Professional Documents
Culture Documents
a y s
satın almaya gücü yetmek [f.] bulabilmek [f.]
h
age yaş [i.] çağ [i.] devir [i.]
aged yaşlı [s.]
w i t yıllanmış [s.]
r
kart [s.]
h
agent ajan [i.] temsilci [i.] vekil [i.]
agreement mutabakat [i.]
l i s es e
antlaşma [i.] anlaşma [i.]
g s
ahead ilerde [zf.] öndeki [s.] ileriye [zf.]
aim
en
amaçlamak [f.]
k i t
alarm alarm [i.] telaşa düşürmek [f.] korkutmak [f.]
t o :
album plak [i.] resimlik [i.] uzunçalar [i.]
alcohol
alcoholic
i k
T a gr a
alkol [i.]
m
alkolik [i.]
ispirto [i.]
alkollü [s.]
içki [i.]
ayyaş [i.]
t
alternative alternatif [i.] çare [i.] şık [i.]
amazed
ambition
ambitious In s
hayrete düşürülmüş [s.]
ihtiras [i.]
hırslı [s.]
şaşırmış [s.]
hırs [i.]
hevesli [s.]
hayret etmiş [s.]
bir şeyi elde etme tutkusu [i.]
arzulu [s.]
analyse incelemek [f.] analiz etmek [f.] çözümlemek [f.]
analysis çözümleme [i.] analiz [i.] tahlil [i.]
announce anons etmek [f.] duyurmak [f.] ilan etmek [f.]
announcement anons [i.] duyuru [i.] ilan [i.]
annoy rahatsız etmek [f.] sinirlendirmek [f.] can sıkmak [f.]
annoyed sinirli [s.] sinirlendirilmiş [s.] kızgın [s.]
annoying musallat [i.] izaç [i.] sinirlendirme [i.]
apart ayrı [zf.] birbirinden ayrı [zf.] başka [zf.]
apologize özür dilemek [f.] af dilemek [f.] özür dilemek [f.]
application tatbik [i.] başvuru [i.] uygulama [i.]
appointment tayin [i.] atama [i.] randevu [i.]
appreciate değerini artırmak [f.] değeri artmak [f.] takdirle karşılamak [f.]
approximately takriben [zf.] yaklaşık olarak [zf.] aşağı yukarı [zf.]
arrest tutuklamak [f.] götürmek [f.] tevkif etmek [f.]
arrival varış [i.] varma [i.] geliş [i.]
assignment görevlendirme [i.] ödev [i.] atama [i.]
assist yardım etmek [f.] asistanlık yapmak [f.] yardım etmek [f.]
atmosphere atmosfer [i.] havayuvarı [i.] gazyuvarı [i.]
attach yapıştırmak [f.] bağlamak [f.] iliştirmek [f.]
attitude tutum [i.] tavır [i.] düşünce [i.]
attract cezbetmek [f.] celp etmek [f.] çekmek (çekici olma vb) [f.]
attraction çekicilik [i.] cazibe [i.] sempati [i.]
authority otorite [i.] yetki [i.] uzman [i.]
average ortalama [i.] ortalamasını bulmak [f.] belirli bir miktar tüketmek [f.]
award ödüllendirmek [f.] ödül vermek [f.] mükafat [i.]
aware haberdar [s.] farkında [s.] vakıf [s.]
backwards geriye [zf.] arka tarafa [zf.] ters olarak [zf.]
bake kurutmak [f.] kavurmak [f.] pişmek [f.]
balance dengede tutmak [f.] dengelemek [f.] bakiye [i.]
ban yasaklamak [f.] yasak [i.] menetmek [f.]
base dayandırmak [f.] üs [i.] baz [i.]
basic temel [s.] esas [s.] ana [s.]
basis temel [i.] üs [i.] kök [i.]
battery akü [i.] pil [i.] batarya [i.]
battle savaş [i.] muharebe [i.] dövüşmek [f.]
beauty güzellik [i.] güzel kız [i.] nadide parça [i.]
bee arı [i.] takıntı [i.] toplanma [i.]
belief inanma [i.] inanç [i.] iman [i.]
bell çan [i.] zil [i.] böğürmek [f.]
bend bükülmek [f.] eğmek [f.] eğilmek [f.]
benefit yararlanmak [f.] menfaat [i.] çıkar [i.]
better daha iyi [s.] iyileştirmek [f.] ıslah etmek [f.]
bite ısırmak [f.] lokma [i.] bit - bitten [f.]
block engellemek [f.] bloke etmek [f.] blok [i.]
board binmek [f.] tahta döşemek [f.] kurul [i.]
bomb bombalamak [f.] bomba [i.] fiyasko ile sonuçlanmak [f.]
border hudut [i.] kenarlık [i.] kenar [i.]
bother dert vermek [f.] can sıkmak [f.] sıkmak [f.]
branch dallanmak [f.] şube [i.] dal [i.]
brand marka [i.] lekelemek [f.] markalamak [f.]
brave yiğit [s.] cesur [s.] meydan okumak [f.]
