You are on page 1of 198

1

i

TARIH ÇARPlTlClLARI
z
.,.
ll
..
,.
-

...
-

"
-

; SSCB Enf. Bürosu-STALiN


..
-
.
TARİH ÇARPlTlClLARI
SSCB ENFORMASYON BüROSU
&
STALİN
TARİH
ÇARPITI CILARI

SSCB Enformasyon Bürosu


&
STALİN

Çeviren:
İSMAİL YARKIN
Bu derlemenin birinci bölümünde yer alan «Tarih Çarpıtıcıları
(Bir Tarihsel Düzeltme)», Berlin'de Verlag «Tagliche RundschaU»
tarafından yayınlanan «ı."l"eue Welb> adlı onbeş günlük derginin Şu­
bat 1948 tarihli üçüncü sayısından;
J.V. Stalin'in ll. Dünya Savaşı'ndan önceki Lld Parti Kongresi.1
1 e
sunduğu raporların «Uluslararası Durum» ilgili bölümlerinin ilgili
alt bölümleri ile, Almanya'nın Sovyetler Birliğ;i'ne saldırısından son­
ra 1941 ve 1942 yıllarındaki Savuruna Halk Komiseri olarak konuş­
ma ve emirlerinden oluşan ikinci bölüm, Verlag Roter Morgen tara­
fından 1976'da Batı Alınanya/Dortmund'da yayınlanan Stalin, Eser­
ler, cilt 13 ve 14'ten dilimize çevrilmiştir.

1. Basım: Haziran 1989

Dizgi-Baskı: Teknografik Matbaacılık A.Ş.


Kapak Baskı: Anka Ofset

İnter Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.


Babıali Cad. No: 14/3 Cağaloğ;lu - İST.
ÖNSÖZ YERİNE

((Bu yıl, İkinci Dünya Savaşının 'resmen' başlaması­


nın 50. yıldönümüdür. Bundan 50 yıl önce; ı Eylül ı939'
da Hitler ordusunun Polanya'ya saldınsı ile 'resmen'.
başlaili IL Dünya Savaşı.
Bütün dünyada burjuva tarihçilerinin büyük çoğun­
luğ"i.l, en başından beri II. Dünya Savaşı'mn başlangıcın­
da diğer batılı emperyalist güçleri..n 'suç ortaklığını' giz­
lemek; ve emperyalist «Nazi Alman İmparatorluğu'nun>>
suçunu hafifletmek için, İkinci Dillıya Savaşı'nın çık­
masını, Almanya-Sovyetler Birliği arasmda 23 Temmuz
ı939'da yapılan <<Saldırnıazlık Antiaşmasııma bağlamış;
ve ikisi de birbirinden kötü iki 'totaliter rejim'in dünya­
yı maceraya sürüklediklerini vb. vb. anlatnnştır; anlat­
maktadır.
Bu 'tarih çarpıtıcısı' tezi 'ispatlamak' için eldeki tüm
araçlar kullanılniıştır; kullanılmakta.dır.
İkinci Dünya Savaşı'nın çıkışının 50. yıldönümünde
de bu «tarih çarpıtmasın, özellikle Hitler Almanya'sının
devamı Batı Alman emperyalist devlet temsilcilerinin ı
Eylül'de başlayacak Polanya ziyareti dolayısı ile de en
yoğun şekilde propaganda edilecektir.
Tarih daha şimdiden Polanya'da da yeniden yazıl­
maya başlanmış; Hitler faşistlerinin düzenl,�ği 'Katyn

5
Katliamı••:·nın; aslında Kızıl Ordu'nun, evet, bizzat Sta­
lin'in!! işi olduğu bu yıl Polonya 'Resmi Tarihi'nin par­
çası olmuştur.
Sovyetler Birliği'nde de gözlerini Stalin düşmanlığı
bürümüş birtakım revizyonist tarihçiler; batılı burjuva
tarihçilerinin tezlerini 'resmi' tarih haline getirmek yo­
lunda ilerlemektedir.
Son olarak Sovyet revizyonist tarihçisi Viktor Su.
vorov, açıkça Hitler faşistlerinin «Sovyetler Birliği'nin
saldinsım önlemek için saldırı>) tezinin doğruluğu'nu sa­
vunan tezleri ile gelişmenin ne yönde olduğunu göster­
mektedir. (Bkz. «Der Spiegeln 6/1989.)
İşte bu durumda burada yayınladığımız yazılar Sta­
lin'in ve onun önderliğindeki Sovyetler Birliği'nin İkinci
Dünya Savaşının çıkışı ve Sovyetler Birliği'ne Nazi Al­
man ordularının saldınsı konusundaki değerlendinne­
lerini içeren birinci elden belgeler olarak, bugünkü 'ta­
rih revizyonizminin' boyutlarını göstermek için önem­
lidir.
Okuyucu böylece Sovyetler Birliği'nin Stalin döne.
mindeki resmi tavrını birinci elden tanıyacak; hem bur­
juva tarihçilerinin ve hem de onlann içindeki bugünkil
Sovyet revizyonist tarihçilerinin tezleri ile karşılaştırma
fırsatı bulacaktır.
Yayınladığımız yazılardan birincisi:
Sovyetler Birliği Enformasyon Bürosu ad.L.'1a 1948
yılında yayınlanmış olan bir yazıdır. Yazı o dönemde
ABD Dışişleri Bakanlığı adına yayınlanan ve tarih çar­
pıtmalan ile dolu bir propaganda broşürüne Sovyetler
Birliği'nin resmi cevabıdır.

* Polanya'da Katyn'de Polonya ordusunw1 4000'e yakın su­


bayının toplu mezarı bulunmuş; bunun Nazi ordusunun bir kat­
liarnı olduğu araştırmalarla ortaya konmuştur.

6
Ek olarak, İkinci Dünya Savaşı öncesi SBKP/B'nin
gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini gösteren Stalin'in
XVII. (1934) ve XVIII. (1939) Parti Kongresine sundu­
ğu raporların ilgili bölümlerini; ve Stalin'in Almanya'nın
Sovyetler Birliği'ne saldırısı ertesi konuşmalamu ya..
ymlıyoruz.
II. Dünya Savaşı tarihinin doğru kavr anması açısm­
dan bu yazılann yararlı olacağını düşünüyoruz.>>

İ NTER
I. BÖLÜM

TARiH
ÇARPlTlClLARI

(BİR TARİHSEL DÜZELTME)

SSCB Enfonnasyon Bürosu


1948
TARİH ÇARPITICILARI
(Bir Tarihsel Düzeltme)

ABD Dışişleri Bakanlığı, İngiliz ve Fransız Dışişle­


ri Bakanlıklannın da katılımı ile, Ocak sonunda, rapor­
lardan ve Hitler'in diplomatik memurlannın güncele­
rinden oluşan bir derleme yayınladı ve buna «Nazi-So­
viet Relations 1939-1941ı> (Nazi-Sovyet İlişkileri 1939-
1941) şeklinde gizemli bir başlık attı.
Bu derlemenin önsözünde belirtililiğine göre, ABD,
Büyük Britanya ve Fransa hükümetleri, Amerikan ve İn­
giliz askeri makamlan tarafından Almanya'da ele geçi­
rilen Alman Dışişleri Bakanlığı'nın 1918-1945 yıllan ara..
sındaki arşiv belgelerini yayınlama konusunda daha
1946 yazında anlaşmışlardır. Burada, yayınlanan derle­
menin yalnızca 1939-1941 yıllarına ait belgeleri içermesi
göze batmaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı buna karşın,
daha önceki yıllara, öncelikle de Münih dönemine ait
belgeleri derlerneye almamış, yani dünya kamuayınıdan
gizlemiştir. Bu elbette bir rasıantı değildir ve tarihsel
doğniiar karşısında nesnel ve güvenilir bir tu:turnla hiÇ­
bir ortak yanı olmayan bir niyetle yapılmıştır.
Hitler memurlannın gözden geçirilmemiş ve keyfi
seçilmiş anılanndan oluşan bu tekyanlı derlemenin ya­
ymlanmasını, dünya kamuoyu önünde herhangi bir şe­
k:.lde de olsa haklı çıkarmak için, İngiliz ve Amerikan

ll
basını, Ruslar'ın «Batı'nın Nazi diplomasisi üzerine tam
bir raporu ortaklaşa yayınlama önerisini reddettiği» şek­
linde tümüyle uydurma bir iddia ortaya atmışlardır.
İngiliz ve Amerikan çevrelerinin bu açıklaması ol­
gulara uymaktadır.
Gerçekte, mesele aşağıdaki gibidir: 1945 yazında dış
basında, Almanya'da ele geçirilen belgelerin yayınlanma­
sı için İngiltere'de hazırlıkların yapıldığı şeklinde haber­
ler çıkınca, Sovyet Hükümeti, Büyük Britanya HÜ­
kümetine başvurdu ve Sovyet bilirkişilerinin İngiliz ve
Amerikan birlikleri tarafından ele geçirilen belgelerin
ortaklaşa tasnifi ve yayınlarunasına katılmasında ısrar
etti. Sovyet Hükümeti, karşılıklı anlaşma olmaksızın bu
belgelerin yayınlanmasını doğnı görmedi ve ayrıca özen­
li ve objektif bir denetim olmaksızın bu belgelerin ya­
yınl anmasının sorumluluğunu üstlenemezdi; çünkü bu
temel önkoşul olmaksızın sözkonusu belgelerin yayın­
lanması, Anti-Hitler koalisyonuna üye devletler arasın­
daki ilişkileri yalnızca kötüleştirebilirdi. Foreign Office
[İngiliz Dışişleri Bakanlığı -ÇN], Sovyet Hükümetinin
ele geçirilen Nazi belgelerinin kopyalannın değiş-toku­
şunu zamansız teklif ettiğini öne sürerek Sovyet önerisi­
ni reddetti.
Amerikan delegasyonunun, 6 Eylül 1945'de Almanya
Kontrol Konseyi Politik Direktörlüğüne, Alman arşivle­
rinin ve belgelerinin kullanımına ilişkin taslak direktif­
ler önerdiği de bilinmektedir. Bu proje, arşivlerin top­
lanmasında ve korunmasında bütün Almanya için bütün­
lüklü bir hareket tarzı ve Birleşmiş Milletiere üye dev­
letlerin temsilcilerine bu arşivlere bakma hakkı öngö­
rüyordu. Bunun dışında, belgelerin kopya.lannı hazırla­
ma ve yayınlama olanağı öngörülrnekteydi. Bu talep, Po­
litik Direktörlüğün oturumlannda tartışıldı, ama, kendi­
lerine direktif verilmediği bahanesi ile, İngilizlerin ve

12
Aırerikalılann talepleri üzerine ertelendi. ABD ternsil­
cis:nin, ABD Hükümetinin yeni bir öneri üzerinde çalış­
tığ�nı ve sunulan projenin geçersiz sayılmasını rica et­
tiğ�ni açıklamasından sonra, sonın Politik Direktörlü­
ğün gündeminden kaldınlCl.ı.

Sovyet Hükümetinin Alman arşiv malzemelerinin


yayma hazırlanmasına katılmayı reddettiği iddiası, bun­
dan dolayı gerçek dışıdır.
Sözkonusu derlemenin yayınlanması ile birlikte,
AB D ve ona bağımlı ülkelerde, sanki büyülü bir söz
söylenmiş gibi; konusunu 1939'da Sovyetler Birliği ile
Almanya arasında imzalanan ve sözde Batılı güçlere kar­
şı yöneldiği iddia edilen saldırmazlık paktının oluştur­
duğu yeni bir kışkırtma ve dizginsiz bir iftira kampan­
yası başladı.

Sovyetler Birliği ile Almanya'mn 1939-1941 yıllan


arf.sındaki ilişkileri üzerine belgelerin yayınlanması ile,
ABD'de gerçekte hangi gayenin güdüldüğüne ilişkin bir
kuşku olamaz. Olaylar nesnel olarak ortaya konulmak
istenmemekte; daha ziyade, gerçek olayiann tahrif edil­
miş bir tablosu verilmek, Sovyetler Birliği üzerine ya­
larJar ve iftiralar yayılmak ve onun saldırgan ve anti
-demokratik güçlere karşı gerçekten demokratik ve dü­
rüst savaşçı olarak sahip olduğu uluslararası nüfuz k.ı­
nlmak istenmektedir.

Bu düzenbaz hareket tarzı, Angio-Sakson ülkelerin


yö:ı_eticisi çevrelerinde müttefikler arası ilişkilerin özü­
ne :!.lişkin tipik olan görüşlerden kaynaklanmaktadır. Bu
gö::i.işler doğrultusunda, müttefikler a::-asında namuslu
ve dürüst ilişkiler sürdürmek, karşılıklı güven vermek
ve "jirbirlerini desteklemek yerine, müttefikini zayıflat­
mLk, onu bencilce kullan�nak ve onun sırtından kendi
ko:mmunu güçlendirmek amacıyla, iftira da dahil olmak

13
üzere her türlü aracın kullanıldığı bir politika izlenmek­
tedir.
ABD yönetici çevrelerinin, Sovyetler Birliği'ne kar­
şı iftira kampanyalannın yardımıyla, Sovyetler Birliği
ile ilişkilerin düzelmesinden yana olan kendi ülkelerin­
deki ilerici unsurların etkisini ortadan kaldırma çabala­
n da gözden kaçınlmamalıdır. ABD'deki ilerici unsm·­
lara karşı vurulan darbe, kuşkusuz ki, onların bu yılm
sonbahannda yapılacak başkanlık seçimlerindeki etki­
lerini zayıflatma amacını da gütmektedir.
Derleme, Hitler'in diplomatik memurlan tarafından
Alman diplomatik kalem odalannın en gizli bölümlerin­
de üretilen bir yığın belgeyi içermektedir. Tek başına
bu durum bile; son derece tekyanlı ve tarafgir olan,
olaylan Hitler hükümetinin bakış açısından ortaya ko­
yan ve bu olaylan Hitler faşistleri açısından uygun bir
tarzda gösterme amacına sahip bu belgelerin, tekyanlı
kullanılmaması ve yayınlanmaması için bir uyan olma­
lıydı. Sovyet Hükümeti, o dönemde Almanlardan ele ge­
çirilen belgelerin özenle, ortak bir şekilde gözden geçi­
rilmeksizin tekyanlı bir şekilde yayınıanmasına bundan
dolayı karşı çıktı. Resmi Fransız basın ajansı France
Presse bile, belgelerin üç hükümet tarafından Sovyetler
Birliği'nin bilgisi olmaksızın yayınıanma tarzının, <mor­
mal prosedüre tamamen uymadığını» itiraf etmek zo_
runda kaldı.
İngiliz Hükümeti, her şeye rağmen, bununla hemfi­
kir değildi. Amerikan, İngiliz ve Fransız Hükümetleri,
Alman belgelerini tekyanlı yayınlarken, Hitler saldinsı­
na karşı mücadelenin ana yük.ü...--ıü taşıyan Sovyetler Bir­
liği'ni karalamak için tarihi çarpıtmaktan çekinmed.iler.
Bu hükümetler böylelikle, böyle bir tekyanlı davra­
nış tarzının sonuçlarının tam sorumluluğunu üstlendi­
ler.

14
Böylesi koşullar altında Sovyet Hükümeti, Sovyet
Hükümetinin eline geçen ve sözkonusu hükümetlerin
kamuoyundan gizlediği; Hitler Almanyası ile İngiliz,
Fransız ve ABD Hükümetleri arasındaki ilişkiler üzerine
belgeleri yayınlama hakkını kendinde görmektedir. On­
lar bu belgeleri gizli tutmakta ve yayınlamak istememek­
tedirler. Ama. biz, bütün bu olup bitenlerden sonra, ta­
rihsel gerçeğin yeniden yerli yerine oturtulmasını müm­
kün kılmak için, bunların kamuoyuna açılmalan gerek­
tiğini düşünüyoruz.
Sovyet Hükümetinin elinde, Hitler Almanya'sının
yenilgiye uğratılması sırasında Sovyet birlikleri tarafın­
dan ele geçirilen önemli belgeler bulunmaktadır. Bunla­
nn yayınlanması, Hitler saldınSI.IlL"'l ve İkinci Dünya
Savaşının hazırlanma ve gelişme sürecini günyüzüne Çİ­
karmaya katkıda bulunacaktır.
SSCB Bakanlar Kurulu nezdindeki Sovyetler Birli­
ği Enformasyon Bürosu tarafından bugün yayınlanan
tarihsel düzeltme: «Tarih Çarpıtıcılam> da aynı göreve
hizmet etmektedir.
Buna ilişkin gizli belgeler en yakın zamanda yayın­
lanacaktır.

I
ALMAN SALDIRISININ HAZIRLANMASI
NASIL BAŞLADI

Amerikalı · sahtekarlar ve onlann İngiliZ-Fransız


yardakçıları, İkinci Dünya Savaşı'na varan Alman sal­
dırganlığının hazırlanmasının, ancak 1939 sonbalıann­
da başladığı izlenimini uyandırmaya çalışıyorlar. Ama
her şişirilmiş sansasyona isteklice kulaklannı kabartan
sa:dil insanlardan başka kim bu altaya düşebilir? Al-

15
manya'nın, Hitler'in iktidan ele alınasından hemen son­
ra savaş hazırlığına başladığuu kim bilmez? Ayrıca, Hit­
ler rejiminin, Alman tekelci çevreleri tarafından, Büyük
Britanya, Fransa ve ABD'deki yönetici kampın tam ona­
yı ile kurulduğunu kim bilmez?
Savaş için silahlanmak ve en yeni silahlan sağla­
mak amacıyla, Almanya, ağır sanayiini ve her şeyden ön­
ce de Ruhr bölgesinin maden ocaklannı ve silah sana­
yiini yeniden kurmak ve geliştirmek zorundaydı. Versay
Antiaşması'nın boyunduruğuna koşulan Almanya, Birin­
ci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra, bunu kısa za­
manda kendi gücüyle başaramazdı. Amerika Birleşik
Devletleri, Alman emperyalizmine bunun için büyük des­
tekte bulundu.
Amerikan bankalarının ve tröstlerinin, Hüküme­
tin tam onayı ile, Versay sonrası dönemde, Alman sa­
vaş potansiyelinin yeniden kurulmasında ve geliştiril­
mesinde kullanılan milyarlarca dolan Alman ekonomi­
sine yatırdıklarını ya da kredi olarak Almanya'ya ver­
diklerini kim bilmez ki?
Versay sonrası dönem, bilindiği gibi, Alman savaş
sanayüni, özellikle de Alman savaş potansiyelini yeniden
kurmayı hedefleyen tüm bir önlemler sistemini Alman­
ya'ya getirdi. Burada, ABD ve İngiltere'nin, sayesinde
Alman sanayiini Amerikan ve İngiliz tekellerine bağım­
lı kılınayı düşündü..l{_leri Almanya için Dawes Onanın
Planı büyük bir rol oynadı. Dawes planı, yabancı -ön­
celikle Amerikan-:- sermayesinin güçlü bir şekilde akı­
şı ve Alman sarrayünde demir atması için yolu açtı. So­
nuç; daha 1925 yılında Alman ekonomisinin üretim ay­
gıtının yoğun yeniden donatımı süreci ile bağıntılı olan
kalkınmasının başlaması oldu. Aynı zamanda, 1927 yı­
lında 1913 yılının düzeyine erişen Alman ihracatı güçlü
bir şekilde arttı; bu artış mamul maddelerde ise bu dü-

16
zeyi (1913 yılının fiyatlan ile) hatta % 12 geçti. 1924'ten
192H'a kadarki altı yıl içinde, 10-15 milyar Mark uzun
vadeli ve 6 milyar l.V'"ı.ark'ın üzerinde kısa vadeli yabancı
sermaye yatırımı Almanya'ya aktı. Bazı kaynaklara gö-.
re, sennaye yatı nmının boyutu çok daha büyüktü. Bu,
Alman ekonomik gücünün, her şeyden önce de savaş
potansiyelinin muazzam bir şekilde güçlenmesine yol­
açtı. Bütün uzun vadeli kredilerin toplamının % 70'in­
den az olm.ayan Amerikan se rmaye yatınmlan, burada
tayin edici öneme sahiptir.
Alman ağır sanayiinin finanse edilmesinde, Ameri�
kan sanayü ile Alman sanayü arasındaki en sıkı ba ğıa­
nn kurulmasında ve biçiınlendirilmesinde, başlannda
du Pont, Morgan, Rockefeller, Lamont aileleri ile diğer
ABD sanayi kodamanlanrun bulunduğu tekellerin oyna..
dığı rol elbette bilinmektedir. önde gelen Amerikan te­
kellerinin, Almanya'nın ağır sanayü, silah tekelleri ve
bankalan ile en sıkı bağlan vardı. Otomobil tröstü Ge­
neral Motors'un en büyük hissedarlanndan biri olan
önde gelen Amerikan kimya tekeli du Pont de Nemours
ve İngiliz emperyal kimya tröstünün (lmperial Chemi­
cal Industries), Alman kimya tekeli «<. G. Farbenindus..
trie)) ile sıkı sınai ilişkileri vardı ve bununla 1926 yılın­
da barut satışı için dünya pazarlannın paylaşılması üze­
rine bir kartel anlaşması imzaladılar. Philadelphia'daki
(ABD) «Rohm & Haas)) firmasının yönetim kurulu baş­
kanı, savaştan önce aynı firmanın Darmstadt'taki (Al­
manya) şefinin ortaklanndan biriydi. Geçerken söyleye­
lim, bu tekelin eski müdürü Rudolf Milller şimdi işlerini
her iki «zon»da*da yürütüyor ve Hıristiyan-Demokrat

.:- «Bizonien» : Nazi Almanya'sının teslim olmasından sonra


Sovyetler Birliği'nin i�gali altındaki Alman topraklan bir «ZOO»U

oluşturuyordu; diğer müttefiklerin işgali altında ki · Alman top-


raklz.n ise diğer « zon »u -ÇN.

17
Parti'nin (CDU) yönetici çevrelerinde önemli bir rol
oynuyor. LG. Farbenindustrie'nin başkanı ve Deutsche
Bank'ın yönetim kurulu üyesi Alman kapitalisti Schmitz,
1931 'den 1939'a kadar Amerikan firması General DyeS­
tuff Corporation'ı kontrol ediyordu. 1938 Münih Konfe­
ransından sonra Amerikan petrol tröstü Standard Oil,
I. G. Farbenindustie ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya
göre, I. G. Farben, ABD'de üretilen uçak benzininden
gelen kara ortak ediliyor ve karşılığında da Almanya'nın
o zaman savaş amacıyla depoladığı sentetik benzini Al­
manya'dan ihraç etmekten severek vazgeçiyordu.
Böylesi bağlantılar yalnızca ABD'nin kapitalist te­
kelleri için sözkonusu değildir. Yalnızca ticari değil, ay­
nı zamanda askeri önemde de olan en sıkı iktisadi ilişki­
ler, savaştan hemen önce örneğin Federation of British
Industries (Britanya Sanayi Federasyonu) ile Alman
Reichsgruppe Industrie [imparatorluk Sanayi Grubu
......,çN] arasında vardı. Bu her iki tekel birliğinin temsil­
cileri, 1939'da Düsseldorf'ta bir ortak açıklama yayınla­
dılar. Bu açıklamada, diğer şeylerin yanısıra, anlaşma­
nın amacının <<'karşılıklı her iki ülkenin sanayi sistemle­
ri arasında mümkün olduğunca tam bir işbirliğinin sağ­
lanmasu> olduğu söyleniyordu. Ve bu, Hitler Almanya'
sının Çekoslovakya'yı yuttuğu dönemde oluyordu! Lond­
ra «Economist» dergisinin bu vesileyle şunlan yaz.
ması bir mucize değildir: «Aklı başında insanların şu­
urunu yitirtebilecek şey, biraz da Düsseldorf havasında
yatmıyor mu?))*
A..'le
l rikan -ama aynı zamanda İngiliz- sermayesi
ile Alman sermayesi arasındaki sıkı kaynaşmanın ka-

* Alıntı : Corwin D. Edwards, Economic and Political


Aspects of International Cartels (Uluslararası Kartellerlu Ekono­
mik ve Politik Yönleri), Government Printing Office, Washington
1944.

18
rakteristik bir örneğini, Stinnes, Thyssen ve Ruhr böl­
gesinin di ğer sanayi kodamanlan tarafından kurulan
Alrr.can çelik tröstü Vereinigte Stahlwerke A. G!nin [Bir­
leşi:.'{. Çelik İşletmeleri A. Ş. -ÇN] önder rolü oynadığı
ve merkezleri New York ve Londra'da bulunan meşhur
Schröder Bankası sunmaktadır. Bu bankanın işlerinde,
Londra, Köln ve Hamburg Schröder'lerinin New York'
taki firması J. Henry Sc hröder Banking Corporation'ın
müdürü Allen Dulles, tayin edici sözü söylüyordu. Bu
ban..Jmnın New York'taki merkezinde, Bay Marshall'ın
şimdiki baş danışmanı John Foster Dulles tarafından
yönetilen ünlü avukatlık fi:rması (law firm) Sullivan &
C romwell, önde gelen bir rol oynuyordu. Bu firmanın,
Alman sanayiine dev sennayeler yatıran; Rockefeller'in
dünya çapındaki petrol tröstü Standard Dil ve ABD'nin
en büyük bankası Chase National Bank ile sıkı bağlan
vardır.
Almanya'da Versay sonrası dönem de enflasyon dur­
durulup, pazar istikrara kavuşturulur kavuşturulmaz,
R. Sasuly'nin 1947'de New York'ta yayınlanan kitabında
vurgulandığl gibi, kelimenin tam anlamı ile, Almanya ya '

bir yabancı kredi akışı başladı. Almanya'nın dış borç­


lan 1924'ten 1930'a kadar 30 milyar Mark'tan fazla arttı.
Yabancı semıaye nin -esas olarak da Amerikan ser­
mayesinin- yardımı ile Alman sanayii, öncelikle de Ve­
reinigte Stahlwerke A. G., geniş ölçüde yeniden kurul­
du ve modernize edildi. Bazı krediler doğrudan, yeniden
silahlanınada başrolü oynayan firmalam aktı.*
Vereinigte Stahıwerke'nin bu yıllarda finanse edil­
mesinde, İngiliz-Alman-Amerikan Schröder Bankası'nın
yanısıra, direktörleri arasında yıllar boyunca şimdiki
ABD Savunma Bakanı Forrestal'ın da bulunduğu en bü-

;:- Richard Sasuly, I. G. Farıben, Boni & Gaer, New York 1947,
s. 80.

19
yük New York bankalanndan biri olan Dillon, Read &
Co., önde gelen bir rol oynadı.*
Tam da Amerikan dolarlannın bu altın yağışı, Hit­
ler Almanyası'nın ağır sanayiini ve her şeyden önce de
silah sanayiini canlandırdı. Atıantik ötesi tekeller tara­
fından Hitler Almanyası'nın savaş ekonomisine yatırılan
bu milyarlarca Amerikan dolan, Alman savaş potansiye­
lini yenJden kurdu ve Hitler rejiminin eline saldınsını
yürütmek için gerekli olan silahlan verdi.
Kısa bir süre içinde Almanya, esas olarak Amerikan
tekellerinin maddi yardımına dayanarak, muazzam mik­
tarda birinci sınıf savaş malzemesi, binlerce tank, uçak,
top, en yeni tipte savaş gemileri ve diğer silah türlerini
üretebilecek durumda olan güçlü bir silah sanayii yarat­
tı.
Tarih çarpıtıcılan, bütün bu.'1ları doğrulamalt iste­
miyorlar. Hitler saldırganlanru silahlandıran, İkinci
Dtinya Savaşına yol açan ve insanlığa milyonlarca ve
on milyonlarca kurbana malolan ve tarihte bir örneği
daha olmayan bir savaş felaketine yol açan politikalarm
sorumluluğundan kaçmaya çalışıyorlar.
Hitler saldınsının ilk ve en önemli
önkoşulunun;
Almanya'mn ağır sanayiinin ve diğer savaş sanayiinin;
a..'"lcak. Amerika Birleşik Devletleri egemen çevrelerinin
doğnidan ve geniş çaplı mali yardımı ile mümkün olan
yeniden doğuşu ve yenilenmesi olduğu unutulmamalı­
dır.
Ama bu daha hepsi değil.
Hitler saldırısının başlamasını teşvik eden bir di-

* Stock Exchange Year Book, Londan 1925; Who's Who in


America; Who's Who in American Finance, Banking and Insu­
rance; Moody's Manual of Railroads and Corporation Securitics;
Poor's Manual, 1924-1939.

20
ğer tayln edici koşul, İngiltere ve Fransa'nın yönetici
çevrelerin.in, Hitler Almanya'sını «yatıştı.ı""'llla»* politLl{a­
sıdır; kollektif güvenliğe sırt dönme politikası olarak
tanınan politikasıdır. Bugün İngiltere ve Fransa'nın yö­
netici çevrelerinin, kollektif güvenliğe sırt çevirmede,
Alman saldinsına karşı çıkmayı reddetmede, Hitler Al­
mar.ya'suıın saldırgan taieplerinin kaydırılmasında ci­
simleşen tam da bu politikalanrun, İkinci Dünya Sava­
şı'na yol açtığı artık herkesçe bilinmektedir.
Olgulara bakalım.
Daha Hitler'in iktidara geçmesinden kısa bir dönem
sonra, İngiltere ve Fransa Hükümetlerinin çabası sonu­
cu, 1933'te Roma'da dört güç -Büyük Britanya, Alman­
ya, Fransa ve İtalya- arasında bir ((Uyum ve İşbirliği
Antlaşması» (Pact of Accord and Co-operation) imza­
landı. Bu antlaşma, İngiliz ve Fransız Hükümetleri ile,
daha o zamanlardan saldın niyetlerini gizlemeyen Al­
man ve İtalyan faşizmi arasında kirli bir pazarlıktı. Fa­
şist devletlerle yapılan b:U antlaşma, aynı zamanda, ba­
nşsever güçlerin saldırgan devletlere karşı birleşik ceP­
hesini pekiştirme politikasına sırt çevirme anlamına ge­
liyordu. O sıralar toplanan silahsızlanma konferansın­
da, oir saldırmazlık antiaşması ve saldırganın tanımı
üzerine bir antlaşma imzalanması şeklindeki Sovyet
önerisi tartışmaya sunulmuş bulunuyordu. Bu silahsJ2r.
laruna konferansına katılan diğer güçleri atıatan Büyük
Britanya ve Fransa; Almanya ve İtalya ile pazarlığı SO-

-x· «Befriedungspolitik»
= ,,Appeasement Policy»: II. Dünya
Savaşı öncesinde ve sırasında Batılı büyük güçler tarafından
Nazi-Hitler Almanyası karşısında uygulanan; saldırgan devletin
talep�eri karşısında ona taviz vererek onu yatıştırma siyasetini
anlatan tarihsel olarak oluşmuş somut bir kavram. Bu yazı içe­
risinde geçtiği yerlerde de böyle anlaşılmalıdır. --ÇN,

21
nuçlandırarak., dünya ban.şının ve halkların güvenliğinin
sağlanmasına bir darbe indirdiler.
Bundan kısa bir zaman sonra, 1934'te, İngiltere ve
Fransa, kendileri ile ittifak içinde olan baronların Po­
lonya'sının SSCB'ne karşı düşmanca tavrından yarar­
lanması için Hitler'e yardımda bulundular. Bu sayede,
Alman saldırısının hazırlanmasında önemli bir aşarİla
olan Alman-Polanya saldırmazlık antıaşması ortaya çık­
tı. Hitler bu antlaşmayı, kollektif güvenlik yandaşlarının
saflarını karıştırmak ve bu örnekle Avrupa'nın kollektif
güvenliğe değil de ikili antlaşmalara ihtiyaç duyduğunu
gösterebilmek için kullandı. Bu, Alman saldırganlanna,
kiminle ve ne zaman bir antlaşma imzalama ve kime ve
ne zaman saidırma konusunda bizzat karar verme ola­
nağı sağladı. Alman-Polanya saldırmazlık antlaşması,
kuşkusuz, kollektif güvenlik binasındaki ilk ciddi çat­
laktı.
İyice küstahlaşan Hitler, Alman Silahlı Kuvvetleri'
nin yeniden kurulması amacıyla bir dizi önlem aldı; bu,
İngiliz ve Fransız iktidar sahipleri tarafından herhangi
bir itirazla karşılaşmadı. Tam tersine, hemen kısa bir
dönem sonra, 1935'te, Ribbentrop'un bu amaçla geldiği
Londra'da, Büyük Britanya'nın Alman deniz kuvvetleri­
nin Fransız savaş donanmasına nerdeyse eşit gelecek
ölçüde yeniden kurulmasını onayladığı bir İngiliz-Alman
filo antiaşması yapıldı. Aynca Hitler, İngiliz denizaltı
filosunun % 45'ine denk. gelecek toplam tonajda deniZ­
altılar inşa etme hakkını elde etti. Hitler Almanya'sının;
Versay Antıaşması'nda saptanan Almanya'nın silahlı
kuvvetlerinin büyümesine ilişkin diğer kısıtlamalaTin or­
tadan kaldırılmasına yönelik olan ve İngiltere, Fransa
ve ABD tarafından hiçbir direniş görmeyen tek yanlı ey­
lemleri de bu döneme rastlamaktadır.
Faşist saldırganlar, ABD, Büyük Britanya ve Fran-

22
sa'nın açıktan destekleri sayesinde, her geçen gün daha
açgözlü hale geldiler. Almanya ve İtalya'mn Habeşistan
ve İspanya'daki askeri müdahalelerinde o sıralar zorluk
çekmemeleri, elbette bir rastlantı değildir.
Yalnızca Sovyetler Birliği, tutarlı ve kararlı bir şe­
kilde banş politikasım sürdürdü ve aym zamanda Mil­
letler Gerniyeti'nin üyesi olan Habeşistan'ın hak eşitliği
ve bağımsızlığı ilkesini ve İspanya'nın meşrU. cumhuri­
yetçi hükümetinin, Alman-İtalyan müdahalesine karşı
mücadelesinde demokratik ülkeler tarafından desteklen­
mesi hakkım savundu.
V. M. Molotov, SSCB Merkez Yürütme Komitesi'nin
10 Ocak 1936'daki oturumunda, Habeşistan'a yapılan
İtalyail saldınsı dolayısıyla şunlan söyledi:

.«Sovyetler Birliği, Milletler Gerniyeti'nde bu il­


keye; bütUn devletlerin devlet bağımsızlığı ve ulu­
sal hak eşitliği ilkesine olan sadakatini, küçük ili­
kelerden biri -Habeşistan- örneğinde gösterdi.
Aynca, Sovyetler Birliği, Milletler Gerniyeti'ne ka­
tılımını, emperyalist saldırgana karşı yönelen çiz­
gisini pratiğe geçirmek için kullandı.»*

V. M. Molotov, o dönemde şunlan söyledi: «İtalyan­


Habeşistan Savaşı, bir dünya savaşı tehlikesinin daha
da büyüdüğünü, Avrupa'yı giderek daha fazla sardığım
göstermektedir.»**
Ama ABD, Büyük Britanya ve Fransa Hükümetleri,
faşist haydutlarm kendi gözleri önünde artan bir şekilde
küstahlaşarak kurbanlanm bir bir boğazladıklan bu

* V. M. Molotov, 1935 ve 1936 Yıllanndaki Makaleleri ve Ko­


nuşmalan, s. 176, Rusça.
** Aynı eser, s. 177.

23
dönemde ne yaptılar? Alman ve İtalyan saldırganlarını
durdurmak, halkların ayaklar altına alınan haklarını
savurunak, banşı korumak ve yaklaşmakta olan İkinci
Dünya Savaşını durdurmak için parmaklarını bile k.ıpır­
datmad.ılar.
Yalnızca Sovyetler Birliği, faşist saldırganların önü­
nü almak için olanaklan ölçüsünde her şeyi yaptı. Sov­
yetler Birliği, kollektif güvenliğin önayakçısı ve öncü
savaşçısı olarak öne çıktı. Daha 6 Şubat 1933'te Sovyet­
ler Birliği temsilcisi M. M. Litvinov, Genel Sila.lısızlanma
Komisyonu'nda, saldırının ve saldırganın tanımının ya­
pıldığı bir deklarasyon kabul edilmesini önerdi. Sovyet­
ler Birliği, saldırganı tanımlama önerisinde, genel gü.
venlik ve maksirnal silahsızlanma üzerine daha kolay bir
anlaşma yararına, «kendilerini haklı çıkarmalan için her
türlü bahanenin önünü almak>> amacıyla «saldırgan»
kavramını mümkün olduğunca tam olarak tanımlama
zorunluluğundan hareket etti. Ancak konferans, İngilte­
re ve Fransa'nın önderliği altinda, Alınan saldırganın
çıkarına ve yararına bu öneriyi reddetti.
Sovyetler Birliği'nin ve onun M. M. Litvinov'un ön­
derliği altındaki Milletler Gerniyeti delegasyonunun, kol­
lektif güvenliğin sürdürülmesi ve güçlendirilmesi için
sürdürdüğü ısrarlı ve çetin mücadele herkesçe bilinmek­
tedir. Tüm savaş öncesi dönemde, Milletler Gerniyeti'n­
deki Sovyet delegasyonu, kollektif güvenlik ilkesini sa­
vundu ve Milletler Gerniyeti'nin her oturumunda, her ko­
misyonunda, sesini bu ilkenin savunulması için yükselt­
ti. Ama bilindiği gibi Sovyetler' Birliği, çölde boşuna ba­
ğıran biri olarak kaldı. Bütün dünya, Sovyet Hükümeti
adına Milletler Çemiyeti Genel Sekreteri Bay Avenol'a
Milletler Gerniyeti'nde tartışmaya sunulması amacıyla
verilen kollektif güvenliğin güçlendirilmesi için önlem­
lere ilişkin Sovyet delegasyomuıun önerilerini tanımak-

24
tadır. Ama, herhangi bir şeye girişilmeksizin bu öneri­
lerin 1\.filletler Gerniyeti'nin arşivine gömüldüğü de bilin­
mektedir.
O dönemler Milletler Gerniyeti'nde önderliği elinde
bulunduran İngiltere ve Fransa'nın, bir Alman saldınsı­
na karşı kollektif direnişi reddettikleri açıktı. Kollektif
güvenlik, Alman saldırganın «yatıştınlınası» şeklindeki
yeni politikalarının, Nazi saldırganına ödünler verilmesi
politikasının sürdürülmesinde engelleyici olduğu için
bunu yaptılar. Elbette, böyle bir politika Almanya'yı da­
ha da saldırgan yapmak zorundaydı; Hitler'in Batı'da­
ki ödünlerle tatmin edilmesinden sonra ilitler saldınsı­
nı Doğu'ya yöneltip onu Sovyetler Birliği'ne karşı bir
silalı olarak kullanabileceklerine inandıklanndan, İngil­
tere ve Fransa yönetici çevreleri bunu tehlikeli görmü­
yorlardı.
SBKP XVIII. Parti Kongresme -Mart 1939- sun­
duğu raporda, Hitler saldinsının yoğunlaşmasının ne.
denlerini açıklarken, J. V. Stalin şunları söylüyordu:

«Başta gelen neden, saldırgan olmayan ülkeler


çoğunluğunun, ve en başta da İngiltere ile Fransa'
mn ortaklaşa güvenlik siyasetinden, saldırganlam
ortaklaşa direnme siyasetinden vazgeçmiş bulun­
malandır; bu ülkelerin, kanşmama, 'tarafsızlık' tu­
tu..'1ıuna geçmiş bulunmalandır.*

Okuyucuyu yamltmak ve aym zamanda Sovyetler


Birliği'ni karalamak amacıyla, Amerikalı gazeteci Neal

* J. Stalin, SBKP(B) MK'nin Faaliyeti Üzerine XVIII. Par­


ti Kongresine Rapor, Moskova 1939, s. 12; aynı zamanda bkz.
«Sosyalizmin ülkesi. Bugün ve Yann», SBKP(B) XVIII. Parti
Kongresindeki Raporlar ve Konuşmalar, 10-21 Mart 1939, Moskova
1939, s. 20.

25
Stanford, Sovyetler Birliği'nin kollektif güvenliğe karşı
olduğunu, kollektif güvenliğin güçlendirilmesi politikası
izlediği için M. M. Litvinov'un Dışişleri Halk Korniserliği
görevinden alındığını ve yerine V. M. Molotov'un getiril­
diğini iddia etmektedir. Bu uydurma iddiadan daha ap­
talca bir şey düşünülemez. M.M. Litvinov, elbette ki ken­
di özel politikasını değil, Sovyet hükümetinin politikası­
m sürdürdü. Diğer taraftan, Sovyetler Birliği'nin ve ara­
lannda M. M. Litvi..nov'un da olduğu temsilcilerinin, tüm
savaş öncesi dönem boyunca kollektif güvenlik uğruna
sürdürdükleri mücadele de herkesçe bilirunektedir.

V. M. Molotov'un Dışişleri Halk Korniserliği'ne atan­


masına gelince; faşist saldırganlarm İkinci Dünya Sava­
şını hazırladıklan ve arkalannda Amerika Birleşik Dev­
letleri duran Büyük Britanya ve Fransa tarafından doğ­
rudan teşvik edilip Sovyetler Birliği'ne karşı bir savaşa
kışkırtıldığı o zamanki kanşık ortamda, Dışişleri Halk
Komiserliği gibi böylesine sorumlu bir makamda, M. M.
Litvinov'dan daha deneyimli olan ve ülkede ondan daha
fazla popülaritesi olan bir politikacımn olması gerektiği
tümüyle açıktır.

Batılı güçlerin kollektif güvenlik üzerine bir antlaş­


mayı reddetmeleri bir rasıantı değildi. O dönemde, ulUS­
lara.rası politikanın iki doğrultusu arasmda bir mücade­
le l:ıaşlamıştı. Bir doğrultu, banş, kollektif güvenliğin
örgütlenmesi ve saldırganın banşsever halkiann birle­
şik kuvveti sayesinde püskürtülmesi amacıyla mücadele
doğrultusuydu. Bu doğrultuyu, bütün büyük ·ve küçük
banşsever halklarm çıkarlarını tutarlı ve kararlı bir şe­
kilde savunan Sovyetler Birliği temsil ediyordu. Diğer
doğrultu, kollektif güvenliğin örgütlenmesini ve saldınya
karşı direnişi reddediyordu; bu da faşist ülkeleri kaçı­
nılmaz olarak daha saldırgan eylemiere teşvik ediyor ve

26
�Jöylelikle yeni bir savaşın patlamasını kolaylaştırıyor­
du.
Bütün bunlardan, tarihsel doğruların aşağıdaki gibi
olduğu ortaya çıkmaktadır: Hitler saldırısı; birincisi,
ABD, kısa zamanda. Alman saldınsı için askeri ve eko­
:ıomik bir temel yaratmasında Almanya'ya yardım etti­
ğinden ve bu şekilde saldırganı silahlandırdığından; ve
:kincisi, İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri kol­
iektif güvenliğe sırt çevirerek barışsever ülkelerin saf­
�arını dezorganize ettikleri, saldırıya karşı bu. ülkelerin
birleşik cephesini parçaladıklan, Alman salclınsına yol
hazırladıkları ve İkinci Dünya Savaşını başlatması için
�=fitler'e yardım ettiklerinden dolayı mümkün olmuş­
tur.
Eğer ABD, Hitler Almanya'sının ağır sanayiini fi­
n an seetmeseydi; ve İngiltere ve Fransa kollektif güven­
liğe sırt çevirmeyip de tam tersine Sovyetler Birliği ile
Alınan saldırısına karşı bir kollektif savunma hazırla­
saydı ne olurdu?
Hitler, saldırısı için yeterli silah bulamazdı. Hitler'
in haydutluk politikası, kollektif bir güvenlik rejimi ta­
:cafından kıskaç içine alınırdı. Hitler faşistlerinin İkinci
Dünya Savaşını başlatmadaki başarı şansı asgariye iner­
di. Hitler faşistleri, kendileri için bu kadar olumsuz k�
şullara rağmen, İkinci Dünya Savaşını çıkarmaya karar
verselerdi bile, daha savaşın ilk yılında yenilgiye uğratı­
lırlardı.
Ama ne yazık ki bu, ABD, İngiltere ve Fransa'nın
tüm savaş öncesi dönemde izledikleri zararlı politika
sonucu gerçekleşmedi.
Eğer Hitler faşistleri nerdeyse altı yıl süren ve mil­
yonlarca kurban yutan İkinci Dünya Savaşını başlatma­
yı başarabildi ise, bunun suçu tam da onlardadır.

27
II
ALMAN SALDIRISINA KARŞI MÜCADELE DECÜL
AKSiNE SSCB'NİN TECRİT EDİL.lY.IESİ POLİTİKASI

Olaylarm daha sonraki gelişmesi, İngiltere ve Fran­


sa'nın yönetici çevreleıinin, 1936'da <ıBerlin-Roma 1-fih­
verin diye bilinen askeri ve politik blokta birleşen faşist
devletlere verdikleri ödünler ve imtiyazlarla Almanya'yı
yalnızca teşvik ettikleıini ve ilhaklar yoluna ittilr.lerini
gösterdi.
Kollektif güvenlik politikasını terkeden İngiltere ve
Fransa, J. V. Stalin'in şöyle tanımladığı, sözde karışmaz­
lık tavnnı aldılar:

«Kanşmama siyaseti ... şöyle nitelendirilebi­


lir: 'Her ülke kendini saldırganlara karşı istediği
ve savunabildiği gibi savunsun, bu bizi hiç ilgilen­
dirmez; biz hem saldırganlarla, hem de onların
kurbanlan ile ticaret yapacağız.' Oysa, gerçeklikte,
kanşmama siyaseti, saldınyı özendirme, savaşı
zincirlerinden boşandırma ve dolayısıyla onu dün­
ya savaşı haline dönüştürme anlamına gelir.n'k

J. V. Stalin, aynı zamanda, «kanşmazlık politikası


yandaşlarının başlattığı büyük ve tehlikeli politik oyu­
nun kendileri için ciddi bir fiyasko ile bitebileceğinen""'
işaret etti.
Daha 1937 yılında, olaylaTlıJ. Hitler tarafından. Bü­
yük Britanya ve Fransa'nın doğrudan desteği ile kışkır­
tılan bir savaşa doğru sürüklendiği kesin olarak or..aya
çıktı.

* J. V. Stalin, SBKP(B) MK'nin Faaliyeti Üzerine XVIII.


Parti Kongresine Rapor, Moskova 1939, s. 12; aynı zamanda:
«Sosyalizmin Ülkesi. Bugün ve Yann», Moskova 1939, s. 20.
** Aynı eser, s. 15; s. 22.

28
Sovyet birlikleri tarafından, Almanya'nın yenilgiye
uğratılmasından sonra ele geçirilen Alman Dışişleri Ba­
kanlığı belgeleri, Büyük Britanya ve Fransa'nın o sıralar
izledikleri politikanın gerçek özünü ortaya koymakta­
dı:-·. Belgelerden görülebileceği gibi, İngiliz..Fransız poli­
tikasının özünü; banşsever devletleıin güçlerinin saldı.
rıya karşı ortak mücadelesi doğ·rultusunda birleştirilme­
si değil, aksine SSCB'yi tecrit etme ve Hitler'i kendi
c.maçlan doğrulttısunda bir alet olarak kullanıp, Hitler
saldırısını Doğu'ya, Sovyetler Birliği'ne yöneltme çaba­
la:ı. oluşturmaktadır.

İngiltere ve Fransa'nın iktidar sahipleri, Hitler fa­


şizminin dış politikasının, Hitler tarafından aşağıdaki
gioi tanımlanan ana doğrultusunu elbette çok iyi tanı­
ycrlardı:

«Biz Nasyonal-Sosyalistler, savaş öncesi döne­


mimizin dış politik doğrultusunu bilinçli olarak
kapatıyoruz. Biz, altı yüzyıl önce son verilen yerden
başlıyoruz. Avrupa'mn güneyine ve batısına yapı.
lan Cermen seferleri..ne son veriyoruz ve bakışları.
mızı Doğu'daki ülkeye çeviriyoruz. Savaş öncesi dö­
neminin sömürge ve ticaret politikasından nihai
olarak kopuyoruz ve geleceğin tcprak politikasına
geçiyoruz. Ama bugün Avrupa'da yeni topraktan
sözettiğimizde, öncelikle yalnızca Rusya ve ona ba­
ğımlı sınır devletlerini düşünebiliriz. Bizzat kade­
rin bize, burada bir işaret vermek istediği görülü­
yor.»*

Son döneme kadar, 1\d:ünih ihanet politikasının tüm

* A. Hitler, Kavgam, Münih 1936, s. 742.

