You are on page 1of 16

ANKARA ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi TARAFINDAN

YILDA BİR ÇlKARILm

1
1.

TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ-ANKARA


1961
KURAN-I KERiM'DE ÜCÜNCÜ SAHIS
, ZAMIRiNİN ~

iŞARET ZAMIRi OLARAK KULLANILIŞI

(XVII. Şarkıyyatcılar
. Kongresine sunulmuş tebliğ)
Taha HÜSEYiN
Kahire Edebiyyat Fakültesi Profesörü
Çev.: MEHMED HATİBOOLU

Arap gramerinde, üçüncü §ahıs zamirinin kendisine tekaddüm eden isme, daima
tekabül etmesi gerektiğine dair deği§mez bir killde vardır. Bu isim, metinde ya sara-
haten zikredilmi§, yahud bizzarftre ve vazıhen konulmU§ olmalıdır. Zamirin, aynı
kaide gereğince, kendisine mukabil olanla cins ve sayıca mutabakat etmesi icap eder.
Gramerciler, §ahıs zamirinin tam esasını ifade eden bu kaidede istisna kabul etmezler 1 •
Bununla beraber, Kur'an dikkatlice okunursa görülür ki, bütün üçüncü §ahıs
zamirlerinin, kendilerine tekaddüm eden ve onlarla cins ve sayıca mutabakatte bulu-
nan bir isme gerçekten muadil oldukları oldukça uzak bir keyfiyettir. Zamiderden
öyleleri vardır ki, metinde hiçbir §eyle katiyyen mutabakat etmezler, diğerlerinin ise za-
hiri bir mukalıili vardır, fakat onunla ya hiç etmez, yahud kısmen mutabakat ederler.
Şunu itiraf etmek gerekir ki, §arifler ve dilciler, böyle pek çok metinleri gramer
kaidesine uydurmak için, görülmemi§ bir gayret sarfetmi§lerdir. Ba§ka türlü yapmak
çaresi kalmayınca, kelimeleri takdir etmek ve onları icadetmek malıarerini göstermi§-
lerdir. Kendilerini eziyyete sokmu§lar, ve bazan bizzat metni altüst etmi§lerdir. Ve
bununla beraber mezkur zamider muannid bir halde· kalmı§lardır. Hal böyle iken
Kuran-ı Kerim'in, bütün mevsuk §İir ve nesiderden daha evvel Arap gramerine temel
vazifesi gördüğünde §Üphe yoktur 2 •. Gramer kaidelerinin takviyesi için zikredilmi§
olan §İir metinlerinin, Kuran-ı Kerim'ce te'yid edilmi§ böyle bir gramer killdesinin
§İir tarafından da te'yid edildiğini göstermek için· ekseriya · ݧ i§ ten geçtikten sonra
icadedilmi§ oldukları intibaı da vardır 3 • Halbuki üçüncü §ahıs zamirierinin hali büs-
bütün bunun aksine delildir. Bizi me§gul eden gramer kaidesi, §İirle tam mutabakat
halindedir ama, Kurani metinle hiç te uyu§mamaktadır. Bu defa, gramerciler, zamir
kaidelerini koymak için Kuran'la me§gul olmaksızın yalnız §iire dayanmı§lardır dene-
bilir mi? Bugarip görünüyor. Daha garibi ise, bir ba§ka mülahazanın nazar-ı itibare
alınması hali: yani, kaide, yalmz §İir üzerine tatbik eclllmez, fakat ister islamdan önce
veya vahiyle muasır olsun, isterse Emeviler devrinin mahsıllü bul_unsun, bütün nesir
metinlerine tatbik edilir. Demek Kuran, ama yalmz Kur'andır ki gramercilerin
dikkatli tahkikinden kaçmı§tır? ·
Nitekim II. ve III. asrın nice dilcisiniri Kuran'ın ara:p lisamna en mükemmel
örnek olduğunu ispat etmiye çalı§tıkları bilinmektedir. Bunu hem müessir ve saf bir
1 Eski metinlerde bulunan seyrek istisnalar, ne ismin ne de zamirin mutabakatine raci olup, ancak

zamirin cümledeki yerine aiddir. Bazan zamirin isimden evvel geldiği görünürse de, hakikatte ve hiç
olmazsa mantıken isim önce gelmektedir. Zaten bu mesele, bütün gramerlerde, j.<.UJI bahsinde mü-
kemmelen işlenmiştir.
z Bk. İslii.mdan evvelki edebiyat üzerine, olan eserim J.o>~l ~.)":JIJ s. ııg, Kahire 1927.
3 Bk. 1]:arici Nafi' tarafından İbn 'Abbas'a tevcih edilmiş sorular, .).ı;J! j..lSJI de nakledilmiş ve

sonraları genişlemiştir.
MEHMED HATİBOGLU

şekilde yapıyorlardı, zira, Kuran lisanının ve nahvinin bütün eski şairlerde bulundu-
ğunu iyice göstermek için, :((uran! şekiliere muadil şür parçaları icadetineye kadar
gitmişlerdir.
Fakat vuzuha varmak lazımdır: bunlar, üçüncü şahıs zamirine tealluk eden
hususta, mukaddes metni yakından tedkik etmefi?-İşlerdir, aksi takdirde, yüzlerce
Kurani metinle nakzedilmiş bulunan· bir kaideyi. olduğu gibi muhafaza etmek, onlar
için mümkün olmayacaktı. Şöyle denilebilirili: kaide gerçek olarak kalır, Kuran'da
gördüğümüz şeyler, ancak vahyedilmiş metne has hususiyyetleri gösterir. İlk fikrimin
bu olduğunu itiraf ederim. Ama bu nevi husüsiyyetler tabiatile de nadirdir; mevzu- .
ları ve nazil oldukları ahval ne olursa olsun, surelerin hepsinde, onlara o kadar sık
rastlanılmayacaktı ki. Burada, Arap nesrinin edebi bir san'at haline geldiği anda
umumi olması gereken bir ·hadise var. N esir, bilhassa bu devirde, konuşma diline ziya-
desile medyılndur. Ve Kuran'da rastladiğıımz hadiseyi Peygamberin, ilk halifelerin
ve I. asır hatiplerinin hadisleri ye nutuklarında olduğu kadar şüphesiz konuşulan
lisanda da tesbit edecektik, eğer bütün bunlar, Kuran metni kadar incelik ve aslına
sadakatle bize ulaşım§ olsaydı. Maalesef bütün bunlar, muhafaza edilmiş olmaktan
çok rivayet edilmiştir ve zaten bize de ancak bir kısım kalımştır 1 •
Demek ki, o devir Arap nesrinin :tek salıili metni olarak, Kuran'ı nazar-ı itibare
almak mecburiyetindeyiz. Onda tesbit ettiğimiz gramer vakıaları, Kureyş lisanımn
umumi vakıalarıdır. Gene kabul etmek mecburiyetindeyiz ki, gramerciler gramer-
lerini, biııiassa zamire tealluk eden hususlarda şüre istinad ederek yazımşlardır.
Bundan ba§ka, onların koyduğu şekilde zamire aid kaide hakkında, Kuran'a
tatbik edilince artık doğru değildir denebilir mi? Hayır. Kaide tamamen doğrudur.
Yalnız kifayetsizdir. Filhakika Kuran'da III. şahıs zamiri, kendinden evvel gelen isme
her zaman uymakta ve onunla cins ve sayıca mutabakatte bulunmaktadır. Fakat bu,
zamir yalnız hakiki şahıs zamiri olduğu zaman doğrudur. Halbuki her zaman böyle
. değildir, ve her ne kadar aynı şekli muhafaza etse de, muhtemelen eski, pek eski şürde
sahib olup sonradan kaybettiği bambaşka bir mana kazanmaktadır. İşte bu, işariyye •
manasıdır. Biz, kaideyi a§an ve §öylece tertip edilebilen zamirierin muhtelif tabakala-
rında bunu meydana çıkarmayı tecribe edeceğiz:

