You are on page 1of 22

SEMAH KAVRAMINI DEVİR NAZARİYESİ ÜZERİNDEN

ANLAMAK: AYNAYI TUTTUM YÜZÜME


Understanding The Concept of Semah Through The
Theory of Cycles: I Held The Mirror Up to My Face
Cenk GÜRAY*
Öz
Anadolu kültür tarihinde inanç ve müzik ilişkisinin seyrini takip etmek için bu topraklar-
daki “döngüsel tapınım geleneğinin” günümüze kadar ulaşabilen en önemli uzantısı olan semâh
(semâ) kavramının tarihsel kökenlerine eğilmek gerekmektedir. Söz konusu tarihsel kökenler,
ibadet açısından ‘bir arketip’ olarak kabul edilebilecek bir ‘mitoslar demeti’ ile bu ‘mitoslar
demetini’ ‘tercüme’ eden ‘felsefi’ anlatılardır. Bu anlatılar ve mitoslar ise bu toprağın insanları-
nın evren, hayat, hayatın öncesi, sonrası ve bu bağlamda insan-tanrı ilişkisine dair tasavvurları
ile örülmüştür. İslâm döneminde ortaya konmuş olsa da, temelde kadim Türk kültürünün ve
Anadolu’yu yurt edinen hemen tüm uygarlıkların ‘evren-tanrı-insan’ ilişkisine dair fikirleri-
nin bir bakiyesi olan ‘devir nazariyesi’ ise tüm bu tasavvurların sistemli bir modeli olmuş-
tur. Tarihin en eski evren tasavvurlarından biri olarak kabul edilebilecek “devir nazariyesinin”
aşamaları, adeta insanın Tanrı ile ”doğa ve zaman (vakit)” üzerinden kurguladığı ilişkinin de
değişik safhalarına işaret etmektedir. Bu safhalar aynı zamanda, insanın kendi iç dünyasını ve
kendisinin dışındaki evreni algılama öyküsünü de önümüze sermektedir. Bu model Anadolu
insanının binlerce yıl boyunca kurguladığı “evren algısına dayalı inanç anlayışını”, “semâh”
kavramını temel alan çeşitli ibadet uygulamaları aracılığıyla günümüz “Alevilik ve Bektaşilik”
geleneklerine aktarmıştır. Bu çalışmada “semâh” geleneğinin Anadolu’daki tarihsel kökenleri
ve bu kökenlerin kadim “devir” nazariyesi ile ilişkileri tartışılırken, bu geleneğin “Alevilik ve
Bektaşilik” inanç sistemleri açısından benzerlik ve farklılıkları da araştırılacaktır. Aynı zaman-
da bildiride semâh ve semâ kavramlarının “anlamsal” ve “uygulamaya yönelik” boyutları da
karşılaştırılarak söz konusu kavramların günümüze taşıdığı anlam dağarı da örneklenecektir.
Anahtar kelimeler: Semah, vahdet, devir, Alevilik, Bektaşilik
Abstract
In order the follow the historical traces of the relation between “belief and music” in
Anatolia, the historical roots of the semah (sema) concept that stands as the main outcome of
the “circular worship tradition” at the present time should be examined in details. These histor-
ical roots include myths as “ritual archeotypes” and philosophical narratives that can describe
these myths. Such myths and narratives are constructed upon the common conception of the
Anatolian people regarding the universe-nature, life, pre-existence, post-existence and the re-
lation between the God and the human beings. Even if it was mainly conceptualized during the
Islamic period, the “theory of cycles” can be identified as a systematic model collecting such
termly envisions of the ancient Turkish culture and the Anatolian civilizations about the rela-
tion between the universe, the God and the human beings. The phases of the “theory of cycles”

* Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Türkiye, cenk.guray@gmail.com

617
Cenk Güray

thus can be identified as one of the oldest perception models of universe, indicate the various
stages of the relation that the human beings build with the “God” through “nature and time”.
These stages also present the story of how a human being perceive the universe through his/
her soul and his/her inner perception. This model reflecting the “nature based” belief system
shaped in Anatolia has been transferred to Alevi and Bektashi belief systems through various
worship rituals basing on the tradition of “semah”. This paper will discuss the historical traces
of the “semah” tradition in Anatolia and the relation of these traces with the “theory of cycles”.
Also, in this paper the similarities and differences of the “semah” tradition among Alevi and
Bektashi belief systems will be discussed. Besides, the paper will concentrate on the symbolic
and application details of the “semah and sema” concepts to discover the “world of meanings”
brought to the present time by these concepts.
Keywords: Semah, unity, theory of cycles, Alevism, Bektashism

1. Bir Sonsuz Devir: Devir Nazariyesi ve Semah Geleneği


Bu çalışmada insanın evreni algılama yolculuğunda dayandığı en önemli
modellerden olan “devirsel-döngüsel” algı modelinin birbirleriyle etkileşim
halindeki safhaları ve bu safhaların “dini müzik ve dini dans” ile ilgisi tar-
tışılmaya çalışılacaktır. İnsan içinde yaşadığı sonlu evreni ve tahayyül etti-
ği sonsuz “Tanrısal” dünyayı birbiriyle ilişkilendirebilmek ve öncesi-sonrası
ile hayatını anlamlı ve “sonsuz” kılabilmek için bazı düşünce modellerinden
istifade etmiştir. Dini inanç sistemlerini ve bu sistemlere bağlı ibadet kural-
larını da belirleyen bu tasavvurların en yaygınlarından biri de “devirsel-dön-
güsel” algı modelidir. İnsan zihninin evreni algılamada kullandığı “düşünce
modellerine” atfen “tarımsal devir, kozmolojik devir ve irfâni devir” olarak
isimlendirilebilecek üç değişik safhada gelişen bu algı modeli (Güray, 2018:
24-44), aynı zamanda dinler tarihi ve Tanrı-insan ilişkisi açısından da üç ayrı
dönemi işaret etmektedir. “Tarımsal devir” temelli bir algı modeli, insan açı-
sından kendisinin hayatta kalmasını sağlayan “ekim-dikim-hasat-bereket”
temelli sistemin ve bu sistemin sürekliliğini sağlayan doğanın belirli mevsim-
lerde uykuya dalıp, sonrasında uyanmasının “periyodik” akışının çözümlen-
mesiyle ortaya çıkmıştır. “Kozmolojik devir” temelli sistem ise insanın hisset-
meye başladığı bu “devirsel yapı” aracılığıyla, yıldız sistemlerinden başlayıp,
insan vücudunun fizyolojik özelliklerine kadar sirayet eden “döngüsel hareke-
ti” keşfetmesi ile ortaya çıkmıştır. “İrfâni devir” anlayışı ise insanın keşfetme-
ye çalıştığı “sonsuzluğun” sırrını Tanrı’nın “sonsuz” bilgisine ortak olmakta
bulmasıyla şekillenmiştir. İrfani devri fikir olarak benimseyen insan, “gerçek
devri” Tanrı’nın sonsuz bilgisinden gelen insanın tekrar bu bilgiye ulaşması
için gerçekleştirdiği olgunlaşma (kemâlât) yolculuğunda bulmuştur (Güray,

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
618
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

