You are on page 1of 75

AT TERBİYESİ

Yazar: ROBERT WEİR

Tercüme: AYTEKİN TUĞRA YALÇINKAYA


ÂdiyâtSuresi
Bismillâhirrahmânirrâhîm.
Vel'âdiyâti dabhân. Felmûriyâti kadhân. Felmuğîrâti subhân. Feeserne bihî
nek'ân. Fevesatne bihî cem'an. İnnel'insâne lirabbihî lekenûd. Ve innehu'alâ
zâlike leşehîd. Ve innehu lihubbilhayri leşedîd. Efelâ ya'lemü izâ bu'sire mâ
fîlkubur.Ve hussile mâ fîssudûr. İnne rabbehüm bihim yevmeizin lehabîr.

Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Harıl harıl koşanlara,
2. (Nallarıyla) çakarak kıvılcım saçanlara,
3. (Ansızın) sabah baskını yapanlara,
4. Orada tozu dumana katanlara,
5. Derken orada bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin ederim ki ,
6. Şüphesiz insan, Rabbine karşı pek nankördür.
7. Şüphesiz buna kendisi de şahittir ,
8. Ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür.
9. Kabirlerde bulunanların diriltilip dışarı atıldığını düşünmez mi?
10. Ve kalplerde gizlenenler ortaya konduğu zaman ,
11. Şüphesiz Rableri o gün onlardan tamamıyle haberdar
Önsöz

Bu kitapçık, 1891 yılında yazılmış ‘Badminton Library of Sports and


Pastimes’ isimli, atçılığın birçok yönünü ele alan bir kitabın, Robert Weir
tarafından yazılmış; bir atın nasıl terbiye edileceğini anlatan birkaç
bölümünün çevirisini içermektedir.
Üzengiyi ve eyeri icat etmiş ve dünyaya atçılığın ne olduğunu
göstermiş bir milletin evlatları olarak hem de bunlarla her fırsatta hamasi
sözlerle övünmemize rağmen; Ülkemizde atçılığın durumu dendiğinde;
teknolojik ilerlemeye bağlı olarak geleneksel usullerin unutulmuş olması
ve diğer bir çok alanda olduğu gibi atçılığı da Avrupalılardan öğrenmek
gibi acınası bir hal sözkonusudur.
Atçılık yalnız bir atı beslemek ve ondan çeşitli işlerde istifade etmek
değildir, daha çok bunların hangi usullerle yapıldığıyla ilgilidir.
Bu kitapçık atçılığı yahut biniciliği öğrenmek isteyen ve bunu
binicilik okullarından ya da kulüplerinden öğrenme imkanı olmayan yani
kendibaşına bu iş hakkında bilgi sahibi olmaya çalışan yahut köyünde,
kasabasında halihazırda bir ata sahip olarak, babadan gördüğü yöntemlerle
atçılığı devam ettiren insanların istifadesine sunulmuştur.
Şanlı bir atçılık tarihinin mirasçısı olduğumuzu söyleyeceksek atçılık
hakkında hiç olmazsa belli başlı meseleleri Türkçe ifade edebilmemiz
gerekir. Bu sebeple bu kitapçığı, kendi öz binicilik terimlerimizle ve
deyimlerimizle tercüme etmeye gayret ettim. Mesela, bugün Türkiye’de
herkesin bildiği ve kullandığı batı kökenli ‘galop’ yerine aynı manaya
gelen ve binlerce yıldır kullanılan fakat unutulmaya yüz tutmuş ılgarı ve
yine batı kökenli canter’dan devşirme ‘kenter’ yerine eşkini tercih ettim.
Daha açıklayıcı olması için anlatılan konuyla ilgili internette bulduğum
resimlerden faydalandım. Bu çevirinin kendi kültür dünyamızı ve atçılık
tecrübemizi yansıtması için gerekli gayreti gösterdiğime inanıyorum.

Aytekin Tuğra Yalçınkaya


İçindekiler:

Adiyat Suresi

Önsöz

Genç Atın Terbiyesi : 1


Çılbır Çalışması 7
Ata İlk Biniş 18

Binicilik Tavsiyeleri : 22
Bükme yahut Baldıra Yumşatma 27
Geriye Dizginleme 33
Eşkin yahut Toplu Dörtnal 35
Tırıs 41
Engel Atlama 44
Gem Takılması 50
Kapıların Dışına 56
Ilgar 58
Ceza 60

Türk Eyeri Resimleri : 66


GENÇ ATIN TERBİYESİ

Genç bir atla çalışmaya başlanıldığında gözönünde bulundurulması


gereken ilk hususiyetler hayvanın yaşı, kuvveti ve terbiye edilecek halidir
ki önceden nelere alıştırıldığı ve doğal mizacının birleşimidir. Bazı genç
atlar başından itibaren güzel huylu, sakin, zeki ve kendinden beklenileni
yapmaya o kadar hazırdır ki seyisi ona nadiren hata yaptırabilir. Diğerleri
yine tabii olarak sinirli ve kuşkulu, kendisiyle ilgilenirken büyük dikkat
gösterilmeye muhtaç haldedirler.
Başlangıçta en önemli şey atın güvenini kazanmak ve ona zarar
vermeyeceğini anlamasını sağlamak. Yılkı çayırdan yahut harman yerinden
(yahut daha önce nerde idiyse) ilk yakalandığında, başkırdırılması için,
mümkünse geniş tenha bir ahırda kendibaşına bırakılmalı ve ona bakacak
sakin, kararlı bir adam seçilmeli. Bol havalandırması olmalı fakat fazla
yemlenmemeli. Aslında; başlangıçta nadiren pek az tahıl yemeli; bir avuç
dolusu tahıl danesinden ibaret nemli kepeğin içine konduğu kuru ot,
oldukça yeterlidir. Hayvanın beslenmesine muazzam dikkat gösterilmelidir.
İlk yakalandığında bir miktar kuru tahıl yemesine izin verilirse, kesinlikle
eğitimini aksatacak şekilde hasta olur ve çalışmaya başlamak için gerekli
zindeliğe erişinceye kadar bayağı zaman geçer. Atlara elde idman
yaptırılması gerekir bunun içindir ki biraz olsun kondisyona girinceye
kadar hergün kısa bir süre, yalın sade bir başlık yahut burunduruk takılı
halde onu kapalı kapıların dışına, ağılına çıkartın ve atın günlük tahıl iznini
derece derece arttırın. Eğer atınızı çayır, samanlık yahut harman yeri gibi
otu bol yere salıyorsanız yakaladıktan sonra günde bir yahut iki kez hafif
dozda egzersiz tavsiye edilir. Bu zaman zarfında ahır içinde kendine
sezsizce elle dokundurtuyor olmalı ve seyisliğinde bir başlangıç yapılmış
olmalı. Ayağını kaldırmak için teslim etmeye ikna edilmiş olmalı. Eğer
seyis uygun tavır ile işe girişirse nerdeyse bütün atlar kendini elletmeye
izin verir. Fakat ürkütücü, tereddüt ettirici bir tavır ile yapılması birçok
durumda; atı sinirli şüpheci ve sonunda kötü huylu hatta saldırgan
yapabilir.
At yemliğe yahut askıya kısa bağlanmamalı, başı tamamen serbest
olmalı. Genç bir atın ısırma teşebbüsünden fazlaca korkmaya lüzum
yoktur; bu sonradan öğrenilen bir alışkanlıktır ve genelde kötü muamelenin
sonucudur. Eğer tekmelemeye niyetli görünüyorsa bu kusurun işaretini
vermesine sebep olan şeyi yaparak onu rahatsız etmeye devam etmeyin.
Başmevkiine geçin ve size daha fazla alışıncaya kadar orda kalın. Genç bir
atın ilk defa ellenmesinde yol alırken; tabi ki başından ve boynundan
başlayın: Atınızı pohpohlayın; ona el çırpma sesini andıracak şekilde fiske
vurmayın ki bu onu muhtemelen ürkütür. Tüylerini doğru yönde düzeltin
ve onunla konuşmaya devam ederek, yavaşça boynunun ve omuzlarının
altına doğru yakın tarafı boyunca elinizi kaydırın. Eğer fazla aldırış
etmezse, elinizi aşağıya yakın ön ayağına sakin fakat kararlı bir şekilde
kaydırın; çok hafif temasların atı gıdıkladığını rahatsız ettiğini daima
akılda tutun; özellikle alıngan bir mizacı varsa. Bu çeşit şeylerle fazla
canının sıkılmaması gerekir, özellikle bunlara umulduğu üzere; gönülden
katlanmaya niyetli değilse; 10 dakika veya çeyrek saat yeteri uzunluktadır.
Sonra onu yemleyin ve 2-3 saat yahut bir sonraki yem vaktine kadar yalnız
bırakın. Kademe kademe vücudunun ve azalarının her yanını aynı usulle
birinden diğerine geçerek ta ki aldırış etmeyinceye kadar elleyin.
Ön ayağın kaldırılmasında; diz ve toynak arasına at ayağını kaldırsın
diye sertçe vurmaktan kaçının. Bu muhtemelen atı sürçtürecek (dizinin
üzerine indirecektir). Topuğundan ısrarla tutun ve fazla güç kullanmadan
deneyin ve ayağını elinize verdirtin. Dizini büktürmeye izin verirse ilk
sefer için oldukça yeterlidir, yavaşça ayağını yere bırakın, atınızı
pohpohlayın, bir süre için yalnız bırakın. Eğer ayağını elinizde tutmaya
devam etme teşebbüsünde bulunursanız genellikle sizinle kavga etmesine
sebep olursunuz ve gelecek sefer bu alıştırmayı tamamlamak daha fazla
zaman alır. İlk gün yakın ön ayağı denemek yeterlidir. Yapabilirseniz ertesi
gün her iki önayağı da kaldırın. Bir sonraki günde yakın arka ayağı
kaldırın. Burda insanların genelde yaptığı en büyük hata attan çok uzakta
durmaları ve böyle yaparak sıklıkla tepiklenmeleri. Terbiyeci kendini atın
vücuduna bitişik tutmalı ve arka ayaklara uzanabilecek ve yapışıp
tutabilecek kadar yakınında durmalıdır: bu durumda eğer at tekme atarsa,
fazla yaralayamaz; tekme değse bile sadece bir itme olarak hissedilir.
Halbuki uzakta durması durumunda darbenin tüm şiddetine maruz
kalacaktır. Çoğu at arka ayağını kaldırmada önden daha beceriksizdir.
Eminim ki; bunun sebebi birçok durumda ilk deneme yapılırken gösterilen
korkakça tavırlardır. Atın bi yanından öbür yandaki arka ayağı kaldırmak
için de çaba gösterilmemeli. Ata ne yapacaksan yahut ne yapmasını
istiyorsan, ne kadar basit bir yöntem tatbik ederek işe girişirsen o kadar
iyidir, daha büyük bir ihtimalle ne istediğini anlayacak ve yürekten
yapacaktır. Tabi ki; gövdesi ve bacakları iyice ellenilinceye ve at bunlara
aldırış etmez oluncaya dek, ayağın kaldırılmasına teşebbüs edilmemelidir.
Bunların hepsi tek bi kişi tarafından; mümkünse atın terbiyesi boyunca
seyisliğini yapacak, yemleyecek ve hayvanla ilgilenecek kişi tarafından
yapılmalı; akla uygundur ki at ona başkalarından daha arkadaşça bir tavırla
bakmaya eğimli olacaktır.
Bütün bunların üstesinden gelinceye kadar kaç zaman geçer söylemek
imkansız, önceden dediğim gibi; bazı atlar nerdeyse bir günde istekle her
şeyi hallederken, farklı mizaçtaki diğerlerinin ellenmeye tahammül etmesi
en sabırla, yürekten ama azimle muamele edilen haftalara malolabilir. Ne
zaman at ahırda sakince durup, seyislik edilmesine izin verir, ayağını
kaldırtır ve yıkatırsa; eğitiminde hatırı sayılır bir ilerleme yapılmış
demektir. Bu süre içinde atın vücudunda fazla yara varsa 40 boğum kadar
kantaron otu kazanda kaynatılıp suyuyla atın vücudu yıkanır. Bu yaraları
hızla iyileştirecektir.
Nallama bazan o kadar da büyük bir mesele değildir. Aslında tedirgin
olmayacağından emin olana dek; ayağına çekiç vurarak atın terbiyesine
başlamamak, daha iyidir. Bu olayda da yine aynı esas gözönünde tutulmalı:
bir kere tedirgin edilmiş atın güvenini tazelemek, ilk seferde sakince tatbik
edilmiş işten herzaman daha fazla zaman kaybına sebep olur. Ağır işe
koşulmaya başlayana kadar önden nallasan bile arka nalları olmasa daha
iyidir. Genç bir atı nallayacak olan nalbant, oldukça sakin, mesleğinden
adamakıllı anlayan, işine patırtısız bir şekilde girişecek, zamanını verecek
bir adam olmalı. Nalbanta geçen zaman için ödenen fazladan ücret,
sonunda nal başına ödenen ve aceleye getirilmiş işten çok daha ucuz
olacaktır. En küçük bir şüphe bile yoktur ki; ilk seferinde mesleğin yanlış
tatbik edilmesinden çoğu at hayatının geri kalanında zor nallanır. İlk defa
ayağına nal çakılan attan ne beklenildiği konusundaki bilgisizlik yüzünden
sıklıkla at zulüm görür; ama ihtimal; nasıl anlayabilir ki?
Bütün bunlar yapılmışken at ahırında bağlanmaya da alışmış olmalı.
Bu amaçla yaygın kullanılan alınsalıksız deri ahır yularını tavsiye ederim.

Alınsalıksız
Deri Yular

Önceden kullanılmış olan biri tercih edilir, çünkü yumşak ve yenisinden


daha bükülgendir. Alınkayışı olmayan yular çünkü (özellikle sinirli atlarda)
alınkayışı döndüğünde yahut kulağa doğru kaydığında, ki böyle olması
muhtemeldir, son derece rahatsız edicidir. Yuları atın kafasında tutmak
gerçekten gereksizdir. Alınsalığın tavlada ki tek kullanım yeri başlığın eğer
gevşekse geriye kayması ve
yeleye sürtmesini önlemektir.
Bunu önlemek; düşünceme
göre, alınsalığın kulaklara
kayıp atı sinirlendirmesini
önlemekten çok daha önemli
değildir. Önce sadece gün
içinde kısa süre için ve
yaramazlık yapmadığına
bakarak olan biri
yakınındayken bağlı kalmalı.
Muhtemelen tereddüt edecek ve
sınırlanmaktan kurtulmaya çalışacaktır fakat seyisi gönlünü yapmaya
mahir olur ve çok kısa bağlanmaz ise sonunda kendisine kabul ettirecektir.
Atı ahırında bağlamak için kullanılan dizginler deri ya da kendir olmalı.
Zincire kesinlikle karşıyım; çok fazla ses çıkarıp çekingen bir atı
korkutmaya sebebolur. Bunun yanı sıra topuğunu üstüne basarsa, zincir, bir
kural olarak, derinin yahut kendirin yaptığından daha büyük yara yapar.
Ayrıca; bağlamak için geniş ahşap bir kütüğü, ince dökme demir olana
tercih ederim. Bazı genç atlar kütükle oynamayı alışganlık haline getirir ve
sonuç genellikle şişmiş ayak bilekleridir ki ahşap kütük kullanıldığında
olduğunu zannetmiyorum.
Bunların çoğu ahırda yapılmıştı, tayı diğer atlarla beraber kalması için
tavlaya götürün. Başlangıçta onu mümkün mertebe giriş kapısından uzakta,
köşedeki bir odaya koyun; böylece tavlaya giren herkesin önünden
geçmesiyle sinirlenmeyecektir veya daha iyisi ahır odalarının bol olduğunu
farzederek iki yanında birer oda boş bırakarak köşenin yanındaki odaya
koyun. Ümit vaad eden çok sayıda genç süvari atı gördüm ki görünüşçe
berbat halde diğer atla arasında boş oda bırakılmadan ahıra konulmuş;
odanın darlığı yüzünden, iki tarafında ki kazıklara tekme atmayı öğrenmiş,
iç dizini berbat yaralarla kaplamış. Bir at bu çeşit eğlenceler edindiğinde en
kötü tarafı, her vuruşunda ata büyük acı vermesine rağmen bunu yapmaya
inatla devam etmesidir, her nekadar başka bir attan, bir yahut iki oda uzağa
yerleştirsende. Daha önceden ifade edildiği gibi, yapılacak en iyi şey,
başlangıçta her iki tarafında bir boş oda bırakmaktır; yahut oda eksikliği
yüzünden atının bu alışkanlığı kazanmasına izin vermek zorunda
kaldıysan, onu yalnız başına alışkanlığını unutana kadar tekrar tenhada ki
ahırına koy.
Şimdi atın bir yuvarlamayla durabilmeye alıştırılması iyi olur. Genç
atlarda sıklıkla çalışmaya başlamadan önce olan şişkinliği önlemeye
yardım eder ve bundan sonra gelecek olan eyere bir ilk adım olur.
Yuvarlamanın takılmasına büyük özen gösterilmeli. Atın sırtını koruması
için altına yastık yahut bez gibi bişey konulmalı ve üzerine yuvarlama
yavaşça serilmeli serbest uçlarının atın ayaklarına çarpmamasına dikkat
edilmeli, yoksa atın moralini bozması olasıdır. Yuvarlamayı bağlamak için;
bir kişi atın yakın tarafında durmalı, derece derece ve sakince sadece bir
kayış, kafi derecede sıkı tokalanmalı ve sonra diğer kayış aynı uzunlukta
iliklenmeli. Kayışlar sıra ile her seferinde bir delik sıkılaştırılmalı ki at
yuvarlamanın vücudunun etrafında olduğunu hissedebilsin. İlk birkaç gün
kayışları sıkılaştırmaya teşebbüs edilmemelidir. Atın onun takılmasına ve
sonra çıkarılmasına müsaade etmesi yeterlidir. Kuvvetle muhtemeldir ki
genç bir at kendini sıkıca sarılmiş (kolanlanmış) olarak bulduktan sonra
fırlayıp gider. Bu sebepten ne kadar sakin yapılırsa o kadar iyi olur; üzerine
harcanan zaman israf edilmiş sayılmaz.
Eğer at bu işlemden tedirgin olmaya fazlaca eğilimli ise buna tavlada
ısrar etmeyin, fakat okulunda işine başlayana kadar erteleyin. Şimdi atın
ahırında katlanılabilir bir sükunet içinde ve sağlıklı, kondisyonda olduğunu
farzederek; ki bunların hepsi atla başka herhangi bir şey denenmeden önce
şart olmalı, artık at çılbır derslerine başlamalıdır.

resim: çılbır kuşağı, Yuvarlama


(ing: roller)
ÇILBIR ÇALIŞMASI
Birçok binicinin atın çılbırlanması gerektiğine hiç de
inanmadığından sözedilebilir ve gerçekten haklıdırlar; iş düzgünce ve
meseleyi anlayan biri tarafından yapılmadığı takdirde...
Diğer yandan, genç bir at doğru düzgün çılbıra alınırsa, eğitiminin
temelini elde etmiş olur, bundan ötürü toy, zekasız bir hayvandan, endamı
ve yeteneği hangi maksada en fazla yakıştırıldıysa, o alanda; gittikçe
becerikli, zeki bir hizmetkar ve sahibinin arkadaşı olmasına sebebiyet verir.
Tek maksadının zavallı hayvan tamamen tükenene kadar küçük bir daire
etrafında kamçılayarak döndürüp durmak ve sonra üzerine binmek, yahut
bunu yapmaya çalışmak olduğu gibi bir fikre sahipmiş gibi görünen cahil
adamlar tarafından, kırsal kesimde sıklıkla uygulandığını gördüğüm,
çılbırın kötüye kullanımından daha zalimce hiçbir şeyin olamayacağını
düşünüyorum. Hiç şüphe yok ki; yüzlerce genç at bu yolla perişan ediliyor,
onların sahipleride sonuç olarak cılbır çalışmasını yasaklıyorlar hem de
hayvanlarına muntazam muamele edilip edilmediğini ortaya çıkarma
zahmetine asla girmeden, halbuki atları tamamen yetenekli bir adam
tarafından dikkatlice cılbırda idman yaptırılsa ve at olması gerektiğince
derslerinde iyi çalışsa ve gelişse, hüküm bambaşka bir yönde olurdu.
Zannediyorum ki ata başkırdırılması için bir okul (atmeydanı)
mümkündür: ve bu amaçla kullanılan binanın boyutları ve şekli konusunda
söylenecek olan, mekan mevzusu dışında bir mesele yoktur. Bütün askeri
binicilik okulları dikdörtgendir, en iyiside yaklaşık 45x15 metre
ebatlarındadır. Şimdi askeri okulların ebatlarında kusur bulmayacağım;
eminim ki genellikle yerine getirmeleri gereken her amacı üzerinde
muntazaman geliştiremezler. Bununla birlikte: acemi erleri talim ettirmek
yahut askeri bir okulun ihtiyacı olan başka herhangi bir görev için değil de
yalnızca genç atları çalıştırmak amacıyla bir okul inşa edecek olsaydım,
kare şeklinde inşa ederdim. Köşeler birbirinden eşit uzaklıkta olurdu. Kısa
uçlara yeniden gelmeden önce, uzun kenar boyunca ki mesafeyi atların kısa
kenardan üç defa fazla yürümek zorunda olduğu halde; dar sonlarda
birbirine yakın mesafede olan iki dönüş yapmayı zorunlu kılan; uzun
dikdörgen okulun durumunda olmazdı. Ayrıca çılbır sırasında da eğer
meydan kare olursa, at bütün yolu dönerken kenarlardan eşit uzaklıkta
olacağından, uzun ve dar meydanda olduğu gibi, merkezi geçerken ki aynı
savuşma imkanını elde edemez tabi atı çılbıra alırken merkezi tutarsanız.
Kare okulun aleyhine tek bir şey vardır ki çok büyük olmadığı takdirde
yalnız bir at, tek seferde çılbıra alınabilir halbuki uzun dikdörtgen okulda
her biri bir sonda iki at birlikte çılbıra alınabilir. Yine de ben kare okulu
tercih ederim ve eğer yer genişse her iki tarafı 35'er metre uzunlukta inşa
ederdim. İlk dersin yapılacağı gün at; kantarmalı başlıkla birkaç sefer
cılbırda döndürüleceği okuluna sakince getirilmeli, onu mekana biraz
alıştıracak biçimde. Aslında önceki günlük idmanlarında birkaç kez oranın
etrafınca döndürülmüş olsa daha iyi olurdu. Daha sonra çılbır edileceği
dairenin merkezine getirilmeli. Çılbır burunduruğu atın kafasına sade
başlıkla aynı usulle takılır ama merkez ve alt kayışları kopçalanmadan
önce, daha önce takılmış olan biniş başlığının yanak bölümlerinin altından
geçirilmelidir.