breath nefes [i.] soluk [i.] an [i.]
breathe soluk almak [f.] nefes almak [f.] solumak [f.]
breathing an [i.] soluk [i.] soluma [i.]
bride gelin [i.] atkı [i.] gelin [i.]
bubble fokurdamak [f.] kabarcık [i.] kaynamak [f.]
bury gömmek [f.] daldırmak [f.] cenazeyi kaldırmak [f.]
by geçecek biçimde [zf.] yakın [zf.] evde [zf.]
calm sakinleştirmek [f.] sakinlik [i.] soğukkanlı [s.]
campaign sefer [i.] kampanya [i.] kampanyaya katılmak [f.]
campus kampus [i.] kampüs [i.] yerleşke [i.]
candidate aday [i.] namzet [i.] talip [i.]
cap başlık [i.] kapak [i.] kep [i.]
captain kaptan [i.] yüzbaşı [i.] kaptanlık etmek [f.]
careless umursamaz [s.] ilgisiz [s.] aldırışsız [s.]
category kategori [i.] tabaka [i.] zümre [i.]
ceiling tavan [i.] gemide iç kaplama [i.] azami irtifa [i.]
celebration kutlama [i.] kutsanış [i.] anma [i.]
central orta [s.] merkezi [s.] santral memuru [i.]
centre merkez [i.] merkezde toplanmak [f.] konsantre olmak [f.]
ceremony merasim [i.] tören [i.] nezaket kuralları [i.]
chain zincir [i.] zincirle bağlamak [f.] kayıt altına almak [f.]
challenge düelloya davet etmek [f.] karşı çıkmak [f.] meydan okumak [f.]
champion şampiyon [s.] savunmak [f.] destek olmak [f.]
channel kanal [i.] maceraya sevk etmek [f.] oymak [f.]
chapter bölüm [i.] bölüm (kitapta) [i.] bahis [i.]
charge yüklemek (enerji/elektrik) suçlamak [f.] şarj etmek [f.]
cheap [f.]
ucuz [s.] ucuzlatmak [f.] değersiz [s.]
cheat kopya çekmek [f.] aldatmak [f.] aldatma [i.]
cheerful neşeli [s.] mutluluk veren [s.] şen [s.]
chemical kimyasal atık [i.] kimyasal madde [i.] kimyevi [s.]
chest göğüs [i.] sandık [i.] göğüslemek [f.]
childhood çocukluk [i.] çocukluk dönemi [i.] küçüklük [i.]
claim talep etmek [f.] iddia etmek [f.] sav [i.]
clause fıkra [i.] ibare [i.] antlaşma [i.]
clear belirgin [s.] açık [s.] net [s.]
click tıkırdamak [f.] çıtırdamak [f.] anlamak [f.]
client müvekkil [i.] müşteri [i.] hasta [i.]
climb tırmanmak [f.] tırmanış [i.] çıkmak [f.]
close kapamak [f.] kapatmak [f.] yakın [s.]
cloth kumaş [i.] bez [i.] örtü [i.]
clue ipucu [i.] aydınlatmak [f.] bilgi vermek [f.]
coach otobüs [i.] eğitmek [f.] hazırlamak [f.]
coal kömür [i.] kömür almak [f.] kömür vermek [f.]
coin madeni para [i.] sikke [i.] sözcük uydurmak [f.]
collection toplama [i.] tahsilat [i.] koleksiyon [i.]
coloured renkli [s.] boyanmış [s.] taraflı [s.]
combine birleştirmek [f.] birleşmek [f.] kaynaştırmak [f.]
comment yorumlamak [f.] yorum [i.] açımlamak [f.]
commercial ticari [s.] (radyoda/televizyonda) reklam radyo reklamı [i.]
[i.]
commit işlemek (suç vb) [f.] işlemek [f.] suç işlemek [f.]
communication iletişim [i.] temas [i.] mesaj [i.]
comparison mukayese [i.] kıyas [i.] karşılaştırma [i.]
competitive rekabetçi [s.] rekabete dayanan [s.] yarışmaya dayanan [s.]
competitor yarışmacı [i.] rakip [i.] yarışçı [i.]
complaint şikayet [i.] yakınma [i.] dert [i.]
complex karışık [s.] blok [i.] bileşik şey [i.]
concentrate yoğunlaşmak [f.] konsantre olmak [f.] yoğunlaşmak [f.]
conclude sonuçlandırmak [f.] bağlamak [f.] karara varmak [f.]
conclusion sonuç [i.] bitim [i.] ceza [i.]
confident kendinden emin [s.] kendine güvenen [s.] güvenli [s.]
confirm onaylamak [f.] doğrulamak [f.] tasdik etmek [f.]
confuse kafasını karıştırmak [f.] zihnini karıştırmak [f.] telaşlandırmak [f.]
confused şaşkın [s.] zihni bulanık [s.] karmakarışık [s.]
connection bağ [i.] bağlantı [i.] alaka [i.]
consequence netice [i.] sonuç [i.] semere [i.]