2018: 36-42). Devirsel-döngüsel zaman algısı bu üç dönemi birbirine bağla-


yan bir ortak zemin olarak görülebilir. Zira bu üç düşünce sistemi de “tanrı-
sal güçle” buluşulan anı kutsayarak, ibadetleri o ana dönmeyi ilke edinen bir
“mitle” ifade etmektedir. Bu ibadet söz konusu mit aracılığıyla inanan insanı
hep “kutsal” bir başlangıç anına döndürmektedir. Bu temelde ortaya çıkan
zamanın döngüselliği fikri ve bu manada başlangıç ile bitişin aynı olabileceği
anlayışı, insan zihni için izafi bir “zaman” algısını da gündeme getirmektedir1.
Nasıl ki değişik hızlardaki hareket insana zamanın uzadığını veya kısaldığını
düşündürebilirse, sonsuza doğru giden bir hız da insan açısından “zamanın hiç
geçmediğine” dair bir fikri de ortaya çıkarabilir. Bu anlayış, hem Tanrısal dün-
yanın başlangıç ile bitişi olmaması durumunu ve sonlu harekete bağlı zamanın
ve bu zaman ile irtibat kuran “insani dünyanın”, sonsuzluk yani Tanrısal dün-
ya içinde ortadan kaybolması fikrini de temellendirmektedir. İslam tasavvufu
döneminin “devir nazariyesi” anlayışı ise söz konusu bu “devirsel” tasavvuru
daha da sistemleştirerek bu temelde gelişen mitolojik-ezoterik tapınım ritü-
ellerini, “dini” ibadet algısı ile bütünleştirmiştir (Güray, 2018: 24). Zamanın
döngüselliği fikri ve bu manada “devir nazariyesi” üzerinde yapılanan ibadet
uygulamaları ise önce “yaşamın” (tarımsal devir), sonra da “evrenin” (koz-
molojik devir) aynı döngüsellik içindeki hareketlerini ritüellerine yansıtmış,
sonrasında da ‘Tanrısal bilgiye’ olan yolculuğu da (irfâni devir) aynı “döngü-
sel-devirsel mekânizma” ile irtibatlandırmıştır. Bu dinler üstü “devirsel inanç”
anlayışının Anadolu inanç tarihindeki en önemli yansımaları ise “döngüsel
zikir” ve bu zikre eşlik eden dini müzik uygulamalarıdır. Bu uygulamaların
günümüze yansıyan en önemli iki mirası ise “semah” ve “semâ” kavramları-
dır. Semah ve semâ kavramları gerek ritüelik temel gerekse de uygulamadaki
içerikleri dolayısıyla insanlığın binlerce yıllık “evren, doğa ve Tanrı” tasav-
vurunun “ahlaki, batıni ve dini” dayanaklarını günümüzün bilgi dünyasına
aktarabilme gücüne sahiptir.
Köken olarak semitik bir kökene dayanması muhtemel olan ve ağırlık-
lı olarak “semâ” kökünden veya bu kökün dönüşmesiyle oluştuğu addedilen
“semah/semâ” kelimesinin eski Yunan dilinde “göklere dayalı bir kehanet, işa-
ret”, “göksel cisimler” ve hatta “felekleri” temsil eden anlamlarda kullanılmış
olması da dikkat çekicidir (Liddell, Scott, Jones: 2011). Dolayısıyla “semah/
semâ” kavramının bir tür müzikli ve danslı zikri anlatmak üzere kullanılmaya
başlandığı İslam Ortaçağ Dönemi’nden önce de “göksel” bir geleneğe işaret
etmesi önemlidir. Söz konusu “göksel gelenek” İslam döneminde, evreni ve

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
619
Cenk Güray

evreni yaratıp idare ettiğine inanılan “Tanrısal gücü” insâni algı dünyasına ta-
şıyabilen bir “model” olan “devir nazariyesini” (Aşkar, 2006: 81-82) yapılan-
dırmakla kalmamış, insan düşüncesinin değişik dönemlerde ürettiği yeni “ev-
ren ve Tanrı” algılarını da bu nazariye içine katmıştır. Bu anlamda hem “devir
nazariyesinin” hem de bu nazariyeye bağlı olan “ibadet uygulamalarının”
kapsamı zaman içinde çeşitlenmiştir. “Semah ve sema” gelenekleri Anadolu
ve çevresindeki bölgelerin kültür tarihi adına söz konusu “devir nazariyesi-
nin” adeta vücud bulduğu “ibadet uygulamaları” olarak önem taşımaktadır
(Güray, 2012: 7-9). Tahmin edilebildiği gibi, insanın yaşamsal önceliği olması
hasebiyle, bu üç düzlemden ilk inşa edilmiş olması muhtemel olan “tarımsal
devir” tasavvurunun ibadete müzik aracılığıyla aktarılmasının ilk örneklerini,
bu örnekleri kuşatan “mitolojik” dünyayı ve bu örneklerin günümüze kadar
aktarılan yansımalarını “Eski Mezpotamya” inanç geleneklerini araştırarak
teşhis edebilmek mümkündür.
2. Eski Mezopotamya’da Devirsel İbadet Sistemleri: Tarımsal Gele-
neklerden Hülul’a
2.1 Eski Mezopotamya İnanç Geleneklerine ve Bunların Müzikal
Yansımalarına Bir Bakış
Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Ege coğrafyalarını kapsayan bölge,
antik dünyanın önemli kültür odaklarından birini oluşturur (Akurgal, 1997).
Ural-Altay dillerine benzer bir dile sahip Sümerler, bu kültüre dâhil olan Ak-
kad Hanedanı ve onun uzantıları Asur ve Babilliler, Mezopotamya’da yakla-
şık M.Ö. 3000 yılından itibaren hüküm sürmeye başlamışlar (Duchesne-Gul-
lemin, 1981: 287-297) ve kendilerinden sonraki uygarlıklara, öncelikle yazılı
kültür olmak üzere, sayısız miras bırakmışlardır (Güray, 2102: 49). Eski Me-
zopotamya’da müzik gezegen sistemi, mevsimsel ve astronomik değişimlerle
ilişki halinde ifade edilmiştir.
Eski Mezpotamya kültürüne dair bilgilerimiz yazılı aktarım geleneğinin
yaygınlaşmaya başladığı M.Ö. 3000’li yıllardan sonra daha somut olarak
oluşmaya başlamıştır (Bottero, Kramer, 2017: 24). Antik dünyada müzik na-
zariyatı, aynı matematik, astronomi gibi diğer riyazi ilimlerle beraber evreni
algılamanın yollardan biri olarak kabul edilmiş, gezegen sistemi, mevsimsel
ve astronomik değişimlerle beraber anlatılmış (Polin, 1954) ve doğadaki dön-
güden yola çıkarak kozmik ahengin çözümlenmesinde rol oynamıştır. Bilinen

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
620
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

en eski yazılı müzik kuramı olan (Can, 2001; Güray, 2012: 15) Eski Mezopo-
tamya müzik kuramı ise bu doğrultuda; kullanılan çalgı tiplerinden, tel boyu
oranlarına ve bu kapsamdaki matematiksel ifadelerden evreni algılayışa, dine
ve felsefeye kadar bir dizi ilginç bilgi ve bağlantı içerir (Güray, 2017a: 15).
Bu bağlantılar Mezopotamya müzik kuramının zaman içinde farklı uygarlık-
lar ile etkileşimini ileten ipuçları olarak da önem taşıdığı gibi aynı zamanda
müziğin devirsel temelli bir evren algılama modeli olarak kullanılmasını da
örneklemektedir. Semah geleneğinin ise hem “terimsel” hem de “kavramsal”
olarak ibadet geleneğinin içinde olmaya başlamasının da tarihsel temellerini
Eski Mezopotamya geleneğinde aramak mümkündür.
2.2. Eski Mezoptamya ve Antik Dönem İnanç Kültürleri Açısından
Devirsel Algı: Semah Geleneğinin Köklerine Bir Bakış
Semah teriminin Eski Ahit’teki kullanımları incelenince söz konusu te-
rimin “bereket ve tarım” geleneğine yaptığı göndermenin dikat çekici olduğu
görülmektedir (Xeravits, 2001: 342, 343)2. Bunun yanında “semah” kelime-
sinin “sema” teriminin Antik Yunan geleneğindeki “işaret-kehanet” anlamıy-
la benzeşecek bir biçimde “beklenen bir kurtarıcı ya da mesih” anlamına da
gönderme yaptığı görülebilmektedir (Baldwin, 1964: 93-97). Bu anlamda
“semah” teriminin tarihsel anlam dünyası içinde bereket kültünün ve “me-
sih” geleneğinin yani “Tanrısal gücün dünyada tezahürünün” önem arz eden
kavramlar olarak öne çıktığı görülebilmektedir (Baldwin, 1964: 93-97; Xera-
vits, 2001: 342, 343). Burada sözü edilen bu iki kavram da “devirsel algının“
erken dönem devirsel ibadet sistemlerine3 yansımasında önemli bir tol oyna-
maktadır.
Eski Mezopotamya kültürü, insanların zihninde oluşan devirsel algının
tarımın kılavuzluğuyla bir evren modeli olarak öne çıkmasını takip edebil-
mek adına araştırmacılara önemli bir imkân sunmaktadır. Evreni algılamak
için kullanılan bu modelin aynı zamanda döngüsel bir ibadet sistemini oluş-
turmasının ilk örneklerini de Eski Mezopotamya kültüründe görebilmek ola-
sıdır. Mezopotamya bölgesinde tarım toplumlarının oluşmaya başlamasını
takip edebilmek için M.Ö. 8000’li yıllara, yani tarımın avcılığın yerini aldığı
dönemlere gitmemiz gerekmektedir (Oğuz, 2017: 165). Bu dönemlerden iti-
baren hem insanlar için bir yaşam kaynağı olan “tarım” kavramı hem de tarımı
ortaya çıkaran, tohumdan bitkiye gidişi, bitkiden tekrar tohuma doğru dönüşü
yansıtan “döngüsel oluşum süreci” kutsal olarak addedilmektetir. Bu sürecin

