Professional Documents
Culture Documents
Researches, Yıl/Vol. 3, Prof. Dr. Azmi Özcan Öğrencileri Özel Sayısı/ Special Issue in Honour of
Prof. Dr. Azmi Özcan By His Students ISSN: 2149-9535
Ortaçağda Misk*
Mehmet Kavak**
Özet
Dünya coğrafyasının çeşitli bölgelerini tanımak maksadıyla yolculuğa çıkıp,
uğradıkları ülkelerle ilgili bilgi aktarma geleneğini devam ettiren ortaçağ seyyahları
Hindistan ve Tibet bölgelerinde yaygın bir şekilde görülen misk ve misk geyiği ile ilgili
anekdotlarla karşımıza çıkmaktadır. Seyyahların yanı sıra ortaçağın bir çok şair, tabib ve
müverrihi de misk konusuna değinmiştir. Bu müellifler, misk geyiği (ayrıca misk keçisi,
misk faresi, misk kedisi), çeşitleri, üretimi ve ticareti hakkında önemli bilgiler vermiştir.
Erkek misk geyiğinin karnının alt kısmında taşıdığı misk torbasının testislere
benzetilmesinden dolayı Sanskritçe testis manasına gelen muṣka (मुष्क) kelimesi ile
ilişkilendirilmiş olan misk Arapça, Farsça, İbranice, Latince, Süryanice, Türkçe ve diğer
batı dillerinde de benzer bir kullanıma sahiptir. Misk, Sanskritçe ve Hintçe’de kastūrī
(कस्तूरी) misk geyiği ise kastūrikā (कस्तूररका) olarak geçmektedir.
Hoş ve etkili kokusundan dolayı Tıbb-ı Nebevî’de önemli bir yer edinen miskten
hem parfümeri hem de tıbben istifade edilmiştir. Tam vaktinde toplanıp iyice
muhafaza edilen miskler ortaçağda önemli bir ticaret malzemesi ve hediyeleşme aracı
olarak dünya pazarlarındaki yerini almıştır. Çin taraflarında toplanan misk gerek katkı
malzemesi eklenmesinden gerekse de uzun deniz yolculuğu sırasında bozulmasından
dolayı pek rağbet görmemiş ve daha ziyade kara yoluyla hızlı bir şekilde ve böylece
bozulmayan Tibet ve Hint miskleri tercih edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Misk, Misk Geyiği, Misk Çeşitleri, Misk Hileleri, Misk Ticareti
Musk At Medieval Period
Abstract
The medieval travelers, who had journeyed to know the various places and thus
continued the tradition of transferring the knowledge about the countries where they
had visited, left behind them interesting and detailed stories about musk and musk-
deer in the Tibetan, Chinese and Indian regions. Like travelers, many physician,
historian and poets wrote about musk in their works. These had provided very
precious information about musk deer (also refers about to musk cat, goat and
mouse), production, types and trade of it.
The musk which clearly being similarly with tecticles musk-sac that male musk-
deer carried lower part of the womb next to the genital organ of animal is used in the
Sanskrit as muṣka (मष्ु क) which means the testicles and similarly used in Arabic,
Persian, Hebrew, Latin, Syriac, Turkish and other western languages. It is used kastūrī
(कस्तूरी) and kastūrikā (कस्तूररका) in Sanskrit and Hindi corresponding to musk and
musk-deer.
The musk which had important place in Tibb-e Nabawi thanks to it pleasant and
intensive smell, used in both medical and perfumery. Moreover, it gained a place as a
world-wide commercial commodity and a gift in medieval, after having been collected
and preserved well. The musk-sacs that were collected in China were not in demand
because they included additive and spoiled during their transportation. On the other
hands the most quality Tibetian and Indian musks were mostly preferable, due to both
musk-deers fed by various and aromatic herbs and their fast transportation, without
being spoiled.
Keywords: Musk, Musk-deer, Musk kinds, Musk adulterations, Musk trade.
Giriş
Güzel kokmak, kişisel bakımına özen gösterip topluma karışan bireylerin
arzuladığı bir durumdur. İnsanların hem özel hem de olağan hayatında
süründüğü kokunun birçok gâyesi vardır. Kokudan yaygın bir şekilde istifade
edilmesi ihtiyacı karşılayacak bir parfümeri endüstrisinin oluşmasına zemin
hazırlamıştır. Böylece farklı isim ve türlerde kokular ticari bir emtia olarak
dünya pazarlarındaki yerini almıştır. Ortaçağın en meşhur kokusu olarak kabul
gören misk bu ürünlerin başında gelir. Misk, Tibet, Hindistan ve Çin
coğrafyasında yaşayan misk geyiğinin göbeğinin altında beliren kesenin
içindeki maddeden imal edilir ve Fars Beldeleri,1 Umman, Bağdat, Şam,
İstanbul (Konstantinopolis) gibi şehirlere ihraç edilerek insanların istifadesine
sunulmaktaydı.
Ortaçağın bir çok müellifi eserlerinde misk ve güzel kokular (ıtriyât)
konusuna yer ayırmıştır. Bunlardan biri olan ve MS 990’larda vefat eden İbn
Nedim, Fihrist adlı eserinde ıtriyâta dair birçok eserden bahsetmişse de bu
kitapların çok az bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Fihrist’te bahsedilen
1İbn Battûta, Tebriz’de Misk ve Amber Çarşısı, diğer adıyla Itır Çarşısı bulunduğunu ve
burada çok güzel manzara ile karşılaştığını aktarır. İbn Battûta, İbn Battûta
Seyahatnamesi: Rihletu İbn Battûta: Tuhfetü'n-nüzzar fi Garaibi'l-emsar ve Acaibi'l-
esfar, çev. A. Sait Aykut, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004, c.1, s. 328.
Mehmet Kavak 190
başlıca kitaplar, Yahyâ b. Hâlid için telif edilen Kitâb el-‘Itr ; İbrahim b. El-
Abbâs, Kitâb el-‘Itr ; el-Kindî, Kitâb el-‘Itr; el-Kindî, Kitâb Kimyâ el-‘Itr2;
Anonim, Kitâb Risâletuh fî’l-‘Itr ve Envâ’ih; Anonim, Kitâb Risâletuh fî Kimyâ el-
‘Itr; Anonim, Kitâb el-‘Itr; Anonim, Kitâb el-‘Itr ve’t-Terkibât; Habîb el-‘Attar,
Kitâb el-‘Itr; Cîlî, Kitâb el-‘Itr ve Ecnâsih ve Me’âdinih’dir.3 Ayrıca bir çok
seyyah, müverrih, şair ve tabip de misk konusuna değinmiş ve bazen bu
konuda ayrıntıya girmişlerdir. Çalışmalarında miskin tanımı, kimyevî özelliği,
elde edildiği coğrafya, toplanması, misk ticareti, tıpta kullanımı, ve miskte
yapılan hileler hakkında detaylı bilgiler vermiştir. Bu çalışmada, çoğunluğunu
Ortaçağ müelliflerinin aktardığı bilgiler doğrultusunda misk konusu hakkında
tafsilatlı malumât sunulacaktır.
Miskin Tanımı
Misk, bilimsel adı Moschus moschiferus L. (Cervidae) olan, memeli ve geviş
getiren, alt çenesinde aşağıya doğru sarkan iki azı dişi olan, küçük, dört ayaklı
erkek misk geyiğinin4 genital organlarının yanında bulunan guddeden
(beze/kese) elde edilen kesif kokulu bir salgı olup açık sarı, koyu siyah ve
esmer renkte olabilmektedir. Hoş kokulu, acımsı, sıcak suda eriyen, kıvamlı,
yakıldığında az bir kül bırakarak yanan, eter ve etanolde kolaylıkla çözünebilen
misk İbn Seyyâr’in deyimiyle olgunlaştığında süzme bal kıvamına gelir. Misk
faresi ve misk kedisinden bahsedilir. Misk faresi ve kedisinin, misk geyiğinden farklı
hayvanlar olduğu bilinmektedir. Buna farklılığa rağmen Arap şairi Cahiz’in misk faresi
( )فأرة المسكbaşlığı altında misk geyiğinin özelliklerini sıraladığı görülür. Misk keçisi ise
çoğunlukla misk geyiğini karşılayacak şekilde kullanılmıştır. İbn Fakih, Hz. Âdem’in
dünyada indiği yer olan Serendib Adası (Seylan) ’nda misk faresinin/el-Misku’l-fa’r
( )فأر المسكbulunduğunu ifade eder. Ayrıca Çin’den Zâbic’e canlı olarak götürülen misk
kedilerinden/zebbâd (ٌ )زَ بَادyoğun olduğunu ve onu koklayan kadınları cezb ettiğini dile
getirir. Eve götürüldüğünde evin içine güzel kokularını sindiren misk kedileri
okşandığında ise okşayanın ellerinde kokusunu bıraktığını dile getirir. Bkz. İbnü'l-Fakih,
Kitâbü'l-Büldân, thk. Yûsuf el-Hâdî, Beyrut: Âlimü'l-kütüb, 1416/1996, s.65; Cahiz,
Kitâbü'l-Hayevân, Beyrut: Dâru Kutubil İlmiyye, 1424, c. 5, s.162; Bkz. Şemseddin Sami,
Kamûs-ı Türkî, Dersaadet: İkdâm Matbaası, 1318, s.1343.
