You are on page 1of 32

0a Dr.

Cahit Karakuş

0a
0
YDS DICTIONARY
accustomed alışkın, alışılmış, her zamanki adj əˈkəstəmd
0 adapt bir şeye uyarlamak, uydurmak (adjust) v əˈdapt
0 affiliation evlat edinme, üyelik, yakın ilişki n əˌfilēˈāSHən
0 anxiety endişe n aNGˈzī-itē
0 approachable cana yakın, yaklaşılabilir, ulaşılabilir adj əˈprōCHəbəl
0 appropriate ödenek ayırmak, tahsis etmek; v əˈprōprē-it
(adj): uygun, biçilmiş kaftan, yerinde, özgü
0 ardent ateşli, coşkun, gayretli, istekli adj ˈärdnt
0 arouse uyandırmak, canlandırmak, harekete geçirmek v əˈrouz
0 ascendancy egemenlik, üstünlük, itibar n əˈsendənsē
0 bear katlanmak, taşımak, çekmek; (bore, borne); (n): ayı, kaba adam iv be(ə)r
0 belated gecikmiş adj biˈlātid
0 bore canı sıkılmak, sıkmak, delmek, delik açmak; (n): sıkıntı, çap v bôr
0 breakthrough cepheyi yarıp geçmek; (n): buluş, atılım; a sudden, dramatic, and important discovery v ˈbrākˌTHroo͞
or development.
0 briefly kısa ve öz biçimde, özet olarak adv ˈbrēflē
0 cage kafese koymak, kafeslemek, hapsetmek, buz okeyinde sayı yapmak; (n): kafes, v

hapishane, esir kampı, basket, sayı


0 call for talep etmek, istemek (demand) pv
0 call upon başvumak, istemek, uğramak, önünde söylemek pv
0 cease sona erdirmek, durdurmak (cease-fire: ateşkes) v siis
0 certainty kesinlik, katiyet n ˈsərtntē
0 chase kovalamak, takip etmek, peşinde olmak v CHās
0 cherish beslemek, yaşatmak, bağrına basmak, değer vermek v ˈCHeriSH
0 cohabitation birlikte yaşamak n kōˈhabitāSHən
0 comprehensive kapsamlı, detaylı, anlayışlı adj kämpriˈhensiv
0 compromise anlaşmak, uzlaşmak, uzlaştırmak; (n): uzlaşma, ödün, taviz v ˈkämprəˌmīz
0 concede kabullenmek, ödün vermek v kənˈsēd
0 conscious bilinçli adj ˈkänCHəs
0 constrain zorlamak (restrain, force) v kənˈstrān
0 constraint sınırlama n kənˈstrānt
0 consumption tüketim n kənˈsəm(p)SHən
0 contaminate bulaştırmak; kirletmek; zehirlemek, bozmak v kənˈtaməˌnāt
0 contemporary çağdaş, modern; yaşıt adj kənˈtempəˌrerē
0 contender yarışmacı, rakip, iddiacı, mücadele eden kimse n kənˈtendər
0 crash çarpmak, yere düşmek; (n): kaza, şiddetli ses, iflas n kraSH
0 creation yaradılış, oluşum, eser n krēˈāSHən
0 curator sanat galerisi, müze, kütüphane görevlisi n ͝
ˈkyoorˌātər
0 curious meraklı, ilginç adj ͝
ˈkyoorēəs
0 dare cesaret etmek, kalkışmak, riske girmek, meydan okumak v de(ə)r
0 deed senetle devretmek; (n):tapu, belge, iş, eylem, cesaretli davranış v dēd

0 deficit hesap açığı; eksik; dezavantaj n deficit


0 defy meydan okumak, karşı gelmek, küçümsemek v diˈfī
0 delicacy incelik, hassaslık, duyarlık n ˈdelikəsē
0 denounce kınamak, aleyhinde olmak, kehanette bulunmak v diˈnouns
0 deploy dağıtmak, yaymak, görevlendirmek v diˈploi
0 deprive yoksun kalmak, mahrum bırakmak v diˈprīv
0 deserve hak etmek, layık olmak v dəˈzərv
0 detriment zarar, hasar n ˈdetrəmənt
0 devious dolambaçlı, dürüst olamayan, aldatıcı adj ˈdēvēəs
0 devote tahsis etmek, adamak, ayırmak; devote ... to: kendisini birşeye adamak v diˈvōt
0 dike hendek, siper, kanal, duvar, lezbiyen n dīk
0 disability sakatlık, yetersizlik n ˌdisəˈbilitē
0 dismantle sökmek, dağıtmak, parçalamak, yürürlükten kaldırmak, boşaltmak v disˈmantl
0 displeased hoşnut kalmamış, memnun olmayan (discontented, unsatisfied) adj disˈpl /izd/
0 distort çarpıtmak (olayın aslını) farklı bir anlam yüklemek (misrepresent) ; (şeklini, biçimini v disˈtôrt
vb) bozmak, tahrif etmek (disfigure)
0 eminent seçkin, ünlü, yüksek rütbeli, yüce adj ˈemənənt
0 engage meşgul olmak, meşgul etmek; tutmak, bağlanmak, bağlamak, söz vermek v enˈgāj
abbreviation kısaltma n əˌbrēvēˈāSHən
abolish yürürlükten kaldırmak, lağvetmek, kaldırmak (bir uygulamayı veya bir sistemi) v əˈbäliSH - e:balışh
(abrogate, repeal, amend, abolish, annul, call off, annulment, cancel, dissolve, nullify,
postpone, suspend)
abruptly aniden; ani ve nezaketsiz biçimde adv əˈbrəptlē
abundance bolluk, bereket, zenginlik n əˈbəndəns
abundant bol, bereketli adj əˈbəndənt
abuse istismar etmek, kötüye kullanmak, kötü muamelede bulunmak v ebuyz
accomplishment başarı n əˈkämpliSHmənt
accuracy doğruluk, kesinlik n ˈakyərəsē
achieve başarmak, yerine getirmek (accomplish ) v əˈCHēv - eaçiv
acknowledge kabul etmek, onaylamak; tanımak; v akˈnälij
acquisition iktisap, kazanım, devralma n ˌakwəˈziSHən
additionally ayrıca, bunun yanı sıra, buna ilaveten (furthermore, moreover) adv əˈdiSHənl-ē
adequately yeterli (sufficiently) adv ˈadikwitli
adopt önlem almak, tedbir almak; başkasına ait bir şeyi benimsemek, kabul etmek; evlat v əˈdäpt
edinmek ( take up)
advance ilerlemek, ilerletmek, genişletmek v ədˈvans
adversary hasım, düşman, rakip, muhalif n advərˌserē
adversely olumsuz adj ˈadvərslē
advertise duyurmak, ilan etmek, reklam yapmak v ˈadvərˌtīz
advertiser reklam yapımcısı, reklamcı n edvırtayzır
advice tavsiye, danışma, nasihat, öğüt, uyarı, akıl n ədˈvīs
advise öğüt vermek v ədˈvīz
aesthetic estetik adj esˈTHetik
affair olay, mesele, sorun n əˈfe(ə)r
afflict eziyet etmek, acı vermek, üzmek, sarsmak v əˈflikt
affordable satın alınabilir, para getirilebilir adj əˈfôrdəbəl
aftermath akıbet, sonuç; hasattan sonra çıkan otlar n ˈaftərˌmaTH
afterward daha sonra, sonradan, sonra adv ˈaftərwərd
akin benzer, yakın, akraba adj əˈkin
alien yabancı, uzaylı, farklı, uymayan n ˈālēən
alienate yabancılaştırmak, soğutmak, aralarını açmak v ālēəˌnāt
allegation iddia, ileri sürme, sav, bahane, özür, mazeret n ˌaliˈgāSHən
allege iddia etmek, kanıt olarak ileri sürmek; ( assert, claim, put forward, affirm ) v əˈlej
allocate dağıtmak, pay etmek, tahsis etmek, v ˈaləˌkāt
allow izin vermek v əˈlou
alloy alaşım, karışım n elōy
alter değiştirmek (change), başkalaştırmak v ˈôltər
ambush pusuya düşürmek, tuzak kurmak v ͝
ˈamˌbooSH
amnesty af n ˈamnistē
ancient çok eski adj ˈānCHənt
annal tarihsel olaylar n ˈanl
annex eklemek, ilave etmek; ilhak etmek, katmak v eniks
annual yıllık, yıldönümü n ͞
ˈanyooəl
anonymous anonim, isimsiz, yaratıcısı bilinmeyen n əˈnänəməs
anticipate sezmek, tahmin etmek, söylemeden yapmak v anˈtisəˌpāt
apparently görünüşe göre, anlaşılan, görünürde adv əˈparəntlē
appeal başvurmak, müracaat etmek, rica etmek, ilgisini çekmek; v əˈpēl
(n) başvuru, rica, çekicilik, cazibe
appreciate takdir etmek, değerini anlamak; farkına varmak v əˈprēSHēˌāt
approve onaylamak, uygun bulmak, tasvip etmek (ratify) v ͞
əˈproov
arch kemer, kavis, yay n ärCH
architect planlamak, tasarlamak; (n): mimar v ˈärkiˌtekt
arise doğmak, ayağa kalkmak, yükselmek, ortaya çıkmak; (arose, arisen) iv əˈrīz - errayz,
arrangement düzenleme, tanzim n əˈrānjmənt
aspire arzu etmek, çok istemek v əˈspī(ə)r
assail saldırmak, dil uzatmak v əˈsāl
assassinate suikast yapmak v əˈsasəˌnāt
assert ileri sürmek, iddia etmek, savunmak v əˈsərt
assess değerlendirmek (evaluate) v əˈses
assume farz etmek, sanmak (conclude); üstlenmek, üzerine almak (take on) (sorumluluk, vebal v ͞
əˈsoom
vb); muhtemelen, galiba, herhalde (presumably, presume, imagine)