29
sorumluluğunun, İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevre­
lerinin, Chamberlain ve Daladier hükümetlerinin payına
düştüğü sanılıyordu. ABD Hükümetinin Alman arşiv
malzemelerini yayınlamaya girişınesi ve Münih anlaş­
masına ilişkin belgeleri derlemenin dışında bırakması
olgusu, ABD Hükümetinin Münih' ihanetinin kahraman­
larını aklamaya ve bu arada suçu SSCB'ye yükleme ça­
basına girişıneye ne denli ilgi duyduğunu kanıtlamakta­
dir.

İngiltere ve Fransa'nın Münih politikasının özürrün


esas olarak neden oluştuğu daha önce de yeterince açık­
tı. Sovyet Hükümetinin elinde bulunan Alman Dışişleri
Bakalılığı'nın arşiv belgeleri, batılı güçlerin savaş ön­
cesi diplomasisinin gerçek özünü ortaya çıkaran ve halk­
Iann kaderiyle nasıl oynandığıru, yabancı topraklann
nasıl utanmazca okutulduğunu, dünya haritasının nasıl
el altından değiştirildiğini, ilitler saidmsının nasıl teş­
vik. edildiğini ve bu saldınyı Doğu'ya, Sovyetler Birliği'­
ne yöneltmek için hangi çabalara girişildiğini gösteren
sayısız ek olgu malzemesi sunrn.aldadır.

Bwıwı açık örneklerinden biri, Hitler ile İngiliz ba­


kanı Halifa:x arasında 19 Kasım 1937'de Obersalzberg'de
Alman Dışişleri Bakanı von Neurath'ın da katıldığı bir
konuşmanın kaydedildiği bir Alman belgesidir.

Halifa:x, şunlan açıkladı:

« . . . O (Lord Halifax) ve İngiliz Hükümetinin


diğer üyeleri, Başbuğıın [Führer -ÇN] yalnızca
Almanya'da büyük şeyler başarnıakla kalmadığım,
aynı zamanda kendi ülkesinde komünizmi yokeele­
rek bwıa Batı Avrupa yolwıu kapattığını ve bwıdan
dola}'-ı Almanya'nın haklı olarak Batı'nın Bolşeviz..

30
me karşı kalesi olarak görülebileceğinden emindi r.
ler.»*

Halifa;x, İngiliz Başbakarn Chamberlain adına, Al­


manya ve İngiltere'nin, Fransa ve İtalya ile de bir an­
laşma sağlamayı başarabildikleri taktirde, çetrefilli
problemler için bile mutlaka bir çözüm bulunabileceğini
açıkladı.
Halifax, şunlan söyledi:

«Berlin-Roma mihverinin ya da Londra-Paris


arasındaki iyi ilişkilerin, bir Alman-İngiliz uyuşma­
sı ile zarar görebileceği şeklinde bir izienim uyan.
mamalıdır. Bir Alman-İngiliz uyuşması ile zemin
hazırlandıktan sonra, dört büyük Batı Avrupalı
güç""* üzerinde sürekli bir Avrupa banşımn kuruJ.a..
bileceği ortak bir temel yaratmalıdırlar. Varolan
güvensizlik ortamı aksi takdirde bir son bulmaya­
cağından, dört güçten hiçbiri bu işbirliğinin dışın­
da bırakılınamalıdır.» **·:+

Halifax demek ki daha 1 937'de, İngiliz Hükümeti


adına İngiltere'nin ve aym zamanda Fransa'mn . da «Ber­
lin-Roma Mihveıi>me katılmasım öneriyordu.
Ama Hitler, bu öneriye, iyi istek ve karşılıklı hatır­
şinas tavır sözkonusu olduğunda dört güç arasında böy­
le bir anlaşma yapmamn kolay olduğu; ancak Almanya'

* «Başbuğ ve İmparatorluk Başbakanının Lord Halifax ile

19 Kasım 1937'de Obersalzberg'de İmparatorluk Dışişleri Bakanı­


mn huzurunda yaptığı konuşmanın kayıtları», Alman Dışişleri
Bakanlığının arşivinden.
** Büyük Britanya, Fransa, Almanya ve İtalya kastedilmekte­

dir.
-:+ ·:+·:+ Daha önce alıntı yapılan «kayıt»a bakınız.

31
nın «Versay Antıaşması'nın maddi ve manevi lekelerini
artık kendinde taşımayan» bir devlet olarak ele alınma­
dığı [şartlarda -ÇNJ sorunun karmaşıklaştığı aç&..la­
masıyla yanıt verdi. -

Kayıtlara göre, Halifax bunu şöyle yanıtladı :

«İngiliz�er gerçekçi bir halktır ve belki de di­


ğerlerinden daha fazla olarak, Versay diktasının
hatalarının düzeltilmesi gerektiğinden emindirler
( that mistakes had been made in the Treaty of Ver­
sailles which had to be put right) . İngiltere, geç­
mişte de nüfuzrum bu gerçekçi doğrultuda kullan­
mıştır. O (Lord Halifax ) , Ren bölgesindeki işga­
lin zamanından önce kaldınlmasında, tazminat so­
rununun çözümünde ve Ren bölgesiniiı yeniden iŞ­
gal edilmesinde İngiltere'nin oynadığı role işaret
etti.»;(·

Hitler ile Halifax arasındaki konuşmanın kayıtla­


rından, İngil_iz Hükümeti'nin Hitler Hükümeti'nin Dan­
zig, Avusturya ve Çekoslovakya'yı «elde etme» planlan
karşısında onaylayıcı bir tavır takındığı görülmektedir.
Halifax, Hitler'le silahsızlanma ve Milletler Cemiyeti so­
runlan üzerine konuştuktan ve bu sorrnılann daha da
tartışılması gerektiğine işaret ettikten sonra, şunlan
açıkladı:

«iDiğer bütün sorunlar, Avrupa düzeninde


muhtemelen er ya da geç ortaya çıkacak değişik­
likleri ilgilendiren sorunlar olarak nitelendirilebi­
lir. Danzig, Avusturya ve Çekoslovakya, bu sorun­
lar arasındadır. İngiltere, yalnızca bu değişi�le-

* Aynı yerde.

32
rin banşçıl evrim youlyla gerçekleştirilmesine ve
ne Başbuğ'un ve ne de diğer ülkelerin istemediği
geniş çaplı huzursuzluklara yol açacak yöntemler.
den kaçınmaya ilgi duymaktadır.»*

Göıi.ildüğü gibi, bu konuşmada, basit bir şekilde ze.


min yoklamaSı yapılmamış, politik zorunluluğun zaman
zaman gerektirdiği üzre yalıiızca muhatabın nabzı yok­
lanınamış, aksine bir oyun düzenlenmiş� İngiliz Hükü­
meti ile Hitler arasında üçüncü ülkelerin sırtından Hit­
ler'in illıak heveslerini tatmin etmeye ilişkin gizli bir
anlaşma sağlanmıştır.
Bu bağıntıda, İngiliz Bakanı Simon'un 21 Şubat
1 938'de parlamentoda, Büyük Britanya'nın Avusturya'
nın bağımsızlığı için asla özel güvenceler vermediği şek .
lindeki açıklaması dikkate değerdir. Oysa Versay ve Si;.
Germain anlaşmalarında bu tür güvenceler verilmiş c'l­
duğundan, bu bilinçli bir yalandı;
Brintanya Başbakarn Chamberlain da o dönemde,
Avusturya'nın Milletler Cemiyeti'nden gelecek herhangi
bir korumaya_ güvenemeyeceğini açıkladı. Şunlan söyle­
di:

«Kendimizi aldatmaya çalışmamalıyız, aynı şe.


kilde, küçük uluslan, Milletler Cemiyeti tarafından
saldırıya karşı korunacaklan inancına ve buna denk
düşen eylemlere, böylesi bir şeyin beklenemeyece.
ğini bildiğimiz yerde, sürüklemeyelirn.»**

İngiliz politikasının yöneticileri, Hitler'i bu şekilde


ilhakçı eylemiere teşvik ettiler.

* Aynı yerde.
** 23 Şubat 1938 tarihli << Times», s. 9.

33
Sovyet Birlikleri tarafından Berlin'de ele geçirilen
Alman arşivinde, Hitler ile, Britanya'nın Almanya Büyük­
elçisi Henderson arasında Ribbentrop'un da katılımıyla
3 Mart 1938'de yapılan görüşmenin yazılı kayıtları da bu­
luıur..katadır."'' Henderson, başından itibaren bu görüş­
menin gizli karakterini vurguladı ve bu görüşmenin içe­
nğinin ne Fransızlara ne Belçikalılara, ne Portekizlilere
ne de İtalyanlara bildirilmemesi gerektiğini; bunlara yaL
nızca, bu görüşmenin, Halifax ile Hitler arasındaki görüş·
melerin devamı olduğunun ve Almanya ile İngiltere'yi il­
gilendiren sorunları ele aldığının söylenınesini başından
belirtti.
Görüşmeye İngiltere Hükümeti adına katılan Hen­
derson şunu vurguladı:

«Sözkonusu olan ticari alış-veriş değil, aksine


atmosferin düzeltilmesinden başlayıp yeni bir dost­
ça anlaşma ruhunun yaratılmasıyla son bulmak
üzere Almanya ile gerçek ve içten bir dostluğun te­
melini oluşturma çabasıdır.»* *

Hitler'in «Avrupa'yı Rusya'sız birleştirmek» talebine


hiçbir itiraz yöneltmeksizin, Henderson, bu arada Dış­
işleri Bakarn olan Halifax'ın, Alman.ya'mn Ampa'da
gerçekleştirmeye niyetlendiği sınır değişiklikleri ile hem­
fikir olduğunu açıkladiğina değindi ve şunu söyledi:

«Böylesi akılcı bir düzenlemeye yardımcı ol­


mak, İngiliz önerisinin hedefidir.»

* «Başbuğ ve imparatorluk Başbakanı ile İngiliz Kraliyet


Büyükelçisi arasmda imparatorluk Dışişleri Bakanı Ribbentrop'
un huzurunda 3 Mart 1 938'de Berlin'de yapılan görüşmenin ka­
yıtlan», Alman Dışişleri Bakanlığının arşivinden.
** Aynı yerde.

34
Kay1tta belirtildiğine göre, Henderson aynı görüş­
mede, Chamberlain'in «kcUektif güvenlik ve benzeri gi­
bi !.Jlusl ararası safsataların maskesini amansızca düşüre­
rek büyük bir cesa ret gösterdiğini . . . » açıklamaktad.ır.
Henderson şunu ekledi: «Bundan dolayı İngiltere,
ZO!'luklann ortadan kaldınlmasına hazır olduğunu açık­
lacakta ve Almanya'ya da bıına hazır olup olmadığı so­
rusunu yöneltmektedir.ıı"'

Ribbentrop, Renderson'un dikkatini Viyana'daki


İ n gil iz elçisinin Avusturya'daki olaylar üzerine von Par
pen 'e karşı görüşlerini <( daraınatik >> bir biçimde dile ge..
ti rdiğine dikkat çekerek görüşmeye katıldığında, Hen­
derson, meslektaşının açıklaması ile kendi arasına der­
hal sınır çekerek, «onun, bizzat Sir Neville Henderson'
un , iltihaktan yana ne kadar sık tavır takınd.ığını» har
tırlattı .

İngiliz diplomasisi savaştan önce bu dili kullamyor-


du.
Bu anlaşmadan hemen sonra, 12 Mart 1 938'de, Hit..
ler, İngilte re ile Fransa'mn hiçbir direnişi ile karşılaş­
maksızın, Avusturya'yı işgal etti. Bu anda yairuzca Sov­
yetler Birliği, uyancı sesini yükseltti ve bilmem kaçıncı
kez, saldin tehdidi altında bulunan ülkelerin bağımsız­
lığmın kollektif önlemlerle korunması için çağnda bu­
lur du. Sovyet Hükümeti hemen ; 1 7 Mart 1 938'de «gecik­
meksizin Milletler Gerniyeti 'nde ya da Milletler Gerniye­
ti dış ında saldınrıın daha fazla gelişmesini durdurmayı
ve güçlenen yen1 bir dünya katliamı tehl i kesini be�araf
etmeyi amaçlayan ili ğer güçlerle birlikte pratik önlem­
ler:. tartışmaya»** hazır olduğunu dile getirdiği bir notar

·" Aynı yerde.


o'* 1 3 Mart 1938 tarihli <<İzvestiya».

35
yı güçlere verdi. İngiliz Hükümeti'nin Sovyet notasma
verdiği cevap, İngiliz Hükümeti'nin Hitler saldınsınm
bu planlarını engellemeye gönlü olmadığını kanıtlamak­
tadır.

Cevapta, <<saldırıya karşı koordineli eylem» amacıy­


la bir konferansın, «Majestelerinin Hükümetinin görü­
şüne göre zorunlu olarak Avrupa barışı perspektifi üze­
rine öylesine oluml� bir etkisi olmayacaktır»* , deni­
yordu.

Alman saldırısı ve Avrupa'da savaş hazırlığı zinciri­


nin bundan sonraki halkasi, Çekoslovakya'nın Almanya
tarafından işgali oldu. Avrupa'da savaşın · başlatılmasınm
bu son derece önemli adımı da, Hitler tarafından ancak
İngiltere ve Fransa'nın doğrudan yardımı ile atılabilir­
di.
Daha 10 Temmuz 1938'de, Londra'daki Alman Bü­
yükelçisi Dirksen, Berlin'e şunu bildirdi:

İngiltere, «Almanya ile uyuşmayı, en özsel


program noktalanndan biri yaptı; bundan dolayı,
Almanya'yı, bir kabine oluşwnu için sözkonusu
olabilecek İngiliz politikacılar kombinasyonu için­
de gösterilebilecek en büyük anlayışla karşılamak­
tadır.))**

Dirksen şöyle yazıyor:

İngiliz Hükümeti, <rözsel noktalarda, Almanya

* Foreign Office'in 24 Mart 1938 tarihli notası.


** «Politik Rapor, Londra, 10 Temmuz 1938, aynı yılın 10 Ha­
ziran tarihli A No. 2589 sayılı rapora ek», Alman Dışişleri Bakan­
lığı arşivinden. ·

36
tarafından savunulan ilkelere yaklaştı: Spvyetler
Birliği'nin, Avrupa'nın kaderinin tayin edilmesin­
den dıştalanması; Milletler Cemiyeti'nin aynı gö­
revden dıştalanması; ikili göriişmelerin ve an.laş­
malann amaca uygunluğu . . . »*

Aynca Dirksen Berlin'e, İngiliz Hükümeti'nin, «Al­


manya'nın diğer haklı taleplerinin yerine getirilmesi»
için büyük kurban vermeye hazır olduğunu bildirdi.

nirksen'in Berlin'e gönderdiği baberinde anlamlı bir


şekilde bildirdiği gibi, demek ki gerçekten de İngiliz
Hükümeti ile Hitler arasında dış politik planlarda geniş
çaplı bir uyuşma sağlanmıştı.

Doğrudan Münih anlaşmasına ilişkin herkesin bildi­


ği olgulan hatırlatmaya artık gerek yoktur. Ama, İngi­
liz ve Fransız Hükümet temsilcilerinin 1 9 Eylül 1938'de;
yani Hitler'in, bu amaçla uçakla Hitler'in Berctesgaden'
deki konağına gelen Chamberlain ile görüşmesinden dört
gün sonra, Çekoslovak HiLltii.rneti'nden, esas olarak Sü­
det Almanlarının yaşadığı Çekoslovak bölgelelini Al­
manya 'ya bırakmasını talep ettikleri unutulmamalıdır.
Bu taleplerini, aksi taktirde banşı sürdürmenin ve Çe..
koslovakya'nın hayati ÇL1mrlannı korumanın olanaksız
olduğu ile gerekçelendirdiler. Hitler saldırısının İngiliz
ve Fransız velinimetleri, ihanetlerini, Çekoslovak devle­
tini.ıı. yeni sınırlan için uluslararası güvenceler vaadi ile
örtmeye ve «Avrupa'nın banşa kavuşturulmasına bir
katkın olarak sunmaya çalıştılar :*·l!-
20 Eylül'de Çekoslovakya Hükümeti, İngiltere ve

* Aynı yerde.
·lH!- Correspondence respecting Czechoslovakia ( Çekoslovak.ya'
ya ilişkin yazışmalar) , Eylül 1938, Londra 1938, cmd 5847, s. 8/9.

37
Fransa'nın önerisine yanıt verdi. «Böylesi önerilelin ka,.
bul edilmesi ( nin ) , devletin bütün yönlerden gönülü ola.
rak ve tümüyle sakatları...'llasına eşit olduğunu» açıkladı.
Çekoslovak Hükümeti, «Çekoslovakya'run felce uğratıl­
masının, tüm Orta ve Güney Avrupa'da derin politik
değişiklikle:ri beraberinde getireceğine» dair İngiliz ve
Fransız Hii.l{.ümetleri'nin dikkatini çekti.
Çekoslovak Hükümeti yanıtında şunu açıkladı :

«Orta Avrupa'daki ve genel olarak Avrupa'daki


güçler dengesi ortadan kaldırılır; bu, tüm diğer
devletler için, özellikle de Fransa için geniş çaplı
sonuçlan birlikte getirir.»

Çekoslovak Hükümeti, görüş açılarını gözden geçir­


meleri için «son bir çağn» ile, İngiltere ve Fransa Hü­
kümetle:rine başvurdu ve bunun sadece Çekoslovakya'
nın yaranna değil, aynı zamanda dostlannın da yaran­
na, tüm banş davasının ve Avrupa'nın sağlıklı gelişme­
sinin» yararına olduğunu vurguladı.
Ama İngiltere ve Fransa'nın iktidar sahipleri, kılla­
I"?_nı bile kıpırdatmadılar.
Ertesi gün İngiliz Hükümeti, Çekoslovak Hüküme­
ti'ne; İngiltere ve Fransa'nın ilk önerilerine verdiği ya.
nıtı ge:ri almasını ve İngiliz Hükümeti'nin sorumluluğu­
nu üstlenemeyeceği bir durum yaratmadan önce « mese­
leyi hızla ve ciddi bir şekilde ölçüp biçmesini» tavsiye
ettiği bir cevap notası verdi. İngiliz Hükümeti devamla,
Çekoslovakya tarafından önerilen arabuluculuğun şim­
di kabul edilemez olduğuna inandığım vurguladı. İngi­
liz Hükümeti, der.ı.iyordu devamla İngiliz notasında, «Al­
man Hükümeti'nin, durumun Çekoslovak Hükümeti'nin
önerdiği şekilde bir arabuluculuk yoluyla halledilebilece­
ğine inandığımı> varsayamaz.

38
İngiliz notası son olarak, Çekoslovak Hükümeti'ne
yönelik olarak, İngiliz tavsiyesinin reddedilmesi halin.
de ecdaha sonra ertaya çıkacak dunı.1'!lda, yerinde bul­
duğu önlemleri almakta serbest olduğu» şeklinde teh­
ditkar bir bildirim içeriyordu.
29 ve 30 Eylül'de Münih'te yapılan ilitler, Chamber­
lain, Mussolini ve Daladier danışma toplantısı, daha ön­
ce hanşa karşı komploya katılan elebaşılar tarafından
tam olarak sahnelenen utanç verici pazarlığı sonuca
ulaştırdı. Herhangi bir şekilde katılımı sağlanmaksızın,
Çekoslovakya'nın kaderi üzerine karar verildi. Çekoslo­
vakya temsilcileri, yalnızca, emperyalistler arasındaki
görüşmelerin sonuçlarını haltirane bir şekilde bekleme­
leri amacıyla Münih'e çağrıldılar.
İngiltere ve Fransa'nın tüm davranışı, İngiltere ve
Fransa Hükümetleri'nin Çekoslovak halkına ve onun
Cumhuriyeti'ne karşı bu duyulrn.aniış ihanetinin; bu dev"
letlerin politikasında kesinlikle tesadüfi bir görüntü ol­
madığına, aksine Hitler saldırısını Sovyetler Birliği'ne
yöneltme hedefi güden bu politikanın en önemli halkası
olduğuna ilişkin hiçbir kuşkuya yer bırakmadı.
Münih Anlaşmasının gerçek niteliğini J. V. Stalin
daha o zaman ortaya çıkardı ve şunları söyledi: <<Sov­
yetler Birliği'ne karşı savaşa başlamasının yükümlülü­
ğiinün karşılığı olarak, Çekoslovakya'nın topraklan AI­
ma.."l.ya'ya verildi.»<-•
İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri taralından
o dönemde izlenen bu politikanın özü, J·. V. Stalin ta�
fından Mart 1 939'daki SBKP ( B ) XVIII. Parti Kongre­
si'r:de aşağıdaki sözlerle ortaya kondu:

.,. J. Stalin, SBKP ( B ) MK'nin Faaliyeti Üzerine XVIII. Parti


Kongresine Rapor, Moskova 1939, s. 14; aynı zamanda: << Sosya­
lizmin Ülkesi. Bugün ve Yarın», Moskova 1 939, s. 22.

39
«Oysa, gerçeklikte, kanşmama siyaseti, saldı-
. nyı özendirme, savaşı zincirlerinden boşandırma
ve dolayısıyla onu dünya savaşı haline_ dönüştürme
anlamına gelir. Karışınama siyaseti, saldırganları
kendi pis işlerinde rahatsız etmeme, örneğin Ja­
ponya'yı Çin ile ve daha da iyisi Sovyetler Birliği
.

ile bir savaşa girmekten engellememe; örneğin Al­


manya'yı, Avrupa işleri içine batmaktan, Sovyetler
Birliği ile bir savaşa girmekten engellememe; sa­
vaşçı ülkeleıi: savaş çirkefine boylu boyuncca bat­
maya bırakma; onlan karşılıklı olarak birbirleri­
ni güçten düşürüp tüketmeye bırakma, ve sonra
da, yeterince güçten düşmüş olacaklan zaman, ta­
ze güçlerle sahneye girme, elbette 'banş yararına'
ortaya çıkıp, güçten düşmüş savaşçı ülkelere kendi
koşullanın dayatma çaba ve isteğini ele verir.»*

Aralarında ABD, Büyük Britanya ve Fransa'run da


olduğu çeşitli ülkelerin demokratik çevreleri, Münih
Anlaşmasını öfke ve kararlı bir retle karşıladılar. Bu
çevrelerin, İngiltere ve Fransa'nın iktidar sahiplerinin
Mü.n.ih ihanetine nasıl tepki gösterdikleri, örneğin Sayers
ve Kalın'ın ABD'de yayınlanan «Büyük Komplo. Sovyet
Rusya'ya Karşı Gizli Savaş» adlı kitabında yeralan açık­
lamalardan ortaya çıkmaktadır. Yazarlar, bu kitapta Mü­
nih üzerine şunlan yazıyor:

ııNazi Almanya'sırun, faşist İtalya'nın, İngilte­


re ve Fransa'nın Hükümetleri Münih Paktını; dün­
ya gericiliğinin 1918'den bu yana rüyasını gördüğü
Sovyet düşmanı 'Kutsal İttifak'ı imzaladılar. Pakt,

* Aym yerde, s. 12/13; ya da s. 20.

40
Rusya'yı müttefiksiz bıraktı. Fransız-Sovyet Paktı,
Avrupa'daki kollektif güvenliğin köşe direği, me..
zara gömüldü. Çek Südet bölgesi, Nazi Almanya'sı­
nın bir parçası haline geldi. 'Wehrmacht' için Doğu
kapılan ardına kadar açıldı. »*

Sovyetler Birliği, Çekoslovakya trajedisinin bütün


aşamalannda, Çekoslovakya'nın bağımsızlığını ve ulusal
haklannı aktif şekilde savunan tek büyük güçtü. İngilte­
re ve Fransa Hükümetleri, kendilerini kamuoyu önünde
haklı çıkarabilmek için, tam bir ik:iyüzltilükle, Sovyet­
ler Birliği'nin Çekoslovakya ile yaptığı yardımlaşma an­
laşmasından doğan yükümlülüklerini yerine getirip getir­
meyeceğini bilmediklerini açıkladılar. Onlar, bilerek
yalan söylediler; çünkü Sovyet Hükümeti tüm kamuoyu
önünde, . Fransa'nın Çekoslovakya'yı korumak amacıyla
eşzamanlı müdahalesini öngören anlaşma koşullanyla
uyum içinde, Çekoslovakya'dan yana Almanya'ya karşı
müdahale edeceğini açıklarmştı. Ama Fransa, yüküm­
lülüklerini yerine getirmeyi reddetti.
'Sovyet Hükümeti bundan bağımsız olarak, Münih
Anlaşmasının lınzalanmasından hemen önce, yeniden,
Çekoslovakya'nın pratik olarak desteklenmesi ve banşın
korunması için pratik önlemler amacıyla uluslararası
bir konferansın toplanmasını arzuladığını açıkladı.
Çekoslovakya'nın işgal edilmesi bir olgu haline ge.
lip, emperyalist ülkelerin hükümetleri bu oldu-bittiyi
birbiri ardına kabul ettiğinde, Sovyet Hükümeti 18 Mart
tarihli notasında, Çekoslovakya'nın İngiltere ve . Fransa'
nın yardımı üe Hitler Almanya'sı tarafından işgal edil­
mesini, bir keyfilik ve saldin eylemi olarak dam-

.ı; Michael Sayers and Albert E. Kalın, The Great Conspiracy.

The Seeret War Against Soviet Russia (Büyük Komplo. Sovyet


Rusya'ya Karşı Gizli Savaş ) , Boston 1946, s. 366.

41
galadı. Sovyet Hükümeti, aynı notada, Almanya'nın dav­
ranış biçinıinin genel barışı son derece tehlikeye düşür­
düğünü, «Orta Avrupa'da politik istikrarı zedelediğini,
Avrupa'da halihazırda oluşturulmuş olan huzursuzluk
unsurlarınİ güçlendirdiğini ve halkların güvenlik duygu­
sunu yeniden sarstığıJn» * vurguladı.
Ama iş, Çekoslovakya'nın Hitler'e terkedilmesiyle
kalmadı. İngiltere ve Fransa Hükümetleri, yarış ederce­
sine, Hitler Almanya'sı ile kapsamlı politik anlaşmalar
imzaladılar. 30 Eylül 1 938 'de Chamberlain ve Hitler, Mü­
nih'te bir İngiltere-Almanya deklara.syonu imzaladılar.
Deklarasyanda şöyle deniyordu:

«Bugün, bir görüşme daha yaptık ve Alman-İn.


giliz ilişkileri sorununun her iki ülke ve Avrupa
için her şeyden önemli olduğu konusunda hemfiki­
riz.
Biz, dün akşam imzalanan anlaşmayı ve Al­
man-İngiliz filo anlaşmasını, her iki halklarımız ın
birbirlerine karşı asla savaş yürütmeme isteğinin
bir sembolü olarak görüyoruz.
Her iki ülkeyi ilgilendiren diğer sorunların da
danışma yöntemi ile ele alınması ve Avrupa'daki
barışın böylelikle güvence altına alınabilmesi aına.­
cıyla görüş ayrılıklarının olası nedenlerini ortadan
kaldırma konusunda kararlıyız.»**

Bu bir İngiliZ-Alman karşılıklı saldırmazlık dekla.


rasyonu idi.

* «İzvestiya», 20 Mart 1 939.


** 30 Eylül 1938 tarihli DNB [Alman Resmi Gazetesi -ÇN] ,
İngiliz-Alman Deklarasyonu, Münih, 30 Eylül 1938, Dış politika ve
Ülkeler Arşivi, Nisan 1938-Mart 1939, s. 483, Dış Politika Yıllığı,
1939, s. 247/48.

42
5 Aralık 1 938'de, Bonnet ve Ribbentrop, İngiliz-Al­
man deklarasyonuna benzer bir Fransız-Alman deklaras­
yonu imzaladılar. Bu deklarasyonda, Alman ve Fransız
Hükümetlerinin; Almanya ve Fransa arasındaki banşçıl
ve iyi komşuluk ilişkilerinin, Avru.pa'daki koşulların iS­
tikran ve genel banşın konınınası için en önemli önko.
şunardan biri olduğu konusunda hemfikir olduklan ve
her iki hükümetin de ülkeleri arasındaki b Ç>ylesi iyi iliş­
kileri sürdürmek için her şeyi yapacaklan söyleniyordu.
Deklarasyonda, Fransa ile Almanya arasında hiçbir top­
rak anlaşmazlı ğının kalmadığı ve aralannda varolan sı­
nın:::ı nihai olduğu saptamyordu. Deklarasyanda son ola­
rak, her iki hükümetin de, üçüncü güçlerle olan özel
ilişkilerine zarar vermeksizin, kendi ülkelerini ilgilendi­
ren tüm sorunlarda birbirleriyle temas halinde bulun­
maya ve bu sorunlann daha s onraki gelişmeleri içinde
uluslararası kanşıklıklara yol açması durumunda, bir­
birine danışmaya kesin kararlı olduklan söyleniyordu.

Bu, bir Fransız-Alman karşılıklı saldırmazlık dekla­


rasyonu idi.

Aslında, hem İngiltere hem de Fransa, bu sözleşme­


lerin yapılmasıyla, Hitler'le bir saldırmazlık anlaşması
imzaladılar.

Hitler Almanyası ile yapılan bu anlaşmalarda, İn­


giliz ve Fransız Hükümetlerinin; Münih ve benzeri an­
laşmalann Hitler saldınsına Doğu, Sovyetler Birliği ka­
pısım açtığı umuduyla, Hitler saldınsı tehlikesini kendi­
lerinden uzaklaştırma çabası gü...'lyüzüne çıkmaktadır.

Bu şekilde, <<Rusya olmaksızın Avrupa'nın birleşti­


rilmesi» için gerekli politik ·önkoşullar yaratıldı.
Olaylar, Sovyetler Birliği'nin tümden tecrit edilme­
sine doğru yol alıyordu.

43
III
SOVYETLER BİRLİGİ'NİN TECRiT EDiLMESi
SOVYEI'-ALMAN SALDIRMAZLIK ANTLAŞMASI

Çekoslovakya'nın işgalinden sonra, faşist Almanya,


apaçık bir şekilde, tüm dünyanın gözleri önünde savaşa
hazırlanmaya başladı. İngiltere ve Fransa tarafından
cesaretlendirilen Hitler, her türlü dikkati elden bıraktı
ve Avrupa sorunlannın banşçıl çözülme yanlısı rolünü
oynamaya son verdi. Savaş öncesi dönemin en hareketH
aylan başladı. Her geçen günün insanlığı örneği görül­
memiş bir savaş felaketinden daha da yaklaştırdığı, da­
ha o zamandan açıktı.
O dönemde bir yanda Sovyetler Birliği'nin ve diğer
yanda Büyük Britanya ve Fransa'nın politikası nasıl­
dı?
ABD'deki tarih çarpıtıcılannın bu ooruyu yanıtla­
maktan kaçma çabalan, sadece, onlann vicdanen rahat
olmadıklarını gösterir.
İşin doğrusu şudur ki, İngiltere ve Fransa, ABD'nin
yönetici çevrelerinin desteğiyle, savaşın kapıda bekledi­
ği, felakete gebe 1 939 ilkbahar ve yazında, daha önceki
politik çizgilerine sımsıkı sanlmışlardır. Onlann bu po.
litikalan, Hitler Almanya'sının Sovyetler Birliği'ne karşı
provokatörce kışkırtılmasından oluşuyordu. Bu politi­
ka kandırma amaçlarıyla, yalnızca S ovyetler Birliği ile
işbirliğine hazır olma üzerine ikiyüzlü b oş lakırdılarla
değil, aynı zamanda izlenen politik çizgiyi dünya kamu­
oyu önünde gizlerneye hizmet etmesi düşünülen bazı ba­
sit diplomatik manevralarla yaldızlanmıştı.
Bu manevralara öncelikle, İngiltere ve Fransa'nın
1 939'da Sovyetler Birliği ile başlamayı kararlaştırdıklan
görüşmeler dahildL Kamuoyunu kandırabilmek için, İn­
giltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri bu görüşmeleri,

44
Hitler saldınsırun daha da yayılmasını önlemek için cid­
di bir çaba olarak göstermek istiyorlardı. Ancak olayıa­
nn daha sonraki gelişmesi, İngiltere ve Fransa'nın bu
göriişmeleri başından beri kendi ikili oyunlannda yal­
mzca yeni bir manevra olarak gördüklerini tümüyle
açığ·a çıkardı.
Bu, İngiltere ve Fransa Hükümetleri'nin Sovyetler
Birliği ile sürdürdükleri görüşmelerin içyüzünü elbette
bilen Hitler Almanya'sının önderliği için de açıktı. Sov­
yet ordusunun Hitler Almanyası'nın altedilmesi sırasın­
da elde ettiği belgelerden anlaşıldığı gibi, örnegın,
Londra'daki Alman Büyükelçisi Dirksen, Alman Dışişle­
ri Bakanlığına yazdığı 3 Ağustos 1 9 3 9 tarihli bir rapor­
da bu görüşmeler üzerine şunlan yazıyordu:

« . . . burada, Almanya il� gerçek bir anlaşma


karşısında diğer güçlerle son aylarda yapılan bağ­
lantıların, Almanya ile birlik sağlama şeklindeki
biricik önemli ve erişilmeye değer hedefe bir kez
gerçekten ulaşılması halinde, geçerliliklerini yitire­
cek olan yardımcı araçlar olduğu duygusu hakim­
di.»

Bu görüş, Londra'daki dununu gözleroleyen tüm Al­


man diplomatlan taratından paylaşılıyordu.
Berlin'e gönderdiği diğer bir gizli raporda Dirksen,
şunlan yazıyordu:
« İngiltere, kendisini, silahianma ve müttefikleri yo­
luyla güçlendirmek ve mihvere eşit kılmak istiyor, ama
aynı zamanda görüşmeler yoluyla Almanya ile bir anlaş­
ma yapmak istiyor.»*

;ı- von Dirksen, Londra'da Mayıs 1 938-Ağustos 1939 arasındaki

görev dönemirnde Almanya ile İngiltere arasındaki politik ilişki­


lerin gelişmesi üzerine notlar.

45
iftiracılar ve tarih çarpıtıcılan, bu belgeler savaş
öncesirJn son aylarındaki durumu projektörle aydmlat­
tığından, bunlan gizli tutmaya çalışıyorlar. Bu du rumun
gerçek bir değerlendirmesini yapmadan, savaşın ön ta­
rihini gerçekte olduğu gibi kavramak mümkün değildir.
İngiltere ve Fransa, Sovyetler Birliği ile görüşmeleri baş­
lattıklannda ve Polanya, Romanya ve diğer bazı devlet­
lere güvence verdiklerinde, ABD'nin yönetici çevreieri­
nin desteğiyle Hitler Almanya'sının saldinsını Doğu'ya,
Sovyetler Birliği'ne yöneltıneyi amaçlayan bir anlaşma­
ya dayanan ikili bir oyun oynuyorlardı.

Bir yanda İngiltere ve Fransa, ve diğer yanda Sov­


yetler Birliği arasındaki görüşmeler, Mart 1939'da baş­
ladı, ve yaklaşık dört ay sürdü.

Bu görüşmelerin gidişatının da tüm açıklığıyla göS­


terdiği gibi, Sovyetler Birliği Batılı güçlerle, Almanya'yı
en azından Avrupa'da bir savaşı başlatmadan önceki son
anda durdurabilecek olan kapsamlı ve eşit haklara da­
yalı bir anlaşma için çaba gösterdi. Oysa İngiltere ve
Fransa Hükümetleri, ABD'den aldıklan yardnnla, kendi­
lerine bambaşka hedefler çiziyorlarclı. Başkalannı ken­
dilerinin hamalı olarak kullanmaya alışık olan İngilte­
re ve Fransa'nın yönetici çevreleri, İngiltere ve Fransa
kendilerini Sovyetler Birliği'ne karşı herhangi bir yü­
kümlülükle bağlamazlarken; Sovyetler Birliği'ne, bu
kez de, olası bir Hitler saldinsına karşı savunmada tüm
yükü Sovyetler Birliği'nin sırtına yülÜeyecek yükümlü­
lükler dayatmaya çaba gösteriyorlarclı.

İngiltere ve Fransa'nın iktidar sahipleri, bu manev­


rayı başarabilselerdi, ana hedefleri olan Almanya lle
Sovyetler Birliği'ni mümkün olduğunca kısa zamanda
çatıştırmayı gerçekleştirmeye önemli ölçüde yaklaşmış

46
olacak.lardı. Ama Sovyet Hükümeti bu niyeti anladı. Gö­
rüşmelerin bütün aşamalannda, Batılı güçlerin diplo­
matik hilelerinin ve entrik.alannın karşısına, yalnızca
bir tek amaca, Avrupa'da banşın sağlanması amacına
hizmet edecek olan açık ve berrak önerilerini koydu.

Bu görüşmelerde ortaya çıkan tüm değişiklikleri


hatırlatmaya gerek yok. Yalnız bazı çok önemli anlar,
kafalarda tekrardan canlanmalıdır. Sovyet Hükümeti'
nin bu görüşmelerde koyduğu koşullan anımsatmak
yeterlidir: İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği arasın­
da, saldırganlığa karşı etkin bir yardımlaşma anlaşma­
sının imzalanması; İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birli­
ği'nin, SSCB'nin Avrupa'daki tüm komşulan da dahil
olmak üzere, Orta ve Doğu Avrupa devletlerine güvence
vermesi; İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği arasında,
saldırganlarm saldınsı halinde, bu devletler tarafından
hem birbirlerine ve hem de güvence veri.Jen devletlere
verecekleri acil · ve etkin yardımın biçimleri ve boyutu
üzerine somut bir askeri anlaşmanın imzalanması.*

SSCB Yüce Sovyetinin 31 Mayıs 1 939 tarihli üçün­


cü oturumunda V. M. Molotov, bu görüşmeler sırasında
yapılan iki İngiliz-Fransız önerilerinin karşılılık ve eşit
yükümlülük temel ilkesinden eser taşımadıklannı; her­
kes için eşit haklara dayanan sözleşmelerin mutlak zo­
runluluk olduğunu dile getirdi.

«Kendi aralannda ve Polanya ile karşılıklı yar­


dımlaşma üzerine paktlarla saldırganlarm doğru­
dan saldinsına karşı kendilerine güvenceler sağla­
yan ve saldırganlarm Polanya ve Romanya'ya sal-

* Bkz. V. M. Molotov'un SSCB Yüce Sovyetinin 3. günkü otu­

rum:ına sunduğu rapor, 3 1 Mayıs 1939.

47
dınsı halinde Sovyetler Birliği'nin yardımını garan­
tHemeye çalışan İngilizler ve Fransızlar>>, dedi V.
M. Molotov, «SSCB'nin, kendi açısından, saldırgan­
ların doğrudan Sovyetler Birliği'ne saidmsı halin­
de bu ülkelerin yardımına güvenip güvenemeyeceği
sorusınıu açık bıraktıklan gibi; Sovyetler Birliği'
ne komşu olan, Sovyetler Birliği'nin kuzey-batı­
sına düşen küçük devletlere güvence vermeye
-eğer bunlar saldırganlaTin saldınsı karşısında
tarafsızlıklannı koroyabilecek durumda olmazlar­
sa- katılmaya hazır olup olamadıklan sorusunu
da açık bıraktılar. :j3öylece Sovyetler Birliği için
. dezavantajlı bir durum ortaya çıktu>

İngiltere ve Fransa temsilcileri, saldırganın doğru­


dan bir saldırısı durumunda, İngiltere, Fransa ve Sov­
yetler Birliği'nin karşılıklı yardımlaşma ilkesi ile, karşı­
lıklılık koşulu altında hemfikir olduklannı öne sürdüy­
seler de, buna, bu onayı tümüyle hayalci kılan bir dizi
sakınca eklediler.
Bunun dışında . İngiltere ve Fransa'nın önerileri,
Sovyetler Birliği'nin yardımını, kendilerinin güvence sö­
zü verdikleri ülkeler için öngörüyord.u, ama Sovyetler
Birliği'nin kuzey-batı sınınndaki ülkelere, Baltık devlet­
lerine saldırganın saldırısı halinde kendi yardımlan
üzerine ağızlannı bile açmadılar.
Bu düşüncelerden yola çıkan V. M. Molotov, Sovyet­
ler Birliği'nin kuzey-batı sınınndaki ülkelere aynı gü­
venceler verilmeksizin, Sovyetler Birliği'nin bir grup
devlet açısından hiçbir yükümlülük üstlenemeyeceğini
açıkladı.
Şu da anımsatılmalıdır: Britanya'nın Moskova Bü­
yükelçisi Seeds, 18 Mart 1 939'da, Sovyetler Birliği'nin
Romanya'ya karşı bir Hitler saldınsı halinde -bunun

48
hazırlığı üzerine İngilizlerin elinde bilgi vardı- nasıl
davranacağı sorusuyla Dışişl�ri Halk komiserine başvur.
duğunda; Sovyetler Birliği ise bu koşullar altında İn­
giltere'nin ne yapmayı düşündüğü karşı sorusunu sor. ·
duğunda, Seeds yamt vermekten kaçındı ve coğrafik ola­
rak bakıldığında Sovyetler Birliği'nin Romanya'ya İngil­
tere'den daha yakın olduğunu belirtti.
Yani ilk adımdan itibaren, İngiltere'nin yönetici
çevrelerinin, Sovyetler Birliği'ni belli yükümlülük.lerle
bağlama, ama kendilerini dışta tutma çabası tümüyle
ortaya çıktı. Bu bayağı yöntem, tüm görüşmeler boyı.uı­
ca sistemli bir şekilde sürekli yeniden kullamldı.
İngiliz başvurustma verdiği cevapta, Sovyet Hükü­
meti, en çok ilgisi olan ülkelerin -Büyük Britanya,
Fransa, Fomanya, Polanya, Türkiye ve Sovyetler Birli­
ği- temsilcilerinin katılacagı bir damşma toplantısı dü­
zenlenmesini önerdi. Sovyet Hükümetinin görüşünce,
böylesi bir danışma toplantısı, gerçek durumu açıklığa
kavuşturmak ve katılanlarm tavırlarını saptamak için
en iyi olanaklan sunuyordu. Ama İngiliz Hükümeti,
Sovyet önerisinin çok zamansız olduğu şeklinde yanıt
verdi.
Saldırıya karşı mücadele �tmek için somut önlem­
anlaşmayı olası kılabilecek bir konferans toplamak ye.
rine, İngiliz Hükümeti 2 1 Mart 1939'da Sovyet Hüküme­
ti'ne, kendisi, Fransa ve Polanya ile, imzalayan hükümet­
lerin, «herhangi bir Avrupa devletinin bağımsızlığıninn
tehlikeye düşmesi halinde «ortaklaşa direniş gÖstermek
için hangi adımların atılabileceği üzerine birbirlerine
. danışmakla» kendilerini yükümlü kıldıkları bir . dekla­
rasyon imzalamalanın önerdi. İngiliz Büyükelçisi, kendi
önerisinin kabul edilebilirliğini kanıtlamaya çalıştı ve
deklarasyonun gayetle bağlayıcı olmayan bir şekilde
formüle edilmiş olmasını özellikle vurguladi.

49
Böyle bir deklarasyonun, saldırgandan gelen tehdi.
de karşı mücadele etmek için ciddi bir araç olarak hiz.
met ederneyeceği tamamen açıktı. Ancak Sovyet Hükü.
meti, bu denli az şey vaat eden bir deklarasyonun bile,
saloırganın gemlenmesinde belirli bir ilerlemeyi temsil
edecileceği görüşündeydi ve İngiliz önerisiyle hemfikir
olduğunu açıkladı. Ama daha ı Nisan 1939'da, Moskova'
daki Britanya Büyükelçisi, İngiltere'nin ortaklaşa bir
deklarasyonun artık sözkonusu olamayacağı görüşünde
olduğunu bildirdi.

İki haftalık bir gecikmeden sonra, İngiliz Dışişleri


Bakanı Halifax, Moskova'daki büyükelçisi aracılığıyla,
Sovyet Hükümeti'nin; «Sovyetler Birliği'nin herhangi
bir Avrupalı komşusuna karşı bir saldın eylemi halinde
direniş gösterildiğinde, temenni edilirse, Sovyetler Birli.
ği'nin yardımına güvenilebileceğin şeklinde bir açıklama
yapması önerisini getirdi.

Bu önerinin özü, Letonya, Litvanya, Estonya ve Fin­


landiya'ya karşı bir Alman saldın eylemi halinde, Sav.
yetler Birliği'nin; İ ngiltere herhangi bir yardım yüküm.
lülüğü üstlenmeksizin, bu ülkelere yarc]lm etmekle yü.
kümlü kılınmas aydı, yani Sovyetler Birliği Almanya ile
tek b aşına bir savaşa bulaşmalıydı. İngiltere'nin kendi.
lerine güvenceler verdiği Polanya ve Romanya'ya gelin.
ce, Sovyetler Birliği bunlara da saldınya karşı yardım
etmeliydi. Ama bu durumda da İngiltere, Sovyetler Bir.
ile birlikte hiçbir yükümlülük üstlenmek istemiyordu.
Kendine hareket serbestisi bırakıyordu ve Polanya, Ro.
manya ve Baltık devletlerinin bu öneri gereğince Sov.
yetler Birliği'ne karşı herhangi bir yükümlülük üstlen.
medikierinden sözetmeyi bir yana bırakalım, kendisine
dilediği manevra için yeterli alanı güvence altına alıyor.
du.

