Professional Documents
Culture Documents
Tarih Çarpıtıcıları - Josef Stalin
Tarih Çarpıtıcıları - Josef Stalin
i
-·
TARIH ÇARPlTlClLARI
z
.,.
ll
..
,.
-
...
-
"
-
Çeviren:
İSMAİL YARKIN
Bu derlemenin birinci bölümünde yer alan «Tarih Çarpıtıcıları
(Bir Tarihsel Düzeltme)», Berlin'de Verlag «Tagliche RundschaU»
tarafından yayınlanan «ı."l"eue Welb> adlı onbeş günlük derginin Şu
bat 1948 tarihli üçüncü sayısından;
J.V. Stalin'in ll. Dünya Savaşı'ndan önceki Lld Parti Kongresi.1
1 e
sunduğu raporların «Uluslararası Durum» ilgili bölümlerinin ilgili
alt bölümleri ile, Almanya'nın Sovyetler Birliğ;i'ne saldırısından son
ra 1941 ve 1942 yıllarındaki Savuruna Halk Komiseri olarak konuş
ma ve emirlerinden oluşan ikinci bölüm, Verlag Roter Morgen tara
fından 1976'da Batı Alınanya/Dortmund'da yayınlanan Stalin, Eser
ler, cilt 13 ve 14'ten dilimize çevrilmiştir.
5
Katliamı••:·nın; aslında Kızıl Ordu'nun, evet, bizzat Sta
lin'in!! işi olduğu bu yıl Polonya 'Resmi Tarihi'nin par
çası olmuştur.
Sovyetler Birliği'nde de gözlerini Stalin düşmanlığı
bürümüş birtakım revizyonist tarihçiler; batılı burjuva
tarihçilerinin tezlerini 'resmi' tarih haline getirmek yo
lunda ilerlemektedir.
Son olarak Sovyet revizyonist tarihçisi Viktor Su.
vorov, açıkça Hitler faşistlerinin «Sovyetler Birliği'nin
saldinsım önlemek için saldırı>) tezinin doğruluğu'nu sa
vunan tezleri ile gelişmenin ne yönde olduğunu göster
mektedir. (Bkz. «Der Spiegeln 6/1989.)
İşte bu durumda burada yayınladığımız yazılar Sta
lin'in ve onun önderliğindeki Sovyetler Birliği'nin İkinci
Dünya Savaşının çıkışı ve Sovyetler Birliği'ne Nazi Al
man ordularının saldınsı konusundaki değerlendinne
lerini içeren birinci elden belgeler olarak, bugünkü 'ta
rih revizyonizminin' boyutlarını göstermek için önem
lidir.
Okuyucu böylece Sovyetler Birliği'nin Stalin döne.
mindeki resmi tavrını birinci elden tanıyacak; hem bur
juva tarihçilerinin ve hem de onlann içindeki bugünkil
Sovyet revizyonist tarihçilerinin tezleri ile karşılaştırma
fırsatı bulacaktır.
Yayınladığımız yazılardan birincisi:
Sovyetler Birliği Enformasyon Bürosu ad.L.'1a 1948
yılında yayınlanmış olan bir yazıdır. Yazı o dönemde
ABD Dışişleri Bakanlığı adına yayınlanan ve tarih çar
pıtmalan ile dolu bir propaganda broşürüne Sovyetler
Birliği'nin resmi cevabıdır.
6
Ek olarak, İkinci Dünya Savaşı öncesi SBKP/B'nin
gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini gösteren Stalin'in
XVII. (1934) ve XVIII. (1939) Parti Kongresine sundu
ğu raporların ilgili bölümlerini; ve Stalin'in Almanya'nın
Sovyetler Birliği'ne saldırısı ertesi konuşmalamu ya..
ymlıyoruz.
II. Dünya Savaşı tarihinin doğru kavr anması açısm
dan bu yazılann yararlı olacağını düşünüyoruz.>>
İ NTER
I. BÖLÜM
TARiH
ÇARPlTlClLARI
ll
basını, Ruslar'ın «Batı'nın Nazi diplomasisi üzerine tam
bir raporu ortaklaşa yayınlama önerisini reddettiği» şek
linde tümüyle uydurma bir iddia ortaya atmışlardır.
İngiliz ve Amerikan çevrelerinin bu açıklaması ol
gulara uymaktadır.
Gerçekte, mesele aşağıdaki gibidir: 1945 yazında dış
basında, Almanya'da ele geçirilen belgelerin yayınlanma
sı için İngiltere'de hazırlıkların yapıldığı şeklinde haber
ler çıkınca, Sovyet Hükümeti, Büyük Britanya HÜ
kümetine başvurdu ve Sovyet bilirkişilerinin İngiliz ve
Amerikan birlikleri tarafından ele geçirilen belgelerin
ortaklaşa tasnifi ve yayınlarunasına katılmasında ısrar
etti. Sovyet Hükümeti, karşılıklı anlaşma olmaksızın bu
belgelerin yayınlanmasını doğnı görmedi ve ayrıca özen
li ve objektif bir denetim olmaksızın bu belgelerin ya
yınl anmasının sorumluluğunu üstlenemezdi; çünkü bu
temel önkoşul olmaksızın sözkonusu belgelerin yayın
lanması, Anti-Hitler koalisyonuna üye devletler arasın
daki ilişkileri yalnızca kötüleştirebilirdi. Foreign Office
[İngiliz Dışişleri Bakanlığı -ÇN], Sovyet Hükümetinin
ele geçirilen Nazi belgelerinin kopyalannın değiş-toku
şunu zamansız teklif ettiğini öne sürerek Sovyet önerisi
ni reddetti.
Amerikan delegasyonunun, 6 Eylül 1945'de Almanya
Kontrol Konseyi Politik Direktörlüğüne, Alman arşivle
rinin ve belgelerinin kullanımına ilişkin taslak direktif
ler önerdiği de bilinmektedir. Bu proje, arşivlerin top
lanmasında ve korunmasında bütün Almanya için bütün
lüklü bir hareket tarzı ve Birleşmiş Milletiere üye dev
letlerin temsilcilerine bu arşivlere bakma hakkı öngö
rüyordu. Bunun dışında, belgelerin kopya.lannı hazırla
ma ve yayınlama olanağı öngörülrnekteydi. Bu talep, Po
litik Direktörlüğün oturumlannda tartışıldı, ama, kendi
lerine direktif verilmediği bahanesi ile, İngilizlerin ve
12
Aırerikalılann talepleri üzerine ertelendi. ABD ternsil
cis:nin, ABD Hükümetinin yeni bir öneri üzerinde çalış
tığ�nı ve sunulan projenin geçersiz sayılmasını rica et
tiğ�ni açıklamasından sonra, sonın Politik Direktörlü
ğün gündeminden kaldınlCl.ı.
13
üzere her türlü aracın kullanıldığı bir politika izlenmek
tedir.
ABD yönetici çevrelerinin, Sovyetler Birliği'ne kar
şı iftira kampanyalannın yardımıyla, Sovyetler Birliği
ile ilişkilerin düzelmesinden yana olan kendi ülkelerin
deki ilerici unsurların etkisini ortadan kaldırma çabala
n da gözden kaçınlmamalıdır. ABD'deki ilerici unsm·
lara karşı vurulan darbe, kuşkusuz ki, onların bu yılm
sonbahannda yapılacak başkanlık seçimlerindeki etki
lerini zayıflatma amacını da gütmektedir.
Derleme, Hitler'in diplomatik memurlan tarafından
Alman diplomatik kalem odalannın en gizli bölümlerin
de üretilen bir yığın belgeyi içermektedir. Tek başına
bu durum bile; son derece tekyanlı ve tarafgir olan,
olaylan Hitler hükümetinin bakış açısından ortaya ko
yan ve bu olaylan Hitler faşistleri açısından uygun bir
tarzda gösterme amacına sahip bu belgelerin, tekyanlı
kullanılmaması ve yayınlanmaması için bir uyan olma
lıydı. Sovyet Hükümeti, o dönemde Almanlardan ele ge
çirilen belgelerin özenle, ortak bir şekilde gözden geçi
rilmeksizin tekyanlı bir şekilde yayınıanmasına bundan
dolayı karşı çıktı. Resmi Fransız basın ajansı France
Presse bile, belgelerin üç hükümet tarafından Sovyetler
Birliği'nin bilgisi olmaksızın yayınıanma tarzının, <mor
mal prosedüre tamamen uymadığını» itiraf etmek zo_
runda kaldı.
İngiliz Hükümeti, her şeye rağmen, bununla hemfi
kir değildi. Amerikan, İngiliz ve Fransız Hükümetleri,
Alman belgelerini tekyanlı yayınlarken, Hitler saldinsı
na karşı mücadelenin ana yük.ü...--ıü taşıyan Sovyetler Bir
liği'ni karalamak için tarihi çarpıtmaktan çekinmed.iler.
Bu hükümetler böylelikle, böyle bir tekyanlı davra
nış tarzının sonuçlarının tam sorumluluğunu üstlendi
ler.
14
Böylesi koşullar altında Sovyet Hükümeti, Sovyet
Hükümetinin eline geçen ve sözkonusu hükümetlerin
kamuoyundan gizlediği; Hitler Almanyası ile İngiliz,
Fransız ve ABD Hükümetleri arasındaki ilişkiler üzerine
belgeleri yayınlama hakkını kendinde görmektedir. On
lar bu belgeleri gizli tutmakta ve yayınlamak istememek
tedirler. Ama. biz, bütün bu olup bitenlerden sonra, ta
rihsel gerçeğin yeniden yerli yerine oturtulmasını müm
kün kılmak için, bunların kamuoyuna açılmalan gerek
tiğini düşünüyoruz.
Sovyet Hükümetinin elinde, Hitler Almanya'sının
yenilgiye uğratılması sırasında Sovyet birlikleri tarafın
dan ele geçirilen önemli belgeler bulunmaktadır. Bunla
nn yayınlanması, Hitler saldınSI.IlL"'l ve İkinci Dünya
Savaşının hazırlanma ve gelişme sürecini günyüzüne Çİ
karmaya katkıda bulunacaktır.
SSCB Bakanlar Kurulu nezdindeki Sovyetler Birli
ği Enformasyon Bürosu tarafından bugün yayınlanan
tarihsel düzeltme: «Tarih Çarpıtıcılam> da aynı göreve
hizmet etmektedir.
Buna ilişkin gizli belgeler en yakın zamanda yayın
lanacaktır.
I
ALMAN SALDIRISININ HAZIRLANMASI
NASIL BAŞLADI
15
manya'nın, Hitler'in iktidan ele alınasından hemen son
ra savaş hazırlığına başladığuu kim bilmez? Ayrıca, Hit
ler rejiminin, Alman tekelci çevreleri tarafından, Büyük
Britanya, Fransa ve ABD'deki yönetici kampın tam ona
yı ile kurulduğunu kim bilmez?
Savaş için silahlanmak ve en yeni silahlan sağla
mak amacıyla, Almanya, ağır sanayiini ve her şeyden ön
ce de Ruhr bölgesinin maden ocaklannı ve silah sana
yiini yeniden kurmak ve geliştirmek zorundaydı. Versay
Antiaşması'nın boyunduruğuna koşulan Almanya, Birin
ci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra, bunu kısa za
manda kendi gücüyle başaramazdı. Amerika Birleşik
Devletleri, Alman emperyalizmine bunun için büyük des
tekte bulundu.
Amerikan bankalarının ve tröstlerinin, Hüküme
tin tam onayı ile, Versay sonrası dönemde, Alman sa
vaş potansiyelinin yeniden kurulmasında ve geliştiril
mesinde kullanılan milyarlarca dolan Alman ekonomi
sine yatırdıklarını ya da kredi olarak Almanya'ya ver
diklerini kim bilmez ki?
Versay sonrası dönem, bilindiği gibi, Alman savaş
sanayüni, özellikle de Alman savaş potansiyelini yeniden
kurmayı hedefleyen tüm bir önlemler sistemini Alman
ya'ya getirdi. Burada, ABD ve İngiltere'nin, sayesinde
Alman sanayiini Amerikan ve İngiliz tekellerine bağım
lı kılınayı düşündü..l{_leri Almanya için Dawes Onanın
Planı büyük bir rol oynadı. Dawes planı, yabancı -ön
celikle Amerikan-:- sermayesinin güçlü bir şekilde akı
şı ve Alman sarrayünde demir atması için yolu açtı. So
nuç; daha 1925 yılında Alman ekonomisinin üretim ay
gıtının yoğun yeniden donatımı süreci ile bağıntılı olan
kalkınmasının başlaması oldu. Aynı zamanda, 1927 yı
lında 1913 yılının düzeyine erişen Alman ihracatı güçlü
bir şekilde arttı; bu artış mamul maddelerde ise bu dü-
16
zeyi (1913 yılının fiyatlan ile) hatta % 12 geçti. 1924'ten
192H'a kadarki altı yıl içinde, 10-15 milyar Mark uzun
vadeli ve 6 milyar l.V'"ı.ark'ın üzerinde kısa vadeli yabancı
sermaye yatırımı Almanya'ya aktı. Bazı kaynaklara gö-.
re, sennaye yatı nmının boyutu çok daha büyüktü. Bu,
Alman ekonomik gücünün, her şeyden önce de savaş
potansiyelinin muazzam bir şekilde güçlenmesine yol
açtı. Bütün uzun vadeli kredilerin toplamının % 70'in
den az olm.ayan Amerikan se rmaye yatınmlan, burada
tayin edici öneme sahiptir.
Alman ağır sanayiinin finanse edilmesinde, Ameri�
kan sanayü ile Alman sanayü arasındaki en sıkı ba ğıa
nn kurulmasında ve biçiınlendirilmesinde, başlannda
du Pont, Morgan, Rockefeller, Lamont aileleri ile diğer
ABD sanayi kodamanlanrun bulunduğu tekellerin oyna..
dığı rol elbette bilinmektedir. önde gelen Amerikan te
kellerinin, Almanya'nın ağır sanayü, silah tekelleri ve
bankalan ile en sıkı bağlan vardı. Otomobil tröstü Ge
neral Motors'un en büyük hissedarlanndan biri olan
önde gelen Amerikan kimya tekeli du Pont de Nemours
ve İngiliz emperyal kimya tröstünün (lmperial Chemi
cal Industries), Alman kimya tekeli «<. G. Farbenindus..
trie)) ile sıkı sınai ilişkileri vardı ve bununla 1926 yılın
da barut satışı için dünya pazarlannın paylaşılması üze
rine bir kartel anlaşması imzaladılar. Philadelphia'daki
(ABD) «Rohm & Haas)) firmasının yönetim kurulu baş
kanı, savaştan önce aynı firmanın Darmstadt'taki (Al
manya) şefinin ortaklanndan biriydi. Geçerken söyleye
lim, bu tekelin eski müdürü Rudolf Milller şimdi işlerini
her iki «zon»da*da yürütüyor ve Hıristiyan-Demokrat
17
Parti'nin (CDU) yönetici çevrelerinde önemli bir rol
oynuyor. LG. Farbenindustrie'nin başkanı ve Deutsche
Bank'ın yönetim kurulu üyesi Alman kapitalisti Schmitz,
1931 'den 1939'a kadar Amerikan firması General DyeS
tuff Corporation'ı kontrol ediyordu. 1938 Münih Konfe
ransından sonra Amerikan petrol tröstü Standard Oil,
I. G. Farbenindustie ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya
göre, I. G. Farben, ABD'de üretilen uçak benzininden
gelen kara ortak ediliyor ve karşılığında da Almanya'nın
o zaman savaş amacıyla depoladığı sentetik benzini Al
manya'dan ihraç etmekten severek vazgeçiyordu.
Böylesi bağlantılar yalnızca ABD'nin kapitalist te
kelleri için sözkonusu değildir. Yalnızca ticari değil, ay
nı zamanda askeri önemde de olan en sıkı iktisadi ilişki
ler, savaştan hemen önce örneğin Federation of British
Industries (Britanya Sanayi Federasyonu) ile Alman
Reichsgruppe Industrie [imparatorluk Sanayi Grubu
......,çN] arasında vardı. Bu her iki tekel birliğinin temsil
cileri, 1939'da Düsseldorf'ta bir ortak açıklama yayınla
dılar. Bu açıklamada, diğer şeylerin yanısıra, anlaşma
nın amacının <<'karşılıklı her iki ülkenin sanayi sistemle
ri arasında mümkün olduğunca tam bir işbirliğinin sağ
lanmasu> olduğu söyleniyordu. Ve bu, Hitler Almanya'
sının Çekoslovakya'yı yuttuğu dönemde oluyordu! Lond
ra «Economist» dergisinin bu vesileyle şunlan yaz.
ması bir mucize değildir: «Aklı başında insanların şu
urunu yitirtebilecek şey, biraz da Düsseldorf havasında
yatmıyor mu?))*
A..'le
l rikan -ama aynı zamanda İngiliz- sermayesi
ile Alman sermayesi arasındaki sıkı kaynaşmanın ka-
18
rakteristik bir örneğini, Stinnes, Thyssen ve Ruhr böl
gesinin di ğer sanayi kodamanlan tarafından kurulan
Alrr.can çelik tröstü Vereinigte Stahlwerke A. G!nin [Bir
leşi:.'{. Çelik İşletmeleri A. Ş. -ÇN] önder rolü oynadığı
ve merkezleri New York ve Londra'da bulunan meşhur
Schröder Bankası sunmaktadır. Bu bankanın işlerinde,
Londra, Köln ve Hamburg Schröder'lerinin New York'
taki firması J. Henry Sc hröder Banking Corporation'ın
müdürü Allen Dulles, tayin edici sözü söylüyordu. Bu
ban..Jmnın New York'taki merkezinde, Bay Marshall'ın
şimdiki baş danışmanı John Foster Dulles tarafından
yönetilen ünlü avukatlık fi:rması (law firm) Sullivan &
C romwell, önde gelen bir rol oynuyordu. Bu firmanın,
Alman sanayiine dev sennayeler yatıran; Rockefeller'in
dünya çapındaki petrol tröstü Standard Dil ve ABD'nin
en büyük bankası Chase National Bank ile sıkı bağlan
vardır.
Almanya'da Versay sonrası dönem de enflasyon dur
durulup, pazar istikrara kavuşturulur kavuşturulmaz,
R. Sasuly'nin 1947'de New York'ta yayınlanan kitabında
vurgulandığl gibi, kelimenin tam anlamı ile, Almanya ya '
;:- Richard Sasuly, I. G. Farıben, Boni & Gaer, New York 1947,
s. 80.
19
yük New York bankalanndan biri olan Dillon, Read &
Co., önde gelen bir rol oynadı.*
Tam da Amerikan dolarlannın bu altın yağışı, Hit
ler Almanyası'nın ağır sanayiini ve her şeyden önce de
silah sanayiini canlandırdı. Atıantik ötesi tekeller tara
fından Hitler Almanyası'nın savaş ekonomisine yatırılan
bu milyarlarca Amerikan dolan, Alman savaş potansiye
lini yenJden kurdu ve Hitler rejiminin eline saldınsını
yürütmek için gerekli olan silahlan verdi.
Kısa bir süre içinde Almanya, esas olarak Amerikan
tekellerinin maddi yardımına dayanarak, muazzam mik
tarda birinci sınıf savaş malzemesi, binlerce tank, uçak,
top, en yeni tipte savaş gemileri ve diğer silah türlerini
üretebilecek durumda olan güçlü bir silah sanayii yarat
tı.
Tarih çarpıtıcılan, bütün bu.'1ları doğrulamalt iste
miyorlar. Hitler saldırganlanru silahlandıran, İkinci
Dtinya Savaşına yol açan ve insanlığa milyonlarca ve
on milyonlarca kurbana malolan ve tarihte bir örneği
daha olmayan bir savaş felaketine yol açan politikalarm
sorumluluğundan kaçmaya çalışıyorlar.
Hitler saldınsının ilk ve en önemli
önkoşulunun;
Almanya'mn ağır sanayiinin ve diğer savaş sanayiinin;
a..'"lcak. Amerika Birleşik Devletleri egemen çevrelerinin
doğnidan ve geniş çaplı mali yardımı ile mümkün olan
yeniden doğuşu ve yenilenmesi olduğu unutulmamalı
dır.
Ama bu daha hepsi değil.
Hitler saldırısının başlamasını teşvik eden bir di-
20
ğer tayln edici koşul, İngiltere ve Fransa'nın yönetici
çevrelerin.in, Hitler Almanya'sını «yatıştı.ı""'llla»* politLl{a
sıdır; kollektif güvenliğe sırt dönme politikası olarak
tanınan politikasıdır. Bugün İngiltere ve Fransa'nın yö
netici çevrelerinin, kollektif güvenliğe sırt çevirmede,
Alman saldinsına karşı çıkmayı reddetmede, Hitler Al
mar.ya'suıın saldırgan taieplerinin kaydırılmasında ci
simleşen tam da bu politikalanrun, İkinci Dünya Sava
şı'na yol açtığı artık herkesçe bilinmektedir.
Olgulara bakalım.
Daha Hitler'in iktidara geçmesinden kısa bir dönem
sonra, İngiltere ve Fransa Hükümetlerinin çabası sonu
cu, 1933'te Roma'da dört güç -Büyük Britanya, Alman
ya, Fransa ve İtalya- arasında bir ((Uyum ve İşbirliği
Antlaşması» (Pact of Accord and Co-operation) imza
landı. Bu antlaşma, İngiliz ve Fransız Hükümetleri ile,
daha o zamanlardan saldın niyetlerini gizlemeyen Al
man ve İtalyan faşizmi arasında kirli bir pazarlıktı. Fa
şist devletlerle yapılan b:U antlaşma, aynı zamanda, ba
nşsever güçlerin saldırgan devletlere karşı birleşik ceP
hesini pekiştirme politikasına sırt çevirme anlamına ge
liyordu. O sıralar toplanan silahsızlanma konferansın
da, oir saldırmazlık antiaşması ve saldırganın tanımı
üzerine bir antlaşma imzalanması şeklindeki Sovyet
önerisi tartışmaya sunulmuş bulunuyordu. Bu silahsJ2r.
laruna konferansına katılan diğer güçleri atıatan Büyük
Britanya ve Fransa; Almanya ve İtalya ile pazarlığı SO-
-x· «Befriedungspolitik»
= ,,Appeasement Policy»: II. Dünya
Savaşı öncesinde ve sırasında Batılı büyük güçler tarafından
Nazi-Hitler Almanyası karşısında uygulanan; saldırgan devletin
talep�eri karşısında ona taviz vererek onu yatıştırma siyasetini
anlatan tarihsel olarak oluşmuş somut bir kavram. Bu yazı içe
risinde geçtiği yerlerde de böyle anlaşılmalıdır. --ÇN,
21
nuçlandırarak., dünya ban.şının ve halkların güvenliğinin
sağlanmasına bir darbe indirdiler.
Bundan kısa bir zaman sonra, 1934'te, İngiltere ve
Fransa, kendileri ile ittifak içinde olan baronların Po
lonya'sının SSCB'ne karşı düşmanca tavrından yarar
lanması için Hitler'e yardımda bulundular. Bu sayede,
Alman saldırısının hazırlanmasında önemli bir aşarİla
olan Alman-Polanya saldırmazlık antıaşması ortaya çık
tı. Hitler bu antlaşmayı, kollektif güvenlik yandaşlarının
saflarını karıştırmak ve bu örnekle Avrupa'nın kollektif
güvenliğe değil de ikili antlaşmalara ihtiyaç duyduğunu
gösterebilmek için kullandı. Bu, Alman saldırganlanna,
kiminle ve ne zaman bir antlaşma imzalama ve kime ve
ne zaman saidırma konusunda bizzat karar verme ola
nağı sağladı. Alman-Polanya saldırmazlık antlaşması,
kuşkusuz, kollektif güvenlik binasındaki ilk ciddi çat
laktı.
İyice küstahlaşan Hitler, Alman Silahlı Kuvvetleri'
nin yeniden kurulması amacıyla bir dizi önlem aldı; bu,
İngiliz ve Fransız iktidar sahipleri tarafından herhangi
bir itirazla karşılaşmadı. Tam tersine, hemen kısa bir
dönem sonra, 1935'te, Ribbentrop'un bu amaçla geldiği
Londra'da, Büyük Britanya'nın Alman deniz kuvvetleri
nin Fransız savaş donanmasına nerdeyse eşit gelecek
ölçüde yeniden kurulmasını onayladığı bir İngiliz-Alman
filo antiaşması yapıldı. Aynca Hitler, İngiliz denizaltı
filosunun % 45'ine denk. gelecek toplam tonajda deniZ
altılar inşa etme hakkını elde etti. Hitler Almanya'sının;
Versay Antıaşması'nda saptanan Almanya'nın silahlı
kuvvetlerinin büyümesine ilişkin diğer kısıtlamalaTin or
tadan kaldırılmasına yönelik olan ve İngiltere, Fransa
ve ABD tarafından hiçbir direniş görmeyen tek yanlı ey
lemleri de bu döneme rastlamaktadır.
Faşist saldırganlar, ABD, Büyük Britanya ve Fran-
22
sa'nın açıktan destekleri sayesinde, her geçen gün daha
açgözlü hale geldiler. Almanya ve İtalya'mn Habeşistan
ve İspanya'daki askeri müdahalelerinde o sıralar zorluk
çekmemeleri, elbette bir rastlantı değildir.
Yalnızca Sovyetler Birliği, tutarlı ve kararlı bir şe
kilde banş politikasım sürdürdü ve aym zamanda Mil
letler Gerniyeti'nin üyesi olan Habeşistan'ın hak eşitliği
ve bağımsızlığı ilkesini ve İspanya'nın meşrU. cumhuri
yetçi hükümetinin, Alman-İtalyan müdahalesine karşı
mücadelesinde demokratik ülkeler tarafından desteklen
mesi hakkım savundu.
V. M. Molotov, SSCB Merkez Yürütme Komitesi'nin
10 Ocak 1936'daki oturumunda, Habeşistan'a yapılan
İtalyail saldınsı dolayısıyla şunlan söyledi:
23
dönemde ne yaptılar? Alman ve İtalyan saldırganlarını
durdurmak, halkların ayaklar altına alınan haklarını
savurunak, banşı korumak ve yaklaşmakta olan İkinci
Dünya Savaşını durdurmak için parmaklarını bile k.ıpır
datmad.ılar.
Yalnızca Sovyetler Birliği, faşist saldırganların önü
nü almak için olanaklan ölçüsünde her şeyi yaptı. Sov
yetler Birliği, kollektif güvenliğin önayakçısı ve öncü
savaşçısı olarak öne çıktı. Daha 6 Şubat 1933'te Sovyet
ler Birliği temsilcisi M. M. Litvinov, Genel Sila.lısızlanma
Komisyonu'nda, saldırının ve saldırganın tanımının ya
pıldığı bir deklarasyon kabul edilmesini önerdi. Sovyet
ler Birliği, saldırganı tanımlama önerisinde, genel gü.
venlik ve maksirnal silahsızlanma üzerine daha kolay bir
anlaşma yararına, «kendilerini haklı çıkarmalan için her
türlü bahanenin önünü almak>> amacıyla «saldırgan»
kavramını mümkün olduğunca tam olarak tanımlama
zorunluluğundan hareket etti. Ancak konferans, İngilte
re ve Fransa'nın önderliği altinda, Alınan saldırganın
çıkarına ve yararına bu öneriyi reddetti.
Sovyetler Birliği'nin ve onun M. M. Litvinov'un ön
derliği altındaki Milletler Gerniyeti delegasyonunun, kol
lektif güvenliğin sürdürülmesi ve güçlendirilmesi için
sürdürdüğü ısrarlı ve çetin mücadele herkesçe bilinmek
tedir. Tüm savaş öncesi dönemde, Milletler Gerniyeti'n
deki Sovyet delegasyonu, kollektif güvenlik ilkesini sa
vundu ve Milletler Gerniyeti'nin her oturumunda, her ko
misyonunda, sesini bu ilkenin savunulması için yükselt
ti. Ama bilindiği gibi Sovyetler' Birliği, çölde boşuna ba
ğıran biri olarak kaldı. Bütün dünya, Sovyet Hükümeti
adına Milletler Çemiyeti Genel Sekreteri Bay Avenol'a
Milletler Gerniyeti'nde tartışmaya sunulması amacıyla
verilen kollektif güvenliğin güçlendirilmesi için önlem
lere ilişkin Sovyet delegasyomuıun önerilerini tanımak-
24
tadır. Ama, herhangi bir şeye girişilmeksizin bu öneri
lerin 1\.filletler Gerniyeti'nin arşivine gömüldüğü de bilin
mektedir.
O dönemler Milletler Gerniyeti'nde önderliği elinde
bulunduran İngiltere ve Fransa'nın, bir Alman saldınsı
na karşı kollektif direnişi reddettikleri açıktı. Kollektif
güvenlik, Alman saldırganın «yatıştınlınası» şeklindeki
yeni politikalarının, Nazi saldırganına ödünler verilmesi
politikasının sürdürülmesinde engelleyici olduğu için
bunu yaptılar. Elbette, böyle bir politika Almanya'yı da
ha da saldırgan yapmak zorundaydı; Hitler'in Batı'da
ki ödünlerle tatmin edilmesinden sonra ilitler saldınsı
nı Doğu'ya yöneltip onu Sovyetler Birliği'ne karşı bir
silalı olarak kullanabileceklerine inandıklanndan, İngil
tere ve Fransa yönetici çevreleri bunu tehlikeli görmü
yorlardı.
SBKP XVIII. Parti Kongresme -Mart 1939- sun
duğu raporda, Hitler saldinsının yoğunlaşmasının ne.
denlerini açıklarken, J. V. Stalin şunları söylüyordu:
25
Stanford, Sovyetler Birliği'nin kollektif güvenliğe karşı
olduğunu, kollektif güvenliğin güçlendirilmesi politikası
izlediği için M. M. Litvinov'un Dışişleri Halk Korniserliği
görevinden alındığını ve yerine V. M. Molotov'un getiril
diğini iddia etmektedir. Bu uydurma iddiadan daha ap
talca bir şey düşünülemez. M.M. Litvinov, elbette ki ken
di özel politikasını değil, Sovyet hükümetinin politikası
m sürdürdü. Diğer taraftan, Sovyetler Birliği'nin ve ara
lannda M. M. Litvi..nov'un da olduğu temsilcilerinin, tüm
savaş öncesi dönem boyunca kollektif güvenlik uğruna
sürdürdükleri mücadele de herkesçe bilirunektedir.
26
�Jöylelikle yeni bir savaşın patlamasını kolaylaştırıyor
du.
Bütün bunlardan, tarihsel doğruların aşağıdaki gibi
olduğu ortaya çıkmaktadır: Hitler saldırısı; birincisi,
ABD, kısa zamanda. Alman saldınsı için askeri ve eko
:ıomik bir temel yaratmasında Almanya'ya yardım etti
ğinden ve bu şekilde saldırganı silahlandırdığından; ve
:kincisi, İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri kol
iektif güvenliğe sırt çevirerek barışsever ülkelerin saf
�arını dezorganize ettikleri, saldırıya karşı bu. ülkelerin
birleşik cephesini parçaladıklan, Alman salclınsına yol
hazırladıkları ve İkinci Dünya Savaşını başlatması için
�=fitler'e yardım ettiklerinden dolayı mümkün olmuş
tur.
