You are on page 1of 156

Terms Meanings Meanings

zest tat [i.] zevk [i.]


abandon terk etmek [f.] bırakmak [f.]
abandoned bırakılmış [s.] terk edilmiş [s.]
ability hüner [i.] kabiliyet [i.]
able hünerli [s.] kadir [s.]
about hemen hemen [zf.] aşağı yukarı [zf.]
above üzerine [zf.] yukarısında [zf.]
abroad yurt dışında [zf.] yurt dışı [i.]
absence bulunmayış [i.] bulunmama [i.]
absent bulunmamak [f.] eksik [s.]
absolute tam [s.] mutlak [s.]
absolutely kesinlikle [zf.] mutlaka [zf.]
absorb almak (dikkati/enerjiyi/zamanı/paray
kavramak (anlamak) [f.]
abuse suistimal etmek [f.] kötüye kullanmak [f.]
academic akademik [s.] üniversite öğretim görevlisi [i.]
accent şive [i.] aksan [i.]
accept kabullenmek [f.] kabul etmek [f.]
acceptable kabul edilir [s.] kabul edilebilir [s.]
access erişim [i.] erişme [i.]
accident rastlantı [i.] kaza [i.]
accidental tesadüfi [s.] kazara olan [s.]
accidentally kazara [zf.] tesadüfen [zf.]
accommodation konaklama [i.] kalacak yer [i.]
accompany eşlik etmek [f.] refakat etmek [f.]
according to göre [ed.] uyarınca [ed.]
account hesap [i.] açıklamasını yapmak [f.]
account for nedenini açıklamak [f.] açıklamak [f.]
accurate doğru [s.] kesin [s.]
accurately kesin olarak [zf.] tam olarak [zf.]
accuse suçlamak [f.] itham etmek [f.]
achieve elde etmek [f.] başarmak [f.]
achievement başarı [i.] eser [i.]
acid ekşime [i.] asit [i.]
acknowledge kabullenmek [f.] kabul etmek [f.]
a couple bir çift [s.]
acquire elde etmek [f.] edinmek [f.]
across karşıya [zf.] bir yandan bir yana [ed.]
act davranmak [f.] hareket etmek [f.]
action çalışma [i.] davranış [i.]
active faal [s.] aktif [s.]
actively bilfiil [zf.] aktif olarak [zf.]
activity etkinlik [i.] faaliyet [i.]
actor oyuncu [i.] artist [i.]
actress oyuncu [i.] artist [i.]
actual aktüel [s.] gerçek [s.]
actually fiilen [zf.] aslında [zf.]
ad reklam [i.] ilan [i.]
adapt adapte etmek [f.] uyarlamak [f.]
add toplamak [f.] eklemek [f.]
addition ek [i.] ilave [i.]
additional fazladan [s.] ek [s.]
add on eklemek [f.] bindirmek [f.]
address hitap etmek [f.] söylev [i.]
add up anlamına gelmek [f.] belli olmak [f.]
add up to demeğe gelmek [f.] tutmak [f.]
adequate yeterli [s.] ehven [s.]
adequately layıkıyle [zf.] yeterince [zf.]
adjust ayarlamak [f.] hizaya getirmek [f.]
admiration hayranlık [i.] takdir [i.]
admire hayranlık duymak [f.] hayran olmak [f.]
admit itiraf etmek [f.] kabul etmek [f.]
adopt evlat edinmek [f.] benimsemek [f.]
adult yetişkin [i.] er kişi [i.]
advance terfi ettirmek [f.] avans vermek [f.]
advanced ileri [s.] ilerlemiş [s.]
advantage avantaj [i.] fayda [i.]
adventure macera [i.] serüven [i.]
advert zikretmek [f.] değinmek [f.]
advertise reklam etmek [f.] tanıtım yapmak [f.]
advertisement reklam [i.] tanıtım [i.]
advertising reklamcılık [i.] reklam [i.]
advice nasihat [i.] tavsiye [i.]
advise öğütlemek [f.] öğüt vermek [f.]
affair mesele [i.] şey [i.]
affect etkilemek [f.] gibi davranmak [f.]
affection alaka [i.] etkileme [i.]
afford parası yetmek [f.] satın almaya gücü yetmek [f.]
afraid korkmuş [s.] korkan [s.]
after sonra [zf.] sonra gelen [s.]
afternoon öğleden sonra [i.]
afterwards sonradan [zf.] sonra [zf.]
again bir daha [zf.] daha [zf.]
against aykırı [ed.] karşı [ed.]
age yaş [i.] çağ [i.]
aged yaşlı [s.] kart [s.]
agency acente [i.] acenta [i.]
agent ajan [i.] temsilci [i.]
aggressive agresif [s.] saldırgan [s.]
ago evvel [zf.] önce [zf.]
agree aynı fikirde olmak [f.] anlaşmak [f.]
agreement mutabakat [i.] antlaşma [i.]
ahead ilerde [zf.] öndeki [s.]
aid yardım etmek [f.] yardım [i.]
aim amaçlamak [f.] hedeflemek [f.]
air havalandırmak [f.] yayına girmek [f.]
aircraft uçak [i.] uçaklar [i.]
airport havalimanı [i.] havaalanı [i.]
alarm alarm [i.] telaşa düşürmek [f.]
alarmed etekleri tutuşmuş [s.] alarma geçirilmiş [s.]
alarming alarm verme [i.] korkutucu [s.]
alcohol alkol [i.] ispirto [i.]
alcoholic alkolik [i.] alkollü [s.]
alive diri [s.] canlı [s.]
all tüm [i.] bütün [i.]
allied bağlaşık [s.] müttefik [s.]
allow izin vermek [f.] müsaade etmek [f.]
allow for hesaba almak [f.] yer vermek [f.]
all right kuşkusuz ki elbette ki
ally müttefik ülke [i.] birleştirmek [f.]
almost hemen hemen [zf.] az daha [zf.]
alone yalnız [s.] kimsesiz [s.]
along boyunca [zf.] beraberine [zf.]
alongside yanına [zf.] yanı sıra [zf.]
aloud yüksek sesle [zf.] bağırarak [zf.]
alphabet alfabe [i.] ilkeler [i.]
alphabetical alfabe sırasına göre [s.] alfabe sırasına göre dizilmiş [s.]
alphabetically alfabetik olarak [zf.] alfabetik
already zaten [zf.] çoktan [zf.]
also ayrıca [zf.] yine [zf.]
alter değiştirmek [f.] değişiklik yapmak [f.]
alternative alternatif [i.] çare [i.]
alternatively karşılıklı [zf.] alternatif olarak [zf.]
although her ne kadar [bağ.] rağmen [bağ.]
altogether hep beraber [zf.] büsbütün [zf.]
always hep [zf.] her zaman [zf.]
a.m. öğleden önce [zf.]
amaze şaşırtmak [f.] hayrette bırakmak [f.]
amazed hayrete düşürülmüş [s.] şaşırmış [s.]
amazing şaşırtıcı [s.] şaşırtma [i.]
ambition ihtiras [i.] hırs [i.]
ambulance ambulans [i.] cankurtaran [i.]
among arasına [ed.] arasında [ed.]
amount miktar [i.] tutar [i.]
amount to tutmak [f.] baliğ olmak [f.]
amuse eğlendirmek [f.] kırıp geçirmek [f.]
amused memnuniyet içinde [s.]
amusing eğlenceli [s.] zevkli [s.]
analyse incelemek [f.] analiz etmek [f.]
analysis çözümleme [i.] analiz [i.]
ancient antik [s.] eski [s.]
and ile [bağ.] ve [bağ.]
anger kızdırmak [f.] sinir [i.]
angle açı [i.] olta ile balık tutmak [f.]
angrily hiddetle [zf.] hışımla [zf.]
angry kızmış [s.] sinirli [s.]
animal hayvan [s.] hayvan [i.]
ankle yürümek [f.] (bir sözleşmeye) devam etmede baş
anniversary yıl dönümü [i.] yıl dönümü [i.]
announce anons etmek [f.] duyurmak [f.]
annoy rahatsız etmek [f.] sinirlendirmek [f.]
annoyed sinirli [s.] sinirlendirilmiş [s.]
annoying musallat [i.] izaç [i.]
annual senelik [s.] yıllık [s.]
annually yılda bir [zf.] her yıl [zf.]
another öbür [s.] başka [zm.]
answer yanıt vermek [f.] cevaplamak [f.]
anti- karşı [ök.] önleyici
anticipate beklemek [f.] ummak [f.]
anxiety endişe [i.] kaygı [i.]
anxious endişeli [s.] kaygılı [s.]
anxiously endişeyle [zf.]
any lalettayin [s.] bazı [s.]
anybody kimse [zm.] hiç kimse [zm.]
anyone hiç kimse [zm.] kimse [zm.]
anything hiçbir şey [zm.] her şey [zm.]
anyway neyse [zf.] her neyse [zf.]
anywhere nerede olursa olsun [zf.] herhangi bir yer [zf.]
apart ayrı [zf.] birbirinden ayrı [zf.]
apart from dışında [ed.] haricinde [ed.]
apartment daire [i.] apartman katı [i.]
apologize özür dilemek [f.] af dilemek [f.]
apparent aşikar [s.] ortada [s.]
apparently görünüşte [zf.] belli ki [zf.]
appeal başvurmak [f.] çağrı [i.]
appear belli olmak [f.] görünmek [f.]
appearance dış görünüş [i.] görünüm [i.]
apple elma [i.] elma
application tatbik [i.] başvuru [i.]
apply uygulamak [f.] başvurmak [f.]
appoint atamak [f.] koymak [f.]
appointment tayin [i.] atama [i.]
appreciate değerini artırmak [f.] değeri artmak [f.]
approach yanaşmak [f.] yaklaşmak [f.]
appropriate el koymak [f.] münasip [s.]
approval tasvip [i.] onaylama [i.]
approve onaylamak [f.] beğenmek [f.]
approving onaylayan [s.] onaylayıcı [s.]
approximate yaklaşık [s.] yaklaşmak [f.]
approximately takriben [zf.] yaklaşık olarak [zf.]
April nisan [i.] yılın dördüncü ayı [i.]
area alan [i.] saha [i.]
argue tartışmak [f.] çekişmek [f.]
argument argüman [i.] tartışma [i.]
arise arose - arisen [f.] kaynaklanmak [f.]
arm kol [i.] elini uzatmak [f.]
armed ateşli [s.] zırhlı [s.]
arms koyun [i.] kucak [i.]
army ordu [i.] kalabalık [i.]
around sularında [zf.] çevrede [zf.]
arrange ayarlamak [f.] düzenlemek [f.]
arrangement ayarlama [i.] aranjman [i.]
arrest tutuklamak [f.] götürmek [f.]
arrival varış [i.] varma [i.]
arrive varmak [f.] ulaşmak [f.]
arrive at varmak [f.] ulaşmak [f.]
arrow ok [i.] temren [i.]
art sanat [i.] beceri [i.]
article bent [i.] madde [i.]
artificial yapma [s.] yapay [s.]
artificially yapay olarak [zf.] suni [zf.]
artist artist [i.] sanatkar [i.]
artistic sanatçı ruhuna sahip [s.] artistik [s.]
artistically artistik bir biçimde
as olarak [zf.] gibi [ed.]
ashamed mahcup [s.] utanmış [s.]
aside bertaraf [s.] ayrı [s.]
aside from bir yana [zf.] -den başka [ed.]
ask soru sormak [f.] istemek [f.]
asleep uyuyan [s.] tembel [s.]
aspect hal [i.] taraf [i.]
assist yardım etmek [f.] asistanlık yapmak [f.]
assistance yardım [i.] imdat [i.]
assistant muavin [i.] asistan [i.]
associate ilişkilendirmek [f.] birleştirmek [f.]
associated birleşmiş [s.] bağlantılı [s.]
association birlik [i.] dernek [i.]
assume üstlenmek [f.] saymak [f.]
assure temin etmek (rahatlatıcı/ikna edici g
saranti etmek [f.]
at üzere [zf.] nezdinde [zf.]
atmosphere atmosfer [i.] havayuvarı [i.]
atom atom [i.] zerre [i.]
attach yapıştırmak [f.] bağlamak [f.]
attached yapışık [s.] bağlı [s.]
attack saldırmak [f.] hücum etmek [f.]
attempt teşebbüs etmek [f.] girişimde bulunmak [f.]
attempted denenen [s.] gayret edilen [s.]
attend katılmak [f.] iştirak etmek [f.]
attend to bakmak [f.] mukayyet olmak [f.]
attention özen [i.] ilgilenme [i.]
attitude tutum [i.] tavır [i.]
attorney dava vekili [i.] avukat [i.]
attract cezbetmek [f.] celp etmek [f.]
attraction çekicilik [i.] cazibe [i.]
attractive cazibeli [s.] cazip [s.]
audience izleyiciler veya dinleyiciler topluluğseyirci [i.]
August ağustos [i.] yılın sekizinci ayı [i.]
aunt hala [i.] teyze [i.]
author yazar [i.] yazmak [f.]
authority otorite [i.] yetki [i.]
automatic otomatik [s.] otomatik tabanca [i.]
automatically özdevimlice [zf.] istemsiz olarak [zf.]
autumn güz [i.] sonbahar [i.]
available elde hazır bulunan [s.] boş [s.]
average ortalama [i.] ortalamasını bulmak [f.]
avoid önlemek [f.] kaçınmak [f.]
awake uyanmak [f.] uyandırmak [f.]
award ödüllendirmek [f.] ödül vermek [f.]
aware haberdar [s.] farkında [s.]
away uzak [s.] uzağa [zf.]
awful berbat [s.] sunturlu [s.]
awfully çok [zf.] çok kötü [zf.]
awkward beceriksiz [s.] hantal [s.]
awkwardly beceriksizce [zf.] acemice [zf.]
baby yavru [i.] bebek [i.]
back art [i.] arkalık [i.]
background arka plan [i.] fon [i.]
back up destek olmak [f.] geri gitmek [f.]
backward geç kavrayan [s.] isteksiz [s.]
backwards geriye [zf.] arka tarafa [zf.]
bacteria bakteri [i.] bakteriler [i.]
bad kötü [s.] perişanlık [i.]
badly kötü bir şekilde [zf.] ağır [zf.]
bad-tempered aksi [s.] huysuz [s.]
bag poşet [i.] torba [i.]
baggage bagaj [i.] şımarık kadın [i.]
bake kurutmak [f.] kavurmak [f.]
balance dengede tutmak [f.] dengelemek [f.]
ball balo [i.] yumak [i.]
ban yasaklamak [f.] yasak [i.]
band bant [i.] bando [i.]
bandage bandajlamak [f.] sargı [i.]
bank banka [i.] önlemek [f.]
bar çubuk [i.] parmaklık [i.]
bargain kelepir [i.] pazarlık [i.]
barrier set [i.] bariyer [i.]
base dayandırmak [f.] üs [i.]
based esaslı [s.] yerleşik [s.]
base on dayanmak [f.] baz almak [f.]
basic temel [s.] esas [s.]
basically temelde [zf.] kökünden [zf.]
basis temel [i.] üs [i.]
bath yıkanmak [f.] banyo [i.]
bathroom tuvalet [i.] banyo [i.]
battery akü [i.] pil [i.]
battle savaş [i.] muharebe [i.]
bay defne [i.] koy [i.]
be bulunmak [f.] olmak [f.]
beach sahil [i.] kumsal [i.]
beak gagalamak [f.] ibrik ağzı [i.]
bear dayanmak [f.] katlanmak [f.]
beard sakal [i.] karşı gelmek [f.]
beat vurmak [f.] dövmek [f.]
beat up hırpalamak [f.] çalkalamak [f.]
beautiful güzel [s.] tatlı [s.]
beautifully güzelce [zf.] güzel [zf.]
beauty güzellik [i.] güzel kız [i.]
because çünkü [bağ.] -dığı için [bağ.]
because of yüzünden [ed.] için [bağ.]
become haline gelmek [f.] olmak [f.]
bed yatak [i.] gömmek [f.]
bedroom yatak odası [i.] yatak odası
beef dırlanmak [f.] sığır eti [i.]
beer bira [i.] arpasuyu
before evvel [ed.] önce [ed.]
begin başlatmak [f.] başlamak [f.]
beginning başlangıç [i.] baş [s.]
behalf biri adına [i.] taraf [i.]
behave davranmak [f.] davranmak [f.]
behaviour davranış [i.] davranış [i.]
behind ardındaki [s.] arkaya [zf.]
be left over artmak [f.] elde kalmak [f.]
belief inanma [i.] inanç [i.]
believe inanmak [f.] inanmak [f.]
believe in inanmak [f.] itikat etmek [f.]
bell çan [i.] zil [i.]
belong (birine) ait olmak [f.] ait olmak [f.]
belong to ait olmak [f.] bağlı olmak [f.]
below alttaki [s.] aşağıdaki [s.]
belt kayış [i.] kuşak [i.]
bend bükülmek [f.] eğmek [f.]
beneath altında [ed.] aşağıda [zf.]
benefit yararlanmak [f.] menfaat [i.]
bent bükülmüş [s.] bükük [s.]
beside yanında [ed.] üstelik [zf.]
best en iyi [s.] geçmek [f.]
bet iddiaya girmek [f.] iddia [i.]
better daha iyi [s.] iyileştirmek [f.]
betting bahse girme [i.] bahis [i.]
between arasında [zf.] arasına [zf.]
beyond öte [i.] ötede [zf.]
bicycle bisiklet [i.] bisiklet kullanarak gitmek [f.]
big iri [s.] büyük [s.]
bike bisiklete binmek [f.] bisiklet [i.]
bill senet [i.] fatura [i.]
billion milyar [i.] bilyon [i.]
bin çöp kutusu [i.] ambarlamak [f.]
biology dirimbilim [i.] yaşambilim [i.]
bird kuş [i.] manita [i.]
birth doğum [i.] kaynak [i.]
birthday yaş günü [i.] doğum günü [i.]
biscuit bisküvi [i.] gevrek [i.]
bit gem [i.] gemlemek [f.]
bite ısırmak [f.] lokma [i.]
bitter acı [s.] acı (tat) [s.]
bitterly acı acı [zf.] acı olarak [zf.]
black siyahi [s.] kara [s.]
blade bıçak ağzı [i.] (kendini) jiletlemek [f.]
blame suçlamak [f.] ayıplamak [f.]
blank boşluk [i.] boş [s.]
blind kör [s.] körletmek [f.]
block engellemek [f.] bloke etmek [f.]
blonde sarışın [s.] sarışın kız [i.]
blood kan [i.] kan bağı [i.]
blow esmek [f.] üflemek [f.]
blow out patlamak (lastik) [f.] sönmek [f.]
blow up patlatmak [f.] şişirmek [f.]
blue mavi [s.] çarçur etmek [f.]
board binmek [f.] tahta döşemek [f.]
boat tekne [i.] bot [i.]
body ceset [i.] gövde [i.]
boil haşlamak [f.] kaynamak [f.]
bomb bombalamak [f.] bomba [i.]
bone kılçık [i.] kemik [i.]
book ayırtmak [f.] kitap [i.]
boot bot [i.] çizme [i.]
border hudut [i.] kenarlık [i.]
bore bunaltmak [f.] delmek [f.]
bored sıkılmış [s.] delinmiş [s.]
boring bıktırıcı [s.] bıktıran [s.]
born doğan [s.] doğuştan [s.]
borrow ödünç almak [f.] ödünç almak [f.]
boss patron [i.] patronluk yapmak [f.]
both her ikisi de [s.] her iki [s.]
bother dert vermek [f.] can sıkmak [f.]
bottle şişe [i.] susturmak [f.]
bottom dip [i.] alt [i.]
bound zıplaya zıplaya gitmek [f.] zıplamak [f.]
bowl tas [i.] çanak [i.]
box kutu [i.] boks yapmak [f.]
boy delikanlı [i.] erkek çocuk [i.]
boyfriend flört [i.] sevgili [i.]
brain beyin [i.] kafasına ağır bir darbe indirmek [f.
branch dallanmak [f.] şube [i.]
brand marka [i.] lekelemek [f.]
brave cesur [s.] yiğit [s.]
bread ekmek [i.] pane etmek [f.]
break kırmak [f.] kopmak [f.]
break down bozulmak [f.] bölmek [f.]
breakfast kahvaltı [i.] kahvaltı etmek [f.]
break in çökertmek [f.] sözünü kesmek [f.]
break into zorla girmek [f.] girmek [f.]
break off koparmak [f.] kopmak [f.]
break out patlamak [f.] fırtına kopmak [f.]
break up eğlendirmek [f.] bitmek [f.]
breast göğüs [i.] meme [i.]
breath nefes [i.] soluk [i.]
breathe nefes almak [f.] solumak [f.]
breathe in soluk almak [f.] solumak [f.]
breathe out soluk vermek [f.] nefes vermek [f.]
breathing an [i.] soluk [i.]
breed doğurmak [f.] yavrulamak [f.]
brick tuğla [i.] tuğla ile örmek [f.]
bridge köprü [i.] köprülemek [f.]
brief kısa [s.] kısa ve öz [s.]
briefly kısaca [zf.] veciz bir şekilde [zf.]
bright parlak [s.] muhteşem [s.]
brightly ışıl ışıl [zf.] canlı [zf.]
brilliant muhteşem [s.] parlak [s.]
bring getirmek [f.] brought - brought [f.]
bring back geri getirmek [f.] hatırlatmak [f.]
bring down vurup indirmek [f.] (yönetimi) düşürmek [f.]
bring forward ileri sürmek [f.] ortaya almak [f.]
bring out görülmesini sağlamak [f.] belli etmek [f.]
bring up terbiye etmek [f.] kusmak [f.]
broad engin [s.] geniş [s.]
broadcast yayın [i.] broadcast/broadcasted - broadcast
broadly açık olarak [zf.] belli [zf.]
broken arızalı [s.] kırılmış [s.]
brother kardeş [i.] erkek kardeş [i.]
brown kahverengi [s.] kızarmak [f.]
brush fırçalamak [f.] fırça [i.]
bubble fokurdamak [f.] kabarcık [i.]
budget bütçe [i.] bütçelemek [f.]
build inşa etmek [f.] built - built [f.]
building inşaat [i.] bina [i.]
build up büyümek [f.] oluşturmak [f.]
bullet mermi [i.] kurşun [i.]
bunch demet [i.] salkım [i.]
burn yakmak [f.] yanmak [f.]
burn down yanıp kül olmak [f.] yakıp kül etmek [f.]
burnt yanık [s.] yakılmış [s.]
burst patlamak [f.] patlak [i.]
burst into birden -e başlamak [f.] -e boğulmak [f.]
burst out patlak vermek [f.] söyleyivermek [f.]
bury gömmek [f.] gömmek [f.]
bus otobüs [i.] otobüsle gitmek [f.]
bush çalı [i.] çalıyla örtmek [f.]
business iş [i.] işletme [i.]
businessman işadamı [i.] sanayici
busy meşgul [s.] işlek [s.]
but fakat [bağ.] ancak [bağ.]
butter tereyağı [i.] tereyağı sürmek [f.]
button düğme [i.] tuş [i.]
buy satın almak [f.] (birine bir şey) ısmarlamak [f.]
buyer alan [i.] satın almacı [i.]
by geçecek biçimde [zf.] yakın [zf.]
bye ast [i.] çiftli yarışan çiftlerden biri [i.]
cabinet kabine [i.] dolap [i.]
cable kablo [i.] kablo ile bağlamak [f.]
cake kek [i.] pasta [i.]
calculate hesaplamak [f.] hesap etmek [f.]
calculation hesaplama [i.] hesap [i.]
call aramak [f.] çağırmak [f.]
call back tekrar aramak [f.] yalanlamak [f.]
called diye [s.] denilen [s.]
call for istemek [f.] gerektirmek [f.]
call off söylemek [f.] yasaklamak [f.]
call up silah altına almak [f.] anımsamak [f.]
calm sakinleştirmek [f.] sakinlik [i.]
calm down yatışmak [f.] sakinleşmek [f.]
calmly sakince [zf.] heyecan göstermeden [zf.]
camera kamera [i.] fotoğraf makinesi [i.]
camp kamp yapmak [f.] kamp kurmak [f.]
campaign kampanya [i.] sefer [i.]
camping kamp yapma [i.] kamp [i.]
cancel iptal etmek [f.] feshetmek [f.]
cancer kanser [i.] yengeç burcu [i.]
candidate aday [i.] namzet [i.]
candy şekerleme [i.] şeker [i.]
cannot edememek [f.] yapamamak [f.]
cap kapak [i.] başlık [i.]
capable yetenekli [s.] kabiliyetli [s.]
capacity kapasite [i.] iktidar [i.]
capital büyük harf [i.] başkent [i.]
captain yüzbaşı [i.] kaptan [i.]
capture esir almak [f.] ele geçirmek [f.]
car araba [i.] otomobil [i.]
card kart [i.] fişlemek [f.]
cardboard karton [i.] mukavva [i.]
care önem vermek [f.] önemsemek [f.]
career kariyer [i.] koşmak [f.]
care for hoşlanmak [f.] bakımını üstlenmek [f.]
careful dikkatli [s.] itinalı [s.]
carefully özenle [zf.] özenli şekilde [zf.]
careless dikkatsiz [s.] özensiz [s.]
carelessly dikkatsizce [zf.] ihmalle [zf.]
carpet halı [i.] kaplamak [f.]
carrot kızıl saç [i.] havuç [i.]
carry taşımak [f.] iletmek [f.]
carry on ilişkisi olmak [f.] devam etmek [f.]
carry out yerine getirmek [f.] uygulamak [f.]
case dava [i.] vaka [i.]
cash peşin para [i.] nakit [i.]
cast dökmek [f.] döküm [i.]
castle kale [i.] şato [i.]
cat kedi [i.] istifra etmek [f.]
catch yakalamak [f.] enselemek [f.]
catch up aynı düzeye getirmek [f.] geri kalmamak [f.]
category kategori [i.] ulam [i.]
cause sebep olmak [f.] sebebiyet vermek [f.]
CD dış çap cd
cease dinmek [f.] son vermek [f.]
ceiling tavan [i.] yükseklik sınırı [i.]
celebrate kutlamak [f.] bayram yapmak [f.]
celebration kutlama [i.] kutsanış [i.]
cell hücre [i.] göz [i.]
cell phone cep telefonu
cent sent [i.] metelik [i.]
centimetre santimetre [i.] santim [i.]
central orta [s.] merkezi [s.]
centre merkez [i.] merkezde toplanmak [f.]
century yüzyıl [i.] asır [i.]
ceremony merasim [i.] tören [i.]
certain kesin [s.] bazı [s.]
certainly kesinlikle [zf.] muhakkak [zf.]
certificate sertifika [i.] belgelemek [f.]
chain zincir [i.] kayıt altına almak [f.]
chair sandalye [i.] koltuk [i.]
chairman tekerlekli sandalye sürücüsü [i.] başkan [i.]
chairwoman kadın başkan [i.] yönetim kurulu başkanı
challenge karşı çıkmak [f.] meydan okumak [f.]
chamber oda [i.] hazne [i.]
chance fırsat [i.] ihtimal [i.]
change değişmek [f.] değiştirmek [f.]
channel kanal [i.] maceraya sevk etmek [f.]
chapter bölüm [i.] papazlar meclisi [i.]
character karakter [i.] oymak [f.]
characteristic özellik [i.] ayırt edici özellik [i.]
charge yüklemek (enerji/elektrik) [f.] suçlamak [f.]
charity hayır [i.] hayırseverlik [i.]
chart çizelge [i.] göstermek [f.]
chase takip etmek [f.] peşinde olmak [f.]
chase away kovmak [f.] önüne katıp kovalamak
chat sohbet [i.] muhabbet [i.]
cheap ucuz [s.] ucuzlatmak [f.]
cheaply değersiz biçimde [zf.] zahmetsizce [zf.]
cheat aldatmak [f.] kopya çekmek [f.]
check kontrol etmek [f.] denetlemek [f.]
check in kayıt yapmak [f.] otele giriş yapmak [f.]
check into araştırmak [f.] biryere giriş yapmak [f.]
check on doğru olup olmadığını öğrenmeye kontrol
ç etmek [f.]
check out otelden ayrılmak [f.] biryerden ayrılmak [f.]
check over incelemek [f.] denemek amacıyla gözden geçirme
check up on doğru olup olmadığını öğrenmeye araştırmak
ç [f.]
cheek yanak [i.] küstahlık etmek [f.]
cheerful neşeli [s.] mutluluk veren [s.]
cheerfully keyifli [zf.] içten gelen [zf.]
cheese peynir [i.] peynir [i.]
chemical kimyasal atık [i.] kimyasal madde [i.]
chemist kimyacı [i.] kimyager [i.]
chemistry yapı [i.] kimya [i.]
cheque çek keşide etmek [f.] çek yazmak [f.]
chest göğüs [i.] sandık [i.]
chew çiğnemek [f.] gevmek [f.]
chicken tavuk [i.] piliç [i.]
chief şef [i.] amir [i.]
child evlat [i.] çocuk [i.]
chin çene [i.] konuşmak [f.]
chip havalandırmak (top) [f.] yontmak [f.]
chocolate çikolata [i.] çikolatalı şekerleme [i.]
choice tercih [i.] seçenek [i.]
choose seçmek [f.] chose - chosen [f.]
chop doğramak [f.] kırmak (balta ile) [f.]
chop down ağacı kesmek [f.] devirmek [f.]
chop off budamak [f.] uçurmak [f.]
church kilise [i.] kilisede tören yapmak [f.]
cigarette sigara [i.] cıgara [i.]
cinema sinema [i.] sinema salonu [i.]
circle çember [i.] halka [i.]
circumstance durum [i.] hal [i.]
citizen vatandaş [i.] yurttaş [i.]
city şehir [i.] kent [i.]
civil sivil [s.] kamu [s.]
claim talep etmek [f.] iddia etmek [f.]
clap alkışlamak [f.] el çırpmak [f.]
class sınıf [i.] ders [i.]
classic klasik [i.] klas [i.]
classroom sınıf [i.] ders odası [i.]
clean temizlemek [f.] temiz [s.]
clean up temizlemek [f.] kurtarmak [f.]
clear net [s.] temiz [s.]
clearly açık bir biçimde [zf.] açıkça [zf.]
clear out tüymek [f.] tahliye etmek [f.]
clear up aydınlanmak [f.] aydınlığa kavuşturmak [f.]
clerk katip [i.] yazman [i.]
clever zeki [s.] akıllı [s.]
click tıkırdamak [f.] çıtırdamak [f.]
client müvekkil [i.] müşteri [i.]
climate iklim [i.] çevre [i.]
climb tırmanmak [f.] tırmanış [i.]
climbing tırmanış [i.] dağcılık [i.]
clock saat [i.] saat tutmak [f.]
closed kapalı [s.] yumuk [s.]
closely yakından [zf.] sıkı sıkı [zf.]
closet elbise dolabı [i.] odaya kapatmak [f.]
cloth kumaş [i.] bez [i.]
clothes giysi [i.] elbise [i.]
clothing giyim [i.] giysi [i.]
cloud bulut [i.] karartmak [f.]
club kulüp [i.] ortakça yatırmak [f.]
coach otobüs [i.] taşımak [f.]
coal kömür [i.] kömür almak [f.]
coast sahil [i.] kıyı [i.]
coat kaplamak [f.] kaban [i.]
code kodlamak [f.] şifrelemek [f.]
coffee kahve [i.] kahvehane [i.]
coin madeni para [i.] sikke [i.]
cold soğukluk [i.] soğuk [s.]
coldly soğukça [zf.] soğukkanlılıkla [zf.]
collapse çökmek [f.] yığılmak [f.]
colleague meslektaş [i.] görevdaş [i.]
collect biriktirmek [f.] toplamak [f.]
collection koleksiyon [i.] toplama [i.]
college üniversite [i.] yüksekokul [i.]
colour renk [i.] boya [i.]
coloured renkli [s.] siyahi [s.]
column sütun [i.] kolon [i.]
combination birleştirme [i.] kombinasyon [i.]
combine birleştirmek [f.] birleşmek [f.]
come gelmek [f.] came - come [f.]
come across karşılaşmak [f.] ile karşılaşmak [f.]
come down inmek [f.] düşmek [f.]
comedy güldürü [i.] komedi [i.]
come from gelmek [f.] -den gelmek [f.]
come in yükselmek [f.] tutulmak [f.]
come off kopmak [f.] açığa çıkmak [f.]
come on çıkmak [f.] yaklaşmak [f.]
come out yayımlanmak [f.] çıkmak [f.]
come round yüksekten atmaktan vazgeçmek [f.kendine gelmek [f.]
come to varmak [f.] ilgili olmak [f.]
come up yükselmek [f.] tutulmak [f.]
come up to denk gelmek [f.] eşit olmak [f.]
comfort rahatlık [i.] konfor [i.]
comfortable rahat [s.] rahatlatıcı [s.]
comfortably rahat bir şekilde [zf.] rahatça [zf.]
command emretmek [f.] buyurmak [f.]
comment yorumlamak [f.] yorum [i.]
commercial ticari [s.] radyo reklamı [i.]
commission komisyon [i.] yıkmak [f.]
commit işlemek (suç vb) [f.] işlemek [f.]
commitment taahhüt [i.] bağlılık [i.]
committee komite [i.] komisyon [i.]
common müşterek [s.] alışılmış [s.]
commonly yaygın bir şekilde [zf.] ekseriya [zf.]
communicate haberleşmek [f.] birbirine açılmak (odalar) [f.]
communication iletişim [i.] temas [i.]
community cemaat [i.] topluluk [i.]
company bölük [i.] şirket [i.]
compare karşılaştırmak [f.] kıyaslamak [f.]
comparison karşılaştırma [i.] kıyas [i.]
compete rekabet etmek [f.] yarışmak [f.]
competition müsabaka [i.] yarışma [i.]
competitive rekabetçi [s.] yarışma türünde [s.]
complain şikayet etmek [f.] yakınmak [f.]
complaint şikayet [i.] yakınma [i.]
complete tamamlamak [f.] tam [s.]
completely büsbütün [zf.] tamamen [zf.]
complex karışık [s.] blok [i.]
complicate güçleştirmek [f.] içinden çıkılmaz hale getirmek [f.]
complicated çapraşık [s.] çetrefil [s.]
computer bilgisayar [i.] kompüter [i.]
concentrate konsantre olmak [f.] yoğunlaşmak [f.]
concentrate on ağırlık vermek [f.] konsantre olmak [f.]
concentration yığma [i.] dikkati bir noktada toplama [i.]
concept kavram [i.] konsept [i.]
concern ilgilendirmek [f.] ilgi [i.]
concerned endişeli [s.] ilgili [s.]
concerning ilişkin [ed.] ilgilenen [s.]
concert konser [i.] anlaşmak [f.]
conclude sonuçlandırmak [f.] bağlamak [f.]
conclusion sonuç [i.] varılan sonuç [i.]
concrete beton [i.] somut [s.]
condition şartlandırmak [f.] hal [i.]
conduct idare etmek [f.] yürütmek [f.]
conference konferans [i.] konferans yapmak [f.]
confidence güven [i.] mahremiyet [i.]
confident kendinden emin [s.] kendine güvenen [s.]
confidently güvenli olarak [zf.] ataklıkla [zf.]
confine sınırlandırmak [f.] hasretmek [f.]
confined hapsedilmiş [s.] kuşatılmış [s.]
confirm tasdik etmek [f.] doğrulamak [f.]
conflict çekişmek [f.] anlaşmazlığa düşmek [f.]
confront yüzleştirmek [f.] zıt düşmek [f.]
confuse kafasını karıştırmak [f.] zihnini karıştırmak [f.]
confused zihni bulanık [s.] şaşkın [s.]
confusing şaşırtma [i.] çetrefil [i.]
confusion karışıklık [i.] karmaşa [i.]
congratulate tebrik etmek [f.] tebrik etmek [f.]
congratulation kutlama [i.] tebrik [i.]
congress kongre [i.] kurultay [i.]
connect bağlamak [f.] bağlanmak [f.]
connected bağlı [s.] alakadar [s.]
connection bağ [i.] bağlantı [i.]
conscious bilinçli [s.] bilincinde [s.]
consequence sonuç [i.] netice [i.]
conservative muhafazakar [s.] tutucu [s.]
consider durumu değerlendirmek [f.] göz önünde bulundurmak [f.]
considerable hatırı sayılır derecede [s.] kaydadeğer [s.]
considerably bir hayli [zf.] oldukça [zf.]
consideration göz önünde tutma [i.] düşünce [i.]
consist -den meydana gelmek [f.] dayanmak [f.]
consist of oluşmak [f.] ibaret olmak [f.]
constant sabit [s.] durağan [s.]
constantly ikide bir [zf.] sürekli [zf.]
construct inşa etmek [f.] dikmek [f.]
construction yapı [i.] inşaat [i.]
consult başvurmak [f.] danışmak [f.]
consumer tüketici [i.] müstehlik [i.]
contact ilişki kurmak [f.] irtibat kurmak [f.]
contain kapsamak [f.] içermek [f.]
container konteyner [i.] kap [i.]
contemporary modern [s.] çağdaş [s.]
contest yarışma [i.] karşı koymak [f.]
context bağlam [i.] kaynak [i.]
continent kıta [i.] kıta [i.]
continue devam ettirmek [f.] sürmek [f.]
continuous sürekli [s.] kesintisiz [s.]
continuously aralıksız [zf.] sürekli [zf.]
contract (hastalığa) yakalanmak [f.] sözleşme [i.]
contrast karşılaştırmak [f.] zıtlık [i.]
contrasting çelişen [s.] çelişken [s.]
contribute katkı yapmak [f.] katkıda bulunmak [f.]
contribution katkı [i.] bağış [i.]
control denetlemek [f.] kontrol etmek [f.]
controlled kontrol edilmiş [s.] denetlenmiş [s.]
convenient müsait [s.] münasip [s.]
convention düzen [i.] toplama [i.]
conventional geleneksel [s.] itibari [s.]
conversation konuşma [i.] sohbet [i.]
convert dönüştürmek [f.] arıtmak [f.]
convince ikna etmek [f.] inandırmak [f.]
cook yemek pişirmek [f.] pişirmek [f.]
cooker ocak [i.] fırın (üstü ocak altı fırın olan mutfak
cookie kurabiye [i.] çekici kadın [i.]
cooking yemek pişirme [i.] mutfak [i.]
cool soğutmak [f.] serinlik [i.]
cool down sakinleşmek [f.] yatışmak [f.]
cope başa çıkmak [f.] çare bulmak [f.]
copy kopyalamak [f.] kopya etmek [f.]
core göbek [i.] öz [i.]
corner köşe [i.] yakalamak (konuşmak/konuşturmak
correct düzeltmek [f.] doğru [s.]
correctly doğru [zf.] doğru şekilde [zf.]
cost mal olmak [f.] masraf [i.]
cottage kulübe [i.] kır evi [i.]
cotton pamuklu [s.] pamuk [s.]
cough öksürmek [f.] öksürük [i.]
coughing öksürük [i.] öksürüş [i.]
could -abilirdi [f.] -er misin(iz) [f.]
council meclis [i.] kurul [i.]
count saymak [f.] sayı [i.]
counter tezgah [i.] sayaç [i.]
count on hesaba katmak [f.] bel bağlamak [f.]
country yurt [i.] memleket [i.]
countryside kırsal kesim [i.] kırsal bölgeler [i.]
county ilçe [i.] idari bölge [i.]
couple eşleştirmek [f.] çift [i.]
courage cesurluk [i.] yüreklilik [i.]
course kurs [i.] izlenen yol [i.]
court mahkeme [i.] aranmak [f.]
cousin kuzen [i.] teyze oğlu/kızı [i.]
cover örtmek [f.] kaplamak [f.]
covered örtülü [s.] kapatılmış [s.]
covering kaplama [i.] kat [i.]
cover up örtmek [f.] bürümek [f.]
cow inek [i.] korkutmak [f.]
crack yarılmak [f.] çatlamak [f.]
cracked çatlak [s.] keçileri kaçırmış [s.]
craft esnaf [i.] zanaat [i.]
crash çarpışmak [f.] çarpmak [f.]
crazy deli [s.] çıldırmış [s.]
cream kaymak [i.] krema [i.]
create meydana getirmek [f.] oluşturmak [f.]
creature varlık [i.] yaratık [i.]
credit kredi [i.] bir krediyi hesabına geçirmek [f.]
credit card kredi kartı [i.] kredi kartı
crime suç [i.] suçlu bulmak [f.]
criminal sabıkalı [i.] suçlu [s.]
crisis bunalım [i.] buhran [i.]
crisp çıtır çıtır [s.] gevrek [s.]
criterion kriter [i.] mikyas [i.]
critical kritik [s.] ciddi [s.]
criticism tenkit [i.] eleştiri [i.]
criticize eleştirmek [f.] tenkit etmek [f.]
crop mahsul [i.] ekin [i.]
cross karşıya geçmek [f.] çarmıh [i.]
cross out listeden silmek [f.] çizmek [f.]
crowd kalabalık [i.] üşüşmek [f.]
crowded kalabalık [s.] kalabalık (yer) [s.]
crown taç [i.] tepesini süslemek [f.]
crucial çok önemli [s.] çok önemli [s.]
cruel zalim [s.] acımasız [s.]
crush ezmek [f.] hurdahaş etmek [f.]
cry haykırmak [f.] ağlamak [f.]
cry out haykırmak [f.] çağırmak [f.]
cultural kültürel [s.] ekinsel [s.]
culture kültür [i.] zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğr
cup kupa [i.] fincan [i.]
cupboard dolap [i.] büfe [i.]
curb zaptetmek [f.] gemlemek [f.]
cure iyileştirmek [f.] tedavi etmek [f.]
curious meraklı [s.] nadir [s.]
curiously merakla [zf.] ilgiyle [zf.]
curl bukle [i.] kıvrılmak [f.]
curl up kıvırmak [f.] bükülmek [f.]
curly kıvırcık [s.] ondüle [s.]
current akım [i.] akıntı [i.]
currently şu anda [zf.] mevcut durumda [zf.]
curtain perde [i.] perdelemek [f.]
curve bükülmek [f.] eğri [i.]
curved eğimli [s.] kavisli [s.]
custom örf [i.] görenek [i.]
customer müşteri [i.] alıcı [i.]
customs gümrük [i.] gelenek görenek [i.]
cut kesmek [f.] pay [i.]
cut back kesmek [f.] tasarruf etmek [f.]
cut down masraf kısmak [f.] öldürmek [f.]
cut off yok etmek [f.] uçurmak [f.]
cut out ayırmak [f.] gölgede bırakmak [f.]
cut up küçük parçalara bölmek [f.] sarsılmak [f.]
cycle devir [i.] çevrim [i.]
cycling periyodik işletme [i.] bisikletle yapılan seyahat [i.]
dad babacığım [i.] baba [i.]
daily günlük [s.] gündelik [s.]
damage zarar vermek [f.] zarar [i.]
damp nem [i.] rutubet [i.]
dance dans etmek [f.] dans [i.]
dancer dansöz [i.] dansçı [i.]
dancing dans etme [i.] dans [s.]
danger tehlike [i.] risk [i.]
dangerous tehlikeli [s.] çekinceli [s.]
dare cüret etmek [f.] dared/durst - dared/durst [f.]
dark karanlık [i.] koyu [s.]
data veri [i.] bilgi [i.]
date (biriyle) çıkmak [f.] randevuya çıkmak [f.]
daughter kız çocuk [i.] kız evlat [i.]
day gün [i.] dönem [i.]
dead ölü [s.] cansız [s.]
deaf sağır [s.] dik başlı [s.]
deal davranmak [f.] dağıtmak [f.]
deal in ticareti yapmak [f.] alıp satmak [f.]
deal with hakkından gelmek [f.] halletmek [f.]
dear sevgili [s.] canım [ünl.]
death ölüm [i.] vefat [i.]
debate çekişmek [f.] çekişme [i.]
debt borç [i.] suç [i.]
decade 10 yıl [i.] on yıl [i.]
decay çürümek [f.] çürük [i.]
December aralık (ayı) [f.] aralık (ayı) [i.]
decide karar vermek [f.] belirlemek [f.]
decide on seçmek [f.] karar vermek [f.]
decision karar [i.] yargı [i.]
declare beyan etmek [f.] deklare etmek [f.]
decline zayıflamak [f.] inişe geçmek [f.]
decorate dekore etmek [f.] süslemek [f.]
decoration süsleme [i.] tezyinat [i.]
decorative süslü [s.] dekoratif [s.]
decrease küçülmek [f.] azaltmak [f.]
deep derin [s.] deniz [i.]
deeply son derece [zf.] derinlemesine [zf.]
defeat yenmek [f.] bozguna uğratmak [f.]
defence müdafaa [i.] savunma [i.]
defend savunmak [f.] korumak [f.]
define tanımlamak [f.] sınırlamak [f.]
definite belirli [s.] belli [s.]
definitely kesinlikle [zf.] tamamen [zf.]
definition tanım [i.] netlik [i.]
degree derece [i.] rütbe [i.]
delay gecikmek [f.] ertelemek [f.]
deliberate kasti [s.] ölçünmek [f.]
deliberately kasten [zf.] bilerek [zf.]
delicate narin [s.] hassas [s.]
delight haz [i.] sevindirmek [f.]
delighted memnun [s.] zevk almış [s.]
deliver teslim etmek [f.] yapmak (konuşma) [f.]
delivery doğum [i.] teslimat [i.]
demand talep etmek [f.] talepte bulunmak [f.]
demonstrate ispat etmek [f.] göstermek [f.]
dentist dişçi [i.] diş hekimi [i.]
deny yalanlamak [f.] inkar etmek [f.]
department departman [i.] daire [i.]
departure kalkış [i.] ayrılış [i.]
depend bağlı olmak [f.] bağlı olmak [f.]
depend on eline bakmak [f.] güvenmek [f.]
deposit emanet [i.] depozito [i.]
depress moralini bozmak [f.] canını sıkmak [f.]
depressed canı sıkkın [s.] bunalımlı [s.]
depressing bunaltıcı [s.] üzücü [s.]
depth derinlik [i.] dip [i.]
derive türemek [f.] -den elde etmek [f.]
derive from türemek [f.] almak [f.]
describe betimlemek [f.] tanımlamak [f.]
description tasvir [i.] betimleme [i.]
desert terk etmek [f.] çöl [i.]
deserted ıssız [s.] terkedilmiş [s.]
deserve hak etmek [f.] layık olmak [f.]
design dizayn etmek [f.] tasarlamak [f.]
desire istek duymak [f.] arzulamak [f.]
desk çalışma masası [i.] okul sırası [i.]
desperate çaresiz [s.] umutsuz [s.]
desperately umutsuzca [zf.] aşırı [zf.]
despite rağmen [ed.] kin [i.]
destroy tahrip etmek [f.] imha etmek [f.]
destruction tahribat [i.] imha [i.]
detail detay [i.] ayrıntı [i.]
detailed ayrıntılı [s.] detaylı [s.]
determination saptama [i.] kararlılık [i.]
determine azmetmek [f.] kararlaştırmak [f.]
determined azimli [s.] belirlenmiş [s.]
develop geliştirmek [f.] gelişmek [f.]
development gelişim [i.] gelişme [i.]
device cihaz [i.] alet [i.]
devote adamak [f.] vakfetmek [f.]
devoted sadakatli [s.] adanmış [s.]
devote to adamak [f.] vakfetmek [f.]
diagram grafik [i.] şema [i.]
diamond elmas [i.] camcı keskisi [i.]
diary günlük [i.] hatıra defteri [i.]
dictionary sözlük [i.] ansiklopedik sözlük [i.]
die ölmek [f.] çenesi atmak [f.]
die away solmak [f.] kesilmek [f.]
die out ortadan kaybolmak [f.] yok olmak [f.]
diet diyet [i.] perhiz [i.]
difference ayrım [i.] fark [i.]
different farklı [s.] değişik [s.]
differently farklı olarak [zf.] başka şekilde [zf.]
difficult çetin [s.] zor [s.]
difficulty zorluk [i.] güçlük [i.]
dig kazmak [f.] dug - dug [f.]
digital dijital [s.] tuş [i.]
dinner akşam yemeği [i.] yemek [i.]
direct yönlendirmek [f.] yöneltmek [f.]
