Professional Documents
Culture Documents
Giriş ve Çeviri:
Harun Tepe
ISBN 978-9944-795-43-2
© BilgeSu Yayıncılık
Kapak
AHİrmen
Dizgi
TurgutKaya
Baskı
Özkan Matbaacılık
Tel: 312. 395 48 91
iNSANIN KOSMOSTAKi VERi
Max Scheler
Giriş ve Çeviri:
Harun Tepe
BilgeSu
İÇİNDEKİLER
"Yükselhne" Sorunu:
Tinin Başlangıçtaki Güçsüzlüğü ve Güç Kilzanması.
Insana İlişkin Klasik ve Negatif Kurarnların Eleştirisi . . . . . . .. .
.... .. .. . ...... 84
5 Stoahlar'la ilgili daha geniş bilgi için bkz. (1)Bedia Akarsu, Ahlak
Öğretileri, Remzi Kitabevi, 1982, s. 57-76; (2) Paul Barth, Die Stoa, From
mann, Stuttgart, 1908 (2. basım); (3) F. H. Sandbach, The Stoics, Chatto
and Windus, Londra, 1975.
6 Epikuros'la ilgili daha geniş bilgi için bkz. (1) Bedia Akarsu, Ahlak
Öğretileri, Remzi Kitabevi, 1982, s. 76-83; (2) Epikür, Von der Überwin
dung der Furcht, Giriş ve Çeviri Olof Gigon, Artemis 1949, Zürih; (3) Mal
te Hossenfelder, Epikür. Beck 1991, Münih.
12 İnsanın Kosmostaki Yeri
7 E. Cassirer, !nsan Üstüne Bir Deneme, Çev. Necla Arat, Remzi Kitab
evi, 1980, s. 20.
Giriş 13
8 E. Cassirer, a. g. y. , s. 21.
9 Ernerich Coreth, Was ist der Mensch, s. 29.
14 İnsanın Kosmostaki Yeri
12
Richard, Wisser, "Felsefi Antropolojinin Sorgulamaya Değer Olması
veya 'İnsan Nedir?' Sorusunun Sorulabilirliği", s. ı (Türkiye Felsefe
Kurumu'nun Alman Kültür Merkezi'nde düzenlediği seminerde su
nulan bildiri).
13 R. Wisser, a. g. y., s. 2.
16 İnsanın Kosmostaki Yeri
24 R. Wisser, a. g. y., s. 6.
25 M. Landınaıın, bugünkü durumun tersine, kendi döneminde felsefi ant
ropolojinin moda olduğunu, 1920'li yıllardan kendi dönemine -ki söz ko
nusu türncenin yer aldığı kitap 1955'te yayunlanmışhr- bu durumun sür
düğünü; bunun da felsefede bir "antropolojik dönüşüm"den söz edilme
sine yol açbğını belirtmektedir (Landınaıın, a. g. y., s. 50).
26 M. Landmann, a. g. y., s. 49.
27E. Cassirer, a. g. y. , s. 29.
Giriş 21
33 M. Scheler, a. g. y. , s. 34.
Harun Tepe
Kasım 1998-Eryaman
İLK DASIMA ÖNSÖZ (1928)
Frankfurt am Main,
1928, Nisan Sonu
Max Scheler
GİRİŞ: GÜNÜMÜZDE İNSANlN
KENDİSiNE İLİŞKİN SORUNSAL
ıBwmnla ilgili olarak Vom Umsturz der Werte içinde yer alan "Zur Idee
des Menschen" [İnsan İdesi Üzerine] (1914) başlıklı yazıya bakınız. Bu
rada geleneksel insan kavramının, insanın tanrıya benzerliği temelin
de yapılandırıldığı; bu kavramın, tanrı tasarımını dayanak noktası ola
rak aldığına işaret edilmektedir.
I. BÖLÜM
RUHSAL DÜNYANIN YAPlSI:
"Duyusal İtilim", "İçgüdü", "Çağnşımsal Bellek",
"Pratik Zeka" -Bitki, Hayvan, İnsan
olarak akla ilk gelen "duygu" sözcüğü de dilimizde başka birşeyi kar
şıladığı için- "duyusal" sözcüğü tercih edilmiş; "Drang" sözcüğü de
"tepki" sözcüğü yerine, hem onun hayvanlardaki itki yaşamını
(Triebleben) anlatan "Trieb"(itki) sözcüğüyle yakınlığını bize yansıthğı
hem de dilimizde "tepki" daha çok bilinçli bir karşı koymayı ya da bir
merkezden yöntendirilen bir karşı çıkmayı çağrıştırdığı için -bunlar
da Scheler'e göre duyusal itilirnde söz konusu olmadığından- "tepki"
yerine "itilim" sözcüğü yeğlenmiştir (Çev.).