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
621
Cenk Güray

doğaüstü ya da Tanrısal bir destek ile ortaya çıktığına dair inanç da eş zamanlı
olarak insan zihninde yer etmektedir:
“Ekin o göksel varlığın tezahürünün açığa çıkmasıydı, çiftçiler toprağı
ekip insanlar için yiyecek elde ettikçe kutsal bir âleme girdiklerini, bu muci-
zevi bolluğa katıldıklarını hissederlerdi” (Armstrong, 2005: 33-34).
Cinsellik ve üreme ile de özdeşleştirilen bu tarımsal etkinlik, insanlara
kutsal olanın dünyada aranması gerektiği noktasında da bir fikir vermiş ve tüm
doğal unsurlar gibi toprağa ait olduklarını ifade etmiştir. Armstrong’a göre söz
konusu gelişim ya da neolitik devrim insanların tarım aracılığıyla “bütün ev-
reni kaplayan yaratıcı bir enerjinin varlığını fark etmelerini sağlamıştı” (2005:
35).
Bu durum Eski Mezopotamya’ya dair pek mitolojik anlatı ile de kendini
gösterebilmektedir. Örneğin döneme ait mitolojik hikâyelerde doğadaki yara-
tıcı enerjinin ortaya çıkışı ve belirli bir zaman diliminde kaybolması, Tanrıça
İnanna ile kocası Dumuzi’nin altı ayda bir buluşması, diğer altı ayda ise Du-
muzi’nin yer altında kalması mitolojisi ile açıklanmaktadır. Burada Tanrıça
İnanna ve kocası Dumuzi’nin bir araya gelmesinin etkisiyle oluşan doğurgan-
lık ve bereketin, buluşulan altı ayda doğanın uyanmasını, diğer altı ayda ise
doğanın uykuya dalmasını sağladığına dair inancın insanlar tahayyül dünya-
sında yer ettiğini görebilmemiz mümkündür (Demirci, 2013: 69). Benzer bir
durumla sonraki dönemlerde Antik Yunan bereket Tanrıçası Demeter ve kızı
Persephone ile ilgili mitolojik anlatıda da karşılaşılabilmektedir. Burada da
yeraltı tanrısı Hades tarafından kaçırılan Persephone yer altı dünyasındayken
Demeter’in hüznünden doğa uykuya dalmaktadır. Yani bir anlamda Persep-
hone’nin yer altına girip “toprak altında uyanmayı bekleyen bir tohum gibi”
uykuya dalmasına benzer bir biçimde doğa, “tekrar dirilebilmek adına” adeta
“ölmektedir”. Persephone’nin bulunmasıyla, Demeter huzura kavuşmakta ve
bu etkiyle doğa tekrar uyanmaktadır (Tekin, Güray, Yaşar, 2016: 165-166).
Dikkat edilirse neolitik toplumlar, hayatlarının sıkı sıkıya bağlandığı “ta-
rım-tohum-ekin” döngüselliğini, böylesi Tanrısal yaratım gücüne temel alan
mitolojik hikâyelerle yansıtmış (Armstrong, 2005: 39-42) ve devrin ilk aşa-
masını yani “tarımsal devri” örneklemişlerdir.
İnsanların zihninde tarımın ortaya çıkmasını, doğanın uyuyup uyanmasını
ya da ölüp yeniden dirilmesini ya da genel anlamıyla üreme ve bereketi sağ-
ladığı varsayılan Tanrısal enerji, bir anlamda evrenin sürekli kendini yeni-

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
622
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

lemesini de sağlıyordu. Bu tasavvurda tarım gibi döngüsel sürekliliğe bağlı


olup, insan hayatının devamını sağlayacak besinlerin üretilmesini mümkün
kılan bir olgu tabii ki çok önemli bir yer kaplıyordu. Ama buradaki esas dik-
kat çekici nokta, “yaşam ve ölüm” arasındaki döngüsel sürekliliğin bireylere
“sonsuzluğu” da müjdelemesiydi. Zira insan doğanın bir parçası olarak doğa-
nın doğurganlığını ve üremesini taklit ediyor, böylelikle doğanın kendisi gibi
“ölüp” tekrar “dirilerek” bir anlamda sonsuzluğu kucaklıyordu. Bu manada
döngüsel olan, sonsuz olan, doğan-ölen-tekrar dirilen kutsaldı yani Tanrısaldı
ve sürekli tekerrür etmekteydi. Bu durum aynı zamanda “zamansal bir döngü-
ye” de işaret ediyordu:
“Zira kozmos ve insan durmaksızın her türlü araçla yeniden doğrulmak-
ta, geçmiş yok edilmekte, kötülük ve günahlar ortadan kaldırılmaktadır, vb.
Formülleri değişse de bu yeni doğum araçlarının hepsi aynı hedefe yönelir:
geçmiş zamanı ilga etmek, sürekli bir dönüşle, kozmogonik eylemin tekrarıy-
la tarihi yok etmek.” (Eliade, 1994: 85)
Bu şekliyle “tarımsal devri” kutsayan ibadet sistemlerini açıklamak
mümkün olabileceği gibi, “Tanrısal” ruhun değişik vücudlarda tezahür ede-
rek “sonsuza” kadar hareket halinde olacağına dair inanç da anlaşılabilir ol-
maktadır. Dolayısıyla kutsal edimin ilk defa oluştuğu ana dönüşü hedefleyen
ibadet sistemlerinin de bu bu sebeple ortaya çıkmış olmaları muhtemeldir.
Zira insanlar için ibadetin temel amacı Tanrısal dünyaya katılabilmek, böylece
sonsuzluğa ulaşabilmekti. Bu döngüye katılabilmek için de dönülebilecek en
doğru an “doğadaki döngünün” tezahürü olarak değerlendirilebilecek “yara-
tılış”, “doğanın uyanışı”, ya da bu uyanışı temsil edebilecek “hasat-ekim” za-
manlarıydı. Söz konusu tarımsal devrin izleri, zaman geçse de halen ‘neolitik’
tarımsal devir ile yaşamsal ilişkisini kaybetmemiş toplumlarda halen görü-
lebilmektedir. Örneğin anne rolündeki koyun, çocuk rolündeki kuzu ve “ye-
raltını”, “kötüyü” ve “ölümü” temsil eden kurt arasında oluşan ve Demeter,
Persephone ile Hades arasındaki ilişkiye benzeyen bir ilişki tipi Anadolu’daki
kadim-göçebe Türkmen topluluklarına atfedilebilecek bazı semah havaların-
da da dikkatimizi çekmektedir. Fethiye’ye ait aşağıdaki tahtacı semahında da
benzer bir tema işlenmektedir:
“Yüce dağ başında bir koyun meler,
Koyunun sesleri bağrımı deler
Ne melersin koyunum vazgeç kuzundan…” (Tekin, Güray, Yaşar, 2016:
165)