Ortaçağda Misk 191
geyiğinden nafice kesme işlemi için ise Dri med shel phreng tabiri kullanılmıştır. A.
Akasoy ve R. Yoeli-Tlalim, “Along The Musk Routes: Exchanges Between Tibet and The
Islamic World” Asian Medicine, 3 (2007), s. 226.
15 el-Beyrunî, Kitabü’s-saydana fi’t-tıb: es-Saydene fi’t-tıb, çev. Esin Kâhya, Ankara:
16 Vankulu Mehmed, Vankulu Lügati, Haz. Mustafa Koç ve Eyyüp Tanrıverdi, İstanbul,
2015, c.2, s. 1752; Mütercim Âsım Efendi, el-Okyânûsu'l-Basît fî Tercemetîl-Kâmûsi'l-
Muhît: Kâmûsu'l-Muhît Tercümesi, Haz. Mustafa Koç ve Eyyüp Tanrıverdi, İstanbul,
2014, c.5, s. 4289-4290; Hüseyin Remzi, 2: 532; Seyyid Mustafa Hüseynî Deştî, Mearif
ve Maarif: Dairetü’l-mearif-i cami-i İslami, Tahran: Müessese-i Ferheng-i Araye, 1379,
c.9, s. 368.
17 İbnül Esîr, el-Kamil fi’t-tarih, çev. Abdulkerim Özaydın ve ark., İstanbul: Bahar
Maarif Matbaası, 1943, s. 19, 24; Turhan Baytop ve Nebi Bozkurt: 181.
19 Misk-kan ilişkisi miskin kırmızı ipeğe sarılarak satılması olayından mülhemdir. Bkz.
Necati Bey, Necati Bey Divanı (Seçmeler), haz. Mehmed Çavuşoğlu, İstanbul, Kervan
Kitapçılık, t.y., s.31.
20 Necati Bey: 7, 30.
Ortaçağda Misk 193
durumlarda kavga misk gibi kokmak deyimi kullanılmıştır. Güzel kokulu meyve
manasındaki misket de misk kelimesinden türetilmiştir. Misk gibi güzel
kokmak, misket üzümü, misket elması (Amasya elması) ve misket limonu
(lime) bunlardan birkaçıdır. Bunun haricinde güzel kokulu misk sabunu ile
miskin kafur ve ban otu ile karıştırılmasından elde edilen gâliye21 (kâle-i misk)
ve miskin râmek/râmak ()رامك22 ile karıştırılmasından elde edilen sukk
21 Bilimsel adı Galiamoschata olan gâliye (ٌُ)اَ ْلغَا ِليَة, geçmişten beri kullanılan bir koku
mürekkebâtı olup içeriğinde misk, anber, ban otu yağı ve asel-bend ( )عسلبندve hoş
kokulu bitki özleri vardır. Kalye-i misk şeklinde de isimlendirilmiştir. Gâliye yapan kişiye
gâliyebîz ( ;)غاليه بيزgüzel koku sürülene gâliyebâr ( )غاليه بارdenilirdi. Misk ve anber
kokusunun karışımından oluşan kokuya gâliye adını Emevilerin ilk yöneticisi Muaviye
b. Ebu Süfyan verdiği, gâliye ismini ilk kullanan ve bu şekilde tanınmasını sağlayan
kişinin Emevi Halifesi Süleyman b. Abdulmelik olduğunu söyleyenler de vardır. Gâliye
Arapça’da pahalı manasına gelen gavâlî kelimesinin tekilidir. Muaviye b. Ebu Süfyan’a
hediye edilen parfüm şişesinin fiyatı sorulunca bu yüksek fiyata alınmış gâliyedir
cevabına istinaden meşhur olan gâliyenin 5 çeşidi vardır. Bunlar sunî, muhtelit
(karma), misk, bân ve az masraflı kadın gâliyesi şeklinde tasnif edilebilir. Bu gâliyelerin
en gözde olanı muhtelit gâliyedir. Gâliyenin ünü artınca hediyeleşmede kullanılmaya ve
saraylardaki dolaplarda yerini almaya başlamıştır. Abbasi Halifesi Emin (v. 813)
kumandanlarını teşvik etmek için bol miktarda malın yanı sıra sakallarına sürmeleri için
misk ve anber karışımından oluşan gâliye hediye eder ve bunlara “gâliye
kumandanları” adını verirdi. Tarihsel arka planının yanı sıra tıbben de bu karışımdan
istifade edildiği ve sert şişleri yumuşatmak için kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca ban
yağı ve öküzgözü otu yağında eritilen gâliye kulak ağrılarına karşı kullanılmıştır.
Kokusunun baş ağrısını giderdiği, zonklamayı bertaraf ettiği, kişiyi sakinleştirdiği ve
kalbe ferahlık verdiği, rahim ağrılarına, rahmin sertleşmiş urlarına ve balgamî şişlere
karşı etkili olduğu, regl söktürücü, rahmin dolgunluğunu gidererek onu temizlediği
söylenmiştir. Gâliye yapılan tenkiye işlemi düşük (abortus) yaptırabildiğinden dolayı bu
konuda dikkatli olunması tavsiye edilmiştir. Bkz. İbnül Esîr, 4: 18/ 6: 236; İbn Keysân:
770; İbn-i Sina, 2: 649; Vankulu Mehmed, 2: 2572; Mütercim Âsım Efendi, 6: 5912;
Hüseyin Remzi, 2: 4; Abdulhalik Bakır, “Ortaçağ İslam Dünyasında Parfümcülük:
Parfumery in the Medieval Islamic World”, Kutsal Dumandan Sihirli Damlaya: Parfüm:
Sacred Incense to Fragrant Elixir: Parfume, İstanbul: YKY, 2005, s. 45-46.
22Zift gibi siyah madde ve doğal bir eter olan râmek bir cins koku olup soğuk, kuru ve
büzücü etkisi vardır. Mazı, ceviz ve yaş hurma suyundan elde edilir. Râmek (5), safran
(1), kırmızı sandal ağacı (5), sukk (2), soyulmuş elma (5) ve ayva (5), hint öd ağacı (5),
yaprakları ile birlikte kurutulmuş gül (10), eğir otu (10 dirhem) ve kafurdan 1.5 danik
konulmak suretiyle kokulu krem elde edilir. Bu kremin mide üstüne gelecek şekilde
haricen, göğse ve göbek bölgesine sürülmesinin faydalı olduğu söylenmiştir. Kronik
mide ve bağırsak yangısını (enterokolitis) giderdiği, bedeni güçlü ve zinde tuttuğu, tıbbî
tesirleri yönüyle miske benzediği fakat râmekin mide ve karaciğer rahatsızlıklarında
mideden daha üstün olduğu dile getirilmiştir. Bkz. Harawi (Ebû Mansûr el-Herevî), Das
buch der grundlagen über die wahre beschaffenheit der heilmittel: Codex
vindobonensis af 340 sive medici Abu Mansur Muwaffak bin Ali heratensis liber
Mehmet Kavak 194
türüdür. İbn-i Sina sukkun asıl renginin sarı, özelliğinin birinci derecede sıcak ve ikinci
derecede kuru olduğunu söylemiştir. Tıbben sinirleri yatıştırıcı ve kanamayı durdurucu
özelliği vardır. Aynı zamanda parfüm olarak da kullanılan ve afrodizyak etkisi olan sukk
yapımı için râmek vazgeçilmez bir maddedir. Bu karışıma bazen de misk eklenir. Bu
karışımın misk eklenmiş haline sukk mümessik adı verilir. Râmekin öğütülüp suyla
yoğrularak bir gece boyunca bekletilmesi suretiyle elde edilen bu karışıma daha sonra
ufalanmış misk eklenip yoğrulmaya devam edilir. İyice yoğrulduktan sonra küçük
dairevî parçalar halinde bir sene kadar elekte kurumaya bırakılır. Bkz. İbn Meymun,
Şerhu esmai’l-ukkar, neşr. Max Meyerhof, ed. Fuat Sezgin, 1940 Kahire Tıpkı Basımı,
Frankfurt am Main : Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen Wissenschaften,
1996, s. 141; el-Kuhin el-Attar, Minhacü’l-dükkan ve düstürü’l-ayan fî a’mal ve
terkibü’l-edviyeti’l-nafia li’l-ebdan, ed. Hasan Zagla, Fuat Sezgin, Bulaq: 1870’in
tıpkıbasımı, Frankfurt am Main : Institut für Geschichte der Arabisch-Islamischen
Wissenschaften, 1996, s. 56; İbn Sina, 2: 431-432; İbn Seyyâr: 777.