Ruhsal Dünyanın Yapısı 41
3* Bkz. a.g.y.
Ruhsal Dünyanın Yapısı 55
boşluktur.
Her türlü dış duyumdan önce gelen insanın uzam ve zaman
görüsü kökenini -belli bir düzen içindeki- organik, kendiliğin
den hareket ve eylem olanaklarında bulur. Belirli organ bozuk
luğu durumlarında da açığa çıkhğı gibi, dokunma uzamının,
doğrudan optik uzama göre düzenlenmiş olmaması, tam aksine
düzenlemenin hareketsel-algısal izienimler aracılığıyla gerçek
leşmiş olması, bize göstermektedir ki, boş uzam biçimi, en azın
dan, insandaki henüz biçimlenmemiş "uzamsallık" olarak daha
4* Bkz. "kişi" kavramı, Etikte Formalizm ve içerikli Değer Etiği, özellikle VI.
Bölüm.
Yeni İlke: Tin 77
sinin iç üretim yasasına göre bir kendi başına varolan nesne ola
rak- üç sayısıyla işlem yapabilir. Araşhrdığında, duyusal olma
yan çokluk ilişkileriyle ilgili tümeelerde matematiğin bulduğu
böyle şeylerdir; yani onlar, (aksiyomlarla tanımlanan) çokluk
larda yer alan tüm gerçek şeylere -bugün değilse, yarın mut
laka- en sıkı biçimde uygulanabilirler.
Tüm bu sorular tinin sorduğu sorulardır - onları çözmek için
yalnızca araç sağlayabilecek olan çıkarımlar yapan zekaya ait
sorular değildir.
Öyleyse ideleştirme, zeka tarafından gerçekleştirilen gözlem
lerin büyüklüğünden ve sayısından, tümevarımsal çıkarımlar
dan bağımsız olarak, dünyanın özsel niteliklerini ve yapı-bi
çimlerini, ilgili öz alanının bir tek örneğinde (birlikte) kavramak
demektir. Ama bizim bu yolla kazandığımız bilgi, tek bir ör
nekle kazanılmış olsa da, aynı özü taşıyan tüm olabilecek nes
neler için ve bizim insansal rastlantıya dayalı duyularımızdan
ve duyuların uyarılabilirliğinin türünden ve ölçüsünden ba
ğımsız olarak, aynı madde üzerinde düşünen tüm tinsel özneler
için geçerlidir.6 Bizim bu yolla kazandığımız görüşler, duyusal
deneyimlerimizin sınırları ötesinde de geçerlidirler; bu görüşler
yalnızca gerçek olarak varolan dünya için değil, tüm olanaklı
dünyalar için de geçerlidirler. Biz onlara felsefe dilinde "a pri
ori" [bilgiler] diyoruz.
Bu tür öz bilgileri, birbirinden çok farklı iki işlevi yerine ge
tirmektedirler. Çalışma alanı, indirgenmiş tümeelerinin gözlem.
ve ölçmeler yoluyla sınanabilir olmasıyla sıkı bir biçimde sınır
lanmış olan pozitif bilimlere, en üst kabülleri -genel nesne man
tığının sınırları içinde belli bir grup oluşturan, ayrıca zeka ve
gidimli düşünme yoluyla verimli bir gözleme, tümevarıma ve
tümdengetime yol gösteren- alesiyamlan sağlarlar. Son amacı
saltık olarak varolan varlığın bilgisi olan felsefi metafizik için ise
öz bilgileri, Hegel'in uygun ve durumu yansıtır bir biçimde ·
ifade ettiği gibi, "mutlak olana açılan pencere"lerdir. Çünkü
#YÜKSELTME" SORUNU:
Tinin Başlangıçtaki Güçsüzlüğü ve Güç Kazanması.
İnsana İlişkin Klasik ve Negatif Kuramiann Eleştirisi.
Fakat burada bir kez daha çok önemli bir soru karşımıza çık
maktadır: Tin, bu yaşamdan vazgeçme, itkilerin bastırılması, yük-
karşı çıkan kurarn ise tam tersi görüşleri savunur: Tinin kendisi
-eğer böyle bir kavramdan söz edilebilirse tabii- en azından in
sanın kültür ortaya koyan etkinliği, tüm mantıksal, ahlaksal,
estetik-seyredici ve sanatsal-yaratıcı edimler, ancak yukarıda
anlatılan "hayır" vasıtasıyla varolabilirler.
