Professional Documents
Culture Documents
YAZAN
AYAD AKHTAR
ÇEVİREN
AYŞEGÜL HARDERN
MEKAN
New York’ta geniş bir apartman dairesi.
ZAMAN
2011 -2012
İlk iki sahne 2011 yaz sonunda geçiyor.
Üçüncü sahne üç ay sonrası sonbaharda geçer.
Dördüncü sahne üçüncü sahneden 6 ay sonra kış ayında geçer.
Işıklar söner.
SAHNE 2
Aynı apartman.
Bir hafta sonra.
Emily yemek masasında gazete okumakta ve sabah kahvesi içmektedir.
Amir karşında durmaktadır.
EMILY – (gazeteden okur.) Avukat ordusuyla çevrili sanık cesur bir beyanat verdi.
Kendinden emin bir tavırla “haksızlığa uğradığını ve yargı sürecinin adaletten yoksun
olduğunu” belirtti. Leibowits, Bernstein, Harris’ten Amir Kapoor İmam’i destekledi ve
ekledi “Herkes tarafından da net olarak bilindiği gibi ortada bir dava yok. Adalet
Bakanlığı’nın davası varsa, süreci başlatmalılar.”
(es)
Avukatı olduğun anlamına gelmiyor.
AMIR – Sen olmadığımı bildiğin için öyle geliyor.
EMILY – Avukatı olduğunu söylemiyor.
AMIR – “Avukat ordusuyla çevrili sanık cesur bir beyanat verdi.” Arkasından benim
açıklamamdan bir kesit yayınlamışlar. Benim avukat ordusundan olduğumu ima ediyor.
Başka bir avukattan açıklama yok.
EMILY – Ama kadın senin desteklediğini yazmış.
AMIR – Sadece destekliyor diye bir ifade yok.
EMILY – İma edilmiş.
AMIR – Açık ve net bir biçimde benim İmam’ın cesur tonunu ve tavrını desteklediğimi
belirtiyor.
EMILY – Haklı değil mi?
AMIR – Konu bu değil Em!
EMILY – Belki de olmalı!
AMIR – Adam terörist olmakla itham ediliyor.
(gazeteye tekrar göz atar.)
Amir Kapoor İmam’ı destekliyor…
EMILY – Öyle olsa bile bu seni/
AMIR – (lafa girer.) Öyle olsa bile?
EMILY – Öyle olduğunu düşünmüyorum. Ama öyleyse bile neden aleyhine bir durum olsun ki?
Senin prensip sahibi olduğun anlamına gelir - yargı sürecinde destek olduğun.
AMIR – Sadece..
EMILY – Ne?
AMIR – Sence insanlar benim… Yani demek istediğim…
EMILY – Ne?
AMIR – Sanırım ismime bakıp, Müslüman olmadığımı tahmin ederler…
EMILY – Amir!
Amir neler oluyor?
(es)
Seni bu kadar rahatsız ediyorsa Times’ı ara ve haberi geri çekmelerini iste.
AMIR – Sorun şu ki; haberde yazdıklarını söyledim.
EMILY – Hatırlıyorum.
AMIR – Ama sanığın avukatı olmadığımı belirttikten sonra.
EMILY – Belki bu haberi geri çekmeleri için yeterli bir sebeptir.
AMIR – Neden şirketin adını yazmak zorundalardı?
EMILY – Bu seni neden bu kadar rahatsız ediyor?
AMIR – Benim dini geçmişim kimseyi ilgilendirmez.
EMILY – Kim ilgilendirdiği söylüyor ki? Aslına bakarsan bu senin için iyi olacak.
AMIR – İyi olacak derken?
EMILY – Canım Goldman’a bak.
AMIR – Goldman?
EMILY – Sachs. Jamie onun yardımseverliğini olumlu karşıladı.
AMIR – Konunun eski erkek arkadaşınla ne alakası var?
EMILY – Kurumsal dünyanın tek odağının para olduğunu örtbas etmek için neler
yapabileceğini anlatmaya çalışıyorum.
AMIR – Çıkmam lazım. (gözü gazeteye takılır.) “…İmamı destekliyor…”
EMILY – Tatlım, tatlım.
Bana bak.
Kes şunu.
AMIR – Bana niye kızgınsın?
EMILY – Değilim.
AMIR – Evet öylesin.
EMILY – Kızgın değilim. Sadece abarttığını düşünüyorum.
AMIR – Garson şerefsizce davrandığında portremi yapıyorsun, hayatımı etkileyecek böyle
bir konunun ciddi bir probleme dönüşebileceğini algılayamıyorsun.
EMILY – Bu iki konunun birbiriyle ne alakası var?
AMIR – İşine gelmeyen konulara kulaklarını tıkamak güzel olmalı!
EMILY – Bu nereden çıktı şimdi?
(gergin sessizlik) (Diyafon sessizliği bozar.)
Isaac.
AMIR – Öyle mi?
EMILY – Yani o olmalı.
AMIR – Tamam.
EMILY – Ne?
AMIR – Yok bir şey.
EMILY – Bu konuda konuşmaya devam etmek istiyor musun?
AMIR – Hayır, istemiyorum. (es) İşe gitmem lazım.
EMILY – Tamam.
Mutfağa gider. (sahne dışından)
Yukarı gönder.
Emily’i geri döner. Aralarında gergin sessizlik vardır. Emily Amir’in içini rahatlatmak için…
En azından on dördüncü sayfada. Kimse/
AMIR – Yapma.
EMILY – Ne yapmayayım?
AMIR – Aklının başka yerde olduğunu biliyorum.
EMILY – Tatlım bu benim için çok önemli. Whitney’den bir küratör stüdyomu ziyarete
geliyor.
AMIR – Bunun sana sağlayan kim acaba? Ben olmasaydım/
EMILY – Biliyorum, biliyorum. Bu konuyu akşam konuşalım olur mu?
AMIR – (sert ve bozuk)
Konuşacak bir şey yok.
(ceplerini karıştırır.)
