You are on page 1of 5

ÇAĞDAŞ MİMARLIK

MİMARİ KİMLİK TEMRİNLERİ II:

Türkiye’de Modern Yapı Kültürünün Bir Profili

Aydan Balamir, Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü


Türkiye‟de çağdaĢ mimarlık üzerine, ilk bölümü geçen sayıda yer alan yazının bu bölümünde 70‟li yılların egemen müteahhit ve
teknokrat pratiklerinin ardından 80 sonrası postmodern serbestlik dönemi konu ediliyor. Biçim ve anlam israfına varan kimlik
egzersizlerine karĢı, tasarım etiğini gözeten yayın, eleĢtiri ve ödüllendirme ortamlarının keskinleĢmesi kaçınılmazdı. Mimari
tavırlarda bir durulmanın gözlendiği son on yılın, çağdaĢ mimarimizde yeni bir dönemi baĢlatacak potansiyele sahip geliĢim çizgisi
bu profilin dıĢında kaldı.

5. ÇeĢitlenirken YerlileĢen ve KabalaĢan Modernizm: Müteahhit ve Bakanlık Üslupları

1970‟lerden itibaren sıradan mimarlık üretimindeki nicelik ve nitelik açısından ters orantılı geliĢmenin yeterli kanıtları kentlerimizi
sarıp sarmalamıĢtır. Küçük müteahhitler tarafından anonim mal sahiplerine anonim apartman daireleri sunulan konut piyasasında
bir mimarın varlığına ancak yasal zorunluluk gereği imza prosedürü için gereksinim duyuldu. Apartman yapılarının
projelendirmesi, müteahhite en yüksek kârı sağlayacak en verimli plan ve kütlenin üretilmesini hedefleyen, kısıtlı bir pratiğe
dönüĢtü. Böylece, doğrudan müteahhitlerin ya da düĢük düzeyli hizmet vermede bir sakınca görmeyen mimarların elinde, yavan
bir „yerli modernizm‟ –modernin vernaküleri denebilir– ortaya çıktı. (Resim 29) Bu pratiğin ürünleri, indirgenmiĢ birer 'Domino
Çerçeve‟ oluĢlarıyla „modern‟ sayılabilirlerse de, karkasın sağladığı sonsuz kütle seçeneklerini, özgür planlama ve ifade
olanaklarını tamamen gözardı eden yapısıyla, mimari modernizmin ruhunu kavrayabilmiĢ değillerdi. Monotonluk ve vasatlıkta
apartman mimarisindeki „müteahhit modernizmi‟nden geri kalmayacak rakip ise teknokrat mimarlar tarafından geliĢtirilen
„Bakanlık Üslubu‟ oldu.

Mimarlık üretiminin 60‟lı yıllardan 70‟lerin sonuna kadarki geliĢimi aslında, dil olarak çeĢitlenme göstermekteydi. YerleĢik meslek
eliti içinde mimari modernizmin düsturlarına olan tam bağlılık 70‟li yılların sonuna kadar, çeĢitlenerek devam etti. Önde gelen
mimarların egemen Uluslararası Üslup‟tan Organik Mimarlık, Yeni Bölgeselcilik ve Brütalizm‟e yöneldiği gözlenmekte.(13) Bu
dönemde turizm sektöründeki planlı geliĢme sonucu çoğalan otel ve tatil köyleri, mimarlar için yeni bir deneyim alanı oldu. Tatil
köylerinin planlama ve tasarımında pek çok mimar, Ersen Gürsel ve Mehmet Çubuk imzalı projeler baĢta olmak üzere, türünün
en iyileri arasında yer aldılar. (Resim 30) 80‟li yıllarda kıyıları saracak olan 2. konut furyası, yerel ile modern mimariyi baĢarıyla
uzlaĢtıran bu deneyimlerden hemen hiç yararlanmadı.

Dönemin akılda en çok kalan yapıları arasında, Ankara‟da ODTÜ yerleĢkesinin yapıları, Türk Tarih Kurumu, MSB Öğrenci Yurtları
ve Türk Dil Kurumu baĢta gelecektir. (Resim 31, 32, 33 ve 34) Hepsi de tüm mesleki yayınlarda sıklıkla görünmüĢ ve çeĢitli
ortamlarda ödüllendirilmiĢ yapılar olarak, Ankara dıĢındaki kentlerden sayılabilecek diğer nitelikli uygulamaların üzerine çıkar.
Mimarlık ortamının bu yeni modelleri zamanla iki formüle indirgenerek, ortayol bir paradigmaya dönüĢtü: iri formların küçük
kütlelere bölümlenerek hafifletilmesi ve plandaki taĢıyıcı ya da dolulukların cepheye düĢey etkili bantlar Ģeklinde taĢınması.
(Ġkinci formülün çizim kolaylığı, anonim mimaride yayılmasına etken sayılabilir.)

