You are on page 1of 36

pe

cy
a
Kendi Aramızda
AKİS Sevgili AKİS Okuyucuları
Haftalık Aktüalite
P. K. 582 — Ankara
Mecmuası B uolduğundan
sayımızda size, şimdiye kadar
da dolgun bir münde- N sahasında,
azli Tlabar, Türkiyenin,
hiç şüphe yok,
siyaset
1 nu-
cat ve daha çok "tanınmış imza" maralı kadınıdır. Büyük Millet Mec-
takdim edebildiğimiz için hakikî bir lisine T ü r k Milleti 1954 genel seçim-
Fiyatı: 60 kuruş m e m n u n l u k duymaktayız. AKİS, da­ lerinde dört kadın mebus yollamış-
ha ilk nüshasında verdiği söze sadık tır. Diğer üç kadın mebusumuz, ka­
k a l a r a k , daima tekâmül yolunda i- dın oldukları için bir " h a n d i k a p " ile
AKİS Ortaklığı adına imtiyaz sahibi lerleyerek, sizleri mutlaka mecmua- karşı karşıya kaldıkları ve daima er.
nın birer tiryakisi haline getirecek- keklerden az rey aldıkları halde Naz-
ve yazı işlerini fiilen idare eden: tir. lı Tlabar, İstanbulda, listenin en
Metin TOKER Sayfaları çeviriniz; AKİS'ten baş­ yukarılarında bir yer işgaline muvaf­
ka bir y e r d e bir arada görünmelerine fak olmuştur. Kadınlarımızın, Nazlı
imkân bulunmayan — siyasî kanaat- Tlabar'dan öğrenecek, istifade ede­
*** lerinden dolayı —, fakat hepsi, fikir cek pek çok şeyleri bulunduğuna
Bu nüshaya yazı yazanlar: bakımından aynı seviyede olan m ü m kani olduğumuzdan dolayıdır ki, bu
taz şahsiyetlerin değerli yazılarına sayımızda onun bir konuşmasın ve-
Samed AĞAOĞLU — Fazil rastlayacaksınız. Bu mümtaz şahsi- riyoruz.
yetler, hüviyetini çok iyi anladıkları eyfi Kurtbek, Millî müdafaa me-
Ahmed AYKAÇ — Çetin AL-
TAN — Mücahid TOPALAK —
AKİS'e yazı vermeyi kabul etmek S selelerini en iyi anlayanların ba-
suretiyle, dünyanın bütün ileri de- şında gelir. Üç lisana mükemmel şe-
Ahmed Şükrü ESMER — Doç. mokrasilerinde olduğu gibi bizim kilde vâkıf bulunan, mütemadiyen
Cumhur FERMAN — Namık memleketimizde de bir yayın vası- okuyan, tetkik eden, şahsî tecrübesi-
tasının, pekâlâ " n e o yandan, ne bu ni ilim ile destekleyen - Demokrat
Zeki ARAL — Turhan DÎLLİ- yandan'' olmaksızın vazife görebile­ Parti Hükümetinin eski Millî Mü-
GİL — Nazlı TLABAR — Ce­ ceğini, hattâ buna, fikir hayatımızda dafaa Vekili Seyfi Kurtbek, fikirleri,
nah YAKAR — Avni BAŞ­ ihtiyaç bulunduğunu anlatmak iste­ ordunun bilhassa genç subayları ta-
mişlerdir. rafından mutlaka okunması, bilin­
MAN — Seyfi KURTBEK —
amed Ağaoğlu, Demokrat Parti mesi gereken adamdır.
Dr. Esad EĞİLMEZ — Bilge
KARASU — Orhan Remzi YÜ-
S içinde bir temayülü, bir fikri, bir Bu siyasî şahsiyetlerin yanında
zihniyeti temsil eden adamdır. O- AKİS, devrimizin hiciv üstadı Fazıl
a
REĞİR — Şeref GÜRSOY — nun, şu veya bu mevzuda ne düşün­ Ahmed Aykaç'ın manzum hicivleri-
Melih BAŞAR — Haydar ÖZ- düğünü bilmek, — düşüncelerine işti- ni zaman zaman sizlere sunmak im-
râk etmeyenler, hattâ onlara karşı kânını temin ettiğinden dolayı bah­
AKMAN — Tevfik ÜNSÎ — cephe alanlar için bile — bir zaru­ tiyardır.
Cevdet KARATAŞ — Eşfak rettir, şarttır.
cy
AYKAÇ hmed Ş ü k r ü Esmer, Cumhuriyet
A Halk Partisinin dış politika görü- şte biz, "ne o taraftan, ne bu ta-
Ressam: kudretli
salahiyetli
şekilde
kalemdir.
ifade ettmeye
Evvelâ U-
i raftan olmayı" böyle anlıyoruz.
Biz, tâbir caizse tarafsız değil, çok
İzzet ÇETİN — AYHAN lus'ta, sonra. Yeni Ulus'ta, şimdi taraflıyız. Bir değer ifade eden her
Halkçı'da günün haricî siyaset mese- fikre, AKIS'in sütunları açıktır
Karikatür
lelerîhi mensup olduğu Partinin Hakikî fikir hayatı, kanaatimizce
TURHAN göziyle tahlil eden Ahmet Ş ü k r ü Es- her şeyden evvel hazımı icap ettirir.
mer, iktidarın ve muhalefetin, pren­ Bu birinci adımı atamıyanların, o
pe

Fotoğraf siplerinde mutabık kaldıkları dış po­ yolda yürümeleri imkânı kalmaz.
Mehmet SÜRENKÖK — Naci litikamızın neresinde uyuşulamadığı- KIS, daha ilk çıktığı günden iti-
YILIDIR1M nı göstermektedir. A baren, "ne o taraftan, ne bu taraf-
t a n " olduğu halde, hem o tarafın,
Klişe:
N amık Zeki Aral, muhalefetin 1 nu-
maralı iktisstçısıdır ve iktidarın hem bu tarafın bazı zümreler ince
iktisadî tutumuna ilmin silâhlariyle mutlaka "karşı t a r a f t a görülmek
Kemal ONGAN hücum etmektedir. Namık Zeki A- istenilmiştir. Kendilerine b u n u n bir
*** ral, münakaşayı miting havasından hata olduğunu ifade etmek lâzım-
Abone Şartları: kurtarıp gerekli seviyeye getirdiğin­ dır.
den dolayı fikirlerine iştirak eden Herkesin siyasî kanaati vardır ve
3 aylık (12 n ü s h a ) : 6 lira
veya etmeyenlere daima h ü r m e t tel- AKİS'in başında bulunanlar da elbet
6 aylık (25 nüsha) : 12 lira kin etmiş, çok zaman kuvvetli dü- te ki muhtelif meselelerde, muhtelif
1 senelik (52 n ü s h a ) : 24 lira şünçeleri karşısında muhataplarına şekillerde düşünmektedirler. Fakat
*** susmaktan başka yapacak şey bırak- onların da düşünceleri AKIS'i değil,
mamıştır. AKİS, Namık Zeki Aral'- kendilerini istilzam eder ve AKİS sü
Dizildiği ve basıldığı yer:
in yazı ailesine katılmayı kabulün­ tunlarında o fikirlerin müdafaa-
Güzel Sanatlar Matbsası den dolayı memnuniyetini ifade eder. sına, diğer fikirlerden, hattâ karşı fi­
vni Başman, Demokrat P a r t i h û - kirlerden daha fazla hak tanınmamış-'
A kümeslerinden ilkinin Maarif Ve- tır. Kendileri, lüzum gördükçe, ken-
di fikirlerini imzaları altında savun-
kilidir. Sadece Maarif değil, b ü t ü n
Kapak Resmimiz kültür hayatımızda birinci plânda m a k t a n elbette ki çekinecek değiller-
dir.
bir şahsiyet olan Avni Başman, ha-
NAZLI TLABAR yatının her anında doğru bulduğuna
doğru, eğri bulduğuna eğri demekten
Fakat mecmuaları, şahıslarla karış
tırmamak şarttır. Bîr mecmuanın ha
ve mensup olduğu Partinin beğen- kik! sahibi, — tekrar edelim —, onu
Erkeklerden fazla rey alan mediği hareketlerini tenkidden çekin çıkaranlar değil, okuyanlardır.
kadın mebus memiştir. AKİS

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 3


YURTTA OLUP BİTENLER
Meclis Bir Resim, Bir Müşahede
Hükümetin düşündüğü Samed Ağaoğlu
kanunlar
KİS benden bir yazı istedi. Ben var. Kendilerine lâyık olan yola ko-
M ardinin yeni Demokrat Milletvekili,
Ankara Palasta geniş koltuğa yas- A onlara bir kısmı kendilerini ten- yulsunlar ve emin olsunlar ki yakın-
landı, alnında biriken ter tanelerini kid eden bir makale veriyorum. Da. da bu memleketin en büyük, en çek
mendiliyle silerken: ha ziyade geniş bir aktüalite mecmu- okunan, yazılarına en çok kıymet ve­
"— Galiba burası, yazın, bizim ta­ ası mahiyetini gösteren AKİS'in bu- rilen mecmuasının sahibi olabilirler.
raftan da sıcak okuyor" diye söylendi. nu da bir hâdise olarak karşılama- Resim hakkında düşüncelerim bun
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, sını, kızmadan, irkilmeden kabul et­ den ibaret. Şimdi müşahedeme geçi'
hiç olmazsa ekseriyeti temin edecek mesini bekliyorum. yorum:
Mecmuanın bir sayısında bir re­ uammer Karacanın "Cibali Kara.
sayıda âzası, bu yıl, temmuza kadar
Ankarada kalacaktır. Meclis, yaz tati­ sim gördüm. Hükümet programı o- M kolu" na gittim. Muammer de, ar­
line, hükümet tarafından peyderpey kunurken Büyük Millet Meclisini kadaşları da hakiki sanatkârdırlar.
sunulacak kanun lâyiha ve tekliflerini gösteriyor. Meclis, Başvekili alkışla- Bunun üstünde durmak bile fazla.
intaç etmeden girmeyecektir. maktadır. Fakat hu resim bu alkış- Asıl dokunmak istediğim husus şu­
Kanun teklifleri, seçimlerden çıka­ ları değil, bir zatın alkışlamadığını dur:
rılan derslerin neticesi olacak ve çe- göstermek için konulmuş! Altında da Şu bir tek tuluat oyununda ce­
şitli mevzularda ya yeni hükümler ko- bu maksat açıkça yazılı! miyetimizin bir çok kusurları, bir
yacak, ya da esaslı değişiklikler yapa­ Şimdi AKISI çıkaran, hepsi de bi­ çok noksanları samimiyetle meydana
caktır. Bunların bir kısmı 2 Mayısın rer kıymetli genç istidat olan arka- konulmuş bulunuyor! Bir polis kara­
hemen arefesinde ve akabinde görülen daşlarıma gene kendi köşelerinde kolu, eşyasından emniyet âmirine
ve millet tarafından şikâyetlere vesi­ hitap edebilirim: kadar iyi ve fena tarafları ile, mad-
le olan aksaklıkları bertaraf gayesini aşadığımız devirde, bilhassa de- di, manevî mevcudiyeti ile oldu-
güdecek; fakat bir kısmı da, daha zi­
yade iktidarda bulunan partinin "po­
Y mokrasilerde matbuat büyük bir ğu gibi gözümüzün önündedir. Ti­
yatro bir cemiyetin inkişafında mü­
kuvvettir; milletin gözüdür, kulağı-
litik" hayrı gözönünde tutularak ha- him rol oynayan müesseselerden bi-
a
dır, bir çok defa da rehberidir. Bu-
zırlanacaktır. Daha doğrusu, politik nun içindir ki, demokratik rejimler­ risidir. Onun vasıtasiyle güzele, iyi­
hayrı sanılan hususat gözönünde tu­ de matbuat müntesiplerine şerefli va­ ye, mükemmele doğru istikamet a.
tularak... zifeler, ağır mesuliyetler teveccüh e. lan cemiyet yine onun penceresinden
Ele alınacak kanunların başında se- der. Hakikate saygı göstermek, hâ­ kendi içini kirleten, bünyesini kemi.
ren illetleri, ihmalleri, ahlâksızlıkla­
cy
çim kanunu gelmektedir. diseleri tahriften çekinmek bu me­
Seçim kanununda tadilât suliyetlerin başında gelir. rı görür. Bunun, içindir ki tiyatro bir
ktidar partisinin bir muayyen züm- cemiyette hem ileriye götüren bir
AKİS'de çıkan bu resmi, altındaki
İ
resi, tıpkı milletin heyeti umumi- yazıyı gazetecinin mesuliyeti prensi­
rehber, hem bir otokritik vasıtası-
dır. Bizde devlet tiyatrosu ve İstan­
yesi gibi, 1954 genel seçimleri kam- binin içinde tahlil edelim:
panyasmın cereyan tarzını beğenme­ bul şehir tiyatrosu birinci vazifeyi
540 mebusun bulunduğu bir top-
miştir. Yalnız bu zümrenin, milletin yerine getirmeğe çalışıyorlar. İkinci
lantıda, hükümet programının şu
heyeti umumiyesinden ayrıldığı nok- vazife ise bugün yalnız Muammer
veya bu noktasında alkışa bir veya
ta şuradadır ki, onun kanaat ince duru­ Karaca ve arkadaşlarının omuzları-
bir kaç mebusun katılmaması neyi
mun bütün vebali muhalefete aittir. na yüklenmiştir. Diyebiliriz ki Kara-
pe

ifade eder? Hangi hakikatin delilidir?


Bu bakımdan seçimler esnasında ca, Naşitleri, Kel Hasanları tekâmül
Alkış, bir tasvip işaretidir. Bazan da
partilere verilen haklar tahdit edilirse, ettirerek Fransada Molyerin, Rusya-
sükût en beliğ bir tasdik tezahürü sa
kampanya daha sıkı tarzda murakabe da Gogolun yaptığını bizde yapıyor.
yılır.
altında bulundurulursa zarar azala­ Fakat derhal ilâve edelim:
O halde genç arkadaşlar bu resmi
caktır. neden basmışlardır? Demek ki bir Devlet tiyatrosu ve İstanbul şehir
maksatları var; bu hâdiseyi istedik- tiyatrosu devletin maddi ve mânevi
Formülün demokratik olduğunda yardımlarından mümkün olduğu ka-
şüphe yoktur. Ancak, "Partiler" tâbi- leri gibi tefsir etmek niyetindedirler;
bir teşhir yapmak istiyorlar. Peki, dar istifade ettikleri halde Muam­
ri, iktidarda bulunan partiyi içine alı- mer Karaca ve onun gibi sanatkârlar
yorsa da, iktidarın kendisi bundan ha­ kimi kime karşı? Başvekil kendisini,
programının şu veya bu noktasında bu yardımlardan hemen hemen mah-
riç bırakılmaktadır. rumdadırlar.
: Düşünülen tadillerin, memlekette alkışlamadığı için bir mebusa, bir ar­
kadaşına infial duyacak değildir. Halbuki yapılacak yardımlar, gös-
hiç şüphe yok en ziyade gürültü uyan- terilecek himaye doğrudan doğruya
dıracak olanı radyoda seçim zamanı Programın herhangi bir kısmını al­
kışlamadığı için de bir mebus, Baş. cemiyetimizin hayrına olacaktır. An-
siyasî partilere ayrılan konuşma saat- cak burada da şu çok mühim şart
lerinin kaldırılması yolundaki tadil vekile karşı bir hareket yapmış vazi­
yette teşhir olunamaz. kendisini ortaya koymaktadır:
olacaktır. Böyle bir niyet, Demokrat Yardımı yapacak olan devlet ti-
Partinin bazı ileri gelenlerinde maa-
lesef mevcuttur, havada bu temayül
vardır ve teklif Meclise gelirse iltifat
B en, AKİS'in kıymetli yazarlarına,
kendilerini bu değersiz tesbitler-
yatrodan kendi lehine mukabele bek
lememelidir. Yardım ve himayenin
den korumalarını hararetle tavsiye hedefi otokritiği takviye olmadıkça,
görmesi kuvvetle muhtemeldir. edeceğim. Bu sözlerim, bir tenkid- onu öldürmek suretiyle fayda yerine
Düşünülen şudur: Muhalefet parti- den ziyade bir irşattır. Yaşım hepsin­ zarar getirmekten başka bir netice
leri sözcüleri,, devletin radyosundan den ileridir. Biraz da tecrübelerim vermez
devletin büyüklerine sövmekte, onları
milletin gözünden düşürmeye çalış-
makta, "yalan, iftira, tezvir" silâhları­ dinisin! İktidarda bulunan parti dahil, nutuk söyler, vekiller nutuk söyler.
nı fütursuzca kullanmaktadırlar. hiçbir parti sözcüsü devlet radyosunda Bu nutuklar, seçim zamanına tesadüf
Buna mâni olmanın, konuşmaları konuşmasın. edebilir. Bu nutuklarla, iktidarın icra-
sansür etmenin imkânı yoktur. O hal- Ama, bir de devlet erkânı vardır. atı övülebilir. Radyo, mademki devle-
de ne yapılsın? Bu hak, topyekun kal- Reisicumhur 'nutuk söyler, Başvekil tin radyosudur ve konuşan, devleti i-

4 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


YURTTA OLUP BİTENLER

a
Başvekil Amerikaya uğurlanıyor
Kendisini saranlar arasında, Adnan Menderesi bulana AKİS mükâfat verecek
dare edenlerdir, nutukları verir. Bu bu müeyyideler toplanacak ve. memu­ ler, teamüller, ananeler ve âmme vicda
cy
suretle is halledilir, millet "iğfal" o- run vazifeden ihracına kadar giden nı onlara mâni olsun. Fakat tatbikat
lunmaz. cezalar verilecektir. Ceza verilirken göstermiştir k,i bu, henüz kabil değil­
Ümit ve temenni edilir ki, yukarı- suç olarak, bir partiden aday olmak dir, O bakımdan, bir takım müeyyide-
daki temayülün demokrasi adı verilen fiili ele alınmayacak, — zira, karnın lerin konulması yoluna gidilecektir.
sistemle ne derece zıt olduğu Demok- buna cevaz vermektedir —, fakat me- Belediye seçimleri
fat Parti ekseriyetinin gözünden kaç- murluk vazifesiyle kabili telif görül-
maz ve bu tâdil tasavvuru, bir tasav­
vurun ötesine geçmez.
meyen — sır ifşası, hükümeti tenkid,
âmirlerinin aleyhinde bulunma — ha­
s eçim kanunu değiştirilirken, beledi-
ye seçimleri de unutulmayacak, o
mevzuda da bazı değişiklikler yapıla­
Memurların durumu reketler gözönünde tutulacaktır. caktır. Bunların başında, yedeklerle
s Bu suretle tasfiyeye uğratıla-
pe

eçim kanununda düşünülen ve ta. asillerin ayrı ayrı seçilmesi gelmekte-


hakkuk edeceği kati surette anlaşı- caklar, muhalefet partilerinden nam­ dir.
lan diğer bir tâdil, memurların duru­ zetliklerini koyup, sözle hükümete Bilindiği gibi halen, namzetlerin
mu ile alâkalıdır. Seçim zamanı pek tecavüzde bulundukları anlaşılan me­ içinde en fazla rey alanlar, mevcut
çok memur adayın, seçimlerde kazana- murlar olacaktır. yerlere asil, onlardan sonra gelenler
masalar bile tekrar memuriyetlerine Mütehavvil adaylar! de yedek olarak seçilmekteydiler. Şim-
dönebileceklerinden emin halde, hiç ene seçim kanununda düşünülen di bu durum değiştirilecek, asiller a-
fütursuz, kendilerine verilen şifreli e- G başka bir tadil, aynı adamın, otel
odası değiştirir gibi parti değiştirme-
sil, yedekler yedek listesinde buluna­
mirleri mitinglerde açığa vurmalarının caklar, ne kadar asile ve ne kadar
memleket ve millet için ne derece za- sini, bir partinin yoklamasını kazana- yedeğe ihtiyaç varsa, o sayıda âza in-
rarlı olduğu aşikârdır. Bu durumdan, mazsa, namzetliğini öbür partiden ko­ tihap olunacaktır.
milletin her tabakası şikâyetçi olmuş­ yabilmesini önlemek gayesini güdecek Bunun gayesi şudur: Partiler mu-
tur. En basit ahlâk kaidesine riayet tir, ayyen sayıda namzet gösterdiklerin­
edecek kadar izan gösteremiyen bu kim 1954 seçimleri, garip nümuneler den, yedekler mecburen asillikleri kay
selere, izanı kanunla öğretmek icap — zayıf ahlâk nümuneleri — göster­ betmiş parti mensupları olmakta, bu
etmektedir. miştir. Bazı şahıslar muhtelif partile­ da Meclislerin kuruluşunda bazı garip
Yapılacak tadille, memurlar, her- re toptan müracaat etmişler, hangisin- vaziyetler meydana getirmektedir. He
hangi bir partiden aday olmak arzusu- den iltifat görmüşlerse, onun arabası- men her meclisin asilleri bir partiden,
nu izhar ettikleri takdirde, bu hakları- na binmişler, hepsinin yoklamasında yedekleri öbür partidendir. Hattâ ara­
nı kullanabilmek için, tıpkı subaylar şanslarını denemişlerdir. Hattâ, aynı larında, çok sayıda rey farkı bulunsa
gibi ve seçimden altı ay evvel istifa ilde, iki partinin birden aday listesine bile...
etmek zorunda kalacaklardır, girmeye muvaffak olan açıkgözlere Partiler bakımından — asillikleri
1954 seçimlerinde sırlar ifşa eden, rastlanılmıştır. kazanan partiler bakımından — mah-
bir kaç gün evvel temsil ettikleri hü­ Bu gibi hareketlerin, ne kadar yer­ zuru aşikâr olan bu vaziyet de yeni
kümete bir kaç gün sonra en ağır şe­ sizre küçük hareketler olduğunda hiç tadille önlenecektir.
kilde hücum eden memurlara gelince, kimsenin şüphesi yoktur. Gönül elbet- Büyük Millet Meclisi, bu ana kanun
bu hareketleri zaten muhtelif kanun- te isterdi ki böyle kimseler, kendileri- lardan başka bazı hususî mevzularda-
larla cezalandırılmaktadır. Şimdi, çe­ ne. kanunlara lüzum kalmaksızın, bir ki kanunları da ele alacaktır.
şitli kanunlara serpiştirilmiş bulunan hareket serbestisi bulamasınlar, âdet­ Bu kanunların arasında, muhtelif

AKİS, 5 HAZİRAN 1954 5


YURTTA OLUP BİTENLER
tiği hep hakikattir. Adıyamanın bü-
yük bir kaza olduğu da malûmdur.
Ama kim der ki, Adıyaman, sadece
Adıyamanlılar istiyor diye vilâyet
haline gelmektedir, o insan yanılır.
Kırşehirin durumu, daha da garip-
tir. Oradan gelmiş, ciddî ve ısrarlı bir
istek de yoktur. Nihayet, Türkiyede
pek çok kaza halkı, kendi kazalarının
vilâyet olmasını arzu etmekte, bunu
temine çalışmaktadır. Nevşehirlilerin
dileği de, bundan Ötede bir mâna ifa-
de etmemektedir. Fakat bu neviden
temennilerin hiç biri "hükümet tara­
fından hüsnü kabul" görmediği gibi,
görse bile hüsnü kabulün Anadolu A-
jansı ile ilânı alışılmış şey değildir.
Bunlar, idarî olmaktan ziyade, bir
küçük politikanın icaplarıdır ve zarar­
ları Malatya veya Kırşehirliler kadar,
hattâ onlardan çok bizzat iktidar parti
sine dokunur.
ırşehirin vilâyet merkezi olmaktan
K çıkarılması keyfiyeti, böyle bir
harekete cam gönülden taraftar olan
Adliye Vekili, eski Kırşehir ve yeni
Ankara Mebusu Osman Şevki Çiçek­
dağı gazetelerin oklarına hedef yap-
mıştır. Osman Şevki Çiçekdağ, ken­
disine müracaat eden Kırşehirlilere
bu yolda sözler sarfetmiştir, ama onu
hareketin motörü sanmak hatadır. Çi-
Nevşehirden bir görünüş çekdağın, bu kadar nüfuzlu olmadığı,
Acaba İbrahim Paşa hangi partidendi? vilâyetleri kaza yapacak bir kudrete
parti içinde — ve dışında — sahip bu-
a
yeni vilâyetler kuran veya bazı vilâyet gene de Malatyanın Adıyaman, Besni, lunmadığı bilinmektedir. Karar daha
merkezlerini ilçe yapan kanunlar da Kâhta ve Gerker kazaları Adıyaman yukarılara aittir.
bulunmaktadır ismi altında, ayrı bir vilâyet haline
Seçimlerde reyini iktidar partisin-
getiriliyordu.
den esirgemiş diğer iki vilâyetimiz o-
İdare Malatya, Cumhuriyet Halk Partisi
cy
lan Sinop ile Kars hakkında, henüz
Genel Başkam İsmet İnönüyü ve o- düşünülmüş bir şey bulunmadığı öğ­
nun başında bulunduğu listeyi seçen, renilmiştir.
Küçük politika oyunları yani muhalefete rey veren vilâyettir.
954 senesi martının,9 uncu günü, 954 senesi Mayısının 29 uncu günü, Uslu çocuklara mükâfat
1 Türkiye B. Millet Meclisine Baş­ 1 Anadolu Ajansının haber bültenin­
Ş ubat ayının bir soğuk günü, mer
vekâlet Muamelât Umum Müdürlüğü de şu telgraf vardı: kezi New- Yorkta bulunan Birleş-
Tetkik Müdürlüğünden 71/2766 sayı Ankara. 29 A.A — Öğrendiğimize miş Milletler Teşkilâtında (P 1) sınıfı-
ile bir yazı yazılıyordu. göre Nevşehirin vilâyet olması husu­
Yazıyı Başvekil Adnan Menderes sunda, hükümetle temas etmek üzere
Memleket Hikâyelerinden
pe

imzaladı ve Meclise gönderdi. bir heyet, Nevşehirden Ankaraya gel-


Yazı şu idi:
Büyük Millet Meclisi Yüksek
mistir. Talepleri hükümet tarafından
hüsnü kabul görmüş ve bu arzuları- s evgiliniz, nişanlınız, hattâ karı­
nızla park mark gibi yerlerde azı-
Reisliğine nın, Kırşehir vilâyet merkezinin Nev- cık samimi şekilde dolaşamazsınız
şehire nakli suretiyle mümkün olaca­ Mutlaka karsınıza sert bakışlı bir
Malatya vilâyetine bağlı Adıyaman ğı anlaşılmıştır, kaç jandarma çıkar.
adiyle yeniden bir vilâyet kurulması Kırşehir Cumhuriyetçi Millet Par-
hakkında Dalihiliye Vekâletince ha­ Jandarma ırz bekçisidir; böyle
tisi sözcüsü Osman Bölükbaşı ve onun lâubaliliklere müsaade edemez.
zırlanan ve İcra Vekilleri Heyetince başında bulunduğu listeyi seçen, yani
6.III.1954 tarikinde Yüksek Meclise su­ Taşra şehirlerinde hanımlar acık
muhalefete rey veren vilâyettir. kolla, çıplak bacakla, hattâ başörtü-
nulması kararlaştırılan kanun lâyiha- Bu suretle, iktidarı desteklemeyen
sının esbabı mucibe lâyihası ve ilişik- süz dolaşamazlar.
vilâyetlerinin "bu cüretlerinin cezasını Karşılarına din adamları çıkar.
leriyle birlikte sunulmuş olduğunu çekecekleri" yolunda, Demokrat Parti-
saygılarımla arzederim. Din adamı ırz bekçisidir; böyle
nin müfritlikleriyle tanınmış bazı si- hafifliklere tahammül edemez.
Başvekil maları tarafından seçimlerden önce ve
Adnan Menderes Derken efendim, bir kadını dol­
sonra yapılmış tehditlerin tatbik mev­ muştan kaçırıp ırzına geçerler...
Esbabı mucibe lâyihası çok mutedil kiine konulmak üzere olduğu havası, Suçlu kimdir bilir misiniz? Jan -
bir dille kaleme alınmıştır. Hattâ: yanlış veya eğri, memlekette yaratıl- darmalar!...
Cumhuriyet devrine kadar muhtelif mıştır. Bir kızı kandırıp onun da ırzını
safhalar arzeden idare taksimatımızın erci Adıyamanlılardan müteşekkil
Cumhuriyeti müteakip bugüne kadar G bir heyetin Ankaraya geldiği; De-
berbat ederler; bu sefer de sanığın
bir din adamı olduğu anlaşılır...
geçirdiği değişikliklere bir göz atacak otokrat Parti erkânı ile görüşmelerde Galiba jandarmalarla imamlar ırz
olursak hepsinde halka hizmetin bir bulunduğu; bu müracaatlarının yeni bekçiliği ede ede, nihayet kendileri­
prensip olarak kabul edildiği görülür. olmayıp senelerden beri tekrarlandı- ni mal sahibi zannetmiye başladılar
Denilmek suretiyle, eski iktidara ğmı söylediği; bunun particilikle alâ­
bir hücum fırsatı kaçırılıyordu ama, kalı görülmemesi gerektiğini ifade et­ Çetin Altan

