You are on page 1of 29

OXFORD WORD LIST - B2

Terms Meanings Meanings2 Meanings3


abandon terk etmek [f.] bırakmak [f.] vazgeçmek [f.]
absolute tam [s.] mutlak [s.] salt [s.]
almak
absorb (dikkati/enerjiyi/zamanı/parayı) kavramak (anlamak) [f.] emmek [f.]
[f.]
abstract soyutlamak [f.] özet [i.] soyut [s.]
academic akademik [s.] üniversite öğretim görevlisi [i.] öğretim görevlisi [i.]
accent şive [i.] aksan [i.] vurgulamak [f.]
acceptable kabul edilir [s.] kabul edilebilir [s.] makbul [s.]
accidentally kazara [zf.] tesadüfen [zf.] hasbelkader [zf.]
accommodate yaşayacak yer temin etmek [f.] kalacak yer vermek [f.] telif etmek [f.]
accompany eşlik etmek [f.] refakat etmek [f.] katılmak [f.]
accomplish başarıyla tamamlamak [f.] sonuçlandırmak [f.] sonunu getirmek [f.]
account hesap [i.] açıklamasını yapmak [f.] avlamak [f.]
accountant muhasebeci [i.] sayışman [i.] hesap uzmanı [i.]
accounting muhasebe [i.] saymanlık [i.] hesap verme [i.]
accuracy doğruluk [i.] kesinlik [i.] incelik [i.]
accurate doğru [s.] kesin [s.] dakik [s.]
accurately kesin olarak [zf.] tam olarak [zf.] doğru olarak [zf.]
accuse suçlamak [f.] itham etmek [f.] suçlamak [f.]
acid ekşime [i.] asit [i.] iğneleyici eleştiri veya dalga
geçme [i.]
acknowledge kabullenmek [f.] kabul etmek [f.] doğruluğunu kabul etmek [f.]
acquire elde etmek [f.] edinmek [f.] iktisap etmek [f.]
activate çalıştırmak [f.] etkinleştirmek [f.] etkin kılmak [f.]
actual aktüel [s.] gerçek [s.] fiili [s.]
adapt adapte etmek [f.] uyarlamak [f.] uymak [f.]
addiction düşkünlük [i.] bağımlılık [i.] hastalık [i.]
additional fazladan [s.] ek [s.] ilave [s.]
additionally bundan başka [zf.] ilaveten [zf.] ayrıca [zf.]
address hitap etmek [f.] söylev [i.] adres [i.]
adequate yeterli [s.] kafi [s.] elverişli [s.]
adequately layıkıyle [zf.] yeterince [zf.] yeterli olarak [zf.]
adjust ayarlamak [f.] hizaya getirmek [f.] alıştırmak [f.]
administration yönetim [i.] idare [i.] idare [i.]
adopt evlat edinmek [f.] benimsemek [f.] çalmak [f.]
advance terfi ettirmek [f.] avans vermek [f.] geliştirmek [f.]
affair mesele [i.] şey [i.] iş [i.]
affordable bütçeye uygun [s.] ekonomik [s.] düşük maliyetli [s.]
afterwards sonradan [zf.] sonra [zf.] sonraları [zf.]
agency acente [i.] acenta [i.] ajans [i.]
agenda gündem [i.] ajanda [i.] görüşülecek işler [i.]
aggressive agresif [s.] saldırgan [s.] kavgacı [s.]
agriculture ziraat [i.] tarım [i.] çiftçilik [i.]
AIDS aids [i.] aids
aid yardım etmek [f.] yardım [i.] yardımcı olmak [f.]
aircraft uçak [i.] uçaklar [i.] hava taşıtı [i.]
alarm alarm [i.] telaşa düşürmek [f.] korkutmak [f.]
alien yabancı uyruklu kimse [i.] yabancı kelime [i.] uzaylı [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
alongside yanına [zf.] yanı sıra [zf.] yan yana [zf.]
alter değiştirmek [f.] değişiklik yapmak [f.] hadım etmek [f.]
altogether hep beraber [zf.] büsbütün [zf.] tümüyle [zf.]
ambulance ambulans [i.] cankurtaran [i.] ambülans [i.]
amount miktar [i.] tutar [i.] meblağ [i.]
amusing eğlenceli [s.] zevkli [s.] komik [s.]
analyst çözümlemeci [i.] analist [i.] araştırmacı [i.]
ancestor ata [i.] nesep [i.] soy [i.]
anger kızdırmak [f.] sinir [i.] hiddet [i.]
angle açı [i.] olta ile balık tutmak [f.] saptırmak [f.]
animation çizgi film yapma [i.] canlılık [i.] şevk [i.]
anniversary yıl dönümü [i.] yıl dönümü [i.] yıl dönümü kutlaması [i.]
annual senelik [s.] yıllık [s.] bir yıllık ömrü olan bitki [i.]
annually yılda bir [zf.] her yıl [zf.] yıllık olarak [zf.]
anticipate beklemek [f.] ummak [f.] sezmek [f.]
anxiety endişe [i.] kaygı [i.] tasa [i.]
anxious endişeli [s.] kaygılı [s.] huzursuz [s.]
apology özür [i.] itizar [i.] özür dileme [i.]
apparent aşikar [s.] ortada [s.] belirgin [s.]
apparently görünüşte [zf.] belli ki [zf.] anlaşılan [zf.]
appeal başvurmak [f.] çağrı [i.] cazibe [i.]
applicant aday [i.] başvuran kimse [i.] namzet [i.]
approach yanaşmak [f.] yaklaşmak [f.] yaklaşım [i.]
appropriate el koymak [f.] münasip [s.] uygun [s.]
appropriately uygun olarak [zf.] uygun bir şekilde [zf.] gereğine uygun [zf.]
approval tasvip [i.] onaylama [i.] onay [i.]
approve onaylamak [f.] beğenmek [f.] kabul etmek [f.]
arise arose - arisen [f.] kaynaklanmak [f.] kalkmak [f.]
armed ateşli [s.] zırhlı [s.] silahlandırılmış [s.]
arms koyun [i.] kucak [i.] silahlar [i.]
arrow ok [i.] temren [i.] ok işareti
artificial yapma [s.] yapay [s.] suni [s.]
artistic sanatçı ruhuna sahip [s.] artistik [s.] sanatsal yönü olan [s.]
artwork sanat eseri [i.] çizim [i.] sanat çalışması
ashamed mahcup [s.] utanmış [s.] utandırılmış [s.]
aside bertaraf [s.] ayrı [s.] bir kenara [zf.]
aspect hal [i.] taraf [i.] yön [i.]
assess değer biçmek [f.] hesaplamak [f.] incelemek [f.]
assessment değerlendirme [i.] değerleme [i.] tayin etme (para miktarını) [i.]
asset varlık [i.] kazanç [i.] değerli bir nitelik [i.]
assign devretmek [f.] atamak [f.] tahsis etmek [f.]
assistance yardım [i.] imdat [i.] destek [i.]
associate ilişkilendirmek [f.] birleştirmek [f.] iş arkadaşı [i.]
associated birleşmiş [s.] bağlantılı [s.] ilişkili [s.]
association birlik [i.] dernek [i.] birleşme [i.]
assume üstlenmek [f.] saymak [f.] farz etmek [f.]
assumption sanı [i.] farzetme [i.] varsayım [i.]
assure temin etmek (rahatlatıcı/ikna garanti etmek [f.] sigorta etmek [f.]
edici sözlerle) [f.]
astonishing hayrette bırakan [s.] şaşılacak [s.] şaşırtıcı [s.]
attachment muhabbet [i.] ilgi [i.] bağlılık [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
attempt teşebbüs etmek [f.] girişimde bulunmak [f.] kalkışmak [f.]
auction mezat [i.] müzayede [i.] açık artırma [i.]
audio ses [s.] ses işitme [i.] audio [i.]
automatic otomatik [s.] otomatik tabanca [i.] otomatik tabanca/tüfek [i.]
automatically özdevimlice [zf.] istemsiz olarak [zf.] kendiliğinden [zf.]
awareness farkındalık [i.] bilinçlenme [i.] farkında olma [i.]
awkward beceriksiz [s.] hantal [s.] zorluk çıkaran [s.]
back art [i.] arkalık [i.] sırt [i.]
bacteria bakteri [i.] bakteriler [i.] bakteri
badge rozet [i.] rozet takmak [f.] işaretlemek [f.]
balanced dengeli [s.] dengelenmiş [s.] muvazeneli [s.]
ballet bale [i.] bale grubu [i.] bale
balloon balon [i.] şişmek [f.] şişirmek [f.]
bar çubuk [i.] demir çubuk [i.] baro [i.]
barely ancak [zf.] zar zor [zf.] dar [zf.]
bargain kelepir [i.] pazarlık [i.] değiş tokuş etmek [f.]
barrier set [i.] bariyer [i.] hail [i.]
basement bodrum [i.] taban [i.] oturtmalık [i.]
basically temelde [zf.] kökünden [zf.] aslen [zf.]
basket sepet [i.] sepetlemek [f.] küfe [i.]
bat yarasa [i.] kırpmak (göz) [f.] sopa ile vurmak [f.]
battle savaş [i.] muharebe [i.] dövüşmek [f.]
bear dayanmak [f.] katlanmak [f.] taşımak [f.]
beat vurmak [f.] dövmek [f.] yenmek [f.]
beg dilenmek [f.] yalvarmak [f.] dilemek [f.]
being yapı [i.] vücut [i.] tanrı [i.]
beneficial yararlı [s.] faydalı [s.] kazançlı [s.]
bent bükülmüş [s.] bükük [s.] azmetmek [f.]
beside yanında [ed.] üstelik [zf.] diğer taraftan [zf.]
besides ayrıca [zf.] hem [zf.] üstelik [zf.]
bet iddiaya girmek [f.] iddia [i.] bahis [i.]
beyond öte [i.] ötede [zf.] ötesi [ed.]
bias önyargı [i.] aklını çelmek [f.] bir tarafa etki etmek [f.]
bid teklif etmek [f.] bid/bade - bidden [f.] bid - bid [f.]
bill senet [i.] fatura [i.] ilan etmek [f.]
biological yaşambilimsel [s.] dirimbilimsel [s.] biyolojik [s.]
bitter acı [s.] acı (tat) [s.] bitter (çikolata) [i.]
blame suçlamak [f.] ayıplamak [f.] kabahat [i.]
blanket battaniye [i.] battaniye ile örtmek [f.] battaniye ile zıplatmak [f.]
blind kör [s.] körletmek [f.] kör etmek [f.]
blow esmek [f.] üflemek [f.] darbe [i.]
bold gözüpek [s.] cüretkar [s.] cesur [s.]
bombing bombalı eylem [i.] bombalama eylemi [i.] graffiti yapmak
bond tutturmak [f.] birleştirmek [f.] bağ [i.]
booking rezervasyon [i.] rezervasyon yapma [i.] yazma (bir kimsenin hesabına) [i.]