Telefonumu odada unutmuşum.
Çıkar. (es)
Kapı tıklanır.
Emily kapıyı açar. Isaac görünür.
ISAAC – 40, beyaz – Zeki, çekici. Whitney’de küratör.
ISAAC – Merhaba.
EMILY – Merhaba. Nasılsın?
ISAAC – Teşekkürler. İyiyim.
EMILY – Kolay buldun mu?
ISAAC – Elimle koymuş gibi.
Sahne dışından Amir’in odada telefonunu ararken çıkardığı gürültüyü duyarız.
EMILY – Amir çıkmak üzere.
Amir girer. Emily ile aralarındaki gerginlik hissedilmektedir.
AMIR – Isaac.
ISAAC – Merhaba Amir.
AMIR – Seni görmek ne güzel. (es) Hafta sonu harika vakit geçirdik. Teşekkürler.
ISAAC – Bizim için zevkti.
AMIR – Çıkmam gerekiyor. İşe geç kaldım.
ISAAC – Karımdan önce işte olacağım kesin.
AMIR – Her gün olduğu gibi!
(Emily’e soğuk bir tavırla)
Görüşürüz.
EMILY – Görüşürüz canım.
(Amir’e samimi bir tavırla.)
Her şey yoluna girecek. Bak göreceksin.
Amir çıkar.
ISAAC – Kötü bir zamanda geldim galiba.
EMILY – Hayır hayır.
ISAAC – Emin misin?
EMILY – Evet.
ISAAC – O zaman tamam.
EMILY – Kahve, çay ne içersin?
ISAAC – Bir şey istemem. Teşekkürler.
Salona ilerler.
Eveet… Geçen haftaki tartışmamız üzerine çok düşündüm.
EMILY – Beyaz bir kadın olarak İslami formlarda resim yapmamam gerektiği konusundaki
tartışma mı? Bu konuda haksız olduğunu düşünüyorum.
ISAAC – Bence de haksızım.
(es)
EMILY – Ne değişti.
ISAAC – Tablolarından bir kaçına baktım internetten.
EMILY – Ve Jerry’nin yorumunu okudun.
ISAAC – Ve Jerry’nin yorumunu okudum. Jerry ile her zaman aynı fikirde olduğumu
söyleyemem.
(resme döner.)
Görmemi istediğin tablo bu mu?
EMILY – Evde görmeni istediğim bu. Diğerleri stüdyoda.
Isaac tabloyu inceler.
ISAAC – İtiraf etmeliyim büyülendim.
(geri adım atar, inceler.)
Figürler tablodan canlanıp, çıkacaklar gibi.
Yüzey dışbükey…
EMILY – Evet. Doğru.
ISAAC – Bonnard’ın son zamanları gibi…
EMILY – ..veya Bonnard’dan dört yüz yıl önceki Endülüs’teki muhteşem mozaikler gibi.
Söylemek istediğim buydu. Orta Çağdaki atalarımız olmasaydı Aristo’muz bile olmazdı.
ISAAC – Anladım.
(es)
EMILY – Victoria&Albert müzesine gittin mi?
ISAAC – Yıllar önce.
EMILY – Frieze için Londra gidiyorsun, değil mi?
ISAAC – Evet. Sen?
EMILY – Daha karar vermedim.
Gittiğinde İslami Galeriyi dolaş lütfen. 42 numaralı odayı. Sanata bakış açını değiştirecek.
ISAAC – Vay! Tamam.
EMILY - (Isaac’in tepkisine bozulmuştur.)
Ne?
ISAAC – Bilmiyorum… Bu ciddiyet, ironiden yoksunluk. Beni yanlış anlama ama – alışılmadık.
EMILY – İroni abartılıyor.
ISAAC – Katılmadığımı söyleyemeyeceğim.
EMILY – Ama?
ISAAC – Seni neyle suçlayacaklarını biliyorsun değil mi?
EMILY – Söyleme.
ISAAC – Oryantalizm.
EMILY – Hepimiz politikayla fazlasıyla sarmalandık. Olayları ele alış şeklimiz, olayları
olduğu gibi görmemezi engelliyor.
(es)
Mozaik geleneği özgürlüğe açılan olağanüstü bir kapı Isaac. Bu sadece koşulsuz boyun
eğmeden gelebilir. Benim durumumda tabi ki bu İslam’a boyun eğme değil, dile getirilişe.
Desenler, tekrarlar… Bunu başarmak için yüksek konsantrasyona ihtiyacım var. Sıra dışı olan
bu.
ISAAC – Egoyu yok etmeye çalışan Orta yüzyıl Amerikan minimalist gibi konuşuyorsun.
EMILY – İslam gelenekleri bunu binlerce yıldır yapıyor. Daha iyi idare edebildiklerini
düşündüğüm için beni affet.
(es)
Roma ve Yunanlılardan yararlandığımız gibi İslami geleneklerden de yararlanmalıyız. İslam
bizim bir parçamız ve biz bunun farkında bile değiliz.
IŞIKLAR SÖNER.
SAHNE 3
Aynı daire.
Üç ay sonra.
Işıklar yanar. Amir elinde içkiyle terastadır.
İçer. Tekrar içer. Elindeki bardağın dibine bakar.
(es)
Ve birden elindeki bardağı yere fırlatır. Cam kırıkları saçılır.
(es)
Bardağı kırmak sinirini yatıştırmamıştır. Terastan içeri girer. Kendine içki koymak için
bara ilerler.
Anahtar sesi duyulur. Kapı açılır. Emily girer.
EMILY – Selam canım.
AMIR – Hey! Nerede kaldın?
EMILY – Gourmet Garage’a uğradım. Bu akşam için bir şeyler aldım.
AMIR – Bu akşam?
EMILY – Isaac ve Jory! Unutmadın değil mi?
AMIR – Güzel kokuların nedeni anlaşıldı.
EMILY – Domuz eti filetosu yaptım. Ve tahmin et…
(çantadan bir şey çıkartır.)
