You are on page 1of 50

YANSIMA

YAZAN
AYAD AKHTAR

ÇEVİREN
AYŞEGÜL HARDERN
MEKAN
New York’ta geniş bir apartman dairesi.
ZAMAN
2011 -2012
İlk iki sahne 2011 yaz sonunda geçiyor.
Üçüncü sahne üç ay sonrası sonbaharda geçer.
Dördüncü sahne üçüncü sahneden 6 ay sonra kış ayında geçer.

Oyun arasız oynanmalıdır.


SAHNE 1
Işıklar yanar.
Yüksek tavan, yerler parke ve kartonpiyer - kusursuzdur.
Sahne arkası – yemek masası ve arkasında mutfağa açılan kanatlı kapı.
Sahne arkası sağ – açık düzen kapı koridora açılır ve kaybolur.
Sahne arkası sol – Teras ve dışarıdaki binaları gören bir pencere vardır. Sezon
değişimlerini pencereden göreceğiz.
Sahne ön – Oturma odası. Orta sehpanın çevresinde bir koltuk ve sandalyeler.
Sahnenin sol duvarı büyük bir tabloyla kaplı; canlı, mavi ve beyaz renklerde iki
tablalı tablo İslami bahçeleri anımsatan desenleriyle göz alıcı, ilgi çekici.
Altında mermer şömine. Şöminenin üzerinde Siva heykeli.
Bir tarafında, üzerinde içkiler olan küçük bir masa.
Sahne ön sağ – giriş ve ön kapı.
(Doğu esintilerindeki eşyalar az ve zevkli. Zekice döşenmiş.)
Sahnede: EMILY – Otuzlarının başında, beyaz tenli, sevimli – yemek masasın sonunda
oturur. Önünde büyük eskiz defteri vardır.
Modelini inceler.
AMIR – 40 yaşında, Güney Asya kökenli. İtalyan ceket, kolalı yaka gömlek ve altında
sadece şortu vardır.
(Mükemmel Amerikan aksanıyla konuşmaktadır.)
Amir açık duran Velazquez’in Juan de Pareja’ın bir kopyasının bulunduğu kitaba
bakmaktadır.
Eşine poz vermektedir. Eşi onun eskizini çizer. Ta ki…

AMIR – Pantolonumu giymemi istemediğine emin misin?


EMILY – (Velazquez’in tablosunu gösterir.) Belden yukarısı yeterli benim için.
AMIR – Hala anlayamıyorum.
EMILY – Sorun olmadığını söylemiştin.
AMIR – Sorun değil ama düşündükçe…
EMILY – Düşündükçe ne?
AMIR – Bana biraz garip geliyor.
EMILY – Garip gelen şey ne?
AMIR – Bu tabloyu gördükten sonra beni resmetmeyi istemen.
EMILY – Tatlım, o Velazquez’in asistanıydı.
AMIR – Esiri!
EMILY – Onu serbest bırakana kadar.
AMIR – Her neyse!
EMILY – Tanrı aşkına Amir, bu Velazquez’in en muhteşem tablolarından biri.
AMIR – Güzel bir tablo. Haklısın. Sadece dün gece olanlarla bağlantısını anlayamıyorum. O
aşağılık garsonun yaptıkları... Yani…
EMILY – Sana karşı öyleydi ve neden öyle davrandığı da çok açık.
AMIR – Bu ilk kez olmuyor.
EMILY – Haklısın. Sonra Met’de bu tabloyu gördüm ve düşünmeme neden oldu.
AMIR – Neyi?
EMILY – Bir adam- bir garson, sana bakıyor ve önyargıları yüzünden sen onunla iletişime
geçene kadar senin gerçekten kim olduğunu görmüyor ve sen iletişim becerinle hatasını,
önyargısıyla gerçek sen arasındaki farkı görmesini sağlıyorsun.
AMIR – İlkel ve eski kafalı bir önyargı gibi geliyor bana.
EMILY – Bana Velazquez’in bu tablosunu anımsattı. Yapılan hata aynı. İnsanlar bu
tabloyu gördüklerinde ne düşünmüşlerdir acaba? Moor’un resmine baktıklarını mı yoksa bir
asistanamı?
AMIR – Esire.
EMILY – Tamam. Esire. Ama kimin portresi ince işçiliği, zor tekniği ve gerçeğe yakınlığı ile
bir kralın bile portresinin önüne geçti!?
Ve Velazquez bir çok kez kraliyet ailesini resimlediğini düşünürsek.
(işaret ederek)
Şuradaki gibi durabilir misin?
(Amir kolunu pozdaki pozisyona getirir.)
Her neyse – neden endişelendiğini anlamıyorum. Porteyi kimsenin göreceğini sanmıyorum.
AMIR – Bebeğim Jerry Saltz son sergine bayıldı.
EMILY – Beğendi, bayılmadı. Ve hiç satış olmadı.
AMIR – Önemli olan satılıp satılmaması değil.
(Amir’in cep telefonu çalar.)
EMILY – Önemli değil mi? Söylediğin şeye kendin inanıyor musun?
(Emily telefonu alır ve Amir’e atar.)
AMIR – Müşteri.
EMILY – Aç. Sadece kımıldama.
AMIR – (Telefona) Paolo, ben terapistin değilim. Seni dinlemek için para almıyorum. Evet,
ama dinlemiyorsun. Bu / Anlaşmayı / Bozacaksın.
(Emily Amir’in pozunu düzeltmek için yanına gider.)
Canım…
(telefona)
Demek istediğim, aldılar mı, aldılar. Ne isterlerse yaparlar. Bu işler böyle yürüyor.
Hatta başka biri var. Kontratla ilgili açmam lazım.
(diğer aramaya cevap verir.)
Kahvaltını büyük bir keyifle yapıyor olmalısın… Beni aramana engel olan şey neydi o
halde?… Cumartesi sabahı olması umurumda değil. Telefonlarıma cevap vermen için sana
altı haneli ödeme yapılıyor.
(pozdan çıkar ve kontratı almak için masaya ilerler.)
Paragraf 4, bölüm 3, son cümle. O üç kelime niye hala orada? … Gözünden kaçmış. Hayır
aslında olan şu; ben sana düzeltmeni söyledim, sen düzeltmedin… Ona göre davran o halde.
(Telefonu kapatır.)
Kahrolası stajyer avukatlar.
EMILY – Tam bir pislik olabiliyorsun.
AMIR – Açığını yakalamasaydım müşteriye 850 bin dolara mal olacaktı.
EMILY – (Eskize devam ederken.) Çok seksi.
AMIR – (Emily’nin yanında gider ve omuzunun üzerinde eskize bakar.)
Çok iyisin.
(Velazquez’in portresini işaret eder.)
Adı ne demiştin?
EMILY – Juan de Pareja.
AMIR – Bu hastalıklı bir durum kabul et.
EMILY – (seksi) Seni hastalıklı buluyormuşum demek ki!
AMIR – Hmm…
(öpüşürler.)
Mort’u aramam lazım.
EMILY – (Amir Mort’u ararken.)
Kahve ister misin?
(Amir evet anlamında başını sallar.)
AMIR – (Telefona)
Mort…
Her şey yolunda. Satıcının vazgeçtiğini Paolo’a bildirdim… Orası tartışma konusu. Kendi
kurulu aleyhine oy verecek… Tamam, ona ulaşmaya çalışayım. Anlaşmazlık olursa suçu
benim üzerime at. Sen ilişkini koru.
(Emily kahveyle döner.)
Evet yanımda…
(Emily’e)
Mort selam söylüyor.
EMILY – Sen de söyle.
AMIR – O da selam söylüyor…
İşçi bayramı için program yaptık Mort… Sorun değil… Hafta sonunun tadını çıkar…
Güzel plan. Görüşmek üzere o zaman.
EMILY – İşçi Bayramı için Hamptons’a gitmemizi mi teklif ediyor?
AMIR – Evet. Jory ve Isaac’le Bucks County’i çok zor ayarladık.
EMILY – Biliyorum bebeğim ve çok heyecanlanlıyım. Isaac Whitney’de çok önemli bir
küratör.
AMIR – Tablolarına bayılacak.
EMILY – Mort nasıl?
AMIR – Meditasyonun kolesterolünü düşüreceğine inanıyor.
EMILY – Kalp krizi geçirene kadar bekle!
AMIR – Şirkete hemen hemen hiç uğramıyor. Günde sadece bir iki saat. İşlerini bana
devretti. Şikayetçi değilim. Mort’u severim.
EMILY – O da seni seviyor.
AMIR – Bana güveniyor.
EMILY – Doğum günü hediyen için kim bilir ne kadar harcamıştır?
AMIR – En az iki, üç bin dolar.
EMILY – Ne!?
AMIR – Onun için yaptıklarıma karşılık/
EMILY – Kitap alsın, Hint heykeli değil.
(es)
Sana neden Siva heykeli aldı? Senin Hintli olduğunu sanmıyor değil mi?
AMIR – Öyle bir şeyler demişti bir kez…
Bu konuda hiç konuşmadık.
Şirket ortaklarından olacağımın farkındasın değil mi?
EMILY – Leibowitz, Bernstein, Harris ve Kapoor.
AMIR – Leibowitz, Bernstein, Harris ve Kapoor. Annem mezarında ters dönenecek.
EMILY – Seninle gurur duyardı.
AMIR – Annem! Gurur! Yahudi isimlerinin yanında benim adım….
Sadece aile adımız olmadığı için sesini çıkarmazdı.
Mutfaktan kapı çalar. Amir şaşırır. Emily kalemini bırakır. Mutfağa yönelir.
EMILY – Abe olmalı.
AMIR – (şaşırır) Abe?
EMILY – (mutfağa girer.) Kuzenin?
AMIR – Abe Jensen. Hüseyin Malik’ten Abe Jensen’a… Alışamayacağım…
EMILY – (Sahnenin dışından – diyafona) Evet? Yukarı gönder.
Emily dönerken…
AMIR – Bu işin peşini bırakmayacaksınız değil mi?
EMILY – Olanlardan hoşlanmıyorum. Birileri bir şeyler yapmalı.
AMIR – İmam’ı hapishanede ziyaret ettim. Daha ne istiyorsunuz ki?
EMILY – Onunla konuşur musun lütfen?
Kapı çalar. Amir pantolonunu giyerken kapıyı açmaya gider… ve
ABE—22 yaşında – Güney Asyalı. Fakat oldukça Amerikalı. Enerjik, sevimli. Kapüşonlu
sweatshirtünün altına KidRobot t-shirt’ü, skinny pantolon giymiştir.
Amir kemerini düzeltirken…
ABE – (Emily’e ve tekrar Amir’e bakar)
Ters bir zamanda mı geldim?
AMIR – Hayır, hayır.
ABE – Emin misin?
AMIR – Evet eminim. İçeri gel Hüseyin.
ABE – Dayı!
AMIR – Efendim?
ABE – Adım…
(düşüncesiyle tamamlar)
AMIR – Doğduğun günden beri Hüseyin’sin benim için. Sana Abe diye seslenmeye başlamamı
bekleme.
Abe kafasını sallar. Emily’ döner.
EMILY – Merhaba Abe.
ABE – Merhaba Emily.
Abe Amir’e döner, keyifli.
Gördün mü? O kadar da zor değil?
AMIR – Emily seni doğduğundan beri tanımıyor.
ABE – İsmimi değiştirdiğimden beri hayatımın ne kadar kolaylaştığını tahmin edemezsin.
Kuranda gerekli durumlarda ismini değiştirebilirsin yazıyor. Takiye deniyor. Bu senin
değiştiğin anlamına gelmiyor.
AMIR – Senin benim için Hüseyin olmandan bahsediyorum, Kuran’dan değil. Bunun kararını
da bana bırak istersen?
ABE – Bir öyle bir böyle olmuyor ama.
EMILY – (Amir’in tepkisine karşılık) Sende ismini değiştirdin.
ABE – Sen şanslıydın. İsmini değiştirmene gerek kalmadı. Amir Hıristiyan veya Yahudi ismi
olabilir. Burada doğman da işleri kolaylaştırıyor tabi.
EMILY – Bir şey ister misin canım? Kahve, meyve suyu?
ABE – Hayır, teşekkür ederim.
AMIR – Ee ne var ne yok?
EMILY – Ben sizi yalnız bırakayım.
AMIR – Gerek yok. Senin de işin içinde olduğunu biliyoruz.
(Abe’e)
Ee onu da mı arıyordun?
ABE – Telefonlarıma geri dönmedin.
AMIR – Neden hala bu konuyu konuşuyoruz? Ben şirket avukatıyım. Birleşme ve satın alma/
EMILY – Kamu avukatlığı da yapmış bir/
AMIR – Yıllar önceydi.
ABE – İmam Fareed yanlış bir şey yapmadı. Ülkedeki kiliseler bağış toplayarak ayakta
kalabiliyorlar. Bizim de yetkimiz var. O da cami yönetiyor/
EMILY – Kanun böyle. Anayasa da yazıyor. Bağış toplamaları Hamas’tan oldukları anlamına
gelmez.
AMIR – Bütün bunların benimle ne ilgisi var?
EMILY – Masum bir adamın hapishanede olması seni ilgilendirmiyor mu?
AMIR – Vatanseverlik kanununu bilmiyorum. Zaten bir avukat ekibi var. Ken ve Alex çok iyi
avukatlar.
ABE – Ama Müslüman değiller.
AMIR – İşte başladık!
ABE – Ne?
AMIR – Tam tahmin ettiğim gibi. İmamınız bağnaz diye savunma ekibine girmeyeceğim.
ABE – Bağnaz değil. Sadece davada bir Müslüman olması onu daha rahat hissettirecek.
AMIR – Yoksa birkaç Yahudi tarafında savunulmamak mı onu rahat hissettirecek olan?
ABE – Hayır.
(ES)
Seni sevdi. Senin iyi bir insan olduğunu düşünüyor.
AMIR – Onun dini hakkında ne düşündüğümü bilse inan bana fikri değişirdi.
ABE – (anında cevap verir) Bu geçici bir durum.
AMIR – (şaşkın) Pardon?
ABE – Anneannem anneme senin bir şeyleri algılamayı çalıştığını söylermiş. Çocukken çok
iyi bir Müslüman olduğunu, o yüzden de bir süre diğer tarafa yönelmenin normal olduğunu
düşünüyormuş.
AMIR – (şaşkına dönmüş) Diğer taraf?
(sakinleşerek) Otur Hüseyin. Sana bir şey anlatmak istiyorum.
ABE – Anlat.
AMIR – Hayır oturmanı istiyorum.
(Abe oturur.)
İlk kez ne zaman aşık oldun?
ABE – Bir şey anlatacağını sanıyordum.
AMIR – Konuya geliyorum. İlk aşkın?
ABE – (Emily’e göz ucuyla bakar.) Eee… 5. Sınıf. Nasleema…
AMIR – Ben altıncı sınıftaydım. Adı Rivkah idi.
EMILY – İlk aşkının Susan olduğunu sanıyordum.
AMIR – Susan ilk öpüştüğüm, Rivkah ise sabah uyanır uyanmaz düşündüğüm ilk kızdı. Bir
haftalığına Disney World’a gitmişti, darmadağın olmuştum. Onu göremeyeceğim için okula
bile gitmek istememiştim.
(hatırlar)
Çok güzeldi. Koyu renk saçları, koyu kahve gözleri, gamzeleri, pürüzsüz beyaz teni.
EMILY – Neden bana ondan hiç bahsetmedin?
AMIR – Annemden nefret etmeni istemedim…
(Emily kafası karışmıştır.)
Bekle biraz…
(Abe’e döner)
Rivkah’la birbirimize notlar yazmaya başladık. Bir gün annem bu notlardan birini buldu.
Tabi altında ismi yazıyordu – Rivkah. “Rivkah?.Bu Yahudi ismi.” dedi annem.
(es)
O zamanlar Yahudiler hakkında “Filistin topraklarını çalmış olmaları ve Allah’ın onlardan
nefret ettiği” dışında pek bir şey bilmiyordum. Allah’ın bu küçük kızdan nefret
edebileceğini düşünemiyordum. Anneme “o Yahudi değil” dedim. Ama annem Yahudi ismi
olduğunu biliyordu. “O kızın adını bir daha bu evde duyarsam Amir, kemiklerini kırarım. Bir
Yahudi ile olmak için cesedimi çiğnemelisin” dedi ve yüzüme tükürdü.
EMILY – Aman Allah’ım.
AMIR – “Unutmaman için” diye ekledi. Ertesi gün Rivkah elinde bir notla yanıma geldi.
Gözleri parlıyordu. “Merhaba Amir” dedi. Ona baktım ve “Senin ismin Yahudi ismi” dedim.
Gülümsedi “Evet Yahudi’yim”. (es) Ve ben suratına tükürdüm.
EMILY – Bu korkunç.
ABE – Ya bu çok boktan.
AMIR – Bundan sonra ablam, o taraftan veya bu taraftan bahsederken benim ne tarafta
olduğumu bil. Bu geçici olduğu düşünülen dönemim hakkında daha net bilgin olsun. Buna
zeka deniyor.
(ES)
EMILY – Şaşırdım.
AMIR – Neden?
EMILY – Bilmem. Annen bana karşı çok iyiydi.
AMIR – Yani…
EMILY – Yani ne?
AMIR – Şöyle söyleyeyim, seninle uğraşmaması için onu kesin bir dille uyardım.
EMILY – Beni sevdiğini sanmıştım.
ABE – Bana da öyle geliyordu.
AMIR – (Emily’e) Her şeyi hesaba katarsak, seni sevdi…
(Emily’nin tepkisine karşılık) Beyaz kadınların kendilerine saygısı yoktur. Sevilmek için
soyunmaları gerektiğini düşünenlerin kendilerine nasıl saygısı olabilir ki?
EMILY – Densizleşmene gerek yoktu.
AMIR – Tam tersi. Seni bundan korudum. Dünya çapında Müslümanların beyaz kadınlar
hakkında düşüncesi bu.
(Abe’e)
Haksız mıyım?
ABE – Herkes böyle düşünmüyor.
AMIR – Daha önce bunu duydun mu, duymadın mı?
ABE – Duydum.
AMIR – Birden fazla mı?
ABE – Evet.
AMIR – Annenden?
(Abe başını sallar.)
Söyleyeceklerim bu kadar.
(ES)
ABE – İmam Fareed öyle biri değil. Onu biraz daha tanısan anlarsın… Aslında senin
sevebileceğin tarzda biri. Camide kadınlar ve erkekler beraber ibadet edebiliyor. Ayda bir
kez cumaları kadınlarla ibadet ediyoruz.
EMILY – Ve bir ay boyunca camisine gidip, eskizler çizmeme izin verdi.
AMIR – Müslüman olacağını ümit ediyordur. Kim bilir, belki de olursun.
EMILY – Saygısızlaşma.
AMIR – Bunda ne bulduğunu hiçbir zaman anlamayacağım.
EMILY – İslam da mı? Peki ya İbn Arabi? Molla Sadra? Ardabil Halısı? Kordoba’daki camideki