assumption farz etme, var sayma; takınma, üstüne alınma n əˈsəm(p)SHən


attain elde etmek, erişmek (gain, obtain) v əˈtān - e te yın
attempt teşebbüs etmek, girişimde bulunmak, kalkışmak v əˈtem(p)t
attend iştirak etmek, eşlik etmek; katılmak (join) v əˈtend
attention dikkat! ilgi, özen n əˈtenCHən
attitude tavır, tutum, hal n ͞
ˈatiˌt(y)ood
attrack çekmek, cezbetmek (allure, appeal, attrack, tempt, attract, lure) v əˈtrakt
attribute nedene dayandırmak (base on, upon); (n): simge, sembol, öznitelik, sıfat. v etribuyut
autonomously bağımsız olarak, özerk adv ôˈtänəməslē
avoid önlemek, kaçınmak, iptal etmek, imtina etmek v əˈvoid
ban yasaklamak, men etmek, boykot etmek, aforoz etmek v bän
band şerit yapmak, bantlamak, bağlamak v band
bank on güvenmek pv
bankrupt iflas etmek, iflas ettirilmek, batırmak, mahvetmek v baNGkˌrəpt
bar engellemek; (n): bar, baro, bariyer, sürgü, yargı v bär
bare çıplak, yalın adj be(ə)r
barely zar zor, güçlükle (hardly, scarcely); kıtı kıtına adv ˈbe(ə)rlē
bargain pazarlık etmek; pazarlık, anlaşma; kelepir, ucuz eşya v ˈbärgən
barley arpa n ˈbärlē
barter değiş tokuş etmek, takas etmek v ˈbärtər
bath yıkanmak, banyo yapmak
because of den dolayı (due to, on account of, owing to ) adv
benefit fayda, kazanç, kar (profit) n ˈbenəfit
benign iyi huylu, sevecen, iyi kalpli, yararlı adj biˈnīn
besiege kuşatmak, yağmuruna tutmak, sıkıştırmak v biˈsēj
bitter acı, sert, şiddetli adj ˈbitər
bitterness acılık, sertlik, keskinlik n ˈbitərnis
bless kutsamak, kutsal saymak, şükretmek v bles
blockade kuşatmak, ablukaya almak v bläˈkād
boast övünmek, böbürlenmek, palavra atmak v bōst
boastful övüngen, kendini beğenmiş adj ˈbōstfəl
boom patlamak; (n): patlama, canlanma v ͞
boom
boost artırmak, yükseltmek, yukarıya itmek v ͞
boost
bow out başını eğerek çıkmak, çekilmek pv
branch dal, branş n branCH
breeze esinti, meltem, rüzgar n brēz
bring getirmek, vermek, kazandırmak, ikna etmek; (brought, brought) iv briNG
brink eşik, kenar, kıyı n briNGk
brutal zalim, acımasız adj ͞
ˈbrootl
burden yük, külfet, sorumluluk n ˈbərdn
cannon topa tutmak, bombardıman etmek v kanən
canvas tuval, kanaviçe, çadır bezi n ˈkanvəs
capitulate teslim olmak, teslim şartlarını kararlaştırmak, silah bırakmak v kəˈpiCHəˌlāt
captive tutsak, esir n ˈkaptiv
carry on sürdürmek, devam ettirmek, peşini bırakmamak pv

carry out uygulamak, gerçeklemek, başarmak, icra etmek (fulfil, conduct), yürütmek (çalışma,
deney, anket vb) pv
celebrate kutlamak, anmak v seləˌbrāt
chain zincir, dizi, silsile n CHān
chief baş, ana; amir n CHēf
chore zevksiz, sıkıcı,rutin n CHôr
churn çalkalamak, köpürmek v CHərn
circulate dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek (vücutta ki kan vb) v ˈsərkyəˌlāt
circumference çevre, çember, daire çevresi n sərˈkəmf(ə)rəns
circumstance durum, koşul, şart, detay, ayrıntı n ˈsərkəmˌstans
cite değinmek, adından bahsetmek, örneklemek, (refer to, mention) v sīt
claim iddia etmek (allege ); (n): iddia; talep; alacak hakkı v klām
cluster küme, salkım n ˈkləstər
cognitively mantıksal adv

collapse çökmek; bayılmak v kəˈlaps


collide çarpışmak, çarpmak v kəˈlīd
collude gizlice anlaşmak v ͞
kəˈlood
collusion gizli anlaşma, hile, dolap n ͞
kəˈlooZHən
combat mücadele etmek, çarpışmak, dövüşmek, savaş açmak v /kambet/
comment yorum, açıklama n ˈkämˌent
commentary yorum, açıklama n ˈkämənˌterē
commitment taahhüt, yüklenme; vaat n kəˈmitmənt
community topluluk, cemiyet, ortaklık n ͞
kəˈmyoonitē
comparative kıyaslamalı, orantılı adj kəmˈparətiv
comparatively nispeten, orantılı olarak, epeyce adv kəmˈparətivlē
comparison karşılaştırma, mukayese, kıyaslama n kəmˈparəsən
compassion merhamet, sevgi, acıma n kəmˈpaSHən
compel zorlamak, mecbur bırakmak (force, oblige) v kəmˈpel
compensation bedel, tazminat, telafi n ˌkämpənˈsāSHən
compete rekabet etmek, yarışmak; (competition: müsbaka, yarış) v kəmˈpēt
competitive yarışmacı, rekabet n kəmˈpetətiv
complaint şikayet etmek v kəmˈplānt
complimentary iltifat adj kämpləˈmentərē
compound birleştirmek, uzlaştırmak; (adj): bileşik, karışık v ˈkämˌpound
concern endişelendirmek; ilgilendirmek, ilişkisi olmak; (n): endişe, ilgi, merak v kənˈsərn
conclude sonuçlandırmak, bitirmek, sonuç çıkarmak(assume) v ͞
kənˈklood
condolence baş sağlığı n kənˈdōləns
conduct idare etmek, yönetmek, yönlendirmek; iletmek, geçirmek; (n): davranış (behaviour); v kindakt
hareket; yönetim, idare, gidiş
confine sınırlamak, tutmak, hapsetmek v känfəyın
conflict çatışma, savaş; anlaşamama, tartışma n /kanflit/
confound karıştırmak, şaşırtmak v kənˈfound
confront karşılaşmak,yüz yüze gelmek; confront about: yüzleştirmek v kənˈfrənt
confrontation yüzleştirme, yüzleşme, karşılaşma n känfrənˈtāSHən
confuse karıştırmak, şaşırmak v ͞
kənˈfyooz
conifer kozalaklı ağaç n ˈkänəfər
conquest fetih, zapt, fethedilen topraklar n ˈkänˌkwest
consequence sonuç, netice (result) n känsikwəns
conservative muhafazakâr n kənˈsərvətiv
conserve korumak, muhafaza etmek v /kansör/
conspiracy komplo, gizli anlaşma adj kənˈspirəsē
constant sabit; sürekli, devamlı n ˈkänstənt
constitute oluşturmak, meydana getirmek (make up) v ͞
känstəˌt(y)oot
constitution anayasa v ͞
känstəˈt(y)ooSHən
construct inşa etmek, yapmak (build) v kənˈstrək
content memnun etmek, hoşnut etmek, tatmin etmek; (n): içerik, kapsam, olumlu oy miktarı, v ˈkänˌtent
memnuniyet
contrast zıtlık n ˌkäntrəˈdikt(ə)rē
controversy tartışma, ihtilaf, anlaşmazlık, çekişme n ˈkäntrəˌvərsē
conversion dönüştürme, değiştirme, çevirme, dönme n kənˈvərZHən
convict mahkum etmek; suçlamak; (n): mahkum,tutuklu v /kanfikt/
conviction mahkumiyet; kanaat n kənˈvikSHən
convince ikna etmek, inandırmak v kənˈvins
correspondent muhabir, yazışma yapan kimse n ˌkôrəˈspändənt
corruption yolsuzluk, rüşvet, bozulma n kəˈrəpSHən
counsel öğüt vermek, akıl vermek, tavsiye etmek; (n): avukat, danışman v kounsəl
count on güvenmek, saymak (rely on) pv
counter karşı koymak, kontra yumruk atmak; (n): sayaç, gişe, karşılık; (adj): karşı, kontra, zıt, v ˈkountər
ters
counterfeit sahtesini yapmak, taklidini yapmak; sahte, taklit v ˈkountərˌfit
countermovement karşı hareket
courageous cesur adj kəˈrājəs
course gidişat, ilerleme; akış yönü; öğrenim, kurs n kôrs
cover kapsamak v ˈkəvər
cow korkutmak, yıldırmak, sindirmek; (n): inek v kou
credit güvenmek, inanmak, kredi vermek; (n): kredi, güven, saygınlık, hesaptaki para miktarı, v ˈkredit
vade
crop ürün, mahsul, ekin n kräp
crown taç giydirmek, süslemek, doruğa ulaştırmak; (n): taç, tepe, zirve v kroun
crucial kritik, çok önemli (vital) adj ͞
ˈkrooSHəl
crude ham, işlenmemiş, kaba adj ͞
krood
cruel zalim, acımasız, gaddar adj ˈkrooəl ͞
crusade savaşa katılmak, mücadele etmek v ͞
krooˈsād
crush ezmek, sıkıştırmak; (n): kalabalık, tutku v krəSH
currency para birimi, döviz n kərənsē
curtain perdelemek; (n): perde, bölme v kərtn
curve eğim, eğmek, bükmek v kərv
customarily alışıldığı gibi, geleneklere göre adv ˌkəstəˈme(ə)rəlē
dash hızla koşmak, çarpmak v daSH
deal ilgilenmek, uğraşmak (dealt, dealt); (n): anlaşma, pazarlık iv dēl
deal with meşgul olmak, baş etmek (cope with, get over, handle) pv
debate tartışmak, müzakere etmek; v diˈbāt
(n): tartışma, müzakere
debris enkaz n dəˈbrē
deceive kandırmak, kafaya almak (take in) v diˈsēv
deception hile, kandırma, aldatma n diˈsepSHən
deceptively aldatıcı adv diˈseptivlē
decline azalmak, gerilemek; kibarca red detmek (turn down) v diˈklīn
deduction kesinti, indirim; tüme varım, sonuç (conclusion) n diˈdəkSHən
defeat yenmek, engellemek (n): yenilgi, mağlubiyet, bozgun v diˈfēt
defend savunmak v diˈfend
deforestation ağaçları yok etme n

