 3.33),
kuru yemiş gibi besinlerde bol miktarda bulunur. Canlının büyü-
yüp gelişmesinde yapı maddesi olarak görev alır.
Proteinlerin sindirimi midede başlar ince bağırsakta tamam-
lanır. Mide iç çeperindeki özelleşmiş salgı hücreleri mide öz suyu
adı verilen bir sıvı salgılar. Bu sıvı asidiktir. Aynı zamanda mide Görsel 3.33: Et, süt ürünleri, yu-
öz suyunda pepsin adı verilen enzim bulunur. Pepsin enzimi pro- murta protein içeren besinlerdir.

teinlerin parçalanmasını ve midedeki sindirimini gerçekleştirir:


pepsin
Protein + H2O Polipeptit

Mideden gelen polipeptit onikiparmak bağırsağına geçerek


pankreas tarafından salgılanan tripsin ve kemotripsin enzimleri
ile dipeptit ve amino asitlere dönüşür:

tripsin/kimotripsin
Polipeptit Dipeptit + Amino asit

İnce bağırsak bezleri erepsin salgılayarak dipeptitleri amino


asitlere parçalar:

erepsin
Dipeptit + H2O Amino asit

Sindirilerek yapı taşlarına ayrışmış proteinler villüslerden


emilerek kan dolaşımına katılır.
Yağlar vücuda enerji veren ve vücut ısısını düzenleyen mole-
küllerdir (Görsel 3.34). Tereyağı, süt, krema gibi besinler yağ
içerir. Bunlar dışında mısır, ayçiçeği, zeytin gibi bitkilerin de yağ-
ları vardır.
Yağların sindirimi onikiparmak bağırsağında başlar ve bura-
da tamamlanır. Yağlar karaciğerden gelen bazik safra salgısı ve
pankreastan gelen bazik lipaz enzimi ile hidrolizlenerek yağ asi-
dine ve gliserine parçalanır: Görsel 3.34: Zeytinyağı ve tere-
yağı vücuda enerji veren besin-
lipaz lerdir.
Yağ damlacıkları + H2O Yağ asitleri + Gliserin

157
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Birimlerine kadar parçalanan yağlar ince bağırsakta villüsler-


den emilerek lenf dolaşımına katılır.
Yapı birimlerine ayrılan besinler aktif taşıma ve difüzyon ile
emilerek dolaşım sistemine dâhil olur. Emilime uğrayan glikoz,
fruktoz, sakkaroz gibi karbonhidratlar ve proteinlerin yapı birimi
amino asitler kan dolaşımına alınır. Yağ asitleri ve gliserin önce
lenf dolaşımına alınır daha sonra kan dolaşımına katılır. Besin-
ler parçalanıp suda çözünebilir küçük moleküllere dönüştükçe
kana karışma özellikleri artar.
Karbonhidratlar, proteinler ve yağlar yapısında karbon, oksi-
jen ve hidrojen içeren organik moleküllerdir. Bu maddelerin
vücudumuzda sindirim sisteminde nasıl sindirildiğini öğrendik.
Nefes alma ile vücuda alınan oksijen solunumda doku hücrele-
rinde besin maddelerinin yakılmasında kullanılır. Organik bileşik-
ler yakıldığında karbondioksit ve su molekülleri oluşur. Bu mole-
küllerden karbondioksidin vücuttan atılması gerekir.
Hücre solunumu sonucu meydana gelen karbondioksit kılcal
damarlara geçer. Karbondioksidin kandaki çözünürlüğü az oldu-
ğundan çoğunluğu ise alyuvarlara girerek hemoglobinle birleşir.
Karbonik anhidraz enzimi yardımıyla su ile birleşerek karbonik
asidi (H2CO3) oluşturur (Şekil 3.19).

karbonik anhidraz
CO2 + H2O H2CO3

Doku hücresi
Oluşan CO2

CO2

Kapillerdeki kan
plazması CO2 Kapiller duvarı

CO2

H 2O
H2CO3
Alyuvarlar Karbonik asit Hb

HCO3–
H+
Bikarbonat
H2CO3

HCO3–

Şekil 3.19: Doku kılcallarında hemoglobin CO2 ve H+ tutar.

158
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Doku kılcal damarlarında oluşan H2CO3 iyonlarına ayrışarak


H+ ve HCO3– oluşturur. Tepkimenin denklemi:

H2CO3 H+ + HCO3– şeklindedir.

Bikarbonat iyonları ise alyuvarlarda difüzyonla plazmaya


geçerek taşınır. Karbondioksitçe zengin kan önce kalbe sonra
akciğerlere ulaşır. Burada hidrojenle birleşerek yeniden karbonik
asit oluşturur (Şekil 3.20):

H+(suda) + HCO3– H2CO3(suda)

HCO3– H+

Alveol HCO3– Hemoglobin


kılcalları CO2 ve H+
H2CO3 bırakır
H 2O Hb

CO2

CO2

CO2

CO2
Akciğerdeki alveol boşluğu

Şekil 3.20: Alveol kılcallarında bikarbonat iyonu plaz-


madan alyuvarlara geçer.

Karbonik asidin bozunması sonucu oluşan CO2 soluk verme


sırasında dışarı atılır:

H2CO3(suda) karbonik anhidraz CO2(g) + H2O(s)

Öğrendiklerimizi Uygulayalım
Ekmek, kırmızı et ve tereyağı gibi besin maddelerinin bile-
şenleri nelerdir? Bu bileşenlerden karbonhidrat, protein ve
yağların sindirimini açıklayalım.

159
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.4.1. Karbonhidratlar
Karbonhidratlar hem şekerleri hem de şekerlerin polimerlerini
içeren bileşiklerdir. En basit karbonhidratlar monosakkaritler ya
da tek şekerlerdir. Bunlar basit şekerler olarak da bilinmektedir.
Disakkaritler iki monosakkaridin birleşmesiyle oluşan çift şeker-
lerdir. Polisakkaritler ise çok sayıda şeker içeren polimer karbon-
hidratlardır.
Canlıların birincil enerji kaynağı olan basit şeker molekülleri,
hücresel işlev için temel yakıttır. Bunun dışında amino asitler ve
yağlar gibi diğer küçük organik moleküllerin sentezlenmesi için
ham madde olarak da görev alırlar. Bu amaç için kullanılmayan
şeker molekülleri ise genellikle disakkarit ya da polisakkaritlerin
yapılarına katılır.
Polisakkaritler, yüzlerce ya da birkaç bin monosakkaridin
bağlanarak oluşturdukları polimerlerdir. Depo maddesi olarak
görev yapan nişasta ve selüloz gibi bazı polisakkaritler, hücrenin
şekere gereksinimi olduğunda hidroliz edilir. Diğer polisakkarit-
ler ise hücre ya da tüm bir organizmayı koruyan yapıların temel
bileşenleridir.
Hücrelerin polimerleri kurmak ve yıkmak için kullandıkları
kimyasal mekanizmalar temel olarak birbirine benzerdir. Mono-
merlerin birbirine bağlandığı tepkimelerde bir molekül su açığa
çıkarken iki molekül arasında kovalent bağ kurulur. Bu şekilde
meydana gelen su molekülünün kaybedildiği tepkimelere dehid-
rasyon tepkimesi denir (Şekil 3.21).

HO 1 2 3 H HO 4 H
Kısa polimer Bağlanmış
monomer
H2O oluşur

HO 1 2 3 4 H
Uzamış polimer

Şekil 3.21: Polimer sentezi sırasında dehidrasyon sentezi

160
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Polimerler, hidroliz adı verilen ve dehidrasyon tepkimesinin


tersi olan bir çeşit tepkime ile monomerlerine ayrılır. Yunancada
hydro su, lysis kırılma demektir. Hidroliz, su girişi ile kırılma anla-
mına gelir. Monomerler arasındaki bağlar bir su molekülü eklen-
mesi ile kırılır. Su molekülünün hidrojeni monomerlerden birine,
hidroksili diğer monomere bağlanır (Şekil 3.22).

H 2O

HO 1 2 3 4 H

HO 1 2 3 H HO 4 H

Şekil 3.22: Su molekünün eklenmesi ile monomerler


arasındaki bağlar kırılır.

Sindirim, vücudumuzda gerçekleşen hidroliz tepkimelerine


örnektir. Besinlerimizde polimer şeklinde bulunan organik mad-
deler, çok büyük boyutlu olduklarından hücrelerimize giremez ve
hidroliz tepkimeleri sonucu monomerlerine ayrılarak kan dolaşı-
mına ve vücudun diğer hücrelerine dağıtılır.
Nişasta (Şekil 3.23), bitkilerde bulunan depo polisakkarittidir.
Sadece glikoz monomerlerinden oluşan bir polisakkarittir. Bitki-
lerdeki nişasta, plastit adı verilen hücresel yapılar içinde granül-
ler hâlinde depolanır. Bitkiler fotosentez sonucu ürettikleri fazla
glikozu nişasta sentezleyerek depolar. Glikozun temel hücresel
yakıt olmasından ötürü nişasta depolanmış enerjiyi temsil eder.
Bu karbonhidrat bankasındaki şeker daha sonra glikoz mono-
merleri arasındaki bağların hidroliz edilmesiyle uzaklaştırılır.

CH2OH CH2OH CH2OH CH2OH

O O O O
1 4
O O O OH
HO
OH OH OH OH

Şekil 3.23: Nişasta; a-glikoz monomerlerinin 1-4 bağı

161
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

İnsanlar ve birçok hayvan, bitkisel nişastayı hidroliz edebilen


enzimlere sahiptir. Bu enzimler hücrelerin glikozu besin olarak
kullanmalarını sağlar ve kana geçebilecek duruma getirir.
Nişasta özellikle bitkinin kök, gövde, tohum ve meyve kısım-
larında bulunur. Özellikle buğday, mısır, pirinç gibi tahıllar, otsu
bitkilerin meyveleri, patates (Görsel 3.35) bol miktarda nişasta
içerir.

Görsel 3.35: Pirinç ve patates nişasta içeren besinlerdir.

Bir besinin nişasta içerip içermediği iyot çözeltisi ile anlaşılır.


İyot çözeltisi nişastayı mavi renge dönüştürür.

Deney 3.1

Nişastanın Enzim ile Hidrolizi

Deneyin amacı: İyot ile mavi renk veren nişastanın tükü-


rükteki a -amilaz etkisiyle hidrolitik olarak parçalanmasının
incelenmesi

Deneyde Kullanılacak Araç ve Gereçler


Deneyi Uygulayalım
• Deney tüpü
1. Bir deney tüpüne dereceli silindir ile 5 mL nişasta çözel-
• Nişasta çözeltisi (5 mL)
tisi koyalım.
• Birkaç damla iyot çözeltisi
2. Tüpteki nişasta çözeltisi üzerine damlalık yardımıyla
• Isıtıcı birkaç damla iyot çözeltisi ekleyelim. Tüpteki renk değişimini
• Maşa gözlemleyelim.
• Damlalık (2 adet) 3. Tüpteki renkli çözeltiye damlalık yardımıyla bir miktar
• Dereceli silindir(10 mL’lik) tükürük ekleyelim.

• Tükürük 4. Tüpü bir maşa yardımıyla tutup ısıtalım.

162
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Deneyi Değerlendirelim
1. Nişasta çözeltisine iyot çözeltisi damlatıldığında çözel-
ti hangi renk oldu?
2. Tüpe tükürük eklenip ısıtıldığında renk değişti mi? Eğer
değiştiyse sebebi ne olabilir?
3. Bu deneyi nişastanın enzim ile hidrolizi açısından
yorumlayalım.

Nişasta, içerdiği amilopektin nedeniyle gözenekli bir mole-


küldür. İyot nişasta molekülünün boşluklarına girerek çözelti-
nin mavi renkli görünmesini sağlar. Deney 3.1’de iyot eklenmiş
mavi renkli nişasta çözeltisine tükürük eklendiğinde zamanla
mavi rengin kaybolduğu gözlemlenir. Bunun sebebi tükürükte-
ki a -amilaz enziminin nişastayı hidrolitik olarak parçalamasıdır.
a -amilaz enzimi, nişasta molekülünün boşluklarına girmiş olan
iyot moleküllerinin serbestleşmesine neden olmuştur.
Nişasta seyreltik asitlerle ısıtıldığında yine kendisini oluştu-
ran oligosakkaritlere ve en sonunda da bir monosakkarit olan gli-
koza dönüşebilir.

CH2OH CH2OH OH
OH

O O
O O
1 4 O O OH
O
HO
OH OH

Şekil 3.24: Selüloz; β-glikoz monomerlerinin 1-4 bağı

Organizmalar yapısal polisakkaritlerden güçlü materyaller


oluşturur. Örneğin selüloz adı verilen polisakkarit, bitki hücreleri-
ni çevreleyen sert duvarların temel bileşenidir (Şekil 3.24). Selü-
loz yeryüzünde en bol bulunan organik bileşiktir (Görsel 3.36).
Selüloz, sentetik ipeğin, fotoğraf filmlerinin, bazı plastik, cila ve Görsel 3.36: Bitkiler yılda yaklaşık
patlayıcıların yapısında ticari amaçla kullanılır. 100 milyar ton selüloz sentezle-
mektedir.

163
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Nişasta gibi selüloz da bir glikoz polimeridir. Ancak bu iki


polimerin glikozit bağları birbirinden farklıdır. Bu farklılığın sebe-
bi, glikozun iki farklı halkasal formda bulunabilmesidir.
Glikozun iki halkasal formu a (alfa) ve b (beta) olarak adlan-
dırılır. Nişastadaki bütün glikoz molekülleri a (alfa) formunda-
dır. Fakat selülozdaki glikoz molekülleri b (beta) formundadır
(Şekil 3.25).

H O

C
CH2OH CH2OH
H C OH
H H H OH
O O
H OH C H H
+ OH H + + OH H
H C OH
HO OH HO H
H C OH
H OH H OH
H OH
a -Glikoz C b -Glikoz

Şekil 3.25: Glikoz iki farklı halkasal formda bulunmaktadır.

Selülozdaki iki glikoz molekülünden biri diğerine göre baş


aşağı pozisyondadır. Nişastanın selülozdan farkı nişastanın ele-
mentleri arasındaki glikozit bağlarının farklı olmasıdır. Bundan
dolayı a bağlarını hidroliz ederek nişastayı sindiren enzimler,
selülozdaki b bağlarını sindiremez.
Selüloz suda çözünmez yani hidroliz ile glikozlarına ayrış-
maz. İnsanlar selülozu sindiremez. Besinlerimizdeki selüloz lif-
leri sindirim kanalından geçerek dışkı ile atılır. Bu lifler, yolları
üzerindeki sindirim duvarı kanalını aşındırarak kanalı döşeyen
hücreleri mukus salgılamak üzere uyarır. Böylece besinlerin sin-
dirim kanalından kolayca geçmesini sağlamış olurlar. Dolayısıy-
la selüloz insanlar için bir besin olmamasına rağmen sağlıklı bir
diyet için gereklidir. Taze meyvelerin çoğu, sebzeler, tahıllar ve
pirinç selüloz açısından zengindir. Otla beslenen hayvanların
sindirim sisteminde yaşayan bazı bakteriler selülozu sindirebile-
cek molekülleri üretir. Bu moleküllerin yardımı ile selüloz sindiri-
mi yapılır.

164
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Bazı mikroorganizmalar selülozu sindirerek onu glikoz mono-


merlerine yıkar. Sığırların midesindeki ilk bölme selüloz parçala-
yan bakteriler içerir. Bu bakteriler saman ve otun içindeki selülo-
zu hidroliz eder ve selülozu sığırın kullanabileceği glikoza dönüş-
türür.
Daha önceki bölümlerde mısırdan glikoz şurubu üretimine
değinmiştik. Mısır, buğday, arpa gibi besinler doğrudan şeker
içermez. Bu maddeler, şekerin bir formu olan nişasta içerir. Gli-
koz şurubu elde edebilmek için bu besinlerdeki nişastanın asit
ya da enzimler yardımıyla hidroliz olması gerektiği unutulmama-
lıdır.
Basit şeker olarak adlandırılan monosakkaritler karbonhid-
ratların en küçük birimidir. Biyolojik olarak en önemli monosak-
karitler beş karbonlu (pentozlar) ve altı karbonludur (heksozlar).
Altı karbonlu basit şekerler glikoz (üzüm şekeri), fruktoz (meyve
şekeri) ve galaktozdur (süt şekeri). Monosakkaritlerin kapalı for-
mülleri C6H12O6 şeklindedir. Ancak kimyasal yapılarında atomla-
rın birbiriyle bağ oluştururken farklı dizilmeleri monosakkaritlerde
çeşitliliğe yol açmıştır.
Monosakkaritlerden glikoz canlı kimyasında önemli bir yer
taşır. Şekil 3.25’te glikozun halkasal ve doğrusal yapıları göste- Şekil 3.26: Glikozun top-çubuk
modeli
rilmiştir. Şekil 3.26’da ise glikozun top-çubuk modeli verilmiştir.
Bir diğer monosakkarit olan fruktoz meyve şekeri olarak bilin-
mektedir (Şekil 3.27).

H C OH
H
O
C O
HO C H H
HO C H
H HO
H C OH
OH H C OH
H OH
OH
C
H H
H C OH

Şekil 3.27: Fruktozun top-çubuk modeli, düz zincir ve halkalı yapısı

165
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Monosakkaritler, suda çözünmez ve tatlıdır. Hücre zarından


geçebilecek büyüklüktedirler.
İki molekül monosakkaritin birleşmesi sonucu disakkaritler
meydana gelir. Bu birleşme sırasında bir molekül su açığa çıkar
ve glikozit bağı oluşur. Glikozit bağı kovalent bir bağdır. İki ya da
daha fazla molekülün aralarından su çıkararak büyük molekülle-
ri oluşturduğu tepkimelere dehidrasyon denildiğini öğrenmiştik.
Çay şekeri olarak bilinen sakkaroz (Şekil 3.28) en bol bulu-
nan disakkarittir. Sakkarozun monomerleri glikoz ve fruktozdur.
Tepkime denklemi;

Glikoz + Fruktoz Sakkaroz + H2O

şeklindedir.
Sakkaroz doğada başlıca şeker kamışı ve şeker pancarından
elde edilir. Meyve ve sebzelerin çoğunda serbest olarak bulunur
ve oldukça tatlı bir maddedir. Sakkaroz 200 oC’a kadar ısıtılırsa
su kaybeder ve kahverengi amorf bir kütle hâlini alır. Buna kara-
mel denir.
Bitkilerin yapraklardan köklere ve fotosentetik olmayan diğer
organlara aktardıkları karbonhidratlar sakkaroz hâlindedir.

Şekil 3.28: Sakkaroz molekülünün top-çubuk modeli

Glikoz ve fruktozun kapalı formülü aynı olup C6H12O6 dır. Gli-


koz ve fruktoz kapalı formülleri aynı, açık formülleri farklı olduğu
için birbirinin izomeridir. Glikoz aldehit grubu, fruktoz keton gru-
bu içerir.

166
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Yanma tepkimeleri:

C6H12O6 +6 O2 6 CO2 + 6 H2O + enerji

şeklindedir.
Glikoz ve fruktoz yanma tepkimesi sonucunda enerji açığa
çıkarır. Glikoz, hücrelerde oksijenli solunum ile su ve karbondi-
okside kadar parçalanır. Bu arada açığa çıkan enerji ATP’nin
yapısında kimyasal bağ enerjisi olarak depolanır.
Canlılarda enerji ihtiyacının karşılanmasında en çok kullanı-
lan monosakkarit glikozdur. Vücuda glikoz dışında alınan fruk-
toz ve galaktoz karaciğerde glikoza çevrilir daha sonra da kana
karışır. Glikoz memelilerin kanında bulunması gereken bir mad-
dedir (Görsel 3.37). Glikoz beynin en önemli yakıtıdır. Kandaki
yoğunluğu en düşük düzeyde iken bile önce beyni besler.

Görsel 3.37: İnsan kanının 100 mL’sinde


yaklaşık 90 mg glikoz bulunur.

Glikoz proteinlerle birleşip glikoproteini, yağlarla birleşerek


glikolipiti oluşturur. Bu şekilde yapı maddesi olarak hücre zarı-
nın yapısına katılır.
Glikoz ve fruktozun bir su molekülü çıkartarak oluşturduğu
sakkarozun yanma tepkimesi;

C12H22O11 +12 O2 12 CO2 + 11 H2O + enerji

şeklindedir. Açığa çıkan enerji yine ATP’nin yapısında kimyasal


bağ enerjisi olarak depolanır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Bir polisakkarit olan nişasta nasıl hidroliz olur? Açıklayalım.

167
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.4.2. Yağlar
Karbonhidratlar bütün canlıların temel enerji kaynağıdır.
Yürümek, koşmak, düşünmek gibi günlük hareketlerde, büyüme
ve gelişmede, hastalıkların iyileşmesi için gerekli tüm enerjimi-
zi karbonhidratlardan sağlarız. Özellikle polisakkaritler canlılara
enerji sağlamakla görevli karbonhidratlardır.
Bitkilerin depo polisakkaridi olan nişastayı öğrenmiştik. Gli-
kojen de nişasta gibi çok sayıda glikoz molekülünün dehidras-
yon sentezi yaparak birbirine bağlanmasından oluşan büyük bir
moleküldür.
İnsanlar ve diğer omurgalılar glikojeni karaciğer ve kas hüc-
relerinde depolar. Karaciğerdeki glikojen, şeker gereksinimi art-
tığında, glikoz birimlerine dönüştürülerek kana verilir ve vücu-
dun ihtiyacı olan enerji bu yolla karşılanır. Ancak depo yakıtı
olan glikojen insana uzun süre yetecek miktarda değildir. Örne-
ğin insandaki glikojen deposu yemek yenmediği zaman, bir gün-
de tükenir.
Vücutta fazla glikoz bulunması durumunda, glikoz molekülle-
rinin fazlası “glikokinaz” enzimi yardımıyla glikojene dönüştürü-
lüp depo edilir. Glikozun glikojene dönüşmesini sağlayan gliko-
kinaz enzimi karaciğer tarafından üretilir. Bu üretim pankreas-
tan salgılanan insülin adı verilen bir hormonun kontrolü altın-
dadır. Bu hormonun düzensiz salgılanması sonucu halk arasın-
da şeker hastalığı diye bilinen diyabet hastalığı ortaya çıkar. Bu
hastalar dışarıdan insülin (Görsel 3.38) alırlar.

Görsel 3.38: Diyabet hastaları insülin kullanır.

168
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Yağlar, vücutta enerji deposu olarak görev alır. Bir gram


yağın depoladığı enerji, bir gram nişastanın depoladığı enerjinin
iki katından fazladır.
Vücutta kullanılmayan şekerlerin bir bölümü de yağ hâlinde
adipoz dokuda ve kas hücrelerinde depolanır. Adipoz doku hüc-
releri en basit ifade şekliyle yağ alımımızı artırdığımızda büyü-
yen, azalttığımızda da küçülen yağ depolarıdır. Yağ molekülleri
yağ asitleri ve gliserole dönüşmek üzere parçalanır. Yağ asitleri
ve gliserol de kaslarda kullanılmak üzere kan aracılığıyla taşınır.
Böylelikle yağlardan enerji elde etmiş oluruz.
Kandaki glikozun sürekli aynı düzeyde kalması ve beyin için
gerekli glikoz desteği karaciğerdeki depo glikojenden sağlanır.
Glikojenin arta kalanı kaslarda depo edilir.
Vücudumuzdaki fazla enerji yağ şeklinde de depolanır. Yağ-
lar, polimer olmamalarına rağmen büyük moleküllerdir. Yağ
molekülleri de dehidrasyon tepkimeleriyle küçük moleküllerin
birleşmesi sonucu oluşur. Yağ iki tip küçük molekülden oluşur.
Bu moleküller, gliserol ve yağ asitleridir (Şekil 3.29). Gliserol; üç
karbonlu bir alkol olup her karbon atomunda bir hidroksil grubu
bulunmaktadır. Yağ asitleri ise karbon sayısı 16-18 olan uzun
karbon zincirli moleküllerdir. Yağ asidinin bir ucunda karboksil
grubu (-COOH) yer alır.

Şekil 3.29: Gliserol ve yağ asidi

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Vücudumuza aldığımız besinlerden elde edilen enerjinin


fazlası nasıl depolanır? Açıklayalım.

169
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.4.3. Proteinler
Deri, saç, tırnak (Görsel 3.39) gibi yapıların ana maddesinin

Bunları Biliyor muyuz 3.13 ? protein olduğunu biliyor muyuz? Peki, protein nedir ve nasıl olu-
şur?
Protein kelimesi eski
Yunancada “proteois” kelime-
sinden türetilmiştir. Proteo-
is “ilk önce gelen” anlamında
kullanılır. Latince anlamı ise
“yaşayan varlıklar için elzem
azotlu öge”dir.

Görsel 3.39: Saç ve tırnakların ana maddesi proteindir.

Proteinler, canlı organizmada en yüksek oranda bulunan


büyük moleküllü maddelerdir. Yapılarında %50-55 karbon, %6-7
hidrojen, %20-23 oksijen, %12-19 azot ve %0,2-3,0 kükürt içe-
rirler. Bazı proteinler bu maddelerin yanında fosfor, demir, çinko
ve bakır da içermektedir.
Proteinler çok sayıda değişik amino asidin birbirlerine peptit
bağları ile bağlanması sonucu oluşur. Proteinler üç boyutlu yapı-
ya sahiptir. Her canlının protein yapısı birbirinden farklıdır.
İnsanlar gereksinim duyduğu proteinleri bitkisel ve hayvan-
sal gıdalardan sağlar. Tereyağı, peynir, yumurta, et, süt, balık
ve kuru yemiş proteince zengin gıdalardır. Bu gıdaların vücuda
alınması sonrası proteinlerin yapı taşı olan amino asitlere sin-
dirimi gerçekleştirilir. Daha sonra oluşan amino asitler genlerin
denetimi ile belirli bir düzende dizilerek insanın kendine özgü
proteinleri sentezlenmiş olur.
İnsan vücudunda 20 farklı amino asit vardır. Bu amino asit-
lerin yaklaşık olarak yarısını insan vücudu kendisi sentezleye-
bilmektedir. Ancak sentezleyemediklerini bitkisel ve hayvan-
sal gıdalardan alması gerekir. Vücutta sentezlenemeyen amino
asitler, temel (esansiyel) amino asit olarak tanımlanır.

170
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Tablo 3.5’te verilen amino asitlerden insan vücudunda sen-


tezlenemeyenler kırmızı renkte gösterilmiştir.

Amino asit Kimyasal Formülü Sembolü

Alanin C3H7NO2 Ala

Arjinin C6H14N4O2 Arg

Asparagin C 4H 8N 2O Asn

Aspartik asit C4H7NO4 Asp

Fenil alanin C9H6NO2 Phe

Glutamin C5H10N2O3 Gln

Glutamik asit C5H9NO4 Glu

Glisin C2H5NO2 Gly

Histidin C 6H 8N 3O 2 His

İzolösin C6H13NO2 İle

Lösin C6H14N2O2 Leu

Lizin C5H11NO2S Lys

Metionin C5H9NO2 Met

Prolin C3H7NO2 Pro

Serin C3H7NO2S Ser

Sistein C4H9NO3 Cys

Treonin C11H8N2O2 Thr

Triptofan C9H7NO3 Trp

Tirozin C5H7NO3 Tyr

Valin C5H11NO2 Val

Tablo 3.5: Amino asitler ve sembolleri

Arjinin ve histidin amino asitleri yetişkinlerde sentezlenebil-


mektedir. Ancak çocuklarda sentezlenememektedir.

171
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Amino asit molekülleri amino (-NH2) ve karboksil (-COOH)


grubunu bir arada taşıyan moleküllerdir (Şekil 3.30).

CH3
O

H N C C

H H OH

Amino grubu Karboksil grubu

Şekil 3.30: Alanin amino asidi

Amino asitlerden protein oluşumu sırasında amin grubun-


dan H+, karboksil grubundan da OH– kopar. Atomların koptu-
ğu yerden amino asitler birbirlerine peptit bağları ile bağlanır
(Şekil 3.31). Kopan H+ ve OH– birleşerek su oluşturur.

O O
H H

H N C C N C C

H R1 H R2

Peptit bağı

Şekil 3.31: Peptit bağının oluşumu

Her proteinin kendine özgü üç boyutlu yapısı vardır. Prote-


inlerin yapı çeşitleri primer (birincil), sekonder (ikincil), tersiyer
(üçüncül) ve kuarter (dördüncül) yapı olarak dört sınıfa ayrılır.
Primer (birincil) yapı: Protein molekülünü oluşturan zincir-
deki amino asitlerin sıralanışı proteinlerin primer yapısını oluştu-
rur (Şekil 3.32).
Primer (birincil) yapıdaki çok küçük bir değişiklik, proteinin
konformasyonunu ve iş görme yeteneğini etkileyebilir. Örneğin;
kırmızı kan hücrelerinin oksijen taşıyan proteini olan hemoglobi-
Şekil 3.32: Art arda bağlanan nin primer yapısındaki belirli bir pozisyonunda yer alan bir ami-
amino asitler primer yapılı
proteinleri oluşturur.
no asidin başka bir amino asitle yer değiştirmesi, kalıtsal bir kan
bozukluğu olan orak hücre hastalığına sebep olur.

172
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Sekonder (ikincil) yapı: Protein omurgasındaki düzenli


dizilmiş amino asitlerin boşlukta oluşturduğu yapılardır. Atomlar
arasında oluşan H bağı örüntüleri ile tanımlanırlar. Aynı polipep-
tit zincirinde H bağları kuruluyorsa a sarmal (heliks) proteinler
(Şekil 3.33) oluşur. Örneğin; saçtaki yapısal protein olan a kera-
tin gibi bazı fibröz proteinler tamamen a heliks yapıdadır. Farklı
polipeptit zincirinde H bağı oluştuğunda ise plakalı ( b yaprak) pro- Şekil 3.33: \ - sarmal (heliks)
teinler (Şekil 3.34) oluşur. Plakalı proteinler elbise pilisine benzer proteinler

katlanmalar gösterir. Örneğin bazı böcek ve örümceklerin üretti-


ği ipeğin de dâhil olduğu bazı fibröz proteinler, plakalı tabakalar
açısından zengindir. Örümcek ağındaki ipek proteini çok miktar-
da plakalı (b yaprak) tabaka bölgesi içerir. Çok sayıdaki hidrojen
bağının birlikte etkisi her ipek lifini, aynı kalınlıktaki çelikten daha
güçlü hâle getirir.

Şekil 3.34: Plakalı (β yaprak) proteinler

Tersiyer (üçüncül) yapı (Şekil 3.35): İkincil yapıyı meyda-


na getiren moleküllerin üst üste katlanması, bükülmesi ya da
yumak hâline gelmesi ile oluşan protein yapılarıdır. Yuvarlak ya
da elips şekilde olabilirler. Enzimler ve hormonlar tersiyer yapı-
lı proteinlerdir.
Kuarter (dördüncül) yapı: Birden fazla polipeptit zincir içe-
ren proteinlerde görülen yapıdır. Bunlar, polipeptit zincirlerinin Şekil 3.35: Tersiyer yapı proteinleri
üçüncül yapıyı oluşturan aynı bağ tipleri ile birbirlerine bağlana-
rak salkım ve topluluklar oluşturması ile meydana gelen prote-
inlerdir. Kana kırmızı rengini veren hemoglobin (Şekil 3.36) dört
polipeptidin birleşmesi ile oluşmuş kuarter yapıdaki bir protein-
dir.

173
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Şekil 3.36: Hemoglobin molekülü kuarter yapılı proteindir.

Kollajen, büyük bir üçlü heliks şeklinde birbirine sarılmış heli-


kal alt birimlere sahip, fibröz bir proteindir. Kollajen dördüncül
yapıya sahip bir proteindir.
Organizmada en çok bulunan yapılar olan proteinlerin vücu-
dumuzdaki görevleri nelerdir? Vücudumuzda protein yapısında
olan maddeler nelerdir?
Vücudun en küçük yapı taşı hücrelerdir. Hücrelerin yapı taş-
ları ise proteinlerdir. Enzimlerin tamamı, hormonların büyük bir
bölümü protein yapısındadır. Proteinler, organlarımızın ve doku-
ların yapı elemanıdır. Vücut dokularının oluşumu ve onarımın-
da görev alırlar. Özellikle büyüme ve ergenlik dönemlerinde yeni
dokuların oluşumunu sağlarlar. Büyümenin denetimini yapar-
lar. Vücudumuz için önemli olan amino asitler proteinlerden elde
Bunları Biliyor muyuz 3.14 ?
edilir.

Herhangi bir nedenle (yara- Proteinler organizmada taşıma ve depolama görevinde kulla-
lanma, çizik, kesilme) başla- nılır. Örneğin kandaki hemoglobin, vücudumuz için gerekli olan
yan bir kanamada; kan damar- oksijeni taşımaktadır.

larından kanın akmasını önle- Proteinler vücut için enerji kaynağı olmamalarına rağmen
mek amacıyla meydana gelen vücudun yeterli enerji kaynağı kalmadığında enerji kaynağı ola-
rak da kullanılır. Vücuda mekanik destek sağlarlar. Vücuttaki su
süreçlerin tümüne ‘’Pıhtılaşma’’
ve elektrolit dengesinin korunmasında rol alırlar. Vücudun asit
denilir. Trombin kanı pıhtılaştı-
baz dengesini korumada tampon görevi üstlenirler. Hastalıklara
ran bir proteindir. Trombin’e ne
karşı vücudumuzu korur, düşüp yaralandığımızda kanın pıhtılaş-
kadar ihtiyaç varsa o kadar üre-
masını sağlarlar.
tilir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Primer, sekonder, tersiyer yapı proteinlerine örnek vere-


lim. Bunların vücuttaki işlevlerini açıklayalım.

174
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

3.4.4. Yağların Yanma ve Hidroliz Özellikleri


Tüm besinlerin bileşiminde çeşitli organik moleküllerin oldu-
ğunu öğrendik. Bu organik moleküller besin ögesi olarak adlan-
dırılır. Sindirim sonucu besin ögeleri parçalanarak vücudun ihti-
yacı olan enerji elde edilir.
İnsan vücudunun gereksinim duyduğu enerji üç temel besin
grubundan sağlanır. Bu besin ögeleri sırasıyla karbonhidratlar
yani şekerler, yağlar ve proteinlerdir.
Karbonhidratlardaki enerji yağlarınkinden daha hızlı açığa
çıkar. Bu nedenle meyve suyu, şeker gibi besinleri çabuk enerji
sağlayabilmek için tüketiriz. Genel olarak karbonhidratlar ve yağ-
lar, egzersiz sırasında temel yakıt olarak kullanılan enerji kay-
naklarıdır. Proteinler organizmada yapı taşı olarak görev yapar.
Yürüyüş, yüzme, tenis, aerobik gibi kısa aktivitelerde genel-
likle karbonhidratlar enerji kaynağı olarak kullanılır. Egzersizin
süresi uzadıkça enerji kullanımında yağlar da görev alır. Özellik-
le maraton gibi uzun süreli aktivitelerde vücut yağ depoları enerji
üretmek için devreye girer. Bu gibi uzun aktivitelerde, yağ mole-
külleri su ile tepkimeye girerek hidroliz olur ve yağ asitleri denen
bileşikleri oluşturur. Yağ asitleri bir dizi yanma tepkimesi sonun-
da karbondioksit ve suya dönüşür. Açığa çıkan enerji ise kasları
hareket ettirmede kullanılır.
Vücudumuzda depo edilmiş yağ, bir uçakta kullanılan jet
yakıtına benzer (Görsel 3.40). Yağlardaki hidrokarbon zincirle-
ri, jet yakıtındaki hidrokarbon zincirleri kadar zengin enerji kay-
nağıdır. Nasıl jet yakıtı uçağı harekete geçiriyorsa, vücudumuz-
da depo edilmiş yağlar da günlük hayattaki aktivitelerimiz için
gereklidir. Örneğin; insanda bulunan başlıca yağ asidi palmitik
Görsel 3.40: Vücudumuzda depo
asidin (CH3(CH2)14COOH) yanmasından büyük miktarda ısı açı- edilmiş yağ, uçaktaki jet yakıtına
ğa çıkar. benzer.

Palmitik asidin yanma tepkimesi,

CH3(CH2)14COOH + 23O2 16CO2 + 16H2O + 9977 kJ

şeklindedir.
Karbonhidratlar ve yağlar vücutta depo edilebilirken prote-
inler depolanamaz, doğrudan yapı maddesi olarak kullanılır.
Karbonhidrat ve yağların yetersiz kaldığı uzun süreli açlık gibi
durumlarda vücuttaki proteinler parçalanır. Yani uzun süreli açlık
durumunda vücut enerji elde etmek için yapısını oluşturan mad-
deleri parçalamaya başlamış demektir.

175
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Enerji birimi joule ya da kaloridir. Bir besinin içerdiği enerji


miktarı kalori birimi ile verilir. İnsanların günlük kalori gereksinim-
leri yaş, cinsiyet, meslek gibi faktörlere bağlı olarak değişken-
lik gösterir. Örneğin orta yaşlı bir kadının günlük kalori gereksi-
nimi 1900 kalori civarındadır. Eğer bu gereksinimden daha faz-
la kalori alırsa alınan fazla kalori yağ olarak birikir. Günlük kalo-
ri gereksinimi 15 yaşında ergenlik çağındaki bir erkek için ortala-
ma 2700; 25 yaşında bir erkek için 2500; 40 yaşındaki bir erkek
için ortalama 2200 kaloridir.
Yağların enerji değeri 9 kcal/g; karbonhidrat (şeker) ve prote-
inlerin enerji değerleri yaklaşık 4 kcal/g’dır.
65 kg’lık orta boy ve normal yapıda bir insanın 11 kg depo-
lanmış yağ içerdiğini biliyor muydunuz? Eğer bu insan yalnızca
karbonhidrat depolasaydı aynı enerji değeri için 25 kg karbon-
hidrata sahip olması gerekecekti ve ağırlığı 80 kg olacaktı.
Günlük enerji ihtiyacımızın %55-60’ını karbonhidratlardan,
%10-15’ini proteinlerden, %30-35’ini yağlardan karşılamaktayız.
Yediğimiz bazı gıda maddelerinin kalori değerleri Tablo 3.6‘da
verilmiştir.

Gıda Maddesi Kütlesi (gram) Kalori Değeri (cal)


Kuru fasulye 100 326
Izgara tavuk 100 132
Yumurta sarısı 17 60
Yumurta beyazı 31 15
İnek sütü 100 64
Tam yağlı yoğurt 100 48
Ceviz 100 650
Muz 100 85
Beyaz ekmek 28 90
Susam 100 589
Pirinç 100 125
Patates kızartması 100 222
Zeytinyağı 5 44
Tereyağı 5 36
Toz şeker 5 20
Bal 20 63

Tablo 3.6: Bazı gıda maddelerinin kalori değerleri

176
3. ÜNİTE: Endüstride ve Canlılarda Enerji

Her bir insanın içinde bulunduğu ortama, cinsiyetine, yaşına


ve yaptığı faaliyete (Görsel 3.41, 42, 43) göre harcaması gere-
ken enerji miktarı farklılık göstermektedir. Maratona katılan bir
sporcunun ihtiyacı olan enerji farklı; büyümek, kilo almak ve
gelişmek için enerjiye gereksinimi olan erken doğmuş prematüre
bir bebeğin enerji ihtiyacı farklıdır. Tablo 3.7’de vücudun ihtiya-
cı olan kalori miktarları değişik durumlar için örneklendirilmiştir.
İnsanların taşıdıkları yağ, enerji ihtiyaçlarından fazladır. Faz-
la vücut yağı kalp hastalığı, şeker hastalığı gibi birçok hastalığa
Görsel 3.41: 10 dakika yüzünce 93
yakalanma riskini artırır. kalori enerji harcanır.