muhteşem sütunlar, kemerler? Kufi yazısı? Osmanlı hat sanatı? Kuran?
(portreyi işaret eder.)
Endülüs mozaikleri resme bakış açımı tamamıyla değiştirdi,
(es)
İslam geleneği içerisinde bir çok güzellik ve bilgeliği barındırıyor Amir.
AMIR – Sadece güzellik ve bilgelik değil tatlım.
EMILY – Tamam.
(ES)
ABE – Dayı, istersen onu bir Müslüman olarak düşünme. Bir çok insanın güvendiği bilge bir
adam olarak düşün.
AMIR – Anladım Hüs, gerçekten anladım.
ABE – O zaman Perşembe günü duruşmaya gel.
AMIR – Perşembe çok yoğun bir gün.
ABE – Hiçbir suçu olmayan yaşlı bir adam hapiste.
AMIR – (sert) Ve benim bu konuda yapabileceğim hiçbir şey yok.
(sessizlik)
ABE – Gitsem iyi olacak.
AMIR – Üzgünüm. Seni terslemek istemedim.
Sessizlik sonrası Abe Emily ve Amir’i öper.
ABE – Görüşürüz Dayı.
Ve çıkar. Çıktıktan sonra.
AMIR – Hiç bir zaman anlayamayacağım. Ailem kız kardeşimle bu ülkeye taşındı ve onu
vatandaşlığa geçirmediler. Evlenme çağına geldiğinde Pakistan’a geri gönderip, orada
evlendirdiler ve çocukları oldu. Ve sonra ne oldu dersin? - Kocası buraya taşınmak istedi. Ve
şimdi hepsi burada ne yapıyor? Tüm zamanlarını İslam merkezinde geçiyorlar.
EMILY – Biraz garip.
AMIR – Aynen.
EMILY – Adalet umurunda değilse neden Savunma Dairesinde çalıştın?
AMIR – En ateşli kızlar Savunma Dairesi’nde çalışıyorlar da ondan.
EMILY – Ben ciddiyim. Bir nebze de olsa doğruya ve yanlışa inandığını düşünmek istiyorum.
Demek istediğim... bilmiyorum..
AMIR – Tabi ki inanıyorum.
EMILY – Ama söz konusu İmam olunca hiç umurunda değil gibi. Sanki onun insan olduğunu

düşünmüyorsun.
AMIR – Sen ve Hüseyin onu görmemi istediniz bende hapishaneye gittim. Adam görüşmenin
bir saatini beni ibadete dönmeye ikna etmeye çalışmakla geçirdi. Adam dört aydır
hapishanede ve tek yapabildiği/
EMILY – (sözünü keser.) Anlattın. E ne var bunda? İtibarı ve inancından başka bir şeyi
kalmamış bir adam, bildiği tek şekilde faydalı olmaya çalışıyor. Yani kendinden insanları
yanında istemesi/
AMIR – Ben onun insanlarında değilim.
EMILY – Öylesin. Ona yardımcı olabilirsin. Bunu görmemek için neden bu kadar
direniyorsun.
AMIR – Bu konuyu kapatabilir miyiz artık?
(ES)
EMILY – Ve neden annenle ilgili konudan bana hiç bahsetmedin? Ben senden hiçbir şey
saklamıyorum.
AMIR – Saklayacak neyin vardı ki?
EMILY – Babam?
AMIR – Baban? Knicks’ten konuşmaya başladığımız an ilk tohumlar atıldı, Jim Dolan’a karşı
nefretimizde aramızda bir bağ oluşturdu. İspanya’dan getirdiğin tek kelime İngilizce
bilmeyen Afrikalı davulcuyla zaten babanın sınırlarını yeterince zorlamıştın.
EMILY – Tam bir fiyaskoydu.
AMIR – En azından benimle konuşabildiği için rahatlamıştır adamcağız.
EMILY - Beni sevdiğini sanmıştım.
AMIR – İkinizin arasında problem yaratmanın bir alemi yoktu. Sen zarafetin, açık kalpliliğin
ve saygınla onun kalbini kazandın. Ölüm döşeğinde seni öptü dahası var mı?
EMILY – Biliyorum.
AMIR – Bu insanlar geçmişe tutunurlar. Olaylarla ancak böyle başa çıkabilirler. Ama bu ülke
öyle değil. Bu ülke ilerler ve arkasına bakmaz.
EMILY – Bu dünyada yapabileceğin çok şey var. (es) Kız kardeşimin evindeki ilk yazı
hatırlıyor musun?
AMIR – 2008. Tabi ki.
İlk kez bana beni sevdiğini söylemiştin - ben üç haftadır söylerken sen direndin.
EMILY – Direnmiyordum. O hafta sonuna kadar emin değildim. Hatırlıyor musun akşam
yemeğindeydik ablamın eşi stresliydi.
AMIR – Şu 140 bin!
EMILY – Günlerce sadece bununla ilgili konuşarak ablamı ve küçük Connor’ı
endişelendirmişti.
AMIR – Evet.
EMILY – Hatırlıyor musun Connor masada neler olduğunu sormuştu. Sen sekiz yaşındaki bir
çocuğa harçlığını örnek vererek iki dakikada ekonomik krizi anlatabildin. Onunla birlikte
bende anladım. İlk kez!
AMIR – Ben şirket avukatıyım canım. Benim işim bu.
EMILY - Ne anlattığın değil canım, nasıl anlattığın. Çok net ve kibardın. O an sana aşık
oldum.

(es)
Karşındaki kim olursa olsun etkileyebiliyorsun, olaylara farklı açılardan bakmalarını
sağlayabiliyorsun. Bu yeteneğini yardımcı olabileceğin insanlar üzerinde kullanmanı
istemem yanlış mı?

