Professional Documents
Culture Documents
C
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
GÜLAY ARKAN
03150017131
MALATYA-2017
KLASİK DÖMEN OSMANLI TOPLUM YAPISI
Gülay ARKAN*
1
Barkan,’’Timar’’,İA,XXI/1,s.313 vd.
2
‘’ Fatih’in Teşkilat Kanunnamesi’’,nşr.A.Özcan,Tarih Dergisi,XXXIII,1982,s.7-57.
2
rına ait defterler ,kadı sicilleri ve devlet merkezinde alınan kararların kaydedildiği
mühimme defterleri ,özellikle 15.yüzyıldan itibaren çoğalmış ve bütün bu kaynak-
lar ,resmi bir zaviyeden olsada ,söz konusu tabanın sessiz tarihi aydınlatmaya yar-
dımcı olan bir külliyat olarak bugüne ulaşmıştır.
Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren klasik sosyal yapının şekillendi-
ği söylenilebilir.Osmanlı cemiyeti etnik bakımdan çok çeşitli unsurları bünyesin-
de barındıran ,ancak etnik temele değil dini tekakkiye bağlı yapılanma ve bunun-
la ilgili ihtiyaçlar çerçevesinde bir şekillenmeyle klasik dönemi denilen 15. Ve 16.
yüzyıllar boyunca ,bu toplum yapısının mükemmel olduğu yolundaki fikirler ,da-
da sonra idealize edilmiş ,bir ‘’mit’’ haline dönüştürülmüş ;bu yaygın kanaat bu-
günün tarihçi kesimini de etkisi altına almıştır.
Osmanlılarda şehir ve kasabalarda yaşayanlar ,kır iskanı birimleri olan köy-
lerde geçimlerini sağlayan çiftçi –köylülere göre devlet nazarında farklı bir statü-
de bulunuyorlardı.Yerleşik hayatta sosyal yapının temel unsurunu şehirlerle ve
köylüler arasında çok katı bir çerçevenin olmadığı da belirtilmelidir.Gerçi devlet
gelir kaynaklarının devamı ,tımar sisteminin bekası açılarından böyle bir statü ge-
çişine mani olucu kanunlar çıkarıyordu ;fakat bu konuda çok katı bir uygulama
yapılamıyordu.3
Şehir halkı sosyal yapılaşmanın gereği olarak mahalle adı verilen iskan
ünitelerine bağlıydılar ve mahalleler sosyal birlik bakımından idarecilerle halk a-
rasındaki münasebetlerde belirleyici bir rol oynuyorlardı. Osmanlı merkezi ida-
resinin giriştiği tahrirler sırasında ,şehir halk deftere kaydedilirken ,vergiye esas
olabilecek hane sahibi aile reisi ve bunun erkek evlatlarının adları yazılırdı.Fakat
şehir halkının Osmanlı idarecilerinin gözünde defterlerdeki kayıt sistemine göre
veya onun tabirleriyle görülüp görülmediği ayrı bir problemdir.4 Bugün yapılan
modern araştırmalarda ,bu konu daima defterlerdeki kayıtların sistematiği dahi-
3
Braudel,’’Akdeniz ve Akdeniz Dünyası’’çev.M.K.Kılınçbay,I,İstanbul 1989.s.217.
4
F.M.EMECEN ,’’Sosyala Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri ‘’ , Tarih ve Sosyal Semineri,
İstanbul 1991,s.143-156.
2
linde izah edilmektedir.Geniş tabanın gerçek sosyal yapısının unsurlarını tespit
eldeki kaynakların farklı gözlerle değerlendirilmesinde yatmaktadır.Bu konu-
da eldeki en önemli kaynak ise şüphesiz tahirir defterleri ve kısmen mahkeme
sicilleridir. Nitekim bunlardan tahrir defterlerinde müslim ve gayrimüslim
gruplar şehirlerde mahalle taksimatını veren listeler kısmında ayrı ayrı belirtil-
mişlerdir .Kabaca bu kaynaklara bakanlar , bunların her birinin ayrı ayrı ma-
hallelerde oturddukları kanaatine sahip olurlar.Ancak bu şekilde kaydedilmiş
olsalarda birçok şehirde bu kabil bir kompartımanlaşma mevcut değildir.Muh-
temelen iş muhiti olan mahalle birimlerinde müslim ve gayrimüslim müşterek
otumaktaydılar.5Hatta bazen aynı adlı mahallenin müslim ve gayrimüslim sı-
fatları eklenerek defterin ayrı ayrı yerlerine kaydedildiği de vaki idi.Bu durum
sadece iki grubu statü itibariyle ve mali bakımdan birbirinden ayrı yazmaya
me-
yillli tahrir memurunun bir tasarrufuydu ,yoksa bu mahalle iki ayrı birim değil
tek bir yerleşme alanında ibaretti.Gayrimüslim nüfusun fazla olduğu Balkanlar’
daki bazı şehirlerde bu durum daha bariz olarak görülmektedir.Öte
yandan ,gayri
müslim unsurların kale dışında uzakta bir mahallede ikamet etmek
mecburiye-
tinde oldukları yolundaki kanaat de genelleştirilecek bir özellik
taşınmamaktadır.