Yapılan iş (10 dakika) Harcanan kalori miktarı (cal)


Yüzmek 93
Yavaş yürümek 56
Hızlı yürümek 81
Merdiven çıkmak 89
Koşmak 91
Ayakta durmak 14
Düşünmek 18
Basketbol 68
Görsel 3.42: 10 dakika hızlı yürü-
Futbol 91 yüşlerde 81 kalori enerji harcanır.
Dans etmek 52

Tablo 3.7: Bazı işlerde 10 dakikada harcanan ortalama kalori miktarı

Besinlerin içerdiği enerji miktarlarının kalori ile ölçüldüğünü


öğrendik. +4 oC’ta ısıtılan bir gram suyun sıcaklığını 1 oC yük-
seltmek için gerekli ısı enerjisine kalori denir. Besin kalorisinin
günlük kullanımında bir kilokalori 1000 kaloriye eşittir:
1 kcal = 1000 cal

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Vücudumuz neden önce şekerden enerji elde edip şeker


Görsel 3.43: 10 dakika basketbol
yetersiz kaldığında ise yağ ve en son proteinleri kullanır?
oynayan bir sporcu 68 kalori enerji
harcar.

177
3. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI

A . Aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları kutular içindeki uygun kelime ve kavramlar ile tamam-

layalım.

alifatik linyit fermantasyon biyogaz toluen

pridin LPG aromatik glikoz şurubu ham petrol

fosil yakıtlar kömür benzen antrasit alkan

organik alkin taş kömürü alken

1. Yapısında karbon ve hidrojen atomu içeren bileşiklere ….....................……… bileşik denir.

2. ….....................……… kömür, petrol ve doğal gaz gibi doğal enerji kaynaklarının genel adı-

dır.

3. ….....................……… asıl bileşeni karbon yanında hidrojen, oksijen, kükürt ve azot ele-

mentleri ile kil ve kum gibi anorganik maddeler içerir.

4. Kömürler organik olgunluklarına göre; linyit, ….....................……… ve ….....................……

olarak üç sınıfa ayrılır.

5. ….....................……… yumuşak, kolayca ufalanabilen, kırılgan ve mat görünümlüdür.

6. Yerküre içerisinde organik maddelerin başkalaşımı ile oluşmuş ve gözenekli kayaçlar içeri-

sinde depolanmış sıvı hâldeki hidrokarbonlara ….....................……… denir.

7. Hidrokarbonlardan propan (C3H8) ve bütan (C4H10) gazları petrol rafinerilerinde damıtılır ve

basınç altında sıvılaştırılmış olarak çelik tüplerde depolanır. Bu şekildeki gaz yakıtlara sıvılaştırıl-

mış petrol gazları ….....................……… denir.

8. Hidrokarbonlar, ….....................……… ve ….....................……… hidrokarbonlar olarak iki-

ye ayrılır.

178
9. Alkanlar doymuş, ….....................……… ve ….....................……… doymamış hidrokarbon-

lardır.

10. Kapalı formülü C6H6 olan aromatik bileşiğe ….....................……… denir.

11. ….....................………, metil benzen olarak da adlandırılır.

12. Doğal ortamda mısırdan elde edilen nişastanın asit veya enzimlerle sıvılaştırılması ile olu-

şan ….....................……… bir çeşit şekerdir.

13. Birçok hücre oksijen yokluğunda veya yetersizliğinde glikozu etil alkol ya da laktik aside

kadar parçalayarak enerji elde eder. Bu olaya ….....................……… adı verilir.

14. ….....................………, artık organik maddelerin, anaerobik fermantasyonu sonucu açığa

çıkan renksiz, kokusuz, havadan hafif, parlak mavi alevle yanan bir gaz karışımıdır.

B. Aşağıdaki soruları cevaplayalım.

1. Organik ve anorganik çözeltiler arasındaki üç farkı deftere yazalım.

2. Fosil yakıtlardan kömürün üstünlüklerinden üç tanesini deftere yazalım.

3. Ham petrolün oluşum sürecindeki basamaklar nelerdir? Başlıklar hâlinde deftere yazalım.

4. Petrol rafinelerindeki petrol ürünleri hangi kaynama sıcaklığında oluşur?

5. Ham petrolün ana bileşeni nedir? Ana bileşenin yanında hangi bileşenlerden oluşmuştur?

6. Alkan, alken ve alkinin genel formülleri nedir? Üç karbonlu alkan, alken ve alkinin adlarını

deftere yazalım.

7. Aromatik bileşiklerden üçünün açık formülünü ve adını yazalım.

8. Meyve şekeri etanole nasıl dönüşür?

9. Fermantasyon ile biyogaz üretimi nasıl gerçekleşir?

10. Temiz enerji kaynaklarının avantajlarından üçünü belirtiniz.

11. Glikoz ve fruktozun yapıları arasındaki fark nedir?

179
C. Aşağıda verilenleri okuyalım. İfadelerde bildirilen yargılar doğru ise “D” harfini, yanlış
ise “Y” harfini işaretleyerek yanlış olanların doğrusunu yandaki kutucuklara yazalım.

1. CH4 ve CH3COOH gibi bileşikler organik; (D)


CO2 ve H2O anorganik bileşiklerdir. (Y)

2. Kömür, kaya tabakalarının arasında mil-


yonlarca yıl ısı, basınç ve mikrobiyolojik etkile- (D)
(Y)
rin sonucunda meydana gelmiştir.

3. Antrasit yumuşak, kolayca ufalanabilen, (D)


kırılgan ve mat görünümlüdür. (Y)

4. Petrolün, oluşum sürecinde yüksek


oranda organik madde içeren ana kaya için- (D)
den sıkışarak daha gözenekli yani hazne (Y)
kayalara göç etmesine “ikincil göç” denir.

5. Ham petrolün, ana bileşeni karbon ve


(D)
hidrojenin yanında organik kısımda azotlu ve
(Y)
kükürtlü bileşenleri de vardır.

6. Anilin, bir benzen halkasına bir nitro gru- (D)


bu bağlanması ile oluşan aromatik bileşiktir. (Y)

7. Glikoz molekülü bir karbonhidrattır ve (D)


monosakkarit sınıfına girer. (Y)

8. Glikolizden sonra oluşan pirüvik asidin


hücrede alkole kadar parçalanmasını içeren (D)
(Y)
reaksiyonlara etil alkol fermantasyonu denir.

9. İnsan vücudunun gereksinim duydu-


ğu enerji üç temel besin grubundan sağlanır. (D)
Bu besin ögeleri karbonhidratlar yani şekerler, (Y)
yağlar ve proteinlerdir.

10. Yağların enerji değeri 4 kcal/g, karbon-


hidrat (şeker) ve proteinlerin enerji değerleri (D)
(Y)
yaklaşık 9 kcal/g’dır.

180
Ç. Aşağıda verilen tanımları ilgili kavramlarla eşleştirelim.

Tanımlar

1. Çok sayıda amino asidin birbirine peptit bağları ile bağlanması sonucu oluşan yapı.

2. Kana kırmızı rengini veren madde.

3. Protein omurgasındaki düzenli dizilmiş amino asitlerin boşlukta oluşturduğu yapılar.

4. Amino asitlerden protein oluşumu sırasında amino grubundan H, karboksil grubundan da


OH koparak oluşan bağ.

5. İnsanlar ve diğer omurgalıların karaciğer ve kas hücrelerinde depoladıkları polisakkarit.

6. Küçük moleküllerin birleşmesi sonucu suyun açığa çıkmasıyla gerçekleşen olay.

7. Glikoz ve fruktozun birleşmesi sonucu oluşan karbonhidrat.

8. Birincil enerji kaynağı olan monosakkaritlerin genel adı.

9. Bitkilerin depo polisakkaridi olan karbonhidrat.

10. Anaerobik şartlarda glikoz yoluyla enerji üretimi sağlayan biyokimyasal bir süreç.

11. Kapalı formülü C2H5OH olan monoalkol.

12. Taş kömürü katranında bulunan amonyak ve asetilenden elde edilen organik heterosiklik
bir bileşik.

13. Petrolün hazne kaya içerisinde kapanlanabilmesi için geçirimsiz bir tabakaya sahip kaya.

14. Turba olarak adlandırılan organik maddenin sırasıyla linyit, taş kömürü, antrasit ve uygun
koşullar oluşursa grafite dönüştüğü olgunlaşma sürecinin adı.

Kavramlar

Peptit bağı Dehidrasyon Kömürleşme Fermantasyon Hemoglobin


(...) (...) (...) (...) (...)

Glikojen Pridin Kalori Örtü kaya Sakkaroz


(...) (...) (...) (...) (...)

Basit şeker İkincil yapı Nişasta Protein Etanol


(...) (...) (...) (...) (...)

181
D. Aşağıdaki sorularda doğru seçeneği işaretleyelim.

1. Polisakkaritler aşağıdaki birimlerinden hangisinin birleşmesiyle oluşmuştur?

A) Sakkaroz

B) Pentoz

C) Selüloz

D) Glikoz

E) Nişasta

2. Aşağıdakilerden hangisinde organik moleküllerin vücutta kullanım sırası doğru veril-


miştir?

A) Protein-karbonhidrat-yağ

B) Yağ-protein-karbonhidrat

C) Yağ-karbonhidrat-protein

D) Karbonhidrat-protein-yağ

E) Karbonhidrat-yağ-protein

3. Kömürleşme sürecinde oluşan organik maddeler aşağıdakilerden hangisinde doğru


sıralanmıştır?

A) Linyit-taş kömürü-antrasit

B) Taş kömürü-antrasit-linyit

C) Taş kömürü-linyit-antrasit

D) Linyit-antrasit-taş kömürü

E) Antrasit-taş kömürü-linyit

4. Aşağıda verilen organik bileşiklerden hangisi polimeriyle doğru olarak eşleştirilme-


miştir?

A) Amino asit-protein

B) Glikoz-glikojen

C) Glikoz-fruktoz

D) Glikoz-selüloz

E) Glikoz-nişasta

182
5. I. Organizmanın yapısına katılabilir.

II. Enzim olarak görev yapabilir.

III. Zorunlu hâllerde enerji eldesinde kullanılabilir.

Proteinlerle ilgili yukarıdaki yargılarından hangisi ya da hangileri doğrudur?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve III D) II ve III E) I, II ve III

6. I. Karbon

II. Hidrojen

III. Cıva

Yukarıdakilerden hangileri petrolün ana bileşenlerinden değildir?

A) Yalnız III B) Yalnız II C) I ve III D) II ve III E) I, II ve III

7. “Ham petrol, yer altında bulunan kayaçların mikroskobik gözeneklerinin ve çatlaklarının içe-
risinde bir gaz tabakası ile birlikte bulunur.”

Aşağıdakilerden hangisinde bu gaz tabakasının adı doğru verilmiştir?

A) Benzin

B) Doğal gaz

C) Asfalt

D) Gaz yağı

E) Mazot

8. I. Parafinik

II. Naftenik

III. Aromatik

Yukarıdaki maddelerden hangisi ya da hangileri benzinin ham maddesi naftanın hidro-


karbon bileşenlerindendir?

A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve II D) I ve III E) I, II ve III

9. Aşağıdaki maddelerden hangisi petrol rafinasyonundan elde edilen ürünlerden değil-


dir?

A) Fuel-oil B) Parafin C) Mum D) Sirke E) LPG

183
10. I. Fermantasyon ve hidroliz

II. Asetik asidin oluşumu

III. Metan gazının oluşumu

Yukarıdakilerden hangileri biyogaz üretiminde organik maddenin oluşum aşamaların-


dandır?

A) Yalnız I

B) Yalnız II

C) I ve II

D) I ve III

E) I, II ve III

11. Aşağıda verilen bileşiklerden hangisi organik değildir?

A) Etil alkol

B) Pridin

C) Sülfürik asit

D) Toluen

E) Anilin

12. Aşağıdakilerden hangisi temiz enerji kaynaklarından değildir?

A) Güneş enerjisi

B) Jeotermal enerji

C) Rüzgâr enerjisi

D) Nükleer enerji

E) Dalga enerjisi

13. Bir kilokalori aşağıdakilerden hangisine eşittir?

A) Bir kilogram

B) Bin kalori

C) Bin gram

D) Yüz kalori

E) Bin kilogram

184
4.
ÜNİTE KİMYA HER YERDE

İÇERİK
4.1. Su ve Hayat
4.2. Evde Kimya
4.3. Okulda Kimya
4.4. Sanayide Kimya
4.5. Çevre Kimyası

Bu ünite ile öğrencilerin, üretirken ve tüketirken edindikleri kimya bilgi ve becerilerini hayata dair
farklı durumlar ile ilişkilendirebilmeleri, kendi sağlıkları ve çevrenin korunmasına duyarlı ve bilinçli
bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunmaları amaçlanmaktadır.

185
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

GİRİŞ

Yaşantımızın birçok aşamasında kimya ile iç içeyiz. Hayatımızın


devamı için gerekli olan sudan tükettiğimiz gıda maddelerine, temizlik
malzemelerinden ders yaparken kullandığımız kırtasiye malzemelerine
kadar her yerde kimya karşımıza çıkmaktadır. Hastalandığımızda aldı-
ğımız ilaçlar, güzelleşmek adına kullandığımız kozmetik malzemeleri,
vb. nin üretim aşamasında kimyadan yararlanılmaktadır (Görsel 4.1).

Görsel 4.1: Hayatımızdaki kimya

Bu ünitede evde, okulda, sanayide kullanılan ayrıca çevre kirliliği-


ne de neden olan kimyasallardan bahsedeceğiz.

4.1. SU VE HAYAT
İnsan hayatında suyun önemi nedir? Vücudumuzun yüzde kaçı-
nı su oluşturuyor? Vücudumuzdaki su hangi hayatsal faaliyetlerimi-
zi gerçekleştiriyor?
Su insan ve diğer tüm canlılar için hayati önem taşımaktadır. Çün-
kü su hayattır, hayatın kaynağıdır. Yetişkin bir insanın vücut ağırlığı-
nın %60-70’i sudur. Bu değer yaş, cinsiyet ve kilo gibi etkenlere bağ-
lı olarak değişiklik gösterir.
Besin ve içeceklerle sindirim sonucu vücudumuza aldığımız
suyun vücudumuzdaki işlevi çok fazladır. Hücrelerin ihtiyaç duyduğu
katı maddeleri çözen, besinleri hücrelere taşıyan, hücrelerde oluşan
atık maddeleri boşaltım organlarına taşıyarak vücut dışına atılması-
nı sağlayan sudur. Aynı zamanda su vücut ısısını dengede tutarken

186
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

kan hacmini de dengelemektedir. Bazı organlarımızın dış etken-


lerden korunmasını sağlayan yine sudur.
Sadece insanlar için değil diğer tüm canlıların hayatlarını
devam ettirebilmeleri için suya ihtiyaçları vardır. Birkaç gün sula-
mayı unuttuğumuz çiçeklerin solup kuruduğunu görmüşüzdür.
İnsan aylarca aç kalabilir ama susuz sadece birkaç haf-
ta dayanabilir. Bu bile suyun insan hayatı için ne kadar önemli
olduğunun bir göstergesidir.
Canlı hayatı için çok önemli olan su nerelerden karşılanıyor?
Acaba, yeryüzündeki suların ne kadarı içilebilir özelliktedir?
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) 2001 yılında
yaptığı araştırmaya göre yeryüzündeki suların sadece %3,5’i tat-
lı su yani içilebilir özellikteki sudur.

Suyun Miktarı
Tatlı su oranı (%)
bulunduğu yerler (milyon km3)
Buzullar 24 1,74
Yer altı suları 23 1,66
Göller, akarsular
1 0,10
ve atmosfer
Toplam 48 3,5

Tablo 4.1: Dünya’daki su kaynakları

UNEP’nın 2001 yılında yaptığı araştırma sonucu Dünya’da-


ki su kaynakları (Görsel 4.2) Tablo 4.1’de gösterilmiştir. Tablo-
dan da anlaşıldığı gibi içilebilir nitelikteki suyun %3,4’ü buzullar
ve yer altı sularında bulunmaktadır. Bu su kullanılamaz durum-
dadır. İçilebilir su, kullanılabilir durumdaki su, göl ve akarsular-
dan sağlanmaktadır.
Günümüzde göl ve akarsularda bulunan tatlı su miktarı yakla-
şık olarak 8000 km3 tür. Dünya’da bir yılda kullanılan tatlı suların
toplam miktarı ise 3800 km3 civarındadır. Bu suların %70’i tarım-
da, %20’si endüstride ve %10’u ise evlerde kullanılmaktadır.
Aşırı nüfus artışı, düzensiz kentleşme, sera gazlarındaki
artış, sanayileşme gibi nedenlerle Dünya’daki içilebilir su kay-
nakları her geçen gün azalmaktadır. Buna bağlı olarak susuzluk
riski artmaktadır. Bu riski azaltmanın tek yolu mevcut kaynakla-
rı verimli bir şekilde kullanmak ve su tasarrufu sağlamaktır. Çün- Görsel 4.2: Buzullar, yer altı
kü doğanın yeniden su üretmesi mümkün değildir. Var olan su suları ve akarsular su kaynak-
larımızdandır.
sürekli bir dönüşüm içindedir.

187
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.1.1. Su Döngüsü
Yeryüzünün dörte üçü sudur. Bu sular atmosfer dışına çık-
madan güneş enerjisi ve yer çekiminin etkisi ile fiziksel değişim-
lere uğrayarak düzenli hareket eder. Suyun bu hareketine su
döngüsü (Şekil 4.1) adı verilir.

Bitkilerde
suyun
buharlaşması

Yağış

Buharlaşma

Yer altı suyu

Şekil 4.1: Su döngüsü

Deniz, göl ve nehirlerden güneş enerjisi etkisiyle buharla-


şan su atmosfere ulaşır. Atmosferin belirli bölümlerinde sıcak-
lığın düşmesiyle yoğunlaşan su, bulutları ve sisi oluşturur. Olu-
şan küçük su damlacıkları sıcaklık düşüşü ile birleşerek yağmur,
dolu ve kar olarak yeryüzüne düşer. Yeryüzüne yağışlarla düşen
sular Güneş’in etkisiyle buharlaşarak tekrar atmosfere döner. Bu
şekilde devam eden sonsuz döngü ile çeşitli tatlı su ortamları ve
karalardaki yaşam için gerekli olan su temin edilmiş olur. Ancak
nüfus artışı; nehir, göl ve yer altındaki tatlı su kaynaklarının azal-
masına neden olmaktadır. Bu durum tekrar döngüye katılacak
olan su miktarını düşürmektedir. Bitki örtüsünün sürekli tahrip
edilmesi ve artan kentleşme yer altı kaynaklarını besleyen su
miktarının da azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle canlılar
için hayati öneme sahip olan suyun korunması gerekmektedir.

4.1.2. Su Tasarrufu
Saniyede bir damla boşa akan suyu durdurmak yılda bir ton
Görsel 4.3: Boşa akan her
damla su, su kaynaklarımızı tü- su tasarrufu yapmak anlamına gelir (Görsel 4.3).
ketmektedir.
Evlerimizde, okullarımızda ya da iş yerlerimizde kullandığı-
mız tuvaletlerde su akıtan bir tuvalet sifonunun yılda 83 000 litre
suyun boşa gitmesine neden olmaktadır. Bu miktar su ile bir yıl
boyunca günde üç kez banyo yapabiliriz.

188
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Diş fırçalarken eğer musluğu açık bırakıyorsak ne kadar suyu


boşa harcamış oluyoruz? Diş fırçalama süresini ortalama üç
dakika olarak düşünürsek her fırçalamada ortalama 15 L suyu
Bunları Biliyor muyuz 4.1 ?
boşa harcadığımız anlamına gelir (Görsel 4.4).

Sürekli akan su ile duş alır-


ken dakikada 18 L su harcan-
maktadır.

Görsel 4.4: Dişlerimizi fırçalarken boşa akıttığımız


su miktarı ortalama 15 L’dir.

Hayatsal önemi olan suyu bu şekilde boşa harcamak doğru


mu? Su tasarrufu için bizler birey olarak neler yapabiliriz?
• Evlerde bulaşık yıkarken mümkünse bulaşık makinesi kul-
lanmak sudan tasarruf sağlayacaktır (Görsel 4.5). Eğer bulaşık
makinesi yoksa bulaşıkları elde yıkarken az deterjan kullanmak
ve yıkanan tabakları üst üste yerleştirip durulamak da sudan
tasarruf sağlayacaktır.

Görsel 4.5: Bulaşıkları makinede yıkamak


sudan tasarruf sağlar.

• Sebze ve meyveler akan suyun altında değil bir kabın için-


de yıkanmalıdır. Bu yıkama suyu da çiçek sulamada kullanılabilir.
• Ispanak, semizotu gibi yeşil yapraklı sebzelerin yıkanması
zordur. Bu sebzeleri ayıkladıktan sonra bir kabın içinde ilk yıka-
ma suyuna sirke dökmek daha kolay temizlenmelerini sağlaya-
caktır.

189
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

• Çamaşır yıkarken çamaşır makinesi kullanmak da su ve


enerji tasarrufu sağlamaktadır (Görsel 4.6). Elde çamaşır yıkı-
yorsak aynı su ile önce beyazları sonra renkli çamaşırları yıka-
mak daha sonra bu suyu tuvalet temizliğinde kullanmak da
tasarruf sağlar.
• Evlerde su en çok banyoda tüketilmektedir. Banyoda su
tasarrufu sağlamak için su tasarrufu sağlayan duş başlığı ve
sifon kullanmak etkili olacaktır.
• Dişlerimizi fırçalarken, traş olurken ve ellerimizi sabunlar-
ken suyu akar hâlde bırakmamak; su kaçıran muslukları, sifonla-
Görsel 4.6: Çamaşır makineleri rı vakit geçirmeden tamir etmek de alınabilecek önlemler arasın-
su tasarrufu sağlamaktadır.
dadır (Görsel 4.7).

Görsel 4.7: Ellerimizi yıkarken suyu boşa akıtmayalım.

Bahçe sulamasında buharlaşmanın az olduğu sabah ve


akşam saatlerini seçmek de tasarruf sağlayacaktır.

4.1.3. Kullanım Suları Niçin Arıtılır?


İyi bir çözücü olan su, yer altında magmatik ve tortul kayaç-
lardaki kalsiyum ve magnezyum iyonlarının karbonat, bikarbo-
nat ve hidroksitleri ile sülfat, nitrat, klorür tuzlarını çözer. Suyun
içinde bulunan kalsiyum ve magnezyum iyonları suyun sertliği-
ni belirler.
Kalsiyum ve magnezyum tuzlarının sabunla köpürmeye kar-
şı gösterdiği dirence sertlik, bu iyonları içeren sulara da sert su
adı verildiğini daha önce öğrenmiştik. Sert sudaki kalsiyum ve
magnezyum iyonlarının çöktürülmesi ile yumuşak su elde edilir.
Sert sularda bulunan kalsiyum ve magnezyum iyonlarının
insan sağlığına doğrudan bir zararı yoktur. Ancak dolaylı yoldan
birtakım zararlara yol açabilirler.

190
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Sert sular sabunla köpürmediği için daha çok sabun kulla-


nımına neden olur. Banyo sonrası vücudumuza yapışan sabun
artıkları derimizdeki gözenekleri tıkayarak deriyi tahriş eder.
Aynı zamanda deride bakteri üremesine neden olabilir.
Sert su ile yapılan yemeklerde istenmeyen bir tat oluşur. Sert
suyun içimi de kötüdür. Yumuşak su daha tatlıdır ve içimi rahat-
tır.
Sert suyun ısıtılması ile ısıtıcılar kireç bağlar. Bu nedenle
çamaşır ve bulaşık makineleri, fabrikalarda kullanılan su kazanları
ve radyatörler ile su tahliye borularında kireç oluşur (Görsel 4.8).
Kireç oluşumu ile su basıncı ve akış hızı azalır. Bu da daha çok
elektrik tüketimine neden olur.
Sert sular kalorifer tesisatının da kireçlenmesine neden oldu-
Görsel 4.8: Sert su kireç oluşumu-
ğu için yakıt tüketimini artırır. na neden olur.
Sert su ile yıkanan çamaşırların kumaşları ve bulaşıklar yıp-
ranır. Sert su porselen ve cam malzemelerle lavabo ve küvetle-
rin rengini bozar (Görsel 4.9).

Görsel 4.9: Sert su lavaboların rengini bozar.

Peki, sert suların neden olduğu kireçlenmeyi gidermek için


neler yapılabilir?
1. ünitede öğrendiğimiz gibi kireç kimyasal formülü CaCO3
olan beyaz renkli bir tuzdur. Kireçlenmeyi gidermek için market-
lerde satılan kireç çözücüler kullanılabilir. Kireç çözücü olarak
satın aldığımız bu maddeler hidroklorik asit ve nitrit asit gibi asit
özellik gösteren kimyasallardır. Bu kimyasalları kullanmak yeri-
ne doğal yöntemler kullanarak da ev aletlerinde meydana gelen
kireçten kurtulmak mümkündür.
Evlerde annelerimizin çaydanlıktaki kireci çözmek için limon
tuzu ya da sirke gibi maddeleri kullandığını görmüşüzdür. Asidik

191
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

özellik gösteren bu maddeler de kirecin giderilmesinde kullanı-


labilir. Kireç tutmuş çaydanlığın içine bir çorba kaşığı limon tuzu
ekleyip üzerine su doldurarak kaynattığımızda kirecin kayboldu-
ğunu göreceğiz. Daha sonra bu suyu lavabo ve tuvalete döker-
sek lavabo ve tuvaletteki kireçlerin giderilmesini sağlayabiliriz.
Kireci gidermek için limon tuzu yerine sirke de kullanılabilir.
Kireçlenmiş çaydanlık vb. ev aletlerinin içine bire bir oranında
sirke ve su ekleyerek birkaç saat bekletip kaynattığımızda kire-
cin temizlendiğini göreceğiz.

4.1.4. Şehir Sularındaki Kirleticiler


Şehir suları direk içme suyu olarak kullanılmamaktadır. İçme
suyu olarak kullanılabilir hâle gelmesi için kirleticilerden uzaklaş-
tırılması yani arıtılması gerekir. Şehir sularının kirleticilerinden
bazıları suyun renginin, tadının ve kokusunun farklılaşmasına
neden olmaktadır.
Suda bulanıklık oluşturan maddeler kum, kil, şilt, silis, ince
parçalanmış organik maddeler, yosunlar, demir, kükürt,
mangan, kalsiyum karbonat ve bazı mikroorganizmalardır
(Görsel 4.10). Bu maddeler suda askıda kalarak ışık geçirgenli-
ğini azaltır ve suyun bulanık görünmesine neden olur.

Görsel 4.10: Sudaki bulanıklık kum, kil, şilt gibi mad-


delerden kaynaklanmaktadır.

İçilebilir su renksiz olmalıdır. Şehir sularında ise organik


maddelerin (yaprak, ağaç ve sebze artıkları, kozalaklı ağaç mey-
veleri vb.) suda çözünmüş olması suyun renginin farklılaşması-
na neden olur. Suya renk veren maddeler tanin, hümik asit ve
hümattır. Koagulasyon yöntemi ile suya renk veren bu maddele-
rin renk arıtımı yapılabilmektedir.

192
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Şehir sularının koku ve tadı pek çok etkene bağlıdır. Orga-


nik maddeler, fazla klorlama, suda çözünmüş gazlar, mineral
fazlalığı, fenol gibi endüstriyel atıklar, demir, mangan gibi meta-
lik ürünler suyun renk ve kokusunun değişmesine neden olan
kirleticilerdir. Bu kirleticiler aktif karbon filtreleri ile ya da klor ve
potasyum permanganat gibi yükseltgenlerle etkisiz hâle getirile-
bilir.
Şehir sularının bir diğer kirleticileri ise mikroorganizmalardır.
Bakteriler, virüsler ve protozoalar şehir sularında bulunabilen
mikroorganizmalardır. Bu mikroorganizmalar bazıları hastalıkla-
ra da neden olmaktadır. Tablo 4.2’de bazı mikroorganizmalar ve
neden oldukları rahatsızlıklar verilmiştir.

Mikroorganizmalar Neden Olduğu Hastalıklar


Shigella Bakteriyel dizanteri
Campylobacter bacteria Ülser
Salmonella typhi Yiyecek zehirlenmesi, tifo
Emtameoba histolytica Amipli dizanteri
Hepatitis virüsü Sarılık dizanteri
Çocuk felci virüsü Çocuk felci
Vibrio organizmaları Kolera

Tablo 4.2: Şehir sularında hastalıklara neden olan mikroorganizmalar

Mikroorganizmaların neden olduğu kirlilikler ozonlama, klor-


lama, destilasyon ve ultraviyole ile arıtılabilmektedir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen yargılardan doğru olanları “D”, yan-


lış olanları “Y” harfi ile belirtelim.
1. Kalsiyum ve magnezyum iyonları suda sertliğe (...)
neden olur.
2. Sert sular yumuşak sulara göre daha çok tercih (...)
edilir.
3. Sert sular ısıtıcılarda kireçlenmeye neden olur. (...)
4. Şehir suları direk kullanılabilir sudur. (...)
5. Şehir sularında kil, şilt, yosun vb. maddeler bula- (...)
nıklığa neden olur.

193
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.1.5. Su Arıtım Sürecinin Başlıca Evreleri


Şehir içme suları nehir ve göl sularının arıtılması sonucu elde
edilmektedir. Evlerde kullandığımız suyun özellikleri ne olmalı-
dır? Nehir ve göl sularından içme suyu elde edilirken su hangi
aşamalardan geçer?
Evlerde kullanılabilir nitelikteki su renksiz ve kokusuz olma-
lıdır. Aynı zamanda askıda katı madde, insan sağlığını teh-
dit eden mikroorganizmalar ve zehirli bileşikler içermemelidir.
Görsel 4.11: Şehir suyu arıtım tesisi
Bu nedenle de nehir ve göllerden alınan sular şehir suyu arı-
tım tesislerinde (Görsel 4.11) bir dizi işlemden geçirildikten son-
ra kullanılabilir özellikte su elde edilmektedir (Şema 4.1).

Kireç Koagülan Klor


Ham
Su
İlk İkinci
Kum Aktif içme
Havalandırma dinlendirme dinlendirme
filtresi kömür suyu
havuzu havuzu

pH ayarı
Karbondioksit

Çamur havuzu

Şema 4.1: Kullanılabilir nitelikte su elde etme basamakları

Havalandırma basamağında nehir ve göllerden alınan ham


suyun içinden hava geçirilir. Bu şekilde suya kötü koku veren
H2S gibi gazların uzaklaştırılması sağlanırken bazı organik bile-
şikler CO2 e yükseltgenerek bu kirleticiler sudan uzaklaştırılır.
Havalandırma işlemi ile aynı zamanda suya azot ve oksijen ilave
edilir. Fe2+ iyonları Fe3+ iyonlarına yükseltgenir.
Havalandırma işleminden sonra su ilk dinlendirme havuzuna
alınır ve suya Ca(OH)2 ilave edilir. Bu şekilde suyun asitliği gideri-
lirken Ca2+, Mg2+, Fe3+ ve ağır metal iyonları hidroksitlerine dönüş-
türülerek çöktürülür. Suya sertlik veren bu iyonların çöktürülmesi
ile suyun yumuşatılması da sağlanmış olur.
İlk dinlendirme havuzuna pompalanan sudan çöken madde-
lerin bir kısmı alt bölmeden çamur havuzuna alınır. Suda askıda
kalan maddelerin çöktürülmesi ilk dinlendirme havuzundan ikinci
dinlendirme havuzuna suyun geçişi sırasında gerçekleştirilir. Askı-
da kalan katı parçacıkların çöktürülmesinde koagulasyon işlemi-

194
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

nin kullanıldığını 2. ünite de öğrenmiştik. Bu işlem basamağında


suya Fe2(SO4)3, Al2(SO4)3 ya da şap gibi koagulantlar ilave edilerek
su hızlı bir şekilde karıştırılır. Bu şekilde askıdaki parçacıklar daha
büyük parçacıklara dönüştürülerek çöktürülür. Bu süreçte ortama
CO2 gazı gönderilerek suyun asitliği ayarlanır. CO2 gazı, amfoter
bir madde olan alüminyumun, bazik ortamda oluşturduğu Al ^OHh-4
iyonlarının Al(OH)3 hâlinde çöktürülmesini sağlar.
İkinci dinlendirme havuzuna pompalanan sudan çöken mad-
deler tekrar çamur havuzuna alınır. Askıda katı madde kalma
ihtimaline karşın su kum filtrelerinden geçirilerek süzülür.
Kum fitrelerinden geçirilen su aktif kömür içine gönderi-
lir. Aktif kömür, iyi öğütülmüş oldukça gözenekli yüzeye sahip
odun kömürüdür (Görsel 4.12). Aktif karbon olarak da ifade edi-
lir. Suyun içerdiği organik maddelerin uzaklaştırılması için kulla-
nılır. Aktif kömür gözenekli yüzeyi ile içinden geçirilen suda bulu-
nan organik maddeleri adsorplar.

Görsel 4.12: Aktif kömür ve aktif kömürden oluşturulan arıtım filtresi

Son aşamada suyun asitliği tekrar kontrol edilerek pH değeri


ayarlanır. Kullanılabilir nitelikteki suyun hafif bazik olması istenir.
Bu işlem için dezenfektan olarak genellikle klor kullanılır. Klorla-
ma işlemi ile suda hipokloröz asidi oluşur. Bu asit sudaki mikro-
organizmalar ve bakteriler için zehirlidir. Mikroorganizma ve bak-
terilerin sudan uzaklaştırılmasını sağlar.
Kullanılabilir su elde edilirken suyun geçirdiği işlem basamak-
ları yukarıda verildiği gibidir. Ancak suyun kaynağına ve şartlara
bağlı olarak suya iyon değiştirme ve ters ozmoz gibi işlem basa-
makları da uygulanabilir.

195
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.1.6. Evlerde Kullandığımız Su Arıtma Cihazları


Ev ve iş yerlerinde kullandığımız musluklardan akan suyu içi-
lebilir hâle getiren cihazlara su arıtma cihazı (Görsel 4.13) adı
verilir. Bu cihazların büyük çoğunluğu ters ozmoz prensibi ile
çalışmaktadır.
Musluktan cihaza geçen su, öncelikle partikül filtresi adı veri-
len ön filtre işlemine tabi tutulmaktadır. Bu filtre suda bulanan
beş mikrondan daha büyük parçacıkların tutulmasını sağlamak-
Görsel 4.13: Ev tipi su arıtma cihazı tadır. Daha sonra su aktif karbon filtreye geçer ve burada suda
bulunan istenmeyen koku ve tat veren maddeler tutulur. Aktif
karbon filtreden geçen su, ters ozmoz membranına geçer. Ters
ozmozda kullanılan membran yani yarı geçirgen zar suda kir-
liliğe neden olan asbest, nitrat, kurşun ve birçok ağır meta-
lin geçişine izin vermezken insan vücudu için yararlı mineralle-
rin geçişine izin vermektedir. Bu işlemden sonra su artık içilebi-
lir duruma gelmiştir. Ancak su son olarak post karbon filtreden
geçer ve bu filtre yardımıyla tat kazanması sağlanır.
Evlerde kullandığımız bu cihazların temizliğine önem veril-
melidir. Temizlenmesi kolay olan bu cihazların çıkarılabilir filt-
releri belirli aralıklarla temiz ve bol su ile yıkanmalıdır. Filtrele-
rin belirli kullanım ömürleri vardır. Ömürleri tükendiğinde yenile-
ri ile değiştirilmesi gerekmektedir. Kullanılan cihazların bazıları
pompasızdır. Bu nedenle eğer şehir suyunun basıncı yetersizse
temizleme işlemi tam olarak gerçekleştirilemez.

4.1.7. Doğal Kaynak Suyu ve İşlenmiş Su


Doğal kaynak suları ile işlenmiş su arasındaki farklar neler-
dir?

Bunları Biliyor muyuz 4.2 ? Doğal kaynak suları jeolojik birimlerin içinde doğal olarak olu-
şan sudur. Yeryüzüne birkaç ayrı noktadan kendiliğinden çıkar.
Doğal kaynak suları ile işlen- Bazen teknik yöntemlerle de yer altından yeryüzeyine çıkarılabi-
miş suların ayırt edilebilmesi için lir. Bu suların çıkarılması ve denetimi Sağlık Bakanlığının dene-
Sağlık Bakanlığı ambalaj renk- timi altındadır. Doğal kaynak suları İnsani Tüketim Amaçlı Sular
lerini farklılaştırmıştır. Ambalaj Yönetmeliği’nin izin verdiği işlemler (ozonla zenginleştirilmiş
üzerinde kahverengi şerit taşı- hava ile oksijenleme işlemi gibi) dışında herhangi bir işleme tabi
yan sular işlenmiş sulardır. tutulmaz. Bunların nitelikleri ve doğal çıkış yerleri etiketleri üze-
rinde belirtilir. Bu sular, ambalajlı sular olarak da ifade edilir.

196
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

İşlenmiş su da yer altı suyudur. Ancak bu sular dezenfeksi-


yon, filtrasyon, çöktürme, saflaştırma ve benzeri işlemlerden
geçirilerek paketlenir. Aynı zamanda bu sulara damak zevkine
uygun olarak mineral ilavesi de yapılmaktadır.
Doğal kaynak suları ve işlenmiş suların paketlenmesi Sağlık
Bakanlığı kontrolünde gerçekleşmektedir. Bu nedenle her iki su
da sağlık açısından güvenilirdir. Tüketicinin beğenisine göre her
iki su da kullanılabilir (Görsel 4.15). a b
Görsel 4.15: Pet şişenin üzerindeki
etiket kenarları mavi ise doğal kay-
4.1.8. Deniz Suyundan Şehir Suyu Elde Edilişi nak suyu (a), kahverengi ise işlen-
miş sudur (b).
Tatlı su kaynaklarının yetersiz olduğunu öğrendik. Peki, deniz
suyu alternatif su kaynağı olarak kullanılabilir mi? Deniz suyun-
dan içilebilir su elde etmek mümkün müdür?
Denizler en zengin su kaynaklarıdır. Bu nedenle deniz suyu
arıtılarak içme suyu elde edilebilir. Ancak deniz suyundan içme
suyu elde etmenin maliyeti oldukça yüksektir.
Deniz suyundan içme suyu nasıl elde edilebilir?
Deniz suyundan içme suyu elde edilmesinde deniz suyu arı-
tım tesislerinde çeşitli yöntemler kullanılmaktadır (Görsel 4.16).
Bu yöntemlerden biri termik yöntemdir. Bu yöntemle damıtma
işlemi gerçekleştirilerek deniz suyunun tuzdan arındırılması sağ-
lanır. Ancak bu yöntemle sadece deniz suyundaki tuz uzaklaştı-
rılmış olur. Bu nedenle tek başına yeterli bir yöntem değildir.
Başka bir yöntem ise ters ozmoz yöntemidir. Ozmoz, yarı
geçirgen zar yardımıyla derişimin az olduğu yerden derişimin
çok olduğu yere sıvı akışı olarak tanımlanabilir. Ters ozmoz
ise bu olayın tersidir. Eğer derişimin çok olduğu kısma ozmotik
basınçtan daha yüksek basınç uygulanırsa derişimin çok oldu-
ğu yerden az olduğu yere doğru sıvı akışı sağlanır. Yani tuzlu
Görsel 4.16: Deniz suyu arıtım te-
suyun olduğu kısımdaki su, tuzsuz suya doğru akar ve bu şekil-
sisi
de tuzlu suyun su kısmı tuzdan uzaklaştırılmış olur.
Elektrodiyaliz yöntemi de deniz suyunun arıtılmasında kul-
lanılabilmektedir. Bu yöntemde anyon ve katyon değişimini sağ-
layan zarlar kullanılır. Katyon zarları sadece pozitif yüklü iyonla-
rın, anyon zarları ise negatif yüklü iyonların geçişine izin verir.
Suya elektrik alan uygulanarak sodyum iyonlarının katyon geçi-
şine izin veren zardan, klor iyonlarının da anyon geçişine izin

197
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

veren zardan geçmesi sağlanır. Bu şekilde deniz suyundan tuzun


uzaklaştırılması gerçekleşir.
Bu yöntemlerle deniz suyundan içme suyu elde etmenin mali-
yeti çok yüksektir. Bu yöntemler uygulanırken nükleer enerji kul-
lanılırsa maliyetin düşürülmesi söz konusu olabilir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen tanımlarla kavramları eşleştirelim.