Işıklar söner.
SAHNE 2
Aynı apartman.
Bir hafta sonra.
Emily yemek masasında gazete okumakta ve sabah kahvesi içmektedir.
Amir karşında durmaktadır.
EMILY – (gazeteden okur.) Avukat ordusuyla çevrili sanık cesur bir beyanat verdi.
Kendinden emin bir tavırla “haksızlığa uğradığını ve yargı sürecinin adaletten yoksun
olduğunu” belirtti. Leibowits, Bernstein, Harris’ten Amir Kapoor İmam’i destekledi ve
ekledi “Herkes tarafından da net olarak bilindiği gibi ortada bir dava yok. Adalet
Bakanlığı’nın davası varsa, süreci başlatmalılar.”
(es)
Avukatı olduğun anlamına gelmiyor.
AMIR – Sen olmadığımı bildiğin için öyle geliyor.
EMILY – Avukatı olduğunu söylemiyor.
AMIR – “Avukat ordusuyla çevrili sanık cesur bir beyanat verdi.” Arkasından benim
açıklamamdan bir kesit yayınlamışlar. Benim avukat ordusundan olduğumu ima ediyor.
Başka bir avukattan açıklama yok.
EMILY – Ama kadın senin desteklediğini yazmış.
AMIR – Sadece destekliyor diye bir ifade yok.
EMILY – İma edilmiş.
AMIR – Açık ve net bir biçimde benim İmam’ın cesur tonunu ve tavrını desteklediğimi
belirtiyor.
EMILY – Haklı değil mi?
AMIR – Konu bu değil Em!
EMILY – Belki de olmalı!
AMIR – Adam terörist olmakla itham ediliyor.
(gazeteye tekrar göz atar.)
Amir Kapoor İmam’ı destekliyor…
EMILY – Öyle olsa bile bu seni/
AMIR – (lafa girer.) Öyle olsa bile?
EMILY – Öyle olduğunu düşünmüyorum. Ama öyleyse bile neden aleyhine bir durum olsun ki?
Senin prensip sahibi olduğun anlamına gelir - yargı sürecinde destek olduğun.
AMIR – Sadece..
EMILY – Ne?
AMIR – Sence insanlar benim… Yani demek istediğim…
EMILY – Ne?
AMIR – Sanırım ismime bakıp, Müslüman olmadığımı tahmin ederler…
EMILY – Amir!
Amir neler oluyor?
(es)
Seni bu kadar rahatsız ediyorsa Times’ı ara ve haberi geri çekmelerini iste.
AMIR – Sorun şu ki; haberde yazdıklarını söyledim.
EMILY – Hatırlıyorum.
AMIR – Ama sanığın avukatı olmadığımı belirttikten sonra.
EMILY – Belki bu haberi geri çekmeleri için yeterli bir sebeptir.
AMIR – Neden şirketin adını yazmak zorundalardı?
EMILY – Bu seni neden bu kadar rahatsız ediyor?
AMIR – Benim dini geçmişim kimseyi ilgilendirmez.
EMILY – Kim ilgilendirdiği söylüyor ki? Aslına bakarsan bu senin için iyi olacak.
AMIR – İyi olacak derken?
EMILY – Canım Goldman’a bak.
AMIR – Goldman?
EMILY – Sachs. Jamie onun yardımseverliğini olumlu karşıladı.
AMIR – Konunun eski erkek arkadaşınla ne alakası var?
EMILY – Kurumsal dünyanın tek odağının para olduğunu örtbas etmek için neler
yapabileceğini anlatmaya çalışıyorum.
AMIR – Çıkmam lazım. (gözü gazeteye takılır.) “…İmamı destekliyor…”
EMILY – Tatlım, tatlım. 

Bana bak. 

Kes şunu.
AMIR – Bana niye kızgınsın?
EMILY – Değilim.
AMIR – Evet öylesin.
EMILY – Kızgın değilim. Sadece abarttığını düşünüyorum.
AMIR – Garson şerefsizce davrandığında portremi yapıyorsun, hayatımı etkileyecek böyle
bir konunun ciddi bir probleme dönüşebileceğini algılayamıyorsun.
EMILY – Bu iki konunun birbiriyle ne alakası var?
AMIR – İşine gelmeyen konulara kulaklarını tıkamak güzel olmalı!
EMILY – Bu nereden çıktı şimdi?
(gergin sessizlik) (Diyafon sessizliği bozar.)
Isaac.
AMIR – Öyle mi?
EMILY – Yani o olmalı.
AMIR – Tamam.
EMILY – Ne?
AMIR – Yok bir şey.
EMILY – Bu konuda konuşmaya devam etmek istiyor musun?
AMIR – Hayır, istemiyorum. (es) İşe gitmem lazım.
EMILY – Tamam.
Mutfağa gider. (sahne dışından)
Yukarı gönder.
Emily’i geri döner. Aralarında gergin sessizlik vardır. Emily Amir’in içini rahatlatmak için…
En azından on dördüncü sayfada. Kimse/
AMIR – Yapma.
EMILY – Ne yapmayayım?
AMIR – Aklının başka yerde olduğunu biliyorum.
EMILY – Tatlım bu benim için çok önemli. Whitney’den bir küratör stüdyomu ziyarete
geliyor.
AMIR – Bunun sana sağlayan kim acaba? Ben olmasaydım/
EMILY – Biliyorum, biliyorum. Bu konuyu akşam konuşalım olur mu?
AMIR – (sert ve bozuk)
Konuşacak bir şey yok.
(ceplerini karıştırır.)
Telefonumu odada unutmuşum.
Çıkar. (es)
Kapı tıklanır.
Emily kapıyı açar. Isaac görünür.
ISAAC – 40, beyaz – Zeki, çekici. Whitney’de küratör.
ISAAC – Merhaba.
EMILY – Merhaba. Nasılsın?
ISAAC – Teşekkürler. İyiyim.
EMILY – Kolay buldun mu?
ISAAC – Elimle koymuş gibi.
Sahne dışından Amir’in odada telefonunu ararken çıkardığı gürültüyü duyarız.
EMILY – Amir çıkmak üzere.
Amir girer. Emily ile aralarındaki gerginlik hissedilmektedir.
AMIR – Isaac.
ISAAC – Merhaba Amir.
AMIR – Seni görmek ne güzel. (es) Hafta sonu harika vakit geçirdik. Teşekkürler.
ISAAC – Bizim için zevkti.
AMIR – Çıkmam gerekiyor. İşe geç kaldım.
ISAAC – Karımdan önce işte olacağım kesin.
AMIR – Her gün olduğu gibi!
(Emily’e soğuk bir tavırla)
Görüşürüz.
EMILY – Görüşürüz canım.
(Amir’e samimi bir tavırla.)
Her şey yoluna girecek. Bak göreceksin.
Amir çıkar.
ISAAC – Kötü bir zamanda geldim galiba.
EMILY – Hayır hayır.
ISAAC – Emin misin?
EMILY – Evet.
ISAAC – O zaman tamam.
EMILY – Kahve, çay ne içersin?
ISAAC – Bir şey istemem. Teşekkürler.
Salona ilerler.
Eveet… Geçen haftaki tartışmamız üzerine çok düşündüm.
EMILY – Beyaz bir kadın olarak İslami formlarda resim yapmamam gerektiği konusundaki
tartışma mı? Bu konuda haksız olduğunu düşünüyorum.
ISAAC – Bence de haksızım.
(es)
EMILY – Ne değişti.
ISAAC – Tablolarından bir kaçına baktım internetten.
EMILY – Ve Jerry’nin yorumunu okudun.
ISAAC – Ve Jerry’nin yorumunu okudum. Jerry ile her zaman aynı fikirde olduğumu
söyleyemem.
(resme döner.)
Görmemi istediğin tablo bu mu?
EMILY – Evde görmeni istediğim bu. Diğerleri stüdyoda.
Isaac tabloyu inceler.
ISAAC – İtiraf etmeliyim büyülendim.
(geri adım atar, inceler.)
Figürler tablodan canlanıp, çıkacaklar gibi.

Yüzey dışbükey…
EMILY – Evet. Doğru.
ISAAC – Bonnard’ın son zamanları gibi…
EMILY – ..veya Bonnard’dan dört yüz yıl önceki Endülüs’teki muhteşem mozaikler gibi.
Söylemek istediğim buydu. Orta Çağdaki atalarımız olmasaydı Aristo’muz bile olmazdı.
ISAAC – Anladım.
(es)
EMILY – Victoria&Albert müzesine gittin mi?
ISAAC – Yıllar önce.
EMILY – Frieze için Londra gidiyorsun, değil mi?
ISAAC – Evet. Sen?
EMILY – Daha karar vermedim.
Gittiğinde İslami Galeriyi dolaş lütfen. 42 numaralı odayı. Sanata bakış açını değiştirecek.
ISAAC – Vay! Tamam.
EMILY - (Isaac’in tepkisine bozulmuştur.)
Ne?
ISAAC – Bilmiyorum… Bu ciddiyet, ironiden yoksunluk. Beni yanlış anlama ama – alışılmadık.
EMILY – İroni abartılıyor.
ISAAC – Katılmadığımı söyleyemeyeceğim.
EMILY – Ama?
ISAAC – Seni neyle suçlayacaklarını biliyorsun değil mi?
EMILY – Söyleme.
ISAAC – Oryantalizm.
EMILY – Hepimiz politikayla fazlasıyla sarmalandık. Olayları ele alış şeklimiz, olayları
olduğu gibi görmemezi engelliyor.
(es)
Mozaik geleneği özgürlüğe açılan olağanüstü bir kapı Isaac. Bu sadece koşulsuz boyun
eğmeden gelebilir. Benim durumumda tabi ki bu İslam’a boyun eğme değil, dile getirilişe.
Desenler, tekrarlar… Bunu başarmak için yüksek konsantrasyona ihtiyacım var. Sıra dışı olan
bu.
ISAAC – Egoyu yok etmeye çalışan Orta yüzyıl Amerikan minimalist gibi konuşuyorsun.
EMILY – İslam gelenekleri bunu binlerce yıldır yapıyor. Daha iyi idare edebildiklerini
düşündüğüm için beni affet.
(es)
Roma ve Yunanlılardan yararlandığımız gibi İslami geleneklerden de yararlanmalıyız. İslam
bizim bir parçamız ve biz bunun farkında bile değiliz.

IŞIKLAR SÖNER.
SAHNE 3
Aynı daire.
Üç ay sonra.
Işıklar yanar. Amir elinde içkiyle terastadır.
İçer. Tekrar içer. Elindeki bardağın dibine bakar.
(es)
Ve birden elindeki bardağı yere fırlatır. Cam kırıkları saçılır.
(es)
Bardağı kırmak sinirini yatıştırmamıştır. Terastan içeri girer. Kendine içki koymak için
bara ilerler.
Anahtar sesi duyulur. Kapı açılır. Emily girer.
EMILY – Selam canım.
AMIR – Hey! Nerede kaldın?
EMILY – Gourmet Garage’a uğradım. Bu akşam için bir şeyler aldım.
AMIR – Bu akşam?
EMILY – Isaac ve Jory! Unutmadın değil mi?
AMIR – Güzel kokuların nedeni anlaşıldı.
EMILY – Domuz eti filetosu yaptım. Ve tahmin et…
(çantadan bir şey çıkartır.)
…sevdiğin peynirden vardı -La tur! Ve sevdiğin İspanyol sucuğu!
AMIR – Harika!
EMILY – “Evine gelip yemeğini yiyorum ve senin sergide olamayacağını bildiriyorum”. Kimse
böyle bir şey yapmaz öyle değil mi?
AMIR – Yani sergidesin.
EMILY – Ah umarım. Yemeği unuttuğuna göre şarabı da almadığını tahmin ediyorum.
AMIR – Evet üzgünüm.
EMILY – Amir!
AMIR – Özür diledim.
(es)
EMILY – Ne oldu?
AMIR – Hiçbir şey!
EMILY – Olmuş. Hadi anlat.
AMIR – Ortakların bir kaçı ile toplantı yaptık. Toplantı denirse tabi. Saat altıda teslim
etmem gereken kontrat üzerinde çalışıyordum. Jack ve Steven gelip, ailemin doğum yerini
sordular.
EMILY – Pakistan.
AMIR – Hindistan dedim. İşe başvuru formunda öyle yazmıştım.
EMILY – Neden?
AMIR – Çünkü teknik olarak babam doğduğunda öyle idi.
EMILY – Tamam.
AMIR – “Yazdığın şehir isimleri Hindistan’da geçmiyor ama. Pakistan!dalar” dedi Steven.
“Babam 1946’da, İngiltere 1947’de ülkeyi ikiye bölmeden önce doğdu” dedim.


“Ya annen?” dedi. 1948 diye cevap verince “Hindistan değildi o zaman öyle değil mi?
Pakistandı”dedi.