Eğer ABD, Hitler Almanya'sının ağır sanayiini fi
n an seetmeseydi; ve İngiltere ve Fransa kollektif güven
liğe sırt çevirmeyip de tam tersine Sovyetler Birliği ile
Alınan saldırısına karşı bir kollektif savunma hazırla
saydı ne olurdu?
Hitler, saldırısı için yeterli silah bulamazdı. Hitler'
in haydutluk politikası, kollektif bir güvenlik rejimi ta
:cafından kıskaç içine alınırdı. Hitler faşistlerinin İkinci
Dünya Savaşını başlatmadaki başarı şansı asgariye iner
di. Hitler faşistleri, kendileri için bu kadar olumsuz k�
şullara rağmen, İkinci Dünya Savaşını çıkarmaya karar
verselerdi bile, daha savaşın ilk yılında yenilgiye uğratı
lırlardı.
Ama ne yazık ki bu, ABD, İngiltere ve Fransa'nın
tüm savaş öncesi dönemde izledikleri zararlı politika
sonucu gerçekleşmedi.
Eğer Hitler faşistleri nerdeyse altı yıl süren ve mil
yonlarca kurban yutan İkinci Dünya Savaşını başlatma
yı başarabildi ise, bunun suçu tam da onlardadır.
27
II
ALMAN SALDIRISINA KARŞI MÜCADELE DECÜL
AKSiNE SSCB'NİN TECRİT EDİL.lY.IESİ POLİTİKASI
28
Sovyet birlikleri tarafından, Almanya'nın yenilgiye
uğratılmasından sonra ele geçirilen Alman Dışişleri Ba
kanlığı belgeleri, Büyük Britanya ve Fransa'nın o sıralar
izledikleri politikanın gerçek özünü ortaya koymakta
dı:-·. Belgelerden görülebileceği gibi, İngiliz..Fransız poli
tikasının özünü; banşsever devletleıin güçlerinin saldı.
rıya karşı ortak mücadelesi doğ·rultusunda birleştirilme
si değil, aksine SSCB'yi tecrit etme ve Hitler'i kendi
c.maçlan doğrulttısunda bir alet olarak kullanıp, Hitler
saldırısını Doğu'ya, Sovyetler Birliği'ne yöneltme çaba
la:ı. oluşturmaktadır.
29
sorumluluğunun, İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevre
lerinin, Chamberlain ve Daladier hükümetlerinin payına
düştüğü sanılıyordu. ABD Hükümetinin Alman arşiv
malzemelerini yayınlamaya girişınesi ve Münih anlaş
masına ilişkin belgeleri derlemenin dışında bırakması
olgusu, ABD Hükümetinin Münih' ihanetinin kahraman
larını aklamaya ve bu arada suçu SSCB'ye yükleme ça
basına girişıneye ne denli ilgi duyduğunu kanıtlamakta
dir.
30
me karşı kalesi olarak görülebileceğinden emindi r.
ler.»*
dir.
-:+ ·:+·:+ Daha önce alıntı yapılan «kayıt»a bakınız.
31
nın «Versay Antıaşması'nın maddi ve manevi lekelerini
artık kendinde taşımayan» bir devlet olarak ele alınma
dığı [şartlarda -ÇNJ sorunun karmaşıklaştığı aç&..la
masıyla yanıt verdi. -
* Aynı yerde.
32
rin banşçıl evrim youlyla gerçekleştirilmesine ve
ne Başbuğ'un ve ne de diğer ülkelerin istemediği
geniş çaplı huzursuzluklara yol açacak yöntemler.
den kaçınmaya ilgi duymaktadır.»*
* Aynı yerde.
** 23 Şubat 1938 tarihli << Times», s. 9.
33
Sovyet Birlikleri tarafından Berlin'de ele geçirilen
Alman arşivinde, Hitler ile, Britanya'nın Almanya Büyük
elçisi Henderson arasında Ribbentrop'un da katılımıyla
3 Mart 1938'de yapılan görüşmenin yazılı kayıtları da bu
luıur..katadır."'' Henderson, başından itibaren bu görüş
menin gizli karakterini vurguladı ve bu görüşmenin içe
nğinin ne Fransızlara ne Belçikalılara, ne Portekizlilere
ne de İtalyanlara bildirilmemesi gerektiğini; bunlara yaL
nızca, bu görüşmenin, Halifax ile Hitler arasındaki görüş·
melerin devamı olduğunun ve Almanya ile İngiltere'yi il
gilendiren sorunları ele aldığının söylenınesini başından
belirtti.
Görüşmeye İngiltere Hükümeti adına katılan Hen
derson şunu vurguladı:
34
Kay1tta belirtildiğine göre, Henderson aynı görüş
mede, Chamberlain'in «kcUektif güvenlik ve benzeri gi
bi !.Jlusl ararası safsataların maskesini amansızca düşüre
rek büyük bir cesa ret gösterdiğini . . . » açıklamaktad.ır.
Henderson şunu ekledi: «Bundan dolayı İngiltere,
ZO!'luklann ortadan kaldınlmasına hazır olduğunu açık
lacakta ve Almanya'ya da bıına hazır olup olmadığı so
rusunu yöneltmektedir.ıı"'
35
yı güçlere verdi. İngiliz Hükümeti'nin Sovyet notasma
verdiği cevap, İngiliz Hükümeti'nin Hitler saldınsınm
bu planlarını engellemeye gönlü olmadığını kanıtlamak
tadır.
36
tarafından savunulan ilkelere yaklaştı: Spvyetler
Birliği'nin, Avrupa'nın kaderinin tayin edilmesin
den dıştalanması; Milletler Cemiyeti'nin aynı gö
revden dıştalanması; ikili göriişmelerin ve an.laş
malann amaca uygunluğu . . . »*
* Aynı yerde.
·lH!- Correspondence respecting Czechoslovakia ( Çekoslovak.ya'
ya ilişkin yazışmalar) , Eylül 1938, Londra 1938, cmd 5847, s. 8/9.
37
Fransa'nın önerisine yanıt verdi. «Böylesi önerilelin ka,.
bul edilmesi ( nin ) , devletin bütün yönlerden gönülü ola.
rak ve tümüyle sakatları...'llasına eşit olduğunu» açıkladı.
Çekoslovak Hükümeti, «Çekoslovakya'run felce uğratıl
masının, tüm Orta ve Güney Avrupa'da derin politik
değişiklikle:ri beraberinde getireceğine» dair İngiliz ve
Fransız Hii.l{.ümetleri'nin dikkatini çekti.
Çekoslovak Hükümeti yanıtında şunu açıkladı :
38
İngiliz notası son olarak, Çekoslovak Hükümeti'ne
yönelik olarak, İngiliz tavsiyesinin reddedilmesi halin.
de ecdaha sonra ertaya çıkacak dunı.1'!lda, yerinde bul
duğu önlemleri almakta serbest olduğu» şeklinde teh
ditkar bir bildirim içeriyordu.
29 ve 30 Eylül'de Münih'te yapılan ilitler, Chamber
lain, Mussolini ve Daladier danışma toplantısı, daha ön
ce hanşa karşı komploya katılan elebaşılar tarafından
tam olarak sahnelenen utanç verici pazarlığı sonuca
ulaştırdı. Herhangi bir şekilde katılımı sağlanmaksızın,
Çekoslovakya'nın kaderi üzerine karar verildi. Çekoslo
vakya temsilcileri, yalnızca, emperyalistler arasındaki
görüşmelerin sonuçlarını haltirane bir şekilde bekleme
leri amacıyla Münih'e çağrıldılar.
İngiltere ve Fransa'nın tüm davranışı, İngiltere ve
Fransa Hükümetleri'nin Çekoslovak halkına ve onun
Cumhuriyeti'ne karşı bu duyulrn.aniış ihanetinin; bu dev"
letlerin politikasında kesinlikle tesadüfi bir görüntü ol
madığına, aksine Hitler saldırısını Sovyetler Birliği'ne
yöneltme hedefi güden bu politikanın en önemli halkası
olduğuna ilişkin hiçbir kuşkuya yer bırakmadı.
Münih Anlaşmasının gerçek niteliğini J. V. Stalin
daha o zaman ortaya çıkardı ve şunları söyledi: <<Sov
yetler Birliği'ne karşı savaşa başlamasının yükümlülü
ğiinün karşılığı olarak, Çekoslovakya'nın topraklan AI
ma.."l.ya'ya verildi.»<-•
İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri taralından
o dönemde izlenen bu politikanın özü, J·. V. Stalin ta�
fından Mart 1 939'daki SBKP ( B ) XVIII. Parti Kongre
si'r:de aşağıdaki sözlerle ortaya kondu:
39
«Oysa, gerçeklikte, kanşmama siyaseti, saldı-
. nyı özendirme, savaşı zincirlerinden boşandırma
ve dolayısıyla onu dünya savaşı haline_ dönüştürme
anlamına gelir. Karışınama siyaseti, saldırganları
kendi pis işlerinde rahatsız etmeme, örneğin Ja
ponya'yı Çin ile ve daha da iyisi Sovyetler Birliği
.
40
Rusya'yı müttefiksiz bıraktı. Fransız-Sovyet Paktı,
Avrupa'daki kollektif güvenliğin köşe direği, me..
zara gömüldü. Çek Südet bölgesi, Nazi Almanya'sı
nın bir parçası haline geldi. 'Wehrmacht' için Doğu
kapılan ardına kadar açıldı. »*
41
galadı. Sovyet Hükümeti, aynı notada, Almanya'nın dav
ranış biçinıinin genel barışı son derece tehlikeye düşür
düğünü, «Orta Avrupa'da politik istikrarı zedelediğini,
Avrupa'da halihazırda oluşturulmuş olan huzursuzluk
unsurlarınİ güçlendirdiğini ve halkların güvenlik duygu
sunu yeniden sarstığıJn» * vurguladı.
Ama iş, Çekoslovakya'nın Hitler'e terkedilmesiyle
kalmadı. İngiltere ve Fransa Hükümetleri, yarış ederce
sine, Hitler Almanya'sı ile kapsamlı politik anlaşmalar
imzaladılar. 30 Eylül 1 938 'de Chamberlain ve Hitler, Mü
nih'te bir İngiltere-Almanya deklara.syonu imzaladılar.
Deklarasyanda şöyle deniyordu:
42
5 Aralık 1 938'de, Bonnet ve Ribbentrop, İngiliz-Al
man deklarasyonuna benzer bir Fransız-Alman deklaras
yonu imzaladılar. Bu deklarasyonda, Alman ve Fransız
Hükümetlerinin; Almanya ve Fransa arasındaki banşçıl
ve iyi komşuluk ilişkilerinin, Avru.pa'daki koşulların iS
tikran ve genel banşın konınınası için en önemli önko.
şunardan biri olduğu konusunda hemfikir olduklan ve
her iki hükümetin de ülkeleri arasındaki b Ç>ylesi iyi iliş
kileri sürdürmek için her şeyi yapacaklan söyleniyordu.
Deklarasyonda, Fransa ile Almanya arasında hiçbir top
rak anlaşmazlı ğının kalmadığı ve aralannda varolan sı
nın:::ı nihai olduğu saptamyordu. Deklarasyanda son ola
rak, her iki hükümetin de, üçüncü güçlerle olan özel
ilişkilerine zarar vermeksizin, kendi ülkelerini ilgilendi
ren tüm sorunlarda birbirleriyle temas halinde bulun
maya ve bu sorunlann daha s onraki gelişmeleri içinde
uluslararası kanşıklıklara yol açması durumunda, bir
birine danışmaya kesin kararlı olduklan söyleniyordu.
43
III
SOVYETLER BİRLİGİ'NİN TECRiT EDiLMESi
SOVYEI'-ALMAN SALDIRMAZLIK ANTLAŞMASI
44
Hitler saldınsırun daha da yayılmasını önlemek için cid
di bir çaba olarak göstermek istiyorlardı. Ancak olayıa
nn daha sonraki gelişmesi, İngiltere ve Fransa'nın bu
göriişmeleri başından beri kendi ikili oyunlannda yal
mzca yeni bir manevra olarak gördüklerini tümüyle
açığ·a çıkardı.
Bu, İngiltere ve Fransa Hükümetleri'nin Sovyetler
Birliği ile sürdürdükleri görüşmelerin içyüzünü elbette
bilen Hitler Almanya'sının önderliği için de açıktı. Sov
yet ordusunun Hitler Almanyası'nın altedilmesi sırasın
da elde ettiği belgelerden anlaşıldığı gibi, örnegın,
Londra'daki Alman Büyükelçisi Dirksen, Alman Dışişle
ri Bakanlığına yazdığı 3 Ağustos 1 9 3 9 tarihli bir rapor
da bu görüşmeler üzerine şunlan yazıyordu:
45
iftiracılar ve tarih çarpıtıcılan, bu belgeler savaş
öncesirJn son aylarındaki durumu projektörle aydmlat
tığından, bunlan gizli tutmaya çalışıyorlar. Bu du rumun
gerçek bir değerlendirmesini yapmadan, savaşın ön ta
rihini gerçekte olduğu gibi kavramak mümkün değildir.
İngiltere ve Fransa, Sovyetler Birliği ile görüşmeleri baş
lattıklannda ve Polanya, Romanya ve diğer bazı devlet
lere güvence verdiklerinde, ABD'nin yönetici çevreieri
nin desteğiyle Hitler Almanya'sının saldinsını Doğu'ya,
Sovyetler Birliği'ne yöneltıneyi amaçlayan bir anlaşma
ya dayanan ikili bir oyun oynuyorlardı.
46
olacak.lardı. Ama Sovyet Hükümeti bu niyeti anladı. Gö
rüşmelerin bütün aşamalannda, Batılı güçlerin diplo
matik hilelerinin ve entrik.alannın karşısına, yalnızca
bir tek amaca, Avrupa'da banşın sağlanması amacına
hizmet edecek olan açık ve berrak önerilerini koydu.
47
dınsı halinde Sovyetler Birliği'nin yardımını garan
tHemeye çalışan İngilizler ve Fransızlar>>, dedi V.
M. Molotov, «SSCB'nin, kendi açısından, saldırgan
ların doğrudan Sovyetler Birliği'ne saidmsı halin
de bu ülkelerin yardımına güvenip güvenemeyeceği
sorusınıu açık bıraktıklan gibi; Sovyetler Birliği'
ne komşu olan, Sovyetler Birliği'nin kuzey-batı
sına düşen küçük devletlere güvence vermeye
-eğer bunlar saldırganlaTin saldınsı karşısında
tarafsızlıklannı koroyabilecek durumda olmazlar
sa- katılmaya hazır olup olamadıklan sorusunu
da açık bıraktılar. :j3öylece Sovyetler Birliği için
. dezavantajlı bir durum ortaya çıktu>
48
hazırlığı üzerine İngilizlerin elinde bilgi vardı- nasıl
davranacağı sorusuyla Dışişl�ri Halk komiserine başvur.
duğunda; Sovyetler Birliği ise bu koşullar altında İn
giltere'nin ne yapmayı düşündüğü karşı sorusunu sor. ·
duğunda, Seeds yamt vermekten kaçındı ve coğrafik ola
rak bakıldığında Sovyetler Birliği'nin Romanya'ya İngil
tere'den daha yakın olduğunu belirtti.
Yani ilk adımdan itibaren, İngiltere'nin yönetici
çevrelerinin, Sovyetler Birliği'ni belli yükümlülük.lerle
bağlama, ama kendilerini dışta tutma çabası tümüyle
ortaya çıktı. Bu bayağı yöntem, tüm görüşmeler boyı.uı
ca sistemli bir şekilde sürekli yeniden kullamldı.
İngiliz başvurustma verdiği cevapta, Sovyet Hükü
meti, en çok ilgisi olan ülkelerin -Büyük Britanya,
Fransa, Fomanya, Polanya, Türkiye ve Sovyetler Birli
ği- temsilcilerinin katılacagı bir damşma toplantısı dü
zenlenmesini önerdi. Sovyet Hükümetinin görüşünce,
böylesi bir danışma toplantısı, gerçek durumu açıklığa
kavuşturmak ve katılanlarm tavırlarını saptamak için
en iyi olanaklan sunuyordu. Ama İngiliz Hükümeti,
Sovyet önerisinin çok zamansız olduğu şeklinde yanıt
verdi.
Saldırıya karşı mücadele �tmek için somut önlem
anlaşmayı olası kılabilecek bir konferans toplamak ye.
rine, İngiliz Hükümeti 2 1 Mart 1939'da Sovyet Hüküme
ti'ne, kendisi, Fransa ve Polanya ile, imzalayan hükümet
lerin, «herhangi bir Avrupa devletinin bağımsızlığıninn
tehlikeye düşmesi halinde «ortaklaşa direniş gÖstermek
için hangi adımların atılabileceği üzerine birbirlerine
. danışmakla» kendilerini yükümlü kıldıkları bir . dekla
rasyon imzalamalanın önerdi. İngiliz Büyükelçisi, kendi
önerisinin kabul edilebilirliğini kanıtlamaya çalıştı ve
deklarasyonun gayetle bağlayıcı olmayan bir şekilde
formüle edilmiş olmasını özellikle vurguladi.
49
Böyle bir deklarasyonun, saldırgandan gelen tehdi.
de karşı mücadele etmek için ciddi bir araç olarak hiz.
met ederneyeceği tamamen açıktı. Ancak Sovyet Hükü.
meti, bu denli az şey vaat eden bir deklarasyonun bile,
saloırganın gemlenmesinde belirli bir ilerlemeyi temsil
edecileceği görüşündeydi ve İngiliz önerisiyle hemfikir
olduğunu açıkladı. Ama daha ı Nisan 1939'da, Moskova'
daki Britanya Büyükelçisi, İngiltere'nin ortaklaşa bir
deklarasyonun artık sözkonusu olamayacağı görüşünde
olduğunu bildirdi.
50
Ancak Sovyet Hükümeti, bir Hitler saldinsına karşı
diğer güçlerle birlL'Irte ortaklaş� mücadele için anlaşma
sağlamak üzere bir tek olanağı bile kaçırmak istemiyor
du. Hiçbir gecikmeye yol açmaksızın, İngiliz Hükümeti
ne bir karşı öneri götürdü. Bu öneri şunlardan oluşu
yordc.ı: Birincisi, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa,
bu devletlerden birine karşı bir saldırıya girişildiğinde,
birbirlerine askeri yardım da dahil olmak üzere her
türlü yardımı derhal yapmakla kendilerini yükümlü
kılmalıdırlar; ikincisi, Sovyetler Birliği, İngiltere ve
Fransa kendilerini, Baltık Denizi ile Karadeniz arasında
yer alan, Sovyetler Birliği ile sınırlan olan Doğu Avru
pa ülkelerine, bu devletlere karşı bir saldırı halinde, as.
keri yardım da dahil olmak üzere, her türlü yardıinı
yapmakla yükümlü kılmalıdırlar. Üçüncü ve son ola
rak, Sovyetler Birliği, Fransa ve İngiltere, kendilerini,
yukarıda sözü edilen her iki halde bu devletlere verilecek
askeri yardımın boyutıanm ve biçimlerini en _ kısa za_
manda saptamakla yükümlü kılmalıdırlar.
Bunlar, Sovyet önerisiı:ıJ n en önemli noktalanydı.
Sovyetler Birliği'nin önerisi ile Büyük Britanya'nın öne.
risi arasındaki temel fark, Sovyet önerisi saldırıya kar
şı ortak hareket için gerçekten etkin önlemler içerdiğin
den, rahatlıkla göıiilebilmektedir.
Üç hafta boyunca, bu önerilere İngiliz Hükümeti'n
den hiçbir yanıt gelmedi. Bu dunun, İngiltere'de artan
huzursuzluğa yol açtığından, İngiliz Hükümeti nihayet,
kamuoyunu aldatmak için yeni bir manevra icat etmek
zorunda kaldı.
8 Mayıs'ta, İngiliz yanıtı, daha doğrusu İngiliz kar
şı önerisi Moskova'ya ulaştı. Sovyet Hükümetine yeni
den, «Büyük Britanya ve Fransa'ya, ( Belçika, Polanya,
Romanya, Yunanistan ve Türkiye'ye karşı) bu yüküm
lülüğün yerine getirilinesinden doğan düşmanlıklar ha-
51
linde, Sovyet Hükümeti'nin yardınıını, temenni edildi
ğinde, derhal hazır olduğu ve olası kararlaştınlacak bi
çimde ya da olası kararlaştırılacak koşullar altında sağ
lanacağı yükümlülüğünü üstleneceği» şeklinde tekyanlı
bir açıklama yapması önerildi.
Bu · önerilerde de sözkonusu olan, Sovyetler Birliği'
nin tekyanlı yükümlülükleri idi. O, kendisini, Sovyetler
Birliği'ne karşı Baltık Cumhuriyetleri açısından kesin
likle hiçbir yüki.hnlülük üstlenmeyen İngiltere ve Fran
sa'ya karşı yardımla yükümlü kılmalıydı. İngiltere böy
lelikle, Sovyetler Birliği'ni hiçbir bağımsız devlet için
kabul edilemez ve çekilemez olan mağdur bir duruma
sokmak istiyordu.
İngiliz önerisinin Moskova'dan çok Berlin için ya
pıldiğını anlamak kolaydır. Almanya, Sovyetler Birli
ği'ne saldırmaya davet ediliyor ve Alman saldırısının
Baltık üzerinden gerçekleşmesi koşuluyla, İngiltere ve
Fransa'nın tarafsız kalacaklarının işareti veriliyordu.
Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa arasındaki gö
rüşmeler, Polonya'nın Mqskova Büyükelçisi Grzibovski'
nin l l Mayıs'ta, «Polonya'run SSCB ile bir yardımlaşma
anlaşması imzalamayı mümkün görmediği . . . » şeklinde
bir açıklama yapınasından sonra daha da karmaşıklaş
tı.
Polanya temsilcisi böyle bir açıklamayı, elbette an
cak İngiltere ve Fransa'nın hükümet çevrelerinin bilgisi
ve onayı ile yapabilirdi.
İngiltere ve Fransa temsilcileri Moskova'daki gö
rüşmeler sırasında öylesine provokatörce davrandılar
ki, Batılı güçlerin yönetici çevrelerinde bile böylesi ka
ba bir oyunu eleştiren kişiler çıktı. örneğin Lloyd Ge
orge, 1939 yazında, İngiliz politikasının yöneticilerine
karşı, Fransız «Ce Soirı> gazetesinde keskin bir makale
yazdı. İngiltere ve Fransa'nın Sovyetler Birliği ile görüş-
52
melerinin içine battığı sonsuz zorlukların nedenleri üze
rine Lloyd Geo�ge, bunun yalmzca bir yanıtının bulun
duğunu yazdı:
<<Ne-ville Chamberlein, Haiifa:x. ve John Simon, Sov
yetler Birliği ile bir anlaşma istemiyorlar.»
Lloyd George için açık olan şey, Batılı güçlerin Sov
yetler Birliği ile ciddi bir anlaşmayı düşünmediklerini,
aksine başka bir hedef izlediklerini, yani Hitler'i en kısa
zamanda Sovyetler Birliği'ne saldırtma hedefi güttükle
rini çok iyi kavrayan Hitler Arnanya'sının kodamanlan
için elbette daha az açık değildi. Almanya ile bir savaş
halinde Sovyetler Birliği elverişsiz bir duruma sokula
rak, ona bu saldin için belirli bir ödül konuyordu.
Buna ek olarak Batılı güçler, Sovyet Birliği ile gö
rüşmeleri sonsuza dek uzattılar ve öze ilişkin sorunlan
önemsiz ek önergeler ve sayısız varyasyon batağı i Çinde
kaybettiler. Herhangi bir gerçek yükümlülüğün sözko
nusu olduğu her defasında, bu güçlerin temsilcileri, san
ki neyin sözkonusu olduğunu kavramadıklan görüntü
sünü takınıyorlardı.
Mayıs'ın sonunda İngiltere ve Fransa, önceki biçim
lerini bazı açılardan düzelten, ama Sovyetler Birliği için
son derece önemli olan Sovyetler B irliği'nin kuzey-batı
sınınndaki üç Baltık cumhuriyeti için bir güvence soru
nunu önceden olduğu gibi yine açık bırakan yeni öneri
ler yaptılar.
İngiltere ve Fransa'nın iktidar salıjpleri böylelikle,
kendi ülkelerinin kamuoyunun baskısı altında lafta bel
li tavizler vermelerine rağmen, önceY'..i çizgilerini sürdür
düler ve önerilerine, kendilerinin de pekala iyi bildiklee
ri gibi, bu önerileri Sovyetler Birliği için kabul edilemez
duruma getiren sakıncalar eklediler.
İngiltere ve Fransa temsilcilerinin davranışları . Mos.
kova görüşmeleri sırasında o kadar yakışıksızdı ki,
53
v: M. Molotov, 27 Mayıs 1939'da, İngiliz elçisi Seeds ve
Fransız ataşesi Payart'a, onlar tarafından sınıulan Av
rupa'daki saldırgana karşı ortak direniş üzerine anlaş
ma taslağının, SSCB, İngiltere ve Fransa'nın karşılıklı
yardırnlaşması için etkili bir plan içermediğini ve İngi
liz ve Fransız hükümetlerinin Sovyetler Birliği ile buna
uygun bir pakta ciddi bir ilgi duyduğınıu bile kanıtla
madığıru açıklamak zorunda kaldı. Burada dobra dobra,
İngiliz önerisinin, İngiltere ve Fransa hükümetleri için,
pakttan çok, pakt üzerine konuşmaların daha uygun ol
duğu anlamın a geldiği söylendi. İngiltere ve Fransa'nın
bu konuşmalara başka amaçlar için gereksinim duyma
lan mümkündür. Bu amaçlar Sovyet Hükümeti tarafın
dan bilinmemektedir. Sovyetler Birliği, bir pakt üzeri
ne konuşmalara değil, SSCB, İngiltere ve Fransa ara
sında, Avrupa'daki bir Salclınya karşı etkin karşılıklı
yardımlaşmanın gerçekleşmesine ilgi duymaktadır. Sov
yet Hükümeti'nin bir pa.kt üzerine, SSCB'nin amacını
bilmediği konuşmalara katılmaya niyetinin olmadığı ve
Fransız ve İngiliz Hükümetlerinin, böylesi konuşmala
n, bınılar için SSCB'den daha uygun olan muhataplarla
sürdürebilecekleri konusınıcia İngiltere ve Fransa tem
silcilerinin cUkkati çekildi.
Moskova görüşmeleri sonsuzca uzadı. Görüşmelerin
böylesine uygınısuz bir şekilde sürüncemede bırakılma
sının nedenlerini, şunlan yazan Londra «Times» gazete
si ağzından kaçırdı: «Rusya ile hızlı ve kararlı bir şekil
de kurulacak bir ittifak, diğer görüşmeler için engelle
yici olabilir . . . )>* ((Times» burada «diğer görüşmeler»den
sözettiğinde, belli ki, İngiliz Denizaşın Ticaret Bakarn
Robert Hudson ile, Hitler'in ekonomik danışmanlann-
54
dan biri olan Dr. Helmut Wohltat arasında, Hitler Al
manya'sına verilecek -daha sonra değineceğimiz- çok
büyük bir İngiliz kredisi üzerine sürdürülen görüşme
leri kastediyordu.
Bunun dışında, bilindiği gibi, bir basın haberine gö
re, Hitler'in «Wehrmachtmnın Prag'a girdiği gün, bir
Federation of British Industries delegasyonu, Düssel
dorf'ta, Alman büyük sanayü ile geniş çaplı bir anlaşma
imzalanması için görüşmeler yürütüyordu.
Göze çarpan bir durum da, Hitler'le göriişmeler için
bizzat Chamberlain, hem de birçok kez, İngiltere'den Al
manya'ya giderken, Büyük Britanya'nın Moskova'daki
görüşmelerin sürdürülmesiyle ilgili olarak ikinci dere
cen kişileri görevli atamasıdır. Devamla, İngiltere tara
fından görüşmeler için SSCB'ne gönderilen Sir William
Strang'in, Sovyetler Birliği ile herhangi bir anlaşma im
zalamak için hiçbir yetkiye sahip olmadığını saptamak
da ilginçtir.
Sovyetler Birliği, olası saldırgana karşı mücadele
önlemleri üzerine somut görüşmelere geçmeyi talep et
tiğinden, İngiltere ve Fransa Hükümetleri, Moskova'ya
askeri misyonlar göndermeye hazır olduklarını açıkla
mak zorunda kaldılar. Ama bu misyonlar, Moskova yo
lunda, olağandan çok uzun bir süre harcadılar, ve MoS
kova'ya vardıklarında, bunların ikinci dereceden kişi
lerden oluştuğu ve üstelik herhangi bir anlaşma imza
lamak için yetkiye sahip olmadıkları ortaya çıktı. Bu ko
şullar altında askeri görüşmeler de, politik görüşmeler
gibi sonuçsuz kaldı. ·
B2.tılı güçlerin askeri misyonları, bir Alman saldı
rısı halinde karşılıklı yardımlaşmanın araçları ve yolla
n üzerine ciddi bir şekilde konuşmaya istekli olma
dıklanru hemen belli ettiler. Sovyet askeri misyonu, Al
manya ile ortak sının olmayan SSCB'nin, bir savaş çık-
55
ması halinde, İngiltere, Fransa ve Polonya'ya, Sovyet
askeri birl�leıine Polanya topraklanndan geçiş izni ve
rı.lmesi koşulları altında yardım edebileceğinden hareket
etti. Ancak Polanya Hükümeti, Sovyetler Birliği'nin as
keri yardımını kabul etmeyeceğini açıkladı ve böylelik
le, Hitler saldırısından çok, Sovyetler Birliği'nin güçlen.
mesinden korktuğunu gösterdi. Polanya'nın tavn, hem
İngiliz ve hem de Fransız misyonu tarafından destek
lendi.
Askeri gölÜşmeler sırasında ayrıca, pakta katılan
taraflarm bir saldırı sırasında derhal sevkedecekleri as
keri kuvvetlerin sayısal gücü sorunu ortaya atıldı. İngi
lizler bununla ilgili olarak gülünç bir sayı verdiler: beş
piyade tümeni ve bir mekanize tümeni cepheye sürecek
lerini açıkladılar. Ve İngilizler bu öneriyi, Sovyetler Bir
liği'nin saldırgana karşı 136 tümen, 5000 orta ve ağır
top, 10 000 civannda tank ve küçük savaş aracı, 5000'den
fazla savaş uçağı vs. cepheye sürmeye hazır olduğunu
açıkladığı anda yaptılar! Buradan, İngiliz Hükümetinin,
SSCB ile bir askeri anlaşmanın imzalanması üzerine
görüşmeleri ne denli az bir ciddiye aldığı görülmekte
dir.
56
ğından ve Batılı güçler tarafından desteklendiğİnden do
layı uzun yıllar boyunca şımartılan Hitlerci faşist sal
dırganlann aklını başına getirebileceğini göstermişti.
57
yal Institute of International Affairs'de verilen bir han
ketteki konuşmasında Halifax, «bugün dünyada endişe
yaratan» tüm sorunlar üzerine Alınanya ile anlaşmaya
hazır olduğunu dile getirdi. Şunlan söyledi:
58
ele geçın"miş Alman belgelerinden bilinmektedir. Bun
lar kısa bir z amanda yayınlanacaktır.
