You are on page 1of 278

GRETA NAGEL� PH.D.

DHARMA
ÇOCUK YETİŞTİRMEN İN
Tt'l(LS,U
ç:_aqlarötesir}del) Gele[) Taoeu Bil�li� ve C,oou� Yetiştirme 5al)atı

GRETA NAGEL1 Ph.D.

Türkçesi
Nazlım Arıca

DHARMA YAYINLARI
İÇİNDEKİLER
Teşekkürler, 13
Sunuş, 15
Okunması Önerilen Kitaplar, 27
1. Yöntemin Adı Yoktur, Ad ise Yöntem Değildir, 29
2. Sessiz Kalmak Bir Erdemdir, 33
3. Varlık Rekabet Doğurur, 35
4. Fonksiyon ve Madde; Bunların İkisi de Önem Taşır, 39
5. Adil ve Tarafsız Olun; Kayırmayın, 42
6. Yöntem, Asla Kullanılmaktan Yıpranmaz, 45
7. Kendinizi Düşünmeyin, 49
8. Rekabete Yol Açacak Davranışlarda Bulunmaya ve
Kullandığınız Sözcüklere Dikkat Edin, 52
9. Maddi Olan Şeyler Geçicidir,
Manevi Olanlarsa Kalıcıdır, 56
10. Otoriter Olmayın, 59
11. Boşluğun Yararları Vardır, 62
12. Duyguların Beslenmesini Kontrol Altına Alın,
Karmaşadan Kaçının ve İçinizin
Derinliklerindekilere Karşılık Verin, 65
13. Kendinizi Olduğu Gibi Başkalarını da Sevin;
Belirsizliği Kabullenin, 68
14. Yöntem İnceliklidir; Geçmişe Saygılı Olun
ve Ondan Öğrendiklerinizi Uygulayın, 72
15. İhtiyatlı, Ağzı Sıkı, Esnek, Samimi ve Dürüst Olun, 75
16. Kendi Geçmişinizi Başkalarınınkiyle
İlişkilendirmeyi Bilin, 77
17. Başkalarına Güvenin ki Onlar da Size Güvensinler, 82
18. Yöntem İzlenilmediğinde ya da Aile İlişkilerinin
Uyum İçinde Olmadığı Durumlarda, İkiyüzlülük
ve İkiyüzlülüğü Savunanlar Ortaya Çıkacaktır, 85
19. Çok Bencil Olmayın; Az Şey İsteyin, 88
20. Olayları Siyah ve Beyaz Olarak Görmeyin, 90
21. Yöntem Gerçektir Ama Tanımlanması ve
Başarılması Güçtür; Önseziler Yol Gösterir, 94
22. Örneklerle Öğretin, 97
23. Az Sözcük Kullanın, 99
24. İlerleme Yavaştır; Fazla Gururlanmayın, 102
25. Tarih Tekerrürden İbarettir, 106
26. Onlar İçin Zaman Ayırın; Onlara Karşı İlgili ve
Ürettikleri Fikirleri Kabule Hazır Olun, 109
27. Başkalarını Disipline Etmeye Çalışmadan
Önce Kendinizi Disipline Edin, 113
28. Alçakgönüllü Olun: Her Şeyi Bütünüyle
Görebilmeyi Öğretin, 117
29. Orta Yolu Bulun ve Onu İzleyin; Bilgiye
Sahip Olabilmenin Özünde Bu Yatar, 121
30. Güç Kullanmaktan Kaçının; Zorlayıcı Olmayın, 125
31. Galip Gelmek Zafer Kazandırmaz, 128
32. Yöntem Kontrol Altına Alınıp
Yönetilemez ve Üzerinde Uzmanlaşılamaz, 131
33. Kendinizi Tanıyın; Erdemliliğin Etkileri Ölümsüzdür, 133
34. En İyi Olmak İçin Çabalamayın, 135
35. Yöntemin Kendine Ait Bir Ritmi Vardır;
Ondan Yararlanın, 138
36. Zayıf ve Hassas Olan, Zorlukların
Altından Kalkar, Güçlükleri Alteder, 140
37. Mümkün Olduğunca Sade ve Basit Olmaya Çalışın;
Çocuklarınızın Bildiği Şeylere Saygı Duyun, 143
38. Erdemliliğin Ödülü Kendisidir; Yöntem
Kaybedildiğinde Farklılıklar Başgösterir, 146
39. Alçakgönüllülük, Beraberinde Onur ve Şeref Getirir, 150
40. Bazen Hiçbir Şeyden Bir Şeyler Çıkar,
Bazen Bir Şeylerden Hiç, 152
41. Görünüş Aldatıcı Olabilir; Yöntem, Sezgilerle ve
Hiç Yorulmadan Uygulamakla Kavranır, 154
42. Uyum, Pasif ve Aktif Olanın -Yin ile Yang'ın­
Karışımı ile Elde Edilecektir, 157
43. Kaynaklarınızı Doğru Şekilde Kullanın, 161
44. Ne Zaman Durmanız Gerektiğini Bilin;
Sağlığınızı Koruyun. Daima Dengeli Olun ve
Dengeleri Koruyun, 164
45. Sükunet Mükemmellikten Daha Büyük Önem Taşır, 169
46. Gönül Hoşnutluğuyla Yetinmekle Mutlu Olun, 175
47. İçsel Bilginizi Geliştirin, 178
48. Yöntemin İzlenmesi Çaba Gerektirmez, 182
49. Çocuklarınızın Fikirlerine Saygı Gösterin,
Herkese İyi ve Dürüst Davranın, 184
50. Hayatla Yoğun Bir Mücadeleye Girişmeyen ve
Kendini Tehlikeye Sokmayan Kişiler
Hayatlarını Koruyabilirler, 189
51. Çevrenizdekilerle İlgilenin; Ama Sahiplenici ve
Hükmedici Olmayın, 191
52. Aydınlanmaya Giden Yol, Küçük Şeylere
Değer Vermekten Geçer, 193
53. Kendinizi Savurgan ve Müsrifçe Zevklere
Kaptırmayın; Aşırıya Kaçmayın.
Çözümler Arasında Kaybolmayın, 196
54. Yönteme Uyum Sağlayan Kişi Varlığını Sürdürecek
ve Çevresindekilerin de Değişmesini Sağlayacaktır, 199
55. Gerçeklerle ve Kendi Doğanızla İlişki İçinde
Olarak Uyumu Yakalayın ve Uyum İçinde Kalın, 201
56. Uyumu Yakalamış Bir Kişi Kayıtsız ya da
Gizemli Olamaz ve Ona Zarar Vermek ya da
Ondan Yararlanmak, Onu Utandırmak ya da
Şereflendirmek Olanaksızdır, 204
57. Yasaklamalarla Değil,
Yüreklendirmelerle Başarıya Gidin, 207
58. Akıllı Bir Kişi, Yönetimi Üzerine Aldığında
Bunu Ayrımcı Olmayan Bir Biçimde Yürütür, 210
59. İdareli Olun ve Sahip Olduğunuz
Erdemleri Harcamayın,
Çoğaltma ve Biriktirme Çabasında Olun, 212
60. Akıllı Bir Kişi, Başkalarına Ne Zarar Verir,
Ne de Sürekli Olarak Müdahalede Bulunur, 215
61. Kendinizi Daha Düşük ve Önemsiz Bir Yere
Koymakla, Aslında Başkaları Üzerinde
Kontrol Sağlamış Olursunuz, 218
62. Tao, Kötü Bir İnsanı Asla Reddetmez, 221
63. Büyüyebilecek Sorunlarla Henüz Küçükken
İlgilenmeye Başlayın, 223
64. Düzensizlik Ortaya Çıkmadan,
Her Şeyi Bir Düzene Koyun, 225
65. Zekanızla Hükmetmeye Kalkışmayın, 228
66. Rekabetçi Olmayın; Baskı Uygulamayın, 230
67. Sevecen Olun; Tutumluluğu Yaşamınızda
Uygulayın ve Anlamaya İstekli Olun, 234
68. Görünümünüz ya da
Bulunduğunuz Konum Gücünüzü Göstermez, 238
69. Yüzleşirme Yapmak Size Zevk Vermesin, 240
70. ·Açık, Samimi ve Dürüst Olun, 242
71. Bir Şeyi Bilmiyorsanız, Bilmediğinizi Söyleyin, 245
72. Otorite Kazanabilmek İçin Nazik ve Ilımlı Olun, 247
73. Zafer, Rekabete Girmemekle Kazanılır, 250
74. İçgüdülerinizi Dinleyin, 253
75. Çabalarken Ölçülü Olun, 257
76. Esnek İnsanlar Her Zaman Daha Üstündür, 260
77. Kusursuzluğun Ödülü Kusursuzluğun Kendisidir, 262
78. Yumuşak ve Zayıf, Ama Güçlü ve Sert Olun, 265
79. Dikkatinizi Başkalarının Hatalarına Çevirmeyin, 267
80. Halinizden Hoşnut Olun ve
Evinizde Olmaktan Keyif Duyun, 270
81. Gerçekleri İfade Eden ve İçten Gelen Sözler
Süslü ve Gösterişli Değildir, Süslü ve
Gösterişli Sözler ise Gerçekleri İfade Eden,
İçten Sözler Değildir. Başkaları İçin
Ne Kadar Çok Şey Yaparsanız,
O Kadar Çok Şey Kazanırsınız, 273
Sonuç
Biraz Tarihsel ve Felsefi Temel, 279
TEŞEKKÜRLER

Öncelikle, kitabıma katkıda bulunan ailelere teşekkür ederim.


Sorduğum sorular karşısında göstermiş oldukları sabır ve ba­
na uzun saatler boyu gösterdikleri candan konukseverlik hiç­
bir zaman unutulmayacaktır. Bu kitapta gerçek kimlikleri
farklı adlarla saklı tutulmuş olsa da, bu adlarla bana, sanki
olduklarından çok daha gerçek insanlarmış gibi gelmeye baş­
ladılar. Göstermiş oldukları ·nezaket için ve her şeyin gerçek
anlamını ve içyüzünü çok güzel bir şekilde kavrama yetenek­
lerinden dolayı onlara her zaman minnettar kalacağım.

Art Fleming'i, beni bu kitabı yazmaya teşvik etmiş oldu­


ğu için daima takdir edeceğim. O ve eşi Rita, basılmak üze­
re bir şeyler yazmanın, hiç bilmediğim ve bana tuhaf gelen
sularında gemimi rotamı kaybetmeden yürütmeyi öğrenir­
ken, benim için gerçek dostlar oldular. Donald I. Fine'ın
anısına da teşekkürlerimi sunmak istiyorum, nazik ve yürek­
lendirici sözleri için.
Profesyonel ve dostça görüşleri için Carol Weinstein,
Betty Thompson ve Sylvia Maxson 'a da teşekkür borçlu­
yum. Bu kitabın önemli bir ihtiyaca yanıt vereceğini görebil­
meme yardımcı oldular. Kız kardeşim Joy Anderson ve ar-

13
GRETA NAGEL, Ph.D.

kadaşım Irma Jayaweera'nın bana vermiş oldukları desteği


ve cesareti hiçbir zaman unutmayacağım. Bana bir yazar ol­
duğumu söylediler. Pat Irot, Dixie Show, Peggy Hammer,
Judy Sowell, Connie Bannon, Donna Padgett, Jean Marie
Sohlden Fisher ve Polly Gast'e de heyecanımı ve coşkumu
paylaştıkları için teşekkür ediyorum. Pat Wegner, Gordon
Nielsen ve Maria Linder Nielsen'a ve tabii Darlene Sellers,
Tery Kristiansen, Fred-Ellen Lentz ve Sharon Jackson'a da
destekleri için teşekkür ederim. Kendime inanmama yar­
dımcı oldular. Hem görüşleri ve cesaret verici sözleri, hem
de metnin bölümlerinin hazırlanmasında gösterdikleri yar­
dım için Janet Vest, Christina Nagel, Paul Nagel ve yetenek­
li editörüm Jennifer Moore'a teşekkür borçluyum.
Ve Glenn, gösterdiğin sabır, verdiğin cesaret ve hayatımız­
daki önemli ve alışık olduğumuz diğer şeyleri boşvermek ko­
nusundaki istekli tavrın için ne kadar teşekkür etsem azdır.
Düşünsenize, mutfağımızda aylarca tuna balığı pişmedi...
SUNUŞ

Bu Kitabı elinize aldığınızda size ya da size yakın birine daha


iyi bir ebeveyn olma konusunda yardımcı olup olamayacağı­
nı merak ettiğinizi tahmin edebiliyorum. Pekçok farklı toplu­
luktan anne babalarla görüştükçe, hepsinin, zamanımızın
zorlayıcı ve adeta meydan okuyucu koşulları altında çocukla­
rına yön gösterebilmek konusunda çok endişeli olduklarını
öğrendim. Her hafta çevremizdeki diğer insanların çocukları
hakkında rahatsız edici haberler okuyoruz. Hepimiz kendi
evlatlarımıza ne gibi etkilerin tesir edeceğini merak ediyoruz.
Bazen, tam da kendi ailemizin çocuk yetiştirme sürecin­
de bu tür tehlikelerden uzak ve güvende olduğunu düşün­
düğümüz zamanlarda, evlatlarımız planın bir parçası olma­
yan özellikler sergileyebiliyorlar. Bu bize hayatın yollarında
yolculuk etmenin, sert virajlar almak ve dönüşler yapmak
anlamına geldiğini hatırlatıyor. Ve çocuklarımızın aslında
nasıl da hayatımızın geri kalan bölümünde de çocuklarımız
olarak kalacaklarını, bizlerin de onların geri kalan hayatla­
rında hep ebeveynleri olarak kalmaya devam edeceğimizi
görüyoruz. Çoğumuz anne baba olmadan önce bunun kolay
bir şey olmadığını biliyorduk. Sadece bu kadar da zor olma­
masını isterdik.

15
GRETA NAGEL, Ph.D.

Gelecekbilimciler ve değişen dünyamız üzerinde çalışma­


lar yapan diğer bilim adamları, bize, zaman ilerledikçe her
tür değişimin gittikçe daha büyük bir hızla meydana gel­
mekte olduğunu söylüyorlar. Bir zamanlar binlerce, daha
sonra da belki yüzlerce yıl alan teknolojideki gelişmeler, gü­
nümüzde artık sadece birkaç yıl içinde gerçekleşiyor. Kuşak­
lar arasındaki yanlış anlaşılmalar da gittikçe daha hızlı bir
biçimde ortaya çıkmakta. Ebeveynler her on yılda bir olu­
şan kuşak farklılıkları karşısında şaşkınlığa uğruyorlar. Şim­
di anne babalarla çocukları arasındaki kültürel mesafeler
çok daha kısa zaman içerisinde büyüyebiliyor. Uyuşturucu
madde gibi kelimeler her dört yılda bir yeni anlamlar kaza­
nıyor. Anne ve babalar kendilerini, yeni giyim ve müzik
tarzları, cinsellik ve bağımlılık yapıcı maddeler labirentinde
çıkış yolunu ararken buluyorlar.
Günümüzdeki kuşak farklılıklarının niteliği, popüler
filmlerin öldürücü çılgınlıklara yer vermekte olduğu ve rock
gruplarının adlarının uyuşturucu reklamlarını ya da ölüm
tehditlerini andırdığı bir dünyaca belirleniyor. Ebeveynler
çoğu kez ellerinde hiçbir ipuçları olmadığı ve güçsi,iz olduk­
ları hissine kapılıyorlar. Bir zamanlar iyi bildikleri tarzlar
( Çan biçimli düğmeler! Polyester!) bir an için tekrar moda
oluverince, çocukları ile bir bağlantı kurmak umuduyla bu
küçük fırsatların hemen üzerine atlıyorlar. Kendileri de bir
zamanlar aynı şeyleri yapmış olsalar bile, çocukları sigara ve
alkol gibi tehlikeli alışkanlıklar edindiklerinde üzüntü ve en­
dişeye kapılıyorlar. Küçümsedikleri ya da hiç hoşlanmadık­
ları tarzlar ve etkinlikler çocuklarına çekici göründüğünde
de kendilerini ihanete uğramış hissediyorlar. Anne babalar,
başarılı ebeveynler olabilmek için, içlerinde varolan güce ve
dışarıdan alacakları teknik yardıma gereksinim duyuyorlar.
Çocukları ile etkin bir iletişim içinde olabilmek için, şimdi

16
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

belki de her zamankinden çok, çeşitli yeteneklere sahip ol­


maları ve birçok beceri edinmeleri gerekiyor. Bir önceki ki­
tabım Eğitimin Taosu 'na okuyuculardan gelen olumlu tep­
kiler, bana insanların sadece beceri ve yetenekler edinmek­
le değil, davranışlarına sağlam bir felsefi temel oluşturmak­
la da ilgili olduklarını gösterdi.
Bu kitabın, size keşiflerinizde yardımcı olmasını umuyo­
rum. Kim bilir belki, Çocuk Yetiştirmenin Taosu kitabının,
yanında kendinizi rahat hissettiğiniz bir arkadaş gibi olduğu­
nu hissedersiniz. Kavramların ikibin beşyüz yıldan eski oldu­
ğu düşünüldüğünde,_ getirdiği bakış açısı yeni değildir, ama
uzun süredir taşıdığınız inançları yenileyebilir. Size gücün,
sakin ve huzurlu olabilmekten kaynaklandığını, çocuklarını­
za ve yaşamın küçük ayrıntılarına dikkat harcamanın önem­
li olduğunu hatırlatacaktır. Karşınızdakini dinlemenin yarar­
larını, yumuşak olabilmenin ve davranabilmenin getireceği
sevinç ve keyfi görebilme olanağı sağlayacaktır. Sizi, gelişi­
min ancak olumlu yönde verilen destekle mümkün olacağını
bir kez daha doğrulamaya teşvik edecektir.
Bu kitap yazılırken, kullanımının okuyucular için kolay
olmasına önem gösterilmiştir. İlk sayfadan başlayarak sonu­
na kadar okumak zorunda değilsiniz. Bir akşam elinize alıp
ortasından birkaç bölüm okuyabilir, sonraki akşam açıp baş­
ka bölümlerine bakabilirsiniz. Birçok okuyucu bana bu es­
nekliğin, kitabı, uyumadan önce okunabilecek mükemmel
bir başucu kitabı haline getirdiğini söyledi. Bu kitap sadece
yetişkinler için yazılmamıştır; gençler de bu kitapta okuyup
üzerinde tartışacak pek çok konu bulabilirler (Yine de, ebe­
veynlerin bu kitabı okunması gereken bir kitap ödevi gibi
çocuklarının ellerine tutuşturmasını desteklemem. Bu, yön­
teme hiç de uygun olmazdı).

17
GRETA NAGEL, Ph.D.

Bu kitapta okuyacağınız öyküler dört gerçek aile hakkın­


dadır. Gerçek adları özel yaşamlarının mahremiyetinin ko­
runmasını sağlamak için değiştirilmiştir. Bu kitap, şimdiler­
de yirmili yaşlarına girmekte ya da yirmili yaşlarını sürmek­
te olan çocuklarını yetişkinliğe adım atarken desteklemiş ve
onlarla karşılıklı etkileşim ve iletişim içinde olmuş dört çift
ebeveyn hakkındadır. Mükemmel çocuklar yetiştirme masal­
ları değildir, çünkü çoğu, inanç, davranış ve kimlik sorunla­
rına ilişkin zorlu konularla mücadele etmek durumunda kal­
mış, günümüz toplumuna nüfuz etmiş olan seks ve uyuştu­
rucu maddelerin çekimine kapılmanın yarattığı sorunlarla
yüzyüze gelmiştir. Kusursuz anne babaların öyküsü de de­
ğildir, çünkü bu ebeveynler çocuklarını yetiştirme yolunda
yaptıkları birçok hatayı belirlemektedirler. Tüm bunlara kar­
şın, bu ebeveynler çocuklarına birer yetişkin olmalarında
yön gösterici olmuş, yetkin, ilgili ve güçlü bireyler olabilme­
lerine yardım etmişlerdir.

Belki Tao ile ilgili ilk kitabım Egitimin Taosu 'nu okumuşsu­
nuzdur; seksenbir bölümden oluşuyordu, çünkü eski Tao Te
Ching'in mesajları seksenbir bölüm halinde sunulmuştur.
Bu kitabım için de aynı formatı kullandım. Birçok kişi bana
Egitimin Taosu kitabına ilişkin takdirlerini yazılı ya da söz­
lü olarak bildirdi ve çoğu "Niçin ebeveynlerle ilgili bir kitap
yazmıyorsunuz?" önerisinde bulundular. Egitimin Taosu da
esasında ebeveynler gözönüne alınarak yazılmıştı ve sadece
okul öğretmenlerine yönelik olması düşünülmemişti. Bu ki­
tapla aralarında pekçok kavramsal benzerlik var, ancak, bu­
rada anlatılan öykülerin tümü ailelere dayanıyor.

18
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Bu öykülerde her zaman ebeveynleri "çocuklarını yetişti­


rirken" görmeyeceksiniz, ama çocuklar da kendiliklerinden
"büyüyüp yetişmiyorlar" tabii. Bu öykülerde, büyük ölçüde,
ebeveynlerin hem kendi aralarında, hem de çocukları ile
aralarında karşılıklı süregelmekte olan bir yön gösterme ve
rehberlik var. Eğer Tao ile ilgili başka kitaplar okuduysanız,
buradaki fikirler size tanıdık gelecektir. Dünya tarihi boyun­
ca birçok kültürde paylaşılmış olan (sabır, dürüstlük, örnek
olmak ve sadelik gibi) ebeveynlik erdemlerini incelemek ve
sınamak olanağını bulacaksınız. İyi bir ebeveyn olmak üze­
rine gündelik kültürümüzde bol bol bulabileceğiniz öneriler­
den bazılarını da size hatırlatmış olacak. Ann Landers' dan
tutun, sevgili Abby ve Robert Wallace·a kadar birçok yazar
ve daha fazlası, bizlere, kulak vermemiz gereken doğru söz­
leri sunuyor, onlar hep oradalar ve ulaşmamız da çok kolay.
Hepimiz, çocuklarımızın mutlu ve sorumluluklarını bilen bi­
reyler olabilmesine yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Ancak Tao, getirdiği belirli öneri bileşimleri ile tek ve eş­
sizdir. Fiziğin Taosu ve Tao Düşünüşünde Dostluk kitapları,
biz Batılılara, Taocu yorumların, hayatı nasıl yaşayacağımızı
daha iyi anlamamıza nasıl da yardımcı olabileceğini göster­
miştir. Tao'dan öğreniyoruz ki, uygulayabileceğimiz genel
formüller yoktur. Bir çocuk için işe yarayan, bir diğerinde hiç
işe yaramayabilir. Bir aile için yararlı olan yöntem, diğer bir
ailede sonuç vermeyebilir. Bir arkadaşımın, onbir yaşındaki
kızı ile, bir arkadaşının kızlar için verdiği pijama partisine git­
meden önceki konuşmalarını izlediğimi hatırlıyorum da, soru
sorma faslı çok uzun sürmüştü: "Pijamalarını aldın mı? Yas­
tığını aldın mı? Uyku tulumun? Saç tarağın yanında değil mi?
Beslenme çantan? Arkadaşına götüreceğin armağanı yanına
almayı unutmadın değil mi? İç çamaşırlarını aldın mı? .. " Git-

19
GRETA NAGEL, Ph.D.

tikçe artan bir rahatsızlıkla dinlemiştim -bu öncelikle kendi­


mi eksik bir anne gibi hissetmiş olmamdan kaynaklanıyordu.
Ben çocuklarıma genellikle şöyle sorardım "Her şeyi yanınıza
aldınız mı?" Onlar da evet derler ve giderlerdi. Daha sonra
gördüm ki, bir anne olarak sorumluluğum çocuklarımı bu bi­
çimde düşünmek anlamına gelmiyordu. Onlara karşı hiçbir
zaman bir engizisyoncu gibi soruşturmacı bir tarz benimse­
memiştim. Ama oğluma daima dişini fırçalamayı unutup
unutmadığını sorardım. Öncelikle bunun, onun üzerinde ya­
pacağı etki yüzünden, çünkü onunla ilgilendiğimi görmek
kendisini iyi hissetmesine neden oluyordu. Tabii bir de, diş­
lerini fırçalamazsa oluşacak çürükleri tedavi ettirmek için ya­
pılacak harcamaların etkileri vardı.
Okudukça bu kitabın her şeyden önce bir felsefe kitabı
olduğunu fark edeceksiniz. Yeni binyıla girerken, ebeveyn­
lerin Tao'nun akıl ve deneyimini uygulayabilmelerine yar­
dımcı olmak istedim. Getirdiği kavramlar eski olmasına es­
kiler, ve böyleyken de, günümüzde bizim çocuklarımızdan
ve ailelerimizden memnun olmaya, onların değerlerini bil­
meye ve olayları akışına bıraktığımızda rahat olabilmeye
duyduğumuz ilgiye öylesine güzel uyuyorlar ki.
Taocu felsefe bir model ve örnek oluşturmanın, önemini
vurgular, bu yüzden de bu kitap gerçek anne babaların Tao
felsefesinin kavramlarını günlük yaşamlarına nasıl geçirdik­
lerini göstermeye çalışıyor. Okuyacağınız öyküler gerçek ya­
şamdan alınmıştır; tanıdığım insanların başından geçmiştir
ve yıllar içinde bu dört ailenin yaşamış olduğu olaylar hak­
kındadır. Sadece adlar değiştirilmiştir. Son yıllarda onları
çok yakından tanıma fırsatı elde ettim ama onlarla tanışık­
lığım, yirmi, on ya da beş yıl kadar eskilere dayanıyor. Bu
dört aile de, -çocukları yetişkinlik çağına girmeye yaklaşır-

20
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ken ve girmekteyken- uzun vadede kendilerini bekleyen


şeyleri görebildiler.
Bu aileler değişik türde oluşumlara sahip olsalar da, bir­
birlerinden tümüyle farklı ve birbirlerine o kadar da uzak
değildirler -aksi takdirde her şey çok karmaşık ve düzensiz
olurdu. Her dört aile de, sosyo-ekonomik açıdan orta sınıf­
ta yer alıyorlar. Bu aileler, ebeveynlerin yeterli paraya sahip
olmadıklarında ya da tam tersi, gereğinden fazla parasal
olanağa sahip olduklarında yaşanan türden ek çatışmaları
paylaşmıyorlar. Günümüz toplumlarında pek çok anne bu
şekilde kendilerini feda etmeyi sürdürüyor olsalar da, bu ai­
lelerde anneler çalışmayıp evde kalan anneler değiller. Aile­
lerin tümünde ebeveynler çalışma hayatının içindeler ve bu
ailelerden her biri son beş yıl boyunca ebeveynlerden biri­
nin iş değişikliğinden şu ya da bu şekilde etkilenmişler. Bü­
tün ailelerin çocukları şimdilerde yirmili yaşlarına yaklaş­
makta ya da daha büyük yaşlardalar. Hepsinde en az bir
ebeveyn, üniversite eğitimi görmüş, bazıları üniversite son­
rasında master derecelerini de almışlar.
Öte yandan, bu aileler farklı etnik kökenleri temsil edi­
yorlar. Ebeveynlerden üçü ikişer dil biliyor. Çocukların sa­
yısı, yaşları ve aralarındaki ilişkiler birbirinden farklılık gös­
teriyor. Bireylerin kişilikleri birbirinden oldukça farklı. Tüm
insanlarda olduğu gibi bu ailelerin üyelerinin de kendilerini
başkalarından farklı, kendine özgü ve ilginç kılan özellikle­
ri ve tarzları var.
John ve Dot Singleton çifti onüç yıldır birlikteler. Her iki­
si de daha önce başka insanlarla evliydiler. Onlar, birbirleri
ile evlendiklerinde biraraya gelmiş olan karışık bir ailenin
ebeveynleri: John'un ailesi, artı Dot'un ailesi, üç kız ve iki
erkek çocuktan oluşuyor. Ama çocuklar artık John'un ve

21
GRETA NAGEL, Ph.D.

Dot'un çocukları değil, her ikisinin çocukları. Yaşları yirmi


ile otuz arasında değişiyor veya okullarını bitirmek üzereler
ya da kariyerlerine başlamış durumdalar.
Kate ve Carl, evliliklerine iki farklı kültürün farklı perspek­
tiflerini taşımışlar. Kate geniş aile ile her gün iç içe ve etkile­
şim içerisinde olunan bir aile ortamında yetişmiş; Carl ise ikiz
kardeşiyle birlikte evlat edinildikleri, birlikte olma tanımının
oldukça farklı olduğu bir ortamda büyümüş. İki çocukları
var. Kızları şimdilerde yirmili yaşlarının ortalarında ve kendi
işini yürütüyor. Oğulları ise henüz üniversiteye başladı.
Mapita, çocuklarına hem annelik hem babalık yapma uğ­
raşında, tek başına bir kişi. Evliliğini daha ilk yıllarında son­
landırmış ve boşandıktan sonra bir daha hiç evlenmemiş.
İkiz oğullarını, eski eşinden çok az destek alarak, tek başı­
na yetiştirdi. Latin kökenli bir insan olarak yetiştirilme tar­
zının büyük ölçüde etkisi altında, kültür farklılıkları ile du­
yarlı bir biçimde ilgilenmesini ve üstesinden gelmesini ge­
rektiren birçok durumla karşı karşıya kaldı. Çocukları şim­
dilerde üniversite eğitimlerinin ilk yıllarındalar.
Lew ve Margaret otuz yıldır evliler, ama evlendikten on
yıl sonrasına kadar çocukları olmamış. Her ikisi de Mid­
west' de büyümüşler, aileleri aynı mezhebin kiliselerine de­
vam etmiş ve görünüşte aynı kültürel değerlere sahiplermiş.
Cinsiyet ve kişilik tarzı gibi diğer etkenlerin de çocuk yetiş­
tirme konusuna bakış açılarını etkiliyor olduğunu zaman
içinde öğrenmişler. Lew sadece erkek çocuklardan, Margaret
ise sadece kız çocuklardan oluşan ailelerden geliyorlar. Batı­
daki küçük kentlerinde tam yirmidört yıldır yaşamaktalar.
Kızları şimdi yirmibir yaşında, oğulları da liseye gidiyor.

22
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Tao, yalnızca akıllıca tavırlar ve davranışlar sergilemek için


bir çerçeve çizmek görevi görmez, bazı uygulamaların niçin
doğru olmadığına ve iyi sonuç vermeyeceğine ilişkin açıkla­
malar da getirir. Bunca yıl boyunca, çok farklı oluşumlardan
birçok anne baba ile iletişim içinde olduktan sonra gördüm
ki, bazı davranışlar çocuklar için uygun olmayabiliyor, hat­
ta onlara zarar verebiliyor. Bazı uygulamalar var ki, eğer ço­
cuklarımızın tam birer yetişkin olabilmelerini istiyorsak,
bunlar kesinlikle kabul edilemez.
Çpcuklarına bağıran, onlara "Senin gibi bir çocuğum ola­
cağına hiç olmasaydı!" türünden sözler söyleyen ebeveynle­
rin bu tavırlarını değiştirmelerini arzu ediyorum. Sosyal ko­
numlarını düşünerek çocuklarına olan sevgilerini onlara kar­
şı bir ödül ya da ceza olarak sunan ("Eğer gayri meşru ha­
mile kalırsan bir daha bu eve adım atamazsın!") anne baba­
ları nasıl durdurabileceğimiz konusunda endişeler taşıyo­
rum. İstiyorum ki, ebeveynler "Gece onikiden önce eve gel­
miş olmazsan odandan bir ay boyunca dışarı çıkamazsın!"
şeklinde boş tehditler savurmasınlar. İstiyorum ki, dikkat­
sizce söylenen "0-oo, biraz tombullaşmışsın, öyle değil
mi?" gibi sözlerin çocuklarının üzerinde nasıl etki yapmak­
ta olduğunu daha kolay görebilsinler. Anne babaların görev­
lerini, çocuklarının büyük değişimlerle karşılaştıklarında ya
da güç durumlarla yüzyüze geldiklerinde birer yetişkin gibi
altından kalkmayı öğrenebilmelerini mümkün kılacak şekil­
de yerine getirdikleri konusunda da endişeliyim. Ebeveynle­
rin çocukları için oluşturdukları modelin ne kadar büyük bir
önem taşıdığı gerçeğini görüp etkilenmelerini ve bu konuda
kaygılar taşımalarını ümit ediyorum. Anne babalar, arala­
rındaki benzerliklere rağmen çocuklarına farklı şekillerde
davranabileceklerini, ancak açık bir biçimde kayırıcılık yap­
manın kabul edilemez olduğunu doğruladıklarında kendimi
çok mutlu hissedeceğim.

23
GRETA NAGEL, Ph.D.

En iyi ebeveynlik yapma biçimi, ebeveynlik yapıyor ol­


mak gibi gözükmeyebilir, çünkü aslında biraz uçurtma uçur­
maya benzer. (Gidip bir uçurtma uçurun ve bakın bakalım,
bu karşılaştırma sizin için de doğru ve geçerli mi. .. )
Birçok insan bana Taocu inancın diğer dinlerle, örneğin
Hıristiyanlıkla çatışıp çatışmadığını sormuştur. Bu soruya
genellikle Tao'nun iki yönünü tanımlayarak karşılık veririm.
Yüzyıllar boyu Taoculuk bir din olarak diğer dinlerin yön­
temleri ile tutarsız olduğu düşünülebilecek çeşitli uygulama­
lar sürdürmüştür. Buna bir örnek vermemiz gerekirse,
birçok din, gelecekten haber vermek gibi şeyleri destekle­
mez. Ama öte yandan, bir felsefe olarak ele alındığında es­
ki Tao ilkeleri diğer birçok felsefe ile tutarlı bir biçimde ör­
tüşür. Tao Te Ching'de Taoizmin kökleri çok açık bir şekil­
de belirtilmiştir, yüzyıllardır araya giren ve müdahalede bu­
lunan tüm dinsel uzlaşmazlıklardan, kendisine yakıştırılan
birtakım uydurma bedensel uygulamalardan tümüyle aklan­
mış, lekesiz ve kusursuzdur.
Tao'yu ev yaşantımıza nasıl uygulayabileceğimiz konu­
sunda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen okuyucular da­
ha ileri noktalarda fikir ve uygulamalar bulabilmek için bu
kitabın ötesinde ve dışında diğer kaynaklara pekala başvu­
rabilirler. Bu sunuş bölümünü izleyen kitap listesinde benim
sizlere önereceğim altı kitabın adını bulacaksınız. Bunlarla
bir başlangıç yapabilirsiniz ve elbette daha pek çok kitap
var. Bu kitaplar popüler yönelimlerinden ötürü Batılı görün­
seler de, Tao öğretisini ve onun felsefi anlamda tutarlılığını
daha geniş kapsamlı olarak anlamak istiyorsanız bunun için
uygun olduklarını göreceksiniz.

24
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Bu yazarlar tarafından kaleme alınmış diğer kitapları okuya­


cak olursanız, onlardan da büyük keyif alabilirsiniz. Tao'yu
hemen anlamaya çok fazla uğraşmamanızın da önemli oldu­
ğunu düşünüyorum, bu anlayışın yavaş ve doğal olarak oluş­
ması çok daha iyidir. Listede Tao ile doğrudan ilişkili sadece
bir kitap dahil ettim ama istediğiniz takdirde bulabileceğiniz
çok, hatta belki yüzlerce kaynak vardır.
Çoğumuz bir noktada öğreniyoruz ki, ebeveynliğe ilişkin
bilebildiğimiz pek çok doğru ve güzel fikir olabilir, ama bun­
ları. uygulamak ve kendi kafamızdaki tavsiyelere uyabilmek,
bunlar ne kadar doğru olurlarsa olsunlar güçtür. Bunun ya­
nında, yaşamlarının ilk dönemlerinde kendilerine örnek
oluşturmuş modellerin birbirinden farklılık gösterdiği çiftler
için, çocuklarına uyumlu bir şekilde ebeveynlik yapmak da
çoğu kez zor gelir. Umuyorum ki, bu kitapta yer alan öykü­
leri okuduğunuzda, akıllıca ebeveynlik yapma çabalarının
çok nadiren kusursuz bir biçimde gerçekleştiğini, her zaman
için ustalık isteyen hileli bir iş olduğunu ve belirli bir mizah
duygusuyla ve ümidin hiç kaybedilmeden algılanması gerek­
tiğini göreceksiniz. Bazen en iyi ebeveynlik yapma şeklinin
"ebeveynlik yapma kaygısıyla hareket etmemek, yani bir an­
lamda ebeveynlik yapmamak" olduğunu aklınızdan çıkarma­
yın. Dot ve John'un, Carl ve Kate'in, Mapita'nın, Lew ve
Margaret'ın öykülerinin, içinizdeki, iyi bir ebeveyn nasıl olu­
nabileceğine dair inançları açığa çıkarabilmekte size yollar
açacak açık örnekler oluşturacağını umuyorum.
• Dot ve John Singleton: Dot'un kızı Natalie ve oğlu Joe,
John'un kızları Irma ve Polly, oğlu Ralph.
• Carl ve Kate Flanagan: kızları Holly ve oğulları Corey
• Mapita Sanchez: oğulları Samuel ve Jacob
• Lew ve Margaret Williams: kızları Cynthia ve oğulları
Patrick.

25
GRETA NAGEL, Ph.D.

Hiçbir kitap tek başına bir ebeveynin gereksinimlerini


karşılayamaz. Bu kitapta yer alan öyküler, orta sınıftan ebe­
veynlerin yaşadığı ve onları etkilemiş olaylar hakkındadır.
Bu kitabın ve içinde yer verilmiş olan orta sınıf ailelerin
öykülerinin ötesine gitmek isteyecek kadar konuyla ilgili ola­
bilirsiniz. Siz ve aileniz, çok geniş ve çeşitlilik gösteren baş­
ka kaynaklara danışmaktan büyük yarar göreceksiniz. Baş­
vurabileceğiniz yığınla kitap var. Ben sizin için bir liste oluş­
_turdum. Her yerde bulabileceğiniz, anne babalara özel ga­
zete ve bültenler de var. Belki çocuğunuzu götürdüğünüz
doktorun muayenehanesinden bunların ücretsiz kopyalarını
sağlayabilirsiniz. Çevrenizde konuşabileceğiniz birçok başka
ebeveynler bulabilirsiniz. Okullar, tıp merkezleri ve kimi ku­
ruluşlar ebeveynler için kurslar açmaktadır, bunlara katıla­
bilirsiniz. Başkalarını dikkatle dinleyerek ve gözlemleyerek
de birçok şey öğrenebilirsiniz. Ve sizin kendinizin neleri iyi
bir şekilde yapabilip, neleri daha iyi yapabiliyor olmayı iste­
diğiniz üzerinde oturup enine boyuna düşünmekle de bir
şeyler öğrenebilmeniz mümkündür. İyi bir anne ya da baba
olmak konusunda şansınızın ne olduğunu düşünüp taşın­
mak için zaman ayırın. Ve umarım ki, bu kitabı açıp oku­
maya karar verirsiniz.
Benimle paylaşmak istediğiniz fikirler ya da yöneltmek
istediğiniz sorular olursa bana yazmaktan çekinmeyin. Size
çocuklarınıza iyi bir ebeveyn olmak için çıktığınız yolculuk­
ta iyi şanslar dilerim. Bitirirken, sizin için iki dileğim var.
Çocuklarınızdan keyif alın. Ve rahat olun.
Greta K. Nagel

26
OKUNMASI ÖNERİLEN KİTAPLAR

Haim G. Ginott, Between Parent and Teenager (Ebeveynler


ile Çocukları Arasında), Avon Books, New York 1969. Bu
klasik eserde, birçok farklı durum karşısında saldırgan ol­
mayan ve olumlu bir üslupla konuşma yöntemleri üzerin­
de düşünmenize yardımcı olacak harika betimleyici maka­
leler bulabilirsiniz.
Natalie Goldberg, Writing Down the Bones (İçe İşleyen Şey­
leri Yazmak), Shambhala, Boston 1986. Bu sizi şaşırtabilir.
Ebeveynlik üzerine yazılmış bir kitap değil; sadece keyif
almak için yazı yazmak hakkında, okumaktan çok hoşla­
nacağınız bir kitap. Evet, evet, sizin yazı yazmanızdan söz
ediyorum. Her an için bütün ilginizi ve dikkatinizi ebe­
veynlik üzerine yöneltmemek, yaratıcılığınızı başka şeyle­
re de yansıtmak ve sınırlarını keşfetmek güzel bir fikirdir.
Ayrıntılara dikkatinizi vererek gelişin. İyi okumalar. Ve
lütfen bu kitabı okuduktan sonra ailenizle ilgili bir şeyler
yazın.
Ken ve Marily Bates Keirsey, Please Understand Me (Lütfen
Beni Anla), Gnosology, Del Mar (CA) 1984. İnsanlar ara­
sındaki ilişkiler, sözkonusu insanların kişilik tarzlarından
etkilenir. Başka insanların kişisel tercihlerini ve eğilimleri­
ni anlamaya çalışırken, kendinizinkiler hakkında da bir
şeyler öğrenin.

27
GRETA NAGEL, Ph.D.

Alan Loy McGinnis, Bringing Out the Best in People (İnsan­


ların En İyi Yönlerini Açığa Çıkarmak), Augsburg, Minne­
apolis 1985. Bir aileyi çekip çevirmek tam olarak bir şirke­
ti yönetmeye benzemez. Çoğu zaman daha zordur. Bu ki­
tap bunun üzerinde düşünmek için zaman ayırmanıza yar­
dımcı olacak.
Greta K. Nagel, The Tao Teaching (Eğitimin Taosu), Do­
nald 1. Fine and Primus, New York 1994. Bu kitap Tao'yu,
üç öğretmenin uygulamalarına nasıl yansıttıklarını örnek­
leyerek anlatır.
Peck, M. Scott, The Road Less Traveled, Simon and Schus­
ter, New York 1978 ("Az Seçilen Yol", Akaşa Yayınları, İs­
tanbul 1999). Sevme kapasitesini artırmak, gelişme kapa­
sitesini de artıracaktır.
I. YÖNTEMİN ADI YOKTUR.
AD İSE YÖNTEM DECİLDİR

ı\kıllı bir ebeveyn bir başkasının kitabına göre ebeveynlik


v.ıpmaz. Anneler ve babalar çocuk yetiştirme tarzlarına be­
lirli bir etiket -Dr.Spock'ın yöntemi, g elişimsel yöntem ya
Ja "sağlam sevgi" gibi bir etiket- yapıştırdıklarında birçok
şeyi gözden kaçırmış olurlar. Tao 'da ise, çocuklarının ve
ebeveyn olarak kendilerinin gereksinimlerine, değerlerine,
ilgi alanlarına ve kişiliklerine göre mantıklı ya da haklı bul­
dukları fikirleri seçer ve bunları kullanırlar. Tao 'da, kişinin
kendini başkalarından ayıran, kendine özel bir bireysellik
sağlaması önemlidir. Adlar sınırlayıcıdır, çünkü bu adlara
başka insanların tanımlamaları yapışıp kalmıştır.

Herhangi bir aşamada arkadaşlarının, aile büyüklerinin


ve diğer akrabaların tavsiyelerini dinlemek de ebeveynler
için zorlayıcı ve gerginlik yaratıcı olabilir. Bebek yeni dün­
yaya geldiğinde herkes, doğumdan tutun da altının değişti­
rilmesine, beslenmesine ve uykusuna kadar her şey için en
iyi kitabı ya da programı önerecektir. Anaokulu ve okul için
kararlar verilirken, herhangi bir kitapçıda incelenmeyi bek­
leyen düzinelerce eğitim kitabı vardır ve daha fazlasını da
eğitmenler için kitapların satıldığı dükkanlarda bulabilirsi­
niz. Çocuklar çocuk gibi, gençler de genç gibi davranmaya

29
GRETA NAGEL, Ph.D.

başladıklarında ebeveynler sıklıkla, ilgili hizmet veren yerle­


re, konuyla ilgili makalelere ve cilt cilt kitaplara başvurma
gereksinimi duyarlar.

Dikkatlice oluşturmuş olduğunuz kendi felsefenizin ide­


allerı' nelerdir, bunu açıklığa kavuşturun. Aile tarafından
alınması gereken birçok kararın aslını orada bulacaksınız.

Lew ve Margaret'in, belirli çocuk yetiştirme teknikleri konu­


sunda fikir farklılıkları olsa da, çocukları için içlerinde yaşat­
mış oldukları değerler üzerinde her zaman aynı fikirde ol­
muşlardır. Lew, çocukların zamanını katı bir şekilde düzen­
leme yaklaşımına asla inanmamıştır, ama o ve Margaret so­
runları tartışmadan önce çocukların heyecanının yatışması­
nı beklemenin en iyisi olduğu konusunda aynı fikirdedir.
Margaret, çocukların televizyon izledikleri sürelerin kısıtlan­
ması gerektiği düşüncesindedir, ama o da eşinin, çocukların
kendi zamanlarını ve yaşantılarını düzenlemeyi öğrenmeye
gereksinimi olduğu fikrine katılmaktadır. Lew, kurallar koy­
maya değil, yol göstermeye inanır. Margaret ise, kuralların,
birlikte oluşturuldukları sürece, doğru ve sağlıklı oldukları
düşüncesindedir. Her ikisi de, çocukların eleştiri ile değil,
yüreklendirme ile büyütülmeleri ve yaşamaları gerektiğine
inanıp, bunu gerçekleştirmeye uğraşırlar.
Onların ailesinde, çocuklar birçok farklı şekilde ve yerde
sorumluluk üstlenirler. Kızları Cynthia ve oğulları Patrick,
yaşamlarının her devresinde çeşitli konular üzerine kendi
seçimlerini yapmışlardır. Bu, çocuklar için her zaman kolay
olmamıştır, ama anne-babalarından daima yardım isteyebi­
leceklerini bilirler.

30
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Küçüklüklerinde, doğumgünleri yaklaştığında, Cynthia


da Patrick de, doğumgünü partilerinin temasını kendileri se­
çer, kutlamaya kimlerin geleceğine kendileri karar verir ve
konuklara gönderilecek davetiyeleri kendileri çizerlerdi.
Margaret ve Lew, gözden kaçan bir şey olduğunda müdaha­
le ederdi - konuk listesinin dışında kalmış bir iyi arkadaş gi­
bi. Ama getirdikleri yorumlar çoğunlukla meraklı sorular
şeklinde olurdu (James'in listede yer almamasının özel bir
nedeni var mı? Teki mavi teki siyah çorap giymek istediğin­
den emin misin? O pijamalarla evin içinde dolaşmak daha
iyi olmaz mı, gibi). Getirilen yorumlar bir çocuğun kişiliği­
ni ya da zekasını sorgulamamalıdır.
Margaret ve Lew, çocuklarını yetiştirirken yalnız olma­
dıklarını biliyorlardı. Onları büyütürken, çocuklarının akra­
balarının, öğretmenlerinin, bakıcılarının, arkadaşlarının
ebeveynlerinin, grup liderlerinin, takım koçlarının ve din
eğitimi aldıkları kişilerin hepsinin etkili olduğunun farkına
vardılar. Çocukları büyürken bu kadar çok iyi insan tanımış
oldukları için minnet duyuyorlar. Cynthia ve Patrick olgun­
laştıkça, zaman içinde sindirmiş oldukları değerler belirgin
bir şekilde ortaya çıktı. Onların kendilerine güven duygula­
rı var, ve farklı olmanın, her zaman için çoğunluğa ayak uy­
durmamanın da kabul edilebilir şeyler olduğunu biliyorlar.
Her ikisi de başkalarının farklılıklarına saygı gösterir ve ye­
ni deneyimlere açıktırlar.
Bu idealler doğrultusunda yaşamak Lew ve Margaret için
her zaman kolay olmadı. Çocukları alışılmadık bir saç mo­
deliyle karşılarına çıktıklarında, yırtık, kullanılmış giysiler­
den garip kombinasyonlar yaratıp giydiklerinde ya da ken­
dilerinin gençlik yıllarında katılmış oldukları çok bildik tür­
den etkinliklere katılmamaya karar verdiklerinde kendilerini

31
GRETA NAGEL, Ph.D.

oldukça rahatsız hissettiler. Ama, çocukları, Margaret'in ve


Lew'un kendilerine aktarmak istedikleri önemli değerleri be­
nimsediler. Cynthia ve Patrick'in tarzları ve ilgi alanları bir­
birlerininkinden farklıdır, ama her ikisinin de medeni cesa­
reti vardır ve değerlerine bağlı kalıp, akıllarına koydukları
şeyi yaparlar. Başkalarına verdikleri sözü yerine getirirler ve
bir proje üzerinde ya da para karşılığı bir işte çalıştıkların­
da, o iş yapılır ve iyi yapılır.
Çocukların ikisi de iyi düzeyde okumayı, konuşmayı ve
yazmayı öğrendiler. Öğretmenleri her yıl onlar için 'Cynthia
harika bir fen öğrencisi' ya da 'Patrick kadar iyi şiir yazabi­
len öğrencim hiç olmamıştı' gibi iltifatlarda bulunurlar. Ki­
tap okumaktan zevk alıyorlar ve harçlıklarını kendilerine ve
başkalarına kitap almak için harcamak hoşlarına gidiyor.
Her ikisi de çok yaratıcı çocuklar, evin duvarlarını süsleyen
resimler ve çizimler yapmışlar ve Margaret'in de, Lew'un da
işteki çalışma masalarının karşısında çocuklarının çalışmala­
rı asılı.
İki çocukları da, yaşadıkları kentteki evsizleri doyurmak
gibi dernek etkinliklerine katıldılar. Cynthia, bölge hastane­
sinin acil servisinde, beyin hasarlı hastalarla uzun saatler ge­
çiriyor, ayrıca kent yakınındaki bakımevinde gündelik işlere
yardım ediyor.

Herhangi bir yöntemin dikte ettirdigi şeyleri izlemeyin. Bir


yöntemin içyüzünü, ona bir ad vermek zorunda kalmadan
da kavrayabilirsiniz.

32
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

1
SESSİZ KALMAK BİR ERDEMDİR

c, .·, ıcuklarıyla çok fazla konuşan (ya da onlara çok fazla eleş­
, ııd imada bulunan) ebeveynler, çoğu kez, onların uyumsuz­
lıık göstermelerine ya da tartışarak veya itaatsizlik ederek is­
r.ııı etmelerine neden olurlar. Ortak değerlere göre neyin ne
ş<'kilde yapılması gerektiği ile ilgili aile içi tartışmalar bir kez
/ı.ışfadı mı, akıllı bir ebeveynin, bunun belirli sonuçlara yol
.ır;ıcağını bilmesi gerekir. Tao'da, ebeveynler çocuklarına ne
sıirekli olarak bir şeyleri hatırlatır, ne de geçmişte yapmış ol­
ılııkları hataları yüzlerine vururlar. Anlaşmaya uyulmadığı
ı.ıkdirde, doğal olarak bundan doğacak sonuçlar da yönte­
min bir parçasıdır. Çocukların gösterdiği başarıların niteliği­
ııc dair düşünceleri onlarla paylaşmanın en doğru şekli, kısa
ve öz iltifatlarla, öz-yansıma yapabilmelerini, kendileri üze­
rinde oturup düşünmelerini sağlayacak yüreklendirmelerdir.

Sessiz kalmak zor gelse de, sert uyarılarda bulunmayın,


tekrar tekrar nutuk da atmayın. Bir kez konuşun ve duyul­
masını bekleyin.

Evlendikten kısa bir süre boşanmış olan Mapita, ikiz oğul­


larını altı aylıktan itibaren tek başına yetiştirdi. Bir öğret­
men olarak kariyeri boyunca çalışmış olduğu yüzlerce öğ­
renciden edindiği deneyimler, bir ebeveyn olarak onun gün­
lük yaşamında çok işine yaradı. O, çocukların kendilerinde
sürekli olarak kusur bulunduğunu, dırdır edildiğini düşüne­
ceği ve bunun da mesajın etkisini kaybettireceği için çok
fazla konuşmaktan kaçınması gerektiğini biliyordu. Öğren­
cileriyle çalışırken, onlarda bir değişim sağlamak için bir

33
GRETA NAGEL, Ph.D.

odak noktası seçip bu konu üzerinde yoğunlaşması ve onla­


rı da buna yönlendirmesi gerektiğini de biliyordu. Bir defa­
da birden fazla sorun üzerine konuşmak yararsızdır.

Mapita, evde, konuşması için en iyi zamanın, olay henüz


olmuşken -en azından olay herkesin zihninde tazeliğini ko­
rurken- ya da ancak oğlanlar onun bir yorumda bulunma­
sını istediğinde olduğunu bilir. Mapita'nın sessiz kalması
daima dikkatle düşünmekte olduğunun işaretidir ve bazen
de kızgın olduğunun belirtisidir. Sessiz kaldığı süre ona ger­
çekten de olan şey üzerinde birden fazla perspektiften ba­
kıp düşünebilme olanağı verir.

Çocuklar, gençlik dönemlerinde, lisede oldukça etkindi­


ler. Bir cumartesi, Mapita, art arda birçok akşam çıkmış ol­
duğu için arkadaşlarıyla dışarı çıkmasına izin vermeyince,
Jacob patladı ve ona bağırdı: "Beni asla dinlemiyorsun. Hiç­
bir şey yapmama izin vermiyorsun." Bu feveranı sona erdi­
ğinde, annesi döndü, sessizce garaja doğru yürüdü ve kıya­
fetleri renklerine göre ayırıp çamaşır makinesine yerleştir­
mekle kendini oyaladı.

Jacob'ın sakinleşmesi birkaç saat aldı, ama sonunda o ak­


şam annesinin yanına gitti ve konuşmak istedi. Önce ona
bağırdığı gerçeğini kabul etti, ama özür dilemedi.

Mapita onu, "Bizim evimizde ben size bağırmayacağım,


ama aynı zamanda siz de bana bağırmamalısınız çünkü ben
sizin annenizim. Benim ailemde böyle olurdu, ben böyle gör­
düm. Ben anneme bağırmazdım, o da bana hiç bağırmadı.
Burası bizim evimiz. Burası bizim güven ve huzur bulduğu­
muz yer olmalı" şeklinde sakince yanıtladı. Hepsi buydu.

34
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Bundan birkaç ay sonra bir gün Jacob evdeydi, bronşit


, ,lılu�u için okula gidememişti, güreş takımından arkadaşla­
rıyla gideceği bir geziyi kaçıracaktı. Arkadaşı Willy eve gel­
ılı ve ona bağırmaya başladı "Ne yaptığını sanıyorsun? Ta­
l,11111 yarı yolda bırakıyorsun. Evde kalamazsın!" Jacob'ın
\',ınıtı birkaç sözcükle çok şeyi anlatıyordu: "Bağırmayı kes
Willy. Bu evde kimse birbirine bağırmaz. İyileşmek için ev­
ılr kalmayı seçtim ve kararım işte bu."

11'1 ebeveynlik, anlaşılması istenen düşünceyi birkaç sözcük­


/,• ıf.ıde edebilir.

. ı. VARLIK REKABET DOĞURUR

ı ;,ıcün, varlıklı olanın elinde olduğu yerde çoğu kez yarış ve


ııııic.1dele de olacaktır. Bizim çocuklarımız kazanmanın her
şrv olduğu bir toplumda yaşamaktalar. Bizim toplumumuz­
' l.ı, arabaların arkasına yapıştırılan çıkartmalar o ailenin ço­
ı ııgunun bölge okulunda ayın öğrencisi olduğunu ilan eder.
/l;ızıları ise mizahla karışık, maddeciliğe göndermede bulu­
ıııır. "En çok oyuncağa sahip olarak ölen kazanır. " "Ben
/l;ırbie olmak istiyorum. O şıllığın her şeyi var" yazılı çıkart-
111.ılar bile bulunmakta. Televizyon reklamları ve dergiler
/ıir şeylere sahip olmak için herkesten önce davranmak gibi
/ıir gereklilik olduğu düşüncesinin yerleşmesine yol açıyor.
llöylesi bir rekabet çocuklar için zorlayıcı oluyor, çünkü bu
rck;ıbet büyükler için de zorlayıcı.
Bazı bölgelerde, ebeveynler spor dallarındaki rekabeti
k.-ımçılıyorlar. Diğer yerlerde ise çocuklarını en iyi kolejlere
devam edip, en iyi öğrenci olmaları için çalıştırıyorlar. Da-

35
GRETA NAGEL, Ph.D.

ha çok paranın önem kazandığı diğer yerlerde ise, aileler,


maddi değeri en yüksek olan eşyalara -en pahalı giysilere,
en büyük eve, en son çıkan elektronik aletlere- sahip olmak
için kıyasıya rekabete girişiyorlar.
Bazı ebeveynler çocuklarının anaokuluna başlamasından
daha bir yıl önce bahar aylarında özel okullara kabul yolla­
rını zorlamaya başlıyorlar; "doğru" okula kabul edilmelerini
şampanyalarla kutluyor, çocuklarının liste dışında kalması
durumunda ise okulun vermiş olduğu kararın doğruluğunu
tartışıyorlar. İlkokullarda, yarışmak çoğu kez okul kültürü­
nün apaçık bir parçası haline gelmiştir. Çocuklar okul prog­
ramları için fon oluşturulmasına yardımcı olacak ürün satış­
ları yaptıklarında bisiklet ve CDçalar kazanırlar; kitap oku­
malarının ödülü ise pizza olur. Sınıffarını geçtikçe, bu feno­
men aynı şekilde sürer gider, değişen sadece yarışmaların
türü ve niteliğidir. Bir de, üstü kapalı olan diğer yarışmalar
vardır ki; kim en iyi marka giysileri veya ayakkabıları giyer­
se ya da en çok CD'ye veya en şık video sistemine sahipse,
"kazanan " odur.
Tao 'da ise, çocuklar arkadaşları ya da sınıf arkadaşları ile
değil, kendi kendileri ile karşılaştmlırlar. Başkaları ile sürek­
li olarak rekabet etmenin yaratacağı acıdan ve çelişkilerden
böylece korunurlar. Ebeveynler çocuklarını pahalı şeyler sa­
tın almayı gerektirmeyen ne tür şeyler yapmaktan hoşlana­
bileceklerine karar verme sürecine dahil olmaya davet eder­
ler. Onlara, etkinliklerini ve yaratıcılıklarını geliştirecek şey­
ler alır, ilgi alanlarının neler olduğunu izler, olumlu sosyal
etkileşimlerde bulunmalarına yardımcı olurlar.
Başka değerleri, daima, varlık ve son moda olan kaza­
nımların üzerinde tutun. Bu. çocuklarınızın rekabetten uzak
kalmalarına ve sizin de sakin ve huzurlu bir yaşam sürme­
nize yardımcı olacaktır.

36
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ı '.ı ırcy küçük bir çocukken, ebeveynleri onun düşsel oyunla­


, ıııda plastik kahraman figürlerinin ve küçük oyuncak ara­
lı.ıların her zaman için önemli bir rol oynadığını fark ettiler.
1-:vin arka bahçesinde kendisinin yaptığı oyun alanında oy­
ıı.ıdı$tı oyunlar saatlerce sürerdi. Dudaklarını titreterek çı-
1,.ırdığı vınıltılarla belki yarım düzine farklı araba sesi efek­
ı ı yarattığı gibi, iyi ve kötü bir düzine kadar farklı karakte­
ı ı de konuşturabiliyordu. "Hah-hah-haa, Şimdi elimdesin.
�iı·ııi haklayacağım. Al bakalım işte!·· Diğer çocuklar TV sey­
ıı·t ınckten mutluyken, Corey boş zamanlarını dışarıda
ılıışscl ve gerçek oyunlar oynayarak geçiriyordu. Carl ve Ka­
lı·, oğullarının düzenli olarak bu plastik figürlerden ve kü­
,ıık arabalardan almasına izin verdiler, bu oyuncaklar da
ı '.ıırey'nin eğlenceli oyunlar oynamasını ve yaratıcılığının
.,,·ı)'ta çıkmasını mümkün kıldı, hem de makul bir fiyata.
Corey biraz daha büyüdüğünde, o zamanlar popüler
, ıl;ın çeşitli video oyunları ve kumandalı bir video seti alıp
.ıl;ımayacaklarını sormaya başladı. Annesi ve babası, bunla­
rı almaya yetecek paraları olmasına karşın, aynı derecede
ı·�lcnceli, üstelik de onlar kadar pahalı olmayan ve uzun
ııınürlü bir yığın başka şey olduğuna karar verdiler. Corey
.ıltıncı sınıftayken, arkadaşı John ile birlikte, bir katalogdan
seçtikleri esprili oyuncakları sipariş etmekten büyük zevk al­
ıhlar - sıkmak için elinizi uzattığınızda elinizde kalıveren
yapma eller, patlayan cikletler, içinde sinek olan buz küple­
ri, üzerine oturunca gürültülü sesler çıkaran minderler. Ama
ıınun en sevdiği, şaka kamerasıydı. Bir keresinde bir aile
dostlarına şöyle anlatıyordu: "Tıpkı şu düğmesine bastığın­
da karşındakine su püskürten kameralara benziyor, zaten
herkes de bu tuzağa düşüyor. Kamerayı elinde gördüklerin­
de mutlaka biri çıkıp 'Ah, Corey izin ver bir resmini çeke-

37
GRETA NAGEL, Ph.D.

yim' diyor. Sen de aptal numarasına yatıp 'Tabii, neden ol­


masın, al' diyorsun. Resmini çekmek üzere gözlerini kame­
raya yaklaştırıp düğmeye bastıklarında alet sana değil ken­
dilerine su püskürtüyor. Hah, hah, haa."
Cari ve Kate'in oğullarına aldıkları armağanlar basit tür­
den şeyler olurdu. Corey, doğumgünlerinde ve özel günler­
de aldığı armağanların sürpriz olmasından hoşlanıyordu,
böylece aldığı armağanın tam olarak istediği armağan olma­
masından hiçbir zaman yakınmadı. Cari ve Kate, eğer Co­
rey' e özellikle istemiş olduğu armağanı vermemişlerse, yeri­
ne aldıkları şeyin, üzerinde incelikle düşünülmüş ve onun
gerçekten hoşuna gidecek bir şey olmasına özen gösterirler­
di. Bunlar Corey'nin özel ilgi alanlarına hitap eden ve onun
aktivitelerine ve yaratıcılığına olanak verecek şekilde titizlik­
le seçilmiş şeylerdi. Böyle olduğunda Corey, evlerinde video
oyunları olan arkadaşlarıyla oynuyor, onlar da Corey'nin
evinde yapabilecekleri farklı şeyler olduğu için onu ziyarete
gelmekten hoşlanıyorlardı. Ve zaman içinde, ailedeki her­
kes, bazı elektronik oyunların ve sistemlerin modasının ne
kadar da hızlı bir şekilde geçtiğini fark etti.
Holly lise birinci sınıftayken, iyi markalar modaydı: her­
kesin Sergio Valenti marka blue-jean'i, Esprit marka ayak­
kabıları olması, saçlarının Farrah Fawcett stili olması, giysi­
lerinin de Calvin Clein ve Guess etiketi taşıması gerekiyor­
du. Holly'nin ailesi ondan, giysileri için aile bütçesinin dışı­
na çıkmamasını bekliyordu, o da pahalı harcamalarını en
düşük düzeyde tuttu. Birkaç kez San Fransisco'daki teyzesi
Tina'yı ziyarete gittiğinde iyi markaların satıldığı bir mağa­
zadan pahalı birkaç giysi almasına olanak sağladılar. Mezu­
niyet giysisini seçme zamanı geldiğinde, annesi ve babası
ona, liseden mezun olmanın bir geçiş, bir aşama olsa da,

38
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

lııııııın onların ailesinde önemli bir mihenk taşı olarak görül­


ıııl'digini hatırlattılar. Holly'nin arkadaşlarının çoğu mezu­
ıııvct balosunda askısız tafta elbiseler giyeceklerdi. Giysileri
•,,ın. uçuk yeşil, mavi ve beyazın güzel tonlarında, biraz
ııııısrifçe, biraz aşırı ve pahalıydı. Holly'nin annesi ve baba­
.,, ı ıııu başka bir yerde de giyebileceği sadelikte ve ölçülü bir
ı:ıvsi bulması yönünde teşvik ettiler.
Kate Holly'i birçok giysi türüne göz atabilmesi için bir-
1,,ı\· mağazaya götürdü. Holly, balo için şeftali rengi krep­
ı,·ıı.· kısa kollu, yuvarlak yakalı, sade, mütevazı ve düz bir
m·si seçti. Bu giysinin içinde rahat ve kendisi gibi olabilir­
di ... Üstelik dekolte bir giyside olduğu gibi şurası kayarsa
lııırası düşerse diye endişe etmesi de gerekmezdi. Ne paha­
lı ne de fazla gösterişliydi. Buna karşın herkes onu çok be­
>�rndi. Diğer çocuklar, öğretmenler, arkadaşlarının anne-ba­
lıaları, hatta hiç tanımadığı kimseler o gece Holly'e gelip il­
ııfatlarda bulundular. Sadeydi ve 'şık' olmuştu.

U.ıh.ıt ve kendisi gibi olmak rekabet gerektirmez.

. /. FONKSİYON VE MADDE:
BUNLARIN İKİSİ DE ÖNEM TAŞIR

"/;ıo 'da, ebeveynler çocuklarını günlük yaşamın birer parçası


, ı/an aktivitelere dahil ederler. Bilgilerini onlara çok nadir ola­
rak aktarırlar. Bilgi, deneyimlerden çok daha kolay ve hazır
hir şekilde edinilir. Çocuklar ögrenmeyi çok severler ve ya­
ş,ımla olan baglantısını kavradıklarında o bilgiyi akıllarında
tutup kullanmaya devam etme konusunda çok beceriklidirler.

39
"GRETA NAGEL, Ph.D.

Akıllıca davranan ebeveynlerin öğrettikleri dersler çocuk­


larına pek de "ebeveynlik" taslamak gibi görünmez, çünkü
onlar ailelerinin varlığını nasıl sürdürdüğü ve nasıl yavaş ya­
vaş bir şeylere sahip olduğu sürecine şahsen ve yakından
katılmışlardır. Süpermarket alışverişi birçok aile için hayatın
gerekli bir parçasıdır. "Gördükleri her şeyi almak için tuttu­
racaklarını " düşünerek alışverişe giderken çocuklarının evde
kalmalarında ısrarcı davranan ebeveynler, resmin bütününü
görememekte, bir şeyleri kaçırmaktadırlar. Süpermarket ge­
zintileri hiç kimsenin aç olmadığı zamanlarda yapılacak şe­
kilde ayarlandığı, uygun olan davranışlar zaman içinde tar­
tışılarak yerli yerine oturtulduğu takdirde ve aceleye getiril­
medikleri sürece, öğrenmek için mükemmel birer deneyim
olabilirler. Küçük çocuklar böylelikle yiyecekleri görerek öğ­
renir, içinde bulundukları toplumda çalışan insanları tanır­
lar; biraz daha büyük olanları, paranın değerini kavrar, çe­
şitli yiyeceklerin besin değerlerini öğrenirler.
Çocuklarınızı, hem bugünlerini hem de geleceklerini dü­
şünerek, yaşamlarını kişisel ve entelektüel anlamda zengin­
leştirecek olan aktivitelere dahil edin. "Neyi ne için yapıyor
olduğunuz" sorusunun yanıtını her zaman için kendi kendi­
nize verebiliyor, çocuklarınıza da gösterebiliyor olmalısınız.
Tao gerçek anlamda uygulanabildiğinde, derinliklerinin ucu
bucağı yoktur.

İkizler, ilkokula gittikleri dönemde, alışveriş için süpermar­


kete hep Mapita ile birlikte giderlerdi. Mapita 'nın hatırladı­
ğı kadarıyla oğlanlar o zamanlar kendilerini orada yaşadık­
ları küçük maceralara o kadar kaptırırlardı ki, genellikle şe­
ker alması için kendisine yalvarmayı bile unuturlardı. "Lüt­
fen 8 numaralı reyondan bizim için un bulur musunuz? Ba-

40
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l,,ılıın salsa sosunu bulabilecek misiniz? Jonathan elmaların­


ıl,ııı hulup getirebilir misiniz? Hangi marka spagetti daha az
l,.ılıırili? Lütfen beş dolarlık bir hazır çorba bulun bize. Sı­
• ,ık \·ikolata yapabilmemiz için biraz daha Meksika çikolata­
·ıııı.ı ihtiyacımız var. Mısır gevreği için iki indirim kuponu­
ııııız var, bulabilir misiniz onları? .. " Oğlanlar, önceleri, san­
ı, ı hir hazine avı oyunu oynuyor gibiydiler. Daha sonraları,
lıır;ız büyüdükçe, her birine ailenin alışveriş listesinin bir
lııılıımü verilmeye başlandı. Mapita onlara reyon numarala-
11111-nasıl doğru bir şekilde kullanacaklarını, kategorilerin ve
.ılı kategorilerin nasıl saptanacağını öğretti. Olgun avokado-
1.ınn nasıl seçileceği, düşük kalorili bir yemeğin nasıl plan-
1.ıııacağı ile ilgili kolaylıkları gösterdi, mevsim meyvelerinin
vı- en makul fiyata en besleyici pirincin nasıl bulunacağını
.ııılattı. Tek başına bir ebeveynin çalışarak kazandığı paray­
ı., mutfaktaki erzak dolaplarını ve buzdolabını doldurmak
vı· hep eksiksiz kalmasını sağlamak aile boyu çaba gösterme­
vı �crektirir; paranın satın alabileceği en sağlıklı yiyecekleri
lııılup almak ise bir tür aile boyu yatırımdır.
Süpermarket alışverişi Samuel ve Jacob için sanki sonra­
ıtın edinilmiş ama neredeyse içgüdüsel duruma gelmiş bir
vrtcnek gibiydi. Artık birer genç olduklarında, haftalık alış­
verişin büyük bölümünü üstlendiler. Güreş sporuyla uğraşı­
yorlardı ve uyguladıkları rejim, uygun kiloda kalabilmek için
�-ok dikkatli yemek yemelerini gerektiriyordu. İki süpermar­
keti çok iyi tanıyorlardı. Bir tanesi meyve-sebze alışverişi
•�·in idealdi. Diğerinin ise tahıl türü teneke kutuda ya da pa­
ketlenmiş ürünlere koyduğu fiyatlar daha makuldü.
Buna ek olarak, artık birer genç delikanlı olmaya başla­
dıkları dönemde, ev ekonomisi konusu da oğlanların günlük
ıı�raşılarının bir parçası durumuna geldi. Posta kutularına

41
GRETA NAGEL, Ph.D.

gelen faturalara en az Mapita kadar aşinaydılar. Mapita ai­


le içinde "sırlara yer olmadığına" inanıyordu, ayrıca, ikizle­
rin faturaları açmasının ve elektrikten telefona kadar her şe­
yin maliyetinin ne olduğunu gözden geçirmelerinin onların
neyin nasıl olduğunu basit bir şekilde kavrayıp idrak etme­
lerini sağladığını da fark etti. Bir yere yapılan harcamanın
diğer şeylere yapılacak harcamaları nasıl etkilediğinin bilin­
cine vardılar ve bundan sonra da neden tasarruf yapmak ge­
rektiği konusu netliğe kavuştu.
Jacob bir kız arkadaşını restoranda yemek yemeye mi,
yoksa pikniğe mi götüreceği konusunda karar vermek için
her zaman aile bütçelerinin ne durumda olduğunu kontrol
ederdi. Takviminde piknikler daha sık yer alıyordu, çünkü
o sevdiği İtalyan restoranında yemek yemek bunun beş ka­
tı pahalıya geliyordu. Ayrıca, çıktığı kız arkadaşının sevdiği­
ni bildiği yiyeceklerin -tavuk ve yanında baharatlı bir pilav,
çilekli şekerlemeler- ve tabii kendi hoşuna giden yiyecekle­
rin de -pizza ve İtalyan usulü kanoli- tam olduğu bir pik­
nik sepeti hazırlamaktan da gerçekten zevk alıyordu. Sepet­
te bütün bu yemeklerin üstüne tatlı olarak da portakal ve
dondurma oluyordu.

Uygulamak, ögrenmenin yolunu açar; derinliklere varabil­


mek için derin kazın.

5. ADİL VE TARAFSIZ OLUN: KAYIRMAYIN

Tao'ya göre bütün insanlar 'degersizdir', hiç kimse diğerle­


rinden daha önemli degildir. Ebeveynlerin çoğu bazı çocuk-

42
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

/,ımıdan, digerlerinden daha memnun olduklarını hissettir­


" wk ya da bazılarına gösterdikleri yardım ve destegi diger-
1, ·riııe o ölçüde göstermemek suretiyle kayırıcılık yapmayı
ıwrcdeyse alışkanlık haline getirirler. Çogu kez, tamı tamı­
"·' ,�yle olmasalar bile, kişiliklerinde, tarzlarında, ilgi alanla­
, ıııd,ı ve degerlerindeki ortak noktalar yüzünden ebeveynle­
,,. kendilerini hatırlatan çocukları fazladan ilgi görür ve
,l.ı/ı,ı fazla ayrıcalıklara sahip olmayı becerirler. Ama çocuk-
1.ır sorun çıkardıgında onları başkalarıyla karşılaştıran ya da
ıdıJitkar bir tutum takınan anne-babalar sorunu daha da
.ı,ıw ve içinden çıkılmaz bir duruma getirirler. "Neden ab-
1.ııı gibi olamıyorsun? Ya da, "Erkek kardeşin bize asla bu
ııır şeyler yaşatmadı" gibi yorumlarda bulunuldugunu duya­
ıız. Dikbaşlılık gösteren çocukların kabul görmeyip aileleri
ılc ilişkilerinin kesildigini, aileleri ile arasında geçimsizlik
, ı/,ıııların evlatlıktan reddedildiklerini de duyuyoruz.
Akıllı ebeveynler, çocukların kız ya da erkek olmasının
r.ı Ja başka etkenlerin kişiliklerinde farklılıklar oluşturabile­
•·<'}?inin ve bunun pek çok şeyi etkileyebileceginin farkında­
dırlar. Bütün çocuklarıyla aralarında kuvvetli bir empati
, ı/ıışturmalarını, birbirlerini karşılıklı olarak tam anlamıyla
.ıııfayabilmelerini saglayacak noktaları bulmaya çabalarlar
ve gayet iyi bilirler ki çocuklara eşit ilgi göstermek onlara tı-
11;1tıp aynı ilgiyi göstermek anlamına gelmez. Çocuklardan
/ıiri idare edilmeye çok fazla ihtiyaç duyabilir; öteki, evde
z;ıman geçirmeye can atıyor olabilir, öte yandan diger çocu­
,ı�ıınuz desteginizi istiyor olabilir evet, ama mesafeli olarak.