24 Ortaçağ’da gülsuyu üretimi açısından Nusaybin’in önemli bir şehir olduğu ve burada
sadece beyaz gül üretimine yönelik yatırım bulunduğu ve şehirde kırmızı gül
yetiştirilmediği (veya yetişmediği) söylenmiştir. Burada yetişen güllerin, dönemin
önemli gül merkezlerinden olan biri olan Tümiran bölgesinde yetişen güllerden daha
fazla olduğu dile getirilmiştir. Bkz. Mehmet Kavak, Fetihten Selçuklu Hâkimiyetine
Kadar Tur Abdîn Bölgesi Tarihi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ortaçağ Tarihi, 2013, s. 49.
25 Bu karışım için, 1 danik miske 1 rıtl-ı Bağdadî ölçeğinde Nusaybin gülsuyu eklenmesi
sonra bu kokunun Şam gülü olarak da bilinen verd-i cûrî ( )ورد جوريile
yapıldığını söyler. Ayrıca anber-bûy (anber kokusu) adında misku’l-cinn
ْ ُ)مِ سْك27, toprakta yetişen misku’l-berr (ٌٌالبَ ِر
(ٌٌال ِج ِن ْ ُ)مِ سْك28 adında kokulu misk
bitkisi, güzel kokusu ile meşhur misk yılanından bahsedilir. 29
Misk Geyiğinin Fiziksel Özellikleri ve Yaşadığı Coğrafya
Misk geyiği, Tibet, Çin, Hindistan, Moğolistan ve Tonkin bölgelerinde
yaşamaktadır. Ayrıca Soğd ve Türklerin meskûn olduğu arazilerde bu geyiklere
rastlamak mümkündür. Marco Polo, Moğol toprakları sınırları olan Tibet
bölgesi ve Kuzeybatı Çin’de (Tibet-Qinghai dolayları) dünyanın en kaliteli ve
değerli miskinin elde edildiğini söylemektedir. Müelliflerin çoğu misk geyiğinin
fiziksel özellikleri hakkında bilgi verirken birbirine yakın bilgiler vermiştir. Bu
bilgilere göre misk geyiğinin ortalama boyu (yüksekliği) 60 cm kadar olup
esmer renkli, gri veya beyaz lekelidir. Tüyleri uzun, dalgalı olup kürkü bir
geyiğin kürkünden daha kabarık ve tüyleri normal bir geyiğinkinden daha
sıktır. Başı küçük, kulakları tavşan kulağı biçiminde ve boynuzsuzdur. Antiloba
benzetilen bu hayvanın alt çenesindeki dişlerinden iki tanesi aşağıya doğru
sarkar. Çenesinden sarkan bu beyaz azı dişlerinin fildişine benzetildiği ve işaret
parmağı arasındaki açıklık, 1 parmak, 1 karış veyahut fıtr ()الفتر30 uzunluğunda
olduğu dile getirilmiştir. Nüveyrî ve ed-Demîrî bu dişleri domuz dişlerine
benzetmiştir. Erkek geyiğin göbeği ile genital organları arasında 5-6 cm
uzunluğunda ve 3-4 cm genişliğinde bir kese vardır. Bu kese koyu kan ile dolu,
kokulu ve kıvamlı bir madde olup aslında misk denilen maddedir.
Marco Polo misk geyiğinin, dişi bir geyik kadar olmasa da bir antilop
büyüklüğünde olduğunu, ayağı ve kuyruğunın normal geyiklere benzediğini ve
Tatar dilindeki isminin gudderi olduğunu söylemiştir. Câhiz misk geyiğini, dev
hayvanlara kıyasla küçük bir hayvancık (düveybe/ )دُويبةşeklinde tarif etmiştir.
Boynuzu olmayan bu hayvanın bakılmaya kıyılamayacak kadar güzel olduğunu
söyleyen Marco Polo, Venedik’e dönüşünde beraberinde kurutulmuş misk
geyiği kafatası ve ayağı, misk kesesinden biraz misk ve bir çift diş
götürmüştür.31
31Ubeyd el-Bekrî, el-Mesalik ve'l-memalik. thk. A.P. van Leeuwen, A. Ferré, Kartaca:
Dârü'l-Arabiyye li'l-Kitâb, 1992, c.1, s.411; İbn Sina, el-Kanun fi’t-Tıbb, çev. Esin Kahya,
Ankara: Atatürk Kültür Merkezi yayınları, 2015, c.2, s. 378; Süleyman el-Tâcir, Doğunun
Kalbine Seyahat, Çin ve Hind Ülkeleri Hatıraları ve İlaveleri: Ahbar el-Sîn ve’l-Hind, çev.
Ramazan Şeşen, İstanbul: Yeditepe, 2012, s. 57; Marco Polo, Dünyanın Hikaye Edilişi,
Harikalar Kitabı 1: Le devisment du monde, Le Livre de merveilles I, çev. Işık Ergüden,
İstanbul: İthaki, 2003, s.183; Marco Polo, The Travels of Marco Polo the Venetian,
London: J. M. Dent & Sons, Ltd, 1914, s. 137; Mesudî, Müruc ez-Zeheb, Beyrut 1982, I.
Baskı, [Süleyman el-Tâcir, Doğunun Kalbine Seyahat, Çin ve Hind Ülkeleri Hatıraları ve
İlaveleri: Ahbar el-Sîn ve’l-Hind, çev. Ramazan Şeşen, İstanbul: Yeditepe, 2012] s. 88;
Ortaçağda Misk 197
Mesudî, Muruc ez-zeheb: Altın Bozkırlar, çev. Ahsen Batur, İstanbul: Selenge Yayınları,
2004, s.60; Kalkaşendî, 2: 127; ed-Demîrî, Hayatü’l-hayevan, nşr. Fuat Sezgin, Frankfurt
am Main: Institute for the History of Arabic-Islamic Science at the Johann Wolfgang
Goethe University, 2001, c.2, s.126; Nüveyrî: 11; Cahiz, 5: 162; Turhan Baytop ve Nebi
Bozkurt: 181; Baytop: 333.
32 Süleyman el-Tâcir: 57; Mesudî: 88; Yakut el-Hamevî, Mucemu’l-Büldan, Beyrut: Daru
öncü bir tabip olarak görülmüştür. Eczacı bir babanın çocuğu olarak Cündişapur’da
dünyaya gelmiş Bağdat’ta eğitim almıştır. Hem bilgin hem musannif (yazar) olup Abbasi
Halifelerinden Me’mun, Mu’tasım, Vâsık ve Mütevekkil’in hizmetinde bulundu.
Mâseveyh m. 857 yılında vefat etmiştir. El- Fihrist adlı eserde 20 eserinin olduğundan
bahsedilir. Onun kokularla ilgili kaleme aldığı cevâhiri't-tîbi’l-müfrede adlı eseri vardır.
Bkz. Yuhannâ b. Mâseveyh, Cevâhiri't-tîbi’l-müfrede: bi esmâiha ve sıfâtuha ve
meâdinihâ ve fi’l ahir kavlihim fiha şey’I min sınaâtü’l-misk…, Universitätsbibliothek
Leipzig, Vollers: 0768-02; Yuhannâ b. Mâseveyh “Kitabü cevâhiri't-tîbi’l-müfrede:Traité
sur les substances simples aromatiques”, Bulletin de l'Institut d'Égypte, Thk. R.P. Paul
Sbath, Sayı: XIX, Dönem: 1936-1937, Kahire: Imprimerie de l'Institut Français
d'Archéologie Orientale (Ifao), 1937, s. 5; en-Nedim: 757-759; Carl Brockelmann,
Geschichte der Arabischen Litteratur, Leipzig: C.F. Amelangs, 1909, s. 140-141.
Mehmet Kavak 198
40 Yuhannâ b. Mâseveyh: 32b-33a; Yuhannâ b. Mâseveyh: 10; İbn Sina, 2: 378; İbn
Cezle, 2010/1431, s.779; İbn Cezle, No. 5584, v. 168b; İbn Seyyâr: 665.
