İşe ilk ‘Opera’ üstüne yazını okumakla başladım, çok merak
ediyordum çünkü. Korkuyordum da (korkuyordum bendeki imgen kırılır diye).
Opera’ya ‘akış’ asıl da ‘akışın engellenişi’ yönüyle girişin (ilk
anda) ilgimi çekti. Yapıt; gövdesi, gövdesinin doğası gereği (‘nehir şiir’) bunu istiyordu ve bu buluş, yapıt (gene ilk anda) masaya yatırmayı gerektiriyordu. Bu işte (yapıtın direkleri, payandaları olduğu için yazı gözümde büyüdü. Asıl da, yapıtın içine girerek, ordan bakman (ki bu da korkumdu senin adına) ilgilendirdi elbet. Uzun şiirlerin tehlikesi bu “buluşu” gerektirdiğinden, yazı yerine oturuveriyordu. Yapıta bu gözle baktığında da ‘iyiydi, kötüydü’den önce bir ölçü getiriliyordu, nasıl ele alınacağı, nasıl bakılacağı da çiziliyordu.
Bu rahatlattı beni. ‘Opera’ konusunu seninle konuşurken,
‘benim yazımı okudun mu?’ demiştin ya, sorun kendiliğinden çözüldü. Nesnel bir bakış koyuyordun, kendi adına doğruyu yorumluyordun ve de ‘sözü’ daire içine alıyordun.
Yazın ‘Opera’ya bakış açısı çiziyor, sen geriden bakıyordun, bir
bilim adamı olarak, bu da elbet yerindeydi. Yapıta böyle bakınca: iki üç yazıda nereye gelinecekse, orayı, o zaman söyleyeceğim demeyi işaretliyordun. Ben bunda doğruluk buldum. Böyle kapattım.
Dilin bin yıldır yazıyormuşsun gibi açık seçik, o ölçüde de
(zorlukların üstüne üstüne gidişin) dingin, ustaca. Kutlamalıyım bunu da.
Sevgili Durak, ‘Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum’ yazını
yanıbaşımda tutuyorum, açmaya da korkuyorum. Asıl sevincim (senin adına elbet) yorum yazısı olması (dinlerken yarım yamalak anlarken de olsa). Yorum yazısını (şiirde elbet) bilmez bizim eleştirimiz; yok da. Bu gücünü ‘Bir aşk (Tarık) şiiri’ yorumunda görmüştüm zaten. Bu bizde yeni (Blanchot’nun kulakları çınlasın!)
Dilini övmek isterdim, çünkü bütün sevdiğim eleştirmenler
yapıtı eleştirirken hem dilleri hem de yorumlarıyla yeni bir yapıt ortaya koyuyorlar. Böyle bir avantajın ta baştan var.
Sevgili Durak, bir iş edinmiştim ‘Opera’ üzerine olan yazını
okumayı. Bunu yaptığım için (bir görevdi diyebilirim) seviniyorum.
Kardeşim Durak, yazman için her şeyin var dememi bağışla.
Enis’e yazmaktan, telefondan vaz geçtim. Nedeni de elimde götüreceğim kitaplarından hiçbiri yok, ne diyebilirim? 3 Mayıs İ. Üniversitesinin kuruluş yılı olarak İstanbul üstüne bir konuşmam olacak, o zaman onu görmek istiyorum. Bu da tam bir yol değil biliyorum. Senin tavrını da elbet anlıyorum ama. Ben sana gene hepimizin başlangıçta yaptığı gibi, yapıtını ona gönder derim. Yol bu çünkü. Basıp basmamasını da umursama, bunda borçluluk yok çünkü.
Sevgili Durak, her şey için teşekkür ederim sana, ve senin
sayende tanıdığım bütün güzelim arkadaşlara.
Bana gelince hani o öğrencilerle yaptığım konuşmayı
düşünüyorum da borcumu ödemiş görüyorum kendimi, rahatlıyorum.