Lanet olası zamanı tarih dersi ile harcıyorlardı. Steven kendim hakkında yanlış bilgi verip
vermediğimi araştırıyordu.
EMILY – Görünüşe göre vermişsin de.
AMIR – O zaman Hindistan’dı. Şimdi ismi değiştiyse ne olmuş.
(es)
İsmimi değiştirdiğimi de öğrenmiş. “Doğumdaki ismin Kapoor değil Abdullah.Neden
değiştirdin?” diye sordu.
EMILY – Bilmiyor muydu?
AMIR – Söylememiştim onlara.
EMILY – Geçmişini araştırmış olmalılar.
AMIR – Ben… ismimi değiştirdiğimde sosyal değişim de yaptım.
EMILY – Gerçekten mi?
AMIR – Evet. Senle tanışmadan önceydi.
EMILY – Bu yasal mı?
AMIR – Hep yapılan bir şey. Kimlik hırsızlığı için. Steve araştırmış olmalı. Bana taktı. O
duruşmaya gitmemeliydim.
EMILY – Onunla ne ilgisi var. Aylar önceydi.
AMIR – Çok ilgisi var canım çok.
EMILY – Mort ne dedi?
AMIR – Ona ulaşamıyorum.
Diyafon çalar.
EMILY – Ah saat kaç?
AMIR – (saatini kontrol eder.) On geçiyor.
EMILY – Erken geldiler. Daha hazırlamam gereken şeyler var.
AMIR – Sen hazırla. Ben onları karşılarım.
Amir mutfağa ilerler.
AMIR – (diyafona) Evet? Tamam yukarı gönder.
EMILY – (geri döndüğünde) Senin için sorun olmaz değil mi?
AMIR – Olmaz merak etme.
EMILY – Emin misin?
AMIR – Evet. Hadi git.
EMILY – Aperatifleri getirebilir misin? Mutfakta tezgahın üstünde.
AMIR – Hadi sen işine bak. Ben hallederim.
Emily çıkar.
Amir kapıya ilerler. Kapıyı açar. Sonra çantaları mutfağa taşır.
Kapının dışından sesler duyarız. Yavaşça kapı açılır.
KADIN SESİ – Amir?
Amir dönerken…
AMIR – İçeri gel Jory.
Girer:
Jory – 35-40 yaşlarında. Afrikalı Amerikalı – zeki, hükmeden, açık sözlü. Maskülen.
Isaac ile girerler. Paltolarını çıkarırlar. Amir almak için onlara ilerler.
ISAAC – (tokalaşırlar.) Seni yeniden görmek ne güzel.
AMIR – Seni de.
JORY – Selam Amir.
AMIR – Selam Jory. 7:30 dememiş miydik?
ISAAC – Emily’nin 7:00 dediğinden emindim.
JORY – (Isaac’e) Sana söylemiştim.
AMIR – Emily hazırlıklara devam ediyor.
JORY – Hiç sorun değil.
AMIR – İçmek için daha fazla zamanımız var o halde.
JORY – (Amir’e bir kutu uzatır.) Tatlı getirdik.
AMIR – Mognalia Pastanesi? Teşekkürler.
JORY – (dışarı çıkarken) Buzdolabına konması gerekiyor.
ISAAC – (Amir’e) Dün Knicks maçındaydım.
AMIR – Öyle mi?
ISAAC – Knicks taraftarısın değil mi?
AMIR – Ne yazık ki!
ISAAC – Bunda utanacak bir şey yok.
AMIR – Utanacak bir şey yok ama tam bir işkence.
ISAAC – Ben Cups taraftarıyım. O yüzden bana işkenceden söz etme!
Jory geri döner.
AMIR – Ah, Bartman.
ISAAC – Bence öldürülmemeliydi ama. Ama bazı arkadaşlarım/
JORY – Bartman kim?
ISAAC – Tatlım!
AMIR – Cups dış saha oyuncusunun elinden topu çalan fanatik…
ISAAC – Moises Alou. Sekizinci vuruş.
AMIR – Ve Cups’ın dünya serisine girişi yasaklandı.
ISAAC – (Jory’e) Hatırlamıyor musun?
JORY – Hatırlar gibi oldum.


(es)
Harika kokular geliyor.
AMIR – Em domuz fileto yaptı. 


(Isaac’e) Domuz eti yiyorsun değil mi?
JORY – Eline geçen her fırsatta.
ISAAC – Kaybettiğim yılların acısını çıkarmalıyım.
Tuvaletinizi kullanabilir miyim?
AMIR – Koridorun sonunda sağda.
ISAAC – Hatırlıyorum.
(Isaac koridordan çıkar.)
AMIR – Ne içersin?
JORY – Viskin var mı?
AMIR – Senin getirdiğin Macallan’dan hala var.
JORY – Senden daha fazlasını beklerdim Amir!
AMIR – Bu akşam bitiririz. Buz?
JORY – Sek.
AMIR – Şakan yok.
Amir içkileri hazırlamaya başlar…
JORY – Sarah’a olanları duydun mu?
AMIR – Hayır. Ne olmuş?
JORY – Köpeği bulundu.
AMIR – Nasıl?
JORY – Köpek dedektif tuttu. Frank’tan kaçırdı.
AMIR – Tanrım!
JORY – Frank dava açacak.
AMIR – Neye dayanarak?
JORY – Sadece Sarah’nın hayatını mahvetmek için.
AMIR – Ah şu ikisi.
JORY – Hiç sorma. Bugün mahkemede Sarah ile birlikteyken Frank’e rastladık.
AMIR – Bugün mahkemede miydin?
JORY – Sigorta uzlaşma gözetmenliği için.
AMIR – Nasıl gitti?
JORY – İyi. Rakamlar üzerinde tartışıyoruz. Ödemeleri gerektiğini biliyorlar. Bu fikre
alışmaları biraz zaman alacak sadece.
AMIR – Mort orada mıydı?
JORY – Steve devraldı. O vardı bugün.
AMIR – Ama gözetmen Mort’tu.
JORY – Öyleydi.
AMIR – Nedense şaşırmadım?
JORY – Mort meditasyonu tercih etmiş.
AMIR – Tansiyon ilacını almaktansa.
JORY – Beni yemeğe çağırıp, meditasyon öğretmeye çalıştığını biliyorsun değil mi? Aslına
bakarsan birkaç kez denedim. Durmadan yemek düşünmekten, beş kilo aldım. Sinirlerim
bozuldu, bıraktım.
AMIR – Kredi İsviçre’den gelen teklif ne oldu?
JORY – Kabul etmeyeceğim.
AMIR – Şu anda kazandığının iki yüz bin fazlasına hayır mı diyeceksin?
JORY – Ortakların karşı teklifini bekliyorum.
AMIR – Teklifin daha fazla olacağını sanmam.
JORY – Bu şirkete kök saldım.
(es)
AMIR – Kapoor, Brathwaite.
JORY – Ne?
AMIR – Sen ve ben. Ortaklık. Steven ve Mort ilk başladıklarında rekabeti düşük tutarak
yükselmişler.
JORY – O zamanlar büyük şirketler “birleşme ve satın alma” yapmak istemiyorlardı.
AMIR – Evet, bu yüzden Yahudiler yapıyordu. Ve sonra birden piyasa coştu. Steven ve Mort
gibileri şirket haline geldi. Bizde yeni Yahudileriz.
JORY – Anlaştık.
AMIR – Hemen harekete geçiyoruz değil mi? Onların şirketinin geldiği yere çok daha kısa
zamanda ulaşacağız.
JORY – Bu şimdi mi aklına geldi?
AMIR – Aslında bugün ofiste düşündüm. Bu onların şirketi ve bizim de partide sadece
davetli olduğumuzu hiçbir zaman unutturmayacaklar.
JORY – Aslında hiç fena fikir değil.
(es)
Amir –
…tam bu sırada Isaac banyodan döner.. Elinde bir kitap vardır. Konuya girer.
ISAAC – Bu kitabı kim okuyor?
Ah pardon. Böldüm mü?
JORY – Aslında/
AMIR – Sadece iş konuşuyorduk.
Güzel bir elbiseyle Emily içeri girer.
EMILY – Çok özür dilerim.
(Jory’e)
Seni görmek ne güzel.
JORY – Seni de öyle.
ISAAC – Selam Em.
EMILY – Selam Isaac.
ISAAC – Kusura bakma ben yedi diye duymuşum.
EMILY – Yemeği biraz beklemeniz sorun değilse…
AMIR – Canım, Moglania’dan tatlı getirmişler.
JORY – Muzlu puding.
EMILY – Ah bayılırım.
AMIR – Bir şey içer misin Isaac?
ISAAC – Buzlu bir viski harika olur.
AMIR – Canım?
EMILY – Port.
JORY – Port? Akşam yemeğinden önce?
EMILY – İlginç bir tercih biliyorum ama çok seviyorum…
Amir içkileri hazırlamaya başlar.
ISAAC – (Emily’e) “Ölümü İnkar”ı kim okuyor.
EMILY – Ben. Sen tavsiye etmiştin.
AMIR – (Isaac’e) Devamlı kitaptan bahsediyor.
ISAAC – İnsanların kitabı tek hatırlanma sebebi Annie Hall filminde Woody Allen’ın
Diane Keaton’a bu kitabı hediye edip “benim hakkında bilmen gereken her şey” demesi.
AMIR – Ölümü inkar?
JORY – (Isaac’e) Beni uyarmalıydın.
ISAAC – Öyle mi düşünüyorsun? Harika bir kitap. Aslında yeni sergime başlığı buradan
buldum.
AMIR – Nedir?


ISAAC – Başlık… Önce açıklamama izin verin –
Tüketime özendirme ve pesimizm nesillerdir var. Ve sanat piyasası bu çılgınlıkları her
zaman besledi. Ama bir şeyler değişiyor.
Bu durumu kabul etmeyen yeni nesil sanatçıların başlattığı bir akım var.
“Sanatı yeniden nasıl kutsal yapabiliriz?” sorusuna cevap arıyorlar. Altından kalkılması zor
ve kahramanlık gerektiren bir işe giriştiler. Ve bu nedenle…
(eleştirisine başlamaması için Jory’i durma hareketi yapar.)
İmkansız Kahramanlar.
(es)
Jory beğenmedi.
JORY – Anderson Cooper’ın 360’ından bir kesit gibi.
AMIR – Paralimpik atletler.
JORY - İmkansız Kahramanlar.
ISAAC – Çok komik. Em? Sen başlık hakkında ne düşünüyorsun? Sonuçta senin de sergin.
(es)
EMILY – Sen ciddi misin?
ISAAC – İslam gelenekleriyle ilgili çalışman yeni ve önemli. Görülmesi gerek.
EMILY – Isaac bu harika. Teşekkürler. Çok teşekkür ederim.
JORY – Tebrikler Emily.
EMILY – Teşekkürler.
AMIR – Bu inanılmaz. Seninle gurur duyuyorum tatlım.
ISAAC – (kadehini kaldırır) Kadehler…
AMIR – (araya girer) Sergine ve Emily’e.
HEPSİ – Şerefe…
(içerler)
AMIR – E? Kaç tane?
ISAAC – Ne kaç tane?
AMIR – Em’in kaç resmi sergilenecek?
EMILY – İşte benim kocam! Sayılarla konuşur.
ISAAC – Dört veya beş tablo için yerim var.
AMIR – Beş! Bu harika.
Gülerler.
ISAAC – (şöminenin üzerindeki tuvali işaret eder.)
Bunu kesinlikle istiyorum, stüdyoda gördüklerimden birkaç tane ve bir de Velazquez’in
Moor’unun yeni yorumunu düşünüyorum. Ama emin değilim…
JORY – Moor? Hiç duymadım?
EMILY – Birkaç ay önce Amir’in bir portresini yaptım. Başımıza gelen bir olayın sonrasında…
Amir’in konunun açılmasına karşı reaksiyonunu fark eder ve konuyu değiştirir…
Kısa bir süre önce Met’i ziyaret ettim ve Velazquez’in bu tablosunu gördüm.
Emily köşedeki kitaplığa gider…
JORY – Hangisi?
EMILY – Fas kökenli Juan de Pareja portresi.
(kitapla döner.)
Bu orijinali.
JORY – (hatırlar) Ah tamam.
EMILY – Aynı paleti, aynı kompozisyonu kullandım. “Velazquez’in Moor’unun ardından”
adını koydum ama aslında Amir’in portresi.
AMIR – Senin kişisel Moor’un.
EMILY – İlham perimin demek daha doğru olur.
ISAAC – Sanırım soyut parçaları seçmeyi tercih ederim. Çalışmalarındaki bütünlüğü
sağlamak açısından. Ama bir yandan da dahil etmek istiyorum çünkü büyüleyici bir portre.
Sana bir övgü Amir.
AMIR – Öyle mi düşünüyorsun?
ISAAC – Siyah takım elbisen, gümüş kol düğmelerin, kolalanmış bembeyaz gömleğinle orada
duruyorsun…
(Emily’e)
…harika bir yorum. Neredeyse kolanın kokusunu duyabiliyorsun.
AMIR – Kola değil Isaac, gömleğin dikişindeki gerçeküstü sıklık.
JORY – Ofiste herkes gömleklerinden bahsediyor.
AMIR – Gerçekten mi?
JORY – Sarah maaşının yarısını gömleklerine harcadığını düşünüyor.