41 Yuhannâ b. Mâseveyh: 33a; Yuhannâ b. Mâseveyh: 10.
42 Yuhannâ b. Mâseveyh: 33b; Yuhannâ b. Mâseveyh: 11.
Mehmet Kavak 200
sinî ve Hind’e ait el-hindî miski geldiği söylenmiştir. Bu kalite farkında geyiğin
beslendiği otun yanı sıra miskin taşındığı yolun koşulları ve güzergahın hava
şartları da etkiliydi. Kaynağından misk satın alan tüccâr, Tibet’ten aldığı miski
kara yolu vasıtasıyla, iyi muhafaza edip nem kapmasına müsaade etmeden,
sağlam bir şekilde Horasan’a ulaştırırdı. Soğd ve Türk bölgelerinden getirilen
Soğd miski de aynı şekilde Horasan’a sevk edilir ve buradan dünyanın diğer
bölgelerine ihraç edilirdi. Çin miski ise Müslüman tüccârın gemilerini
demirlediği ve Çin’in en büyük şehri sayılan Hanku şehrine getirilendir. Deniz
yoluyla Basra (Fars) Körfezi’nde bulunan Übülle’ye getirilen ve buradan
Müslüman beldelerine taşınan bu misklerin, limana yaklaşıldığında etrafa
yaydıkları yoğun koku sebebiyle gümrük vergi memurlarından kaçırılması
imkansız hale geliyordu. Hind miski ise Tibet bölgesinden alınıp önce Debîl’e
ardından Fars Körfezi’nde bulunan Siraf liman şehrine buradan da Umman,
Bayreyn, Aden, Yemen ve dünyanın önemli diğer şehirlerine gönderildi. Hind
miskinin ticaretini daha ziyade Soğd tüccar sınıfı yapmaktaydı.43
Müelliflere göre Tibet, Soğd, Çin ve Hind adlı misklerden sonra en çok
tanınan misk çeşitlerinin kalite sırasıyla miskü’l- deybelî; miskü’l-kanbârî;
miskü’l- toğuzğarî44; miskü’l- kassarî; miskü’l- cezîrî /cercîrî45; miskü’l- asmarî
ve miskü’l- cebeli olduğu söylenmiştir. Kalkaşendî, Nüveyri ve Yakubî’ye göre
göre göre tıp, eczacılık, kişisel kullanım ve ticareti yapılması açısından meşhur
miskler aşağıda bahsedildiği gibidir.46
Deybelî ()المسكٌالديبلي: Bu misk Debîl şehri ile müsemma olup deybelî
ismini almış bir Hint miskidir. 47
Misku’l-kanbârî ()المسك ٌالقنباري: Çin miskinin en kalitelisi olup,
Deybelî’den biraz az kalitelidir. Çin ve Tibet arasında bulunan Kanbâr
şehri ile müsemmadır. Kaliteli bir misk olmasına karşın cevher ve
kıymet bakımından Tibet miski daha önde gelmektedir. Bu miske
eklenen katkı maddeleri miskin kalitesini bozmaktadır.48
Misku’l- toğuzğarî ( )المسك الطغزغزيKanbarî miskinden sonra tercih
edilen bir misk çeşididir. Öz ve rengi bakımından diğer misklerden farklı
olup kokusu ağırdır. Bu miski satın alan tüccar, içine katkı maddesi
43 Yuhannâ b. Mâseveyh: 32a; Yuhannâ b. Mâseveyh: 9; İbn Sina: 377; Yakubî: 209;
Kalkaşendî: 127-128; Nüveyrî: 6-7; Ahmed et-Temîmî: s.y.
44 Türk kavmi olan Dokuz-oğuzlara (Tokuz-Guz) nispedilen misk türü.
45 Bu ismin, hafecü’n-cercîrî (Diplotaxis erucoides) adlı bitkiden mülhem olduğu
düşünülmektedir.
46 Kalkaşendî: 128; Yakubî:209; Nüveyrî: 12.
47 Yakubî:209; Nüveyrî: 12; Kalkaşendî: 128; Ahmed et-Temîmî: s.y.
48 Yakubî:209; Nüveyrî: 12; Kalkaşendî: 129; Ahmed et-Temîmî: s.y.
Ortaçağda Misk 201
60 İbn Mendeveyh: 225; Itrnâme-i Alaî: 258; İbn Keysan: 187-188; King: 178.
61 İbn Mendeveyh: 225; Itrnâme-i Alaî: 258-259; İbn Keysan: 188; King: 179.
62 Itrnâme-i Alaî: 259.
63 İbn Mendeveyh: 226; Itrnâme-i Alaî : 259; İbn Keysan: 188; King: 179.
64 İbn Mendeveyh: 226; Itrnâme-i Alaî : 259; İbn Keysan: 188-189; King: 179-180.
Mehmet Kavak 204
65 İbn Mendeveyh: 226; Itrnâme-i Alaî : 259; İbn Keysan: 189; King: 180.
66 İbn Keysân, İbn Mendevyh’in eserinde ve Itrnâme-i Alaî adlı eserde bahsedilmeyen
Tatar miskinden de bahsetmektedir. Bkz. İbn Keysan: 189; King: 180.
67 İbn Mendeveyh: 226; Itrnâme-i Alaî : 260; İbn Keysan: 189; King: 180.
68 İbn Mendeveyh: 226-227; Itrnâme-i Alaî : 259-260; İbn Keysan: 189; King: 181.
69 Itrnâme-i Alaî : 260; İbn Keysan: 189; King: 181.
70 el-Kuhin el-Attar: 155-156.
71 ed-Demîrî: 128.
72 Muhtemelen misku’l-cezîrî/cercirî kastedilmiştir.
73 ed-Demîrî: 128.
Ortaçağda Misk 205
Kışın elde edilen miskin yazın elde edilen miskten daha kaliteli olduğu
belirtilmiştir.80 Ed-Demîrî, misk geyiğinin diğer geyikleri gibi su içmek için belli
zamanlarda sulak alana geldiğini ve avcıların onları yakalayıp öldürdükten
sonra misk keselerini aldığını söyler. 81 Câhiz’e göre ise avcı tarafından canlı
yakalanan geyiğin göbeği sıkıca bağlanıp havada kalması sağlanır. Böylece
misk maddesi aşağıda beklettilen kaplara rahatlıkla boşaltılır. Hayvanın bu
işleme müsaade etmemesi durumunda avcı misk geyiğini öldürerek kesesini
keser ve olgunlaşması için keseyi arpa içine koyar. Burada olgunlaşan kanlar
daha sonra misk kokusunu alır.82 Marco Polo ise avcıların hayvanları avlaması
ve bu miski elde edebilmeleri için dolunay vaktini beklediğini yazmıştır.
Avcılara göre misk kesesi, dolunay zamanında veya yılın belli zamanlarında
büyüyüp içinin kanla dolup olgunlaştığı anda düşer. Câhiz ve Marco Polo, bu
vakti bekleyen bölge insanın öldürülen misk geyiğinin etinden istifade ettiğini
de eklemişlerdir.83 Bu bölgenin insanı çok fazla sayıda misk geyiği olduğunu
düşündüğünden geyikleri et olarak da tüketmekte ve etin tadını meth
etmektedirler.84 Hayatta kalan misk geyikleri zaman içinde yeniledikleri misk
keselerini doğaya bırakarak bu döngüyü devam ettirir. Ed-Demîrî, bu döngüyü
meyve ağaçlarının her sene, yaratıcının verdiği kudretle tekrardan mahsul
vermesine benzetmektedir.85
Misk geyiğinin göbeğinde bulunan misk keselerinin düşme olayı da
ilginçtir. Misk kesesi zaman içinde büyümeye ve içi kanla dolmaya başlar.
Damarlardan gelen siyah kan göbekte biriktikçe kese büyür ve kesenin bir
yerinde bir uç belirir. Göbeğinde de biriken bu kanın vücudunun diğer
yerlerinden toplanan katı ve siyah olduğu da söylenmiştir. Kanın rengi
koyulaştıkça olgunlaşır ve geyikte sancıya neden olur. Kese büyüdükçe geyiğe
verdiği ağrı ve sancının şiddeti de artar. Bu acıya daha fazla dayanamayan
misk geyiği, eşeğin toz toprakta debelendiği gibi, sancısını azaltmak için kese
bölgesini toprağa sürtmeye, bazen de keskin taşlara sürtmek suretiyle
göbeğini kaşımaya başlar. Nihayetinde, keseyi bırakma vakti gelince, geyikler
kayaçlı ve yumuşak kumlu yuvarlanma sahalarına (merâğa) doğru hareket
ederler. Buradaki kayaçlara ve kumullara sürtünerek göbeğindeki keseyi
patlatan geyik kesenin kayaçların üzerine düşmesini/dökülmesini sağlar. Bir
yandan rahatlayan misk geyiği diğer taraftan doğal bir yöntemle keseyi
doğaya bırakmış oluyordu. Zamanla yarası kapanmaya başlayan geyik tekrar
kan toplamaya başlar. Geyiklerin keselerini merâğa dışında başka bir yerde
bırakmadığı, merâğalarda kimi zaman 200 ve bazen daha fazla geyik bir araya
geldiği söylenmektedir. Burada kesenin düşüş şekli ile ilgili olarak belirsizliği
aşikar olan durumun açıklanması gerekmektedir. Kese düşerken bir yumru
86 İsmi bilinmeyen Portekizli bir tüccar misk konusu ile ilgili bilgi verirken misk geyiğini
kunduza benzetmiş ve bu hayvanın cinsel organın ezilip çürütülmesi ile miskin elde
edildiğini söylemiştir. Bu durum misk kesesinin geyiğinin hayaları ile karıştırılması ile
ilgilidir. Bkz. Andrew Dalby, Tehlikeli Tatlar: Dangerous tastes, çev. Nazlı Pişkin,
İstanbul: Kitapyayınevi, 2004, s. 70.
87 Süleyman el-Tâcir: 57; Nüveyrî: 5; Yakut el-Hamevî, 2: 11; Ubeyd el-Bekrî: 411; İbn
Seyyâr: 665.