consist -den meydana gelmek [f.] dayanmak [f.] meydana gelmek [f.]
consume tüketmek [f.] yakmak [f.] tükenmek [f.]
s
consumer tüketici [i.] müstehlik [i.] alıcı [i.]
contact ilişki kurmak [f.]
ha y
irtibat kurmak [f.] temas etmek [f.]
t
container konteyner [i.] kap [i.] saklama kabı
content içerik [i.]
r
hoşnut etmek [f.]
h e
continuous sürekli [s.] kesintisiz [s.] devamlı [s.]
contrast
l i s
karşılaştırmak [f.]
g s es
zıtlık [i.] tezat [i.]
n y
convenient müsait [s.] münasip [s.] uygun [s.]
convince
cool
k: e
ikna etmek [f.]
soğutmak [f.]
i t s a inandırmak [f.]
serinlik [i.]
kandırmak [f.]
serin [s.]
costume
kt o :
elbise giymek [f.]
m
sahne elbisesi [i.] kisve [i.]
i a
cottage kulübe [i.] kır evi [i.] sayfiye evi [i.]
cotton
T a gr
pamuklu [s.] pamuk [s.] dost olmak [f.]
t
count saymak [f.] sayı [i.] hesaba katmak [f.]
countryside
court
cover In s
kırsal kesim [i.]
mahkeme [i.]
örtmek [f.]
kırsal bölgeler [i.]
aranmak [f.]
kaplamak [f.]
sayfiye [i.]
yaltaklanmak [f.]
kılıf [i.]
covered örtülü [s.] kapatılmış [s.] kaplanmış [s.]
cream kaymak [i.] krema [i.] krem [i.]
criminal sabıkalı [i.] suçlu [s.] müthiş [s.]
cruel zalim [s.] acımasız [s.] gaddar [s.]
cultural kültürel [s.] ekinsel [s.]
currency döviz [i.] para birimi [i.] geçerlilik [i.]
current akım [i.] akıntı [i.] cari [s.]
currently halen [zf.] şu anda [zf.] mevcut durumda [zf.]
curtain perde [i.] perdelemek [f.] perde takmak [f.]
custom görenek [i.] örf [i.] gelenek [i.]
cut kesmek [f.] pay [i.] kesik [i.]
daily günlük [s.] gündelik [s.] geçim [i.]
damage zarar vermek [f.] zarar [i.] hasar [i.]
deal davranmak [f.] dağıtmak [f.] iş yapmak [f.]
decade 10 yıl [i.] on yıl [i.] onlu grup [i.]
decorate dekore etmek [f.] süslemek [f.] süsleyip püslemek [f.]
deep derin [s.] deniz [i.] derince [s.]
define tanımlamak [f.] sınırlamak [f.] belirtmek [f.]
definite belirli [s.] belli [s.] mahdut [s.]
definition tanım [i.] netlik [i.] vuzuh [i.]
deliver teslim etmek [f.] yapmak (konuşma) [f.] yapıştırmak [f.]
departure kalkış [i.] ayrılış [i.] feragat [i.]
despite rağmen [ed.] kin [i.] garez [i.]
destination varış yeri [i.] hedef [i.] amaç [i.]
determine azmetmek [f.] kararlaştırmak [f.] belirlemek [f.]
determined azimli [s.] belirlenmiş [s.] kararlı [s.]
development gelişim [i.] gelişme [i.] adet edinme [i.]
diagram grafik [i.] şema [i.] diyagram ile göstermek [f.]
diamond elmas [i.] camcı keskisi [i.] baklava şekli [i.]
difficulty zorluk [i.] güçlük [i.] açmazlık [i.]
direct yönlendirmek [f.] yöneltmek [f.] yönetmek [f.]
directly doğrudan doğruya [zf.] doğrudan [zf.] direkt [zf.]
dirt pislik [i.] kir [i.] toz [i.]
disadvantage dezavantaj [i.] zarar vermek [f.] zarar [i.]
disappointed hayal kırıklığına uğramış hüsrana uğramış [s.] hayal kırıklığı uğramış [s.]
disappointing [s.]
heves kırıcı [s.] umudunu boşa çıkaran [s.] hayal kırıklığı yapan [s.]
discount tenzilat [i.] indirim [i.] iskonto [i.]
dislike hoşlanmama [i.] hoşlanmamak [i.] hoşlanmamak [f.]
divide bölmek [f.] dağıtmak [f.] bozuşmak [f.]
documentary belgesel [s.] belgesel film [i.] vesika [i.]
donate bağışta bulunmak [f.] bağışlamak [f.] bağışlamak [f.]
double iki misli yapmak [f.] ikiye katlamak [f.] iki kat [i.]
doubt kuşkulanmak [f.] şüphelenmek [f.] şüphe [i.]
dressed giyinmiş [s.] giyinik [s.] giyimli [s.]
drop düşmek [f.] düşürmek [f.] düşüş [i.]
drum davul [i.] parmaklarıyla tempo tutmak [f.] çağırmak [f.]
y
tefrika [i.]