boost alttan yukarıya ittirmek [f.] yardım için itmek [f.] kuvvetini artırmak [f.]
border hudut [i.] kenarlık [i.] kenar [i.]
bound zıplaya zıplaya gitmek [f.] zıplamak [f.] sıçramak [f.]
breast meme [i.] göğüs [i.] göğüs germek [f.]
brick tuğla [i.] tuğla ile örmek [f.] tuğla döşemek [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
brief kısa [s.] kısa ve öz [s.] talimat veya bilgi vermek [f.]
briefly kısaca [zf.] kısaca [zf.] muhtasar biçimde [zf.]
broad engin [s.] geniş [s.] liberal [s.]
broadcast yayın [i.] broadcast/broadcasted - saçmak (tohum) [f.]
broadcast/broadcasted [f.]
broadcaster televizyoncu [i.] yayın yapan (radyo, televizyon) yayıncı
[i.]
broadly açık olarak [zf.] belli [zf.] geniş [zf.]
budget bütçe [i.] bütçelemek [f.] bütçeye uygun [s.]
bug böcek [i.] can sıkmak [f.] canını sıkmak [f.]
bullet mermi [i.] kurşun [i.] im [i.]
bunch salkım [i.] demet [i.] toplamak [f.]
burn yakmak [f.] yanmak [f.] burned/burnt - burned/burnt [f.]
bush çalı [i.] kaplamak [f.] çalıyla örtmek [f.]
but ancak [bağ.] fakat [bağ.] itiraz [i.]
cabin kabin [i.] tahdit etmek [f.] küçük bir yere kapamak [f.]
cable kablo [i.] kablo ile bağlamak [f.] telgraf çekmek [f.]
calculate hesap etmek [f.] hesaplamak [f.] endazeye vurmak [f.]
canal kanal [i.] içinden sıvı geçen yol [i.] suyolu [i.]
cancel feshetmek [f.] iptal etmek [f.] iptal [i.]
cancer kanser [i.] yengeç burcu [i.] kötü şey [i.]
candle mum [i.] kandil [i.] muma benzeyen madde [i.]
capable yetenekli [s.] becerikli [s.] kabiliyetli [s.]
capacity kapasite [i.] iktidar [i.] yeterlik [i.]
capture esir almak [f.] ele geçirmek [f.] tutsak etmek [f.]
carbon karbon [i.] karbon kağıdı [i.] karbon kömür [i.]
cast dökmek [f.] döküm [i.] cast - cast [f.]
casual gündelik [s.] gündelikçi [i.] gündelik giysi [i.]
catch enselemek [f.] yakalamak [f.] yetişmek [f.]
cave mağara [i.] in [i.] oymak [f.]
cell hücre [i.] hücrelemek [f.] hücreye kapatmak [f.]
certainty kesinlik [i.] muhakkak [i.] katiyet [i.]
certificate sertifika [i.] belgelemek [f.] belge vermek [f.]
chain zincir [i.] zincirle bağlamak [f.] kayıt altına almak [f.]
chair koltuk [i.] sandalye [i.] iskemle [i.]
chairman başkan (yönetim kurulu) [i.] başkan [i.] başkan olarak görev yapmak [f.]
challenge düelloya davet etmek [f.] karşı çıkmak [f.] meydan okumak [f.]
challenging dürtücü [i.] zorlu [s.] meydan okuma [s.]
championship şampiyona [i.] üstünlük [i.] şampiyonluk [i.]
characteristic özellik [i.] nitelik [i.] alamet [i.]
charming cazibeli [s.] alımlı [s.] çekici [s.]
chart çizelge [i.] göstermek [f.] haritaya almak [f.]
chase peşinde olmak [f.] kovalamak [f.] takip etmek [f.]
cheek yanak [i.] küstahlık etmek [f.] arsızca konuşmak [f.]
cheer neşelendirmek [f.] neşe [i.] şenlendirmek [f.]
chief şef [i.] amir [i.] ana [s.]
choir koro [i.] koroda şarkı söylemek [f.] kilise korosu [i.]
chop doğramak [f.] kırmak (balta ile) [f.] balta ile kesmek [f.]
circuit çevrim [i.] devretmek [f.] dolaşmak [f.]
circumstance durum [i.] hal [i.] vaziyet [i.]
cite aktarmak [f.] bahsetmek [f.] anmak [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
citizen vatandaş [i.] yurttaş [i.] bir devlet ya da ulusa mensup kişi
[i.]
civil sivil [s.] kamu [s.] nezaketli [s.]
civilization uygarlık [i.] medeniyet [i.] uygarlaşma [i.]
clarify berraklaşmak [f.] açıklamak [f.] aydınlığa kavuşturmak [f.]
classic klasik [i.] klas [i.] değerini kanıtlamış yapıt [i.]
classify sınıflandırmak [f.] ayırmak [f.] kategorilere ayırmak [f.]
cleaning temizlik [i.] arıtma [i.] paklama [i.]
clerk yazman [i.] tezgahtar [i.] katip [i.]
cliff uçurum [i.] falez [i.] kepez [i.]
clinic klinik [i.] muayenehane [i.] çözüm toplantısı [i.]
clip kırkmak [f.] kırpmak [f.] makasla kesmek [f.]
close kapamak [f.] kapatmak [f.] yakın [s.]
closely yakından [zf.] sıkı sıkı [zf.] yakından [zf.]
coincidence rastlantı [i.] tesadüf [i.] tesadüf [i.]
collapse yığılmak [f.] çökmek [f.] çöküş [i.]
collector toplaç [i.] koleksiyoncu [i.] yardım toplayan kimse [i.]
colony sömürge [i.] müstemleke [i.] bir ülkede bulunan küçük yabancı
topluluğu [i.]
colourful rengarenk [s.] renkli [s.] canlı [s.]
combination birleştirme [i.] kombinasyon [i.] uyuşma [i.]
comfort rahatlık [i.] konfor [i.] rahat [i.]
comic komik [s.] komedi oyuncusu [i.] mizah dergisi [i.]
command emretmek [f.] buyurmak [f.] kumanda [i.]
commander komutan [i.] kumandan [i.] baş [i.]
commission komisyon [i.] yıkmak [f.] sipariş vermek [f.]
commitment bağlılık [i.] taahhüt [i.] söz [i.]
committee kurul [i.] komisyon [i.] komite [i.]
commonly ortak olarak [zf.] sıradan biçimde [zf.] bayağıca [zf.]
comparative karşılaştırmalı [s.] orantılı [s.] karşılaştırma yoluyla yapılan [s.]
completion bitirme [i.] bitme [i.] ikmal [i.]
complex karışık [s.] blok [i.] bileşik şey [i.]
complicated çetrefil [s.] komplike [s.] çetrefilli [s.]
component bileşen [i.] (tamamlayıcı) parça [s.] cüz [i.]
compose bestelemek [f.] oluşturmak [f.] (aralarındaki anlaşmazlıkları)
gidermek [f.]
composer yazar [i.] bestekar [i.] yaratıcı [i.]
compound şiddetlendirmek [f.] birleştirmek [f.] yoğunlaştırmak [f.]
comprehensive etraflı [s.] kapsamlı [s.] tam veya her şey dahil [s.]
comprise kapsamak [f.] içermek [f.] içine almak [f.]
compulsory zorunlu [s.] yükümlü [s.] zorlayıcı [s.]
concentration yığma [i.] dikkati bir noktada toplama [i.] teksif [i.]
concept konsept [i.] kavram [i.] görüş [i.]
concern ilgilendirmek [f.] kaygı [i.] endişe [i.]
concerned ilgili [s.] endişeli [s.] endişeli [s.]
concrete beton [i.] somut [s.] katılaşmak [f.]
conduct yönetmek [f.] yürütmek [f.] idare etmek [f.]
confess itiraf etmek [f.] günah çıkartmak [f.] kabullenmek [f.]
confidence güven [i.] mahremiyet [i.] itimat [i.]
conflict çekişmek [f.] anlaşmazlığa düşmek [f.] çekişme [i.]
confusing şaşırtma [i.] çetrefil [i.] kafa karıştırıcı [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
confusion karmaşa [i.] kargaşa [i.] şaşkınlık [i.]
conscious bilinçli [s.] uyanık [s.] farkında olan [s.]
consequently sonuç olarak [zf.] haliyle [zf.] bu/o yüzden [zf.]
conservation koruma [i.] muhafaza [i.] doğal kaynakları koruma [i.]
conservative muhafazakar [s.] tutucu [s.] tutucu kimse [i.]
considerable hatırı sayılır derecede [s.] kaydadeğer [s.] hatırı sayılır [s.]
considerably oldukça [zf.] epeyce [zf.] çok [zf.]
consideration düşünce [i.] değerlendirme [i.] düşünme [i.]
consistent istikrarlı [s.] tutarlı [s.] bağıntılı [s.]
consistently sürekli olarak [zf.] mütemadiyen [zf.] tutarlı olarak [zf.]
conspiracy komplo [i.] gizli anlaşma [i.] suikast [i.]
constant sabit [s.] durağan [s.] değişmez [s.]
constantly ikide bir [zf.] sürekli [zf.] sabit düzeyde [zf.]
construct inşa etmek [f.] dikmek [f.] resmetmek [f.]
construction yapı [i.] inşaat [i.] inşa [i.]
consult başvurmak [f.] danışmak [f.] görüş alışverişinde bulunmak [f.]
consultant danışman [i.] konsültan [i.] iki yüzlü [i.]
consumption tüketim [i.] yoğaltma [i.] sarf [i.]
contemporary modern [s.] çağdaş [s.] günümüze ait [s.]
contest yarışma [i.] karşı koymak [f.] itiraz etmek [f.]
contract (hastalığa) yakalanmak [f.] sözleşme [i.] kontrat [i.]
contribute katkı yapmak [f.] katkıda bulunmak [f.] vermek (bağış olarak) [f.]
contribution katkı [i.] bağış [i.] aidat [i.]
controversial çekişmeli [s.] anlaşmazlığa neden olan [s.] tartışmaya yol açan [s.]
controversy ihtilaf [i.] münakaşa [i.] mücadele [i.]
convenience kolaylık [i.] elverişlilik [i.] müsait oluş [i.]
convention düzen [i.] toplama [i.] gelenek [i.]
conventional geleneksel [s.] itibari [s.] basmakalıp [s.]
convert dönüştürmek [f.] arıtmak [f.] evirmek [f.]
convey iletmek [f.] geçirmek [f.] ulaştırmak [f.]
convinced inandırılan [s.] inandırılmış [s.] kani [s.]
convincing inandırıcı [s.] ikna edici [s.] ikna [i.]
cope başa çıkmak [f.] çare bulmak [f.] başarmak [f.]
core göbek [i.] öz [i.] çekirdek [i.]
corporate şirkete ait [s.] kurumsal [s.] tüzel [s.]
corporation kurum [i.] dernek [i.] kurum [i.]
bir yapıya girmeyi sağlayan veya
corridor koridor [i.] aralık [i.] odaları birleştiren genellikle dar
geçit [i.]
council meclis [i.] kurul [i.] divan [i.]
counter tezgah [i.] sayaç [i.] karşılık vermek [f.]
county ilçe [i.] idari bölge [i.] yerel idarelerin en küçük birimleri
[i.]
courage cesurluk [i.] yüreklilik [i.] cesaret [i.]
coverage kapsam [i.] olay kaydı [i.] yayın alanı [i.]
crack yarılmak [f.] çatlamak [f.] çatırtı [i.]
craft esnaf [i.] zanaat [i.] ustalıkla işlemek [f.]
crash çarpışmak [f.] çarpmak [f.] kırılma [i.]
creation kreasyon [i.] icat [i.] yaratma [i.]
creativity yaratıcılık [i.] yaratıcılık
creature varlık [i.] yaratık [i.] mahluk [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
credit kredi [i.] bir krediyi hesabına geçirmek [f.] inanmak [f.]

crew tayfa [i.] mürettebat [i.] kitle [i.]