88 Marco Polo, 1914: 238.
89 Nüveyrî: 4.
90 ed-Demîrî: 126.
91 Marco Polo, 1914: 238.
Ortaçağda Misk 209
kaybederek normal bir misk halini alır. 92 Ed-Demîrî alınan bu keseden ilk
başta misk kokusu gelmediğini satıldıktan bir süre sonra bu kokuya
kavuştuğunu bildirir.93
Misk geyiklerinin yaşadığı coğrafya birbirine sınırı olan devletlerin sınır
kesişim noktalarına yakın olmasından dolayı bunları elde etmek isteyen
kimselerin kasıtlı/kasıtsız sınır ihtilaflarına sebebiyet verdiği görülmektedir.
Bunu misalle açıklayan Süleyman et-Tâcir, Çin ülkesinin kuzeybatı sınırlarında
yaşayan misk geyiklerinin aynı zamanda Tibet sınırına da geçmeleri sebebiyle
Çinli misk toplayıcılarının, kendi sınırlarında bulunan geyiklerle yetinmeyip
Tibet tarafındaki geyikleri de ele geçirmeye çalıştığını yazar. İki tarafın da
ihtilaflı sınır alanlarında ele geçirdikleri misk geyiklerine el koyduğu dile
getirilmiştir.94
Tibet ve Çin topraklarından elde edilen bu miskler ise Sîrâf’tan giden
tüccarların toplandığı Kanton şehrinde pazarlanmaktaydı. Bir kısım tüccâr,
tulumlar içinde Semerkand’dan aldığı yükü Kanton’a getirip burada diğer
tacirlere satardı. Bundan dolayı misk, ticaret ve zanaatın yanında bölge insanı
için önemli bir geçim kaynağıydı.95 Tibetli bazı misk toplayacıları, düşen
keseleri toplamak için dağlara çıkar ve elde ettiği kaliteli naficeleri bir torbaya
yığarak hükümdarlarına götürürlerdi.96 Tam olgunlaşmış olarak kabul edilen
bu miski kullanan idareciler bu miskin çeşidinin ülke dışına çıkarılmasına karşı
tedbirler almış ve dışarıya çıkaran tüccarları cezalandırmışlardır. Tacirlerin
ülkelerine götürdüğü emtianın enderi sayılan bu misk çeşidi hem alan hem de
satan için son derece kıymetliydi.97 Câhiz, Harezm’den getirilen eyşalar
arasında miskin yanı sıra kakım, samur, sincap, karsak (tilki/kurt) postları ve
koku kamışı olduğunu söylemiştir.98 Misk ticareti uğraşanlara bakıldığında
genelde Arap, Fars, Soğd, Ermeni, Yahudi, Avrupalı ve az kısmı da diğer
milletlerden tacirlerin olduğu görülür. Misk ticaretini konu alan ve MS 4.
yüzyıla tarihlendirilen mektuplardan birinde Soğdlu tüccârın Tibet sınırında
bulunan Gansu’dan misk aldığı söylenmiştir. 99 Soğdlu tacirlerin mektupları
miskin yaygın olarak satıldığı bölgelerdeki misk fiyatı hakkında da malumât
vermektedir. Bu kayıtlarda, günümüzde Çin sınırları dahilinde bulunan ve
92 Süleyman el-Tâcir: 57; Ubeyd el-Bekrî: 411; Yakut el-Hamevî, 2: 11; İbnü'l-Baytar:
156; ed-Demîrî: 126.
93 ed-Demîrî: 126.
94 Süleyman el-Tâcir: 56.
95 Süleyman el-Tâcir: 56; Nüveyrî: 11; Marco Polo, 2003: 183; Marco Polo, 1914: 137.
96 Süleyman el-Tâcir: 57.
97 Yakut el-Hamevî, 2: 11; İbnü'l-Baytar: 156.
98 Câhiz: 28.
99 A. Akasoy ve R. Yoeli-Tlalim: 222.
Mehmet Kavak 210
Uygurların yoğun olarak yaşadığı Turfan (Turpan) şehrinde MS. 8. yy’da miskin
gramının 8.4 gümüş paraya alıcı bulduğu belirtilir. Yahudi Tüccar Yosef b.
Âvkal (Joseph ibn ‘Awkal) ise MS. 11 yy’da Tunus’tan aldığı bir misk şişesine
yarım dinar, Portekizli tacirlerden biri de İskenderiye’de bir miskal misk için 1
cruzado ödediğini söylemiştir. Uzun bir müddet Tibet’in Lhasa şehrinde
ikamet eden Ermeni tacirlerden Hovaness Joughayetsi ise dönüşünde
mübalağalı bir anlatımla Lhasa’dan 483 kg misk, bir miktar altın ve çay
getirdiğini yazmıştır. Sattığı her misk için de Lhasa’daki devlet hazinesine 1 lak
(37.79 gr gümüş) vergi ödediğini de eklemiştir. 100 Bu gibi örnekler, Ortaçağ’da
pahalı bir emtia olan miskin fiyatı hakkında kısmî bir öngörü sağlamaktadır.
Müellifler, Tibet miskinin Çin miskine göre iki hususiyetten dolayı daha
kaliteli ve üstün olduğunu bildirmişlerdir.
1- Tibet (Tübbet) misk geyikleri güzel kokulu Hint sünbülü
olarak bilinen sünbülü’t-tîb ()سنبل ٌالطيب101, kokulu çiçekler, bitkiler ve
baharatlarla beslenirken; Çin misk geyikleri normal otlarla beslenir.
Bundan dolayı Tibet misk geyiklerinden elde edilen misklerin kokusu
daha güzeldir.
2- Tibetliler misk torbalarını olgunlaşmadan ve kendiliğinden
düşmeden toplamazken, Çinliler hayvanı yakalayıp hem olgunlaşmamış
keseyi hayvandan keserler hem de bunun için keseye çeşitli katkı
maddesi ve kan ekleyerek miskin saf kalitesini bozarlar. Ayrıca Çin miski
Umman, Fars, Irak ve diğer İslam beldelerine taşınırken denizdeki uzun
yolculuk süresince denizden rutubet almakta, farklı iklimlerden
geçmekte ve bundan dolayı bozulabilmektedir. Oysa Tibet miskleri
daha kısa mesafelere karayolu ile taşınır ve miskin saklama koşullarına
önem verilir. Çinliler’e de bu tavsiye yapılmakta, ağzı sıkı cam kaplarda
taşımaları halinde Tibet miskinin kalitesine yaklaşabilecekleri söylenir.
102 Mesudî, 1982: 88; Mesudî, 2014: 60; Yakut el-Hamevî, 2: 11, 3: 443; İbnü'l-Baytar:
155; Süleyman el-Tâcir: 57.
103 Erken dönem Yunan ve Romalıların miskten haberdar olduğu bilinmektedir. Miskin,
Roma İmparatorluğu topraklarına ilk olarak Aziz Jerome (MS. 5.yy) zamanında ulaştığı
ve miskten bahseden ilk batılı yazarın kendisi olduğu söylenmiştir. Jerome, diğer keskin
kokular gibi miski de ancak “sevgililer ve hedonistler (hazcı) için uygun” bir emtia
olduğunu miskin yayılmasına karşı tavır koymuştur. Bundan yüzyıl sonra kadar (MS.
6.yy) Cosmos adındaki batılı tüccar Hindistan’a yaptığı geziler sayesinde misk hakkında
bilgi edinmiştir. Miskin elde edilmesi için misk geyiğinin öldürülmesi gerektiğini
duymuş ve avcıların betimlemelerinden yola çıkarak bir misk geyiği resmi çizmiştir.
Cosmos, misk geyiğinin yaşadığı Sibirya, Çin ve Tibet arasındaki dağlık bölgelere aşina
olmadığı ve burayı ziyaret etmediği halde misk geyiğinin fiziksel özellikleri hakkında
verdiği bilgiler ve misk kesesinin sadece erkek misk geyiğinden elde edildiği bilgisi
yerinde bir tespittir. Bu dönemde ve daha sonraları batılıların çoğunun misk ve kökeni
hakkında detaylı bir bilgiye sahip olmadığı, Cosmos’tan bir müddet sonra Arap
müelliflerin misk konusunda ayrıntılı bilgi vermeye başlamasıyla bilginin yayıldığı
söylenebilir. Bkz. Cosmos, The Christian Topography of Cosmos Indicopleustes, ed. E.O.
Winsted, Cambridge: [Cambridge] University Press, 1909, s. 349; Dalby, 2004: 71.
104Andrew Dalby, Bizansın Damak Tadı, Kokular, Şaraplar, Yemekler: Flavours of
Byzantium, çev. Ali Özdamar, İstanbul, 2004, s. 53; King: 136. Ayrıca bkz. Symeōn Sēth,
Syntagma de alimentorum facultatibus (Lexicon on the Properties of Foods), ed. B.
Langkavel, Leipzig: Teubner, 1868, 66–67.