…sevdiğin peynirden vardı -La tur! Ve sevdiğin İspanyol sucuğu!
AMIR – Harika!
EMILY – “Evine gelip yemeğini yiyorum ve senin sergide olamayacağını bildiriyorum”. Kimse
böyle bir şey yapmaz öyle değil mi?
AMIR – Yani sergidesin.
EMILY – Ah umarım. Yemeği unuttuğuna göre şarabı da almadığını tahmin ediyorum.
AMIR – Evet üzgünüm.
EMILY – Amir!
AMIR – Özür diledim.
(es)
EMILY – Ne oldu?
AMIR – Hiçbir şey!
EMILY – Olmuş. Hadi anlat.
AMIR – Ortakların bir kaçı ile toplantı yaptık. Toplantı denirse tabi. Saat altıda teslim
etmem gereken kontrat üzerinde çalışıyordum. Jack ve Steven gelip, ailemin doğum yerini
sordular.
EMILY – Pakistan.
AMIR – Hindistan dedim. İşe başvuru formunda öyle yazmıştım.
EMILY – Neden?
AMIR – Çünkü teknik olarak babam doğduğunda öyle idi.
EMILY – Tamam.
AMIR – “Yazdığın şehir isimleri Hindistan’da geçmiyor ama. Pakistan!dalar” dedi Steven.
“Babam 1946’da, İngiltere 1947’de ülkeyi ikiye bölmeden önce doğdu” dedim.
“Ya annen?” dedi. 1948 diye cevap verince “Hindistan değildi o zaman öyle değil mi?
Pakistandı”dedi.
Lanet olası zamanı tarih dersi ile harcıyorlardı. Steven kendim hakkında yanlış bilgi verip
vermediğimi araştırıyordu.
EMILY – Görünüşe göre vermişsin de.
AMIR – O zaman Hindistan’dı. Şimdi ismi değiştiyse ne olmuş.
(es)
İsmimi değiştirdiğimi de öğrenmiş. “Doğumdaki ismin Kapoor değil Abdullah.Neden
değiştirdin?” diye sordu.
EMILY – Bilmiyor muydu?
AMIR – Söylememiştim onlara.
EMILY – Geçmişini araştırmış olmalılar.
AMIR – Ben… ismimi değiştirdiğimde sosyal değişim de yaptım.
EMILY – Gerçekten mi?
AMIR – Evet. Senle tanışmadan önceydi.
EMILY – Bu yasal mı?
AMIR – Hep yapılan bir şey. Kimlik hırsızlığı için. Steve araştırmış olmalı. Bana taktı. O
duruşmaya gitmemeliydim.
EMILY – Onunla ne ilgisi var. Aylar önceydi.
AMIR – Çok ilgisi var canım çok.
EMILY – Mort ne dedi?
AMIR – Ona ulaşamıyorum.
Diyafon çalar.
EMILY – Ah saat kaç?
AMIR – (saatini kontrol eder.) On geçiyor.
EMILY – Erken geldiler. Daha hazırlamam gereken şeyler var.
AMIR – Sen hazırla. Ben onları karşılarım.
Amir mutfağa ilerler.
AMIR – (diyafona) Evet? Tamam yukarı gönder.
EMILY – (geri döndüğünde) Senin için sorun olmaz değil mi?
AMIR – Olmaz merak etme.
EMILY – Emin misin?
AMIR – Evet. Hadi git.
EMILY – Aperatifleri getirebilir misin? Mutfakta tezgahın üstünde.
AMIR – Hadi sen işine bak. Ben hallederim.
Emily çıkar.
Amir kapıya ilerler. Kapıyı açar. Sonra çantaları mutfağa taşır.
Kapının dışından sesler duyarız. Yavaşça kapı açılır.
KADIN SESİ – Amir?
Amir dönerken…
AMIR – İçeri gel Jory.
Girer:
Jory – 35-40 yaşlarında. Afrikalı Amerikalı – zeki, hükmeden, açık sözlü. Maskülen.
Isaac ile girerler. Paltolarını çıkarırlar. Amir almak için onlara ilerler.
ISAAC – (tokalaşırlar.) Seni yeniden görmek ne güzel.
AMIR – Seni de.
JORY – Selam Amir.
AMIR – Selam Jory. 7:30 dememiş miydik?
ISAAC – Emily’nin 7:00 dediğinden emindim.
JORY – (Isaac’e) Sana söylemiştim.
AMIR – Emily hazırlıklara devam ediyor.
JORY – Hiç sorun değil.
AMIR – İçmek için daha fazla zamanımız var o halde.
JORY – (Amir’e bir kutu uzatır.) Tatlı getirdik.
AMIR – Mognalia Pastanesi? Teşekkürler.
JORY – (dışarı çıkarken) Buzdolabına konması gerekiyor.
ISAAC – (Amir’e) Dün Knicks maçındaydım.
AMIR – Öyle mi?
ISAAC – Knicks taraftarısın değil mi?
AMIR – Ne yazık ki!
ISAAC – Bunda utanacak bir şey yok.
AMIR – Utanacak bir şey yok ama tam bir işkence.
ISAAC – Ben Cups taraftarıyım. O yüzden bana işkenceden söz etme!
Jory geri döner.
AMIR – Ah, Bartman.
ISAAC – Bence öldürülmemeliydi ama. Ama bazı arkadaşlarım/
JORY – Bartman kim?
ISAAC – Tatlım!
AMIR – Cups dış saha oyuncusunun elinden topu çalan fanatik…
ISAAC – Moises Alou. Sekizinci vuruş.
AMIR – Ve Cups’ın dünya serisine girişi yasaklandı.
ISAAC – (Jory’e) Hatırlamıyor musun?
JORY – Hatırlar gibi oldum.
(es)
Harika kokular geliyor.
AMIR – Em domuz fileto yaptı.
(Isaac’e) Domuz eti yiyorsun değil mi?
JORY – Eline geçen her fırsatta.
ISAAC – Kaybettiğim yılların acısını çıkarmalıyım.