6 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


YURTTA OLUP BİTENLER
Şimdi Halim Alyot vazifesinden a- Yayın Genel Müdürlüğüne vekâleten
lınmış ve yerine Muammer Baykan tâyin edilmiş bulunuyor.
tâyin edilmiştir.
ikâyenin zaten alâka uyandırıcı kıs-
H mı, Seçim
o kampanyadan sonra başlar.
Okuyucularımız, Halim Alyota yok Dar bölgelere doğru
lamayı kazandıktan sonra nasıl fera- enel seçimlerin verdiği netice,
gat teklif edildiğini, onun niçin red G Partilerin Büyük Millet Meclisinde­
cevabı verdiğini, sonra Çanakkaleye ki temsillerinde, memlekette aldıkları
giderek adaylığım müstakilen koydu- reylerle nisbetsizlik sadece kaybeden
ğunu ve bir kaç bin reyi ancak top- değil, kazanan partide de seçim sistemi
ladığını bilmektedirler (AKİS, Sayı: üzerinde durmak lüzumunu ortaya
1—15 Mayıs 1954). koymuştur.
Muammer Baykan aynı teklifle kar- Gerçi henüz partilerin hiç biri, bu
şılaşınca evvelâ titizlenmiş, hattâ ikti­ mevzu hakkındaki düşüncelerini be-
dar partisinin sözcüsünden oldukça şid lirli bir tarzda ortaya koymamıştır.
detli bir ihtar almıştır. Fakat ihtar Salahiyetli hiç, bir ağız — ne de, sala-
geç kalmıştır. Zira o zamana kadar hiyetsiz — bu mevzuda bir istek ileri
Halim Alyot aday, Ankaraya gelip partisinin ileri sürmemiş, kendisinin veya partisinin
gelenleriyle teması kabul etmiş bulu- ne düşündüğünü açıklamamıştır. Söy-
Cezalandırılan haşarı çocuk nuyordu. lenilenler bir hasbıhal veya "lâf'' ma­
na dahil bir memur, Türkiyeye gel- Temas, hayli heyecanlı bir hava i- hiyetinden ileri geçmemiştir. Cumhu­
mek üzere New.York hava meydanın­ çinde cereyan etmiş, Muammer Bay- riyet Halk Partisinde Kasım Gülek,
dan tayyareye biniyordu. (P 1), Bir- kan, çocukları tahsil için yabancı mem bugünkü sistemin zararları üzerinde
leşmiş Milletler Teşkilâtına girenlerin leketlerde bulunan babaların kalbine durmuş, Nihad Erim de bazı makale­
ilk işgal ettiği mevkidir, yani ehramın seslenmek kudretini göstermiş, yurda ler yazmıştır. Fakat bunları, resmî
altıdır. dönünce aynı muameleye maruz kal­ görüşler olarak kabul etmek zordur.
Bahis mevzuu memur, Yeni Zelan­ dıkları takdirde yüreklerinde uyana- Tenkid, bir mukabil teklifi ihtiva et-
da mandası altında bulunan topraklar­ cak derin infiali ve kırgınlığı bahis tiği takdirde hakikaten kıymet kaza-
la meşgul dairede bulunuyordu. konusu etmiştir. nır.
Amerika da âdet olduğu veçhile fo- Fakat, feragat teklifini de ,bütün Buna mukabil, sistem sayesinde
uslu çocuklar gibi kabul etmiş ve Ça- Mecliste görülmemiş bir ekseriyet ka­
a
toğrafların ışıkları parladı, eller sal-
landı, resimler alındı ye tayyare kalk­ nakkaleye giderek, artık adayı olma­ zanan Demokrat Partide aynı mesele
tı. dığı, fakat benimsediği partisinin za- üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır.
Memurun adı, Muammer Baykandı. feri kazanması için var kuvvetiyle ça­ vvelâ, hatırdan sureti katiyede çı-
Muammer Baykan, Çanakkaleliydi
lışmıştır. E karılması gereken husus, ekseriyet
cy
Muammer Baykan, şimdi Basın ve usulünün değiştirileceğidir. İktidar
ve hemşehrilerinin daveti üzerine, me­
bus olmak üzere vatanına dönüyordu.
Seçim kampanyasının başlaması-
na, henüz vakit vardı. Fakat gelmek,
kaza kaza, bucak bucak, köy köy do-
laşmak, her bir seçmenle ayrı temas
ve onları ikna etmek, parti teşkilâtile
görüşmek — Muammer Baykan, nam-
zetliğini Demokrat Partiden koyacak­
pe

tı — onları tanımak ve kendini tanıt-


mak gerekiyordu.

Hayatının hayli uzun bir kısmını A-


merikada geçiren kimseler için, halk
la münasebet peydah etmek, propa-
ganda denilen makineyi gerektiği gibi
işletmek, daha "şark işi" çalışan ra-
kipleri, mahallen kuvvetli de olsalar
alt etmek nisbeten kolaydır. Üstelik
Muammer Baykan, sağlam bir de tah
sil görmüştü, İstanbul Üniversitesinde
iktisat ve hukuk fakültelerinden dip-
lomasını aldıktan sonra aynı üniversi­
tede bir müddet tedris vazifesinde bu­
lunmuş, sonra Amerikaya giderek ora-
da Colombia Üniversitesinde ihtisas
yapmıştır. Bu arada tetkiklerde bulun­
mak üzere Birleşmiş Milletler Teşki-
lâtiyle temas tesis eden Muammer
Baykan, orada vazife de almıştır.
Türkiyeye geldiği zaman bu vasıf­
larından lâyıkı veçhile istifade etme-
sini bilmiş ve Çanakkalede hakikaten
parlak bir seçim kampanyası yapmış-
tır.
Aynı kampanyayı kendisiyle bera­
ber yapan biri daha vardı: Basın ve Muammer Baykan
Yayın Genel Müdürü Halim Alyot. Mükâfatlandırılan uslu çocuk

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 7


YURTTA OLUP BİTENLER
Partisinde hiç kimse buna taraftar de-
ğildir. Aksine, Türkiye gibi müstakar Fazıl Ahmetten Hicivler
hükümetlere muhtaç memleketlerde
nisbî temsilin tevlit edeceği zararlar
ve tehlikeler her fırsatta belirtilmekte-
Kafiyeli Mektup
dir. — B. Toven'e —
Buna mukabil, partinin aydınları,
bugünkü iptidat sistemin de daha az (Devrimizin hiciv üstadı Fazıl Ahmet Aykaç, hiç bir yerde neşredil-
zararlı ve tehlikeli olmadığı noktai na- memiş manzum hicivlerini AKİS'e vermeyi kabul etmiştir.
zarım savunmakta ve bir çare düşü­ Okuyucularımız zaman zaman bu sütunlarda üstadın en güzel ve en
nülmesi lüzumunu ileriye sürmekte-
dirler . zarif hicivlerini bulacaklardır.)
Mesele, parti düşüncelerinin üstün- Bin ideal arkasında ısınmışım soğmuşum
de — hattâ içinde — mütalâa edildiği Diyorlar ki bir yaz günü İstanbulda doğmuşum.
zaman hemen görülmektedir ki, umu­
mî efkârda vukua gelecek ufak bir Geleceği görmedeyim düşündükçe geçmişi
kayma, bütün siyasî müvazeneyi altüst
Şöyle böyle beş yılım var bulmak için yetmişi!
edebilmektedir.
Demokrat Partinin ileri görüşlü er- Biraz sonra kapanacak yani ömrün kapağı
kânından biri, bize: Doğduğum yer, Beyazıtta (Yahnikapan) sokağı.
"— Unutmamak lâzımdır ki Cum­
huriyet Halk Partisi, 1950 seçimlerinin Kim katışır bu âlemde Tanrımızın isine
arefesinde seçmenlerin ekseriyetinin Beni dahi tutup takmış işte deveran şişine!
gene kendisini destekleyeceği kanaatin-
de bulunuyor ve sistemi menfaatine Nice defa sararmışım, nice defa solmuşum
uygun bulduğundan değiştirmeye ya­
naşmıyordu. Bizim de, 2 Mayısın are- Ben kendime gülerken de gözyaşiyle dolmuşum!
fesinde, zaferimizden şüphe ettiğimiz,
orada veya burada kaybetmek endişe­ Her saçmaya açılmış da hayalimin şişesi
si duyduğumuz zamanlar olmuştur. Kısmet bu ya, hep kapalı talihimin gişesi!
Gerçi bu endişeler tahakkuk etmemiş­
tir, ama bir çok yerde tümen tümen Gerçi uyup Fikret Beye dedim: "Ne rab, ne ibâd"
mebusluğu az sayılacak farklarla elde Fakat bunlar boş lâkırdı; yaman şey çok şu hayat!
a
ettiğimiz unutulmamalıdır. Yarın, bu
"az farklar" karşı partinin lehinde te- Yaman şey çok: Çünkü onda ne fikir var ne tasa
çelli edebilir ve "tümen tümen me- Aynı varlık gözlerinde Kolibri ve Yarasa!
busluklar orası tarafından kazanılır"
demiştir.
cy
Hele insan, garip mahlûk; tırtıl dolu dutları
D emokrat Partide üzerinde durulan
nokta, seçim bölgelerinin vüs'ati ile
Hakikaten kendi yapıp kendi kırar putları!
oynamaktır. Kısaca, ekseriyet usulü- Hakikatler hayal olur, hayallerse hakikat,
nü muhafaza edip, dar bölge sistemi- Zira küçük çocuk gibi şu ihtiyar tabiat!
ne gitmektir.
Dar bölgelerin, Demokrat Parti için Pek sık duydum adını ben gerçi dağda, derede
fazla zararlı olmayacağı da, tezin par­
ti dahilindeki müdafaasında en kuv­ Faziletin kendi fakat, bilmiyorum nerede!
vetli silâh olarak kullanılmaktadır.
pe

Dar bölgeler, bizim idarî taksimatımız. Şemsettin Bey kurnazlıkta, şüphe yok ki Egin'li
da, kazalar olabilir. Kaza kaza seçim Lâkin ciddi iş başında, biraz tuhaf beyinli!
neticeleri tetkik edildiği zaman gö­
rülmektedir ki, eğer vilâyetler değil Nihat Beyin bilirsin ki pek tez oldu Erimi
de kazalar bir bölge sayılmış olsaydı, Fakat henüz anlamadım neye varır verimi?!
Demokrat Parti Meclise gene, üç aşağı
beş yukarı aynı sayıda mebusla gele- Benim bugün gördüğüm şey, sade dünün devamı!
çekti. Gerçi kazalarda, partiler ara­ Şimden sonra dipsiz sözler bizim için deva mı?!
sındaki farklar bazan pek azalmakta-
dır ama, gene de hemen her yerde Her ırmağın uğrağıdır siyasetin denizi
Demokrat Parti, rakiplerinden ileri va-
Gelir bir gün akar elbet Menderesi, Gedizi.
ziyettedir.
Mamafih, şimdilik gişirlen hareket, Ülkülerin otlağıdır hürriyetin çayırı
fikirlerin tebellür etmesine çalışmak- Yaylalardan daha hoştur bana onun bayırı
tan ileri, gitmemektedir. Demokrat
Parti erkânı, dar bölgeye taraftar ol­ Çanaktaki aşureyi biz çatalla yiyoruz
makla beraber herhangi bir karara var
madan önce "son durumdu bilmekte Sonra tutup bu işe de inkılâptır diyoruz!
fayda görmektedir. Demek oluyor ki,
eğer seçim sisteminde bir değişiklik Hülâsası, bu sofradan ben bir lezzet alamam
yapılırsa, bu bugünün veya yarının Hele masal deryasına hiç de artık dalamam!
meselesi olmayacak, müteakip sene­
lerde ele alınacaktır. FAZIL AHMET AYKAÇ
Belki tetkik ve komisyon faaliyetle-
ri, heyecanlı kimseleri avutmak mak- (1949)
sadiyle bir müddet sonra başlayabilir.

8 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


YURTTA OLUP BİTENLER
Valisi Kemal Aygün önümüzdeki be-
D.P. lediye seçimlerine kadar, — eylül a-
yı —, belediye reis vekâletini de —
Yoklama usullerinde ıslahat kendi arzusu hilâfına ve reddi im-
kansız ısrarlar karşısında — deruhte
artiler seçimlerden, sadece memle-
P ket bakımından değil, kendi iç bün­ edecektir.
Ankara Belediyesi iki aydır, başsız
yeleri bakımından da dersler almışlar,
aksaklık ve eksikliklerini görmek fır­ idare olunuyordu. Gerçi bu, şehrin
satını bulmuşlardır. Bunlar tamamiyle durumunda bir değişiklik yapmış de­
realist bir şekilde ele alındığı ve parti ğildi, her şey gene intizamsız, gene
menfaati yönünden incelendiği tak- kontrolsuz, gene pis idi ama, ne de
dirde elbette ıslahı yoluna gidilecektir. olsa, belediyelerin başında bir beledi­
ye reisinin bulunması âdettir.
Demokrat Partide ilk hareket baş-
lamış ve aday yoklamaları işi ele a- Atif Benderlioğlu, — şehrin son be-
lınmıştır. lediye reisi —, belediye meclisinin şu-
bat devresi toplantılarının sonuncusun­
İktidar partisinde işler göründüğü da istifa etmiş ve milletvekilliğine a-
kadar kolay geçmemiş, duyurulduğu daylığını koymuştu. O zamanlar Atıf
kadar sessiz ve sakin cereyan etme- Benderlioğlu, pek çok kimse gibi, se-
miştir. Genel İdare Kurulu çok gece çimleri Demokrat Partinin, hiç olmaz­
sabahı bulmuş, hattâ Adnan Mende­ sa Ankarada rahatça kazanacağından
resin uykuyu unuttuğu zamanlar ol- pek de emin bulunmuyordu. Bu ba-
muştur. Başvekâletteki, Başvekilin kımdan, Dimyata pirince giderken, ev­
dinlendiği küçük oda o sıralarda Men- deki bulgurdan olmamayı daha ihtiyatlı
deresi evinden daha sık misafir etmiş- saymış ve kendisine bir halef seçilme­
tir. sine mâni olmuştu.
Bunların belli başlı sebebi, aday
albuki belediye meclisi üyelerinden
yoklamaları dolayısiyle teşkilâtta çı­
kan ihtilâflar olmuştur.
H pek çoğunun kalbinde, uzun zaman
emokrat Partide vazife alanlardan dan beri bir aslan yatmaktaydı. Bil-
D büyük bir kısmı, teğmen girip ma­ hassa Âdil Ünlü, Mahir Mavioğlu, Os-
reşallik bekleyenler gibi mebusluğu Kemal Aygün man Memikoğlu ve Eftal Ciliv kendi-
hedef bilmektedirler. Ocak, Bucak, İl- lerini reislik için en kuvvetli aday say­
Hükümetin Belediye Reisvekili
a
çe ve İl Başkanlıkları hep bu yolda maktaydılar. Hattâ bu yolda, "seçim
atılmış adımlardır. Mebusları ise, na- Gerçi henüz, tam mühlet tesbit edil- propagandası" na başlamışlardı.
zariyatta halk, fakat fiiliyatta bu in­ memiştir, ama temayül "altı ay"dır. Fakat belediye meclisi, vali tarafın­
sanlar seçmektedirler. Mebusluk iste- dan, bir türlü toplantıya çağrılmı-
yenlerin mebus namzetlerini tâyin sa- Belediyecilik yordu. Azalar, bunun kolayım buldu-
cy
lâhyietini ellerinde bulundurmalarının lar. Meclis, kanunen, 1 haziranda ha-
mahzurları aşikârdır. Ankarada Reis buhranı zirân devresi içtimalarına başlayacak-
Seçimlerin arefesinde pek çok ilde, stanbulda valilik ile belediye reisli- ti. Meraklılar, gündemin birinci mad-
Demokrat Parti teşkilâtı içinde post
kavgaları patlak vermiş, hizipler ku­
İnunğinin ayrılması hususundaki kanu-
çıkışından pek az zaman sonra,
desi olarak "Belediye reisi seçimi" nî
koydurmaya muvaffak oldular.
rulmuş, bir takım mebuslar bu hizip- Ankarada, ayrı bulunan bu iki vazife Ancak, siyasî partilere mensup ol­
lere dahil olup başkanlariyle müşterek fiilen birleştirilmiş oluyor. Ankara manın, mühim meselelerde bir derdi
listeler hazırlamışlar, diğer mebusla- vardır: Kararlar, gurup halinde veri­
rı atlatmanın yollarını aramışlar, su­ lir.
pe

yun başında bulunanların suyuna git- Belediye Meclisi Demokrat Parti


meyi en uygun prensip bilmişler, kar- Grupu da, Meclisten evvel toplantıya
şılıklı taahhütler, vaadler yapılmış, ik- çağırıldı.
na hususunda çeşitli vasıtalar kullanıl­ Gurup reisi kürsüye geldiğinde, sa­
mıştır. Bütün bunlardan, mebuslu­ londa büyük bir heyecan vardı. İlk
ğun kalitesi zarar görmek tehlikesi ge­ sözü İl Başkanı Şemsi Demirkan aldı
çirmiştir. ve şöyle dedi:
Demokrat Partide adayları, ocak, "— Arkadaşlar, Partimizin Genel
bucak, ilçe başkanları ve il başkanının İdare kurulu, 2, 3 ay için belediye reisi
dahil olduğu yoklama kurulu tesbit e- seçilmesini uygun görmüyor. Bu ba­
der. Bu başkanlar bizzat mebusluk kımdan, reisliğin vekâleten idare edil­
heveslisi olunca, teşkilâtı kendi lehle- mesi yolunda bir karar almamız gere-
rinde çalıştırmaktan geri kalmamış-
kiyor."
lardır. Bir vilâyette, il başkanı mebus
namzedi olursa, en kuvvetli yağiyette Bu sözler, bir soğuk duş tesiri yap
bulunacağından şüphe yoktur. Baş- tı. Hayaller yıkılıyordu. Azalar, kendi
kanlar, halen mer'i tüzüğe göre, vazi­ aralarında «demokrasi», «şef», «hürri-
felerinden istifa etmeksizin yoklamaya yet» kelimelerinin sık sık geçtiği mü­
girebilmekle, meselâ kendilerine pekâ­ nakaşalara girişmişlerdi.
lâ rey verebilmektedirler. Bir teklif yapıldı:

Ş imdi, yaz içinde toplantıya çağrıl-


ması beklenilen Büyük Kongreye
sunulmak üzere Partide bir "Tüzük
"— Biz seçsek, ne olur?"
"— Atarlar!"
"— O halde, bir namzet göstersin­
tadili" projesinin hazırlanmasına baş­ ler, onu seçelim..."
lanılmıştır. Tadiller arasında en mü- Teklif mutedil göründü ve bir heye-
himi, mebus nazmetlerini, eğer teşkilâ­ tin bu prensip etrafında Genel İdare
tın başındaysalar, altı ay evvel istifa- Atıf Benderlioğlu
Kurulu ile temasa geçmesi kabul edil-
ya mecbur bırakacak hüküm olacaktır. İhtiyatlı bir adam
di, toplantı da ertesi güne bırakıldı.

9
AKİS. 5 HAZİRAN 1954
YURTTA OLUP BİTENLER

Kasım Gülek Basın Konferansında


Nihad Erimden mi dert yanıyor?

F Heyete,
akat, Genel İdare Kurulu, musirdi.
belediye reisi seçilmemesı
Para lâzımdı.
Kasım Gülek, hususî hayatında
İdare Kurulunda Nihad Erim ve taraf-
tarlan, gazetenin mutlaka en mükem-
gerektiğini ifade etmiş, aksi halde re-
a
"Adanalı milyoner" dir. Paranın on- mel şekilde çıkması gerektiği tezini
isin tanınmayacağını bildirmişti. Za- dan istenmesi düşünüldü, İstendi. Ka- müdafaa etmişler ve kazanmışlardır.
ten Ankarada, hele seçimlerin arefe- sim Gülek "yanında bulunmadığı" ükemmel gazete, mükemmel tesis-
sinde, Genel İdare Kurulu ile Teşki­
lât arasındaki anlaşmazlık kimsenin
mazeretini ileri sürerek, bunu ertesi M lerde çıkar. Mükemmel tesislerin
gün temin edeceğini söyledi. kurulması ise, senelere mütevakkıf­
cy
meçhulü değildi. İşte o bir gün, gazetenin mukadde­
Tek çare: boyun eğmek! tır. Ankarada serbest Rotatil olarak
ratını tâyin ediyordu. Nihad Erim der­ — o da, küçük boy — sadece Cemil
Hem Kemal Aygün, hem belediye hal faaliyete geçli ve "Yeni Ulus"u
reisi, parti genel kurmayının arzusunu Said Barlasın getirdiği eski model bir
kendi adına çıkarmanın yolunu bul- makine bulunmaktadır.
kabul ettiler. du.
Ankara valisi, eylülde seçilecek ve Gerçi Cemil Said Barlas ile Kasım
Ertesi gün, Kasım Güleğe, paraya Gülek arasında bir pazarlık yapılma­
ekimde işe başlayacak yeni belediye artık ihtiyaç kalmadığı bildirildi; Ge-
meclisi, parti genel kurmayının arzu- mış değildir. Bu pazarlığın tafsilâtı
nel Başkan İsmet İnönü de Genel Sek- ittiham ve karşılıklı ittiham halinde,
sunu kabul ettiler. relerinin yanına gelerek, tatlı bir dil­ partinin diğer bir takım iç çamaşırları
pe

diye reis vekâleti vazifesini deruhte e- le:


decektir. ile beraber, Halkçı (Nihad Erim) ve
"— Bırakalım, gazeteyi Nihad çı­ Son Havadis (Cemil' Sait Barlas) ta-
C.H.P. karsın" tarzında tasvibini ifade ediyor-
du,
Bu tasvip el'an devam etmektedir.
rafından ortaya dökülmüştür.
Nihad Erimin gazetesi, Cemil Sait
Barlasın Ulus'u basmak içîn her gün
Ulus çıkamıyor
Onel
gün, Cumhuriyet Halk Partisi Ge- U lus'un çıkıp çıkmayacağı hususun-
da ortaya her gün bir "söylenti"
Partiden 450 lira istediğini yazmış,
Cemil Sait Barlas ise talep ettiği pa-
Sekreteri Kasım Gülek'in üze­ atılmaktadır. ranın sadece 400 lira olduğunu
rinde para bulunsaydı, hâdiseler bam­ Hakikat şudur ki, Cumhuriyet Halk bildirmiştir. Münakaşa, sert bir tarzda
başka bir cereyan takip edecek, bel- Partisinin genel kurmayı, seçimlerden cereyan etmiştir.
ki de "Yeni Ulus" Nihad Erimin de- evvel toplanan fevkalâde kurultaya Halbuki mesele dört yüz veya dört
ğil, Partinin olacaktı. karşı, Şeref Uluğ'un ağziyle, gazete yüz elli lira meselesi olmaktan uzak.
O gün, "Ulus"un kapanmasının bahsinde bir taahhüde girmiştir. tır.
arefe günüydü. Cumhuriyet Halk Par- Şeref Uluğ, parti organının, Parti- Kurultaya kim, elinde bir gazeteyle
tisinin bütün mallarının "haksız ikti nin malı olarak mutlaka çıkarılaca­ gidecektir? Nihad Erim mi, Kasım Gü­
sap" lar olarak hazineye devri husu­ ğını ifade etmiştir. lek mi?
sundaki kanun hazırdı, "Haksız ikti- Seçimler malûm netice ile nihayet Şimdilik Kasım Gülek eli boş kal­
sap'' lar arasında, "Ulus" gazetesinin bulduğunda, şimşekler Nihad Erimin mışa benzemektedir. "Mükemmel te-
ismi değil ama, isminden başka her başı üzerinde çakarken "Yeni Ulus''u, sis" 1er beklenildiği takdirde, bir kaç
şeyi vardı. eski "Ulus" haline getirme yolunda kurultay daha, Parti bir gazeteye sahip
Genel İdare Kurulunda, mesele e- şiddetli bir temayül, bilhassa Genel olmaksızın toplanıp dağılacaktır.
nine boyuna görüşüldü. Partinin, he- Sekreter Kasım Gülek'in desteği ile Bu arada bir gazetenin sahibine
le o günlerde, bir neşir organına sure- belirmiştir. Hatta bu yolda, adımlar da sağladığı hem malî — ve daha mühi­
ti katiyede ihtiyacı bulunuyordu. Bu atılmış, Nihad Erim gazetesindeki mi — hem de siyasî bütün faydalardan
hakikat herkes tarafından kabul edil­ "Ulus" adını hakikî sahihine iade et­ Nihad Erim istifadede devam edecek­
diğinden, mesele gazetenin nasıl çıka- miştir. tir. Gazetenin adı, ister Halkçı, ister
cağını tesbite kalıyordu. Ama iş fiiliyata dökülünce, Genel Yeni Ulus olsun!