105 Tudelalı Benjamin ve Ratisbonlu Petechia, Ortaçağda İki Yahudi Seyyahın İslam
Dünyası Gözlemleri, çev. Nuh Arslantaş, 2.Baskı, İstanbul: İFAV, 2013, s. 94.
106 Tudelalı Benjamin ve Ratisbonlu Petechia: 102.
Mehmet Kavak 212
102.
112 İbn Havkal, 10. Asırda İslam Coğrafyası: Sûrat el-Arz, çev. Ramazan Şeşen, İstanbul:
s.85.
129 İbnül Esîr, 6: 444.
Ortaçağda Misk 215
tütsüsü olarak da bilinir. İbn Baytar ve Galen’in bu bitkiye tüten bitki manasına gelen
fasanyus adını verdiği söylenmiştir. Bu bitkinin özünün keskinliğinin duman gibi göz
Mehmet Kavak 216
Geçmişten beri cinsel arzuyu artırmak için istifade edilen misk, şebboy yağıyla
karıştırılıp fallos (penis başı) ucuna sürülürdü. Miskin, kalbi güçlendirici
etkisinin yanı sıra sevdavî hıltın etkisinde olanlara cesaret verdiği, çarpıntı ve
ağrılara iyi geldiği, doğuramayan kadınların kullandığı ilaçlara katmasıyla gebe
kalmalarına yardımcı olduğu söylenmektedir. 149 el-Beyrunî, en kaliteli Hind
miski olan neybalînin tıpta kullanıldığını dile getirir. Bu miskin sarıya çalan
koyulukta bir rengi bulunduğunu, kırılgan ve diğer misklere nazaran
kokusunun daha belirgin olduğunu belirtmektedir.150 Ed-Demîrî, Tibet
bölgesinden getirilen kaliteli safdî miskinin beynin hararetine ve hummadan
zarar görmüş kısmına faydalı olduğunu söylemiştir. Ayrıca kafurla
kullanılmasının kötülüklere (kötü ruhlar vs.) karşı yararlı olduğundan
bahseder. Koklanmasının sıcak ve hıltlardan kaynaklanan rahatsızlıklara iyi
geldiğini dile getirmiştir.151Hududu’l-Alem adlı eserde ise Hindistan
bölgesinden İslam coğrafyasına misk, amber ve kafur gibi güzel kokular ve
türlü türlü ilaçlar geldiği yazılıdır. 152 Dönemin önemli coğrafyacılarından İbn
Hurdazbih ve Ebu’l Fida, Hz. Adem’in indiği Serendib adasında çok fazla misk
kedisi, misk faresi, öd ağacı, ıtır, biber, kişniş olduğunu ve ilaç yapımı için çok
fazla hammadde olduğunu dile getirmişlerdir. Ayrıca bu hammaddeler ve
cevherlerin burada yanan bir ateş vasıtasıyla işlenip ilaç haline getirildiğini
eklemişlerdir. 153 İbn Mâseveyh ve İbn Cezle, miskin sıcak, hoş (latif), keskin,
tesirli bir yapıda olduğunu ve kalbe iyi geldiğini söylemiştir. 154 Bunun yanı sıra
İbn Mâseveyh yaralanmalarda yara üzerine sürüldüğünde kanı durdurma
özelliğinin olduğundan ve hastalık durumlarında misk yerine ona en yakın
olduğu düşünülen cündbâdester155 yağı kullanıldığından bahsetmiştir. 156
149 Mütercim Âsım Efendi: 5: 4290; Hüseyin Remzi: 2: 532; Baytop: 333.
150 El-Beyrunî: 335.
151 ed-Demîrî: 128.
152 Hudûdü’l-Alem, Anonim, Thk. V. Minorsky, çev. Abdullah Duman- Murat Ağarı,
ziyade hayvanın anusü (mak’ad) ile erkeklik uzvu arasında bulunan küçük keseleri (yağ
bezeleri) tanımlamak için kullanılmıştır. İbn Meymun, kunduzun denizde yaşayan, su
samuru (husyetü’l-bahr) ve su köpeği (kelbü’l-mâ) olarak da adlandırılan bir canlı
olduğunu ve sudan çıkıp karada beslendiğini söylemiştir. Ayrıca kunduzun bilinenin
aksine el-Kanîliya adlı hayvandan farklı olduğunu vurgulamıştır. Mağrib insanlarının bu
yağı kötü kokuya karşı bir ilaç olarak kullandıklarını da eklemektedir. İbn Sina ise,
Ortaçağda Misk 219
İbn Sina, İbn Cezle ve İbn Kayyim el-Cevziyye miskin yapısını, faydalarını,
etkilerini ve zehirlere karşı kullanımını açıklamışlardır. İbn Kayyim el-
Cevziyye’ye göre yapı olarak ikinci derecede soğuk ve ikinci derecede kuru
olup kimilerine göre kuruluğu daha fazladır. İbn- Sina, İbn Cezzâr ve İbn Cezle
ise miskin ikinci derecede kuru ve sıcak olduğunu belirtir. Ebû Mansûr el-
Herevî ise, üçüncü dereceden sıcak ve kuru olduğunu söylemektedir. Tıbben
çok faydaları olduğu, enfiye olarak kullanılması halinde balgamdan, nezleye,
ağır yeller ve burun deliklerindeki tıkanıklığa157 iyi geldiği, kaynatılarak
kullanıldığında ise cildi güzelleştirdiği belirtilmektedir. Misk, safran ve az
miktarda kafur ile enfiye olarak kullanıldığında soğuk baş ağrısını giderdiği,
şakakların misk ile ovulmasının da ağrıyı hafiflettiği söylenmiştir. Dahilen
2 dirhem mum, 1 dirhem misk, 0.5 dirhem kâfur, 1 miskal keskin kokulu safiya zamkı,
0.5 miskal saf bal, 1.5 miskal pazı kökü özsuyu karıştırılarak keskin kokulu karışım elde
edilir ve bu terkiple hastanın burnu açılır. Bkz. İbn Sina, 1/3: 88.
Mehmet Kavak 220
158 Kurtboğan otu ile zehirlenmenin diğer zehirlenmelerden daha tesirli olduğu,
zehirlenen kişinin dudağında ve dilinde şişlikler meydana getirdiği, gözlerinin ileri
fırladığı, başının döndüğü, ayakta duramadığı ve nihayetinde bayılmanın gerçekleştiği
söylenmiştir. Bazen de zehrin etkisiyle saranın nüks ettiği belirtilmiştir. Bu
zehirlenmeden kurtulmanın zor olduğu, kurtulan kişinin ise vücudunda yaralar ve
incinmeler meydana geldiği söylenmiştir. İbn Cezle de kurtboğan otunun sarılığa
sebebiyet verdiğini ve bu durumun kafurla giderilebildiğini söylemektedir. Bkz. İbn
Sina, 4: 425; İbn Cezle, 2010/1431: 780; İbn Cezle, No. 5584: v. 168b.
159 İbnü'l-Cezzar, Kitâb el-İtimâd fi'l-Edviye el-Müfrede, Frankfurt am Main : Institut für
tonik etkisinden istifade için hastaya içirilmesi tavsiye eder.161 Bu arada İbn-i
Sina saç boyama işlemi sırasında boyanın içindeki maddelerin tesirinden
etkilenmemeleri için bu kimselerin misk, kâfur ve karanfil gibi ısıtıcı etki yapan
şeyler tüketmelerini tavsiye etmiştir. 162 Miskin ısıtıcı etkisine bir örnek de
hekim Ali b. Îsâ tarafından verilir. Abbasi halifesi el-Muktedir’e (v.932) iki kez
vezirlik yapan ve aynı zamanda cerrah olan Ali b. Îsâ (v.945) çok soğuk bir
günde saraya gelirken eyvanlardan birinde oturan el-Muktedir’in yanına gider.
Bu soğukta el-Muktedir’in başını mekşuf adında ince bir örtüyle kapladığını
görünce halifeye bir serpuş ile başını örtmesini tavsiye eder aksi taktirde
hastalanacağını bildirir. Bir böyle soğuk havalarda insanların kalın giyindiğinin,
kapalı ve sıcak bir mekanda oturmayı tercih ettip insanın içini ısıtacak gıda ve
içecek tükettiklerini söyler. Miskin soğuğa karşı insanı sıcak tuttuğunu ve ona
hazırladığı miskli huşkenanc ()الخشكنانج163 çöreğini tavsiye eder. El-Muktedir,
dediklerini yapmayacağını ve tavsiye ettiği miskli çöreği yemeceğini söyler.