Hudson ve Wilson, Wohltat'a ve daha sonra
Londra'dEki Alman Büyükelçisi Dirksen'e, tüm dünya
daki etki alanlannın paylaşılmasına ilişkin ve «ortak
pazarlar üzerinde birbirleriyle ölesiye rekabet etmen
olasılığın: dıştalamaya ilişkin sözleşmeleri içeren geniş
çaplı bir anlaşma için gizli gör'lşmeler yapma önerisi
yaptılar. Bmıunla ilgili olarak, Almanya'nın Güney Av
nıpa'da egemen olan etkisini teslim etmek öngöriil dü.
Dirksen, 2 1 Temmuz 1939 tarihli raporunda, Alman Dış
işleri Bakanlığına, Wohltat ile Wilson arasında görüşü
len programın politik, askeri ve ekonomik ilkeleri kap
sadığım ":Jildirdi. Politik sorunlar arasında, bir saldır
mazlık paktının yanısıra, «ana güçlerin, özellikle ya:ri.i
İngiltere ve Almanya'nın etki alanlannı belirlemeyi içe
ren»* bir karışmazlık paktma da özel dikkat sarfedildi .
Bu her iki paktın imzalanması ile bağlantılı sorun
ların görüşülmesi sırasında, Büyük Britanya temsilcile..
ri, bu paktların imzalanması halinde, Hükümetlerinin
Polanya'ya henüz yeni verilen güvenceleri geri çekeceği
ne ilişkin söz verdiler.
İngi�iz-Alman anlaşması irrızalandığı taktirde, İngi
lizler, Danzig sonımınu ve Polanya Koridoru sormıunu
Polanya ile tek başına çözme işini Alınanlara bırakmaya
hazır olduklannı açıkladılar ve bu sormıun çözümüne
müdahale etmeyeceklerine dair kendilerini yükümlü
kılmak sitediler.
Dirksen'in yakında yayınlanacak raporundan da
belgesel olarak görüldüğü gibi, Wilson ayrıca, İngiltere
ile Almanya arasında yukanda sözkonusu edilen pak.t-
59
lar irnzalandığmda, İngiliz güvence politikasına fiilen
son verileceğini onayladı. Dirksen, raporunda bu so
runla ilgili olarak şu notu düştü :
60 .
girişimde bulunmak şeklinde ciddi bir niyetinin olmadı
ğı gibi; aksine, gizli sözleşmeler ve anlaşmalar yoluyla,
mümkün olan tüm provokasyonlarla Hitler Almanya'sı
nı Sovye-tler Birliği üzerine kışkırtmak amacıyla ellerin
den gelen her şeyi yaptıklanndan artık kuşku duyula
mazdı.
Hiçbir kalpazan, Sovyetler Birliği'nin bu koşullar
altında şunlar arasında bir seçim yapma durumunda ol
duğ,-u tayin edici olgusunu, ister tarihte olsun, isterse
halklann bilincinde, karartınayı başaramaz:
y a kendini korumak amacıyla, Almanya tarafından
önerilen saldırmazlık antlaşmasının imzalanması öneri
sini kabul etme ve böylelikle Sovyet devleti tarafından
güçlerini olası bir saldırgan saldınsına karşı daha iyi
h2.zırlamak için kullamlacak banşı Sovyetler Birliği açı
sından belli bir dönem daha güvence altına alma;
ya da Almanya tarafından önerilen saldırmazlık
antlaşmasım reddetme ve böylelikle, Sovyetler Birliği'
nin tümüyle tecrit olacağı, kendisi için dezavantajlı bir
durumda, Almanya ile silahlı bir çatışmaya kışkırtma
lan amacıyla Batılı güçler kampındaki provokatörlere
olanak sağlama.
Bu durumda Sovyet Hükümeti, kendisini, seçimini
yapmak ve Almanya ile bir saldırmazlık antiaşması im
zalamak zorunda gördü.
Bu seçim, o zaman ortaya çıkan durumda, Sovyet
dış politikasının basiretli ve akıh bir adımı idi. Sovyet
Hükümeti'nin bu - adımı, başından beri büyük ölçüde,
İkinci Dünya Savaşının Sovyetler Birliği ve diğer bü
tün 'banşsever halklar için başanlı bir şekiide bitmesini
tayin teti .
61
rnek, kaba bir iitiradır. Tam tersine, SSCB sürekli ola
rak, saldırgan olmayan Batılı devletlerle eşitlik temelin
de kollektif güvenliği gerçekleştirmek amacıyla, Alman
ve İtalyan saldırganlam karşı bir anlaşmaya varmak
için çaba gösterdi. Ama bir anlaşma karşılıklı bir edim
dir. SSCB, saldınya karşı mücadele amacıyla bir an
laşma için çaba gösterirken, İngiltere ve Fransa, SSCB'
yi tecrit etme politikası, saldırganlara ödün verme poli
tikası, saldınyı Doğu'ya, Sovyetler Birliği'ne yöneltme
politikası izlemeyi tercih ettiklerinden, bunu sistemli
bir şekilde reddettiler. Amerika Birleşik Devletleri, böy
lesi vahim bir politikayı önlemeye çalışmadığı gibi, ter
sine ona her türlü yardımı gösterdi. Amerikan milyar
derlerine gelince; onlar sermayelerini Alman ağır sana
yine yatırmaya devam ettiler, silah sanayilerini geliştir
melerinde Almanlara yardım ettiler, ve böylelikle: {<Av
rupalı baylar, korkmadan savaşı sürdürün, Allah'ın yar
dımıyla sürdürün savaşı; bu arada b1z Amerikalı mil
yarderler sizin savaşınızdan kazanç sağlayalım ve yüz
lerce milyon dolar ekstra kan ceplerimize indirelim»
dercesine, Alman saldırganlan silahlandırdılar.
Avrupa'daki bu durum karşısında, Sovyetler Birli
ği için yalnızca bir tek yolun, Almanya tarafından öne
rilen antlaşmayı kabul etme yolunun kaldığı açıktır. Bu,
akla gelebilecek çıkış yollan arasında ne de olsa en iyi
siydi.
Nasıl ki Sovyetler Birliği 1 9 1 8 'de, Batılı güçlerin
düşmanca politikalan sonucu Almanlarla Brest-Litovsk
banşım imzalamak zorunda kaldıysa, aynı şekilde Sov
yetler Birliği bu kez de, 1939 yılında, Brest banşından
yirmi yıl sonra, İngiltere ve Fransa'mn aynı düşmanca
politikası yüzünden, Almanlarla bir antıaşma lınzala
mak zorunda kaldı.
Her türden iitiracının, SSCB'nin her şeye rağmen
62
Almanlarla bir antlaşmaya girişmemesi gerektiği şek.
lindeki gevezeliği, ancak gülünç olarak nitelenebilir. Ne.
den, İngiltere ve Fransa'nın müttefiki olan Polanya
1 934'te Almanlarla bir saldırmazlık antiaşması imzala
yabiliyor da, daha kötü bir dunnnda olan Sovyetler Bir
liği 1939'da böylesi bir antlaşma imzalayamasın? Neden
Avrupa'daki egemen güç faktörlerini oluşturan İngilte.
re ve Fransa 1938'de, Almanya ile ortaklaşa bir sald.ır.
mazlık deklarasyonu imzalayabiliyor da, İngiltere ve
Fransa'nın düşmanca politikası sonucu tecrit edilmiş
olan Sovyetler Birliği, Almanlarla bir a..."ltlaşmaya giri.
şemesin?
63
IV
«DOGU CEPHESİ»NİN OLUŞTURULMASI,
ALMANYA'NIN SSCB'NE SALDIRISI, ANTİ-HİTLER
KOALiSYONU VE MÜ'ITEFİKLER ARASI
YÜKÜMLÜLÜKLER SORUNU
64
ca savı:�a mevzilerinin inşasına başladılar. Bu hat,
Müttefiklerin . Versay Konferansı'nda saptanan ve tarih
te «Cu:-zon hattı» olarak bilinen hattın esasında aynı.
sıydı.
Sovyet Hükümeti, birkaç gün sonra Baltık devlet
leriyle, Estonya, Letonya ve Litvanya'ya Sovyet ordu
garnizonlannın yerleştirilmesini ve bu ülkelerde Sovyet
hava aLanlan ve filo üsleri oluşturulmasmı öngören
karşılıl<.lı yardımlaşma anlaşmaları inı..zaladı.
Bu şekilde «Doğu Cephesi))nin temelleri atıldı.
Bir «Doğu Cephesi» oluştu.ı.-ulmasımn, yalnızca
SSCB'r.Jn güvenliğine değil, aynı zamanda Hitler saidı
nsına :i{arşı mücadele eden barışsever devletlerin ortak
davasına da önemli bir katkı olduğunu kavramak zor
değildi. Buna rağmen, İngiliZ-FransıZ-Amerikan çevrele.
rinin ezici çoğunluğu, Sov-yet Hükümetinin saldın ola
rak nitelendirdikleri bu adınıın.ı , kudurgan bir anti�Sov.
yet kampanya ile yanıtlaclılar.
Ancak, Sovyet politikasının anlarmnı kavrayacak ve
ıcDoğu Cephesi>min oluştunılw...asırun doğruluğunu kabul
edecek kadar öngörü sahibi olan politikacılar da vardı.
Bunlar arasında, o sıralar Donanma Bakanı olan Bay
Churchill başta gelmektedir. 1 Ekim 1939'da yaptığı bir
radyo konuşmasında, Sovyetler Birliği'ne karşı dostça
olmayan çeşitli hakaretlerden sonra o, şunlan söyledi:
65
leri gerektiği konusunda bilgi sahibi olması için
yapılmıştır.>>
66
rağmen, SSCB'nin, Karelya berzahındaki. Fin sınınnı
birkaç düzine kilometre geriye çekme önerisini geri çe
virdi.
67
Milletler Gerniyeti'nin İngiliz ve Fransız orkestra
şeflerinin; Finlandiya'nın yönetici çevrelerinin SSCB'ne
karşı izledikleri tüm politika ile Hitler Almanya'sı lehi
ne çalışmalanna rağmen, derhal Fin Hükümetinin sa
fında yeralmalanna, SSCB'ni Milletler Gerniyeti aracılı
ğıyla «saldırgan)) olarak ilan ettirmelerine ve böylelik
le Finli iktidar sahipleri tarafından Sovyetler Birliği'ne
karşı başlatılan savaşı açıkça kabul ettiklerine ve des
teklediklerille dikkat çekmek gerekir. Japon, Alınan ve
İtalyan saldırganların işini kolaylaştırina ve teşvik etme
alçaklığıru üzerine alan Milletler Cemiyeti, İngiliz-Fran
sız iktidar sahiplerinin emri üzerine itaatkar l;>ir şekil
de, meydan okurcasına Sovyetler Birliği'nin Milletler
Gerniyeti'nden «atıldığı>�, Sovyetler Birliği'ne karşı yöne
len karan onayladı.
Bununla da yetinmeyen İngiltere ve Fransa, Finli
gericiler tarafından Sovyetler Birliği'ne karşı başlatılan
savaşta Fin askeri kamarillasına olası her türlü yardı
rm gösterdi. İngiltere ve Fransa'nın yönetici çevreleri,
Fin Hükümeti'ni savaş harekatını sürdürmesi' için kış-
kırtınaya ara vermediler.
İn�Fransız iktidar sahipleri Finlandiya'ya sis.
temli olarak silah teslim ettiler ve enerjik bir şekilde
100 000 kişilik bir sefer ordusunu Finlandiya'ya gönder
meye hazırlandılar.
Savaşın patlamasından bu yana geçen üç ay içinde,
İngiltere, Chamberlain'in 19 Mart 1940'ta Avam Karna
rası'nda açı.kladığına göre, Finlandiya'ya 1 0 1 uçak, 200'
ün üzerinde top, yüzbinlerce elbombası, uçak bombası
ve tanksavar mayın verdi. Aynı dönemde Daladier, Fran
sanın Finlandiya'ya 175 uçak, 500 civarında top, 5000'den
fazla makineli tüfek, 1 milyon bomba ve elbombasi ve
diğer çeşitli savaş malzemesi verdiğini Fransız parla
mentosuna bildirdi.
68
İngiliz ve Fraiısız Hükümetleri'nin o zamanki plan
lan, İngilizlerin 2 Mart 1940'ta İsveç'e verdikleri bir me.
moraı-ıduma bakarak tamamıyla değerlendirilebilir. Bu
memorandumda şwılar söyleniyordu :
69
<<koınik savaş»ın sürdürüldüğü bir anda gerçekleştiriyor
lardı!
Ama Finlandiya'mn Sovyetler Birliği'ne karşı aske
ri olarak desteklerı..mesi İngiliz-Fransız emperyalist
lerinin geniş kapsamlı planlannın yalnızca bir parçasıy
dı.
Yukarıda sözü edilen İsveç Dışişleri Bakanlığı'nın
«Beyaz Kitap»ı, İsveç Dışişleri Bakanı Günther'in kale
minden çıkan bir belgeyi içermektedir. Bu belgede, «bu
birlikler kontenjanının gönderilmesi, Sovyetler Birliği'
ne saldın tam planının bir parçasıdır» ve bu plan « 1 5
Mart'ta Bakü'ya karşı ve bundan önce de Finlandiya
üzerinden eyleme geçirilecektir» denmektedir.*
Kerillis, «De Gaulle Dictateur» (Diktatör de Gaulle)
·
70
Yir,_e Fransız generali Gamelin tarafından hazırla.
nan ve içinde Bakü ve Batum'un bombalanmasuıa özel
bir önem gösterilen; İngilizlerin ve Fransızlann SSCB'
ne karşı savaş harekat planı da bilinmektedir.
İngiliZ-Fransız iktidar sahiplerinin SSCB'ne saldın
hazırlıkları tümüyle rayına oturmuştu. İngiltere ve
Fransa genel kurmaylannda, hararetle böyle bir saldı
rının planları hazırlanıyordu. Bu baylar, Hitler Alman
yasına karşı bir savaş yürütme yerine, Sovyetler Bir
liği'ne karşı bir savaş başlatmak istiyorlardı.
Ancak bu planları gerçekleşmedi. Finlandiya, bu dö
nemde Sovyet birlikleri tarafından yenilgiye uğratılmış
ve İngiltere ve Fransa'nın teslimiyeti önleme doğrultu
sundaki tüm çabalanna rağmen, teslimiyete zorlanmış
tı.
1 2 Mart 1940'ta Sovyetler Birliği ile Finlandiya ara
smda banş anlaşması imzalandı.
Böylelikle, SSCB 'nin Hitler saldırısına karşı ülke
savunması davası kuzeyde, Leningrad civannda da İyi
leştirilmiş ve savunma hattı Leningrad'dan, Viborg da
dahil olmak üzere, kuzeye doğru 150 kilometre ileriye
alınmıştı.
Ama bu henüz, Baltık Denizi'nden Karadeniz'e ka
dar bir «Doğu Cephesi» oluşturulmasının artık tamam
landığı anlamına gelmiyordu. Baltık devletleriyle pakUar
imzala..'1Illıştı, ama orada savunmayı üstlerrecek Sovyet
birlikleri henüz bulunmuyordu. Moldavya ve Bukovina
şeklen yeniden SSCB ile birleştirilmişti, ama orada da
savunmayı üstlerrecek Sovyet birlikleri henüz yoktu.
1 940 Haziran'uıın ortasında Sovyet birlikleri Estonya,
Letonya ve Litvanya'ya girdiler. Aynı yılın 27 Haziran'
ında Sovyet birlikleri, Romanya'nın Ekim Devriminden
sonra Sovyet ülkesinden kopardığı Bukovina ve Moldav
ya'ya girdiler.
71
Bu şekilde, Hitler saldinsına karşı yönelik «Doğu
Cephesi»nin oluşturulması Baltık Denizi'nden Karade�
niz'e kadar tamamlandı.
SSCB'ne, yarattığı «Doğu Cephesi» dolayısıyla sal�
dirgan diye küfretmeye devam eden İngiltere ve Fransa'
nın yönetici çevreleri, «Doğu Cephesi»nin oluşturulması�
nın -Hitler zulmüne karşı ve demokrasinin zaferi uğ�
runa- savaşın gelişmesinde tayin edici bir dönem nok�
tası olduğunu unutmuş görünüyoriardi.
Onlar, söz�onusu olanın Finlandiya, Litvanya, Le
tonya ve Polonya'nm ulusal haklannın zedelenmesi ya
da zedelenmemesi değil, tersine, Hitler faşistleri üzerin�
de zaferin örgütlenmesi yoluyla bu ülkelerin Hitler Al�
manya'sınm hiçbir hakka sahip olmayan sömürgeleri h�
line dönüşmesini önlemek olduğunu kavramadılar.
Sözkonusu olanın, mümkün olan her yerde Alman
birliklerinin ilerlemesine set çekme, güçlü savunma mev�
zileri kurma ve sonra da karşı saldırıya geçme, Hitler
birliklerini dağıtma ve böylelikle bu ülkelere özgür bir
gelişme sağlama olduğunu · kavramadılar.
. '
72
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti, Faslıların pro
testo etmesine ve iktidan Fas'ı da kapsayan Fransa'daki
I»etain Hükümetinin doğrudan askeri direniş gösterme
sine rağmen, Kazablanka'ya birliklerini indinnekle doğ
ru hareket etti mi? Kesinlikle doğru hareket etti! Bu;
Alman saldırısına karşı, Avrupa'nın hemen yakınında
bir direniş üssü oluşturmak, Hitler'in «Wehnnachbma
karşı zaferi örgütlernek ve böylece Fransa'yı Hitler fa,.
şistlerinin sömürge boyunduruğundan kurtarmanın
önkoşullannı yaratmak için son derece önemli bir araç..
tı. Yalnızca demokrasi düşmanlan ve deliler, Amerikan
birliklerinin bu harekelerini bir saldin olarak nit�le
yebilirler.
73
Buradan aynca, Bevin ve Bidault efendilerle ortak
laşa iş gören ve Hitler'e karşı «Doğu Oephesi))nin oluş
turulmasım saldın olarak niteleyen şimdiki iftiracılann
ve tarih çarpıtıcılanmn da demokrasi düşmanlan ya da
deliler gibi davrandıklan sonucu çıkmaktadır.
Sovyetler Birliği, daha Alman saldırısından önce
SSCB'nin eski sınırlannın oldukça batısında bir «Doğu
Cephesi)) oluşturmasaydı ve bu cephe Viborg-Kaunas
Bialistok-Brest-Litovsk-Lvov hattı üzerinde değil de, Le
ningrad-Narva..Minsk-Kiev eski sınır hattı boyunca iler
leseydi, ne olurdu?
Bu; Hitler ordusuna, yüzlerce kilometre derinliğin
de bölge kazanması ve Alman cephesini Leningrad, MoS
kova, Minsk ve Kiev'in 200 ile 300 kilometre yakınına
kadar çekmesi olanağını verirdi; Almanların SSCB'nin
içlerine doğru ilerlemesini hızlandınr, Kiev ve Ukray
na'nın daha hızlı bir şekilde düşmesini sağlar, Moska
va'mn Almanlar tarafından işgal edilmesi sonucunu ve
rir ve Leningrad'ın Alınaniann ve Finlilerin birleşik güÇ
leri tarafından işgaline yol açar ve SSCB'ni uzun ve çetin
bir savunmaya geçmeye zorlardı ki, Almanlar böylelik
le İngiliz adalanna bir indirme ve Mısır bölgesindeki Al
man-İtalyan cephesinin güçlendirilmesi için 50 tümeni
Doğu'dan tasarruf etme olanağına sahip olurlardı. O za
man da büyük ihtimal ki, İngiliz Hükümeti Kanada'ya
tahliye edilmek zorunda kalır ve Mısır ve Süveyş Kana
lı Hitler'in egemenliği altına girerdi.
Ama hepsi bu değil. SSCB, Mançurya sınınndaki
birliklerinin önemli bir bölümünü, savunmasını güçlen
dirmek için «Doğu Cephesi» sınırına aktarmak zorun
da kalırdı ve bu da Japonlara, Mançurya'da 30 civannda
ttimen tasarruf etme ve bunlan Çin'e karşı, Filipinler'e
karşı, bir bütün olarak Güneydoğu Asya'ya karşı ve ni-
74
hayet Uzakdoğu'daki Amerikan askeri kuvvetlerine kar
şı kullanma olanağı sağlardı.
Bütün bunlar, savaşın en azından iki yıl daha uzun
sürmesine ve İkinci Dünya Savaşı'nın 1 945'te değil de,
1947'de ya da daha sonra bitmesine yol açardı.
«Doğu Cephesi» sorunwıda durum buydu.
Bu arada olaylar Batı'da akışını sürdürdü. Nisan
1 940'ta Almanlar Danimarka ve Norveç'i işgal ettiler.
Mayıs ortasında Alman birlikleri Hollanda, Belçika ve
Lüksemburg'a girdiler. 2 1 Mayıs'ta Almanlar Manş De
nizine kadar dayandılar ve Flandra'da müttefik birlik
lerini kuşattılar. Mayıs sonunda İngiliz birlikleri Dun
J.r..irk'ü boşaltıp Fransa'yı terkettiler ve İngiltere'ye doğ
ru yola çıktılar. Haziran ortasında Paris düştü. 22 Ha
ziran'da Fransa, Almanya önünde teslim oldu.
Hitler böylelikle, Fransa ve İngiltere ile ortaklaşa
verilen tüm ve her türlü saldınnazlık deklarasyonunu
yırtıp rüzgarlara savurdu .
Bu; yatıştırma politikasının, kollektif güvenliğe sırt
çevirme politikasının, SSCB'nin tecrit edilmesi politika..
sının tümden ülasıydı.
75
ya'mn safında Sovyetler Birliği'ne karşı savaşa girdi
ler.
Sovyetler Birliği, Hitler Almanya'sına karşı özgür
lük savaşına başladı.
Avrupa ve Amerika'mn çeşitli çevreleri , bu olaya
karşı farklı tavırlar gôzlemlediler.
Hitler tarafından boyunduruk altına alman halk
lar, Hitler'in iki cephe arasında, Batı Cephesi ile «Doğu
Cephesi)) arasında boynunnn altında kalacağını gördük
lerinden, rahat bir nefes aldılar.
Fransa'nın yönetici çevreleri, başkalannın zararın
dan sevinç duyan bir tutınn aldılar ve «Rusya'nın en kı
sa zamanda yenilgiye uğratılacağından)) kuşku duyma.
dılar.
·
76
Hiç kuşkusuz, bu açıklamalar, ABD ve Büyük Bri
tanya'nın gerici çevrelerinin tavn açısından karakteris
tikti .
Ama, İngiltere ve Amerika halklannın ezici çoğun
luğu SSCB'nden yanaydı ve Hitler Almanya'sına karşı
mücadelenin başansı için Sovyetler Birliği ile ortak ça..
lışma talep ediyordu.
77
önemli sorunlarda görüş aynlıklarının hangi öneme sa
hip olduğu biliniyordu.
Tarih çarpıtıcıları ve her türden iftiracılar, gün gi
bi açık olgulara rağmen SSCB'nin Hitler saldırısına
karşı mücadelede sadık ve dürüst bir müttefik olmadı
ğını ve olamadığım «kanıtlamak» için bu görüş ayniık
Iarına sanlıyorlar. Ama Hitler Almanya'sına karşı or
taklaşa mücadele ve SSCB 'nin bu mücadeledeki tavrı
böyle bir suçlama için hiçbir kanıt sunmadığından,
geçmişe -savaş öncesi döneme- yöneliyorlar ve Sov
yetler Birliği temsilcilerinin Hitler'le 1940'taki Berlin
«görüşmelerinde» haysiyetsizce davrandığını ve mütte
fikler gibi davranmadiğını iddia eöiyorlar.
Berlin «görüşmeleri» sırasında melun «Avrupa'nın
paylaşılması planlan>>nın, << Sovyetler Birliği'nin güne
yinden Hint Okyanusuna doğru» Sovyetler Birliğinin
toprak taleplerinin, Türkiye, İran ve Bulgaristan'a yö
nelik <<planların» ve diğer <<Sorunların» konuşulduğuna
ve kararlaştınldığına dair yemin ediyorlar. iftiracılar bu
amaçla Alman büyükelçilerinin raporlarını, olası bütün
notlan ve herhangi bir «protokob> ve benzeri «belge»nin
Almanlar tarafından yapılmış taslağını kullanıyorlar.
Ama gerçekte Berlin'de ne oldu? 1940'taki sözümo
na «Berlin görüşmeleri»nin gerçekte V. M. Molotov'un,
Ribbentrop'un Moskova'ya iki ziyaretine cevap veren bir
ziyaret olduğu söylenmelidir. Görüşmeler esas olarak
Sovyetler Birliği ile Almanya arasındaki ilişkiler üzerine
idi. Hitler bunları Almanya ile Sovyetler Birliği arasm
da geniş bir anlaşmanın temeli yapmaya çalıştı. Sov
yetler Birliği ise tam tersine bunları, Almanlarla her
hangi bir anlaşma imzalama niyeti olmaksızın, Alman
ya'nın tavrını yoklamak, ağzını aramak için kullandı. Bu
görüşmeler sırasında Hitler, · Batı İran'ı ve İngilizlerin
İran petrol yataklarını alarak, Sovyetler Birliği'nin
78
kendisine İran körfezine doğnı bir çıkış yolu sağlama..
sı gerektiğini söyledi. Ayrıca, İran'ın çıkarlarını tümüy
le görmezden gelerek ve buna karşın Türkiye'nin çıkar
larını ise, belli ki onu şimdiki ya da her halükarda ge
lecekteki müttefik.i olarak gördüğünden, arasıra savu
narak, Montrö Boğazlar Antıaşması'nın da düzeltilme
si dahil olmak üzere, Türkiye'ye karşı olan taleplerini
düzenlernede Sovyetler Birliği'ne Almanya'mn yardımcı
olabileceğini belirtti. Balkan ülkeleri ve Türkiye'yi ise
Hitler, Almanya ve İtalya'nın nüfuz alanları olarak gör
dü.
Sovyet Hükümeti bu konuşmalardan şu sonuçlan
çıkardı: Almanya, İran ile ilişkilere önem vermemekte
dir; Almanya'mn İngiltere ile bağı yok ve böyle bir bağ
kurmaya da niyeti yok - bunun sonucu olarak Sovyet
ler Birliği, Hitler Almanya'sına karşı İngiltere'de güveni
lir bi:r müttefik bulabilir; Balkan devletleri ya halihazır
da satın alınmış ve Almanya'mn uydulanna dönüştüriii
müştür (Bulgaristan, Romanya, Macaristan ) , ya Çekos..
lovakya gibi boyunduruk altına alınmış, ya da Yunanis..
tan gibi boyunduruk altına girmesine ramak kalmıştır;
Yugoslavya, Anti-Hitler kampın gelecekteki müttefiki
olarak hesaba katılabilecek tek Balkan ülkesidir; Tür
kiye ya şimdiden sıkı bağlarla Hitler Almanya'sına bağ
lıdır. ya da böyle bir bağ kurma niyeti kesinlikle var
dır.
Bu istifadeli sonuçlardan sonra Sovyet Hükümeti,
Ribbentrop'u.rı. sorunu tekrar tekrar hatırlatmasına rağ
men, sözkonusu sarunlar üzerine bir daha hiçbir konuş
ma yiirütmedi.
Görüldüğü gibi, Sovyet Hükümeti, bu adımlar her
h;.mgj_ bir anlaşmaya götürmeksizin ya da götüremeksi
zin, Hitler Hükümeti'nin tavnın yokladı, ağzım aradı.
Barışsever devletlerin, düşmanlardan birinin tavrı-
79
nı ve bu şekilde yoklaması doğru mudur? Bu kesinlikle
doğrudur. Ve bu hatta yalnızca do�ru değil, aynı zaman
da bazen dolaysız bir politik zorunluluktur. Yalnız, yok
lamanın müttefiklerin bilgisi ve onayı ile yapılması, yok
lamanın sonuçlanmn müttefik.lere bildirilmesi zorunlu
dur. Ancak, Sovyetler Birliği'nin o dönemde müttefiki
yoktu, tecrit edilmişti ve bundan dolayı, ne yazık ki, yok
lama sonuçlannı müttefiklere bildirecek durumda de
ğildi.
İngiltere ve ABD temsilcileri tarafından, benzeri
-ama şaibeli- bir şekilde, Hitler Almanya'sının tav
rının, savaşın artık başlamış olduğu, İngiltere, Amerika
Birleşik Devletleri ve SSCB'den oluşan Anti-Hitler Koa
lisyonu'nun artık kurulmuş olduğu bir sırada yoklandı
ğı belirtilmektedir. Bu, Sovyet birliklerinin Almanya'da
ele geçirdiği belgelerden ortaya çıkmaktadır.
Bu belgelerden; 1 941 güzünde ve 1 942 ve 1 943 yılla.
nnda da Lizbon ve İsviçre'de SSCB'nden gizli olarak İn
giltere ve Almanya temsilcileri arasında ve daha sonra
da ABD ve ·Almanya temsilcileri arasında, Almanya ile
bir barış anlaşması imzalanması sorunu üzerine görüş
melerin yürütüldüğü görülebilir.
Bu belgelerin birinde, -Alman Dışişleri Bakanlı
ğı'nda . müsteşar olan Emst Weizsacker'in raporuna bir
ekte-, Lizbon'da 1941 Eylül'ünde sürdürülen böylesi
görüşmelerin seyri ortaya konmaktadır. Bu belgeden;
Almanya'nın Cenevre Başkonsolosu W. Krausel'in
Weizsacker'e gönderdiği bir yazıdan ortaya çıktığı gibi;
13 Eylül'de, İngiltere'nin temsilcisi olarak İngiliz ordu
su subaylarından, daha sonra İngiliz parlamentosunun
üyesi ve Lord Beaverbrook'un oğlu Max Aitken'in, Al
man Dışişleri Bakanlığı'nın temsilcisi olarak görev ya
pan Macar Gustov von Köver ile buluştuğu görülmekte
dir.
30
Bu görüşmelerde Aitken, açıktan açığa şu soruyu
yöneltmiş tir:
81
doğuya doğru büyütülmesi, . Romanya'nın elde tutulması
ve güçlü bir Macaristan sayesinde Bolşevizme ve Pan
-Slavizme karşı sıhhi bir sürgü çekilmesinin onaylanma
sı gerektiğini» açıkladı:);
82
suçlayan tarih çarpıtıcılanrun, kendi suçlarını bir baş
kasının üzerine atmaya çalıştıklarıdır.
Tarih çarpıtıcılanmn ve diğer iftiracilann bu bel
geleri tanıdıklarına ilişkin kuşku olamaz. Şimdi bu bel
geleri kamuoyundan gizliyar ve SSCB'ne karşı sürdür
dülderi ift�ra kampanyasında bunları suskunlukla geçiŞ
tiriyorlarsa, bumm nedeni, tarihsel doğrulardan veba..
dan korkar gibi korkmalandır.