direction istikamet [i.] doğrultu [i.]
directly doğrudan doğruya [zf.] doğrudan [zf.]
director yönetici [i.] yönetmen [i.]
dirt pislik [i.] kir [i.]
dirty pisletmek [f.] pis [s.]
disabled sakat [s.] engelli [s.]
disadvantage dezavantaj [i.] zarar vermek [f.]
disagree aynı fikirde olmamak [f.] sürtüşmek [f.]
disagreement anlaşmazlık [i.] uyuşmazlık [i.]
disappear ortadan kaybolmak [f.] yok olmak [f.]
disappoint hayal kırıklığına uğratmak [f.] altüst etmek [f.]
disappointed hayal kırıklığına uğramış [s.] hüsrana uğramış [s.]
disappointing heves kırıcı [s.] umudunu boşa çıkaran [s.]
disappointment hüsran [i.] hayal kırıklığı [i.]
disapproval onaylamama [i.] kınama [i.]
disapprove uygun görmemek [f.] kınamak [f.]
disaster facia [i.] felaket [i.]
disc disk [i.] daire [i.]
discipline disiplin [i.] disiplin sağlamak [f.]
discount tenzilat [i.] indirim [i.]
discover keşfetmek [f.] çıkarmak [f.]
discovery buluş [i.] bulgu [i.]
discuss görüşmek [f.] tartışmak [f.]
discussion tartışma [i.] müzakere [i.]
disease hastalık [i.] dert [i.]
disgust iğrenme [i.] tiksindirmek [f.]
disgusted bizar [s.] bıkkın [s.]
disgusting tiksindirici [s.] iğrenç [s.]
dish tabak [i.] mahvetmek [f.]
dishonest namussuz [s.] şerefsiz [s.]
dishonestly namussuzca [zf.]
disk kurs [i.] ağırşak [i.]
dislike hoşlanmama [i.] hoşlanmamak [i.]
dismiss azletmek [f.] kovmak [f.]
display sergilemek [f.] gösterme [i.]
dissolve eritmek [f.] çözmek [f.]
distance mesafe [i.] uzaklık [i.]
distinguish ayırmak [f.] ayırt etmek [f.]
distribute dağıtmak [f.] saçmak [f.]
distribution dağıtma [i.] dağılım [i.]
district semt [i.] ilçe [i.]
disturb rahatsız etmek [f.] huylandırmak [f.]
disturbing izaç [i.] rahatsız etme [i.]
divide bölmek [f.] dağıtmak [f.]
division bölme [i.] sınır [i.]
divorce boşanmak [f.] boşamak [f.]
divorced ayrılmış [s.] boşanmış [s.]
doctor doktor [i.] değiştirmek (kötü bir amaçla) [f.]
document doküman [i.] belge [i.]
dog it [i.] köpek [i.]
dollar amerikan parası [i.] dolar [i.]
domestic iç [s.] evcil [s.]
dominate hükmetmek [f.] hakim olmak [f.]
door kapı [i.] kapı [i.]
dot nokta [i.] dağıtmak [f.]
double iki misli yapmak [f.] ikiye katlamak [f.]
doubt kuşkulanmak [f.] şüphelenmek [f.]
do up yormak [f.] tamir etmek [f.]
do with arzu edilen bir şeyi belirtir [f.] yapmak [f.]
do without vazgeçmek [f.] olmadan idare etmek [f.]
down aşağıya doğru [zf.] aşağı [ed.]
downstairs aşağı katta [i.] altkat [i.]
downward düşen [s.] azalan [s.]
downwards aşağıya doğru [zf.] aşağıya [zf.]
dozen çok sayı [i.] düzine [i.]
draft tasarı [i.] taslak [i.]
drag sürüklemek [f.] çekmek [f.]
drama piyes [i.] dramatik özellik [i.]
dramatic dramatik [s.] heyecanlı [s.]
dramatically dramatik bir biçimde [zf.] dramatik olarak [zf.]
draw karalamak [f.] çekmek [f.]
drawer çekmece [i.] çekmece masa [i.]
drawing çizme [i.] çekme [i.]
dream rüya görmek [f.] hayal kurmak [f.]
dress giyinmek [f.] giymek [f.]
dressed giyinmiş [s.] giyinik [s.]
dress up bayramlıklarını giymek [f.] giyinip kuşanmak [f.]
drink içmek [f.] içki [i.]
drive sürmek [f.] araba sürmek [f.]
drive away arabayla uzaklaşmak [f.] kovmak [f.]
drive off araçla bir yerden ayrılmak [f.] defetmek [f.]
driver sürücü [i.] şoför [i.]
driving sürme [i.] sevk [i.]
drop düşmek [f.] düşürmek [f.]
drop out bırakmak [f.] kaydını sildirmek [f.]
drug ilaç [i.] uyuşturmak [f.]
drugstore eczane [i.] eczane
drum davul [i.] parmaklarıyla tempo tutmak [f.]
drunk sarhoş [i.] sarhoşluk [i.]
dry kurulamak [f.] kurutmak [f.]
dry off kurulanmak kurulamak
dry up kurumak [f.] kesilmek [f.]
due vadesi dolmuş [s.] hak [i.]
dull donuk [s.] sıkıcı [s.]
dump çöplük [i.] indirmek [f.]
during zarfında [zf.] süresince [ed.]
dust toz [i.] fırçalamak [f.]
duty görev [i.] vazife [i.]
DVD dvd [i.]
dying irtihal [i.] ölme [i.]
each her biri [zm.] herbir [s.]
each other birbirine göre [zf.] birbirine [zf.]
ear kulak [i.] başaklanmak [f.]
early erken [s.] ilkel [s.]
earn para kazanmak [f.] kazanmak [f.]
earth kara [i.] yeryüzü [i.]
ease rahatlatmak [f.] kolaylaştırmak [f.]
easily rahatlıkla [zf.] rahatça [zf.]
east doğu [i.] doğudaki bölüm [i.]
eastern doğuya ait [s.] şarki [s.]
easy rahat [s.] kolay [s.]
eat yemek yemek [f.] yemek [f.]
eat out dışarıda yemek [f.] dışarda yemek [f.]
eat up tüketmek [f.] haklamak [f.]
economic ekonomik [s.] iktisadi [s.]
economy iktisat [i.] ekonomi [i.]
edge eşik (kıyamet/sorun vb) [i.] köşe [i.]
edition yayım [i.] nüsha [i.]
editor editör [i.] yayımcı [i.]
educate eğitmek [f.] eğitmek [f.]
educated yetişmiş [s.] tahsilli [s.]
education öğretim [i.] eğitim [i.]
effect tesir [i.] etki [i.]
effective efektif [s.] etkileyici [s.]
effectively etkili bir şekilde [zf.] etkileyici [zf.]
efficient etkili [s.] liyakatli [s.]
efficiently yeterli olarak [zf.] verimli biçimde [zf.]
effort efor [i.] çaba [i.]
e.g. örneğin [zf.] mesela [zf.]
egg yumurta [i.] teşvik etmek [f.]
eight sekiz [i.] ambar [i.]
eighteen onsekiz [i.] onsekiz sayısı (18, XVIII) [i.]
eighteenth onsekizde bir [s.] onsekizinci [s.]
eighth sekizde bir [s.] sekizinci [s.]
eightieth seksende bir [s.] seksenlik [s.]
eighty seksen [i.] seksen sayısı (80) [i.]
either iki [i.] her [s.]
elbow dirsek [i.] dirsekle dürtmek [f.]
elderly yaşlı [s.] geçkin [s.]
elect seçmek [f.] görevlendirmek [f.]
election seçim [i.] intihap [i.]
electric elektrik [s.] elektrikli [s.]
electrical elektrik [s.] elektrikli [s.]
electricity elektrik [i.] cereyan [i.]
electronic elektronik [s.] elektronsal
elegant şık [s.] zarif [s.]
element eleman [i.] unsur [i.]
elevator asansör [i.] kaldırıcı [i.]
eleven onbir [i.] on bir sayısı (11, XI) [i.]
eleventh onbirinci [i.] on birde bir [s.]
else başka [s.] başka türlü [s.]
elsewhere başka yere [zf.] başka bir yer [zf.]
email email göndermek [f.] eposta
embarrass mahcup etmek [f.] utandırmak [f.]
embarrassed mahcup [s.] sıkılgan [s.]
embarrassing can sıkıcı [s.] utandırıcı [s.]
embarrassment mahcubiyet [i.] rahatsızlık [i.]
emerge yücelmek [f.] çıkmak [f.]
emergency acil vaka [i.] tehlike [i.]
emotion his [i.] duygu [i.]
emotional dokunaklı [s.] duygusal [s.]
emotionally heyecanla [zf.] heyecanlı bir şekilde [zf.]
emphasis vurgu [i.] şiddet [i.]
emphasize vurgulamak [f.] üstüne basmak [f.]
empire imparatorluk [i.] imparatorluk ile ilgili [s.]
employ işe almak [f.] çalıştırmak [f.]
employee işçi [i.] eleman [i.]
employer işveren [i.] işveren [i.]
employment iş verme [i.] istihdam [i.]
empty boşaltmak [f.] boş [s.]
enable olanak vermek [f.] olanak tanımak [f.]
encounter rastlamak [f.] karşılaşmak [f.]
encourage cesaretlendirmek [f.] yüreklendirmek [f.]
encouragement teşvik [i.] teşvik etme [i.]
end sona ermek [f.] son vermek [f.]
end in varmak [f.] sonuçlanmak [f.]
ending bitiş [i.] sona erme [i.]
end up sonuçlanmak [f.] bitmek [f.]
enemy hasım [i.] düşman [i.]
energy enerji [i.] kuvvet [i.]
engage angaje etmek [f.] bağlanmak [f.]
engaged bağlanmış [s.] meşgul [s.]
engine motor [i.] makine takmak [f.]
engineer mühendis [i.] mühendisliğini yapmak [f.]
engineering mühendislik [i.] teknik [i.]
enjoy tadını çıkarmak [f.] zevk almak [f.]
enjoyable zevkli [s.] hoş [s.]
enjoyment zevk [i.] haz [i.]
enormous kocaman [s.] muazzam [s.]
enough kafi [s.] yeterli [s.]
enquiry sorgu [i.] soru [i.]
ensure sağlama almak [f.] sağlamak [f.]
enter girmek [f.] içeri girmek [f.]
entertain eğlendirmek [f.] oyalamak [f.]
entertainer eğlendiren kimse [i.] gösterici [i.]
entertaining eğlendirici [s.] eğlenceli [s.]
entertainment eğlence [i.] alem [i.]
enthusiasm heves [i.] coşkunluk [i.]
enthusiastic coşkulu [s.] hevesli [s.]
enthusiastically şevkle [zf.] hevesle [zf.]
entire bütün [s.] tüm [s.]
entirely tümüyle [zf.] külliyen [zf.]
entitle isimlendirmek [f.] hak kazandırmak [f.]
entry giriş [i.] giriş yeri [i.]
envelope zarf [i.] sarmak [f.]
environment çevre [i.] ortam [i.]
environmental çevre [s.] çevresel [s.]
equal denk [s.] eşit [s.]
equally eşit olarak [zf.] eşit olarak [zf.]
equipment teçhizat [i.] araç gereç [i.]
equivalent eşdeğer [i.] muadil [s.]
error yanlışlık [i.] hata [i.]
escape kaçmak [f.] firar [i.]
especially özellikle [zf.] hele [zf.]
essay kalkışmak [f.] yapmaya kalkışmak [f.]
essential ana [s.] esas [s.]
essentially özünde [zf.] temelde [zf.]
establish kanıtlamak [f.] kurmak [f.]
estate emlak [i.] konak [i.]
estimate kestirmek [f.] tahmin etmek [f.]
etc. vesaire [zf.] vb. [zf.]
euro euro [i.] avro [i.]
even düzgün [s.] düz [s.]
evening akşam [s.] akşam [i.]
event olay [i.] aksiyon [i.]
eventually eninde sonunda [zf.] en sonunda [zf.]
ever durmadan [zf.] her zaman [zf.]
every her [s.] bütün [s.]
everybody cümle alem [zm.] dost düşman [zm.]
everyone herkes [zm.] herkes [zm.]
everything her şey [zm.] her şey [zm.]
everywhere her yer [zf.] her yere [zf.]
evidence kanıt [i.] delil [i.]
evil fenalık [i.] kötülük [i.]
ex- eski [s.]
exact kesin [s.] tamı tamına [s.]
exactly tamamen [zf.] tamı tamına [zf.]
exaggerate abartmak [f.] ileri gitmek [f.]
exaggerated abartılmış [s.] abartılı [s.]
exam imtihan [i.] sınav [i.]
examination inceleme [i.] muayene [i.]
examine muayene etmek [f.] incelemek [f.]
example örnek [i.] ibret [i.]
excellent mükemmel [s.] seçkin [s.]
except haricinde [ed.] hariç [ed.]
exception istisna [i.] kuraldışılık [i.]
exchange takas etmek [f.] değiş tokuş etmek [f.]
excite heyecanlandırmak [f.] telaşlandırmak [f.]
excited heyecanlı [s.] hararetli [s.]
excitement heyecan [i.] galeyan [i.]
exciting heyecanlı [s.] heyecan verici [s.]
exclude dışlamak [f.] hariç tutmak [f.]
excluding hariç [ed.] dışlama [i.]
excuse mazur görmek [f.] mazeret [i.]
executive yönetici [i.] yönetsel [s.]
exercise alıştırma yapmak [f.] egzersiz yapmak [f.]
exhibit sergilemek [f.] sergi [i.]
exhibition sergi [i.] gösteri [i.]
exist var olmak [f.] geçinmek [f.]
existence mevcudiyet [i.] varlık [i.]
exit çıkmak [f.] çıkış [i.]
expand yayılmak [f.] genişlemek [f.]
expect ummak [f.] beklemek [f.]
expectation beklenti [i.] ümit [i.]
expected beklenen [s.] umulan [s.]
expense masraf [i.] harcama [i.]
expensive masraflı [s.] pahalı [s.]
experience deneyim [i.] tecrübe [i.]
experienced tecrübeli [s.] deneyimli [s.]
experiment deney [i.] deney yapmak [f.]
expert bilirkişi [i.] eksper [i.]
explain açıklamak [f.] izah etmek [f.]
explanation açıklama [i.] izah [i.]
explode patlatmak [f.] patlamak [f.]
explore keşfetmek [f.] araştırmak (bir konuyu) [f.]
explosion infilak [i.] patlama [i.]
export ihraç etmek [f.] ihracat [i.]
expose maruz bırakmak [f.] bırakmak [f.]
express ifade etmek [f.] açık [s.]
expression anlatım [i.] ifade [i.]
extend sunmak (taziye/kutlama) [f.] genişletmek [f.]
extension uzatma [i.] genişletme [i.]
extensive yaygın [s.] geniş [s.]
extent boyut [i.] kapsam [i.]
extra ekstra [s.] ilave gazete [i.]
extraordinary fevkalade [s.] olağandışı [s.]
extreme aşırı [s.] aşırı derece [i.]
extremely gayetle [zf.] feci [zf.]
eye göz [i.] dikkatle bakmak [f.]
face yüzleşmek [f.] göğüs germek [f.]
face up to göze almak [f.] göz yummak [f.]
facility tesis [i.] suhulet [i.]
fact vaka [i.] gerçek durum [i.]
factor etken [i.] faktör [i.]
factory fabrika [i.] yapımevi [i.]
fail başarısızlığa uğramak [f.] başarısız olmak [f.]
failure yapmama [i.] sekte [i.]
faint bayılmak [f.] bayılma [i.]
faintly hafifçe [zf.] zayıf olarak [zf.]
fair panayır [i.] fuar [i.]
fairly büsbütün [zf.] adil bir şekilde [zf.]
faith güven [i.] inanç [i.]
faithful vefalı [s.] sadık [s.]
faithfully inanarak [zf.] bağlılıkla [zf.]
fall inmek [f.] düşmek [f.]
false takma [s.] düzmece [s.]
fame nam [i.] ün [i.]
familiar aşina [s.] tanıdık [s.]
family sülale [i.] aile [i.]
famous ünlü [s.] meşhur [s.]
fan pervane [i.] hayran [i.]
fancy süslü [s.] istemek [f.]
far uzak [s.] öteki [s.]
farm çiftlik [i.] ekmek [f.]
farmer çiftçi [i.] çiftlik sahibi [i.]
farming çiftçilik [i.] yetiştiricilik [i.]
farther öteki [s.] daha ileri [s.]
farthest en uzaktaki [s.] en uç [s.]
fashion moda [i.] yapmak [f.]
fashionable modaya uygun [s.] kibar [s.]
fast süratli [s.] çabuk [zf.]
fasten bağlamak [f.] iliklemek [f.]
fat semirtmek [f.] şişmanlatmak [f.]
father papaz [i.] peder [i.]
faucet musluk [i.] bidon musluğu [i.]
fault fay [i.] hata [i.]
favour iyilik etmek [f.] kayırmak [f.]
favourite gözde [i.] favori [i.]
fear korkmak [f.] korku [i.]
feather kuş tüyü [i.] tüy [i.]
feature özellik [i.] yayınlamak [f.]
February şubat [i.] yılın ikinci ayı [i.]
federal federal [s.] birleşik [s.]
fee harç [i.] ücret [i.]
feed beslemek [f.] fed - fed [f.]
feel hissetmek [f.] felt - felt [f.]
feeling his [i.] duygu [i.]
fellow herif [i.] hemcins [i.]
female dişi [s.] kız [i.]
fence çit [i.] kaçamaklı konuşmak [f.]
festival bayram [i.] şenlik [i.]
fetch gidip getirmek [f.] atmak [f.]
fever ateş [i.] ateşlenmek [f.]
few az [s.] birkaç [s.]
field tarla [i.] alan [i.]
fifteen onbeş [i.] on beş sayısı (15, XV) [i.]
fifteenth on beşte bir [s.] on beşinci [s.]
fifth beşinci [s.] beşte bir [s.]
fiftieth ellide bir [s.] ellinci [s.]
fifty elli sayısı (50) [i.] elli [i.]
fight dövüşmek [f.] kavga etmek [f.]
fighting kavga [i.] savaş [i.]
figure rakam [i.] şekil [i.]
figure out halletmek [f.] çözmek [f.]
file eğe [i.] dosya [i.]
fill doldurmak [f.] kaplamak [f.]
fill in doldurmak [f.] geçici olarak bir işte çalışmak [f.]
fill out doldurmak (formu) [f.] toplamak [f.]
fill up doyurmak [f.] dolmak [f.]
film film [i.] zar vb kaplamak [f.]
final final [i.] nihai [s.]
finally nihayet [zf.] en sonunda [zf.]
finance finanse etmek [f.] maliye [i.]
financial mali [s.] iktisadi [s.]
find bulmak [f.] found - found [f.]
find out bulmak [f.] keşfetmek [f.]
fine ceza kesmek [f.] para cezası [i.]
finely ince [zf.] incecik [zf.]
finger parmak [i.] el sürmek [f.]
finish sona ermek [f.] bitirmek [f.]
finished tamamlanmış [s.] bitmiş [s.]
finish off tamamlamak [f.] bitirmek [f.]
fire ateşlemek [f.] kovmak [f.]
firm firma [i.] sıkı [s.]
firmly dümdüz [zf.] kesin olarak [zf.]
first birinci [s.] ilk [s.]
fish balık [i.] balığa çıkmak [f.]
fishing balık tutma [i.] balık avcılığı [i.]
fit uymak [f.] uygun [s.]
fit in programına sıkıştırmak [f.] uymak [f.]
five beş [i.] beş rakamı (5, V) [i.]
fix düzeltmek [f.] onarmak [f.]
fixed durağan [s.] sabit [s.]
flag sancak [i.] flama [i.]
flame alev [i.] alevlendirmek [f.]
flash ışık tutmak [f.] parlama [i.]
flat düz yüzey [i.] daire [i.]
flavour tat [i.] lezzet [i.]
flesh et [i.] şişmanlatmak [f.]
flight uçuş [i.] uçmak [f.]
float batmadan yüzmek [f.] dalgalanmaya bırakmak (döviz kuru
flood sel basmak [f.] su baskını [i.]
flooded taşmış [s.] su basmış [s.]
flooding taşkınlık [i.] tufan [i.]
floor yeri kaplamak [f.] kat [i.]
flour un [i.] unlamak [f.]
flow akmak [f.] akım [i.]
flower çiçek [i.] gelişmek [f.]
flu grip [i.] enflüanza [i.]
fly uçmak [f.] sinek [i.]
flying uçma [i.] uçuş [i.]
focus odaklanmak [f.] odaklamak [f.]
fold bükülmek [f.] katlamak [f.]
folding kıvrım [i.] paftalama [i.]
follow takip etmek [f.] izlemek [f.]
following taraftarlar [i.] takip etme [i.]
follow up takip etmek [f.] ardını bırakmamak [f.]
food besin [i.] yiyecek [i.]
foot ayak [i.] ödemek [f.]
football futbol [i.] futbol topu [i.]
for için [ed.] yönünden [ed.]
force zorlamak [f.] baskı yapmak [f.]
forecast tahmin etmek [f.] tahmin [i.]
foreign yabancı [s.] yabancılık [i.]
forest orman [i.] ağaçlandırmak [f.]
forever ilelebet [zf.] ebediyen [zf.]
forget unutmak [f.] forgot - forgotten/forgot [f.]
forgive affetmek [f.] bağışlamak [f.]
fork çatal [i.] çatallanmak (yol) [f.]
form biçimlendirmek [f.] şekillendirmek [f.]
formal resmi [s.] şekilsel [i.]
formally şeklen [zf.] usulen [zf.]
former önceki [i.] evvelki [s.]
formerly vaktiyle [zf.] evvel zaman [zf.]
formula mama [i.] formül [i.]
fortieth kırkta bir [s.] bir şeyin kırk eşit parçasından herh
fortune talih [i.] şans [i.]
forty kırk sayısı (40) [i.] kırk [i.]
forward ileri [s.] ileriye doğru [zf.]
found kurmak [f.] tesis etmek [f.]
foundation dayanak [i.] vakıf [i.]
four dört [i.] kare [i.]
fourteen on dört sayısı [i.] XIV [i.]
fourteenth on dördüncü [s.] on dörtte bir [s.]
fourth dörtte bir [s.] dördü [s.]
frame çerçeve [i.] şekillendirmek [f.]
free bağımsız [s.] beleş [s.]
freedom bağımsızlık [i.] özgürlük [i.]
freely serbestçe [zf.] özgürce [zf.]
freeze donmak [f.] froze - frozen [f.]
frequent sık [s.] sık sık gitmek [f.]
frequently sık sık [zf.] çoğunlukla [zf.]
fresh taze [s.] serinlik [i.]
freshly henüz [zf.] taze [zf.]
Friday cuma günü [i.] cuma [i.]
fridge buzdolabı [i.] frijider [i.]
friend dost [i.] ahbap [i.]
friendly arkadaşça [s.] arkadaş canlısı [s.]
friendship dostluk [i.] arkadaşlık [i.]
frighten korkutmak [f.] ürkütmek [f.]
frighten away kışkırtmak [f.] kaçırmak [f.]
frightened ürkmüş [s.] korkan [s.]
frightening korkulu [s.] korkutucu [s.]
from itibaren [ed.] -den beri [ed.]
front yönelmek [f.] ön [i.]
frozen donmuş [s.] dondurulmuş [s.]
fruit meyve vermek [f.] meyve [i.]
fry yağda kızartmak [f.] elektrikli sandalyede idam etmek [f
fuel yakıt [i.] yakıt sağlamak [f.]
full tok [s.] dolu [s.]
fully tamamıyla [zf.] iyice [zf.]
fun eğlenme [i.] eğlence [i.]
function işlev [i.] fonksiyon [i.]
function as işlevini görmek [f.]
fund kaynak [i.] sermaye [i.]
fundamental esas [s.] asli [s.]
funeral cenaze [i.] cenaze [i.]
funny komik [s.] gırgır [s.]
fur kürk [i.] kürk ile süslemek [f.]
furniture mobilya [i.] mobilya [i.]
further daha ileri [zf.] daha öte [zf.]
future gelecek [i.] istikbal [i.]
gain kazanmak [f.] elde etmek [f.]
gallon abd 3,78 litre [i.] galon [i.]
gamble kumar [i.] kumar oynamak [f.]
gambling kumar [i.] bitirim yeri [i.]
game oyun [i.] kumar oynamak [f.]
gap açıklık [i.] ara [i.]
garage garaj [i.] tamirhane [i.]
garbage çöp [i.] işe yaramaz şey [i.]
garden bahçe [i.] çiçeklerle uğraşmak [f.]
gas gaz [i.] benzin [i.]
gasoline benzin [i.] gazolin [i.]
gate geçit [i.] kapı [i.]
gather toplanmak [f.] devşirmek [f.]
gear vites [i.] dişli [i.]
general genel [s.] genel mahiyette [i.]
generally genelde [zf.] genellikle [zf.]
generate üretmek [f.] oluşturmak [f.]
generation nesil [i.] üretme [i.]
generous eli açık [s.] cömert [s.]
generously cömertçe [zf.] bol bol [zf.]
gentle yumuşak ve nazik [s.] nazik [s.]
gentleman centilmen [i.] beyefendi [i.]
gently nazik bir şekilde [zf.] nazikçe [zf.]
genuine hakiki [s.] gerçek [s.]
genuinely gerçekten [zf.] gerçek olarak [zf.]
geography coğrafya [i.] coğrafya
get elde etmek [f.] almak [f.]
get away çıkmak [f.] kurtulmak [f.]
get away with yapılan iş yanına kar kalmak [f.] cezalandırılmamak [f.]
get back dönmek [f.] çıkış noktasına geri dönmek [f.]
get by atlatabilmek [f.] geçinmek [f.]
get in (arabaya) binmek [f.] içeriye girmek [f.]
get into -e sokmak [f.] kaçmak [f.]
get off yırtmak [f.] inmek (otobüs/tren/uçaktan) [f.]
get on binmek [f.] trene binmek [f.]
get on with birisiyle uyuşmak [f.] biriyle geçinmek [f.]
get out of kurtulmak [f.] dışarı sızmak [f.]
get over atlatmak [f.] başa çıkmak [f.]
get round (yasaları vb) dolambaçlı yoldan is çevresinden dolanmak [f.]
get round to zaman ayırmak [f.] vakit bulmak [f.]
get through zor bir zamanı geçirmek [f.] (zor bir durumu) atlatmak [f.]
get up kalkmak [f.] -i çıkarmak [f.]
giant dev [s.] ızbandut [s.]
gift armağan [i.] allah vergisi [i.]
girl kız [i.] hizmetçi kız [i.]
girlfriend kız arkadaş [i.] manita [i.]
give vermek [f.] gave - given [f.]
give away armağan etmek [f.] sırrı dışarı vermek [f.]
give back karşılık vermek [f.] geri vermek [f.]
give in pes etmek [f.] boyun eğmek [f.]
give off çıkarmak [f.] koku vb'ni yaymak [f.]
give out tükenmek [f.] dağıtmak [f.]
give up vazgeçmek [f.] bırakmak [f.]
glad memnun [s.] hoşnut [s.]
glass kadeh [i.] cam [i.]
global dünya çapında [s.] küresel [s.]
glove eldiven [i.] eldiven giydirmek [f.]
glue yapıştırmak [f.] tutkal [i.]
go gitmek [f.] hareket etmek [f.]
go ahead başlamak [f.] devam etmek [f.]
goal gaye [i.] erek [i.]
go away çekip gitmek [f.] defolup gitmek [f.]
go back gerilemek [f.] geri gitmek [f.]
go back to kadar uzanmak [f.] -e kadar uzanmak
go by izlemek [f.] kaçmak [f.]
god tanrı [i.] Allah [i.]
go down inmek [f.] mahvolmak [f.]
go into girmek [f.] bir mesleğe girmek [f.]
gold altın [i.] altın (simgesi au) [i.]
good güzel [s.] iyi [s.]
goodbye güle güle [i.] hoşçakal [i.]
goods mal [i.] yük [i.]
go off çıkıp gitmek [f.] geçmek (bir olay belirli bir şekilde)
go on devam etmek [f.] davranmaya devam etmek (belirli bi
go out çıkmak [f.] yollanmak (mektup koli vb) [f.]
go out with flört etmek [f.] ile çıkmak [f.]
go over yapmak [f.] incelemek [f.]
go round dönmek [f.] kurcalamak [f.]
go through yaşamak [f.] harcamak (parayı) [f.]
go through with tamamlamak [f.] tamamen bitirmek [f.]
go to uzanmak [f.] git
go up artmak [f.] yukarıya çıkmak [f.]
govern yönetmek [f.] kontrol etmek [f.]
government hükümet [i.] devlet yönetimi [i.]
governor vali [i.] banka müdürü [i.]
go with düşüp kalkmak [f.] birbirini tamamlamak [f.]
go without onsuz yapabilmek [f.] -siz yapabilmek [f.]
grab kapmak [f.] yakalamak [f.]
grade puanlamak [f.] rütbe [i.]
gradual kademeli [s.] yavaş [s.]
gradually yavaş yavaş [zf.] derece derece [zf.]
grain tanecik [i.] tane [i.]
gram nohut [i.] gram
grammar gramer açısından ifade [i.] dil bilgisi [i.]
grand büyük [s.] azim [i.]
grandchild torun [i.] büyük çocuk [i.]
granddaughter kız torun [i.] torun [i.]
grandfather büyükbaba [i.] dede [i.]
grandmother babaanne [i.] anneanne [i.]
grandparent büyükbaba [i.] büyük ebeveyn [i.]
grandson erkek torun [i.] torun [i.]
grant bağışlamak [f.] hibe etmek [f.]
grass çimen [i.] otlak [i.]
grateful minnettar [s.] güzel [s.]
gravely usulca [s.] ağır şekilde (yaralanmak vb.) [zf.]
great büyük [s.] mükemmel [s.]
greatly çok [zf.] adamakıllı [zf.]
green yeşil [s.] yeşillendirmek [f.]
grey ağartmak [f.] ağarmak [f.]
grocery bakkaliye [i.] market [i.]
ground zemin [i.] toprak [i.]
group grup [i.] gruplandırmak [f.]
grow büyümek [f.] yetişmek [f.]
growth büyüme [i.] nema [i.]
grow up çıkmak [f.] yetişmek [f.]
guarantee garanti [i.] güvence [i.]
guard korumak [f.] nöbetçi [i.]
guess tahmin etmek [f.] tahmin [i.]
guest davetli [i.] misafir [i.]
guide yol göstermek [f.] rehberlik etmek [f.]
guilty suçlu [s.] günahkar [s.]
gun tabanca [i.] silah [i.]
guy adam [i.] herif [i.]
habit huy [i.] alışkanlık [i.]
hair saç [i.] tüy [i.]
hairdresser kuaför [i.] kadın berberi [i.]
half yarım [s.] yarı [s.]
hall salon [i.] hol [i.]
hammer çekiç [i.] hızlı atmak [f.]
hand el [i.] uzatmak [f.]
hand back iade etmek [f.] geri vermek [f.]
hand down kuşaktan kuşağa devretmek [f.] devretmek [f.]
hand in sunmak [f.] iletmek [f.]
handle idare etmek [f.] (meseleyi) ele almak [f.]
hand out dağıtmak [f.] yazılı kağıdı dağıtmak [f.]
hand over teslim etmek [f.] vermek [f.]
hang asmak [f.] hung - hung [f.]
hang about başıboş gezerek oyalanmak [f.] dolanmak [f.]
hang around beklemek [f.] başıboş gezerek oyalanmak [f.]
hang on asmak [f.] sallanmak [f.]
hang on to yapışmak [f.] sıkı tutunmak [f.]
hang up telefonu kapamak [f.] -e bayılmak [f.]
happen meydana gelmek [f.] olmak [f.]
happen to başa gelmek (kötü bişey) [f.] başına gelmek [f.]
happily mutlu bir şekilde [zf.] güle oynaya [zf.]
happiness mutluluk [i.] saadet [i.]
happy sevinçli [s.] mutlu [s.]
hard sert [s.] katı [s.]
hardly ancak [zf.] güçlükle [zf.]
harm zarar [i.] fena etmek [f.]
harmful zararlı [s.] zararlı [s.]
harmless zararsız [s.] kendi halinde [s.]
hat şapka [i.] başlık [i.]
hate nefret etmek [f.] nefret [i.]
hatred nefret [i.] düşmanlık [i.]
have sahip olmak [f.] had - had [f.]
have back tekrar kabul etmek geri gelmesini kabul etmek
have on giymek [f.] işletmek [f.]
have to -malı [f.] zorunda kalmak [f.]
he eril o [zm.] o [zm.]
head kafa [i.] kelle [i.]
headache baş ağrısı [i.] baş belası [i.]
heal iyileştirmek [f.] şifa bulmak [f.]
health sağlık [i.] sıhhat [i.]
healthy sıhhatli [s.] sağlıklı [s.]
hear duymak [f.] işitmek [f.]
hear from (mektup vb ile) haber almak [f.] haber almak [f.]
hearing duruşma [i.] duyma [i.]
hear of haberi olmak [f.] hakkında bilgisi olmak [f.]
heart kalp [i.] yürek [i.]
heat ısıtmak [f.] hararet [i.]
heating ısınma [i.] ısıtma [i.]
heat up hareketlendirmek [f.] kızdırmak [f.]
heaven cennet [i.] gökyüzü [i.]
heavily çok [zf.] ciddi ölçüde [zf.]
heavy ağır [s.] ağır çekmek [f.]
heel topuk [i.] topuğunu yere vurarak dansetmek
height yükseklik [i.] boy [i.]
hell cehennem [i.] ölüler diyarı [i.]
hello merhaba [ünl.] alo [ünl.]
help yardım etmek [f.] yardım [i.]
helpful yardımsever [s.] faydalı [s.]
help out yardımda bulunmak [f.]
hence bu zamandan sonra [zf.] buradan [zf.]
her ona [zm.] dişil onu [zm.]
here burada [zf.] buraya [zf.]
hero kahraman [i.] kahraman [i.]
hers dişil onunki [zm.] onunki [zm.]
herself kendisine [zm.] kendisi [zm.]
hesitate duraksamak [f.] tereddüt etmek [f.]
hi merhaba [ünl.] selam [ünl.]
hide gizlemek [f.] saklanmak [f.]
high yüksek [s.] direnmek [f.]
highlight belirtmek (altını çizerek) [f.] altını çizmek [f.]
highly ziyadesiyle [zf.] yüksek derecede [zf.]
highway otoban [i.] otoyol [i.]
hill tepe [i.] toprak yığmak [f.]
him ona [zm.] onu [zm.]
himself bizzat [zm.] eril kendisi [zm.]
hip kalça [i.] içini sıkmak [f.]
hire kiralamak [f.] (ücret vererek) tutmak [f.]
hire out kiraya vermek [f.] kiralamak [f.]
his eril onunki [zm.] onun [zm.]
historical tarihi [s.] tarihle ilgili [s.]
history tarih [i.] geçmiş [i.]
hit çarpmak [f.] vurmak [f.]
hobby hobi [i.] şahin [i.]
hold sahip olmak [f.] zaptetmek [f.]
hold back zaptetmek [f.] tutmak [f.]
hold on sarılmak [f.] hatta kalmak [f.]
hold on to tutunmak [f.] tutmak [f.]
hold out dayanmak [f.] ileri sürmek [f.]
hold up göstermek [f.] soymak [f.]
hole delik [i.] çukur [i.]
holiday bayram [i.] tatil [i.]
hollow oyuk [i.] çukur [i.]
holy kutsal [s.] kutsal yer [i.]
home ev [i.] yerleştirmek [f.]
homework ödev [i.] ev ödevi [i.]
honest dürüst [s.] namuslu [s.]
honestly dürüst olarak [zf.] gerçekten [zf.]
honour şereflendirmek [f.] onurlandırmak [f.]
hook çengel [i.] kanca [i.]
hope ummak [f.] umut etmek [f.]
horizontal yatay [s.] yatay düzlem [s.]
horn boynuz [i.] toslamak [f.]
horror korku [i.] istikrah [i.]
horse beygir [i.] at [i.]
hospital hastane [i.] darüşşifa [i.]
host ağırlamak [f.] ev sahibi [i.]
hot sıcak [s.] acı [s.]
hotel otel [i.]
hour saat [i.] vakit [i.]
house konut [i.] ev [i.]
household ev veya aileye ait [s.] her gün kullanılan [i.]
housing konut [i.] barınak [i.]
how nasıl [zf.] yapma yöntemi [i.]
however bununla birlikte [zf.] yine de [bağ.]
huge iri [s.] kocaman [s.]
human insan [i.] insani [s.]
humorous güldürücü [s.] gülünç [s.]
humour mizah [i.] ayak uydurmak [f.]
hundred yüz [s.] yüzlük [i.]
hundredth yüzde bir [s.] yüzüncü [s.]
hungry acıkmış [s.] aç [s.]
hunt avlanmak [f.] avlamak [f.]
hunting avlama [i.] avcılık [i.]
hurry acele etmek [f.] acele [i.]
hurry up acele etmek [f.] aceleye getirmek [f.]
hurt kalbini kırmak [f.] acımak [f.]
husband koca [i.] eş [i.]
I ben [zm.] romen rakamları dizisinde 1 sayısı
ice buz [i.] öldürmek [f.]
ice cream dondurma [i.] dondurma
idea düşünce [i.] fikir [i.]
ideal ülkü [i.] ideal [s.]
identify tanımlamak [f.] kimliğini tespit etmek [f.]
identify with özdeşleşmek [f.] özdeşleştirmek [f.]
identity kimlik [i.] kişilik [i.]
i.e. demek ki başka bir deyişle
if eğer [bağ.] belirsizlik [i.]
ignore görmezden gelmek [f.] gözardı etmek [f.]
ill hasta [s.] sorun [i.]
illegal kaçak [s.] illegal [s.]
illegally yasa dışı olarak [zf.] yasa dışı bir şekilde [zf.]
illness hastalık [i.] rahatsızlık [i.]
illustrate resimler koymak [f.] örneklemek [f.]
image imge [i.] görüntü [i.]
imaginary hayali [s.] hayali [s.]
imagination hayal gücü [i.] hayal [i.]
imagine hayal etmek [f.] sanmak [f.]
immediate acil [s.] hemen ardından gelen [s.]
immediately hemen [zf.] acil olarak [zf.]
immoral edepsiz [s.] töretanımaz [s.]
impact darbe [i.] çarpma [i.]
impatient sabırsız [s.] titiz [s.]
implication çıkarım [i.] ima [i.]
imply ima etmek [f.] belirtmek [f.]
import ithal etmek [f.] getirtmek [f.]
importance önem [i.] saygınlık [i.]
important mühim [s.] önemli [s.]
importantly önemle [zf.] önemli biçimde [zf.]
impose (yasa vb) uygulamaya koymak [f.] (vergi) koymak [f.]
impossible olanaksız [s.] olmaz [s.]
impress hayran bırakmak [f.] iz bırakmak [f.]
impressed etkilenmiş [s.] uygulanmış
impression izlenim [i.] etki [i.]
impressive etkileyici [s.] etkileyici [s.]
improve geliştirmek [f.] gelişmek [f.]
improvement ilerleme [i.] gelişim [i.]
in içeri [zf.] içinde [ed.]
inability acizlik [i.] yetersizlik [i.]
inch yavaş yavaş hareket etmek [f.] yavaş yavaş hareket ettirmek [f.]
incident hadise [i.] olay [i.]
include katmak [f.] kapsamak [f.]
including kapsama [i.] içerme [i.]
income kazanç [i.] gelir [i.]
increase artmak [f.] çoğalmak [f.]
increasingly giderek artan oranda [zf.] gittikçe artan oranda [zf.]
indeed doğrusu [zf.] aslında [zf.]
independence bağımsızlık [i.] özgürlük [i.]
independent bağımsız [s.] müstakil [s.]
independently başlı başına [zf.] müstakil olarak [zf.]
index indekslemek [f.] fihrist [i.]
indicate belirtmek [f.] işaret etmek [f.]
indication belirti [i.] anlatma [i.]
indirect dolaylı [s.] vasıtalı [s.]
indirectly dolambaçlı biçimde [zf.] zımnen [zf.]
individual birey [i.] ferdi [s.]
indoor yapı içi [i.] kapalı mekan [i.]
indoors içeriye [zf.] evde [zf.]
industrial endüstri [s.] endüstriyel [s.]
industry sanayi [i.] endüstri [i.]
inevitable kaçınılmaz [s.] malum [s.]
inevitably kaçınılamaz surette [zf.] çaresiz [zf.]
infect (hastalık) bulaştırmak [f.] bulaştırmak [f.]
infected enfekte [s.] enfekte olan [s.]
infection enfeksiyon [i.] enfeksiyon [i.]
infectious bulaşıcı [s.] geçici [s.]
influence etkilemek [f.] tesir etmek [f.]
inform bilgi vermek [f.] bilgilendirmek [f.]
informal resmi olmayan [s.] laubali [s.]
information bilgi [i.] danışma [i.]
ingredient cüz [i.] içerik [i.]
initial ilk harf [i.] baş harf [i.]
initially başlangıçta [zf.] öncelikli olarak [zf.]
initiative girişim [i.] girişkenlik [i.]
injure sakatlamak [f.] incitmek [f.]
injured yaralı [s.] kırgın [s.]
injury zarar [i.] halel [i.]
ink mürekkebini doldurmak [f.] mürekkeplemek [f.]
inner içerideki [s.] iç [s.]
innocent masum [s.] zararsız kimse [i.]
insect böcek [i.] böcü [i.]
insert arasına sokmak [f.] sokmak [f.]
inside iç taraf [i.] içeri [zf.]
insist ısrar etmek [f.] iddia etmek [f.]
insist on ısrar etmek [f.] -de ayak diremek [f.]
install kurmak [f.] kurmak [f.]
instance örnek [i.] misal [i.]
instead yerine [zf.] bunun yerine [zf.]
instead of yerine [ed.] maktansa [ed.]
institute enstitü [i.] kurmak [f.]
institution kurum [i.] kuruluş [i.]
instruction yönerge [i.] talimat [i.]
instrument enstrüman [i.] alet [i.]
insult hakaret etmek [f.] aşağılamak [f.]
insulting küstah [s.] küçük düşürücü [s.]
insurance sigorta [i.] sigorta primi [i.]
intelligence akıl [i.] istihbarat [i.]
intelligent zeki [s.] akıllı [s.]
intend niyet etmek [f.] demek istemek [f.]
intended planlanan [s.] istenilen [s.]
intention niyet [i.] kasıt [i.]
interest ilgilendirmek [f.] çıkar [i.]
interested alakalı [s.] ilgili [s.]
interesting ilginç [s.] ilgi çekici [s.]
interior iç [s.] dahili [s.]
internal dahili [s.] iç [s.]
international devletlerarası [s.] enternasyonal [s.]
Internet internet [i.] ağlararası ağ
interpret yorumlamak [f.] tercümanlık yapmak [f.]
interpretation yorum [i.] açıklama [i.]
interrupt sekte vurmak [f.] söze karışmak [f.]
interruption sekte [i.] kesinti [i.]
interval ara [i.] zaman [i.]
interview görüşmek [f.] görüşme [i.]
into içine [ed.] şekline [ed.]
introduce tanıtmak [f.] tanıştırmak [f.]
introduction giriş [i.] tanıtım [i.]
invent icat etmek [f.] yumurtlamak [f.]
invention buluş [i.] icat [i.]
invest yatırım yapmak [f.] birine yetki vermek [f.]
investigate araştırmak [f.] soruşturmak [f.]
investigation soruşturma [i.] araştırma [i.]
investment yatırım [i.] kuşatma [i.]
invitation davetiye [i.] davet [i.]
invite davet etmek [f.] neden olmak [f.]
involve kapsamak [f.] içermek [f.]
involved ilgili [s.] karmaşık [s.]
involvement bulaşma [i.] gerek [i.]
iron ütülemek [f.] demir [i.]
irritate kızdırmak [f.] sinirlendirmek [f.]
irritated sinirli [s.] sinirlendirilmiş [s.]
irritating rahatsız etme [i.] sinirlendirme [i.]
island ada [i.] adacık [i.]
issue (dergi/gazete) nüsha [i.] konu [i.]
it ona [zm.] ilişki [i.]
item kalem [i.] madde [i.]
its onun [zm.] -in [zm.]
itself kendisi [zm.] kendi [zm.]
jacket ceket [i.] kaplamak [f.]
jam kıstırmak [f.] sıkıştırmak [f.]
January ocak [i.] ocak (ay) [i.]
jealous kıskanç [s.] haset [s.]
jeans kot [i.] kot pantolon [i.]
jelly pelte [i.] jöle [i.]
jewellery mücevherat [i.] kuyumculuk [i.]
job görev [i.] iş [i.]
join birleştirmek [f.] katılmak [f.]
join in katılmak [f.] katışmak [f.]
joint eklem [i.] ek yeri [i.]
jointly ortaklaşa [zf.] beraber [zf.]
joke komiklik [i.] şaka [i.]
journalist gazeteci [i.] gazeteci [i.]
journey yolculuk [i.] seyahat [i.]
joy keyif [i.] neşe [i.]
judge yargılamak [f.] yargıç [i.]
judgement yargı [i.] muhakeme [i.]
juice meyve suyu [i.] özsu [i.]
July temmuz [i.] yılın yedinci ayı [i.]
jump sıçramak [f.] zıplamak [f.]
June haziran [i.] yılın altıncı ayı [i.]
junior iki kişiden küçük olanı [i.] mevki veya kıdemce küçük olan kim
just sadece [s.] adil [s.]
justice adalet [i.] türe [i.]
justified gerekçeli [s.] makul [s.]
justify savunmak [f.] suçsuzluğunu kanıtlamak [f.]
keen hevesli [s.] keskin [s.]
keep tutmak [f.] saklamak [f.]
keep out uzak durmak [f.] içeri almamak [f.]
keep out of uzak durmak [f.]
keep up yetişmek [f.] seviyesine ulaşmak [f.]
keep up with yetişmek [f.] izleyerek bilgi sahibi olmak [f.]
key anahtar [i.] tuş [i.]
keyboard klavye [i.] bilgisayara veri girmek [f.]
kick tekmelemek [f.] tepmek [f.]
kid velet [i.] çocuk [i.]
kill katletmek [f.] öldürmek [f.]
killing öldürme [i.] katletme [i.]
kilogram kilogram [i.] kilo [i.]
kilometre kilometre [i.] kilometre (simgesi km)
kind tür [i.] çeşit [i.]
kindly merhametli [s.] iyi [s.]
kindness nezaket [i.] kibarlık [i.]
king kral [i.] bir konuda en usta kimse [i.]
kiss öpmek [f.] öpücük [i.]
kitchen mutfak [i.] kuzine [i.]
knee diz [i.] dizle vurmak [f.]
knife bıçak [i.] kesmek [f.]
knit örmek [f.] knitted/knit - knitted/knit [f.]
knitted örülü [s.] örülmüş [s.]
knitting örme [i.] örgü [i.]
knock kapı çalmak [f.] çarpışmak [f.]
knock down yıkmak [f.] devirmek [f.]
knock out tıngırdatmak [f.] çarpmak [f.]
knot ilmik [i.] ilmek [i.]
know bilmek [f.] tanımak [f.]
knowledge bilgi [i.] ilim [i.]
lab laboratuvar [i.]
label etiketlemek [f.] etiket [i.]
laboratory laboratuvar [i.] kimyahane [i.]
labour uğraşmak [f.] çalışmak [f.]
lack yokluk [i.] eksiklik [i.]
lacking eksik [s.] yok [s.]
lady bayan [i.] hanımefendi [i.]
lake göl [i.] göl [i.]
lamp ampul [i.] lamba [i.]
land karaya ayak basmak [f.] kıyıya çıkmak [f.]
landscape manzara [i.] peyzaj [i.]
lane (yol) şerit [i.] patika [i.]
language lisan [i.] dil [i.]
large iri [s.] geniş [s.]
largely büyük bir ölçüde [zf.] büyük ölçüde [zf.]
late gecikmiş [s.] geç [zf.]
later sonradan [zf.] sonra [zf.]
latest son [s.] en son [s.]
latter ikincisi [i.] ikisinden sonuncusu [i.]
laugh gülmek [f.] gülme [i.]
laugh at alay etmek [f.] birisine gülmek [f.]
launch başlatmak (yeni işi) [f.] piyasaya sürmek [f.]
law yasa [i.] hukuk [i.]
lawyer avukat [i.] hukukçu [i.]
lay sermek [f.] laid - laid [f.]
layer katman [i.] kat [i.]
lazy uyuşuk [s.] miskin [s.]
leader lider [i.] baş [i.]
leaf yaprak vermek [f.] yaprak [i.]