10 AKİS. 5 HAZİRAN 1954


DÜNYADA OLUP BİTENLER
Amerika Dış siyasetimize gelince...
Amerika seçime hazırlanıyor Ahmet Şükrü Esmer
aşbakan Sayın Menderes tarafın- on beş ay kadar önce üçlü Balkan
B dan pazartesi günü Büyük Millet dostluk paktını imzalamıştır. Fakat
Meclisinde okunan uzun hükümet askerî ittifakla desteklenmedikçe,
programının dış politikaya ait olan bu pakt ancak plâtonik dostluk ba-
kısa parçası bu sözlerle başlıyor. Bu ğından ileri gidemez. "Yunanistan
konuda neden uzun izahat verilmi- ve Yugoslavya ile akdettiğimiz An­
yeceği de şu sözlerle belirtilmekte­ kara andlaşmasını her imkân ve
dir: "Çünkü dört yıldan beri dış şeraitin müsaadesi nisbetinde kuv-
münasebetlerimizi idare eden pren­ vetlendirmiye sarfı mesai etmekte-
sipler... memleket içinde ve memle­ yiz" sözleriyle hükümetin bu yol
ket dışında tamamiyle malûm bulu- üzerinde yürüdüğünü Başbakandan
nuyor." öğrenmekteyiz. Bu vesile ile şu haki­
Küçük bir düzeltme ile bu sözler katin belirtilmesi de yerinde olur ki,
hakikatin tam ifadesi olabilirdi: Balkan Paktı, çok eski Türk - Yu­
"Dört yıldan beri" sözleri "otuz yıl- nan dostluğunun temeli üzerine ku­
dan beri" gibi okunmalıdır. Tarihi rulmuştur.
hakikat şudur ki, dış politikamızın Sayın Cumhurbaşkanının Birleşik
temelini "dahilde sulh, hariçte sulh" Amerikayı ziyaretleri, Yunan Kralı-
vecizesiyle Atatürk kurmuştur. 1950 nın, Mareşal Titonun ve Başbakan
yılına kadar C.H.P. o yoldan yürü­ Adenauer'in memleketimize gelişle­
müş, 1950 den sonra dört yıldan beri ri, karşılıklı dosttuk tezahürlerine
de aynı yolda D.P. yürümektedir. vesile vermiştir. "Önümüzdeki dört
C. H. P. tarafından katedilen yo yıl zarfında bütün bu münasebetleri
lun meraleleri vardır: Başbakanın mütemadi surette takviyeye çalışa.
"eski ve vefakar müttefik" olarak cağız" derken, Başbakan esasen
vasıflandırdığı Fransa ve İngiltere it­ bazıları programlaşmış olan bu kar­
a
tifakı, Birleşmiş Milletler üyeliği, Av- şılıklı ziyaretlerin devam edeceği-
rupa konseyi üyeliği, Amerika ile ni anlatmıştır.
Başkan Eisenhower işbirliği, Amerikan askerî; ve ikti­
Yoksa Maurice Chevalier mi?
merika, önümüzdeki kasım ayında
sadî yardımları.
N utukta
ken
eksiklikleriyle dikkati çe-
iki nokta vardır: Komşu A-
A yapılacak kısmi seçimlere hazırlanı- D. P. tarafından katedilen yo­
cy
lun merhaleleri vardır: Başbakanın rap devletleriyle münasebetlerimizi
yor. Birçok vilâyetlerde hazırlık yok­ ligi, Balkan Paktı. Her ne değeri ve Kıbrıs meselesi. Amerika, İngilte­
lamaları bitmiştir. Ocakta Amerikalı varsa, Pakistanla dostluk paktı. re, Fransa, Yugoslavya, Yunanistan,
vatandaşlar, Mümessiller Meclisinin ta Pakistan gibi büyük, küçük, yakın,
1949 un ilk baharında kurulan uzak devletlerden bahsettikten son­
marnını yenileyecekler. Yani ceman Natoya, iktidardan çekildiği 1950un ra Araplar hakkında da bir kaç
435 üye seçilecek. Ayan Meclisinin de ilkbaharına kadar giremediği için dostluk sözü söylenebilirdi. Yunan-
üçte ikisi yenilenecek. Ayan Meclisi C. H. P. ye beceriksizlik isnat edi- lılarm kışkırtmalariyle ortaya atı-
96 üyeden ibaret olduğuna göre aslın- lemez". C. H. P. devrinde kurulan lan ve Birleşmiş Milletlere götürü­
da 32 üye yenilenecek demektir.. Fa­ Batı işbirliği mevcut olmasaydı, leceği anlaşılan
pe

kat hakikatte seçilecek üyelerin sayısı Kıbrıs hakkındaki


1952 de D P. Türkiyeyi Natoya gö­ yakın ilgimizin münasip şekilde be-
35 dir. Zira Nixon başkan yardımcısı türemezdi. Natoya Yunanistanla bir lirtilmesi de faydalı olacaktı.
olduğu için çekilmektedir. İki ayan ü- likte girdik. Hiçbir Yunan politika­
yesi de ölmüştür: cısının 1950 den önce Natoya gire- Türkiyenin yalnız olmadığı, sa-
Robert Taft ve Charles Tobey. mediği için o zaman iktidarda bu- mimi ve kuvvetli dostları ve mütte­
Bundan başka, 48 validen 33 ü de lunan hükümetleri beceriksizlikle fikleri bulunduğu sözleri siyasî ede­
değiştirilecektir. suçlandırdığı işitilmemiştir. D.P., C. biyat değil, realitenin kendisidir ve
Bu seçimlerin ehemmiyeti, Cumhu­ H. P. sini dört yıllık iktidar zaman- bundan parti farkı gözetmeksizin her
riyetçi Partinin şimdilik elde bulun. larındaki başarılarını inkârla suç­ Türk övünebilir. Yalnız bunu bir
durduğu çoğunluğu çökertmesi ihtima landırırken, kendisi de ayni inkar­ parti başarısı gibi göstermekten ka­
linden ileri geliyor. cılık suçunu işlememelidir. çınmalıdır. Bu başarının en önemli
Çok nazik bir çoğunluk: akikat şudur ki, C. H. P. iktida- unsuru milli birliktir. En iyi dış po­
B ugün Cumhuriyetçilerin kongrede- H rının dış politikası mucize dene- litika partilere değil, «illete
cek derecede başarılı olmuştur. De- »dilen politikadır. "Samimi ve kuv-
mal
ki durumları nedir? Mümessiller
meclisinde 219 Cumhuriyetçi, 215 De­ mokrat Parti iktidarı da ayni başa­ i/etli dostlarımız ve müttefiklerimiz"
mokrat ve bir de müstakil mümessil rıyı göstermekte devam etmiştir; de bunun böyle olmasını istiyorlar.
var. 1952 de Cumhuriyetçiler 14, De- Atlantik Paktına katılmaktan başka, Olmaması için de sebep yoktur.
mokratlar da 17 üyeliği % 52 den da­
ha küçük bir çoğunlukla temin etti-
ler Bu üyelikler önümüzdeki seçim- kazanmış bulunuyorlar. Bu üyelikler lerin sayısı ocak ayında 3 milyon 100
lerde de hiç şüphesiz en zayıf müda- de her iki partinin ikinci derecedeki bin iken, şubatta 3 milyon 600 bini
faa noktalarını teşkil edeceklerdir. zayıf tarafını teşkil ediyor. bulmuş, martta bu rakamın da aşıldığı
Yine 952 seçimlerinde, Cumhuri- Bu zayıf üyeliklerin başlıca büyük anlaşılmıştır.
yetçiler geri kalan üyeliklerden 53 nü, şehir bölgelerinde toplandığı görülü­ Bu itibarla, zayıf çoğunlukla temin
Demokratlar da 39 unu yani, belli be­ yor Buralarda ise A.F.L, ve C. I. O. edilmiş üyeliklerin bölgesinde Cumhu-
lirsiz derecede yüksek bir çoğunluğu, Sendikaları, Cumhuriyetçi idareye kar riyetçilerin şansları daha da çok zayıf-
% 52 ile % 58 arasında bir çoğunlukla şı şiddetli tenkidler yöneltiyorlar. İşsiz lamıştır, denebilir. Bu vakıalara müs-

11
AKİS. 5 HAZİRAN 1954
DÜNYADA OLUP BİTENLER
c Carthy'nin, katolikleri Cumhu­
M riyetçi Partiye oy vermek hususun-
da ne derece müessir olacağı biline-
mez. Fakat, Wisconsin ayan üyesi teh­
likeli, bir ortaktır. Bugün, ordu ile
olan mücadelesi, filhakika askerî ma.
kamları bir hayli hırpalamıştır, fakat
Mc Carthy'yi de o derece antipatik
bir hale getirmişlir ki, Cumhuriyetçi-
ler Mc Carthy vasıtasiyle mutaassıp
papasları kazansalar bile, saflarından
birçok münevveri kaçıracaklardır.
Ayan Meclisinde durum nedir?
yanın yenilenecek olan 35 üyeliğin-
A den 13 ü halen Cumhuriyetçilerde-
dir. 22 si de Demokratlarda Cumhuri­
yetçilerin müdafaa etmek zorunda ol-
dukları üyelikler daha az. Bu bakım-
dan onların daha avantajlı durumda
olduklarını söylemek mümkündür.
Bununla beraber, seçim mütehassısla-
rının kanaatine göre, Cumhuriyetçile­
rin ancak 7 üyelikleri tehlikededir.
Tehlikede olan Demokrat üyeliklerin
sayısı ise 9 dur. Bunların da çoğu,
mümessillik için mücadelenin cereyan
edeceği bölgelere dağılmış bulunuyor.
Bu vakıalara göre Cumhuriyetçiler
rin durumu iyi Fakat işin başka bir
veçhesi de var:
Halen ayan meclisinde Cumhuriyet
a
çilerin 47 üyeliği ya. Demokratların i-
se 48.
Muvazene nasıl temin ediliyor? 1
müstakil aday var ki, sık sık Cumhu-
riyetçüerle beraber rey veriyor. Baş-
cy
kan Yardımcısı Nixon da rey faikiye-
tine sahip.
Cumhuriyetçi çoğunluğun çökmesi
için Cumhuriyetçilerin 1 üyelik kay-
batmeleri kâfi. O zaman Demokratlar,
Mc Carthy — D. Shine Ayanda bir çok komisyon başkanlığını
ele geçirmek suretiyle meclisin ida­
Kartal sadece yavrusuna güler resini fiilen ele alabilirler.
tenidendir ki, Demokratlar bu bölge­
pe

lara göre, Detroit'de her dört seçmen- Seçim şansları :


lerde seçim kampanyasını bilhassa ik- den biri katoliktir. New.Yorkta her
tisadî buhran ihtimali esası üzerinden 952 seçimlerinde Cumhuriyetçilerin
yürütüyorlar.
Ziraî gelirlerin Demokratlar zama-
üç seçmenden biri, Saint-Youiş, Chica-
go, Boston, Philadelphia ve Clevland 1 kazanmasında Eisenhower'in şahsî
prestiji birinci derecede rol oynamıştı.
da her dört seçmenden ikisi katolik-
tunda takviye edilmesine mukabil, tir. Bu seçimler ise başkanın iki seneyi
Cumhuriyetçi idare zamanında bu ge- Katolikler arasında büyük bir dal- bulmayan idaresine verilen notu ifade
lirlerin düşmesine müsaade edilmiş ol- galanma olursa, bunun neticelere tesir edecek lir.
ması, Cumhuriyetçilerin seçimlerde edeceği şüphesizdir. . Bu notun iyi olacağını da, kötü o-
bilhassa ziraat bölgelerinden endişe e- lacağını da düşündüren icraat var-
decekleri ve bu bölgelere en büyük e- Mc Carthy ve katolikler : dır. Bu arada, okullarda zencilere
hemmiyeti verecekleri kanaatini telkin
etmişti. Fakat bu vaziyet dahilinde, en
büyük müşkül Cumhuriyetçiler için
c umhuriyetçi seçim organizatörleri,
katoliği bol olan eyaletlerde ma-
hallî cumhuriyet adaylarını Mc Cart­
farklı muamele yapılmasının anayasa­
ya aykırı olduğu yolunda Federal Yük-
sek Mahkeme tarafından verilen bir'
şimdi büyük şehirlerde : hy ile desteklendirmeği düşünüyorlar. hükmü de Cumhuriyetçi idare hesabı-
Eisenhower ve Katolikler: Gerçekten, İrlandalı aslından olan Mc na bir seçim şansı olarak kaydet-
1952 seçimlerinden sonra, Cumhuri­ Carthy, katoliktir. Büyük payeli pa- mek lâzımdır, zira ananevi olarak De-
yetçiler, Eisenhowerin şahsan, kendile paslar arasında pek çok dostu olduğu mokratlara oy veren zenciler, bu ka­
rine, pek çoğu katoliğin oyunu kazan da biliniyor. Zaten katoliklerin ko- rarda sonra Cumhuriyetçilere biraz
dırmış olduğunu söylüyorlardı. Hal- münizm karşısında duydukları nefret, olsun yaklaşacaklardır. Şu kadar var
buki katolikler ananevi olarak De­ onlara Mc Carthy'nin aşırı mücadele- ki, bu tam mânasiyle bir kazanç sayı-
mokratlara rey verirler. Şimdi bu se- sini bile hoş göstermektedir. lamaz. Zira bu kararla, bu sefer de,
çimlerde Başkan Eisenhower'in şahsî Öte yandan, bir takım protestan ra- zencilere farklı muameleye taassup de-
durumu bahis mevzuu olmadığına gö- hipleri ise, Mc Crthy'yi şiddetle ten- recesinde bağlı bulunan Güney eyalet
re, katolikler tekrar ananevi partileri- kid ediyorlar. Bu suretle Mc Carthy'- lerinden çoğu Cumhuriyetçiler için
ne dönerlerse, Cumhuriyetçilerin du- nin karıştığı her yerde olduğu gibi, kaybolma tehlikesini arzedebilir.
rumu sarsılabilir. Zira, U. S. News bu seçim işinde de bir nevi din kav- Amerika, bu çeşitli tesir ve cereyan
and World Report'un verdiği rakam­ gası manzarası ortaya çıkıyor. lar içinde seçime hazırlanıyor.

12 AKİS. 5 HAZİRAN 1954


DÜNYADA OLUP BİTENLER
Diplomasi yan etmekte olduğu intibaını uyandır
mış ise de, misafir Hariciye Vekilinin,
Fransız gazetesine verdiği beyanatta
Avrupa savunma camiasının tahakku-
yüksek rütbeli genç bir diplomatın kuna taraftar çıktı ve hattâ Yugoslav-
Balkan İttifakı ve Trieste yürekler acısı tercümesi sayesinde şe- yanın böyle bir camiaya katılması im-
ecen nisanda Mareşal Tito'nun An- kil itibariyle de oldukça acayip bir kân ve ihtimallerinden de bahsetti. O
G karayı ziyareti ve bu münasebetle hal alan beyanatı yine de, aceleye ge- zamana kadar Atlantik Paktı gibi Av-
Üçlü Balkan Paktının bir askeri ittifak tirilmiş intibaını uyandırmaktan hali rupa savunma camiasına da muarız o-
haline getirilmesine prensip itibariyle kalmamıştır. O kadar ki, basın konfe­ lan Yugoslav Devlet Reisinin bu be-
karar verilmesi üzerine, bu paktla ya- ransında hazır bulunan gazetecilerden yanatı çok büyük ve esaslı bir inkişa-
kından uzaktan ilgililer arasında bir biri bu beyanatın neşredilecek olan fın ifadesi idi.
huzursuzluk başladı. tebliğin muhtevasına uygun düşüp düş Müteakiben Mareşal Tito, İtalya ile
Bidayette, bu kararın Ankaralı i- meyeceğini sormak suretiyle espri yap Yugoslavya arasındaki Trieste ihtilâfı-
darecilerle Yugoslav devlet adamları mağa teşebbüs edince, misafir Hariciye nı hal yolunda bir taksim plânı ile or­
arasında iki taraflı olarak ve pakt Vekili nazik cevabı altında infialini taya çıktı.
âkidi Yunanistandan habersiz alındığı, gizliyememiştir. Bir taksim plânı için Yugoslavya,
bu yüzden bazı sızlanmalar olduğu şu- Velhasıl ilk bakışta bir usul sakat- İngiltere ve Amerika arasında aylar-
yû buldu. lığı var gibi görünüyordu ve bu bazı danberi müzakere cereyan ediyordu
Bunun bir sebebi de, Ankara mü. söylentilere sebep oldu. Fakat sonra- ve bu müzakerelerin gidişine Yugos-
zakerelerinden hemen sonra Tito'ya dan anlaşıldı ki Ankara Paktı âkidleri lavya yakından vâkıf bulunduğu hal-
refakat eden Yugoslav Hariciye Vekili esasta mutabıktırlar. Nitekim Yunan de Roma bunlardan ancak haberdar
Koca Popoviç'in tebliğin neşrini bekle- Başvekili Papagosun New-York Timese edilmekte idi. Tito'nun son beyanatı
meksizin Ankaradaki Yugoslav Sefa- verdiği son beyanat, Yunanistanın, İtalyan idarecileri sinirlendirdi. Scelba
retine davet, ettiği yerli ve yabancı Ankara Paktım askerî bir ittifaka kal- hükümeti 948 ve 953 kararlarının ışı-
gazetecilere beyanatta bulunarak teb­ betmek hususundaki karara can ve ğında, kendisine böyle bir emri vaki
liğin muhtevasını açıklamış olmasıdır. gönülden taraftar olduğunu meydana plân teklif edilmesini doğru bulmu­
Her ne kadar, Türk Hariciyesi bu ba- koymuş bulunuyor. yordu.
sın konferansı ile tebliğin neşri tarihi Bunun üzerinedir ki İtalya, Anka-
Diğer ihtilâtlar: ra Paktının ittifak haline getirilmesi
arasına münasip bir zaman koymak
suretiyle durumu kurtarmak cihetine akat mesele bu kadarla kalmadı. tasarısına el attı. Bu paktın iki âkidi
gitmiş ve bu zaman zarfında Yunan F Tito, Ankara ziyaretinden sonra Türkiye ve Yunanistan Atlantik Paktı
üstüste iki hamle yaptı. Evvelâ bir üyesi idiler. Halbuki Yugoslavya bu
a
Hükümetiyle bazı istişarelerin cere-
cy
pe

Mareşal Tito
Komünist lidere burjuva çalışma odası

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 13


DÜNYADA OLUP BİTENLER
Amerikalılar. Bu toplantı da, di-
ğerleri gibi, bir işe yaramadı.
Sovyet Radyosu: Hindiçinideki du­
rumun tetkiki bahsinde mühim terak­
kiler kaydedildi.
Sovyet radyosu "Hindicini bahsin­
de" demiyor, "Hinçinideki durumun
tetkiki bahsinde" diyor.
Hakikatte, bazı müşahitlere ümit
telkin eden şey, müzakerelerin kesil-
meyip elan devam etmesi keyfiyetin-
den başka bir şey değildir. Hindicini
müzakerelerinde şimdiye kadar kay-
dolunan terakki buna terakki demek
caizse, sadece usul meselesin dedir. O-
nu da şu suretle hülâsa etmek müm-
kün:
Bidayette komünistler, müzakere­
lere Laos ve Kamboç komünist mu­
kavemet hükümetlerinin de katılması-
m istediler.
Buna mukabil, batılılar, Laos ve
Kamboç meselelerinin ayrı olarak tet-
kik edilmesini ileri sürdüler.
Bu iki nokta üzerinde şimdilik
çatışma yoktur ve kavga olmadığı için
anlaşma olduğu intibaı uyanıyor. Fa­
kat askerî meseleler ele alınıp Laos
ve Kamboçun tahliyesi bahis mevzuu
olunca bu meselelerin tekrar masanın
1 kişiye 3 babayiğit üzerinde belireceklerinde şüphe var
mıdır?
pakt dışında kalıyordu. İtalya, paktın ne Trieste meselesinin halline bağla- Bir sükût bir muvaffakiyet sayılı-
âkidi sıfatiyle Balkan İttifakına karşı makla meylediyor.
a
vetosunu kullanabileceğini ihsas etti. Trieste'nin İtalya için ne kadar mü
İtalya, Balkan İttifakını tasvip et- him bir mesele olduğu malûm. Fakat,
mesi için, Trieste meselesinin hallini nihayet bir ortağın hususî menfaati,
şart koşuyordu. bütün ortaklığın ve bir ittifak sistemi­
nin menfaatlerini baltalamamalı, yapı-
cy
tlantik Paktı âkidi olan Türkiye ve
A Yunanistanın, pakt harici diğer bir cı eserlerin tahakkukuna mâni olma­
memleketle (Yugoslavya ile) ittifak malıdır.
akdedebilmeleri için Atlantik Paktı Aksi takdirde... İkinci dünya harbi
Konseyinde danışmaya ihtiyaçları yok. başlangıcında İtalyanın müttefikler sa-
ve mecburiyetleri var mıdır? Ahmet fında mı yoksa Mihverle birlikte mi
Şükrü Esmer'e göre evet; Papagos'a harbe girmesi ihtimali konuşulurken
göre hayır. bir müttefik kumandanının söyledik-
Papagos, New-York Times'e verdi- lerini hatırlamamak elden gelmiyor:
ği mülakatta ezcümle şöyle diyor: "I- "İtalya Mihver safında harbe girme
pe

talyanın bu pakta karşı vetosunu kul- lidir. Zira o takdirde iki tümenle İtal­
lanabileceğini ihsas ederken istinat ey- yan cephesini idare ederim. Fakat bi­
lediği esaslar beyhudedir. Türkiye ve zim safımızda harbe girerse, yandık...
Yunanistanın, Yugoslavya ile bir as- İtalyayı muhafaza için yirmi tümene
kerî ittifak akdetmek için Atlantik (ihtiyaç hâsıl olur..."
Konseyinde danışmaya ihtiyaçları yok.
tur. Amerika, İspanya ile ittifak ak­ Uzakdoğu
dederken danıştı mı? Türkiye Atlantik
Paktı üyesi değilken, Amerikanın Tür Cenevre Konferansı
kiye ile de ittifakı vardı. Bugün de Sükûndan doğan muvaffakiyet:
Amerika Pakistanla anlaşma akdedi-
yor. Bütün bunlar için Atlantik Kon-
şeyine danışmış mıdır?"
H indiçini meselesinin halli için üst
üste yığılan Van dong, Molotof, Bi-
Hakikî mesele : dault plânlarının gizli celselerde ne
hale geldiği, ne gibi bir neticeye varıl­
slı aranacak olursa bu danışma dığı belli değil. Bu işi görüşen dokuz
A zımnen vaki olmuş ve yine zımnen memleket murahhasının her biri başka
tasvip edilmiştir. Zira Ankara Paktı hava çalıyor. Buna bir misal vermek
bir ittifak haline gelecek olursa, Av­ için, gizli celselerden biri sonunda
rupa savunma camiasından Türkiyeye kaydedilen reaksiyonları şu suretle
kadar aralıksız bir müdafaa hattı teş­ sıralamak mümkün:
kil edilmiş olacaktır ki, bunda bütün Fransızlar: Terakki kaydedildiği ve
Atlantik üyelerinin menfaati vardır. bir neticeye doğru ilerlendiği kanaa­
Italyanın bir veto meselesini ortaya tindeler.
alması Trieste işini kurtarmak için­ İngilizler: Hiçbir noktada hakikî bir
dir. Nitekim İtalya, öte yanda, Avrupa anlaşma ümidi belirmemekle beraber General Nam-İl
savunma camiasını tasdik işini de yi­ durum pek de kötü değildir. Cephede bir diplomat

14 AKİS. 5 HAZİRAN 1954


DÜNYADA OLUP BİTENLER
için bu işin tadı kaçmış bulunuyor.
Fransızlara gelince; onların şimdi
yegâne ümidi Amerikalılarla girmiş
oldukları müzakerelerdedir. Bu müza­
kerelerde, Cenevre konferansı akim
kaldığı takdirde Hindicimde müştere­
ken ne yapılacağı kararlaştırılıyor. Fa
kat, çok geç değil mi? Fransızlar sava­
şı beynelmilel plâna nakletmek istese­
ler bile Amerikada artık hava değiş­
miştir. H a t t â dolaşan bazı şayialara
göre, Amerika şimdi artık Tonkin'kı
elden çıkmasını,göze almış ve yavaş
yavaş, Vietnam'ın cenubunu müdafaa
edebilecek bir m ü t a r e k e hattı fikrine
yaklaşmaktadır.

Fransanın tereddüdü:
merikanın, Vietnam'ın cenubunu
A müdafaa edecek bir m ü t a r e k e fik­
rine yaklaşması Washingtonu İngiliz­
ler tarafından düşünülen taksim esası­
na doğru sevkediyor.
Aslında F r a n s a n ı n da elde etmek
istediği bu değil midir? Fransa başka
ne ümit edebilir? H e m bu suretle,
Hindicini memleketlerine t a m istiklâl
verip çekilmek gibi, Fransız sömür-
gecillerini çok üzecek olan bir fedakâr
Pandit Nehru l ı k ta bertaraf edilmiş olacak ve F r a n ­
Şark dekorunda bir Şarklı sız müstemlekeciler, Hindiçininin hiç
olmazsa bir kısmına yapışıp kalabile­
yorsa, diyecek yok, fakat bu sükût b o ­ ğunu gösteren bir d u r u m var. M u r a h ­ ceklerdir.
zulduğu zaman konferansı a k a m e t t e n has heyetleri teker teker gözden geçi­
Bu hal tarzında bir keramet var. Z i ­
a
kurtarmak hakikî muvaffakiyet ola­ rilince, kimsenin, herhangi bir anlaş­
maya varmak için acele ettiği yok gibi ra F r a n s a , Vietnam'a t a m istiklâl ve­
cak. recek olan anlaşmayı hâlâ imzalamı­
görünüyor.
Bir kere teferruata dalınca: yorsa, sırf böyle bir hal t a r z ı n a açık
Amerikalılar zaten konferanstan kapı bırakmak içindir.
ö te y a n d a n , Bidault'un planındaki ü m i t kesmiş gibidirler. Bidayettenberi
cy
3 numaralı m a d d e n i n ne olduğu da bu işin kerametine inanmadılar. Hele Taksimi istemeyenler yalnız mesele
bilinmiyor. Bu m a d d e "gayri m u n t a ­ Dulles'in konferanstan evvel m ü t t e h i t i l e doğrudan doğruya ilgili olanlar.
zam kuvvetlerin silâhtarı tecridi" ile bir cephe kurulması ve komünist Çine Yani Vietnam ve Vietmin... Taksim
ilgilidir. Bidault ve Molotof plânların­ müştereken ihtarda bulunulması için halinde, Vietnam'ın kukla im­
d a n bir netice çıkarılmağa, ortalama giriştiği teşebbüs İngilterenin m u h a l e ­ paratoru Baodai'nin bu sefer ipleri de
feti yüzünden akim kalıp Amerikan kopup t a m bir külçe haline gelmesi
bir hal tarzına varılmağa çalışılıyor
m u r a h h a s heyetinin konferanstaki du- m u k a d d e r . Taksim halinde Vietmin
a m a , Molotof plânında böyle veya bu­
rumu güçleştiğinden b e r i Washington bunca asker! fedakârlığın mükâfatını
na benzer bir h ü k m ü n mevcut olmayı­
şı karşısında nasıl bir yol tutulduğu
pe

veya ne gibi bir bal tarzı tasarlandığı Çinde, Açlık Hüküm Sürüyor
bilinemiyor.
Bidault'un planındaki bu "gayri
m u n t a z a m kuvvetlerin silâhtan tecri­
d i " meselesi, batılılar İçin b ü t ü n H i n ­
dicini mecelesini hülâsa eder. Filhaki
ka, m u n t a z a m Vietmin kuvvetleri ile
döğüşmek, düşman gözle göründüğü­
ne göre, nisbeten basit bir iştir (hoş
o kadar basit olmadığı da anlaşıldı
ya... Ne ise); lâkin bir de bu düşmana
el altından yardım eden silâhlı veya
silahsız halk var ki, asıl bu düşman
Fransız kuvvetlerinin içinde, y a n ı n ­
d a , gerisinde, h a t t â Fransız kuvvetle­
rinin safları arasında. Üç Hindicini
memleketine yayılmış, yeryer kaleler,
mevziler k u r m u ş .
Böyle olunca, "gayri muntazam kuv
vetlerin silâhtan t e c r i d i " meselesi
Fransa için olduğu k a d a r komünistler
için de b ü t ü n bir Hindicini meselesi
haline geliyor.
Bu mesele üzerinde de t a m bir
sükût var.
Velhasıl, Cenevrede şimdi, esas bı­
ŞÜPHE!..