Tuvaletinizi kullanabilir miyim?
AMIR – Koridorun sonunda sağda.
ISAAC – Hatırlıyorum.
(Isaac koridordan çıkar.)
AMIR – Ne içersin?
JORY – Viskin var mı?
AMIR – Senin getirdiğin Macallan’dan hala var.
JORY – Senden daha fazlasını beklerdim Amir!
AMIR – Bu akşam bitiririz. Buz?
JORY – Sek.
AMIR – Şakan yok.
Amir içkileri hazırlamaya başlar…
JORY – Sarah’a olanları duydun mu?
AMIR – Hayır. Ne olmuş?
JORY – Köpeği bulundu.
AMIR – Nasıl?
JORY – Köpek dedektif tuttu. Frank’tan kaçırdı.
AMIR – Tanrım!
JORY – Frank dava açacak.
AMIR – Neye dayanarak?
JORY – Sadece Sarah’nın hayatını mahvetmek için.
AMIR – Ah şu ikisi.
JORY – Hiç sorma. Bugün mahkemede Sarah ile birlikteyken Frank’e rastladık.
AMIR – Bugün mahkemede miydin?
JORY – Sigorta uzlaşma gözetmenliği için.
AMIR – Nasıl gitti?
JORY – İyi. Rakamlar üzerinde tartışıyoruz. Ödemeleri gerektiğini biliyorlar. Bu fikre
alışmaları biraz zaman alacak sadece.
AMIR – Mort orada mıydı?
JORY – Steve devraldı. O vardı bugün.
AMIR – Ama gözetmen Mort’tu.
JORY – Öyleydi.
AMIR – Nedense şaşırmadım?
JORY – Mort meditasyonu tercih etmiş.
AMIR – Tansiyon ilacını almaktansa.
JORY – Beni yemeğe çağırıp, meditasyon öğretmeye çalıştığını biliyorsun değil mi? Aslına
bakarsan birkaç kez denedim. Durmadan yemek düşünmekten, beş kilo aldım. Sinirlerim
bozuldu, bıraktım.
AMIR – Kredi İsviçre’den gelen teklif ne oldu?
JORY – Kabul etmeyeceğim.
AMIR – Şu anda kazandığının iki yüz bin fazlasına hayır mı diyeceksin?
JORY – Ortakların karşı teklifini bekliyorum.
AMIR – Teklifin daha fazla olacağını sanmam.
JORY – Bu şirkete kök saldım.
(es)
AMIR – Kapoor, Brathwaite.
JORY – Ne?
AMIR – Sen ve ben. Ortaklık. Steven ve Mort ilk başladıklarında rekabeti düşük tutarak
yükselmişler.
JORY – O zamanlar büyük şirketler “birleşme ve satın alma” yapmak istemiyorlardı.
AMIR – Evet, bu yüzden Yahudiler yapıyordu. Ve sonra birden piyasa coştu. Steven ve Mort
gibileri şirket haline geldi. Bizde yeni Yahudileriz.
JORY – Anlaştık.
AMIR – Hemen harekete geçiyoruz değil mi? Onların şirketinin geldiği yere çok daha kısa
zamanda ulaşacağız.
JORY – Bu şimdi mi aklına geldi?
AMIR – Aslında bugün ofiste düşündüm. Bu onların şirketi ve bizim de partide sadece
davetli olduğumuzu hiçbir zaman unutturmayacaklar.
JORY – Aslında hiç fena fikir değil.
(es)
Amir –
…tam bu sırada Isaac banyodan döner.. Elinde bir kitap vardır. Konuya girer.
ISAAC – Bu kitabı kim okuyor?
Ah pardon. Böldüm mü?
JORY – Aslında/
AMIR – Sadece iş konuşuyorduk.
Güzel bir elbiseyle Emily içeri girer.
EMILY – Çok özür dilerim.
(Jory’e)
Seni görmek ne güzel.
JORY – Seni de öyle.
ISAAC – Selam Em.
EMILY – Selam Isaac.
ISAAC – Kusura bakma ben yedi diye duymuşum.
EMILY – Yemeği biraz beklemeniz sorun değilse…
AMIR – Canım, Moglania’dan tatlı getirmişler.
JORY – Muzlu puding.
EMILY – Ah bayılırım.
AMIR – Bir şey içer misin Isaac?
ISAAC – Buzlu bir viski harika olur.
AMIR – Canım?
EMILY – Port.
JORY – Port? Akşam yemeğinden önce?
EMILY – İlginç bir tercih biliyorum ama çok seviyorum…
Amir içkileri hazırlamaya başlar.
ISAAC – (Emily’e) “Ölümü İnkar”ı kim okuyor.
EMILY – Ben. Sen tavsiye etmiştin.
AMIR – (Isaac’e) Devamlı kitaptan bahsediyor.
ISAAC – İnsanların kitabı tek hatırlanma sebebi Annie Hall filminde Woody Allen’ın
Diane Keaton’a bu kitabı hediye edip “benim hakkında bilmen gereken her şey” demesi.
AMIR – Ölümü inkar?
JORY – (Isaac’e) Beni uyarmalıydın.
ISAAC – Öyle mi düşünüyorsun? Harika bir kitap. Aslında yeni sergime başlığı buradan
buldum.
AMIR – Nedir?
ISAAC – Başlık… Önce açıklamama izin verin –
Tüketime özendirme ve pesimizm nesillerdir var. Ve sanat piyasası bu çılgınlıkları her
zaman besledi. Ama bir şeyler değişiyor.
Bu durumu kabul etmeyen yeni nesil sanatçıların başlattığı bir akım var.
“Sanatı yeniden nasıl kutsal yapabiliriz?” sorusuna cevap arıyorlar. Altından kalkılması zor
ve kahramanlık gerektiren bir işe giriştiler. Ve bu nedenle…
(eleştirisine başlamaması için Jory’i durma hareketi yapar.)
İmkansız Kahramanlar.
(es)
Jory beğenmedi.