Tanımlar

(...) 1. Anyon ve katyon değişimini sağlayan zarların

kullanıldığı deniz suyu arıtım yöntemi.

(...) 2. Yer altından çıkan, dezenfeksiyon, filtrasyon,

çöktürme, saflaştırma ve benzeri işlemlerden geçirilerek

paketlenen su.

(...) 3. Şehir suyundan içme suyu elde edilmesi sıra-

sında uygulanan işlem basamaklarının ilki.

(...) 4. Musluklardan akan suyu içilebilir hâle getiren

alet.

Kavramlar

a) Su arıtma cihazı

b) İlk dinlendirme havuzu

c) Havalandırma

ç) Doğal kaynak suyu

d) Elektrodiyaliz

e) İşlenmiş su

198
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.2. EVDE KİMYA


4.2.1. Hazır Gıdalar

Beslenme, insanın hayatını devam ettirebilmesi için en temel


ihtiyaçlarından biridir. Hızlı nüfus artışı, endüstrileşme, sanayi-
leşme, kadının iş hayatında daha aktif hâle gelmesi, yoğun iş
temposu, çocukların okullarda daha çok vakit geçirmeleri gibi
nedenler hazır yiyeceklere talebi artırmıştır. Hazır yiyecekle-
re artan talep ile birlikte doğal gıdalardan uzaklaşmaya başla-
dık. Bunun en büyük nedeni ise doğal gıdaların çabuk bozulu-
yor olmasıdır.
Görsel 4.17: Hazır gıdalardan
konserve fasulye
Hazır gıdalara eklenen katkı maddeleri ile raf ömrü uzun, ren-
gi ve lezzeti çekici hâle getirilmiş, vitamin ve besin değeri yüksek
gıdalar oluşturulmaktadır.

Hazır gıda denildiğinde aklımıza neler geliyor?

Son yıllarda tüketimi artan fast food olarak isimlendirilen hız-


lı servis edilen yiyecekler hazır gıdalardandır (Görsel 4.17). Türk
Dil Kurumu fast food terimi yerine hazır yemek terimini kullan-
maktadır. Tüketimi artan bu hazır yemeklerin, kalori oranları çok
yüksektir. Genellikle hayvansal kaynaklı doymamış yağ asitleri
içerirler. Bu nedenlerle de aşırı tüketimleri yüksek tansiyon, obe-
zite gibi çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.

Hazır gıdalar sadece fast food ürünleri olarak düşünülmeme-


lidir. Marketlerden aldığımız paketlenmiş meyve suları, sütler,
katı ve sıvı yağlar, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri, bazı don-
durulmuş gıdalar, çikolata, kek vb. pek çok gıda maddesi hazır
gıdadır (Görsel 4.18).

Görsel 4.18: Tükettiğimiz hazır gıdalardan bazıları

199
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Hazır gıdalarla doğal gıdaları birbirinden ayıran en önem-


Araştırma 4.1 li fark hazır gıdalarda kullanılan katkı maddeleridir. Gıda katkı
maddesi nedir ve hangi amaçlar için kullanılır?
Hazır gıda ambalajlarında T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının gıda katkı
bulunan gıda katkı maddele- maddeleri yönetmeliğinde gıda katkı maddesinin tanımı şöyle-
rinden oluşan bir poster hazır- dir: Besleyici değeri olsun veya olmasın, tek başına gıda ola-
layalım. rak tüketilemeyen ve gıdanın karakteristik bileşeni olarak kulla-
nılmayan, teknolojik bir amaç doğrultusunda üretim, muamele,
işleme, hazırlama, ambalajlama, taşıma veya depolama aşama-
larında gıdaya ilave edilmesi sonucu kendisinin ya da yan ürün-
lerinin, doğrudan ya da dolaylı olarak o gıdanın bileşeni olması
beklenen maddelerdir. Bu tanımı daha basit olarak ifade etmek
gerekirse gıdalara bazı özelliklerin kazandırılması (raf ömrünün
uzatılması, renk, tat, koku vb.) için bir teknoloji veya moderni-
zasyon gereği katılan maddelerdir.
Yirmi altı farklı kategoride gıda katkı maddesi bulunmaktadır.
Bunlar aşağıda sıralanmıştır:
1. Tatlandırıcılar: Sofralık tatlandırıcılara veya gıdalara tatlı
tat vermek amacıyla kullanılan maddelerdir.
2. Renklendiriciler: Gıdalara renk veren veya rengini geri
kazandıran, gıda olarak tüketilmeyen, doğal kaynakları içeren ve
genellikle gıdanın karakteristik bir bileşeni olarak kullanılmayan
maddelerdir.
3. Koruyucular: Gıdaları, mikroorganizmaların sebep oldu-
ğu bozulmalara veya patojen mikroorganizmaların gelişmelerine
karşı koruyarak raf ömürlerinin uzatılmasını sağlayan maddeler-
dir.
4. Antioksidanlar: Yağların acılaşması ve renk değişikli-
ği gibi oksidasyonun neden olduğu bozulmalara karşı gıdaları
koruyarak onların raf ömürlerinin uzatılmasını sağlayan madde-
lerdir.
5. Taşıyıcılar: Gıdalara besinsel veya fizyolojik amaçlarla
ilave edilen gıda katkı maddelerini veya aroma vericileri, gıda
enzimlerini, besin maddelerini veya diğer maddeleri; bu madde-
lerin teknolojik fonksiyonlarını değiştirmeden ve birbirleri ile her-
hangi bir teknolojik etki göstermeden çözmek, seyreltmek, dis-
perse etmek veya fiziksel yollarla modifiye ederek bu maddele-
rin işleme, uygulama ve kullanımını kolaylaştıran maddelerdir.
6. Asitler: Asitliği artıran veya gıdada ekşi bir tat oluşumunu
sağlayan maddelerdir.
7. Asitlik düzenleyiciler: Gıdaların asitlik veya alkaliliğini
değiştiren veya kontrol eden maddelerdir.

200
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

8. Topaklanmayı önleyiciler: Gıda parçacıklarının birbirine


yapışma eğilimini azaltan maddelerdir.
9. Köpüklenmeyi önleyiciler: Köpüklenmeyi azaltan veya
önleyen maddelerdir.
10. Hacim artırıcılar: Gıdaların mevcut enerji değerini önem-
li oranda artırmadan, gıdaların hacmini artıran maddelerdir.
11. Emülgatörler: Bir gıda maddesinde, yağ ve su gibi birbi-
ri ile karışmayan iki ya da daha fazla fazın homojen bir karışım
oluşturmasını veya oluşan homojen karışımın sürekliliğini sağla-
yan maddelerdir.
12. Emülsifiye edici tuzlar: Peynirde bulunan proteinleri
dispers hâle getirerek yağ ve diğer bileşenlerin homojen dağılı-
mını sağlayan maddelerdir.
13. Sertleştiriciler: Meyve ve sebzelerin dokularını sert veya
gevrek hâle getiren ya da koruyan, jelleştiriciler ile etkileşerek jel
oluşumunu sağlayan veya güçlendiren maddelerdir.
14. Aroma artırıcılar: Gıdanın mevcut tat ve/veya kokusu-
nu artıran maddelerdir. Ya da tat ve kokunun ikisini birden artı-
ran maddelerdir.
15. Köpük oluşturucular: Sıvı veya katı gıdalarda gaz fazın
homojen dağılımını sağlayan maddelerdir.
16. Jelleştiriciler: Jel oluşumu ile gıdada farklı bir yapı oluş-
turan maddelerdir.
17. Parlatıcılar: Yağlayıcılar, kaydırıcılar da dâhil olmak üze-
re gıdaların dış yüzeyine uygulandığında parlak bir görünüm
veren veya koruyucu bir tabaka sağlayan maddelerdir.
18. Nem vericiler: Gıda maddelerinin düşük nemli ortam-
dan etkilenip kurumasını önleyen ve toz gıdaların sıvı ortamlar-
da çözünmesini kolaylaştıran maddelerdir.
19. Modifiye nişastalar: Fiziksel veya enzimatik uygulama-
ya ve asit ya da alkali ile inceltmeye, ağartmaya tabi tutulmuş
yenilebilir nişastaların kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra
kullanılmasını sağlayan maddelerdir.
20. Ambalajlama gazları: Gıda maddesi kaba yerleştirilme-
den önce, yerleştirilirken veya yerleştirildikten sonra kap içine
verilen hava dışındaki gazlardır.
21. İtici gazlar: Gıdanın bulunduğu kaptan dışarı çıkmasını
sağlayan hava dışındaki gazlardır.
22. Kabartıcılar: Gaz oluşturarak hamurun hacmini artıran
madde veya madde karışımlarıdır.

201
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

23. Metal bağlayıcılar: Metalik iyonlarla kimyasal kompleks


oluşturan maddelerdir.
24. Stabilizörler: Gıdaların fizikokimyasal durumlarını koru-
malarını sağlayan, gıdada bulunan iki veya daha fazla birbiri ile
karışmayan fazın homojen dağılımının sürekliliğini sağlayan,
gıdaların var olan renklerini koruyan ya da kuvvetlendiren, pro-
teinler arası çapraz bağ oluşturarak gıda parçacıklarının bağlan-
masını sağlayan, gıdaların bağlanma kapasitelerini artıran mad-
delerdir.
25. Kıvam artırıcılar: Gıdanın kıvamını artıran maddelerdir.
Uzun Ömürlü (UHT) Yağlı İçme Sütü
(Min. %3 süt yağı içerir) 26. Un işlem maddeleri: Una veya hamura pişirme kalitesi-
LONG LIFE (UHT) COW’S MILK (Min. 3% milk fat)
ni geliştirmek amacı ile ilave edilen emülgatör dışındaki madde-
Net: 1000 ml e lerdir.
Marketlerde satılan sütler üzerinde “UHT yöntemi ile üretil-
İçindekiler: Yağlı inek sütü.

miştir.” ya da “Pastörize süt” yazdığını görmüşüzdür (Görsel


SÜT UHT tekniği ile üretildiğinden
sağıldığı andaki tazeliktedir.
TÜRK GIDA KODEKSİ GEREĞİ SÜTTOZU VE HİÇBİR

4.19). Peki, UHT ve pastörize süt ne anlama gelmektedir? UHT


KATKI MADDESİ İHTİVA ETMEZ.
Ambalajı açılmamak şartı ile normal oda
sıcaklığında son tüketim tarihine kadar

işlemi görmüş süt hazır gıda mıdır? Yoksa doğal süt müdür?
tazeliğini korur.
Açıldıktan sonra buzdolabında saklanmalı
ve tercihen 2 gün içerisinde tüketilmelidir.

Pastörize sütler mi, UHT sütler mi yoksa doğal olarak elde edile-
Kaynatmaya gerek yoktur.
Homojenize edildiğinden yağı
üzerinde kaymak oluşturmaz.

rek sokakta satılan sütler mi tercih edilmelidir?


Son tüketim tarihi ve parti no ambalaj
üzerinde olup son tüketim tarihinden
önce tüketilmelidir.

İnsanın doğumundan başlayarak beslenmesinde büyük


Görsel 4.19: UHT yöntemi ile
önem taşıyan süt, uzun süre canlıların besin ihtiyacını tek başı-
işlenmiş süt ambalajı
na karşılayabilir. Ancak doğal olarak elde edilen ve sokaklarda
satılan süt, sağlık açısından zararlı bazı bakteriler içermektedir
(Görsel 4.20).

Görsel 4.20: Sokaklarda satılan açık süt sağlık açısından


zararlı bakteriler içermektedir.

202
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Sokakta satılan sütlerde bulunan bakterilerin öldürülmesi için


çeşitli işlemler uygulanabilir. Bu işlemlerden en çok tercih edile-
ni ise UHT yöntemidir. UHT, Ultra High Temperature “ultra yük-
Bunları Biliyor muyuz 4.3 ?
sek sıcaklık” uygulaması anlamına gelir. Bu uygulama, ülke-
mizde 135-150°C arasında 2-6 saniye süre ile sütün ısıtılıp hız- İlk kez 1860’lı yıllarda Fran-
lı bir şekilde oda sıcaklığında soğutulması işlemidir. UHT işlemi sız bilim insanı Louis Pasteur
ile sütteki mikroorganizmalar tamamen ortamdan uzaklaştırılmış tarafından geliştirilen ve onun
olur. Hızlı ısıtıp soğutma sütün besin değerlerinde az da olsa adıyla anılan pastörizasyon yön-
kayıp oluşmasına neden olur. UHT işleminde süte hiçbir katkı temi mikroorganizmaların ısı
maddesi eklenmez. Türk Gıda Koteksi tarafından belirlenen kri- yardımıyla tahrip edilmesi esa-
terler doğrultusunda hazırlandığı için sağlık açısından sokak süt- sına dayanır. Bu yöntemin yay-
lerinden çok daha güvenlidir. UHT süt, gıda katkı maddesi içer- gın olarak uygulandığı gıdaların
memesine rağmen işlem görmüş süt olduğu için hazır gıdadır. başında süt gelir. Ayrıca meyve
Bazı UHT sütler çikolata, çilek gibi çeşitli tatlarda da yapılmakta- suları, domates suyu ve şarap

dır. Bu sütler ise tat verici katkı maddeleri içerir. Sokak sütü yeri- gibi içeceklerle bazı katı yiye-

ne UHT sütlerin tüketilmesi sağlık açısından daha faydalıdır. cekler için de bu yöntem uygu-
lanır.
Pastörize sütlerdeki pastörizasyon terimi yine sütün ısıl işlem
gördüğü anlamına gelir. Bu yöntem, Fransız bilim insanı Louis
Pasteur (Luiz Pastör) tarafından 1860’lı yıllarda ortaya atılmış-
tır. Bu yöntem, içinde enzim ve bakteri bulunan besleyici özelliği
olan maddelerin dayanma sürelerini artırmak için geliştirilmiştir.
Süte uygulanan pastörizasyon işlemi, Türk Gıda Koteksi
Çiğ Süt ve Isıl İşlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği’ne göre, süt-
teki patojen mikroorganizmaların vejetatif formlarının tamamını,
diğer mikroorganizmaların büyük bir kısmının sayısını indirmek
amacıyla yapılan, sütün raf ömrünü uzatan, en az seviyede fizik-
sel, kimyasal ve duyusal değişikliklerle sonuçlanan ve en az 72
ºC’ta 15 saniye-63 ºC’ta 30 dakika veya diğer eş değer şartlarda
gerçekleştirilen ısıl işlemdir. Bu ısıl işlem sonrasında pastörize
sütler hızlı bir şekilde 6°C’a kadar soğutularak saklanır. Kayna-
ma noktasının altında bir sıcaklık değerinde ısıtma gerçekleşti-
rildiği için çiğ sütün doğal ve biyolojik özelliklerine zarar verilme-
miş olur. Çiğ sütteki patojen mikroorganizmaların vejetatif form-
ları tamamen, diğer mikroorganizmaların ise büyük bir bölümü
bu işlemle yok edilir.
Bu nedenlerle pastörize içme sütleri UHT sütlere göre doğa-
la daha yakın sütlerdir.
Hazır gıdaların etiketleri üzerinde yazılı kodlar ne anlama
gelmektedir?

203
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Tüm gıda katkı maddeleri bir E numarası ile belirtilir. E numa-


raları AB (Avrupa Birliği) ülkelerinde her gıda katkı maddesini
ifade eden numaralardır. Numaraların önünde yer alan E (Euro-
pe), Avrupa Birliği’ni temsil etmektedir.
Gıda katkı maddelerinin E numaraları temel işlevlerine göre
şu şekilde sınıflandırılır:
- Renklendiriciler E100-180
- Koruyucular E200-297
- Antioksidanlar E300-321
- Emülsifiyer ve stabilizatörler E322-500
- Asit-baz sağlayıcılar E500-578, tatlandırıcılar
- Koku verenler E620-637
- Geniş amaçlı gıda katkı maddeleri E900-927
Ancak bazı katkı maddeleri birden fazla işlev de gösterebilir.
Ambalajlı olarak pazarlanan tüm gıda ürünlerinin etiketlerin-
de, içerdikleri gıda katkı maddeleri belirtilmek zorundadır. Bu
belirtmede sadece E numarası yazılabileceği gibi sınıf özellik-
leri de belirtilebilir. Örneğin; hazır çorbalar, et ürünleri, çerezler,
patates cipsi ve bazı soslar lezzet artırıcı olarak monosodyum
glutamat içerir. Monosodyum glutamat E621 kodu ile ifade edi-
lir. Eğer gıda maddesi monosodyum glutamat içeriyorsa etike-
ti üzerinde;
• Lezzet artırıcı olarak E621 kullanılmıştır.
• Lezzet artırıcı olarak monosodyum glutamat kullanılmıştır.
• Lezzet artırıcı olarak monosodyum glutamat (E621) kullanıl-
mıştır.
ifadelerinden herhangi biri yer alır (Görsel 4.21).

İÇİNDEKİLER (Kuru Çorba Karışımı): Kırmızı mercimek unu, pirinç, buğday unu,
iyotlu tuz, bulgur, kurutulmuş, öğütülmüş domates, soğan tozu, (monosodyum glu-
tamat E621), irmik kavrulmuş un, bitkisel sıvı yağ, tatlı kırmızıbiber ekstraktı, kuru-
tulmuş öğütülmüş nane, sirke tozu, maya ekstraktı, kırmızı pul biber, tavuk aroması,
zerdeçal, kurutulmuş öğütülmüş sarımsak, şeker.
Buğday proteini (gluten) ve yumurta içerir. Süt, kereviz, hardal, soya ve çam fıstığı
içeren ürünlerle aynı hatta üretilmiştir.
Son kullanma tarihi ve parti no, ambalajın üzerindedir.

Görsel 4.21: Hazır çorbalar E621 kodlu monosodyum glutamat içerir.

204
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Margarin, zeytin ezmesi, alkolsüz içecekler, reçel, jöle, bis-


küvi, gofret, kek kremaları, soslar ve ketçaplar asit düzenleyi-
ci olarak sitrik asit içerir. Sitrik asit E330 kodu ile ifade edilir
(Görsel 4.22).

İçindekiler
Ayva, şeker, glikoz şurubu,
kıvam arttırıcı (pektin E440),
asitliği düzenleyici (sitrik asit E330),
100 g’da 45 g meyve ile hazırlanmıştır.
100 g’da toplam şeker miktarı 70 g’dır.
Üretim tarihi, tavsiye edilen tüketim tarihi ve
parti numarası ambalaj üzerindedir.
Güneş görmeyen, serin ve kuru yerde muhafaza ediniz.
Vakumsuz ambalajları satın almayınız.

Görsel 4.22: Reçellerde asit düzenleyici olarak kullanılan sitrik asit


E330 kodu ile ifade edilir.

E127 kodu eritrosin katkı maddesini ifade eder. Bu katkı


maddesi aromalı pudingler ve sütler, bisküviler, gofret kremaları,
şekerlemeler, içecek tozları gibi gıdalarda renk verici olarak kul-
lanılır.
Hazır gıdaların etiketleri üzerinde üretim ve son tüketim tarih-
leri ya da tavsiye edilen tüketim tarihinin yazılması zorunludur
(Görsel 4.23). Peki, bu tarihler ne anlama gelmektedir? Son
tüketim tarihi geçmiş ürünün kullanılması zararlı mıdır?
Üretim tarihi, gıda maddesinin üretildiği tarihi ifade etmekte-
dir. Son tüketim tarihi ise mikrobiyolojik açıdan kolay bozulabi-
len ve bu yüzden kısa bir süre sonra insan sağlığı açısından teh-
like oluşturabilecek olan gıdaların tüketilebileceği son tarihi ifa-
de eder. Bu nedenle son tüketim tarihinden önce gıdalar tüketil-
melidir.

Dikkat 4.1

Hazır gıda maddelerini alır-


ken ambalajları üzerinde yazılı
son tüketim tarihine dikkat etme-
liyiz. Son tüketim tarihi geçmiş
gıdalar sağlığımız için zararlıdır.
Görsel 4.23: Gıda maddelerinin ambalajları üzerinde son tüketim tarihi Bu nedenle tüketilmemelidir.
(STT) ya da tavsiye edilen tüketim tarihinin (TETT) yazılması zorunlu-
dur.

205
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Bazı gıda maddelerinin ambalajlarında son tüketim tarihi


yerine tavsiye edilen tüketim tarihi yazılmaktadır. Tavsiye edilen
tüketim tarihi, uygun şekilde muhafaza edildiğinde gıdanın ken-
dine has özelliklerini koruduğu süreyi gösteren tarihtir. Son tüke-
tim tarihi geçmiş ürünler satın alınmamalıdır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen paragrafta boş bırakılan yerleri alttaki

uygun kelime ve kavramlarla tamamlayalım.

“Gıdalara bazı özelliklerin kazandırılması için bir teknolo-

ji veya modernizasyon gereği katılan gıda ………..............…

maddeleri ………..............… numarası ile belirtilir. Ambalaj-

lı olarak pazarlanan tüm gıda ürünlerinin etiketlerinde içer-

dikleri bu maddeler belirtilmek zorundadır. Ayrıca etiketlerde

………..............… ve ………..............… tarihleri de belirtilme-

lidir. Bazı gıda maddeleri etiketlerinde ………..............… tarihi

belirtilir. Bu tarih uygun şekilde muhafaza edildiğinde gıdanın

kendine has özelliklerini koruduğu süreyi gösterir.”

Kavramlar

son kullanma

renklendirici

katkı

kod

tavsiye edilen tüketim

üretim

206
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.2.2. Temizlik Malzemeleri


İnsanlar için temizlenme bir ihtiyaçtır. Eski tarihlerden beri
insanoğlu temizlenmek ve temizlemek amacı ile süt, çeşitli bitki
özleri, kül vb. maddeler kullanmıştır.
Temizlik malzemesi olarak sabunun kullanılmaya başlama-
sı MS 200 yıllarına dayanmaktadır (Görsel 4.24). Bilimsel ola-
rak sabun üretimi ise 18.yy. da başlamıştır. Sabun, bitkisel ve
hayvansal yağların NaOH, KOH gibi kuvvetli bazlarla tepkimesi
sonucu elde edilen maddedir. Görsel 4.24: En eski temizlik ürün-
lerinden olan sabun MS 200 yılla-
O II O II rında kullanılmaya başlanmıştır.
CH2 O O
C C17 H35 CH2 OH CH17H35 C
O ONa
I

I
I H 2O I
II II
CH C C17 H35 + 3NaOH
O O CH OH + CH17H35 C
O ONa
I

I
I I
II II
CH2 O C C17 H35 CH2 OH CH17H35 C ONa
I

I
Gliseril Stearat Gliserin Sodyum Stearat
(yağ) (sabun)

Bitkisel ve hayvansal yağların bazik ortamda hidrolizlenme-


si sonucu oluşan karboksilli asitlerin sodyum ya da potasyum
tuzlarına sabun denir. Bu olay da sabunlaşma olarak tanımla-
nır. Eğer tepkimede NaOH kullanılıyorsa elde edilen sabun, sert
sabun ya da beyaz sabun olarak da adlandırılabilir (Görsel 4.25).
KOH kullanıldığında ise yumuşak sabun yani arap sabunu elde
edilmiş olur (Görsel 4.26). NaOH ya da KOH kullanıldığında olu-
şan sabun moleküllerinin açık formülleri aşağıda verilmiştir:

CH3 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2

CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 COO-Na+


Sodyum Stearat (Beyaz Sabun)

Görsel 4.25: Beyaz sabun temizli- Görsel 4.26: Arap sabunu yumu-
ğin sembolüdür. şak sabun olarak da ifade edilir.

207
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

CH3 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2

CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 COO-K+

Potasyum Stearat (Arap Sabunu)

Sabun molekülleri suyu seven (hidrofil) ve suyu sevmeyen


(hidrofob) olmak üzere iki kısımdan oluşur. Suyu seven kısım
polar yapıya sahiptir ve baş kısım olarak da ifade edilir. Suyu
sevmeyen kısım ise apolar yapıdadır ve kuyruk kısım olarak ifa-
de edilir.

CH3 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2

CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 COO-Na+


 
Hidrofob kısım Hidrofil
kısım

Sabundan sonra temizlik malzemesi olarak en çok kullanılan


madde ise deterjanlardır. Deterjanın kelime anlamı kir çözücü-
dür. Deterjanlar petrol ve türevlerinden elde edilen temizleme
özelliğine sahip toz, sıvı ya da tablet formunda olabilen kimyasal
maddelerdir (Görsel 4.27).

Görsel 4.27: Deterjanlar farklı formlarda olabilir.

Sert sularda bile köpürme özelliğine sahip deterjanların en


çok bilinen örneği lauril alkolden elde edilen sodyum lauril sül-
fattır:

208
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

CH3(CH2)10CH2-OH + HOSO2OH CH3(CH2)10CH2OSO2OH + H2O

Lauril Sülfürik asit Lauril hidrojen


alkol sülfat

CH3(CH2)10CH2OSO2OH + NaOH CH3(CH2)10CH2OSO2ONa + H2O


Sodyum lauril sülfat (deterjan)

Yapılarında benzen halkası taşıyan deterjanlar da vardır.


En çok bilinen örneği dodesil benzen sülfonattır. Bu deterjanla-
rın yapısında bulunan benzen halkası doğadaki mikroorganiz-
malarca parçalanamamaktadır. Bu nedenle çevreyi sabunlar ve
diğer deterjanlara göre daha çok kirletirler. Sabun ve deterjan-
ların molekül yapıları birbirine benzer. Deterjanlarda da hidrofil
ve hidrofob kısımlar vardır. Polar yapıya sahip hidrofil kısım baş
kısım ve apolar yapıya sahip hidrofob kısım kuyruk kısım olarak
ifade edilir.

SO3Na+ Hidrofil
grup

CH3 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2

CH2 CH2 CH2 CH2 CH2 CH2

Hifrofob grup (dodesil benzen sülfonat)

Sabun ve deterjan kiri nasıl temizler?


Yağ gibi organik maddeler kirlere neden olur. Bu madde-
ler apolar yapıya sahiptir. Su molekülleri ise polar yapıdadır
(Şekil 4.2). 2. ünitede çözünme şartlarını öğrenmiştik. Benzer
benzeri çözer ilkesi gereğince polar maddeler polar çözücüler-
de, apolar maddeler ise apolar çözücülerde çözünür. Kir mole-
külleri ile su molekülleri farklı yapıya sahip olduğu için kiri çöz-
mede sadece su kullanmak yeterli olmayacaktır. Bu nedenle Şekil 4.2: Su molekülü
deterjan ve sabun gibi hem polar hem de apolar yapıya sahip

209
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

maddeler kullanılmalıdır (Şekil 4.3). Deterjan ve sabundaki kuy-


Baş kısım ruk kısım yani apolar yapıya sahip kısım kirle etkileşerek kirin
(polar) çözünmesini sağlar. Baş kısım yani polar kısım ise su ile etki-
leşerek çözünen kirin su ile sarılıp uzaklaştırılmasını sağlar. Bu
şekilde kir temizlenmiş olur (Şekil 4.4).

Şekil 4.3: Sabun molekülü

Şekil 4.4: Sabun ve deterjanın kiri temizlemesi

Örneğin ellerimizi sabunla yıkarken sabunun kuyruk kısmı kiri


çözer. Çözünen kir su ile etkileşemediği için suyun içinde yüzer.
Akan su ile birlikte çözünen kir de ellerimizden uzaklaşmış olur
(Görsel 4.28).

Görsel 4.28: Ellerimizi sabunla yıkarken çözünen kir su ile akıp gider.

210
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

A. Deterjanın Temel Bileşenleri


Deterjanların temizleme özelliği sabunlardan çok daha fazla-
dır. Elbiselerimizdeki lekeleri çıkarmada sabun yetersiz kalmak-
tadır. Deterjanların sabunlardan daha üstün olmasının sebebi ne
olabilir?
Deterjanlar, sabunlardan farklı olarak yapılarında bazı bile-
Görsel 4.29: Yüzey aktif maddeler
şenler de içerir. Deterjanların temel bileşenleri yüzey aktif mad- köpük oluşumunu artırma özelliğine
deler, sertlik gidericiler, kirin geri dönüşümünü önleyiciler, ağartı- sahiptir.

cılar ve dolgu maddeleridir.


Yüzey aktif madde, suda ya da sulu bir çözeltide çözündü-
ğünde yüzey gerilimini etkileyen kimyasal maddelerdir. Genel-
likle yüzey gerilimini düşürerek kirin daha kolay temizlenmesi-
ni sağlar ve köpük oluşumunu artırır (Görsel 4.29). Yüzey aktif
maddeler de hidrofil ve hidrofob kısımlardan oluşur. Dört çeşit
yüzey aktif madde vardır:
Anyonik aktif maddeler: Çamaşır ve bulaşık deterjanların-
da en yaygın kullanılan yüzey aktif maddelerdir. Sıcak sularda
daha etkin çalışırlar.
Katyonik aktif maddeler: Çamaşır yumuşatıcılarında ve
çamaşır suyu gibi dezenfektanlarda kullanılırlar. Kiri temizleme
özellikleri azdır. Antiseptik özellik taşırlar.
Non-iyonik (iyonik olmayan) aktif maddeler: Güçlü kir
temizleme özelliğine sahip aktif maddelerdir. Sert ve soğuk
sularda bile kir temizleme özelliklerini etkin bir şekilde gerçek-
leştirirler. Az köpük oluştururlar. Bu nedenle otomatik yıkayıcılar-
da kullanılırlar.
Amfoterik aktif maddeler: Kozmetik sanayisinde tercih edi-
len, temizleme gücü yüksek ve cilde zarar vermeyen aktif mad-
delerdir. Bunları Biliyor muyuz 4.4 ?

Deterjanın bir başka temel bileşimi olan sertlik gidericiler,


Deterjanlarda katyonik ve
sert sulardaki kalsiyum ve magnezyum iyonlarını tutan madde-
anyonik aktif maddeler bir ara-
lerdir. Genellikle bu amaçla deterjanlarda kompleks fosfatlar kul-
da kullanılmamalıdır. Yoksa
lanılır. Bu maddelerle deterjanlar sert sularda bile etkin temizle-
bu iki madde, birbirlerinin etki-
me özelliği gösterir. lerini nötrleyerek kiri temizle-
Kir yüzeyden koparıldıktan sonra tekrar yüzeye yapışması yemez.
engellenmelidir. Bu amaçla deterjanlarda kirin geri dönüşümü-
nü önleyici maddeler kullanılır. Bu maddelerden en çok kullanı-
lan ise scmc tetra sodyum tuzudur.

211
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Deterjanlar çamaşır ağartma özelliğine de sahiptir. Bu neden-


le ağartıcı maddeler içerirler. En çok kullanılan ağartıcılar sod-
yum perborat mono hidrat (NaBO3.H2O) ve sodyum perborat tet-
ra hidrattır (NaBO3.4H2O). Bu maddeler oksijen açığa çıkara-
rak çamaşırların beyazlatılmasını sağlar. Photine ve tinopal gibi
optik beyazlatıcılar da ağartıcı madde sınıfındadır. Bu madde-
ler, oksijen bazlı olup güneş ışığında çamaşırların daha parlak
görünmesini sağlar.
Deterjanların içerdiği bir başka bileşen ise dolgu maddeleri-
dir. Dolgu maddeleri, nem çekici ve topaklanmayı önleyici mad-
delerdir. Dolgu maddesi olarak deterjanlarda genellikle sodyum
sülfat kullanılmaktadır. Ayrıca deterjanlarda kullanılan mavi,
yeşil tanecikler de dolgu amacı ile kullanılır. Aynı zamanda bu
maddelerin boyar maddesi optik beyazlatma özelliği de gösterir.
Deterjanlar bu maddelerin yanında, makine ve tesisatın metal
parçalarına zarar vermemek için pas önleyiciler, güzel koku sağ-
lamak için parfümler, daha iyi temizlik için dezenfektanlar ve
enzimler de içerir.

B. Hijyen Amaçlı Temizlik Maddeleri


Birçok temizlik maddesi reklamlarında hijyen teriminin kulla-
nıldığını duymuşuzdur. Peki hijyen ne anlama geliyor?
Hijyen, insan sağlığına zarar verecek ortamlardan korunmak
için yapılacak uygulamalar ve alınan temizlik önlemlerinin tümü-
dür. Ortamda bulunan mikroorganizmaların hastalık yapıcı sevi-
yenin altına düşürülmesi olarak da tanımlanabilir.
Mikroorganizmalar, insan vücudunda, havada, toprakta,
kullandığımız diş fırçası, tarak gibi kişisel bakım ürünlerinde
kısacası her yerde uygun ortam bulduğunda çoğalabilmektedir
(Görsel 4.30). Kullandığımız ürünlerin mikroorganizma içerme-
mesini isteriz. Bu nedenle de hijyenik temizlik malzemeleri kul-
lanmalıyız.
Hastanelerde, ameliyathanelerde kullanılan malzemele-
rin, içtiğimiz suyun, tükettiğimiz yiyeceklerin, kullandığımız kişi-
sel bakım ürünlerinin temizlik ve sterilizasyonunun sağlanması
gerekmektedir. Sterilizasyon, bir maddenin içinde ya da üzerin-
Görsel 4.30: Sağlığımızı tehdit
eden mikroorganizmalar her yerde
de bulunan mikroorganizmalardan arındırılması işlemidir.
bulunabilir.

212
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Hastanelerde kullanılan ameliyat malzemelerinin, bazı labo-


ratuvar malzemelerinin ve güzellik salonlarında kullanılan mal-
zemelerin sterilizasyonunda genellikle ışınlama yöntemi uygu-
lanır. Işınlama yönteminde çoğunlukla ultraviyole (UV) ışın-
lar kullanılır (Görsel 4.31). Steril edilecek makas, pens, bistüri
gibi aletler kalay yapraklara, ambalajlarına ya da sık dokunmuş
bez kumaşlara sarılarak makineye yerleştirilir (Görsel 4.32). Ste-
ril edilecek aletin türüne ve kirlilik düzeyine göre belirli süreler-
de UV ışınlarına maruz bırakılarak sterilizasyon sağlanmış olur.

Görsel 4.31 Ameliyat malzeme-


leri ve güzellik merkezlerinde
kullanılan bakım ürünleri Görsel
4.32’deki makine ile UV ışınlar
kullanılarak sterilize edilir.

Görsel 4.32: UV makinesi

Hijyenik temizlik sağlamak için UV ışınlarından başka kimya-


sal maddeler de kullanılabilir. Günlük hayatta kullandığımız sıvı
sabunlarda, çamaşır sularında, mutfak ve banyo temizleyiciler-
de kullanılan bazı kimyasal maddeler sadece kiri temizlemekle
kalmayıp kullanılan alanı mikroorganizmalardan da arındırmak-
tadır.
Bu temizlik malzemelerinin içerdiği benzalkoniumklorür,
fenol, fenol türevi maddeler (krezol, hegsaklorofen, fenoksieta-
nol vb.) alkol, eter, kloroform, hidrojen peroksit, potasyum per-
manganat, ozon, sodyum hipoklorit, kloraminler, formalin, etilen
oksit ve betapropiolakton gibi maddeler bakterileri yok ederek
hijyenik temizlik sağlar.

213
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Örneğin ev temizliğinde kullandığımız çamaşır suları sodyum


hipoklorit içerir (Görsel 4.33). Kuvvetli oksitleyici özelliğe sahip
bu madde mikroorganizmaların enzim aktivitesini bozarak mikro-
organizmaları yok eder.

Aktif Maddenin Adı : Sodyum


hipoklorit %4,5 (CAS Numarası: Çamaşırlarda leke çıkarıcı olarak kullanılan maddeler ise hid-
7681-52-9) Yardımcı Maddeler:
noniyonik yüzey aktif, katyonik rojen peroksit içerir (Görsel 4.34). Hidrojen peroksit de kuvvet-
yüzey aktif, sabun, sodyum hid- li oksitleyicidir ve enzim aktivitesini bozarak hijyenik temizlik sağ-
roksit, parfüm.
lar.

Görsel 4.33: Hijyen amaçlı kulanı-


lan çamaşır suları sodyum hipoklorit
içerir. Antibakteriyel sıvı sabunlar etkin madde olarak benzalkoni-
umklorür içerir (Görsel 4.35). Mikroorganizmaların hücre zarına
etki eden bu madde hücrenin enerji metabolizmasını bozar ve
bakterileri yok eder.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım
Ürün Bileşimi: % 5-15 noniyo-
nik yüzey aktif maddeler, aniyo- Aşağıda kimyasal formülü verilen maddelerin hidrofil ve
nik yüzey aktif maddeler, oksijen
bazlı ağartıcı (hidrojen peroksit). hidrofob kısımlarını tabloya yazalım.
Ayrıca, parfüm içerir.

HİDROFİL HİDROFOB
Görsel 4.34: Leke çıkarıcılarda hij-
yen, hidrojen peroksitle sağlanır. KISIM KISIM

1. C17H35COONa

2. CH3(CH2)10CH2OSO2OH

Aktif maddenin adı ve miktarı (%):


Benzalkonium Chloride % 0,13 a/a
(CAS: 68391-01-5) (Dördüncül amon-
yum bileşikleri, benzil-C12-18- 3. C12H25C6H5SO3Na
alkildimetil korürler). Yardımcı Mad-
deler: Water, cetrimonium chloride,
clycerin, lauramidopropylamine oxide,
cocamide MEA, sodium chloride, PEG-
120 methyl glucose dioleate, parfum,
myristamidopropylamine oxide, citric
acid, tetrasodium EDTA, methylisothia- 4. C17H35COOK
zolinone, methylchloroisothiazolinone,
Cl 19140, Cl 17200.

Görsel 4.35 Antibakteriyel sabunlar


benzalkoniumklorür içerir.

214
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.2.3. Polimerler
Polimer kelimesi Yunancadan türetilmiştir. Yunancada “poly:
pek çok”, “meros: birim” anlamına gelmektedir. Polimer ise
kabaca pek çok birim olarak ifade edilebilir. Polimerleri, pek çok
küçük yapı biriminin birbirine zincirleme reaksiyonla bağlanması
ile oluşan büyük zincirler olarak da tanımlayabiliriz.
Günlük hayatımızda polimerlerle iç içeyiz. Giydiğimiz ayak-
kabılarda, kazak, pantolon gibi giyim eşyalarında, mutfaklar-
da kullandığımız tavalarda, plastik saklama kaplarında, prizler-
de, kablolarda, cam çerçevelerinde polimerler kullanılmaktadır
(Görsel 4.36). Kısacası çevremizdeki birçok madde polimerdir.

Görsel 4.36: Günlük hayatta karşılaştığımız bazı polimerler

Hayatın kendisini oluşturan birçok doğal polimer de vardır.


Örneğin; genlerimizdeki nükleik asitler (DNA ve RNA) polimerik
yapıdadır (Görsel 4.37). Hayatsal öneme sahip proteinler ve kar-
bonhidratlar da yine polimerdir.
Polimerleri oluşturan, tekrarlanan küçük yapı birimlerine
monomer adı verilir. Monomerlerden polimerlerin oluşumuna
polimerleşme denir. İki monemerin birleşmesi ile dimerler, üç
monomerin birleşmesi ile trimer denilen moleküller oluşur. Poli-
merlerin oluşması için ise 1000 ve daha fazla monomerin birleş-
mesi gerekmektedir.
Polimerleşme tepkimeleri iki farklı şekilde gerçekleşebilir. Bun- Görsel 4.37: Nükleik asitler doğal
lardan biri, yapısında ikili ya da üçlü bağ içeren monomerlerde- polimer örneğidir.
ki bağların açılması ile zincirleme olarak birbirlerine bağlanmaları

215
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

sonucu polimer oluşturmalarıdır. Bu polimerleşme türüne katılma


polimerleşmesi adı verilir. Etilenden polietilen eldesi, katılma poli-
merleşmesine örnektir:

H H H H H
H H

C C C C C C C
H H
H H H H H
Etilen (Monomer) Polietilen (polimer)

Polimerler monomerin köşeli parantezle gösterilip sağ alt


köşesine (n) harfinin koyulmasıyla da ifade edilir:

H H

C C

H H n

Bir diğer polimerleşme türü ise kondenzasyon polimerleş-


mesidir. Zincirleme olarak gerçekleşen kondenzasyon tepkime-
leri ile polimer oluşumudur. Kondenzasyon tepkimesi iki mole-
külün tepkimeye girerek büyük bir molekülün yanında H2O, NH3
gibi küçük moleküllerin de oluştuğu tepkimelerdir. Kondenzas-
yon tepkimesinin zincirleme olarak gerçekleşebilmesi için mono-
merlerin en az iki aktif grup bulundurmaları gerekir. Bu grup-
lardan kopan atomların birleşmesi ile küçük bir molekül oluşur-
ken kopan yerden monomerler birbirleri ile birleşerek polimerleri
oluşturur. Amino asitlerden protein oluşumu kondenzasyon tep-
kimesine örnek olarak verilebilir (Şekil 4.5).