league lig [i.] birleştirmek [f.]
lean dayanmak [f.] eğilmek [f.]
learn öğrenmek [f.] learned/learnt - learned/learnt [f.]
least en az [s.] asgari [s.]
leather deri [i.] kayışla dövmek [f.]
leave bırakmak [f.] ayrılmak [f.]
leave out hariç tutmak [f.] geçmek [f.]
lecture ders anlatmak [f.] konferans vermek [f.]
left sol [s.] kalmak [f.]
leg ayak (mobilya/pergel) [i.] bacak [i.]
legal tüzel [s.] yasal [s.]
legally hukuken [zf.] yasal olarak [zf.]
lemon limon [i.] limonlu [s.]
lend ödünç vermek [f.] lent - lent [f.]
length uzunluk [i.] boy [i.]
less daha az [s.] eksi [i.]
lesson ders [i.] azar [i.]
let izin vermek [f.] let - let [f.]
let down kandırmak [f.] hayal kırıklığına uğratmak [f.]
let off boşaltmak [f.] serbest bırakmak [f.]
letter mektup [i.] harf [i.]
level seviye [i.] düzey [i.]
library kitaplık [i.] kütüphane [i.]
licence lisans [i.] izin vermek [f.]
license ruhsat [i.] izin belgesi vermek [f.]
lid kapak [i.] gözkapağı [i.]
lie down yatmak [f.] uzanmak [f.]
life yaşam [i.] hayat [i.]
lift havalanmak [f.] kaldırmak [f.]
light aydınlık [i.] nur [i.]
lightly hafiften [zf.] kolayca [zf.]
like beğenmek [f.] hoşlanmak [f.]
likely büyük ihtimalle [zf.] mantıklı [s.]
limit sınırlandırmak [f.] kısıtlamak [f.]
limited kısıtlı [s.] sınırlı [s.]
limit to sınırla sınır
line astarlamak [f.] satır [i.]
link bağlamak [f.] halka [i.]
lip dudak [i.] öpmek [f.]
liquid sıvı [i.] saydam [i.]
list listelemek [f.] liste [i.]
listen dinlemek [f.] kulak asmak [f.]
literature literatür [i.] edebiyat [i.]
litre litre [i.] litre
little ufak [s.] az [s.]
lively canlı [s.] heyecanlandırıcı [s.]
live on geçimini sürdürmek [f.] yaşamını idame ettirmek [f.]
live through görüp geçirmek [f.] yaşamak (bir zamanı/olayı) [f.]
live together birlikte yaşamak [f.] iç içe yaşamak [f.]
living canlı [s.] geçinmek [f.]
load yüklemek [f.] yük [i.]
loan ödünç para [i.] kredi [i.]
local lokal [s.] yerel [s.]
locally kendi kaynaklarıyla [zf.] yerel olarak [zf.]
locate yerini saptamak [f.] yerini bulmak [f.]
located yeri tayin edilmiş tespit edilmiş
location yer [i.] konum [i.]
lock kilitlemek [f.] kilit [i.]
lock up kilit altında tutmak [f.] kilit altında saklamak [f.]
logic mantık [i.] mantık ilmi [i.]
logical mantıklı (kimse) [s.] makul [s.]
lonely yalnız [s.] tenha [s.]
long uzun [s.] hasretini çekmek [f.]
look bakmak [f.] görünüş [i.]
look after ile ilgilenmek [f.] göz kulak olmak [f.]
look at seyretmek [f.] bakmak (sözlüğe vb) [f.]
look down on tepeden bakmak [f.] hor görmek [f.]
look forward to iple çekmek [f.] sabırsızlıkla beklemek [f.]
look into soruşturmak [f.] bakmak [f.]
look on seyirci kalmak [f.] olarak görmek [f.]
look on with başkası ile aynı kitaptan okumak birisiyle aynı kitaptan okumak
look out bakmak [f.] gözetmek [f.]
look out for dikkat etmek [f.] gözetmek [f.]
look round düşünüp taşınmak [f.] dolaşmak [f.]
look through gözden geçirmek [f.] göz atmak [f.]
look up uğramak [f.] iyiye gitmek [f.]
look up to hürmet etmek [f.] saygı duymak [f.]
loose oynak [s.] gevşek [s.]
loosely gevşek bir biçimde [zf.] gevşekçe [zf.]
lord lord payesi vermek [f.] lord ünvanı vermek [f.]
lorry kamyon [i.] alçak [i.]
lose kaybetmek [f.] yitirmek [f.]
loss zarar [i.] kayıp [i.]
lost kayıp [s.] kaybolmuş [s.]
lot pay [i.] bölüştürmek [f.]
loud yüksek (ses) [s.] yüksek sesle [zf.]
loudly yüksek sesle [zf.] gürültüyle [zf.]
love sevmek [f.] sevda [i.]
lovely güzel [s.] latif [s.]
lover aşık [i.] dost [i.]
low alçak [i.] alçak [s.]
loyal vefalı [s.] sadık [s.]
luck şans [i.] talih [i.]
lucky talihli [s.] uğurlu [s.]
luggage bagaj [i.] bagaj [i.]
lump topak [i.] yumru [i.]
lunch öğle yemeği [i.] öğle yemeği yemek [f.]
lung akciğer [i.] ciğer [i.]
machine makine [i.] makine ile yapmak veya şekil verm
machinery makineler [i.] oluş işleyiş biçimi [i.]
mad kızgın [s.] deli [s.]
magazine fişek haznesi [i.] dergi [i.]
magic sihirbazlık [i.] büyü [i.]
mail postalamak [f.] posta [i.]
main esas [i.] ana [s.]
mainly daha çok [zf.] esasen [zf.]
maintain sürdürmek [f.] bakım yapmak [f.]
major asıl [s.] büyük [s.]
majority çoğunluk [i.] erginlik [i.]
make yapmak [f.] made - made [f.]
make into dönüştürmek [f.] biçim vermek [f.]
make up uydurmak [f.] düzmek [f.]
make-up yapım [i.] kişilik [i.]
make up for telafi etmek [f.]
male erkek [i.] erkek [i.]
mall vurmak [f.] tokmakla dövmek [f.]
man insan [i.] adam [i.]
manage işletmek [f.] idare etmek [f.]
management işletme [i.] idare [i.]
manager menajer [i.] idareci [i.]
manner yol [i.] biçim [i.]
manufacture imal etmek [f.] üretim [i.]
manufacturer imalatçı [i.] yapımcı [i.]
manufacturing imalat [i.] üretme [i.]
many birçok [s.] çok [zf.]
map harita [i.] planlamak [f.]
march yürüyüş yapmak (topluca) [f.] yürüyüş (topluca) [i.]
March yürüyüş yapmak (topluca) [f.] yürüyüş (topluca) [i.]
mark işaretlemek [f.] iz [i.]
market çarşı [i.] pazar [i.]
marketing pazarlama [i.] alışveriş [i.]
marriage evlenme [i.] evlilik [i.]
married evli [s.] evliliğe/evlilere özgü [s.]
marry evlenmek [f.] vermek [f.]
mass yığmak [f.] kümelemek [f.]
massive cüsseli [s.] iri [s.]
master efendi [i.] usta [i.]
match eşleştirmek [f.] eşlemek [f.]
matching karşılaştırma [i.] eşleme [i.]
match up aralarındaki bağlantıyı kurmak aralarını yapmak
mate mat [i.] ahbap [i.]
material materyal [i.] madde [i.]
mathematics matematik [i.] matematik
matter önemli olmak [f.] madde [i.]
maximum maksimum [s.] azami [s.]
may mayıs ayı [i.] mayıs [i.]
May mayıs ayı [i.] mayıs [i.]
maybe belki [ünl.] belki [zf.]
mayor belediye başkanı [i.] belediye reisi [i.]
me ben [zm.] mi [i.]
meal öğün [i.] yemek [i.]
mean demek istemek [f.] kastetmek [f.]
meaning mana [i.] meal [i.]
means araç [i.] vasıta [i.]
meanwhile aynı anda [zf.] bu sırada [zf.]
measure ölçmek [f.] önlem [i.]
measurement ölçüm [i.] ölçü [i.]
meat et [i.] yenecek et [i.]
media medya [i.] basın [i.]
medical medikal [i.] tıbbi [s.]
medicine tıp [i.] ilaç [i.]
medium orta [i.] çevre [i.]
meet karşılaşmak [f.] buluşmak [f.]
meeting toplantı [i.] buluşma [i.]
meet up bir araya gelmek [f.] toplanmak [f.]
meet with uğramak [f.] ile karşılaşmak (kötü bir durum) [f.
melt eritmek [f.] erimek [f.]
member üye [i.] organ [i.]
membership üyelik [i.] üyeler [i.]
memory anı [i.] bellek [i.]
mental akli [s.] ruhsal [s.]
mentally zihnen [zf.] zeka olarak [zf.]
mention değinmek [f.] bahsetmek [f.]
menu menü [i.] mönü [i.]
mere bataklık [i.] göl [i.]
merely yalnızca [zf.] sadece [zf.]
mess karışıklık [i.] karmakarışıklık [i.]
message ileti [i.] mesaj [i.]
metal madenle kaplamak [f.] tıynet [i.]
method metot [i.] usul [i.]
metre metre [i.] saat ile ölçmek [f.]
mid- orta [ök.]
midday öğle vakti [i.] gün ortası [i.]
middle orta [i.] orta kısım [i.]
midnight geceyarısı [i.] gece yarısı [i.]
might mümkün olmak [f.] olası olmak [f.]
mild ılıman [s.] hafif [s.]
mile mil [i.] mil uzaklık ölçü birimi 1609 m [i.]
military askeri [s.] ordu [i.]
milk süt [i.] süt vermek (inek) [f.]
milligram miligram [i.] gramın binde biri [i.]
millimetre milimetre [i.] binde bir metre
million milyon [i.]
millionth milyonda bir [s.] milyonuncu [s.]
mind önemsemek [f.] aldırmak [f.]
mine maden [i.] mayın [i.]
mineral maden [i.] madensel [s.]
minimum asgari [s.] minimum değer [i.]
minister bakan [i.] bakmak [f.]
ministry bakanlık [i.] vekalet [i.]
minor rüştünü ispat etmemiş kimse [i.] reşit olmayan kimse [i.]
minority azınlık [i.] azlık [i.]
mirror ayna [i.] aksettirmek [f.]
miss ıska geçmek [f.] özlemek [f.]
missing özlem [i.] özleme [i.]
miss out mahrum kalmak (bir fırsattan vb) [fgözden kaçırmak [f.]
mistake yanılgı [i.] hata [i.]
mistake for benzetmek [f.] ile karıştırmak [f.]
mistaken hatalı [s.] yanlış [s.]
mix karıştırmak [f.] karışım [i.]
mixed karma [s.] karışık [s.]
mixture karışım [i.] katma [i.]
mix up zihinsel karıştırmak [f.] karman çorman etmek [f.]
mobile mobil [s.] gezici [s.]
mobile phone araç telefonu cep telefonu
model model [i.] manken [i.]
modern çağdaş [s.] modern [s.]
mom anne [i.] anneciğim [ünl.]
moment an [i.] önem [i.]
Monday pazartesi [i.]
money para [i.] para kırmak [f.]
monitor izlemek [f.] gözlemek [f.]
month ay [i.] ay [i.]
mood ruh hali [i.] huysuzluk [i.]
moon ay [i.] dalıp kendi hayalleriyle başbaşa ka
moral ahlaki [s.] manevi [s.]
morally ahlaken [zf.] ahlakça [zf.]
more daha fazla [s.] daha [zf.]
moreover dahası [zf.] hem de [zf.]
morning sabah [s.] sabah vakti [i.]
most en [s.] en çok [s.]
mostly çoğunlukla [zf.] daha çok [zf.]
mother ana [i.] anne [i.]
motion devinim [i.] önerge [i.]
motor motor [i.] otomobille gitmek [f.]
motorbike moped [i.] motor [i.]
motorcycle motor [i.] motosiklet [i.]
mount binmek [f.] binmek (at/bisiklet vb) [f.]
mountain dağ [i.] yığın [i.]
mouse fare [i.] fare avlamak [f.]
mouth ağız [i.] tane tane söylemek [f.]
move kımıldamak [f.] kıpırdamak [f.]
move in eve taşınmak [f.] taşınmak [f.]
movement hareket [i.] gidiş [i.]
move out taşınmak [f.] evden taşınmak [f.]
move over kenara çekilmek [f.]
movie film (sinemada gösterilen) [i.] sinema [i.]
movie theater sinema [i.] sinema salonu
moving hareketli [s.] duygulandırma [i.]
Mr bay [i.] bey [s.]
Mrs bayan [i.] (evli) bayan [i.]
Ms ms [s.]
much fazla [s.] çok [zf.]
mud çamur [i.] kötü söz veya iftira [i.]
multiply yayılmak [f.] artmak [f.]
mum maske ile oynamak [f.] kasımpatı [i.]
murder cinayet işlemek [f.] öldürmek [f.]
muscle adale [i.] kas [i.]
museum müze [i.]
music müzik [i.] ahenk [i.]
musical müzikli [s.] müziğe ait [s.]
musician müzisyen [i.] şarkıcı [i.]
must gerekmek [f.] -meli [f.]
my benim [zm.] bana ait [ünl.]
myself kendim [zf.] bizzat [zm.]
mysterious esrarengiz [s.] gizemli [s.]
mystery sır [i.] esrar [i.]
nail çivilemek [f.] çakmak [f.]
naked çıplak [s.] açık [s.]
name isim [i.] ad [i.]
narrow dar [s.] ensizleşmek [f.]
nation ulus [i.] millet [i.]
national ulusal [s.] milli [s.]
natural tabii [s.] doğuştan [s.]
naturally doğal olarak [zf.] elbette [zf.]
nature mahiyet [i.] doğa [i.]
navy deniz filosu [i.] bahriye [i.]
near yakın [zf.] yakınlaşmak [f.]
nearby yakında [zf.] yakındaki [s.]
nearly hemen hemen [zf.] neredeyse [zf.]
neat düzenli [s.] tertipli [s.]
neatly temizce [zf.] tertemiz [zf.]
necessarily muhakkak [zf.] şart [zf.]
necessary gereken [s.] gerekli [s.]
neck boyun [i.] koklaşmak [f.]
need ihtiyaç duymak [f.] gerek [i.]
needle iğnelemek [f.] iğne [i.]
negative negatif [s.] olumsuz [s.]
neighbour komşu [i.] komşu olmak [f.]
neighbourhood mahalle [i.] havali [i.]
neither hiçbir [s.] ikisinden hiçbiri [zm.]
nephew erkek yeğen [i.] yeğen [i.]
nerve sinir [i.] cesaret vermek [f.]
nervous gergin [s.] sinirli [s.]
nervously gergin biçimde [zf.] sinirli olarak [zf.]
nest yuva [i.] yuva yapmak [f.]
net şebeke [i.] file [i.]
network ağ [i.] şebeke [i.]
never hiç [zf.] asla [ünl.]
nevertheless yine de [zf.] gene [zf.]
new yeni [s.] keşfedilmemiş [s.]
newly yeni [zf.] yeni olarak [zf.]
news haber [i.] havadis [i.]
newspaper gazete [i.] gazete
next sonraki [ed.] bundan sonraki [s.]
next to bitişik [s.] yanında [zf.]
nice sevimli [s.] güzel [s.]
nicely hoşça [zf.] hoş [zf.]
niece kız yeğen [i.] yeğen [i.]
night gece [s.] tün [i.]
nine dokuz [i.] dokuzu [i.]
nineteen XIX [i.] on dokuz [i.]
nineteenth on dokuzda bir [s.] on dokuzuncu [s.]
ninetieth doksanda bir [s.] doksanıncı [s.]
ninety doksan sayısı (90) [i.] doksan [i.]
ninth dokuzda bir [s.] dokuzu [s.]
no hayır [ünl.] aleyhte oy [i.]
nobody hiç kimse [zm.] önemsiz biri [i.]
noise ses [i.] gürültü [i.]
noisily patır kütür [zf.] car car [zf.]
noisy gürültücü [s.] gürültülü [s.]
non- gayri [ök.] -siz [ök.]
none hiçbiri [zm.] hiç [zm.]
nonsense safsata [i.] saçmalık [i.]
no one hiç kimse [zm.]
nor ne de [bağ.] ne [bağ.]
normal olağan [s.] normal [s.]
normally normalde [zf.] normal bir şekilde [zf.]
north kuzey [i.] şimal [i.]
northern kuzeyli [s.] kuzey [s.]
nose burun [i.] koku almak [f.]
not gayri [s.] yoksa [zf.]
note not etmek [f.] senet [i.]
note down not etmek [f.] kaydetmek [f.]
nothing hiç [i.] hiçbir şey [i.]
notice farkına varmak [f.] fark etmek [f.]
noticeable farkedilebilir [s.] göze çarpan [s.]
novel roman [i.] roman [i.]
November kasım [i.] teşrin-i sani
now şimdi [zf.] halen [zf.]
nowhere hiçbir yer [i.] hiçbir yere [zf.]
nuclear nükleer [s.] atom [i.]
number numaralamak [f.] saymak [f.]
nurse hemşirelik yapmak [f.] meme vermek [f.]
nut fındık [i.] ceviz toplamak [f.]
obey itaat etmek [f.] tanımak [f.]
object itiraz etmek [f.] razı olmamak [f.]
objective hedef [i.] amaç [i.]
observation gözetleme [i.] gözlem [i.]
observe gözlemlemek [f.] gözlem yapmak [f.]
obtain edinmek [f.] elde etmek [f.]
obvious besbelli [s.] ortada [s.]
obviously besbelli [zf.] açık olarak [zf.]
occasion vesile [i.] fırsat [i.]
occasionally ara sıra [zf.] arada sırada [zf.]
occupied meşgul [s.] dolu [s.]
occupy işgal etmek [f.] meşgul etmek [f.]
occur meydana gelmek [f.] akla gelmek [f.]
occur to hatırlamak [f.] aklına gelmek [f.]
ocean okyanus [i.] umman [i.]
October ekim [i.] teşrin-i evvel
odd acayip [s.] garip [s.]
oddly garip garip [zf.] acayip şekilde [zf.]
of karşı [ed.] olan [ed.]
off kapalı [s.] dışında [zf.]
offence darılmak [f.] incitme [i.]
offend rencide etmek [f.] suç işlemek [f.]
offense suç [i.] darılmak [f.]
offensive saldıran [s.] saldırgan [s.]
offer teklif vermek [f.] önermek [f.]
office makam [i.] ofis [i.]
officer memur [i.] subay [i.]
official memur [i.] resmi [s.]
officially resmen [zf.] resmen [zf.]
often sık sık [zf.] çoğu kez [zf.]
oh ey [ünl.] ha [ünl.]
oil yağ [i.] yağ çekmek [f.]
OK onaylamak [f.] okeylemek [f.]
old eskimiş [s.] yaşlı [s.]
old-fashioned eski [s.] eski moda [s.]
on üstünde [ed.] üzerinde [ed.]
once bir kere [zf.] bir kez [zf.]
one bir [i.] tek [s.]
one another birbirine [zm.] yekdiğerini [zm.]
onion soğan [i.] soğancık
online bağlantılı [s.] online olarak [zf.]
only tek [s.] sırf [zf.]
onto üstüne [ed.] üzerine [ed.]
open açılmak [f.] açmak [f.]
opening açma [i.] açılış [i.]
openly açıkça [zf.] resmen [zf.]
open up geliştirmek [f.] açılmak [f.]
operate ameliyat etmek [f.] çalıştırmak [f.]
operation operasyon [i.] işletme [i.]
opinion kanaat [i.] kanı [i.]
opponent rakip [i.] muhalif [i.]
opportunity olanak [i.] imkan [i.]
oppose karşı koymak [f.] karşılaştırmak [f.]
opposed karşıt [s.] aleyhtar [s.]
opposing ters düşme [i.] karşı çıkma [i.]
opposite zıt [i.] aksi [s.]
opposition aykırılık [i.] muhalefet [i.]
option seçenek [i.] oy [i.]
or ya da [bağ.] veya [bağ.]
orange portakal [i.] portakal rengi [i.]
order sipariş vermek [f.] emretmek [f.]
ordinary sıradan [s.] adi [s.]
organ organ [i.] erganun [i.]
organization organizasyon [i.] kuruluş [i.]
organize organize etmek [f.] düzenlemek [f.]
organized teşkilatlı [s.] organize olmuş [s.]
origin menşe [i.] köken [i.]
original özgün [s.] orijinal [s.]
originally aslen [zf.] orijinal bir şekilde [zf.]
other öbür [s.] öteki [s.]
otherwise aksi halde [zf.] aksi takdirde [zf.]
ought to -meli/-malı (yapmalı/bilmeli vb) [f.]
our bizim [zm.] bizim [zm.]
ours bizim [zm.] bizimki [zm.]
ourselves kendimiz [zm.] bizler [zm.]
out çıkış [i.] dışarıda [zf.]
outdoor açıkhava [s.] yapı dışı [i.]
outdoors açık hava [i.] açık havada [zf.]
outer dış [s.] harici [s.]
outline taslağını çizmek [f.] anahatlarıyla çizmek [f.]
output output/outputted - output/outputtedfaaliyet [i.]
outside dıştan [zf.] dışarı [zf.]
outstanding üstün [s.] göze çarpan [s.]
oven ocak [i.] fırın [i.]
over bitmiş [s.] üzerine [ed.]
overall bir uçtan bir uca [s.] etraflı [s.]
overcome üstesinden gelmek [f.] aşmak [f.]
owe borçlu olmak [f.] borcu olmak [f.]
own sahip olmak [f.] kendi [zm.]
owner sahip [i.] mal sahibi [i.]
own up itiraf etmek [f.]
pack ambalajlamak [f.] sarmak [f.]
package paketlemek [f.] koli [i.]
packaging ambalajlama [i.] ambalaj [i.]
packet paket [i.] paketlemek [f.]
pack up (makine) durmak [f.] işi bitirmek [f.]
page sayfa [i.] otelde birini komiyle çağırttırmak [f
pain sancı [i.] sızı [i.]
painful sancılı [s.] ağrılı [s.]
paint boyamak [f.] boya [i.]
painter ressam [i.] boyacı [i.]
painting tablo [i.] resim [i.]
pair çift [i.] eşleştirmek [f.]
palace saray [i.] konak [i.]
pale solgun [s.] soluk [s.]
panel pano [i.] panellerle süslemek [f.]
pants pantolon [i.] don [i.]
paper kağıt [i.] örtbas etmek [f.]
parallel paralel [s.] aynı doğrultuda olan [s.]
parent ebeveynlik etmek [f.] ana ya da baba [i.]
park park etmek [f.] park [i.]
parliament meclis [i.] parlamento [i.]
part parça [i.] kısım [i.]
particular özel [s.] belirli [s.]
particularly özellikle [zf.] başta olmak üzere [zf.]
partly kısmen [zf.] tam olmayan [zf.]
partner ortak [i.] eş [i.]
partnership ortaklık [i.] mukarada [i.]
party taraf [i.] parti [i.]
pass geçirmek [f.] geçmek [f.]
passage pasaj [i.] geçiş [i.]
pass away merhum olmak [f.] sona ermek [f.]
pass by aldırmamak [f.] geçmek [f.]
passenger yolcu [i.] gezgin [i.]
passing geçiş [i.] geçme [i.]
pass on karar vermek [f.] yansıtmak [f.]
pass out kendinden geçmek [f.] dağıtmak [f.]
passport geçiş belgesi [i.] taşıyıcısının kendisininkinden baş
pass round dolaştırmak etrafını dolaşmak
pass through içinden geçirmek [f.] başından geçmek [f.]
past geçmiş [s.] geçmiş zaman [i.]
path yol [i.] yolak [i.]
patience sabır [i.] sabır [i.]
patient hasta [i.] sabırlı [s.]
pattern modele göre yapmak [f.] kalıp [i.]
pause duraklamak [f.] ara vermek [f.]
pay ödemek [f.] ödeme [i.]
pay back acısını çıkartmak [f.] geri ödeme yapmak [f.]
payment ödeme [i.] harcama [i.]
pay out acısını çıkarmak [f.] ödemek (parayı) [f.]
pay up borcunu kapamak [f.] tamamen ödemek [f.]
peace sulh [i.] barış [i.]
peaceful huzurlu [s.] barışçıl [s.]
peak doruğa ulaşmak [f.] zirve [i.]
pen kalem [i.] hapsetmek [f.]
pencil kalem [i.] kurşunkalem [i.]
penny metelik [i.] sent [i.]
people millet [i.] halk [i.]
pepper biber [i.] üzerine biber ekmek [f.]
per her [zf.] beher [zf.]
per cent yüzde [i.] yüzde
perfect mükemmel [s.] kusursuz [s.]
perfectly mükemmelen [zf.] mükemmel olarak [zf.]
perform rol yapmak [f.] icra etmek [f.]
performance performans [i.] oynanma (oyun) [i.]
performer oyuncu [i.] yerine getiren kimse [i.]
perhaps belki [ünl.] bir ihtimal [zf.]
period dönem [i.] devre [i.]
permanent daimi [s.] kalıcı [s.]
permanently devamlı [zf.] daimi olarak [zf.]
permission müsaade [i.] izin [i.]
permit izin vermek [f.] ruhsat [i.]
person şahıs [i.] kişi [i.]
personal kişisel [s.] şahsi [s.]
personality kişilik [i.] şahsiyet [i.]
personally şahsen [zf.] kişilik olarak [zf.]
persuade razı etmek [f.] ikna etmek [f.]
pet evde beslenen hayvan [i.] ev hayvanı [i.]
petrol benzin [i.] petrol [i.]
phase evre [i.] safha [i.]
philosophy felsefe [i.] dünya görüşü [i.]
phone telefon etmek [f.] telefon açmak [f.]
photo foto [i.] fotoğraflamak [f.]
photocopy fotokopi çekmek [f.] fotokopisini çekmek [f.]
photograph fotoğraflamak [f.] fotoğrafını çekmek [f.]
photographer fotoğrafçı [i.] foto [i.]
photography fotoğrafçılık [i.] fotografi [i.]
phrase ifade etmek [f.] uygun kelime veya cümlelerle ifade
physical bedensel [s.] muayene [i.]
physically maddeten [zf.] bedenen [zf.]
physics fizik [i.] fizik (bilim)
piano piyano çalgı [i.] piyano [i.]
pick seçmek [f.] pena [i.]
pick up toplamak [f.] almak (bir yere gelip/gidip birini) [f.
picture resim [i.] resmetmek [f.]
piece parça [i.] tane [i.]
pig domuz [i.] pislik içinde yaşamak [f.]
pile yığın [i.] kümelenmek [f.]
pile up yığmak [f.] birikmek [f.]
pill hap [i.] sıkıcı tip [i.]
pilot pilot [i.] pilotluk yapmak [f.]
pin raptiye [i.] kapmak [f.]
pink pembe [i.] delmek (süngü ile) [f.]
pint ing 0,550 litre [i.] sıvı ölçüsü (yarım litre) [i.]
pipe boru [i.] boru ile taşımak [f.]
pitch yalpalamak [f.] taş döşemek (yol) [f.]
pity acımak [f.] merhamet etmek [f.]
place oturtmak [f.] koymak [f.]
plain ova [i.] süssüz [s.]
plan planlamak [f.] tasarlamak [f.]
plane düzlemek [f.] düzlem [i.]
planet gezegen [i.] seyyare [i.]
planning planlama [i.] planlama yapma [i.]
plant ekmek [f.] dikmek [f.]
plastic plastik [i.] naylon [i.]
plate levha [i.] plaka [i.]
platform platform [i.] düzlem [i.]
play çalmak [f.] oynamak [f.]
play about gezip tozmak sorumsuz davranmak
player oyuncu [i.] çalgıcı [i.]
play with karıştırmak [f.] oynaşmak [f.]
pleasant güzel [s.] zevkli [s.]
pleasantly hoş [zf.] güzel [zf.]
please memnun etmek [f.] lütfen [ünl.]
pleased memnun [s.] hoşnut edilmiş [s.]
pleasing memnuniyet verici [s.] sevimli [s.]
pleasure haz [i.] keyif [i.]
plenty bolluk [i.] bereket [i.]
plot komplo kurmak [f.] arsa [i.]
plug fiş [i.] ilgilenmek [f.]
plug in prize takmak [f.] fişi prize sokmak [f.]
pocket cep [i.] bastırmak [f.]
poem şiir [i.] şiir [i.]
poetry şiir [i.] koşuk [i.]
point uç [i.] nokta [i.]
pointed sivri uçlu [s.] sivri [s.]
point out -e dikkati çekmek [f.] işaret etmek [f.]
poison zehirlemek [f.] zehir [i.]
poisonous zehirli [s.] kötü niyetli [s.]
pole direk [i.] kutup [i.]
police polis [i.] güvenliği sağlamak [f.]
policy politika [i.] hareket tarzı [i.]
polish parlatmak [f.] cilalamak [f.]
polite nazik [s.] kibar [s.]
politely kibarca [zf.] nezaketle [zf.]
political siyasal [s.] politik [s.]
politically siyasi açıdan [zf.] siyasi olarak [zf.]
politician siyasetçi [i.] politikacı [i.]
politics siyaset [i.] entrikalar [i.]
pollution kirlilik [i.] bozulma [i.]
pool havuz [i.] bir merkezde toplamak [f.]
poor kötü [s.] fakir [s.]
pop patlatmak [f.] patlatmak (mısır) [f.]
popular popüler [s.] halkın kesesine elverişli [i.]
population nüfus [i.] ahali [i.]
port liman [i.] gemiyi iskeleye döndürmek [f.]
pose (tehlike/tehdit) teşkil etmek [f.] poz [i.]
position mevki [i.] pozisyon [i.]
positive artı [s.] olumlu [s.]
possess sahip olmak [f.] elinde bulundurmak [f.]
possession mülk [i.] sahiplik [i.]
possibility olasılık [i.] imkan [i.]
possible olabilir [s.] mümkün [s.]
possibly muhtemelen [zf.] ihtimal [zf.]
post postalamak [f.] posta [i.]
post office postane [i.] postahane [i.]
pot demlik [i.] çanak [i.]
potato patates [i.] baş [i.]
potential potansiyel [s.] olası [s.]
potentially imkan dahilinde [zf.] potansiyel olarak [zf.]
pound yumruklamak [f.] tokmaklamak [f.]
pour dökmek [f.] dökülmek [f.]
powder toz [i.] toz haline getirmek [f.]
power güç [i.] enerji [i.]
powerful güçlü [s.] kuvvetli [s.]
practical kullanışlı [s.] pratik [s.]
practically hemen hemen [zf.] hakikaten [zf.]
practice uygulamak [f.] alıştırma yapmak [f.]
practise alıştırma yapmak [f.] etmek [f.]
praise methetmek [f.] övmek [f.]
pray dua etmek [f.] yakarmak [f.]
prayer dua [i.] dilekçe [i.]
precise kesin [s.] kesinlik [i.]
precisely tıkır tıkır [zf.] öyle [zf.]
predict öngörmek [f.] öngörüde bulunmak [f.]
prefer tercih etmek [f.] yeğlemek [f.]
preference tercih [i.] rüçhan hakkı [i.]
pregnant gebe [s.] hamile [s.]
premises mülk [i.] önermenin nedeni olarak göstermek
preparation hazırlık [i.] hazırlama [i.]
prepare hazırlamak [f.] düzmek [f.]
prepared hazır [s.] tedarikli [s.]
presence mevcudiyet [i.] bulunma [i.]
present takdim etmek [f.] sunmak [f.]
presentation sunum [i.] sahneleme [i.]
preserve muhafaza etmek [f.] korumak [f.]
president başkan [i.] bir topluluğun, toplantı veya dern
press baskı yapmak [f.] bastırmak [f.]
pressure baskı [i.] basınç [i.]
presumably (büyük) olasılıkla [zf.] galiba [zf.]
pretend yapar gibi görünmek [f.] iddiada bulunmak [f.]
pretty şirin [s.] tatlı [s.]
prevent engel olmak [f.] önlemek [f.]
previous önceki [s.] önceki [s.]
previously önceden [zf.] daha önce [zf.]
price bedel [i.] fiyat [i.]
pride gurur [i.] övünmek [f.]
priest rahip [i.] papaz [i.]
primarily öncelikle [zf.] ilk olarak [zf.]
primary başlıca [s.] birincil [s.]
prime minister başbakan [i.] başvekil [i.]
prince prens [i.] bey [i.]
princess sultan [i.] prenses [i.]
principle prensip [i.] ilke [i.]
print yazdırmak [f.] basmak [f.]
printer yazıcı [i.] basımcı [i.]
printing basım [i.] baskı [i.]
print off negatiften çıkarmak [f.]
prior önceden [s.] daha önce olan [s.]
priority öncelik [i.] rüçhan [i.]
prison hapishane [i.] cezaevi [i.]
prisoner tutuklu [i.] tutsak [i.]
private er [i.] mahrem [s.]
privately başbaşa [zf.] baş başa [zf.]
prize ödül [i.] -e çok değer vermek [f.]
probable olası [s.] muhtemel [s.]
probably muhtemelen [zf.] galiba [zf.]
problem problem [i.] mesele [i.]
procedure prosedür [i.] yöntem [i.]
proceed ilerlemek [f.] devam etmek [f.]
produce üretmek [f.] imal etmek [f.]
producer üretici [i.] yapımcı [i.]
product ürün [i.] mahsul [i.]
production imal [i.] yapım [i.]
profession meslek [i.] ileri sürme [i.]
professional profesyonel [s.] mesleki [s.]
professor profesör [i.] (üniversitede) öğretmen [i.]
profit yarar [i.] çıkar [i.]
program programlamak [f.] program [i.]
programme program [i.] programa bağlamak [f.]
progress gelişim göstermek [f.] gelişmek [f.]
project proje [i.] iz düşürmek [f.]
promise söz vermek [f.] söz [i.]
promote teşvik etmek [f.] terfi ettirmek [f.]
promotion terfi [i.] promosyon [i.]
prompt hızlı (cevap) [s.] çabuk [s.]
promptly acilen [zf.] acil olarak [zf.]
pronounce telaffuz etmek [f.] ilan etmek [f.]
pronunciation telaffuz [i.] söyleyiş [i.]
proof kanıt [i.] ispat [i.]
proper uygun [s.] münasip [s.]
properly hakkıyla [zf.] düzgün bir şekilde [zf.]
property mal mülk [i.] emlak [i.]
proportion orantı [i.] oran [i.]
proposal teklif [i.] öneri [i.]
propose teklif etmek [f.] önermek [f.]
prospect altın aramak [f.] aramak (altın) [f.]
protect korumak [f.] vikaye etmek [f.]
protection korunma [i.] koruma [i.]
protest protesto [i.] karşı çıkmak [f.]
proud gururlu [s.] mağrur [s.]
proudly onurlu bir şekilde [zf.] gururla [zf.]
prove ispat etmek [f.] kanıtlamak [f.]
provide sağlamak [f.] temin etmek [f.]
provided tedarik edilen [s.] sağlanmış [s.]
providing temin etme [i.] sağlama [i.]
pub pab [i.] taverna [i.]
public halk [i.] umumi [s.]
publication yayım [i.] yayınlama [i.]
publicity tanıtım [i.] ilancılık [i.]
publicly halka açık olarak [zf.] resmen [zf.]
publish yayınlamak [f.] yayımlamak [f.]
publishing yayıncılık [i.] neşir [i.]
pull çekmek [f.] doldurmak [f.]
pull apart eleştirmek [f.] koparmak [f.]
pull down temele kadar yıkmak [f.] düşürmek [f.]
pull in arabayı sürmek (bir yere) [f.] tutuklamak [f.]
pull off koparmak [f.] kıvırmak [f.]
pull out çıkarmak [f.] tüymek [f.]
pull over sürücü arabayı yolun kenarına çekkenara çekmek [f.]
pull through iyileştirmek [f.] iyileşmek [f.]
pull together duygularına hakim olmak [f.] uyum içinde çalışmak
pull up durmak [f.] sökmek [f.]
punch yumruklamak [f.] zımba [i.]
punish cezaya çarptırmak [f.] cezalandırmak [f.]
punishment ceza [i.] eziyet [i.]
pupil öğrenci [i.] öğrenci öğretmen [i.]
purchase satın almak [f.] satın alma [i.]
pure saf [s.] kötülükten uzak [s.]
purely sırf [zf.] tamamen [zf.]
purple mor [i.] mora boyamak [f.]
purpose gaye [i.] amaç [i.]
pursue izlemek [f.] takip etmek [f.]
push itelemek [f.] itmek [f.]
push about zorluk çıkarmak [f.]
push forward ilerletmek [f.] ileri itmek
put koymak [f.] put - put [f.]
put away hapse atmak [f.] saklamak [f.]
put back geri almak (saati) [f.] ilerlemesine engel olmak [f.]
put down sanmak [f.] ucuzlatmak [f.]
put forward adaylığını koymak [f.] öne sürmek [f.]
put in gelmek (istasyona) [f.] içine sokmak [f.]
put off ertelemek soğutmak [f.]
put on giymek [f.] giyinmek [f.]
put out söndürmek [f.] kapamak (ışığı) [f.]
put through (telefon) bağlamak [f.] bitirmek [f.]
put together toplamak [f.] kurmak [f.]
put up bir yana bırakmak [f.] arzetmek [f.]
put up with katlanmak [f.] acıya katlanmak [f.]
qualification vasıf [i.] nitelik [i.]
qualified kalifiye [s.] nitelikli [s.]
qualify vasıflandırmak [f.] nitelendirmek [f.]
quality nitelik [i.] kalite [i.]
quantity nicelik [i.] miktar [i.]
quarter çeyrek [i.] yerleştirmek (bir kimseyi bir yere/bi
queen kraliçe [i.] kraliçe yapmak [f.]
question soru [i.] sorular sormak [f.]
quick süratli [s.] hızlı [s.]
quickly hızla [zf.] aceleyle [zf.]
quiet sessizlik [i.] sakin [s.]
quietly sessizce [zf.] usul [zf.]
quit bırakmak [f.] quit/quitted - quit/quitted [f.]
quite epeyce [zf.] pek [zf.]
quote alıntı yapmak [f.] söylediklerini tekrarlamak [f.]
race yarışmak [f.] yarış [i.]
racing yarışma [i.] yarış [i.]
radio radyo [i.] telsiz [i.]
rail ray döşemek [f.] parmaklıkla çevirmek [f.]
railroad meclisten hızla geçirmek [f.] zorlamak [f.]
railway tren yolu [i.] şimendifer [i.]
rain yağmur yağmak [f.] yağmur [i.]
raise büyütmek (çocuk) [f.] yükseltmek [f.]
range silsile [i.] sıra (dağ/tepe) [i.]
rank rütbe [i.] aşama [i.]
rapid ani [s.] hızlı [s.]
rapidly hızla [zf.] süratle [zf.]
rare ender [s.] nadir [s.]
rarely nadiren [zf.] bayramdan bayrama [zf.]
rate kur [i.] oran [i.]
rather oldukça [zf.] tercihan [zf.]
raw çiğ [s.] ham [s.]
re- tekrar [ök.] yeniden
reach ulaşmak [f.] ermek [f.]
react tepki göstermek [f.] tepkimek [f.]
reaction tepkime [i.] reaksiyon [i.]
read okumak [f.] read (sounds like "red") - read (sou
reader okur [i.] okuyucu [i.]
reading okuma [s.] mana [i.]
read out sesli okumak [f.] yüksek sesle okumak
read over tekrar okumak [f.] baştan başa okumak [f.]
ready hazır [s.] hazırlamak [f.]
real hakiki [s.] gerçek [s.]
realistic gerçekçi [s.] realist [s.]
reality gerçeklik [i.] gerçek [i.]
realize gerçekleştirmek [f.] farketmek [f.]
really hakikaten [zf.] gerçekten [zf.]
rear art [i.] arka [i.]
reason sebep [i.] akıl [i.]
reasonable makul [s.] mantıksal [s.]
reasonably orta derecede [zf.] makul bir şekilde [zf.]
recall hatırlamak [f.] anımsamak [f.]
receipt alındı [i.] makbuz [i.]
receive teslim almak [f.] almak [f.]
recent son [s.] yeni (olmuş) [s.]
recently son dönemlerde [zf.] son zamanlarda [zf.]
reception resepsiyon [i.] alış [i.]
reckon hesaplamak [f.] güvenmek [f.]
reckon on bel bağlamak [f.] güvenmek [f.]
recognition tanıma [i.] tanınırlık [i.]
recognize tanımak [f.] haklı bulmak [f.]
recommend tavsiye etmek [f.] salık vermek [f.]
record kaydetmek [f.] sicil [i.]
recording kayıt [i.] yazıcı [i.]
recover kurtarmak [f.] iyileşmek [f.]
red al [s.] kızıl [s.]
reduce (daha basit bir hale) dönüştürmek k[ ırmak (fiyat vb) [f.]
reduction indirme [i.] eksiltme [i.]
refer anmak [f.] bahsetmek [f.]
reference referans [i.] kaynakçayı işaretlemek (kitap) [f.]
refer to atfetmek [f.] atıfta bulunmak [f.]
reflect aksettirmek [f.] yansıtmak [f.]
reform reform yapmak [f.] yeniden düzenlemek [f.]
refrigerator buzdolabı [i.] soğutucu [i.]
refusal geri çevirme [i.] reddetme [i.]
regard saymak [f.] hesaba katmak [f.]
regarding ilişkin [ed.] ilgilenme [i.]
region bölge [i.] yöre [i.]
regional bölgesel [s.] yerel [s.]
register kaydetmek [f.] sicil [i.]
regret pişman olmak [f.] pişmanlık [i.]
regular müdavim [s.] muntazam [s.]
regularly düzenli olarak [zf.] sürekli [zf.]
regulation düzenleme [i.] nizam [i.]
reject geri çevirmek [f.] reddetmek [f.]
relate nakletmek [f.] bağlı olmak [f.]
related bağlantılı [s.] ilişkili [s.]
relate to ile ilgisi olmak [f.] ile iyi ilişki kurmak [f.]
relation ilişik [i.] bağıntı [i.]
relationship ilişki [i.] münasebet [i.]
relative hısım [i.] akraba [i.]
relatively nispeten [zf.] oranla [zf.]
relax rahatlamak [f.] rahatlatmak [f.]
relaxed rahatlamış [s.] gevşemiş (kişi) [s.]
relaxing dinlendirici [s.] rahatlatıcı [s.]
release piyasaya sunmak [f.] piyasaya sürmek [f.]
relevant konuyla ilgili [s.] konu ile ilgili [s.]
relief rahatlama [i.] avuntu [i.]
religion din [i.] iman [i.]
religious dinsel [s.] dini [s.]
rely güvenmek [f.] dayanmak [f.]
rely on güvenmek [f.] dayanmak [f.]
remain geriye kalmak [f.] kalmak (bir pozisyonda/derecede vb
remaining bakiye [i.] kalma [i.]
remains kalıntılar [i.] artıklar [i.]
remark belirtmek [f.] yorum [i.]
remarkable dikkat çekici [s.] göze çarpan [s.]
remarkably dikkat çekecek derecede [zf.] önemli biçimde [zf.]
remember hatırlamak [f.] anımsamak [f.]
remind hatırlatmak [f.] hatırlatmak [f.]
remind of benzemek [f.] anımsatmak [f.]
remote uzak [i.] naklen yayın [i.]
removal sökme [i.] kaldırma [i.]
remove kaldırmak [f.] sökmek [f.]
rent kiralamak [f.] kira [i.]
rented kiralanmış [s.]
repair tamir etmek [f.] onarmak [f.]
repeat yinelemek [f.] tekrarlamak [f.]
repeated tekrarlanmış [s.] yinelenen [s.]
repeatedly tekrar tekrar [zf.] aralıksız olarak [zf.]
replace yer değiştirmek [f.] yerine geçmek [f.]
reply yanıtlamak [f.] cevap [i.]
report haber vermek [f.] rapor etmek [f.]
represent temsil etmek [f.] yansıtmak [f.]
representative temsil eden [s.] temsilci [s.]
reproduce çoğalmak [f.] yeniden üretmek [f.]
reputation ün [i.] şöhret [i.]
request talep etmek [f.] rica etmek [f.]
require gerekmek [f.] ihtiyacı olmak [f.]
requirement ihtiyaç [i.] gereksinim [i.]
rescue kurtarmak [f.] mahpusu düşmandan kurtarmak [f
research araştırmak [f.] incelemek [f.]
reservation yer ayırtma [i.] rezervasyon [i.]
reserve rezerve ettirmek [f.] ayırmak [f.]
resident bir yerde oturan/sakin [i.] sakin [i.]
resist direnmek [f.] dayanmak [f.]
resistance direnç [i.] direnme [i.]
resolve azmetmek [f.] kesin karar vermek [f.]
resort tatil yeri [i.] -e başvurmak [f.]
resort to tevessül etmek [f.] başvurmak [f.]
resource kaynak [i.] kaynak sağlamak [f.]
respect saygı göstermek [f.] saygı [i.]
respond yanıtlamak [f.] yanıt vermek [f.]
response karşılık [i.] yanıt [i.]
responsibility mesuliyet [i.] sorumluluk [i.]
responsible sorumlu [s.] mesul [s.]
rest dinlendirmek [f.] dinlenmek [f.]
restaurant restoran [i.] lokanta [i.]
restore yenileştirmek [f.] iyileştirmek [f.]
restrict sınırlamak [f.] kısıtlamak [f.]
restricted sınırlı [s.] kısıtlı [s.]
restriction sınırlama [i.] kısıtlama [i.]
result sonuç [i.] netice [i.]
result in sonuçlanmak [f.] yol açmak [f.]
retain alıkoymak [f.] sürdürmek [f.]
retire emekli olmak [f.] gitmek [f.]
retired emekli [s.] kuytu [s.]
retirement emeklilik [i.] emeklilik [i.]
return dönmek [f.] geri dönmek [f.]
reveal ortaya çıkarmak [f.] meydana çıkarmak [f.]
reverse ters [s.] yerlerini değiştirmek [f.]
review gözden geçirmek [f.] yeniden gözatmak [f.]
revise (ders) tekrarlamak [f.] gözden geçirerek düzeltmek (metni)
revision gözden geçirip düzeltme [i.] gözden geçirme [i.]
revolution devrim [i.] ihtilal [i.]
reward ödüllendirmek [f.] mükafat [i.]
rhythm ritim [i.] düzenlilik [i.]
rice pirinç [i.] çeltik [i.]
rich zengin [s.] bol [s.]
rid rid - rid [f.] temizlemek [f.]
ride binmek [f.] gezinti [i.]
rider binici [i.] bisikletli [i.]
ridiculous gülünç [s.] saçma [s.]
riding biniş [i.] ata binilen alan [i.]
right hak [i.] sağ [i.]
rightly hakkıyla [zf.] doğru [zf.]
ring back gelen çağrıyı görüp aramak [f.] geri aramak [f.]
rise doğmak [f.] yükselmek [f.]
risk risk [i.] göze almak [f.]
rival rakip [i.] ... kadar ... olmak [f.]
river nehir [i.] nehir [i.]
road yol [i.] cadde [i.]
rob soymak [f.] çalmak [f.]
rock sallanmak [f.] kaya [i.]
role rol [i.] rol yapmak [f.]
roll yuvarlanmak [f.] yuvarlamak [f.]
romantic romantik [s.] duygusal [s.]
roof çatı [i.] üstünü kapamak [f.]
room oda [i.] oturmak [f.]
root kök [i.] köken [i.]
rope halat [i.] ip [i.]
rough pürüzlü [s.] kabataslak [s.]
roughly yaklaşık olarak [zf.] yaklaşık olarak [zf.]
round yuvarlak [s.] dönmek (köşeyi/virajı) [f.]
rounded yuvarlatılmış [s.] tamamlanmış [s.]
route güzergah [i.] rota [i.]
routine rutin [s.] alışkanlık haline gelmiş şey [i.]
royal asil [s.] büyük tabaka kağıt [i.]
rub ovmak [f.] sürtünmek [f.]
rubber kauçuk [i.] lastik [i.]
rubbish zırva [i.] palavra [i.]
rude kaba [s.] kaba saba [s.]
rudely nobranca [zf.] kaba bir biçimde [zf.]
ruin mahvetmek [f.] bozmak [f.]