50
Ancak Sovyet Hükümeti, bir Hitler saldinsına karşı
diğer güçlerle birlL'Irte ortaklaş� mücadele için anlaşma
sağlamak üzere bir tek olanağı bile kaçırmak istemiyor­
du. Hiçbir gecikmeye yol açmaksızın, İngiliz Hükümeti­
ne bir karşı öneri götürdü. Bu öneri şunlardan oluşu­
yordc.ı: Birincisi, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa,
bu devletlerden birine karşı bir saldırıya girişildiğinde,
birbirlerine askeri yardım da dahil olmak üzere her
türlü yardımı derhal yapmakla kendilerini yükümlü
kılmalıdırlar; ikincisi, Sovyetler Birliği, İngiltere ve
Fransa kendilerini, Baltık Denizi ile Karadeniz arasında
yer alan, Sovyetler Birliği ile sınırlan olan Doğu Avru­
pa ülkelerine, bu devletlere karşı bir saldırı halinde, as.
keri yardım da dahil olmak üzere, her türlü yardıinı
yapmakla yükümlü kılmalıdırlar. Üçüncü ve son ola­
rak, Sovyetler Birliği, Fransa ve İngiltere, kendilerini,
yukarıda sözü edilen her iki halde bu devletlere verilecek
askeri yardımın boyutıanm ve biçimlerini en _ kısa za_
manda saptamakla yükümlü kılmalıdırlar.
Bunlar, Sovyet önerisiı:ıJ n en önemli noktalanydı.
Sovyetler Birliği'nin önerisi ile Büyük Britanya'nın öne.
risi arasındaki temel fark, Sovyet önerisi saldırıya kar­
şı ortak hareket için gerçekten etkin önlemler içerdiğin­
den, rahatlıkla göıiilebilmektedir.
Üç hafta boyunca, bu önerilere İngiliz Hükümeti'n­
den hiçbir yanıt gelmedi. Bu dunun, İngiltere'de artan
huzursuzluğa yol açtığından, İngiliz Hükümeti nihayet,
kamuoyunu aldatmak için yeni bir manevra icat etmek
zorunda kaldı.
8 Mayıs'ta, İngiliz yanıtı, daha doğrusu İngiliz kar­
şı önerisi Moskova'ya ulaştı. Sovyet Hükümetine yeni­
den, «Büyük Britanya ve Fransa'ya, ( Belçika, Polanya,
Romanya, Yunanistan ve Türkiye'ye karşı) bu yüküm­
lülüğün yerine getirilinesinden doğan düşmanlıklar ha-

51
linde, Sovyet Hükümeti'nin yardınıını, temenni edildi­
ğinde, derhal hazır olduğu ve olası kararlaştınlacak bi­
çimde ya da olası kararlaştırılacak koşullar altında sağ­
lanacağı yükümlülüğünü üstleneceği» şeklinde tekyanlı
bir açıklama yapması önerildi.
Bu · önerilerde de sözkonusu olan, Sovyetler Birliği'
nin tekyanlı yükümlülükleri idi. O, kendisini, Sovyetler
Birliği'ne karşı Baltık Cumhuriyetleri açısından kesin­
likle hiçbir yüki.hnlülük üstlenmeyen İngiltere ve Fran­
sa'ya karşı yardımla yükümlü kılmalıydı. İngiltere böy­
lelikle, Sovyetler Birliği'ni hiçbir bağımsız devlet için
kabul edilemez ve çekilemez olan mağdur bir duruma
sokmak istiyordu.
İngiliz önerisinin Moskova'dan çok Berlin için ya­
pıldiğını anlamak kolaydır. Almanya, Sovyetler Birli­
ği'ne saldırmaya davet ediliyor ve Alman saldırısının
Baltık üzerinden gerçekleşmesi koşuluyla, İngiltere ve
Fransa'nın tarafsız kalacaklarının işareti veriliyordu.
Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa arasındaki gö­
rüşmeler, Polonya'nın Mqskova Büyükelçisi Grzibovski'
nin l l Mayıs'ta, «Polonya'run SSCB ile bir yardımlaşma
anlaşması imzalamayı mümkün görmediği . . . » şeklinde
bir açıklama yapınasından sonra daha da karmaşıklaş­
tı.
Polanya temsilcisi böyle bir açıklamayı, elbette an­
cak İngiltere ve Fransa'nın hükümet çevrelerinin bilgisi
ve onayı ile yapabilirdi.
İngiltere ve Fransa temsilcileri Moskova'daki gö­
rüşmeler sırasında öylesine provokatörce davrandılar
ki, Batılı güçlerin yönetici çevrelerinde bile böylesi ka­
ba bir oyunu eleştiren kişiler çıktı. örneğin Lloyd Ge­
orge, 1939 yazında, İngiliz politikasının yöneticilerine
karşı, Fransız «Ce Soirı> gazetesinde keskin bir makale
yazdı. İngiltere ve Fransa'nın Sovyetler Birliği ile görüş-

52
melerinin içine battığı sonsuz zorlukların nedenleri üze­
rine Lloyd Geo�ge, bunun yalmzca bir yanıtının bulun­
duğunu yazdı:
<<Ne-ville Chamberlein, Haiifa:x. ve John Simon, Sov­
yetler Birliği ile bir anlaşma istemiyorlar.»
Lloyd George için açık olan şey, Batılı güçlerin Sov­
yetler Birliği ile ciddi bir anlaşmayı düşünmediklerini,
aksine başka bir hedef izlediklerini, yani Hitler'i en kısa
zamanda Sovyetler Birliği'ne saldırtma hedefi güttükle­
rini çok iyi kavrayan Hitler Arnanya'sının kodamanlan
için elbette daha az açık değildi. Almanya ile bir savaş
halinde Sovyetler Birliği elverişsiz bir duruma sokula­
rak, ona bu saldin için belirli bir ödül konuyordu.
Buna ek olarak Batılı güçler, Sovyet Birliği ile gö­
rüşmeleri sonsuza dek uzattılar ve öze ilişkin sorunlan
önemsiz ek önergeler ve sayısız varyasyon batağı i Çinde
kaybettiler. Herhangi bir gerçek yükümlülüğün sözko­
nusu olduğu her defasında, bu güçlerin temsilcileri, san­
ki neyin sözkonusu olduğunu kavramadıklan görüntü­
sünü takınıyorlardı.
Mayıs'ın sonunda İngiltere ve Fransa, önceki biçim­
lerini bazı açılardan düzelten, ama Sovyetler Birliği için
son derece önemli olan Sovyetler B irliği'nin kuzey-batı
sınınndaki üç Baltık cumhuriyeti için bir güvence soru­
nunu önceden olduğu gibi yine açık bırakan yeni öneri­
ler yaptılar.
İngiltere ve Fransa'nın iktidar salıjpleri böylelikle,
kendi ülkelerinin kamuoyunun baskısı altında lafta bel­
li tavizler vermelerine rağmen, önceY'..i çizgilerini sürdür­
düler ve önerilerine, kendilerinin de pekala iyi bildiklee
ri gibi, bu önerileri Sovyetler Birliği için kabul edilemez
duruma getiren sakıncalar eklediler.
İngiltere ve Fransa temsilcilerinin davranışları . Mos.
kova görüşmeleri sırasında o kadar yakışıksızdı ki,

53
v: M. Molotov, 27 Mayıs 1939'da, İngiliz elçisi Seeds ve
Fransız ataşesi Payart'a, onlar tarafından sınıulan Av­
rupa'daki saldırgana karşı ortak direniş üzerine anlaş­
ma taslağının, SSCB, İngiltere ve Fransa'nın karşılıklı
yardırnlaşması için etkili bir plan içermediğini ve İngi­
liz ve Fransız hükümetlerinin Sovyetler Birliği ile buna
uygun bir pakta ciddi bir ilgi duyduğınıu bile kanıtla­
madığıru açıklamak zorunda kaldı. Burada dobra dobra,
İngiliz önerisinin, İngiltere ve Fransa hükümetleri için,
pakttan çok, pakt üzerine konuşmaların daha uygun ol­
duğu anlamın a geldiği söylendi. İngiltere ve Fransa'nın
bu konuşmalara başka amaçlar için gereksinim duyma­
lan mümkündür. Bu amaçlar Sovyet Hükümeti tarafın­
dan bilinmemektedir. Sovyetler Birliği, bir pakt üzeri­
ne konuşmalara değil, SSCB, İngiltere ve Fransa ara­
sında, Avrupa'daki bir Salclınya karşı etkin karşılıklı
yardımlaşmanın gerçekleşmesine ilgi duymaktadır. Sov­
yet Hükümeti'nin bir pa.kt üzerine, SSCB'nin amacını
bilmediği konuşmalara katılmaya niyetinin olmadığı ve
Fransız ve İngiliz Hükümetlerinin, böylesi konuşmala­
n, bınılar için SSCB'den daha uygun olan muhataplarla
sürdürebilecekleri konusınıcia İngiltere ve Fransa tem­
silcilerinin cUkkati çekildi.
Moskova görüşmeleri sonsuzca uzadı. Görüşmelerin
böylesine uygınısuz bir şekilde sürüncemede bırakılma­
sının nedenlerini, şunlan yazan Londra «Times» gazete­
si ağzından kaçırdı: «Rusya ile hızlı ve kararlı bir şekil­
de kurulacak bir ittifak, diğer görüşmeler için engelle­
yici olabilir . . . )>* ((Times» burada «diğer görüşmeler»den
sözettiğinde, belli ki, İngiliz Denizaşın Ticaret Bakarn
Robert Hudson ile, Hitler'in ekonomik danışmanlann-

* Alıntı : Michael Sayers and Albert E. Kalın, The Great


Conspiracy. The Seeret War Against Soviet Russia, Boston 1946,
s . 3 29.

54
dan biri olan Dr. Helmut Wohltat arasında, Hitler Al­
manya'sına verilecek -daha sonra değineceğimiz- çok
büyük bir İngiliz kredisi üzerine sürdürülen görüşme­
leri kastediyordu.
Bunun dışında, bilindiği gibi, bir basın haberine gö­
re, Hitler'in «Wehrmachtmnın Prag'a girdiği gün, bir
Federation of British Industries delegasyonu, Düssel­
dorf'ta, Alman büyük sanayü ile geniş çaplı bir anlaşma
imzalanması için görüşmeler yürütüyordu.
Göze çarpan bir durum da, Hitler'le göriişmeler için
bizzat Chamberlain, hem de birçok kez, İngiltere'den Al­
manya'ya giderken, Büyük Britanya'nın Moskova'daki
görüşmelerin sürdürülmesiyle ilgili olarak ikinci dere­
cen kişileri görevli atamasıdır. Devamla, İngiltere tara­
fından görüşmeler için SSCB'ne gönderilen Sir William
Strang'in, Sovyetler Birliği ile herhangi bir anlaşma im­
zalamak için hiçbir yetkiye sahip olmadığını saptamak
da ilginçtir.
Sovyetler Birliği, olası saldırgana karşı mücadele
önlemleri üzerine somut görüşmelere geçmeyi talep et­
tiğinden, İngiltere ve Fransa Hükümetleri, Moskova'ya
askeri misyonlar göndermeye hazır olduklarını açıkla­
mak zorunda kaldılar. Ama bu misyonlar, Moskova yo­
lunda, olağandan çok uzun bir süre harcadılar, ve MoS­
kova'ya vardıklarında, bunların ikinci dereceden kişi­
lerden oluştuğu ve üstelik herhangi bir anlaşma imza­
lamak için yetkiye sahip olmadıkları ortaya çıktı. Bu ko­
şullar altında askeri görüşmeler de, politik görüşmeler
gibi sonuçsuz kaldı. ·
B2.tılı güçlerin askeri misyonları, bir Alman saldı­
rısı halinde karşılıklı yardımlaşmanın araçları ve yolla­
n üzerine ciddi bir şekilde konuşmaya istekli olma­
dıklanru hemen belli ettiler. Sovyet askeri misyonu, Al­
manya ile ortak sının olmayan SSCB'nin, bir savaş çık-

55
ması halinde, İngiltere, Fransa ve Polonya'ya, Sovyet
askeri birl�leıine Polanya topraklanndan geçiş izni ve­
rı.lmesi koşulları altında yardım edebileceğinden hareket
etti. Ancak Polanya Hükümeti, Sovyetler Birliği'nin as­
keri yardımını kabul etmeyeceğini açıkladı ve böylelik­
le, Hitler saldırısından çok, Sovyetler Birliği'nin güçlen.
mesinden korktuğunu gösterdi. Polanya'nın tavn, hem
İngiliz ve hem de Fransız misyonu tarafından destek­
lendi.
Askeri gölÜşmeler sırasında ayrıca, pakta katılan
taraflarm bir saldırı sırasında derhal sevkedecekleri as­
keri kuvvetlerin sayısal gücü sorunu ortaya atıldı. İngi­
lizler bununla ilgili olarak gülünç bir sayı verdiler: beş
piyade tümeni ve bir mekanize tümeni cepheye sürecek­
lerini açıkladılar. Ve İngilizler bu öneriyi, Sovyetler Bir­
liği'nin saldırgana karşı 136 tümen, 5000 orta ve ağır
top, 10 000 civannda tank ve küçük savaş aracı, 5000'den
fazla savaş uçağı vs. cepheye sürmeye hazır olduğunu
açıkladığı anda yaptılar! Buradan, İngiliz Hükümetinin,
SSCB ile bir askeri anlaşmanın imzalanması üzerine
görüşmeleri ne denli az bir ciddiye aldığı görülmekte­
dir.

Yukarıdaki veriler, kendiliğinden ortaya çıkan şu


sonuçları doğnılamaya yeterlidir:

1 - Sovyet Hükümeti, görüşmeler sırasında, kar­


şılıklı yardımlaşmanın gerçekten etkin olması; yani po­
litik bir . anlaşmanın yanısıra, yardımlaşmanın boyutla­
rını, biçimini ve süresini saptayan bir askeri anlaşmanın
da yapılması koşullannda, saldırgana karşı İngiltere ve
Fransa ile birlikte eşit haklar temelinde karşılıklı bir
anlaşma yapmak için son derece büyük bir sabırla ça­
ba gösterdi; çünkü olaylarm önceki tüm gelişmesi, an­
cak böylesi bir anlaş manın , tümüyle cezasız bırakıldı-

56
ğından ve Batılı güçler tarafından desteklendiğİnden do­
layı uzun yıllar boyunca şımartılan Hitlerci faşist sal­
dırganlann aklını başına getirebileceğini göstermişti.

2 - İngiltere ve Fransa�nın Sov-yetler Birliği ile gö­


rüşmeler sırasındaki tavn, İngiltere ve Fransa'nın poli­
tikalaruıın , banşın ve saldırgana karşı mücadelenin çı­
karlan ile hiçbir ortak yanı olmayan hedefler taraiındn
belirlenmesinden dolayı, bunlann SSCB ile ciddi bir
anlaşmayı asla düşünmediklerini tümüyle kanıtladı.

3 - İngiliZ-Fransız politikasının sinsi niyeti; Hit­


ler'e, SSCB'nin müttef]kleri ohnadığı, SSCB'nin tecrit ol­
duğu, İngiltere ve Fransa'dan gelebilecek bir ilirenişle
karşılaşma riski olmaksızın Hitler'in SSCB'ne saldırabi­
leceği şeklinde işaret vermekten oluşuyordu.
Bu koşullar altında, İngiliZ-Fransız-Sovyet görüşme­
lerinLrı bir fiyasko ile sonuçlanması şaşırtıcı değildir.
Bu fiyasko, elbette bir rasıantı değildi. Batılı güç.
lerin temsilcilerinin, ikili oyunlannda, başından beri gö­
rüşmeleri başansızlığa uğratmaya niyet ettikleri gide­
rek daha da belirgenleşti. Olay, SSCB ile açık sürdürü­
len görüşmelerin yanısıra, İngilizlerin kulis ardında Al­
manya ile görüşmeler yapmalan ve bu görüşmelere eşi
görülmemiş büyük önem biçmeleri idi.
Batılı güçlerin yönetici çevreleri, Moskova'daki gö­
rüşmeleri ile öncelikle kendi ülkelerindeki kamuoyuna,
güvenlik içinde olunduğu duygusunu vermeye ve savaşa
sürüklenen halklan kandırmaya çaba gösterirken; Hit­
ler faşistleri ile görüşmeler tamamen başka tarzda idi.
İngiliz-Alman görüşmelerinin programı , kendi me­
murları Moskova'daki görüşmeleri sürdürürken, Hitler
Almanya'sına kuşkuya yer bırakmayan talepler yönel­
ten İngiliz Dışişleri Bakanı Halifax tarafından yeterince
açık bir şekilde formüle edildi. 29 Haziran 1 939'da Ro-

57
yal Institute of International Affairs'de verilen bir han­
ketteki konuşmasında Halifax, «bugün dünyada endişe
yaratan» tüm sorunlar üzerine Alınanya ile anlaşmaya
hazır olduğunu dile getirdi. Şunlan söyledi:

«Böylesi yeni bir atmosferde, sömürgeler so­


rununu, hammaddeler, ticari kısıtlamalar sorunla­
nın, 'hayat alam' verilmesi, silahlarunaların kısıt­
lanması ve Avrupalılan ilgilendiren diğer birçok
tartışmalı sorunu görüşebiliıiz.»*

Halifax'a yakın olan tutucu «Daily Mailınn, daha


1933'te, Hitler faşistlerine SSCB'nden «hayat alamn ko­
pannasını önererek, «hayat alam» sorununu ortaya at­
tığı hatırlandığında, Halifa:x'in açı.klamasımn gerçekte
ne anlama geldiği üzerine en küçük bir kuşku bile kal­
maz. Bu, Hitler Almanya'sına, dünyamn ve etki alan­
lannın paylaşımı üzerine anlaşma açık önerisi idi; bü­
tün sorunlan Sovyetler Birliği olmaksızın ve esas ola­
rak da Savyeter Birliği'nin sırtından çözme önerisi idi.
İngiltere temsilcileri� daha Haziran 1939'da, Londra'
ya gelen Hitler'in dört yıllık plan maslahatgüzan
Wohltat tarafından temsil edilen Almanya ile son dere­
ce gizli görüşmelere başladılar: İngiliz Denizaşın Tica­
ret Bakarn Hudson ve Chamberlain 'in en yakın danış­
ınam G. Wilson, onunla görüşmelerde bulundular. Bu
Haziran görüşmelerinin içeriği, halen geçici olarak dip­
lomatik arşivlerin gizli dalapiarında saklıdır. Ama
Wohltat, Temmuz'da Londra'ya yeni bit ziyaret yaptı
ve görüşmelere yeniden başlandı. Bu ikinci görüşme ra­
undunun içeriği, Sovyet . Hükümetinin elinde bulunan

* «Speeches on Foreign Policy by Viscount Halifax», Oxford


University Press, London 1940, s. 296.

58
ele geçın"miş Alman belgelerinden bilinmektedir. Bun­
lar kısa bir z amanda yayınlanacaktır.
Hudson ve Wilson, Wohltat'a ve daha sonra
Londra'dEki Alman Büyükelçisi Dirksen'e, tüm dünya­
daki etki alanlannın paylaşılmasına ilişkin ve «ortak
pazarlar üzerinde birbirleriyle ölesiye rekabet etmen
olasılığın: dıştalamaya ilişkin sözleşmeleri içeren geniş
çaplı bir anlaşma için gizli gör'lşmeler yapma önerisi
yaptılar. Bmıunla ilgili olarak, Almanya'nın Güney Av­
nıpa'da egemen olan etkisini teslim etmek öngöriil dü.
Dirksen, 2 1 Temmuz 1939 tarihli raporunda, Alman Dış­
işleri Bakanlığına, Wohltat ile Wilson arasında görüşü­
len programın politik, askeri ve ekonomik ilkeleri kap­
sadığım ":Jildirdi. Politik sorunlar arasında, bir saldır­
mazlık paktının yanısıra, «ana güçlerin, özellikle ya:ri.i
İngiltere ve Almanya'nın etki alanlannı belirlemeyi içe­
ren»* bir karışmazlık paktma da özel dikkat sarfedildi .
Bu her iki paktın imzalanması ile bağlantılı sorun­
ların görüşülmesi sırasında, Büyük Britanya temsilcile..
ri, bu paktların imzalanması halinde, Hükümetlerinin
Polanya'ya henüz yeni verilen güvenceleri geri çekeceği­
ne ilişkin söz verdiler.
İngi�iz-Alman anlaşması irrızalandığı taktirde, İngi­
lizler, Danzig sonımınu ve Polanya Koridoru sormıunu
Polanya ile tek başına çözme işini Alınanlara bırakmaya
hazır olduklannı açıkladılar ve bu sormıun çözümüne
müdahale etmeyeceklerine dair kendilerini yükümlü
kılmak sitediler.
Dirksen'in yakında yayınlanacak raporundan da
belgesel olarak görüldüğü gibi, Wilson ayrıca, İngiltere
ile Almanya arasında yukanda sözkonusu edilen pak.t-

* İngiltere'deki Alman Büyükelçisi Dirksen'in 21 Temmuz


1939 tarihli kaydı, Alman Dışişleri B akanlığı arşivinden.

59
lar irnzalandığmda, İngiliz güvence politikasına fiilen
son verileceğini onayladı. Dirksen, raporunda bu so­
runla ilgili olarak şu notu düştü :

«0 zaman Polonya; belli ölçüde Almanya ile


baş başa bırakılmış olur.»

Bütün bunlar, İngiltere'nin iktidar sahiplerinin, Po­


lonya'ya verilen güvencelerle ilgili yazının mürekkebi bi­
le kurumadan, Polanya'nın Hitler tarafından parçalan­
masına hazır olduklan anlamına gelmekteydi.
İngiliZ-Alman anlaşmasının irr..zalanmasıyla birlik­
te, İngiltere ve Fransa'nın Sovyetler Birliği ile görüşme­
lere başlarken önlerine koydukları hedefe Tilaşılmış ve
Almanya ile SSCB arasında bir çatışmanın hızla başla­
tılması daha da kolaylaştırılmış olacaktı.
Son olarak, İngiltere ile Almanya arasındaki politik
anlaşma, sömürgeler sorunu, hammaddelerin dağılımı,
pazarların paylaşüması ve Almanya'ya büyük bir İngi­
liz kredisi veri.lmesi üzerine gizli sözleşmeleri kapsayan
bir ekonomik anlaşma ile tamamlanmalıydı.
İngiltere iktidar sahiplerinin gözleri önünde, Al­
manya ile sürekli bir barışa ulaşma ve Alman saldırısı­
nı, severek söylendiği gibi, Doğu'ya, yani kendilerinden
daha yeni «güvenceler» elde etmiş olan Polonya'ya, ve
Sovyetler Birliği'ne «kanalize etme» şeklindeki imren-
dirici manzara görünüyordu. .
Tüm bunlardan sonra, iftiracıların ve tarih çarpı­
tıcılarının bu olguları; savaşın böylelikle kaçınılmaz ha­
le geldiği durumu kavramak için tayin edici önemde
olan olguları, özenle suskunlukla geçiştirmeleri ve giZ­
lerneye çalışmalan şaşırtıcı mıdır?
Bu dönemde, İngiltere ve Fransa'nın, Hitler Alman­
ya'sının savaşı başlatmasını önlemek için herhangi bir

60 .
girişimde bulunmak şeklinde ciddi bir niyetinin olmadı­
ğı gibi; aksine, gizli sözleşmeler ve anlaşmalar yoluyla,
mümkün olan tüm provokasyonlarla Hitler Almanya'sı­
nı Sovye-tler Birliği üzerine kışkırtmak amacıyla ellerin­
den gelen her şeyi yaptıklanndan artık kuşku duyula­
mazdı.
Hiçbir kalpazan, Sovyetler Birliği'nin bu koşullar
altında şunlar arasında bir seçim yapma durumunda ol­
duğ,-u tayin edici olgusunu, ister tarihte olsun, isterse
halklann bilincinde, karartınayı başaramaz:
y a kendini korumak amacıyla, Almanya tarafından
önerilen saldırmazlık antlaşmasının imzalanması öneri­
sini kabul etme ve böylelikle Sovyet devleti tarafından
güçlerini olası bir saldırgan saldınsına karşı daha iyi
h2.zırlamak için kullamlacak banşı Sovyetler Birliği açı­
sından belli bir dönem daha güvence altına alma;
ya da Almanya tarafından önerilen saldırmazlık
antlaşmasım reddetme ve böylelikle, Sovyetler Birliği'
nin tümüyle tecrit olacağı, kendisi için dezavantajlı bir
durumda, Almanya ile silahlı bir çatışmaya kışkırtma­
lan amacıyla Batılı güçler kampındaki provokatörlere
olanak sağlama.
Bu durumda Sovyet Hükümeti, kendisini, seçimini
yapmak ve Almanya ile bir saldırmazlık antiaşması im­
zalamak zorunda gördü.
Bu seçim, o zaman ortaya çıkan durumda, Sovyet
dış politikasının basiretli ve akıh bir adımı idi. Sovyet
Hükümeti'nin bu - adımı, başından beri büyük ölçüde,
İkinci Dünya Savaşının Sovyetler Birliği ve diğer bü­
tün 'banşsever halklar için başanlı bir şekiide bitmesini
tayin teti .

Hitler faşistleri ile bir antlaşmanın imzalanmasının,


SSCB'ni_._J. dış politik planına dahil olduğunu iddia et-

61
rnek, kaba bir iitiradır. Tam tersine, SSCB sürekli ola­
rak, saldırgan olmayan Batılı devletlerle eşitlik temelin­
de kollektif güvenliği gerçekleştirmek amacıyla, Alman
ve İtalyan saldırganlam karşı bir anlaşmaya varmak
için çaba gösterdi. Ama bir anlaşma karşılıklı bir edim­
dir. SSCB, saldınya karşı mücadele amacıyla bir an­
laşma için çaba gösterirken, İngiltere ve Fransa, SSCB'
yi tecrit etme politikası, saldırganlara ödün verme poli­
tikası, saldınyı Doğu'ya, Sovyetler Birliği'ne yöneltme
politikası izlemeyi tercih ettiklerinden, bunu sistemli
bir şekilde reddettiler. Amerika Birleşik Devletleri, böy­
lesi vahim bir politikayı önlemeye çalışmadığı gibi, ter­
sine ona her türlü yardımı gösterdi. Amerikan milyar­
derlerine gelince; onlar sermayelerini Alman ağır sana­
yine yatırmaya devam ettiler, silah sanayilerini geliştir­
melerinde Almanlara yardım ettiler, ve böylelikle: {<Av­
rupalı baylar, korkmadan savaşı sürdürün, Allah'ın yar­
dımıyla sürdürün savaşı; bu arada b1z Amerikalı mil­
yarderler sizin savaşınızdan kazanç sağlayalım ve yüz­
lerce milyon dolar ekstra kan ceplerimize indirelim»
dercesine, Alman saldırganlan silahlandırdılar.
Avrupa'daki bu durum karşısında, Sovyetler Birli­
ği için yalnızca bir tek yolun, Almanya tarafından öne­
rilen antlaşmayı kabul etme yolunun kaldığı açıktır. Bu,
akla gelebilecek çıkış yollan arasında ne de olsa en iyi­
siydi.
Nasıl ki Sovyetler Birliği 1 9 1 8 'de, Batılı güçlerin
düşmanca politikalan sonucu Almanlarla Brest-Litovsk
banşım imzalamak zorunda kaldıysa, aynı şekilde Sov­
yetler Birliği bu kez de, 1939 yılında, Brest banşından
yirmi yıl sonra, İngiltere ve Fransa'mn aynı düşmanca
politikası yüzünden, Almanlarla bir antıaşma lınzala­
mak zorunda kaldı.
Her türden iitiracının, SSCB'nin her şeye rağmen

62
Almanlarla bir antlaşmaya girişmemesi gerektiği şek.
lindeki gevezeliği, ancak gülünç olarak nitelenebilir. Ne.
den, İngiltere ve Fransa'nın müttefiki olan Polanya
1 934'te Almanlarla bir saldırmazlık antiaşması imzala­
yabiliyor da, daha kötü bir dunnnda olan Sovyetler Bir­
liği 1939'da böylesi bir antlaşma imzalayamasın? Neden
Avrupa'daki egemen güç faktörlerini oluşturan İngilte.
re ve Fransa 1938'de, Almanya ile ortaklaşa bir sald.ır.
mazlık deklarasyonu imzalayabiliyor da, İngiltere ve
Fransa'nın düşmanca politikası sonucu tecrit edilmiş
olan Sovyetler Birliği, Almanlarla bir a..."ltlaşmaya giri.
şemesin?

Sovyetler Birliği'nin, Avrupa'nın saldırgan olma.


yan büyük güçleri arasında, Almanlarla bir antıaşma
imzalamaya hazır olduğunu açıklayan en son güç oldu­
ğu bir olgu değil midir?

Kuşkusuz, tarih çarpıtıcılan ve diğer gericiler, Sov­


yet Hükümetinin, Sovyet-Alman antlaşmasını ustalıkla
ülke savunmasının tamamlanması için kullanmayı ba­
şarmasından, sınırlarını Batı'ya doğru kaydırmayı ve
Alman saldırganların hiçbir engelle karşılaşmaksızın
Doğu'ya doğru ilerlemesinin yolunu kapatmayı başar­
masından, Hitler birliklerinin saidıniarına Narva-Minsk­
Kiev hattından değil de, yüzlerce kilometre batıya düşen
bir hattan başlamasından, SSCB'nin Anavatan Savaşın­
da yok olmayıp, aksine savaştan muzaffer olarak çık­
masından hoşnut değildirler. Ama bu hoşnutsuzluk, ar­
tık, iflas etmiş p olitikacıların aciz öfkesi bölümünde
kaldı.

Bu baylann öfkeden köpüren hoşnutsuzluğu, yalnız.


ca, Sovyetler Birliği'nin politikasının doğru bir politika
olduğu ve öyle de kaldığı şeklindeki tartışmasız olgunun
bir göstergesi olarak kavranabilir.

63
IV
«DOGU CEPHESİ»NİN OLUŞTURULMASI,
ALMANYA'NIN SSCB'NE SALDIRISI, ANTİ-HİTLER
KOALiSYONU VE MÜ'ITEFİKLER ARASI
YÜKÜMLÜLÜKLER SORUNU

Sovyetler Birliği Ağustos 1939'da Sovyet-Alman sal­


dırmazlık antlaşmasını imzaladığında, Hitler'in er ya
da geç SSCB'ne saldıracağından bir an bile kuşku duy­
madı. Sovyetler Birliği, bu kanıya Hitler faşistlerinin te­
mel politik ve askeri tavrından çıkarak vardı. Hitler Hü­
kümetinin tüm savaş öncesi dönemdeki pratik faaliye.
ti bu kanıyı doğruladı.
Bundan dolayı, Sovyet Hükümetinin ilk görevi, Hit­
ler saldırısına karşı bir «Doğu Cephesi» oluşturmak, Be­
lorusya ve Ukrayna ülkelerinin batı sınırında bir sa­
vunma hattı çekmek ve bu şekilde Alman birliklerinin
Doğu'ya doğru engelle karşılaşmaksızın ilerlemesine kar­
şı bir barikat kurmaktan oluşuyordu. Bu amaçla, baron­
ların Polanya'sı tarafından 1 920'de ilhak edilen Batı Be­
lorusya ve Batı Ukrayna'yı yeniden Sovyet Belarusya'sı
ve Sovyet Ukrayna'sı ile birleştirmek ve Sovyet birlik­
lerini buralara yerleştirmek, zorunlu idi. Bu sorun ge­
ciktirilmeye gelemezdi, çünkü kötü donatılmış Polanya
birliklerinin direniş göstermeye yetenekleri olmadığı or­
taya çıktı; Polonya ordu önderliği ve Polanya Hükü­
meti firarda bulunuyordu; ve Hitler birlikleri hiçbir
ciddi direnişle karşılaşmadıklarından, Sovyet birlikleri
daha oraya ulaşmadan, Belorusya ve Ukrayna bölgeleri­
ni işgal etmiş olacaktı.
1 7 Eylül 1 939'da, Sovyet birlikleri, Sovyet Hüküme­
ti'nin emri üzerine savaş öncesi Polonya-Sovyet sınırıru
aştılar, Batı Belorusya ve Batı Ukrayna'yı işgal ettiler
ve Ukrayna ve Belorusya bölgelerinin batı sınırı boyiın-

64
ca savı:�a mevzilerinin inşasına başladılar. Bu hat,
Müttefiklerin . Versay Konferansı'nda saptanan ve tarih­
te «Cu:-zon hattı» olarak bilinen hattın esasında aynı.
sıydı.
Sovyet Hükümeti, birkaç gün sonra Baltık devlet­
leriyle, Estonya, Letonya ve Litvanya'ya Sovyet ordu
garnizonlannın yerleştirilmesini ve bu ülkelerde Sovyet
hava aLanlan ve filo üsleri oluşturulmasmı öngören
karşılıl<.lı yardımlaşma anlaşmaları inı..zaladı.
Bu şekilde «Doğu Cephesi))nin temelleri atıldı.
Bir «Doğu Cephesi» oluştu.ı.-ulmasımn, yalnızca
SSCB'r.Jn güvenliğine değil, aynı zamanda Hitler saidı­
nsına :i{arşı mücadele eden barışsever devletlerin ortak
davasına da önemli bir katkı olduğunu kavramak zor
değildi. Buna rağmen, İngiliZ-FransıZ-Amerikan çevrele.
rinin ezici çoğunluğu, Sov-yet Hükümetinin saldın ola­
rak nitelendirdikleri bu adınıın.ı , kudurgan bir anti�Sov.
yet kampanya ile yanıtlaclılar.
Ancak, Sovyet politikasının anlarmnı kavrayacak ve
ıcDoğu Cephesi>min oluştunılw...asırun doğruluğunu kabul
edecek kadar öngörü sahibi olan politikacılar da vardı.
Bunlar arasında, o sıralar Donanma Bakanı olan Bay
Churchill başta gelmektedir. 1 Ekim 1939'da yaptığı bir
radyo konuşmasında, Sovyetler Birliği'ne karşı dostça
olmayan çeşitli hakaretlerden sonra o, şunlan söyledi:

« Sovyet ordularımn bu hatta durması, Alman


tehlikesi karşısında Rusya'nın güvenliği için mut­
lak zorunludur. Her halükarda mev-zilere yerieşii­
niş ve Nazi Almanya'sının saidırınağa cesaret ede.
:r:ıediği Doğu Cephesi yaratılmıştır. Bay von Rib­
bentrop geçen hafta Moskova'ya çağrıldığında, bu;
gerçeği öğrenmesi ve Nazilerin Baltık devletlerine
ve Ukrayna'ya saidırma niyetlerine bir son verme-

65
leri gerektiği konusunda bilgi sahibi olması için
yapılmıştır.>>

SSCB'nin batı sımnnda, Moskova, Minsk ve Kiev'


den epeyce uzaklıkta SSCB'nin güvenliği az çok tatmin
edici bir şekilde güvence altına alınmışken, SSCB'nin
kuzey sının için ayın şeyi söylemek mümkün değil$.
Burada, Leningrad'dan sadece 32 kilometre uzaklıkta;
subay mevcudunun çoğunluğunun Hitler Almanya'sına
yönelimli olduğu Finlandiya birlikleri duruyordu. Sov­
yet Hükümeti, Finlandiya'nın egemen çevrelerinin Hit­
ler faşistlerine sıkı sıkıya bağlı ve Fin ordusu içinde ol­
dukça etkili olan faşist un.surlanmn, Leningrad'ı ele ge­
çirmek istediklerini biliyordu. Hitler'in Genel Kunnay
Başkanı Halder'in daha 1939 yazında, Fin o rdusunun ba..
şındakilere talimat vermek üzere Finlandiya'ya gitmesi
bir rasıantı olarak görülemezdi. Finlandiya'nın yöneti­
ci çevrelerinin Hitler faşistlerinin müttefiki olduğundan
ve Finlandiya'yı Hitler Almanya'sının SSCB'ne saldınsı
için yığmakbölgesi yapmak istediklerinden kuşku duy­
mak olacak şey değildi.
Bundan dolayı, SSCB'nin, her iki ülke arasındaki
ilişkilerin iyileştirilmesi için Fin Hükümeti ile anlaşma­
ya varma çabalarının başansız kalması mucize değil­
di.
Finlandiya Hükümeti, Sovyetler Birliği'nin Finlandi­
ya'iıın meşru çıkarianın gözetmeye hazır olduğunu gös.
termesine rağmen, SSCB'nin, özellikle de Leningrad'ın
güvenliğini güvence altına alacak olan Sovyet Hüküme­
tinin bütün dostça önerilerini birbirinin peşisıra red­
detti.
Fin Hükümeti; Sovyet Hükümetinin karşılık olarak
Sovyet Karelya'sında iki misli büyüklükte · bir bölgeyi
Finlandiya'ya bırakmaya hazır olduğunu açıklamasına

66
rağmen, SSCB'nin, Karelya berzahındaki. Fin sınınnı
birkaç düzine kilometre geriye çekme önerisini geri çe­
virdi.

Fin Hükümeti ayrıca, SSCB'nin bir karşılıklı yar­


dımlaşma palttı imzalama önerisini reddetti ve böyle­
likle SSCB'nin güvenliğinin Finlandiya tarafından gü­
vence altına alınmadığını gösterdi.

Bu ve buna benzer düşmanca tavırlarla ve Sovyet­


Fin sınırındaki provokasyonlar yoluyla Finlandiya, Sov­
yetler Birliği ile bir savaş başlattı.

Sovyet-Fin savaşının sonuçlan bilinmektedir. SSCB'


nin kuzey-batıdaki, özellikle Leningrad civanndaki sı­
mrlan öne kaydınldı .ve SSCB'nin güvenliği sağlandı.
Hitler Alınanyası ve onun Finli uzantılan, SSCB'nin ku­
zey-batısındaki saldınlarını doğrudan Leningrad önün­
den değil de, bunun nerdeyse 150 kilometre kuzey-batı­
sına düşen bir hattan başlatmak zorunda kaldıklann­
dan, bu, Sovyetler Birliği'nin Hitler saldınsına karşı sa,.
vurunasında önemli bir rol oynadı.

V. M. Molotov, SSCB Yüksek Sovyeti'nin 29


Mart 1940 tarihli oturumundaki konuşmasında
şunları açıkladı:
«Fin ordusunu yenilgiye uğratan ve tüm Fin­
laııdiya'yı işgal etme tam olanağına sahip olduğu
halde bunu yapmayan Sovyetler Birliği, başka bir
gücün mutlaka yapacağı gibi, savaş giderleri için
hiçbir tazminat talep etmedi, tersine taleplerini mi­
nimum düzeyde sınırladı . . . ıı
«Leningrad'ın, Munnansk şehrinin ve Mur­
mansk demiryolunun güvenliğinin güvence altına
alınması dışında, banş anlaşmasına başka bir he­
def koymadık.»

67
Milletler Gerniyeti'nin İngiliz ve Fransız orkestra
şeflerinin; Finlandiya'nın yönetici çevrelerinin SSCB'ne
karşı izledikleri tüm politika ile Hitler Almanya'sı lehi­
ne çalışmalanna rağmen, derhal Fin Hükümetinin sa­
fında yeralmalanna, SSCB'ni Milletler Gerniyeti aracılı­
ğıyla «saldırgan)) olarak ilan ettirmelerine ve böylelik­
le Finli iktidar sahipleri tarafından Sovyetler Birliği'ne
karşı başlatılan savaşı açıkça kabul ettiklerine ve des­
teklediklerille dikkat çekmek gerekir. Japon, Alınan ve
İtalyan saldırganların işini kolaylaştırina ve teşvik etme
alçaklığıru üzerine alan Milletler Cemiyeti, İngiliz-Fran­
sız iktidar sahiplerinin emri üzerine itaatkar l;>ir şekil­
de, meydan okurcasına Sovyetler Birliği'nin Milletler
Gerniyeti'nden «atıldığı>�, Sovyetler Birliği'ne karşı yöne­
len karan onayladı.
Bununla da yetinmeyen İngiltere ve Fransa, Finli
gericiler tarafından Sovyetler Birliği'ne karşı başlatılan
savaşta Fin askeri kamarillasına olası her türlü yardı­
rm gösterdi. İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri,
Fin Hükümeti'ni savaş harekatını sürdürmesi' için kış-
kırtınaya ara vermediler.
İn�Fransız iktidar sahipleri Finlandiya'ya sis.
temli olarak silah teslim ettiler ve enerjik bir şekilde
100 000 kişilik bir sefer ordusunu Finlandiya'ya gönder­
meye hazırlandılar.
Savaşın patlamasından bu yana geçen üç ay içinde,
İngiltere, Chamberlain'in 19 Mart 1940'ta Avam Karna­
rası'nda açı.kladığına göre, Finlandiya'ya 1 0 1 uçak, 200'
ün üzerinde top, yüzbinlerce elbombası, uçak bombası
ve tanksavar mayın verdi. Aynı dönemde Daladier, Fran­
sanın Finlandiya'ya 175 uçak, 500 civarında top, 5000'den
fazla makineli tüfek, 1 milyon bomba ve elbombasi ve
diğer çeşitli savaş malzemesi verdiğini Fransız parla­
mentosuna bildirdi.

68
İngiliz ve Fraiısız Hükümetleri'nin o zamanki plan­
lan, İngilizlerin 2 Mart 1940'ta İsveç'e verdikleri bir me.
moraı-ıduma bakarak tamamıyla değerlendirilebilir. Bu
memorandumda şwılar söyleniyordu :

«Müttefik Hükümetler, Finlandiya'nın askeri


durumunun umutsuz olduğunu görüyorlar. Bütün
olasılıklarm özenle gözden geçirilmesinden sonra,
müttefik birliklerin gönderilmesinin, Finlandiya'ya
etkin bir yardım yapmanın tek aracı olduğu sonu­
cuna vardılar ve Finlandiya bunun için ricada bu­
lunduğu anda bu birlikleri göndermeye hazırdır-
- lar.»*

Chamberlain'in 19 Mart'ta İngiliz parlamentosuna


açıkladığı gibi, o sıralar:

«Sefer için hazırlıklar en yüksek hızla sürdürüldü


ve sefer ordusu Mart başında, . . . Mareşal Manner­
heim'ın vanşlan için saptadığı zamandan iki ay ön­
ce . . . harekete hazırdı.})

Chamberlain, bu birliklerin 100 000 kişilik olduğu­


nu sözlerine ekledi.
Aynı dönemde, Fransız Hüküm�ti de, Narvik üzerin­
den Finlandiya'ya gönderilmesi düşünülen 50 000 kişilik
ilk sefer ordusunu hazırladı.
İngiliz ve Fransız iktidar sahipleri, bu savaşçı ey.
!emleri İngiltere ve Fransa'nın Hitler Almanya'sına kar­
şı cephede hiçbir faaliyet göstermedikleri ve orada güya

" Britanya elçisinin 2 Mart 1 940 tarilili notası. Svenska Ut­


rikes Departmentets Vita Bok ( İ sveç Dışişleri Bakanlığının Be­
yaz Kitabı ) , Stockholm 1947, s. 120.

69
<<koınik savaş»ın sürdürüldüğü bir anda gerçekleştiriyor­
lardı!
Ama Finlandiya'mn Sovyetler Birliği'ne karşı aske­
ri olarak desteklerı..mesi İngiliz-Fransız emperyalist­
lerinin geniş kapsamlı planlannın yalnızca bir parçasıy­
dı.
Yukarıda sözü edilen İsveç Dışişleri Bakanlığı'nın
«Beyaz Kitap»ı, İsveç Dışişleri Bakanı Günther'in kale­
minden çıkan bir belgeyi içermektedir. Bu belgede, «bu
birlikler kontenjanının gönderilmesi, Sovyetler Birliği'
ne saldın tam planının bir parçasıdır» ve bu plan « 1 5
Mart'ta Bakü'ya karşı ve bundan önce de Finlandiya
üzerinden eyleme geçirilecektir» denmektedir.*
Kerillis, «De Gaulle Dictateur» (Diktatör de Gaulle)
·

adlı kitabında, bu plan üzerine şunlan yazmaktadır:

«Esas hatlarını bana M. Paul Reynaud'un*;:­


sakladığım kısa bir mektubunda izah ettiği bu pla­
na göre, Norveç üzerinden Finlandiya'ya indiTile­
cek bir motorize sefer kolordusu, kısa zamanda,
Rusya'mn bozguna uğramış sürülerini altüst etme­
yi ve Leningrad üzerine yürümeyi becermiş olacak­
tı . . . » ***

Bu plan, Fransa'da de Gaulle ile, o sıralar Suriye'


deki Fransız birliklerine kumanda eden ve «bazı güÇ-
1endirmelerle ve 200 uçakla Kafkasya'yı işgal edeceğim
ve 'bıçağın tereyağına girdiği' gibi Rusya'ya gireceğini»
şişinerek açıklayan General Weygand tarafından hazır­
landı.

* «Günther'in 2 Mart 1940 tarihli Ek Notlan», a.g.e.,


s. 1 19.

'"* O dönemde Fransız Hükümet Üyesi.


*** Henri de Kerillis, «De Gaulle Dictateur», Montreal 1945,
s. 363/64.

70
Yir,_e Fransız generali Gamelin tarafından hazırla.
nan ve içinde Bakü ve Batum'un bombalanmasuıa özel
bir önem gösterilen; İngilizlerin ve Fransızlann SSCB'
ne karşı savaş harekat planı da bilinmektedir.
İngiliZ-Fransız iktidar sahiplerinin SSCB'ne saldın
hazırlıkları tümüyle rayına oturmuştu. İngiltere ve
Fransa genel kurmaylannda, hararetle böyle bir saldı­
rının planları hazırlanıyordu. Bu baylar, Hitler Alman­
yasına karşı bir savaş yürütme yerine, Sovyetler Bir­
liği'ne karşı bir savaş başlatmak istiyorlardı.
Ancak bu planları gerçekleşmedi. Finlandiya, bu dö­
nemde Sovyet birlikleri tarafından yenilgiye uğratılmış
ve İngiltere ve Fransa'nın teslimiyeti önleme doğrultu­
sundaki tüm çabalanna rağmen, teslimiyete zorlanmış­
tı.
1 2 Mart 1940'ta Sovyetler Birliği ile Finlandiya ara­
smda banş anlaşması imzalandı.
Böylelikle, SSCB 'nin Hitler saldırısına karşı ülke
savunması davası kuzeyde, Leningrad civannda da İyi­
leştirilmiş ve savunma hattı Leningrad'dan, Viborg da
dahil olmak üzere, kuzeye doğru 150 kilometre ileriye
alınmıştı.
Ama bu henüz, Baltık Denizi'nden Karadeniz'e ka­
dar bir «Doğu Cephesi» oluşturulmasının artık tamam­
landığı anlamına gelmiyordu. Baltık devletleriyle pakUar
imzala..'1Illıştı, ama orada savunmayı üstlerrecek Sovyet
birlikleri henüz bulunmuyordu. Moldavya ve Bukovina
şeklen yeniden SSCB ile birleştirilmişti, ama orada da
savunmayı üstlerrecek Sovyet birlikleri henüz yoktu.
1 940 Haziran'uıın ortasında Sovyet birlikleri Estonya,
Letonya ve Litvanya'ya girdiler. Aynı yılın 27 Haziran'
ında Sovyet birlikleri, Romanya'nın Ekim Devriminden
sonra Sovyet ülkesinden kopardığı Bukovina ve Moldav­
ya'ya girdiler.

71
Bu şekilde, Hitler saldinsına karşı yönelik «Doğu
Cephesi»nin oluşturulması Baltık Denizi'nden Karade�
niz'e kadar tamamlandı.
SSCB'ne, yarattığı «Doğu Cephesi» dolayısıyla sal�
dirgan diye küfretmeye devam eden İngiltere ve Fransa'
nın yönetici çevreleri, «Doğu Cephesi»nin oluşturulması�
nın -Hitler zulmüne karşı ve demokrasinin zaferi uğ�
runa- savaşın gelişmesinde tayin edici bir dönem nok�
tası olduğunu unutmuş görünüyoriardi.
Onlar, söz�onusu olanın Finlandiya, Litvanya, Le­
tonya ve Polonya'nm ulusal haklannın zedelenmesi ya
da zedelenmemesi değil, tersine, Hitler faşistleri üzerin�
de zaferin örgütlenmesi yoluyla bu ülkelerin Hitler Al�
manya'sınm hiçbir hakka sahip olmayan sömürgeleri h�
line dönüşmesini önlemek olduğunu kavramadılar.
Sözkonusu olanın, mümkün olan her yerde Alman
birliklerinin ilerlemesine set çekme, güçlü savunma mev�
zileri kurma ve sonra da karşı saldırıya geçme, Hitler
birliklerini dağıtma ve böylelikle bu ülkelere özgür bir
gelişme sağlama olduğunu · kavramadılar.
. '

Hitler saldırısına karşı zafer için başka yollann


olmadığını kavramadılar.
İngiliz Hükümeti, Mısırlllann protesto etmesine ve
hatta Mısır'daki bazı unsurlarm direniş göstermelerine
rağmen, seavaş sırasında birliklerini Mısır'a göndermek­
le doğru hareket etti mi? Kesinlikle doğru hareket et­
ti! Bu; Hitler saldinsına Süveyş Kanalı yolunu kap�
mak, Mısır'ı Hitler'in darbelerinden korumak, Hlitler
üzerinde zaferi örgütlernek ve böylelikle Mısır'ın bir Hit­
ler sömürgesi olmasını engellemek için son derece önem­
li bir araçtı. YalnıZca deriıokrasi düşmanlan ve deliler,
İngiliz Hükümeti'nin bu hareketlerinin bir saldin oldu­
ğunu iddia ed�bilirler.

72
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, Faslıların pro­
testo etmesine ve iktidan Fas'ı da kapsayan Fransa'daki
I»etain Hükümetinin doğrudan askeri direniş gösterme­
sine rağmen, Kazablanka'ya birliklerini indinnekle doğ­
ru hareket etti mi? Kesinlikle doğru hareket etti! Bu;
Alman saldırısına karşı, Avrupa'nın hemen yakınında
bir direniş üssü oluşturmak, Hitler'in «Wehnnachbma
karşı zaferi örgütlernek ve böylece Fransa'yı Hitler fa,.
şistlerinin sömürge boyunduruğundan kurtarmanın
önkoşullannı yaratmak için son derece önemli bir araç..
tı. Yalnızca demokrasi düşmanlan ve deliler, Amerikan
birliklerinin bu harekelerini bir saldin olarak nit�le­
yebilirler.

Ama aynı şey, 1940 yazına kadar Hitler saldırısına


karşı «Doğu Cepliesiı>ni örgütleyen ve birliklerini Lenin­
grad, Moskova ve Kiev'in mümkün olduğunca uzağında
batıya kaydıran Sovyet Hükümeti'nin eylemleri için de
söylenmelidir. Bu; Alman birliklerinin Doğu'ya doğru
hiçb:ir engelle karşılaşmaksızın ilerlemesinin yolunu ka­
pamak, güçlü savunma mevzileri oluşturmak ve daha
sonra da, müttefiklerle birlikte Hitler'in «Wehrmacht»
ını yenilgiye uğratmak. amacıyla karşı saldırıya geçmek
ve böylelikle, aralannda Finlandiya, Estonya, Letonya,
Litvanya ve Polanya'nın da bulunduğu Avrupa'nın barış­
sever ülkelerinin Hitler sömürgesi olmalanın önlemek
için tek araçtı. Yalnızca demokrasi düşmanlan ve deli­
ler, Sovyet Hükümeti'nin bu eylemlerini saldın olarak
niteleyebilirler.

Ama buradan, Sovyet Hükümeti'nin politikasını


saldırı olarak niteleyen ve Sovyetler Birliği'nin Milletler
Gerniyeti'nden atılmasını sağlayan Chamberlain, Dala­
dier ve onların çevresinin, demokrasi düşmanlan ya da
deliler gibi hareket ettiği sonucu çıkmaktadır.