Resim: idman başlığı, çılbır başlığı yahut burunduruk (ing: cavesson)

İdman başlığının sabitlenmesine gelince: burun deliğinin yaklaşık 10


cm üzerinde konumlanmalı; eğer daha yüksek olursa gücünü kaybeder ve
daha alçakta olursa solunum; ihtimal etkilenir ve aslında gerektiğinden
fazla atı acıtmadan ve sinirlendirmeden yeterince sıkı bağlanmalı ki atın
duraksaması durumunda (yuların çekilmesiyle) kulaklarının üzerinden
çekmiş olmakta bir tehlike olmasın. Üç kayışın tepesi boğazkayışı gibi etki
eder ve küçük başları olan soylu atlarda daha önce belirtilen zarardan
korunmak için kararınca sıkı bağlanması gerekir. Ortadaki, üç kayıştan en
sıkı bağlanması gerekenidir ki başlığı atın kafasında düz tutsun. Atı sola
doğru çılbır ettiğini ve atın senden kurtulmaya çalıştığını farzedersek; eğer
merkez kayışı çok gevşek olursa, öbür taraftaki yanak kayışı atın gözüne
doğru kayacaktır. Üç kayıştan alttaki, idman başlığını yerinde tutmaya
yardım eder fakat kısmen dizginlemeyle aynı tarzda olacak şekilde çok sıkı
olmamalıdır. İdman başlığının atın kafasına takılmasında; başlığı
gereğinden fazla rahatsız edici etmemek için dikkat gösterilmeli, yelesi ve
perçemi düzgünce altından çıkarılmalı ve cılbırbaşlığı ile altındaki
kantarmalı başlığın alın kayışları uygun şekilde kulağın altında olmalı.

resim:
anahtarlı ağız kantarma

Genç atın terbiyesi için en iyi kantarma çeşiti sıradan, düz, anahtarlı,
ağız kantarmadır. Kullanılan kantarmaların çoğunun kusuru ağızlıkta
yeterince uzun olmamalarıdır. Doğru uzunluk; biniş sırasında, ağızdaki
dilimler boyunca güzel ve uzun bir çekişe izin vermesi amacıyla yaklaşık
20 cm'dir. Bununla birlikte çılbır çalışmasında; eğer yeteri uzunluktaysa
kantarmanın yanlarda, çılbır başlığının burun bölümünün altına takılması
muhtemel değildir. Bu takılma çok kısa olduğunda ortaya çıkar. Tabi ki dar
ağzı olan soylu atlarda daha kısaları yapılabilir, fakat bu uzunluk genelde
gerekenidir ve yarım santim kısa olmasındansa 2 santim uzun olması daha
iyidir. Kantarmanın ağızlık kısmının çok ince olmasıda yine yanlıştır; 6,5
cm kadar yuvarlak olmalıdır. Kantarma, atın ağzının köşelerini
buruşturmayacak kadar alçakta olmalıdır ve anahtarlar, atı onlarla
oynamaya cesaretlendirecek şekilde hemen hemen alt dişe değmelidir.
Çılbırbaşlığı ve kantarmanın düzgünce takılmış olmasıyla; yuvarlama da
artık takılabilir ve merkezden eşit uzaklıkta her iki yanında, kenar
dizginlerinin iliklenebileceği birer toka olmalıdır, ayrıca üstte, tokaların
arasında yarıyolda, ortada bir de çengel bulunmalıdır ki kantarmanın
dizginleri bağlanabilsin. Sadece yerinde duracak kadar sıkı bağlanması
gereken yuvarlamanın altına, atın sırtına bir eyeraltı keçesi (terlik,
yağırlık), katlanmış kilim yahut battaniye yerleştirilmelidir; tavlada olduğu
gibi burda da yuvarlamanın yerleştirilmesinde gerekli özenin gösterildiği
aynı yöntem geçerlidir, özellikle at yuvarlamayla durmaya
alıştırılamadıysa. Kenar dizginleri şimdi kantarma halkasına takılmalıdır
fakat bunu yaparken ata kendini taşıtmaya teşebbüs edilmemelidir.
Hususiyetle belirtilmeli ki atın bu derslerde ileri gitmesini isteyeceksiniz
fakat başı sınırlanmışsa, büyük ihtimalle yapmayacaktır. Dizginler bu
yüzden her iki tarafta eşit uzunlukta olmalı, ama oldukça gevşek, aslında
bütün uzunluğunca yuvarlamanın tepesinde sabitlenmiş olan kantarmanın
dizginleriyle aynı uzunlukta olmalı. Başlarken çok sıkı olacağına, birkaç
gün tamamen dizginlerden vazgeçilip çıkarılsa ve yalnız çılbır
burunduruğu kullanılsa daha iyi olur.

Bütün donanımın giydirilmesi ve çılbır çalışması için iki adam gereklidir,


ama önümüzde yapılacak daha çok iş var; alışkın olmayan bir atla bir şey
yapmak istediğinde ne kadar az insan olursa o kadar iyi olur. Bir adam onu
tutmaya öbürü donanımı yerleştirmeye oldukça yeterlidir. En önemlisi; atın
terbiyesinde kullanılan bütün donanım, mümkün olan en iyi çalışma
durumunda tutulmalıdır. Deriler sık sık iyice yağlanarak bükülgenliği
arttırılmalı, böylece kolay ve düzgün çalışmaları sağlanmalı. Kayışı;
koyvermek yahut toplamak isterken, takılı bulmak ve yalnız silkelemeyle
çözülebilmesi en münasip olmayan durumdur, çoğu zaman atı
heyecanlandırır hem de tam sen onu özellikle sakin tutmak isterken. Atı
tutan kişi atın yakın tarafında (atın arkasından bakıldığında solunda)
durmalıdır takriben atın başıyla aynı çizgi üzerinde yani sol önünde
olmalıdır; burunduruk dizginlerinin boş ucu, artan kısmıyla beraber sol
elinde sarılmış olarak durmalı, atı; dizginlerin bağlanması gereken idman
başlığının merkez halkasından (yakın tarafın halkasına değil) yaklaşık 45
cm uzağından sağ elinde tutmalı. Donanımı giydirecek kişi işine sakince
girişmeli, atın bi tarafından öbürüne geçmesi gerektiğinde, daima atı tutan
kişinin çevresinden atın önünden geçmelidir, arkasından asla.
Bunların hepsi yapılır yapılmaz at derhal ileriye başçekilmemelidir, bir
kaç dakika durmasına izin verilmeli, pohpohlanmalı ve sonra herşeyin
yolunda olduğuna tamamen ikna olduğunda, atı birkaç adım ileri yürüt,
durdur, sonra başladığın yere; dairenin merkezine geri getir. Atı yine 1-2 dk
durdur, sonra tekrar sakince ileri yürüt, takip etmeye eğilimli olmayan atın
başçekilmesinden anlaşılması gereken şudur: adam arkasına dönmemeli ve
geriye doğru yürümemeli ve sürekli atın gözünün içine bakarak onu
ardınca çekmeye çalışmamalı fakat hoşnutlukla ikna ederek atı yanında
yürütmeye çalışmalıdır. Dönüp ata bakılırsa kuvvetle muhtemeldir ki at
yürümemeye inat eder.
Şimdi at daire etrafınca birkaç kez sürülmeli ve atın şimdiye dek
çalıştırıldığı her şeye, yakın tarafından başlanmasının bir gelenek haline
geldiği üzre, sola doğru sürülmeli ki süren adam hala atın yakın tarafında
bulunmuş olsun. Öbür adam kısa mesafe arkadan atı takip etmeli, atla
tamamen aynı yere basarak değil ama sol arkasından devam ederek, ve
eğer at durmaya niyet ederse ona elini göstermeli ve ya gerekirse kamçıyı.
Dairesel olarak yürürken, atı süren kişi kademe kademe biraz daha fazla
dizgini ata vermelidir. Atın yürüdüğü daireyi hep aynı büyüklükte tutarak,
fakat kendi yürüdüğü daireyi küçülterek, böylece attan biraz uzağa kaçar,
ama kendi yönünü atın omzuyla mümkün olduğunca bir çizgi üzerinde
tutmalı ve sonra at hoşça yürekten yürüyorsa, sakince tırısa teşvik
edilebilir. Kamçılı adam gerektiğinde kamçısını göstererek atı dairenin
tamamen dışında tutmalıdır. At adımını artırdıkça, dizgini tutan adam
kendini hayvanın omzuyla bir hizada tutmak için biraz daha hızlı yürümek
zorundadır; ama asla genelde yapıldığı gibi hareketsiz durup ata kendi
etrafında bir daire çizdirerek yahut çizmesini bekleyerek, yahut neye
meyilliyse onu yapmasına göz yumarak değil. Daire etrafında birkaç devir
tırısta, sonra yürüme başlangıçta yeterlidir. Fakat atı tırıstan yürüyüşe
geçirirken, dizginlerinden çekmeyi denemeyin; eğer yaparsanız sadece
başını sola doğru çekmiş olursunuz, tabi sağrısıda sağa doğru gider ve sen
de ata daha ilk derste bir şekil verme fırsatını kaybedersin.
Onu durdurmak için, çılbır başlığının ipini hafifçe salla ve uzun, teskin
edici bir sesle şu sözü söyle '' Y-Ü-R-Ü! '' , dizgini kısaltmaktansa birazcık
daha ver, kısa süre içinde ondan neyi beklediğini anlayacak ve yapacaktır,
sonra o yürürken, azar azar dizgini sol eline yine kangal halinde sar ve
onu kendine doğru çağır. İlk seferde seni anlamayabilir ve durdurmak için
öbür tarafına doğru hareket etme yardımını almak gerekli olabilir, sonra
ona doğru yürümende gerekebilir ama tam birkaç dersten sonra, çağrıldığı
vakit gelmeye ancak hazır halde olacaktır. Atı merkeze götürdüğünde onu
pohpohla, bir iki dakika durmasına izin verdikten sonra birkaç kez daire
etrafında sağa doğru sür. Şimdiye kadar at hep yakın taraftan sürülmeye
alışık olduğundan, bu yönde diğeri gibi gitmeye çokta hazır olmayacağının
kabulü makuldür; ama genelde biraz dil döküp ikna edilerek ondan ne
istediğini çabucak anlayacak hale gelecektir ve sola sürüldüğü gibi sağada
sürülecektir. İlk gün idare eder şekilde yürümezse, sabırsız olmayın;
muhtemelen sonrakinde daha uysal olacaktır. Yol etrafınca kendisi
tatminkar şekilde yürümedikçe, onu tırısa teşfik etmeyin yahut dizgini
fazlaca veripte attan çok uzağa kaçmayın, veya at sol dizgine dönmek için
sık sık kendi sağına dönmeye çalışacaktır. İlk birkaç ders tümüyle 20
dakikadan fazla sürmemelidir. Atınızı pohpohlayın, donanımı çıkarın, kısa
süre hava alması için bırakın ve sonra ahırına gönderin. Çılbır dizgini
dokuma kement olmalıdır, böylesi adi bir halattan daha hafiftir ve kangal
şeklinde sarılması daha kolaydır. Yaklaşık 14 metre uzunlukta olmalıdır.
Ertesi gün büyük ihtimalle atı derslerini yapmaya daha istekli
bulacaksınız ve kendinden talep edileni daha iyi anlayacaktır. At aceleye
getirilmemeli ve fazla hızlı gitmeye çalışırsa, kenar dizginleri biraz
kısaltılabilir. Fakat bir kural olarak görülecektir ki; onunla konuşarak
teskin etmek ve kamçıyı sakin tutmak, muntazam ve daimi adımlara atı
mecbur etmenin en iyi bir vasıtasıdır. Aslında, az bir dersten sonra
yürümeyi ve tırısı derhal öğrenecektir. Her şeyden önce, öğrencinizi
inciten, çılbırbaşlığı dizginini aniden çekmekten sakının. Başlangıçta esas
amaç; atı sakin ve kararlı bir tırısta yürütmek ve onu kendinden iyice
uzakta tutmaktır çünkü çok dar bir dairede atın çılbırlanması; iç ayaklara
çok fazla ağırlık binmek suretiyle atı fazlaca incitir. Yaklaşık 40-45 metre
çevresi olan bir daire en iyisidir, eğer meydanın genişliği müsait ise.
Dizgini elinde tutan adam dahi küçük bir daireyi yürümeli, herzaman
dikkatini, ata ve kendi yönünü atın omzuyla bir hizada tutmaya vererek;
kamçılı adam daha büyük bir daire yürümelidir; sola çılbır edilirken
kamçıyı sağ elinde ve sağa çılbır ederken sol elde tutarak. Bir kamçının
çılbır çalışmasında düzgünce kullanılması çoğu insanın düşündüğünden
daha fazla maharet gerektirir; nerdeyse her zaman hareket halinde
tutulmalı, gerektiğinden fazla ses çıkarmadan nazikçe kullanılmalı. Eğer at
miskinlik etmeye eğilim gösterirse ve adımlarını yavaşlatırsa yahut
durmaya çalışırsa, kamçı arkadan gösterilmeli ki kendini işe versin yahut
kurnazlık eder ve etrafına alakadar olmazsa, kamçıyla kolanın arkasından
hafifçe dokunulmalıdır. Eğer daireyi kesmeye niyet ederse, atı dışarda
tutmak için kamçı daha önden gösterilmeli bunun için adam çılbır
dizginine yakın durmalı ve gerektiği şekilde kamçıyı yukardan yahut
aşağıdan göstermelidir. At adımlarını aceleye getirirse, kamçı sakin,
gürültüsüz tutulmalı, kamçı darbeleriyle yürünen alan boyunca atın izi
sürülerek. Fakat ilk birkaç dersten sonra çoğu atta, kamçının sakince
nerdeyse sürekli hareket eder halde tutulması gerekli bulunacaktır.
Atın yuvarlamada derslerini sakince yaptığını farzedersek, şimdi
eyerlenmelidir. Bunu yapmanın en iyi yeri okulunda derslerinin bir kısmını
yaptıktan sonradır. Eyerlemeye yuvarlamanın takılmasıyla aynı usulle
girişilmelidir. Eğer at yuvarlamada işine gönülden katlandıysa
eyerlenmesinde de genelde büyük mesele çıkartmaz. Bütün atların eyeri
sırtının aynı kısmında taşıyacağını düşünmek yanlıştır. Süvari birliğinde
erlere öğretilir ki; ön tarafında omzun hareketinin arkasında, el genişliğince
boşluk olmalı ve hiç şüphe yok ki, bu binit atların çoğu için makuldür; ama
farzı muhal eyerleyeceğin genç bir atın karnı fıçı şeklinde şişkin; eğer eyeri
doğru yere koyarsan, at 100 metre gitmeden öne doğru kayar ve kolan çok
gevşer, bu yüzden en iyisi, her şeyden önce, atın sırtında tabii yapısıyla
eyeri büyük ihtimalle taşıyacağı yere koymaktır ve kolanı sadece eyeri
orda tutmaya yetecek kadar sıkmaktır. Üzengi kayışı ve demiri eyerden
tamamen çıkarılmalı ve atın sırtına binmeye hazır olana kadar
takılmamalıdır. Üzengi demirinin sallanması ve attığı her adımda atın
dirseğine çarpması kötü olur, ve onları sıkılaştırsan bile herzaman aşağı
kayması muhtemeldir yani düşünceme göre başlangıçta ne olursa olsun en
iyisi, çıkarılmalıdır.
Eyerle birlikte kuskunda kullanılacaksa; takacak
adam attan fazla uzak durmamalıdır aksi takdirde arka
ayağın kaldırılmasında gözönünde bulundurulması
gerektiği şekilde; kendini tekmeletmesi olasıdır, atı
zapteden kişi atın kafasını biraz sola bükerek tutmalı;
böylece tekme atması durumunda sağrısını sağa doğru
fırlatır. Kuskunun yakın tarafta kuyruk kökünün
yakınında bir tokası olmalı böylece daha kolay
bağlanabilir. Kuyruk tüylerden çekilerek kaldırılmamalı,
sağ el kuyruk kökü altına yerleştirilmeli ve kuyruk bu
yolla kaldırılmalı, kuskun altına sol elle yerleştirilmeli ve
kopçalanmalı fakat kopça bağlanmadan önce iki tarafta
kuyruk tüyünün olmadığına bakılması gerekir. Sonra
kuyruğu yine sakince aşağı bırakın. Kuskunun çok uzun
olması bir hatadır, çünkü at kuyruğunu salladığında,
kuyruk tüyünü altına sokma ihtimali, düzgünce yerleştirilmiş bir
kuskundakinden çok daha fazladır ve bu, kuskunun çok kısa olması
durumundakinden daha büyük ihtimalle, atı tekme attırmaya sebep
olacaktır. Yerine münasip şekilde oturtulduğunda; kuskun, elinizi atın
sağrısında altına sokmaya izin vermelidir. Uzunluk kuskun giydirilmeden
önce epey yakın şekilde ölçülebilir böylece sonradan fazla bir tadilat
gerekmez. Bir ata binicilik amaçlı bir kuskun takılacağını düşünemiyorum,
fakat ağır işe koşulması durumunda buna da alışık olmalıdır.
Yuvarlama eyer üzerine takılmalı, kenar dizginleri önce ki gibi, aynı
yöntemle bağlanmalı, aynı ders tekrarlanmalı. At geliştikçe kenar dizginleri
derece derece her ders kısaltılmalı böylece ata kantarmayı ve ağzını
tutmayı öğretmiş oluruz fakat atı kafasını taşımasını istediğiniz bir
pozisyonda bağlamaya teşebbüs edilmemelidir. Dizginler atın ağzını
hissetmeye yetecek kadar kısa olmalı ve işine devam ettirilmelidir ki
kantarmaya yaslanmasına izin vermek olmaz. Her çılbır dersinden sonra at,
dairenin merkezine getirildiğinde, 4 ayağın her biri üzerine basarak
dikdörtgen şeklinde durdurulmalı, iki yana azıcık bükülmeli ve ayrıca işi
bitmeden önce bir yahut iki adım geriye yürütülmeli.
Genç atların çılbıra alınmasında çatalağaçların çok büyük faydası
vardır, özellikle yuvarlamada kendilerini düzgün bir pozisyonda
taşıyamayan atlara. Kenar dizginlerinin bağlanabilmesi için farklı
yüksekliklerde kopçaları olan, tahtadan yapılan çatalağaçlar tercih edilir. At
daha iyi çalıştırılır ve kauçuktan yahut sünebilecek başka herhangi bir
malzemeden yapılmış olanda verdiği sonuçtan; ki at bunlarda burnuyla
çektirerek dizgini istediği kadar uzatabilir, halbuki eski ahşap ve deri
kullanıldığında bunları sündüremeyeceğinden, böyle olduğunu anlayınca
da, daha iyi ilerleme sağlanır. Tabi anlaşılacaktır ki; at sanki bir kusuru
varmış da cendereye koyarmış gibi bağlanılmayacak; özellikle uyuşuk bir
tabiatı varsa, bu durumda sırf kantarmaya dayanır ve hiç iyi yapmaz...
Eğer at, başını çok yüksekte ve burnunu ilerde tutuyorsa, dizginler
alçakta bağlanmalı fakat çoğu vakada cılız genç atlar boyunlarını çok
alçakta taşımaya eğilimlidirler, bu durumda dizginler yükseğerek
bağlanmalı ama herzaman akılda tutulmalıdır ki ata, oraya öylece
bağlayarak, düzgün pozisyonda kendini taşıtmayacaksınız.
İç dizgin diğerinden biraz kısa olmalı ki hayvanı çalıştırdığımız tarafa
biraz bükdürmeyi deneyelim. Çatalağaçta iki çift dizgin kullanılmasının,
çılbır çalışmasında başını dışarıya kaçırmaya çalışan atlarda çok işe
yaradığı görülecektir. Biri sadece bir çift dizgin kullanılıyor olduğu
durumda bağlanacağından biraz yukarıya ve öbürü epeyce aşağıya bağlanır
böylece dizginler çok kısalaştırılmadan, at pekala zahmetten kaçamayacak
ve hemen hemen başını gereken pozisyona getirmeye ve kendi kendine
geme alışmaya zorlanır, henüz orda bağlı değil. Fazla sonuç elde
edilemeyen at için, gün boyunca bir ya da iki saat ahırında dönüp
dolaşırken, çatalağaca bağlanması güzel bir şeydir tabi, fakat uygulaması
yaygın olan, resimde görüldüğü şekliyle bir hatadır; kantarmayı ve çatalları
tak, kenar dizginlerini kopçala ve işini yapması için atı kendibaşına bırak.
Meslekten anlayan biri yanında durmalıdır ve vaziyete uygun olarak;
üzerine yaslanmaya eğilimliyse ağzındaki kantarmanın yerini değiştirerek
(yuvarlama halkalarına ve çatalağaca bağlı dizginleri gevşeterek) ve dört
ayağının herbiri üzerinde dikdörtgen şeklinde durdurarak, atı çalışmaya
devam ettirmelidir, bunu yaparken;(resimdeki gibi) üç ayağının üzerinde
ağırlığını taşımasına ve kantarmaya yaslanıp uyuklamasına asla izin
verilmemelidir.
Gelişme göstermeyen atlarda çabuk cevap veren başka bir usulde kenar
dizginlerine bağlanacak olan bir düz kantarmayı takmak ve aynı zamanda
dizginsiz serbest duran ağızlama kantarmayı da takmaktır böylece
anahtarlar atın alt dişlerine ulaşır. Bu genelde atı onlarla oynamaya ve
kendini geme alıştırmaya teşvik edici bir etkiye sahiptir.