Bunun üzerine vezir, miskin bu tür gıdalarda kullanımı için hazineden aylık 300
dinar harcandığını bildirince el-Muktedir bundan sonra misk yerine bu
harcamanın ihtiyaç sahiplerine yapılmasını ve onlara aylık bağlanmasını
emreder. Vezir emriniz başım üstüne diyerek emri ifa etmeye gitmiştir. 164
Ortaçağ islam dünyasında kuru kurabiyeler içinde en gözde olanıdır. Orta kısmı kalın,
eğimli ve açık kahverengi olanı makbul olup yoğun bir tatlılık kokusu vardır. Kabuğu o
kadar incedir ki iç malzemleri dışına taşabilmektedir. Bu kurabiye daha ziyade dini
bayramlarda pişirilir, akraba ve dostlar arasında ikram edilir. Çeşitli şekillerde yapalın
bu kurabiyenin hilal şeklinde olan biçimi orucun bitişinin emaresi olan hilalin
görünmesine (Rü'yet-i Hilal) istinade hilale benzetilmiş ve şiirlerde bir metafor olarak
kullanılmıştır. İçi boş kurabiyeye huşkenanc-i garib ve gureyyiba adı verilmiştir.
Bu kurabiyenin tarifi ise: 400 gram has simit unu 100 gr susamyağı ile yoğrularak sert
bir hamur yapılır. Hamurun kabarması beklenir ve kabarınca parçalar halinde kesilen
hamura şekil verilir. Her bir parçanın içine kendi ağırlığı kadar baharatlı gül suyu,
badem ve şekerden yapılmış harçtan konulur. Daha sonra ağzı kapatılan hamur tuğla
fırında pişirmeye bırakılır. Günümüzde, Irak’ta da buna şekerleme ve klice ()كليجة,
Arabistan’da gurayyiba adı verilmektedir. Mardin ve Şırnak illerimizde bayram ve özel
günlerde tüketilen bu kurabiye kuliçe/klice adıyla bilinmektedir. Mardin çöreği olarak
da raflarda bulunabilmektedir. Ayrıca bu kurabiyenin kekle birlikte hacılar için önemli
bir erzak olduğunu belirtmek gerekir. Bkz. Muhammed b. el-Kerim, Kitâbü’t-tabih:
Abbasi Bağdatından Yemekler, Tatlılar, Çeşniler, çev. Nazlı Pişkin, İstanbul:
Kitapyayınevi, 2009, s.161; İbn Seyyâr: 569.
164 es-Sâbî, Tuhfetü'l-ümerâ fî târîhi'l-vüzerâ, thk. Abdussettar Ahmed Ferrac,
Mektebetül Ayan, c.1, s.379.
Mehmet Kavak 222
165 Senbûsec: Yağsız ve sinirsiz et şerit şerit kesilerek saç ekmeği gibi açılmış ve üçgen
şeklinde kesilmiş hamurun içine konulur. Daha sonra susam yağında kızartılır. Diğer bir
çeşidi de mükellel (taçlandırılmış) olup et yerine iç malzeme olarak öğütülmüş badem
veya helva-yı sabuniyye kullanılarak susamyağında kızartılır. Bazen susam yağından
çıkarıldıktan sonra şuruba bandırılır daha sonra misk ve kafurla yoğrulmuş toz şekere
bulanır. Bkz. Muhammed b. el-Kerim: 116-117.
166 Somun Balık. Tarif: 600 gram şeker ve kabuğu soyulmuş 200 gram badem alınır ve
iyice dövülüp miskle bulanır. Bu arada 200 gr süzme bal ve 33 gr gülsuyu kaynatılır.
Daha sonra 33 gr nişasta gülsuyu ile ezilip balın üzerine eklenir ve koyulaşıncaya kadar
karıştırılır. Bu karışımın üzerine dövülmüş badem ve şeker eklenir ve metak bir şişle
karıştırılır. Bu karışım ateşten indirilip düz bir zemine dökülerek soğumaya bırakılırdı.
Sonra bu iş için yapılmış tahta kalıplar kullanılarak balık ve somun şekli verilir. Balık
şeklinde olanlar tabağa dizilir, somun şeklinde olanlar ise balıkların etrafına dizilir.
Arzuya göre tavuk, kuzu veya başka bir şekil de verilebilir. Daha sonra kabuğu
soyulmuş antep fıstığı alınıpbelirtilen somunların üstüne konulabilir. Arzu edilirse balık
şeklinde olanlar gülsuyunda ezilmiş az safranla renklendirilebilir. Bkz. Muhammed b.
el-Kerim: 157.
167Harawi (Ebû Mansûr el-Herevî), 1972: 208v / 1893: 277; King: 305.
168 Misk macununun kalp çarpıntısı, bütün melankolik hastalıklar, solunum yolu
hastalıkları ve lâl (konuşamayan) kimseler için tavsiye edilmiştir. Bu macun için 125 gr.
misk, 3.5’ar gr. kafur kokulu zencefil, acı portakal, deliksiz inci, sarı amber, mercan, 5.5
gr ham ipek zarfı, 5.25’er gr. beyaz kuduz otu, kırmızı kuduz otu, Çin tarçını yaprağı,
Hint sümbülü, küçük helîle, kunduz hayası, 1’er gr. kuru zencefil ve sivri biber
gerekmektedir. Bütün bu droglar toz haline getirilip süzülmemiş balla karıştırılır.
Ardından 300 mg. Reyhan şarabı ile birlikte ağızdan verilir; İkinci bir misk macunu da
vardır. Bu macunun karaciğer ve mide ağrılarına, karaciğer ve mide zaafına, göze ve
bağırsak gazlarına iyi geldiği söylenmiştir. Bu macun için 70 gr. misk, 7’şer gr Hint
sünbülü, Çin tarçını filizleri, zamk, Himalaya ılgını, Roma eşekturbu, 14’er gr. safran,
çörek otu, kereviz tohumu, mastika, 10.5’er gr. tarçın ve öd ağacı, 5.25’er gr. öd ağacı,
karanfil ve yonca gerekmektedir. Butün bu droglar toz haline getirilip elekten
geçirildikten sonra süzülmüş balla karıştırılır ve bir kaba konularak sıcak suyun içinde
1.5 gramlık dozlar kullanılır. Bkz. İbn Sina, 5: 9.
169 Kara safraya faydalı olduğu söylenen Devâü’l-Misk terkibi için 5.25’er gr. mastika
zamkı ve safran, 3.5’ar gr. pelinotu tomurcuğu, kültive oğul otu ve küsküt, 5.25’er gr.
öd ağacı ve suk (helîle sirkesi), 1.75 gr. misk, 14 gram kafur kokulu zencefil, 10.5’er gr.
acı portakal içi, sarı amber ve ipek zarfı, 84 gr. küçük sarısabır ve istenilen miktarda bal
konularak karıştırılır ılık suyla 7 gr. dozlar şeklinde alınır. Bkz. İbn Sina, 5: 29.
Ortaçağda Misk 223
ön plana çıktığı görülmektedir. İbn-i Sina her bir terkibin nasıl hazırlandığına
dair ayrıntılı bilgi vermektedir. Ed-Demîrî, Razi’ye dayandırdığı aktarımına
göre misk geyiği de dahil etinin kuru ve sıcak olduğunu, av hayvanları arasında
en lezzetlisi olduğunu ve en yenilebilir etin genç geyiklere ait etler olduğunu
söyler. Kolik ve felç için faydalı olduğunu fakat kurutucu etkisinden dolayı
ciğerleri kurutabileceğini dile getirir. Asitli ve yağlı içeriklerle karıştırılmasının
zararlı olabileceğini, fakat kanı ısıttığını ve kışın yenilecek en faydalı etlerden
olduğunu açıklamıştır.172 Ayrıca organlar üzerinde sürekli yer değiştiren nekris
hastalığında (gut), ateşli bir hastalık olan humma-yı afniyede, şeker hastalığı
ile seyreden hezeyanlı zatüre gibi hastalıklarda, suâl-i kelbî denilen kuş palazı,
şiddetli öksürük ve boğmacada, teşennüc-i hulkum denilen boğaz spazmında;
sara hastalığında, rîh-i rahim denilen rahim ağrılarında ve çoçuklarda seyirme
şeklindeki ihtilacât-ı etfâl hastalıklarında misk kullanılır. Misk, nişadır ruhu
(amonyak) ile karıştırılarak etlerin çürümesi olarak adlandırılan kangrene karşı
kullanılmıştır. 173
Hastalık ve ölüm durumlarında bedenin kokmaması için misk sürüldüğü
bilinen ve yaygın olan bir gelenekti. Ölüm vakası için kayıtlara geçen anlatıma
170 Tatlı Devâü’l-Miskin kalp çarpıntısına, melankolik hastalıklara, nefes darlığı, sara,
felç, yüz felci ve dört günde bir gelen hummaya faydalı olduğu söylenmiştir. Devâü’l-
Misk terkibi için 700 gr. misk, 3.5’er gr. zencefil ve turunç, 5.25’er gr. inci, sarı amber,
mercan ve yanmış çiğ ipek, 1.75’er gr. beyaz kuduz otu, kırmızı kuduz otu, Çin tarçını
yaprakları, Hint sümbülü, karanfil, kunduz hayası ve kaya yosunu, 2’er gr. kuru zencefil
ve sivri biber toz haline getirilip dövüldükten sonra pişirilir ve kendi ağırlığının 3 katı
süzme balla karıştırılıp tüketilir. İkinci bir Devâü’l-Misk tarifi için 10.5’er gr. zencefil
kokulu bir çeşit kök, acı portakal, mercan, küçük ve büyük inci, 7 gr., ham ipek kozası,
14’er gr. beyaz kuduz otu, kırmızı kuduz otu, Hint sümbülü, Çin tarçını yaprakları, küçük
helîle, karanfil, 3.5’ar gr. kaya yosunu, sivri biber ve kuru zencefil, 1 gr. kunduz hayası
ve 4.5 gr. misk gerekmektedir. İpek kozası toz olacak şekilde ufalanır daha sonra inci,
mercan, sarı amberde hafif vuruşlarla havanda dövülür. Diğer droglarda toz haline
getirilip balla karıştırılır ve 2.25 gramlık dozlar halinde ağızdan alınır. Üçüncü Devâü’l-
Misk tarifi için 28’er gr. pelinotu ve sarısabır, 7’er gr. misk, Hint sümbülü ve Çin tarçını,
21 gr. Himalaya ılgını, 14’er gr. çörek otu, safran, kereviz tohumu, 5.25 gr. kunduz
hayası dövülerek toz haline getirilip 4.5 gramlık dozlar halinde hastaya verilir. Bkz. İbn
Sina, 5: 30.