JORY – Anderson Cooper’ın 360’ından bir kesit gibi.
AMIR – Paralimpik atletler.
JORY - İmkansız Kahramanlar.
ISAAC – Çok komik. Em? Sen başlık hakkında ne düşünüyorsun? Sonuçta senin de sergin.
(es)
EMILY – Sen ciddi misin?
ISAAC – İslam gelenekleriyle ilgili çalışman yeni ve önemli. Görülmesi gerek.
EMILY – Isaac bu harika. Teşekkürler. Çok teşekkür ederim.
JORY – Tebrikler Emily.
EMILY – Teşekkürler.
AMIR – Bu inanılmaz. Seninle gurur duyuyorum tatlım.
ISAAC – (kadehini kaldırır) Kadehler…
AMIR – (araya girer) Sergine ve Emily’e.
HEPSİ – Şerefe…
(içerler)
AMIR – E? Kaç tane?
ISAAC – Ne kaç tane?
AMIR – Em’in kaç resmi sergilenecek?
EMILY – İşte benim kocam! Sayılarla konuşur.
ISAAC – Dört veya beş tablo için yerim var.
AMIR – Beş! Bu harika.
Gülerler.
ISAAC – (şöminenin üzerindeki tuvali işaret eder.)
Bunu kesinlikle istiyorum, stüdyoda gördüklerimden birkaç tane ve bir de Velazquez’in
Moor’unun yeni yorumunu düşünüyorum. Ama emin değilim…
JORY – Moor? Hiç duymadım?
EMILY – Birkaç ay önce Amir’in bir portresini yaptım. Başımıza gelen bir olayın sonrasında…
Amir’in konunun açılmasına karşı reaksiyonunu fark eder ve konuyu değiştirir…
Kısa bir süre önce Met’i ziyaret ettim ve Velazquez’in bu tablosunu gördüm.
Emily köşedeki kitaplığa gider…
JORY – Hangisi?
EMILY – Fas kökenli Juan de Pareja portresi.
(kitapla döner.)
Bu orijinali.
JORY – (hatırlar) Ah tamam.
EMILY – Aynı paleti, aynı kompozisyonu kullandım. “Velazquez’in Moor’unun ardından”
adını koydum ama aslında Amir’in portresi.
AMIR – Senin kişisel Moor’un.
EMILY – İlham perimin demek daha doğru olur.
ISAAC – Sanırım soyut parçaları seçmeyi tercih ederim. Çalışmalarındaki bütünlüğü
sağlamak açısından. Ama bir yandan da dahil etmek istiyorum çünkü büyüleyici bir portre.
Sana bir övgü Amir.
AMIR – Öyle mi düşünüyorsun?
ISAAC – Siyah takım elbisen, gümüş kol düğmelerin, kolalanmış bembeyaz gömleğinle orada
duruyorsun…
(Emily’e)
…harika bir yorum. Neredeyse kolanın kokusunu duyabiliyorsun.
AMIR – Kola değil Isaac, gömleğin dikişindeki gerçeküstü sıklık.
JORY – Ofiste herkes gömleklerinden bahsediyor.
AMIR – Gerçekten mi?
JORY – Sarah maaşının yarısını gömleklerine harcadığını düşünüyor.
Seni çok parlak bir kariyer bekliyor. Ben ilk fark etme şansı bulanlardanım sadece. Emily
Hughes-Kapoor. Yükselen yıldız.
AMIR – Duy bunları!
Kadeh kaldırırken…
Tedirgin sessizlik.
ISAAC – Çöllerde yüzyıllardır zorluk çeken tek insanlar onlar değildi Amir. Yahudi ruhu için
AMIR – Çöl sancısı. Yahudiler duruma farklı reaksiyon gösterdiler. Üzerine kafa yordular.
Talmud’lara bak mesela. Olaylara yüzlerce farklı açıdan bakıyorlar, mücadele ediyorlar, her
Jory kıkırdar.
Isaac gözleri ile onu uyarır. Herkes masada yerini alırken, servis başlar…
AMIR – Yaptıkları her neyse, Müslümanlar bunu yapmadı. Bunu düşünemediler. Durumu
AMIR – Kuranı okumadın ama birkaç dindarlık taslayan İngiliz zorbanın yazdıklarını okuyup,
EMILY – Amir…
EMILY – İğrençsin--
ISAAC – Bu gerçek Em. Sende biliyorsun. Tabloyu sen yaptın.
Sessizlik.
Eğer o gece Londra’da olanlar hata ise Em, bu hatayı son kez yapmadın. Onu tekrar
aldatacaksın. Belki benimle değil ama aldatacaksın.
EMILY – Isaac.
ISAAC – Ve bir gün onu terk edeceksin Em. Ben sana aşığım…
Isaac eğilir ve onu öper.
Emily hareketsizdir.
Kapı açılır.
Jory girer. Suratı asıktır. Isaac’ı almak için dönmüştür. Gitmek için hazırdır—
JORY – Isaac buradan hemen gitmemiz lazım—
Emily ve kocasını yakınlaşmasını fark edip durur.
ISAAC – Tatlım?
JORY – Siz ne yapıyorsunuz burada?
Amir hışımla girer.
AMIR – Bunu benden bir hafta boyunca saklıyorsun sonra da hoşuna gitmeyen bir şey
duyduğun an çekip gidiyor musun? Kim olduğunu sanıyorsun sen!?
Jory gözlerini Isaac’e dikmiştir…
Ne oldu?
Etrafa bakar.
Ne?
JORY – (Emily’e) Kocamla aranda bir şey mi var?
AMIR – Pardon?
ISAAC – (Jory’e) Öyle bir şey yok.
JORY – İçeri girdiğimde öpüşüyorlardı.
EMILY – Bu doğru değil Amir.
JORY – Öpüşüyorlardı.
Gösterir.
Şurada.
EMILY – Öyle bir şey olması.
JORY – Ne gördüğümü biliyorum.