Düz
Kantarma

Ata kendini düzgün bir şekil ile taşıttırılmasında, çok dikkat edilmesi
gerekir; bundan doğruca anlaşılan odur ki; bazı atlar tabii olarak iyi
şekillenmiştir.Tabiatın çokta cömert davranmadığı diğerlerinin şekli ise,
kendilerini düzgünce taşımayı çok ağrı verici kılmaktadır ve eğer
birdenbire doğal olmayan bir duruşa zorlanırlarsa, kızmalarına çokta
şaşırmamak gerekir halbuki her seferinde biraz daha fazlası istense,
sonunda gerekli olanı yapmaya sıklıkla ulaşacaktır.Öyle atlarda var ki; çok
kötü şekil ve yapılarından dolayı, asla yeterince iyileştirilemeyeceklerdir,
böylesi hakkında da sadece denilebilir ki: onların yeri eyer altı değildir.
Şimdi atın çılbır çalışmasında işini oldukça iyi yaptığını; bu demektir
ki, vücud azalarını rahatça kullandığı, iki yana düzgün, devamlı kararda
tırısa kalktığını, gerektiğinde yürüdüğünü, kendini düzgün duruşuyla
oldukça iyi taşıdığını ve sinirlilik belirtisi göstermediğini farzedersek: at
sırtına binilmeye uygundur.
ATA İLK BİNİŞ

Genç atın üzerine ilk defa; çılbır çalışmasında her zaman ki dersini
yaptıktan sonra çıkılmalıdır. Dairenin merkezine getirilmeli, çatalağaç
yahut yuvarlama çıkarılmalı -bu esnada öğrencinin pohpohlanılması- ve
üzengilerin aşağı salınması (bir iki gün önceden eyere takılmalıydı ama
sabitlenmiş olarak) Kolana da bakılmalı; büyük ihtimalle bir delik
daraltılması gerekecek. Atın üstüne çıkacak kişi mahmuzsuz olmalıdır; ne
kadar iyi bir binici olduğu hiç farketmez. Ata binildiğinde herhangi birşey
yapması durumunda adamın kısmen oturuşunu çözecek ve mahmuzlarıyla
ata sarılacak biçimde, mahmuzla kazara vurulabilecek bir tekme kuvvetle
muhtemeldir ki, atı acıdan mahvedecek ve aynı zamanda şımartacak yahut
ne olursa olsun kayda değer bir zaman derslerinde ilerlemesini
önleyecektir. At kamçıyı da istemez; kamçı atı sadece korkutabilir. Birkaç
gün, atın tavlaya gönderilmesinden önce, yakın taraf üzengisi aşağı
salındıktan sonra, üzengi kayışının yüksek yerinden tutarak ve çekerek,
aniden çekerek silkelemeden hafifçe bir ağırlık taşıtılmalı ve eğer at buna
pekala dayandıysa, eli üzengi demirine yerleştirerek ve yakın tarafta
ağırlığa biraz alıştıracak şekilde bastırılmalıdır. Eğer at fazla sinirlilik
gösterirse -atın yularını tutan bunu en iyi değerlendirecek kişidir- başka
nedenlerle ihtiyacı olmasa bile sırtında bişey olmasına alıştıracak biçimde
birkaç sefer çatalağaç takılmalıydı.
Ata ilk defa binileceğinde fazladan bir adam gerekir; atın ön ayağıyla
bir çizgi üzerinde atın öte tarafında (ölü taraf) durmalı, sağ eliyle kantarma
başlığının yanak kayışından tutmalı (dizginlerden değil), sol eliyle üzengi
kayışının yüksek yerinden tutmalı ve ata çıkacak olan kişinin ağırlığı yakın
taraf üzengisine bindiğinde eyerin yakın tarafa yatmasını önlemek için kafi
bir ağırlığı taşıtacak şekilde bastırmalı. Atı çılbır başlığı dizginleriyle
zapteden kişi, atın üzerine çıkılırken doğrudan atın önünde durmamalı eğer
durursa; ve at öne doğru ani bir fırlama yaparsa, adam çok güzel bir, yere
devrilme fırsatını elde eder, yani atın sol önünde durmalı ve çılbır
çalışmasında ki ilk dersine hazırlanırken ki usulle dizginleri tutmalıdır. Ata
dikkatle bakmalı, eğer işinden tamamen anlıyorsa, hayvanın herhangi bir
sakarlığa yol açıp açmayacağını, birçok durumda muhtemelen ne
yapacağını söyleyebilmelidir.Atın üstüne çıkacak adam emirleri ondan
almalıdır ve emirler oldukça alçak seste fısıldayarak verilmelidir. Acele
yahut tereddüte benzer herşeyden hususiyetle kaçınılacak.Atın üstüne
çıkacak kişi üzengi uzunluğunu koluyla ölçebilir, böylece sonradan bir
değişiklik gerekmez.Atı pohpohladıktan -bile bile belirtilen ve tekrarlanan
bir husus olarak- sonra kendi topukları atınkinden 1,5 ayak uzakta olacak
şekilde, atın ön ayaklarıyla aynı hizaya geçmelidir ve sol eliyle atın ağzını
hissetmeyecek şekilde kantarma dizginlerini tutmalı, sonra avuç içi
boyunca dizginlerle beraber yelenin güzel bir buklesini sıkıca kavramalı,
başparmağın etrafında kıvırdıktan sonra üzengiyi sessizce tutmalı bir
dakika beklemeli. Adam; tabi anlaşılacak ki; bacakları yeterince uzun, sağ
ayağı yerde kararlı ve sıkı dururken, sıçramadan sol ayağını kaldırmasını
ve üzengiye yerleştirmesini mümkün kılacak kadar yeteri esneklikte biri,
dizini sıkıca eyer kanatlarının ortasına yerleştirmek zorundadır: ayağın
burnuyla atın karnına hiçbir şekilde dokunmamamak için diz iyice
bükülmüş olarak, sağ elini sessizce eyer kaşına taşır, sıkıca tutar ve orda
yeniden ara verir. İdman başlığı dizgini ile atı tutan adam devam etmek için
güvenli olup olmadığını diğer ikisinden daha iyi söyleyebilecektir ve eğer
bir şüphesi varsa yumşakça aşağıya inmesini söylemelidir; ayak üzengiden
sessizce çıkarılmalıdır, eller yeleyi ve eyer kaşını bırakır. At önceki gibi
başlamak üzere bir süre bekletilir. Atın uysal olduğunu farzedersek ve
umut verici bir şekilde sözümüz 'ç-ı-k' olsaydı, atın üstüne çıkmakta olan
kişi sessizce ve azar azar kendini üzengi üstünde yükseltirdi. At her ne
kadar sakinmiş gibi görünsede, adamın hiçbir şekilde atın üstüne birden
çıkıverme serbestisi yoktur. Fakat iki eli ile sürekli kendini (öbür taraftaki
adam öte tarafın üzengi kayışına asılarak eyeri atın sırtında dik tutarken)
yukarı çekmeli ve dizini eyer kanadına sıkıca basılı tutarak sağ ayağın üstü
sola eşit olana kadar, vücut nerdeyse dik olacak şekilde kendini yukarıya
kaldırmalı ve sonra emir için yine durmalı. Eğer bi şüphe varsa, 'i-n!'
denilmiştir, ve sağ ayak yere tekrar basana kadar yavaşça vücudunu aşağı
indirecektir ama herşey memnuniyet verici bir şekilde gerçekleşmişse, emir
'b-i-n' olacak, sağ bacağını dokunmamaya dikkat ederek sağrı üzerinden
geçirir, ve aynı anda sağ elini eyerin ön kaşına yerleştirir ki eyere yavaşça
oturmuş olur.Ölü taraftaki adam sağ ayağın üzengiye sokulmasına yardım
eder. Eyere oturunca; her iki eline bir dizgin aldıktan sonra, tamamen
hareketsiz oturmak zorundadır, hayvanın üzerinde çok az bir kontrolü
olduğunu hatırında tutarak ve kendini bütünüyle çılbır başlığının
dizginlerini tutan adamın eline bırakarak. Üçüncü adam atın başından
ayrılabilir, atı çılbır başlığının dizginlerini tutan adamın ellerine bırakarak;
ki o da ata laf etmeli, çılbıra başladığı zaman kullandığı yatıştırıcı ses
tonuyla atı pohpohlamalıdır: doğru kullanıldığında adamın sesinin, çoğu
insanın farkında olduğundan bir hayli fazla etkisi vardır ve Köroğlu'nun
kırata söylediği güzellemeler düşünüldüğünde atçılığımızda bunun en
güzel misalleri var;
Alma gözlü, kız perçemli kırat!
Atı yedecek yani başçekecek kişi uyanık olmak zorunda, eğer at aniden
ileri sıçramaya teşebbüs ederse, yuların zamanında yukarı doğru keskince
çekilmesi çoğu vakada atı durduracaktır, fakat adam hazırlıksız
yakalanırsa, at başlangıcı yapar ve başını ön ayaklarının arasına alırsa;
kolayca kaldırılamaz ve genelde bu durum binici için acıyla sonlanır ve
suçun atta olduğu söylenebilir mi? Eğer atın üzerine ilk çıkıldığında geriye
koşmaya eğilimli ise, yine üçüncü bir kişinin, atın arkasına geçip devam
ettirilmesinde yardımı olabilir.

Atın bu çileli sınava sukunetle boyun eğdiğini farzederek; binildikten


sonra, birkaç dakika tamamen sakince durmasına izin verilmeli, ve bir kez
daha pohpohlanmalı. Sonra birkaç adım ileri güdülmeli. Eğer hoşça
yürürse, durdurun ve yine pohpohlayın. Olasıdır ki; mükemmel bir
sükunetle üzerine çıkılmasına izin verdiği halde, tek bir adımı başarması
için dünyanın dilini dökseniz gene de ikna olmaz.Bu durumda sakince sola
doğru döndürerek ve sonra bu yöne başçekerek bazen istediğinizi elde
edersiniz, fakat şunun da hatırda tutulması iyi olur ki, bir at yenice
binilmesinin ardından hareket etmeyi inatla reddediyorsa, yürümeye karar
verdikten sonra, sıklıkla beklenildiğinden daha çabuk hareket eder.
Sırtında uzun süre ağırlı taşıttırılarak çok fazla yorulmamalı. Bir kaç
dakika yeterlidir ve sonra üzerinden inilmeli. Üzerine çıkarken gösterilen
özenin aynısı inerken de gösterilmeli; vücud yere alçalırken sol ayak burnu
ile karnına dokunmaktan özellikle kaçınılmalı. Eğer binici atı bu şekilde
yaygaraya verirse; aynen üzerine çıkarken olduğu gibi atın yaramazlık
yapması olasıdır.Tabi ki bu tamamen atın mizacına ve bazı şeylerin nasıl
bir tavırla gerçekleştiğine bağlıdır; her şey bir günde yapılmış olsa
bile.Sinirli atlar genelde özel bir sabır ve özen gerektirirler, birkaç fazladan
ders isteyebilirler, fakat daha emin olunabilecek hiçbir şey yoktur ki acele
ettirmek yapılabilecek muhtemel en büyük hatadır. Binilirken ve inilirken
atı sakin tutmak en gerekli bir tavırdır. Ata başkırdırmanın bu en önemli
bölümüne azami çaba ve sabır gösterilmelidir.
Üzerine çıkılmasının zor olduğu bir ata sahip olmak kadar uygunsuz
bişey yoktur, ama böylesiyle de çokça karşılaşılır ve genel bir kural olarak
sebep hayvana sağduyulu muamele edilmemiş olmasıdır. Üzerine
çıkıldıktan sonra her zaman kısa bir süre durmasına izin verilmeli ve sonra
makul bir kararda (yürüyüş hızı) sakince başlatılmalı.
At herhangi bir korku yahut sinir göstermeden binilip inilmeye rıza
gösterene kadar aynı ders çalışılmalı ve at binicisini uslu uslu alanın
çevresince taşıyana dek çılbır başlığından vazgeçilmemeli. Çılbır dizgini
ilk defa çıkarıldığı zaman atı durdurup bir de tören düzenlemenin gereği
yoktur. Atın başını çeken kişi, onunla beraber dönerek yürürken, sessizce
dizgini başlıktan çözer ve azar azar ondan uzaklaşarak dairevi olarak
merkeze doğru yürümeye devam eder, attan inilene kadar çılbır başlığını
atın kafasında takılı halde, atı ve binicisini (dairenin merkezinden izlemek
şartıyla) kendi hallerine bırakır.
BİNİCİLİK TAVSİYELERİ

Atın çalışma için oldukça iyi kondisyonda olduğunu farzedersek, her


gün düzenli olarak 1 saat gibi bi süre, kantarma takılı olarak sürülmelidir.
Her at kendisinden beklenilen herşeyi yapmaya, gemden önce kantarmayla
eğitilebilir, böyle olmasının sebebi kantarmada yardımların at için daha
sade olması ve gemde olduğundan daha kolayca anlaşılır olmasıdır, ayrıca
yardımlar daha az katıdırlar ve sonuç olarak; at daha fazla bir istekle
yardımlara uyar. Bundan başka bir çok genç at, özellikle cılız olanları,
başlarını çok fazla alçaktan taşımaya eğilimlidirler, eğer onların başlarını
yükseltmek yerine ve kendilerini düzgünce taşımayı öğretmek yerine,
erkenden (gemle) dizginlenirlerse hiç bir şekilde bir daha ayağa
kaldırılamazlar ve böylesinin sırtındayken; ömürleri boyunca, sanki
herzaman bir tepeden aşağıya iniyorlarmış gibi giderler. Asla gerektiği gibi
omuzlarını kullanmayı öğrenemezler. Öte yandan başını çok yukarıda
tutmaya eğilimli, burnunu dışarı uzatan bir at, eğer düzgünce binilirse,
burnunu düşürür, kantarmasını ağızlar ki bunları eğer gemlenerek
binilseydi yapmazdı, hele ilk derslerinde kesinlikle yapmazdı. Binici şimdi
elinde dizginle beraber bir kamçı yahut ince bir sopa taşımalı. Hangi elde
tutulsa da solda durmalıymış(!), ancak bir elinden diğerine değiştirme
lüzumu olduğunda, elaltından yani hissettirmeden yapılmalı ki gereksiz
savuruşlar atı korkutabilir.Atlar herzaman sol tarafa ya kaçar yahut gitmeyi
reddeder diye düşünülür; ve böyle yapmalarının sebebi kamçının her
zaman sağ elde kullanılmasıdır; bu sebeple olabilir, fakat şüpheli... Kamçı
kaba biniciler dışında süvarilerde çok az kullanılırdı, ve atlar inatla yoldan
saptıklarında yahut istenileni red ettiklerinde, binici bir eliyle kullandığıyla
aynı sıklıkta, öbürüyle de kullanırdı.Atın terbiyesinin bu aşamasında;
'kamçı taşıyan adam'dan maksat; bineği olur olmaz cazalandırmak değil,
fakat sadece yürümeye devam ettirmektir, eğer durmaya çokça eğilimli ise,
omuzdan aşağıya sessiz bir fiskeyle, dizgini aynı uzunlukta tutarak ki bunu
eğer kamçıyı kolanın arkasından kullanırsa yapamaz; kolan arkası kamçı
cezalandırmak için kullanıldığında uygun yerdir.
Atın sırtına binildikten ve çılbır dizginleri çıkarıldıktan sonraki ilk
derslerde amaç; ata yürüyüşünde adımlarını uzun uzun serbestçe attırmak
olmalıdır bunun için dizginler onu çok fazla sınırlayacak biçimde çok kısa
olmamalıdır. Bir atın erkenden itaat altına alınamayacağının söylendiğini
çok sık duydum, bu söz ata binen kişinin; her seferinde atın ne derece
nüfuzaltına alınacağını tamamen bilen, mükemmel bir atçı olduğunu
farzedersek yeterince doğrudur; fakat at sonunda ağırlığı taşımaya alışık
olarak yetişinceye ve azalarını altında tatlı bir serbestiyetle kullanıncaya
kadar onlara olabildiğince fazla hürriyet vererek, atın eğitimini aceleye
getirmeyecek çok az kişi vardır. Bunun tamamen anlaşılması gerekir ki at
şu ana kadar binicinin baldır yardımlarından hiç birşey anlamamaktadır,
bunlar atı hareket halinde tutmak için kullanılmamalıdır, aslında çoğu
zaman baldırların sıkılması niyet edilenin tam da tersi etkiye sahiptir, atı
yürür halde tutacağına tamamen durmasına sebep olur.
Atı durmaktan alıkoymaya bişey gerekliyse yahut uyuşuksa ileri
kıpırdatmak için; kamçıyla omuzdan aşağı bir fiske ve ya genişçe bir el
hareketi ve dille damaktan '' cık-cık! '' sesi başlangıçta baldırların
kapatılmasından daha iyi bir etkiye sahiptir. Binici, atı güvenle yürüyüşe
geçmeye cesaretlendirmeli ve at bunu yaptığında, binici biraz daha fazla
onu kavrayacak şekilde, azar azar dizginleri kısaltabilir. Kantarmayla
binilirken her iki elde bir dizgin tutarak sürülmeli, omuzların altında
dirsekleri güzelce kapatarak ve eller birbirinden 15 cm ayrık duracak
şekilde; dizgin elde sıkıca tutulmalı, at sürekli olarak dizginleri kendine
doğru çekerken, ellerin hafif olduğunu düşünmek yanlıştır. Hafif el; esner,
yani uyum sağlar, fakat atın, dizginleri istediği gibi ellerin arasından çekip
almasına izin vermez. At kendini çok alçakta taşımaya eğilimli ise; ata
başmevkiğini kaldırtacak ve başını uygun yerde taşıtacak şekilde eller biraz
yukarı kaldırılmalı.
Atın duruşu uygun şekilde yerleştiğinde, yelesi ve başmevkii kaldırılmış,
boynu yay şeklinde kıvrılmış, ve burnu nerdeyse kulaklarının altında
olmalı. Eğer atın vücudu boyunca bir çizgi çizecek olursan, burnu hemen
hemen kuyruğunun üstüyle aynı çizgide olmalı. Atın burnunu çok fazla
içeri çekdirmeye çalışmak da bir hatadır. Bir çok atın böyle olduğu
görülebilir, öyle bir biçimde yerleştirilmiş ki burunları nerdeyse
göğüslerine değecek ve bazı insanlar bunun iyi göründüğünü düşünüyor.
Böyle hayvanlar, bir kural olarak; binilmeye ne güvenlidir ne rahat. Feraset
sahibi bir atçı, burnunu biraz fazladan dışarı alarak kendini taşıyan atla
yapılan binişi tercih eder. Tırısta; yürüyüş kararını düzenli ve canlı tutmaya
çalış, fakat heyecanlandırmadan, ve at tırısta çok uzun tutulmamalı. Alanın
köşelerini çok dik dönmesi istenmemeli, daire üzerinde ki gibi yuvarlatarak
dönüp geçmesine izin verilmeli. Tırıstan sonra kısa süre yürü ve dur, at için
dersi sırasında bir ve ya iki kez inilip binilmesi iyi bir tecrübedir. Kötü
şekillenmiş atlarda ki dalgın durmaya çok eğilimlidirler, eller alçakta
tutulmalı, dizginler sadece ağızlarını hissetmeye yetecek kadar kısa olmalı,
bir çok vakada burunlarını düşürürler ve kantarmaya uyum sağlarlar. Fakat
binici özellikle başlangıçta, atı bastırmaya çalışmak gibi bir hatayı
yapmamak zorundadır.
Bu sınıf atlarda bir çift koşu dizgininin çok muazzam yardımı vardır.
Yaklaşık 5.5 metre uzunlukta olmalıdır. Eğer çok uzun olurlarsa ve at
söylendiği şekliyle 'dizginde kısa' olursa, dizginin artan kısmının, binicinin
ayaklarına dolaşması muhtemeldir. Eğer uzun boyunlu bir atta dizgin çok
kısa kalırsa, at 'omuz-içeri' ve ya 'yanaşma' için büküldüğünde dizgin
salıvermeye yeterli olmayacaktır. Merkezinde bir toka olmalı ve iki ucunda
birer toka ve kayışucu kendine tokalanacak şekilde iğnesi ve deliği olmalı.