İkinci cephenin açılmasına ilişkin görüş ayrılıklan
na gelince; burada müttefiklerin karşılıklı ilişkilerden
doğan yükümlülükleri nasıl kavradıklan kendisini göS
termektedir. Sovyet halkı, sıkırıtıya düştüğünde bir
müttefike elindeki bütün araçlarla yardıma koşulması
gerektiği, müttefike geçici yol arkadaşı olarak değil
dost olarak davramlması gerektiği, başarılan ve güçlen
mesi karşısında sevinç duyulması gerektiği görüşünde
dir. İngilizlerin ve Amerikalıların temsilcileri bu görüşü
paylaşrnıyorlar; tersine, böylesi bir ahlaki safdillik ola.
rak değerlendiriyorlar. Onlar, güçlü bir müttefikin teh
likeli olduğundan, müttefikin güçlenmesinin kendi çı
karlarına yaramadığından, güçlü bir müttefikterı..se za..
yü bir müttefikle iş yapılması gerektiğinden ve buna
rağmen güçleniyorsa, zayıflatılması için önlemler alın.
ması gerektiğinden hareket ediyorlar.
İngilizlerin ve Amerikalıların, Haziran 1 942 tarihli
İngiliz-Sovyet beyannamesi ve Sovyet-Amerikan beyan.
namesi ile, daha 1 942 yılında Avrupa'da ikinci cepheyi
açınakla kendilerini yükümlü kıldıklarını herkes biliyor.
Bu; savaşın ilk döneminde Alma.ı.ı faşizminin püskürtül
mesinin tüm yükünü taşıyan Sovyetler Birliği'nin aske
ri birliklerine kolaylık sağlamak amacıyla yapılmış ve
zamanında yerine getirilmesi gereken; verilmiş resmi bir
sözdü, evet eğer istenirse, bir yemindi . Yine Sovyet Hü
kümeti'nizı, Sovyetler Birliği'nin ikinci cephenin gecik-
83
tirilmesine razı olmadığını defalarca açıklamasına .rağ
men, bu sözün ne 1942'de, ne de 1943'te yerine getiril
mediği de bllinmektedir.
İkinci cephenin geciktirilmesi siyaseti, kesinlikle
bir rastlantı değildi. Bu politika, Almanya ile savaşta
Alman faşizmine karşı mÜcadelenin kurtuluş görevleri
ile bağdaştırılamayacak gayeler izleyen İngiltere ve ABD'
nin gerici çevrelerinin çabaları ile beslendi. Alman fa
şizminin tümden parçalanması onlann planianna dahil
değildi. Onlar, kendi dar görüşlü, bencil çıkarlanndan
hereket ederek, Almanya'mn gücünü çökertmeye, önce
likle de Almanya'nın tehlikeli rakiplerden biri olarak
dünya pazarlanndan dıştalanınasına ilgi duyuyorlardı .
Buna karşılık, kapsamlı demokratik dönüşümler niyet.
leri arasında olmadığı gibi, aynı şekilde, Almanya'nın ve
diğer ülkelerin, emperyalist saldırının ve faşizmin sü
rekli taşıyıcılan olan gerici güçlerin egemenliğinden kur
tarılması da niyetlerine dahil değildi.
84
mücadelede böylesine bir gerçek müttefik tavrı göster
di.
İşte bir kanıt.
85
ğer saikleri bana bildirebilirseniz, size müteşekkir
kalınm . Bu son derece gizli bilgiyi, sıkı gizliliğe
bağlı kalmak koşuluyla, yalnızca Feldmareşal
Brooke ve General Eisenhower dışında hiç kimse
ye bildirmeyeceğim. Meseleyi acil görüyorum.))
86
in kişisel bilgisine sundum. Soylu başlangıcıruz a,
tam başan eşlik etsin! »
87
nim. Feldmareşal Montgemery'nin kınnandası al
tındaki İngiliz 2 1 . Ordu grubu bugün Roermond'un
güneyindeki bölgede saldınya girişti.»
Olgular bunlardır.
88
doğruyu eninde sonunda kabul etmek zorunda kalacak
larından kuşku duymak için bir sebep yoktur.
((Neue Welt»,
Halbmonatsschrijt,
No. 3, Februar 1948,
Verlag ((Tiigliche RundschaU>> f Berlin.
89
I I . BÖLÜM
STALiN'DEN
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNİ
DEGERLENDİREN YAZILAR
VE
HİTLER-NAZİ ALMANYASININ
SOSYALİST SOVYETLER B İRLİGİ 'NE
SALDIRIS I ERTESİ YAZILAR
SBKP(B) MERKEZ KOMİTESİNİN
FAALİYETİ ÜZERİNE XVI I . PARTi
KONGRESiNE HESAP VERME RAPORU
26 Ocak 1 934
PARÇA
93
. Dış pazarlar uğnına mücadelenin alevlenmesi, öz..
gür ticaretin son kalıntılannın ortadan kalkması, koru
yucu gümrük tarifeleri, ticaret savaşı, kambiyolar sava
şı, damping ve daha başka bunlara benzer, iktisat poli
tikasında aşın bir milliyetçiliği dışa vuran önlemler, ül
keler arası ilişkileri son derece gerginleştirdiler, askeri
çatışmalara elverişli bir zemin yarattılar ve dünyanın ve
nüfuz bölgelerinin en güçlü devletler yararına yeniden
paylaşılmasının aracı olarak savaşı gündeme getirdiler.
Japonya'nın Çin'e karşı savaşı, Mançurya'nm işga
li, Japonya'nın Milletler Gerniyeti'nden ayniması ve Ku
zey Çin'de ilerlemesi, durumu büsbütün ağırlaştırdı. So
nuç: Pasifik Okyanusu için mücadelenin hızlanması,
Japonya'nın, Birleşik Devletler'in, İngiltere'nin ve Fran
sa'nın deniz kuvvetlerini artırıp silahlandırmaları.
Almanya'nın Milletler Gerniyeti'nden ayrılması ve
öç alma heyulası, Avrupa'da durumun ğaırlaşmasına ve
silahlanınanın artmasına yeni bir hız verdi.
Bu!juva pasifizminin bugün acınacak bir biçimde
yerinde saymasında, silahsızlanma üzerine gevezelikle
rin yerini ise silahsızlanma ve gene silahsızlanma üzeri
ne «işn görüşmelerinin almasında şaşılacak hiçbir şey
yoktur.
Tıpkı 19 14'te olduğu gibi, savaş tutkunu emperya
lizmjn partileri, savaş ve öç alma partileri, yeniden ön
planda boy gösteriyorlar.
Her şey gözle görülür bir biçimde yeni bir savaşa
doğru gidiyor.
Bu aynı etkenierin işleyişi sonucu kapitalist ülkele
rin iç durumu daha da ağırlaşıyor. Dört yıllık sanayi
bunalımı işÇi sınıfını tüketti ve umutsuzluğa sürükledi.
Dört yıllık tarımsal bunalım, köylülüğün yoksul taba
kalarını, yanlız bellibaşlı kapitalist ülkelerde değil, özel
likle sömürge ve bağımlı ülkelerde de tamamıyla yıkıma
94
sürükledi. �şsizlerin sayısını az göstermek amacıyla ya
pılan bütün İstatistik hilelerine karşın, burjuva kurum
larının resmi verilerine göre, işsizierin sayısı, Avrupa'nın
öteki ülkelerini saymazsak, İngiltere'de 3 milyona, Al
manya'da 5 milyona, Birleşik Devletler'de 10 milyona
ulaşıyor. Bu rakamlara, saYılan 10 milyonu aşan kısmi
işsizleri ekleyiniz; yıkıma uğrayan köylüleri de ekleyi
niz, emekçi yığınların yoksulluk ve U.."'lutsuzluğunun yak
laşık bir tablosunu elde edersiniz. Halk yığınları, henüz
kapitalizme saldırıya geçme noktasına gelmiş değiller
dir; ama bu saldırı düşüncesi yığınların bilincinde olgun
laşıyor, bundaı.J. kuşku duymak olanaksızdır. Örneğin,
faşist rejimi deviren İspanyol devrimi, Çin ve yabancı
burjuvazinin birleşik karşı-devriminin durduramadığı,
Çin'de Sovyet bölgelerinin artması gibi olaylar, buna,
açık bir şekilde tanıklık ediyorlar.
Doğrusunu isterseniz, kapitalist ülkelerin egemen sı
nıflannın , parlamentarizmin ve burjuva demokrasisinin
en son izlerini, zorbalara karşı mücadelesinde işçi sını
fının yaradanabiieceği bu kalırrtılan yıkmaya ve yerle bir
etmeye böylesine kendilerini vermelerini; komünist par
tileri illegaliteye itmelerini ve diktatörlüklerini elde tut
mak için açıkça terörist yöntemlere geçmelerini açıkla
yan da budur.
Bugünün emperyalist politikacılarının en birinci uğ
raşları, dış politikanın başlıca ögeleri olarak şoven ve
savaş hazırlığı; iç politikada ise gelecek savaşın cephe
gerilerini kuvvetlendirrnek için zorunlu çare olarak işçi
sınıfı üzerinde baskı ve terördür.
Savaş tutkunu burjuva politikacıları arasında, fa
şizmin bugün en moda konu haline gelmesinde şaşılacak
hiçbir şey yok. Yalnızca genellikle faşizmden sözetmiyo..
rum, her şeyden önce Alman tipi faşizmden, en ince ay.
rıntılanna kadar yapılmış bir incelemenin bile en ufa-
95
cık bir sosyalizm atomuna rasıanınasına olanak verme
diğine göre, yanlış olarak nasyonel (ulusal ) sosyalizm
denilen bu faşizmden sözediyonun.
Bu bağmtıda, faşizmin Almanya'daki zaferini, yal
nızca, işçi sınıfının zayıflığının işareti olarak, ve faşiz_
me yolu açan seoyal-demokrasinin işçi sınıfına karşı iha
netlerinin sonucu olarak düşünmemek gerekir. Bunu,
aynı zamanda, burjuvazinin zayıflığınının işareti, burju
vazinin artık eski parlamentarizm yöntemleri ile, burju
va demokrasisi yöntemleri ile, iktidar eyleyebilecek du
rumda olmadığını gösteren bir işaret saymak gerekir,
burjuvaziyi, iç politikasında terörcü hükümet yöntem
lerine başvurmaya zorlayan budur; faşizmin zaferini, ay
nca, burjuvazinin artık banşçı bir dış politika temeline
dayanarak bugünkü durumdan bir çıkış yolu bulabile
cek güçte olmadığını gösteren bir işaret olarak kabul
etmek gerekir, burjuvaziyi bir savaş politikasına baş
vurmaya zorlayan da budur.
Durum budur işte.
Böylece, içinde bulunulan durumdan bir çıkış yo.
lu olarak yeni bir emperyalist savaşa doğru gidildiğini
görüyorsunuz.
Savaşın gerçek bir çıkış yolu getirebileceğini var.
saymak için hiçbir neden olmadığı açıktır. Tersine, sa
vaş, durumu büsbütün kanştıracak.tır. Dahası, kesin ola
rak devrimi başıatacak ve birinci emperyalist savaş sİ
rasında olduğu gibi, bir dizi ülkede kapitalizmin varlı
ğını bile tehlikeye atacaktır. Ve eğer, bu ilk emperya
list savaşın deneyimine karşın, burjuva · politikacılan,
gene de, denize düşerun yılana sanlması gibi dört elle
savaşa sanlıyorlarsa, bu demektir ki, bir daha çıkama
macasına batağa saplanmışlar, çıkınaza girmişlerdir ve
başaşağı uçuruma atıarnaya hazırdırlar.
Dolayısıyla, şimdi burjuva politikacılan çevrelerin-
96
de katanlan savaşın örgütlenmesi planıarım kısaca göz.
den geçirmek zararlı olmaz .
Kimileri, savaş büyük devletlerden birine karşı dü
zenlenmelidir diye düşünüyorlar. Onu ezici bir yenil�
giye uğratmayı ve onun kesesinden kendi işlerini yolu.
na koymayı düşünüyorlar. Diyelim ki, bu savaşı dü
zenlediler. Bundan ne sonuç doğabilir?
Bilindiği gibi, birinci emperyalist savaş sırasında,
büyük devletlerden biri, yani Almanya da ayın şekilde
yok edilmek ve onun kesesinden zengin olun..."''lak iste
İıiyordu. Ama ne ·sonuç verdi bu? Almanya'yı yok ede
mediler, ama Almanya'da yeneniere karşı öyle bir kin
tohumu saçtılar ve öç almaya öyle elverişli bir ortam ya
rattılar ki, şimdiye değin, kendi kazdıklan bu iğrenç
kuyudan henüz çıkamıyorlar ve karuma göre daha uzun
zaman da çıkamayacaklardır. Ama buna karşılık, RUS
ya'da kapitalizmin yıkılması, proleter devriminin zafe
re ulaşması sonucunu, ve -dolayısıyla:- Sovyetler Bir
liği'nin [�rtaya çıkmasını -ÇN] sağladılar. İkinCi em
peryalist savaşın, onlar için birincisinden {<daha iyi»
sonuçlar vereceğinin güvencesi var mı? Tersini varsay
mak daha doğru olmaz mı?
Başkalan, askeri bakımdan zayıf, ama pazar bakı
mından geniş ülkelerden birine karşı, örneğin, bu kişi
lerin görüşüne göre, zaten kelimenin gerçek anlamında
bir devlet . denilemeyecek olan ve kuvvetli devletler tara
fından ilhak edilmek zorunda olan, <<örgütlenmemiş bir
toprak parçası» durumunda olan Çin'e karşı savaş dü
zenlemek gerektiğini düşünüyorlar. Çin'i kesin olarak
ve son kez paylaşmak, onun kesesinden, kendi işlerini
yoluna koymak istiyorlar açıkça. Diyelim ki bu savaşı
düzenlediler. Ne sonuç doğabilir bundan?
Bilindiği, gibi, 19. yüzyılın başında Almanya ve İtal
ya'ya da bugün Çin'e bakildığı gibi, yani devlet gözüyle
97
değil «örgütlenmemiş toprak parçalan» gözüyle bakılı
yordu. Ve onlara köle gibi davranıyorlardı. Ne sonuç
çıktı bundan? Bilindiği gibi Alınanya ve İtalya'nın ba
ğımsızlık savaşlan ve bu ülkelerin bağımsız devletler
halinde birleşmeleri gibi bir sonuç çıktı. Ve bu ülkele
rin halklarının yüreğinde zorbalara karşı kinin katmer
lenmesi gibi bir sonuç meydana geldi. Bu kinin sonuç.
lan, bugün henüz kaybolmuş değildir ve öyle yakın za
manda da kaybolmayacaktır. İnsan soruyor kendi ken
dine: emperyalistlerin Çin'e karşı savaşının da aynı so
nuçlan vermeyeceğinin güvencesi nedir?
Daha başkalan, savaşın «üstün bir ırk» tarafından,
örneğin Cermen {<lrlo» tarafından «aşağı bir ırka» karşı,
en başta da Slavlara karşı düzenlenmesi gerektiğini; «ÜS
tün ırk» , <<aşağı ırkı» verimli kılmakla ve onun üzerin
de egemenlik kurmakla yazgılı olduğuna göre, yalnızca
böyle bir savaşın, bugünkü durumundan bir çıkış yolu
sağlayabileceğim düşünüyorlar. Kabul edelim ki, dünya
mn güneşe uzaklığı kadar bilimden uzak olan bu garip
teori, evet, haydi kabul edelim ki bu garip teori, uygu.
lamaya konulmuş olsun. Bundan nasıl bir sonuç doğa..
bilir?
Bilindiği gibi, Eski Roma, bugünkü Alınanların ve
Fransızların atalanna, «üstün ırk» temsilcilerinin bu
gün Slav halklara baktıklan gibi bakıyordu. Bilindiği
gibi, Eski Roma, onlara, sonsuza değin «üstün ırka»,
«Büyük Romaı,ya boyun eğmeye yazgılı «aşağı ırk» gibi,
«barbarlar» gibi davramyordu. Ve laf aramızda, Eski
Roma'run, bunun için bazı nedenleri de vardı; günü..
müzdeki «üstün ırk»ın temsilcileri için ise aynı şeyler
söylenemez. [Alkış tufanı.] Peki, ne sonuç çıktı? Roma..
lı-olmayanlar, yani tüm «barbarlar», ortak düşmana
karşı birleştiler ve büyük bir çatırtıyla onu devirdiler.
Soru kendiliğinden çıkıyor: bugünkü «üstün ırkmn tem-
98
silcilerinin iddialannın aynı acıklı sonuca götürmeyece
ğinin güvencesi nedir? Berlin'in eli kalem tutan faşit
politikacılarının, savaşta sınanmış eski Romalı fatihler
den daha şanslı nlacaklaruıın güvencesi nerededir? Ter
sini varsaymak dalıa doğru olmaz mı acaba?
Nihayet dalıa başkaları da, savaşı SSCB'ne karşı
düzenlemek gerektiğini düşünüyorlar. SSCB'ni yenıne
yi, topraklarını paylaşmayı ve onun kesesinden zengin
alınayı düşünüyorlar. Yalııız Japonya'daki bazı askeri
çevrelerin böyle düşündüklerini sanmak yanlış olur.
Belli Avrupa devletlerinin siyasi önder çevrelerinde de
bu gibi planların düşünüldüğünü biliyoruz. Bu bayla
rın, sözden eyleme geçtiklerini kabul edelim, ne sonuç
çıkabilir?
Bu savaşın burjuvazi için en tehlikelisi olacağından
kuşku duyulamaz. Bu savaş burjuvazi bakımından, yal
nızca SSCB halkian devrimin kazanımları uğruna ölesi
ye savaşacaklan için en tehlikeli olmayacaktır. Savaş,
yalnız cephelerde değil, ama aynı zamanda düşmanın
cephe gerilerinde de süreceği için de burjuvazi için en
tehlikeli savaş olacaktır. Burjuvazi, SSCB işçi sınıfımn
Avrupa ve Asya'daki sayısız dostlarının, tüm ülkeleri...n
işçi sınıfının anavatanına karşı caniyane bir savaş kış
kırtan kendi zorbalarım önlemeye çalışacaklanndan
hiç kuşku duymasın. Ve eğer, bu savaşın ertesinde, bu
burjuva baylar, kendilerine yakın ve bugün, <<tanrının
izniyle» rahat rahat hükümet eylemekte olan hükümet.
lerden birkaçı eksilirse, gelip bize çatmasınlar. [Şiddet
li alkışlar. ]
Ammsayacağınız gibi, SSCB'ne karşı on beş yıl ön
ce de böyle bir savaş açılıruştı. Bilindiği gibi pek sayın
Churchill, o zaman bu savaşı « 14 devletin seferin gibi
ozanca bir formül arkasında maskelemişti. Mutlaka
anımsarsınız, bu savaş, ülkemizin bütün emekçilerini,
99
işçi ve köylü anavatınını dış düşmana karşı savunmak
için göğüslerini siper eden özveri dolu savaşçıların tek
bir cephesi halinde birleştinnişti. Bu savaşın nasıl so
nuçlandığım bilirsiniz. Müdahaleci ordulann ülkemiz
den kovulmasıyla ve Avrupa'da devrimci «eylem komi
teleri>min kurulmasıyla sonuçlandı. SSCB'ne karşı bir
ikinci savaşın, saldırganlarm tam yenilgisiyle, Avrupa
ve Asya'nın birçok ülkesinde devrimle, bu ülkelerdeki
burjuva ve toprak sahiplerinin hükümetlerinin ezilme
siyle sonuçlanacağmdan kuşku duyulamaz.
Burjuva politikacılannın saplandıklan savaş plan
ları böyle işte.
Gördüğünüz gibi, ne zihniyet, ne de kahramanlık
bakımından hiç de parlak değiller. [Alkışlar.]
Ama, burjuvazi savaş yolunu seçerken, dört yıldır
süren bunalım ve işsizliğin umutsuzluğa sürüklediği ka
pitalist ülkeler işçi sınıfı da devrim yoluna giriyor. Bu
demektir ki, devrimci bunalım olgunlaşıyor ve olgunlaş
maya devam edecektir. Ve devriınci bunalım, burju
vazinin askeri tertipleri içinde büsbütün aklı karıştığı ve
işçi sınıfına ve emekçi köylülere karşı terörist mücadele
yöntemlerine sık sık başvurduğu ölçüde, o kadar da.
ha çabuk yayılacaktır.
Bazı yoldaşlar, devrimci bunalım ortaya çıkar çık
maz, burjuvazinin kaçınılmaz olarak çaresiz bir durum
da kalacağım; yani burjuvazinin sonunun önceden belir
lenmiş olduğunu, devrimin zaferinin böylece güven al
tına alınmış olduğunu ve kendilerine, bir tek, burjuva.
zinin devrilişini beklemek ve zafer kararlan kaleme al
mak kaldığım düşünüyorlar. Bu ağır bir yarulgıdır.
Devrimin zaferi hiçbir zaman kendiliğinden gelmez. Onu
hazırlamak ve mücadeleyle kazanmak gerekir. Ve onu
hazırlayabilecek ve kazanabilecek olan da yalnız, güçlü
bir proleter devrimci partidir. Öyle zamanlar olur ki,
100
durum , devrimci bir durumdur, burjuvazinin iktidan
temellerine kadar sarsılmıştır, aırı..a gene de devrimin
zaferi gelmez, çünkü proletaryanın, yığınlara önderlik
edecek ve iktidan ele geçirecek kadar güçlü ve otorite
sahibi devrimci bir partisi yoktur. Bu gibi <edununla
rın» meydana gelemeyeceğini sanmak akılsızlık olur.
Bu konuda, Lenin'in Komünist Entemasyonalin II.
Kongresinde devrimci bunalım üzerine söylediği şu ön
görülü sözlerini amınsatmak yersiz olmayacaktır:
«İşte, devrimci eylemimizin dayanağı, temeli olarak
devrimci bunalım sorununa gelmiş bulunuyoruz. Bura
da her şeyden önce, yaygın iki yarulgıyı belirtmek gere
kir. Bir yandan burjuva iktisatçıları, bu bunalımı, İn
gilizletin zarif deyimine uygun olarak basit bir «rahat
sızlık>} gibi gösteriyorlar. öte yandan, devrimciler, za
man zaman bu bunalımın, kesinlikle çıkış yolu olmayan
bir bunalım olduğunu tanıtlamaya çalışıyorlar. Bu bir
yamlgıdır. İçinden kesinlikle çıkılmaz, çaresiz durum
lar yoktur. Burjuvazi, aklını yitirmiŞ utanmaz bir hay
dut gibi davranıyor, budalalLl{ üstüne budalalık yapıyor,
böylece durumu ağırlaştınyor ve kendi yıkımını çabuk
laştınyor. Kabul. Ama, bazı küçük ödünlerin yard.uruy
la, sömürülenlerin belli bir azınlığını uyutmasının ve
ezilenlerin ve sömürülenlerin belli bir bölilmünün
falan hareketiİli ve filan ayaklanmasım bastırması
nın kesin olarak olana.l{.dışı olduğu «tanıtlanamaz».
Durumun «kesinlikle» çaresiz, çıkışı olmayan bir du
rum olduğunu önceden «ta..n.ıtlamanya kalkışmak boş
bir bilgiçlik taslartıak, ya da sözcükler ve düşünceler
üzerinde oynamak demek olur. Bu noktada ve buna
benzer başka noktalarda, gerçek «tanıtlama», ancak pra
tik olabilir. Burjuva düzeni, tüm dünyada en derin dev
rimci bunalımlardan birini geçiriyor. Şimdi SÖzkonusu
olan, devrimci partilerin pratiği ile, bu partilerin, bu bu-
101
nalımı başanyla yürütülen bir devrimin, zafere ulaşan
bir devrimin çıkanna kullanabilmek için yeterince bi
linçli, örgütlenme anlayışına sahip, sömüriilen kitleler
le yeterince bağlar kurabilmiş , gözüpek, kararlı ve be
cerikli olduklarını « tanıtlamak.))tır. ( ıımuslararası Du
rum ve Komünist Enternasyonalin Temel Görevleri
Hakkında Rapon), c. XXV, s. 340-34 1 , Rusça. )
102
c) şıi ya da bu neden yüzünden banşın bozulma
sında çıkarı olmayan ve SSCB kadar sözleşmelerini
anında ve titizlikle yerine getiren iyi bir sözleşmeci ile
ticaret ilişkilerini geliştirmek isteyen ülkelerin sağdu
yusuna;
d) Nihayet, ülkemizi dışardan gelecek saldınlara
karşı savunmaya hazır, şanlı ordumuza güveniyordu.
Bizim, komşu ülkelerle bir saldınnazlık antiaşması
ve bir saldırganı tanımlama antıaşması imzalama kam
panyamız bu temel üzerinde doğmuştur. Bu kampanya
nın başarıl ı olduğunu bilmez değilsiniz. Bilindiği gibi,
yalmz Batı ve Güney komşulanmızla -bınılar arasmda
Finlandiya ve Polonya da vardır- bir saldırmazlık ant
Iaşması yapmakla kalmadık, Fransa ve İtalya gibi ülke
lerle de saldırmazlık antıaşması imzaladık ve kornşu
ülkelerle bunlar içinde Küçük-Antantıa da, saldırganı
tarnınlama antıaşması yapıldı.
Bu aynı temel üzerinde SSCB ile Türkiye arasında
ki dostluk bağlan sıklaştınldı; SSCB ile İtalya arasın
daki ilişkiler iyileştirildi ve sözgötürmez biçimde do.
yurucu oldu; gene Fransa, Polonya ve öteki Baltık ülke
leri ile olan ilişkilerimiz iyileşti; Birleşik Devletler ve
Çin, vb. ile ilişki yeniden kuruldu.
SSCB'nin uyguladığı banş politikasının başansını
aydınlatan olaylar arasında, hiç kuşkusuz büyük öne
mi olan ikisini öne geçirerek belirtmek yerinde olur.
ı
- İlk olarak, şu son zamanlarda, SSCB ile Polon
ya arasındaki ve SSCB ile Fransa arasındaki ilişkilerde
meydana gelen iyileşmeye doğru dönüşten söz etmek iS
tiyorum. Bilindiği gibi, eskiden Polonya ile ilişkilerimiz
pek iyi değildi. Polonya'da devletimizin temsilcilerini öl
dürüyorlardı. Polonya, kendisini, Batı devletıerinin,
SSCB'ne karşı, önleyici engeli sayıyordu. Her türden
emperyalistler, SSCB'ne karşı askeri bir saldın halin.
ıo3
de bir öncü birliğine güvenir gibi Polanya'ya güveniyor
lardi. SSCB ile Fransa arasındaki ilişkilerde daha iyi
değildi. SSCB ile Fransa arasındaki ilişkilerin bir tab
losunu gözlerinizin önünde canlandırabilmek için, Mos.
kova'daki Ramzin sabotajcılar grubu davasının ortaya
çıkardığı olgulan amınsatmak yeter. Ve işte, bu pek
istemneyecek ilişkiler yavaş yavaş ortadan kalkıyor. On
ların yerini başka ilişkiler, ancak yakınlaşma ilişkileri
diyebileceğimiz ilişkiler alıyor.
Bu ülkelerle imzalanan bir saldınnazlık antlaşması,
son derece büyük öneme sahip olsa da, önemli olan sa
dece bu değildir. önemli olan, her şeyden önce, karşı
lıklı güvensizli.kle kirlEmmiş havanın dağılmaya başla
masıdır. Bu, elbette ki, kendini gösteren yakınlaşma
sürecinin yeteri kadar güçlü, girişimin nihai başansını
sağlamaya yeterli sayılabileceği anlamına gelmez. Ör
neğin, Sovyet-düşmanı eğilimlerin henüz kuvvetli oldu
ğu Polanya'da siyasetteki beklenmedik durumlçı.r ve zik
zaklar henüz dıştaianmış sayılamazlar. Ama, ilişkileri
mizde bir iyiye dönüş , gelecekteki sonuçlarından ba
ğımsız olarak, banş davasına yararlı bir etken gibi de
ğerlendirilmeye ve belirtilmeye değer bir olaydır.
Bu iyiye dönüşün nedeni nedir ve hangi dürtü bu
nu yaratmaktadır?
Bu dürtü, her şeyden önce, SSCB'nin kuvvetlerin
deki ve gücündeki artmadır.
Zamanıımzda, zayıflara kimse aldırmıyor, yalnız
kuvvetlilerle hesap görülüyor. Sonra, sözkonusu iyileş.
riıenin nedeni Almanya'nın politikasında meydana gelen
ve bu ülkedeki öçalnı.a duygulannın, emperyalist eğilim
lerin arttığını yansıtan bazı değişikliklerde yatar.
Bazı Alman politikacılan bu konuda SSCB'nin bu
gün için Fransa'ya ve Polanya'ya yöneldiğini; Versailles
anlaşmasına karşı iken şimdi bu anlaşmadan yana ol-
104
duğunu, bu değ{şi.k.liğin Almanya'da faşist rejimin ku
rulmasıyla açıklanacağını söylüyorlar. Bu yanlıştır. Al
manya'daki faşist rejime hayranlık duymaktan elbette
ki uzağız. Ama şimdi burada sözkonusu olan, faşizm
değildir, şundan da belli ki, faşizm, örneğin İtalya'da,
SSCB'nin bu ülke ile en iyi ilişkiler kurmasına engel ol
mamıştır.. Bizim Versailles antlaşmasına karşı tutrunu
muzdaki sözde değişiklikler de sözkonusu değildir.
Brest-Litovsk antlaşmasının utancım tatmış olan bizle
re düşmez Versailles antlaşmasım övmek. Yalnız, biz,
bu antlaşma yüzünden dünyanın yeni bir savaş uçuru
muna atılmasına razı değiliz. SSCB'nin güya yeni yöne
limi için de aynı şey söylenmeli. Yönelimimiz zaten hiÇ
bir şekilde Almanya'yı amaçlamıyordu, nasıl ki, bugün
de Fransa ve Polanya'yı amaçlamıyorsa. Biz, geçmişte
de SSCB'ne yöneliktik, bugün de ona yöneliyoruz, yalnız
SSCB'ne. [Şiddetli alkışlar.] Ve eğer SSCB'nin çıkarla
rı, barışın bozulmasında çıkan olmayan falan ya da fi
lan ülke ile yakınıaşmayı emrediyorsa, duraksamadari
bunu yaparız.
Hayır, sorun hiç de bunlar değil. Esas olan, Alman
ya'nın politikasındaki değ:işi.k.liktir. Bu ülkede, şimdiki
siyaset adamlannın, daha iktidara gelmelerinden önce
ve özellikle gelişlerinden sonra, Almanya'da iki siyasal
akım arasında, SSCB ile Almanya arasında bilinen uyuş
malarda ifadesini bulan eski siyaset ile, ana çizgileriy
le, bir zamanlar Ukrayna'yı işgal ettiren ve Baltık ülke
lerini, kampanyası için harekat üssü haline çevirdikten
sonra Leningrad'a karşı bir kampanyaya girişmiş olan
eski Alman kayzerinin politikasım anımsatan, ııyeni»
siyaset arasında bir mücadele başladı. Ve bu ııyeni» si
yaset, açıkça eskisine üstün geliyor. ((Yeni» siyasetin
adamlannın her yerde üstünlük sağlaması ve eski si
yasetin yandaşlannın gözden düşmeleri olgusu, bir ras-
105
lantı sayılamaz. Hugenberg'in Londra'daki çıkışı da ras
ıantının işi değildi, aynı şekilde, Rosenberg'in, yani Al
manya'yı yöneten partinin dış siyasetini yöneten ad.a.
mm bildirileri de. İşte durum budur yoldaşlar.