73
Buradan aynca, Bevin ve Bidault efendilerle ortak­
laşa iş gören ve Hitler'e karşı «Doğu Oephesi))nin oluş­
turulmasım saldın olarak niteleyen şimdiki iftiracılann
ve tarih çarpıtıcılanmn da demokrasi düşmanlan ya da
deliler gibi davrandıklan sonucu çıkmaktadır.
Sovyetler Birliği, daha Alman saldırısından önce
SSCB'nin eski sınırlannın oldukça batısında bir «Doğu
Cephesi)) oluşturmasaydı ve bu cephe Viborg-Kaunas­
Bialistok-Brest-Litovsk-Lvov hattı üzerinde değil de, Le­
ningrad-Narva..Minsk-Kiev eski sınır hattı boyunca iler­
leseydi, ne olurdu?
Bu; Hitler ordusuna, yüzlerce kilometre derinliğin­
de bölge kazanması ve Alman cephesini Leningrad, MoS­
kova, Minsk ve Kiev'in 200 ile 300 kilometre yakınına
kadar çekmesi olanağını verirdi; Almanların SSCB'nin
içlerine doğru ilerlemesini hızlandınr, Kiev ve Ukray­
na'nın daha hızlı bir şekilde düşmesini sağlar, Moska­
va'mn Almanlar tarafından işgal edilmesi sonucunu ve­
rir ve Leningrad'ın Alınaniann ve Finlilerin birleşik güÇ­
leri tarafından işgaline yol açar ve SSCB'ni uzun ve çetin
bir savunmaya geçmeye zorlardı ki, Almanlar böylelik­
le İngiliz adalanna bir indirme ve Mısır bölgesindeki Al­
man-İtalyan cephesinin güçlendirilmesi için 50 tümeni
Doğu'dan tasarruf etme olanağına sahip olurlardı. O za­
man da büyük ihtimal ki, İngiliz Hükümeti Kanada'ya
tahliye edilmek zorunda kalır ve Mısır ve Süveyş Kana­
lı Hitler'in egemenliği altına girerdi.
Ama hepsi bu değil. SSCB, Mançurya sınınndaki
birliklerinin önemli bir bölümünü, savunmasını güçlen­
dirmek için «Doğu Cephesi» sınırına aktarmak zorun­
da kalırdı ve bu da Japonlara, Mançurya'da 30 civannda
ttimen tasarruf etme ve bunlan Çin'e karşı, Filipinler'e
karşı, bir bütün olarak Güneydoğu Asya'ya karşı ve ni-

74
hayet Uzakdoğu'daki Amerikan askeri kuvvetlerine kar­
şı kullanma olanağı sağlardı.
Bütün bunlar, savaşın en azından iki yıl daha uzun
sürmesine ve İkinci Dünya Savaşı'nın 1 945'te değil de,
1947'de ya da daha sonra bitmesine yol açardı.
«Doğu Cephesi» sorunwıda durum buydu.
Bu arada olaylar Batı'da akışını sürdürdü. Nisan
1 940'ta Almanlar Danimarka ve Norveç'i işgal ettiler.
Mayıs ortasında Alman birlikleri Hollanda, Belçika ve
Lüksemburg'a girdiler. 2 1 Mayıs'ta Almanlar Manş De­
nizine kadar dayandılar ve Flandra'da müttefik birlik­
lerini kuşattılar. Mayıs sonunda İngiliz birlikleri Dun­
J.r..irk'ü boşaltıp Fransa'yı terkettiler ve İngiltere'ye doğ­
ru yola çıktılar. Haziran ortasında Paris düştü. 22 Ha­
ziran'da Fransa, Almanya önünde teslim oldu.
Hitler böylelikle, Fransa ve İngiltere ile ortaklaşa
verilen tüm ve her türlü saldınnazlık deklarasyonunu
yırtıp rüzgarlara savurdu .
Bu; yatıştırma politikasının, kollektif güvenliğe sırt
çevirme politikasının, SSCB'nin tecrit edilmesi politika..
sının tümden ülasıydı.

İngiltere ve Frarı..sa'nın, SSCB'ni tecrit etmekle ba­


nşsever ülkelerin birleşik cephesini parçaladıklan, za..
:yu düştükleri ve şimdi bizzat kendilerinin tecrit olduğu
açığa çıkmıştır.
I Mart 1 94 l 'de Almanlar Bulgaristan'ı işgal ettiler.
5 Nisan'da SSCB, Yugoslavya ile bir saldırmazlık
anlaşması imzaladı.
A:y-rn yılın 22 Haziran'ın Almanya, SSCB'ne sal­
dırdı.
İtalya, Romanya, Macaristan ve Finlandiya, Alman-

75
ya'mn safında Sovyetler Birliği'ne karşı savaşa girdi­
ler.
Sovyetler Birliği, Hitler Almanya'sına karşı özgür­
lük savaşına başladı.
Avrupa ve Amerika'mn çeşitli çevreleri , bu olaya
karşı farklı tavırlar gôzlemlediler.
Hitler tarafından boyunduruk altına alman halk­
lar, Hitler'in iki cephe arasında, Batı Cephesi ile «Doğu
Cephesi)) arasında boynunnn altında kalacağını gördük­
lerinden, rahat bir nefes aldılar.
Fransa'nın yönetici çevreleri, başkalannın zararın­
dan sevinç duyan bir tutınn aldılar ve «Rusya'nın en kı­
sa zamanda yenilgiye uğratılacağından)) kuşku duyma.
dılar.
·

ABD Senatosu'nun önde gelen üyelerinden biri şim­ ,

diki ABD Başkanı Bay Trumann, Almanya'nın SSCB'ne


saldırmasının ertesi günü şunlan açıkladı:

{{Almanya'nın kazandığını gördüğümüzde, Sov­


yetler Birliği'ne; Sovyetler Birliği'nin kazandiğını
gördüğümüzde Almanya'ya yardım etmeliyiz ki, bu
şekilde birbirlerini mümkün olduğunca çok kırsm­
lar.»*

Buna benzer bir açıklamayı, 1 94l 'de Büyük Britan­


ya'da, Büyük Britanya açısından Doğu Cephesi'ndeki
savaşın en iyi sonucunun, Almanya ile SSCB'nin karşı­
lıklı tükenişi olacağı, böylece İngiitere'nin egemen ko­
nınnu alması olanağının sağlanacağı şeklinde bir açık­
lama yapan o zamanki Uçak Sanayii Bakam Moore Bra­
bazon yaptı.

* 24 Haziran 1941 tarihli «New · York Times».

76
Hiç kuşkusuz, bu açıklamalar, ABD ve Büyük Bri­
tanya'nın gerici çevrelerinin tavn açısından karakteris­
tikti .
Ama, İngiltere ve Amerika halklannın ezici çoğun­
luğu SSCB'nden yanaydı ve Hitler Almanya'sına karşı
mücadelenin başansı için Sovyetler Birliği ile ortak ça..
lışma talep ediyordu.

Bu anlayışın üadesi olarak, İngil tere Başbakanı


Bay Churchill'in 22 Haziran 1 941 tarihli şu açıklaması
görülmelidir:

«Rusya için tehlike, bizim ve Birleşik Devlet­


ler için de bir tehlikedir; nasil ki, evi ve ocağı için
çarpışan her Rus'un davası, yerkürenin her parça..
sındaki özgür insaniann ve özgür halkların dava..
sıysa.»

SSCB'ne karşı aynı tavrı, ABD'deki Roosevelt Hükü­


meti de takındı.
Böylelikle Hitler Almanya'sına karşı · İngiliz..Sovyet­
Amerikan koalisyonunun temel taşı atılmış oldu.

Anti-Hitler Koalisyonu, Hitler rejimini parçalama..


yı ve Hitler Almanyası tarafından boyunduruk altına
alınan halklan kurtarınayı önün� hedef olarak koydu.
Tek tek müttefik devletlerin ideolojilerinin ve iktisadi
sistemlerinin farklılığına rağmen, İngiliz-Sovyet-Ameri­
kan koalisyonu, güçlerini Hitler faşizmine karşı kurtu­
luş mücadelesinde birleştiren güçlü bir halklar ittüakı
haline geldi.
Elbette o dönemde, savaş sırasında da, müttefikler
arasmda bazı sorunlarda görüş ayrılıklan vardı. örneğin
ikinci cephenin açılması, müttefiklerin yükümlülükleri,
birbirlerine karşı ahlaki yükümlülükleri sorunu gibi

77
önemli sorunlarda görüş aynlıklarının hangi öneme sa­
hip olduğu biliniyordu.
Tarih çarpıtıcıları ve her türden iftiracılar, gün gi­
bi açık olgulara rağmen SSCB'nin Hitler saldırısına
karşı mücadelede sadık ve dürüst bir müttefik olmadı­
ğını ve olamadığım «kanıtlamak» için bu görüş ayniık­
Iarına sanlıyorlar. Ama Hitler Almanya'sına karşı or­
taklaşa mücadele ve SSCB 'nin bu mücadeledeki tavrı
böyle bir suçlama için hiçbir kanıt sunmadığından,
geçmişe -savaş öncesi döneme- yöneliyorlar ve Sov­
yetler Birliği temsilcilerinin Hitler'le 1940'taki Berlin
«görüşmelerinde» haysiyetsizce davrandığını ve mütte­
fikler gibi davranmadiğını iddia eöiyorlar.
Berlin «görüşmeleri» sırasında melun «Avrupa'nın
paylaşılması planlan>>nın, << Sovyetler Birliği'nin güne­
yinden Hint Okyanusuna doğru» Sovyetler Birliğinin
toprak taleplerinin, Türkiye, İran ve Bulgaristan'a yö­
nelik <<planların» ve diğer <<Sorunların» konuşulduğuna
ve kararlaştınldığına dair yemin ediyorlar. iftiracılar bu
amaçla Alman büyükelçilerinin raporlarını, olası bütün
notlan ve herhangi bir «protokob> ve benzeri «belge»nin
Almanlar tarafından yapılmış taslağını kullanıyorlar.
Ama gerçekte Berlin'de ne oldu? 1940'taki sözümo­
na «Berlin görüşmeleri»nin gerçekte V. M. Molotov'un,
Ribbentrop'un Moskova'ya iki ziyaretine cevap veren bir
ziyaret olduğu söylenmelidir. Görüşmeler esas olarak
Sovyetler Birliği ile Almanya arasındaki ilişkiler üzerine
idi. Hitler bunları Almanya ile Sovyetler Birliği arasm­
da geniş bir anlaşmanın temeli yapmaya çalıştı. Sov­
yetler Birliği ise tam tersine bunları, Almanlarla her­
hangi bir anlaşma imzalama niyeti olmaksızın, Alman­
ya'nın tavrını yoklamak, ağzını aramak için kullandı. Bu
görüşmeler sırasında Hitler, · Batı İran'ı ve İngilizlerin
İran petrol yataklarını alarak, Sovyetler Birliği'nin

78
kendisine İran körfezine doğnı bir çıkış yolu sağlama..
sı gerektiğini söyledi. Ayrıca, İran'ın çıkarlarını tümüy­
le görmezden gelerek ve buna karşın Türkiye'nin çıkar­
larını ise, belli ki onu şimdiki ya da her halükarda ge­
lecekteki müttefik.i olarak gördüğünden, arasıra savu­
narak, Montrö Boğazlar Antıaşması'nın da düzeltilme­
si dahil olmak üzere, Türkiye'ye karşı olan taleplerini
düzenlernede Sovyetler Birliği'ne Almanya'mn yardımcı
olabileceğini belirtti. Balkan ülkeleri ve Türkiye'yi ise
Hitler, Almanya ve İtalya'nın nüfuz alanları olarak gör­
dü.
Sovyet Hükümeti bu konuşmalardan şu sonuçlan
çıkardı: Almanya, İran ile ilişkilere önem vermemekte­
dir; Almanya'mn İngiltere ile bağı yok ve böyle bir bağ
kurmaya da niyeti yok - bunun sonucu olarak Sovyet­
ler Birliği, Hitler Almanya'sına karşı İngiltere'de güveni­
lir bi:r müttefik bulabilir; Balkan devletleri ya halihazır­
da satın alınmış ve Almanya'mn uydulanna dönüştüriii­
müştür (Bulgaristan, Romanya, Macaristan ) , ya Çekos..
lovakya gibi boyunduruk altına alınmış, ya da Yunanis..
tan gibi boyunduruk altına girmesine ramak kalmıştır;
Yugoslavya, Anti-Hitler kampın gelecekteki müttefiki
olarak hesaba katılabilecek tek Balkan ülkesidir; Tür­
kiye ya şimdiden sıkı bağlarla Hitler Almanya'sına bağ­
lıdır. ya da böyle bir bağ kurma niyeti kesinlikle var­
dır.
Bu istifadeli sonuçlardan sonra Sovyet Hükümeti,
Ribbentrop'u.rı. sorunu tekrar tekrar hatırlatmasına rağ­
men, sözkonusu sarunlar üzerine bir daha hiçbir konuş­
ma yiirütmedi.
Görüldüğü gibi, Sovyet Hükümeti, bu adımlar her­
h;.mgj_ bir anlaşmaya götürmeksizin ya da götüremeksi­
zin, Hitler Hükümeti'nin tavnın yokladı, ağzım aradı.
Barışsever devletlerin, düşmanlardan birinin tavrı-

79
nı ve bu şekilde yoklaması doğru mudur? Bu kesinlikle
doğrudur. Ve bu hatta yalnızca do�ru değil, aynı zaman­
da bazen dolaysız bir politik zorunluluktur. Yalnız, yok­
lamanın müttefiklerin bilgisi ve onayı ile yapılması, yok­
lamanın sonuçlanmn müttefik.lere bildirilmesi zorunlu­
dur. Ancak, Sovyetler Birliği'nin o dönemde müttefiki
yoktu, tecrit edilmişti ve bundan dolayı, ne yazık ki, yok­
lama sonuçlannı müttefiklere bildirecek durumda de­
ğildi.
İngiltere ve ABD temsilcileri tarafından, benzeri
-ama şaibeli- bir şekilde, Hitler Almanya'sının tav­
rının, savaşın artık başlamış olduğu, İngiltere, Amerika
Birleşik Devletleri ve SSCB'den oluşan Anti-Hitler Koa­
lisyonu'nun artık kurulmuş olduğu bir sırada yoklandı­
ğı belirtilmektedir. Bu, Sovyet birliklerinin Almanya'da
ele geçirdiği belgelerden ortaya çıkmaktadır.
Bu belgelerden; 1 941 güzünde ve 1 942 ve 1 943 yılla.
nnda da Lizbon ve İsviçre'de SSCB'nden gizli olarak İn­
giltere ve Almanya temsilcileri arasında ve daha sonra
da ABD ve ·Almanya temsilcileri arasında, Almanya ile
bir barış anlaşması imzalanması sorunu üzerine görüş­
melerin yürütüldüğü görülebilir.
Bu belgelerin birinde, -Alman Dışişleri Bakanlı­
ğı'nda . müsteşar olan Emst Weizsacker'in raporuna bir
ekte-, Lizbon'da 1941 Eylül'ünde sürdürülen böylesi
görüşmelerin seyri ortaya konmaktadır. Bu belgeden;
Almanya'nın Cenevre Başkonsolosu W. Krausel'in
Weizsacker'e gönderdiği bir yazıdan ortaya çıktığı gibi;
13 Eylül'de, İngiltere'nin temsilcisi olarak İngiliz ordu­
su subaylarından, daha sonra İngiliz parlamentosunun
üyesi ve Lord Beaverbrook'un oğlu Max Aitken'in, Al­
man Dışişleri Bakanlığı'nın temsilcisi olarak görev ya­
pan Macar Gustov von Köver ile buluştuğu görülmekte­
dir.

30
Bu görüşmelerde Aitken, açıktan açığa şu soruyu
yöneltmiş tir:

«önümüzdeki kışı ve ilkbahan, kulisler ardın­


da bir banşın olanaklannı tartışmak için kullan­
mak mümkün değil" midir?»

Diğer belgeler, Şubat 1943'te İsviçre'de ABD ve Al­


manya Hükümetlerinin temsilcileri arasındaki görüşme­
lerden sözetmektedir. ABD adına bu görüşmeleri, «BUU))
takma adıyla ortaya çıkan ve «Beyaz Saray'ın doğrudan
emirlerine ve. yetkilerine» sahip olan ABD Hükümeti'nin
özel temslicisi Allen Dulles ( John Foster Dulles'in kar­
deşi ) sürdürdü. Alman tarafından muhatabı, Hitler Al­
manya'sının yönetici çevrelerine yakın olan ve «PaulS>)
sahte adıyla Hitler'in temsilcisi olarak faaliyet. gösteren
Prens M. Hohenlohe idi. · Bu görüşmelerin kaydedildiği
belge, Hitler faşistlerinin Güvenlik Servisine ( 8[)­
Sicherhei tsdienst) aitti.
Bu belgelerden görüldüğü gibi, bu görüşmelerde
Avusturya, Çekoslovakya, Polanya, Romanya, Macaris­
tan'ı ve daha da önemlisi Almanya ile bir banş anlaş:ma­
sının imzalanması sorununu ilgilendiren önemli sorun­
lara değinildL
A. Dulles ( Bull ) , bu konuşmalarda şunu açıkladı:

«Almanya gibi uluslar, sıkıntı ve haksızlıklar�


la, ınnutsuz deneyiere ve kahramcinlıklara yeniden
asla itilmemelidirler. Alma..'l. devleti bir düzen ve
inşa faktörü olarak varolmaya devam etmelidir,
onun bölünmesi ya da Avusturya'nın ayrılması söz.
konusu olamaz .»

Polanya'ya ilişkin olarak Dulles (Bull ) , «Polonya'nın

81
doğuya doğru büyütülmesi, . Romanya'nın elde tutulması
ve güçlü bir Macaristan sayesinde Bolşevizme ve Pan­
-Slavizme karşı sıhhi bir sürgü çekilmesinin onaylanma­
sı gerektiğini» açıkladı:);

Bu görüşme notlarında ayrıca şunlar kaydedilmek­


tedir:

« ( Bull) , bir devletsel ve sınai Avrupa büyük


alan düzenlemesine az çok değindi ve kendisine yaS­
lanmış bir Tuna Konfederasyonu ile birlikte bir
federal Büyük Almanya'da ( ABD benzeri ) , Orta
ve Doğu Avrupa'da düzen ve inşa için en iyi güven­
ceyi görüyor.**

Dulles ( Bull ) ayrıca, Alman sanayiinin Avrupa'da


önder rolü oynama talebini bütünüyle kabul ettiğini
açıkladı.
İngilizlerin ve Amerikalıların bu yoklamalan mütte­
fiklerinin, Sovyetler Birliği'nin bilgisi ve onayı olmadan
yaptıklarına; ve Sovyet Hükümeti'nin bu yoklamaların
sonuçlan üzerine sonradan da olsa bilgilendirilmediğine
dikkat çekmeden geçmek mümkün değildir.

Bu; ABD ve İngiliz Hükümetleri'nin bu durumda,


Hitler ile özel bir barış doğrultusunda görüşmeler sür­
dürdüğü anlamına gelebilirdi.
İngiltere ve ABD Hükümetlerinin böyle�i bir tavrı­
nın, müttefiklerin yükümlülüklerinin ve taahhütlerinin
gerektirdiği en temel talepleri ihlal etmekten başka bir
şey olarak görülmeyeceği açıktır.
Buradan çıkan sonuç, SSCB'ni «dürüst olmamak»la

* «Pauls - Mr. Bull Görüşmesi», Alman arşiv belgelerinden.


** Aynı yerde.

82
suçlayan tarih çarpıtıcılanrun, kendi suçlarını bir baş­
kasının üzerine atmaya çalıştıklarıdır.
Tarih çarpıtıcılanmn ve diğer iftiracilann bu bel­
geleri tanıdıklarına ilişkin kuşku olamaz. Şimdi bu bel­
geleri kamuoyundan gizliyar ve SSCB'ne karşı sürdür­
dülderi ift�ra kampanyasında bunları suskunlukla geçiŞ­
tiriyorlarsa, bumm nedeni, tarihsel doğrulardan veba..
dan korkar gibi korkmalandır.
İkinci cephenin açılmasına ilişkin görüş ayrılıklan­
na gelince; burada müttefiklerin karşılıklı ilişkilerden
doğan yükümlülükleri nasıl kavradıklan kendisini göS­
termektedir. Sovyet halkı, sıkırıtıya düştüğünde bir
müttefike elindeki bütün araçlarla yardıma koşulması
gerektiği, müttefike geçici yol arkadaşı olarak değil
dost olarak davramlması gerektiği, başarılan ve güçlen­
mesi karşısında sevinç duyulması gerektiği görüşünde­
dir. İngilizlerin ve Amerikalıların temsilcileri bu görüşü
paylaşrnıyorlar; tersine, böylesi bir ahlaki safdillik ola.
rak değerlendiriyorlar. Onlar, güçlü bir müttefikin teh­
likeli olduğundan, müttefikin güçlenmesinin kendi çı­
karlarına yaramadığından, güçlü bir müttefikterı..se za..
yü bir müttefikle iş yapılması gerektiğinden ve buna
rağmen güçleniyorsa, zayıflatılması için önlemler alın.
ması gerektiğinden hareket ediyorlar.
İngilizlerin ve Amerikalıların, Haziran 1 942 tarihli
İngiliz-Sovyet beyannamesi ve Sovyet-Amerikan beyan.
namesi ile, daha 1 942 yılında Avrupa'da ikinci cepheyi
açınakla kendilerini yükümlü kıldıklarını herkes biliyor.
Bu; savaşın ilk döneminde Alma.ı.ı faşizminin püskürtül­
mesinin tüm yükünü taşıyan Sovyetler Birliği'nin aske­
ri birliklerine kolaylık sağlamak amacıyla yapılmış ve
zamanında yerine getirilmesi gereken; verilmiş resmi bir
sözdü, evet eğer istenirse, bir yemindi . Yine Sovyet Hü­
kümeti'nizı, Sovyetler Birliği'nin ikinci cephenin gecik-

83
tirilmesine razı olmadığını defalarca açıklamasına .rağ­
men, bu sözün ne 1942'de, ne de 1943'te yerine getiril­
mediği de bllinmektedir.
İkinci cephenin geciktirilmesi siyaseti, kesinlikle
bir rastlantı değildi. Bu politika, Almanya ile savaşta
Alman faşizmine karşı mÜcadelenin kurtuluş görevleri
ile bağdaştırılamayacak gayeler izleyen İngiltere ve ABD'
nin gerici çevrelerinin çabaları ile beslendi. Alman fa­
şizminin tümden parçalanması onlann planianna dahil
değildi. Onlar, kendi dar görüşlü, bencil çıkarlanndan
hereket ederek, Almanya'mn gücünü çökertmeye, önce­
likle de Almanya'nın tehlikeli rakiplerden biri olarak
dünya pazarlanndan dıştalanınasına ilgi duyuyorlardı .
Buna karşılık, kapsamlı demokratik dönüşümler niyet.
leri arasında olmadığı gibi, aynı şekilde, Almanya'nın ve
diğer ülkelerin, emperyalist saldırının ve faşizmin sü­
rekli taşıyıcılan olan gerici güçlerin egemenliğinden kur­
tarılması da niyetlerine dahil değildi.

Aynı dönemde; SSCB'nin zayıflayacağına dair spe.


külasyon yürüttüler, SSCB'nin tümüyle tükeneceğini,
yıpratıcı savaşla uzun bir süre için büyük ve kuvvetli
bir güç olarak önemini kaybedeceğiili ve savaştan son­
ra ABD ve Büyük Britanya'ya bağımlı hale geleceğini
umdular.

Sovyetler Birliği'nin, bir müttefike karşı böyle bir


tavn normal göremeyeceğini insan kavrar.
SSCB tarafından müttefikleriyle llişkide izlenen po­
litika, bu politikanın tam tersidir. Bu politika, üstleni­
len yükümlillüklerin değişmeksizin bencil olmayan, tu­
tarlı ve dürüst bir şekilde yerine getirilmesi ve mütte­
fiklerine sürekli olarak dostça yardım etmeye haZır ol­
mayla sivrilir. Sovyetler Birliği, geçen savaşta, diğer ül­
kelere, silah arkadaşlarına karşı, ortak düşmana karşı

84
mücadelede böylesine bir gerçek müttefik tavrı göster­
di.
İşte bir kanıt.

Bilindiği gibi, Hitler birlikleri 1944 Aralık'ımn so.


nunda, Batı Cephesinde, Ardenler civannda bir saldin­
ya giriştiler, cepheyi yardılar ve İngiliz-Amerikan bir­
liklerini zor bir duruma soktular. Müttefiklerin iddiasına
göre, Almanlar Liege'e karşı bir darbeyle birinci Ameri­
kan ordusunu parçalamak, Anvers'e kadar ilerlemek,
Dokuzuncu Amerikan, İkinci İngiliz ve Birinci Kanada
ordulanrun ricat yollanın kesrnek ve İngiltere'nin savaş­
tan çekilmesini sağlamak amacıyla, müttefiklere yeni
bir Dunkirk hazırlamak istiyorlardı.

Bu bağintıda W. Churchill, 6 Ocak 1945'te J. V. Sta­


lin'e aşağıdaki yazıyı gönderdi:

«Batıdaki muharebe çok ağır ve Başkomutan­


lıktan her an geniş kapsamlı kararlar talep edilebi­
linir. İnisiyatüin geçici olarak yitirilmesinden son­
ra geniş bir cepheyi savınrmamn ne kadar endişe
verici bir durum olduğunu kendi deneyiminizd�n
biliyorsunuz. Doğal olarak, Eisenhower'in ve bi­
zim en önemli kararlanmızı etkileyeceğinden dola­
yı, sizin ne yapacağınızı genel hatlanyla öğrenmek
General Eisenhower için oldukça istenilen ve ge­
rekli bir şeydir. Bize gelen bir habere göre, bizim
delegemiz, Hava Kuvvetleri Mareşali Tadder, dün
akşam hava koşullan nedeniyle Kahire'de kaldı.
Gezisi çok gecikti, bu sizin suçunuz değil. Eğer
halen size ulaşmadıysa, bu durumda, Ocak'ta Vis.
tül cephesi boyunca ya da başka bir mevzide bü­
yük bir Rus saldinsını hesaba katıp katamayaca­
ğımızı, ve yine belki de sizin vermek istediğiniz di-

85
ğer saikleri bana bildirebilirseniz, size müteşekkir
kalınm . Bu son derece gizli bilgiyi, sıkı gizliliğe
bağlı kalmak koşuluyla, yalnızca Feldmareşal
Brooke ve General Eisenhower dışında hiç kimse­
ye bildirmeyeceğim. Meseleyi acil görüyorum.))

7 Ocak 1 945'te J. V. Stalin, W. Churchill'e aşağıdaki


yanıtı iletti.:

« 7 Ocak akşamı, 6 Ocak 1945 tarihli yazınızı al­


dım.
Ne yazık ki Hava Kuvvetleri Mareşali Bay
Tadder henüz Moskova'ya ulaşmadı.
Almanlara karşı top ve hava kuvvetleri üstün­
lüğümüzü kullanmak çok önemlidir. Ancak bunun
için, hava kuvvetleri için açık bir hava, ve topçu­
ların ateş menzilini bozan sisin olmaması gerekir.
Bir saldırı hazırlıyoruz, ancak şu anki hava koşul­
lan saldırımız için uygun değildir. Ancak, Batı Cep­
hesi'ndeki müttefiklerimizin durumu dolayısıyla,
Başkomutanlık Genel Karargahı, hazırlıkları hıZ­
landırılmış bir tempoyla bitirma ve en geç Ocak'ın
ikinci yarısı içinde, hava koşullarına bakılmaksızın
tüm merkezi cephe boyunca Almanlara karşı bü­
yük çaplı saldırı harekatıarına başlama kararı al­
dı. Müttefikleriınİzin kahraman birliklerine yardım
etmek için, yapılabilecek her şeyi yapacağınıızdan
kuşku duymanıza gerek yoktur.))

J. V. Stalin'e gönderdiği 9 Ocak tarihli yanıtta W.


,
Churchill, �;unları yazdı:

«Müessir ( thrilling) yazınız için size çok mü­


teşekkirim. Durumu yalnızca, General Eisenhower'

86
in kişisel bilgisine sundum. Soylu başlangıcıruz a,
tam başan eşlik etsin! »

Batıdaki müttefik birliklerini desteklerneyi hızlan­


dırma isteğiyle, Sovyet Birlikleri Başkomutanlığı, Sov­
yet-Alman Cephesi 'nde Almanlara saldın açmanın tari­
hini 20 Ocak'tan 1 2 Ocak'a alma kararı aldı. 12 Ocak'ta
Baltık Denizi'nden Karpatlar'a uzanan geniş ce:rıhe bo­
yunca Sovyet birliklerinin saldırısı başladı. 150 Sovyet
tümeni, muazzam miktarda top ve uçak harekete geçi­
rildi, Alman Cephesi yarılıp, Alman birlikleri yüzlerce
kilometre geriye atıldı.
12 Ocak'ta, yeni bir hücuma geçmeleri düşünülen
beşinci ve altıncı zırhlı ordulan da dahil olmak üzere,
Alman birlikleri Batı Cephesi'ndeki saldınyı durdurdu­
lar; 5-6 gün içeriseinde [bu zırhlı ordular -ÇN] cep­
heden alındılar ve Doğu'ya, saldıran Sovyet birlikleri­
ne karşı salındılar. Alman birliklerinin Batı'daki saldı­
rısı başarısızlığa uğratıldı.
17 Ocak 1945'te W. Churchill, J. V. Stalin'e şunlan
yazdı:

«Yazıruz için size çok müteşekkirim ve Hava


Mareşali Tadder'in sizin üzerinizde olumlu bir et.
ki yapmasından ötürü son derece sevinçliyim.
Majestelerinin Hüki.LTileti adına ve yüreğimin
derinliklerinden, Doğu Cephesi'nde başladığınız
dev saldın dolayısıyla siz.e teşekkürlerimizi ve teb­
:r:L'l{lerim.izi iletmek istiyorum .
General Eisenhower'in hangi planları izlediği­
ni ve bunların gerçekleşmesinin Rundstedt'in taciz
szJdınsı dolayısıyla hangi ölçüde durdurulduğunu
k_ışkusuz biliyorsunuz. Tüm cephemiz boyunca
mücadelelerimizin aralıksız devam edeceğine emi-

87
nim. Feldmareşal Montgemery'nin kınnandası al­
tındaki İngiliz 2 1 . Ordu grubu bugün Roermond'un
güneyindeki bölgede saldınya girişti.»

J. V. Stalin'in, Sovyet birliklerine yönelik Şubat 1945


tarihli emrinde, Sovyet birliklerinin bu saldınsı üzerine
şöyle denmektedir:

«Kızıl Ordu, bu yılın Ocak ayında Baltık Deni­


zi'nden Karpatlar'a kadar tüm cephe boyunca, düş­
mana eşi göıiilmemiş ağırlıkta bir darbe indirdi.
1200 kilometrelik cephe boyunca, Almanlann yıllar
boyu inşa etmek için uğraştıklan !?;üçlü savunma
mevzilerini yardı. Kızıl Ordu, saldınsı sırasında
düşmam hızlı ve ustaca hareka.tlarla batı yönünde
epeyce geri attı.

Kış saldınmızın başanlan, öncelikle, Belçika


ve Alsas'ı işgal etmeyi amaçlayan Alman kış saldın­
sımn başarısızlığa uğramasına ve Almanlara karşı
saldinya geçmeleri ve böylelikle Batı'daki saldın h.a­
reka.tlanm Kızıl Ordu'mın Doğu'daki saldın hare­
ka.tlan ile birleştirmeleri için müttefikleriinizin or­
dulanna olanak sağlamaya yol açtı,�_

J. V. Stailn, böyle davrandı.


Ve gerçek müttefikler, ortak mucadelede böyle dav­
ramr. ',

Olgular bunlardır.

Elbette ki, tarih çarpıtıcıianna ve iftiracılara, tam


da olgulara saygılan olmadığı için �tekar ve iftiracı
denir. Onlar dedikodu ve iftira ile uğraşmayı tercih edi­
yorlar. Ancak, bu bayların, dedikodu ve iftiraların geçi­
ci, ama olguların kalıcı olduğu şeklindeki genel bilinen

88
doğruyu eninde sonunda kabul etmek zorunda kalacak­
larından kuşku duymak için bir sebep yoktur.

Sovyetler Birliği Enformasyon Bürosu

((Neue Welt»,
Halbmonatsschrijt,
No. 3, Februar 1948,
Verlag ((Tiigliche RundschaU>> f Berlin.

89
I I . BÖLÜM

STALiN'DEN
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNİ
DEGERLENDİREN YAZILAR
VE
HİTLER-NAZİ ALMANYASININ
SOSYALİST SOVYETLER B İRLİGİ 'NE
SALDIRIS I ERTESİ YAZILAR
SBKP(B) MERKEZ KOMİTESİNİN
FAALİYETİ ÜZERİNE XVI I . PARTi
KONGRESiNE HESAP VERME RAPORU

26 Ocak 1 934

PARÇA

DÜNYA KAPİTALİZMİNİN SÜREGiDEN .


BUNALIMI VE SOVYETLER BİRLİGİ'NİN
DIŞ POLİT İ K DURUMU

2 - KAPİTALİST ÜLKELERDE POLİTİK DURUMUN


. KÖTÜLEŞMESİ

'["zayan bu ekonomik bunalım, iç planda olduğu ka­


dar uluslararası ölçüde de kapitalist ülkelerin siyasal du­
rumunun şimdiye kadar görülmedik biçimde tehlikeli
bir durum alması sonucunu doğurdu.

93
. Dış pazarlar uğnına mücadelenin alevlenmesi, öz..
gür ticaretin son kalıntılannın ortadan kalkması, koru­
yucu gümrük tarifeleri, ticaret savaşı, kambiyolar sava­
şı, damping ve daha başka bunlara benzer, iktisat poli­
tikasında aşın bir milliyetçiliği dışa vuran önlemler, ül­
keler arası ilişkileri son derece gerginleştirdiler, askeri
çatışmalara elverişli bir zemin yarattılar ve dünyanın ve
nüfuz bölgelerinin en güçlü devletler yararına yeniden
paylaşılmasının aracı olarak savaşı gündeme getirdiler.
Japonya'nın Çin'e karşı savaşı, Mançurya'nm işga­
li, Japonya'nın Milletler Gerniyeti'nden ayniması ve Ku­
zey Çin'de ilerlemesi, durumu büsbütün ağırlaştırdı. So­
nuç: Pasifik Okyanusu için mücadelenin hızlanması,
Japonya'nın, Birleşik Devletler'in, İngiltere'nin ve Fran­
sa'nın deniz kuvvetlerini artırıp silahlandırmaları.
Almanya'nın Milletler Gerniyeti'nden ayrılması ve
öç alma heyulası, Avrupa'da durumun ğaırlaşmasına ve
silahlanınanın artmasına yeni bir hız verdi.
Bu!juva pasifizminin bugün acınacak bir biçimde
yerinde saymasında, silahsızlanma üzerine gevezelikle­
rin yerini ise silahsızlanma ve gene silahsızlanma üzeri­
ne «işn görüşmelerinin almasında şaşılacak hiçbir şey
yoktur.
Tıpkı 19 14'te olduğu gibi, savaş tutkunu emperya­
lizmjn partileri, savaş ve öç alma partileri, yeniden ön
planda boy gösteriyorlar.
Her şey gözle görülür bir biçimde yeni bir savaşa
doğru gidiyor.
Bu aynı etkenierin işleyişi sonucu kapitalist ülkele­
rin iç durumu daha da ağırlaşıyor. Dört yıllık sanayi
bunalımı işÇi sınıfını tüketti ve umutsuzluğa sürükledi.
Dört yıllık tarımsal bunalım, köylülüğün yoksul taba­
kalarını, yanlız bellibaşlı kapitalist ülkelerde değil, özel­
likle sömürge ve bağımlı ülkelerde de tamamıyla yıkıma

94
sürükledi. �şsizlerin sayısını az göstermek amacıyla ya­
pılan bütün İstatistik hilelerine karşın, burjuva kurum­
larının resmi verilerine göre, işsizierin sayısı, Avrupa'nın
öteki ülkelerini saymazsak, İngiltere'de 3 milyona, Al­
manya'da 5 milyona, Birleşik Devletler'de 10 milyona
ulaşıyor. Bu rakamlara, saYılan 10 milyonu aşan kısmi
işsizleri ekleyiniz; yıkıma uğrayan köylüleri de ekleyi­
niz, emekçi yığınların yoksulluk ve U.."'lutsuzluğunun yak­
laşık bir tablosunu elde edersiniz. Halk yığınları, henüz
kapitalizme saldırıya geçme noktasına gelmiş değiller­
dir; ama bu saldırı düşüncesi yığınların bilincinde olgun­
laşıyor, bundaı.J. kuşku duymak olanaksızdır. Örneğin,
faşist rejimi deviren İspanyol devrimi, Çin ve yabancı
burjuvazinin birleşik karşı-devriminin durduramadığı,
Çin'de Sovyet bölgelerinin artması gibi olaylar, buna,
açık bir şekilde tanıklık ediyorlar.
Doğrusunu isterseniz, kapitalist ülkelerin egemen sı­
nıflannın , parlamentarizmin ve burjuva demokrasisinin
en son izlerini, zorbalara karşı mücadelesinde işçi sını­
fının yaradanabiieceği bu kalırrtılan yıkmaya ve yerle bir
etmeye böylesine kendilerini vermelerini; komünist par­
tileri illegaliteye itmelerini ve diktatörlüklerini elde tut­
mak için açıkça terörist yöntemlere geçmelerini açıkla­
yan da budur.
Bugünün emperyalist politikacılarının en birinci uğ­
raşları, dış politikanın başlıca ögeleri olarak şoven ve
savaş hazırlığı; iç politikada ise gelecek savaşın cephe
gerilerini kuvvetlendirrnek için zorunlu çare olarak işçi
sınıfı üzerinde baskı ve terördür.
Savaş tutkunu burjuva politikacıları arasında, fa­
şizmin bugün en moda konu haline gelmesinde şaşılacak
hiçbir şey yok. Yalnızca genellikle faşizmden sözetmiyo..
rum, her şeyden önce Alman tipi faşizmden, en ince ay.
rıntılanna kadar yapılmış bir incelemenin bile en ufa-

95
cık bir sosyalizm atomuna rasıanınasına olanak verme­
diğine göre, yanlış olarak nasyonel (ulusal ) sosyalizm
denilen bu faşizmden sözediyonun.
Bu bağmtıda, faşizmin Almanya'daki zaferini, yal­
nızca, işçi sınıfının zayıflığının işareti olarak, ve faşiz_
me yolu açan seoyal-demokrasinin işçi sınıfına karşı iha­
netlerinin sonucu olarak düşünmemek gerekir. Bunu,
aynı zamanda, burjuvazinin zayıflığınının işareti, burju­
vazinin artık eski parlamentarizm yöntemleri ile, burju­
va demokrasisi yöntemleri ile, iktidar eyleyebilecek du­
rumda olmadığını gösteren bir işaret saymak gerekir,
burjuvaziyi, iç politikasında terörcü hükümet yöntem­
lerine başvurmaya zorlayan budur; faşizmin zaferini, ay­
nca, burjuvazinin artık banşçı bir dış politika temeline
dayanarak bugünkü durumdan bir çıkış yolu bulabile­
cek güçte olmadığını gösteren bir işaret olarak kabul
etmek gerekir, burjuvaziyi bir savaş politikasına baş­
vurmaya zorlayan da budur.
Durum budur işte.
Böylece, içinde bulunulan durumdan bir çıkış yo.
lu olarak yeni bir emperyalist savaşa doğru gidildiğini
görüyorsunuz.
Savaşın gerçek bir çıkış yolu getirebileceğini var.
saymak için hiçbir neden olmadığı açıktır. Tersine, sa­
vaş, durumu büsbütün kanştıracak.tır. Dahası, kesin ola­
rak devrimi başıatacak ve birinci emperyalist savaş sİ­
rasında olduğu gibi, bir dizi ülkede kapitalizmin varlı­
ğını bile tehlikeye atacaktır. Ve eğer, bu ilk emperya­
list savaşın deneyimine karşın, burjuva · politikacılan,
gene de, denize düşerun yılana sanlması gibi dört elle
savaşa sanlıyorlarsa, bu demektir ki, bir daha çıkama­
macasına batağa saplanmışlar, çıkınaza girmişlerdir ve
başaşağı uçuruma atıarnaya hazırdırlar.
Dolayısıyla, şimdi burjuva politikacılan çevrelerin-

96
de katanlan savaşın örgütlenmesi planıarım kısaca göz.
den geçirmek zararlı olmaz .
Kimileri, savaş büyük devletlerden birine karşı dü­
zenlenmelidir diye düşünüyorlar. Onu ezici bir yenil�
giye uğratmayı ve onun kesesinden kendi işlerini yolu.
na koymayı düşünüyorlar. Diyelim ki, bu savaşı dü­
zenlediler. Bundan ne sonuç doğabilir?
Bilindiği gibi, birinci emperyalist savaş sırasında,
büyük devletlerden biri, yani Almanya da ayın şekilde
yok edilmek ve onun kesesinden zengin olun..."''lak iste­
İıiyordu. Ama ne ·sonuç verdi bu? Almanya'yı yok ede­
mediler, ama Almanya'da yeneniere karşı öyle bir kin
tohumu saçtılar ve öç almaya öyle elverişli bir ortam ya­
rattılar ki, şimdiye değin, kendi kazdıklan bu iğrenç
kuyudan henüz çıkamıyorlar ve karuma göre daha uzun
zaman da çıkamayacaklardır. Ama buna karşılık, RUS­
ya'da kapitalizmin yıkılması, proleter devriminin zafe­
re ulaşması sonucunu, ve -dolayısıyla:- Sovyetler Bir­
liği'nin [�rtaya çıkmasını -ÇN] sağladılar. İkinCi em­
peryalist savaşın, onlar için birincisinden {<daha iyi»
sonuçlar vereceğinin güvencesi var mı? Tersini varsay­
mak daha doğru olmaz mı?
Başkalan, askeri bakımdan zayıf, ama pazar bakı­
mından geniş ülkelerden birine karşı, örneğin, bu kişi­
lerin görüşüne göre, zaten kelimenin gerçek anlamında
bir devlet . denilemeyecek olan ve kuvvetli devletler tara­
fından ilhak edilmek zorunda olan, <<örgütlenmemiş bir
toprak parçası» durumunda olan Çin'e karşı savaş dü­
zenlemek gerektiğini düşünüyorlar. Çin'i kesin olarak
ve son kez paylaşmak, onun kesesinden, kendi işlerini
yoluna koymak istiyorlar açıkça. Diyelim ki bu savaşı
düzenlediler. Ne sonuç doğabilir bundan?
Bilindiği, gibi, 19. yüzyılın başında Almanya ve İtal­
ya'ya da bugün Çin'e bakildığı gibi, yani devlet gözüyle

97
değil «örgütlenmemiş toprak parçalan» gözüyle bakılı­
yordu. Ve onlara köle gibi davranıyorlardı. Ne sonuç
çıktı bundan? Bilindiği gibi Alınanya ve İtalya'nın ba­
ğımsızlık savaşlan ve bu ülkelerin bağımsız devletler
halinde birleşmeleri gibi bir sonuç çıktı. Ve bu ülkele­
rin halklarının yüreğinde zorbalara karşı kinin katmer­
lenmesi gibi bir sonuç meydana geldi. Bu kinin sonuç.
lan, bugün henüz kaybolmuş değildir ve öyle yakın za­
manda da kaybolmayacaktır. İnsan soruyor kendi ken­
dine: emperyalistlerin Çin'e karşı savaşının da aynı so­
nuçlan vermeyeceğinin güvencesi nedir?
Daha başkalan, savaşın «üstün bir ırk» tarafından,
örneğin Cermen {<lrlo» tarafından «aşağı bir ırka» karşı,
en başta da Slavlara karşı düzenlenmesi gerektiğini; «ÜS­
tün ırk» , <<aşağı ırkı» verimli kılmakla ve onun üzerin­
de egemenlik kurmakla yazgılı olduğuna göre, yalnızca
böyle bir savaşın, bugünkü durumundan bir çıkış yolu
sağlayabileceğim düşünüyorlar. Kabul edelim ki, dünya­
mn güneşe uzaklığı kadar bilimden uzak olan bu garip
teori, evet, haydi kabul edelim ki bu garip teori, uygu.
lamaya konulmuş olsun. Bundan nasıl bir sonuç doğa..
bilir?
Bilindiği gibi, Eski Roma, bugünkü Alınanların ve
Fransızların atalanna, «üstün ırk» temsilcilerinin bu­
gün Slav halklara baktıklan gibi bakıyordu. Bilindiği
gibi, Eski Roma, onlara, sonsuza değin «üstün ırka»,
«Büyük Romaı,ya boyun eğmeye yazgılı «aşağı ırk» gibi,
«barbarlar» gibi davramyordu. Ve laf aramızda, Eski
Roma'run, bunun için bazı nedenleri de vardı; günü..
müzdeki «üstün ırk»ın temsilcileri için ise aynı şeyler
söylenemez. [Alkış tufanı.] Peki, ne sonuç çıktı? Roma..
lı-olmayanlar, yani tüm «barbarlar», ortak düşmana
karşı birleştiler ve büyük bir çatırtıyla onu devirdiler.
Soru kendiliğinden çıkıyor: bugünkü «üstün ırkmn tem-

98
silcilerinin iddialannın aynı acıklı sonuca götürmeyece­
ğinin güvencesi nedir? Berlin'in eli kalem tutan faşit
politikacılarının, savaşta sınanmış eski Romalı fatihler­
den daha şanslı nlacaklaruıın güvencesi nerededir? Ter­
sini varsaymak dalıa doğru olmaz mı acaba?
Nihayet dalıa başkaları da, savaşı SSCB'ne karşı
düzenlemek gerektiğini düşünüyorlar. SSCB'ni yenıne­
yi, topraklarını paylaşmayı ve onun kesesinden zengin
alınayı düşünüyorlar. Yalııız Japonya'daki bazı askeri
çevrelerin böyle düşündüklerini sanmak yanlış olur.
Belli Avrupa devletlerinin siyasi önder çevrelerinde de
bu gibi planların düşünüldüğünü biliyoruz. Bu bayla­
rın, sözden eyleme geçtiklerini kabul edelim, ne sonuç
çıkabilir?
Bu savaşın burjuvazi için en tehlikelisi olacağından
kuşku duyulamaz. Bu savaş burjuvazi bakımından, yal­
nızca SSCB halkian devrimin kazanımları uğruna ölesi­
ye savaşacaklan için en tehlikeli olmayacaktır. Savaş,
yalnız cephelerde değil, ama aynı zamanda düşmanın
cephe gerilerinde de süreceği için de burjuvazi için en
tehlikeli savaş olacaktır. Burjuvazi, SSCB işçi sınıfımn
Avrupa ve Asya'daki sayısız dostlarının, tüm ülkeleri...n
işçi sınıfının anavatanına karşı caniyane bir savaş kış­
kırtan kendi zorbalarım önlemeye çalışacaklanndan
hiç kuşku duymasın. Ve eğer, bu savaşın ertesinde, bu
burjuva baylar, kendilerine yakın ve bugün, <<tanrının
izniyle» rahat rahat hükümet eylemekte olan hükümet.
lerden birkaçı eksilirse, gelip bize çatmasınlar. [Şiddet­
li alkışlar. ]
Ammsayacağınız gibi, SSCB'ne karşı on beş yıl ön­
ce de böyle bir savaş açılıruştı. Bilindiği gibi pek sayın
Churchill, o zaman bu savaşı « 14 devletin seferin gibi
ozanca bir formül arkasında maskelemişti. Mutlaka
anımsarsınız, bu savaş, ülkemizin bütün emekçilerini,

99
işçi ve köylü anavatınını dış düşmana karşı savunmak
için göğüslerini siper eden özveri dolu savaşçıların tek
bir cephesi halinde birleştinnişti. Bu savaşın nasıl so­
nuçlandığım bilirsiniz. Müdahaleci ordulann ülkemiz­
den kovulmasıyla ve Avrupa'da devrimci «eylem komi­
teleri>min kurulmasıyla sonuçlandı. SSCB'ne karşı bir
ikinci savaşın, saldırganlarm tam yenilgisiyle, Avrupa
ve Asya'nın birçok ülkesinde devrimle, bu ülkelerdeki
burjuva ve toprak sahiplerinin hükümetlerinin ezilme­
siyle sonuçlanacağmdan kuşku duyulamaz.
Burjuva politikacılannın saplandıklan savaş plan­
ları böyle işte.
Gördüğünüz gibi, ne zihniyet, ne de kahramanlık
bakımından hiç de parlak değiller. [Alkışlar.]
Ama, burjuvazi savaş yolunu seçerken, dört yıldır
süren bunalım ve işsizliğin umutsuzluğa sürüklediği ka­
pitalist ülkeler işçi sınıfı da devrim yoluna giriyor. Bu
demektir ki, devrimci bunalım olgunlaşıyor ve olgunlaş­
maya devam edecektir. Ve devriınci bunalım, burju­
vazinin askeri tertipleri içinde büsbütün aklı karıştığı ve
işçi sınıfına ve emekçi köylülere karşı terörist mücadele
yöntemlerine sık sık başvurduğu ölçüde, o kadar da.
ha çabuk yayılacaktır.
Bazı yoldaşlar, devrimci bunalım ortaya çıkar çık­
maz, burjuvazinin kaçınılmaz olarak çaresiz bir durum­
da kalacağım; yani burjuvazinin sonunun önceden belir­
lenmiş olduğunu, devrimin zaferinin böylece güven al­
tına alınmış olduğunu ve kendilerine, bir tek, burjuva.
zinin devrilişini beklemek ve zafer kararlan kaleme al­
mak kaldığım düşünüyorlar. Bu ağır bir yarulgıdır.
Devrimin zaferi hiçbir zaman kendiliğinden gelmez. Onu
hazırlamak ve mücadeleyle kazanmak gerekir. Ve onu
hazırlayabilecek ve kazanabilecek olan da yalnız, güçlü
bir proleter devrimci partidir. Öyle zamanlar olur ki,

100
durum , devrimci bir durumdur, burjuvazinin iktidan
temellerine kadar sarsılmıştır, aırı..a gene de devrimin
zaferi gelmez, çünkü proletaryanın, yığınlara önderlik
edecek ve iktidan ele geçirecek kadar güçlü ve otorite
sahibi devrimci bir partisi yoktur. Bu gibi <edununla­
rın» meydana gelemeyeceğini sanmak akılsızlık olur.
Bu konuda, Lenin'in Komünist Entemasyonalin II.
Kongresinde devrimci bunalım üzerine söylediği şu ön­
görülü sözlerini amınsatmak yersiz olmayacaktır:
«İşte, devrimci eylemimizin dayanağı, temeli olarak
devrimci bunalım sorununa gelmiş bulunuyoruz. Bura­
da her şeyden önce, yaygın iki yarulgıyı belirtmek gere­
kir. Bir yandan burjuva iktisatçıları, bu bunalımı, İn­
gilizletin zarif deyimine uygun olarak basit bir «rahat­
sızlık>} gibi gösteriyorlar. öte yandan, devrimciler, za­
man zaman bu bunalımın, kesinlikle çıkış yolu olmayan
bir bunalım olduğunu tanıtlamaya çalışıyorlar. Bu bir
yamlgıdır. İçinden kesinlikle çıkılmaz, çaresiz durum­
lar yoktur. Burjuvazi, aklını yitirmiŞ utanmaz bir hay­
dut gibi davranıyor, budalalLl{ üstüne budalalık yapıyor,
böylece durumu ağırlaştınyor ve kendi yıkımını çabuk­
laştınyor. Kabul. Ama, bazı küçük ödünlerin yard.uruy­
la, sömürülenlerin belli bir azınlığını uyutmasının ve
ezilenlerin ve sömürülenlerin belli bir bölilmünün
falan hareketiİli ve filan ayaklanmasım bastırması­
nın kesin olarak olana.l{.dışı olduğu «tanıtlanamaz».
Durumun «kesinlikle» çaresiz, çıkışı olmayan bir du­
rum olduğunu önceden «ta..n.ıtlamanya kalkışmak boş
bir bilgiçlik taslartıak, ya da sözcükler ve düşünceler
üzerinde oynamak demek olur. Bu noktada ve buna
benzer başka noktalarda, gerçek «tanıtlama», ancak pra­
tik olabilir. Burjuva düzeni, tüm dünyada en derin dev­
rimci bunalımlardan birini geçiriyor. Şimdi SÖzkonusu
olan, devrimci partilerin pratiği ile, bu partilerin, bu bu-

101
nalımı başanyla yürütülen bir devrimin, zafere ulaşan
bir devrimin çıkanna kullanabilmek için yeterince bi­
linçli, örgütlenme anlayışına sahip, sömüriilen kitleler­
le yeterince bağlar kurabilmiş , gözüpek, kararlı ve be­
cerikli olduklarını « tanıtlamak.))tır. ( ıımuslararası Du­
rum ve Komünist Enternasyonalin Temel Görevleri
Hakkında Rapon), c. XXV, s. 340-34 1 , Rusça. )

3 - SSCB İLE KAPiTALİST DEVLETLER


ARLASINDAKİ İLİŞKİLER

SSCB için, savaş düzenlerinin miyasmalan* ile ze­


hirlenmiş bu atmosfer içinde, kendi banş politikasını
yürütmenin ne kadar güç olduğu kolayca anlaşılıyor.
Bütün bir dizi ülkede alevlenen savaş-öncesinin bu
curcwıası ortasındH , SSCB, bütün bu yıllar boyunca,
sarsılmaz bir sağlamlıkla barışçı tutumunda kalmaya,
şu ya da bu biçimde banşın korunmasından yana olan
ülkelerin başını çekerek, savaşı hazırlayan ve kışkırtan­
larm gerçek yüzlerini herkesin gözleri önüne sererek,
savaş tehlikesine karşı ve barışın korunması uğruna mü­
cadeleye devam etti.
SSCB, banş uğruna bu güç ve karmaşık mücadele­
de neye güveniyordu?
a) Gitikçe artan kendi ekonomik ve politik gücü-
ne;
b) Banşı korumakta hayati çıkan olan tüm ülke­
lerin muazzam işçi sınıfı yığınlannın manevi desteği­
ne;

-:ı- Miyasma: Hayvansal ve bitkisel maddelerin aynşmasından


oluşan yayılma. Pasteur'a gelinceye kadar havada bu yayılma­
nın bazı hastalıklara yol açtığı sanılırdı_ Bu görüş mikrobiyo­
loj inin ilerlemesiyle yıkılmıştır. -ÇN.