Koşu dizgininin takılmasında; merkez kopçası atın boynuna


yerleştirilmeli böylece dizgin eşit şekilde bölünür ve uçları her iki yanda
dışardan içeriye kantarma halkasından geçirilir, kolana ya da idman
kuşağına geri döndürülür ve eyer kanatlarının hemen altında bağlanır.
Burası, eyerin önünde bir yere bağlanmalarından daha iyidir. Binici
kantarma dizginleriyle beraber bunlarıda her iki elinde tutmalı,
birbirlerinden ayrı tutmak için küçük parmak aralarına alınarak: koşu
dizgini dışarda olmalı. Kantarma dizgini koşu dizgininden epeyce
küçüktür, aslında ilk kullanıldığında koşu dizgininin ağırlığı nerdeyse
yeterlidir. Eğer atın başını onunla çok fazla gerdirmeyi denersen,
yararından çok zarar verirsin, halbuki sağduyulu kullanılsa kötü
şekillenmiş bir ata kendini doğru taşımayı öğretmekte müthiş istifade
edilir. Binici iyice anlamalıdır ki, genç, toy bir atın, binicinin elinde
bunalması durumunda, başına asılmanın ve var gücünle çekmenin zerre
kadar faydası olmaz. O bunu yaparsa, at da büyük ihtimalle daha da inatla
kantarmaya dayanır ve başını gevşetmek yerine adımlarını hızlandırır.
Kantarmayı yavaşça ağzındaki çubukları boyunca kıpırdatarak yahut
birçok defa hayvana başını tamamen vererek, dayanacak hiç birşeyi
olmadığını anladığı anda kendi mutabakatı ile durdurulacaktır. Bu tarz
şeyler meydana geldiğinde at durdurulmalı ve kısa süre dururken biraz
uyum sağlayacak şekilde dizgin çekilip geme alıştırılmalı, sonra yine
denenmeli. Fakat genelde en iyi çare bilinen, at bu aşamadayken elde
çalışırken fazla sıkılmaya eğilimli olduğundan, çılbır çalışmasına geri
göndermek ve çatalağaçta çalışmasına güzelce devam ettirmektir. Bir kural
olarak bu istenen etkiye sahiptir. Binici eğer ona kısa canlı bir tırıs ve sonra
yürüyüş, durma ve dururken birazda dizgin çekip geme alıştırma şeklinde
idman yaptırsa, at yorgunluktan bitene kadar devamlı çalıştırıldığından;
daha fazla ilerleme kaydedecektir, çünkü ikinci durumda ele dayanacağına
eminiz.
Ata kantarmayı ağızlatırken (alıştırırken) yahut atı bükerken,
kantarma sağa doğru sonra da sola, silkme şeklinde aniden çekilmemeli, atı
ağzındaki çubuklar boyunca desteklemek için elinden geleni yaparmış gibi,
ama hareket halinde yahut dururken, kantarma ağız boyunca uzun bir
çekişle hareket ettirilmeli, ve bir iki saniye orda tutulmalı, sonra yine
yavaşça öbür tarafa doğru, vs. Binici ferasetini kullanarak; atın şekline
göre ve atın kendini doğal olarak nasıl taşımaya mütemayil olduğuna göre,
ellerini yükseltir yahut alçaltır. Eller nerdeyse herzaman çalışarak, hafifçe
kantarmayı hareket ettirir, böylece atın ağzı canlı tutulmalı ve ele
dayanmasına izin verilmemeli. Fakat her zaman akılda tutulmalı ki; bu
amaca atın ağzı acıtılarak erişilmeyecek ve genelde çok eski kantarma
kullanılarak bu yapılır; ki eklemlerinde çentikler oluşmuştur, bu sebeple
ağzın köşeleri bu çentiklere kısdırılır ve tabi oldukça ağrıtır. Şimdi atın
rahatça yürüdüğünü, tırısa kalktığını farzedersek azar azar baldırların
basıncına alıştırılmalıdır, bu; at cevap verdiğinde, arka ayaklarını daha
fazla altına aldırma, başmevkiini kaldırtma, yani ata; kendini toplatma
etkisine sahiptir; fakat burda baldırların düzgünce tatbik edilmesinde
nerdeyse dizgin kullanılmasındakiyle aynı seviyede büyük maharet
gerekir. Binici asla baldırları atın yanına tekme atarak uygulamamalıdır bu
baldırlardan korkmasına sebebolur ve ondan kaçmaya yönlendirir. Ayrıca
binici atın sırtında olduğu süre boyunca, topuklarını dayayıp baldırlarıyla
ata sarılmamalıdır da; bu atın basınca duyarsızlaşmasına sebep olur ve
doğal olarak en küçük bir cevap vermeden, kendine tutunulmasını doğru ve
uygun zanneder. Binici baldırlarını, önce sıkıp sonra gevşetme şeklinde
uygulamalı, aynen ellerinde dizgini verip aldığı gibi. Bazı hantal, ağır atlar
baldırın baskısını anlayıp cevap verene kadar bayağı bir zaman geçer:
diğer asil mizaçtaki hafif, faal atlar nerdeyse daha ilk seferinde yardımı
tanırlar ve çalışmaya devam ettirilmek için çok az baldır yardımı
gerektirirler. Genelde; bacakları kullanmanın en iyi zamanı at kararlı bir
tırısa kalktığındadır; sonra dizginlerle biraz daha fazla atı kavrayın, hafif
kuvvetli ama yavaşça baldırları basın, bu genelde atı biraz daha çevik adım
attırır ve hiç olmazsa ilk seferinde arka ayaklarını daha fazla altına çeker.
Tabi ki hiçbir adam bir diğerine el ve baldır yardımlarının ne kadar
kuvvetli olması gerektiğini söyleyemez. Yeterli bir eleştirmen başka birinin
genç bir atı, ve ya, aslında; herhangi bir atı sürüşünü seyretse, atın
binicinin verdiğinden daha fazlasına yahut azına ihtiyacı olduğunu
görebilir fakat her atçı kendisi keşfetmeli ve atının işini düzgün yapıp
yapmadığının hükmünü verebilmeli, sonra ata sağa ve sola dönme
denemesi yaptırılmalı, yürüyerek ve sonra tırısta, binici atı çok dar
döndürmeyi denememeye özen göstermeli, ama dönmesi için geniş alan
vermeli - Aslında yarım daire yaparak döndürülmeli-. At dönüşte tabi ki
dış baldırla ve dizginle desteklenmeli ve iç baldırın basıncıyla o yöne
devam ettirilmeli. Başlangıçta kare bir dönüş beklenmeyecek: aslında
binici başlangıçta atının dizginleri hissedip itaat etmesiyle ve reddetmeden
yahut durmaya teşebbüs etmeden ele dönmesiyle tatmin olmalıdır, ki çok
fazlası istenirse, büyük ihtimalle bunları reddetmeye yatkın olacaktır.
Binici atının yardımları anladığı ve seve seve uyduğundan ikna olana dek
bu basit ders devam ettirilmeli: bu demek ola ki; at binilip inilirken sakin
ve kararlı bir şekilde duruyor, acele etmeden canlı ve etkin bir kararda
tırısa kalkıyor, kendini epey düzgünce konumlayarak taşıyor, her iki ele
hoşça ve tez dönüyor. Sonra, herzaman farzolunduğu üzere; atın sağlığı ve
kondüsyonu iyi durumda ise, terbiyesinde ki diğer safhaya terfi ettirilebilir.
BÜKME yahut BALDIRA YUMŞATMA

Bu eğer düzgünce icra edilirse, atın eğitiminde elde edeceği en faydalı


derstir, fakat beceriksizce yapılırsa yahut at acele ettirilirse, terbiyesi
müddetince, hiç bir vakit yoktur ki; daha büyük ihtimalle istenileni
reddetsin ve kızgınlık göstersin. Hiç şüphe yok ki, bir çok insanın atının
tam anlamıyla terbiye edilmesine itirazının sebebi; uygunsuzca binilmiş
olması nedeniyle azdırılmış, mahfedilmiş atlara sahip olmalarıdır. Zira
hiçbir at terbiye edilmiş denemez ki, her iki yana hoşça bükülmüyorsa ve
iki yana yapması istendiğinde 'yanaşma' yapmıyorsa; üstelik bu hayvanı iki
yanına çok fazla yumşatır ve itaatkarlaştırır, ve kesindir ki avcı yahut binek
hiçbir at, daha kötü herhangi bir hayvan haline gelmez, çünkü ona
binicinin baldırlarına itaat etmesi öğretilmiş olunmaktadır. Bilakis, en
iyisini başarmak için müthiş uğraşacak, daha rahat binilecek ve sonuçta
daha kıymetli olacaktır. Bir süvari atında şüphesiz bu vazgeçilmezdir.
Bu dersin başlangıcında; attan kısa sürede çok fazlasını istemediğine
binici çok dikkat etmelidir ve at kendinden istenen işi anında, sakince
görmüyorsa sabrını kaybetmemeye mecburdur.Tabi ki hantal, ağır, aptal
hayvanlar canlı, endişesiz zeki yaratıklardan terbiyecinin hissesince daha
fazla sabır ve azim gerektirirler, fazlaca zaman verilmeli ve kötü
davranılmamalı, yahut görevlerini alelade yapmaya zorlanmamalıdırlar. At
dururken başı sakince sağa ve sola bükülerek hazırlanmalı, büküm
kulakların hemen arkasında ensenin başladığı yerde oluşturulmalı, ve bunu
elde etmenin yolu bükümün sağa istenildiğini farzederek, sağ dizgini
nazikçe hissetmektir, ama sol dizginde hala hafif bir temas devam
ettirilmelidir ve at her iki baldırın basıncıyla istenilen yana zorlanmalıdır
öyle ki geriye kaçmasınlar yahut üç ayak üstünde durmasınlar: at her dört
ayağı üstünde kare durdurulmalıdır. Atın başını sırf sağa, sola döndürmenin
ve arka ayaklarının üzerinde gevşemesine izin vermenin hiç bir faydası
yoktur. Başını fırlatarak döndürmesine de izin verilmemeli; ama yavaşça
binicinin lüzumlu olduğunu düşündüğü miktarda -daha fazlası değil-
bükülmesi talebedilmelidir. Fazla uzun bükülü tutulmamalı ve sonra başı,
sol dizginle hissedecek bir temasla, sağa büküldüğü miktarca azar azar
yavaşça yine öne döndürülmeli. Bir çok vakada at kararlı tutulan elin
tarafına çok kısa sürede dönerken, yukarda belirtilen yöntemle iç dizgini
hissedişiyle bükülmeye hoşça alışamayan atlarda; binici, iç elini sıkı ve
alçakta tutarak, baldırını gerekli gördüğü kadar dayayarak, dış elini biraz
kaldırarak ve hafifçe kullanarak, istediğini elde edecektir. İç ve ya dış
elden bahsedildiğinde anlaşılmalıdır ki; bükülmenin istendiği yahut
dönüşün yapılacağı taraf, herzaman iç eldir.
Bu tırısta yürüdükten sonra, durdurulduğu süre zarfında sıkça
çalışılmalıdır; at isteyerek ve hoşça iki ele büküldüğü zaman artık baş ve
kıç ayakları etrafında dönüş denetilmelidir. Bu ikisinden başayağında
dönüş en basit olandır, ve bu sebepten genellikle ilk denenendir. Sağ
dizginde olduğunu farzedelim, bu demek ki; okulun etrafında sağa doğru
dönülüyor, at sakince durdurulmalı ve bir iki saniye bekledikten sonra bu
yönde bir dönüş yapılmalı. Sağ dizgin iç-el kalmalıdır, ve el alçak tutulmalı
ve sol baldırın basıncı atın sağrısını adım adım başı etrafınca at yarı yola
gelene kadar döndürmelidir. At sonra alanın çitlerine karşı bakıyor olacak;
orda durdur ve pohpohla, sonra başladığı yöntemle dönüşü tamamlamaya
gayret et. Sağ baldır, atın solun basıncıyla kaçıp gitmesini önleyecek
şekilde kapalı tutulmalıdır. Sol el biraz yükseltilmeli ve dönüşün yapıldığı
süre boyunca atın ağzını hissetmeyi sürdürmelidir ve bu yapılırken sol
baldır biraz geri çekilebilir. Bu derste, at sol bacak basıncından arka
ayaklarıyla adım atmadığı zaman, kamçının faydası olabilir; yavaşça
kolanın arkasından fiske vurulur. Sol dizgin etrafınca dönmede el ve baldır
yardımları tabi olarak sadece ters çevrilir, kamçı diğer elde taşınarak, sol
sağın ve sağ solun yerini alır.
Bir kural olarak, anlaşılacaktır ki; at birkez dış baldırın basıncından
kaçıp, sağrısını etrafında çevirerek adım atmaya başlayınca, bundan telaşla
kaçmaya eğilimli olacaktır ve bununla hiç te iyi yapmış olmaz. Bu yüzden
binici iç baldırlarını kullanarak, mecazi manasıyla, atın dizginlerini elinde
tutmalı ve herzaman yaklaşık yarı yolda bir süre durdurulmalı. Baş mevkii
etrafında dönüş düzgünce yapılmışsa, iç ön ayak yerden kalkmamıştır, ve
at kendi etrafında dönüşü tamamlayana kadar büküm bozulmamalıdır;
aslında at sağrısının etrafında döndüğünü görmeli, fakat mantıken tabi ki;
ilk birkaç sefer denerken oldukça doğru yapılacağı umulmayacak.
Kıçayağı etrafında sağa dönüşte arka ayaklar sağ baldırla desteklenip
durdurulur, başmevkii sağ dizginle döndürülür fakat burda binicinin sağ
dizgini fazla kudretle hissetmemeye çok dikkatli olması gerekecek, eğer
böyle yaparsa at başmevkiini çevirmek yerine, büyük ihtimalle geriye
doğru kaçacaktır; sol baldır kuvvetle kapatılmalı, atın kıçayaklarını sola
fırlatmasını önlemeye yetecek kadar, ve sol dizginin hafifçe hissedilmesi
sürdürülmeli. Başlangıçta sol el kaldırılmalı ve sol dizginin atın boynuna
basıncı faydalı olabilir fakat bu ilk birkaç seferden sonra yahut at ne
istendiğini anlar anlamaz bırakılmalıdır.Burda sağ baldır kıçayağının
muntazaman yatıştırılması için biraz geri çekilebilir, hayvanın iç arka ayağı
dönüş boyunca kaldırtılmamalı, ve sağa büküm sürdürülmeli,
başayaklarında dönüşte olduğu gibi yaklaşık yarı yolda durdurulmalıdır.
Bu dersin ata öğretilmesinde binicinin büyük sabrı gereklidir, hareketten
tiksinecek ve bunalacak şekilde dönmeye devam ettirilmemelidir hem de
güzelce vazifesini üstlenmese bile; bırakın önüne gitsin, alan etrafınca
birkaç kez tırısa kaldırın, pohpohlayın sonra tekrar deneyin.
Başmevkii ve kıç baldırları etrafında atın oldukça iyi dönmesi
mecburiyetiyle; bundan sonra ‘Baldıra Yumşatma’ ve akabinde 'omuz-
içeri' denetilebilir.

At, gittiği yönün aksine boyun tepesinde hafif bir vaziyetin dışında,
nerdeyse doğrudur ve binici atın iç taraftaki gözünü ve burun deliğini
hafifçe görebilir.İç ayaklar dıştaki ayakların önünden çaprazlanır.
Baldıra yumşatma toplu çalışmaya hazır olmadan önce atın eğitimine
dahil edilmelidir. Daha ileri seviyedeki omuz-içeri hareketi ile birlikte bir
atı serbestlik, esneklik, kararların düzenliliği ve hareketlerin uyumu,
hafifliği ve kolaylığı amacıyla yumşak, rahat ve serbest hale getirmenin en
iyi yoludur.

At omuz içeri'de düzgünce yerleştirildiğinde,


vücudu başından kuyruğuna nerdeyse dairenin
üçte birini teşkil edecek şekilde bükülmelidir.
Fakat insanların kafi derece anlayamadıkları
hataları; hareketin faydası genelde yapılış
şeklidir; atlarını bu yöntemle yerleştireceklerine,
başmevkiini çok fazla içeri alıyorlar öyleki at
nerdeyse kare şekline gelip, her halükarda netice
olarak çok az bir büküm, o da olursa,
gerçekleşiyor. Atın hala sağ dizginde çalıştığını
farzederek; başmevkii sağ dizgini hissederek içeri alınmalı ve sol baldır at
sağa kaçmaya eğilimliyken ki üslupla kapatılmalı; at bu pozisyondayken
sağ baldır kapatılmalı ve omuzlara, büküm sağa devam ettirilirken, sol
dizginle öndelik edilmeli, böylece at soluna (yanına) rağbet edip ilerlerken
yine de hala sağına bakar ve bükülür.Sol dizgin ata öndelik eder sağ dizgin
büker; sağ baldırın basıncı ata ayaklarını çaprazlatır (her iki baş ve kıç
ayağıyla yapabilmeli); ve sol baldır sağın basıncından telaşla kaçmasını
önler yahut elin arkasında geriye doğru kaçmasını; böylece baş ve arka
ayakları farklı iki çizgi üzerinde hareket eder, ileri yahut geri gitmeden.
Atın acele etmesine izin verilmemesi gerekir ve iki dizgin de hissedilerek
ve sol baldır kapatılarak bu pozisyonda sıkça durdurulmalıdır ama baldırın
kapatılması atın durdurulmasında dizginin hissedilmesinden daha etkili
olmalıdır.
Bütün bunları atın bir seferde anlaması ve istenildiği ilk seferde
yapmaya razı olması muhtemel değildir. Ders sakince ve azar azar ele
alınmalı, başlangıçta hangi tarafa çalışılırsa çalışılsın ilave büküm azar azar
elde edilmeli, ayaklarını çaprazlaması hiç istenmeden ve adımına (yürüyüş
kararına) bakılmaksızın, sonra başmevkiği gittikçe biraz daha fazla içeri
alınarak ve dış dizginle sadece birkaç adım sürülür ve yine önüne gitmesi
için bırakılır. Sonra başmevkiği yine içeri alınır ve durdurulur ve bu
pozisyonda dururken çalıştırdığımız ele bükeriz ve bir kaç adım yürütürüz
ve sonra yine öne doğru süreriz. İlk derslerde bir kaç adım elde edersen,
tatmin ol, ve her seferinde biraz daha fazlasını iste ta ki durmaya teşebbüs
etmeden istediğini tamamen başarıncaya kadar, fakat herşeyden önce atla
bir çekişmeye girmekten kaçın.

At sakin ve kararlı bir şekilde iki ele omuz içeri'de çalıştığında; şimdi
attan 'Yanaşma' icra etmesi taleb edilebilir ve bu omuz-içeri ile
başlatılmalıdır.
Sağ dizginde çalıştığını, yine,
farzederek; asla atın pozisyonunu
değiştirmeden, sağ baldırı nerdeyse
tamamen kaldır (uzaklaştır), sol
baldırı kapat, ve dene, sağ dizginle
omuzlarına öndelik ederek, at omuz
içeri'deyken durduğu aynı pozisyonda
meydanın karşısına 'yanaşma' yaptır.
Büyük ihtimalle meydanın karşısına
geçmek yerine başlangıçta çok azını
başaracak; fakat gerekli doğrultuda
gittiği müddetçe, memnun olunmalı, sadece, eğer mümkünse, karşı tarafa
ulaşıncaya kadar sağa doğru olan bükümü sürdür, ve sonra sola değiştir,
önüne gitmesine izin ver, ve atı pohpohla. 'Yanaşma'; 'Omuz-içeriden' şu
bakımdan farklıdır; omuz-içeri'de at gittiği yönün zıddına bakar ve
bükülür, halbuki yanaşmada aynı yöne gider ve bakar ve bükülür ayrıca
omuz-içeride çalışırken dönüş yapmada, başayağında yapılır, iç dizgin iç-el
kalarak, ve iç baldır sağrıyı döndürmesine rağmen, yanaşmada; bütün
dönüşler atın kıç ayağı etrafında yapılır, iç baldır arka ayakları tutar, ve iç
dizgin atın başmevkiini etrafında çevirir.
'Omuz-dışarı yanaşma' atın başı okulun yanlarına doğru bir yanaşmayla
ve köşelerde dönüşleri kıç ayaklarında yaparak çalışılır. At omuz-içeriden
bu pozisyona dışarıya doğru döndürülerek getirilir. bu demek ola ki; eğer
sağ omuz içeriye çalışılıyorsa, sola dönülür, ve sola dönerek tekrar omuz
içeriye getirilir; ve bu durumda at dönüşü merkezinde yapmalıdır, adamın
vücudu dönüş sırasında ve sonrasında, dönüşe başlamadan önce ki aynı
çizgi üzerinde olmalıdır.Atın baş ve arka ayakları ters yöne dönerken tam
bir daire çizer.
Yahut 'omuz-dışarı yanaşmadan', meydanın karşısına veya ortasına
'yanaşma' arzu edilebilir, bu durumda binici sadece arka ayaklarda bir
dönüş yapar, ve atı başı yana dönükken ki aynı pozisyonda yanaşmaya
devam etirir. Okulun karşı kenarına yahut sonuna varıldığında, atı öbür
dizginde omuz-içeri'ye almak isterse, yapılacak ilk şey atın başının
pozisyonunu sağdan sola yahut soldan sağa değiştirmektir, olur ki: ön
ayakları durdur, ve sağrıyı dönüşü baş ayaklarında yapacak şekilde sakince
çevir; omuzlara dış dizginle öndelik et. 'Yarı-yanaşma' tam yapılan
yanaşmadan farklıdır, çünkü yanaşmada at ayaklarını çaprazlar, halbuki
yarı-yanaşmada at sadece bir ayağını diğerinin önüne yerleştirerek yarım
çapraz adım atmış olur, böylece hangi ele çalışıyorsa o yönde daha fazla
yol katetmiş olur, bu sebeple binicinin yarı-yanaşmada daha fazla iç baldır
kullanması gerekir, ve tamda ki kadar fazla olmayan dış baldır kullanır.
Yarı-yanaşma, at daha fazla geliştirildiğinde, eşkinde yapılacak olan
çok güzel bir idmandır, fakat ata tabiki önce yürüyüşte öğretilmelidir.
Yukarıda sözü edilen bükme derslerinin tamamı tırısta yapılabilir, ama
binicinin kendisi birinci sınıf bir atçı olmadıkça, ve esnek ve hazır bir atı
olmadıkça, bunu yürüyüşte yapmaktan hoşnut olsa iyi olur aksi takdirde
ihtimal, faydasından çok zarar verebilir. Binici ayrıca ders boyunca, atın,
binicinin niyetini tahmin etme (ve önce davranma) yoluna gitmediğine
dikkat etmek zorundadır. Herzaman aynı şeyi okulun belirli bir bölümünde
yapmaktan kaçınmalıdır aksi takdirde at bunu kendi başına yapmaya
başlayacaktır, baldırların kapatılmasından ve dizginleri hissetmekten
kurtulmak için, ve bu iyi ilerlemenin tersi demektir. Binici ayrıca;
yanaşmada olsun, 'yarı-yanaşmada' veya 'omuz-içeride' atını düzgünce
yerleştirdiğine, omuzlara her zaman öndelik etmeye, ve atın ondan ne
istendiğini birkez anlaması sağlandığında, dizginlere ayak uydurtulacağına,
ve işten kaytarıp böylece elden geride kalmasına izin vermemeye dikkat
etmelidir.
GERİYE DİZGİNLEME