degeneration yozlaşma, aslını kaybetme n diˌjenəˈrāSHən


degradation bozulma, azalma, alçalma, rütbe indirme n ˌdegrəˈdāSHən
degrade aşındırmak, küçük düşürmek, alçaltmak v diˈgrād
deliver sunmak, iletmek, dağıtmak; siparişi dağıtmak, teslim etmek (distribute); deliver v diˈlivər
speech: konuşma yapmak
demand talep etmek, istemek; (n): talep, istek v diˈmand
demolish yıkmak, parçalamak (do away with) v diˈmäliSH
denial inkar, ret, yalanlama, tekzip, yok sayma n diˈnīəl
denote ifade etmek, belirtmek, işareti olmak v diˈnōt
depict betimlemek, göstermek, tasvir etmek v diˈpikt
deportation sınır dışı, sürgün n ˌdēpôrˈtāSHən
deposit mevduat, depozito, tortu, katman n diˈpäzit
dept borç n depT
deputy milletvekili, temsilci, delege, vekil n ˈdepyətē
derail raydan çıkarmak, raydan çıkmak v dēˈrāl
derive elde etmek, türemek v diˈrīv
descend alçalmak, inmek; hücum etmek, soyundan gelmek v diˈsend
descendant torun n diˈsendənt
desolate mutsuz, kederli (depressed); terkedilmiş (deserted) adj də' /zoleyt/
deteriorate kötüleşmek, kötüye gitmek (aggravate, worsen) v diˈti(ə)rēəˌrāt
deterioration bozulma, kötüye gitme n diˌti(ə)rēəˈrāSHən
diagnose teşhis etmek, tanımlamak, hakkında bilgi vermek v ˌdīəgˈnōs
dictate dikte ettirmek, zorla kabul ettirmek, emretmek v ˈdikˌtāt
diffraction kırınım, ışınların kırılarak yayılması n diˈfrakSHən
dilemma ikilem n diˈlemə
disastrous korkunç, feci adj diˈzastrəs
disclose açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak (reveal, display) v disˈklōz
discourse konuşmak, bahsetmek, nutuk vermek v
discredit gözden düşürmek, kötülemek v disˈkredit
discriminate ayırt etmek, fark gözetmek; ayrımcılık yapmak /uğramak v disˈkriməˌnāt
discrimination ayrımcılık, ayırt etme n disˌkriməˈnāSHən
disease hastalık, maraz (illness, ailment) n diˈzēz
dishonest sahtekar adj disˈänist
disorder karıştırmak, düzenini bozmak; (n): düzensizlik, kargaşa v disˈôrdər
disposal yok etme, ortadan kaldırma, satış, kullanım adj disˈpōzəl
disrespect saygısılık etmek, hürmet etmemek; (n): saygısızlık, kabalık v disriˈspekt
disrupt bozmak, dağıtmak, bölmek v disˈrəpt
disseminate yaymak (bilgi, fakir vb) , dağıtmak v diˈseməˌnāt
dissertation tez, bilimsel inceleme n ˌdisərˈtāSHən
distinction ayrım, fark, üstünlük, sıra dışı n disˈtiNGkSHən
distinctive belirgin, kendine özgün, karakteristik, sıra dışı adj disˈtiNGktiv
distribute dağıtmak; bölüştürmek; paylaştırmak (deliver, handout) v distribute
diverse farklı, çeşitli adj diˈvərs
dome kubbe, tepe zirvesi n dōm
dominate baskın olmak, hakim olmak, idaresi altına almak v ˈdäməˌnāt
dossier dosya, evrak dosyası n ˈdäs-,ˈdôsēˌā
doubt kuşkulanmak, şüphe etmek; (n): şüphe; kuşku v dout
drag sürüklemek; (dragged, dragged) iv drag
draw resim çizmek; perde çekmek, kenara almak; sonuç çıkarmak (draw a conclusion); bir iv drô
maçın berabere bitmesi; (drew, drawn)
drive off sürülmek, sürmek; göç ettirmek pv
drought kuraklık n drout
drug ilaç, uyuşturucu n drəg
dweller oturan, sakin n /tıvelır/
dynasty hanedan, sülale n ˈdīnəstē
eclipse gölgede bırakmak, ışığını kesmek, tutulmasına neden olmak. (n): tutulma, düşüş, geçici v iˈklips
başarısızlık, geçici karanlığa bürünme
edge keskinleştirmek, sokulmak, kenar yapmak; (n): kenar, ayrıt; üstünlük v ej
efficacy etki, tesir, yarar n ˈefikəsē
effort çaba, gayret, girişim n ˈefərt
embodiment şekillenme, somutlaşma n emˈbädēmənt,im-
embody somutlaştırmak, şekillendirmek v emˈbädē (em:im)
emerge birleşmek, kaynaşmak; su üstüne çıkmak, ortaya çıkmak (come out, appear) v iˈmərj (iˈ: e, mə: mö)
emergence su üstüne çıkma, ortaya çıkma n iˈmərjəns
emotion duygu, his, heyecan n iˈmōSHən
emulate taklit etmek (imitate, copy) v ˈemyəˌlāt
enact sahnelemek; yasa çıkarmak v enˈakt
enclose çevresini sarmak v enˈklōz
encounter karşılaşmak (to face), rastlamak, yüz yüze gelmek v enˈkoun(t)ər
endeavor gayret etmek, çabalamak, çaba sarf etmek; v enˈdevər
(n): çaba, gayret, uğraş
endeavour çabalamak, gayret etmek v enˈdevər
endurance dayanma gücü n ͝
enˈd(y)oorəns
enhance artmak, yükseltmek; büyülemek v enˈhans
enlightenment aydınlatma, aydınlık, ilim irfan n enˈlītnmənt
enslave esir etmek, köle yapmak v enˈslāv
enterprise teşebbüs, girişim, işletme n ˈentərˌprīz
enthusiast meraklı, istekli, ateşli taraftar, hayran n ͞
enˈTHoozēˌast
enthusiastic istekli, hevesli, razı (ardent, willing, eager, zealous) adv ͞
enˌTHoozēˈastik
entirely tamamen (completely) adv enˈtīrlē
entity varlık, var oluş, tüzellik n ˈentitē
entrench sağlama almak, siper kazmak, yerleştirmek v enˈtrenCH
equip donatmak, (equipment: donanım,teçhizat) v iˈkwip
eradicate yok etmek, kökünü kazımak v iˈradiˌkāt
erode yıpranmak, aşınmak v iˈrōd
erupt patlamak v iˈrəpt
eruption patlama, püskürme, kabarma, diş çıkarması n iˈrəpSHən
escalate increase rapidly. Yükseltmek, tırmandırmak, kızıştırmak v eskəˌlāt
especially özellikle adv iˈspeSHəlē
espionage casusluk n ˈespēəˌnäZH
essay ödev, girişim, deneme n /esey/
essence öz, asıl (essence of book) n ˈesəns
essential zaruri, zorunlu, gerekli, elzem, şart n iˈsenCHəl
essentially aslında, esasen, aslen adv iˈsenSHəlē
establish kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul ettirmek (found, set up) v iˈstabliSH
establishment yerleşme; kuruluş, tesis n iˈstabliSHmənt
estate arazi, mülk, emlak n iˈstāt
evacuate kazmak, boşaltmak, tahliye etmek, vücuttan dışarı atmak v iˈvakyəˌwāt
eventually sonunda, nihayetinde, en sonunda adv ͞
iˈvenCHooəlē
evidence kanıt, delil (proof) n ˈevədəns
evident açık, ortada, aşikar adj ˈevədənt
evidently açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak (obviously) adv evəˈdentlē
evolve geliş(tir)mek (develop); evrim geçirmek (Biyolojide) v iˈvälv
exactness doğruluk, keskinlik, hatasızlık n igˈzak(t)nəs
exaggerate abartmak, büyütmek, şişirmek v igˈzajəˌrāt
exasperate kızdırmak, deli etmek v igˈzaspəˌrāt
exceed haddini aşmak, aşırıya gitmek, sınırı geçmek v ikˈsēd
except ayırmak, hariç tutmak, itiraz etmek v ikˈsept
exceptional sıra dışı, olağanüstü adj ikˈsepSHənəl
exclaim haykırmak, bağırmak, bağırıp çağırmak v ikˈsklām
exempt hariç tutmak; (n):bağış; muaf; v igˈzem(p)t
exert uygulamak, kullanmak, harcamak v igˈzərt
exhibit sergilemek v igˈzibit
existentialism varoluşculuk n ˌegziˈstenCHəˌlizəm
exodus çıkış, göç n ˈeksədəs
expect ummak, beklemek v ikˈspekt (ik: ek)
expectation beklenti, umut, ümit n ˌekspekˈtāSHən
expertise uzmanlık n ekspərˈtēz
explicit açık, belirgin, belli, aşikar adj ikˈsplisit (ik:ek)
exploitation istismar, kötüye kullanma, sömürme n ikˈsplōdāSHən
expose tehlikeye maruz bırakmak; gerçekleri açıklamak (reveal); v ikˈspōz
extinction sönme, yok olma, nesli tükenme n ikˈstiNG(k)SHən
extraordinary fevkalade, olağanüstü(exceptional); tuhaf, alışılmadık adj ikˈstrôrdnˌerē
extrasensory olağan üstü algılama olan, olağandşı hislerle ilgili olan adj
eyesight görme yeteneği n ˈīˌsīt
fade away unutulup gitmek, gözden kaybolmak; (wear off) pv
fair adil, eşit; açık tenli adj fe(ə)r
fairly oldukça (quite,rather) adv ˈfe(ə)rlē
faith güven, sadakat, inanç, iman, niyet n fāTH
faithfully içtenlikle
fake sahte, uydurma n fāk
fall düşmek, yağmak; sonbahar, yaprak dökümü; (fell, fallen) iv fôl
fall out (with) tartışmak pv
falsehood yalan, sahtelik n ͝
ˈfôlsˌhood
falsify hesaplar üzerinde oynamak; sahtekarlık yapmak(fake) v fôlsəˌfī
fame şöhret, ün n fām
farewell veda, elveda n ferˈwel
fat yağ, iç yağ; (adj): şişman, yağlı; (v): semirtmek, şişmanlatmak n fat
fate kader, kısmet, alın yazısı, akıbet n fāt
favour iyilik, lütuf, yardım, kayırma n fāvər
favourable olumlu, yapıcı (positive, constructive); uğurlu (auspicious) adj ˈfāv(ə)rəbəl
fear korkmak, endişe etmek; (n): korku, endişe, kaygı v fi(ə)r
fearful korkunç, korkak, ürkek adj ˈfi(ə)rfəl
feral vahşi, yabani, vahşi hayata geri dönmüş adj ˈfi(ə)rəl
fertility doğurganlık n fərˈtilitē
fever ateş, hararet; humma n fēvər
fiction kurgu, roman, düş, uydurma, masal n ˈfikSHən
fidget husursuz etmek, huzursuzlanmak v ˈfijit
fiery ateşli, kızgın, yanıcı, atılgan, parlayan adj ˈfī(ə)rē
fight dövüşmek, savaşmak, mücadele etmek; (fought, fought) iv fīt
figure şekillendirmek, biçim vermek; (n): şekil, figür; rakam, sayı v ˈfigyər
figure out hesaplamak, anlamak (make out); çözmek, pv