a ss
vaka [i.]
htha y
equal denk [s.] eşit [s.] muadili olmak [f.]
equally eşit olarak [zf.]
w i t
eşit olarak [zf.]
i r
aynı derecede [zf.]
h
escape kaçmak [f.] firar [i.] kaçış [i.]
essential ana [s.]
l i s s h w
esas [s.]
g l i s e
eventually eninde sonunda [zf.] en sonunda [zf.] sonunda [zf.]
examine
: enn g
muayene etmek [f.]
s a y y s
incelemek [f.] yoklamak [f.]
k e i t s a
except haricinde [ed.] hariç [ed.] dışında [ed.]
exchange
t o k : :
takas etmek [f.]
k
TTi ikt agrraam
excitement heyecan [i.] galeyan [i.] coşku [i.]
exhibition sergi [i.] gösteri [i.] şölen [i.]
t g
expand yayılmak [f.] genişlemek [f.] genişletmek [f.]
expected
expedition
experience
s
InIns t a
beklenen [s.]
sefer [i.]
deneyim [i.]
umulan [s.]
acele [i.]
tecrübe [i.]
beklenilen [s.]
çabukluk [i.]
görmek [f.]
experienced tecrübeli [s.] deneyimli [s.] deneyim edilmiş [s.]
experiment deney [i.] deney yapmak [f.] deney uygulamak [f.]
explode patlatmak [f.] patlamak [f.] yanlış olduğunu göstermek
explore keşfetmek [f.] araştırmak (bir konuyu) [f.] [f.]
tetkik etmek [f.]
explosion infilak [i.] patlama [i.] galeyan [i.]
export ihraç etmek [f.] ihracat [i.] dışarıya mal göndermek [f.]
extra ekstra [s.] ilave gazete [i.] ilave [i.]
face yüzleşmek [f.] yüz yüze gelmek [f.] yönelmek [f.]
fairly büsbütün [zf.] adil bir şekilde [zf.] uygunca [zf.]
familiar aşina [s.] tanıdık [s.] iyi arkadaş [i.]
fancy süslü [s.] istemek [f.] sanmak [f.]
far uzak [s.] öteki [s.] çok fazla [s.]
fascinating büyüleyici [s.] büyülenme [i.] hayran eden [s.]
fashionable modaya uygun [s.] kibar [s.] rağbette olan [s.]
fasten bağlamak [f.] iliklemek [f.] bağlanmak [f.]
favour iyilik etmek [f.] kayırmak [f.] iyilik [i.]
fear korkmak [f.] korku [i.] kuşkulanmak [f.]
feature özellik [i.] yayınlamak [f.] başrolde oynatmak [f.]
fence çit [i.] kaçamaklı konuşmak [f.] eskrim yapmak [f.]
fighting kavga [i.] savaş [i.] mücadele [i.]
file eğe [i.] dosya [i.] kayda geçirmek [f.]
financial mali [s.] iktisadi [s.] finansal [s.]
fire ateşlemek [f.] kovmak [f.] yangın [i.]
fitness formda olma [i.] uygun olma [i.] bedenen formda olma [i.]
fixed durağan [s.] sabit [s.] sağlanmış [s.]
flag sancak [i.] flama [i.] bayrak [i.]
flood sel basmak [f.] su baskını [i.] tufan [i.]
flour un [i.] unlamak [f.] un haline getirmek [f.]
flow akmak [f.] akım [i.] debi [i.]
fold bükülmek [f.] katlamak [f.] kat [i.]
folk halk [i.] halk [i.] aile [i.]
following taraftarlar [i.] takip etme [i.] izleyen [s.]
force zorlamak [f.] baskı yapmak [f.] mecbur etmek [f.]
forever ilelebet [zf.] ebediyen [zf.] sonsuza dek [zf.]
frame çerçeve [i.] şekillendirmek [f.] kurmak [f.]
freeze donmak [f.] froze - frozen [f.] buz kesilmek [f.]
frequently sık sık [zf.] zırt pırt [zf.] çoğunlukla [zf.]
friendship dostluk [i.] arkadaşlık [i.] uhuvvet [i.]
frighten korkutmak [f.] ürkütmek [f.] dehşete düşürmek [f.]
frightened ürkmüş [s.] korkan [s.] korkmuş [s.]
frightening korkutucu [s.] korkulu [s.] muhatara [i.]
frozen dondurulmuş [s.] donmuş [s.] soğuk [s.]
fry yağda kızartmak [f.] elektrikli sandalyede idam kızartmak [f.]
etmek [f.]
fur kürk [i.] kürk ile süslemek [f.] kürk ile kaplamak [f.]
further daha ileri [zf.] daha öte [zf.] yardım etmek [f.]
garage tamirhane [i.] garaj [i.] garaja koymak [f.]
gather toplanmak [f.] devşirmek [f.] bir araya getirmek [f.]
generally genelde [zf.] genel olarak [zf.] genellikle [zf.]
generation üretme [i.] kuşak [i.] nesil [i.]
generous eli açık [s.] cömert [s.] asil [s.]