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
623
Cenk Güray

Türk mitolojisini incelediğimiz zaman (Çoruhlu, 2002: 150, 151), koyu-


nun özellikle İslam dönemi sonrası bolluk ve bereketi simgelediğini, kuzunun
ise pek çok dini yapıda olduğu gibi-yer yer Tanrısal bir öz de taşıyan-saflı-
ğı (Eliade, 2003: 79; Artun, 2007: 14) işaret ettiğini gözlemleyebiliriz. Kurt,
özellikle “kara kurtun” ise pek çok değişik anlamı simgelemesinin yanında
yer altı unsuruna, bu manada ölüme bir gönderme de yaptığı hissedilebilmek-
tedir (Çoruhlu, 2002: 136).
Bu iki tarihsel algının ve mitolojik öğeler topluluğunun birbirleriyle ben-
zerlikleri, Anadolu’daki yaşam kültürünün Anadolu’da zaten olan mitler ile
Türklerin Anadolu’ya getirdiği mitler arasında doğal bir bağlantı kurarak, bu
ortak düzlemi Anadolu’nun insanına özgü bir insan, dünya ve Tanrı algıla-
yışının altyapısı konumuna getirdiğini bizlere göstermektedir (Tekin, Güray,
Yaşar, 2016: 166).
Söz konusu evren algısı ve mitolojiler ilk zamanlarda “gizem tapınımla-
rını” temel alan yani tecrübeye ve “ezoterik” bilgiye dayalı bir anlayışı yan-
sıtırken, sonraki dönemlerde tanrıların bu olgulardaki rollerinin daha belirgin
hale gelmesi ile din algısının da güçlenmesini sağlamışlardı (Bottero, Kramer,
2017: 69). Görülebildiği üzere mevsimsel döngüler ve mevsimlerle bağlantılı
olarak ‘yaz-kış-güz-bahar-hasat-ekim-tarım’ ile ilgili gerçekleştirilen ritüeller,
insanın “kozmik düzeni” sürdürülebilme isteği ile ilgilidir. Hatta bu ritüeller
kozmik düzenin devam edebilmesi için insanın üzerine düşen görevler gibidir
(Demirci, 2013: 52-54). Tanrıların bu kozmik düzendeki rollerinin daha sis-
temli bir biçimde ortaya konması, insanın bu görevler aracılığıyla tanrıların
memnuniyetini sağlayabilmesi amacı “din düşüncesinin” de temeline kon-
muştur. Bu sonsuz döngünün devamı “tanrılara” bağlıdır, tanrıları memnun
edebilecek insan bu döngüde yerini alabilecektir.
Bu dönemdeki “insan-Tanrı-evren” ilişkisinin ve bu ilişkinin müzik
ile iletişiminin daha iyi anlaşılabilmesi için Eski Mezopotamya kültüründe
bereket, bilgelik ve müzik tanrısı Enki’nin (Demirci, 2013: 25) durumu ve
diğer tanrılar ile ilişkisi gözden geçirilmelidir.
3. Eski Mezopotamyadan Antik Döneme Müzik Algısı ve Tanrı Enki
Antik dünyada müzik nazariyatı, aynı matematik, astronomi gibi diğer
riyazi ilimlerle beraber evreni algılamanın yollarından biri olarak algılanmış
ve doğadaki döngüden yola çıkarak kozmik ahengin çözümlenmesinde rol

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
624
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

oynamıştı. Böylesi bir yaklaşımı benimseyen Eski Mezopotamya müzik kül-


türü ve kuramı, geçtiğimiz yüzyılda araştırmacıların ilgisini çekmeye başladı.
1936 yılında Francis W. Galpin ile başlayan, Polin gibi diğer araştırmacıların
katkıları ile yoğunlaşan çalışmalar, günümüze kadar başkaları tarafından da
takip edilmiştir (Güray, 2017a: 15)4.
Eski Mezopotamya’da lir ve arp müzik kuramının aktarımı için kullanı-
lan çalgılar olarak önemlidir 5. En eski kalıntılarına Mezopotamya’da M.Ö.
III. binyılın başlarından itibaren şu anki Irak sınırları içinde yer alan Ur’daki
kral mezarlarında rastlanan arp (Akurgal, 1997; Güray, 2017a: 15), dönemin
Sümer mitolojisi ve inanç sistemi açısından önemli bir çalgıdır (Duches-
ne-Guillemin, 1981: 287-297; Güray, 2017a: 15). Arp çalgısı, “bilgelik” kav-
ramı üzerinden Sümer geleneğinin en önemli üç tanrısı ile de bağlantı kurarak
adeta bu tanrılar ile insanlar arasındaki ilişki için tercümanlık yapmaktadır. Bu
Tanrılar Anu, Enlil ve Enki’dir (Demirci, 2013: 25-28). Anu-Enlil ve Enki
Sümer kültüründeki temel tanrı üçlemesini ya da “teslis’i” oluşturmaktadırlar.
Bu üçlemede Anu insani dünya ile mesafeli bir “baba tanrı” figürünü işaret
etmekteyken, Enlil, yaratıcı gücün yer ve gök arasındaki aktarımını gerçekleş-
tirmektedir. Enki ise bu güçlerin dünyaya yansımasını kontrol ederek, insan-
ların hayatta kalmasını sağlayan su ve tarım temelli işlevleri idare etmektedir.
Dolayısıyla, bereketin insanlara yansıyan tarafıyla Enki ilgilidir (Demirci,
2013: 25-26). Bottero ve Kramer bu durumu şu şekilde özetler: “Enki’nin
bolluk yaratma yetisi ayrıcalıklarından iki tanesine eklemlenmiştir; aslında
bu ikisi tektir, ama aynı noktaya yönelen iki ayrı açıdan ele alınmışlardır. En
başta, bütün tanrılar arasında en kavrayışlısı, en beceriklisi, en ustası, en etki-
lisidir. İkinci olarak ise-bu da zaten ilkinin hem nedeni hem de sonucudur-bü-
tün ‘güçleri’, başka deyişle bütün kültürel değerleri elinde bulunduran yegâne
efendidir” (2017: 204).
Söz konusu Eski Mezopotamya Tanrı üçlemesi yani “teslis” sistematik
olarak müzikle de ilişki içinde aktarılmıştır. Bu aktarımın en önemli dayanak-
larından biri bu tanrıların idare ettiğine inanılan kozmik ahengin en önemli
yansımasının müzik olduğuna dair inanç olmalıdır, zira Eski Mezopotamya
kaynaklarındaki müziğe dair anlatılar bize hep ‘kozmik-döngüsel ahenge’ dair
ipuçları vermektedir. Eski Mezopotamya müzik kuramının evren ile ilişki kur-
ma yolu ve bu üç önemli tanrının müzik ve çalgılarla ilişkisi ise şu maddeler
altında özetlenebilir:

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
625
Cenk Güray

a. Eski Mezopotamya’da “bereket-yaşamın sürekliliği ve Tanrısal bil-


gelik” arasında kurulması gereken bağlantıya özen gösterilmekteydi.
Kozmik ahengin çözümlenebilmesinin bu bağlantının kurulabilmesi
adına önemli bir araç olduğuna inanılmaktaydı. Müzik ise evrendeki
kozmik ahengin çözümlenebilmesi için başlıca anahtardı, zira evrendeki
uyumun oranlarının müzikte gizli olduğuna dair bir inanç Eski
Mezopotamya devrinde de etkisini göstermekteydi. Eski Mezopotamya
müzik kuramcıları, uzunca bir dönem evreni anlamanın bir yolu olarak
algılanacak olan matematik-müzik ilişkisiyle ilgili öncü değer taşıyan
çalışmalar da yürütmüşlerdi (Güray, 2017a: 21).
b. Eğitimi ve taşınması ile ilgili yönlendirmelerin büyük tanrı Enlil tarafın-
dan yapıldığına inanılan arp, aynı zamanda Enlil’in kadere dair kararla-
rını seslendirmek için de kullanılırdı (Galpin, 1955: 27). Sümer mitoloji-
sine göre çalgıyı Enlil için tanrı Ninarusha, tanrıça Nisaba’nın tavsiyeleri
ve müzik tanrısı Enki’nin duaları ile yapmıştı (Polin, 1954). Dönemin
kültüründe arp kutsal bir çalgı olarak değerlendirilmiş, aralarında bo-
ğa-tanrı Nanaar’ın da bulunduğu pek çok tanrının hizmetine sunulmuştur
(Polin, 1954).
c. Eski Mezopotamya’da müzik ve çalgılar evreni anlamak için kılavuzluk
etmenin yanında, doğayı anlatmakta da kullanılıyordu. Örneğin Akkad
dilinde bir cırcır böceği türü, “çayırın arpı” anlamına gelen şarşaru adıyla
anılıyordu (Kilmer, 2002: 481-486). Bır başka örnek, Lagash haneda-
nı hükümdarlarından Gunea dönemine (M.Ö. 2144-2124) ait bir yazıtta
karşımıza çıkar (Polin, 1954). Yazıtta, Gunea’nın bir tapınağa sunduğu
boğa figürü ile süslenmiş arpın sesinin boğa böğürtüsüne benzediği an-
latılır.
d. Enki ile ilgili olup da özellikle kutsal şehir Eridu’yu merkez alan tapı-
nımlarda müzik unsurunun yoğunlukla kullanıldığı dikkat çekmektedir.
Özellikle Enki ile özdeşleşmiş olan bilgelik-ki Tanrısal dünyadaki bil-
ginin insana yansıması olarak görülebilmektedir-ve bereket olguları bu
tapınım törenlerinde “sanat’ın” da hamisi olarak görülen Enki ile müzik
aracılığıyla ilişkilendirilmektedir. Bu törenlerde lir, arp, davul ve bazı
üflemeli çalgıların bir arada bilgelik temelli bazı kutsal metinleri seslen-
dirmek amacıyla kullanımı ve bu ritüeller aracılığıyla kozmik ahenge
yapılan göndermeler, sonraki dönemlerde bu topraklarda devam eden