Mesleki yayınlarda görünürlük ve ödüllendiriliĢ yoğunluğu bakımından yukarda sayılan dört yapıyla yarıĢan tek yapı, Ġstanbul
Zeyrek‟teki Sosyal Sigortalar Kurumu olsa gerektir. (Resim 35) Üstelik bu yapı, mimarlık gündemini egemen çağdaĢ akımların
yörüngesinden biraz saptırıp, tekrar yerellik-evrensellik ve gelenek-modernlik eksenli sentez arayıĢlarına oturtmada, Türk Tarih
Kurumu‟ndan daha etkili olmuĢtur. Kütle hafifletme ve cephe bölüntüleme tekniklerini „bölgeselci bir ölçek ve ritim‟ referansıyla
kullanan Eldem‟in modeli, ne yardan ne de serden vazgeçebilen çağdaĢ Türk mimarlığına muteber sentez formüllerinden birini
sağlıyordu: kütle uygun ölçülerde parçalanırken, cephenin de plandan gelen modüler düzendeki pencere dikmeleriyle
bölüntülenmesi. Formül kolay uygulanabilir ve her duruma uyarlanabilir netlikte olduğundan, mimarlık pratiğinde kolay
benimsendi. Örnek yapıların Bakanlık kurallarıyla indirgenmiĢ türevleri zamanla mimarlık yarıĢmaları eliyle de tasdiklenip
mesleğin resmi paradigması haline geldiler. Bir kuĢağın mimarları eğitimde, uygulamada ve yarıĢmada bu cephe formülüyle
yetiĢti. (Resim 36)

Mimaride teknokratik modernizm, 1971 ve 1980 yıllarında arka arkaya iki darbeyle Ģiddetini artırdı. Askeri yönetimler ve ara
rejim hükümetleri sırasında devletin giderek geniĢlemesi, muazzam büyüklüklerde resmi binalara yol açtı. Herkese açık ve
eriĢilebilir olması beklenen kamu yapıları, tapınak anıtsallığında ve özel mülk korunaklığında inĢa edilir oldular. Modern mimarlık
dili kompozisyonel ve strüktürel özgürlüklerini yitirip neoklasikleĢti; kütleler baskıcı karakterlere büründü, pencereler küçülüp tek
modüle indi, zemin kat geçirgenlikleri yok oldu. (Resim 37) Mimarlık, Bakanlık yarıĢmaları eliyle sıradan bir yapı pratiğine
indirgendi.

70‟li yıllar, Türkiye‟nin karabasan yılları idi; ideolojik kamplaĢma, terör, baskı ve ekonomik çöküntü... Bayındırlık Bakanlığı‟nın bu
yokluk zamanında tutumluğu ilke edinmesi ilk bakıĢta anlaĢılır görünüyor. Ancak, sığ bir akçesel tutumluluk, bakanlığın asli
görevi olan „ülkeyi mamur ve bayındır kılma‟ göreviyle hazin bir Ģekilde çeliĢmekle kalmadı, kaynakların israfı ve telafisi kolay
olmayan kültürel bir fukaralıkla sonuçlandı. (Resim 38) Aynı yıllara tarihlenen bir ikinci talihsizlik, mimarlık kuramı ve eğitiminde
indirgenmiĢ bir bilimselleĢme çabası ve beraberindeki yarı bilimsel „tasarım yöntemleri‟ arayıĢıyla, mimarlığın sanat ve zanaat
temellerinden kopuĢ oldu. Profesyonel çevreler mimarlık sanatından giderek uzaklaĢan kaba bir yararcı ussallığa teslim olurken,
akademik çevreler de benzer bir kopuĢla, üniversiter sistem içinde kariyer hedeflerinin zorladığı bir ussallığı yücelttiler. Mimarlığın
disipliner kimliği, mühendislik ile planlama arakesitine taĢındı.

70‟li yılların, meslekte Bakanlık yarıĢmaları ve kamu ihaleleriyle indirgenen mimarlık üretimiyle paralel seyreden „bilimselimsi‟
akademik üretimi, artık nesnel bir zeminde değerlendirilebilir olmalıdır. Bu dönemin tarihi içtenlikle, bir özeleĢtiri cesaretiyle
yazılmalı. Bu dönemin tarihçesine giriĢilirken, yazılmıĢın tekrarından oluĢan bir tarihçeden uzaklaĢılıp, görünürlüğü yüksek
olmadığı için gölgede kalmıĢ isimlerin de gün ıĢığına çıkması hedeflenmeli.

6. Postmodern Serbestlik: Steryotip Üzerine ÇeĢitlemeler


Eğer postmodern akım Batı‟da ortaya çıkmamıĢ olsaydı, Türkiye‟den doğması pek muhtemeldi! Müteahhit ve teknokrat
modernizminin steryotipleri mimarlığın coĢkusunu öylesine söndürmüĢtü ki, mimarlar yeniden parlamak için kıvılcım ateĢi bekler
olmuĢlardı. Kıvılcım, Türkiye‟ye biraz geç gelip alelacele tefsir edilen modernizm eleĢtirisiyle birlikte, bir „mimari ve kentsel kimlik‟
sorunu olarak çaktı.