ruined harap olmuş [s.] bozuk [s.]
rule hüküm sürmek [f.] hükmetmek [f.]
rule out çıkarmak [f.] hariç bırakmak [f.]
ruler hükümdar [i.] hakim [i.]
rumour söylenti [i.] dedikodu yapmak [f.]
run çalıştırmak [f.] koşmak [f.]
run after kovalamak [f.] peşinden koşmak [f.]
run away kaçmak [f.] fıymak [f.]
runner uzun ve ensiz masa örtüsü [i.] çalıfasulyesi [i.]
running koşu [i.] çalışma [i.]
run out akmak [f.] bitirmek [f.]
run over ezmek (arabayla) [f.] prova etmek [f.]
run through arasından geçmek [f.] içinden geçmek [f.]
rural kırsal [s.] taşra [s.]
rush acele etmek [f.] acele ettirmek [f.]
sack çuvala doldurmak [f.] çuvala koymak [f.]
sad hüzünlü [s.] üzücü [s.]
sadly üzülerek [zf.] ne yazık ki [zf.]
sadness hüzün [i.] üzgünlük [i.]
safe kasa [i.] emniyetli [s.]
safely emniyetle [zf.] güvencede olarak [zf.]
safety emniyet [i.] güven [i.]
sail denize açılmak [f.] yelken [i.]
sailing deniz yolculuğu [i.] denize açılma [i.]
sailor gemici [i.] denizci [i.]
salad salata [i.]
salary maaş [i.] aylık [i.]
sale ucuzluk [i.] satış [i.]
salt tuz [i.] keyifli/cazip hale getirmek [f.]
salty tuzlu [s.] tuzlu [s.]
same aynı [s.] farksız [s.]
sample numune [i.] örnek [i.]
sand kum [i.] zımparalamak [f.]
satisfaction memnuniyet [i.] tatmin [i.]
satisfied memnun [s.] razı [s.]
satisfy tatmin etmek [f.] doyurmak [f.]
satisfying tatmin edici [s.] doyurucu [s.]
Saturday cumartesi [i.]
sauce sos [i.] sos eklemek [f.]
save (para) biriktirmek [f.] kurtarmak [f.]
saving tasarruf [i.] kurtarma [i.]
say söylemek [f.] demek [f.]
scale ölçeklendirmek [f.] tartar [i.]
scare korkutmak [f.] ürkütmek [f.]
scared korkmuş [s.]
scare off korkutup kaçırmak [f.]
scene sahne [i.] olay yeri [i.]
schedule program [i.] plan [i.]
scheme fesat karıştırmak [f.] düzenlemek [f.]
school okul [i.] mektep [i.]
science bilim [i.] ilim [i.]
scientific ilmi [s.] bilimsel [s.]
scientist bilim adamı [i.] bilim insanı [i.]
scissors makas [i.] makas (kesmek için kullanılan) [i.]
score skor [i.] puan [i.]
scratch kaşımak [f.] kazımak [f.]
scream bağırmak [f.] çığlık atmak [f.]
screen ekran [i.] göstermek [f.]
screw vidalamak [f.] vida [i.]
sea deniz [i.] okyanus [i.]
seal mühürlemek [f.] mühür [i.]
seal off tecrit etmek [f.] soyutlamak [f.]
search araştırmak [f.] aramak [f.]
season sezon [i.] mevsim [i.]
seat oturtmak [f.] koltuk [i.]
secondary ikincil [s.] muavin [i.]
secret sır [i.] gizli [s.]
secretary sekreter [i.] yazman [i.]
secretly gizlice [zf.] saklıca [zf.]
section kesit [i.] kısım [i.]
sector sektör [i.] daire dilimi [i.]
secure güvenceye almak [f.] sağlamlaştırmak [f.]
security güvenlik [i.] emniyet [i.]
see görmek [f.] bakmak [f.]
see about ilgilenmek [f.] bir yolunu bulmaya çalışmak [f.]
seed tohum [i.] çekirdeği çıkarmak [f.]
seek aramak [f.] sought - sought [f.]
seem gözükmek [f.] görünmek [f.]
see to bakmak [f.] icabına bakmak [f.]
select seçmek [f.] ayıklamak [f.]
selection seçme [i.] seçilim [i.]
self öz [i.] kendi [zm.]
self- kendinden [ök.] öz [ök.]
sell satmak [f.] satılmak [f.]
sell off hepsini satıp bitirmek [f.] elinden çıkarmak [f.]
sell out satmak [f.] elden çıkarmak [f.]
senate senato [i.] senato
senator senatör [i.] roma senatörü
send yollamak [f.] göndermek [f.]
send for -i çağırtmak [f.] getirtmek [f.]
send off oyundan ihraç etmek [f.] göndermek [f.]
senior kıdemli [i.] kıdemli kimse [i.]
sense hissetmek [f.] algılamak [f.]
sensible mantıklı [s.] akla uygun [s.]
sensitive duyarlı [s.] hassas [s.]
sentence cümle [i.] hüküm giydirmek [f.]
separate ayırmak [f.] ayrı [s.]
separated ayrılmış (bölümlere ayrılmış vb) [s.ayrılmış [s.]
separately ayrı ayrı [zf.] ayrı olarak [zf.]
separation ayrılık [i.] ayırma [i.]
September eylül [i.]
series dizi [i.] seri [i.]
serious ciddi [s.] ağır [s.]
seriously cidden [zf.] ciddi ciddi [zf.]
servant hizmetçi [i.] hademe [i.]
serve hizmet etmek [f.] hizmet yapmak [f.]
service hizmet [i.] servis [i.]
session celse [i.] oturum [i.]
set kurmak [f.] takım [i.]
set off tetiklemek [f.] oluşturmak [f.]
set out başlamak [f.] düzenlemek [f.]
settle yerleşmek [f.] oturtmak (bir şeyi bir yere) [f.]
settle down sakinleşmek [f.] yola gelmek [f.]
set up kurmak [f.] tuzak kurmak [f.]
seven 7 [i.] yedi [i.]
seventeen 17 [i.] XVII [i.]
seventh yedinci [s.] yedide bir [s.]
seventieth yetmişinci [s.] yetmişte bir [s.]
seventy yetmiş [i.] 70 [i.]
several birçok [s.] çeşitli [s.]
severe şiddetli [s.] haşin [s.]
severely şiddetli bir biçimde [zf.] bir güzel [zf.]
sew dikiş dikmek [f.] dikmek [f.]
sewing dikme [i.] dikiş [i.]
sex seks [i.] cinsiyet [i.]
sexual cinsel [s.] seksüel [s.]
sexually cinsel olarak [zf.] cinsel açıdan [zf.]
shade gölge [i.] gölgelik [i.]
shadow gölge [i.] gölgesi gibi takip etmek [f.]
shake sallamak [f.] sallanmak [f.]
shall -acak [f.] emir belirtir [f.]
shallow sığ [s.] sığlaşmak [f.]
shame utandırmak [f.] ayıp [i.]
shape şekillendirmek [f.] biçim vermek [f.]
shaped şekillendirilmiş [s.] biçimli [s.]
share paylaşmak [f.] hisse [i.]
sharp keskin [s.] sivri [s.]
sharply keskince [zf.] hızla [zf.]
shave tıraş olmak [f.] tıraş [i.]
she dişi hayvan [i.] dişi [i.]
sheep koyun [i.] koyun gibi tip [i.]
sheet levha [i.] çarşaf [i.]
shelf raf [i.] denizde sığlık [i.]
shell kabuk [i.] kabuğunu çıkartmak [f.]
shelter barınak [i.] sığınak [i.]
shift değiştirmek [f.] vardiya [i.]
shine parlatmak [f.] parlamak [f.]
shiny parlak [s.] parlak [s.]
ship gemi [i.] yükleme yapmak [f.]
shirt gömlek [i.] gömlek [i.]
shock şok etmek [f.] şok [i.]
shocked çarpılmış [s.] şoke [s.]
shocking şok edici [s.] şoklama [i.]
shoe ayakkabı [i.] pabuç [i.]
shoot film çekmek [f.] çekim yapmak (kamera) [f.]
shoot down ateş edip düşürmek [f.] uçağa ateş edip düşürmek [f.]
shooting ateş etme [i.] filizlenme [i.]
shop dükkan [i.] mağaza [i.]
shopping alışveriş [i.] çarşı pazar dolaşma [i.]
short kısa [s.] az [s.]
shortly kısaca [zf.] birazdan [zf.]
shot atış [i.] postu deldirmek [f.]
should -malı [f.] gerekmek [f.]
shoulder omuz [i.] üstüne almak [f.]
shout haykırmak [f.] bağırmak [f.]
show göstermek [f.] gösteri [i.]
shower sağanak [i.] duş [i.]
show off gösteriş [i.] çalım satmak [f.]
show round gezdirmek [f.] etrafı gezdirmek
show up çıkagelmek [f.] ortaya çıkmak [f.]
shut kapatmak [f.] kapamak [f.]
shut down kapamak [f.] kapatmak [f.]
shut in kapamak [f.] kuşatmak [f.]
shut out kapamak [f.] kapatmak [f.]
shut up susturmak [f.] susmak [f.]
shy korkmak [f.] utangaç [s.]
sick hasta [s.] istifra etmek [f.]
side taraf [i.] kenar [i.]
sideways yan [s.] yanlamasına [zf.]
sight görme yeteneği [i.] görme [i.]
sign imzalamak [f.] imza atmak [f.]
signal sinyal vermek [f.] işaret [i.]
signature imza [i.] imzalama [i.]
significant önemli [s.] anlamlı [s.]
significantly önemli ölçüde [s.] anlamlı [s.]
silence susturmak [f.] suskunluk [i.]
silent suskun [s.] sessiz [s.]
silk ipek [i.] örümcek ağı ipi [i.]
silly aptal [s.] aptalca [s.]
silver gümüş [s.] ağarmak [f.]
similar benzer [s.] eş [s.]
similarly aynı şekilde [zf.] benzer biçimde [zf.]
simple sade [s.] basit [s.]
simply basitçe [zf.] basit bir şekilde [zf.]
since ondan sonra [zf.] o zamandan beri [zf.]
sincere samimi [s.] içten [s.]
sincerely samimi olarak [zf.] candan [zf.]
sing şarkı söylemek [f.] söylemek [f.]
singer şarkıcı [i.] ses sanatçısı [i.]
singing şan [i.] uğultu [i.]
single bekar [s.] tek [s.]
sink batmak [f.] suya batmak [f.]
sir sör diye hitap etmek [f.] bir asalet unvanı [i.]
sister abla [i.] kız kardeş [i.]
sit oturmak [f.] sat - sat [f.]
sit down oturmak [f.] yerine oturmak [f.]
site yerleştirmek [f.] oturtmak [f.]
situation durum [i.] hal [i.]
six altı rakamı [i.] 6 [i.]
sixteen onaltı [i.] XVI [i.]
sixth altıncı [s.] altıda bir [s.]
sixtieth altmışta bir [s.] altmışıncı [s.]
sixty altmış [i.] 60 [i.]
size büyüklük [i.] boyut [i.]
skilful becerikli [s.] hünerli [s.]
skilfully ustalıkla [zf.] mahirane [zf.]
skill maharet [i.] beceri [i.]
skilled yetenekli [s.] marifetli [s.]
skin soymak [f.] cilt [i.]
skirt etek [i.] kenarından geçmek [f.]
sky gök [i.] gökyüzü [i.]
sleep uyumak [f.] uyku [i.]
sleeve kol [i.] elbise kolu [i.]
slice dilimlemek [f.] dilim [i.]
slide slayt [i.] sürgü [i.]
slight hafif [s.] az [s.]
slightly hafif tertip [zf.] az oranda [zf.]
slip kaymak [f.] sürçmek [f.]
slope eğim [i.] meyil [i.]
slow yavaşlatmak [f.] ağır [s.]
slowly yavaş yavaş [zf.] yavaşça [zf.]
small ufak [s.] küçük [s.]
smart sızlamak [f.] zeki [s.]
smash paramparça etmek [f.] hurdahaş etmek [f.]
smell koklamak [f.] kokmak [f.]
smile gülümsemek [f.] gülümsemek [f.]
smoke sigara içmek [f.] duman [i.]
smoking sigara içme [i.] sigara kullanımı [i.]
smooth düzlemek [f.] düzgün [s.]
smoothly çok düzenli [zf.] su gibi [zf.]
snake yılan [i.] yılan gibi gitmek [f.]
snow kar [i.] yağmak [f.]
so böyle [zf.] bu yüzden [zf.]
soap sabun [i.] tv/radyo melodram dizisi [i.]
social sosyal [s.] sokulgan [s.]
society toplum [i.] dernek [i.]
sock çorap [i.] tokat atmak [f.]
soft yumuşak [s.] cıvık [s.]
softly yumuşakça [zf.] aheste aheste [zf.]
software yazılım [i.] program
soil toprak [i.] lekelenmek [f.]
soldier asker [i.] askerlik yapmak [f.]
solid katı [s.] sağlam [s.]
solution çözüm [i.] çözelti [i.]
solve çözmek [f.] halletmek [f.]
some birkaç [s.] biraz [s.]
somebody biri [zm.] birisi [zm.]
somehow iyi kötü [zf.] bir şekilde [zf.]
someone birisi [zm.] kimse [zm.]
something bir şey [i.] falan
sometimes ara sıra [zf.] bazen [zf.]
somewhat bir nebze [zf.] birazcık [zf.]
somewhere bir yere [zf.] bir yerde [zf.]
son oğul [i.] evlat [i.]
song şarkı [i.] şakıma [i.]
soon birazdan [zf.] kısa süre içinde [zf.]
sore yara [i.] ağrılı [s.]
sorry üzgün [s.] esef etmek [f.]
sort sıralamak [f.] sınıflandırmak [f.]
sort out seçip ayıklamak [f.] ışık tutmak [f.]
soul ruh [i.] kimse [i.]
sound ses [i.] yoklamak (düşünce/fikir) [f.]
soup çorba [i.] nitrogliserin [i.]
sour somurtmak [f.] ekşi [s.]
source kaynak [i.] köken [i.]
south güney [i.] cenup [i.]
southern güneye ait [s.] güneyli [s.]
space aralık [i.] uzay [i.]
spare kıymamak [f.] ayırmak [f.]
speak konuşmak [f.] spoke - spoken [f.]
speaker konuşmacı [i.] hoparlör [i.]
speak out açıkça söylemek [f.] daha yüksek sesle konuşmak [f.]
speak up ne düşündüğünü açıkça söylemekdaha
[ yüksek sesle konuşmak [f.]
special özel [s.] özel bir program [i.]
specialist uzman [i.] uzman [i.]
specially özellikle [zf.] özellikle [zf.]
specific özel [s.] özgül [s.]
specifically belirli bir biçimde [zf.] özellikle [zf.]
speech konuşma [i.] söylev [i.]
speed sürat [i.] hız [i.]
speed up hızlandırmak [f.] tempo kazanmak [f.]
spell hecelemek [f.] büyü [i.]
spelling yazım [s.] yazılış [i.]
spend harcamak [f.] geçirmek (geceyi vb) [f.]
spice baharat [i.] heyecan katmak [f.]
spicy baharatlı [s.] baharlı [s.]
spider örümcek [i.] örümcek [i.]
spin döndürmek [f.] dönme [i.]
spirit ispirto [i.] can [i.]
spiritual ruhsal [s.] manevi [s.]
spite kin beslemek [f.] rahatsız etmek [f.]
split yarmak [f.] bölmek [f.]
split up bölünmek [f.] ayrılmak [f.]
spoil berbat etmek [f.] bozulmak [f.]
spoken sözlü [s.] konuşma [s.]
spoon kaşık [i.] oynaşmak [f.]
sport spor [i.] şaka söylemek [f.]
spot benek [i.] leke [i.]
spray püskürtmek [f.] serpinti [i.]
spread yayılmak [f.] yaymak [f.]
spread out sermek [f.] açmak [f.]
spring yay [i.] ilkbahar [i.]
square meydan [i.] kare [s.]
squeeze sıkışmak [f.] sıkmak [f.]
stable ahır [i.] istikrarlı [s.]
staff kadro [i.] personel [i.]
stage sahneye koymak [f.] sahnelemek [f.]
stair merdiven basamağı [i.] basamak [i.]
stamp damga vurmak [f.] posta pulu [i.]
stand ayakta dikilmek [f.] durmak [f.]
standard standart [s.] miyar [i.]
stand back çekilmek [f.] kenara çekilmek [f.]
stand by seyirci kalmak [f.] desteklemek [f.]
stand for temsil etmek [f.] sineye çekmek [f.]
stand out fırlamak [f.] atılmak [f.]
stand up kalkmak [f.] ayağa kalkmak [f.]
stand up for taraftar olmak [f.] desteklemek [f.]
star yıldız [i.] baş rolü oynamak [f.]
stare dik dik bakmak [f.] boşluğa bakmak [f.]
start başlatmak [f.] başlamak [f.]
start off başlamak [f.] hareket etmek [f.]
start out yola koyulmak [f.] yola çıkmak [f.]
start up çalışmak [f.] çalıştırmak [f.]
state belirtmek [f.] bildirmek [f.]
statement ifade [i.] açıklama [i.]
station istasyon [i.] terminal [i.]
statue heykel [i.] statü [i.]
status statü [i.] hal [i.]
stay kalmak [f.] kalma süresi [i.]
stay away uzak durmak [f.]
stay out of dışında kalmak [f.] dışında durmak [f.]
steadily sabit şekilde [zf.] istikrarlı bir şekilde [zf.]
steady sabit durum [i.] istikrarlı [s.]
steal aşırmak [f.] çalmak [f.]
steam buğu [i.] buhar [i.]
steel çelik [i.] sertleştirmek [f.]
steep dik [s.] sarp [s.]
steeply abartılı bir biçimde [zf.] inanılmaz bir biçimde [zf.]
steer yönlendirmek [f.] idare etmek [f.]
step basamak [i.] adım [i.]
stick saplamak [f.] batırmak [f.]
stick out çıkıntı yapmak [f.] çıkıntılı olmak [f.]
stick to -e yapışmak [f.] tutmak [f.]
stick up saplamak [f.] dik durmak [f.]
sticky yapış yapış [s.] yapışkan [s.]
stiff katı [s.] sert [s.]
stiffly sertçe [zf.] şiddetle [zf.]
still durgun [s.] hareketsiz [s.]
sting batmak [f.] sokmak [f.]
stir karıştırmak [f.] uyandırmak (belirli bir duyguyu) [f.
stock stoklamak [f.] stok [i.]
stomach mide [i.] sindirmek [f.]
stone taş [i.] çekirdeğini çıkarmak (etli bir meyve
stop duraklamak [f.] durmak [f.]
store depolamak [f.] depo [i.]
storm fırtına [i.] bağırıp çağırmak [f.]
story hikaye [i.] anlatı [i.]
stove soba [i.] sobada ısıtmak [f.]
straight doğruca [s.] düz (çizgi) [s.]
strain gerilerek zorlanmak (kaslar) [f.] gerginleştirmek [f.]
strange tuhaf [s.] garip [s.]
strangely tuhaf biçimde [zf.] tuhaf tuhaf [zf.]
stranger yabancı [i.] eloğlu [i.]
strategy strateji [i.] savaş bilimi [i.]
stream akarsu [i.] dere [i.]
street cadde [i.] sokak [i.]
strength güç [i.] kuvvet [i.]
stress stres [i.] vurgu yapmak [f.]
stressed vurgulanmış [s.] vurgulu [s.]
stretch uzatmak [f.] gerinmek [f.]
strict katı [s.] sıkı [s.]
strictly harfiyen [zf.] şiddetle [zf.]
strike vurmak [f.] çarpmak [f.]
striking çarpıcı [s.] geçici desteklerin alınması [i.]
string sicim [i.] dizi [i.]
strip soymak [f.] şerit [i.]
stripe çizgi çizgi yapmak [f.] kamçı darbesi [i.]
striped yollu ince şerit [s.] çizgili [s.]
stroke vuruş [i.] inme [i.]
strong güçlü [s.] kuvvetli [s.]
strongly fazlasıyla [zf.] şiddetle [zf.]
structure yapılandırmak [f.] yapı [i.]
struggle çabalamak [f.] mücadele etmek [f.]
student öğrenci [i.] öğrenci [i.]
studio stüdyo [i.] set [i.]
study incelemek [f.] çalışmak [f.]
stuff şey [i.] tıkınmak [f.]
stupid aptalca [s.] beyinsiz [s.]
style tarz [i.] biçem [i.]
subject denek [i.] özne [i.]
substance cisim [i.] madde [i.]
substantial varlıklı [s.] azımsanmayacak (sayı/miktar) [s.]
substantially gerçekte [zf.] ciddi olarak [zf.]
substitute yerine geçirmek [f.] yerine geçmek [f.]
succeed başarılı olmak [f.] başarmak [f.]
success muvaffakiyet [i.] başarı [i.]
successful başarılı [s.] başarıya ulaşan şey [s.]
successfully başarılı biçimde [zf.] başarıyla [zf.]
such çok [s.] böylesine [s.]
suck emmek [f.] emzirmek [f.]
sudden ani [s.] ansızın olan [s.]
suddenly aniden [zf.] birdenbire [zf.]
suffer (acı) çekmek [f.] acı çekmek [f.]
suffering mihnet [i.] cefa [i.]
sufficient yeterli [s.] kafi [s.]
sufficiently yeteri kadar [zf.] yeterli miktarda [zf.]
sugar şeker [i.] kompliman yapmak [f.]
suggest önermek [f.] meydana atmak [f.]
suggestion öneri [i.] telkin [i.]
suit uymak [f.] uygun gelmek [f.]
suitable uygun [s.] elverişli [s.]
suitcase bavul [i.] çanta [i.]
suited uygun [s.] yeterli [s.]
sum toplam [i.] tutar [i.]
summary hülasa [i.] özet [i.]
summer yaz [i.] yazı geçirmek [f.]
sum up özetlemek [f.] toplamak [f.]
sun güneş [i.] güneşte bırakmak [f.]
Sunday pazar [i.] pazar günü [i.]
superior amir [i.] üstün [s.]
supermarket süpermarket [i.] market [i.]
supply tedarik etmek [f.] sağlamak [f.]
support desteklemek [f.] destek [i.]
supporter taraftar [i.] destekçi [i.]
suppose varsaymak [f.] farz etmek [f.]
sure emin [s.] elbette [zf.]
surely hakikaten [zf.] muhakkak [zf.]
surface yüzey [i.] yüzeye çıkarmak (denizaltı) [f.]
surname soyadı [i.] soyadı vermek [f.]
surprise şaşırtmak [f.] sürpriz [i.]
surprised şaşırmış [s.] hayret etmiş [f.]
surprising şaşırtıcı [s.] şaşılası [s.]
surprisingly şaşırtıcı bir şekilde [zf.]
surround etrafını sarmak [f.] kuşatmak [f.]
surrounding çevre [i.] sarma [i.]
surroundings ortalık [i.] muhit [i.]
survey araştırma [i.] anket [i.]
survive hayatta kalmak [f.] -den sağ kurtulmak [f.]
suspect şüphelenmek [f.] kuşkulanmak [f.]
suspicion kuşku [i.] şüphe [i.]
suspicious kuşkulu [s.] şüpheli [s.]
swallow yutmak [f.] kırlangıç [i.]
swear sövmek [f.] küfür etmek [f.]
swearing küfür [i.] küfretmek [f.]
sweat terlemek [f.] ter [i.]
sweater süveter [i.] hırka [i.]
sweep süpürmek [f.] swept - swept [f.]
sweet tatlı [i.] zevk [i.]
swell kabarmak [f.] şişmek [f.]
swelling şişme [i.] şiş [i.]
swim yüzmek [f.] yüzme [i.]
swimming yüzme [i.] yüzme sporu [i.]
swimming pool yüzme havuzu [i.] (halka açık) yüzme havuzu [i.]
swing sallanmak [f.] sallamak [f.]
switch değiştirmek [f.] anahtar [i.]
switch off akımı kesmek [f.] devreyi kapatmak [f.]
swollen kabarık [s.] şiş [s.]
symbol sembol [i.] simge [i.]
sympathetic birinin duygularını anlayıp paylaşaanlayışlı [s.]
sympathy sempati [i.] acısını paylaşma [i.]
system sistem [i.] şebeke [i.]
table sofra [i.] masa [i.]
tablet tablet [i.] parça [i.]
tackle mücadele etmek [f.] ele almak (bir problemi) [f.]
tail kuyruk [i.] kuyruk yapmak [f.]
take almak [f.] (fotoğraf) çekmek [f.]
take away götürmek [f.] uzaklaştırmak [f.]
take back geri almak [f.] eskiyi hatırlatmak [f.]
take down aşağıya indirmek [f.] aşağılamak [f.]
take in (giysi) daraltmak [f.] cebe atmak [f.]
take off havalanmak [f.] yola çıkmak [f.]
take on almak (taşıt kargoyu/yolcuyu) [f.] takınmak [f.]
take over devralmak [f.] devralmak (nöbeti) [f.]
take up yapmaya başlamak [f.] (yer/zaman vb) kaplamak [f.]
talk konuşmak [f.] sohbet [i.]
tall uzun [s.] servi boylu [s.]
tank tank [i.] depoya koymak [f.]
tap hafifçe vurmak [f.] musluk [i.]
tape şerit [i.] bant [i.]
target hedef [i.] erek [i.]
task görev [i.] suçlamak [f.]
taste tatmak [f.] lezzet [i.]
tax vergi [i.] yormak [f.]
taxi taksi [i.] taksiyle gitmek [f.]
tea çay [i.] çay [i.]
teach ders vermek [f.] öğretmek [f.]
teacher öğretmen [i.] hoca [i.]
teaching öğretmenlik [i.] öğretme [i.]
team ekip [i.] takım [i.]
tear up parça parça etmek [f.] harap etmek [f.]
technical teknik [s.] teknik detaylarla dolu (yazı/konuşm
technique teknik [i.] fen [i.]
technology teknoloji [i.] uygulayımbilim [i.]
telephone telefon [i.] telefon etmek [f.]
television televizyon [i.] sınalgı [i.]
tell demek [f.] anlatmak [f.]
tell off ağızlarının payını vermek [f.] oymak [f.]
temperature sıcaklık [i.] ısı derecesi [i.]
temporarily geçici olarak [zf.] muvakkaten [zf.]
temporary geçici [s.] muvakkat [s.]
ten on [i.] onluk [i.]
tend eğilimi olmak [f.] eğilimi olmak [f.]
tendency eğilim [i.] meyletme [i.]
tension gerilim [i.] tansiyon [i.]
tent çadır [i.] yara mili [i.]
tenth onuncu [s.] ondalık [i.]
term isimlendirmek [f.] devre [i.]
terrible berbat [s.] korkunç [s.]
terribly korkunç bir şekilde [zf.] son derece [zf.]
test sınamak [f.] sınav [i.]
text metin [i.] mesaj atmak (cepten) [f.]
than -den [ed.] -mektense [ed.]
thank teşekkür etmek [f.] teşekkür [i.]
thanks teşekkür [i.] teşekkürler [ünl.]
thank you teşekkür ederim [ünl.] sağ ol [ünl.]
that şu [zm.] o [zm.]
the belirli durumlarda isimden önce kulla
belli bir objeyi/kişiyi/yeri nitelemek için kullanılır [i.]
theatre tiyatro [i.] ameliyathane [i.]
their onların [zm.]
theirs onlarınki [zm.] onların [zm.]
them onlara [zm.] onları [zm.]
theme tema [i.] madde [i.]
themselves kendileri [zm.] kendilerini [zm.]
then o zamanlar [i.] o zamanın [s.]
theory teori [i.] kuram [i.]
there oraya [zf.] orada [zf.]
therefore bu nedenle [zf.] bu sebeple [zf.]
they onlar [zm.] kendileri [zm.]
thick kalın [s.] en heyecanlı yeri [i.]
thickly sık [zf.] kalınca [zf.]
thickness kalınlık [i.] gürlük [i.]
thief hırsız [i.] hırsız [i.]
thin inceltmek [f.] zayıflamak [f.]
thing şey [i.] nesne [i.]
think sanmak [f.] düşünmek [f.]
think about uzun uzun düşünmek [f.] içinden geçirmek [f.]
thinking düşünme [i.] düşünen [s.]
think of düşünmek [f.] akıl etmek [f.]
think over düşünüp taşınmak [f.] tekrar düşünmek [f.]
think up tasarlamak [f.] bulmak [f.]
third üçte bir [i.] üçüncü [s.]
thirsty susuz [s.] susamış [s.]
thirteen on üç sayısı (13, XIII) [i.] onüç [i.]
thirteenth on üçte bir [i.] on üçüncü [s.]
thirtieth otuzda bir [i.] otuzu [i.]
thirty otuz sayısı (30, XXX) [i.] otuz [i.]
this bu [zm.] böylesine [zf.]
thorough derin [s.] esaslı iş yapan (kimse) [s.]
thoroughly adamakıllı [zf.] etraflıca [zf.]
though gerçi [bağ.] -diği halde [bağ.]
thought sanı [i.] düşünce [i.]
thousand bin [i.] bin sayısı (1000, M) [i.]
thousandth bininci [s.] binde bir [i.]
thread iplik [i.] iplik geçirmek (iğneye) [f.]
threat tehdit [i.] tehdit etmek [f.]
threaten tehdit etmek [f.] gözdağı vermek [f.]
threatening tehdit [i.] tehditkar [s.]
three iskambilde üçlü [i.] üç rakamı (3, III) [i.]
throat boğaz [i.] gerdan [i.]
through başından sonuna kadar [ed.] yoluyla [ed.]
throughout boyunca [zf.] baştanbaşa [s.]
throw fırlatmak [f.] atmak [f.]
throw away atmak [f.] atmak (istenilmeyen bir şeyi) [f.]
throw out söylemek [f.] dışarı atmak [f.]
thumb parmağıyla çevirmek (sayfa) [f.] baş parmak [f.]
Thursday perşembe [i.] perşembe
thus böylelikle [zf.] böylece [zf.]
ticket bilet [i.] trafik cezası yazmak [f.]
tidy düzenli [s.] derli toplu [s.]
tie bağlamak [f.] bağ [i.]
tie up ilişki kurmak [f.] kravat bağlamak [f.]
tight sıkı [s.] kritik [i.]
tightly sıkı sıkı [zf.] sıkıca [zf.]
till -e kadar [ed.] toprağı sürmek [f.]
time kez [i.] kere [i.]
timetable süre [i.] program [i.]
tin teneke [i.] kalay [i.]
tiny mini mini [s.] ufacık [s.]
tip bahşiş [i.] uç [i.]
tip over devrilmek [f.] kapaklanmak [f.]
tire yorulmak [f.] yormak [f.]
tired argın [s.] yorgun [s.]
tire out sucuğunu çıkarmak [f.] yormak [f.]
tiring yorucu [s.] eziyetli [s.]
title unvan [i.] başlık [i.]
to karşı [ed.] -mek/-mak (mastar) [f.]
today bugün [zf.] şimdi [zf.]
toe ayak parmağı [i.] tekme atmak [f.]
together birlikte [zf.] beraber [zf.]
toilet hela [i.] tuvalet [i.]
tomato domates [i.] domates
tomorrow yarın [zf.] yarın [i.]
ton moda [i.] ton [i.]
tone ton [i.] yumuşatmak [f.]
tongue dil [i.] konuşmak [f.]
tonight akşama [zf.] bu akşam [zf.]
tonne ton [i.]
too gereğinden çok [s.] çok [s.]
tool alet [i.] araç [i.]
tooth diş [i.] dişle kaplamak [f.]
top tepe [i.] baş [i.]
topic konu [i.] başlık [i.]
total toplam [i.] tutar [i.]
totally bütünüyle [zf.] tamamen [zf.]
touch ellemek [f.] dokunmak [f.]
tough zorlu [s.] çetin [s.]
tour gezmek [f.] gezi [i.]
tourist turist [i.] gezgin [i.]
towards doğru [zf.] karşı [zf.]
towel havlu [i.] havlu ile kurulamak [f.]
tower kule [i.] yükselmek [f.]
town şehir [i.] kasaba [i.]
toy oyuncak [i.] oynamak [f.]
trace iz sürmek [f.] izini sürmek [f.]
track izlemek (iz vb) [f.] izlemek [f.]
trade ticaret [i.] alım satım yapmak [f.]
trading ticaret [i.] işlem [i.]
tradition gelenek [i.] hadis [i.]
traditional geleneksel [s.] ananevi [s.]
traditionally geleneksel olarak [zf.] bilindiği üzere [zf.]
traffic gidiş geliş [i.] trafik [i.]
train eğitim vermek [f.] eğitmek [f.]
training eğitim [i.] alıştırma [i.]
transfer nakletmek [f.] aktarmak [f.]
transform dönüşmek [f.] dönüştürmek [f.]
translate çevirmek [f.] tercüme etmek [f.]
translation çeviri [i.] tercüme [i.]
transparent saydam [s.] şeffaf [s.]
transport taşımak [f.] nakletmek [f.]
transportation taşıma [i.] nakliye [i.]
trap kapan [i.] tuzak [i.]
travel gezmek [f.] seyahat etmek [f.]
traveller seyahat eden kimse [i.] gezgin [i.]
treat davranmak [f.] işlemek [f.]
treatment muamele [i.] tedavi [i.]
tree ağaç [i.] ağaca çıkarmak [f.]
trend eğilim göstermek [f.] meyletmek [f.]
trial yargılama [i.] duruşma [i.]
triangle üçgen [i.] üçgen [i.]
trick oyuna getirmek [f.] oyun etmek [f.]
trip seyahat [i.] yolculuk [i.]
tropical tropikal [s.] tropikal
trouble sorun [i.] dert [i.]
trousers pantolon [i.] pantolon [i.]
truck kamyon [i.] takas etmek [f.]
true hakiki [s.] gerçek [s.]
truly tamamen [zf.] kanunen [zf.]
trust güvenmek [f.] güven [i.]
truth hakikat [i.] doğru [i.]
try denemek [f.] deneme [i.]
try on giyip denemek [f.] üzerinde denemek [f.]
try out denemek [f.] düzeltmek [f.]
tube tüp [i.] boru [i.]
Tuesday salı [i.]
tune akort etmek [f.] melodi [i.]
tunnel tünel [i.] tünel açmak [f.]
turn dönmek [f.] döndürmek [f.]
turn back dönmek [f.] geri döndürmek [f.]
turn down ters çevirmek [f.] geri çevirmek [f.]
turn into dönüşmek [f.] kesilmek [f.]
turn off kapamak [f.] işine son vermek [f.]
turn on ilgisini uyandırmak [f.] elektronik eşyaları açmak [f.]
turn out tersyüz etmek [f.] olmak [f.]
turn over alabora olmak [f.] dönmek [f.]
turn round dönmek [f.] çevirmek [f.]
turn to dikkatini vermek [f.] açmak (belirli bir sayfayı) [f.]
turn up sıvamak [f.] sesini açmak [f.]
TV televizyon [i.]
twelfth on ikide bir [i.] onikinci [s.]
twelve oniki [i.] on iki sayısı (12, XII) [i.]
twentieth yirminci [s.] yirmide bir [i.]
twenty yirmi [i.] yirmi sayısı (20, XX) [i.]
twice iki kez [zf.] iki sefer [zf.]
twin ikiz [i.] ikiz doğurmak [f.]
twist bükülmek [f.] burmak [f.]
twisted bükümlü [s.] bükülü [s.]
two iki [i.] iskambilde ikili [i.]
type yazmak [f.] tür [i.]
typical tipik [s.] ayırıcı [s.]
typically sıklıkla [zf.] tipik derecede [zf.]
tyre tekerlek [i.] lastik [i.]
the unemployed işsizler [i.] işsizler
the unexpected beklenmedik [s.] beklenmez [s.]
ugly çirkin [s.] iğrenç [s.]
ultimate nihai [s.] son [s.]
ultimately sonunda [zf.] eninde sonunda [zf.]
umbrella şemsiye [i.] şemsiyelik [i.]
unable aciz [s.] iktidarsız [s.]
unacceptable kabul edilemez [s.] çekilmez [s.]
uncertain belirsiz [s.] bilinmez [s.]
uncle dayı [i.] amca [i.]
uncomfortable konforsuz [s.] rahatsız [s.]
unconscious kendinden geçmiş [s.] baygın [s.]
uncontrolled murakabesiz [s.] denetimsiz [s.]
under altında [ed.] alt [s.]
underground yeraltı [i.] toprakaltı [i.]
underneath altında [ed.] bir şeyin alt bölümü [i.]
understand anlayış göstermek [f.] anlamak [f.]
understanding kavrayış [i.] anlama [i.]
underwater sualtı [s.] su altı [s.]
underwear iç çamaşırı [i.] çamaşır [i.]
undo (yaptığını) geri almak [f.] undid - undone [f.]
unemployed işsiz [s.] işsizler [i.]
unemployment işsizlik [i.] aylaklık [i.]
unexpected beklenmedik [s.] beklenmeyen [s.]
unexpectedly beklenmedik bir şekilde [zf.] umulmadık bir biçimde [zf.]
unfair adil olmayan [s.] adil değil [s.]
unfairly haksızca [zf.] adaletsiz bir biçimde [zf.]
unfortunate şanssız [s.] makus [s.]
unfortunately maalesef [zf.] aksi gibi [zf.]
unfriendly sokulgan olmayan [s.] soğuk [s.]
unhappy mutsuz [s.] keyifsiz [s.]
uniform forma [i.] üniforma [i.]
unimportant önemsiz [s.] ufak tefek [s.]
union sendika [i.] birleşme [i.]
unique emsalsiz [s.] benzersiz [s.]
unit birim [i.] ünite [i.]
unite birleşmek [f.] birleştirmek [f.]
united birleşmiş [s.] birleştirilmiş [s.]
universe alem [i.] kainat [i.]
university üniversite [i.] üniversite [i.]
unkind nezaketsiz [s.] düşmanca [s.]
unknown bilinmez [s.] bilinmeyen [s.]
unless mediği sürece [bağ.] -mezse [bağ.]
unlike farklı [s.] benzemez [s.]
unlikely pek mümkün olmayan [s.] mümkün görünmeyen [s.]
unload yükünü boşaltmak [f.] yükünü boşaltmak [f.]
unlucky şanssız [s.] talihsiz [s.]
unnecessary gereksiz [s.] lüzumsuz [s.]
unpleasant hoşa gitmeyen [s.] hoş olmayan [s.]
unreasonable mantıksız [s.] akılsız [s.]
unsteady istikrarsız [s.] sabit olmayan [s.]
unsuccessful başarısız [s.] beceriksiz [s.]
untidy savruk [s.] düzensiz [s.]
until ila [ed.] değin [ed.]
unusual alışılmadık [s.] olağan olmayan [s.]
unusually fevkalade [zf.] nadiren [zf.]
unwilling isteksiz [s.] gönülsüz [s.]
unwillingly ağırdan alarak [zf.] kerhen [zf.]
up yukarı [ünl.] yükseltmek [f.]
upon üzerine [ed.] üzerinde [ed.]
upper üst [s.] yukarı [i.]
upset keyfini kaçırmak [f.] üzmek [f.]
upsetting şişirilme [i.] dövme [i.]
upside down ters [zf.] altüst [zf.]
upstairs üst kat [i.] üst kat [i.]
upward yukarıya dönük [s.] yukarıya doğru giden [s.]
upwards yukarıya [zf.] itibaren [zf.]
urban şehirsel [s.] kentsel [s.]
urge dürtü [i.] dürtmek [f.]
urgent ivedi [s.] acil [s.]
us biz [zm.] abd [i.]
use kullanmak [f.] kullanım [i.]
used to alışık [s.] alışkın [s.]
useful faydalı [s.] yararlı [s.]
useless işe yaramaz [s.] faydasız [s.]
user kullanıcı [i.] kullanımcı [i.]
use up tüketmek [f.] harcamak [f.]
usual olağan [s.] alelade [s.]
usually genellikle [zf.] çoğunlukla [zf.]
vacation tatil [i.] tatil yapmak [f.]
valid geçerli [s.] sağlam [s.]
valley vadi [i.] çatı oluğu [i.]
valuable değerli [s.] kıymetli [s.]
value değer vermek [f.] paha biçmek [f.]
van elebaşı [i.] kamyonet [i.]
variation varyasyon [i.] farklılık [i.]
varied değişik [s.] türlü [s.]
variety çeşitlilik [i.] çeşit [i.]
various çeşitli [s.] muhtelif [s.]
vary keşikleşmek [f.] çeşitlendirmek [f.]
vast büyüklük [i.] büyük boşluk [i.]
vegetable sebze [i.] bitkisel [s.]
vehicle araç [i.] taşıt [i.]
venture girişim [i.] tehlikeye atmak [f.]
version sürüm [i.] versiyon [i.]
vertical dik [s.] düşey [s.]
very çok [zf.] hatta [s.]
via vasıtasıyla [ed.] aracılığıyla [ed.]
victim kurban [i.] felaketzede [i.]
victory utku [i.] utku [i.]
video video terminal [i.] ekran [i.]
view incelemek [f.] görüş [i.]
village köy [i.] köy halkı [i.]
violence şiddet [i.] ırza tecavüz [i.]
violent şiddetli [s.] kuvvetli [s.]
violently hızlı [zf.] şiddetle [zf.]
virtually sanal olarak [zf.] sanal [zf.]
virus virüs [i.] virüs
visible görünür [s.] görünen [s.]
vision görme [i.] hayal gibi görmek [f.]
visit ziyaret etmek [f.] ziyaret [i.]
visitor ziyaretçi [i.] ziyarete giden kimse [i.]
vital yaşamsal [s.] çok önemli [s.]
vocabulary kelime hazinesi [i.] sözcük hazinesi [i.]
voice ses [i.] ses tellerini titreştirerek oluşturmak
volume hacim [i.] tutar [i.]
vote oy vermek [f.] oy kullanmak [f.]
wage maaş [i.] ücret [i.]
waist bel [i.] yelek [i.]
wait beklemek [f.] bekleyiş [i.]
waiter garson [i.] erkek garson [i.]
wake canlanmak [f.] uyanmak [f.]
walk yürümek [f.] dolaşmak [f.]
walking yürüyüş [i.] yürüyen [i.]
walk out yürümek [f.] bırakmak [f.]
walk up yaklaşmak [f.] yanaşmak [f.]
wall duvar [i.] tecrit etmek [f.]
wallet cüzdan [i.] para cüzdanı [i.]
wander başıboş dolaşmak [f.] dolaşmak [f.]
want istemek [f.] istek [i.]
war harp [i.] savaş [i.]
warm ısıtmak [f.] ısınmak [f.]
warmth sıcaklık [i.] ısı [i.]
warm up ısıtmak [f.] son bir hazırlık yapmak (konserden
warn uyarmak [f.] ihtar etmek [f.]
warning ihtar [i.] ikaz [i.]
wash yıkanmak [f.] aşındırmak [f.]
wash away sürüklemek [f.] yıkayıp temizlemek [f.]
washing yıkanma [i.] yıkama [i.]
wash off aşınmak [f.] yıkayıp temizlemek [f.]
wash out temizleyerek çıkarmak [f.] çalkalamak [f.]
wash up bulaşık yıkamak [f.] bulaşıkları yıkamak [f.]
waste boşa harcamak [f.] israf etmek [f.]
watch seyretmek (tv) [f.] seyretmek [f.]
watch out dikkat etmek [f.] dikkatli olmak [f.]
watch out for dikkatli olmak [f.] dikkat etmek [f.]
water sulamak [f.] su [s.]
wave dalgalanmak [f.] el sallamak [f.]
way yol [i.] taraf [i.]
we biz [zm.]
weak halsiz [s.] cılız [s.]
weakness kuvvetsizlik [i.] halsizlik [i.]
wealth varlık [i.] zenginlik [i.]
weapon silah [i.] silah [i.]
wear giymek [f.] takmak [f.]
wear away geçmek bilmemek [f.] kalmamak [f.]
wear off yıpranmak [f.] eskitmek [f.]
wear out yıpratmak [f.] eskitmek [f.]
weather hava [i.] hava durumu [i.]
web etrafına ağ çekmek [f.] örümcek ağı [i.]
website internet sitesi [i.] web sitesi
wedding nikah [i.] düğün [i.]
Wednesday çarşamba [i.]
week hafta [i.] ardışık yedi günlük süre [i.]
weekend hafta sonu [i.] hafta sonunu geçirmek [f.]
weekly haftalık [s.] haftalık yayın [i.]
weigh tartmak [f.] belirli bir ağırlık gelmek [f.]
weight ağırlık yapmak [f.] sıklet [i.]
welcome hoş geldiniz [ünl.] hoş geldin [ünl.]
well fışkırmak [f.] kuyu [i.]
well known ünlü [s.] iyi bilinen [s.]
west batı [i.] batıdaki [s.]
western kovboy filmi [i.] kovboy romanı [i.]
wet ıslatmak [f.] ıslak [s.]
what ne [ünl.] neyi [i.]
whatever hangi [s.] her çeşit [s.]
wheel çark [i.] tekerlek [i.]
when ne zaman [zf.] zaman [i.]
whenever herhangi bir zamanda [zf.] ne zaman ... ise [bağ.]
where nereye [zf.] nerede [zf.]
whereas oysaki [bağ.] oysa [bağ.]
wherever nerede [zf.] nereye [zf.]
whether -ip -mediğini [bağ.] -mek veya -memek [bağ.]
which hangi [s.] kaçıncı [s.]
while sırasında [bağ.] iken [bağ.]
whisper fısıldamak [f.] fısıltı [i.]
whistle ıslık çalmak [f.] uğuldamak [f.]
white beyaz [s.] ak [s.]
who kimi [zm.] kim [zm.]
whoever her kim [zm.] herhangi [zm.]
whole tam [s.] bütün [s.]
whom kime [zm.] kim [zm.]
whose isim olarak kullanılan yancümleni sıfat olarak kullanılan yancümleni
why neden [zf.] niçin [zf.]
wide geniş [s.] bol [s.]
widely genişce [zf.] adamakıllı [zf.]
width en [i.] genişlik [i.]
wife kocanın eşi [i.] hanım [i.]
wild yaban [i.] vahşi [s.]
wildly çılgınca [zf.] çılgın gibi [zf.]
will vasiyet [i.] irade [i.]
willing hevesli [s.] gönüllü [s.]
willingly kendi isteğiyle [zf.] bayıla bayıla [zf.]
willingness gönüllülük [i.] içinden gelme [i.]
win kazanmak [f.] galip gelmek [f.]
window pencere [i.] camekan [i.]
wine şarap sunmak [f.] şarap [i.]
wing kanat [i.] hızlandırmak [f.]
winner galip [i.] kazanan [i.]
winning alıcı [i.] kazanma [i.]
winter kış [i.] kışlık [s.]
wire telle bağlamak [f.] tel takmak [f.]
wise bilge [s.] bilgili [s.]
wish dilemek [f.] temenni etmek [f.]
with ile [ed.] -lı [zf.]
withdraw geri çekilmek [f.] geri çekmek [f.]
within dahilinde [ed.] içinde [ed.]
without dış [i.] dıştan [zf.]
witness şahit olmak [f.] şahitlik etmek [f.]
woman kadın [i.] hanım [i.]
wonder merak etmek [f.] harika [i.]
wonderful müthiş [s.] harikulade [s.]
wood odun [i.] tahta [i.]
wooden ahşap [s.] odun [s.]
wool yün [i.] saf [i.]
word laf [i.] söz [i.]
work çalışmak [f.] işe yaramak [f.]
worker işçi [i.] adam [i.]
working çalışma [i.] işleme tarzı [i.]
work out başarılı olmak veya iyi bir şekilde karar vermek [f.]
world alem [i.] dünya [i.]
worried endişeli [s.] kaygılı [s.]
worry endişelenmek [f.] üzülmek [f.]
worrying endişe verici [s.] üzücü [s.]
worse daha kötüsü [i.] daha da kötüsü [i.]
worship tapmak [f.] tapınmak [f.]
worst yenmek [f.] en kötü [s.]
worth değer [i.] eder [f.]
would istemek [f.] -ecekti [f.]
wounded yaralı [s.] yaralanmış [s.]
wrap sarmak [f.] sargı [i.]
wrapping paket kağıdı [i.] ambalaj kağıdı [i.]
wrist krank pimi [i.] el bileği [i.]
write yazmak [f.] wrote - written [f.]
write back cevap yazmak [f.] karşılık yazmak [f.]
write down not düşmek [f.] tahrir etmek [f.]
writer yazar [i.] müellif [i.]
writing yazma [i.] yazım [i.]
written yazılı [s.] yazılmış [s.]
wrong yanlış [s.] gadretmek [f.]
wrongly hatalı bir şekilde [zf.] haksız yere [zf.]
yard bahçe [i.] avlu [i.]
yawn esnemek [f.] esneyerek söylemek [f.]
yeah tamam [ünl.] he [ünl.]
year yıl [i.] sene [i.]
yellow sarı [s.] sararmak [f.]
yes evet [i.] olumlu cevap [i.]
yesterday dün [zf.]
yet henüz [zf.] gerçi [zf.]
you siz [zm.] sen [zm.]
young genç [i.] hayvan yavrusu [i.]
your senin [zm.] sizin [zm.]
yours seninki [zm.] sizinki [zm.]
yourself kendiniz [zm.] kendin [zm.]
youth gençlik [i.] genç [i.]
zero sıfır [i.] sıfırlamak [f.]
zone kuşak [i.] bölge [i.]
Meanings