I. TABAKA
Kuran'ın nazil olduğu ahval,. Peygamberin yapdığı devre, Kuran'ın hi tabettiği
ve bahsettiği kimseler ve kullandığı lisanın tavrı nazar-ı itibare alınırsa, Mukaddes
Kitab'da işaiiyyenin, bilhassa hitabi kısımlarda mühim bir rol oynamasi icabettiği
mükemmelen anla§ıiır. Mesela, Peygamberin Me~e'de ikameti smisında kendisile
hemşehrileri arasındaki mücadele çetin, ve polemik şiddetliydi. Kuran'ın her defasında
bahsettiği muarızlarını isimlendirmesi lüzumlumuydu? Umumiyyetle düşmanlarınca
oldiığu kadar Müslümanlarca da gayet iyi tamnan kabile isimlerinin, kabile reisie-
rinin ve diğer şahsiyyetlerin yerine zamir kullanmak daha basit, daha muciz ve daha
zarif olmazımydı? Kurey§liler, daha doğrusu reisierinden üç veya dördü Peygambere
1 Gramerciler hemen hemen şunun üzerinde hemfikirdirler: Bir gramer kaidesini teyidetmek
için Peygamberin hadislerine istinad edilemez. Çünki bu hadisler, metin bakımından aynen nakledil-
miş değildir. Bu polemik, <S.)I~I .J.)lAJI~ ' y.)")JI :i.i! j>- nin mukaddimesinde hıilasa ediltniştir.
I. asır nutuklarına gelince, zannederim onların yalnız esaslan muh:faza edilmiştir . .Onlara bizim
bildiğimiz şekilleri. II. asrın tarihci ve hatipleri vermişlerdir. Thucydide, Tite-Live yahut Tacite'teki
eski Grec ve Romain hatiplerine atfedilen nutuklara benzemektedirler.
KURAı'l-I KERiM'DE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS

iğfalkar bir sual sorduklan ve Kuran buna cevap vermek istediğinde: Abı1 Sufyan,
An-Naçlr İbnu'l-I;Hiri§, Ubayy ibnu :Ş:alaf, Abı1 Cahl ve fulan mevzı1da sana soran diğer­
leri; diyecek yerde: Onlar sana sorarlar.... demesi, daha yüksekten cevap vermek olur-
du. Onlar, zira, gizlice değil bilakis umumi meydanda sorduklarına göre, herkes
onları biliyordu. Peygamber Medine'ye hicret ettiği ve Yahudiler suallerle taciz. et-
. tikleri zaman, ayın §ekilde Kuran, cevabında soranların isimlerini zikretmeıni§tir .
. Herkes bu §ahıslan görüyor, i§itiyor ve tamyar olduğu için, onlar zamirile iktifa edil-
ınݧtir. Kendilerine tekaddüm edilmeksizin Kuran, isirolerin yerine zaınirleri .bu kadar
sıkça kullamyar olduğuna göre, beyan etmek gerekir ki, Mekke ve Medine devrinde
konu§ulan dilde de bu böyleydi.
Zamirin isim yerine aynı kullanılı§ hali, ne Mekke'li mü§rikler ve ne de Medine
yahudileri olup fakat, §U veya bu §er'i mesele hakkında Peygambere danı§maya ge-
len, §U i§in münasip olup olmayacağı üzerinde onun nezdinde malı1mat edinen,
böyle veya §öyle bir hareketin Allah ve Resı1lü nezdinde makb(ıl olup olmadığım
ondan soran pek saf Müslümanlarda da görülmektedir.- Onları da herkes biliyordu ..
""" .... J -ı:.o ,...
Eınin olarak. söyleyebiliriz ki: "Sana soruyorlar- " ~U yl L~, cümlesinin geçtiği
bütün ayetlerde onlar zamiri, yalnızca onlar yahu d bunlar, .!.W _,1 veya ·:1 Y. işaret
değer ve manasını ta§ımaktadır.
Bu §ahısların hüviyyeti hakkındaki malumatı rivayet ve Sireden edinmekteyiz 1 .
Fakat hiiviyyet mühim olduğunda, Kuran onu zikretmeyi ihmal etmeıni§tir. Mesela
§U rastladıklarımız böyledir: "Ehl-i K~tiib sana §Unu §Unu soruyor ... ". "Halk senden
kıyamet hakkında soruyor". Zamirin mı1tad yerinde isınin kullanılmı§ olması, hususi
bir manaya delalet etse gerek; "Ehl-i Kitab sana soruyorlar" dendiği zaman, yalnız
Medine Yahudilerini_n mevzı1-i bahs olmadığım, fakat daha muhtemelen, Müslüman-
ların tanımadığı diğer Ehl-i Kitab'ın da buna dahil olduğunu kabul etmek icabeder.
"Nas senden kıyamet hakkında soruyor" ele alınırsa, burada mevzı1-i bahs olanın
· M~kke müşrikleri değil, fakat diğer memleketlerdekiler olduğunu farzetmek gerekir.
Hakikaten b~ çe§it ayetlerde, onlar zamirinin, Peygamberin Mekke ve Medine'de
temasta bulunduğu kimsele~e aid bir özel isim mevkıine geçtiği sezilmektedir. Hatta
Mekkelilerle, Medine Yahudilerile ve Medine münafıklarile olan uzun uzadıya p::ıle­
ıniklerde Kuran, §ahısları isimlendirmekten ihtimarola çekinmekte, ve özel isimlecin
yerine tipleri ikame etmeye çalı§maktadır. Bunlar: "kafirler", "müşrikler", "Ehl-i
Ki tab" yahud "münafiklar" tabirleridir. Kuran'ın ism-i mevsı1llerle tesbit ettiği daha az
umumi ve~daha az mübhem tipler de vardır: "Şöyle diyen yahud §öyle yapan kimse ... "
gibi. Kuran bir defa tesbit ettikten sonra artık onları ismen zikretmez. Onlardan
bahsettiği zaman, §ahıs zamirini· işaret manasında kullanınakla .iktifa eder;- bu, daha
mı1ciz, daha kullanılışlı 2 , ve bilhassa daha ziyade tesirli dir.
· Binaenaleyh, mü§riklerle, Yahudilerle yahud da münafıklarla olan polemikleri
nakleden yahud onlara cevap veren bütün ayetlerde, ne zaman metinde geçen bir
isme tekabül etıniyen yahud onunla cins ve sayıca mutabakat etmeyen bir zamire
rastlamlırsa, bu zamirin, bir işaret zamiri olduğu ikrar edilebilir 3 •
ı Bk. J. _r.-ll LılZ:JI c. II, s. ı69-ın, Kahire 1278.
-• Bk. ~L .r.-"ll u"lZ''i
~ c. II, s. I 70.
3 Bk.: II. (
75 , ıo2, ı 4 2, 170, ı8 9 , 210, 2ı 5 , 217, 21 9, 220, 222)-III (159)-IV (89, ıoı, ıo2,
n7, 120, 127, 140)-V (4)-VI (r38)-VII (r87, r9o)-VIII (I)-XI (35)-XIII (5, 13)-XIV (46)
-XVI (62, 79)-XVII (85)-XVIII (83)-XX (ros)-XXIV (47)-XXV(2)-:-XXVI (3)-XXXVII
(rr)-XLIII (2o)-L (2)-LXXVIII (r)-LXXIX (42)-LXXXIV {20) -LXXXVI (rs)-
LXXXVIII (r7).
f
1

MEHMED HATİBOGLU

IL TABAKA
Allah, Peygamberin rnuarızlarından şu veya buna yahud diğerlerine hatta Müslü-
manlara hitaben Kuran'dan bahsederse, her zaman onu isrnen zikretrnez. Hatta
ondan, nisbeten pek az bahseder. U rnurniyetle, o, yahud onu zamirini kullanır: "Biz
onu vahyettik.'' "O haktır." "Biz onu inzal ettik.'' gibi. Bu herkesçe bilinrnekteydi.
Kuran, ancak Kuran'ın isimlerine herhangi bir maksad doğrudan doğruya taalluk
ettiği zaman (Kitab), (Vahy) veya (Zikr) diye isirnlenrniştir. Dernek ki, metinde
zikredilrnerniş Kuran kelimesine tekabül eden zarnir, şübhesiz bir işariyyedir 1 •

III. TABAKA
Zikri geçmiş yahud mecburi olarak zırnnen anlaşılınış hiçbir isrne tekabül. etini-
yen fakat, vazıhen Peygambere rnuadil olan o, ona, onu gibi zamiriere bir çok defalar
rastlanılır. Bunlar, rnuarızlarının kendisi hakkında az veya çok düşmanca düşünceleri
rn~vzu-i bahs olduğu zaman Allah'ın, kendisine cesaret vermek, teşvik etmek ve ba-
zan da ta'yib etmek için hitab ettiği Peygambere racidir. Bu zamider şüphesiz i§a-
riyyedendir 2 •

IV. TABAKA
Herhangi bir nokta-i nazar zırnnen ifade edilmi§ ve buna dair şöyle fül yahud
böyle bir vaziyet sena edilerek serdediİrni§ olduktan sonra Kuran, bu kendine has
olan umumi tarzı beyana çalıştığı zaman, nokta-i nazara, vaziyete yahud tavsiye edi-
len füle tekabül eden zamiriere rast gelinir; fakat nokta-i nazar, fül, hareket hiç zikre-
dilrnerniştir; hatta tafsil edilrni§tir. Bu zarnirler, rnezkur yahud zırnnen ifade edilmiş
bir isrne tekabül etrnernektedirler. İşte bunlar işariyyedir.
Burada bir misal verrnek belki lüzurnlu olacak; II, r4g,. ayet ki bunda Allah,
Peygambere kı b lenin değişmesini ernretrnektedir, §U şekilde:
"Nerderi çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Hararn cihetine döndür, ve muhakkak
o, Rabbinden gelen bir haktır, ve Allah yaptıklarınızdan gafil değildir" 3 •
O, zarİıiri, rnez)nlr yahud zırnnen ifade edilmiş bir isrrıjn yerini tutmuyor; Müs-
lümanlara yüzlerini Mescid-i Hararn'a çevirmelerini bildiren emri temsil ediyor. Şu
halde bu, Rabbinden gelen hakikattir.
Gramerciler ve rnüfessirler, bu çeşit zarnirlerle karşıla§tıkları zaman, zarnırı,
.emir veya nehiy bildiren fülin zırnni rnasdarına tekabül ettirrnek rnaharetini gösterrni§-
lerdir. "Adil olunuz o, takvaya daha yakındır.'' 4 ay eti, doğru olmak takvaya daha yakın­
dır, manasma delalet edecekti. Ama rnevzu-i bahs olmayan bir masdan zırnnen ifade