figure up hesaplamak pv

flashover a high-voltage electric short circuit made through the air between exposed conductors. n ˈflaSHˌōvər

flatmate ev arkadaşı n ˈflatˌmāt


flee kaçmak (escape), tüymek, terk etmek, firar etmek; (fled, fled) iv flee
flourish gelişmek, büyümek (thrive, burgeon, prosper ) v ˈfləriSH
fluctuation dalgalanma, oynama, değişip durma n ͞
ˌfləkCHooˈāSHən
fold katlamak, kıvırmak, bükmek; katı,misli (two fold ten iki katı) v fōld
force zorlamak; (n): güç, kuvvet; etki; cebir v fôrs
forge devir dönmek; taklidini yapmak, sahtesini çıkarmak v fôrj
forgery sahtekarlık (counterfeit, fake) n ˈfôrjərē
fortune servet, şans, talih n ˈfôrCHən
foster teşvik etmek, beslemek v ˈfôstər
foundation vakıf, kuruluş, temel, esas, asıl n founˈdāSHən
fraction kesir, parça, bölüm n ˈfrakSHən
fraud hile, sahtekârlık, dolandırıcılık n frôd
fraudulent hileli, sahte adj ˈfrôjələnt
frontier sınır, hudut n ˌfrənˈti(ə)r
frugally sade, basit, tutumlu bir şekilde adv
frustrate bozmak, engellemek, hüsrana uğratmak v frəsˌtrāt
frustration hüsran, düş kırıklığı n frəˈstrāSHən
fulfill yerine getirmek, karşılamak, yapmak v ͝
foolˈfil
fund yatırmak, yatırım yapmak; (n): fon, sermaye, kaynak v fənd
fungal mantar n ˈfəNGgəl
futile beyhude, nafile, boş yere adj ͞
fyootl
gale fırtına, şiddetli rüzgar, bora; mersin ağacı, reçineli bataklık ağacı n gāl
gene gen n jēn
gentle nazik, ılımlı, hoşgörülü adj ˈjentl
genuinely hakikaten, gerçekten adj ͞
ˈjenyooinlē
gesture jest, iyi niyet gösterisi n ˈjesCHər /cesçır/
get in varmak, ulaşmak, girmek, içeri girmek, seçilmek pv

get rid of sbd/sth başından atmak, kurtulmak pv


gifted yetenekli adj ˈgiftid
gild güzeleştirmek, süslemek, yaldızlamak; (n): dernek, loca, birlik v

give in boyun eğmek, razı gelmek (acquiesce, assent, consent, submit, yield + to + N / Ving) pv