vazgeçmek [f.]
aşırı serbest [f.]
yetenek [i.]
gücü yeten [s.]
konusunda [zf.]
yukarıda [zf.]
gurbet [i.]
yokluk [i.]
dalgın [s.]
salt [s.]
kesinlikle (cevap olarak) [zf.]
emmek [f.]
suistimal [i.]
öğretim görevlisi [i.]
üzerinde durmak [f.]
almak [f.]
makbul [s.]
giriş [i.]
beklenmedik olay [i.]
rastlantısal [s.]
hasbelkader [zf.]
yatacak yer [i.]
katılmak [f.]
üzere [ed.]
avlamak [f.]
izahat vermek [f.]
dakik [s.]
doğru olarak [zf.]
suçlamak [f.]
ulaşmak [f.]
edinim [i.]
iğneleyici [s.]
doğruluğunu kabul etmek [f.]

iktisap etmek [f.]


karşıdan karşıya [ed.]
eylem [i.]
aksiyon [i.]
etkin [s.]
etkin bir şekilde [zf.]
meşguliyet [i.]
tiyatrocu [i.]
aktris [i.]
fiili [s.]
hem [zf.]
miladı sene [i.]
uymak [f.]
ilave etmek [f.]
toplama [i.]
ilave [s.]
üzerine eklemek [f.]
adres [i.]
toplamak [f.]
tutmak (bir yekun) [f.]
elverişli [s.]
yeterli olarak [zf.]
uydurmak [f.]
beğeni [i.]
beğenmek [f.]
almak [f.]
çalmak [f.]
yetişkin kişi [i.]
geliştirmek [f.]
modern [s.]
yarar [i.]
atılmak [f.]
dokundurmak [f.]
ilanla aramak [f.]
duyuru [i.]
ilancılık [i.]
öğüt [i.]
nasihat etmek [f.]
iş [i.]
hoşlanmak [f.]
meyil [i.]
mali gücü yetmek [f.]
ürkmüş [s.]
sonraki [s.]