Türkiye‟de mimarların kimlik konusunda giderek artan farkındalığı, gerçek modernizmle haksız bir Ģekilde özdeĢleĢen modern
vernakülerin resmi ya da özel çeĢitlerine duyulan tepkiyle geliĢti. 1980‟li yıllarda modernizm her alanda olduğu gibi, mimarlıkta
da günah keçisine dönüĢtü. TartıĢmanın anahtar sözcükleri, “kimlik kaybı” ya da “kimliksiz çevreler” olarak çınladı. Dönemin
tartıĢmalarında iki temel kaygı göze çarpıyordu: Birincisi, yeni yapılar ve kentlerin ayrımlanabilir bir ulusal kimlik ya da karakter
sergilemeyiĢine yönelik kültürel bir kaygı; ikincisi ise ulusal olup olmaması bir yana, ortada hiçbir kimliğin, karakterin
bulunmayıĢından duyulan rahatsızlık.(14) Ġki bakıĢ açısı da kimlik ve karakter terimlerinin ortaya koyduğu “ayırdedici nitelikler“
ve “farkedilebilir özellikler” üzerinde duruyor, fakat kimlik sorununa çözümü farklı kaynaklarda arıyordu.(15) Ġlk kategorideki
kimlik tartıĢmaları değiĢmez bir kültürel kimlik kabulüne dayalı olarak bölgeselci, uluısalcı ya da dini çağrıĢımları olan üslupları
gündeme getiriyor; ikinci grup görüĢler ise çağdaĢlık ve özgünlük üzerinde durarak, yeni kimliklere kucak açmaya hazır bir duruĢ
sergiliyordu.

1980‟lerden itibaren yeni akımlar izinde mimari diller yerleĢmeye baĢladı. Günümüz mimarisine damgasını vuracak olan dil, Mario
Botta ve Aldo Rossi‟nin „dömiklasik‟ denebilecek biçimli ve okunaklı repertuarlarına dayalıydı. Bu tarz, mimari modernizmin
gözden düĢtüğü bir dönemde mesleğin eliti tarafından, binaya kimlik kazandıran bir model olarak değerlendirildi. (Resim 39 ve
40) Kütlede biçimli boĢluk, boĢluğu vurgulayan tek veya çift kolon, eriyen köĢe, üçgen ıĢıklık, almaĢık duvar gibi formülleri olan
bu model, kısa zamanda vernaküler pratiğe sızıp sınırsız çeĢitlemeyle çoğaldı, anonimleĢti.

Üslup serbestliğinin en uç örnekleri apartman mimarisinde ortaya çıktı. Mimarlar ve yatırımcılar, yıllar süren bir taassup
döneminden sonra modernist etiğin gevĢemesiyle, her çeĢit ilham kaynağının izinde kimlik temrinleri yaptılar. Müzikteki „Klasik
Batı‟ ile „Klasik Türk‟ makamlarının yanısıra „özgün müzik‟ adını alan postmodern bileĢimlerin de mimari karĢılıklarından söz
edilebilir oldu. (Resim 41, 42 ve 43) Ne var ki bu çeĢitlenme bildik apartman tipolojisi üzerine farklı cephe düzenlemeleriyle sınırlı
kaldığından, kent kimliği ve konut yaĢam çevresinde köklü bir dönüĢüm fırsatı olmadı.

Sınırlı parsel üzerinde apartman tasarımının yaĢam çevresini dönüĢtürmeye yeterli zemin oluĢturmadığı iddiası, mimarlık
çevrelerinde sakız gibi çiğnendi. Ne var ki, apartman dokusunda tasarım özgürlüğünün olmadığından yakınan mimarlar,
parselasyonun olmadığı toplu konut alanlarında çalıĢırken de ezberledikleri apartman Ģemalarını tekrar etmekten geri durmadılar.
Taahhüt çarkının uslu diĢlileri olmayı kabullenen teknisyen mimarlar, imara açılan yeni konut alanları için çekmecede hazır
tutulan „ruhsat eki projeler‟ ürettiler. (Resim 44) Ülkenin her köĢesinde aynı steryotip üzerine yöresel cephe motifleriyle
çeĢitlenen bloklar, mimari fukaralıklarının yanısıra asgari Ģehircilik standartlarından da yoksun çevreler yarattı. Yerel yönetim
teknisyenleri, Ģehir plancıları ve mimarların suç ortaklığı yaptığı yeni konut alanları, parselasyon ve cadde-sokak düzenli bildik
apartman dokusunu aranır hale getirdiler.

Kent çeperlerindeki toplu konutlarda türünün en kötüleri üretilirken, imara açılan yeni banliyö yerleĢimleri ile tatil beldelerindeki
2. konut yerleĢimleri, çağdaĢ Türk mimarlığı için bir ümit olabilirdi. Ne var ki olmadı. Büyük konut Ģirketlerince üretilen banliyö
yerleĢimlerinde ana hedef, projelendirme ve uygulamanın incelmesi yönünde idi; inĢaat ve donanım kalitesinde yükselmeye
karĢılık, yerleĢim deseni ve mimari dil bakımından genellikle tutucu bir yol izlendi. 70‟li yılların az sayıdaki özgün deneyimiyle
kıyaslanırsa, örneğin YeĢilköy Toplu Konutları (Haluk Baysal, Melih Birsel) ile eriĢilen standartlar nadiren aĢılabildi. Ortalama yapı
pratiği ise standartın daha da altında kaldı. Özellikle tatil konutlarında mimari hizmetleri üstlenen (veya ruhsat eki projelere
imzasını atan) meslek erbabının, çağdaĢ yapı pratiğinin gerilemesinde önemli payı vardır. Ortalama meslek erbabının mimari
kimlik sorununa yaklaĢımı yalnızca, yükselen postmodern söylemin de yüreklendirmesiyle, baĢarı düzeyleri değiĢken üslup
denemeleri yönünde oldu.