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
626
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

“müzik temelli bir kozmogoninin” de temelini teşkil etmektedir (Kra-


mer, 2000: 155-156). Bu ritüellerde çalgıların kurban edilen hayvanla-
rın (boğa) derisinden yapılmasından, bereket tanrısı Enki tarafından su
kanallarını kontrol ederek tarımı yönlendirmesi için görevlendirilen En-
kidu’nun çoban tanrı Dumuzi ile çekişmesine kadar, “bereket ve bilge-
lik” temelli pek çok uygulamayı teşhis etmek mümkündür. Bu noktada
“temel” alınan mesnetin “bereket” olması, Enki’nin temsil ettiği eril ve
üremeye yönelik güçten de anlaşılabilmektedir. Kozmoloji ve bilgelik
söz konusu bereketin sırlarını çözebilmek ve bereketi ilelebet geçer-
li kılabilmek için Tanrısal dünya ile kurulacak doğru ilişkinin yolları-
nı insanlara işaret etmektedir. Enki’nin, herşeyi biçimlendiren Tanrısal
dünya ve insani dünya arasında bağ kurabilme gücüne sahip; oranlar ve
çalgılar aracılığıyla somut, işaret ettiği ses dünyası açısından da soyut ve
gizemli bir araç olan “müziğe” diğer olgulardan daha fazla ihtiyaç duy-
ması ve sahip olduğu bilgeliği kontrol ettiği dünyaya müzik aracılığıyla
yansıtması normaldir. Adeta Enki dünyaya dair ihtiyaç duyduğu sır ve
bilgileri müzik aracılığıyla edinmekte ve bilgeliğin kaynağının müzikte
olduğuna işaret etmektedir:
“Kim daha iyi bilebilir ki Senden…” (Bottero, Kramer, 2017: 223).
Müzik, Enki’ye dair tüm tapınımlarda ve bu tapınımların “mitolojik” öy-
külere yansıyan ayrıntılarında da ön planda gözükmektedir (Kramer, 2000:
156, 157):
“Abzu’nun orta yerinde bir aslan,
Ülkeye bilgelik yağdıran Enki’nin soylu evi:
‘yükselen taşkın ırmağa benzeyen patırtın,
Kral Enki için müzik yapar,
O’nun kutsal evinde tatlılıkla çalar,
Lir,
Algar,
Arp algarsurra,
Harrar,
Sabitum,
Miritum
Evi doldurur,
Tatlı ses, dudakları azat eden arp,

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
627
Cenk Güray

Her biri kendi duygularına göre orada çınlar,


Enki’nin kutsal algar’ı O’nun için çalar şevkle,
Yedi Tigri6 orada ses verir,
Enki’nin emrinden dönülmez,
O’nun sözü sımsıkı kök salmıştır böylece,
Bu nedenle tuğla işinde İsimud ses verdi,
Deniz Evi’nde tatlılıkla şarkı söyledi”
Yine Enki ile ilgili bazı ritüellerde O’nun “yere ve göğe ilişkin amaçla-
rını gerçekleştirebilmek” için yarattığı “yedi bilgeden” (yedi apkallu) de bah-
sedilmektedir (Bottero, Kramer, 2017: 226). Söz konusu yedi bilgenin sonraki
dönem Mezopotamya’da yaygın olan “yedi’ simgesi” ve bu simgenin ritüelik
kullanım alanları (yedi melek, yedi gezegen, yedi ulu ozan, yıldızlar ve felek-
ler) ile bağlantılı olduğu da düşünülebilir.
Akad literatüründe Apkullu, Sümercede ise Abgal olarak adlandırılan
bu yedi yarı tanrı ya da bilge figürü, Tanrı Enki’nin insanlara medeniyet öğ-
retmek için gönderdiği doğaüstü varlıkların en önemlilerindendir (Demirci,
2013: 41). Bu varlıklar kozmik yaratılışın özü olan tatlı su’dan (abzu) ya-
ratılmıştır7 ve evrensel yasalar ile kaderi kontrol ederler. İnsanlara hikmeti
ulaştırma görevine de sahip olan Apkullu’ların isimleri Uanna, Uannedagga,
Enmedagga, Enmegalama, Enmabuluga, Anenlilda ve Utuabzu’dur (Adapa).
Apkullular’ın en önemlilerinden biri sayılan Adapa, hikmet aktarımı açısın-
dan önemli bir role sahip olduğu gibi, eşyanın sırrına da vakıftır (Demirci,
2013: 42).
Tanrının yedi ilahi varlığı yaratması ve bu dünyanın koruyuculuğunu bu
varlıklara vermiş olması, hem eski İran hem de Yezidi “kozmogonisinin” ya-
pısını şekillenmesinde fayda sağlamış olabilir (Kreyenbroek, Reşow, 2011: s.
49). İnanışa göre bu Tanrı ve insan arasındaki ara varlıkların ya da yardımcı
Tanrıların sayısı yedidir. Allah haftanın her bir günü bu varlıklardan birisini
kendi nurundan yaratmıştır (Bozan, 2012: 26). Yedili sistem döngüsel tapınım
gelenekleri adına da önem arz eden bir özellik taşımaktadır. Zira dünyanın
yaradılış aşamalarını ve onlarla irtibat kuran manevi varlıkları simgeleyen
“yedi” rakamı, aynı zamanda ibadet esnasında bu manevi varlıkların yerine
geçerek “tanrısal dünya” ile irtibat kuran insanları ya da din adamlarını da
işaret etmektedir. Bu durum adeta Tanrı’nın ya da Tanrısal gücün başka bir
vücutta veya biçimde tezahür edebildiğine ya da “hülul’a” dair Antik dönem

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
628
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

ve öncesi inanç sistemlerinin güçlü mutabakatına da gönderme yapmaktadır


(Güray, 2012: 47).
Tarımsal devrin temelindeki yaratıcı gücü eksen alan ve tanrısal varlığın
“hülul” özelliği ile bizzahati olarak ibadetin içinde gözüktüğü uygulamaları
“erken dönem mitolojik ibadet uygulamaları” olarak da sınıflandırabilmek
mümkündür. Bu uygulamalarda “bilgelik” ve “irfan” eksenli bir aktarım yapı-
sı ve “döngüsel algıdan” daha çok vecd aracılığıyla doğrudan “doğal, tarımsal
ve kozmik” geleneğin bir parçası olarak “Tanrı’ya” ve “Tanrısal hayata” ula-
şabilme amacı söz konusudur. Bu manada söz konusu uygulamalarda “mito-
lojik” bir arketipe dönüş ve bu dönüş esnasında “Tanrı’nın fiili” ile karşılaşma
hissi, sonraki dönem “sema” geleneklerinde görülen “kemalata erme” veya
“olgunlaşma” rotasından daha yoğun bir biçimde hissedilmektedir. Yezidi se-
mah geleneği tüm Eski Mezopotamya kültürü adına geçmişin özelliklerini şu
anda kadar taşıyan böylesi uygulamaların halen yaşayan kadim örneklerinden
biri olarak değerlendirilebilir.
4. Yezidilikte Semah’ın Gerisindeki Mitolojik Arka Plan: Yedili
Hulûl-Tenasüh Sistemi ve Semah Geleneğine Yansıması
Yezidiler, Eski Mezopotamya temelli döngüsel ibadet geleneğini halen
yaşatan bir kültürdür. Dolayısıyla Yezidi’lerin döngüselllik içeren ibadetlerini
içinde barındırdığı “doğa algısı-bereket” temelli anlayış ve “hulûl” gelenekle-
ri aracılığıyla “erken dönem döngüsel ibadet” uygulamaları ekseninde değer-
lendirmek mümkündür. Yine “semah” teriminin tarihsel anlamını da kapsayan
bu iki temel özellikten dolayı söz konusu ibadeti “semah” başlığı altında de-
ğerlendirmek hatta bu ibadet geleneğinin “Yezidi semahı” olarak isimlendir-
mek de olasıdır.
Yezidi semah geleneğinde, Eski Mezopotamya geleneklerinde alışkanlık
olduğu üzere, döngüsel tapınım geleneğine temel teşkil eden ve zamanın dön-
güselliğini sağlayan “arketipsel dönüşün” “evrenin yaratıldığı an” ile irtibat
kurduğu söylenebilir. Bu arketipsel yaratım anında Tanrı’nın “yaratıcı gücü-
nü” aktardığı ve bu güçle “evrenin yaratılışını” gerçekleştiren “yedi temsilci”
ya da “yedi kutlu kişinin” ön plana çıktığı görülür. Yaratım görevinin “yedi
kutlu kişiye aktarılması” metnin önceki kısımlarında bahsedildiği üzere, Eski
Mezopotamya geleneklerinin değişik katmanlarında “yedi apkullu” denilen
kutsal varlıklar üzerinden de teşhis edilebilir (Demirci, 2013: 41)8. Bottero ve