EMILY – Isaac bana seni ortak yaptıklarını söyledi. Amir orada senden daha önce çalışmaya
başladı. Bu haber beni sarstı. Çok üzüldüm. Ağlıyordum.
ISAAC – Bende onu teselli etmeye çalışıyordum.
JORY – Öperek mi?
EMILY – (güvensiz) Öpüşmüyorduk! Niye bunu söyleyip duruyorsun?
JORY – (Isaac’e) Onunla aranda bir şey var mı? Gerçeği söyle.
ISAAC – Tatlım. Söyledim zaten. Aramızda bir şey yok.
JORY – O zaman içeri girdiğimde ne halt ediyordunuz?
ISAAC – (Jory’e gider.) Ona sarılıyordum çünkü ağlıyordu.
JORY – Çek ellerini üstümden!
EMILY – Seni ortak yaptıkları için üzgündüm.
Amir’in ne kadar uzun zamandır bunu beklediğini biliyorum. Ağlıyordum.
Amir Jory’e döner.
AMIR – Önce işimi elimden aldın, şimdi de evliliğimi mi mahvetmek istiyorsun? Şeytansın!
Senin için yaptıklarımdan sonra.
Jory çantasını almaya gider. Ayrılacakmış gibi.
JORY – Ne gördüğümü biliyorum.
AMIR - (patlar) O iş yerine ne kadar emek harcadım fikrin var mı? Koridorun sonundaki
dolap; Temizlik malzemelerini tuttukları yer. Orası benim ilk ofisimdi!
Senin ki ise park manzaralıydı! Herkesten önce ofise geldin mi hiç? Veya en son çıkan oldun
mu? Hala ofisten senden sonra çıkıyorum!
Buradaki zenci ben mi oluyorum? Zenci benim! Ben!
ISAAC – (karısının yanına gider.) Bu aşağılık herifi daha fazla dinlemek zorunda değilsin.
JORY – (Isaac’e) Dokunma bana!
AMIR – (Isaac’e) Aşağılık olan sensin.
ISAAC – Çeneni kapasan iyi olur.
AMIR – Kapamazsam ne olur?
ISAAC – Kıçına tekmeyi yersin!
AMIR – Hadi dene!
JORY – (Isaac’e) ÇEK ELLERİNİ ÜSTÜMDEN!
Öfkeli, Isaac sonunda karısını bırakır, Amir’le yüz yüze gelir.
Ve birden Amir Isaac’in yüzüne tükürür. Isaac tükürüğü yüzünden siler.
ISAAC – Vahşisin.
Isaac eşine döner. Sonra Emily’e döner. Sonra çıkar.
JORY – (eşyalarını toplar) Bilmen gereken bir şey var.
(kapıda)
Sevgili dostun Mort emekli oluyor ve bil bakalım onun davalarını kim devralıyor? Sen değil!
Ben!
Ona neden Amir’e devretmiyorsun diye sordum. Sahtekarlık yaptığınla ilgili bir şeyler
geveledi. Bu yüzden iyi bir avukat olduğunu ama sana güvenmenin imkansız olduğunu
söyledi.
Bana inanmıyor musun? Mort’u ara ve kendin sor. Dur tahmin edeyim.Telefonlarına cevap
vermiyor mu?
Jory çıkar.
ES
EMILY – Sen aklını mı kaçırdın?
Amir arkasını döner, içine kapanır. Volta atmaya başlar ve git gide içine kapanır.
Amir!
AMIR – Haklı. Telefonlarıma cevap vermiyor.
EMILY – Sana kahveni getireceğim.
Emily mutfağa yönelir…
Amir’i bir süre sahnede yalnız bırakır. İçeri dışarı hareketi devam eden kapıyı izler.
Emily döner, elinde kahve ile.
AMIR – Em.
Amir’in sesindeki ton yerinde durmasına neden olur.
Onunla yatıyor musun?
(es)
Emily elimdeki kahveyi masaya koyar.
Es. Ve sonunda kafasını sallar.
EMILY – Londra’daydık, Frieze’e gittiğimizde. Çok sarhoştuk. Bu bahane değil biliyorum…
Victoria&Albert’tan dönmüştük. Benim tablolarım hakkında konuşuyordu. Ve…
Emily sözlerinin kocası üzerindeki etkilerini görür ve ona doğru ilerler.
Amir kendimden iğreniyorum. Eğer zamanı geri alabilseydim.
Bir anda Amir Emily’e vurur. Şiddetli.
İlk darbeden sonra içindeki öfkeye engel olmaz, kendinden geçer. İki kez daha vurur, belki
üç. Hızlı bir şekilde.
Kontrol edilmez şiddet olabildiğince vahşi olabilir, yıllarca içinde biriktirdiği öfkenin dışa
vurumu görülür.
Son darbeden sonra Amir birden kendine gelir ve ne yaptığının farkına varır.
Emily kendini koltuğa kadar sürükler. Ağzından kan gelmektedir.
AMIR – Aman Tanrım…
SAHNE 4
Aynı daire.
Altı ay sonra.
Yemek masası, birkaç sandalye.
Mobilyaların çoğu gitmiştir. Ev taşınmadan kalan kalıntılarla kaplıdır. Kutular vs.
Şöminenin üzerindeki tablolar gitmiştir.
Işıklar yandığında bir süre sahne kimse yoktur.
(Seyircilerin son sahneyi sindirmelerine ihtiyaç vardır. Müzik yardımcı olabilir.
Gorecki veya Taverner gibi.)
Ve kapıda ses duyarız. Anahtar gibi. Ve sonra;
Abe’yi takiben Amir girer.
AMIR – Evet.
(Es)
Bir şey istiyor musun?
Abe kafasını sallar.
Yiyecek bir şey vermediler mi?
ABE – Su.
AMIR – O kadar mı?
ABE – Hayır, yani su alabilir miyim?
AMIR – Tabi ki.
Amir mutfağa yönelir. Suyla döner.
Abe’e verir. Telefonu titreşir. Mesajı okur.