Geriye dizginleme; atın çalıştırılmasında en faydalı ve önemli derstir,


çünkü sadece atın geriye adım atması sıkça arzu edildiği için değil,
binicinin kendisini tamda olması gereken yere oturtabilmesini mümkün
kıldığı, ama aynı zamanda özellikle kötü, ağır omuzları olan, önü zayıf ve
alçakta olan, ve sonuç olarak elde ağır olmaya eğilimli atların durumunda,
başmevkilerini yükseltir, ve başka herhangi bişeyden daha iyi kendini
toplamayı öğretir.Bu terbiyesinde çok erken başlatılmamalıdır, hayvana ilk
öğretilecek şeyler önüne dosdoğru serbestçe gitmek, ve ağırlığı taşımak, ve
arkasından dizgin temasına ve baldırların kapatılmasına ki bunu yapması
bükme dersinde öğretildi itaat etmektir. Geriye dizginlemeye başlarken,
çılbır dersleri süresince binici halen yapmadıysa, attan inmeli, gayet aşikar
ki; at için, üstünde biniciyle yapmaktansa sırtından ağırlık alınmış halde
çok daha kolaydır. Adam kendini atın önüne konumlamalı, her bir eline bir
kantarma dizgini almalı, kantarma halkasının yaklaşık 7-8 cm uzağından
atın ağzında ki çubuklara dik olarak yavaşça bastırmalı. Eğer at uyum
sağlarsa, ve sakince ve hoşça geriye giderse, aman ne ala!
Atı pohpohla, bikaç adım önüne yürüt, ve tekrarla. Diğer yandan, oldukça
muhtemeldir ki, kendini sıkıca dikecek, ve buna ayak direyecek, ve ağzına
ne kadar bastırılsada geriye tek bir adım atmaya ikna edilemeyecektir. Bu
durumda yapılacak en iyi şey atı evin yan tarafına bordalamaktır, yakın
kantarma dizginini sol eline al, ve sağ elinde bir kamçıyla göğsüne
gösterişli bir fiske vur, ki genelde arzu edilen etkiye sahiptir öyleki geriye
bir kaç adım atacaktır ve bunu yapmaya bir kez ikna edildiğinde, eğer çok
fazla sıkıştırıp suistimal edilmezse, bir kaç ders içinde oldukça kolay
öğrenecektir. Her ata serbestçe geriye adımlama; üzerinden inildiğinde,
arkasında bir adamla bunu yapması talebedilmeden önce öğretilmelidir, ve
yaptığında adam atın sırtına tekrar binebilir, ve birkaç adım elde etmeyi
deneyebilir. Geriye dizginlemede, atın hiç bir zaman geriye denetim dışı
kaçmasına izin verilmemelidir ki genç atların çoğunun kazanmaya eğilimli
olduğu bir alışkanlıktır bu, ki dizginleri hissetmekten ve baldırların
kapatılmasından kurtulmayı amaçlar, at baldırlarla başlığına tamamen itaat
eder halde tutulmalıdır. Kıçını sağa ya da sola atmasına izin verilmemeli
fakat tamamen düz bir çizgide 'geriye dizgin' öğretilmelidir ve ileri
giderkenki gibi geriye doğru da pürüzsüz ahenkli bir kararda
adımlamalıdır.
Durdurulduğunda; ki geriye dizginlerken sıkça yapılması gerekir, her
dört ayağının üstünde eşit şekilde basmalıdır ve genç atların, eğer güzelce
dikkat ettirilmezlerse, bunu yapmaya çok eğilimli oldukları üzre, ayakları
gelişi güzel serpilmemelidir. Eller hafif olmalı fakat içinde dizginler sıkıca
tutulmalıdır, ve her adımdan sonra esnemelidir. Kuvvetle muhtemeldir ki;
baldırların basıncıyla desteklenmemiş ellerin donuk, ağır şekilde hissedilişi
atın, geriye dizginlerken reddetmesine sebep olacaktır. Atın başı mümkün
olduğunca aynı pozisyonunda, öne giderken tutulduğu konuma yakın
tutulmalıdır. Çoğu at, geriye dizginde başlarını çok alçaltma ve kantarmayı
ağızda gevşek tutma alışkanlığındadır, elden geri kalmak için; bunu
yapmalarına izin verilmemelidir; bu alıştırma onlara çok iyi yaramasına
rağmen nerdeyse hiç yapmayadabilirler. Böylesi için en iyi çare,
baldırlarla atın denetimi sürdürülürken her birkaç adımda bir durdurmak
ve sonra yine devam etmektir. Diğerleri başlarını çok fazla kaldırmaya ve
burunlarını dışarı çıkarmaya ve ön ayaklarını önünde dışarıya doğru
konumlandırmaya eğilimlidirler. O bu pozisyondayken bir atı geriye
dizginlemeye çalışmanın en küçük bi faydası olmaz; geriye güçlükle adım
atacağından, ve bunu yapmaya zorlamak atı sadece daha fazla inatçı yapar.
Bu durumda da en iyisi attan inmek ve biraz daha sırtında ağırlık olmadan
idman yaptırmaktır ve ya atı biraz nüfuz altına almak için birkaç adım ileri
hareket ettirip; sonra durdur ve yeniden dene, baldırın basıncının
dizginlerin hissedilmesinden önce uygulanması gerektiği akılda tutarak
çünkü gayet açıktır ki; ağız önce hissedilirse, ağırlık nerdeyse tamamen
arka ayaklara atılır, iç dizini bükmesini gayet zorlaştıracak şekilde, halbuki
baldırları ilkin kapatarak, at yularına itaatkarlaşır, dengesini tutar, ve bunu
kolaylıkla yapar. Attan inilmesi bazen faydalıdır, binildiğinde at geriye
dizginlenmeye çok ayak dirediğinde, binilmeden önce tavsiye edilenler
yapılır fakat hayvanı geri adım atmaya başını kaldırarak, burnuna
dayanarak zorlamamak gerekir aksine herzaman önce yerleştirilmelidir.
Burda dikkat edilecek birşey daha var, atın binici üzerindeyken geriye
dizginlenmeye isteksizlik göstermesi durumunda; ki at belki geride
yeterince elverişli değildir, ve her nekadar at bu çalışmaya değin işini
oldukça iyi yapmış olsada ve fazla bişey görülmemiş, eğer varsa, bir
işareti, henüz bunu yapması istendiğinde uymayabilir, ve bu irade
eksikliğinden olmayabilir. Eğer bu reddinin sebebi olarak tesbit edilmişse;
biniciliktense, hayatını kazanması için başka bir işe koşulmasının daha iyi
olup olmayacağı sahibinin takdirine bırakılması gerekir. Her halukarda,
atın bunda iyileşme ihtimalinin olup olmadığına dair bir veteriner hekimin
fikri alınmalıdır.
Bu ders de, evvel ki gibi, çok uzun sürdürülmemeli fakat atın şimdiye
kadar yapmayı öğrendikleriyle çeşitlendirilmelidir ve oldukça iyi
yaptığında, bundan sonra eşkin öğretilebilir.
EŞKİN yahut TOPLU DÖRTNAL

Eşkin geniş bir dairede başlatılmalı, veya, eğer okulu dairenin iyi bir
büyüklükte olmasına izin vermeyecek kadar darsa, binanın etrafında
giderken fakat köşeleri yuvarlatarak yapılabilir. İlk derslerde tırıstan,
eşkine geçilmeli. Daire etrafınca birkaç kez durmadan tırısta gidildikten
sonra hız azar azar arttırılmalı ve at iki baldırın uygulanmasıyla, dış baldır
daha kudretli olacak, eşkine teşvik edilmeli.
Binici altındaki atı hissederek, doğruca çıkmasını sağlamak için atı eşkin
gitmeye zorlayacağı hemen hemen tam zamana hüküm verebilmelidir bu
demek ki atın iç ayakları önde olacak şekilde. Görülecektir ki; bu fırsat
çoğu defa tam da bilfiil köşelerden birini yuvarlatıp geçerken kendini
gösterir, yahut merkezinden geçip okulun kenarına gelindiğinde. Genç atın
eşkinde ki ilk derslerinde, en iyisi, dizginleri hissederek başmevkiini
kaldırmaya çalışmak yerine, baldırlarını kapatırken aynı zamanda ele
(dönülen tarafa) uyum sağlamaktır, ve atın eşkine doğru başlamasını
sağlamak için gerekli anda baldırların uygulanmasına güvenilecektir. Olur
ki, at yanlış kalkışı yapacaktır, bu demek ki; dış ayakları önde gider, bunu
yaptırmamaya çok dikkat edilmesi gerekir. Yürüyüşünü sakince tırısa
düşürmesine izin verilmeli, ve bir müddet yahut iki tur tırısta gittikten
sonra tekrar denenir.
İlk denemede at ittifakıyla ve usulünce kaptırıp giderse, baldırları yakın
tutarak yürüyüşü tırısa düşürmesine mani olacak şekilde daire etrafınca bir
kaç kez dolaş, sonra sakince tırıs git, yürüt, ve dur, ve atı pohpohla, sonra
kısa bir süre için başarısının ödülü olarak ve bunu sezdirecek şekilde başını
tamamen bırak, çünkü eşkin gidişin ilk derslerinde attan istediğini fazla
fazla almaya gerek yoktur.Bunun akabinde, at dinlendikten sonra, kısa süre
bükme dersini çalıştır ve birkaç adım geriye dizginledikten sonra, atı ele
güzelce itaat ettirerek, yine daire üzerine yerleştir ve öncekiyle aynı usulde
diğer yönde daire etrafınca eşkin giderek birkaç adım elde etmeyi dene.
Eşkine atı çekip çıkartırken; atın gergin tarafını değiştirmeyi düzgünce
gerçekleştirecek şekilde, çok ani yapılmamasına çok büyük dikkat
gösterilmelidir. Çoğu genç at eşkini ilk öğrenirken kaba ve beceriksizce
bir tarza bürünüp gider ve bu binici tarafından atı erkenden toplamaya
çalışarak geliştirilemez. Kural olarak, başlangıçta binicinin baldırlarıyla
çok fazla desteklenmesi ve elleriyle çok fazla engellen-me-mesi gerekir
fakat bu çok sık meydana gelir, özellikle at genç atların genel koşuşundan
biraz daha fazla kabaca gidiyorsa, bu atın haddinden çok fazla elle
sınırlanmasını getirir, basit bir sebepten dolayı; hantal, gevşek gidiş şekli
üzerinde oturulmayı zorlaştırdığından ve buna binaen binici, oturuşunu
tutabilmeyi kolaylaştırmak için atın ağzına çok fazla ağırlık yüklemek
eğilimindedir. Birkaç ders sonra dizginler tedricen kısaltılabilir, atın
başmevkii daha fazla kaldırılabilir, ve adım, derece derece biraz daha
yavaşlatılabilir ta ki hayvan, niyet edildiği belirli amaca hizmet etmeye
uygun hale gelene dek. Eğer onunla avlanılacaksa, çok fazla toplamak
gerekli değildir ama eğer binek ve ya süvari atı edilecekse pek az
toplanabilir, buna rağmen adım çok kısa olmamalıdır, hiçbir şekilde atın
tabii yaylanmasına müdahale söz konusu olamaz ve söylendiği gibi ata
kalas gibi bir hareket tarzı verilmemelidir.
Eşkin, atın gittiği en kolay adım kararı olmasına rağmen; bu demek ki,
öğretildikten ve düzgünce toplandıktan sonra, hiçbir adım yoktur ki, at
daha büyük ihtimalle işinden kaytarsın ve dizginden geri kalsın ve bu
genelde binicinin düşüncesinden kaynaklanır, çünkü atı bu adımda oldukça
iyi ve düzgün gittiğinden, pekala idare eder deyip, rahatlayıp üstüne
düşmez; fakat birçok durumda, tecrübesiz biniciye bu adımda mükemmel
görünen atlar gerçekte çok kötüdür, ve işlerini yaptırmak için ve dizgine
uyar tutmak için diğerlerinden daha fazla baldır yardımı isterler.
At daire üzerinde her iki ele oldukça iyi eşkin gittiğinde okulu etrafında
da aynı adımda döndürülmeli ve değişim okulun karşı kenarına uzun bir
meyil yaparak denenmelidir.Binici burda atından değişimi yapmasını
ansızın, beklenmedik bir şekilde istememeye dikkat etmeli, ama karşı
kenara ulaşılınca önce atı sakince tırısa çekmeli, ve diğer elde attan eşkini
istemeden önce o elde daireye yerleştirmeli.

Resim: Eşkin sırasında;


Havada Ayak Değiştirme

1,2 ve 3 te at sağ eşkinde


4'te eşkinde ayak değişimi meydana
gelmekte, dört ayağın da pozisyonu
değişmektedir ve sağ arka
ayak öne konulur
5'inci durumda sağ arka ayağı
üzerinde sol eşkine atılmaktadır

Bazı atlar, eşkin derslerinin bu bölümünde az bir idmandan sonra,


binicinin yardımlarının uygulanmasından kaçmak için ayaklarını çok erken
değiştirme yoluna gidiyorlar. Tabi ki buna izin verilmemelidir. Hatta atın
ayağını değiştirmesine diğer dizgine geldiğinde bile müsaade edilmemesi
gerekir, ta ki binici tarafından bunu yapması istenene kadar ve bu; atların
değişimi tahmin etmeleri durumunda, kısa sürede bir eğim yaptıktan sonra
aynı ayakta gitmeye devam ettirmek, yanlış da olsa iyi bir idmandır ve
sonra yarım bir duruş yap ve düzgün ayağa değiştir. Nerdeyse bütün atlar
belirli bir tarafta eşkin gitmeyi diğerine tercih ederler. Bir ata sağa doğru
eşkin gitmeyi öğretmenin sol tarafa öğretmekten daha zor olduğu ve
aslında atların genelinin sola eşkini tercih ettiği ama sağ tarafa eşkinin de
öğretilmesinin gerektiği sıkça söylenir.Tecrübeler bunun doğruluğunu
nadiren isbat eder; bir çok at kesinlikle sağa olduğu kadar sola da
beceriksizdir ve yapılacak en iyi şey; böylesine diğer tarafa bir veriliyorsa,
tutuk yahut beceriksiz oldukları tarafa iki ders vermektir ta ki her iki ele
eşit başarıyla eşkin gitsin. Bu atlar belirli bir ele eşkin giderken ağır ve
beceriksiz olduklarında yaygın bir alıştırmadır. Eğer bu tesadüfen sol taraf
ise, binicisi bunu başlarını sağa kıvırarak ve baldırları yaklaştırarak yahut
eşkine doğru ayakla atılmalarını sağlamak için bu pozisyonda
mahmuzlayarak yaptırmaya çalışabilir, ve hiç şüphe yok ki birçok durumda
çabaları başarıya ulaşır ama bu atı idare etmenin en adil olmayan yoludur
çünkü at dengesini muhakkak bir miktar kaybedecek ve gerginleşmeye çok
eğilimli olacaktır; bundan başka, bu pozisyondayken ayaklarını
çaprazlamak zorunda olduğundan, büyük ihtimalle yan tarafına düşecektir,
ve binici eğer baldırıyla sıkıştırırsa ki büyük ihtimalle böyle bir yıkılmada
yapılır, bi daha ki sefer muhtemelen başka bir yolunu deneyecektir.
Eğer bir at çok beceriksizse başı dairenin dışına doğru döndürülebilir
fakat büküm çalıştığı ele sürdürülmelidir, omuz-dışarı geçiş çalışılırken ki
gibi, ama iç dizgin ata öndelik etmelidir, ve eşkine düzgünce atıldığında,
arka ayaklar önün izini takip etmelidir, ve at her iki baldırla güzelce
desteklenmelidir, özellikle dış baldırla, eşkin gitmeye devam ettirilecek ve
değiştirmesini önleyecek şekilde. Birçok at, özellikle adi cinsler, dimdik
ağır omuzları olur, hoşça eşkin gitmeden önce uzun zaman isterler, ve
bunda şaşılacak bişey yoktur, çünkü bu onlar için, daha iyi şekildeki daha
iyi cinslere göre fazla ağır bir iştir.Böyle atlar gerçekten binek atlarının
yerini hiç bir şekilde alamaz. Eğer onların bir adamı taşıması niyetlenirse
çoğunlukla iyi şekillenmiş olandan büyük mikyasta fazla zamana ihtiyaç
duyarlar, ve binicileri bir seferde azıyla memnun olmalıdır, sıkça durdurup
bükerek ve birkaç adım geriye dizginleyerek, sonra yine denenmelidir.
Bazı atlar -hem de iyi şekilliler- eşkinde başlarını çok aşağıda tutma ve
ele asılma alışkanlığını kazanır.Bu genelde önceki kötü binişlerden
kaynaklanır ve binici tarafından, sıkça geri dizginleyerek ve baldırlarla
işlerine düzgünce devam ettirilerek düzeltilmelidir. Bazı atlar yine bu
adımda, diğer adımlarda olduğu gibi, burunlarını dışarı çıkartma ve
başlarını çok yüksekte taşıma eğilimindedir. Bunlar ellerin alçakta
tutulmasına ve çok fazla olmayan baldır yardımına ihtiyaç duyarlar çünkü
sıkça karşılaşılan bu hatalı gidiş şekli elinde alıkoyduğundan daha fazla
baldırlarıyla ileri sürdüğünden; binici tarafından meydana getirilir. Her iki
durumda atlar için geriye dizginlemeden daha iyi bir düzeltme yoktur;
toplanmış olarak eşkin gitmediklerinde yahut olması gerektiğince
kendilerini taşımadıklarında. Eğer düzgünce yapılırsa başlarını çok alçakta
taşıyan böylelerine başmevkilerini yükselttirir, kıç kalçasını altına aldırır,
ve onları tamamen ele hafifletir; tersi durumda atın burnunu kulağının
altına daha fazla aldırma etkisine sahiptir ve yularıyla kavga etmek yerine,
binicinin eliyle daha fazla uzlaşmayı öğretir. At oldukça düzgün toplanana
kadar denenmemesi gereken, eşkinde dönme sırasında at her iki baldırla ele
iyice itaate devam ettirilmeli, dışta ki tabi ki bu durumda, tırısta
yapılmasından daha muhtemel olan kıçın dışarı atılmasını önlemek için,
daha kudretli olacak. Atın dönüşte genç atların sıkça eğilimli olduğu acele
etme durumuna izin verilmemelidir. Binici dönüşü, dümdüz ileri
giderkenkinden daha yavaş bir adımda yapmalıdır atın omuzlarına
yüklenmesini önleyecek şekilde başmevkiini iyice yükselterek ve dönmesi
için bolca alan vererek ta ki eşkininde iyice bir dengeye ulaşacağı zamana
kadar.
Tabi ki şu an atı eşkine başlamadan önce daireye koymak gerekli
olmayacak ve ya herzaman tırıstan başlamak, ama önüne doğru giderken
yürüyüşten eşkine kaldırma denenebilir ve sıkça eşkinden tırısa
geçirilmelidir.At bu yürüyüşe koşulduğunda yapabildiğince hızla tırısa
kaldırılmalıdır binici baldırlarıyla atı serbestçe adımlatmaya teşvik ederek
ve aynı zamanda eliyle sınırlamalıdır; eğer bir at dersinin bu kısmını iyi
yaparsa binicisi atın başlığına uyduğundan emin olabilir.Bir ata toplanmış
olarak eşkin gitmeyi öğretmenin atın tırısta ki adımını bozduğunu söyleyen
insanlar iyice bilmeli ki aslında bu çeşit hiç bir sonuç doğmaz.Şüphesiz
pek çok at kötü binilmesi yüzünden gevşek, yukarı sıçrayarak ve dizgin
gerisinde eşkin gitmeye başlarlar ve bu adım kararında gitmeyi tırısa
yeğlerler ama bu hemen hemen istisnasız binicinin atı kendini her
adımında işine vermiş halde tutmamasından kaynaklanır ve buna en iyi
çare eşkinde atı sıkıca çalıştıracak şekilde baldırlarla yularına iyice uyumda
tutmaktır. Birçok durumda at kısa zaman içinde tırıs gitmekten ve
serbestçe tırıs gitmekten memnun olacaktır.
Bükme dersinde önceden belirtildiği gibi, eşkinde yapılan yarı-yanaşma
genç atın terbiyesinde yapılacak çok iyi bir idmandır ve eğimden
başlatılmalıdır.
Eğim yönünde yapılan yarım dönüşten sonra, diyelim ki sağa, sol
baldır atın sağrısını tutacak şekilde biraz daha fazla sıkıca kapatılmalı.
Tabi ki başta atın yarım yanaşmayı düzgünce yapması beklenilmeyecek, bu
demek ki, bir ayağını diğerinin önüne yerleştirerek bacakların yarım çapraz
olması, bunu yapması da istenilmeyecek, fakat yarım yanaşmanın
yapılacağı ele büküm sürdüldüğü sürece, ve ata yapması istenilenler biraz
olsun anlatılabildiği sürece, binicisi bunlarla yetinmelidir.At bunu
yapmanın düzgün bir yolunu başarana kadar, denediğimiz her seferinde
biraz fazlası istenilebilir. Burda en çok yapılan hata, iç dizginle ata öndelik
etmek yerine, binici dış dizgini hissederek atın sağrısını kontrol etmeye
uydurmaya çalışmasıdır, yeni yöne atını çevirene kadar beklemek ve sonra
dış baldırı kapatarak biraz daha düzgün konumlandırmayı denemek
yerine.Tabi ki atın başı sağa çekilirse sağrısının da sola gideceği açıktır ve
deneyimsiz atçılar yarı yanaşmaya başladıklarında çoğu zaman bu metodla
çalışırlar; fakat büyük bir hata yaparlar, çünkü bu şekilde binilen genç bir
at çoğu durumda kendinden ne istendiğini anlamaz, ve binici birkaç
denemeden sonra anlar ki, atı ilk yaptığı zamanki gibi bir daha bunu
yapamaz, eğer daha önce ifade edildiği gibi eğimden başlamış olsaydı,
hayvana ne yapmasını istediğini göstermiş olurdu, ve bunu büyük ihtimalle
yapmaya mecbur ederdi, aklını karıştırmak ve belki tamamen reddetmesine
sebep olmak yerine. Eğer yarı yanaşma doğru yapılırsa at sağına yahut
soluna gittiğiyle aynı miktarda önüne de mesafe kateder. Çalıştığı ele
bükülmesi gerekir ve yarı yanaşma tamamlanana kadar diğer ayağa
değiştirmesine izin verilmemelidir. Her iki baldırla işine uygun olarak
düzgünce binilmesi gerekir, bacaklarını yarım çaprazlatmak için ve sağrıyı
meyilli bir istikamette gitmeye devam ettirmek için dışbaldır daha kudretli,
iç baldır ele (yöne) uygun devam ettirecek şekilde.