2 .....,.. İkinci olarak SSCB ile Birleşik Devletler
arasında normal ilişkilerin yeniden canlanmasını kaste
diyorum. Bunun uluslararası ilişkilerin tümü için büyük
bir önemi olduğunda..rı hiç kimse kuşku duymaz. Bu
önem, bu durumun, yalnızca banşın korunması şansı
nı artırması, iki ülke arasındaki ilişkileri iyileştirmesi,
aralanndaki ticaret bağlannı kuvvetlendirmesi ve kar
şılıklı işbirliği için bir temel yaratması nedeniyle değil
dir. Aynı zamanda, Birleşik Devletler'in çeşitli ülkeler
de, her türlü Sovyet aleyhtarlığının kalesi sayıldığı geÇ
miş ile, bu kalenin, her iki ülkenin karşılıklı yararına
olarak, gönül isteğiyle yolun üzerinden kaldırildığı bu
gün arasına bir ayırım çizgisi çizmesinden, geçmişle bu
günü ayırmasından da ileri gelmektedir.
Sovyetlerin barış politikasının başansını gösteren
başlıca iki olay bunlardır.
Bununla birlikte, bu geçtiğimiz dönem içinde, her
şeyin oraya buraya çarpmadan yolunda gittiğini sanmak
yanlış olur. Hayır, böyle olmamıştır.
Örneğin İngiltere'nın baskısım, dış satı.mla:nnuza
konan ambargoyu, iç işierimize kanşmaya kalkışılması
m ve bizim direniş gücümüzü sınamak için bu alanda
bizi yoklamalannı anımsayıruz. Bu girişim sonuçsuz
kalmıştır ve ambargo daha sonra kaldınlmıştır, ama bu
dalaşmalar İngiltere ile SSCB arasındaki ilişkilere değgin
her şeyde, bu arada bir ticaret anlaşması görüşmelerinde
bile, hoşa gitmeyen bir burukluk bırakmıştır. Oysa
SSCB'ne karşı bu sataşmalar, beklenmedik şeyler sayı
lamaz. Bilindiği gibi, İngiliz muhafazakarlannın bir bö
lümü, bu dalaşmalar, sataşmalar olmadan yaşayamazlar.
106
Ve bu sataşmaların beklenmedik şeyler olmaması yüzün
den, salt bu yüzden, gelecekte de SSCB'ne saldıracağını,
her çeşitten tehditler yaratılacağuıı ve SSCB'ne zarar
vermeye çalışılacağını vb . peşinen görmeliyiz.
Gene, SSCB ile Japonya arasındaki ilişkileri de göz
den uzak tutmamak gerekir, bu ilişkiler ciddi bir şekil
de iyileştirilme gereğindedirler. Japonlann, kendileri
için de, SSCB için olduğunda.-rı daha az gerekli olmayan
bir saldırmazlık antıaşması imzalamayı kabul etmeme
leri, karşılıklı ilişkilerimizde her şe}in kusursuz oJ.ma.
dığıru bir kez daha belli etmektedir. Doğu-Çin demiryo
luna değgin görüşmelerin askıya alınması, SSCBnin so
rumlusu olmadığı bu durdurma ve Japon ajanlannın,
Doğu-Çin'de işledikleri, Doğu-Çin demiryolu Sovyet me
murlarının yasaya aykın tutuk.lanmalan vb. gibi kabul
edilmez işler için de aynı şeyleri söylemek gerekir. Ja
ponya'da, basında, açıkça SSCB'ne karşı
· bir savaşın
zorunluluğunu ve Uzakdoğu kıyı bölgesinin ele geçi
rilmesini, başka askeri personelin de açık onayıyla. ya
zıp çizen askerler var. Oysa Japon Hükümeti, savaş kış
kırtıcılannın hizaya gelin diyeceği yerde, bu iş kendisi
ni ilgilendirmezmiş kanısım yaratmak ister bir tutum
takınıyor. Bu gibi şeylerin, zorunlu olarak bir tedirgin
Hk, bir güvensizlik atmosferi yarattığını anlamak kolaY
dır. Kuşkusuz, biz, geçrrıJ.şte olduğu gibi bir banş siya..
seti gütmekte devam edeceğiz ve Japonya ile olan iliş
kilerimizi iyileştinneye çalışacağız , çünkü ilişkilerimizin
iyileşmesini biz istiyoruz. Ama bu işte her şey bizim eli
mizde değil. Onun için, biz aynı zamanda, ülkemizi her
türlü beklenmedik olaydan korumak için bütün önlem
leri almalı. ve ülkemizi saldırıya karşı savunmaya hazır
buluıuna.lıyız . [Şiddetli alkışlar. ]
Görüyorsunuz, banş siyasetimizin başanlannın ya..
msıra bir dizi olumsuz olaylar da vardır.
107
SSCB'nin dış politikasının durumu budur.
Bizim dış politikamız açıktır. Bu politika, banşm
korunması ve tüm ülkelerle ticaret ilişkilerinin sağlam
Iaştınlınası politikasıdır. SSCB, hiç kimseyi tehdit et
mek, hele kim olursa olsnn, hiç kimseye saldırmak ni
yetinde değildir. Biz, barıştan yanayız ve barış davasını
savunuyoruz. Ama tehditlerden de korkmuyoruz ve sa
vaş kışkırtıcılannın bir darbesini bir karşı-darbeyle ya..
nıtlamaya hazınz. [Şiddetli alkışlar. ] Kim barış ister ve
bizimle pratik ilişkiler kurmaya çalışırsa, her zaman
bizden destek görecektir. Ama ülkemize saldırmaya kal
kışacak olanlar, öyle bir karşıiılda cezalandırılacaklar
dır ki, · yıldırım çarpmışa dönecekler ve bir daha o do
muz burunlarını bizim Sovyet bahçemize sokmak iste
ğini duyamayacak.lardır. [Şiddetli alkışlar.]
Dış politikamız budur işte. [Şiddetli alkışlar. ]
Görev, bu politikayı gelecekte de bütün direngen.
likle ve tutarlılıkla uygulamaktır.
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 13, Almanca.
108
SBKP(B) MERKEZ KOMİTESİNİN FAALiYETi
ÜZERİNE XVIII. PARTİ KONGRESiNE
HESAP VERME RAPORU
1 0 Mart 1 939
PARÇA
I .
SOVYETLER BİRLİGİ'NİN
ULUSLARARASI DURUMU
109
panya'nın kuzeyine ve İspanyol Fası'na, İtalya da İS
panya'nın güneyine ve Balear adalanna ayak bastılar.
1 937'de, Mançurya'yı ele geçirdikten sonra, Japonya,
merkez ve kuzey Çin'e saldırıp, Pekin, Tientsin, Şang
hay gibi yerleri işgal etti; işgal edilmiş bölgelerden ya
bancı rakiplerinin ayağını kaydırmaya başladı. 1938 baş
larında, Almanya Avusturya'yı, ve 1938 güzünde de, Çe
koslavakya'nın Südetler bölgesini ilhak etti. 1938 son
larında, Japonya, Kanton'u, ve 1939 başlarında da, Hay-
'
nan Adası'nı ele geçirdi.
Bezdinneden halkların içine sokulan savaş, böylece
500 milyondan çok insanı yörüngesine çekmiş ve etki
alanını, Tientsin, Şanghay ve Kanton'dan başlayıp, Ha
beşistan'dan geçerek, Cebelitarık'a kadar yayıruştır.
Ş
Birinci emperyalist sava tan sonra, İngiltere, Fran
sa ve Birleşik Devletler başta olmak üzere yenen dev
letler, ülkeler arasında yeni bir ilişkiler rejimi, savaş
sonrası banş rejimini kurmuşlardı. Bu rejimin başlıca
temelleri, Uzakdoğuda dokuz devlet antlaşması, ve
Avrupa'da da Versailles antıaşması ile tüm bir başka
antlaşmalar dizisi idi. Milletler Cemiyeti, ülkeler arası
ilişkileri, devletlerin tek bir cephesi temeli üzerinde,· dev
letlerin güvenliğinin ortaklaş a savunulması temeli üze
rinde, bu rejim çerçevesinde düzenleyecekti. Bununla
birlikte, üç saldırgan devlet ve onlar tarafından başla
tılmış bulunan yeni emperyalist savaş, tüm bu savaş
-sonrası barış rejimi sistemini tepeden tırnağa alaşağı
etti. Japonya, dokuz devlet antlaşmasını, Almanya ile
İtalya da Versailles antlaşmasını yırttılar. Ellerini özgür
bırakmak için, bu üç devlet, Milletler Cemiyetinden çe
kildiler.
Yeni emperyalist savaş bir olgu haline geldi.
Ama zamanımızda, çeşitli antlaşmalara ve kanıuo
yuna önem vermeksizin, engelleri bir vuruşta yıkmak
1 10
ve savaşa balıklama dalmak pek o kadar kolay değil.
Burjuva siyasetçileri bunu iyi bilirler. Faşist elebaşılan
da öyle. Bu nedenle, savaşa girişıneden önce, bu eleba
şılar, kamuoyunu belli bir biçimde hazırlamayı, yani onu
yanıltmayı, aldatmayı kararlaştırdılar.
İngiltere ve Fransa'nın Avrupa'daki çıkarianna kar.
şı bir Alınanya ve İtalya askeri bloku mu? Hadi canım,
yok böyle bir blok! C<Biz»im hiç bir askeri blokumuz
yok. «Biz»im olsa olsa masum bir «Berlin-Roma ekseni»
miz, yani belli bir geometrik eksen ( mihver) formülü.
müz var. [Gülüşmeler.]
Birleşik Devletler, İngiltere ve Fransanın Uzakdo.
ğudaki çıkarlarına karşı bir Almanya, İtalya ve Japon.
ya askeri bloku mu? Yok canım! « Bizııim hiçbir askeri
blokumuz yok. « Bizıı im olsa olsa masıun bir «Berlin..
Roma-Tokyo üçgeninmiz, yani hafif bir geometri düş.
künlüğtimüz var. [Kahkahalar.]
İngiltere'nin, Fransa'nın, Birleşik Devletler'in çı.
karlanna karşı bir savaş rm? Budalaca sözler! «Biz»,
Korointerne karşı savaşıyoruz, yoksa bu devletlere kar.
şı değil. Eğer bize inanmıyorsanız, İtalya, Almanya ve
Japonya arasında imzalanmış bulunan C<anti-komintern
antlaşmanyı okuyun.
İşte saldırgan baylar kamuoyunu bu biçimde hazır.
lamayı düşünüyorlardı, hem de bütün bu becerik.siz giz.
leme komedisinin beyaz iplikle dikilmiş bulunduğunu
görmenin güç olmamasına karşın. Çünkü Moğolistan
çöllerinde, Habeşistan dağlarında, İspanyol Fası çalılık
lannda, Komintern'ın «Üs noktalan>mı aramak gülünç
olur. [Gülüşmeler. ]
A..TJ1a savaş acıınasızdır. Onu örtebilecek hiçbir ör
tü yoktur. Çünkü, bu arada, Japonya'nın Çin'de engin
topraklar; İtalya'nın Habeşistan'ı; Almanya'nın Avustur
ya ve Südetler bölgesini; Almanya ile İtalya'nın birara.
lll
da İspanya'yı ele geçirmiş bulunduklan gerçeğini örte
bilecek hiçbir «eksen», hiçbir «üçgen», hiçbir « anti-ko
mintern antlaşma» yoktur. Bütün bu işler, saldırgan ol
mayan devletlerin çıkarlarına karşı. Savaş, savaş olarak
kalır; saldırganların askeri bloklan askeri bir blok, ve
saldırganlar da saldırganlar olarak.
Yeni emperyalist savaşın belirleyiCi özelliklerinden
biri, bunun henüz evrensel bir savaş, bir dünya savaşı
haline gelmemiş olmasıdır. Savaş, saldırgan olmayan
devletlerin, öncelikle de boyun eğen, geriye çekilen ve
saldırganlam ödün üzerine ödün veren Fransa, İngilte
re ve ABD'nin çıkarianna her şekilde zarar veren sal
dırgan devletler tarafından sürdürülmektedir.
Böylelikle, gözlerimizin önünde, direniş için hiçbir
çaba göstermeyen ve hatta belli ölçüde kolaylık gösteren
saldırgan olmayan devletlerin çıkarlan zaranna dünya
nın ve etki alanlarının açık bir yeniden paylaşılmasi ger
çekleştirilmektedir.
Bu, inanılmaz bir şey, ama bir gerçek.
Yeni emperyalist savaşın bu tekyanlı ve garip nite.
liğini nasıl açıklamalı?
Ellerinde engin olanaklar bulunan saldırgan oıma..
yan devletler, nasıl oluyor da, saldırganlaTin yaranna
kendi konumlarından ve yükümlülüklerinden bu kadar
kolaylıkla ve direnmeksizin vazgeçebiliyorlar?
Sakın bunun nedeni saldırgan olmayan devletlerin
güçsüzlüğünde olmasın? Elbette hay1r! Saldırgan olma
yan demokratik devletler, birarada alındıklan zaman,
faşist devletlerden iktisadi bakımdan olduğu kadar as.
keri bakımdan da sözgötürmez biçimde . daha güçlüdür
ler.
Peki, o zaman bu devletlerin, saldırganlara sistem
li olarak verdikleri ödünleri nasil açıklamalı?
Örneğin, eğer saldırgan olmayan devletler savaşa
1 12
girerler, ve eğer savaş, dünya savaşı dunununa gelirse,
patlak verebilecek devrim korkusu ile açıklanabilir. El
bette burjuva siyaset adamları, birinci emperyalist dün
ya savaşının, en büyük ülkelerden birinde devrimin �
fer..ne yol açtığını bilirler. İkinci emperyalist dünya sa.
vaşının da, aynı biçimde, bir ya da birçok ülkede devri
min zaferine yol açmasından korkmaktadırlar.
A..111a şu sırada bu, tek, hatta başta gelen neden de
değildir. Başta gelen neden, saldırgan olmayan ülkeler
çoğunluğunun, ve en başta da İngiltere ile Fransa'nm,
ortaklaşa güvenlik siyasetinden, saldırganlara ortakla
şa direnme siyasetinden vazgeçmiş bulurunalandır; bu
ülkelerin, kanşmama, «tarafsızlıku tutumuna geçmiş bu
lunrnalandır.
Kanşm.ama siyaseti, biçimsel olarak şöyle nitelen
dirilebilir: ccHer ülke kendini saldırganlara karşı iste
diği ve savunabildiği gibi savunsun, bu bizi hiç ilgilen.
dirmez; biz hem saldırganlarla, hem de onlann kur
banlan ile ticaret yapacağız.n Oysa, gerçeklikte, kanş..
mama siyaseti, saldırıyı özendirme, savaşı zincirlerin
den boşandırma ve dolayısıyla onu dünya savaşı haline
dönüştürme anlamına gelir. Kanşmama siyaseti, saldır
ganları kendi pis işlerinde rahatsız etmeme, örneğin Ja.
ponya'yı Çin ile ve daha da iyisi Sovyetler Birliği ile
bir savaşa girmekten engellememe; örneğin Almanya'yı,
Avrupa işleri içine batmaktan, Sovyetler Birliği ile bir
savaşa girmekten engellememe; savaşçı ülkeleri savaş
çirkefine boylu boyunca batmaya bırakma; onları kar
şılıklı olarak birbirlerini güçten düşüıiip tüketmeye bı
rakma, ve sonra da, yeterince güçten düşmüş olacaklan
zaman, taze güçlerle sahneye girme, elbette ccbanş yara
rına» ortaya çıkıp, güçten düşmüş savaşçı ülkelere ken
di kcşullannı dayatma çaba ve isteğini ele verir.
Ne kadar da ucuz ve güzel bir politika, değil mi!
113
Örneğin, Japonya'yı alalım. Karakteristik, Japonya'
mn tam da Kuzey Çin'e saldırmasından önce, tüm et
kili İngiliz ve Fransız gazeteleri, Çin'in güçsüz, diren
ıneye yeteneksiz olduğunu; Japonya'nın ordusu ile Çin'i
iki-üç ayda boyunduruğu altına alabileceğini yüksek ses
le ilan ettiler. Bunun üzerine, Avrupa ve Amerika siya
set adamlan, beklerneye koyuldular, gözlemci rolü oy.
namaya başladılar. Daha sonra, Japonya, askeri hareka..
tını geliştirince, Çin'deki yabancı sermayenin yüreği olan
Şanghay ona bırakıldı. Güney Çin'de İngiltere'nin tekel
ci etki merkezi olan Kanton ona bırakıldı; Hainan ona
bırakıldı; Hongkong'u kuşatmasına gözyumuldu. Bütün
bunlann, saldırganı bir çeşit özendirme olduğu doğru
değil mi: Hele bir savaşa tutuşsunlar, gerisi artık kendi
liğinden gelir.
Ya da Alma..."'lya'yı alalım. Avusturya, bağımsızlığım
savunma yükümlülüğüne karşın ona bırakıldı; Südetler
bölgesi ona bırakıldı; Çekoslovakya'ya karşı üstlenilrniş
bulunan tüm yükümlülükler çiğnenerek, bu ülke kendi
yazgısına bırakıldı. Sonra, Almanlan Doğu'ya doğru da
ha ileriye iteleyerek, onlara elde edilmesi kolay bir av
vaadedilerek ve: Siz hele bolşeviklerle bir savaşa baş
layın, sonra her şey iyi gidecek, diyerek «Rus ordusunun
güçsüzlüğü», «Rus havacılığırun bozukluğu», Sovyetler
Birliği'ndeki «kanşık!ıklar» konusunda basında gürül
gürül yalan söylemeye başlandı. Bunun da bir kışk.ırt
maya, saldırganı özendinneye çok benzediğini kabul et
mek gerek.
İngiliz-Frar..sız ve Kuzey Amerikan basınının Sov
yet Ukraynası konusunda yaptığı gürültü de karakteris.
tiktir. Bu basının temsilcileri, Almanlarm Sovyet Uk
raynasına karşı yürüyeceklerini, 700 000 kişilik bir nü
fusla Karpatlar Ukraynası adım verdikleri şeyi şimdi
elleri arasında bulundurduklannı; en geç bu yılın ilkya-
1 14
zına değin, 30 milyondan çok nüfusu bulunan Sovyet
Ukrayna'sm.ı, Karpatlar Ukraynası dedikleri şey ile bir
leştireceklerini sesleri kısılana dek haykırdılar. Bu kuş..
ku uyandırıcı güıiiltünün ereği de, Sovyetler Birliği'nde
Almanya'ya karşı öfke uyandınnak, havayı bozmak ve
görünür bir neden olmaksızın Almanya ile bir ça:tışma
ya yol açmakm.ış gibi görünüyor.
Gerçi Alrrıanya'da, fili, yani Sovyet Ukrayna'sını, pi
re ile, yani Karpatlar Ukraynası ile birleştirmeyi düşle.
yen çılgınların bulunması çok olanakl.ıdır. Ve eğer ora
da çılgın kişiler gerçekten varsa, bizim ülkemizde de o
deliler için yeterii miktarda deli gömleği bulunacağından
emin olunabilir. [Alkış tufa m] , Ama d.elileri bir yana
bırakalım ve normal insanlara yönelelim: Sovyet Ukray
na'nın Karpatlar Ukraynası denilen şey ile birleşmesin
den ciddi olara_]{ sözetmenin gülünç ve budalaca bir şey
olacağı açık değil midir? Düşünün birazcık. Pire, file
geliyor ve yumnıkları kalçasında, ona şöyle diyor: «Ah!
sevgili kardeşim, sana ne kadar acıyorum . . . Ne toprak
sahipleri, ne kapitalistler, ne ulusal baskı ve ne de fa
şist elebaşılar var sende; seninki de yaşamak değil. . .
Sana bakıyor ve şöyle demekten kendimi alamıyorum:
Senin için tek kurtuluş, benimle birleşmektir. . . [iKah
kahalar.] Hadi hadi! Senin küçük toprağım benim en
gin toprağımla birleştirmeyi vaadediyorum sana. . . ))
[Kahkahalar, alkışlar.]
Daha da karakteristik bir olgu: Avrupa ve Birleşik
Devletler'in bazı siyasetçileri ve basın temsilcileri, «Sov
yet Ukrayna'sına karşı kampanyanyı bekleye bekleye
sabırları tükendiğinden, karışmama siyasetinin gerçek
gizli yanlarının örtüsünü açmaya kendileri başlıyorlar.
Doğu'ya, Sovyetler Birliği'ne karşı ilerleyecekleri yerde,
-düşünün bir hele- Batı'ya yöneldikleri ve sömürge
talep ettikleri için Almanların kendilerini kötü· biçimele
115
«düş kırıklığına uğrattıklarının açıkça ilan ediyorlar,
yazılı olarak itiraf ediyorlar. Çekoslovah.
-ya topraklarnun
Almanlara, onlann Sovyetler Birliği'ne karşı savaşa baş.
lama yolunda üstlenmiş bulundukları yükümlülüğü öde.
rnek için verildiği, Almanların şimdi poliçeyi ödemeyi
kabul etmedikleri ve poliçeyi çekenleri de başından de.
!ettiği düşünebilir.
Kanşma-ma siyaseti üzerine ahlak dersi vermek,
ihanetten, hainlikten vb . sözetmek, benden uzak olsun.
İnsan ahlaJr.ı nedir bilmeyen kimselere ahlak dersi ver.
meye kalkmak çocukluk olur. işlere eli yatkın eski bur.
juva diplamatların dedikleri gibi, siyaset siyasettir.
Gene de, karışın ama siyaseti yandaşları tarafından baş.
lanmış bulunan büyük ve tehlikeli siyasal oyunun, on.
lar için ciddi bir fiyasko ile bitebileceğini belirtrnek zo.
runludur. Bugün egemen olan karışınama siyasetinin
gerçek yüzü işte budur. Kapitalist ülkelerdeki siyasal
durum işte böyledir.
116
açmış bulunduğunu ileri süren dokunaklı söylevlere
kimse ina..runıyor. Münih uzlaşmasına katılanlarm ken
dileri, İngiltere ve Fransa da inanmıyor bu daktınaklı
söylevlere: tıpkı öbürleri gibi, kendi silahlarunalannı
or.Jar da pekiştiriyorlar.
SSCB'nin bu felaketiere gebe olayları görmez
likten gelmemesi kolay anlaşılır. Saldırganlar tarafından
dünyanın en uzak bir köşesinde başlatılmış en küçük
savaşın bile, banşsever ülkeler için bir telüike oluştur
duğuna kuşku yoktur. Daha şimdiden, Asya, Afrika ve
Avrupa'da beş yüz rr.Jlyondan çok insanı yörüngesine
çekmiş bulunan yeni emperyalist savaşın gösterdiği teh
like, bundan ötüiii çok büyüktür. Böyle olduğu içindir
ki, ülkerr.Jz, bir yandan barışın korunup sürdürülmesi
siyasetini kararlılıkla uygularken, bir yandan da Kızıl
Ordu ve Kızıl Donanmarmzın savaş gücünü artırma ere
ğiyle yoğun bir faaliyet göstermiştir. Aynı zamanda, Sov
yetler Birliği, uluslararası konumlannı pekiştirrnek doğ.
rultusunda diğer bazı adımlar atmaya karar verdi. Ül
kemiz, 1934 sonunda, güçsüzlüğülle karşın, saldırganla
nn maskesini düşürmek için bir mevzi olabileceğinden,
zayıf da olsa, savaşın başlamasını önlemek için bir ba..
rış ara�ı olarak hizmet görebileceğinden yola çıkarak,
Milletler Cemiyeti'ne girdi. Sovyetler Birliği, böylesine
çalkantılı bir zamanda, hatta Milletler Cemiyeti kadar
güçsüz bir uluslararası örgütün bile küçümsenmemesi
gerektiği kanısındadır. Mayıs 1935'te, Fransa ile Sov
yetler Birliği arasında, olası bir saldınya karşı, karşılık
lı bir yardımlaşma antıaşması imzalandı. Aynı zamanda
Çekoslovakya ile de benzer bir antlaşma yapıldı. Mart
1936'da, Sovyetler Birliği, Moğolistan Halk Cumhuriye
ti ile bir karşılıklı yardımlaşma antıaşması imzaladı.
Ağustos 1937'de, Sovyetler Birliği ile Çin arasında bir
saldırmazlık. antıaşması imzalandı.
117
Sovyetler Birliği, barış davasını savunarak, kendi
dış siyasetini işte bu güç uluslararası koşullar içinde uy
guladı.
Sovyetler Birliği'nin dış siyaseti açık, anlaşılır bir
siyasettir:
ı - Biz, barıştan . ve bütün ülkelerle nesnel ilişkile
rin sağlamlaştınlınasından yanayız; bu ülkeler de, Sov
yetler Birliği'ne karşı aynı davranışı gösterdikleri ve ül
kemizin çıkarianna zarar verıneye çalışmadıklan süre
ce, böyle davranacak ve böyle davrannıakta devam ede
ceğiz.
2 - Biz, SSCB ile ortak sının bulunan bütün kom
şu ülkelerle banşçıl ve dostça iyi komşuluk ilişkilerin
den yanayız; bu ülkeler de, Sovyetler Birliği'ne karşı
aynı davranışı gösterdikleri ve Sovyet devleti sınırlan
nın bütünlük ve çiğnennıezliğine doğrudan ya da dalay
lı bir biçimde zarar verın.eye çalışmadıklan sürece, böy
le davranacak ve böyle davranmakta devam edeceğiz.
3 - Biz, bir saldırıya uğrayan ve yurtlannın bağım
sızlığı için savaşan halkların desteklennıesinden yana
yız .
4 - Biz, saldırganlann gözdağlanndan korkmuyor
ve Sovyet sınırlarını çiğnemeye çalışan savaş körük.leyi
cilerinin bir vuruşuna iki vuruşla yanıt verıneye hazır
bulunuyoruz.
Sovyetler Birliği'nin dış siyaseti işte böyledir. [Şid-
detli ve sürekli alkışlar.]
Dış siyasetinde Sovyetler Birliği:
ı - büyüyen iktisadi, siyasa,l ve kültürel gücüne;
2 - Sovyet toplumumuzun manevi ve siyasal birli-
ğine;
3 - ülkemiz halklannın dostluğuna;
4 - Kızıl Ordu ve Kızıl Donannıasına;
5 - kendi barış siyasetine;
118
6 - barışın korunup sürdürülmesinde hayati çı
karları bulunan tüm ülkelerin emekçilerinin manevi des
teğine;
7 - şu ya da bu nedenle, barışı çiğnemekte yarar
lan olmayan ülkelerin sağduyusuna dayanır.
Dış. siyaset konusunda Partinin görevleri şunlardır:
1 - gelecekte de, barış ve tüm ülkelerle nesnel iliş
kilerin sağlamlaştınlması siyasetini sürdürmek;
2 - ihtiyatlı olmak ve kestaneleri ateşten başkala.
rına çıkarttırmaya alışık savaş kışkırtıcılannın ülkemizi
çatışmalara sürüklernelerine izin vermemek;
3 - Kızıl Ordu ve Kızıl Donanınamızın savaş gücü
nü her türlü araç yardımıyla artırmak;
4 - halklar arasında barış ve dostluğun sürdürül
mesinde yararı bulunan tüm ülkelerin emekçileri ile
uluslararası dostluk bağiarım pekiştirmek.
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 185-193.
119
RADYO SÖYLEVİ
3 Temmuz 1941
Yoldaşları Yurttaşlar!
F"...ız ve erkek kardeşler!
Ordumuzun ve Donanmamızın erleri!
121
faşist Alman ordusu gerçekten yenilmez bir ordu mu
dur·?
Elbette hayır! Tarih gösteriyor ki , yenilmez ordular
yoktur ve olmamıştır. Napolyon'tın ordusu yenilmez sa.
yılırdı, fakat bu ordu sırasıyla Rus, İngiliz ve Alman or
duları tarafından ezilmiştir. Birinci emperyalist savaş
döneminde, Wilhelm'in Alman ordusu da yenilmez bir
ordu sayılırdı; fakat bu ordu da Rus ve İngiliz..Fransız
kuvvetleri tarafından birçok kez yenilgiye uğratılmış ve
sonunda İngiliz-Fransız ordulan tarafından ezilmiştir.
Aynı şeyi Hitler'in bugünkü faşist Alman ordusu için
de söylernek gerekir. Bu ordu şimdiye kadar Avrupa kı
tasında ciddi bir direnişle karşılaşmamıştı. Yalnız bi
zim topraklarımızda ciddi bir direnişle yüzyüze geldi.
Madem bu direniş sonuctında faşist Alman ordusunun
en iyi tümenleri Kızıl Ordumuz tarafından ezilmiştir,
o halde, demek ki, tıpkı Napolyon'tın ve Wilhelm'in or
dulan gibi, faşist Alman ordusu da ezilebilir ve ezilecek
tir.
Topraklarunızın bir kesiminin buna rağmen faşist
Alman kuvvetlerinin işgali . altında olduğuna gelince; bu
esas olarak, SSCB'ne karşı faşist Almanya'nın açtığı sa
vaşın Alman kuvvetleri için elverişli, Sovyet kuvvetleri
için ise elverişli olmayan şartlar altında başlamış olma
sı ile açıklanır. Mesele şudur: Savaş yürüten bir ülke
olarak Alman kuvvetlerri artık tamamiyle seferber edil
miş bultınurken ve SSCB'ne karşı sevkedilen ve SSCB
sınırlarına yığılan 170 tümen tam hazırlık vaziyetinde
bulunup, harekete geçmek için sadece işaret beklerken,
Sovyet kuvvetlerinin henüz seferberlik yapıp sınırlara
hareket etmesi gerekiyordu. Burada daha az önemli ol
mayan bir husus da, bütün dünya tarafından saldırgan
olarak ilan edileceğine aldınş etmeyerek, faşist Alman
ya'nın kendisiyle SSCB arasında 1939 yılında imzalanan
122
saldırmazlık antıaşmasını ansızın ve haince çiğnemiş
olmasıdır. Açıktır ki, antlaşmayı çiğılernek teşebbüsün
de bulunmak istemeyen banşsever ülkemiz, sözünden
dönme yolunu tutamazdı.
Şöyle sorulabilir: Nasıl oldu da Sovyet Hükümeti,
Hitler ve Ribbentrop gibi hainlerle ve canavarlarla sal
d.ırmazlık antıaşması i.rn.zalamaya yanaştı? Sovyet Hü
kümeti burada bir hata işlememiş midir? Elbette hayır!
Saldırma.zlık anlaşması, iki devlet arasındaki bir barış
antlaşmasıdır. 1939 yılında Almanya bize, bilhassa böy
le bir anlaşma teklif etti. Sovyet Hükümeti böyle bir tek
lifi reddedebilir miydi? Sanırım, hiçbir barışsever dev
let, komşu bir devletle, isterse bu devletin başında Hit
ler ve Ribbentrop gibi canavarlar ve yaruyarnlar bile bu
lunsun, barış antlaşmasını reddedemez. Bu ise elbette
mutlak bir şartla, yani bu barış antlaşmasının, barışse
ver devletin ne doğ:rudan ne de dal aylı yoldan, toprak
bütünlüğüne, bağımsızlığına, onuruna dokunmaması
şartıyla mümkündür. Bilindiği gibi, Almanya ile SSCB
arasındaki saldırınazlık antiaşması tam da böyle bir
antlaşmadır.