Ken buraya gelecekmiş.
ABE – Taşınıyor musun?
AMIR – İman Fareed davasındaki yardımlarımdan dolayı bana borçlu olduğunu düşündü
herhalde.
ABE – Yardım mı ediyorsun?
AMIR – Evet.
ABE – Ne zamandır?
AMIR – Birkaç ay oldu.
ABE – Neden?
AMIR – (omuz silker.) Olanları konuşalım mı?
ABE – Tamam ama lütfen anneme anlatma. Konuşabileceğim tek kişi sensin. Annen panik
olur.
AMIR – Anladım.
ABE – Tarık ve ben Starbucks’taydık.
AMIR – Tarık? O adam değil mi...?
ABE – Annemler onun hakkında yanılıyor…
AMIR – Tamam.
ABE – Starbucks’taydık. Biliyorum annemlerin haklı olduğunu düşüneceksin, ama değiller –
sarışın kasiyer kız molasındaydı. Tarık onunla konuşmaya başladı. Kızı tavlayamaya
çalışıyordu. Konu nereden oraya geldi bilmiyorum ama bizim takkeler hakkında
konuşmaya başladık. “Müslüman mısınız?” diye sordu. Kızın Tarık’la ilgilenmediği
çok açıktı ama Tarık bir türlü anlamıyordu. Kız El-Kaide hakkında ne
düşündüğümüzü sordu. Tarık El-Kaide’yi yaratanın Amerika olduğunu söyledi.
Amir’in bakışından
Bana inanmıyorsun değil mi? CIA mücahitleri Afganistan’da eğitiyor sonra El-Kaide üyesi
oluyorlar.
AMIR – Bu biraz daha komplike bir durum.
ABE – Değil. Doğrusu bu. Tarık gerçeği söylüyordu.
AMIR – Kız ne dedi?
ABE – İğneleyici konuşmaya başladı ve Tarık sinirlendi. Bu ülkenin başına gelenleri ve
gelecekleri hak ettiğini söyledi.
AMIR – Anladım.
ABE – Kız işine geri döndü ve biz daha bir şey anlamadan polisler geldi. Kız aramış. Bizi
kelepçelediler ve içeri aldılar. Karakolda bizi iki FBI ajanı bekliyordu.
AMIR – Neler sordular?
ABE – Cihada inanıyor muyuz? Kız arkadaşlarımız var mı? Bir şeyleri patlatmak istiyor
muyuz? Porno izliyor muyuz? Ne kadar sıklıkla Kuran okuyoruz? Hiç cinsel ilişki
yaşadık mı? Amerika’dan nefret ediyor muyuz?
AMIR – Tamam.
ABE – Bizim hakkımızda her şeyi biliyorlardı. Nerede okuduğumuzu, annemin, babamın
nerede doğduklarını. Sanki ellerinde dosyalarımız hazırdı. Konuyu mülteci
durumuma getirdiler.
AMIR – Ne dediler?
ABE – Yeşil kartımın süresinin dolmak üzere olduğunu biliyorlardı. Söylediklerinde…
(endişeli)
…güldüm.
AMIR – Güldün.
ABE – Gülmek istememişti ama birden gülüverdim.
AMIR – Kışkırtmaya mı çalışıyordun onları?
ABE – Hayır.
Yani..
Es
Bak, ne yapmaya çalıştıklarını biliyorum.
AMIR – Neymiş?
ABE – Bizim cemaatimize giriyorlar. Mülteci durumu hassas olanları buluyorlar ve bizi
onlarla işbirliğine zorluyorlar.
AMIR – Daha zeki olmalısın…
ABE – Buna da inanmıyorsun değil mi?
AMIR – Öyle bir şey demedim.
ABE – Tarık kuzenini anlattı…
AMIR – (sözünü keser) Evinden adımını dışarı attığın anda dışarıdaki dünyanın adaletli
olmadığını bilmelisin. Şu an değil. Senin için değil. O yüzden hareketlerine dikkat
etmelisin?
ABE – Yoksa?
AMIR – Yoksa FBI ajanıyla kendini soruşturma odasında bulursun.
Es
ABE – Şimdi ne yapmalıyım?
AMIR – Ken’in söyleyeceklerini dinle. Yani durumun pek parlak görünmüyor ama en azından
seni serbest bıraktılar.
ABE – Eğer sırf ülkede kalmam için camiye gidip, bombalı saldırı düzenliyormuş gibi falan
davranmamı isterlerse…
AMIR – Bunu da nereden çıkardın?
ABE – Eğer insanlarınla biraz vakit geçirseydin…
AMIR – Pardon?
ABE – Eğer FBI onlarla çalışmanı isteseydi sen ne yapardın? He?
AMIR – Bu tam bir varsayım…
ABE – (keser) Ne yapardın?
AMIR – Her zaman bir yol bulunur. Onların tarafındasın.
ABE – Ben onların tarafında değilim.
AMIR – Olsan iyi olur çünkü kuralları onlar koyar.
ABE – Kuralları koyarlar? Vay! Seni aramam hataydı.
AMIR – (aniden) Hayır hata değildi. Biz aileyiz.
ABE – O zaman işe yarar bir şey söyle.
AMIR – Tamam söyleyeyim; eğer bu durumu ciddiye almazsan sınır dışı edilirsin.
ES
ABE – Belki bu o kadar kötü olmaz.
AMIR – Sekiz yaşından beri gitmediğin ülkeye geri dönmek mi!
ABE – Belki de problem budur. Belki hiç ayrılmamalıydık. Belki bu ülkeye hiç
gelmemeliydik.
AMIR – Babanın buraya gelmesinin bir sebebi var. Benim babamla aynı sebep. Kendileri ve
bizler için daha iyi hayat yaratmaya çalıştılar.
ABE – (üzerine) Daha iyi bir hayat?
AMIR – (devam eder) Ve bunu dürüst kalarak yapmak istediler. Bu Pakistan’da mümkün
değil
ABE – (patlar) Daha iyi bir hayatın yok!