EMILY – Çokta yanılıyor sanılmaz. Hepsi Charvet.


JORY – Fiyatları ne kadar?
EMILY – Altı yüz.
JORY – Dolar?
ISAAC – Altı yüz dolarlık Charvet gömleğinle, Velazquez’in dantel yakalı muhteşem çırak
esiri gibi şimdi parçası olduğun o görkemli dünyada yerini almışsın…

Durum böyleyken…
AMIR – Ne?
ISAAC – Soru cevapsız kalır.
AMIR – Soru?
ISAAC – Yerin. Senin açından değil tabi ki izleyici açısından. Sadece bir tablo sonuçta.
(ES)
AMIR – Em’in daha önce yaptığı tabloları seviyordum.
ISAAC – Manzaralar? Hiçbir zaman o tabloların hayranı olmadım.
JORY – Isaac!
ISAAC – Ne var? Ne düşündüğümü biliyor zaten. Bence akıllıca bir adım attı. O tablolar
verimli değildi.
AMIR – Bence manzaralar gayet verimlidir.
EMILY – Amir!
AMIR – Ne var?
EMILY – İkimizde neden manzara sevdiğini biliyoruz.
JORY – Neden?
EMILY – Çünkü İslam’la alakaları yok.


ISAAC – (Amir konuşmaya başlayamadan) İslam gelenekleriyle yaptığı çalışmalar Emily’i
başka bir seviyeye taşıdı. Genç batılı bir ressam İslami esintileri taşıyan tablolar yapıyor.
İroniyle değil, inanarak. 


Bu alışılmadık ve olağanüstü bir durum.
AMIR – Neymiş bu alışılmadık ve olağanüstü durum?
ISAAC – İslam zengin ve evrensel. Ruhani ve sanatsal mirası hepimizin yararlanabileceği
kısmı.


(Emily’e)


Londra’da Frieze’de alçakgönüllülük ve Rönesans hakkında söylediklerine bayıldım.
EMILY – Rönesans, kendimizden daha büyük bir şeye yüzümüzü çevirdiğimiz dönem. Bireyi
evrenin merkezine yerleştirip, kişisel egodan kültü ortaya çıkardı. Bu İslam geleneklerinde
hiçbir zaman olmaz. Kişisel perspektiften çok, geniş yelpazeye odaklıdır.
ISAAC – Bunu katalog da kullanıyorum.


(kadehini Emily’e kaldırır.)

Seni çok parlak bir kariyer bekliyor. Ben ilk fark etme şansı bulanlardanım sadece. Emily
Hughes-Kapoor. Yükselen yıldız.
AMIR – Duy bunları!

Kadeh kaldırırken…

JORY – Kapoor ismi Hindistan’ın hangi kesiminden?

AMIR – Neden soruyorsun?

JORY – Yanlış bir şey mi söyledim?


AMIR – Yo hayır… Steven bugün ofisime geldi ve aynı soruyu sordu.
JORY – Öyle mi?

Tedirgin sessizlik.

EMILY – Aslında yaygın bir Pencap ismi.

ISAAC – Yarın Delhi’ye gidiyorum. Pencap’ta değil mi?

AMIR – Pek sayılmaz ama… aynı ülke… yani… neden olmasın?


Gülerler.

EMILY – Delhi’ye neden gidiyorsun Isaac?


ISAAC – Sothi Sikander stüdyosuna davet etti.
EMILY – Eserlerine bayılıyorum.
(Jory’e)


Sen de gidiyor musun?


JORY – Ezra’nın okulu var.


ISAAC – Jory nezaketen bunu söylüyor. Sebep Ezra’nın okulu değil benim uçma konusundaki
sıkıntım.
JORY – Öyle de denilebilir.
ISAAC – Uçmaktan nefret ediyorum. Yerde olmama fikri diğer korkularımı da tetikliyor.
Abartılı güvenlikte üzerine tuz biber oluyor.
AMIR – Havaalanında güvenlik tam bir kabus.
JORY – Ve şimdi yepyeni bir boyut kazandı. Gözlerle soyulmak ve dokunulmak arasında
seçim yapmak gerekiyor.
ISAAC – Kesinlikle dokunulmak.
JORY – Neden şaşırmadım!
ISAAC – Aslında bu beni sakinleştiriyor.
(Amir’e)
Senin için durum nasıl?
AMİR – Ne durumu?
ISAAC – Havaalanındaki güvenlik.
(garip bir es)
Yani bazı olaylar duyuyoruz…
AMIR – Bilmiyorum çünkü en baştan sorunu engelliyorum.
EMILY – Amir gönüllü olarak güvenliğe gidip, aranmayı teklif ediyor.
AMIR – Bana baktıklarını biliyorum. Sebebinin sadece yakışıklılığım olmadığının
farkındayım. Bende neden herkes için durumu kolaylaştırmayayım diye düşündüm.
JORY – İlk defa böyle bir şey duyuyorum.


AMIR – Benim gibi görünün insanlardan korkulması üzerine bizde duruma içerledik.


EMILY – Güvenlik görevlileri ayırım yapmamak için ellerinden geleni yapıyorlar ve bir adam
onların yanına gidiyor ve aranmayı teklif ediyor.
AMIR – Tam anlamıyla pasif-agresif bir hareket. Bu eşimin düşüncesi.
ISAAC – Belki haklıdır.
JORY – Bence takdir edilesi bir davranış Amir. Eğer herkes bu kadar açık davransaydı, dünya
çok farklı bir yer olurdu.
ISAAC – Bu ırksal profilleme.
JORY – Canım ne olduğunu biliyorum.
ISAAC – Senin başına gelse hoşuna gideceğini hiç sanmıyorum.
AMIR – Onun başına gelmez. Konu da bu zaten.
ISAAC – …ve muhtemelen tekerlekli sandalyedeki Kansas’lı bir büyükannenin de başına
gelmez.
AMIR – Bir sonraki terörist saldırı muhtemelen bana benzeyen bir adam tarafında yapılacak.


EMILY – Sana katılmıyorum. Bir sonraki saldırı, silah sahibi olmaması gereken bir beyaz
adam tarafından gerçekleştirilecek.
AMIR - Ve o silahı bana benzeyen bir adama karşı kullanacak.
EMILY – Belli olmaz.
ISAAC – (Amir’e) Her Orta Doğu kökenli senin yaptığını yapmaya başlarsa…
AMIR – Evet?
ISAAC – Demek istediğim senin yaptığın şeylere alışırsak… boyun eğmeye? Şüphelerimiz
konusunda rahatlığa kavuşabiliriz…
AMIR – Yani şüphelerin var?
ISAAC – Demek istediğim, benim değil, sadece/
AMIR – Bak seni suçlamıyorum.
ISAAC – Bir dakika ne dedin?
EMILY – (tehditkar) Amir, bana bir kadeh daha port verir misin?
(Amir kadehine almak için kalkar.)

(Emily diğerlerine)
Aç mısınız?
JORY – Acıkmaya başladık.
EMILY – (Emily kalkar) Rezene salatası ile başlayacağız.
(Jory’e) Ançüez seversiniz değil mi?
JORY – Bayılırım. Rezeneye de.
AMIR – (kadehi doldururken) Emily’nin ançüezli rezene salatası muhteşemdir. Tam bir sanat
eseri.
JORY – (Isaac’e Amir’i işaret ederek.) Görüyor musun canım. Eşini destekliyor, örnek
alınacak bir davranış.
Benim yemeklerim hakkında hiç yorum yapmaz.
ISAAC – Yemekleri genelde ben yapıyorum.
JORY – Çünkü ben yaptığımda bana yeterince sevgi göstermiyorsun.
ISAAC – İtiraf etmeliyim güzel omlet yapıyorsun.
JORY – Uzun zamandır omlet yapmadım ki.
ISAAC – Ondan bu kadar iyiler.
EMILY – (mutfağa gitmek için kalkar.) Bunu söylediğine inanamıyorum.
JORY – (Emily’e) Yardıma ihtiyacın var mı?
EMILY – Aslında harika olur. Teşekkürler.
ISAAC – Yemeklerden uzak tut.
(Emily ve Jory’i mutfağa geçerler.)
(Amir’e)
Hassas bir konuyu açtıysam özür dilerim…
Yani senin ve Emily arasındaki…
AMIR – Açmadın.
ISAAC – Ah.
AMIR – Ben ve Emily İslam’a aynı gözle bakmıyoruz. Bence geri kalmış düşünce şekli.
ISAAC – Bu sence biraz kaba değil mi? Dünyadaki en gelişmiş ruhani gelenekten
bahsediyoruz.
AMIR – Dur tahmin edeyim. Rumi okuyorsun.
ISAAC – Evet Rumi okuyorum ve müthiş olduğunu düşünüyorum. Hanif Saeed’i tanıyor
musun?
AMIR – Tanımıyorum.
ISAAC – Heykeltıraş, Müslüman, dindar. Eserleri inanç gücünün inanılmaz ispatı. Tek parça
sütunlara şekil veriyor/
AMIR – (Sözünü keser) Kuranı okudun mu Isaac?
ISAAC – Okumadım.
AMIR – Konu İslam olduğunda tek parça sütun formlarının önemi yok…
(Emily ve Jory salata ve kaselerle döndükleri sırada.)
Resmin önemi yok. Sadece Kuran önemli.
EMILY – Resim önemli değil mi?
AMIR – O anlamda demedim.
EMILY – Hangi anlamda dedin?
AMIR – Canım peygamberin resimler hakkında ne düşündüğünü biliyorsun.
EMILY – Biliyorum Amir.
AMIR – Resim veya köpek olan eve meleklerin girmeyeceğini söylerdi.
JORY – Köpekler neden?
AMIR – Bilmiyorum. Bu konuda sen beni aydınlat!
ISAAC – Her dinin kendine göre tuhaflıkları var. Benim atalarım da ıstakoz sevmezlerdi.
Neye varmak istediğin anlamadım?
AMIR – Demek istediğim birkaç sanatçının yaptıkları harika ama İslam’ın ruhunu
değiştirmiyor.
ISAAC – İslam ruhu?
AMIR – İslam gerçekçi, zor şartlara alışkın, hayatı zorlu ve acımasız olarak gören çöl
insanlarından geliyor.
JORY – Hmm…


ISAAC – Çöllerde yüzyıllardır zorluk çeken tek insanlar onlar değildi Amir. Yahudi ruhu için

ne diyebiliriz bilmiyorum, eğer tanımlamamız bu ise.


Erkekler masaya doğru yönelirler.


AMIR – Çöl sancısı. Yahudiler duruma farklı reaksiyon gösterdiler. Üzerine kafa yordular.


Talmud’lara bak mesela. Olaylara yüzlerce farklı açıdan bakıyorlar, mücadele ediyorlar, her

şeyi kolaylaştırıp, daha yaşanır hale getiriyorlar.


JORY – Şikayet etmek için yeni yollar buluyorlar!


Jory kıkırdar.

Isaac gözleri ile onu uyarır. Herkes masada yerini alırken, servis başlar…


AMIR – Yaptıkları her neyse, Müslümanlar bunu yapmadı. Bunu düşünemediler. Durumu 


kabullendiler. İslam bu işte! Boyun eğme.


ISAAC – Bak, sorun İslam değil, İslam faşizmi.


EMILY – Beyler salata?


AMIR – Martin Amis değil mi?


ISAAC – Hitchens da. Bu konuda haklılar/


JORY – Açlıktan ölüyorum.


AMIR – Kuranı okumadın ama birkaç dindarlık taslayan İngiliz zorbanın yazdıklarını okuyup,

İslam hakkında bir şeyler bildiğini sanıyorsun.


EMILY – Amir…


AMIR – Ne var? Bu adil bir oyun! Saldıracaksa, bu da adil.


ISAAC – Haklı. Kuranı okumam lazım.


EMILY – (Isaac’e) Taze biber ister misin?


JORY – Ben üniversitede okudum. Hatırladığım tek şey öfke.

AMIR – Teşekkürler. İnsanlığa yazılmış uzun bir öfke mektubu.