Çocuklarınızın hepsini, onlara ayırdıgınız zamanla, gös­


ıcrdiginiz çabalarla ve paylaşılan sorumluluk hissiyle yürek­
lendirin. Eşitlik duygusunu vurgulamanın yollarını arayın.
Asla eşinizi, oglunuzu ya da kızınızı küçültecek sözcükler

43
GRETA NAGEL, Ph.D.

kullanmayın. Bir ailede, aile bireylerinden biri kaybettiği za­


man, kazanan olmaz.

Margaret de, Lew da fırsatların ve avantajların bütün çocuk­


lara eşit oranda sağlandığı ailelerde büyümüşlerdi. Marga­
ret 'e ve iki kız kardeşine koleje gitme olanağı sağlanmıştı;
Lew ve onun iki erkek kardeşi de koleje gönderilmişlerdi.
Ama ailelerinin daha önceki kuşakları için durum böyle ol­
mamıştı; çocukların bazılarının koleje gitmelerine izin veril­
mişti, bazılarına ise verilememişti. Lew'a, annesinin ilgili ve
yetenekli bir öğrenci olmasına rağmen, iki erkek kardeşinin
okula gidebilmesine yardımcı olmak için bir büro işinde ça­
lışmak zorunda kalmış olması hiç adil gelmemiştir. Marga-
ret de hep neden teyzelerinin ve dayılarının sadece birkaçı­
nın koleje gitmiş olduğunu merak etmiştir.
Cynthia ve Patrick, ebeveynlerinin okul gibi önemli mese­
lelerde ya da önemli günlerde verilen özel armağanlar türün­
den küçük konularda kendilerine eşit muamele etme istekle­
rini kavramışlardır. Lew ve Margaret'in, ikisini de, seçecek­
leri üniversite (ya da eşdeğer bir okul) eğitimi için destekle­
yecek olduklarını söylemelerine gerek bile yoktu.
Çocukları, önemsiz konularda eşit görünmeyen bir şeyler
olduğunda anne babalarına takılmayı bilirlerdi. Cynthia er­
kek kardeşinin ilkokul mezuniyetinde, yüzünde bir gülüm­
semeyle sızlanmıştı: ··o benden daha çok armağan aldı".
Margaret onu "Senin okulunda hiç mezuniyet olmadığını
hatırlıyorsun değil mi? O zamanlar dokuzuncu sınıfta me­
zun olunurdu, hımın, öyle değil mi? Senin ne mezuniyet bil­
dirin ne de mezuniyet törenin oldu. Yanlış mı?" diye yanıt­
ladı. Cynhtia, bundan birkaç ay sonra da, -Patrick o zaman

.44
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ııı ı .ı hirinci sınıftaydı-, "Ben onun yaşındayken onsekiz ya­


•,ıııılan küçüklerin seyretmesi sakıncalı olan filmleri seyret­
ııırıııe asla izin vermezdiniz" diye yakındı. Margaret ona
l '.ı ı rick · in seyretmesine de izin olmadığını hatırlattı. Bu ko­
ııııılaki politikaları değişmemişti, yalnızca bir defalık bir ya­
ııılgıya düşmüşlerdi. Bu kez Patrick homur homur söylendi;
·, :ynthia'yı Uzay Araştırmaları için kampa göndermiştiniz
.1111.ı!" Lew ona "Sen de gitmek ister misin?" diye sordu.
l',ılrick'in yanıtı "Hayır" oldu.
Lcw ve Margaret ailede sadece tek bir kız çocuk olduğu
ı� ııı Cynthia 'ya "Sen bizim en sevdiğimiz kızımızsın" deme-
1,·ııııde bir sakınca olmadığını biliyorlar. Oğullarına da "bi-
11111 en gözde oğlumuz" diyebilirler, çünkü o da ailedeki tek
ııP,lan çocuk. Öyle de yapıyorlar.

S.ıkın kayırmayın, iltimas da geçmeyin. Kimimiz büyük, ki­


ıııımiz küçük, hepimiz yaratılmış canlılarız.

rı YÖNTEM, ASLA KULLANILMAKTAN YIPRANMAZ

N.ısıl ki akıl kullanılmaktan ötürü eskiyip yıpranmazsa,


l'ı'ıntem de asla eski ve sıkıcı bir durum almaz. Gelişebilme­
sı de, yeni ve yaratıcı fikirlere olduğu kadar, sıklıkla kulla-
111/masına ve başvurulmasına bağlıdır.

Anne-babalarla çocukların birbirleri ile ilgili olarak birlik­


tı• yapmış oldukları seçimler ve tercihler defalarca tekrarlan­
s.ı bile eskimezler. Hatta daha iyiye giderler. Çocuklar ve

45
GRETA NAGEL, Ph.D.

ebeveynleri, aynı aktiviteleri tekrar tekrar yinelemekle arala­


rındaki ilişkileri daha da derinleştirebilir, birbirlerinin yara­
tıcılığından ve icatlarından çok hoşlanıp tadını çıkarabilirler.
Tao, ne katı programlar ile, ne de birilerinin ne zaman ne­
yin yapılması gerektiğine dair fikirleri ile kaçınılmaz bir bi­
çimde sınırlandırılmış değildir. Zaman olur, herkes aynı şe­
yi, her biri farklı bireyler olduğu için farklı şekillerde yapı­
yor olabilir. Bazı zamanlarda ise, herkesin farklı şeyler yapı­
yor olması onları bu anlamda aynı kılabilir.

Göreceksiniz, Tao 'nun içinde olmak asla yorgun düşme­


mek ve yıpranmamaktır.

John ile Dot evlendiklerinde, daha önceki evliliklerinden


olan çocuklarının birlikte iyi vakit geçirmelerini ve araların­
daki ilişkilerin doğal bir şekilde gelişebileceği gündelik
deneyimler yaşamalarını arzu etmişlerdi. Ailecek sık sık çöle
kısa yolculuklar yaptılar. John ikinci evliliğini yapmadan ön­
ceki yıllarda Mojave çölünün ortasında beş dönümlük bir
arazide, üzerinde ağaçtan küçük bir evin bulunduğu bir 'yer'
oluşturmaya başlamıştı. Şık bir yer değildi, daha çok arka­
daşlarının ziyarete geldiği ve eğer isterlerse ufak ufak inşa
edilmekte olan evin orasına burasına eklemeler yapıp, çivi
çakmakla vakit geçirebilecekleri bir tür kafa dinleme yeriydi.
Orada yapılan belli başlı şeyler, etraflarındaki çölü keşfe çık­
mak, basit yemekler yemek ve geceleri de hep beraber kamp
ateşinin başında oturmaktı. Çöle yapılan bu yolculuklar yeni
oluşturdukları ailelerinin büyüme sürecinin önemli bir parça­
sı olmuştu. Dot şöyle düşünüyordu: "Burası eğer ailemizi
oluşturmamızı ve bir birliktelik duygusuna sahip olmamızı
sağlayacaksa, demek ki yapılması gerekli bir şey."

46
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l > zamanlar yaşları yedi ile onaltı arasında değişmekte


ııl,ııı ı,�ocuklar, çölde geçirilen zamanın harika olduğunu dü­
•1ııııuyorlardı, Onları çevreleyen kırsal manzarayı yavaş ya­
ı•,ış keşfettiler, tüm o kahverengi sürüngenlerin ve yemyeşil
l,,ıktüslerin özel adları ve birer kimlikleri olduğunu öğrendi­
lı•ı. Zaman içinde çevre sakinlerinin birkaçının bilimsel ad-
1.ıı 1111 öğrendiler, hatta bazılarına kendileri ad bile taktılar.
ı ;, ıriınüşe bakılırsa sürekli olarak mutfak kapısının kenarın­
' l.ı ııturmakta olan kertenkelenin adı "Pal" oldu.
l,:ocuklar uzun yürüyüşlere çıktıklarında demet demet
,ııl.ıi;ayı ile döner, bunları gece kamp ateşine atmak üzere sı-
1, ıı ., demetlerlerdi. Yakınlarda rengarenk asma kabakları
ı•,ınlı ve çocuklar en güzellerini getirip bunlarla kulübeyi tu­
ııııını, sarı ve yeşil renklerde süslüyorlardı. Büyük olanları-
11111 bisikletlerine atlayıp ebeveynlerinden uzaklaşarak bu
Hllvcnli ama ayak basılmamış topraklarda saatler süren ma­
ı l'l'al:ır yaşamalarına izin veriliyordu.
l'>ğleden sonraları çoğunlukla öylesine oturmak hoş olu­
yı ırdu. Bütün aile bireyleri kitap okumaktan zevk alıyordu
vı• ı,:or•ıkların hepsi şu ya da bu şekilde sanatla ilgiliydi.
l'ıılly insan ve at resimleri çizmeyi seviyordu, Irma ise kü­
\llk kaya parçalarını gruplandırıp desenlemekle saatler geçi­
ııvıırdu. Kulübenin içine bir çeki düzen vermek de -eşyala­
ıı düzeltmek, toz almak, toplamış oldukları asma kabakları-
111 çiçek şekli vererek mutfak ve oturma odasının etrafına
vrrlcştirmek- çok hoşuna gidiyordu. Natalie, tersini çevirip
ıızcrine güneşin ısıttığı bir havuz yerleştirmekte kullandıkla­
ıı eski su kulesinin kapağının orada oturup kitap okumayı
·,ı·vcrdi. Joe ile Ralph ise, rüzgarın oralara sürüklediği, eski
lııılübelere ait tahta ve metal parçalarını inceleyerek birlikte
� .. ,.ıtler geçiriyorlardı. John'un denetimi altında çatı ve pen­
ı ,·relerin nasıl inşa edildiğini de öğrendiler.

47
GRETA NAGEL, Ph.D.

Her gece, kapkara gökyüzünde milyonlarca bembeyaz


yıldız parlarken, evin yakınında ateş yakıp etrafında halka
oluşturuyorlardı. Ateşin başında eski güzel şarkılar söyleme­
ye ilk John başlıyordu. Herkes şarkı söylüyordu, ağızların­
dan dökülen "This Land is Your Land", "Leavin' on a Jet
Plane" ve ''I've Been Workin' on the Railroad" gibi şarkılar
uçsuz bucaksız geceye dağılıyordu.
Bir düzine belki daha fazla şarkı söyledikten sonra, her­
kes kampta duyduğu öyküleri, okulda öğrendikleri fıkraları
anlatırdı. Hortlak öyküleri anlatılıyordu, "Tak tak! Kim o?"
şakalarından bile kimse yakınmıyordu, çünkü orada herkes
birbirini olduğu gibi kabullenmişti.
Kulübeye geri döndüklerinde masaya geçip oyun oynaya­
bilirlerdi. Eski "Monopol" ve "Scrabble" takımları her za­
man için kullanılmaya hazır, onları bekliyordu. Bu oyunlar
bazen birinin, bazen diğerinin yeteneklerini ortaya çıkarı­
yordu. Bir keresinde "Scruples" diye bir oyun oynadılar. Bir
tür itiraflarda bulunma oyunuydu. Bu oyun onlara hem bir­
likte oyun oynamaktan zevk alma olanağı, hem de bir süre
için karşılıklı ahlaki değerlerden konuşma şansı verdi. De­
ğerlendirmeleri görmezden gelinecek gibi değildi doğrusu.
"Böyle bir şeyi gerçekten yaptığına inanamıyorum!"
"Sahiden öyle mi yapardın?"
"Sanırım ben de aynı şeyi yapardım."
Bir gece, başka aileler çöle onları ziyarete geldiğinde,
genci yaşlısı yaklaşık yirmi kişi, kulübedeki mumları söndü­
rüp "Geceyarısı Katili"ni oynadılar.
Bu kaçamak zamanlar, hem çocuklara hem de yetişkinle­
re, doğadan ve çöldeki vahşi yaşamdan küçük, basit tatlar
alma ve birbirlerini daha iyi, gittikçe daha da iyi tanıma şan­
sı verdi.

48
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

/ ,ıc, 'd;ı, her şeyin kendiliğinden gözler önüne serilmesine


ı:ııı verirsiniz.

' J..'/:NDİNİZİ DÜŞÜNMEYİN

/ ,ıı, 'd�ı ebeveynler öncelikle çocuklarını düşünürler.


. ·\nne-babalar, sizin nelerle ilgilendiğiniz önemsiz değil­
,/,,, oıma her zaman her şeyden önde gelemezler. Çocukla­
, ıııız;ı onları sevip onlarla ilgilendiğinizi belli ettiğinizde, si­
:c•. ilginizin karşılığını vereceklerdir. Çocuklarınızın her bi­
ı ıııc daimi ve başkalarına ya da başka şeylere dağılmayan
, lıkk.·ıtinizi verebilmek, akıllı ebeveynliğin mükemmelliğe
ıı/,ıştığı noktadır. Elbette ki, sorumluluğunu bilen ebeveyn­
/,., işlerine olan yükümlülüklerini yerine getirirler. Kişisel
.ıııl.ıında zenginleşmelerini ve yenilenmelerini sağlayabilmek
,, ııı ;ırasıra hoşça zaman geçirmeye de gereksinim duyar ve
/,, ırlc yaparlar. Ayrıca ilgilenmeleri gereken önemli ev işleri
, I,· wırdır. Ancak, çocuklara ayrılması gereken zaman, yapı­
/,ıı ·.ık diğer önemli işlerin yerine konmaz ama onlardan ön­
' c gelir. Bazen ebeveynler diğer sorumluluklarını yerine ge­
ıırirken, çocuklarını da buna dahil etmenin eğlenceli yolla­
ııııı .arar bulurlar. Çocuklarınızla, yapmaktan büyük keyif
.ıldıkları şeyleri birlikte yapmak için tek tek özel olarak ran­
ı/cvıılaşın. Karşılığını alacaksınız.

ikiz oğullarını yetiştirirken, Mapita'nın karşısına, kendisini


►:üstermesini ve zorlamasını gerektiren pek çok durum çıktı.
iki kişinin üstlenmesi gereken görevleri tek başına yerine ge-

49
GRETA NAGEL, Ph.D.

tirmek zorunda olduğunu fark etti. Önceleri, bu hareketli iki


delikanlıyla başa çıkıp çıkamayacağından emin değildi. Sa­
muel ve Jacob emeklemeye ve sıralamaya başladıklarında,
oturma odalarındaki pek çok eşyayı kaldırdı. Kısa süren evli­
liğini yapmadan önce yıllarca kullandığı sehpanın sivri köşe­
leri ve cam yüzeyinin altından tehlikeli bir biçimde çıkan de­
mir ayaklan vardı. Onu sattı. Yabancı ülkelere yaptığı seya­
hatlerde topladığı tabaklar değerli porselen heykeller de ko­
layca kırılabilecek el yapımı çömlekten yapılmıştı. Onları gü­
zelce sarıp sarmaladı, paketleyip yedi yılı aşkın bir süre do­
lapta sakladı. Oturma odalarında kalmasına göz yumulan tek
eşya kullanmaktan yıpranmış, mavi pofuduk bir koltuktu.
Sanchez ailesinin çocukları, annelerinin her zaman onlar
için orada olduğuna güvenebileceklerini biliyorlardı. Mapi­
ta · nın, oğullarının okulda başarılı öğrenciler olacaklarından
hiçbir zaman en küçük bir kuşkusu olmadı. Onların eğiti­
miyle çok ilgiliydi, öğretmenlerini ve gerektiğinde okul mü­
dürünü ziyaret ederdi. Çocuklarının öğretmenlerine her za­
man çok inanmasına ve onları desteklemesine rağmen okul
toplantılarında konuşulanl:ı.rı hep ilgiyle dinler, çocuklarına
adil davranıldığından emin olmak için sorular sorardı. On­
lar için okullarında geçirdiği zamanların son derece değerli
olduğundan hiç kuşkusu yoktu.
Mapita, oğullarının kıyafetlerini, spor malzemelerini ve
okul gereksinimlerini sağlayabilmek için çok, hatta bazen iki
işte birden çalışıyordu. Çalıştığı zaman boyunca onlara
mümkün olan en iyi çocuk bakımını sağlamak istiyordu. En
iyisinin evlerine gelecek biri olduğuna karar verdi ve çocuk­
lara alışık oldukları yerde, kendi evlerinde bakacak bir bakı­
cı kadın tuttu. Mapita, çocuklarının ailesinin anadilini kul­
lanabilmesini arzu ediyordu, bu yüzden onlarla gün boyun­
ca İspanyolca konuşabilecek birini bulmuştu.

ı;o
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Mapita'nın iş günü sona erdiğinde, ailesi diğer sosyal yü-


1,ııııılülüklerinden önce gelirdi. Birçok arkadaşı vardı, bun-
1.ııın çoğu işten edindiği arkadaşlıklardı, ama sosyal yaşamı-
11111 ailesine ayıracağı zaman ve enerjiden çalmasına izin ver­
ııwı.Ji. Hayatı, basit akşam yemeklerinden, akrabalarla va-
1,ıı geçirmekten, arkadaşlarıyla görüşmekten ve oğullarının
, l.ı gidebileceği yerlere gitmekten ibaretti.
Jacob ve Samuel lise birinci sınıfa geçtiklerinde, Mapita,
işinin aile yaşamıyla çakışmakta olduğunu fark etti. Yetişkin·
öğretmenlik yapmak ve gece okulunu hafta sonları da dahil
olmak üzere yürütmek tam da çocukların evde olduğu
·saatlerde onun evde olamaması anlamına geliyordu ve bu hiç
hoşuna gitmiyordu. Biliyordu ki, ikisinin de önünde onları
bekleyen üniversite eğitimi vardı ve liseden mezun olacakları
o yılın sonunda büyük bir olasılıkla üniversiteye gitmek için
evden ayrılacaklardı. Hayatındaki öncelikler gayet netti,
böylece, kariyerinin başlangıç yıllarında yapmakta olduğu
gündüz okulu öğretmenliği işine geri dönmeye karar verdi.
İkizler kendisine gerek duyduğunda yanlarında olabilmek
�l.ıpita için her zaman kolay olmuyordu; yapmak isteyebile­
'rP,i diğer şeylerle çakıştığı zamanlar oluyordu. Bazen çocuk-
1.ır annelerinin ajandasına bakma gereği duymaksızın onun
,.ınıanının nasıl olsa kendilerine ayrıldığını farz ederek hare­
lirl ediyorlardı. Mapita bir pazar günü, oğlanların kendisini
, I,· dahil ettikleri başka planları olduğundan habersiz, işten
lıır arkadaşıyla öğle yemeği için sözleşmişti. Samuel ve Jacob,
ı·vlcrine on kişiyi, yakındaki bir restorandan getirtilmiş ev ya­
pımı "mole" ve "tamale" de dahil birçok Meksika yemeği ve
l ıı ıl bol cipsle abur cubur ikram edecekleri bir bowling parti­
•,ıııc davet etmişlerdi. Mapita'nın parti boyunca arkadaşlık
ı•ılchilmesi için iki yetişkin aile dostlarını da bu partiye çağır-

51
GRETA NAGEL, Ph.D.

mışlardı. Mapita yemek randevusundan vazgeçmek duru­


munda kaldı, ama iyi zaman geçirdi.
Altı aylık oldukları zamandan bu yana Samuel ve Jacob'a
evlerinde hep hem nitelikli hem de çok zaman ayrıldı. Ma­
pita oğullarının gereksinimlerini karşılamaya ayırdığı zama­
nı asla onlara çok görmedi. Belki diğer ilişkileri mükemmel
ve kolay yürümedi ama yaptığı tercihler onun asıl önceliği
olan çocukları üzerinde yoğunlaşabilmesini mümkün kıldı.

Kendinizi arka plana alın, sonunda yarışı önde bitirdiginizi


göreceksiniz.

8. REKABETE YOL AÇACAK DAVRANIŞLARDA


BULUNMAYA VE KULLANDIĞINIZ SÖZCÜKLERE
DİKKAT EDİN

Kardeşler arasında rekabet çok eski zamanlardan beri hep ol­


muştur. Bir ebeveyn, çocuklarından birine 'harika bir çocuk'
oldugunu söylediginde, diğer çocuğunun, kendisinin harika
olmadığını düşünmesine neden olacaktır. İltifat almayan, öv­
güde bulunulmayan bir çocuk asla kazanan biri olmayacaktır.
Azar ve paylamalar da çocuklara çeşitli mesajlar iletir. Ço­
cuklardan birine diğerinin önünde ders vermek her zaman
aynı mesajı diğer çocugun da almasını sağlamaz. Eğer bir
ebeveyn, çocuklarından birini diğeriyle karşılaştırırsa (''Ablan
asla böyle bir şey yapmazdı!" . . . "Neden sen de erkek karde­
şin gibi olamıyorsun?'') onun içerlemesine ve inkar etmesine
neden olabilir. Eğer bir ebeveyn bütün gün defalarca çocuk-

52
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l.ıımd:ın birinin kusurlarına işaret ediyor, diğer çocuğunu ise


lıı, lıir şey için cezalandırmıyorsa, eleştiri alan çocuk kendisi­
ııı· ;ıdil davranılmadığı duygusuna kapılacaktır. Sesinizin to-
1111 /ıile sorun olabilir. Anne-babalar bazen gözde çocuklarıy-
1.ı ı.ıtlı tatlı konuşur, diğerine ise sert komutlar ve sorular yö­
ııdtırlcr. Bazıları diyebilir ki, bazen çocuklar eleştiriyi "hak e­
,l,l'ıırl:ır". Hiçbir çocuk eleştiriyi hak etmez; bütün çocuklar
ı ılıl'klendirilmeyi ve değişik durumlar sözkonusu olduğunda
lı,·ı• doğru olan şeyleri yapma duygusunun kazandırılmasını
/,.,� ,·der. Çocuklar buna ek olarak kendilerine yol gösterilme­
·,ııı,· ,·,e yanlışlarının düzeltilmesine gerek duyarlar.

flrif,ıtlar ve övgüler önemlidir. Açık ve belirli olmalarını


,,ıgl.ıvm ve onları rüşvet olarak kullanmayın. ("Odanı temiz-
1,•ıııl'k için bu kadar uğraşmış olmanı gerçekten takdir ediyo­
, ııııı. " ... " Resim yapmakla geçirdiğin saatler değmiş doğru­
·,ıı ı,.'ok profesyonelce görünüyor.") Bunu her zaman diğer
1, ,, ııkl:ırınızın yanında yapmayın. Azarlamalarınızı da çocu­
ıııııııızl.ı başbaşa olduğunuz zamanlara saklayın. Yaptığınız
,1,ı:ı'iımeleri mümkün olduğunca basit tutun ve yapılmasını
ı,•ı, ılı ettiğiniz olumlu davranışların neler olduğunu tanımla­
, ııı /"Ödevlerini yapmadığında bu ödevlerin çok da önemli
,,/111.ıılıklannı söylüyorsun. Daha zorlu ödevler yapmak isti-
1,ıı.•ı,111 öğretmenine gidip bunu konuşabiliriz.") Tutabileceği­
ııı: .�ı'lz/er verin ve bunları tutun. Bunların hepsi onlara duy­
,lıı.ıııırııız koşulsuz sevgiyi belli edecek işaretlerdir.

11, ,lly ilkokuldayken, Kate ve Carl kızlarının okuldan eve gel­


' lııııııılt· odasına çekilip çizimler yapmaktan hoşlandığını fark
, ı ı ıl,·ı. Masasının başında resim defteriyle saatler geçiriyordu
ıı· 11111111 artık ara vermesini sağlamak başlı başına bir iş ha­
lııı,· gdrnişti. Legolarıyla oynamaktan da hoşlanıyordu. İlko-

53
GRETA NAGEL, Ph.D.

kul yılları boyunca, televizyon seyretmek yerine türlü türlü


yapılar tasarlayıp inşa etmek onu mutlu ediyordu. Carl ve
Kate yalnızca onu övmekle kalmayıp, kendilerini sık sık yer­
de onunla birlikte bir şeyler yaratırken buluyorlardı.
Flanaganlar, kızları Holly'nin ev ödevlerini yapmaktan
da gerçekten zevk aldığını fark ettiler. Her ödev onun için
özel bir olaydı, oturdukları semtte bulunan kırtasiye dükka­
nında tanınıyordu, çünkü ödevleri için sık sık resim malze­
meleri, plastik dosyalar, sayfa ayraçları ve etiketler satın alı­
yordu. Verdiği raporlar ve çeşitli ödevler, eklediği resimler,
ilginç kapak sayfaları ve 'profesyonel' görünümleriyle çok
dikkat çekici ve ilginç oluyordu.
Corey ise Holly'nin yapmaktan hoşlandığı şeylerle pek il­
gilenmiyordu. Okul iyi gidiyordu. Ödevler yapılması gereken
şeylerdi. Babasıyla birlikte resim yapmak da eğlenceliydi,
ama bazen. Carl ve Kate, Holly'i onun gözünde bir örnek,
benzemeye çalışması gereken abla figürü konumuna getirme­
meye özen göstermeleri gerektiğinin farkındaydılar. Sanatsal
yetenekleri ve okulda başarılı olmak için uyguladığı yöntem­
ler Holly'nin yalnızca kendisine özgüydü. Corey'nin güçlü
olduğu alanlar başkaydı ve bunların bazılarını anlamaları ve
açıkça görmeleri çok da kolay değildi. Corey eğlenmeyi se­
ven, sosyal bir insandı. Korku kitapları okumaktan hoşlanır­
dı. Teneffüsler ona göre harikaydı, çünkü o oraya buraya
koşmayı çok severdi. Okulda uzun sürelerle oturup dikkati­
ni vermek zorunda kalmak ona zor geliyordu.
Corey, altıncı sınıfa giderken, bir aile dostlarına "Okulda
en önemli şeyin öğretmen" olduğunu söylemişti. "Eğer öğret­
men sıkıcı biriyse bu çok kötü." Öğretmeninden pek mem­
nun değildi, çünkü çok yavaş konuşuyordu, öyle yavaş konu­
şuyordu ki daha "Çocuklar... kitaplarınızı... çıkartın" derken

54
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ıı\'kııya dalabilirdiniz. Yedinci sınıfa geldiğinde, okulda işle­


ı 111 yürüme şeklinden sıkılmıştı. Carl ve Kate'in deyişiyle,
,ıvarclik" yapmaya başlamıştı. Notları düştü ve hiç saygısız
1111 \·ocuk olmamasına rağmen, genellikle dikkatsiz bir çocuk
ıılııp çıktı. Öğretmeniyle yapılan toplantılar felaketle sonuç­
l.1111111yordu, çünkü o bütün bunlara karşın iyi bir çocuktu. Yi­
ııı· de, ebeveynleri ve öğretmeni onun için kaygılanıyordu.
Kate ve Carl, sekizinci sınıfa geldiğinde de okulun Corey
ı,, 111 kolay olmadığını gördüler. Durum böyleyken bile,
1 lıılly · nin okul başarısına işaret etme yoluna gitmediler.
l lııUy · o sıralar, okul birincisi olma yolundaydı ama bir
Nı\·in sen de ablan gibi olamıyorsun" konuşması yapmak
ı,..k akıllıca olmazdı. Gideceği liseyi seçme zamanı geldiğin­
' lı·. ( '.orey ortaokuldan sınıf arkadaşlarıyla yine aynı sınıfta
, ılıııak zorunda olmayacağı bir yere gitmek istedi. Çok ama
\ ı ık uzun süredir tanıdığı arkadaşlarından biraz uzaklaşmak
vı· yeni arkadaşlar edinmek istiyordu. Kuzenlerinden ikisi-
11111 devam ettiği, yöre liselerinden birine gitmeye karar ver­
' lı. Annesiyle babası da onların izinden gitmesi konusunda
, ı111ınla hemfikirdiler.
Yeni okulunda dokuzuncu sınıftayken Corey hayatında
ılk kez Amerikan futboluyla tanıştı. Tam bir acemi olduğu
>:c·rçcğine rağmen, ailesi onu destekliyor, takım çalıştırıcısı
ı 11111 cesaretlendiriyor ve takım arkadaşları da ona sabırlı
ıl.ıvranıyordu. Deneyimsiz oyunculardan oluşan 'beyaz ta-
1,ıın'daydı. Kolay değildi. Tekrar tekrar ve çok sıkı çalışma­
�.,. yaralanmalara, ağrılara ve acılara katlanması gerekiyor­
' lıı. Tüm bunlara rağmen Carl ve Kate oğullarının futbol oy-
11a ınaktan zevk aldığını ve bunda da gayet iyi olduğunu göz­
lemlediler. Yeni kazandığı güven ve kararlılık duyguları Co­
ıı•y'nin hayatının başka birçok alanına da yansıdı. Lise son
•;ııııftayken, bir gazetenin ön sayfasında Corey hakkında yer

55
GRETA NAGEL, Ph.D.

alan yazıda, ondan eyaletlerinde yılın en iyi oyuncularından


biri olaralc' söz ediliyordu. Daha sonra da Güney Kaliforni­
ya'da yılın en iyi oyuncusu oldu. Corey de, annesi babası
da, onun çok çalışmasının karşılığını alıyor olmasından
ötürü şaşkınlıkla karışık bir hoşnutluk hissediyorlardı.
Kate ve Carl, çocukları ödül aldıklarında yapılacak en iyi
şeyin onları takdir etmek, onlarla gurur duyduklarını belli
etmek ve bu ödülleri almalarını sağlamış olan sıkı çalışma ve
kendini bir amaca adamak konusunda onları övmek olduğu­
na inanıyorlardı. Bu davranışı onurlandırdıklarında, diğer
aile bireylerinin de bir ödül alabilecek olduğu fikri netlik ka­
zanabilirdi. Bir yeteneğe sahip olmak tek başına önemli de­
ğildir, ama çaba göstermek başlı başına önemli bir şeydir.

Sözcükler, belki kemikleri kırmayabilir, ama pekala kalp kı­


rabilirler.

9. MADDİ OLAN ŞEYLER GEÇİCİDİR,


MANEVİ OLANLARSA KALICIDIR

Tao, iyi ebeveynlik yapmanın şık ve pahalı şeylere ya da


maddi değerlere bağlı olmadığını bilir. Ebeveynler, çocukla­
rına başka insanlara saygı göstermenin, sahip olduklarını
onlarla paylaşmanın yolunu gösterecek deneyimler kazandı­
rabilirler. İnsanoğlunun sahip olduğu güçler yalnızca fizik­
sel kuvvetin ötesindedir. Çocukların hayattaki değerleri ve
inançları tanımalarına yardımcı olmak yavaş ilerleyen ama
sonunda ödülünü gördüğünüz bir süreçtir.

56
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

<,' ııcuklarınızın, hayatın, günlük yaşamın ve günlük ya­


;,.ıııııl,ıki kutlamaların -oyuncakların, eşyaların ve giysilerin­
, ,ı:ı·vselliginin çok ötesindeki yönlerini de görebilmelerine
ı .ııılıın edin.
,'>'ızin, hayatın daha derin boyutları konusundaki anlayı­
·,ıııızııı ne oldugunu keşfetmelerine izin verin. İşe, ogulları-
111:111 _va da kızlarınızın özünde zaten varolan, başkalarına
l,.ıı�ı �vi olma duygusunu uyandırmakla başlayın.

1 ı, ,ı ve John, ailelerini biraraya getirdiklerinde, birbirlerine


ı:ıı, lıı duygular besliyor, birbirlerini derin bir ilgi ve seve­
' ,·ıılikle seviyorlardı. Ama, yaptıkları evliliğin sadece birbir-
1,·ı ıııc olan bağlılıklarından ibaret olmadığının farkındalardı.
l .vlılikleri ancak her ikisinin de ailesi birbirlerini ve içinde
ı·,ı!;,ıJıkları dünyayı sevmeyi öğrenebilirse başarılı olmuş sa­
l' ıl,ı bilirdi. Onları birbirlerine daha da yakınlaştırabilmek
ı,ııı Dot her haftanın bir gecesini 'aile gecesi' ilan etti.
Singleton'lar için bu aile gecesi, haftanın belirli bir günü
ılı•r,ildi. Bunun yerine, herkes kendi ders, spor ve okul
..ıkinlikleri programına bakıp, sonraki haftanın ve ayın han­
.ıı �ecesinin herkes için uygun olduğuna karar veriyordu.
l lrr hirinin o akşam ne yapılacağı ile ilgili öneride bulunma
, ,l,ınağı vardı. Bazı akşamları evin dışında geçiriyorlardı.
ı lkıılda özel bir gösteri varsa, bütün aile steyşın otomobile
ılııluşup birlikte onu görmeye gidiyorlardı. Bazen aile gece­
•,ıııdc profesyonel bir tiyatro gösterisi izlemeyi de içeren bir
ı:r:ı.inti yapıyorlardı, bazen de yakındaki bir kentte bulunan
ı•l.ınetaryuma gitmek üzere yolculuk ediyorlar, birlikte yıl­
ılı:ı.ları seyrediyorlardı. Aile gecesinde kumsalda yürüyüş de
v,ıpılabilirdi, okul kıyafetlerini almak üzere alışveriş merke­
ııııc de gidilebilirdi.
GRETA NAGEL, Ph.D.

Yine de, aile geceleri çoğunlukla evde geçiyordu ve gali­


ba herkes için en unutulmaz geceler de bunlar oluyordu. Bu
özel zamanların büyük bölümünde hepsi birlikte güzel bir
akşam yemeğini paylaşıyorlardı.
Arkadaşları, Singletonlar'ın eğitime çok büyük değer ver­
diklerini çok iyi bildiklerinden, Dot ve John'a aile gecelerin­
de çocukların ödevlerini nasıl yaptıklarını soruyorlardı. Ve al­
dıkları yanıt onları şaşırtıyordu. Ev ödevleri önemliydi
kuşkusuz, ama aileleri kadar öncelikli değildiler. Bir ev öde­
vi projesi aile gecesinden arta kalan zaman içerisinde bitirile­
memişse, Dot ve John o dersin öğretmenine bir not yazıyor­
du ve o ödev ertesi gün mutlaka yapılıp bitirilmiş oluyordu.
Ailelerini yeni yeni oluşturmakta oldukları ilk yıllarda,
John ve Dot, kilisedeki gençlik grubuna danışmanlık da yapı­
yorlardı. Bütün aile, henüz gençlik grubu yaşına gelmemiş ço­
cukları bile, grup toplantılarının ve seyahatlerinin hemen
hepsine katılıyorlardı. Zamanlarının çoğunu, paylaşılan ak­
şam yemekleri, toplantılar için küçük oyunların sahneye ko­
nulması, yiyecek yardımları için malzeme toplanması ve ci­
vardaki yaşlılar evinde onlar için şarkılar söylenmesi gibi kili­
se faaliyetleri ile meşgul olarak geçiriyorlardı. Kilise çalışma­
larının en önemlilerinden biri yıllık sırt çantalı geziydi. Her­
kes arabalarına ya da kamyonetlerine atlayıp, Sierra Dağla­
rı'nın doğu yakasına gitmek üzere yola çıkıyordu. Her grubun
ya da ailenin kendi kamp donanımı vardı ve herkesin 2. 700
metre yükseklikte pişirilecek ve beraberce yenilecek olan ye­
meklerin bir ya da iki malzemesini de taşıması gerekiyordu.
Kilise ile olan ilgileri nedeniyle, Singleton ailesi, Meksi­
ka'ya Baja kentindeki öksüzler evine yardım amaçlı on, bel­
ki daha çok yolculuk düzenlemişti. Bütün aile, yiyecek mad-

58
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ıldı·ıı. alt bezleri, çeşitli giysiler ve onarım için gerekli mal­


ı l'lııl'icrle birlikte oraya gidiyorlardı. Öksüzler evine vardık­
Lıı ııııla, binanın yanındaki alanda kendilerine uygun bir yer
l,ıılııp oraya çadırlarını kurar, uyku tulumlarını yerleştirirler­
ılı lkhckleri kucaklarına alır, onlara sevgi gösterir, sonra da
, , , ıksuzler evinde yaşamakta olan doksan kadar çocuk için,
,lııv.ırların boyanması, yabani bitkilerin temizlenmesi, çiçek
, 1, ılıııcsi ve onarım gibi işleri yapmaya koyulurlardı. Çocuk-
1.ıı 1.ı hcyzbol oynarlardı ve aynı yerde yirmi kadar başka zi­
ı ,ıı,·ı\·i de olduğundan, bu oyunlar oldukça gürültülü ve he­
ı ,., .iıılı geçerdi. Dot'un İspanyolca bilmesi işe yarıyordu,
,ıııı,ı zaten, diğerlerinin hiçbirinin bu dili bilmemesi keyifle-
11111 kaçırmıyordu, karşılıklı etkileşimde bulunabilmelerini
ılı• ,·ııgellemiyordu.

: ... ,!'/ ve dürüstlük dışarıda bir yerlerde değildir; içinizden


ı:dır. Diğer insanlarla bağlantı kurabilmek için, gereksiz sı-
1111/;ımaları ortadan kaldırmayı öğrenmelisiniz.

ıo < >TORİTER OLMAYIN

. \kıllı ebeveynlerin otoriteleri vardır, ama otoriter davran-


111.11·1 tercih etmezler. Çocuklarından, her aile bireyinin hep­
•,ıııiıı iyiliğini düşünerek bunun için çabalamakta olduğu bir
.ııl,·ııin bir parçası oldukları için saygı görürler. Çocuklarının
k.ır.ırlarını verirken kendilerine dayanmasında ya da bir işi
ıı.ısıl yapacaklarını kendilerine açıklamada ısrarcı olmazlar.
ı .· ,,,'da. aileler dikte ettikleri şeylere çocuklarının körü körü­
ıı,· uymalarını talep etmezler. Ancak, aralarında bir anlaş-

59
GRETA NAGEL, Ph.D.

maya varmışlarsa, çocukların başladıkları ya da yapmaları


gereken işi bu anlaşmaya uygun olarak sonuna kadar götür­
memelerinin bazı sonuçları olacaktır.
Her zaman, "Bu, sana bulaşıkları yıkamam tam dördüncü
kez hatırlatışım. Çabuk buraya gel ve yıka!" şeklinde bagıran
bir baba çocuguna iyilik yapmamaktadır. Ev işleri ve bunla­
rın yapılması gerektigini unutmamak çocugun sorumlulugu­
dur. Bir işin bitirilmesi gereken sürenin karşılıklı olarak belir­
lenmesi ve bittiginde nasıl olması gerektiginin üzerinde birlik­
te anlaşmaya varılması, bir plan yaratmanın yolu olabilir.
Çocuklarınızın neyi ne şekilde başaracakları konusunda
söz sahibi olmalarının ve bunları yaptıkları şeylere yansıt­
malarının ve sınamalarının yollarını bulun. Çocuklarınızın
kendi başlarına da pekala gayet iyi yapabilecekleri şeyler
için size güvenmelerini beklemeyin, size bel bağlamalarına
izin vermeyin.

Margaret ve Lew çocuklarının parayı idare etmeyi öğrenme­


lerinin önemli olduğunu düşünüyorlardı. Cynthia bebek ba­
kıcılığından para kazanıyordu ama gereksinimlerini karşıla­
yabilmek için ek bir gelir kaynağına ihtiyaç duyuyordu. Lew
ve Margaret, bir dergide, harçlıkların çocuklara paranın, na­
sıl idare edileceğini öğretmek için bir araç olarak kullanılabi­
leceği ile ilgili bir yazı okumuşlardı, böylece kızları için yeni
bir harçlık sistemi oluşturdular. Cynthia ile karşılıklı oturup
tipik harcamalarının bir listesini çıkardılar. Her ay, giysi sa­
tın almak, sinemaya gitmek, doğumgünü hediyeleri almak ve
ayda bir kez CD almak için yeterli miktarda harçlık alacak­
tı. Tek istisna, her yaz dönemi sonunda okul giysileri alabil­
mesi için 100 dolarlık bir ek harçlık verilmesiydi. Sistemin iş­
lediği yıllar içinde, dans partileri için alması gereken giysiler
de annesi ve babası tarafından karşılanmaya başlandı.

60
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ı '.ynthia'nın zaman zaman hatalı davrandığı oldu, ama


ılııl,ırları ve sentleri idare etmek zorunda olmanın aslında
,·P,l<'nceli olduğunu fark etti. Değişik dükkanlardan alışveriş
l'lıııeyi, harcamalarında farklılıklar yapmayı denedi. Yeterin­
',. p,ıra biriktirirse, bazı aylar daha fazla CD almaya karar
ı·ı·ı ıp bunu gerçekleştirebilmek, başka bir zaman kendine
ıııl'I bir giysi satın alabilmek hoşuna gitmişti.
ı :vnthia üniversiteye gitmek üzere evden ayrıldığında pa­
ı ,ı.•;ırı_ı idare edebilmekte başarılı olduğunu hissediyordu ve
ı·ı·ııi çek hesabı onu heyecanlandırıyordu. Üniversitedeki ilk
l'llııı<la bir kredi kartı almaktan kaçındı, ama daha sonra bir
1, rnli kaydının oluşması için bir tane edindi. Toplam harca-
111,ılarını aydan aya ödüyordu. Birçok konuda idareli davra­
nıyordu, hatta ebeveynlerine göre bazen 'fazlaca tutumlu'
,l;ıvrandığı söylenebilirdi, çünkü makul fiyatlı giysilerin sa­
tıl<lığı yerlerden alışveriş yapmayı seviyordu.
Patrick de harçlıklarını para idaresini öğrenmek için bir
lırsat olarak görüyordu. Ortodontik diş tellerini kaybettiğin­
dl' Margaret yenilerini almak için gereken paranın yarısını
ııstlendi. Bu olaydan sonra onları koyduğu yer konusunda
daha dikkatli olmaya başladı. Finansal hatalar yapmanın ya­
ralayıcı olduğunu ve paranın nasıl harcanacağı ve nelere pa­
ra harcanacağı hususunda dikkatli olunması gerektiğini öğ­
rendi. Hatta, lisedeyken, pahalı, marka giysilerine karşı ki­
�isel bir kampanya bile açtı.

Rışkalarının size dayanmalarını, bel bağlamalarını bekleme­


vin.

61
GRETA NAGEL, Ph.D.

11. BOŞLUGUN YARARLARI VARDIR

Tao 'da wu-wei kavramı, varolmamanın yararlı olduğunu an­


latır. Bir kasenin ya da bardağın içinde kalan boş alan, bir
araç tekerleğinin jant kapağının çıkarılabilmesi için bırakılan
pay, binalardaki pencere ve kapı boşlukları, bunların hepsi
önemli görevler görür. Boşluk bırakma fikri ebeveynlere bir­
çok şekilde yardımcı olabilir. Bir soru yönelten ve bunun ar­
dından hiçbir şey yapmayan ebeveyn, aslında çocuklarına
düşünebilmeleri için zaman sağlamak adına çok yararlı bir­
şey yapmaktadır. Akıllı bir ebeveyn ortada bir söz ya da
davranış olmadığında bile, önsezileri ile, çocuğunun gerçek­
te ne demek istediğini "satır aralarını okuyarak·· anlamakla
meşgul olur. Ayrıca, konuşurken verilen araların ve yapılan
işe mola vermenin, o konuşmaya, işe önem ve anlam kazan­
dıracağını bilir.

En önemlisi, düşünceli anne-babalar çocuklarının kendi­


lerine ait boş bir alana gereksinimleri olduğunu bilir. Her
zaman orada olan, onlara görevlerin nasıl ve ne zaman ye­
rine getirilmesi ve gelecekte nelerin yapılması gerektiğini
söyleyen ebeveynler hata etmektedir. Her zaman onların
yardımını ve desteğini bekleyen çocukları, büyüdüklerinde,
kendi kendilerine doğru karar veremeyeceklerdir.

Çocuklarınıza gereksindikleri boşluğu verin. Karşılıklı ile­


tişiminizi durmaksızın verilen yönergelerden kurtarın ve ai­
lenizin her bireyi için seçenekleri açık tutun. Yakınlarda
olun ama uzak durun.

62
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Mapita, tek yumurta ikizi de olsalar, oğullarının herbirinin,


l,rııdilerine özgü mizaçları, tercihleri ve güçlü oldukları
,ılanlar ile, karmaşık kişilikler olduklarını biliyordu. Yıllar
I\ ıııde ayırt edici kişisel niteliklerinin geliştiğini fark etti, an­
' .ık oğullarını, uğraşabilecekleri çeşitli etkinlik seçeneklerine
,, ırlamak yerine bunlara doğru yönlendirmeye hep dikkat
,·ııi. Onlar için bir boşluk yaratmanın, hiçbir şey yapmamak
,ııılaınına gelmediğini biliyordu ve çocukları ellerindeki se­
\ı·ııckleri keşfederlerken, o rahat olabilirdi.
l.)ğulları okul öncesi çağlardayken, onları, genç çocukla­
ı.ı piyano çalmayı öğretmekte uzmanlaşmış bir piyano oku­
lııııa götürdü. Program, ebeveynlerin katılımını da gerektiri­
vıırdu. Mapita da, oğlanların bir gün konser piyanisti ola­
' ,ıklarından değil ama, ne tür şeylerin kendilerine cazip gel­
• lı>1ini görebilecekleri şansa böylece sahip olacakları düşün­
' ,·siyle, ne gerekiyorsa onu yapmak istediğine karar verdi.
ı ı>�ullarından her birinin ilgisini yöneltebileceği bir odak
ııııktası bulmasına yardımcı olmasının önemli bir zaman ve
p,ıra yatırımı olduğunu anlamıştı. Parasını karşılayabileceği
prııgramlar bulmaya çalıştı. Okullar, çeşitli müzik enstrü­
ıııanlarının çalınmasının öğretildiği programlar öneriyordu.
1,t·ntte sanat ve el sanatları programlarının uygulandığı yer­
lrr vardı. Mapita'nın aklında, oğlanları bir şeylerle meşgul
ıııtınak her zaman için ikinci plandaydı, o öncelikli olarak
ııııların kendi yeteneklerini ve ilgi alanlarını bulmalarına
v,ırdım etmeye çalışıyordu.
Çocuklar büyüdükçe, Mapita onları izlemekten ve tercih­
lı-rini, düşledikleri şeyleri dinlemekten hep keyif duydu.
Jacob her zaman sosyal içerikli olaylarla ilgili olmuştu.
l ler yaştan ve her çeşit insanla ilgilenmekten gerçekten hoş-

63
GRETA NAGEL, Ph.D.

!anırdı. Onun rüyası, deniz kıyısında bir yerlerde, belki Kali­


forniya 'da Newport kıyısının güneyinde, şöyle bütün gün bo­
yunca yüzüp, plajda oturabileceği. arkadaşlarıyla birlikte
çimlerin üzerindeki şezlongunda aylaklık yapabileceği bir
yerde bir evi olmasıydı. Güreş sporunu öyle çok seviyordu ki,
hayatının her gününü onunla uğraşarak geçirebilirdi. Bilim
ve matematiğe meraklıydı ve bir gün yöneticilik ya da ulus­
lararası hukuk alanına gireceğini düşünüyordu. Tartışmayı
severdi. Müzik dinlemeyi ve film seyretmeyi çok severdi.
Samuel ise, İngilizce, sosyal bilimler ve sanat ile ilgiliydi.
"Romeo ]uliet" gibi filmleri en az üç kez seyretmekten keyif
alırdı. Rüzgarın hafif hafif estiği bir yaz gününde bahçede
oturup çayını yudumlamayı, sonra da ailesiyle birlikte bir
İtalyan lokantasına gitmeyi severdi. Ve tartışmaktan değil,
ara bulmaktan hoşlanırdı.
Lise öğrenimleri bittiğinde, Mapita, oğullarının gelecek­
leri ile ilgili kararı kendilerinin vereceğini biliyordu. İkisinin
de hangi üniversiteye gidecekleri konusunda çeşitli seçenek­
leri vardı ve bir kez bu seçimlerini yaptılar mı, hangi dalda
eğitim göreceklerini seçme yolu açılmış olacaktı.
O noktaya gelinceye kadar, çocuklarını bekleyen gelece­
ği önceden tahmin etmek ve görebilmek pek mümkün de­
ğildi, bu ancak olaylar yaşandıkça bilinebilir ve anlaşılabilir­
di ve Mapita da böylesinin en iyisi olduğu inancındaydı.

Boş yer bırakmak ve yer açmak bir avantajdır.

64
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

I }. DUYGULARIN BESLENMESİNİ KONTROL ALTINA


ALIN, KARMAŞADAN KAÇININ VE İÇİNİZİN
DERİNLİKLERİNDEKİLERE KARŞILIK VERİN

1'.ış.ırken, çok geçmeden öğreniriz ki, iyi olan bir şeyin bile
l.ızl.ısı fazladır. Çok yüksek sesle dinlenen müzik sağır edi­
• ı , ı/.ıbilir. Yiyecek ve içkinin aşırı miktarlarda kullanımı sağ­
lık sorunlarına yol açabilir. Doğrudan güneş ışığı altında ça­
lışııı;ık gözümüzü alır ve konsantrasyon yeteneğimizi sınır-
1.ır. Akıllı bir ebeveyn herkesin iletişim içinde olmaktan
:,·vk almasına yardımcı olacak ölçülü bir çevre sağlar.
l',ııı/endirici ve kamçılayıcı bir ortam bazı kişilikler
•,,ızkonusu olduğunda işe yarayabilir ama hayatı aceleye ge­
ıırıııek, her günü tam kapasite ile, etkinliklerle dolu yaşa­
m.ık, konular üzerinde dikkatlice düşünülebilmesini
, ı/.ıııaksız kılar.
Sizi çevreleyen ortamın olumlu aile ilişkilerinin gelişme­
Mııc _yardımcı olabilmesinin yollarının neler olabileceği üze­
, ıııde düşünün. Ailenizle beraber dinlenmek ve eğlenmek
lfiıı zaman ayırın. Unutmayın ki, herkes zaman zaman
111.ıhremiyete gerek duyar. Sessiz sakin dinlenerek geçirilen
ı.ımanlar, birtakım işlerle uğraştığınız zamanların anlamlı
, ı/ııwsını mümkün kılar.

1.ısc yılları boyunca, Mapita'nın oğulları okullarında oldukça


popülerdi. Spor dallarında ve diğer birçok kulüpte ve etkin­
lık tc liderlik konumunu üstlendiler. Samuel. Ulusal Onur
l',ıpluluğu'nun yönetim kurulundaydı, bandoda trompet ça­
lıyordu ve öğrenci grubunun temsilciliğini yapıyordu. Jacob,
�lııck Trial takımında yer alıyordu, saksofon çalıyordu ve

65
GRETA NAGEL, Ph.D.

Birleşik Öğrenciler Topluluğu'nun yönetim kurulunda çalışı­


yordu. Her ikisi de Latin toplumunun sorunlarıyla ilgilenen
bir organizasyon olan MEChA Liseliler Klübü'nde etkin rol­
ler üstlenmişlerdi. Sanchez ailesinin evinde telefon hiç dur­
madan çalardı.
Onlar, evlerinin, özel bir sığınak, içinde kendilerini ken­
dileri gibi hissedebilecekleri ve davranabilecekleri, güvenli,
dünyevi yargılardan sıyrılıp serbest kalabilecekleri ve günlük
yaşamın telaşlı ve hızlı gidişatından korunabilecekleri bir
yer olmasını istiyorlardı. Kutsal kitap okumak önem taşıyor­
du ve her güne Kutsal Kitap'tan bölümler okuyarak başla­
manın yanısıra pazar sabahlarını da sadece ailelerine özel
bir zaman olarak ayırmışlardı.
Oğlanların lise öğrenimi gördükleri yıllar boyunca, üçü,
her pazar, telefonu fişten çekip, yaklaşık bir, birbuçuk saat
boyunca mutfak masasının başında oturup sohbet ederlerdi.
İlk önce, onbeş dakika kadar, Kutsal Kitap'tan seçtikleri
sözler üzerinde tartışır, buradaki fikirlerle kendi yaşamları
ve gelecekle ilgili planlarını ilişkilendirirlerdi. Daha sonra
da, o hafta için alınması gereken sıradan kararlar -takvim­
lerinde ne gibi etkinlikler olduğu, kimin nerelere gitmesi, ki­
min neleri yapması gerektiği ve kimin neleri yapmış olması
gerekiyordu gibi konular- üzerine konuştukları bir aile top­
lantısı yaparlardı. Pazar akşamlarını da sık sık birlikte geçi­
rirlerdi. Aile üyelerinden biri video dükkanından esin verici
türden bir film kiralamakla görevlendirilirdi. Afrika kökenli
Amerikalı bir harp okulu öğrencisinin askeri mahkemede
yargılanması üzerine bir film, hakkında dikkatle düşünüp
uzun uzun konuştukları bir ilgi odağı haline gelirdi.
Mapita evini bir sığınak olarak görür ve öyle kalması için
de sert önlemler almakta tereddüt etmez. Telefonlarının te-

66
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l,·�wkreteri yoktur ve pazar günleri haricinde bazı zamanlar­


ıl,ı da fişten çekebilir. Mapita eğer o sırada dinlenmekteyse,
,..ıl.ın telefonu açma zorunluluğu hissetmez. O ve oğulları,
ı:ııııliik yaşantılarında kendi arkadaşları ve meslektaşları ile
ıı•ı lıir iletişim içindedir ve evde geçirdikleri zamanları, on-
1.ıı la olan bağlantılarını zaman zaman koparmak için bir fır­
·,,ıt olarak görürler.
Sığınak kavramları yalnızca çekirdek aileleri ile sınırlı de-
11,ılıl ir. Onları ziyarete gelen akrabalarına kucaklarını açmış-
1.ııılır. Gerektiğinde, ihtiyacı olan bir dosta verebilecekleri
lııı yatakları daima vardır. Daniel onlar için böyle bir konuk­
'" İkizlerle aynı yaştaydı ve babası ve üvey annesi onu evin­
,1,·ıı kovmuşlardı. Sanchezler'in evinde ona orasının her za-
111.1 ıı gelebileceği güvenli bir yer olduğunu hissettirmişlerdi.
1� ıı.lcr onu uzun yıllardır tanımaktaydı. Daniel üçünün bir­
lıl, tc güreş takımında oldukları günlerden beri ikizlere iyi bir
.ıı kadaş olmuştu. Ancak evinde ailesiyle bir türlü geçinemi­
ı•ıırJu, verdiği ters ve ağır yanıtlar ve kötü davranışları ebe­
ı·,·vnlerinin ona -evlerinin ön bahçesindeki çimenleri el ma-
1,.ısıyla biçmek gibi- türlü cezalar vermesine yol açıyordu.
1 ı,ıniel sırt çantasını hazırlayıp, artık kendi başına yaşama
l,,ırarı aldığında, Samuel ve Jacob konuyu evde annelerine
,ıı,tılar. Daniel'ın, öz annesine gidip onunla yaşayabileceğini
lııliyorlardı, ancak bunun için gerekli düzenlemeleri yapma­
.,, �erekiyordu, bu yüzden sadece birkaç hafta için onlarla
l,,ılmaya gereksinimi vardı. Mapita'nın, bazen zor bir çocuk
ıılabileceğini bilmesine rağmen, Daniel'a karşı iyi hisleri var­
ılı. Daniel, hem Mapita'nın hem de Samuel ve Jacob'ın ken­
ılısini gerçekten hoş karşıladıklarını ve orada olmasından
ıııcmnuniyet duyduklarını anladığında rahatladı. Çok nazik­
tı ve onlara yardımcı olabilmek için elinden geleni yapıyor-
ılıı. Mapita, eğer mezun olana kadar onlarla kalmak ve an-

67
GRETA NAGEL, Ph.D.

nesine gitmek üzere daha sonra yola koyulmak isterse bunun


kendileri için bir sorun oluşturmayacığını bile kabul etti.

İç dünyanıza dönebilmek için yaşam temponuzu azaltın, hı­


zınızı kesin.

13. KENDİNİZİ OLDUĞU GİBİ BAŞKALARINI DA


SEVİN; BELİRSİZLİĞİ KABULLENİN

Size gösterilmesini arzu ettiğiniz ilginin aynısını başka in­


sanlara göstermek, dünyanın bütün büyük dinlerinde yer
alan ortak bir kavramdır. Bencil olmadan başkalarına saygı
göstermek her zaman kolay değildir. Aradaki mesafeleri ve
engelleri kaldırmak, ebeveynlerin başkalarını sevmek konu­
sunda çocuklarına örnek olabilmelerinin yollarından biridir.

Çocuklarına sevgi ve ilgiyi hak ettiklerini hissettirmek akıl­


lı ebeveynlerin onlara verebileceği en güzel hediyedir. Sevgi­
nin abartılı bir sevecenlik şeklinde dışarı vurulması gerekmez,
bir ebeveynin sevgisini çocuklarına sürekli bir şeyler vererek
belli etmeye çalışmasına da gerek olmamalıdır. Tao, daha
çok, onunla birlikte olmaktan zevk alındığının, onunla ilgile­
nildiğinin ve ona saygı duyulduğunun yansıtılması üzerinde
durur. Akıllı ebeveynler, ilginin simgelerinin her çocuk için
farklı olacağını anlamıştır. Armağanların bir anlamı olabilme­
si için verdiğiniz kişiye uygun olma/an gerekir. Ve üzerinde
incelikle düşünülerek seçilmiş bir armağanın beğenilmesi için
mutlaka çok pahalı olması gerekmemelidir. Kendinizi içten­
likle o armağanın içine katabiliyorsanız, verebileceğiniz en

68
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

.111/,1111/1 armağan odur. Kendine olan sevgisini geliştirmek


,•lll'vcynler için de büyük önem taşır. Kendine olan saygısı az
, 1/,111 bir insan başlaı. inS.lnlara ulaşmakta zorlanabilir.

Akıllı bir ebevyn, hareketli ve etkin çocuklarla, günlerin


ı ,,·k nadiren planlandığı şekilde geçecek olduğunu da bilir.
\ ·,·rilmiş olan sözler, alınmış olan kararlar elbette önemlidir,
.1111,1 .ıilece yapılaeak aktivitelerin pek çoğu nadiren düşünül­
,l,ı�?li gibi sonuçlanır. Aile bireylerinin zorlamaları ve kişilik-
1,·ııııin etkisi, aile dışından kişilerin uygulamayı düşündüğü­
ıııız-planı kesintiye uğratması ya da kendi planlarıyla çıkıp
,ı:,·livcrmeleri ve hatta sizin kendinizin işlerin nasıl gitmesi
.,:, ·rcktiği yolundaki düşünce ve duygularınızın değişikliğe
ıı,ı'!r,ıması, işlerin, yapılmasını planladığınızdan farklı bir şe­
kıl,lc gerçekleşmesine yol açacaktır.

Kendi bireyselliğinize saygılı olun ve bir ebeveyn olmak-


1,111 gurur duyun. Değişimin her zaman için düzeninizin ve
.,:1111/iik olağan yaşamınızın bir parçası olacağını öğrenin.

Williams ailesi kış tatillerinden birini hiç de alışılmadık bir


•wkilde geçirmişti. Aile, evlerinde tipik bir Noel günü kutla­
ıııasına hazırlanmak yerine, bir yolculuk yapmaya karar ver­
ıııişti. Aylar öncesinden aile üyelerinin birbirlerine şık ve pa­
lıalı armağanlar almamasını kararlaştırdılar. Dükkanfarda
lııılunan türden şeyler satın almak yerine, her biri, diğer üçü
t\·in kendisi bir şeyler yapacaktı. Genel olarak armağan al­
mak için harcanan paralar .biriktirilecek ve İngiltere'ye yapa­
ı akları seyahat için ayrılacaktı. Lew ve Margaret evlilikleri­
nin ilk dönemlerinde İngiltere'ye gitmişlerdi, her şey o kadar
>:üzeldi ki, oraya tekrar gitmeye yemin etmişlerdi. Noel gü­
mi yapılacak uçak yolculuklarının bilet fiyatları daha ucuz-

69
GRETA NAGEL, Ph.D.

du; ve kutlamaların ve armağanların açılmasının Noel önce­


sinde evlerinde yapılması, bir Williams aile geleneği olduğun­
dan, ertesi gün yola çıkmak onlar için sorun olmadı.
Armağanlar şık ve gösterişli şeyler değildi, ama her biri al­
dığı armağanları çok beğendiler. Cynthia kolyeler ve resim­
ler yapmıştı. Patrick hikayeler yazmış, çizgi romanlar yap­
mıştı. Margaret ise küçük modeller yapmıştı, kocası için yap­
tığı model, şarap şişesi ve peynir şeklindeydi. Ve Lew da, eşi
için çok güzel bir hikaye yazmıştı. Margaret ondan ilk kez
böyle bir armağan alıyordu, gözleri dolu dolu oldu.
Londra soğuk ve yağmurluydu, şemsiyeleri ters döndü­
ren bir rüzgar ve hepsini ayaklarına kadar sırılsıklam eden
şiddetli bir sağanak yağmur. Onlara ilk olarak ayrılan daire­
nin, üzerinde hamam böceklerinin dolaştığı aynalı duvarla­
rı ve tavanı vardı. Dahası, evet hepsi İngiltere'yi ve Lond­
ra' daki yaşantıyı ilginç bulmuştu ama o an için hiçbirinin se­
vinçten taklalar attığı söylenemezdi.
Bekledikleri kadar kaliteli olmasa da, tatilleri harika geç­
ti. Lew ve Patrick, yayı fırlamış koltuk minderini ve ölü bir
hamam böceğini, dairelerinin bulunduğu apartmanın, o ana
kadar konu hakkında hiçbir şey yapmayan yöneticisine
kanıt olarak götürüp gösterdiler, o da Williamslar'a daha te­
miz, çiçekli ve biraz daha geniş bir yer buldu. Kendi elleriy­
le yaptıkları armağanları birbirleriyle paylaşmanın, araların­
da oluşturmuş olduğu karşılıklı güven ve sevgi hisleri, bu
yepyeni ve yabancı ortamda, onlar için alışılmadık olan za­
man dilimlerini çözmeye, haritaları okumaya ve onlara ade­
ta meydan okuyan hava koşullarında gezintiler yapmaya ça­
lıştıkça daha da gelişti ve olgunlaştı. Tüm aile, İngiliz tari­
hindeki olaylarla ilgili kitapları okumaktan ve orada yapıla-

70
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

1 ,ıll'cek etkinliklerle ilgili rehber kitaplara göz atmaktan hoş-


1,ııııyordu. Aile bireylerinden her birinin, yapabilecekleri
,·t kinliklerden bazılarını seçme hakkı vardı.
< :ynthia, mermerden Elgin heykelini ve arkeolojik hazine-
1, ·ri görebilecekleri British Museum'u ve bir İtalyan restoranı-
111 seçti. Patrick, seçimini, dev bir oyuncak mağazası -oradan
l,.ıııçuktan yapılma bir oyuncak silah aldı- ve Londra Kule­
•,ı· ıı<len yana yaptı -orada gördüğü değişik tipte ve boyuttaki
ıırhlar onu çok şaşırttı ve çok ilgisini çekti-. Lew'un tercihle­
ı ı, bir klasik müzik konseri ve çok sevdiği Sherlock Hol­
ı ııcs' ün adını taşıyan bir pub olmuştu. Ve Margaret de iki
l,;ıtlı kırmızı otobüslerle yapılan şehir turlarını ve içlerinde da­
lıa önce hepsinin kitaplarda gördüğü muhteşem ve gerçek an­
i.unda esin verici resimlerin bulunduğu devasa salonları olan
National Gallery'i seçti. İngiltere'de geçirdikleri o uzun haf­
ta süresince Londra'nın dışına seyahat yapmayı da planlamış­
lardı ama, hepsi, bir gün bunu yapmak üzere oraya tekrar
gdmek fikri üzerinde görüş birliğine vardılar. Çünkü Lond­
ra ·da, kendi yaşadıkları yerden çok farklı olan bu dünyanın
lıilinen yüzünün ötesinde gizli kalmış yanlarını da gezip do­
laşırken, yapacak ve görecek çok fazla şey vardı.
Kentte yaptıkları gezintiler çok eğlenceliydi, ama kirala­
dıkları, kentin binalarını gören, tuhaf ayaklı bir banyo küve­
tinin, nemli havluların ve ancak basınca su veren, üstelik de
sıcak su ve soğuk suyun ayrı ayrı borulardan aktığı, dolayısıy­
la ılık suyla yıkanmayı olanaksızlaştırıp, ya haşlanmanıza ya
da donmanıza neden olan muslukların olduğu, kocaman çi­
\·ckli duvar kağıtlarıyla kaplı daireye döndükleri zamanlar ya­
şadıkları da en az onlar kadar unutulmazdı. İngiliz televizyon
şovları onlara oldukça hitap etmişti, alışık olmadıkları pazar­
lardan aldıkları çeşitli malzemeleri biraraya getirerek yaptık-
GRETA NAGEL, Ph.D.

lan yemekler lezzetliydi ve dışarıdaki kasvetli havadan kaçıp


içinde toplaştıkları ılık odalar da Amerika 'nın güneybatısın­
dan gelen bu aileye oldukça çekici ve hoş geliyordu. Yeni yıl
arifesi Londra 'ya çok erken geldi ve ailenin o gün hep bera­
ber olabilmesi çok neşe ve keyif vericiydi.

Kendinizi çok ciddiye almayın.

14. YÖNTEM İNCELİKLİDİR; GEÇMİŞE SAYGILI OLUN


VE ONDAN ÖĞRENDİKLERİNİZİ UYGULAYIN

Akıllı ebeveynler kararlarını verirken geçmişi gözönünde


bulundururlar. Bir şeyin 'eski' olması mutlaka onun moda­
sının geçmiş olduğu anlamına gelmez. Anneler ve babalar,
yaşamdaki geçişlerin rahat geçen birer süreç olabilmesini
sağlamak için, zamanında atalarının yaşamış olduğu dene­
yimlere başvururlar. Geçmişte yaşananlar üzerinde dikkatli­
ce düşünmek, şu anda neyin yapılmasının uygun olacağı ko­
nusundaki düşünceleri zenginleştirir.
Çocuklarınızın sizin ailelerinizin dini inanışlarını, kullan­
mış olduğu simgeleri, öykülerini, değerlerini ve anadillerini
öğrenmelerine yardım edin. Bırakın büyükanneler ve bü­
yükbabalar yaşamöykülerini onlarla paylaşsın, bu, başkala­
rının hayatına bakışlarına daha derin bir anlayış getirecek,
onları takdir etmeyi öğrenmelerini sağlayacaktır.

John ve Dot bir yıllık evliyken, tüm aile bireylerinin, her iki­
sinin de aileleri ve akrabaları ile tanışabilmesi ve onları ya-

72
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

k ıııJan tanıma olanağı bulabilmesi için Midwest'e bir aile


ı-:ı--ı.isi yapmayı planladılar. Kendi yaşamlarının ilk dönemle­
' ıııJe onlara büyük keyif vermiş olan deneyimlerin aynıları-
111 çocuklarının da yaşamalarını arzu ediyorlardı.

Aile steyşın otomobillerine binip Kaliforniya'dan yola


�ıktı, Grand Canyon'a gitmeden önce ilk durakları Pho­
ı·ııix'di. Daha sonra yol boyunca çeşitli yerlerde konakladı-
1,ır ve John'un annesiyle babasının Illinois'nin güneyindeki
ı·vlcrine varmadan önce, John'un üniversitedeki oda arka­
ıl,ışı ve ailesi ile kalmak için kısa bir süre de Chicago'ya uğ­
ı,ıdılar.
Yolculuklarında, hep bir mantık çizgisi dahilinde, baba-
1,ı rı n ın köklerinin izini sürebilecekleri bir yol izlediler.
lııhn · un çocukluk günleri Amerika' nın tam da kalbinde geç­
ıııişti. Bir çiftlikte büyümüştü ve tutucu bir ailesi vardı; yok­
_•,ııl olmalarına karşın, her zaman için cömertliğin ve dini de­
►�rrlcrin kendileri için büyük önem taşıdığını ona göstermiş­
lrrdi. John'un yetiştiriliş tarzında, iyi bir insan olmak odak
ııııktası olmuştu ve John'un da içine işlemişti. Ailesinin evi,
ıızun karaağaçların çevrelediği mütevazı bir ahşap evdi. Bü­
yıikbaba Ray ve büyükanne Pat'in altı çocuğu da bu evde
ılıı�muştu. John da dahil hepsi evlerinin yanındaki ufak gö­
lıın orada vaftiz edilmişlerdi. Bu küçük evin odalarını pay-
1,ışmışlardı. Evlerine bitişik küçük bir ek bölme daha vardı,
!,,imdi kullanılmıyordu ama çocukların büyümekte oldukları
yıllarda gerçekten de önemli bir gereksinime karşılık vermiş­
ı i. Sürmekte oldukları basit yaşantıya rağmen, Singleton ai­
lt-si her zaman ihtiyaç içinde olanlara yardım ellerini uzat­
malarıyla tanınırlardı.
John ve ailesi oraya vardığında, kız kardeşi Martha ve
l'llİştesi Larry, domuz çiftliklerinde bütün ailenin yeniden
lıiraraya gelmesi şerefine bir güveç partisi verdi. Güveç ye-

73
GRETA NAGEL, Ph.D.

mekleri, jambon, çeşitli sebze yemekleri ve salatalarla birlik­


te sunuldu, arkasından da meyveli kekler ve turtalar geldi.
Herkes yemeğini bitirdikten sonra, John'un kız kardeşleri
piyano ve org çaldı, herkes etraflarında toplanıp, tam bir
uyum içinde ve sözleri kalplerinden dökülerek belki iki saat
boyunca ilahiler söylediler.
Eve dönüş yolunda Teksas·a uğrayıp John'un annesinin
ikiz kız kardeşi Bea Teyze ve büyük kız kardeşi Helen Tey­
ze'yi ziyaret ettiler. Büyük teyzeleri saatler boyunca, kızlar­
la bildikleri yemek tariflerini paylaştı ve onlara en güzel ku­
rabiye, kek ve salataların gizli tariflerini verdi. John, hiç ev­
lenmemiş, okul öğretmenliğinden emekli olmuş teyzeleriyle
dinsel tartışmalara girişmeden edemedi. Evlerine dönmek
üzere yola koyulduklarında John Dot'a bunu onları şakayla
karışık biraz kışkırtıp ortalığı azıcık karıştırmak için yaptığı­
nı itiraf etti. Dot daha sonra aldığı mektuplardan, büyük
teyzelerin, ziyaretlerinin ardından yeni kocası ile mutlu ol­
masını ve evliliğinin uzun ömürlü olmasını dileyerek kendi­
si için uzun uzun dua ettiklerini öğrendi.
John, mühendis olmaya karar verdiğinde, ebeveynlerini
oldukça şaşırtmıştı, çünkü onlar John 'u farklı bir yöne gitme­
si için yüreklendirmişlerdi hep. Onlar, oğullarını, bir bakan­
lık ya da misyonerlik göreviyle, dünyanın uzak yerlerinde bir
geleceğin beklediğini düşünüyorlardı. Aslına bakacak olursa­
nız, aldığı dinsel terbiyenin John'un yaşamında önemli ölçü­
de etkisi oldu. Singleton ailesi de kilisede faaldi ve diğer in­
sanlara yardım etmek için zaman ayırmaktan hoşlanıyorlardı.
Ve onların çocukları da büyüdüklerinde başkalarıyla ilgilen­
me geleneğini sürdürdüler, profesyonel ya da gönüllü olarak.

Eski yöntemlere güvenin çünkü onlar şimdiyi anlamanıza


yardım edecekler.

74
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l'l. İHTİYATLI, AĞZI SIKI, ESNEK,


SAMİMİ VE DÜRÜST OLUN

.\kıllı ebeveynler, çocukları ile konuşmadan ve eyleme geç­


ıııcden önce, toplum içindeyken diğer yetişkinlere göster­
,l,klcri terbiyeli tavrı örnek alarak, durup düşünürler. Kişi­
•,c•I konular ve ilişkiler konusunda sakin davranırlar, ancak
l•ıı/Jukları, öğrendikleri şeyler karşısında heyecana kapılır-
1.ır. _Bir olayı ya da durumu çevreleyen koşulların gerektir­
,l,klcrine göre hızlarını değiştirirler, çünkü ilişkilerin, çocuk-
1.ımı hepsine aynı şekilde uyacak ölçülerde bir giysi gibi ol-
111,ıdığının farkındadırlar. Çocuklara "sahici" davranmak
, ıııcmlidir, çünkü onlar sahte olanı hissedebilirler ve güven
,wmeyen yorumlarda bulunulduğunda içerlerler.

Bazılarımız, kardeşlerinin en büyük olanı olduğu için,


,lcıguştan 'ebeveyn· olduğuna inanır. Başkalarına neyin ya­
pılması neyin yapılmaması gerektiğini söylemeye alışkındır.
ı >ysa, bir ebeveyn ne kadar "masum, başka bir deyişle ba­
sit ve naif" yani açık olmayı başarabilirse, o kadar çok şey
, ıgrenebilir.