1 Bk.: II (97)-VI (25, 6g, 105, no)-XI (35)-XVII (105)-XVIII (57)-XIX (97)-XXI

(5)-'-XXII (ı6, 55)-XXVI (192)-XXXVI(6g)-XXXVIII. (86)-XLIV( 58)-LII (33 )-LVI


(77)-LXVIII (52)-LXIX (4o)-LXXIV (54)- LXXX(ı2) -LXXXI (19)-XCVII (I).
2 Bk.: VI (37)-IX (40)- XI (35)-XIII (7,27)-X\ti (1o )-XXI( )-XXIII (67)-XXIX
3 5
(5o)-XXXVI (6g)-LXXX (I).
~ J - • J
3 ~ J~ .Gl
....
J iı~:tı ..t.~:..:ıı ;k:.;. -c..e;~J- J:):9
- .... - :.::.:;J:>. ~;:::>- 0--"- J 4
o

-(jJ~r:_:_,;; G
;::
JJ~-/.&i
- - c.. 'J-~~ ·0-..-
4 aı.S)·~-;;~~ ~~:rı :J~ ı)_~ı_ıı
KURAN~I KERiM'DE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS 153

etmek neden? Zamir, tamamenbir i§ariyyedir: 'Adil olunuz bu, takvaya daha yakın-:
dır. Öyleyse hemen kaydedelim, eski gramercilerin ve müfessirlerin zımni bir masdara
tekabül ettirmi§ olduklan bütün zamirler, i§ariyyedir 1 •.

V. TABAKA
·Üçüncü §ahıs zamirierinin diğer bir tabakası, gramercileri ve müfessirleri oldukça
mü§kilata sokmu§tur. Zira, bir yandan bu zamir hiç mutabakati olmaksızın, kendin-
den evvel gelen ismı:: tekabül etmekte, bir yandan da, kendisile tamamen mutabakat
halinde olarak mantık! ve bilfül takibettiği bir isme muadil olmaktadır. Bu zamirieri
kaideye sokmanın imkansızlığı, gramercilerin ve müfessirlerin hünerlerini ellerinden
alnıı§tır. Onlardan bazılan, bu zamirierin i§ariyye kıyınet ve manasında olduklannı
itiraf etmek mecburiyetinde kalmı§tır. Bunlar '0t::~:; yani, belirsizler denen za- ..
mirlerdir ki, onlan izahetmek için ba§ka §eylere de ihtiyaç vardır. Buna dair bir misal,
IV, 4· ayette bulunmaktadır, bunda §öyle deniliyor:
"Kadınlara düğün hediyelerini gönül nzasile veriniz, eğer Ondan bir kısmına
razi olurlarsa, onu yeyiniz ... " 2 • .

O / zamiri, uÜ,...(.., kelimesi cemi müennes olduğu için buna bağlanamaz. Za-
mah§ari açıkca söylüyor ki 3 buradaki §ahıs zamiri, i§aret zamiri yerindedir. Daha
uzağa giderek anlatıyor: bir dilci, me§hlır Ru'ba'nın §U beyrinde geçen benzer bir
zamirin izahını §airden soruyor. ~
•J:;;ıı ~:;:i _..Ll! ı ~ J ,G-es-- •J)~ J }'J:,. .:;:.o '1,;~ y
Ru'ba, onunla bu .!.~.) demek istemi§ olduğu cevabında bulunuyor.
Demek ki, üçüncü §ahıs zamirinin i§ariyye yerinde, §Ürde olduğu gibi Kuran'da
da kullanılabileceğini eskiler bizzat bilmektedirler. Bildikleri halde onların gramer
ve §erh hususlarına §amil bütün neticeleri çıkarmanıı§ olmaları hayret vericidir. Za-
mah§ari )rukarıda zikri_ geçen parçada, §ahıs zamirinin Kuran'da i§ariyye veya i§a-
riyyenin zamir yerinde kullanıldığını söyler görünmektedir. Zamirin yerine kıillanıl­
mı§ i§ariyyeye misal olarak §U ayeti gösteriyor, III, IS ki burada geçen ~.) bu keli-
mesi, 14. ayette sayılnıı§ bulunan fikirlere tekabül eden \..:. kelimesi yerine kullanıl­
mı§tır.

O buna daha etraflı ve açık" bir misal verebilirdi. Bu, IV, 24. ayette geçen ?J.l
i§aret zamiridir ki bu zamir, IV, 22 ve 23. ayetlerde sıralannıı§ olan, kendisile evleni-
lemiyecek kadınlara tekabül etmektedir. Buradaki ?J.l i§aret zamiri, ·hiçbir §üphe
imkanı bırakmaksızın .:r §ahıs zamirinin yerine geçmektedir.
Fakat hadiseye ݧaret etmi§ olan Zamah§ari, onu derinle§tirmemi§, ve ondan,
gereken bütün neticeleri çıkarmanıı§tır. Zira, müfred müzekker olan i.l i~aret zamirinin

1
Bk.: II (144, 282)-III (124, 125, ı26, 173, ıSo)- IV(2, 66, 140, 157, 158, 159)-V (45)-VI
(68, ı 12, 121, 137)-VIII (ı o, 73)-XII (68)-XVI (ı ı o, 126)-XIX (g, 21)-XXI (ı ı ı)-XXII
(3o, 32, 54)-XXIV (28)-XXVI (ı ı o, 127, 145, ı64, ı8o)-XXX (27, sı)-XXXIII (5)-XXXIX
(II, 49)-LI (53)-LX (I)-LXXXVI (13):
o ~
2
:::: o .,.,
t........w
.J o
~
a...
;c.s..::.
o ..,..
:_;-ç.
1
_.J
o o
-~ı:. 0 p -.u.;.,W
- o tM """' J - ,.. """ !f! J -.,..
..J:~u ..~"""' $-L-..i.lı ı_,.j ı .J ıı
"' - f. - J J ,,_
(( ~ .r"' ~..:..Jtı o.J·[>.,j
- Bk. -0 l.!S"
3 c. I, s. ı6o, J':JY. baskısı, 1281 lı.
154 MEHMED HATİBOGLU

kendinden evvelki ayette zikredilmiş hususlara muadiliyyeti dölayısile müfred· müennes


.!.lt olması gerekirdi; veya cemi halinde müzekker yahu d müennesl. farksız olan
.!B); ve IV, 24. ayette menedilmiş kadınlara te alllik ettiği için de cemi halinde .!B :.,ı
olması lazımdı.
Kuran' ın, III, I 5· ayette şahıs zamiri kullannuş olduğunu farzedelim. Onu ya
müfred müennes ı.,., yahud da cemi müennes .:r olarak koyması gerekirdi. IV, 24.
. ayette, cemi müennes .:r haline. konmuş olacaktı. Nasıl olup da şahıs zamirinin yeri~e
işaret zamiri koyarak, cins ve sayıca olan mutabakat ihmal edilmiştir? İşte ne dilci-
nin, ne de müfessirlerin meşgul olduğu bir mesele.
Vakıa, Kuran'da sabit bir kaide vardır; o da, .!.~.; işaret zamirinin bu müfred
müzekker şeklile yalnız müfred müzekker manasında değil, fakat bir çok şeylerin
mecmuunu (bu Zamahşari'nin verdiği misaldir), bir çok şahısların mecİntı.unu (beninı
verdiğim misal) hatta ne müzekkeri ne müennesi, mesela bir fikri dahi göstermek için
kullanıldığİdır. Bir çok ~eylerin yahud şahısların sayılışından sonra, onlar hakkında
jı toplu bir fikir vermek için .kullanılnuştır. Fiilden sonra masdan belirtmek için zamir
!i
olarak 1 dahi bulunur; bu halde cins ve sayı tamamen kalkmıştır 2 •
li.
w Bu iki vakıanın neticesi, yani işaret i.) .sının şahıs zamiri yerine, yahtı.d şahıs
1'
ı
1
zamirinin işaret zamiri · ofan ı~ yerine kullanılnuş olmaları, her şeyden evvel, bu iki
ı zamirin aynı mana ve kullanılışta olduğunu gösterir. Sonra, şahıs işaret yerine kulla-
1 nıldığı zaman, cins ve sayıca olan mutabakat hususunda onun gibidir, yani bu muta-
i bakat bir yana bırakılnuştır, IV, 4, ayetteki misalde de görülüyor. Zamir, cemi müen-
1' nes bir isme tekabül ettiği halde müfred müzekkerdir. Bu belirsiz ve kendini takip edip
i: tekaddüm etmeyen bir isim tarafından izah edil:mlş zamirin başka bir misa:li, çok kul-
l lanılan bir formülde mevcuddur: "Bu ancak ... dır" yerine, "O (müzekker) ancak
... dır" yahud "O (müennes) ancak ... dır" şekilleri.
"Bu ancak .bizim birinci hayatınuzdır", "Bu ancak bir vahiydir" yerine, "O
ancak bizim birinci hayatınuzdır" 3 , "O ancak bir vahiydir" 4 şekilleri gibi 5 •