sonraları [zf.]
tekrar [zf.]
ters olarak [zf.]
eskimek [f.]
yıllanmış [s.]
faaliyet [i.]
vekil [i.]
kavgacı [s.]
önce [zf.]
razı olmak [f.]
anlaşma [i.]
ileriye [zf.]
yardımcı olmak [f.]
amaç [i.]
hava [s.]
hava taşıtı [i.]
hava limanı [i.]
korkutmak [f.]
paniğe kapılmış [s.]
panik yaratan [s.]
içki [i.]
ayyaş [i.]
sağ [s.]
hepsi [zm.]
birbirine bağlı [s.]
kabul etmek [f.]
imkan tanımak [f.]
yolunda
katmak [f.]
takriben [zf.]
bikes [s.]
yanına [zf.]
yan yana [zf.]

abece [i.]
abecesel [s.]

halihazırda [zf.]
da [zf.]
hadım etmek [f.]
şık [i.]
alternatifli olarak [zf.]
gerçi [bağ.]
tümüyle [zf.]
daima [zf.]

afallatmak [f.]
hayret etmiş [s.]
hayrete düşürücü [s.]
bir şeyi elde etme tutkusu [i.]
ambülans [i.]
arasına [ed.]
meblağ [i.]
anlamına gelmek [f.]
avundurmak [f.]

komik [s.]
çözümlemek [f.]
tahlil [i.]
antika [s.]
sonra [zf.]
hiddet [i.]
saptırmak [f.]
öfkeyle [zf.]
hiddetli [s.]
hayvani [s.]
ayak bileği [i.]
yıl dönümü kutlaması [i.]
ilan etmek [f.]
can sıkmak [f.]
kızgın [s.]
sinirlendirme [i.]
bir yıllık ömrü olan bitki [i.]
yıllık olarak [zf.]
ikinci bir [s.]
cevap vermek [f.]
giderici
sezmek [f.]
tasa [i.]
huzursuz [s.]

her [s.]
herhangi biri [i.]
herhangi bir kimse [zm.]
bir şey [zm.]
hem [zf.]
herhangi bir yerde [zf.]
başka [zf.]
-den ayrı olarak [zf.]
apartman dairesi [i.]
özür dilemek [f.]
belirgin [s.]
anlaşılan [zf.]
cazibe [i.]
belirmek [f.]
görünüş [i.]

uygulama [i.]
müracaat etmek [f.]
tayin etmek [f.]
randevu [i.]
takdirle karşılamak [f.]
yaklaşım [i.]
uygun [s.]
onay [i.]
kabul etmek [f.]
onaylanıyor
andırmak [f.]
aşağı yukarı [zf.]
nisan ayı [i.]
bölge [i.]
belli etmek [f.]
sav [i.]
kalkmak [f.]
sarılmak [f.]
silahlandırılmış [s.]
silahlar [i.]
topluluk [i.]
etrafında [zf.]
hazırlanmak [f.]
düzenleme [i.]
tevkif etmek [f.]
geliş [i.]
gelip çatmak [f.]
yerine ulaşmak [f.]
ok işareti
maharet [i.]
(sözleşmede) madde [i.]
suni [s.]
yapay [zf.]
sanatçı [i.]
sanatsal yönü olan [s.]

dahi [zf.]
utandırılmış [s.]
bir kenara [zf.]
dışında [ed.]
çağırmak [f.]
uyuşuk [s.]
yön [i.]
yardım etmek [f.]
destek [i.]
yardımcı [s.]
iş arkadaşı [i.]
ilişkili [s.]
birleşme [i.]
farz etmek [f.]
sigorta etmek [f.]
haliyle [ed.]
gazyuvarı [i.]
çok az miktar [i.]
iliştirmek [f.]
ilişik [s.]
atak [i.]
kalkışmak [f.]
teşebbüs edilen [s.]
hazır bulunmak [f.]
ilgilenmek [f.]
ilgi [i.]
düşünce [i.]
avukatlık [i.]
çekmek (çekici olma vb) [f.]
sempati [i.]
çekici [s.]
izleyici [i.]
ağustos ayı [i.]
yenge [i.]
muharrir [i.]
uzman [i.]
otomatik tabanca/tüfek [i.]
kendiliğinden [zf.]
hazan [i.]
mevcut [s.]
belirli bir miktar tüketmek [f.]
sakınmak [f.]
uykudan kalkmak [f.]
mükafat [i.]
vakıf [s.]
uzakta [zf.]
müthiş [s.]
son derece [zf.]
zorluk çıkaran [s.]
hantal bir şekilde [zf.]
şımartmak [f.]
sırt [i.]
ardyöre [i.]
bilgisayar yedeklemek [f.]
yavaş öğrenen [s.]
geri [zf.]
bakteri
yıkım [i.]
berbat bir şekilde [zf.]
huysuz [s.]
çanta [i.]
ordu yükü [i.]
pişmek [f.]
bakiye [i.]
bilye [i.]
menetmek [f.]
şerit [i.]
bandaj [i.]
kümelenmek [f.]
demir çubuk [i.]
değiş tokuş etmek [f.]
hail [i.]
baz [i.]
temeli [s.]
esas kabul etmek [f.]
ana [s.]
aslen [zf.]
kök [i.]
banyo yapmak [f.]
banyo odası [i.]
batarya [i.]
dövüşmek [f.]
ürümek [f.]
var olmak [f.]
plaj [i.]
gaga [i.]
taşımak [f.]
meydan okumak [f.]
yenmek [f.]
saldırmak [f.]
ahım şahım [s.]
hoşça [zf.]
nadide parça [i.]
zira [bağ.]
dolayı [bağ.]
became - become [f.]
oturtmak [f.]
şebistan
et [i.]
ingiltere'de yerleşim yeri
daha önce [zf.]
began - begun [f.]
ilk adım [i.]
namına [i.]
hizaya gelmek [f.]
hareket tarzı [i.]
geriye [zf.]
artakalmak [f.]
iman [i.]
kanmak [f.]
güvenmek [f.]
böğürmek [f.]
uygun olmak [f.]
üyesi olmak [f.]
altta [zf.]
kemer [i.]
eğilmek [f.]
aşağıdan [zf.]
çıkar [i.]
azmetmek [f.]
diğer taraftan [zf.]
baskın çıkmak [f.]
bahis [i.]
ıslah etmek [f.]
bahis
ortada [zf.]
ötesi [ed.]
bisikletle gezmek [f.]
kapı gibi [s.]
bisiklet sürmek [f.]
ilan etmek [f.]

çöpe atmak [f.]


biyoloji [i.]
kus [i.]
doğum [i.]

bisküvi [i.]
ikili savmak [f.]
bit - bitten [f.]
bitter (çikolata) [i.]
için için [zf.]
siyah [s.]
uzun yaprak [i.]
kabahat [i.]
silmek [f.]
kör etmek [f.]
blok [i.]
sarı [i.]
dem [i.]
darbe [i.]
söndürmek [f.]
havaya uçurmak [f.]
har vurup harman savurmak [f.]
kurul [i.]
kayık [i.]
vücut [i.]
çıban [i.]
fiyasko ile sonuçlanmak [f.]
kılçıklarını ayıklamak (balık) [f.]
deftere işlemek [f.]
kovmak [f.]
kenar [i.]
sıkmak [f.]
bıkkın [s.]
sıkıcı [s.]
doğmuş [s.]
alıntı yapmak [f.]
idare etmek [f.]
her ikisi (de) [s.]
sıkmak [f.]
şişelemek [f.]
bir temel üzerine yerleştirmek [f.]
sıçramak [f.]
kase [i.]
kutuya koymak [f.]
oğlan [i.]
erkek arkadaş [i.]
kafa yarmak [f.]
dal [i.]
markalamak [f.]
göğüs germek [f.]
geçim [i.]
bozmak [f.]
bozmak [f.]
kahvaltı
yarıda kesmek [f.]
hırsızlık amacıyla bir yere girmek [f.]
aniden kesmek [f.]
başlamak (savaş/yangın) [f.]
ilişkiyi kesmek [f.]
göğüslemek [f.]
nefes [i.]
soluk almak [f.]
can kulağıyla dinlemek [f.]

soluma [i.]
soy [i.]
tuğla döşemek [f.]
arayı kapatmak [f.]
talimat veya bilgi vermek [f.]
kısaca [zf.]
şaşaalı [s.]
parlak bir şekilde [zf.]
nefis [s.]
neden olmak [f.]
hayata döndürmek [f.]
düşürmek [f.]
erken tarihe almak [f.]
piyasaya yeni mal sürmek [f.]
çocuklardan sakınmak [f.]
liberal [s.]
saçmak (tohum) [f.]
ayrıntılı olarak [zf.]
bozuk [s.]
gardaş [i.]
kararmak [f.]
değmek [f.]
kaynamak [f.]
bütçeye uygun [s.]
toparlanmak [f.]
bina [i.]
toparlanmak [f.]
im [i.]
toplamak [f.]
burned/burnt - burned/burnt [f.]
kavrulmuş [s.]
burst - burst [f.]
aceleyle girmek [f.]
haykırmak [f.]
defin yapmak [f.]
otobüsle taşımak [f.]
kaplamak [f.]
mesele [i.]
tüccar
hareketli [s.]
itiraz [i.]
yağ sürmek [f.]
iliklemek [f.]
almak [f.]
müşteri [i.]
-e bakarak [zf.]
hoşçakal [ünl.]
bakanlar kurulu [i.]
telgraf çekmek [f.]
kaplanmak [f.]
güvenmek [f.]
hesap sonucu [i.]
çağrı [i.]
dönmek [f.]
adlı [s.]
gerekmek [f.]
yüksek sesle okumak [f.]
hatırına gelmek [f.]
serinkanlı [s.]
yatıştırmak [f.]
güzel güzel [zf.]
fotograf makinesi [i.]
kamp [i.]
mücadele vermek [f.]
kampçılık [i.]
iptal [i.]
kötü şey [i.]
talip [i.]
şerbet içinde kaynatmak [f.]

kep [i.]
becerikli [s.]
yeterlik [i.]
kapital [i.]
kaptanlık etmek [f.]
ele geçirmek [f.]
ingiltere'de tekerlekli, motorlu veya motorsuz kara taşıma aracı [i.]
taramak [f.]
kalın karton [i.]
özen göstermek [f.]
son hızda gitmek [f.]
çocuk büyütmek [f.]
düşünen [s.]
idareli biçimde [zf.]
aldırışsız [s.]
umursamadan [zf.]
örtmek [f.]
ödül/teşvik [i.]
satışa sunmak [f.]
şamata etmek [f.]
yürütmek [f.]
kasa [i.]
peşin [s.]
cast - cast [f.]
kast [i.]
kusmak [f.]
yetişmek [f.]
büyülemek [f.]
tabaka [i.]
neden olmak [f.]
compact disk
durdurmak [f.]
gemide iç kaplama [i.]
yönetmek (ayin) [f.]
kutlama [i.]
oda (manastır vb içinde) [i.]

doların yüzde biri [i.]


santimetre
telefon santrali [i.]
ortalamak (merkezlemek) [f.]
asır [i.]
dini tören [i.]
belirli [s.]
elbette [zf.]
belge vermek [f.]
zincire vurmak [f.]
makama geçirmek [f.]
reis [i.]

düelloya davet etmek [f.]


oda vermek [f.]
olanak [i.]
değişiklik [i.]
oymak [f.]
bölüm (kitapta) [i.]
nevi şahsına münhasır bir kimse [i.]
nitelik [i.]
şarj etmek [f.]
bağış [i.]
haritaya almak [f.]
kovalamak [f.]

çene çalmak [f.]


değersiz [s.]
ucuzca [zf.]
hile [i.]
kontrol [i.]
kayıt yaptırmak [f.]
kayıt yaptırmak [f.]
emin olmak [f.]
ayrılmak [f.]
denetlemek [f.]
soruşturmak [f.]
arsızca konuşmak [f.]
şen [s.]
neşe saçan [zf.]
peynir kalıbı [i.]
kimyevi [s.]
eczacı [i.]
madde yapısı [i.]
makbuz [i.]
göğüslemek [f.]
tütün çiğnemek [f.]
korkak davranmak [f.]
başlıca [s.]
ürün [i.]
çenenin altına sıkıştırmak [f.]
kırılgan olmak [f.]
çikolatadan yapılmış [s.]
seçenek [i.]
ayırmak [f.]
balta ile kesmek [f.]
keserek devirmek (ağaç) [f.]
kesmek [f.]
kilise töreni yapmak [f.]
mazot [i.]
sinema salonu
daire [i.]
teferruat [i.]
bir devlet ya da ulusa mensup kişi [i.]
ingiltere'de, katedrali olan büyük yerleşim yeri [i.]
ferdi [s.]
sav [i.]
clapped/clapt - clapped/clapt [f.]
saymak [f.]
değerini kanıtlamış yapıt [i.]
sınıf [i.]
temizlenmek [f.]
ortalığı toparlamak [f.]
berrak [s.]
şüphesiz [zf.]
defolmak [f.]
düzelmek [f.]
tezgahtar [i.]
cin gibi [s.]
şansı olmak [f.]
istemci [i.]
şartlar [i.]
çıkmak [f.]
artış [i.]
ölçmek [f.]
kapanmış [s.]
adeta [zf.]
bir odada özel görüşmek [f.]
kumaş [i.]
esvap [i.]
giyecek [i.]
bozmak [f.]
sopayla dövmek [f.]
koçluk yapmak [f.]
yanmak [f.]
deniz kıyısı [i.]
palto [i.]
yasa [i.]
kıraathane [i.]
para bastırmak [f.]
soğukkanlı [s.]
üşüyerek [zf.]
çöküş [i.]
çalışma arkadaşı [i.]
dercetmek [f.]
tahsilat [i.]
kolej [i.]
yüzü kızarmak [f.]
renklendirilmiş [s.]
destek [i.]
kilit şifresi [i.]
karmak [f.]
gelip dayanmak [f.]
yolukmak [f.]
aşağı inmek [f.]
komik olaylar [i.]

haline gelmek [f.]


düşmek [f.]
görünmek [f.]
yayımlanmak (yayın) [f.]
yola gelmek [f.]
iyileşmek [f.]
çıkagelmek [f.]
eşitlenmek [f.]
rahat [i.]
teselli edici [s.]
kral gibi [zf.]
komut [i.]
açımlamak [f.]
(radyoda/televizyonda) reklam [i.]
sipariş vermek [f.]
suç işlemek [f.]
özveri [i.]
heyet [i.]
alelade [s.]
yaygın olarak [zf.]
bitişik olmak [f.]
haberleşme [i.]
halk [i.]
firma [i.]
mukayese etmek [f.]
mukayese [i.]
yarış etmek [f.]
rekabet [i.]
rekabetli [s.]
sızıldanmak [f.]
ağlayıp sızlanma [i.]
bütün [s.]
komple [zf.]
karmaşa [i.]
zorlaştırmak [f.]
komplike [s.]
elektronik beyin [i.]
yoğunlaşmak [f.]
yoğunlaşmak [f.]
teksif [i.]
anlayış [i.]
alaka [i.]
kaygılı [s.]
endişe verici [s.]
bir araya gelerek karar almak [f.]
karara varmak [f.]
vargı [i.]
katılaşmak [f.]
durum [i.]
yönetmek [f.]
müzakere [i.]
sırdaşlık [i.]
güvenli [s.]
kendine güvenerek [zf.]
sınırlamak [f.]
sınırlı [s.]
onaylamak [f.]
çekişme [i.]
üstüne gitmek [f.]
telaşlandırmak [f.]
kafası karışmış [s.]
kafa karıştırıcı [s.]
kargaşa [i.]
kutlamak [f.]
tebrikat [i.]
kongre [i.]
birleşmek [f.]
ilişkili [s.]
alaka [i.]
bilinciyle [s.]
önem [i.]
tutucu kimse [i.]
dikkate almak [f.]
hatırı sayılır [s.]
çok [zf.]
değerlendirme [i.]
meydana gelmek [f.]
teşekkül etmek [f.]
değişmez [s.]
sabit düzeyde [zf.]
resmetmek [f.]
inşa [i.]
görüş alışverişinde bulunmak [f.]
alıcı [i.]
temas etmek [f.]
zaptetmek [f.]
saklama kabı
günümüze ait [s.]
itiraz etmek [f.]
durum [i.]
anakara [i.]
sürdürmek [f.]
devamlı [s.]
harıl harıl [zf.]
kontrat [i.]
tezat [i.]

vermek (bağış olarak) [f.]


aidat [i.]
kontrol [i.]
güdümlü [s.]
uygun [s.]
gelenek [i.]
basmakalıp [s.]
muhabbet [i.]
evirmek [f.]
kandırmak [f.]
aşçı [i.]
fırın [i.]
tatlı bisküvi [i.]
pişim [i.]
serin [s.]
sakinleştirmek [f.]
başarmak [f.]
suret [i.]
çekirdek [i.]
viraj almak [f.]
haddini bildirmek [f.]
uygun biçimde [zf.]
ücret [i.]
sayfiye evi [i.]
dost olmak [f.]
gıcık tutmak [f.]
öksürme [i.]
-ebilirdi [f.]
divan [i.]
hesaba katmak [f.]
karşılık vermek [f.]
güvenmek [f.]
ülke [i.]
sayfiye [i.]
yerel idarelerin en küçük birimleri [i.]
birleşmek [f.]
cesaret [i.]
rota [i.]
yaltaklanmak [f.]
amca oğlu [i.]
kılıf [i.]
kaplanmış [s.]
kapama [i.]
gizlemek [f.]
posta koymak [f.]
çatırtı [i.]
pütür pütür [s.]
ustalıkla işlemek [f.]
kırılma [i.]
çılgın [s.]
krem [i.]
yaratmak [f.]
mahluk [i.]
inanmak [f.]
kredi kartı
cezalandırmak [f.]
müthiş [s.]
kriz [i.]
dalgalandırmak [f.]
ayırıcı özellik [i.]
hassas [s.]
eleştiri [i.]
kritiğini yapmak [f.]
kesmek [f.]
haç [i.]
silmek [f.]
ısrar etmek [f.]
dolu [s.]
kuron takmak [f.]
kritik [s.]
gaddar [s.]
gadretmek [f.]
ağlama [i.]
bağırmak [f.]