Konut mimarisindeki üslup farklılaĢmalarının geri planında pozisyonel bir kültürel kimlik iddiası yoktu; apartman ve villaların
gelenekselci ya da modernist görünümleri, yapan ya da kullananların ideolojik konumlarından bağımsız olarak, ya tamamen
tesadüfi ya da beğeni kalıplarına bağlı olarak ortaya çıkmaktaydı. Türkiye‟de kentlerin baĢlıca figür yapıları olan camiler içinse,
durum farklılığını korudu. Cami formundaki kutuplaĢma, ideolojik eğilimlerin somutlaĢtığı bir durum olmaya devam etti.(16)
Benzinlik mescitlerinden yeni Üniversite kampuslarının büyük programlı külliyelerine kadar her ölçekte cami yapımı, bildik model
üzerine çoğalarak, ikonik doğasını korudu. (Resim 45) Osmanlı camilerini tekrarlamak yerine cami formunun serbest yorumlarını
deneyenlerse, çoğunlukla grotesk aĢırılıklara kaçan garip Ģekil ve orantılara saplandılar.

Cami tasarımında kayda değer bir uygulama, TBMM yerleĢkesinde ortaya çıktı. Meclis içinde bir cami fikri laik kesim tarafından
Cumhuriyet ilkelerinden geri dönüĢ olarak algılanp karĢı çıkılıyor, laiklik karĢıtları ise cami programını büyütmeye ve kubbeli,
minareli silüeti garantilemeye çalıĢıyorlardı. Projeyi üstlenen mimarların kamuoyunda gerilime yol açan bu hassas konuya
yaklaĢımları, yerleĢik referanslarından arıtılmıĢ bir ibadet mekanı tasarlamak oldu.(17) Camide yalnızca kubbe ve minarenin
geleneksel ifadelerinden kaçınmakla kalınmayıp, içe dönük merkezi mekan organizasyonu da tümüyle bir yana bırakılmıĢtı.
Arazinin eğimine yaslanarak sadece Meclis yönüne cephe veren kütle, toprak yönünde teraslanmıĢ bir havuza bakan Ģeffaf bir
kıble duvarı boyunca uzanıyor, iç mekan stuba formlu bir kiriĢlemeyle göğe açılıyordu. (Resim 46) Tasarım, esinlendiği
kaynaklardan özgün bir harman yaratarak, sadece cami steryotiplerinden değil, kültürel ikilemler ve kutuplaĢmalardan da
özgürleĢmiĢ görünüyordu.

7. Modernizmin Ahlaki Kurallarından KopuĢ: Kolaj, Montaj ve Yeni Anıtsallık

Postmodernist görelilik Türkiye‟deki yerini, ekonomi ve siyasette Reagan ile Thatcher‟in paraleli olan Özal hükümetinde buldu.
1980 askeri darbesinin ardından yapılan ilk seçimlerde Özal, farklı eğilimlerin tek gövdede bileĢimini temsil ediyordu:
muhafazakarlık ve ilericilik, maneviyat ve piyasa değerleri, eski ile yeni, sağ ve sol, Doğu ve Batı... Cumhuriyetin resmi
ideolojisine karĢı tepkiler “liberal ekonomi, sivil toplum, popüler kültür ve feminizm savunucularından Müslüman entellektüellere
kadar çeĢitlilik gösteren gruplar” tarafından paylaĢılıyor; modernleĢme kuramlarının evrenselci iddialarına karĢı, kültürel kimlik ve
faklılığı vurgulayan kuramlarda buluĢuluyordu.(18) Dönemin „yükselen değerleri‟nin mimarideki karĢılığı, kültürel hoĢgörünün bir
tezahürü olarak her zevke göre mimarlık üretimine elveren bir üslup çoğullu oldu.
80‟lerden 90‟lı yılların sonuna kadar devam eden yeni dalga, sadece tek bir mimarın, Merih Karaaslan‟ın uygulamalarından yola
çıkılarak oldukça net bir Ģekilde anlatılabilir. Karaaslan‟ın, ürünlerini tanımlamak için vurguladığı temalar kimlik, çoğulculuk,
sembolizm ve demokratik hoĢgörü idi. Savunduğu „Yeni Anadolu Sentezi‟ Yunan, Roma, Selçuklu ve Osmanlı düzenlerinin serbest
bir kolajı olarak sunuluyordu. (Resim 47 ve 48) Mimarlık yarıĢmalarındaki resmi modernizm, 80‟li yıllarda onun seçmeci tarzı
içinde çözüldü; Bakanlık normları inĢaat standartları bakımından olmasa da, mimari dil yönünden gevĢedi, rahatladı.
Belediyelerin merkezî hükümete karĢı güç kazanmaya baĢladığı bu dönemde, baĢkent dıĢında projelendirilen çok sayıda rant
tesisi benzer çizgilerde gerçekleĢti. (Resim 49)