Zira bunların bazen kale içinde de oturdukları görülmektedir(Edirne ve Giresun
örnekleri).
Şehir ve kasabalarda mahalle denilen birimlerin temsilcisi,genellikle o ma-
hallenin çekirdeğini oluşturan cami veya mescidin imamı idi.Gayrimüslimlerle
meskûn mahallelerde böyle bir çekirdek görevi yapan kilise ve bunun rahibinin
ne ölçüde etkili olduğunu cevaplandırmak güçtür.Ancak onlarda topluluğun
mali
temsili önem kazanmaktaydı.İmam şahitlik ,kefillik vergi meselelerinde mahalle
halkı ile kadılık arasında önemli bir köprü vazifesi görmekteydi.Şehirde
oturanla-
rın çoğu ,genel olarak daha varlıklı kesimle olup,kendilerine ait iki katlı ve
bahçeli
evlerde oturuyorlardı.6 Yapılan tespitlere göre varlıklı aileler ,fakirler aynı mah-
5
F.M.EMECEN.Unutulmuş Bir Cemaat .Manisa Yahudileri,İstanbul 1997,s.64.
6
S.Faroqhi,Men of Modest Substance ,Cambridge 1987.
3
hallede yan yana evlerde mukin olabiliyorlardı.Genel olarak şehirlerde sadece
zengin kesime ayrılmış mahalle birimleri mevcut değildi,en azından kaynaklarda
bu yolda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır .
7
Barkan,’’Edirne Askeri Kassamı’’İstabbul 1999,s.4-9.
8
4
timarlı sipahilerin büyük kısmının, gelirleri kendilerine tahsis edilen köylerde
oturdukları ve hem buraların güvenliği hem de üretimin gözetiminden sorumlu
oldukları düşünülebilir. XVI. yüzyıl ortalarından
itibaren yeniçeriler başta olmak üzere kapıkulları taşrada görev yapmaya başladı
ve bunların bir kısmının köylerde “hane sahibi” oldukları anlaşılmaktadır.
Askerî sınıfın seyfiye tabakası veziriazamdan kale muhafızlarına kadar
İmparatorluğun asker-idareci tabakasını kapsamaktaydı. Kuruluş dönemlerinde
bazı gayrimüslim tımar sahipleri ve beylere rastlamakla birlikte, klasik dönemde
bu sınıf mensupları ilke olarak Müslüman idi. Özellikle esir, köle ve devşirme
kökenlilerin İslam dinini ve Türk dilini öğrenmeleri eğitimlerinin en önemli
unsurlarından biriydi.9 Kapıkullarının yanında, kuruluş dönemlerinde Türk
ahaliden toplanan yaya ve müsellemler, yararlık göstererek tımarlı sınıfına dahil
olanlar, kale görevlileri, özellikle XVII. yüzyılda önem kazanan levendler,
tımarlıların cebelileri vb. bu tabakanın mensuplarıydı. Bunların bir kısmı ulufe
denilen maaşlarıyla bir kısmı da dirlikleriyle geçimlerini temin ederdi. Zamanla
yeniçeriler ve diğer kapıkullarının bir kısmının dirlik tasarruf etmeye ve esnaf ve
zanaatkârlıkla uğraşmaya başladığı bilinmektedir 10. İlmiye zümresi bilim, eğitim
ve öğretim işlerini deruhte etmekle birlikte dinin İmparatorluktaki yeri dikkate
alındığında aslında yönetici sınıfın en önemli unsurlarından birisi olarak temayüz
etmekteydi. Fatih devrine kadar veziriazamların önemli kısmının dahi ulema
kökenli oluşu ve diğer bazı tarihî gelişmeler dikkate alındığında Osmanlı
Devletinin kurumlaşmasında ulema tabakasının rolü daha iyi anlaşılır. Klasik
devirde şeyhülislam, kazaskerler, müderrisler, din görevlileri, tarikat şeyhleri,
kadılar vb. ulemanın en önemli unsurları idi. Bu zümrenin temel görevleri ifta
(fetva verme), tedris (eğitim-öğretim) ve kaza (yargı, kadılık) işleri idi. İlmiye
zümresi mensupları Müslüman olmak zorundaydı. İlmiyenin manevi lideri
Şeyhülislam olmakla birlikte müderrislerin ve kadıların atama, azil, mülazemet
9
H.İNALCIK,Osmanlı İmparatorluğunu Ekonomik ve Sosyal Tarihi,s.61-62
5
10
vb. işlerinden, Divan-ı Hümayun üyesi olan Rumeli ve Anadolu kazaskerleri
sorumluydu. Zamanla yüksek dereceli kadı ve müderrislerin tayin işleri
Şeyhülislamın yetki alanına girecektir.
11
B.YEDİYILDIZ,’’Sinan’ın Yaptığı Esserlerin Sosyal ve Kültürel Tahlili’’,VI,Vakıf Haftası
Kitabı,İstanbul 1989,s.103
12
H.İNALCIK,’’Köy,Köylü ve İmparatorluk’’,V.Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisadi Tarihi
Kongresi,Ankara1990,s.1-11.
13
B.YEDİYILDIZ,’’Vakıf’’,YTA,C.XI,İstanbul 1985,s.4573.