terbiye [i.]
kavramak [f.]
yüklük [i.]
gem vurmak [f.]
çare [i.]
meraklı [s.]
ilginç biçimde [zf.]
ondüle yapmak [f.]
kıvrılmak [f.]
kıvırcık [s.]
cari [s.]
şu anki [zf.]
perde takmak [f.]
kavis [i.]
eğilmiş [s.]
gelenek [i.]
tip [i.]
adap [i.]
kesik [i.]
geri dönmek [f.]
kısıntı yapmak [f.]
ayırmak [f.]
yenmek [f.]
yok etmek [f.]
pedal çevirmek [f.]
bisikletçilik [i.]
babacık [i.]
geçim [i.]
hasar [i.]
rutubetli [s.]
sıçramak [f.]
rakkase [i.]
oynama [i.]
varta [i.]
riskli [s.]
meydan okumak [f.]
belirsizlik [i.]
girdi [i.]
zaman [i.]
ilişki [i.]
gündüz [i.]
çok [s.]
kulak asmayan [s.]
iş yapmak [f.]
meşgul olmak [f.]
üstesinden gelmek [f.]
tatlı kimse [i.]
katil [i.]
tartışma [i.]
hesap [i.]
onlu grup [i.]
düşmek [f.]
aralık ayı [i.]
azmetmek [f.]
hükmetmek [f.]
emir [i.]
ilan etmek [f.]
geri çevirmek [f.]
süsleyip püslemek [f.]
iç mimari [i.]
süsleyici [s.]
düşüş göstermek [f.]
derince [s.]
içten [zf.]
mağlup etmek [f.]
savunma silahları [i.]
kanat açmak [f.]
belirtmek [f.]
mahdut [s.]
elbette [zf.]
vuzuh [i.]
aşama [i.]
rötar [i.]
üzerinde durmak (düşünmek vb) [f.]
kasti olarak [zf.]
kolay kırılabilen [s.]
zevk vermek [f.]
hoşnut edilmiş [s.]
yapıştırmak [f.]
teslim [i.]
talep [i.]
kanıtlamak [f.]
diş tabibi [i.]
reddetmek [f.]
bölüm [i.]
feragat [i.]
güvenmek [f.]
inanmak [f.]
koymak [f.]
içini karartmak [f.]
morali bozuk [s.]
acıklı [s.]
bilinçaltı [i.]
yola çıkmak [f.]
sağlamak [f.]
tarif etmek [f.]
tarif [i.]
ıssız [s.]
kimsesiz [s.]
hak kazanmak [f.]
tasarım [i.]
arzu etmek [f.]
kürsü [i.]
her şeyi göze alabilen [s.]
ümitsizce [zf.]
garez [i.]
kül etmek [f.]
yıkım [i.]
ayrıntılı anlatmak [f.]
detaylı [s.]
azim [i.]
belirlemek [f.]
kararlı [s.]
yıkamak (film) [f.]
adet edinme [i.]
nişan [i.]
adamak [f.]
merbut [s.]
-e vakfetmek [f.]
diyagram ile göstermek [f.]
baklava şekli [i.]
günce [i.]
kamus
kandilin yağı tükenmek [f.]
gürültü yavaş yavaş kesilmek [f.]
nesli tükenmek [f.]
perhiz vermek [f.]
dava [i.]
başka [s.]
farklı bir biçimde [zf.]
zorlu [s.]
açmazlık [i.]
kazı yapmak [f.]
parmağa ait [s.]
günün esas yemeği [i.]
yönetmek [f.]
yön [i.]
direkt [zf.]
müdür [i.]
toz [i.]
kirli [s.]
özürlü [s.]
zarar [i.]
aynı düşüncede olmamak [f.]
münazaa [i.]
gözden kaybolmak [f.]
ümidini boşa çıkarmak [f.]
hayal kırıklığı uğramış [s.]
hayal kırıklığı yapan [s.]
ümidi boşa çıkma [i.]
onaylamama [i.]
karşısında olmak [f.]
afet [i.]
ağırşak [i.]
cezalandırmak [f.]
iskonto [i.]
anlamak [f.]
keşif [i.]
müzakere etmek [f.]
bahis [i.]
illet [i.]
bezdirmek [f.]
nefret edilmiş [s.]
çirkef [s.]
oymak [f.]
mürtekip [s.]

plak [i.]
hoşlanmamak [f.]
işten atmak [f.]
teşhir [i.]
son vermek [f.]
geride bırakmak [f.]
farkı görmek [f.]
bölmek [f.]
dağıtım [i.]
bölge [i.]
düşündürmek [f.]
taciz [i.]
bozuşmak [f.]
göz [i.]
boşama [i.]
boşanmış
tahrif etmek [f.]
kanıtlamak [f.]
bozulmak [f.]
dolar
hizmetçi [i.]
egemen olmak [f.]
eşik [i.]
nokta koymak [f.]
iki kat [i.]
şüphe [i.]
bağlamak [f.]
yetinmek [f.]
onsuz yapabilmek [f.]
alaşağı etmek [f.]
alt kat [i.]
aşağıya doğru olan [s.]
zemin düzeyinden aşağı
on iki tane [s.]
planlamak [f.]
bulaştırmak [f.]
dramatik durum [i.]
hareketli [s.]
önemli ölçüde [zf.]
çizmek [f.]
barmen [i.]
çizim [i.]
hayal [i.]
giysi [i.]
giyimli [s.]
giyinip süslenmek [f.]
drank - drunk [f.]
dürtü [i.]
arabayla gitmek [f.]
arabayla gitmek [f.]
makinist [i.]
sürücü [i.]
düşüş [i.]
okulu bırakmak [f.]
ilaç vermek [f.]
çağırmak [f.]
içki alemi [i.]
kurumak [f.]

körelmek [f.]
istihkak [i.]
mat [s.]
yığmak [f.]
sırasında [ed.]
tozunu almak [f.]
saygı [i.]

kıkırdama [i.]
beher [s.]
birbirini [zm.]
kulak [i.]
erken [s.]
kazandırmak [f.]
zemin [i.]
rahatlamak [f.]
kolayca [zf.]
gündoğusu [i.]
doğu [s.]
basit [s.]
ate - eaten [f.]
dışarıda yemek
kökünü kurutmak [f.]
hesaplı [s.]
idare [i.]
uç [i.]
edisyon [i.]
gazete müdürü [i.]
terbiye etmek [f.]
eğitimli [s.]
öğrenim [i.]
sonuca vardırmak [f.]
etkili [s.]
etkin olarak [zf.]
verimli [s.]
etkin [zf.]
gayret [i.]

tahrik etmek [f.]


sekiz rakamı (8, VIII) [i.]
on sekiz [i.]
on sekizi [s.]
sekizinci
sekseninci [s.]
80 [i.]
her iki [s.]
dirsekle vurmak [f.]
yaşını başını almış [s.]
atamak [f.]
tercih [i.]
elektro [i.]
elektro [s.]
çıngı [i.]
elektronik
ince [s.]
doğa şartları [i.]
asansör [i.]
on bir [i.]
on biri [s.]
daha [s.]
başka yere başka yerde [zf.]
elektronik posta
sıkıntı vermek [f.]
utangaç [s.]
mahcup edici [s.]
parasızlık [i.]
meydana çıkmak [f.]
emniyet [i.]
heyecan [i.]
hissi [s.]
duygu bakımından [zf.]
kuvvet [i.]
vurgulamak [f.]
imparatorluk
kullanmak [f.]
çalışan [i.]
patron [i.]
iş alma [i.]
tahliye etmek [f.]
olanak sağlamak [f.]
rastlama [i.]
özendirmek [f.]
yüreklendirme [i.]
son bulmak [f.]
-de bitmek [f.]
nihayet [i.]
sonuçlanmak [f.]
yağı [i.]
derman [i.]
işgal etmek [f.]
nişanlı [s.]
alet edevat [i.]
planlayıp düzenlemek [f.]
fen [i.]
anlamak [f.]
güzel [s.]
beğenme [i.]
azman [s.]
yeter [s.]
soruşturma [i.]
garantiye almak [f.]
katılmak [f.]
ağırlamak [f.]
ağırlayan kimse
izaz [i.]
ziyafet [i.]
coşku [i.]
meraklı [s.]
coşkuyla [zf.]
tamam [s.]
büsbütün [zf.]
hak etmek [f.]
antre [i.]
mektup zarfı [i.]
etraf [i.]
muhite ait [s.]
muadili olmak [f.]
aynı derecede [zf.]
donanım [i.]
bedel [i.]
yanılgı [i.]
kaçış [i.]
ille [zf.]
denemek [f.]
esaslı [s.]
gerçekte [zf.]
tesis etmek [f.]
arsa [i.]
tahmin [i.]
vs. [zf.]

pürüzsüz [s.]
son evreler [i.]
yarışma [i.]
sonunda [zf.]
daima [zf.]
alışılmış [s.]
herkes [zm.]
elalem
her şey [zm.]
her taraf [zf.]
açığa vurmak [f.]
kötü [s.]

tam [s.]
aynen [ünl.]
büyütmek [f.]
mübalağalı [s.]
muayene [i.]
sınav [i.]
yoklamak [f.]
numune [i.]
faziletli [s.]
dışında [ed.]
sıradışı durum [i.]
bozdurmak [f.]
coşturmak [f.]
coşkulu [s.]
coşku [i.]
heyecanlandırma [i.]
dahil etmemek [f.]
müstesna [s.]
özür [i.]
idari [s.]
egzersiz [i.]
ortaya koymak [f.]
şölen [i.]
bulunmak [f.]
varoluş [i.]
ölmek [f.]
genişletmek [f.]
ümit etmek [f.]
olasılık [i.]
beklenilen [s.]
gider [i.]
pahalıya mal olan [s.]
görmek [f.]
deneyim edilmiş [s.]
deney uygulamak [f.]
uzman [i.]
izah etmek [f.]
anlam [i.]
yanlış olduğunu göstermek [f.]
tetkik etmek [f.]
galeyan [i.]
dışarıya mal göndermek [f.]
etkisine açık bırakmak [f.]
belli [s.]
söz [i.]
uzatmak [f.]
artırma [i.]
kapsamlı [s.]
derece [i.]
ilave [i.]
olağanüstü [s.]
aşırılık [i.]
aşırı [zf.]
süzmek [f.]
karşı olmak [f.]
önlemek [f.]
vasıta [i.]
vak’a [i.]
etmen [i.]
imalathane [i.]
bitmek [f.]
yapmayış [i.]
bitkin düşmek [f.]

açık tenli [s.]


uygunca [zf.]
iman [i.]
sadakatli [s.]
içtenlikle [zf.]
güz [i.]
sahte [s.]
şöhret [i.]
iyi arkadaş [i.]
hamile [i.]
ünlü [s.]
taraftar [i.]
sanmak [f.]
çok fazla [s.]
ekip biçmek [f.]
rençper [i.]
tarım [i.]
ilerdeki [s.]
en uzak [s.]
biçimlendirmek [f.]
rağbette olan [s.]
hızlı [zf.]
bağlanmak [f.]
yağ [i.]
baba [i.]
fıçı musluğu [i.]
arıza [i.]
iyilik [i.]
gözde [s.]
kuşkulanmak [f.]
zengin etmek [f.]
başrolde oynatmak [f.]
gücük ay [i.]
birleşik devletlere ait [s.]
ücretini vermek [f.]
gıda almak [f.]
sezmek [f.]
şefkat [i.]
bir bilim kurumunun üyesi [i.]
kadın [i.]
eskrim yapmak [f.]
festival [i.]
almak [f.]
telaş [i.]
az miktar [s.]
saha [i.]
on beş [i.]
onbeşinci [s.]
beşi [s.]

50 [i.]
savaşmak [f.]
mücadele [i.]
yer almak [f.]
anlamak [f.]
kayda geçirmek [f.]
şişirmek [f.]
form doldurmak [f.]
doldurmak (form vb) [f.]
doldurmak [f.]
filme almak [f.]
kesin [s.]
velhasıl [zf.]
finans [i.]
finansal [s.]
rastlamak [f.]
anlamak [f.]
hoş [s.]
ince ince [zf.]
katılmak [f.]
bitmek [f.]
tamam [s.]
bitirmek
yangın [i.]
sert [s.]
sımsıkı [zf.]
önce [zf.]
avlamak [f.]
balık avı [i.]
zinde [s.]
geçmek [f.]
iskambilde beşli [i.]
tamir etmek [f.]
sağlanmış [s.]
bayrak [i.]
öfkelenmek [f.]
ışıltı [i.]
yassı [s.]
tat duyusu [i.]
derisinden eti sıyırmak [f.]
yağmur (kurşun, ok vb) [i.]
kurmak (şirket) [f.]
tufan [i.]
suyla kaplı [s.]
sel [i.]
yer [i.]
un haline getirmek [f.]
debi [i.]
çiçeklenmek [f.]
influenza
flew - flown [f.]
uçan [s.]
odak noktası [i.]
kat [i.]
kırma [i.]
kollamak [f.]
izleyen [s.]
araştırmak [f.]
gıda [i.]
hesaplamak [f.]
amerikan futbolu [i.]
zarfında [ed.]
mecbur etmek [f.]
forecast - forecast [f.]
yurtdışı [s.]
ormanlaştırmak [f.]
sonsuza dek [zf.]
ihmal etmek [f.]
forgave - forgiven [f.]
çatalla kaldırmak [f.]
oluşturmak [f.]
samimiyetsiz [s.]
resmi olarak [zf.]
biçimlendirici [i.]
eskiden [zf.]
tertip [i.]
kırkıncı [s.]
kısmet [i.]
40 [i.]
yollamak [f.]
kalıba dökmek [f.]
kuruluş [i.]
dört rakamı 4 [i.]
on dört [i.]
ondördüncü [s.]
dördüncü [s.]
kurmak [f.]
muaf [s.]
irade [i.]
isteyerek [zf.]
buz kesilmek [f.]
ayağı alışmak [f.]
çoğu zaman [zf.]
dirilik [i.]
yeni [zf.]

dolap [i.]
arkadaş [i.]
cana yakın [s.]
uhuvvet [i.]
dehşete düşürmek [f.]
korkutup kaçırmak [f.]
korkmuş [s.]
muhatara [i.]
-den [ed.]
cephe [i.]
kalpsiz [s.]
meyvelenmek [f.]
kızarmak [f.]
yakmak [f.]
tam [s.]
iyiden iyiye [zf.]
eğlenmek [f.]
fonksiyonlarını yerine getirmek [f.]

fon [i.]
temel [i.]
problem [i.]
güldürücü [s.]
kürk ile kaplamak [f.]
mefruşat [i.]
yardım etmek [f.]
gelecekte olacak şey [i.]
edinmek [f.]
4,55 litre [i.]
oynamak [f.]
kumar oynama [i.]
maç [i.]
boşluk [i.]
garaja çekmek [f.]
süprüntü [i.]
bahçede çalışmak [f.]
övünmek [f.]
benzin
gişe hasılatı [i.]
toplamak [f.]
hazırlamak (bir durum/grup veya kullanım için) [f.]
tarikat lideri [i.]
genel olarak [zf.]
meydana getirmek [f.]
kuşak [i.]
eli bol [s.]

kibar [s.]
kibar kimse [i.]
kibarca [zf.]
özgün [s.]
canıgönülden [zf.]
coğrafya
kazanmak [f.]
atlatmak [f.]
çalıp kaçmak [f.]
iade etmek [f.]
idare etmek (geçim) [f.]
girmek [f.]
girmek [f.]
arabadan inmek [f.]
iyi gitmek [f.]
biriyle iyi geçinmek [f.]
dışarı çıkartıp uzaklaştırmak [f.]
kurtulmak [f.]
(sporda) belirli bir uzaklığı belirli sürede tamamlamak [f.]

geçmek (tasarı/teklif vb meclisten) [f.]


-i çıkmak [f.]
dev [s.]
hediye [i.]
kız arkadaş [i.]
flört [i.]
göstermek [f.]
hibe etmek [f.]
geri çevirmek [f.]
çökmek [f.]
bırakmak [f.]
sona ermek [f.]
ayrılmak [f.]
güzel [s.]
bardak [i.]
evrensel [s.]
ellik [i.]
zamk [i.]
went - gone [f.]
gelişmek [f.]
hedef [i.]
ayrılmak [f.]
dönmek [f.]
-den beri var olmak
kılavuz saymak [f.]
hakim [i.]
yatağa düşmek [f.]
incelemek [f.]
altın [i.]
hayırlı [s.]
elveda [i.]
ayniyat [i.]
kesilmek [f.]
gitmek [f.]
kalkmak [f.]
ile flört etmek [f.]
ince eleyip sık dokumak [f.]
insandan insana yayılmak
göz atmak [f.]
planlanmış bir şeyi gerçekten yapmak [f.]
buraya git
yokuş yukarı çıkmak [f.]
kullanmak [f.]
siyasal bilgiler [i.]
amir [i.]
uymak [f.]
olmadan devam etmek [f.]
kapma [i.]
aşama [i.]
yavaş yavaş olan [s.]
gitgide [zf.]
tahıl [i.]
gram
orta dereceli okul [i.]
büyüklük [i.]
torun torba

ağababa [i.]
nine [i.]
büyükbaba veya büyükanne [i.]

bağış [i.]
çim [i.]
tatminkar [s.]
ciddi biçimde (yaralanmak vb.) [zf.]
müthiş [s.]
fazlasıyla [zf.]
yeşermek [f.]
gri [i.]
bakkal dükkanı [i.]
yer [i.]
toplanmak [f.]
grew - grown [f.]
geliştirme [i.]
vuku bulmak [f.]
kefil olmak [f.]
muhafız [i.]
sanmak [f.]
konuk [i.]
rehber [i.]
kabahatli [s.]
vurmak [f.]
alay etmek [f.]
adet [i.]
kıl [i.]
berber [i.]
devre [i.]
büyük salon [i.]
dövmek [f.]
(elden ele) vermek [f.]

karar vermek [f.]


teslim etmek [f.]
işlemek [f.]
bağışlamak [f.]
bağışlamak [f.]
hanged/hung - hanged/hung [f.]
oyalanmak [f.]
aylak aylak dolaşmak [f.]
germek [f.]
sıkıca tutmak
çamaşır asmak [f.]
başından geçmek [f.]
olmak [f.]
bereket versin ki [zf.]
sevinç [i.]
çakırkeyif [s.]
zahmetli [s.]
zorla [zf.]
zeval vermek [f.]
ziyankar [s.]
suçsuz [s.]
şapka [i.]
nefret etmek [f.]
kin [i.]
elinde tutmak [f.]
(ayrılmış eş) dönmesine izin vermek
kandırmak [f.]
-meli [f.]
kendileri [zm.]
baş [i.]
dert [i.]
defetmek [f.]
afiyet [i.]
sağlık arttırıcı [s.]
heard - heard [f.]

işitme [i.]
(adını) duymak [f.]
gönül [i.]
ısı [i.]
kızdırma [i.]
kızıştırmak [f.]
tanrı [i.]
aşırı derecede [zf.]
fedai [i.]
topuk pası vermek [f.]
yükselti [i.]
tamu [i.]
merhaba [ünl.]
fayda etmek [f.]
yararlı [s.]

sebebiyle [zf.]
ondan [zm.]
burda [zf.]
bahadır [i.]
onun [zm.]
dişil kendisi [zm.]
tereddütte bulunmak [f.]
merhabalar
saklamak [f.]
öfkelenmek [f.]
aydınlatmak [f.]
gayet [zf.]
ekspres yol [i.]
tepelemek [f.]
(erkek) onu [zm.]
kendi [zm.]
kaba et [i.]
kira [i.]
onunki [zm.]
tarihsel [s.]
tarihçe [i.]
isabet etmek [f.]
merak [i.]
tutmak [f.]
saklamak [f.]
devam etmek [f.]
-e tutunmak [f.]
önermek [f.]
gecikmek [f.]
delmek [f.]
tatil yapmak [f.]
içi boş [s.]
mukaddes [s.]
yuvasına dönmek [f.]
ödev [i.]
sahiden [s.]
doğrusu [zf.]
şeref [i.]
çengel şekline sokmak [f.]
ümit etmek [f.]
ufki [s.]
boynuzlamak [f.]
yılgı [i.]
oynamak [f.]
darülaceze [i.]
ağırlamak [f.]
kızgın [s.]

saat [i.]
ev sağlamak [f.]
mesken [i.]
konutlar [i.]
yapma tarzı [i.]
ama [zf.]
devasa [s.]
insanlık [i.]
nükteli [s.]
eğlendirmek [f.]
yüz sayısı, 100 [i.]

aç [s.]
av [i.]
av [i.]
telaş [i.]
elini çabuk tutmak [f.]
yaralamak [f.]
idareli kullanmak [f.]
iyodun simgesi [i.]
buzda soğutmak [f.]

tasarım [i.]
mefkure [i.]
tanımak [f.]
kendini biriyle özdeşleştirmek [f.]
ayrımsızlık [i.]
yani
şart [i.]
ıska geçmek [f.]
illet [i.]
yasadışı [s.]
yasadışı yollarla [zf.]
sayrılık [i.]
sergilemek [f.]
imaj [i.]
muhayyel [s.]
tasavvur [i.]
farz etmek [f.]
hazır [s.]
derhal [zf.]
faziletsiz [s.]
etki [i.]
hoşgörüsüz [s.]
(bir kimseyi olumsuz bir şeye) karıştırma/bulaştırma [i.]
-e işaret etmek [f.]
içeri aktarmak [f.]
etki [i.]
gururlu [s.]

yük olmak [f.]


imkansız [s.]
etkilemek [f.]
etkilendirilmiş
baskı [i.]
duyguları etkileyen [s.]
ilerletmek [f.]
sağlıklılaștırma [i.]
iç [i.]
yeteneksizlik [i.]
az miktar [i.]
yük [i.]
içermek [f.]
havi [s.]
kazanç [i.]
arttırmak [f.]
giderek artan bir şekilde [zf.]
doğrusunu söylemek gerekirse [zf.]
dışa bağımsızlık [i.]
özgür [s.]
müstakilen [zf.]
indeks [i.]
göstergesi olmak [f.]
ölçüm [i.]
dolaylı [s.]
dolaylı olarak [zf.]
bireysel [s.]
iç mekanlara uygun [s.]
içeride [zf.]
işleyimsel [s.]
sanayi [i.]
beklenen [s.]
kaçınılmaz şekilde [zf.]
bozmak [f.]
bulaşmış [s.]
bulaşma [i.]
başkalarına kolay geçen (neşe) [s.]
etki altına almak [f.]
haber vermek [f.]
merasimsiz [s.]
ilmi vukuf [i.]
bileşim maddesi [i.]
baştaki [s.]
ilk başlarda [zf.]
önayak olma [i.]
yaralamak [f.]
zarar görmüş [s.]
hasar [i.]
(bir sözleşmeyi vb) imzalamak [f.]
nişan tahtasında ortanın bir üstü [i.]
saftrik [i.]
iğrenç tip [i.]
araya eklemek [f.]
içte [i.]
asılmak [f.]
direnmek [f.]
kurmak (yazılım) [f.]
aşama [i.]
karşılığında [zf.]
yerine
tayin etmek [f.]
enstitü [i.]
öğretme [i.]
belgit [i.]
hakaret [i.]
küçümseyici [s.]
sigorta [i.]
zeka [i.]
izan sahibi [i.]
niyeti olmak [f.]
yönelik [s.]
maksat [i.]
faiz [i.]
hissedar [i.]
ilgilenme [i.]
iç yerler [i.]
yaradılış [i.]
milletlerarası [s.]
sanaldalyan
yormak [f.]
tercüme [i.]
kesmek [f.]
kesilme [i.]
mesafe [i.]
mülakat [i.]
biçimine [ed.]
içeri sokmak [f.]
tavsiye mektubu [i.]
düzmek [f.]
düzen [i.]
yetki vermek [f.]
incelemek [f.]
teftiş [i.]
muhasara [i.]
çağrı [i.]
yol açmak [f.]
içine almak [f.]
girift [s.]
bağlılık [i.]
ütü [i.]
tahriş etmek [i.]
öfkeli [s.]
sinir [s.]
ada [i.]
mesele [i.]
ebe (oyunlarda) [i.]
adet [i.]

bizzat [zm.]
zarf [i.]
sıkışmak [f.]
ocak ayı [i.]
hasetçi [s.]
blucin [i.]
pelteleştirmek [f.]
cevahir [i.]
kiraya vermek [f.]
katmak [f.]
karışmak [f.]
birleşme yeri [i.]
birlikte [zf.]
espri yapmak [f.]
gazeteci yazar [i.]
yolculuk etmek [f.]
sevinç [i.]
hakim [i.]
kanı [i.]
benzin [i.]
temmuz ayı [i.]
atlamak [f.]
haziran ayı [i.]
yaşça küçük kimse [i.]
yalnızca [zf.]
dürüstlük [i.]
haklı
hak vermek [f.]
ağıt yakmak [f.]
kept - kept [f.]
dışarıda bırakmak [f.]

geçindirmek [f.]
ayak uydurmak (çağa/zamana) [f.]
coşturmak [f.]
org [i.]
tekme [i.]
küçük çocuk [i.]
öldürme [i.]
vurgun [i.]
kilogram
bin metre
cins [i.]
içten [s.]
iyilik [i.]
hükümdarlık [i.]
hafifçe dokunmak [f.]
nevale [i.]
diz ile vurmak [f.]
arkadan vurmak [f.]
özel iğnelerle örmek [f.]
örme [s.]
triko [i.]
kapıyı vurmak [f.]
mezatta çekici vurup malı son fiyatı verenin üzerine bırakmak [f.]
yenmek [f.]
düğüm [i.]
knew - known [f.]
bili [i.]

uyarı işareti koymak [f.]


deneyevi [i.]
işgücü [i.]
yoksun kalmak [f.]
eksik [s.]
hatun [i.]
koyu kırmızı boya [i.]
kandil [i.]
karaya çıkmak [f.]
bahçe düzenlemek [f.]
keçi yolu [i.]
edebiyat [i.]
büyük [s.]
avuç avuç [zf.]
her zamanki [s.]
sonraki [zf.]
yeni [s.]
sonuncusu [i.]
gülüş [i.]
gülmek [f.]
fırlatmak [f.]
kanun [i.]
dava vekili [i.]
kurmak [f.]
tabaka [i.]
tembel [s.]
önder [i.]
yapraklanmak [f.]
küme [i.]
yaslanmak [f.]
işitmek [f.]
en önemsiz kimse [i.]
deri ile donatmak [f.]
terk etmek [f.]
çıkarmak [f.]
uzun öğüt [i.]
sol kanat [i.]
koşmak [f.]
kanuni [s.]
kanunen [zf.]
moloz [i.]
vermek [f.]
süre [i.]
daha az şey [i.]
hisse [i.]
vermek [f.]
rezil etmek [f.]
dışarı vermek [f.]
basmak [f.]
kademe [i.]
kütüphane binası [i.]
lisans vermek [f.]
yetki vermek [f.]
başlık [i.]
serilip yatmak
can [i.]
asansör [i.]
ışık [i.]
kaygısızca [zf.]
sevmek [f.]
geleceği parlak [s.]
sınırlamak [f.]
belirlenmiş [s.]

hat [i.]
bağ [i.]
kenar [i.]
mayi [i.]
kaydetmek [f.]
dinlenmek
kaynak [i.]

küçük [s.]
civelek [s.]
ile beslenmek [f.]
zorluklara rağmen başarmak [f.]
beraber yaşamak
geçim [i.]
yükletmek [f.]
borç [i.]
yerli [s.]
yöresel [zf.]
yerini tespit etmek [f.]
kain
iskan [i.]
kapanmak [f.]
bloke etmek [f.]
eseme [i.]
mantığa uygun [s.]
kasvetli [s.]
susamak [f.]
bakış [i.]
bakımını üstlenmek [f.]
gözden geçirmek [f.]
küçümsemek [f.]
can atmak [f.]
araştırmak [f.]
katılmadan seyretmek [f.]

dikkat etmek [f.]


sahip çıkmak
enine boyuna düşünmek [f.]
bakmak [f.]
yukarıya bakmak [f.]
saygı beslemek [f.]
bol [s.]
gevşek [zf.]
sahip [i.]
açık [i.]
lost - lost [f.]
hasar [i.]
kaybetmek [f.]
taksim etmek [f.]
kaba [s.]
yüksek sesle
aşk [i.]
şeker [s.]
sap [i.]
az [s.]
vefakar [s.]
akyazı [i.]
şanslı [s.]
valiz [i.]
biçimsiz parçalar halinde bir araya getirmek [f.]
tümsek [i.]
akciğer
makine ile yapmak [f.]
makine aksamı [i.]
çılgın [s.]
mecmua [i.]
sihir [i.]
postaya vermek [f.]
baş [s.]
en çok [zf.]
bakmak [f.]
başlıca [s.]
rüşt [i.]
katetmek [f.]
-e haline getirmek [f.]
sallamak [f.]
süs [i.]

bay [i.]
dövmek [f.]
erkek [i.]
yönetmek [f.]
yönetim [i.]
yönetici [i.]
tutum [i.]
uydurmak [f.]
üreticisi [i.]
üretim [i.]
çoğu [i.]
saptamak [f.]
mart ayı [i.]
mart ayı [i.]
işaret [i.]
piyasa [i.]
piyasaya sunma
nikah [i.]
başı bağlı [s.]
evermek [f.]
kitle [i.]
çok büyük [s.]
üstesinden gelmek [f.]
eş [i.]
eşleştirme [i.]
eşleştirmek
eş olmak [f.]
malzeme [i.]
matematik
cisim [i.]
maksimum [i.]
mümkün olmak [f.]
mümkün olmak [f.]
belki de [bağ.]
belediye başkanı
beni [zm.]
sofra [i.]
anlamına gelmek [f.]
anlam [s.]
vesile [i.]
iken [zf.]
ölçü [i.]
mesaha [i.]
öz [i.]
radyo [i.]
tıp [i.]
katlanmak [f.]
çare [i.]
görüşme yapmak [f.]
miting [i.]
buluşmak [f.]
ile görüşmek [f.]
ergitmek [f.]
mensup [i.]
azalık [i.]
hafıza [i.]
kaçık [i.]
zihinsel olarak [zf.]
zikretmek [f.]
bir restoranda mevcut yiyecek ve içeceklerin listesi [i.]
yalnız [s.]
safi [zf.]
dağınıklık [i.]
resmi bildiri [i.]
madde [i.]
yöntem [i.]
vezin [i.]

öğlen [i.]
orta yer [i.]

-abilir [f.]
küçük yumru [i.]
deniz mili
militer [s.]
faydalanmak [f.]
miligram
milimetre

akıl [i.]
benimki [zm.]
maden filizi [i.]
en düşük derece [i.]
vaizlik yapmak [f.]
vekillik [i.]
ergin olmayan kimse [i.]
reşit olmama [i.]
ayna tutmak [f.]
kaçırmak [f.]
noksan [s.]
atlamak [f.]
yanlış [i.]
yanlışlıkla -e benzetmek [f.]
yersiz [s.]
karışmak [f.]
katkılı [s.]
karma [i.]
kafasını karıştırmak [f.]
seyyar [s.]
mankenlik yapmak [f.]
modern kimse [i.]

cevher [i.]

patpat [i.]
takip etmek [f.]
yılın on iki bölümünden her biri
mizaç [i.]
dalgın dalgın dolaşmak [f.]
prensip sahibi [i.]
manevi açıdan [zf.]
fazla şey [i.]
dahası [zf.]
başlama [i.]
en fazlası [i.]
bilhassa [zf.]
anne gibi davranmak [f.]
hareket [i.]
otomobille götürmek [f.]
motorlu bisiklet [i.]
motosiklet
çıkmak [f.]
cebel [i.]
fare tutmak [f.]
dudaklarını oynatarak konuşur gibi yapmak [f.]
hareket etmek [f.]
içeri girmek [f.]
saatin parçaları [i.]
dışarı çıkmak [f.]

film [i.]

hareket etme [i.]


bay soyadından önce kullanılır [ünl.]
hanım [s.]

çok şey [i.]


çamur [i.]
türemek [f.]
hanımefendi [i.]
öldürme [i.]
pazı [i.]

nağme [i.]
müzikal [s.]
çalgıcı [i.]
-malı [f.]
kendim [zm.]
anlaşılmaz [s.]
gizem [i.]
çivi [i.]
çaresiz [s.]
ismiyle çağırmak [f.]
kısmak [f.]
halk [i.]
yurttaş [s.]
natürel [s.]
doğuştan [zf.]
tabiat [i.]
donanma [i.]
yaklaşmak [f.]
yakın [s.]
yaklaşık olarak [zf.]
sek [s.]
temiz [zf.]
ister istemez [zf.]
gereken şey [i.]
sarılmak [f.]
gereksinim [i.]
sinirlendirmek [f.]
etkisiz hale getirmek [f.]
yaklaşmak [f.]
muhit [i.]
ne bu ne öteki [zm.]
kardeş çocuğu [i.]
cesaretlendirmek [f.]
asabi [s.]
gergin/heyecanlı biçimde [zf.]
yuvaya yerleşmek [f.]
ağ [i.]
bağlamak (ağı) [f.]
katiyen [zf.]
bununla beraber [zf.]
değişik [s.]
yakın zamanlarda [zf.]
bilgi [i.]
gazete
en bitişik [s.]
hemen yanındaki [ed.]
hoş [s.]
iyi [zf.]
kardeş çocuğu [i.]
karanlık [i.]
9 [i.]
on dokuz sayısı [i.]
on dokuzu [s.]