gentle yumuşak ve nazik [s.] kibar [s.] nazik [s.]
gentleman centilmen [i.] beyefendi [i.] kibar kimse [i.]
ghost ruh [i.] hayalet [i.] peşinde koşmak [f.]
giant dev [s.] ızbandut [s.] çok büyük [s.]
glad memnun [s.] hoşnut [s.] güzel [s.]
global küresel [s.] dünya çapında [s.] bütün dünyayı kapsayan [s.]
glove eldiven [i.] eldiven giydirmek [f.] ellik [i.]
go hareket etmek [f.] gitmek [f.] went - gone [f.]
goods mal [i.] yük [i.] ayniyat [i.]
grade puanlamak [f.] sınıf [i.] rütbe [i.]
graduate mezun olmak [f.] mezun [i.] mezun etmek [f.]
grain tahıl [i.] tane [i.] tanecik [i.]
grateful minnettar [s.] güzel [s.] tatminkar [s.]
growth büyüme [i.] nema [i.] geliştirme [i.]
guard korumak [f.] nöbetçi [i.] muhafız [i.]
guilty suçlu [s.] günahkar [s.] kabahatli [s.]
hand el [i.] yakalamak [f.] uzatmak [f.]
hang asmak [f.] hung - hung [f.] hanged/hung - hanged/hung
[f.]
happiness mutluluk [i.] saadet [i.] sevinç [i.]
hardly ancak [zf.] güçlükle [zf.] zorla [zf.]
hate nefret etmek [f.] nefret [i.] kin beslemek [f.]
head kelle [i.] kafa [i.] baş [i.]
headline manşet [i.] manşette vermek [f.] sıralanmak [f.]
heating ısınma [i.] ısıtma [i.] kızdırma [i.]
heavily aşırı derecede [zf.] ağır [zf.] ağır bir şekilde [zf.]
helicopter helikopter [i.] helikopter ile uçmak/taşımak [f.] dikuçar (türkmence) [i.]
s
honest namuslu [s.] dürüst [s.] gerçekten [s.]
horrible berbat [s.]
i t
horror korku [i.] istikrah [i.] yılgı [i.]
w r
host ağırlamak [f.] ev sahibi [i.] ağırlamak [f.]
s h s e
hunt avlanmak [f.] avlamak [f.] av [i.]
hurricane
l
kasırga [i.]
g i s e
urağan [i.] fırtına [i.]
n y
hurry acele etmek [f.] telaş [i.] acele [i.]
IT
: e
ona [zm.]
o :
identity kimlik [i.] kişilik [i.] ayrımsızlık [i.]
kt m
ignore görmezden gelmek [f.] ıska geçmek [f.] önemsememek [f.]
illegal
imaginary i
T a gr a
kaçak [s.]
hayali [s.]
illegal [s.]
muhayyel [s.]
usulsüz [s.]
farazi [s.]
immediate
s t
acil [s.] hemen ardından gelen [s.] hazır [s.]
In
immigrant göçmen [s.] göçmen [i.] muhacir [i.]
impact darbe [i.] etki [i.] çarpma [i.]
import ithal etmek [f.] belirtmek [f.] ima etmek [f.]
importance önem [i.] saygınlık [i.] etki [i.]
impression izlenim [i.] etki [i.] baskı [i.]
impressive etkileyici [s.] etkileyici [s.] duyguları etkileyen [s.]
improvement gelişim [i.] ilerleme [i.] iyileşme [i.]
incredibly inanılmaz bir şekilde [zf.] akıl almaz derecede [zf.] muazzam [zf.]
indeed doğrusu [zf.] aslında [zf.] doğrusu istenirse [zf.]
indicate göstergesi olmak [f.] belirtisi olmak [f.] işaret etmek [f.]
indirect dolaylı [s.] vasıtalı [s.] imalı [s.]
indoor kapalı mekan [i.] yapı içi [i.] iç mekanlara uygun [s.]
indoors içeriye [zf.] evde [zf.] içeride [zf.]
influence tesir etmek [f.] etkilemek [f.] etki altına almak [f.]
ingredient cüz [i.] bir şeyin terkibine giren madde bileşim maddesi [i.]
[i.]
a y s
sancılı [s.]
soluk [s.]
eziyetli [s.]
kazık çakmak [f.]
pan tava [i.]
i t h
toprağı yıkayarak altın çıkarmak eleştirmek [f.]
w r
[f.]
participate
i
katılmak [f.]
l s h s e
ortak olmak [f.]
e
pay almak [f.]
g s
particularly özellikle [zf.] başta olmak üzere [zf.] ille [zf.]
pass
: en
geçirmek [f.]
s a y
geçmek [f.] geçiş izni [i.]
t
passion hırs [i.] ihtiras [i.] tutku [i.]
path
t o k
yol [i.]
k m
payment ödeme [i.] harcama [i.] maaş [i.]
peaceful
i
T a gr
percentage a
huzurlu [s.]
yüzde [i.]
barışçıl [s.]
yüzdesi [i.]
sakin [s.]
kısım [i.]
perfectly
s t
mükemmelen [zf.] mükemmel olarak [zf.] eksiksiz [zf.]