Seçmeciliğin en rahat serpilme ortamlarından biri turizm iĢletmeleriydi; bu alan da baĢka bir mimarın, Tuncay Çavdar‟ın kolajında
ifadesini buldu. Çavdar‟ın mimarisi postmodern kültürün anahtar kelimeleriyle açıklanabilir özellikler taĢıyordu: bellek, imleme,
alıntı, ironi, metafor, mistisizm, drama... Bu terimlerle dile gelen mimarlık, kolay tüketilebilir egzotik ortamlar –ya da popüler
anlayıĢıyla „orijinallik– peĢindeki sıradan turist için fantastik dekorlar sunmaya elveriĢliydi. (Resim 50) Yarım yüzyıl önce Hilton‟la
hedeflenen gerçekleĢmiĢ, Türkiye için turizmin yeni panayırı olma görevi baĢarıyla tamamlanmıĢtı. Akdeniz sahillerinde
yoğunlaĢan çok yıldızlı otel ve tatil köyleri, modernist meslek elitinin yabancısı olduğu bir biçim-anlam-beğeni bolluğu içinde
seyrederek, 2000‟li yıllarda Topkapı ve Kremlin fantazilerine dayandı. Disneyland mimarisinin ulaĢtığı bu evrede, yapıldıkları
yıllarda kuĢkuyla yaklaĢılan iki Kapadokya otelindeki fantazi boyutunun ne kadar ölçülü kaldığını not etmek gerekir. (Resim 51 ve
52) Her iki örnek de esin kaynaklarını dönüĢtürerek kütle ve mekan karakteri yaratmada, sahte kimlik montajlarından ayrıldılar.

Turizm yapılarında izlenen, nerdeyse tinsellik düzeyindeki mekansal atmosferin, her 6 saatte birinin tamamlandığı söylenen
ibadet yapılarından esirgenmesi Türkiye‟de postmodern kültürün çeliĢkilerinden biri oldu. Mimarların yapıda karakter ve atmosfer
arayıĢları, otellerin yanısıra bir de alıĢveriĢ merkezlerinde zemin bulmaya baĢladı. Atriumlu anıtsal alıĢveriĢ merkezleri, kuleli
formları ve katedral etkili iç mekanlarıyla, 80 sonrasının kutsal-kamusal mekanlarını oluĢturdular. (Resim 53 ve 54) Tüketim
toplumu yeni tapınaklarını inĢa etti; tüketiciler hafta sonlarında buralara taĢınarak huĢu içinde gezindiler. Maneviyatla tüketimin
kusursuz bir harmanı ise “Postmodern Türkiye”nin markası haline gelen Kocatepe camisinde gözlendi. Caminin altında son moda
bir alıĢveriĢ merkezinin açılmasıyla, çağdaĢ teknolojileri kullanmada geri kalınmadığı yönünde imaj veriliyordu. (Resim 55) Laik
çevrelerle karĢıtları tarafından eĢit ölçüde benimsenen alıĢveriĢ merkezi, elle dokunulur bir kültürel çoğulculuğun sahnesi oldu.
Mini etekli genç kızlar Jingle Bells eĢliğinde yılbaĢı tanıtımlarını yaparken, aynı mekanda örtülü kadınlar çarĢaf ve baĢ örtülerini
laik rejime protesto bayrağı gibi taĢıdılar.

8. Yerel Hi-Tech ve Hi-Class: Metropol TaĢrasını Yaratıyor

Dünya mimarlığında „yüksek teknoloji‟ ile yaratılan yenilikçi mimarlık dilleri ile „yüksek sınıf‟ imgelemi yaratmaya yarayan
gelenekçi diller, yapı paletinin iki ucunu oluĢturur. Türkiye‟nin çağdaĢ yapı pratiğinde de benzer bir çeĢitlenme gözleniyor; ancak
paletin yüksek teknoloji ucu da diğer uç kadar imaj ağırlıklı olabilmekte.

Yapı sektörünün son 20 yılda gösterdiği büyüme, mimarlık teknolojilerinde köklü bir yenilik ve deneysellik olmaksızın, daha
ziyade malzeme bolluğu yönünde oldu. Dünyayı saran antiseptik-hermetik yapı pratiği yerel koĢullara uyarlanarak yerlileĢti;
betonarme iskelet üzerine kaplanmıĢ çeĢitli kalitelerdeki cephe sistemleriyle yeni bir vernaküler doğdu: „aynalı kaporta
mimarisi‟.(19) Küçük ölçekli iĢhanı, showroom, market gibi yapıların yanısıra gökdelen sınırlarında gezinen çok katlı yapıları da
içine alan bu pratik, kütle ve yüzey oyunları üzerine kurulu kimlik egzersizleriyle metropolün ortasından saçaklarına, ve taĢrada
eriĢebildiği her köĢeye, bir virüs gibi yayılmakta. (Resim 56) Aldatıcı bir yüksek teknoloji imgesi sunan bu yapıların çoğu aslında
düĢük bir teknolojik profile sahipler. Ġthal malzeme ve teçhizatın müsrifçe kullanımı, ürettikleri kliĢe çözümleri saklayamıyor.
Yüksek gelirliler için konut seçeneklerine de giren bu yeni vernaküler, “akıllı yapı” sloganıyla pazarlanmakta. Aklın sınırları teknik
servislerin uzaktan kumandayla idare edilebilmesi gibi hoĢluklara dayanırken, kaynakların sürdürülebilir tüketimine dayalı akıl ve
ahlak konularına ise değinilmiyor bile. (Resim 57).