102
c) şıi ya da bu neden yüzünden banşın bozulma­
sında çıkarı olmayan ve SSCB kadar sözleşmelerini
anında ve titizlikle yerine getiren iyi bir sözleşmeci ile
ticaret ilişkilerini geliştirmek isteyen ülkelerin sağdu­
yusuna;
d) Nihayet, ülkemizi dışardan gelecek saldınlara
karşı savunmaya hazır, şanlı ordumuza güveniyordu.
Bizim, komşu ülkelerle bir saldınnazlık antiaşması
ve bir saldırganı tanımlama antıaşması imzalama kam­
panyamız bu temel üzerinde doğmuştur. Bu kampanya­
nın başarıl ı olduğunu bilmez değilsiniz. Bilindiği gibi,
yalmz Batı ve Güney komşulanmızla -bınılar arasmda
Finlandiya ve Polonya da vardır- bir saldırmazlık ant­
Iaşması yapmakla kalmadık, Fransa ve İtalya gibi ülke­
lerle de saldırmazlık antıaşması imzaladık ve kornşu
ülkelerle bunlar içinde Küçük-Antantıa da, saldırganı
tarnınlama antıaşması yapıldı.
Bu aynı temel üzerinde SSCB ile Türkiye arasında­
ki dostluk bağlan sıklaştınldı; SSCB ile İtalya arasın­
daki ilişkiler iyileştirildi ve sözgötürmez biçimde do.
yurucu oldu; gene Fransa, Polonya ve öteki Baltık ülke­
leri ile olan ilişkilerimiz iyileşti; Birleşik Devletler ve
Çin, vb. ile ilişki yeniden kuruldu.
SSCB'nin uyguladığı banş politikasının başansını
aydınlatan olaylar arasında, hiç kuşkusuz büyük öne­
mi olan ikisini öne geçirerek belirtmek yerinde olur.
ı
- İlk olarak, şu son zamanlarda, SSCB ile Polon­
ya arasındaki ve SSCB ile Fransa arasındaki ilişkilerde
meydana gelen iyileşmeye doğru dönüşten söz etmek iS­
tiyorum. Bilindiği gibi, eskiden Polonya ile ilişkilerimiz
pek iyi değildi. Polonya'da devletimizin temsilcilerini öl­
dürüyorlardı. Polonya, kendisini, Batı devletıerinin,
SSCB'ne karşı, önleyici engeli sayıyordu. Her türden
emperyalistler, SSCB'ne karşı askeri bir saldın halin.

ıo3
de bir öncü birliğine güvenir gibi Polanya'ya güveniyor­
lardi. SSCB ile Fransa arasındaki ilişkilerde daha iyi
değildi. SSCB ile Fransa arasındaki ilişkilerin bir tab­
losunu gözlerinizin önünde canlandırabilmek için, Mos.
kova'daki Ramzin sabotajcılar grubu davasının ortaya
çıkardığı olgulan amınsatmak yeter. Ve işte, bu pek
istemneyecek ilişkiler yavaş yavaş ortadan kalkıyor. On­
ların yerini başka ilişkiler, ancak yakınlaşma ilişkileri
diyebileceğimiz ilişkiler alıyor.
Bu ülkelerle imzalanan bir saldınnazlık antlaşması,
son derece büyük öneme sahip olsa da, önemli olan sa­
dece bu değildir. önemli olan, her şeyden önce, karşı­
lıklı güvensizli.kle kirlEmmiş havanın dağılmaya başla­
masıdır. Bu, elbette ki, kendini gösteren yakınlaşma
sürecinin yeteri kadar güçlü, girişimin nihai başansını
sağlamaya yeterli sayılabileceği anlamına gelmez. Ör­
neğin, Sovyet-düşmanı eğilimlerin henüz kuvvetli oldu­
ğu Polanya'da siyasetteki beklenmedik durumlçı.r ve zik­
zaklar henüz dıştaianmış sayılamazlar. Ama, ilişkileri­
mizde bir iyiye dönüş , gelecekteki sonuçlarından ba­
ğımsız olarak, banş davasına yararlı bir etken gibi de­
ğerlendirilmeye ve belirtilmeye değer bir olaydır.
Bu iyiye dönüşün nedeni nedir ve hangi dürtü bu­
nu yaratmaktadır?
Bu dürtü, her şeyden önce, SSCB'nin kuvvetlerin­
deki ve gücündeki artmadır.
Zamanıımzda, zayıflara kimse aldırmıyor, yalnız
kuvvetlilerle hesap görülüyor. Sonra, sözkonusu iyileş.
riıenin nedeni Almanya'nın politikasında meydana gelen
ve bu ülkedeki öçalnı.a duygulannın, emperyalist eğilim­
lerin arttığını yansıtan bazı değişikliklerde yatar.
Bazı Alman politikacılan bu konuda SSCB'nin bu­
gün için Fransa'ya ve Polanya'ya yöneldiğini; Versailles
anlaşmasına karşı iken şimdi bu anlaşmadan yana ol-

104
duğunu, bu değ{şi.k.liğin Almanya'da faşist rejimin ku­
rulmasıyla açıklanacağını söylüyorlar. Bu yanlıştır. Al­
manya'daki faşist rejime hayranlık duymaktan elbette
ki uzağız. Ama şimdi burada sözkonusu olan, faşizm
değildir, şundan da belli ki, faşizm, örneğin İtalya'da,
SSCB'nin bu ülke ile en iyi ilişkiler kurmasına engel ol­
mamıştır.. Bizim Versailles antlaşmasına karşı tutrunu­
muzdaki sözde değişiklikler de sözkonusu değildir.
Brest-Litovsk antlaşmasının utancım tatmış olan bizle­
re düşmez Versailles antlaşmasım övmek. Yalnız, biz,
bu antlaşma yüzünden dünyanın yeni bir savaş uçuru­
muna atılmasına razı değiliz. SSCB'nin güya yeni yöne­
limi için de aynı şey söylenmeli. Yönelimimiz zaten hiÇ­
bir şekilde Almanya'yı amaçlamıyordu, nasıl ki, bugün
de Fransa ve Polanya'yı amaçlamıyorsa. Biz, geçmişte
de SSCB'ne yöneliktik, bugün de ona yöneliyoruz, yalnız
SSCB'ne. [Şiddetli alkışlar.] Ve eğer SSCB'nin çıkarla­
rı, barışın bozulmasında çıkan olmayan falan ya da fi­
lan ülke ile yakınıaşmayı emrediyorsa, duraksamadari
bunu yaparız.
Hayır, sorun hiç de bunlar değil. Esas olan, Alman­
ya'nın politikasındaki değ:işi.k.liktir. Bu ülkede, şimdiki
siyaset adamlannın, daha iktidara gelmelerinden önce
ve özellikle gelişlerinden sonra, Almanya'da iki siyasal
akım arasında, SSCB ile Almanya arasında bilinen uyuş­
malarda ifadesini bulan eski siyaset ile, ana çizgileriy­
le, bir zamanlar Ukrayna'yı işgal ettiren ve Baltık ülke­
lerini, kampanyası için harekat üssü haline çevirdikten
sonra Leningrad'a karşı bir kampanyaya girişmiş olan
eski Alman kayzerinin politikasım anımsatan, ııyeni»
siyaset arasında bir mücadele başladı. Ve bu ııyeni» si­
yaset, açıkça eskisine üstün geliyor. ((Yeni» siyasetin
adamlannın her yerde üstünlük sağlaması ve eski si­
yasetin yandaşlannın gözden düşmeleri olgusu, bir ras-

105
lantı sayılamaz. Hugenberg'in Londra'daki çıkışı da ras­
ıantının işi değildi, aynı şekilde, Rosenberg'in, yani Al­
manya'yı yöneten partinin dış siyasetini yöneten ad.a.
mm bildirileri de. İşte durum budur yoldaşlar.
2 .....,.. İkinci olarak SSCB ile Birleşik Devletler
arasında normal ilişkilerin yeniden canlanmasını kaste­
diyorum. Bunun uluslararası ilişkilerin tümü için büyük
bir önemi olduğunda..rı hiç kimse kuşku duymaz. Bu
önem, bu durumun, yalnızca banşın korunması şansı­
nı artırması, iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmesi,
aralanndaki ticaret bağlannı kuvvetlendirmesi ve kar­
şılıklı işbirliği için bir temel yaratması nedeniyle değil­
dir. Aynı zamanda, Birleşik Devletler'in çeşitli ülkeler­
de, her türlü Sovyet aleyhtarlığının kalesi sayıldığı geÇ­
miş ile, bu kalenin, her iki ülkenin karşılıklı yararına
olarak, gönül isteğiyle yolun üzerinden kaldırildığı bu­
gün arasına bir ayırım çizgisi çizmesinden, geçmişle bu­
günü ayırmasından da ileri gelmektedir.
Sovyetlerin barış politikasının başansını gösteren
başlıca iki olay bunlardır.
Bununla birlikte, bu geçtiğimiz dönem içinde, her
şeyin oraya buraya çarpmadan yolunda gittiğini sanmak
yanlış olur. Hayır, böyle olmamıştır.
Örneğin İngiltere'nın baskısım, dış satı.mla:nnuza
konan ambargoyu, iç işierimize kanşmaya kalkışılması­
m ve bizim direniş gücümüzü sınamak için bu alanda
bizi yoklamalannı anımsayıruz. Bu girişim sonuçsuz
kalmıştır ve ambargo daha sonra kaldınlmıştır, ama bu
dalaşmalar İngiltere ile SSCB arasındaki ilişkilere değgin
her şeyde, bu arada bir ticaret anlaşması görüşmelerinde
bile, hoşa gitmeyen bir burukluk bırakmıştır. Oysa
SSCB'ne karşı bu sataşmalar, beklenmedik şeyler sayı­
lamaz. Bilindiği gibi, İngiliz muhafazakarlannın bir bö­
lümü, bu dalaşmalar, sataşmalar olmadan yaşayamazlar.

106
Ve bu sataşmaların beklenmedik şeyler olmaması yüzün­
den, salt bu yüzden, gelecekte de SSCB'ne saldıracağını,
her çeşitten tehditler yaratılacağuıı ve SSCB'ne zarar
vermeye çalışılacağını vb . peşinen görmeliyiz.
Gene, SSCB ile Japonya arasındaki ilişkileri de göz­
den uzak tutmamak gerekir, bu ilişkiler ciddi bir şekil­
de iyileştirilme gereğindedirler. Japonlann, kendileri
için de, SSCB için olduğunda.-rı daha az gerekli olmayan
bir saldırmazlık antıaşması imzalamayı kabul etmeme­
leri, karşılıklı ilişkilerimizde her şe}in kusursuz oJ.ma.
dığıru bir kez daha belli etmektedir. Doğu-Çin demiryo­
luna değgin görüşmelerin askıya alınması, SSCBnin so­
rumlusu olmadığı bu durdurma ve Japon ajanlannın,
Doğu-Çin'de işledikleri, Doğu-Çin demiryolu Sovyet me­
murlarının yasaya aykın tutuk.lanmalan vb. gibi kabul
edilmez işler için de aynı şeyleri söylemek gerekir. Ja­
ponya'da, basında, açıkça SSCB'ne karşı
· bir savaşın
zorunluluğunu ve Uzakdoğu kıyı bölgesinin ele geçi­
rilmesini, başka askeri personelin de açık onayıyla. ya­
zıp çizen askerler var. Oysa Japon Hükümeti, savaş kış­
kırtıcılannın hizaya gelin diyeceği yerde, bu iş kendisi­
ni ilgilendirmezmiş kanısım yaratmak ister bir tutum
takınıyor. Bu gibi şeylerin, zorunlu olarak bir tedirgin­
Hk, bir güvensizlik atmosferi yarattığını anlamak kolaY­
dır. Kuşkusuz, biz, geçrrıJ.şte olduğu gibi bir banş siya..
seti gütmekte devam edeceğiz ve Japonya ile olan iliş­
kilerimizi iyileştinneye çalışacağız , çünkü ilişkilerimizin
iyileşmesini biz istiyoruz. Ama bu işte her şey bizim eli­
mizde değil. Onun için, biz aynı zamanda, ülkemizi her
türlü beklenmedik olaydan korumak için bütün önlem­
leri almalı. ve ülkemizi saldırıya karşı savunmaya hazır
buluıuna.lıyız . [Şiddetli alkışlar. ]
Görüyorsunuz, banş siyasetimizin başanlannın ya..
msıra bir dizi olumsuz olaylar da vardır.

107
SSCB'nin dış politikasının durumu budur.
Bizim dış politikamız açıktır. Bu politika, banşm
korunması ve tüm ülkelerle ticaret ilişkilerinin sağlam­
Iaştınlınası politikasıdır. SSCB, hiç kimseyi tehdit et­
mek, hele kim olursa olsnn, hiç kimseye saldırmak ni­
yetinde değildir. Biz, barıştan yanayız ve barış davasını
savunuyoruz. Ama tehditlerden de korkmuyoruz ve sa­
vaş kışkırtıcılannın bir darbesini bir karşı-darbeyle ya..
nıtlamaya hazınz. [Şiddetli alkışlar. ] Kim barış ister ve
bizimle pratik ilişkiler kurmaya çalışırsa, her zaman
bizden destek görecektir. Ama ülkemize saldırmaya kal­
kışacak olanlar, öyle bir karşıiılda cezalandırılacaklar­
dır ki, · yıldırım çarpmışa dönecekler ve bir daha o do­
muz burunlarını bizim Sovyet bahçemize sokmak iste­
ğini duyamayacak.lardır. [Şiddetli alkışlar.]
Dış politikamız budur işte. [Şiddetli alkışlar. ]
Görev, bu politikayı gelecekte de bütün direngen.
likle ve tutarlılıkla uygulamaktır.

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 13, Almanca.

108
SBKP(B) MERKEZ KOMİTESİNİN FAALiYETi
ÜZERİNE XVIII. PARTİ KONGRESiNE
HESAP VERME RAPORU
1 0 Mart 1 939

PARÇA

I .
SOVYETLER BİRLİGİ'NİN
ULUSLARARASI DURUMU

2 - ULUSLARARASI SİYASAL DURUMUN


BOZULMASI, SAVAŞ-SONRASI BARIŞ
ANTLAŞMALAR! SİSTEMİNİN iFLAS!, YENİ BİR
EMPERYALiST SAVAŞ BAŞLANGICI

İşte, yeni emperyalist savaşın başlangıcını belirle­


yen sözkonusu dönemin en önemli olayları, 1935'te, İtal­
ya, Habeşiştan'a saldırdı ve onu ilhak etti. 1936 yazı
içinde, Almanya ve İtalya, İspanya'da askeri bir müda­
haleye giriştiler; bu müdahale sırasında Almanya, İs.

109
panya'nın kuzeyine ve İspanyol Fası'na, İtalya da İS­
panya'nın güneyine ve Balear adalanna ayak bastılar.
1 937'de, Mançurya'yı ele geçirdikten sonra, Japonya,
merkez ve kuzey Çin'e saldırıp, Pekin, Tientsin, Şang­
hay gibi yerleri işgal etti; işgal edilmiş bölgelerden ya­
bancı rakiplerinin ayağını kaydırmaya başladı. 1938 baş­
larında, Almanya Avusturya'yı, ve 1938 güzünde de, Çe­
koslavakya'nın Südetler bölgesini ilhak etti. 1938 son­
larında, Japonya, Kanton'u, ve 1939 başlarında da, Hay-
'
nan Adası'nı ele geçirdi.
Bezdinneden halkların içine sokulan savaş, böylece
500 milyondan çok insanı yörüngesine çekmiş ve etki
alanını, Tientsin, Şanghay ve Kanton'dan başlayıp, Ha­
beşistan'dan geçerek, Cebelitarık'a kadar yayıruştır.
Ş
Birinci emperyalist sava tan sonra, İngiltere, Fran­
sa ve Birleşik Devletler başta olmak üzere yenen dev­
letler, ülkeler arasında yeni bir ilişkiler rejimi, savaş­
sonrası banş rejimini kurmuşlardı. Bu rejimin başlıca
temelleri, Uzakdoğuda dokuz devlet antlaşması, ve
Avrupa'da da Versailles antıaşması ile tüm bir başka
antlaşmalar dizisi idi. Milletler Cemiyeti, ülkeler arası
ilişkileri, devletlerin tek bir cephesi temeli üzerinde,· dev­
letlerin güvenliğinin ortaklaş a savunulması temeli üze­
rinde, bu rejim çerçevesinde düzenleyecekti. Bununla
birlikte, üç saldırgan devlet ve onlar tarafından başla­
tılmış bulunan yeni emperyalist savaş, tüm bu savaş
-sonrası barış rejimi sistemini tepeden tırnağa alaşağı
etti. Japonya, dokuz devlet antlaşmasını, Almanya ile
İtalya da Versailles antlaşmasını yırttılar. Ellerini özgür
bırakmak için, bu üç devlet, Milletler Cemiyetinden çe­
kildiler.
Yeni emperyalist savaş bir olgu haline geldi.
Ama zamanımızda, çeşitli antlaşmalara ve kanıuo­
yuna önem vermeksizin, engelleri bir vuruşta yıkmak

1 10
ve savaşa balıklama dalmak pek o kadar kolay değil.
Burjuva siyasetçileri bunu iyi bilirler. Faşist elebaşılan
da öyle. Bu nedenle, savaşa girişıneden önce, bu eleba­
şılar, kamuoyunu belli bir biçimde hazırlamayı, yani onu
yanıltmayı, aldatmayı kararlaştırdılar.
İngiltere ve Fransa'nın Avrupa'daki çıkarianna kar.
şı bir Alınanya ve İtalya askeri bloku mu? Hadi canım,
yok böyle bir blok! C<Biz»im hiç bir askeri blokumuz
yok. «Biz»im olsa olsa masum bir «Berlin-Roma ekseni»
miz, yani belli bir geometrik eksen ( mihver) formülü.
müz var. [Gülüşmeler.]
Birleşik Devletler, İngiltere ve Fransanın Uzakdo.
ğudaki çıkarlarına karşı bir Almanya, İtalya ve Japon.
ya askeri bloku mu? Yok canım! « Bizııim hiçbir askeri
blokumuz yok. « Bizıı im olsa olsa masıun bir «Berlin..
Roma-Tokyo üçgeninmiz, yani hafif bir geometri düş.
künlüğtimüz var. [Kahkahalar.]
İngiltere'nin, Fransa'nın, Birleşik Devletler'in çı.
karlanna karşı bir savaş rm? Budalaca sözler! «Biz»,
Korointerne karşı savaşıyoruz, yoksa bu devletlere kar.
şı değil. Eğer bize inanmıyorsanız, İtalya, Almanya ve
Japonya arasında imzalanmış bulunan C<anti-komintern
antlaşmanyı okuyun.
İşte saldırgan baylar kamuoyunu bu biçimde hazır.
lamayı düşünüyorlardı, hem de bütün bu becerik.siz giz.
leme komedisinin beyaz iplikle dikilmiş bulunduğunu
görmenin güç olmamasına karşın. Çünkü Moğolistan
çöllerinde, Habeşistan dağlarında, İspanyol Fası çalılık­
lannda, Komintern'ın «Üs noktalan>mı aramak gülünç
olur. [Gülüşmeler. ]
A..TJ1a savaş acıınasızdır. Onu örtebilecek hiçbir ör­
tü yoktur. Çünkü, bu arada, Japonya'nın Çin'de engin
topraklar; İtalya'nın Habeşistan'ı; Almanya'nın Avustur­
ya ve Südetler bölgesini; Almanya ile İtalya'nın birara.

lll
da İspanya'yı ele geçirmiş bulunduklan gerçeğini örte­
bilecek hiçbir «eksen», hiçbir «üçgen», hiçbir « anti-ko­
mintern antlaşma» yoktur. Bütün bu işler, saldırgan ol­
mayan devletlerin çıkarlarına karşı. Savaş, savaş olarak
kalır; saldırganların askeri bloklan askeri bir blok, ve
saldırganlar da saldırganlar olarak.
Yeni emperyalist savaşın belirleyiCi özelliklerinden
biri, bunun henüz evrensel bir savaş, bir dünya savaşı
haline gelmemiş olmasıdır. Savaş, saldırgan olmayan
devletlerin, öncelikle de boyun eğen, geriye çekilen ve
saldırganlam ödün üzerine ödün veren Fransa, İngilte­
re ve ABD'nin çıkarianna her şekilde zarar veren sal­
dırgan devletler tarafından sürdürülmektedir.
Böylelikle, gözlerimizin önünde, direniş için hiçbir
çaba göstermeyen ve hatta belli ölçüde kolaylık gösteren
saldırgan olmayan devletlerin çıkarlan zaranna dünya­
nın ve etki alanlarının açık bir yeniden paylaşılmasi ger­
çekleştirilmektedir.
Bu, inanılmaz bir şey, ama bir gerçek.
Yeni emperyalist savaşın bu tekyanlı ve garip nite.
liğini nasıl açıklamalı?
Ellerinde engin olanaklar bulunan saldırgan oıma..
yan devletler, nasıl oluyor da, saldırganlaTin yaranna
kendi konumlarından ve yükümlülüklerinden bu kadar
kolaylıkla ve direnmeksizin vazgeçebiliyorlar?
Sakın bunun nedeni saldırgan olmayan devletlerin
güçsüzlüğünde olmasın? Elbette hay1r! Saldırgan olma­
yan demokratik devletler, birarada alındıklan zaman,
faşist devletlerden iktisadi bakımdan olduğu kadar as.
keri bakımdan da sözgötürmez biçimde . daha güçlüdür­
ler.
Peki, o zaman bu devletlerin, saldırganlara sistem­
li olarak verdikleri ödünleri nasil açıklamalı?
Örneğin, eğer saldırgan olmayan devletler savaşa

1 12
girerler, ve eğer savaş, dünya savaşı dunununa gelirse,
patlak verebilecek devrim korkusu ile açıklanabilir. El­
bette burjuva siyaset adamları, birinci emperyalist dün­
ya savaşının, en büyük ülkelerden birinde devrimin �
fer..ne yol açtığını bilirler. İkinci emperyalist dünya sa.
vaşının da, aynı biçimde, bir ya da birçok ülkede devri­
min zaferine yol açmasından korkmaktadırlar.
A..111a şu sırada bu, tek, hatta başta gelen neden de
değildir. Başta gelen neden, saldırgan olmayan ülkeler
çoğunluğunun, ve en başta da İngiltere ile Fransa'nm,
ortaklaşa güvenlik siyasetinden, saldırganlara ortakla­
şa direnme siyasetinden vazgeçmiş bulurunalandır; bu
ülkelerin, kanşmama, «tarafsızlıku tutumuna geçmiş bu­
lunrnalandır.
Kanşm.ama siyaseti, biçimsel olarak şöyle nitelen­
dirilebilir: ccHer ülke kendini saldırganlara karşı iste­
diği ve savunabildiği gibi savunsun, bu bizi hiç ilgilen.
dirmez; biz hem saldırganlarla, hem de onlann kur­
banlan ile ticaret yapacağız.n Oysa, gerçeklikte, kanş..
mama siyaseti, saldırıyı özendirme, savaşı zincirlerin­
den boşandırma ve dolayısıyla onu dünya savaşı haline
dönüştürme anlamına gelir. Kanşmama siyaseti, saldır­
ganları kendi pis işlerinde rahatsız etmeme, örneğin Ja.
ponya'yı Çin ile ve daha da iyisi Sovyetler Birliği ile
bir savaşa girmekten engellememe; örneğin Almanya'yı,
Avrupa işleri içine batmaktan, Sovyetler Birliği ile bir
savaşa girmekten engellememe; savaşçı ülkeleri savaş
çirkefine boylu boyunca batmaya bırakma; onları kar­
şılıklı olarak birbirlerini güçten düşüıiip tüketmeye bı­
rakma, ve sonra da, yeterince güçten düşmüş olacaklan
zaman, taze güçlerle sahneye girme, elbette ccbanş yara­
rına» ortaya çıkıp, güçten düşmüş savaşçı ülkelere ken­
di kcşullannı dayatma çaba ve isteğini ele verir.
Ne kadar da ucuz ve güzel bir politika, değil mi!

113
Örneğin, Japonya'yı alalım. Karakteristik, Japonya'
mn tam da Kuzey Çin'e saldırmasından önce, tüm et­
kili İngiliz ve Fransız gazeteleri, Çin'in güçsüz, diren­
ıneye yeteneksiz olduğunu; Japonya'nın ordusu ile Çin'i
iki-üç ayda boyunduruğu altına alabileceğini yüksek ses­
le ilan ettiler. Bunun üzerine, Avrupa ve Amerika siya­
set adamlan, beklerneye koyuldular, gözlemci rolü oy.
namaya başladılar. Daha sonra, Japonya, askeri hareka..
tını geliştirince, Çin'deki yabancı sermayenin yüreği olan
Şanghay ona bırakıldı. Güney Çin'de İngiltere'nin tekel­
ci etki merkezi olan Kanton ona bırakıldı; Hainan ona
bırakıldı; Hongkong'u kuşatmasına gözyumuldu. Bütün
bunlann, saldırganı bir çeşit özendirme olduğu doğru
değil mi: Hele bir savaşa tutuşsunlar, gerisi artık kendi­
liğinden gelir.
Ya da Alma..."'lya'yı alalım. Avusturya, bağımsızlığım
savunma yükümlülüğüne karşın ona bırakıldı; Südetler
bölgesi ona bırakıldı; Çekoslovakya'ya karşı üstlenilrniş
bulunan tüm yükümlülükler çiğnenerek, bu ülke kendi
yazgısına bırakıldı. Sonra, Almanlan Doğu'ya doğru da­
ha ileriye iteleyerek, onlara elde edilmesi kolay bir av
vaadedilerek ve: Siz hele bolşeviklerle bir savaşa baş­
layın, sonra her şey iyi gidecek, diyerek «Rus ordusunun
güçsüzlüğü», «Rus havacılığırun bozukluğu», Sovyetler
Birliği'ndeki «kanşık!ıklar» konusunda basında gürül
gürül yalan söylemeye başlandı. Bunun da bir kışk.ırt­
maya, saldırganı özendinneye çok benzediğini kabul et­
mek gerek.
İngiliz-Frar..sız ve Kuzey Amerikan basınının Sov­
yet Ukraynası konusunda yaptığı gürültü de karakteris.
tiktir. Bu basının temsilcileri, Almanlarm Sovyet Uk­
raynasına karşı yürüyeceklerini, 700 000 kişilik bir nü­
fusla Karpatlar Ukraynası adım verdikleri şeyi şimdi
elleri arasında bulundurduklannı; en geç bu yılın ilkya-

1 14
zına değin, 30 milyondan çok nüfusu bulunan Sovyet
Ukrayna'sm.ı, Karpatlar Ukraynası dedikleri şey ile bir­
leştireceklerini sesleri kısılana dek haykırdılar. Bu kuş..
ku uyandırıcı güıiiltünün ereği de, Sovyetler Birliği'nde
Almanya'ya karşı öfke uyandınnak, havayı bozmak ve
görünür bir neden olmaksızın Almanya ile bir ça:tışma­
ya yol açmakm.ış gibi görünüyor.
Gerçi Alrrıanya'da, fili, yani Sovyet Ukrayna'sını, pi­
re ile, yani Karpatlar Ukraynası ile birleştirmeyi düşle.
yen çılgınların bulunması çok olanakl.ıdır. Ve eğer ora­
da çılgın kişiler gerçekten varsa, bizim ülkemizde de o
deliler için yeterii miktarda deli gömleği bulunacağından
emin olunabilir. [Alkış tufa m] , Ama d.elileri bir yana
bırakalım ve normal insanlara yönelelim: Sovyet Ukray­
na'nın Karpatlar Ukraynası denilen şey ile birleşmesin­
den ciddi olara_]{ sözetmenin gülünç ve budalaca bir şey
olacağı açık değil midir? Düşünün birazcık. Pire, file
geliyor ve yumnıkları kalçasında, ona şöyle diyor: «Ah!
sevgili kardeşim, sana ne kadar acıyorum . . . Ne toprak
sahipleri, ne kapitalistler, ne ulusal baskı ve ne de fa­
şist elebaşılar var sende; seninki de yaşamak değil. . .
Sana bakıyor ve şöyle demekten kendimi alamıyorum:
Senin için tek kurtuluş, benimle birleşmektir. . . [iKah­
kahalar.] Hadi hadi! Senin küçük toprağım benim en­
gin toprağımla birleştirmeyi vaadediyorum sana. . . ))
[Kahkahalar, alkışlar.]
Daha da karakteristik bir olgu: Avrupa ve Birleşik
Devletler'in bazı siyasetçileri ve basın temsilcileri, «Sov­
yet Ukrayna'sına karşı kampanyanyı bekleye bekleye
sabırları tükendiğinden, karışmama siyasetinin gerçek
gizli yanlarının örtüsünü açmaya kendileri başlıyorlar.
Doğu'ya, Sovyetler Birliği'ne karşı ilerleyecekleri yerde,
-düşünün bir hele- Batı'ya yöneldikleri ve sömürge
talep ettikleri için Almanların kendilerini kötü· biçimele

115
«düş kırıklığına uğrattıklarının açıkça ilan ediyorlar,
yazılı olarak itiraf ediyorlar. Çekoslovah.
-ya topraklarnun
Almanlara, onlann Sovyetler Birliği'ne karşı savaşa baş.
lama yolunda üstlenmiş bulundukları yükümlülüğü öde.
rnek için verildiği, Almanların şimdi poliçeyi ödemeyi
kabul etmedikleri ve poliçeyi çekenleri de başından de.
!ettiği düşünebilir.
Kanşma-ma siyaseti üzerine ahlak dersi vermek,
ihanetten, hainlikten vb . sözetmek, benden uzak olsun.
İnsan ahlaJr.ı nedir bilmeyen kimselere ahlak dersi ver.
meye kalkmak çocukluk olur. işlere eli yatkın eski bur.
juva diplamatların dedikleri gibi, siyaset siyasettir.
Gene de, karışın ama siyaseti yandaşları tarafından baş.
lanmış bulunan büyük ve tehlikeli siyasal oyunun, on.
lar için ciddi bir fiyasko ile bitebileceğini belirtrnek zo.
runludur. Bugün egemen olan karışınama siyasetinin
gerçek yüzü işte budur. Kapitalist ülkelerdeki siyasal
durum işte böyledir.

3 - SOVYETLER BİRLİGİ VE KAPiTALİST


ÜLKELER

Savaş, ülkeler arasındaki ilişkilerde yeni bir durum


yarattı. Bu ilişkilerde, bir huzursuzluk ve güvensizlik
havasını egemen hale getfrdi. Savaş.sonrası barış reji.
rrinin temellerini sarstıktan ve uluslararası hukukun
temel kavramların.ı yıktıktan sonra, uluslararası antlaş­
ma ve yükümlülüklerin değerini de kuşkulu hale getir­
di. Pasifizm ve silahsızl anma tasarılan toprağa gömül­
dü, onların yerini silahi anma nöbeti aldı. Aralarında ka­
rışmama siyasetini uygulayan devletler de dahil ve hep­
sinden önce gelmek üzere, büyük-küçük bütün devletler
silahianıyorlar. Artık sald.ırganlara verilen Münih ödün­
leri ve Münih uzlaşmasının yeni bir «yatıştırman çağı

116
açmış bulunduğunu ileri süren dokunaklı söylevlere
kimse ina..runıyor. Münih uzlaşmasına katılanlarm ken­
dileri, İngiltere ve Fransa da inanmıyor bu daktınaklı
söylevlere: tıpkı öbürleri gibi, kendi silahlarunalannı
or.Jar da pekiştiriyorlar.
SSCB'nin bu felaketiere gebe olayları görmez­
likten gelmemesi kolay anlaşılır. Saldırganlar tarafından
dünyanın en uzak bir köşesinde başlatılmış en küçük
savaşın bile, banşsever ülkeler için bir telüike oluştur­
duğuna kuşku yoktur. Daha şimdiden, Asya, Afrika ve
Avrupa'da beş yüz rr.Jlyondan çok insanı yörüngesine
çekmiş bulunan yeni emperyalist savaşın gösterdiği teh­
like, bundan ötüiii çok büyüktür. Böyle olduğu içindir
ki, ülkerr.Jz, bir yandan barışın korunup sürdürülmesi
siyasetini kararlılıkla uygularken, bir yandan da Kızıl
Ordu ve Kızıl Donanmarmzın savaş gücünü artırma ere­
ğiyle yoğun bir faaliyet göstermiştir. Aynı zamanda, Sov­
yetler Birliği, uluslararası konumlannı pekiştirrnek doğ.
rultusunda diğer bazı adımlar atmaya karar verdi. Ül­
kemiz, 1934 sonunda, güçsüzlüğülle karşın, saldırganla­
nn maskesini düşürmek için bir mevzi olabileceğinden,
zayıf da olsa, savaşın başlamasını önlemek için bir ba..
rış ara�ı olarak hizmet görebileceğinden yola çıkarak,
Milletler Cemiyeti'ne girdi. Sovyetler Birliği, böylesine
çalkantılı bir zamanda, hatta Milletler Cemiyeti kadar
güçsüz bir uluslararası örgütün bile küçümsenmemesi
gerektiği kanısındadır. Mayıs 1935'te, Fransa ile Sov­
yetler Birliği arasında, olası bir saldınya karşı, karşılık­
lı bir yardımlaşma antıaşması imzalandı. Aynı zamanda
Çekoslovakya ile de benzer bir antlaşma yapıldı. Mart
1936'da, Sovyetler Birliği, Moğolistan Halk Cumhuriye­
ti ile bir karşılıklı yardımlaşma antıaşması imzaladı.
Ağustos 1937'de, Sovyetler Birliği ile Çin arasında bir
saldırmazlık. antıaşması imzalandı.

117
Sovyetler Birliği, barış davasını savunarak, kendi
dış siyasetini işte bu güç uluslararası koşullar içinde uy­
guladı.
Sovyetler Birliği'nin dış siyaseti açık, anlaşılır bir
siyasettir:
ı - Biz, barıştan . ve bütün ülkelerle nesnel ilişkile­
rin sağlamlaştınlınasından yanayız; bu ülkeler de, Sov­
yetler Birliği'ne karşı aynı davranışı gösterdikleri ve ül­
kemizin çıkarianna zarar verıneye çalışmadıklan süre­
ce, böyle davranacak ve böyle davrannıakta devam ede­
ceğiz.
2 - Biz, SSCB ile ortak sının bulunan bütün kom­
şu ülkelerle banşçıl ve dostça iyi komşuluk ilişkilerin­
den yanayız; bu ülkeler de, Sovyetler Birliği'ne karşı
aynı davranışı gösterdikleri ve Sovyet devleti sınırlan­
nın bütünlük ve çiğnennıezliğine doğrudan ya da dalay­
lı bir biçimde zarar verın.eye çalışmadıklan sürece, böy­
le davranacak ve böyle davranmakta devam edeceğiz.
3 - Biz, bir saldırıya uğrayan ve yurtlannın bağım­
sızlığı için savaşan halkların desteklennıesinden yana­
yız .
4 - Biz, saldırganlann gözdağlanndan korkmuyor
ve Sovyet sınırlarını çiğnemeye çalışan savaş körük.leyi­
cilerinin bir vuruşuna iki vuruşla yanıt verıneye hazır
bulunuyoruz.
Sovyetler Birliği'nin dış siyaseti işte böyledir. [Şid-
detli ve sürekli alkışlar.]
Dış siyasetinde Sovyetler Birliği:
ı - büyüyen iktisadi, siyasa,l ve kültürel gücüne;
2 - Sovyet toplumumuzun manevi ve siyasal birli-
ğine;
3 - ülkemiz halklannın dostluğuna;
4 - Kızıl Ordu ve Kızıl Donannıasına;
5 - kendi barış siyasetine;

118
6 - barışın korunup sürdürülmesinde hayati çı­
karları bulunan tüm ülkelerin emekçilerinin manevi des­
teğine;
7 - şu ya da bu nedenle, barışı çiğnemekte yarar­
lan olmayan ülkelerin sağduyusuna dayanır.
Dış. siyaset konusunda Partinin görevleri şunlardır:
1 - gelecekte de, barış ve tüm ülkelerle nesnel iliş­
kilerin sağlamlaştınlması siyasetini sürdürmek;
2 - ihtiyatlı olmak ve kestaneleri ateşten başkala.
rına çıkarttırmaya alışık savaş kışkırtıcılannın ülkemizi
çatışmalara sürüklernelerine izin vermemek;
3 - Kızıl Ordu ve Kızıl Donanınamızın savaş gücü­
nü her türlü araç yardımıyla artırmak;
4 - halklar arasında barış ve dostluğun sürdürül­
mesinde yararı bulunan tüm ülkelerin emekçileri ile
uluslararası dostluk bağiarım pekiştirmek.

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 185-193.

119
RADYO SÖYLEVİ

3 Temmuz 1941

Yoldaşları Yurttaşlar!
F"...ız ve erkek kardeşler!
Ordumuzun ve Donanmamızın erleri!

Dostlarım, size sesleniyonun!


Hitler Almanya'sının 22 Haziran'da yurdumuza kar­
şı başlattığ haince askeri saldırı devam etmektedir. Kı­
zıl Ordu'nun kahramanca direnişine rağmen, düşmanın
en iyi tümenleri ve hava kuvvetlerinin en iyi kıtalan ar­
tık ezilmiş ve savaş meydanlarında mezannı bulmuş ol­
malarına rağmen, düşman, cepheye yeni kuvvetler sü­
rerek ileri sokulmaya devam ediyor. Hitler ordul.an,
Litvanya'y:ı, Letonya'run önemli bir kesirnini, Belorusya'
nın batı kesimini, Batı Ukrayna'nın bir kesimini işgal et­
meyi başardı. Faşist hava kuvvetlerinin bombard.Lman
uçakları, harekat sahalannı genişletmekte; Murmansk,
Orşa, Mogilyev, . Smolensk, K.iev, Odesa, Sivastopol şe­
hirlerini bombalamaktadır. Yurdumuzun üzerinde ciddi
bir tehlike başgöstermiştir.
Nasıl oldu da bizim şanlı Kızıl Ordumuz, bir dizi
şehir bölgelerlinizi faşist kuvvetiere bıraktı ? Palavracı
faşist propagandaciların tüm dünyaya ilan ettikleri gibi,

121
faşist Alman ordusu gerçekten yenilmez bir ordu mu­
dur·?
Elbette hayır! Tarih gösteriyor ki , yenilmez ordular
yoktur ve olmamıştır. Napolyon'tın ordusu yenilmez sa.­
yılırdı, fakat bu ordu sırasıyla Rus, İngiliz ve Alman or­
duları tarafından ezilmiştir. Birinci emperyalist savaş
döneminde, Wilhelm'in Alman ordusu da yenilmez bir
ordu sayılırdı; fakat bu ordu da Rus ve İngiliz..Fransız
kuvvetleri tarafından birçok kez yenilgiye uğratılmış ve
sonunda İngiliz-Fransız ordulan tarafından ezilmiştir.
Aynı şeyi Hitler'in bugünkü faşist Alman ordusu için
de söylernek gerekir. Bu ordu şimdiye kadar Avrupa kı­
tasında ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı. Yalnız bi­
zim topraklarımızda ciddi bir direnişle yüzyüze geldi.
Madem bu direniş sonuctında faşist Alman ordusunun
en iyi tümenleri Kızıl Ordumuz tarafından ezilmiştir,
o halde, demek ki, tıpkı Napolyon'tın ve Wilhelm'in or­
dulan gibi, faşist Alman ordusu da ezilebilir ve ezilecek­
tir.
Topraklarunızın bir kesiminin buna rağmen faşist
Alman kuvvetlerinin işgali . altında olduğuna gelince; bu
esas olarak, SSCB'ne karşı faşist Almanya'nın açtığı sa­
vaşın Alman kuvvetleri için elverişli, Sovyet kuvvetleri
için ise elverişli olmayan şartlar altında başlamış olma­
sı ile açıklanır. Mesele şudur: Savaş yürüten bir ülke
olarak Alman kuvvetlerri artık tamamiyle seferber edil­
miş bultınurken ve SSCB'ne karşı sevkedilen ve SSCB
sınırlarına yığılan 170 tümen tam hazırlık vaziyetinde
bulunup, harekete geçmek için sadece işaret beklerken,
Sovyet kuvvetlerinin henüz seferberlik yapıp sınırlara
hareket etmesi gerekiyordu. Burada daha az önemli ol­
mayan bir husus da, bütün dünya tarafından saldırgan
olarak ilan edileceğine aldınş etmeyerek, faşist Alman­
ya'nın kendisiyle SSCB arasında 1939 yılında imzalanan

122
saldırmazlık antıaşmasını ansızın ve haince çiğnemiş
olmasıdır. Açıktır ki, antlaşmayı çiğılernek teşebbüsün­
de bulunmak istemeyen banşsever ülkemiz, sözünden
dönme yolunu tutamazdı.
Şöyle sorulabilir: Nasıl oldu da Sovyet Hükümeti,
Hitler ve Ribbentrop gibi hainlerle ve canavarlarla sal­
d.ırmazlık antıaşması i.rn.zalamaya yanaştı? Sovyet Hü­
kümeti burada bir hata işlememiş midir? Elbette hayır!
Saldırma.zlık anlaşması, iki devlet arasındaki bir barış
antlaşmasıdır. 1939 yılında Almanya bize, bilhassa böy­
le bir anlaşma teklif etti. Sovyet Hükümeti böyle bir tek­
lifi reddedebilir miydi? Sanırım, hiçbir barışsever dev­
let, komşu bir devletle, isterse bu devletin başında Hit­
ler ve Ribbentrop gibi canavarlar ve yaruyarnlar bile bu­
lunsun, barış antlaşmasını reddedemez. Bu ise elbette
mutlak bir şartla, yani bu barış antlaşmasının, barışse­
ver devletin ne doğ:rudan ne de dal aylı yoldan, toprak
bütünlüğüne, bağımsızlığına, onuruna dokunmaması
şartıyla mümkündür. Bilindiği gibi, Almanya ile SSCB
arasındaki saldırınazlık antiaşması tam da böyle bir
antlaşmadır.
Almanya ile saldırmazlık antia.şması imzalamakla ne
kazand.ık? Biz, ülkemize bir buçuk yıllık bir barış, ve
faşist Almanya, antlaşmaya rağmen ülkemize saldınna:­
yı göze alırsa, ona karşı koymak için kuvvetlerimi.zi ha..
zırlamak imkanını sağladık. Bu, bizim içi.rı besbelli bir
kazanç ve faşist Almanya için bir kayıptır.
Faşist Almanya, antlaşmayı haince yırtıp SSCB'ne
saidırınakla ne kazandı ve ne kaybetti? Faşist Almanya,
kendi kuvvetleri için, kısa bir süre için belli elve­
rişli bir duru.ı·n elde etti; fakat "bütün dünya kar­
şısında kendini kanlı bir saldırgan olarak açığa vur­
makla, politik bakımdan kaybetti. Hiç şüphe edile­
mez ki, Alınanya için bu kısa süreli askeri kazanç, an-

123
cak geçici bir şeydir; SSCB için olan büyük politik ka­
zanç ise ciddi ve sürekli bir etkendir, ki faşist Alman
ya 'ya karşı savaşta Kızıl Ordu'nun tayin edici başania­
n bu temel üzerinde gelişecektir . .