R2 R3
O OH
+
H N C C H N C C
OH O
H R1 H R4

Peptit Bağları Peptit Bağları


R2 H R2 H R2
O O O
R3 R3
N C C N C C N C C
N C C N C C
H R1 R1 R1
O O
H R4 H R4

H 2O H2O H2O H 2O

Şekil 4.5: Amino asitlerden protein oluşumunun gösterildiği top çubuk


modeli

216
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Şekil 4.5’te de gösterildiği gibi amino asitlerden protein olu-


şurken amino asitlerden birinin asit kısmının OH– si diğerinin
ise amin kısmının H+ si kopar. İkisi birleşerek H2O’yu oluşturur-
ken bağların koptuğu yerden amino asitler birbirlerine bağlana-
rak proteinleri oluşturur. Amino asitler arasında oluşan bu bağa
peptit bağı adı verilir.
Günlük hayatta karşılaştığımız bazı polimerler ve kullanım
alanları Tablo 4.3’te verilmiştir.

Polimerler Kullanım Alanları

Otomobil lastiği ve otomobil iç aksamla-


Buna kauçuğu
rının yapımında kullanılır.
Araba tekerleği iç lastiği, ayakkabı taba-
Yapay Kauçuk nı, diş fırçası, tarak gibi aletlerin saplarının
yapımında kullanılır.
En fazla tüketilen ticari polimerdir. Boru,
Polietilen (PE) selofan bant, yiyecek paketleri, yapımında
kullanılır.
Polietilen Meşrubat, yiyecek ve içecek kaplarının
tetraftalat (PET) yapımında kullanılır.

Kurşun geçirmez yelek yapımında kulla-


Kevlar
nılır.
Hortumlar, elektrik kabloları, priz, büro
Polivinilklorür malzemeleri, plastik perde, conta, cam
çerçeveleri, suni deri yapımında kullanılır.
Yapışmaz tava ve tencere yapımında
Politetraflor eten
kullanılır.
Plastik oyuncak, elektrikli ev aletlerinde,
Polistiren mobilya kaplamacılığında, plastik bardak
ve tabak yapımında kullanılır.
Optik gereçler, dokuma elyafı yapımın-
Akrilik
da kullanılır.

İplik, misina, oksijen çadırı, hava yastığı,


Naylon 6,6
poşet vb. nin yapımında kullanılır.

Tablo 4.3: Günlük hayatta karşılaştığımız bazı polimerler ve kullanım


alanları

217
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.2.3.1. Polimer Malzemelerin Kullanım Alanları ve Geri


Dönüşümü
Çevremize baktığımızda gördüğümüz birçok madde poli-
mer ürünüdür. Birçok sanayi dalında polimerler kullanılmaktadır.
İnşaat sanayisinden boya sanayisine, gıda sanayisinden otomo-
bil sanayisine, tekstil sanayisinden tarıma kadar her alanda poli-
merlerle karşılaşmaktayız (Görsel 4.38).

Görsel 4.38: Birçok sanayi dalında oluşturulan polimer maddeler

Üretimi gün geçtikçe artan polimer malzemelerin tercih edil-


me nedenleri neler olabilir?
Tercih sebeplerinin başında maliyetinin düşük olması gel-
mektedir. Ayrıca hafif bir malzeme oluşları da polimerlerin ter-
cih edilmesinin nedenlerindendir. Eskiden astronot kıyafetleri
metalden yapılmaktaydı şimdi ise polimer malzemeler kullanıl-
maktadır (Görsel 4.39). Ayrıca uçaklardaki pek çok metal malze-
me de yerini polimerlere bırakmıştır. Bu malzemelerin özellikle
gıda sanayisinde tercih ediliyor olmasının nedenlerinden biri ise

Görsel 4.39 Astronot kıyafetlerinde düşük ve yüksek sıcaklıklara dayanıklı olmalarıdır.


hafif oluşu ve dayanıklılığı nedeni
Kolay elde edilebilmesi, darbelere karşı dayanıklı olması,
ile polimerler kullanılmaktadır.
şekil verilebilir olması, estetik görünümü, ultraviyole ışınına karşı

218
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

koruma açısından çeşitli renklerde üretilebiliyor olması vb. birçok


sebep polimer malzemelerin tercih edilmesine neden olmaktadır.
Her geçen gün kullanımı artan polimer malzemelerin kullanı-
mının zararı olabilir mi?
Polimer malzemeler insan sağlığı için olumsuz birtakım tok-
sik etkilere neden olduğu gibi çevre kirliğine de neden olmakta-
dır. Gıda maddelerinin paketlenmesinde kullanılan plastik amba-
lajlar gıda maddesi ile plastik ambalajın etkileşimine neden ola-
bilir. Bu nedenle gıda maddeleri ile temasta bulunan plastik mal-
zemenin gıdayı sızdırmaması, renk, koku ve tadını değiştirme-
mesi, depolama ve taşıma şartlarına uygun fiziksel ve meka-
nik özelliklere sahip olması gerekir. Gıda maddeleri ile temas
hâlinde bulunan plastik maddeler, kolay kırılmayan, yırtılma-
yan ve deforme olmayan yapıda olmalıdır. Vinilklorür içeren bazı
plastikler kanserojen etkiye sahiptir. Bu nedenle gıdalarla tema-
sından kaçınılmalıdır.

Görsel 4.40: Polimer atıklar her geçen gün Dünya’mızı kirletmektedir.

Plastik atıkların oluşturduğu çevre kirliliği de insan ve diğer


canlılar için olumsuz etkiler oluşturmaktadır (Görsel 4.40). Plas-
tik maddelerin yakılması sonucu oluşan dioksin gazı tehlikeli bir
madde olup sera etkisine neden olmaktadır.
Acaba insanlar, doğaya atılan bir plastik şişenin bin yıl sürey- Görsel 4.41: Doğaya atılan plastik
malzemeler uzun yıllar yok olmaz.
le yok olmadığını biliyor mu (Görsel 4.41)?

219
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Plastik malzemelerin bozunma sıcaklıkları çok yüksektir.


Aynı zamanda UV ışınlarına karşı oldukça dayanıklıdırlar. Doğa-
da bulunan mikroorganizmalar plastik malzemeleri çok zor yok
edebilmektedir. Bu nedenle doğaya atılan her bir plastik malze-
me çevreyi kirletmektedir.
Plastik madde üretimi her geçen gün artmaktadır. Bu yük-
sek miktardaki artış ile tüketim paralel gitmektedir. Bu da poli-
mer atık sorununun oluşumuna neden olmaktadır. Bu nedenler-
den dolayı çevreyi kirleten polimer atıkların geri dönüşümü bir
zorunluluktur.
Geri dönüşüm ile atıkların çevreyi kirletmesinin önüne geçi-
leceği gibi ham madde ihtiyacının azaltılması ve enerji tasarrufu
da sağlanmış olacaktır (Görsel 4.42).

Görsel 4.42: Polimer atıkların geri dönüşümü ile çevre kirliliğinin


önüne geçilebilir.

Tüketicinin bu konuda bilinçlendirilmesi amacı ile plas-


tikten yapılmış malzemelerin üzerine logolar yerleştirilmiştir.
Bu logolara hiç dikkat ettiniz mi? Logonun iç kısmında 1’ den
7’ye kadar olan rakamlar yer alır. Peki, bu rakamlar ne anla-
ma geliyor?
Plastik malzemelerin logolarında yer alan rakamlar o plastiğin
hangi polimerden oluştuğunu gösterir. Ayrıca plastik malzemenin
nasıl geri dönüştürüleceği hakkında da bilgi verir (Tablo 4.4).

220
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Polimer Malzemelerin
Logoların Anlamları
Logoları

Polietilen tetraftalatı gösterir.


Kolayca geri dönüşebilen plastik
ürünleri ifade eder.

Yüksek yoğunlukta polietile-


ni gösterir. Pek çok geri dönüşüm
programına uygunluğu ifade eder.
Çok yönlü bir plastiktir, birçok mad-
de geri dönüştürülebilir anlamına
gelir.

Polivinil klorürü gösterir. Geri


dönüşümlü kabul edilir, plastik mal-
zemeyi ifade eder.

Yüksek yoğunluklu polietileni


gösterir. Genellikle geri dönüşüme
uygun olmayan plastik malzemeyi
ifade eder.

Polipropileni gösterir. Geri dönü-


şümlü kabul edilir, plastik malze-
meyi ifade eder.

Polistireni gösterir. Çoğu zaman


geri dönüşümü yapılamaz yan
plastik malzemeyi ifade eder. Geri
dönüşümü zordur. Bazı geri dönü-
şüm programlarınca geri dönüştü-
rülebilir.

Diğer polimerleri ifade eder. Geri


dönüşümlü değildir.

DİĞER

Tablo 4.4: Polimer malzemelerin logoları ve bunların anlamları

221
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Tablo 4.4’te polimer malzemelerin logolarının anlamları veril-


miştir. Bu anlamlara dikkat ederek ürün seçmek çevre kirliliğine
karşı bizlerin alabileceği önlemlerdendir. Logo numarası 1, 2, 3
ve 5 olan ürünleri daha çok tercih etmeliyiz. Logo numarası 4 ve
7 olan ürünleri ise tercih etmemek gerekir.
Gündelik hayatta kullandığımız plastik ve bazı malzemelerin
doğada kalma süreleri Tablo 4.5’de verilmiştir.

Malzeme Adı Doğada Kalma Süresi

Cam şişe 4000 yıl

Kâğıt parçası 3 ay

Plastik şişe 100-1000 yıl

Alüminyum kutu 10-100 yıl

Plastik kart 1000 yıl

Tahta 15 yıl

Ciklet 5 yıl

İzmarit 3 ay

Tablo 4.5: Gündelik hayatta kullanılan bazı malzemelerin doğada kalma


süresi

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen polimer türlerini kullanım alanları ile eşleş-


tirelim.

Kullanım Alanı Polimer Türü


(...) a) Meşrubat şişesi 1. Akrilik
(...) b) Dokuma kumaşı 2. Polietilen
(...) c) İplik 3. Kevlar
(...) d) Kurşungeçirmez yelek 4. Polivinil klorür
(...) e) Gıda ambalajı 5. Polietilen tetraftalat
(...) f) Teflon tava
(...) g) Elektrik kablosu

222
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.2.4. Kozmetikler
İnsanlar için dış görünüş önemli bir unsurdur. İnsanoğlu varo-
luşundan beri güzel görünmek için birçok yola başvurmuştur.
Günümüzde de insanlar dış görünüşleri için birtakım kozmetik
ürünler kullanmaktadır. Peki, kozmetik kelimesinin anlamı nedir?
Kozmetik, insan vücuduna sürülen temizleme, güzelleştir-
me ya da görüntüyü değiştirme amacıyla kullanılan maddelerin
genel adıdır (Görsel 4.43).
Kozmetikler genç-yaşlı, kadın-erkek toplumun her kesimin- Görsel 4.43: Kozmetik ürünler

de günlük yaşamda sıklıkla kullanılan tüketim maddeleridir. Cilt


temizliğinde kullanılan sabun, şampuan başta olmak üzere deri,
saç ve tırnakların görünüşünü değiştirmek için kullanılan ruj, fon-
döten, oje gibi makyaj malzemeleri, parfümler, deodorantlar, saç
boyaları ve jöleler en sık kullanılan kozmetik ürünlerdendir.
Kozmetikler, uygulanış yerlerine ve temel etki alanlarına göre
ikiye ayrılır:
1. Uygulanış yerlerine göre kozmetikler
• Deriye uygulananlar (yumuşatıcı krem ve losyonlar, temiz-
leyici krem ve losyonlar, yüz maskeleri, güneş koruyucular, ter-
leme önleyici maddeler, ter kokusu önleyici ürünler, tıraş krem-
leri vb.)
• Toz ve pigment şeklinde olanlar (yüz pudraları, allık, dudak
boyaları, tırnak cilaları, göze uygulanan kozmetik ürünler)
• Saça uygulanalar (saça şekil veren ve düzleştiren ürünler,
şampuanlar, saç boyaları, saçın rengini açan ürünler)
• Dişlere ve ağız boşluğuna uygulanan kozmetikler (diş
macunları, ağız spreyleri)
• Bunlar dışında bebek kozmetik ürünleri, vücut pudraları,
banyo ürünleri.
2. Temel etki alanlarına göre kozmetikler
• Tabaka oluşturan maddeler
• Keratinli maddeler
• Sebatrop maddeler
• Dermatrop maddeler
Kozmetiklerin ana ham maddeleri bitkisel, hayvansal ve
mineral yağlar; vakslar ve esterler, yağ asitleri, yağ alkolleri,
poliglikol, eter ve pudralardır.

223
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Kozmetiklerin ana ham maddeleri yanında içlerinde boya ve


pigmentler, nemlendiriciler, koku maddeleri yani parfüm bileşenle-
ri, çözücüler ve anti-mikrobiyal yardımcı maddeler bulunmaktadır.
Piyasaya sunulan bir kozmetik ürünün tüketici tarafından
satın alınabilmesi için tüketicinin psikolojik isteğine uygun bir
renkte olması gerekir. Ayrıca tüketici ürünün hoş kokulu olma-
sını da ister. İsteğe en uygun şekilde hazırlanmış bir kozme-
tik ürüne eğer iyi bir parfümleme ve renklendirme yapılmamış-
sa daha baştan piyasadaki diğer ürünlerin gerisinde kalmış olur.
Bu nedenle boya, parfüm, çözücü, koruyucu ve anti-mikrobiyal
maddeler, emülgatörler gibi kozmetik ürünün yapımında kullanı-
lan maddelerin önemini göz ardı etmemek gerekir.
Boyalar kozmetik ürünlerin içinde bulunan renk verici pig-
mentlerdir. Bu ürünlerin çoğu özellikle saç boyalarında kullanılan
parafenil diamin ve paratoluendiaminin kullanılışı bugün bir-
çok ülkede yasaklanmıştır.
Ayrıca göz makyaj ürünlerinde ve rujlarda (Görsel 4.44) kul-
lanılan eosin, eritrosin ve halojenlenmiş floroseinler ile azo
boyar maddeler ciltte duyarlılık yaratan boyar maddelerdir.

Görsel 4.44: Boyalar, göz farlarında ve dudağa sürülen rujlarda kulla-


nılmaktadır.

Nemlendiriciler, kozmetik kremlerde (Görsel 4.45) su kay-


bından meydana gelen kabuklaşmayı önlemek için kullanı-
lır. Nemlendiriciler aynı zamanda deriden su kaybı hızını kont-
rol eder. Etki mekanizmalarına göre, örtücü, protein yenileyi-
ci gibi sınıfları vardır. Cildin nemlenmesi, keratin tabakasında
bulunan doğal nemlendirici faktörle suyun ciltten uçmasını kont-
rol eden ve suyu tutan hücre lipitlerine bağlıdır. Nemlendiriciler,
Görsel 4.45: Elimize sürdüğü-
suyun ciltten doğal olarak uçmasını sınırlayarak çevreden cilde
müz kremler nemlendirici bile-
şenler içermektedir. su çeker.

224
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

İyi bir nemlendiricide aranan özellikler aşağıda sıralanmıştır:


• Normal atmosferik nemde su çekici ve tutucu olmalıdır.
• Normal atmosferik nemde, bulunduğu maddede su miktarı
ya da nem değişmesiyle fazla miktarda değişmemelidir.
• Diğer maddelerle kolay karışabilmesi yönünden vizkozite-
si düşük, vizkozitenin sıcaklıkla değişme oranı küçük olmalıdır.
• Kolaylıkla ve ucuza satın alınabilmelidir.
Parfümler, doğada bulunan ya da sentetik olarak elde edilen hoş
kokulara denir (Görsel 4.46). Hemen hemen her kozmetik ürü-
nün yapı formülünde koku verici olarak kullanılır. İçeriklerindeki
cinnamic alkol, cinnamic aldehit, eugenol, benzil salisilat, benzil
benzoat gibi kimyasallar zararlıdır.
Sentetik yolla elde edilen parfümlerin başka maddelerin yanı
sıra taş kömürü katranı, petrol türevleri, asetilen gibi maddeler-
den üretildiğini biliyor muyuz? Bu ürünler tanımlanmış hoş bir
Görsel 4.46: Kozmetik ürünlere
koku elde etmek için özgül bir maddeye dönüştürülür. koku veren parfümler
Parfümlerdeki en belirgin koku tipleri muz, çilek ve elma
kokusudur. İzoamil asetat, baskın bir meyve kokusuna sahip-
tir. Muz aromasının esas kokusu olması sebebiyle muz kokusu
olarak bilinir. Bütil asetatın kokusu, elma kokusu olarak bilinir.
Bütil asetat, asetik asit ve bütil alkolün esterleşmesi ile elde edi-
lir. Bu parfümler şampuanlarda, sabunlarda, oda spreylerinde ve
parfümlerde bulunur.

O CH3 O
CH3

H 3C O CH3 H 3C O
İzoamil asetat (muz kokusu) Bütil asetat (elma kokusu)

Kozmetik ürünlerde anti-mikrobiyal madde olarak en çok


parahidroksi benzoik asit esterleri yani parabenler kullanılır.

O OR

OH
Para hidroksi benzoik asit esteri (paraben)

225
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Fondöten, pudra (Görsel 4.47), göz farı, maskara, makyaj


temizleyiciler, ruj, çabuk kuruyan ojeler gibi kozmetiklerde para-
ben çeşitleri bulunur. Ayrıca kişisel bakım ürünlerinden nemlen-
dirici losyon ve kremler, diş macunu, diş tozu ve temizleyicile-
ri, güneş yağları, terlemeyi önleyici deodorantlar ve sabunlar da
paraben içerir (Görsel 4.48).
Kozmetik ürünlerde en çok kullanılan koruyucu ve çözücü-
ler; metil paraben (%35), propil paraben (%32), imidazolidinil
üre (%9), kuaterniyum-15 (%5) ve formaldehit çözeltisidir (%4).
Görsel 4.47: Pudra makyaj mal- Birçok dezenfektan madde kozmetik ürünlerde koruyucu olarak
zemesidir. kullanılır.
Saç bakım ürünlerinden saç boyaları ve jöleler (Görsel 4.49)
kozmetik malzemelerin en sık kullanılanlarıdır. Saç boyala-
rı geçici, yarı kalıcı ve kalıcı (oksidatif) boyalar olmak üzere üç
çeşittir. Kalıcı boyalar piyasadaki ürünlerin %80’ini oluşturur.
Kalıcı boyalar, ara ve birleştirici kimyasallar olmak üzere iki çeşit
kimyasaldan oluşmaktadır. Bu kimyasallar hidrojen peroksit var-
lığında saça renk vermektedir. Kalıcı boyaların rengi koyulaştık-
ça ara kimyasallar dediğimiz aromatik amin içerikleri de artmak-
tadır. Yarı kalıcı ve geçici boyalar ise non-oksidatif özelliktedir ve
saça direkt işleyen renklendirici bileşikler içerir.

Görsel 4.49: Saç boyaları ve jöleler sık kullanılan kozmetik ürünlerdir.


Görsel 4.48: Diş bakım ürünleri
ve güneş koruyucu gibi kozmetik-
ler paraben içerir. Saç boyalarında kullanılan hidrojen peroksidin endüstri-
yel kullanımı oldukça yaygındır. En sık kullanıldığı alanlar teks-
til, gıda, kâğıt ve saç boyası sektörleridir. Ticari dezenfektan ve
anti-mikrobiyal ajan olarak piyasada kullanılan hidrojen peroksit,
saç boyalarında düşük konsantrasyonlarda bulunur(% 3-6). Hid-
rojen peroksidin yüksek dozlarda cilt, sindirim veya solunum yol-
larıyla alınması ya da göze temas etmesi sonucunda önemli tok-
sik etkiler görülür.

226
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Saç jöleleri, alkol çözeltili jöle oluşturucu suni reçinelerden


ve yağımsı bileşenlerden oluşur. Genel işlevi saça şekil ver- Dikkat 4.2
mek olan jöleler, jel yapısındaki saydam maddelerdir. Bu ürünle-
Cilt bakım malzemeleri bir
rin yapımında suda çözünen polimerler, şekil verici ajanlar, nem
cilt bakım uzmanının tavsiyesi
çekiciler, yüzey aktif maddeler kullanılır. ile alınmalıdır. Gelişigüzel kul-
Günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız saç boyaları ve lanılan cilt bakım ürünleri birçok
jölelerin sakıncaları neler olabilir? Genel anlamda insanda aler- sağlık sorununa neden olabilir.
jiye sebep olan maddelerin büyük bir çoğunluğunu kozmetik
ürünler özellikle de saç boyaları oluşturmaktadır. Birçok kozme-
tik ürün özellikle saça uygulanan ürünler tahriş ve temas yoluyla
meydana gelen cilt hastalıklarını oluşturur.
Saç boyası kullanımı ile farklı birçok kanser gelişimi arasın-
da bir ilişkinin olup olmadığı günümüzde pek çok araştırmanın
konusu olmuştur. Ancak herhangi bir kanser gelişimi ile arasın-
da kesin ve güvenilir bir ilişki tespit edilememiştir.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

bitkisel yağlar hayvansal yağlar

eter parfüm

pudra boya

çözücü nemlendirici

Yukarıda verilen maddelerden hangilerinin kozmetik ürün-


lerde kullanılan yardımcı maddelerden olduklarını belirtelim.

227
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.2.5. İlaçlar
1900’lü yılların başında ölümcül sonuçları doğuran birçok
hastalığın günümüzde tedavisi bulunmuştur. Şüphesiz bu tedavi
yöntemlerinin bulunmasında en önemli faktör ilaç sanayisinde-
ki gelişmelerdir. İlaçların geliştirilmesiyle insanların yaşam kalite-
leri artmakta ve birçok hastalıkla mücadelede önemli yollar alın-
maktadır.
Hayvan ya da insan üzerinde meydana getirdiği etki ile bir
hastalığın tedavisini ya da hastalıktan korunmayı sağlayan kim-
yasal maddelere ilaç denir (Görsel 4.50). İlaçların hastaya veri-
lebilecek şekilde özel kalıplara sokulmuş hâllerine farmasötik
Görsel 4.50: İlaçlar, hastalığın te- şekli denir. Peki ilaçlar neden hap, şurup, iğne, merhem gibi
davisi ya da hastalıktan korunmayı
sağlayan kimyasal maddelerdir. farklı formlarda kullanılır?
İlaçların hastaya kolaylıkla verilebilmesi veya uygulanabil-
mesi için uygulama yerlerine göre değişik farmasötik şekillerde
hazırlanması gerekir. Farmasötik şekiller katı, yarı katı ve sıvı
farmasötik şekiller olarak üçe ayrılır:
a. Katı farmasötik şekiller; ağızdan ve diğer yollarla alı-
nanlar olarak ikiye ayrılır. Ağızdan kullanılan katı ilaçların, tab-
let (komprime), draje, pilül, kapsül, kaşe, toz (pudra), paket gibi
çeşitleri bulunmaktadır.
Tabletler (Görsel 4.51), toz hâlindeki ilaçların çeşitli bağlayı-
cı maddeler karıştırılarak özel makinelerde sıkıştırılması ile elde
edilir. Disk veya silindir şeklinde bulunurlar. Köpüren (efervesan)
tablet ve çiğneme tableti gibi şekilleri de vardır.

Görsel 4.51: Tablet ilaçlar

Drajeler, tabletlerin içimini kolaylaştırmak amacıyla üzerleri-


nin şekerle kaplanması sonucu oluşur.
Pilül, ilacın toz hâlindeki etken maddelerinin bal gibi yapıştı-
rıcı maddeler ile yoğurulduktan sonra küçük küreler hâline geti-
rilmesi ile elde edilir.

228
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Kapsül (Görsel 4.52), tadı ve kokusu hoş olmayan ilaçların


kolay alınmasını sağlayan silindir, yassı ya da zeytin şeklinde
jelatin koruyucular içinde hazırlanmış ilaç türüdür.
Kaşe, tadı ve kokusu hoş olmayan ilaçların, nişastadan yapıl-
mış, iç içe geçmiş iki kapak içinde toz ilaç bulunduracak şekilde
hazırlanan, silindir şeklindeki biçimleridir.
Toz (pudra), ilacın toz hâline getirilmiş biçimidir. Sentetik
veya doğal kaynaklı çeşitli ilaçlar toz hâline getirilerek kaşık ya Görsel 4.52: Kapsül ilaçlar

da diğer ölçeklerle ağızdan alınabilir.


Paketler, toz hâldeki ilaçların tek kullanımlık dozlarının
kâğıttan yapılmış ufak paketlere koyulmasıyla hazırlanır.
Pastiller, toz hâlindeki ilaçların, yapıştırıcı maddelerle tatlan-
dırılmış, ağız içinde emilerek eritilen, genellikle ağız boşluğun-
daki hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaç şeklidir.
Diğer yollardan kullanılan katı ilaçlar, supozituvar (fitil), ovül,
transdermal terapötik sistemdir. Supozituvarın, ana madde-
si kakao yağı ve gliserinli jelatindir. Vücut boşluklarına ve giriş-
lerine rahatça girebilecek koni şeklinde yapılmış ilaçlardır. Oda
ısısında katı fakat vücut ısısında kolay eriyebilen ilaç şeklidir.
Transdermal terapötik sistem, etkili bir maddenin flaster içine
yerleştirilmesiyle hazırlanan farmasötik şekillerdir. Göğüs ya da
kulak arkasına yapıştırılarak ilacın ciltten absorbsiyonu (emilimi)
sağlanır.
b. Yarı katı farmasötik şekiller, merhem (pomad)lerdir
(Görsel 4.53). Etken ilaç maddesinin vazelin, lanolin ve sıvı yağ-
lar ile karıştırılarak ana madde içinde eritilmiş tereyağı kıvamın-
da hazırlanmış yarı katı ilaç şeklidir. Deri ve mukoza hastalıkları-
nın tedavisinde cilde sürülmek suretiyle dıştan uygulanır. Kıvamı
daha katı olanlara pat denir. Merheme göre içinde su oranı fazla
ve daha yumuşak ilaç şekline krem denir.
c. Sıvı farmasötik şekiller, solüsyon, tentür, eliksir, şurup,
damla, süspansiyon, emülsiyon, lavman, aerosol, ampul, viyal,
flakon gibi çeşitleri vardır.
Solüsyon, etken ilaç maddesinin su veya başka bir çözücü-
de çözülmesiyle hazırlanan ilaç biçimidir. Ağız içine uygulanan
Görsel 4.53: Merhem ilaçlar
şekline gargara denir. Damla olarak göze, burna, kulağa uygu- yarı katı farmasötik şekillere
girer.
lanan ve ampul şeklinde uygulanan biçimleri de vardır.

229
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Tentür, bitkisel veya hayvansal ilaçların alkol, eter gibi erit-


kenler içinde hazırlanmış renkli, berrak sıvı ilaç çeşididir.
Eliksir, su ve alkol içinde etken maddenin tatlandırılmış ve
kokusu düzeltilmiş hâlidir. Bu solüsyon ağız yoluyla alınır.
Şurup (Görsel 4.54), etken ilaç maddesinin 2/3 oranında faz-
la şeker içeren sıvı ilaç şeklidir. Fazla şeker mikrop üremesini
önler.
Damla, ufak miktarlarda verilir ve saymak suretiyle kullanılan
solüsyondur. Ağızdan kullanılanları olduğu gibi göz (Görsel 4.55),
Görsel 4.54: Şurup ilaçlar
burun ve kulak damlası olarak dıştan kullanılanları da vardır.
sıvı farmasötik şekillere ör-
nektir. Süspansiyon, katı ilaçların bir sıvı içinde ufak partiküller
hâlinde dağılması suretiyle elde edilir. Bir süre bekletildiğinde
katı madde dipte çökebilir. Kullanılmadan çalkalanması gerekir.
Emülsiyon, bir sıvının diğer bir sıvı içinde ufak damlacıklar
hâlinde dağılıp kolloidal bir karışım oluşturması ile elde edilir.
Lavman, rektal yoldan kullanmak için hazırlanmış solüsyon
veya süspansiyon şeklindeki ilaç biçimidir.
Aerosol, etken maddeyi çözebilen özel sıvı içinde hazırlan-
mış ilaç biçimidir. Solunum yoluyla uygulanır (Görsel 4.56).
Ampul, viyal, flakon (Görsel 4.57) içerisinde toz ya da sıvı
etken madde bulunan steril şartlarda hazırlanmış cam kaplar-
da saklanan ilaç biçimidir. Ampul ve flakonda sıvı ya da toz ilaç
bulunur. Toz ilaç varsa ayrı ampulde sıvı ilaçla karıştırılarak kul-
lanılmak üzere paketlenir.
Görsel 4.55: Göz damlaları so-
lüsyon örneğidir.

Görsel 4.56: Aerosol ilaçlar


solunum yoluyla alınır. Görsel 4.57: Ampul ilaçlar steril şartlarda hazırlanmış cam kaplarda
saklanır.

230
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

İlaçların hap, şurup, iğne, merhem gibi farklı formları olma-


sının birçok nedeni vardır. İlaçların absorbsiyonu yani emilimle-
ri uygulandıkları yerden kan veya lenf dolaşımına geçişi şeklin-
de gerçekleşir. Eğer kullanılan ilacın en kısa sürede kan veya
lenf dolaşımına katılması istenirse ilacın farmasötik şekli önemli-
dir. Örneğin; oral yani ağızdan ilaç alımlarında emilim hızı 30-90
dakika arasında değişirken enjeksiyon yolu ile yani damar yolu
ile verilen ilaçlarda emilim hızı 30-60 saniye olmaktadır. Hap
yutamayacak durumda olan hastalara ilacın etken maddesinin
verilmesi için iğne ya da damar yolu seçilebilir.
Merhem, pomad, krem, losyon gibi ilaçlar lokal olarak yani cil-
de sürülerek uygulanır. Örneğin; saç derisi, koltuk altı gibi bölge-
lerdeki tahrişlerde direk uygulanarak kısa sürede tedavi edilebilir.
Gargara ve pastil gibi ilaç şekilleri ağız içindeki iltihaplar için
uygundur. Bu bölgedeki iltihaba direkt etki etmesi bakımından
önemlidir.
0-3 yaş çocuklar hap yutabilme yetisine sahip olmadıkları için
ilacın etken maddesi şurup şeklinde verilir. Bu şekilde kullanım
rahatlığı sağlanır.
Damla şeklindeki ilaçlar genellikle göz, burun ve kulaklara
uygulanabilir. Göz damlasındaki etken maddenin ağız yoluyla
alınması zordur. Damla ilaç formu göz, kulak, burun gibi organ-
lar için en uygun olanıdır.
Farklı ilaç formlarının farklı özellikleri vardır. Örneğin; enjek-
te edilebilir ilaçların ozmotik basıncı önemlidir. Enjeksiyonluk
çözeltilerin izotonik olması istenir. İzotonik çözeltiler, kan sıvı-
sı ve gözyaşı gibi vücut sıvılarıyla eş ozmotik basınç gösteren
çözeltilerdir. İki farklı çözelti aynı ozmotik basıncı gösterse bile
çözeltiler izotonik demek değildir. Bir çözeltinin izotonik olma-
sı için sadece vücut sıvıları ile eş ozmotik basınç göstermele-
ri gerekir. Örneğin; %0,9’luk NaCl (Görsel 4.58) çözeltisi kan ile
aynı ozmotik basınca sahip olduğu için izotonik çözeltidir.
Borik asit çözeltisi hem kan hem de gözyaşı ile eş ozmotik
basınç göstermesine rağmen sadece gözyaşı ile izotoniktir. Erik-
rositlerde hemoliz yapar.
Vücut sıvısından veya %0,9’luk NaCl çözeltisinden daha Görsel 4.58: %0,9’luk NaCl çö-
zeltisi (serum fizyolojik) kan ile
düşük ozmotik basınç gösteren sıvılar hipotoniktir ve erikrosit
izotoniktir.
hemolizi yapar.

231
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Vücut sıvısından daha yüksek ozmotik basınç gösteren sıvı-


lar hipertoniktir. Erikrositlerin büzülmesine neden olur (Şekil 4.6).

TONİSİTE
Hipertonik Hipotonik
H2 O H 2O
İzotonik

Şekil 4.6: Hipertonik ve hipotonik çözeltilerde ozmotik basınç

Çok düşük ozmotik basınç gösteren izotonik çözeltilerin


ozmotik basınç ayarı yapılır. Her enjeksiyonluk çözeltinin ozmo-
tik basınç ayarı gerekmez. Fakat büyük hacimli verilecek çözel-
tilerin ozmotik basıncı mutlaka ayarlanmalıdır. Enjeksiyonluk
çözeltilerin ozmotik basınç ayarı için sodyum klorür ve dekstroz
gibi inert ve toksik olmayan maddeler kullanılır.
Katı farmasötik şekillerden tabletlerin efervesan şekilleri
olduğunu öğrenmiştik. Efervesan tabletler (Görsel 4.59), granül
hâlinde ya da kurutulmuş tozlar karıştırılarak hazırlanabilir. Efer-
vesan tozlara istenirse boya katılabilir. Esanslar ise granül hâline
getirildikten sonra ilave edilebilir.
Bu tür köpüren karışımlar, tabletlerin sıvılarda ve organ sıvı-
larında kolay parçalanmasını da sağlamaktadır.
Tabletlerin en az iki ayrı madde karışımının çeşitli bağlayıcı
maddelerle karıştırılarak özel makinelerde sıkıştırılması ile elde
Görsel 4.59: Efervesan tab- edildiğini söylemiştik. Etken bir maddenin tablet şekline dönüştü-
letl
rülmesi için birçok inert madde kullanılır. Bu inert maddeler;
• Seyreltici ve dolgu maddeleri,
• Yapıştırıcı ve ıslatıcılar,
• Yapışmayı önleyici ve kaydırıcılar,
• Sürtünmeyi önleyiciler,
• Dağıtıcılar
• Islanmayı kolaylaştırıcılar,
• Emiciler,
• Tat verici ve tat düzelticiler,
• Koku vericiler,

232
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

• Renk verici boyar maddeler şeklinde sıralanabilir.


Bir tabletin ağırlığı en az 0,1 gram olmalıdır. Bu nedenle
etken maddesi çok az olan tabletlerin üretim aşamasında seyrel-
Bunları Biliyor muyuz 4.5 ?
tici ve dolgu maddeleri kullanılır. Laktoz, nişasta, şeker, glikoz,
mikrokristal selüloz, sorbitol, tuz, bu amaç için sık kullanılan mal-
Efervesan tozlar rutubetten
zemelerdir. Ancak eklenen bu seyreltici ve dolgu maddelerinin
etken maddeye zararı olmaması gerekir. korunmalıdır. Rutubetli ortam-
larda kendi kendine karbondi-
Yapıştırıcı ve ıslatıcılar, toz tanelerin birbirine yapışarak gra-
oksidini kaybederek köpüre-
nül hâline geçmelerini, granüller kuruduktan ve basıldıktan son-
ra da tekrar toz hâline geçmemelerini sağlar. Yapıştırıcılar, kuru, mez hâle gelebilirler. Bu yüz-
sıvı veya çözelti hâlinde kullanılır. den ilaç prospektüslerinde,
kuru ve serin yerde saklanma-
Su, alkol, jelatin çözeltisi, basit şurup, nişasta peltesi, alkol-
lü jelatin çözeltisi, glikoz çözeltisi, arap zamkı çözeltisi (Görsel lıdır, uyarısına rastlarız. Böy-
4.60), sıvı hâlde kullanılan yapıştırıcılardır. Su ve alkol genellikle le toz ve tabletlerin bulundu-
tek başına kullanılmaz. Şurup yalnız olarak kullanılırsa granüller ğu kapların kapakları içerisine
kuruduktan sonra sertleşir ve kırılabilir. Jelatin çözeltisi çok kul- silikajel koyularak rutubetten
lanılan bir yapıştırıcıdır. korunmaya çalışılmaktadır.
Gıda ve ilaçlarda kullanılmasına izin verilen boya maddele-
ri vardır. Bu renk verici maddeler sentetik olabildikleri gibi klorofil
gibi doğal boyalar da olabilir. Genellikle yapıştırıcı çözeltiler içe-
risinde eritilerek kullanılır. İlaçların içerisindeki boyar maddeler,
%0,03’ü geçmemelidir.
Koku verici esanslar, nadiren ve mikro kapsül hâlinde kulla-
nılır. Granüller üzerine püskürtme yöntemi ile de uygulanabilir.
İlaçların çocuklar için en sık kullanılan formu şuruplardır.
Şurupların vücut için kabul edilebilir tatta olması çocuk sağlığı
açısından önem taşır. Tat ve lezzet verici maddeler olarak şeker,
sakarin, kakao (Görsel 4.61) ve bazı uçucu yağlar kullanılır.
Görsel 4.60: Arap zamkı sıvı hâlde
kullanılan yapıştırıcılardandır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen ilaç çeşitlerinin şekillerini uygun kutucuğa


“+” işareti koyarak belirtelim.

İlaç Katı Yarı Katı Sıvı


Draje
Merhem
Eliksir
Tentür
Pastil Görsel 4.61: Şuruplarda tat ve
lezzet verici madde olarak ka-
Aerosol kakao da kullanılmaktadır.

233
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.3. OKULDA KİMYA


Kırtasiye malzemeleri ile olan ilişkimiz okul hayatımıza baş-
ladığımız ilk gün başlar. Kırtasiyeden kitap, defter, kâğıt, kur-
şun kalem, silgi, yapıştırıcı, mürekkep gibi malzemeler alı-
rız (Görsel 4.62). Kırtasiye malzemelerini sadece okulda değil
günlük hayatımızda da birçok yerde kullanırız.

Görsel 4.62: Kırtasiye malzemeleri

4.3.1. Kırtasiye Malzemeleri


Kalem ilk çağlarda bir taştan ibaretti. Sonrasında ise yazmak
için kömürden yararlanıldı. Yaklaşık 2000 yıl kadar ise kurşu-
nun yontularak kâğıt üzerine yazı yazmak için kullanıldığı bilinir.
Daha sonra kurşunun zehirleyici olduğu anlaşıldı ve kurşun yeri-
ni 1564 yılında İngiltere’de tesadüfen bulunan saf grafit tabaka-
sı ile yapılmış kalemlere bıraktı. Bu tabakadan ince kare çubuk-
lar kesilmesiyle ilk kurşun kalemler elde edilmiştir. Bu kalem-
ler zamanla Avrupa’nın her yerinde kullanılmaya başlandı. Adı
yine kurşun kalem olarak anılmasına rağmen yapımında sade-
ce grafit kullanılıyordu. Yazar Henry David Thoreau (Henri Dey-
vid Tora), grafiti tamamen eritip kille karıştırarak modern kurşun
kalemi yaptı (Görsel 4.63).

