Professional Documents
Culture Documents
Dil içerisindeki kullanımların süreç içerisinde yanlış olduğu iddialarının ortaya çıkması
her ne kadar normal olsa da, bunun eleştirisini yapmak, genele yaymak ve literatürü
değiştirebilmek de bir o kadar da güç oluyor. Nitekim “çağdaş sanat” olarak söylenegelen sanat
üretimlerini ve mekanlarını, güncel sanat ya da günümüz sanatı içerisinde değerlendiren bakış
açılarının olduğu ve tartışmaların bir zemine oturmadığı bir durumdayız. Bu noktadan itibaren
konuyu açımlamaya çalışarak, öncelikle çağdaş sanat, güncel sanat ve günümüz sanatının
aynılıklarının ve ayrımlarının izini sürme, dil içerisinde yarattığı anlamları bulandırma ve son
olarak da adlandırmaya uğraştığımız bu sanatı felsefi bir düzleme kaydırma gayretini
göstereceğim.
1
II
Çağdaş kelimesi her ne kadar TDK’ya göre aynı çağda yaşayan, asri, çağcıl gibi
anlamlara sahip olsa da devamında kendisini sıfata dönüştüren sanat kelimesini eklediğimizde
söz öbeğinin anlamı oldukça değişmektedir. Giorgio Agamben’in de dediği gibi aslen çağdaş
olmak, felsefi bir tanım olarak kendi zamanına uyumsuz olmak, gelecek ile ilişki kurmak,
şimdi’den kopuk olmak ya da şimdi’yle bağ kuramamayı ifade etmektedir.1 Nitekim çağdaş sanat
denilen şeyin de, zamansal bir ifade olarak şimdiye gönderme yapan, “bugün, tam da şu an”
olmakta olan sanatsal üretim faaliyetlerini kapsayan bir kategorizasyonu ifade ettiğini söylemek
oldukça yanlış olacaktır. Keza, kelimenin aslı olan “Contemporary art”, günümüzde üretilen
sanatı karşılayan bir terimden çok, tarihsel gelişim süreci içerisinde gelenek ile olan bağları
kopuk ve aykırı bir çizgiyi ifade etmek için kullanılan bir terimdir.2
Modern, -geniş bir alanı kapsadığını belirtmek elzem olmakla birlikte- sanat içinde çok az
görüş birliğine sahip bir yerdedir. Buna karşın, biçimsel olarak derinleşmeye, üslupçuluğa, teknik
gösterişe ve kendinden kuşku duymaya yönelik bir harekettir.4 Türkiye özelinde tartıştığımız
tanımlamalara dönecek olursak da, Kortun’a göre çağdaş ile modern arasında ilişki zamansal bir
düzleme oturur. Bu zamansallık problemi, Kortun’un güncel sanat tanımlamasında lağvediliyor.
Kortun, günceli zamandan, yaşanan anda var olma durumundan ayırıp5 şunları dile getiriyor :
1
Giorgio Agamben, “Çağdaş Nedir?”, Çağdaş Sanat Nedir?, (ed.) Ali Artun, Nursu Örge (İstanbul: İletişim Yayınları, 2013),
s.42.
2
Osman Erden, “Modern, Çağdaş, Güncel’in Kısa Tarihi”, Teorik Bakış 8, (2016), s.81.
3
Vasıf Kortun. 20. (İstanbul: SALT/Garanti Kültür AŞ, 2018), s.48.
4
Osman Erden, a.g.m., s.77.
5
Vasıf Kortun. a.g.e., s.50.
2
“Güncel sanat terkibinin de kendine özgü problemleri hızla birikti. Sürekli kendi
soyağacından feyzalarak hep kendi aynasından dünyaya bakmasına, edebiyatı ile kendi
inanç düzenini oluşturmasına ve tarihî bir kategoriye dönüşmesine fırsat vermemek
gerekiyor. Aksi takdirde, öteki tabirler gibi, referansları da bağımlı kalacak; temaşa ve
piyasa düzeni güncele el koyacak ve bir diğer araçsallaştırma olacak.”6
Modern, çağdaş ve güncel arasındaki zamansallık probleminin yanı sıra, mevcut ideolojik
ve politik konumlanmalar da bu konunun Türkiye yerelliği içerisindeki çatallanmalarına yeni bir
boyut kazandırıyor. Cumhuriyet dönemi ile birlikte devlet ideolojisinin “çağdaşlaşma” projeleri
az önce de bahsettiğimiz gibi “modernin şimdiki hali olan çağdaşın” Türkiye’de yaygınlaşmasını
ve yer etmesinin bir diğer faktörü oluyor. Devlet-sanatçı ilişkileri ve bir misyona bağlı olarak
Türkiye’deki sanatsal üretimin dokunduğu, dert ettiği meseleler kapalı bir ortamı oluşturuyor.