Almanya ile saldırmazlık antia.şması imzalamakla ne
kazand.ık? Biz, ülkemize bir buçuk yıllık bir barış, ve
faşist Almanya, antlaşmaya rağmen ülkemize saldınna:
yı göze alırsa, ona karşı koymak için kuvvetlerimi.zi ha..
zırlamak imkanını sağladık. Bu, bizim içi.rı besbelli bir
kazanç ve faşist Almanya için bir kayıptır.
Faşist Almanya, antlaşmayı haince yırtıp SSCB'ne
saidırınakla ne kazandı ve ne kaybetti? Faşist Almanya,
kendi kuvvetleri için, kısa bir süre için belli elve
rişli bir duru.ı·n elde etti; fakat "bütün dünya kar
şısında kendini kanlı bir saldırgan olarak açığa vur
makla, politik bakımdan kaybetti. Hiç şüphe edile
mez ki, Alınanya için bu kısa süreli askeri kazanç, an-
123
cak geçici bir şeydir; SSCB için olan büyük politik ka
zanç ise ciddi ve sürekli bir etkendir, ki faşist Alman
ya 'ya karşı savaşta Kızıl Ordu'nun tayin edici başania
n bu temel üzerinde gelişecektir . .
124
olan kayıtsızca itidale ve banş içinde inşa duygusuna
son vermelidir. Düşman gaddar ve acımasızdir. Düşma
nın aınacı, terimizle yoğrulmuş topraklanmızı zorla
almak, tahılımıza, petrolümüze, emeklerimizin ürünle..
rine el koymaktır. Düşmanın amacı, çiftlik sahiplerinin
egemenliğini geri getirmek, Çarlığı geri getirmek, Rus.
ların, Ukraynalılann, Belorusyalılann, LitvanyaWarın,
LetonyaWann, Estonyalılann, ÖZbeklerin, Tatarların,
Moldavyalılann, Gürcülerin, Ernıenilerin, Azerbaycanlı
Iann ve Sovyetler Birliği'nin diğer özgür hali'".larının ulu
sal kültürlerini ve ulusal devletlerini yıkmak, onlan Cer
menleştirmek, on1an Alman prens ve baronlannı...>ı köle
lerine çevirmektir. Yani sözkonusu olan, Sovyet devleti
nin yaşayıp yaşamaması, Sovyetler Birliği halklannın
yaşayıp yaşamaması, SSCB halklannın öz�r kalmalan
veya tutsaklığa düşmeleri meselesidir. Sovyet halkının
bunu kavrayıp kaygısızlığa son vermesi, kendi kendisini
seferber etmesi ve tüm çalışmalannı savaşın gerekleri
ne göre yeniden örgütıemesi, düşmana karşı aman bil
meyen yeni bir tarzda çalışması gerekmektedir.
125
örgütlemeliyiz; bunun için her şeyi cephenin çık.arlan
na, düşmanın ezilmesini örgütleme görevine tabi kılma
iıyız. Bütün emekçilere özgür çalışma ve refah sağlamış
olan anavatanımıza karşı Alman faşizminin kudurganlı
ğının ve nefretinin dizginlenmeyeceğini Sovyetler Birli
ği halklan şimdi görmektedirler. Sovyetler Birliği halk
lan, kendi hakianın ve topraklarını düşmana karşı sa
vumnak i_çin doğrulmalıdırlar.
126
şayialar yaymakta tecıiibeli olduğunu gözönünde bulun
durmak gerekir. Bütün bunlan hesaplamak ve provo
kasyonlara kapılmamak gerekir. Panik çıkarınakla ve
ödlekliğiyle savunma işine engel olanlar, kim olursa ol
sun hepsi, hemen Savaş Divanına verilmelidir.
127
Faşizminin boyunduruğu altında inleyen bütün Avrupa
halklarına da yardım etmektir. Bu kurtuluş savaşında
biz tek başımıza kalmayacağız. Bu büyük savaşta Av
rupa ve Amerika halklan, bu arada faşist iktidar sahip
lerinin köleleştirdiği Alman halkı da, bizim sadık müt
tefiklerimiz olacaktır. Anavatanımızın özgürlüğü uğrun
daki savaşımız, Avrupa ve Amerika halklarının bağım
s;ı.zlık uğrundaki, demokratik özgürlükler uğru.."'ldaki sa
vaşlanyla birleşip kaynaşacaktır. Bu savaş, Hitler'in fa
şist ordulanyla gelen tutsaklığa ve boyunduruk altına
alınma tehlikesine karşı, özgürlükten yana olan halkla
rın birleşik cephesi olacaktır. Bu münasebetle, Büyük
Britanya Başbakanı Bay Churchill'in Sovyetler Birliği'ne
yardım hakkındaki tarihi demeci ve Amerika Birleşik
Devletleri Hükümetinin ülkemize yardım etmeye hazır
bulunduğuna dair deklarasyonu tamamıyla anlaşılır ve
dikkate değerdir; bunlar, Sovyetler Birliği halklannın
yüreklerinde sadece şükranlık hisleri uyandıran açıkla..
malardır.
Yoldaşları Güçlerimiz sayınakla bitmez. Burnu ha
vada düşman, buna yakında kanaat getirecektir. Bize
saldımuş olan düşmana karşı Kızıl Ordu ile birlikte
binlerce ve onbinlerce işçi, kollektif köylü ve aydın, sa
vaşa kalkıyor. Halkımızın milyonlarca kitlesi ayağa kal
kacaktır. Moskova ve Leningrad emekçileri, Kızıl Ordu'
ya yardım için, binlerce kişilik halk alaylan kurmaya
giriştiler. Düşmanın istila tehlikesiyle karşı karşıya bu
lunan her şehirde böyle halk alaylan kurmalıyız; · Al
man faşizmine karşı Anavatan Savaşında özgürlüği.imü
zü, onunrmuzu, yurdumuzu canımızı ortaya koyarak sa
vunmak için bütün emekçileri savaşa kaldırmalıyız.
SSCB halklarının bütün güçlerini en hızlı şekilde
seferber etmek, yurdumuza haince saldımuş olan düş
mana karşı koymak için, şimdi devletin bütün iktidanm
1.28
elinde toplamış olan Devlet Savwuna Komitesi kuruldlL
Devlet Savwuna Komitesi çalışmasına başlarmştır ve
tüm halkı, Kızıl Ordu'ya ve Kızıl Donanma'ya fedakarca
yardmı etmek, düşmam ezmek, zaferi elde etmek için
Lenin-Stalin'in Partisi etrafında, Sovyet Hükümeti etra
fında sımsıkı toplanmaya çağırmaktadır.
Bütün kuvvetlerimizi, kahraman Kızıl Ordu'muzun,
şanlı Kızıl Donanma'mızın yardurıma verelim!
Halkın bütün kuvvetlerini düşmanın ezilmesine ve..
relim!
Zaferimiz uğnında ileri !
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt, 14, Almanca,
s. 236-242.
129
BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİNİN
24'ÜNCÜ YILDÖNÜMÜ
6 Kasım 1941
Yoldaşlar!
131
çen yılın yalnız ilk altı ayı içinde banşçıl inşa Çalışma
:mıza devam edebildik. Yılın ikinci yansı, dört aydan
fazlası, Alınan emperyalistlerine karşı şiddetli savaş ko
şullan altında geçmektedir. Savaş, bu suretle geçen yıl
içinde ülkemizin gelişmesinde bir dönüm noktası ol
muştur. Savaş, banşçıl inşa çalışmamızı önemli ölçüde
kıstı ve bazı alanlarda onu büsbütün durdurdu. Bizi,
tüm çalışmarmzı savaşın gereklerine göre yeniden ör
gütlemeye zorladı. Savaş, ülkemizi, cepheye hizmet
eden, Kızıl Ordumuza, Savaş Donanmarruza hizmet eden
tek ve her şeyi kucaklayan bir cephe gerisine çevirdi.
Banşçıl inşa dönemi sona erdi, Alınan istilacılarına
karşı kurtuluş savaşı dönemi başladı.
Bundan ötürü, geçmiş yılın ikinci yansında, daha
doğrusu yılın lk.inci yansındaki dört küsur aylık za.
man içinde, savaşın bilançosunu ve bu kurtuluş sava
şmda önümüze koyduğwnuz görevleri ele aL'tllak tama.
miyle yerinde bir şeydir.
1 32
gibi çökmüş bulunmakta, Moskova'yı, şanlı başkenti.
mizi tehdit etmektedir. Alman faşist istilacılan ülkemi
zi talan etmekte; işçilerin, köylülerin ve aydınların erne.
ği ile kwulan şehir ve köyleri yakıp yıkmaktadır. Hit.
ler sürüleri, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara acımadan,
ülkemizin barışçıl sakinlerini öldürmekte ve ırzına geç
mektedir. Ülkemizin Almanlar tarafından işgal edilmiş
bölgelerindeki erkek kardeşlerimiz, Alman zalimlerinin
bayanduruğu altında inlemektedirler.
Ordumuzun ve Donanmamızm erleri; anavatanımı
zın onur ve özgürlüğünü savunarak, hayvanıaşmış düş.
manın saldınlannı cesaretle püskürterek, yiğitlik ve
kahramanlık örnekleri göstererek düşmanın kanını sel
gibi akıttılar. Fakat düşman, verdiği zayiattan çekinme
mekte, askerlerinin kanına zerre kadar acınmamakta,
safdışı olan kuvvetlerin yerine cepheye sürekli yeni bir
likler sürmekte ve kış basmadan önce Leningrad ve Mos.
kova'yı işgal etmek için bütün kuvvetlerini ileri sürmek
tedir. Çünkü o, kışın kendisine hayırlı hiçbir şey getir
meyeceğini bilmektedir.
Savaşılı dört ayı içinde 350 000 ölü, 378 000 kişi ka
yıp verdik, yaralılarırnızın sayısı ise 1 020 OOO'i _bulmak
tadır. Aynı dönemde düşman ise ölü, yaralı ve tutsak
olarak dört buçuk milyondan fazla zayiat vermiştir.
Dört aylık savaşın sonunda, insan kaynakları artık
tükenmekte olan Almanya'nın; yedek kuvvetleri ancak
şimdi olabildiğince açılma...l{ta olan Sovyetler Birliği'nden
daha zayıf düşmüş olduğuna şüphe yoktur.
133
geçtiklerinde, birbuçuk-iki ayda Sovyetler Birliği'nin
·<<işini bitirebilecekleıini)) ve bu kısa zaman içinde Ural
lar'a dayanacaklanm düşünüyorlardı. Bu «yıldınm)) za_
feri planını Almanların gizlemediklerini söylemek ge
rekir. Onlar tam tersine, bu planı her tarafta reklam
ediyorlardı. Oysa olgular, bu «yıldınm)) plamn tüm zır
valığını ve dipsizliğini gösterdi. Şimdi bu çılgınca plana
kesinlikle başansızlığa uğramış gözüyle bakmak gere
kir. (Alkışlar. )
Batı Avrupa'da başanya ulaşan ccyıldınm savaşı))
nın Doğu'da sökmemesi ve başansızlığa uğraması ne ile
açıklanabilir?
Sovyetler Birliği'nin işini iki ayda bitireceklerini ve
bu kısa zaman içinde Urallar'a dayanacaklanm iddia
ederken faşist Alman stratejistleri neye bel bağlamış
lardı?
Onlar, her şeyden önce, SSCB'ne karşı genel bir ko
alisyon yaratma, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik
Devletleri'nin egemen çevrelerini devrim hayaletiyle kor
kutarak bu ülkeleri bu koalisyona çekme ve böylece ülke
mizi diğer devletlerden tamamen tecrit etmeye bel bağla
ınışiardı ve bunu umuyorlardı .. Almanlar, tek tek devlet
lerin sınıflan arasındaki ve bu devetlerle Sovyet ülkesi
arasındaki zıtlıklarla oynamak politikasını, Fransa'da is
tenilen sonucu vermiş olduğunu biliyorlardı. Fransa'da
ki iktidar sahipleri, devrim hayaletiyle korkutulmuş, ve
korkulanndan anayurtlarım Hitler'in ayaklan altına
atıp direnişten vazgeçmişlerdi. Faşist Alman stratejistle
ri, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin
başına da aynı şeyin geleceğini düşünüyorlardı . Zaten
Hess de, SSCB'ne karşı genel seferberliğe katılmaya İn
giliz politikacılarını ikna etmek için Alman faşistleri
tarafından İngiltere'ye gönderilmişti. Fakat Almanlar
feci şekilde yanıldılar. (Alkışlar.) Hess'in çabalanna
134
rağmen, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletle
ri, faşist Alman haydutlarnun SSCB'ne karşı seferine ka
tılmamakla kalmayıp, tam tersine, Hitler Almanya'sı
na karşı SSCB ile a y n ı kampta yer aldılar. Sov
yetler Birliği tecrit olmak şöyle dursun, tam tersine, Bü
yük Britanya'nın ve ABD'nin şahsında, Almanlar tara
fından işgal edlimiş olan diğer ülkelerin şahsında yeni
müttefikler kazandı. Almanlann, çelişkilerle oynamak
ve devrim hayaletiyle korkutmak politikasının iflas ett�ği
ve yeni dunnn da işe yaramaz olduğu görüldü. Ve bu po
litika yalnız işe yaramaz değildir, ayru. zamanda Alman
haydutlan için büyük tehlikeleri de bağrında taşımakta...
dır; çünkü savaşın yeni koşulları altmda tam ters so
nuçlara yol açmaktadır.
İkincisi, Almanlar, Sovyet düzeninin ve Sovyet cep.
ne gerisinin sağlam olmadığına bel bağlamışlar, ilk cid
di darbeden hemen sonra ve Kızıl Ordu'mm uğrayacağı
ilk başarısızlıklardan sonra işçilerle köylüler arasında
anlaşmazlıklar kapacağını ve SSCB halkları arasında
anlaşmazlıklar çıkacağını, ayaklanmaların olacağını ve
ülkenin bileşenlerine dağılıp parçalanacağını, böylece
Alman istilacılannın ta Urallar'a kadar ilerlemelerinin
kolaylaşacağını sanmışlardı. Ama Almanlar burada da
feci bir şekilde yanıldılar. Kızıl Ordu'nun başarısızlıkla
rı, gerek işçilerle köylüler arasındaki ittifakı, gerekse
SSCB halklan arasındaki dostluğu zayıflatmamakla kal
rr..a.yıp, tam tersine bu ittüakı ve bu dostluğu daha da
sağlaınlaştırdı. (Alkışlar. ) Dahası, SSCB halklan ailesi
ni; Kızıl Ordu'sunu ve Kızıl Dona..rıma'sını fedakarca
destekleyen, birleşik, yıkılmaz bir kampa dönüştürdü.
Sovyet cephe gerisi, hiçbir zaman şimdi olduğu kadar
sağlam olmamıştır. ( Alkış tufanı. ) Bizim kaybettiğimiz
kadar toprak kaybeden başka herhangi bir devlet, her
halde bu sınava dayanamaz ve yıkınıa uğrardı. Eğer Sov-
135
yet rejüni bu sınavı bu kadar kolaylıkla atıattı ve cephe
gerisini daha da sağlamlaştırdıysa, bu, Sovyet düzeni bü
tün rejimler içinde en istikrarıısıdır demektir. (Alkış
tufanı.)
Nihayet, Alman haydutlan, Kızıl Ordu'nun ve Kızıl
Donanma'nın zayıflığına bel bağlayıp, Alman ordusunun
ve Alman donanmasının daha ilk darbede ordumuzu ve
donarunamızı alaşağı edip dağıtabileceklerini ve ülkemi
zin ta derinlerine doğru yürümek için kendilerine engel
siz yol açacaklannı sanmışlardı. Fakat Almanlar, kendi
güçlerini abartarak, ordumuzu ve dc>nanmamızı ise kü
çümseyerek bunda da feci şekilde yanıldılar. Şüphesiz,
ordumuz ve donanmamız henüz gençtir, topu topu dört
aydan berj. savaşmaktadır; henüz tamamen seçkin kuv
vetler olamamıştır; oysa karşısında iki yıldan beri savaş
yürütmekte olan Almanıann seçkin ordusu ve seçkin
donanınası bulunmaktadır. Ama birincisi, ordumuzun
maneviyatı Alman ordusununkinden yüksektir, çünkü
ordumuz, kendi anavatamnı yabancı istilacılara karşı
savunmakta ve davasuun haklılığına inanmaktadır; hal
buki Alman ordusu, fetih savaşı yürütmekte ve yabancı
bir ülkeyi talan etmektedir ve iğrenç davasının haklılı
ğına bir dakika için olsun ciddiyetle inanma imkaruna
sahip değildir. Kuşku yok ki , insanlanrnızın uğrunda
savaştıklan Anavatanı savunma ideali, ordumuzda, Kı
zıl Ordu'yu sağlamlaştıran kahramanlar doğurmak zo
rundaydı ve gerçekten de doğurmaktadır; oysa Alman
ların aslında uğrunda savaştıklan ideal, yabancı bir ül
keyi fethetme ve talan etme ideali, Alman ordusunda,
her türlü ahlaki dayanaktan yoksun olan ve Alman or
dusunu yıkan profesyonel ça.pulcular doğura.caktı ve
gerçekten de doğurmaktadır. İkincisi; Alman ordusu, ül
kemizin derinliklerine ilerlemekle, kendi Alman cephe
gerisinden uzakla.şmakta, düşman bir çevre içinde ha-
136
rekatta bulunmak zorunda kalmakta, yabancı bir ülke
de, üstelik partizanlanmız tarafından tahribata uğratı
lan yeni bir cephe _gerisi yaratmaya mecbur bulunmak
tadır. Bu ise Alınan ordusunun ikmal işlerini kökün
den baltalamakta, onu cephe gerisinden korkmaya zor
lamakta ve kendi durumunun sağlamlığına inancnn öl
dürmektedir. Halbuki ordumuz kendi öz ·çevresi içinde
hareket etmekte, kendi cephe gerisinin ardı arkası ke
silmeyen yardımım görmekte, emin bir insan gücü, cep
hane ve yiyecek ikiDaline sahip bulunmakta ve kendi
cephe gerisine sarsılmaz surette inanmaktadır. İşte bu
nun içindir ki ordumuz, Almanların san.."llış olduklann
dan daha güçlü çıktı; Alman ordusu ise, Alman istilacı
larnun cakalı reklamıarına bakarak insanın sanabilece
ği..nden daha zayıf çıktı. Daha geçenlerde tümenlerimi
zin, Almanların otuz seçkin tümenini kınp yokettikleri
Leningrad ve Moskova savınrmiı.sı, Anavatan Savaşı ate
şi içinde yeni Sovyet erlerinin, komutanlannın, havacı
larının, topçulannın, havancılanmn, tankçılarının, pi
yadelerinin, bahriyelilerinin yetişip çelikleşmekte oldu
ğunu ve hatta daha şimdiden çelikleşmiş olduğunu gös
termektedir, ki bunlar, yarın Alman ordusu için kor
kunç bir güç olacaktır. (Alkış tufanı. )
Hiç kuşku yok ki, bütün bunlar bir arada, doğuda
<Cyıldınm savaşı»mn kaçımlmaz olarak başansızlığa uğ
ramasım peşinen belirledi.
1 37
şansızlıklara uğradığı, geri çekilmek, ülkemizin bir dizi
bölgesini düşmana bırakmak zorunda kaldığı da doğ
rudur.
Bu elverişli olmayan şartlar nelerdir? Kızıl Ordu'
nun geçici askeri başansızlıklara uğramasının nedenle
ri nedir?
Kızıl Ordu'nun uğradığı başansızlıklann nedenle
rinden biri, Avrupa'da faşist Alman ordularına karşı
ikinci bir cephenin bulunmamasıdır. Mesele şu ki, hali
hazırda Avrupa kıtasında faşist Alman ordulanna kar
şı, Büyük Britanya'nın veya Amerika Birleşik Devletle
ri'nin savaşan hiçbir ordusu yoktur. Bundan ötürü, Al
manlar kuvvetlerini ikiye bölüp, hem Batı'da hem de
Doğu'da, iki cephede savaşmak zorunda kalmıyorlar.
Bunun sonucudur ki, A.lmanlar, Batı'da cephe gerilerini
emniyette sayıyor, Avrupa'daki bütün ordulanlll ve müt
tefiklerinin ordulanlll ülkemize karşı yU.rütmek imk3.
llllll buluyor. Durum şimdi öyle ki, yurdumuz hiçbir
kimsenin askeri yardmum görmeden, Almanlann , Fin
lerin, Romenlerin, İtalyanlann, Macarlann birleşik kuv
vetlerine karşı tek başına bir kurtuluş savaşı yüıiitmek
tedir. Almanlar, geçiCi başanlan ile caka satıyor ve te
ke tek muharebelerde Alman ordusunun Kızıl Ordu'yu
her zaman hak.layabileceği iddiasıyla kendi ordulanlll
alabildiğine övüp duruyorlar. Fakat Almanıann iddiala
n boş bir cakadır. Çünkü Almanlann, başka taraftan
askeri yardım görmeyen ve salt kendi güçleriyle sava
şan Kızıl Qrdu'ya karşı Finlerin, Romenlerin, İtalyan
lann, Macarlann yardımına neden başvurduğu anlaşıl
mıyor. Kuşku yok ki, Avrupa'da Almanlara karşı ikinci
bir cephenin olmaması, Alman ordusunun durumunu
önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Fakat şuna da kuşku
yok · ki, Avrupa kıtasında ikinci cephenin ortaya çıkma
sı, -ve böyle bir cephe pek yakında mutlaka açılmalı-
138
dır ( alkış tufanı )-, Alma...'l. ordusu aleyhine ordumu
zun durumunu iyice kolaylaştıracaktır.
Ordumuzun geçici başansızlıklara uğramasının bir
başka sebebi, bizde tank ve kısmen uçak eksikliğidir.
Modern savaşta tanksız ve yeterince hava ko ruması ol
madan piyadenin savaşması zordur. Hava kuvvetlerimiz,
nitelikçe Alman Hava Kuvvetleri'nden üstündür; ve şan
lı havacılarımız yılmaz savaşçılar şanını kazandılar. (Al
kışlar. ) Fakat henüz bizde, Almanlardan daha az uçak
vardır. Tanklarıınız, nitelikçe Alman tanklanndan üs.
tündür; ve şanlı tankçılanmızın ve topçulanmızın, gök
lere çıkanlan Alman ordularını pek çok tanklanyla bir
likte defalarca önlerine katıp kovaladıklan malumdur.
( Alkışlar. ) Fakat ne de olsa bizde, Almanlardan birkaç
misli daha az tank vardır. Alman ordusunun geçici ba
şarılarm.ın sırrı işte bundadır. Tank sanayiinizin kötü
çal:ştığı ve cephemize az tank verdiği söylenemez . Ha..
yır, o çok güzel çalışıyor ve az mükemmel tank çıkar
mıyor. Fakat Almanlar daha fazla tank çıkarmaktadır
lar; çünkü şimdiki durumda yalnız kendi tank sanayi
lerirı.i değil, Çekoslovakya'mn, Belçika'nın, Hollanda'
nın, Fransa'nın sanayiini de emirlerinde bulunduruyor
lar. Böyle olmasaydı, Kızıl Ordu, tanksız savaşa çıkma
yan ve tank üstünlüğü yoksa kıtalarunızın darbelerine
dayanamayan Alman ordusunu çoktan tepelemiş olur
du. ( Alkışlar. )
Alınaniann tank üstünlüklerini sıfıra indirmek ve
böylelil<"..e
.l ordumuzun durumunu köklli-ıden iyileştirmek
için gereken bir tek çare vardır. Bu çare de, ülkemizde
tan..� üretimini sadece birkaç nı.isli artırmakta değil, bir
de tanksavar uçak, tanksavar tüfek ve top, tanksavar
elbom1mlan ve havan üretimini kesin surette artırmak
ta, tankla:ra karşı daha fazla hendek açmak ve her tlir
lü ta!L� engelleri kurmaktadır.
1 39
Şimdi görev budur.
Biz bu görevi başarabiliriz ve onu ne pahasına olur
sa olsun başarmak zorundayız.
H i t l e r c i l e r p a r t i s i e m p e r yalist-
140
1 e r i n, h e m d e b ü t ü n d ü n y a. e m p e r
y a l i s t l e r i a r a sı n d a e n y ı rtıcı ve en
s oy g u n c u em pe r y a ı i s t ı e r in bir p a r
t i s i d i r.
H i t i e r c i l e r p a r t i s i , d e m o k ratik
ö z gü r ı ük 1 e r i n . dü ş m a n 1 a r ının p a r t i
s i, o r t a ç a ğ g er i c i l i ğ i n i n ve en k a
r a n l ı k p o g r a m l ar ı n partisidi r .
Eğer bu kuduz emperyalistler ve en kötü gericiler
hala <<nasyonalist» ve «sosyalist» kılığına bürünmeye de
vam ediyorlarsa, bunu onlar, halkı aldatmak, safdilleri
141
aptallaştırmak ve soyguncu emperyalist haydutluklanm
«nasyonalizmıı ve «sosyalizmıı bayrağı ile perdelemek
için yapıyorlar.
142
hiçbir merhamet bekleyemeyeceği yaman bir düşmanın
karşısında bulunuyor .n
143
Alman ilhakçılanna katiyen m�rhamet yok!
144
lerci aptalcıklar, «Avrupa'nın yeni düzeninnin ve bu dü
zenin bilinen <<temeli>min, her an patlamaya hazır ve
iskarnbil kağıdından kurulmuş Alman emparyalist bina
cılığını mezara görnıneye hazır bir volkan olduğunu gör
müyorlar. Napolyon'u hatırlatarak, Hitler'in Napolyon
gibi hareket ettiğini ve her işte ona benz-ediğini iddia
ediyorlar. Fakat, birincisi; Napolyon'un uğramış olduğu
akibeti unutmamak gerek. İkincisi ise; Hitler Napol
yon'a, bir kedi yavrusunun arslana benzediğinden daha
fazla benzemiyor. [Gülüşmeler, şiddetli alkışlar.] Çün
kü, Napolyon ilerici güçlere dayanarak gericiliğin güç
lerine karşı savaşıyordu. Hitler ise, tam tersine, gerici�
liğin güçlerine dayanarak ilerici güçlere karşı mücadele
etmektedir. Sadece Berlin'li Hitlerci aptalcıklar, Avru
pa'nın ezilmekte olan halklarının Hitler zulmüne karşı
savaşacaklarını, isyan edeceklerini anlayaınıyorlar. Hit.
ler zulmüne karşı Avrupa halklannın kurtuluş savaşla
rını SSCB'nin, Büyük Britanya'nın ve Amerika Birleşik
Devletleri,nin . tamamıyla destekleyeceklerinden kim
kuşku duyabilir? (Alkışlar.)
İkincisi; Hitlerci ilhakçıların A 1 m a n cephe geri
lerinin güvenilmez oluşudur. Versailles antlaşmasının
hükmünce parçalara bölünen Almanya'yı biraraya getir
mekle uğraştıklan sürece, Hitlerciler, Almanya'nın di
rilttilmesi ülküsüyle canlanan Alman halkının yardımı
m görebiliyorlardı. Fakat bu mesele halledildikten ve
Hitlerciler emperyalizm yoluna, yabancı topraklan il
hak etmek ve yabancı halklan esaret altına almak yolu�
na saptıktan, böylelikle Avrupanın ve SSCB'nin halkla
nın bugünkü Almanya'nın yeminli düşmanıarına dönüş
türdükten sonra, Alman halkında, savaşın sürdürilime
sine karşı ve savaşın durduiUlmasından yana derin bir
dönüşüm olmuştur. Sonu hala görünmeyen iki küsur
yıllık kanlı savaş, milyonlarca insan zayiatı, açlık, sefa-
145
let, salgın hastalıklar, Alınanlan dört bir taraftan ku
şatan düşmanca hava, SSCB halklanın bugünkü Alman
ya'nın yeminli düşmanlan haline getiren Hitler'in ap.
talca politikası, - bütün bunlann Alman halkına gerek
siz ve yıkıcı savaşa karşı çevirmemesine imkfuı yoktu.
Yalnız Hitlerci aptalcıklar, Alman ordulannın yalnız
Avrupa cephe gerilerinin değil, Alman cephe gerisinin
de patlamaya ve Hitlerci maceracılan toprağa görnıneye
hazır bir volkan olduğunu anlarmyorlar .
. Sonuncusu; faşist Alman emperyalistlerine karşı
SSCB, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri'
nin koalisyonudur. Hitlerci emperyalistleri ve bunlann
haydut ordulanın ezmeyi kendine gaye edinen Büyük
Britanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birli
ği'nin birleşik bir kampta birleştikleri olgusudur. Mo
dern savaş, motorların savaşıdu:. Motor üretiminde ezici
üstünlük elde eden, savaşı kazanacaktır. Amerika Birle
şik Devletleri'nin, Büyük Britanya'nın ve SSCB'nin mo
tor üretimini toplarsak, Almanya'ya nispetle motor yö
nünden en az üç misli bir üstünlük görürüz. Hitlerci
haydut emperyalizmin kaçınılmaz mahvının temelle
rinden biri de budur.
Büyük Britanya'nın temsilcisi Bay Beaverbrook'un
ve Amerika Birleşik Devletleri'nin temsilcisi Bay Harri
man'ın katılmalanyla geçenlerde Moskova'da toplanan
Üç Devlet Konferansı, ülkemize sistematik tank ve uçak
yardınıı yapılması karanın aldı. Bu karar üzerine hali
hazırda tank ve uçak almaya başladığunız malwndur.
Bundan önce Büyük Britanya, ülkemize alüminyum,
kurşun, kalay, nikel ve kauçuk gibi kıt maddelerin sev
kiyatını sağlamıştı. Buna, Amerika Birleşik Devletleri'
nin bugünlerde Sovyetler Birliği'ne 1 milyar dolarlık bir
borç vermeyi kararlaştırdığını da eklersek, emniyetle
diyebiliriz ki, Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Bri-
1 46
tanya ve SSCB'nin koalisyonu, ortak yüıiittüğümüz kur
tuluş davası lehinde büyüyen ve büyüyecek olan gerçek
bir iştir. (Gür alkışlar. )
Faşist Alman emperyalizminin kaçınılmaz mahvını
belirleyen etkenler bunlardır.
GÖREVLERİMiZ
147
kurtuluş mücadelelerinde yardun etmek ve sonra onlara
kendi topraklarında tamamıyla setbest ve tstedikleri gi
bi rejim kunnak imkanını vermektir. Başka halkların
içişlerine kanşmak yok!
Fakat bu hedefleri gerçekleştirmek için, Alman isti
lacılanrun askeri gücünü yJ.kmak; ülkemizi esaret altına
almak için yurdumuza dalmış olan bütün Alman işgalci
lerini son adarnma kadar kırmak lazund.ır. (Gür, sürek
li alkışlar.)