Görsel 4.63: Kurşun kalem ve kurşun kalemde kullanılan grafit

234
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Grafit, yumuşak dokunumlu, yağsı ve ince levhalar hâlinde


bükülme özelliğine sahip bir karbon mineralidir. Rengi siyah ve
gridir. Grafit, karbonun üç ana allotropik şeklinden biri olup yatay
Bunları Biliyor muyuz 4.6 ?
tabakalar şeklinde oluşmuştur. Grafit, doğada daha çok mag-
matik kayaçların yakınlarında bulunmaktadır. Dünya’da grafit
Kurşun kalem ucu, sert
rezervi olarak 800 milyon tonluk jeolojik potansiyel olduğu tah-
olması için işlenmiş bir çeşit kil
min edilmektedir. Doğal grafit, tek başına veya diğer bazı mad-
olan kaolin ve grafit karışımın-
delerle, belirli oranlarda karıştırılıp şekillendirilmek suretiyle çok
dan yapılır. Bu kullanıma en
geniş bir alanda kullanılmaktadır. Grafit, Dünya’da teknolojinin
uygun grafit türü, ince taneli ve
gelişmesiyle birlikte, hızla kullanılan ve günümüz teknolojisi-
kompakt olanıdır. Yumuşaklığı
nin vazgeçilmeyen bir endüstri ham maddesi olmuştur. 2. Dün-
nedeniyle daha çok doğal gra-
ya Savaşı’ndan önce 200-250 ton olan üretimin son yıllarda 500
fit tercih edilir. Saflık oranı art-
tona ulaşması önemini bir kez daha ortaya koymuştur. En saf
tıkça bu alandaki kıymeti artar.
grafit daha çok elektrik bataryalarında, kuru pillerde, çelik sana-
Düşük kaliteli kalem uçları için
yisinde, kalem yapımında kullanılmaktadır.
ucuz olan amorf grafit kullanıl-
Kalemin en çok kullanıldığı yer doğal olarak kâğıttır. Kâğıdın
maktadır.
ana maddesi odundur (Görsel 4.64). Kâğıtlık odun, mobilya üre-
timinde kullanılan odundan düşük, yakacak olarak kullanılan
odundan yüksek kalite seviyesindedir. Kâğıtlık odun, çam gibi
iğne yapraklı ağaçlardan veya meşe gibi yapraklı ağaçlardan
elde edilir.

Görsel 4.64: Kâğıdın ana maddesi odundur.

Ormanların yetişmesinin uzun zaman alması dikkate alınırsa


sadece kâğıt sanayisi bile ormanların tüketilmesine neden ola-
bilir. Bu nedenle bütün dünya kâğıt sanayisi (Görsel 4.65), odun
dışındaki kaynaklara her geçen gün daha süratle yönelmekte-
dir. Bu kaynaklar arasında yıllık bitkiler olarak bilinen saman,
kamış, kenevir, tütün, ayçiçeği gibi bitkilerin sapları sayılabilir.
Görsel 4.65: Kâğıt yapımının sağ-
Çok çeşitli olan bitkiler arasından şimdiye kadar sadece saman, landığı kağıt fabrikası
kamış ve kenevir ekonomik kullanım seviyesine erişebilmiştir.

235
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Diğer önemli bir ham madde ise kullanılmış kâğıtlardır. Fakat


kullanılmış kâğıt üzerinden mürekkep çıkarma işlemi, özellikle
yazı kâğıtları yapımında önemli problem teşkil etmektedir. Kulla-
nılmış kâğıttan daha çok mürekkebi çıkartılmadan elde edilen ve
yaygın şekilde kullanılan gri karton üretilir. Kâğıt fabrikaları selü-
loz fabrikaları olarak da bilinmektedir. Selüloz, kara bitkilerinde-
ki hücre çeperlerinin esas maddesidir. Odunun yaklaşık % 50’si,
samanın % 30’u selülozdur. Selüloz, bazı plastik ve kumaşla-
rın üretiminde kullanılmakla birlikte, selülozun en büyük kullanım
sahası kâğıt sanayisidir.
Selüloz beyaz renkte, kokusuz, tatsız, Güneş etkisiyle rengi-
ni değiştirmeyen karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan bir mad-
dedir. Saf selülozun bükülme ve katlanma yeteneği çok yüksek-
tir. Selüloz ve diğer kimyasallar ile hazırlanan kâğıt hamurları
bize beyaz renkli yazı kâğıtları olarak geri döner.
Kâğıtların üzerine kalem ile yazdığımız yazıları yok etmek
için de silgiyi kullanırız. Eski zamanlarda silgi olarak balmumu
hatta ekmek kırıntıları bile kullanılmıştır. İnsanlar 1839’a kadar
sakıza benzetilen doğal kauçuk ile kalem izlerini silmeye çalış-
mışlardır. Lastik silginin keşfi şu an dünyaca ünlü lastik firmaları-
nın kurucuları olan Charles Goodyear ve John Hancock tarafın-
dan yapılmıştır.
Silginin ham maddesi kauçuktur. Kauçuk, kauçuk ağacın-
dan (Görsel 4.66) elde edilir. Türkiye’nin güney bölgesinde de
yetişmekte olan kauçuk ağacının ana vatanı Amerika’dır. Kau-
çuk sıcakta yapışkan, soğukta da esnekliğini kaybetmeyen bir
yapıdadır.
Kauçuk neft yağı, karbondisülfür, karbontetraklorür, tereben-
tin, eter, gaz yağı ve buna benzer eritici sıvılarda çözünür. Fizi-
ki ürünler arasında kauçuk; yumuşaklık, dayanıklılık, elastikiyet,
su ve hava geçirmeme özelliği, yapıştırıcılık ve elektriğe karşı
Görsel 4.66: Silginin ham mad-
desi kauçuk ağacıdır. direnciyle çok önemli bir üründür. Hakiki kauçuk birçok defalar
uzatıldığında hemen hemen ilk baştaki orijinal boyutlarına geri
gelir.
Kauçuk 180 oC’ta yapışkana döner, 220 oC’ta erir. Günümüz-
de silgiler (Görsel 4.67) daha dayanıklı ve maliyetin ucuz olma-
sından dolayı, kauçuk, plastik ve diğer kimyasallar ile eritilerek

Görsel 4.67: Silgi, en sık kul-


imal edilmekte ve vinil silgi diye adlandırılmaktadır.
lanılan kırtasiye malzemelerin- Okullarımızın birçoğunda hâlen bulunan kara tahtalara yazı
dendir.
yazmak için kullandığımız tebeşirler, birbirine gevşek olarak

236
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

bağlı, çok ince toz hâlindeki kireç taşıdır. Tebeşirin çabuk kırılma-
sının nedeni de kireç taşı olmasıdır. Milyonlarca yılda deniz dip-
lerindeki kabuklu mikroorganizmaların, istiridye, salyangoz gibi
canlıların kabuklarından oluşmuştur.
Tebeşir (Görsel 4.68), çok ince tebeşir tozunun, renk veren
maddelerle, suda eriyen yapıştırıcıların karıştırılmasıyla elde edi-
lir. Tahta tebeşirinin tozunun ağırlığını artıran malzemeler sabun
Görsel 4.68: Kara tahtalara yazı
türü maddelerdir. Metal ve taş üzerine yazı yazmada kullanılan yazmak için kullanılan tebeşir
tebeşirlerse sabun, balmumu ve reçineden yapılır. Tebeşir genel-
likle silindir ve az da olsa dört köşe olarak imal edilir.
Günlük hayatta kullandığımız yapıştırıcılar bir başka kırtasi-
ye malzemesidir. Japon yapıştırıcısı, tutkal gibi isimlerle çeşitlen-
dirilmişlerdir. Farklı ya da aynı türdeki maddeleri belirli yüzeyler
boyunca birbirine bileştiren ve bir arada tutan maddelere yapıştı-
rıcı denir (Görsel 4.69).

Çeşitli maddelerin yapıştırıcı olarak kullanıldığına dair ilk


kanıtlar için günümüzden altı bin yıl öncesine dönmemiz gere- Görsel 4.69: Yapıştırıcılar bir
kırtasiye malzemesidir.
kiyor. Eski insanların kazayla kırılmış kapları, çeşitli ağaçlardan
elde edilen reçinelerle onardığı, arkeologların bulguları arasında
yer almaktadır. Bu da ilk yapıştırıcıların ağaç reçinesi olduğunu
göstermektedir. Bilim insanlarının bu alandaki bir başka bulgu-
su da Babilli heykeltıraşların yaptıkları büstlerin göz çukurlarını
boş bıraktıkları ve bu boşluklara, fildişinden ayrıca yonttukları göz
bebeklerini katrana benzer bir tür yapıştırıcıyla yapıştırmalarıdır.
Yapıştırıcı maddelerle ilgili ilk yazılı kayıtlarsa MÖ 2000’li yıllara
ait, hayvansal yapıştırıcıların hazırlanışıyla ilgili olan belgelerdir.
Dönemin ustaları, o güne değin bilinen yapıştırıcıların yani
balık yağından yumurta akına; kan, kemik ya da deriden süt, Bunları Biliyor muyuz 4.7 ?
peynir ya da çeşitli tahıllara hatta çeşitli sebzelere kadar pek çok
bitkisel ve hayvansal maddeyi kullanarak yapıştırıcı elde etmiş- Günümüzde tebeşirli tah-
lerdi. Hatta ilk kez katran ve balmumu kullanarak gemilerde sız- taların sayısının azalması ile
dırmazlığı (su yalıtımını) sağlayanlar da Romalılar olmuştur. tebeşirin tüketimi de azalmıştır.
1900’lerde özellikle sanayileşmiş ülkelerde açılan pek çok Fakat tebeşirin işlenerek pud-
fabrika, yapıştırıcı üretimine geçmiştir. Endüstri devrimiyle bir- ra hâline getirilmesi birçok alan-
likte, teknolojideki hızlı gelişmenin etkisiyle, daha önceleri elde da kullanım sahasını arttırmış-
edilmesi güç olan maddelerin, kolay ve ucuz üretimi söz konusu tır. Seramik, kâğıt, diş macunu,
olmuştur. Bu da pek çok yeni türde yapıştırıcının ortaya çıkması- cam macunu gibi ürünlerde dol-
nı sağlamıştır. İlk plastik polimerler de bu dönemde üretilmiştir. gu maddesi olarak kullanılmak-
Bu aslında bir bakıma plastik çağının da başlangıcı olmuştur. İlk tadır.
plastik tabanlı yapıştırıcılar termoplastik denen, ısıdan etkilenen

237
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

plastiklerden üretiliyordu. Günümüzde ise hemen her tür katı


maddeyi birbirine yapıştırabilecek özellikte bir yapıştırıcı bulma-
mız mümkündür.
Ağaç, mobilya, tekstil, kâğıt ambalaj ve dekorasyon işlerin-
de çeşitli gereçlerin birbirine yapıştırılmasında kullanılan mad-
deye tutkal denir (Görsel 4.70). Deneyler sonucunda yapıştırı-
cının sulu ortamda bozunmasını engellemek için yapıştırıcıya
suda çözünmeyen, yapıştırıcının çözünürlüğünü azaltan başka
bileşenler de eklemek gerektiği sonucuna varılmıştır. Başlangıç
aşamasının ilk adımında belirlenen maddelerden; sodyum sili-
Görsel 4.70: Ahşap malzemele- kat ve sodyum metaborat temin edilemediği için yapıştırıcı suya
rin yapıştırılmasında tutkal kulla-
nılır. dayanıksız olmuş, amaçlanan hedefe ulaşılamamıştır. Halen
patateste bolca bulunan nişastadan elde edilen dekstrin, ağaç
reçineleri, sütte peynir yapımında kullanılan kazein gibi doğal
yapıştırıcılar kullanılmaktadır.
Mürekkepler de günlük hayatta sıkça kullandığımız kırtasiye
malzemelerindendir. MÖ 2500’lü yıllarda Çin mürekkebi bulun-
muştu. Mısırlıların da mürekkep kullanması aynı zamanlara rast-
lamaktadır. 18. yüzyılda, mürekkep yapımında bir gelişme görül-
dü ve daha bilimsel usullere başvuruldu. Yeni Çağ’da çok çeşit-
li ve renk renk mürekkepler ortaya çıktı. Daha sonra dolmaka-
lem mürekkebi (Görsel 4.71), kopya mürekkebi, marka mürek-
Görsel 4.71: Mürekkepler kırtasi- kebi; tipografi, litografi baskılarda kullanılan yağlı, altın, gümüş,
ye malzemelerindendir. bronz yıldızlı matbaa mürekkepleri yapıldı.
20. yüzyıla kadar genellikle bezir yağının yakılmasından elde
edilen bezir mürekkebi kullanıldı. Siyah mürekkep ise mazı, sir-
ke, göztaşı ve temiz suyun kaynatılıp süzülmesinden sonra, içi-
ne biraz arap zamkı katılmasıyla hazırlanırdı. Uzun süre, mürek-
kep yapım usulleri gizli tutuldu. Her matbaacı, mürekkebini kendi
yapıyordu. Ancak 1818 yılında Fransız matbaacı Pierre Lorilleux
(Piyer Loriluks), ilk mürekkep fabrikasını kurdu ve yaptığı mürek-
kepleri, diğer matbaalara satmaya başladı.
Yaygın olarak kullanılan yazı mürekkebinin oluşumunda
demir, çözücü, asit ve renklendirici olarak boya vardır. 1900’lü
savaş yıllarında yazışmalarda görünmez mürekkep kullanılmış-
tı. Normal koşullarda görünmez olan bu mürekkepler ile yazılan
yazılar ancak ortam elverişli hâle getirildiği takdirde görünüyor-
du. Yazılı olduğu kâğıdın uygun biçimde ısıtılması ile bu mürek-
kepler maviye dönüyordu. Görünmez mürekkep olarak limon
suyu, soğan suyu ve süt kullanılabilir. Bu maddeler ile yazılan
yazılar ısıtıldığında ise kahverengiye döner.

238
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Performans Ödevi Geri Dönüşümlü Kâğıt Yapımı

Performansın amacı: Kullanılmış kâğıtları değerlendire-


rek yeni kâğıt yapmak

Araç ve Gereçler
1. Eski gazeteler 6. Mutfak robotu
2. Çok ince delikli tel 7. Naylon poşet
3. Birkaç bez parçası 8. Ağırlık
4. Plastik kova 9. Su
5. Plastik leğen 10. Kâğıt havlu

Performansın Uygulanması
1. Eski gazeteleri kovaya koyup üzerlerine su ekleyip bir
gece bekletelim.
2. Ertesi gün suyunu süzüp mutfak robotunda hamur
hâline getirelim.
3. Kâğıt hamurunu leğene koyalım.
4. Kâğıt hamurunun üzerine eşit ölçüde su ekleyip karış-
tıralım.
5. İnce delikli teli karışımın içine koyalım.
6. Teli, üzerinde kalan hamurla birlikte çıkaralım.
7. Temiz ve düz bir yere bez parçalarını serelim.
8. Teli, kâğıt hamurlarının bulunduğu yüzey altta kalacak
şekilde bezin üstüne koyup iyice bastıralım.
9. Hamur beze yapışınca kaldıralım.
10. Hamurun üzerine ikinci bir bez örtüp tekrar bastıralım.
11. Leğendeki hamur bitene kadar bir kat hamur, bir kat
bez koyarak bu işlemleri tekrarlayalım.
12. En üste naylon poşeti koyup ağırlık yapması için kalın
kitapları üst üste dizelim.
13. Birkaç saat sonra kâğıtları dikkatle bezden ayıralım ve
kurumaları için kâğıt havluların üzerine serelim.
14. Böylece yeni kâğıtlarımız hazırlanmış oldu.

Performansı Değerlendirelim
1. Geri dönüşümlü kâğıt yapımının çevreye ne gibi yarar-
ları olabilir? Açıklayalım.

239
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Kâğıt yapımı için ağaçlara ihtiyacımız vardır. Ağaçlar ise foto-


sentez yaparak canlılar arasındaki enerji dönüşümüne katkıda
bulunur. Bu şekilde canlılığın devamı sağlanmış olur. Geri dönü-
şümlü kâğıt yapımı proje ödeviyle doğadaki enerji dönüşümüne
katkıda bulunmuş olduğumuzun farkında olmalıyız.
Kâğıt üretiminden kaynaklı ham madde azalması yaşan-
maktadır. Kâğıt üretim sanayisindeki fabrikalarda, eski ve atık
kâğıtları (Görsel 4.72) tekrar geri dönüşümde kullanılarak bu
kâğıtlardan kâğıt hamuru elde edilir. Bu şekilde piyasa için eko-
nomik bir çözüm oluşturulur. Eski kâğıtların tekrar kullanımı için
üretim aşamasında ortaya çıkan sıvı ve gaz atıklarla etkilenen
çevre kirliliği de göz ardı edilmemelidir. Ancak kâğıt hamuru geri
dönüşümüyle eski ve atık kâğıtlar değerlendirilmediğinde ham
madde olarak oksijen kaynağımız olan ağaçların kullanılması
gerektiği unutulmamalıdır.

Görsel 4.72: Eski kâğıtlar, kâğıt üretiminde ham madde olarak kullanı-
labilir.

Kâğıt hamurunun kâğıt hâline dönüştürüldüğü kâğıt makine-


sinden, organik madde miktarı düşük beyaz renkli atık su çık-
maktadır. Beyaz renk, özellikle selüloz liflerinden ve kâğıdın
pürüzsüz olmasını sağlayan, dolgu maddesi olarak kullanılan
kalsit ve kaolinden kaynaklanmaktadır. Bu beyaz renkli atık su,
çok az miktarda da olsa çevrede su kirliliğine sebep olmaktadır.
Ayrıca selüloz-kâğıt fabrikalarında geri dönüşümde kâğıtların
tekrar beyaz renkte, pürüzsüz olması ve selüloz üretimi için farklı
kimyasallar kullanılmaktadır. Kullanılan sülfirik asit, sodyum kar-
bonat üretilen kâğıdın yapısının içinde bulunmaktadır. Kimyasal
selüloz üretiminde ise kullanılan en yaygın yöntem sülfat pişirme-
sidir. Fakat sülfat pişirmesi sonucunda elde edilen kâğıt hamuru-
nun klorla beyazlatılması sırasında ortaya çıkan klorlanmış orga-
nik maddelere, fenoller, furanlar ve zehirli maddelere dikkat edil-
melidir. Eski kâğıtların bozunumu için kullanılan kimyasalların
aşırı kullanımı hava kirliliğine ve kötü kokulara sebep olabilir.

240
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Baskı işlemlerinde kullanılan mürekkeplerin (Görsel 4.73)


bileşimlerindeki maddeler de zararlı olabilir mi? İçerisinde çözü-
cü (solvent), boya, asit içeren mürekkeplerin birçoğu sağlığımız
açısından zararlı bileşimlere sahiptir. Bunların içinde en çok kul-
lanılan madde, çözücü görevi yapan solventlerdir. Günümüzde
endüstrinin hemen her alanında olduğu gibi baskı işlemlerinde
de petrol türevli solventler kullanılmaktadır. İnsan sağlığına ve
doğaya zararları olabilen solventler neredeyse bütün gelişmiş
ülkelerde sınırlandırılmıştır.

Görsel 4.73: Baskı işlemlerinde kullanılan mürekkepler

Solventlerin birçoğu yanıcı, uçucu, kolay buharlaşıp ortama


zehirli veya patlayıcı gaz karışımları verebilen özelliğe sahip-
tir. Bazılarının uyuşturucu etkileri de olabilir. Solventlerin insan
vücuduna geçişi solunumla, cilt yoluyla ve ağızdan olabilmekte-
dir. Solvent buharı, zerrecikleri ya da solventle kirlenmiş tozlar
akciğerler aracılığıyla kolayca kana karışır ve üst solunum yolla-
rını etkileyebilir.
Solventler, aynı zamanda yağ çözücü özellikleriyle deri-
nin koruyucu etkisini azaltır ve deriden rahatlıkla emilerek kana
geçer. Deride kuruma ve çatlaklardan, deri iltihabına kadar bir-
çok sağlık sorunlarına sebep olabilirler.
Solv +entler, kısa süreli etkilenmelerde burun, gırtlak ve akci-
ğerde yanma hissi ve öksürüğe yol açabilir. Gözlerde yanma,
sulanma ve ağrı oluşturabilirler. Uzun süreli etkilenmelerde sağ-
lık sorunları genelde yavaş ilerler fakat ortaya çıktıklarında teda-
vileri zor olmaktadır. Çoğunlukla önceden belirti göstermeden
karaciğer hasarına yol açar. Bu etkiler, insan yaşam kalitesini
bozan ve bazen yaşam süresini kısaltan sağlık sorunlarıdır.
Tükettiğimiz gıdalar kadar kullandığımız kırtasiye malzeme-
leri de güvenli olmak zorundadır. Kimyasal riskleri olan ürün-
ler kontrol altında tutulmalıdır. Genelde raflarda yerini alan
ucuz, hangi maddelerden yapıldığı ve içeriği belli olmayan kır-
tasiye malzemeleri sağlımızı ciddi biçimde tehdit etmektedir.
Bu ucuz malzemelerde azo boyar maddeler, fitalatlar ve bazı
ağır metaller kullanılmaktadır. Fitalatlar plastiğin sert, kırılgan

241
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

özelliğini yumuşatmak, bazı malzemelerde kullanılan boya ve


kokuların uzun süre dayanmasını sağlamak amacıyla kullanı-
lan toksik kimyasallardır. Tükürük ve ter yoluyla vücuda geçe-
rek hormonal sisteme, endokrin sistemine ve karaciğere zarar
vermektedir.
Azo boyar maddeleri ise doğal, rejenere ve sentetik elyafların
boyanmasında, renklendirilmesinde kullanılmaktadır . İki binden
fazla çeşidi vardır, bu durum kullanım alanını genişletmekte-
dir. Azo boyar madde ile işlem görmüş malzemelerin uzun süre-
li vücut teması hâli sonrasında insanlarda bazı hastalıklara yol
açtığı bilinmektedir.
Antimon, arsenik, baryum, kadmiyum, nikel, krom, kurşun,
Görsel 4.74: Kalemtıraş, ma-
cıva ve selenyum gibi ağır metaller de değişik amaçlarla kırtasi-
kas ve zımba gibi kırtasiye
ürünlerinde kullanılan ağır ye ürünlerinde kullanılmaktadır. Öğrencilerin hemen hemen her
metaller sağlığa zararlıdır. gün kullandığı makas, kalemtıraş ve zımba (Görsel 4.74) gibi
ürünlerde ağır metaller, fitalatlar kullanılabildiğinden test edil-
mesi önemlidir. Nikel, alaşımdan yapılan malzemelerin kaplan-
masında, korozyona karşı direncinin artırılmasında ve sertlikle-
rinin artırılmasında kullanılan bir maddedir. Uzun süre nikel içe-
ren aksesuarlarla temas hâlinde olmak ciltte tahrişe ve alerjiye
neden olmaktadır.
Biyoduyarlılık sınır değerlerinde verilen limitlerin aşılması
durumunda ter ve tükürük yoluyla vücuda taşınan bu maddeler
vücutta birikmekte ve vücuttaki yararlı minerallerle yer değiştir-
mektedir. Bu durum da insanlarda bazı nörolojik sorunların orta-
ya çıkmasında önemli bir rol oynamaktadır. Yine sanayide boya
inceltmek amacıyla kullanılan ve çok çabuk buharlaşabilen tolu-
Şekil 4.7: Kırtasiye ürünleri seçi- en, aseton, benzen, halojenli solventler ve benzeri bazı madde-
lirken dikkat edilecek semboller ler, yapıştırıcı malzemeler sağlık bakanlığınca yasaklanması-
na rağmen satılmakta ve kullanılmaktadır. Bu yüzden kırtasiye
malzemeleri seçilirken ürün üzerinde TSE ve CE işaretlerinden
en az birinin olmasına özen gösterilmelidir (Şekil 4.7).

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen yargılardan doğru olanları “D”, yanlış olan-


ları “Y” ile belirtelim.
1. Silginin ham maddesi kauçuktur. (...)
2. Tebeşirin ham maddesi kalsiyum oksittir. (...)
3. Saf selüloz bükülebilir ve katlanabilir. (...)
özelliktedir.

242
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.4. SANAYİDE KİMYA


Birçok sanayi dalında kimyanın kullanıldığını öğrenmiştik. Bu
bölümde tarım ve inşaat sanayisinde karşımıza çıkan kimyasal- Bunları Biliyor muyuz 4.8 ?
lardan bahsedeceğiz.
Tarımda toprağın kalitesi-
4.4.1. Gübreler nin en önemli unsuru toprak
organik maddesi ve toprakta-
Yeryüzünde bitkiler de insanlar ve hayvanlar gibi gelişmek
ki mikroorganizma sayısıdır.
için beslenmek zorundadır. Bitkiler kökleri sayesinde besinlerin
Bilim insanları toprak verimli-
büyük kısmını topraktan alır. Toprakta yetiştirilen bitkilerin ihti-
liği için toprakta yaşayan can-
yacını karşılayacak miktarda besin maddesi yoksa toprağın veri-
lıların önemli bir kriter olduğu-
mi düşük olur.
nu vurgulamaktadırlar. Toprak-
Doğal ya da kimyasal yolla oluşan, içerisinde bitkilerin gelişi-
ta mikroorganizmalar, yaşamını
mi için gerekli olan bileşiklerin bulunduğu maddeleri gübre ola-
sürdürebilmek için beslenmeye
rak tanımlayabiliriz (Görsel 4.75).
ve enerjiye gereksinim duyar.
Topraktaki mikroorganizmaların
temel besin kaynağı ise organik
maddedir. Bir toprağın organik
madde içeriği ne kadar fazla ise
tarımsal üretim kapasitesi de o
kadar yüksek olmaktadır.

Görsel 4.75: Bitkiler için besin kaynağı olan gübreler

Tarım toprakları, bitki besin maddelerinin bitkiler tarafından


alınması, yıkanması ve erozyona uğraması sonucu zamanla
fakirleşmektedir. Bu nedenle tarımsal üretimin en önemli kayna-
ğı olan toprak; gübreleme, zararlılarla mücadele, işleme, sula-
ma gibi tarımsal işlemler ile verimli hâle getirilmeye çalışılmak-
tadır. Ölü bitkilere ve hayvansal atıklara organik madde denil-
mektedir. Toprağın verimliliğini sürdürebilmesinde, bitkiler tara-
fından alınan besin maddelerinin toprağa takviye edilmesi yani
gübrelenmesi tarımda önemli konulardan biridir. Organik mad-
delerin topraklarda biyolojik, fiziksel ve kimyasal açıdan birçok
önemli fonksiyonu vardır. Gübreler bu nedenle yıllardır önemi-
ni korumaktadır.
Bazı besin elementleri bitkide az miktarda bulundukları için
bunlar mikro besin ve mikro element diye adlandırılır. Mikro

243
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

besinler bitkide az miktarda bulunmakla birlikte, önemleri makro


besinlerden kesinlikle daha az değildir.
Azot, fosfor, potasyum gibi makro besin elementleri içeren
kimyasal gübrelerin, önemli bir endüstriyel sektör olarak geliş-
mesiyle birlikte bu gübrelerin tarımda kullanılmasında çok büyük
ilerlemeler olmuştur. Diğer yandan sulama, düzenleme çalış-
maları ile son çeyrek asırda bitkilerin verimlerinde büyük artış-
lar olmuştur. Bu artışlarda doğal olarak o zamana kadar olma-
yan mikro besinlerin noksanlığı da ortaya çıkmıştır. Mikro besin
noksanlığının görülmesi, kullanılan kimyasal gübrelerle toprağa
verilen makro besin elementleri ve gübrelerdeki kimyasal katkı
maddelerinin mikro besin elementlerinin alınmalarını ve bitkiye
faydalı olmasını azaltıcı etki yapabilmektedir.
Mikro besinler, özellikle demir elementinin noksanlığının
olumsuz etkileri ile ortaya çıkmaktadır. Bitkilerin ihtiyacı ve bit-
kide bulunan miktarı esas alınarak yapılan sınıflandırmaya göre
makro besin grubuna giren besleyiciler; hidrojen, oksijen, kar-
bon, azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve kükürt
elementleridir.
Mikro besin grubuna giren besleyiciler ise demir, klor, bor,
mangan, çinko, bakır, molibden elementleridir. Bazı bitkiler için
sodyum ve silisyumun da gerekli besin olduğu kanıtlanmıştır
ancak tüm bitkiler için bu iki elementin mutlak gerekliliği yoktur.
Birçok durumda bitkilerdeki mikro ve makro besin maddele-
rinin miktarları arasında çok belirgin fark bulunmayabilir. Örne-
ğin, bitki dokularının demir ve mangan kapsamları bazı durum-
larda kükürt veya magnezyum kapsamları kadar yüksek olabil-
mektedir.
Tarımsal topraklarda verim artırmak ve kaliteli ürünlerin
yetişmesine yardımcı olmak için kullandığımız gübreler organik
(doğal gübre) ve kimyasal (suni gübre) olarak iki ana gruba ayrı-
lır (Şema 4.2).

Gübreler

Organik Gübre Kimyasal Gübre

Leonardit Ahır Yeşil Tavuk Azotlu Potasyumlu Kompoze Sıvı


gübre gübresi gübre gübresi gübre gübre gübre gübre

Şema 4.2: Gübreler, organik ve kimyasal gübre olarak ikiye ayrılır.

244
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Bitkilerin beslenmesi için gerekli olan mineralleri bünyesin-


de bulunduran, topraktaki kimyasal ve fiziksel yapıyı düzenleye-
rek bitkinin topraktan beslenmesini kolaylaştıran, fosil, hayvan
Bunları Biliyor muyuz 4.9 ?
ve bitkilerin atıklarından üretilen ürüne organik gübre denir.
Organik gübreler toprakların fiziksel özelliklerini düzeltir. Top- Önemli bir organik gübre
rağın su tutma kapasitesini, havalanmasını, ısınmasını ve su olan Leonardit gübre ilk defa
geçirgenliğini artırarak bitkiler için daha uygun gelişme ortamı ABD’de Dr. Leonard tarafından
sağlamaktadırlar. Organik gübrelerin kendi aralarında bileşim ve bulunmuştur.
oluşum farklılıklarına göre çeşitleri vardır.
Organik gübre olan ve ülkemizde yaygın olarak bilinen adıyla
içinde humus bulunduran gübreler dünyada Leonardit gübre ola-
rak bilinir. Leonardit gübre, yüksek oranda humus, karbon ve
besin maddeleri içerir. Leonardit gübre, kömür düzeyine ulaşma-
mış tamamen doğal bir maddedir. Oluşumu için yaklaşık 70 mil-
yon yılda fosillerin sıcaklık, nem, basınç, oksidasyon ve çok özel
jeolojik şartlar gerektirdiğinden doğada nadir olarak bulunur.
Ülkemizde özellikle hayvansal üretim bölgelerinde çok kulla-
nılan bir diğer organik gübre çeşidi ise ahır gübresi genel adıyla
hayvansal gübredir (Görsel 4.76). İsminden de anlaşılacağı gibi
ahırda yaşayan; inek, koyun, at gibi hayvanların idrar ve dışkı-
larından oluşur. Ahır gübresinin içeriği standart olmamaktadır.
Hayvanların yaşı, beslenmesi, cinsi ve cinsiyeti ayrıca barınak-
larda kullanılan yataklıkların etkisi ahır gübresinin yapısını etkiler.

Görsel 4.76: Ahır gübresi çiftlik hayvanlarının dışkılarından oluşur.

Hayvanlar yedikleri yemlerin yaklaşık %50’sini idrar ve dış-


kı şeklinde dışarı atar. Biriktirilen bu dışkılar olgunlaştırılarak güb-
re hâline dönüştürülür. Hayvansal gübreden 4 seneye kadar yarar-
lanılır fakat olgunlaşana kadar geçen zaman içerisinde ve topra-
ğa karışımından sonra ve her geçen sene etkisi azalır. Toprağın
sıkışmasını engelleyerek köklerin daha kolay gelişmesine yardım-
cı olur.

245
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Bir başka organik gübre çeşidi yonca, üçgül, soya fasulye-


si gibi bitkilerin kullanılarak toprağın altına gömülmesi ile oluşan
yeşil gübredir (Görsel 4.77). Ekilen bitkiler yeşillendikten son-
ra toprak işlenerek çıkan bitki tekrar toprakla karıştırılır. Amaç
organik madde miktarını artırarak toprağın kalitesini artırmak-
tır. Yeşil gübre kullanılan topraklarda yağışın, sulamanın da bol
olması daha etkili olmasını sağlar. Bu gübre çeşidi, yeşil bitkiler-
den oluştuğundan çiçeklenme dönemi olan bahar aylarında ve
ahır gübresiyle kullanılarak daha da verimli hâle getirilebilir.

Görsel 4.77: Yeşil gübre olarak kullanılabilen yonca ve soya fasulyesi

Kullanılan doğal gübre çeşidinden biri de içerisinde humus


bulundurmadığı için toprak dengeleyici olarak kullanılmayan,
sadece organik madde eksikliğini gidermeye yardımcı olmak
amacıyla toprağa işlenen tavuk gübresidir (Görsel 4.78).
Tavuklar yedikleri besinlerin tamamını sindiremez ve %35-40
kadarını dışarı atar. Bu yüzden gübre olarak çıkan dışkı yüksek
Görsel 4.78: Tavuk gübresi iyi bir
bitki besinidir. kalitede bitki besinleri içerir. Tavuk gübresi yardımcı bir gübredir,
tek başına etkili olamaz. Sıcak, soğuk, yağış gibi hava şartların-
da özelliğini kaybetmez, toprakta uzun süre kalır.
Tarımda hem sürdürülebilirlik hem de süreklilik esastır. Hava
şartları, bölgenin iklim ve toprak çeşitlerine göre tarım arazile-
rinin veriminin düşmemesi, yetiştirilen ürünlerin kalitesinin artı-
rabilmesi için farklı besin ihtiyaçları oluşur. Organik gübre olu-
şumunun uzun zaman alması, var olanın nakliyesi, yapısının
değişkenlik göstermesi ve etkide sürekliliğinin olmaması gibi
nedenler insanları yeni arayışlara yöneltmiştir.
Gelişen sanayi ve daralan ekonomi tarımsal sektöre de yeni
teknolojik gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Organik gübre-
ye rakip olarak kimyasal gübre (yapay-suni gübre) gelişti-
rilmiştir. İlk zamanlarda çok tercih edilmeyen kimyasal gübre-
Görsel 4.79: Kimyasal gübrele- ler (Görsel 4.79), taşınmasının ve depolanmasının kolay, hız-
rin stoklanması ve depolanması
daha kolaydır. lı şekilde üretilebilir olması gibi artı özellikleri sayesinde hızla
tercih edilmeye başlanmış ve ardından vazgeçilmez olmuştur.

246
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Kimyasal gübreler katı ve son zamanlarda sıvı şeklinde


yapılmaktadır. Sıvı gübreler uzun saklama koşulları ve bitkiler-
de dağılımı kolay olduğundan gün geçtikçe daha çok tercih edil-
Bunları Biliyor muyuz 4.10 ?
mektedir.
Tarımdaki ihtiyaçlardan dolayı, besin elementlerini farklı form
İlk üretilen kimyasal gübre-
ve oranlarda içermesiyle kimyasal gübreler; azot, potasyum,
ler toz şeklindeydi. Ancak toz
kompoze ve sıvı olarak çeşitlendirilmiştir.
gübrelerin nemi çok çekme-
Çeltik ve hububat tarlalarında tercih edilen, genellikle beyaz
si ve taşınmasının zor olması
renkte olan, çiftçiler tarafından toz şekere benzetildiği için şeker
nedenleri ile toz gübre üretimi
gübresi olarak da adlandırılan azot gübresi, içerisinde %21 azot
durdurulmuştur.
barındırır. Asit karakterli olduğundan yağışlı bölgelerde sürekli
kullanımlarda toprağın yumuşaklığını ve geçirgenliğini bozmak-
tadır. Asitli olmayan veya kireçli olan topraklarda kullanıma daha
uygundur. Gübre içerisinden yeterli azot alımının sağlanamama-
sı durumunda bitkilerde diğer elementlerin de eksikliği görülme-
ye başlanır. Azot eksikliğinde bitkide protein ve enzimlerin sen-
tezi yavaşlar, bitkinin gelişmesi durur.

Görsel 4.80: Azotlu gübrelere örnek amonyum sülfat

Azotlu gübrelere örnek olarak amonyum sülfatı verebiliriz


(Görsel 4.80). İçinde %21 azot ve %24 kükürt bulundurur. Depo-
lanma konusunda problem yaşatmayan gübre çeşididir, topak-
lanma olmaz. Amonyum sülfat tarım arazisine ekimden önce,
ekim zamanı ya da bitkinin büyüme periyodu süresince uygula-
nabilir bir gübre çeşididir. İçinde bulundurduğu kükürt nedeniyle
kükürt noksanlığı yaşanan bölgelerde kullanılır ancak fazla mik-
tarda verilen gübre bitki gelişimini engeller.
Ülkemizin toprakları genel yapı itibarı ile potasyumca zen-
gin olduğundan, ülke genelinde potasyumlu gübre (Görsel 4.81)
tüketimi sınırlıdır. Suda kolay erimesinden dolayı, damla sulama
yönteminde uygulanabilir. Depolama ömrünün uzatılmasına yar- Görsel 4.81: Çiçek ve pamuk üre-
timinde potasyumlu gübre tercih
dımcı olduğundan narenciye, pamuk, patates, tütün, çiçek yetiş- edilir.
tiriciliğinde özel olarak tercih edilir.

247
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Orta Anadolu’da ve özellikle buğday yetiştiriciliğinde en çok


tercih edilen, içerisinde birden çok besin maddesi içeren azot,
fosfor, potasyum bulunduran karışım kompoze gübredir.

Görsel 4.82: Buğday ekimlerinde DAP tercih edilir.

Kompoze gübrelerin en çok tercih edilen çeşidi 100 kilosun-


da yaklaşık olarak 66 kilo saf bitki besin maddesi olan diamon-
yum fosfattır (DAP) (Görsel 4.82). Yüksek besin maddesi içer-
mesi nedeniyle diğer gübrelere kıyasla; depolama, işçilik ve nak-
liyede büyük tasarruf sağlamaktadır. Genellikle kirli beyaz, koyu
gri tonlarındadır. İçerdiği fosforun %90’ından fazlası suda eriye-
bildiğinden diamonyum fosfat toprağa verildikten kısa süre son-
ra gerekli rutubeti yakalayınca içindeki fosfor ve azottan bitkiler
hemen yararlanabilmektedir. DAP uygulanmasında verimin en
fazla sağlandığı mevsim sonbahardır.
Dünyada kullanılan gübre materyalleri arasında katı gübre-
ler ön sırayı almaktadır. Ancak tarımı ileri ülkelerde, özellikle
Amerika’da kullanılan tüm gübrelerin %40’ını sıvı gübreler oluş-
turmaktadır. Bitkilere, katı gübrelerin yanında ek olarak sıvı güb-
relerin de verildiği son yıllarda görülmektedir. Dünyada imala-
tındaki maliyet düşüklüğü nedeniyle sıvı gübrelerin kullanımı-
nın gittikçe arttığı belirtilmektedir. Ülkemizde ise bugün için sıvı
gübre çok yeni bir kavram olup bu konuda yeterli bilgi, deneyim
henüz oluşmamıştır.
Tarımsal üretim bir enerji dönüşüm sistemidir. Bitkiler güneş
enerjisini kimyasal enerjiye ve gıda enerjisine dönüştüren orga-
nizmalardır. Toprağın su ve makro-mikro besinleri yeterince bit-
kiye bağlayamaması durumunda yapılması gereken işlem güb-
relemedir.