Azınlıkların görünür olmaya başlaması ve değişen siyasi konjonktürler Türkiye çağdaşlığı içinde
bir ikilik ortaya çıkarıyor.
“Güncel sanatın Cumhuriyet projesini sırtlanmak gibi bir derdi veya misyonu yoktur,
dolayısıyla modern ve çağdaşın iç içeliği ve geçişliliğinden net bir biçimde ayrışır.
Güncel sanat, gelecek tasarlamakla uğraşmaz, burada ve şimdi ile başlar. “7
Kortun’un kullandığı zamansal referanslar kendi içinde bir çelişki yaratıyormuş gibi
görünse de, yaşanan anda var olmayan ile “burada ve şimdi” olan güncel sanat terkibinin özel bir
ayrımı var gibi görünüyor. Agamben’in tanımından yola çıkarsak, çağdaş(güncel) olan dönemiyle
bağdaşmaz ve uyuşmazken, aynı anda zaman ile kurduğu ilişki açısından bir fark yaratır. Bu fark,
geçmişin ve geleceğin sınırsızlaştığı ve şimdide kesiştiği bir farktır. Dolayısıyla modern
kullanımıyla şimdi’den kopuk olmak ile burada olmak iki farklı zaman algısının yarattığı bir
ayrımdan ibarettir.
“Çağdaşlık, kişinin, bağlı olduğu ve aynı anda mesafeli durduğu zamanıyla arasındaki
tekil ilişkidir. Bu öyle bir ilişkidir ki zamana bir ayrılma ve anakronizm aracılığıyla
6
Vasıf Kortun. a.g.e., s.50.
7
Vasıf Kortun. a.g.e., s.48.
3
bağlanılır.”8
“Mesela, biyo-sanat. Türkiye’de olmayan bir alan. Tanımı bile sorunlu ama buradan yola
çıkalım. “Biyo” yaşam demek. “Biyo-sanat” yaşam ve ölüm ile ilgili süreçleri
sorgulayan ve bu konuyla ilgili hakim yaklaşımlara meydan okuyan ve onları yerinden
eden üretimleri kapsıyor. Peki Türkiye’de biyo-sanat neden yok?”11
III
8
Giorgio Agamben, a.g.m., s.43.
9
"Ebru Yetişkin İle Günümüz Sanatı.” erişim 30 Ekim, 2018. http://www.buart.art/2018/08/oncu-ve-sra-ds-sanatsal-
uretimlere.html.
