You are on page 1of 5

“Sen benim hayatımdın.” yazılı mezar taşı ve mezarlık anlatılır. (s.

9)

Esmer, Aliekber’in karısı

Aliekber, başkahraman, bir kızı vardır (s.21)

Cafer 1915’te, Adil 1917’de, Abdülali 1919’da, Koca, Cebrail 1923’te, Ağarahim 1925’te
doğmuşlardır, (s.56) Romanın başında ölümleri söz konusu edilir. , Koca hariç şofördürler
(s.57), Koca mahallenin enstitüde okuyan ilk kişisidir (s.60)

Hanım teyze, altı çocuğun annesidir (s.23), Aliekberlere komşudur,

Balakerim, kavalıyla doğaya ait bir çoban.

“Balakerim’in kavalını dinlerken yedi sekiz yaşlarındaki Aliekber’i gördüm.” (s.12)

Suna, Aliekber’in annesi, Kondüktör Ağakerim’in karısı, Bakü’de petrol madenlerinde


çalışırken birlikte mesai yaptıkları babasını kaybetmiştir,

“Ben başka bir şeyler yazmalıydım.” (s.14)

Ağakerim, Aliekber’in babası, kondüktör, savaşta ölür, tavuk kesemez, ara sıra Farsça sözler
kullanır (s.19),

Kerosinka – gazocağı (s.15)

Bozbaş – sulu yemek (s.15)

“babam bizim mahallede garipti, yani yabancıydı. Bazen babamın sadece mahallemizde değil
bütün dünyada garip olduğunu düşünürdüm.” (s.15)

Fethullah Hatem, meşhur bir yazar ve Ağakerim’in çocukluk arkadaşı.


Mirza Settar, gazeller ve koşmalar yazan bir şair, Fethullah Hatem’in suçlamalarıyla hükümet
aleyhtarı olarak hüküm giymiştir.

Sarı Hamam, çocuklar bahçesinde oynar, yetişkinler yıkanır,

“Bütün bunları kim hatırlıyor? Henüz yedi yaşını bitirmemiş o gülünç, o küçücük, ama çok
bilmiş Aliekber mi, yoksa ben mi? Ben bütün bunları yazacak mıyım, yazabilecek miyim?
Belki bir daha hiçbir zaman geri gelmeyecek o hisler, gittikçe artan ama aynı zamanda
gittikçe de azizleşen, sevimlileşen o uzaklarda kalmış, -öyle bir uzaklık ki oraya ne ses
ulaşıyordu, ne de ün yetişiyordu- duygular benim romanımla, hikâyemle veya piyesimle
yeniden geri dönmek istiyordu.” (s.27)

Balakerim bir keresinde şöyle der, “Bir bakarsın, çok güzel bir ayakkabıdır, güzel de bir
deriden yapılmıştır. Ancak bir yeri yırtılmıştır ve orayı yamamışlardır. Ayakkabı kullanılır,
kullanılır, ancak yine o yırtılan yerin yaması patlar… İşte, bizim mahalle öyle bir ayakkabıdır,
kullanılır, kullanılır, kullanılır…” (s.29)

“faytoncu Hamidullah ile Emine teyzenin çocukları olmuyormuş ve faytoncu Hamidullah


adak adamış, İbadullah doğduğunda da o kara dutu adak olarak yola ekmiş.” (s.34) inanç,
adet, gelenek bağlamında değerlendirilebilir.

Balakerim şöyle der, “Her adamın arada bir gökyüzüyle başbaşa kalması gerek, göğe bakması
gerek… İşte şu yıldızlara bakmalı, şu aya bakmalı… O zaman kendinin ne kadar küçük
olduğunu anlar. O zaman başkalarının ne kadar küçük olduğunu bilir.” (s.37) Göğe bakmak
Turgut Uyar şiiriyle örtüşür, doğaya kaçıştır bu.