crisis bunalım [i.] buhran [i.] kriz [i.]
criterion kriter [i.] mikyas [i.] ayırıcı özellik [i.]
critic eleştirmen [i.] kritik [i.] muhalif [i.]
critical kritik [s.] ciddi [s.] hassas [s.]
critically tehlikeli olarak [zf.] eleştirel olarak [zf.] ciddi olarak [zf.]
criticism tenkit [i.] eleştiri [i.] eleştiri [i.]
criticize eleştirmek [f.] tenkit etmek [f.] kritiğini yapmak [f.]
crop mahsul [i.] ekin [i.] kesmek [f.]
crucial çok önemli [s.] çok önemli [s.] kritik [s.]
cruise dolaşmak [f.] sokaklarda dolaşarak müşteri dolaşmak (taksi şoförü taksi
aramak (fahişe) [f.] müşteri arayarak) [f.]
cry haykırmak [f.] ağlamak [f.] ağlama [i.]
cue işaret [i.] sıraya girmek [f.] işaret vermek [f.]
cure iyileştirmek [f.] tedavi etmek [f.] çare [i.]
curious meraklı [s.] nadir [s.] meraklı [s.]
current akım [i.] akıntı [i.] cari [s.]
curriculum müfredat [i.] öğretim programı [i.] öğretim izlencesi [i.]
curve bükülmek [f.] eğri [i.] kavis [i.]
curved eğimli [s.] kavisli [s.] eğilmiş [s.]
cute sevimli [s.] şirin [s.] zeki [s.]
dairy mandıra [i.] sütçü(dükkanı) [i.] sütçü dükkanı [i.]
dare cüret etmek [f.] dared/durst - dared/durst [f.] meydan okumak [f.]
darkness karanlık [i.] loşluk [i.] bilinmezlik [i.]
database veritabanı veri tabanı veritabanı
date (biriyle) çıkmak [f.] randevuya çıkmak [f.] zaman [i.]
deadline son teslim tarihi [i.] son başvuru tarihi [i.] son teslim tarihi [i.]
deadly ölümcül [s.] öldürücü [s.] müthiş [s.]
dealer bayi [i.] satıcı [i.] krupiye [i.]
debate çekişmek [f.] çekişme [i.] tartışma [i.]
debt borç [i.] suç [i.] hesap [i.]
decent edepli [s.] iyi [s.] düzgün [s.]
deck deste [i.] güverte [i.] bezemek [f.]
declare beyan etmek [f.] deklare etmek [f.] ilan etmek [f.]
decline zayıflamak [f.] inişe geçmek [f.] geri çevirmek [f.]
decoration süsleme [i.] tezyinat [i.] iç mimari [i.]
decrease küçülmek [f.] azaltmak [f.] düşüş göstermek [f.]
deeply son derece [zf.] derinlemesine [zf.] içten [zf.]
defeat yenmek [f.] bozguna uğratmak [f.] mağlup etmek [f.]
defence müdafaa [i.] savunma [i.] savunma silahları [i.]
defend savunmak [f.] korumak [f.] kanat açmak [f.]
defender muhafız [i.] müdafi [i.] savunucu [i.]
delay gecikmek [f.] ertelemek [f.] rötar [i.]
delete silmek [f.] bozmak [f.] kazımak [f.]
deliberate kasti [s.] ölçünmek [f.] üzerinde durmak (düşünmek vb)
[f.]
deliberately kasten [zf.] bilerek [zf.] kasti olarak [zf.]
delight haz [i.] sevindirmek [f.] zevk vermek [f.]
delighted memnun [s.] zevk almış [s.] hoşnut edilmiş [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
delivery doğum [i.] teslimat [i.] teslim [i.]
demand talep etmek [f.] talepte bulunmak [f.] talep [i.]
democracy demokratlık [i.] elerki [i.] halkın seçtiği temsilcilerce
yönetilen ülke veya devlet [i.]
democratic demokratik partiye ait [s.] demokrat [s.] demokratik [s.]
demonstrate ispat etmek [f.] göstermek [f.] kanıtlamak [f.]
demonstration ispat [i.] gösteri [i.] kanıtlama [i.]
deny yalanlamak [f.] inkar etmek [f.] reddetmek [f.]
depart yola çıkmak [f.] caymak [f.] vefat etmek [f.]
dependent bağımlı [s.] bağımlı kimse [i.] başkasına muhtaç kimse [i.]
deposit emanet [i.] depozito [i.] çökeltmek [f.]
depressed canı sıkkın [s.] bunalımlı [s.] morali bozuk [s.]
depressing bunaltıcı [s.] üzücü [s.] acıklı [s.]
depression çöküntü [i.] depresyon [i.] bunalım [i.]
depth derinlik [i.] dip [i.] bilinçaltı [i.]
derive türemek [f.] -den elde etmek [f.] yola çıkmak [f.]
desert terk etmek [f.] çöl [i.] ıssız [s.]
deserve hak etmek [f.] layık olmak [f.] hak kazanmak [f.]
desire istek duymak [f.] arzulamak [f.] arzu etmek [f.]
desperate çaresiz [s.] umutsuz [s.] her şeyi göze alabilen [s.]
desperately umutsuzca [zf.] aşırı [zf.] ümitsizce [zf.]
destruction tahribat [i.] imha [i.] yıkım [i.]
detail detay [i.] ayrıntı [i.] ayrıntılı anlatmak [f.]
detailed ayrıntılı [s.] detaylı [s.] detaylı [s.]
detect keşfetmek [f.] sezmek [f.] belirlemek [f.]
determination saptama [i.] kararlılık [i.] azim [i.]
devote adamak [f.] vakfetmek [f.] adamak [f.]
differ ters düşmek [f.] değişik olmak [f.] anlaşamamak [f.]
dig kazmak [f.] dug - dug [f.] kazı yapmak [f.]
disability malullük [i.] sakatlık [i.] yetkisizlik [i.]
disabled sakat [s.] engelli [s.] özürlü [s.]
disagreement anlaşmazlık [i.] uyuşmazlık [i.] münazaa [i.]
disappoint hayal kırıklığına uğratmak [f.] altüst etmek [f.] ümidini boşa çıkarmak [f.]
disappointment hüsran [i.] hayal kırıklığı [i.] ümidi boşa çıkma [i.]
disc disk [i.] daire [i.] ağırşak [i.]
discipline disiplin [i.] disiplin sağlamak [f.] cezalandırmak [f.]
discount tenzilat [i.] indirim [i.] iskonto [i.]
discourage cesaretini kırmak [f.] hayal kırıklığına uğratmak [f.] hevesini kırmak [f.]
dishonest namussuz [s.] şerefsiz [s.] mürtekip [s.]
dismiss azletmek [f.] kovmak [f.] işten atmak [f.]
disorder kargaşa [i.] rahatsızlık [i.] düzensizlik [i.]
display sergilemek [f.] gösterme [i.] teşhir [i.]
distant uzakta [s.] uzak [s.] mesafeli [s.]
distinct belirgin [s.] seçik [s.] şüphesiz [s.]
distinguish ayırmak [f.] ayırt etmek [f.] farkı görmek [f.]
distract dikkatini dağıtmak [f.] dikkati dağıtmak [f.] dikkat dağıtmak [f.]
distribute dağıtmak [f.] saçmak [f.] bölmek [f.]
distribution dağıtma [i.] dağılım [i.] dağıtım [i.]
district semt [i.] ilçe [i.] bölge [i.]
disturb rahatsız etmek [f.] huylandırmak [f.] düşündürmek [f.]
dive dalmak [f.] dove/dived - dived [f.] dived/dove - dived [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
diverse çeşit çeşit [s.] türlü [s.] değişik [s.]
diversity çeşitlilik [i.] değişik tür [i.] çeşit [i.]
divide bölmek [f.] dağıtmak [f.] bozuşmak [f.]
division bölme [i.] sınır [i.] tefrika [i.]
divorce boşanmak [f.] boşamak [f.] boşama [i.]
document doküman [i.] belge [i.] kanıtlamak [f.]
domestic iç [s.] evcil [s.] hizmetçi [i.]
dominant baskın [s.] hakim [s.] egemen [s.]
dominate hükmetmek [f.] hakim olmak [f.] egemen olmak [f.]
donation bağış [i.] hibe [i.] teberru [i.]
dot nokta [i.] dağıtmak [f.] nokta koymak [f.]
downtown çarşı [i.] şehrin merkezi [i.] bir şehir veya kasabanın merkezi
[i.]
downwards aşağıya doğru [zf.] aşağıya [zf.] zemin düzeyinden aşağı
dozen çok sayı [i.] düzine [i.] on iki tane [s.]
draft tasarı [i.] taslak [i.] planlamak [f.]
drag sürüklemek [f.] çekmek [f.] bulaştırmak [f.]
dramatic dramatik [s.] heyecanlı [s.] hareketli [s.]
dramatically dramatik bir biçimde [zf.] dramatik olarak [zf.] önemli ölçüde [zf.]
drought kuraklık [i.] darlık [i.] susuzluk [i.]
dull donuk [s.] sıkıcı [s.] mat [s.]
dump çöplük [i.] indirmek [f.] yığmak [f.]
duration müddet [i.] süre [i.] devam süresi [i.]
dynamic hareketli [s.] dinamik [s.] devimsel [s.]
economics ülke ekonomisi [i.] ekonomi bilimi [i.] tutumbilim [i.]
economist ekonomist [i.] iktisatçı [i.] ekonomist
edit düzenlemek [f.] (yazı) düzenleme [i.] düzeltmek [f.]
edition yayım [i.] nüsha [i.] edisyon [i.]
editorial başmakale [i.] başyazı [i.] baş yazı [i.]
efficient etkili [s.] liyakatli [s.] verimli [s.]
efficiently yeterli olarak [zf.] verimli biçimde [zf.] etkin [zf.]
elbow dirsek [i.] dirsekle dürtmek [f.] dirsekle vurmak [f.]
elderly yaşlı [s.] geçkin [s.] yaşını başını almış [s.]
elect seçmek [f.] görevlendirmek [f.] atamak [f.]
electronics elektronik bilimi [i.] elektronik [i.] elektronik
elegant şık [s.] zarif [s.] ince [s.]
elementary başlayanlar için [s.] basit [s.] öz [s.]
eliminate elemek [f.] elimine etmek [f.] ekarte etmek [f.]
elsewhere başka yere [zf.] başka bir yer [zf.] başka yere başka yerde [zf.]
embrace kucaklamak [f.] bağrına basmak [f.] sarmaş dolaş olmak [f.]
emerge yücelmek [f.] çıkmak [f.] meydana çıkmak [f.]
emission emisyon [i.] çıkarma [i.] yayınlama [i.]
emotional dokunaklı [s.] duygusal [s.] hissi [s.]
emotionally heyecanla [zf.] heyecanlı bir şekilde [zf.] duygu bakımından [zf.]
emphasis vurgu [i.] şiddet [i.] kuvvet [i.]
emphasize vurgulamak [f.] üstüne basmak [f.] vurgulamak [f.]
empire imparatorluk [i.] imparatorluk ile ilgili [s.] imparatorluk
enable olanak vermek [f.] olanak tanımak [f.] olanak sağlamak [f.]
encounter rastlamak [f.] karşılaşmak [f.] rastlama [i.]
engage angaje etmek [f.] bağlanmak [f.] işgal etmek [f.]
enhance arttırmak [f.] yükseltmek [f.] artırmak [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
enjoyable zevkli [s.] hoş [s.] güzel [s.]
enquiry sorgu [i.] soru [i.] soruşturma [i.]
ensure sağlama almak [f.] sağlamak [f.] garantiye almak [f.]
entertaining eğlendirici [s.] eğlenceli [s.] izaz [i.]
enthusiasm heves [i.] coşkunluk [i.] coşku [i.]
enthusiastic coşkulu [s.] hevesli [s.] meraklı [s.]
entire bütün [s.] tüm [s.] tamam [s.]
entirely tümüyle [zf.] külliyen [zf.] büsbütün [zf.]
entrepreneur müteşebbis [i.] girişimci [i.] müteşebbis [i.]
envelope zarf [i.] sarmak [f.] mektup zarfı [i.]
equal denk [s.] eşit [s.] muadili olmak [f.]
equip donatmak [f.] teçhiz etmek [f.] giydirmek [f.]
equivalent eşdeğer [i.] muadil [s.] bedel [i.]
era dönem [i.] devir [i.] tarih başlangıcı [i.]
erupt patlak vermek [f.] püskürmek [f.] patlamak [f.]
essentially özünde [zf.] temelde [zf.] gerçekte [zf.]
establish kanıtlamak [f.] kurmak [f.] tesis etmek [f.]
estate emlak [i.] konak [i.] arsa [i.]
estimate kestirmek [f.] tahmin etmek [f.] tahmin [i.]
ethic ahlak sistemi [i.] ahlak [s.] ahlaklı [s.]
ethical ahlaka uygun [s.] ahlaki [s.] ahlaksal [s.]
ethnic etnik [s.] etnik grup üyesi [i.] ırksal [s.]
evaluate değerlendirmek [f.] değerlendirmek (test etme vb) [f.] ölçmek [f.]

evaluation değerlendirme [i.] ölçüm [i.] değer tahmini [i.]


even düzgün [s.] düz [s.] pürüzsüz [s.]
evident belli [s.] vazıh [s.] açık [s.]
evil fenalık [i.] kötülük [i.] kötü [s.]
evolution evrim [i.] gelişim [i.] arka arkaya gelme [i.]
evolve evrim geçirmek [f.] yavaş yavaş gelişmek [f.] gelişmek [f.]
examination inceleme [i.] muayene [i.] sınav [i.]
exceed sınırı aşmak [f.] aşmak [f.] sınırı aşmak [f.]
exception istisna [i.] kuraldışılık [i.] sıradışı durum [i.]
excessive haddinden fazla [s.] aşırı [s.] aşkın [s.]
exclude dışlamak [f.] hariç tutmak [f.] dahil etmemek [f.]
excuse mazur görmek [f.] mazeret [i.] özür [i.]
executive yönetici [i.] yönetsel [s.] idari [s.]
exhibit sergilemek [f.] sergi [i.] ortaya koymak [f.]
existence mevcudiyet [i.] varlık [i.] varoluş [i.]
exit çıkmak [f.] çıkış [i.] ölmek [f.]
exotic egzotik [s.] tuhaf [s.] ecnebi [s.]
expansion genleşme [i.] ilerleme [i.] gelişme [i.]
expectation beklenti [i.] ümit [i.] olasılık [i.]
expense masraf [i.] harcama [i.] gider [i.]
expertise uzman görüşü sunmak [f.] uzluk [i.] ustalık [i.]
exploit kendi çıkarı için kullanmak [f.] faydalanmak [f.] sömürmek [f.]
exploration keşif [i.] keşif [i.] araştırma (bir konuyu) [i.]
expose maruz bırakmak [f.] bırakmak [f.] etkisine açık bırakmak [f.]
exposure teşhir [i.] maruz bırakma [i.] poz [i.]
extend sunmak (taziye/kutlama) [f.] genişletmek [f.] uzatmak [f.]
extension uzatma [i.] genişletme [i.] verme (yardım/kredi vb) [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
extensive yaygın [s.] geniş [s.] kapsamlı [s.]
extensively uzatılmış olarak [zf.] geniş olarak [zf.] geniş ölçüde [zf.]
extent boyut [i.] kapsam [i.] derece [i.]
external dış [s.] harici [s.] dıştan gelen [s.]
extract özünü çıkarmak [f.] almak [f.] diş çekmek [f.]
extraordinary fevkalade [s.] olağandışı [s.] olağanüstü [s.]
extreme aşırı [s.] aşırı derece [i.] aşırılık [i.]
fabric kumaş [i.] doku [i.] bez [i.]
fabulous efsanevi [s.] olağanüstü [s.] süper [s.]
facility tesis [i.] suhulet [i.] vasıta [i.]
failed arızalı başarısız başarısız oldu
failure yapmama [i.] sekte [i.] yapmayış [i.]
faith güven [i.] inanç [i.] iman [i.]
fake sahte [i.] taklit [s.] ayak yapmak [f.]
fame nam [i.] ün [i.] şöhret [i.]
fantasy fantezi [i.] vehim [i.] hayal gücü [i.]
fare başından geçmek [f.] geçinmek [f.] yola çıkmak [f.]
fault fay [i.] hata [i.] arıza [i.]
favour iyilik etmek [f.] kayırmak [f.] iyilik [i.]
feather kuş tüyü [i.] tüy [i.] zengin etmek [f.]
federal federal [s.] birleşik [s.] birleşik devletlere ait [s.]
fee harç [i.] ücret [i.] ücretini vermek [f.]
feed beslemek [f.] fed - fed [f.] gıda almak [f.]
feedback geri bildirim [i.] geri beslemek [f.] destek [i.]
feel hissetmek [f.] felt - felt [f.] sezmek [f.]
fellow herif [i.] hemcins [i.] bir bilim kurumunun üyesi [i.]
fever ateş [i.] ateşlenmek [f.] telaş [i.]
figure rakam [i.] şekil [i.] yer almak [f.]
file eğe [i.] dosya [i.] kayda geçirmek [f.]
finance finanse etmek [f.] maliye [i.] finans [i.]
finding bulma [i.] bulgu [i.] keşfedilmiş şey [i.]
firefighter itfaiyeci [i.]
firework havai fişek [i.] hava fişeği [i.]
firm firma [i.] sıkı [s.] sert [s.]
firmly dümdüz [zf.] kesin olarak [zf.] sımsıkı [zf.]
fix düzeltmek [f.] onarmak [f.] tamir etmek [f.]
flame alev [i.] alevlendirmek [f.] öfkelenmek [f.]
flash ışık tutmak [f.] parlama [i.] ışıltı [i.]
flavour tat [i.] lezzet [i.] tat duyusu [i.]
flexible bükülgen [s.] esnek [s.] elastiki [s.]
float batmadan yüzmek [f.] dalgalanmaya bırakmak (döviz kurmak (şirket) [f.]
kurunu) [f.]
fold bükülmek [f.] katlamak [f.] kat [i.]
folding kıvrım [i.] paftalama [i.] kırma [i.]
following taraftarlar [i.] takip etme [i.] izleyen [s.]
fond düşkün [s.] iptila [i.] merak [i.]
fool kandırmak [f.] salak [i.] ahmak [i.]
forbid yasaklamak [f.] forbade - forbidden [f.] olanak vermemek [f.]
forecast tahmin etmek [f.] tahmin [i.] forecast - forecast [f.]
forgive affetmek [f.] bağışlamak [f.] forgave - forgiven [f.]
format format atmak [f.] kitap düzenlemesi [i.] sayfa düzeni [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
formation oluşum [i.] biçimlendirme [i.] yapım [i.]
former önceki [i.] evvelki [s.] biçimlendirici [i.]
formerly vaktiyle [zf.] evvel zaman [zf.] eskiden [zf.]
fortunate akgünlü [s.] şanslı [s.] kısmetli [s.]
fortune talih [i.] şans [i.] kısmet [i.]
forum toplantı [i.] oturum [i.] forum [i.]
forward ileri [s.] ileriye doğru [zf.] yollamak [f.]
fossil taşlaşmak [f.] köhneleşmek [f.] fosilleşmek [f.]
found kurmak [f.] tesis etmek [f.] kalıba dökmek [f.]
foundation dayanak [i.] vakıf [i.] kuruluş [i.]
founder kurucu [i.] bataklığa saplanmak [f.] saplanıp kalmak [f.]
fraction fraksiyon [i.] kesir [i.] bayağı kesir [i.]
fragment fragman [i.] parçalanmak [f.] kırık parça [i.]
framework kadro [i.] karkas [i.] çerçeve [i.]
fraud sahtekarlık [i.] dolandırıcılık [i.] aldatma [i.]
free bağımsız [s.] beleş [s.] muaf [s.]
freedom bağımsızlık [i.] özgürlük [i.] irade [i.]
freely serbestçe [zf.] özgürce [zf.] isteyerek [zf.]
frequency sıklık [i.] sık sık tekrarlanma [i.] sık sık olma [i.]
frequent sık [s.] sık sık gitmek [f.] ayağı alışmak [f.]
fuel yakıt [i.] yakıt sağlamak [f.] yakmak [f.]
fulfil yerine getirmek [f.] tamamlamak [f.] uygulamak [f.]
full-time tamgün [i.] tam gün [i.] fultaym [i.]
fully tamamıyla [zf.] iyice [zf.] iyiden iyiye [zf.]
function işlev [i.] fonksiyon [i.] fonksiyonunu yerine getirmek [f.]