Ben her iki kuramı da reddediyorum. Ben tinin kendisinin
bir özü ve yasalılığı olduğunu iddia ediyorum ama onun en
başta hiçbir enerjiye sahip olmadığını [söylüyorum]; gerçi itki
leri engelleyen (kendisi o anda tinsel olan) negatif isteme edim
leri vasıtasıyla, başta enerjisiz olan, yalnızca saf yönelimler gru
bundan oluşan tini izleyerek enerji kazanır - ama tin bu edim
lerle varlığa gelmez.
(Kendi içinde oldukça farklı türleri olan) Negatif kurama bir
kaç örnek vermek istiyorum: Buda'nın kurtuluş öğretisi, Scho
penhauer'in yaşam isteminin kendi kendini yok etmesi öğretisi,
ayrıca Paul Alsberg'in İnsanlık Bilmecesi adlı dikkate değer ki
tabı ve son olarak Sigmund Freud'un son dö:ı(�m görüşleri,
özellikle Haz İlkesinin Ötesi'nde ortaya konulan görüşleri.
Gerçekliğe ilişkin verilmişliğin, karşı koymadan duyulan acı
olduğu konusunda başkalarıyla karşılaştırılamayacak bir derin
liğe ulaşmış olan Buda'ya göre insan varlığının anlamı, insanın
tutku öznesi olarak sönmesinde, hala seyredilebilir olan bir öz
dünyasında, yani hiç olmada veya mitoloji diliyle söylersek,
Nirvana'ya ulaşmasında son bulur. Buda'da, ne insana ne de
dünyanın temeline ilişkin olarak, pozitif bir tin idesi vardır. Bu
da yalnızca bir bilgiyi ve acıları aşan "kutsal bilme"ye ilişkin
tekniği ve gerçekliğin ortadan kaldırılması tekniğini kullanıla
rak (onun "susuzluk" diye adlandırdığı) isteklerin içsel olarak
ortadan kaldırılmasıyla, nedensel düzeninin, duyusal gerçeklik
dünyasının, bedensel ve ruhsal olayların söndüklerini -duyusal
niteliklerin, biçimlerin, ilişkilerin, varlığın uzamsallığı ve za
mansallığının parça parça yok olduklarını- derin bir biçimde
kavramıştı. 9*
ll *
Bkz. Duygudaşlığın Özü ve Biçimleri içinde yer alan "Zu Freuds On
togenie" başlıklı Bölüm (1913'te yapılan ilk yayımda yazının adı "Fe
nomenoloji, Duygudaşlık Duygusu Kuramı ve Sevgi ile Nefret Üze
rine"dir).
90 İnsanın Kosmostaki Yeri
da gösterdim.
16* "Bilginin Biçimleri ve Eğitim" başlıklı yazıya (1925), özellikle de ya
RUH- B E D EN B İ R L İ G İ V E TİN- B E D E N
ONTİK KARŞITLIGI
Descartes'ın ve Doğalcı Görüşün Eleştirisi ile
L. Klages'in Öğretisi
şey, bir ve aynı yaşam olayına bakışın iki yanıdır. Bir 11içe ilişkin
biyoloji", bir de "dışa ilişkin biyoloji" vardır. Dışa ilişkin biyo
loji, organizmanın biçimsel yapısının bilgisinden asıl yaşam sü
reçlerine gider; ama asla unutulmamadır ki, birbirinden ayrıla
bilen -hücrelerdeki, dokulardaki, organlardaki ve tüm orga
nizmadaki- hücrenin unsurlarının canlı olan her biçimi, her an
dinamik bir biçimde taşınmakta ve yaşam süreci yoluyla yeniden
biçimlendirilmektedir ve organların işgörme fonksiyonlarından
kesin bir biçimde ayrılması gereken -ilk olarak kimyasal ve fi
ziksel "durumun" birlikte etkilernesiyle organik maddenin du
rağan (anatomik) biçimlerini ortaya çıkaran- şekil verici işlev
leri" de vardır. Çok haklı olarak, Heidelbergli anatomist H Braus
ve fizyolog A. v. Tschermak, bu düşünceyi araşhrmalarının
odak noktası yaptılar. Bugün bu ünlü sorunla ilgilenen tüm bi
limlerde bu görüşün yerleştiği söylenebilir. "Beden ve ruh" ara
sında "psikomekanik koşutluk" gören görüş, bugün Lotze'nin
canlandırdığı "karşılıklı etki öğretisi" ya da ruhu 'jorma corporei
tatis" olarak gören skolastik görüş kadar eskimiş, terkedilmiştir.