Ani çıkışı Amir’i şaşırtır. Aylardır dayısına biriken öfkesini dışa vurur.
Benim aptal olduğumu mu düşünüyorsun!? İşinden ve Emily’den ayrılmanla ilgili
anlattıklarına inandığımı mı sanıyorsun? Değişikliğe ihtiyacın varmışmış!
AMIR – Ne bildiğini düşündüğün hakkında hiç bir fikrim yok/
ABE – (keser) Kovulduğunu biliyorum. Emily’nin seni terk ettiğini ve ona yaptıklarını.
AMIR – Ben hala senin dayınım. Bana saygı göster.
ABE – Sen onlardan biri değilsin! Ve hiçbir zaman olmayacaksın!
AMIR – (başka yöne hareket eder) Bu konuşma burada bitmiştir.
ABE – Sence Muhammed onlardan biri olmaya çalışır mıydı? Başka insanları taklit ederek
Dünya’yı fethetmedi. Dünyanın onu taklit etmesini sağladı.
AMIR – Dünyayı fethetmek?
ABE – Yaptıkları buydu.Dünya’yı fethettiler. Bir gün geri alacağız. Bu bizim kaderimiz.
Kuran’da yazıyor.
ES
Anlamanı beklemiyorum. Sen kim olduğunu unuttun.
AMIR – Gerçekten mi? Abe Jensen?!
ABE – Eski ismime geri döndüm.
AMIR – Kafanda takkeyle dolaşıp, Starbucks’ta gevezelik yapıp, camide Dünya’daki
Müslümanların çektikleri acılardan yakınmak/
ABE – (keser) İğrençsin! Senin hakkında emin olduğum tek şey her zaman kendi insanlarına
arkanı döneceğin. Bu sana ne kazandıracak? Bunu yaptığında bu insanlar seni daha çok mu
sevecek? Sevmeyecekler. Kendinden nefret ettiğini düşünecekler ve haklılar! Kendinden
nefret ediyorsun!
ES
Seni gözümde büyütmüşüm.
AMIR – Büyüttüğünü biliyorum.
ABE – Hayır! Bunun bana ne yaptığı hakkında hiçbir fikrin yok. Eğer sen başaramazsan?
ES
Üç yüz yıldır bizim topraklarımızı geliyorlar, yeni sınırlar çiziyorlar, kanunlarımızı
değiştiriyorlar, onlar gibi olmak istememizi sağlıyorlar, onlar gibi görünmemizi, onların
kadınlarıyla evlenmemizi. Sonra bizi küçük görüyorlar! Bizi küçük görüyorlar!
Ve sonra da neden çılgına döndüğümüzü anlamıyorlarmış gibi yapıyorlar?
Gergin sessizlik. Bu sırada kapı çalınır. Amir ve Abe birbirlerine bakarlar.
AMIR – Güvenlik Ken’i yukarı göndermiş olmalı.
Kapıyı açmaya yönelir. Açar. Kapıdaki Emily’dir.
Saçı topludur. Solgun görünüyordur. Siyah kaşmir montu vardır üzerinde.
Elinde tuval vardır.
Em.
Emily içeri girer. Gözleri Abe ile buluşur.
ABE – Emily?
EMILY – Merhaba.
ABE – Merhaba.
Duygulanır. Abe ona doğru gider ve sarılır. Uzun bir sarılış. Emily duygusallaşır. Abe onu
bırakır.
Gitmem lazım.
AMIR – Kal.
Abe diğer odaya gider. Emily içeri girer… Uzun sessizlik. Birbirlerine bakarlar.
EMILY – (kutuları işaret eder) Taşınıyor musun? Bilmiyordum…
AMIR – Avukatına burayı sana bırakmak istediğimi söylemiştim. Sana yazdım ama geri
dönmedin.
EMILY – Daire benim değil Amir.
(es, Tabloyu işaret eder.)
Atmak istemedim. Sana vermenin gerektiğini düşündüm.
AMIR – Nasılsın?
EMILY – İyiyim.
AMIR – Serginin ilanlarını gördüm. Seninle gurur duydum.
EMILY – İlan mı?
AMIR – Duyurular. Online.
EMILY – Ah.
ES
AMIR – Mektuplarımı okudun mu bilmiyorum…
Benim hakkında birçok konuda haklıydın.
Sonunda senin gördüğünü görebiliyorum.
Sonunda senin eserlerini anlayabiliyorum.
EMILY – Benim tablolarım naifti Amir.
AMIR – Hayır değildi. Neden böyle söylüyorsun?
EMILY – Çünkü doğrusu bu.
AMIR – Ne kadar üzgün olduğum hakkında biraz fikrin olsaydı.
EMILY – Amir..
Benim… Olanlarda payım var.
AMIR – Em, hayır…
EMILY – Bunu söylemem lazım.
(es)
Ne yaptığımın farkında değildim sanırım.
Yani…
Bir sen varsın ve birde benim sende görmek istediğim sen var.
AMIR – Em..
EMILY – İşimi çok önemsedim. Bu beni körleştirdi. Bencildim.
Es
Amir Emily’e bir adım atar. Fakat Emily irkilir – vücudu Emily’den daha önce tepki verir.
O gece yaşadığı travma hala ordadır. Aralarında.
Abe koridorda belirir. İzler ve dinler. Biz görürüz. Ama Emily ve Amir görmezler.
Yapma.
Uzun sessizlik.
AMIR – Sadece benimle gurur duymanı istedim. Benim olmaktan gurur duymanı.
Emily aniden yön değiştirir.
EMILY – Hoşça kal Amir. Bana bir daha yazma.
Emily çıkar.
Amir ağlar..
Ağlanmasını izleriz. Gözlerini siler. Tabloyu fark eder.
Yanına gider, kaldırır. Paketini açar.
Şöminenin üzerine yerleştirir. Üzerinde konuşulan tabloyu biz ilk kez görürüz.
Tabloyu izler.
IŞIKLAR SÖNER…
PERDE