Professional Documents
Culture Documents
___________________________________________________________
ALAADDİN YANARDAĞ 1
Giriş
Günümüzde din felsefesi, din sosyolojisi ve din psikolojisinin
öne çıkan konularının başında “Din Dili” kavramını görüyoruz.
Din düşüncesi ve efkârı toplumda din algısının şekillenmesine
doğrudan katkı sunar. Bu bakımdan konuşulan dil üretilen düşün-
cenin kendisidir. Konuşurken seçilen kelime ve kavramlar üslup
ve ifade tarzları kişinin din algısının düzeyi hakkında fikir verir.
Bu nedenle dilin zenginliği düşüncenin ve tefekkürün zenginliğini
belirtir. Başka bir ifadeyle ne kadar çok kavram o kadar zengin
tefekkür demektir.
Modern sosyoloji toplumu meydana getiren sosyal grupların
farklılaşmasını iletişim ve ilgi temelinde kavramsallaştırır. İletişi-
min en önemli aracı ise dil ve üsluptur. Dini düşünceler, sosyal
inançlar, ideoloji ve fikirler, dua ve ibadetler, özdeğerler şüphesiz
dil ile ifade edilir. Sosyoloji bilimi de kır-kent farklılaşmasını İbn
Haldun’un bedevilik-hadarilik olgusuna yakın bir perspektifle ele
almaktadır.
İbn Haldun’un Müslüman toplumların medeniyetini anlatır-
ken kullandığı İlm-ül Umran, bedevilik ve hadarilik kavramlarını
toplumsal yaşam, din ve dil (Arapça) açısından analiz ederken bu
kavramların tarihsel sürecini ve hangi olgulara işaret ettiğini gör-
mek lazımdır.
83
Alaaddin Yanardağ
84
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
2 Adem Efe & Selim Sezer, “İbn Haldun’un Hadârîlik ve Bedevîlik Ayrımı ve Bu
Ayrımın İma Ettiği ‘Hadârî Din Dili’ İhtiyacı”, Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu,
ed. Mesut Okumuş & Ömür Dinç, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, Ankara 2015,
s. 198-199.
Uluslararası Din ve
Dil Sempozyumu
30 Kasım 2018
85
Alaaddin Yanardağ
86
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
3Efe & Selim Sezer, “İbn Haldun’un Hadârîlik ve Bedevîlik Ayrımı ve Bu Ayrımın
İma Ettiği ‘Hadârî Din Dili’ İhtiyacı”, s. 200-201.
Uluslararası Din ve
Dil Sempozyumu
30 Kasım 2018
87
Alaaddin Yanardağ
88
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
89
Alaaddin Yanardağ
daretçe her yere fâik olamkla ümmi alemle eyvan-ı İslam ve meba’-
ı ulum ve sanayidir. Ve Mevarunnehir devleti hadaret u temme-
tümden hissedar olan olmakla ol diyarda dahi bazı mertebe hadart
u mamuriyyet bakin ve payidar olmağın ol diyar halkının dahi
hissedarı ulum ulumu sanayi oldukları inkar olunamaz. Ve onların
ulemasından Sa’deddin-i Teftazani nam zatın beldeleri vasıl olan
telifatın dakik kelamı bu babta bize delili kâfi olmuştur fakat ima-
mı Fahr-i Razi ile Nasuriddin-i Tusi’den sonra Acemler dahi
Sa’deddin’den başka böyle mertebe-i nihayetten varmış kimseler
görmedik. İşte şu tekallübat-ı rüzgâra nazar-ı intibah ve i’tibar ile
bak. Alemde nasıl ba’is-i te’accüp olur haller görürsün.
Li’l mütercim: canib-i şarkta Sadüddinden başka daha nice fu-
hul-i ulema gelmiştir. Ancak bud-ı mesafe hasebiyle onların ahva-
line müellif İbn Haldun layıkıyla vakıf olmamıştır.4
Müslüman Bilginlerin Çoğunluğu Arap Değildi
İster din konularında ister bilimsel konularda olsun, birkaç is-
tisna dışında Müslüman bilginlerinin çoğu, Arap değillerdi, Arap
ırkına yabancı idiler (acemi). Kökeni Arap olanların bile dilleri
başkaydı ve yabancı eğitim almışlardı, öğretmenleri de Arap değil-
lerdi. Ve bu, İslamiyet’in bir Arap dini olmasına ve bir Arap tara-
fından kurulmuş olmasına karşın böyleydi. Peki neden? Çünkü
İslam’ın başlangıcında, bedeviliğin özensizliğinden ötürü ne bilim
ne sanat vardı. O zamanlarda din yasaları yani tanrının buyrukları
ve onun yasakları yüreklerde saklanıyordu. Kaynaklar-Kur’an ve
Sünnet- Yasakaoyucu (Hz.Muhammed ‘as’) ve yoldaşları tarafın-
dan doğrudan aktarılmışlardı.