fund kaynak [i.] sermaye [i.] fon [i.]


fundamental esas [s.] asli [s.] esas [i.]
fundamentally esasen [zf.] aşırı tutucu olarak [zf.] esasen [zf.]
funding fonlama [i.] kısa vadeli borçların uzun vadeli kaynak yaratma
borca dönüştürülmesi
furious çok öfkeli [s.] kuduruk [s.] azgın [s.]
furthermore üstelik [zf.] ayriyetten [zf.] buna ek olarak [zf.]
gain kazanmak [f.] elde etmek [f.] edinmek [f.]
gaming kumar [i.] kumarbazlık [i.] kumar oynama [i.]
gang çete [i.] işbirliği yapmak [f.] harekete geçmek [f.]
gender cins [i.] isim cinsi [i.] cinsiyet [i.]
gene gen [i.] gen gen
generate meydana getirmek [f.] oluşturmak [f.] üretmek [f.]
genetic genetik yapı [i.] soyaçekim [i.] kalıtsal [s.]
genius dahi [i.] koruyucu melek [i.] öke [i.]
genre tür [i.] üslup [i.] çeşit [i.]
genuine özgün [s.] gerçek [s.] hakiki [s.]
genuinely gerçekten [zf.] gerçek olarak [zf.] canıgönülden [zf.]
gesture el/kol/baş hareketi yapmak [f.] jest yapmak [f.] işaret etmek [f.]
gig zıpkın ile balık yakalamak [f.] sahneye çıkma [i.] çalgı [i.]
globalization globalleşme [i.] küreselleşme [i.] küreselleştirme
globe küre [i.] küre biçimine getirmek [f.] yeryuvarlağı [i.]
golden altın [i.] altından [s.] itidal [i.]
goodness iyilik [i.] ihsan [i.] bir şeyin yararlı olan kısmı [i.]
gorgeous muhteşem [s.] debdebeli [s.] görkemli [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
govern kontrol etmek [f.] kullanmak [f.] frenlemek [f.]
governor vali [i.] banka müdürü [i.] amir [i.]
grab kapmak [f.] yakalamak [f.] kapma [i.]
grade puanlamak [f.] sınıf [i.] rütbe [i.]
gradually yavaş yavaş [zf.] gitgide [zf.] derece derece [zf.]
grand büyük [s.] azim [i.] büyüklük [i.]
grant bağışlamak [f.] hibe etmek [f.] hibe [i.]
graphic grafik [s.] grafik [i.] çizge [i.]
graphics grafik sanatlar [i.] grafik sanatı [i.] grafostatik
greatly çok [zf.] adamakıllı [zf.] fazlasıyla [zf.]
greenhouse sera [i.] camekan [i.] kış bahçesi [i.]
grocery bakkaliye [i.] market [i.] bakkal dükkanı [i.]
guarantee güvence [i.] garanti [i.] söz vermek [f.]
guideline hakim [i.] ana hatlar [i.] prensip [i.]
habitat bitkilerin doğal yetiştiği yer [i.] ortam [i.] hayvan [i.]
handle idare etmek [f.] işlemek [f.] (meseleyi) ele almak [f.]
harbour barındırmak [f.] liman [i.] sığınmak [f.]
harm zarar [i.] zeval vermek [f.] kötülük yapmak [f.]
harmful zararlı [s.] ziyankar [s.] dokuncalı [s.]
headquarters merkez [i.] genel merkez [i.] kumanda merkezi [i.]
heal şifa bulmak [f.] iyileştirmek [f.] defetmek [f.]
healthcare sağlık hizmeti
hearing duruşma [i.] duyma [i.] celse [i.]
heaven cennet [i.] gökyüzü [i.] tanrı [i.]
heel topuk [i.] topuk pası vermek [f.] topuğunu yere vurarak
dansetmek [f.]
hell cehennem [i.] tamu [i.] şaka [i.]
helmet miğfer [i.] tolga [i.] çelik başlık [i.]
hence buradan [zf.] bunun sonucu olarak [zf.] bundan [zf.]
herb ot [i.] nebat [i.] yemeklere tat vermek için
kullanılan bitki [i.]
hesitate duraksamak [f.] tereddüt etmek [f.] ikirciklenmek [f.]
hidden gizli [s.] saklı [s.] kapalı [s.]
high yüksek [s.] direnmek [f.] öfkelenmek [f.]
highway otoban [i.] otoyol [i.] ekspres yol [i.]
hilarious gürültülü ve neşeli [s.] şamatalı [s.] eğlendirici [s.]
hip kalça [i.] içini sıkmak [f.] kaba et [i.]
hire kiralamak [f.] (ücret vererek) tutmak [f.] kira [i.]
historian tarihçi [i.] tarih bilimci [i.] müverrih [i.]
hold sahip olmak [f.] zaptetmek [f.] düzenlemek [f.]
hollow oyuk [i.] çukur [i.] içi boş [s.]
holy kutsal [s.] kutsal yer [i.] mukaddes [s.]
homeless evsiz [s.] evi barkı olmayan [s.] yurtsuz [s.]
honesty dürüstlük [i.] namusluluk [i.] doğruluk [i.]
honour şereflendirmek [f.] onurlandırmak [f.] şeref [i.]
hook kanca [i.] çengel [i.] tutmak [f.]
hopefully ümitle [zf.] umutla [zf.] umarım [zf.]
host ağırlamak [f.] ev sahibi [i.] ağırlamak [f.]
house ev [i.] konut [i.] kendi evine almak [f.]
household ev veya aileye ait [s.] her gün kullanılan [i.] mesken [i.]
housing konut [i.] barınak [i.] belleme [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
humorous güldürücü [s.] gülünç [s.] nükteli [s.]
humour mizah [i.] ayak uydurmak [f.] eğlendirmek [f.]
hunger açlık [i.] hasret çekmek [f.] özlemek [f.]
hunt avlanmak [f.] avlamak [f.] av [i.]
hunting avlama [i.] avcılık [i.] av [i.]
hurt acımak [f.] incitmek [f.] yaralamak [f.]
hypothesis hipotez [i.] varsayım [i.] kaziye [i.]
icon ikona [i.] dini resim [i.] put [i.]
ideal ülkü [i.] ideal [s.] mefkure [i.]
identical özdeş [s.] aynı [s.] tıpkı [s.]
illusion kuruntu [i.] yalan [i.] hayal [i.]
illustrate örneklerle açıklamak [f.] örneklemek [f.] resimlendirmek [f.]
illustration örnekleme [i.] açıklama [i.] illüstrasyon [i.]
imagination hayal gücü [i.] hayal [i.] hayal [i.]
immigration göç [i.] göç etme [i.] göçmenlik [i.]
immune bağışık [s.] bağışık kimse [i.] ayrıcalıklı [s.]
impatient sabırsız [s.] titiz [s.] hoşgörüsüz [s.]
implement yerine getirmek (plan vb'ni) [f.] uygulamak [f.] alet-edevat [i.]
implication (bir kimseyi olumsuz bir şeye) saklı olan anlam [i.] ima [i.]
karıştırma/bulaştırma [i.]
imply ima etmek [f.] kastetmek [f.] göstermek (dolaylı olarak) [f.]
impose (yasa vb) uygulamaya koymak [f.] yük olmak [f.] dayatmak [f.]

impress iz bırakmak [f.] hayran bırakmak [f.] etkilemek [f.]


impressed etkilenmiş [s.] uygulanmış etkilendirilmiş
incentive teşvik [i.] neden [i.] isteklendirme [i.]
inch yavaş yavaş hareket etmek [f.] yavaş yavaş hareket ettirmek [f.] az miktar [i.]

incident hadise [i.] olay [i.] yük [i.]


income gelir [i.] kazanç [i.] varidat [i.]
incorporate firma kurmak [f.] içermek [f.] anonim şirket haline getirmek [f.]

incorrect yanlış [s.] doğru olmayan [s.] uygunsuz [s.]


increasingly gitgide artarak [zf.] gitgide [zf.] gittikçe artarak [zf.]
independence özgürlük [i.] bağımsızlık [i.] serbestlik [i.]
index indekslemek [f.] indeks [i.] dizin [i.]
indication belirti [i.] anlatma [i.] ölçüm [i.]
industrial endüstri [s.] endüstriyel [s.] sanayici [s.]
inevitable kaçınılmaz [s.] malum [s.] çaresiz [s.]
infection enfeksiyon [i.] sirayet [i.] iltihap [i.]
infer anlam çıkarmak [f.] anlamak [f.] anlamına gelmek [f.]
inflation enflasyon [i.] abartı [i.] şişkinlik [i.]
info haber [i.] bilgi bilgi
inform bilgilendirmek [f.] haber vermek [f.] bilgi vermek [f.]
infrastructure altyapı [i.] sosyal sabit sermaye [i.] altyapı tesisleri [i.]
inhabitant ikamet eden [i.] oturan kimse [i.] oturan [i.]
inherit miras olarak almak [f.] miras almak [f.] kalıtımla kazanmak [f.]
initial ilk harf [i.] baş harf [i.] baştaki [s.]
initially başlangıçta [zf.] ilkin [zf.] baştan [zf.]
initiative girişkenlik [i.] girişim [i.] önayak olma [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
ink mürekkeplemek [f.] (bir sözleşmeyi vb) imzalamak [f.] mürekkebini doldurmak [f.]