10
Ebru Yetişkin, A.g.e
11
Ebru Yetişkin, A.g.e
4
Sanatsal faaliyet ve üretimi odak alan söylemlerin, çoğu zaman özneleri yönlendiren bir
gücü olmuştur. Yapılan işin tanımlanma ve taksimlenmesi bu söylemlerin sınırları dahilinde
oluşturulur. Toplumsal refleksler ve gelenekler bu söylemleri derinden etkiler. Etik üzerinden
dönmesi arzulanan tartışmaların maalesef ki ahlaki tartışmalar seviyesinden çıkamaması, sanatsal
faaliyetleri olumsuz etkilerken, aynı zamanda bir diğerini ötekileştirip tanımlamaktadır. Modern
sanat ile çağdaş sanat arasındaki ayrımın gelenekle olan sürtüşmenin seviyeleri üzerinden
değerlendiren bir takım görüşler mevcuttur. Çağdaş sanatı serbest bir bölge olarak tanımlayan bir
çok yazarın ve eleştirmenin, sanatçıların özgürlük alanını gelenekler ve kutsaliyetler üzerinden
eleştirdiği görülür. Stallabrass Sanat A.Ş. isimli kitabında çağdaş sanatı sıradan, gündelik hayatın
işlevsel karakterinden kopuk, onun kurallarından ve uzlaşımlarından bağımsız bir hayat olarak
tanımlar. Bu serbest bölgenin içinde şenlikli sürprizler, ahlakın barbarca ihlali ve bir çok inanç
sistemine yönelik saldırılar, entellektüel oyunlarla tuhaf bir karışım oluşturur.12 Aynı şekilde
Medina’nın Çağdaş Sanat: 11 Tez başlıklı makalesinde çağdaş sanatın yayıldığı mecralara atıfta
bulunarak, "şimdi/mevcut” üzerine sapkın bir şekilde kapandığını ifade eder.13 Buradaki sapkın
sözcüğü ahlaki bir gönderme içermektedir. Kendi geleneği içinden bakmayı sürdüren kişiler yeni
olanı eleştirirken, eleştirdiği şeylerle temas kurmaktan kaçınır, onunla aynı içkinlik düzlemi
içerisinde çarpışmayı denemez. Aynı seviyelere sahip olunmadıkça yapılan eleştiriler de çoğu
zaman negatif ayrımları bu şekilde oluşturur.
Sanatçıların özgürlük alanları ile ilgili olarak yapılmış olan yorumlardan bir tanesini de
Haacke yapar :
"Hiçbir sanat yoktur ki, kendisinin ve bütün kültürel amillerin ait olduğu toplumun
toplumsal-siyasi değer sisteminden azade olsun. “Avangard” denen kişi de,
kültürel/siyasi çevresinin belirlediği sınırların en iyi ihtimalle kıyısında çalışır, ama hep o
sınırların izin verdiği alan içinde kalır.”14
12
Julian Stallabrass, Sanat A.Ş.: Çağdaş Sanat Ve Bienaller. çev. Esin Soğancılar. (İstanbul: İletişim Yayınları, 2013), s.11.
13
Cuauhtemoc Medina, “Çağdaş Sanat: 11 Tez”, Çağdaş Sanat Nedir?, (ed.) Ali Artun, Nursu Örge (İstanbul: İletişim Yayınları,
2013), s.11.
14
Haans Hacke, “Sergilenmeye Uygun Sanat”, Sanatçı Müzeleri, (ed.) Ali Artun, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2006), s.218.
5
Sanatçının ve dolayısıyla sanatın aidiyet mefhumu içerisinde sınırlandırılması karamsar
bir tablo çiziyor olsa da, gerçeklik payı vardır. Keza Kortun da, sanatçının kendisinin de belli bir
tarz ve üslupçuluk içinde, toplumun ve sistemin beklentilerine uygun olarak hazır kültürü yeniden
sunmasıyla, akımlaştırmaya dayanan tarihçilik ve eleştirmenliği birbiriyle eşleştirmekte
çekinmez.15 Bu Türkiye gibi daha totaliter coğrafyalarda açık bir şekilde gözlemlenebilir.
Çağdaş sanatın kendini ayrıştıran özelliklerinden bir diğeri de ekonomi ve politika ile
yarattığı üçgendir. Neoliberal kültürün sanat üzerindeki ağırlığı, onu ayrıştıran ve biçimlendiren
bir hal almıştır. Öyle ki, çağdaş sanatın tanımlandığı yeni küresel bağlamlarda imtiyaz kaybına
uğramış zengin bireylerin, hayırseverlik adı altında yeni bir yurttaş kimliği ve statü kazanma
çabası mevcuttur.16 Tekil bir perspektifin dışında küresel ekonomik piyasanın oyuncuları da bu
tanımlamalara yeni anlamlar katarlar. Freeland’in aktardığına göre, 1965 yılından bu yana
fonların kaynağındaki değişim göze çarpıyor. Nitekim bu değişimin en somut örneklerinden birisi
de 1992 yılında şirketler tarafından sanat projelerine aktarılan meblağın 700 milyon $ olduğu ve
bu maddi desteği sağlayan şirketlerin kötü imajlarını düzeltmek isteyen sigara ve petrol
sektöründen oldukları görülüyor.17 Bunun yanı sıra, yine çağdaş sanatın oluşma ve gelişme
aşamalarında etkin rol oynamış bir diğer politik faktör de Esanu’nun metninde görebileceğimiz
ideolojik kuşatmadır. Bu kuşatmanın sanat ve sanatçılar üzerindeki etkisi kaçınılmazdır. Esanu,
post-sosyalist ülkelerdeki Soros Çağdaş Sanat Kurumları’ndan bahsederken, sanat ödeneği
kavramının ilk kez bu kurum tarafından ortaya atıldığını söyler.
