You are on page 1of 3

Doğu ile Batı Arasında Osmanlı Kenti

Osmanlı kentlerinden Halep,İzmir ve İstanbul konu alan eser, Weberin kent


tanımının aksine farklı bir bakışla model tanımlaması yapmadan ki bu da
Osmanlı kentlerinde özellikle de Anadolu ve Balkan kentlerinde belirginleşen
kaynak yetersizliği (vekayiname) gibi nedenlerle farklı ve özgün bir kent tasviri
ortaya koymayı ve bunu da bu kentleri olgunluk zamanları içinde 16. ve 17
yüzyıllardaki durumlarıyla resm ederek ortaya koymaya çalışan bir modern kent
tarihi çalışmasıdır.

Weber kenti,kentte ikamet edenlerin kendilerine has ortak kültür ve anlayışla


inşa ettikleri ve bundan dolayı her kentin o şehirde yaşayanların aynası olduğu
tezine karşın İslam kent anlayışının olamayacağı zira Avrupa dışı kentsel
yerleşimlerin zaman içerisinde etnik ve dinsel farklılıklar içeren güçlerce
yönetildiği ve etnik ve dinsel farklılıklar barındırdığı tezi üzerine başlayan
tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır İslam kent çalışmaları ve özelde Osmanlı
kent çalışmaları.

Aslında Weberin iddiasını tam cepheden karşılarına alarak İslam kenti ve


özelde Osmanlı kentlerinden üç örnek alarak işe koyulan yazarlarımız,
istemeyerek de olsa Weber’in tezini doğrular görünselerde, İslam ve Osmanlı
tanımını doğru yapmayanların içine düşecekleri bir durum üzerinden, sanılanın
aksinse model veya tanım üzerinden değil yaşanan süreç üzerinden Osmanlı
kent kültürünün farklı modellerini önümüze sermişlerdir.Zira genel çerceve
olarak İslami anlayışta özelde onun bir uygulaması olan Osmanlı da, kişinin
veya topluluğun değerlerine her ne ise toptan bir reddedişle ortadan kaldırılması
gereken bir durum olarak bakılmaz,aksine işlevsel ve insan onuruna uygunluk
arz edip etmediği penceresinden bakılarak düzenlemeye gidilir veya reddediliş
gerçekleşir.Bu sebeple islam kentleri ve sonradan Osmanlı kentleri;Roma belki
biraz Pers,Arap ve Osmanlı izlerini taşıyan birer harmonidir denebilir belkide.

Yazarlarımız bu bağlamda Halep üzerinde esere başlamışlar 7.yüzyılda islam


topoğrafyasına katılan bu kent ipek ve baharat yolunun üzerinde olmasından ve
Anadolu,Arap ve Fars coğrafyalarına yakınlığından dolayı bölgeye yakın
coğrafya üzerindeki etnik unsurların kültürel izlerini ve bazen de siyasal
etkilerini, bazen iç dinamikleriyle dayanışma içerisinde bazende iç dinamiklerin
rekabetiyle hırpalanarak kent kültürünü yaşatmışlar,günümüze kadar gelen ticari
topoğrafyada tutunabilmeyi başarabilmişlerdir.Ticaretin cezbedici yani, bir
liman kenti olmamasına rağmen Halep şehrini batı Avrupalı tüccarlarca uzun
süre göz önünde almak zorunda oldukları ve kent içerisinde kitlesel mezhep
değiştirmelere kadar etki edebildikleri bir güç ve konuma eriştikleri bir duruma
gelmelerini sağlayacak süreklilikte bulunmalarını sağlamıştır.Kentin İstanbuldan
uzaklığı ve ilk başlarda öneminin anlaşılmaması söz konusu olsada gelişen
ticaret ağı buranın Osmanlı idaresince tekrar değerlendirilmesi ve idaresinin
yeniden düzenlenmesini gerekli kılmıştır.Yani kısacası kıymeti
anlaşılmıştır.Bunun sonucu şehre gelen Osmanlı bürokrasi zamanla şehre
Alaturca etkisinide vurmayı başarmışlardır.

İzmir ise Halepten farklı olarak bir liman kentidir ve 2. Murat zamanında
Aydınoğulları beyliğine son verilerek alınmıştır.Kenti uzun süre İstanbul
ahalisini besleyen bir tarım havzasının parçası olarak değerlendiren Osmanlılar
aslında bundada haksız değildirler.zira o süreç içerisinde İzmir akdenizde ticaret
açısından önemli bir konumda değildir.1600 yılların başlarında akdenizde Pazar
arayan batı avrupalı tüccarların tesadüfen keşfettikleri küçük bir batı anadolu
kasabası olan izmir hinterlandının genişliği ve bölgedeki osmanlı denetiminin
çok gevşek hatta uzun süre olmayışı Rum, Ermeni,Yahudi, Flemenk, Fransız,
İngiliz ve Osmanlı tüccarların birlikte uzun süre kendi düzen ve işleyişlerini
kurdukları ve hatta mimarisindeki sorunları dahi birlikte inşa ettikleri bir kent
olarak ortaya çıkmasını sağladıkları görülmektedir.halepte olduğu gibi burada
ortaya çıkan ticaret bir süre sonra buranın ticareti üzerinde devletin vergi
hakkını alma isteği ve iştahını çektiğinden şehir şehre kale yapılmış gümrük
kontrolu sağlanmaya çalışılmıştır. Limanın genişliği donanmanın sık sık
uğramasına bununda bazen levendlerle ahali arasında sorun çıkarmasına neden
olan olaylar vakayi adiyeden sayılmış olsada yabancı tüccarlar osmanlı
mahkemlerinde haklarını aramıyı bilmişlerdir. Merkezi otoritenin azaldığı ve
gücünü taşraya iletemediği zamanlarda ise İzmir ahalisi kendi çözümünü bulmuş
ve yerli güç unsurlarından faydalanarak güvenlik ve aşayiş sorunlarını çözmeyi
başarmışlardır.

Şehir tüm ortaçağ şehirleri için felaket olarak tanımlanabilecek deprem


yangın ve salgın hastalıkları bazen şehir nüfusunun % 20 veya 30 kaybetsede
şehrin cazibesi kayıpları telafi edecek insan kaynağını çekmiş ve sahip oldukları
kaynaklarda şehri yeniden ve yeniden inşaa etmeye elvermiştir.tüm bu süreçler
şehirde ortak bir yaşam ve kültür oluşmasına zemin hazırlamış ve şehir osmanlı
çok kültürlülüğünü resm eden bir poster misali osmanlı topoğrafyasında yerini
almışken 19 yüzyılın etnik canavarı şehre gözünü dikmiş ve Yunan
maceraperestlerinin 1.cihan harbi sonrası şehri işgali ile bu eşsiz hava
darmadağın olmuştur.zira şehir Rum ahalisince ihanet edildiği hissine kapılmış
ki bu ağır bir travma hem şehri manen yakmış hemde madden yakmıştır.

Ferhat ŞALVARCIOĞLU

You might also like