Descartes'ın tözler olarak yer kaplama ve bilinç, beden ve
ruh ikiliğiyle yol açtığı uçurum, bugün yaşamın birliğinde he
men hemen (elle tutulurcasına) kapanmıştır. Bir köpeğin bir par
ça et gördüğünde midesinde belli bir salgının oluşması -ruhtan
tüm itki ve duygu yaşamını atan ve aynı zamanda, yaşam fe
nomenlerini (onların yapılarına ilişkin yasaları açısından da)
salt kimyasal-fiziksel yollarla açıklamaya çalışan- Descartes için
de büyük bir mucizedir. Neden? Çünkü Descartes ruhsal alan
da -dış uyarıcı gibi, hayvanın yiyeceğinin optik algısının oluş
masının bir koşulu olan- iştah itkisel tepkisiiri devre dışı bı
raktı. (Bunun da ötesinde tepkisel itki, Descartes'ın sandığı gibi,
asla algının içeriğinin koşulu değildir -cisim "imge"sinin par
çası olarak her türlü bilinçten tümüyle bağımsız olan- bu içeri
ğin şimdi-burada olan algısının koşuludur17 - ve Descartes diğer
tarafı, (iştah derecesine uygun biçimde ortaya çıkan) mide asidi
salgılanmasının fizyolojik yanını, fizyolojik işlev birliğinde ve
onun yapısında kök salmış olan bir hakiki yaşam olayı saymaz;
dayım.
106 lnsanın Kosmostaki Yeri
götürerek geliştirmiştir.24
İster mekanist ister vitalist olsun tüm bu doğalcı görüşleri
bütünüyle reddetmek zorundayız. Gerçi vitalist görüşlerin, in- .
sanda asıl yaratıcı güç olanın, bizim "tin" (ve yüksek bilinç bi
çimleri) dediğimiz şey değil, ruhun bilinçaltı karanlık itki güç
leri olduğunu ve gruplar gibi tek tek insanların yazgılarının da
bu olayların sürekliliği ile onların simgesel bağlaşıklarınca be
lirlendiğini -nitekim karanlık olan mitos, tarihin bir ürünü ol
madığı halde, tarihin gidişini büyük oranda belirlemektedir
ortaya koymaları, çok yerinde olmuştur. Buna karşılık tüm bu
kuramlar, tinin ve onun idelerinin ve değerlerinin yalnız etkin
liğini ve güç kazanınasını değil, taşıdıkları anlam açısından bu
idelerin kendilerinin de, hatta tin yasalarını ve tinin iç gelişi
mini de, bu itki güçlerinden türetmek istedikleri için hata etmiş
lerdir. Eğer klasik kuramı temsil eden Batı idealizminin hatası,
tinin gücünü çok abartarak Spinoza'nın ulaştığı -bizim bugün
adlandırdığımız biçimiyle "yükseltilme" yoluyla- aklın kendisi
bir "tutku" olmadıkça, aklın tutkuları düzenlemeye gücünün
yetmeyeceğine ilişkin önemli doğruyu gözden kaçırmaksa, do
ğalcılık denen akımın hatası da, tinin kökenselliğini ve kendi
başına varlığını tümüyle hiçe saymasıdır.
Tüm bu kurarnların tersine, iddialı ve belli bir derinliği de
olan yeni bir yazar, insanı (bizim de yaptığımız gibi25) birbirine
indirgenemeyecek olan iki temel kategoriyle açıklamaya çalış
maktadır - kastettiğim kişi Ludwig Klages'tir. Bizim bugün farklı
bilim alanlarından birçok araştırmacıda örneğin Edgar Dacque,
Leo Frobenius, C. G. Jung, Hans Prinzhorn, Theodor Lessing26
şöyle ifade eder: "Tin dünyasının ve ona ait normun, insandaki hasta
lıklı yaşamın (gerektiğinde) yerini alabilecek dünya olduğu; kendi için
de de kuşkulu hale gelmiş olan ve kısa bir uyanıklık bilincinden sonra
iz bırakmadan yok olan türün -bilimin yardımıyla büyüklük çılgınlı
ğına kapılmış olan hırsız maymunun- bir araç olduğu yolundaki gö
rüşüm gittikçe güçlenınektedir (Bak 4. basım, Leipzig, 1927, s. 28).
112 İnsanın Kosmostaki Yeri
27* Bkz. "Denge Çağında İnsan" (1927) başlıklı yazıda yer alan "aşırı
yükseltilme" (ve "yeniden yükseltilme") kavramlan.