İşte bumm içindir ki, bütün kahraman Ordumuz,


bütün kahraman Donanmamız, bütün şahin Havacılan­
rmz, ülkemizin bütün halkları, Avrupa, Amerika ve As­
ya'nın tüm değerli insanları, nihayet Almanya'mn tüm
değerli insanları, Alman faşistlerinin haince hareketleri­
ni lanetliyer ve Sovyet Hükümetine sempatilerini gös..
teriyor, Sovyet Hükümetinin hareketini onaylıyor, da­
varmzın haklı bir dava olduğunu, düşmanın ezileceğini
ve bizim mutlaka zafer kazanacağımiZI görüyorlar.

Bize dayatılan bu savaşla ülkemiz, kendisinin en azı_


lı ve hain düşmam olan Alman faşizmine karşı ölüm-ka­
lım savaşına girmiş bulunuyor. OrdularımiZ tepeden tır­
nağa kadar tanklarla, uçaklarla silahlanmış bir düşman­
la kahramanca çarpışmaktdır. Kızıl Ordu ve Kızıl Do­
nanma sayısız wrlukları yenerek, Sovyet toprağımn her
kanşı uğruna fedakarca savaşmaktadır. Kızıl Ordunun
binlerce tank ve uçaklarla silahlanmış ana kuvvetleri sa.
vaşa girmektedir. Kızıl Ordu erlerinin kahramanlığl em­
salsizdir. Düşmana karşı direnişimiz güçlerup artmakta­
dır. Kızıl Ordu ile birlikte Anavatanın savunmasına tüm
Sovyet halkı katılmaktadır.

Anavatanımızın karşısına dikilen tehlL�eyi ortadan


kaldırmak için ne lazımdır, ve düşmam ezmek için ne
gibi öı:ılemler almak gerektir?

Her şeyden önce Sovyet insanlarunız, Sovyet ülke­


sinin kadınlan ve erkekleri, ülkemizi tehdit eden tehli­
kenin bütün derinliğini anlamalı, savaş öncesi dönemde
tamamıyla anlaşılır olan ve fakat savaşın durumu te.
melden değiştirdiği bugün felaket getirebilecek bir şey

124
olan kayıtsızca itidale ve banş içinde inşa duygusuna
son vermelidir. Düşman gaddar ve acımasızdir. Düşma­
nın aınacı, terimizle yoğrulmuş topraklanmızı zorla
almak, tahılımıza, petrolümüze, emeklerimizin ürünle..
rine el koymaktır. Düşmanın amacı, çiftlik sahiplerinin
egemenliğini geri getirmek, Çarlığı geri getirmek, Rus.
ların, Ukraynalılann, Belorusyalılann, LitvanyaWarın,
LetonyaWann, Estonyalılann, ÖZbeklerin, Tatarların,
Moldavyalılann, Gürcülerin, Ernıenilerin, Azerbaycanlı­
Iann ve Sovyetler Birliği'nin diğer özgür hali'".larının ulu­
sal kültürlerini ve ulusal devletlerini yıkmak, onlan Cer­
menleştirmek, on1an Alman prens ve baronlannı...>ı köle­
lerine çevirmektir. Yani sözkonusu olan, Sovyet devleti­
nin yaşayıp yaşamaması, Sovyetler Birliği halklannın
yaşayıp yaşamaması, SSCB halklannın öz�r kalmalan
veya tutsaklığa düşmeleri meselesidir. Sovyet halkının
bunu kavrayıp kaygısızlığa son vermesi, kendi kendisini
seferber etmesi ve tüm çalışmalannı savaşın gerekleri­
ne göre yeniden örgütıemesi, düşmana karşı aman bil­
meyen yeni bir tarzda çalışması gerekmektedir.

Sonra, saflanmız içinde, sızlananlara, korkaklara,


panik çıkaranlara ve asker kaçaklaruia yer olmaması,
ülkemiz insanlannın savaşta korku nedir bilmemesi, fa..
şist zalimlere karşı Anavatan Kurtuluş Savaşına feda­
karlıkla gitmeleri zorunludur. Devletimizi. kuran yüce
Lenin, Sovyet insanının başlıca özellikleri yiğitlik, yli­
·

reklilik, savaşta korkmazlık, anavatanın düşmanıanna


karşı halk ile yanyana çarpışmaya hazır olmalandır, de­
miştir. Bolşeviğin bu mükemmel özellikleri, Kızıl Or­
duınuzun, Kızıl Donanmamızın milyonlarca erinin, Sov­
yetler Birliği'nin bütün halklarnun ortak malı haline
gelmelidir.

Tüm çalışmamızı savaşın gereklerine göre yeniden

125
örgütlemeliyiz; bunun için her şeyi cephenin çık.arlan­
na, düşmanın ezilmesini örgütleme görevine tabi kılma­
iıyız. Bütün emekçilere özgür çalışma ve refah sağlamış
olan anavatanımıza karşı Alman faşizminin kudurganlı­
ğının ve nefretinin dizginlenmeyeceğini Sovyetler Birli­
ği halklan şimdi görmektedirler. Sovyetler Birliği halk­
lan, kendi hakianın ve topraklarını düşmana karşı sa­
vumnak i_çin doğrulmalıdırlar.

Kızıl Ordu, Kızıl Donanma ve Sovyetler Birliği'nin


bütün yurttaşlan, Sovyet toprağının her kanşını savun­
malı, kanlarının son daınlasına kadar şehirlerimiz ve
köylerimiz uğruna çarpışmalı, halkımıza özgü olan ce­
saret, inisiyatif ve zekayı göstermelidirler.

Kızıl Ordu'nun her bakımdan desteklenmesini ör­


giitlemeli, Kızıl Ordu'nun safiarım bol bol sıkiaştırma­
yı sağlamalı, ona gerekli olan her şeyin temin edilmesi­
ni sağlamalı, asker nakliyatını ve ordu araÇ-gereçlerinin
nakliyatını hızla gerçekleştirmeli, yaralllara kapsamlı
yardım işini yoluna koymalıyız.

Kızıl Ordu'nun cephe gerisini pekiştirmeliyiz; bu­


nun için tüm çalışmalanmızı bu davanın çıkarianna ta­
bi k.ılmalıyız, tüm işletmelerin yüksek hızla çalışmasını
sağlamalı, daha fazla tüfek, makineli tüfek, top, fişek,
merrni, uçak yapmalıyız; işletmelerin, elektrik santralle­
rinin, telefon ve telgraf hatlarının korurunasını örgütle­
meli, yerel hava savunmasını yoluna koymalıyız.

Cephe gerisini herhangi bir şekilde bozanlara, as­


ker kaçaklanna, panik saçanlara, şayialar yayanlara
karşı amansız bir savaş yürütmeliyiz; casuslan, kun­
dakçılan, düşman paraşütçülerini imha etmeli ve bü­
tün bu işlerde bizim avcı taburlanınıza süratle yardım
etmeliyiz. Düşmanın hain, kurnaz , aldatmakta ve yalan

126
şayialar yaymakta tecıiibeli olduğunu gözönünde bulun­
durmak gerekir. Bütün bunlan hesaplamak ve provo­
kasyonlara kapılmamak gerekir. Panik çıkarınakla ve
ödlekliğiyle savunma işine engel olanlar, kim olursa ol­
sun hepsi, hemen Savaş Divanına verilmelidir.

Kızıl Ordu birlikleri geri çekilmek zorunda kaldığı


taktirde, demiryollarının bütün tekerlekli malzemesi
alıp götüıiilmeli, düşmana bir tek lokomotif, bir tek va.
gon, bir tek kilo tahıl, bir tek litre yakacak dahi bıra.
kılmamalıdır. Kollektif köylüler bütün hayvanlan geri­
lere doğru sürmeli, tahılı cephe gerisine göndermek üze­
re Devlet organlarınm ko rumasına emanet etmelidirler.
Renkli madenler, tahıl ve yakacak da dahil olmak üzere
taşınamayan bütün değerli mallar mutlaka yok edilme­
lidir.

Düşmanm işgal ettiği bölgelerde süvari ve piyade ol­


mak üzere partizan birlikleri oluşturulmalı; düşman
ordusunun kuvvetleriyle savaş için, her yerde ve bucak­
ta partizan savaşını köıiiklemek için, köprüleri uçur.
mak, yollan, telgraf ve telefon hatlannı tahrip etmek
için, o rmanlann, ikmal kamplannın ve trenlerin ateşe
verilmesi için kundak.çı gruplan yaratılmalıdır. İşgal
altındaki bölgelerde düşmana ve yardakçılarına dayanıl.
maz şartlar yaratılmalı, onlar her adımda izlenmeli ve
yok edilmeli, onlann bütün önlemleri suya düşüıiilme­
lidir.

Faşist Almanya'ya karşı savaş, alışılagelmiş bir sa.


vaş sayılamaz. Bu yalnız iki ordu arasında bir savaş de.
ğildir. Bu savaş, aynı zamanda bütün Sovyet halkının, fa.
şist Alman ordlllanna karşı yürüttüğü büyük bir savaş­
tır. Faşist zalimlere karşı bütün halk tarafından yüıiitü­
len Anavatan Savaşının amacı, yalnızca ülkemizin kar­
şısına dikilen tehlikeyi ortadan kaldırmak değil, Alman

127
Faşizminin boyunduruğu altında inleyen bütün Avrupa
halklarına da yardım etmektir. Bu kurtuluş savaşında
biz tek başımıza kalmayacağız. Bu büyük savaşta Av­
rupa ve Amerika halklan, bu arada faşist iktidar sahip­
lerinin köleleştirdiği Alman halkı da, bizim sadık müt­
tefiklerimiz olacaktır. Anavatanımızın özgürlüğü uğrun­
daki savaşımız, Avrupa ve Amerika halklarının bağım­
s;ı.zlık uğrundaki, demokratik özgürlükler uğru.."'ldaki sa­
vaşlanyla birleşip kaynaşacaktır. Bu savaş, Hitler'in fa­
şist ordulanyla gelen tutsaklığa ve boyunduruk altına
alınma tehlikesine karşı, özgürlükten yana olan halkla­
rın birleşik cephesi olacaktır. Bu münasebetle, Büyük
Britanya Başbakanı Bay Churchill'in Sovyetler Birliği'ne
yardım hakkındaki tarihi demeci ve Amerika Birleşik
Devletleri Hükümetinin ülkemize yardım etmeye hazır
bulunduğuna dair deklarasyonu tamamıyla anlaşılır ve
dikkate değerdir; bunlar, Sovyetler Birliği halklannın
yüreklerinde sadece şükranlık hisleri uyandıran açıkla..
malardır.
Yoldaşları Güçlerimiz sayınakla bitmez. Burnu ha­
vada düşman, buna yakında kanaat getirecektir. Bize
saldımuş olan düşmana karşı Kızıl Ordu ile birlikte
binlerce ve onbinlerce işçi, kollektif köylü ve aydın, sa­
vaşa kalkıyor. Halkımızın milyonlarca kitlesi ayağa kal­
kacaktır. Moskova ve Leningrad emekçileri, Kızıl Ordu'
ya yardım için, binlerce kişilik halk alaylan kurmaya
giriştiler. Düşmanın istila tehlikesiyle karşı karşıya bu­
lunan her şehirde böyle halk alaylan kurmalıyız; · Al­
man faşizmine karşı Anavatan Savaşında özgürlüği.imü­
zü, onunrmuzu, yurdumuzu canımızı ortaya koyarak sa­
vunmak için bütün emekçileri savaşa kaldırmalıyız.
SSCB halklarının bütün güçlerini en hızlı şekilde
seferber etmek, yurdumuza haince saldımuş olan düş­
mana karşı koymak için, şimdi devletin bütün iktidanm

1.28
elinde toplamış olan Devlet Savwuna Komitesi kuruldlL
Devlet Savwuna Komitesi çalışmasına başlarmştır ve
tüm halkı, Kızıl Ordu'ya ve Kızıl Donanma'ya fedakarca
yardmı etmek, düşmam ezmek, zaferi elde etmek için
Lenin-Stalin'in Partisi etrafında, Sovyet Hükümeti etra­
fında sımsıkı toplanmaya çağırmaktadır.
Bütün kuvvetlerimizi, kahraman Kızıl Ordu'muzun,
şanlı Kızıl Donanma'mızın yardurıma verelim!
Halkın bütün kuvvetlerini düşmanın ezilmesine ve..
relim!
Zaferimiz uğnında ileri !

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt, 14, Almanca,
s. 236-242.

129
BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİNİN
24'ÜNCÜ YILDÖNÜMÜ

Moskova Emekçi Temsilcileri Sovyetinin


Moskova Şehii Parti ve Toplumsal örgütıeii ile Birlikte
Tören Toplantısında Rapor

6 Kasım 1941

Yoldaşlar!

Bizde, Sosyalist Ekim Deviiminin zaferinden ve ül­


kemizde Sovyet düzeninin kurulmasından bu yana 24
yıl geçti. Şimdi Sovyet düzeninin varlığının 25. yılının
eşiğinde bulunuyoruz.
Alışılageldiği üzere, Ekim Deviimi'nin yıldönümü
için yapılan tören toplantılarında, geçmiş yıl içinde ba­
rışçıl inşa alanında elde etmiş olduğumuz başarılar göz_
den geçirilir. Böyle bir gözden geçirme yapmamız ger­
çekten müır.kündür, çünkü barışçıl inşa alanındaki ba­
şarılarımız, yalnız yıldan yıla değil, aydan aya da art­
maktadır. Bu başarıların neler ve ne kadar büyük ol­
duldarı herkese, dosta da düşmana da malumdur.
Fakat geçirdiğimiz yıl, sadece barış içinde inşa yılı
değildir. O aynı zamanda, barışsever ülkemize haince
saldıran Alman istilacılanna karşı bir savaş yılıdır. Ge-

131
çen yılın yalnız ilk altı ayı içinde banşçıl inşa Çalışma­
:mıza devam edebildik. Yılın ikinci yansı, dört aydan
fazlası, Alınan emperyalistlerine karşı şiddetli savaş ko­
şullan altında geçmektedir. Savaş, bu suretle geçen yıl
içinde ülkemizin gelişmesinde bir dönüm noktası ol­
muştur. Savaş, banşçıl inşa çalışmamızı önemli ölçüde
kıstı ve bazı alanlarda onu büsbütün durdurdu. Bizi,
tüm çalışmarmzı savaşın gereklerine göre yeniden ör­
gütlemeye zorladı. Savaş, ülkemizi, cepheye hizmet
eden, Kızıl Ordumuza, Savaş Donanmarruza hizmet eden
tek ve her şeyi kucaklayan bir cephe gerisine çevirdi.
Banşçıl inşa dönemi sona erdi, Alınan istilacılarına
karşı kurtuluş savaşı dönemi başladı.
Bundan ötürü, geçmiş yılın ikinci yansında, daha
doğrusu yılın lk.inci yansındaki dört küsur aylık za.
man içinde, savaşın bilançosunu ve bu kurtuluş sava­
şmda önümüze koyduğwnuz görevleri ele aL'tllak tama.
miyle yerinde bir şeydir.

DÖRT AYLIK DÖNE:MDE SAVAŞIN SEYRi

Savaşın başlangıcındaki söylevlerimden birinde, ül­


kemiz için savaşın tehlikeli bir durum yarattığım, ülke­
mizin üzerinde ciddi bir tehlikenin başgösterdiğini, bu
tehlikeyi kavramak, bilince çıkarmak ve bütün çalışma­
mızı savaı;;ın gereklerine göre yeniden örgütlernek ge­
rektiğinden sözetmiştim. Şimdi, savaşın dört aylık bi­
lançosunu yaparken kaydetmeliyim ki, bu tehlike azal­
mış olmak şöyle dursun, tam tersine daha da artmış
bulunmaktadır. Düşman, Ukrayna'nın büyük bir kesimi­
ni, Belorusya'yı, Moldavya'yı, Litvanya, Letonya ve ES­
tonya'yı, bir dizi diğer bölgeleri işgal etmiş, Donets
Havzası'na girmiş, Leningrad'm üzerine kara bir bulut

1 32
gibi çökmüş bulunmakta, Moskova'yı, şanlı başkenti.
mizi tehdit etmektedir. Alman faşist istilacılan ülkemi­
zi talan etmekte; işçilerin, köylülerin ve aydınların erne.
ği ile kwulan şehir ve köyleri yakıp yıkmaktadır. Hit.
ler sürüleri, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara acımadan,
ülkemizin barışçıl sakinlerini öldürmekte ve ırzına geç­
mektedir. Ülkemizin Almanlar tarafından işgal edilmiş
bölgelerindeki erkek kardeşlerimiz, Alman zalimlerinin
bayanduruğu altında inlemektedirler.
Ordumuzun ve Donanmamızm erleri; anavatanımı­
zın onur ve özgürlüğünü savunarak, hayvanıaşmış düş.
manın saldınlannı cesaretle püskürterek, yiğitlik ve
kahramanlık örnekleri göstererek düşmanın kanını sel
gibi akıttılar. Fakat düşman, verdiği zayiattan çekinme­
mekte, askerlerinin kanına zerre kadar acınmamakta,
safdışı olan kuvvetlerin yerine cepheye sürekli yeni bir­
likler sürmekte ve kış basmadan önce Leningrad ve Mos.
kova'yı işgal etmek için bütün kuvvetlerini ileri sürmek­
tedir. Çünkü o, kışın kendisine hayırlı hiçbir şey getir­
meyeceğini bilmektedir.
Savaşılı dört ayı içinde 350 000 ölü, 378 000 kişi ka­
yıp verdik, yaralılarırnızın sayısı ise 1 020 OOO'i _bulmak­
tadır. Aynı dönemde düşman ise ölü, yaralı ve tutsak
olarak dört buçuk milyondan fazla zayiat vermiştir.
Dört aylık savaşın sonunda, insan kaynakları artık
tükenmekte olan Almanya'nın; yedek kuvvetleri ancak
şimdi olabildiğince açılma...l{ta olan Sovyetler Birliği'nden
daha zayıf düşmüş olduğuna şüphe yoktur.

«YlLDIRJM SAVAŞbNIN BAŞARISIZLIKLA


SON'"t.JÇLANMASI

Faşist Alman istilacılan, ülkemize karşı saldınya

133
geçtiklerinde, birbuçuk-iki ayda Sovyetler Birliği'nin
·<<işini bitirebilecekleıini)) ve bu kısa zaman içinde Ural­
lar'a dayanacaklanm düşünüyorlardı. Bu «yıldınm)) za_
feri planını Almanların gizlemediklerini söylemek ge­
rekir. Onlar tam tersine, bu planı her tarafta reklam
ediyorlardı. Oysa olgular, bu «yıldınm)) plamn tüm zır­
valığını ve dipsizliğini gösterdi. Şimdi bu çılgınca plana
kesinlikle başansızlığa uğramış gözüyle bakmak gere­
kir. (Alkışlar. )
Batı Avrupa'da başanya ulaşan ccyıldınm savaşı))
nın Doğu'da sökmemesi ve başansızlığa uğraması ne ile
açıklanabilir?
Sovyetler Birliği'nin işini iki ayda bitireceklerini ve
bu kısa zaman içinde Urallar'a dayanacaklanm iddia
ederken faşist Alman stratejistleri neye bel bağlamış­
lardı?
Onlar, her şeyden önce, SSCB'ne karşı genel bir ko­
alisyon yaratma, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik
Devletleri'nin egemen çevrelerini devrim hayaletiyle kor­
kutarak bu ülkeleri bu koalisyona çekme ve böylece ülke­
mizi diğer devletlerden tamamen tecrit etmeye bel bağla­
ınışiardı ve bunu umuyorlardı .. Almanlar, tek tek devlet­
lerin sınıflan arasındaki ve bu devetlerle Sovyet ülkesi
arasındaki zıtlıklarla oynamak politikasını, Fransa'da is­
tenilen sonucu vermiş olduğunu biliyorlardı. Fransa'da­
ki iktidar sahipleri, devrim hayaletiyle korkutulmuş, ve
korkulanndan anayurtlarım Hitler'in ayaklan altına
atıp direnişten vazgeçmişlerdi. Faşist Alman stratejistle­
ri, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin
başına da aynı şeyin geleceğini düşünüyorlardı . Zaten
Hess de, SSCB'ne karşı genel seferberliğe katılmaya İn­
giliz politikacılarını ikna etmek için Alman faşistleri
tarafından İngiltere'ye gönderilmişti. Fakat Almanlar
feci şekilde yanıldılar. (Alkışlar.) Hess'in çabalanna

134
rağmen, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletle­
ri, faşist Alman haydutlarnun SSCB'ne karşı seferine ka­
tılmamakla kalmayıp, tam tersine, Hitler Almanya'sı­
na karşı SSCB ile a y n ı kampta yer aldılar. Sov­
yetler Birliği tecrit olmak şöyle dursun, tam tersine, Bü­
yük Britanya'nın ve ABD'nin şahsında, Almanlar tara­
fından işgal edlimiş olan diğer ülkelerin şahsında yeni
müttefikler kazandı. Almanlann, çelişkilerle oynamak
ve devrim hayaletiyle korkutmak politikasının iflas ett�ği
ve yeni dunnn da işe yaramaz olduğu görüldü. Ve bu po­
litika yalnız işe yaramaz değildir, ayru. zamanda Alman
haydutlan için büyük tehlikeleri de bağrında taşımakta...
dır; çünkü savaşın yeni koşulları altmda tam ters so­
nuçlara yol açmaktadır.
İkincisi, Almanlar, Sovyet düzeninin ve Sovyet cep.
ne gerisinin sağlam olmadığına bel bağlamışlar, ilk cid­
di darbeden hemen sonra ve Kızıl Ordu'mm uğrayacağı
ilk başarısızlıklardan sonra işçilerle köylüler arasında
anlaşmazlıklar kapacağını ve SSCB halkları arasında
anlaşmazlıklar çıkacağını, ayaklanmaların olacağını ve
ülkenin bileşenlerine dağılıp parçalanacağını, böylece
Alman istilacılannın ta Urallar'a kadar ilerlemelerinin
kolaylaşacağını sanmışlardı. Ama Almanlar burada da
feci bir şekilde yanıldılar. Kızıl Ordu'nun başarısızlıkla­
rı, gerek işçilerle köylüler arasındaki ittifakı, gerekse
SSCB halklan arasındaki dostluğu zayıflatmamakla kal­
rr..a.yıp, tam tersine bu ittüakı ve bu dostluğu daha da
sağlaınlaştırdı. (Alkışlar. ) Dahası, SSCB halklan ailesi­
ni; Kızıl Ordu'sunu ve Kızıl Dona..rıma'sını fedakarca
destekleyen, birleşik, yıkılmaz bir kampa dönüştürdü.
Sovyet cephe gerisi, hiçbir zaman şimdi olduğu kadar
sağlam olmamıştır. ( Alkış tufanı. ) Bizim kaybettiğimiz
kadar toprak kaybeden başka herhangi bir devlet, her
halde bu sınava dayanamaz ve yıkınıa uğrardı. Eğer Sov-

135
yet rejüni bu sınavı bu kadar kolaylıkla atıattı ve cephe
gerisini daha da sağlamlaştırdıysa, bu, Sovyet düzeni bü­
tün rejimler içinde en istikrarıısıdır demektir. (Alkış
tufanı.)
Nihayet, Alman haydutlan, Kızıl Ordu'nun ve Kızıl
Donanma'nın zayıflığına bel bağlayıp, Alman ordusunun
ve Alman donanmasının daha ilk darbede ordumuzu ve
donarunamızı alaşağı edip dağıtabileceklerini ve ülkemi­
zin ta derinlerine doğru yürümek için kendilerine engel­
siz yol açacaklannı sanmışlardı. Fakat Almanlar, kendi
güçlerini abartarak, ordumuzu ve dc>nanmamızı ise kü­
çümseyerek bunda da feci şekilde yanıldılar. Şüphesiz,
ordumuz ve donanmamız henüz gençtir, topu topu dört
aydan berj. savaşmaktadır; henüz tamamen seçkin kuv­
vetler olamamıştır; oysa karşısında iki yıldan beri savaş
yürütmekte olan Almanıann seçkin ordusu ve seçkin
donanınası bulunmaktadır. Ama birincisi, ordumuzun
maneviyatı Alman ordusununkinden yüksektir, çünkü
ordumuz, kendi anavatamnı yabancı istilacılara karşı
savunmakta ve davasuun haklılığına inanmaktadır; hal­
buki Alman ordusu, fetih savaşı yürütmekte ve yabancı
bir ülkeyi talan etmektedir ve iğrenç davasının haklılı­
ğına bir dakika için olsun ciddiyetle inanma imkaruna
sahip değildir. Kuşku yok ki , insanlanrnızın uğrunda
savaştıklan Anavatanı savunma ideali, ordumuzda, Kı­
zıl Ordu'yu sağlamlaştıran kahramanlar doğurmak zo­
rundaydı ve gerçekten de doğurmaktadır; oysa Alman­
ların aslında uğrunda savaştıklan ideal, yabancı bir ül­
keyi fethetme ve talan etme ideali, Alman ordusunda,
her türlü ahlaki dayanaktan yoksun olan ve Alman or­
dusunu yıkan profesyonel ça.pulcular doğura.caktı ve
gerçekten de doğurmaktadır. İkincisi; Alman ordusu, ül­
kemizin derinliklerine ilerlemekle, kendi Alman cephe
gerisinden uzakla.şmakta, düşman bir çevre içinde ha-

136
rekatta bulunmak zorunda kalmakta, yabancı bir ülke­
de, üstelik partizanlanmız tarafından tahribata uğratı­
lan yeni bir cephe _gerisi yaratmaya mecbur bulunmak­
tadır. Bu ise Alınan ordusunun ikmal işlerini kökün­
den baltalamakta, onu cephe gerisinden korkmaya zor­
lamakta ve kendi durumunun sağlamlığına inancnn öl­
dürmektedir. Halbuki ordumuz kendi öz ·çevresi içinde
hareket etmekte, kendi cephe gerisinin ardı arkası ke­
silmeyen yardımım görmekte, emin bir insan gücü, cep­
hane ve yiyecek ikiDaline sahip bulunmakta ve kendi
cephe gerisine sarsılmaz surette inanmaktadır. İşte bu­
nun içindir ki ordumuz, Almanların san.."llış olduklann­
dan daha güçlü çıktı; Alman ordusu ise, Alman istilacı­
larnun cakalı reklamıarına bakarak insanın sanabilece­
ği..nden daha zayıf çıktı. Daha geçenlerde tümenlerimi­
zin, Almanların otuz seçkin tümenini kınp yokettikleri
Leningrad ve Moskova savınrmiı.sı, Anavatan Savaşı ate­
şi içinde yeni Sovyet erlerinin, komutanlannın, havacı­
larının, topçulannın, havancılanmn, tankçılarının, pi­
yadelerinin, bahriyelilerinin yetişip çelikleşmekte oldu­
ğunu ve hatta daha şimdiden çelikleşmiş olduğunu gös­
termektedir, ki bunlar, yarın Alman ordusu için kor­
kunç bir güç olacaktır. (Alkış tufanı. )
Hiç kuşku yok ki, bütün bunlar bir arada, doğuda
<Cyıldınm savaşı»mn kaçımlmaz olarak başansızlığa uğ­
ramasım peşinen belirledi.

ORDUMUZUN GEÇİCİ BAŞARISIZLIKLARININ


NEDENLERİ

Bütün bunlar, kuşkusuz doğrudur. Fakat, bu elve­


rişli şartıann yanında Kızıl Ordu için bir de elverişsiz
olan birtakım şartlar yüzünden Ordumuzun geçici ba-

1 37
şansızlıklara uğradığı, geri çekilmek, ülkemizin bir dizi
bölgesini düşmana bırakmak zorunda kaldığı da doğ­
rudur.
Bu elverişli olmayan şartlar nelerdir? Kızıl Ordu'
nun geçici askeri başansızlıklara uğramasının nedenle­
ri nedir?
Kızıl Ordu'nun uğradığı başansızlıklann nedenle­
rinden biri, Avrupa'da faşist Alman ordularına karşı
ikinci bir cephenin bulunmamasıdır. Mesele şu ki, hali­
hazırda Avrupa kıtasında faşist Alman ordulanna kar­
şı, Büyük Britanya'nın veya Amerika Birleşik Devletle­
ri'nin savaşan hiçbir ordusu yoktur. Bundan ötürü, Al­
manlar kuvvetlerini ikiye bölüp, hem Batı'da hem de
Doğu'da, iki cephede savaşmak zorunda kalmıyorlar.
Bunun sonucudur ki, A.lmanlar, Batı'da cephe gerilerini
emniyette sayıyor, Avrupa'daki bütün ordulanlll ve müt­
tefiklerinin ordulanlll ülkemize karşı yU.rütmek imk3.­
llllll buluyor. Durum şimdi öyle ki, yurdumuz hiçbir
kimsenin askeri yardmum görmeden, Almanlann , Fin­
lerin, Romenlerin, İtalyanlann, Macarlann birleşik kuv­
vetlerine karşı tek başına bir kurtuluş savaşı yüıiitmek­
tedir. Almanlar, geçiCi başanlan ile caka satıyor ve te­
ke tek muharebelerde Alman ordusunun Kızıl Ordu'yu
her zaman hak.layabileceği iddiasıyla kendi ordulanlll
alabildiğine övüp duruyorlar. Fakat Almanıann iddiala­
n boş bir cakadır. Çünkü Almanlann, başka taraftan
askeri yardım görmeyen ve salt kendi güçleriyle sava­
şan Kızıl Qrdu'ya karşı Finlerin, Romenlerin, İtalyan­
lann, Macarlann yardımına neden başvurduğu anlaşıl­
mıyor. Kuşku yok ki, Avrupa'da Almanlara karşı ikinci
bir cephenin olmaması, Alman ordusunun durumunu
önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Fakat şuna da kuşku
yok · ki, Avrupa kıtasında ikinci cephenin ortaya çıkma­
sı, -ve böyle bir cephe pek yakında mutlaka açılmalı-

138
dır ( alkış tufanı )-, Alma...'l. ordusu aleyhine ordumu­
zun durumunu iyice kolaylaştıracaktır.
Ordumuzun geçici başansızlıklara uğramasının bir
başka sebebi, bizde tank ve kısmen uçak eksikliğidir.
Modern savaşta tanksız ve yeterince hava ko ruması ol­
madan piyadenin savaşması zordur. Hava kuvvetlerimiz,
nitelikçe Alman Hava Kuvvetleri'nden üstündür; ve şan­
lı havacılarımız yılmaz savaşçılar şanını kazandılar. (Al­
kışlar. ) Fakat henüz bizde, Almanlardan daha az uçak
vardır. Tanklarıınız, nitelikçe Alman tanklanndan üs.
tündür; ve şanlı tankçılanmızın ve topçulanmızın, gök­
lere çıkanlan Alman ordularını pek çok tanklanyla bir­
likte defalarca önlerine katıp kovaladıklan malumdur.
( Alkışlar. ) Fakat ne de olsa bizde, Almanlardan birkaç
misli daha az tank vardır. Alman ordusunun geçici ba­
şarılarm.ın sırrı işte bundadır. Tank sanayiinizin kötü
çal:ştığı ve cephemize az tank verdiği söylenemez . Ha..
yır, o çok güzel çalışıyor ve az mükemmel tank çıkar­
mıyor. Fakat Almanlar daha fazla tank çıkarmaktadır­
lar; çünkü şimdiki durumda yalnız kendi tank sanayi­
lerirı.i değil, Çekoslovakya'mn, Belçika'nın, Hollanda'
nın, Fransa'nın sanayiini de emirlerinde bulunduruyor­
lar. Böyle olmasaydı, Kızıl Ordu, tanksız savaşa çıkma­
yan ve tank üstünlüğü yoksa kıtalarunızın darbelerine
dayanamayan Alman ordusunu çoktan tepelemiş olur­
du. ( Alkışlar. )
Alınaniann tank üstünlüklerini sıfıra indirmek ve
böylelil<"..e
.l ordumuzun durumunu köklli-ıden iyileştirmek
için gereken bir tek çare vardır. Bu çare de, ülkemizde
tan..� üretimini sadece birkaç nı.isli artırmakta değil, bir
de tanksavar uçak, tanksavar tüfek ve top, tanksavar
elbom1mlan ve havan üretimini kesin surette artırmak­
ta, tankla:ra karşı daha fazla hendek açmak ve her tlir­
lü ta!L� engelleri kurmaktadır.

1 39
Şimdi görev budur.
Biz bu görevi başarabiliriz ve onu ne pahasına olur­
sa olsun başarmak zorundayız.

«NASYONAL SOSYALiSTLER» KİMDİR?

Alman istilacılanna, yani Hitlercilere, bizde adet


üzere faşist derler. Hitlerciler ise, aiılaşıldığına göre,
bunu doğru bulmuyor ve kendilerine inatla « Nasyonal
Sosyalist» demeye devam ediyorlar. Demek, Almanlar,
Avrupa'yı talan eden ve sosyalist devletimize canice sal­
dın tertip eden Hitlerciler partisinin, Alman ilhakçıla..
nrun partisinin bir sosyalist parti olduğuna bizi inan­
dırmak istiyorlar. Bu mümkün mü? Avrupa halklannı
talan eden ve ezen hayvanlaşmış Hitlerci ilhakçılar ile
sosyalizm arasında ortak bir şey olabilir mi?

Hitlerciler. n a s y o n a ı i s t sayılabilir mi? Ha­


yır, sayılamaz. Gerçekte Hitlerciler şimdi nasyonalist de­
ğil, e m p e r y a ı i s t t i r 1 e r. Hitlerciler, Alman
topraklanın biraraya getirmek, Ren bölgesi, Avusturya
vs. gibi yerleri tekrar birleştirmek davasıyıa uğraştıkla..
n zaman, onlan nasyonalist saymak için belli bir haklı­
lık payı vardı. Fakat yabancı topraklan ilhak ettikten
ve Avrupa halklanın --Çelderi, Slovaklan, Polonyalıla­
rı, Norveçlileri, Danimarkalılan, Hollandalılan, Belçi­
kalıları, Fransızlan, Sırplan, Yunanlılan, Ukraynalılan,
Beloruslan, Baltıklıları vb.- esaret altına aldıktan ve
dünya egemenliği peşinde koşmaya başladıktan sonra ,
Hitıerciler partisi nasyonalist bir parti olmaktan çık­
mıştır; çünkü bu parti o andan itibaren emperyalist, il­
hakçı, esaretçi bir partiye dönüşmüştür.

H i t l e r c i l e r p a r t i s i e m p e r yalist-

140
1 e r i n, h e m d e b ü t ü n d ü n y a. e m p e r­
y a l i s t l e r i a r a sı n d a e n y ı rtıcı ve en
s oy g u n c u em pe r y a ı i s t ı e r in bir p a r­
t i s i d i r.

Hitlerciler s o s y a ı i s t sayılabilir mi.? Hayır,


sayılamaz. Gerçekte Hitlerciler, sosyalizmin azılı düŞ­
manlandır; işçi sınıfı ve Avrupa halklarını en temel de­
mokratik özgürlüklerden mahrum eden en koyu gerici­
ler ve pognmcular sürüsüdür. Kendilerinin gerici pog­
romculuğunu örtbas etmek için Hitlerciler, İngiltere'
nin, A:meıika'nın iç rejimine plutokratik bir rejim diye
küfretmektadirler. Fakat İngiltere'de ve Amerika Bir­
leşik Devletleri'nde temel demokratik özgürlükler var­
dır, işçi ve memur sendikalan vardır, işçi partileri var­
dır, parlamento vardır. Oysa Almanya'da Hitlerciler re­
j iminde bütün bu kurumlar yok edilmiştir. Hitler reji­
minin gerici özünü ve İngiliZ-Amerikan rejimi plutok.
ratik bir rejimdir diye Alman faşistlerinin yaptıkları ge.
vezeliğin bütün sa.hteliğini anlamak için bu iki olgular
dizisini birbiriyle karşılaştırmak yeterlidir. Özü itiba.
riyle Hitler rejimi, Rusya'da Çar'lık zamanında mevcut
olan gerici rejimin bir kopyasıdır. Bilindiği gibi Hitler­
ciler, işçilerin haklannı, aydınlann haklannı, halidann
haklarını, tıpkı Çar'lık rejimi gibi aynı hırsla ayaklar
altına almakta, tıpkı Çar'lık rejimi gibi aynı hevesle or­
taçağvari Yahudi pogromlan tertiplemektedirler.

H i t i e r c i l e r p a r t i s i , d e m o k ratik
ö z gü r ı ük 1 e r i n . dü ş m a n 1 a r ının p a r t i­
s i, o r t a ç a ğ g er i c i l i ğ i n i n ve en k a­
r a n l ı k p o g r a m l ar ı n partisidi r .
Eğer bu kuduz emperyalistler ve en kötü gericiler
hala <<nasyonalist» ve «sosyalist» kılığına bürünmeye de­
vam ediyorlarsa, bunu onlar, halkı aldatmak, safdilleri

141
aptallaştırmak ve soyguncu emperyalist haydutluklanm
«nasyonalizmıı ve «sosyalizmıı bayrağı ile perdelemek
için yapıyorlar.

Tavus kuşu tüyüne bürünmüş kargalar . . . Fakat ta­


vus kuşu tüyüne ne kadar bürünürse bürünsün, karga
karga olmaktan çıkmaz.

Hitler şöyle diyor : «Dünyanın Almanlar tarafından


fetbedilmesi için her türlü araca başvurulmalıdır. Eğer
biz, büyük Alman imparatorluğumuzu kurmak istiyor­
sak, her şeyden önce, :Rus, Polonyalı, Çek, Slovak, Bul­
gar, Ukraynalı, Belorusyalı gibi Slav halklanın kınnal!
ve kökünü kurutmalıyız. Bunu yapmamak için hiçbir
neden yoktur. »

«İnsanıı, diyor Hitler, «doğuştan günahkardır, o an­


cak şiddetle yönetilebilir. İnsana karşı muamelede her
yöntem geçerlidir. Politika gerektiriyorsa, yalan söyle­
mek, ihanet etmek ve hatta öldürmek bile gereklidir.u

Göring şöyle diyor: «Bize karşı olan herkesi öldü­


rün, öldürün, öldürün, bunun sorwniuluğunu taşıyacak
olan siz değilsiniz, benim; o halde öldürün! »

«Bem>, diyor Hitler, «insanı, vicdan denilen alçal­


tıcı hayalden esirgeyeceğim. Tıpkı tahsil gibi, vicdan da
inSanı sakat eder. Bendeki üstünlük, teorik veya ahlaki
türden hiçbir düşüncenin beni alıkoymama.sıdır.» .

Çarpışmalarda düşen bir Alman astsubayımn üze­


rinde çıkan ve bir Alman ordu komutanlığı tarafından
489. Piyade Alayı'na gönderilen 25 Eylül tarihli bir emir­
de şöyle denmektedir:

« 6 0 0 metre uzakta görünür görürunez her Rus'a ateş


açılmasını emrediyorum. Rus bilmelidir ki, kendisinden

142
hiçbir merhamet bekleyemeyeceği yaman bir düşmanın
karşısında bulunuyor .n

Çarpışmada düşen Frankfurt am Main'lı teğmen


Gustov Ziegel'in üzerinde bulunan ve Alman Başkomu­
tanlığı tarafından askerlere yazılmış olan bir çağnda
şöyle denmektedir:

<{Sende yürek, sinir denilen şey yoktur, bunlara sa­


vaşta gerek yoktur. Kendindeki acıma ve merhamet duy.
gulannı öldür; her Sovyet Rus'u öldür, rastladığın ihti­
yar, kadın, kız veya erkek çocukmuş diye durma, öl­
dür; böylece kendini mahvalmaktan kurtanr, ailenin ge­
leceğini temin eder ve ebedi bir şan kazanırsın.n

İşte size Hitler partisinin ve Hitlerci Başkomutan­


lığın program ve direktifleri; insanlıktan çıkmış ve vah­
şi hayvanlar kertesine düşmüş olan insaniann program
ve direftifleri.

Vicdan ve şerefi olmayan, hayvan ahlaklı bu kişi­


;
ler, büyük Rus ulusunu; Plehanov ve Lenin Belinski ve
Çernişevski, Puşkin ve Tolstoy, Glinka ve Çaykovski,
Gorki ve Çehov, Seçenov ve Pavlov, Repin ve Sorikov,
Suvorov ve Kutusav'un ulusunu ortadan kaldırmaya ça..
ğırmak küstahlığım gösteriyorlar! ..

Alman ilhakçıları, SSCB halkıanna karşı imha sa­


vaşı istiyorlar. Eh, madem Almanlar bir imha savaşı iS­
tiyorlar, alsınlar imha savaşını. (Gür, sürekli alkışlar.)

Bundan böyle görevimiz, SSCB halklannın görevi,


ordu ve donanmamızın erlerinin, komutanlarının ve si­
yasi fonksiyonerlerinin görevi, ülkemizin toprağına isti­
lacı olarak dalmış bulunan bütün Almanlan son adamı­
na kadar kırmaktan ibaret olacaktır. ( Alkış tufanı, «Çok
doğrub) sesleri, «Hurran sedaları. )

143
Alman ilhakçılanna katiyen m�rhamet yok!

Alınan ilhakçılanna ölüm! (Şiddetli alkışlar.)

ALMAN EMPERYALiSTLERİNİN VE ORDULARININ


EZİLECEGİ MUHAKKAKTIR

insanlıktan çıkıp çoktan vahşi hayvanlar kertesine


inmiş olan Alınan ilhakçılannın ahlaki sefillikleri, yalnız
bu bile, onlann kendilerini kaçınılmaz şekilde mahvol­
maya terk ettiklerini göstermektedir.
Fakat Hitlerci ilhakçılann ve aniann ordulannın
kaçınılmaz mahvı yalnız ahlaki etkenlerle bağlantılı de­
ğildir.

Üç esaslı etken daha vardır ki, bunlann önemi gün­


begün artmaktadır ve yakında haydut Hitlerci emperya­
lizmin kaçınılmaz hezimetine sebep olacaktır. (Alkışlar. )
Birincisi; emperyalist Alınanya'nın A v r u p a cep­
he gerisinin güvenilmez oluşu, Avrupa'daki «yeni düzen»
in güvenilmez oluşudur. Alman ilhakçılan, Fransa'dan
Sovyet Baltık ülkelerine kadar, Norveç, Danimarka, Bel­
çika, Hollanda ve Sovyet Belarusya'dan Balkanlara ve
Sovyet Ukrayna'ya kadar, Avrupa kıtasının halklarını
köleleştirmişler, onlan temel demokratik özgürlükler­
den mahrum etmişler, onlan kendi yazgılannı belirleme
hakkından mahnım etmişlerdir. Onlann elinden tahılı,
eti, hammaddeleri çekip aldılar, onlan kendi köleleri ha­
line çevirdiler, Polonyalılan, Çekleri, Sırplan çarmıha
gerdiler ve Avrupa'da egemenliği elde edince şimdi de
bu temel üzerinde Almanya'nın bütün dünyada egemen­
liğini kurabileceğine hükmettiler. · Buna onlar, «Avrupa'
nın yeni düzeni» diyorlar. Fakat bu nasıl bir « temel>>,
nasıl bir «yeni düzen»dir? Sadece kendini beğenmiş Hit-

144
lerci aptalcıklar, «Avrupa'nın yeni düzeninnin ve bu dü­
zenin bilinen <<temeli>min, her an patlamaya hazır ve
iskarnbil kağıdından kurulmuş Alman emparyalist bina­
cılığını mezara görnıneye hazır bir volkan olduğunu gör­
müyorlar. Napolyon'u hatırlatarak, Hitler'in Napolyon
gibi hareket ettiğini ve her işte ona benz-ediğini iddia
ediyorlar. Fakat, birincisi; Napolyon'un uğramış olduğu
akibeti unutmamak gerek. İkincisi ise; Hitler Napol­
yon'a, bir kedi yavrusunun arslana benzediğinden daha
fazla benzemiyor. [Gülüşmeler, şiddetli alkışlar.] Çün­
kü, Napolyon ilerici güçlere dayanarak gericiliğin güç­
lerine karşı savaşıyordu. Hitler ise, tam tersine, gerici�
liğin güçlerine dayanarak ilerici güçlere karşı mücadele
etmektedir. Sadece Berlin'li Hitlerci aptalcıklar, Avru­
pa'nın ezilmekte olan halklarının Hitler zulmüne karşı
savaşacaklarını, isyan edeceklerini anlayaınıyorlar. Hit.
ler zulmüne karşı Avrupa halklannın kurtuluş savaşla­
rını SSCB'nin, Büyük Britanya'nın ve Amerika Birleşik
Devletleri,nin . tamamıyla destekleyeceklerinden kim
kuşku duyabilir? (Alkışlar.)
İkincisi; Hitlerci ilhakçıların A 1 m a n cephe geri­
lerinin güvenilmez oluşudur. Versailles antlaşmasının
hükmünce parçalara bölünen Almanya'yı biraraya getir­
mekle uğraştıklan sürece, Hitlerciler, Almanya'nın di­
rilttilmesi ülküsüyle canlanan Alman halkının yardımı­
m görebiliyorlardı. Fakat bu mesele halledildikten ve
Hitlerciler emperyalizm yoluna, yabancı topraklan il­
hak etmek ve yabancı halklan esaret altına almak yolu�
na saptıktan, böylelikle Avrupanın ve SSCB'nin halkla­
nın bugünkü Almanya'nın yeminli düşmanıarına dönüş­
türdükten sonra, Alman halkında, savaşın sürdürilime­
sine karşı ve savaşın durduiUlmasından yana derin bir
dönüşüm olmuştur. Sonu hala görünmeyen iki küsur
yıllık kanlı savaş, milyonlarca insan zayiatı, açlık, sefa-

145
let, salgın hastalıklar, Alınanlan dört bir taraftan ku­
şatan düşmanca hava, SSCB halklanın bugünkü Alman­
ya'nın yeminli düşmanlan haline getiren Hitler'in ap.
talca politikası, - bütün bunlann Alman halkına gerek­
siz ve yıkıcı savaşa karşı çevirmemesine imkfuı yoktu.
Yalnız Hitlerci aptalcıklar, Alman ordulannın yalnız
Avrupa cephe gerilerinin değil, Alman cephe gerisinin
de patlamaya ve Hitlerci maceracılan toprağa görnıneye
hazır bir volkan olduğunu anlarmyorlar .
. Sonuncusu; faşist Alman emperyalistlerine karşı
SSCB, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri'
nin koalisyonudur. Hitlerci emperyalistleri ve bunlann
haydut ordulanın ezmeyi kendine gaye edinen Büyük
Britanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birli­
ği'nin birleşik bir kampta birleştikleri olgusudur. Mo­
dern savaş, motorların savaşıdu:. Motor üretiminde ezici
üstünlük elde eden, savaşı kazanacaktır. Amerika Birle­
şik Devletleri'nin, Büyük Britanya'nın ve SSCB'nin mo­
tor üretimini toplarsak, Almanya'ya nispetle motor yö­
nünden en az üç misli bir üstünlük görürüz. Hitlerci
haydut emperyalizmin kaçınılmaz mahvının temelle­
rinden biri de budur.
Büyük Britanya'nın temsilcisi Bay Beaverbrook'un
ve Amerika Birleşik Devletleri'nin temsilcisi Bay Harri­
man'ın katılmalanyla geçenlerde Moskova'da toplanan
Üç Devlet Konferansı, ülkemize sistematik tank ve uçak
yardınıı yapılması karanın aldı. Bu karar üzerine hali­
hazırda tank ve uçak almaya başladığunız malwndur.
Bundan önce Büyük Britanya, ülkemize alüminyum,
kurşun, kalay, nikel ve kauçuk gibi kıt maddelerin sev­
kiyatını sağlamıştı. Buna, Amerika Birleşik Devletleri'
nin bugünlerde Sovyetler Birliği'ne 1 milyar dolarlık bir
borç vermeyi kararlaştırdığını da eklersek, emniyetle
diyebiliriz ki, Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Bri-

1 46
tanya ve SSCB'nin koalisyonu, ortak yüıiittüğümüz kur­
tuluş davası lehinde büyüyen ve büyüyecek olan gerçek
bir iştir. (Gür alkışlar. )
Faşist Alman emperyalizminin kaçınılmaz mahvını
belirleyen etkenler bunlardır.