In
performance performans [i.] oynanma (oyun) [i.] amel [i.]
personally şahsen [zf.] bizzat [zf.] şahsen [zf.]
persuade ikna etmek [f.] razı etmek [f.] aklını çelmek [f.]
photographer fotoğrafçı [i.] foto [i.] resimci [i.]
photography fotoğrafçılık [i.] fotografi [i.] fotoğraf [i.]
pin raptiye [i.] mecbur etmek [f.] dübel ile tutturmak [f.]
pipe boru [i.] boru ile taşımak [f.] borularla getirmek [f.]
place koymak [f.] oturtmak [f.] yerleştirmek [f.]
planning planlama [i.] tasarım [i.] düzene sokma [i.]
pleasant güzel [s.] zevkli [s.] hoş [s.]
pleasure zevk [i.] haz [i.] keyif [i.]
plenty bolluk [i.] bereket [i.] mebzuliyet [i.]
plot komplo kurmak [f.] hikayenin konusu [i.] komplo [i.]
plus artı [s.] fazlalık [i.] fazla [i.]
poem şiir [i.] şiir [i.] biçim [i.]
poet şair [i.] şair [i.] ozan [i.]
poetry şiir [i.] şiir [i.] şiir sanatı [i.]
point nokta [i.] puan [i.] uç [i.]
poison zehirlemek [f.] zehir [i.] otalamak [f.]
poisonous zehirli [s.] kötü niyetli [s.] ağılı [s.]
policy politika [i.] hareket tarzı [i.] idare [i.]
political politik [s.] siyasi [s.] siyasal [s.]
politician politikacı [i.] siyasetçi [i.] siyasi [i.]
politics siyaset [i.] entrikalar [i.] politik oyunlar [i.]
port liman [i.] gemiyi iskeleye döndürmek [f.] geminin sol tarafı [i.]
portrait portre [i.] resim [i.] betimleme [i.]
possibly muhtemelen [zf.] olabilir [zf.] herhalde [zf.]
pot çanak [i.] demlik [i.] bilardo topunu deliğe sokmak
[f.]
y s
sorumlu [s.]
a
yükümlü [s.]
h
result netice [i.] sonuç [i.] sonucu olmak [f.]
i t
retire emekli olmak [f.] uzaklaşmak [f.] inzivaya çekilmek [f.]
w r
retired emekli [s.] kuytu [s.] münzevi [s.]
revise
i s
gözden geçirerek
l h s e
gözden geçirerek değiştirmek
e
tekrar düzeltme yapmak [f.]
g s
düzeltmek (metni) [f.]
n y
(metni) [f.]
e a
rise doğmak [f.] yükselmek [f.] yükseliş [i.]
risk
:
risk [i.]
o
robot otomat [i.] robot [i.] (güney afrika) trafik ışıkları
i kt a m
T a gr
g l i s s es
: en s a y
o k : i t
roll
i kt m
yuvarlanmak [f.]
a
yuvarlamak [f.] rulo [i.]
T a gr
romantic duygusal [s.] romantik [s.] romantik kimse [i.]
rope halat [i.] ip [i.] kementle tutmak [f.]
rough
s t
kaba saba [s.] kaba [s.] sert [s.]
In
row sıra [i.] dizi [i.] kavgaya karışmak [f.]
royal asil [s.] büyük tabaka kağıt [i.] kraliyet ailesinden kimse [i.]
rugby ragbi [i.] ingiltere'de yerleşim yeri kuzey dakota eyaletinde şehir
rule hüküm sürmek [f.] hükmetmek [f.] kural [i.]
safety emniyet [i.] güven [i.] güven [i.]
sail denize açılmak [f.] yelkenli [i.] yelken [i.]
sailor gemici [i.] denizci [i.] kalyoncu [i.]
sample örnek [i.] numune [i.] tatmak [f.]
sand kum [i.] kumlamak [f.] kum serpmek [f.]
scan taramak [f.] görüntülemek [f.] incelemek [f.]
scientific ilmi [s.] bilimsel [s.] fenni [s.]
script senaryo [i.] senaryolaştırmak [f.] bitişik harflerle yazılan yazı [i.]
sculpture heykel [i.] oymak [f.] yontmak [f.]
secondary ikincil [s.] muavin [i.] ikinci dereceli şey [i.]
security güvenlik [i.] emniyet [i.] güvence [i.]
seed tohum [i.] çekirdeği çıkarmak [f.] çekirdeğini çıkarmak [f.]
sensible mantıklı [s.] akla uygun [s.] halden anlayan [s.]
separate ayırmak [f.] ayrı [s.] ayrıştırmak [f.]
seriously cidden [zf.] ağır [zf.] ciddi biçimde [zf.]
servant hizmetçi [i.] hademe [i.] ayvaz [i.]
set kurmak [f.] set [i.] takım [i.]
setting ortam [i.] ayar [i.] dizme [i.]