Özel sektör eliyle konut sunumunda 1990‟lardan itibaren, yüksek gelir grupları için nostaljik mahalleler baĢı çekti.(20) TV
dizilerinde büyük prim yapan geleneksel mahalle temasının emlak piyasasındaki yansımaları, daha ziyade yeni zenginleri hedef
alan, ve çoğunlukla hayali bir Osmanlı imgesine dayalı, ayrıcalıklı yerleĢim bölgeleri oldu. (Resim 58). Emlak piyasasının
reklamları, baĢta „ayrıcalık‟ olmak üzere, küçük kent kamusallığı ve bir yere ait olma hissinin canlandırılması gibi temaları da
içerdi; ortaya çıkan sonuç ise, ironik bir Ģekilde, kamusal alanın tamamen kaybına dayalı çözümler oldu: „kapılı siteler‟ ardında
yaĢayan kapalı cemaatler... (Resim 59) Güvenlik görevlileri tarafından sıkıca korunan bu siteler, “Kemer Country” ya da “Casaba”
gibi –Doğulu ve Batılı çağrıĢımları aynı anda barındıran– melez kimlikler edindiler. Böylece, kendi içindeki taĢradan hoĢnutsuz
olan Ġstanbul, banliyölerini sevimli, nezih kasabalar Ģeklinde kurmaya baĢladı. Nostalji dıĢında revaçta olan bir diğer banliyö tipi
ise, park-bahçe-teras temasıyla pazarlanan yüksek katlı bloklar oldu. (Resim 60 ve 61)

Serbest ekonominin yükseldiği bir dönemde devlet tarafından finanse edilen önemli bir toplu konut giriĢimi, TOKĠ‟nin Eryaman
projesi idi. Ankara‟da Oran (ġevki Vanlı) ve Çorum‟da Binevler (Behruz Çinici) gibi, dönemlerinin en büyük ölçekli ve kayda değer
giriĢimleriyle kıyaslanabilecek bir deneyselliğe kapı aralayan Eryaman III. ve IV. bölgeleri, önde gelen bir grup mimarın farklı
yapı adaları üzerinde yeni tipolojiler önermesine olanak tanıyordu.(21) Sonuçta alıĢılmıĢ apartman tipolojisi dıĢında çözümler
ortaya çıktı; ancak toplu konutta dünya ve ülke deneyiminin üstüne çıkan öncü tasarım ve uygulamalardan söz edilemedi.
Nedenini mimarlarda değil patronajda aramak gerekir; toplu konut alanına akan önemli parasal kaynaklara rağmen, üst düzeyde
bir tasarım ve uygulama standartını talep eden bir sistemin eksikliği, önemli bir fırsatın kaybıyla sonuçlandı. Eryaman‟da
uygulama yönünden Bayındırlık standartları aĢılamadı. Tasarım yönünden ise olumlu örnekler ortaya çıktı; özellikle avlu veya iç
sokak gibi yarı kamusal alanlar etrafında kurgulanan modern ya da geleneksel çağrıĢımlı konut kümeleri, banliyö yerleĢimlerinde
eksikliği hissedilen kolektif kimliği yaratmada baĢarılı oldular. (Resim 62 ve 63)

9. Mimari Özerkliğe Doğru YöneliĢler

Türkiye‟de çağdaĢ yapı kültürünün baĢka profilleri de çizilebilir, ve aynı öykü yer yer baĢka resimler üzerinden de anlatılabilirdi.
Burada çizilenin eksikleri arasında, özellikle Ģu iki gruba değinmek gerekir: i) isimsiz mimarlık pratiğinin kayda değer bir
bölümünü oluĢturan, kentsel koruma alanlarındaki onarım ve yeni yapılaĢma uygulamaları; ii) seçkin mimarlık ürünlerinde 90‟lı
yıllardan günümüze kaydedilen geliĢmeler.
Ġlk grup belki en kaba hatlarıyla Ģöyle özetlenebilir: Bu alandaki kalburüstü örnekler dıĢındaki yaygın eğilim, eskinin mümkünse
tamamen yokedilip (ya da özgünlüğü yokedilerek korunup) yeninin de tamamen eskiye benzetilerek yapılmasıdır. Bu eğilim,
kültürel mirasın yokolmasının yanısıra, çağdaĢ mimarlık kültürünün geliĢemeyiĢiyle de sonuçlanan hazin bir durumdur. Ġkinci
grupta ise sayısız baĢarılı örnek var –aralarında onarım ve yeni yapılaĢma uygulamaları da bulunan kalburüstü örnekler...
Yalnızca yayınlanma ve ödüllendirme portföylerine bakılarak belirlenebilecek en az 20 mimarın son 10-15 yıl içindeki pratiği,
modern yapı kültürümüz açısından ümit vericidir. Yayın ve ödül referanslarıyla gündemde bulunmayan, isimleri gölgede kalmıĢ
çok sayıda mimarın nitelikli üretimi de eklenirse, bu liste azımsanmayacak bir ölçüye eriĢir.