248
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Dünya su kaynaklarının kritik düzeye gelmesi, insanlarda


çevre bilincinin gelişmesi, geleneksel sulama ve gübreleme yön-
temlerinin uygulanmasını kaçınılmaz hâle getirmiştir. Bu uygu-
lamalar doğal kaynakları ve canlı yaşamını korumaya yönelik
olarak izlenmektedir.
Ekonomik yönden daha ucuz olan kimyasal gübrelerin detay-
lı araştırmalar yapılmadan ve bilinçsizce kullanılması bazı olum-
suz sonuçlara sebep olmaktadır. İnsan sağlığını tehlikeye atma-
sı, özellikle sulara karışan kimyasallar ile çevre kirliliğine neden
olması, devamında hayvanların da doğal dengesini bozması
sebebiyle kimyasal gübreler dikkatli kullanılmalıdır.
Kimyasal gübrelemenin çevreye olan zararlı etkileri dolaylı
ve doğrudan etkiler olarak sınıflandırılabilir. Gereğinden fazla ve
uzun süreli kimyasal gübre kullanıldığında; topraklarda tuzlan-
ma, ağır metal birikimi, makro-mikro besin maddesi dengesizli-
ği, mikroorganizma etkinliğinin bozulması, ötrofikasyon, sularda
nitrat birikimi, havaya azot ve kükürt içeren gazların verilmesi,
ozon tabakasının incelmesi, sera etkisi (Görsel 4.83) gibi çevre-
sel problemler oluşmaya başlamaktadır. Bu problemlerin gideril-
mesi için yapılması gereken uygulamalar uzun bir süreç ve ciddi
ekonomik yatırımlar gerektirmektedir.

Görsel 4.83: Sera gazı etkisinde kalan topraklar verimsiz-


leşir.

Kimyasal gübrelerden kaynaklanan sularda nitrat kirlili-


ği, üzerinde en çok durulması gereken konudur. Çünkü nitrat
aşırı gübre kullanımından dolayı birikmekte ve suyun derinleri-
ne inmektedir (Görsel 4.84). Sulardaki nitrat oranının fazlalığı;
canlıların azalmasına, ölü çocuk doğumlarına, düşük doğumla-
ra, bebeklerde birçok hastalığa ve ölüme kadar varan sonuçlara Görsel 4.84: Nitrat, sularda canlı-
ların ölümlerine neden olur.
neden olabilmektedir.

249
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Ötrofikasyon, sularda azotlu ve fosforlu bileşiklerin artma-


sı sonucu su yaşam alanının bozulması olarak adlandırılır. Top-
rağın kalitesini artıran mikroorganizmaların yaşamasını engeller
ve derinlere ulaşıp kaliteyi düşürür. Ayrıca içme sularının kirlen-
mesine ve koku problemine neden olur.
Kimyasal gübre kullanımının çevreye diğer bir etkisi, ağır
metal birikimidir. Kimyasal gübreler tarımda kullanıldığında kad-
Görsel 4.85: Aşırı kimyasal kulla- minyum, kurşun, nikel, arsenik ve bakır toprakta birikmektedir.
nımları topraklarımızı çoraklaştırır.
Bu ağır metallerin toprağa ulaşması, daha çok fosforlu gübre
yapımında ham madde olarak yurt dışından ithal edilen fosfatın
kullanımından kaynaklanmaktadır.
Topraktaki tuzluluk, birim hacimde çözünebilir tuzların mik-
tarıdır. Topraktaki tuzluluk, kimyasal gübrenin düzensiz kullanı-
mı sonucunda uzun yıllar birikmekte ve çözülememektedir. Bu
birikim verimli toprakları, çorak topraklar hâline dönüştürmekte-
dir (Görsel 4.85).
Yüksek düzeyde azotlu kimyasal gübrelerin kullanıldığı top-
raklarda yağışlar sonucu amonyak ve azot oksit gazları oluş-
maktadır. Bu gazların atmosferde artan miktarları ozan tabaka-
sının parçalanmasına neden olmaktadır.
Kimyasal gübrelerin kullanımı, solucanlar ve çeşitli toprak kurt-
çuklarını öldürmektedir (Görsel 4.86). Bu tür canlıların yok olma-
sı, bu canlıların toprağın altında ilerleyerek toprağın hava alması-
nı ve doğal besin maddelerinin bir kısmını yiyerek düzenlemeye
yardımcı olmasını engellemektedir.

Görsel 4.86: Kimyasallar, toprakta yaşayan canlıları öldürür.

Kimyasal gübreler, uzman kontrolünde analiz sonuçlarına


dayandırılarak programlı bir şekilde uygulandığında, çevre ve
doğal yaşam üzerine olumsuz etkileri de azalacaktır.

250
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Toprakların kalitesini, canlılığını koruyarak yüksek verim


alabilmek, doğal yaşam dengesini bozmamak, çevre kirliliğine
sebep olmamak, insan sağlığıyla oynamamak için de organik
madde içeriği yüksek gübrelerin kullanımına özen gösterilmeli-
dir.
Sonuç olarak, kimyasal gübreler bir yandan üretime kat-
kı sağlarken diğer taraftan yanlış kullanımı çevreye ve insana
zarar vermektedir. Uygulama miktarı ve zamanı bu olumsuzluk-
ların meydana gelmesinde önemli etkenler olarak görülmektedir.
Kimyasal gübrelerin kullanımından kaçınmanın söz konusu
olamayacağı gerçeği de dikkate alındığında, bilinçsiz tüketimin
giderilmesi ve organik gübrelerle desteklenmesi gerekliliği orta-
ya çıkmaktadır.

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen cümlelerde boş bırakılan yerleri alttaki


uygun kelime ve kavramlarla tamamlayalım.

1. Gübreler, ......................... ve kimyasal gübre olarak iki-


ye ayrılır.

2. Humus bulunduran organik gübreler, dünyada ..............


gübre olarak bilinir.

3. İçerisinde birden çok besin maddesi içeren azot, fosfor,


potasyum bulunduran karışım .........................gübredir.

4. Sularda azotlu ve fosforlu bileşiklerin artması sonucu su


yaşam alanının bozulmasına ......................... denir.

Kavramlar

kompoze

ötrofikasyon

leonardit

organik

fiziksel

251
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.4.2. Yapı Malzemeleri


Herhangi bir amacı gerçekleştirmek için kullanılan her mad-
de malzeme olarak adlandırılır. İnsanların günlük hayatta gerek-
sinim duydukları eşyaların yapımında kullandıkları ve bu eşyala-
rı işleyerek oluşturdukları maddeler yapı malzemeleridir.

Görsel 4.87: İnşaatlarda yapı malzemeleri kullanılır.

Günlük hayatta en sık karşılaştığımız yapı malzemeleri neler-


dir? Kireç, harç, cam, porselen, seramik ve boyalar başta inşa-
at sektörü olmak üzere birçok alanda karşılaştığımız yapı mal-
zemeleridir (Görsel 4.87). Bu bölümde; sıkça kullandığımız yapı
malzemelerini, yapı malzemelerinin bileşimlerini ve işlevlerini
öğreneceğiz.

4.4.2.1. Kireç, sönmüş kireç ve harç


Kireç, kireç taşının çeşitli sıcaklıklarda pişirilmesi sonucu
elde edilen, suyla karıştırıldığında hava veya suda katılaşma
özelliği gösteren, beyaz renkli, inorganik esaslı bir bağlayıcı mal-
zemedir.
Kireç, bilinen en eski bağlayıcı malzemelerdendir. Babil,
Mısır, Finikeliler, Hitit ve Persler tarafından yapılarda bağlayıcı
malzeme olarak hava kireci kullanılmıştır. Romalılar devrinde su
kireci bulunmuş ve su içi inşaatlarda kullanılmıştır. Ayrıca Türk-
ler puzolan kirecinin (volkanik esaslı, killi kalkerli toprak) içine
öğütülmüş tuğla ekleyerek elde ettikleri karışıma Horasan adını
vermişler ve yapılarında bu malzemeyi kullanmışlardır. Bizanslı-
lar kireci, sıva ve fresk tekniğinde kullanmıştır. 1576 yılında İngi-
liz Smeathon (Simithon), killi bir kireci pişirerek su kireci ve hid-
rolitik bağlayıcı fikri üzerinde önemli adımlar atmıştır. Bu başlan-
gıç, çimentonun gelişiminde önemli rol oynamıştır. Günümüzde
kireç; sıva, bağlayıcı boya malzemesi (badana), gazlı beton ve
plastik endüstrisinde ham madde olarak kullanılmaktadır.

252
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.4.2.2. Kireç üretimi


Kirecin ham maddesi olan kireç taşı, kalker ve tebeşir gibi
kalsiyum karbonat kökenli kayaçlardan ya da dolamit gibi mag-
nezyum karbonat (MgCO3) kökenli kayaçlardan oluşur. Kalsiyum
kökenli kayaçlardan elde edilen kireçler mermer kireci beyaz
renkli, magnezyum kökenli kayaçlardan elde edilen kireçler
(esmer kireç) ise esmer renkli olup dayanımı nispeten yüksektir.
Kireç üretiminde; kireç taşının yakılması ve kirecin söndürül-
mesi olmak üzere iki temel aşama vardır:
Kireç taşının yakılması aşamasında, kireç yataklarından
çıkartılan kireç taşları belirli uzunluklarda kırılır (Görsel 4.88).
Kırılmış kireç taşları, dikey kireç fırınlarında (kömürle birlikte
tabakalar hâlinde yakılarak) ya da yatay döner fırınlarda (doğ-
rudan bu fırınların içine koyulup yakılarak) değişik sıcaklıklarda
pişirilir. Kireç taşı parçaları ocaklarda 900-1000 °C’ta pişirilerek
sönmemiş kireç elde edilir.

Görsel 4.88: Kireç taşları öğütülerek kireç tozu hâline gelir.

Sönmemiş kirecin elde edilmesinde aşağıdaki kimyasal reak-


siyon oluşur:

CaCO3(k) CaO(k) + CO2(g)


kireç taşı sönmemiş kireç karbondioksit

Bu tepkimede oluşan kalsiyum oksit (CaO) halk arasında sön-


memiş kireç olarak adlandırılır.
Kireç üretiminin ikinci aşaması ise kirecin söndürülmesi-
dir. Kireç üretim yerinde veya inşaatın şantiyelerinde sönmemiş
kirece yeterli miktarda su ilave edilerek hidratasyon sağlanır.
Sönmemiş kirece su eklendiğinde eklenen suyu kaynatabile-
cek düzeyde ısı açığa çıkar ve sönmüş kireç yani kalsiyum hid-
roksit (Ca(OH)2) elde edilir. Bu olaya kireç söndürme denir.

253
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Tepkime denklemi:

CaO(k) + H2O(s) Ca(OH)2(k) + ısı


sönmemiş kireç su sönmüş kireç

şeklindedir.
Kireci yapı malzemeleri için önemli kılan, yapıştırıcı özelliğe
sahip olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle kum ile karıştırıldığında
harç elde edilir.
Kireç harcı; kum, kireç ve suyun uygun miktarlarının, kolay
işlenebilen plastik kıvama gelinceye kadar karıştırılmasıyla elde
edilir. Harcın içindeki kireç, kum tanelerinin birbirine bağlanma-
sını, harcın yapıya yapışmasını, harcın kendi ağırlığını taşıma-
sını ve havanın CO2 ini içine alarak malzemenin sertleşmesini
sağlamaktadır.
Harcın sertleşmesi, içerisinde bulunan Ca(OH)2 ın atmosfer-
deki CO2 ile birleşerek CaCO3 hâline dönüşmesiyle olur. Tepki-
me denklemi:

Ca(OH)2(k) + CO2(g) CaCO3(k) + H2O(s)

şeklindedir.
Kireç harcı yapıların temelleri, bodrum duvarları ve her tür-
lü sıva işlerinde kullanılır. Kireç, sıva ve harçların dışında tuğla
üretiminde de kullanılır. Kireç harcı kullanıldığı yerlerden suyun
geçmesini önler.
Kil, kum ve kireç taşının belirli oranlarda karşılaştırılıp yük-
sek sıcaklıkta kavrulması ile elde edilen, açık havada su eklen-
diğinde bir süre sonra içinde sertleşen kalsiyum aliminyum silikat
bileşimli yapı malzemesine çimento denir (Görsel 4.89). Çimen-
to harcının, önemli yapıların nemden etkilenen duvarlarında kul-
lanılmasının nedeni, diğer harçlara göre daha güvenilir olması-
dır. Bu tür harçlar su ile doğrudan temas hâlindeki taş duvarların
örülmesi ve yüzeylerin sıvanması, zemin kaplamaları, karoların
ve fayansların yerleştirilmesinde kullanılır.
Çimentoya kum ve kireç karıştırılarak yarı akışkan form-
da bulunan ve yapılardaki yüzeyleri düzleştirmek için kullanı-
Görsel 4.89: Kireç taşından
üretilen çimento ve sıva lan maddeye sıva denir. Çakıl, kum gibi agrega denilen mad-
delerin çimento ve suyla birleşmesinden meydana gelen yapı

254
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

malzemesi ise beton olarak bilinir. Çimento, agrega ve sudan


başka betona bazı katkı maddeleri de koyulabilir. Bu katkı
maddeleri betonun işlenebilme özelliği ve dayanıklılığını artı-
rılabildiği gibi sertleşmesini de geciktirilebilir veya çabuklaştı-
rılabilir.

4.4.2.3. Camın yapısı


Çevremizde en sık rastladığımız bir diğer yapı malzemesi de
camdır. Suyumuzu koyduğumuz sürahiler, yiyeceklerimizi sak-
ladığımız kavanozlar, çiçeklerimizi koyduğumuz vazolar, aydın-
latmada kullandığımız ampuller; bardaklar, şişeler, cam tuğla-
lar ve daha birçok eşyamız cam malzemelerden oluşmaktadır
(Görsel 4.90).
Cam, alkali ve toprak alkali metal oksitleri ile diğer bazı metal
oksitlerin çözünmesinden oluşan, yüksek sıcaklıklarda bile yük-
sek vizkoziteye sahip aşırı soğutulmuş bir sıvıdır. Normal sıcak-
lıklarda kristallenmeden katılaşır ve katı cisimlerin mekanik özel-
likleri yanında sıvı cisimlerin özelliklerini de gösterir.
İnorganik esaslı, termoplastik bir polimer olan camın ana
maddesi, saydamlık özelliğini sağlayan, amorf yapı içinde erimiş
ve dağılmış durumda bulunan silisyum dioksit (SiO2) tir.
Cam kuvvetli kovalent bağlar içeren düzensiz ve büyük mole- Görsel 4.90: Cam malzemeler

küllerdir. Silisyum dioksidin bazı metallerle ısıtılmasıyla o mad-


delerdeki kalsiyum, magnezyum, potasyum ve sodyum atomları-
nın iyonları silisyumdioksit moleküllerinin arasına girerek düzen-
siz bir yapı oluşturur. Bu yüzden cam bir karışımdır. Cam say-
damdır. Bozunma ve çatlama olayı hariç dış etkilere dayanık-
lı bir malzemedir. Paslanmaz, su geçirmez ve saydam olduğun-
dan pek çok alanda kullanılabilir.
Cam üretiminde kullanılan ham maddeler;
• Camlaştırıcılar,
• Eritici maddeler,
• Sabitleştirici maddeler,
• Renklendirici ve arıtıcı maddeler olarak dörde ayrılır.
Camlaştırıcılar, normal camlarda kullanılan SiO2, kristal veya
özel camlarda kullanılan B2O3 tir.
Eritici maddeler, güç eriyen SiO2 i kolay eritmek amacıyla,
normal camlarda Na2O, kristal camlarda K2O kullanılır.

255
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Sabitleştirici maddeler, cam hâlini sabitlemek ve cama bazı


özellikler kazandırmak amacıyla, normal camda kireç, şekillen-
dirilecek camlarda mekanik işlemleri kolaylaştıran magnezyum
oksit, kristal camlarda camın yoğunluğunu ve ışığı kırma özelliği-
ni artıran baryum oksit ve kurşunlu oksitler, ısıya dayanıklı cam-
larda ise alüminyum oksit kullanılır.
Renklendirici olarak özellikle güneş ışığının kontrolünde kul-
lanılan camlar için metal ile ametallerin oksit ve sülfürleri kullanı-
lır. Örneğin yeşil renkli camda krom (III) oksit, mavi renkli camda
bakır (II) oksit, sarı renkte demir (II) sülfür kullanılır. Ayrıca ayna
ve termoslar metal oksitlerden altın, gümüş ve bakır ile kaplanır.
Görsel 4.91: Cam üretiminde kul-
Arıtıcılar, erimiş hâlde bulunan camın yapısındaki hava ve
lanılan ham maddelerden elde edi-
len cam hamuru gaz kabarcıklarını gidermek için kullanılan arsenik (IV) oksit,
potasyum nitrat, sodyum sülfattır. Ayrıca camın şeffaflığını gider-
mek için kalay (II) oksit, opal cam için florin kullanılır.
Cam üretiminde kullanılan ham maddeler, camın kullanım
alanlarına göre uygun şekilde karıştırılarak cam hamuru elde
edilir (Görsel 4.91). En çok kullanılan adi camı (pencere camı)
elde etmek için SiO2 (kum), CaCO3 (kireç taşı), Na2CO3 (soda)
karışımı kullanılır:

Na2CO3 + CaCO3 + 2 SiO2 Na2SiO3 + CaSiO3 + 2CO2

Ham maddelerin oranına göre 1500 °C’a kadar ısıtılan karı-


şım eridiği zaman macun kıvamında bir cam hamuruna dönüşür.
Bu cam hamura istenen şekil verildikten sonra, kopmasını ya da
kırılmasını önlemek için yavaş yavaş soğutulur. Bu işleme tavla-
ma denir. Tavlama fırını özel bir tünel şeklindedir. Cam eşya bu
tünelden geçerken sıcaklık çok yavaş bir şekilde düşürüldüğün-
den camın soğuması açık havada kendi kendine soğumasından
çok daha uzun sürer.
Tablo 4.6’te cam türlerinin bileşimi, özellikleri ve kullanıldığı
yerler verilmiştir. Bu tabloyu inceleyerek günlük hayatta karşılaş-
tığımız cam malzemeleri tanıyalım.

256
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Cam türü Bileşimi Özellikleri Kullanıldığı Yerler

Laboratuvar malzemesi üreti-


Kuvars camı % 99 SiO2 Kabarcıksız ve saydamdır.
minde
Isıl şoklara karşı yüksek Laboratuvar cam malzemele-
Boro %11 oranında
direnç sağlar. Su ve asitlere rinde, cam mutfak eşyalarında,
silikat camı B 2O 3
karşı çok dayanıklıdır. optik cam yapımında
%96 oranında silis Düşük sıcaklıklarda elde Pencerelerde ve cam eşya
Pencere camı
(SiO2) edilir ve kolay işlenebilir. üretiminde
Işığı kırma ve yayma özel- Optik endüstrisinde, ayna yapı-
%92 oranında
Kurşun camı liği fazladır. Parlak ve optik mında, halk dilinde kristal deni-
PbO
özelliktedir. len süs eşyası yapımında
Yumuşama sıcaklığı yük- Termometre, yanma tüpü,
Alüminosilikat % 20 Al2O3 ve az
sek, genleşme kat sayısı alevle doğrudan temas edecek
camı miktarda bor
küçüktür. her türlü parçanın yapımında
Opak yapıdadır, ışığı çok az
Sb2O3 ya da kriyo- geçirir ve görüntü vermez. Duvar ve döşeme kaplama
Cam mozaikler
lit (Na3AlF6) katılır. Dış etkilere çok dayanıklı- malzemesi yapımında
dır.
Camın saf karbon- Buhar geçirmezlik, yanmaz-
la ısıtılarak köpük lık, alev geçirmezlik, kimya-
Cam Köpüğü Isı yalıtım malzemesi
hâline getirilmesiy- sal etkilere dayanıklılık, işle-
le elde edilir. nebilirlik, hafiflik

Tablo 4.6: Cam türleri, bileşimleri, özellikleri ve kullanım alanları

Cam kimyasal açıdan birçok maddeye karşı dayanıklıdır. Yal-


nızca hidroflorik asit (HF) ve bazı bazik çözeltiler camı etkiler.

4.4.2.4. Porselen ve seramik


İçimizde cam, tuğla, kiremit, fayans ve porselen gibi malze-
melerin seramik sınıfına girdiğini bilen var mı?
Seramiğin ham maddesi olan kil, tabiatta bol miktarda bulu-
nan minerallerdendir (Görsel 4.92) Fakat saf kil bulmak oldukça
zordur. Kilin içerisinde kalker, silis, mika, demir oksit gibi mad-
deler bulunur. Kil genellikle sarımtırak ya da kırmızımtırak renk-
lerde olur. Bu rengi içindeki yanıcı maddelerden alır. Kilin yapı-
Görsel 4.92: Seramiğin ham mad-
sı su çekme özelliğine sahiptir ve bu özelliğinden dolayı daima desi kildir.
nemlidir.

257
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Seramikler bir veya birden fazla metalin, metal olmayan


element ile birleşmesi sonucu oluşan anorganik maddelerdir.
Genellikle kayaların dış etkiler altında parçalanması ile oluşan
kil, kaolin ve benzeri maddelerin yüksek sıcaklıkta pişirilmesi
ile meydana gelir. Bu açıdan halk arasında pişmiş toprak esaslı
malzeme olarak bilinir.
Kil belirli bir üretim sürecini geçirdikten sonra, sert ve defor-
me olmayan, bazı özel etkenler dışında hiçbir dış etkiden kolay-
ca etkilenmeyen bir malzeme hâline gelir. Seramik malzeme üre-
timinde, kil hamuruna belirli maddeler katarak değişik şekillen-
dirme yöntemleriyle, kullanılan hamurun bünyesine uygun pişir-
me ile seramik malzemeye istenilen niteliği kazandırma imkânı
vardır. Seramik, bileşiminde değişik türde silikatlar, alüminatlar,
su, metal oksitler, alkali ve toprak alkali bileşikler bulunduran bir
malzemedir.
Seramik malzeme yapısına göre iki gruba ayrılır:
• Boşluklu seramik malzemeler; yapılarda kullanılan pişiril-
miş ve sırlanmamış kilden üretilen yapı malzemeleridir. Sertlik-
leri azdır, görünüşleri pürüzlü ve toprağımsıdır. Tuğla, kiremit ve
fayans boşluklu seramik malzemelerdir (Görsel 4.93).

Görsel 4.93: Boşluklu seramik malzemelere örnek fayans ve tuğla

• Boşluksuz seramik malzemeler; saf hâldeki kaolin kilinin


hamur hâline getirilip şekillendirildikten ve kurutulduktan sonra
yüksek sıcaklıkta (900 °C’un üzerinde) pişirilmesiyle elde edilen
ve genelde sırlanmış olan pişirilmiş sert malzemelerdir. Boşluk-
suz seramik malzeme su yalıtımı, dekoratif ve hijyenik amaçlı
kaplama malzemesi olarak yapıların yüzeylerine harç veya kim-
Görsel 4.94: Boşluksuz seramik
yasal yapıştırıcı malzemelerle uygulanır. Boşluksuz seramik
malzemelere örnek banyo mal-
zemeleri ve mutfak eşyaları. malzemelere karo mozaikler, banyo malzemeleri, mutfak eşya-
ları (tabak vb.), porselenler örnek olarak verilebilir (Görsel 4.94).

258
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Porselenler kaolin, kuvars ve feldspat maddelerinden üreti-


lir. Kaolin, porselen hamurunun kolay yoğurulmasını, şekil alma-
sını ve rengini sağlayan ham maddedir. Kuvars ise iskelet yapı-
cı ham madde olup camsı faz oluşumunu sağlayan madde-
dir. Kuvars, feldspat içinde önemli bir oranda çözünerek porse-
len hamurunun sert, camsı, ısıya ve kimyasal etkilere dayanık-
lı olmasını sağlar.
Porselenler, seramik malzemelerin en önemlisidir. Kaolin Görsel 4.95: Porselen dişler
hamurunun yüksek sıcaklıklarda (1300-1500 °C) pişirilmesiy-
le üretilen boşluksuz seramik malzemedir. Bu sık yapının, yük-
sek sıcaklıkla gelen olumlu birtakım fiziksel özellikleri vardır. Bu
fiziksel özellikler, yüksek mekanik direnç, sıcaklık değişikliklerine
direnç ve elektriksel dirençtir.
Porselenler su geçirmeme, parlaklık ve ışık geçirgenliği, dış
müdahale olmadan yıllarca dayanabilmesi gibi özelliklere sahiptir.
Porselen, diş hekimliğinde protez yapımında kullanılır (Gör-
sel 4.95). Porselenin ağız dokularına mükemmel biyolojik uyum
sağlaması, ağızda çözünmemesi, renk değiştirmemesi, aşın-
maması gibi önemli avantajları vardır. Ayrıca mutfak eşyası ve
elektrik tesisatlarında izolatör olarak da kullanılır.

4.4.2.5. Boyalar ve bileşenleri


İnsanların psikolojilerini etkileyen en önemli unsurlardan biri
kullandıkları renk seçimleridir. İnsanlar oturdukları evleri, kullan-
dıkları eşyaları daha güzel göstermek için çeşitli renklere boya-
mışlardır. Bu işlem için çeşitli boyalar kullanmışlardır.
Bir yüzeye uygulandığında, dekoratif ve koruyucu bir tabaka
oluşturan malzemeye boya denir. Boya çeşitli malzeme yüzey-
lerine, korunma, süsleme ve aydınlatma amacı ile sürülerek sert
ve ince bir tabaka oluşturan, ana maddeleri organik, metalik
veya plastik esaslı pigment, bağlayıcı ve incelticilerden mey-
dana gelen renkli bir sıvı bileşimidir (Görsel 4.96).
Boyalar esas olarak bir bağlayıcı pigment ve katkı madde-
lerinden oluşan çok bileşenli malzemelerdir. Boyanın özellikleri
bileşenlerinin niteliklerine doğrudan bağ olmasıdır. Boyayı oluş-
turan bileşenleri bağlayıcılar, pigment-dolgular, çözücü-inceltici-
ler (tinerler), yumuşatıcılar ve kurutucular olarak sayabiliriz.
• Bağlayıcılar: Boyanın ana maddeleridir. Bağlayıcılar, pig-
Görsel 4.96: Renkli sıvı madde-
ment ve dolgu maddelerini bağlayarak boya tabakasını oluştu- ler olan boyalar.
ran maddeleri, boyanın karakterini ve niteliğini belirler. Boyaların

259
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

kuruma şekli ve süresi, diğer katmanlarla uyuşup uyuşmayaca-


ğı, dayanımı, uygulama biçimi, parlaklığı, uygulandığı yüzeydeki
davranışları gibi tüm karakteristik özelliklerini bağlayıcılar belir-
ler. Bağlayıcı maddeye örnek olarak reçineler verilebilir.
Bağlayıcıları plastik (sentetik) olan boyalara su bazlı (plastik)
boyalar denir. Bağlayıcıları yağ türü olan boyalara yağlı boya-
lar denir.
Yağlı ve sulu boyaların özellikleri farklıdır. Yağlı boya kalın
bir tabaka oluşturarak boyanan yüzeyin hava almasını en aza
indirir. Su bazlı boyalarda bu tam tersidir. Yağlı boya daha par-
lak görünümdedir. Yağlı boya kullanılan yerde koku bırakır. Su
bazlı boya ise kokusuzdur. Su bazlı boyalar binaların iç yüzeyle-
rinin boyanmasında kullanılırken yağlı boyalar binaların iç ve dış
cephelerinde kullanılır.
• Pigment ve dolgular: Boyaya renk veren ve opaklık özel-
liği kazandıran malzemelerdir (Görsel 4.97). Bu özelliklerinin
yanında kullanılan pigment türüne ve kullanım amacına göre
kuru film kalınlığının artması boyayı bir anlamda fiziksel olarak
donatır. Zararlı mor ötesi ışınları absorbe eder veya yansıtır.
Metal yüzeylerde korozyonu önler. Boyanın dayanımını artırır.
Pigmentlerin boyaya renk vermesi, güneş ışığının görülen renge
ait ışınlarını yansıtmasına dayanan fiziksel bir olaydır.
Pigmentler doğal, sentetik, organik ve anorganik olarak sınıf-
landırılır. Kurşun ve çinko, boya pigmentlerine en çok katı-
lan maddelerdir. Ancak bunlar pulverize edilmiş metaller olarak
değil, kurşun sülfat, çinko kromat, çinko fosfat, çinko oksit gibi
kimyevi metal bileşikler olarak kullanılırlar.

Görsel 4.97: Boyaların bileşimi olan pigmentler

260
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

• Çözücü ve incelticiler: Bu malzemeler boya akışkanlığı-


nı istenilen seviyeye getirmek ve uygulamayı kolaylaştırmak için
kullanılır (Görsel 4.98). Emülsiyon esaslı boyalar dışındaki boya-
lar genellikle kullanıma uygun kıvamda hazırlanmıştır. Ancak
gerekli hâllerde uygun tür malzemelerle inceltilebilirler. Boya-
yı inceltme işlemi gerekli durumlarda boyanın yüzeye daha iyi
nüfuz etmesini sağlar. Mineral ispirto ve türbentin; normal yağ
ve vernik boyalar için tiner olarak kullanılır. Plastik boyalarda
inceltme su ile yapılır. Bunun dışında aseton, toluen ve ksilen de
çözücü olarak kullanılır.

Görsel 4.98: Boyaları inceltme işlemi için kullanılan kimyasallar

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen tanımlarla kavramları eşleştirelim.


Tanımlar
(...) 1. Bir yüzeye uygulandığında, dekoratif ve koruyucu
bir tabaka oluşturan malzeme.
(...) 2. Kireç taşının 900-1000 °C’ta pişirilmesiyle elde edi-
len madde.
(...) 3. Kil ve kireç taşının özel fırınlarda pişirilmesiyle elde
edilen madde.
(...) 4. Çimentoya kum ve kireç karıştırılarak yarı akışkan
formda bulunan ve yüzeyleri düzleştirmek için kullanılan mad-
de.

Kavramlar
sönmemiş kireç
çimento
sıva
boya
sönmüş kireç

261
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

4.5. ÇEVRE KİMYASI


Çevre kirliliği; günümüzde insanların oldukça sık karşılaştık-
ları bir söz dizisidir (Görsel 4.99). Bu söze anlamını veren olay
neredeyse her an gözlenebildiği için her insanın kafasında, bu
sözün canlandırdığı bir imaj oluşmuştur.
Çevre kirliliği deyince sizin aklınıza neler geliyor?
Kimi insan için bu söz, denizin bulanık rengi ve üzerinde
yüzen çöplerdir, bir başkası için kışın nefes almakta zorluk çek-
tiği havadır, bazıları için yerlere atılmış çöplerdir, bir başkası için
ise ozon tabakasında meydana gelen delinme ve fosil yakıtların
yakılmasıyla atmosferde biriken karbondioksidin yol açabilece-
ği iklim değişiklikleridir. Ne yazık ki bu örnekleri çoğaltmak müm-
kündür.
Genel bir tanımla çevre, canlı ve cansız varlıkların bir ara-
da bulundukları, birbirini etkiledikleri ve iletişim hâlinde yaşadık-
ları ortamı ifade eder. İnsan her yönü ile çevreyi etkileyen unsur
olmasına rağmen insanın faaliyetleri sonucu etkilenip kirlenen
toprak, su ve hava insanları tehdit edecek ve yaşama imkânı

Görsel 4.99: Çevre kirliliği tanımayacaktır.


Çevre sorunları hava, su ve toprak kirlenmesi ile başlayıp
iklim değişikliklerinin oluşmasına kadar uzanan, ülkeler arasında
Kyoto Protokolü gibi çeşitli çevre düzenlemelerine uyma zorun-
luluğu olan antlaşmalar imzalanmasına neden olmuştur.
Günümüz çevre sorunlarının en büyük sebebi; bilim ve tek-
nolojideki gelişmelere paralel olarak artan ihtiyaçlara cevap
verebilmek için daha fazla üretim ve tüketim yapma arzusundan
kaynaklanmaktadır.

4.5.1. Hava, Toprak ve Su Kirliliği


Çevre kirliliğinden en fazla etkilenenler hava, su ve topraktır.
Hava, atmosferi meydana getiren gazların karışımıdır. Atmosfer
yerküreyi saran gaz kütlesinin bütünüdür. Havada hacim olarak
%78,09 azot, % 20,95 oksijen, %0,93 argon, %0,03 karbondiok-
sit bulunur. Havada çok küçük miktarlarda diğer bazı gazlar da
bulunmaktadır.
Hava kirliliği, atmosferde; toz, duman, gaz, koku şeklinde
bulunan kirleticilerin insan ve diğer canlılar ile doğaya zarar veri-
ci seviyeye ulaşması olarak ifade edilebilir.
Hava kirliliğinin nedenleri neler olabilir?

262
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Ülkemizde hava kirliliği, kaynağına göre üç grupta incelene-


bilir:
• Konut ısıtılmasından kaynaklanan hava kirliliği en çok ısın-
ma amaçlı, düşük kalorili ve kükürt oranı yüksek kömürlerin yay-
gın olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Yanlış yak-
ma tekniklerinden ve tam yanma olmamasından dolayı özellik-
le kış aylarında yüksek düzeyde hava kirliliğine sebep olmakta-
dır (Görsel 4.100).
Görsel 4.100: Kış aylarında
• Endüstri kaynaklı hava kirliliğine; sanayi tesislerin kurulu- ısınma amaçlı yakılan yakıtla-
şunda yanlış yer seçimi, çevre korunması açısından gerekli ted- rın yarattığı hava kirliliği

birlerin alınmaması (baca filtresi, arıtma tesisi olmaması vb.),


üretim aşamasında enerji için kullanılan yakıtların yüksek kükürt-
lü olması sebep olmaktadır.
• Motorlu taşıtlardan kaynaklı hava kirliliğine, nüfus artışı ve
gelir düzeyinin yükselmesine paralel olarak sayısı hızla artan
motorlu taşıtlardan çıkan egzoz gazları önemli bir faktör oluştur-
maktadır (Görsel 4.101).

Görsel 4.101: Motorlu taşıtlardan çıkan gazlar hava kirliliğine yol açar.

Hava kirliliğine neden olan faktörlerin azaltılması için alınabi-


lecek önlemler neler olabilir?
Öncelikle fosil yakıt kullanımı yerine güneş enerjisi, rüzgâr
enerjisi ve jeotermal enerji kaynaklarına önem verilmelidir.
Sanayi tesisleri kurulurken yeşil alanların artırılması planlanma-
lıdır. Sanayi atıklarının yeterince filtre edilmeden havaya salın-
ması engellenmelidir. Kentlerde araçların egzozlarından kay-
naklanan kirliliğin azaltılması için denetimler sıklaştırılmalı, top-
lu ulaşım araçlarının kullanılması teşvik edilmelidir. Ormanların
tahribatı önlenmeli, ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmelidir.

263
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Doğal hava bileşimini bozan bütün maddelerin kirletici olarak


tanımlanmasına karşılık, yanma reaksiyonunun doğal ürünleri
olan karbondioksit ve su buharını klasik hava kirleticiler arasın-
da saymak yanlış olur. Aşağıda hava kirletici maddelerden bazı-
ları verilmiştir:
1. Kükürt oksitler: Havadaki kükürt oksitler içerisinde en
önemli pay kükürtdioksit (SO2) gazına aittir. Kükürt oksit kirle-
ticilerinin oluşmasının en büyük nedeni, ülkemizde de yaygın
olarak, ısınma amaçlı tüketilen kömürlerdir. Bir diğeri ise sana-
yilerde kullanılan kömürlerdir. Kükürtdioksit renksiz bir gaz
olup havada 0,3-1 ppm seviyelerde bulunması ağızda kötü bir
tat bırakmakta, 3 ppm’in üstünde ise boğucu bir hisse neden
olmaktadır.
2. Azot oksitler: Havadaki en önemli kirletici gazlardan-
dır. Yanma sürecinde yüksek sıcaklık bölgesinde oluşan NO ile
bunun daha ileri oksitlenme ürünü olan NO2 gazlarının topla-
mından oluşur. Azot oksitleri daha çok enerji santrallerinden ve
motorlu araçların egzoz borularından yayılır (Görsel 4.102). Bir
azot oksit olan azotdioksit (NO2)) gazının solunması kalp, akci-
ğer, karaciğer rahatsızlıklarına ve üst solunum yolu hastalıkları-
na yol açar.

Görsel 4.102: Enerji santrallerinden çıkan azotdioksit (NO2) hava kirle-


tici gazlardandır.

3. Karbonmonoksit: CO (Karbonmonoksit) havanın ortala-


ma ağırlığına yakın mol ağırlığında bir gaz olup hem kaynaklan-
dığı nokta etrafında iyi dağılmayan hem de kokusuz ve renksiz
olmasından dolayı fark edilmeyen bir kirleticidir. Sigara dumanı,
fosil yakıtların kullanılması, araç egzozlarından çıkan dumanlar
nedeniyle atmosfere büyük oranda karbonmonoksit gazı yayılır.

264
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Baş dönmesi ve reflekslerde yavaşlamaya sebep olur. Havada


yüksek oranda bulunmaları ölümlere neden olabilir.
4. Hidrokarbonlar: Motorlu taşıtlarda kullanılan petrolün,
tam olarak yanmaması etilen (C2H4) ve benzen C6H6 gibi hidro-
karbonların çevreye salınmasına neden olur. Bu hidrokarbonlar,
havadaki başka kimyasal maddelerle tepkimeye girdiğinde, göz-
lere ve solunum yollarına zararlı etkileri olur. Benzen gibi bazı
hidrokarbonların kanser yapıcı etkileri de vardır.
5. Partikül maddeler: Atmosferde gazların dışında bileşen-
ler de bulunur. Sıvı ve katı taneciklerin gaz ortamında askıda
durmasıyla oluşan toz veya partikül madde diye adlandırılan
kirletici türüdür. Tozlar katı maddelerdir ve havaya salınan kül,
kömür, çimento tozları, kum, talaş, toprak gibi maddeler bu kirle-
tici grubuna girer.
Hava kirliliği denildiğinde, kirleticiler ve bunların bulundu-
ğu atmosfer ortamı aynı derecede rol oynar. Herhangi bir yerde
hava kirliliği çalışması yapıldığında, ilk olarak o bölgenin meteo-
rolojik koşulları ve havanın kimyasal yapısı incelenmelidir.
Atmosferdeki karbondioksit, metan, su buharı ve diğer bazı
gazlar yeryüzünden yansıyan ısıyı tutarak Dünya’nın sıcaklığı-
nı korur. Bir seradaki camların bitkileri sıcak tutması gibi bu gaz-
lar da Dünya’yı sıcak tutar. Bu doğal duruma sera etkisi denir.
Eğer bu gazlar olmasaydı Dünya sıcaklığı bugünkünden 30°C
daha az olacaktı.
Fosil yakıtların çeşitli alanlarda tüketimi, atmosferde karbon-
dioksit ve diğer sera gazlarının (metan, ozon, azot oksitleri) mik-
tarını giderek fazlalaştırır. Bu da doğal sera etkisini artırır. Bunun
sonucunda küresel ısınma, Dünya atmosferi ve okyanuslarda
ortalama sıcaklığın artışı ortaya çıkmaktadır.
Küresel ısınma Dünya ikliminde önemli değişiklikler meydana
getirmiştir. Son yıllarda olduğu gibi bir tarafta aşırı kuraklık yaşa-
nırken bir tarafta aşırı yağışlar ve doğal afetler görülmektedir.
Güneş ışığının etkisiyle tepkimeye giren egzoz gazları, kir-
li havadan oluşan duman bulutları içinde ozon ve azotdioksi-
de dönüşmektedir. Bunun sonucunda da atmosferin yeryüzüne
yakın kısımlarında ozon kirliliği meydana gelmektedir. Ozonun
küresel ısınmada sera etkisine katkısı %7 kadardır. Buzdolapla-
rında, klimalarda, deodorantlarda, plastik üretiminde kullanılan
Görsel 4.103: Deodorantlarda CFC
kloroflorokarbon (CFC) gazları atmosferde ozon ile tepkimeye gazı vardır.
girerek bu tabakanın incelmesine yol açar (Görsel 4.103).

265
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Ozon tabakasının incelmesi Güneş’ten gelen morötesi (ultra-


viyole) gibi zararlı ışınların Dünya’ya ulaşmasına neden olmak-
tadır (Görsel 4.104). Yeryüzüne ulaşan bu ışınlar başta insan-
lar olmak üzere tüm canlıları olumsuz etkilemektedir. Örneğin;
bitki yapraklarına, bitkisel planktonlara zarar verir. İnsanlarda
deri kanserine, katarakta yol açar, bağışıklık sisteminin direnci-
ni azaltır.