GÖREVLERİMiZ

Lenin, iki tür savaşı birbirinden ayırmıştır: Fetih sa.


vaşlan, yani haksız savaşlar, ve kurtuluş savaşlan, yani
haklı savaşlar.
Almanlar şimdi, yabancı toprakları fethetmek ve
yabancı halklan esaret altına almak amacıyla yağmacı,
haksız bir savaş yüıiitmektedirler. Bundan ötürü, bütün
namuslu insanlar, düşman olap Alman istilacılanna kar­
şı başkaldırmalıdırlar.
Hitler Almanyası'ndan farklı olarak, Sovyetler Bir­
liği ile onun müttefikleri, Avrupa'nın ve SSCB'nin esa­
ret altına düşen halklarını Hitler zulmünden kurtannak
amacıyla bir kurtuluş savaşı, haklı bir savaş yürütmek­
tedirler. Bundan ötürü, bütün namuslu insanlar, SSCB'
ıı.in, Büyük Britanya'nın ve diğer müttefiklerin ordulan­
m, kurtuluş ordulan olarak desteklemelidirler.
İster Avrupa halklan ve toprakları, ister Asya ve
bu arada İran halkları ve topraklan olsun, yabancı toP­
raklan fethetmek, yabancı halkları esaret altına almak
gibi hedeflerimiz yoktur ve olamaz. İlk hedefimiz, halk­
larımızı ve topraklanmızı faşist Alman boyunduruğun­
dan kurtarmaktır.
Bizden yardım bekleyen Slav ve Avrupa'nın esaret
altına düşmüş diğer halkıanna kendi irademizi ve reji­
mimizi dayatmak gibi bir savaş hedefimiz yoktur ve
olamaz. Hedefimiz, bu halklara, Hitler· zulmüne karşı

147
kurtuluş mücadelelerinde yardun etmek ve sonra onlara
kendi topraklarında tamamıyla setbest ve tstedikleri gi­
bi rejim kunnak imkanını vermektir. Başka halkların
içişlerine kanşmak yok!
Fakat bu hedefleri gerçekleştirmek için, Alman isti­
lacılanrun askeri gücünü yJ.kmak; ülkemizi esaret altına
almak için yurdumuza dalmış olan bütün Alman işgalci­
lerini son adarnma kadar kırmak lazund.ır. (Gür, sürek­
li alkışlar.)
Fakat bunun için Ordumuzla Donanmamızın, bütün
ülkemiz tarafından etkin ve aktif bir surette yardun
görmeleri; işletmelerde işçilerin, memurların, kadınla.
rm ve erkeklerin durup dinlenmeden çalışmalan, cep­
lıeye daha fazla tank, tanksavar tüfek ve top, uçak, top,
hava.n, makineli tüfek ve cephane vermeleri; kadın ve
erkek holhozcularımızın tarlarlada durup dinlenmeden
çalışmalan, cepheye ve ülkeye daha fazla tahıl, et, sa­
nayi hammaddesi yetiştirmeleri; bütün ülkemiz ve
ve SSCB'nin bütün halklarının, Ordu ve Dananınarnızla
birlikte ülkemizin onuru ve özgürlüğü uğrunda, Alman
ordulanın ezmek için büyük kurtuluş savaşı yürüten bir
tek savaş karargahı. halinde birleşmeleri gerekmektedir.
(Gür alkışlar. )
Şimdi görevimiz budur.
Biz bu görevi başarabiliriz ve ba.şarmaliyJ.z. Ancak
bu görevi başanp, Alınan işgalcilerini hezimete uğratın­
ca, sürekli ve adil bir banş elde edebiliriz.
Alman işgalcilerinin tam hezimete uğratılması için!
(Gür alkışlar. )
Hitler zulmünün boyuııduruğu altında inleyen, bü­
tün ezilen halklann kurtuluşu için! (Gür alkışlar. )
Yaşasın Sovyetler Birliği halklarının yıkılmaz dost­
luğu! (Gür alkışlar. )

148
Yaşasın Kızıl Ordumuz ve Kızıl Donaıunamız! (Gür
alkışlar.)
Yaşasın şanlı anavatanımızı (Gür alkışlar.)
Davamız haklıdır, zafer bizimdir!
(Alkış tufaru. Herkes ayağa kalkar. «Varol ulu Sta­
lin! », «Yaşasın Stalin yoldaş! » sesleri. Şiddetli, bitmek
bilmeyen alkış tufanı. «Enternasyonal>> marşı.)

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 243-258.

149
KIZIL ORDUNUN
GEÇİT RESMiNDE KONUŞMA

7 Kasım 1941'de Moskova'da Kızıl Meydan'da

Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah­


riyelileri, komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve
erkek işçiler, kadın ve erkek kolhozcular, kafa işçileri,
geçici olarak Alman haydutlarının boyuıiduruğu altına
düşmüş olan, düşmanınıızın cephe gerisindeki kız ve er­
kek kardeşlerimiz, Alman istilacılarırun artçı kuruluş
ve hizmetlerini yıkan şanlı erkek ve kadın partizanları­
mız!
Sovyet Hükümeti ve Bolşevik Partimiz adına siZ­
leri Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 24. yıldönümü
dolayısıyla selamlar ve kutlarım.
Yoldaşlar! EkLm Devrimi'nin 24. yıldönümünü bu­
gün ağır şartlar altında kutlamak zonındayız. Alman
haydutlarının haince saldırısı ve bize dayatılan savaş,
ülkemiz için bir tehlike yarattı. Bir dizi bölgeyi geçici
olarak kaybettik; düşman, Leningrad ve Moskova kapı­
larına dayandı. Düşman, ilk darbeden sonra ordumu­
zun darmadağın olacağını, ülkemizin diz çökeceğini he­
saplamıştı. Fakat düşman müthiş surette yanıldı. Geçi­
ci başarısızilkiara rağmen, ordumuz ve donanmamız bü­
tün cephe boyunca düşmanın hücumlarına kahramanca
karşı koymakta ve ona ağır zayiat verdirmektedir; yur-

151
durmız -bütün yurdumuz- ise, Alman islitacılarunn
ezilnıesini gerçekleştirmek için ordu ve donanmamızla
birlikte bir tek savaş karargahı haline gelmiştir.

Yurdumuzun daha da vahim bir durumda bulundu­


ğu günler olmuştur. EJ..r..im Devrimi'nin ilk yıldönümünü
kutladığırruz 1918 yılını hatırlayın. Ülkemizin dörtte üçü
o sıralar yabancı müdahalecilerin elindeydi . Ukrayna'yı,
Kafkaslar'ı, Orta Asya'yı, Urallar'ı, Sibirya'yı, Uzak Do­
ğu'yu geçici olarak kaybetmiştik. Müttefiklerimiz yok­
tu, Kızıl Ordumuz yoktu -onu hemüz oluşturmaya baş­
lamıştık-, tahıl yetmiyor, silah yetmiyor, donatım yet.
miyordu. O zaman ülkemize 14 devlet yüklenmişti. Fa­
kat biz, umutsuzluğa düşmedik, cesaretimiz kınlmadı.
Savaşın ateşi içinde biz o zaman Kızıl Orduyu örgütle­
dik ve ülkemizi askeri bir karargaha çevirdik. Müdaha­
lecilere karşı savaşta bize yüce Lenin ilham veriyordu.
Sonuç ne oldu? Müdahalecileri ezdik; kaybettiğimiz bü­
tün topraklan geri aldık ve zaferi kazandıle
Bugün ülkemizin durumu, 23 yıl öncekinden kat kat
iyidir. Ülk�miz bugün sanayi, erzak. ve hammadde yö­
nünden 23 yıl öncekine oranla kat be kat daha zengin­
dir. Şimdi Alman ilhakçılarına karşı bizimle birleşik
cephe yapan müttefiklerimiz var. Bugün bize, Hitler
zulmü altına düşmüş olan Avrupa halklan sempati beS­
liyor, bizi destekliyorlar. Bugün yurdurimzun özgürlük
ve bağımsızlığını canını ortaya atarak savunan mükem­
mel bir ordu ve mükemmel bir donanmamız var. Ciddi
bir yiyecek, silah ve donatım darlığımiz yok. Ülkemizin
tümü, ülkemizin bütün halklan, ordumuzu ve donanma­
mızı destekiernekte ve faşist Alman ilhakçı sürülerini
ezmek için ordu ve donanmamıza yardım etmektedir­
ler. İnsan yedek güçlerimiz bitmez tükenmezdir. Yüce
Lenin'in ruhu ve onun muzaffer bayrağı şimdi bize tıp-

152
kı 23 yıl önce olduğu gibi, Anavatan Savaşında ilham
vermektedir.
Alman işgalcilerini yenebileceğimizden ve yenmek
zorunda olduğumuzdan kuşku duyulabilir mi?
Düşman; bazı ödü patlamış aydıncıkların gösterdiği
kadar güçlü değildir. Şeytan, resmi çizildiği kadar kor­
kunç değildir. O övülen Alman ordularını, Kızıl Ordumu­
zun çok dE:Jfa panik içinde kaçmaya mecbur ettiğini kim
inkar edebilir? Alman propagandacılanmn cakalı de­
meçlerine göre değil de, Almanya'nın gerçek durumuna
göre hüküm yürütülürse, faşist Alman istilacılannın bir
felaket karşısında bulunduklarını anlamak zor olmasa
gerek. Almanya'da, şimdi açlık ve sefalet hüküm sür­
mektedir; savaşın dört ayı içinde Almanya dört buçuk
milyon asker kaybetmiştir. Almanya boyuna kan kay.
betmekte, onun insan yedek güçleri tükenmekte, infial
ruhu sadece Alman ilhakçılannın boyunduruğu altına
düşmüş olan Avrupa halklarını değil, savaşın bitip tü­
kenmek bilmediğini gören Alman halkını da sarmakta­
dır,- Alma.n istilacılan son kuvvetlerini germektedir­
ler. Almanya'nın böyle gergin bir hale uzun süre dayana­
mayacağına kuşku yoktur. Daha birkaç ay, daha yanın
yıl, belki de bir yılcık, - ve Hitler Almanyası cinayet­
lerinin yükü aıtında çökecektir.
Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah­
riyelileri, komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve
erkek partizanlar! Bütün dünya, Alman istilacılannın
soyguncu sürülerini yoketmeye muktedir kuvvet olarak
size bakıyor. Alman istilacılannın boyunduruğu altına
düşmüş, köleleştirilmiş Avrupa halklan, kendi kurtarı­
cılan olarak size bakıyorlar. Yüce kurtancılık görevi si­
ze düştü. Bu göreve layık olun! Yürüttüğünüz savaş,
kurtuluş savaşıdır, haklı bir savaştır. Bu savaşta ulu
a.talanmız Aleksandr Nevski, Dimitri Danskoy, Kuzman

1 53
Minin, Dimitri Poşarski, Alek.sandr Suvorov, Mihail
Kutusav'un yiğitlik örnekleri varsın sizi şahlandırsın!
Yüce Lenin'in muzaffer bayrağı size güç versin!
Alman istilacılannı tam ezmek için!
Alman işgalcilerine ölüm!
Yaşasın şanlı yurdumuz, onun özgürlüğü, onun ba­
�msızlı�! Lenin'in bayrağı altında zafere doğru, ileri!

J. V. Stalin, Eserle.r,
Cilt 14, Almanca,
s. 259-261.
SAVUNMA HALK KOMİSERİNİN
55 NO 'LU EMRi

Moskova, 23 Şubat 1 942

Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah­


riyelileri; komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve
erkek partizanlar!
Ülkemizin halklan, Kızıl Ordunwı 24. yıldönümünü,
yurdumuzun yaşamına ve özgürlüğüne küstahça ve al­
çakça kasteden faşist Almanya'ya karşı yürütülen Ana­
vatan Savaşının meşakkatli gü.ıılerinde kutlamaktadır.
Kızıl Ordumuzun ve Savaş Donanmamızın erleri, faşist
Alman istilacılannı ülkemizden kovmak ve anavatanı­
mızın onur ve bağımsızlığını korumak için, Kuzey Buz
Denizi'nden Karadeniz'e kadar uzanan muazzam bir cep­
he boyunca şiddetli savaşlar yürü.tmektedirler.
Kızıl Ordu, düşmanlarm saldırılanna karşı yurdu­
muzu ilk kez savunmuyor. Kızıl Ordu, bundan 24 yıl ön­
ce, ülkemizi parça parça etmeye ve ülkemizin bağımsız­
lığını mahvetmeye kalkmış olan yabancı müdahalecile­
rin ve ilhakçılann ordulanna karşı savaşmak için kurul­
muştu. Kızıl Ordu'nun savaşa henüz yeni girmiş olan
genç müfrezeleri, 23 Şubat 1 9 1 8 'de Pskov ve Narva do..
laylarında Alman istilacılannı hezimete uğrattılar. Tam
da bundan ötürü, 23 Şubat 1 9 1 8 günü, Kızıl Ordu'nun
doğum günü ilan olunmuştur. O zamandan beri Kızıl

1 55
Ordu, yabancı müdah�ecilere ve ilhakçılara karşı sa­
vaşlarda büyümüş ve güçlenmiştir. Kızıl Ordu, 1 9 1 8 yı­
lında Alman istilacılarına karşı yurdwnuzu başarıyla sa­
vunmuş ve onları Ukrayna ve Belorusya topraklanndan
sürmüştür. Kızıl Ordu, 1 9 1 9-1921 yıllannda Antant'ın ya­
bancı ordularına karşı yurdumuzu başarıyla savunmuş
ve onları ülkemiz sınırlarından dışarı sürmüştür.
içsavaş döneminde yabancı müdahalecilerin ve il­
hakçılann ezilmesi, Sovyetler Birliği haL'lUarına uzun bir
barış getirdi ve barış içinde inşa şartlarını sağladı. Barış
içinde geçen bu 20 yıllık inşa sonucunda ülkemizde soS­
yalist sanayi ve kollektif köy ekonomisi ortaya çıktı, bi­
lim ve kültür gelişti ülkemiz halklannın dostluğu güç­
•.

lendi. Fakat Sovyet halkı , ülkemize karşı düşmanların


yeniden saldırmasının mümkün olduğunu hiçbir zaman
unutmadı. Onun için, sanayi ve tarım, bilim ve kültürün
yükselmesiyle beraber, aynı zamanda Sovyetlel' Birliği'
rün askeri gücü de büyüdü. Yabancı topraklan sevenler­
den bazıları; Sovyetler Birliği'nin bu gücünü kendi be­
denlerinde tatma fırsatı buldular. Şimdi bunu, pek övü­
len faşist Alman ordusu da tatma fırsatı bulmaktadır.
Bundan sekiz ay önce faşist Almanya, saldırmazlık
antlaşmasını kabaca ve alçakça bozarak ülkemize haince
saldırdı. Düşman ; ilk darbeden sonra Kızıl Ordu'nun
ezileceğini ve direnme gücünü yitireceğini hesaplamıştı.
Fakat düşman müthiş yanıldı. Düşman; Kızıl Ordu'nun
gücünü, Sovyet cephe gerisinin sağlamlığını, ülkemiz
halklannın zafer yolunda..lti azmirJ hesaplamadı; faşist
Alınanya'nın Avrupa'daki cephe ge tisinin güvenilmez
olduğunu; nihayet, faşist Almanya'nın ve ordusunun iç..
- '

ten zayıf olduğunu hesaplamadı.


Savaşın ilk aylarında, faşist Alman saldınsımn bek­
lenmedik ve apansızın yapılmış olması yüzünden, Kızıl
Ordu geri çekilmek, Sovyet topraklannın bir kısmım bı-

156
ralur...ak zorunda kaldı . Fakat Kızıl Ordu geri çekilirken,
düşmanın kuvvetlerini yıprattı, ona şiddetli darbeler in­
dirdi. Bu geri çekilişin geçici olduğuna, düşmanın dur­
durolacağına ve sonra da ezileceğine Kızıl Ordu erieri
ve ülkemizin halklan şüphe etmemekteydiler.
Savaşın seyri içinde, Kızıl Ordu'ya önemli taze güç­
ler aktı, insan ve teknik ikmalieri doldu ve destek için
o, yeni yeni yedek tümenler aldı. Muazzam cephenin ana
kesimleri.nde, Kızıl Ordu'nun saldırıya geçebilmesi za­
manı geldi. Kısa bir zaman içinde Kızıl Ördu birbiri ar­
dınca, Rostov, Tihvin, Kınm ve Moskova dolaylarında
faşist Alman ordulanna darbeler indirdi. Moskova do"
laylannda yapılan pek şiddetli savaşlarda, Sovyet baş­
kentini çember içine almakla· tehdit eden faşist Alman
ordulanm ezdi. Kızıl Ordu, düşmanı Moskova önlerin­
den geri attı ve batıya doğru gittikçe sıkıştırmaktadir.
Moskova ve Tula vilayetleri, · geçici olarak dilşmanın eli­
ne düşmüş diğer vilayetlerin onlarca şehir ve yüzlerce
köyü, Alman istilacılarından tamamen temizlendi.
Haince ve apansızın yaptıklan saldırı neticesinde
savaşın ilk aylannda sahip olduklan askeri üstünlük
şimdi artık Almanlarda yoktur. Faşist Alman ordusu­
mm bir yedek gücü olan apansızın ve be:klenmedik bas­
tırma u.'1Suru tamamıyla harcanmıştır. Faşist Alman sal­
dinsının apansızın yapılmış olmasından ötürü savaş
şartlarında meydana gelmiş olan dengesizlik böylece gi­
derilmiştir. Şimdi savaşın geleceğini apansızın baskın
gibi geçici şeyler değil, cephe gerisinin sağlamlığı, ordu­
nun morali, tümerrlerin say-ısı ve kalitesi, ordunun elin­
deki silah, ordunun kumanda hayetinin örgütsel yete­
nekleri gibi sürelr.J i kendini gösterecek etkenler tayin
edecektir. Burada bir hususu kaydetmek gerek: Alman­
Iann cephaııeliğinden, apansızın bastırma unsuru kay.
bolunca, Alman ordusu yıkımla yüzyüze geldi.

157
Alman faşistıeri, kendi ordulanın yenilrnez sayıyor
ve teke tek savaşta Kızıl Ordu'yu mutlaka yeneceğini
iddia ediyorlar. ŞİID.di Kızıl Ordu ile faşist Alman or.
dusu teke tek savaşıyorlar. üstelik, faşist Alman ordu.
su cephede İtalya, Romanya ve Finlandiya ordulanndan
doğrudan yardım görmektedir. Kızıl Ordu şimdilik böy­
le bir yardım görmemektedir. Böyle olduğu halde, övü.
len Alman ordusu hezimetlere uğramakta, Kızıl Ordu
ise ciddi başanlar elde etmiş bulunmaktadır_ Kızıl Or.
dumm güçlü darbeleri altında batıya doğru geri çekilen
Alman ordulan, insan ve materyal yönünden muazzam
zayiata uğramaktadırlar. Onlar, büsbütün ezilecekleri
günü uzatmak için, her hatta yapışıp tutunmaya çalışı.
yorlar. Fakat düşmanın gayretleri boşunadır. Şimdi ini­
siyatif bizim elimizdedir ve Hitler'in yıprannuş paslı
makinesinin gayretleri, Kızıl Ordu'nun baskısı karşısm­
da tutunamaz. Kızıl OTdu 'nun, canavarlaşan düşmanı
güçlü darbelerle Leningrad önlerinden atacağı, onu Be­
lorusya ve Ukrayna, Litvanya ve Letonya, Estonya ve
Karelya'nın şehir ve köylerinden temizleyeceği, Sovyet
Kırı..m'ını kurtaracağı ve bütün Sovyet topraklan üze­
rinde yeniden kızıl !Jayrakların zaferle dalgalanacağı gUn
artık uzak değildir.
Fakat, elde edilen başanlarla yetinmek ve Alman . or.
dulannın işi artık bitirilmiştir diye düşünmek affolun­
maz bir körlük o lur. Bu; Sovyet insanianna yakışmayan
boş bir övünme ve kendini beğenme olur. önümüzde
daha pekçok zorluklar olduğunu unutmamak gerekir.
Düşman yenilgilere uğratılmaktadır; fakat o henüz ezil­
memiştir, hele işi bitirilmemiştir. Düşman hala kuvvet­
lidir. Düşman, başan elde etmek için son kuvvetini ge.
recektir. Düşman yenilgilere uğradıkça, daha fazla ca-.
navarlaşacaktır. Bundan ötürü cepheyi desteklemek
için, yedek güçleri eğitme işi ülkemizde bir dakika olsun

158
gevşetilmemelidir. Canavarlaşan düşman üzerinde zafe­
ri haz.ırlamak. için yeni yeni kıtalarm cepheye sevkedil­
mesi gerek. Sanayimiz, özellikle askeri sanayimiz, iki
kat bir enerjiyle çalışmalıdır. Cephe, her gün daha faz­
la tank, uçak, top, havan, mitralyöz, tüfek, otomatik tü.
fek ve cephane almalıdır.
Kızıl Ordu'nun güç ve kudretinin esas kaynaklann­
dan biri burada yatmaktadır.
Fakat Kızıl Ordu'nun gücü yalnızca burada yatma­
maktadır.
Kızıl Ordu'nun gücü her şeyden önce şundadır ki,
o, yağma savaşı, emperyalist savaş değil; Anavatan Sa­
vaşı, haklı bir savaş, bir kurtuluş savaşı yü rütmektedir.
Kızıl Ordu'nun görevi, Sovyet topraklarırnızı Alman iS­
tilacılarından kurtarmak, savaştan önce özgür ve insanca
yaşayan, ama şimdi esaret altına alınmış, yağma, sefalet
ve açlık yüzünden azap çeken şehir ve köyle:rimiz:in va­
tandaşlarını Alman istilacılarının boyunduruğundan kur­
tarmak; nihayet, faşist Alman alçaklannın lekeledikle­
ri , hakaret ettikleri kadınlarınıızı kurtarmak.tır. Bu gö­
revden daha soylu ve daha yüce ne olabilir? Hiçbir Al­
man askeri, haklı bir savaş yaptığı.nı söyleyemez; çünkü
diğer halklan talan etmek ve baskı altına almak için
kendisini savaşmaya mecbur ettiklerini gö�memesi
mümkün değildir. Alman askerinin, ilham alabileceği ve
kıvanç duyabileceği yüksek ve temiz bir savaş gayesi
yoktur. Ve tersine, Kızıl Ordu'nun her eri, haklı bir sa­
vaş, kurtuluş savaşı, anavatanının özgürlük ve bağımsız­
lığı için savaştığını kıva.ı.""lçla söyleyebilir. Kızıl Ordu'
da kahramanca yararlıklara ilham veren temiz ve yük­
sek bir savaş gayesi vardır. Öz yurdumuzun özgürlüğü
uğrunda ölüme gitmeye hazır bizde binlerce kadın ve
erkek kahramanı Anavatan Savaşının doğurmakta ol­
ması bilhassa bununla izah olunur.

1 59
Kızıl Ordu'nun gücü bundadır.
Faşist Alman ordusunun zaytllığı da bundadır.
Kızıl Ordu'nun gayesi, Alman halkını kırmak ve
Alman devletini yok etmektir, diye dış basında bazen
saçmalıyorlar. Bu, elbette Kızıl Ordu'ya karşı aptalca bir
yalan ve aptalca bir ütiradır. Kızıl Ordu'da, böyle ah­
makça gayeler yoktur ve olamaz. Kızıl Ordu; Alman iş­
galcilerini ülkemizden kovmak ve Sovyet topraklannı
faşist Alman istilacılanndan kurtarmak gayesindedir.
Sovyet topraklarının kurtuluşu uğrunda yürütülen sa­
vaşın, Hitler kliğinin kovulması, ya da yok edilmesi ile
bitmesi pek muhtemeldir. Böyle bir sonucu biz selam.
lanz. Fakat Hitler kliğini Alman halkı ile, Alman devle­
ti ile bir tutmak gülünç olurdu. Tarihin tecrübesi gös.
teriyor ki, Hitler'ler gelir-geçer, ama Alman halkı ve
Alman devleti kalır.
Kızıl Ordu'nun gücü nihayet şundadır ki, Alman
halkı da dahil olmak üzere, diğer halklara karşı Kızıl
Orduda ırk kini yoktur ve olamaz. Kızıl Ordu, bütün
halklann ve ırklann eşit haklara sahip olduklan bilin­
ciyle, diğer halklann hakianna saygı gösterme bilinciy­
le eğitilmiştir. Alınaniann ırk teorisi ve ırk kini pratiği,
bütün özgürlüksever halklan faşist Almanya'ıun düş.
manı yapmıştır. SSCB'nde ırklann eşit hakka sahip ol­
duklan kuramı ve diğer halklann hakianna saygı gös­
terme pratiği, bütün özgürlüksever halklan Sovyetler
Birliği'nin dostu yapmıştır.
Kızıl Ordu'nun gücü bundadır.
Faşist Alman ordusunun zayıflığı da bundadır.
Dış basında bazen, Sovyet insanlan Almanlara, salt
Alman olduklan için kin besliyorlar, Kızıl Ordu, Alman
olan her şeye kinle baktığından, Alman askerlerL11i salt
Alman olduklan için yok ediyor, bundan ötürü Kızıl Or­
du Alman askerlerini esir alınıyor, diye saçmalıyorlar.

160
Bu da elbette, Kızıl Ordu'ya karşı aynı surette aptalca
bir yalan ve budalaca bir iftiradır. Kızıl Ordu ırk kini
hislerinden uzaktır. Kızıl Ordu, böyle bayağı bir histen
uzaktır; çünkü o , ırkların eşit hakka sahip olduklan ve
diğer halkların hakianna saygı gösterme bilinciyle eği­
tilmiştir. Bundan başka, şunu da unutmamak gerekir
ki, ülkemizde ırk kini dile getirilmesi, kanunla cezaya
çarptınlmaktadır.
Faşist Alman işgalcileri yurdumuzu köleleştirmek
isteyince, ya da o rdularunız tarafından çevrililikleri za..
man silahlarını atıp teslim olmak istemeyince, elbette
Kızıl Ordu, faşist Alman işgalcilerini yok etmek zorun­
dadır. Kızıl Ordu onlan, Alman uyruklu olduklan için
değil, bizim yurdumuzu köleleştirmek istedikleri için
yok ediyor. Kızıl Ordu'nun diğer herhangi bir halkın or­
dusu gibi, uyruklan ne olursa olsun, yurdunu köleleŞ­
tirmek isteyenleri yok etmek hem hakkı hem de göre­
vidir. Geçenlerde, Kalinin, Klin, Suhiniçi, Andreapol, To­
ropets şehirlerinde Alman işgal kuvvetleri ordulanmız
tarafından çevrildi ve teslim olmalan talep edildi; teS­
lim olurlarsa, hayatlarının bağışlanacağı bildirildi. Al­
man işgal kuvvetleri, silahlarını atmayı ve teslim olma­
yı reddettiler. Kuvvet kullanmak yoluyla onlan söküp
atmak gerekti; tabii, kınlan Almanların sayısı da az
olmadı. Savaş savaştır. Kızıl Ordu, teslim olan Alman
asker ve subaylarını esir alıyor ve hayatiarına dokunmu­
yor. Kızıl Ordu, silahını atmayan ve silah zoruyla yur­
dumuzu köleleştirmeye yeltenen Alman asker ve subay­
lanın yok ediyor. Büyük Rus yazan Maksim Gorki'nin
sözlerini hatırlayımz: «Teslim olmayan düşman yok edi­
lir.»
Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah­
riyelileri, komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, erkek ve
kadın partizanlar! Kızıl Ordu'nun 24. yıldönümil vesi-

161
lesiyle sizleri kutlanm! Faşist Alman istilacılan üzerin­
de tam zaferinizi dilerim!
Yaşasın Kızıl Ordu ve Savaş Donanmasıl
Yaşasın kadın ve erkek partizanlar!
Yaşasın şanlı yurdumuz, onun özgürlük ve bağım-
sızlığı!
Yaşasın bizi zafere götüren yüce Bolşevik Partisi!
Yaşasın Yüce Lenin'in yenilmez bayrağı!
Lenin'in bayrağı altında, faşist Alman istilacılarun
darmadağın etmek için ileri!

Savunma Halk Komiseri


J. Stalin

J. V. Stalin, Eeserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 262-268.

162
SAVUNMA HALK KOMİSERİNİN
1 30 NO'LU EMRİ

Moskova, ı Mayıs ı942

Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah­


riyelileri, komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve
erkek partizanlar, kadın ve erkek işçiler, kadın ve er­
kek köylüler, kafa işçileri, geçici olarak Alman zalimle­
rinin boyunduruğu altına düşmüş olan cephenin öte ya­
nındaki kız ve erkek kardeşlerimiz!
Sovyet Hükümeti ve Bolşevik Partimiz adına, siz­
leri ı Mayıs günü dolayısıyla selamlar ve kutlanm!
Yoldaşları Ülkemizin halklan, uluslararası ı Mayıs
gününü bu yıl, faşist Alman istilacılanna karşı yürütü­
len Anavatan Savaşı şartlan altında kutlarnaktadırlar.
Savaş, yaşamımızın her yanma damgası..'ll vurdu. Savaş,
bugüne, ı Mayıs bayramına da damgasını vurdu. Ülke­
mizin emekçileri, savaş durumunu hesaba katarak, yur­
dumuzu savunmada bu günü coşkun bir çalışmayla ge­
çirmek için, bayram dinle:rı..e
.m sinden vazgeçtiler. Cep­
hemizin erieri ile tek bir hayat yaşayan ülkemizin emek­
çileri, cepheye en büyük yardımda bulunmak, cepheye
bol bol tüfek, mitralyöz, top, havan, tank, uçak, cepha­
ne, ekmek, et, balık ve sebze vermek için ı Mayıs bay­
ram gününü çalışma ve savaş günü ilan ettiler.
Bu, düşman üzerinde zafer kazartmak yolunda biz-

163
de cephe ile cephe gerisi, her türlü zorluklan yenıneye
hazır birleşik ve birbirinden aynlınaz bir savaş karar­
gah.ı teşkil ediyor demektir.
Yoldaşlar! Faşist Alman ilhakçılan, Avrupa'yı savaş
girdabına süıiikleyip, Avrupa kıtasının özgürlüksever
ülkelerini -Fransa, Norveç, Danimarka, Belçika, Hol­
landa, Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya, Yunanistan­
boyunduruk altına alıp, Alman bankerlerini zengin et.
rnek için bu ülkelerin kanını emmeye başlayalı iki yıl­
dan fazla oldu. Faşist Alman ilhakçılan, ülkemize karşı
alçakça ve haince salclınp, köylerimizi ve şehirlerinlizi
yağma edip yıkmaya, Estonya, Letonya, Litvanya, Be­
lorusya, Ukrayna ve Moldavya'nın banşçıl halklannın ır­
zına geçip öldürmeye başlayalı on aydan fazla oldu. Ül­
kemizin hal.klan, yurdumuzwı onur ve özgürlüğünü sa­
vunarak, canavarıaşmış düşmana karşı on aydan fazla­
dır Anavatan Savaşı yürütmektedirler. Bu zaman için­
de biz, Alman faşistlerini iyice deneyip sınamak, onların
gerçek niyetlerini anlamak, onlann gerçek yüzlerini ta­
nımak için, laftan ibaret sözler üzerinde değil, savaşın
verdiği tecrübeler üzerinde, herkesin bildiği olaylar üze­
rinde bilmek, tammak için yeterince imkan bulduk.
Onlar, düşmanlanmız, Alman faşistleri kimdir?
Bunlar ne gibi adamlarclır? Savaş tecrübesi, bize bu ko­
nuda neleri öğretiyor?
Deniyor ki, Alman faşistleri, diğer devletlerin komp­
lolanna karşı Almanya'nın bütünlüğünü ve bağımsızlı­
ğım koruyan milliyetçilerdir. Bu, elbette yalandır. Ni:>r­
veç, Danimarka, Belçika, Hollanda, Yunanistan, Sovyet­
ler Birliği ve özgürlüksever diğer ülkelerin, Almanya'nın
bütünlüğünü ve bağımsızlığına kastettiklerini ancak ya­
lancılar iddia edebilir. Gerçekte, Alman faşistleri milli­
yetçi değil, yabancı ülkeleri ilhak eden ve Alman ban­
kerlerini, Alman plutokratlarını zenginleştirinek için di-

164
ğer ülkelerin kanını emen emperyalistlerdir. Alman fa­
şistlerinin elebaşlanndan Göring, bilindiği gibi, kendisi
düzinelerce işletmeyi sömüren en büyük banker ve plu­
tokratıardan biridir. Hitler, Göbbels, Ribbentrop, Hinun­
ler ve bugünkü Almanya'nın diğer iktidar sahipleri; Al­
man bankerlerinin çıkariamu bütün diğer çıkarlardan
daha üstün tutan, Alman bankerlerinin zincirli köpekle­
ridir. Bu efendilerin elinde Alman ordusu, Almanya'nın
çLl{arları uğrunda değil, Alman bankerlerinin ve plutok­
ratlarının zenginleştirilmesi için hem kendi hem de baş­
kalarının kanını dökmek, hem kendisini hem ba�kaları­
m kötürüm etmek için kör bir alettir.
Savaşın tecrübesi bunu göstermektedir.
Deniyor ki, Alman faşistleri, plutokratlara karşı iş­
çilerin ve köylülerin çıkarlarını savunmak isteyen soS­
yalistlerdir. Bu elbette yalandır. işletmelere ve fabrika­
lara köle emeği sokmuş, Almanya'nın ve boyundu..Lık
altındaki ülkelerin köylerinde sertlik rejimini diriltmiş
olan Alman faşistıeri, işçilerin ve köylülerin savunucu­
larıdır diye ancak sahtekarlar iddia edebilir. Alman fa­
şistlerinin kurduğu kölelik ve serflik rejiminin, işçi ve
köyiiliere değil, Alman bankerlerinin ve plutokratlarının
çıkarlarına yaradiğını ancak küstah sahtekarlar inkar
edebilir. Gerçekte, Alman faşistleri, · gerici derebeyleri­
dir. Alman ordusu ise, Alman bankerlerini zenginleştir­
rnek ve çiftlik sahiplerinin egemenliğini diriltmek uğ­
runda kan döken derebey ordusudur.
Savaşın tecrübesi bunu göstermektedir.
Deniyor ki, Alman faşistleri, Avrupa kültürünün ta­
şıyıcılan, başka ülkelerde bu kültürün yayılması için sa­
vaşan kiınselerdir. Bu elbette yalandır. Avrupa'yı dar­
ağaçlan ile donatan, barışçıl halhı talan edip ırzına ge­
çen, şehirleri ve köyleri yakıp havaya uçuran, Avrupa
halklarının kültür değerlerini mahveden Alman faşist-

165
lerinin, Avrupa kültürünün taşıyıcılan olduklarını an­
cak profesyonel sahtekarlar iddia edebilir. Gerçekte, Al­
man faşistleri, Avrupa kültürünün düşmanıdırlar. Al­
man ordusu ise, Avrupa kültürünü yıkmak, Alınan ba.'1-
kerleri ve baranlannın köleci «kültürünü» yaymak için
meydana getirilmiş ortaçağın k_ara irtica ordusudur.
Savaşın tecrübesi bunu göstermektedir.
Düşmanımızın, savaşın tecrübesi ile açılan ve mey­
dana çıkarılan çehresi böyledir.
Fakat savaşın tecrubesi bu sonuçlarla sınırlı değil­
dir. Savaşın tecrübesi, bundan başka, savaş döneminde
gerek faşist Almanya ve ordusunun durumunda, gerek
ülkemizin ve Kızıl Ordumuzun durumunda derin deği­
şiklikler olduğunu da göstermektedir.
Bunlar ne gibi değişikliklerdir?
Her şeyden önce, bu dönem içinde, faşist Almanya
ile ordusunun, bundan 1 O ay önce olduğundan çok da­
ha zayıf düşmüş olduklan şüphesizdir. Savaş, Alman
halkını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı; milyonlarca
insan kaybettirdi, açlık ve sefalet getirdi. Savaşın sonu
görünmemekte, ama insan yedekleri bitmek üzere, pet­
rol suyunu çekmek üzere, hammaddeler tükenmek üze­
redir. Alman halkı, Almanya'nın kaçınılmaz olarak yeni­
leceğini gittikçe daha fazla anlamaktadır. Meydana ge­
len durumun içinden tek çıkar yolun, maceracı Hitler -
Göring kliğinin elinden Almanya'yı kurtarmak olduğu,
Alınan halkı için gittikçe daha açık hale gelmektedir.
Hitlerci emperyalizm, Avrupa'da geniş topraklar iş­
gal etti, fakat Avrupa halklarının direnme iradesini kıra­
madı. Boyunduruk altına düşen halkların, faşist Alman
haydutlan rejimine karşı savaşlan genel bir mahiyet
almaktadır. İşgal altına düşmüş bütün ülkelerde askeri
fabrikalarda sabotaj , Alman ikmal kamplarını havaya
uçurma, .Alınan askeri katarlarını raydan çıkarma, Al-

166
man asker ve subaylanru öldürme hergünlük olaylar ha­
lini aldı. Bütün Yugoslavya'yı ve Almanların işgali altı­
na düşen Sovyet bölgelerini partizan savaşının alevleri
sardı.
Bütün bu dunını ve şartlar, Alman cephe gerisini,
yani bir bütün olarak faşist Almanya'yı da zayıf düşür­
müştür.
Alman ordusuna gelince, savunmada gösterdiği ina.
da rağmen, 10 ay önce olduğundan daha zayıf düşmüş­
tür. Alman ordusunda Reichenau, Brauchitsch, Todt ve
diğerleri gibi eski ve tecrübeli generaller ya Kızıl Ordu
tarafından öldüriilmü ş, ya da faşist Alman yönetici kliği
tarafından kovulmuşlardır. Alman ordusunun subay
kadrosu kısmen Kızıl Ordu tarafından kırılmış, kısmen
de, sivil halka karşı yaptıkları soygunculuk ve şiddet ey­
lemleri karşısında dağılmıştır. Alman ordusunun er
mevcudu, savaş harekatının seyri içinde önemli surette
zayıflamıştır ve gittikçe daha az ikmal almaktadır.

İkincisi, savaşın geçen dönemi içinde ülkemizin sa­


vaşın başlangıcında olduğundan çok daha güçlenmiş ol­
duğu şüphesizdir. thkemizin kendi Hükümeti etrafında
her zamankinden daha sıkı toplaruruş olduğunu, ülke­
mizde cephe ile cephe gerisinin bir tek savaş kararg8.hın­
da birleştiğini ve bu karargahın darbelerinin bir hedefe
çevrildiğini, cephe gerisinde çalışan Sovyet yurttaşlan­
nın cepheye gittikçe artan sayıda tüfek, mitralyöz, ha­
van, top, tank, uçak, erzak ve cephane sağladığını yalnız
dostlarımız değil, düşmanlarımız da kabul etmek zorun­
da kalmışlardır.

Yurdumuzun uluslararası bağıarına gelince, bu bağ­


lar son zamanlarda, her zamankinden çok daha arttı
ve güçlendi. Alman emperyalizmine karşı bütün özgür­
lü..l{sever halklar birleşti. Bu halkların gözleri Sovyetler

167
Birliği'ne çevrilmiştir. Özgürlükleri, onur ve bağımsız.
lıklan uğrunda ülk.erniz halklannın yürüttüğü kahra.
manca savaşa bütün ileri insanlık hayranlık duymakta.
dır. Bütün özgürlüksever ülkelerin halkları, Sovyetler
Birliği'ne, di.Lrıyayı Hitler vebasından kurtaracak güç
olarak bakınaktadırlar. Bu özgürlüksever ülkeler ara­
sında ön sırada, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik
Devletleri yer tutmaktadır. Biz, bu ülkelere dostluk ve
ittifak bağlan ile bağlıyız; bu ülkeler faşist Alman isti­
lacılarına karşı ülkemize gittikçe daha çok askeri yar­
dımda bulunmaktadırlar.
Bütün bunlar, ülkemizin çok daha güçlendiğini gös.
termektedir. ·

Nihayet, geçen bu süre içinde Kızıl Ordu'nun sava.


şın başında olduğundan. daha örgütlü ve güçlü hale gel­
diğine şüphe yoktur. Alman emperyalistlerinin haince
yaptıklan saldırı nedeniyle geçici olarak bir geri çe­
kilişten sonra, savaşın seyri içinde Kızıl Ordu'nun bir
dönüm noktası elde etmesi ve aktif bir savunmadan düş­
man kuvvetlerine karşı başarılı saldırıya geçmesi, her­
kesin bildiği bu olgu, bir rasiantı sayılamaz. Kızıl Ordu­
nun başarılan sayesinde Anavatan Savaşının yeni bir
safhaya, Sovyet topraklarını Hitlerci pislikten ternizle­
me safhasına geçmiş olduğu bir gerçektir. Doğrusu, Kı­
zıl Ordu bu tarihi görevi yerine getirmeye sert, şiddetli
ve karlı bir kışta başladıysa da, yine de bu yolda büyük
başanlar elde etmiştir. Askeri harekatta inisiyatifi elin.e
alan Kızıl Ordu, faşist Alman ordularına bir dizi şiddetli
darbeler indirdi ve onları Sovyet topraklannın önemli
bir kısmını terketmeye zorladı. İstilacılann, nefes almak
ve savunma hatlannda yerleşmek için kıştan istifade et.
rnek yolundaki hesaplan iflas etti. Kızıl Ordu, yaptığı
saldırının seyri içinde, düşmanın pek büyük insan güç..
lerini ve malzemesini yok etti, düşmanın elinden pek

168
çok teknik araçlan çekip aldı ve düşmaru, ilkbahar v.e
yaz harekatı için derin cephe gerilerinde yığdığı yedek
güçlerini zamanından önce kullarunaya mecbur etti.
Bütün bunlar, Kızıl Ordunun daha örgütlü ve daha
güçlü bir hale geldiğini, subay kadrolarının savaşlarda
piştiğini, generallerinin ise daha tecrübeli ve daha uya­
nık olmaya başladıklanm göstermektedir.
Kızıl Ordunun er terkibinde de bir dönüşüm mey­
dana gelmiştir.
Anavatan Savaşının ilk aylan içinde, düşmana kar­
şı Kızıl Ordu erieri arasında görülen aldırmazlı.k ve
kaygusuzluk ortadan kalktı. Banşçıl halka ve Sovyet sa­
vaş esirlerine karşı faşist Alman istilacılanmn işledikle.
ri canavarlı.klar, yağmalar ve şiddet eylemleri, erlerimi­
zi bu hastalıktan kurtardı. Erierimiz daha kızgın ve da­
ha amansız oldular. Faşist Alınan istilacılarına hakkıy­
la kin bağlamayı öğrendiler. Erlerimiz, düşmana karşı
içten gelen bir kin duymadıkça, onu yenmenin mümkün
olmadığım anladılar.
Alman ordusunun yenilmaz olduğu hakkında sava­
şın başlangıcında dolaşan ve Almanlar karşısında duyu.
lan korkuyu gizleyen gevezelikten artık iz bile kalmadı.
Rostov ve Kerç dolaylannda, Moskova ve Kalinin -dolay.
lannda, Tihvin ve Leningrad dolaylarında geçen ve Kı­
zıl Ordunun faşist Alman istilacılannı önüne katıp ko­
valamasıyla biten ünlü savaşlar, Alnıan ordusunun ye­
nilınezliği hakkındaki gevezeliğin, faşist propagandacila­
rın uydurduğu bir masal olduğuna ederimizi inandırdı.
Savaşın verdiği tecrübeler, Alman subaylannda yiğitlik
denilen şeyin pek nisbi bir şey olduğuna, Alman subayı­
nın ancak karşısında silahsız savaş esirlerini ve barışçıl
sivil halkı bu1duğu zaman yiğitlik gösterdiğine, Kızıl Or.
du'nun örgütlü gücüyle yüzyüze gelince onlarda cesaret­
ten eser bile kalmachğına ederimizi . inandırmıştır. Şu

169
Rus atasözünü hatırlayın: «Kedinin karşısında arslan,
ama arslanın karşısında kendisi kedii).

Faşist Alman istilaeliarına karşı savaşın tecrübele­


rinden çıkan sonuçlar btuılardır.

Bu sonuçlar neyi gösteriyor?

Bunlar; faşist Alman istilaeliarını tamamıyla yok


edinceye ve Hitler alçaklarından Sovyet topraklarını
büsbütün temizleyineeye kadal", faşist Alman istilacılan­
na darbeler inct.trebileceğimizi ve indirmemiz gerektiğini
gösteriyor.

Yoldaşları Biz, Anavatan Savaşı, kurtuluş savaşı,


haklı bir savaş yürütüyoruz. Başkalarının ülkelerini fet­
hetmek, başka uluslan boyunduruk altına almak gibi
bir gayemiz yoktur. Bizim gayemiz berrak ve yücedir.
Biz, Sovyet topraklanımzı faşist Alman · alçaklarından
kurtarmak istiyoruz. Biz, kardeşlerimiz olan Ukrayna­
Iılan, Moldavyalılan, Belorusyalılan, Litvanyalılan, Le­
tonyalılan, Estonyalılan, Karelyalılan faşist Alman al­
çaklarının uğrattıkları rezalet ve hakaretlerden kurtar­
mak istiyoruz. Bu gayeye ulaşmak için faşist Alman or­
dusunu parçalayıp faşist Alman işgalcilerini -eğer tes.
lim olmazlarsa- son adarnma kadar kırmalıyıyz. Baş­
ka yol yoktur.

Biz bunu yapabiliriz ve neye mal olursa olsun, mut­


laka · yapmalıyız.

Bu yüce gayeye uiaşmak için Kızıl Ordu gereken her


şeye sahiptir. Yalnız bir şey yetmiyor; yani Kızıl Ordu
yurdumuzun kendine verdiği birinci sınıf ve en yeni sis­
tem tekniği düşmana karşı tamamıyla kullanmayı yete­
ri kadar beceremiyor. Bundan ötürü, Kızıl Ordu erleri,
mitralyözcüleri, havancılan, tankçılan, havacılan ve sü-

170
varilerinin görevi, askerlik sanatını öğrenmek, kendi si­
lahlarını mükemmel şekilde kullanmayı, yaptıklan iş­
lerin ustası olmayı öğrenmek, ısrarla öğrenmek, bu su­
retle düşmanı her halde tepelerneYi öğrenmektir. Düş­
manı yenmek sanatı ancak böyle öğrenilebilir. Yoldaş­
lar; Kızıl Ordu erleri ve Kızıl Donanma bahriyelileri,
komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve erkek
partizanlar!
Sizleri 1 Mayıs günü dolayısıyla selamlar, kutlar ve
emrederiın:
1- Erler, tüfeği mükemmel incelemeli, silahının
ustası olmalı, Alman işga.lcilerini imha eden şanlı nişan­
cılaruruzın vurduklan gibi sektirmeden düşmanı vur­
malı!
2 - Mitralyözcüler, topçular, havancılar, tankçılar
ve havacılar, silahlarını mükemmel incelemeli, işlerinin
ustalan olmalı, tamamıyla yok edinceye kadar, faşist
Alman istilacılannı alnından vurmalı!
3 - Ordu birliklerinin komutanları, her sınıftan
kuvvetlerin karşılıklı işbirliğiyle hareket etmelerini mü­
kemmel incelemeli, kuvvetleri sevk ve idare işlerinde
ustalaş.malı, Kızıl Ordunun büyük kurtuluş görevini ye­
rine getirmeye yetenekli olduğunu bütün dünyaya göS­
termeli !
4- Bütün Kızıl Ordu, 1942 yılının faşist Alman or­
dularını tamamıyla ezme ve Sovyet topraklarını Hitler­
ci alçaklardan kurtarma yılı olmasını hedeflemeli!
5- Kadın ve erkek partizanlar, Alman istilacılan­
nın cephe gerisinde partizan savaşını güçlendirmeli, düş­
mamn haberleşme ve ulaşım araçlarını tahrip etmeli,
düşmanın kurmaylarını ve teknik donatımını yok etme­
li ve anavatanımızı eze:nlerden kurşunu esirgememeli!

171
Yüce Lenin'in yenilmez bayrağı altında zafere doğ­
ru ileri!

Savunma Halk Komiseri


J. Stalin

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 269-276.

1 72
AMERİKAN ASSOCIATED PRESS
BASIN AJANS I MUHABiRiNİN
SORULARINA J. V. STALiN
YOLDAŞIN CEVAPLAR!