shake sallanmak [f.] titremek [f.] sallamak [f.]
share paylaşmak [f.] hisse [i.] pay [i.]
sharp sivri [s.] keskin [s.] oyunda hile yapmak [f.]
shelf raf [i.] sığlık [i.] kaya tabakası [i.]
shell kabuk [i.] kabuğunu çıkartmak [f.] kabuğunu soymak [f.]
shift değiştirmek [f.] vardiya [i.] kaçamak cevap vermek [f.]
shine parıldamak [f.] parlamak [f.] parlatmak [f.]
shiny parlak [s.] parlak [s.] açık [s.]
shoot film çekmek [f.] çekim yapmak (kamera) [f.] ateş etmek [f.]
shy korkmak [f.] pısırık [s.] çekingen [s.]
sight görünüş [i.] görme yeteneği [i.] görme [i.]
signal sinyal vermek [f.] sinyal [i.] işaret [i.]
silent suskun [s.] sessiz [s.] süküti [s.]
silly saçma sapan [s.] aptalca [s.] ahmak [s.]
similarity benzerlik [i.] ayrımsızlık [i.] benzeyiş [i.]
similarly aynı şekilde [zf.] benzer biçimde [zf.] benzer şekilde [zf.]
simply basit bir şekilde [zf.] basitçe [zf.] bayağı [zf.]
since ondan sonra [zf.] o zamandan beri [zf.] sonradan [zf.]
sink suya batmak [f.] batırmak [f.] batmak [f.]
slice dilimlemek [f.] dilim [i.] kesmek [f.]
slightly hafif tertip [zf.] belli belirsiz [zf.] biraz [zf.]
slow yavaşlatmak [f.] yavaş [s.] ağır [s.]
smart sızlamak [f.] akıllı [s.] zeki [s.]
smooth düzlemek [f.] düz [s.] pürüzsüz [s.]
software yazılım [i.] bilgisayarlı yazılım sistemi yazılım
soil toprak [i.] pisletmek [f.] leke sürmek [f.]
solid sağlam [s.] yekpare [s.] sert [s.]
sort sıralamak [f.] sınıflandırmak [f.] cins [i.]
southern güneye ait [s.] güneyli [s.] güney [s.]
specifically belirli bir biçimde [zf.] özellikle [zf.] spesifik olarak [zf.]
spending harcama [i.] harcama
spicy baharatlı [s.] şık [s.] hoş [s.]
spirit ispirto [i.] ruh [i.] can [i.]
spoken sözlü [s.] konuşma [s.] konuşulan [s.]
spot leke [i.] benek [i.] nokta [i.]
spread yaymak [f.] yayılmak [f.] spread - spread [f.]
spring memba [i.] ilkbahar [i.] bahar [i.]
stadium stadyum [i.] dönem stat
staff kadro [i.] personel [i.] görevli olarak çalışmak [f.]
standard standart [s.] miyar [i.] sembol [i.]
state ifade etmek [f.] bildirmek [f.] belirtmek [f.]
statistic istatistik [i.] örnek istatistiği istatistiksel
statue heykel [i.] heykel [i.] yontu [i.]
stick saplamak [f.] batırmak [f.] yapışmak [f.]
still durgun [s.] hareketsiz [s.] hala [zf.]
store depolamak [f.] mağaza [i.] depo [i.]
stranger yabancı [i.] eloğlu [i.] yabancı [i.]
strength güç [i.] kuvvet [i.] dayanma gücü [i.]
string sicim [i.] dizi [i.] strung - strung [f.]
strongly fazlasıyla [zf.] şiddetle [zf.] kuvvetle [zf.]
studio stüdyo [i.] set [i.] stüdyo daire [i.]
stuff şey [i.] tıkınmak [f.] tıkmak [f.]
substance cisim [i.] madde [i.] önem [i.]
successfully başarılı biçimde [zf.] açık alınla [zf.] başarılı bir biçimde [zf.]
sudden ani [s.] ansızın olan [s.] apansız [s.]
suffer acı çekmek [f.] (acı) çekmek [f.] ıstırap çekmek [f.]
suit uygun olmak [f.] uymak [f.] uygun gelmek [f.]
suitable münasip [s.] uygun [s.] elverişli [s.]
summarize özetlemek [f.] özetlemek [f.] kısaltmak [f.]
summary hülasa [i.] özet [i.] hulasa [i.]
supply tedarik etmek [f.] sağlamak [f.] tedarik [i.]
supporter taraftar [i.] destekçi [i.] arka çıkan kimse [i.]
surely muhakkak [zf.] hakikaten [zf.] elbette [zf.]
surface yüzey [i.] yüzeye çıkarmak (denizaltı) [f.] ortaya çıkmak [f.]
survive uzun yaşamak (birinden) baki kalmak [f.] daha uzun yaşamak [f.]
swim [f.]
yüzmek [f.] yüzme [i.] swam - swum [f.]
switch değiştirmek [f.] değişme [i.] anahtar [i.]
symptom belirti [i.] alamet [i.] emare [i.]
tail kuyruk [i.] kuyruk yapmak [f.] gütmek [f.]
talent kabiliyet [i.] hüner [i.] yetenek [i.]
talented yetenekli [s.] hünerli [s.] kabiliyetli [s.]
tape kaset [i.] bant [i.] şerit [i.]
tax vergilendirmek [f.] vergi [i.] harç [i.]
technical teknik [s.] teknik detaylarla dolu sadece kurallara dayanan [s.]