rakılmış ta teferruatla meşgul olundu- 15


AKİS. 5 HAZİRAN 1954
DÜNYADA OLUP BİTENLER
alamıyacak.
İki gezginci Dünyanın Bahsettiği Adam
c enevre konferansı bir garip tered-
düt ve savsaklama havası içinde bo­
General Bedell Smith
calarken, Leman gölü kıyılarına iki
gezginci geldi: Nehru'nun gölgesi
Menon, Birleşmiş Milletlerin gölgesi
Hammerksjold,
Ş deimdi Cenevre-
Dulles'in
ke dolayısile çık­
mıştır. Kendisi bü-
yerine Amerikan tün harp esnasında
Nehru, Birleşmiş Milletlerdeki eski delegasyonunun General Eisenho-
Hind Murahhası Menon vasıtasiyle, başına geçen Be­ wer'in kurmay baş
görüşleri telife çalışıyor. Fakat as- kanı olarak yine
deli Smith hak-
lında bu, Cenevredeki müzakerecilere gölgede çalışmış ve
Birleşmiş Milletlerin mevcudiyetini kında, bundan bir
müddet önce A. Reims'de Ame -
hatırlatmaktan, bu yoldan başka yo- rika adına muta-
lun mevcut olmadığım ifhamdan başka merikanın tanın­
mış mecmuaların rekeyi imzalamıştı.
bir şey değildir. Nehru, ancak Birleş-
dan "US News Bedeli Smith'in ni-
miş Milletler yoluyla otoritesini bu iş-
te kullanabileceğini söylüyor. Kolom- and World Re­ yeti, harpten sonra
bo konferansına iştirak eden memle­ port" şöyle yazı. emekliliğe ayrılmak
ketlerin lideri olan Nehru, hakikî As. yordu: "General tı, fakat Washing-
yalıları uzak tutan Cenevre konferan- Smith, hakikatte tona döndüğü za-
sının Birleşmiş Milletler çerçevesine bugün Amerikan man onu, Moskova
alınmasını ve Sezarın kılcının Sezara hariciyesini ida­ ya büyük elçi tâyin
verilmesini istiyor. re eden tek insan ettiler. Harp sı-
dır. Ama daima rasında Sovyet Ma-
Öte yandan Genel Sekreter Ham- reşali Zukhof ile
menksjold da Cenevre müzakerecileri­ gölgede . kalmayı,
"ikinci adam" ol­ çok samimi bir dost
ne aynı şeyi, Birleşmiş Milletlerin mev
mayı tercih etmiş luk kurmuştu,
cudiyetini hatırlatmaktadır. Fakat
Nehru'yu batılılar, bilhassa Amerikalı- tir. O, Dean Ache belki bu yüzden
son'un yakın bir Rusların nezdinde
lar sevmiyor. Komünistler ise Birleş-
miş mîlletler teşkilâtını hiçe sayıyor- dostu idi, şimdi bir alâka görebilir.
lar. de Başkan Eisen- di. Bedell Smith
hower'in en çok Moskovadaki üç yıl
Haşmetlû II nci Nam: güvendiği insan- lık elçilik , devre­
ore meselesi dolayısiyle Birleşmiş sinde silâh arkada-
a
dır."
K milletlere hücum edenlerin başında şı olan devletlerin
Molotof geliyorsa da, ikinci azılı hatip General Eisenho- "dünya politikası"
de hiç şüphesiz Kuzey Kore Murahha- wer 1952 de seci- yüzünden n a s ı l
sı General Nam İl. mi kazandığı za- Gölgede Kalan Adam
man Bedeli Smith'in doğrudan dog- râkîp bir hale geldiklerini muşa-
cy
Amerikan radyo spikerlerinden biri
konferanstan, dolayısiyle Nam il'den ruya Hariciye Vekâletine gelmesi hede etti. Moskovadan ayrıldıktan
bahsederken "il" i II zannetmiş ve Ku beklenmişti, fakat sıhhi durumu bu sonra yazmış olduğu "My three Years
zey Kore Murahhasım II nci Nam diye işi yapmasına mâni olacak derecede in Moscow" isimli kitabından yarım
okumuş. fena idi. Harp sırasında midesindeki milyon dolar kazandı. Bedell Smith
Kuzey Koreliler şiddetle protesto rahatsızlık ve daimi iştahsızlık Bedel yine emekliliğe ayrılmak isterken o-
etmişler. II nci. Nam yoktur demişler. Smith'i o kadar zayıf düşürmüştü nu bu defa "gizli istihbarat servisinin
Fakat spiker tashihi iyice anlayamadığı ki, Hariciye Vekâleti gibi işi çok ve yeniden tanzimi" işinin başına ge-
için bu kere I nci Nam diye okumuş. zor bir makamın başına geçmeye ce­ tirdiler ve bu vazifesi dolayısiyle de
Hayrettir, Kuzey Koreliler bu son saret edememişti. Hariciye Vekâletinin "ikinci adamı"
pe

formüle itiraz etmemişler. Amerikahların tâbirince "Beedle" oldu. İşte bu daima gölgede kalan
Zaten' itiraz etmelerine de pek lü­ yani "Böcek" Smith, dünya efkâ- dam, şimdi Cenevrede, Dulles'in ye-
zum yoktur. Zira herkes bilmektedir rının karşısına 7 mayıs 1945 de Reims rine geçerek, müzakereleri idare et­
ki cephede general, konferansta diplo- de Almanya ile imzalanan mütare- meye çalışıyor.
mat olan Nam-İl, hakikaten Kuzey Ko
tenin kayıtsız şartsız hâkimidir.
Savaş devam ederken kuzey Kore Tung ve ondan da Haşmetlû Malenkof. Hindicini şimdilik Cinden ve Koreden
ordularının başkumandanlığı vezife- Buna mukabil, sırada, Nam.Il'den son gelmektedir.
sini deruhte eden Nam-İl'in sırada iki sonra gelenler de mevcuttur ve bun­ Bu da komünist dünyasının mera.
tane üstü vardır: Haşmetlû Mao Çe lardan biri Ho Şi Nim'dir. Rusya için tip silsilesi!

16 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


İKTİSADİ ve MALİ SAHADA
Borsa Ziraat siyaseti
Memleketimizde altın fiyatları Namık Zeki Aral
ecen hafta altın fiyatlarında bir
G yükseliş kaydedilmiştir. Dünya al- üfus miktarı ile maişet vasıtaları mayülü, ulaşılması temenniye şayan
tın piyasalarında resmî kur ile serbest
piyasa fiyatları aynı seviyeye erişirken
NBinarasındaki münasebet malûmdur
bir mahrumiyet çeken cemiyet-
olan tegaddî hedefleri, istihsal ve tev
zi maliyetlerini tenzile mahsus ted­
memleketimizde bu şekildeki bir artı- lerdeki o maişet müşkülâtına rağ- birlerin alınmasında görülecek sür­
sın çeşitli sebepleri vardır. Bilhassa men dünyada insan adedi durmadan at.)
Reşat altını gibi ziynet işlerinde kul­ artıyor. Tahminlere göre küremi: 2 — Zirai istihsalin potansiyeli.
lanılan altınlara karşı köylü vatandaş- üzerinde nüfus son zamanlarda her yani imkânları (ekilmeye mahsus sa-
larımız aşırı bir talep göstermektedir- yıl otuz milyon üste koymaktadır. haların genişletilmesi, esasen ekilir
ler. Satın alma gücü artmış olan köy Hâlen iki buçuk milyarlık nüfusun topraklarda müsmiriyetin "Produc-
lülerimizin bu aşın talebi Anadoluya otuz sene sonra dört milyara vara- tivite) ıslahı, tatmin edici münavebe
fazla miktarda altın şevkine sebep ol­ cağı haber verilmektedir. Fakat usulleri tatbik etmek ve nebatî istih-
maktadır. Altın fiyatlarının artışının maişet bakımından dünyanın bir ta­ sal ile hayvani istihsal arasında mâ­
bir diğer sebebi de şehirlerde yaşayan rafında haddinden fazla bolluğa rağ- kul bir muvazene kurmak suretiyle
küçük tasarruf sahiplerinin, artan fi­ men öbür tarafında bazan sefalet de­ rasyonel bir işletme temini ve toprak­
yatlar karşısında paralarını daha emin recesinde h ü k ü m süren sıkıntılarla ların muhafazası meseleleri),
bir yere yatırmak hususunda gösterdik insanlar yarın ne yiyecekler ne 3 — İktisadi âmiller (ithalâttaki
leri isticaldir. İstanbuldaki altın satış­ içecekler v e n e g i y e c e k l e r . . . maliyet ile d a h i l i istihsaldeki mali-
larının büyük bir kısmım bu çeşit suali veya sualleri g ü n ü n yetin mukayesesi; ihracat hususunda
olanlar teşkil eylemektedir. mevzuları olmaktan k u r t u l a m a . ticarileşürme, döviz, tediye muvaze-
Nihayet bir kısım altınlarımızın, maktadır. Bunlardan her biri ayrı nesi meseleleri).
kontrol güçlükleri ve sair sebepler yü- ayrı amelî kıymeti haiz meselelerdir. 4 — İçtimai sahaya mahsus âmil-
zünden yabana memleketlere, bu ara­ Birleşmiş Milletler Gıda ve Ziraat ler ye iktisadi saha haricinde kalan
da bilhassa Suriye ve diğer komşu ül­ Teşkilâtının uzun vadeye şâmil he­ âmiller (meselâ memleketin içtimaî
kelere sızdığı da bir vakıadır. İşte, defi: "Bütün dünya memleketlerin- bünyesi, muvazeneli bir zirai nüfus
bütün bu ve bunlara benzer sebepler de gıda mahsulleri ile zirai mahsul- kütlesinin vücuduna ehemmiyet ver-
a
yüzünden memleketimizde halen tâbiri lerin istihlâkini tatmin edici bir se- mek mülâhazası, ziraî geliri mâkul
caizse sun'î ve mahalli karakterde bir viyede tutmak için" çareler bulup bir seviyede tutmak zarureti, harb
altın kıtlığı yaratılmakta; tabiatiyle göstermektedir. Teşkilât 1951 den zamanında gıda için zati kifayet si-
fiyatlar da buna muvazi olarak artmak sonra 1953 senesinde (yılın kasım a- yasetinin faydaları ve bilmukabele
yında) bir konferans akdederek mil­ maliyet bedelinin yükselmesi mahzu­
cy
tadır. Ancak, asrın âdeta tabii bir
temayülü haline gelen devamlı fiyat ­­ ve milletler arası sahalarda faali- ru vesaire).
yükselişleri karşısında bizatihi altının yetin ne şekilde tanzim edilmek dam başına istihlâk seviyelerinin
da güvenilir bir kıymet ölçüsü olma-
dığı hakikatini da hiç bir zaman göz­
lâzım geldiğini gösterir ana hatları
tâyin için ''tagaddi" nin ve "ziraat"
A bühassa en aşağı olduğu memleket
lerde — yükselmesi meselesi bir baş
den uzak tutmamak lâzımdır. Asıl me­ in halini ve istikbalini gözden ge­ ka ehemmiyetli mevzudur. 1951 top-
sele bu devamlı fiyat artışım önleye­ çirmiştir. Teşkilâtın aylık bülteni lantısında konferans için bu husus-
cek tedbirleri alıp milli ekonomimizin Şubat 1954 nüshasında bu konfe- taki hedef, nüfustaki artışı ve onun
bünyesindeki muvazeneyi sağlayacak ranstan malûmat verir. Nüfusunun zımnında adam başına istihlâkin artı­
çarelerin derpiş olunmasındadır. dörtte üçü ziraat ehli olan memleke­ şını her yıl yüzde yüzde bir ile iki
pe

timiz de konferansın meşgul olduğu kadar aşar bir istihsal olarak teklif
mevzularla elbette sıkı şekilde alâ- edilmişti. İstihlâkte genişleme kon­
Gümrük kadardır. feransça muhtelif şekillerde derpiş
onferans ziraî istihsalin istıfâî olunmuştur.
Yeni gümrük tarife kanunu K (Selectif) genişlemesi; yani r a s t - Memleket vardır ki adam başına
yürürlüğe giriyor gele değil, seçilen sahalarda genişle­ kalori miktarı dahi henüz kifayet
Haziran 1954 de yürürlüğe girecek mesi mevzuuna müteallik olarak tat- mertebisini bulamamıştır. Bu gibi
7 olan yeni advalorem gümrük tarife bik edilecek kıstaslar üzerinde dur- memleketlerde bittabi her şeyden ev
sistemi, gerek iş adamlarımız nez- muştur. Bülten bu hususta: "Konfe- vel bu nokta gözönüne alınarak zahi­
dinde, gerekse efkârı umumiyede bir rans şuna kanaat getirdi ki herhan­ re ve mümasili enerji verir gıdaların
takım söylenti ve tefsirlere yol açmış; gi bir zamanda olursa olsun arz ve istihlâki — meyve, sebze, bakliyat ve
kanunun fiiliyattaki tesiri bazı ithal talep vaziyeti istihsalde süratli tadil­ süt gibi koruyucu gıdalar da ihmal
mallarında şimdiden bir fiyat artışı ler yapmak mecburiyetini doğurabi­ edilmeksizin — genişletilmek lâzım
şeklinde tezahür eylemiştir. lir. Fakat tedricen programlarını en gelir. Şayet memlekette kalori mese-
Kıymet esasına göre gümrük alın zarurî istihsallerin arttırılmasına tev lesi mevzuu bahis değilse koruyucu
ması usulünü getiren bu kanunun tat- cih eden her memleket konferansın gıdalara ehemmiyet verilecektir. Da.
biki halinde hâsıl olacak tesirler üzeri- ortaya koyduğu bazı kıstasları gözö- ha sonra çocukların, hâmile kadınla­
ne tefsirlerde bulunmak için vakit er- n ü n e almayı kendine bir vecibe bil- rın ve süt verir kadınların istihlâk e-
ken olsa gerek. Ancak, umumi bazı melidir" dedikten sonra, yine konfe­ deceği gıda maddeleriyle meşgul o-
mütalâalar serdeylemek ve bazı tah- ransın tasnifine uyarak o kıstasları lunmalidır. Ve nihayet bazı memle-
minlerde bulunmak da pekâlâ mum- şu dört zümre altında toplamakta­ ketlerde umumî bir genişlemeye gi-
tün. Advalorem gümrük tarifelerinin dır: dilecektir Bizzat müstahsil ziraatçi-
muvaffakiyeti, herşeyden evvel güm- 1 — Gıda maddeleri ve diğer zi­ lerin istihlâki de ihmal edilmemeli­
raî mahsuller hususunda millî ihti- dir.
rük teşkilâtının mükemmellik ve başa­
rı derecesine; teknik bilgi ve imkânla- yağların istikbale muzaf seviyesi Ailece ziraat haricinde istihlâk, iş-
rina bağlıdır. Kanunun tatbikinden (gözönüne alınacak âmiller: Hayat tira kuvvetine tâbidir. Konferans bu
önce, gümrükçülerimizin bu iş ile ilgili seviyesindeki salâhtan mütevellit ola- istihlâk mevzuunda perakende fiyat-
nazari bilgi ve tecrübe ile yeter dere­ rak istihlakin uzun vadeye şâmil te- lannı indirmek üzere ezcümle şu tav-
cede teçhiz olunduklarını biliyoruz.

AKİS, 5 HAZİRAN 1954 17


İKTİSADİ VE MALİ SAHADA
Tatbikattan elde edecekleri tecrübeler- yük vatandaş kitleleri aleyhine istis-
le de imkânlarını zenginleştirecekle- mar eden geniş bir satıcı zümresinin
rinden eminiz. Sistemin, ithalâtçı tacir­ mevcut olduğu maalesef bir hakikattir.
lerin satıcı firmalarla anlaşarak yapa- Her k a n u n u n kaçamak tarafını arayıp
cakları fatura oyunları ile istismar e- bulmakta pek mahir olan bu kimseler,
dilmesi tehlikesi de her an mevcut ol- yeni gümrük k a n u n u n u n da bu şekil-
duğu için yabancı memleketlerdeki deki zaaflarından istifade edeceklerdir.
ticaret mümessilliklerimizin yeter d e . B u n u önlemek için hükümetin gere­
recede müteyakkız olmaları icap e- ken tedbirleri alacağı muhakkaktır.
der. Aksi takdirde yeni sistemden bek- ö t e yandan müstehliklerimizin de, a-
lenilen fayda hasıl olmaz. Yeni tarife sılsız dedikodulara kapılıp taleplerini
ile bazı ithal mallarının gümrük resmi aşırı şekilde çoğaltmamaları, resmî ma
artacağı için bunların satış fiyatlarının kamlarla elbirliği etmeleri çok yerinde
da yükseleceği muhakkaktır. Ama, olur. Aksi takdirde her şeyi devletten
böyle bir artışa uğramayan hattâ bir beklemek gibi abes bir durumla karşı­
azalış bile gören malların piyasadan laşmış oluruz.
birdenbire çekilmesi herhalde iktisat Herhalde hükümet, yeni gümrük
kanunları ile izah edilemiyecek vakıa­ k a n u n u n u n çıkarılmasiyle beraber ha
lardır. Memleketimizde, h e r fırsatı bü yatın biraz daha pahalılanmaması i-

siyeleri yapmıştır: bizzat vücudu, Ofise mevdu işlerin


a. — İstihsal vahidinin maliyetini devlet elinde olduğunu ve h ü k ü m e t -
düşürmek, b. — İstihsal maliyetini çe verilen direktiflerle fiilen idare e-
indirmek, c. — Tevzi masraflarını dilmkte bulunduğunu göstermez mi?
tenkis etmek, ç. — Perakende fiyat- Ofisin yanı başında Et ve Balık Ku­
larını düşürmek, d, — Meselâ mek- rumu yine devlet idaresinin direktif-
tep yaşındaki çocuklar gibi bazı m ü s lerine tabi bulunmuyor m u ? . . . M a h ­ Emin Kalafat
tenlikler lehine mahsul fiyatları ma- sullere ait fiyat politikası, istihsale
üyelini tenzil etmek, e. — Bazı mah- Daha fazla pahalılık mı?
mahsus kredi politikası, mahsullerin
suller üzerine ağır basar gümrük ve dahilde ve hariçte tevzii politikası çin de gerekli tedbirleri almak zo-
saire vergilerini hafifletmek! Terbiye yeni iktidar zamanında bir başka faa­ randadır. Aksi halde, fayda yerine
sahasında alınacak tedbirler de hatır- liyetle tamamen hükümetin takdiri- memlekete zarardan başka bir şey gel­
latılmaktan geri durulmamıştır. Bül- ne ve tatbikatına tâbi değil midir?... meyecektir.
a
t e n icmalen de olsa bu noktaların te- Demek ki ortada bir gayeye tevec
ferruatı hakkında ayrıca
verir.
malûmat cüh etmiş bir siyaset veya siyasetler
vardır. Bu siyaset veya siyasetler ga-
Piyasa
i stıfâî genişleme siyasetlerinin t a t - yeye varabilmek için de tedbirler a-
bikata konulması hususunda hü­ rasında vifak ve ahengi daha evvel-
İnşaat malzemesi darlığı
çekiliyor
cy
kümetlere terettüp eden ilk iş işlet- den tasavvur ve tesbit etmiş bir p l â -
me sahiplerini istihsalde faydalı ola- nın ortada bulunması lâzımdır. Aksi T ğumuz
am inşaat mevsimine girmiş oldu-
için gerek devlet eliyle, ge-
cak tadilâtın ve bu tadilâtı icap eden takdirde gayenin de, vâsıtalarının da rekse hususî şahıslarca geniş ölçüde
iktisadî vaziyetten haberdar etmek- h ü k ü m e t adamlarımız zihninde faile inşaat hareketine geçilmiş b u l u n u l ­
tir. Hükümetler dünya üzerinde ar­ vuzuh ile teressüm edebilmiş olduk- maktadır. Bu hal, inşaat malzemesine
zın ve talebin gösterdiği umumî te­ larına ve memleket için en faydalı olan talebi arttırmış; ithalât güçlükle-
mayüller ve bilhassa başka h ü k ü - şekilde neticeler yaratacaklarına güç rinin de inzimam eylemesi ile inşa
metlerin niyeti hakkında en geniş öl- ihtimal verilir. malzemesi fiyatlarında önemli fiyat
çüde malûmat toplayabilecek vazi- Ziraatte istihsalin artması ve arttı-
artışı ve darlık görülmeye başlanmıştır.
pe

yettedirler. Bu noktalar üzerinde rılması bir gaye olarak bizde de gö- Halen en k ı t inşaat malzemesi içerisin­
durduktan sonra Bülten, ıstıfâî ge­ rülür. F a k a t o gayeye v a r m a k için de demire müteallik olanlar gelmek-
nişleme hususunda millî siyasetlere tutulan yolu gösterir dört başı m a m u r tedir. Mevcut istihsal ve ithal i m k â n -
gerek Birleşmiş Milletler Gıda ve Zi­ plân nerede?... İstihsalin arttırılması ları bütün talebi karşılamaktan âciz
raat Teşkilâtı gerek diğer beynelmi- dahi zemine, zamana göre bir gaye hale düşmüştür. Bir ay içerisinde de­
ilel teşkilâtın şu ve bu şekilde yapa­ olmak mahiyetini kaybedebilir. İstih­ mir fiyatlarında 15.20 k u r u ş artış ol­
bilecekleri müzaheretlerden de bah- sal ederiz de mahsulleri süremeyiz. muştur.
seder. Mahsulleri süreriz de maliyetinden
d û n bedellerle satmaya mecbur ka­ Kereste de zor b u l u n m a k t a d ı r . Is-
Ş uradan buradan aksaklık gösteren lırız. Nitekim şimdi de böyle bir va-
memleket işlerimizde h ü k ü m e t t e n ziyetle karşı karşıya düşmüş olmak-
tanbulda iyi cins çıralı kerestenin m e t
r e k ü p ü 250 - 260 liradır. Yugoslavya,
bir program ve plân aranılınca ce- tan hiç de vareste bulunmuyoruz. Bi Finlandiya ve Romanyadan kereste it­
vap olarak: totaliter memleketlerin naenaleyh ezcümle ziraat siyasetimiz- hal edilmektedir. İlk sayımızda da be­
üç senelik beş senelik plânlarını veya de hükümetin kendini totaliter mem lirttiğimiz gibi, n â d i r b u l u n a n inşaat
programlarını bizden beklemek lâzım leketlere" benzemekten ihtiraz eder malzemelerinden b i r diğerini de çi-
geldiği ileriye sürülmektedir. Fakat bir vaziyette göstererek ortaya bir mento teşkil etmektedir. İstanbulda tor
iktisadî işlerimizi tabiattaki "ahenk- plân çıkarmaması kabul edilir bir bası 6 lira olan çimento, iç Anadoluda
leştirici" kanunlara terk ve tevdi e- mazeret sayılamaz. P l â n yapmak ve S liraya k a d a r yükselmiş vaziyettedir.
der liberal fair siyaset de ortada gö- plânla hareket etmek için ortada hiç Yeni G ü m r ü k tarife k a n u n u n u n en
rülmemektedir. Kaldı ki az çok li- bir zaruret olmasa devlet işlerinde m ü h i m tesiri, inşaat malzemesi fiyat-
beral mizaçlı veya müdahaleden müç hizmet demek, masraf demek olmalı­ larmda görülmüştür, İlgililerin ifade-
tenip hükümetlerde bile plân ve prog na göre h e r hizmet için bir finans­ sine göre, fiyatların b i r miktar daha
r a m için geniş yerler vardır. Bizde m a n plânının tanzimi, yani dönecek artmasını beklemek lâzımdır.
hiç değilse buğdayı, arpayı, çavdarı, değirmene suyu nereden getireceği- Memleketteki kalkınma ve yapı fa-
yulafı, afyonu çiftçiden mubayaa e- mizin tâyini zarureti kendiliğinden aliyeti eksilmedikçe yeni k u r u l a n fab­
dip satan Toprak Mahsulleri Ofisinin aşikârdır. (24 Mayıs 1954) rikalar işletmeye açılıncaya k a d a r
sıkıntının devam edeceği tabiidir,

18 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


İKTİSADİ VE MALİ SAHADA
Dış Haberler İsraildeki yabancı sermaye yatı­ tır. Artış 1952 ye nazaran 1.500.000
tondur. Çelik ihracatı da 1953 de bir
rımı artıyor
evvelki yıla nazaran 200000 ton artarak
israilin n a r e n c i y e ihracatı İsrail dahilinde, dünyanın diğer
memleketlerine mensup Yahudi ser- 2.800.000 tona çıkmıştır. Demir ve çe­
süratle artıyor mayedarlar tarafından yapılan yatırım lik sanayiinde işin müstahsiliyeti de
hergün artmaktadır. Yatırımın en ço- artmıştır. Gerçekten geçen sene işçi
İ srailin narenciye ihracatı süratle
artmaktadır. Gelen haberlerden an­ ğu Amerikalı sermayedarlardan gel­ başına % 4 nisbetinde daha fazla çe­
lik elde edilmiştir.
laşıldığına göre, İsrail, içerisinde bu­ mektedir. Geçen yıl sonuna kadar, bu
işlerle meşgul olan Palestine Economic Bu sene İngiltere daha fazla çelik
lunduğumuz mevsim zarfında tam ve demir istihsal eylemeyi düşünmek-
7.700.000 sandık portakal, limon vesa- Corporation'un Israilde ceman 7 mü.
yon dolar yatırmış olduğu anlaşılmış- tedir. Bu artış temposu devam ettiği
ir çeşit narenciye mahsulü ihraç eyle- takdirde İngiltere 1958 de 15.000.000
mistir. Bir evvelki yıla nazaran artış tır. Bu şirketin diğer sahalardaki yatı-
rımları yekûnu yani 8 milyon doları ton pik demir elde etmeyi beklemek-
% 45 dir. Geçen yıl sadece 5.3, evvelki tedir.
sene ise 3.7 milyon sandık ihracat ya- da buna ilâve edersek umum yatırım
miktarı tam 15 milyon doları bulur. 'Dünyanın çelik istihsalinin yekû-
pılmıştır. İsrailin en mühim alıcılarım nu gecen yıl 230.000.000 ton olup 1952
İngiltere ve Rusya teşkil etmektedir. Amerikalı sermayedarların İsraile di­
ğer büyük bir yardımı da Amerika da- ye nazaran % 10 tutarında bir artışa
İsrail hükümeti, narenciye müstah­ linde satışa çıkardığı istikraz tahville- tekabül eylemektedir. Artışın büyük
sillerini çeşitli yollardan desteklemek­ rini kolaylıkla satın almak şeklinde kısmı Amerika ve demirperde gerisi
te, ihracatın artması için mümkün o. memleketlerde vukua gelmiştir.
lan her yardımı yapmaktadır. Mem­ Fransa bütçesinde turizm geliri
leket dahilinde vücuda getirilmiş olan aharla beraber Fransaya ve bilhas-
tesisler sayesinde ihraç edilemeyen na-
renciye mahsulünden ispirto ile sair
B sa Parise turist akını da başlamış-
tır. Şimdiden Amerika ile Avrupa ara-
kimyevi maddeler istihsal olunmakta; sında sefer yapan vapur ve tayyare-
boya sanayiinde de narenciyeden fay- lerde yer kalmadığı gibi sıra bekle-
dalanılmaktadır. yenler de sonbahara kadar yerlerini
Komşumuz İsrailin narenciyeciliği- tutmuşlardır. Zaten Amerikada yazın
ni ve bu sahada yaptıklarım yakından seyahate çıkacak olanlar kararlarını
takip eylemekte herhalde hem hususî bir ay evvelinden vermekte, projele­
müstahsilin, hem de resmî makamları- rini o sıralarda yapmakta, otellerini kı-
mızın faydası olduğunda hiç şüphe şm ayırtmakta, sıcaklar gelince de ha­
yok. Bizim de ihracat mallarımız ara- reket etmektedirler.
a
sın da narenciyenin önemli bir yer iş- Turistlerin bu yıl — grevlere rağ-
gal eylediğini unutmamalıyız. men — Fransaya bıraktıkları düviz
miktarı dört yüz milyon doları bul­
Japonyanın yeni istikraz talebi maktadır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti
cy
apon gazetesi "Asahi"nin yazdığına bütçesinin yarısına tekabül etmekte­
J göre, Japon Başvekili Yoshida, A- dir. Bu yüzdendir ki Fransada dolar
merika Birleşik Devletlerinden 120 normal borsa ile karaborsa arasında
milyon dolarlık bir istikraz talebinde 30 . 40 kuruşluk bir fark göstermek­
bulunacaktır. Gazetenin ifadesine gö­ tedir.
re, Japonya bu istikraz hasılatını, A-
merikanm elindeki cesim gıda mad-
deleri stoklarından satın alma işinde HalkBankası
kullanacaktır. Japonya, Amerikadan
T. A. Ş.
pe

buğday, ham pamuk, soya fasulyesi ile Dr. Adenauer


sair ziraî mahsuller mübayaa eylemek 1 numaralı Avrupalı Sermaye ve İhtiyatları
istemektedir. Bütün bunlar, Japonya- İngiltere ile Batı Almanya
nın istihlâki ve sanayi teşebbüslerinin
işlemesi için kullanılacaktır. Başvekil
arasında 10.778.885,-
alen Avrupa Tediyeler Birliğine da-
Yoshida, haziran ayının 4 ncü günü hil memleketlerden Batı Almanya- Ş u b e l e r i
Amerikaya müteveccihen hareket et- nın en büyük alacaklısı olan İngiltere,
mistir. Orada bu istikraz işini de konu- bu memleketle yaptığı görüşmelerde Adana İzmir
saçaktır. Amerikadan sonra Yoshida, bir takım tesviye çareleri elde eyle. Aydın Kastamonu
Kanada, Fransa, İngiltere, Batı Al­ miştir. Gerçekten Batı Almanya, İn- Balıkesir Kırşehir
manya, İtalya, Hindistan ile Pakistani giltereye olan borcunun 30 milyonunu Burdur Malatya
da ziyaret eyleyecek; bu memleketler altın olarak; geri kalanını da mal mü­ Bursa Maraş
resmî şahsiyetleri ve ileri gelen iş a- badelesi suretiyle tediye eylemek iste­ Çorum Merzifon
damları ile konuşarak memleketini a- mektedir. İngiltere bu hal çaresini ka- Denizli Nevşehir
lâkadar eden hususları iyi bir hal ça- bul eylemiştir. Erzurum Niğde
resine bağlamağa çalışacaktır. Her iki memleketin durumu, Tedi- Eskişehir Sivas
Geçen mart ayının ortasında Ja- yeler Birliği ile yakından alâkalıdır. Gaziantep
ponya ile aramızda bir ticaret anlaşma Birliğin 1 Temmuz 1954 de sona ere-
SANDIKLAR
sının esasları da hazırlanmıştır. Bu cek olan müddetinin uzatılması için A n k a r a
anlaşma her iki taraf salahiyetli organ- alâkalılar arasında müzakereler sim-
diden başlamıştır. Sermaye ve İhtiyatian
lan tarafından tasdik edildikten sonra 1.689.856,—
yürürlüğe girecektir. Mezkûr anlaş­ İ n g i l t e r e n i n çelik istihsali r e k o r
Ajansı : Beypazarı
maya göre Türkiye, Japonyaya krom, d e r e c e s i n d e fazla İst a n b u 1
manganez ve pamuk satacak; karşılı- ngilterede son haftalar zarfında ya-
ğmda da pamuklu mensucat; elektrik
malzemesi ve makine mübayaa eyleye-
İ yınlanan rakamlara nazaran 1953
yılında ceman 17.600.000 ton çelik is-
Sermaye ve İhtiyatları
3.151.671,—
Ajansı : Çarşıiçi
çektir. tihsal edilerek yeni bir rekor kırılmış-