Çocuklarınız için doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt et­


mekte tereddüt etmeyin, ancak unutmayın ki, bir tartışma,
rcıcuklarınıza, onları karşınıza alıp içinde ders alabilecekleri
ııoktalar bulunan konuşmalar yapmanızdan daha fazla bir
şqler verecektir. Çocuklarınıza karşı doğru sözlü ve sahici
cılun. Olayları tek yönlü değerlendirmekten ve o şekilde an­
maktan, boş tehditler savurmaktan, tutulmayan sözler ver­
mekten, yanlış vaatlerde bulunmaktan ve içtenlikten uzak
iltifatlar etmekten her zaman kaçının.

75
GRETA NAGEL, Ph.D.

Samuel ve Jacob ortaokul yıllarında, onları cezbedebilecek


ya da ayartabilecek olan pek çok şeye gayet iyi mukavemet
gösterebiliyorlardı. Yine de, daha yalnızca yedinci sınıftay­
ken bir vesile ile kendilerini direksiyonun başında araba kul­
lanırken buluverdiler. Mapita'nın eski eşinin kardeşi inşaat
işindeydi ve onlara yakın yerlerdeki birkaç projede çalışıyor­
du. İkizleri gerçekten çok severdi ve bu yüzden çeşitli inşa­
at alanlarına kendisiyle beraber gitmeleri için onları davet
ederdi. Bir inşaat alanını damperli kamyon ya da pikapla
korkunç gürültülü sesler çıkararak baştan başa geçmek bü­
yüme çağındaki delikanlılara çok çekici gelen bir şeydi ve o
da bunu biliyordu. "Atla, Samuel!" geri çevrilemeyecek ka­
dar iyi bir teklifti.
Mapita, Frank Amcalarıyla pek çok konu üzerinde aynı
fikirleri paylaşmıyordu. Onun tarzı, kullandığı kaba dil de
dahil olmak üzere, yeğenlerine nasıl "maço bir erkek" olu­
nacağını öğretmek amacını güdüyor gibiydi. Oğullarını mut­
lu etmek için onlara yirmişer dolarlık çekler verir ve evine
gittiklerinde canlarının istediği her şeyi yapmalarına izin ve­
rirdi. Aslında pek çok açıdan samimi ve iyi bir adamdı. İtal­
yan olmaktan aşırı derecede gururlanır ve sık sık Meksikalı­
larla dalga geçerdi. Mapita, Frank'in dikkatsizlik ve perva­
sızlık özelliklerini iyi bildiği için, oniki yaşındaki çocukları­
nın inşaat alanında kamyon kullanmakla zaman geçirdiğini
keşfettiğinde çok şaşırmadı. Ama mutlu da olmamıştı.
Frank'in yanıtı, "Rahatla biraz, Mapita. Merak etme, öl­
mezler" olmuştu.
Mapita bu gerçeği, bir gün arabasıyla işten eve dönerken,
o inşaat alanlarından birinde Samuel'ı bir kamyonu parke­
derken gördüğünde anlamıştı. Bir eleştiri bombardımanı baş­
latmak yerine, oğluyla çok sakin bir şekilde konuştu. Samu-

76
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

rl. annesinin ona bir yetişkin gibi davranmasını ve konu hak­


kında enine boyuna konuşmalarını hala hatırlar. Mapita on­
dan, nelerin olası tehlikeler olduğunu düşündüğünü kendisiy­
le paylaşmasını istemişti. Samuel annesini, üzülmesine gerek
olmadığına inandırmaya çalışmıştı, ama ne gibi korkulan ol­
duğunu da açıklamıştı. Konuşurlarken, Mapita bir gazetede,
ıçinde bulunduğu forklift çamurlu alanda yan yatınca ölen bir
operatörle ilgili gördüğü haberi de ona hatırlatmıştı. Her şey
konuşulup bittikten sonra, bundan sonra ne yapılacağını
;ıçıklayan Samuel olmuştu. Amcasına gidip ona inşaatta yal­
nızca günlük işlerde yardımcı olabileceğini söyleyecekti.
Sürücü belgesi kadar artık araba kullanmak yoktu.

I >urgun bir kirli su birikintisi, gün gelir temiz ve berrak olur.

16. KENDİ GEÇMİŞİNİZİ BAŞKALARININKİYLE


İLİŞKİLENDİRMEYİ BİLİN

Akıllı ebeveynler kendi köklerinin nerede ve ne olduğunu


öğrenir ve geçmiş hakkındaki düşüncelerini paylaşırlar. Ata­
larımızın anavatanına dönmemiz her zaman için mümkün
olmasa da, çok eski zamanların ve yerlerin kültürlerinin gü­
nümüzü nasıl etkilediklerini keşfetmek esin verici ve zengin­
leştirici olabilir. Kendi yakın kişisel geçmişleri, miras aldık­
farı ve günümüzde geçerli olan kültürel aile perspektifleri,
ebeveynlerin neler söylediğinin, belirli şeyleri ne zaman ve
nasıl yaptıklarının, nelere dikkat harcadıklarının ve neleri
önemsemediklerinin gerçek anlamını ve niteliğini her zaman
için etkiler.

77
GRETA NAGEL, Ph.D.

Başkalarına sorup ögrenerek ya da günümüzde olanak da­


hilinde olan bilgisayar araştırmalarının sonuçlarını kullana­
rak kendi kişisel mirasınızı keşfedin. Özyaşamöykünüzü ya­
zın. Ona eklemeler yapmaktan sakın çekinmeyin ve her za­
man deneyimlerinizin, hayatı anlamanızdaki etkileri üzerin­
de düşünün. Çok basit olan bir şeyleri tanımlayarak işe baş­
layabilirsiniz. Belki bir harita çizebilir ve küçük bir çocukken
oyun oynadıgınız yerin tasvirini yapabilirsiniz. En küçük ve
basit parçası bile, çocuklarınızla oldugu kadar diger akraba­
larınızla da paylaşabileceginiz degerli bir hazine olacaktır.

Kate ve Carl, aile yaşantılarında destekleyebilecekleri idealle­


ri ve kültürel geleneklerden kendileri için uygun olanlarını se­
çip almaktan hoşlanırdı. Onlar için özel olan nitelikler ve
etkinlikler iki kültürün en iyi yanlarından alınmıştı. Kate'in
ailesi, annesinin ailesinin törenlerini, Meksika kültürünün ha­
zine değerindeki geleneklerini sürdürmüştü. Holly, mezun ol­
mak üzere olan bir son sınıf öğrencisiyken, Robert Frost'un
"sarı ağacın orada ayrılan iki yol" sözlerini tartışmak bağla­
mında, büyük büyükannesi hakkında şunları yazmıştı:

Yıl 1901 'di ve Franciska Armendariz adında genç bir ka­


dın benzer bir durumla karşı karşıya kaldı, o da kendi­
sinden sonra gelecek kuşaklan da etkileyecek bir yol ay­
rımındaydı. Sapabileceği yollardan ilki, ailesinin ve arka­
daşlarının arasında, belirli ve kesin bir hayat çizgisi sü­
rebileceği, anavatanı olan Meksika 'ya uzanıyordu. Diğe­
ri ise sık çalılıkların kapladığı keskin virajlı bir yoldu, öy­
le ki dilini bile anlamadığı yabancı topraklarda bir gele­
ceği olup olamayacağını görmesi bile çok zordu.

78
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Ama o cesur ruha ve yüreğe sahip kadın, her şeye rağ­


men, seçimini, dayanıklılık isteyen ve temkinli adımları­
nı atıp, gelmesini bekleyen yoldan yana yaptı. Büyük bü­
yükannem işte böylece kapalı bir vagonun içinde Meksi­
ka sınırını geçip, Amerika 'ya adımını attı, o gün günler­
den Başkan McKinley'in suikasta uğradığı gündü.

l\ate'in çocukluğuna dair hatırlayabildiği en eski anıları, bü­


\'ııkannesiyle büyükbabasının, Greenwood Street'teki, şimdi
kl'ndilerinin oturmakta oldukları tek katlı, düz ayak ahşap
,·vden yalnızca bir sokak ötedeki evlerine kadar uzanıyordu.
ı ı günlerde herkes onu Katie diye çağırırdı. Torunlara asla
ı.ıın olarak açıklanmayan nedenlerle, büyükanne Mamachi­
ı ,ı, büyükbaba ise Papa Au adlarıyla bilinirlerdi. Evleri, so­
k,ı�ın sonundaki yan yatmak üzere olan ahşap evdi ve türlü
ııırlü meyve ağaçlarıyla çevrelenmişti - incir, guava, kum­
kat, lokat, portakal ve sapote ağaçları. Orada tam oniki ço­
nık büyüttüler, yedisi erkek, beşi kız. O çocuklar, yani Ka­
tr'in annesi, dayıları ve teyzeleri birer yetişkin olduklarında
hemen her gün anne babalarını ziyaret etmek, onlar için ye­
mek pişirmek ve yardım etmek için o eve geri geldiler. Ka­
pı hiçbir zaman kilitli olmadı. Ev hiçbir zaman boş kalma­
ıl ı. Elli yılı aşkın bir süre, ailenin toplanma yeri oldu orası.
Katie'nin annesi Carmella beş kız kardeşin içinde, evin
dışında çalışmaya giden tek kişiydi. Kocası, Kate ve kardeş­
leri çok gençken hastalanmıştı. Carmella biliyordu ki, o ça­
lışırken, annesiyle babasının evi, çocukları için her gün oku­
la gitmelerinden önce, eve yemeğe geldiklerinde ve okuldan
döndüklerinde güvenli bir sığınak olabilirdi. Dayılarının ve
teyzelerinin bazıları her zaman orada olacaktı. Pete Dayı
hekimdi ve çalışma yeri yakınlardaydı. Albert Dayı mimar­
dı. John Dayı komşu kentte yayıncılık işiyle uğraşıyordu.
< :elia ve Martha teyzeleri ise evde çalışıyorlardı.

79
GRETA NAGEL, Ph.D.

Mamachita ve Papa Au'nun evinde öğle yemeği saatleri


her zaman büyük ve önemli bir olaydı ve aile bireyleri ka­
çırmamaya çalışırdı. Mönü asla değişmezdi; ev yapımı tor­
tilla, kuzu pirzola, fasulye, kırmızı biberli-domatesli sos ve
pilav. Her gün... Papa Au böyle olmasını istiyordu ve buna
hiçbirinin itirazı yoktu. Yemekler çok lezzetliydi ve herkesin
hoşuna gidiyordu.
Gonzales ailesinde herkes birbirine çok yakındı. Her cu­
martesi sabahı, dayılardan biri bütün kuzenleri yakındaki ya
da uzaktaki evlerinden almak için evden eve dolaşırdı. Ço­
cuklar bütün sabahı büyükanneleri ile büyükbabalarının mey­
ve bahçelerinde çalışarak geçirirdi. Büyük kuzenlerin, yerle­
rin hep temiz kalmasını sağlamak için, süpürgelerini neredey­
se yeldeğirmeni gibi kullanarak ağaçların etrafındaki pislikle­
ri süpürmeleri gerekiyordu. Daha küçük yaşta olan kuzenle­
rin işi ise ağaçlardan düşüp ezilmiş meyveleri toplamak ve evi
düzenlemekti. Büyükanne, evin içinde, uzun süre iskemlesin­
de oturur, kırmızı New Mexico biberlerini tek tek soyardı.
Büyüklere her zaman için büyük saygı duyulurdu ve top­
lantılara çok önem verilirdi. Noel öncesinde, geniş ailenin her
üyesi Noel Baba'nın gelip çocuklara hediyelerini dağıtması
için toplaşıp beklerdi. Noel Baba, onları adlarıyla çağırıp ren·
ga.renk kaplı hediye paketini, ümitle uzatmış oldukları elleri·
ne tutuşturduğunda bütün çocuklar kendisini son derece özel
hissederdi. Teyzeler günlerce öncesinden hazırlamış oldukla
rı "tarnaJe'1erle dolu tepsileri getirirlerdi. "Twelwe Days ol
Christmas"dan tutun "Silent Night"a kadar, geleneksel Amc
rikan Noel şarkılarını söylemek başlıca eğlenceleriydi. Gece
yarısından sonra, herkes evlerine gider, tatili oradaki en az
doksandokuz akrabalarıyla beraber geçirirdi.

80
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

�imdi, Mamachita ve Papa Au ölüp gitmiş olsalar bile,


ı\yküleri ve aşılamış oldukları değerler, aileler küçüldükçe ai­
lr bireylerinin sayısı eskiye göre azalıyor olsa da yaşamaya
vr etkili olmaya devam ediyor. Holly ve Corey de, onları hiç
ı.ıııımamış olmalarına rağmen annelerinin onlara anlattıkla-
11111 kafalarında yaşatarak bu deneyimleri paylaştılar. Ailele­
r ıııin sıkı sıkı sarıldığı değerlerin çoğunu kavradılar ve diğer
ı ıı-k çok insan topluluğunun inançlarıyla nasıl örtüştüklerini
ı·ı· kcsiştiklerini gördüler. Belirli bir değere nasıl saygı gös­
tndikleri konusunda farklılık gösterebilirler, ama o değere
ıı,ısıl sahip çıktıkları konusunda aynılar. Noel Baba Partisi
lı,ıl.ı, her Noel öncesinde yaşanıyor, aileye ait o eski evde
ıılıııasa bile. Bunun yerine aile bireyleri Kate'in kız kardeş­
lı·ıııHlcn birinin Kaliforniya'nın kuzeyindeki evine gitmek
ıı: ne uçağa biniyor. Kate'in ikiz kız kardeşleri Carmella ve
l ',ıtt ı, birlikte aileleri ve arkadaşları için büyük bir parti ve­
ı l \'ıırlar. Yaşlılara yine büyük saygı besleniyor, çocuklarının
, , tıırunlarının hepsi, Kate'in felç geçirdikten sonra teker­
i, 1, lı sandalyeye mahkum olan annesinin gereksinimlerini
ı. ,ıı •,,ılamak konusunda çok dikkatli ve özenli davranıyor. Ai-
1, ıı ıplantılarında torunlarından birini büyükannesinin te­
l,, ı lddi sandalyesinin yanına oturmuş onunla sohbet eder­
i,, ıı gıırmek çok olağan. Sinyora Carmella, Kate'in ablası Ti­
ıı,ı ı·.ı yakın bir yerde yaşıyor ve ailenin diğer bireyleri haf­
ı 111111 hemen her günü onu ziyarete geliyorlar.
,\ıll'tler yaşamaya devam eder, her aile ve her kuşak on­
ı ıı,l.ı hazı değişiklikler yapar, ama defalarca anlatılan öykü­
ı, ı ı·ı· aile albümlerindeki tekrar tekrar bakılan fotoğraflar
, .. 1111'1.ı ölümsüzleşirler. Kate, bu, hazine değerindeki anıla­
"" ı •ıl'I bazı resimleri çerçeveleyip duvarlara asarak, gerisi-

81
GRETA NAGEL, Ph.D.

ni de bir gün gerçekten düzenlenmek üzere özel bir sandık­


ta saklayarak ve aile öykülerini ve geleneklerini tekrar tek­
rar anlatmayı ve onlardan söz etmeyi sürdürerek korun�bi­
leceğine inanıyor.

Başkalarınınkini anlayabilmek için kendi öykünüzü bulup


keşfedin.

17. BAŞKALARINA GÜVENİN Kİ


ONLAR DA SİZE GÜVENSİNLER

Eleştirinin, kuşkunun, korkunun ya da cehaletin olduğu yer­


de güven duygusu varolamaz. Ebeveynler çocuklarına saygı­
lı davrandıklarında onlar,da bunun karşılığını ebeveynlerine
saygılı olarak ve onları memnun edecek davranışlarda bulu­
narak verirler. Tao 'da, ebeveyn-çocuk ilişkisi, ebeveynin her
şeyi yapan ve her şeyi vermeye çalışan kişi rolünü üstlendiği
durumların tersine, etkinliklerin beraberce yapılması fikri
çerçevesinde gelişir. Anne babalar, çocuklarının kişisel ilgi
alanlarını ve tercih ettikleri etkinliklerin neler olduğunu öğ­
renirlerse, kendi bilgilerini, aile yaşantıları ve ailece yapıla­
cak etkinlikler için yapılan tercihlerle birleştirebilirler.

Çocuklarınız kendi yaşamları ve gelişimleri ile ilgili so­


rumluluk aldıklarında onlara inanın ve güvenin. Çünkü bu,
onlardan beklentilerinizi gerçekleştirebilmelerini mümkün
kılacaktır.

82
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ı \'ııthia büyüme çağındaki bir genç kız olarak oldukça zor­


0

lıı dönemler geçirdi. Yaşadığı bu mücadele ve çabaları, bü­


ı·ıırkcn her şeyi çok daha kolay yaşamış olan Margaret'i çok
•1 ,ı:,;ırtıyordu. Nasıl bu kadar zor olabilirdi ki, hele akıllı ve

ı·,·ıl'nekli kızı, kendi döneminde olduğundan çok daha uya­


ııık bir insanken. Margaret daha sonra kendisinin genç bir
l.ıı.kcn, bir gün evlenmeyi ve dört çocuk sahibi olmayı plan-
1.ıdı�ını hatırladı. Kendi yaşamı ile ilgili tasarladıkları arasın­
' 1.ı, bir işte çalışmak, sadece üniversiteyi bitirdikten sonra,
,·vll'ninceye kadar geçecek zaman boyunca yapılacak olan
ı,,ısit bir ayrıntıydı; o zamanlar ömür boyu kariyer yapma
ı •l.ı nları hala sadece erkeklerin yaptığı bir şeydi. Ama gerçek
lı.ıyatta yaşam çok daha karmaşıktı, özel yaşam da, iş yaşa-
1111 da, sorumluluklarla ve iniş çıkışlarla doluydu. Ama Mar­

ı:,ırct zor durumlarda kararlar vermesi gerektiğinde bunlarla


ı·ıı:ı.leşmişti, bütün gençlik yılları süresince mütemadiyen bir
lı.ıyal gibi karşısına dikilmemişlerdi ki...
Cynthia ise, onu bekleyen üniversite eğitimi, yaşam tar­
ıı ve kariyer için tercihlerini doğru belirleyebilmek için araş­
ı ırıyor, araştırıyordu. Annesinin tersine, yetişkinliğe adımı­
nı kadınlardan her şey olmalarının -yetenekli bir kariyer ka­
dını, harika bir eş, ilgili bir anne ve tüm bunların yanında
, l.ı sosyal yaşamda yanında olmaktan tat alınan biri- beklen­
ıli)'.ti bir zamanda atıyordu. Bu hiç kolay değildi. Pek çok ka­
d ın buna tanıklık edebilirdi.
Margaret, kendisinin hoşuna giden kültürel etkinlikleri
ı:ı.lcme olanaklarını kızına sunma konusunda gösterdiği is­
ıekliliği, onun hoşlandığı müziği, yemekleri, televizyon şov­
ları ve aktiviteleri anlayıp sevebilmek için zaman ayırma
konusunda göstermediğinin farkına vardı. Ve kızının yaşan­
ı ısında etkili olan şeylere dikkat harcamaya gereksinimi ol-

83
GRETA NAGEL, Ph.D.

duğuna karar verdi. Nihayet böyle bir sürece zaman ayırma


kararını aldığında, onu birçok sürpriz bekliyordu -bazısı gü­
zel bazısı pek de güzel olmayan-.
Marlborough Street' e gitmek bu eğitsel sürecin bir parça­
sıydı. Cynthia, oraya daha önce pek çok kez arkadaşlarıyla
gitmişti, ama Margaret sadece orası hakkında anlatılanları
duymuştu. Cadde, kalın topuklu botlar, bol jean'ler, daracık
elbiseler giymiş, koyu makyajlı ve kırmızı, sarı, yeşil renkler­
de röfleler atılmış sivri saçlı gençlerle doluydu. Mağazalarda
çalışan tezgahtarların görünüşleri ve giysileri de hemen he­
men aynıydı. Güzel konuşuyor olmaları ve nezaketleri Mar­
garet'i şaşırtmıştı doğrusu.
Gezdikleri çeşitli mağazalardaki ürünler de onun zevkine
pek uygun değildi. Hemen hepsi siyah renkli (Göz okşayıcı
renkler nereye kayboldu?) yarım yamalak polyester elbiseler
(Hey, yünlüler ve pamuklular nerede?), pipo ve sigara akse­
suarları (Sigaranın sizler için ne kadar zararlı olduğunu bil­
miyorlar mı?), dövme (Tanrım, derilerini ömürleri boyunca
çıkmayacak şekilde süslüyorlar!) ve hızına (Peki bu ne için?
Of!) yaptırabileceğiniz dükkanlar ve her yerde sesi sonuna
kadar açılmış müzikler (Tam gerek duyduğunuzda Mozart
nereye kaybolur?).
Kahve ve baget sandviçten oluşan öğle yemeklerini yer­
lerken, Margaret kendini tekrar alışık olduğu bildik bir or­
tamda buldu. Cythia sevinçle bağırdı "Harika, değil mi?" ve
Margaret de ona, "Evet. Geldiğim için mutluyum" diye
yanıt verdi -etrafında gördüğü tuhaf şeyler hakkındaki fikir­
lerinin değiştiğinden değil, artık kızının böyle şeyleri neden
önemsediğini anlayabildiği için-. Ortam ilginç, zindeleştiri­
ci, neşeli, canlı ve dostçaydı. Tüm bunlar ona çok genç bir
kızken kent merkezine yaptığı gezintileri hatırlatmıştı.

84
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Cynthia'nın sevdiği müzik gruplarının kasetlerini ve


c :ı )'lerini dinlemek de başka bir deneyimdi. Yıllarca
c '.ynthia'nın odasından taşan (Lütfen onu kıs!) ya da Walk­
ıııan dinlediğinde hafif hafif duyduğu müzikleri 'gerçekten'
dinlemekle bir hayli zaman geçirdi -bazen kızıyla birlikte, ba­
ı.ı·n tek başına- ve öğrendi ki, daha önce anlayıp sevebilmek
,,·in asla zaman ayırmadığı bu müzikte birçok nüanslar vardı.
Dövmeler hakkında yazılmış bir kitap okumak da gözü­
ı ııı açan· başka bir deneyim oldu. Gördüğü fotoğraflar, bü­
ı·ıırken hep duyduğu, 'böyle şeyleri gemiciler yaptırır, bir de
ııruz barlarda rastlanır' şeklinde bir bakış açısından sıyrıl­
ıııasını ve bu fenomenin sanatsal boyutlarının olduğunu an-
1.ıyabilmesini sağladı. Cynthia "Anne, neden sen de bir ta­
ııe yaptırmıyorsun?" diye sordu. Margaret onu şöyle cevap­
ladı, "Şey, evet, eğer yaptırsaydım sanırım bir vadideki
:ı.aınbak dövmesi olmasını isterdim. Ama hayır, yaptırmaya­
rağım. Sen de beni aynı şimdi olduğu gibi ve olduğum gi­
biyken seveceksin."

Birbirinize inanın.

IR. YÖNTEM İZLENİLMEDİCİNDE YA DA


AİLE İLİŞKİLERİNİN UYUM İÇİNDE OLMADICI
DURUMLARDA, İKİYÜZLÜLÜK VE İKİYÜZLÜLÜCÜ
SAVUNANLAR ORTAYA ÇIKACAKTIR

T.ıo 'da, en doğru seçimler aile içerisinde yapılır. Kararlar,


.ıile dışından gelecek etkiler ve baskılarla alınmaz. Aile için­
deki uyum bir tehditle karşı karşıya kaldığında ya da kay-

85
ı , I.' 1 1 ,\ N ı\l ;1,;1,, Ph.D.

" ,.,�,ı, ,lıııııııı,ı >:C-lchi/ir, ancak Tao'ya göre, bunlar uygun


ı,,,/,lıı,11ııı1ı/,1 .. ıı/ı• ,lışıııd.ıkilcrin uygulamaları ve davranışla­

, ,/ııı.11·.1/11/ır, lı.ıtt.ı zararlı olabilir .

.-\r.ıl.ırıııda yalnızca sizin dikkatlice düşünmenize ve ken­


ılı k.ır,ırınızı vermenize yardımcı olanları, uzun vadede dü­
şünüldüğünde bir fark yaratabilirler. Aile dışından olup da
uzman kesilen (bir başka deyişle hariçten gazel okuyan) ve
size ne yapmanız gerektiğini söyleyenlerin sözleri, önünüz­
deki meselenin karmaşıklaşmasına yol açabilir.
Başkaları size ne yapmanız gerektiğini söylediğinde, siz
kendi duygularınıza göre ve kendi duyarlılığınız doğrultu­
sunda hareket edin. Doğru yolu bulacaksınız.

John'un ilk eşi Nancy ve çocukları Noel'i büyük ve geniş bir


aile olarak kutlamanın iyi bir fikir olacağını düşünmüşlerdi.
Zaman zaman biraraya geliyorlardı ve neden Noel de bun­
lardan biri olmasındı. John, her zamanki olumlu ve rahat
tavrıyla, Dot da her zaman başkalarını memnun etmeyi ar­
zu eden biri olduğundan, bunu denediler. Bir yıl, Polly'nin
evinde verdiği büyük bir Noel toplantısına katıldılar. Herke­
se yönelik, açıkbüfe yemeklerin yendiği bir parti olduğu
için, her şey yolunda gitti. Yine de ortam gergindi. Çocuk­
ları, hepsinin "büyük mutlu bir aile" olarak biraraya toplan­
ması ve Nancy'nin de aile gezilerine katılması için can atı­
yorlardı ama, John ve Dot böyle bir düzenlemenin kendile­
ri için oldukça rahatsızlık verici olacağını anlamışlardı. Böy­
lece, Nancy'yi düzenli olarak biraraya geldikleri etkinliklere
dahil etmediler. Çocuklar buna hiç memnun olmamışlardı,
ama John ve Dot bu konuda kararlıydılar.

86
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

John ve Dot, çocuklarının öz annelerinin ve öz babaları-


11111, üvey annelerinin ve üvey babalarının, mezuniyet ve dü­
>�tin törenleri gibi önemli olaylara katılmaları kararı aldılar.
lohn çocuklarını ilgilendiren önemli meseleler ve para konu-
1.ırı sözkonusu olduğunda Nancy ile telefon görüşmeleri ya­
par, Nancy de, her zaman için, iyi bir baba olduğu için
lohn'a teşekkür etmeyi bilir.
Öte yandan, Dot'un ilk eşi sık sık alkol tedavisi altına gi­
riyordu ve Dot'dan boşandıktan sonra üç evlilik daha yap­
ınışJı. Çocukların yaşantısı sözkonusu olduğunda, her za­
man gölgede kalmıştı. Dot, eski eşinin çocuklarına böyle
uzak ve mesafeli olmasının en iyisi olmadığını düşünüyor
ama yine de bunu kendi çocukluğunda yaşamış olduğu ve
kendisine oldukça tuhaf gelen yakınlığa tercih ediyor. O za­
manlar, öz babasının onları ziyarete, ailesiyle birlikte çıkıp
gelmesi ve iki hafta gibi uzun sürelerle kalmaları, annesi ve
üvey babasını oldukça şaşırtırdı. Dot, aynı durumu yaşayan
bir ebeveyn olduğunda, annesinin ve üvey babasının, Dot
ve kız kardeşi gerçek babalarını tanıyabilsinler diye böyle
bir duruma olanak tanımalarının gerçekten çok nazikçe ve
düşünceli bir davranış olduğunun bilincine vardı. Dahası,
babasını tanıyabilmiş olması çok güzel bir duyguydu ancak,
şimdi benzer durumlarla uğraşması gereken bir yetişkin ola­
rak, o kadar uzun sürelerle ilişki içerisinde olmanın da biraz
fazla olduğunu düşüncesindeydi.

Gereksindiğiniz bilgiyi gerçek kaynağında, yani kendi içiniz­


de arayın. Kişisel ilişkiler, eğer artık yürekten gelmiyorsa,
kötüleşir ve bozulur.

87
ı ,l/1 1 ,\ l·J.-\ı ;1•.I., l'h.D.

, , ' , , ,,, 111 Nı il ı 1//\/:\ )'JN: AZ ŞEY İSTEYİN

/ .,, , , l.ı. d•ı'l'ıTıılcr çocuklarının okuduğu öykü kitabında


, ı ı /, · , ,/ı/ıı,(!ıı için gidip bir sirk kiralamazlar. Bazı insanlar,
lı,·r ,'.,1111.111 d;ıha fazlasını isteme tuzağına düşerler. İstekle­
mıııı hiri karşılandığında, arkasından hızla diğerleri gelir.
:\ııııc babalar ailelerinin bu tür küçük ekstra harcamalarını
k.ırşı/ayabilmek için sıklıkla ek işlerde çalışmak durumunda
kalırlar. Ve yaşantılarına kattıkları mal mülk çoğaldıkça, is­
temeden de olsa, aile yaşamının özü kaybolmaya başlar.
Birlikte zaman geçirilmedikçe, aile hayatı içi boş ve samimi­
yetsiz bir duruma gelir.

Akıllı ebeveynler olarak, parasal ve fiziksel kaynaklarını­


zı "mutluluğu" bulmak adına kurutmayın.

Ailesinin para idaresi konularının sorumluluğu Dot · dadır ve


Dot "para konusunda çok şey bilmediğini, yalnızca
gereksindikleri şeyleri nasıl alacaklarını ve yapmaya karar
verdikleri etkinlikleri karşılamak için nasıl para sağlanacağını
düşünüp hesaplarını yaptığını" itiraf ediyor. "Para sadece bir
araçtır, kendi başına hiçbir anlam taşımaz. Biz birbirimizden
ve hayattan olabildiğince tat almak istiyoruz ve nasıl oluyor­
sa oluyor, bu arada küçük mucizelerle karşılaşıyoruz. Hiçbi­
rimiz gerektiğinde çok çalışmaktan korkmuyoruz."
Çocuklar küçükken ve Dot ile John'un evliliklerinin da­
ha henüz başlarında, oldukça ucuza satın aldıkları, kapor­
. tası yer yer çürümüş, kullanılmış bir steyşın Fordları vardı.
Ona "İhmal Edilmiş Eski Yeşil Makine" adını takmışlardı.
Çirkin olduğunu herkes kabul ediyordu ama görevini peka-

88
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l.ı yerine getiriyordu, beş çocuğu ve onların arkadaşlarını


plaja, parka ya da doğa gezintilerine götürüyordu. Dot ço­
' ııklarını -hepsini- daha iyi tanımayı arzu ediyordu ve on-
1.ı rla zaman geçirebilmek için büyük bir arabaya gereksini-
1111 vardı. Zaman içinde başka otomobilleri de oldu ve onla-
1111 hepsi de kesinlikle statüleri için değil. ailenin ayağını
\"erden kesmesi ve bozulup tamirci tamirci gezmeyi gerektir­
ıııemesi gözönüne alınarak seçildi. Çocuklar hiçbir zaman
lııı eski kamyonetlerden, kullanılmış karavanlardan ve arazi
.ıraçlarından yakınmadılar. Çünkü birlikte eğlenceli zaman-
1.ı r geçirebilmelerine olanak veriyorlardı.
Dot ve John çocuklarına para ya da parayla satın alınan
şl'yler vermenin değil, deneyimler kazandırmanın daha
ıınemli ve doğru olduğu inancındaydılar. Utah dağlarında
.ıgaçtan yapılmış bir kulübe satın almalarının amacı da aile­
lerinin hareketli ve yoğun yaşantılarından uzakta, hep bir­
likte olabilecekleri, ağaçların tadını çıkarabilecekleri, karda
oynayabilecekleri ve kayakyapabilecekleri zamanlal' yarata­
bilmekti. Ailece yaptıkları bu gezilerde, o gözden uzak yer­
lere yolculuk ederlerken, kulübeyi şöminede kütükler yaka­
rak ısıtırken ve toplayıp düzenlerken hep birlikte işbirliği
içinde çalışmaları gerekiyordu. Daha ilk zamanlardan itiba­
ren dostlarını da içtenlikle davet edip konuk ettiler. John ve
Dot' a göre, birlikte odun kesmenin kazandırdığı ortak anı­
lar, tek başına video oyunları oynamaktan çok daha büyük
önem taşıyordu. Bu tür basit etkinlikler, ailenin daha da ya­
kınlaşabilmesine ve birbirlerine olan sıcak duygularını ifade
edebilmelerine zaman tanıdı, üstelik de pahalı aygıtlar ya da
ince ince hazırlanmış tatil programları olmaksızın.

89
ı ;ıH·:TA NA< ;EL, Ph.D.

,',,ııldı,ıı,· ,·,·ı,lı.ı�ıııiz ,ıııc•mi ,ıçıkça gösterin, yalınlığı benimse­


,.,,, I >,·ıırı·ıııı/C'rdc _y,ıtan zenginlikleri aramanın yolu bun-
1.ıııl.ııı ,ı:,·rı·r.

20. OLAYLARI SİYAH VE BEYAZ OLARAK GÖRMEYİN

İçinde bulunduğunuz durumları anlamaya çalışmak çok ay­


dınlatıcı olabilir. Bir yerde çok açık seçik ve kesin gibi görü­
nen davranış ve değerler, bir diğerinde önemini kaybedebi­
lir. Aile dışındakilere ilgi ile bakabilmek önem taşır. Tao 'da,
geçmişleri ve temelleri çok farklı fikirlere sahip olmalarını ya
da pratikte çok farklı davranışlar sergilemelerini getirse de,
ebeveynler bir diğerini olduğu gibi kabul etmeyi de öğrenir­
ler. Ebeveynlerden birinin yasakladığı bir şey, diğerinin yap­
maktan zevk duyduğu bir şey olabilir. Birinin, kabalık oldu­
ğunu düşündüğü şey, diğerinin düşüncesine göre sadece
hakkını savunuyor olmak, olabilir. Anne babalar farklılıkla­
rını çözümlemeli ve her zaman için kusursuz bir birleşik
cephe oluşturamasalar da, bireylerin birbirlerine saygı duya­
bileceklerini ve birbirlerinin çeşitli fikirlerinden bazılarına
katılabileceklerini, bazı noktalarda karşısındakinden ayrıla­
bileceklerini gösteren bir ortaklık kurabilmelidirler. Birer ta­
kım olarak düşünüldüğünde, her aile inandığı şeyleri göz­
den geçirmeli ve ev ödevleri ya da davranış kalıplan gibi ko­
nular için kendisine kılavuzluk edecek bir sistem oluşturma­
lıdır. Aile bireylerinin gereksinimleri değişiklik gösterdikçe
ayrıntılarda buna göre değişiklikler yapılabilir ama genel
çerçevenin aynı kalabilmesi gerekir.

90
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Bir yargıya varmayı bir süre için erteleyip beklemeyi;


ıl,'IVranışları ve olayları durum genelinde ve o durumu çev­
releyen koşulların bir parçası olarak görmeyi öğrenin. Bir
k;ırar vermeden önce olaylara geniş -geleceğinizi de kapsa­
ı•,ıcak şekilde uzun- açılardan bakın.

Margaret ve Lew çok rahat ve geniş insanlardır. Buna kar­


�ın her ikisi de esnek olmanın sorumluluklardan kaçmak ya
da verilen sözleri yerine getirmeyi ihmal etmek anlamına
gelmediği düşüncesindedir. Cynthia ve Patrick ilkokulday­
ken, izci gruplarına katılmışlardı. Cynthia önce bir Küçük
Kız İzciydi, sonra Alt Kıdemli Kız İzci ve daha sonra da Kız
İzci oldu. Patrick de önce bir Küçük Erkek İzci, ardından
Alt Kıdemli Erkek İzci ve Erkek İzci oldu.
Williams ailesinin her iki ebeveyninin de haftanın beş gü­
nü, günün dokuz saati çalışmaları gereken birer işleri olma­
sına rağmen, iki özel etkinliklerinde erkek çocukların izci
gruplarının liderliğini üstlendiler ve diğer yıllar boyunca da
çocukları kamp yerlerine götürmek, Cynthia 'nın bir kız izci
grubunda yer aldığı yıl süresince evlerinde pek çok toplantı
vermek gibi çeşitli etkinliklerde yardımcı oldular. Bunu,
grubun liderleri olmasını mümkün kılmak için yaptılar, çün­
kü diğer çocukların anne babaları böyle bir fırsatı değerlen­
dirmek konusunda çok da istekli görünmüyorlardı.
Hepsinden önemlisi, liderlik yapma olanağı onlara kendi
çocukları ile aynı yaşlardaki diğer çocukları tanımış olma şan­
sını verdi. Oğulları gibi sekiz yaşındaki ya da kızları gibi on
yaşındaki pek çok çocuğun aynı şeyleri yaptığını görerek ba­
zı davranışların o kadar da tuhaf olmadığını anlamaları onlar
için çok iç rahatlatıcı ve güven tazeleyici oluyordu. Margaret
ve Lew diğer ebeveynlerle tanışmış olmaktan da mutlu oldu-

91
, , 1 ·' 1 ı \ ı ı. \ ı , 1 . 1., l 'lı. ().

ı .. , ,,ııl,ıııııl, 111111.111 dı�cr anne babalarla uzun süreli


, ı .. ı lııl, l,ıı 1, ııı ılııl.ıı ı,'.ıırnklarının değişik ortamlarda kendile-
11111 ıı.,.,ıl ıı.ıılı· ı•ıııkkrini görebilmeleri de bir başka fırsattı.

l '.ı ı, ıı 1,, ,1\ ık havada gerçekleştirilen izcilik etkinliklerini


ıı,ı•,ıı·ıııııı·vt· haşlamıştı ve artık gerçek bir kamp yapma zama-
111 ,ı:.-ldı�inJe, grubun birlikte bir gezi yapmasını, grup üye­
ll'rinin ailelerinin hiçbirinin o bahar için karşılayamayacak
olduğu ortaya çıktı. Bu durumda kamp yeri Williams ailesi­
nin arka bahçesinde kurulacaktı. Çocuklar sebze bahçesinin
yanındaki çimenlerin üzerine çadırlarını kurdular ve yemek­
lerini bahçedeki piknik masasının üzerine hazırladılar. Garaj
yolunda yaktıkları kamp ateşinin düzeyine göre ayarlanmış
mangalda, kömür ateşinde sosis pişirip, şekerlemelerini erit­
tiler. Evi, yalnızca ban�osundan yararlanmak için kullana­
caklardı. Bu her açıdan güzel geçen bir gece mi oldu? Tam
olarak değil. Patrick o gece anne babasının gözü önünde bir
yaramaza, hatta minik bir canavara dönüşmüştü.
Okulda çok nadiren ceza alan ve o zamana kadarki dü­
zenli grup toplantılarında hep işbirliği sergilemiş olan iyi
huylu oğulları, evde bir izci grubu terörü yaratıyor, gürültü
patırtı yapıp kavga çıkarıyor, talimatları duymamazlıktan
geliyor, zekice yanıtlar veriyor ve her köşe başından çıkıyor­
du. Neyse ki, iki liderin -Margaret ve Lew'un- yanında sı­
ğınabilecekleri ve destek alabilecekleri 'birbirleri' vardı. Sert
davranmak yerine onu bir kenara çekip her zaman ne kadar
düşünceli ve nazik bir çocuk olduğunu hatırlatmanın ve on­
dan yine böyle davranışlar beklediklerini belirtmenin daha
doğru olacağı üzerinde aynı fikre vardılar. Birçok kez onun­
la konuşmaları gerekti. Bundan sonra yaşananlar düşünül­
düğünde, Margaret ve Lew, kararlı fakat nazik davranma­
nın gerçekten de işe yarayacak tek yaklaşım olduğu üzerin­
de birleşmişlerdi. Neyse ki, daha önce oğullarının birçok de-

92
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

P,işik ortamda nasıl davranışlar sergilediğini görmüşlerdi ve


lıc�r ne kadar bu olaydaki tavırları ve davranışları korkunç
ıılsa da, onun kötü bir çocuk olmadığını çok iyi biliyorlardı.
ı :ruptaki diğer çocuklar için de aynı durumun sözkonusu ol­
duğunun da farkındaydılar.
Ebeveynlik hayatı, verilmesi gereken zor kararlarla dolu­
dur ve bunların birçoğuna açıkça belirlenmiş kurallar kıla­
vuzluk etmez. Lew ve Margaret, onlara "yanlış" görünen
pek çok şeyin kendi içinde ve kendisine göre·kötü olmadığı­
ııı söylüyor. Yine de bazı şeyler var ki, başkalarının çocuk­
larının başına gelse daha iyi olurdu. Cynthia dövme yaptır­
mak istediğini ilk kez dile getirdiğinde onbeş yaşındaydı.
Lew ve Margaret hayır dediler. Hayatının geri kalan kısmın­
Ja etkileri olabilecek bir karardı bu. Ve eğer hoşlanmayacak
olursa çıkarttırması hem acı verici hem de pahalı olurdu.
Ona bu konu üzerinde bir süre düşünmesini söylediler.
Onsekiz yaşına geldiğinde eğer yapmak istediğine karar ve­
rirse, yaptırabilirdi.
Zaman içinde Cynthia, çeşitli dövme desenleri hakkında­
ki ve kendisinin ne tür bir dövme yaptırmaktan hoşlanabile­
ceği ile ilgili görüşlerini onlarla paylaştı. Margaret okul kızla­
rının böyle şeyler yapmadığı bir çağda büyüdüğünü anımsı­
yordu. Denizciler, karnavallarda çalışanlar ve motosikletliler
evet, ama orta sınıftan genç kızlar yapmazdı. Cynthia olgun­
laştıkça kendisinin gelecekte nasıl biri olacağını gözünde can­
landırabileceğini ve bir dövmenin bu görüntüye pek uygun
kaçmayacağını görebileceğini düşünüyordu. Ama zaman de­
ğişmişti. Onsekizinci doğumgünü geldiğinde, Cynthia bir gün
eve omuzunda küçük bir güneş dövmesiyle geldi. Geçici
olanlardan değil, gerçek bir dövmeydi, çok şirin gözüküyor­
du ve bu dövmeyi ileride başkaları izleyecekti.

93
< ;Rl•:Tı\ NAGEL, Ph.D.

l l.11·.ıtııı .'iı»zlıi,�lirıdc evet ve hayır sözcükleri arasında o ka­


,1.,r ıızım s.·ıyfal.ır yoktur.

21. YÖNTEM GERÇEKTİR AMA TANIMLANMASI VE


BAŞARJLMASI GÜÇTÜR; ÖNSEZİLER
YOL GÖSTERİR

Tao, her zaman ölçülebilir ve gözlemlenebilir olgularla ilgi­


li değildir. Bir ebeveynin belirli bir günde yapabileceği en iyi
ve en doğru olan şey, onun dışında belirlenmiş ve gelişmek­
te olan zaman diziliminde bir sonra yapılması gereken şey
olmayabilir. Nasıl ki gerçek bilim adamları, fikirlerini bilim­
sel yöntem dahilinde atılması gerekli adımların kusursuz ya­
pısına göre oluşturup bulgularına bu çerçeve içinde ulaşmı­
yorlarsa, ebeveynler de açık seçik ve net bağlantıları kulla­
narak bir anlayış edinemezler. Bilgiye çok daha kişisel yol­
larla, önsezilerle ve deneyimle ulaşılır. Sizi uygun görünen
kararlara götüren önseziler, geçmişe doğru bakılarak ve de­
nenerek edinilmiş bilgilerle desteklenebilir.
Kendi duygularınıza güvenmeyi öğrenin ve kişisel görüş­
lerin saygı uyandırmasını mümkün kılacak türden etkinlik­
lerde bulunulmasını sağlayın, herkesin aklına gelen fikirleri
paylaşabileceği ortamlar yaratın ve çocuklarınızı düşüncele­
rini paylaşabilmeleri için cesaretlendirin. Yapmanızın doğru
olacağını "hissettiğiniz" şey, yapılacak en doğru şey olabilir.
Bugün için uygun ve pratik olanın ömür boyu sürecek bir fe­
laketle sonuçlanabileceğini unutmayın.

94
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Mapita, oğullarının "ana kuzusu" olmalarını istemiyordu


ama onların güvenliğini düşünerek içinde bulundukları
koşullar konusunda çok bilinçli davranmaya gayret ediyor­
du. Sokak çetelerinin oldukça faal olduğu bilinen ve direk­
siyon başında öldürülme olaylarının kayıtlara geçtiği bir
kentte yaşadıkları için, çocuklarının yapmak istedikleri şey­
lere izin vermeden önce iki kez düşünmesi gerekiyordu. Li­
se yıllarındaydı, Samuel, Cadılar Bayramı yaklaşırken, kom­
şu kentteki eğlence parkında yapılacak "Korku Gecesi" eğ­
lcnc�lerine gidecek olan arkadaşlarına katılmak istemişti.
Arabasıyla gidip arkadaşlarıyla buluşacak ve yine arabayla
sabaha karşı iki sularında eve dönecekti. Kendi başının ça­
resine bakabilecek kadar büyük olduğu konusunda ısrar edi­
yordu. Yine de, Mapita'nın içi böyle bir durum sözkonusu
olduğunda hiç rahat değildi. O günlerde Mapita 'nın ablası
onları ziyarete gelmişti ve aralarındaki bu tartışma konusu­
na Karina Teyze de katıldı. O, oğlanların evde kalmaları ge­
rektiğini düşünüyordu. Olay ona bütünüyle tehlikeli görü­
nüyordu. Ama Karina Teyze başka bir kentte yaşıyordu, ço­
cuklara 'annelerinin olduğundan bile daha uzak' bir dönem­
den geliyordu ve her yıl yapılan, güvenlik konusunda da son
derece olumlu bir şöhreti olan bu etkinlik hakkında çok az
şey biliyordu. Hayır hayır, Mapita'nın aklındaki şey oğlunu
evde tutmak değildi. Evet, Samuel Korku Gecesi'ne gidebi­
lirdi. Evet, pek çok kez oğullarının kent çevresinde güvenli
bir şekilde otomobil kullandıklarına tanık olmuştu. Ama,
hayır, bu kendisinin otomobil sürebileceği türden bir durum
değildi. Evet, dikkatli bir sürücüydü ve çok da iyi araç kul­
lanıyordu. Ve evet, o iyi bir çocuktu, iki kent arasında araç
sürerken tehlikeli olduğu bilinen bölgelerden geçmekten ka­
çınmayı bilirdi. Ama sonuçta, hayır, eğer Mapita'nın onu
otomobille bırakmasını ve eğlence bittiğinde de gelip alma-

95
< ;1U-:TA NAGEL, Ph.D.

sıııı istc·ıııi_yorsa hiçbir yere gitmiyordu. Kararını bu yönde


v<·rirkcn tam olarak gerçek olaylara dayanmış olduğu söyle­
nemezdi. Oğulları fikrini değiştirmek için uğraştılar ama
Mapita kararını çoktan vermişti. Sezgileriyle biliyordu. Ve
ortada içlerinden hiçbirinin açıkça tanımlayabileceği belir­
gin bir neden olmamasına rağmen, çocukları da annelerinin
bildiğini biliyorlardı. Karar vermek durumunda olduğu di­
ğer birçok olayda olduğu gibi bunda da Mapita'nın "içinde­
ki bir his" galip gelmişti.
Böylece, sabahın ikisine kadar uyanık kalmanın hiç de
severek yaptığı bir şey olmadığı gerçeğine rağmen, Mapita
çocukları oraya götürdü ve sonra da eve getirdi. İkisi de sağ
ve salimdi.
Öte yandan, içgü�üleri, kendisinin güçlü bir şekilde sa­
vunduğu savaş ve silah karşıtı inançlarına aykırı bir şey ol­
masına rağmen, oğullarının lisede askeri bir eğitim kursuna
katılmalarına izin vermesini söyledi. Askeri bir yaşam tarzı
ona bütünüyle yabancıydı, ama o bölgedeki liseli öğrencile­
rin lideri adil ve düşünceli olmasıyla bilinen iyi bir insandı.
Geçmiş deneyimlerine ve sahip olduğu değerlere rağmen,
Mapita'nın bu durum hakkındaki duyguları olumluydu.
Doğru şeyi yaptığını hissediyordu. Zaman geçtikçe, çocuk­
larının bu gruba üye olmalarının yararlarını gördü. Dikkatli
kararlar alınmasını gerektiren liderlik konumları için olanak­
lar yakaladılar. Yeni arkadaşlar edindiler, form tuttular ve
Mapita 'ya göre en önemlisi de, içinde yaşadıkları topluma
hizmette bulunmanın önemini kavradılar.
Oğullarının liseye giderken güreş sporuyla uğraşmak iste­
meleri Mapita 'ya başta çok tuhaf gelmişti. Niçin yüzme ya
da koşu değil? Kros sporuyla ilgilenmeleri onlar için çok da­
ha iyi olurdu. Birilerinin, olasılıkla incinecek olması da ge-

96
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ırkmezdi böylece. Nasıl oluyordu da onun uysal ve karın­


ı ayı incitmeyen barışsever çocukları, böylesine rekabet ge­
n·ktiren ve karşısındakine fiziksel olarak zarar veren bir
ı,porla uğraşabiliyorlardı?
Ama sonra, güreş sadece çocuklar için değil anneleri için
ılc bir yaşam tarzına dönüştü. Karşılaşmaları izlemek, belirli
kilo sınırları içinde kalmaları gerektiği için yemeklerine dikkat
rı mek, günlük ve haftalık programları antrenmanları ve kar­
�ılaşmalan göz önüne alarak yapmak her yıl aylar süresince
ı ınların yaşama biçimi halindeydi ve Mapita bu süre zarfında
hep oğullarının yanında oldu, güreş minderini çevreleyen tri­
lıiinlerde oturdu ve oğullarının müsabakalarını izledi.

föntem gizemlidir ama özü, yüksek bir ahlaki gelişimi


ortaya çıkarabilir.

22. ÖRNEKLERLE ÖĞRETİN

"Bir şeyin nasıl yapıldığını göstermenin" gücü pek çok yer


ve zamanda defalarca görülmüştür. Evde ebeveynlerin ver­
diği örnekler ise bunların en yakın ve sürekli tekrarlanan ör­
nekleridir.

Çok sıklıkla, bir ebeveynin verdiği örnekler model olur


ve çocuklar anneleri ile babalarının attıkları adımları izler­
ler. Örnekler nelerin yapılmayacağını kesinlikle öğretebilir­
ler ve gençler çoğu kez "Ben bir gün ebeveyn olduğumda as-

97
ı ,in·: l'ı\ NA( :EL, Ph.D.

/,ı l•ıııııı ı·.ıı•ııı.ıı·.ıc.ı�ım!" şeklinde düşündüklerini fark eder


ı, · l•ıııııı ılılc- �ctirirler. Ama daha sıklıkla olan, yaşamların­
' l.ı ,.,.,,, .ı.:;.ırıı.ılar kaydettikçe ve artık onlar da birer ebeveyn
, ,/ı/ııkl.ımıda bu tür cümlelerin "meşhur son sözler" arasın­
d.-ıki yerlerini almasıdır.
Örnekler, gerek yapılanlarla gerekse söylenenlerle bunla­
rın hepsini başarabilir. Gözünüz ve kulagınız sözlerinizde
ve davranışlarınızda olsun.

Holly ve Corey, annelerini ve babalarını, zaman içerisinde


oluşturmuş oldukları öncelikleri, aileleri ve çocukları için
bulundukları özverileri düşündüklerinde kendileri için iyi bi­
rer örnek olarak görüyorlar.
Baba olmak Carl için bir zevktir. Hem kızının hem de oğ­
lunun yaşamlarında önemli derecede etkisi vardır, farklı şe­
killerde. Kate'e göre Holly bir birey olduğunu babasının sa­
yesinde kavramış, kişiliğini büyük ölçüde ondan aldıklarıyla
şekillendirmiştir. Yetenekleri ve yapabileceği şeyler sözko­
nusu olduğunda asla sınırları olduğunu düşünmez. Carl,
Holly'nin o sırada üzerinde çalıştığı şey komik bir karikatür
de olsa, bir matematik problemiyle boğuşuyor da olsa ona
hep büyük zaman ayırmış ve hep cesaretlendirmiştir. Baba
kız, birlikte blues dinlemenin verdiği zevki paylaşır, blues
kasetleri toplar ve konserlere giderler. Holly her zaman için
bilir ki, uzaklara gidebilir ve eve döndüğünde onu güvenli
bir liman bekliyor olacaktır.
Carl, Corey sporla uğraştığında her zaman onun için ora­
da olmuş, saha kenarından onu yüreklendirmiştir. Kendisi
hiç sporla uğraşmamasına rağmen, oğlu tutkuyla sevdiği
sporun futbol olduğuna karar verip bu sporla uğraşmayı seç-

98
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ı IAınde futbolun inceliklerini keşfetti ve esaslarını öğrendi.


t✓r zaman ve ne için övgüde bulunacağını en fanatik futbol
ı,ıraftarlan kadar bilirdi.
< :arl, Corey'i her ne olmak istiyorsa onu olabilmesi için
ıl.ııına destekledi ve cesaret verdi, ama aynı zamanda ona
lııı babanın evde de pek çok sorumluluk üstlenebileceğini
w •.�terdi. Baba oğul birlikte yemek yapmaktan çok hoşlanır-
1.ı rdı. Corey çoğu zaman annesi ve babası işten eve gelme­
ılrn akşam yemeğini pişirmeye başlardı. Ayrıca, gece onlar­
ıl.ı kalmaya gelen arkadaşları için mükemmel sabah kahval­
ı ıları hazırlardı -jambon, yumurta, krep, patates püresi, şu
ıısıüne şurup dökülüp yenilen gözlemelerden- ve tıpkı ba­
lı.ısı gibi o da, Kate'in pişirmekte olduğu kurabiyeler yan­
ıııaya yüz tuttuğunda hemen fark ederdi, annesi telefona
ıl.ılıp fırındaki kurabiyeleri unuttuğunda fırını kapatıp yan­
v.ın çıkmasını önlerdi.

/:'tkilemeye çalışmayın. O zaman aslınız (gerçek siz) pırıl pı­


rıl ortaya çıkacaktır.

13. AZ SÖZCÜK KULLANIN

Ebeveynlerin mutlaka çocuklarının işitmesinin önem taşıdığı


sözleri vardır ama fikirlerini onlar için çekici duruma getir­
mek, bırakmak üzere olduklarında onları devam etmeleri için
yüreklendirmek ve onları doğru yollara yöneltmek, olumlu
olan şeyler için yönlendirmek istiyorlarsa bu sözleri dikkatle
seçmeleri ve kullanırken biraz tutumlu davranmaları gerekir.

99
ı ;Rl·:TA NAGEL, Ph.D.

,-\1. ıllı /ııı d,cvcyn, bir tartışmada iletişimin iki yönlü oldugu-
1111 /ıılir: tekrar konuşmaya başlamadan önce çocugunun ko-
1111.:,-m;ısıııı ya da sorulıın soruyu yanıtlamasını beklemelidir.
'l';ıo 'da, dinleme sanatını uygulayan anne babalar başarıy,1
ulaşır. Konuşmalar sürekli olarak bir derse ya da vaaza dö­
nüşmedigi sürece çocuklar önemli olduklarını ve sözlerine
deger verildigini, kendilerine inanıldıgını anlayabilirler.

Çocuklarınızla birlikte olabilmek için düzenli olarak za­


man ayırın. Ailece yemekler yemek ve başka etkinliklerde
bulunmak için planlar yapın. Sizin degil onların duyguları­
nı ve düşüncelerini uyandıracak esin verici sözler kullanın,
incelikli sorular sorun ve ürettikleri fikirlerden, sorunlara
buldukları çözüm yollarından ne denli hoşnut oldugunuzu
gösterin.

Kate, yıllar içinde "geri durmayı" öğrendi. Basitçe konuşma­


yı denedi, ama bu işe yaramadı. En azından Corey sözko­
nusu olduğunda böyle oldu. Oğlunu doymak bilmeyen bir
okuyucu ve çalışkan bir öğrenci olması için teşvik etmek is­
tediğinde onu sürekli uyarması ve tavsiyelerde bulunması
gerekmişti. "O gazeteyi bırak. Senin yarın bir sınavın yok
muydu? Ev ödevin var mı? Baştan savmayı ve kaçamak laf­
lar etmeyi bırak. Televizyon seyretmenin sırası mı? Yapman
gereken bir dönem ödevi yok muydu senin? Her dersten en
az bir B aldın mı? Daha yapman gereken ne kadar ödev
var?" ... Ve Kate dönüp dolaşıp aynı şeylerden sözetmesinin
ve hep bunlardan konuşmasının, sonuçta en ufak bir fark
yaratmadığını fark etmişti.
Carl ise az ve öz konuşuyordu, karşısındakinin konuşma­
sını bekliyordu ve böyle davranmasının her zaman için da-

100
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

lı,ı büyük ağırlığı oluyordu. O şöyle derdi: "Corey, bu senin


1\1ll en önemli sömestr. Her dersten en az bir B alıyor mu­
•ııın?" Her sömestr aynı şeyi söylüyor olsa da, Corey'den
lırklenen karşılığı alabiliyordu.
Olayları farklı görüyor olmaları ve farklı yaklaşmaları
ı :,ırl ve Kate açısından kolay değildi. Corey'nin akademik
v,ışamdaki rahat ve esnek alışkanlıklarını, Holly'nin tipik
ıw.clliği olan ve onu kesinkes sonuca ulaştıran istekli ve hırs­
lı tutumuyla karşılaştırmamak üzerinde anlaştılar. Böylece
.ırıık .Corey'nin de gerçekten iyi becerebildiği pek çok şeyi
l.ırk edip takdir edebildiler; onun kendilerinden gelen açık
talimatlar olmaksızın birçok hayranlık uyandırıcı özellik ge­
lıştirebilmesini memnuniyetle izlediler.
Corey aslında çok fazla okuyordu. Günlük gazetelerin
.•ıpor sayfalarını bir çırpıda bitiriyor, bütün okul gazetelerini
ve haberlerini ve eğer içinde sporla ilgili bir şeyler varsa der­
>:ileri büyük bir hevesle okuyordu. Corey tıpkı annesiyle ba­
hası gibi bir işi tam zamanında yapma özelliğine sahip, da­
kik bir insandı. Okul devamlılığını da çok önemsiyordu, yıl­
larca hiç okuldan kaçmadı ve kaytarmamıştı.
Corey çok geçimli bir çocuktu ve çok fazla arkadaşı var­
Jı. Dans etmek çok hoşuna gidiyordu ve asla annesi kadar
çılgın bir dansçı olamayacağını kabul etse de dans pistine git­
mekte her zaman için çok istekli olmuştu. Ayrıca çocuklarla
arası da çok iyiydi. Küçük kuzenleriyle ilgilenmekle kalmayıp
ilkokul ziyaretleri yapmaktan da hoşlanıyordu. Anaokulun­
daki çocuklar onun kendileriyle oynamak ve yardımcı olmak
için geleceği günler çok heyecanlanıyor ve neşeleniyorlardı.
Bazı şeyler, kimse ona öyle yapmasını ya da davranması­
nı söylemese de, annesinden, babasından ve kız kardeşinden
Corey'e geçmişti. Ebevynlerinin işe gitmek için yaptıkları gi-

101
GRETA NAGEL, Ph.D.

bi sabahın beşinde kalkmaya çok istekli olmamasına karşın o


da kalkıp sabah sporunu yapmaktan zevk alır duruma gel­
mişti. Ayrıca hayvanları çok seviyordu. Diğer insanları hay­
vanlara iyi davranmaya yöneltmekte de çok başarılıydı. Şöy­
le diyordu onlara: "Bir köpek olsaydınız bu hoşunuza gider
miydi?" ya da "Kendinizden önce şu köpeği doyurmalısınız".
Küçük birer çocuk oldukları yıllarda ebeveynlerinin onla­
ra yüksek sesle kitap okumuş olmaları, Holly ve Corey'e gö­
re çok önem taşıyordu - hatta aralarında geçen konuşmalar­
dan çok daha önemlilerdi. Annelerinin okuduğu İyi Geceler,
Ay, Küçük Tren ya da kurbağa masalları olsun, babalarının
okuduğu Charlie Çikolata Fabrikasında ya da James İle Dev
Şeftali öyküleri olsun onlar için sıcacık deneyimlerdi ve ver­
dikleri mesajlar da çok önemliydi.
Kate, zaman zaman sözlerinin bir şeyleri değiştirebiliyor
olmasını dilerdi. O zaman her şey öyle kolay olurdu ki - Ben
sana ne yapman gerektiğini söyleyeceğim ve sen de yapacak­
sın. Ama bunun yerine sabrına sığındı; sözcüklerin ve dav­
ranışların yerine ulaşması ve karşısındaki insanın içine işle­
mesi için uzun zaman gerektiğini öğrenmişti.

Konuşmadan önce düşünün: sözlerinizi sınırlı tutun. Az ve


öz söylemek... Doğanın da yaptığı bu değil midir?

24. İLERLEME YAVAŞTIR: FAZLA GURURLANMAYIN

İnsanların gelişimi ve öğrenme süreçleri evrimseldir. Bazı


sıçramalar olabilir ama gelişimin zaman içinde kademe ka-

102
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ılcme gerçekleşmesi kuraldır. Çocuklarımız gelişirken, ken­


ılilerine özgü genetik kompozisyonları ile onlara geçmiş
ı ,/.ın kodları ifade etmektedirler. Gelişim hızlı ve iyi bir şe­
k ilde ilerledikçe ebeveynler gururlanır ve bazen de çocukia"­
ımın böyle önde olmalarının ve ilerleme kaydetmelerinin
ııcdeninin kendileri olduğu duygusuna kapılırlar. Hızlı iler­
lC'me anne babaların böbürlenmelerine yol açabilir. Oysa
.,kıllı bir ebeveyn kendine payeler vermekle uğraşmaz. Böy­
le davranışlar kişinin kendine güveni olmadığının işaretidir.

Öte yandan, bazı çocuklar da çok yavaş bir şekilde bü­


l'liyüp gelişebilmektedir. Öyle olmadığını çok iyi bilseler de
hnı anne babalar bundan kendilerini suçlayabilirler. Çocu­
>?tınun ilerlemesinin yavaş gitmekte olduğuna üzülmekle çok
fazla zaman harcayan ebeveynler çok daha anlamlı etkinlik­
lerle geçirilebilecek olan zamanları boşa harcamaktadırlar.

Çocuklarınıza, gelişim aşamalarını kendilerine özgü yol­


/;ır/a katedecek olan bireyler gözüyle bakın. Kızlarınız ve
oğullarınız, özellikle de gelişim çağındaki genç kızlar ve er­
kekler olarak, okullarındaki sınıf arkadaşlarının her birinin
Kelişimlerinin birbirinden çok farklı olduğunu göreceklerdir.
Çocuklarınıza kendilerine özgü ve benzersiz olduklarını -ve
.-ıynı zamanda "normal" olduklarını da- anlamalarında ve
hunu takdir etmelerinde yardımcı olun.

Polly Singleton, bütün okul yaşamı süresince parlak bir öğ­


renci olmuştu ama topluluk içinde hep dikkafalı ve başına
buyruk davranırdı. Ortaokul birinci sınıfa geldiğinde de du­
rum böyleydi. Ne yazık ki devam etmekte olduğu devlet oku­
lunun kurallarına uymuyordu, bir dersten diğerine koşturma­
ya, yarım düzine farklı öğretmenin farklı farklı taleplerini kar­
şılamaya tahammülü yoktu. Aklına geleni söylüyordu ve öğ-

103
ı ;m-:TA NAGEL, Ph.D.

ıı·t ıııc-ııl,·n ı ııııınla


yüzyüze gelmekten korkar olmuşlardı. Çok
k,,ı ıı gl'ı,'cn bir yarım sömestrenin ardından alternatif bir
program uygulayan başka bir devlet okuluna geçmeye karar
verdi ve dokuzuncu sınıfa kadar o okula gitmeyi sürdürdü.
Lise öğrenimi konusunda karar verme zamanı geldiğinde
bu alternatif okulun Polly için en iyi seçenek olduğundan
kimsenin kuşkusu yoktu. Bir devlet okuluydu ama özel
okullara benzeyen birçok özelliğe sahipti. Okul daha esnek­
ti ve okul yönetimi bütün öğrencilerle tek tek ilgileniyordu.
Burası Polly için güvenli bir liman ve gayrete getirici, teşvik
edici bir ortamdı. Güne, bir öğretmen ve sekiz, dokuz öğ­
renciden oluşan "aile" grup toplantıları ile başlanıyordu. Sı­
nıflarda okul sıralarının olmadığı göze çarpıyordu. Bunların
yerine üzerinde proje çalışmalarının olduğu masalar ve otu­
rup kitap okuyabilecekleri ve konuşabilecekleri rahat koltuk­
lar vardı. Kişiye özel ders programları öğrencilerin her yarı
sömestrede istedikleri dersleri seçebilmesini mümkün kılı­
yordu. Polly de yetenekli olduğuna ve ileride işine yarayaca­
ğına inandığı çeşitli seçmeli sanat ve fotoğrafçılık dersleri
alıyordu. Bütün bunlar düşünüldüğünde bu pek de alışılma­
dık okul, Polly için iyi ve uygundu, o da oradan sınıfının
ödüllü bir öğrencisi olarak mezun oldu.
Fakat öte yandan Polly, hayatının diğer alanlarında bazı
güçlükler yaşıyordu. Kurallardan hiç hoşlanmıyordu, çünkü
öz annesinin, herkesin istediğini yapmasına izin verilmesi
gerektiği şeklinde özetlenebilecek bir yaşam felsefesi vardı
ve buna sıkı sıkıya bağlıydı. Polly de yıllarca böyle bir or­
tamda yetişmişti. Üstelik herhangi biri, üzerinde otorite
oluşturmaya kalkıştığında ona kaba bir karşılık vermekten
kaçınmıyor, sözünü esirgemiyordu. Dot'un, aileleri içinde
yer alması, onun için, bir kişinin beklentilerine daha karşı­
lık vermesi anlamına geliyordu. Kabullenmeyi reddetti; ka-

104
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

lıa sözleri, onu hiçe sayan ve ona meydan okuyucu tavırla­


rı Dot'u üzüyor, kafasını karıştırıyor ve oldukça rahatsız
hissetmesine yol açıyordu. Aralarında yaşanan ve duygusal
patlamalarla sonuçlanan birçok tartışmadan birinde öyle bir
noktaya geldiler ki, Dot, erkek arkadaşıyla çok fazla birlik­
te zaman geçiren üvey kızıyla doğum kontrolü hakkında tar­
tışmaya kalkışacak oldu, aldığı karşılıklar onu altüst etti,
kendini ezilmiş ve mağlup olmuş hissetti. Fakat tüm bunla­
ra rağmen, zaman içerisinde Polly'nin insanlarla ilişki kur­
ma yeteneğini geliştireceğine inanıyorlardı.
Polly ile ilişkilerindeki rollerinin ne olduğunu daha iyi
.ınlayabilmek amacıyla üvey anne ve babalar için yapılan
görüşme seanslarına gittiler ve ebeveynleri olarak Polly için
kendi sınırlarının neler olduğunu açık bir şekilde belirleme­
lerinin gerekliliğini kavrayıp böyle yapmaya karar verdiler.
Bu sınırları kabul etmek veya reddetmek Polly'nin vereceği
bir karardı. Nihayetinde Polly'nin verdiği karar da reddet­
mek oldu, bu, yanlarından taşınması anlamına geliyordu, o
da öyle yaptı. Dot ve John, bir arkadaşıyla -erkek arkadaşı
değil tabii- beraber kaldığı sürece okul için gereken parasal
desteği ona sağlamaya devam edeceklerdi. Polly iki yıl süre­
since bölgedeki üniversiteye gitti, başka bir üniversitede ta­
mamladığı dört yıllık üniversite eğitiminin ardından medikal
sosyal çalışmalar alanında master derecesi aldı ve başarılı bir
horsa aracısı olarak kariyer yaptı. Polly'nin olgunlaşması ve
hayatta kendisi için uygun ve rahat bir yer bulabilmesi za­
man aldı, ama sonunda bunları başardı.

Çocuklarınızı yüreklendirin ve elde ettikleri başarıların sizin


başarılarınız olduğu iddiasında bulunmayın.

105
< ;RtiTA NAGEL, Ph.D.

'..1.',. '/'AUiH TEKERRÜRDEN İBARETTİR

Akıllı ebeveynler zamanın sosyal eğilimlerinin, modalarının


ve politik güçlerinin etkisi ne kadar büyük olursa olsun, ai­
leye özgü bazı özelliklerin ve niteliklerin kalıcı olduğunu bi­
lirler. Elbette bu, "hık demiş babasının burnundan düş­
müş", "anasına bak kızını al" ya da "armut dibine düşer"
gibi atasözlerine takılıp kalmamız anlamına gelmemeli. Eği­
tim, sosyal sınıf, etnik grup, coğrafi konum ve arkadaş çev­
resi gibi çeşitli etkenlerin kendi aralarında karmaşık ve kar­
şılıklı bir etkileşim içerisinde olduğunu biliyoruz. Yine de,
aile kuşakları üzerinde çalışan tarihçiler, biyologlar, antro­
pologlar ve sosyologlar, birçok özelliğin -bazıları doğal ne­
denlerden (genler gibi), bazıları ise yetişme tarzlarından
(çevresel etkenler) ötürü- değişmez ve sürekli kaldığına işa­
ret ediyorlar.
Modern araştırmalarla kaydedilen ilerlemelerden önce,
birçok genetik etkinin üzerinde hiç durulmamıştı. Yetişkin
ikizler, özellikle de doğduktan sonra ayrılmış ve birbirlerin­
den uzakta tek çocuk olarak büyütülmüş olan ikizler üzerin­
de yapılan çalışmalar, yetişkin birer birey olarak birbirlerine
şaşırtıcı derecede benzeyen davranışlarda bulunduklarını ve
etkileşim içine girdiklerini gösteriyor. Ebeveynler (ve onla­
rın çevresindekiler), büyüdüklerinde birçok fiziksel, psikolo­
jik ve entelektüel yönlerden nasıl da kendi ebeveynlerinin
birer kopyası durumuna gelmiş olduklarını görebilirler. Ba­
zen bunun üzerlerinde yaptığı etki çok olumsuz olur (İmdat!
Aynı annem gibi oluyorum!), bazen de olumludur (Sanırım
babamın sanatsal yetenekleri bana da biraz geçmiş).

106
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Kuşakların paylaşılan değerleri ve oluşturulmuş yaşam


ı.ırzlarını ifade etme şekilleri de güçlü etkenlerdir. İnsanlar
,·ok sıklıkla kendi davranışlarında da göze çarpan nitelikler­
den ötürü ebeveynlerini veya çocuklarını eleştirirler, ama bu­
ııu yaparlarken kendi davranışlarının çok da farkında olma­
v.-ıbilirler. Bir başka dikkat çekici nokta da, biraz durup ge­
r�ye bakabilen ve hatıralarını canlandırabilen ebeveynlerin,
kendileri küçük birer çocukken bazı davranışları karşısında
.ınne babalarının söylediği kimi sözlerin, şimdi çocukları
henzer şekilde davrandığında kulaklarında yankılandığını
duya.bilmeleridir. "Bekle, bir gün kendi çocukların olduğun­
d,ı göreceksin" ya da 'Dilerim ileride tıpkı sana benzeyen bir
kızın olur" sözlerinin anlamı zaman içinde açıklığa kavuşur.

Olumsuz aile özelliklerini, kuşakların paylaştığı bir sorun


olarak helirleyebilmeyi ve hayattan zevk almanızı sağlayan
ortak özelliklerinizin olmasından sevinç ve memnuniyet
duymayı öğrenmek için dikkat ve çaba harcayın.

Lew ve Margaret ilk çocukları doğduğunda arkadaşlarının


yorumlarını dinlerken çok eğlenmişlerdi. Arkadaşlarından
bazıları Lew'a "Cynthia tıpkı sana benziyor!" demişti, bazı­
ları da Margaret'e "Tıpkı sen!" demişti. Beş yıl sonra ikinci
çocukları Patrick doğduğunda da tıpkı buna benzer yorum­
larda bulunmuşlardı. Margaret ve Lew zaman ilerledikçe
Cynthia'nın, bazı yıllar daha çok babasına benzediğini, an­
nesini daha az andırdığını, bazı yıllar bunun tam tersi oldu­
ğunu fark ettiler. Patrick de doğduğunda annesine benziyor­
du, daha sonra, ilkokul yıllarının sonlarına kadar ise bu
benzerlik ortadan kaybolmuştu. Çocuklar büyüdükçe, aile­
den diğer kişilere olan benzerliklerine de zaman zaman işa­
ret edildiği olmuştu.

107
ı ;ın·:TA NA< ;EL, Ph.D.

ı \'fll lıı,ı ,•ll'kızıııri sınıftayken onlarla zaman geçirmek�en­


0

•ıı• l,.ıııı,•ııııı k;ııı;ıyıp odasına çekilmeye başladığında annesi


,,,. lı.ılı,ısı ş;ışkınlığa uğramışlardı. Daha küçükken olduğun­
ıl.ııı \·uk farklıydı. uzaktı. Yemeğini bitirir bitirmez masadan
kalkıyor, Margaret ya da Lew ona bir şey sorduğunda veya
ondan bir ricada bulunduğunda mümkün olduğunca kısa,
hatta bazen ters yanıtlar veriyordu. Telefon konuşmaları
uzun sürmeye ve gittikçe daha özel olmaya başlamıştı "Lüt­
fen kapıyı kapatın. Paralel telefonu kapayın. Karışmayın lüt­
fen, burası benim odam!" Lew ve Margaret bu konu hakkın­
da birbirleriyle konuşup, orasının onun odası olduğu ve
mahremiyete gereksinimi olduğu üzerinde fikir birliğine var­
dılar. Ama yine de sürekli olarak onlara mesafeli davranma­
sından ve uzak durmasından biraz rahatsızlık duyuyorlardı.
Ta ki kendi büyüme çağlarını anımsayana kadar. Bunu
yapabildiklerinde, çocuklarının içinde bulunduğu duruma
yeni bir bakış açısı ile yaklaşabildiler. Öyle ya, o çağlarda
ikisi de biraz kendi başlarına kalmaya gerek duymuşlardı.
Lew, evden uzakta saatler geçirdiğini, hatta bazen yaşadık­
ları kentin demiryolunun rayları üzerinde yük trenlerinden
sarkarak zaman öldürdüğünü anımsadı. Margaret de evde
uzun saatler yalnız başına oturup kitap okuduğunu, kitabın
kahramanları kötü durumlara düştükçe nasıl da hüngür
hüngür ağladığını hatırlıyordu. O zamanlar yaşadıkları böl­
gedeki uçsuz bucaksız çayırları keşfe dalıp tek başına saat­
ler geçirir, ağaçlara tırmanır, dallarında sallanır dururdu.
Zaman değişmişti, koşullar çok farklıydı ama davranış şekil­
leri tıpkı eskiden olduğu gibiydi. Böylece Cynthia 'yı eleştir­
melerinin hiçbir yarar getirmeyeceğine karar verdiler. Hatta
gidip ona, kendileri, onun yaşındayken nasıl oldukları hak­
kında öyküler anlattılar; o dönemde onlar da kalabalık için­
de olmaktan pek hoşlanmazlardı. Lew ve Margaret · in aile

108
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

yc:mekleri ve uman zaman birlikte vakit geçirmek konusun­


da koymuş oldukları standartlar bundan sonra da değişme­
di ama, artık daha rahat ve esneklerdi.