90 [i.]
dokuzuncu [s.]
red [i.]
bir hiç [i.]
gürültü etmek [f.]
gürültüyle [zf.]
patırtılı [s.]
değil [ök.]
hiç de [zf.]
anlamsız [s.]

standart [s.]
genelde [zf.]
kuzeye bakan [s.]
kuzeye ait [s.]
yavaş ilerlemek [f.]
asla [zf.]
nota [i.]
yazmak [f.]
önemsiz (şey) [i.]
duyuru [i.]
açık [s.]
acayip [s.]

derhal [zf.]
hiçbir yerde [zf.]
nükleer başlıklı füze [i.]
sayı [i.]
bakıcılık yapmak [f.]
baş [i.]
sadakat göstermek [f.]
karşı çıkmak [f.]
nesnel [s.]
rasat [i.]
gözetlemek [f.]
almak [f.]
bariz [s.]
açıkçası [zf.]
sebebi olmak [f.]
sık görülmeyen [zf.]
meşgul [s.]
yatmak (yatakta) [f.]
olmak [f.]

derya [i.]
tuhaf [s.]
tuhaf tuhaf [zf.]
hakkında [ed.]
kalkmak [f.]
saldırı [i.]
küstürmek [f.]
kırgınlık [i.]
saldırı [s.]
teklif etmek [f.]
büro [i.]
idare etmek [f.]
yetkili [i.]
resmi olarak [zf.]
sık [zf.]

yağcılık yapmak [f.]


kabul etmek [f.]
eski [s.]
nuh nebi`den kalma [s.]
yanmak [f.]
birkez [zf.]
biri [zm.]
karşılıklı olarak [zm.]
kuru soğan
çevrim içi
yalnızca [zf.]
onto
açık [s.]
ağız [i.]
açık [zf.]
açmak [f.]
işletmek [f.]
harekat [i.]
düşünce [i.]
karşıt [s.]
fırsat [i.]
karşısına koymak [f.]
zıt [s.]
karşılıklı [s.]
karşıt [s.]
karşı koyma [i.]
şık [i.]
altın sarısı [i.]
portakalrengi [i.]
buyurmak [f.]
basit [s.]
yayın organı [i.]
örgüt [i.]
hazırlamak [f.]
tertipli [s.]
bir şeyin dayandığı temel [i.]
asıl [s.]
aslında [zf.]
başka [s.]
aksi durum [i.]

biz [zm.]
dışarı [zf.]
açık [s.]
açıkta [zf.]
dış [s.]
özetlemek [f.]
randıman [i.]
dışarısı [zf.]
seçkin [s.]
fırın [i.]
üstüne [ed.]
tüm [s.]
alt etmek [f.]
minnettar olmak [f.]
itiraf etmek [f.]
malik [i.]

paket [i.]
paket [i.]
paketleme [i.]
paket [i.]
kaçmak [f.]
sayfaya numara vermek [f.]
ıstırap [i.]
ıstırap [s.]
portresini yapmak [f.]
ressam [i.]
ressamlık [i.]
eşlemek [f.]
palas
kazık çakmak [f.]
lambriyle kaplamak [f.]
paçalı don [i.]
zımparalamak [f.]
kıyaslamak [f.]
ata [i.]
bırakmak [f.]
millet meclisi
taraf [i.]
nokta [i.]
ille [zf.]
komple olmayan [zf.]
ortak etmek [f.]
mudaraba [i.]
(parti yaparak) kutlamak [f.]
geçiş [i.]
geçit [i.]
göçmek [f.]
önünden geçmek [f.]
işten kaytaran kimse [i.]
geçirme [i.]
devam etmek [f.]
dışarı çıkmak [f.]
pasaport [i.]

arasından geçmek [f.]


bir kimsenin geçmişi [i.]
izlek [i.]
hasta [i.]
mütehammil [i.]
model [i.]
durma [i.]
ücret [i.]
acısını çıkarmak [f.]
maaş [i.]
harcamak [f.]
bayılmak [f.]
huzur [i.]
sakin [s.]
tepe [i.]
kaleme almak [f.]
kurşunkalemle çizmek [f.]
peni [i.]
ulus [i.]
pul biber koymak [f.]
rücuen [zf.]

geliştirmek [f.]
eksiksiz [zf.]
yapmak [f.]
başarım [i.]
müzisyen [i.]
belki [zf.]
devir [i.]
perma [i.]
sürekli olarak [zf.]
izin [i.]
izin [i.]
kimse [i.]
özel [s.]
önemli kişi [i.]
kendi [zf.]
aklını çelmek [f.]
evcil hayvan [i.]
benzin
aşama [i.]
ilm-i hikmet [i.]
telefonlamak [f.]
resim vermek [f.]
fotokopisini çekmek/çıkarmak [f.]
resmini çekmek [f.]
resimci [i.]
fotoğraf [i.]
uygun sözcük ve cümlelerle ifade etmek [f.]
fiziksel [s.]
fiziksel olarak [zf.]
fiziksel
hafif [s.]
gitar penası [i.]
radyoda duymak [f.]
zihninde canlandırmak [f.]
parça koymak [f.]
yavrulamak (domuz) [f.]
tepeleme doldurmak [f.]
karaya oturtmak [f.]
hap/ilaç vermek [f.]
yol göstermek [f.]
açmaza almak (satranç) [f.]
süngü ile delmek [f.]
yarım litrelik sıvı ölçü birimi [i.]
borularla getirmek nakletmek [f.]
kur yapmak [f.]
şefkat [i.]
yerleştirmek [f.]
yalın [s.]
plan [i.]
uçak [i.]
gezegen
tasarım [i.]
bitki [i.]
biçim verilebilir [s.]
tabak [i.]
podyum [i.]
oyun [i.]

sporcu [i.]
ellemek [f.]
hoş [s.]
hoş bir şekilde [zf.]
gönlünü hoş etmek [f.]
keyifli [s.]
bağlayıcı [s.]
zevk [i.]
mebzuliyet [i.]
hikayenin konusu [i.]
durdurmak [f.]
sokmak [f.]
saklamak [f.]
biçim [i.]
şiir sanatı [i.]
puan [i.]
keskin [s.]
ifade etmek [f.]
zehir katmak [f.]
ağılı [s.]
sırıklamak [f.]
yürütmek (kanun/anlaşma) [f.]
idare [i.]
cila [i.]
görgülü [s.]
nazikçe [zf.]
siyasi [s.]
kurnazca [zf.]
siyasi [i.]
politika [i.]
kirletme [i.]
toplamak [f.]
yoksul [s.]
pat diye sormak [f.]
halka hitap eden [s.]
sekene [i.]
geminin sol tarafı [i.]
şaşkınlık uyandırmak [f.]
makam [i.]
pozitif [s.]
haiz olmak [f.]
almak [f.]
ihtimal [i.]
olanaklı [s.]
olabilir [zf.]
direk [i.]
postahane
bilardo topunu deliğe sokmak [f.]
kafa [i.]
güç [i.]
olanak dahilinde
çakmak [f.]
yağmak [f.]
toz serpmek [f.]
yetki [i.]
kuvvetli [s.]
tatbiki [s.]
pratik bir şekilde [zf.]
yapmak [f.]
pratik yapmak [f.]
övgü [i.]
namaz kılmak [f.]
niyaz [i.]
titizlikle yapılmış (iş) [s.]
kesinlikle [zf.]
önceden söylemek [f.]
yeğ tutmak [f.]
tercih hakkı [i.]
bebek beklemek [f.]
taşınmaz mülk [i.]
hazırlanan ilaç [i.]
ihzar etmek [f.]
amade [s.]
ön [i.]
şimdiki zaman [i.]
arz [i.]
zarardan korumak [f.]
cumhur reisi [i.]
basmak [f.]
baskılamak [f.]
muhtemelen [zf.]
numara yapmak [f.]
güzel [s.]
engellemek [f.]
önceden olan [s.]
evvelce [zf.]
ücret [i.]
tüylerini kabartmak (kuş) [f.]
karabaş [i.]
başlıca [zf.]
ana [s.]
başbakan
emir [i.]

ahlak [i.]
baskı [i.]
basıcı [i.]
basma [i.]

daha erken olan [s.]


öncelik [i.]
hapis [i.]
esir [i.]
kişisel [s.]
özellikle [zf.]
değer vermek [f.]
olasılı [s.]
büyük olasılıkla [zf.]
sorun [i.]
usul [i.]
çıkmak [f.]
yapmak [f.]
üretici [i.]
ürün [i.]
üretim [i.]
uğraş [i.]
fikir işçisi [i.]
öğretim üyesi [i.]
fayda [i.]
planlamak [f.]
programlamak [f.]
mesafe kaydetmek [f.]
planını çizmek [f.]
vadetmek [f.]
desteklemek [f.]
tanıtım [i.]
unuttuğu bir şeyi hatırlatmak [f.]
hemen [zf.]
ileri sürmek [f.]
söylem [i.]
dayanıklı hale getirmek [f.]
usturuplu [s.]
uygun bir şekilde [zf.]
mülkiyet [i.]
orantılamak [f.]
önerme [i.]
evlilik teklif etmek [f.]
(maden vb) aramak [f.]
korumak [f.]
himaye [i.]
ihtaren bildirmek [f.]
kıvançlı [s.]
iftiharla [zf.]
proved - proven/proved [f.]
vazetmek [f.]
ancak [bağ.]
ancak [bağ.]
meyhane [i.]
kamu [s.]
yayımlama [i.]
ilan [i.]
açıktan açığa [zf.]
kamuoyuna açıklamak [f.]
yayınlama (kitap vb) [i.]
nefes çekmek [f.]
kusur bulmak [f.]
yıkmak (binayı) [f.]
(taşıt) kenara çekilip durmak [f.]
çıkarmak (giysiyi) [f.]
kaçmak [f.]
çekmek [f.]
kurtarmak [f.]
elbirliğiyle çalışmak
kaldırmak [f.]
yumruk [i.]
silip süpürmek [f.]
ağır çalıştırma [i.]
stajyer [i.]
alım [i.]
kusursuz [s.]
sadece [zf.]
erguvan rengi [i.]
maksat [i.]
kovalamak [f.]
kakmak [f.]

ileriye itmek
hamletmek [f.]
ayırmak [f.]
yerine koymak [f.]
not etmek [f.]
meydana atmak [f.]
uğramak [f.]
alıkoymak [f.]
giymek [f.]
vermek (ısı) [f.]
telefona bağlamak [f.]
monte etmek [f.]
artırmak (fiyat) [f.]
sineye çekmek [f.]
kalifikasyon [i.]
vasıflı [s.]
sınırlandırmak [f.]
kaliteli [s.]
miktar [i.]
yerleştirmek [f.]
ece [i.]
sorgulamak [f.]
çabuk [zf.]
süratle [zf.]
sessiz [s.]
usulcacık [zf.]
tahliye etmek [f.]
epey [zf.]
iktibas etmek [f.]
ırk [i.]
koşma [i.]
telsizle haberleşmek [f.]
parmaklık [i.]
mecbur etmek [f.]
tren [i.]
yağmur gibi yağdırmak [f.]
artırmak [f.]
çeşitlilik [i.]
kademe [i.]
kuduruk [s.]
çarçabuk [zf.]
seyrek [s.]
az [zf.]
addetmek [f.]
epey [zf.]
hamlık [i.]

erişmek [f.]
tepki vermek [f.]
tepki [i.]
çözmek [f.]
eleştirmen [i.]
konferans [i.]
dışından okumak
tamamen okumak
peşin para [i.]
taşınmaz [s.]
gerçeğe uygun [s.]
realite [i.]
farkına varmak [f.]
cidden [zf.]
kaldırmak [f.]
gerekçe [i.]
uygun [s.]
kararınca [zf.]
geri istemek [f.]
fiş vermek [f.]
teslim almak [f.]
taze [s.]
geçenlerde [zf.]
(cep telefonu için) çekme/sinyal [i.]
gözüyle bakmak [f.]
beklemek [f.]
teşhis [i.]
bilmek [f.]
önermek [f.]
plak [i.]
kayıt (kaset/plak vb'ne ait) [i.]
sağalmak [f.]
kırmızı [s.]
yerine oturtmak (kırık) [f.]
düşürme [i.]
kastetmek [f.]
söz etme [i.]
adlandırmak [f.]
ifade etmek [f.]
düzelmek [f.]
dolap [i.]
ret [i.]
dikkatle bakmak [f.]
bakma [i.]
havali [i.]
mevzii [s.]
kayıt [i.]
esefle karşılamak [f.]
düzenli [s.]
devamlı olarak [zf.]
regülasyon [i.]
kabul etmemek [f.]
arasında bağlantı kurmak (olaylar/durumlar/insanlar) [f.]
ilişkin [s.]
ile ilgili olmak [f.]
ilişki [i.]
bağlantı [i.]
nispi [s.]
görece [zf.]
dinlenmek [f.]
gevşemiş [s.]
gevşetici [s.]
satışa çıkarmak [f.]
ilgili [s.]
rölöve [i.]
diyanet [i.]
dini [s.]
inanmak [f.]
yaslanmak [f.]
kalmak (sessiz/hareketsiz) [f.]
kalık [s.]
ceset [i.]
görüş [i.]
dikkate değer [s.]
anmak [f.]
ansıtmak [f.]
hatırlatmak [f.]
dolaylı [s.]
çıkarma [i.]
gidermek [f.]
kira getirmek [f.]

onarım [i.]
tekerrür etmek [f.]
tekrar edilen [s.]
durmadan [zf.]
yenisiyle değiştirmek [f.]
yanıt [i.]
ihbar etmek [f.]
anlatmak [f.]
temsili [s.]
kopyasını çıkartmak [f.]
nam [i.]
rica [i.]
gerek duymak [f.]
talep [i.]
hacizden kurtarmak [f.]
araştırma yapmak [f.]
tereddüt [i.]
ayırtmak [f.]
oturan [i.]
karşı koymak [f.]
rezistans [i.]
aklına koymak [f.]
gitmek [f.]
son çare olarak kullanmak [f.]
kaynak [i.]
hürmet [i.]
karşılık vermek [f.]
cevap [i.]
uhde [i.]
sorumluluk sahibi [i.]
dinlenme [i.]
doyumevi [i.]
düzen sağlamak [f.]
hasretmek [f.]
sınırlamalı [s.]
kısıtlanma [i.]
sonuç vermek [f.]
ile sonuçlanmak [f.]
ücretle tutmak (avukat vb) [f.]
uzaklaşmak [f.]
münzevi [s.]
gizli yer [i.]
iade etmek [f.]
açığa vurmak [f.]
geri gitmek [f.]
tekrar gözden geçirmek [f.]
gözden geçirerek değiştirmek (metni) [f.]
revizyon [i.]
dönüş [i.]
ödül [i.]
nabız atışı [i.]
pilav [i.]
bol bol [s.]
kurtarmak [f.]
rode - ridden [f.]
ek (belge vb) [i.]
komik [s.]
binme [i.]
haklı [s.]
emin olarak [zf.]
daha sonra aramak [f.]
yükseliş [i.]
riske etmek [f.]
çekişmek [f.]
akış [i.]
uyulan ilke [i.]
talan etmek [f.]
şok etmek [f.]
rol [i.]
rulo [i.]
romantik kimse [i.]
çatı yapmak [f.]
kalmak [f.]
eşelemek [f.]
kementle tutmak [f.]
kaba saba [s.]
kabalıkla [zf.]
etrafında dönmek [f.]
yuvarlatılmış
sevk etmek [f.]
adet [i.]
kraliyet ailesinden kimse [i.]
sürtmek [f.]
lastik kaplamak [f.]
çöp [i.]
nezaketsiz [s.]
terbiyesizce [zf.]
harabe [i.]
beş paralık [s.]
kural [i.]
çizgi çizerek iptal etmek [f.]
cetvel [i.]
yaymak [f.]
işletmek [f.]
peşinde koşmak [f.]
kaçmak [f.]
haberci [i.]
işletme [i.]
sona ermek [f.]
çiğnemek [f.]
çabucak gözden geçirmek [f.]
kırsal [s.]
telaş etmek [f.]
torba [i.]
üzgün [s.]
üzüntülü bir şekilde [zf.]
keder [i.]
güvende [s.]
güvenli bir şeklide [zf.]
emniyet [i.]
yelkenli [i.]
yelkencilik [i.]
kalyoncu [i.]

maaş vermek [f.]


açık artırma ile satış [i.]
biriktirmek [f.]
esprili [s.]
benzer [s.]
denemek [f.]
kumlamak [f.]
kefaretin ödenmesi [i.]
kanık [s.]
yerine getirmek [f.]
tatmin etme [i.]

salça ilave etmek [f.]


biriktirmek [f.]
birikim [i.]
said - said [f.]
ölçek [i.]
korkutmak [f.]

manzara [i.]
çizelgelemek [f.]
dolap çevirmek [f.]
terbiye etmek [f.]
beceri [i.]
fenni [s.]
bilgin [i.]
makas
almak [f.]
çizmek [f.]
çığlık [i.]
örtmek [f.]
geçirmek [f.]
dalga [i.]
fok [i.]
kapatmak [f.]
araştırma [i.]
baharatını katmak [f.]
oturacak yer [i.]
ikinci dereceli şey [i.]
sır [i.]
yazı masası [i.]
için için [zf.]
bölüm [i.]
bölge [i.]
iyice kapamak [f.]
korkusuzluk [i.]
saw - seen [f.]
bakmak [f.]
çekirdeğini çıkarmak [f.]
peşinde koşmak [f.]
görünmek [f.]
çaresine bakmak [f.]
seçmek [f.]
ayırma [i.]
özellik [i.]
otomatik [ök.]
sold - sold [f.]
tümünü satmak [f.]
bir şeyin sahipliğini satmak [f.]
senato
senato üyesi
sent - sent [f.]
ısmarlamak [f.]
postalamak [f.]
son sınıf öğrencisi [i.]
his [i.]
etkilenebilir [s.]
içli [s.]
hüküm vermek [f.]
ayrıştırmak [f.]
ayrık [s.]
ayrı ayrı [zf.]
ayrılma [i.]

seriler [i.]
ağırbaşlı [s.]
ağır [zf.]
ayvaz [i.]
tapmak [f.]
hizmet etmek [f.]
seans [i.]
set [i.]
ateşlemek [f.]
koyulmak [f.]
konmak [f.]
uslanmak [f.]
durdurmak [f.]
VII [i.]
onyedi [i.]
yedisi
yetmişinci
LXX [i.]
ayrı [s.]
sert [s.]
acı [zf.]
sewed - sewn/sewed [f.]
dikilecek şey [i.]
cinsiyetini belirlemek [f.]

cinsel [zf.]
saklamak [f.]
karartmak [f.]
titremek [f.]
kararlılık, niyet, plan bildiren gelecek zaman yardımcı fiili [f.]
düzlemek [f.]
utanma [i.]
şekil vermek [f.]
şekilli [s.]
pay [i.]
tizleştirmek [f.]

shaved - shaved/shaven [f.]


kadın [i.]
ezik kimse [i.]
sicim gibi yağmak [f.]
sergen [i.]
top ateşiyle dövmek [f.]
sığınmak [f.]
değişmek [f.]
parıldamak [f.]
açık [s.]
kürekleri içeri almak [f.]
mintan [i.]
kalbini kırmak [f.]
şoklanmış [s.]
sarsma [i.]
shoed/shod - shoed/shod [f.]
ateş etmek [f.]
silahla vurup düşürmek [f.]
sızlama [i.]
gammazlamak [f.]
çarşıya çıkma [i.]
alçak [s.]
sözün kısası [zf.]
vurmak [f.]
-meli [f.]
omuz vurmak [f.]
haykırış [i.]
showed - shown/showed [f.]
duş almak [f.]
gururla göstermek [f.]

yüze çıkmak [f.]


kapalı [s.]
kepenk kapatmak [f.]
kapmak [f.]
kesmek [f.]
çenesini kapatmak [f.]
pısırık [s.]
yakalatmak [f.]
yan [s.]
yan tarafa [zf.]
görüş alanı [i.]
işaret [i.]
sinyal [i.]
damga [i.]
dikkate değer [s.]
önemli ölçüde [zf.]
sessizlik [i.]
süküti [s.]
kraliyet avukatı [i.]
saçma sapan [s.]
sırlamak [f.]
benzeş [s.]
benzer şekilde [zf.]
yalın [s.]
sadece [zf.]
sonradan [zf.]
samimiyet [s.]
içtenlikle [zf.]
ötmek [f.]
şarkıcı [i.]
ötüş [i.]
ayırmak [f.]
batırmak [f.]
efendim [i.]
kardeş [i.]
tünemek [f.]
oturtmak [f.]
açmak [f.]
yer [i.]
altılı [i.]
on altı [i.]
altısı [s.]

LX [i.]
ölçü [i.]
uz [s.]
ustaca [zf.]
hüner [i.]
usta [s.]
ten [i.]
uzak durmak [f.]
havaya atmak [f.]
slept - slept [f.]
manşon (boru için) [i.]
kesmek [f.]
kaydırak [i.]
önemsememek [f.]
belli belirsiz [zf.]
sürçmek [f.]
yokuş [i.]
yavaş [s.]
yavaş yavaş [zf.]
az [s.]
akıllı [s.]
kırıp dökmek [f.]
koku [i.]
gülücük yapmak [f.]
duman tütmek [f.]
dumanlama [i.]
düz [s.]
kolayca [zf.]
yılan gibi kıvrılmak [f.]
kar yağmak [f.]
öyle [zf.]
açmalık [i.]
toplumsal [s.]
cemiyet [i.]
tokatlamak [f.]
budala [i.]
hafifçe [zf.]
bilgisayarlı yazılım sistemi
pisletmek [f.]
işçi [i.]
katı cisim [s.]
eriyik [i.]
içinden çıkmak [f.]
bazı [s.]
şahsiyet [zm.]
nasıl olsa [zf.]
bir kimse [zm.]

ara sıra [zf.]


bir dereceye kadar [zf.]
bir yer [zm.]
mahdum [i.]
güfte [i.]
az sonra [s.]
ıstıraplı [s.]
eseflenmek [f.]
tür [i.]
aydınlatmak [f.]
kök [i.]
söylemek [f.]
yoğun sis [i.]
mayhoş [s.]
edinmek [f.]
lodos [i.]
güney [s.]
açıklık [i.]
boş (zaman) [s.]
ses çıkarmak [f.]
spiker [i.]
dile getirmek [f.]
sesini yükseltmek [f.]
özel bir indirim (fiyatta) [i.]
sanatkar [i.]

belirli [s.]
bilhassa [zf.]
konuşma yeteneği [i.]
sped/speeded - sped/speeded [f.]
hız yapmak [f.]
spelled/spelt - spelled/spelt [f.]
imla [i.]
spent - spent [f.]
çeşni katmak [f.]
şık [s.]
istavroz dişlisi [i.]
spun - spun [f.]
ruh [i.]
amerikalı siyahilerin yarattığı bir ilahi türü [i.]
nispet vermek [f.]
split - split [f.]
ayrılmak (gruplara vb) [f.]
şımartmak [f.]
konuşulan [s.]
çıkmak [f.]
oynamak [f.]
nokta [i.]
serpmek [f.]
spread - spread [f.]
genişlemek [f.]
kaynak [i.]
karelere ayırmak [f.]
tıkıştırmak [f.]
değişmez [s.]
kadrosu olmak [f.]
evre [i.]
merdiven basamağı [i.]
pul [i.]
(teklif) geçerli olmak [f.]
sembol [i.]
gerilemek [f.]
hazır beklemek [f.]
aday olmak [f.]
ayrılaşmak [f.]
savunmak [f.]
taraftarı olmak [f.]
yıldızlarla süslemek [f.]
gözlerini dikip bakmak [f.]
başlama [i.]
yola çıkmak [f.]
yolculuğa çıkmak [f.]
şaha kalkmak [f.]
ifade etmek [f.]
söz [i.]
tayin etmek [f.]
yontu [i.]
durum [i.]
kalma [i.]

uzak durmak [f.]


boyuna [zf.]
oynamaz [s.]
hırsızlık yapmak [f.]
istim [i.]
çakmak [f.]
demlenmek [f.]
dik bir şekilde [zf.]
yol göstermek [f.]
üvey [i.]
yapıştırmak [f.]
katlanmak [f.]
terketmemek [f.]
dikilmek [f.]
vıcık [s.]
çetin [s.]
dimdik [zf.]
hala [zf.]
stung - stung [f.]
kımıldatmak [f.]
üremesi için (bir yere) koymak [f.]
hazmetmek [f.]
taşa tutmak [f.]
durdurmak [f.]
mağaza [i.]
fırtına gibi esmek [f.]
tarih [i.]
sobada kurutmak [f.]
doğru [s.]
gerilmek [f.]
yabancı [s.]
tuhaf [zf.]
yabancı [i.]
taktik [i.]
dalgalanmak [f.]
mahalle [i.]
sertlik [i.]
tonlamak [f.]
gerilmiş [s.]
uzamak [f.]
kurallara çok bağlı [s.]
açıkçası [zf.]
darbe [i.]
vurma [i.]
strung - strung [f.]
stripped/stript - stripped/stript [f.]
tür [i.]
yollu [s.]
felç [i.]
domuz gibi [i.]
kuvvetle [zf.]
bünye [i.]
çabalama [i.]
talebe [i.]
stüdyo daire [i.]
çalışma [i.]
macunlamak [f.]
aptal [s.]
biçim [i.]
konu [i.]
önem [i.]
önemli [s.]
çok [zf.]
yedek oyuncu [i.]
izlemek [f.]
başarılmış iş [i.]
muvaffak [s.]
başarılı olarak [zf.]
bu gibi [s.]
özümlemek [f.]
apansız [s.]
ansızın [zf.]
çekmek [f.]
ıstırap [i.]
elverişli [s.]
yeterince [zf.]
şeker katmak [f.]
tavsiye etmek [f.]
belli belirsiz bir şey [i.]
uygun olmak [f.]
münasip [s.]
bavul [i.]
uymuş [s.]
toplamak [f.]
hulasa [i.]
yazlık [i.]
anlamak [f.]
güneşlenmek [f.]
bayramlık [s.]
üst (rütbe) [s.]

tedarik [i.]
destek çıkmak [f.]
arka çıkan kimse [i.]
sanmak [f.]
soruşturmak [f.]
elbette [zf.]
ortaya çıkmak [f.]
soyadı [i.]
şaşkınlık [i.]
şaşmış [s.]
hayrete düşüren [s.]
çevrelemek [f.]
kuşatma [i.]
çevre [i.]
göz gezdirmek [f.]
atlatmak [f.]
şüpheli [s.]
az miktar [i.]
şüpheci [s.]
aldanmak [f.]
küfretmek [f.]
lanet okuma [i.]
sweat/sweated - sweat/sweated [f.]
sömüren işveren [i.]
önüne katmak [f.]
tatlı şey [i.]
swelled - swollen/swelled [f.]
şişlik [i.]
swam - swum [f.]
yüzücülük [i.]

salıncakta sallanmak [f.]


değişme [i.]
(düğmeye basıp) kapatmak [f.]
kabarık [s.]
işaret [i.]
başkasının duygularını anlayan [s.]
sevgi [i.]
ağ [i.]
tablo [i.]
plaka [i.]
(olta vb) takım [i.]
peşine takılmak [f.]
götürmek [f.]
dışarıya çıkarmak [f.]
eskileri düşündürmek [f.]
parçalarına ayırmak [f.]
içeri almak [f.]
uçağın havalanması [f.]
uğraşmak (biriyle) [f.]
yüklenmek [f.]
meşgul olmak [f.]
konuşma [i.]
abartılı [s.]
hazne [i.]
tıkaç [i.]
kaset [i.]
hedef almak [f.]
yormak [f.]
tat [i.]
yüklemek [f.]
uçak pist üzerinde ilerlemek [f.]
çay
taught - taught [f.]
öğretmen [i.]
öğretim [i.]
takım halinde yapmak [f.]
kökünden sökmek [f.]
sadece kurallara dayanan [s.]
yöntem [i.]
mühendislik bilgisi [i.]
telefon açmak [f.]
televizyon seti
haber vermek [f.]
paylamak [f.]
ısı [i.]
geçici olarak [zf.]
iğreti [s.]
10 [i.]
yüz tutmak [f.]
çalma (maviye vb) [i.]
gerginlik [i.]
sayvan [i.]
onda bir [i.]
terim [i.]
müthiş [s.]
aşırı [zf.]
deneme [i.]
incilden kısa bölüm [i.]
-e göre [ed.]
teşekkür etmek [f.]
teşekkür ederim [ünl.]
teşekkürler [ünl.]
o kadar [zf.]
eri nitelemek için kullanılır [i.]
sahne [i.]

mevzu [i.]
kendilerine [zm.]
o zamanki [s.]
nazariye [i.]
ora [zf.]
bu yüzden [zf.]

kalınlık [i.]
yoğunluk [i.]
hırsız
zayıf [s.]
olay [i.]
thought - thought [f.]
tasarlamak [f.]
düşünüş [i.]
düşünmek (bir şey yapmayı) [f.]
üzerinde düşünüp taşınmak [f.]
yaratmak [f.]
üçüncü olarak [zf.]
kurak [s.]
on üç [i.]
onüçüncü [s.]
otuzuncu [s.]
30 [i.]
bu kadar [zf.]
kusursuz [s.]
iyicene [zf.]
fakat [zf.]
fikir [i.]
binlik [s.]

ipe dizmek [f.]


gözdağı [i.]
habercisi olmak [f.]
tehdit etme [i.]
se [i.]
ümük [i.]
üzerinden [ed.]
baştan başa [s.]
atış [i.]
kaçırmak [f.]
kapı dışarı etmek [f.]
otostop çekmek [f.]

demek ki [zf.]
etiket koymak [f.]
toparlamak [f.]
alaka [i.]
bağlanmak [f.]
sıkışmış [s.]
sıkı olarak [zf.]
sürmek [f.]
müddet [i.]
tarife (tren/uçağa/vapur/otobüs ait) [i.]
kalay tabakasıyla kaplamak [f.]
minicik [s.]
dokunmak [f.]
devirmek [f.]
tekerlek [i.]
yorgun düşmüş [s.]
bıktırmak [f.]
yorulmuş [s.]
isimlendirmek [f.]
kadar [zf.]
bu günlerde [zf.]
burun takmak (çorap/ayakkabı vb'ne) [f.]
kuyruk (kimse) [s.]
makyaj [i.]

ton, 1000 kg [i.]


uyuşmak [f.]
dil vuruşu yapmak (çalgı) [f.]
bu gece [zf.]

aşırı [s.]
aletle işlemek [f.]
dişlemek [f.]
üst [i.]
bahis [i.]
bulmak [f.]
tamamıyla [zf.]
değmek [f.]
zor [s.]
tur [i.]
seyyah [i.]
-e doğru [zf.]
kurulamak [f.]
kale gibi yükselmek [f.]
şehir merkezi [i.]
eğlenmek [f.]
izlemek [f.]
iz [i.]
takas etmek [f.]
iş hacmi [i.]
adet [i.]
göreneksel [s.]
karakteristik olarak [zf.]
iş yapmak [f.]
tren [i.]
idman [i.]
devretmek [f.]
çevirmek [f.]
tercüme yapmak [f.]
tebdil [i.]
belli [s.]
nakil [i.]
ulaştırma [i.]
ata süslü çul örtmek [f.]
yolculuk etmek [f.]
yolcu [i.]
muamele etmek [f.]
değerlendirme [i.]
çarmıh [i.]
eğimli olmak [f.]
deneme [i.]
gönye [i.]
kandırmak [f.]
gezi [i.]
dönencel
zahmet [i.]
pantolon
trampa etmek [f.]
doğru [s.]
sahiden [zf.]
inancı olmak [f.]
gerçek [i.]
yoklamak [f.]
elbise denemek [f.]
tasfiye etmek [f.]
tüp içine koymak [f.]

nağme [i.]
içgeçit [i.]
çevirmek [f.]
geri çevirmek [f.]
kıvırmak [f.]
çevirmek [f.]
elektronik eşyaları kapamak [f.]

kapatmak [f.]
devretmek [f.]
çevrilmek [f.]
çark etmek [f.]
kapıya dayanmak [f.]

on ikinci [s.]
on iki [i.]
yirmisi [i.]
20 [i.]
iki kere [zf.]
bir başka okulla veya şehirle eşleşmek [f.]
bükmek [f.]
bükülmüş [s.]
iki rakamı [i.]
tip [i.]
özgün [s.]
tipik olarak [zf.]
sur [i.]

umulmadık [s.]
bet [s.]
aşırı [s.]
en sonunda [zf.]
koruyucu [i.]
elinden gelmez [s.]
kabul olunamaz [s.]
şüpheli [s.]
enişte [i.]
rahat olmayan [s.]
şuursuz [s.]
kontrol altına alınmamış [s.]
az [s.]
yeraltı geçidi [i.]
bir şeyin alt kısmı [i.]
understood - understood [f.]
anlayış [i.]
su altında olan [s.]
iç giyim [i.]
felakete sürüklemek [f.]
boş [s.]
işsizlik [i.]
ummadık [s.]
ansızın [zf.]
adaletsiz [s.]
insafsızca [zf.]
talihsiz [s.]
maalesef [zf.]
samimiyetsiz [s.]
şanssız [s.]
yeknesak [s.]
önemsiz [s.]
birlik [i.]
kendine mahsus [s.]
bir [i.]
raptetmek [f.]
birleşik [s.]
evren [i.]
bilimyurt [i.]
kaba [s.]
ünsüz [s.]
-mazsa [bağ.]
birbirine benzemeyen [s.]
uzak (olma ihtimali) [s.]
boşaltmak (yük) [f.]
fırsat yoksulu [s.]
abes [s.]
nahoş [s.]
mantıksız [s.]
düzensiz [s.]
akim [s.]
dağınık [s.]
dek [ed.]
olağandışı [s.]
aşırı derecede [zf.]
kafasının dikine giden [s.]
gönülsüzce [zf.]
artırmak [f.]
üstünde [ed.]
saya [i.]
üzgün [s.]
üzücü [s.]
allak bullak [zf.]
yukarı kat [i.]
yükselen [s.]
daha fazla [zf.]
şehir [i.]
ısrar etmek [f.]
kaçınılmaz [s.]
bizi [zm.]
kullanma [i.]

kullanışlı [s.]
yararsız [s.]
tüketici [i.]
dibini bulmak [f.]
alışılagelmiş [s.]
çoğu zaman [zf.]
izin [i.]
yerinde [s.]
dere [i.]
mücevherat [i.]
değer biçmek [f.]
kanat [i.]
fark [i.]
değiştirilmiş [s.]
sosis [i.]
birkaç [s.]
farklı olmak [f.]
engin [s.]
göveri [i.]
vasıta [i.]
riske atmak [f.]
tercüme [i.]
dikey [s.]
bile [s.]
kanalıyla [ed.]
mağdur [s.]
başarı [i.]
video filmi [i.]
bakış [i.]
şehir ve kasabalardan küçük ama kalıcı yerleşim birimi [i.]
zorlama [i.]
yaman [s.]
öldüresiye [zf.]
neredeyse [zf.]
virus
gözle görülür [s.]
görme kuvveti [i.]
gezmek [f.]
zair [i.]
hayati [s.]
söz dağarcığı [i.]
dile getirmek [f.]
yoğunluk [i.]
oylamak [f.]
sürdürmek [f.]
geminin orta kısmı [i.]
bekleme [i.]
garson
woke/waked - woken/waked [f.]
yürüyerek gitmek [f.]
yürüme [i.]
ayrılmak [f.]
yukarıya yürümek
ayırmak [f.]
portföy [i.]
amaçsızca dolaşmak [f.]
isteklenmek [f.]
savaş halinde olmak [f.]
ılık [s.]
ateşlilik [i.]
kızdırmak [f.]
ikaz etmek [f.]
uyarı [i.]
yıkamak [f.]
suyla çıkarmak [f.]
bulaşık yıkama [i.]
yüzeyini yıkamak [f.]
yıkayarak çıkarmak [f.]
elini yüzünü yıkamak [f.]
sarfiyat [i.]
gözlemek [f.]
dikkat etmek [f.]

ıslatmak [f.]
dalga [i.]
tarz [i.]

güçsüz [s.]
cansızlık [i.]
servet [i.]
pusat [i.]
aşındırmak [f.]
tüketmek [f.]
eskimek [f.]
tükenmek [f.]
yalpalamak [f.]
anahtar dili [i.]
ağ sitesi
evlenme [i.]

hafta [i.]
haftasonu [i.]
haftalık dergi [i.]
kantara vurmak [f.]
ağırlık [i.]
hoş karşılamak [f.]
iyi [s.]

batıya doğru [zf.]


batı dili [i.]
yaş [s.]
hangi [s.]
her türlü [s.]
gitmek (tekerlekli bir araç) [f.]
ne vakit [zf.]
her ne zaman olursa [bağ.]
nere [zf.]
-diğine göre [bağ.]
her nerede [bağ.]
-se de -mese de [bağ.]
hangi [s.]
olduğu halde [bağ.]
hışırdamak [f.]
düdük çalmak [f.]
solgun [s.]
kime [zm.]
kim/her kim ... ise [zm.]
tüm [s.]
kimi [zm.]
kimin [zm.]
niye [zf.]
engin [s.]
iyice [zf.]
arz [i.]
karı [i.]
yabani [s.]
delimsirek [zf.]
dilemek [f.]
istekli [s.]
seve seve [zf.]
isteklilik [i.]
zafer [i.]
vitrin [i.]
şarap rengi [i.]
yaralamak [f.]
ganyan [i.]
galibiyet [i.]
kışlamak [f.]
telle çevirmek [f.]
akıllı [s.]
arzu [i.]
beraberinde [zf.]
çekilmek [f.]
içerisinde [ed.]
dışarıda [zf.]
tanık olmak [f.]
kadın [i.]
merak etmek (anlamayı istemek) [f.]
harika [s.]
ahşap [i.]
ağaçlı [s.]
bulaşık teli [i.]
sözcük [i.]
iş yapmak [f.]
amele [i.]
temel [i.]
gelişmek [f.]
evren [i.]
endişelenmiş [s.]
merak etmek [f.]
rahatsız edici [s.]
beter [s.]
ibadet etmek [f.]
en fena [s.]
çap [i.]
-çekti [f.]
yaralanmış
örtmek [f.]
ambalaj ipi [i.]
bilek [i.]
kaydetmek [f.]
geri yaz
kağıda dökmek [f.]
muharrir [i.]
yazı [i.]
yazıya dökülmüş [s.]
haksızlık etmek [f.]
haksız bir şekilde [zf.]
açıklık [i.]
açılmak [f.]
evet [ünl.]
ihtiyarlık [i.]
sarartmak [f.]
olumlu oy [i.]

yine de [zf.]
seni [zm.]
döl [i.]

sizin [zm.]
kendini [zm.]
uşak [i.]
yazının sıfır derecesi [i.]
bir yerde ancak belirli bir faaliyete izin vermek [f.]

You might also like