1-Yürüme (Adeta)

. -ing: Walk

2-Tırıs
(Adi ve Hafif Süratli)
-ing: Trot

3-EŞKİN
(Toplu Dörtnal)
-ing: Canter

. 4-ILGAR
(Hücum Dörtnalı)
-ing: Gallop

Üstte Atın Dört Tabî Adım Kararı


(Sol ve Sağ yan gidiş için)
TIRIS (Süratli)

Tırısın iki uç şekli vardır: toplanma ve uzanma.En yüksek toplanmaya


erişildiğinde at yerinde sayar ve her adımda ancak bir toynak genişliği ileri
gider. Buna 'Yerinde Sayma' yahut Eşeleme Tırıs (Piaffe) da denilir çünkü
at yeri toynaklarıyla eşelermiş gibi görünür. Bu ata önce elde
öğretilmelidir. Aşama aşama önce toplanır ve adımını yarım adıma
düşürmesi istenir ve ancak uzun zaman sonra (1 yıl sürebilir) yerinde
sayma başlar. Buna ulaşılamasa bile dersler atın eğitiminde çok faydalıdır.
Yerinde sayma yalnız tırısta değil eşkin yani toplu dörtnal adım kararında
da yapılabilir zira cirit meydanlarında bu, ustalıkla sergilenmektedir.

AHESTE: (ing:Passage, Geçiş) toplanmış ve süzülürken yükselen bir


tırıs çeşitidir.Adımlar biraz ileri, ama uzun bir süzülme süresi ile
atılır.Aslında at doğada serbest haldeyken de bu adım kararını gösterir.
Öğreğine yani kendi sürüsüne üstünlüğünü göstermeye çalışan bir aygır bu
şekilde yürümektedir.
'Aheste' süvariler tarafından eskiden gurur ve asalet göstergesi olarak
törenlerde, devlet ricalinin ve halkın önünden geçerken kullanılırdı.
Aheste'de tecrüben yoksa bunu tecrübeli bir at üzerinde öğrenmen gerekir.
Ahestede ki; 'ileri ve yukarı' hissiyatı geliştikçe kendi atını da bunu
yapmaya teşvik edebilirsin. Hazırlık olarak binici piaf'dan ileri toplu tırısa
geçerek sürmeyi çalışabilir. Sonra binici piaffe'dan atın ileri gidici tırısa
geçmesini daha fazla yukarı yaylanmasını isteyerek yaptırır ve zamanla bu
geliştirilir. Binici Aheste giderken atın sırtıyla irtibatını kaybetmemeli;
oturuşu atın sırtının sallanmasını takib etmelidir. Bunu şöyle tasavvur
edebilirsin: senin oturuşun bir el ve atın sırtı bir top.
Topu aynı yerde zıplatmak: Piaffe ile mukayese edilebilir
Topu ileri doğru fırlatabilirsin: bu kudretli bir uzatılmış tırıstır
Topu yavaşça ileri giderken fakat kudretle daha yukarı zıplatabilirsin bu
da Aheste ile mukayese edilebilir.
ENGEL ATLAMA

Binicilik amaçlı kullanılan hiçbir at, eğer atlama öğretilmemişse


terbiye edilmiştir denilemez.
Binicilik okulu, at kapıların dışında kıraçta keşfedip üzerinden
geçirileceği çeşitli engellerle karşılaşmayacağından, böylesi bir talim için
en iyi bir mekan değildir ama okulda ki sırık yahut dilme kütük engel
olarak, başlarken çok güzel bir şeydir.Atlamada ki ilk ders attan inilmiş
olarak verilmelidir, çılbır başlığı takılmış olarak, sırtında bir adamla
yapması istenmeden önce yalnız başına engelin üzerinden atlamaya
alışması adil olandır. Başı oldukça serbest olmalı; esasen başlık önce
tamamen çıkarılabilir. Sırık yere koyulmalı, ve üzerinden birkaç sefer
sakince yürütülmeli.
At her ne kadar tamamen uygun şekilde üstünden adım atabilse de,
atlamayı tercih edebilir ve böyle yaparsa, daha fazlası en iyisidir. Eğer at
bunda utangaçlık gösterirse, biraz dil döküp tatlılıkla ikna etmenin,
utangaçlığın üstesinden gelmenin en emin yolu olduğu anlaşılacaktır.
Herşeyden evvel, kamçıyı uzakta tut; konuşarak geçirilen kısa bir süre ve
atı teşvik etmek, bu işin zorlanarak suistimal edilmesindense sınırsız fayda
ifa eder. Sakince yerde ki sırığın üstünden ata başçekilirken, engel ilk
yuvasına takılabilir, ki mani yüksekliği yerden sadece yaklaşık 45 cm'e
tekabül etmeli ama tatlı sıkı tutturulmalı ki üzerinden adım atılırken at eğer
adımını tamamen açık ara kurtaramazsa, mani aşağı inmesin tabi epey sert
çarpmazsa. Sırık, atın kendini fazlaca yaralayamaması için samanla yahut
başka bir yumşak malzemeyle iyice sarılmalı.Üzerinden sıçranacak sırığın
katırtırnağı benzeri bitkilerle sarılması alışılmış bir uygulamadır ki bu daha
sonrası için iyi bir hazırlıktır, atlamanın öğretildiği sıra, tembel olan atın
engeli kurtaracak kadar yeteri yükseklikte atlamasına sebep olur, ama
etrafına saman veya kuru ot bağlanması genç bir atla başlarken en iyisidir.
At, sırığın üzerinden bir günde üç yahut dört seferden fazla, adım
atmaya dahi zorlanmamalıdır ve bu da alışılmış dersleri bittiğinde,
tavlasına gönderilmeden hemen önce yapılmalı, atı kayıtsız ve
baştansavma çalışmaya itecek daha muhtemel hiçbir şey yoktur, eğer aynı
şeyin üstünden uzun süre tekrar tekrar geçilmeye devam edilirse. Sırığın
üstünden aşmaya alıştığında, çılbır dizgini çıkarılmalıdır, ve bir daire
çizdirilmelidir, üzerinde tırıs giderek. Eğer üzerinden sadece tırıs geçerse,
kafi bulunmalı, ve eğer bunu oldukça istekli yaparsa, ertesi gün sırığı bir
üst deliğe takılabilir ve büyük ihtimalle bunun üstünden atlayacaktır.
Üstünden geçtiği müddetçe ne kadar beceriksizce ve hantalca yapsa da hiç
aldırma.Birkaç kez tekrarla, atı pohpohla, ve bırak tavlasına gitsin. Çılbırda
yaklaşık 90 cm yükseklikte ki sırığın üstünden serbestçe atladığında, çılbır
başlığı çıkarılabilir ve üstüne binerek sürülebilir.Bir at çılbırda sırık
üstünden aşırılırken, bunu yapan kişi çılbır dizginini sırıkları taşıyan
direklerin üstünden zamanında kaldırmaya dikkat etmelidir; atın büyük
ihtimalle yürümemeye inat etmesine sebep olan bu takılmasından
kaçınmak için. Bunu güzelce yapabilmek gerçekten bir marifet ister. Eğer
adam, at sırığa vardığında, sırıkla yaklaşık aynı hizada ise bu kolayca
yapılabilir, fakat adam atın önüne gelmesini sağlarsa, kesin orda bir çekme,
silkeleme vardır ve bundan, dizgin direği kurtarsa dahi, kaçınılmalıdır.

yuların direğe takılmasından kaçınılmalı

At sırık üzerinden ilk defa sürüleceğinde engel tekrar ilk deliğine


alçaltılmalı, binici sıçrama sırasında yahut az bir mesafe sonra atın ağzına
en küçük bir engellemeyle bile müdahale etmemeye azami dikkat etmelidir
ve eğer at hiç sıçramaz ise fakat sadece üstünden tırıs geçerse, hayal
kırıklığı olmamalı, bi daha ki sefer baldırlar biraz daha sıkı kapatılır büyük
ihtimalle bu atın dizlerini bükdürecek, başmevkiini kaldıracak ve üzerinden
yaylanmasına sebep olacaktır.Nerdeyse bütün genç atlar başlangıçta
beceriksiz ve uygunsuz bir üslubla atlarlar, ve eğitimli bir atta olandan
daha zor üzerinde oturulurlar. Binici bu yüzden, oturuşunu korumak için
atın ağzına asılmaktan kaçınacak şekilde, vücudunun belden itibaren
oynamasına izin vererek, sıkı oturmaya ve baldırlarını yakın tutmaya
hazırlıklı olmak zorundadır. Engeli geçtikten birkaç at boyu sonra, sakince
atı topla ve de pohpohla. Bu birkaç gün devam ettirilmeli, yahut at bu alçak
engel üstünden, binicisini hoşça ve kendisi için sıkıntısızca taşıyana kadar.
Ve sonra sırık azar azar, delik delik yükseltilmeli ta ki atın engeli rahatça
kurtarmaya yetebileceğine hükmedildiği yükseklikte oluncaya kadar.
Atlamada acele ettirmek çok kötü bir hatadır ve eğer durulmaz ise şu kesin
ki er ya da geç binicinin ve atın canı yanacaktır. Bu çok tehlikeli alışkanlığı
öğrenen atların büyük çoğunluğu bunu ilk derslerinde kırbaçlanmış
olmaları ve sırık üzerinden, veya hangi engeli aşmaya denendilerse,
üstünden atlamaya acele ettirilmelerinden yaparlar, halbuki üstünden
sakince yürütülmek gerekirdi. Telaşın olduğu bir çok durumda ata kötü
muamele ile çok iyi bişey(!) öğretilir, kaçınabilmek için herkesin
endişelendiği bir şey, çözmek için müthiş sabır ve uzun zaman gerekdiren
bir hata. Aşırı huysuz mizaçta ki bazı atlar ilk defa istenmiş olsa bile
atlarken aceleyle fırlama eğilimindedirler.Bu durumda en iyi çare mümkün
olduğunca az dikkat çekmek ve fakat başlarını salmak; nereye gittiklerini
görebilmeleri için ve zamanında, kötü bişey olmayacağını anladıkları
zaman kendi mutabakatı ile bazı şeyleri daha soğukkanlılıkla karşılama
yolunu tutacaklardır. Bununla birlikte daha fazla at zalimce kullanımdan
kaynaklanan korkuyla daha fazla telaşlanarak, genç olanda diğer başka
sebeplerden daha fazla, ve böylesi için yapılacak en iyi şey, nerdeyse
maniye kadar yürütmek, durdurmak ve her bir kaç adımda pohpohlamaktır,
lüzuma göre bir yahut iki adım geriye dizginlemek ve yine ileri gitmek,
sonra yaklaşık üç atboyu mesafe içinde, mani yüksekliğine bağlı olarak (ki
bu amaç için alçakta olmalı), başını bırak ve bunu kendibaşına yapmasına
izin ver; engel üstünden aştıktan sonra pohpohla, ve böylece zamanında
sakince atlatılabilir. Diğer taraftan mükemmelce atlayabilen birçok at var
ki; tabiyatı tembel ve savsaktır.Binicinin baldırının hemen arkasından,
güzel bir kamçıyla ani ve keskin iki yahut üç iniş, biraz canlandırmak ve
gerekli gayreti sarf ettirtmek için böylelerine en iyi tedavidir.Bir at
atlatılmak için cezalandırılmak zorunda olduğunda, en iyisi sırtında ki
adam bunu yapmalıdır, eğer ki atının başını dik tutabilmek için iki elinide
kullanmak zorunda değilse ve o zaman ayakta duran bir adam elinde çılbır
kamçısıyla (biniş kamçısından çok daha uzun) ona yardım edebilir;
kamçının bir darbesi tembel hayvan üstünde mahmuzdan daha fazla etkili
olacaktır.
Birçok insan, at eğer atlamada tembel ise onu yere indirmenin iyi
geleceğine inanır ve hiç şüphe yok ki, bir at düşürüldüğünde bidaha ki
sefer yüksekten atlamaya özel bir dikkat gösterecektir fakat genç bir atla
bunu yapmakta ciddi sakıncalar vardır. İlkin genç olanlar fazladan
cesaretlendirilmelidirler ve fazlası istenmemeli, atlamada iyice tecrübe
kazanmaları beklenmeli.Bir atın ağzına (özellikle genç atın) asılmak onun
atlamasını engellemenin en emin yolu olmasına rağmen; binici tarafından
üstünden geçirilmek istendiği yere çekilmeli ve yine de elle ve baldırla
sıçrayana kadar sıkıca sürülmeli, binici atın sıçramaya niyetli olduğuna
tamamen emin olmadan ellerini esnetmemelidir. Sıkça duyulur, birisinin
atını en sıradışı bir yolla çok yüksek alışılmamış çitlerin üzerinden
kaldırdığı falan, fakat bu kaldırmanın nasıl oluştuğu bir sırdır. Kabul
edilebilir ki iyi bir atçının atını kararlı bir şekilde sürüp, baldırlarını
kuvvetle kapatıp, yahut kamçı veya mahmuzu tam zamanında kullanarak,
atını en iyi gayreti göstermeye teşvik ederek... Ama: burda onu 'kaldırmak'
diye bişey yoktur. Ve gerçekte basitçe atın ağzına tutunurken bir çok
insanın kendilerini atını kaldırdığına ikna etmeye çalışmasını anlamak
mümkün değildir.
Kaçınma yani red, hem de at iyi ve serbest bir atlayıcı olduğu halde,
başka herhangi bir şeyden daha fazla binici tarafındaki sinirlilikten
kaynaklanır, hemde sıkça. Çoğu at, birkez güzelce atlamaya
alıştırıldığında, başka bişeyden ziyade zevk almayı tercih eder ve bundan
fazla hoşlanmayanları bile nadiren atlamaktan kaçınır, eğer tereddütsüz,
kararlı sürülürler ve üstünden aşmanın onun için imkansız olduğu bişeyin
üstünden atlaması istenmezse. Atı bir kez atlamaya sevk ettikten sonra
binicinin fikrini değiştirdiği bir kaç vaka en iyi bir atlayıcının bir
reddediciye dönüştürülmesinin sanki en emin yolu olduğu anlaşılacaktır.
At binicisini tatmin ederek okuldaki sırıktan atladığında, kapıların
dışına çıkarılmalıdır, yine çılbır başlığını tak, ve kısa çitlerin üzerinden
yedeğinde sür, hendekler de dahil, veya aslında yol boyunca makul türde
herne çıkarsa, tedricen büyüklere götürerek, ondan istenebilecek her çeşit
çitin üstünden atlamaya alışıncaya kadar, ve güvenli ve rahatça yapana
kadar. Sonra engel lerin üstünden binerek sürülmeli, önce kısa olanla
başlayarak, ve sonra gene büyüklerle devam ederek; herhangi tecrübeli bir
binici atını ne zaman atlattığını söyleyebilir... tabi kavrayabildiği kadar ve
bununla memnun olmalıdır. Hiç şüphe yok ki, bazan at heycandan sakin
olduğu zaman geçmeyi denemeyeceği yerlerden geçer, veya binicisi ondan
denemesini isteyecek olur, fakat genç at eğitilirken binici atın görece
rahatlıkla yapabileceğinden fazlasını istememeye dikkat etmelidir.Atın
herhangi bir çitin üstünden sürülürken ki adım kararı ile ilgili hiç bir katı
ve acil kural belirlenemez, bu binicinin takdirine bırakılacak bir meseledir,
atının serbest mi yoksa savsak bir atlayıcı mı olduğuna göre takdir
kendisinindir, acele ettirmemek şartıyla. Fakat bu bir kural olarak
anlaşılmalı ki, at sık ormanda çok hızlı ve sulak arazide çok yavaş
sürülemez. Ayrıca çalı ve hendek üstünden sürerken: adım kararı; hendek,
atın yere konduğu tarafta ise, yerden kalkılan tarafta olduğu zaman ki
adımdan biraz daha hızlı olmalı.