VI. TABAKA
Bu tabakayı, rabt (syntaxe) zamirlerininki diye isimlendirmeye niyet edilecekti,
zira, her ne kadar bu zamirier, metinde mezktı.r bir isme tekabül etmeseler de, ·siyak
sibak sayesinde anla§ılmaya bırakılmışlardır. Doğrusu yalnız siyak ve siba~ onların
neye tekabül ettiklerini anlatmaya kafi gelmeyecektir. Başka yardırnlara ihtiyac var-
dır ki: hi tabi parçaların tavr-ı ifadesi, dinleyici veya okuyucunun yazı yahud halk
rivayetleri yolile edinebildikleri malumat, gibi. Zahiren bütün bunlarla o derece ün-
siyyet peyda edilmişti ki, artık fazla dikkat sarfedilmiyordu. Tekabül edenleri metinde
zımnen görünüyor olduğu için, mecburiyet tahtında gramer kaidesine böylece gire-

1 Bk. daha evvelki IV. tabaka.


2 Misal olarak bakılabilir: II (49, 52, 54)-IV (24)-V (59, 6o)-:-X.,'CIII (72)-LXX (31).
«c;/..uıt~~.n~==... ~\ ~~ ·0ı~ ıı
4 ~ :;:>-j ~\ ...,~ "01~))
5 Bk.: II (84, 85, 96)-IV (4)-IV (29, 46)-VII (155)-XII (28, 29)-XIV (52)-XVII (5o,

51)-XVIII (82)-XX (113)-XXI (97)-XXII (46)-XXIII (37)-XXXVII (19)-XXXVIII


(67)-XXXIX (49)-XLI (12)-XLIV (12)-XLIV (35)-XLV (24)-XLVI (24)-LIII (4)-
LXXX (II)-LXXXV (21).
r

KURAN-I KERİM'DE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS 155

bilen bu zamirierin manasını anlatmaya siyak u sibakın yeteceğine -inanmaya temayül


ı
1 ediliyordu. Maalesef metin, kullanılan zamiri neye tekabül ettireceği hususunda sarih
bir kelime hatırlatmamaktadır. Mesela, II. 65 ve 66. ayette §öyle denmi§tir: -
"V e içinizden cumartesi gününe hilafen hareket edenleri ve kendilerine: hor
maymunlar olunuz, dediklerimizi elbette bildiniz. V e o vakit onu, orada· bulunanlara
ve sonra gelecekle:re bir ders yaptık." 1
Gramerciler (ki bu zamir çe§idine bir mesned bulmak için, birbirlerile zaten hiç
bir zaman uyu§mU§ olmaksızın o kadar zahmete katlanmı§lardır) D.::....:.. yani deği§-
.,
tirme fiilini, yahud ~_. 1 yani· millet kelimesini zımnen kabul etmi§lerdir. Metindeki
hiç bir §ey bu kelimeleri farzettirmemekte yahud hatırl_atmamaktadır. Zamirin burada
mukalıili yok. Cumartesi gününü geli§i güzel deği§tirenlerin uğradıkları akıbete . te-
.· kabül ediyor. Bunu fehmettiren tek metin bu değildir, bu Kuran'ın hitabettiği İsrail
oğullarının ona dair malik oldukları· bilgidir de. Bu zam ir pekala i§ariyyedir. Bunu
bir ders yaptık, demektir.
Aynı surenin 72 ve 73· ayetleri gene yahudilere hitabediyor:
"Ve .vakta ki bir kimseyi öldürdünüzdü de kababati birbirinize atmı§tınız. Bu-
nunla beraber ~lah gizlediğiniz §eyi açacaktı. Dedik: (iheğin) parçalarından birile
ona vurunuz. Böylece Allah ölüleri diriltir." 2
Ona zamirinin nefs'e aid olduğu"'a§ikar; ama maalesef isim ve zamir cinsee bir-
birine uymuyor; gramerciler ve müfessirler onun, bizzarure nefs kelimesileifade edil-
. mݧ §ahsa, yahut öldürdünüz fiilile ifade edilmi§ maktule tekabül ettiğini farzetıni§­
lerdir. Fakat §ahıs yahud maktul bizzarure metne idhal edilıni§ değildir. Mağdurün
cesedi pekala zımnen de ifade edilebilirdi. O halde bu zamirden bir ݧariyye çıkarmak
i-
daha doğrudur: gördüğünüz bunlara, ineğin parçalarından birile vurunuz.
Ba§ka bir misal, VII, I3, ayette bulunmakta. Allah Şeytanı, Adem'in önünde
secde etmeyi reddettikten sonra, §öyle diyerek Cennetten koğuyor: "Ondan in" 3
O, zamiri, zikredilmeıni§ olan Cennet'e muadiİdir. Metindeki hiçbir ·§ey onu an-
dirmıyor fakat, vaka; Tevrat'ın tekvin bahsi sayesinde iyice bilinmektedir. XV, 34 ve
, XXXVIII, 77. ayetlerde, inmek fiili yerine çıkmak fiili kullanılarak ufak bir deği§ik­
likle aynı tarz-ı ifade görülmektedir.
Diğer misal: XVI, 6ı. ayette deniliyor ki:
"Eğer Allah, zulümleri yüzünden insanları i::ezalandırsaydı, onun üzerinde hiç bir
hayvan bırakmazdı." 4

2 .
c~.L.ü .~0J~>::.s 0/-;Y~ c.~~.):~~ .&lj .~~ o(oi~_/;)ü \....:.;.; o~.;_ı-:;.; o~~~)»
6~ J~ll .}.&r~;>ı;~ ~~(,.(~ ,t;.f~:ı .}OJ~~;.;~
0

« t+.- ~..,.\ )
4 ((}~(;) o0-:" l+.J~ ~!J~~ C. or:~l~ ;...,8\ .,.&r'.l:>-1~ :;ı J D
MEHMED HATİBOGLU

. O, belli ki yerdir. Peygamberin, bu hitabi ayeti naklederken, tam bir jestle nak-
line katılarak toprağı gösterdiği tahayyül edilebilir.
Bu rabt (syntaxe) zamirleri, Kuran'da çok sayıda mevcuddur 1 .

VII. TABAKA
Hukuki metinlerde Kuran, zikredilen kaidelere husus! bir ihti§am vermekle be-
raber icaz ve ihtisara büyük bir itina göstermi§tir ki zaten bu vasfa, umumiyyetle eski
hukuk metinlerinde az veya çok rastlanılır. Netice olarak, üçüncü §ahıs zamirinin
burada bazı zorluklara uğradığına ve kaideye uyan bir tarzda, kendinden evvel gelen
bir isimle mutabakat etmediğine varılır. Kuran, metnin heyet-i mecmuasına, ahvale
ve §eri ayeti i§iten yahut okuyanların anlayı§ına büyük ehemmiyyet vermektedir.
Ba§ka deyi§le, Kuran burada, i§aret manası vererek pek çok §ahıs zamiri kullanmakta-
dır. Madem ki alelade i§ariyyenin kullanılı§ı yerinde olacaktı, niçin böyle olnıu§ diye
sormak hatıra gelmi§tir. Bu, §ahıs zamirinin matlup kaza, evvelinde Lo gelip sonra
J ve !.1 in takip ettiği i§ariyyeden daha elveri§li olu§undandır.
Demek oluyor ki, bir §eri ayette, metindeki hiçbir §eye mukabil olmayan yahut,
kendisine zahiren tekabül edenlerle mutabakat etmeyen zamiriere rastgelindiği zaman,
kati surette bunların i§ariyye olarak izah edilmeleri gerekir. ݧte misal olarak, talak'ı
kaidele§tiren II, 229 ve 230. ayetler:
"Talak iki kerredir. Ve sonrası adaletle muhafaza yahut iyilikle bırakmadır.
Onlara verdiğiniz §eyden bir §ey almanız size helal değildir, ta ki Allah'ın hadlerine
tecavüzden ikisi de korkmu§ bulunsunlar. Şayet onların, Allah'ın hadlerini yerine ge-
tirmemelerinden korkarsanız, onun (kadının), kendisile kocasından bo§anacağı §eye
tealluk eden hususta, ikisi üzerine de günah yoktur~ ݧte Allah'ın hadleri. Onları geç-
meyin. Kim ki Allah'ın hadlerine tecavüz eder, i§te onlar zalimlerdir." 2
Ta ki ikisi korkmuş bulunsunlar, daki ikisi, metinde hiçbir §eye tekabül etmiyor.
Mevzu-i bahs olan talak olduğuna göre, karı kocaya tealluk ettiği a§ikardır. Bir tek
harften ibaret OlU§Undan dolay-ı zamirin kullanılı§ı, ay eti pek muhtasar kılmaktadır;
tesniye 1 i; bu §üphesiz bir i§ariyyedir: ta ki bunlar (talaktan bahsedildiği zaman mev-
zu-i bahs olanlar, bo§ayan erkek ve bo§anılan kadın). Boşanacağı, daki o (müennes)
zamiri dahi, metindeki hiçbir isme tekabül etmemektedir ve bununla beraber, ma-
dem ki talak ve, kadının hürriyetine kavu§abilmesi için kocasına ödeyebileceği para
mevzu-i bahsdir, o halde o hiçbir §üpheye yer vermeksizin zevceye tealluk etmektedir.
Bu zam ir dahi, ~ _,j isminden yahut malum i§ariyye •.ı... veya .!.llj den daha · muh-
tasardır, ve sebebi var, zira telaffuz edilmi§ değildir: Arap gramercilerinin dediği gibi,