inner iç [s.] içerideki [s.] nişan tahtasında ortanın bir üstü


[i.]
innovation yenilik [i.] yeni metod [i.] bidat [i.]
innovative yaratıcı [s.] yenilikçi [s.] yeniliklere açık [s.]
input giriş [i.] girdi [i.] input/inputted - input/inputted
[f.]
insert arasına sokmak [f.] sokmak [f.] atmak [f.]
insight içyüzünü anlama [i.] anlayış [i.] içgörü [i.]
insist ısrar etmek [f.] iddia etmek [f.] asılmak [f.]
inspector müfettiş [i.] denetmen [i.] denetleyici [i.]
inspire ilham vermek [f.] yaymak [f.] canlandırmak [f.]
install kurmak [f.] düzenlemek [f.] takmak (bir aygıtı) [f.]
installation montaj [i.] kurma [i.] takma (bir aygıtı) [i.]
instance misal [i.] örnek [i.] dava [i.]
instant anlık [s.] esna [i.] dakika [i.]
instantly hemen [zf.] aniden [zf.] anında [zf.]
institute enstitü [i.] kurmak [f.] tayin etmek [f.]
institution enstitü [i.] kuruluş [i.] kurum [i.]
insurance sigorta [i.] sigorta [i.] sigorta primi [i.]
integrate entegre etmek [f.] integralini almak [f.] kaynaştırmak [f.]
intellectual düşünsel [s.] entelektüel [s.] fikir adamı [i.]
intended planlanan [s.] istenilen [s.] yönelik [s.]
intense yoğun [s.] gergin [s.] istekli [s.]
interact etkileşmek [f.] birbirini etkilemek [f.] reaksiyon göstermek [f.]
interaction etkileşim [i.] birbirini etkileme [i.] karşılıklı etkilenme [i.]
internal dahili [s.] iç [s.] yaradılış [i.]
interpret yorumlamak [f.] tercümanlık yapmak [f.] yormak [f.]
interpretation yorum [i.] açıklama [i.] tercüme [i.]
interrupt sekte vurmak [f.] söze karışmak [f.] kesmek [f.]
interval ara [i.] zaman [i.] müddet [i.]
invade istila etmek [f.] ele geçirmek [f.] içini kaplamak [f.]
invasion istila [i.] ihlal [i.]
investigation soruşturma [i.] araştırma [i.] teftiş [i.]
investment yatırım [i.] kuşatma [i.] muhasara [i.]
investor sermayeci [i.] sermayedar [i.] yatırımcı [i.]
isolate soyutlamak [f.] tecrit etmek [f.] arıtmak [f.]
isolated izole [s.] ayırılan [s.] yalıtılmış [s.]
issue (dergi/gazete) nüsha [i.] konu [i.] mesele [i.]
jail hapishane [i.] hapis [i.] cezaevi [i.]
jet jet uçağı ile uçmak [f.] jetle yolculuk yapmak [f.] fışkırtmak [f.]
joint eklem [i.] ek yeri [i.] birleşme yeri [i.]
journalism gazetecilik [i.] basın [i.] habercilik [i.]
joy keyif [i.] neşe [i.] sevinç [i.]
judgement yargı [i.] muhakeme [i.] kanı [i.]
junior iki kişiden küçük olanı [i.] mevki veya kıdemce küçük olan yaşça küçük kimse [i.]
kimse [i.]
jury jüri [i.] seçiciler kurulu [i.] yargıcılar kurulu [i.]
justice adalet [i.] türe [i.] dürüstlük [i.]
justify savunmak [f.] suçsuzluğunu kanıtlamak [f.] hak vermek [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
kit pılı pırtı [i.] donanım [i.] alet çantası [i.]
labour uğraşmak [f.] çalışmak [f.] işgücü [i.]
ladder merdiven [i.] kaçmak [f.] kaçırmak [f.]
landing inme [i.] karaya çıkarma [i.] karaya çıkma [i.]
landscape manzara [i.] peyzaj [i.] bahçe düzenlemek [f.]
lane (yol) şerit [i.] patika [i.] keçi yolu [i.]
largely büyük bir ölçüde [zf.] büyük ölçüde [zf.] avuç avuç [zf.]
lately son zamanlarda [zf.] geçenlerde [zf.] son günlerde [zf.]
latest son [s.] en son [s.] yeni [s.]
launch başlatmak (yeni işi) [f.] piyasaya sürmek [f.] fırlatmak [f.]
leadership önderlik [i.] liderlik [i.] başkanlık [i.]
leaflet broşür [i.] ufak yaprak [i.] bildiri [i.]
league lig [i.] birleştirmek [f.] küme [i.]
lean dayanmak [f.] eğilmek [f.] yaslanmak [f.]
leave bırakmak [f.] ayrılmak [f.] terk etmek [f.]
legend efsane [i.] masal [i.] yazıt [i.]
lens mercek [i.] objektif [i.] gözlük camı [i.]
level seviye [i.] düzey [i.] kademe [i.]
licence lisans [i.] izin vermek [f.] lisans vermek [f.]
lifetime ömür [i.] ömür boyu [i.] yaşam [i.]
lighting yakma [i.] tenvirat [i.] ışıklandırma [i.]
likewise aynı biçimde [zf.] aynı şekilde [zf.] keza [bağ.]
limitation kısıtlama [i.] sınırlama [i.] limit [i.]
limited kısıtlı [s.] sınırlı [s.] belirlenmiş [s.]
line astarlamak [f.] satır [i.] hat [i.]
literally kelime kelime [i.] gerçekten [zf.] motamot [zf.]
literary edebi [s.] yazınsal [s.]
litre litre [i.] litre
litter hayvanları yatırmak için serilen karıştırmak [f.] ahırda hayvanın altına yataklık ot
saman veya kuru ot [f.] sermek [f.]
lively canlı [s.] heyecanlandırıcı [s.] civelek [s.]
load yüklemek [f.] yük [i.] yük olmak [f.]
loan ödünç para [i.] kredi [i.] borç [i.]
logical mantıklı (kimse) [s.] makul [s.] mantığa uygun [s.]
logo logo [i.] işaret [i.] sudan ve kongo'da yaşayan etnik
bir grup
long-term uzun vadeli [s.] uzun dönem uzun vadeli
loose oynak [s.] gevşek [s.] bol [s.]
lord lord payesi vermek [f.] lord ünvanı vermek [f.] sahip [i.]
lottery piyango [i.] tesadüf [i.] kur'a [i.]
low alçak [i.] alçak [s.] az [s.]
lower düşürmek [f.] alçaltmak [f.] indirmek [f.]
loyal vefalı [s.] sadık [s.] vefakar [s.]
lung akciğer [i.] ciğer [i.] akciğer
lyric gazel [i.] lirik şiir [i.] lirik [s.]
magnificent fevkalade [s.] muhteşem [s.] görkemli [s.]
maintain sürdürmek [f.] bakım yapmak [f.] bakmak [f.]
majority çoğunluk [i.] erginlik [i.] rüşt [i.]
make yapmak [f.] made - made [f.] katetmek [f.]
make-up yapım [i.] kişilik [i.] süs [i.]
making yapma [i.] etme [i.] yapım [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
manufacture imal etmek [f.] üretim [i.] uydurmak [f.]
manufacturing imalat [i.] üretme [i.] üretim [i.]
map harita [i.] planlamak [f.] saptamak [f.]
marathon maraton [i.] wisconsin eyaletinde yerleşim florida eyaletinde şehir
yeri
margin marj [i.] kenar boşluğu [i.] kenara yazmak [f.]
marker işaret [i.] markacı [i.] keçeli kalem [i.]
martial savaşa özgü [s.] savaşa ait [s.] harbe ait [s.]
mass yığmak [f.] kümelemek [f.] kitle [i.]
massive cüsseli [s.] iri [s.] çok büyük [s.]
master efendi [i.] usta [i.] üstesinden gelmek [f.]
matching karşılaştırma [i.] eşleme [i.] eşleştirme [i.]
mate mat [i.] ahbap [i.] eş olmak [f.]
material materyal [i.] madde [i.] malzeme [i.]
maximum maksimum [s.] azami [s.] maksimum [i.]
mayor belediye başkanı [i.] belediye reisi [i.] belediye başkanı
means araç [i.] vasıta [i.] vesile [i.]
measurement ölçüm [i.] ölçü [i.] mesaha [i.]
mechanic tamirci [i.] motor tamircisi [i.] makinist [i.]
mechanical makineye ait [s.] makineli [s.] mekanik [s.]
mechanism yöntem [i.] teknik [i.] düzenek [i.]
medal nişan [i.] madalya [i.]
medication ilaç [i.] ilaç tedavisi [i.] ilaçla tedavi
medium orta [i.] çevre [i.] çare [i.]
melt eritmek [f.] erimek [f.] ergitmek [f.]
membership üyelik [i.] üyeler [i.] azalık [i.]
memorable hatırlanmaya değer [s.] hatırlanmaya/anmaya değer [s.] unutulmaz [s.]
metaphor metafor [i.] mecaz [i.] iğretileme [i.]
military askeri [s.] ordu [i.] militer [s.]
miner madenci [i.] lağımcı [i.] mayıncı [i.]
mineral maden [i.] madensel [s.] maden filizi [i.]
minimum asgari [s.] minimum değer [i.] en düşük derece [i.]
minister bakan [i.] bakmak [f.] vaizlik yapmak [f.]
minor rüştünü ispat etmemiş kimse [i.] reşit olmayan kimse [i.] ergin olmayan kimse [i.]
minority azınlık [i.] azlık [i.] reşit olmama [i.]
miserable acınası [s.] bedbaht [s.] sefil [s.]
mission vazife [i.] misyon [i.] görev [i.]
mistake yanılgı [i.] hata [i.] yanlış [i.]
mixed karma [s.] karışık [s.] katkılı [s.]
mode kip [i.] usul [i.] tavır [i.]
model model [i.] manken [i.] modellik etmek [f.]
modest mütevazı [s.] alçakgönüllü [s.] gösterişsiz [s.]
modify tamlamak [f.] değişmek [f.] değişiklik yapmak [f.]
monitor izlemek [f.] gözlemek [f.] takip etmek [f.]
monster gaddar adam [i.] canavar [i.] ucube [i.]
monthly aylık [s.] aylık dergi [i.] ayda bir olan [s.]
monument abide [i.] anıt [i.] anıt [i.]
moral ahlaki [s.] manevi [s.] prensip sahibi [i.]
moreover dahası [zf.] hem de [zf.] dahası [zf.]
mortgage ipotek [i.] rehine koymak [f.] ipotek etmek [f.]
mosque mescit [i.] cami [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
motion devinim [i.] önerge [i.] hareket [i.]
motivate motive etmek [f.] hareket ettirmek [f.] isteklendirmek [f.]
motivation motivasyon [i.] güdülenme [i.] güdülenim [i.]
motor motor [i.] otomobille gitmek [f.] otomobille götürmek [f.]
mount binmek [f.] binmek (at/bisiklet vb) [f.] çıkmak [f.]
moving hareketli [s.] duygulandırma [i.] hareket etme [i.]
multiple multipl [s.] birçok [s.] katmerli [s.]
multiply yayılmak [f.] artmak [f.] türemek [f.]
mysterious esrarengiz [s.] gizemli [s.] anlaşılmaz [s.]
myth efsane [i.] masal [i.] söylen [i.]
naked çıplak [s.] açık [s.] çaresiz [s.]
narrow dar [s.] ensizleşmek [f.] kısmak [f.]
nasty pis [s.] edepsiz [s.] fena kokulu [s.]
national ulusal [s.] milli [s.] yurttaş [s.]
navigation navigasyon [i.] seyrüsefer [i.] gemi yolculuğu [i.]
nearby yakında [zf.] yakındaki [s.] yakın [s.]
neat düzenli [s.] tertipli [s.] sek [s.]
necessity gereklilik [i.] gereksinim [i.] zorunluluk [i.]
negative negatif [s.] olumsuz [s.] etkisiz hale getirmek [f.]
negotiate görüşmek [f.] müzakerede bulunmak [f.] başarmak [f.]
negotiation müzakere [i.] paraya çevirme [i.] uzlaşma [i.]
nerve sinir [i.] cesaret vermek [f.] cesaretlendirmek [f.]
neutral tarafsız [s.] yansız [s.] nötr [s.]
nevertheless yine de [zf.] gene [zf.] bununla beraber [zf.]
newly yeni [zf.] yeni olarak [zf.] yakın zamanlarda [zf.]
nightmare kabus [i.] karabasan [i.] korkulu rüya [i.]
norm kaide [i.] standart [i.] düstur [i.]
notebook defter [i.] not defteri [i.] not defteri [i.]
notion düşünce [i.] kavram [i.] heves [i.]
novelist romancı [i.] roman yazarı [i.] yazar [i.]
nowadays bu günlerde [zf.] şimdiki zaman [i.] bu sıralar [i.]
numerous sayısız [s.] birçok [s.] pek çok [s.]
nursing bakma [i.] doğum [i.] emzirme [i.]
nutrition beslenme [i.] besleme [i.] besin [i.]
obesity şişmanlık [i.] aşırı şişmanlık [i.] obezite
obey itaat etmek [f.] tanımak [f.] sadakat göstermek [f.]
object itiraz etmek [f.] razı olmamak [f.] karşı çıkmak [f.]
objective hedef [i.] amaç [i.] nesnel [s.]
obligation yükümlülük [i.] mecburiyet [i.] zorunluluk [i.]
observation gözetleme [i.] gözlem [i.] rasat [i.]
observe gözlemlemek [f.] gözlem yapmak [f.] gözetlemek [f.]
observer gözlemci [i.] gözcü [i.] izlemci [i.]
obstacle mani [i.] engel [i.] tebelleş [i.]
obtain edinmek [f.] elde etmek [f.] almak [f.]
occasionally ara sıra [zf.] arada sırada [zf.] sık görülmeyen [zf.]
occupation uğraş [i.] işgal [i.] meslek [i.]
occupy işgal etmek [f.] meşgul etmek [f.] yatmak (yatakta) [f.]
offence darılmak [f.] incitme [i.] saldırı [i.]
offend rencide etmek [f.] suç işlemek [f.] küstürmek [f.]
offender fail [i.] kabahatli [i.] suçlu [i.]
offensive saldıran [s.] saldırgan [s.] saldırı [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
official memur [i.] resmi [s.] yetkili [i.]
ongoing süregiden [s.] sürmekte olan [s.] süregitmekte olan [s.]
opening açma [i.] açılış [i.] ağız [i.]
openly açıkça [zf.] resmen [zf.] açık [zf.]
opera opera [i.] opera opera
operate ameliyat etmek [f.] çalıştırmak [f.] işletmek [f.]
operator çalıştıran kişi [i.] operatör [i.] spekülatör [i.]
opponent rakip [i.] muhalif [i.] karşıt [s.]
oppose karşı koymak [f.] karşılaştırmak [f.] karşısına koymak [f.]
opposed karşıt [s.] aleyhtar [s.] zıt [s.]
opposition aykırılık [i.] muhalefet [i.] karşı koyma [i.]
optimistic iyimser [s.] optimist [s.] optimistik [s.]
orchestra orkestra [i.] saz takımı [i.] çalgı takımı [i.]
organ organ [i.] erganun [i.] yayın organı [i.]
organic bedensel [s.] canlı [s.] doğuştan [s.]
origin menşe [i.] köken [i.] bir şeyin dayandığı temel [i.]
otherwise aksi halde [zf.] aksi takdirde [zf.] aksi durum [i.]
outcome netice [i.] sonuç [i.] sonuç ürün [i.]
outer dış [s.] harici [s.] dış [s.]
outfit donatmak [f.] teçhiz etmek [f.] donatı [i.]
outline taslağını çizmek [f.] anahatlarıyla çizmek [f.] özetlemek [f.]
output output/outputted - faaliyet [i.] ürün [i.]
output/outputted [f.]
outstanding üstün [s.] göze çarpan [s.] seçkin [s.]
overall bir uçtan bir uca [s.] etraflı [s.] tüm [s.]
overcome üstesinden gelmek [f.] aşmak [f.] alt etmek [f.]
overnight gecelemek [f.] bir gece için olan [s.] bir gecelik [s.]
overseas denizlerin ötesinde bulunan ülke ülke dışı [i.] yurtdışı [s.]
vb [i.]
owe borçlu olmak [f.] minnettar olmak [f.] borç bilmek [f.]
ownership mülkiyet [i.] sahiplik [i.] (arazi/bina için) mülkiyet [i.]
oxygen oksitlenme [i.] oksijen [i.] oksijen
pace adımlamak [f.] tempo [i.] yürüyüş [i.]
package paketlemek [f.] paket [i.] koli [i.]
packet paket [i.] paketlemek [f.] sorun [i.]
palm palmiye [i.] avuç içi [i.] avuç [i.]
panel pano [i.] panellerle süslemek [f.] lambri ile kaplamak [f.]
panic panik yapmak [f.] panik [i.] paniğe kapılmak [f.]
parade geçit töreni [i.] ilan etmek [f.] gösteri yapmak [f.]
parallel aynı doğrultuda olan [s.] paralel [s.] benzetmek [f.]
parliament meclis [i.] parlamento [i.] parlamento
participant katılımcı [i.] paylaşan [i.] iştirakçı [i.]
participation katılım [i.] iştirak [i.] katılımcılık [i.]
partly kısmen [zf.] bir ölçüde [zf.] tam olmayan [zf.]
partnership ortaklık [i.] mukarada [i.] mudaraba [i.]
part-time yarımgün [s.] parttaym [s.] yarı zamanlı [s.]
passage pasaj [i.] geçit [i.] geçiş [i.]
passionate tutkulu [s.] hırslı [s.] şiddetli [s.]
password şifre [i.] parola [i.] şiar [i.]
patience sabır [i.] sabır [i.] hasta [i.]
patient hasta [i.] sabırlı [s.] mütehammil [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
pause duraklamak [f.] ara vermek [f.] durma [i.]
peer eş [i.] akran [i.] çıkmak [f.]
penalty ceza [i.] cereme [i.] para cezası [i.]
pension emekli maaşı [i.] emeklilik [i.] emekli aylığı vermek [f.]
perceive algılamak [f.] idrak etmek [f.] farkına varmak [f.]
perception algı [i.] algılanma [i.] feraset [i.]
permanent daimi [s.] kalıcı [s.] perma [i.]
permanently kalıcı bir şekilde [zf.] temelli olarak [zf.] devamlı olarak [zf.]
permit izin vermek [f.] ruhsat [i.] izin [i.]
perspective bakış açısı [i.] perspektif [i.] derinlemesine inceleme yeteneği
[i.]
phase aşama [i.] safha [i.] evre [i.]
phenomenon algılanabilen şey [i.] olağanüstülük [i.] olgu [i.]
philosophy felsefe [i.] dünya görüşü [i.] sakinlik [i.]
pick seçmek [f.] pena [i.] gitar penası [i.]
picture resim [i.] yansıtmak [f.] resmetmek [f.]