'/',ıo döngüsünü düşünün. Çocuklarınız sizin attığınız adım-


1.ırı izlerler.

26. ONLAR İÇİN ZAMAN AYIRIN; ONLARA KARŞI


İLGİLİ VE ÜRETTİKLERİ FİKİRLERİ KABULE
HAZIR OLUN

Akıllı bir ebeveyn iyi bir dinleyici olmayı öğrenir. Ancak ço­
cuğunuzun ne düşündüğünü gerçekten duyabildiğinizde ve
anlayabildiğinizde aranızda güçlü bir bağ ve empati oluşa­
bilir. Dinlemeniz mutlaka karşınızdakine hak verdiğinizi ve
aynı fikirde olduğunuzu göstermez, bir karşılık vermenizi de
gerektirmez. Çoğu kez, çocuğunuz kaygılarını ya da merak­
larını sizinle paylaştığında bakışlarınızdan, başınızı onu an­
ladığınızı belli edecek şekilde sallamanızdan ve sevginizi,
sempatinizi gösteren ifadelerinizden onu ilgili ve dikkatli bir
şekilde izlediğinizi görebilirse, işine kaldığı yerden devam
edecek ya da sorunlarını kendisi çözecektir.

Tao 'da, ebeveynler çocuklarının söylemiş olduğu şeyleri


bir yerlere yazıp daha sonraki bir zamanda bunlar üzerinde
etraflıca oturup düşünmek için zaman ayırmanın önemli ol­
duğunu ve değeceğini düşünebilirler. Bir kez duyup geçtik­
lerinde ne kadar çok şey kaçırmış olduklarını fark etmek on­
lar için şaşırtıcı olacaktır. Karşısındakiler gerçekten kulak

109
ı ,in·. il\ Nı\( ;EL, Ph.D.

ı , ,, 1/, , /111/,•ılı>?ıııı/c• rııcııkfarın yalnızca birkaç sözcük kullan-


111,1/,111 ı·,·ırrlı ıılıır ve eğer gerçekten sözlerine kıymet verilip
,lııı/r·ıııı·,,rs.ı z.ıman içinde çocuklar ebeveynlerinin yorumla­
, ııı.ı gittikçe daha az gereksinim duyacaklarını öğrenirler.
.-\ııııc babalarının onayına gittikçe daha az bağımlı duruma
gelecekler ve kendilerine daha çok güvenip inanacaklardır.
Çocuklarınızla aynı frekansta olun. Çocuklarınızdan her
birini olduğu gibi kabul ettiğinizi, onlarla birlikte olduğunuz
anlara kendinizi vererek ve istekli olduğunuzu belli ederek
gösterebilirsiniz. Onların fikirlerine açık ve kabule hazır
olun. Kendinizi tanıyın ve çocuklarınıza sizi tanımalarında
yardımcı olun. Kızgınlık, sevinç, hüzün gibi duygu değişik­
liklerinin gerçekte kim ve nasıl biri olduğunuzu örtmesine
izin vermeyin.

Jacob ve Samuel ile Mapita arasında bir tartışma geçtiğinde,


konuşmalar yalnızca annenin değil hepsinin izlenimleri ve
düşünceleri ile doludur. Oğullarının söyleyecek bir şeyl<?ri
olduğunda Mapita onları dinler. Her zaman görüşlerine ka­
tılmaz ama fikirlerine saygılı davranır. Çocuklar bilir ki, an­
neleri her zaman öykünün bütününü duyuncaya kadar bek­
ler ve konuya mümkün olduğunca egemen olana dek taraf
tutmamaya dikkat eder. Açık fikirli biridir.

Mapita, Samuel ve Jacob'ın, Jacob'ın Bayan Manzon'ın


tarih dersinden haksız bir şekilde düşük not almasının arka­
sında yatan nedenleri anlatışını ilgiyle dinledikten sonra,
okulu ziyaret etmesi gerektiğini anlamıştı. Ve eğer öğretme­
niyle görüşmeye oğlunun da kendisiyle birlikte gitmesini·
sağlayabilirse "ama o dedi ki... demişsiniz... " şeklinde ko-

110
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ııııyu saptırmaktan mümkün olduğunca kaçınabileceğine ka­


r;ır verdi. Yanlış anlamalar böylece hemen oracıkta açıklığa
kavuşturulabilirdi. Jacob, sorunun ne olduğunu evde anne­
sine enine boyuna anlatmıştı, aslında dersten B almıştı, ama
l.ızladan sınıf çalışmalarına katılarak bütünlemesi gerekiyor­
du. Bayan Manzon'ın dersinde öğrencilerin bir defada ol­
dukça fazla puan kazanabildikleri ya da kaybedebildikleri
,·ok ayrıntılı bir puanlama sistemi uygulanıyordu. Ve Jacob
dörtyüz puanının ikiyüzünü haftanın belirli günleri ders bi­
l iminde cezaya kalması gereken sınıf çalışmalarına katılma­
dığı için kaybetmişti. Güreş antrenmanları bu çalışmalarla
,·akıştığı için, o da cumartesi günleri yapılan çalışmalara ka­
ıılıp yoklama vermişti. Bu çalışmaları yöneten öğretmen,
yazdığı açıklayıcı bilgi notunu pazartesi günü mutlaka
Bayan Manzon'a iletmesi gerektiğini söylemişti ve Jacob da
üyle yapmıştı. Ancak Bayan Manzon, hafta arası yapılan ça­
lışmalar yerine hafta sonu yapılanlara katılabileceğine kendi
kendine karar vermiş olduğunu düşünerek Jacob'a çok kız­
mıştı. Öğleden sonraları kendisinin gözetimi altında cezaya
kalması gerektiği konusunda ısrarlıydı.
Jacob, aralarında yaptıkları anlaşmaya göre üzerine dü­
şeni yaptığını iddia ediyor ama öğretmeni öyle olmadığını
söylüyordu. Jacob, öğretmenine ikisinin de imzalamış ol­
dukları anlaşmayı hatırlattı. Annesiyle yaptığı görüşmede
Bayan Manzon bu anlaşmayı önce ortaya çıkarmadı. Böyle
bir kağıt imzalamadıklarını söyledi. Daha sonra ise bu kağı­
dın nerede olabileceği hakkında hiçbir fikri olmadığını. Fa­
kat Mapita sakin ama kesin ve net bir dille bu anlaşmaya bir
bakmalarının gerekli olduğunu söyledi. Anlaşma nihayet
masanın üzerinde gözlerinin önündeyken artık kafalardaki
soruların yanıtları çok açıktı. Jacob ve öğretmeni aralarında

111
ı ,111 1 ,.\ Nı\< ;1,:1., Ph.D.

ı, ,,1111 l,ıı ,ıııl,ı.·,ıııı,ı 1111:ı..ılamışlardı, buna göre Jacob'ın ta-


111,ııııl,1111,1.·,ı ►:,·ıl'kl'ıı dört saatlik cezası vardı, ama ne bu ce­
ı,ıl.ıı,ı lı,ıııgı gıınlcr kalması gerektiği ne de nerede katılma­
.,, ►:•·ı<'klı�1i ile ilgili hiçbir madde yoktu.
Hir başka zaman, başka bir olayda ise, öğretmeni Samu­
d · ,ı. başka bir okulla yapılacak güreş müsabakası için yapı­
lacak geziye hazırlanmak üzere jimnastik salonuna gitmek
için, sınıfı ders bitiminden yirmi dakika önce terk etmesi yü­
zünden cumartesi günü okula gelme cezası vermişti. Ja­
cob'ın öğretmeni bu durumda sadece okula başlama saatin­
den bir süre önce gelip kaçırdığı yirmi dakikalık sürede işle­
nen konuları çalışmasını söylemesine karşın, Samuel'ın öğ·
retmeni Dr. Wolf (aynı zamanda okulun müdür yardımcısıy­
dı) ondan dört saat cezaya kalmasını istemişti. Jacob okul
bahçesinde Dr. Wolf'u gördüğünde gidip ona, "Kardeşimin
bu kadar ağır bir ceza alması sizce haksızlık değil mi? Bü­
tün dersi kaçırmış olsaydı da aynı cezayı alırdı" dedi. Dr.
Wolf, bu konunun onu ilgilendirmediğini ve hiçbir öğrenci­
ye hiçbir konuda açıklama yapmak zorunda olmadığını söy­
leyerek onu tersledi.
Mapita oğlunu dinledi. Sonra da okulu arayıp Dr. Wolf
ile görüştü. Elinde çeşitli kuralların ihlali durumunda hangi
cezaların verileceği ile ilgili disiplin kurallarını içeren kitap­
çığın bir kopyası vardı ve buna göre dersin bir bölümünü
kaçırmanın karşılığı, okuldan önce ya da sonra cezaya kal­
mak, dersin tümünü kaçırmanın karşılığı ise cumartesi okul­
da kalmaktı. Ve burada öğrenciler ile okul yönetiminin ara­
sında iletişimin her zaman için mümkün olduğu ve açık bı­
rakıldığının ifade edildiği bir paragraf da vardı. "Dr. Wolf,
okul yönetiminin izlediği politikalar ile ilgili bölümü size ay­
nen okuyorum. Okulunuz, 'sorumlu ve üretken bireyler ola-

112
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

lıılıneleri ve ömürleri boyunca öğrenmeyi sürdürebilmeleri


1\ in gerekli olan bilgi birikimi ve yetenekleri edinebilmeleri
ı\·in öğrencilerinizi hazırlamak ve güçlendirmek' ile yüküm­
lıı. Burada 'karşılıklı saygı, dürüstlük, bütünsellik, ilgi ve ya­
ıatıcılığa' inanıyor olduğunuz ifade edilmiş. Bir öğrenci ders
kaçırdığında cezaya kalır. Eminim bu politikayı biliyorsu­
nuzdur. Sizden istediğim onun hatasının karşılığı olan ceza­
vı bağışlamanız değil. Bu arada, bizim kültürümüzü anla­
mamış olduğunuz için üzgünüm. Jacob size saygısızlık et­
medi. Oğlum, ben yanlarında olmadığımda kardeşine ken­
disinin destek çıkması gerektiğine inanıyor. Bizim ailemizde
biz böyle yaparız." Bu konuşma sona erdiğinde her iki taraf
için de durum açıklığa kavuşmuştu. Mapita, okuldan verdi­
gi sözleri uygulamasını bekliyordu ve kendisi de oğullarının
aynı ilkelere sadık kalacağı ve uygun davranacakları konu­
sunda söz vermişti.

Çocuklarınızın, onları ilgi ile dinlemenize gereksinimleri var...

27. BAŞKALARINI DİSİPLİNE ETMEYE ÇALIŞMADAN


ÖNCE KENDİNİZİ DİSİPLİNE EDİN

Ebeveynler durup, davranışlarına ve yaptıkları şeylere yakın­


dan bir bakmalıdırlar. "Dediğimi yap, yaptığımı yapma " çok
uzun süre anne babaların umdukları sonuçları elde edeme­
dikleri ebeveynlik denemelerine damgasını vurmuştur. Anne­
ler ve babalar zaman zaman çok güzel ve esinlendirici sözler
söyleyebilirler. Ama yaptıkları şeyleri, her zaman ve düzenli
olarak yapmaktadırlar. Tüm zamanını televizyonun karşısın­
da geçiren ve oturmakta oldukları yerden çocuklarına gidip

113
GRETA NAGEL, Ph.D.

kitaplarını okumalarını söyleyen ebeveynler, onların fazla ki


tap okumadıklarını gördüklerinde şaşırıp nedenini merak et
memelidirler. Ayrıca örneklerle göstermek de, ancak oluştu
rulan model açık ve anlaşılır olduğunda etkili olabilir.

İçinde bulundukları ortamda çok kitap okunduğunu gö­


ren çocukların okuma hevesi artacaktır. Evde anne babaları
iyi okuyucular olan ve kendilerine de her gün bir şeyler oku­
yan çocuklar kitap okumayı sever ve bol bol okurlar. Aynı
şekilde, çocukların televizyon izlemesi, eğer ebeveynleri se­
çici izleyiciler ise ve evlerinde televizyon açık olduğu süre­
den daha fazla kapalı kalıyorsa daha etkili bir biçimde gö­
zetim altında tutulabilir. Satın alınması gereken şeylerin pa­
rasal karşılıklarının ne olduğunun konuşulduğu ve bunları
almak için iyi koşullar öneren mağazaların seçildiği aileler­
de tutumlu olma alışkanlığı kazanılabilir. Geri dönüşümlü
ürünlerin kullanıldığı, çöplerin ayrılarak geri dönüşüme ka­
zandırıldığı ve suyun israf edilmediği evlerde de kaynakla­
rın doğru kullanımı ve korunması konusuna değer verilecek­
tir. Düzenli ve temiz olma alışkanlıkları ise, ev işlerinin ve
günlük olağan işlerin bu özellikleri vurgulayacak şekilde ger­
çekleştirilmekte olduğu evlerde oluşabilir ve geliştirilebilir.

Çocuklarınızdan yapmalarını beklediğiniz şeyleri, kendi­


niz yapmak için zaman ayırın.

Cynthia ve Patrick'in çok küçük birer çocuk oldukları gün­


lerden beri, Lew ve Margaret her gece çocuklar uyumadan
önce sırayla onlara öyküler anlatırlardı. Bazen onlara iyi ge­
celer demeye ikisi birlikte gelirdi. Dişler fırçalanır, yüzler yı­
kanır, öpücükler verilir ve yarım saat kadar kitap okunurdu.
Bazen bir ninni ya da şarkı da bu ritüelin bir parçası olurdu.

114
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ı ııı ııklarıyla birlikte geçirdikleri bu zamanlar çok eğlenceliy­


,ı, .ıına işlerinde geçirdikleri uzun günün sonunda yorgun
,lıır1ıııüş oldukları için kararlılık gerektirdiği de bir gerçekti.
l .t·w. çoğu kez kendisinin zaman içinde icat etmiş olduğu
1, ,ıı .ık terlerin başından geçen olaylarla ilgili, kendi içinde sü­
ı dılıliği olan öyküler anlatırdı. Bunların pek çoğunda en gö­
,,. \;ırpan karakterler de Kırmızı Sakallı Ardıçkuşu, Robin ile
ı, '.ırırkuşu Mary idi, zaman zaman onlara Baykuş Oliver, At­
ııı.ıı ·.ı Henry ve Gugukkuşu Ricky de katılırdı. Bu öyküler hiç
,lı- kısa ve öz sayılmazdı, Lew anlatırken konudan konuya ge­
,,,·ı ve uzun uzadıya anlatırdı ama daima içlerinde, ya çözül­
ııır�i gereken bir sorun ya da altı çizilen ahlaki bir çıkarım
ıılıırdu. Lew her zaman Cynthia ve Patrick'in günlük yaşam-
1,ıı ından aşina oldukları kişilerden ve şeylerden söz ederdi.
Lew, birçok kez Cynthia'ya, oyuncu kadrosu hep aynı
� ıı�lardan oluşan bir dizi öyküler anlatmıştı. İşte, o öyküler­
ı lı-n bir bölüm:
Robin uçuyordu, küçük kızın evinin üzerinden geçerken
onun oyuncak bebekleriyle oynadığını gördü. Annesi yo­
lun kenarında dikili çiçeklerle uğraşıyordu ve tepenin
aşağısında da kocaman komik görünüşlü şapkasıyla bir
adam tarlada çalışıyordu. Robin evlerin üzerinden süzü­
lüp arkadaşı Çayırkuşu Mary'nin yaşadığı uçsuz bucak­
sız tarlaya
_ doğru uçtu. Oraya yaklaştığında uzun, yem­
yeşil çimenlerin ve çalılıkların olması gereken yerleri bir
toz bulutunun kaplamış olduğunu gördü. Orada bir ileri
bir geri hareket edip duran ve toprağı kazan kırmızı bir
traktör vardı. Robin çok korkmuştu. Çünkü Mary'nin
yuvasından pek de uzakta olmadıklarını biliyordu.

115
< ;ırnTA NAGEL, Ph.D.

<,:ıırnklara öykü okuma sırasının kendisinde olduğu gece-


1,·rdl� Margaret ise yatağa uzanır, sırtını yatağın ayak ucuna
dayar ve başroldeki karakterin adının Patrick ya da Cynthia
olduğu, ahlaki dersler alınabilecek türden öyküler anlatırdı.
Öykülerin kahramanları iyi işler yapmak, yaşlı insanlara na­
zik davranmak, yaralı hayvanları kurtarıp iyileştirmek için
istekli ve hevesli davranır, yaptıkları hataları derhal onar­
mak ve istemeden yaptıkları yanlış şeyler için hemen özür
dilemek için gayret gösterirlerdi:
Bir gün Patrick adında küçük bir çocuk, arkadaşıyla yol­
da yürüyordu. Beyaz saçlı yaşlı bir bayan gümüş renkli
bir yürüteçe tutuna tutuna onlara doğru geldi. Patrick
anneannesine sık sık yardım ettiği için yürüteçlere alış­
kındı. Anneannesi, o daha doğmadan önceki yıllardan
beri yürüteçle yürümek zorundaydı. Patrick gerçekten
de çok düşünceliydi ve o yaşlı bayana yardım etti...
Anne babaları çocuklarıyla kendi uydurdukları öyküler­
den daha sıklıkla kitapları paylaşırdı. Kütüphaneye yaptıkla­
rı düzenli ziyaretler ailenin evinde her zaman birçok kitap
olmasını sağlıyordu. Kütüphaneden alınacak ve her gece ev­
de okunacak öykülerin seçimini genellikle çocuklar yapıyor­
du. Yine de Lew ve Margaret de zaman zaman sevdikleri bir
ya da iki öykü için kulis yapıyorlardı. Çocuklar çok küçük­
ken bazı kitaplar tekrar tekrar okunuyordu. Aç Tırtıl, Küçük
Tren, Tavşan Peter'ın Öyküsü ve Dr. Seuss kitaplarını belki
defalarca okumuşlardı. Patrick'in favorisi Berenstein Bears
kitaplarıydı, örneğin Vahşi Hayvanların Olduğu Yerde, bir
de Leo Politti ya da Steven Kellogg'un yazdığı ve resimle­
dikleri. O, Dr. Seuss ile Cynthia kadar ilgilenmiyordu, Chris
Van Allsburg'dan daha çok hoşlanıyordu.

116
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Daha sonraları Balık Louis, Elma, Shel Silverstein'ın şiir


kitapları gibi mizah ve şaşırtmacalar içeren kitaplar popüler
oldu. Anne ve babaları da bu kitapların her satırından en az
çocuklar kadar zevk alıyordu.
Margaret ve Lew çocuklarıyla beraber geçirdikleri bu
ılykü zamanları için hep şükran duydular. Yatmadan önce
kitap okuma ve masal anlatma zamanının yaklaştığı anlar
�·ok özeldi. Ayrıca bu okumalar çocukların çok erken çağlar­
da hevesli okuyucular olmalarını sağladı. Yalnızca, çocuklar
ilkokul yıllarının ardından kendileri gayet iyi okuyabilmeye
haşlayınca bu uykudan önce okumalarını artık sürdürmedik­
lcri için pişmanlık duyuyorlar. Oysa, Roald Dahl. Mildred
Taylor ya da Judy Blume'un kitapları karşılıklı paylaşmaları
ve üzerinde tartışmaları için ne kadar uygun olurdu.
Cythia ve Patrick artık yatmadan önce kendilerine kitap
okunması için çok büyüdüler, ama hala çok hevesli ve istek­
li okuyucular. Cythia kitapçıda yarım gün bir işte çalışmaya
başladı, bu iş binlerce kitap tanımasına olanak sağlıyor. Tek
sorun, kitaplarla dolup taşan evlerinde yeni kitapları koya­
cak rafları nereden bulacakları.

Onlara yol gösterin.

28. ALÇAKGÖNÜLLÜ OLUN: HER ŞEYİ BÜTÜNÜYLE


GÖREBİLMEYİ ÖĞRETİN

Akıllı ebeveynler, çocukları kendileri için yeni olan bir şeyi


öğrenecekleri zaman, bu yeni olayı kendi bütünlüğü içinde

117
ı ,l,'I lı'\ NA< ;rn,, Ph.D.

ıl, ıı,·ı 1111/,•ıııı•/,•11111 .ı;,ı�J.ırlar. Tek tek parçalar üzerinde ug­


ı.ı;,ııı.ıA. /;ııl.lı ı•c·tc•ııeklerin ortaya çıkarılıp geliştirilmesini
•,.,.�ı.,.\,I ı/,ı, hir yap-boz kutusunun kapagındaki resme bak-
111.ıJ.. Jl,ırç.ıl.ırın biraraya getirilmesine yardımcı olur. Tepe­
ı/c11 .ış.ıgı kayakla inmek, önce tepeden aşagı kayakla inen
digcr kayakçıları izlemekle en iyi ögrenilebilir. ögrenme sü­
recini küçük parçalara ayırmak yararlı olabilir ama tek tek
parçaları öğrendiklerinde ha.la. çocukların kavramın bütünü­
nü anlamaları için gereken ve eksik kalan çok şey vardır.
Dripling, şut, pas ve rebound egzersizleri yapmak, basket­
bol oyuncusu olabilmek için yeterli degildir.

Çocuğunuza, notaları ögrenmeden önce şarkının tama­


mını duyabilmesinde yardımcı olun.

Dot da, John da açık havada yapılan etkinlikleri çok sevi­


yorlardı. Kamp yaptıklarında ve uzun yürüyüşlere çıktıkla­
rında bunun, geçirdikleri en güzel zamanlar olduğunu dü­
şünüyorlardı ve çocuklarının da kendileri gibi doğada ol­
maktan zevk almalarını arzu ediyorlardı. Dağa yaptıkları ge­
zilerin, çocuklarına sebat göstermeyi öğretse ve çeşitli bece­
riler kazanmalarını sağlasa da, onların doğayı çok iyi tanı­
yabilmeleri için tek başına yeterli olmadığına karar verdiler.
Ve bir plan yaptılar; anne ve baba, beş çocukları ile bir­
likte, sırtlarında çantaları ve ayaklarında yürüyüş ayakkabı­
larıyla bir maceraya atılacaklardı. Tam anlamıyla bir kamp
ve yürüyüş gezisi yapacaklardı. Tüm aile biraraya gelip her
birinin yapması gereken hazırlıkları ve gezi tarihini tartıştı­
lar. John ve Dot gidilecek yerin seçiminde tercihlerini Oni­
on Vadisi'nden yana yaptılar, çünkü daha önce de zaman
zaman kafa dinlemek için gittikleri, rahat ve doğanın kuca-

118
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

gında bir yerdi. Evlerine diğer yerlere nazaran yakın olma­


sı, kamp yeri için uygun yerlerin bulunması, muhteşem
manzaraları ve hafif tırmanışları gerektiren patikaları yü­
zünden bu seçime hepsi anlayış gösterdi. Bu yedi kişilik ai­
lenin kamp yapmaya giderken götürmesi gereken çok fazla
kişisel eşya olacaktı; bu yüzden herkes kendi donanımını
toplayıp hazırlamaktan ve ayrıca ortak malzemenin bir bö­
lümünden sorumlu olacaktı. Hazırlıklar gayet iyi gitti.
Onion Vadisi onlara kusursuz bir kamp alanı sağladı, iki
piknik masası, su ve kamp çadırını, gölgesine kurabilecekle­
ri yığınla ağaç vardı. Yerleştikten sonra, ailecek, bir bölümü­
nü kamp ocağında bir bölümünü de kamp ateşinde pişirdik­
leri basit yemeği akşamın geç saatlerinde büyük bir zevkle
yediler. Burası evlerinden uzakta, ama sanki ev gibiydi.
Herkes yemeğini bitirip, bulaşıklar da yıkandıktan sonra
kamp ateşinin etrafında şarkılar söylediler. Sonra anne ve
babanın önerisine uyup önlerinde, onları bekleyen büyük
güne dinlenmiş olarak başlamak üzere yatıp uyudular. Sa­
bah erkenden kamp yerinden ayrılacaklardı.
Bu yürüyüşün pikniğe gittiklerinde yaptıkları türden tem­
bel tembel bir gezinti olmayacağını açıklığa kavuşturdular.
Uzun bir yürüyüş olacaktı ve bol bol yürüyüp tırmanacak­
lardı. Daha önce bu vadide bulunmalarına rağmen John ve
Dot, yollarda onları nelerin beklediğini tam olarak hatırla­
mıyorlardı. Topografik haritaları ayrıntılı olarak inceleme­
mişler, bunun yerine, olacakları görmek için patikalardaki
işaret levhalarını izlemeye karar vermişlerdi. Duydukları
merak çocuklarınınki kadar samimi ve gerçekti. Günün baş­
lıca kuralı araziye zarar vermemekti. Herkesten işaret levha­
larına sadık kalması bekleniyordu. Çiçeklere sadece bak­
makla yetinilecekti, koparmak yoktu.

119
< ;(�l·TA NAGEL, Ph.D,

11,ı.•,,l,ıııxı\·ta nefesleri kesildi, bol bol oflayıp pufladılar,


ıı,ııl,ıııdıbr ve "Hep sizin yüzünüzden, bizi buralara siz ge­
l ınlıııızl" diye sızlandılar. Ama yollarında ilerledikçe, birkaç
kl'z mola verip hafif yiyecekler yediler, kana kana su içtiler
ve kendilerini daha iyi hissetmeye başladılar. Kocaman dağ­
ları ve uçsuz bucaksız kırlarıyla çok güzel bir ortamdalardı.
Sırt çantalarında taşıdıkları yiyecekleri çıkardılar, kayaların
üstüne oturup dağ manzaralarının ve seslerin tadını çıkara­
rak hiç aceleye getirmeden güzel bir öğle yemeği yediler.
Saatler ilerledikçe, anneleri ve babaları da dahil olmak
üzere hepsi gidebileceklerini düşündükleri mesafenin de
ötesine gidebileceklerini gördüler. Kavak ağaçlarının uzan­
dığı yol boyunca yürümeyi sürdürdüler, küçük dik patikalar­
dan tırmandılar, küçük nehirlerin yanından yollarına devam
ettiler, yaz mevsimi olmasına rağmen donmuş karların oldu­
ğu yerlerden geçtiler ve o muhteşem manzaraların tadını çı­
kardılar.
Herkesin bir katkısı oluyordu. Polly yol boyunca karşıla­
rına çıkan ağaçların adlarının neler olduğunu söylüyor,
Ralph, kaya katmanlarını teker teker sayabiliyordu. Irma,
yabani bitkilerin ve çiçeklerin birçoğunu tanıyordu ve John
da gördükleri birkaç kuş türünü tanımlamakta çok
başarılıydı. Irma aynı zamanda herkesi yüreklendiriyor, Joe
da yolda karşılaştıkları şeyleri eğlenceli duruma getiriyordu.
Dot bunlara çok gülüyordu. Hiçbiri tek başına diğerlerinden
ve her şeyden sorumlu değildi. Bunun yerine izledikleri yol
değiştikçe ya da günün değişik zamanlarına göre liderliği
birbirlerinden devralarak gezilerini sürdürüyorlardı. John
akşam yemeğinden önce herkesin rahatlayıp dinlenebilmesi­
ne zaman kalacak şekilde geri dönmelerini sağlama görevi­
ni üstlenmişti. Bu uzun yürüyüş gününün sonunda kamp
yerlerine geri döndüklerinde toz içinde kalmış yürüyüş bot-

120
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

l;ırını en son çıkaranlar John ve Dot olmuştu. Diğer beş he­


vı:sli yürüyüşçü onları pes ettirmişti.
O hafta boyunca böyle birkaç uzun yürüyüş daha yaptı­
Lı r. Bir kez başladıktan sonra yanıtlanmayı bekleyen sorula­
rın ardı arkası kesilmiyordu. Aile bireyleri yanıtları birbirle­
rinden öğreniyorlardı. (Suyun mataradan sızmaması için ne
yapıyorsun? Hangi güneş kremi daha iyidir? Bu gerçekten
köstebek kürkünden mi yapılmış, ne işe yarıyor? Niçin iki
�·orap üstüste-giyiyorsun? Şapka giymekten nefret ediyorsak
ne olacak peki? Göle varmamıza kaç kilometre var?) Çok iyi
:ı.aman geçirmişlerdi, açık havada yapılan etkinliklerle ilgili
gurur duyabilecekleri yetenekler kazanmışlardı ve her biri
tatlı hatıralarla evine dönmüştü.

Hir bütün olarak fikirler ve başkalarından edinilen düşünce­


ler, parça parça fikirlerden ve kendi düşüncelerinizi başka­
larına aktarmaktan önce gelir.

29. ORTA YOLU BULUN VE ONU İZLEYİN; BİLGİYE


SAHİP OLABİLMENİN ÖZÜNDE BU YATAR

Akıllı ebeveynlerin izlediği yolun bir parçası da, farklı felse­


felerin ya da yaşam tarzlarının unsurlannı dengeleyebilmek
ve dengede tutabilmektir. Çünkü bilirler ki, eğer yalnızca
tek bir tarzı benimseyip bunu yansıtırlarsa, tüm çocukları­
nın birbirinden değişik gereksinimlerini karşılayabilmeleri
mümkün olmayacııktır. Otoriter olmakla pek az başarı elde
edebilirler, diğer bir uç nokta olan çocuklarını rahat bırakıp

121
GRETA NAGEL, Ph.D.

istediklerini yapma özgürlüğü verme tarzını uygularlarsa da


elde edecekleri sonuç daha iyi ve başarılı olmayacaktır. Or­
ta yol ise bir tür kesişme noktası gibidir; kendine özgü özel­
likleri olan bir patika değildir, sadece ortada duran ve iki
yöne de bakmakta olan bir çit gibi de değildir. Akıllı
ebeveynler öncelikle çocuklarını üzecek tartışmalardan kaçı­
narak karşılıklı anlayış noktasına gelmeleri gerektiğini bilir­
ler; daha sonra -bariyerler değil- sınırlar oluşturabilirler ve
-ihmal etmek anlamında değil- onlara özgürlük tanıyabilir­
ler. Tao'daki orta yol ile ebeveynliğin çok yönlü ancak bir­
leşik olması mümkün olur.

Kendinizi başka başka felsefelerin ortak özelliklerinin bir­


leştiği yerin merkezine koyabilmenin yollarını arayın. Esas
olan, sizin oluşturduğunuz felsefe olacaktır.

Carl ve Kate'e göre, "konu, kurallara geldiğinde, elinizde


mutlak ve kesin olan çok şey yoktur. Her çocuk için ve bir
dizi farklı durum ve olay düşünülerek yapılması gereken
ayarlamalar ve düzenlemeler vardır". Holly'nin dikkatli ve
kurallara uyma eğiliminde bir insan olduğunu bilirler. Corey
ise pek çok durumda rahat ve kendini üzmeyen bir tavır ser­
giler. Ve bu rahat ve esnek mizacı, zaman zaman ebeveyn­
lerinin ona rehberlik etmesinin gerektiği anlamına gelmiştir.
Flanaganlar, çocuklarını yetiştirdikleri yıllar boyunca ba­
zı hatalar yapmış olduklarını kabul ediyorlar. Aslında hayır
demeleri gereken zamanlar olmuştu. Ama arkadaş çevresi­
nin baskısı sadece gençlerin üzerinde olmuyor ki, ebeveyn­
leri de etkileyebiliyor ve "Eğer diğer çocukların anne baba­
larına göre hava hoşsa niçin ben hayır demeliyim?" diye dü­
şünmelerine neden olabiliyor.
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Corey lise ikinci sınıfta olduğu yılın sonbaharı boyunca


her hafta sonu partilere gidiyordu. Ebeveynleri onun okuldan
arkadaşlarıyla beraber olduğunu biliyorlardı. Cari ve Kate
Corey'nin o arkadaşlarını tanıyorlardı ve "iyi çocuklar" ol­
duklarını ve bu durumda da gittikleri partilerin herhalde
kontrolden çıkmadığını düşünüyorlardı. Ama bir pazar günü,
Kate çamaşır makinesine atmadan önce giysilerin ceplerini
boşaltırken Corey'nin ceplerinde birkaç bira kapağı buldu ve
bunun her partide olabilecek türden masum bir şey olduğu­
nu aklından geçirdi. Elinde bu bira kapaklarıyla, Corey'i kar­
şısına alıp uzun uzun konuştu ve ailelerinin, alkollü araç kul­
lanma konusundaki hiç de önemsiz ve saçma olmayan felse­
fesini anlattı. Corey annesinin de babasının da bu konuda na­
sıl düşündüklerini çok iyi anlamıştı. Tam da o dönemde, çe­
şitli spor ve okul etkinliklerinde tanıştığı yeni insanlarla arka­
daşlıklar kurmaktaydı ve kendi standartlarına daha yakın
olan ve aynı ilgi alanlarını paylaştığı başka çocuklarla yakın­
laştıkça, o bira içen arkadaşlarıyla birlikteliğine son verdi.
Öte yandan içgüdüleri onlara çocuklarının mezuniyet tö­
reninden sonra bir otel odasında verilecek olan bir partiye
gitmesine izin vermenin pek de akıllıca olmayacağını söyle­
se de, Cari ve Kate, aklı başında olduğundan emin oldukla­
rı kızlarının oraya gitmesine izin vermeye karar vermişlerdi.
Ne de olsa, Holly'nin çıktığı çocuk öğrenci grubunun tem­
silcisiydi -saygın ebeveynleri olan, terbiyeli ve nazik olma­
sıyla tanınan bir çocuktu-. Ayrıca gidecekleri otel de çok
nezihti. Ve Holly de pek çok anne babaya tanıdık gelen bir
nağme tutturmuştu: "Oraya gitmeyen tek kişi ben olaca­
ğım..." Böylece, Cari ve Kate ona izin verdiler.
Parti ortamı yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı,
içki su gibi akıyordu, ışıklar loşlaşmıştı ve romantik müzik-

123
GRETA NAGEL, Ph.D.

ler çalınıyordu. Erkek arkadaşıyla arasında çok kötü şeyler


geçirip tartışan Holly, kız arkadaşlarından birini arayıp onu
almasını ve eve götürmesini rica etti. Neyse ki Holly o du­
rumdan kendini kurtarmayı bilmişti. O güne ilişkin
ayrıntıları tam olarak bilmeseler de, Carl da Kate de kızları­
nın oteldeki o partiye gitmesine izin verdikleri için kendile­
rini çok kötü hissettiler.
Elbette bu, hayır demenin her zaman en iyisi olduğu an­
lamına gelmez. Hiç değildir. Kate ve Carl "çoğunlukla ha­
yır" diyen bir ebeveynin, çocuğunun üzerinde nasıl bir etki
yaptığını Holly'nin arkadaşı Fay'de gözlemleyebilmişlerdi.
İlkokul çağlarındayken Fay'in annesi, kızının Holly'lerinki
dışında hiçbir arkadaşının evinde gece yatısına kalamayaca­
ğı konusunda ısrarlıydı, orada kaldığında da birkaç kez ara­
yıp yoklama yapmasına alışmışlardı. Fay'in kaldığı geceler­
den birinde, sabah bir süreliğine başka bir arkadaşlarının
evine uğramaya karar verdiler. Fay'in annesi arayıp kendi­
sine sormadığı için kızına çok öfkelenmekle kalmayıp ziya­
rete gittikleri arkadaşlarının ebeveynlerini de arayıp onları
onun izni olmadan Fay'i davet etmekle suçlamıştı. Birçok
insana mantıksız gelecek ölçülerde katıydı. Sonuçta Fay,
her şeyi annesinin arkasından ve ondan gizleyerek yapmaya
başladı. Lise yıllarında kaçamak ve sinsice işler çevirir ve
bunları çok güzel örtbas eder duruma gelmişti.
Corey'nin de, Flanagan'ların evi hariç hiçbir yerde gece
kalmasına izin verilmeyen bir arkadaşı vardı; Brian. !Bir
nedenle Kate ve Carl diğer anne babalar üzerinde çok gü­
ven verici ebeveynler oldukları izlenimi bırakıyorlardı). Ama
Brian hep yapabileceği hiçbir şey olmadığı ve hiçbir şey yap­
masına izin verilmediği duygusunu taşıyordu. Corey onun
nefes bile alamadığını düşünüyordu. Hatta Brian bir kere-

124
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

sinde lisedeki sağlık bilgisi dersinde "Eğer bir ebeveyn çocu­


�unun hiçbir şey yapmasına izin vermiyorsa bu da çocuk is­
tismarı olarak düşünülebilir mi?" diye sormuştu. Yine de
ebeveynlerinin ondan istediği ve beklediği her şeyi yerine
getirdi. Atletizmde burslu ödüller aldı ve sonraki yıl da, ya­
�adıkları eyalete üç bin kilometre uzaklıktaki bir üniversite­
Jen burs kazandı.

Aşırı uçlarda çabalamayın; gönlünüzdeki huzuru arayın bu­


lun ve ebeveyn olmanın keyfini çıkarın.

30. GÜÇ KULLANMAKTAN KAÇININ:


ZORLAYICI OLMAYIN

Çocukları etkili bir biçimde motive etme uygulaması, o ka­


dar açık ve belirgin degildir. Oysa Tao 'da ebeveynler çocuk­
ların kendilerini bir düzene sokma ve disiplinli olabilme ye­
teneklerinin olumsuz, sertçe gözdağı verilen ve cezaların uy­
gulandıgı ortamlarda serpilip gelişmesinin mümkün olmadı­
ğını net ve açık olarak bilirler. Süpermarkette alışveriş yapar­
ken mızıldamaya başlayan çocuğunun kolunu sertçe çekişti­
ren bir anne ya da baba akıllıca davranmamaktadır, üstelik
bu şekilde çocuğunu incitebilir. Başka bir çocuğun canını
yaktıgında çocuğunu cezalandırmak için bir tokat atan anne
babalar da hatalı davranmaktadırlar, çünkü çocuklarının
yapmaya son vermesini istedikleri davranışın aynısını yap­
makla, onun için kötü bir model oluşturmaktadırlar. Tokat
atmak -ya da daha kötüleri- kesinlikle kabul edilemez.

125
GRETA NAGEL, Ph.D.

Akıllı ebeveynler çocuklarını olumlu etkinliklere katılma­


ları için yüreklendirirler. Mümkün olduğu kadar çok, onla­
rın ilgi duydukları alanlara yönelmelerine olanak tanırlar.
Çocukları yapmak istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamak
genellikle hep geri teper ama devamlı olarak "Bir dene ba­
kalım, belki de hoşlanırsın" şeklinde yaklaşılırsa merak duy­
gusu uyandırılabilir ve gelişme kaydedilebilir.

Çocuklarınıza ne yapmak istediklerini, neler yapmaktan


hoşlandıklarını sorun ve bunları başarabilmelerinin yollarını
bulabilmeleri için onlara yön gösterin. Onlardan çeşitli et­
kinliklere birer şans vermelerini bekleyin ama tüm girişimle­
ri sonuca erdirebilmeleri beklentisine girmeyin, onlardan
bunu istemeyin. Çocukluk, keşfetme çağıdır.

Lew ve Margaret, açık görüşlü insanlardı ve olumsuz davra­


nışlardan ve cezalardan mümkün olduğunca kaçınmak ko­
nusunda aynı görüştelerdi.
Çocuklar yanlış ve hatalı davrandıklarında bunun sonu­
cu birkaç günlüğüne televizyon seyretmemek ve bilgisayar
kullanamamak olurdu, ya da yanlışlarını iyice anlayıncaya
dek anne ve babaları onlara açıklamada bulunurdu. Hatalı
bir davranış sergilediklerinde katlanmaları gereken bu so­
nuçlardan hatırlayabildikleri en uzun olanı yedi gün sür­
müştü. Bu sonuçların süresi çok uzun olmak zorunda değil­
dir. Margaret ve Lew bazı ailelerde bu sürenin aylarca süre­
bildiğini duyuyorlardı ve kendi evlerinde bu tür şeylerin hoş
görülmemesinden mutluydular. Kimin herhangi bir şey için
böyle cezalandırılabileceğini anlamıyorlardı.
Williams ailesinin çocuklarına değişik yetenekler ve ilgi
alanları geliştirebilmeleri için pek çok olanaklar sağlandı. Ai-

126
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ll'lcri hem Lew'un hem de Margaret'in ailelerinin, kuşaklar­


ılır sürdürdüğü bir geleneğin izinde, yıllardır bölgelerindeki
lıır kiliseye bağlıydı. Kilisenin gençlik programına katılan Pat­
i il k ve Cynthia yılda iki ya da bazen üç kez sahneye konan
ııııızikallerde yer alıyorlardı. Çeşitli gösterilerin sonrasında
lııı\:ok insan gelip onlara ne kadar yetenekli olduklarını ve
,ıık iyi bir performans sergilediklerini söylüyordu. Yaşadıkla­
ı ı yerde gerek okulların gerekse yerel toplulukların gençlere
•,ııııduğu birçok müzikal olanağı olduğundan anne ve babala­
ı ı her yıl onlara bunlardan birini denemeleri önerisinde bulu-
1111 yordu. Ve her yıl ebeveynlerinin "Katılsanız ne iyi olurdu"
ı·ıırumlarını duymalarına rağmen çocukların yanıtı "Hayır,
ı,·şckkürler. Çok çalışmak gerek. Provalar da çok sıkıcı" olu­
\'llrdu. Onlar da çocuklarını daha fazla zorlamıyorlardı.
Cynthia dördüncü sınıftayken arkadaşı Anne ile birlikte
lıir basketbol programına katıldı. Ama farklı takımlara alın­
ıııışlardı. Cynthia'nın takımı çoğunlukla oğlan çocuklardan
,,luşuyordu, yalnızca bir kız daha vardı, o da kendisine hep
ı ,ıılardan biriymiş gibi davranan erkek kardeşleriyle büyü­
ıııüştü. Bu oyun Cynthia'ya zor ve cesaret kırıcı geliyordu.
l'l'k çok durumda istekli ve hırslı davranmasına karşın, oyun
,•;ırasında hep arka planda duruyor ve topu almaktan kaçını­
yordu. Yine de asla yakınmıyordu.
Bir cumartesi öğleden sonrası, Lew ve Margaret, Anne'in
lıabası ve kendilerinin de arkadaşı olan Bill ile saha kenarın­
da oturuyorlardı. Bill ortaya bir fikir attı; Cynthia'ya, her
,ıtakta bulunduğunda beş sendik bir ödül verilecekti. Ebe­
veynler olarak çok uyarıcı ve kışkırtıcı bir plan yaptıklarını
düşünüyorlardı ve konuyu açtıklarında Cynthia da bu fikir­
den hoşlanmış göründü. Ama bu rüşvet sistemi uzun vade­
de büyük bir fark yaratmadı. Aslına bakarsanız, Cynthia da-
ı ,111 1,\ Nı\( ;1,:1., Ph.D.

ı,,ı '" ,,,, ,ı l,11111111 l,ı-ııdısini daha da sinirli yaptığını açıkladı.


l .ılııııııl,ııı ,1\•ııldı, lisede iki yıl daha oynadı ve işte hepsi
l,ııı·ılıı. llııııdaıı sonra da bir kort ve top gördüğünde saha­
ıl.ı lııı ıki top dolandırmaktan öteye gitmedi.
l .cw ve Margaret bir çocuğu kariyer seçiminde ya da be­
lirli bir üniversiteye gitmesi için zorlamanın da onda muka­
vemet yaratacağının farkındaydılar. Çocuklardan yetenekli
olduğu dalda dersler almasını istemek de işe yaramaz.
Gençlere, aileleriyle birlikte tüm etkinliklere katılmaları ko­
nusunda ısrar etmek de kimseye yarar getirmez.
Ama bunlar, onları belirli etkinliklere katılmaya davet et­
meye ve onları yüreklendirmeye son vermek gerektiği anla­
mına gelmemelidir. Bund�n sadece beklentilerin o kadar ka­
tı olmaması gerektiği anlamı çıkarılmalıdır.

Çocukları bir irade yarışına sokmak kimseye yarar sağla­


maz. Başkalarını altetmeye çalışmaym: sadece başka birse­
çeneğiniz olmadığında kazanın.

31. GALİP GELMEK ZAFER KAZANDIRMAZ

Ebeveynler çocuklarıyla girdikleri bir tartışmayı kazandıkla­


rında onları ikna etmiş ve fikirlerine desteklerini kazanmış
olmazlar. Kazanan bir tarafın olması her zaman için karşı
tarafın da kaybettiği anlamına gelir. Bu da bir uyum ve an­
layış eksikliği olduğuna işaret eder. Alçakgönüllülük ve in­
sancıllık nitelikleri kaybolduğunda ortada gurur duyulabile­
cek hiçbir şey kalmaz. Karşısındakine güç verebilmek sade­
ce bütün tarafların kazandığı ve kazanımı olduğu durumlar-

128
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

,fa sözkonusu olabilir. Bir tarafın kazandığı, diğerininse kay­


l>ettiği aile ortamları gerilimle, dalaverelerle doludur ve da­
ima bir tarafm üstünlüğü geçerlidir.

Çocuğunuzla giriştiğiniz bir savaşı kazandığınızda onun


kendisiyle duyduğu gururun azalmasına yol açarsınız. Hem
onun hem sizin kazanmanızı sağlamanın yolunu bulun. Sa­
dece barışçıl ve huzurlu olunarak bir bütünlük sağlanabilir.

Oğulları, çevreleri tarafından "örnek" çocuklar olarak görülse


Je, onlara ebeveynlik yapmak Mapita için her zaman kolay
olmadı. Aceleci olmayan, geleneksel bir yaşam tarzına güçlü
kültürel bağlarla bağlı bir kadın ile onun yeni bin yıla girer­
ken Güney Kaliforniya 'da hızlı kent koşullarında büyümekte
olan oğulları arasında defalarca görüş farklılıkları çıktı.
Samuel, pazar sabahları yaptıkları aile toplantılarını NA­
TO görüşmelerine benzetiyordu. Yanlış şeyler yapıldığında
katlanılması gereken sonuçlar vardı. Her zaman ilaçlarını
zamanında almaları, asla I?ağırarak konuşmamaları ve sinir­
lenmemeleri gerekiyordu. Anneleri konuşuyordu, onlar ko­
nuşuyordu, hemen hemen her şey üzerine konuşuluyordu.
Sürekli yinelenen konu başlıklarından biri sporun çocuk­
ların yaşamındaki yeriydi. Bir tarafta güreşle yatıp kalkan,
bu sporu tutkuyla seven Jacob ve yine bir o kadar severek
uğraşan Samuel vardı. Diğer tarafta ise parkta gezinmenin
çok hoş olduğunu düşünen, hayatı, akıl ve deneyim kazan­
mak, başka insanlara yardım etmek ve ilişkileri geliştirmek
için bir fırsat olarak gören Mapita. Okul ortamında ve ge­
nelleştirildiğinde de toplumda, spora verilen önemin ve vur­
gunun bu kadar orantısız ve ağır basıyor olması onu üzüyor­
du. Günlük hayatta iyiliğe daha fazla yer açılmalıydı ve bu

129
< ;ırnTA NAGEL, Ph.D.

kadar çok zafer peşinde koşmak gereksizdi. Ona göre, spo­


rıın gerektirdiği, hep rekabet içinde olmak ve katı disiplin
hayatın içine zorla girmekteydi.
Mapita, Samuel ve Jacob'ın dışarıda okul dünyalarındaki
kıyasıya rekabetin sorundan başka bir şey yaratmayacağını
görmelerine uğraşıyordu. Ama ikizler sık sık birbirleriyle re­
kabete giriyorlardı. Bir yıl, hangisinin anneleri için daha hoş
bir Anneler Günü kartı yapacağı üzerine rekabete giriştiler.
Mapita onlara devralmış oldukları kültürel mirasın en çok iş­
birliğine değer vermekte olduğunu hatırlatma gereği hissetti.
Oğullarına, eğer kendisi için beraberce tek bir kart yaparlar
ve bunu yaparken de aralarında iyi anlaşırlarsa bunun ken­
disi için en anlamlı şey olacağını açıkladı. Bundan sonraki
yıllarda bu işe yaradı ve Mapita da oğullarının beraberce uğ­
raşıp hazırladıkları, kendisi için hazine değerinde olan bu
şeylerin hep üzerine titredi.
Samuel ve Jacob ne kadar rekabetçi olsalar da, Sanc­
hez'lerin evinde işler asla kontrolden çıkmaz. Oğlanlar asla
birbirlerine fiziksel zarar vermezler ve pazarları yaptıkları ai­
le toplantılarının da bu ortamda katkısı büyüktür. Birçok so­
run üzerinde zorlu ve uzun görüşmelerden sonra anlaşmaya
varılır. "Tamam, ön koltukta sen oturacaksın ama arabanın
arkasındaki de dinlenecek radyo istasyonunu seçer, ona gö­
re. Olur, haftaya bahçeyi ben temizlerim. Hepimiz kendi
gömleklerimizi ütülemeliyiz. Teyzemlere yemeğe ikimiz de
gideceğiz."
Her şey eşit dengede gibiydi. Bir yıl Jacob okulda üstüste
şeref listesine geçiyordu. Çalıştığı iki organizasyonda birden
en başarılı eleman seçiliyordu ve birçok irili ufaklı başarılar
elde ediyordu. Sonraki yıl Samuel birçok takdirname topla­
yan, şaşırtıcı ve sevindirici gelişmeler kaydeden oluyordu.

130
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Güreşte, oğlanlar yarışmalara farklı sikletlerde katılıyorlar­


ılı ve Mapita'nın onlara "Aranızda rekabete girmeyin, ikiniz
ılc kaybedersiniz!" nasihatını birçok durumda dikkate alıyor­
lardı. Rekabet etmek için boşuna enerji harcamak takatlerini
keserdi. Ve birbirlerine ufak ufak saldırılarda bulunurlarsa
ılişkileri gittikçe azalarak yok olmaya yüz tutardı.

Silahlar, insanlara asalet kazandıran araçlar degildir.


'/'.:ıo 'ela, kan döküldügünde matem tutulur, şölenlerle kutla­
ııılmaz. En yüksek deger barışa verilir.

J2. YÖNTEM KONTROL ALTINA ALINIP


YÖNETİLEMEZ VE ÜZERİNDE
UZMANLAŞILAMAZ

Akıllı anne ve babalar, ebeveyn olmayı ögrenirken birçok iniş


çıkışlar olacagını bilir. Tavsiyeler ve rehberlik eden kitaplar
bir ışık yalubilir ama anlayışın derinlik kazanabilmesi, kişinin
içinde gerçekleşmelidir. Ebeveynler hatalar yapar ama bunla­
rı kendileri hakkında düşünerek çözümlerlerse, bunlardan
bir şeyler ögrenebilirler. Bir hatayı, haksız olmakla aynı kefe­
ye koymak, kişinin bütünlük duygusuna zarar verir.

Yaptıgınız hatalardan ders alın. Tao bir süreçtir, varılma­


sı gereken nokta degil.

Dot'ın önceki evliliğinden olan oğlu Joe, Güney gelenekle­


rine uygun biçimde yetiştirilmişti. Nazik bir çocuk olması­
nın yanısıra matematiğe yatkınlığı olan zeki ve parlak bir

131
< ;RET A NAGEL, Ph.D.

l'ıP,ıc·ııl'iydi Jc. Okulda onu herkes severdi; sekizinci sınıftil


sınıf başkanı olmuştu. Ama aileye yeni giren erkek kardeş
olarak başta pek sevilmemişti - hatta hiç sevilmemişti.
Aslına bakarsanız, Joe'ya oldukça kötü davranmışlardı.
Sadece üvey kız ve erkek kardeşleri ona sorun çıkarmakla
kalsa iyi, komşu çocukların hepsi de birçok konuda onunla
ters gidiyorlardı. Ona kancayı iyice takmışlardı. Dolaba ki
litledikleri bile oldu onu. Diğer çocuklar, ona küfretmeyi öğ·
retiyorlardı, sonra da işi bu kötü sözcükleri kullandığını ebe­
veynlerine şikayet etmeye kadar götürüyorlardı. Bir keresin­
de kumsalda onu kafasına kadar kuma bile gömdüler. Dot,
bu sorunları ne kadar önlemeye çalışırsa çalışsın, hepsini
birden çözebilmesi mümkün olmuyordu.
Önce uzun uzun konuşmayı, paylamayı denedi. Sonra
sözlerini ve tavrını desteklemesi için Joe'dan yardım istedi.
Ama kısa sürede, ne söyleseler yeterli olmadığını ve fayda et­
mediğini kavradı. Diğer kardeşlere ceza vermeleri, işleri Joe
için daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Ama Joe'nun onu çok sevdiklerinden ve onun için endişelen­
diklerinden emin olmasını sağladılar ve bu zorbalıklarla na­
sıl başa çıkacağına dair vermiş olduğu kararlan da destekle­
mekte olduklarını ona söylediler. Birbirlerine ve çocuklarına
duydukları sevgi konusunda açık ve şeffaftılar. Fazlasıyla...
Zamanla bazı şeyler düzelmeye başladı. Çocukların ara­
sında eskisine kıyasla çok daha olumlu bir etkileşim oluştu
ve nihayetinde diğer çocuklar yastık savaşı ve yatakta zıpla­
ma yarışmaları yaparlarken ya da anneleriyle babaları evde
yokken çatıdan atlamaya çalışırken yakalandıklarında artık
Joe da onlarla oradaydı.

Olmayacak duaya amin demeyin.

132
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

. U. KENDİNİZİ TANIYIN: ERDEMLİLİĞİN


ETKİLERİ ÖLÜMSÜZDÜR

/';ıo, içinizdekilere dair bilgileri geliştirebilmek, her şeyin iç


vıizünü ve gerçek anlamını kavrama yeteneği edinmek de­
mektir. Yöntemde, ebeveynler yüzeyde görünenin derinliği­
ııc iner ve kararlarını uzun uzun düşünerek ve kendileri ile
ılgili bildiklerine dayanarak verirler. Anneler ve babalar
lıirçok yeteneği ve becerileri olan karmaşık insanlardır. Ça­
lıştık/arı alanda başarılı olanları, yaratıcılıklarının ve organi­
z;ısyon yeteneklerinin aslında evde kendilerine ne kadar
y;ırdımcı olabileceğini gözden kaçırabilirler. Çoğu kez ken­
dilerini küçümser ve değerlerini ayrımsayamazlar.

Hangi çabalarının etkili olduğunu, hangilerinin sonuç


vermediğini kavrayabilen ebeveynler gelecekte onları başarı­
ya götürecek olan yolda en azından ilk adımı atmışlar de­
mektir. Bir ebeveyn, çocuğu yanlış ve hatalı davranışlar ser­
gilediğinde bunun karşılığı olarak katlanması gereken bir di­
zi. gittikçe de artmakta olan 'sonucu· denemiş ve uygulamış
olmasının bu davranışları düzeltmeye yaramadığı sonucuna
vardıysa, çocuğunda değil, kendisinde ne gibi değişiklikler
yapabileceğine bir bakmasının zamanı gelmiş demektir. Öğ­
renmek ve bilmek için kendine, kendi iç dünyasına doğru
bakabilen bir anne ya da baba, zamanında kendisi için ne­
lerin denenmiş olduğunu ve bunların hangilerinin bir etki
yapmış olduğunu hatırlayacaktır.

İnandığınız değerler üzerinde bir düşünün, kendinize da­


ha iyi bakabildiğinizde başkalarıyla daha da iyi ilgilenebile­
ceğinizi fark edeceksiniz. Neleri iyi yapabiliyorsunuz, neleri
daha iyi yapabilmeyi isterdiniz, bunları gözden geçirin. Bil­
mek için gösterdiğiniz ilgi ve çaba hem sizin hem çocukla-

133
GRETA NAGEL, Ph.D.

rınızın üzerinde olumlu etki yapacaktır, çünkü böylece asla


vazgeçmeyecek ve oluruna bırakmayacaksınız.

Dot bahçeyle uğraşmaktan gerçekten büyük zevk alır. Ona


göre bu, yaşamla ilgili bir metafordur. İnsanlarla etkileşim
içinde olmayı çok sevse ve bunu çok iyi başarıyor olsa da,
zaman zaman düşünmek ve güç toplayabilmek için bahçe­
sinde kendi kendine zaman geçirme gereği duyar.
Küçük bir çocukken bile zamanının büyük bölümünü
evin dışında, dışarıda geçirir, evlerinin bahçesinde ve mey­
velikte oyunlar oynar, yürüyüşler yapardı. İyi ve doğru dav­
ranışlarda bulunduğu için ona ödül olarak yalnızca kendine
ait olan bir çiçek bahçesi verilmişti. Her zaman orada olu­
yordu, bahçesinde toprağı işler, çiçek tohumlarını düzgün sı­
ralar halinde eker, fideleri bir bir sulardı ve emeklerinin kar­
şılığında çiçeklerinin boy attığını görmekten zevk duyardı.
Dot şimdi olduğu gibi bir insan olabilmesinin nedeninin
konuksever ve cömert bir aile ortamında büyümüş olması ol­
duğuna inanıyor. Sahip olduğu her şeyi arkadaşlarıyla payla­
şırdı. Eğer gereksinimi varsa giysilerinden birini arkadaşına
vermesi bile uygun karşılanırdı. Ne kadar kötü bir şöhreti
olursa olsun evlerine gelen konuk hoş karşılanır ve nezaket
gösterilirdi. Ailesi daima gereksinimi olanlara yardım ederdi.
Çocukluğundakinin tersine, Dot bir yetişkin olduğunda
sahip olduğu bahçelerde, çiçekler ve bitkiler hiç de düzenli
sıralar halinde ekili değildir. Biraz oraya biraz buraya to­
humlar serpiştirir, organik sebzeler yetiştirir ve çiçek to­
humlarını yapraklı bitkilerin yakınına eker. Sonra, "baş be­
lası bitki zararlılarının aklını karıştırmak için" onları birçok
değişik türden şeyle bir güzel karıştırır. Dot ve John yıllar

134
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

içinde birçok kez ve sık sık bir evden diğerine, bir eyaletten
hir başkasına taşınmışlar. Hayatlarının büyük bölümünde ve
birçok alanında karmaşa ve telaş varmış. Oysa Dot hayatta
sınırların daima açık ve net olarak belirli olmasını ister, o sı­
nırlar dahilinde koşulların birazcık kaotik ve özgürce olma­
sında sakınca yoktur. Tıpkı bahçesinde olduğu gibi.
Artık bir yetişkin olan Dot, böyle yapmak her şeyi kar­
maşık ve düzensiz bir duruma getirse de, arkadaşlarına yar­
dımcı olabilmek için hala her şeyi bir kenara bırakabilir ve
özve.ride bulunabilir. Kanapede uyumak ister miydin? Hadi
o zaman, bizde kalıyorsun. Söz ettiğin şeyi yapabilmen için
seni Arkansas'dan Chicago'ya götürmemizi ister misin? Ta­
mam. Eğlenceli olacağa benziyor. Tabii olur, bunu bagaja
koyar oraya giderken senin için götürürüz.

Başkalarını tanımak ve anlamak bir erdemdir; kendinizi ta­


nımanız ve anlamanız ise aydınlanmış olmak demektir.

34. EN İYİ OLMAK İÇİN ÇABALAMAYIN

Akıllı ebeveynlere göre, ne kadar az üstelenirse o kadar iyi


olunur. İyi anne baba olmanın yolları ve kuralları ne en de­
ğerli hocaların derslerinde ne de en etkileyici kural kitapla­
rında bulunabilir. Oysa çocukların ebeveynleriyle farklı ko­
şullarda birarada zaman geçirebilmelerini sağlayan küçük
fırsatlar son derece eğitici ve öğretici olabilir. Ebeveynlikte
başarı kazanmak, genel olarak, çocukların anlaşılması ve ta-

135
( ;RiffA NAGEL, Ph.D.

111111/.111111.·ısı hiraz zor olan, gizli ama yüksek beklentiler ile

8C'lişnıcleri ve iyi yetişmeleri anlamına gelir.

Çevrenizdeki dünyanın değerini nasıl da bildiğinizi ve


müteşekkir olduğunuzu, çocuklarınıza ne kadar saygı besle­
diğinizi değişik yollarla gösterebilirsiniz. Hayatın tadını çı­
karırken kendiniz olun.

Margaret'e göre birçok genç, içlerinden anne babalarının


günün büyük bir bölümünde ortalarda olmamasını tercih
ederdi. Söyledikleri ve yaptıkları şeyler hep annelerinin ve
babalarının hislerini incitecek ve küçük düşürecek türden
şeyler. Ebeveynlerinin orada olup gece atıştırmaları için bir
şeyler hazırlamalarına tamam - tabii eğer o gece kendileri
için hazırlanmış olan yiyecekler hoşlarına gitmişse. Orada
olup gitmek istedikleri yere kadar onları bırakacaklarsa bu
da tamam. Zor bir ev ödevinde yardıma gereksindiklerinde
orada olmaları ise kesinlikle çok güzel. Ama bunların dışın­
da, başka bir gezegene gitseler ve orada yaşasalar ne iyi olur
diye düşünüyorlar.
Bir kez, ülke çapında yapılan bir kros müsabakasından
eve döndüklerinde, Cynthia, katılacağı bir sonraki koşuya
Margaret'in gelmemesinin belki de daha iyi olacağı önerisin­
de bulunmuştu. Margaret'in orada biraz sırıttığını, çünkü
gün öoyunca· orada görünen tek ebeveynin o olduğunu, ay­
rıca Cynthia ve takım arkadaşları.koşarken de onları yürek­
lendireceğini düşünerek haykırarak tezahüratta bulunması­
nın çok komik olduğunu söylemişti. Margaret ona bir son­
raki koşuya da gelmeyi planladığını ama bu ke:. diğer koşu­
culardan birinin annesiyle beraber geleceğini açıkladığında
ise biraz rahatlamıştı - yine onaylamıyordu ama biraz olsun

136
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

rahatlamıştı, çünkü madem ki kalabalığın içinde utanıp sıkı­


l;ıcaktı, en azından bu kez ondan başka biri daha utanıp sı­
k ılıyor olacaktı.
Bir sonraki koşuyu izlemek üzere gittiğinde Margaret tri­
lııinde, karşı takımdan bir oğlanın annesiyle babasının yanı­
na oturdu. Ona, oğullarının bütün müsabakalarını izlemeye
>:ittiklerini söylediler. Yalnızca, oğulları piste çıktığında
.ı�ızlarını açmalarına izin yoktu. Hiçbir şekilde bağırmaları­
ııı ya da onu cesaretlendirici şeyler yapmalarını istemediği­
ni açı_�ça ortaya koymuştu. Küçük kız kardeşi bile onu çıtı-
111 çıkarmadan, ağzı sıkı sıkıya kapalı seyrediyordu. Takım
arkadaşlarına tezahürat yapabilirlerdi, ona göre hava hoştu,
ııma o koşar�en ses çıkarmak yoktu.
Margaret sonuçta bazı istekleri ve ricaları elbette saygıy­
la karşılayacağına, ama bazı şeylerin, Cynthia bunlardan
utansa da sıkılsa da sürmesi gerektiğine karar verdi. Kural­
lar şöyleydi: Kişisel eleştiriler herkesin yanında yapılmaya­
cak, sırlar ifşa edilmeyecekti; bebekken çekilmiş çıplak fo­
toğraflar kimseye gösterilmeyecekti ve ne kadar komik olsa­
lar da utanç verici durumlara düşülmesi ile ilgili hatıralar ve
öyküler anlatılmayacaktı. Ama buna karşılık, Margaret de
harikulade şekillerdeki bulutları gördüğünde yine sevinç çığ­
lıkları atabilecek, Cynthia'nın arkadaşlarıyla sohbetlerini
sürdürebilecek, onlara aileleri, okul ve ödevlere ilgili sorular
sorabilecek ve Lew da arabada giderlerken yine şarkılar söy­
leyebilecekti. Margaret alışverişte, postanede ya da bir ma­
ğazada sıra beklerken kuyruktaki yabancılarla, kasadaki gö­
revlilerle ya da tezgahtarlarla ahbaplık etme hakkını da sak­
lı tuttu ve bu alışkanlığını sürdürdü. Cynthia'nın utanıp sı­
kılmasına yol açan bu anlar, aslında Lew ve Margaret'e ya­
şadıklarını hissettiren ve yaşamlarını sürdürme biçimlerini

137
CRETA NAGEL, Ph.D.

1- ı'lll I ıll'rııı in şekillendirmekte olduklarını hissedebildikleri


aıılarJı. Sadece kendileri gibi davranıyorlardı, başkası gibi
gfüünmcye çalışmıyorlardı.

Kendinizle ilgili iddialı olmayın; ancak o zaman gerçekten


iyi olabilirsiniz.

35. YÖNTEMİN KENDİNE AİT BİR RİTMİ VARDIR:


ONDAN YARARLANIN

Tao 'da, yaşam tekdüze, barışçıl, huzurlu ve dingin giderken


orta yerde bir karmaşa çıkabilir ve değişebilir. Uyarıcı ve
motive edici etkinliklerle uğraşan insanlar sonunda zaman
kavramını yitirirler. Saatlerce yorulmak nedir bilmeksizin
çalışmayı sürdürebilirler. Tao, bir şey için tükenmek bilme­
yen bir enerji sağlar. Öyleyse aynı şey ebeveynlik için de
sözkonusu olabilir. Anne babalar ailelerinin böylesine dur
durak bilmeyen bir enerjiye nasıl en iyi şekilde sahip olaca­
bileceğini de öğrenebilirler. Bu, bazı ortam ve koşulların,
tüm ailenin gereksinimlerini karşılayabilmesi bağlamında di­
ğerlerine nazaran daha iyi olması anlamına gelebilir.

Bazı yaşama biçimlerinin hepinizin yararına olduğunu


fark edeceksiniz. Bunların neler olduğunu bulun ve geçici
olsalar ya da ara sıra gerçekleşiyor olsalar bile değerlerini bi­
lin, önünüzdeki günlerde ve yıllarda sizi bekleyen hatıraları
onlar oluşturacak ve niteliğini onlar belirleyecektir. Modeli
izleyin, tüm etkinlikleri bir bir yapın ve bunu hep sürdürün.

138
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

()yJe bir an gelecek ki, onca işin içinde zamanı unutup kay­
/ıolmak isteyeceksiniz.

Williams ailesi sık sık Michigan'daki Indian Gölü'ne y0lcu­


luk eder. Ailecek oraya gittiklerinde, Wa-ma-el-na Adası'nda
<'ski bir balıkçı kampında ahşap bir kulübede kalırlar. Büyü­
kanneleri de genellikle orada ki başka bir küçük kulübede ka­
lır. Lew'un teyzesi Martha ve George Dayı da her zaman
orada olurlar, çünkü orası onların küçük adasıdır. Geniş ai­
lelerinin diğer bireyleri de genellikle oraya gelirler. Robert
1 )ayı gelmişse daha çok balık tutulur, Dan Dayı oralardaysa
hol bol şaka ve karşılıklı takılmalar olacak demektir.

Günün temposunun nasıl olacağı güneşin konumuna göre


belirlenir. Saatlerin hangi zamanı gösterdiği önemsizdir,
program yapmaya çalışmak ise biraz yapay kaçar. Ailenin
yapması gereken tek şey, yemekleri hazırlamak, evin etrafını
çalılardan ve yabani otlardan arındırmak ve gerekli aygıtların
doğru düzgün çalışıyor olduğundan emin olmaktan ibarettir.
Aralarından birini tercih edip yapabilecekleri bir sürü seçenek
vardır, ve ilgilerini kamçılayan, hodri meydan diyebilecekleri
birçok etkinlik... Bunların hepsinden de zevk alırlar. Büyü­
kannenin kurabiyeleri çok lezzetlidir. Su kuşları gölün üzerin­
de sürekli ve değişen tonlarda şakır, bulutlar gökyüzünde
uçuşur ve rüzgar huş ağaçlarının yaprakları arasından eser.
Balıklar da berrak suların içinde ani hareketlerle bir o yana
bir bu yana yüzerler. Oradaki herkes sadece upuzun iskele­
nin ılık ve yumuşak tahtalarının üzerinde oturup, gölün pırıl­
dayan sularında kırmızı beyaz şamandıraları seyre dalmanın
bile insana müthiş güzel duygular yaşattığını bilir.

139
CRETA NAGEL, Ph.D.

Margaret, sundurmadaki yumuşacık minderli sandalyede


tembel tembel oturup, rüzgar arasıra yanaklarını okşarken
kitabını okumayı sever. Cynthia, Ice House Adası'na kadar
yüzüp gelmeyi ve dalmayı, ardından da küçük küçük dalga­
lar kayalık kıyıya vururken, güneşin ısıttığı yumuşak ve ko­
caman denizyatağında dinlenmekten büyük keyif alır.
Patrick'in hoşuna gidense, tatil evinin sundurmasında
oturup, resim defterinin üzerine minik gölgeler düşerken,
uzun uzun çizimler yapmaktır. Ve Lew, kuzey kıyısında kal­
çasına kadar buz gibi suya girdiğinde kendini cennette his­
seder. Oltasını göle atıp, sudaki altın rengi dalgacıkları iz­
lerken, belki de bir balık yakalayabilmeyi bek!er.
Margaret bir gazetede okuyup kesmiş olduğu Art Buch­
wald'ın bir sözünü çok sever: "Hayattaki en iyi şeyler, o so­
mut ve maddi şeyler değildir aslında."

Yüzerken akıntıyı izleyin: sınırsız yararı vardır.

36. ZAYIF VE HASSAS OLAN, ZORLUKLARIN


ALTINDAN KALKAR, GÜÇLÜKLERİ ALTEDER

Akıllı ebeveynler bilirler ki, ürün almak yavaş yavaş başarı­


lan bir şeydir. Nasıl balık avlamakla uğraşanlar "büyük ve
güçlü balıkların, yaşadıkları derin sulardan alınmamaları ge­
rektiğini" biliyorlarsa, anne babalar da güç kullandıklarında
çocuklarından olumlu bir tepki ve yanıt alamayacaklarını bi­
lirler. Olanaksızı başarmaya kalkışmazlar ama bir çocuğun

140
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

güçlü inadının, anne babasının sabırlı uyarılan, koşullan,


esnekligi, içtenligi ve dürüstlügü karşısında saygılı bir uzlaş­
maya dönüşebileceğinin farkındadırlar. Tao 'da, bir ebe­
veyn, kendi alanında güçlü ya da zorlu bir rakiple karşılaş­
maya daima istekli ve hazır olmalıdır.
Yaptıgınız hataları kabul edin, çocuklarınızın güç durum­
lardan kendileri savaşarak kurtulmalarına olanak verin. Ya­
vaş, dikkatli ve düzgün adımlar atın. Kükremeyin, tehditler
savurmayın, bu çok hatalı olur. Çocukların, konular üzerin­
de ��kendilerinin " düşünebilmesine yardımcı olacak, yol gös­
terici yorumlarınızı onlara yumuşak bir şekilde sunun. On­
ların iyi davranışlarını bulun, çıkarın.