Sıradan yapı pratiği üzerindeki etkileri henüz sınırlı olan bu geliĢmede payı olduğuna inandığım bir etken, mimarlığın düĢünsel
ortamındaki zenginleĢmedir. 1980 sonrasının mimarlığında modernizmin ahlaki kurallarından kopuĢla ortaya çıkan sözde özgürlük
(ya da niteliksiz serbestlik), kısa zamanda karĢı argümanını yarattı. Sayıları artan eleĢtirel yayınlar ve tartıĢma ortamları, tasarım
etiği ve mimari kimlik konularında paylaĢılan bir birikim oluĢturdu.(22) Bu birikim içinde örneğin 1988 yılından itibaren iki yılda
bir düzenlenen Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, mesleğin evrensel standart ve değerlerini paylaĢma yönünde önemli bir adım
oldu. (Resim 64) Ödül programında öne çıkan örneklerde, mimari formun kendinden baĢka bir anlama iĢaret etmesinin
gerekmediğini gösteren tutumların giderek çoğalması ortam için bir iĢarettir; bunun örnek oluĢturması, mimarlık gündemini
meĢgul etmiĢ kültürel ikilemlerin aĢılarak kimlik tartıĢmasının nitelik eksenine çekilmesine katkıda bulunacaktır.

Türkiye‟nin mimarlık serüveninde yeni bir dönemeç, yeniden çizilmeyi bekleyen bir baĢka profil...

NOTLAR

13. Dönemin baĢlıca eğilimleri üzerine bkz: Mete Tapan (1984) “International Architecture: Liberalism in Architecture”; Atilla
Yücel (1984) “Pluralism Takes Command: The Turkish Architectural Scene Today”, Renata Holod, Ahmet Evin, ed. (1984) Modern
Turkish Architecture, 105-152.

14. Konu, önde gelen tarihçi ve mimarların davetli olduğu, Kültür Bakanlığı‟nın bir seminerinde bu çerçevede tartıĢılmıĢtı;
özellikle bkz. Turgut Cansever ve Doğan Kuban‟ın yazıları: Mimaride Türk Milli Üslubu Semineri (1984), Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ġstanbul. Semineri konu edinen önceki yazılar: A. Balamir, G. Asatekin
(1993) “Ulusal Kimlik Sorusu Üzerine KarĢıt DüĢünceler ve Konut Mimarisi”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, (11:1-2) 1991
(yayınlanıĢı 1993), 73-88. [KısaltılmıĢ biçimi ile: ADA (1:2) 1995, 88-93.] G. Asatekin, A. Balamir (1990) “Varieties of Tradition
and Traditionalism”, Traditional Dwellings and Settlements Review (1:2) 61-70.

15. Mimarlık teorisinde „kimlik‟ ve „karakter‟ kavramlarının kullanımı üzerine: A. Balamir (1994) “Mimarın Kimlik, MeĢruiyet, Etik
Sorunları ve Mimarlığın Disipliner Buhranı”, Kimlik, MeĢruiyet, Etik, der. A. Erkmen, G. Ö. Güvenç (Bildiri Kitabı, Türkiye Mimarlığı
Sempozyumu-II, 7-9 Ekim 1993), Mimarlar Odası Yayını, Ankara, 1996, 17-23. Konu ayrıca, yayınlanmamıĢ bir bildirinin ana
teması idi: A. Balamir S. Yavuz (1991), “Debates on Character and Identity in Architecture”, 9th UIFA Congress: Identity in
Architecture, Kopenhag, 19-22 August.

16. Türkiye‟de cami formu üzerine spekülasyon konusunda: A. Balamir (1994) "Architecture and the Question of Identity:
Buildings of Dwelling and Prayer in Postmodern Turkey", Rethinking the Project of Modernity in Turkey: An Interdisciplinary
Conference, MIT Boston 10-13 March. Bu konuda bir tez çalıĢması: Tolga IĢıkyıldız (2000), “Contemporary Mosque Architecture
in Turkey”, Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ Mimarlık Bölümü (DanıĢman: A. Balamir).

17. Meclis camisi üzerine önceki yayınlar: Aydan Balamir, Jale Erzen (1991) “TBMM Halkla ĠliĢkiler Kompleksi”, Arredamento
Dekorasyon (25) Nisan, 80-81. Jale Erzen, Aydan Balamir (1996) “Contemporary Mosque Architecture in Turkey”, Architecture of
the Contemporary Mosque, eds. I. Serageldin, J. Steele, Academy Editions, London, 100-116.

18. Alıntı ve dönemin kapsamlı yorumu için bkz: Sibel Bozdoğan, ReĢat Kasaba, ed. (1997) Rethinking Modernity and National
Identity in Turkey, University of Washington Press, p. 147.

19. Bu yönde bir eleĢtiri için: A. Balamir (2002) “Zorunlu Özgün Üretimden Pasif Montaja ve Cilâli Kaporta Mimarisi”, Yapı (250)
Eylül, 122-124.