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 19


KADINLAR ARASINDA
Nazlı Tlabar Bir Seçim Nutku
Aileden siyasetçi Nazlı Tlabar
üçük Nazlı, İrlandalı mürebbiyenin
K telkin ettiği bütün meziyetleri be- (Nazlı Tlabar, seçimlerin arefesinde İstanbul Radyosunun D. P ye
nimsiyecek bir yaradılışa sahipti. ayrılan saatlerinden birinde bir propaganda konuşması yapmıştır. Bu ko-
Kandilli Kız Lisesinin ilk kısmın - nusma o kadar beğenilmiştir ki, metni, yurdun her tarafından talep olun-
dan mezun olduğu zaman kendisinde muştur.
belirmiş iki temayül vardı: Edebiyat AKİS, okuyucularına bu konuşmayı takdim fırsatını bulduğundan
ve spor! dolayı bahtiyardır.)
Küçük Nazlının edebî gelişmesinde,
maskesi altında bir milletin iktisaden
Kandillinin tabiat güzellikleri birinci
derecede müessir olmuştur. M uhterem Vatandaşlarım,
Mevzuum, memleket hizmetinde kalkınmasını önlemeye çalışmak, ge­
Hayatının politika sahasına intikal hâkim olan yeni zihniyettir. riliği teşvik etmektedirler.
eden devresinde; bu meziyetinden müs-
pet bir şekilde faydalanan Nazlı Tla­
Bu yeni zihniyeti izah ,için, tarih
karşısında, ilmî tarih itibariyle Halk
İ şte muhterem vatandaş, bir tara-
fımızda siyasî irtica, diğer tarafı-
bar ise, herhalde çocukluğunun Kan- Partisinin ne rolde olduğunu tahlil mızda iktisadî irtica, ve biz bu iki za-
dillide geçen senelerine çok şey borç- etmek lâzımdır. rarlı cereyanın arasında ve ortada,
lu olduğunu bilir. Devletçiler, nazaricidirler, se- v e b u ortada oluşun b ü t ü n
Amerikan kız kolejinde iki koldan nelerce bu yaratıcı milletin ruhî te­ şuuruna sahip insanlar ola -
şampiyonluğu muhafaza etmiştir: şebbüsünü uyuşturmuş, nefse itimat rak, ve faziletin ifrad ve tefridin
Spor ve hastalık! duygusunu öldürmüş, mutî, itaatkâr, arasında olduğuna inanarak, insan
Hakikaten kollej hayatı boyunca mesuliyetten kaçan nemelazımcı bir hak ve hürriyetine hürmeti şiar e-
ruh meskenet yaratmışlardır. dinerek, milletimizi lâyık olduğu me
Nazlı Tlabar sporun her kolunda şam-
piyon olduğu gibi, revirdeki karyola­ Bir şimal rüzgârı gibi soğuk ve deniyete götürmeğe çalışıyoruz.
sını en az boş bırakan talebe idi. müfri bir devletçilik güderken, de­ İnanıyoruz ki, 1950 de kuvvetle
Hattâ bu üstünlüğünü mektepten mokrasinin ismini muhafaza ile sarih çarpmağa başlayan kalbi milli, artık
sonra da devam ettiren Tlabar, geçen otokratik bir sistem içinde, bir cemi. siyasî ve iktisadî hürriyetin lezzetini
sene Almanyada seyahatte iken bir ga- yetin kan deveranını teşkil eden fer. almış bulunuyor. Partimizin, insan
zeteci arkadaşımız tarafından öldürül- diyetçiliği idam etmiştirler. gücüne, insan kabiliyetine ve her.
müştü de, gazeteler kendisine uzun Demokrat olan ferdiyetçidir. şeyden ziyade Türkün millî ahlâkına
ömür dilemişlerdi. Demokrat olan müstehlikin dos- verdiği kıymetle, vatandaşın yüreğin
a
tudur. de, nefse itimat duygusunu yaratmış-
Hep biliriz; istidatlar mümarese ile
gelişir, çocukların yetiştikleri muhit, Demokrat olan, fikri sabitin düş. tır.
manidir. Bütün hayatımın inancı olarak
sanat veya meslek sahasındaki inki-
saflarına temel teşkil eder. Ailesi ara­ Zira fikri sabit terakkinin düşma­ söylüyorum ki, insanın kendi ken"
nıdır. dine itimat etmesi kadar büyük bir
cy
sında müzisyen bulunan ve müzik nağ-
meleri içinde büyüyen bir kimsenin, Zira fikri sabit, fikrin ölümüdür. saadet duygusu olamaz. Aşağılık
müzik anlayışında bir üstünlük görü- Hakikî iz'anı beşer, hâdisatın ö- kompleksi içinde yaşamak kadar da
lür. Hele istidadı da varsa... Ailesin. nüne geçmek değil, ona adım uydur- bedbahtî olamaz. Diğer taraftan bu
de politikaya bağlı muhtelif unsurlar maktır. Mütemadiyen yenilemek, parti, toprak ve mahsulü kıymetlen-
mütemadiyen yaratmaktır, dirirken, her türlü teşebbüs ruhuna
bulunan bir çocuğun, istidadı da inzi- yardımcı elini uzatırken, Türke, ev-
mam edince yaman bir politikacı ol­ emokrat olan, insan şuuruna kıy- velâ, kendi kıymetini haber verdi,
ması tabii ve beklenen bir hâdisedir. D met verir, İnsanı sever, müsama- sonra Öğretti, şimdi de, onu hazme­
Nazlı Tlabar'ın dedesi son Osmanlı hakâr olur. Otokrat olan, tahakkü- dip hissettiğini, verimli icraatında
Sadrazamı Tevfik Paşadır. Eski Hari-
pe

mün dostu ve ondan aldığı tahakküm görmekle, derin bir iftihar duyu-
ciyecilerimizden İsmail Hakkı Bey de lezzetinin kurtulmaz esiridir. Millete yor.
dayısı olur. emniyet etmeyen, onu yalnız kontrol
Y edi defa sadrazam olmuş, birçok eden bir zihniyet demokrat olamaz. o nların iktisadî anlayışı, bir kitleyi
hazineye bağlayarak, milletin bir
Mevzuat hazretleriyle, hayatı millîyi kısmını âdeta hükümet yapmaktır.
büyük sefirliklerde bulunmuş, za-
manın imparator ve krallarından bazı- zorlaştıran, mücrim bulacağım diye Yine de iktisadî hürriyetten mah­
larımn şahsî dostluklarım kazanmış o- namusluyu taciz eden, vehimli ve rum ettiği vatandaşı kelâm hakkın-
lan Sadrazam Tevfik Paşa, Osmanlı korkak bir idare demokrat olamaz. dan da mahrum eden bir zihniyet i-
idaresine ve dünya efkârına karşı mil- Bizim zihniyetimiz her zaviyeden çine boğmaktır. Bir taraftan o kitle­
lî mücadele noktai nazarını müdafaa liberaldir Liberalizmi reddeden bir ye . baş kaldırtmamak, diğer taraftan
eden adamdır. Bu derece büyük bir zihniyetin ise asla demokrat olama­ da onların vasıtasiyle vatandaşa baş-
politika âlemine hâkim bulunan Tev- yacağı, milletlerin tarihiyle sabittir. eğdirtmektir. Yâni her bakımdan
fik Paşanın, küçük torununu dizlerine Bu gün ise Halk Partisi şayanı statik bir cemiyet yaratmakla, milleti
oturttuğu zaman ona, Lord Kiçnerden, hayret tezatlar içindedir. Bir taraf- değil, ruhlarındaki ihtirası beslemek-
Bismarktan, Kral Jorjdan veya Hin- tan devletçilik, yâni kanunî solculu­ tir. Böyle bir cemiyet ancak otokrasi
denburgdan bahsetmesi, politika dün­ ğu müdafaa ederken, diğer taraftan ile idare edilen memleketlerde gö­
yasının "fıkralaşan" hâdiselerini anlat resmî ağızlar, içlerinde menkûş olan rüldüğüne göre, Cumhuriyet Halk
ması kadar tabiî ne olabilir? Şovinizmin tesiriyle, kapitülâsyon- Partisi de tarihe, otokrasinin bir nü­
Vatanperver, serinkanlı, mantıktan dan, Türk topraklarının ecnebiye ve- munesini daha vermiş olarak geçe-
Ayrılmayan ve acele karar vermeyen rileceğinden dem vurarak, müzevvi- çektir.
bir adam olan büyük baba, bu mezi- rane bîr şekilde, korku ve vehim uhterem Vatandaşlarım,
yetlerinden bir çoğunu torununa miras zerkederek, cehaleti istismara çalışa- M Şimdiye kadar size, Büyük Ata­
olarak intikal ettirmiştir, rak, düpedüz irticaî bir kara sağcılık türk'ün vefatından, sonraki 12 se-
azlı Tlabar, dayısı İsmail Hakkı yapmaktadırlar. Böylece milliyetçilik nelik tevakkuf devrini anlattım.
N Beyin diplomasi vazifelerini ifa et-

20 AKİS. 5 HAZİRAN 1954


KADINLAR ARASINDA
tiği Rusya, Polonya, Bulgaristan, İtal-
ya, Ortadoğu memleketleri ve daha bir­
çok devlet merkezindeki ikameti sıra­
sında beraberinde bulunmuş, hem po-
litikanm içinde yuğrulmuş, hem dün-
ya görüşü genişlemiş, hem de yabancı
dil bilgisi artmıştır. Şimdi İngilizce,
Fransızca, Almanca ve Rumcayı ana
dili gibi konuştuktan başka diğer yar-
dımcı dillerde de meramım anlatabil­
mektedir.
Nazlı Tlabar, ne çocukluğunda, ne
de ilk defa hayat görüşüne sahip bu-
lunduğu sıralarda politika hayatının
faal bir rüknü olacağım düşünmemiş.
tir. Bunu kendisi de söylüyor. Fakat,
yetişme tarzı, içinde bulunduğu muhit
ona mükemmel bir diplomasi terbiyesi
vermiş ve uzunca bir staj müddetini
de mümkün kılmıştır. Bilmeyerek, is-
temiyerek, gayri iradî bir staj...
1945 senesinde Türk inkılâplarına
bir yenisi eklendi: Çok partili rejim
devresi!
A nkarada müteşebbis heyeti kurulan
Demokrat Partinin kuruluş hareke­
ti İstanbula tabiî olarak sirayet etti.
Nazlı Tlabar uğurlanıyor Bu hareket nasıl tabiî bir şekilde vü­
Güreşçiler kıskanacaklar cut buldu ise Nazlı Tlabar'ın da poli-

— İçinizde, peki bunu nasıl ayırt ya, alıştırmaya koyuldular. Ferman Mütekaide, dul ve yetim vatanda-
ediyorsun? diyecek olanlar buluna­ senindir dedirtmek istediler. Baskı şa sorun, istikbale ümitle bakıyor.
a
bilir — Evet: Ediyorum, Çünkü, ile fikirlere . kilit vurdular. Bunu Çünkü, artık yarın korkusundan
bütün samimiyetimle inanıyorum ki, iktidarda kalmanın ilâcı sandılar. kurtulmuş, kendisine samimî bir ku­
Atatürk hakikaten liberal zihniyetli Ama burada da dozu kaçırdılar. Zi- cak açılmış olduğunu biliyor.
bir insandı. Harpten çıkmış fakir ra ilâcın fazlası, malûm, zehir- Türk anasına sorun, evlâdım, bü-
cy
bir memleket için, muvakkaten ve dir. tün kapıların açıldığım, her köşe-
yalnız icap edecek ölçüde mutedil Neticede, kuvvet ve nüfuzu, gay- adnden türlü imkânlar fışkıracak,
bir devletçilik bir zaruretti. Ata- ret ve emekle ve halkın sevgisine yepyeni bir dünya görüşüne sahip
türk'ün ferdiyetçi zihniyetini ve mil dayanarak elde tutmaya gayret ede- bir cemiyette yetiştirebilmenin ruh
letin istikbali için çizdiği plânı çok çeklerine verasetle elde tutmaya uğ­ huzuru içinde, şimdiden emeklerini
iyi bilen yakınları, İnönü devrinde, raşmakla tarihî bir hataya daha düş helâl ediyor.
gazoz fabrikalarına kadar el atıldığı- tüler,
nı gördükleri zamandır ki, artık ye- atandaşlarım, şimdi, müsaadeniz- Bilmem ki, daha ne tarafa başı­
ter, biz Ata'nın izinde kalacağız de- V le, bir parça da bu günkü man- mızı çevirsek, artık kabına sığamı-
yan bir cemiyetin, hayatiyet dolu,
meğe mecbur olmuşlardır. zaraya nazarlarımızı çevirelim:
pe

ümitli, neşeli, atılgan, istikbalden e-


Atatürk doğru söyleyeni sever ve Çiftçiye sorun, artık, ekmek pa- min temposunu görüyoruz.
teşvik ederdi. O, mantığa kıymet ve­ rasını değil, yakın istikbalde kura-
rirdi. Halefi gibi: "Paşam, herşey cağı, çimento duvarlı, kırmızı damlı Vatandaş artık bir otokrasinin ku-
tozpenbedir" denmesine tahammül minicik yuvasının hayali içinde. lu değil, bir demokrasinin beynidir.
şte sevgili vatandaş, memleketi­
etmezdi. Atatürk'ün insan hürriyeti-
ne verdiği kıymet, memleketimizde
İşçiye sorun, senelik tatilin ken­
disine temin edeceği istirahat ve İ mizde hâkim olan yeni zihniyeti,
yaşayan, müslim ve gayri müslim neşe günlerinin programını çiziyor. bu pek dar zamanda, anladığım ve
her Türk vatandaşınca malûmdur. İş Memura sorun, yeni Barem Kanu duyduğum gibi izaha çalıştım.
te bunun içindirki, iki devir arasında, nu ile, mesaisinin değerlendirileceği- Şimdi sözlerimi Ziya Paşanın pek
gerek iktisaden, gerekse siyaseten bü ni ve her sene artan bir millî gelir güzel olan bir mısraı ile bitirmek
yük fark vardır diyorum. Onlar bü- sayesinde kendi gelirinin de müte- istiyorum:
yük adamın, insan hürriyetine verdi- nazır olarak artacağını bildiği için Onlar ki verir lâf ile dünyaya
ği kıymeti unutturmağa çalıştılar. On istikbale ümitle bakıyor. nizâmât
lar, işaret ettiği vazifelerin değil, Tüccara sorun, donmaya mecbur Bin türlü teseyyüb bulunur ha­
yalnız onun, şerefinin mirasını al­ edilmeyen bir kazancın inkişaf im. nelerinde
mak islediler. Onun her yoldaki bü- kâm ve heyecanı içinde, yeni yeni iş Ayinesi istir kişinin lâfa bakılmaz
yük hamlelerinin müktesep kuvvet- mevzularının plânlarını yapıyor. Şahsın görülür rütbei akli
lerinin getirdiği şerefle bir kaç se- Askere sorun, ona lâyık olduğu eserinde.
ne rahat yaşadılar. Nihayet vatan- maddî ve manevî kıymetin verildiği- Sevgili vatandaşlarım,
daşın minnettarlık duygularından is­ ni görerek, artık yalnız heykellerde Kanaatiniz ne olursa olsun, bizim
tifade ederek, o mirasın hâkimiyeti değli, milletin kalbinde de heykel- için şayanı hürmettir. Ancak, mem-
altında, yavaş yavaş hüviyet değiş- leştiğini biliyor. leket mukadderatında reylerinizin
tirdiler. Talebeye sorun, memlekette hâ- ne kadar büyük bir rol oynayacağı­
Büyük adam öldü, Onlarda hal" kim olan Garp medeniyeti zihniyeti­ nı hatırlayarak, vatanınızı, bu kana-
kın nabzını kaybetti. Milletin vefa- nin açtığı ve açacağı imkânlardan atinizi izhardan mahrum etmemenizi,
kâr sükûtunu tasvip sandılar. On- faydalanacağım bilerek hevesle o- sizden lütfen dileyerek, saygı ile
lar vatandaşı, düşünmeden inanma­ kuyor. huzurunuzdan ayrılırım.

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 21


KADINLAR ARASINDA

a
Nazlı Tlabar — Madam Nehru
Dünyayı kadınlar mı idare ediyor?
tika hayatına girişi aynı zamanda, o mektuplar sadece, resim ister veya "Ben dertlinin hemderdiyim..." diyor.
aynı suretle tabii oldu. Tlabar, Beyoğ- hayranlıklarım bildirir. Halbuki Nazlı
t kinci defa İstanbuldan mebus seci-
İ
cy
lu - Taksim bucağının müteşebbis he- Tlabar'a gelen her mektup bir iş taki­
bini icabettirir, her biri ayrı bir sos- len Nazlı Tlabar, kendisini, nahif
yet âzası idi. bünyesinden dolayı sık sık hasta düş.
ilk toplantıda, kendisi bir eczacı- yal mevzudur.
Nazlı Tlabara gelen mektupların meşine rağmen durup dinlenmeden
ya, diğer altı üye ise ona rey vermek çalışmaya mecbur sayıyor.
suretiyle başkan seçildi. Ve; "Yürü ya içinde, hakikaten çok eğlenceli olan­
Kulum!..." lar vardır. Meselâ bir gün, İstanbu- "Eğer bugün bir şey oldumsa, veya
Fakat bu yürüyüş söylendiği veya lun köylerinden birinden mektup ge olmak yolunda isem; her şeyi kendi
yazıldığı kadar kolay olmadı. lir. Yazan tabiî seçmendir. gayretime ve yetişme tarzımdaki a-
eni kurulmakta olan bucağa vari- ''— İneğim hasta, der. Ya buraya vantajlarıma borçluyum" diyen kıy-
Y bir baytar gönder, ya da ineğimi alıp metli fikir kadınımız psikolojik eser-
pe

dat temini, âza temini ve hayatiyet


temini o günkü şartlar içinde kolay Ankaraya geliyorum." lerden zevk almakta ve şayet vakit
değildi. Durmadan, dinlenmeden gece labar, vatandaşlardan gelen mek- bulursa, İstanbulda, Boğazda balık tut-
ve gündüz çalışmak lâzımdı; çalıştı. T tupları mutlaka neticelendirip ce- mak suretiyle dinlenebileceğini tahay­
Birinci sene sonunda Beyoğlu ilçe vaplandırmayı başlıca vazife sayıyor. yül etmektedir.
başkanı oldu. İş biraz daha büyümüş, Bunu yapıyor, başarıyor ama, kendisi Halk hizmetini son derecede be-
biraz daha gücleşmiş ve mesuliyeti de de herhalde helak oluyor. Hem bir me nimsemiş. Halkla teması olmayanın
biraz daha artmıştı. Bu arada sosyal busun muakkip olmaktan çok daha bir iş yapamıyacağı kanaatinde.
mevzular ve parti propagandası mev- mühim ve çok daha hayatî vazifeleri
zuu da ele alınması gereken birer prob
lemdi; aldı.
vardır.
Halkın derdine çare aramak, her.
Sözün gençliğe intikal ettiği
dediki: "Gençlik dâvalarını
sırada
ele a-
lıp, tevhid edebilmeyi Ve o dâvaya hiz-
950 seçimlerinde İstanbullular Nazlı hangi bir şekilde sürüncemede kalmış
met etmeyi çok isterdim... Eğer popu-
Tlabar'ı kendilerine mebus seçtiler, bir işini takip ve intaç ettirmek mu.
ler bir insan olsaydım; sempatimi bü­
O, Meclise girdikten sonra, arzu hakkak, ki makbul hareketlerdendir.
tün gençlik teşekküllerinin bir çatı al
ettiği şekilde çalışamadığı kanaatin. Fakat, dediğimiz gibi, mebus: şahısla-
tında toplanması yoluna hasrederdim."
de. Hariciye encümeninde ve işçi rın değil, milletin vekilidir. Bu sıfat-
O halde Nazlı Tlabar'da tebellür
[problemleri üzerinde akademik çalış­ la da millete geniş ölçüde faydalı ol-
etmiş üç ana fikir ve gaye müşahede
malar yapmak istiyor, fakat vakit bu- mak için zamana muhtaçtır.
edilmektedir. Haricî meseleler işçi
lamadığını söylüyor. Kendisi ile bu bahsi konuştuğumuz problemleri ve gençlik dâvaları!
Gerçekten öyle. zaman Tlabar diyor ki: "Vatandaşın
Nazlı Tlabar'ın vatandaşlardan gün müracaatını yerine getirmezsem üzülü Biz, yeni bir devrenin eşiğinde bu-
de vasati olarak elli ile yüz mektup yorum. Onların bir aile uzvu sayıyo- lunan İstanbul Mebusu Nazlı Tlabar'-
[aldığını söylersek işin ehemmiyetini rum, kendimi..." in bu teşriî devre içinde şu üç mevzu
belirtenleyiz. Zira günde devamlı ola. Nazlı Tlabar'a gelen mektuplar- üzerinde çalışabilmek için imkân bul-
ırak beşyüz, hattâ binden de fazal mek- dan çoğu cezaevlerinden... O da onla- masını memleket hesabına temenni
tup alan tanınmış kimseler var. Fakat ra sabır ve teselli mektupları yazıyor. ediyoruz—T .D.

22 AKİS. 5 HAZİRAN 1954


KÜLTÜR SAHASINDA
Eğitim İki Siyasi Tezat
Öğretmek ve Eğitmek Avni Başman

Ö ğretmek ve eğitmek, yani talim ve


terbiye etmek mastarlarından gelen B
üyük Millet Meclisinde biri uzun
yıllardan beri sürüp gelen, diğeri
sinde ayağa kalkmamışlardı. Bu ha-
reket doğru mu idi, yanlış mı idi?
"Öğretim ve Eğitim" bizde tam. mâna- ancak sekiz yıllık bir maziye daya. Münakaşası artık lüzumsuz ve fay-
siyle tatbik edilebiliyor mu? Yahut, nan iki âdet var ki, bunlar hem dasızdır. Dürüst olduğunu iddia et­
daha doğrusu, bizde öğretim ve eği- biribirlerine, hem her biri ayrıca si- meğe asla imkân olmayan o zaman­
timde ne dereceye kadar muvaffak o- yasî ve esasi hukuka aykırı olduğu ki seçimlerin neticesi ve seçim sıra­
lunmuştur? halde muhafaza edilmektedir. Meclis sında memleketin her bucağında hü-
toplanma salonunun tam alnında Da. küm süren kasıp kavurucu fırtına
Talebe mefhumu, yani yetişmekte vûdî bir nidanın gözlere hitap eden
olan bir insan düşünülürken "öğretim havası düşünülürse bu fevri hareket
bir rakibi gibi iri harflerle tertiplen­ şimdi isabetli görülmese bile mazur
ve eğitimi katiyen birbirinden ayrı mü miş daimi bir ihtar lâvhası vardır:
talâa etmemek gerekir. Çünkü talebe sayılabilir.
Hâkimiyet Milletindir. Hâkimiyete akat milletin seçilmiş vekilleri ta-
öğrenmeğe muhtaç olduğu kadar eği-
tilmeğe de muhtaçtır. Öğrenen, fakat
eğitilmeyen talebe yetişmemiş sayılır.
kayıtsız şartsız sahip olan milletin
seçilmiş hakikî vekillerinin kollektif F rafından dört sene için ülke da-
hilinde ve hariçte Türk devletinin
varlığını damı altına alan Büyük
Öğrenmeden eğitilmenin de imkânı Millet Meclisi binası bu yüksek hâ- yegâne temsilcisi olarak seçilen bir
yoktur. kimiyetin vekâlet yolu ile tecelli et- devlet reisine bu sıfatla Meclis salo­
tiği makamdır. Bunun içindir ki di- nuna ilk girişinde ayağa kalkmamayı
Mekteplerimizde pekâlâ iyi bir daimî bir âdet olarak muhafaza 'et­
öğretim sistemi vardır. Ders kitapları ğer devlet daireleri arasında üstün­
de millî bayrağın her gün dalgalan- mekte hiç bir isabet olmadığı gibi.
ve mevzuları, bugünün metodları ve bunun siyasî, hukukî, örfî ve içti-
icaplarına göre hazırlanmıştır. Sırf dığı tek yapı Türkiye Büyük Millet
Meclisi binası dır. Millî bayrak orada maî hiçbir faydası da yoktur. Hele
hafızaya hitap eden kalın kitapların ayni Meclis içinde bir partiye men-
yerini, artık, talebenin muhakemesini her gün dalgalanır ama daimi olarak
değil, çünkü arada görünmez olduğu sup azanın cumhurreisini oturduğu
de işleten kitaplar almıştır. Bunların yerde alkışla, öteki parti mensup-
a
hemen hepsinde talebeyi düşündüren, da vakidir. Bilmem dikkat ettiniz
mi? Meclisin faal olduğu zamanlarda larının ayağa kalkarak alkışsız selâm
mukayeseler yaptıran bir takım sual lamaları Meclisin iç manzarası bakı-
ve problemler mevcuttur. bazan dama bir hademe çıkar, milli
bayrağı indirir, yerine başka bir mından da güzel bir lâvha teşkil et­
Bunların hepsi iyi. Fakat bizde öğ- timsal çeker: bu, cumhur reis inin for­ miyor. Bir kaç ay evvel Türkiye
Cumhurreisini Amerikan Kongresin-
cy
retim sistemi yanında sağlam esasları sudur; çünkü o sırada cumhurrei-
havi ve onunla muvazi gidebilecek bir si Meclis binasına girmiştir. Reisin de gerek temsilcisi azalar, gerek se-
eğitim sistemi var mıdır? Maalesef yok binada kaldığı müddetçe Millet M e c natörler — ecnebi olmakla beraber
tur. lisi müzakereleri millî bayrak altın. bir devlet reisi olduğu için — ayakta
Bugün talebeler gereken şekilde da değil, cumhurreisinin forsu altın- selâmlamışlardır. Türkiye Büyük Mil
eğitilmemektedirler. Bunun millini da cereyan eder. Eski şef sistemi let Meclisi âzalarının veya bunların
her zaman görebiliriz. devrinden kalmış olan bu âdet ile kanunî çokluğunun Türk Devletinin
toplanma salonundaki ihtar lâvhası- reisliğine lâyık görerek seçtiği zati
ayni çokluğun ayağa kalkmadan kar
E vvelâ "eğitilmiş insan"
üzerinde duralım:
mefhumu nın ruhunu telif etmeğe imkân yok-
tur. Çünkü bu âdet siyasî ve esasi şılamasında millî nezakete olduğu
pe