give off göndermek, çıkarmak, neşretmek pv

gloomy loş, az ışıklı; karanlık, üzüntülü, mahzun adj ͞


ˈgloomē
go through ( with ) yürütmek, tamamlamak pv
gradually yavaş yavaş, kademeli olarak adv ͞
ˈgrajooəlē
grandeur ihtişam, büyüklük, görkem, azamet n ˈgranˌdyoor͝
grant vermek, bahşetmek; (v): hibe, imtiyaz v grant
grasp kavramak (bir nesneyi); anlamak (bir konuyu) v grasp
graze otlamak v grāz
grievance şikayet, yakınma, sorun, kindarlık n ˈgrēvəns
grieve üzülmek, üzmek, kederlendirmek v grēv
grocery bakkal n ˈgrōs(ə)rē
gust fırtına, ani rüzgar; yağmurun bastırması, duygusal patlama n gəst
habit alışkanlık, huy, kafa yapısı n ˈhabit
habitat yetişme ortamı, doğal ortam, vatan n ˈhabiˌtat
hand down miras bırakmak, devretmek. pv
harass saldırmak, taciz etmek v ˈharəs
harsh sert, kaba, haşin adj härSH
harshly sert bir şekilde; kabaca adv härSHlē
haunt dadanmak, aklından çıkmamak; v hänt,hônt
(n):uğrak, sık sık gidilen yer, buluşma yeri
haunt dadanmak, aklından çıkmamak; v hänt,hônt
(n):uğrak, sık sık gidilen yer, buluşma yeri
hazy puslu, dumanlı, sisli, bulanık adj ˈhāzē
heavenly ilahi, kutsal adj ˈhevənlē
hence bu nedenle, bundan dolayı adv hens
henceforth bundan böyle, bundan sonra adv ˈhensˌfôrTH
heroic kayramanca, kahraman, destansı adj həˈrōik
highlight vurgulamak; (n): parlak nokta, ilginç olay v ˈhīˌlīt
hinder engel, mani; engel olmak, mani olmak v hīndər
hint ima etmek, sezindirmek; (n): ip ucu v hint
hire kiralamak; işe almak (employ) v hīr
hit vurmak; (hit, hit) iv hit
hitchhiker otostopçu n /hitçekır/
holy kutsal, mübarek, tanrısal adj ˈhōlē
honor onurlandırmak, saygı göstermek; (n): onur, şeref, namus, öz saygı v ˈänər
hostile düşmanca adj ˈhäˌstīl
hostility düşmanlık, kin n häˈstilitē
humiliate aşağılamak, rezil etmek, utandırmak (embarrass) v ͞
(h)yooˈmilēˌāt
husbandry yetiştirme, tarım, çiftlik, tutumlu olma n ˈhəzbəndrē
illusion hayal, hülya, kuruntu n ͞
iˈlooZHən
illustrious ünlü, meşhur, tanınmış adj iˈləstrēəs
imitate taklit etmek, benzemek v ˈimiˌtāt
immeasurable sınırsız, ölçülmez, sonsuz adj iˈmeZHərəbəl
impact etkilemek; çarpmak; sıkıştırmak, pekiştirmek; (n): darbe, etki v /empekt/
impart pay vermek, bildirmek v imˈpärt
impatient sabırsız, aceleci, meraklı adj imˈpāSHənt
imperfection kusur, eksiklik n ˌimpərˈfekSHən
implement uygulamak, gerçekleştirmek (carry out, put into practise ) v /imliment/
implicate kapsamak, içermek, karıştırmak, bulaştırmak v impliˌkāt
implication ima etme, dolaylı anlatma, içine sokma, bulaştırma, dolaşma n ˌimpliˈkāSHən
imply ima etmek, kastetmek v imˈplī
impose zorla kabul ettirmek, uygulamaya koymak( vergi), yük olmak v imˈpōz
impressive etkileyici, büyüleyici adj imˈpresiv
imprison hapsetmek, tutuklamak, sınırlamak, yasaklamak v imˈprizən
improve geliştirmek, iyileştirmek v ͞
imˈproov
inadvertently yanlışlıkla, kazara adv ˌinədˈvərtntli
inauguration açılış, göreve başlama n iˌnôg(y)əˈrāSHən
incidence meydana gelme oranı, oluş sıklığı, rastlantı, etki alanı n insidəns
incident olay, kaza, hadise; ayrıcalık n ˈinsidənt
incline eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek; (n): eğim, meyil, yokuş v /inklayn/
income gelir, kazanç, bütce n ˈinˌkəm
incredible inanılmaz (unbelievable) adj inˈkredəbəl
indestructible yok edilemez, dayanıklı, yıkılmaz adj ˌindiˈstrəktəbəl
indicate göstermek, belirtisi olmak (point out, show) v indiˌkāt
indispensable vazgeçilmez, gerekli, zorunlu, öncelikli adj ˌindiˈspensəbəl
indistinguishable ayırt edilemez, benzer adj ˈindisˈtiNGgwiSHəbəl
inevitable kaçınılmaz (indispensable, inescapable ) adj inˈevitəbəl
infant bebek, çocuk n ˈinfənt
infer sonuç çıkarmak, anlam çıkarmak v inˈfər
influence etkilemek (impact, effect) v ͝
ˈinflooəns
informal resmi olmayan, fromaliteye uygun olmayan adj inˈfôrməl
infrequent seyrek, nadir, az bulunur adj inˈfrēkwənt
ingrain kökleştirmek v
inherently doğal olarak adv ˈhi(ə)rəntlē
inherit miras olarak almak (comeinto) v inˈherit
inhibit engellemek, kısıtlamak, yasaklamak, gözdağı vermek v inˈhibit
initial ilk, başlangıç adj iˈniSHəl
injustice eşitsizlik, adaletsizlik (inequality, unfairness) n inˈjəstis
innate doğuştan, doğal adj iˈnāt - eneyt
innocent masum, saf, suçsuz n inəsənt
innovation yenilik, yeni bir şey icad etmek n ˌinəˈvāSHən
inspect denetlemek, incelemek v inˈspekt
inspection teftiş, denetim; muayene (bir iş yeri, kurum ya da insan topluluğu için kullanılır) n inˈspekSHən

inspiration ilham, esin n ˌinspəˈrāSHən


inspire esinlenmek, ilham vermek v inˈspīr
install kurmak, monte etmek v inˈstôl
instance örnek n ˈinstəns
instant anlık, an, acil adj ˈinstənt
instructive öğretici, eğitici adj inˈstrəktiv
intense yoğun, şiddetli, kuvvetli, istekli adj inˈtens
intensive yoğun, şiddetli adj inˈtensiv
intent niyet, amaç, maksat, gaye; (adj): niyetli, istekli, hevesli, dikkatli n inˈtent
intentional kasıtlı, maksatlı, bilebile (deliberately) adj inˈtenCHənl
interest ilgilendirmek; (n): faiz, menfaat, çıkar; yarar v ˈint(ə)rist
interpret yorumlamak, değerlendirmek v inˈtərprit
intervention müdahale, arada olma; n ˌintərˈvenCHən
interventionist: karışan kimse, müdahale eden kimse
introduce yürürlüğe koymak; getirmek, başlatmak, takdim etmek, bir konu hakkında genel v ͞
intrəˈd(y)oos
tanıtım yapmak (undergo)
invade işgal etmek, istila etmek (attack, occupy) v inˈvād
invention icat, buluş n inˈvenSHən
involve dahil olmak, ilgili olmak, ilişkili olmak, karışmak; sarmak, bulaştırmak v inˈvälv
irk canını sıkmak, bıktırmak v ərk
irreplaceable yeri doldurulamaz, eşsiz adj iriˈplāsəbəl
irresistible karşı konulmaz, dayanılmaz adj ˌiriˈzistəbəl
irresponsible sorumsuz adj iriˈspänsəbəl
issue çıkarmak, çıkmak, ihraç etmek; (n): konu, mesele; yayım-baskı v ˈiSHoo͞
jubilant çok sevinçli adj ͞
ˈjoobələnt
justifiably haklı olarak adv ˈjəsti /fayibli/
keep up (with) idare etmek, geçindirmek; aynı düzeyde ilerlemek, yol almak pv
knock down (to) yıkmak, tahrip etmek, birine çarparak düşürmek; indirmek pv
knowledge bilgi n ˈnälij
labour emek vermek, çalışmak, uğraşmak; (n): iş gücü; iş; çalışma v ˈlābər
lander kara yolu; a spacecraft designed to land on the surface of a planet or moon n ˈlandər
landscape manzara n ˈlan(d)ˌskāp
lash kırbaçlamak, bağlamak v laSH
lash out bağırmak, saldırmak pv

last sürmek, devam etmek, dayanmak, yetmek; son, önceki, sonunda v last
launch başlatmak, füze fırlatmak, yörüngeye oturtmak; v länCH
yeni bir ürünü lanse etmek, piyasaya sürmek
lay off işten çıkarmak, atmak pv

lay out düzenlemek, hazırlamak; yere sermek


laziness tembellik, miskinlik n lāzēnis
legitimate yasal olmak v /lecitımeyt/
lend ödünç vermek; borç vermek; (lent, lent) iv lend
lever kol n ˈlēvər
likewise buna benzer şekilde, aynen bunun gibi (Similarly) adj ˈlīkˌwīz
limit sınırlamak (restrain, restrict, constrain, confine, circumscribe); (n): limit, sınır; had n ˈlimit

line up sıralanmak, sıraya girmek, düzenlemek pv

lip dudak, ağız n lip


literally harfi harfine adv ˈlitərəlē
lockdown kilitlemek v ˈläkˌdoun
long özlemek, arzu etmek; uzun sğre devam etmek; (adj): uzun v lôNG
lunar aya ait adj ͞
ˈloonər
lung akciğer n lang
lure cezbetmek, yemlemek, ayartmak; v ͝
loor
(n): yem, cazibe, tuzak
magical sihirli adj ˈmajikəl
magnificent muhteşem, olağan üstü güzel, görkemli, şahane adj magˈnifəsənt
make yapmak; (made, made) iv māk
make a decision karar vermek pv

make out anlamak, fark etmek, çıkarmak, geçinmek pv

make over yenilemek pv

make through paçayı kurtarmak pv

make up oluşturmak, toparlamak, makyaj yapmak, barışmak, forgive each other pv

make up for compensate; telafi etmek, karşılamak pv

make up of oluşmak, oluşturmak pv

make sth up invent, lie about something pv

mall tokmaklamak, dövmek, vurmak; (n): alış veriş merkezi, ağaçlı yol, tokmak, mesire v môl

malleable yumuşak, uysal, dövülebilir, işlenebilir adj malyəbəl


manner tarz, tavır, tutum (attitude) n ˈmanər
mark off sınırlarını çizmek pv

marshy sulak, bataklık gibi adj ˈmärSHē


marvellous harika, olağanüstü, nefis adj ˈmärv(ə)ləs
masculine erkeksi adj ˈmaskyələn
masonry duvarcılık, masonluk n ˈmāsənrē
master usta, efendi, sahip; hakim olmak, bir şeyi detaylarıyla bilmek (govern) v mastər
mature olgun (insan için) adj ͝
məˈCHoor
mealtime yemek zamanı n ˈmēlˌtīm
meaningful anlamlı adj ˈmēniNGfəl
meaningless anlamsız, boş, içeriksiz adj ˈmēniNGlis
meanwhile bu arada, aklıma gelmişken adv ˈmēnˌ(h)wīl
menace tehdit, tehlike (jeopardy, threat)
mention anmak, bahsetmek, söz etmek v ˈmenCHən
merchant tüccar, tacir n ˈmərCHənt
merely yalnızca, sadece ( only, solely , just, purely, exlusively) adv ˈōnlē
merge birleşmek, bir araya gelmek ( iki şirketin birleşmesi vb) v mərj
merit hak etmek; (n): değer, erdem, fazilet v ˈmerit
mess dağınıklık, karışıklık, pislik; karışık yemek n mes
mighty güçlü, muazzam, kuvvetli adj ˈmītē
mild yumuşak, ılımlı adj mīld
misinterpret yanlış yorumlamak, yanlış anlamak v ˌmisinˈtərprət
mock dalga geçmek, alay etmek (tease, make fun of); (n): alay, taklit et. eğlenmek, sahte v mäk