1 Neticeyi tamamlamak için, bk.: II (65, 66, 72, 73, 130, 131, 132, 143, 255)-III (35, 36, 45)- .

VI (38, 128)-VII (4, 13, 14, 82)-XII (23, 70, 71, 77)-XV (34. 74)-XVI (16, 6ı)-XVIII (21,
22, 32)-XX (ıo6)-XXI (78, 79)-XXVII (37, 42)-XXX (51)-'-XXXV (45)-XXXVIİI (77)-
XLII (II, 41, 45)-XLIII (28)-LIII (28)-LV (26)-LVI (83, 85)-LXIX (12, 27)-LXX (ı5)­
LXXV (26, 28).
2 ·/>-:ı ~~::. :r) ...0c....::.._1:. "t_;:.; j-ı '? .J~:.:...o.;. "!K~ J~ _0ü:~ ,(..r:ikn ıı
o .,.. ,. ...o ,... J J. .,. J. i: ,.. ..... .... .... o , -;; :::: o .... ;;; J J J o , - :; J •J o ı:.- o ,...
0_U _.ı..~.~l · ::ı.J ...\.~ L~?~ ~ 1 Ul~ 0 1 ~ 1_ ~~ 0-~.J-~..;1 l-:.. I.J ..L> U 0 1
, ::ı.J, 1.:-- -L!.L~i ._4-j ::ı-.C~~ ı C~:' L:~~L [_G~ -~ _:Jli-::ı.J,1.:-- C.~~ ~-:;( •~~;.-!"
, J ı;; J J .... - Jç...,.. ,. ... .... .J J. ;; ..... .... .... o ..,. ,. } .... o , , - ,. ..
«. 0.J-~U2.11 t..JI> L!.lf.l u _.ı..~.~ı ::ı.J ..l.;... ~~ 0 ... .J • \.;.J J...:..,W ~ _.ı..~.~ı
KURAN-I KERiM'DE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS 157

o gizlenmiş
;.:._, dir. Bu cümlenin tercemesinin anlaşılabilir olması için, şahıs yerine
işariyye. kullanmak gerekir: o şey ki onunla bu (kadın) serbestliğe kavuşuybr.
230. ayetin tercemesi şu:
"E ger o (erkek) onu (kadını) boşarsa, ondan (erkekten) başka bir kocaya nikah-
lanıncaya kadar artık ona (erkeğe), o (kadın) helal olmaz. Eğer o (erkek), onu (kadı­
nı) boşadığında, (ikisi) Allah'ın hadlerini yerine getireceklerini zannederlerse, birbirle-
rine dönmelerinde ikisi üzerine bir günah yoktur." 1
Eğer o onu boşarsa, daki birinci o, sarih olarak, metinde zikredilmeyen zevc'e ra-
cidir: eğer bu beriki, onu (kadını) boşarsa, demektir. Diğer o zamiri (ikinci "o onu
b_oşarsa" daki), pek mazbı1t olarak ikinci zevc'e i§aret etmektedir.

Bir başka
misal, II, 234. ayette veriliyor:
"İçinizden zevceler bırakarak ölenler, onla·r (zevceler) dört ay on gün beklerler." 2
Onlar zamiri, muttariden zevceler kelimesine mukabildir ve onunla cins ve sayıca
mutabakat etmektedir. Böyle olmakla beraber, onu işariyye olarak kabul etmek mec-
buriyetindeyiz, zira, Arap gramerine göre, onlar beklerler cümlesi, içinizden ô"lmiiş olanlar,
daki ism-i mevsulün haberi olmasile, bu mevsule tekabül eden bir şahıs zamiri ihtiva
etmesi gerekir. Başka türlü cümle anlaşılmaz ve yanlış olur. Gramerciler ve müfessir-
ler, bu zorluğu iki şekilde gidermeyi düşünmü§lerdir. Ya ism-i mevsulden evvel zımni
bir kelime bulunacak ve bu kelime mübteda olacaktır ki cümle şöyle olur: içinizden
ölenlerin geriye kalan dulları .. beklerler . . . Yahut, haber cümlesinde zımni bir kelime
kabul edilecekti ki o zaman: onlar (kallınlar), onlardan sonra dört ay on gün beklerler,
olurdu. Her iki hal tarzı da, zorlamalı ve sunidir. Bununla beraber, ayet hiç te güç
değildir, yeter ki 0 zamiri bir işariyye olarak alınsın, Kuran'ın hemen bütün şeri
parçalarında olduğu gibi, ism-i mevsule şart manası verilsin. o zaman ayet şöyle ter-
ceme edilebilecektir: Eğer içinizden herhangi biriniz ... bu berikiler (kadınlar) dört
ay on gün beklerler.
Görülüyor ki, şahıs zamiri, kendine tekaddüm eden bir isme kaidesince tekabül
ettiği zaman, işariyye kıyınet ve manasma da malik olabiliyor. Bu zamirler, hemen
hemen bütün alıkarnı ayetlerde bulunmaktadır. Miras hükümlerini bildiren IV, I I.
ayete bilhassa dikkatinizi çekerini. Bu ayetin zamirleri, gerçekten bir zorluk arzeder-
·ıer. Zannediyorum ki onlar, gramer bakımından, ancak yukarıda geçen izahada anla-
şılır hale gelirler 3 •

VIII. TABAKA
Typique olarak isimlendireceğimiz şahıs zamirile, pek karışık bir meseleye gırı­
yoruz. Bu, gramerciler kendisile meşgul oldukları ve ondan bir kaide çıkarmaya çalış­
tıkları için mesele olmuştur. Önce, hangi zamirierin bahse koİıu olduğunu tesbite çalı-

.... - t:.... o .... ) __. o .... ::: o.... .... o .... ~.... J o .... o J. .... ~ ..- .... ** .... - ~- o
J::>....i
> ....

ı lg...llk 0~ü o.r~.J:. ~ _,j e:-~;_; c..s=->- ...t..... ~ 0:,. ...J ~u t+AJ.k 0~u ıı
.,.,, .J J. .,... .J o t:,... o .................... o ........ o ............ ,....J - ....
((~.uı ı ~ 1 ...L:>- ~~-:. 0ı
0ı~ t_..._:::- ı_;..:-:, 0 ı L:i--::-ly ct.:.:::- ~j
L:..b
2 ~:t~~~ı ~0~irt::. ~ 0~-;i"-:. \:::-ıj~.fı ~0;;J~ j ·tS:-::.: ~0~"Jj.:i-:, ~ı:.ı:,J5ı j ıı
~o..- .... J.o ....
« \~ J .J"f';.ı
"'
..3 Bu zamirierin listesini tamamlamak için bk.: II (180, 181, ·182, 229, 230,. 234)-IV (II, 35, 129,
130, 135, q6)-XXIV (6, 7, 8, 9)-LVIII (3)-LXV (6).
MEHMED HATİBOGLU