171 Cevârişü’l Misk mide zaafı (hazımsızlık), karaciğere, soğuğa, yellenmelere (gazlara),
basur gazlarına ve yüksek nabıza karşı faydalı olduğu söylenmiştir. Bunun için 2.25 gr.
misk, 35 gr. küçük kakule, 10.5 gr. Çin tarçını, 35’er gr. karanfil ve kuru zencefil, 10.5 gr.
tarçın, 30 gr. öd ağacı, 7 gr. safran ve drogların toplam ağırlığı miktarınca şeker ilave
edilerek toz haline getirilen droglar balla karıştırılarak macun yapılır. Bkz. İbn Sina, 5:
86; el-Kuhin el-Attar: 43.
172 ed-Demîrî: 128.
173 Hüseyin Remzi, 2: 532.
Mehmet Kavak 224
göre sahabelerden Ebû Zer el-Gıfârî, vefat etmeden önce kızına onu
defnedecek misafirlere yemek vermesini ve yemek yerken ölen kişinin yaydığı
kokudan rahatsız olmamaları için naaşına ve çadırına su ile karıştırılmış misk
sürmesini telkin etmiştir. 174 Buna benzer bir vaka da sahabelerden Abdullah
b. Zübeyr’in vefatından birkaç gün evvel kötü kokmamak için kendisine misk
ve sabîr sürdüğü yönündeki aktarımdır. Haccac bin Yûsuf es-Sekafî ise
Abdullah b. Zübeyr’i öldürdükten sonra çevreye yaydığı misk kokusunu
bastırmak için kedi veya köpek öldürdüğü de rivayet edilir.175
Rüyada Misk Görmek
Ed-Demîrî, rüyada geyik görmenin güzel Arap kadınına; dişi geyik görmenin
köle bir kız elde edeceğine; misk geyiği görmenin sevgiliye ve bir kıza işaret
ettiğini söyler. Hırsız birinin misk çaldığını görmesi onun tutuklanacağına; misk
koklanmasının kişinin kendisine veya sahibine zarar vereceği ve sırlarının
ortaya çıkacağı şeklinde tabir edilmiştir.176
Misk ile İlgili Ayet ve Hadis-i Şerifler
Kur’an-ı Kerim’de Mutaffifin Suresi’nde olmak üzere yalnızca bir kez geçen
misk kelimesi, cennete girecek kimselere ikram edilecek içecek ile ilgili bir
ayete dayanmaktadır. Misk ile ilgili ayette meâlen: “Onlara, mühürlü (el
değmemiş) saf bir içecekten içirilir / Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda
misk gibi koku bırakır) İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar” denilerek ikram
edilecek içeceğin tadına ilişkin bir bilgi aktarımı söz konusudur.177 Hz.
Peygamber’in misk kullanımı ile ilgili olarak eşi Âişe (r.a): "Ben, Rasûllullah
(s.a.v.)'a ihrâma girmesi için ihrâmdan önce, ihrâmdan çıkması için de Beyt'i
tavâf etmeden önce koku sürdüm" demiştir. Açıklamaya göre güzel kokulu
misk elbiseye sürülmüştür. Bu hadis-i şerif Buharî, Müslim, Tirmizî, Malik b.
Enes'te Hac; Nesâî, İbn Mâce ve Dârimî'nin Menâsik bölümlerinde ve Ahmed
b. Hanbel'in eserinde geçmektedir.178 İbn Kayyim el-Cevziyye, Sahih-i Müslim’e
dayandırdığı aktarımına göre Ebu Sad (ra)’ın : “Ben Hz. Peygamber’e (s.a.v)
ihrama girmesinden evvel ve kurban kesildiği günde Beyt’i tavaf etmesinden
önce misk kokusu sürerdim” dediğini rivayet etmiştir.179 Yine Âişe (r.a)’nin:
"Rasûllullah (s.a.v.) ihrâmlı iken, (O'nun) saç ayrımındaki misk parıltısını hâlâ
arasında da yaygın bir şekilde tercih edilen misk, Hz. Peygamberin sünneti
çerçevesinde ihramda sürmek için de satın alınırdı.
Misk, şair ve mâşukun dilinde sevgiliye olan aşkın karşılığı ve kokusunun
teşbihi iken, hatunun yüreğine ferahlık veren kokuydu. Kokuların efendisi
namıyla her koku miske benzetildiği gibi, cennette sunulacak mühürlü saf
şerbetin tadının onda saklı olduğu mesturdur.
Kaynakça
Ahmed et-Temîmî, Tîbbu’l-arûz ve’r-reyhânü’n-nüfus fi sınâ’ati’l-ûtûr, thk.
Lüttfüllah Kârî, Kahire: Darü'l-Kütüb ve'l-Vesaiki'l-Kavmiyye, 2014/1435.
Bakır, Abdulhalik, “Ortaçağ İslam Dünyasında Parfümcülük: Parfumery in the
Medieval Islamic World”, Kutsal Dumandan Sihirli Damlaya: Parfüm: Sacred Incense to
Fragrant Elixir: Parfume, İstanbul: YKY, 2005.
-------------------, Itriyat, Gıda, İlaç Üretimi ve Tağşişi, Ankara, 2000.
Brockelmann, Carl, Geschichte der Arabischen Litteratur (GAL), C.F. Amelangs,
Leipzig 1909.
Câhiz, et-Tebassur bi’t-Ticâre, Kahire: Mektebetü’l-Hancı, 1994.
Cahiz, Kitâbü'l-Hayevân, Beyrut: Dâru Kutubil İlmiyye, 1424, c.5.
Cosmos, The Christian Topography of Cosmos Indicopleustes, ed. E.O. Winsted,
Cambridge: [Cambridge] University Press, 1909.
Dalby, Andrew, Bizansın Damak Tadı, Kokular, Şaraplar, Yemekler: Flavours of
Byzantium, çev. Ali Özdamar, İstanbul, 2004.
-------------------, Tehlikeli Tatlar: Dangerous tastes, çev. Nazlı Pişkin, İstanbul:
Kitapyayınevi, 2004.
Ebü’l Fidâ, Ebü’l-Fidâ Coğrafyası: Takvimü’l-Büldan, İstanbul: Yeditepe, 2017.
ed-Demîrî, Hayatü’l-hayevan, nşr. Fuat Sezgin, Frankfurt am Main: Institute for the
History of Arabic-Islamic Science at the Johann Wolfgang Goethe University, 2001, c.2.
ed-Dineverî, Kitâbü'n-nebat: el-kısmü's-sani mine'l-kamusi'n-nebati = Le dictionaire
botanique, thk. Muhammed Hamidullah, Kahire: Institut Français d’Archeologie
Orientale (Ifao), 1973.
el-Beyrunî, Kitabü’s-saydana fi’t-tıb = es-Saydene fi’t-tıb, çev. Esin Kahya, Ankara:
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2011.
el-Karafî, Nefaisü’l usul fir şerhi mahsul, Thk. Adil Ahmed Abdulmevcûd- Ali
Muhammed Muavvâd, Mektebetu Nezar Mustafa el-Baz, 1995/1416, c. 1.
en-Nedim, el-Fihrist, editör: Mehmet Yolcu, İstanbul: Çıra Yayınları, 2017.
es-Sâbî, Tuhfetü'l-ümerâ fî târîhi'l-vüzerâ, thk. Abdussettar Ahmed Ferrac,
Mektebetül Ayan, c.1.
es-Sicistânî, Sünen-i Ebû Dâvûd Terceme ve Şerhi, haz. Necati Yeniel vd., İstanbul:
Şamil Yayınları, 1988, c.6.
eş-Şeyzerî, Nihâyetü’r-rütbe fî talebi’l-hisbe, nşr. Seyyid el-Bâz el-Arînî; bi-eşraf
Ortaçağda Misk 227