20. Konu hakkında bkz: Abdi Güzer (2001) “Bir Kültürel ÇatıĢma Alanı Olarak Konut”, Gazi Sanat Dergisi (2: 2) 71-81; M. Burak
AltınıĢık (1998) “A Critical Approach: The Correlation of Architecture and Commercial Image" Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ Mimarlık
Bölümü (DanıĢman: C. Abdi Güzer).

21. Eryaman projesinde ayrı bölgeleri tasarlayan mimarlar: Ahmet Gülgönen, Tuncay Çavdar, Ragıp Buluç, Doruk Pamir, Erkut
ġahinbaĢ, Ziya Tanalı, Oral Vural. Konu hakkında bkz: Ali Cengizkan (2000) “Toplu Konut Ġdaresi (TOKĠ): Bir Tasarım Deneyi:
Eryaman 3. Etap ve 4. Etap Konutları”, XXI Mimarlık Kültürü Dergisi, s: 4, Eylül-Ekim, 136-143.

22. Bu konuda Mimarlık dergisinin yanısıra Yapı, Arredamento, Archiscope, XXI gibi dergilerin mimarlık kültürüne katkıları
hatırlanmalı. TartıĢma ortamları içinde ise 1990 ve 93 yıllarında Mimarlar Odası‟nın düzenlediği “Türkiye Mimarlığı Sempozyumu
I, II” ve 1997 yılında SMD‟nin “Mimar Anlam Beğeni Sempozyumu, farklı kuĢak mimar ve akademisyenleri buluĢturan etkili
ortamlar oldu. Mimarlık ortamımız için yeni sayılabilecek benzeri giriĢimler arasında Ulusal Mimarlık Sergisi katalogları,
Koleksiyon‟un Mimarlık Yıllığı 2000 kataloğu ve Arkitera‟nın AMV veri tabanı giriĢimi de sayılmalı.

KAYNAKÇA

Yazıda doğrudan değinilen kaynaklar ile konuyla ilgili eski yayınlarıma notlarda yer verdim. Ġlk bölümün sonunda adı geçen
referans kitaplar ile görsel malzemenin bir bölümü için ismi geçen kaynaklar: ● ALSAÇ, Üstün (1976) Türkiye‟deki Mimarlık
DüĢüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, KTÜ yayını. ● ASLANOĞLU, Ġnci (1980) Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı
1923-1938, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayını (2001). ● BATUR, Enis, ed. (1994) Ankara, Ankara, Yapı Kredi Bankası Yayınları. ●
BOZDOĞAN, Sibel, Suha ÖZKAN, Engin YENAL, ed. (1987) Sedat Hakkı Eldem, Architect in Turkey, Concept Media. ●
BOZDOĞAN, Sibel (2001) Modernism and Nation Building: Turkish Architectural Culture in the Early Republic, University of
Washington Press. ● CENGĠZKAN, Ali (2002) Modernin Saati, Mimarlar Derneği 1927 ve Boyut ortak yayını. ● GÜVENÇ, Bozkurt
(1995) Türk Kimliği, Remzi Kitabevi. ● GÖKALP, Ziya (1924) Türkülüğün Esasları, Varlık Yayınları (1985). ● HOLOD, Renata,
Ahmet Evin, ed. (1984) Modern Turkish Architecture, University of Pennsylvania Press. (Referans yazılar: Ġlhan TEKELĠ, Yıldırım
YAVUZ, Suha ÖZKAN, Afife BATUR, Üstün ALSAÇ, Mete TAPAN, Atilla YÜCEL, Yıldız Sey.) ● KARAASLAN, Merih (2001) Anılar,
Yapılar, Karaaslan Mimarlık Ltd. ● KORTAN, Enis (1973) Türkiye‟de Mimarlık Hareketleri ve EleĢtirisi 1960-1970, Baylan Matbaası.
● KORTAN, Enis (1997) 1950‟ler KuĢağı Mimarlık Antolojisi, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları. ● ÖZBAY, Aslı, ed. (1999) Türk
Mimarları 2000, TSMD Yayınları. ● ÖZER, Bülent (1964) Rejyonalizm, Üniversalizm ve Mimarimiz Üzerine bir Deneme, ĠTÜ
Mimarlık Fakültesi. ● RĠCOEUR, Paul (1965) Universal Civilization and National Cultures, History and Truth, trans. C. A. Kelbley,
Northwestern University Press. ● SEY, Yıldız, ed. (1996) Tarihten Günümüze Anadolu‟da Konut ve YerleĢme, Tarih Vakfı yayını. ●
SEY, Yıldız, ed. (1998) 75 Yılda DeğiĢen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı yayını. (Yıldız Sey derlemelerinde referans yazılar: Sibel
BOZDOĞAN, Mete TAPAN, Ġhsan BĠLGĠN, Uğur TANYELĠ.) ● SÖZEN, Metin, Mete TAPAN (1973) 50 Yılın Türk Mimarisi, Türkiye ĠĢ
Bankası Kültür Yayınları. ● SÖZEN, Metin (1984) Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları. ●
TEKELĠ, Doğan, Sami SĠSA (1994) Projeler, Yapılar, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları.

Bu icerik 5313 defa görüntülenmiĢtir.

You might also like