Flanaganlar için günden güne yaşanan küçük hayal kırıklıkla­


rı zaman içinde önemli sorunlara dönüşmüştü. Birlikte ye­
nilen yemeklerde ve beraber geçirdikleri hafta sonlarında ko­
nuşmak için pek çok fırsatları oluyor, böylece birçok sorunu
yavaş yavaş çözümleyebiliyorlardı. Ama Corey'nin durumu­
nun kontrolden çıkmakta olduğunu fark etmeleri Cari ve Ka­
te için çok şaşırtıcı olmuştu. Kendini beğenmiş ve ukalaca
davranıyordu ve bu ne yazık ki sadece ara sıra olmuyordu.
Okulda, üst sınıflardan olduğu fikri kafasına iyice yerleşmiş­
ti. Küçük sınıflardaki çocuklara bir zamanlar kendine davra­
nıldığı gibi kötü, hatta daha kötü davranıyordu. "Benim
önümden yürümeyi aklından bile geçirme, seni acemi çaylak.
Ben senin üstünüm." Gerçekten çok aptalca davranmaya baş­
lamıştı. Bu böyle bir süre devam ettikten sonra, eve gelip yap­
tıklarıyla övünmeye, yüksekten atıp tutmaya da başlamıştı.
Kate, bu durum karşısında ilk başta doğru davranmamış
olduğunu biliyor. İlk tepkisi ona ders vermeye çalışmak ol­
muştu: "Buna gerçekten inanamıyorum. Diğer insanların sa-

141
GRETA NAGEL, Ph.D.

na yapmış olmasından nefret ettiğin şeylerin aynısını yapı­


yorsun. Tam bir ahmak gibi davranıyorsun."
Corey de onu "Ne söylersem söyleyeyim, beni hep yar­
gılıyorsun. Sana asla bir şey anlatmayacağım!" şeklinde ya­
nıtlamıştı.
Kate'in otomatik olarak verdiği bu tepki başarısızlıkla so­
nuçlanmıştı. Söylemiş olduğu şeylerin doğru zamanda ve
doğru şekilde söylenmemiş olduğunu kabul ediyordu. Bir
hata yaptığı kesindi, bu yüzden o gün eleştirel tek bir söz
daha etmedi.
Bunun yerine, Corey'e aslında diğer çocuklara, özellikle
de kendinden küçük olanlara ne kadar ilgili ve iyi davrandı­
ğına işaret etmeye karar verdi. Corey, kuzenlerine her zaman
iyi davranmıştı ve onların çoğu ondan küçüktü. Onlarla za­
man geçirmesinin ve onların kendilerini gerçekten özel his­
setmelerini sağlamasının ne kadar güzel bir davranış olduğu­
nu hatırlamasını sağladı. Okullarında engelliler için düzenle­
nen Özel Olimpiyatlar'da yarışların ev sahipliğini yapmıştı,
Carl ve Kate bunu hatırladılar ve onun ne kadar özel biri ol­
duğunu düşündüklerini anlattılar. "Seninle birlikte olmaktan
gerçekten hoşlanıyorlardı. Onlara yardımcı olduğunda ne ka­
dar mutlu olduklarını görmedin mi? Bir gün baba olduğunda
işine yarayacak pek çok şey öğrenmiştin. Çocukları dinlemek
her zaman için önemlidir. Seni hiç unutmayacaklar."
Ebeveynleri, Corey ile güzel düşünceleri paylaşmanın, ge­
nel şeylerden konuşurken birden yapılabilecek bir şey olma­
dığını da fark etmişlerdi. "Merhaba. Okuldan eve hoş geldin.
Atıştırman için hafif bir şeyler hazırlamıştım, almaz mısın.
Ah, bu arada, Olimpiyatlarda ne kadar da iyiydin." Hayır,
bu işe yaramazdı. Nazik konulardan bahsetmek için müşfik

142
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ve yumuşak ortamlar - çocuğunuzun sizi gerçekten kulak ve­


n·rek dinleyebileceği, rahat ve aceleci olmayan zamanlar ya­
r,ıtılması gerekir. Bu, örneğin, oğullarının sırtını kaşırken ola­
lıilirdi. Ya da akşam verilen bir kola içme molasında. Yaptı­
>ıınız yorumların yalnızca doğru şekilde değil, doğru zaman­
da da yapılması gerekir. Flanaganlar her ikisini de başarabil­
mek için sezgilerini geliştirmeyi ve kullanmayı denediler.

Corey son sınıftayken yıl boyunca çeşitli etkinliklerde


ıınur belgesi aldı ve birçok alanda takdir topladı. Ama bel­
ki de·bunların içinde en büyük zafer, yıl sonu ödülleri için
verilen resmi yemekte futbol takımının genç oyuncularından
birinin, Kate'in ve Carl'ın kulaklarında yer eden sözleri ol­
du "Corey her zaman takıma yeni girenleri gözeten kişi ol­
du. Yardıma gereksindiğimizde hep oradaydı ve bize daima
iyi davrandı."

Yumuşak ve esnek davranarak söylediginiz az ve özlü söz­


ler çok güçlü olabilir.

37. MÜMKÜN OLDUĞUNCA SADE VE BASİT


OLMAYA ÇALIŞIN; ÇOCUKLARINIZIN BİLDİĞİ
ŞEYLERE SAYGI DUYUN

Tao'da ebeveynler, kendilerinin ancak okulda ögrenmiş ol­


dukları şeyler hakkında çocuklarının engin bilgiye sahip ol­
duklarının farkı.ndadırlar. 1960'11 yıllarda ögrenim görmüş
olanların lisedeki fen derslerinde ya da üniversitede gördügü
konular, yeni yüzyıla girerken, artık sekizinci -hatta belki al-

143
GRETA NAGEL, Ph.D.

tıncı- sınıflarda işlenmekte olan müfredatın bir parçası. Gün


cel olaylara ilişkin dersler, uyuşturucudan korunma dersleri,
kültürler arası seminerler şimdiki çocukların elinde olan ...
ama anne ve babalarının hiç sahip olamadıkları fırsatlardan
sadece birkaçı. Ebeveynler çocuklarının "Ee, bugün okuld.ı
neler öğrendiniz bakalım?" sorularını duymazdan gelmeleri
karşısında şaşkına dönüyorlar. Anne babalar çocuklarına za
man zaman, gazetede okuduklarından çıkardıkları ve okuld.ı
öğrenmekte oldukları konularla ilgili olabilecek sorular yönel
tebilmeli ya da ortaya konular atabilmelidir. Olmazsa, çocuk­
larının karmaşık dünyalarına ve bilgi birikimlerine ulaşmala
rını sağlayacak alternatif yollar bulmaları gerekir.

Çocuklarınız birçok şey bilir. Bilgilerine saygı duyun ve


anlamanın yollarını arayın.

Kate ve Carl da diğer birçok anne baba gibidir; ilk çocukla­


rı, ikinci çocuklarına karşı davranışlarını değiştirmelerinde
etkili olmuştur.
Holly ortaokuldayken ve daha sonra da lisenin ilk yılları
boyunca, ebeveynlerinin, okul iyi gittiği sürece ondan özel
ve belirli beklentileri olmadı. Annesi de, babası da, üniver­
siteye gitmişlerdi, ama özellikle çalışkan ve gayretli öğrenci­
ler oldukları söylenemezdi. Kızlarının okul gidişatı konusun­
daki tavırlarında egemen olan görüş, gelişmeleri akışına bı­
rakmak oldu: "Böyle mi yapmak istiyorsun? Tamam o hal­
de... " Lise birinci sınıftayken bir gün danışmanı Holly'e,
eğer derslerinde ve çalışmalarındaki başarısı ve temposu bu
şekilde devam ederse olasılıkla sınıf birincisi olabileceğini
söyledi. Bu olağandışı gelişme herkesi Holly'nin eğitiminin
önemi ve geleceğini belirleyecek etkileri üzerine o zamana
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

kadarkinden farklı şekillerde düşünmeye yöneltti, özellikle


de Holly, annesini ve babasını, ebeveynleri olarak kendisin­
den beklentilerini artırmaları konusunda teşvik etti.
Kate ve Carl, Holly'nin kişiliği ve ilgi alanları ekseninde
lıirçok şey yaptığını ve bunların okulda gösterdiği başarıya
katkısı olduğunun farkındalardı. Holly onlara kendi içinde,
"Okul bir sorumluluktur. Ne olmak istiyorsan onu olabilir­
sin. Utangaç davranma. Beklentilerini kendinden hep yük­
sekte tut. Kararlı ve azimli ol. Takım ruhuna sahip ol. Her
şeye olumlu açıdan bakmaya çalış. İyi bir arkadaş ol" gibi
moral aşılayıcı ve ahlaki dersler içeren konuşmalar yapmak­
ı a olduğunu göstermişti. Bunlar kısmen ebeveynlerinin onun
üzerinde bırakmış olduğu etkilerden, kısmen geniş ailelerinin
diğer bireyleriyle geçirdiği zamanlardan edindiklerinden ve
kısmen de kendi düşünüş biçiminden kaynaklanıyordu.
Holly'nin hayatında iyi gelişmelerin süreklilik gösterece­
ği yavaş yavaş ortaya çıktıkça, annesi ile babası eğitimde ve
başarıda gerçek öneme sahip olan değerlerin neler olduğu­
nu öğrenmek konusunda epey yol katettiler. Holly'nin, an­
ne ve babasına kendisinin kazandırmış olduğu fikirlerin,
kardeşini yetiştirirlerken neleri vurgulamaları gerektiği ko­
nusunda onlara çok yardımcı olduğundan hiç kuşkusu yok.

Biraz da çocuklarınızdan bir şeyler öğrenin. Her şeyi sizin


bilmeniz gerekmez.

145
GRETA NAGEL, Ph.D.

38. ERDEMLİLİĞİN ÖDÜLÜ KENDİSİDİR; YÖNTEM


KAYBEDİLDİĞİNDE FARKLILIKLAR BAŞGÖSTERİR

En iyi anne babaların kafalarında, ebeveynlik başlı başına


bir ödüldür zaten. Akıllı ebeveynler doğru şeyleri yapma
beklentisi ve ümidi taşırlar. Bir ebeveynin birçok kimliği
vardır ve ömür boyunca öğrenmeye devam eden bir öğren­
ci olmak da bunlardan biridir. İyi anne babalar statü ve var­
lık beklentisine girmezler ve bir şey yapılacağı zaman onu
karşılığında özel bir ödül beklemeksizin yaptıkları için de
doğal ve gerçek motivasyonun en iyi örneğini oluştururlar.
Bu yolda yürürken daima sorunlar çıkacaktır ama Tao 'da,
ebeveynler yarınları hep iyimserlikle ve uzun vadede elde
edecekleri sonucun, tüm çabalara değecek olduğu duygu­
suyla beklerler.
Bir ebeveyn olarak üstesinden gelmeniz gereken işlerin
birçok farklı yönü vardır, bunlar için size bir bedel ödenme­
sini beklemeyin. Bir işi, önerilen maaş her ne ise, kabul etti­
ğinizde, artık onun en iyi şeKilde yapılması için ne gerekiyor­
sa onu yaparsınız, değil mi? Genç insanlara kendi rüyalarını
oluşturup gerçekleştirmelerinde yardım edin, bu yeterlidir.

John, çocuk sahibi olmanın sorunlar ortaya çıkarabileceği­


nin bilincindedir, en iyi gibi görünen zamanlarda bile. Ço­
cuklar, adları üstünde, çocukturlar; her zaman işbirliğine
yanaşmayabilirler, bazen başlarını derde sokarlar ve isten­
meyen şeyler olabilir. Dot, çocuklarıyla, John ve çocukları­
nın yaşamakta olduğu eve taşındığında, Ralph'in baterisi
yemek odasının büyük bir bölümünü kaplamıştı. Ama tam
da o sıralarda büyük bir aile olarak birlikte yemek yemek

146
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

.ılışkanlığını oturtmaya çalışıyorlardı. Ayrıca hem Dot'un,


lıcm de John'un yakınları sık sık yemeğe geliyorlardı, bu
vıızden yemek odasına gereksinim vardı ve Ralph'in bateri­
.•;i için yeni bir yer bulunması gerekiyordu. John oğlunun ba­
tı·rilerini ve davullarını yemek odasının açıldığı avludaki
ıaındurmaya kurmasına yardım etti ve bazı kurallar koydu­
l;ır. Her gün öğleden sonra saat iki ile üç arasında bateri ça­
lışabilecekti. Her şey yoluna konmuş gözüküyordu.
Ama evlerinin biraz yukarısında yaşamakta olan bir kadı­
ıı ın he� öğleden sonra tam da bateri çalma saatlerinde öğlen
uykusuna yattığını hiçbiri uzun bir süre boyunca bilmedi
ltılph dışında... Komşu kadın davul seslerinden son derece
rahatsız olmuş ve polisi aramıştı, hem de bir değil birkaç
kez. Bu art arda polis ziyaretlerinden birinde, Dot tesadüfen
işten eve erken gelmişti ve komşularla yaşanan bu sorunu iş­
le o zaman öğrendi. Ralph ona ve John'a bundan hiç söz et­
memiş, o ana kadar durumu kendi kendine idare etmeye ça­
lışmıştı. Polis memurlarını her defasında sesi azaltacağına
dair söz vermişti. Dahası, polis de kendileriyle hiç ilişkiye
geçmemişti ki buna gerçekten çok şaşırmışlardı. Hangi saat­
lerin bateri çalmak için uygun olacağını belirlemek ve bu so­
runu çözüp komşuluk ortamını düzeltebilmek için, çevrede
yaşamakta olan yetişkinlerle birçok görüşme ve pazarlık yap­
maları gerekti ama sonunda -öğleden sonraları çalmaktan
hoşlanan küçük davulcu- davası iyi bir şekilde çözüme bağ­
landı. John, üvey oğlu Joe ile büyük ve ses geçirmez bir ga­
raj oluşturma projesine girişti, çok uğraştılar, kapıların etra­
fındaki boşlukları doldurdular, duvarları ses geçirmez malze­
meyle kapladılar, yere eski bir halı serildi ve nihayet Ralph
orada bateri çalışmalarına yeniden başlayabildi.

147
GRETA NAGEL, Ph.D.

Bir dönem de, John kilisenin çimlerinin bakımından so


rumlu olmuştu. Her cumartesi yapması gereken bu işte ken
disine yardım etmeleri için Ralph ve Joe'ya birkaç dolar
ödemeye karar verdi. Çimler biçilmeden önce diğer birkaç
işin yapılması gerekiyordu; çimenliğin kenarlarının çevrelen
mesi, yürüyüş yolunun süpürülmesi, çalılıkların ve ağaçların
budanması ve yerlerdeki kağıt çöplerin toplanması. Tabii
John eğer küçük çim biçme traktörünü kullanmalarına izin
vermesini istiyorlarsa genç bayların önce bu işi bitirmeleri
gerektiğini belirtene kadar oğlanların ikisi de kağıt çöplerin
toplanması vazifesine pek yanaşmadılar.
Birkaç hafta geçtikten sonra, Ralph, üvey kardeşinden
daha büyük olduğu için çim biçme makinesini ondan daha
uzun süreyle kullanması gerektiği fikrini kabul ettirmeye ça­
lıştı, ama kurallar açıktı, en azından bir süre için, ikisi sıray­
la ve eşit sürelerle bunu yapabilirdi. Sonra da Ralph için bü­
tün proje anlamını yavaş yavaş yitirdi. Karşılığında para ka­
zanıyor olmasına rağmen, bu çim biçme işiyle ilgilenmeme­
ye ve yapmamaya başladı. Evde kalıp, kendisi için daha
önemli olduğunu düşündüğü işler bulup yapmaya karar ver­
mişti. Nihayetinde, bir şekilde evdeki diğerlerine yardımcı
olduğu sürece diğer vazifelerle ilgilenmesinde bir sakınca
yoktu. Bu arada, John artık çim biçme projesine dahil olan
tek çocuk kendisi olduğu için son derece müteşekkirdi, çün­
kü çim biçme makinesini istediği kadar kullanabiliyordu.
Kağıt çöpleri de John topluyordu.
Aynı zamanlarda, Natalie daha sekiz yaşını bile doldur­
mamıştı o zamanlar, mavi bisikletiyle kütüphaneye doğru
giderken bir araba ona çarptı. Kaza tam köşeyi dönüp kar­
şıya geçmeye çalışırken olmuştu; kollarında, bacaklarında ve
yüzünde ciddi sıyrıklar, çürükler ve bereler vardı. Şansı var-

148
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ılı ki hastanenin acil servisine kaldırılması gerekmemişti ve


,,l.ıy yerine gelen ilk yardım ekibi, çok yavaş söyleyebilme­
•,ıııe rağmen evlerinin telefon numarasını anlayabilmiş, he­
ıııcn aramışlardı. John çok nadiren o saatlerde evde olurdu,
ıı gün başka bir şehirdeki iş toplantısından dönmüş, direkt
,·ve gelmişti. Hemen gitti ve Natalie'yi evlerine getirdi. Her
•,;ı-y yolundaydı.
Natalie iyiydi, ama Dot'un pek de iyi olduğu söylene­
ıııezdi. Çocuğunu ihmal ettiğini düşünmüyordu elbette
.ııııa, o sırada üniversitede, bir derste olmak yerine orada
ıınun yanında olması gerektiğini hissediyordu. Bu olaydan
,•;ıınra Dot, bir daha bütün çocukları okul sonrası etkinlikler
ı\·in gidecekleri yerlere güvenli bir biçimde bırakmadan asla
ııniversitedeki dersine gitmek üzere evden ayrılmamaya ka­
rar verdi, çocukların okuldan gelip evde yalnız kalmaları
ıına göre değildi. Ama okulda, devam etmekte olduğu prog­
ramda daha önce puanları hep yüksek olmasına karşın, çok
düşük notlar almaya başlamıştı. Yine de, çocuklarının gü­
vende olacakları ve olmaları gereken yerlere bırakılmış ol­
duklarını bilmenin, her şeye değdiğini düşünüyordu. Ders­
lere geç kalmasının kendisine sıkıntı yaratmakta olduğunun
farkındaydı, üstelik dersin öğretmeni de bu duruma üzülü­
yordu. Ama çocuklar daima her şeyden önce gelmeliydi.
Derslerin daha ileri bir saate alındığını öğrendiğinde, sınıf­
ta bunu ilk alkışlayan o oldu. Artık içi çocukları konusunda
rahattı, her şey yoluna girmişti ve puan ortalaması da öyle.

Yönteme vicdanınızla bağlı kalın; ödül beklemeyin.

149
GRETA NAGEL, Ph.D.

39. ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK, BERABERİNDE


ONUR VE ŞEREF GETİRİR

Ebeveynler kendilerine özgü kişilerdir. Farklı koşullarda vr


çevrelerde yetişmiş olduklarından, birleşik bir cephe oluştur
maya ne kadar çabalasalar da, her zaman her konuda birbir
}eriyle tıpa tıp aynı fikirde olmayacaklardır. Rumuzla birlikte�.
imalarla olsun, açıkça belirtilen yorumlarla ya da davranışl.ı
rıyla olsun, "Ben haklıyım, anneniz/babanız ise haksız'' şek
linde kendi fikirlerini empoze etmekten ya da eşlerinin fikir
}erini reddetmekten kaçınmalıdırlar. Bakış açılan farklılık gös
terdiğinde. bu doğal olarak içlerinden birinin daha iyi oldu
ğu anlamına gelmez. Hangi düşüncenin, sözkonusu durum
için daha uygun olduğunu belirlemek sakin sakin üzerinde
düşünmeyi, tartmayı gerektirir ve genellikle de uzun zaman
alır. Karar verme sürecine çocuklar da dahil edilmelidir.

Egonuzun önüne geçin. Ve "Benim naçizane düşünceme


göre... " derken samimi olun.

Mapita, kocasıyla İtalya seyahatinde tanışmıştı. Kız kardeşi­


nin kocası da İtalyandı ve ondan edinmiş olduğu, İtalyan er­
keklerinin sıcak, sorumluluk sahibi ve nazik insanlar oldu­
ğuna dair izlenimlerine o da uyuyor gibi görünmüştü. Ama
ne yazık ki, kafasında yarattığı bu model, ilişkilerinin daha
ilk dönemlerinde paramparça oldu, çünkü o sert bir insan­
dı ve hayatın heyecan verici nimetlerini keşfetmeye karşı il­
gisizdi. Baba olduğunda ona düşecek olan rolün sadece pa­
ra kazanmak, yiyecek-giyecek giderleri karşılamak, bir ev ve
faturalardan ibaret olduğunu düşünüyordu. Onun düşünce­
sine göre, kendisinden bu gibi temel gereksinimleri karşıla-

150
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

yan kişi olmanın ötesinde bir şeyler beklenmesi boş ve saç­


ına olurdu ve doğrusu "iş tanımlaması" kapsamına bunlar
girmiyordu. Mapita, karıkoca olarak, evliliğe dair çok temel
değerler ve varsayımlar üzerinde sürekli uyuşmazlık sergile­
diklerinin farkına varmıştı. O, bir kocanın, bir evi bir yuva­
ya çevirmesinde eşine yardımcı olması gerektiğine inanıyor­
du. Onun, çocuklarına iyi bir ahlaki eğitim verebilecekleri,
gelecekteki tutum ve davranışları için iyi örnekler oluştura­
bilecekleri sıcak bir aile ortamı oluşturmaya kendisi kadar
önem veren birine gereksinimi vardı. Boşanmaları kaçınıl­
mazdı. Yine de, ilişkileri hakkında vermiş oldukları bu kara­
rın çocukların babalarını tanımalarına ve saygı duymalarına
engel olmaması gerektiği inancını taşıyordu.
Mapita, eski eşinin çocukları için önemini asla küçümse­
mez. Kesin olan bir şey vardır ki, o da, çocuklarına babala­
rından birçok fiziksel özellik geçmiştir ve mizaçları birçok
açıdan ona benzemektedir. Boşanmalarının üzerinden ge­
çen yıllar boyunca eski eşi Amerika'ya hiç gelmedi. Yine de,
oğulları Avrupa'ya gittiklerinde, babalarını görüp tanıyabil­
diler. Böyle fırsatları olduğu için şanslı olduklarını düşünü­
yorlar, Mapita da öyle.
Çocuklar İtalya'da bulundular, çünkü orası babalarının
anavatanı ve onun akrabalarıyla da tanışıp görüştüler. Roma
ile Venedik arasındaki küçük bir İtalyan kentinde yaşamakta
olan halalarına ve eniştelerine yaptıkları uzun ziyaret, onla­
ra İtalyan kültürünün güzelliklerini tanıma olanağı verdi. Ai­
lecek işlettikleri küçük pizza restoranında çalışmak için on­
lardan izin aldılar. Orada pizza hamurlarının yapılmasına
yardım ediyorlar, her gün kent halkından çeşitli insanlarla
iletişim içinde oluyorlardı. Müşteriler spagetti, içecek ya da
pizza ısmarlıyorlar, ya oradaki küçük masalarda oturup ye­
meklerini yiyorlar ya da paket yaptırıp götürüyorlardı.

151
GRETA NAGEL, Ph.D.

Çocuklar artık yetişkinliğe adım atmaktalar ve ikisinin de


rüyası İtalya ·ya bir gün yine gitmek, oradaki küçük kasaba
ları bir bir gezmek. Ama babaları artık orada yaşamıyor.
Çalıştığı, tıbbi aygıtlar üreten firmanın atadığı görevle yıllar·
dır Almanya'da yaşıyor.
İtalya ile olan bağları yüzünden, Samuel da, Jacob da,
İtalyan yemeklerinin dünyanın en lezzetli ve güzel mutfağı
olduğunu düşünüyorlar ve onlara göre güzel bir gece geçir­
menin yolu, şık bir İtalyan restoranında, tadına vararak ye­
nilecek bir yemektir. İtalyan köklerinin de, annelerinden ge­
len Meksikalı-Amerikalı soyları ve kökenleri kadar önemli
olduğu düşüncesindeler.

Başkalarından farklı, kendine özgü ve benzersiz olma ama­


cı yerine getirilir. En muhteşem heykeller çamurdan meyda­
na çıkar. Ve akıllı bir ebeveyn asla kendisiyle övünmez.

40. BAZEN HİÇBİR ŞEYDEN BİR ŞEYLER ÇIKAR,


BAZEN BİR ŞEYLERDEN HİÇ

Akıllı ebeveynler, karşı kutupların etkileşiminin, anlamaya


yardımcı olacağını bilirler. Aradaki gerilim öğrenmeyi bera­
berinde getirir. Çocukların uyuşmazlıklara ve farklılıklara
çözüm bulmaya da fırsatları olmalıdır. Ölüm olmadan ya­
şam anlaşılamaz. Erkeklerin ve kadınların kendilerine özgü
nitelikleri vardır ve her ikisi de gereklidir. Bazen her şey iyi
gider, bazen de çok kötü, çünkü öyle olması gerekir. Yön­
tem başkalarından ayrı, kendine özgü ve bu anlamda eşsiz
olunması düşüncesini destekler.

152
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Çocuklarınızın çeşitli konular üzerinde karşıt görüşleri


d�renip tanımalarına izin verin. Onlara bu görüşlerden han­
,ı:isini taşıyacaklarını söylemenize gerek yoktur. Birini anla­
ılıklarında, digerini de daha iyi anlayabileceklerdir.

l lolly, sekizinci sınıfa gidiyordu. Bir cumartesi sabahı Kate


ıınu bir etkinlik için okuluna bıraktı. Bir saat sonra, alışve­
rişini bitirip otomobiliyle eve dönerken Main Street'de her
vaşta_n insanın katıldığı bir protesto yürüyüşü yapılmakta ol­
duğunu gördü, aralarında kızı da vardı! Holly üzerinde
"Doğmamış bir çocuğu öldürmeyin!" yazılı büyük, renkli
bir pankart taşıyordu. Kate şaşkınlığa uğramıştı. Böyle bir
gösteri yapılacağından hiç haberi yoktu, aklı çok karışmıştı,
\'.ünkü evde kürtaj üzerinde hiç tartışmamışlardı daha önce.
Daha sonra Kate ve Cari, Holly'i okuldan aldıklarında,
eve dönüş yolunda ne kadar şaşırmış olduklarını yumuşak
hir dille ifade ettiler. "Merhaba tatlım. Seni gösteride görün­
ce çok şaşırdık. Bugün yürüyüşe katılacağını bilmiyorduk.
Size okulda kürtaj konusu ile ilgili olarak neler anlattılar? Bu
oldukça tartışmalı bir konudur."
"Bu çok yanlış bir şey. Daha doğmamış bir çocuğun ya­
şamına son verilemez. O bir insan!"
"Kesinlikle doğru. Tersini düşünemeyiz bile. Yine de,
niçin iyi ailelerden gelen bazı insanların kürtaj konusunda
farklı düşüncelere sahip olduklarını öğrenmek isterdik doğ­
rusu." Kate ve Cari, Holly'e, kürtajın yasallaşmasının neden­
lerinden bazılarını anlattılar. Gençlik yıllarında ikisi de, ya­
sal olmayan kürtajlar yaptırdıkları için sorunlar yaşayan ba­
zı kızlar tanımışlardı. Bunlardan biri onbeş yaşında evde bir
askıyla kürtaj yapmayı denemiş, ölüm tehlikesiyle karşı kar­
şıya kalmıştı. Bir diğeri, Meksika sınırında yapılan yasal ol-

153
GRETA NAGEL, Ph.D.

mayan bir kürtaj sonrasında fiziksel sorunlar yaşamıştı, bu


nun ardından çok zor bir hayatı olmuştu, uyuşturucu bağım
lısı olmuş, sürekli kötü ilişkiler içinde bulmuştu kendini.
Holly'e sorumsuz ebeveynleri olan birçok çocuğun dünyay.ı
geldikten sonra ne kadar korkunç yaşantılar sürdüklerinden
de söz ettiler. Aynca kürtaj karşıtı hareketin içinde olan in
sanlara da neden saygı duymakta olduklarını anlattılar.
Carl ve Kate, kızlarıyla bu konuda kendi görüşlerinin ne
olduğunu da paylaştılar. Kürtaja kendi adlarına kesinlikle
inanmıyorlardı. Ama bazı insanların niçin bu yolu seçmek
durumunda olduklarını da anlıyorlardı. Flanaganlar hem bıı
konuda, hem de daha sonra boşanma, idam cezası, hapis gi­
bi birçok tartışmalı konu üzerine yaptıkları sohbetlerde, kız
larının, karşı görüşlerin de olabileceğini ve bunların neler ol­
duğunu bilmesini, kişisel seçimler yapılmadan önce bütün
gerçeklerin öğrenilmesinin ve duyguların iyice tartılmasının
hepsi için geçerli bir sorumluluk olduğunu kavramasını isti­
yorlardı.

Tek bir yanıt herkes için tatmin edici ve geçerli olamaz; iş­
te doğru yanıt budur.

41. GÖRÜNÜŞ ALDATICI OLABİLİR; YÖNTEM,


SEZGİLERLE VE HİÇ YORULMADAN
UYGULAMAKLA KAVRANIR

Akıllı ebeveynler vazgeçmez. Bazen çocuklarının meslek se­


çimi gibi, yaşamlarıyla ilgili önemli kararlarda küçük aşama­
lar kaydetmekte olduklarını fark ederler ama Tao görüşünü

154
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

hiç kaybetmezler. Çocukların gerçekten "kendileri" olabil­


meleri bazen yıllar alır -bu her kuşak için geçerlidir-. Kişi­
sel gelişimlerini, yeteneklerini ve bilgilerini artırıcı etkinlik­
lerle yönlendirmek doğru olur. Müziği seven insanlar mü­
zikle uğraşır. Matematiği sevenler de matematikle. Ama bu
her zaman açık ve anlaşılması kolay değildir, çünkü insan­
lar birçok şekillerde müzikle ve matematikle uğraşabilirler.
Müzik tutkunları müzisyen değil de müzik eleştirmeni ola­
bilir. Ya da mantıklı düşünmekten zevk alan insanlar, mate­
ma_tikçi değil de sistem analisti olabilirler.

Bazı çocuklar kabak çiçeği gibi sonradan açılır, sakın sa­


bırsızlık göstermeyin. Geriye dönün ve bakın, çocuğunuzun
hayatı boyunca hep var olan temel motifler nelerdi, sanat
mıydı, insan ilişkileri mi, kişisel anlayışı mı, konuşma ya da
buna benzer yetenekleri mi. Sizin hangi anlayışa ·sahip oldu­
ğunuzu onlarla paylaşın ama şunu aklınızdan çıkarmayın, ço­
cuklar hayatlarında çizecekleri yolu kendileri seçmelidir. Bu­
nu açıklamalarına, gözler önüne sermelerine yardımcı olun.

Ralph okulda, derslerinden geçmesine yetecek kadar çalışan


ama sınavlara girmekten ve ödevler hazırlamaktan hiç hoş­
lanmayan öğrencilerdendi. O hayaller kurmayı, resim yap­
mayı ve baterisini çalmayı severdi. Dot, onunla -üvey oğlu
ile- ilk kez tanıştığında, onun tatlı yüz hatları, omuzlarına
kadar uzanan sapsarı saçları ve başında bandanasıyla yakı­
şıklı bir genç olduğunu düşünmüştü. İçin için nasıl olup da
John gibi geleneksel bir adamın böyle egzantrik bir oğlu ola­
bildiğini merak etmişti. Babası aklına koyduğu şeyi yapan
biriydi, Ralph ise testlerden aldığı düşük puanlar yüzünden
okulda öğretmenlerinin gözünün üzerinde olduğu bir öğren­
ciydi, hayal dünyasında yaşıyordu. Zamanının büyük bölü-

155
(:RETA NAGEL, Ph.D.

111111111 resim çizmekle geçiriyor, ev ödevlerini yapmaya yete··


rincc zaman ayırmıyordu.
Dot, bu genç adamın pek de alışılmadık tarzına zaman­
la alışacağından emindi, düğünlerinin ilk birkaç saatine bi­
raz da kasıtlı olarak katılmadığını bilmesine rağmen, onun
da kendisine alışacağından da emindi. Ama odasını ilk kez
gördüğünde buna gerçekten pek de hazır olmadığını hisset­
ti. Odanın dört duvarı kalemle yapılmış çizimler, yazılar,
skeçler, çizgi karakterler, karikatürler, şiirler, özlü sözlerle
doluydu. John 'un evine, hep birlikte yaşayacakları bu yeni
eve yerleşirken, bu biraz çılgın ve vahşi görünümlü odaya
ilk tepkisinin böyle olması -çünkü aşırı iffet taslayan, kor­
kunç derecede dobra ve biraz resmi kaçan bir tavır sergile­
mişti- ona kendi düşünüş biçimi üzerinde bir hayli çalışma­
sı gerektiğini fark ettirdi.
Ralph sanatla ve bateri çalmakla ilgileniyordu. Okulun
yıllıklarını hazırlayan çalışma grubundaydı, bir yıl kapak
resmini yapmakla o görevlendirilmişti. Baterisi, pek çok ses
efekti verebilen tam kapsamlı bir takımdı.
Ralph'in bağımsızlığına aşırı derecede düşkün olması bir
yana, Dot'a göre o, dünyanın en tatlı, nazik ve yumuşak in­
sanlarından biriydi. Bütün Singleton çocukları gibi o da ki­
liseye gidiyordu -ve bu çocuklar kilisede olduklarında, orta­
ma renk geliyordu-, ayrıca bir gündüz bakım merkezinde
de bulaşıkları yıkayarak yardımcı oluyordu.
Sonunda belirli bir kilise ilgisini çekmişti. Hiçbir zaman
ödevlerden ve kitaplardan hoşlanan biri olmamıştı ama bu
yeni motivasyonla üniversite eğitimini din üzerine yaptı ve
tamamladı.

156
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Dinsel bir görevle Japonya'ya gönderildi ve orada çok se­


vilen ve istenilen bir din adamı oldu. İyi bir kulağı vardı ve
laponcayı akıcı bir şekilde kullanmayı öğrendi. Kişiliği ile bu
yepyeni kültürel ortamdaki insanlara kendini sevdirdi. Üç
ayrı kilisede görev yapmaya başladı. Yerine getirmesi gere­
ken görevlerin bir parçasını da beyaz giysilerini giyip, akse­
suvarlarını kuşanıp Batı türü nikahları kıymak oluşturuyor.
<,:alışmakta olduğu her üç kilisede de bateri çalıyor. İnsan­
ların tutum ve davranışlarında, düşünce ve hareket biçimle­
rinde yavaş yavaş değişim ve gelişme oluşturabilme özelliği
herkes tarafından hayranlıkla karşılanıyor. Bu arada, bir kız
arkadaşı var ve John'a ve Dot'a bakarsanız, günü geldiğin­
de evlenecek.
Ralph kararlarını verirken hep yavaş, deneye deneye ve
zaman zaman ana düşünceden biraz saparak ilerledi ama
kararını bir kez verdi mi, bunun için gereken bütün sözleri
bir bir yerine getirdi.

Muhteşem bir karakter, her zaman kolayca görülebilir ve


anlaşılabilir olmayabilir.

42. UYUM, PASİF VE AKTİF OLANIN-YİN İLE


YANG 'IN- KARIŞIMI İLE ELDE EDİLECEKTİR

Bir çocuğun gereksinimleri en iyi, iki tür ebeveynlik dinami­


ğinin karşılıklı etkileşimi ile sağlanabilir. Anne ile babanın
aynı durumla farklı biçimlerde ilgilenmesi pek de alışılmadık
bir durum değildir. Bir çocuğa anlayış ve sezgilerle yaklaş-

157
GRETA NAGEL, Ph.D.

mak (yin), ağırlığını koyarak ve kesin bir dille yön gösteril­


diği ve açıklamalarda bulunulduğu (yangi zamanlarla birlik­
te düşünüldüğünde işe yarar. İki ebeveyn, etkileşim içinde­
ki bu rolleri karşılıklı olarak üstlenebilir, içlerinden biri her
iki etkiyi de gayet başarılı bir şekilde yaratabilir ya da her
ikisi de dengeli birer karışım sergileyebilirler. Geleneksel
olarak yin dişil, yang ise eril güçler olarak düşünülmektedir
ancak, bir anne son derece yang bir ebeveynken, baba yin
yöntemler uyguluyor olabilir. Çocukları uygun olmayan bir
davranışta bulunduğunda anne, standartları tekrar koyan ve
olan sonuçların neler olabileceğine açıklık getiren kişi olabi­
lir, baba ise sadece seyredip olayları doğal akışına bırakabi­
lir. Uyum içinde oldukları ve çocuklarına tartışılan ve zıt
mesajlar vermedikleri sürece iki ebeveynin birbirinden fark­
lı tarzları olmasının sakıncası yoktur.

Çocuklarınızın da yaşamdan canlı ve yaşam dolu dersler


aldıkları ve bunların üzerine kendi değerlerini ve anlamları­
nı inşa edebilmelerine olanak verildiği sürece, onlara dolay­
sız mesajlar vermekten çekinmeyin.

Dot, John ile evlendikten sonra, daha önceki evliliğinden


olan çocukları ile birlikte, John'un daha önceki evliliğinden
olan çocuklarıyla yaşamakta olduğu eve taşındı. Geçmişte
her ikisinin de oluşturmuş olduğu farklı disiplin sistemleri­
nin sonuçları kısa sürede kendini göstermeye başladı.
Dot'un çocukları her gün düzenli olarak yapılması gereken
işler ve haftalık programlardan oluşan bir yaşama düzenine
alışkındılar. Anneleri evlerinin her zaman için temiz olma­
sını isterdi. John'un çocukları ise babalarıyla yaşarken evle­
rinde oldukça serbest ve gevşek denebilecek bir düzen kur­
muşlardı. Ev işlerini zaman zaman ve belirli bir düzen da-

158
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

lıilinde olmaksızın bazen biri, bazen diğerleri yapıyordu, ço­


ruklar özgür ruhlara sahiplerdi, ev işlerini organize edenler
ive genellikle yapanlar da) hep yetişkinler oluyordu. Evleri
ı·lbette pis ve sağlıksız değildi, ama nadiren derli toplu olur­
du - John'un kendi odası hariç. Orası daima lekesiz, terte­
miz ve düzenli olurdu.
Yeni oluşturdukları aile düzeninde, John'un çocukları,
1 )ot'un son derece otoriter bir anne olduğu hissine kapılmış­
lardı. Daima kendilerine şunu şöyle bunu böyle yapmaları­
nı söylüyor olmasına içerliyorlardı. Öte yandan Dot'un ço­
nıklari da kısa sürede üvey babalarının geçinmesi çok kolay
ve serbest bir baba olduğunu ama onların istedikleri şeyleri
yapmalarına izin verirken aslında yapmalarını arzu ettiği
pek çok şeyi de yaptırdığını görmüşlerdi.
Bir gün Dot süpermarketten dönüp eve girdiğinde mutlu­
hık çığlıklarıyla karışık şikayet dolu bağırışların yükselmekte
ıılduğunu duydu. Sesler yemek edasından geliyordu, ve ora­
ya girdiğinde çocukların büyük oval yemek masasına iki ya­
tak şiltesini dayayarak bir kaydırak yaptıklarını gördü. Orası
oyun parkına dönmüştü, ikişer ikişer masanın üstüne tırma­
nıp hızla aşağı kayıyorlardı, onlar kendilerini aşağıya bırakır
bırakmaz sonraki ikili tırmanıp kaymaya hazırlanıyordu. Ama
toplam beş kişilerdi, bu yüzden de birbirlerini itip kakıyor,
�·arpışıyor, çığlık çığlığa bağrışıyor, inanılmaz gümbürtüler çı­
karıyorlardı. Bu beş çocuk tam bir karmaşa yaratmışlardı.
Dot, net ve kesin bir ses tonuyla "Durun!" diye bağırdı.
"Bu yaptığınız kabul edilemez. Yemek odamız bir oyun ala­
nı değil. Ve bu şilteler de kaydırak değil!" Sonra dağıttıkları
yerleri toplayıp temizlemelerini istedi, onlar da yaptılar. "Al­
Jığınız şilteleri yerlerine düzgünce geri koyun. Çarşafları gü­
zelce yayın ve kenarlarını içine katlayın. Yatak örtülerini de

159
GRETA NAGEL, Ph.D.

yatakların ayak ucuna gelecek şekilde düzgünce örtün". Dı­


şarı çıkıp oynamalarına ancak bundan sonra izin verdi.
Daha sonra John ile oturup bu olay üzerine konuşup tar
tıştılar ve bazı değişiklikler yapılması gerektiğine karar ver·
diler. John çocukların gösterdiği bu ustalık ve yaratıcı zeka·
ya hayran kalmıştı ve onların, adı üstünde, çocuk oldukla
rını düşünüyordu, ama potansiyel tehlikenin o da farkına
varmıştı. Dot ise, çocukların başına gelebilecek kaza olası­
lıkları, tüm o karışıklık ve eşyaların durumu karşısında deh­
şete düşmüştü, ama doğrusu böyle birlikte oyun oynamala­
rı onu çok sevindirmişti. Görünüşe bakılırsa anne ve baba­
ları olarak onlara düşen, tutarlı ve uyumlu bir tavır sergile­
mek ve bu olay ekşi bir limon olsa da ondan limonata ya­
pabilmeyi bilmekti. Şilte olayı bu tür karmaşaların ilki değil­
di, sonuncusu da olmayacaktı ama buna benzer bir olayın
yinelenmesi olasılığını en aza indirgemeleri gerekiyordu. Ai­
lecek akşam yemeklerini yerlerken, John ve Dot bu konuya
bir açıklık getirdiler. Bundan sonra evdeki eşyaların yerleri
değiştirilmeyecekti. Güvenlik, düşünülmesi gereken en
önemli ve öncelikli şey olmalıydı. Ve bu ailede sorumluluk­
lar paylaşılacaktı.
Ayrıca evdeki herkesin üzerinde fikir birliğine varması ge­
reken bazı önerilerde de bulundular. Yapılması gereken ev iş­
leri için, herkesin yapmayı tercih ettiği işi seçebileceği ve so­
rumlulukların dönüşümli\ olarak yerine getirilmesini sağlaya­
cak bir program yapılması gerekiyordu. Bu program üzerin­
de çocuklar da yetişkinlerle birlikte çalışacaklardı. Evde oyun
alanının neresi olacağına, orasının ne kadar dağıtılabileceği­
ne, ne zaman ve kimler tarafından toplanıp temizleneceğine,
başka nelerin yapılması gerektiğine ve bunların kimin sorum­
luluğunda olacağına hep birlikte karar vermeleri gerekiyordu.

160
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Uyum, grup olarak üzerinde uğraşılması gereken bir proje


>:ibi düşünülmelidir. Kardayken zarar edebilir, zarar etmiş­
ken kara geçebilirsiniz.

43. KAYNAKLARINIZI DOĞRU ŞEKİLDE KULLANIN

Akıllı ebeveynler, davranış modelleri oluştururken ve fikir­


lerini'paylaşırlarken ailelerinden edindikleri deneyimlerden
vararlandıklarını bilirler. Çocuklarının birbirlerinden bir
şeyler öğrendiklerinin de farkındadırlar. Daha küçük olan
çocukların ablalarından ve ağabeylerinden çok şey öğren­
dikleri kesindir, ama aynı zamanda bunun tersinin olabil­
mesinin de pek çok yolu vardır. Hayatta çok çeşitli insanlar­
dan birçok hayat dersi alınabilir.
Sizin ve çocuklarınızın birbirinizden bir şeyler öğrenebi­
leceğiniz durumlar ve ortamlar yaratın, ama şunu da bilin
ki, tamamıyla beklenmedik zamanlarda ve şekillerde olsalar
da, yaşamdaki birçok gerçek olay, öğrenmemiz için zengin
deneyimler ve olanaklar sağlar. Öyle ki, hiçbir şey söyleme­
niz gerekmez.

Patrick hayatı boyunca hep ablasını izlemiştir ve ablasının


yıllar içinde kendisine pek çok şey göstermiş olduğunu dü­
şünür. Küçük bir çocukken, ona bir sürü şarkı öğretirdi, Pa­
zar Okulu'nda öğrenmiş olduğu danslı şarkıları, altıncı sınıf­
tayken katıldığı okul kampında öğrendiği coşkulu kamp şar­
kılarını, bildiği bütün şarkıları... Patrick üç dört yaşlarınday­
ken ablası onunla okulculuk oynamaya hep çok istekli olur-

161
GRETA NAGEL, Ph.D.

du, tabii özellikle kendisinin öğretmen olacağı zamanlar,


Evlerindeki buzdolabının üstünde renkli harfler şeklinde on
larca mıknatıslı buzdolabı süsü vardı, kardeşine bu harfleri
öğretir, sonra da onu sınardı. İkisinin de bildiği çocuk öykü
leri ile ilgili sorular sorardı "Söyle bakalım, Mr. McGregor
bahçesinde neler yetiştiriyordu? Peter'ın evdeyken neler
yapması gerekiyordu?" Patrick de tıpkı ablası gibi bir müzik
ve sinema tutkunu oldu. Ablasından öğrendiği şekilde, o
da, hayatta bazı şeylerin ciddiye alınması gerektiğini, bazı
şeylerin ise o kadar da önemli olmadığını görebiliyor. Lise,
hayata atılan adımlardan biridir Patrick. Sakın hayatın saç­
ma ve önemsiz görünüşüne aldanma. Kaba davranma. Ap­
tallık etme. Çok çalış...
Patrick de zaman içinde Cynthia 'ya azim ve sebat hakkın­
da, sabırlı olmak hakkında ve mizah duygusuna ilişkin
birçok şey öğretti. Ona hep arkadaşlık etti -bir sonbahar se­
zonunda ev sahibi takımın prensesi o olduğunda futbol sa­
hasını geçerken bile- ona eşlik etti. Zaman zaman ablasını
rahatsız etse ve sıksa da -ve ablası da zaman zaman ona ab­
lalık taslasa ve onu sıkıştırsa da- iki kardeş hep birbirini sev­
miş, değerlerini bilmiş ve birlikte çok zaman geçirmişlerdir.
Margaret, bir de Cynthia'nın kanyondan düşmüş olduğu
günü hatırlıyor, o gün kızının yaşadıklarından ve kendisinin
tepkilerinden hepsinin birkaç ders almış olabileceğini düşü­
nüyor. Cythia o gün, beşinci sınıftan arkadaşı Susan ile, ev­
lerinin yakınındaki vadiyi keşfe çıkmıştı. Margaret başka bir
kentte yaşayan kız kardeşi ile telefonda konuşmaktayken
mutfak kapısından içeri Susan girdi, yalnızdı.
"Cynthia kanyondan düştü!"
"Gerçekten çok komik Susan. Bu da o şakalarından biri
mı."("

162
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

"Doğru söylüyorum. Bu bir şaka değil. Tepeden aşağı çi­


�nliğe kaydı, şimdi yukarı tırmanamıyor."
Birden Margaret'in kafasına dank etmişti.
"Aman Tanrım! O iyi mi? Konuşabiliyor mu?"
"Evet."
"Şimdi sen oraya geri dön. Onunla konuş. Ben de şimdi
iyorum.··
Sus�n o kadar sakin bir şekilde anlatmıştı ki, başta kötü
şaka olduğunu sanmış, şu Cynthia'nın oynamayı çok sev­
;i korkutucu oyunlardan biri olduğunu düşünmüştü. Ama
gerçekti. Margaret kitaplarda okuduğu şeyleri içinden söy­
ıeye başladı. Sakin olmalısın. O iyi olacak. Onu oradan
1:aracağız. Nehrin orada tehlikeli bir şey yok. Tanrım,
csa var mı?
Tenis ayakkabılarını bağladı ve doğuya doğru yola çıktı.
ada sıra sıra okaliptüs ağaçlarının uzandığı düzlüğe doğ­
inen, küçük ama sarp bir kanyon vardı. Öylesine dar bir
1k oluşturuyordu ki, kimsenin yukarıdan görmesi
naksızdı.
Margaret, bayırdan aşağı yavaşça indi, çok dikkatli dav­
masına karşın birkaç adımda bir kayıyordu, sonunda
ıyonun başına ulaştı.
"İyi misin? Cynthia iyi misin? Konuşabiliyor musun?"
"Evet. Bu ağaca takılı kaldım. Kurtulamıyorum. İyiyim.
ta gerçekten canım acıyor. "
"Merak etme tatlım. Kurtulacaksın ve iyi olacaksın. Su­
' onunla konuşmaya devam et. Ben hemen döneceğim.
ip bulmam gerekiyor. "

163
GRETA NAGEL, Ph.D.

Kısa bir süre sonra, Margaret Cynthia 'ya yakalaması için


ipin ucunu sarkıtmaya uğraşırken, orada yürüyüş yapmakta
olan komşuları Harry yardıma geldi. Kırk yılı aşkın süredir
dağ yürüyüşleri ve tırmanışlar yapıyordu, çok deneyimliydi,
bu iş için özel ayakkabılarının yardımıyla Cynthia 'nın oldu
ğu yere doğru indi ve gerekenleri yaparak onu sıkışıp kaldı
ğı yerden kurtarabildi.
Cynthia 'nın dokunduğunda her yeri acıyordu, her tara
fında sıyrıklar ve bereler vardı. O gün ve ertesi gün dinlen
mesi gerekti.
Patrick ve Lew eve dönüp onu o halde gördüklerinde çok
şaşırdılar, öyküyü duyunca ise şaşkınlıkları daha da arttı,
Herkesin bu olayda sakin davranmasının, birbirini dinleme
sinin ve kaynaklarını beceriyle kullanmasının ne kadar iyi
olduğunu düşündüler. Bir başka ebeveynlik macerası da
böylece bitmiş ve herkes yaşananlardan bir şeyler öğrenmiş·
ti, buna Patrick de dahildi. O da kanyon civarında keşif ge
zileri yapmayı severdi, ama bundan sonra farklı patikaları
kullanacağı kesindi.

Sözcükler kullanmadan bir şeyler öğretebilmek, sadece usta


lara özgüdür.

44. NE ZAMAN DURMANIZ GEREKTİĞİNİ BİLİN;


SAĞLIĞINIZI KORUYUN. DAİMA DENGELİ OLUN
VE DENGELERİ KORUYUN

Bir evi ve aileyi çekip çevirmek için yapılması gereken işle


rin sonunun gelmediğini bütün ebeveynler gayet iyi bilir.

164
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Artık anne ve babaların birçoğunun çalışmakta olduğu bir


dünyada ebeveynler üzerindeki baskılar da yoğunlaşmış du­
rumda. Yine de, Tao 'da, önceliklerini belirlemenin ve
etkinliklerini sınırlayabilmenin yollarını bulabilirler. Yapma-
1.ırı gereken işlerin daha iyi üstesinden gelebilmeleri için
):ündüz saatlerinin mi yoksa akşam saatlerinin mi uygun ol­
duğunu belirleyebildiklerinden, akıllı ebeveynler, buna göre
plan yapmak ve olanaklarını bu doğrultuda doğru kullana­
bilmek için zaman ayırırlar. En doğru şekilde planlama ya­
pabilmek için sorumlulukları dikkatlice dağıtmak gereklidir.
Çocuklar birçok şeyi becerebilir ve enerjiktirler. Arkadaşlar,
komşular ve akrabalar da yapılan planların gerçekleştirilme­
sinde çok yardımcı olabilirler.
Kişisel sınırlarınızın neler olduğunu kararlaştırın ve yap­
manız gereken şeylerle yapmak istediklerinizi bir kenara ya­
zın. Aileniz için yapılması gereken işleri, ailecek zevk alınan
zamanlara dönüştürebilmenin, işle eğlencenin birarada ola­
bilmesinin yollarını bulmaya çalışın. Yapmanız gereken şey­
leri başarıyla tamamladığınızda yapmak istediğiniz şeyleri
_yaparak kendinizi ödüllendirmeyi unutmayın. Gönül rahat­
lığı ve huzuru için çabalayın.

Mapita, her zaman oğullarının Meksika kökenlerine ilişkin


doğrudan bilgi sahibi olabilmelerini arzu etmiştir, ama bu
bilginin tümünü kendisinin tek başına sağlayamayacağının
da bilincindedir. Bir yaz, hem oğullarının Meksika dilinden
ve kültüründen geri kalmamalarını sağlamak, hem de mes­
leği adına özel bir şeyler yapabilmek adına, çalıştığı okulun
bağlı olduğu bölgenin ve yaşadıkları eyaletteki komşu bölge
okullarının öğretmenleri için bir dil öğrenim programının
organizasyonunu ve yönetimini üstlendi. Altı yıl boyunca

165
GRETA NAGEL, Ph.D.

üstüste her yaz oğulları ve oniki öğretmen ile birlikte Oaxa·


ca'ya gittiler. Meslektaşlarının bu dili öğrenmelerine yar­
dımcı olmak, Amerika'da yaşamakta oldukları bölgede sayı
lan gün geçtikçe artan İspanyol kökenli aileler ile daha et·
kin bir iletişim kurabilmelerini, böylece onlarla daha yakın­
dan ilgilenebilmelerini sağlayacağından çok yararlı bir hiz­
met olacaktı.
İki Amerikalı delikanlı için Meksika· da bir otelde yaşam
oldukça eğlenceliydi. Akşam üstlerini otel lobisinde geçir­
mekten hoşlanan yaşlıca müşterilerden nasıl satranç ve
dama oynanacağını öğrendiler. Gürültü yapmadıkları ve
kimseyi rahatsız etmedikleri sürece otelde keşif gezileri yap­
malarına izin vardı. Annelerinin derste olduğu saatlerde be­
bek bakıcısıyla geçirdikleri zamanlar onlara hem Meksikalı
çocuklarla birlikte olup yeni oyunlar öğrenme, hem de İs­
panyolca pratik yapabilme olanağı verdi. Zamanlarının bir
bölümünü de Meksikalı öğretmenlerle karşılıklı iletişim içi­
ne girebildikleri, çeşitli kültürel etkinliklere ve gezilere katı­
labildikleri bir hemşire okulunda geçiriyorlardı.
Mapita'nın oğulları çok terbiyeli ve iyi huylu çocuklar ol­
duklarından, birçok yerde, hatta sadece daha büyük yaşta
çocukların gitmekte olduğu kültürel etkinliklerde bile gayet
hoş ve samimiyetle karşılanılıyorlardı. Sadece onların yaşın­
daki çocuklar için kesinlikle uygun olmayan etkinlikler bu
listenin dışında kalıyordu. Bir kez, erken dönem Kolombiya
yerel dansları gösterisinin olduğu bir restorana gitmeleri ge­
rekmişti, uyuyakalıp, davul seslerine rağmen gösteri süresin­
ce uyumaya devam etmişlerdi. Mexico City Güzel Sanatlar
Sarayı'ndaki Flamenko konserini ise gözlerini bile kırpma­
dan izlediler. Oaxaca'daki yaşantının temposu, çocukların
birçok yerde ve biçimde kendilerinden sorumlu olmayı öğ­
renmelerini mümkün kıldı.

166
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Bir yıl, Mapita işi gereği Amerika'ya dönmesi gerektiğin­


de, çocukların Oaxaca'da kalabileceğine ve altı haftalığına
oradaki bir okula gidebileceklerine karar verdi. Onlara çok
yakın bir arkadaşı bakacaktı, zaten sık sık Mapita 'ya oğulla­
rının Amerika dışındaki anavatanlarında kalmalarına ve ora­
daki okul yaşamına katılmalarına izin vermesi için ısrar edi�
yordu. Mapita bunun işlerine yoğunlaşabilmesine fırsat vere­
ceği ve bunu yaparken de oğullarının güzel zaman geçirdik­
leri ve deneyim ediniyor oldukları konusunda içinin rahat
olacağı için müteşekkirdi. Çocuklar onbir yaşındaydılar ve al­
tıncı' sınıfa gidiyorlardı. Mapita orada kaldıkları süre boyun­
ca oğullarından birkaç mektup aldı. Genellikle daktiloyla ve
özenle yazılmış mektuplardı bunlar. İşte bunlardan ikisi:

Sevgili anneciğim,
Nasılsın? Ben iyiyim. Carlos ve Juanita bizim şerefimize
çok güzel bir parti verdiler. Pinata, tıpkı Bart Simpson gö­
rünümündeydi.
Biz buradaki okulu çok sevdik. Bol bol yürüyüş yapıyo­
ruz. Okulun bahçesindeki bayrağı selamlıyoruz. Her pazar,
üniformamızı giyiyoruz, bembeyaz, bir de kırmızı süveter
var. Bugün okulda bir şiir okuduk. Ben onu zaten biliyor­
dum.
Dona Lupe bize poker oynamayı öğretiyor. Oh anne, pa­
pağan Candy kafesine fiske vuruyor, yanına gitmeliyim.
Sevgiler,
Samuel.
Not: Çok eğleniyorum.
Bir not daha: Seni seviyorum.
Son not: Bana cevap yaz!

167
GRETA NAGEL, Ph.D.

Samuel'in İspanyolca dilinde yazma becerisini denedij


bir başka mektup, yarı İspanyolcaydı:

Hola,
Como estas estoy bien y apsendiando hablar a escribir eı
espaniol a mis amigos. La maestra es muy buena. En todı
ella no is enojona. No pega los mionos.
İspanyolca yazdım, nasıl? Şimdilerde okulda biraz sıkılı
yorum çünkü kızlar bana çıkma teklif edip duruyorlar. Beı
de onlara biraz sertçe hayır diyorum. Eyvah! Teneffüste be
ni yine rahatsız edecekler.
Jacob'ın yazdıkları biraz daha farklıydı:
Sevgili anneciğim,
New Kids on the Block grubunu dinliyorum. Bugün ye­
ni bir gün daha. Seni çok özlüyorum. Seni görmemize sade­
ce bir hafta kaldı. Bir armağanı hak ettik değil mi? Seni se­
viyorum.
Jacob.
Not: Tuttuğum notları gönderiyorum. Düzeltir misin?
Sonra da kopyalayıp bana geri gönder lütfen. Ve teşekkür
ederim.

Çocukların "başka" bir kültürde geçirdikleri bu zaman


boyunca edindikleri deneyimler evdeki yaşamlarını da etki­
ledi. İspanyolcaları ilerlemişti ve bu, onlara hem okuldaki
yabancı·dil derslerinde hem de bazı akrabaları ve çevrelerin­
deki İspanyol topluluğu ile iletişimlerinde çok yardımcı ol-

168
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ılu. Güney Kaliforniya' daki muhitlerinde, İspanyol kültürü­


nün esintilerini taşıyan çeşitli olayların, etkinliklerin ve söy­
lemlerin kökenlerini artık daha iyi anlayabiliyorlardı. Belki
de hepsinden önemlisi, Meksika kökenlerine artık daha
farklı bir saygı duyuyorlardı, Mapita da yalnız kaldığı dö­
nemde, üzerinde çalıştığı okul programının organizasyonu­
nu tamamlayabilmek ve biraz başını dinleyebilmek için za­
man bulabildi.

< ;önü1 huzuruna ve rahatlığına ulaşabilmeyi, halinden mut­


lu olmayı bilenler, şevklerini kırmaz, ruhlarını tüketmezler.

45. SÜKUNET MÜKEMMELLİKTEN DAHA


BÜYÜK ÖNEM TAŞIR

Canı sıkkın, kızgın bir ebeveyn çocukları için etkin ve onlar


üzerinde etkili olamaz. Akıllı ebeveynler sükunet ve huzur
ortamı için örnekler oluşturacak -gün içinde sessiz kalınıp
bir konu üzerine düşünülen zamanları ve meditasyonu da
içeren- yollar arayıp bulmaya çalışırlar. Bunun için zaman­
ları yoksa da yaratırlar ve böyle yaptıklarında bazen başka
şeylerin olmasını istedikleri kadar mükemmel gitmediğini
fark ederler. Anne babalar birbirlerine yardımcı olmaları ge­
rektiğinin bilincinde olmalıdırlar. Çocukları daha küçük bi­
rer bebekken, gece biberonla beslenmeleri işini dönüşümlü
olarak yapabilirler. Büyüdüklerinde, okul aile birliği toplan­
tılarına ya da katıldıkları spor karşılaşmalarına gitme görevi,
-kuşkusuz birinin mutlaka gitmesi koşuluyla- hangisi hangi

169
GRETA NAGEL, Ph.D.

ebeveyn için daha zevkli olacaksa buna göre aralarında pay


laşılabilir. Çocukları genç bir delikanlı ya da genç bir kız ol
duğunda ise artık düşünmeleri gereken, gittikleri partiden
ya da arkadaş toplantısından gecenin bir vakti onları hangi·
sinin gidip alacağı ya da gelecekleri saate kadar hangisinin
bekleyeceği olacaktır.

Huzur ve sükünet bulunan zamanlar. her insan için fark


lı biçimlerde ortaya çıkar. Biri için kusursuz olan. bir diğeri
için "fazlasıyla gevşek" olabilir. Birinin "fazlasıyla gergin "
olduğunu düşündüğünüz davranışı aslında onun konsantre
olma biçimi olabilir. Anne babaların kendi aralarındaki ve
kendileri ile çocukları arasındaki birçok olası çatışmadan,
farklılıklarının bilincinde oldukları sürece kaçınabilmeleri
mümkün olur.

Çocuğunuzu motive etmeniz, hatta zorlamanız mükem­


melliğe ulaşmasını sağlayabilir, ancak onun yol boyunca
kendisini nelerin beklemekte olduğunu, hayatına ne tür et­
kiler ve yan etkiler yapacağını tam anlamı ile bilmesi ve kav­
raması şarttır. Başarılı ve tanınmış olimpiyat yüzücülerinin
ya da jimnastikçilerin normal bir çocuklukları olamadığını
unutmamak gerekir.

Margaret, ilk çocukları Cynthia'nın yeni doğduğu zamanları


hatırlıyor da, doğumu müjdelemek için yakınlarına gönderi­
lecek kartların çok önemli olduğunu düşünmüş, kapak say­
falarındaki resimleri ve iç sayfadaki yazılan kendi elleri ile
özenle hazırlamıştı. Çiçeği burnunda anne, çeşitli renkli ve
özel kağıtlarla, mürekkepler ve kalemlerle dolu mutfak ma­
sasında oturmuş, günlerce ve saatlerce bu kartlarla uğraşmış­
tı. Kartlar bittiğinde görünüşlerinden duyduğu hoşnutluk gü-

170
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

zeldi ama kendini gittikçe daha yorgun hissetmeye başlamış­


ı ı. Gece, Cynthia 'yı beslemek için uyanmak gittikçe daha zor
geliyordu ve her ne kadar Lew ona yardımcı olabilmek için
çok içten ve istekli davransa da, Margaret kısa bir süre son­
ra kendisini doğum sonrası depresyona girmiş buldu.
Beş yıl sonra ikinci çocukları Patrick doğduğunda ise, bu
kez sadece fotokopiyle çoğaltılmış kartlar yollamanın daha
uygun olacağına karar verdi. İkinci bebeği ile evde yaşam,
genel anlamda çok daha az yorucu ve stresliydi. Bebek
uyucken kendine zaman ayırmak ve dinlenmek artık ··yapa­
cak başka şeyler varken boşa zaman harcamak" gibi gelmi­
yordu. İkinci kez bebek sahibi olan diğer pek çok anne gibi
Margaret de biraz daha rahat olmayı öğrendi. O ve Lew,
Patrick'in çıkardığı tatlı bebek seslerini ve biraz daha büyü­
düğündeki konuşmalarını ve şarkılarını yine teybe kaydedi­
yorlardı ama bunu Cythia için yapmış oldukları gibi her ay
yapmak yerine, ilk yaşı için sadece üç kaset, daha sonra da
birkaç tane daha doldurdular.
Çocuklar büyüdükçe, William ailesindeki herkes için, şö­
minenin yanında oturup eski radyo şovlarının kayıtlı oldu­
ğu kasetleri dinlemek dinlendirici ve rahatlatıcı bir etkinlik
haline geldi. Yeni kütükler atıp şömine ateşini beslemek
Lew'un çok hoşuna gidiyordu, hepsi kendine rahat bir yer
bulup oraya oturuyor ya da uzanıyordu. Ailecek en sevdik­
leri, Lew ve Margaret daha küçük çocuklarken Midwest'te
bir radyo şovunda yayınlanmış olan, "Tarçın Renkli Ayı"
adında bir tatil öyküsünün kaydedildiği kaset serisiydi.
Ailenin her üyesinin dinlenme ve rahatlama anlayışı fark­
lıydı. Arabayla gezintiye çıkıp yol boyunca etraftaki manza­
raları seyretme fikri Margaret'e hitap ediyor, Lew'u ise ade­
ta bulunduğu ortamdan alıp farklı diyarlara götürüyordu.
GRETA NAGEL, Ph.D.

Çocukken annesi ile babası onu ve kardeşlerini arabaya dol­


durur, pazar gezintilerine çıkarlardı ve o bu gezintilerden
aslında hiç zevk almazdı. Margaret için ise, çocukluğunda
ailecek yaptıkları bu tür geziler, hafta boyunca iple çektiği
heyecan dolu anlatdı.

Lew daha çok bir klasik müzik tutkunudur. Oturup saat­


lerce dinleyebilir. Margaret ise kısa bir süre dinledikten son­
ra sıkılır, dolanmaya başlar. O izlemeyi sever, dinlemeyi de­
ğil. Yol boyunca gördüğü her küçük ayrıntıya dikkat ederek,
ayrı ayrı farkına vararak uzun yürüyüşler yapmaya bayılır ve
gördüklerini günlüğüne kaydetmekten hoşlanır.

Yaşlı köpek, oturduğum çevrede en sevdiğim karakter­


lerden biri. Bugünlerde daha çok bir erkek aslanı andı­
rıyor çünkü beli ile kuyruğu arasındaki ve kuyruğunun
üst kısmındaki tüyler büyük ölçüde döküldü, sadece
boynunda -hani şu onaltıncı yüzyılda giyilen kırmalı
yuvarlak yakalara benzeyen- gri-siyah bir kürk ve kuy­
ruğunun ucunda da siyah bir perçem kaldı. Bu civarda
yıllardır başıboş dolanır, artıklardan onun için ayrılan
bir kap yemeği yiyor olsa da, hiç kimsenin köpeği de­
ğildir. Tasması yoktur. Herkesin arka bahçesini tek tek
gezer, ne var ne yok bakar ve sırf orada olduğunu bel­
li etmek için bir iki havlar. Pek okşanmaya gelmese de,
asla kimseye hırlamaz ve oldukça iyi huylu bir köpek­
tir. O yalnızca, zor bir hayat geçirmiş ve çok uzun bir
süredir hayvan ıslah ekiplerinin elinden kurtulmayı be­
cermiş, yaşlı, siyah bir spanieldir.
Cythia ise dağlarda uzun ve çetin yürüyüşler yapmaktan
hoşlanır. Sekizinci sınıftayken, Yosemite'ye gidip binlerce
feet tırmanış yapmayı, uçakla Washington D.C. 'ye gidip
oradaki ilginç yerleri gezip görmeye tercih etmişti. Yıllarca,

172
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

koşu sporunu hep severek yaptı, eğlenmek için dans etmeyi


sever, gezinti yapmayı ve hareketli işlerde çalışmayı da.
Patrick için ise, huzuru ve mutluluğu bulabilmek için bü­
tün ülke boyunca taban tepmeye gerek yoktur. İş çıkarmak
ona pek bir anlam ifade etmez, özellikle de aradığınız şey
sükı.1netse. Doğrusu o kocaman yumuşacık bir koltuğa gö­
mülüp ya da yatağına uzanıp kitap okumayı ya da arkadaş­
larıyla zaman geçirmeyi tercih eder.
Başka ailelerin ebeveynlik yaklaşımlarının farklı olduğu,
Margaret'in dikkatini çekti. Katıldığı resmi bir yemekte, gö­
nüllü yardımseverlerden bir bayan, eşinin ve kendisinin iki
çocuklarını nasıl da şımarttıklarından söz etmişti.
"Sanırım biz biraz abartıyoruz" diye başlayıp, gülmüştü.
Onunla beraber herkes gülmüştü, çünkü ne demek istediği­
ni anlamışlardı ve bu sözcük tam da yerine oturuyordu.
Gerçekten de, çocuklarına satın almış oldukları şeyleri, on­
lar için bulunduğu özverileri ve göz yumdukları davranışla­
rını anlattıkça, bunun durumu "fazlasıyla mükemmel" bir
şekilde özetleyen bir tanımlama olduğu ortaya çıktı. Çocuk­
larına en mükemmel köpeği satın almaktan tutun da, onlar
için kusursuz Cadılar Bayramı kostümleri yaratmaya kadar,
o ve kocası, yaşamlarını mükemmel çocuklar yetiştirmeye
adamışlardı.
Abartmak, çocuklarınız hakkında çok fazla konuşmanız
anlamına gelir. Onların giysileri üzerine konuşursunuz (Ni­
ke marka ayakkabılar ve onların başka hiçbir ayakkabıda ol­
mayan özellikleri), oyuncakları üzerine konuşursunuz (Da­
ha çok bilgisayar oyunu mu? İyi ama bütün bunlar nereye
gidecek?). Okulları hakkında dedikodu yaparsınız ( Kulak­
lıklı dil öğrenme programlarını niçin kullanmazlar ki?) okul-

173
GRETA NAGEL. Ph.D.

la gittikleri kamplardan konuşursunuz (Uzay Kampı o kadar


eğitici ki!) ve aldıkları din eğitiminden (Gençlik programla­
rı o kadar faal ki!l, sonra bir de okul çalışanları vardır (Son
öğretmenleri, o yetenekli öğretmen vardı ya, onunla aynı
değil... ), okul müdüründen de söz etmeden geçmezsiniz
(Eh, en azından önceki müdürden daha iyil. Sonra sıra, ço­
cuklarınız için yaptığınız şeylere (Dört hafta, tam dört haf­
ta o ayı ve tavşan kostümlerini yapmakla uğraştım!) ve on­
lar uğruna katlandığınız özverilere gelir (En pahalı olan kö­
peği seçtik, çünkü bu Dutch barge köpekler çocuklar için en
iyi olanları). Ve tabii, çocuklarınızın arkadaşlarından da söz
edersiniz (Doğumgünü davetini bir restoranda verdiler, bü­
tün harcamaları karşıladılar). Sırada, koymuş olduğunuz ku­
rallar vardır (Cadılar Bayramı'nda, kahvaltılarını bitirmeden
şeker yemelerine izin vermiyorum) ve çocuklarınızın uğraş­
tıkları sporlar (Futbolun hiçbir zaman sonu gelmeyecek
mi?). Ve nihayet, hayatınızın çocuklar yüzünden ne kadar
dolu ve hızlı geçmekte olduğunu anlatırsınız.
Margaret abartma yapmaya karşı tek anti-abartma ilacı­
nın, çalışma hayatına geri dönmek olduğunu anladı.

Bir parçası kırılmış bir fincan, kullanılmaya devam edilebi­


lir... Dünyanızı doğru şekilde oluşturmak ve hep öyle kal­
masını sağlamak için huzur ve sükünete gereksinirsiniz, bul­
maya çabalayın. Konsantre olmanıza ve duygusal sükünete
kavuşmanıza yardımı olan etkinlikler için gereksinim duy­
duğunuz zamanı kendiniz için bir kenara ayırın.

174
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

46. GÖNÜL HOŞNUTLUĞUYLA


YETİNMEKLE MUTLU OLUN

Akıllı ebeveynler, hayatın getirdiği basit zevklerden alınacak


tatlar ve keyifler olduğunu öğrenmişlerdir. Arkadaşlıklar.
okumak, müzik ve doğada geçirilen hoşça vakitler, ömür bo­
yu sürecek neşe ve sevinçler verebilir. Maceraların illa ki pa­
halı ya da egzotik yerlerde yaşanması gerekmez, çünkü müs­
rif ve savurganca arzular sadece hasetlik ya da kısk;mçlık
duygusu yaratabilir. Yöntemde, ebeveynler, rahatlık ve gö­
nül hoşluğunun vereceği sıcak ve sakin duygulara ailedeki
herkesin gereksinim duyduğunun da farkına varırlar. Elbet­
te mücadelenin de bir yeri vardır, ancak bunun bedeli zihin­
sel ve bedensel sağlığın kaybedilmesi olmamalıdır. Çimenle­
rin üzerine uzanmış dinlenirken üstünüzde dolaşan bulutla­
ra dalıp adeta onlarla beraber rüzgarda sürüklenmenin ya da
yıldızlı bir gecede gökyüzünü seyretmenin verdiği huzur as­
la parayla satın alınamaz. Sabah kalkmadan yatakta fazladan
geçirilen on tembel dakika ya da sıcak bir şömine ateşinin
yanında oturmanın verdiği, ateş söndükten sonra bile yayıl­
maya devam eden sıcacık ve güzel duygular de armağan pa­
keti yapılamaz.
Basit yollarla elde edilebilecek, kolayca keyif alınabilecek
zevklerin arayışına girin. Hayatın size keyif veren temel yön­
lerini arayıp bulmak, sonunda sizi ve ailenizi tekrar tekrar
ödüllendirecek olan bir iş, bir ödev olarak algılanmalıdır.
Bunların bir listesini oluşturun ve hiçbir zaman unutmayın.

Kate'in dediğine göre, bir anne olarak yaşamındaki en mut­


luluk verici deneyimlerden biri aslında çok basit bir şey ...