§alım. Bunlar, .:ro ism-i mevsulüne tekabül ettikleri zannolunan· §ahıs zamirieridir
ki, hakikatte, bazan cinsee fakat bilhassa sayıca, onunla ınutabakat etmemektedirler.
.:ro ism-i mevsuliyle ona tekabül eden zamir arasındaki bu mutabakatsizlik, Kuran-
da çok tekerrür etmektedir. Şiirde pek sık rastlanılmaz: artık gramerciler, ancak me§-
hur Farazda~'ın bir mısraını zikredebiliyorlar ki, onda §öyle denmekte:
"Dostane münasebet kuranlar (müsenna) gibi olacağız, ey kurt." 1 .:ı· ism-i
mevsulü, bir müsenna, bir cemi kadar pekala da bir müfi·ed olabileceğine göre, bu
mısraın hakikatte gayr-i kıyasi olmadığını pe§inen mülahaza etmek gerekir. Şairin
. dü§Üncesinde bu ism-i mevsul, müsenna idi, yani bizzat kendine ve kendisile konU§-
t~ğu kurda müteallikti. Hem bunı..i, bu heriki ki yerine, bunlar ki diye terceme etmek
daha doğruydu. ·
Kuran'da, ism-i mevsul ..r ile, ona tekabül· eden zamir arasında sık sık rastlanı­
lan mutabakatsizlik bamb~§kadır. Sık sık diyorum fakat her zalll:an demiyorum, zira
cümlecik ve ism-i mevsulüİı haberi, her ikisi, ekseriya müfred halinde gelir· ki bu nor-
mal alandır, II, I s8. Fakat, ism-i mevsulü takibeden cümlecik müfred, haber ise cemi
olarak gelebilir (bk. II, g8). Pek nadir olarak, bütün Kitab'da yalnız iki defa, X, 42
ve XXI, 82. ayetlerde cümlecik cemidir. Kuran'ın bu a§ikar serbesttiği kaqısında
gramerciler bu kaideyi, ki bu bir tek değildir ve her devrin bütün gramer kitaplannda
bulunmaktadır, §öylece tertip etmi§lerdir: .:ı· ism-i mevsulü,. harf olarak müfreddir,
· mana cihetinden müfred, müsenna ve_ cemidir; o halde, cümlecik ve haberle gerek
harfce gerekse manaca mutabakat edebilir. Hatta cümlenin iki unsurundan · herbiriyle
farklı olarak mutabakat edebilir. Diğer tabirle, bu ism-i mevslılün kullanılı§ına
tealluk eden §eyde kaide yöktur.
Fakat, evvela, .:ro ism-i mevsfılünün harfi nedir ve gramerin tarif ettiğinden
ba§ka bir cümlede nasıl nazar-ı itibare alınabilir? Eğer her kelimenin harfi de manası
da gözönüne alınsaydı, gramer ve bizzat lisan, bir oyuncaktan ba§ka bir §ey olmazdı.
Böylece, müennes bir §ekil gösteren müzekker isim fiil ve zamlrle, harfce yahut ma-
naca, müennesde olduğu kadar pekala müzekkerde de mutabakat edebilecekti. Fakat
hakikatte, müennes §eklindeki müzekker isimlerin hepsi, müzekker olarak kabul edil-
mݧlerdir. Demek ki, fiil yahut zamirle olan mutabakatine teallfık eden hususta ism-i
mevsulün harfini göz önüne alan görü§, yanlı§ bir görü§tür. Ve bununla beraber Ku-
ran'ın, .:ro ism-i mevsulünü, fı.§ikar geni§ bir serbestlikle kullandığı bir vakıadır. De-
mincek i§aret ettiğimiz II, g8. ayeti, misal olarak alalım:
"O kimse ki hidayetime tabi' olur, onlara korku yok, mahzfın da olmayacaklar." 2
Cümleciğin fiili müfred, haber ise cemidir.
II, r58. ayette:
"Şafii ve Marva, Allah'a olan ibadet meyanındadır. Hacc veya ; / eden kimse,
ikisinin etrafını tavaf edebilir." 3
Hepsi normal: ism-i mevsul, cümlecik ve haberi e müfred· olarak mutabakat
ediyor.
- .... , o .... J o • ..- o .... .... o o ....
<<_0l~~ '-::".J_~ 4 0-" J!..: 0S::._j))
<t0;:;:-:.ı. o~ ~.. -_, o r?.s- ·~..:./;->--')Ü "->'-..\~ -c:? ;...:.s » o

--.J-,. .... -,.-o


.' 3 c..4 ')Ls .J-A-_;:_.ı;.\
-
-'
..... - o - o t : : .... o,,-

-
.............
1 ı...::...-:-~ ll c;:..:>- 0~..9 .ı.)l 1 .)J\..A.,!.
.... ,...
o
c.:r"'
-
-,...o-o,. .... - ; ; ; ;
ö.J.)--ll -' U..,.:2ll 01 D

.(( L.:tj 0~~ o0-1 _/;.f.s-


KURA.t'l"-I KERiM'DE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS 159

X, 42. ayette:
"Onların arasında seni dinli yenler var." 1
İsm-i mevsfıl, cümlecikle. cemi olarak mutabakat etmiştir. Haberin ise ne cinsi,
ne de sayısı var.
Fakat Kuran'ın bu serbestliği hakikimidir? Zannediyorum ki o, ancak görünüş­
tedir. İsm-i mevsfılün mutabakat etmesi veya etİnemesi, tesadüfen değildir; maksad
belki, yalnız hangi kanunu takibeder olduğunu aramaktır. İşaret edelim ki, mevsu- .
lün kaidesi gereğince mutabakat ettiği parçalar, diğerlerinden çok daha fazlaqır ve
umumiyetle, Kuran'da geçen .;.. ism-i mevsulünün müfred olarak kullanıldığı söyle-
nebilir. Fakat, mutabakatin hidesi gereğince olmadığı ayetler de pek çok sayıdadır 2 •
Orada ism-i mevsul, cümlecikle her zaman müfred olarak mutabakat etmekte fakat
haberle etmemektedir. Bu hadisenin izahı nasıldır ve onu içine alacak bir gramer kai-
desi var mıdır?
Bir kaide bulmaya çalışmadan evvel iki husfısu tebeyyün ettirmek lazımdır. Ev-
vela, Kuran, mutabakat etmeyen ism-i mevsfılün · haberinde, bilafark .!.l!J Jl işariy­
yesile, r
şahsiyyesini kullanmaktadır. şahsiyyesinin kullanıldığı II, 3S. ayet, yu- r
karıda zikredilmiştir. Aynı surenin Sı. ayetinde, işariyye geçmektedir:
"Bilakis, kim ki. kötü bir iş işledi ve kötülüğü onu sardı, o kimseler ateşde kalıcı.,
lardır 3 .''
Saniyen, ism-i mevsfıl .;.. ile haberi arasında rastlanılan mutabakatsizliğe, tasrifi
ism-i mevsul .s.UI ile haberi arasında4 ha:tta ~ ve .:ıuı gibi cins isimlerle haberleri
arasında dahi rast gelinir. Onlara, özel isimlerle bunlara mukabil gibi görünen zamir-
ler arasında da tesadüf edilir. XXXIX, 33· ayet şöyledir:
"Ve hakikati getiren ve ona inarian kimse, o kimseler müttekilerdir." 4 ·
Görüİüyor ki, ism-i mevsul m lifreddir ve cümlecikle böylece mutabakat ediyor;
fakat haber cemihalindedir. Gramercilerle birlikte, cümlecik ancak harfle mutabakat
halinde iken haber, ism-i mevsulün manası ile .mutabakat etmektedir, denilemez, zira,
ism-i mevsfılün manası burada müfreddir. Hakikatte bu, müfred, müsenna veya cemi
olabilen .;.. ism-i mevsulü değildir; bu .s.UI ism-i mev;;fılüdür ki kemiyyete göre tasrif
edilip, tesniyesi t.ıi.UI veya .:ı:..UI ve cemi .:ı:..UI olur. Demek ki maria yahut haıf göz
önüne alınsa da, ism-i mevsulün burada mütred oluşundan şüphe edilemez. O halde
nasıl olur da haberi cemi halinde bulunur?
Diğer taraftan bu haber, II, Sı.· ayetteki .;.. ism-i mevsulünün haberindeki gibi,
~.w Jı iş ariyy esini ihtiva etmekü:dir. Üstelik Kuran, mutabakatsizlik halinde (demin
gördüğümüz vechile) tasrifi ism-i mevsul .s.UI ile d!JJi işariyyesini nasıl kullanıyorsa,
öylece şahsiyyeyi de, onu tamamen .;.. ism-i mevsfılü ile yaptığı gibi kullanmaktadır.
Hakikaten II, 264. ayette görülmektedir ki:
"Allah ve _ahiret gününe inanmaksızın, malını, dünyada gösteriş için sarfeden
böyle birisi, üzeri tozla örtülü cilalı bir kaya gibidir ki, bir sağnak gelse, onu yıkanmış
., o- .... J :.-o ..-.o """' oJ o .... ·
(( .!.1-::.ll, c.:.ı.,..Jt.:.<>...:..~ c)-" ~ J))
Takriben: yüz kadar.
o} -;;; - o .... , """ }.,.. J J.... - o .... - s:: ..... %.... - .,.. • ,.__.
3
fA,.JL:J\ ~~ \ ~:JJ lJ C-~:k..:>- ,<~:~~kC•. \) 4.1..~...., ~....$" 0-,4u.j·~ D
, } , ,
(( 0 J JJ l..:>- l-r:j
, --
ı6o MEHMED HATİBOGLU

ve pasparlak bırakacak. Onlar (müzekker), kazandıklan şey üzerinde hiçbir iktidara