(yazı/konuşma) [s.]
tongue dil [i.] konuşmak [f.] dil vuruşu yapmak (çalgı) [f.]
total toplam [i.] tutar [i.] bulmak [f.]
totally bütünüyle [zf.] tamamen [zf.] tamamıyla [zf.]
touch ellemek [f.] dokunmak [f.] değmek [f.]
tour gezmek [f.] gezi [i.] tur [i.]
trade ticaret [i.] alım satım yapmak [f.] takas etmek [f.]
translate çevirmek [f.] tercüme etmek [f.] tercüme yapmak [f.]
translation çeviri [i.] tercüme [i.] tebdil [i.]
transport taşımak [f.] nakletmek [f.] nakil [i.]
treat davranmak [f.] işlemek [f.] muamele etmek [f.]
treatment muamele [i.] tedavi [i.] değerlendirme [i.]
trend eğilim göstermek [f.] meyletmek [f.] eğimli olmak [f.]
trick oyuna getirmek [f.] oyun etmek [f.] kandırmak [f.]
truth hakikat [i.] doğru [i.] gerçek [i.]
tube tüp [i.] boru [i.] tüp içine koymak [f.]
type yazmak [f.] tür [i.] tip [i.]
typically sıklıkla [zf.] tipik derecede [zf.] tipik olarak [zf.]
tyre tekerlek [i.] lastik [i.] sur [i.]
ugly çirkin [s.] iğrenç [s.] bet [s.]
unable aciz [s.] iktidarsız [s.] elinden gelmez [s.]
uncomfortable konforsuz [s.] rahatsız [s.] rahat olmayan [s.]
underwear iç çamaşırı [i.] çamaşır [i.] iç giyim [i.]
unemployed işsiz [s.] işsizler [i.] boş [s.]
unemployment işsizlik [i.] aylaklık [i.] işsizlik [i.]
unfair adil olmayan [s.] adil değil [s.] adaletsiz [s.]
union sendika [i.] birleşme [i.] birlik [i.]
unless mediği sürece [bağ.] -mezse [bağ.] -mazsa [bağ.]
unlike farklı [s.] benzemez [s.] birbirine benzemeyen [s.]
unlikely pek mümkün olmayan [s.] mümkün görünmeyen [s.] uzak (olma ihtimali) [s.]
unnecessary gereksiz [s.] lüzumsuz [s.] abes [s.]
unpleasant hoşa gitmeyen [s.] hoş olmayan [s.] nahoş [s.]
update güncelleştirmek [f.] en son değişiklikleri yansıtmak modernize etmek [f.]
[f.]
s
view incelemek [f.] görüş [i.] bakış [i.]
y
viewer izleyici [i.] seyirci [i.] vizyonöz [i.]
violent
volunteer
şiddetli [s.]
gönüllü [i.]
i t ha kuvvetli [s.]
kendiliğinden söylemek [f.]
yaman [s.]
isteyerek yapmak [f.]
vote oy vermek [f.]
s h w s er
oy kullanmak [f.] oylamak [f.]
l i e
warm ısıtmak [f.] ısınmak [f.] ılık [s.]
g s
warn uyarmak [f.] ihtar etmek [f.] ikaz etmek [f.]
warning
en
ihtar [i.]
k i t
waste boşa harcamak [f.] israf etmek [f.] sarfiyat [i.]
water
t o
sulamak [f.]
T agram
i k
wave dalgalanmak [f.] el sallamak [f.] dalga [i.]
weapon silah [i.] silah [i.] pusat [i.]
t
weigh tartmak [f.] belirli bir ağırlık gelmek [f.] kantara vurmak [f.]
western
whatever
whenever In s
kovboy filmi [i.]
hangi [s.]
herhangi bir zamanda [zf.]
kovboy romanı [i.]
her çeşit [s.]
ne zaman ... ise [bağ.]
batı dili [i.]
her türlü [s.]
her ne zaman olursa [bağ.]
whether -ip -mediğini [bağ.] -mek veya -memek [bağ.] -se de -mese de [bağ.]
while sırasında [bağ.] iken [bağ.] olduğu halde [bağ.]
whole tam [s.] bütün [s.] tüm [s.]
will vasiyet [i.] irade [i.] dilemek [f.]
win kazanmak [f.] galip gelmek [f.] zafer [i.]
wing kanat [i.] hızlandırmak [f.] yaralamak [f.]
within dahilinde [ed.] içinde [ed.] içerisinde [ed.]
wonder merak etmek [f.] harika [i.] merak etmek (anlamayı
istemek) [f.]