O zamanlarda Müslümanlar Arap’tı. Bilimsel eğitim ya da ki-
taplar yazma sanatı ya da yapıtlar kaleme alma hakkında hiçbir
fikirleri yoktu. Bunları gerçekleştirmede ne istekleri ne de bunlara
gereksinimleri vardı. Peygamberin yoldaşları (sahabeler) zama-
nında da, onların hemen ardından gelenlerin zamanında da böyle
4İbn Haldun, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldûn, ter. Ahmet Cevdet Paşa, Türkiye
Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2015, c. 3, s. 318-321.
Int. Symposium on
Religion and Language
November 30 2018
90
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
91
Alaaddin Yanardağ
92
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
5İbn Haldun, Mukaddime, çev. Sevim Belli, Onur Yayınları, Ankara 2014, c. 3, s. 186-
189.
Uluslararası Din ve
Dil Sempozyumu
30 Kasım 2018
93
Alaaddin Yanardağ
94
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
95
Alaaddin Yanardağ
96
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
97
Alaaddin Yanardağ
98
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
99
Alaaddin Yanardağ
100
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
101
Alaaddin Yanardağ
ten başka yapacak bir şeyi yoktu. İlk önce ayrı ayrı sözcükleri ve
anlamlarını duyan, ve bunları ezbere öğrenen, daha sonra bütün
tümceleri duyan ve ezberleyen bir çocuk gibi Arap her kişiden
boyuna yeniden, yeni bir şey duyuyordu ve sürekli yineleme onda
kökleşmiş bir alışkı yaratıyordu. Böyle çocuk, böyle Arap. Böyle-
likledir ki arapça deyimler ve lehçeler kuşaktan kuşağa aktarıldı ve
yabancılar da çocuklar da bunları öğrendiler. Bunun içindir ki
“Araplar doğal olarak dillerini konuşurlar” denir (el-luğa li-l’-
‘Arab bi-t-tab). Yani bu demektir ki, dil, Araplar için kazanılmış bir
yetidir, ama ötekiler, bunu onlardan alanlar, onlar bunu hiç kim-
seden öğrenmediler.
(Ne yazık ki) Mudar’ın soyundan gelenlerin dil bilimsel alış-
kanlıkları yabancılarla temas etmeleri sonucu bozuldu. Yükselen
kuşak değişik anlatım kipleri (modes) duyuyordu: çok sayıda ya-
bancının Araplarla sık temas nedeniyle kendisi de bunları kullan-
mayı adet edindi, ama aynı zamanda Arap kullanımını duymakta
da devam ediyordu. Öyle ki karışıklık geneldi Araplar iki kaynak-
tan da koyuldular, bu da onlara yeni bir alışkanlık verdi, birinci-
sinden daha alt düzeyde ve Arap dilinin bozulmasına (fesad) yol
açtı. Eğer Kureyşilerin lehçesi daha doğru ve daha saf kalmışsa
eğer, bu halkın her yönde yabancı topraklarından çok uzakta ol-
masındandı. Sonra komşu kabileler geliyordu: Sakif, Huzayl, Hu-
za’a, Benu Kinana, Gatafan, Benu Esed ve Benu Tamim. Buna kar-
şın Rabi’a, Lahm, Juzam, Gassan, Iyad, Kuda’a ve Yemen Arapları
Kureyşilerden uzakta yaşıyorlardı ve Perslere, Bizanslılara ya da
Habeşilere komşuydular. Böylece dilleri hatalı kusurluydu. Arap
dil uzmanlarına göre, Kureyşi topraklarında uzaklıklarının az ya
da çok olması lehçelerinin saflık derecesini değerlendirmek konu-
sunda kullanılmak üzere bir kural olarak kabul edilmektedir.10
Yerleşiklerin ve Kentlilerin Lehçeleri
Yerleşik yaşam sürdürenlerin ve kentlilerin dilleri bağımsız,
Mudar’ın dilinden farklı farklı bir dildir. Gerçekten, yerleşik yaşa-
102
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
103
Alaaddin Yanardağ
104
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
105
Alaaddin Yanardağ
106
Uluslararası Din ve Dil Sempozyumu / Iğdır Üniversitesi
107
Alaaddin Yanardağ
İbn Haldun, Mukaddime, çev. Sevim Belli, Onur Yayınları, Ankara 2014.
İbn Haldun, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldûn, ter. Ahmet Cevdet Paşa,
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2015.
108