pile yığın [i.] tepeleme doldurmak [f.] istif etmek [f.]
pill sıkıcı tip [i.] hap [i.] hap/ilaç vermek [f.]
pitch yalpalamak [f.] taş döşemek (yol) [f.] kur yapmak [f.]
pity acımak [f.] merhamet etmek [f.] şefkat [i.]
placement atama [i.] para yatırma [i.] sipariş verme [i.]
plain ova [i.] süssüz [s.] yalın [s.]
plot komplo kurmak [f.] hikayenin konusu [i.] komplo [i.]
plus artı [s.] fazlalık [i.] fazla [i.]
pointed sivri [s.] sivri uçlu [s.] keskin [s.]
popularity rağbet [i.] popülerlik [i.] popüler olma [i.]
portion ayırmak [f.] bölüştürmek [f.] bir tabak yemek [f.]
pose (tehlike/tehdit) teşkil etmek [f.] poz [i.] frikik vermek [f.]
position mevki [i.] pozisyon [i.] konum [i.]
positive pozitif [s.] artı [s.] olumlu [s.]
possess sahip olmak [f.] elinde bulundurmak [f.] tutmak [f.]
potential potansiyel [s.] olası [s.] güç [i.]
potentially imkan dahilinde [zf.] potansiyel olarak [zf.] olanak dahilinde
power yetki [i.] güç [i.] kuvvet [i.]
praise methetmek [f.] övmek [f.] övgü [i.]
precede önce olmak [f.] üstün olmak [f.] önünde gitmek [f.]
precious değerli [s.] kıymetli [s.] pahalı [s.]
precise kesin [s.] kesinlik [i.] titizlikle yapılmış (iş) [s.]
precisely açık olarak [zf.] tam [zf.] belli [zf.]
predictable önceden kestirilebilir [s.] tahmin edilebilir [s.] öngörülebilir [s.]
preference tercih [i.] rüçhan hakkı [i.] tercih edilen şey [i.]
pregnant gebe [s.] hamile [s.] bebek beklemek [f.]
preparation hazırlık [i.] hazırlanan ilaç [i.] hazırlanış [i.]
presence mevcudiyet [i.] buradalık [i.] oluş [i.]
preserve muhafaza etmek [f.] korumak [f.] zarardan korumak [f.]
price bedel [i.] fiyat [i.] ücret [i.]
pride gurur [i.] gurur duymak [f.] tüylerini kabartmak (kuş) [f.]
primarily öncelikle [zf.] ilk olarak [zf.] başlıca [zf.]
prime astar vurmak [f.] kurmak [f.] nasıl cevap vermesi gerektiğini
önceden söylemek (birine) [f.]
principal okul müdürü [i.] başlıca [s.] asıl [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
principle prensip [i.] ilke [i.] ahlak [i.]
print yazdırmak [f.] basmak [f.] baskı [i.]
prior önceden [s.] daha önce olan [s.] daha erken olan [s.]
priority öncelik [i.] rüçhan [i.] kıdemlilik [i.]
privacy mahremiyet [i.] gizlilik [i.] yalnızlık [i.]
probability olasılık [i.] ihtimal [i.] olasılık [i.]
probable olası [s.] muhtemel [s.] olasılı [s.]
procedure prosedür [i.] yöntem [i.] ameliye [i.]
proceed ilerlemek [f.] devam etmek [f.] çıkmak [f.]
process işlemek [f.] işlem [i.] süreç [i.]
produce üretmek [f.] imal etmek [f.] çıkarmak [f.]
professional profesyonel [s.] mesleki [s.] fikir işçisi [i.]
programming programlama [i.] programlama izlenceleme
progress gelişmek [f.] gelişim göstermek [f.] ilerlemek [f.]
progressive ileri düşünceli kimse [i.] ilerici [s.] müterakki [s.]
prohibit önlemek [f.] önüne geçmek [f.] önlemek [f.]
project proje [i.] iz düşürmek [f.] planını çizmek [f.]
promising geleceği parlak [i.] söz verme [i.] gelecek vaat eden [s.]
promotion promosyon [i.] tanıtım [i.] terfi [i.]
prompt çabuk [s.] hızlı (cevap) [s.] unuttuğu sözleri sufle etmek [f.]
proof kanıt [i.] ispat [i.] dayanıklı hale getirmek [f.]
proportion orantı [i.] oran [i.] ayarlamak [f.]
proposal öneri [i.] teklif [i.] takrir [i.]
propose önermek [f.] teklif etmek [f.] ileri sürmek [f.]
prospect olasılık [i.] maden aramak [f.] altın aramak [f.]
protection himaye [i.] koruma [i.] korunma [i.]
protein protein [i.] protein albümin özü
protester protestocu [i.] itirazcı [i.] itirazcı kişi [i.]
psychological ruhbilimsel [s.] ruhi [s.] tinbilimsel [s.]
psychologist tinbilimci [i.] ruhbilimci [i.] psikolog [i.]
psychology ruh bilimi [i.] psikoloji [i.] tinbilim [i.]
publication yayınlama [i.] yayım [i.] yayımlama [i.]
publicity tanıtım [i.] ilan [i.] ilan etme [i.]
publishing yayıncılık [i.] neşir [i.] yayınlama (kitap vb) [i.]
punk aşağılamak [f.] toy [i.] gangster [i.]
pupil öğrenci [i.] öğrenci öğretmen [i.] stajyer [i.]
purchase satın almak [f.] satın alma [i.] alım [i.]
pure saf [s.] kötülükten uzak [s.] kusursuz [s.]
purely sırf [zf.] tamamen [zf.] sadece [zf.]
pursue izlemek [f.] takip etmek [f.] sürdürmek [f.]
pursuit kovalama [i.] takip [i.] gerçekleştirmeye çalışma [i.]
puzzle bulmaca [i.] bilmece [i.] şaşırmak [f.]
questionnaire anket [i.] sormaca [i.] form [i.]
racial ırksal [s.] ırkla ilgili [s.] ırk [s.]
racism anasoyculuk [i.] kafatasçılık [i.] ırkçılık [i.]
racist ırkçı [i.] anasoycu [i.] kafatasçı [i.]
radiation ışınım [i.] ışıma [i.] radyasyon [i.]
rail ray döşemek [f.] parmaklıkla çevirmek [f.] parmaklık [i.]
random gelişigüzel [s.] rastgele [s.] rastlantısal [s.]
range silsile [i.] sıra (dağ/tepe) [i.] çeşitlilik [i.]
rank rütbe [i.] aşama [i.] kademe [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
rapid ani [s.] hızlı [s.] kuduruk [s.]
rapidly hızla [zf.] süratle [zf.] çarçabuk [zf.]
rat sıçan [i.] fare tutmak [f.] ihanet etmek [f.]
rate kur [i.] oran [i.] addetmek [f.]
rating derece [i.] derecelendirme [i.] tahmin [i.]
raw çiğ [s.] ham [s.] hamlık [i.]
reach ulaşmak [f.] ermek [f.] erişmek [f.]
ideal ya da ahlaki boyutundan
realistic ziyade faydacı ve pratik yönü ağır gerçek hayata benzeyen [i.] gerçekçi [s.]
basan [i.]
reasonable makul [s.] mantıksal [s.] uygun [s.]
reasonably orta derecede [zf.] makul bir şekilde [zf.] kararınca [zf.]
rebuild yeniden inşa etmek [f.] rebuilt - rebuilt [f.] yeniden yapmak [f.]
recall hatırlamak [f.] anımsamak [f.] geri istemek [f.]
receiver alıcı [i.] reseptör [i.] ahize (telefon) [i.]
recession girinti [i.] durgunluk (piyasa) [i.] geri çekilme [i.]
reckon tahmin etmek [f.] tutmak [f.] hesaplamak [f.]
recognition tanıma [i.] tanınırlık [i.] teşhis [i.]
recover kurtarmak [f.] iyileşmek [f.] sağalmak [f.]
recovery kurtulma [i.] atlatma [i.] toparlanma [i.]
recruit iyileştirmek [f.] sağlığı iyileşmek [f.] asker toplamak [f.]
recruitment işe alım [i.] askere alma [i.] iyileştirme [i.]
reduction indirme [i.] eksiltme [i.] düşürme [i.]
referee hakem [i.] hakemlik yapmak [f.] hakem olmak [f.]
refugee mülteci [i.] mübadil [i.] sığınmacı [i.]
regard saymak [f.] hesaba katmak [f.] dikkatle bakmak [f.]
regional bölgesel [s.] bölgesel kurum [i.] mevzii [s.]
register kaydetmek [f.] sicil [i.] kayıt [i.]
registration tescil [i.] (kütüğe) kaydetme [i.] kayıt [i.]
regret pişman olmak [f.] pişmanlık [i.] esefle karşılamak [f.]
regulate düzenlemek [f.] düzene sokmak [f.] ayarlamak [f.]
regulation düzenleme [i.] nizam [i.] regülasyon [i.]
reinforce pekiştirmek [f.] sağlamlaştırmak [f.] takviye etmek [f.]
relatively nispeten [zf.] oranla [zf.] görece [zf.]
relevant konuyla ilgili [s.] konu ile ilgili [s.] ilgili [s.]
relief rahatlama [i.] avuntu [i.] rölöve [i.]
relieve rahatlatmak [f.] avutmak [f.] nöbeti devralmak [f.]
relieved rahatlamış [s.] müsterih [s.] rahat [s.]
rely güvenmek [f.] dayanmak [f.] inanmak [f.]
remark belirtmek [f.] yorum [i.] görüş [i.]
remarkable dikkat çekici [s.] göze çarpan [s.] dikkate değer [s.]
remarkably dikkat çekecek derecede [zf.] önemli biçimde [zf.]
reporting raporlama [i.] habercilik [i.] rapor [i.]
representative temsil eden [s.] temsili [s.] temsilci [s.]
reputation ün [i.] şöhret [i.] itibar [i.]
requirement ihtiyaç [i.] gereksinim [i.] talep [i.]
rescue kurtarmak [f.] hacizden kurtarmak [f.] imdadına yetişmek [f.]
reserve rezerve ettirmek [f.] ayırmak [f.] ayırtmak [f.]
resident sakin [i.] bir yerde oturan/sakin [i.] yerleşmiş olan kimse [i.]
resign istifa etmek [f.] çekilmek [f.] teslim olmak [f.]
resist direnmek [f.] dayanmak [f.] karşı koymak [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
resolution kararlılık [i.] azim [i.] çözünme [i.]
resolve kesin karar vermek [f.] azmetmek [f.] ahdetmek [f.]
resort tatil yeri [i.] gitmek [f.] başvurmak [f.]
restore yenileştirmek [f.] eski konumuna getirmek [f.] restorasyon yapmak [f.]
restrict sınırlamak [f.] kısıtlamak [f.] hasretmek [f.]
restriction sınırlama [i.] kısıtlama [i.] tahdit [i.]
retail perakende satış [i.] perakende [s.] ayrıntılarıyla anlatmak [f.]
retain sürdürmek [f.] alıkoymak [f.] elinden kaçırmamak [f.]
retirement emeklilik [i.] geri çekilme [i.] bir köşeye çekilme [i.]
reveal meydana çıkarmak [f.] ortaya çıkarmak [f.] açığa vurmak [f.]
revenue hasılat [i.] gelir [i.] irat [i.]
revision gözden geçirme [i.] revizyon [i.] gözden geçirip düzeltme [i.]
revolution ihtilal [i.] devrim [i.] inkılap [i.]
reward ödüllendirmek [f.] mükafat [i.] ödül [i.]
rhythm ritim [i.] düzenlilik [i.] nabız atışı [i.]
rid rid - rid [f.] temizlemek [f.] başından atmak [f.]
ridiculous gülünç [s.] saçma [s.] komik [s.]
risky riskli [s.] sakat [s.] terbiyesiz [s.]
rival rakip [i.] ... kadar ... olmak [f.] çekişmek [f.]
rob soymak [f.] yağma etmek [f.] talan etmek [f.]
robbery hırsızlık [i.] soygun [i.] karmanyola [i.]
rocket roket [i.] füze fırlatmak [f.] fırlamak [f.]
romance romantizm [i.] romans [i.] uydurmak [f.]
root köken [i.] kök [i.] deşmek [f.]
rose gül [s.] güzel kız [i.] roze [i.]
roughly yaklaşık olarak [zf.] yaklaşık olarak [zf.] tahminen [zf.]
round yuvarlak [s.] bitirmek [f.] dönmek (köşeyi/virajı) [f.]
routine rutin [s.] adet [i.] hergünkü işler [i.]
rub sürtmek [f.] ovmak [f.] sürtünmek [f.]
rubber kauçuk [i.] lastik [i.] lastik kaplamak [f.]
ruin mahvetmek [f.] bozmak [f.] harabe [i.]
rural kırsal [s.] taşra [s.] köye ait [s.]
rush acele etmek [f.] acele ettirmek [f.] telaş etmek [f.]
sample örnek [i.] numune [i.] tatmak [f.]
satellite uydu [i.] uşak [i.] peyk [i.]
satisfaction memnuniyet [i.] tatmin [i.] kefaretin ödenmesi [i.]
satisfied memnun [s.] razı [s.] kanık [s.]
satisfy tatmin etmek [f.] doyurmak [f.] yerine getirmek [f.]
saving tasarruf [i.] kurtarma [i.] birikim [i.]
scale ölçeklendirmek [f.] tartar [i.] ölçek [i.]
scandal skandal [i.] rezalet [i.] karalama [i.]
scare ürkütmek [f.] korkutmak [f.] ödünü koparmak [f.]
scenario senaryo [i.] tasarı [i.] plan [i.]
schedule plan [i.] program [i.] tarifeye geçirmek [f.]
scheme fesat karıştırmak [f.] düzenlemek [f.] dolap çevirmek [f.]
scholar bilgin [i.] bilim insanı [i.] bursiyer [i.]
scholarship burs [i.] alimlik [i.] irfan [i.]
scratch kazımak [f.] karalamak [f.] çizmek [f.]
scream bağırmak [f.] çığlık atmak [f.] çığlık [i.]
screen ekran [i.] göstermek [f.] siper etmek [f.]
screening görüntüleme [i.] ayırma [i.] sahneleme [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
seat oturtmak [f.] koltuk [i.] oturacak yer [i.]
sector sektör [i.] daire dilimi [i.] işkolu [i.]
secure sağlamlaştırmak [f.] güvenceye almak [f.] elde etmek [f.]
seek aramak [f.] sought - sought [f.] peşinde koşmak [f.]
seeker sonda [i.] arayıcı [i.] arayan kimse [i.]
select seçmek [f.] ayıklamak [f.] elemek [f.]
selection seçme [i.] ayırma [i.] seçme şey [i.]
self öz [i.] kendi [zm.] özellik [i.]
seminar seminer [i.] seminer
senior kıdemli [i.] kıdemli kimse [i.] son sınıf öğrencisi [i.]
sense algılamak [f.] hissetmek [f.] algı [i.]
sensitive içli [s.] hassas [s.] duyarlı [s.]
sentence cümle [i.] mahkum etmek [f.] hüküm giydirmek [f.]
sequence silsile [i.] birbiri ardından gelme [i.] sıra [i.]
session celse [i.] oturum [i.] seans [i.]
settle yerleşmek [f.] oturtmak (bir şeyi bir yere) [f.] konmak [f.]
settler göçmen [i.] son darbe [i.] son söz [i.]
severe haşin [s.] sert [s.] şiddetli [s.]
severely ağır [zf.] ciddi olarak [zf.] şiddetle [zf.]
shade gölge [i.] gölgelik [i.] saklamak [f.]
shadow gölge [i.] bozmak [f.] gizlice takip etmek [f.]
shallow sığ [s.] sığlaşmak [f.] düzlemek [f.]
shame utandırmak [f.] utanma [i.] ayıp [i.]
shape şekillendirmek [f.] biçim vermek [f.] şekil vermek [f.]
shaped şekillendirilmiş [s.] biçimli [s.] şekilli [s.]
shelter barınak [i.] sığınak [i.] sığınmak [f.]
shift değiştirmek [f.] vardiya [i.] kaçamak cevap vermek [f.]
ship gemi [i.] kürekleri içeri almak [f.] mal yüklemek (gemiye) [f.]
shock şok etmek [f.] şok [i.] kalbini kırmak [f.]
shocked çarpılmış [s.] şoke [s.] şoklanmış [s.]
shocking şok edici [s.] sarsma [i.] şoklama [i.]
shooting ateş etme [i.] filizlenme [i.] sızlama [i.]
shore sahil [i.] kıyı [i.] payanda vurmak [f.]
shortage sıkıntı [i.] eksiklik [i.] kıtlık [i.]
shortly kısaca [zf.] sözün kısası [zf.] az bir mesafeden sonra [zf.]
short-term kısa süreli [s.] kısa dönemli [s.] kısa vade [s.]
shot atış [i.] postu deldirmek [f.] vurmak [f.]
sibling kardeş [i.]
signature imza [i.] imzalama [i.] damga [i.]
significance önem [i.] değer [i.] anlam [i.]
significant dikkate değer [s.] kayda değer [s.] belirli [s.]
significantly önemli ölçüde [s.] anlamlı [s.] önemli ölçüde [zf.]
silence susturmak [f.] suskunluk [i.] sessizlik [i.]
silk ipek [i.] örümcek ağı ipi [i.] kraliyet avukatı [i.]
sincere içten [s.] samimi [s.] samimi [s.]
skilled yetenekli [s.] marifetli [s.] eli yatkın [s.]
skull kafatası [i.] kurukafa [i.] kafa [i.]
slave köle gibi çalışmak [f.] köle [i.] köle gibi çalışmak [f.]
slide sürgü [i.] slayt [i.] kaydırak [i.]
slight hafif [s.] az [s.] önemsememek [f.]
slip kaymak [f.] sürçmek [f.] gizlice vermek [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
slogan slogan [i.] savsöz [i.] şiar [i.]
slope meyil [i.] bayır [i.] eğim [i.]
so-called sözde [s.] sözümona [s.] adlı [s.]
solar güneş [s.] güneşsel [s.] güneşle ilgili [s.]
somehow iyi kötü [zf.] bir türlü [zf.] nasıl olursa [zf.]
sometime sabık [s.] eski [s.] önceki [s.]
somewhat birazcık [zf.] bir dereceye kadar [zf.] aşağı yukarı [zf.]
sophisticated sofistike [s.] komplike [s.] içerikli [s.]
soul ruh [i.] kimse [i.] kök [i.]
spare kıymamak [f.] ayırmak [f.] boş (zaman) [s.]
specialist uzman [i.] uzman [i.] kompetan [i.]
specialize uzmanlaşmak [f.] özel olarak yapmak [f.] özelleştirmek [f.]
species tür [i.] ortak özellikleri olan grup [i.] hayal [i.]
specify belirlemek [f.] belirtmek [f.] açıkça belirtmek [f.]
spectacular muhteşem [s.] olağanüstü manzara [i.] görülmeye değer [s.]
spectator seyirci [i.] izleyici [i.] izleyici
speculate tahminde bulunmak [f.] düşünmek [f.] spekülasyon yapmak [f.]
speculation tahmin [i.] kurgu [i.] dayanaksız görüş [i.]
speed sürat [i.] hız [i.] sped/speeded - sped/speeded [f.]