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
629
Cenk Güray

Kramer bu döneme ait-muhtemelen çalgıların eşlik ettiği şiirlerle yapılan-bir


ayinin sözleriyle bu durumu örneklemektedirler:
“Bu Yedi Apkullu, denizden gelen bu sazanlar…
Bu Yed Apkullu, nehirde ‘yaratıldılar’
Yer ile gök konusundaki tanrısal planların
İyi yürümesini sağlamak için…” (Bottero, Kramer, 2017: 226).
Bir ayinde tekrarlanan yukarıdaki sözler esasında ayinde tasarlanan
döngüsel mitolojinin de şifrelerini ortaya koymaktadır. Tanrısal planların ger-
çekleşmesini sağlayacak yedi kişi aynı zamanda “tanrısal dünyaya” dönüşün
anahtarını da elinde tutan ve insanların ibadetteki rollerini ve hulûl yönlerini
belirleyen yedi simgedir ve dönüş bu simgeler aracılığıyla yapılmalıdır. Yezidi
geleneğinde yedi kutlu kişiyi betimleyen bu simgesel varlıklar “yedi önem-
li melek” olarak tezahür etmektedir. Yezidi düşüncesine göre Tanrı, Melek
Azazil ile başlayarak yedi gün boyunca melekleri yaratmıştır. Bu melekler
sırasıyla Dardail, İsrafil, Mikail, İsrail, Azrail ve Nurail’dir (Çakar, 2007).
Söz konusu melekler yedi adet kutlu kişinin varlığında temayüz edebilmekte-
dir. Bu kişiler sırasıyla Melek Tavus ya da Melek Azazil ve onun kişiliğinde
bedenleşen Yezidiliğin kurucusu olarak da bilinen (Güray, 2017b: 215-226)
Şeyh Adiyy, Şeyh Hasan, Şeyh Şems, Şeyh Ebubekir, Siccadin, Nasrettin
ve Fahrettin’dir9. Yezidi inancına göre bu melekler, her bin yılda bir sırayla
dünyaya gelip toplumu düzeltme görevini gerçekleştirmektedir (Çakar, 2007:
121, 129-136). Yaratılışın ilk anında Tanrı, sonsuz bilgeliği (Hagia Sophia)
simgeleyen Atfer adlı bir kuşu yaratmış ve sırtına bir de mücevher iliştirmiştir.
40,000 yıl boyunca bu bilgelik mücevherin üzerinde yoğunlaşmıştır. Başka
bir efsaneye göre de dünya Tanrı’nın bu mücevheri suya atmasıyla oluşmuş-
tur (Heard, 1911: 205). Melek Tavus ya da Azazil, dünyanın ilk gününde
yaratılmıştır. Melek Tavus’un simgesi olan tavus kuşu pek çok inanç sistemi
için “toprak ana’yı” ya da bereketi simgelemektedir10. Yezidilerin günümüze
kadar aktardığı yaratılış efsanelerinde Melek Tavus’un işaret edilen “bereket”
temelli yaratıcı özelliğinin altını çizer bir şekilde ve bir kuş görünümüne gi-
rerek dünyadaki canlıların yaratılışına şahit olduğuna hatta insanoğlunu “ku-
lağına ruh üflemek suretiyle” bizzat yarattığına şahit oluruz. Melek Tavus bu
yaratım görevini “Atfer” kılığındaki Tanrıdan alır11. Melek Tavus bir dönüşüm
ya da “hulûl” aracılığıyla da bu “tanrısal gücünü” Şeyh Adiyy ile paylaşır,
yani Şey Adiyy de aynı Melek Tavus gibi tanrısal gücün bir yansıması ya da
tezhürü halini alır.

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
630
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

Yezidiler’de tanrısal gücün değişik varlıklarıdaki tezhürüne dair bu


semah ritüeline “Semaya Roja Ide-Kutsal Gün Semahı” adı verilmektedir.
Söz konusu semah, din adamları tarafından gerçekleştirilen bir dini zikirdir.
Bu zikir her sene Yezidiler’in Şeyh Adiyy’in türbesini ziyaret ederek Hac
görevlerini yerine getirdikleri Laleş kentinde gerçekleştirilen özel bir törende
icra edilir. Söz konusu özel dini dansları da “Şeyh ve Pirlerin” gözetiminde
gerçekleştiren ve Yezidi toplumuna dine dair mesajları iletme görevini ger-
çekleştiren gezgin din adamlarına “kaval (Qewal)” adı verilmektedir. Kaval-
lar, şeyhlerin denetiminde çok kapsamlı bir dini eğitimden geçerek bu gö-
reve gelmekte ve dinin adeta misyonerliğini yapmaktadırlar (Lescott, 2001:
81-82). Kavalların yönlendirdiği ibadet sistemlerinin temelinde trans haline
geçerek Melek Tavus’a ulaşma ve onun mesajlarını cemaate aktarma olgusu
vardır. Genelde bu tapınıma “kaval”, tef, zurna ve tanbura eşlik eder. Söz
konusu tören “Tanrı” ile “yedi melek arasında oluşan kutsal bir meclisin “mi-
tolojik” bir düzlem içinde tekrarlanmasını içermektedir. Bu törende Melek
Tavus-ki aynı zamanda Şeyh Adiyy’e de dönüşmektedir- ve diğer altı melek
kutsal ateşin etrafında üç defa dönerler. Ayinde kutsal ateşi taşımak için kul-
lanılan ve ışık demetlerini yansıtma özelliği olan parlak kap, ateşle birleştiği
zaman “Şeyh Adiyy’in” yüzüne bakılmasını imkânsız kılan nurunu canlandır-
maktadır. Bu sistemde Melek Tavus ile iletişimi sağlayan ve O’nu kavala gö-
rünür kılan en önemli unsur “kozmolojik ve tarımsal” devrin de simgesi olan
kutsal sudur. Melek Tavus bu ritüel içinde tavus kuşu kılığında görünür ve o
şekilde insanlarla iletişim kurar. Mesajların iletimini dans takip eder (Heard,
1911: 209). İbadet anında Melek Tavus’u ve diğer altı meleği canlandıran
yedi din adamı, yavaş adımlarla, hatta yer yer durarak meydanın ortasında
tutulan kutsal ateşin etrafında dönmeye başlarlar. Bu esnada kendilerine kaval
ve teflerin sürekli tekrar ettiği ezgiler eşlik etmektedir. Ezginin ritmi bazen
hızlanmakta, bu coşku vurmalı çalgıların artan ses düzeyi ile desteklenmek-
tedir. Din adamları her adımlarının sonunda ellerini sol omuzlarına atmakta
ve daha sonra göbek seviyelerine kadar indirmektedirler. Ayin Şey Adiyy’in
türbesinde yapılmakta ve çıplak ayakla icra edilmektedir. İlk iki tavaf sonrası
zikre dualar için ara verilmektedir. Daha sonra en baştaki ezgi ile üçüncü dö-
nüş gerçekleşir. Bu esnada Melek Tavus’u canlandıran din adamı kutsal suyun
yansımasında “Melek Tavus’un su’dan kuş” haline geldiğini farkeder, su’da
Melek Tavus’un yüzünü gördüğüne inanır ve adeta transa geçer (Heard, 1911:
209). Bu durum adeta Tanrı’nın “insan suretinde yansımasını” veya “teza-

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
631
Cenk Güray

hür” etmesini canlandırır; bu tezahürde su adeta bir batın “aynayı” simgeler.