"Bu destek, kişisel bir hayırseverlik ifadesi veya varlıklı bir kişinin sanat sevdası
nedeniyle sanatçıya verdiği bir armağan olarak değil, avantajlı bir yatırım aracı olarak
görülüyordu.”18
15
Vasıf Kortun, 10, (İstanbul: SALT/Garanti Kültür AŞ, 2014), s.19.
16
Cuauhtemoc Medina, a.g.m., s.13.
17
Freeland, Cynthia A. Sanat Kuramı. çev. Fisun Demir. (Ankara: Dost Kitabevi, 2008), s.102.
18
Octavian Esanu, “Çağdaş Sanat Aslında Neydi?”, Çağdaş Sanat Nedir?, (ed.) Ali Artun, Nursu Örge (İstanbul: İletişim
Yayınları, 2013), s.11.
6
çabasının, neoliberal politikaların çöküşe geçmesiyle birlikte sönümleneceğini söylemek yanlış
olmaz.
IV
Deleuze’ün edimsel ve virtüel olarak bahsettiği, çokluklara ait bu öğeler, metin boyunca
içinde gezindiğimiz adlandırma güçlüğü problemi için uygulanabilir bir kavramsallaştırma olarak
gözükmektedir. Sanatsal faaliyet ve ona dahil düşünceler ile bu faaliyet üzerine edilmiş sözler
bahsi geçen çokluk kavramı içinde, edimsel ve virtüel alanları karşılamaktadır. Edimsel ve virtüel
arasındaki ilişki sonsuzcadır, tıpkı sanat ve eleştirinin-ve hatta tarih yazımının- arasındaki ilişki
gibi. Edimsel olan, virtüel imgelerden oluşmuş bir sisin içinde bulunur.19 Bu sis, görüşü
zorlaştıran negatif bir şeyi ifade etmez. Aksine sanatsal faaliyete yeni yollar açma zamanı tanıyan
bir yapı olarak bulunmaktadır. Bu yapı yani eleştiri, sanatsal faaliyet ile yaptığı sürekli değiş-
tokuş esnasında bir kristal meydana getirir. Kristal, bizim peşine düştüğümüz kelimelerdir. Bu
kristallerde artık sanat ve eleştiri ayrımını yapmak söz konusu değildir. Tıpkı virtüel ve edimselin
oluşturduğu kristallerdeki dar devreler gibi kendi içinde bir sürece girmişlerdir. Taktiklerden
birisi, bu süreçlerin izini sürmek olabilirken, başka bir taktik de yeni bir kristalleşme süreci
başlatmak üzerine kurulabilir.
19
Gilles Deleuze, “Edimsel ve Virtüel”, çev. Hakan Yücefer, Cogito 82, (2016): s.14.
7
Pelvanoğlu’nun da dediği gibi, “bu birikim üzerine düşünmek önemli ancak şüphesiz ki,
burada kullanılacak olan yöntemin formal-didaktik bir yöntem olmasına imkan yok. Aksi
taktirde günceli güncel kılanı sonlandırma tehlikesi gündeme gelebilir.”20 Dolayısıyla yöntem,
çıkmazları yaratan ya da yok-eden bir araca dönüşür. Bu yöntem meselesi yazında olduğu kadar,
sanatsal faaliyete olan yaklaşımda da belirleyici roldedir. Vasıf Kortun, Duchamp’ın Pisuvar’ı
üzerine söylediği bir sözde, kimsenin Pisuvar’a hoş ve estetik dünyamıza kattığımız bir nesne
olarak bakamayacağını ifade eder.21 Bu ifade sanat izleyicisiyle sanat eseri arasında oluşmasını
istediği değiş tokuşa bir göndermedir. Bu tavır, edimsel ve virtüel arasındaki ilişkinin bir benzeri
olarak tezahür eder. Nitekim Stiegler de, yine aynı örnek üzerinden, Pisuvar’ın sanat nesnesi
olarak sevme eylemi ile alakalı bir tarafı olmadığından, ilginin Duchamp’a tekabül eden
bireyleşme sürecine duyulduğunu söyler. Pisuar çağın getirdiği bireyleşmenin absürd bir
kristalleşmesi durumudur.22 Bu örnek üzerinden, sanatsal faaliyet ile zaman arasındaki
edimselleşme sürecini ve kristalize hale geldiği durumu bugünden bakarak rahat bir şekilde
okuyabiliriz.