spill dökmek [f.] spilled/spilt - spilled/spilt [f.] düşmek [f.]


spiritual ruhsal [s.] manevi [s.] amerikalı siyahilerin yarattığı bir
ilahi türü [i.]
spite rahatsız etmek [f.] nispet vermek [f.] zarar vermek [f.]
split yarmak [f.] bölmek [f.] split - split [f.]
spoil şımartmak [f.] berbat etmek [f.] bozulmak [f.]
spokesman sözcü [i.] baş sözcü [i.] konuşmacı [i.]
spokesperson konuşmacı [i.] sözcü [i.] marka yüzü
spokeswoman konuşmacı bayan [i.] sözcü [i.]
sponsor kefil olmak [f.] vaftiz babalığı yapmak (çocuğa) finanse etmek [f.]
[f.]
sponsorship destek [i.] sponsorluk [i.] kefillik [i.]
sporting spor [i.] av [i.] avcılık [i.]
spot leke [i.] benek [i.] nokta [i.]
spread yaymak [f.] yayılmak [f.] spread - spread [f.]
stable ahır [i.] istikrarlı [s.] durağan [s.]
stage sahneye koymak [f.] sahnelemek [f.] evre [i.]
stall stop ettirmek [f.] savsaklamaya çalışmak [f.] saplanmak [f.]
stance duruş [i.] bazı oyunlarda vücudun duruşu bakış açısı [i.]
[i.]
stand (teklif) geçerli olmak [f.] katlanmak [f.] ayakta durmak [f.]
stare dik dik bakmak [f.] gözü dalmak [f.] belermek [f.]
starve açlıktan ölmek [f.] acından ölmek [f.] açlıktan ölmek [f.]
status hal [i.] statü [i.] durum [i.]
steadily durmadan [zf.] sabit şekilde [zf.] boyuna [zf.]
steady sabit durum [i.] istikrarlı [s.] oynamaz [s.]
steam istim [i.] buğu [i.] buhar [i.]
steel çelik [i.] sertleştirmek [f.] çakmak [f.]
steep dik [s.] sarp [s.] demlenmek [f.]
step üvey [i.] adım [i.] basamak [i.]
sticky yapış yapış [s.] yapışkan [s.] vıcık [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
stiff çetin [s.] katı [s.] sert [s.]
stimulate uyarmak [f.] dürtmek [f.] kamçılamak [f.]
stock stoklamak [f.] stok [i.] üremesi için (bir yere) koymak [f.]

stream dere [i.] akarsu [i.] akıp gitmek [f.]