Üç dönüş de bitince yedi din adamı sıra ile yüzlerini tapınağın duvarlarına
dönerler ve cübbelerinin eteklerini sallamaya başlarlar. Bu aşamadan sonra
tekrar dualar edilir ve kutsal ateş halk arasında dolaştırılır. Din adamları belli
bir sıra içinde Melek Tavus’u canlandıran kişiden12 başlayarak birbirlerinin
elerini öperler, yere otururlar, yemekler dağıtılır ve yemeye başlarlar. Daha
sonra halkın da icra ettiği halay yapısındaki toplu dansların icrasına geçilir ve
tören sonlanır (Güray, 2017b: 215-226). Törenin değişik kısımlarında kaval-
lar, Şey Adiyy için bestelenen ilahileri de seslendirirler (Çakar, 2007: 188).
Yukarıdaki özellikler gözden geçirildiği zaman Yezidi’lerin “döngü-
sel ibadet” geleneklerinin “bereket” ve Tanrısal yaratıcı gücün “kutsal varlık
ya da kişilerde tezahürünü” sağlayan “hulûl” özellikleri dolayısıyla “erken dö-
nem döngüsel ibadet sistemleri” ya da “semah” geleneği içinde kabul edilebi-
leceği dikkat çekmektedir. Söz konusu ibadetteki “ateşin” kutsallığına yapılan
gönderme ise “sonsuz bilgiyi” temsil eden “ateş-güneş-aslan” sembollleri ara-
cılığıyla “Tanrısal bilgiye” ya da “irfani devire” ortak olabilme çabasını da
işaret etmekte ve söz konusu semah geleneğinin “olgunlaşma-bilgelik” temel-
li ibadet sistemleri ile birliktelik kurmasını da sağlamaktadır. İbadetteki suyun
kutsallığı ise Eski Mezopotamya’dan beri etkisini sürdüren “yedi bilge” inan-
cının Yezidi geleneğine bir yansımasını sağlarken, aynı zamanda “bereket”
temelli “tarımsal devrin” etkisinin bu gelenek içinde halen kendini aktardığını
da işaret etmektedir.
5. Sonuç: Devir Nazariyesi İle Semah Kavramı Arasında Tarihsel
İnanç Sistemleri Arasından Bağlantı Kurma Yolları
Bu çalışmada “erken dönem döngüsel ibadet sistemleri” olarak ad-
landırılabilecek zikr yapılarının tarihsel temelleri incelenmiştir. İslam döne-
minde “devir nazariyesi” başlığı altında tasavvur edilen söz konusu sistemler,
insanlığın en eski evren algısı modelleri üzerinde yükselmektedir. İnsanın
öncelikle “tarım” temelinde doğanın uykuya dalıp tekrar uyanmasını keşf et-
mesi, bu keşfi takip etmesi muhtemel olan “kozmolojik unsurların” keşfiyle
birleşince “tanrısal güç” tarafından kontrol edilen “evrensel düzenin” döngü-
sel bir içeriğe dayandığının anlaşılabilmesi mümkün olmuştur. İnsan bu yö-
nüyle “zaman ve mekân” tarafından sınırlanmış olan yaşamını, “zaman ve
mekândan” bağımsız olan “Tanrısal dünya” ile buluşturmak istemektedir. Bu
yüzden, Tanrısal zamanın tecrübe edildiği anlara dönülmesi, pek çok ibade-

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
632
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

tin de temel motivasyonunu oluşturmuştur. Söz konusu döngüsel ibadetler


hem evrendeki döngüyü taklit etmekte hem de simgesel olarak sürekli bir bi-
çimde “Tanrısal” bezme dönem işlevini ön plana alan “zamanın” da döngü-
selliğini işaret etmektedir. Sonsuz olan “Tanrısal dünyadan” ve bu dünyayı
kontrol eden “Tanrısal bilgiden” bir katre alabilme çabası da “irfani devir”
geleneğini ortaya çıkarmış ve “Tanrı’nın sonsuz bilgisinden” gelen insanın
gene oraya döneceği bir “mitolojik” senaryoyu, olgunlaşma yolculuğuna da
içeren ibadetlerin temeline yerleştirmiştir. Semah’ın eski semitik dillere da-
yalı anlamında da işaret edildiği gibi “bereket” ve “tanrısal bilgiye” sahip bir
varlığın beklenmesi olguları bu ibadet anlayışının temelini oluşturmaktadır.
Bu ibadet sisteminin temelinde hem “bereket” temelli bir tapınım, hem koz-
molojik gelenekten beslenen bir evren tasavvuru ve hem de kehanet temelli
yani “insanın Tanrısal ön görüyü” taklit etmesini esas alan bir bilgi yolculuğu
vardır. Bu bilgi yolculuğunun zirve noktası ise “semahda” görev alan kişilerin
söz konusu kutsal varlıkların yerine geçebilmesi ve “Tanrısal gücün” tezahü-
rünü ortaya çıkarmalarıdır. Simgesel olarak Eski Mezpotamya geleneğine
kadar dayanan bu ibadet sistemlerinin bugüne kadar takip edilebilen en eski
örneklerinden biri “Yezidi” toplumunun “semah” geleneğidir. Söz konusu
semah geleneği “yedili sembolizm” ile “Tanrı ve yedi meleğin oluturduğu kut-
sal meclise yapılan “arketipsel” dönüş, “güneş temelli simgeler (ateş, aslan)
üzerinden Tanrısal bilginin” tanımlanması, su’yu esas alarak bereketi ön pla-
nan çıkaran “tarımsal devrin” etkisi ve tanrısal gücün değişik varlıklardaki
tezahürünün “mitolojik” arketipler üzerinden ifadesi ve özellikle “Tanrı’nın
suretinin insanda ayna sembolü işlevi gören su üzerinden görünmesi” gibi
vasıfları aracılığıyla Eski Mezopotamya ve Anadolu için temel bir ibadet mo-
deli olarak ön plana çıkmıştır. Söz konusu semah geleneğinin araştırılması
bugün Anadolu’daki semah uygulamalarının ve semah geleneğinde kullanılan
“mitolojik sembollerin” binlerce yıllık temellerine dair bazı fikirleri ortaya
koyabilme gücüne sahiptir.

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
633
Cenk Güray

Sonnotlar
1 Bu durum Albert Einstein’İn “izafiyet teorisi” ile benzerlik taşımaktadır (2015). İzafiyet Teorisi. İstanbul:
Say Yayınları.
2 Xeravits terimin “zemah” biçiminde okunabileceğini işaret etmektedir (2001: 342).
3 Kökenlerinin belirli bulgular aracılığıyla antik dönem ve öncesine dayandığı görülebilen ve devirsel bir
mantık içinde işleyen ibadet sistemlerinin metin içinde bu şekilde isimlendirilmesi tercih edilmektedir.
4 Örneğin “Ernest G. Mc.Clain, “Musical Theory and Ancient Cosmology,” The World and I, February
1994. Ellenberger, 1994; R. J. Dumbrill, The Musicology and Organology of the Ancient Near East,
Tadema Pres, 1998; Anne D. Kilmer, “Modal Music, Tonality and Genre in Mesopotamian Musical
Performance”, “Hickmann, Ellen, Kilmer, Anne D. Und Eichmanni Ricardo (Hrsg.), Studien Zur Mu-
sikarchalogie III: Archalogie früher Klangerzeugung und Tonordnung; Musicarchalogie in der Agais
und Anatolien- Orient Archaologie Band 10, s. 481-486; Almanya: Verlag Marie Leidorf GmbH, 2002;
Dahlia Sheata, “Contributions to the Music Theory System of Mesopotamia”, “Hickmann, Ellen, Kil-
mer, Anne D. Und Eichmanni Ricardo (Hrsg.), Studien Zur Musikarchalogie III: Archalogie früher
Klangerzeugung und Tonordnung; Musicarchalogie in der Agais und Anatolien- Orient Archaologie
Band 10, s. 487-493; Almanya: Verlag Marie Leidorf GmbH, 2002.
5 Bu arada bağlama tipli, uzun saplı telli çalgılar da M.Ö. 2000’li yıllardan itibaren Mezopotamya’da
görülebilmektedir (Polin, 1954).
6 Buradaki “yedi tigri’nin” Enki tarafından yaratıldığı söylenen “yedi bilge” ile ilişkisi olduğu hissedilebi-
lir. Bunun yanında Enki’nin bilgeliği simgelemesi ve aslan ve güneş simgelerine sahip olması (Kramer,
2000: 419) kendisinin, sonraki dönem inanç sistemlerinde gnostik/batın bilgiyi temsil eden Apollon
ve Hz. Ali ile bağlantı kurabilmesini de mümkün hale getirmektedir. Hatta “ışık” geleneği üzerinden
“katharizm” ve “Alevilik” ile bağlantı kurabilmek ve bu manada Mezopotamya düşüncesinin Avrupa ve
Ön Asya’ya geçişini takip edebilmek de mümkündür.
7 “Şekilsiz ve gizil olan her şeyin özü, her kozmik tezhürün kaynağı, tüm tohumların kabı olan su, tüm
biçimlerin geldiği ve ya kendi ricatları ya da bir afetle geri dönecekleri asli özü simgeler. Başlangıçta
vardı ve her kozmik ya da tarihi çevrimin sonunda geri döner; asla tek başına olmasa da her zaman var
olacaktır, çünkü su, parçalanmamış birimler halinde bütün biçimlerin gizil olanağını içine alan tohum
üreticisidir” (Eliade, 1958: 188-189).
8 Tatlı su’dan yaratılmış olan bu varlıklar, yaratılışı da kozmik su’yu kontrol ederek şekillendirmektedirler
(Demirci, 2013: 42-43).
9 Yezidilerin kutsal metinlerinden olan Musaf Reş’in Musul nüshasında Fahrettin isminin yerini Yedin
almıştır (Güray, 2017b: 215-226).
10 Hint kültürünün dini yapılarından, geleneksel sanatlarına ve folkloruna kadar pek çok noktada göze
çarpan tavus kuşu figürü inanç sisteminde toprak ana’yı simgelemektedir (Güray, 2017b: 215-226).
11 Halk arasında anlatılan bir efsaneye göre de ilk başta dünyada sadece kuş görünümündeki Tanrı ve bir
ağaç vardır ve yaratılan Melek Tavus Tanrı ile diyaloğu ile tüm yaratılışın aşamalarına şahit olur (Güray,
2017b: 215-226).
12 Bu kişi kıyafetleriyle de bir tavus kuşu görünümüne sahiptir. Bu durum Şamanizm’de kuş görünüşünü
andıran giysiler giyip, kuşlarınkine benzer hareketlerle dans edilmesi olgusuna da (Su, 2009) benzerlik
göstermektedir.