175
GRETA NAGEL, Ph.D.

Onun kalbinde, sabahın ilk ışıklarında kocası ve çocukları,


yanına sokulmuş uyurlarken araba kullandığı, birbirinden
güzel manzaralar kayıp giderken direksiyon başında sıcak ve
koyu kahvesini yudumlayıp her şeyin tadını çıkardığı tatil
yolculuğunun anısının daima özel bir yeri olacak. Kate için,
hayatındaki en güzel anlar, hep bir şekilde Amerika'nın ba­
tısına ailecek yaptıkları otomobil yolculukları ile ilişkilidir,
çünkü birçok kez Cari' ın kız kardeşi ve eniştesini ziyaret
için Colorado'ya gidip gezme olanakları olmuştur.
Adeta yuvarlanıp giden zamana ve katettikleri onca yola
arasıra bir nokta koyup güzel bir yemek yemek için verdik­
leri molalar başlı başına bir olaydır. Ailedeki herkesin nere­
de durup yemek yiyeceklerini sırayla seçme hakkı vardır.
Hungry Man Country büfesinde ya da rahat görünüşlü her­
hangi bir kafede durup yapılan sabah kahvaltıları çok güzel­
dir. Flanagan ailesindeki herkes, gözleme ve patates püresi­
ni çok sever. Öğle yemeğine gelince, "Pekala, hani şu bütün
masaların üstünde juke-box'lar olan ellili yıllar esprisindeki
restorana ne dersiniz?" Orasının hamburgerleri tek kelime
ile harikadır ve yemek yerken mutlaka ve mutlaka rock-and­
roll müziği dinlenir. "Annem için de biraz blues müziği lüt­
fen". Yol üstündeki kafeler ve mütevazı restoranlar da ak­
şam yemeği için iyi bir seçenektir. Yolculuğun tadını çıkar­
tırken fast-food yemek olmaz. Ya kalacakları motel? Pence­
releri temiz ve çocuklardan hangisinin sırası ise onun için de
bir çekyatı olan herhangi bir oda iş görür.
Barbara Hala ve Jon Enişte ile birlikte olunan tatillerde
zaman, bol bol ziyaret, biraz alışveriş ve Colorado dağların­
da yapılan uzun yürüyüşlerle geçer. Bu iki aile birlikte zor­
lu yürüyüşlere kalkışmazlar çünkü her biri çevrelerini saran
doğanın sadece varlığından bile keyif duyar. Uzun ve çetin

176
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

yürüyüşler yapmaktansa, doğada gezinirler. Güzel bir man­


zara gördüklerinde ya da yabani bir çiçeğin göz okşayıcı
renklerine takıldıklarında, tadını çıkarmak için dururlar.
Holly ve Corey, yaşları ikisinin arasında değişen ve üçü de
kız olan kuzenleri ile birlikte olmaktan çok hoşlanır. Oralar­
da, çam ve kavak ağaçlarının dalları, dorukları karlarla kap­
lı dağları çevreler. Dağlardan gelen akarsular gürüldereyek,
yosun tutmuş kayaların üstünden hızla akar. Türlü türlü bu­
lut kümeleriyle süslü gökyüzü uçsuz bucaksızdır ve mavi,
gri, mor tonlarda gölgelerle hiç durmadan değişir.
Tatil haftası boyunca yenilen en güzel akşam yemeği or­
manda yapılan pikniktir. Yemeklerin kaplara konulup, dö­
külmeyecek şekilde kutulara yerleştirilmesine herkes yardım
eder, eve çok uzak olmayan, en sevdikleri birkaç yerden bi­
rinde karar kılıp hep birlikte oraya giderler. Şık ve gösteriş­
li bir yemek değildir ama herkes Jon Enişte'nin barbeküde
pişirdiği güzelim hamburgerlerden ve Barbara Hala'nın ge­
leneksel makarna ve patates salatasından son derece
hoşnuttur.
Her şeyi mümkün olduğunca basit tutmak, Flanagan ai­
lesinin benimsemiş olduğu yaşam biçimidir. Yine de, çocuk­
lar, Carl'ı, zevklerinin ne kadar da basit olduğunu söyleye­
rek kızdırmaktan büyük zevk alırlar. Hatta sık sık ona zevk­
lerinin çok ama çok az gelişmiş olduğunu söyleyerek takılır­
lar. Giydiği kıyafetler mutlaka birisinin armağanıdır, çünkü
kendisine asla giyecek satın almaz. "Bir pantalonum, bir de
gömleğim var ya. Ne gerek var?" Aslında Carl, başka şeyle­
re de pek gereksinim duymaz. On yılda bir, hatta belki da­
ha uzun aralıklarla yeni bir otomobil satın aldığında, o ara­
cın radyosu yoktur ve bu konuda bir şey sorulacak olsa
birçok gerekçe sıralayıp, sonunda da otomobilde radyo ol-
GRETA NAGEL, Ph.D.

masının hiç de önemli bir şey olmadığını söyler. Kendisi


sözkonusu olduğunda çok tutumlu ve hesabını bilen biridir
ve savurganca armağanlara boğulma gereği hiç hissetmez.
Aileden kişiler, Kate'le şehrin daha yoğun ve seçkin yerle·
rinde oturmaktansa, niçin böyle daha sakin ve uzak olan bir
çevrede, çok rahat ama hiç gösterişli olmayan bir evde otur·
mayı tercih ettiklerini sorduklarında, o da onlara takılarak
basitçe yanıtlar: "Beni bilirsiniz işte, aslında bir süredir ça·
maşır makinesini de sundurmaya koysam mı diye düşünü·
yorum, böylece giysilerimizi yıkarken bir taraftan da temiz
havanın tadını çıkartırız, fena mı olur?··

Maddi degil, manevi anlamda tatmin olmak, rahat huzur


bulmak ve bununla yetinebilmek; işte gerçek gönül
hoşnutlugu budur.

47. İÇSEL BİLGİNİZİ GELİŞTİRİN

Akıllı ebeveynler, bir şeyin gerçek anlamını ve içyüzünü


kavrama yeteneklerini geliştirirler. Akıl ve deneyim edinmek
için uzaklara gitmelerine gerek olmadığını bilirler, neler
olup bitmekte olduğunu açıklığa kavuşturmak için, içinde
bulunulan duruma ne zaman yakın durulması gerektiğini de
bilirler. Diğer insanlara karşı duyarlı olan ve çocuklarının
motivasyonlarının ne olduğunu anlayabilmeyi öğrenen in­
sanlar çok güçlü olabilirler. Sorular sormaya ve sözleri ile
davranışlarının etkileri üzerinde düşünmeye önem verirler.
Başarılı olup olmadıklarına, beğenilip beğenilmediklerine

178
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ilişkin, hem çocuklarının hem de kendileri gibi ebeveyn olan


arkadaşlarının görüş, düşünce ve yorumlarının neler oldu­
ğunu soracak kadar da kendilerine güvenleri vardır. Aldık­
ları yanıtlardan bir şeyler öğrenir ve gelişme kaydederler.
Bir şey üzerinde enine boyuna düşünebilmek için kapı­
nızdan dışarı çıkıp uzaklara gitmenize gerek yoktur. "Baş­
tan savmak, konudan konuya atlamak ve kendinizi kandır­
maktansa", zamanınızı gerçekten düşünmek için harcamayı
öğrenin.
M;ugaret çoğunlukla sabahları, günlüğüne yazılar yazar.
Keyif aldığı şeyleri yazar, ama bir şeyler ona sıkıntı verdi­
ğinde bunları da yazar. Okula dönüş gecelerinden birinde,
öğretmenlerden birinin yaptığı konuşma onun gerçekten ca­
nını sıkmıştı.
O, zayıf ve kısa vücuduna sanki asılı gibi duran dar ce­
keti, George Washington tarzı sıkı sıkı arkaya taranıp cılız
bir at kuyruğu yapılmış kahverengi saçları ile tam bir örüm­
cek kadına benziyor. Beyaz bir tebeşirle düzgün bir şekilde
tahtaya yazmış olduğu haftalık programla pek bir övünüyor.
Bu programa göre haftanın her gününün bir amacı var. Pa­
zartesileri, sözcük bilgisi ödevleri verilir, salı gramer ve ya­
zı dersi günüdür, çarşamba sözcük bilgisi ödevlerinin tesli­
mi için son gündür, perşembeleri kompozisyon yazılır, cu­
ma günü ise sözcük bilgisinden test sınavı yapılır. Ve bu her
hafta aynı olacak. Öğrencilerin sınıfta okuyacakları kitaplar
seçilmiş. Sonbahar sömestresinde okunacak olanlar, ilkba­
harda okunacak olanlar kadar zor kitaplar değilmiş. Her ki­
tap için bir test, bir de kompozisyon sınavı yapılacakmış.
Bunların her birinin belli puanlamaları olacakmış ve öğren­
cilerin dönem sonlarında alacakları notlar bu puanların ma­
tematiksel kesinlikle hesaplanması sonucunda belirlenecek-

179
GRETA NAGEL, Ph.D.

miş. Öğrencilerden bazılarının daha önce Macbeth'i oku


muş olmalarını anlıyormuş ama ilkbahara kadar bunu unut
malarını ümit ediyormuş, çünkü o Macbeth'teki hayaleti
çok severmiş..
Hayaleti seviyor!
Peki ya benim sevgili kızım? Bakalım o seviyor mu? Ve
şu hayalet kızımın umurunda mı acaba?
Lew ise düşüncelerini yazıya aktarmada farklı bir prog·
ram izler. O, ne zaman uçak yolculuğu yapsa, yol boyunca
şiirler ve balıkçılıkla ilgili öyküler kaleme alır. Bu şiirlerden
birinin son bölümü, en sevdiği zaman geçirme ve eğlenme
biçimi olan balık avlamaktan şöyle söz ediyor:

Bir balıkçı olmak ..


Balıkların dünyasının bir parçası gibi
Ama hala bir parça kendi dünyanda.

Belki de balıklar
Denizin derinliğinde
Seni kendine daha çok yaklaştıracak ..

Cynthia da günlük tutar ama z·aman zaman ara verir. Ba­


zı zamanlar her gün yazar, ama sonra günlüğüne elini bile
sürmediği günler ve haftalar geçer. Saygı duyduğu ve etki­
lendiği ilkokul öğretmenlerinden bazılarının onu bir günce
tutmaya teşvik etmeleri sayesinde, çok uzun bir süredir ya­
zı yazmaktadır. Onüç yaşındayken büyükannesi öldü, okul­
dan eve döndüğünde birlikte saatler geçirdiği insanı kaybet­
mişti. Bunun hakkında yazdı.

180
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Cenaze evinde, onun, ipek astarlı, pirinç ve ağaçtan ya­


pılma bir tabutun içindeki cansız vücudunun bulundu­
ğu odada olmak, yaşarken benim için ne çok şey yap­
mış olduğunu düşünmemi ve anlamamı sağladı. Küçük
mavi peygamber çiçekleri vardır ya, işte o renk su gibi
gözleri, pembe pembe yanakları ve yumuşak, pürüzsüz
bir cildi vardı, bunlar onun görünüşüyle ilgili en unuta­
mayacağım özellikleri. Neşeli bir insandı. iyi bir espri
anlayışı vardı ve herkesin moralini bir şekilde yükselt­
�eyi başarırdı. Çok özlenecek, bunu biliyorum. çünkü
daima mutluluk verdiği insanların yüzlerindeki ısdırabı
ve kederi gördüm.
Patrick ise sadece ara sıra ve özel amaçlar için günlük tu­
ır (okul ödevi olarak verilmiş, Washington DC'ye yaptıkla­
L gezinin notlarını içeren bir günce ve iki gezi günlüğü da­
a). Sekizinci sınıftayken sınıf arkadaşları ile beraber İkinci
)ünya Savaşı'nın Nazi Almanyası'nın kötü anılarıyla dolu
oykırım Müzesi'ni gezdikten sonra, yaşadığı bu deneyim
zerine de bir şeyler yazmıştı.
Başımı çevirip görmemeye çalışmak yerine, daha yakın­
dan baktım. Kendimi çok aptal hissettim. Evet üzgün­
düm, ama o kadar da değil. En iyi arkadaşlarımdan biri
olan Sandra Long ağladı. Oradaki insanlardan bazıları
da onun gibi ağlıyordu ve/ya da kederli görünüyorlardı.
Biliyorum, cinsiyet ayırımı yapmam hiç doğru değil, ama
ne yalan söyleyeyim Eddie Smith'in feryat figan ağlayıp,
geometri öğretmenimiz Bayan Nelson'a sarılmasının ko­
mik olduğunu düşünüyorum. Bu oğlanların nesi var böy­
le, bazı kızlar gibi hassaslaştılar? Bilemiyorum, ağlama­
nın boş ve saçma olduğu düşüncesindeyim. Ama yine de
bunu yazarken, kendimi aptal gibi hissediyorum.

181
GRETA NAGEL, Ph.D.

Düzenli olarak kendine dair düşünmek, bu sadece birkaç


dakikalığına bile olsa, insanın kendini tanımasına yardımcı
olur. İnsanların kim olduklarını ve daha önce nasıl biri ol·
duklarını bilmelerine yardım eder.

İnsan ne kadar uzaga giderse, o kadar az bildigini anlar.

48. YÖNTEMİN İZLENMESİ ÇABA GEREKTİRMEZ

Bilgi ve yeteneklerin günbegün çaba harcanarak artırıldığı


ögrenme sürecinin tersine, Tao 'da gelişim, harcanan çaba­
nın ve gayretlerin aza indirgenmesi anlamına gelir. Akıllı
ebeveyn, strese girmeden yapılabilen şeylerle, çaba gerektir·
meyecek şekilde çalışmayı ve iş yapmayı ögrenir. Güzel bir
günün sonunda şöyJe diyecektir: "Bilemiyorum. Sanki her·
şey öylece akıp gitti.
İçinizden dogal olarak gelen şeyleri yaparak ebeveynlik
edin. Şunu unutmayın ki, bir ailenin rüyası, başka bir aile·
nin kabusu olabilir. Tarzınızı degiştirme isteği hissettiginiz·
de, "uyum "un bozulmayacagından ve bundan ailenin bütün
bireylerinin yarar saglayacagından emin olun. Zaten onlar
bunu bilmenizi saglayacaklardır.

Dot ve John 'un, çok yoğun bir iş yaşamları olsa da, çocuk­
larına ve yuvalarına derin bir bağlılıkları ve onlar için ken­
di içlerinde vermiş oldukları kesin taahhütleri vardır. Bazen
işleri, evdeki etkinliklerin ve sorumlulukların düzgün akışı-

182
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

na ve pürüzsüz gidişatına engel olur. Beş çocukları büyü­


dükçe, onların okul takvimleri ve çalışma programları, ha­
yatlarına, işbirliği yapılması gereken yeni ve oldukça karma­
şık boyutlar ekledi - yine de en güzel zamanlar, bütün aile­
nin birarada olduğu zamanlardı.
Tatiller, Singleton ailesi için "iş" anlamına gelir ve birlik­
te yenilecek kutlama yemeklerini hazırlama işi de eğlencenin
bir parçasıdır. Kardeşler arasındaki kıskançlıklar ve çatışma­
lar bir kenara bırakılır ve kutlamalar hoş ve parlak anlar ha­
line gelir. Bu, karışıp güzel bir harman oluşturmuş büyük ai­
le, birlikte böyle çok zamanlar geçirmiştir. Hepsi bilir ki,
bayram tatilleri bazı aileler için o kadar neşeli ve eğlenceli
zamanlar değildir ama Singleton ailesinin biraraya toplandı­
ğı zamanlar, şamata dolu, alkışlarla ıslıkların eksik olmadığı,
parlak ve gösterişli bir şenlik havasında geçer. Herkes kendi­
sini rahat ve kendisi gibi hissetmesini sağlayan şeyler yapar.
Kutlamalar her zaman çok fazla, çok çok fazla yemek an­
lamına gelir. Tatil sabahlarının kahvaltısında hep meyve
vardır. Öyle bir iki değil, sekiz dokuz çeşit, bahçeden ne ka­
dar toplayabildilerse, Dot ve Natalie bu rengarenk meyvele­
ri tek tek dilimleyip düzgünce keser ve tabaklara güzel bir
düzenle dizerler. Her birinin hoşlandığı farklı çeşitlerde ek­
mekler vardır, en az altı çeşit de peynir... ve fırından alın­
mış, herkesin zevkine hitap edecek çeşitli kahveli kekler ve
yaş pastalar... John, yemek pişirmenin hem rahatlatıcı hem
de eğlendirici bir zaman geçirme şekli olduğunu düşünür.
Herkese tam istediği gibi jambon ve yumurta pişirir, gözle­
meleri ustaca havaya fırlatıp tavasıyla yakalar. Ralph, gitarı­
nı kapıp herkesin hoşuna giden şarkıları birbiri ardına söy­
ler, diğerleri de ona eşlik ederler.

183
GRETA NAGEL, Ph.D.

Ailenin "savaş hikayeleri" bir kez daha anlatılır ve görü­


nüşe bakılırsa, aile bireyleri yaşları ilerledikçe, bu öykülere
birtakım eklemeler yapılmaktadır. "Annemin Ralph'in çuku­
ra düşen yeni bıçağını kurtarmaya çalışırken başını nasıl sı­
kıştırdığını hatırlıyor musunuz? Bir keresinde de top vitrin
camını paramparça etmişti, hatırlasanıza. Babamın çöle git­
memize izin verdiği güne ne demeli? Başımıza gelmedik kal­
mamıştı. Eski, yeşil steyşınımıza doluşup hep sahile gider­
dik, o günleri hatırladınız mı? Hatırlayın, hani bir defasında
evin çatısından havuza atlamıştık. Polly'nin kemerini kaybet­
tiği yürüyüşümüzü unuttunuz mu? Ya çöldeki kulübemizi?
Ha, ha, bir keresinde annemle babam evde yokken çevrede­
ki bütün komşuları bize davet etmiştik. Yatak şiltelerinden
kaydırak yaptığımız güne ne diyorsunuz? Harikaydı." Ço­
cuklar artık teker teker otuzlu yaşlarına girdiğinde, kabileyi
biraraya getirme ve kutlama yemeklerini hazırlama sorumlu­
luklarını üzerlerine almaya başladılar. Aralarında yine eski
günlerdeki gibi konuşup dururlarken, bütün işler bu yedi ki­
şilik kocaman ailede birileri tarafından mutlaka yapılıyordu.

Gösterdiğiniz çabaları aza indirgeyerek gelişin ve ilerleyin.

49. ÇOCUKLARINIZIN FİKİRLERİNE SAYGI


GÖSTERİN, HERKESE İYİ VE DÜRÜST
DAVRANIN

Akıllı ebeveynler yargılayıcı olmamayı öğrenmiştir; çocukla­


rı onlara düşüncelerini ve fikirlerini açtığında onlara haksız

184
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ya da yanılıyor olduklarını söyleyerek karşılık vermezler.


Kim olurlarsa olsunlar, onları güç ya da otorite kullanarak
sindirmezler, küçümsemez ve utandıracak şekilde hakaret et­
mezler. Bunun yerine, çocuklarının başkalarının etkisi ile
edinmiş olabilecekleri yanlış ve saçma fikirleri ya da uygun­
suz yanıtları kabul edebileceklerini gösteren sözcükler kulla­
nır, onlara bu fikirlerin altında yatan düşüncelerin neler ol­
duğuna ilişkin sorular yöneltirler. Çocuklarından fikirlerini
ve bu fikirlerin dayandığı gerçekleri biraz açmalarını isterler.
Akıllı ebeveynler sabırlıdır. Çocuklarının hazırcevaplılıkla
yaptıkları zekice yorumları bile kabul edip, yararlı bir yorum
olduğunu, bundan yararlanabileceklerini düşündüklerini
gösterebilirler - tabii eğer koşullar farklı olsaydı. Öte yan­
dan, Tao 'da ebeveynler, çocukları adil davranma ve nezaket
konusundaki kurallarını çiğneyecek ya da hadlerini aşacak
olduğunda, hoşnutsuzluklarını ifade etmeyi de bilirler.

Çocuklarınızın fikirlerinden yararlanmayı öğrenin, çünkü


fikirlerini kabullenmeniz, onların risk alma konusunda iler­
leme kaydetmelerini sağlayacaktır, ki bu da yaratıcı fikirler
üretebilmelerini ve kendi düşüncelerine eleştirel yaklaşabi­
len insanlar olmalarını mümkün kılar.

Lise yıllarında Samuel ve Jackson, okulun güreş takımınday­


dılar ve bu yüzden yediklerine, içtiklerine çok dikkat ediyor­
lardı. Uykularını almaya da özen gösteriyor, düzenli bir ya­
şam sürüyorlardı. Kendilerini olumsuz etkileyeceğinden
stresi hayatlarından uzak tutuyorlardı. Ama bir yandan da
lise yıllarının tadını çıkarmak istiyorlardı.
Zaman zaman para sıkıntısı çektiklerinden, her ikisi de,
şu ya da bu şekilde para kazanmanın yolunu bulmak için ya-

185
GRETA NAGEL, Ph.D.

ratıcı fikirler düşünüyorlardı. Samuel'ın, mezuniyet balosu


için bazı harcamalar yapması gerekiyordu. Smokin kiralamak
ve kız arkadaşı için çiçek almak pek de ucuza gelmeyecekti,
aynca kız arkadaşının küçük bir demet çiçek değil, güzel bir
buket taşıyor olmasının önemli olduğu düşüncesindeydi.
Bu harcamaların tümünü karşılayabilmek için, bir anlam­
da kızlar için yapılan güzellik yarışmalarına benzeyen Bay
Savoy yarışmasına katılmanın iyi bir fikir olacağını düşündü
ve karar verdi. Gazetedeki ilanda yarışmanın mezuniyet ba­
losunun yapılacağı tarihten bir önceki haftasonu, cumartesi
günü, evlerine sadece yarım saat uzaklıktaki plajda yapıla­
cağı yazılıydı. Başvurusunu yaptı. Ama Mapita bu konuda
bazı kaygılar taşıyordu. Onun düşüncesine göre Miss Ame­
rica ya da Little Miss America gibi yarışmalar kadınların ve
çocuk yaştaki genç kızların sömürülmesi anlamına geliyordu
ve güzellik kavramının içini boşaltıyor, güzelliğe çok dar bir
bakış açısı getiriyordu. Oğlunun bir bakıma bu türden bir
yarışmaya katılacak olması, çok karışık duygular içine gir­
mesine neden oldu ama Samuel annesini yarışmaya katılma­
sına engel olacak koşullar olmadığı, herhangi bir para öde­
mek gerekmediği ve bu yarışma yüzünden okuldaki dersle­
rinden kesinlikle geri kalmayacağı konularında ikna etti. Ay­
rıca bu yarışmada kazansa da kaybetse de bunu kaldırabile­
ceği konusunda annesini inandırıcı sözler söyledi. Dereceye
girenler· belirli ödüller kazanacaklardı ve bu para ödüllerin­
den birini kazanması durumunda balo giderlerini rahatça
karşılayabilecek, hatta biraz da para artacaktı.
Duyduğu endişelere ve kaygılarına rağmen, Mapita, oğ­
lunun bu yarışmaya katılmayı aklına ve gönlüne koymuş ol­
duğunun bilincindeydi. Ve böyle bir yarışmaya katılmasın­
da aslında yanlış olan hiçbir şey olmadığını da biliyordu ve
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

gördü ki, bu konudaki duyguları ne olursa olsun, oğlunun


kararına saygılı olması gerekiyordu. Samuel kendisi için
hem yararlı, hem de eğlenceli olacak bir fırsatı değerlendir­
mek konusunda çok dikkatli ve seçici davranıyordu. Ona
yarışma sırasında sahnede neler yapacağı ile ilgili sorular
sordu ve aldığı yanıtlar onu tatmin etti, çünkü oğlu bu ola­
yı biraz para kazanma şansının yanında, başkalarına bir şey­
ler öğretmek için de bir fırsat olarak görüyordu.
Yarışmanın önceden bir hazırlık evresi gerektirdiği orta­
ya çıktı. İlk olarak, bir yeteneğini izleyicilerle ve jüri üyele­
ri ile paylaşması gerekiyordu. Doğal olarak, ilk aklına gelen,
güreş yeteneği oldu ve bu yeteneğini sergilemek üzere, iki
arkadaşının da yer alacağı bir skeç sahneye koydu. Bir kız,
bir de erkek arkadaşı, üzerlerinde blue-jean ve tişörtleriyle
yürüyorlardı. Erkek rol icabı kabalaşmaya başlayıp, zor kul­
lanmaya yeltendiğinde tartışmaya başlıyorlardı. Ve tam o sı­
rada, kızı içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak üze­
re Samuel ortaya çıkıyor ve dövüşürken güreş sporunun en
güzel hareketlerini ve en etkili tekniklerini gösteriyordu. So­
nunda da diğer oğlanı altedip, kızla beraber yürüyerek sah­
neden çıkıyordu.
Bundan sonraki aşamada, yarışmacının gelecekte seçece­
ği kariyerle ilgili bir gösteri sunması gerekiyordu. Samuel
ileride bir gün CIA ajanı olmak istiyordu, bu yüzden casus­
luk üzerine bir skeç hazırladı. Masasında gelişigüzel oturur­
ken bir telefon geliyordu. Telefon, ayağındaki tenis ayakka­
bısına gizlenmişti. Aldığı görevin tüm ayrıntılarını, Görevi­
miz Tehlike dizisinde olduğu gibi yüksek sesle tekrarlıyor ve
bir CIA çalışanı olarak verilen görevi bütün sorumlulukları
ile kabul ettiğini söylüyordu. Bir sonraki sahnede dövüş ye­
teneklerini kullanarak tehlikeli bir casusu yeniyor ve ulusu­
nun şerefini kurtarıyordu.

187
GRETA NAGEL, Ph.D.

Yarışmanın mayolu geçiş bölümünde uygunsuz veya ya­


rım yamalak giysilere izin yoktu; Samuel biraz tutucu sayı­
labilecek mavi, neredeyse dizlerine kadar inen bir şort-ma­
yo ve üstüne de tişört giydi.
Takım elbise giyilmesi gereken soru-yanıt cevap bölümü
için Samuel koyu renk güzel bir pantalon, beyaz bir gömlek
giydi ve takım elbise ceketi yerine askı taktı. Giysi seçimini
bu şekilde yapmasının nedeni kısmen askı kullanmayı ger­
çekten çok sevmesi, kısmen de takım elbise giyilmesi gerek­
tiği fikrinden çok da büyük heyecan duymaması idi.
Güreş skeçi olumlu tepki toplamış ve herkes ayakkabıda
gizli telefon esprisini çok sevmişti. Bu son bölümde yanıtla­
ması gereken soruyu, soru kartlarının olduğu cam kaseden
genç bir bayan çekti ve yarışmanın sunucusuna verdi, soru
şuydu: "Balonla seyahat edecek olsanız nereye inmek ister­
diniz?" Bu, Samuel için yanıtlaması kolay bir soruydu: "İtal­
ya'ya. Romantizmin beşiğine, romantik aşklar ülkesine."
Kazananlar açıklandığında, Samuel'ın adı listenin en
tepesindeydi. İzleyicileri eğlendirmiş, jüri üyelerini bilgilen­
dirmiş ve ayrıca oradaki herkesin güreş sporu ile ilgili yeni fi­
kirler edinmesini sağlamıştı. İçten ve aydınlatıcı bir konuşma­
cı olduğunu kanıtlamıştı. Değişik insanlardan oluşan bir izle­
yici grubunun dikkatlerini üzerinde toplamayı da bilmişti.
Mapita 'nın duyduğu kaygılar ve kafasındaki soru işaret­
leri yarışma süresince devam etti ama oğlunun itibarını ve
asaletini hep koruduğunu görmek onu tatmin etmişti. Gü­
reşte gösterdiği yetenek gerçekten üstün düzeydeydi ve esp­
ri gücü ve yaratıcılığı da övgüye değerdi. Oğlunun bu yarış­
maya katılmış olmasından memnundu ve kazananlar belir­
lenirken adil davranılmış olduğundan hiç kuşkusu yoktu.

1RR
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Çocuklarınızın kararlarını içinize sindirin. Akılllı ebeveynler


çocuklarının gereksinimlerinin neler olduğunu bilirler.

50. HAYATLA YOĞUN BİR MÜCADELEYE GİRİŞMEYEN


VE KENDİNİ TEHLİKEYE SOKMAYAN KİŞİLER
HAYATLARINI KORUYABİLİRLER

Ebe':_eynlerin, bir evi çekip çevirmenin, çocuklarla ilgilen­


menin ve çalışma hayatının getirdiği, altından ustalıkla kalk­
maları gereken onca sorumluluğuna, çoğu kez, kendilerin­
den yapmaları beklenilen başka sorumluluklar da eklenir
- artık yaşlanmakta olan kendi anne babaları ile ilgilenme­
leri ve onlara bakmaları gerekebilir, ki bu çok sık görülen
ortak bir deneyimdir. Akıllı ebeveynler, izleyecekleri yolu
seçerken, kişiliklerine uygun olmasına dikkat ederler. Birine
çok ağır ve yoğun gelen, bir diğeri için normal ve elverişli
bir durum olabilir. Fiziksel ve duygusal anlamda yıpranmış
ve tükenmiş olmaktan yakınan bir ebeveyn, kişisel öncelik­
lerini belirlemeyi bilememiş demektir. Dinlenmek, spor yap­
mak ve ihtiyacı olanlara yardıma koşmak herkes için önem­
lidir. Ancak sorumluluklar bitip tükenmek bilmediğinden,
ebeveynler için tehlike sözkonusudur.
Bir ebeveyn olarak sürekli üzerinizde olan baskıların ge­
tirdiği gerilimden kurtulmayı ve biraz rahatlamayı öğrenin.
Potansiyel çatışma durumlarında Tao 'dan yararlanın.

Margaret'in komşusu Myrna, yıllardır, her gün, sabahın er­


ken saatlerinde kapılarını çalar ve ikisi birlikte evlerinin ya-

189
GRETA NAGEL, Ph.D.

kınlarında sabah yürüyüşü yaparlar. Başlıca amaçlan kendi­


lerini bekleyen yoğun iş gününe başlamadan önce egzersiz
yapmaktır. Ama bunun yanında, yürürken düşüncelerini
birbirleri ile paylaşırlar ve bu konuşmalar her ikisine de çok
keyif verir, birbirlerine yıllar içinde aralarında geliştirmiş ol­
dukları küçük, bildik şakalar yaparlar ve yol boyunca
çevrelerindeki doğanın tadını çıkarırlar. Yolları üzerindeki
telefon tellerine toplaşmış onlarca kuş bir taraftan şakırken,
bir aşağı bir yukarı hareket eder dururlar. Yukarılarında,
adeta paralel telefon kablolarında heyecanlı heyecanlı konu­
şurcasına ötmekte olan bu kuşlara kıkır kıkır güler, yürüyüş­
lerine devam ederler.
Birlikte yürüdükleri bu zamanlarda, aileleri ve komşuları
ile ilgili haberlerden de söz ederler. Margaret bazen bu ko­
nuşmalar arasında çocukların okuluyla ilgili nasıl olduysa
gözden kaçmış ya da belki Patrick'in okul çantasının derin­
liklerinde unutulmuş bilgi notları ya da son ödev teslim ta­
rihleri ile ilgili şeyler öğrenmekten mutlu olur. Birbirlerine
hangi komşularının tatilden döndüğünü ya da gidecek oldu­
ğunu hatırlatmaları da yararlı olur, çünkü böylece onlar
kent dışındayken kendilerinden ilgilenmelerini rica etmiş ol­
dukları mektup ve gazeteleri posta kutularından almayı ve
döndüklerinde teslim etmeyi unutmamış olurlar.
Sabahın ilk ışıklarında kendileri gibi yürüyüş yapmakta
olan dostlarıyla karşılaşmak da her zaman için güzeldir. Ba­
zen Margaret kısa bir süreliğine durup onlarla sohbet eder.
Konu bazen karşılıklı anımsadıkları bir şey olur - swing dan­
sın hüküm sürdüğü çağlar gibi örneğin. Bazen Colorado ya
da Ensenada 'ya geçenlerde yaptıkları seyahatle ilgili izlenim­
ler, bazen de gördükleri bir kuyrukluyıldız ya da bir Jacaran­
da ağacının yeni yeni açmaya başlamış, trompete benzeyen

190
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

mavi çiçeklerini görmenin verdiği zevki paylaşmak ya da ne­


şeli şakalar olabilir. Güne başlamak için ne güzel bir yol. ..
Margaret bilir ki, bu sabah yürüyüşlerini yapmasalardı
yol boyunca gördükleri onca küçük şeyi kaçırmış olurlardı.
Sabahın o saatlerinde yavaş yavaş kaybolmakta olan koca­
man Ay'ın nasıl göründüğünü hiç bilemezdi. Gökyüzünde
sıra sıra dizilmiş pembe, mavi bulut kümelerini görme şan­
sı olmazdı. Kızıl kuyruklu yavru çaylak kuşunu kovalayan
bülbülü, okaliptüs ağacına tünemiş öten kırmızı horozu ve
çatıda öten baykuşu kaçırırdı. Ağaçlardaki parlak renkli to­
murcukları ve açmakta olan o güzel çiçekleri de göremezdi.
Ama tüm bunların ötesinde, sevgili komşusu ile paylaştığı
ve çok değer verdiği bu gözlemler ve görüşler olmasa, gün­
leri bu kadar keyifli ve zevkli olmazdı. Bu iki kadın kendi­
lerine "o muhitin bekçileri" adını takmışlardı ve bu onları
çok güldürüyordu.

Tao 'da, incelikli yollar kazanır. Ölümden korunmak için ya­


şama yatırım yapın.

51. ÇEVRENİZDEKİLERLE İLGİLENİN: AMA


SAHİPLENİCİ VE HÜKMEDİCİ OLMAYIN

Akıllı ebeveynler çocukları ile çok yakından ilgilidirler ama


çocuklarının kendilerine ait olmadığının da açık bir şekilde
farkındadırlar.
Çocuklarınıza yaklaşmakta tereddüt etmeyin: çocukları­
nizın sizin bir insan olarak değişik yönlerinizi tanımasına
olanak verin: onlar kendi seçimlerini yapacaklardır.

191
GRETA NAGEL, Ph.D.

John ve Dot, çocukları ile iletişim kurmak için her şeyi bir
kenara bırakabilen ebeveynlerdir. Çocuklarının, olmaya ge­
reksindikleri ve olmaları gereken kişiler olmalarının gereklili­
ğine ve çocukların da böyle olmasına gereksinim duydukla­
rına inanırlar. Belirli şeylerin belirli zamanlarda yapılmasına
dair katı kurallar koyulmaması gerektiği düşüncesindedirler.
Lise öğrenimi biter bitmez hemen dört yıllık üniversite
eğitimine başlamak herkese göre bir şey olmayabilir. Nata­
lie üniversite eğitiminin kendisi için gerçekten ne anlam ifa
de ettiğini daha iyi anlamasına yardımcı olacak yeni pers­
pektifler kazanmak için okulu bırakması gerektiğine karar
vermişti. Dört yıl boyunca bir seyahat gemisinde çalıştı ve
hiç unutmayacağı zamanlar geçirdi. Dört farklı pozisyonda
çalıştı, ilk işi gemideki sanat müzayedelerinde asistanlık
yapmaktı, daha sonra depo yöneticisi oldu. Üçüncü görevi
seyir asistanlığı idi ve en son da üniforma sorumlusu olarak
görev yaptı. Bütün bunların yanında, tüm gemi personeli gi·
bi o da, gemide yolcuların yardıma gereksindiği her durum·
da, her an için güleryüzlü bir hizmet verilmesini mümkün
kılmak üzere her tür işte görev almaya hazırdı. Natalie, se·
yahat gemisinde çalıştığı zamanları "her zaman için dışa dö·
nük olunması gereken bir işti" şeklinde tanımlıyor. Belki
çok yüksek mevkilerde çalışmadı ama heyecan dolu bir ya­
şam sürüyordu. Haftada dört gün resmi giysiler giyiyor, ıs
takoz, havyar ve daha birçok pahalı ve leziz yemekler yiyor,
Riviera, St.Petersburg, Bermuda ve Avrupa'nın çeşitli liman­
larını ziyaret ediyordu, yeni yaşam tarzı buydu. Zengin, ba
şanlı ve macera meraklısı insanlarla tanışmak, yaşama daha
geniş bakabilmesini sağladı. Yolculuklardan birinde arkadaş
olduğu seksen yaşlarında bir prensin toplumsal konulara ba
kış açısı ve düşünüş biçimi onu büyülemişti.

192
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Natalie, bu hızlı tempolu hayattan zevk alıyordu ama bi­


liyordu ki, önünde sonunda, o, neyse oydu. Ailesinden kop­
mamıştı ki... onların üzerinde bırakmış olduğu izler siline­
mezdi. Başkaları için bir şeyler yapmak Singleton ailesi için
önem taşıyordu. Ailesin�n Natalie'ye vermiş olduğu değer­
ler, onu kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya
iten, kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğin­
den yargılama yapmasını sağlayan bir güç oluşturdu. Başka­
larına karşı hissettiği sorumluluk ve görev bilinci, sonunda
onun tekrar okula dönme kararı vermesine neden oldu. Ve
bu onun kendi kararıydı.

Çocuklannıu yararınız dokunacak şekilde davranın: ama


onları kontrol etme amacı gütmeyin.

52. AYDINLANMAYA GİDEN YOL, KÜÇÜK ŞEYLERE


DEĞER VERMEKTEN GEÇER

Akıllı ebeveynler küçük olayları ve durumları önemseme­


mezlik etmezler. Böyle durumlarla nasıl başa çıkabilecekle­
rini, nasıl kendi lehlerine çevirebileceklerini ve nasıl yarar
saglayabileceklerini ögrenirler. Çocugunuz düşüp hafifçe ya­
ralandıgında olsun, çimenlerin arasında bir gelin böcegi bul­
dugunda olsun, hep sizin dikkatinizi çekmeye ya da bir şe­
kilde dikkatinizi çektigini hissetmeye gereksinim duyar. Kü­
çük gibi görünen şeylere dikkat harcamak, yaşamın "bir şey­
ler ögrenebileceginiz anları "nı açığa çıkarır ve esin verir. Ve
en önemlisi, Tao 'da ebeveynler, umurlarında oldugunu ve
önemsediklerini gösterir, ilgilenmeyi ögretirler.

193
GRETA NAGEL, Ph.D.

Çocuklarınızıı sorumluluk verip, çıkış yolları göstererek,


bu küçük şeylerin üstesinden gelebilmenin yolları üzerinde
düşünün. Ailenizin takvimi, eğer katılırsanız, hem sizde hem
de çocuklarınızda bir farklılık yaratabilecek küçük etkinlik­
lerle ve olaylarla doludur. Birçok küçük şeyin çocuklar için
büyük önem taşıdığının ve bunlardan bazılarının siz isteme­
den, davet de etmeden, etkinliklerinizin arasına giriverebile­
ceğinin farkında olun. Ve böyle olduğunda, orada olun.

Corey, Amerikan futbolu oynamaya başladığı zamanlar, as­


la takımın koçuna gidip yakınmazdı. Takım arkadaşlarına
da sızlanmazdı. Oysa ebeveynleri, özellikle de ilk yıllar bo­
yunca, her günlük antrenman sonrasında, ondan bol bol ne
kadar canının yandığını, her yanının ağrıdığını işitirlerdi.
Kate ve Carl, onu dinlemenin belki de yapacakları en doğ­
ru şey olduğunu biliyorlardı. Vücudundaki bereler ve ezik­
ler gerçekti. Bazen "her şeyin evde olup bitmesine izin ver­
mek" bu yaraların daha çabuk kapanmasına yardımcı olu­
yordu. Corey ile koltukta oturup, antrenmanın ne kadar yo­
rucu geçtiğini anlatışını dinlerken sırtına masaj yapmak Ka­
te'in hoşuna gidiyordu. Oğlunu sabırla dinlerse, dostça ya­
pılan günlük dertleşmelerin ötesinde bir derdi, tasası varsa,
bunları öğrenebileceğini biliyordu. Flanaganlar, başka fut­
bol takımlarının koçlarının oyunculardan çok şey bekledik­
lerini ve çok sert olabildiklerini duyuyorlardı. Eğer koçlar
çok ileri giderlerse, ebeveynlerin müdahale etmesinin gerek­
li olabileceği düşüncesindeydiler.
Kate, çocuklarının uğraştıkları değişik spor dallarındaki
maçlarını ya da yarışlarını izlemeyi ve okullarındaki çeşitli et­
kinliklere katılmayı severdi. Carl ve Kate, Amerikan futbolu
karşılaşmalarını düzenli olarak izlemelerinin yanında, yıllar

194
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

yılı birçok cumartesilerini de, mavi sandalyelerde yan yana


oturup saha kenarından futbol maçlarını izleyerek geçjrdiler.
Çocuklarının evden uzakta okudukları yıllarda, pek çok arka­
daşlarının yapmak zorunda olduğu gibi durmadan koşuştur­
mak, aynı günde çocuklarının iki üç maçına birden yetişme­
ye çalışmak zorunda kalmadıkları için memnundular. Tele­
fonlardan, ev ve iş hayatının sorumluluklarından ve beklen­
tilerinden uzak, bu zamanların tadını çıkardılar.
Flanagan ailesinin takviminde, okul toplantılarının ve
gösterilerinin her zaman için önemli bir yeri olmuştur.
Holly, ikinci sınıfların sahnelediği Fındıkkıran oyununun
unutulmaz yıldızıydı. O dönemlerde kalın çerçeveli gözlük­
ler takıyordu ve çoğu "öğretmen gibi" bir göruntüsü vardı;
bu yüzden sıralarını kaçıran üç küçük oğlanı yakalayıp dür­
te dürte sahneye çıkardığında, buna kimse şaşırmadı.
Gerçi Corey bu kadar fazlasına gerek olmadığı düşünce­
sindeydi ama öğretmenlerle yapılan görüşmeler her zaman
çok bilgilendirici olurdu. Corey, kurallara karşı gelen bir öğ­
renci değildi ve öğretmenlerine hep saygılı davranırdı. O ke­
sinlikle iyi bir çocuktu, ama üçüncü sınıfta sık sık hayal dün­
yasına dalmaya, ev ödevlerini yapmayı unutmaya ve önem­
li şeyler söylendiğinde dinlememeye başlamıştı.
Bu toplantılardan birinin sonrasında Corey, Kate ve
Carl'ın, albümlerin olduğu dolaba iliştirip sonra da unuttuk­
ları bir not yazmıştı. Kısa bir süre önce bulduklarında, bu el
yazısıyla kocaman, yuvarlak harflerle yazılmış not onları
güldürdü:

195
GRETA NAGEL, Ph.D.

Anne ve baba,
Lütfen beni öldürmeyin. Matematikten A, Din dersinden
A, Edebiyattan A, Fenden A ve Dilbilgisinden A alacağıma
dair size söz veriyorum. Bir kez daha, bana kızmamanızı ri­
ca ediyorum. Lütfen.
Sizi seviyorum,
Corey

Corey bunları yazarken gerçekten çok iyi niyetliydi. Ve za­


man içinde verdiği sözleri yerine getirdi - yani hemen hemen.
En azından, bir daha hiç, hayallere daldığı ve dikkatsiz bir
öğrenci olduğu o dönemde aldığı kadar düşük notlar almadı.

Küçük şeylere deger verin. Tao ayrıntılarda gizlidir.

53. KENDİNİZİ SAVURGAN VE MÜSRİFÇE ZEVKLERE


KAPTIRMAYIN; AŞIRIYA KAÇMAYIN.
ÇÖZÜMLER ARASINDA KAYBOLMAYIN

Hayat ugraşılarla ve maddi şeylerin kovalamacası ile fazlaca


yogun ve dolu bir duruma geldiginde sorunlar çıkmaya baş­
lar. Akıllı ebeveynler, sorunların birden fazla nedeni oldu­
gunu ve adeta birbirine geçmiş bu etkenlerle ugraşmanın ol­
dukça bunaltıcı olabilecegini gayet iyi bilirler. Onlar bu et­
kenlerin tümüyle birden başa çıkmaya kalkışmazlar. Yanıt­
lara ulaşmaya, ancak başta küçük bir adım atmakla başlana­
bileceginin bilincindedirler. Sonra bu adımın ne olacagına
karar verip, o adımı atarlar.

196
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Alınacak basit önlemlerin, içinde bulunduğunuz koşulla­


rın bazılarını değiştirip çözümlemeye yeteceği durumlarda,
ayrıntılı ve incelikli planlar yapına yolunu seçmeyin; ya da
dikkatinizi başka ne tür adımlar atılırsa içinde bulunulan
duruma daha uygun düşeceğine yöneltmeyin. Her şeyin her
zaman sizin istediğiniz şekilde yürümesi gerekmez.

Sanchez ailesinin evinde geçerli önemli kurallardan biri de


"hiçbir şey için sağlığını feda etmemek"tir. Çocukların her
gün pek çok okul etkinliğine katıldığı ve onları tek başına
yetiştirme çabasındaki annenin de işteki sorumlulukları ile
fazlasıyla meşgul olduğu bu ailenin, enerji depolamanın, ev
işleri ile ilgilenmenin ve evlerinde hoşça zaman geçirmenin
bir yolunu bulması gerekiyordu. Buldukları basit bir çözüm
işe yaramış görünüyordu. Mapita, Samuel ve Jacob, hafta
sonları iki değil, bir gecenin eğlenceye ayrılmasının yetece­
ğine karar verdiler; Mapita'nın oğullarının hafta sonları yal­
nızca bir akşam dışarı çıkmaları çoğu kez arkadaşları tara­
fından tuhaf karşılanıyordu ama bu beklenen bir şeydi ve bu
tepkiler Jacob ve Samuel için büyük bir anlam ifade etmi­
yordu. Ayrıca annelerinin kendilerine hem annelik, hem ba­
balık yapmaya uğraştığı ailelerinin ekonomik durumu sınır­
lı olduğundan, hem ikizler hem de Mapita için bazı şeyler
konu bile olmuyordu. Ailelerindeki, başkalarına alışılmadık
gelen birçok uygulamanın temelinde de yeterince paraları
olmaması yatıyordu.
Yine de tüm bunlara rağmen, Mapita, oğullarının, liseyi
bitirdiklerinde mezuniyet balosuna bir limuzinle gidebilme­
lerini arzu ediyordu. Jacob ve Samuel, bütün lise yılları bo­
yunca dans partilerine gitmekten hep çok hoşlanmışlardı ve
bir limuzin kiralama fikri onların gözüne çok güzel gözük-

197
GRETA NAGEL, Ph.D.

müştü. Mapita için bu, özellikle çok çekici bir düşünceydi,


çünkü hayatı boyunca hiçbir limuzin sürme şansı olmamış­
tı ve gerçekten şık ve özel olduğunu düşündüğü birçok şey­
le örtüşüyor, bir anlamda onların tümünü temsil ediyordu.
Ama sonuçta vardığı karar, "onlara her şeyi veremeyece­
ği" oldu. Çok önceden, en büyük önceliğin okul ve okul
etkinliklerine verilmesi gerektiğine karar vermiş olduğu için,
çocuklar okulları dışında hiçbir işe girip çalışmamışlardı.
Buna, o yıl.beklenmedik şekilde ortaya çıkan ve mezun ol­
mak üzere olan öğrencilerin tümünün yapmaları gereken
-çeşitli sınav harçları, üniversite başvuruları, cüppe, kep ve
mezuniyet balosu gibi- harcamalar da eklenince, görünüşe
bakılırsa, limuzin kiralama düşüncesi suya düşmüştü.
Sanchez ailesinin sahip olduğu tek bir otomobil vardı ve
oğlanlar onu sırayla kullanıyorlardı. Bunun dışında bir yer­
den bir yere gitmeleri gerektiğinde ise aynı yere gitmekte
olan arkadaşlarının otomobillerine binerlerdi. Mezuniyet ge­
cesi de durum farklı olmadı. Daha sonra, o gece için limu­
zin kiralamış olan arkadaşları, keşke böyle bir şey yapmasay­
dık dediler. Bunun için fazladan yüzlerce dolar harcamışlar,
ama sonuçta gece boyunca diğer arkadaşları ile aynı yerlere
gitmişlerdi. Yumuşak koltuklara gömülmek, ayaklarını uzata­
bilmek ve gittikleri her yerde en azından yirmi saniye süre­
since bütün gözlerin kendilerine çevrilmesi ayrıcalığını yaşa­
yabilmek uğruna çok fazla para ödediklerini düşünüyorlardı.

Çoğu kez, kent sokaklarında gezmek, otoyolda gitmekten


daha iyidir.

198
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

54. YÖNTEME UYUM SAĞLA YAN KİŞİ VARLIĞINI


SÜRDÜRECEK VE ÇEVRESİNDEKİLERİN DE
DEĞİŞMESİNİ SAĞLAYACAKTIR

"Doğal" ebeveynler çevrelerindekilerce fark edilirler ve açık­


tan açığa yaptıkları veya güç sahibi olduklarını belli eden ey­
lemleri yüzünden değil, tutarlı davranışlarının diğer insan­
lara öğretmekte olduğu dersler yüzünden etkileri de büyük
olur. Ebeveynlik yapmaya olan eğilimleri. tıpkı durgun suya
atılaı:ı bir taşın yarattığı halkalar gibi, çevrelerindeki diğer
insanlara da yayılır.
Annelik babalık yapma biçiminizin diğer insanlar tarafın­
dan takdir edilmekte olduğunu bilin. Yaptığınız eylemler
küçük ve önemsiz görünüyor diye etkilerinin de büyük ol­
mayacağı düşüncesine kapılmayın.

Mapita, oğullarının güreş karşılaşmalarını izlemeye gittiğin­


de, çoğu kez orada bulunan diğer anne babalar ona gelir,
şöyle derler: "Harika oğullarınız var.·· "Bilmenizi isterim ki.
oğullarınıza gerçekten güvenebileceğimizi hissediyoruz... O
kadar sakin ve tatlı çocuklar ki... Oğullarınız çok terbiyeli
çocuklar, tavır ve davranışlarını çok takdir ediyorum" Mapi­
ta gülümser ve "Teşekkür ederim" der. İki kusursuz bezelye
tanesi yetiştirmediğini bilmektedir ama yıllar yılı oğulları için
hep çok dikkatli düşünüp, onlarla iletişiminde hep çok dik­
katli davrandıktan sonra başkalarınca böyle takdir edildikle­
rini görmekten büyük mutluluk duyar. Çocukları ile övün­
menin, onları methetmenin hiç de doğru bir davranış olma­
dığını düşündüğünden, işte, iş arkadaşları ikizler hakkında
soru sormadıkça ya da konuyu onlardan açmadıkça, hiç on-

199
GRETA NAGEL, Ph.D.

!ardan söz etmez. Onunla ya da oğulları ile birlikte zaman


geçiren insanların kendilerinin görüp anlamalarını, aynı şey­
leri kendilerinin de yapıp yapamayacakları üzerinde düşün­
melerini ister ve çoğu kez böyle de olduğunu fark eder.
Mapita, mükemmel bir ebeveyn olmadığının bilincinde­
dir, ama bu son derece aktif ve hareketli iki çocuğu yetişti­
rirken nelerin işe yaradığı, nelerinse hiç yaramadığı üzerin­
de sık sık düşünür. Bir kız çocuğu olarak. eskiden katlan­
mak zorunda kaldığı katı disiplin kurallarını, kendi çocukla­
rına uygulamayı hep reddetmiştir. İkiz oğullarından beklen­
tisi sadece terbiyeli olmaları, doğru tavır ve davranışlar ser­
gilemeleri değildi. Onların idealleri de, annelerinin tüm in­
sanlara duyduğu saygıyı ve toplumdaki eşitliğe katkıda bu­
lunmak gerekliliği konusunda gösterdiği sarsılmaz inanç ve
ilgiyi yansıtıyordu. Mapita 'nın, çocuklarını yetiştirirken be­
nimsemiş olduğu felsefenin önemli bir parçası da, onlarla
birlikte geçirdiği zamanların son derece önemli olduğuna
ilişkin inancı olmuştur. Evde olmak, onların etkinliklerine
katılıp izlemek, geniş ailelerini tanıyabilmeleri için onlara
birçok fırsat yaratmak ve türlü gerçek yaşam deneyimleri
kazanabilmelerine olanak vermek mutlaka bir farklılık yarat­
mıştır. Anneleri olarak, onlar konusunda verdiği kararların
her zaman için inançları ile tutarlılık göstermesine çalışmış,
sadece onları çok sevmekle kalmayıp, kararlarını hep, ya­
şamlarında izleyecekleri yolu düşünerek ve bu kaygıyla dik­
katlice almaya çalıştığını bilmelerini arzu etmiştir.
Çevrelerindeki diğer yetişkinler Sanchez ailesinin çocuk­
larını tanıdıklarında, Mapita 'ya onlar hakkında hep güzel
şeyler söylemişlerdir. Amcalarından biri onlar için "Bu ço­
cuklar hiç yapmacık değil. Ne zaman evde biraraya gelsek.
beni gördüklerine gerçekten seviniyorlar ve bunu gösteriyor-

200
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

lar. Aşın iltifatta bulunmuyorlar. Terbiyeli tavırları ve diğer


insanlara gösterdikleri ilgi sahte değil, gösteriş de değil" de­
mişti. Mapita her zaman için oğullarına güvenebileceğini de
bilir. Sözgelimi, evlerine gelen bir konuk, yetişkinlerin oldu­
ğu bir ortama yanında çocuğunu da getirdiğinde, Samuel ve
Jacob severek onunla zaman geçirir, dikkatle ilgilenir, ona
sevebileceği bir etkinlik bulmaya çalışırlar. Geliştirdikleri
sahtelikten uzak ve olumlu ilişkiler yalnızca aile ortamına
özgü de değildir üstelik. Kilisede olsun, arkadaşlarının evle­
rinde __ olsun, çıktıkları kız arkadaşlarının evlerinde olsun,
başkalarından aldıkları tepkiler değişmez. Sanchez çocukla­
rı naziktir. Onlara güvenilebilir.
Jacob ve Sarriuel, liseden mezun olacakları yıl iki kızla çık­
maya başlamışlardı, her ikisinin de anne babaları, kızlarının
Sanchez ailesinin çocuklarından biriyle arkadaşlık ettiğini öğ­
rendiklerinde gerçekten çok rahatladıklarını söylüyorlardı.

Umursadığınız ve ilgilendiğiniz şeyleri yansıtarak, Tao 'yu


çevrenizdekilere de aşılayın.

55. GERÇEKLERLE VE KENDİ DOĞANIZLA İLİŞKİ


İÇİNDE OLARAK UYUMU YAKALAYIN
VE UYUM İÇİNDE KALIN

Akıllı ebeveynler, bir sorun çıktığında, hem dış etkenler


iizerinde, hem de kendi sezgilerini kullanarak düşünürler.
Kardeşleri ile ya da başkaları ile sürekli uğraştığı için kötü
hir şöhreti olan bir çocuğun, "her zaman masum olan" kar-

201
GRETA NAGEL, Ph.D.

deşi ile uğraşmakla bir kez daha suçlanması durumunda,


gözler hemen ona çevrilir ve mutlaka onun suçlu olduğu dü­
şünülür. Ebeveynleri kötü şöhretini gözönüne alarak onun
böyle bir suç işlemiş olabileceği üzerinde kolayca fikir birli­
ğine varabilirler. Oysa, Tao 'da, bir ebeveyn öıfsezilerine gü­
venir ve bir yargıya varırken, çocukları ile ortak hayatların­
da yaşanmış küçük küçük olaylardan edinilmiş iyi izlenim­
lerden ya da kötü şöhretlerden daha fazlasını değerlendir­
meye alma gereği duyarlar. Bu, olaylar üzerinde farklı görüş
açılarından düşünebilmek için zaman ayırmak gerektiği an­
lamına gelir.

Çocuklarınıza yaklaşın, çünkü ancak böyle yaparak onlar­


la ilgili sezgilerinizi geliştirebilirsiniz. Bu, ilişkilerle ilgili ön­
sezilerinizin, ortada varolan ikincil derecede kanıtlardan da­
ha güçlü olması gerektiği durumlarda size yol gösterecektir.

Yıllar boyunca, Jacob ve Samuel"in, anneleri Mapita ile ile­


tişim kurma yollarından biri de, birbirleri için yazıp buzdo­
labının kapağına mıknatısla tutturdukları ya da mutfak ma­
sasının üzerine bıraktıkları küçük notlar oldu. Birbirleri ile
sadece konuşmanın ötesinde yazışmaları çok güzeldi. Bun­
lardan bir kısmı sadece bilgilendirme amaçlı kısa notlar ol­
sa da, bazıları önemli konular üzerinde daha derin bir ileti­
şim içine girebilmelerine olanak sağlıyordu.

Çocuklar, yeni fikirlerden ya da farklı düşünüş biçimle­


rinden çok nadir olarak korunulmaya çalışılıyordu. Yakın ai­
le dostlarından Laura'nın yeğeni AIDS'den öldüğünde, hep­
si Laura'nın ailesine destek olmaya çalıştı. Samuel ve Jacob
o zaman annelerine şöyle bir not yazmışlardı "Anne, bize
bu durumu daha önce anlatmalıydın. Yaşamı, bazen değe-

202
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

rini bilmeden, bize verilmiş bir hak gibi görürüz. Eğer bil­
seydik, ölmeden önce Laura'nın yeğeni ile daha çok zaman
geçirebilirdik." Onların bu tepkisi, Mapita 'ya oğullarının
gerçekten nasıl insanlar olduğu konusunda o zamana kadar
bilmediği yeni şeyler öğretmişti.
Mapita'nın işyerinden tanıdığı yakın bir arkadaşı vardı
ve o arkadaşını Yortu yemeğinde kendilerine katılması için
evlerine davet etmesinin iyi olacağına karar vermişti. Arka­
daşı -�şcinseldi. Genellikle bu tür bir durumda, önceden ko­
nu hakkında oğullarıyla konuşup tartışırdı, ama bu kez öy­
le yapmadı ve sessiz kaldı. Bu konuda Samuel ve Jacob ile
konuşmaya çalışmak için iyi bir zaman değildi, çünkü arka­
daşları Juan, Meksika'dan onları ziyarete gelmişti ve onlar­
da kalıyordu ve Mapita onun bu gibi konularda önyargıları
olduğunu biliyordu. Juan'ın bu konudaki düşünceleri hepsi­
nin kendini rahatsız hissetmesine neden olabilirdi, çünkü o
aklından geçenleri karşısındakinin duygularını incitebilece­
ğini düşünmeden pat diye söyleyiveren bir çocuktu. Yoksa
Mapita, oğullarının çok daha açık fikirli olduklarını ve böy­
le bir durumda konuklarına karşı çok nazik davranacakları­
nı, onu olduğu gibi kabullenebileceklerini iyi bilirdi; nitekim
daha sonra durumu öğrendiklerinde de böyle yaptılar.

Uyum, beraberinde güvenilirliği getirir.

203
GRETA NAGEL, Ph.D.

56. UYUMU YAKALAMIŞ BİR KİŞİ KAYITSIZ YA DA


GİZEMLİ OLAMAZ VE ONA ZARAR VERMEK
YA DA ONDAN YARARLANMAK, ONU UTANDIR­
MAK YA DA ŞEREFLENDİRMEK OLANAKSIZDIR

Akıllı ebeveynler, kendi kendilerini oldugu gibi kabul etme­


yi ve düşünceli olmayı ögrenirler. Ebeveynlik etme tarzları
konusunda, Tao düşünüşünü benimsemeyen insanlardan
gelebilecek eleştirel tepkilere karşı, etki edilebilmesi
olanaksız bir tür zırha bürünürler.

Kendi kendiniz hakkında hüküm verebilecek kadar ol­


gunlaştıgınızda, başkalarının hükümleri sizin için gitgide da­
ha az önemli olmaya başlayacaktır. Eleştirileri ve hatta öv­
güleri, kişisel olarak almayacak, hem çocuklu arkadaşları­
nızla hem de çocuklarınızla aranızdaki ilişkilerde dengeli ve
adil olabilmenize yetecek kadar tarafsız olabilecek, duygula­
rınıza kapılmayacaksınız.

Carl ve Kate için, çevrelerindeki insanların yargılarından


kendilerini sakınabilmek, oğulları Corey doğduktan sonra,
ilk çocukları Holly'de olduğundan daha kolay olmuştu.
İkinci çocukları olduğunda, artık ikisinin de birer ebeveyn
olarak kendilerine güvenleri artmıştı. Arkadaşlarının ve ak­
rabalarının, anne baba olarak verdikleri kararlar üzerinde fi­
kir yürütmeleri ve yorumlarda bulunmaları onlara gittikçe
daha dayanılmaz geliyordu, çünkü kendi değerlerinin doğ­
ruluğundan artık emindiler.
Kate ve Carl, verilecek en akılcı yanıtın 'hayır' olduğu
durumlarda 'hayır' diyebilmeyi öğrenmişlerdi. Sınırlarını ar-

204
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

tık net ve açık olarak belirlemişlerdi. Aynı zamanda, daha


esnek insanlar olarak daha rahat yaşayabilmeyi ve çocukla­
rının yaptıkları farklı biçimlerdeki tercihlere saygılı olabil­
meyi de öğrenmişlerdi. Bir denge tutturmak arzusundaydı­
lar - çocukları üzerinde ne fazla denetleyici olmak, ne de
onları fazla serbest bırakmak istiyorlardı. Corey, onsekiz ya­
şına girdiği dönemde, hala ekonomik olarak annesiyle baba­
sının cebine bakan, genç ve deneyimsiz bir insan olsa da,
daha az bağımlı olmak ve kendi kararlarını kendisi verebil­
mek, onun için büyük önem taşımaya başlamıştı.
Bir keresinde, konu, son sınıf öğrencilerinin bir gün için
okula gitmeme karan almalarıydı, bunu "okulu kırmak" ola­
rak adlandırıyorlardı. Corey diğ.er bütün okul arkadaşlarının
bunu yapacağını söyleyip onlara da izin vermeleri için yal­
vardığında, anne baba olarak sağduyulu bir yanıt vermeleri
eskisine göre oldukça kolay oldu. Okul yönetimi tüm son sı­
nıf öğrencilerinin ailelerine, hiçbir ebeveynin çocuğu için
mazeret notu yazmaması ricasında bulunan mektuplar gön­
derdi, çünkü okuldan kaçmak, hiçbir şekilde mazur görüle­
mez ve onaylanamazdı. Corey ise herkesin ailesinin maze­
ret notu yazacağını, kendisinin okula giden tek kişi olacağı­
nı, bunun çok utanç verici olduğunu ve bunun zaman için­
de unutulacağını sanıyorlarsa yanıldıklarını, bu utançla asla
yaşayamayacağını söylüyordu. Ama Carl ve Kate, duruma,
daha önce Corey'nin kendilerinden izin istediğinde vermiş
ya da vermemiş oldukları diğer bütün benzeri konuları bu­
nun dışında bırakarak yaklaştılar. "Senden o gün okula git­
meni bekliyoruz. Mazeret notu yazmayacağız. Göreceksin
hiçbir şey sandığın kadar kötü olmayacak." Ebeveynlerden
bazıları okul yönetimine mazeret bildiren notlar yazdılar ve
öğrencilerden bazıları da o günü okul yerine plajda geçirdi­
ler. Ama aslına bakarsanız o gün Corey'nin arkadaşlarının

205
GRETA NAGEL, Ph.D.

büyük bölümü okula gelmişti. Carl ve Kate'in tanıdığı anne


babalar da, son sınıfta okumakta olan çocuklarına okula git­
meleri için ısrar etmişlerdi. Okulda geçen o günün çok eğ­
lenceli ve heyecan dolu olduğu söylenemezdi kuşkusuz,
ama okul yönetimi o güne özgü olağandışı etkinlikler dü­
zenlemişti ve sonuçta herkes memnundu.
Bir keresinde de, Corey yıl sonunda Meksika'daki bir ta­
til köyüne yapılacak, oldukça pahalı bir geziye katılmak is­
tedi. Birkaç yıl önce Holly de böyle bir tatil olasılığından söz
etmişti, ama bu gelip geçici bir fikir olmaktan öteye gitme­
mişti. Corey için ise durum farklıydı, bu geziye gitmeye çok
istekliydi. Annesi ile babası bu gezi nedir, ne değildir diye
çevrelerinde soruşturmaya başladıklarında, seyahat organi­
zasyonunu üstlenen acentanın vurgulamakta olduğu "eğitsel
değerler" ve "dikkatli gözetim" iddialan ve vaatleri, yerini,
daha önce katılmış olanların anlattığı, alkolün etkisi altında
yan bilinçli Amerikalı öğrencilerin doldurduğu devasa otel­
ler, kişiliksiz plajlar ve turist restoranlarına bıraktı. İçki iç­
me yaşının orada daha küçük olması ve biralarla tekilaları
birbiri ardına yuvarlamak ve birazcık çılgınlık yapmak için
arkadaşlarından gelen yoğun ısrarlara dayanamamıştı. Sar­
hoşluk gibi kötü alışkanlıkları olan gençlerin serbest davra­
nışları düşünüldüğünde, gezinin asıl amacı olan otantik kül­
türel zenginliklerin ve etkinliklerin tadını çıkarmak doğrusu
gölgede kalıyordu. Ayrıca, çok yaygın olmamakla birlikte,
Meksika'nın Amerika'dakinden oldukça farklı hukuk sistemi
ile ilgili duydukları gerçek öyküler de hiç iç rahatlatıcı ve gü­
ven verici değildi. Kate ve Carl'ın ebeveynlik tarzlarında
sağduyu ve akılcı kararlar hep üstün geliyordu. Bu yüzden,
uzun vadede, kendilerini bekleyen üniversite giderlerini de
işin içine katarak düşündüklerinde, daha anlamlı armağan­
ların ve gezilerin Corey için daha uygun olacağına karar ver-

206
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

diler. Gezi fikrine verdikleri yanıt, hayır oldu. "Evet Corey,


sen artık bir yetişkinsin ve hayır Corey, biz bu gezinin har­
camalarını karşılayamayız."
Kate oğlu ile, okulda yıl sonunda verilen Anne-Oğul ye­
meğine gittiğinde, çevresindeki annelerin aralarında konuş­
tukları, ilgisini çekti. Yanyana oturmuş sohbet etmekte olan
annelerden bazıları, çocukları artık birer yetişkin olduğuna
göre, eğer arzu ediyorlarsa bu geziye gitmelerine izin ver­
meleri gerektiğini söylüyorlardı. Kate, Corey'nin gitmeyi
planlamadığını söylemek dışında, ağzını kapalı tuttu. Corey
ile birlikte, bu yemekte çok iyi zaman geçirdiler ve Kate, oğ­
lunun mezun olduktan sonrasına ilişkin diğer planlarının
neler olduğunu duyma fırsatı buldu.

Tao 'da, kişi, çok konuşanların mutlaka çok şey biliyor olma­
yabileceklerinin farkındadır.

57. YASAKLAMALARLA DEĞİL,


YÜREKLENDİRMELERLE BAŞARIYA GİDİN

Her tür sınırlama, direnç ile karşılanabilir. Tao, başarıya


ulaşmak için uyulması gereken kurallara bağımlı ve dayalı
değildir. Akıllı ebeveynler, bunlar çocuklarına danışılarak ve
onların fikirleri alınarak oluşturulmuş olsalar bile, düzineler­
ce kural koymazlar. Bunun yerine, aile yaşamlarına olumlu
yön verebilecek, kendileri için büyük önem taşıyan iki ya da
üç kavram geliştirirler. "Biz diğer insanlara saygı gösteririz"
ya da "Öğrenmeye büyük saygı duyarız" türünden ilkeler,

207
GRETA NAGEL, Ph.D.

"Sana ait olmayan şeyleri izinsiz alma" ya da "Ağzın doluy­


ken konuşma!" gibi nasihat ve uyarılardan daha güçlüdür.
Olumlu yönde verilen açıklamalar ve direktifler her zaman
için doğru ve gerçek olabilir.

Kuralların, yapılmaması gereken şeylerden oluşan dağınık


bir "hayır"lar listesine dönüşmesine izin vermeyin. Çocuklar
bu durumda hemen istisnaları denemeye başlar ve katlanıl­
ması gereken sonuçların, hatalı davranan herkes için aynı şe­
kilde uygulanmasını beklerler. Pozitif kurallar motive edici­
dir, negatif olanlar ise düşmanca duygular ve direnç doğurur.

Masalların çoğunda üvey anneler kötülükleriyle nam salmış­


tır. Cinderella'nın öyküsü elbette buna klasik bir örnektir;
Hansel ve Gretel masalındaki anne aslında eski zamanlarda
kötü bir öz anne olarak anlatılırken zaman içinde değişiklik­
lere uğramış ve kötü ve adaletsiz bir üvey anne olup çıkmış­
tır. Toplumda egemen düşünce, gerçek annelerin kötü şey­
ler yapmadığı şeklindedir.
Dot ve John'ın evlenmesi ile yeni Singleton ailesi birara­
ya geldiğinde, Polly üvey annesi ile ilişkisinde güçlükler ya­
şamıştı. Bu, kendisine tamamen yabancı yetişkinle uğraşmak
zorunda kalmaktan hiç hoşnut değildi ve "boşanmakla, ken­
disini bunu yapmak zorunda bıraktıkları için" babasına ve öz
annesine kızgındı. Dot ile aralarında birçok çatışmalar yaşa­
nıyordu -ve itaatsizliklerin, bağırış çağırışların ve sövüp say­
maların getirdiği üzücü anlar-. Üvey annesinin "Lütfen mü­
ziğin sesini kıs" demesi Polly'nin müziği sonuna kadar açma­
sına neden oluyordu. "Yılanlardan korkarım" dediğinde,
onu öz annesinin kendisi için aldığı yılanla korkutuyordu.
Sonunda Dot ve John yaşanmakta olan bu psikolojik savaşın

208
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

üstesinden gelebilmek için çözümü bir aile danışmanından


yardım almakta buldular. Ama bir gelişme kaydedemediler
-danışmanları da kendi üvey çocuklarıyla sorunlar yaşıyordu
ve bu yüzden işi bıraktı-. Polly zaman zaman evi terk edi­
yor, polisle başı derde giriyordu, hatta bir keresinde yapılan
bir aramada kokain kullanan arkadaşları ile aynı arabada bu­
lunmak suçundan kısa bir süre hapiste bile kaldı.
Tüm bu olanlara karşın, Dot üvey kızından sevgisini esir­
gemeyi hep reddetti ve "hastalıklı" kurallar başka bir deyişle
mantıklı olmaktan uzak, fazlasıyla sıkı ve sert kurallar koy­
mamaya çalıştı. Polly'nin kendisine sürekli karşı geldiği, mey­
dan okuduğu ve direnç gösterdiği durumlarda, o hep ağırbaş­
lılığını ve sükunetini koruma eğilimi gösterdi ve hep karşılık­
lı saygı oluşturma çabasında oldu. Beklentiler, sınırlamalar­
dan daha iyiydi ve Dot ile John da yüreklendirici ve teşvik
edici olmaya çalıştılar. Polly nihayet kendini Dot'u kabullen­
meye ve ondan kabul görmeye hazır hissettiğinde, üvey an­
nesi de ona yücegönüllülükle, cömert bir şekilde karşılık ver­
mek için orada hazır bekliyordu. Bu sonradan biraraya gel­
miş büyük ailenin bireylerinin birbirleri ile geçinebilmeleri ve
yakınlık kurabilmeleri bir hayli uzun zaman almıştı.

İnsanlar ne kadar kısıtlayıcı ve sınırlayıcı olursa, karşılığın­


da da kuralları kıracak ve sınırları aşmaya çalışacak o kadar
çok insan çıkacaktır.

209
GRETA NAGEL, Ph.D.

58. AKILLI BİR KİŞİ, YÖNETİMİ ÜZERİNE ALDIĞINDA


BUNU AYRIMCI OLMAYAN
BİR BİÇİMDE YÜRÜTÜR

Ebeveynler, "kura.lla.nn yıkılmak için va.rolduğu "nu söyleyen


eski deyişin doğruluğunu, edindikleri deneyimler ve bilgiler­
le sına.ya.bilirler. Bazen gerçek a.nla.mda. eşit da.vra.nış, a.nca.k
konula.n kura.lla.rın pek de eşit gözükmeyen bir biçimde fa.rk­
lı yorumla.nma.Ja.rıyla. mümkün ola.bilir. Siz da.ima. kura.lla.rın
desteklemeye, ona.yla.ma.ya. ve ula.şma.ya. çalıştığı değerlere
bakın. Çocuklarınızın hepsinin bula.şıkların yıka.nma.sı işini
sa.at yediye ka.da.r, ödevleri de sa.at ondan önce bitirmiş ol­
masını beklemek belki de gereksizdir. Çocuklarınızın ya.şla.rı
ve içinde bulundukla.n durum farklılık yara.ta.bilir. Ebeveyn­
ler, çocukla.nnın tempola.nnı ve doğa.! gereksinimlerini ta.nı­
ma.k ve bilmekle, onla.r için hangi koşulla.rın hoşgörülebilir,
mümkün ya. da. arzu edilir olduğunu da. anla.ya.bilmeye ve bi­
lebilmeye ba.şla.rla.r. Eğer kendilerini iyi ta.nıyorla.rsa., bütün
çocuklarına. a.yn ayrı a.ya.k uydurmayı da. öğrenebilirler.

Kura.lla.rın sa.dece bir tek şekilde yorumla.na.bilmesine ola.­


na.k verirseniz, çocukla.rınızda.n ba.zıla.rına. karşı ayrımcılık
yapmış olursunuz; böyle ya.pma.yın. Ayrımcılık ya.pma.nız ve
fa.rklı şekillerde da.vra.nma.nız dolaylı bir şekilde de olsa. ço·
cukla.rınızda.n ba.zıla.rını diğerlerine yeğ tuttuğunuz, ba.zıfa­
rına. karşı ise önya.rgılı olduğunuz a.nla.mına. gelir. Yalnızca
güvenliği ilgilendiren konularda. koyulmuş kura.lla.rın kuşku
ya. da. tartışma. götürecek yanı yoktur. Düzenli ve tek ta.raf­
lı ola.ra.k koyulmuş olma.Ja.rı, sorgula.nma.ksızın ita.at edilme­
lerini gerektirir.

210
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Lew ve Margaret de tüm diğer anne babalar gibidir. Çocuk­


larının sorumluluk sahibi olmalarını ve sorumluluklarının bi­
lincinde davranışlar sergilemelerini, yaptıkları her işte sonu­
na kadar sebat etmelerini ve üzerlerine düşen görevleri yeri­
ne getirmelerini arzu ederler. Williams ailesinin iki çocuğu
da, evde bulaşıkları yıkamak yerine çamaşır işini üstlerine al­
mışlardır. Her gün ve her hafta düzenli olarak yerine getir­
dikleri bazı ev işleri vardır, posta kutusundan gelen mektup­
ların ve faturaların alınması, yatmadan önce içecekleri sütün
hazırl_anması gibi. Onlardan yeterli ölçüde uykularını alma­
ları beklenir, ancak yatma saatleriyle ilgili katı kurallara uy­
mak yerine, bunu hafta içi okul zamanı, hafta sonu ya da ta­
til programlarına uygun olacak şekilde kendilerinin ayarla­
malarına izin verilir. Lew ve Margaret ailedeki herkesin spor
yapmasını, temiz hava almasını ister, ama düzenli olarak ya­
pılan sportif etkinlikleri, çocukların "yapmak zorunda olduk­
ları" değil, "isteyerek yaptıkları" bir uğraş olmalıdır.
Williams ailesinde, uyulması gerekli bir dizi kural açık bir
dille yazılıp duvara asılmamıştır. Böylesi elbette çok kolay
olurdu, ama bunun yerine, açık ve yazılı olmasalar da, ya­
şamlarında yerli yerine oturttukları, güçlü birtakım stan­
dartlar vardır: İyi bir eğitim almak büyük değer taşır. Öğ­
retmenlerinize saygı duyun ama onların da insan oldukları­
nı ve birçok yanlış yapabileceklerini de bilin. Yeterince din­
lenmek çok önemlidir. Ailenize saygı gösterin ve takdir
edin. Okul devamlılığı önemlidir. Büyüklerinize saygılı dav­
ranın. Biz çevresini koruyan bir aileyiz. Ne ekerseniz onu
biçersiniz. Ancak karşılığını ödeyebileceğiniz şeylere sahip
olabilirsiniz. Herkes hata yapabilir, ama bu hataların sonun­
da her zaman için şu ya da bu şekilde katlanılması gereken
belirli sonuçlar olacaktır.