Eğitilmiş insan, kendinde bilgi şu­ hukuk ruhuna aykırıdır. Millî bay- kadar siyasî ve hukukî prensiplere
uru yerleşmiş kimse demektir. Onun rak, Meclis binası üzerinde daima de uygunluğu daima meşkûk kalacak
öğrendiklerine göre hareket etmesi dalgalanmak, cumhurreisi Merlise ge bir aykırılık vardır. Bunun, bu yazı-
ve bunların dışına katiyen çıkmaması lince onun forsu bayraktan küçük ki nın ilk kısmında münakaşa edilen
icap eder. Eğer bir üniversite talebesi, tada olmak şartiyle ayrıca çekilme- bayrak ve fors değiştirme âdeti ile
sinemada seyrettiği bir filmin aşk sah­ lidir. Nasıl ki cumhurreisi askerî ve- ne kadar bariz bir tezat teşkil ettiği­
nesi karşısında, heyecana kapılarak ıs­ ya sivil bir Türk gemisine bindiği ni söylemek bile fazladır.
lık çalarsa eğitilmiş sayılabilir mi? zaman Türk bayrağı daima çekildiği ski şeflik devrinde çıkarılan bay-
Böyle bir hareket terbiye zaafım ifa-
de etmez mi?
yerde kalır, cumhurreisi forsu gran­
di direğine veya onun yerini tutan
E rak nizamnamesinin bir maddesi-
ne istinat eden bayrak indirme âde-
Bununla, bütün üniversite talebe- direğe çekilir. tinin kaldırılması hakkında geçen
lerimiz böyledir demek istemiyoruz. yıllarda Başvekâlete bir takrir ve-
rilmişti. Bu tezatların bir an önce
Lâkin bu gibi hareketler az görülen
şeylerden değildir. Belki Avrupanın İnunda
kinci tezat: neticeleri bugüne ka-
dar nizah kalan 1946 seçimleri so­
toplanan Mecliste o zamanki
izalesi hiç zor ve külfetli bir iş de­
ğildir. Ehemmiyeti az gibi görünen,
medeni dediğimiz insanları arasında
da böylelerine rastlamak mümkündür. çokluğun seçtiği cumhurreisine karşı fakat hakikatte mânası büyük olan
Fakat bütün fertleri, hakikaten eği- bir protesto gösterişi olarak Demok- bu aykırılıkların artık ortadan kalk­
tim görmüş bir memlekette böyle bir rat Partili milletvekilleri cumhurrei­ ması temenni edilmeğe değer sanıyo-
şey olamaz. Bunun gibi birkaç misal sinin Millet Meclisi salonuna ilk giri- rum.
daha verilebilir.
Öğretime muvazi bir eğitim siste­ çömlekçi dükkânları ve bu dükkânlar
mi tatbik edildiği gün, öğrendiğine P r e h i s t o r i k d e v r e a i t bir ş e h i r
daki bronz heykelleri meydana çıkmış
şuur kesbetmiş insanların çoğalacağın- keşfedildi. tır. Yüksek bir medeniyetin mevcut ol
dan şüphe edilemez. Cemiyetin istediği Yeni Delhi — Afganistanda araştır- duğu bu şehirde, Isadan önce iki
ideal insan da budur. malar yapan bir Fransız arkeoloji he- bin veyahut da ikibin altıyüz yıllarına
Eğitim sistemimizin aksak olan ta. yeti, Kandaha civarında, otuz metre ait bulunduğu anlaşılmıştır.
raflarım düzeltmek, talebeye sadece kumun altında 4500 senelik bir şehir Keşif arkeoloji âleminde büyük bir
öğretmek değil, öğrendiklerini benim- bulmuştur. Kum tabakası kaldırıldık- alâka uyandırmış ve şehir hakkında
setmek lâzımdır—C.Y. tan sonra şehrin bozulmamış evleri, ilmî tetkiklere başlanılmıştır.

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 23


ASKERLİK SAHASINDA
Zihniyet inkılâbı lâzım
Seyfi Kurtbek
kuvvetinin büyük oluşandandır.
B uniyet
memlekette 200 senedenberi zih
inkılâbına doğru bir gidiş Garplılar, papaslarla askerlerin en
vardır. Batılılaşma dediğimiz bu umu muhafazakâr olduğunu söylerler.
mî hareket, garbın yaşayış, çalışma Papaslara hak verelim, çünkü din­
ve devlet idaresindeki muvaffak ol. lerde reformları ancak peygamberler
muş düşünce ve metodlarını almak yapabilirler. Sosyete, kendini enpoze
ve tatbik etmek, memleketimizde edecek bir peygamber veya fevkalâ­
batı medeniyetine uygun gelenekler de bir din adamı zuhur etmedikçe
ve esaslar kurmak hedefine yönel­ inandıklarında ve din tatbikatında,
miştir. 1950 de memleketimizde de- muhitin ve hayat şartlarının bütün
mokratik bir idare rejimi kurulma- değişmelerine rağmen sebat eder. Ne
siyle bu hareket büyük bir merhale­ politik kuvvetler, ne cebir ve tazyik
ye daha varmıştır. bu muhafazakârlığı değiştiremez. Fa-
A skerlik sahasında batılılaşma ha- k a t askerlerin muhafazakârlığını boz
reketi umumi batılılaşma hareke- mak ve yeniliği kabul ettirmek o ka-
tinin en başında gelir. Burada da, di­ dar zor değildir.
ğer sahalarda olduğu gibi eskinin a.
sırlar boyunca kökleşmiş, betonlaş- M uvaffakiyetli
vardır:
reformların iki sırrı

mış zihniyetlerini, metod ve şekille- 1. Mesul adamların yenilik lüzu-


rini değiştirmekte sayısız zorluklara muna inanmış, onu bütün ruhiyle
uğradık ve hattâ zaman zaman geri kavramış, ve gerçekleştirmeğe az-
gittik. Engellerle karşılaştıkça onları metmiş olması;
devirmek ve yıkmak değil, yanların­ 2. Zihniyet inkılübının yalnız ka­
dan geçmeyi tercih ettik. Bütün mâ- faların içini değiştirmeğe çalışmakla
niler eski zihniyette toplanıyordu. olamıyacağmın anlaşılmış olması.
Atom Topu Bunun değiştirilmesi için yapılan İzah edelim:
a
mücadeleler çok uzun sürüyor ve en Yeniliğin lüzumuna inanmak: Es­
Medeniyetin insanlığa yeni hediyesi az muvaffakiyetli oluyordu. Mareşal kinin, gelenek haline gelmiş düşün-
Hindenburgun ve memleketimizle a- ce ve metodların artık zararlı oldu-
Silâhlar lâkası ve bizde hizmet etmiş bütün ğuna, yeninin de memleket selâmeti
Almanların hâtıralarında bizim eski için mutlaka lâzım olduğuna kanaat
cy
Atom topçusu kafamızla nasıl ümitsizce mücadele getirmiş olmaktır.
tom bombaları ve onu takip eden ettiklerinden bahisler vardır. Memle­ Yeniliğin kavranması : Neyin, ni­
A hidrojen bombalan stratejik silâh­ ketimizde hizmet etmiş diğer yaban­ çin alınacağını, nasıl alınacağım
lardır. Bunlar, büyük stratejik he. cıların, İngiliz, Fransız ve Amerika- mesul adamların bizzat kavramış
defler üzerine (politik, ekonomik bü- lıların da bu kabîl hislerini izhar et- olması demektir. Bir yabancı müte­
yük merkezler, askeri ehemmiyeti olan tikleri görülmüştür. İki asırdır şekli hassıs getirip bir eskinin düzeltilme­
ve maddeyi almakta ısrar ettik. Zih- sine memur etmekle reform yapılmış
büyük sınai tesisler... vesaire) kulla-
niyeti değiştirmekte ihmal ve muvaf- olmaz. Yabancı gider ve her' şey
nılırlar. Atom silâhının taktik sahada
fakiyesizlik gösterdik ve bu sebeple- eskiye, geriye döner. Bütün tarihimiz
da kullanılması üzerinde atomla meş­
pe

dir ki zaman zaman topumuz, tü­ bu hususta misallerle doludur. Ma-


gul bütün milletlerde teknisiyenler ça- feğimiz değişti, talim metodlarımız,
lışmaktadırlar. Taktik silâh olarak zideki birçok yenilik teşebbüsleri
üniformamız ve elbisemiz değişti, fa­ tutmamış ise veya deforme olmuşsa
kullanılması üzerinde ilk buluş, atom kat zihniyetimizdeki değişiklikler
topçusudur. Atom mermilerini atacak bunları alanların da, aldıranların da
zayıf kaldı. Hiçbir zaman yeni zihni­ kavramamış olduklarına delâlet e-
olan ilk top Amerikalılar tafafından yete dayanan bir temel atamadık ve
daha 1950 de meydana getirilmişti, der.
daima eski üzerine bina etmeğe ça­ Gerçekleştirme azmi: Zihniyetler-
Tecrübeler muvaffak olmuş ve ancak lıştık. İkinci dünya harbi başladığı
1952 de resmen açıklanmıştır. de ve tatbikatta inkılâbı tam olarak
zamanki acıklı durumumuz temelsiz ikmal edinceye kadar plânlı, azimli,
Amerika ordularında kullanılması bir binanın nasıl tehlikeli bir şey ol­
için çalışmalar ilerlemiş ve hayli stok sabırlı ve devamlı olarak çalışma
duğunu bize gösteren son misaller- kudretinin gösterilmesidir.
da yapılmıştır. Bu toplar Avrupa daki den birisidir. alnız kafaların içini değiştirmeğe
Amerikan ordularına da sevkedilmiş-
z ihniyet inkılâbının bu kadar ya- Y çalışmanın da kâfi olmadığını iki
tir. vaş ve az muuvaffakiyetli oluşu­ asırlık ıslahat tarihimiz göstermek­
Atom topları, kara ordularına tak- nun sebepleri nelerdir? Acaba bi- tedir. Bu kifayetsizliğin tek çaresi
tik sahada büyük bir ateş kudreti zim intibak kabiliyetimizden de şüp­ cezri ve kati hareket etmektir. İçi
sağlamaktadır. Bu toplar her türlü ha- he mi edelim? Elbette çokTürk değişmeyen kafaların kendilerini ya-
va şartları altında ve gece dahi gayet mütefekkiri bu mühim mevzu üstün­ ni sahiplerini toptan değiştirmektir.
büyük bir isabet sıhhati ile ateş yap- de fikir yormuştur. Bizim her türlü Nesiller değiştirilmedikçe kafa içleri-
maktadırlar. Bunların menzili 20 mü tekâmüle büyük bir istidadımız oldu nin, yani hâkim olan zihniyetin de-
(32 km.) dir. Lastik tekerlekler üze- ğundan şüphe edemeyiz. Birçok saha ğişmesi zor ve ağır oluyor. Bu yavaş­
rinde hareket eder, saatte sürati 55 larda ileri batı müesseselerine yakın lık uzadıkça yeni nesiller de eskiye
kilometredir. 85 ton ağırlığındadırlar. bir tekâmül seviyesine varmış olma- intibak ediyor, eskileşiyor.
Arazide hareket kabiliyeti vardır. mız bunun en bariz delilidir. Askerî İşte bizde zihniyet inkılâbının çok
Büyük manevralarda bu topçu kulla sahada zihniyet değiştirmemizin ya- yavaş cereyan etmesi ve kısır oluşu­
nılmakta ve taktik hareket ve kullanış vaş olması buradaki muhafazakârlık nun asıl sebebi de budur.
esasları tesbit edilmektedir.

24 AKİS. 5 HAZİRAN 1954


TIB DÜNYASINDA
Yeni Metodlar
İğnesiz Enjeksiyon
H mek
erhangi bir hastalığını tedavi ettir-
için kendisine iğne yaptırma­
mış kim vardır? Hekim veya hemşire
büyük bir serin kanlılıkla ve sükû-
netle bu korkunç iğneyi hazırlarken
soğuk ter dökmemiş ve titrememiş kaç
kişi bulabilirsiniz? Hele çocuklarda bu
iş bir meseledir.

s eri halinde enjeksiyonlar yapılır-


ken meselâ bir kışlada veya bir o-
ransada bugün, bildiğimiz ampul­
F leri veya cam şırıngadan kullanmak
kulda aşı yapmak icap ettiği zaman; suretiyle iğnesiz enjeksiyon yapmağa
mikropları bir hastadan öbürüne ak- yarayan özel bir tabanca kullanılmak
tarmak ve yaymak tehlikesi de vardır. tadır. Ampul veya şırınga tabancanın
Bundan sakınmak için şırınganın ve namlusunun üzerindeki oluğa yerleşti-
iğnenin çok dikkatle temizlenmesi, en rilmekte, paslanmaz çelikten bir enjek
aşağı 20 dakika kaynatılması, yahut da siyon pompası vasıtasiyle ilâç püskür­
otoklavda sterilize edilmesi icap eder. tülmektedir. Bu pompa, işaret par-
Bu hazırlıklar da hem zaman kaybı- mağiyle kumanda edilen bir düğme
na sebep olur, hem de her yerde ve sayesinde, elektromanyetik bir sis-
her zaman temini kabil olmayan alet- temin faaliyete geçmesiyle vazife gör­
lere ihtiyaç vardır. Eğer şırınga ve iğ­ mektedir. Deri altına ve adaleye pikür
ne kaynatılmadan önce iyice temiz- yapmak için tabancanın namlusunun
lenmemişse tam bir asepsi sağlamak ucundaki küçücük delik derinin üze­
için 20 dakika kaynatmak da yetmez. rine temas ettirilir; düğmeye basılır.
İşte bu mahzurlar uzun zamandanberi Yeteri kadar bir hızla gönderilen li­
a
hekimlerin dikkatini çektiğinden ilâç- kid huzmesi, bir iğne ile delinmesine
ların deri altına ve adaleye iğneden lüzum kalmadan deriyi aşar. Li­
başka bir vasıta ile ulaştırılabilmesi kid huzmesinin deride açtığı delik
için çareler aranmakta idi. Bir İngiliz — her zaman kullandığımız iğnelerin
mühendisi; bombardımanlar sırasında, açtığı deliklerden 25 defa daha ince-
cy
bombanın düştüğü sahada bulunmak dir — dokular hırpalanmadığından ve
felâketine uğrayan kimselerin derileri- o bölgede bulunan sinir uçları da pek
nin altına, civardaki madenî yağların az yaralandığından ağrı duyulmaz. As.
ve katranın nüfuz ettiğini gördü. Bu lında bu tabanca ile yapılan enjeksi­
olaydan, yeteri kadar bir tazyikle deri yon tek bir pikürden ibaret değildir.
altına hattâ adaleye kadar bazı likid Tabancanın içindeki elektroemanın
ilâçların deriyi zedelemeden ve ağrı titreşiminden ötürü derinin o bölgesi-
vermeden sızdırılmasının mümkün o- ne fevkalâde küçük sayısız enjeksi­
labileceği sonucunu çıkardı. O halde yonlar yapılmıştır. Bunlar saniyede
yüz enjeksiyon kadardır. Bu aletin
pe

iğne kullanmaya ihtiyaç kalmıyacak-


tı. kullanılmasının bir üstünlüğü de ilâ-
cın enjeksiyon yapılan bölgeye bil­
İnsana garip gelmekle beraber, yük diğimiz şırıngalarla yapılan pütürlere
sek tazyik altında ve büyük bir sür­ nazaran daha geniş olarak yayılması
atle gönderilen ince bir likid huzme- ve emilmesinin o nisbette kolaylaşmış
sinin deriyi geçebileceği anlaşılmıştır. bulunmasıdır. Bu suretle püskür-
Şuna da işaret edelim ki likidlerin de- tülen likid deriyi geçer, adaleye kadar
riden bu şekilde geçişi pratik olarak ulaşır. Fakat kan damarlarına
tamamen ağrısızdır. zarar vermez. Şu halde ilâcın bir da-
Bu neticeler elde edildikten sonra, mara girme tehlikesi yoktur. Derinin
böyle bir likid püskürme tertibatının altına hava da kaçmaz. Çünkü taz­
sağlanması için araştırmalar yapılmış- yikle deriden yalnız likid maddeler
tır. Püskürtülen likid huzmesinin di- geçmektedir. Bu tabancanın başka bir
Pompanın filmi üstünlüğü de enjeksiyonların tamamen
yametrişinin, milimetrenin onda biri
kadar olması, tazyikinin santimetre 1 . Pistole ilâcı püskürtürken steril olmasıdır. Derinin altına esasen
kareye 200 - 300 kilogram kadar düş. 2. Şırınga ile bir likid Pistole steril olan ilâçtan başka bir şey girme-
mesi, süratinin de saniyede 200 metre 3. Enjeksiyon yapılıyor. mektedir. Bildiğimiz şırıngalarla enjek
olması gerekmektedir. Bu imkânları 4 . Siyah renkte olan kol kemiğinin siyon sırasında şırınganın içine aspi-
sağlayacak aletin küçük ve hafif ol. yanında, deri altına sızmış ilâcın rasyon yapıldığı halde, burada, bu
ması ve hekimin elinde kolaylıkla kul- röntgenle görünüsü. tehlike de yoktur. Tabancanın yalnız
lanılacak bir şekilde bulunması lâzım- boş kısmı hastanın derisiyle temas et-
dır. mektedir. Zerkten Önce deriyi temiz-
lâzım geliyordu. Halbuki alelade kul­ lerken yapıldığı gibi bu kısım alkol
İlk defa Amerikalılar bu şartları ha- veya eterle silinir.
iz bir alet yaptılar. Maalesef bu alet landığımız şırıngalık ilâçları cam am­
ilâcın madeni bir ampul içinde bulun- pullerde muhafaza ediyoruz. Amerika-
masını gerektiriyordu. Yani deri altına lıların ilk buldukları bu alet pratik Temizlenmek icap ettiği zaman ta-
veya adeleye şırınga edilecek bütün zorluklarından ötürü az zamanda terk banca sökülür. İç pompa, şırınga ve
ilâçlarla özel ampullerde hazırlanması edilmiştir. boru kısmı, otoklavda sterilize edilir.

25
AKİS. 5 HAZİRAN 1954
KİTAPLAR ÂLEMİNDE
ŞİİRİN İLKELERİ AŞKA KİTAKSE
Salâh Birsel (Yenilik Yayınları — — Hikâyeler — Naim TİRALİ (Yenilik
1954 — 76 s . 100 krş. — İkinci baskı) Yayınları — 1954 — 80 s , 100 krş )
s alâh Birsel, şair olduğu kadar,
genel olarak ta - k i t a b ı n ı n başında, N aim Tirali'nin 1947 de yayınlanan
Park, 1949 da yayınlanan Yirmibeş
"Bu kitapta, şiir kelimesiyle, bütün Kuruşa Amerika kitaplarından sonra
söz sanatları kavranılmak isteniyor" "Aşka Kitakse" üçüncü hikâye kitabı.
dediği gibi — SÖZ sanatlarının üzerinde Bu kitaptaki hikâyelerin en eskileri
düşünen, düşünmesini seven bir insan. 1948 de, en yenisi de 1954 te yazılmış.
"Şiirin İlkeleri" de, gene kitapta Bu bakımdan, kitap, bir b ü t ü n olarak,
dendiği gibi, şiir yazmasını öğretmek öteki kitaplarından pek ayrılmayabilir-
amacını gütmüyor; şiir üzerinde Salâh di; oysa ki bu hikâyelerde önemli bir
Birsel'in düşündüklerini gösteriyor. takım değişik özellikler dikkati çeki­
Bir estetik denemesi olması bakımın­ yor.
dan önemli ama, bizde, sanat üzerinde Tirali, mizah yanı güçlü, zeki b i r
düşüncenin, sanatçı olmak isteyen yazar. Bu kitabındaki hikâyelerinde,
birçok kimsenin umacısı olduğu bizde, mizah yanına, ruhsal hallerin gözle.
bu kitap ayrıca önem kazanıyor. Her mi katılıyor. Tipler ustalıkla belirtil-
şeyden önce kalıplardan basmakalıp- yor. Buradaki psikoloji, özelin psikolo­
lardan , aşınmış bir takım düşünce­ jisi değil, tipin psikolojisi. Yazar, in­
lerden, kanılardan ayrılarak sanata, celiği, cümlesinin ölçüsüyle gülümse-
yaratıcılığa başka bir gözle de bakıla- Salâh Birsel tiyor okurunu. Yazdıklarının karşısın.
bileceği, hele değerlendirmelerde sanat cak karşıt kavramlara, biribirlerini da gülmekten, içten gülmekten çok a.
eserinin kendisine, sanatın iç kuralla- yalanlayan kavramlar olarak değil, lay ediyor. Alay, çoğu zaman acılığa
r m a dayanılması gerektiği üzerinde bütünleyen kavramlar gözüyle bakıl­ varır. Anlattıklarının ardında bu acı-
durması, bu kitabın g ü c ü n ü meydana masının daha yerinde olacağını söylü- lık seziliyor.
getiren şey. yor. Dikkati çeken şey, Tirali'nin,
İlkeler, çoğu zaman kısa, süzülmüş, Buraya, kitabın ilk iki ilkesini al­ "gençlik" tema'sını da, "delikanlı .
arıtılmış, bir iki cümle halinde çıkıyor mak isterim. Bunlar hem "Hkeler"in genç k ı z " tema'sını da ele alırken
karşımıza. Uzunları da var. Ama Bir- en önemlilerindendir, hem de Birsel'- kendini onların dışında, onlara b a k a r
sel, düşüncesini açmaktan çok, onu en in yolu üzerinde insana çok şey anla­ durumda tutması. Böylece ruhsal çö­
geniş, en t a m biçimiyle bir cümle için" tabilir: zümleme, onun için, daha kolay, daha
de kapatmak istiyor. Düşünmek iste. BUGÜNKÜ SANAT NE YAPI.
a
verimli oluyor. Bu alanda da başarı-
yen, zahmete katlanacak olan buyur­ YOR? sini özellikle "Aşka Kitakse" de gürü-
s u n , d e r gibi. Sanat, yüzyıllar yüzyılı sanat, bir yoruz.
B irsel'in görüşü, b i r çok kimselerin
görüşüne uymayacaktır. Kimi de,
takım sorulara cevap vermeğe savaş-
tı.
" V a p u r " hikâyesi, b i r " H a v a " hi-
kâyesi. Okurunu o havaya sokuyor, sı-
cy
"yeni bir şey söylediği y o k " diyerek B u g ü n k ü sanat, b u g ü n k ü şiir ise kıntısını da, sevincini de yaşatıyor.
kitabı atacaktır. Ş u n u söyleyebilirim: kendi mahiyeti üzerine k u r u l u bir so­ "Tevekkül H a m a m ı " , sevda derdini
Nasıl düşünülürse düşünülsün, Bir- rudur içki ile gidermeye çalışan gençliğin
sel'in kitabı, önce davranış, sonra da ŞÂİR KİMDİR? karşısına ayık yazarı koyuyor. "Mo­
veri olarak üzerinde çok durulacak bir Şair yeni bir zevki olan adamdır. t o r " , k ü ç ü k bir ahlâk meselesinin hi­
kitap. Onun gibi düşünmeyebilirsiniz, B u n a ise bir yoldan, bir eğitimden kâyesi. Gereksizi, eklentiyi, hikâyele­
tartışabilirsiniz ama düşüncelerini de hattâ hattâ bir öğretimden geçilerek rinin dışında bırakmağa dikkat eden
bir kalemde atamazsınız. varılır. Tirali'nin bu hikâyesi biraz daha süzü-
Önçözünde, Birsel, Ama b u g ü n n e b u zevke, n e b u lebilirdi sanıyorum.
Çeşitli söz sanatlarında "geçer akçe
pe

yola, ne de bu eğitim ve öğretime ku- 24 sayfalık bir hikâye olan "Aşka


o l a n " kuralların, "öyle birbirlerinden lak asanlar var
pek farklı şeyler" olmadığı, K i t a k s e " de, ruhsal halleri yazmasını
İlkelerin, şiirlere, örneklere dayan- bilen bir insan karşısındayız. Üstele-
dırıldıklarını belirttikten sonra, şiirin meden, ağırlaşmadan anlatıyor, Tirali.
bir b ü t ü n olduğu, "Lâmbonun Meyhanesinde" son hikâ­
Şiirin b i r zekâ işi olduğu, ye. En yenisi. Taşlama yanı, acı alay
Sanatın bir moda olduğu, , ağır basıyor.
Sanat eserinde açıklıkla seçiklik Tirali, insanlara gitgide keskinle-
bulunması gerektiği, şen gözlerle bakıyor.
Okuyucular, tenkidcilerle edebiyat
tarihçilerinin sanat eseri karşısındaki
kayıtsızlığı, değerlendirmelerinde sa­
n a t alanı dışındaki ölçülerle işe giriş.
tikleri,
Sanatçının ilkin ne yaptığını bilme AKİS
si gerektiği, o n u "yeni bir zevki olan
a d a m " diye tarif ettikten sonra, "İlke-
l e r " i n öğretici olmadığı, düşünmeye Hoşunuza gittiyse hemen
iteleyeceği,
üzerinde d u r m u ş olduğunu belirtiyor.