Genç bir ata atlamanın çılbır başlığıyla, üstüne binilmeksizin


öğretilmesi; uzun bir çift dizginin arkadan kullanılarak atın sürülmesinden
daha iyi bir yoldur ki at kısa bir çit üstünden serbestçe atladığı durumda
yere konduğu anda, durdurulmadan takip edilebilmesi için sıradışı zinde
bir adam gerekeceği açıktır halbuki çılbır başlığıyla ve yaklaşık 15 metre
dizgin ipiyle ortalama hareketlilikte bir adam atla beraber kısa çitleri
oldukça yakın aşabilir ve çılbır dizginini biraz daha fazla ata vererek,
atlamanın hemen sonrasında ani müdahale gerekmez, atı engellemez.
GEM TAKILMASI

Atın kantarmada önceki bütün derslerini muntazaman geçtiği


düşünüldüğünde, şimdi gemlenebilir; ve burda ilk yapılacak şey
bulunabilecek en hafif gemi seçmektir, gemin kemeri ne kadar alçak olursa
o kadar iyidir, aslında gemde hiç kemer olmamalı, ama atın dilinin sanki
altında uzanması için ağızlık kısmı, tam merkezde azıcık eğilmiş olacak.
Gemin ağızda yeterince geniş olmasına dikkat edilmeli, öyle ki ağzın
yanlarına baskı yapmasın yahut dudakları kısdırmasın; aynı zamanda çok
geniş olmayacak zira olursa ağızlık kısmı aynı anda atın ağzında ki
çubuklarda her iki yanda tamamen eşit taşınmaz, fakat bi taraftan öbürüne
devamlı bastıracaktır ve böylece binicinin yardımlarını belirsizleştirecektir.
Şu da ayrıca hatırlanmalı ki; yanak kısmı ve ya gemin dalları ne kadar uzun
olursa gem o kadar sert olur. Bu yüzden genç bi at için gem seçerken son
derece kısa yanak kısmı olan arzu edilir. Kantarmayla tamamen aynı
prensipte çalışan ve aynı usulle takılan bridoon, atın ağzına
yerleştirilmeden önce gemin ağızlık kısmının üstüne konmalıdır.
Gemin takılmasıyla ilgili, süvari talimatnamelerinde saptanmış şu
genel yönergeden daha iyisi yoktur; ''gem, ağızlık kısmı aygırın ağzında en
alt köpek dişinden 2.5 cm yukarda ve kısrağın köşedeki dişinden 5 cm
yukarda olacak şekilde takılacak''. Ağzı kendine özgü ve tuhaf şekilli bazı
atlar, gemin ağızlık kısmının biraz yukarı yahut aşağı yerleştirilmesini
gerektirirler ve atın dalgın gezmeye eğilimli olduğu durumda gem burda
belirtilenden biraz daha aşağıya takılmalıdır ama şu da akılda tutulmalı ki,
gem indirilerek daha da sertleştirilmiş olur, bu yüzden böyle binerken elin
daha fazla hafifletilmesi gerekir.
Kantarmada düzgünce hazırlanmış genç bir ata ilk sefer gem
takılacağında, sıradan basit çift dizginli başlıktan daha iyisi yoktur tabi
düzgünce takılması şartıyla. İşleyişi sade ve at için, istenen asıl şeyin ne
olduğunu anlaması daha kolaydır.
yukarda: çift dizginleme (dizginleme gemi ve başlık kantarması birlikte)

sağda: dizgin yahut alıkoyma gemi


Dizgin gemi ata takılmadan önce üzerinde pürüzlü bağlantıların olup
olmadığı gözden geçirilmeli, bir süre kullanılmış olanda sıkça karşılaşılır.
Eğer dizgin gemi tek kullanılacak ise, bağlantıları genişlemiş ve incelmiş
yani aşınmış olanı kullanma; çünkü böylesi sanki bi bıçak gibi kesicidir.
Dizginleme çift olacaksa, atın ağzına nihayi olarak takmadan önce her
bağlantının yerine tamamen uyup uymadığını büküp çevirerek kontrol et
zira böyle değilse dizginleme at için rahat olmaz, arzu edildiği gibi gemin
çene etrafında düzgün bir dayanağı olmaz. Bunu takarken iki parmağın
kolayca çeneyle arasına girmesine müsaade ettiğine bakılmalı. Çenenin
boşluğunda durduğu ve alt dudaktan aşağı düşmediği sürece, başlangıçta;
nadiren, çok gevşek olabilir. Buna karşın bi süre sonra gemde binilirken;
dizgin gemi, iki parmaktan fazlasına izin verecek şekilde bağlanmamalı,
ama bağlantıların oldukça düzgün olmasına imtina edilmeli.
Binmeye alışık olsun ve ya olmasın herkes mükemmelce farkında
olmak mecburiyetindedir ki kantarma ve gemin etkileri birbirinden
tamamen farklıdır. Kantarma doğrudan atın ağzı ve dili üstünde ki
çubuklara etki ederken gem; dizginler kısaltıldığında : ağızlık kısmının
ağızda çubuklar üstünde baskı yapmasına ek olarak yanak kayışının alt
kısmı ileri çekilir ve gerdirilir bu alt çeneyi kavrayan dizgin gemini ve
zincirini sıkılaştırır ki kantarmadan çok daha serttir. Bu yüzden binici,
gemdeki ilk derslerde bunu kabaca zalimane kullanmaktan kaçınabilecek
kadar çok ta öyle dikkatli olamaz fakat atın gemin temasını anlaması
sağlanacak ve itaat ettirecek şekilde olabildiğince sade bir tarzda başlamak
zorundadır.En iyisi attan inilmiş olarak başlanmasıdır.
Başlığın giydirilmesiyle ve ata göre düzgünce uydurulmasıyla birlikte,
adam atın yakın tarafında durmalı, yüzü ata dönük, topuk mesafesi uzakta,
sanki ata binecekmiş gibi aynı konumda, sadece bu sefer eyere karşı
durmak yerine atın başına yakın, gem ve ince kantarma dizginleri atın
boynunda gevşekçe dururken; sağ elini sakince dizginlerin altından
geçirmeli ve sağ gem dizginini kavramalı, gem halkasının yaklaşık 10 cm
uzağından, aynı anda sol gem dizginini halkaya yakın ve yavaşça sol eline
alarak, sağ eli biraz geriye çekerek ve sol eli ileri, gemi atın ağzında
döndür, sağa az bir büküm elde edecek şekilde. Bunu hoşça yaptığında, atı
tekrar doğrultmalı, pohpohla, ve öbür tarafına geçerek aynı şeyi sol
tarafına tekrarla. Atı gemde bükerken, onunla oynamaya teşebbüs etmeyin
çünkü bunu yaparken mutlaka bir silkeleme olur, ama ağızda çubuklar
boyunca azar azar çevirin, tam da ata kabul ettirmeye yetecek bir basınçla
ve sonra atı pohpohlayın. Bir kaç gün ata binmeden, bükmeyle kısa bir süre
geçirmenin; binildiğinde atın gemine nazikçe katlanmasını sağlamaya en
iyi yardımcı olduğu anlaşılacaktır. Gem takıldıktan sonra ata ilk defa
binilirken, binici bunu sadece bridoonda yapmalı, ve her iki elinde bir gem
ve bridoon dizginini tutmalı, küçük parmak aralarına alınarak,kantarma ve
koşu dizgininin birlikte kullanılarak binildiği zaman ki usulle, ve tamamen
bridoon dizgini ile sür, gem dizginini tam atın başını sallamaya
niyetlendiği durumdaki kadar kısa tut, böylece gemde çok fazla bir oynama
olmayacak ve gem dizginini başının üstünden sallamasıyla bir tehlike
olmaz. Gemlendikten sonra bir kaç gün boyunca devamlı düz ileri
çalışmasında tutulmalı, gem temasına itaat etmeye alışana kadar, ve
mutabakatını arttırana kadar; gem dizginleri derece derece kısaltılmalı ta ki
at başlığına itaatkar yürür kıldırılana dek. Binici dört dizgini de eşit
hissederek sürmeye başladığında, at kantarmada daha önce öğretilen
derslere hergün yeniden koşulmalı. Sıkça durdurulmalı, fazla yorulmasın
diye, ve bir seferde her hangi bir dersi çok uzun sürdürmemeye dikkat
edilmeli, atı tiksindirecek şekilde, ya reddetmesiyle sonlanacaktır yahut
baştan savma bi yolla geçiştirmeye çalışacaktır ki bu arzu edilen manaya
haiz değildir.
Bu genç atçının başına sıkça gelir, bütün olası niyetlerin en iyileriyle
birlikte, atı kesinlikle hoşuna gitmeyen bir dersin belirli bir parçasında
tutar ta ki atı hasta edene ve yorana kadar ve reddedene kadar. Bir çok
durumda adamın da tabi sinirleri bozulur. Kavga çıkar ve bu durumda
binici herzaman en iyisini elde edemez; atı sabrı belki de kudreti tamamen
tükenene kadar aynı şeyin basmakalıp tekrarıyla yormaz ise, binici bi daha
ki talebinde muhtemelen istediğini alacaktır. At, dört dizginle vazifesini
tatminkar şekilde ifa edene kadar, yalnız gemle binilmeye teşebbüs
edilmemelidir ve sonra hafif elleri ve bağımsız, mükemmel bir oturuşu
olan sadece çok iyi bir atçı tarafından böyle binilmeli. Öyle bir binici ki;
her dönüşte, gerekli yeni yöne atın başını çekmek için, iç bridoon dizginini
kullanacak. Sadece gemle (kantarmasız) sürülürken, dizginleri tutmanın en
iyi yolunun ne olduğuyla ilgili fikirlerde farklılıklar vardır: ama suvarilerin
tatbik ettiğinden daha iyisi yoktur.
Sol elin küçük parmağı dizginlerin arasında, dizginler el ayasının
tamamı boyunca serilir, işaret parmağı üstüne yaslanır. Üzerine baş
parmak kapatılır fakat başparmak sadece gem dizgini üzerine basar. Sağ el
herzaman iki yanda da bridoon dizginlerine yardım etmeğe hazır olmalı.
Bu tarz biniş sadece, iyi terbiye edilmiş bir baskın atında askeri amaçla
tatbik edilmeli zira binicinin silahlarını kullanabilmesi için sağ elinin
serbestiyeti zaruridir. Fakat bütün sıradan amaçlar için atlar dört dizginle
sürülmelidir. Bu metodla binici atın ağzını canlı tutar, ve at sadece gemle
sürüldüğündekinden daha fazla başlığına itaatkar kıldırılır; buna mukabil
at çok iyi terbiye edilmemişse ve binici atı gemle sürmeye alışmamışsa,
bridoonu kullanmazsa atı yalnış dizginle döndürmeye nafile çaba
sarfetmesi büyük olasılıktır: ki bu atın ağzını da, mizacını da geliştirmez.
Kullanılan çok miktarda değişik şekillerde gem vardır; daha fazla ya
da daha az sert olabilir, ve hiç şüphesiz düzgünce terbiye edilmemiş yahut
başkırdırıldıktan sonra kötü binilmiş; kontrol altında tutmak için, özellikle
telaşlandığında, sıradışı bişey gerektiren, bir çok at var. Fakat bir çok
durumda gem hafifledikçe, ve bu sebeple atın katlanmak zorunda olduğu
acı azaldıkça, at daha bir hoşnutlukla gidecektir. Bir adam, atın onu tutmak
için sıradan çift dizginli başlıktan daha sert bir şey istediği, kanaatine
vardığında, kemeri daha yüksek olan bir gem alarak başlayabilir. Sonra
yine daha yükseğini ve bundan silkme geme kadar ve devam edip gider;
(Enenmiş bir boğayı tutmaya yetecek kadar sert olan yığınla çeşiti vardır,
eğer kudret ve kullanılmasıyla hayvana verilen acının miktarı yahut zulüm
hayvanı tutacaksa...) bulabileceği en sert gemi bulana kadar ve at yine de
ipini çekiştirecektir.

Resim: Silkme gem at yedekteyken kullanılır (ing: Chifney)

Fakat aynı atı yeniden önceki sıradan çift dizginli başlığına koş, sırtında
sabır sahibi ve iyi elleri olan birisi olsun ve at çok daha hoşnut
yürüyecektir çene kıran gemlerle yürüdüğünden. Hareketli ağızlık kısmı
olanlar bir çok atta çabuk cevap verir; ille de çok sert değildirler ve ağızlık
yukarı aşağı hareket ettikçe atı onlarla oynamaya cesaretlendirir, ve ağzını
canlı tutmasına yardım eder. Genç at ilk defa gemleneceğinde ağızlık
kısmı sabit bir gem olması en iyisidir.
Oynarlı ağızlıklar, bir süre kullanıldıktan sonra, eklemlerde açılma olur,
ve eğer bakılmamışsa, atın ağzını sıkıştırma ihtimali vardır.
Pelhamın sakıncası: sıkça sadece bridoonu kullanmak istenebilir ve
gemle, bridoonun ağızlık kısmının bir olması; bunların ayrı olmalarından
daha uygunsuzdur. Ayrıca Pelhamın ağızlık kısmı kantarma gibi ortada
mafsallıdır ve gem dizginleri kısaltıldığında atın ağzını çubuklar arasında
sıkıştırma etkisi yapar, eşit şekilde taşınması gerekirken.
İyi ağzı olmayan atlar için, burunsalığı olan başlıklar sıkça kullanılır ve
düşünceme göre daha sert gem kullanmaktan daha iyi etkiye sahiptir.
Kullanılırken, gem başlığının yanak kısmında olmalıdır ve bridoon
başlığının altında, atın ağzını çok fazla açmasını engellemeye yardım
edecek şekilde yeterince alçakta ve sıkı kopçalanmalı ama aynı zamanda
solumaya mani olmamalı. Martingal başını çok fazla kaldırmaya eğilimli
atlarda iyi sonuç verir ve sıkça kullanılır.Koşu martingalı kullanılmalı;
herbir kayışının ucunda birer olmak üzere, 2 halkası olan, diğer ucu göğüs
kayışına bağlanan; her bir halkanın içinden bir kantarma dizgini
geçirilerek ve dizgin kantarmaya bilindiği şekilde kopçalanır.

Resim: solda: Koşu Martingalı, sağda: Daimi martingal

Daimi(kalıcı) Martingal, binicilik amaçlı, bir ata takılabilecek,


kesinlikle en gereksiz ve tehlikeli şeydir. Atın fena bir halde sürçtüğünü
farzet, kendini kurtarmaya çalışırken yapacağı ilk şey; başını yukarı
kaldırmaktır fakat üstünde bir daimi martingalı varsa bunu yapar yapmaz
ağzında aniden durdurulur hemde başının serbest olması gerektiği bir
anda.Sonuç büyük ihtimalle kırılmış bir çift dizdir halbuki bu martingalla
bağlanılmış olmasa, biraz çekişmeden sonra her türlü kurtarılırdı.Aklı
başında hiç bir adam at üstünde böyle bir engelleme varken herhangi bir
büyüklükteki çitin üzerinden atlamayı denemez.
Bu araçların hiç biri genç bir atı gemlerken zaruri değildir. Kötü
terbiye edilmiş veya sonradan şımartılmış olanlara binilirken çok
kullanılırlar.
KAPILARIN DIŞINA

Önceki derslerin nerdeyse bütün talimatları genç atın okulda ki


çalışması için verilmiş olsada, vaziyete göre atın kısa süre için kapıların
dışında sürülmemesi için hiçbir sebep yoktur.Aslında bu at yeterince
geliştiği anda arzu edilir ve binici at üstünde yeterli kontrolü olduğunu
hisseder ki okuldaki derslerinden sonra hergün kısa bir süre dışarı
çıkarılmalıdır. At çok güçlü değilse ve okulda ki dersinin onun için yeterli
olacağı görülmüşse, okulda ki bir günlük dersinin atlanması tavsiye edilir
ve sonra bunun yerine onu dışarı çıkar.
Genç atlar, dışarı ilk çıkarıldıklarında, doğal olarak çevrelerine
bakmaya eğilimli olurlar ve sonuç olarak dikkatleri kesin bir miktar
binicisinden uzaklaşır. Önüne yeterince iyi gittiği müddetçe,
meraklarından da hoşnut olunacaktır.
Eğer ilerde atı muhtemelen korkutacak bişey görürsen geri döndürme
çünkü senin gördüğün anda görmemiş olması muhtemeldir.Atın dikkatini
çekmeden geniş bir açıyla manevra yap, eğer atı daha fazla kavramaya
başlarsan onu sadece şüphelendirirsin. Gezinti sırasında, mümkünse aynı
şeyle yeniden karşılaş, ve bu sefer biraz daha yakınından geç, hiç bir
şekilde, at utangaçsa, binici hayvanın başını korktuğu nesneye doğru
çevirtmeye zorlamamalıdır.Eğer bir göz atmayı isteyecek kadar yeterince
meraklıysa, pek ala! Bırak yapsın; fakat özellikle genç atta asla korktuğu
şeye doğru başını sertçe çevirmeyin ve ona doğru zorlamayı denemeyin.
Eğer böyle yaparsan emin ol; atı, cezalandırılmış olmaktan dolayı, aynı
nesneyi bir daha gördüğü zaman daha fazla korkutacak olan, bir kavgaya
sebep olursun. Halbuki onu yaygaraya veren şeyden başını biraz uzağa
çevirerek ve ata herşeyin yolunda olduğunu düşündürtecek şekilde
mümkün olduğunca kendin de umarsamazsan, at büyük ihtimalle nesnenin
yanından geçecektir, adımını biraz arttırmaktan başka belki hiçbir şey
yapmayarak ve korkmaya sebep olmadığını anladığı zaman, en küçük
aldırış etmeyecektir.
Genç atların okul dışında ki ilk derslerinde görülen belki en yaygın
kusurları, ağılından ayrılmakta ki gönülsüzlükleridir. Genç atların
herzaman diğerlerinin refakatinde olmayı isteme alıkanlığını
kazanmalarına izin vermenin anlaşılır sakıncaları vardır; yine de evde
kalmaya istekli bir atla başlarken, en iyisi birkaç gün onunla beraber sakin,
yaşlı bir beygirde birisini göndermektir, sadece yol göstersin diye.
Nerdeyse bütün genç atlar takib edecektir, yahut başka biriyle oldukça
serbest yürüyecektir, yine de bir çok durumda başının eve doğru
çevrildiğini anladığı anda yürüyüş tarzında belirgin bir iyileşme olacaktır.
Tabi ki başlangıçta uygun olan en sakin yol seçilmeli fakat binici atını
herzaman aynı günlük devriyeye çıkarma yanlışını yapmamak zorundadır,
özellikle at kurnaz cinstense, çünkü at çok çabuk alışılmış yolu tanıyacak
ve başka bir yöne gitmeye kararlı bir itiraz gösterecektir. Birkaç kez dışarı
çıktıktan sonra aynı kesin rotaya göndermektense biraz daha uzun bir
sefere yahut kötü bir yola katlanmak daha iyidir.Bundan başka iyi yollara
ve kötülerine, sakin ve işlek olanlara alıştırılması gerekmektedir.
Anlaşılacaktır ki atlar eve dönme isteğinden çabuk kurtulacaklardır, eğer
binici farklı rotaları seçerek ve sıkça başka yöne döndürerek, atın eve gidip
gitmediğini bilemeyecek şekilde yolunu kaybetmesini sağlayabilirse. Yaşlı
atta ki adam, genç atla beraber birinin gitmesi gerektiğini farzederek,
tedricen uzaklaşmalı, bazen genç olana önde gitme fırsatı vererek, ta ki
takibetmeğe yahut önderlik etmeğe istekli olana kadar ve sonra
yoldaşından vazgeçilebilir. Atlar dışarda, okulda ki gibi dizginine itaat
ettirerek sürülmeli; atı binicinin el ve baldırlarına itaatkar ve canlı ve zeki
yaptığı düşüncesiyle verilmiş olan okulda ki derslerde ki gibi ve her at bu
canlılığı ve itaate hazır olmayı muhafaza edecektir eğer tamamen işine
uygun tutulursa, bundan atın asla bir dakika rahat etmeyeceği ve
binildikten sonra inilene kadar herzaman hırpalanacağı
anlaşılmayacak.Fakat çok iyi terbiye edilmiş herhangi bir at, eğer bir süre
için işinden kaytarmasına izin verilirse, binicisini istismar edecektir, ve
yeniden işine koşulmadan önce mühim bir müşkülat çıkaracaktır.
ILGAR (Hücum Dörtnalı)

Her ne kadar; ata okulunda yürümesi, tırıs ve eşkin gitmesi ve kendini


düzgünce taşıması öğretildiysede henüz şimdiye dek atın adımını ılgara
uzatması, eriştirmesi hakkında hiçbir şey söylenmedi, fakat kapıların
dışında bir süre binildiğinde ve herhangi utangaçlıktan yahut başka herne
kusuru vardıysa kurtulduğunda, vaziyete göre, gidişi iyi ve yumşaksa, Ilgar
etmeye koşulmalı. Bu yapılırken, sıkça görüldüğü şekliyle binici,
dizginlerin tüm uzunluğuyla ata başını tamamen verip, baldırlarını duvar
saatinin sarkacı gibi sallayarak, atı ileriye hızla koşturmak için
tekmelemeyecek bilakis adım kararı eşkinden tedricen arttırılmalıdır ve
nekadar hızlı olduğu mesele değildir, at baldırlarla dizginine uydurtularak
binilmeli. Anlaşılacak ki; at eğer bu yolla işine uygun olarak binilirse adım
uzatıldığında, at daha fazla ilerleme kaydedecektir, bu demek ki; dizgini
bütün uzunluğunca almasına ve kendi yoluna gitmesine izin verildiği
durumda katedeceğinden daha fazla mesafeyi daha az zamanda
katedecektir; bununla birlikte, düzgünce binildiğinde, efendisi için daha
rahat ve güvenli olacaktır. Fakat binici, eğer; sıkça yapıldığı gibi, sadece
hayvanın başına asılıyorsa, atını 'başlığına itaatkar kıldırarak' sürdüğü
fikrine kapılmamalı. Ilgardan sonra dizgini çekerken de, adım tedricen
düşürülmeli, binici eyerde güzelce otururken, eller alçakta tutulmalı (atın
başını alçakta tutup elde sıkılmaya eğilimli olduğu durum hariç, tabi o
zaman eller yükseltilmeli) ve baldırlar kapatılmalı. Düzgünce terbiye
edilmiş bir at tabi ki kötü terbiye edilmiş olandan daha kısa dizginlenip
durdurulabilir. Fakat aynı zamanda çok kısa sürede durmak için bir
gereklilik yoksa bu tavsiye edilmez zira at çok iyi dengelenmeli,
toplanmalı ve dizgine itaatkar kıldırılmalı, atı aniden durdurmak kesin bir
miktar atı gerecektir ve anlaşılması asla sevilmeyen bir şeydir ki; tam
hoşunuza gitmesi için ona çektirdiğiniz pek çok acıdan sonra, atınız topal
olmuştur. Tabi ki öyle durumlar var ki mümkün olduğunca çabuk atın
durdurulması mecburdur, belki talihsiz birinin üstünde veya üstüne
sürmekten kaçınmak için, fakat bunlar çok sık olan hadiseler değildir ve
mecbur kalındığında, denemek için zaman gelmiş demektir.
Birçok genç at, yakın arkasından diğer atların ılgar etmesine yahut
kendisini geçmesine ısrarlı bir şekilde itiraz eder. Bu bazen sinirden olur,
ve bazen yoldaşı kadar hızlı gitme tabii temayülünden başka bişey
değildir, yüksek ruhtan kaynaklanan, ve ya eğlenceye katılma isteğinden.
Sinirli olan böylelerinde en iyi çare başka birinin sakin bir atla makul bir
adım kararında sıkça atın yanından geçmesidir, kısa mesafe yakınından ve
azar azar aranızdaki alanı azaltarak ta ki at yoldaşının iyice yakınından
geçmesine alışana kadar. Sinirli attaki binici atı pohpohlamalı böylece
genelde atın yanından geçene dikkat kesilmesini tam zamanında
engellemiş olur. Diğer durumda binicinin yapması gereken tek şey, atın
dikkatini kendi üzerinde toplamasını sağlamaktır; kantarmayı hafifçe atın
ağzı boyunca hareket ettirerek diğer at yanından geçerken ve atın başını
yukarda tut ki arkadan gelene tekme atmasını önleyebilesin. Fakat bu çeşit
şeyler başka bişeyden ziyade atın çömezliğinden kaynaklanır. Ve biraz
fazladan yapılacak dersler atı sakin tutmada faydalı bulunacaktır.
Genç bir atın bazen geliştirebildiği en kötü kusur, başka bir hayvanın
ona doğru hızlı bir adımla geldiğini görünce; aniden geriye dönmektir;
çoğu vakada önce yarım şaha kalkarak. Böyle bişey olduğunda atın gözü
muayene edilmeli, çünki yakını-görmezlik buna sebep olabilir, bu
durumda ona doğru beklenmedik şekilde gelen başka herşeye yine aynı
tepkiyi vermeye mütemayil olacaktır, bir sayfa beyaz kağıt gibi, bir su
hüzmesi gibi yahut bu çeşit herşey. Eğer gözlerinin sağlam olduğu
bulunduysa, ve nitekim sadece çevik adımlarla yürüyen başka bir atla
karşılaştığında arkasına dönüyorsa, başka bir at arkasından ılgar ettiğinde
sinirlenen atın durumunda tavsiye edilen tedavi denenmelidir tabi sadece
yoldaşı arkasından yetişip geçmek yerine onunla karşılaşmalı ve yüzyüze
gelmeliler. Bu çeşit şeyleri yapan atlar başlarını karşılaştıkları attan uzağa
döndürmeğe çalıştıklarından, binici iç dizgin ve dış baldırla bineğini
zamanında kaytarmaktan alıkoymaya hazır olmalıdır.Tabi ki bu kusurlar bir
günde çözülmez, fakat bir at ta tasvip edilemez çok tehlikeli ve sakarca
huylardır ve eğer genç atlarda zamanında tatbik edilirse, genelde anlatılan
tedavi tamamdır. Binicinin hissesince bıkmaz bir sabır gerekir, ve diğer
atlının aceleyle, öğrencinin üzerine, çok ani veya çok hızlı hamle
etmemesi zaruridir.
CEZA