sahip değildirler." 1
Buradaki ism-i mevsul <.>.lll dir ve buna mütekabil gözüken onlar zamiri, bir şahıs
zamiridir.. Demek ki mutlak müşahebet, iki ism-i mevsul arasında.
XLVI. sürenin I7 ve I8. ayetlerinde okunuyor:
"Ve ebeveynine: öff, uzatmayın artık! siz bana bir ba's günü vadediyorsunuz,
halbuki benden evvel nesiller geçti, diyen kimse. Ve bununla beraber, onlar (ebeveyn),
Allah'dan inayet dilerler: yazıklar olsun sana! inan, zira Allah'ın va'di haktır. Ve o
cevab verir: bunlar ancak eskilerin masalları. Onlar (müzekker), o kimselerdir ki,
kendilerinden evvel geçmiş ins ve cin ümmetlerile birlikte cezaya çarpılmışlardır ... ". 2
Görülüyor ki, I 8. ayetteki .!l!J _,ı işariyyesi, I 7. ayetteki <.>.lll ism-i mevsulüne
mukabil gibidir, ve bununla beraber mutabakat etmiyor. II, I7. ayette deniliyor:
"Onların (münafıkların) misali, atq yakmaya çalışan kimse (müzekker) nin mi-
sali gibidir. Ve ne zaman ki ateş etrafında parlamıştır, Allah onlar (müzekker) in
ışığını kaldırmış ve onları karanlıklarda bırakmıştır." 3
(r )
onlar zamiri, ism-i mevsulle mutabakat etmiyor; demek ki, müfred ism:..i
mevsul <.>.lll nin karşılığı olarak, cemi şahıs zamiri konulmuş. O halde, .:.ı· ve <.>.ll!
ism-i mevsulü arasında daimi bir müşabehet var. Fakat biz deıniştik ki, bu kaide
ism-i mevsulü geçer ve diğer kelimeleri ihata eder, yeter ki bunlar, hususi"bir manaya
malik olsunlar. H akikaten XLVI, I 5 ve I 6. ayetlerde deniliyor ki:
"Biz insana, ebeveyni hakkında iyi davı::anması tavsiyesinde bulunduk. Anası onu
karnında meşakkatle taşımış ve meşakkatle dünyaya getirmiştir. Hamile olunuşundan
sütten kesilişine kadar otuz ay geçer. Sinn-i kemale eriştiği ve kırkına vardığı zaman
der ki: Ya Rabbi, gerek bana, gerek ana ve babama ihsan ettiğin nimetine şükretme­
me, senin razı olacağın iyi arnelde bulunmama müsaade et, muktedir kıl. Zürriyetim
hakkında da benim için salalı nasip e.t. Şüphesiz ben sana döndüm, ben müslimlerdenim.
Onlar (müzekker), işlediklerinin en güzellerini kabul edeceğimiz, günahlarından
geçeceğimiz kimselerdir ... " 4
~~--- -.;:ı •-..]··- ~ ~oJ-- -:; - - ; . _ _ ;.o~ .-:-,.-
1 .ı.J..::-.J _J~ll_ .. i.J·. 1J _.1.\ll:~ c):"' .J-~ ~ J u:"'l..:.ll ı:.U_J .ı..JL,. J:A..;.~ı.>_..ı.Jt.~ ıı
·~:;,~~ _01~l.~ 'F ı'"l.ı:o ~.ı.~~:;J
::: J., .... ;;; ...-
"J-/_, J.c~t:.:.-o. ~~~~
,...
.ı.:~x~ 0r__,:;t~
.... ::: -
J::.:s-
« ı J-z--5" \-...
:ı ~t.;Jj~JI ~l::o:.:..ı.:;) iJ::>}\ ·(J-1 lS:....il-..ı..~:n ~S,] ~~.:/1 .ı.~:..ı.Jij.l- JC; ı.> •.ÖI J ıı
- " - - " - - .-
,-.ı~ C.. ~ JJ~;.:;_; ._ ,f-> .Jlf-..ı.:~ J-:01 •c:;....T -~.l!) -.Jl1 0 tV.:::~ ~ J (.$_ı:;; •c:;_..
--
.... , - .,.. .... - ....

·c:;-: ::.:ı:>· ..ı.:; ../ ....J' ~ }J~:.iıı J.r:;;ı~ -:J==---0 __..61-~~J./ı 0:~~-~-ı-'_;;~c. .-ı ~-:'
u ~ • • '-'~;~·ı :J -c:;~ ı -c:;-: •r~:ı~:i
},i,~~~.-- ... -:. ~.-J•.--l-,~-,--l~;.-1 -:; __ ::- --•-•
""" --... .., ..;~ ~ - r.......
-:;j
L...U l_}..i ..ı..! .J-::.. . . . 1. c.>_.l.. l _J..::---,.-oJ~--
. . . ~ fg.J..::... ıı
.... oJ. ... .... J.J. •oJ .... .,. .... , o ,.
{( tJJ.r.:ı~ ~ ~l-.lJ; ~ rs-.? .J r-:!"_J.J-:~ .
.4
JJo .... ,:::oJ.J-o.,.. .... ,.,:::oJJ~.J.Jo.,..j_..--::s..-o
.ı....U-- J t,.,. J5" ~ .J J t,.,. JS'" .ı.....l c
o...- ,..,..o
r UL. . . . :--1__.ı...; ~ı-.J:~ (J\........ ;y 1\...~ J
o,..ot/i"""
Jll

~ j"Jı ~~- Ju"';c::.., ~~-,-;J~ -//..ı.~.;;ı-;.ı~ ı-~ ı;:=--


,.. .,.. """ '-........ \...... .,_
r;;;; -(j.J~fj\}J.Qc~_; -J .,.

}ol:;,~:; Y:t:O -J:;~ı •0-1 j ~-~,J ~~ -J ~L:.:..::~n ~:5ı-~::~~~k::.'ı ·0~1


KURAN-I KERİMDE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS ı6ı

(ı6. ayetteki) eı_,ı i§ariyyesi, 15. ayetteki müslimler'e mukabil olamaz, zıra
birinci ayette konu§an insan olduğu halde ötekinde Allah bu kimse hakkında hüküm
veriyor. ı!.1!l _,ı i§ariyyesi demek ki insan kelimesine ilmkabildir fakat onunla mutaba-
kat etmemektedir.
XXXVI. sürenin 77. ve müteakip ayetlerinde:
"Ya insan, kendisini bir nutfeden yarattığımızı görmedi Ini ki §imdi o, açıktan
açığa polemikte· pek ileri. O, kendi yaratilı§ım unutarak bize bir temsil getirinݧ: bu
çürümü§ keıniklere kim can verebilir? deinݧ. De ki: onları ilk defa yaratan diriltecek. -
O bütün yaratılı§ı bilir. O, ye§İl ağaçlardan sizin için bir ate§ yapandır. İşte bakın siz
ondan yakıyorsunuz. Gökler ve yeri yaratan onlar ( müzekker) gibisini yaratmaya
kadir değil Inidir? Elbette. Ve o haliktir, alim-i küll'dür." 1
Görülüyor ki, insandan müfred olarak bahsettikten sonra Kuran, insana cemi
olarak hitap ediyor ve ·sonra üçüncü §ahıs zamiri onlar'ı kullamyor. Demek ki insan
kelimesi her iki ism-i mevsul .:ro ve tS.iJI gibi, kendisine mukabil gibi gözüken cümlelerle
mutabakat etıniyor; ve onlar gibi de yeri, bilMark ı!..l!l_,l i§ariyyesi veya (""' §ahsiyyesile
dalduruluyor.
Bu kaide, özel isimlere dahi te§Inİl edilebilir. Hakikaten, XX, 24. ve devamı olan
ayetlerde okunuyor ki:
"Firavun'a git. Çünki o, halcikaten azdı. O (Mus~) dedi: Ya Rab, göğsüme geni§-
lik ver, i§iinİ kolaylaştır, dilimden de bir düğüm çöz ki, onlar 'sözleriıni iyi anlasınlar." 2
Onlar (müzekker) zamiri, ki Firavuna mütekabil gibi görünmektedir, cemi ha,linde
olması sebebile onunla mutabakat etriı.iyor. Demek ki ism-i mevsulle olan benzerlik,
mutabakatsizlik noktasından.
Şimdi bütün bu Inisallerden bir kaide çıkarmaya çalışılabilir. .:,.. veya tS.iJI ism-i
mevsulünün, .JLil cins isıninin, Firavun özel isıninin; umumi tipleri, mecmılları
(§ahıs, nev-i be§er; Firavun, .Mısırlılar), gösteren §ahıslara pekala şaınil olması husu-
sunda, ceminin olduğu kadar müfredin manasım da hatırlatacak şekilde, bu Inisalierin
hepsi birbirine benzer. o halde bu kelimelerin, kendi husus! manalarında alınmalarına
ve müfred olarak kendilerini tarif eden ve tamamlayan cümlecikle öylece mutabakat
etmelerine hiç bir şey mani değildir. Fakat bir defa bunlar tarif edilıniş olduktan
sonra, müteakip hükınün şahıs üzerine değil de, onu temsil eden topluluk üzerine
- teşınil edilmesine hiçbir şey engel değildir.