EMILY – Bu doğru değil!
(Biberle)
Jory?
AMIR – Bir nevi öyle. Bunu kabul et.
EMILY – Kuran insanlığı inatçı, bencil görüyor. Buna karşı meydan okuduğunu kabul
edebilirim. Ama bunun yanlış olduğunu söyleyemem.
ISAAC – İslam faşizmi ile anlatmaya çalıştığım, inanç ile politik olarak kullanılması
arasındaki fark.
AMIR – Isaac. İslam’da ikisi arasında fark yok. Kiliseyle devlet arasında ayrım yok.
ISAAC – Devlet ile cami arasında demek istedin sanırım?
AMIR – Evet. Teşekkürler. Sanırım hepimiz İncil’in anayasa olmadığı konusunda hem fikiriz?
Servis tamamlanmıştır. Yemeğe başlarlar.
EMILY – Afiyet olsun.
ISAAC – Afiyet olsun.
JORY – Hmm… Bu harika.
AMIR – Size söylemedim mi!
EMILY – Çok kolay. Her şeyi doğruyorsun o kadar…
ISAAC – (tabağa bakar) Rezene, kereviz ve biber…
EMILY - …havuç, turp…
ISAAC – Bunlar nedir?
EMILY – Küçük enginar…
ISAAC – Çok şirinler.
JORY – (içeri gelir) İncili anayasa olarak görenler kadar, anayasayı İncil gibi görenlerde beni
deli ediyor. İki yüz yıl önce yazılmış bir kitabın ne anlamı olabilir ki? Bugün ki
problemlerimizi çözebilirmiş gibi?


EMILY – Silah taşıma hakkı saçmalığı mesela. 1791’di dikkatinizi çekerim.
AMIR – Benim demek istediğim de buydu. Demek istediğim şey tam da bu tatlım.
ISAAC – Bu enfes Em. Gerçekten.
EMILY – Seville’den aldığım bir tarif.
ISAAC – İspanya’yı çok seviyorum. Pamplona’da boğalarla koştum.
JORY – Boğalarla koşmadın.
ISAAC – Boğalarla koşanları izledim.
AMIR – Bal ayımızda Barselona’ya gittik. Şarap, paella, deniz ürünleri. İspanya şarabı hafife
alınıyor bence.
ISAAC – Sen Müslümanların farklı olduğunu söylüyorsun ama sen farklı değilsin. Hayattan
zevk almakla ilgili düşüncelerimiz aynı. Times’taki haber olmasa Müslüman olduğundan
haberim bile olmayacaktı.
AMIR – Ben Müslüman değilim. Mürtedim. Dininden ayrılmış demek.
ISAAC – (üzerine konuşur) Mürtedin ne anlama geldiğini biliyorum.
JORY – Isaac?
AMIR – Kurana göre bunun cezasının da ölüm olduğunu biliyor musun?
EMILY – Teknik olarak bu doğru değil Amir. Kuranda bu net olarak belirtilmemiş. Dininden
dönenin kaderi hükümdür diyor. Cezalandırılacağı net ama cezanın ne olacağı
belirtilmemiş. Ölüm olarak yorumlanmış.
JORY – Etkileyici…
EMILY – Bunu araştırdım sonuçta ucu bana dokunuyor.
Kadınlar güler.
AMIN – Güzel. Hadi şimdi kitapta geçen başka bir şeyden konuşalım. Karını dövmek.
ISAAC – Karını dövmek?
JORY – Harika. Ekmeği uzatır mısın?
EMILY – Amir, sen ciddi misin?
AMIR – Cebrail Muhammed’e gelir…
ISAAC – Cebrail?
AMIR – (Alaycı) Evet.
Müslümanlar Kuran’ın insanlığa bu şekilde iletildiğine inanıyor. Cebrail Muhammed’e kelime
kelime Kuran’ı yazdırdı.
ISAAC - Joseph Simith’in Mormonizmi gibi. Marami adındaki bir melek New York’a inip
Joseph Smith’le konuşuyor –
JORY – Moroni tatlım. Marami değil.
ISAAC – Emin misin?
JORY – Evet! South Park’taydı.
AMIR – Dediğim gibi… Melek Cebrail geliyor ve Muhammed’e bu mısraları öğretiyor. Sen
biliyorsun tatlım. Erkek kadından sorumludur.
EMILY – Amir?
AMIR – (devam eder)
Eğer itaat etmezlerse… 

Konuş onlarla. 

Eğer işe yaramazsa…

Yatağını ayır.

O da işe yaramazsa… 


(Emily’e döner)


Em?
EMILY – Bunu yapmayacağım.
AMIR – Döv onları.
JORY – Kuran’da böyle bir şey yazdığını hatırlamıyorum.
AMIR – Ah evet var.
EMILY – Çeviriden çeviriye farklılık gösteriyor.
AMIR – İslam’ı ılımlı ve belirsiz yapmak isteyenler tarafından.
EMILY – Kelimenin kökü dövmek anlamına gelebilir ama aynı zamanda ayrıl da demek. Yani
“karın seni dinlemiyorsa, ayrıl” da diyor olabilir. Döv değil.
ISAAC – Anlamlar bir hayli farklı.
AMIR – Yüz yıllarca bu şekilde yorumlanmadı.
JORY – (aniden sabırsızca) Bazen dur demek gerekiyor. Fransızları suçlamıyorum.
ISAAC – Fransızlar?
JORY – İslam ile ilgili problemleriyle ilgili.
ISAAC – Peçeyi yasaklamalarını onaylıyor musun?
JORY – Bir yerde sınır koymak lazım.
ISAAC – Peki Bayan Kissinger.
EMILY – Ne hoş!
ISAAC – Çalışma masasının üzerinde Kissinger’in sözü olan bir kadınla evliyim.
JORY – “Emir ve adalet arasında seçim yapmam gerektiğinde daima emiri seçerim.”
EMILY – Neden bu söz masanın üzerinde?
JORY – Adaletin gerekliliği düşüncesi içinde kaybolmamayı kendime hatırlatmak için.
Kendini kenar mahalleden kurtardıktan sonra emrin önemini hemen öğreniyorsun.
EMILY – Benim için her zaman adalet.
JORY – Ne derler bilir misin? Gençsen ve liberal değilsen kalbin yoktur. Yaşlıysan ve
muhafazakarsan…
AMIR – (beraber)…beynin yoktur.
ISAAC – Peçe takmayı tercih eden harika Müslüman kadınlar tanıyorum.


AMIR – Muhalifi oynamaya bayılıyorsun değil mi?
ISAAC – Muhalifi oynamıyorum.
JORY – (sözünü keser.) Peçe takan kimi tanıyorsun?
ISAAC – Sen tanımazsın?
JORY – Bence uyduruyorsun.


ISAAC – Uydurmuyorum.
JORY – Kim o zaman?
ISAAC – Khalid’in kız kardeşi. Cornell’de felsefe profesörü. O peçe takıyor.
JORY – Khalid? Spor antrenörün mü?
AMIR – Equinox’a mı gidiyorsun?
ISAAC – Evet.
AMIR – Khalid’i tanıyorum. Kısa saçlı ve silahlı olan değil mi?
ISAAC – Evet o. Senin Equinox’a gittiğini bilmiyordum.
JORY – Ne demek istiyorsun?
ISAAC – Khalid antrenör olabilir ama eğitimli Ürdün’lü bir aileden geliyor ve ailesindeki
kadınlar kendi istekleriyle peçe takıyorlar.
EMILY – İnsanlar genelde böyle düşünmüyor. Bir çok Müslüman kadın için bu durum gurur
meselesi.
AMIR – Öncelikle, onlar muhtemelen baş örtüsü kullanıyorlardır, peçe değil. Aynı şey
değiller/
JORY – (sözünü keser) Peçe, yüzü ve farklılıkları silen şeytani bir şey. Hiç kimse erkeklerin
farklılıklarını silmeye çalışmıyor. Neden her zaman kadınlar bedel ödüyor? I-Ih. Hayır
denmesi gerek.
AMIR – Hayır demek. Muhammed’in yapmadığı da buydu. İşin komik kısmı; Peygamber
olmadan önce müritlerine kadınları taciz etmemeleri konusunda çok netti. Sonra melekle
konuşmaya başladı.
ISAAC – Mormonizmle paralelliğini daha önce göremediğime inanamıyorum.
AMIR – Bir anlamı varmış gibi aynı şeyi tekrarlıyorsun.
ISAAC – İki dinde birden fazla eşe sahip olabiliyorsun. Ama Mormonların köpeklerle
sorunları yok.
AMIR – Hala anlamıyorsun değil mi?
ISAAC – Neyi? Kendini saygınla ilgili sorunların olduğunu mu?
Jory gözleriyle öldürecek gibi bakar.
AMIR - Gerçek şu ki Kuran 7. Yüzyılda çöl kabile hayatı hakkında. Bin beş yüz yıl önce
belirli bir toplum için Allah’ın sözlerinden yazıldığına inanılmasının sonucu. O toplum tekrar
yaratılmak isteniyor. Sonuçta İslam mantığının işlediği yer orası. Bu yüzden Taliban gibi
insanlar Kuran’da yazılan Dünya’yı yaratmaya çalışıyorlar.
Amir içkisi tazelemek için masadan kalkar.
EMILY – Tatlım, sanırım bunu anladık.
AMIR – Aslında anladığınızı sanmıyorum. Can alıcı kısmı şu ve gerçek problem de burada;
Konu Taliban’dan çok daha derin. Gerçek Müslüman olmak tüm bunlara inanmakla bitmiyor.
Bunun için savaşmayı da gerektiriyor. Eğer konu Kuran’daki dünyanın, şimdikinden daha iyi
olmasıysa o zaman hadi geriye gidelim. Zina yapanı taşlayalım, hırsızların ellerini keselim,