Fakat bunun için Ordumuzla Donanmamızın, bütün
ülkemiz tarafından etkin ve aktif bir surette yardun
görmeleri; işletmelerde işçilerin, memurların, kadınla.
rm ve erkeklerin durup dinlenmeden çalışmalan, cep
lıeye daha fazla tank, tanksavar tüfek ve top, uçak, top,
hava.n, makineli tüfek ve cephane vermeleri; kadın ve
erkek holhozcularımızın tarlarlada durup dinlenmeden
çalışmalan, cepheye ve ülkeye daha fazla tahıl, et, sa
nayi hammaddesi yetiştirmeleri; bütün ülkemiz ve
ve SSCB'nin bütün halklarının, Ordu ve Dananınarnızla
birlikte ülkemizin onuru ve özgürlüğü uğrunda, Alman
ordulanın ezmek için büyük kurtuluş savaşı yürüten bir
tek savaş karargahı. halinde birleşmeleri gerekmektedir.
(Gür alkışlar. )
Şimdi görevimiz budur.
Biz bu görevi başarabiliriz ve ba.şarmaliyJ.z. Ancak
bu görevi başanp, Alınan işgalcilerini hezimete uğratın
ca, sürekli ve adil bir banş elde edebiliriz.
Alman işgalcilerinin tam hezimete uğratılması için!
(Gür alkışlar. )
Hitler zulmünün boyuııduruğu altında inleyen, bü
tün ezilen halklann kurtuluşu için! (Gür alkışlar. )
Yaşasın Sovyetler Birliği halklarının yıkılmaz dost
luğu! (Gür alkışlar. )
148
Yaşasın Kızıl Ordumuz ve Kızıl Donaıunamız! (Gür
alkışlar.)
Yaşasın şanlı anavatanımızı (Gür alkışlar.)
Davamız haklıdır, zafer bizimdir!
(Alkış tufaru. Herkes ayağa kalkar. «Varol ulu Sta
lin! », «Yaşasın Stalin yoldaş! » sesleri. Şiddetli, bitmek
bilmeyen alkış tufanı. «Enternasyonal>> marşı.)
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 243-258.
149
KIZIL ORDUNUN
GEÇİT RESMiNDE KONUŞMA
151
durmız -bütün yurdumuz- ise, Alman islitacılarunn
ezilnıesini gerçekleştirmek için ordu ve donanmamızla
birlikte bir tek savaş karargahı haline gelmiştir.
152
kı 23 yıl önce olduğu gibi, Anavatan Savaşında ilham
vermektedir.
Alman işgalcilerini yenebileceğimizden ve yenmek
zorunda olduğumuzdan kuşku duyulabilir mi?
Düşman; bazı ödü patlamış aydıncıkların gösterdiği
kadar güçlü değildir. Şeytan, resmi çizildiği kadar kor
kunç değildir. O övülen Alman ordularını, Kızıl Ordumu
zun çok dE:Jfa panik içinde kaçmaya mecbur ettiğini kim
inkar edebilir? Alman propagandacılanmn cakalı de
meçlerine göre değil de, Almanya'nın gerçek durumuna
göre hüküm yürütülürse, faşist Alman istilacılannın bir
felaket karşısında bulunduklarını anlamak zor olmasa
gerek. Almanya'da, şimdi açlık ve sefalet hüküm sür
mektedir; savaşın dört ayı içinde Almanya dört buçuk
milyon asker kaybetmiştir. Almanya boyuna kan kay.
betmekte, onun insan yedek güçleri tükenmekte, infial
ruhu sadece Alman ilhakçılannın boyunduruğu altına
düşmüş olan Avrupa halklarını değil, savaşın bitip tü
kenmek bilmediğini gören Alman halkını da sarmakta
dır,- Alma.n istilacılan son kuvvetlerini germektedir
ler. Almanya'nın böyle gergin bir hale uzun süre dayana
mayacağına kuşku yoktur. Daha birkaç ay, daha yanın
yıl, belki de bir yılcık, - ve Hitler Almanyası cinayet
lerinin yükü aıtında çökecektir.
Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah
riyelileri, komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve
erkek partizanlar! Bütün dünya, Alman istilacılannın
soyguncu sürülerini yoketmeye muktedir kuvvet olarak
size bakıyor. Alman istilacılannın boyunduruğu altına
düşmüş, köleleştirilmiş Avrupa halklan, kendi kurtarı
cılan olarak size bakıyorlar. Yüce kurtancılık görevi si
ze düştü. Bu göreve layık olun! Yürüttüğünüz savaş,
kurtuluş savaşıdır, haklı bir savaştır. Bu savaşta ulu
a.talanmız Aleksandr Nevski, Dimitri Danskoy, Kuzman
1 53
Minin, Dimitri Poşarski, Alek.sandr Suvorov, Mihail
Kutusav'un yiğitlik örnekleri varsın sizi şahlandırsın!
Yüce Lenin'in muzaffer bayrağı size güç versin!
Alman istilacılannı tam ezmek için!
Alman işgalcilerine ölüm!
Yaşasın şanlı yurdumuz, onun özgürlüğü, onun ba
�msızlı�! Lenin'in bayrağı altında zafere doğru, ileri!
J. V. Stalin, Eserle.r,
Cilt 14, Almanca,
s. 259-261.
SAVUNMA HALK KOMİSERİNİN
55 NO 'LU EMRi
1 55
Ordu, yabancı müdah�ecilere ve ilhakçılara karşı sa
vaşlarda büyümüş ve güçlenmiştir. Kızıl Ordu, 1 9 1 8 yı
lında Alman istilacılarına karşı yurdwnuzu başarıyla sa
vunmuş ve onları Ukrayna ve Belorusya topraklanndan
sürmüştür. Kızıl Ordu, 1 9 1 9-1921 yıllannda Antant'ın ya
bancı ordularına karşı yurdumuzu başarıyla savunmuş
ve onları ülkemiz sınırlarından dışarı sürmüştür.
içsavaş döneminde yabancı müdahalecilerin ve il
hakçılann ezilmesi, Sovyetler Birliği haL'lUarına uzun bir
barış getirdi ve barış içinde inşa şartlarını sağladı. Barış
içinde geçen bu 20 yıllık inşa sonucunda ülkemizde soS
yalist sanayi ve kollektif köy ekonomisi ortaya çıktı, bi
lim ve kültür gelişti ülkemiz halklannın dostluğu güç
•.
156
ralur...ak zorunda kaldı . Fakat Kızıl Ordu geri çekilirken,
düşmanın kuvvetlerini yıprattı, ona şiddetli darbeler in
dirdi. Bu geri çekilişin geçici olduğuna, düşmanın dur
durolacağına ve sonra da ezileceğine Kızıl Ordu erieri
ve ülkemizin halklan şüphe etmemekteydiler.
Savaşın seyri içinde, Kızıl Ordu'ya önemli taze güç
ler aktı, insan ve teknik ikmalieri doldu ve destek için
o, yeni yeni yedek tümenler aldı. Muazzam cephenin ana
kesimleri.nde, Kızıl Ordu'nun saldırıya geçebilmesi za
manı geldi. Kısa bir zaman içinde Kızıl Ördu birbiri ar
dınca, Rostov, Tihvin, Kınm ve Moskova dolaylarında
faşist Alman ordulanna darbeler indirdi. Moskova do"
laylannda yapılan pek şiddetli savaşlarda, Sovyet baş
kentini çember içine almakla· tehdit eden faşist Alman
ordulanm ezdi. Kızıl Ordu, düşmanı Moskova önlerin
den geri attı ve batıya doğru gittikçe sıkıştırmaktadir.
Moskova ve Tula vilayetleri, · geçici olarak dilşmanın eli
ne düşmüş diğer vilayetlerin onlarca şehir ve yüzlerce
köyü, Alman istilacılarından tamamen temizlendi.
Haince ve apansızın yaptıklan saldırı neticesinde
savaşın ilk aylannda sahip olduklan askeri üstünlük
şimdi artık Almanlarda yoktur. Faşist Alman ordusu
mm bir yedek gücü olan apansızın ve be:klenmedik bas
tırma u.'1Suru tamamıyla harcanmıştır. Faşist Alman sal
dinsının apansızın yapılmış olmasından ötürü savaş
şartlarında meydana gelmiş olan dengesizlik böylece gi
derilmiştir. Şimdi savaşın geleceğini apansızın baskın
gibi geçici şeyler değil, cephe gerisinin sağlamlığı, ordu
nun morali, tümerrlerin say-ısı ve kalitesi, ordunun elin
deki silah, ordunun kumanda hayetinin örgütsel yete
nekleri gibi sürelr.J i kendini gösterecek etkenler tayin
edecektir. Burada bir hususu kaydetmek gerek: Alman
Iann cephaııeliğinden, apansızın bastırma unsuru kay.
bolunca, Alman ordusu yıkımla yüzyüze geldi.
157
Alman faşistıeri, kendi ordulanın yenilrnez sayıyor
ve teke tek savaşta Kızıl Ordu'yu mutlaka yeneceğini
iddia ediyorlar. ŞİID.di Kızıl Ordu ile faşist Alman or.
dusu teke tek savaşıyorlar. üstelik, faşist Alman ordu.
su cephede İtalya, Romanya ve Finlandiya ordulanndan
doğrudan yardım görmektedir. Kızıl Ordu şimdilik böy
le bir yardım görmemektedir. Böyle olduğu halde, övü.
len Alman ordusu hezimetlere uğramakta, Kızıl Ordu
ise ciddi başanlar elde etmiş bulunmaktadır_ Kızıl Or.
dumm güçlü darbeleri altında batıya doğru geri çekilen
Alman ordulan, insan ve materyal yönünden muazzam
zayiata uğramaktadırlar. Onlar, büsbütün ezilecekleri
günü uzatmak için, her hatta yapışıp tutunmaya çalışı.
yorlar. Fakat düşmanın gayretleri boşunadır. Şimdi ini
siyatif bizim elimizdedir ve Hitler'in yıprannuş paslı
makinesinin gayretleri, Kızıl Ordu'nun baskısı karşısm
da tutunamaz. Kızıl OTdu 'nun, canavarlaşan düşmanı
güçlü darbelerle Leningrad önlerinden atacağı, onu Be
lorusya ve Ukrayna, Litvanya ve Letonya, Estonya ve
Karelya'nın şehir ve köylerinden temizleyeceği, Sovyet
Kırı..m'ını kurtaracağı ve bütün Sovyet topraklan üze
rinde yeniden kızıl !Jayrakların zaferle dalgalanacağı gUn
artık uzak değildir.
Fakat, elde edilen başanlarla yetinmek ve Alman . or.
dulannın işi artık bitirilmiştir diye düşünmek affolun
maz bir körlük o lur. Bu; Sovyet insanianna yakışmayan
boş bir övünme ve kendini beğenme olur. önümüzde
daha pekçok zorluklar olduğunu unutmamak gerekir.
Düşman yenilgilere uğratılmaktadır; fakat o henüz ezil
memiştir, hele işi bitirilmemiştir. Düşman hala kuvvet
lidir. Düşman, başan elde etmek için son kuvvetini ge.
recektir. Düşman yenilgilere uğradıkça, daha fazla ca-.
navarlaşacaktır. Bundan ötürü cepheyi desteklemek
için, yedek güçleri eğitme işi ülkemizde bir dakika olsun
158
gevşetilmemelidir. Canavarlaşan düşman üzerinde zafe
ri haz.ırlamak. için yeni yeni kıtalarm cepheye sevkedil
mesi gerek. Sanayimiz, özellikle askeri sanayimiz, iki
kat bir enerjiyle çalışmalıdır. Cephe, her gün daha faz
la tank, uçak, top, havan, mitralyöz, tüfek, otomatik tü.
fek ve cephane almalıdır.
Kızıl Ordu'nun güç ve kudretinin esas kaynaklann
dan biri burada yatmaktadır.
Fakat Kızıl Ordu'nun gücü yalnızca burada yatma
maktadır.
Kızıl Ordu'nun gücü her şeyden önce şundadır ki,
o, yağma savaşı, emperyalist savaş değil; Anavatan Sa
vaşı, haklı bir savaş, bir kurtuluş savaşı yü rütmektedir.
Kızıl Ordu'nun görevi, Sovyet topraklarırnızı Alman iS
tilacılarından kurtarmak, savaştan önce özgür ve insanca
yaşayan, ama şimdi esaret altına alınmış, yağma, sefalet
ve açlık yüzünden azap çeken şehir ve köyle:rimiz:in va
tandaşlarını Alman istilacılarının boyunduruğundan kur
tarmak; nihayet, faşist Alman alçaklannın lekeledikle
ri , hakaret ettikleri kadınlarınıızı kurtarmak.tır. Bu gö
revden daha soylu ve daha yüce ne olabilir? Hiçbir Al
man askeri, haklı bir savaş yaptığı.nı söyleyemez; çünkü
diğer halklan talan etmek ve baskı altına almak için
kendisini savaşmaya mecbur ettiklerini gö�memesi
mümkün değildir. Alman askerinin, ilham alabileceği ve
kıvanç duyabileceği yüksek ve temiz bir savaş gayesi
yoktur. Ve tersine, Kızıl Ordu'nun her eri, haklı bir sa
vaş, kurtuluş savaşı, anavatanının özgürlük ve bağımsız
lığı için savaştığını kıva.ı.""lçla söyleyebilir. Kızıl Ordu'
da kahramanca yararlıklara ilham veren temiz ve yük
sek bir savaş gayesi vardır. Öz yurdumuzun özgürlüğü
uğrunda ölüme gitmeye hazır bizde binlerce kadın ve
erkek kahramanı Anavatan Savaşının doğurmakta ol
ması bilhassa bununla izah olunur.
1 59
Kızıl Ordu'nun gücü bundadır.
Faşist Alman ordusunun zaytllığı da bundadır.
Kızıl Ordu'nun gayesi, Alman halkını kırmak ve
Alman devletini yok etmektir, diye dış basında bazen
saçmalıyorlar. Bu, elbette Kızıl Ordu'ya karşı aptalca bir
yalan ve aptalca bir ütiradır. Kızıl Ordu'da, böyle ah
makça gayeler yoktur ve olamaz. Kızıl Ordu; Alman iş
galcilerini ülkemizden kovmak ve Sovyet topraklannı
faşist Alman istilacılanndan kurtarmak gayesindedir.
Sovyet topraklarının kurtuluşu uğrunda yürütülen sa
vaşın, Hitler kliğinin kovulması, ya da yok edilmesi ile
bitmesi pek muhtemeldir. Böyle bir sonucu biz selam.
lanz. Fakat Hitler kliğini Alman halkı ile, Alman devle
ti ile bir tutmak gülünç olurdu. Tarihin tecrübesi gös.
teriyor ki, Hitler'ler gelir-geçer, ama Alman halkı ve
Alman devleti kalır.
Kızıl Ordu'nun gücü nihayet şundadır ki, Alman
halkı da dahil olmak üzere, diğer halklara karşı Kızıl
Orduda ırk kini yoktur ve olamaz. Kızıl Ordu, bütün
halklann ve ırklann eşit haklara sahip olduklan bilin
ciyle, diğer halklann hakianna saygı gösterme bilinciy
le eğitilmiştir. Alınaniann ırk teorisi ve ırk kini pratiği,
bütün özgürlüksever halklan faşist Almanya'ıun düş.
manı yapmıştır. SSCB'nde ırklann eşit hakka sahip ol
duklan kuramı ve diğer halklann hakianna saygı gös
terme pratiği, bütün özgürlüksever halklan Sovyetler
Birliği'nin dostu yapmıştır.
Kızıl Ordu'nun gücü bundadır.
Faşist Alman ordusunun zayıflığı da bundadır.
Dış basında bazen, Sovyet insanlan Almanlara, salt
Alman olduklan için kin besliyorlar, Kızıl Ordu, Alman
olan her şeye kinle baktığından, Alman askerlerL11i salt
Alman olduklan için yok ediyor, bundan ötürü Kızıl Or
du Alman askerlerini esir alınıyor, diye saçmalıyorlar.
160
Bu da elbette, Kızıl Ordu'ya karşı aynı surette aptalca
bir yalan ve budalaca bir iftiradır. Kızıl Ordu ırk kini
hislerinden uzaktır. Kızıl Ordu, böyle bayağı bir histen
uzaktır; çünkü o , ırkların eşit hakka sahip olduklan ve
diğer halkların hakianna saygı gösterme bilinciyle eği
tilmiştir. Bundan başka, şunu da unutmamak gerekir
ki, ülkemizde ırk kini dile getirilmesi, kanunla cezaya
çarptınlmaktadır.
Faşist Alman işgalcileri yurdumuzu köleleştirmek
isteyince, ya da o rdularunız tarafından çevrililikleri za..
man silahlarını atıp teslim olmak istemeyince, elbette
Kızıl Ordu, faşist Alman işgalcilerini yok etmek zorun
dadır. Kızıl Ordu onlan, Alman uyruklu olduklan için
değil, bizim yurdumuzu köleleştirmek istedikleri için
yok ediyor. Kızıl Ordu'nun diğer herhangi bir halkın or
dusu gibi, uyruklan ne olursa olsun, yurdunu köleleŞ
tirmek isteyenleri yok etmek hem hakkı hem de göre
vidir. Geçenlerde, Kalinin, Klin, Suhiniçi, Andreapol, To
ropets şehirlerinde Alman işgal kuvvetleri ordulanmız
tarafından çevrildi ve teslim olmalan talep edildi; teS
lim olurlarsa, hayatlarının bağışlanacağı bildirildi. Al
man işgal kuvvetleri, silahlarını atmayı ve teslim olma
yı reddettiler. Kuvvet kullanmak yoluyla onlan söküp
atmak gerekti; tabii, kınlan Almanların sayısı da az
olmadı. Savaş savaştır. Kızıl Ordu, teslim olan Alman
asker ve subaylarını esir alıyor ve hayatiarına dokunmu
yor. Kızıl Ordu, silahını atmayan ve silah zoruyla yur
dumuzu köleleştirmeye yeltenen Alman asker ve subay
lanın yok ediyor. Büyük Rus yazan Maksim Gorki'nin
sözlerini hatırlayımz: «Teslim olmayan düşman yok edi
lir.»
Yoldaşlar; Kızıl Ordu erieri ve Kızıl Donanma bah
riyelileri, komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, erkek ve
kadın partizanlar! Kızıl Ordu'nun 24. yıldönümil vesi-
161
lesiyle sizleri kutlanm! Faşist Alman istilacılan üzerin
de tam zaferinizi dilerim!
Yaşasın Kızıl Ordu ve Savaş Donanmasıl
Yaşasın kadın ve erkek partizanlar!
Yaşasın şanlı yurdumuz, onun özgürlük ve bağım-
sızlığı!
Yaşasın bizi zafere götüren yüce Bolşevik Partisi!
Yaşasın Yüce Lenin'in yenilmez bayrağı!
Lenin'in bayrağı altında, faşist Alman istilacılarun
darmadağın etmek için ileri!
J. V. Stalin, Eeserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 262-268.
162
SAVUNMA HALK KOMİSERİNİN
1 30 NO'LU EMRİ
163
de cephe ile cephe gerisi, her türlü zorluklan yenıneye
hazır birleşik ve birbirinden aynlınaz bir savaş karar
gah.ı teşkil ediyor demektir.
Yoldaşlar! Faşist Alman ilhakçılan, Avrupa'yı savaş
girdabına süıiikleyip, Avrupa kıtasının özgürlüksever
ülkelerini -Fransa, Norveç, Danimarka, Belçika, Hol
landa, Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya, Yunanistan
boyunduruk altına alıp, Alman bankerlerini zengin et.
rnek için bu ülkelerin kanını emmeye başlayalı iki yıl
dan fazla oldu. Faşist Alman ilhakçılan, ülkemize karşı
alçakça ve haince salclınp, köylerimizi ve şehirlerinlizi
yağma edip yıkmaya, Estonya, Letonya, Litvanya, Be
lorusya, Ukrayna ve Moldavya'nın banşçıl halklannın ır
zına geçip öldürmeye başlayalı on aydan fazla oldu. Ül
kemizin hal.klan, yurdumuzwı onur ve özgürlüğünü sa
vunarak, canavarıaşmış düşmana karşı on aydan fazla
dır Anavatan Savaşı yürütmektedirler. Bu zaman için
de biz, Alman faşistlerini iyice deneyip sınamak, onların
gerçek niyetlerini anlamak, onlann gerçek yüzlerini ta
nımak için, laftan ibaret sözler üzerinde değil, savaşın
verdiği tecrübeler üzerinde, herkesin bildiği olaylar üze
rinde bilmek, tammak için yeterince imkan bulduk.
Onlar, düşmanlanmız, Alman faşistleri kimdir?
Bunlar ne gibi adamlarclır? Savaş tecrübesi, bize bu ko
nuda neleri öğretiyor?
Deniyor ki, Alman faşistleri, diğer devletlerin komp
lolanna karşı Almanya'nın bütünlüğünü ve bağımsızlı
ğım koruyan milliyetçilerdir. Bu, elbette yalandır. Ni:>r
veç, Danimarka, Belçika, Hollanda, Yunanistan, Sovyet
ler Birliği ve özgürlüksever diğer ülkelerin, Almanya'nın
bütünlüğünü ve bağımsızlığına kastettiklerini ancak ya
lancılar iddia edebilir. Gerçekte, Alman faşistleri milli
yetçi değil, yabancı ülkeleri ilhak eden ve Alman ban
kerlerini, Alman plutokratlarını zenginleştirinek için di-
164
ğer ülkelerin kanını emen emperyalistlerdir. Alman fa
şistlerinin elebaşlanndan Göring, bilindiği gibi, kendisi
düzinelerce işletmeyi sömüren en büyük banker ve plu
tokratıardan biridir. Hitler, Göbbels, Ribbentrop, Hinun
ler ve bugünkü Almanya'nın diğer iktidar sahipleri; Al
man bankerlerinin çıkariamu bütün diğer çıkarlardan
daha üstün tutan, Alman bankerlerinin zincirli köpekle
ridir. Bu efendilerin elinde Alman ordusu, Almanya'nın
çLl{arları uğrunda değil, Alman bankerlerinin ve plutok
ratlarının zenginleştirilmesi için hem kendi hem de baş
kalarının kanını dökmek, hem kendisini hem ba�kaları
m kötürüm etmek için kör bir alettir.
Savaşın tecrübesi bunu göstermektedir.
Deniyor ki, Alman faşistleri, plutokratlara karşı iş
çilerin ve köylülerin çıkarlarını savunmak isteyen soS
yalistlerdir. Bu elbette yalandır. işletmelere ve fabrika
lara köle emeği sokmuş, Almanya'nın ve boyundu..Lık
altındaki ülkelerin köylerinde sertlik rejimini diriltmiş
olan Alman faşistıeri, işçilerin ve köylülerin savunucu
larıdır diye ancak sahtekarlar iddia edebilir. Alman fa
şistlerinin kurduğu kölelik ve serflik rejiminin, işçi ve
köyiiliere değil, Alman bankerlerinin ve plutokratlarının
çıkarlarına yaradiğını ancak küstah sahtekarlar inkar
edebilir. Gerçekte, Alman faşistleri, · gerici derebeyleri
dir. Alman ordusu ise, Alman bankerlerini zenginleştir
rnek ve çiftlik sahiplerinin egemenliğini diriltmek uğ
runda kan döken derebey ordusudur.
Savaşın tecrübesi bunu göstermektedir.
Deniyor ki, Alman faşistleri, Avrupa kültürünün ta
şıyıcılan, başka ülkelerde bu kültürün yayılması için sa
vaşan kiınselerdir. Bu elbette yalandır. Avrupa'yı dar
ağaçlan ile donatan, barışçıl halhı talan edip ırzına ge
çen, şehirleri ve köyleri yakıp havaya uçuran, Avrupa
halklarının kültür değerlerini mahveden Alman faşist-
165
lerinin, Avrupa kültürünün taşıyıcılan olduklarını an
cak profesyonel sahtekarlar iddia edebilir. Gerçekte, Al
man faşistleri, Avrupa kültürünün düşmanıdırlar. Al
man ordusu ise, Avrupa kültürünü yıkmak, Alınan ba.'1-
kerleri ve baranlannın köleci «kültürünü» yaymak için
meydana getirilmiş ortaçağın k_ara irtica ordusudur.
Savaşın tecrübesi bunu göstermektedir.
Düşmanımızın, savaşın tecrübesi ile açılan ve mey
dana çıkarılan çehresi böyledir.
Fakat savaşın tecrubesi bu sonuçlarla sınırlı değil
dir. Savaşın tecrübesi, bundan başka, savaş döneminde
gerek faşist Almanya ve ordusunun durumunda, gerek
ülkemizin ve Kızıl Ordumuzun durumunda derin deği
şiklikler olduğunu da göstermektedir.
Bunlar ne gibi değişikliklerdir?
Her şeyden önce, bu dönem içinde, faşist Almanya
ile ordusunun, bundan 1 O ay önce olduğundan çok da
ha zayıf düşmüş olduklan şüphesizdir. Savaş, Alman
halkını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı; milyonlarca
insan kaybettirdi, açlık ve sefalet getirdi. Savaşın sonu
görünmemekte, ama insan yedekleri bitmek üzere, pet
rol suyunu çekmek üzere, hammaddeler tükenmek üze
redir. Alman halkı, Almanya'nın kaçınılmaz olarak yeni
leceğini gittikçe daha fazla anlamaktadır. Meydana ge
len durumun içinden tek çıkar yolun, maceracı Hitler -
Göring kliğinin elinden Almanya'yı kurtarmak olduğu,
Alınan halkı için gittikçe daha açık hale gelmektedir.
Hitlerci emperyalizm, Avrupa'da geniş topraklar iş
gal etti, fakat Avrupa halklarının direnme iradesini kıra
madı. Boyunduruk altına düşen halkların, faşist Alman
haydutlan rejimine karşı savaşlan genel bir mahiyet
almaktadır. İşgal altına düşmüş bütün ülkelerde askeri
fabrikalarda sabotaj , Alman ikmal kamplarını havaya
uçurma, .Alınan askeri katarlarını raydan çıkarma, Al-
166
man asker ve subaylanru öldürme hergünlük olaylar ha
lini aldı. Bütün Yugoslavya'yı ve Almanların işgali altı
na düşen Sovyet bölgelerini partizan savaşının alevleri
sardı.
Bütün bu dunını ve şartlar, Alman cephe gerisini,
yani bir bütün olarak faşist Almanya'yı da zayıf düşür
müştür.
Alman ordusuna gelince, savunmada gösterdiği ina.
da rağmen, 10 ay önce olduğundan daha zayıf düşmüş
tür. Alman ordusunda Reichenau, Brauchitsch, Todt ve
diğerleri gibi eski ve tecrübeli generaller ya Kızıl Ordu
tarafından öldüriilmü ş, ya da faşist Alman yönetici kliği
tarafından kovulmuşlardır. Alman ordusunun subay
kadrosu kısmen Kızıl Ordu tarafından kırılmış, kısmen
de, sivil halka karşı yaptıkları soygunculuk ve şiddet ey
lemleri karşısında dağılmıştır. Alman ordusunun er
mevcudu, savaş harekatının seyri içinde önemli surette
zayıflamıştır ve gittikçe daha az ikmal almaktadır.
167
Birliği'ne çevrilmiştir. Özgürlükleri, onur ve bağımsız.
lıklan uğrunda ülk.erniz halklannın yürüttüğü kahra.
manca savaşa bütün ileri insanlık hayranlık duymakta.
dır. Bütün özgürlüksever ülkelerin halkları, Sovyetler
Birliği'ne, di.Lrıyayı Hitler vebasından kurtaracak güç
olarak bakınaktadırlar. Bu özgürlüksever ülkeler ara
sında ön sırada, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik
Devletleri yer tutmaktadır. Biz, bu ülkelere dostluk ve
ittifak bağlan ile bağlıyız; bu ülkeler faşist Alman isti
lacılarına karşı ülkemize gittikçe daha çok askeri yar
dımda bulunmaktadırlar.
Bütün bunlar, ülkemizin çok daha güçlendiğini gös.
termektedir. ·
168
çok teknik araçlan çekip aldı ve düşmaru, ilkbahar v.e
yaz harekatı için derin cephe gerilerinde yığdığı yedek
güçlerini zamanından önce kullarunaya mecbur etti.
Bütün bunlar, Kızıl Ordunun daha örgütlü ve daha
güçlü bir hale geldiğini, subay kadrolarının savaşlarda
piştiğini, generallerinin ise daha tecrübeli ve daha uya
nık olmaya başladıklanm göstermektedir.
Kızıl Ordunun er terkibinde de bir dönüşüm mey
dana gelmiştir.
Anavatan Savaşının ilk aylan içinde, düşmana kar
şı Kızıl Ordu erieri arasında görülen aldırmazlı.k ve
kaygusuzluk ortadan kalktı. Banşçıl halka ve Sovyet sa
vaş esirlerine karşı faşist Alman istilacılanmn işledikle.
ri canavarlı.klar, yağmalar ve şiddet eylemleri, erlerimi
zi bu hastalıktan kurtardı. Erierimiz daha kızgın ve da
ha amansız oldular. Faşist Alınan istilacılarına hakkıy
la kin bağlamayı öğrendiler. Erlerimiz, düşmana karşı
içten gelen bir kin duymadıkça, onu yenmenin mümkün
olmadığım anladılar.
Alman ordusunun yenilmaz olduğu hakkında sava
şın başlangıcında dolaşan ve Almanlar karşısında duyu.
lan korkuyu gizleyen gevezelikten artık iz bile kalmadı.
Rostov ve Kerç dolaylannda, Moskova ve Kalinin -dolay.
lannda, Tihvin ve Leningrad dolaylarında geçen ve Kı
zıl Ordunun faşist Alman istilacılannı önüne katıp ko
valamasıyla biten ünlü savaşlar, Alnıan ordusunun ye
nilınezliği hakkındaki gevezeliğin, faşist propagandacila
rın uydurduğu bir masal olduğuna ederimizi inandırdı.
Savaşın verdiği tecrübeler, Alman subaylannda yiğitlik
denilen şeyin pek nisbi bir şey olduğuna, Alman subayı
nın ancak karşısında silahsız savaş esirlerini ve barışçıl
sivil halkı bu1duğu zaman yiğitlik gösterdiğine, Kızıl Or.
du'nun örgütlü gücüyle yüzyüze gelince onlarda cesaret
ten eser bile kalmachğına ederimizi . inandırmıştır. Şu
169
Rus atasözünü hatırlayın: «Kedinin karşısında arslan,
ama arslanın karşısında kendisi kedii).
170
varilerinin görevi, askerlik sanatını öğrenmek, kendi si
lahlarını mükemmel şekilde kullanmayı, yaptıklan iş
lerin ustası olmayı öğrenmek, ısrarla öğrenmek, bu su
retle düşmanı her halde tepelerneYi öğrenmektir. Düş
manı yenmek sanatı ancak böyle öğrenilebilir. Yoldaş
lar; Kızıl Ordu erleri ve Kızıl Donanma bahriyelileri,
komutanlar ve siyasi fonksiyonerler, kadın ve erkek
partizanlar!
Sizleri 1 Mayıs günü dolayısıyla selamlar, kutlar ve
emrederiın:
1- Erler, tüfeği mükemmel incelemeli, silahının
ustası olmalı, Alman işga.lcilerini imha eden şanlı nişan
cılaruruzın vurduklan gibi sektirmeden düşmanı vur
malı!
2 - Mitralyözcüler, topçular, havancılar, tankçılar
ve havacılar, silahlarını mükemmel incelemeli, işlerinin
ustalan olmalı, tamamıyla yok edinceye kadar, faşist
Alman istilacılannı alnından vurmalı!