Görsel 4.104: İncelen ozon tabakası Güneş’ten gelen


morötesi ışınların Dünya’ya ulaşmasına neden olmaktadır.

Su, tüm canlılar için hayatın devamında ya da durmasında


fonksiyonu olan temel unsurlardan biridir. Dünya’nın dörtte üçü-
nün sularla kaplı olduğu, tüm canlıların ortalama %75’inin sudan
oluştuğu bilinmektedir. Bir canlının susuz yaşaması mümkün
değildir. Ülkemiz su potansiyeli açısından çok zengin bir ülke
olmamasına rağmen fakir de değildir. Burada önemli olan su
kaynaklarımızı gelecek nesillere de kullanılabilir nitelikte aktara-
bilmektir. Asıl amaç; suyu kirletip sonra temizlemek yerine, kir-
letmeden ya da kirletme oranını en aza indirerek kullanmaktır.
Su kirliliği; suya karışan maddelerin suların fiziksel, kim-
yasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek suyun doğal yapısını
bozması, insan ve canlı sağlığına zarar verecek düzeyde değişi-
me yol açması olarak tanımlanabilir (Görsel 4.105).
Ülkemizde hızlı nüfus artışı ve sanayinin sürekli gelişmekte
olan bir yapıda ilerlemesi, temiz ve kaliteli suya daha çok ihti-
yaç duyulmasına neden olmaktadır. Su kaynaklarının en etkili
kullanımı ancak planlı hareket etmekle gerçekleşir. Su kirliliğine
sebep olan unsurları üç ana başlık altında toplayabiliriz:
• Tarımsal faaliyetlerden kaynaklı su kirliliği: Tarım alan-
Görsel 4.105: Evsel atıklar su kirli-
larında kullanılan pestisid (tarım ilacı), herbisitler (zararlı otlarla
liği oluşturur.
mücadele ilacı), gübreler suların kirlenmesine neden olmaktadır.

266
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Eğimli arazilerde erozyon ile taşınan topraklar da sulara karışa-


rak bulanıklık oluşturur.
• Sanayi atıkları kaynaklı su kirliliği: Sanayi kuruluşları katı
atıkları ile suyu kirletmelerinin yanı sıra sıvı atıkları ile doğrudan
su kirliliğine yol açmaktadır. Kâğıt, petrol, demir çelik, tekstil, deri
sanayileri kirleticilik bakımından ön sırayı alırlar.
• Evsel atıklar kaynaklı su kirliliği: Çöp ve kanalizasyon
atıklarının doğrudan deniz, göl, akarsu veya yer altı sularına
karışacak şekilde toprağa bırakılması önemli derecede su kirli-
liğine sebep olmaktadır.
Her üç faktöre de bakıldığında suyun ekolojik dengesinin
bozulmasında etken olan unsurun başında insan gelmektedir.
Su kaynakları, kendini temizleme kapasitelerinin yok olma-
sıyla karşı karşıya kalmıştır. Hayati önem taşıyan su kaynakları-
mızın korunması için ne gibi önlemler alınabilir?
Öncelikle atık su arıtma tesisleri çoğaltılmalıdır (Görsel 4.106).
Kaynak suyun beslenme bölgeleri ve çıkış noktaları koruma altına
alınmalıdır. Sanayi tesisleri yerleşim yerlerinden uzak bölgelere
taşınmalı ve sanayi atıkları arıtma tesislerinden geçirildikten son-
ra çevreye boşaltımı yapılmalıdır. Bireyler olarak çevreyi koruma
adına bilinçlenmeli ve suları kirletmeme konusunda çevremizde-
kileri uyarmalıyız. Tarım ilaçları yetkili kuruluşların önerisine göre
kullanılmalıdır. Su kaynakları dışarıdan insan ve hayvanların gir- Görsel 4.106: Su arıtım tesisi

mesini engelleyecek şekilde korunmalıdır.


Organik kirleticiler sularda çözünmüş olan oksijeni tüketerek
kirlenmeye sebep olan maddelerdir. Böyle maddeler daha çok
antropojenik faaliyetler (ev atıkları, hayvan atıkları, gıda fabri-
kaları atıkları, kâğıt fabrikaları atıkları) sonucu sulara karışır ve
karıştıkları sular durgunsa, bunlar suyun dibinde toplanır. Buna
sedimantasyon denir. Sedimantasyonla çöken organik madde-
ler içinde inorganik maddeler de bulunur.
Organik ve inorganik maddelerin bir karışımı olan sediment-
ler, bakteriler ve öteki mikroorganizmalar için iyi bir ortamdır.
Böyle bir ortamda mikroorganizmalar suda çözünmüş oksije-
ni de kullanarak sedimantasyondaki organik maddeleri parçalar
ve onlardan su (H2O), karbondioksit (CO2), nitrat (NO3– ), sülfat
(SO42–) ve fosfat (PO43-) meydana getirir. Bu şekilde sediment-
de bulunan organik maddelerin suda çözünmüş hâlde bulunan
oksijen yanında mikroorganizmalar tarafından parçalanmasına
aerobik parçalanma denir.

267
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Aerobik parçalanma ile suda çözünmüş oksijenin konsantras-


yonu azalır. Bu azalma, su tarafından havadan oksijen absorbla-
narak telafi edilmeye çalışılır. Ancak, sudaki sedimentte organik
madde çok ise birim hacimde, üreyen bakteri sayısı da çok olur
ve havadan absorplanan oksijen, bakteriler tarafından kullanılan
oksijeni karşılayamaz hâle gelir ve söz konusu su birikintisinin
oksijeni zamanla tükenir. Bu durumda aerobik bakteriler ölür ve
onların yerini anaerobik (oksijensiz yaşayan) bakteriler alır. Bun-
lar da sedimentteki organik maddeleri parçalamaya devam eder.
Su hayati olayların gerçekleştiği tek ortamdır. Su iyi bir çözü-
cü, vücudumuzdaki önemli reaksiyonların gerçekleştiği birçok
doğa olayının meydana geldiği ortamdır. Aynı zamanda su,
endüstriyel birçok faaliyette kullanılır. Ağır metaller nispeten yük-
sek atom numaralı metaller olup su için yüksek toksike sahip kir-
leticilerdir. Başlıcaları: kadmiyum, kurşun, cıva ve arseniktir.
Kadmiyumun endüstriyel pek çok kullanımı vardır. Batarya yapı-
mında kilit rol oynar, ayrıca kadmiyum pigmentler boya yapımın-
da ve kaplamalarda kullanılır. Kadmiyum kırmızı kan hücreleri-
ne, böbrek ve testis dokularına zarar verir.
Kurşun, sanayi kaynaklı yakıtlardan ve su tesisatında kulla-
nılan malzemelerden içme sularına karışabilir. Dünya çapında
üretilen kurşunun yarıdan fazlası araba akülerinin yapımında
kullanılmaktadır. İçme suyundaki kurşun bebekler ve çocuklar-
da bedensel ve zihinsel gelişimin yavaşlamasına, dikkat zayıflığı
ve öğrenme güçlüğüne neden olabilir. Yetişkinlerde tansiyon ve
yüksek tansiyona bağlı böbrek hasarlarına neden olabilir.
Cıva hava, su ve toprakta bulunan doğal bir elementtir. Cıva
son derece zehirlidir. Suların diplerinde yaşayan balık ve kabuk-
lu deniz canlılarının vücudunda zehirli olan cıva birikir (Görsel
4.107). Cıva yağda çözündüğü için iç organlarda ve kaslarda
birikir.
Görsel 4.107: Özellikle sanayi Arsenik, kokusuz ve tatsız, yarı metal bir elementtir. İçme
atıklarının denizlere döküldüğü
yerlerde yetişen kabuklu deniz sularına arsenik, doğal kaynaklardan ve endüstriyel faaliyetler-
canlıları yüksek oranda cıvayı
den karışır. Ayrıca tarımsal faaliyetlerde kullanılan böcek, bak-
bünyelerinde barındırır.
teri ve mantar öldürücü ilaçlar ile mobilya boyalarında kullanı-
lan arsenik bileşiklerinden kaynaklı kirlenmeler mevcuttur. Arse-
nik ve bileşiklerinin zehirleyici etkisi vardır. Arsenikle kirlenmiş
su tüketenlerde deri hastalıkları görülebilir.

268
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Endüstri kuruluşları, ulaşım imkânlarının iyi ve su kaynakları-


nın bol bulunduğu ovaları tercih etmektedir. Bu durum endüstri-
yel kirliliğe sebep olmaktadır. Endüstri kuruluşlarına yakın çevre-
lerdeki yer altı sularında siyanür, arsenik, tuzluluk gibi zararlı etki-
ler görülür. Ayrıca yine sanayi kuruluşlarının yakınlarındaki kuyu
sularında klorür, sodyum ve bikarbonat iyonu konsantrasyonla-
rında artış görülür. Endüstri kuruluşlarının katı, sıvı atıkları sular-
da yoğun kokuya ve renk değişimine sebep olur (Görsel 4.108).
Hava ve su gibi canlıların yaşaması için vazgeçilmez unsur- Görsel 4.108: Endüstriyel atıklar
sularda renk değişikliğine sebep
lardan bir diğeri de topraktır. Dünya’mızdaki kara parçaları, top- olmaktadır.
lam yeryüzü alanının %29,2’sini oluşturmaktadır. Toprak; üzerin-
de ve içinde geniş canlı âlemini barındıran, bitkilerin besin kay-
nağı olan belirli oranda katı, sıvı ve gaz maddeler içeren toplulu-
ğun genel adıdır. 1 cm kalınlığındaki toprak birkaç yüzyılda olu-
şabilmektedir. Kaybedilen toprakların geri kazanımı çok zordur.
Toprak kirliliğine sebep olan faktörleri şöyle sıralayabiliriz:
• Tarımsal mücadele ilaçlarının ve suni gübrelerin aşırı ve
bilinçsiz kullanımı toprağın yapısını bozmakta, bitkisel verimi
düşürmektedir (Görsel 4.109).
• Çok miktarda tarıma elverişli toprak erozyon ile kaybolmak- Görsel 4.109: Suni gübrelerin bi-
tadır. linçsiz kullanımı toprağın yapısını
bozmaktadır.
• Endüstri tesislerinden çıkan ve arıtılmaksızın toprağa veri-
len atıklar çevreyi kirletmektedir.
• Dünya’da nükleer enerjinin atıkları olan radyoaktif atıklar
çevre sorunlarına neden olmaktadır.
• Kükürtdioksit vb. gazlar atmosferde oluşturdukları asit yağ-
murları ile toprağa ve toprak canlılarına zarar vermektedir.
• Son yıllara kadar evsel atıkların çöp toplama alanlarında
toprağa karıştırılarak saklanması sonucunda kirlenme oluşmak-
tadır. Belediyelerin çöp imha etme üniteleri kurması gerekmek-
tedir.
Toprak kirliliğinin önlenmesi için yapılabilecek uygulamalar
nelerdir?
Evsel katı atıkların geri dönüşümü için bireyler ve kurumlar
bilinçlendirilmelidir. Orman, çayır, mera alanlarının tahribatına
son verilmesi, ağaçlandırılmanın hızlandırılması ve orman yan-
gınlarına karşı gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır. Yan-
lış toprak işlemesi, tarımsal ilaç ve gübrenin aşırı kullanılması
önlenmelidir. Erozyon riski yüksek olan topraklarda tarım yapıl-
maması ve koruma altına alınması amaçlanmalıdır.

269
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Çevre sorunlarının temeline inildikçe insanların tüketim ihti-


Dikkat 4.3 yacı ve tükettikçe de üretme hırs ve arzusunun karşımıza çıktı-
ğı görülmektedir. Solunamayacak derecede kirli hava, içileme-
Kullanılmış pilleri pil atık yecek veya kullanılamayacak derecede kirlenmiş su, üzerinde
kutusuna atalım. Çöplerle top- barınılamayacak derecede kirlenmiş toprak, insan ve diğer can-
rağa ulaşan atık pillerden yayı- lıların yaşamını olumsuz yönde etkiler.
lan ağır metaller büyük çevre Toprak kirleticileri olarak iz elementler diğer elementlere göre
sorunlarına neden olmaktadır. toprakta daha düşük konsantrasyonlarda bulunan elementlerdir.
Bunların en önemlileri kadmiyum, bakır, nikel, kurşun, çinko,
cıva, kobalt, arsenik, krom, molibden, selenyum, vanadyum,
bor, flor, ve iyottur. Bu elementlerin konsantrasyonları belli bir
miktarın üzerinde ise insan, hayvan ve bitki sağlığı olumsuz yön-
de etkilenir.
Evsel çöplerle birlikte atılan ve toprağa ulaşan pillerdeki ağır
metaller zamanla bozunarak serbest hâle geçer, sızıntı suyu ile
birlikte toprağın kirlenmesine sebep olur (Görsel 4.110). Çöp
yakma tesislerinde ise ayrıştırılmayan piller, yanma sonucunda
bir grup ağır metal olarak uçucu hâle geçer ve rüzgârla toprakla-
ra düşerek kirlenmeye neden olur. Bu tür kirlenmelerde toprakla-
rın geri kazanımı çok uzun yıllar alır.

Görsel 4.110: Toprak kirleticileri olarak piller

Plastiklerin metal, ahşap ve kâğıda göre bazı avantajları var-


dır. Bu avantajlar plastiklerin çok amaçlı kullanılabilmesi, hafif
olması, dayanıklı, ucuz ve suya dayanıklı olmasıdır. Fakat daya-
nıklı olmaları toprakta birikimlere sebep olur. Bu birikim sonu-
cu toprak kirliliğine sebep olurlar. Plastiklerin birçoğu fosil yakıt-
lardan elde edildiği için sürdürülebilir değildir. En sık kullanılan
plastik malzemelerden olan pet şişeler, geri dönüştürülemez ise
toprakta 100 sene sonrasında bile varlığını sürdürebilmektedir.
Bu sebeple parçalanabilir biyoplastik malzemelerin kullanılması
topraktaki bu kirlenmeyi engeller.

270
4. ÜNİTE: Kimya Her Yerde

Ekolojik denge bir zincire benzer, tüm canlıları birbirine bağ-


lar. Aradaki bir halka koparsa en baştaki ya da sondaki halka
da bundan etkilenir. Ekolojik dengenin bozulmasının en önem-
li nedeni hiç şüphesiz insanlardır. Günden güne bozulan eko-
lojik denge çevre sorunlarına neden olmaktadır. Çevre kirlili-
ği konusunda bilinçlendirilen nesillerle bunun önüne geçilebi-
lir. Dünya’yı kirlettiğimiz gibi temizlemek yine bizim elimizdedir
(Görsel 4.111).

Görsel 4.111: Temiz bir Dünya’da yaşamak bizim elimizde

Öğrendiklerimizi Uygulayalım

Aşağıda verilen cümlelerde boş bırakılan yerleri alttaki


uygun kelime ve kavramlarla tamamlayalım.
1. Kükürt oksitler, ............................., .............................
çevre kirletici maddelerdir.
2. Atmosferdeki karbondioksit, metan, su buharı ve diğer
bazı gazlar yeryüzünden yansıyan ısıyı tutarak Dünya’nın
sıcaklığını korur. Bu doğal korumaya ............................. denir.
3. Tarımsal faaliyetler, sanayi atıkları ve .............................
atıklar suyun ekolojik dengesinin bozulmasına neden olur.
4. Tarımsal mücadele ilaçlarının ve suni gübrelerin aşırı
ve bilinçsiz kullanımı ............................. kirliliğine neden olur.

Kavramlar
azot oksitler
karbonmonoksit
toprak
evsel
sera etkisi
ötrofikasyon

271
4. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI

A . Aşağıdaki cümlelerde bulunan boşlukları kutucuklar içinde verilen uygun kelime ve


kavramlar ile tamamlayalım.

su döngüsü aktif karbon sodyum deterjan

kozmetik sabun merhem renklendirici sönmemiş

su grafit ilaç magnezyum kauçuk

gübre koruyucu sönmüş

1. Tüm canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için ……............… ihtiyaçları vardır.


2. İyi öğütülmüş oldukça gözenekli yüzeye sahip odun kömürüne ……............… denir.
3. Gıdaları, mikroorganizmaların sebep olduğu bozulmalara veya patojen mikroorga-
nizmaların gelişmelerine karşı koruyarak raf ömürlerinin uzatılmasını sağlayan maddelere
……............… denir.
4. Suyun atmosfer dışına çıkmadan güneş enerjisi ve yer çekiminin etkisi ile fiziksel değişim-
lere uğrayarak düzenli şekildeki hareketine ……............… denir.
5. İnsan vücuduna sürülen temizleme, güzelleştirme ya da görüntüyü değiştirme amacıyla
kullanılan maddelerin genel adına ……............… denir.
6. Suyun içinde bulunan kalsiyum ve ……............… iyonları suyun sertliğini belirler.
7. Hayvan ya da insan üzerinde meydana getirdiği etki ile bir hastalığın tedavisini ya da has-
talıktan korunmayı sağlayan kimyasal maddelere ……............… denir.
8. Bitkisel ve hayvansal yağların bazik ortamda hidrolizlenmesi sonucu oluşan karboksilli
asitlerin sodyum ya da potasyum tuzlarına ……............… denir.
9. Etken ilaç maddesinin vazelin, lanolin ve sıvı yağlar ile karıştırılarak ana madde içinde eri-
tilmiş tereyağı kıvamında hazırlanmış yarı katı ilaç şekline ……............… denir.
10. ……............… yumuşak dokunumlu, yağsı ve ince levhalar hâlinde bükülme özelliğine
sahip bir karbon mineralidir.
11. Silginin ham maddesi ……............… .
12. Doğal ya da kimyasal yolla oluşan, içerisinde bitkilerin gelişimi için gerekli olan bileşiklerin
bulunduğu maddelere ……............… denir.
13. CaO ……............… kireç, Ca(OH)2 ……............… kireç olarak adlandırılır.

272
B. Aşağıdaki soruları cevaplayalım.
1. Su tasarrufu için yapılabilecek beş öneri söyleyelim.
2. Hava kirliliğine sebep olan gazlar hangileridir?
3. Polimer nedir? Günlük hayatta karşılaştığımız beş polimer örneği verelim.
4. Gıda katkı maddelerinden üç tanesinin işlevini kısaca anlatalım.
5. Sera etkisi nedir? Açıklayalım.
6. Su kirliliğine sebep olan etkenler nelerdir?
7. Deterjanların temel bileşenlerinden ikisini açıklayalım.
8. Katı ilaç şekilleri nelerdir? Katı ilaç şekillerinden birinin işlevini açıklayalım.

C. Aşağıda verilenleri okuyalım. İfadelerde bildirilen yargılar doğru ise “D” harfini, yanlış
ise “Y” harfini işaretleyerek yanlış olanların doğrusunu yandaki kutucuklara yazalım.

1. Plastik malzemeler yüksek sıcaklıklara (D)


ve UV ışınlarına karşı oldukça dayanıklıdır. (Y)

2. Kireç harcı; kum, kireç ve suyun uygun


(D)
miktarlarının kolay işlenebilen plastik kıvama
(Y)
gelinceye kadar karıştırılmasıyla elde edilir.

3. Cam, alkali ve toprak alkali metal oksit-


leri ile diğer bazı metal oksitlerin çözünmesin- (D)
den oluşan, yüksek sıcaklıklarda bile yüksek (Y)
vizkoziteye sahip aşırı soğutulmuş bir sıvıdır.

4. Kurşun geçirmez yelek yapımında kev- (D)


lar polimeri kullanılır. (Y)

5. Camın ana maddesi, saydamlık özelliği-


(D)
ni sağlayan, amorf yapı içinde erimiş ve dağıl-
(Y)
mış durumda bulunan silisyum dioksittir. (SiO2)

6. Karo mozaikler, banyo malzemeleri,


mutfak eşyası olarak kullanılan eşyalar (tabak (D)
vb.), porselenler boşluklu seramik malzemele- (Y)
re örnektir.

273
7. Sabun moleküllerinde suyu seven kısım (D)
hidrofob, suyu sevmeyen kısım hidrofildir. (Y)

8. Deniz suyundan içilebilir nitelikteki su (D)


ters ozmoz yöntemi ile elde edilebilir. (Y)

9. Halk dilinde kristal denilen süs eşya


(D)
yapımında kullanılan kurşun camı %92 oranın-
(Y)
da kurşun oksit (PbO) içerir.

10. 135-150 °C arasında 2-6 saniye süre ile


(D)
sütün ısıtılıp hızlı bir şekilde oda sıcaklığına
(Y)
soğultması işlemine UV ile sterilizasyon denir.

11. Sert sular kaynatılarak yumuşak su elde (D)


edilebilir. (Y)

12. Organik maddeler, fazla klorlama, suda


çözünmüş gazlar, mineral fazlalığı vb. suyun (D)
(Y)
renk ve kokusunun değişmesine neden olan
kirleticilerdir.

13. Çözeltilerdeki kaynama noktası yüksel-


(D)
mesi, donma noktası alçalması olayları çözelti
(Y)
derişimine bağlıdır.

14. Gıdanın bulunduğu kaptan dışarı çıkma-


(D)
sını sağlayan hava dışındaki gazlar ambalajla-
(Y)
ma gazlarıdır.

274
Ç. Aşağıda verilen tanımları ilgili kavramlarla eşleştirelim.

Tanımlar
1. Derişimin çok olduğu kısma ozmotik basınçtan daha yüksek basınç uygulanarak derişimin
çok olduğu yerden az olduğu yere doğru sıvı akışının sağlanması.
2. Gıdalara bazı özelliklerin kazandırılması (raf ömrünün uzatılması, renk, tat ve koku vb.) için
bir teknoloji veya modernizasyon gereği katılan maddeler.
3. Cam hamura istenen şekil verildikten sonra kopmasını ya da kırılmasını önlemek için yavaş
yavaş soğutulur. Bu işleme verilen ad.
4. Bir veya birden fazla metalin, metal olmayan element ile birleşmesi sonucu oluşan anorga-
nik maddelerdir.
5. Kalsiyum ve magnezyum tuzlarının sabunla köpürmeye karşı gösterdiği direnç.
6. Tadı ve kokusu hoş olmayan ilaçların, nişastadan yapılmış, iç içe geçmiş iki kapak içinde toz
ilaç bulunduracak şekilde hazırlanan, silindir şeklindeki biçimleridir.
7. Şehir sularının renk arıtımında kullanılan yöntem.
8. Kozmetik ürünlerde anti-mikrobiyal madde olarak en çok kullanılan madde.
9. Çimentoya kum ve kireç karıştırılarak yarı akışkan formda bulunan ve yapılardaki yüzeyleri
düzleştirmek için kullanılan maddeye verilen ad.
10. Jeolojik birimlerin içinde doğal olarak oluşan su.
11. Jelatin çözeltisi, basit şurup, nişasta peltesi, alkollü jelatin çözeltisi, glikoz çözeltisi, arap
zamkı çözeltisi gibi sıvı hâlde kullanılan maddelerin genel adı.
12. Kâğıt yapımında kullanılan beyaz renkte, kokusuz, tatsız, güneş etkisiyle rengini değiştirme-
yen karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan bir maddedir.
13. Ham maddesi kalsiyum karbonat olan kırtasiye malzemesidir.

Kavramlar

Yüzey aktif
Tavlama Seramik Ters ozmoz Yapıştırıcı
madde
( ) ( ) ( ) ( )
( )

Gıda katkı mad-


Ozmos Selüloz Kaşe Sertlik
desi
( ) ( ) ( ) ( )
( )

Doğal kaynak
Tebeşir Kuagülasyon Sıva Paraben
suyu
( ) ( ) ( ) ( )
( )

275
D. Aşağıdaki çoktan seçmeli sorularda doğru cevabı işaretleyelim.
1. Aşağıdakilerden hangisi kullanılabilir nitelikteki su kaynağıdır?
A) Buzullar
B) Göller
C) Yer altı suları
D) Denizler
E) Şehir suları

2. Aşağıdakilerden hangisi Dünya’daki içilebilir su kaynaklarının azalmasına neden


olmaz?
A) Nüfus artışı
B) Düzensiz kentleşme
C) Asit yağmurları
D) Ormanlar
E) Sera gazları

3. Aşağıdakilerden hangisi sert suyun özelliklerinden değildir?


A) Kalsiyum ve magnezyum iyonları içermesi
B) Isıtıcılarda kireç oluşturması
C) Sabunla köpük oluşturması
D) Çamaşır ve bulaşıkları yıpratması
E) Lavaboların rengini bozması

4. Aşağıdakilerden hangisinde şehir suyundan içme suyu elde ediliş basamakları sırası
ile verilmiştir?
A) Havalandırma-İlk dinlendirme-İkinci dinlendirme-Kum filtresi-Aktif kömür
B) İlk dinlendirme-Havalandırma-İkinci dinlendirme-Kum filtresi-Aktif kömür
C) Havalandırma-İlk dinlendirme-Kum filtresi-İkinci dinlendirme-Aktif kömür
D) Havalandırma-Kum filtresi-İlk dinlendirme-İkinci dinlendirme-Aktif kömür
E) Havalandırma-İlk dinlendirme-İkinci dinlendirme-Aktif kömür-Kum filtresi

5. I. Gıda katkı maddesini belirtir.


II. “E” harfi Birleşmiş Milletleri temsil eder.
III. Ambalajlı tüm gıda etiketlerinde yazılması zorunludur.
Hazır gıda etiklerinde yer alan “E” numaraları ile ilgili yukarıdaki yargılarından hangisi
ya da hangileri doğrudur?
A) Yalnız I B) I ve II C) I ve III D) II ve III E) I, II ve III

276
6. I. Aktif karbon filtresi
II. Ozonlama
III. Klorlama
Yukarıda verilenlerden hangisi ya da hangileri sudaki mikroorganizmaların oluşturduğu
kirliliğin giderilmesinde kullanılır?
A) Yalnız I B) I ve II C) I ve III D) II ve III E) I, II ve III

7. Aşağıda verilen maddelerden hangisi hijyenik temizlik sağlamak için kullanılmaz?


A) Ozon
B) Benzalkoniumklorür
C) Hidrojenperoksit
D) Arap sabunu
E) Sodyumhipoklorit

8. I. Hidrofil ve hidrofob grup içermeleri


II. Sert suda iyi çözünmeleri
III. Yüzey aktif madde içermeleri
Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri sabun ve deterjanların ortak özelliklerindendir?
A) Yalnız I B) Yalnız II C) I ve II D) I ve III E) I, II ve III

9. Aşağıdaki maddelerden hangisi polimer değildir?


A) Proteinler
B) Amino asitler
C) Polivinilklorür
D) DNA
E) Kevlar

10. I. Bozunma sıcaklıklarının yüksek olması


II. Doğadaki mikroorganizmalarca zor parçalanması
III. UV ışınlarına karşı dayanaklı olması
Polimer malzemelerin yukarıdaki özelliklerinden hangisi ya da hangileri çevreyi kirlet-
melerine neden olur?
A) Yalnız I B) Yalınız II C) I ve II D) I ve III E) I, II ve III

277
11. Aşağıda verilen logolardan hangisi kolayca geri dönüşen polimer malzemeler için
kullanılır?
A) B) C) D) E)

12. I. Boya ve pigmentler


II. Nemlendiricileri
III. Parfüm bileşenler
IV. Çözücüler
V. Anti-mikrobiyal
“Kozmetikler ana ham maddeleri yanında yardımcı maddeler de bulundurmaktadır.”
Buna göre, yukarıdaki maddelerden hangisi ya da hangileri kozmetik ürünlerin yardım-
cı maddelerindendir?
A) Yalnız I
B) II, III , IV ve V
C) I ve II
D) I, II ve III
E) I ,II, III, IV ve V

13. Aşağıdaki ilaç çeşitlerinden hangileri sıvı ilaç sınıfına girmez?


A) Solüsyon B) Tentür C) Eliksir D) Draje E) Flakon

14. Aşağıda bazı kırtasiye malzemeleri ve ham maddeleri verilmiştir.


Kırtasiye malzemesi Ham maddesi
I. Silgi Kauçuk
II. Tebeşir Sodyum hidroksit
III. Kâğıt Selüloz
IV. Yapıştırıcı Ağaç reçineleri
Buna göre, hangi kırtasiye malzemesinin ham maddesi yanlış verilmiştir?
A) Yalnız II
B) Yalnız III
C) I ve II
D) I ve III
E) II, III ve IV

278
15. I. Hidrojen
II. Karbon
III. Demir
IV. Bor
Yukarıdaki elementlerden hangisi ya da hangileri mikro besin maddesi sınıfına girer?
A) Yalnız II B) Yalnız III C) I ve II D) III ve IV E) II, III ve IV

16. CaO(k) + H2O(s) Ca(OH)2(k) + ısı


tepkimesi aşağıdakilerden hangisinin elde ediliş tepkimesidir?
A) Sönmemiş kireç eldesi
B) Sönmüş kireç eldesi
C) Cam eldesi
D) Porselen eldesi
E) Çimento eldesi

17. Aşağıdakilerden hangisi cam türü değildir?


A) Kurşun camı
B) Borosilikat camı
C) Kristal cam
D) Mercek
E) Porselen

18. Doğal çevrenin bozulmasında ve kirliliğin oluşmasında aşağıdakilerden hangisi en


az etkilidir?
A) Endüstriyel atıklar
B) Nükleer atıklar
C) Bitki artıkları
D) Tıbbi atıklar
E) Ozon tabakasına zarar veren gazlar

19. “Son yıllarda sera etkisi sonucu kutuplardaki buzulların erimesi, çatlaması ve kopması
küresel ısınmanın birer sonucudur.”
Buna göre, bu durumun aşağıdakilerden hangisine neden olması beklenmez?
A) Kurak bölgelerin genişlemesine
B) Deniz ve okyanuslarda su seviyesinin yükselmesine
C) Yer altı sularının azalmasına
D) Volkanik etkilerin artmasına
E) Bitki örtüsünün değişmesine

279
LABORATUVAR GÜVENLİK SEMBOLLERİ

Bu sembol, açık alev etrafında tedbir alınması gerektiğini belirtir.

Bu sembol deriye dokunması hâlinde yakıcı veya zehirleyici olabilen,


ayrıca cisimlere temas ettiğinde aşındırıcı etkisi olan kimyasal maddeler
kullanılırken dikkat edilmesi gerektiğini belirtir.

Bu sembol yapılacak deneylerde kullanılacak cam malzemelerin


kırılabilecek türden olduğunu gösterir. Cam araç ve gereçleri kullanmadan
önce temiz olduğundan araç ve gereçlerde kırık, çatlak bulunmadığından
emin olmalıdır.
­­
Bu sembol, gözler için tehlike olduğunu gösterir. Kimyasal maddeler
ve ateşle çalışırken ya da göze zarar verme olasılığı bulunan tüm
çalışmalarda koruyucu gözlük takılmalıdır.

Bu sembol, yanlış kullanımdan dolayı patlamaya sebep olacak kimyasal


maddeleri gösterir.

Cilde zararlı bazı kimyasal maddelerle çalışırken eldiven kullanılması


gerektiğini hatırlatan uyarı işaretidir.

Bu sembol, kesme ve delme tehlikesi olan keskin cisimler kullanırken dik-


katli olunması gerektiğini gösterir.

Bu sembol, zehirli maddeler kullanılırken görülür.

Bu sembol, yakıcı ve kolay tutuşabilir maddeler etrafında tedbir alınması


gerektiğini belirtir.

Bu sembol, elbiseyi lekeleyecek veya yakacak maddeleri kullanılırken


dikkatli olunması gerektiğini belirtir.

Bu sembol, elektrikli aletler kullanılırken dikkat edilmesi gerektiğini gösterir.

280
ÜNİTE SONU ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI CEVAP ANAHTARLARI

1. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI CEVAP ANAHTARLARI

A. Boşluk doldurma
1 Asitler 10 CaO
2 Bazlar 11 Nötralleşme
3 Bazik 12 Anyon
4 İndikatör 13 Katyon
5 Renksiz 14 pH metre
6 Pembe 15 Metal
7 H +
16 Aktif
8 OH -
17 Soy
9 CO2 18 Asit yağmuru

B. Açık uçlu
Çilek, üzüm, domates ,elma ve mandalinanın tatları ekşi olduğu için asittir. Diş macu-
1
nunun tadı acı olduğu için bazdır. Şampuan ise elde kayganlık hissi oluştuğu için bazdır.

HI, C2H5COOH ve CO2 asidik özellik gösterir.


HI(sıvı) H+(suda) + I-(suda)
NH3(gaz) NH4+(suda) + OH-(suda)
2
C2H5COOH C2H5COO-(suda) + H+(suda)
CO2(gaz) + H2O(sıvı) H2CO3(suda)
MgO + H2O(sıvı) Mg(OH)2(suda)
Bir asit ile bir bazın tepkimeye girerek tuz ve su oluşturduğu tepkimelere nötrleşme tep-
kimesi denir. Asitten gelen H+ iyonu ile bazdan gelen OH- iyonu suyu oluşturur. Oluşan
tuzun ise anyon kısmı asitten, katyon kısmı bazdan gelmektedir. Örneğin;
3 Ca(OH)2(suda) + H2SO4(suda) CaSO4(k) + H2O(s)
tepkimesinde bir baz olan Ca(OH)2 in suda çözündüğünde oluşan katyon Ca2+ ile bir asit
olan H2SO4 ün suda çözündüğünde oluşan anyon kısmı SO 2-
4 birleşerek CaSO4 tuzunu
oluşturmuştur.
Metaller için aktiflik elektron verme eğilimi ile açıklanır. Aktifliği hidrojenden küçük olan
metallere soy metal denir. Bakırda bir soy metaldir. Bakır yapısında oksijen bulunmayan
4 HCl gibi asitle tepkime vermez. Ancak H2SO4 gibi oksijen içeren asitle tepkime verir. Tep-
kimesi aşağıdaki gibidir:
Cu(k) + 2H2SO4(suda) CuSO4(suda) + SO2(g) + H2O(s)

Zaç yağı (H2SO4), Tuz ruhu (HCl), Kezzap (HNO3), Kostik (NaOH), Sönmüş kireç
(Ca(OH)2) tir. Zaç yağının birçok kullanım alanı vardır. Gübre üretiminde, boya sanayi-
5
sinde, patlayıcı madde yapımında, petrol arıtmada ve metalurjide kullanılır. Ayrıca pille-
rin yapımında ve araba akülerinde kullanılır.

281
Hava kirliliğine sebep olan CO2, SO2, NO2 gibi gazlar havadaki su buharı ile birleşir.
Atmosferin üst tabakalarında azalan basıncın ve soğuyan havanın etkisi ile asit yağmur-
ları oluşur.
6
Hiçbir canlının yaşayamadığı ölü göller, yok olan ormanlar, tarlalarda harap olan mah-
suller, sağlığını yitiren insanlar, zarar gören tarihi ve sanatsal yapılar asit yağmurlarının
neden olduğu zararlardır.
Diş çürümesine neden olduğu gibi ağız pH sinin değişmesine yol açar. Reflü ve ülser
7
gibi mide rahatsızlıklarına neden olur.
8 Kireç çözücü kimyasallar kullanmak. Sirkeli suda bekletmek.
9 Yangın söndürücülerde kullanılabildiği gibi kan durdurucu olarak da kullanılır.
Sulu çözeltilerde maddenin asitlik ya da bazlığına göre renk değiştiren organik boyar
maddelere indikatör denir. Örneğin turnusol bir indikatördür. Asitlerin sulu çözeltisi turnu-
10
solun rengini kırmızıya, bazların sulu çözeltisi turnusolu maviye çevirir. Bir asit olan limon
mavi turnusolu kırmızıya çevirir.

C. Doğru yanlış
Soru Cevap Yanlışsa
1 Y Ekşidir.
2 D
3 D
4 D
5 D
6 Y H2SO4
7 D
8 Y Baziktir.
9 Y Asidik ortamda etkindir.
10 D

Ç. Eşleştirme
Na2CO3 Mide öz suyu Nötralleşme Metal oksit Soy metal
(7) (8) (6) ( ) (2)
Pankreas öz suyu HF Tuz Aktif metaller HCl
( ) (9) (5) ( ) ( )
pH İndikatör Asit Baz Ametal oksit
(1) (3) (4) ( ) (10)

D. Çoktan Seçmeli
1 A 6 D 11 D 16 C
2 C 7 D 12 C 17 E
3 A 8 B 13 E 18 B
4 D 9 E 14 A 19 A
5 A 10 E 15 E 20 B

282
2. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI CEVAP ANAHTARLARI

A. Boşluk doldurma
1 Homojen 8 Çözücü
2 Karışım 9 Çözünen
3 Emülsiyon 10 Polar
4 Aeresol 11 Apolar
5 Kolloit 12 Derişik
6 Tyndall 13 Derişim
7 Çözünme 14 Koligatif

B. Açık uçlu
Şeker ve alkol suda çözünürken yağ ve karbon tetraklorür suda çözünmez. Nedeni
benzer benzeri çözer kuralı ile açıklanır. Su polar bir maddedir ve yine polar yapıya sahip
1
şeker ve alkol molekülleri suda çözünür. Yağ ve karbon tetraklorür ise apolar olduğu için
suda çözünmez.
Karışımı oluşturan maddeler kendi kimlik özelliklerini korur. Bileşiği oluşturanlar ise
korunmaz.
2 Bileşikler saf maddedir. Karışımlar değildir.
Bileşikler oluşurken bileşiği oluşturan maddeler belirli oranlarda birleşir. Karışımda
böyle bir oran yoktur.

3 Kütlece yüzde derişimi % 10’dur. 100000ppm’dir.

Çözeltilerde çözünme olayı gerçekleşir. Heterojen karışımlarda çözünme olmaz.


4
Çözeltiler homojen yapıya sahiptir.

5 Şerbet, kola, bal…

Uçucu olmayan katılardan oluşan tüm çözeltilerde çözeltinin donmaya başlama sıcak-
lığı saf çözücününkinden daha düşüktür. Bu olaya donma noktası alçalması denir.
6
Uçucu olmayan maddelerin tuz, şeker vb. çözeltilerinin kaynamaya başlama sıcaklı-
ğı daima saf çözücününkinden yüksektir. Bu olaya kaynama noktası yükselmesi denir.
Suya sertlik veren iyonlar kalsiyum ve magnezyumdur. Bu iyonların giderilmesinde
iyon değiştirici reçineler kullanılır. Bu reçinelerden biri olan sodyum zeolit veya permu-
tit üzerinden sert su geçirilerek suda sertliğe neden olan kalsiyum ve magnezyum iyonla-
7
rı, sodyum iyonu ile yer değiştirir. Yer değişim sonucu kalsiyum ve magnezyum zeolitler
oluşur. Bu maddeler suda çözünmediği için zeolit kabında kalır. Bu şekilde suyun sertli-
ği giderilmiş olur.
Alyuvarlar kan plazmasının içinde dağılmış çok küçük taneciklerdir. Bu tanecikleri
8 süzecek süzgeçler yoktur. Bu nedenle kanı alyuvarlarına ayırmada santrifüjleme yönte-
mi kullanılır.

283
C. Doğru yanlış
Soru Cevap Yanlışsa
1 D
2 Y Adi karışım ya da heterojen karışım denir.
3 Y Süspansiyon denir.
4 D
5 D
6 D
7 Y
8 Y İyon-dipol etkileşimi oluşur.
9 Y %20’liktir.
10 D

Ç. Eşleştirme
Diyaliz Özütleme Kristallendirme Kalıcı sertlik Çöktürme
(ekstraklsiyon)

( ) (1) (7) ( ) ( )
Ppm Yüzdürme Kuagulasyon Kütlece yüzde İyon
(flotasyon) derişim değiştirme
(8) ( ) (6) ( ) (4)
Osmoz Destilat Aktarma Destilasyon Geçici
(dekantasyon) (damıtma) sertlik

(10) (3) (9) (5) (2)

D. Çoktan Seçmeli
1 D 8 D 15 A
2 D 9 B 16 C
3 E 10 A 17 E
4 D 11 D 18 A
5 A 12 D 19 C
6 B 13 C 20 B
7 C 14 E 21 A

284
3. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI CEVAP ANAHTARLARI

A. Boşluk doldurma
1 Organik 8 Alifatik/ aromatik
2 Fosil yakıtlar 9 Alken/alkin
3 Kömür 10 Benzen
4 Taş kömürü/antrasit 11 Toluen
5 Linyit 12 Glikoz şurubu
6 Ham petrol 13 Fermantasyon
7 LPG 14 Biogaz

B. Açık uçlu
Organik çözeltiler; erime ve kaynama noktaları düşüktür. Organik çözücülerde çözü-
1
nürken suda çözünmez. Eriyikleri elektrik akımını iletmez.