inanmayanları öldürelim. Siz güzel Amerikalı eşinizin yanında, akşam yemeği sonrası güzel
evinizde skoçunu yudumlayan sapmış Müslümanlardan olsanız bile, haberlerde Orta Doğuda
daha saf – ve katı- ve daha doğru olduğu öğretilen değerler için savaşırken öldüklerini
izliyorsanız, gurur duymaktan kendiniz alamıyorsunuz.
ISAAC – Gurur?
AMIR – Evet. Gurur.
(es)
ISAAC – 11 Eylül’le gurur mu duyuyorsun?
AMIR – (kararsız ) Eğer dürüst olmam gerekirse, evet. Beni dehşete düşürdü. Anladın mı?
Dehşete.
EMILY – Bu konuda ciddi değilsin değil mi?
JORY – Nesinden gurur duydun? Kulelerin yıkılmasından mı? İnsanların ölmesinden mi?
AMIR – Sonunda yeniyor olmamızdan.
JORY – Biz derken?
AMIR – Sanırım kim olduğumu unuttum… bizim ben olduğumu.
JORY – Sen bir Amerikalısın.
AMIR – Bu kabile, Jor. Bizim kemiklerimizde. Nasıl yetiştirildiğim hakkında hiç bir fikrin
yok. Bundan çıkmak için çok çalışman gerekiyor.
JORY – Çalışmaya devam etmelisin sanırım.
AMIR – Çalışıyorum.
Amir’e gitmek için kalkar.
Ne?
EMILY – Yeter.
Kadehini alır.
Sana kahve yapacağım.
Emily mutfağa geçer. Garip sessizlik olur.
AMIR – Ne?
(Isaac’a uzlaşıcı şekilde.)
Bak… Eminim senin bazen İsrail’le ilgili hissettiklerin çok farklı değildir.
ISAAC – Pardon?
AMIR – Bana hiç buna benzer bir duygu hissetmediğini söyleme – gurur kaynaklı yüz
kızarması…
ISAAC – Yüz kızarması? Hiç öyle bir şey yaşamadım.
AMIR – İsrail Askeri gücünü kullandığını duyduğunda?
ISAAC – İsrail’i eleştiriyorum. Bir çok Yahudi aynı fikirde.
AMIR – Ahmedinajad’in İsrail’i Akdeniz’e dökeceğiz açıklamalarını duyunca ne hissediyorsun
o zaman?
ISAAC – Çıldırıyorum. Herkes gibi.
AMIR – Herkes çıldırmıyor. Bir çok kişi bunu duymaktan hoşlanıyor.
ISAAC – Ya sen?
AMIR – Bir çok kişi dedim…
Emily mutfak kapısından belirir.
ISAAC – Ben senin bunu duymaktan hoşlanıp, hoşlanmadığını sordum? Israel’in Akdeniz’e
dökülmesi fikrini duymaktan hoşlanıyor musun?
JORY – Isaac!
ISAAC – Hayır! Bilmek istiyorum…
AMIR – Bazen. Evet…
EMILY – (umutsuz halde) Amir, kutlama yapıyor olmalıydık.
AMIR – (dikkate almadan, üzerine konuşur) Ve bunun yanlış olduğunu söylüyorum. Ama bir
yerlerden geliyor. İslam’dan bir yerlerden.
ISAAC – Bu çok boktan. Ama İslam’dan değil senden kaynaklanıyor. İslam tutuculuğu tek
elinde bulundurmuyor. Kuran’dan gelmiyor.
AMIR – Bana ukalalık yapmana gerek yok.
ISAAC – Tüm konuşma boyunca sen bana bunu yaptın. Organize dinleri sevmiyorsun -
tamam. İçine doğduğun dine karşı da antipatin var - tamam. Belki hepimizden daha
tepkilisin… her neyse! Tamam.
JORY – Isaac.
ISAAC – Ama senin saçma sapan – dehşete düşürücü genellemelerinle ilgilenmiyorum.
JORY – (sert) Isaac.
ISAAC – Ne var?
JORY – Dur artık.
ISAAC – Tamam.
(gergin bir sessizlik daha)
AMIR – Çok naifsin.
EMILY – Amir! Mutfak hemen.
(Emily mutfağa yönelir.)
AMIR – (onu takip eder) Naif – iyi anlamda. Tarihle ilgili ikilemlerin var.
Mutfağa gider. Emily Isaac’e bakış atar ve Amir’i takip eder.
ISAAC – Ben mi naifim? Aşağılık herif.
JORY – Aşağılık olan o mu?
ISAAC – Söylediklerini duydun mu?
JORY – Sana ne oldu böyle?
ISAAC – Gizli Cihatçı.
JORY – Keser misin sesini artık?
ISAAC – Bu adamda ne bulduğunu hiçbir zaman anlamadım.
JORY – Bu akşam bir sorun olduğu belli. Belki de haberi var. (Isaac’in bakışına karşılık)
Benden.
ISAAC – Nasıl olabilir?
JORY – Birkaç kez Steve’den bahsetti… Bilmiyorum? Belki Mort söylemiştir.
ISAAC – Eninde sonunda öğrenecek.
JORY – Haberi veren ben olmak istiyordum. Ona bunu borçluyum.
ISAAC – O zaman tüm bunlar olurken ona söylemeliydin.
JORY – Gizli bilgiydi.
ISAAC – E o zaman.
JORY – Söylemem lazım.
Mutfak kapısı açılır ve Amir içeri girer. Montlara doğru. Emily arkadan görülür.
AMIR – (Alkollü) Siz buraya güzel bir haberle geldiniz. Bunu kutlamalıyız. Bu gece Emily’nin
gecesi.
Bize şampanya alacağım.
(Emily’nin reaksiyonuna)
Ve harika bir akşam yemeği yiyeceğiz.
JORY – Seninle geleceğim. Senin içinde uygunsa?
AMIR – Tabi ki.
Amir montunu giyer.
Jory üzerine montunu alır.
Amir Emily’e bakar.
Ne var?
EMILY – Hiçbir şey.
Amir kapıyı açar. Çıkarlar. Emily Isaac’e döner.
EMILY – Ne yapmaya çalıştığını bilmediğimi mi sanıyorsun?
ISAAC – Ne yapıyorum?
EMILY – Isaac lütfen.
ISAAC – O kocaman bir adam. Biraz tartaklanmayı kaldırabilir.
Emily içkisini yenilemeye gider.
Biz gelmeden önce tartışıyor muydunuz?
EMILY – Neden tartışalım ki?
ISAAC – Evlisiniz.
EMILY – Evliliğim senin ki gibi değil.
(Es)
Haberi bana telefonda verebilirdin.
ISAAC – Yüzüne söylemek istedim.
EMILY – Burası benim evim.

Isaac Londra hataydı.
ISAAC – Öyle düşündüğüne inanmıyorum.
Isaac Emily’e dokunur. Emily geri çekilir.
Şimdi sergidesin yani buraya kadar mı?
EMILY – Beni sergiye katmanın sebebi bu ise/
ISAAC – Tabi ki hayır. Tanrım. Serginin tüm fikri sana ait.
Bir kez daha Emily’e yaklaşır. Önce itiraz etmez sonra kendini geri çeker.
Kocanın durumunu bilmiyordum. Üstüne üstlük alkolik.
EMILY – Alkolik değil. Ofiste kötü bir gün geçirdi.
ISAAC – Ah biliyor o zaman.
EMILY – Neyi?
ISAAC – Jory’i ile ilgili haberi.
EMILY – Ne haberi?
ISAAC – Jory’i ortak yaptılar.
EMILY – Dur bir dakika. Ne?
ISAAC – Ortaklık teklif ettiler. Şirkette ismi geçecek. Kredi İsviçre’den gelen teklife karşılık
teklifleri.
EMILY – Ne zaman oldu bu?
ISAAC – Geçen hafta.
EMILY – Amir’e kimse bundan bahsetmedi.
ISAAC – Jory şimdi söylüyor.
EMILY – Anlamıyorum.
ISAAC – Anlamayacak bir şey yok. Jory’i seviyorlar. Amir’i sevmiyorlar.
EMILY – Mort babası gibidir.
ISAAC – Mort’un sözü geçmiyor artık. İpler Steven’in elinde.
EMILY – Amir Jory’den çok daha uzun zamandır orada çalışıyor.
ISAAC – Yani…
EMILY – Ne?
ISAAC – İmam olayı? Onu temsil etmesi?
EMILY – Onu temsil etmedi.
ISAAC – Times’ta öyle yazmıyor ama.
EMILY – Duruşmaya gitti.
ISAAC – Gazetede şirketin ve Amir’in isimleri geçti ve Amir terör için para toplayan bir
adamı temsil ediyor izlenimi oluştu.
EMILY – Bu çok saçma.
ISAAC – Steven böyle düşünmüyor. Çıldırdı.
EMILY – Çıldırdı mı?
ISAAC – Haberin yok mu? Amir toplantıda kontrolünü kaybetmiş ve Steven’a “İmam değil
de haham olsaydı böyle tepki vermezdin” diye bağırmış. Steven bu yorumun Yahudi
aleyhtarı olduğunu düşünüyor.
EMILY – Kusura bakma ama sizlerin sorunu bu.


ISAAC – Bizler derken?
EMILY – Yahudiler. Her şeyi Yahudi aleyhtarı algılıyorsunuz.
ISAAC – Ahmadinajad’in Yahudileri Akdeniz’e dökme fikrinden bahsederken gözleri
parlayan bir adamla evlisin. Steven Netanyahu’ya ekonomik kaynak sağlıyor. Amir neden
İmam gibi bir adamın duruşmasına gider hiç aklım almıyor.
EMILY – (sıkkın bir halde) Benim için. Ben istediğim için gitti. Ah Tanrım.
(es)
ISAAC – Seni anlamıyor. Seni anlayamaz. Senin Velazquez tablonda seyirciye bakıyor ve
seyirci sensin. Yüzündeki o ifade? Utanç, öfke, gurur. Gururdan bahsediyordu ve esir
sonunda efendisinin eşine sahip oldu.

EMILY – İğrençsin--
ISAAC – Bu gerçek Em. Sende biliyorsun. Tabloyu sen yaptın.
Sessizlik.
Eğer o gece Londra’da olanlar hata ise Em, bu hatayı son kez yapmadın. Onu tekrar
aldatacaksın. Belki benimle değil ama aldatacaksın.
EMILY – Isaac.
ISAAC – Ve bir gün onu terk edeceksin Em. Ben sana aşığım…
Isaac eğilir ve onu öper.
Emily hareketsizdir.
Kapı açılır.
Jory girer. Suratı asıktır. Isaac’ı almak için dönmüştür. Gitmek için hazırdır—
JORY – Isaac buradan hemen gitmemiz lazım—
Emily ve kocasını yakınlaşmasını fark edip durur.
ISAAC – Tatlım?
JORY – Siz ne yapıyorsunuz burada?
Amir hışımla girer.
AMIR – Bunu benden bir hafta boyunca saklıyorsun sonra da hoşuna gitmeyen bir şey
duyduğun an çekip gidiyor musun? Kim olduğunu sanıyorsun sen!?
Jory gözlerini Isaac’e dikmiştir…
Ne oldu?
Etrafa bakar.
Ne?
JORY – (Emily’e) Kocamla aranda bir şey mi var?
AMIR – Pardon?
ISAAC – (Jory’e) Öyle bir şey yok.
JORY – İçeri girdiğimde öpüşüyorlardı.
EMILY – Bu doğru değil Amir.
JORY – Öpüşüyorlardı.
Gösterir.
Şurada.
EMILY – Öyle bir şey olması.
JORY – Ne gördüğümü biliyorum.
EMILY – Isaac bana seni ortak yaptıklarını söyledi. Amir orada senden daha önce çalışmaya
başladı. Bu haber beni sarstı. Çok üzüldüm. Ağlıyordum.
ISAAC – Bende onu teselli etmeye çalışıyordum.
JORY – Öperek mi?
EMILY – (güvensiz) Öpüşmüyorduk! Niye bunu söyleyip duruyorsun?
JORY – (Isaac’e) Onunla aranda bir şey var mı? Gerçeği söyle.
ISAAC – Tatlım. Söyledim zaten. Aramızda bir şey yok.
JORY – O zaman içeri girdiğimde ne halt ediyordunuz?
ISAAC – (Jory’e gider.) Ona sarılıyordum çünkü ağlıyordu.
JORY – Çek ellerini üstümden!
EMILY – Seni ortak yaptıkları için üzgündüm.


Amir’in ne kadar uzun zamandır bunu beklediğini biliyorum. Ağlıyordum.
Amir Jory’e döner.
AMIR – Önce işimi elimden aldın, şimdi de evliliğimi mi mahvetmek istiyorsun? Şeytansın!
Senin için yaptıklarımdan sonra.
Jory çantasını almaya gider. Ayrılacakmış gibi.
JORY – Ne gördüğümü biliyorum.
AMIR - (patlar) O iş yerine ne kadar emek harcadım fikrin var mı? Koridorun sonundaki
dolap; Temizlik malzemelerini tuttukları yer. Orası benim ilk ofisimdi!


Senin ki ise park manzaralıydı! Herkesten önce ofise geldin mi hiç? Veya en son çıkan oldun
mu? Hala ofisten senden sonra çıkıyorum! 


Buradaki zenci ben mi oluyorum? Zenci benim! Ben!
ISAAC – (karısının yanına gider.) Bu aşağılık herifi daha fazla dinlemek zorunda değilsin.
JORY – (Isaac’e) Dokunma bana!
AMIR – (Isaac’e) Aşağılık olan sensin.
ISAAC – Çeneni kapasan iyi olur.
AMIR – Kapamazsam ne olur?
ISAAC – Kıçına tekmeyi yersin!
AMIR – Hadi dene!
JORY – (Isaac’e) ÇEK ELLERİNİ ÜSTÜMDEN!
Öfkeli, Isaac sonunda karısını bırakır, Amir’le yüz yüze gelir.
Ve birden Amir Isaac’in yüzüne tükürür. Isaac tükürüğü yüzünden siler.
ISAAC – Vahşisin.
Isaac eşine döner. Sonra Emily’e döner. Sonra çıkar.
JORY – (eşyalarını toplar) Bilmen gereken bir şey var.
(kapıda)
Sevgili dostun Mort emekli oluyor ve bil bakalım onun davalarını kim devralıyor? Sen değil!
Ben!


Ona neden Amir’e devretmiyorsun diye sordum. Sahtekarlık yaptığınla ilgili bir şeyler
geveledi. Bu yüzden iyi bir avukat olduğunu ama sana güvenmenin imkansız olduğunu
söyledi.


Bana inanmıyor musun? Mort’u ara ve kendin sor. Dur tahmin edeyim.Telefonlarına cevap
vermiyor mu?
Jory çıkar.
ES
EMILY – Sen aklını mı kaçırdın?
Amir arkasını döner, içine kapanır. Volta atmaya başlar ve git gide içine kapanır.
Amir!
AMIR – Haklı. Telefonlarıma cevap vermiyor.
EMILY – Sana kahveni getireceğim.
Emily mutfağa yönelir…


Amir’i bir süre sahnede yalnız bırakır. İçeri dışarı hareketi devam eden kapıyı izler. 