strengthen sağlamlaştırmak [f.] kuvvetlenmek [f.] güçlendirmek [f.]
stretch uzatmak [f.] gerinmek [f.] germek [f.]
strict sıkı [s.] katı [s.] mutlak [s.]
strictly açıkçası [zf.] katı bir biçimde [zf.] sert bir biçimde [zf.]
strike çarpmak [f.] vurmak [f.] çarpma [i.]
stroke felç [i.] vuruş [i.] inme [i.]
structure yapılandırmak [f.] yapı [i.] bünye [i.]
struggle çabalamak [f.] mücadele etmek [f.] çabalama [i.]
stuff şey [i.] tıkınmak [f.] tıkmak [f.]
stunning sersemletme [i.] çekici [s.] müstesna [s.]
subject ders [i.] özne [i.] konu [i.]
submit sunmak [f.] ibraz etmek [f.] boyun eğmek [f.]
subsequent sonradan gelen [s.] daha sonraki [s.] (belirli bir olayı) takip eden [s.]
subsequently sonra [zf.] sonradan [zf.] akabinde [zf.]
suburb varoş [i.] banliyö [i.] yörekent [i.]
suffering mihnet [i.] cefa [i.] ıstırap [i.]
sufficient kafi [s.] yeterli [s.] elverişli [s.]
sufficiently yeteri kadar [zf.] yeterli miktarda [zf.] yeterince [zf.]
sum toplam [i.] tutar [i.] toplamak [f.]
super süper [s.] kıyak [i.] birinci sınıf mal [i.]
surgeon cerrah [i.] operatör [i.] askeri doktor [i.]
surgery ameliyat [i.] ameliyathane [i.] cerrahlık [i.]
surround kuşatmak [f.] etrafını sarmak [f.] çevrelemek [f.]
surrounding çevre [i.] sarma [i.] kuşatma [i.]
survey araştırma [i.] anket [i.] göz gezdirmek [f.]
survival hayatta kalma [i.] kalıntı [i.] daha uzun yaşama [i.]
survivor hayatta kalan [i.] sağ kalan [i.] sağ kalan [i.]
suspect şüphelenmek [f.] kuşkulanmak [f.] şüpheli [s.]
suspend askıya almak [f.] uzaklaştırma vermek [f.] sallantıda bırakmak [f.]
sustainable güçlendirilebilir [s.] sürdürülebilir [s.] dayanılır [s.]
swallow yutmak [f.] kırlangıç [i.] aldanmak [f.]
swear sövmek [f.] küfür etmek [f.] küfretmek [f.]
sweep süpürmek [f.] swept - swept [f.] önüne katmak [f.]
switch değiştirmek [f.] değişme [i.] anahtar [i.]
sympathetic birinin duygularını anlayıp sempatik [s.] anlayışlı [s.]
paylaşan [s.]
sympathy sempati [i.] halden anlama [i.] acısını paylaşma [i.]
tackle ele almak (bir problemi) [f.] mücadele etmek [f.] avadanlık [i.]
tag etiketlemek [f.] etiket [i.] yafta koymak [f.]
tale masal [i.] öykü [i.] hikaye [i.]
tank tank [i.] depoya koymak [f.] tank gibi (ağır fakat hızlı) hareket
etmek [f.]
tap hafifçe vurmak [f.] tıkaç [i.] musluk [i.]
target hedef [i.] amaç [i.] gaye [i.]
tear yırtılmak [f.] yırtmak [f.] yırtık [i.]
technological teknolojik [s.] teknolojiyle ilgili [s.] uygulayımsal [s.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
teens yeniyetmelik [i.] yaşı 13-19 arasında olanlar [i.] 10'dan 19'a ya da 13'den 19'a
kadar olan sayılar [i.]
temple tapınak [i.] sinagog [i.] ibadethane [i.]
temporarily geçici olarak [zf.] muvakkaten [zf.] idareten [zf.]
temporary geçici [s.] iğreti [s.] eğreti [s.]
tendency eğilim [i.] meyletme [i.] çalma (maviye vb) [i.]
tension tansiyon [i.] gerginlik [i.] gerilim [i.]
term isimlendirmek [f.] terim [i.] dönem [i.]
terminal terminal [i.] sonek [i.] son durak [i.]
terms ara [i.] ücret [i.] fiyat [i.]
terribly son derece [zf.] aşırı [zf.] korkunç [zf.]
terrify çok korkutmak [f.] çok korkutmak [f.] ürkütmek [f.]
territory yöre [i.] arazi [i.] tarla [i.]
terror terör [i.] dehşet [i.] tedhiş [i.]
terrorism terörism [i.] terörizm [i.] tedhişçilik [i.]
terrorist terörist [i.] tedhişçi [i.] tedhişçi
testing deneme [i.] sondaj [i.] deneyden geçirme [i.]
textbook ders kitabı [i.] okuma kitabı [i.] ders kitabı
theft hırsızlık [i.] aşırma [i.] arakçılık [i.]
therapist terapist [i.] sağaltımcı [i.] doktor [i.]
therapy iyileştirme [i.] tedavi [i.] sağaltım [i.]
thesis tez [i.] sav [i.] inceleme [i.]
thorough derin [s.] esaslı iş yapan (kimse) [s.] kusursuz [s.]
thoroughly adamakıllı [zf.] etraflıca [zf.] iyicene [zf.]
threat tehdit [i.] tehdit etmek [f.] gözdağı [i.]
threaten tehdit etmek [f.] gözdağı vermek [f.] habercisi olmak [f.]
thumb parmağıyla çevirmek (sayfa) [f.] otostop çekmek [f.] başparmak (eldivende) [i.]
thus böylelikle [zf.] böylece [zf.] demek ki [zf.]
time kez [i.] kere [i.] müddet [i.]
timing saat tutma [i.] zamanlama yapma [i.] hızını ölçme [i.]
tissue doku [i.] tuvalet kağıdı [i.] ince kağıt [i.]
title unvan [i.] başlık [i.] isimlendirmek [f.]
ton moda [i.] ton [i.] ton, 1000 kg [i.]
tone ton [i.] yumuşatmak [f.] uyuşmak [f.]
tonne ton [i.]
tough zorlu [s.] çetin [s.] zor [s.]
tournament turnuva [i.] yarışma [i.] turnuva
trace iz sürmek [f.] izini sürmek [f.] izlemek [f.]
track izlemek (iz vb) [f.] izlemek [f.] iz [i.]
trading ticaret [i.] işlem [i.] iş hacmi [i.]
tragedy fecaat [i.] facia [i.] felaket [i.]
tragic acıklı [s.] feci [s.] tiy [s.]
trait haslet [i.] hususiyet [i.] kişisel özellik [i.]
transfer nakletmek [f.] aktarmak [f.] devretmek [f.]
transform dönüşmek [f.] dönüştürmek [f.] çevirmek [f.]
transition geçiş [i.] intikal [i.] değişme [i.]
transmit iletmek [f.] ulaştırmak [f.] yayınlamak [f.]
transportation taşıma [i.] nakliye [i.] ulaştırma [i.]
trap kapan [i.] tuzak [i.] ata süslü çul örtmek [f.]
treasure hazine [i.] üzerine titremek [f.] çok değerli saymak [f.]
trial yargılama [i.] duruşma [i.] deneme [i.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
tribe oymak [i.] kavim [i.] budun [i.]
trigger tetiklemek [f.] tetik [i.] tetiği çekip ateşlemek [f.]
trillion trilyon [i.]
trip seyahat [i.] yolculuk [i.] gezi [i.]
troop topluca ilerlemek [f.] toplanmak [f.] ilerlemek [f.]
tropical tropikal [s.] tropikal dönencel
trouble sorun [i.] dert [i.] zahmet [i.]
truly tamamen [zf.] kanunen [zf.] sahiden [zf.]
trust güvenmek [f.] güven [i.] inancı olmak [f.]
try denemek [f.] deneme [i.] yoklamak [f.]
tsunami denizaltı depremlerinin ortaya deprem dalgası [i.] denizdeki deprem dalgası [i.]
çıkardığı büyük dalga [i.]
tune akort etmek [f.] melodi [i.] nağme [i.]
tunnel tünel [i.] tünel açmak [f.] içgeçit [i.]
ultimate nihai [s.] son [s.] aşırı [s.]
ultimately sonunda [zf.] eninde sonunda [zf.] en sonunda [zf.]
unacceptable kabul edilemez [s.] çekilmez [s.] kabul olunamaz [s.]
uncertainty belirsizlik [i.] kuşku [i.] tereddüt [i.]
unconscious kendinden geçmiş [s.] baygın [s.] şuursuz [s.]
undergo geçirmek (hastalık) [f.] underwent - undergone [f.] görmek [f.]
undertake yüklenmek [f.] girişmek [f.] üstlenmek [f.]
unexpected beklenmedik [s.] beklenmeyen [s.] ummadık [s.]
unfold (katlanmış bir seyi) açmak [f.] gelişmek [f.] açmak [f.]
unfortunate şanssız [s.] makus [s.] talihsiz [s.]
unique emsalsiz [s.] benzersiz [s.] kendine mahsus [s.]
unite birleşmek [f.] birleştirmek [f.] raptetmek [f.]
unity birlik [i.] ittifak [i.] dayanışma [i.]
universal üniversal [s.] evrensel [s.] genel olgu [i.]
universe alem [i.] kainat [i.] evren [i.]
unknown bilinmez [s.] bilinmeyen [s.] ünsüz [s.]
upper üst [s.] yukarı [i.] saya [i.]
upwards yukarıya [zf.] itibaren [zf.] daha fazla [zf.]
urban şehirsel [s.] kentsel [s.] şehir [i.]
urge dürtü [i.] dürtmek [f.] ısrar etmek [f.]
urgent ivedi [s.] acil [s.] kaçınılmaz [s.]
usage kullanım [i.] kullanım şekli [i.] alışkı [i.]
useless işe yaramaz [s.] faydasız [s.] yararsız [s.]
valid geçerli [s.] sağlam [s.] yerinde [s.]
value değer vermek [f.] paha biçmek [f.] değer biçmek [f.]
variation varyasyon [i.] farklılık [i.] fark [i.]
vary keşikleşmek [f.] çeşitlendirmek [f.] farklı olmak [f.]
vast büyüklük [i.] büyük boşluk [i.] engin [s.]
venue olayın gerçekleştiği yer [i.] mahkeme yeri [i.] cinayet mahalli [i.]
vertical dik [s.] düşey [s.] dikey [s.]
very çok [zf.] hatta [s.] bile [s.]
via vasıtasıyla [ed.] aracılığıyla [ed.] kanalıyla [ed.]
victory utku [i.] utku [i.] başarı [i.]
viewpoint bakış açısı [i.] bakım [i.] telakki [i.]
violence şiddet [i.] zorlama [i.]
virtual sanal [s.] asıl [s.] gerçek kuvveti olan [s.]
visa vize [i.] vize vermek [f.] onaylamak [f.]
Terms Meanings Meanings2 Meanings3
visible görünür [s.] görünen [s.] gözle görülür [s.]
vision görme [i.] hayal gibi görmek [f.] görme kuvveti [i.]
visual görsel [s.] kroki [i.] taslak [i.]
vital yaşamsal [s.] çok önemli [s.] hayati [s.]
vitamin vitamin [i.] vitamin vitamin
volume hacim [i.] cilt (kitap) [i.] sayı [i.]
voluntary gönüllü [s.] isteyerek yapılan [s.] istemli hareket [i.]
voting oylama [i.] oy kullanma [i.] oy verme [i.]
wage maaş [i.] ücret [i.] sürdürmek [f.]
wander başıboş dolaşmak [f.] dolaşmak [f.] amaçsızca dolaşmak [f.]
warming dayak atma [i.] ısınma [i.] ısıtma [i.]
way yol [i.] taraf [i.] tarz [i.]
weakness kuvvetsizlik [i.] halsizlik [i.] cansızlık [i.]
wealth varlık [i.] zenginlik [i.] servet [i.]
wealthy varlıklı [s.] zengin [s.] servet sahibi [s.]
weekly haftalık [s.] haftalık yayın [i.] haftalık dergi [i.]
weird acayip [s.] tuhaf [s.] büyü [i.]
welfare gönenç [i.] refah [i.] yardım [i.]
wheat buğday [i.] buğday buğday
whereas oysaki [bağ.] oysa [bağ.] -diğine göre [bağ.]
wherever nerede [zf.] nereye [zf.] her nerede [bağ.]
whilst iken
whisper fısıldamak [f.] fısıltı [i.] hışırdamak [f.]
whoever her kim [zm.] herhangi [zm.] kim/her kim ... ise [zm.]
whom kime [zm.] kim [zm.] kimi [zm.]
widely genişce [zf.] adamakıllı [zf.] iyice [zf.]
widespread yaygın [s.] yaygın [s.] alabildiğine açılmış [s.]
wildlife yaban hayatı [i.] vahşi hayvanlar [i.] yabani hayvanlar [i.]
willing hevesli [s.] gönüllü [s.] istekli [s.]
wind sarmak [f.] dolamak [f.] yel [i.]
wire telle bağlamak [f.] tel takmak [f.] telle çevirmek [f.]
wisdom akıl [i.] bilgelik [i.] hikmet [i.]
wise bilge [s.] bilgili [s.] akıllı [s.]
withdraw geri çekilmek [f.] geri çekmek [f.] çekilmek [f.]
witness şahit olmak [f.] şahitlik etmek [f.] tanık olmak [f.]
workforce iş gücü [i.]
workplace işyeri [i.] iş yeri [i.] dükkan [i.]
workshop çalıştay [i.] seminer (üniversite dışında zanaatçıya ait atölye [i.]
yapılan) [i.]
worm solucan gibi kıvrılarak ilerlemek kurtçuk [i.] kurt [i.]
[f.]
worse daha kötüsü [i.] daha da kötüsü [i.] beter [s.]
worst yenmek [f.] en kötü [s.] en fena [s.]
worth değer [i.] eder [f.] çap [i.]
wound yaralamak [f.] yara [i.] vurmak [f.]
wrap sarmak [f.] sargı [i.] örtmek [f.]
wrist krank pimi [i.] el bileği [i.] bilek [i.]
wrong yanlış [s.] gadretmek [f.] haksızlık etmek [f.]
yet henüz [zf.] gerçi [zf.] yine de [zf.]
zone kuşak [i.] bölge [i.] bir yerde ancak belirli bir faaliyete
izin vermek [f.]

You might also like