Abone olunuz
alın, açık, seçik bir dille b ü t ü n il-
Y kelerini sıraladıktan sonra, son il-
kesinde Birsel, kitapta görülebilecek
çelişmelerin " h e r yönü k a v r a m a k iste-
y e n b i r yazıda" görülebileceğini, an- Naim Tirali

26 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


BİR HÎKAYE
V A F T İ Z
Yazan: G . G u a r e s c h i Çev: Orhan Remzi Yüreğir
(İlçenin komünist Belediye Reisi den ölsün? Bu gün terütaze." Don Camillo."
Rahip Pepppone ile Don Camillo "— Fazla söylenmemelisin. Çocu- "— Peki bu herif arkama bir tek­
arasındaki mücadelenin bir türlü so- ğun başına bir şey düşebilir, beşiği me vurursa?"
nu gelmemektedir. Komünist beledi­ çevrilebilir. Sen onu vaftiz etmek "— Onu da kabul et, Don Camillo.
ye reisi kilisenin kanunları ile alay mecburiyetmdesin." Benim yaptığım gibi ıstıraba karşı
ederken, Rakip Don Camillo ise Pep- "— Peki efendimiz, peki. Zaten mütehammil ol."
pone'nin "ileri insan mefhumu" nu ben her zaman haksızım. Vaziyeti dü O zaman Don Camillo, Peppone'ye
bir safsata, bir Hayal ve hemcinsleri zeltmek için elimden geleni yapaca­ döndü:
için bir tehlike olarak görmektedir.) ğım." "— Tamam Peppone, dedi, çocu-

B ir erkekle iki kadın birdenbire ki-


liseye girdiler. Kadınlardan birisi
T am bu sırada kiliseye birisi girdi.
Bu, çocuğunu kollarında taşıyan
gun vaftiz edilecek; fakat bu mel'un
isimle değil."
Komünist Belediye Reisi Peppone'nin Peppone idi. Peppone kilisenin kapı- Peppone burnundan soludu.
eşi idi. Bir merdivene çıkarak du- sını kapadıktan sonra sürgüsünü vur "— Don Camillo, düşün ki, dağ­
vardaki Hazreti Yusuf'un kabartma- du, çocuğu bir sıranın üzerine koyup da çetecilik yaparken gerime bir kur
s:nı yağla silen Rahip Don Camillo, ceketini, boynuna bağladı, kırmızı şun yediğimden beri çok asabi ol-
gelenlere dönerek ne istediklerini sor mendili çıkardı, gömleğinin kollarını dum. Böyle saçma lâfları bırakmalı-
du: sıvadı, yumruklarını sıktı. yız. Yoksa şu sıra ile seni alt tara-
"— Vaftiz edilecek bir çocuğumuz fından dövmeğe başlayacağım!."
var." "— Sakin ol Peppone, ben de se­
Bunları söyleyen erkek, kadınlar­ nin üst tarafını yok edeceğim!"
dan birisinin kucağında bulunan ye- Don Camillo bunu söyler söyle-
ni doğmuş çocuğu işaret etti. Don mez Peppone'nin suratına bir yum-
Camillo merdivenden inerken sor­ ruk yapıştırdı. Artık iki dev güreşi-
a
du: yordu sanki. Yirmi dakika kadar de-
"— Bu çocuk kimden?" vam eden bu korkunç yumruklaşma-
Peppone'nin karısı; dan sonra Don Camillo mihraptan I-
"— Benden." sanın sesini işitti:
"— Ve kocanızdan mı?" "— Sıkı tut, Don Camillo, çenesi-
cy
Peppone'nin karısı hiddetlenmiş- nin altına sağdan bir vuruş yap!"
ti. Don Camillo sağdan vuruşu ya­
"— Tabiî, tabiî kocamdan.. Yok pınca Peppone boylu boyuna yere
senden mi?" uzandı. Peppone hurdahaş olmuş bir
"— Kızmaya sebep yok. Nereden halde on dakika kadar yerde kaldı.
bileyim? Sizin partide serbest aşkın Sonra yavaş yavaş ayağa kalktı, hiç
moda olduğu söylenmiyor mu?" bir şey söylemeden gömleğinin kolla-
rını indirdi, ceketini giydi, kırmızı
Don Camillo kilisenin duvarına
mendilini tekrar boynuna bağladı, çe
doğru giderek vaftiz küpünün yanın-
pe

nesini yokladı ve çocuğunu kucağı-


da durdu ve sonra Peppone'nin karısı- na aldı.
na sordu:
Don Camillo vaftiz küpünün ya-
"— Çocuğun ismini ne koydu-
nında bir telgraf direği gibi dimdik
nuz?" duruyordu. Peppone ona yaklaşınca
"— Lenin Liberto Antonio." sordu:
"— Defolun, çocuğunuzu Rusya- "— Çocuğa ne isim vereceğiz?"
da vaftiz ettirin!" Peppone mırıldandı:
adınlarla erkek kiliseyi terkedince
K Don Camillo kocaman ellerini arka Femandel —— Zsa Zsa Gabor
"— Camillo Liberto Antonio.''
Don Camillo başını salladı:
sına bağlayıp gidip gelmeye başladı. Beyaz Perdenin Don Camillo' su "— Hayır, daha iyisi ona Libero
Bu sırada mihrapla, çarmıhın üze- Camillo Lenin ismini verelim. Evet,
rinde bulunan İsa'nın sesi duyuldu: "— Çocuğum kendi ismi ile vaf­ Lenin. Zira bu isimlerin arasında Ca-
"— Don Camillo yine kötü bir iş tiz edilmeden buradan bir yere git. mili o da bulunduğu için Lenin adı
yaptın! Çabuk onları geri çağır ve mem." bir halt yiyemez.''
çocuğu vaftiz et!" Don Camillo mihrabın önünde dua Peppone "Âmin" diye mırıldandı
"— Ah Ulu efendimiz, düşününüz ediyordu. ve çenesini bir defa daha yokladık-
ki Vaftiz bir komedi değildir.. Vaftiz "— Ulu efendimiz, eğer bu haklı tan sonra kiliseden çıktı, gitti.
kutsal bir şeydir, Vaftiz..." durum için rahibini muhafaza et­ Don Camillo tekrar mihrabın ö-
Isa onun sözünü kesti:. mezsen senden ayrılırım. Bu anda nüne gelince İsa gülümsiyerek:
"— Don Camillo, Vaftiz hakkın­ çok zayıfım. Fakat her defasında "— Don Camillo, dedi, şunu söy-
da kime bilgi vermek istiyorsun? Bu böyle acıklı vakalar olmaz. Şayet liyebilirim ki, politikadan benden
usulü koyan bana mı? Sana diyorum yarın birisi vaftiz ettirmek için yeni daha iyi anlıyorsun.''
ki kötü bir harekette bulundun. Ta- doğmuş buzağısını getirip "vaftiz et" Don Camillo iri ellerini arkasına
savvur et bir kere, çocuk şimdi ölür­ diye beni sıkıştırırsa ne olacak?" alarak mağrurane cevap verdi:
se ve ruhu cennete gitmezse, bu se­ İsa: "— Kavgadan da Ulu efendimiz."
nin kabahatindir." "— Bu karışık durumu halletme. — (Don Camillo ile Peppone)
"Ulu efendimiz, rica ederim, me. Hain ve sonunu iyiye - bağlamalısın, isimli romandan. —
sele bu kadar trajik değil. Çocuk ne-

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 27


Gamsız Teyzenin Maceraları
BASINDAN AKİSLER
K Paristeki
omünistlerin Dien.Bien-Fu zaferi,
Rus Balesinin temsillerini
diğer şehirlerden
tir. (A.P.)
tecrit edilmiş.

inkıtaa uğratmıştır. Hindicini deki


Frensiz mağlûbiyetini müteakip şe­
hirde uyanan şiddetli komünizm a-
leyhtarlığı yüzünden temsiller, hiç
başlayamadan, meçhul bir tarihe te­
s ıhhat Bakanlığı, Amerikalıların or-
lalama olarak 68 yaşına kadar ya-
şadıklarını açıklamıştır. Son 10 sene
hir edilmiştir. zarfında 4 senelik bir artma kaydedil-
İlk bir iki akşam, vaziyete bir millî mistir.
matem havası vermek için, hükümet 1961 deki ölüm nispetlerine göre
Opera Komik ve Komedi Fransez gibi Amerikan kadınları, erkeklerden 6
diğer Devlet Tiyatrolarının da kapa­ sene daha fazla yaşıyorlar. 1900 de
tılmasına karar vermiştir. Mamafih, fark 2 seneyi geçmiyordu.
ertesi sabah Başbakan Laniel, Sovyet Bugün doğan her Amerikan kadı­
Büyük Elçisi A. Vinogradov'a bale nının ömrü, ortalama olarak, 71,8 yaş,
temsillerinden vazgeçildiğini bildirmiş- erkeğinki ise 65,9 yaş olarak hesap
tir. ediliyor.
Yegâne itirazlar, Komünist Fran­ Beyaz ırktan olan Amerikalı kadın-
sız . Rus Komitesinden ve Rus bale­ lar, erkeklerinin 66, 66 senesine muka-
rinlerini seyretmeğe hazırlanan bale bil 71,8 sene yaşıyorlar. Renkli ırktan
meraklılarından gelmiştir. olanların hayatları ortalama olarak
Bale biletleri uzun zamandan beri daha kısadır: Erkekler için 59,4 yaş,
karaborsaya düşmüş, fiyatları da kadınlar için ise 63,7 yaş tahmin edili­
35.000 franka kadar çıkmıştı. Tabiî yor.
bilet sahipleri tiyatro gişesinden bu Bugün Amerikada beyaz ırktan
paranın ancak onda birini alabilecek- olanların ömrü, beyaz ırktan olmayan
lerdir. New.York Times) lara nisbetle 8 sene daha uzundur.
1900 de fark 15 sene idi. (A.P.)

rönland'ın 2000 nüfuslu merkezi


G Godhoob'da çiçek salgını başgöster-
mistir.
eşhur trişörlerden İtalyan muhaciri
M Frank Costello, Federal gelir vergi-
a
Sıhhat Bakanlığı şehir sakinlerinin si kaçakçılığından 5 sene hapis ve
hastalığa tutulabileceklerini işaret et­ 30.000 dolar para cezasına mahkûm ol
miş ve yiyecek, içecek ve yakacak te- muştur.
nün etmelerini tembih etmiştir. 63 yaşındaki Costello, hükümet ta-
Şimdiye, kadar şehirde 16 dan fazla rafından "kaçakçılığın şahı olarak va-
cy
çiçek vak'ası görülmüştür. Godhoob sıflandırılmaktaydı.
4 yaşında iken Amerika Birleşik
Devletlerine gelen Costello, 39 sene
evvel 10 ay hapiste yatmış, bundan son
ra bütün vergi memurlarını atlatmağa
muvaffak olmuştur. Yalnız 1952 de
senatonun ceza komitesine saygısızlık-
tan 14 ay hapis cezasına çarpılmıştır.
Şimdi, cezasını çektikten sonra, Ame­
pe

rikan topraklarından çıkarılıp, İtalya-


ya iadesi de düşünülmektedir.
1947 den, 1949 a kadar 39.015 dolar
gelir vergisi kaçırdığı tespit edilmiş-
tir. (A.P.)

ahranın şimalindeki Rast Hapisha-


T nesinde isyan çıkmış ve 5 komünist
mahpus vurulmuş, birçokları da yara­
lanmıştır. Resmî kaynaklar, ayaklan-
mayı bastırmak için bir tank ve iki
kamyon dolusu askerin gönderildiğini
açıklamışlardır.
Mahpuslardan bazıları kaçmağa te-
şebbüs edince askerler evvelâ havaya,
sonra da kalabalığın üzerine ateş aç-
mışlardır. Kavga, çarşamba akşamı,
mahpuslar yemekten sonra hücrelerine
kapatılmak istemeyince çıkmıştır. (A leri tahsis edilecektir . Papa Pius
P.) XII'nin ilân ettiği bu imtiyaz, ilk ola-
rak Papa Pius X'un kilise tarafından
Aziz olarak tanınması münasebetiyle
oma Katolik Kilisesi tarihinde ilk 29 Mayısta St. Pierre meydanında ya­
Yavrukurtların gösterisi R olarak Vatikan merasimlerinde pılacak merasimde tatbik sahasına
Yavrular kurt mu dersiniz? işçi mümessillerine, hususî şeref yer­ konacaktır. (A.P.)

28 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


SANAT DÜNYASINDA
Tiyatro OPERA ALBÜMÜ
Devlet Tiyatrosundan bilanço
I PAGLİACCİ
V maktiyle bir çiftlikte bir boğa var-
ı ş . O k a d a r kuvvetliymiş, o ka-
Opera 1 prolog 2 perde. Tekst: Bestekâr.
d a r kudretliymiş, o k a d a r sık "çeki-
lebiliyormuş" ki, görenlerin ve du­ İlkönce 22 Mayıs 1892 de Milano da oynandı.
yanların parmakları ağızlarında kalı­
yormuş: Bestekârı Ruggiero Leoncavallo (8 Şahıslar Canio, seyyar tiyatro
Mart 1858 de Napolide trupunun reisi (oyunda
Boğayı, devlet çiftliğine almışlar.
doğdu, 11 ağustos 1919 da soytarı) tenor. Nedda,
Maksat, bu müthiş hayvandan istifa-
Floransada öldü.) "Pag- karısı (oyunda Colombi-
de etmek, nesli son süratle ü r e t m e k .
liacci" operası Leon- ne) soprano. Tonio, ak­
F a k a t nerede? O kudretli boğa
cavallo'nun şaheseri. sa- tör toyunda Taddeo) ba-
bir tembelleşmiş, b i r tembelleşmiş...
yılır. Diğer operaları riton. Beppo, aktör (o-
Ne dölü kalmış, ne b î r şey...
unutulduğu ve repertu- yunda şaklaban) tenor.
Dayanamamışlar, sormuşlar: varlardan kaldırıldığı Silvio, genç bir köylü,
''-— Yahu, s e n y a m a n b i r şeydin halde bu eseri daima oy- bariton Bir köylü, bas
n e oldu, s a n a ? " nanmaktadtr. Mevzuunu Mahal Bir İtalyan köyü. Za­
Boğa, tembel tembel gerinmiş, günlük hayattan aldığı man 1865 yazı. Canlı ve
başını kaşımış: bu operasında Leonca­ tesirli bir koro, ayrıca
" — B e n devlet m e m u r u o l d u m . " vallo, bizzat yazmış oldu­ bir de çocuklar korosu.
Bu mevsim. Ankaradaki Devlet Ti- ğu tekst ile müziği bir- Bale yok. Büyük orkes­
yatrosu, B ü y ü k Tiyatroda dört, K ü ç ü k leştirmekte büyük bir tra (66 enstrüman). Ope
Tiyatroda beş eser sahneye k o y m u ş ustalık göstermiştir. "Pag ranın devamı 70 dakika,
ve Mayıs ayının ortasında kapılarını liacci" operasının "Ca- ikinci perdenin, basında
kapamıştır. valleria Rusticana" ile intermezzo çalınır.
Kapılarını kapadığına da iyi etmiş- veyahut da buna benzer Prolog Perde açılmadan önce sah
tir, zira, meselâ B ü y ü k Tiyatrodaki bir perdelik başka bir o- nenin önüne Tonio gelir
Lady Frederick, hele sonlara doğru, pera ile oynanması âdet
a
ve kısaca, heyecanlı ola-
gişesini b i r iki yüz lira ile kapıyordu. olmuştur. rak eserin mahiyetini an-
evsim, B ü y ü k Tiyatroda Fatih, Kü-
M çüğünde Şemsiydi A d a m ile başla­
latır.
mıştır. Eser itibariyle, b i r orta mektep
MEVZU
cy
sahnesi için p e k u y g u n düşecek b i r i n
cisi 16 defa temsil edilmiş, "polisiye" ra temsil başlıyacaktır. Buna hazır-
bir anglo - sakson piyesi o l a n Birinci perde
lanmak lâzımdır. Canio soytarı elbi-
kinci ise 20 defa oynanmıştır. Bazı selerini giyerken ıstırabını terennüm
Köyün meydanı. Canio, başında
kimseler, bu "polisiye", sıra piyesinde eder.
bulunduğu seyyar tiyatro t r u p u ile
müthiş psikolojik cevherler bulmak köye girer ve köylüler tarafından İkinci perde :
h ü n e r i n i göstermişlerdir. selâmlanır. Canio, halkı akşam vere­ Aynı meydanda sıralar dizilerek
Mamafih, F a t i h ile kıyas edilince cekleri temsile davet eder' T r u p u n i- ve bir de sahne kurularak bir açık
"Şemsiydi Adam" elbette k i bir kinci idarecisi olan Tonio bu arada hava tiyatrosu meydana getirilmiştir.
şaheserdi.
pe

Canio'nun karısı Nedda'ya sarkıntı- Beppo ile Tonio halkı tiyatroya çağı-
D a h a ilk temsillerde, Devlet Tiyat­ lık eder, Nedda ona b i r tokat v u r u r . rırlarken Nedda da kasada durmak­
rosu sanatkârlarının, eser ne olursa Canio bu sırada meyhaneye gitmiş­ tadır. Nedda bir aralık kendisine yak
olsun, " a l a t u r k a " oyunları kendini tir. Halk da kiliseye gitmektedir. laşan Silvio'ya kocasının kıskançlı­
belli etmiş, Bizans prensesleri veya Nedda yalnız başına durmaktadır. ğını ve hiddetini anlatır, ve müte-
İngiliz Misisleri yerli tipler haline ge- Bu hayattan bıkmıştır. Tonio yalnız yakkız bulunmasını söyler. Daha
tirilivermiştir. d u r a n Nedda'ya bir k e r e daha sar- sonra oyun başlar. Canio soytarı ro-
ü y ü k Tiyatroda Fatih, yerini Ma­ kıntılık yapınca, genç kadın eline ge Hindedir. Karısı Colombine o n u şak-
B t l a S t u a r t faciasına, Küçük Tiyat çirdiği kamçı ile o n u n yüzüne vu­
r u r , Tonio b u n u n üzerine Nedda'-
laban Beppo ile aldatmaktadır. Ca­
roda da Şemsiyeli Adam, Derin Mavi nio sahnede birden bire oyunu bıra­
Denize bırakmıştır. dan intikam almayı k u r a r . Nedda, kıp, karısına hakikî âşığının ismini
Maria S t u a r t için "facia" kelimesi genç köylü Silvio ile sevişmektedir. sorar. Kadın buna cevap vermeyince
hafiftir. Bu, kelimenin tam mânasiyle Yine buluşurlar ve beraberce kaçma onu sıkıştırır. Nedda kaçmak isteyin-
bir rezalet olmuştur. Hele ilk temsil, ya k a r a r verirler. Bu konuşmalarını ce Canio bıçağım çekip karısını ar-
halkın kahkahaları, balkondan sahne- Tonio gizlice dinler ve koşup Ca- kasından v u r u r . Nedda cansız yere
ye lâf atmaları arasında geçmiş, açıl­ nio'ya haber verir. Canio derhal mey yıkılınca, ön sırada oturan Silvio,
ması gereken kapıları açılmamış, tahta haneden çıkar ve karısının yanına: Neddanın imdadına yetişmek üzere
bıcaklar yerlere düşmüş, "asilzade" gelip âşığının k i m olduğunu sorar. sahneye fırlar, Canio bu sefer o n u n
ler birbirine girmiş, bir curcuna, bir Nedda âşığının ismini söylemeyince kim olduğunu anlıyarak bu sefer Sil-
kıyamet kopmuştur. bıçağını çeker, fakat araya Beppo gi­ vio'yu da bıçaklar ve sonra seyirci-
Böyle bir piyesin, b i r gün dahi afiş­ rer ve facianın ö n ü n ü alır. Canio çok lere dönerek "Komedi bitti'' der, p e r -
te kalmasına imkân olmadığı halde ha­ heyecanlı ve mükedderdir. Biraz son­ de iner.
zırda başka bir şey bulunmadığından
Ankaralılar işkenceye maruz bırakıl-
mışlar, Maria Stuart, ekseriya boş sı- hassa Mediha Gökçer — mükemmel Belki de Devlet Tiyatrosu, güzel
ralar önünde 23 defa oynanmıştır. oynamışlardır. İngilterede de çok be­ eser vermeyi prensiplerine uygun bul­
B u n a mukabil, K ü ç ü k Tiyatroda ğenilen eser, bizim K ü ç ü k Tiyatroda mamıştır.
Derin Mavi Deniz h a k i k i bir muvaf- maalesef sadece 16 defa temsil edil- Bunları, B ü y ü k Tiyatroda Güzel
fakiyet olmuş ve sanatkârlar, — bil- mistir. Helena, K ü ç ü k Tiyatroda Batak, takip

AKİS, 5 HAZİRAN 1954 29


SANAT DÜNYASINDA
istisnasiyle, hemen hiç biri gerekli üzere hediye ettiği Nişantaşındaki bi-
kalıplara girememektedirler. na, kömür deposu olarak kullanılmak-
Büyük Tiyatroda son temsil, Lady tadır.
Frederick olmuştur. Bu zayıf, pejmür- Bale resitali hakkında, bitirirken
de ve mânâsız eser, artistlerin himmeti bir şey söylemek istiyoruz. Bu gibi
de inzimam edince çekilmez bir hal gösteriler orkestrasız olmuyor.. Konser
almış, buna rağmen, — gene başka er vatuvarın bir orkestrası vardır. Yılda
ser bulunmadığından — 21 akşam afiş- bir defa olsun, aynı müessesenin muh­
te bırakılmıştır. Gişenin bir kaç yüz telif şubeleri, "dostça" birbirlerine
lirayla kapandığı geceler, işte "Lady yardım etmeli değiller midir?
Frederick" in geceleridir.
Küçük Tiyatroda ise, Batak'tan son
ra "Gelin" oynanmış ve o, birincinin
Musiki
de rekorunu kırmıştır, Gelin, 50 defa
temsil edilmiştir. Yani adapte, veya
Bestekârlarımız ne yapıyorlar?
beynelmilelleştirme gayreti güdülen A llah sayılarını artırsın, bir hayli
kompozitörümüz vardır ve bunla-
Gelin'de sanatkârlar hakikaten iyi oy­
namışlar, bilhassa Melek Gün, Yıldız rın hepsi kendi sahalarında birer kıy­
Akçan ve Cüneyt Gökçer kendilerini mettir. Çoğu Avrupa da tahsil etmiş,
göstermişlerdir. bilgilerini, görgülerini artırmışlar,
Gelin, karanlık bir eser olmasına çoğunun eserleri yabancı memleketler-
rağmen halk tarafından da tutulmuş, de çalınmış ve takdir edilmiştir. On­
beğenilmiştir. lara karşı daima hürmet ve sevgi bes-
üçük Tiyatroda son temsil, Avanak leriz, ancak bu arada bir derdimize
K olmuştur. Bu Fransız vodvili hem de deva bulmalarını isteriz. Bestekâr­
larımız acaba millî bayram günleri-
iyi temsil edilmiş, hem zevkli saatlere
vesile yermiştir. Gerçi, oldukça açık mizde etraflarına şöyle bir kulak ver-
saçık sahneler bazı itirazlara yol açma misler midir? Bandolarımızın hangi
mış değildir ama, o zaman "Comedie marşları çaldıklarını, öğrencilerimizin
Française" ismi bir kalkan olarak kul hangi şarkıları söylediklerini işitmiş-
lanılmış, eserin orada da oynanmış bu­ ler midir? Hattâ, hattâ şu "İstiklâl
Yıldız Akçan — Melek Gün lunduğu müdafaa sadedinde ortaya a- Marşı "mızın bestesi üzerinde bir lâh-
tılmıştır. zacık durmuşlar mıdır?
Gelinin kulisleri
a
Avanak, hem tutulduğundan, hem Sene şimdi 1954 dür. Bandolarımız
etmiştir. İki, telif piyes. Biri manzum, mevsimin sonuna geldiğinden, hem de hâlâ "Dağ başını duman almış"ı, "An­
biri değil! Müşterek vasıfları, ikisinin tercümesi tiyatronun edebî heyet ra- nem beni yetiştirdi" yi, "İzmir marşı"
de fazla bir işe yaramamaları... portörü Lûtfi Ay tarafından yapıldı- nı — ve gülmeyiniz — "onuncu yıl"
marşını çalmakta, talebelerimiz de
cy
üzel Helena, isterseniz sahne eseri ğından 51 gün, sahnede bırakılmış ve
G olarak göz atınız, isterseniz şiir di­ Devlet Tiyatroları baharın başında, bunları söylemektedirler ve bir Alla­
nın kulu çıkıp da:
ye bakınız, isterseniz tarihi piyes hü­ kapılarını kapamışlardır.
viyetiyle ele alınız, daima "pek zayıf" Bu suretle, koca mevsim içinde, — Bizde hiç mi sanatkâr yok? Hiç
kalacaktır. Hele muharririn "Güzel bazısı boş salonlarda olmak üzere mi bestekâr yok? Cumhuriyetin otuz
Helena" da Anadolumuzun Ayşesini, Küçük Tiyatroda 5 piyes cem'an 184, birinci senesinde "Onuncu yıl marşı"
Fatmasını dile getirmek" gayreti, on­ Büyük Tiyatroda 4 piyes 96 defa tem. nı söylemek ayıp değil midir? Beste-
ları seyircinin karşısına çıkarmak id- sil edilmiş ve Ankara halkının tiyatro karlık sahasında bu kadar mı kısır
diası umumî bir tebessüm uyandırmış ihtiyacı tatmin olunmuştur! kaldık?
tır. Diye derdini dökememektedir.
pe

Fakat piyes, Yunanistandan hususî


surette getirilen rejisörü tarafından o
Dans estekârlarımıza sorarsanız onlar
B belki de şunları söyliyeceklerdir:
kadar cazip bir tarzda sahneye kon. "Mektep şarkısı ne imiş, marş da ne
muş, öyle renkli, sesli bir eser haline İstanbul Konservatuvarı Bale imiş? Biz böyle basit, çocuk oyunca-
sokulmuştur ki hoşa gitmiş, insanda öğrencileri resitali ğı eserler yerine, senfoniler, konçer-
bir Techniclor filmi seyrediyor hissini
uyandırmış ve 26 defa temsil edilmiş­ İ stanbul Konservatuvarı bale ögren-
çileri İstanbulun 501 nci fetih yıl-
tolar, operalar, oratoryolar, süitler
kompoze ediyoruz, modern eserler ya-
tir. dönümü günü bir resital verdiler. ratıyoruz, sonra bunları Avrupada çal
Batak'a gelince, o, bir zevk batağı Şehir, tiyatrosu dram kısmı nâdir dırıp böylece memleketimizin itibarını
halinde, 47 defa oynanmıştır. Hem de, olarak bu kadar kalabalık olmuştur. yükseltiyoruz."
kalabalık seyirciler önünde... Gerçi, Bayan Olcay'ın hazırladığı programda Fakat işin aslı bu değildir.
meselâ "Aşkın Göz Yaşları" sahneye yirmi dans vardı ve bunların hemen
konulabilseydi 147 defa oynanırdı ama hepsi seyircilerin hararetli alkışları ile
mahiyeti itibarile Batak onu hiç aratma «bisser» dilerek icra edildi. Bir Alman Şiiri
mis, koyu bir melodram olarak sene- Koreograf Bayan Olcayı tebrik et-
nin ilk hasılat rekorunu kırmıştır. mek isteriz. Eğer, öğrenciler ve ken-
Batak, piyesin kötülüğüne rağmen, disi bu hızla devam edecek olurlarsa, Göz Yaşları...
sanatkârlar tarafından muvaffakiyetle İstanbul Operası inşaatı tamamlandığı
oynanmış, bilhassa Melek Gün, haklı vakit, elimizde, ufak bir bale buluna- Dünyanın
takdirler kazanmıştır. bileceği şüphesizdir. Herhangi bir yerinde;
z aten Devlet Tiyatrosu sanatkârları,
yerli piyeslerde, ecnebi eserlere na-
Yalnız, Konservatuvar bale tedrisa­
tını devam ettirebilecek mi? Hattâ
Bir insan ağlıyor..
Sebepsiz ağlıyor;
zaran daha fazla başarı göstermekte, tedrisatını? Çünkü duyduğumuza gö­
"bizden" şahsiyetleri, yabancı şahıslar re halen içinde bulunduğu ve hiç de Bana aglıyor..
dan daha iyi canlandırmaktadırlar. kâfi dershanesi olmayan binada mu-
Bu hususiyet, hele kadın artistlerde kavele sona ermiştir ve hükümetin İs­ (M. Rilke'den)
kendini daha iyi göstermekte, bir kaç tanbul şehrine konservatuvar yapmak

30 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


SANAT DÜNYASINDA
İ ş i n aslı b e s t e k â r l a r ı m ı z k e n d i l e r i n i şey borçluyuz: Rumelihisarındaki rıh
m a r ş v e m e k t e p şarkısı b e s t e l e m e k gi­ tım boyuna Orhan Veli'nin ve Burgaz-
b i n a n k ö r v e z o r b i r işe s o k m a k i s t e ­
Bir Aktörün Hâtıraları
daki iskele meydanına Sait Faik'in ad­
memektedirler. Bu iş hakikaten nan­ larının verilmesini düşündük. Sayın
k ö r d ü r . B a s i t gibi g ö r ü n e n bir marşı,
bir m e k t e p şarkısını yaratabilmek ve
İstanbul Valisinden ve Şehir Meclisi ''0 Gençtir Yapar,,
Üyelerinden Türk sanatseverleri adına
bunları yaşatabilmek h e r babayiğitin
harcı değildir. O m a r ş ı n , o m e k t e p
ş a r k ı s ı n ı n sadeliği i ç i n d e o k a d a r k u v -
bu