2 Kömür, depolanma, nakliye ve kullanım açısından diğer fosil yakıtlardan üstündür.

Organik maddece zengin kaynak kaya olması. Bu kaynak kayanın sıcaklık ve basınç-
la ısıtılması. Yeterli oranda gözeneklilik ve geçirgenliğe sahip bir hazne kaya olması.
3
Hazne kayayı örten geçirimsiz örtü kaya olması. Kaynak kaya, hazne kaya ve örtü kaya-
nın yapısal olarak kapan oluşturması.
-40 °C ile 20 °C’ta LPG (C-C4)
-12 °C ile -1 °C arası yakıt gazı (C4- C5)
20 °C ile 60 °C arası petrol eteri (C5- C6)
60 °C ile 100 °C arası çözücüler (C6- C7)
70 °C ile 200 °C arası benzin (C5- C10)
4
175 °C – 275 °C arası gaz yağı (C12- C18)
205 °C – 290 °C arası fuel-oil (C12 ve daha fazlası)
260 °C – 315 °C arası mazot (C12 ve daha fazlası)
350 °C’tan sonra motor yağı gibi ağır yağlar (C20 ve daha fazlası)
Uçucu olmayan sıvılar parafin, asfalt ve katranları (C20 ve fazlası)
Ham petrolün ana bileşeni karbon ve hidrojenin yanında organik kısımda azotlu ve
5 kükürtlü bileşenleri de vardır. %0,1-5,5 oranında kükürt, % 0,1-1,5 oranında azot ve
%0,1-4,5 oranında oksijen içerir.

6 Alkanın formülü CnH2n+2, alkenin CnH2n, alkinin CnH2n-2 dir. Propan/ propen/ propin

7 pridin, toluen, anilin

Güneş enerjisi: Temiz, yenilenebilir ve sürekli enerji kaynağıdır.


8 Jeotermal enerji: Ucuz ve hazır enerji şeklidir
Hidroelektrik enerji: Maliyeti düşük enerji şeklidir.
Glikoz ve früktozun kapalı formülleri aynı olmasına rağmen farklılıkları glikozun alde-
9
hit, früktozun keton grubu içermesidir.

285
C. Doğru yanlış
Soru Cevap Yanlışsa
1 D
2 D
3 Y LİNYİT ; yumuşak, kolayca ufalanabilen, kırılgan ve mat görünümlüdür
Petrolün oluşum sürecinde yüksek oranda organik madde içeren ana kaya içinden
4 Y
sıkışarak daha gözenekli yani hazne kayalara göç etmesine “birincil göç” denir.
5 D
Anilin, bir benzen halkasına bir amino grubu bağlanması ile oluşan aromatik bile-
6 Y
şiktir.
7 D
8 D
9 D
Yağların enerji değeri 9 kcal/g; karbonhidrat(şeker) ve proteinlerin enerji değerle-
10 Y
ri yaklaşık 4 kcal/g’dır.

Ç. Eşleştirme
Peptid bağı Dehidrasyon Kömürleşme Fermantasyon Hemoglobin
(5) (7) (15) (11) (3)
Glikojen Pridin Kalori Örtü kaya Sakkaroz
(6) (13) (1) (14) (8)
Basit şeker İkincil yapı Nişasta Protein Etanol
(9) (4) (10) (2) (12)

D. Çoktan Seçmeli
1 D 8 E
2 E 9 D
3 A 10 E
4 C 11 C
5 E 12 D
6 A 13 B
7 B

286
4. ÜNİTE ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI CEVAP ANAHTARLARI

A. Boşluk doldurma
1 Su 8 Sabun
2 Aktif karbon 9 merhem
3 Koruyucu 10 Grafit
4 Su döngüsü 11 Kauçuk
5 kozmetik 12 Gübre
6 Magnezyum 13 Sönmüş/ sönmemiş
7 ilaç 14

B. Açık uçlu
Bahçe sulamasında buharlaşmanın az olduğu sabah ve akşam saatlerini seçmek
Su kaçıran muslukları, sifonları vakit geçirmeden tamir etmek
1 Çamaşır yıkarken çamaşır makinesi kullanmak
Bulaşık yıkarken bulaşık makinesi kullanmak
Ellerimizi sabunlarken suyu akar hâlde bırakmamak
2 SO2 , NO, NO2 ve CO gibi gazlar hava kirliliğine neden olur.
Pek çok küçük yapı birimlerinin birbirlerine zincirleme reaksiyonla bağlanması ile oluşan
3 büyük zincirlere polimerler denir. Teflon tava, plastik saklama kapları, prizler, araba lastiği,
akrilik kazak…
Tatlandırıcılar: Sofralık tatlandırıcılarda veya gıdalarda tatlı tat vermek amacıyla kullanı-
lan maddelerdir.
Renklendiriciler: Gıdalara renk veren veya rengini geri kazandıran, gıdaların doğal bile-
şenlerini ve genel olarak olduğu gibi gıda olarak tüketilmeyen doğal kaynakları içeren ve
4
genellikle gıdanın karakteristik bir bileşeni olarak kullanılmayan maddelerdir.
Koruyucular: Gıdaları, mikroorganizmaların sebep olduğu bozulmalara veya patojen mik-
roorganizmaların gelişmelerine karşı koruyarak raf ömürlerinin uzatılmasını sağlayan mad-
delerdir.
Fosil yakıtların çeşitli alanlarda tüketimi, atmosferde karbondioksit ve diğer sera gazları-
nın (metan, ozon, azot oksitleri) miktarını giderek fazlalaştırır. Bu da doğal sera etkisini artı-
5
rır. Bunun sonucunda ortaya küresel ısınma, Dünya atmosferi ve okyanuslarda ortalama
sıcaklığın artışı olarak tanımlanır.
• Sanayi atıkları kaynaklı
6 • Tarımsal faaliyetlerden kaynaklı
• Evsel atıklar kaynaklı
Dolgu maddeleri, nem çekici ve topaklanmayı önleyici maddelerdir.
Sertlik gidericiler, sert sulardaki kalsiyum ve magnezyum iyonlarını tutan maddelerdir.
7 Yüzey aktif madde, suda ya da sulu bir çözeltide çözündüğünde yüzey gerilimin etkileyen
kimyasal maddelerdir. Genellikle yüzey gerilimini düşürerek kirin daha kolay temizlenmesini
sağlar ve köpük oluşumunu artırır.
Ağızdan kullanılan katı ilaçların, tablet (komprime), draje, pilül, kapsül, kaşe, toz (pudra),
paket gibi çeşitleri bulunmaktadır. Pastiller, toz hâlindeki ilaçların, yapıştırıcı maddelerle tat-
8
landırılmış, ağız içinde emilerek eritilip kullanılan, genellikle ağız boşluğundaki hastalıkların
tedavisinde kullanılan ilaç şeklidir.

287
C. Doğru yanlış
Soru Cevap Yanlışsa
1 D
2 D
3 D
4 D
5 D
6 Y Boşluksuz seramik malzemelerdir.
7 Y Suyu seven kısım hidrofil, sevmeyen kısım ise hidrofobdur.
8 D
9 D
10 Y UHT işlemi denir.
11 D
12 D
13 D
14 Y İtici gazlardır.

Ç. Eşleştirme
Yüzey aktif
Tavlama Seramik Ters ozmos Yapıştırıcı
madde
(3) (4) (1) (11)
( )
Ozmos Selüloz Gıda katkı maddesi Kaşe Sertlik
( ) (12) (2) (6) (5)
Tebeşir Kuagülasyon Sıva Doğal kaynak suyu Paraben
(13) (7) (9) (10) (8)

D. Çoktan Seçmeli
1 B 8 A 15 D
2 D 9 B 16 B
3 C 10 E 17 E
4 A 11 A 18 C
5 C 12 E 19 D
6 D 13 D
7 D 14 A

288
SÖZLÜK

A
absorpsiyon: Soğurma.
adsorpsiyon: Atom, iyon veya moleküllerin katı bir yüzeye yapışarak tek moleküllü yeni bir yüzey
tabakası oluşturması.
aerosol: Gaz içerisinde dağılmış ve gazla sarılmış 10 mikrometreden daha küçük çaplı sıvı veya katı
parçacıklarından oluşan çok fazlı sistem.
ağır metal: Kurşun, bakır, demir, altın, gümüş gibi yoğunluğu 4 g/cm3 ten büyük ve periyodik çizel-
genin alt yarısında olan metaller.
akyuvar: Kan, lenf vb. vücut sıvılarında bulunan çekirdekli, yuvarlak hücre, lökosit.
alifatik bileşikler: Düz ya da dallanmış karbon iskeletinden türemiş olan hidrokarbonlar sınıfı.
alkan: Karbonları tek bağ ile bağlanmış olan ve Cn H2n+2 genel formülü ile gösterilen hidrokarbonlar
sınıfı.
alken: Yapısındaki iki karbon atomu çift bağla bağlanmış olan ve Cn H2n genel formülü ile gösterilen
hidrokarbonlar sınıfı.
alkin: Yapısında en az bir tane üçlü bağ içeren hidrokarbon molekülü.
alyuvar: Kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücre, eritrosit.
amfoter: Hem asit hem de baz özelliğine sahip olan madde.
amino asit : Molekülünde hem amino grubu ve hem de karboksilik asit grubu içeren ve proteinlerin
temel yapı taşları olan organik bileşikler sınıfı, saf proteinlerin enzimatik veya kimyasal hidrolizleri sonu-
cu açığa çıkan moleküller.
amorf: Kristal yapıda olmayan.
anorganik: Karbonat ve siyanürler dışında, karbon içermeyen kimyasal özdekler sınıfı.
antifiriz: Suyun donma sıcaklığını düşürüp motorun soğuk havalarda zarar görmesini önlemek ama-
cıyla motorun soğutma suyuna katılan etilen glikol gibi maddeler.
antimikrobiyal: Mikroorganizma tarafından üretilen veya sentetik olarak elde edilen ve mikroorga-
nizmaları öldüren veya gelişmesini baskılayan, gıdalarda istenmeyen ancak herhangi bir nedenle bulun-
ma olasılığı olan bakteri, küf, maya, patojen veya patojen olmayan her türlü mikroorganizmayı ortamdan
yok etmek, çoğalma veya faaliyetlerini önlemek için gıdalara katılan kimyasal madde.
antioksidan: Canlı vücuduna dışarıdan alınan veya biyolojik olaylar sonucunda oluşan serbest radi-
kalleri yok eden veya oluşmasını önleyen yükseltgenmeyi engelleyici.
antiseptik: Mikroplardan arındırmak için kullanılan kimyasal madde.
antrasit : Güçlükle tutuşan, koku, duman çıkarmadan büyük bir ısı vererek yanan bir tür taş kömürü.
apolar: Bir molekülde iki atomun (genellikle C) elektron çiftini eşit olarak paylaşması sonucu eşit
elektrik yük dağılımına sahip oluşu, pozitif ve negatif yüklü olmamaları, saf kovalent bağlı oluşları. Polar
olmayan.

289
asfalt: Petrolün damıtılmasından veya doğal yataklardan elde edilen, kıvamlı hâlden katı hâle kadar
değişkenlik gösteren siyah veya kahve renkli organik bir madde.
aromatik bileşikler: Yapısında bir ya da daha çok benzen halkası olan bileşikler sınıfı.
ayrımsal damıtma: Çok bileşenli bir karışımın her kaynama sıcaklığında ya da belli sıcaklık aralık-
larında, değişik ürünlerin alınıp ayrı ayrı toplanarak damıtılması.

boya: Gerektiğinde içerisine çeşitli boyar maddelerin ilave edildiği, bezir yağı, vernik, terebentin ve
organik bileşikler ile hazırlanan; ışıklı boya, su boyası gibi tipleri olan çinko oksit, kurşun oksit, titanyum-
dioksit veya kaolin gibi çok iyi öğütülmüş beyaz madde.

C-Ç
cam: Alkali metallerle, toprak alkali ya da ağır metallerin silikatlarının eritilmiş karışımından oluşan,
sert, biçimsiz, kırılgan ve genellikle saydam nesne.
cevher: İçindeki metal ya da yarı metallerin çeşitli yöntemlerle ayrılabileceği doğal bileşikler ve mi-
neraller.
Çeker ocak (aspiratör): Çözeltilerin hazırlanışı veya uygulama esnasında ortaya çıkan gaz ve ko-
kuların emniyet ve sağlık koşullarına uygun olarak tahliyesini sağlayan çekiş kabini.
çimento: Kil, kum ve kireç taşının belirli oranlarda karıştırılarak pişirilmesiyle elde edilen, havada ve
su içinde sertleşebilen kalsiyum alüminyum silikat bileşimli yapı gereci.
çöktürme: Kimyasal tepkimeler ya da fiziksel süreçlerle belirli bileşikleri, özdekleri çöktürme olayı.

D
damıtma (destilasyon): Sıvı karışımlardaki bileşenleri, kaynama noktaları arasındaki farktan yarar-
lanarak buharlaştırıp yeniden yoğuşturma yoluyla birbirinden ayırma ve arıtma.
dekantasyon: Herhangi bir sıvıyı altta kalan tortudan ayırmak üzere yavaşça boşaltma.
dezenfektan: Mikrop kırma özelliği olan (madde).
dezenfeksiyon: Cansız yüzeylerdeki hastalık yapma özelliği olan bakteri, virüs, parazit gibi mikroor-
ganizmaların kimyasal maddeler kullanılarak sayıca, türce azaltılması veya yok edilmesi işlemi.
dikit: Mağaralarda tavandan damlayan kireçli suların katılaşmasıyla tabandan yukarıya doğru olu-
şan kalker birikintisi, stalagmit.
diyaliz: Ozmoza benzer bir işlem olup bir çözeltide iyon ve moleküllerin yarı geçirgen bir zardan
geçmesi, koloit parçacıkların geçmemesi.
dipol: İki kutuplu.
E
ekosistem: Belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran çevrenin karşılıklı ilişkileri ile meydana
gelen ve süreklilik gösteren ekolojik sistem.

290
elektrodiyaliz: Birtakım koloitlerin ortamdaki öteki parçacıklara oranla gözenekli zarlardan daha
kolay geçmesi özelliğine dayanan kimyasal arıtma yönteminin elektrik enerjisiyle hızlandırılmış türü.
elektrolit: Sıvılarda (özellikle suda) iyonlarına ayrışarak iletkenlik sağlayan madde, çözeltisinde
elektrik ileten tür.
emülgatör: Bir gıda katkı maddesinde yağ ve su gibi iki veya daha fazla fazın karışımlarının katman-
lara ayrılmasını önlemeye yardım eden maddeler.
enjeksiyon: Damar, doku veya vücut boşluğu içine şırıngayla herhangi bir sıvı verme, zerk.
enzim: Canlı hücrelerce sentezlenen ve biyolojik olayları seçimli olarak katalizleyen, genelde protein
yapısında polimer madde.
erozyon: Yer kabuğunu oluşturan kayaçların, başta akarsular olmak üzere türlü dış etmenlerle yıp-
ratılıp yerinden koparılarak çözülmeleri veya bir yerden başka bir yere taşınması olayı; aşınma, aşınım.

F
farmasötik: İlaçların özel kalıplara sokulmuş hâli.
fay: Kayaç kütlelerinin bir kırılma düzlemi boyunca yerlerinden kayması, kırık.
faz: Her tarafı aynı homojenlikle olan, sınırları tanımlanabilen, diğer fazlardan fiziki olarak ayrılabilen
sıvı, gaz veya katı sistemin bir parçası.
feldspat: Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak üzere üçe ayrılan en önemli silikatlı mineral
grubu.
fermantasyon: Enzim veya mikroorganizmalar yardımı ile bir organik bileşiği, havasız ortamda,
daha basit bileşiklere dönüştürme işlemi.
ferment: Canlı hücrelerce sentezlenen ve biyolojik olayları seçimli olarak katalizleyen genelde pro-
tein yapısındaki polimer madde.
filtrasyon: Sudaki katı partiküllerin delikli bir materyal, kum veya filtreden geçirilerek ayrılması iş-
lemi.
fuel-oil (yağ yakıt): Taş yağın (petrolün) damıtılmasında çıkan, kaynama ve parlama noktaları yük-
sek hidrokarbonlar kesimi.
fosil: Jeolojik oluşumlar arasında kalmış, tarih öncesi organizmalardan geri kalmış, kömür, petrol,
iskelet izi gibi kalıntıların toplu adı.

G
glikoz şurubu: Doğal ortamda mısırdan elde edilen nişastanın asit veya enzimlerle sıvılaştırılması
ile oluşan bir çeşit şeker.
grafit: Parlak siyah renkli, yumuşak, altıgen prizma örgülü, iletken karbon kristali.

H
halkalı bileşikler: Atomları kapalı bir zincir biçiminde dizilmiş olan benzen, siklohekzan gibi organik
bileşikler.

291
hemoliz: Kırmızı kan hücrelerinin hemoglobini serbest bırakarak bozunması.
hidrofil: Bir bileşiğin suya eğilimi olan grubu. Polar grup.
hidrofob: Bir bileşiğin, suyla yeterince reaksiyona girmeyen, suda az çözünen ya da hiç çözünme-
yen grubu. Polar olmayan grup.
hidrojen bağı: Herhangi bir atomun, hidrojen atomu ile elektron ortaklaşması yaparak oluşturdukları
güçsüz bağ.
hidrokarbon: Yalnızca karbon ve hidrojen elementlerinden oluşan bileşik.
hijyen: Sağlığa zarar verecek ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar ve alınan temizlik
önlemlerinin tümü.
hipertonik: Kandan daha yüksek ozmotik basınca sahip olan çözelti.
hipotonik: Kandan daha düşük ozmotik basınca sahip olan çözelti.
hemoglobin: Alyuvarların yapısında bulunan, dokulardan karbondioksidi akciğerlere, akciğerlerden
oksijeni dokulara taşıyan, demir içeren ve kana kırmızı rengini veren protein.
humus: Bitkilerin çürümesi ile oluşan organik bozunma ürünlerini içeren üst toprak tabakası, çürü-
müş bitki artıkları.

İ
indikatör: Bir kimyasal titrasyonun dönüm noktasına yaklaşıldığında veya dönüm noktasında, renk
değişimi gibi fiziksel görünümü değişen madde.
iyon değiştirici: Asidik ve bazik grupların bağlı olduğu yüksek molekül kütleli polimer. Katyonik reçi-
neler, çözeltideki katyonların yerine hidrojen iyonlarının; anyonik reçineler ise anyonların yerine hidroksil
iyonlarının geçmesini sağlar.
izotonik: Aynı ozmotik basınca sahip olma durumu; hücrenin ozmotik basıncına eşit ozmotik basın-
ca sahip, içine konulduğunda hücrenin içine su giriş çıkışı olmayan sıvı.

J
jelatin: Açık sarı, suda çözünebilen ve hayvanlardan elde edilebilen pelte kıvamında, suda kaynatıl-
dığı zaman çözünen, oda sıcaklığında katı hâle geçen bir protein.
jeotermal: Yer altında bulunduğu veya yer altından geçtiği için sıcaklığı yüksek olan.

K
kalker: Kireç taşı.
kaolin: Formülü Al2O3 .2SiO2.2H2O olan seramiklerde, kâğıt ve tekstilde dolgu maddesi olarak kulla-
nılan porselen kili, gri renkli, ince ve inert toz madde.
katalizör: Kimyasal tepkimenin olmasını veya hızının değişmesini molekül yapısını değiştirmeden
sağlayan, katalitik etkiye yol açan madde.
katran: Petrol, odun, kömür gibi karbonca zengin malzemelerin damıtılması sonucu elde edilen koyu
kahverengi hidrokarbon karışımı yapışkan ve viskozitesi yüksek bir sıvı.

292
kayaç: Yer kabuğunu, katmanlar ya da yığınlar durumunda oluşturan, ayrımlı bileşim ve oluşumdaki
katı özdeklerin tümüne verilen genel ad.
keratin: Formülü C41H71O14N12S, mol kütlesi 988,2 g olan, tablet kaplamada kullanılan, pepsin ve
tripsin tarafından sindirime karşı dirençli olan ve su içinde çözünmeyen, kıvrımlı zincir hâlinde bulunan,
aynı zamanda buhara tutulup gerildiğinde düz zincire dönüşen, tüylerde, kabuklarda, boynuz ve tırnak-
larda bulunan bir protein.
kerosen: Su beyazı renginde yağımsı, kuvvetli kokulu olan petrol hidrokarbonları karışımı. Roketler-
de ve jet motorlarında yakıt, insektisit ve temizleyici olarak da kullanılır.
kezzap: Nitrik asit.
kil: Alüminyumlu minerallerin bozunmasıyla oluşan, kimyasal yapısı yaklaşık AI2O3– 2SiO2– 2H2O
olan; yumuşak, suyla biçim verilebilen değişik renklerdeki bir tür toprak.
koagülasyon: Pıhtılaşma.
kolektör: Atık suların akmasını sağlayan boru.
koloidal: Koloit durum gösteren, koloit niteliğinde.
kompoze gübre: Karışık gübreler.
korozif: Aşındırıcı.
kostik: Kuvvetli bazik tepkime gösteren maddelerin genel adı.
kovalent bağ: Elektronların iki atom tarafından ortaklaşa kullanılmasıyla oluşan kimyasal bağ.
kral suyu: Üç hacim derişik hidroklorik asit ve bir hacim nitrik asit karışımından oluşan ve kuvvetli
yükseltgen bir çözelti.

L
leonardit: Doğal olarak oksitlenmiş linyit kömürü.
linyit: Genellikle %25-45 karbon içeren, kara kahverenkli, doğadaki en genç kömür türü.

M
mazot: Yer yağının damıtılmasıyla üretilen, yaklaşık 275-350 °C’ta kaynayan akaryakıt türü (Dizel ve
motorin olarak da bilinir.).
melas: Şeker üretiminde, billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan şekerli posa.
mineral: Belirli bir bileşimi olan bazı kendine has kristal şekle ve fiziksel özelliklere sahip doğal inor-
ganik veya fosil organik madde.
monomer: Kendisi ile veya farklı moleküllerle polimer oluşturma eğiliminde olan kimyasal madde.
monosakkarit: Genel formülü CH2O olan en basit karbonhidrat.

N
nafta: Petrolün, kömür katranının damıtılmasından elde edilen, kaynama aralığı 70-90 °C olan,
C6-C7 hidrokarbonlar karışımı.

293
nem çekici: Bulunduğu ortamdan nem çekme özelliği olan madde.

O-Ö
oksidasyon: Paslanma, paslandırma.
ozmotik basınç: Osmoz sırasında meydana gelen basınç.
ozmoz: Ozmotik basınç sebebiyle yarı geçirgen zarlardan bir sıvı veya gazın diğer tarafa geçmesi
olayı.
ötrofikasyon: Deterjanlı sular nedeniyle göllerde fosfatın artması ve buna bağlı olarak su bitkilerinin
biyolojik kitlesinin artması, gübrelemeyle toprağın besin elementlerince zenginleşmesi ve dolayısıyla bit-
kisel ürünlerin artması biçiminde tanımlanan, bir ekosistemin tamamında veya belirli kısımlarında besin
maddelerinin artması, zenginleşmesi olayını niteleyen bir terim.

P
paraben: Antiseptik ve dezenfektan olarak kullanılan fenolik bir bileşik.
parafin: Katran, petrol, neft vb. maddelerden çıkarılan, katı, beyaz, yarı saydam, buharı parlak bir
alevle yanan, kimyasal etkenlere karşı ilgisiz, kapalı formülü CnH2n+2 olan katı hidrokarbonlar, alkanlar.
pastörizasyon: Patojen mikroorganizmaların vejetatif biçimleriyle saprofit mikroorganizmaların
% 90,99’unun yıkımlanmasının amaçlandığı, normal atmosfer basıncı altında olmadan dolayısıyla su-
yun kaynama sıcaklığı olan 100 °C’un altında yapılan ısıl işlem uygulaması.
patojen: Hastalık oluşturan.
pestisit: Zararlı bitki ve böceklerin gelişimini önlemek ve yok etmek, geri püskürtmek veya azaltmak
için tasarlanmış bir madde ya da karışım.
pigment: Eklendiği maddeye rengini verme özelliği olan, suda veya organik çözücülerde çözünme-
yen doğal ya da yapay madde.
polar: Su gibi üzerinde pozitif veya negatif yük taşıyan, suda çözünen moleküller veya gruplar.
polimer: Yapılarında tekrarlanan monomer birimleri bulunduran makromoleküller.
polisakkarit: Monosakkarit birimlerinin dallı ya da hat şeklinde birleşmesi ile oluşan, nişasta, gliko-
jen, glikan vb. yüksek molekül ağırlıklı karbohidrat sınıfı.
porselen: Kaolin, feldspat ve kuvarsın birlikte pişirilmesiyle yapılan; ak, yarı saydam, yoğun ve su
geçirmez özdek.
ppm : Milyonda bir kısım.

R
rafine: İncelmiş, ince, arıtılmış, saflaştırılmış.
reçine: Bitkilerin doğal yaşamları sırasında üretip gövdelerindeki özel kovuklarda biriktirdikleri ya da
yapay olarak üretilen polimerler.
rejenerasyon: Yenilenme.

294
S
serbest radikal: Ortaklaşmamış bir değerlik elektronu olan, oldukca etkin ve kısa ömürlü organik tür.
sert su : Kalsiyum ve magnezyumun karbonat, bikarbonat, sülfat vb. tuzları içeren ve sabunla çö-
zünmeyen bileşikler yaparak köpürmeyi önleyen su.
sirke ruhu: Sirke asidi, asetik asit.
stabilizatör: Gıda maddelerinin üretiminde arzu edilen yapıyı oluşturmak, korumak veya iyileştirmek
amacıyla kullanılan, iki veya daha fazla karıştırılamaz fazın homojen dağılımını ve gıdaların renklerini
koruyan veya kuvvetlendiren katkı maddeleri.
sterilizasyon: Mikroorganizma kapsayan bir maddenin, bir başka yere bulaşma taşımayacak duru-
ma getirilmesi; üreme yeteneğinden yoksun olması.

Ş
Şap : Potasyum-alüminyum sülfata halk arasında verilen ad.

T
termik santral: Kömür ya da akaryakıtla işleyerek elektrik erki üreten kuruluş.
ters ozmoz: Çok ince delikli bir membrandan, suya uygulanan basınç etkisiyle normal ozmozun
tersine dönmesi.
toksin: Zehirli madde.
toksik: Sağlığa zararlı.
traverten: Birtakım kaynak sularının dibinde biriken, kalkerli veya silisli tortu, pamuk taşı.
turba: Yüzeyleri bataklık bitkileriyle örtülmüş, derin olmayan su birikintilerinin diplerinde bitki kalıntı-
larından oluşan kömür.

Y
yağ: Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvam-
ları değişen bitkisel veya hayvansal madde
yumuşak su: İçinde suya sertlik veren kalsiyum ve magnezyum tuzları olmayan veya çok az olan
yağmur ve kar suları gibi su.

Z
zaç yağı: Teknik sülfürik aside halk dilinde verilen ad.
zift: Katran ve diğer organik maddelerin buharlaşmasından veya damıtılmasından elde edilen, kolay
kırılan, az ısı ile eriyen, katı, siyah, parlak madde.

295
KAYNAKÇA
ATKINS, Peter; Lorette Jones, Genel Kimya İlkeler ve İçyüzünü Kavrama, çeviri Editörü: Ali Rehber
Türker, Palme Yayınları, Ankara, 2012.

ATKINS, Peter; Lorette Jones, Temel Kimya, çev.: Esma Kılıç, Fitnat Köseoğlu, Hamza Yılmaz, Cilt 1,
Bilim Yayıncılık, Ankara, 1998 (sayfa 58, 59, 90-95, 390-402, 421-424).

ATKINS, Peter; Lorette Jones, Temel Kimya, çev.: Esma Kılıç, Fitnat Köseoğlu, Hamza Yılmaz, Cilt 2,
Bilim Yayıncılık, Ankara, 1998.(sayfa 546, 514)

BASAN, Satılmış, Polimer Kimyası, Gazi Kitabevi, Ankara, 2013.

CAMPBEL, A. Neil; Jane B. Reece, Lisa A. Urry, Peter V. Minorsky, Robert B. Jackson, Steven
A.Wasserman, Michael L. Cain, Biyoloji, çev.: Ertunç Gündüz,İsmail Türkan, Palme Yayınları, Ankara,
2013 (sayfa 68, 71, 74).

CHANG, Raymond, Genel Kimya Temel Kavramlar, çev.: Tahsin Uyar, Serpil Aksoy, Recai İnam,
Palme Yayınları, Ankara, 2011.

GÜNDÜZ, Turgut, Çevre Kimyası, Gazi Kitabevi, Ankara, 2008.

MORTIMER, E. Charles, Modern Üniversite Kimyası Cilt 1, çev.: Turhan Altınata, Hüseyin Akçay,
Hüseyin Anıl, Devrim Balköse , Sol Çelebi, Emür Henden, Gürel Nişli, Mustafa Toprak, Duygu Tosçalı,
Berrin Yenigül, Çağlayan Kitabevi, İstanbul, 1999.

NEWMARK, Andrea, Kimyanın Öyküsü, çev.: Pınar Arpaçay, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara,
2004.

Ortaöğretim Kimya Dersi (9, 10, 11ve 12. Sınıflar) Öğretim Programı,MEB Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanlığı, Ankara, 2013.

OXLADE, Chris; Corinne Stockley, Jane Wertheim, Şekilli Kimya Sözlüğü, çev.: Zeynep Gürsoy, Tü-
bitak Popüler Kitaplar, Ankara, 2011.

PETRUCCI, Ralph; Jeffry Madura, Geoff Herring, Carey Bissonnette, Genel Kimya İlkeleri ve Modern
Uygulamalar Cilt 1, çev.: Tahsin Uyar, Serpil Aksoy, Recai İnam, Palme Yayınları, Ankara, 2012 (sayfa
6, 7, 94-96, 52-54, 160-165, 275-280, 558-589).

PETRUCCI, Ralph; Jeffry Madura, Geoff Herring, Carey Bissonnette, Genel Kimya İlkeleri ve Modern
Uygulamalar Cilt 2, çev.: Tahsin Uyar, Serpil Aksoy, Recai İnam, Palme Yayınları, Ankara, 2012 (sayfa
703-705, 961-962, 1148-1191, 1250-1251, 1268-1269, 1279-1291).

SARIKAYA, Yüksel, Fizikokimya, Gazi Kitabevi, Ankara, 2011 (sayfa 299-316).

SAWYER, Clair; Perry MCcarty, Gene Parkin, Çevre Mühendisliği ve Bilimi İçin Kimya, Çeviri Editö-
rü: İsmail Toroz, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, 2013.

SCHORE, Neil Eric; Peter Vollhardt, Organik Kimya Yapı ve İşlev, çev.: Tahsin Uyar, Fatma Sevim
Düz, Palme Yayınları, Ankara, 2012 (sayfa 67-79, 131-132, 287-295, 445-446, 567-568, 673-674, 1211-
1222).

TDK, Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2012.

296
TDK, Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2012.

TEZ, Zeki, Bilimde ve Sanayide Kimya Tarihi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2010.

YILDIRIM, Cemal, Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.

http://hbogm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursprogramlari/gida/moduller/BalAnalizleri1.pdf

http://iys.inonu.edu.tr/webpanel/dosyalar/646/file/farmakogiris.pdf

http://mevzuat.meb.gov.tr/html/984.html

http://w3.balikesir.edu.tr/~mucahitkivrak/index_dosyalar/tavuk%20gubresi.pdf

http://web.boun.edu.tr/meteoroloji/yenerji.php

http://www.bilecik.edu.tr/myogida/dkmnlr/308.pdf

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/index.php?kategori_id=3&soru_id=3455

http://www.deu.edu.tr/userweb/mehmet.kartal/dosyalar/Asit-bazlar-I.pdf

http://www.hacettepe.edu.tr/~haydar09/wordpress/

http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Plastik%20Ambalaj.pdf

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/24/1110/13126.pdf

GÖRSEL KAYNAKÇA
1. Ünite
Yayınevi Arşivi (Kitapta kullanılan Görsellemeler yayınevi görsel tasarım uzmanı tarafından çizilmiştir.)

Görsel 1.2, Görsel 1.12, Görsel 1.13, Görsel 1.15, Görsel 1.16, Görsel 1.17, Görsel 1.18, Görsel 1.19,

Görsel 1.22, Görsel 1.26, Görsel 1.27, Görsel 1.32, Görsel 1.35, Görsel 1.37, Görsel 1.41, Görsel 1.44,

Görsel 1.50

Şekil 1.2, Şekil 1.4

www.123rf.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 1.3, Görsel 1.5, Görsel 1.8, Görsel 1.10, Görsel 1.21, Görsel 1.23, Görsel 1.24, Görsel 1.25,

Görsel 1.28, Görsel 1.31, Görsel 1.33, Görsel 1.36, Görsel 1.42, Görsel 1.43, Görsel 1.47, Görsel 1.48

www.shutterstock.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Ünite kapağı, Görsel 1.1, Görsel 1.4, Görsel 1.6, Görsel 1.7, Görsel 1.9, Görsel 1.11, Görsel 1.14,

Görsel 1.20, Görsel 1.29, Görsel 1.30, Görsel 1.34, Görsel 1.38, Görsel 1.39, Görsel 1.40, Görsel 1.45,

Görsel 1.46, Görsel 1.49

Şekil 1.3

297
2. Ünite

Yayınevi Arşivi (Kitapta kullanılan Görsellemeler yayınevi görsel tasarım uzmanı tarafından çizilmiştir.)

Görsel Ünite Kapağı, Görsel 2.14, Görsel 2.27, Görsel 2.47, Görsel 2.48, Görsel 2.49

Şekil 2.1, Şekil 2.2, Şekil 2.4, Şekil 2.5, Şekil 2.6, Şekil 2.7, Şekil 2.8, Şekil 2.9, Şekil 2.10, Şekil 2.11,

Şekil 2.12, Şekil 2.13, Şekil 2.14,

Şema 2.1, Şema 2.3

Grafik 2.1,Grafik 2.2

www.123rf.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 2.1, Görsel 2.6, Görsel 2.8, Görsel 2.9, Görsel 2.10, Görsel 2.13, Görsel 2.16, Görsel 2.18,

Görsel 2.20, Görsel 2.22, Görsel 2.26, Görsel 2.29, Görsel 2.30, Görsel 2.34, Görsel 2.35, Görsel 2.37,

Görsel 2.39, Görsel 2.41, Görsel 2.46

www.shutterstock.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 2.2, Görsel 2.3, Görsel 2.4, Görsel 2.5, Görsel 2.7, Görsel 2.11, Görsel 2.12, Görsel 2.15, Görsel

2.17, Görsel 2.19, Görsel 2.21, Görsel 2.23, Görsel 2.28, Görsel 2.31, Görsel 2.32, Görsel 2.33, Görsel

2.36, Görsel 2.38, Görsel 2.40, Görsel 2.42, Görsel 2.43, Görsel 2.44, Görsel 2.45

298
3. Ünite

Yayınevi Arşivi (Kitapta kullanılan Görsellemeler yayınevi görsel tasarım uzmanı tarafından çizilmiştir.)

Görsel 3.4, Görsel 3.19, Görsel 3.24

Şekil 3.1, Şekil 3.2, Şekil 3.3, Şekil 3.4, Şekil 3.5, Şekil 3.6, Şekil 3.7, Şekil 3.8, Şekil 3.9, Şekil 3.10,

Şekil 3.11, Şekil 3.12, Şekil 3.13, Şekil 3.14, Şekil 3.15, Şekil 3.16, Şekil 3.17, Şekil 3.18, Şekil 3.19,

Şekil 3.20, Şekil 3.21, Şekil 3.22, Şekil 3.23, Şekil 3.24, Şekil 3.24, Şekil 3.25, Şekil 3.26, Şekil 3.27,

Şekil 3.28, Şekil 3.29, Şekil 3.30, Şekil 3.31, Şekil 3.32, Şekil 3.33, Şekil 3.34, Şekil 3.35, Şekil 3.36

www.123rf.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 3.5, Görsel 3.6, Görsel 3,8, Görsel 3.7, Görsel 3.11, Görsel 3.14, Görsel 3.22, Görsel 3.23,

Görsel 3.25, Görsel 3.26, Görsel 3.30, Görsel 3.31, Görsel 3.32, Görsel 3.33, Görsel 3.34, Görsel 3.36,

Görsel 3.40

www.shutterstock.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 3.1, Görsel 3.2, Görsel 3.3, Görsel 3.9,. Görsel 3.10, Görsel 3.12, Görsel 3.15, Görsel 3.16,

Görsel 3.17, Görsel 3.18, Görsel 3.20, Görsel 3.21, Görsel 3.27, Görsel 3.28, Görsel 3.29, Görsel 3.35,

Görsel 3.37, Görsel 3.38, Görsel 3.39, Görsel 3.41, Görsel 3.42, Görsel 3.43

299
4. Ünite

Yayınevi Arşivi (Kitapta kullanılan Görsellemeler yayınevi görsel tasarım uzmanı tarafından çizilmiştir.)

Görsel 4.19, 4.20, 4.21, 4.22, 4.33, 4.34, 4.35, 4.74

Şekil 4.1, 4.2, 4.3, 4.4, 4.4, 4.5, 4.6, 4.7,

Şema 4.1, 4.2

www.123rf.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 4.4, Görsel 4.8, Görsel 4.9, Görsel 4.10, Görsel 4.12, Görsel 4.15, Görsel 4.18, Görsel 4.19,

Görsel 4.31, Görsel 4.32, Görsel 4.37, Görsel 4.40, Görsel 4.41, Görsel 4.42, Görsel 4.46, Görsel 4.47,

Görsel 4.49, Görsel 4.50, Görsel 4.51, Görsel 4.52, Görsel 4.57, Görsel 4.58, Görsel 4.59, Görsel 4.64,

Görsel 4.65, Görsel 4.71, Görsel 4.72, Görsel 4.73, Görsel 4.77, Görsel 4.78, Görsel 4.79, Görsel 4.80,

Görsel 4.81, Görsel 4.84, Görsel 4.86, Görsel 4.87, Görsel 4.88, Görsel 4.89, Görsel 4.90, Görsel 4.92,

Görsel 4.94, Görsel 4.97, Görsel 4.98, Görsel 4.100, Görsel 4.101, Görsel 4.104, Görsel 4.106, Görsel

4.108, Görsel 4.109

www.shutterstock.com (Telif hakkı ödenerek satın alınmıştır.)

Görsel 4.1, Görsel 4.2, Görsel 4.3, Görsel 4.5, Görsel 4.6, Görsel 4.7, Görsel 4.11, Görsel 4.13, Görsel

4.16, Görsel 4.17, Görsel 4.23, Görsel 4.24, Görsel 4.25, Görsel 4.26, Görsel 4.27, Görsel 4.28, Görsel

4.30, Görsel 4.36, Görsel 4.38, Görsel 4.39, Görsel 4.43, Görsel 4.44, Görsel 4.48, Görsel 4.53, Görsel

4.54, Görsel 4.55, Görsel 4.56, Görsel 4.60, Görsel 4.61, Görsel 4.62, Görsel 4.63, Görsel 4.66, Görsel

4.67, Görsel 4.68, Görsel 4.69, Görsel 4.70, Görsel 4.75, Görsel 4.76, Görsel 4.82, Görsel 4.83, Görsel

4.85, Görsel 4.91, Görsel 4.93, Görsel 4.95, Görsel 4.96, Görsel 4.99, Görsel 4.102, Görsel 4.103,

Görsel 4.107, Görsel 4.110, Görsel 4.111

300

You might also like