Genç ata verilen bütün derslerde cezalandırmadan nadiren bahsedildi,


asla gerekli olmadığından değil, fakat mümkünse ata gereken herşey onsuz
öğretilmelidir. Ama en iyi niyetli bir adam bile bazen cezaya başvurmak
zorunda kalacaktır. Eğer cezalandırma gereği asla ama asla ortaya
çıkmadıysa; o at, bütün derslerine yürekten katlanmış çok iyi, mutedil bir
attır ve çokça sabreden bir binici tarafından çok iyi binilmiş demektir.
Eğer bu olmadıysa, daha da fazla itimat binici tarafından oluşturulacaktır.
Cezalandırılmaktan genelde kaçan atların sınıfı, eğer iyi ellerde
olursa, koçak, kaygısız bir hayvan, oldukça terbiyeli haylazlıktan uzaktır.
Tavladan dışarı her zaman zinde çıkar ve gün boyunca hemen hemen aynı
kalır; fakat iyi binici olmayan insanların elinde bu kaygısızlık sıkça hoşa
gitmez ve at bunun için cezalandırılır. Burdan şu anlaşılmamalı, Eğer bi at
işten kaçmak için inat ediyorsa, binici ona başını verecek ve dizlerinin
arasına aldıracak ve zıplamasına yahut onu üstünden atana kadar çifte
atmasına göz yumacak: fakat şu kesin ki atların kaygısız olmaları sıkça
suistimal ediliyor halbuki gereken herşey; sadece başladıktan sonra birkaç
dakika birazcık sıkı kapalı binilmesiyken. Bu üstüne binildiğinde her
zaman zıplama alışkanlığını kazanmış; hakkında daha başka şeylerin
söyleneceği bir ata uygulanmaz, ama sadece biraz körpe ve yukarda ki; işin
dışında olan atın durumunda geçerlidir.
Cezalandırma gerçekten gerekli olduğunda; hangi çeşit cezanın daha
etkili olduğuna dair değişik fikirler vardır: kamçı yahut mahmuz. Bununla
ilgili hiçbir kural belirlenemez. Bu atın mizacına ve ne için
cezalandırılacağına bağlıdır. Herşeyden önce, binici atın ne istendiğini
doğru anladığından tamamen emin olmalıdır ve bu inatçılık yahut
tembellik gemdeki bir kusurdan mı neşet etmektedir? Yahut isteneni
yapmaya mani, herhangi bir fiziksel yetersizlikten. Eğer binici atın bir
dersten diğerine çok çabuk geçirildiğini düşünürse ve bunun neticesi
reddettiğini, gerekliyse atı baştaki derse döndür, ama atın ondan ne
istendiğini tamamen anladığına ikna olur olmaz ve bunun sadece işten
kaytarmak için sergilenen kurnazlık ve inattan olduğunu, o zaman ne kadar
çabuk cezalandırılırsa o kadar iyi olur. Burda en yaygın hata, cezalandırma
icra edilirken, binicinin kendini asabi bir haleti ruhiyeye kaptırması, ve bu
halinin cezayı basiretle icra etmeye uygun bir durumda olmamasıdır ki bu
şartlarda sakince yapılabileceği zamana dek atı yalnız bırakmak daha
iyidir. Cezanın gerekli olduğu birçok durumda; elden geri kalan atlarda
böyle olduğu anlaşılacaktır, demem o ki; binicinin el ve baldır yardımlarına
yeterince itaatkar olmayanlarda. Binici atın ağzını hafifçe hissedeceğine ki
bütün adım kararlarında herzaman böyle yapmalı, atı baldırlarının
arasından sarkıtırmış gibi ve gemi atın ağzında gevşekçe salıverir, asla atı
zapt etmeyerek. Eğer geriye dizginlemeye teşebbüs edilirse ve bu yolla
zaptedilmeye çalışılırsa, başını alçaltır ve geriye koşar veya başını yukarı
atar ve şaha kalkar; eğer tırısa kaldırılırsa ve binici baldırlarıyla atını
başlığına uygun gitmeye teşvik ederse, aniden at sıçrayarak yapılan bir
usulle eşkine çıkar ve bu belki de atı başlığına oturtmanın ve onu
zaptetmenin en iyi zamanıdır. Binici burda çok kat'i olmak zorunda, ellerini
alçakta ve parmaklarını dizginlere sıkıca bastırarak tutmalı; sonra baldırlar
da kudretle kapatılmalı ve eğer bu atı başlığına uydurmak için istenen
etkiye haiz olamadıysa baldırların aşağı kısmı biraz daha geriye sürüklenir
ve bacaklar önce uzağa çekilmeden, kolan arkasından her iki mahmuz
sertçe uygulanır, eller hala sıkı tutulurken. Mahmuzun uygulandığı an; eğer
eller esnerse, at sadece hızlanmış bir adımla önüne gider, cezadan
kaçınmak için, hala başlığına uymayarak, halbuki eller esnemeden sıkıca
tutulursa, hayvan gemine atılır.
İstenen sonuç her zaman ilk seferde elde edilemez, ama binici atının
gidişinde bir ilerleme olduğu hükmünü verebilmeli, ve sonra bunu daha
fazla ceza olmaksızın devam ettirmeye çalışmalı. Sıkça kasıtsız yapılan bir
şey olan; topukların sürüklenmesi ve atı mahmuzla gıdıklamak, özellikle
bükme derslerinde, genç bir ata tekme atmayı öğretmenin belki en emin
yoludur. Fakat mahmuzla hiç dokunulmadığı halde tekme atan atlar da sık
karşılaşılan bir vakadır ve eğer böyle yaparlarsa, tekme attığı yanda ki
mahmuz tereddüt gösterilmeden sertçe uygulanmalıdır. Eğer bu tavsiye
zamanında tutulursa; at nadiren alışkanlığında ısrar eder. Ama
başıboşluğunu sürdürmesine izin verilirse, bunu pekiştirir ve bu huyun
kökünü kurutmak daha fazla ceza ve biraz zaman gerektirir.
Şaha kalkma bir atın gösterebileceği en tehlikeli kusur şeklidir ve bu
kesin bir işarettir ki: hayvan elden geridedir. Denebilir ki: elden geri
olduğu zaman müstesna; bir at asla şaha kalkmaz meğer ki beklenmedik
bir başlangıç yahut korkunun sonucu olmadıkça. Bunun en kötü tarafı belki
çözmesi en zor kusur şeklidir çünkü atın korkusu herşeyden önce gelir.
Böyle atları terbiye etmenin değişik yolları vardır yahut bunu denemenin.
Bazı insanlar at başını kaldırdığında su dolu bir keseyi başının üstüne
koymayı tavsiye eder bazıları durdurup yolun kenarına çekme taraftarıdır.
İlk çare için, ahır kapısına su dolu bir keseyi asarsın muhtemelen oluşacak
sürekli bir etki için; bu atı o an için hayrete düşürecektir fakat bi daha ki
sefer bunu yapmaya heveslendiğinde büyük ihtimal yine şahlanacaktır. Atı
yolun kenarına çekmek hakkında denebilirki bu binici tarafında epey
cesaret ve beceri isteyen birşeydir ve herkes böylesine bir tecrübeyi arzu
etmez. Yapıldığında: sonuç; hem at hem binici için, tehlikeyi mazur
göstermeye yeter derecede tatminkar değildir. Eğer binici bunu yapmak
istiyorsa yolu şudur; at yükselirken, sağ ayağı üzengiden çıkarmak, ve sol
el atın yelesindeyken dizginleri sağ elde tutmaktır. At nerdeyse dimdik
olduğunda yahut genelde yükseldiği kadar yüksekliğe geldiğinde sol ayağı
da çıkar ve gem dizginleriyle keskin bir çekiş yap aynı anda sol elle
bastırılır ki binicinin uzağa sıçramasına yardım edecektir, fakat önce
söylendiği gibi çok tehlikelidir ve kusurun kökünü ortadan kaldırmaz
üstelik eğer at gerisin geriye düşerse büyük ihtimalle başını çok sert
çarpacak ve sonuç olarak anında ölecektir. Böyle durumlar binici hayvanı
kasıtsız olarak çektiğinde de meydana gelir.
Silkme gemlerine güvenilemez: atlar bu gemlerle nerdeyse bunlar
olmadığında ki kadar kolayca şaha kalkar. Şahlanacak atı sürmek zorunda
olan adam atın ağzına iyi bir kantarma koymaktan daha iyisini yapamaz ve
bir çift koşu dizgini ki alışıldık şekliyle yan tarafta yuvarlamaya yahut
kolana bağlanmayacak fakat atın ön ayaklarının arasına getirilecek ve
altında bağlanacak. Eğer hala yukarı kalkıyorsa, yapılacak en iyi şey ve en
güvenlisi, dizginleri biraz koyver(bolart), başını tamamen bırakmadığına
veya aşağıya bastırmadığına emin olacak şekilde, öne yaslanarak vücudun
dengesini sürdürecek şekilde ve baldırları kapalı tutarak. Aşağıya eğildiğini
anladığın anda, uyanık ol, ve ön ayak yere dokunmadan önce iki mahmuzu
uygulayarak atı önüne gönder, ve onu yürümeye tamamen sevk ettikten
sonra başını kavrayarak onu bu şekilde tut; ama ağzını çok fazla
zaptetmeden önce, atı önüne sür yoksa muhtemelen tekrar başını kaldırmış
olacaksın. Burda mahmuzlar kamçıdan daha iyidir eğer at onlardan
serbestçe kaçıyorsa, eğer böyle değilse, bir kamçı veya dişbudak dalı, ama
binicinin tek eliyle sürmesi gerektiğinden, kamçı kullanmak aslında
mahzurludur. Eğer binicinin çılbır kamçısında becerikli yayan bir adamı
varsa, yardım alınabilir, ama gerekeni binicinin yapması arzu edilir.
Hayvan ön ayağını vurup kalkarken, adam asla atının kendisiyle beraber
geriye gitmesinden korkmamalı; dengesini güzelce koruduğu müddetçe,
fakat ön ayaklarının altına düşmekten sakın. Sonra binici başının çaresine
bakmaya hazır olmalı çünkü at büyük ihtimalle taraf değiştirecek yahut
geri gidecek yahut yan tarafına yıkılacak. Bazı insanlar şaha kaldırılan
atların bazı durumlarda biniciden kurtulmak için kasden kendilerini yere
yıktıkları düşüncesiyle meşguldürler, fakat bu saçmalıktır. Dizgin
temasından kurtulmaya çalıştığı zaman şahlanmayı keşfetmiş olsa da yine
de gerisin geri yıkılmaktan eyerde ki adam kadar korkar. At dengesini
koruduğu müddetçe ve dizginleri tutan binici tarafından çekilmediği
sürece, atın bunu kasden yapma tehlikesi fazla değildir.
Tabi ki zayıf beli ve dizleri olan atlar eyerin arkasında kudretli olanlardan
daha büyük ihtimalle düşeceklerdir. Fakat bu sebepten yıkıldıklarında
genellikle bir yana yıkılırlar, nadiren dümdüz karşıya. Şahlanan böyle bir
atla başa çıkmanın en iyi yolu, bunu yaptığında kendi haline bırakmaktır
ama kendine gelince önüne sürerek onu cezalandır ve sonra ele itaatkar tut.
Tepinme, atların sergileyebileceği çok çirkin bir huydur, genelde ilk
derslerde ki kötü eyerlemeden kaynaklanır. Eğer ki at aceleyle
eyerlenmişse ve kolan aniden sıkılaştırılmışsa, ilk derslerde salık verildiği
üzere; delik delik tedricen çekilmek yerine, genç at büyük ihtimalle sırtı
etrafında kendini hırpalayacak, zıplamaların etkisiyle, kolanı yırtacak ve
eyerden kurtulacaktır. Bu bir kez yapıldığında, hiç şüphe yok ki at
yaptığını yeniden tecrübe etmeye çalışacaktır. Eğer bu ilk derslerde olursa,
tabi ki daha fazla zaman verilecek, ve derslerin başarılmasında daha
dikkatli ol, ama gerekli özen her zaman gösterilmez ve atlar alışkanlığında
müzminleşir. Ayrıca uzun zamandan beri eyere alıştırılmış olsa bile; hala
tepinen atlarla sık sık karşılaşılır. Attan belki herşey telaşla istendi. Sırtına
eyer fırlatıldı ve kolanlandı, başlık takıldı, aniden dışarı çıkarıldı ve binildi.
Belki midesi daha yeni yemlendiğinden şişti ve çok rahatsız hissetti,
binicinin topuklarını yahut mahmuzlarını uygulaması yüzünden, en iyi
adım kararıyla başlayacağına, binicisine
itiraz etme serbestiyetini kazandı,
hayatında belki ilk defa, başını
silkeleyip çekerek, ön ayaklarının
arasına alıp, sırtını yuvarlatıp, üstünde
oturulacak çok az yer bırakarak ve
bütün bu lafı-güzaftan daha az zamanda,
binicisinden kurtuldu. Yaklaşık 2 veya 3
tepinme bunu yapar, bir kural olarak, ilk
seferinde, sahibi için; eğer kurban oysa,
hazırlıksız yakalanması nerdeyse kesindir ve herşey çok çabuk son bulur,
en azından bu vakada. Kuvvetle muhtemeldir, eğer binici kendini
toparladığı anda ata yeniden binerse, sanki hiçbir şey olmamış gibi at
sakince kaptırıp gidebilir. Fakat herşeye rağmen binici iyice emin olabilir
ki hayvan bunu hatırlayacaktır, ve aynı şeyi tekrar tekrar yapacaktır, galip
geldiği sürece, hemde düzgünce eyerlenmiş ve telaşsız, dikkatlice binilmiş
olsa bile.
Bazen tepinmeye sebep olunan diğer bir yolda, tedavisine geçmeden önce
burda bahsedilmesi iyi olabilir, eyer takılmadan önceki inceleme sırasında
yeterince dikkatin gösterilmemesidir. Eyer yastığının kaplaması yeni
çakılırken, bir mıh kaplamadan çıkık kalmış olabilir. Binici ata binmeden
önce etraflıca bakabilir ve bir kusur görmemiş olabilir, buna rağmen atın
epey huzursuz olduğunu fark edecek. Fakat bişeyin yanlış olduğunu
anlamadan önce atının sırtında çok fazla durdurulmayacaktır ve eyeri
çıkartıp eyer yastığını (10 numara) inceleyerek sebebi bulabilir. Bir mıhın
atın sırtına feci bir şekilde batması vakasında bu geçerlidir. Seyisler ve
atlarla birşeyler yapmak zorunda olan herkes, atın giymek zorunda olduğu
herşeyi çok fazla inceleyemezler. Bir çok vakada; böyle eziyet edilmiş bir
atın binicisi, bir şeyin unutulduğunu anlayacaktır; aynen aceleyle
eyerlediği, çok sıkı kolanladığı ve daha önce tarif edildiği gibi ata aniden
bindiği vakalarda ki gibi, bu demek ki; binicisini düşürerek veya birinden
kurtulmak için yapması gereken bildiği herşeyi yaparak.
Bu çeşit eğlenceleri edinen bir atla başetmenin en iyi yolu; eğer iyi
eyerleyip ve üstüne binmeden önce bir süre durmasına izin vermek istenen
etkiye sahip olamadıysa, ata bir çılbır başlığı takmak ve üstüne binerken
onu iyi bir adama tutturmaktır çünkü atlar dışarı ilk çıkarılıp ve binilirken
nerdeyse herzaman tepinip sıçrarlar. Üstüne binildikten sonra kısa süre
durmasına izin ver sonra sakince ileri başçek, aslında ona, aynen genç ata
ik defa binildiğinde ki yöntemle muamele et. At eğer başını aşağıya
indirmeye teşebbüs ederse; çılbır başlığını tutan adam zamanında
yakalayacak şekilde tetikte olmalı ve yuları keskince yukarı asılarak atı
bundan men etmeli. Sonra biraz atı sakince sür, ta ki arkasını iyice indirene
dek böylece çılbır başlığı çıkarılabilir. Bu herzaman meseleyi yoluna
koymaz, özellikle at birkaç kez tepinmekten kazançlı çıkdıysa. At herşeyi
unutmuş gibi görünebilir ve biriki gün arzu edildiği gibi yürümüş olabilir
ve sonra hiç bir sebep yokken, görülebilecek, hiç olmadığı kadar kötüsü
olabilir. Bir at birkez başını kurtardığında, eğer gerçekten tepinmeye
niyetlendiyse ve eğer yeterince uzun süre devam ederse en iyi bir adamı
bile sırtından atacaktır. Bu kimin borusunun daha uzun süre öteceğine
bağlı bir meseledir. Bu çeşit bir yabaniyi ıslah edecek en iyi ceza çeşiti,
çılbır kamçılı bir yayan yardımcı kullanmaktır. Adam atı ileri sürmek için
kamçıyı kullanırken, çılbır başlığını tutan adam da; at başını kurtarmaya
çalışırsa biniciye yardım etmeli. Binici iki eline de muhtaçtır;
mahmuzlarını kullanabilir, ama iyi kullanıldığında, kamçının acısı ve
sesiyle aynı etkiye sahip olamaz. Bu cezalandırma usulü çok katı
görülebilir, fakat at dirençli olduğunda sıkı tedbirlerin alınmasını
gerektirir.Böyle kararlılıkla verilmiş bir iki ders; bunun tekrar tekrar, yarım
yamalak yapılmasındansa, at üzerinde, daha iyi ve uzun süren bir etkiye
sahibolacaktır. Hayvan oyunda birkaç kez kendini yenilmiş bulduğunda,
muhtemelen umudunu kaybedecektir; ama hala dikkatle eyerlenmeye ve
sakince binilmeye ihtiyacı olacak, çünkü ne zaman etkili bir şekilde tedavi
olduğundan tamamen emin olmak zordur.
Genç atın ilk derslerinde hiçbir suretle cezaya başvurulmamalıdır.
Mümkün olan her yolla cesaretlendirilmeli ve ondan istenenler
öğretilmelidir; fakat başkırdırılmasının sonuna doğru, atın kurnaz ve
tembel bir hayvan oluvermesiyle sıksık karşılaşılır ve kesinlikle biraz ceza
gereklidir, özellikle çoğu zaman miskinleşmeye eğilimli seviyesiz atlarda.
Yaşlı atlarda, sert cezalar gerekli olduğunda, kusur genelde birinci seviyede
binicinindir yahut atın bakımını yapanların. Bunun gerekliliği asla ortaya
çıkarılmamalı, ama bu olduğunda, ata karşı katı bir tutum gibi görünsede,
derhal kararlılıkla ele alınmalı (yedeğe) bu onun için daha iyidir; binici
bunun yapılması gerektiğine ikna olduğu an, bu faydalı disiplin
ertelenmeli ta ki at kötü huyunu pekiştirene kadar ve bunun sonucu olarak
daha da sert cezalandırılması zaruridir. Ceza, yine de, herzaman basiretle
uygulanmalı ve istenen etki gerçekleştiğinde, at yine cesaretlendirilmelidir.
Allah(c.c.) 'nün yarattığı güzel bir hayvan olan bütün tarih boyunca
bizlere bineklik ve yoldaşlık etmiş atlara, gene Adiyat suresindeki sınırlar
içinde, gereken sevgiyi ve de sabrı göstermemiz dileğiyle.

SON
Viyana müzesinde Kara Mustafa Paşa’ya ait olduğu idda edilen Türk Eyeri
Türk Sipahisi Mısırda saraçtan gem satın alırken
Kremlin Müzesinde Rus Çarına
Hediye edilmiş Türk eyeri

Amerikada müzede Orta Asya yapımı bir eyer

Kaşgar Eyerleri
Dresden Müzesinde Türk eyeri Tarnow Müzesi Türk Eyeri

Poznan ulusal müzesi Türk eyeri 17. Yüzyıl


Eyerin iskeleti; Eyer Kaltağı

Almanya Karlsruhede Türk Eyeri


ÜZENGİ RESİMLERİ

You might also like