B
kadirşinaslığı bekliyoruz >>
u teklife biz de m e m n u n i y e t l e
tirâk e d e r k e n , Sait F a i k ' i n ö l ü m ü ­
iş- V ak'a
rosunda
Ankarada
geçer
Devlet
Ahmet
Tiyat­
Mu­
hip Dranas'ın "Gölgeler'' piyesinin
vetli bir atmosfer, insanı büyüleyen o nü istismara çalışanların b u l u n d u ğ u ­ provaları yapılmaktadır. Rejisör Ma­
k a d a r tesirli bir m e l o d i parlaklığı m e v na da işaret e t m e k isteriz. Üzülerek hir Canova'dtr.
cut olacaktır ki, bu hava bu m e l o d i haber verelim ki, neşriyat sahasına Biz çalışırken, müellif de müte­
derhal kütleleri coşturacak, onları bir­ yeni atılmış bir edebî m e c m u a n ı n ya­ madiyen gelmekte ve mütemadiyen
b i r i n e bağlıyacak ve hepsini yekvücut yınlan, George Simenon'dan tercüme rejisöre karışmaktadır:
hale getirecektir. ettiği bir r o m a n ı , Sait F a i k ' i n son "— Şurası böyle olacak..."
u n u n e n güzel m i s a l i n i B e e t h o v e n ,
Bd o k u z u n c u senfonisinin finalindeki
eseri olarak ilân etmek kurnazlığını
g ö s t e r m e k t e d i r . Seksoloji k i t a p l a r ı n e ş
"— Hayır,
Artistlere
burası şöyle
bizzat talimat
olacak.''
vermekte,
pek basit fakat o n i s p e t t e kuvvetli, o­ retmek, bunu yapmaktan daha dürüst mizanseni göstermekte, hattâ ses tonu
l a n "Neşeye ş a r k ı " motifinde göster- olmaz mıydı? ayarlamaktadır.
mistir. B e e t h o v e n bu çok basit t h e m - Son provadaydık. Ahmet Muhip
d e n öyle m u h t e ş e m bir şarkı y a r a t m ı ş ­
tır ki, bu şarkı derhal mil-
Dünyadan Haberler Dranas
tad
bermutad
herkese
hazırdı
vazifesini
ve bermu-
öğretmekle
yonları peşinden s ü r ü k l e m i ş tir. meşguldü Bir ara bana sıra geldi
A m a bu iş z o r d u r , h a k i k a t e n Genç bestekârların eserleri "— Durun, dedim... Bir dakika!
z o r d u r , o h a l d e gelsin b o l r e n k l i , b o l M ü n i h — Milletlerarası genç bes­ Size bir hikâye anlatmama müsaade
enstrümanlı senfoniler, konçertolar.. tekârlar g ü n ü n d e yabancı memleketler
B u n l a r a b i r d e " M o d e r n " sıfatı t a k ı l - deki genç neslin yarattığı eserler ça­ esde or nra misihni ikz â? y" eyi anlattım:
di mı, haddin varsa "anlamıyorum, lınmış ve bu arada Luciano Berio
"— Viyanada, bir eseri sahneye
h o ş u m a gitmedi'' d e , d e r h a l "geri ka­ ( İ t a l y a n ) ' n u n i n s a n sesi v e m u h t e l i f
koyuyorlarmıs. Müellif her provaya
falı, d a r g ö r ü ş l ü , m u h a f a z a k â r " o l u p aletler için yazmış olduğu oda m ü z i ­
gelir ve artistlere durmadan karışır-
çıkarsın. ği, M o r d e o a i S h e i n k m a n ' ı n ( U S A ) D i
mis. Nihayet, temsil akşamı çatmış:
F a k a t biz y i n e bestekârlarımızdan vertimehtosu, Armin Schibler'in (Is-
a
müellif gene dayanamıyarak sahne­
rica e d e l i m ; b ü y ü k , m o d e r n , yüksek v i ç r e ) t e n o r , k o r o v e iki p i y a n o için
ye geçmiş ve perde açılmadan son
eserler y a r a t m a y a devam eylesinler, yazdığı eser, S i m o n Karlinsky'nin
talimatları vermeye başlamış.
a n c a k bu a r a d a basit ve sade m a r ş l a r , ( U S A ) b a l e m ü z i ğ i b ü y ü k b i r muvaf­
Artistler kendisini hürmetle din­
m e k t e p şarkıları y a r t m a y a da vakit a­ fakiyet k a z a n m ı ş t ı r .
ler ve teker teker hepsi:
cy
yırsınlar, hiç olmazsa C u m h u r i y e t i n — Peki efendim,
Astrid Varnay Kassel'e geliyor
31 inci senesinde " O n u n c u yıl" marşı­ — Olur efendim,
Kassel — N e w - Y o r k - M e t r o p o l i t a n
nı söylemekten kurtulalım. — Tabiî efendim,
operasının dünyaca tanınmış soprano­
su Astrid Varnay, Wagner'in ' ' T r i s t a n derlermiş.
Edebiyat ve I s o l d e " operasında baş rolü o y n a ­ Nihayet sıra, gene bir aktöre gel-
mak üzere buraya gelecektir. Astrid mis Müellif ona da talimat vermek
üzere ağzını açıyormuş ki. bütün ar­
O r h a n Veli ve Sait Faik için bir Varnay haziran sonunda tenor Hel-
m u t h M e l c h r e t ile b i r l i k t e B a y r e u t h ' a tistler atılmışlar:
teklif "— Aman, sakın efendim! O da­
gidecek ve o r a d a Wagner festivalinde
pe

M e m l e k e t i m i z d e sayıları bir elin p a r ­


makları k a d a r m a h d u t ve edebî m e c
"Lohengrin"de Ortrud,
de de Brunhild" rolünü oynayacaktır.
Nibelungen- ha
piyesi
yenidir, yapar.
oynuyoruz!..''
Halbuki bu akşam

m u a vasfını haiz neşriyatın başında "Gölgeler'' o akşam oynandı.


«Varlık» i l e « Y e d i t e p e » g e l i r . Varlık
Kolsuz Alman ressamı için
madalya Şeref Gürsoy
son sayısının m ü h i m bir kısmını,
Yeditepe t a m a m ı n ı Sait F a i k ' i n ölü­ Frankfurt — F r a n k f u r t ' d a k i Ame­
rikan Başkonsolosu C . M o n t a g u P i - R e s i m l e r i n i ş i m d i a ğ z ı n a aldığı kalem
m ü n e tahsis etmiştir.
Y e d i t e p e ' n i n b i r d e teklifi v a r . Ay­ gott, t a n ı n m ı ş Alman ressamı Cari E. veya fırça ile ç i z m e k t e d i r .
nen naklediyoruz: F i s c h e r ' e " A m e r i c a n felin s o c i e t e y " n i n Sıhhiye bandosunun konseri
«Türk Milleti birkaç yıl ara ile iki şeref m a d a l y a s ı n ı vermiştir. Ressam Bremen — O r d u sıhhiye birlikle­
değerli evlâdını kaybetti: Orhan Veli F i s c h e r , y a r a t m ı ş o l d u ğ u " O s k a r " isim r i n i n e n iyi b a n d o s u s a y ı l a n İ s v e ç sıh­
fit Sait Faik. Bunlar, İstanbulun bütün li bir k e d i n i n ve bu kedi ailesinin m i ­ h i y e birliği b a n d o s u , y e n i d e n k u r u l ­
güzelliklerini en iyi diler getirmiş iki zahî maceralarını resmetmektedir. makta olan Alman sıhhiye birlikleri­
S a n a t k â r h a r p t e bir hava h ü c u m u sı­ nin yararına olmak üzere, Bremene
büyük sanatkârdı. Bir İstanbul hem.
r a s ı n d a iki e l i n i b i r d e n k a y b e t m i ş t i r . gelerek b u r a d a iki k o n s e r v e r m i ş t i r .
serisi olarak onların aziz hâtırasına bir

31
AKİS, 5 HAZİRAN 1954
SPOR ÂLEMİNDE
Profesyonel futbolcuların
halli g e r e k e n davaları
Tevfik Ünsî
utbolümüzde profesyonellik bir sigorta ettirilmesini derpiş ettiği hal-
F yaşını daha tamamlamaktadır. de kulübü tarafından sigorta ettiril-
Mukaveleli adı ile anılan profesyonel miş bir tek futbolcu yoktur; daha
futbolcunun çekmekle olduğu çileler tuhafı hiç bir sigorta şirketi de böy­
ise henüz tamamlanmamıştır. Dışa- le bir sigortaya yanaşmamaktadır.
rıdan hem eğleniyor, hem de para
kazanıyor telâkkisi ile karşılaşan
profesyonel futbolcuların halledilme-
İ stikbali
meyen
güllük, gülüstanlık gözük
mukaveleli futbolcusun
miş nice dâvaları mevcuttur. Halbuki "hal" i ne âlemdedir? Bu da pek par
onları statülerini profesyonellik tali- lak değildir, hele maçların nihayete
matnamesi ve kulüpleri ile imzala- ermekte bulunduğu şu günlerde...
dıkları mukaveleler tesbit ve tâyin Sene içinde kulüpler maçlardan, ol­
etmiştir. Profesyonel futbolcunun mazsa ne yapıp yapıp para bulmakta
derileri bu talimatnameye tam mâna- ve futbolcuların aylıklarım ödemek-
sı ile nüfuz edememekten, mukave­ tedirler. Müsabakaların aksadığı za­
lesini düşünmeden imzalamaktan manlar futbolcuların da aylıkları ak-
doğmaktadır. Bugün elindeki muka- samaktadır. Kulüplerinden hiç alaca­
velesinin şartlarından acı acı şikâyet ğı olmayan futbolcu göstermek çok
eden futbolcular pek çoktur. Zaman güçtür. Kodaman olmayan futbolcu-
zaman kıdemli birkaç futbolcu bir a- lar daima alacaklıdır. Bir şikâyet
raya gelerek profesyonel futbolcular mevzuu olduğu takdirde federasyon,
birliği gibi bir teşekkül kurmayı ve kulübün teminat akçesinden profes-
profesyonel futbolcuların h u k u k ve yonel futbolcunun aylığını ödemek
Gündüz — Necmi yoluna gidebiliyor; fakat kulübünü
istikballeri ile alâkalanmayı ortaya
Hiddet ve Şiddet atmakta ise de, dünyanın h e r yerinde şikâyet edecek futbolcu nerde? Ta­
kımdan uzaklaştırılmak, maç ve ga-
a
mevcudu olan böyle bir teşekkül bir
libiyet primlerinden mahrumiyeti in­
Futbol fikir olarak kalmaktadır. Profesyonel
taç edecektir. Oyuncu ağzını aça-
futbolcu k u r t idareciler ve transfer
simsarlarının karşısında silâhsız b u . maz. Profesyonellik talimatnamesi-
Bir lâubalilik örneği nin ihtiyarî mükâfatlandırma mad­
lunmaktadır.
cy
aka Ankarada, 19 Mayıs Stadyo- deleri ise sadece kâğıtta mevcuttur.
V munda geçer.
Profesynel futbolcu için teşkilât­
sızlık bir üzüntü olurken, diğer ba­ Bir profesyonel futbolcu için mu-
30 Mayıs pazar günü, Galatasaray zı dertler de b u n u takip etmektedir. kavelenin yeni baştan tanzimi veya
ile Ankaragücü oynamaktadır. Hakem Profesyonel futbolcunun istikbali ve transfer toplu para temini için bir
Bedri Çakın'dır. Bedri Çakın, iki h a y a t ı teminat altında değildir. F u t - ümit kaynağıdır; fakat profesyonel
tarafın muvafakatiyle hakem seçilmiş- bolü terkettiği zaman toplu bir para futbolcu bir yandan talimatnameye
tir. Fakat oyunu, hakikaten feci alacağı müemmen değildir, bu res­ eklenen yeni hükümlerle, diğer taraf.
şekilde idare etmektedir. O ka­ men teminat altına alınmış ise de tan kulüpler arasındaki hürriyetini
dar ki, bazı Galatasaray hücumla- güvenilecek bir mahiyet taşımamak­ tahdit eden anlaşmalarla amatör fut-
bolculardan daha sağlam bir şekilde
pe

rında, direğe çarpıp gelen topa çıkan tadır. Başka memleketlerde emek
oyuncuya ofsayt çalmakta, sonra da vermiş futbolcular sahadan ayrılır- elleri, kolları bağlı vaziyette bulun-
bunu hentbol diye tevil etmektedir. k e n yalnız kendi k u l ü b ü değil, b ü t ü n maktadır. Transfer temin edildiği
Vaziyet 1-1 dir. kulüpler elbirliği ile o oyuncuya son takdirde de bundan futbolcudan çok,
bir varlık teminine çalışırlar. Bir jü­ kulübü istifade etmektedir.
Bu sırada yeni bir Galatasaray a-
kını olur ve hakem, yanlış şekilde, bile ile, ilerde tutabileceği bir iş için Bu satırlarla profesyonel futbol­
ofsaytla akını durdurur. O zaman, spor sermaye sağlarlar; halbuki bizde böy cuların dertlerine tercüman olmağa
sahalarında görülmemiş — ve görül- le bir anane teessüs etmemiştir ve çalıştık. Onlar için ümit kapısı yi.
memesi gereken — şöyle bir hâdise kulüpler de kasalarım açmazlar. Is- ne de açıktır: profesyonellik henüz
cereyan eder: tikbal bu şekilde karanlıklar içinde emekleme çağında dır ve en iyi şekil­
Galatasarayın antrenörü Gündüz bulunurken, sağlıkları da h e r an teh de tatbiki ise, fikirlerdeki uyanıklık
Kılıç, çok sert bir tavırla sahaya gi- likeye maruzdur. Profesyonellik tali- ile belki de çok kısa bir zamanda
rer ve takım kaptanı Necmi'ye saha- matnamesi. mukaveleli futbolcuların mümkün olacaktır.
dan çekilmelerini söyler. Hakemi pro-
testo için, takım oynamayacaktır. la dolu sol tribünden yükselen "yuha"
dareciler koşuşurlar; Gündüzü ka- Güreş
İ rarından caydırmaya çalışırlar. O-
yunun henüz başıdır, stad kalabalık-
sesleri arasında sahanın kenarındaki
yerine döner ve maç yeniden başlar.
Galatasaray oyunu 2-1 kazanır; a. Şampiyonluğa götüren yol
tır. Bir hâdise çıkabilir. ma bunun yanında kaybettiği, çok asatî yaşı 20 ile 25 arasında olan
Gündüz: daha mühim ve çok daha ağırdır. V bir takım, bize bir dünya şampi-
—"— Oynatmam!" diye ısrar eder. Uzun seneler millî takım kaptanlı- yonluğu hediye etmiş bulunuyor.
Futbolcular, hakem ne yapacaklarını ğı yapmış, gençlere saygı telkin etmiş, 1948 Londra olimpiyatlarından son-
bilmeden dolaşmaktadırlar. ağırbaşlı ve efendi Gündüzün şımarık ra serbest güreşte kazandığımız mev-
Nihayet Gündüz Kılıç yumuşar, o- ve laubali hareketi — sebebi haklı da kiye, Tokyoda son yapılan şampiyona
yunun devamına müsaade eder. olsa — spor işlerimizdeki keşmekeşin ile tekrar ulaştık.
Kendisi de, bizzat Galatasaraylılar- delilinden başka şey değildir. O olimpiyattan sonra, yaşları iler-

32 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


SPOR ALEMİNDE

a
Türk Bekir — İsveçli Berlin
Sporcunun ve idarecinin zaferi
cy
lemiş bazı güreşçilerimizin minderi resin temeli olan K a r a k u c a k güreşle­ sonunda bu kıymetler de kısa bir za-
terkleri, idaresizlikten de gençlerin rine de önem vererek çalışmalarını man sonra saf harici kalırlar ve başa-
yetişmemeleri yüzünden şampiyonluğu buna göre ayarlamayı bilmiştir. rımız gene arızî olabilir. B u n u n için
kaptırdığımız zaman, "alâkalılar" ın Tokyo şampiyonasından evvel, altı de federasyonu şimdiden tedbir almak
ilk aklına gelen, Londra zaferini kü­ ay müddetle y u r d u n muhtelif bölge­ hususunda b ü y ü k vazifeler beklemek­
çümsemek olmuştu. lerinde tertiplediği gurup seçmelerile tedir.
İddiaları şu idi: D ü n y a milletleri, birçok genç kıymetlere şans vermek Vehbi Emrenin bu vazifeleri de ye­
u s u n yıllar açlığa ve sefalete sebebi- suretiyle eskileri de daha fazla çalış­ rine getirmekte muvaffak olacağına
y e t veren bir h a r p t e n henüz çıkmış maya teşvik etmiştir. Ayrıca bu şe-
pe

bulunuyorlardı. Zayıf ve hazırlıksız- kilde bir mesai sonunda tesbit edilen


dılar. Şimdi kendilerini toplamışlar ve milli serbest güreş takımımızın hazır- At Yarışları
şampiyonluklarım geri almışlardır. Ta- lanmasım N u r i Boytorun, Yaşar Do­
biî olan da bu idi; yoksa Londra za- ğu, Saim Arkan gibi üç kıymetli ve Yarış komiserleri
feri değil, O, arızi di. ehliyetli antrenörlere tevdi etmesi çok asıl ki hakemsiz bir müsabaka,
Hele 1952 olimpiyatlarında, gene isabetli ve faydalı olmuştur. Bu üç N hâkimsiz bir mahkeme tasavvur e-
aynı kimselerin beceriksizlik, ihmal ve kıymetli antrenör, güreşçilerimizle da. dilemez, koşular da komisersiz yapıla-
lâkaydileri yüzünden bilinen hezimete ha fazla ilgilenmek suretiyle gençlerin maz. Bir bakıma yarış komiserlerinin
uğramamız sanki tezlerini kuvvetlen­ noksanlarını tamamlamak imkânını el­ vicdanî karar salâhiyetleri diğerlerin-
dirmişti. de etmişlerdir. den daha fazladır. Bu kabil mevkide
Halbuki spor, sporcu k a d a r idareci Tokyoda kazandığımız bu başarı bize bulunan kimselerde adalet mefhumu
de demektir. istikbal için, çok iyi bir m ü j d e . ver- en yüksek derecede olacaktır. Adalet
itekim, efkârı, umumiyenin ve ba­ mektedir. Şampiyonaya katılan takı- bir karakter meselesi olduğundan da.
N sının şiddetli aksülâmeli karşısında mın kadrosundaki elemanlara dikkat ha çok görgü ve bilgiye dayanır. De-
"beceriksiz idareciler" iş başından a- edecek olursak, vasati yaş haddinin mek ki yarış komiserlerinin kendileri­
tıldıktan ve takımımızı zaferlere ka­ 2 0 - 2 5 arasında bulunduğunu görürüz. ne tanınmış büyük salâhiyetlere da-
v u ş t u r m u ş olan Federasyon Reisi Veh­ Demek oluyor ki, kadrodaki ele. yanarak koşuların muhtelif hâdiseleri
bi Emre'ye mevkii iade edildikten manlar hususî hayatlarına itina göste- için kararlar verirken bu işi lâyikı ile
bir sene sonra, sıkı ve muntazam ça­ rirlerse en az 5 - 10 sene daha min­ yapabilmelerinin esası b u d u r .
lışma sayesinde takımımız dünya şam derde kalabileceklerdir. Bu gençler, Ya bizde?! Evet, bizde de komiser-
piyonluğunu Ruslardan geri almış bu­ yılların verdiği tecrübe ve olgunlukla lere aynı salâhiyetler, aynı şekilde ta-
lunuyor. uzun müddet şampiyonluk unvanları­ nınmıştır. F a k a t icraatlar o mertebeyi
Bu suretle iddiaların ne derece nı muhafaza edebileceklerinden serbest katiyen bulamamıştır. Çünkü o h e r
mesnetsiz ve ç ü r ü k olduğu anlaşılmış­ güreş alemindeki âlemdarlığımız daha şeyden evvel bilgi, yarış komiserleri­
tır. senelerce devam edebilir. Aksi halde mizde yoktur.

V
ehbi Emre eskilerden farklı bir zih-
niyetle işi ele alarak yapılacakları
1948 olimpiyadından sonra olduğu gi­
bi, şampiyonluğun verdiği sarhoşluk Ş u Ankara koşularım idare etmek-
le mükellef Tarım Vekâletinin ya-
bir programa bağlamış ve serbest gü- ve rakiplerini küçümsemek gibi haller rış otoritesince, jokey k u l ü b ü n ü n de

AKİS. 5 HAZİRAN 1954 33


SPOR ÂLEMİNDE

Gizli kalmış bir sayfa: 2


Futbolcu alım satımı
Eşfak Aykaç
üneş Kulübü ile ilk resmî teması, ya temasla, cebimden imzalı kâğıdı
G Yusuf Ziya Önişe vâki ziyaretimiz çıkardım ve Yusuf Ziya Beye uzata-
teşkil eder. Kendisinin bizleri gör­ rak:
mek istediği yolundaki emirlerine — Beyefendi, dedim, imzaladığı­
Masör Danyal vasıtasiyle muttali o- mız taahünameyi takdim...
lunca, bir cumartesi günü akşamı, Yusuf Ziya bey, cümlemi tamam-
İş Bankası Yenicemi Şubesine gittik. lamama sıra vermeden:
Yusuf Ziya Bey, mutad nezaket ve — Ha evet, onu sonra konuşuruz,
sevimliliği ile bizleri karşıladı. İşin diyerek, ellerimizi sıktı ve kendimizi
esası ile alâkalı hiçbir şey konuşma­ kapının dışında bulduk.
dık. Esasen pek kısa süren bu ziya­
ret sona erdiği zaman, üçümüz de K an hepimizin beynine çıkmıştı. Bir
taksiye atlâyıp Yeşil Muhallebici-
hayli sukutu hayale uğramış bulunu­ ye geldik. Az evvel yazdığımız kâğıdı
yorduk. Zira, umduğumuz yüz gö- param parça edip attık, Danyala da,
rümlüğü yerine, elimize, birer maro­ Güneşlilerin maksadının bizi bütün
ken kaplı İş Bankası defteri verdi­ İstanbul a ilân ederek, Galatasaray
ler Keyfiyet, Masör Danyala hayli Kulübü içinde yeni karışıklıklar çı­
söylenmemizi tevlit etti. karmak olduğunu, hâdiselerin başka
Ankaradâ yarış seyredenler Bu hâdise üzerinden bir hafta ka türlü tefsir edilemiyeceğini, bütün
Fotoğrafçılar atlara hiç bakmazlar mı? dar bir zaman gelmişti ki, yeni bir hırsımızı akıta akıta, söyledik.
davet daha vâki oldu. Pek yakın o- Bu hiddetle ben çıkıp evime git­
tasvibi ile tâyin edilmiş komiserlere lan şeker bayramının ilk günü, Yu- tim, Haşim ile Bülent' de, akşam ve­
bakalım. suf Ziya Önişi evinde ziyaret edecek rilecek Güneş Kulübü balosuna el­
Prof. Tevfik Başer: Ömrü boyunca tik. Bu sefer, Güneş Kulübüne geçe- bise bulmak için ayrıldılar.
hayvanların sıhhatleriyle alâkalanmış ceğimize dair, yazılı ve imzalı ifede­ Aynı gecenin yarısından çok son-
a
ve çok haklı olarak mesleğinin en lerimiz de isleniyordu. Danyalın de­ ra idi. Defi gam etmek üzere uğradı-
yüksek mertebesine çıkmış bulunan, diğine göre, bunu verecek, ve muka- ğım Tepebaşındaki Garden Barda
bu cidden efendi adamın, yarışlarla bilinde, bayram çocukları misillû se- vakit getirirken, kafamı saran du-
alâkası atçılarla olan münasebetine da- vindirilecektik. manlar arasında, hayal maval, Haşi-
yanır. Kaç senedir İstanbul ve An-
o gün, hiç unutmam, mutad toplan- mi görür gibi oldum. Eliyle işaret
cy
kara yarışlarında başkomiserdir. Bu­ ma yerimiz olan Yeşil Muhalle- ederek, beni çağırıyordu. Yerimden
güne kadar hakikaten mühim, meselâ bicide, üç kafadar ve Danyal gece kalkarak yanına gittim. Koluma gire
şu yazıda zikre değecek kadar mühim bir araya geldik, İstenilen kâğıdı yaz rek tenha bir köşeye sürükledi ve ce-
bir karar verebildiğini bilmiyoruz. dık, müştereken imzaladık ve Yusuf binden bir tomar para çıkararak:
Daima örtbast veya suya, sabuna do- Ziya Beyin ikamet etmekte olduğu, — Al dedi, bu senin payın!
kunmama, eşi dostu gücendirmeme Ayazpaşadaki Üçler apartımanına Kısaca anlattığına göre, akşam
prensibiyle ideal yarış komiseri olu- müteveccihen yola çıktık. Empre­ üstü ayrıldıktan sonra, hâdiseler
namaz, zaryomuz, muhallebicide bizi bek- şöyle inkişaf etmiş: Kıyafet tedariki
Sait Akson: Bilgisi itibariyle mem- liyecekti. zımnında Eşref Şefiğe gitmişler. O-
pe

leketimizde itibar edilen ve yarışlara Hafifçe çaldığımız kapıyı, beyaz nun himmetiyle sırtlarına birer elbi­
karşı babadan kalma bir hevesi bu- önlüklü bir kızcağız açarak buyur se tedarik ettikten sonra, Yusuf Zi­
lunduğu şüphesiz olan bu arkadaş, etti. Pardesüleri çıkarıp salona adı- ya Beye vâki ziyaretin maksadım an-
tam randıman vermektedir. At­ anımızı atmamızla beraber geri çekil- latarak, neticenin umduğumuz gibi
çılık dâvalarında daima kendisine yer memiz bir oldu. Boğaza nazır cephe­ çıkmamasından çok kırıldığımızı
verilmiş, fakat fikirlerini lâyikiyle, e- si boydan boya cam kaplı bu muaz- söylemişler. Eşref Şefik derhal telefo-
şasiyle izah etmekte ve bilhassa karşı- zam salonda kim yoktu Yarabbim?. na sarılmış. Kimlerle konuşmuşsa
sındakileri iknada zayıf kaldığından Galatasaray Kulübünün o zamanki i- konuşmuş ve işin bu safhasını halle-
muvaffak olamamıştır. leri gelenlerinden tutun da, devrin divermiş.
Cemil Akok: Efendi bir adam da- gazetecileri, diğer kulüpler idarecile- Taahhütnameyi yeniden hazırla­
da. Öyle tahmin ediyoruz ki, İstanbul- ne kadar herkes orada idi. mışlar. Benim yerime Bülent imza-
da eski dostlara iş prensibiyle ve ya­ Manidar, müstehzi bir sürü nazar lamış.
nındakilere bakarak gene de iyidir arasında, herkesin elini sıktık ve bir Haşim bana o gece ne verdi, elan
diye komiserliğe getirilmiş, jokey ku­ köşeye çekilerek, suçlulara has o hu- malûmum bulunmuyor. Fakat, saba­
lübünün muhasebecisi de olduktan zursuzlukla, somurtup oturduk. hı, en hovarda ölçülerle Garden Bar.
sonra bu sıfat üzerinde kalmıştır. Fa- Kalabalık çok geçmeden dağıldı. da ettiğim halde, ertesi gün, gene
kat hepsi bir tarafa, jokey kulübünün Salonda yalnız bizler, Eşref Şefik ve pek fukara bir genç sayılmazdım.
muhasebecisi, nasıl yarış komiseri tâ- Yusuf Ziya Bey kalmıştık. undan sonra, uzun müddet zikre
yin edilebiliri Neler konuşuldu, hangi mevzular- B şayan bir hâdise olmadı. Fakat,
Veterinerler gurupu : Tarım Vekâ­ dan bahsedildi, hiç hatırlamıyorum. Yusuf Ziya Beyi ziyaretimizin ferda­
leti organizatörleri, veteriner arkadaş­ Fakat, bildiğim birşey varsa, o da, sı gününden başlayıp gittikçe şümul-
larına yarış yerlerinde iş temin etmek Güneşe geçmemizle ilgili tek kelime lenen bir dedikodu devam edip gidi­
İçin çırpınıp dururlar. Bu arada mev- görüşülmediğidir. yordu. Gerek mektepte, gerek kulüp­
İdi yüksek olanlar komiser tâyin edi­ Nihayet gitmek lâzım geldiğine te çok müşkül bir vaziyet hâsıl olmuş
lir. Veteriner olmakla, koşulardan an- hükmettik. Tam çıkacağımız zaman, tu. Böylece zaman geçti ve Galatasa-
lamak hiçbir zaman aynı şey sayılamı- o ana kadar mevzuubahis etmek ce­ ray lisesinden ayrılmamız lâzım gelen
yacağı için bu zatlar birer kukla gibi saretini gösteremediğimiz esas konu- günler yaklaştı.
vazife görürler.

34 AKİS, 5 HAZİRAN 1954


pe
cy
a
pe
cy
a

You might also like