'0:.~·.ÖI , ı!.lpJJI ~JI ~0-:: ~~~'J 'ı!.L(-ıl~ 2(.; u.JI, r.s/-:.~J~ ~ u.~ e:::0Tj
« •.• r:r!.c~ .~ ~f_,G;::J ~ ıP! ~-, ~:.::->- J J~-A:==j c. , .
ı ~~ "j 0;..
~~~ J~lf> I'~,Ü .,fa•bJ;•0:" JoG:.ü~ l~f\ Jı)C...:;~·ı ~·rı )1 »
<>~.Dı ~~ ·Jj ~r-:".J ~:') r.s;.::..:. ·;_. , Jü ..i:a:r->- ~~..J "J "")(_;_. o
~it~l
~~,~·ı.);~~,0 -::
... ,.. g ,.. o -
·;>J,
.... """ :;
J~ <>~..ö'ı "r-!->- .,ıJS..~!!J~~~ j~ "J }~~, J"J~ıt~'t.::.:n
. _,. .,.. ,. .. .r; """ o , .... ""' .... ) , J o ) o .,. '• '• :::: -
.,.J;:ıl.~· 0 .;, .J ~ı J ~ı.J~ı ._:;.L>- <>;DI u--:JJ 1 0J J..!.J--; "--~:.. f'_; 1 ı ~,u l}.i
(( .J r-!A:Jı J J"~\ J~ ,.J ~~·~;.u:,J.L;...~ •ı)-ı c.;,:\~

U.~ ~ ,J ı.>JJ.~ U.~ e:;:. ı~"_; , JÜ LS~)., J.ı,_jı~ 'ı)·.J~~~ Jı~ ~Jı·~~ D
o, J...,.g,. ,. o ::: .... oJ oJo.,.. o...-•
(( . u.~ __,J !J-t...4...ıi~ u.~l-:l 0-:: ö J,_A_p Jl.>-1 J <.>~..r-" ı
ll
I62 MEHMED HATİBOGLU

Evet, fakat bu halde mutabakatsizlik, gramer bakımından değil de mantık! ola-


rak izah edilmektedir. Bununla beraber, yakından incelendiği zaman mü§ahede edilir
ki, i§ariyye, gösterilen §ey müstesria, kendine tekaddüm eden isimle mutabakat etmeye
mecb~r değildir. Ama madem ki bu tipik kelimelerin önünde Kuran, i§ariyye ve §ah-
siyyeyi bilMark kullamyar ı, öyleyse bizim de, burada §ahsiyyenin sadece i§ ariyy e
kıyınet ve manasma malik olduğunu dü§ünmeye tamamile hakkımız vardır. .
o halde zamirin, ism-i mevsulün bazan harfile bazan manasile mutabakat ede-
ceğine dair gramer görü§ünün yanlı§ olduğu neticesi çıkarılabilir. O harf meselesi
olamaz. Zamir, ism-i mevsullün manasma da, bunu izah ve tarif ettiği zaman müte-
kabildir ve o zaman onunla mutabakat eder. ݧariyye olarak o, bu ism-i mevsulün
gösterdiği ve mutabakat etmediği umumiyete muadildir. Bu kaide ism-i mevsulü
geçer ve ona benzeyen bütün tipik §eyleri §amil olabilir.
Nitekim, mezkur ayetlerin §arihleri okunsun, ism-i mevsul olsun veya bu kelime-
ler olsun, görülür ki Kuran, belli §ahsiyetleri kasdetmektedir. Bir defa bu, Medine
rtıuhalefetinin reisidir 2, mğer bir defa, Mekke mü§riklerinin reisierinden biri ol;m
Ubay ibn Jj:alaf'dır 3 , bir üçüncüsü bizzat Peygamberdir 4 , dördüncü olarak, Peygam-
berin arkada§ı Abu Bakr'dır5 , bir be§incisi, bunun oğlu 'Abdu'r-Rahmandır 6 •
İsm-i. mevsul yahut husus! kelimenin tipleri göstermediği bu yerlerde onlar,
normal olarak kullamlmı§lar ve· kaidesi gereğince mutabakat etmݧlerdir.
·Verilmi§ misallerin bu nokta-i nazarı haklı göstermeye kafi geleceğini zannedi-
yorum. Bununla beraber onları tamamlamak için §Unlara da bakmak lazımdır:
II (8, I7, 19, 29, 38, 48, 62, 8ı, II2, II4, 134, 154, ı6s, 177,200,201,202,217,229,
264, 275, 28r)-III (6, 82, 94, 199)-IV (13, ·69, 124, 172)-V (44, 45, 47, 59, 6o, 69)-
VI (48, r6o)-VII (8, 9, 35, 37, I78)-IX (23, s8, 98, 99)-XI (ıs, r6, 17, ı8)-XVI (75,
97, ıo6, ı 1r)-XVII (19, 71)-XIX (6o, 75)-XX (28, 75)-XXIII (7, 102,. 103)-XXIV
(52, 55)-XXV (7o)-XXVII (89, 90)-XXX (44, 53)-XXXI (6)-XXXII (18)-XXXIII
(3o, 31, 36)-XXXVI (2r, 77 ve devamı)-XXXIX (33)-XL (40)-XLVI (ıs, 16, 17,
r8, 32)-XLVII (r6)-LI (rı)-LIX (9)-LXIII (9)-LX(9)LXIV (r6)-LXVIII (44)-LXX
(3 I)- LXXII ( I4)-C (6, II)-CIV (8).

IX. TABAKA
Klasik gramer kaidesine girmeyen zamider takımım tamamlamak için, bunların
arasından şahıssız şahıs zamfrleri (les personnels impersonnels) diye isimlendirmeye
niyet edeceklerimden bir kaçma i§aret etmek lazımdır. Bunlar,. üçüncü §ahıs zamirieri
alınaları hasebile §ahıs zamirleri, mutlak olarak ne metinde ne de ba§ka yerde, hiçbir
§eye tekabül etmediklerinden, gayr-i §ahsi zamirlerdir. Bir §eye i§aret etmemeleri dala-
yısile artık i§ariyye de değillerdir. Gramerciler onlara .:ıt.:Jı j~ §e;niyyet, olu§
zamirieri derler. Hakikaten, hadisenin yahut öylece a§ikar olınu§ olaİı §eyin vasfım
bazan ifade etmekte daha doğrusu kuvvetlendirmektedirler. Fakat umumiyyetle bu
zayıflamı§ manayı kaybederek, cümleyi kuvvetlendirrnek ve ona bir ha§met vermek ve

1
Birincisini 47 defa, İkincisini 43·
2 II, 8.
a XXXVI, 77·
4 XXXIX, 33·
5 XLVI, rs.
6
XLVI, I7.
KURAN-I KERİMDE ÜÇÜNCÜ ŞAHIS

-husus! bir ehemmiyyet atfetmek için füli bir unsur olmuşlardır. Hıkemiyyatta kulla-
nılırlar: "Şüphesiz olan şu ki, mücrimler felah bulmayacaklar." (X, 17)1; yahut
bir hikaye sırasında: "Söyle: o bana vahyedildi, ki o da, cinlerden bir gurubun dinle-
miş olduklarıdır.'' (LXXII, I) 2.

1
Bu zamir, zaten Arap lisanında bu gün dahi çok kullanılmaktadır. Bunlardan
Kuran' da geçenlerine ai d az çok tam bir liste;
VI (54)-X (ı7)-XI (36)-XII (23, 87, go)-XX (74)-XXII (4)-XXIII (ıog, II7)-
1 XXVII (g)-XXVIII (37)-LXXII (I, 3, 4, 6, ıg) ..
'"
***
Üçüncü şahıs zamirinin süratle gözden geçirdiğim bu muhtelif gurupları - ki ya-
kında, daha etraflı ve daha derinlemesine bir etüdde bunu tekrar ele almak ümidin-
deyim - ehemmiyyeti, dilcilerimizin gözünden kaçmış bir lisani hadiseler topluluğu
temsil etmektedir. Şüphesiz övünülmeye değer olmakla beraber, bu kimselerin, Basra
ve Kufa'da çizilmiş kaidenin sıkı disiplinine onları sokmak için izhar etmiş oldukları
gayretler, ciddi olarak ele alınamazlar. Bu gayretler, görülmüştür ki, hiç olmazsa
faydasızdır. Bundan başka, metne soktukları lüzumsuz zorluklarla, ondaki güzelliği
daima, ve manayı sık sık bozmaya sebep olmuşlardır.
Bu zamirierin tevlid ettiği muhtelif güçlükleri, bu küçük etüdde kati olarak izale
ettiğimi iddia etmiyorum. Onları belirtmek ve bunlar hakkında bana makul görünen
izah tarzını arzetmek istedim. Bu güçlükler yanında, ehemmiyyeti inkar edilerniyecek ·
bir sual sorulabilir: klasik Arap grameri şimdiki halile Kuran'ı izah etmeye kafi gelir
mi? Zannediyorum ki hayır. 3· şahıs zamirine tealluk eden güçlükler, mukaddes Kita-
bın mutalaasında karşılaşılan yegane güçlükler değildir. Bu ism-i mevsille ai_d olanları,·
bunun manasma olduğu kadar kullanılışı bakımından, işariyyeye aid olanları da bil-
hassa gösterilmiş olan şeyle ve hitabedilen şahıs veya şahıslada olan mutabakatİ
bakımından görülebilmiş olanlardır. Ve bunlardan başka bir çokları da vardır. Fik-
rimce, Kuran'a has bir gramer, yalnız temenniye şayan değil, elzemdir de. Kuran'ın
kendisi buna temel vazifesi görmelidir. Hakikatte, Kuran'la birlikte doğmuş bulunan
bir edebi sanai:ıa, bütün gramatİkal tekamülünü tamaınl~mış (yahut hemen hemen
tamaınlamak üzere olan) bir şür sanatı ara~ında mevcut olan ihtilafların layık-ı vee-
, hile farkına varılamaz. Kurani bir gramer iki kat faideli olabilir. Bir taraftan Kuran'ı
iyi izah edecek, edebiyyat tarihimizin daha az ehemmiyyetli olmayan bir devrini daha
iyi kavratacak, Kuranı, klasik gramerin ışığı altında okuyanların anlayışında hala
devam eden ve bunların arasında, buldukları tezadların tam manasile tesirinde kala-
rak, Kuran'da gramer yanlışları bulunduğunu tasrihte acele ed,enlerin su-i tefehhüm
ve şüphelerini dağıtacaktır. Diğer taraftan bir Kurani gramer, Arap lisanının yeni
umumi gramerine çok faideli bir temel vazifesini görecektir;
Ben daha uzağa gidiyorum: eski metinlerimiz üzerinde niçin böylece çalışılmasın
ve onlar için de gramatİkal tahliller (monographie grammaticale) yapılmasın? Bu
gibi çalışmaların bizi bir hayli sürpriziere götüreceğinden şüphe etmiyorum.

You might also like