Azizağa emmi, ağır hasta oğlu Musa’nın iyileşmesi için bir bina yapacağını söyleyip adak
adar (s.38)

Balakerim der, “ ölenleri Ak Deve götürür ve kimi öbür dünyaya götürmek isterse gece gelip
o adamın kapısının önünde yatar.” (s.40)

“Kelimullah Musa Peygamber de mucize görmek istiyordu, belki de kendisi bunu hiç
bilmiyordu, ama işte bunun için Tur dağında Allah’a çok yalvardı:
‘Kendini bana gösteri!...”
Ama Allah’tan aldığı cevap şu oldu:
‘Sen beni hiçbir zaman göremeyeceksin…’” (s.41)

“Dede Korkut gibi bir halk bilgesi de ancak şöyle demiştir: ‘Gelimli gidimli dünya sonu ucu
ölümlü dünya.’” (s.41)

“Kara karganın üç yüz yıl yaşadığı ve kara karganın gözlerindeki o kederin de işte bu üç yüz
yılın kederi olduğu söylenirdi.” (s.42)

“Beni hasret yarattı.” (s.44) Ak Deve’yi süren Yolcu’nun aklına böyle bir mısra gelir.

“Yolcu, Adem’in Tanrı’sına asi olup yoldan çıkışını, bu yüzden de cennetten kovuluşunu,
Serendip’e gelişini ve rivayete göre ayak izinin şu ana kadar da Serendip’te kalışını düşündü.”
(s.46) Adem ve yaratılış kıssası.

“Şeyh İbrahim El-Muhtar Kazvini -Allah ona rahmet eylesin- dünyanın en büyük ve en bilge
kelamı ‘Allah’ın dediği olur’ demiyor muydu?...” (s.48)

“Herkse yolcunun Ak Deve’nin kayboluşunun derdini çektiğini zannediyordu.


Hiç kimsenin aklına, bu anlarda yolcunun ‘Keşke ben de o deveyle birlikte kaybolaydım’ diye
düşündüğü gelmezdi.” (s.52)

Tüllap, Arapça’da talebe demektir ama romanda bir sövgü olarak işlenir (s.53)

Polutorka, kamyon (s.53)

Şumageder, bir oyuncak (s.55)

GAZ-AA otobüs markası, ZİS-16 kamyon markası, rus, (s.57)

Meşhedihanım teyze hamamda konuşurlarken şöyle der, “Dediler ki hey Mecnun, kurban
olduğum, bu Leyla kapkara kızın biri, ne gördün de aşık oldun? Mecnun biliyor musunuz ne
cevap vermiş? Mecnun demiş ki siz Leyla’ya bir de benim gözümle bakın!...” (s.64)
Adile ile Koca’nın aşkı için Balakerim şöyle der, “Bu Romeo ve Juliet’in hikayesidir. Onların
anaları babaları da birbirlerine nasip olmalarına izin vermediler, ikisi de öldü. Sonra anaları
babaları da pişman oldular yaptıklarından… Çünkü çok büyük bir yanlış yapmışlardı… Ama
sonradan atılan taş topuğa değer, yani son pişmanlık fayda etmez…” (s.66)

“O yaşlı ve şişman kadının, yani Tamara’nın sulu gözlerindeki o ani minnettarlık bu soğuk kış
günü benim yüreğimi daha da sıkmıştı.” (s.71) Burada bahsedilen kadın Koca’nın sevgilisi
Adile’nin en yakın arkadaşıdır, anlatıcı yedi yaşındayken onunla konuşmuş ve yıllar sonra bu
kadını pazarda nar satın alırken görmüştür.

“O sıralar 1941 yılının baharıydı ve ben ancak sonbaharda birinci sınıfa gidecektim.” (s.73)

Sirkte, , Küren adlı palyaço, sirkten ayrılmak istediğini söyleyen Kırmızıburunlu palyaçoya
şöyle der, “Sirkten hiçbir yere gidemezsiniz!” karşısındaki nedenini sorunca da cevaplar,
“Çünkü bütün dünya bir sirktir! Nereye giderseniz gidin, yine bir gösterinin içinde
olacaksınız!” (s.74)

“Şu anda benim kızım üniversitenin dördüncü sınıfında okuyor. Adile muhakkak ki yaşça
benim kızdan üç dört yaş daha küçüktü.” (s.82)

“Hayli müddetçe serçe vurmadım, ama sonra savaşın açlığı geldi ve ben yine serçe vurmaya
başladım.” (s.82)

Onuncu bölüm tek cümleden oluşur, “Bütün bunları yazmak lazım.” (s.83)

Düşbere, mantı demek (s.85) Gutap, hamur işi (s.85)

“ben mahallemizde hiçbir kadının Hanım teyzeye karşılık verdiğini görmemiştim.” (s.87)

Şevket, hafifmeşrep bir kadın, yalnız yaşar, (s.90)

Peraşki, poğaça (s.95)


1941’den İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Aliekber’in yetişkin bir yazar oluşuna kadar geçen
süre anlatılır.

You might also like