monetary parasal, para ile ilgili adj ˈmänəˌterē


moorland bozkır, kır n ͝
ˈmoo(ə)rlənd
mortal ölümlü, fani adj ˈmôrtl
mount üzerine çıkmak, bindirmek, üzerine yerleştirmek, monte etmek; (n): dağ, tepe, binek v mount
hayvan
mysterious gizemli adj məˈsti(ə)rēəs
naive trusty; toy, saf insan adj nīˈēv
naked çıplak, yalın adj ˈnākid
natal doğum adj ˈnātl
native yöreye has, özgü, yerli, doğal, doğuştan adj ˈnātiv
necessity zorunluluk, gereklilik, ihtiyaç n nəˈsesətē
negotiation müzakere, görüşme n nəˌgōSHēˈāSHən
note not etmek, belirlemek; (n): not, dikkat v nōt
oath ant, yemin n ōTH
obey uymak, itaat etmek ( kurallara vb) v ōˈbā
object itiraz etmek; (n): amaç, nesne, cisim, obje v əbˈjek
oblige mecbur etmek, zorlamak v əˈblīj
oblivious habersiz, ilgisiz, unutkan adj əˈblivēəs
obsolete modası geçmiş, eskide kalmış adj ˌäbsəˈlēt
obvious apaçık, ortada, belli adj ˈäbvēəs
obviously belli ki, apaçık, açık olarak adv ˈäbvēəslē
occasion fırsat, durum, hal; özel olay, önemli gün n əˈkāZHən
occasional arasıra, nadiren (infrequent) adj əˈkāZHənl
occultism doğa üstü güçlere inanma n /oakaldızm/
occupation işgal; iş, meşguliyet, uğraş (iş veya mesleği kapsar) n ˌäkyəˈpāSHən
occupy işgal etmek; doldurmak, yerleşmek v ˈäkyəˌpī
occur olmak, meydana gelmek (happen, take place) v əˈkər
occurrence vukuat, olay n əˈkərəns
offer teklif etmek, sunmak, önermek; (n): öneri, teklif v ˈôfər
opt tercih etmek, yeğlemek, karar kılmak v äpt
order düzenlemek, ısmarlamak, emretmek; (n): emir, talimat v ˈôrdər
outcome sonuç n ˈoutˌkəm
outline özetlemek, ana hatlarıyla belirtmek; v ˈoutˌlīn
(n): ana hat, taslak, özet
outrageous nefret uyandırıcı, öfkelendirici; insafsız, korkunç, çok çirkin adj outˈrājəs
over fazla, üzerinde, üzerinden; (v): sona ermek adv ˈōvər
overcome üstesinden gelmek, başa çıkmak v ˌōvərˈkəm
overlap üstüste binmek v ˈōvərlap
overlook göz ardı etmek, görmezden gelmek (ignore); --- e bakmak (bir evin denize bakması, bir
ofisin otoparka bakması gibi) v ͝
ˈōvərlook
oversea deniz aşırı adv ōvərˈsē
oversee denetlemek, gözetmek, yönetmek, göz kulak olmak v ōvərˈsē
overshadow gölgesinde kalmak v ˌōvərˈSHadō
oversight gözetim, nezaret; gözden kaçırma, gaflet n
oversimplify aşırı basitleştirmek v ōvərˈsimpləˌfī
overtake sollamak (arabasıyla bir başka arabayı) v ˌōvərˈtāk
overthrow devirmek, yıkmak, düşürmek, çökertmek v ˈōvərTHrō
overturn devirmek, tepe takla olmak, alt üst etmek, alabora olmak v ˈōvərtərn
overwhelm ezmek, yenmek, boğmak v ōvərˈ(h)welm
overwhelmingly ezici bir çoğunlukla, aşırı ağırlıklı adv
pace adımlamak, hızını ayarlamak; (n): adım, hız, yürüyüş v ˈpāˌsē
pack paketlemek; (n): paket, ambalaj n pak
paltry değersiz, önemsiz, saçma adj ˈpôltrē
pass down geçmek, nesiden nesile devrolmak pv

pass on geçirmek, devretmek, aktarmak pv

passion tutku, aşk, ihtiras n ˈpaSHən


patient sabırlı, hoşgörülü, dayanaklı adj pāSHənt
pave basamak olarak kullanmak, sıçrama tahtası olarak kullanmak, kaldırım döşemek v pāv

peasant köylü adj pezənt


peculiarly alışılmışın dışında
pen kaleme almak, yazmak; (n): kafes v pen
perceive algılamak, hissetmek, sezmak v pərˈsēv
perception algı, algılama n pərˈsepSHən
permanent kalıcı,sürekli, daimi adj ˈpərmənənt
persist ısrar etmek, sürüp gitmek v pərˈsist
persistent sebat, ısrar, sürekli adj pərˈsistənt
persistent sebat, ısrar, sürekli adj pərˈsistənt
persuasion ikna, inandırma, kanı, inanç n pərˈswāZHən
persuasive ikna edici adj pərˈswāsiv
phony sahte, düzmece adj ˈfōnē
pilgrimage haç yolculuğu, uzun ve zorlu yol n ˈpilgrəmij
pillar sütun, direk, dikme, payanda, destek n ˈpilər
pitch saha, eğim, alan, tezgah n piCH
plague musallat olmak, bela olmak; (n): veba; öldürücü salgın hastalık; v plāg
plausible makul, mantıklı, akla yakın adj ˈplôzəbəl
pledge ciddi bir söz vermek, ciddi bir vaatte bulunmak; (n): rehin, taahüt, tutu, söz, vaat, v plej
teminat
plenty bolluk, bereket, çokluk n ˈplentē
plummet dimdik düşmek, çakılmak v ˈpləmit
poise dik tutmak, dengede tutumak v poiz
poisonous zehirli, fesat, kötü niyetli adj poiz(ə)nəs
policy tutum, kural, prensip, ilke n ˈpäləsē
polish parlatmak, cilalamak; (n): lehce, parlatma, cilalama v