211
GRETA NAGEL, Ph.D.

İleride bizi nelerin bekledigini kim bilebilir ki? İnsanları zor


baca tavırlarla yönetmeye kalkışmak, onların da karşılıgınd.ı
kayıtsız tavırlar takınmasına neden olur. Bazı şeyleri oluru·
na bırakabilmelisiniz.

59. İDARELİ OLUN VE SAHİP OLDUĞUNUZ


ERDEMLERİ HARCAMAYIN, ÇOĞALTMA VE
BİRİKTİRME ÇABASINDA OLUN

Bir anlamda "erdem biriktiren" ebeveynler vardır, bu, ol.-111


iyi şeyleri kayda geçirmek anlamına gelir. Çocuklar öylesine
sıklıkla yaptıkları olumsuz şeylerle fark edilirler ki, sahip ol
dukları erdemler gözardı edilebilir. Akıllı ebeveynler ise, ço
cukları iyi şeyler yaptıgında bu davranışları dogrular ve do�
ru bulduklarını, elle tutulup gözle görülebilecek ödüllerle d,·
gil, söyledikleri sözlerle çocuklarının da anlamalarını sagl.ır
lar. Kendilerinin nasıl sorumluluk duygusu ile hareket ettik
]erini ve başkalarına karşı nasıl saygılı ve nazik davrandık/;ı
rını fark edebilmeleri için çocuklarını yönlendirirler. Onların.
okullarında ya da içinde yaşadıkları çevrede görebilecekleri
ya da gazetelerde rastlayabilecekleri erdemlilik ve yücegöniil
lülük örneklerini arayıp bulmalarına ve bunları hiç unutm.ı
mak üzere not etmelerine yardımcı olurlar. Tek bir kişinin bi
le önemli bir farklılık yaratabileceginin bilincindedirler.
Çocuklarınıza, ailenizin yaşamak için ne kadar güzel biı'
- yer oldugunu ve dünyanın da ne kadar güzel bir yer olabi
lecegini gorebilmelerinde yardımcı olun. Televizyonu kap;ı
tın, bazı davranışların ve etkinliklerin, nasıl ailenizin degcr
verdigi şeyleri temsil etmekte olduklarını gösteren öykücük
leri derleyin ve çocuklarınızla bunları paylaşın.

212
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Samuel'ın sık sık tekrarladığı bir söz vardır, bunu bir kere­
sinde okuduğu lisede konuşma yapan birisinden duymuştu:
Tembel tembel oturulan değil, bir şeyler yapılan zamanların
hayatta bir değeri vardır. Aslında o ve kardeşi Jacob da pek
çok sorumlulukları olan ve pek çok farklı şeyi yapmaktan
zevk alan çocuklardı. Samuel ve Jacob birkaç organizasyon­
da birden görevli olduklarından okulda uzun saatler geçiri­
yorlardı. Genel olarak sabah saat 6'dan, akşam 18'e dek
okulda oluyorlar, sonra evlerine gelip ev ödevlerini bitiriyor,
yemeklerini yiyor, uyuyor ve ertesi gün tekrar okula gitmek
üzere hazırlanıyorlardı. Güreş karşılaşmaları ya da katılma­
ları gereken bir toplantı olmadıkça, günlük yaşamları bu şe­
kilde düzenlenmişti.
Birçok farklı organizasyona birden k�tılmak, Sanchez ai­
lesinin çocuklarına zor gelmiyordu, en büyük destekleyicile­
ri de anneleriydi. Mapita'nın da sık sık hatırlattığı gibi, on­
lar başkalarına yaklaşımı çok dostça olan ve karşısındakini
dinlemeyi bilen çocuklardı. Liderlik nitelikleri daha lisenin
ilk yıllarında fark edilmişti. Birçok etkinliğe katılmışlar, bun­
ların tümünde yönetim birimlerine kadar yükselmişlerdi.
Ama bu, işlerin başından beri hep kolay olduğu anlamı­
na gelmesin. İşlerin yolunda gitmediği de oluyordu ve böy­
le zamanlarda Mapita onları yüreklendirmek ve teşvik et­
mek durumunda kalıyordu. Ona Samuel ve Jacob'ın nasıl
olduğunu sorduklarında hep ne çok çalıştıklarından ve ne
kadar sabırlı olduklarından söz ediyordu. Eğer oğullarından
biri öğretmenlerine kendisi hakkında iyi şeyler söylenmesi­
ne gereksinim duyarsa, her zaman için zaman ayırıp okulla­
rına gidiyordu. Bazı zamanlar geri planda kalması gerektiği­
ni de iyi biliyordu.

213
GRETA NAGEL, Ph.D.

Samuel, Movimiento Estudianti Chicano de Atzlaıı


(MEChA) adında bir gruba katılmaya karar vermişti. Bu,
kökleri 60'lı yıllarda ve 70'1i yılların başlarındaki politik ö�
renci hareketlerine dayanan bir organizasyondu. MEChA
organizasyonu insanları biraraya getirmek, şeref ve gurur
duygularını geliştirmek ve diğer insanların, Orta ve Güney
Amerikalıların sosyal meselelerine yeni bir perspektiften ba
kabilmelerine yardımcı olmak amaçlarına hizmet ediyordu.
Saqıuel, Orta Meksika 'nın Zacatecas yerlilerinden olan bü
yük büyükannesi ile her zaman gurur duymuştu ve bu orga
nizasyona tam üye olmak konusunda çok hevesliydi. Ancak
grup üyelerinin tümü tarafından tam olarak benimsendi�•
söylenemezdi. Meksikalı ataları düşünüldüğünde, olması gc
reken yerden geliyor olabilirdi -kıtanın koyu renk tenli
Amerikalı yerlilerinin torunlarındandı- ancak organizasyo
nun bünyesindeki pek çok kişinin kafasındaki imaja uygun
değildi. Babasının bir Avrupalı olması yüzünden, Samuel'ın
teni diğer grup üyelerininkinden daha açık renkliydi. İtalyan
bir babası olması, onun bu gruba dahil olması için gerekli
bütün özelliklere sahip olmadığı anlamına geliyordu.
Buna karşın, Kasım ayının başlarında bir öğleden sonra,
derslerini· bırakıp, komşu şehirdeki üniversitede toplanmış
olan çok daha büyük bir kalabalığa katılmak üzere okuldan
ayrılan grup üyelerinin arasına Samuel da katıldı. Politik ey
lemin konusu, oy verme işlemlerinde alınan önlemlerin göç
menler düşünüldüğünde haksız ve önyargılarla dolu olmasıy
dı. MEChA üyeleri taşıdıkları pankartlardaki yazılarla görüş
açılarının ne olduğunu duyurmaya çalıştılar. Ertesi gün oku­
la döndüklerinde hepsini cumartesi günü okula gelme cezası
bekliyordu, çünkü izin almaksızın, ellerini kolarını sallaya
sallaya okuldan çıkıp gitmişlerdi. Samuel verilen bu cezala-

214
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

nn adil olmadığını düşünüyordu, daha bir hafta önce ikiyüz


kadar öğrenci, bir radyo DJ'inin Cadılar Bayramı kostümü
giyip gelenlere eğlence parkına bedava giriş bileti verileceği
anonsu üzerine okuldan kaçmışlardı ve yoklamaya mazeret
bildirmeden katılmamalarına rağmen ceza almamışlardı.
Samuel cezaya kalmaktan elbette hiç hoşlanmamıştı
ama, MEChA bu olayla onun politik faaliyetler hakkında
birçok şeyi ilk elden öğrenmesine yardımcı olmuştu. Okul
yöneticileri ile konuşurken, onlara adalet konusunda göster­
diği--bu duyarlılığın nedenlerini gayet nazik bir şekilde an­
lattı. Öğrencilere verilen cezalar kaldırılmadı, ama Mapita
oğluna politik konulara gösterdiği bu ilginin övgüye layık ol­
duğunu düşündüğünü gösterdi. Samuel'ın bir farklılık yara­
tabilmek için gösterdiği ilgiyle gurur duyuyordu.

Çocuklarınızın sahip olduğu iyi alışkanlıkları erken fark e­


din: bu alışkanlıklar onların bir ömür boyunca işlerine yara­
yacaktır.

60. AKILLI BİR KİŞİ, BAŞKALARINA NE ZARAR VERİR,


NE DE SÜREKLİ OLARAK MÜDAHALEDE
BULUNUR

Büyük bir ülkeyi yönetmenin küçük bir balığı pişirmeye


benzediği söylenir. Birbirinden pek çok farklılığı olan çocuk­
larla dolu bir aileyi yönetirken de aynı özenin gösterilmesi
gerekir. Adaletsiz ve buyurucu türden davranışlar iyi olan
her şeyi ve bütünlüğü yıkıp yok edebilir. Akıllı ebeveynlerin

215
GRETA NAGEL, Ph.D.

başkalarını incitmesi mümkün değildir. Onlar çocuklarının


kırıcı ve gücendirici davranışlarını, kimseye zarar getirmeye­
cek, zararsız davranışlar haline getirebilmenin yollarını bu­
lurlar. Koridorun duvarlarını boya kalemleriyle yaptığı re­
simlerle süsleyen çocuğa, resimlerini yapabilmesi için daha
uygun bir yer gösterilebilir ve resim yapmanın çok güzel bir
şey olduğu, güzel bir eve sahip olmak istemenin, evdeki her­
kesin tam olarak istediği şeyleri istemek anlamına geldiği
hatırlatılabilir.

İlişkilerinizi hep bardaktaki suyu görmek istediğiniz şe­


kilde görün; yarısı boş değil, yarıya kadar dolu.

Mapita, sık sık kendini çocuklarının yerine koymaya çalışır.


Samuel ve Jacob, kendisinin yetiştiği yıllardan çok farklı bir
zamanda yaşamaktalar. O, annesine ve babasına asla karşı­
lık vermezdi. Hiçbir şekilde. Oysa şimdi, kendisine karşılık
veren oğulları ile uğraşabilmek için zaman ve çaba harca­
mak durumunda. Onlar oğlan çocuklar. Ve yirmibirinci yüz­
yılda yaşıyorlar.
Çocuklarını yetiştirirken, özellikle ilk yıllarda, eski yön­
temleri bir kenara bırakamayacağı duygusuna kapılmıştı.
Şimdi, ilkokula gittikleri yıllarda onlara birkaç kez tokat at­
tığını hatırlıyor, bunu, o tokatların kızgınlıkla gayri ihtiyari
verilmiş cezalar değil de, yaptıkları yanlışların sonucu oldu­
ğu şeklinde algılanıi'larsa mesajın daha önemli bir anlam ifa­
de edeceği inancıyla yapmıştı. Ama çocuklar büyüdükçe bu
düşüncesi değişti ve aynı şeyler tekrar olsa, o yaptığını yine
yapabilir miydi, yapamaz mıydı, bunu sorgulamaya başladı.
Hayır, çocukları büyüdükçe, Mapita'nın kafasında, öyle
davranmak yerine, yapılacak en iyi şeyin onlarla çok sık şe-

216
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

kilde iletişim içinde olmak olduğu inancı yerleşmişti ve buna,


yanıt bekleyen önemli soruları onlara yöneltmek de dahildi.
Kendi yetiştiriliş tarzının birçok günlük olay ve karar konu­
sundaki düşüncelerini çarpıtmakta olduğunun bilincindeydi,
bu yüzden olayları kafasında uzun vadede değerlendirmeye
çalıştı: "Bu, sadece şu an için ve bu koşullar altında değil,
oğullarımın bütün hayatları boyunca ne anlam ifade edecek?"
Bir gün, Mapita işteyken elinde olmadan oğullarını dü­
şünmeye başladı. Onları aklından çıkaramıyordu ve içinde­
ki, Jacob ile ilgili bir şeylerin ters gittiğine ilişkin duygu ona
hiç rahat vermiyordu. Sonunda telefonu kaldırdı ve okulun
yoklamalardan sorumlu görevlisini aradı. "Merhaba Bayan
Sanchez. Evet, Jacob okulda. Hayır, müdüriyete hiç gelme­
di." Ama birkaç saniye sonra heyecanla farkına vardı. "Oh,
bir dakika lütfen. Üzgünüm, yoklama dosyasına iliştirilmiş
notu görmemişim. Jacob, altıncı dersten sonra eve gitmiş.
Kendisini iyi hissetmiyormuş ve okul yönetimi acil durum­
larda yapılmasını istediğiniz şekilde teyzesini durumdan ha­
berdar etmiş! "
Mapita hemen kız kardeşini ardı ve Jacob'ın yatıp dinlen­
mek üzere eve gitmiş olduğunu öğrendi. Ama sonra durum
karmaşıklaştı, evi aradığında Jacob yanıt vermemiş, onun da
içine bir kurt düşmüştü. Bu durumda nerede olabileceğini
düşündü ve buldu. Jacob'ın bir arkadaşının evine telefon et­
ti. Jose'nin güzeller güzeli kuzeni onları ziyarete gelmişti. Oğ­
lunu orada bulacağından emin bir şekilde telefonu bir kez da­
ha çevirdi ve onunla nihayet bağlantı kurabildi. Söylemeye
gerek yok ki, Jacob okuldan çıkmasından bu kadar kısa süre
sonra annesinin sesini duyduğunda çok şaşırmıştı.
"Hastalandığımı nereden bildin?"
"Hiçbir açıklaması yok. Bildim işte."

217
GRETA NAGEL, Ph.D.

"Peki, burada olduğumu nereden bildin?"


"Bunu tahmin etmek için doktora yapmış olmaya gerek
yok. Dinle, eğer kendini gerçekten hasta hissediyorsan eve
git ve yatıp dirilen. Akşam yedide görüşürüz."
Jacob gerçekten de kendini pek iyi hissetmiyordu ama
doğrusu hoş bir kızı etkilemek fikri, eve gidip dinlenmekten
daha çekici gelmişti. Mapita bunu anlamıştı, çünkü hafta
boyunca çocuklarının arasında geçen konuşmaları dikkatle
dinlemiş ve eğer oğlunun yerinde kendisi olsaydı ne yapaca­
ğını kestirmeye çalışmıştı. Sert sözler söylemek gereksizdi.
Jacob annesinin kendisini çok iyi tanıdığını biliyordu. Ve bu
konuda daha fazla söylenecek söze gerek olmadan da, bu
yaptığını bir daha yapmaması gerektiğini anlamıştı.

Bütün zamanınızı bahçenizi bürümüş zararlı otları temizle­


mekle geçirmeyin.

61. KENDİNİZİ DAHA DÜŞÜK VE ÖNEMSİZ BİR YERE


KOYMAKLA, ASLINDA BAŞKALARI ÜZERİNDE
KONTROL SAĞLAMIŞ OLURSUNUZ

Başkalarına -ki buna çocuklarınız da dahildir- saygı duy­


mak ve onları onurlandırmak, varlıklarından zevk duyduğu­
nuzu belli etmek, akıllıca uygulamalardır. Sakin bir tavır ta­
kınmak, kendini daha önemsiz bir yere koymaya istekli ol­
mak Yöntemin bir parçasıdır. Tao 'da, ebeveynler çocukları­
na farklı koşullarda yetişmiş çeşitli insanları tanımanın ve
onlarla yakınlık kurmanın ne kadar mutluluk verici olduğu-

218
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

nu da gösterirler. Bu, alışılmadık yerlerde ve koşullar altın­


da zaman geçirilmesi anlamına gelebilir. Bazen bu koşullar
elverişsiz olabilir. Bazı zamanlarda ise, çocuklarınızı daha
iyi tanıyabilmek için pek de alışılmış olmayan -anne ya da
babanın her zaman kullandığı yolun dışında çok uzak bir
yerdeki bir etkinliğe katılması gerekmesi gibi- yollar bulma­
nız gerektiği anlamına gelebilir. Başka insanların dünyasına
girdiğinizde öğreneceğiniz çok fazla şey vardır.

Başka insanları tanımaya duyduğunuz ilgiyi ifade etmek­


te tereddüt etmeyin; onlardan öğreneceğiniz çok şey vardır.

Margaret, "Yeni arkadaşlar edinin ama eskilerini de koru­


yun; yeni dostlarınız gümüşse, eskileri altındır" özdeyişini
çok sever. Başka insanlardan, kendisininkinden farklı alış­
kanlıkları ve ilgi alanları ile ilgili yeni şeyler öğrenmekten
her zaman çok zevk almıştır. Başka insanları tanımak, tıpkı
Margaret gibi, Lew'un da çok değer verdiği bir şeydir, ama
ikisi bunu farklı şekillerde yaparlar. Cynthia alışveriş merke­
zindeki ayakkabı mağazasında kendilerine yardımcı olan
genç Japon satıcı ile ilgili olarak annesine, "Anne, düşünü­
yorum da ayakkabı satıcısı gerçekten en yakın arkadaşın ol­
mak zorunda değil, öyle değil mi?" diye sorar. Patrick de,
kaktüs meyveleri ve sığır dillerinin göze çarptığı Meksika­
Amerikan karışımı bir süpermarketin reyonları arasında bir
aşağı bir yukarı dolaşmaktan yorgun düştüğünde "İyi ama
neden bu süpermarkete gelmek zorundayız, hiç anlamıyo­
rum" diye annesine yakınır.
Çocuklar ne zaman June Teyzelerini görseler, sonradan
şunu merak ederler "Neden her zaman hiç tanımadığı insan­
larla konuşup dostluk yapıyor? Herkese karşı çok dostça dav-

219
GRETA NAGEL, Ph.D.

ranıyor. Neden insanlar hakkında bu kadar fazla şey bilmek


istiyor? O ve Jim Dayı niçin Dostluk Güçlendirme gruplarıy­
la bu kadar çok seyahat ediyorlar. Hiç yorulmazlar mı?"
Ya da Lew'a sorarlar "Baba, yine mi öğrencilerini eve da­
vet ettin?" Lew da onlara, öğrencilerinin dünyanın değişik
yerlerinden geldiklerini ve onları ne kadar yakından tanıya­
bilirlerse, başka birçok şeyi de o kadar iyi anlamaya başla­
yabileceklerini hatırlatır.
Ama başkalarını tanımanın birçok farklı boyutu vardır:
"Biliyor musun Patrick, Simpson Ailesi aslında güzel bir şov.
Gerçekten, nefret etmiyorum. Hatta Marge'ın harika biri ol­
duğunu düşünüyorum." Margaret bir keresinde şöyle demiş­
ti: "Saçları mavi, uzun, kabank olabilir ama kafa yapısının
çok doğru olduğu da bir gerçek. Bana yaptığına bir bak,
Bart · a hala tahammül edemiyorum -doğrusu o beni deli edi­
yor- ama Simpson'ların hayranlarından biri oldum."
Cynthia ile beraber reggae müziği dinledikten sonra da
Lew, bu müziği dinlemenin gerçekten çok zevkli olduğu ko­
nusunda kızına hak verdi. Duyabildiği ve anlayabildiği söz­
leri olan bu şarkıları derinliğine vararak dinlemek... ve söz­
leri üzerinde düşünmek çok güzeldi.

Yolunuzun üstünde karşınıza çıkan yeni fikirleri kabule ve


kavramaya hazır olun.

220
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

62. TAO, KÖTÜ BİR İNSANI ASLA REDDETMEZ

Akıllı ebeveynler, kötü insan olmadığına, ancak bir kişinin


yanlış kararlar verebileceğine inanırlar. Anne babalar, ço­
cuklarının insanları birçok farklı bakış açısından görebilme­
lerine yardımcı olurlar. Çocuklarının, bir kişinin verebilece­
ği farklı kararların neler olabileceğini görmelerine yardım
edebilir ya da geçmişte kendilerinin vermiş olduğu doğru
kararların başkalarının yaşamlarına nasıl etki ettiğini onlar­
la paylaşabilirler. Bazen, ebeveynlerin zor bir insan olarak
tanımladıkları kişi kendi çocuklarının ta kendisi olabilir. Ba­
zen de, ailelerine bir şekilde yakınlığı olan başka birisidir.
Tao 'da, ebeveynler kişilere birçok farklı gözle bakmaya ça­
lışırlar. Önyargıların algılamayı tehlikeli şekilde gölgeleyebi­
leceğini bilirler. Geçmişte olumsuz duygular uyandırmış
başka birine dair anılar, şan için sözkonusu olan kişinin ger­
çek kimliğine gölge düşürebilir.

Her şeyin olumlu yanını vurgulayın. Olumsuz tarafların


elenmesine yardımcı olun. Çocuklarınızın hepsi harcadığı­
nız çabalara değerdir. Ve bazıları, belki de bunu en hak et­
mediklerini düşündüğünüz zamanlarda, iyi niyet, şefkat ve
nezakete gereksinim duyar.

Carl ve Kate, kızları Holly'nin arkadaşı Anna'nın nasıl biri


olduğunu fark ettiklerinde oldukça endişelenmişlerdi. Anna,
ilişki içinde olduğu hemen herkes -annesi, babası, öğret­
menleri ve arkadaş grubu- tarafından "sorunlu" biri olarak
görülüyordu. Oldukça kışkırtıcı bir giyim tarzı vardı, dara­
cık, dekolte kıyafetler giyiyordu ve görünüşe bakılırsa aklın­
da erkeklerden başka hiçbir şey yoktu. "O öyle çekici bir er-

221
GRETA NAGEL, Ph.D.

kek ki. Bana nasıl baktığını gördün mü? Sence bornozunun


içinde nasıl görünüyordur? Sanırım bu çocuk senden hoşla­
nıyor. Bahse girerim, harika öpüşüyordur!"
Carl ve Kate, bir yandan kızları onunla birlikte çok faz­
la zaman geçirdiği için kaygılanıyorlardı ama öte yandan da,
Anna'nın ev hayatında yaşadığı sorunların, ailesinde kendi­
ne örnek alabileceği doğru ve güçlü figürler bulabilmesine
engel olçluğunu fark etmişlerdi. Bu durumu kavradıklarında,
Holly'nin Arına ile arkadaşlığını sürdürmesine izin vermeye,
ancak durumu dikkatle izlemeye ve ilgilerini üzerlerinden
eksik etmemeye karar verdiler. Arına'nın kızları üzerinde
kötü etki yapabileceği kaygısını taşıyorlardı, bu yüzden ya­
pılacak en iyi şeyin evlerindeyken ikisine de mümkün oldu­
ğunca göz kulak olmak olacağı kararına vardılar. Kate de,
Carl da, başka anne babalar tanımanın, kendi evinde ken­
disine yol gösterecek pek kimse bulamayan bir çocuk için
yararlı olacağını biliyordu. Kızlarının yetişkin havalarındaki
bu arkadaşına bir yafta yapıştırmamak için ellerinden gele­
ni yaptılar. Holly, Anna'nın arkadaşı olmayı sürdürmeye
karar verdi ve çok güç zamanlarında hep onun yanında ol­
du, ona yardım etti.
Evet, Anna'nın çılgın ve yabani bir tarafı vardı, ama her
zaman içtenlikle karşılandığı Flanagan'ların evindeyken, dü­
şünceli, samimi, konuşkan ve arkadaş canlısı birisiydi. Kate
hep şuna inanmıştı, karşılıklı kişisel ilişkiler düşünüldüğün­
de, insanlar pekala başkalarına iyi davranabilirler. Ancak
konu bir grup çocuk olduğunda, farklı davranışlar sergileye­
bilecekleri düşüncesini taşır; çünkü bilir ki, grup baskısı,
gençlerin arkadaşlarını etkileyebilmek için uygunsuz davra­
nışlarda bulunmalarına neden olabilir.

Akıllı bir kişi, hiç kimseyi kendi haline terk etmez.

222
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

63. BÜYÜYEBİLECEK SORUNLARLA HENÜZ


KÜÇÜKKEN İLGİLENMEYE BAŞLAYIN

Sorunlar daha henüz tırmanmaya başlamadan, ilgili kişilerin


bunlarla ilgilenmesi -ya da çok yakın bir gelecekte bunlar
üzerinde tartışmak üzere bir yer ve zaman belirlemeleri-
ge­rekir. Çok az sayıda okul, öğrencileri için danışman
istihdam edebildiğinden, çocukların, çevrelerinde
kendilerine )ahip oldukları seçeneklerin neler olduğunu
anlatıp bunları beraberce inceleyebilecekleri yetişkinler
olmasına gereksi­nimleri vardır. Ayrıca çocuklar getirecekleri
önerilerle bir­birlerine de yardımcı olabilir ve birbirlerinin
kaygılarını din­direbilirler.

Her gününüzün belirli bir zamanını çocuklarınızı dinle­


mek, onların sorunlarına kulak vermek için ayırın.
Çocukla­rınız hakkında, onları size zaman zaman küçük
öyküler uy­durmalarından caydırabilmenize ya da tehlikeli
yalanlar söy­remelerine engel alabilmenize yetecek derecede
bilgi sahibi Jlun. Onlar hakkında kararlar vermenizin
gerekeceği ya da iaha çok şey bilmeye gereksinim
duyacağınız zamanların r,raklaşmakta olduğunu önceden
görebilmek için hep ileriye 'Jakmaya çalışın. Beklenmedik
şeyler olabileceğini unutma­r,rın ve bunlara hazırlıklı olun,
böylelikle, her gün karşılaşa­'Jileceğiniz yeni durumlar ve
olaylar sizi şaşırtmayacaktır.

�ew ve Margaret, yaşadıkları kentin çevresinde otomobille


�ezmekten büyük zevk alırlar. Bu geziler onlara konuşmak re
çocuklarını biraz olsun eğ_lendirmek fırsatı verir. Otomo­>il,
içinde televizyon ve telefon olmayan bir yerdir. Orada
::onuşmalarını yarıda kesecek kimse de yoktur. Arabada ge-

223
GRETA NAGEL, Ph.D.

çirilen zamanlar, hiç kuşku yok ki, birbirlerini can kulağı ile
dinlemek için iyi zamanlardır. Ders verme amaçlı konuşma­
lar yapılmamaya çalışılır ve her ikisi de başlarından geçen
olayları anlatmanın ötesine gitmemeye özen gösterirler. Ama
belki arasıra ağızlarından birkaç bilgece söz dökülebilir:
"Evet, kayıp beslenme çantanı arayıp bulmakta bize yardım
edeceğini umuyoruz. Yapılan hataların, katlanılması gereken
sonuçlari vardır. Doğru, herkes hata yapar. Aynı hataları
ikinci kez tekrarlamamaya çalıştığın sürece aslında bu çok
büyük bir sorun değildir. Bu konuyu kendi kendine hallet­
mek istemen bana gurur veriyor." Bu otomobil gezintileri.
aile üyelerine, başka türlü gözardı edilebilecek birçok şey
üzerinde karşılıklı iletişim kurabilmeleri için küçük küçük de
olsa zamanlar tanır. Margaret ve Lew ailecek gezinti yapar­
ken birbirlerini dinleyebildiklerinin, hem de satır aralarını
duyarak dinleyebildiklerinin bilincindedirler. Bazen çocukla­
rından duydukları şeyleri tam olarak anlayamayabilirler, bu
nun nedeninin, çocukları ve onların yaşamakta oldukları sos·
yal çevre ve koşullar hakkında, duyduklarını "tam anlamı ile
kavramaları ve idrak etmelerine" yetecek derecede bilgiye sa·
hip olmamalarından kaynaklanabileceğini bilirler.
Margaret her zaman çocuklarının arkadaşlarının ev ad­
reslerinin ve telefon numalarının yazılı olarak evlerinde bu­
lundurulması konusunda ısrarlı olmuştur, çocuklarının tüm
arkadaşlarının ebeveynleri ile kişisel olarak tanışmak ve on
lan yakından tanımak üzerindeki ısrarlı tutumu da çocukla
rın lise yıllarına kadar hep sürmüştür. Hala da, çocuklarının
yakın arkadaşlarının evlerine, onları bırakmak ya da geç.
zaman çocuklarını oradan almak gibi bir nedenle uğradıkla
rında, antreye ya da salona şöyle kısaca göz atmanın yararlı
olduğuna inanır. O ve Lew, çocuklarının arkadaşlarının an
ne babalarını zaman zaman evlerine davet eder, yolda ara

224
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

balarıyla giderken yan yana düştüklerinde camlarını açıp


onlarla kısa da olsa sohbet ederler. Bazen çok küçük ve
önemsiz gibi görünen bilgilerin, bazı şeyleri çok daha iyi an­
layıp kavramaya yarayabileceğini iyi bilirler.

Her konuya, çok zor olduklarını düşünerek eğilin, o zaman


hiç de zor olmadıklarını göreceksiniz. Hazırlıklı olun. Konu­
larla, üstesinden gelmenin çok zorlaşacağı boyutlara gelme­
den önce ilgilenin. Her şeyi küçük adımlarla ve yavaş yavaş
yapın.

�4. DÜZENSİZLİK ORTAYA ÇIKMADAN, HER ŞEYİ BİR


DÜZENE KOYUN

-'\kıllı ebeveynler, aile kurumunun işlevini yerine getirebil­


nesi, tüm aile bireylerinin sağlıklı kalabilmesi ve ailede kim­
;enin birbiriyle saç saça baş başa kavgaya tutuşmaması için
,azı şeylerin basit bir şekilde düzene sokulmasının gerekli
,lduğunun bilincindedir. Birden fazla çocuklu ailelerde
,rogramların sıkışıklığı ve karmaşıklığı endişe verici olabilir,
:ünkü okul, kilise, sportif ve sosyal etkinliklerin tümünün
akvimine uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Bir evi çe­
�ip çevirmenin, her gün her saat karşınıza -çamaşırların ve
ıulaşıkların yıkanması, çöplerin dökülmesi ve türlü kağıt iş­
�ri gibi- yapılması gereken yeni bir işin çıkması yüzünden
aşırtıcı derecede karmaşık olması, bazen usandırıcı ve asap
ıozucu olabilir.
Ama şunu aklınızdan çıkarmayın, bir ebeveyn olarak, iş­
�rin tümünü sizin yapmanız gerekmez. Sizin sorumluluğu-

225
GRETA NAGEL, Ph.D.

nuz, aile bireylerinin kendilerini ilgilendiren konularla nasıl


başa çıkabileceklerini ve ailenizi bir bütün olarak tutmaya
yarayacak olan görevleri nasıl yerine getirebileceklerini gö­
rebilmelerine yardımcı olmanızda yatmaktadır.

Singleton ailesi kampa gitmeyi çok sever. Ancak hiçbir za­


man çıkıp kamp için gerekli tüm eşyaları satın almalarına ye­
tecek paraları olmadığından, ta en başından beri giysi ödünç
almak ve başkalarının daha önce kullanıp sonra onlara ver­
miş olduğu eşyaları kullanmak gibi bir sisteme başvurmuşlar­
dır. Küçük malzemeleri kuzenleri ve arkadaşları vermiş, aile
boyu çadır gibi daha büyük malzemeleri ise John ve Dot ki­
liseden ödünç almışlardır. Başkalarının nezaket göstererek
kendileri ile paylaşmış olduğu tüm bu malzemeler, beraber­
ce doğaya yaptıkları gezileri mümkün kılmıştır. Bu gezilerde,
her aile bireyinin sorumlulukları paylaşma zorunluluğu var­
dır. Dot her zaman yiyecek malzemelerinden ve yanlarına
aldıkları kağıt ürünlerinden sorumludur, çadır ve diğer kamp
malzemesinin sorumluluğu ise John' a aittir.
Ev yaşamlarında, her biri kendi odasının düzeni ve te­
mizliği ile kendisi ilgilenir, bulaşık yıkama işini ise her ak­
şam sırayla biri yerine getirir. Haftanın iki akşamı yemeği
oğlanlar pişirir. Toz alma işini biri yaparken, diğeri elektrik
süpürgesiyle ortalığı süpürür, biri avluyu temizler, bir diğe­
ri de köpekleri besler. Irma'nın yemek yaptığı akşamlar her­
kes hayatından çok memnundur, çünkü o, muhteşem tarif­
lerden yararlanıp, özel ve kaliteli malzemeler kullanarak,
hepsinin çok sevdiği yemekler hazırlar.
Irma ayrıca her şeyin temiz ve düzenli olmasından hoş­
lanır. Dot, evlerindeki evrak dolabındaki dosyaları düzen­
lerken onun tavsiyelerine güvenebileceğini bilir.

226
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Singleton'ların ailecek yaptıkları otomobil gezintileri, ya­


şamlarını bir düzene koyabilmelerine olanak sağlar. Bunlar
bir çeşit, en iyi sonuca ulaşmak için küçük ayarlamalar yap­
ma zamanlarıdır. Ayda bir ya da iki kez, otomobile doluşup
uzak bir noktaya, hatta bazen komşu eyalete doğru yola ko­
yulurlar. Bu, onlara, aile "meselelerini", uğraşmakta olduk­
ları etkinliklerle ilgili olarak yaşamakta oldukları değişiklik­
leri ve değer verdikleri şeylerle ilgili kafalarında yavaş yavaş
küçük farklılıklarla oluşmakta olan değişimleri aralarında
konuşup tartışma şansı verir. Birbirlerine, önemli olabilecek
ama· günlük yaşamın telaşlı koşuşturması ve hayhuyu arasın­
da bazen gözden kaçırmış olabildikleri küçük şeylerden söz
eder, küçük olaylar üzerine öyküler anlatırlar. Daha sonra
da çözüm bekleyen daha büyük sorunları masaya yatırırlar.
Dot bir zamanlar kız kardeşinin kendisine vermiş olduğu
şu şiiri çok sever:

Zaman Ayır
Düşünmeye zaman ayır, gücün kaynağı onda yatar.
Oyun oynamaya zaman ayır, ebediyen genç kalmanın sırrı
ondadır.
Okumaya zaman ayır, okumak akıl ve deneyim
çeşmesinden su içmek gibidir.
Sevmek ve sevilmek için zaman ayır, bu,
Tanrı 'nın bizlere verdiği bir ayrıcalıktır.
İyi bir dost ve arkadaş canlısı olmaya zaman ayır,
mutluluğa giden yol buradan geçer.
Gülmeye zaman ayır, gülmek ruhundan taşan müziktir.
Vermeye zaman ayır, bir gün,
bencilce davranmaya yetmeyecek kadar kısadır.

227
GRETA NAGEL, Ph.D.

Ve ailenle olabildiğince hoşça zamanlar geçir,


onlar yaşamının mücevher/eridir.
Anonim

Yeni bir projenin başlangıcında ve bitiminde tedbirli ve dik­


katli olun. İşlerinizi sonuna kadar götürmeye ve tamamla­
maya bakın.

65. ZEKANIZLA HÜKMETMEYE KALKIŞMAYIN

Birçok ebeveyn. aileleri için akıllıca. tercihler yapabilme ve


kararlar alabilme yeteneğine sahip olsa da, akıllı ebeveynler,
çocukları ile bir paylaşım içinde kararlar verme arayışı için­
dedirler. Tek yanlı olarak verilen kararlar, ne kadar akıllıca
ve bilgece de olsalar, aileler için ancak kısa vadede yararlı
ve yardımcı olabilirler, çocukların sorunlarını kendileri çö­
zebilen ve kendi kendilerine doğru kararlar verebilen kişiler
olarak yetişmelerine pek katkıda bulunamazlar.

Her şeyi çok iyi bilmediğinizi ve aslında hayatta yeni ye­


ni öğrenmeye başlayan bir insan olduğunuzu kabul edebil­
meniz, çocuklarınızın zekice davranan insanlar olmalarına
olanak verecektir.

Samuel ve Jacob'ın okuldaki güreş çalıştırıcıları genç biriydi.


Okula yeni tayin olmuştu. İyi niyetli ancak yetkin olmayan ve
deneyimsiz bir çalıştırıcıydı. Mapita ile bir türlü anlaşamıyor­
lardı. Üstüne üstlük, yıllar önce ilkokulda Mapita·nın öğren-

228
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

:isi olmuştu; gerçi o dönemlerde aralan iyiydi, iyi geçinirler­


ii, ama gelin görün ki, bir yetişkin olarak, düşüncesizce dav­
:anan, spor takıntısı olan bir adam durumuna gelmişti işte.
viapita, okulun her şeyden önce geldiğine, sporun derslerin
,anında yürütülebilecek bir etkinlik olduğuna inanıyordu ve
mun düşüncesine göre, koç, tüm lisenin kendi çalıştırma
,rogramının etrafında döndüğüne iyiden iyiye inanıyor gibi
�örünüyordu. Sınıf öğretmenleri ile her zaman iletişim içine
�irmiyordu, ki bu da işleri daha kötüleştiriyor, yeni sorunlar
ioğuruyordu. Samuel ve Jacob birçok kez katılmaları gereken
:oreş karşılaşmaları ve antrenmanlar için derslerinden erken
:ıkmışlar ve sonradan koçlarının ders öğretmenlerine bunlar
çin danışıp izin almadığı ortaya çıkmıştı.
Mapita koçla birçok kez karşılıklı konuşmuş olsa da, her
lefasında asabı bozulmuş ve hiçbir yere varamamıştı. Koça
;öre o, aşırı derecede koruyucu bir anneydi ve onun işlerine
:arışıyordu. Üstü kapalı bir biçimde, oğullarının bir sorun
:ıktığında onun eteğinin altına gizlenivermelerine olanak ver­
nekte olduğunu ima ediyordu. Bu Mapita'yı daha da kızdı­
ıyordu. Koç çocukların üzerinde çok fazla baskı kurmadığı
:onusunda ısrarlıydı. Hayır, onlardan çok fazla kilo vermele­
i istenmemişti. Hayır, sağlıklarını tehlikeye atmıyordu.
Zaman içinde, oğulları, Mapita ·ya, koçla aralarındaki
orunları kendilerinin çözümlemesine izin vermesinin daha
loğru olacağını gösterdiler. Annelerini, düşüncelerini akla
·atkın nedenlere bağlayarak ikna ettiler, gerçekten de ken­
lileri adına konuşabilecek kadar büyümüşlerdi artık ve as­
ında koç da bazı konularda diğer koçlarınkinden farklı ol­
rıayan düşüncelere sahipti. Geri plana geçmek Mapita 'ya
or geldi ama yine de koçla daha fazla karşı karşıya gelmek­
en kaçındı. Ve fark etti ki, oğulları yapılması gereken bir şe-

229
GRETA NAGEL, Ph.D.

yi yapabilme becerisine ve gücüne sahip, haklarını savuna­


bilen, düşüncelerini ağırlıklarını koyarak karşısındakine ke­
sin bir dille anlatabilen yetkin çocuklardı. Bir ebeveyn ola­
rak onların iletişim yollarını açık tutmalarına izin vermesi­
nin daha doğru olacağını anlamıştı. Sesinin dolaylı da olsa
duyulacağı daha birçok karar ve olay olsa da, bunları dinle­
yecek ve yorumlayacak olan, oğulları olmalıydı. Bu olaydan
sonra çocukları kendi sorunları ile kendileri ilgilendiler.
Kendilerini ilgilendiren sorunların altından kalkabilmeyi öğ­
rendiler ve bunu her geçen gün daha iyi becerebilmeye baş­
ladılar. Böylesi onlar için çok daha iyiydi.

Akıllı ebeveynler zekalarını iddialı ve kendini begenmiş ta­


vırlarla dışarıya göstermez, kendi lehlerine kullanmaya ça­
lışmazlar.

66. REKABETÇİ OLMAYIN: BASKI UYGULAMAYIN

Bu fikir Tao Te Ching'de tekrar tekrar karşımıza çıkar. Ver­


digi mesaj etkili ve kesindir, ancak birçok insan için bu me­
sajı yorumlayabilmek, Batı dünyasının genel durumu ve ko­
şulları baglamında zor olur. Sadece diger ailelerle rekabete
girişilmemesini degil, anne ve babaların kendi aralarında da
rekabet olmaması gerektigi şeklinde bir öneri getirir. Anne­
ler ve babalar farklı kişiliklere ve alışkanlıklara sahip, hoş­
landıkları ve hoşlanmadıkları şeyler birbirinden farklı olan
bireylerdir. Biri, güne erkenden kalkarak baş_lamayı sever­
ken, digeri birkaç saat daha tembel tembel uyuyup geç kalk-
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

maktan hoşlanıyor olabilir. Biri televizyonun karşısında ra­


hat rahat oturup zaman geçirmekten zevk alırken, digeri ak­
tif bir insan olmayı tercih edebilir. Biri dışarıda yemek ye­
mekten hoşlanır, digeri ise evde pişirilmiş yemekleri sever.
Ama aralarındaki farklılıklara ragmen, uzlaşma ve uyum
saglamak konusunda çocuklarına örnek oluşturacak davra­
nışlar sergilemenin bir yolunu bulabilirler.

Birbirinize karşı rekabete girişmeyin: birlikte hareket edin.

Lew ve Margaret, kendilerini tanıyan birçok kişinin gözlem­


lerine göre, birbirine çok benzer koşullarda yetişmişlerdir:
aynı dini inanca sahiptirler. Aynı bölgede doğup büyümüş­
lerdir, aynı ırktandırlar, okul yıllarında aynı tipte öğrenciler
olmuşlardır, aynı üniversiteye gitmişlerdir, eğitim düzeyleri
aynıdır - çocukluk yıllarında ailecek çıktıkları tatiller ve git­
tikleri yerler bile hemen hemen birbirinin aynısıdır. Çocuk­
ları olmadan önce, birbirleri ile oldukça iyi anlaşırlardı. O
l:amanlar, sadece iki kişiden oluşan ve çift gelirli bir aile ola­
rak, para konusu aralarında asla önemli bir sorun olmazdı
ıre her ikisi de günlerini birbirlerinin iş programlarına göre
ıyarlayabiliyorlardı. Ancak çocukları doğduktan sonraki yıl­
!arda, zamanlarını ve paralarını nasıl harcayacaklarına iliş­
<in birçok yeni ve değişik sorun çıkmaya başladı. İkisi ara­
;ındaki farklılıklar yıllar içinde yavaş ama kuşkuya yer bı­
:akmayacak şekilde ortaya çıktı. Lew, erkek kardeşleri ile
)irlikte, gevşek sayılabilecek bir aile yapısı içerisinde, ba­
İımsızlığın hem tadını çıkararak, hem de getirdiği sorumlu­
ukları yüklenmeyi öğrenerek büyümüştü. Margaret ve iki
az kardeşi ise, anne ve babaları tarafından, bir aile olmanın
:etirdiği zorunlulukları kavramalarını sağlayan güçlü bir gö­
·ev anlayışıyla ve zaman içinde bunun hem semeresini gö-

231
GRETA NAGEL, Ph.D.

rerek, hem de getirdiği sorumlulukların altından kalkmayı


öğrenerek yetiştirilmişlerdi. Margaret ve Lew'un ailelerinin
ev yaşamlarında, ödenmesi gereken faturalar, uyulması ge­
reken saatler ve takvimler farklı biçimlerde ele alınırdı. Ço­
cukları büyüdükçe, Lew ve Margaret olaylar üzerinde düşü­
nürken kendi geçmişlerine bakmaya başladılar ve verdikleri
kararların çoğunda birbirlerinden farklı temeller üzerinde
durmakta olduklarını fark ettiler.
Margaret ve Lew artık gün boyunca, sabahtan akşama
kadar, kendilerini aile ile ilgili birçok değişik konuda tartı­
şırken buluyorlardı. Bu tartışmalar sırasında birbirlerine sık
sık şöyle yorumlarda bulunuyor ve karşılıklar veriyorlardı:
;oEvden beş dakika önce çıkıp çocukları okullarına yetiştire-
mez misin sanki?... Akşam yemeği hazır, seni bekliyoruz.
Nerede kaldın?... Hayır, yürüyüşe çıkmak istemiyorum,
çünkü ben yürüyüş yapmaktan hoşlanmam ... Tanrı aşkına,
kusursuzmuşsun gibi davranmayı bırak!... Kim olduğunu
sanıyorsun, Mutfağın Kralı mı?... Bu kadar cimri olmaktan
vazgeç! Cebinde akrep mi var senin?... Neden böyle bir şey
satın aldın?... Niçin yemek yerken televizyon seyredemez
mişiz?... Çocukların bu saatte yatakta olmaları gerektiğini
kim söylüyor?... Neden biraz daha uyumuyorsun?" Arala­
rındaki güç çatışması sürekli değildi ama kavga bir kez pat­
lak verdi mi, bu herkesin kendini bıkkın ve gergin hissetme­
sine neden oluyordu.
Hayat böyle sürüp giderken, bir şey Williams ailesinin
hayatlarını tekrar eskiden olduğu gibi düzene sokmalarına
yardım etti. Yaz mevsiminin son günleri yaşanmaktayken,
Lew ve Margaret hafta sonu çocuklarını da alıp Yosemite
Ulusal Parkı'na bir gezi yapmaya karar verdiler. Çocuk sa­
hibi olmadan önce oraya birçok kez gitmişlerdi; çantalarını

232
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

sırtlarına takıp tırmanışlar ve ski yapar, yılın değişik dönem­


lerinde orada kamp kurarlardı; ama oraya en son yaptıkları
gezinin üzerinden uzun yıllar geçmişti. Orası, değişik at­
mosferi ve muhteşem manzarası ile, ikisinin de en sevdiği
yerlerden biriydi, çünkü en kalabalık zamanlarda bile ken­
dilerine, doğanın tadını çıkarabilecekleri, yoğun ve yorucu
çalışma hayatlarından sıyrılıp ilişkilerini yenileyip tazeleye­
bilecekleri görece sakin sessiz bir yer bulabilirlerdi.
Bu kadar kısa süre önceden haber verip bir kulübe rezer­
vasyonu yaptırabilmeleri mümkün değildi. Bu yüzden, böy­
le yapmak yerine, parkın güney ucunda. vadinin yukarısın­
daki, kimselerin olmadığı bir kamp yerine yerleşmek üzere
yola çıktılar. Güneşli bir pazar günü öğleden sonrasında
oraya vardılar ve günün geri kalan bölümünü, etrafta onla­
rı rahatsız edebilecek komşu ailelerin olmadığı bir alan bu­
lup, orayı temizlemek, çadırlarını kurmak, uyku tulumlarını
yerleştirmek, yiyecek bir şeyler hazırlayıp yemek ve yemek­
ten sonra ortalığı temizleyip, ormanın koyu karanlığında fe­
ner ışığı altında hep birlikte Çılgın sekizli oyunu oynamak
üzere hazırlanmakla geçirdiler.
Sonraki iki gün boyunca yürüyüşler yaptılar, balık tuttu­
lar, yemekler pişirdiler ve doğanın kucağında olmanın zev­
kini çıkardılar. Aralarındaki farklılıklar yavaş yavaş kaybo­
lup gitmişti. Kabarıp yükselmekte olan akarsuları, gürül gü­
rül akan şelaleleri geçip, devasa ağaçların arasında. sapsarı
çayırlarda yürüdüler. Bu yürüyüşlerden birinde, bir patika­
dan geçerken küçük bir eşeğin Margaret' e saldırması dışın­
da her şey yolunda gitti. Serin sabahlarda sıcacık sütle
hazırlanmış mısır gevreği yemek hepsinin çok hoşuna
gidiyordu, buz gibi gölde tuttukları alabalıkları akşamları
yaktıkları kamp ateşinde pişiriyorlardı. Yemekleri hazırlar-

233
GRETA NAGEL, Ph.D.

ken herkes işin bir ucundan tutuyor, temizliği hep birlikte


yapıyorlardı. Her gece tahta piknik masalarında çeşitli
oyunlar oynuyor, kamp ateşinde ısıtıp erittikleri şeker­
lemelerini yiyor, birbirlerine şakalar yapıyor, hep birlikte
şarkılar söylüyorlardı.
Yaşadıkları bu Yosemite macerasından sonra, kamp
kurup doğada geçirdikleri zamanlar Williams ailesine hep
mutluluk ve uyum getirdi. Bir evi çekip çevirmenin sorum­
luluğunu taşımanın ve yoğun iş tempolarının getirdiği tüm
o küçük anlaşmazlıklar geride kaldı. Bazen yaşadığınız or­
tamdan uzaklaşmak gerçekten iyidir. Bazı günler eski kötü
alışkanlıklar ve yakınmalar yine kendini göstermiyor değildi
elbette ama Lew ve Margaret o muhteşem doğa gezilerinde
ne kadar iyi bir takım olduklarını düşündükçe, "uygar"
yaşamlar sürmenin getirdiği koşullar ve olaylar karşısında,
karşısındaki insanın görüş açısını anlamak onlar için artık,
bir şekilde, daha kolay oluyordu.

Eğer siz rekabete kalkışmazsanız, sizinle de kimse rekabet


edemez ve boy ölçüşemez. Başkalarına ne kadar çok şey
verirseniz, o kadar çok şeye sahip olursunuz. Bazen ken­
dinizin sonuncu gelmesine olanak sağlayın.

67. SEVECEN OLUN; TUTUMLULUĞU


YAŞAMINIZDA UYGULAYIN VE ANLAMAYA
İSTEKLİ OLUN

Akıllı ebeveynler başkaları ile ilgilenmeyi hep göze alırlar,


çünkü sevecenlik ve nezaket dostluğa giden yola ışık tutar.

234
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Ne ekerseniz onu biçersiniz. Yöntemde, anneler ve babalar,


sadeliğin ve basitliğin kabul edilmesinin büyük bir hazine
olduğunu kabul ederler. Yıllar içinde para konularında sağ­
duyulu davranmak ebeveynlere ileride kendilerini bekleyen
yaşlılık günleri için bir güvence ve bağımsızlık sağlar. Bu
ebeveynler her zaman için lider olmak fikri ile de pek ilgili
değillerdir, çünkü alçakgönüllülük bütün büyük insanların
sahip olduğu önemli bir özelliktir. İşbirliğinin yaşadığımız
dünyayı nasıl daha güzel bir yer durumuna getirebileceğini,
çoculflarımıza en güzel. evlerimizde öğretebiliriz.

Sevginizi çocuklarınızla paylaşın. Kendinizi pahalı zevk­


lerin ve sınırsız kredi kartlarının getirdiği yüklerden ve en­
gellerden kurtarın. bunlar size sadece sorun yaratabilirler.
Her şeyi her zaman kontrolünüz altında tutmanız gerektiği
duygusundan kurtulun. Bırakın başkaları -çocuklarınız ya
da diğer yetişkinler- liderliği sizinle paylaşsınlar.

Kate de Carl da, sevginin, hiç kuşkusuz sözcüklerden fazlası


olduğunu bilirler. Yüz ifadeleri, ses tonu, gözler, gülüm­
semeler, kucaklamalar ve yumuşak bir mizah anlayışı; bun­
ların hepsi, evde olsun, evden uzaktayken olsun, ilişkilere
birçok şey katar. Kate her zaman güçlü bir şekilde şu inancı
taşımıştır, insanlar statüleri ne olursa olsun, kendilerine eşit
davranılmasına ve nezaket gösterilmesine gereksinim duyar­
lar. Bir devlet okulunda çalışmakta olduğu için, buradaki
birçok farklı konumdaki, farklı türden çalışanlarla sürekli
temas içindedir. İş arkadaşlarının her birinin önemli ol­
duğuna inanır ve onlarla iletişim halinde olmaktan, dostluk
kurmaktan zevk duyar. Okul bekçisi önemlidir. Müdüriyette
çalışan memur önemlidir. Hocaların asistanları önemlidir.
Okul sekreteri önemlidir. Trafik nöbetçisi önemlidir. Ve evet,

235
GRETA NAGEL, Ph.D.

okul müdürü de önemlidir. Çalışma arkadaşları ile selamlaş­


mak, onlarla ayaküstü şakalaşmak her zaman için Kate'in
gününün değişmez ve vazgeçilmez bir parçasıdır.
Evlerinde yıllardır egemen olan bazı ilkeler vardır: Biz
insanlara yafta yapıştırmayız. İnsanların etnik kökenleri ile
ilgili şakalar yapmak yok. Biz gerçekten de insanlar hakkın­
da bir yargıya varırken sadece ve sadece onların kişiliklerini
gözönüne alırız. Lütfen, iğneleyici ve küçümser tarzda
konuşmalar yapmayalım. Ve bizler insanları aşağılamamak
gerektiğine inanırız. Kim olursanız olun, nerede olursanız
olun, siz de evimizde ağırlamaktan şeref duyduğumuz bir
konukla eşit saygıyı hak eden bir insansınız sonuçta.
Çocukları, yalnızca oldukları gibi oldukları için sevmek
evlerinde geçerli olan kesin bir kural, bir taahhüttür ve el­
bette Kate'in işyerinde birlikte çalıştığı çocuklar için de ay­
nı şey geçerlidir. Evde çoğu kez okuldaki ''haylaz" anaoku­
lu öğrencileri ile ilgili öyküler anlatır. Kate bütün öğren­
cilerine sevecenlikle yaklaşsa da, nedense sonunda hep bu
küçük haylazlar onun için daha büyük bir anlam ve özellik
taşırlar. Ailesine, bu beş yaşındaki küçücük çocukların
yaşamı ve dünyayı her yönüyle keşfederkenki doğallıkları ve
neşeleri ile kendisine nasıl keyif ve yaşama sevinci vermek­
te olduklarını anlatır hep.
Kate ve Carl sık sık çocuklarının tavsiyelerine başvurur­
lar. Zaman zaman gazetelerde gördükleri, modem kültürün
değişik boyutlarına ilişkin resimleri ve makaleleri anlamaya
çalışmaktan tutun da birçok farklı konu hakkında çocuk­
larının sahip oldukları fikirlere saygı duyar ve bunları duy­
mak isterler. Gazetenin Pazar eki o haftasonu moda
konusunu işliyorsa Kate hemen şunu sorar: "Söyler misiniz,

236
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

gerçek insanlar bu tür şeyler giyiyorlar mı, yoksa bunlar


sadece mankenler için mi yapılıyor?" Gazetenin, ayın etkin­
likleri bölümünde bir müzik grubu göze çarpıyorsa Cari
çocuklara bu grubu tanıyıp tanımadıklarını soracaktır.
Değişik yorumcular ve onların yaptıkları müzikler konusun­
da pek iyi olmadığının farkındadır.
Cari ve Kate yaşadıkları bazı deneyimlerden, ebeveyn­
lerin bazı konular hakkındaki kesin düşüncelerinin ve karar­
larının değişebileceğini de bilirler. Corey hep bir köpeği ol­
sun istemişti, yaşadıkları kentte yaptıkları gezintilerde ne
zaman tatlı, şirin bir köpek görecek olsalar ailesine bir tane
almaları için rica üstüne rica eder, adeta yalvarırdı. Aldığı
yanıt hep hayır olurdu.
Üçüncü sınıftayken Corey sınıfta okunmak üzere verilen
ev ödevinde, "köpeğini" anlatmıştı:
Köpeğimi çok seviyorum. O çok şirindir ve onunla oyun­
lar oynamak çok hoşuma gider. Evimizin arka bahçesinde
bir kulübesi var. Onu her gün köpek mamasıyla besliyorum.
O çok iyi bir köpektir.
Corey'nin öğretmeni, Kate'i gördüğünde ona bu hikaye­
den söz etmişti. Bu konuşmanın üzerinden bir hafta geçmiş­
ti ki, Kate'in ders yapmakta olduğu sınıfa küçük bir köpek
yavrusu giriverdi. Okul koruma görevlisi bu gibi durumlar­
da uygulandığı üzere, sokak hayvanları kontrol ekiplerini
aramadan önce köpeği bir gün boyunca okulda tutup, okul
çevresinde kayıp köpek olup olmadığını dikkatlice araştırdı.
Günün sonunda bu yavru köpek için okulu arayan ya da
başka şekilde bağlantı kuran kimse olmamıştı. Kate de koru­
ma görevlisine "köpeğin gerçek sahiplerinin kayıp köpek
ilanlarına bütün haftasonu boyunca yanıt vermemesi halin-

237
GRETA NAGEL, Ph.D.

de... ve sadece haftasonu için... " bu küçük köpeği eve


götürüp bakabileceğini söyledi.
Bir haftasonu, küçük köpeciğin ailedeki herkesin kalbini
çalması için yetti de arttı bile. Corey sonunda hep istediği
köpeğine kavuşmuştu.

Sesinizi arkalardan duyurun; bu, görüntüyü engellemeden


önde kalabilmenizi mümkün kılacaktır.

68. GÖRÜNÜMÜNÜZ YA DA BULUNDUĞUNUZ


KONUM GÜCÜNÜZÜ GÖSTERMEZ

Akıllı ebeveynler gemiyi arkadaki dümeni kullanarak götürür­


ler; geminin seyrini yönlendirmek için pruvada durmaya
gerek duymazlar. Her şeyi çocuklarının isteklerini gözönüne
alarak düzenlemek, bir ebeveynin onları hep arkalarında
durarak destekleyebileceği ve onlara ipuçları verip yön gös­
terebileceği bir konumda olabilmesini mümkün kılar.

Çocuklarınıza yön göstermek, onlara liderlik yapabilmek


için gereksinimlerine karşılık verin. Doğru zamanda, doğru
yerde ve size gerek duydukları yerde olun. Bu konularda
tetikte olmanız zaman içerisinde üzerinizdeki baskıların bir
bölümünü kaldıracaktır ve ebeveynlik etmek o zaman daha
kolay olacaktır.

Joe küçükken bir beyzbol tutkunuydu. İlkokul yıllarında


beyzbol kartları koleksiyonu yapardı. Bu kartlardan yüzler-

238
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ce toplamıştı ve onları dolabının raflarında, takımlarına


göre düzenli bir şekilde ayırıp özenle yerleştirdiği ayakkabı
kutularının içinde saklardı. Aileden kalma Babe Ruth imzalı
bir beyzbol topu bile vardı. Oyunculardan hatıra imzası
alabilmesi birçok kez ailecek Angel ya da Dodgers stadyum­
larının kapısında bekleşmişlerdi.
Ama büyüdükçe, yaşı ve yeni ilgi alanları gereği bu
hobisinden uzaklaşmaya başladı. Kart koleksiyonunu sat­
maya karar verdi ve yerel gazeteye bununla ilgili bir ilan ver­
di. Annesi ve babasının koleksiyonunu dağıtmamasının daha
iyi olacağını belirtmelerine rağmen, toplamış olduğu beyzbol
eşyaları ve değerli kartların büyük bir bölümünü, gazete ilanı
üzerine bir gün evlerine gelen ve hepsi için 150 dolar fiyat
veren yaşlı bir beye sattı; Dot ve John'un, bunu yapmaması
yolunda onu ikna etme çabaları bir işe yaramadı. Ama bun­
dan birkaç yıl sonra onlara "Bana engel olmalıydınız. Düşün­
senize o kartlar şimdi ne çok para ederdi. Onlarla üniversite
giderlerimi bile karşılayabilirdik. En değerli kartların hepsi
bende vardı!" dedi. Ama Dot ve John o zamanlar John'un
bu konuda ne kadar kararlı ve sert bir tutum takındığını
hatırlıyorlardı. Kartların satılmış olmasından ötürü onlar da
esef duyuyorlardı, ama oğullarının bu olaydan aldığı dersin
bu pişmanlığa değer olduğunu hissediyorlardı.

En baştaki, en ilerideki ve hep birinci gelen kişi olmanız


gerekmez.

239
GRETA NAGEL, Ph.D.

69. YÜZLEŞTİRME YAPMAK SİZE ZEVK VERMESİN

Çocuklarımızla doğrudan yüzleşmeye çok nadiren gereksinim


duyarız; ve çok nadiren sinirlenip kendimizi kaybetmeye
gerek duyarız. Bunların her ikisi de aralarında bir tercih yapa­
bileceğimiz seçeneklerdir. Akıllı ebeveynler, sorunları çözmek
için dolaysız yöntemlere başvurmaya çaba gösterirler.
Çocuğunuzun, siz de tanık olduğunuz halde, bir şeyi yap­
tığını inkar ediyor olması gibi durumlarda yüzleştirme yap­
mak bir zorunluluk durumuna gelir, o zaman aranızdaki an­
laşmazlığın ve çatışmanın sizi ne kadar üzdüğünü sözcük­
lerinizle belirtin. Çocuklarınızı olumlu davranışlar ser­
gilemeye yönlendirecek, olumlu ifadeler kullanın. "Yalan söy­
lüyorsun!" demek yerine "Hep doğruyu söyle" deyin.

Jacob, iki haftalığına otomobil kullanma haklarının tümünü


kaybetmişti, çünkü ailecek toplanılmasını ve dışarı çıkıl­
mamasını kararlaştırdıkları hafta arası akşamlarından birinde
buna uymayıp dışarı çıkmıştı. Yeni arkadaşı Verlinda'nın
cebir dersinde yardıma gereksinimi vardı ve onun evinde dört
saat boyunca ders çalışmışlardı. Gece on, onbir civarında eve
geldiğinde onu buz gibi bir karşılama ve Mapita'nın bu dav­
ranışının sonuçları konusunda yaptığı konuşma bekliyordu.
Oysa Jacob bu cezanın adil olmadığı düşüncesindeydi.
"Neden cezalandırılıyorum, hiç anlamıyorum. Sen her
zaman bize başkalarına yardımcı olmamızı söylemez misin?
Ben de Verlinda'ya matematik çalıştırıyordum. Beni aradığın­
da saat altıydı. Samuel'a adresini ve telefon numarasını ver­
dim. Sana bunu söylememiş olması benim hatam değil, an­
ne. Dışarı çıkma yasağının başladığı saatten önce evdeydim.

240
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Eve onbirden önce geldim... O halde? Biliyorum. Biliyorum.


Güreş antrenmanları yüzünden hafta arası evde olunması
gereken saat sekiz. Ama yine de, niçin ceza alıyorum an­
lamıyorum. Birileri için iyi bir şeyler yapıyordum. Bizden,
başkalarına yardımcı olmamızı istemiştin... "
Konunun etrafında dolanıp durmak ve konudan konuya
atlamak -en azından buna teşebbüs etmek- pek de nadir
rastlanılan bir durum değildir. Adamakıllı söylenmiş yalan­
lar ise farklı bir konudur. Mapita, çocuklarına yıllar yılı hep,
eğer:. bir yalan söyleyecek ya da yanlış bir davranışta bulu­
nacak olurlarsa, ama daha sonra işin doğrusunu anlatırlarsa
"bu konunun düşünülebileceğine" ama çocuklarından, hep
yalana hiç başvurmadan doğruyu söylemelerini beklediğine
ilişkin inancını aşılamaya çalışmıştır.
Oğulları yalan söylemenin aptalca olacağı düşüncesin­
dedirler çünkü "anneleri nasıl olsa anlayacaktır". Yanlış
birşey yaptıklarında ve bunu anlattıklarında Mapita doğ­
ruyu söylemelerinin gerçekten övgüye değer bir davranış ol­
duğunu düşündüğünü anlamalarına çalışır ama bu, yaptık­
ları yanlışların sonucu olarak katlanmaları gereken cezalar
olmayacağı anlamına da gelmez. Hayır, öyle olması hiç
gerekmez. Ama katı ve sert cezalar koymaktansa, her
zaman için onlara bu hatalı davranışlarının doğal sonucu­
nun ne olduğunu ve kendilerini bu konuda nasıl hissettik­
lerini sorar. ("En iyi çakımı kaybettim, şimdi onu çok
arıyorum"), sonra da, bu durumun nasıl bir karşılığı olması
gerektiği konusunda onlara danışır. ("Dikkatsizce davran­
dığın için kaybettiğin çakının yerine yenisini almak için
gereken parayı, biriktirip kendin karşılaman gerekiyor.)

241
GRETA NAGEL, Ph.D.

Yüzleştirme yapmaya gerek olmaması daha güzeldir. İler­


lemenin bir yolu da geri çekilebilmektir.

70. AÇIK, SAMİMİ VE DÜRÜST OLUN

Bazı aileler en son teknolojiyle üretilmiş elektronik aygıtlar,


şık arabalar, yatlar, jet-skiler ve geniş ekranlı televizyonlar
satın almakla kendileri için bir anlamda yıgın yıgın "oyun­
cak" toplayıp biriktirmiş olurlar. Buna benzer şekilde, yap­
tıkları bazı etkinliklerin amacı da kendilerine kalıcı bir keyif
vermesinden çok, başkalarına gösteriş yapmaktır. Bir şeyin
başkalarının dikkatini çekmek ya da onlardan iltifat görüp
pohpohlanmak amacı güdülerek yapılıyor olması sadece
sorun yaratabilir. Tao 'da, aileler kendilerine yaşamları boyu
keyif ve zevk verecek, saglıklı hobiler geliştirip, bu tür ilgi
alanlarına yönelirler. Elde ettikleri başarılar ya da kişisel ser­
vetleri ile başkalarına caka satıp gösteriş yapan ebeveynler,
kendilerini farklı bir yere koymalarının başkalarınca sevil­
melerine yol açmayacagını az çok kestirebilirler. Ancak bu,
başarının, kendi içinde ve sonucunda, yetersiz insanlar or­
taya çıkaracagı anlamında düşünülmemelidir. Akıllı
ebeveynler parasal olanakları oldugunda bunu klasik ve
uzun ömürlü şeylere sahip olmak için kullanırlar.

Başkaları ile "yarışmamaya" çalışın. Zekice ve incelikli


etkinliklere ve sahip oldugunuz basit şeylere deger verin.

Lew ve Margaret, zaman zaman, bir yüzme havuzuna, şık ve


pahalı arabalara sahip olmadıkları veya çok az oyuncak

242
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

alabildikleri için çocuklarını çok fazla şeyden yoksun


bırakıyor olup olmadıklarını merak ederler. Lew, onbeş yıl
boyunca 1966 model bir Volkswagen kullanıp, sonra ilk al­
dığı günkü fiyata satmıştır. Ondan sonraki arabaları ise daha
lüks ve güzel olduğu için değil, aileleri için pratik olduğunu
düşünerek bir akrabalarından satın almış oldukları ikinci el
bir steyşındır. Williams ailesi, otomobillerin insanların ayak­
larını yerden kesip, onları bir yerden bir yere güvenli bir
şekilde götürmeye yarayan araçlar olduğunu düşünür.
Qğrencilerinden biri bir gün Lew'a her zaman kahveren­
gi, tutucu takım elbiseler giydiği için takıldı. Lew onu biraz
tatlı sert bir şekilde şöyle yanıtladı; kahverengi bir evde
yaşadığı, kahverengi bir araba kullandığı, kahverengi saçları
ve kahverengi gözleri olduğu sürece kahverengi elbiseler de
giyebileceğini düşünüyordu.
Margaret ise kahverengi giysilere o kadar eğilimli ol­
mamakla birlikte, giysilerini seçerken kendisinin de oldukça
tutucu davrandığını fark etti. Zaman içinde, düz ve sade
renkli kıyafetler giyip, bunları kullandığı değişik aksesuvar­
larla renklendirebileceğini öğrendi. Açık renkli elbiseler giy­
diği günlerde nasıl oluyorsa mutlaka üzerine spagetti sosu
vs. dökmeyi becerdiği için, lekeleri gizleyen desenler ve renk
tonları ona daha cazip geliyordu. Spor giyim sözkonusu ol­
duğunda ise blue-jean pantolonlara, düz sandalet ya da tenis
ayakkabılarına, kolları kıvrılabilen bluzlara yatkındı, hava
serinse üzerine bir de kazak geçiriveriyordu.
Yıllar yılı Margaret ve Lew'un katılmış oldukları etkinlik­
ler hiç şık kıyafetler giymeyi gerektirecek türden olmamıştı.
Gittikleri akşam yemeklerinde rahat giysiler giymeyi tercih
etmiş, iş yemeklerine de iş kıyafetleri ile katılmışlardı. Res­
mi giysiler hiçbir zaman yaşam tarzlarının bir parçası ol-

243
GRETA NAGEL, Ph.D.

mamıştı, ta ki mutlaka katılmaları gereken bu türden bir


davet alana kadar. İşle ilgili resmi bir ziyafete katılmaları
gerekiyordu ve davetin üzerindeki, siyah kravat takılması
gerektiği şeklindeki ibare, giysi seçiminin isteğe bağlı ol­
madığını gösteriyordu. Bir smokin kiralamak Lew için ol­
dukça kolay oldu. Kendi zevkine uygun oldukça tutucu bir
smokin buldu ve ona uygun gömlek, kravat ve ayakkabılar­
la birlikte kiraladı. Hepsi buydu. Ama sadece bir kez
giyeceği şık bir giysi satın almak fikri Margaret'in oldukça
canını sıkıyordu. Bu tür giysilerin kiralandığı bir mağaza ol­
duğunu duymuştu ama orada zar zor denediği birkaç giy­
sinin fiyatının kendi gardrobundaki herhangi bir giysiyi
satın alırken ödemiş olduğundan daha yüksek olduğunu
görünce fikrini değiştirip alışveriş merkezindeki indirimli
satışlar yapan bir mağazay,;; doğru yollandı. Payetli giysiler­
de gerçekten de büyük indirim vardı ama çoğu miniydi ve
kırk yaşını aşmış olan Margaret' e göre, bunları giymesi
sözkonusu bile olamazdı. Neyse ki raflarda birkaç şık
döpiyes buldu ve o kısa payetli giysilerden biri, birkaç
makas ve iğne müdahalesiyle bunlardan birinin eteğiyle bir­
leştirildiğinde ortaya uzun ve şık bir gece elbisesi çıktı. Üs­
telik bu iki kıyafeti, bir giysi kiralamanın malolacağı fiyatın
sadece üçte birini ödeyerek satın almıştı. Bütün bu işler bit­
tikten sonra, yemeğin verileceği akşam, bu şık çift evden ay­
rılmaya hazırlanırken, çocukları, sanki mezuniyet balolarıy­
mış gibi, bir fotoğraflarını çektiler. Ve oğulları Patrick ek­
ledi: "İyi iş başarmışsın anne."

Yeşim kolyenizi kalın giysinizin altında gizleyin. Tutumlu ve


sade olmaya özen gösterin.

244
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

71. BİR ŞEYİ BİLMİYORSANIZ,


BİLMEDİĞİNİZİ SÖYLEYİN

Çocuklar bir şeyi bilmediğini kabul eden ebeveynlerine say­


gı duyarlar. Akıllı ebeveynler, hiç kuşkusuz ki, her şeyi bilen
ebeveynler değillerdir. Bir şeyin gerçek anlamını, içyüzünü
kavrama yeteneği edinmek, çocukların düşünme ve soru
sorma dürtülerini uyandırmak ve bilgi edinme çabalarını
desteklemek Tao 'nun önemli ödevlerindendir. Bilmek ama
bilmediğini düşünmek, bilmemek ama bildiğini sanmaktan
iyidir. Anne babalar bazı şeylerin nasıl üstesinden
gelebileceklerini bilmediklerinde kendilerine dönüp bir bak­
malıdırlar. Ben çocuklarımın ne yapmasını arzu ediyorum?
Bunu yapabilmeleri için önceden neler yapmaları gerekiyor?
Ve neye gereksinim duyuyor olabilirler?

Her şeyi biliyor olmak zorunda. değilsiniz. Çocuklarınıza


yardıma. gereksindiklerinde her defasında. ebeveynlerine
koşmak yerine kimlerden yardım isteyebileceklerini öğren­
melerinde yardımcı olun. Çocuklarınız, sizden bildiğiniz
şeyleri öğreneceklerdir. Gerisini siz ve onlar beraberce
düşünüp içinden çıka.bilirsiniz.

Carl ve Kate, kızları Holly üniversitede mimarlığa giriş ders­


lerinden biriyle boğuşurken ona hiç yardımcı olamadılar.
Çünkü ondan çok uzaktaydılar ve ikisinin de mimarlık
konusunda en ufak bilgisi yoktu. Holly lise yıllarında hep
başarılı bir öğrenci olmuştu. Ama şimdi, yepyeni bir çev­
rede, bambaşka bir durumda ve birçok parlak öğrencinin
arasında, ne yapacağından emin olmadığı duygusuna kapıl­
mıştı. Dersi veren profesörü "rahatsız etmek" istemiyordu,

245
GRETA NAGEL, Ph.D.

ama sıkıntısı artınca, annesi ve babası ona, bir başkasına


danışmasının çok yardımcı olacağı önerisinde bulundular.
Ders konularını iyi bilen bir sınıf arkadaşı bulma çabaları
sonuçsuz kalınca, Holly durumunun düzelmesine yardımcı
olacak en doğru kişinin yine profesör olacağını anladı.
Bir profesörün odasını ilk kez ziyaret etmek oldukça göz
korkutucuydu. Her şeyden önce, eski tuğla binanın koridor­
larında yolunu bulabileceğinden bile kuşkuluydu. Odasını
nihayet bulabildiğinde ise, profesörün içeride olup ol­
madığından emin olamadı, çünkü devasa meşe kapı kapalıy­
dı. Profesörün "İçeri gelin" dediğini duymak ona ne kadar
da tuhaf gelmişti. Kapı gerçekten devasaydı ve öylesine ağır­
dı ki, açmakta zorlandı. Dört duvarı kitaplarla dolu raflar­
dan oluşan çalışma odası, kendini yetersiz hissetmesine
neden olmuştu. Neyse ki, Profesör Patterson nazik ve ince
biriydi. Holly'e en zor derslerden birini almakta olduğunu
ve hiç kuşkusuz zorluk çektiği konularda yardıma gerek
duyan tek öğrencinin o olmadığını söyleyerek, orada bulun­
duğu için kendisini rahatsız hissetmemesini sağladı. Ona
sadece yardımcı olmaya çalışmakla kalmayıp, çok da an­
layışlı davrandı. Her konuya farklı açıklamalar getirmenin
onun işi olduğunu Holly'ye anlattı, özel ders veren bir öğ­
renciyi önerdi ve adını verdi. Holly bunun iyi bir fikir ola­
bileceğini düşündü ve annesiyle babasına haftada iki kez
alacağı derslerin ücretini ödemek konusunda ona yardım
edip edemeyeceklerini sordu. Ders konularını tam olarak
anlayabilmesini sağlayan Bonnie adındaki özel ders veren
öğretmenin sayesinde Holly o sömestreyi başarıyla geçti.
O mimarlığa giriş dersi, geçmesi oldukça güç bir engeldi.
Bunu başardıktan sonra, derslerini çok daha ilgi çekici bul­
maya başladı ve her şeyin üstesinden kendi kendine gelebi-

246
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

leceğini hissetti. Kate ve Carl özel dersler için ödedikleri pa­


ranın iyi bir şey için ve doğru yere harcandığını biliyorlardı,
çünkü kızları üniversite eğitimi için seçmiş olduğu branşı,
mimariye giriş dersi yalnızca "dayanılmaz" olduğu için pe­
kala değiştirmeye kalkabilirdi.