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
634
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

Kaynaklar
Akurgal, Ekrem. (1997). Anadolu Kültür Tarihi. Ankara: TÜBİTAK Yayınları.
Armstrong, Karen. (2005). Mitlerin Kısa Tarihi. Çev. Dilek Şendil. İstanbul:
Merkez Kitaplar.
Artun, Erman. (2007). “Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri - Öğre-
tiler-Dinler”. Erişim Tarihi 30/06/2016.
Baldwin, Joyce G. (1964). “Ṣemaḥ as a Technical Term in the Prophets”, Vetus
Testamentum, Vol. 14, Fasc. 1, s. 93-97.
Bottero, Jean ve Samuel Noah Kramer. (2017). Mezopotamya Mitolojisi. Çev.
Alp Tümertekin. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Bozan, Metin. (2012). Şeyh Adiyy Bin Musafir-Hayatı, Menkıbevi Kişiliği ve
Yezidi İnancındaki Yeri. İstanbul: Nûbihar Yayınları.
Can, Cihat. (2001).”XV. Yüzyıl Türk Musikisi Nazariyatı-Ses Sistemi”. Ya-
yınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü, İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, İstanbul.
Çakar, Mehmet Sait. (2007). Yezidilik. Ankara: Vadi Yayınları.
Çoruhlu, Yaşar. (2002). Türk Mitolojisinin Ana Hatları. İstanbul: Kabalcı Ya-
yınları.
Demirci, Kürşad. (2013). Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş: Tanrılar, Ritüel,
Tapınak. İstanbul: Ayışığı Kitapları.
Duchesne-Guillemin, Marcelle. (1981). “Music in Ancient Mesopotamia and
Egypt”. World Archaeology-Archaeology and Musical Instruments Vol.
12, No. 3. UK: Taylor and Francis, s. 287-297.
Eliade, Mircae. (1958). Patterns in Comparative Religion. US: New American
Library.
——.(1994). Ebedi Dönüş Mitosu. Ankara: İmge Yayınları.
——.(2003). Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Çev. Ali Berktay. İstan-
bul. Kabalcı Yayınları.
Galpin Francis W. (1955). The Music of the Sumerians and Their İmmediate
Successors The Babylonians and Assyrians. France: Strasbourg Univer-
sity Press.

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
635
Cenk Güray

Güray, Cenk. (2012). “Anadolu’daki İnanç ve Müzik İlişkisinin Semâ-Semah


Kavramları Çerçevesinde İncelenmesi”. Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
——. (2017a). Bin Yılın Mirası-Makamı Var Eden Döngü “Edvâr Geleneği”
(2. Baskı). İstanbul: Pan Yayıncılık.
——. (2017b). “Yezidilerin Dini Müzik ve Dans Gelenekleri”, VIII. Millet-
lerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildiriler Kitabı, Cilt 3, Ankara
:T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma Eğitim Genel Müdürlüğü,
s. 215-226.
——. (2018). “Devirsel İbadet Modelleri Olarak Semah-Semâ Uygulamala-
rının Tarihsel Kökenleri”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma
Dergisi 87, 23-48.
Heard, W.B. (1911). “Notes on the Yezidis”. The Journal of the Royal An-
thropological Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 41 (Jan. - Jun.,
1911), Published by: Royal Anthropological Institute of Great Britain
and Ireland, s. 200-219.
http://turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/erman_artun_inanc_sistemleri.pdf.
Kilmer, Anne D.(2002). “Modal Music, Tonality and Genre in Mesopotamian
Musical Performance”. Studien Zur Musikarchalogie III: Archalogie
früher Klangerzeugung und Tonordnung; Musicarchalogie in der Agais
und Anatolien- Orient Archaologie. Ed. Hickmann, Ellen, Kilmer, Anne
D. Und Eichmanni Ricardo (Hrsg.), Band 10, Almanya: Verlag Marie
Leidorf GmbH, , s. 481-486.
Kramer, Samuel Noah ve John R. Maier. (2000). Sümerlerin Kurnaz Tanrısı
Enki. Çev.Hamide Koyukan. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
Kreyenbroek, Philip G. ve Xelil Cındi Reşow. (2011). Tanrı ve Şeyh Adiyy
Kusursuzdur-Yezidi Tarihinden Kutsal Şiirler ve Dinsel Anlatılar. Çev.
İbrahim Bingöl. İstanbul: Avesta Yayınları.
Lescot, Roger, (2009). Yezidiler-Din, Tarih ve Toplumsal Hayat: Cebel, Sin-
car ve Suriye Yezidileri. İstanbul: Avesta Yayınları.
LSJ.(2011). The Online Liddell-Scott-Jones Greek-English Lexicon (Elekt-
ronik Liddell-Scott-Jones Yunanca-İngilizce Sözlük). Erişim Tarihi

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
636
Semah Kavramını Devir Nazariyesi Üzerinden Anlamak: Aynayı Tuttum Yüzüme

08.08.2018. http://stephanus.tlg.uci.edu/lsj/#eid=1&context=lsj.
Oğuz, Elif. (2017). “Eski Çağda Mezopotamya Coğrafyasında Ticareti Yapı-
lan Tarım Ürünleri”, Turan-Sam Uluslararası Bilimsel Hakemli Dergisi,
Cilt 9, Sayı 36.
Polin, Clarie C.J. (1954). Music of the Ancient Near East. US: Vantage Pres
Inc.
Su, Süreyya. (2009). Hurafeler ve Mitler-Halk İslâmında Senkretizm. İstan-
bul: İletişim Yayınları.
Tekin, Ezgi, Cenk Güray ve Ali Yaşar. (2016). “Koç Baba Deyişleri, Koyun
Baba Semahı-Makamsal, Ezgisel ve Sözel Analizleri”. Uluslarara-
sı Nehrin Piri Koyunbaba Sempozyumu Bildirileri. Der. Zekeriya Işık,
Ömer Faruk Karakaş, Eyyüp Ensari Şahin ve Tuğba Gülen. Çorum: Hitit
Üniversitesi, s.157-178.
Xeravits, Geza. (2001).” Reviewed Work(s): Zemah and Zerubbabel: Mes-
sianic Expectations in the Early Postexilic Period (JSOTSup 304) by
Wolter H. Rose”, Journal for the Study of Judaism in the Persian, Helle-
nistic, and Roman Period, Vol. 32, No. 3, s. 341-344.

IV. ULUSLARARASI ALEVİLİK VE BEKTAŞİLİK SEMPOZYUMU (18-20 EKİM 2018 ANKARA) BİLDİRİLER KİTABI
637

You might also like