polite kibar, nazik adj pəˈlīt


pond gölet, havuz, gölcük n pänd
ponder iyice düşünmek, düşünüp taşınmak, ölçüp tartmak v pändər
pool fon oluşturmak, kar paylaşmak, para koymak; (n): havuz, bilardo v ͞
pool
portfolio portföy, evrak çantası, belgeler, tahviller; bakanlık n pôrtˈfōlēˌō
pose ortaya çıkarmak, poz vermek v pōz
possess sahip olmak, etkilemek v pəˈzes
possession eşya, malmülk, mülk edinme n pəˈzeSHən
postpartum following childbirth or the birth of young. adj pōstˈpärtəm
postwar savaş sonrası adj ˈpōstˈwär
poultry kümes hayvanları n ˈpōltrē
pour dökmek, akıtmak, boşaltmak; yağmak v pôr
power güç, enerji, iktidar n ˈpou(-ə)r
powerless güçcüz, aciz, yetersiz adj ˈpou(-ə)rləs
powerlessness güçsüzlük n
practical pratik, uygulamalı, kullanışlı, elle yapılabilir, nesnel adj ˈpraktikəl
praise övmek (glorify, compliment); (n) övgü v prāz
preacher vaiz, hatip n ˈprēCHər
precaution önlem, ihtiyat, tedbir n priˈkôSHən
precious kıymetli, değerli adj ˈpreSHəs
precipitate çökeltmek, düşürmek, aşağı atmak v /presipiyteyt/
predetermine önceden belirlemek, önceden saptamak, önceden kararlaştırmak v ˌprēdiˈtərmən
predictive tahmini adj priˈdiktiv
pregnancy gebelik, hamilelik, anlam içerme n ˈpregnənsē
pregnant hamile, gebe, yaratıcı, verimli, anlamlı n ˈpregnənt
prejudice zarara uğramak; (n): önyargı (bias); zarar, peşin hüküm v ˈprejədəs
prerequisite ön koşul n prēˈrekwəzət
presume varsaymak, tahmin etmek v ͞
priˈzoom
prevalent yaygın, genel, mevcut adj ˈprevələnt
primarily öncelikle, başlangıç olarak; esasen adv prīˈme(ə)rəlē
primitive ilkel adj ˈprimətiv
prior (to) den önce, den evvel adj ˈprīər
prioritize öncelik vermek v prīˈôrəˌtīz,ˈprīərə-
private özel, hususi adj ˈprīvit
privilege ayrıcalık, imtiyaz, dokunmazlık n ˈpriv(ə)lij
proceed devam etmek, ilerlemek v prəˈsēd
process işlemek (bir malzemeyi); yönlendirmek; (n): süreç, işlem; ameliye v ˈpräsəs
proclaim duyurmak, ilan etmek v prəˈklām
proficient uzman, usta; yeterli adj prəˈfiSHənt
profit kâr, kazanç; (v): kar etmek, kazanmak n ˈpräfit
profitable karlı, kazançlı adj ˈpräfitəbəl
profound tam, eksiksiz, derin; bilgili; etkileyici adj prō-,prəˈfound
profuse bol n ͞
,prəˈfyoos
profusely bol bol adv ͞
fyooslē
progressively giderek, git gide artarak, aşamalı olarak, düzenli bir şekilde adv prəˈgresivlē
prohibit yasaklamak, önlemek, engel olmak, menetmek v prəˈhibit
prolong uzatmak v prəˈlôNG
prominent önemli, belirgin, önde gelen adj ˈprämənənt
promise söz vermek, umut vermek, vaat etmek, temin etmek v ˈpräməs
proof dayanıklı hale getirmek; (adj): geçirmez, dayanıklı; (n): kanıt, ispat, delil, senet v ͞
proof
propeller pervane; the compound pulley and the screw propeller. n prəˈpelər
proper uygun, doğru adj ˈpräpər
proprietor mal sahibi, mülk sahibi n p(r)əˈprīətər
prose nesir, düz yazı n prōz
prosecutor davacı n ͞
ˈpräsiˌkyootər
prospect umut etmek; maden aramak; (n): umut, başarı şansı v ˈpräsˌpekt
prosper refaha ermek; başarmak v ˈpräspər
prosperity refah n präˈsperitē
prosperous zengin, başarılı n ˈpräspərəs
protagonist kahraman n ,prōˈtagənist
proud gururlu, gurur verici, onurlu, mağrur adj proud
proudly gururla, övünerek adv proudlē
prove kanıtlamak; ispat etmek; (proved, proved, proven) iv ͞
proov
provenance kaynak, köken, menşe n ˈprävənəns
provide sağlamak; temin etmek, öngörmek v prəˈvīd
provision temin, tedvir; hüküm, koşul n provision
pulley kasnak, makara, palangan n ͝
ˈpoolē
pursuit uğraşı, kovalamaca n ͞
pərˈsoot
quarrel kavga etmek, küsmek v ˈkwôrəl
queer strange; garip, acayip, antika(insan),değersiz, sahte, nonoş adj kwi(ə)r
quest aramak, araştırmak (search) v kwest
rage sinirden kudurmak, şiddetli esmek; v rāj
(n): öfke, hiddet, kudurma; hırs, tutku;
raid hücum etmek, baskın yapmak; (n): baskın (seizure), saldırı v rād
raise artırmak, yükseltmek, kaldırmak; yetiştirmek, büyütmek; ortaya atmak(sorun, konu, v rāz
fikir vb)
ranch çiftlik n ranCH
rank sıralamak v raNGk
rational mantıklı, anlamlı X irrational mantıksız, anlamsız adj ˈraSHənl
ravage tahrip, yıkım, zarar n ˈravij
reach ulaşmak, erişmek; (n): erim, menzil v rēCH
realignment yeniden düzenleme n ˌrēəˈlīnment
reap biçmek, hasat etmek, kazanmak v rēp
rear yetiştirmek, kaldırmak, dikmek v ri(ə)r
reason muhakeme etmek; (n): muhakeme, neden; gerekçe v ˈrēzən
recession gerileme, durgunluk, azalma n riˈseSHən
reconnaissance keşif (discovery, exploration), araştırma (search, searching, research) n riˈkänəsəns
recover iyileşmek, yeniden elde etmek v riˈkəvər
recovery kurtarma, iyileştirme, düzeltme n riˈkəvərē
redraw yeniden kurmak, yeniden düzenlemek, yeniden imzalamak v rēˈdrô
refine arıtmak; inceltmek v riˈfīn
regard kabul görmek, saygı göstermek (respect); göz önünde bulundurmak v riˈgärd
rehearse prova yapmak (rehearsal: prova) v riˈhərs
reign saltanat sürmek, hüküm sürmek, egemen olmak v rān
reinforcement takviye, pekiştirme n ˌrē-inˈfôrsmənt
relation ilişki n riˈlāSHən
relatively nispeten adv ˈrelətivlē
relinquish vaz geçmek, bırakmak, feragat etmek v riˈliNGkwiSH
rely on güvenmek, itaat etmek, bel bağlamak pv
remain kalmak; (n): kalıntı v riˈmān
remarkably dikkate değer biçimde, özellikle adv riˈmärkəbəli
renegotiate yeniden uzlaşmak v ri nəˈgōSHēˌāt
renegotiation yeniden anlaşma n ri nəˈgōSHēˌāSHən
renovate yenilemek, onarmak v ˈrenəˌvāt
renovation yenileme, tecdit, onarım, tamirat n ˌrenəˈvāSHən
renowned ünlü, meşhur adj riˈnound
repeal yürürlükten kaldırmak, iptal etmek (yasal, idari düzenleme) v riˈpēl
replicate kopyalamak, aynını yapmak, tekrar etmek v ˈreplikˌāt
represent temsil etmek, simgelemek v ˌrepriˈzent
repression psikolojik baskı, zorla önleme, zaptetme n riˈpreSHən
reputation saygınlık, ün, itibar n ˌrepyəˈtāSHən
resemble benzemek v riˈzembəl
resemble benzemek v riˈzembəl
resent kızmak, içerlemek, üzülmek v riˈzent
resign istifa etmek, çekilmek v riˈzīn
resignation istifa; çekilme, kabullenme n ˌrezigˈnāSHən
respect saygı, hürmet n riˈspekt
respectively sırası ile adv riˈspektivlē
rest on dikmek, güvenmek, bel bağlamak pv

restore yenilemek v riˈstôr


restrain dizginlemek, kısıtlamak, sınırlamak, engellemek, frenlemek v riˈstrān
restraint zapt etme, sınırlama, hakim olma n riˈstrānt
restrict kısıtlamak, sınırlamak v riˈstrikt
retain alıkoymak, tutmak, kaybetmemek, unutmamak; muhafaza etmek v riˈtān
reveal gözler önüne sermek, ortaya çıkarmak, ifşa etmek (disclose, display) v riviıl
reverse ters, zıt, aksi, geri adj riˈvərs
revise gözden geçirmek, revize etmek v riˈvīz
revolution devrim, ihtilal, köklü değişiklik n ͞
ˌrevəˈlooSHən
revolutionary devrimci adj ͞
ˌrevəˈlooSHəˌnerē
revolve dönmek; döndürmek, çevirmek v riˈvôlv
rhetorical hitabet, söz bilime ait adj rəˈtôrikəl
ridge sırt n rij
ridicule alay etmek, dalga geçmek v ͞
ˈridiˌkyool
rim jant, çerçeve, kasnak n rim
rival çekişmek; rakip v ˈrīvəl
roam dolaşmak, amaçsız gezinmek, gezinmek v rōm
round tur atmak; (adj): yuvarlak, tur v round
rude kaba, nezaketsiz, saygısız adj ͞
rood
run out (of) tükenmek, sona ermek, son bulmak, bitmek pv rən
rural kırsal n ͝
ˈroorəl
sack kovmak, işten atmak, sepete koymak, çuvala koymak, yağmalamak v sak
sacred kutsal adj ˈsākrid
sage bilge, akıllı, ağırbaşlı, ada çayı n sāj
salvation kurtuluş, kurtulma, kurtarılma, kurtarma n salˈvāSHən
satire hiciv, yergi n ˈsaˌtīr
satisfactoriness yeterlilik, tatminkarlılık n

satisfactory tatmin edici, memnuniyet verici adj ˌsatisˈfakt(ə)rē


scar yara izi, sıyrık; kayalık n skär
scene sahne, manzara, görüntü, olay yeri n sēn
sceptic kuşku, şüphe n ˈskeptik
scholar bilgin, bilim adamı n ˈskälər
screw vidalamak, çevirmek; (n): vida v skroo͞
seal mühürlemek, belirlemek; fok avlamak v sēl
seek aramak, araştırmak, çıkarmaya çalışmak, istemek, uğraşmak, kazanmaya çalışmak, iv sēk
öğrenmeye çalışmak (pp:sought); (sought, sought)
seem görünmek, benzemek, gibi görünmek v sēm
seize zapt etmek, ele geçirmek, el koymak v sēz
set down indirmek, koymak, belirlemek pv
set off ayrı tutmak, ayrı koymak pv
settlement yerleşim; tanzim; çözüm; tasfiye n ˈsetlmənt
shake sarsmak; (shook, shaken) iv SHāk
significant önemli, kaydadeğer; manalı, anlamlı adj sigˈnifikənt
situate konuşlandırmak, yerleşmek, yerleştirmek(locate) v situeyt
sketch tarif etmek v skeCH
skip atlamak v skip
slight hafif, küçük, belirli belirsiz adj slīt
soar uçmak, yükselmek, süzülmek v sôr
solidarity birlik, beraberlik, dayanışma n ˌsäləˈde(ə)ritē
solitary yanlızlık, tek, yanlız yaşayan adj ˈsäləˌterē
sort sınıflamak, sıralamak; (n): sınıf, tip, cins v sôrt
span kapsamak, karışla ölçmek; karış, kanat genişliği v span
spatial uzaysal, mekansal n ˈspāSHəl
speak out açıkça söylemek, serbestçe söylemek pv
spindle mil, dingil, eksen n ˈspindl
spirit ruh, can, şevk n spirit
spiritual ruhsal, manevi, ruhani adj ͞
ˈspiriCHooəl
stab bıçaklamak v stab
stagnation durgunluk, tembellik, cansızlık n stagˌnāCHən
stain leke n stān
stall ahır, hız kesip düşme, oyalama n stôl
stare dik dik bakmak, boşluğa bakmak v ste(ə)r
starve aç kalmak, açlıktan ölmek (famish) v stärv
stature boy-pos; önem; kişilik n staCHər
steadily sabit bir şekilde, istikrarla (constantly) adv stedelē
steer yönlendirmek v sir
stem durdurmak, engellemek, set çekmek; sapını koparmak; (n): kök, ağaç gövdesi, sap
v stem
stick yapışmak, yapıştırmak, sadık kalmak, ayrılmamak, saplamak, saplanıp kalmak, iv stik
batırmak, sokmak, geçirmek ; (stuck, stuck)
stiff katı, sert, alkollü, suç ortağı, sahte para, ölü adj stif
stir karıştırmak (çorba vb), v stər
(n): karışıklık, kargaşa
strain zorlamak, gayret göstermek; (n): zorlama, gerginlik, gerilme n strān
stream akıp gitmek, sürmek, dalgalanmak; (n): akarsu, dere, sel, nehir; akım, debi n strēm
strength güç, dayanıklık, kuvvet n streNG(k)TH
stress vurgulamak (emphasize); (n): gerilme, buhran, bunalım, stres v stres
stretch uzamak, uzanmak; germek v streCH
strictly kesinlikle, tam olarak (exactly, precisely ) adv ˈstrik(t)lē
strike vurmak, saldırmak; grev yapmak; (n): grev; (..on grevde; darbe,vuruş); (struck, struck, iv strīk
stricken)
strip soymak, çıkarmak v strip (ri:re)
stripped of elinden almak, mahrum bırakmak pv