Amerikan Associated Press basın ajansının Mosko.


va muhabiri Bay Cassidy, SSCB Halk Komiserleri Kon­
seyi Başkanı J. V. Stalin yoldaşa bir mektupla başvura.
rak, Amerikan kamuoyunu ilgilendirmekte olan üç so.
ruyu sözlü ya da yazılı cevaplandırmasıru rica etmiştir.
J. V. Stalin yoldaş, Bay Cassidy'ye aşağıdaki mek­
tupla yanıt vermiştir:

Bay Cassidy,

Çok meşgul olduğumdan ve bu nedenle size müla.


kat verınem imkansız olduğundan ötürü, sorularımza şu
kısa yazılı yarutı vermekle yetiniyorum.
ı - «Bugünkü durumun Sovyet değerlendirmesin­
de, ikinci cephenin açılınası ne gibi bir yer tutmakta.
dır?»
Yanıt : Çok önemli, denebilir ki, birinci derecede
bir yer tutmaktadır.
2 - «Müttefiklerin Sovyetler Birliği'ne yardımı ne
ölçüde etkilidir ve bu yardımı genişletmek ve iyileştir­
mek için ne yapmak gerekir?»
Y a n ı t : Faşist Alman ordularının başlıca güçle-

173
rini kendi üstüne çekı'Uek suretiyle Sovyetler Birliği'nin
müttefi.klere yaptığı yardıma nispetıe, müttefiklerin Sav.
yetler Birliği'ne gösterdiği yardımın etkisi henüz azdır.
Bu yardımı genişletmek ve iyileştirmek için yalnız bir
tek şey gereklidir: Müttefiklerin kendi yükümlülüklerini
tam zamanında ve tastamam yerine getirmeleri.
3 - «Sovyetlerin direnme yeteneği ha1a ne büyük.­
lüktedir?»
Y a n ı t : Alman haydutıarma karşı Sovyetlerin di­
renme yeteneği faşist Almanya'nın ya da herhangi başka
bir saldırgan devletin dünya egemenliğini kendi eline
geçirmek için göstereceği yetenekten -eğer daha fazla
değilse- zerre kadar aşağı kalmaz.
Saygılarunla
J. Stalin

3 Ekim 1942
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 277-278.

1 74
BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİNİN
2 5 . YILDÖNÜMÜ

Devlet Savunma Komitesi


Başkammn
Emekçi Temsilcileri
Maskova Sovyetinin ·

Moskova Şehri
Parti ve Toplumsal Örgütleri ile birlikte
Tören Toplantısında Raporu

6 Kasım 1942

Yoldaşları

Bugün ülkemizde Sovyet Devrimi'nin zaferinin 25.


yıldönümünü kutluyoruz. Bizde Sovyet düzeni kurulalı
25 Yll geçti. Sovyet düzeninin varoluşunun, önümüzdeki
26. yılının-eşiğindeyiz .
Ekim-Sovyet devriminin yıldönümü töreni toplantı­
larında, geçen bir yıl içinde devlet ve Parti örgiitlerirıin
çalışmalarının sonuçlanın toparlamak gelenek olmuş­
tur. Geçen yılın Kasım'ından, bu yılın Kasım'ına kadar
geçen bir yılın sonuçlan hakkında size rapor vermek
görevi bana verilmiştir.

Devlet g
ve Parti or anlanmızın faaliyeti, geçen yıl
zarfında iki yönde yürütülmüştür: Bir yandan, banşçıl
inşa ve ·cephemiz için sağlam bir cephe gerisi örgütle-

175
rnek yönünde; öbür yandan da Kızıl Ordu'nwı savınıma
ve saldın harekatını yürütmek yönünde olmuştur.

1 - CEPHE GERİSİNDE ÖRGÜTLEME


ÇALIŞMASI

Yönetici organlanmızın banşçıl inşa faaliyeti, bu


dönem içinı;le, gerek askeri, gerek sivil sanayiinizin mev­
kilerini ülkemizin doğu bölgelerine kaydırmak, işletme­
leri işçi ve makine tesisatlan ile tahliye edip yeni yerle­
re yerleştirmek, doğuda ekili alanların genişletilmesiy­
le güz ekinini artırmak ve nihayet, cephe için çalışan iŞ­
letmelerimizin çalışmalarını kökten iyileştirmek ve ceP­
he gerisinde gerek fabrikalarda, gerekse kolbozlarda . ve
sovhozlarda çalışma disiplinini güçlendirmek olmuştur.
Bunwı, bütün iktisadi ve idari Halk Konıiserliklerimiz
ve bu arada deınlryolu ulaşıınıınız için büyük çaplı son
derece zor ve girift bir örgütleme çalışması olduğunu
söylemek gerekir. Fakat zorlukların üstesinden gelmeyi
başardık. · Şimdi, savaş zamanının bütün zorluklanna
rağmen, fabrikalanımz, kolhozlarııruz ve sovhozlanımz
şüphesiz iyi çalışmaktadırlar. Askeri işletmelerimiz ve
onlara bağlı sanayi dallan, özenle ve titizlikle, Kızıl Or.
duya top, havan, uçak, tank, mitralyöz, tüfek ve cep­
hane yetiştirmektedir. Kolhozlanmız ve sovhozlanmız
keza özeille ve titizlikle, halka ve Kızıl Ordu'ya erzak,
sanayimize ise hammadde yetiştirmektedir. Ülkemizin
şimdiye kadar hiçbir zaman bu kadar sağlam ve örgüt­
lü bir cephe gerisine sahip olmadığını itiraf etmek la­
zımdır.
Bütün bu girift örgütleme ve inşa faaliyeti netice­
sinde yalnız ülkerniz değil, cephe gerisindeki insanlar
da değişmişlerdir. İnsanlanmız daha dikkatli, daha az

1 76
gevşek, daha disiplinli oldular, savaşın gerektirdiği şe­
kilde çalışmayı öğrendiler, anavatana ve onun cephede­
ki savunucusu Kızıl Ordu'ya olan yükümlülüklerinin bi7
lincine vardılar. Cephe gerisinde, vatandaşlık yükümlü­
lüğü duygusundan yoksun ilunalci ve avareler gıttikçe
azalmaktadır. İçieri vatandaşlık yükümlülüğü duygu.
suyla dolu örgütlü ve disiplinli insanlar gittikçe art­
maktadır.
Fakat, daha önce söylediğim gibi, geçen yıl sadece
banşçıl inşa yılı değildi. Geçen yıl ayP..ı zamanda, hanş­
sever ülkemize alçakça ve haince saldıran Alınan istila­
cilarına karşı yürütülen Anavatan Savaşı yılıdır da.

2 - SOVYET-ALMAN OEPHESİNDEKİ
SAVAŞ HAREKAT!

Geçen yıl zarfında yönetici organlanınızın askeri


faaliyetine gelince, bu faaliyet faşist Alman ordularına
karşı Kızıl Ordu'nun saldın ve savunma harekatını em­
niyete almada ifadesini bulmuştur. Sovyet-Alman cephe­
sinde geçen yıl içindeki savaş harekatını iki döneme ayı.
ra-biliriz: Birinci dönem - bu dönem, Kızıl Ordu'nun,
Alınaniann Moskova'ya karşı giıiştiği saldınyı püskür­
terek inisiyatifi kendi eline alıp, saldırıya geçtiği; Al­
man ordularını önüne katıp kovaladığı ve dört ay süre­
sinde yer yer 400 kilometreden fazla ilerlediği, her şey.
den önce kış dönemidir. İkinci dönem ise, faşist Alman
ordulannın, Avrupa'da ikinci cephenin yokluğundan is.
tifade ederek, bütün serbest yedek güçlerini topladığı,
güneybatı cephesinde cepheyi yanp inisiyatifi elleline
geçirerek beş ay içinde yer yer 500 kilometre kadar Her­
ledikleri yaz dönemidir.
Bilinci dönem içindeki savaş harekatı, her şeyden

177
önce de Kızıl Ordu'nun Rostov, '!'ula, Kaluga dolaylann­
da, Moskova, Tihvin ve Leningrad önlerindeki başanlı
harekatı, iki önemli olguyu ortaya çıkardı. Birincisi, Kı­
zıl Ordu'nun ve onun savaş kadrolannın, faşist Alman
ordulannın baskısına sadece dayanmaya değil, aynı za.­
manda onlan meydan savaşında darmadağın etmeye ve
geri püskürtmeye de muktedir ciddi bir güç haline gel­
diğini gösterdi. İkincisi, faşist Alman ordulannın bütün
dayanıklılığına rağmen, Kızıl Ordu için belli elverişli
şartlar mevcut olduğunda, Alman ordulanın hezimete
götürebilecek bünyevi zaaflan olduğunu gösterdi. Bütün
Avrupa'yı zafer yürüyüşüyle aşan, ve birinci sınıf ordu­
lar sayılan Fransız ordulannı bir darbede halleden Al­
man ordulannı, ilk kez ülkemizde gerçek bir askeri di­
renişle karşılaştıklan; ve yalnız direnişle karşılaşmak
değil, Kızıl Ordunun darbeleri altında geri çekildiği yel­
lar üzerinde pekçok top, ağır vasıta ve cephane bıraka­
rak, işgal ettikleri mevzilerden 400 kilometreden fazla
geri çekilmeye mecbur kaldıklan olgusu, bir rasıantı sa.­
yılamaz. bu olgu, sadece savaşın kış koşullan altında
olmasıyla asla izah edilemez.
Sovyet-Alman cephesindeki savaş harekatının ikin­
ci dönemi, Almanların lehine bir dönüşle karakterizedir;
inisiyatif Almanıann eline geçer, güneybatı cephesinde
cephemiz yanlır, Alman ordulan Herler ve Voronej , Sta.­
lingrad, Novorisisk, Pyatigorsk, Mozdok dolayıanna gi­
rerler. Avrupa'da ikinci cephenin yokluğundan istifade
ederek Almanlar ve müttefikleri, bütün serbest yedek
güçlerini cepheye sürdüler ve onlan b i r yöne, güney­
batı cephesine bir taktik başan elde ettiler.
Görülüyor ki, Almanlar geçen yılın yazında Alman
saldinsının ilk aylarında olduğu gibi öyle her üç yönde
de, yani güneyde, kuzeyde ve merkezde eşzamanlı bir
saldınya girişecek kadar güçlü değildirler artık; fakat

178
ııaıa herhangi bir tek yönde ciddi b ir saldın örgütleye­
cek kadar güçlüdürler.
Cephemizde yaz saldırısına başlarken faşist Alman
stratejistleri hangi ana hedefi gütmekteydile:r-? Dış ve
bu arada Alınan basınının da yankılanna bakılacak olur­
sa, saldınnın ana hedefinin, Grozni ve BakU petrol böl­
gelerini işgal etmek olduğu söylenebilir. Fakat olgular,
böyle bir ihtimali kesin surette yalanlıyor. Olgular; Al­
manlann SSCB'nin petrol bölgelerine doğru ilerlemele­
rinin ana hedef değil, bir yan hedef olduğunu göster­
mektedir.
O halde, Alman saldırısının ana hedefi ne idi? Bu
saldırının hedefi, Moskova'yı doğu tarafından dolan­
mak, onu cephe gerisinden, Volga bölgesinden ve Ural­
lar'dan kopartmak ve sonra da Moskova'ya darbe indir­
mekti. Almanlarm güneyde petrol bölgeleri yönünde iler­
lemesinin yan hedefi, sadece petrol bölgelerini işgal et­
mek değil -bu o kadar önemli de değil- idi, bundan
ziyade, ana yedek güçlerimizi güneye doğru çekmek ve
Moskova'ya darbe indirileceği zaman, daha kolay bir
başan elde etmek için, Moskova cephesini zayıflatmak­
tı. Alman ordulannın ana gruplaşmasının şimdiki du­
rumda güneyde değil, Orel ve Stalingrad bölgesinde bu­
lunması da esasen bununla izah edilir.
Geçenlerde Alman Genelkurmayı'ndan bir subay
bizimkilerin eline düştü. Bu subayın üzerinde, Alman or­
dulannın tayin edilen zamanlarla ilerlemeleri planını
gösteren bir harita bulundu. Bu belgeden görüldüğü
üzere, Almanlar bu yıl 10 Temmuz'da Borissoglebsk'te,
25 Temmuz'da Stalingrad'da, 10 Ağustos'ta Saratov'da,
1 5 Ağustos'ta Kuybişev'de, 10 Eylül'de Arzamas'ta, 25
Eylül'de Bakü'de olmak niyetinde idiler.
Bu belge, Almanlarm yaz saldınhinndaki ana hede-

179
finin Moskova'yı doğu tarafından dolanıp ona darbe in­
dirmek iken, gi.i.ı1eye doğru ilerleyişlerinin, diğer şeyler­
den başka, Moskova'ya karşı darbe indirmenin daha ka­
lay olması için yedekleriı:rJzi Moskova'dan mümkün ol­
duğunca uzağa çekmek ve . Moskova cephesini zayı.flat­
mak olduğu hakkındaki bilgilerinüzi tamamıyla o:nayla­
maktadır.
Kısacası, Alınaniann yaz saldınlarındaki ana hede­
fi, Moskova'yı kuşatm� ve savaşı bu yıl bitirmekti.
Geçen yılın Kasımı'nda Almanlar, I\IIoskova'ya cep­
heden hücum ederek Moskova'yı almayı, Kızıl Orduyu
testirniyete zorlamayı ve böylece doğuda savaşı bitinne­
yi hesaplamışlarclı. Askerlerini bu boş hayallerle besledi­
ler. Fakat, bilindiği gibi, Almanların bu hesaplan tut­
madı. Geçen yı.J. Moskova'ya cepheden hücuma kaUüık­
lannda ağızlan yanan Almanlar, Moskova'yı bu yıl artık
yandan kuşatma manevrasıyla almak ve böylece doğuda
savaşı bitirmek niyetindeydiler. Şimdi onlar, aptallaştı­
rılınış askerlerini bu hayallerle besliyorlar. Bilindiği gi­
bi, Almanların bu hesaplan da tutmadı. Neticede, bir
taşla iki kuş vurnıak, yani hem petrol elde etmek, hem
de Moskova'yı kuşatmak isteyen faşist Alman stratejist­
leri zor duruma düştüler.
Böylece, Almanıann yaz saldırılanndaki taktik ba­
şanlan, stratejik planlaı-ının düpedüz dipsiz olrrı.ası yü.
zünden sonu getirilmeden kaldı.

3 - AVRUPA'DA İKİNCİ CEPHE SORUNU

Almanlarm bu yıl, buna rağmen, savaş harekatı ini­


siyatifini ellerine geçirmeleri ve cephemizde ciddi taktik
başarılar elde etmeleri ne ile izah edilebilir?
Bu, Almanlarla müttefiklerinin, bütün serbest ye­
dek güçlerini toplayıp doğu cephesine sürmeyi ve cephe

180
kesitler.nden birinde büyük bir güç üstünlüğü yaratma­
yı başarrrı..alanyla izah edilir. Hiç kuşku yok ki, bu ted­
birler olmasaydı, Almanlar cephemizde hiçbir başarı el­
de ed.emezlerdi.

Fakat bütün yedeklerini toplayıp doğu cephesine


sürmeyi niçin başardılar? Çünkü Avrupa'da ikinci ceP­
henin yokluğu, kendilerini hiçbir tehlikeye sokmadan
onlara bu harekatı yürütmek imkanını verdi.

Demek ki, cephemizde Aimanıann bu yıl taktik ba­


şanlarının başlıca nedeni şudur: Avrupa'da ikinci cephe­
nJn yokluğu, onlara, cephenüze bütün serbest yedekleri­
ni sürmek ve güneybatı cephesinde kendi güçlerine bü­
yük bir üstünlük yaratma.'�{ imkanını venniştir.

Avrupa'da Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi


ikinci cephenin mevcut olduğwıu ve bu cephenin, örne­
ğin 60 Alman tümenini ve Almanya'nın müttefiklerinin
20 tümenini kendi üzerine çektiği.ı-ıi düşünelim. Alman
ordUlarının cephemizdeki durumu ne olurdu? Durum­
lannın ağianacak olacağını. kestirrnek zor değildir. Hat­
ta bu, faşist Alman ordulannın sonunun başlangıcı olur­
du, çünkü bu durumda Kızıl Ordu bugün bulunduğu yer­
de değil, mesela Pskov, Minsk, Şitomir ve Odessa yakın­
lannda bulunurdu. Bu, faşist Alman ordusu bu yılın ya­
zında kendi mahvıyla yüzyüze gelmiş olurdu demektir.
Ve eğer bu olmadı ise, Avrupa'da ikinci cephenin yok­
luğu Almanları kurtarrru ş olduğundandır.

Avrupa'da Ll{inci cephe hakkındaki meseleyi tarihi


ba.."rundan inceleyelim.

Birinci Dün;ıra Savaşı'nda Almanya; batıda esas ola­


rak İngiltere ve Fransa'ya karşı ve doğuda Rus orduları­
na karşı iki cephede savaşmak zorunda kalmıştı. Yani,
Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya karşı ikinci cephe

181
vardı. Almanya'nın o sıralar elinde bulunan 220 tüme­
ninden, Rus cephesinde bulunaniann sayısı 85'ten faz­
la değildi. Buna, Rus cephesinde bulwıan Almanya'nın
müttefiklerinin ordularını da, yani 37 Avusturya-Macar
tümenini, 2 Bulgar ve 3 Türk tümenini eklersek, toplam
ı27 tümen olur. Almanya'nın ve müttefiklerinin öbür tü­
menleri her şeyden önce İngiliz-Fra..rısız ordularına kar­
şı cephe almışlardı. Bunların bir kısmı da Avrupa'da iş­
gal edilen yerlerde işgal kuvvetleri hizmeti göriiyordu.
Birinci Dünya Savaşı'nda durum böyleydi.
İkinci Dünya Savaşı'nda şimdi, mesela bu yılın
Eylül ayında durum nasıldır?
Yoklarımış ve hiçbir şüpheye yer bırakmayan bil­
gilere göre, Almanya'nın şimdiki durumda sahip olduğu
256 tümenden, cephemizde bulunan Alman tümenleri­
nin sayısı ı 79'dan az değildir. Buna bir de 22 Romen tü­
meni, ı 4 Fi..n tümeni, ıo İtalyan tümeni, ı3 Macar tüme­
ni, ı Slovak tümeni ve ı İspanyol tümeni eklenirse, şim­
diki durumda cephemizde çarpışan tümenierin toplam
sayısı 240'ı buluyor. Almanların ve müttefiklerinin öbür
tümenleri, işgal altındaki üLl{elerde (Fransa, Belçika,
Norveç, Hollanda, Yugoslavya, Polonya, Çekoslovak.ya
vs.) işgal kuvvetleri hizmeti görmektedir. Bunların bir
kısmı ise İngiltere'ye karşı Libya'da Mısır için savaş­
maktadırlar. Libya cephesi, topu topu 4 Alman tümeniy­
le l l İtalyan tümenini çekiyor.
Demek ki, Birinci Dünya Savaşı'ndaki ı27 tümen
yerine, şimdi cephemizde bulunan tümenierin sayısı
240'tan az değildir, 85 Alman tümeni yerine ise şimdi Kı­
zıl Orduya karşı savaşan 179 Alman tümeni vardır.
Faşist Alman ordularının bu yılın yazında cephemiZ­
deki taktik başanlarının başlıca nedeni ve aslı işte bun­
dadır.
Almanların ülkemize saldırısını, çok defa, Napol-

182
yon'un Rusya'ya saldınsı ile karşılaştınyorlar. Fakat bu
karşılaştırmanın hiç iler-tutar yeri yoktur. Rusya'ya kar­
şı sefere çıkan 600 bin kişilik ordudan, Napolyon, Boro­
dino'ya kadar 130-140 bin kişilik bir kuvvet getirebildL
Moskova önlerinde elinde topu topu bu kadar kuvvet
kalmıştı. Halbuki şimdi, Kızıl Ordu'nun tuttuğu cephe­
nin karşısında, modern savaşın bütün araçlanyla silah­
Iannuş 3 milyondan fazla asker bulunuyor. Bunlar bir­
biriyle nasıl karşılaştınlabilir!
Almanıann ülkemizi istilası, bazen de AL-nanya'nın
Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya'ya saldınsıyla karşılaş..
tınlıyor. Fakat bu kıyaslamarun da · iler-tutar yeri yok­
tur. Birincisi, Biri.ı.""'lci Dünya Savaşı'nda Avrupa'c"ll Al­
manlann durumunu son derece zorlaştıran ikinci cephe
vardı. Oysa bu savaşta, Avrupa'da ikinci cephe yoktur.
İkincisi, bu savaşta, cephemize karşı, Birinci Dünya Sa­
vaşı'nda olanın iki katı ordu duruyor. Karşılaştırmanın
isabetli olmadığı açıktır.

Kızıl Ordu'nun yüzyüze bulunduğu güçlüklerin ne


kadar ciddi ve faşist Alman istilacılarına karşı Kızıl Or­
du'nun yürüttüğü kurtuluş savaşında gösterdiği kahra­
manlığın ne kadar büyük olduğunu şimdi tasavvur ede­
bilirsiniz.
Sanınm, başka hiçbir ülke ve başka hiçbir ordu,
canavariaşmış faşist Alman haydutlanyla müttefikle­
rinin böyle bir taarruzuna dayanamazdı. Yalnız bizim
Sovyet yurdumuz ve yalnız Kızıl Ordu'muz, böyle bir
taarruza dayanma yeteneğindedir. (Alkış tufanı. ) Ve
yalnız dayanmak değil, onun üstesinden de gelmek [ye.
teneğindedir -ÇN] .

Çok defa soruyorlar: Peki ama, Avrupa'da ikinci


cephe açılacak mı? Evet, açılacak, er veya geç, fakat
açılacaktır. Ve sadece bize gerekli olduğundan değil, her

183
şeyden önce bizden çok müttefi.kleriınize gerekli oldu­
ğundan açılacaktır. Fransa safdışı edildikten sonra, fa­
şist Almanya'ya karşı ikinci bir cephenin yokluğunun,
bütün özgürlüksever ülkeler ve bu arada bizzat mütte.
fik.ler için kötü bir sonuç doğurabileceğini müttefikleri­
mizin anlamamaları mümkün değildir.

4 - HİTLER ALMANYASı'NA VE ONUN


AVRUPA'DAKi MÜITEFİKLERİNE KARŞI SSCB,
İNGİLTERE VE AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERıİ
ARASINDAKİ SAVAŞ İTI'İFAKI

Şimdi, artık tartışma götürmez bir şey olarak dene­


bilir ki, Hitler Almanya'sının halklara dayattığı savaşın
seyri içinde derin bir güçler ayrılışı meydana gelmiştir,
birbirilerine zıt iki kamp oluşmuştur: İtalyan-Alman ko­
alisyonu kampı ve İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu
kampı.
Tartışılmaz bir olgu da şu ki, birbirine zıt bu iki
koalisyon, farklı, birbirine zıt eylem programlarını ken­
dilerine kılavuz edinmektedirler.
İtalyan-Alman koalisyonunun eylem programı şu
noktalara karakterize · edilebilir: Irk kini; «seçkinn ulus­
ların egemenliği; diğer uluslann boyunduruk altına alın­
ması ve topraklannın ilhak edilmesi; boyunduruk altına
alınmış uıuslann iktisadi köleleştirilmesi ve ulusal ser­
vetlerinin yağmalanması; demokratik özgürlüklerin yok
edlimesi; her yerde Hitler rejiminin kuıı.ılması.
İngiliZ-Sovyet-Amerikan koalisyonunun eylem prog.
ramı ise şudur: Irk yalnızcılığının. [Rassenexklusivitat
-ÇN] ortadan kaldınlması; uluslarm hak eşitliği ve
topraklannın dokunulmazlığı; köleleştirilıniş uluslann
kurtuluşu ve egemenlik haklarının yeniden tesisi; her

184
ulusun kendi isteğine göre örgütlerone hakkı ; ezilen
uluslara iktisadi yardım ve onlara maddi refah elde et­
melerinde uluslara iktisadi yardım ve onlara maddi re­
fah elde etmelerinde destek; demokratik özgürlüklerin
yeniden tesis edilmesi; Hitler rejiminin yok edilmesi.

İtalyan-Alman koalisyonunun eylem programı şuna


götürdü ki, Avrup anın işgal altındaki tüm ülkeleri
-Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda, Fransa, Po­
lanya, Çekoslovak.ya, Yugoslavya, Yunanistan, SSCB'
nin işgal edilmiş bölgeleri-, İtalyan-Alman zulmüne
karşı kin ile yanmakta, Almanlara ve onlann müttefik­
lerine karşı becerebildikleri her zaran yapmakta, çek­
tikleri bakaretierin ve zulümlerin öcünü esircilerden al­
mak için fırsat beklemektedirler.
Bu bağintıda şimdiki dlllUIun
Il karakteristik yönle­
rinden biri şudur ki, Avrupa'da İtalyan- Alman koaliS­
yonu giderek tecrit olmakta ve manevi-Siyasi yedekleri
boyuna tüketmekte, bu koalisyonun zayıflaması ve da­
ğılması artmaktadır.

İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonunun eylem prog­


ramı şununla sonuçlandı ki, Avrupa'da işgal altındaki
bütün ülkeler bu koalisyonun üyelerine sempati besli­
yar ve onlara elden gelen her türlü desteği göstermeye
hazırdırlar.

Bu bağintıda şimdiki durumda karakteristik bir


başka yön de şudur ki, bu koalisyonun manevi ve siya­
si yedekleri Avrupa'da -ve yalnız Avrupa'da değil­
günderi güne büyümekte ve Hitler zulmüne karşı bu ko­
alisyon kendisiyle birlikte döğüşmeye hazır ve ona sem­
.

pati besleyen milyonlarca insan kazanmaktadır.

İJ.rJ. koalisyon arasındaki güçler dengesini insan ve


malzeme yardımcı kaynaklan bakış açısıyla inceleyecek
olursak, bu alanda . İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu

185
tarafında tartışına götürmez bir üstünlük olduğu sonu­
cuna varılır.
Ama sorun şudur: Bu üstünlük tek başına, zaferi
kazanmak için yeterli midir? Öyle haller vardır; yardım­
cı kaynaklar çok olmasına rağmen, öyle faydasızca har­
camr ki, üstünlük hiçe iner. Açıktır ki, yardımcı kaynak­
lardan başka, bu yardımcı kaynaklan harekete geçirme
yeteneği ve onları doğru şekilde harcama ustalığı da
gereklidir. İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu adamla­
rında böyle bir ustalık ve böyle bir yeteneğin varlığın­
dan şüphe etmek için bir neden var mıdıt�? Buna şüphe
edenler vardır. Fakat onlar, neye dayanarak şüphe edi­
yorlar? Vaktiyle bu koalisyonun adamlan kendi ülkele­
rinin kaynaklarını harekete geçirmek ve onları ekono­
mik, kültürel ve politik amaçlar için doğru şekilde har­
camak ustalığını ve yeteneğini gösterdiler. Sorarım; han­
gi esasa dayanarak şüphe edilebilir ki, ekonomik, kültü­
rel ve politik inşa amaçlan için yardımcı kaynaklan ha­
rekete geçirmek ve tevzi etmek işinde yetenek ve usta­
lık göstermiş olan adamlar, askeri amaçlan gerçekleş­
tirmek için aynı işi yapmaya yeteneksiz olsunlar? Kana­
atimce, böyle bir esas yoktur.
Deniyor ki, İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu, za..
fer kazanmak için her türlü şansa sahiptir ve bu koalis.
yon, kendisini zayıf düşürmek ve . dağıtmak yeteneğinde
olan bünyevi bir eksikliği olmasaydı, her halde zafer
kazanırdı. Bu kişilerin fikrine göre, bu eksiklik şundan
ibarettir: Bu koalisyon, ideolojileri aynı olmayan başka
başka unsurlardan oluşmuştur ve bu hal ona, o rtak düş.
mana karşı ortak bir hareket örgütlernek imkanı ver­
mez.
Ben bu iddianın doğru olmadığı görüşündeyim.
İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonuna giren devlet­
lerin ideolojileri ve toplumsal düzenleri arasındaki far-

186
kı inkar etmek gülünç olur. Fakat bu hal, onlan köle ol­
mak tehlikesine getiren ortak düşmana karşı bu koalis­
yonun üyelerine ortak harekat imkanım ve amaca uy­
gunluğunu dıştalamıyor mu? Elbette dıştalamıyor. Üs..
telik, ortaya çıkan tehlike, koalisyonun üyelerine insan­
lığı barbarlığa, ortaçağ canavarlıklarına geri dönmekten
kurtarmak için ortak hareketin gereğini emredercesine
dikte etmektedir. İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu­
nun eylem programı, bu program esası üzerinde, Hitler
zulmüne karşı ortak savaşı örgütlernek ve bu zulme kar­
şı zafer elde etmek için acaba yeterli değil midir? Gö­
ruşümce, tamarniyle yeterlidir.
Bu kişilerin düşünceleri bir de şundan ötüiii doğru
değildir ki; bu düşünceyi geçen yılın olaylan tamamıyla
çüıiitüyor. Gerçekten de, bu kişiler haklı olsa idi, İngi.
!iZ-Sovyet-Amerikan koalisyonu üyelerinin gitgide bir­
birine yabancılaşmalarını gösteren ola�lar görürdük.
Fakat böyle bir şey görmek şöyle dursun, tam tersine,
İngiliZ-Sovyet-Amerikan koalisyonu üyelerinin gitgide
yakınlaşmasını ve bir tek savaşçı birlikte birleştiklerini
gösteren olgular ve olaylarla karşılaşıyoruz. Geçen yılın
olaylan, bunun doğrudan kanıtıdır. 1941 yılı Temmu­
zunda, Alınanya Sovyetler Birliği'ne saldırdıktan birkaç
hafta sonra, İngiltere; «Almanya'ya karşı savaşta ortak
harekat hakkında» bizimle bir anlaşma yaptı. O zamana
kadar Amerika Birleşik Devletleri ile bizim bu amaçla
hiçbir anlaşmaımz yoktu. Bundan on ay sonra, 26 Mayıs
1942 'de, Molotov yoldaşın İngiltere'yi ziyareti sırasında;
«Hitler Almanyasına ve onun Avrupa'daki suç ortaklan­
na karşı savaşta ittifa;k ve savaştan sonra işbirliği ve
karşılıklı yardım hakkında» İngiltere bizimle bir anlaş­
ma yaptı. Bu anlaşma 20 yıllık bir süre için bağlandı. Bu
anlaşma, ülkemizle İngiltere arasındaki ilişkilerde tarih­
sel bir dönüm noktasını göstermektedir. 1942 yılı Hazi-

187
ran ayında Molotov yoldaşın Amerika B irleş ik Devletle­
rini ziyareti sırasında, Amerika Birleşik Devletleri ; «Sal­
dınya karşı savaş yürütülmesinde karşılıklı yardımın te­
melleri hakkında anlaşma>>yı bizimle imzaladı. Bu anlaş­
ma, Sovyetler Birliği ile Amer.ka B i rleşik Devletleıi ara..
sındaki ilişkilerde ileriye do ğru ciddi bir adım olmuştur.
Nihayet, Büyük Britanya Başbakanı Churchill'in Mosko­
va'yı ziyareti gibi, her Llti ulke liderleri arasında karşı.
lıklı tam bir anlaşma tesis eden böyle önemH bir olayı
kaydetmek gerekiyor. Kuşku yoktur ki, bütün bu olgu­
lar, SSCB, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devlet.
leri arasmda gittikçe daha fazla artan yakınlaşmayı ve
İ talyan-Alman koalisyonuna karşı bir savaş birliğinde
birleşmelerini göstermektedir.
Görülüyor ki, şeylerin mantığı, her mantıktan daha
güçlüdür.
Bir tek sonuç çıkıyor: İ ngiliz-Sovyet-Amerikan koa­
lisyonu, İ talyan-Alman koalisyonunu yerrinek için bütün
şansa sahiptir ve şüphesiz yenecektir.

GÖREVLERİMi Z

Savaş, bütün örtüleri yırttı ve bütün ilişkileri ortaya


koydu. Vaziyet o kadar be rraklaştı ki, bu savaşta görev­
lerimizi saptamaktan daha kolay bir şey yoktur.
Tü:rk generali' Erkilet ile yaptığı, TürkÇe «Cınnhuri­
yet» gazetesinde yayınlanan röportajında yanıyanı Hit.
ler şöyle diyor: «Rusya'yı bir daha ayağa kalkamayacak
surette yok edeceğiz.» Göriildüğü gibi, gerçi oldukça ap­
talca ama, açık. (Gülüşmeler . ) Bizim Almanya'yı yok et.
mek gibi bir görevimiz yoktur, çünkü Rusya'yı yok et­
mek mümkün olmadığı gibi, Almanya da yok edilemez.
Fakat Hitler devleti yok edilebilir ve yok edilmelidir.
( Alkış tufanı.)

188
Bizim birinci görevimiz, tam da Hitler devletini
ve ona esin verenleri yok etmektir. (Gür alkışlar.)
Aynı generalle aynı röportaj da yamyam Hitler şöy­
le devam ediyor: «Savaşı, Rusya'da hiçbir örgütlü aske­
ri güç kalmayıncaya kadar sürdüreceğiz.» Görüldüğü gi­
bi gerçi iyice aptalca ama, açık. (Gülüşmeler.) Bizim
Almanya'da her türlü örgütlü askeri gücü yok etmek gi­
bi bir görevimiz yoktur, çünkü birazcık eğitim görmüş
herhangi bir kişi anlar ki, Almanya hakkında olduğu gi.
bi Rusya hakkında da bunun mümkün oiması şöyle dur­
sun, galip gelenin bakış açısından da bu amaca . uygun
değildir. Fakat Hitler ordusu yok eelilebilir ve yok edil­
melidir. (Gür alkışlar.)
İkinci görevimiz .tam da, Hitler ordusunu ve onun
sevk ve idarecilerini yok etmektir. (Gür alkışlar.)
Hitlerci alçaklar, Sovyet sava.ş tutsaklannı işkence­
lere uğratmayı, yüzlercesini öldürmeyi, içlerinden binler­
cesini açlığa mahkum etmeyi kendilerine kural edindi­
ler. Onlar, ülkemizin işgal altındaki bölgelerinin banşçıl
halkına, erkeklere, kadınlara, çocuk ve ihtiyarlara, kız
ve erkek kardeşlerimize zulüm yapıyor ve onlan öldürü­
yorlar. Onlar, Ukrayna, Belorusya, Baltık, Moldavya,
Kırım, Kafkasya halkını köleleştinneyi veya imha et­
meyi kendilerine gaye edindiler. Masum, silahsız insan­
lara karşı böyle alçaklıkları, ancak onurdan yoksun ve
hayvan seviyesiı!e düşmüş alçaklar yapabilirler. Fakat
hepsi bu kadarla kalmıyor. Onlar bütün Avrupa'yı
darağaçları ve toplama kamplanyla kapladılar. Onlar,
alçak.ça «·rehine sistembmi kurdular. Kadınlara tecavüz
eden ya da halkı sayan herhangi bir Alman hayvanına
karşı geldi diye «rehine» olarak tevkif edilen, hiçbir su.
çu olmayan insanlan kurşuna dizmekte ve asmaktadır­
lar. Onlar Avrupa'yı, bir halklar hapishanesine çevirdi­
ler. Ve onlar bluıa <<Avrupa'mn yeni düzeni» diyorlar.

189
Bütün bu alçaklıklann suçlularıru, «Avrupa'mn yeni dü ..

zeniımi taşıyıcılarıru, bütün bu çiçeği burnunda genel


valileri, şehir komutanlanın ve komutan muavinlerini
biliyoruz. Bunların isimlerini, işkencelere uğramış on­
binlerce insan biliyor. Bu cellatlar bilsinler ki, cinayet.
lerinin sorumluluğundan yakalarını sıyıramayacak.lar,
azap ve işkencelere uğrayan halkiann cezalandıncı elin­
den kurtulamayacaklardır.
Üçüncü görevimiz, «Avrupa'nın yeni düzeni» denen
bu iğrenç şeyi yıkmak ve onun taşıyıcılanm cezalandır­
maktır.
Görevlerimiz bunlardır. (Gür alkışlar. )
Yoldaşları Biz büyük bir kurtuluş savaşı yürütmek­
teyiz. Biz onu yalmz başımıza değil, müttefiklerimizle
birlikte yürütmekteyiz. Bu savaş, insanlığın aşağılık düş.
manlan üzerinde, faşist Alman emperyalistleri üzerinde
bize zaferi getirmektedir. Bu zaferin bayrağında şöyle
yazılıdır:
Yaşasın İngiliZ-Sovyet-Amerikan savaş birliğinin za-.
feri! (Alkışlar. )
Yaşasın Avrupa haklarının, Hitler zulmünden kur­
tuluşu! (Alkışlar. )
Yaşasın şanlı Sovyet vatanımızın özgürlük ve ba-.
ğımsızlıği« (Alkışlar . )
Faşist Alman istilacılanna, onların devletine, ordu­
lanna, «Avrupa'nın yeni düzenıılerille lanet ve ölüm! (Al­
kışlar.)
Kızıl Ordumuza şan! (Gür alkışlar. )
Kızıl Donanmamıza Şan! (Gür alkışlar.)
Kadın ve erkek partizanlanmıza şan! (Gür, sürekli
alkışlar. Herkes ayağa kalkar. Salond� alkış tufam. )

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 279-292.
190
SAVUNMA HALK KOMİSERİNİN
345 NO'LU EMRİ

Moskova, 7 Kasım 1 942

Yoldaşlar; Kızıl Ordu erleri, komutanlar ve siyasi


fonksiyonerler, kadın ve erkek partizanlar! Sovyetler
Birliği emekçileri !
Sovyet Hükümeti ve Bolşevik Partimiz adına sizleri
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 25. yıldönümü do­
layısıyla selamlar ve kutlarun.

Bir çeyrek yüzyıl önce işçiler ve köylüler; Bolşevik


Partisinin ve yüce Lenin'in önderleği altında, ülkemizde
Sovyet ikticianın kurdular. Sovyetler Birliği halklan,
bu zaman içinde şanlı bir yol katettiler. Bu 25 yıl içinde
yurdumuz, güçlü bir sosyalist sanayi ve kolhaz devleti
haline geldi. Sovyet devletinin halklan, kendi özgürlük
ve bağımsızlıklannı elde ettikten sonra, sarsılmaz kar­
deşçe bir dostlukla birleştiler. Sovyet insanlan her tür­
lü baskıdan kurtuldular ve sebatlı bir çalışmayla kendi­
lerine marnur ve müreffeh bir yaşam sağladılar.
Büyük Sosyalist Ekim Devriminin yirmi beşinci yıl­
dönümünü, ülkemizin halklan; faşist Alman istilacılan­
na ve onlann Avrupa'daki suç ortaklarına karşı yürütü­
len şiddetli savaşın kızgın bir döneminde kutlamakta­
dırlar.

191
Bu yılın başında, kış döneminde, Kızıl Ordu, faşist
Alman askeri kuvvetlerine ciddi darbeler indirdi. Kızıl
Ordu; Almanların Moskova'ya karşı hücumunu püskürt­
tükten sonra, inisiyatifi eline aldı, saldırıya geçti ve ül­
kemizin bir dizi bölgelerini Alman boyunduruğundan
kurtararak., Alınan ordularını Batı'ya doğru kovaladı.
Böylelikle, Kızıl Ordu; bazı uygun şartlar olunca faşist
Alman askeri kuvvetlerini yenebileceğini gösterdi.
Fakat, yazın cephede durum kötüleşti. Avrupa'da
ikinci cephenin yokluğundan istifade eden Almanlar ve
müttefikleri, bütün yedek güçlerini topladılar, onları Uk­
rayna cephemize sürdüler ve onu yardılar. Faşist Alman
orduları, çok büyük kayıplar pahasına, güneye doğru
ilerlemeyi ve Stalingrad'ı, Karadeniz kıyılannı, Grozni'
yi, Transkafkasya önlerini tehdit etmeyi başardılar.
Ne var ki, Almanların Moskova'yı doğudan çevinne
ve ülkerniz başkentine arkadan darbe indirme planlan­
nı Kızıl Ordu'nun sebat ve yiğitliği suya düşürdü. Düş­
man , Stalingrad önlerinde durdunıldu. Fakat Stalingra.d
önlerinde durdunılup, orada onbinlerce er ve subayını
kaybeden düşman, son kuvvetlerini gererek, yeni yeni
tümenleri savaşa sürüyor. Sovyet-Alman cephesindeki
savaş gerginleştikçe gerginleşiyor. Sovyet devletinin ka­
deri, yurdumuzun özgürlüğü ve bağınısızlığı, bu savaşın
sonucuna bağlıdır.
Sovyet halkımız; payına düşen sınavlan şerefle geç­
ti, ve zafere olan sarsılmaz inançla doludur. Savaş, Sov­
yet düzeninin güç ve sağlamlığını sıkı bir yoklamadar�
geçiriyor. Sovyet devletinin parçalanı-nasına bel bağla­
rmş olan Alman emperyalistlerinin hesaplan tamamiyle
suya düştü. Sosyalist sanayi, kolhoz sistemi ve ülkemiz
halklannın dostluğu ve Sovyet devleti, sağlamlik ve sar­
sılmazlıklarını gösterdiler. İşçiler, köylüler, ülkemizin
bütü..rı aydınları, bütün cephe geri..miz, cephemizin ihti-

192
yaçlannı yerine getirmek için namusla ve fedakii.rca ça­
lışıyorlar.
Hitler Almanya'sına ve onun suç ortaklanna karşı
yürütülen savaşın bütün ağırlığını Kızıl Ordu taşımakta­
dır. Faşist or dulara karşı yürüttüğü fedakarca savaşla
Kızıl Ordu, yeryüzündeki bütün özgürlüksever halkların
sevgi ve saygısını kazandı. Daha önceleri yeterince savaş
tecrübesi olmayan Kızıl Ordu'nun er ve komutanlan,
düşmana tam darbe indirmesini, onun insan kuvvetleri­
ni ve teknik araçlanru imha etmesini, düşmanın planla.
nnı bozmasını, şehirlerimizi ve köylerimizi yabancı za­
limlere karşı savunmasını öğrendiler. Moskova ve Tula'
nın, Odessa ve Sivastopol'ün, Leningrad ve Stalingrad'ın
savunmacıları, emsalsiz cesaret, demir disiplin, daya.
ruk.lılık ve zafer kazanm a ustalığı gösterdiler. Bütün Kı­
zıl Ordumuz bu kahramanlardan örnek alıyor. Kızıl Or­
dunun direnme gücünü düşman kendi bedeninde tatma
fırsatı buldu. Kızıl Ordu'nun ezici darbelerinin gücünü
ise düşman yakında tadacaktır.
Alman istilaellarının daha yeni yeni maceralara atı­
lacağına kuşku yoktur. Fakat düşmanın güçlerinin artık
altı oyulmuştur ve sınınna varmıştır. Savaş sırasında
Kızıl Ordu, sekiz milyondan fazla düşman asker ve su­
bayıru safdışı etti. İçine Romenler, Macarlar, İtalyanlar,
Finler katılmış olan Hitlerci ordu, 1941 yılı y�ına ve
sonbalıarına nispetle şimdi daha zayıf düşmüş bulu­
nuyor.
Yoldaşlar; Kızıl Ordu erleri, komutanlar ve siyasi
fonksiyonerler, kadın ve erkek partizanlar!
Faşist Alman ordusunun hezimeti, Sovyet toprak­
lannın Hitlerci istilacilardan temizlenmesi, sizin inat ve
sebaiımza, savaşma beceriııJze ve vatana karşı yüküm­
lülüklerinizi yerine getirmeye hazır oluşunuza bağlıdır!
S ov y e t t op r a ğını Hit 1 e rc i p i s I i k-

193
t e n t em i z 1 e y ebi r i z ve t e m i z 1 e m e 1 i­
y i z.
Bunun için şunlar gereklidir:
ı - Cephe hattımızı sebat ve inatla savunmak, düş­
manın daha fazla ilerlemesine meydan vermemek, bütün
güçlerimizle düşmanı yıpratmak, düşmanın insan gücü­
nü yok etmek ve düşmanın teknik savaş araçlannı im­
ha etmek;
2 - Ordumuzda demir disiplini, en sıkı düzeni ve
emir salahiyetini · her surette kuvvetlendirmek, birlikle­
rin savaş eğitimini mükerrunelleştirmek, düşmana kalı­
redici darbeyi inatla ve sebatla hazırlamak;
3 - Düşmanın ardında partizan-halk hareketinin
alevini körüklemek, düşmanın artçı kuruluŞlarını ve hiz­
metlerini yıkmak, faşist Alı-nan alçaklarının kökünü ku­
rutmak.
Yoldaşlar!
Rostov, Moskova ve Tihvin dolaylarında düşman ,
Kızıl Ordu'nun darbesinin şiddetini bir kez tatma fır­
satı buldu. Kızıl Ordu'nun yeni darbelerinin şiddetini
düşmanın bir kez daha tadacağı gün uzak değildir. O
zaman bizim caddelerimiz de bayram süsleriyle şenle­
necektir!
Yaşasın Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 25. yıl-
dönümü!
Yaşasın Kızıl Ordumuz!
Yaşasın Savaş Dona.nmimız!
Yaşasın şanlı kadın ve erkek partizanlarımız!
Faş ist Alman işgalcilerine ölüm!

Savuruna Halk Koıniseri


J. Stalin

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 293-296.
1 94
AMERİKAN ASSOCIATED PRESS
BASlN AJANSI MUHABiRiNİN
SORULARINA J. V. STALiN
YOLDAŞIN CEVAPLARI

Amerikan Associated Press basın ajansının Moskova muha­


biri Bay Cassidy, SSCB Halk Komiserleri Konseyi Başkanı J. V.
Stalin yoldaşa bir mektupla başvurarak, Amerikan kamuoyunu
ilgilendirnıekte olan üç soruyu cevaplandırmasım rica etmiştir.
J. V. Stalin yoldaş, Bay Cassidy'ye aşağıdaki mektupla yanıt
vermiştir:
Bay Cassidy,
Sizin 12 Kasım'da bana göndenniş olduğunuz sonı­
larrmzı cevaplandınyorum:

ı - <{Müttefiklerin Afrika'daki kampanyasını Sov­


yet tarafı nasıl değerlendiriyor?»

Y a n ı t : Sovyet tarafı bu kampanyayı; müttefik


silahlı kuvvetlerinin artmakta olan gücünü gösteren ve
İtalyan-Alman koalisyonunun yakında dağılacağı pers.
pektifini açan büyük önemde parlak bir olgu olarak de­
ğerlendiriyor.

Afrika'daki kampanya, İngiliz-Amerikan liderlerinin


ciddi bir askeri sefer örgütlerneye yetenekli olmadıkla­
rını iddia eden şüphecileri, bir kez daha yalanlıyor. Ok­
yanus'u geçerek Kuzey Afrika'ya başanyla asker çıkar­
mak ve çabucak limanları ve Kazablanka'dan Buji'ye

195
kadar geniş bir bölgeyi işgal etmek, İtalyan-Alman or­
dularım batı çöllerinde ustaca ezmek gibi ciddi askeri
harekatı ancak birinci sınıf örgütçülerin gerçekleştirebi­
leceğille hiç şüphe yoktur.
2 - «Sovyetler Birliği üzerindeki baskımn azalma­
sı anlamında bu kampanya ne ölçüde etkilidir ve S ovyet­
ler Birliği ilerde daha ne gibi yardım beklemektedir? »

Y a n ı t : Sovyetler Birliği üzerindeki doğrudan


baskının azalması anlamında bu kampanyanın ne dere­
cede etkili olduğu hakkında söz söylemek için henüz �r­
kendir. Fakat etkinin az olmayacağım, Sovyetler Birliği
üzerindeki baskının bir derece azalmasının yakında baş
vereceğini güvenle söylemek mümkündür.
Fakat iş yalmz bunda değildir. Mesele her şeyden
önce şu ki, Afrika kampanyası, inisiyatifin müttefikleri­
mizin eline geçmesi anlamına geldiği ölçüde, Avrupa'da
askeri-siyasal durumu İngiliz..Sovyet-Amerikan koalisyo­
nu lehine kökten değiştiriyor. Bu kampanya, mihver
devletler sisteminde sevk ve idare edici güç olarak Hit­
ler Almanyasının otoritesini baltalıyor ve Avrupa'da
Hitler'in müttefiklerini moralman çökertiyor. Bu kam­
panya, Fransa'yı hareketsizlikten çıkarıyor, Fransa'nın
anti-Hitler güçlerini seferber ediyor ve anti-Hitler Fran­
sız ordusunun örgütlenmesi için bir temel yaratıyor. Bu
kampanya, İtalya'yı safdıŞı etmenin ve Hitler Almanya'
sım tecrit etmenin şartlarını yaratıyor. Nihayet bu kam­
panya, Avnıpa'da ikinci cepheyi Almanya'nın canevi
merkezlerine daha yakın yerde açmanın şartıarım yara­
tıyor ki, Hitler zulmü üzerinde zaferi örgütlernek işin­
de bu cephenin tayin edici önemi olacaktır.

3 - «Nihai zaferi hızlandırmak gayesiyle doğuda


Sovyet saldırı gücünün batıda müttefiklerle birleşme ih­
timali nedir?»

196
Y a n ı t : Kızıl Ordu'nun görevini bütün savaş bo­
yunca yerine getirdiği şekilde, yine şerefle yerine getire­
ceğinden şüphe edilemez.

Saygılarunla.
J. Stalin
13 Kasım 1 942

J. V. Stalin, Eserler,
Cilt, 14, Almanca,
s. 297-298.

197
lat•r
...
,., .

You might also like