Yeni İlke: Tin 113
İ N S A N V E D ÜNYA N I N T E M E L i .
- D İ N İ N V E METAF İ Z İ G İN K Ö KENi
28*
Bkz. Vom Ewigen im Menschen (insanda Sonsuz Olan Üzerine, ilk
basım 1921, 4. basım 1954, Tüm Yapıtları 5. cilt) adlı yapıtta yer alan
"Vom Wesen der Philosophie" (Felsefenin Özüne Dair) başlıklı yazı
(1917), "Felsefenin Nesnesi" bölümü ile "Dinle İlgili Sorunlar".
29* "Probleme einer Soziologie des Wissens"e ["Bir Bilgi Sosyolojisinin
Adler, 88, 110 (;üç, 12, 21, 25, 40, 41, 45, 57, 71,
Alsberg, 86, 87, 89 82, 85, 89, 91, 93, 94, 95, 96, 98,
Aquinolu Thomas, 12, 92 99, 109, 110, 117
Aristoteles, 9, 10, l l , 42, 52, 91
Hartmann, 27, 92
�en, 13, 14, 69, 75, 92, 98, 101, liayvan, 19, 21, 23, 24, 29, 35, 36,
103, 105, 107 42, 43, 44, 46, 48, 51, 56, 57, 58,
Ben, 26, 35, 65, 67, 70, 71, 72, 78, 81, 61, 63, 65, 67, 68, 69, 70, 72, 80,
92, 101, 108, 111, 114, 115 87, 90, 93, 99, 105, 116
Ben Bilinci, 70, 92, 115 Hegel, 20, 79, 92, 96, 109, 118
Bilinç, 90 Hobbes, 92, 110
Bitlti, 36, 41, 42, 44, 71, 93, 99 Hur.ne, 54, 62, 108
Bitkisel, 41, 45, 53 Husserl, 81, 82
Buda, 78, 81, 83, 86, 88, 89
İçgüdü, 5, 39, 47, 51, 67
Çağnşımsal Bellek, 23, 39, 52, 54, İçgüdüsel Davranış, 49, 51
56, 61, 66 İdeleştirme, 5
Çevürrne, 25,91, 96, 97 İnsan, 5, 7, B, 9, l l, 12, 13, 14, 15,
Çevre, 41, 45, 47, 60, 61, 67, 68, 69, 16, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 26, 27,
72, 89 28, 29, 31, 32, 33, 36, 37, 39, 54,
69, 75, 78, 80, 83, 84, 90, 92, 93,
Darvvürr, 20, 43, 65 96, 97, 106, 108, 109, 112, 114,
Davranış, 44, 46, 47, 48, 49, 50, 52, 115, 118
53, 54, 56, 58, 59, 60, 67, 69, 104, isteme, 9, 71, 83, 86, 90, 92, 97, lll,
122 113
�er, 50, 51, 59, 63, 68, 77, 83, 86, itilim, 5, 39
89, 93, 94, 99, 113 itki, 57, 61
�ç, 44, 45, 81, 117
Doğalcılık, lll James, 97, 109
Duyu Yaşamı, 17 Jenrrng
n s, 46, 49, 107
Duyusal itiliın, 23, 44
Dünya, 33, 115 Kant, 15, 16, 17, 18, 19, 23, 27, 76,
79, 80, 92, 102
En Üst Varlık, 13, 25, 76, 117 Kendi Başına Varolan, 79, 98, 110,
Ens A Se, 26, 118 118, 119
Epikuros, 11, 12, 92, 108 Kişi, l9, 76
Kişilik, 16, 68, 72
Fechner, 40, 45 Klage� 5, 99, l l l, 112, 113
F�d, 21, 84, 86, 88, 92, 106, 110 Klasik Kuram, 91, 92
1 20 İnsanın Kosmostaki Yeri
Köhler, 60, 65 Schiller, 83, 109
SchoperUıaue� 86, 87, 88, 92, 110
Lamarck, 65, 89
Leibniz, 70, 80 Splı1oza, 92, 97, 111, 118
Locke, 54
Tann, 12, 20, 26, 27, 117, 118
�arx, 21, 92, 96, 109 Teizm, 99
�etafizik, 33, 119 Tlı1, 5, 25, 66, 76, 78, 84, 88, 96, 107,
"Mill, 54 108, 111, 113, 118
Tinsel Edim, 92
Negatif Kuram, 85, 88, 90, 93
Nietzsche, 14, 21, 28, 29, 71, 109 Vitalist Kuram, 108, 109, 110