strive çabalamak, uğraşmak, gayret etmek, didinmek; (strove or strived, striven or strived) iv strīv

struggle uğraşmak, çabalamak, mücadele etmek v strəgəl


stun afallamak, şaşırmak, sersemlemek v stən
subsidy sübvansiyon, devlet desteği n ˈsəbsidē
substantial çok önemli, önemli ölçüde adj səbˈstanCHəl
successor halef n səkˈsesər
sufficient yeterli (adequate) , elverişli, nitelikli adj səˈfiSHənt
superb mükemmel, muhteşem, muthiş, harkulade adj ͞
sooˈpərb,sə-
superior daha üstün adj səˈpi(ə)rēər
supreme yüce, en yüksek, azami, kritik adj səˈprēm
supremely fevkalade, mükemmel biçimde adv

surge dalgalanma, kabarma, taşma n sərj


susceptible vulnerable to; kolay etkilenen, hassas adj səˈseptəbəl
suspect şüphelenmek, kuşkulanmak, güvenmemek; (n): şüpheli, zanlı v saspekt
suspend askıda, muallakta bırakmak, okuldan uzaklaştırma v səˈspend
sweep süpürmek, sürüklemek; (swept, swept) iv swēp
sweep away süpürüp atmak, ortadan kaldırmak; coşturmak, heycanlandırmak pv
sweep up süpürmek, süpürüp temizlemek pv
taboo tabulaştırmak, yasaklamak, konuşmasın yasaklamak v ta-,təˈboo͞
taper incelmek, sivriltmek, sivrilmek v ˈtāpər
tend eğilimi olmak, yönelmek, (care for or look after) v tend
tentatively deneme olarak adv
terrify dehşete düşürmek, çok korkutmak, ödünü patlatmak v ˈterəˌfī
territory bölge,arazi, alan n terəˌtôrē
testify on tanıklık etmek pv
thankful müteşekkir adj THaNGkfəl
think düşünmek; (thought, thought) iv THiNGk
thorough tam, dikkatli, detaylı, kapsamlı, eksizsiz adj ˈTHərō
thoroughness titizlik, mükemmellik n
thought düşünce, fikir n THôt
thoughtfully düşünceli bir şekilde adv ˈTHôtfəllē
thoughtless düşüncesiz, patavatsız, kaba(tactless, rude) adj ˈTHôtləs
thoughtlessly düşüncesizce adv ˈTHôtləslē
threaten tehdit etmek v THretn
through doğru, sayesinde, boyunca adv THrō
throw atmak, fırlatmak; (threw, thrown) iv THrō
tight sıkı, dar, sızdırmaz, başa baş adj tīt
trap yakalamak, yakalanmak, tuzağa düşürmek, tuzağa düşmek; (n): tuzak v trap
trash çöp (garbage) n traSH
tread yürümek, basmak, dans figürü yapmak v tred
treasury hazine n ˈtreZHərē
treat tedavi etmek, muamele etmek, davranmak; (n): zevk, ikram, muamele; v trēt
treatment: tedavi
treaty antlaşma, mukavele n ˈtrētē
trial deneme; test; yargılama, duruşma n ˈtrī(ə)l
tribute övgü, takdir, hürmet n ͞
ˈtribyoot
trip çelmek takmak, tökezlemek, sekmek; (n): çelme, tökezleme, takılma v trip
truce mütareke, ateşkes, ara n ͞
troos
turmoil kargaşa, gürültü, hengame n ˈtərˌmoil, /tə: tö/
turn into çevirmek, dönüştürmek, dönüşmek pv

turn out durdurmak, kapatmak; sonuçlandırmak, çıkarmak, uzaklaştırmak; üretmek pv

tycoon zengin işadamı, kodoman n ͞


tīˈkoon
ultimately eninde sonunda, en sonunda, (finally; in the end) adv ˈəltəmitlē
unconsciously bilinçsizce, farkına varmadan adv ˌənˈkänSHəslē
unconstrained kısıtlanmamış adj ˌənkənˈstrānd
undergo deneyim kazanmak, katlanmak, çekmek; (underwent, undergone) iv əndərˈgō
undermine zayıflatmak, baltalamak, temelini çürütmek (weaken) v ˌəndərˈmīn
undertake üstlenmek, sorumluluğunu almak (take on) v ˌəndərˈtāk
underway devam etmekte, sürmekte adv ˌəndərˈwā
unearth ortaya çıkarmak, deliğinden çıkarmak v ˌənˈərTH
unfold açılmak, açmak, sermek adj ənˈfōld
unilateral tek taraflı adj ͞
yoonəˈlatərəl
universal evrensel, kapsamlı adj ͞
ˌyoonəˈvərsə
unrest huzursuzluk, karışıklık, rahatsızlık n ˌənˈrest
unrestrained denetimsiz, frenlenmemiş, serbest adj ˌənriˈstrānd
unsteady kararsız, düzensiz, değişken adj ˌənˈstedē
unusual sıradışı, alışılmamış (extraordinary, exceptional) adj ͞
ˌənˈyooZHo ͞
oəl
unveil ortaya çıkarmak, örtüsünü kaldırıp açmak v ˌənˈvāl-enveal
unwilling isteksiz, istemeyerek adj ˌənˈwiliNG
usher götürmek, yer göstermek; (n): mübaşir, teşrifatçı, yer gösterici v ˈəSHər
utilize yararlanmak, faydalanmak, faydalı hale getirmek v ͞
ˈyootlˌīz
utter söylemek, dile getirmek; (adj): kesin, tamam, büsbütün v ˈətər
vague belirsiz, üstü kapalı; net hatırlanamayan şey (X vivid) adj vāg
vary değiştirmek, değişmek v ˈve(ə)rē
vast büyük, engin, muazzam (immense, tremendous, huge) adj vast
veil peçe takmak, gizlemek, maskelemek; (n): peçe, duvak, örtü, baş örtüsü, maske v
verge sınırında olmak, eşiğinde olmak; (n): kenar, sınır, eşik v vərj
vigour yaşama gücü, enerji, kuvvet n vigər
violent şiddetli, şiddet içerikli adj ˈvī(ə)lənt
viral virüse ait adj ˈvīrəl
virtual sanal n ͞
ˈvərCHooəl
virtually hemen hemen, neredeyse (practically, nearly, almost) adv ˈvərCHə(wə)lē
void hükümsüz, geçersiz adj void
volatile uçucu adj ˈvälətl
voluntary gönüllü adj välənˌterē
vote oy; oy vermek v vōt
vow adamak, and içmek, yemin etmek v vou
vulnerable yatkın, meyilli, eğilimli (inclined to, prone to, susceptible to, disposed to, apt to); adj ˈvəln(ə)rəbəl
savunmasız, kolay incinir, hassas
wage ücret, açmak, başlatmak v wāj
wander dolaşmak, gezinmek, kıvrıla kıvrıla gitmek, kaybolup gitmek v ˈwändər
waste harcamak, boşa çıkarmak; v wāst
(n): atık, artık, israf
wastefully harcanmadan adv
whip kamçılamak; (n): kamçı v (h)wip
widespread yaygın adj ˈwīdˈspred
wipe silmek, kurulamak v wīp
wipe out tahrip etmek, yok etmek pv
wisdom akıl, bilgelik n ˈwizdəm
wise akıllı, akıllıca, mantıklı n wīz
wiser bilge n wīzər
withdraw geri çek(il)mek; (withdrew, withdrawn) iv wiTH
͟ ˈdrô
witness şahitlik etmek, şahit olmak, onaylamak, kabul etmek; (n): tanık, şahit, görgü tanığı v ˈwitnis

woeful dertli, kederli, acıklı, üzücü adj ˈwōfəl


work out çözmek, çalışmak; be successful, exercise pv
worse kötü, daha kötü, beter adj wərs
worsen kötüleşmek, kötüye gitmek (aggravate, deteriorate) v ˈwərsən
worship tapmak v ˈwərSHəp
worth değer, bedel n wərTH
worthless değersiz (valueless) adj ˈwərTHlis
worthwhile değerli, yapmaya değer, -e değer adj wərTHˈ(h)wīl
writetape yazışmalar n

yearn can atmak, özlem duymak v yərn


yield ürün vermek; teslim olmak, boyun eğmek, yenik düşmek; (n): ürün, kar, kazanç v yēld

You might also like