Bir adım geriye çekilmeyi bilin, böylece çocuklarınız öğ­


renebileceklerdir.

72. OTORİTE KAZANABİLMEK İÇİN


NAZİK VE ILIMLI OLUN

Ebeveynlik, incelikle ve ustaca liderlik yapmayı da içerir.


Anne babalar sık sık çocuklarının yanlış yola saptıklarını,
başkalarının etkisi ile yanlış düşüncelere takıldıklarını,
dayanağı olmayan yanlış kanılara kapıldıklarını görürler.
Akıllı ebeveynler, "Bunu yapma!" diyerek çocuklarının
hatalı olduğu konusunda ısrarcı davranmak yerine, dizgin­
leri onlara verirler. Durmaksızın öğüt vermek ve akıl öğret­
mek yerine, çocuklarına, ne önerdiklerini sorarlar. Ebeveyn
olsalardı onlar ne yapardı? Çocuklarının, eğer yapabilecek­
lerse, sorunlarını kendi kendilerinin çözmelerine olanak
tanırlar. Onların okuldaki yoğun yaşantılarının gereklerine
saygılı olup, programlarını günbegün enerji ve zaman ver­
melerini gerektirecek spor aktiviteleri ve özel dersler ile dol­
durmazlar. Bazen, hiçbir şeyle uğraşmama şansına sahip ol­
mak istemelerini de saygıyla karşılamak gerekir.
Ağır -ya da taşınması olanaksız- yükler yaratmamak
için, ailenizdeki herkesin programlarının, birbirine uyumlu
olacak şekilde ayarlanmasını sağlayın.

247
GRETA NAGEL, Ph.D.

Cynthia da, Patrick de, üçüncü sınıftalarken piyano dersleri


almak istem�lerdi. Cynthia'nın, okuluna yakın bir yerdeki
dairesinde kuyruklu küçük piyanosu ile çocuklara piyano
çalmayı öğreten dostça yaklaşımlı, titiz bir öğretmenden al­
dığı dersler üç yıl boyunca sürmüştü ne var ki, programı, iz­
cilik çalışmaları, okul etkinlikleri ve sporla o kadar dolu ve
yoğundu ki, artık zaman ayıramamaya başlamıştı. Ve daha
kötüsü, ne zaman bir resital yaklaşmakta olsa, kendini kor­
kunç derecede kötü hissediyordu. "Ellerim heyecandan o
kadar terliyor ki, parmaklarım tuşlardan kayıyor!" diyordu.

Margaret sekizinci sınıftayken kendisinde de sahne kor­


kusu olduğunu hatırlıyordu. O zamanlar, piyano öğret­
menini bırakıp, bir arkadaşının yıllardır ders almakta olduğu
başka bir öğretmene gitmeye başlamak için aiksine yalvar­
mıştı. Yeni öğretmeninin de resitaller vermekte olduğunu bil­
miyordu kuşkusuz. Uzun bir süre bundan çocuklarına sözet­
memişti, ama işin gerçeği o zamanlar bu resitallerden kendi
anne babasına söz etmekten de kaçınmıştı. Nasıl becerdiyse,
piyano derslerini tamamı ile bıraktığı güne dek, o korkunç
resitallerden kaçmayı hep başarmıştı.
Patrick ise piyano derslerine, bir müzik stüdyosunda üç
farklı öğretmenden ders aldıktan sonra son vermişti. İlki
Bayan Linda idi. Genç ve çekici bir bayandı ve günlük
piyano egzersizlerini başardıklarında öğrencilerine ödüller
verirdi. Patrick onun harika bir öğretmen olduğunu
düşünüyordu ama annesi ve babası parmak egzersizlerinden
ve öğrendiği renksiz, oldukça sönük şarkılardan pek etkilen­
memişlerdi doğrusu. Bir süre sonra, Bayan Linda bir ay
kadar ders veremeyeceğini ve bu süre boyunca yerini stüd­
yo sahibinin alacağını bildirdi. Büyük bir farklılık olmuştu;
bu yeni öğretmeninin Patrick'e öğrettiği parçalarla ilgili bir
değişiklik değildi, çünkü nota kitabı aynıydı. Neden, Bayan

248
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Peters'ın çok daha yaratıcı ve coşkulu bir öğretmen olmasıy­


dı. Uzun yıllardır müzik dersi veriyordu. Müziği seviyordu
ve Patrick'i de sevmişti, onunla çok ilgileniyordu. Onu ödül­
lere boğmak ya da gevezelik etmek yerine ondaki yeteneği
uyandırıyor ve ortaya çıkartıyordu. Patrick başka bir müzik
türüne ilgi duyduğundan ve bir şarkı yazdığından söz et­
tiğinde, Bayan Peters haftalık derslerin kapsamına bu yeni
ilgi alanını da almayı hemen kabul etti. Klavyeyi kullanma
ve parmak egzersizlerini sürdürüyorlardı, Bayan Peters her
zamanki gibi yine evde egzersizlerini yapmasını istiyordu
ama·· Patrick · den beklentileri farklı bir düzen dahilindeydi
artık. Dört hafta çok çabuk geçti. Margaret, bu dönemde
Patrick piyano çalışırken oturma odalarından duyulan
melodilerin evlerinin dışına kadar taştığını hatırlıyor. Pat­
rick piyanoyu gerçekten sevmeye başlamıştı.
Bayan Linda bir ayın sonunda geri döndüğünde Patrick
de çok hoşlandığı öğretmenine, egzersize dayalı derslere ve
müzik öğrenmeye dönüş yaptı. Ama Lew ve Margaret
bunun oğulları için yeterli olmadığına karar verdiler. Bayan
Peters'ın sürekli öğrencilerinin sayısı, yeni bir öğrenci kabul
edemeyecek kadar fazlaydı. Bu yüzden yeni öğretmeni Bay
Roberts oldu. Çok eğlenceli biriydi, çalışması için Scott Jap­
lin tarzı bir parça da dahil olmak üzere birçok güzel şarkılar
veriyordu ama Patrick için fazla zor bir öğretmendi. Ders­
lere gitmeyi reddetmeye başladı. Lew ve Margaret, dersleri
tümüyle sona erdirmek (ki Patrick'in yaptığı bu olmuştu)
yerine, zevk alarak piyano çaldığı zamanları tekrar canlan­
dırmaya çalışabileceklerini (çok geç) fark ettiler. Piyano
derslerinin bitmesinin üzerinden bir hayli zaman geçtikten
sonra bu konu üzerinde düşündüklerinde, öğretmenlerin
çok büyük farklılık yarattığını ve doğru öğretmeni bulabil­
menin çok önemli olduğunu görebildiler.

249
GRETA NAGEL, Ph.D.

Patrick, öğrendiği şeylerin çok sıradan olmasına rağmen,


Bayan Linda'nın derslerine gitmekten keyif alıyordu. Öğ­
reniyor ve gelişme kaydediyordu. Bu arada pekala Bayan
Peters'ın bekleme listesine kaydolabilirdi. Eğer dinlemiş ol­
salardı, Patrick'in sözlerinin ve müziğinin çok şey anlatmak­
ta olduğunu duyabilirlerdi. Eğer onunla daha fazla konuş­
mayı bilmiş olsalardı, belki derslerine devam edebilir, için­
de açıkça varolan yeteneği geliştirebilirdi.

Başkalarına saygı göstererek kendinize olan saygınızı kazan­


mış olursunuz.

73. ZAFER, REKABETE GİRMEMEKLE KAZANILIR

Ebeveynlik bir yarış değildir. Sonunda, ilgili ve yetenekli bir


çocuğa sahip olmanın vereceği güzel duygular dışında,
kazanılacak kupalar da yoktur. En hızlı gelişim kaydeden
çocuğun mutlaka birinci gelmesi gerekmez, en parlak
zekaya sahip olanın da...

Kendinizle barışık olabildiğinizde, bir ebeveyn olarak


üstlendiğiniz rolle de daha barışık olabileceksiniz. Kendiniz­
le barışık olabilmeyi ise destek aldığınız takdirde öğ­
renebilirsiniz. Birbiriyle konuşan ebeveynler birbirlerine
destek olabilirler.

Mapita, bir ebeveyn ve bir öğretmen olarak yıllar içinde


yüzlerce çocuk tanımıştır. Başka anne babaların, oğulları ile

250
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ilgili olarak kendisine sık sık övgü ve iltifatlar yağdırmasına


karşın, o bilir ki, ebeveynlik etmek her gününüzü verdiğiniz
bir iş girişimi ya da yatırım gibidir, bir hafta gösterilen
başarılar, bir sonraki hafta gelen felaketlerle gölgelenebilir.
Mapita, zaman içinde karşısındaki insanların duyguları ve
gereksinimleri konusunda duyarlı olabilmeyi öğrenmiştir.
Çalışmakta olduğu okulun civarında yaşamakta olan anne
babalar için yararlı olabilecek küçük çaplı seminerler düzen­
lenmesi fırsatı karşısına çıktığında da bunu hemen değerlen­
dirmiş, liderlik rolünü üstlenmiştir. Bu toplantılarda an­
laşilan oydu ki, tüm anne babalar çocuklarının itaatkar ol­
malarını ve "doğru" olan şeyleri yapmalarını sağlayabilmek
için uğraş veriyorlardı ve özellikle İspanyol kökenli olup, bu
ülkede dil konusunda sorun yaşamakta olan ebeveynlerin,
kendilerine yabancı gelen uygulamaları olan ve kuşkusuz
çocuklara verilen ödevlerin İngilizce olduğu okulla başa
çıkabilmeleri için kendilerine yol gösterilmesine ve rehberlik
edilmesine gereksinimleri vardı.
Mapita'nın bu seminerleri sürdürdüğü ilk yıl, düzenli
olarak katılan anne babalar toplam yetmişbir mezun verdi.
Kırkbir anne, otuz baba katılmıştı. Ebeveynler İngilizce ve
İspanyolca olarak ayrı ayrı verilmekte olan kurslara, ister
gündüz ister gece saatlerinde gidebiliyorlardı. İspanyolca
olarak verilmekte olan kurslara katılanların sayısı iki kat faz­
laydı. Belki de bunun nedeni, İngilizce derslere katılan an­
nelerden birinin değindiği gibi, "Anadili İngilizce olan
ebeveynlerin her şeyi zaten bildiklerini düşünmeye eğilimli
olmaları" idi.
Toplantılarda, okul programlarına ilişkin bilgilerin nasıl
edinilebileceği, öğretmenlerle yapılan toplantıların nasıl ger­
çekleştirileceği ve bu toplantılarda gerekli soruların nasıl

251
GRETA NAGEL, Ph.D.

yöneltilebileceği, okul etkinliklerinin nitelikli olup olmadığı


konusunda nasıl bir yargıya varılabileceği gibi temalar iş­
leniyordu. Evde neler yapılması ve nasıl davranılması gerek­
tiği konulu derslerde ise, okul ve aileler için kabul edilebilir
olan ilkeler doğrultusunda, çocuklarda olumlu ve terbiyeli
davranışlar, iyi bir ahlak anlayışı ve kendine güven oluştur­
makta ve bunları geliştirmekte okul ve ev halkının nasıl bir
işbirliği içinde olabilecekleri görüşülüyordu. Ebeveynler bu
kurslarda çocuklarını nasıl kucaklamaları gerektiğinden
tutun da, bitlerle nasıl başa çıkılacağına kadar birçok şey öğ­
rendiler.
Bu kurslarda, katılımcı anne babalara belki de en şaşırtı­
cı gelen ya da en azından üzerinde en fazla yorum yapılan
ve sorular yağdırılan ders konuları, İngilizce ve İspanyolca
olarak verilmekte olan derslerde oluşturdukları iki ayrı gru­
ba göre farklılıklar gösteriyordu. İngilizce konuşmakta olan
ebeveynler en çok öğretmenlerle ve okul yöneticileriyle ile­
tişimlerini nasıl sürdürebileceklerine ilişkin sorular yönelti­
yorlardı. Sadece hangi konuyu kime soracaklarından emin
olmamakla kalmayıp, okula geldiklerinde çoğu kez hoş kar­
şılanmadıklarını hissettiklerinden yakınıyorlardı. Seminerler
bittiğinde, artık öğretmen-veli toplantılarında nasıl soru so­
racaklarını, sınıf öğretmeninden tatmin edici derecede bilgi
alamadıkları durumlarda okul müdürünü aramaya hakları
olduğunu ve bu görüşmelerde kendilerini nasıl rahat ve gü­
venli hissedebileceklerini biliyorlardı. İspanyolca konuşan
anne babalar ise daha çok ailelerindeki büyük çocukları ile
nasıl haşa çıkabilecekleri konusunda sorular soruyorlardı.
Oniki-onüç yaşlarındaki çocukları ile uğraşmanın giderek
daha zorlaştığını görüyorlardı. Çocuklarını artık yavaş yavaş
kaybetme duygusu onları çok üzüyordu. Bu kurslar, özellik-

252
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

le de anne-baba olmak üzerine olan dersler, çocukların birer


birey olarak kalsalar da, değişik aşamalardan geçmekte ol­
dukları konusunda ikna olmalarını sağlamıştı.
Değişik durumlar üzerine yapılan tartışmalar her iki
gruptaki ebeveynler için de çok yardımcı olmuştu.

Cüret etmemek cesaret ister, bu cesareti gösterin.

74. İÇGÜDÜLERİNİZİ DİNLEYİN

Akıllı anne babalar kendilerine doğal gelen şeyleri yapmakta;


nesnel çözümlemeler ya da toplumda egemen olan genel
görüşe uygun olduğunu söylese de kendilerine tam olarak
doğru gelmeyen şeyleri sorgulamakta tereddüt etmezler. Ken­
di çocuklukları olumlu geçmişse, bir ebeveyn olarak sahip ol­
dukları sezgilere göre davranmanın akıllıca olacağını öilirler.
Zamanın geçerli eğilimlerini izler hep sağduyularını ve takdir
haklarını kullanırlar. Doğa yasalarına saygı duyarlar. Toplum
geleneklerinin ya da otoritelerinin misillemelerinden çekin­
mezler. Bir ebeveyn olarak taşıdıkları düşünceler doğa ile
uyumlu olduğu sürece, bunu gelişme ve başarı izleyecektir.

Ebeveynliğe ilişkin bilinmeyenler aklınızı karıştırdığında,


kalbinizin sesini dinleyin.

İkinci bebekleri dünyaya geldiğinde Kate bir anaokulunda


öğretmendi, Carl de bir inşaat firmasında çalışıyordu. Corey

2."i:\
GRETA NAGEL, Ph.D.

yaşamının ilk yıllarında, annesi ve babası işteyken büyükan­


nesi ile kaldı. Ama okul çağına yaklaştığında annesi ve babası
diğer çocuklarla kaynaşmasının ve sosyalleşmesinin onun
için daha doğru olacağına karar verdiler. Oğullarının devam
edebileceği bir gündüz bakım programını nasıl bulacakları
konusunu çözümlemek onlar için oldukça basit oldu, çünkü
ikisi de her gün arabalarıyla işlerine giderken sadece bir blok
ötedeki bir çocuk yuvasının önünden geçiyorlardı.
Bu çocuk bakım merkezi, bir zamanlar çevrenin en gös­
terişli evlerinden biri olan büyük ve güzel, eski bir binaday­
dı. Hemen yanındaki üstü kapalı araç girişi çocukların
güvenli bir şekilde bırakılmasını ve alınmasını mümkün
kılıyordu. Ön bahçesinde çeşitli öykü kitaplarındaki çeşitli
çizgi karakterlerin kocaman, parlak ve renkli maketleri var­
dı. Arka bahçedeki kapalı alanda çocuklar salıncaklarda sal­
lanabiliyor, merdivenlere tırmanabiliyor, zıplayan oyuncak­
larla gönüllerince oynayabiliyorlardı. Güvenlikleri de
düşünülmüş, düşüp kendilerini incitmemeleri için yerler
yumuşak minderlerle kaplanmıştı. Buradaki her şey sağlam
ve temizdi. Dahası çevrede yaşayan bütün komşular oranın
ne kadar güvenli, yeterli ve temiz bir yer olduğundan söz
ediyordu. Günlük olarak ödemeleri gereken ücret oldukça
makuldü, üstelik çocuk başına düşen görevli sayısı da olduk­
ça yeterliydi. Gazete ilanlarında denildiği gibi, Öykü Kitabı
Diyarı adındaki bu yuva gerçekten de uygun fiyatlara hari­
ka olanaklar sağlıyordu. Carl ve Kate, bunu denemeleri
gerektiğine karar verdiler.
Başlamak için yazın gelmesini beklediler, çünkü Kate o
zaman birkaç haftalık izin yapabilecekti. O, yoğun okul dö­
nemi boyunca evde birikmiş çeşitli işler ile ilgilenirken, Co­
rey de haftada üç gün yeni okuluna gidebilirdi. Böylece ye-

254
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

ni çevresine yavaş yavaş alışabilir, geçiş dönemi de kademe­


li bir şekilde gerçekleşmiş olurdu. Giriş işlemleri çok kolay
ve açıktı. Carl ve Kate sağlık bilgilerini ve acil durumlarda
aranmasını uygun gördükleri telefon numaralarını içeren
formları doldurdular. Corey orada da çocuk bezi kullanma­
ya devam edebilecekti.
Öykü Kitabı Diyarı'nda geçireceği ilk gün, Corey uyku
saati için çok sevdiği kendi battaniyesini de yanında götür­
müştü. Annesi ve babası onu orada harika zaman
geçireceğine ikna edip hemen ayrıldılar. Günün sonunda
Kate oğlunu almaya geldiğinde, yüzünde kocaman bir
gülümseme olduğunu gördü, yuvanın yöneticisi de
Corey'nin gerçekten çok güzel bir gün geçirdiğini söyledi.
Herşey yolundaydı. Ama ertesi sabah Corey yuvaya gitmek
istemedi. Kate, okuldan yaz için izin aldığını bilen oğlunun
onunla birlikte olmayı istiyor olabileceği için böyle davran­
dığını düşündü; ama biliyordu ki diğer çocuklarla kaynaşıp
programa alıştığında bu tereddütlü ve kararsız durumu
üzerinden atacaktı, bu yüzden yine de oraya gittiler.
Ama Corey sabah ki tutumunu değiştirmemişti. Yakın­
maktan vazgeçmişti ama her sabah olduğu gibi neşeli ve
olumlu değildi. Bir şeylerin yolunda gitmediği çok açıktı ve
Kate ikinci hafta başladığında durumun ne olacağını kesti­
remiyordu. O ve Carl, Corey'e oradaki çocuklardan birinin
kendisine kötü mü davrandığını, yoksa okulda bir şeyden
korkup korkmadığını sordular. Hayır, hiçbir sorun yoktu.
İkinci haftanın sonunda, Kate, oğlunu bıraktıktan hemen
sonra ayrılmak yerine Öykü Kitabı Diyarı'na gittiklerinde
onunla biraz zaman geçirmeye karar verdi. İçeri girdiklerin­
deki çocukların sessizce oyun oynamakta olduklarını gördü­
ler. Yuva yöneticisi, "Corey, içeri gel ve eşyalarını sana ait

255
GRETA NAGEL, Ph.D.

olan küçük dolabına koy. Merhaba Bayan Flanagan. Size


yardımcı olabilir miyim?" diyordu. Herkes çok nazikti. Her
şey çok düzenliydi. Ama hepsi buydu. Sıcak bir karşılama
yoktu. "Bugün ne kadar iyi görünüyorsun" ya da "Bugün
için harika planlarımız var" gibi sözler yoktu. Corey'nin
kendisini özel hissetmesini sağlayacak hiçbir şey yapmamış­
lardı ve annesinin de. Kate, o sabah oradaki küçük çocuk­
ların kendileri için gerçekten güvenli ve güzel etkinliklerle
uğraşmakta olduklarını gözlemlemişti, temiz giyecekler giy­
mek ve sağlıklı, güzel yemekler yemek gibi gereksinimleri de
gayet güzel karşılanıyordu. Ama oranın atmosferi içine sin­
memişti, oğlu için düşündüğü ortamın bu olmadığını hisset­
ti. Her şey fazla resmi ve sterildi.
Sonraki iki hafta boyunca Corey, Öykü Kitabı Diyarı· na
gitmeyi sürdürdü. Ama Kate daha önce yapmaya niyetlen­
diği gibi evde kalıp dolapları düzenlemek ve temizlik yap­
makla uğraşmadı. Bunun yerine, Corey'nin gereksinimlerini
karşılayabilecek bir gündüz bakım merkezi bulabilmek
üzere dikkatli bir arayışa girişti. Şık bir yer olması gerek­
miyordu. Ön bahçesinde parlak renkli maketlerin olması da
gerekli değildi. Varsın en pahalı oyuncaklar elmasındı.
Orada mutlaka olması gerektiğini düşündüğü şeyler, takdir,
sevgi, içten iltifatlar ve ilgi idi. Sonraki hafta bitmeden
Roberta ile tanıştılar. Roberta, evlerine altı yedi kilometre
uzaklıktaki, ama Kate'in her gün işine giderken geçtiği
yolun çok uzağında olmayan bir semtte, çocukların ihtiyaç­
larını gözönüne alarak yeniden düzenlemiş olduğu evinde
çocuklara bakıyordu. Corey sonraki dört yıl boyunca Rober­
ta 'nın Evi'ne gitti, burada ona gereksinim duyduğu her
şeyin en iyisi veriliyordu ve Roberta, Kate'in ve Carl'ın ken­
disine duyduğu güveni sonuna kadar hak ediyordu.

256
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Kate geri dönüp o yaza baktığında içi çok rahat, çünkü


biliyor ki, pekala orasının kendisi için gerçekten iyi bir yer
olduğuna ikna ederek Corey'i evlerinin yakınındaki o bakım
merkezine göndermeye devam edebilirlerdi. Kate oraya git­
mesinin Corey için doğru olmadığına dair içindeki duyguya
kulak verdiği ve ona uyduğu için kendini gerçekten çok
mutlu hissediyor.

Sizin dışınızda kalan herkesin paylaşmakta olduğu popüler


algılamaların yarattığı gelgitlerin karşısında durmaktan
korkmayın.

75. ÇABALARKEN ÖLÇÜLÜ OLUN

Akıllı ebeveynler çocuklarının yaşamlarına kaba, sert ve


kırıcı müdahalelerde bulunmaktan kaçınırlar. Çocukları
büyüdükçe, duydukları endişeyi, gösterecekleri özeni ve
dikkatlerinin üzerlerinde olduğunu onlara gösterir ama
giderek kendi seçimlerini kendilerinin yapmaları gerektiği
önerisinde bulunurlar ve bunu yapabilmelerine de olanak
verirler. Anne babalar çocuklarını çok fazla etkinliğin içine
ittiklerinde ve bunun ısrarla izleyicisi olduklarında sonuçlar
herkes açısından felaket getirici olabilir. Bu davranışları,
hevesli, şevkli ve çok yönlü bireyler ortaya çıkarmak yerine,
isteksizce ve yüzeysel katılım, stres ve hoşnutsuzluk
doğurabilir. Buı:;ıa ek olarak, bazı ebeveynler çocuklarının
büyümekte olması karşısında aşırı endişelere kapılırlar.
Bazıları ise çocuklarını olduklarından büyük davranma

257
GRETA NAGEL, Ph.D.

tuzagına iterler ki bunun etkileri çok kötü olur. Tao 'da an­
ne babalar çocuklarını çocuk olarak görebilip bundan keyif
duymayı öğrenirler.

Çocuklarınıza dikkatle düşünüp taşınmaları için zaman


verin, mantıklı ve akla uygun tercihlerini destekleyin ve
biraz gevşeyin, rahat olun.

Patrick oniki onüç yaşlarına geldiğinde herkes onun basket­


bol oynamayı sürdüreceğini ve okul takımına gireceğini
düşünüyordu. Uzun boylu ve yetenekliydi. Ama Patrick'in
farklı düşünceleri vardı. İlk gün seçmelere gitmiş ve koçun
alıştırmaları askeri bir disiplin içinde yaptırmakta olduğunu
görmüştü. Oyuncular zorlama bir şekilde şarkılar söylüyor,
bağırıyor, spor salonunun çevresinde elleri havada koşuyor­
lardı. Koça bakarsanız, bu tür bir disiplin genç erkekler için
iyiydi. Patrick'e göre ise barbarcaydı. Diğer çocuklar bu tür
şeylerden hoşlanıyorlarsa bu kendilerinin bileceği bir şeydi.
Ama o bütün bu!lların bir parçası olmak istemiyordu.
Zaman geçtikçe, Margaret ve Lew sık sık oğullarına okul­
daki programlar dışında başka etkinliklere katılması için
önerilerde bulundular. Çeşitli kurs programlarının, yaz
kamplarının, değişik dersler almanın ya da oyun ve dansları
da içeren çeşitli okul etkinliklerine katılmanın ne kadar zevk­
li ve eğlenceli olabileceğine işaret ettiler. Ama hemen hemen
her zaman yanıtı hayır oluyordu. Patrick annesine ve
babasına birçok kez kız kardeşinin ve kendisinin büyümekte
oldukları yılların nasıl olduğunu hatırlatma gereği duyuyor­
du. "Küçükken tüm bu şeyleri yapmanız gerekmiyor" diyor­
du, "Çocuklar okuldan sonra oyun oynarlar ve o yaşlarda
yaz tatillerinde dinlenip rahatınıza baktığınız zamanlardır."

258
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Ev ödevlerini bitirdiği sürece hafta sonlarında arkadaşlarıyla


zaman geçirmesinin sakıncalı olmadığı konusunda onları
inandırıcı sözler söylüyordu. "Benim için endişelenmeyin.
Evde olmak hoşuma gidiyor. Burada istediğim gibi resim
yapabiliyorum. Video oyunları ·oynamak da beynimi çürüt­
mez. Öylece oturup kitabımı da okuyabilirim."
Birçok arkadaşının aksine Patrick okuldan çıktıktan son­
ra birçok zorunlu etkinlik için oradan oraya koşturup dur­
madı. Bunun yerine, haftada bir kez akşamüstü saatlerinde
çizim ve resim dersleri almayı seçti, ayda bir kez toplanan
bir klübe üye oldu, çoğu gün okuldan eve üç dört kilomet­
re kadar yürüdü, bir şeyler atıştırdı ve evde yapmaktan hoş­
landığı birçok şeyden birini seçip onu yaptı. Garajda ağırlık
çalıştı. Garajın yanındaki potasında basket oynadı. İspan­
yolca yayın yapan bir kanaldaki amatör yetenekler şovunu
seyretti. İspanyolca, kimya, İngilizce, sağlık bilgisi ve
trigonometri derslerinden verilen ödevleri yaptı. Batı Af­
rika'da hayvan besiciliğini öğrenen bir grup için inek satın
almakta olan bir organizasyona bağışta bulundu. Ve çizim
masasında saatler boyunca karikatürler çizdi, yüz
ifadelerinin, çeşitli organların, duruşların ya da hareketlerin
çizimleri üzerinde çalıştı. Hatta bir taburenin üstüne bir çiz­
gi roman kahramanının kocaman yüzünü çizip boyadı.
Margaret ve Lew, Patrick'in evlerindeki kitaplıktan, bazı­
larını üniversite yıllarına kadar kendilerinin bile anlamaya­
caklarını düşünüp okumakla uğraşmadıkları kitapları alıp
okumakta olduğunu fark ettiler. Kol kasları gelişiyor ve güç­
leniyordu. İspanyolcası çok ilerlemişti ve bu dili gerçekten
çok seviyordu. Okulda notları mükemmeldi. Çizgi romanlar
çizme yeteneği �ayesinde okul gazetesinde bir görev almıştı.

259
GRETA NAGEL, Ph.D.

Patrick de bir şeyler yapmıştı, ama onları kendi bildiği


şekilde yapmıştı.

Uğraşıp çabalamamakla, hayata değer vermiş olun.

76. ESNEK İNSANLAR HER ZAMAN DAHA ÜSTÜNDÜR

Sert ve kolaylıkla kırılabilecek olan şeyler "ölümle dost"tur.


Yumuşak ve esnek olanlar ise "yaşamla". Sert ve katı olmak
dirence davet çıkarır. Gerçek güç, eğilip bükülebilme
yeteneğinde yatar. Akıllı ebeveynler, geri adım atmak
zorunda kalmakla, en baştan beri hiç k;ıtı emirler dikte et­
memiş olmak arasındaki faikı bilirler. Bir çocuk olumsuz bir
davranış sergilediğinde ya da uygun olmayan bir etkinliğe
yöneldiğinde, ebeveynleri onu tehlikeden uzaklaştırmak için
ilgisini başka yönlere çekmeyi deneyebilirler. Sözkonusu
küçük bir çocuk olduğunda, ilginç bir kitap ya da görüntü
ile bunu sağlayabilirler. Daha büyük yaşlardaki çocuklar için
ise, potansiyel olumsuzluklar içeren etkinliklere ve davranış­
lara olan ilgilerini kaybetmelerini ya da başka yöne kaydır­
malarını, farklı bir yere gittiklerinde gördükleri değişik man­
zaralar, kendilerine yapılan güzel bir sürpriz ya da gülünç
bir anın kendileri ile paylaşılması sağlayabilir.

Çocuklarınızla ilgilenme biçiminiz nazik ve yumuşak ol­


sun. Bütün kuralların istisnaları olduğunu ve bu istisnaların
çoğu kez yeni şeyler öğrenmenin kaynağı olduğunu unut­
mayın.

260
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

"Evet del" Bu, Flanaganların aralarında yaptıkları bir


şakadır. Bir süre çok moda olmuş olan "Hayır de!" ile bağ­
lantısı yüzünden bunu çok komik bulurlar, ama aynı
zamanda bu aile için gerçekten anlamlı ve doğru bir sözdür
de. Evde sık sık "Akışına bırak!" derler. Kate ailedeki her­
kese çocuk yuvası öğretmenlerinin esnek davranabilme
konusunda birer uzman olduklarını söyler. Çünkü her an
her şey olabilir. Çocuklardan birinin babası kapıya gelir ve
işe yetişmeden önce oğlu ya da kızı hakkında biraz konuş­
mak tster. Küçük bir kız öğrenci pantolonunu ıslatmıştır ve
bundan çok utanıyordur. Oğlanlardan biri az önce kusmuş­
tur ve kendini hiç iyi hissetmiyordur. Civcivler kabuklarını
çatlatıp yumurtalardan çıkmak üzeredir. Halının üzerinde
bir uğur böceği vardır. Ve bütün masanın üzerine henüz süt
dökülmüştür... Neden sinirlenilsin ki?
Ama bu, Flanaganların evinde her şeyin akışına bırakıl­
dığı ve herkesin "istediğini yapabileceği" anlamına gelmez.
Holly'nin de, Corey'nin de dışarıya çıkmak konusunda uy­
maları gereken kurallar vardır. Ertesi gün okula gidilecek
akşamlarda, sırf eğlenmek için dışarı çıkılmaz, ödevler
yapılır ve ders çalışılır. Odalarını her hafta cuma gününden
önce toplayıp temizlemiş olmaları gerekir. Hafta sonlarında
eve dönmüş olmaları gereken saat ise -ki buna Cinderella
saati derler- en geç yarımdır.
Corey, birçok sportif etkinlikle uğraşır ve hafta sonların­
da gün boyu bunlarla zaman geçirdikten sonra, dönmüş ol­
ması gereken saatten önce, hatta onikiden önce eve gelmiş
olur. Yine de o yaşlardaki çocukların günlük yaşamlarında
ortaya her an çeşitli beklenmedik olaylar ya da hesapta ol­
mayan etkinlikler çıkabilir. Bu yüzden, Carl ve Kate, çocuk­
larının, planlarda değişiklik yapmak için makul gerekçeleri

261
GRETA NAGEL, Ph.D.

varsa bunları dinlemek konusunda dikkatli davranırlar. Ta­


kımının önemli bir basketbol maçı kazanmış olduğu gece
Corey eve döndüğünde saat biri geçiyordu, gelince de arka­
daşlarıyla kutlama yapmak üzere komşu kentteki bütün ge­
ce boyunca açık bir restoran-kafe 'ye gitmek üzere tekrar
çıkmak istedi. Ve öyle yaptı. Bir başka zaman, yakın bir ar­
kadaşı, evinde parti vermişti ve ondan parti bittikten sonra
kalıp kendisine yardımcı olmasını rica etmişti. Kalıp yardım
etmesine ve evde olunması gereken saatten çok sonra eve
dönmesine izin vermişlerdi. Mezuniyet balosu gibi özel
olayların olduğu zamanlar da, eve sabaha karşı üçten önce
gelmek zorunda olmadıkları anlamına geliyordu.

Yaşam yumuşak ve esnektir, ölüm ise katı ve sert.

77. KUSURSUZLUCUN ÖDÜLÜ


KUSURSUZLUCUN KENDİSİDİR

Birçok ebeveyn, harçlıkları ve çeşitli ödülleri, çocuklarını


ödüllendirmek ya da cezalandırmak için bir araç olarak kul­
lanarak, onların önüne başarıya ulaşmaya özendirici olanak­
lar ve başarıya ulaştıklarında alabileceklerini bildikleri ödül­
ler sunarlar. Zaten, içinde yaşadıkları toplum da kupalar,
madalyalar, başarı sertifikaları ve para ödülleri ile doludur.
Tüm bu özendirici ve teşvik edici şeyler, bireyin dışındadır.
Tao 'da ise ebeveynler çocuklarının kendi içinde varolan mo­
tivasyonu yüreklendirmenin yollarını ararlar. Alçakgönüllü­
lük ve yumuşakbaşlılık Yöntemin bir parçasıdır ve herkesçe
paylaşılır.

262
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Çocuklarınız için eğlenceli olan, onlara neşe veren ve on­


ların katılımlarını sağlayan etkinliklerin neler olduğunun
farkında olabilmeyi öğrenin ve yaptığınız yorumlarla olsun,
sorduğunuz sorularla olsun, bunların çocuklarınızın ken­
dileri için ne derece meşgul edici ve zevk alınabilecek etkin­
likler olduğu üzerinde geriye bakıp bir düşünün. Övün­
menin ve yüksekten atmanın başarıdan bir şeyler alıp götür­
düğünü aklınızdan çıkarmayın.

Patdck, okul öncesi dönemlerinde resim yapmayı çok sever­


di. Mutfak masasında oturup, bir saat, belki daha uzun bir
süre, birbiri ardına çeşitli yaratıklar ya da sahneler çizebilir­
di. Margaret ve Lew, onun resimlerinin altında yatan öykü­
leri anlatmasını dinlemekten çok hoşlanırlardı, kendileri de
bu öykülere eklemeler yaparlardı. İlkokul yıllarında, Patrick
sınıfında artık bir sanatçı olarak tanınıyordu. Öğretmenleri
anlayışlı insanlardı: Ödev kağıtlarının yazılı bölümlerini
bitirdikten sonra köşelerine çeşitli resimler yapmasına izin
veriyorlar, herhangi bir sınırlaması olmayan sosyal bilgiler
ve fen aktivitelerinde, yanıtlarını resimli olarak vermesi için
onu yönlendiriyorlardı. Çalışmaları okuldaki resim yarış­
malarına katıldığında, bazen birinci geliyordu, ama her
zaman değil. Çoğu kez başka bir öğrencinin yaptığı resim
mavi kurdele ile ödüllendiriliyordu. Ama kazanan öğrenci
"Aramızdaki gerçek sanatçı Patrick' dir" gibi şeyler söylüyor­
du ve Patrick için anlamlı ve önemli olan da buydu zaten,
sanatçı olmak.
Ödüller her zaman düşündüğümüz şeyi ifade etmeyebilir
ve düşündüğümüz gibi anlam taşımayabilir. Cynthia tüm
lise yılları boyunca güzel kompozisyonlar yazmıştı. Ama İn­
gilizce öğretmeninden sınıfın en iyisi olduğuna ilişkin hiç

263
GRETA NAGEL, Ph.D.

övücü sözler duymamıştı, bu yüzden okullarının bulunduğu


bölgenin kompozisyon ödülünü kazanmak çok hoşuna git­
mişti. Çeşitli okullardan toplam yedi kişinin oluşturduğu bir
jüri heyeti, bölgelerindeki altı liseden topladıkları kompozis­
yonlar arasında kendisinin yazmış olduğu kompozisyonun
en iyi yedi kompozisyondan biri seçildiğini açıklamıştı. Ken­
disinde güçlü bir şekilde yazma isteği doğuracak bir konu
olduğunda, tutkuyla ve güzel yazılar yazdığı çok açıktı.
Cynthia, fen bilimlerine de oldukça ilgili ve yetenekliydi.
Liselerarası bilim fuarlarına da kendine güvenerek katılıyor­
du. O yıl eyaletlerindeki bilim fuarında hem iki bilim ödülü
hem de Sweepstakes ödülünü kazanması hem onu, hem de
annesini ve babasını çok memnun etti.
Ancak, ileriki yıllarda görüldü ki, bu ödülleri almış ol­
ması Cynthia'nın üniversitede kendine branş olarak İngiliz
Dili ve Edebiyatı'nı ya da bir bilim dalını seçeceğini göster­
miyordu. Cythia kazanmaktan keyif almıştı, ama müzik
dinlemek ve yaratıcı sanatların birçok dalı ile ilgilenip bun­
lardan keyif alabilmek onun için çok daha büyük önem
taşıyordu. Sahip olduğu sunuş yeteneği, sanat çalışmalarına
harcadığı dikkat ve ilgilendiği şeyleri yakından gözlem­
leyebiliyor olması, zamanını iyi ve doğru şekilde değerlen­
dirmiş olduğunun asıl göstergesi ve belki de kariyerini doğ­
ru şekilde planladığının asıl habercisiydi.

Sahip olduğu yeteneği gerçekten hak eden bir kişi daha faz­
lası için hak iddia etmez. Kusursuzluk kendi içinde, başlı
başına bir ödüldür.

264
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

78. YUMUŞAK VE ZAYIF, AMA GÜÇLÜ VE SERT OLUN

Akıllı ebeveynler kendilerine içinde bulundukları koşullara


uygun biçim vermeyi öğrenirler. Zamanın değişmekte ol­
duğunu gösteren birçok belirtiyle birden başa çıkmaları
gereklidir. Çocuklarına, kendileri gibi olarak ve onlara ne
yapmaları gerektiğini söylemek yerine değişik durumlara
kendilerinin nasıl tepkiler verdiğini göstererek yol gösterici
olabilirler.
Roma 'dayken Romalılar gibi davranın, ama kendi birey­
sel kimliğinizi de koruyun. Çocuklarınızın verecekleri karar­
ların kendilerine ait olduğunu unutmayın.

Dot, şefkatli ve anlayışlı olmanın önemli olduğunu bilir.


Zaman zaman kendi zayıflıklarını açığa vurmanın çocuk­
larına da aynı şeyi yapma izni verdiğini öğrenmiştir.
Mükemmel olmamanın hiçbir sakıncası yoktur. Ama çocuk­
larınıza bol bol sevgi gösterin. Her çocuğunuzun birer birey
olduğunu aklınızdan çıkarmadan buna uygun ve bununla
tutarlı olacak şekilde davranın ama hepsine aynı şekilde
davranmanız şart değildir. Bir şey söylediğinizde, bunu
sonuca götürün.
John ve Dot, kızları Polly'e sonbaharda kıyafetler alması
için harçlık verdiklerinde, bunu, ilkbahara kadar gereksinim
duyacağı giysilerin tümünü düşünerek o şekilde harcaması
gerektiğini açıkça belirtirlerdi. Ama bir yıl, Polly bir çift çiz­
me almaya karar verdi. Gerçekten güzel çizmelerdi, o kadar
güzellerdi ki, satın almak için cebindeki parayı son
kuruşuna kadar harcaması gerekecekti. Ama bu Polly'yi

265
GRETA NAGEL, Ph.D.

durduramamıştı. Zaten onu çok az şey verdiği karardan


döndürebilirdi. Sakin ve· kolay bir şekilde karar verdi ve
çizmelerini aldı. John ve Dot bu müsrifçe alışverişi eleş­
tirecek birkaç söz söyleyecek oldular ama sadece çiz­
melerinin gerçekten güzel olduğunu söylemekle ve ne kadar
değerli oldukları şeklinde bir yorumda bulunmakla yetin­
diler. Biliyorlardı ki Polly'nin cepleri bomboş kalmıştı ama
o bununla bir şekilde başa çıkmanın yolunu bulabilirdi.
Polly, insan ilişkilerinde zaman zaman otorite figürlerine
karşı takındığı olumsuz "tavır"larla tanınıyor olsa da, hayvan­
lara her zaman sevgi dolu bir kalple yaklaşmıştı. Bir kış, ev­
cil hayvanlar satan bir mağazaya gitti ve iki tavşan satın aldı.
Satıcı kendinden gayet emin "İkisi de dişi" demişti. Ama çok
geçmeden tavşanlar yavrulamaya başladılar. Pat ve Pam'\Il
adlarını, Pat ve Pete olarak değiştirmek zorunda kaldı. Polly,
tavşan ailesinin evlerinin arkasında geçici olarak yaptıkları tel­
le kaplanmış alanda yeterince korunamadıklarını düşünerek
üzülüyordu. Yağmurlar başladığında onları evin dışında
bırakmaya gönlü razı olmadı ve dolabının yanına, aşağı at­
layıp dışarı çıkmalarını engelleyecek bir düzenek kurarak,
odasını tavşanların yaşayabileceği şekilde düzenledi. Ama bu
kürklü konukları bir gün yaşadıkları yerden nasıl duvara sıç­
rayıp oradan bütün odaya dağılabileceklerini ve kendilerini
evlerinde gibi rahat hissedebileceklerini keşfettiler. Ertesi gün
etrafta bıraktıkları küçük dışkı topaklarının keskin kokusu
bütün evi sarmıştı. John, Polly'i ikna etmeyi başardı ve tav­
şanları yine eskiden yaşadıkları yere yerleştirmesine ama bu
kez üstlerine onları koruyacak bir çatı yapmasına yardım et­
ti. Tavşanların onun için ne büyük önem taşıdığını biliyordu
ve onlara karşı böylesine sevecen ve düşünceli davrandığını
görmek de kendileri için çok önemliydi. Yaşam alanlarını yeni

266
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

tellerle çevrelediler, atlayıp zıplayabilmeleri için zemini tahta


kapladılar ve yağmurun girmesini engelleyen bir çatı yaptılar.
Şimdi her şey güzel olmuştu.

Önderlik etmek, sorumluluk alabilmeyi gerektirir. Yol gös­


terirken, fikrinizden dönmeyin ama elinizi sevgiyle onlara
uzatın.

79. DİKKATİNİZİ BAŞKALARININ


HATALARINA ÇEVİRMEYİN

Akıllı ebeveynler çocuklarının başarı göstermesini umar ve


başarılı oldukları şeyleri arayıp bulmaya çalışırlar. Kendilerini
ya da çocuklarını kuşatan ve rahatsız eden sorunlar için suçu
başkalarında aramazlar. Nedenler içeride bir yerlerde yat­
maktadır. Bilmedikleri şeyler için çocuklarını suçlamazlar.
Böyle ebeveynler, çocuklarının yazmış olduğu şeyleri okur­
ken ya da yaptıkları şeyleri gözlemlerken, içlerinde övülecek
nitelikleri ya da uyuşabilecekleri fikirleri arayıp bulmaya
çalışırlar. Çocukların da, tıpkı her yaştan diğer insanlar gibi,
eleştiriler karşısında iyi tepki vermeyeceklerini bilirler.

Çocuklarınızı asla başkalarının önünde küçümsememeye


çalışın. Çocuklarınızın kendi tutum ve davranışları üzerinde
düşünebilen insanlar olmasını sağlayın. İyi bir iş yaptıkların­
da bunu bilebilecek olduklarına ve aynı şekilde iyi bir şey
yapmadıklarında da bunu fark edebileceklerine güvenin.

267
GRETA NAGEL, Ph.D.

Kendini huzurlu bir yaşama adamış, sessiz sakin bir kadın


olan Mapita, çocuklarının uğraşmayı seçtikleri spor dalı ile
uzun süre mücadele etti. Güreş tehlikeli bir spordu. Katıl­
dıkları birçok müsabakayı izlemeye gittiyse de, önemli kar­
şılaşmalardan bazılarında evde kalmayı tercih ettiği de oldu.
Çünkü seyretmek onun için oldukça acı verici oluyordu.
Ybe de, bu sporla uğraşmakta oldukları için çocuklarının
başının etini yemedi. Saldırganca sayılabilecek hamlelerini
ve korkutucu hareketlerini eleştirmedi.

1
Evet, saldırgan ve hırslılardı. Rakiplerine gözdağı vermek
ve şampiyon olmak istiyorlardı. Ama aynı zamanda sevgi ve
şefkat dolu çocuklardı ve sırf karşısındakini incitmek adına
kimseye zarar vermeyecekleri herkesçe biliniyordu.
İzlediği onca karşılaşmanın içinde bir tanesi vardı ki,
Mapita için çok anlamlıydı. Samuel takımı için inanılmaz iş­
ler başarıyordu. Bir maçta, beş puan üstünlükle kazanmak
üzereyken, rakibinin boynunu kıstırmış olduğunu gördü ve
onu kafa kola aldı. Oysa onu o şekil'1e tutmaya devam
edebilirdi, oyunun kurallarına uygundu. Ama bunu yapmak
yerine farklı bir strateji uyguladı; tutuş biçimini rakibinin
nefes alabilmesini mümkün kılacak biçimde değiştirdi.
Maçın sonunda Samuel rakibini tuşa getirip galip geldi.
Maçtan sonra Kelly Lisesi'nden olan rakibi yanına geldi ve
ona teşekkür etti. Samuel. çocuğun kendisine "Boynumu
gevşettiğin için teşekkür ederim" derken yüzündeki ifadeyi
hiç unutmayacağını söyler.
Mapita, okulundaki, çevre okullarla işbirliği içinde yürü­
tülmekte olan ana-baba eğitim kurslarında diğer öğretmen­
lerle beraber eğitmenlik yaparken, en zor gelen derslerden
ikisinin şu ev ödevlerinin verilmiş olduğu dersler olduğunu
gördü. Yapmış ya da söylemiş olduğunuz ama sonunda ço-

268
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN T AOSU

cuğunuza yardımcı olmak yerine, ona zarar vermiş bir şey


için ondan özür dileyin; ve çocuğunuzun yapmış olduğu iyi
bir şey için onu doğrudan kutlayın ve övgüde bulunun. Bu
derslerden sonra kendisi de, kendi aile yaşantısı üzerinde
bir süre düşünmüştü. Özür dilemek zor gelir, çünkü anne
babalar kolayca ebeveyn olduklarına göre haklı olduklarını
düşünme yanılgısına düşerler; ve özür dilemek isteseler bile
uygun sözcükleri bulabilmekte zorlanırlar. Mapita bu gibi
durumlarda şöyle cümleler kullanmaya çalışır: "Her şeyi bil­
mediğimi ben de biliyorum. Hata yapmaktan hiç hoşla\'
marn ama tıpkı diğer pek çok ebeveyn gibi ben de zaman
zaman hata yapıyorum." Çocuklarına dırdır etmemek, onla­
rın sürekli olarak başını yememek konusunda son derece bi­
linçli davranır ve kendini istemeden de olsa bunu yaparken
yakaladığı zamanlarda çocuklarından özür diler.
Çocuklarımıza övgüde bulunmayı, onlara övücü sözler
söylemeyi aklımızdan çıkarmamak, bunları düzenli olarak
yapmak bazen zordur ama Mapita bunu mümkün olduğun­
ca sık yapmaya çalışır. Jacob alet çantasını birine ödünç ver­
diğinde diğer insanlara karşı bu kadar cömert olduğu için
onunla iftihar ettiğini söylemişti. İşi için birlikte katıldıkları
bir akşam yemeğinde çok iyi birer konuk oldukları için her
iki oğluna da iltifatta bulunmuştu. O yemeğe ailelerin çocuk­
ları da çağırılmış olmasına rağmen, ikizler orada bulunan
otuz yaşın altındaki tek davetliler olmuşlardı. Farklı masalara
düşmüş, annelerinden ve birbirlerinden uzakta oturmak
zorunda kalmışlardı. Mapita, ertesi gün işe gittiğinde iş ar­
kadaşlarından çoğu ona gelip oğullarının ne kadar hoşsohbet
çocuklar olduğunu söylemiş, onlarla tanışmış ve zaman geçir­
miş olmaktan duydukları hoşnutluğu belirtmişlerdi.

269
GRETA NAGEL, Ph.D.

İyilik, nezaket ve incelikle uyum içindedir. Başka insanları


suçlamayın.

80. HALİNİZDEN HOŞNUT OLUN VE


EVİNİZDE OLMAKTAN KEYİF DUYUN

Akıllı ebeveynler evlerini, içinde bulunmaktan zevk


alınacak, cazip yerler durumuna getirirler. "Bir evi yuva
yapan " temel unsurlar o kadar da çok nadir rastlanan, eşi
benzeri olmayan şeyler değildir. Her evde masa, yatak ve
aile üyelerinin dinlenip rahatlayabilecekleri alanlar vardır.
Çağımızda hemen hemen her evde televizyon da vardır.
Tabii ki, bu eşyaların sayısı ve değeri aileden aileye farklılık
gösterir. Tao 'da, ebeveynler diğer evlerin kendilerininkin­
den daha iyi ya da güzel değil, sadece daha farklı ol­
duğunun ve "bir evi yuvaya dönüştürürken" önemli olanın
eşyalar değil, içindeki duygular olduğunun farkına varırlar.
Günün sonunda bir çift yorgun ayağı kabul eden eski ve
ucuz bir sehpa, aile üyelerinden bazıları için ünlü bir
tasarımcının imzasını taşıyan, parıltılı ama "Aman dikkat,
bana pek yaklaşmayın/" diye bağıran bir parçadan çok daha
keyif verici olabilir.

Evinizi döşerken eşyaların işlevi üzerinde yoğunlaşın ve


çevrenizin ailenin birbirinden farklı özelliklere sahip
üyelerinin her birinin kendisini ifade edebilmesine uygun ol­
masına olanak verin.

?70
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Williams ailesinin evi, içinde yaşanıldıgı görüntüsünü verir.


Zengin görünüşlü ve şık değildir; süslü püslü olmadığı da
kesindir. Pekçok kişi pratik ve rahat bir ev olduğunu söyler.
Margaret bazen şakayla karışık, evlerini "erken dönem Or­
du Hayır Kurumu tarzı" dekore ettiklerini söyler. Yemek
odası takımı, oturma odalarındaki koltuklar, yatak odaların­
daki koltuklar, masalar, lambalar ve mutfak araç-gereç­
lerinin çoğu hep ikinci eldir ve büyük bölümü bu hayır
kurumundan satın alınmıştır. Çok uzun zaman önce üretil­
miş 9lsalar da -1948 model demir ızgara gibi- işlerini gayet
iyi görürler ve görünümleri iyidir.
Dekor, aile üyelerinin hepsinden bir iz taşır. Duvarlarda
çocukların yapmış olduğu çeşitli resimler asılıdır ve evin her
yanına yıllar içinde ailecek yaptıkları gezilerde ve tatillerde
çekilmiş resimler dağılmıştır. Bazı duvarlarda da aile resim­
leri asılıdır. Bunların yanında, Margaret kuş ve insan hey­
kelcikleri ve kabartmaları toplamayı sever -bunlar öyle süs­
lü ve pahalı şeyler değillerdir-. Ailesinden kişilerin yaptığı
sanatsal çalışmaları çok sever, çocukların tahta mandallar ya
da ağaç üzerine yapmış oldukları çalışmaları da kolek­
siyonuna dahil etmiştir. Bu koleksiyonda annesi ile
babasının 19.58'deki evlilik yıldönümü pastalarının tepesin­
de bulunan küçük plastik bir karı-koca figürü ve Dünya Aile
Yılı'nda UNICEF'den ısmarlamış olduğu sabundan yapılma
küçük bir aile heykeli de vardır. Çocukların ikisinin de
odalarında en sevdikleri anı nesneleri ve anıları iliştirdikleri
ilan tahtaları vardır. Aile ilan tahtası ise çamaşır odasın­
dadır ve üzeri çizimler, ilginç sözler ve anılarla doludur. Bir
diğeri ise buzdolabı kapağının üzerine yapışıktır. Burada da
aile dostlarının ve akrabaların göndermiş olduğu çeşitli
fotoğraflar, aile üyelerinin almış olduğu ödül ve sertifikalar,

271
GRETA NAGEL, Ph.D.

gazetelerden kesilmiş çizgi roman kareleri ve önemli telefon


mesajları yer alır.
Son zamanlarda Margaret'in gözü 1970 yılında satın al­
mış oldukları koltuklarına takılmıştı. Portakal rengi, yeşil ve
altın sarısı renkteki döşemeler, çocukların özellikle son yıllar­
da geç vakitlere kadar üzerinde oturup televizyon seyretme­
lerine, düzenli olarak patlamış mısır ve cips yemelerine ve
son bir yıldır onlarla beraber yaşayan kedilerine onca dayan­
dıktan sonra, oldukça kasvetli ve iç sıkıcı görünüyordu. Lew
ona güzel ve yeni bir koltuk almanın iyi bir fikir olmadığını,
çünkü herkes kendine bir çeki düzen verip, koltukta oturur­
ken daha resmi davranmaya başlamadıkça, bu koltuğun da,
çocukların her zamanki türden davranışları ve bitmek tüken­
mek bilmeyen saldırıları karşısında ilk alındığı günkü görü­
nümünü koruyamayacağını, aynca yeni bir koltuk almak için
gereken parayı karşılayamayacaklarını hatırlattı. Margaret,
bu eski yüzlü, biraz pejmürde koltuğu yenilemek konusun­
daki hevesi kırılınca, Cynthia'nın yılbaşından önce kendisi­
ne göz gezdirmesi için vermiş olduğu ısmarlama katalogu­
nun sayfalarını karıştırmaya başladı. Bu sayfalarda dekoratör
elt değmiş gibi görünen "yepyeni" eşyalar vardı ve bunlar
ona bir fikir verdi; bütün koltuklar kılıfla kaplıydı. Yıllar ön­
ce yatak için iki kılıf dikmek zorunda kaldığını ve bundan hiç
hoşlanmadığını hatırladı, ama hem ucuza mal olacak, hem
de koltuklarına bir mağazadan yeni satın alınmış görüntüsü
verecek bu tür kılıfları nerede bulup satın alabileceğini bili­
yordu. Ona kalırsa, koltuklarını şöyle koyu, "kir renginde"
bir kılıfla kaplamak harika oİurdu.

272
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Kendi evinizin en rahat yer olduğunu unutmayın. Tepenin


ardındaki çimenler her zaman buradakinden daha yeşil de­
ğildir. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür derler, ama
her zaman böyle değildir. Bir evin yüksek tavanlarının ol­
ması, sadece ısıtma giderlerine katkıda bulunur.

81. GERÇEKLERİ İFADE EDEN VE İÇTEN GELEN


SÖZLER SÜSLÜ VE GÖSTERİŞLİ DEĞİLDİR, SÜSLÜ
VE GÖSTERİŞLİ SÖZLER İSE GERÇEKLERİ İFADE
EDEN, İÇTEN SÖZLER DEĞİLDİR. BAŞKALARI
İÇİN NE KADAR ÇOK ŞEY YAPARSANIZ,
O KADAR ÇOK ŞEY KAZANIRSINIZ

Akıllıca ebeveynlik yapabilmek için, akademik kariyer yap­


mış bir uzmanın kullandığı süslü püslü sözlere gerek yoktur.
Çalışmak için çalışmaya -hem de saatlerce çalışmaya- gerek
vardır. Kendinize, Yöntemin bir parçası olan bir yol açabil­
mek için, buna bir de sade ve süssüz bir konuşma ve sağ­
duyunuzu ekleyin ve herkes için geçerli ve genel olmayan
birkaç fikri de aralarına katın.

Çok küçük yaştaki çocuklar bile başkalarına bir şeyler


vermenin ne büyük bir zevk olduğunu keşfedebilirler. Bazı
çocuklar için oyuncaklarını başkalarıyla paylaşmak zordur.
Sahip oldukları her şeyi paylaşmaları zorunlu değildir elbet­
te -ki bu akıllıca da değildir zaten-, ama anne babalar böy­
le durumlarda çocuklarını arkadaşları ile tekrar biraraya gel­
meden önce karşılarına alıp, onlara, ilgili bir şekilde, paylaş­
ma konusunda bildiklerini anlatıp yol gösterebilir, bu konu­
da onlardan beklentilerinin neler olduğunu karşılıklı olarak

273
GRETA NAGEL, Ph.D.

tartışa.bilirler. Değer verdikleri a.ma. evlerine gelen konuğun


kola.yca. kıra.bileceği türden oyunca.kla.r bir kenara. ka.ldırıl­
ma.lıdır. Pa.yla.şma.nın annelerine, ba.ba.la.rına., a.bla.la.rına. ya.
da. ağa.beylerine na.sıl keyif ve mutluluk verdiğini görebil­
meleri de önemlidir.
Çocukla.rınıza. ba.şka. insa.nla.ra. yardımcı ola.bilmenin
getireceği sevinç ve neşeyi öğretin. Ama. ba.şka.larına. yardım­
cı olmanın, za.ma.nla.rının çok büyük bölümünü a.lır duruma.
gelmemesi için onları uyarın. Çocuklar, eğer bu, kendilerini
anne ba.bala.rı ile geçirecekleri za.ma.nda.n yoksun bırakıyor­
sa., ba.şka.la.rına. yardımcı olma.ya. ça.lışma.nın olumlu yanını
ta.m ola.ra.k görüp anla.ya.ma.zla.r.

Holly, liseyi bitirir bitirmez Watts kentinde düzenlenen


Beşeri Yerleşim Organizasyonu' na gönüllü olarak katılma
fırsatını bulmuştu. Bu organizasyonda, güvenlik ekibinde
yer aldı. Gelip giden katılımcıların kimliklerini ve çantaları
kontrol ediyordu. Üniversite yıllarında da, yerleşke yakın­
larında, işçi sınıfından insanların yaşamakta olduğu bir
mahallede bulunan bir ilkokulda gönüllü olarak çalıştı. Haf­
tanın belirli günlerinde, okuldaki dersleri bittikten sonra bu
ilkokula gidiyor, "küçük dostları" ile kitap okuyor, sözcük
oyunları oynuyor ve okuma yeteneklerini geliştirmek için
onlara özel ders veriyordu.
Corey de, lise yıllarında Özel Olimpiyatlar'a katılımcı ol­
muştu. Daha lise birinci sınıftayken ona yarışmacılardan
birine eşlik etme görevi verilmişti. Eşlik edeceği sporcu on­
yedi yaşında, 1.98 cm. boyunda çok iyi bir atletti. Corey
için kendinden yaşça büyük biriyle iletişim kurmak oldukça
korkutucu olsa da, ilgilenmekle görevli olduğu bu atlete yar-

?74
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

dımcı olmak üzere onunla birlikte olduğu zamanlarda, ona


söyleyeceği şeyleri düşünüp taşınıp bulmaya çabalıyordu.
Corey'nin bir sonraki Özel Olimpiyatlar'da eşlik ettiği kişi
ise kırk yaşında bir sporcuydu. Corey kendinden yaşça
büyük insanlarla nasıl iletişim kuracağını artık öğrenmişti ve
bu konuda endişelenmesine gerek kalmadığı için mutluydu.

Flanagan ailesinde gönüllü etkinliklerde bulunmak, her


zaman teşvik edilmiş ve yüreklendirilmiştir. Liseden okul
birincisi olarak mezun olurken yaptığı konuşmada Holly,
babasından gururla söz etmişti:

Takvimler 60'lı yılları gösterdiğinde, artık bizim anne


babalarımızın kuşağı başlamıştı; bütün insanların,
bütün dünyayı paylaşmalarının hayalini kuran bir
kuşak... Bu gelişmelerin ışığında, evlerden birinde de,
benim babam yetişiyordu; o günlerde geçerli olan fikir­
lerden etkilenerek, kendi kafasındaki fikirleri oluş­
turuyordu. Ebeveynleri yıllar içinde edinmiş oldukları
farklı idealleri onunla paylaştılar. Bütün insanlara karşı
duyarlı olmaya ve sahip olunan iyi huylara saygı bes­
leyip takdir etmeye önem vermek de bunlar arasınday­
dı. Böylece daha başında olduğu yolda ilerlemeye baş­
ladı, bu yol onu ondokuz yaşında Vietnam'a kadar
götürdü.
Cari 60'lı yıllarda Vietnam'da, Hava Kuvvetleri'nde
görevliyken, Bein Hoa' da bir masabaşı göreve atanmıştı.
Günleri sıradan işlerle, emirlerin kaleme alınması ve diğer
yazım çizim işleriyle geçiyordu. Hafta sonlarında ise kentin
öbür ucundaki öksüzler evine gidiyor, zamanını orada
geçiriyor, yararlı olmaya çalışıyordu. Katoliklerin yaşamak­
ta olduğu bu kapalı bölgede, prefabrik askeri barakalarda,
çeşitli işlere, özellikle de temizlik ve küçük onarım işlerine

275
GRETA NAGEL, Ph.D.

yardımcı oluyordu. Yemek zamanı yaklaşırken masaların


hazırlanmasına yardım ediyor, metal tabakları, plastik bar­
dakları masalara koyuyor, yemekten sonra da temizliğe yar­
dımcı oluyordu. Masaları temizlerken çocukların tabakların­
da kırıntı bile bırakmadıklarını fark ediyordu. Oraya her
gidişinden önce askeri levazımata uğrayıp, çocuklar için
şeker ve ciklet, rahibeler ve diğer yetişkinler için de sigara
satın alıyordu.
Çocuklar onun ziyaretlerini dört gözle bekliyorlardı. Carl
sadece onlara güzel şeyler getirmiyordu, onlarla oyunlar oy­
nayıp arkadaşlık da ediyor, oynarken o da onlarla birlikte
doyasıya gülüp eğleniyordu. Oynadıkları oyun basitti; ortak
bir dil bilmedikleri için kauçuk bir topu birbirlerine atıp
yakalıyorlar, kovalamaca oynuyorlardı. Bu çocuklara bazı
insanlar "itilmişler" diyorlardı, çünkü onlar Vietnamlı
kadınlarla birçok değişik ulustan askerlerin çocuklarıydılar
ve karışık ırklardandılar. Neyse ki, düzenli olarak, onları ev­
lat edinmek isteyenler çıkıyordu. Carl ve Kate birbirlerine
yazdıkları mektuplarda ve yaptıkları telefon görüşmelerinde
bir çocuk evlat edinmenin ne harika olacağından_w. ediyor­
lardı. Sonunda bir çocuğu evlatlık almaya karar verdiler. Ev­
latlık verilmek üzere bir kız bebek geldiğinde de, gerekli iş­
lemleri yapmaya başladılar.
Ancak bir başka ailenin de aynı bebeği evlat edinmek
üzere başvurmuş olduğunu bilmiyorlardı. Minik kız, kısa bir
zaman içinde diğer aileye evlatlık verilmişti.
Carl ve Kate çok büyük bir hayal kırıklığına uğramışlar­
dı. Ama Carl'ın terhis olmasının ardından yaşadıkları pek
çok olay dikkatlerini bundan başka yönlere çevirmelerine
neden olmuştu. Ve üzerinden çok zaman geçmeden Kate,
hamile olduğunu müjdeledi. Şimdi artık biliyorlardı ki,
Holly dünyaya gelmek üzere yoldaydı.

276
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Doğru bir insan olabilmek için gerekli potansiyele sahip ol­


mak, bir başka deyişle kişisel anlamda "tamamlanmak", an­
cak başkalarına bir şeyler vermekle mümkül_l olur. Gülüm­
semelerinizi başkalarıyla paylaşın.
SONSÖZ
BİRAZ TARİHSEL VE FELSEFİ TEMEL

Günümüzden yaklaşık ikibin beşyüz yıl önce, Eski Çin'in


Altın Çağını sürdüğü dönemlerde, Lao-tzu adında bir bilge­
nin imparatorluk sarayında eğitmenlik yaptığı biliniyor.
Lao-tzu, İÖ 6. yüzyılda İmparator Chou'nun sarayında bu­
lunan Çinli bir bilgeydi. Onun hakkındaki birçok öykü, esin
vermek istediği şımarık feodal prenslerden bunalmış oldu­
ğun,u anlatır. Bu prensler akıl ve deneyimin sesine kulak ver­
mekten çok, spor yapmak ve yiyip içmekle ilgiliydiler. Lao­
tzu da, sığırının sırtında (ya da bazı kaynaklara göre öküz
arabasıyla) imparatorluk sınırlarının dışındaki bölgelere git­
meye karar verdi. Sınır boyundaki muhafız ona dağlara doğ­
ru gitmeden önce, akıl ve deneyimlerini yazıp bırakması için
ısrar etti. Yöntemini yaklaşık beşbin karakter halinde kale­
me alan Lao-tzu'nun seksenbir bölümden oluşan Tao Te
Ching'i bunun üzerine yazmış olduğu söylenir. ("Yöntemin
Kutsal Kitabı ve Erdemleri" ile "İşlerin Nasıl Yürüdüğünün
Kitabı", bu yapıtın çevirilerinden yalnızca ikisidir). Lao-tzu,
arkasında insanların nasıl mutlu, akıl ve deneyim sahibi ola­
bileceklerini öğrenebilmeleri için bir tür kullanım kılavuzu
bıraktı. Yapıt, bu kişiyle olan yakın ilgisi nedeniyle çoğu kez
Lao-tzu adıyla tanınır, ancak modern çağın bilim adamları
bunun tek bir kişinin yapmış olduğu bir çalışma değil. za­
man içinde değişik insanların yazmış ve söylemiş oldukla­
rından oluşan bir derleme olduğunu söylüyorlar.
Lao-tzu ve Konfüçyüs, o zamanın yüzlerce gezgin bil­
gesinden sadece ikisiydi, feodal prensleri ve dükleri eğiten,
akıl ve deneyim dolu iki bilgindiler. Onların zamanından
önce yin ve yang felsefecileri ile I Ching (Değişim Kitabı)

279
GRETA NAGEL, Ph.D.

vardı ve bunların her ikisinin de, Taocu ve Konfüçyüsçü dü­


şünce akımlarına liderlik eden bu iki büyük öğretici üzerin­
de etkileri oldu. Gerek Tao, gerekse Konfüçyüs düşüncesin­
de de, yin (dünya) ve yang (cennet), ateşten altın ejderha ile
parlak gümüş ejderhanın, eski devirlerde karanlık ile ışığın
karşılıklı etkileşimi şeklinde kavramsallaştırılmış olan ve bu­
lut oluşumları gibi değişip duran ilişkilerini temsil eder. Her
şeyde yin vardır ve her şey yang'ı da içine alır; birbirlerine
karışarak oluşturdukları etki beraberinde uyumu getirir.
Tao Te Ching, yaşam üzerine getirdiği kısa ve özlü
önerilerle, özel bir yer tutar. Felsefesi belirli tanrılara ya da
peygamberlere inanç temeline dayalı değildir. Tao (yani
"Yol") erdemlilik, akıl ve deneyimi vurgular; şan, şöhret,
servet ya da statü arayışında değildir. Bireysellik ona dam­
gasını vurur ama akıl ve deneyim sahibi bireyler, alçak­
gönüllü, gösterişsiz, sade ve basittirler, kurnazlık peşinde
koşmazlar ve hiç kuşkusuz ki bencil de değillerdir. Kişi,
kişisel anlamda kendini son derece sade ve bencillikten uzak
olacak şekilde donatmalıdır. Aşırı uçlardan kaçınmak ve
ılımlı olmak; tutkuyu bastırmak ve gizlemek değil, ona üs­
tün gelmek ve onu aşabilmek anlamına gelir. Ölümsüzlük,
ancak karşımıza çıkan şeyleri olduğu gibi kabul etmek ve
gerekeni yapmak aklı ve deneyimi ile kazanılabilir, çünkü
kişi ancak karşısına çıkan şeylerle uzlaşabildiğinde onlardan
ayrı ve uzak olmaktan sakınabilir.
Yin ve yang kavramları ile yinlyang sembolü, Tao düşün­
cesini temsil edegelmiştir. Her şey, her olay ve her varlık,
başlangıç ve bitiş noktaları olmayan, kesintisiz hareketleriy­
le, yin ve yang'ın çeşitlilik gösteren, farklı ve eşitsiz bileşim­
leridir.

280
ÇOCUK YETİŞTİRMENİN TAOSU

Burada hem birbirleri ile birleşik, hem birbirlerinden bağım­


sız oldukları görülebiliyor, çünkü yin ve yang birbirlerini
tıpkı mıknatısın artı ve eksi kutupları gibi çekerler. Araların­
daki çekim gücü, aralarındaki mesafe ne kadar artarsa o
kadar çoğalır. Bu nitelikleri gerçeğe çevirebilmek için, yin
anlay,ışlılığının ve aklının, yang enerjisi ile dengelenmesi
gerekir. Sezgi, mantıkla; sabır, ilericilik ile; nezaket ve in­
celik ise zekanın hayata geçirilmesi ile dengelenir. Yang'ın
içinde daima yin, yin'in içinde de daima yang vardır. Bunun
yanında, yin ve yang görecelidir, bazı koşullar altında yang
olan bir şey, başka koşullarda yin olabilir.
Tao, doğaya duyulan yoğun bir saygı ve takdiri de içerir.
Taocu şiirler doğaya eğilimi ve doğada bulunan birçok zıtlı­
ğı ifade eder. Mutluluk, alev alev yanan, ateşli, parlak bir
duygu değildir, heyecan ve öfkeyle tükenmez, sakin, dingin
ve rahattır. Yöntem, hiç öfke ve hırs duymadan, sakin kala­
bilmeyi vurgular; alçaktaki vadi benzetmesi bu felsefeyi bir
dağın zirvesinden daha iyi açıklar. Taoculuk'ta mizah da
vardır ve insanın kendi kendisi ile alay edebilmesi keyif ve­
rir. Yoga, felsefe, folklor ve sanatı kucaklayan Taoculuk şi­
ire, resme, dansa ve müziğe uyarlanabilir; zaman içinde
böyle de olmuştur. Aradan geçen yüzyıllar boyunca etkileri
çok büyük olmuştur ve Çin yaşam tarzının -ki buna dini
inanışlar, yönetim biçimleri, sanat, tı.p, hatta Çin mutfağı
da dahildir- anlaşılabilmesinde anahtar rolü oynamıştır. Ta­
ocu öğreticiler, felsefenin de destek verdiği alçakgönüllülük

281
GRETA NAGEL, Ph.D.

yüzünden olsa gerek, çok tanınmazlar; çıkar ve ün peşinde


koşmanın, insanoğlu için uygun ve doğru bir yol olmadığı
düşünülür.

Günümüzde Tao Te Ching'in sekiz binin üzerinde yoru­


mu bulunuyor ve bunlardan altmıştan fazlası İngilizceye
çevrilmiştir. Bunlara ek olarak, zaman içinde düzinelerce
yazar da bu düşünüşün anlamını yaşamın değişik alanlarına
uyarlamışlardır. Lao-tzu'nun bundan ikibin beşyüz yıl önce
Çin saraylarında tanık olduğu şımarıkça davranışlara bir
yanıt olarak yazmış olduğu bu çalışması, hiç kuşkusuz her
türden ve her düzeyden ebeveynler için de önemli mesajlar
taşımaktadır.
YIN VE YANG

Tao'da, ebeveynlik yapmak, birçok açıdan birbirine zıt güç


lerin dinamik etkileşimlerini içine alır. Aşağıdaki çizelge bu
farklılıklardan bazılarının neler olduğunu görmemize yar­
dımcı olacaktır. Yin' den çok yang gibi görüneceğiniz za­
manlar olacaktır ve bazen de yang' dan çok, yin olmaya ge­
reksinim duyacaksınız.

Yang ................................................... Yin

İzin ver sana soğanları nasıl Bana soğanları nasıl


sote yaptığımı anlatayım. sote yapacağımı göster.
Alkollüyken araç Alkollü araç kullanmak
kullanmamalısın. sana kalmış bir şey.
Üniversite başvuru işlemleri Bu üniversiteye başvuru
için izlenecek kurallar işlemleri konusunda
çok açık. sen olsan ne yapardın?
Okula gideceksin ve Okula gitmek ve
zamanında orada olacaksın. zamanında orada olmak
iyi bir fikir.
Her iki tarafı da dinlemek Her iki tarafı da
için, bir de öğretmeninle dinlerken sana şans
konuşacağım. dilerim.
Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Biz ailemizde eğitime saygı Eğitim konusundaki
duyarız. inanışın nedir?
Lütfen beni dinle. Dinliyorum.
Bana güven. Sana güveniyorum.

. . . ....................... ... Birlikte karar verelim.................................

283

You might also like