Kavramlar eskir ve yenileri ile ikame edilmek durumundadır. Bitmeyen bir döngüdür bu.
Ama kısır değildir. Virtüelden edimsele giden, kristalleşen ve kendi virtülleğini(potansiyelini)
içerisinde taşıyan bir edimdir. Bu süreç bir gücüllük içermez, önü kestirilemez. Önceden tahmini
yapılacak olan herhangi bir şey, potansiyelinden yoksundur. Nitekim çağdaş sanatın neoliberal
politikalarla bağlantısı olsa olsa bir gücüllük içerir. Virtüel alana dahil olanı tanımlamaya
çalışmak, kaygan bir zeminde dans etmek gibidir. Potansiyelin son kertede neye dönüşeceğini
kestirmeye çalışmak imkansıza yakındır. Peki potansiyeli nasıl kavramsallaştırırız ?
20
Burcu Pelvanoğlu, “Güncel’e Giden Yol ve “Güncel” Durum Tespiti”, Teorik Bakış 8, (2016): s.93.
21
Vasıf Kortun, a.g.e., s.22.
22
Bernard Stiegler, ”Mistagoji: Çağdat Sanat Üstüne”, Farklı Dünyaları Düşünmek. çev. Emine Ayhan. (İstanbul: Metis
Yayınları, 2012), s.48.
8
kullanarak kavram oluşturmak kendi virtüel alanını oluşturuyor mu? (2) Edimselleşmemiş bir
virtüel alanı kelimelere sıkıştırmak nafile bir çabadan mı ibaret? (3) Dil bir enformasyon mu
yoksa emirler sistemi mi?
Bu soruların bizim ele aldığımız bağlamda kesin cevapları yok, en azından güncel ve günümüz
sanatı kullanımlarının bir seçeneği elediğini söylemek zor. Fakat bu kullanımların, kendini yok
eden ya da dönüştürebilen potansiyelleri olduğu ve geçici bir ifade yöntemini temsil ettiği
söylenebilir. Dolayısıyla, imlası hatalı başlıkta neyin ifade edildiği burada ortaya çıkıyor. Artık
sonuçtan değil süreçten yola çıkan bir kavramsallaştırma düzleminin içindeyiz.
9
KAYNAKÇA
- Agamben, Giorgio. “Çağdaş Nedir?”. Çağdaş Sanat Nedir?. (ed.) Ali Artun,
Nursu Örge. İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.
- Deleuze, Gilles. “Edimsel ve Virtüel”. çev. Hakan Yücefer. Cogito 82, 2016.
- Erden, Osman. “Modern, Çağdaş, Güncel’in Kısa Tarihi”. Teorik Bakış 8, 2016.
- Esanu, Octavian. “Çağdaş Sanat Aslında Neydi?”. Çağdaş Sanat Nedir?. (ed.) Ali
Artun, Nursu Örge İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.
- Freeland, Cynthia A. Sanat Kuramı. çev. Fisun Demir. Ankara: Dost Kitabevi,
2008.
- Hacke, Haans. “Sergilenmeye Uygun Sanat”. Sanatçı Müzeleri. (ed.) Ali Artun.
İstanbul: İletişim Yayınları, 2006.
- Medina, Cuauhtemoc. “Çağdaş Sanat: 11 Tez”. Çağdaş Sanat Nedir?. (ed.) Ali
Artun, Nursu Örge. İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.
10
- Stallabrass, Julian. Sanat A.Ş.: Çağdaş Sanat Ve Bienaller. çev. Esin Soğancılar.
İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.
11