3 - Ordu birliklerinin komutanları, her sınıftan
kuvvetlerin karşılıklı işbirliğiyle hareket etmelerini mü
kemmel incelemeli, kuvvetleri sevk ve idare işlerinde
ustalaş.malı, Kızıl Ordunun büyük kurtuluş görevini ye
rine getirmeye yetenekli olduğunu bütün dünyaya göS
termeli !
4- Bütün Kızıl Ordu, 1942 yılının faşist Alman or
dularını tamamıyla ezme ve Sovyet topraklarını Hitler
ci alçaklardan kurtarma yılı olmasını hedeflemeli!
5- Kadın ve erkek partizanlar, Alman istilacılan
nın cephe gerisinde partizan savaşını güçlendirmeli, düş
mamn haberleşme ve ulaşım araçlarını tahrip etmeli,
düşmanın kurmaylarını ve teknik donatımını yok etme
li ve anavatanımızı eze:nlerden kurşunu esirgememeli!
171
Yüce Lenin'in yenilmez bayrağı altında zafere doğ
ru ileri!
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 269-276.
1 72
AMERİKAN ASSOCIATED PRESS
BASIN AJANS I MUHABiRiNİN
SORULARINA J. V. STALiN
YOLDAŞIN CEVAPLAR!
Bay Cassidy,
173
rini kendi üstüne çekı'Uek suretiyle Sovyetler Birliği'nin
müttefi.klere yaptığı yardıma nispetıe, müttefiklerin Sav.
yetler Birliği'ne gösterdiği yardımın etkisi henüz azdır.
Bu yardımı genişletmek ve iyileştirmek için yalnız bir
tek şey gereklidir: Müttefiklerin kendi yükümlülüklerini
tam zamanında ve tastamam yerine getirmeleri.
3 - «Sovyetlerin direnme yeteneği ha1a ne büyük.
lüktedir?»
Y a n ı t : Alman haydutıarma karşı Sovyetlerin di
renme yeteneği faşist Almanya'nın ya da herhangi başka
bir saldırgan devletin dünya egemenliğini kendi eline
geçirmek için göstereceği yetenekten -eğer daha fazla
değilse- zerre kadar aşağı kalmaz.
Saygılarunla
J. Stalin
3 Ekim 1942
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 277-278.
1 74
BÜYÜK SOSYALİST EKİM DEVRİMİNİN
2 5 . YILDÖNÜMÜ
Moskova Şehri
Parti ve Toplumsal Örgütleri ile birlikte
Tören Toplantısında Raporu
6 Kasım 1942
Yoldaşları
Devlet g
ve Parti or anlanmızın faaliyeti, geçen yıl
zarfında iki yönde yürütülmüştür: Bir yandan, banşçıl
inşa ve ·cephemiz için sağlam bir cephe gerisi örgütle-
175
rnek yönünde; öbür yandan da Kızıl Ordu'nwı savınıma
ve saldın harekatını yürütmek yönünde olmuştur.
1 76
gevşek, daha disiplinli oldular, savaşın gerektirdiği şe
kilde çalışmayı öğrendiler, anavatana ve onun cephede
ki savunucusu Kızıl Ordu'ya olan yükümlülüklerinin bi7
lincine vardılar. Cephe gerisinde, vatandaşlık yükümlü
lüğü duygusundan yoksun ilunalci ve avareler gıttikçe
azalmaktadır. İçieri vatandaşlık yükümlülüğü duygu.
suyla dolu örgütlü ve disiplinli insanlar gittikçe art
maktadır.
Fakat, daha önce söylediğim gibi, geçen yıl sadece
banşçıl inşa yılı değildi. Geçen yıl ayP..ı zamanda, hanş
sever ülkemize alçakça ve haince saldıran Alınan istila
cilarına karşı yürütülen Anavatan Savaşı yılıdır da.
2 - SOVYET-ALMAN OEPHESİNDEKİ
SAVAŞ HAREKAT!
177
önce de Kızıl Ordu'nun Rostov, '!'ula, Kaluga dolaylann
da, Moskova, Tihvin ve Leningrad önlerindeki başanlı
harekatı, iki önemli olguyu ortaya çıkardı. Birincisi, Kı
zıl Ordu'nun ve onun savaş kadrolannın, faşist Alman
ordulannın baskısına sadece dayanmaya değil, aynı za.
manda onlan meydan savaşında darmadağın etmeye ve
geri püskürtmeye de muktedir ciddi bir güç haline gel
diğini gösterdi. İkincisi, faşist Alman ordulannın bütün
dayanıklılığına rağmen, Kızıl Ordu için belli elverişli
şartlar mevcut olduğunda, Alman ordulanın hezimete
götürebilecek bünyevi zaaflan olduğunu gösterdi. Bütün
Avrupa'yı zafer yürüyüşüyle aşan, ve birinci sınıf ordu
lar sayılan Fransız ordulannı bir darbede halleden Al
man ordulannı, ilk kez ülkemizde gerçek bir askeri di
renişle karşılaştıklan; ve yalnız direnişle karşılaşmak
değil, Kızıl Ordunun darbeleri altında geri çekildiği yel
lar üzerinde pekçok top, ağır vasıta ve cephane bıraka
rak, işgal ettikleri mevzilerden 400 kilometreden fazla
geri çekilmeye mecbur kaldıklan olgusu, bir rasıantı sa.
yılamaz. bu olgu, sadece savaşın kış koşullan altında
olmasıyla asla izah edilemez.
Sovyet-Alman cephesindeki savaş harekatının ikin
ci dönemi, Almanların lehine bir dönüşle karakterizedir;
inisiyatif Almanıann eline geçer, güneybatı cephesinde
cephemiz yanlır, Alman ordulan Herler ve Voronej , Sta.
lingrad, Novorisisk, Pyatigorsk, Mozdok dolayıanna gi
rerler. Avrupa'da ikinci cephenin yokluğundan istifade
ederek Almanlar ve müttefikleri, bütün serbest yedek
güçlerini cepheye sürdüler ve onlan b i r yöne, güney
batı cephesine bir taktik başan elde ettiler.
Görülüyor ki, Almanlar geçen yılın yazında Alman
saldinsının ilk aylarında olduğu gibi öyle her üç yönde
de, yani güneyde, kuzeyde ve merkezde eşzamanlı bir
saldınya girişecek kadar güçlü değildirler artık; fakat
178
ııaıa herhangi bir tek yönde ciddi b ir saldın örgütleye
cek kadar güçlüdürler.
Cephemizde yaz saldırısına başlarken faşist Alman
stratejistleri hangi ana hedefi gütmekteydile:r-? Dış ve
bu arada Alınan basınının da yankılanna bakılacak olur
sa, saldınnın ana hedefinin, Grozni ve BakU petrol böl
gelerini işgal etmek olduğu söylenebilir. Fakat olgular,
böyle bir ihtimali kesin surette yalanlıyor. Olgular; Al
manlann SSCB'nin petrol bölgelerine doğru ilerlemele
rinin ana hedef değil, bir yan hedef olduğunu göster
mektedir.
O halde, Alman saldırısının ana hedefi ne idi? Bu
saldırının hedefi, Moskova'yı doğu tarafından dolan
mak, onu cephe gerisinden, Volga bölgesinden ve Ural
lar'dan kopartmak ve sonra da Moskova'ya darbe indir
mekti. Almanlarm güneyde petrol bölgeleri yönünde iler
lemesinin yan hedefi, sadece petrol bölgelerini işgal et
mek değil -bu o kadar önemli de değil- idi, bundan
ziyade, ana yedek güçlerimizi güneye doğru çekmek ve
Moskova'ya darbe indirileceği zaman, daha kolay bir
başan elde etmek için, Moskova cephesini zayıflatmak
tı. Alman ordulannın ana gruplaşmasının şimdiki du
rumda güneyde değil, Orel ve Stalingrad bölgesinde bu
lunması da esasen bununla izah edilir.
Geçenlerde Alman Genelkurmayı'ndan bir subay
bizimkilerin eline düştü. Bu subayın üzerinde, Alman or
dulannın tayin edilen zamanlarla ilerlemeleri planını
gösteren bir harita bulundu. Bu belgeden görüldüğü
üzere, Almanlar bu yıl 10 Temmuz'da Borissoglebsk'te,
25 Temmuz'da Stalingrad'da, 10 Ağustos'ta Saratov'da,
1 5 Ağustos'ta Kuybişev'de, 10 Eylül'de Arzamas'ta, 25
Eylül'de Bakü'de olmak niyetinde idiler.
Bu belge, Almanlarm yaz saldınhinndaki ana hede-
179
finin Moskova'yı doğu tarafından dolanıp ona darbe in
dirmek iken, gi.i.ı1eye doğru ilerleyişlerinin, diğer şeyler
den başka, Moskova'ya karşı darbe indirmenin daha ka
lay olması için yedekleriı:rJzi Moskova'dan mümkün ol
duğunca uzağa çekmek ve . Moskova cephesini zayı.flat
mak olduğu hakkındaki bilgilerinüzi tamamıyla o:nayla
maktadır.
Kısacası, Alınaniann yaz saldınlarındaki ana hede
fi, Moskova'yı kuşatm� ve savaşı bu yıl bitirmekti.
Geçen yılın Kasımı'nda Almanlar, I\IIoskova'ya cep
heden hücum ederek Moskova'yı almayı, Kızıl Orduyu
testirniyete zorlamayı ve böylece doğuda savaşı bitinne
yi hesaplamışlarclı. Askerlerini bu boş hayallerle besledi
ler. Fakat, bilindiği gibi, Almanların bu hesaplan tut
madı. Geçen yı.J. Moskova'ya cepheden hücuma kaUüık
lannda ağızlan yanan Almanlar, Moskova'yı bu yıl artık
yandan kuşatma manevrasıyla almak ve böylece doğuda
savaşı bitirmek niyetindeydiler. Şimdi onlar, aptallaştı
rılınış askerlerini bu hayallerle besliyorlar. Bilindiği gi
bi, Almanların bu hesaplan da tutmadı. Neticede, bir
taşla iki kuş vurnıak, yani hem petrol elde etmek, hem
de Moskova'yı kuşatmak isteyen faşist Alman stratejist
leri zor duruma düştüler.
Böylece, Almanıann yaz saldırılanndaki taktik ba
şanlan, stratejik planlaı-ının düpedüz dipsiz olrrı.ası yü.
zünden sonu getirilmeden kaldı.
180
kesitler.nden birinde büyük bir güç üstünlüğü yaratma
yı başarrrı..alanyla izah edilir. Hiç kuşku yok ki, bu ted
birler olmasaydı, Almanlar cephemizde hiçbir başarı el
de ed.emezlerdi.
181
vardı. Almanya'nın o sıralar elinde bulunan 220 tüme
ninden, Rus cephesinde bulunaniann sayısı 85'ten faz
la değildi. Buna, Rus cephesinde bulwıan Almanya'nın
müttefiklerinin ordularını da, yani 37 Avusturya-Macar
tümenini, 2 Bulgar ve 3 Türk tümenini eklersek, toplam
ı27 tümen olur. Almanya'nın ve müttefiklerinin öbür tü
menleri her şeyden önce İngiliz-Fra..rısız ordularına kar
şı cephe almışlardı. Bunların bir kısmı da Avrupa'da iş
gal edilen yerlerde işgal kuvvetleri hizmeti göriiyordu.
Birinci Dünya Savaşı'nda durum böyleydi.
İkinci Dünya Savaşı'nda şimdi, mesela bu yılın
Eylül ayında durum nasıldır?
Yoklarımış ve hiçbir şüpheye yer bırakmayan bil
gilere göre, Almanya'nın şimdiki durumda sahip olduğu
256 tümenden, cephemizde bulunan Alman tümenleri
nin sayısı ı 79'dan az değildir. Buna bir de 22 Romen tü
meni, ı 4 Fi..n tümeni, ıo İtalyan tümeni, ı3 Macar tüme
ni, ı Slovak tümeni ve ı İspanyol tümeni eklenirse, şim
diki durumda cephemizde çarpışan tümenierin toplam
sayısı 240'ı buluyor. Almanların ve müttefiklerinin öbür
tümenleri, işgal altındaki üLl{elerde (Fransa, Belçika,
Norveç, Hollanda, Yugoslavya, Polonya, Çekoslovak.ya
vs.) işgal kuvvetleri hizmeti görmektedir. Bunların bir
kısmı ise İngiltere'ye karşı Libya'da Mısır için savaş
maktadırlar. Libya cephesi, topu topu 4 Alman tümeniy
le l l İtalyan tümenini çekiyor.
Demek ki, Birinci Dünya Savaşı'ndaki ı27 tümen
yerine, şimdi cephemizde bulunan tümenierin sayısı
240'tan az değildir, 85 Alman tümeni yerine ise şimdi Kı
zıl Orduya karşı savaşan 179 Alman tümeni vardır.
Faşist Alman ordularının bu yılın yazında cephemiZ
deki taktik başanlarının başlıca nedeni ve aslı işte bun
dadır.
Almanların ülkemize saldırısını, çok defa, Napol-
182
yon'un Rusya'ya saldınsı ile karşılaştınyorlar. Fakat bu
karşılaştırmanın hiç iler-tutar yeri yoktur. Rusya'ya kar
şı sefere çıkan 600 bin kişilik ordudan, Napolyon, Boro
dino'ya kadar 130-140 bin kişilik bir kuvvet getirebildL
Moskova önlerinde elinde topu topu bu kadar kuvvet
kalmıştı. Halbuki şimdi, Kızıl Ordu'nun tuttuğu cephe
nin karşısında, modern savaşın bütün araçlanyla silah
Iannuş 3 milyondan fazla asker bulunuyor. Bunlar bir
biriyle nasıl karşılaştınlabilir!
Almanıann ülkemizi istilası, bazen de AL-nanya'nın
Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya'ya saldınsıyla karşılaş..
tınlıyor. Fakat bu kıyaslamarun da · iler-tutar yeri yok
tur. Birincisi, Biri.ı.""'lci Dünya Savaşı'nda Avrupa'c"ll Al
manlann durumunu son derece zorlaştıran ikinci cephe
vardı. Oysa bu savaşta, Avrupa'da ikinci cephe yoktur.
İkincisi, bu savaşta, cephemize karşı, Birinci Dünya Sa
vaşı'nda olanın iki katı ordu duruyor. Karşılaştırmanın
isabetli olmadığı açıktır.
183
şeyden önce bizden çok müttefi.kleriınize gerekli oldu
ğundan açılacaktır. Fransa safdışı edildikten sonra, fa
şist Almanya'ya karşı ikinci bir cephenin yokluğunun,
bütün özgürlüksever ülkeler ve bu arada bizzat mütte.
fik.ler için kötü bir sonuç doğurabileceğini müttefikleri
mizin anlamamaları mümkün değildir.
184
ulusun kendi isteğine göre örgütlerone hakkı ; ezilen
uluslara iktisadi yardım ve onlara maddi refah elde et
melerinde uluslara iktisadi yardım ve onlara maddi re
fah elde etmelerinde destek; demokratik özgürlüklerin
yeniden tesis edilmesi; Hitler rejiminin yok edilmesi.
185
tarafında tartışına götürmez bir üstünlük olduğu sonu
cuna varılır.
Ama sorun şudur: Bu üstünlük tek başına, zaferi
kazanmak için yeterli midir? Öyle haller vardır; yardım
cı kaynaklar çok olmasına rağmen, öyle faydasızca har
camr ki, üstünlük hiçe iner. Açıktır ki, yardımcı kaynak
lardan başka, bu yardımcı kaynaklan harekete geçirme
yeteneği ve onları doğru şekilde harcama ustalığı da
gereklidir. İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu adamla
rında böyle bir ustalık ve böyle bir yeteneğin varlığın
dan şüphe etmek için bir neden var mıdıt�? Buna şüphe
edenler vardır. Fakat onlar, neye dayanarak şüphe edi
yorlar? Vaktiyle bu koalisyonun adamlan kendi ülkele
rinin kaynaklarını harekete geçirmek ve onları ekono
mik, kültürel ve politik amaçlar için doğru şekilde har
camak ustalığını ve yeteneğini gösterdiler. Sorarım; han
gi esasa dayanarak şüphe edilebilir ki, ekonomik, kültü
rel ve politik inşa amaçlan için yardımcı kaynaklan ha
rekete geçirmek ve tevzi etmek işinde yetenek ve usta
lık göstermiş olan adamlar, askeri amaçlan gerçekleş
tirmek için aynı işi yapmaya yeteneksiz olsunlar? Kana
atimce, böyle bir esas yoktur.
Deniyor ki, İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu, za..
fer kazanmak için her türlü şansa sahiptir ve bu koalis.
yon, kendisini zayıf düşürmek ve . dağıtmak yeteneğinde
olan bünyevi bir eksikliği olmasaydı, her halde zafer
kazanırdı. Bu kişilerin fikrine göre, bu eksiklik şundan
ibarettir: Bu koalisyon, ideolojileri aynı olmayan başka
başka unsurlardan oluşmuştur ve bu hal ona, o rtak düş.
mana karşı ortak bir hareket örgütlernek imkanı ver
mez.
Ben bu iddianın doğru olmadığı görüşündeyim.
İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonuna giren devlet
lerin ideolojileri ve toplumsal düzenleri arasındaki far-
186
kı inkar etmek gülünç olur. Fakat bu hal, onlan köle ol
mak tehlikesine getiren ortak düşmana karşı bu koalis
yonun üyelerine ortak harekat imkanım ve amaca uy
gunluğunu dıştalamıyor mu? Elbette dıştalamıyor. Üs..
telik, ortaya çıkan tehlike, koalisyonun üyelerine insan
lığı barbarlığa, ortaçağ canavarlıklarına geri dönmekten
kurtarmak için ortak hareketin gereğini emredercesine
dikte etmektedir. İngiliz-Sovyet-Amerikan koalisyonu
nun eylem programı, bu program esası üzerinde, Hitler
zulmüne karşı ortak savaşı örgütlernek ve bu zulme kar
şı zafer elde etmek için acaba yeterli değil midir? Gö
ruşümce, tamarniyle yeterlidir.
Bu kişilerin düşünceleri bir de şundan ötüiii doğru
değildir ki; bu düşünceyi geçen yılın olaylan tamamıyla
çüıiitüyor. Gerçekten de, bu kişiler haklı olsa idi, İngi.
!iZ-Sovyet-Amerikan koalisyonu üyelerinin gitgide bir
birine yabancılaşmalarını gösteren ola�lar görürdük.
Fakat böyle bir şey görmek şöyle dursun, tam tersine,
İngiliZ-Sovyet-Amerikan koalisyonu üyelerinin gitgide
yakınlaşmasını ve bir tek savaşçı birlikte birleştiklerini
gösteren olgular ve olaylarla karşılaşıyoruz. Geçen yılın
olaylan, bunun doğrudan kanıtıdır. 1941 yılı Temmu
zunda, Alınanya Sovyetler Birliği'ne saldırdıktan birkaç
hafta sonra, İngiltere; «Almanya'ya karşı savaşta ortak
harekat hakkında» bizimle bir anlaşma yaptı. O zamana
kadar Amerika Birleşik Devletleri ile bizim bu amaçla
hiçbir anlaşmaımz yoktu. Bundan on ay sonra, 26 Mayıs
1942 'de, Molotov yoldaşın İngiltere'yi ziyareti sırasında;
«Hitler Almanyasına ve onun Avrupa'daki suç ortaklan
na karşı savaşta ittifa;k ve savaştan sonra işbirliği ve
karşılıklı yardım hakkında» İngiltere bizimle bir anlaş
ma yaptı. Bu anlaşma 20 yıllık bir süre için bağlandı. Bu
anlaşma, ülkemizle İngiltere arasındaki ilişkilerde tarih
sel bir dönüm noktasını göstermektedir. 1942 yılı Hazi-
187
ran ayında Molotov yoldaşın Amerika B irleş ik Devletle
rini ziyareti sırasında, Amerika Birleşik Devletleri ; «Sal
dınya karşı savaş yürütülmesinde karşılıklı yardımın te
melleri hakkında anlaşma>>yı bizimle imzaladı. Bu anlaş
ma, Sovyetler Birliği ile Amer.ka B i rleşik Devletleıi ara..
sındaki ilişkilerde ileriye do ğru ciddi bir adım olmuştur.
Nihayet, Büyük Britanya Başbakanı Churchill'in Mosko
va'yı ziyareti gibi, her Llti ulke liderleri arasında karşı.
lıklı tam bir anlaşma tesis eden böyle önemH bir olayı
kaydetmek gerekiyor. Kuşku yoktur ki, bütün bu olgu
lar, SSCB, Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devlet.
leri arasmda gittikçe daha fazla artan yakınlaşmayı ve
İ talyan-Alman koalisyonuna karşı bir savaş birliğinde
birleşmelerini göstermektedir.
Görülüyor ki, şeylerin mantığı, her mantıktan daha
güçlüdür.
Bir tek sonuç çıkıyor: İ ngiliz-Sovyet-Amerikan koa
lisyonu, İ talyan-Alman koalisyonunu yerrinek için bütün
şansa sahiptir ve şüphesiz yenecektir.
GÖREVLERİMi Z
188
Bizim birinci görevimiz, tam da Hitler devletini
ve ona esin verenleri yok etmektir. (Gür alkışlar.)
Aynı generalle aynı röportaj da yamyam Hitler şöy
le devam ediyor: «Savaşı, Rusya'da hiçbir örgütlü aske
ri güç kalmayıncaya kadar sürdüreceğiz.» Görüldüğü gi
bi gerçi iyice aptalca ama, açık. (Gülüşmeler.) Bizim
Almanya'da her türlü örgütlü askeri gücü yok etmek gi
bi bir görevimiz yoktur, çünkü birazcık eğitim görmüş
herhangi bir kişi anlar ki, Almanya hakkında olduğu gi.
bi Rusya hakkında da bunun mümkün oiması şöyle dur
sun, galip gelenin bakış açısından da bu amaca . uygun
değildir. Fakat Hitler ordusu yok eelilebilir ve yok edil
melidir. (Gür alkışlar.)
İkinci görevimiz .tam da, Hitler ordusunu ve onun
sevk ve idarecilerini yok etmektir. (Gür alkışlar.)
Hitlerci alçaklar, Sovyet sava.ş tutsaklannı işkence
lere uğratmayı, yüzlercesini öldürmeyi, içlerinden binler
cesini açlığa mahkum etmeyi kendilerine kural edindi
ler. Onlar, ülkemizin işgal altındaki bölgelerinin banşçıl
halkına, erkeklere, kadınlara, çocuk ve ihtiyarlara, kız
ve erkek kardeşlerimize zulüm yapıyor ve onlan öldürü
yorlar. Onlar, Ukrayna, Belorusya, Baltık, Moldavya,
Kırım, Kafkasya halkını köleleştinneyi veya imha et
meyi kendilerine gaye edindiler. Masum, silahsız insan
lara karşı böyle alçaklıkları, ancak onurdan yoksun ve
hayvan seviyesiı!e düşmüş alçaklar yapabilirler. Fakat
hepsi bu kadarla kalmıyor. Onlar bütün Avrupa'yı
darağaçları ve toplama kamplanyla kapladılar. Onlar,
alçak.ça «·rehine sistembmi kurdular. Kadınlara tecavüz
eden ya da halkı sayan herhangi bir Alman hayvanına
karşı geldi diye «rehine» olarak tevkif edilen, hiçbir su.
çu olmayan insanlan kurşuna dizmekte ve asmaktadır
lar. Onlar Avrupa'yı, bir halklar hapishanesine çevirdi
ler. Ve onlar bluıa <<Avrupa'mn yeni düzeni» diyorlar.
189
Bütün bu alçaklıklann suçlularıru, «Avrupa'mn yeni dü ..
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 279-292.
190
SAVUNMA HALK KOMİSERİNİN
345 NO'LU EMRİ
191
Bu yılın başında, kış döneminde, Kızıl Ordu, faşist
Alman askeri kuvvetlerine ciddi darbeler indirdi. Kızıl
Ordu; Almanların Moskova'ya karşı hücumunu püskürt
tükten sonra, inisiyatifi eline aldı, saldırıya geçti ve ül
kemizin bir dizi bölgelerini Alman boyunduruğundan
kurtararak., Alınan ordularını Batı'ya doğru kovaladı.
Böylelikle, Kızıl Ordu; bazı uygun şartlar olunca faşist
Alman askeri kuvvetlerini yenebileceğini gösterdi.
Fakat, yazın cephede durum kötüleşti. Avrupa'da
ikinci cephenin yokluğundan istifade eden Almanlar ve
müttefikleri, bütün yedek güçlerini topladılar, onları Uk
rayna cephemize sürdüler ve onu yardılar. Faşist Alman
orduları, çok büyük kayıplar pahasına, güneye doğru
ilerlemeyi ve Stalingrad'ı, Karadeniz kıyılannı, Grozni'
yi, Transkafkasya önlerini tehdit etmeyi başardılar.
Ne var ki, Almanların Moskova'yı doğudan çevinne
ve ülkerniz başkentine arkadan darbe indirme planlan
nı Kızıl Ordu'nun sebat ve yiğitliği suya düşürdü. Düş
man , Stalingrad önlerinde durdunıldu. Fakat Stalingra.d
önlerinde durdunılup, orada onbinlerce er ve subayını
kaybeden düşman, son kuvvetlerini gererek, yeni yeni
tümenleri savaşa sürüyor. Sovyet-Alman cephesindeki
savaş gerginleştikçe gerginleşiyor. Sovyet devletinin ka
deri, yurdumuzun özgürlüğü ve bağınısızlığı, bu savaşın
sonucuna bağlıdır.
Sovyet halkımız; payına düşen sınavlan şerefle geç
ti, ve zafere olan sarsılmaz inançla doludur. Savaş, Sov
yet düzeninin güç ve sağlamlığını sıkı bir yoklamadar�
geçiriyor. Sovyet devletinin parçalanı-nasına bel bağla
rmş olan Alman emperyalistlerinin hesaplan tamamiyle
suya düştü. Sosyalist sanayi, kolhoz sistemi ve ülkemiz
halklannın dostluğu ve Sovyet devleti, sağlamlik ve sar
sılmazlıklarını gösterdiler. İşçiler, köylüler, ülkemizin
bütü..rı aydınları, bütün cephe geri..miz, cephemizin ihti-
192
yaçlannı yerine getirmek için namusla ve fedakii.rca ça
lışıyorlar.
Hitler Almanya'sına ve onun suç ortaklanna karşı
yürütülen savaşın bütün ağırlığını Kızıl Ordu taşımakta
dır. Faşist or dulara karşı yürüttüğü fedakarca savaşla
Kızıl Ordu, yeryüzündeki bütün özgürlüksever halkların
sevgi ve saygısını kazandı. Daha önceleri yeterince savaş
tecrübesi olmayan Kızıl Ordu'nun er ve komutanlan,
düşmana tam darbe indirmesini, onun insan kuvvetleri
ni ve teknik araçlanru imha etmesini, düşmanın planla.
nnı bozmasını, şehirlerimizi ve köylerimizi yabancı za
limlere karşı savunmasını öğrendiler. Moskova ve Tula'
nın, Odessa ve Sivastopol'ün, Leningrad ve Stalingrad'ın
savunmacıları, emsalsiz cesaret, demir disiplin, daya.
ruk.lılık ve zafer kazanm a ustalığı gösterdiler. Bütün Kı
zıl Ordumuz bu kahramanlardan örnek alıyor. Kızıl Or
dunun direnme gücünü düşman kendi bedeninde tatma
fırsatı buldu. Kızıl Ordu'nun ezici darbelerinin gücünü
ise düşman yakında tadacaktır.
Alman istilaellarının daha yeni yeni maceralara atı
lacağına kuşku yoktur. Fakat düşmanın güçlerinin artık
altı oyulmuştur ve sınınna varmıştır. Savaş sırasında
Kızıl Ordu, sekiz milyondan fazla düşman asker ve su
bayıru safdışı etti. İçine Romenler, Macarlar, İtalyanlar,
Finler katılmış olan Hitlerci ordu, 1941 yılı y�ına ve
sonbalıarına nispetle şimdi daha zayıf düşmüş bulu
nuyor.
Yoldaşlar; Kızıl Ordu erleri, komutanlar ve siyasi
fonksiyonerler, kadın ve erkek partizanlar!
Faşist Alman ordusunun hezimeti, Sovyet toprak
lannın Hitlerci istilacilardan temizlenmesi, sizin inat ve
sebaiımza, savaşma beceriııJze ve vatana karşı yüküm
lülüklerinizi yerine getirmeye hazır oluşunuza bağlıdır!
S ov y e t t op r a ğını Hit 1 e rc i p i s I i k-
193
t e n t em i z 1 e y ebi r i z ve t e m i z 1 e m e 1 i
y i z.
Bunun için şunlar gereklidir:
ı - Cephe hattımızı sebat ve inatla savunmak, düş
manın daha fazla ilerlemesine meydan vermemek, bütün
güçlerimizle düşmanı yıpratmak, düşmanın insan gücü
nü yok etmek ve düşmanın teknik savaş araçlannı im
ha etmek;
2 - Ordumuzda demir disiplini, en sıkı düzeni ve
emir salahiyetini · her surette kuvvetlendirmek, birlikle
rin savaş eğitimini mükerrunelleştirmek, düşmana kalı
redici darbeyi inatla ve sebatla hazırlamak;
3 - Düşmanın ardında partizan-halk hareketinin
alevini körüklemek, düşmanın artçı kuruluŞlarını ve hiz
metlerini yıkmak, faşist Alı-nan alçaklarının kökünü ku
rutmak.
Yoldaşlar!
Rostov, Moskova ve Tihvin dolaylarında düşman ,
Kızıl Ordu'nun darbesinin şiddetini bir kez tatma fır
satı buldu. Kızıl Ordu'nun yeni darbelerinin şiddetini
düşmanın bir kez daha tadacağı gün uzak değildir. O
zaman bizim caddelerimiz de bayram süsleriyle şenle
necektir!
Yaşasın Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin 25. yıl-
dönümü!
Yaşasın Kızıl Ordumuz!
Yaşasın Savaş Dona.nmimız!
Yaşasın şanlı kadın ve erkek partizanlarımız!
Faş ist Alman işgalcilerine ölüm!
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt 14, Almanca,
s. 293-296.
1 94
AMERİKAN ASSOCIATED PRESS
BASlN AJANSI MUHABiRiNİN
SORULARINA J. V. STALiN
YOLDAŞIN CEVAPLARI
195
kadar geniş bir bölgeyi işgal etmek, İtalyan-Alman or
dularım batı çöllerinde ustaca ezmek gibi ciddi askeri
harekatı ancak birinci sınıf örgütçülerin gerçekleştirebi
leceğille hiç şüphe yoktur.
2 - «Sovyetler Birliği üzerindeki baskımn azalma
sı anlamında bu kampanya ne ölçüde etkilidir ve S ovyet
ler Birliği ilerde daha ne gibi yardım beklemektedir? »
196
Y a n ı t : Kızıl Ordu'nun görevini bütün savaş bo
yunca yerine getirdiği şekilde, yine şerefle yerine getire
ceğinden şüphe edilemez.
Saygılarunla.
J. Stalin
13 Kasım 1 942
J. V. Stalin, Eserler,
Cilt, 14, Almanca,
s. 297-298.
197
lat•r
...
,., .