Emily döner, elinde kahve ile.
AMIR – Em.
Amir’in sesindeki ton yerinde durmasına neden olur.
Onunla yatıyor musun?
(es)
Emily elimdeki kahveyi masaya koyar.
Es. Ve sonunda kafasını sallar.
EMILY – Londra’daydık, Frieze’e gittiğimizde. Çok sarhoştuk. Bu bahane değil biliyorum… 


Victoria&Albert’tan dönmüştük. Benim tablolarım hakkında konuşuyordu. Ve…


Emily sözlerinin kocası üzerindeki etkilerini görür ve ona doğru ilerler.
Amir kendimden iğreniyorum. Eğer zamanı geri alabilseydim.
Bir anda Amir Emily’e vurur. Şiddetli.
İlk darbeden sonra içindeki öfkeye engel olmaz, kendinden geçer. İki kez daha vurur, belki
üç. Hızlı bir şekilde.
Kontrol edilmez şiddet olabildiğince vahşi olabilir, yıllarca içinde biriktirdiği öfkenin dışa
vurumu görülür.
Son darbeden sonra Amir birden kendine gelir ve ne yaptığının farkına varır.
Emily kendini koltuğa kadar sürükler. Ağzından kan gelmektedir.
AMIR – Aman Tanrım…
SAHNE 4
Aynı daire.
Altı ay sonra.
Yemek masası, birkaç sandalye.
Mobilyaların çoğu gitmiştir. Ev taşınmadan kalan kalıntılarla kaplıdır. Kutular vs.
Şöminenin üzerindeki tablolar gitmiştir.
Işıklar yandığında bir süre sahne kimse yoktur.
(Seyircilerin son sahneyi sindirmelerine ihtiyaç vardır. Müzik yardımcı olabilir.
Gorecki veya Taverner gibi.)
Ve kapıda ses duyarız. Anahtar gibi. Ve sonra;
Abe’yi takiben Amir girer.
AMIR – Evet.
(Es)
Bir şey istiyor musun?
Abe kafasını sallar.
Yiyecek bir şey vermediler mi?
ABE – Su.


AMIR – O kadar mı?
ABE – Hayır, yani su alabilir miyim?
AMIR – Tabi ki.
Amir mutfağa yönelir. Suyla döner.
Abe’e verir. Telefonu titreşir. Mesajı okur.
Ken buraya gelecekmiş.
ABE – Taşınıyor musun?
AMIR – İman Fareed davasındaki yardımlarımdan dolayı bana borçlu olduğunu düşündü
herhalde.
ABE – Yardım mı ediyorsun?
AMIR – Evet.
ABE – Ne zamandır?
AMIR – Birkaç ay oldu.
ABE – Neden?
AMIR – (omuz silker.) Olanları konuşalım mı?
ABE – Tamam ama lütfen anneme anlatma. Konuşabileceğim tek kişi sensin. Annen panik
olur.
AMIR – Anladım.
ABE – Tarık ve ben Starbucks’taydık.
AMIR – Tarık? O adam değil mi...?
ABE – Annemler onun hakkında yanılıyor…
AMIR – Tamam.
ABE – Starbucks’taydık. Biliyorum annemlerin haklı olduğunu düşüneceksin, ama değiller –
sarışın kasiyer kız molasındaydı. Tarık onunla konuşmaya başladı. Kızı tavlayamaya
çalışıyordu. Konu nereden oraya geldi bilmiyorum ama bizim takkeler hakkında
konuşmaya başladık. “Müslüman mısınız?” diye sordu. Kızın Tarık’la ilgilenmediği
çok açıktı ama Tarık bir türlü anlamıyordu. Kız El-Kaide hakkında ne
düşündüğümüzü sordu. Tarık El-Kaide’yi yaratanın Amerika olduğunu söyledi.
Amir’in bakışından
Bana inanmıyorsun değil mi? CIA mücahitleri Afganistan’da eğitiyor sonra El-Kaide üyesi
oluyorlar.
AMIR – Bu biraz daha komplike bir durum.
ABE – Değil. Doğrusu bu. Tarık gerçeği söylüyordu.
AMIR – Kız ne dedi?
ABE – İğneleyici konuşmaya başladı ve Tarık sinirlendi. Bu ülkenin başına gelenleri ve
gelecekleri hak ettiğini söyledi.
AMIR – Anladım.
ABE – Kız işine geri döndü ve biz daha bir şey anlamadan polisler geldi. Kız aramış. Bizi

kelepçelediler ve içeri aldılar. Karakolda bizi iki FBI ajanı bekliyordu.
AMIR – Neler sordular?
ABE – Cihada inanıyor muyuz? Kız arkadaşlarımız var mı? Bir şeyleri patlatmak istiyor
muyuz? Porno izliyor muyuz? Ne kadar sıklıkla Kuran okuyoruz? Hiç cinsel ilişki
yaşadık mı? Amerika’dan nefret ediyor muyuz?
AMIR – Tamam.
ABE – Bizim hakkımızda her şeyi biliyorlardı. Nerede okuduğumuzu, annemin, babamın
nerede doğduklarını. Sanki ellerinde dosyalarımız hazırdı. Konuyu mülteci
durumuma getirdiler.
AMIR – Ne dediler?
ABE – Yeşil kartımın süresinin dolmak üzere olduğunu biliyorlardı. Söylediklerinde…
(endişeli)
…güldüm.
AMIR – Güldün.
ABE – Gülmek istememişti ama birden gülüverdim.
AMIR – Kışkırtmaya mı çalışıyordun onları?
ABE – Hayır.
Yani..
Es
Bak, ne yapmaya çalıştıklarını biliyorum.
AMIR – Neymiş?
ABE – Bizim cemaatimize giriyorlar. Mülteci durumu hassas olanları buluyorlar ve bizi
onlarla işbirliğine zorluyorlar.
AMIR – Daha zeki olmalısın…
ABE – Buna da inanmıyorsun değil mi?
AMIR – Öyle bir şey demedim.
ABE – Tarık kuzenini anlattı…
AMIR – (sözünü keser) Evinden adımını dışarı attığın anda dışarıdaki dünyanın adaletli
olmadığını bilmelisin. Şu an değil. Senin için değil. O yüzden hareketlerine dikkat
etmelisin?
ABE – Yoksa?
AMIR – Yoksa FBI ajanıyla kendini soruşturma odasında bulursun.
Es
ABE – Şimdi ne yapmalıyım?
AMIR – Ken’in söyleyeceklerini dinle. Yani durumun pek parlak görünmüyor ama en azından
seni serbest bıraktılar.
ABE – Eğer sırf ülkede kalmam için camiye gidip, bombalı saldırı düzenliyormuş gibi falan
davranmamı isterlerse…
AMIR – Bunu da nereden çıkardın?
ABE – Eğer insanlarınla biraz vakit geçirseydin…
AMIR – Pardon?
ABE – Eğer FBI onlarla çalışmanı isteseydi sen ne yapardın? He?
AMIR – Bu tam bir varsayım…
ABE – (keser) Ne yapardın?
AMIR – Her zaman bir yol bulunur. Onların tarafındasın.
ABE – Ben onların tarafında değilim.
AMIR – Olsan iyi olur çünkü kuralları onlar koyar.
ABE – Kuralları koyarlar? Vay! Seni aramam hataydı.
AMIR – (aniden) Hayır hata değildi. Biz aileyiz.
ABE – O zaman işe yarar bir şey söyle.
AMIR – Tamam söyleyeyim; eğer bu durumu ciddiye almazsan sınır dışı edilirsin.
ES
ABE – Belki bu o kadar kötü olmaz.
AMIR – Sekiz yaşından beri gitmediğin ülkeye geri dönmek mi!
ABE – Belki de problem budur. Belki hiç ayrılmamalıydık. Belki bu ülkeye hiç
gelmemeliydik.
AMIR – Babanın buraya gelmesinin bir sebebi var. Benim babamla aynı sebep. Kendileri ve
bizler için daha iyi hayat yaratmaya çalıştılar.
ABE – (üzerine) Daha iyi bir hayat?
AMIR – (devam eder) Ve bunu dürüst kalarak yapmak istediler. Bu Pakistan’da mümkün
değil
ABE – (patlar) Daha iyi bir hayatın yok!
Ani çıkışı Amir’i şaşırtır. Aylardır dayısına biriken öfkesini dışa vurur.
Benim aptal olduğumu mu düşünüyorsun!? İşinden ve Emily’den ayrılmanla ilgili
anlattıklarına inandığımı mı sanıyorsun? Değişikliğe ihtiyacın varmışmış!
AMIR – Ne bildiğini düşündüğün hakkında hiç bir fikrim yok/
ABE – (keser) Kovulduğunu biliyorum. Emily’nin seni terk ettiğini ve ona yaptıklarını.
AMIR – Ben hala senin dayınım. Bana saygı göster.
ABE – Sen onlardan biri değilsin! Ve hiçbir zaman olmayacaksın!
AMIR – (başka yöne hareket eder) Bu konuşma burada bitmiştir.
ABE – Sence Muhammed onlardan biri olmaya çalışır mıydı? Başka insanları taklit ederek
Dünya’yı fethetmedi. Dünyanın onu taklit etmesini sağladı.
AMIR – Dünyayı fethetmek?
ABE – Yaptıkları buydu.Dünya’yı fethettiler. Bir gün geri alacağız. Bu bizim kaderimiz.
Kuran’da yazıyor.
ES
Anlamanı beklemiyorum. Sen kim olduğunu unuttun.
AMIR – Gerçekten mi? Abe Jensen?!
ABE – Eski ismime geri döndüm.
AMIR – Kafanda takkeyle dolaşıp, Starbucks’ta gevezelik yapıp, camide Dünya’daki
Müslümanların çektikleri acılardan yakınmak/
ABE – (keser) İğrençsin! Senin hakkında emin olduğum tek şey her zaman kendi insanlarına
arkanı döneceğin. Bu sana ne kazandıracak? Bunu yaptığında bu insanlar seni daha çok mu
sevecek? Sevmeyecekler. Kendinden nefret ettiğini düşünecekler ve haklılar! Kendinden
nefret ediyorsun!
ES
Seni gözümde büyütmüşüm.
AMIR – Büyüttüğünü biliyorum.
ABE – Hayır! Bunun bana ne yaptığı hakkında hiçbir fikrin yok. Eğer sen başaramazsan?
ES
Üç yüz yıldır bizim topraklarımızı geliyorlar, yeni sınırlar çiziyorlar, kanunlarımızı
değiştiriyorlar, onlar gibi olmak istememizi sağlıyorlar, onlar gibi görünmemizi, onların
kadınlarıyla evlenmemizi. Sonra bizi küçük görüyorlar! Bizi küçük görüyorlar!
Ve sonra da neden çılgına döndüğümüzü anlamıyorlarmış gibi yapıyorlar?
Gergin sessizlik. Bu sırada kapı çalınır. Amir ve Abe birbirlerine bakarlar.
AMIR – Güvenlik Ken’i yukarı göndermiş olmalı.
Kapıyı açmaya yönelir. Açar. Kapıdaki Emily’dir.
Saçı topludur. Solgun görünüyordur. Siyah kaşmir montu vardır üzerinde.
Elinde tuval vardır.
Em.
Emily içeri girer. Gözleri Abe ile buluşur.
ABE – Emily?
EMILY – Merhaba.
ABE – Merhaba.
Duygulanır. Abe ona doğru gider ve sarılır. Uzun bir sarılış. Emily duygusallaşır. Abe onu
bırakır.
Gitmem lazım.
AMIR – Kal.
Abe diğer odaya gider. Emily içeri girer… Uzun sessizlik. Birbirlerine bakarlar.
EMILY – (kutuları işaret eder) Taşınıyor musun? Bilmiyordum…
AMIR – Avukatına burayı sana bırakmak istediğimi söylemiştim. Sana yazdım ama geri
dönmedin.
EMILY – Daire benim değil Amir.
(es, Tabloyu işaret eder.)
Atmak istemedim. Sana vermenin gerektiğini düşündüm.
AMIR – Nasılsın?
EMILY – İyiyim.
AMIR – Serginin ilanlarını gördüm. Seninle gurur duydum.
EMILY – İlan mı?
AMIR – Duyurular. Online.
EMILY – Ah.
ES
AMIR – Mektuplarımı okudun mu bilmiyorum…
Benim hakkında birçok konuda haklıydın.
Sonunda senin gördüğünü görebiliyorum.
Sonunda senin eserlerini anlayabiliyorum.
EMILY – Benim tablolarım naifti Amir.
AMIR – Hayır değildi. Neden böyle söylüyorsun?
EMILY – Çünkü doğrusu bu.
AMIR – Ne kadar üzgün olduğum hakkında biraz fikrin olsaydı.
EMILY – Amir..
Benim… Olanlarda payım var.
AMIR – Em, hayır…
EMILY – Bunu söylemem lazım.
(es)
Ne yaptığımın farkında değildim sanırım.
Yani…
Bir sen varsın ve birde benim sende görmek istediğim sen var.
AMIR – Em..
EMILY – İşimi çok önemsedim. Bu beni körleştirdi. Bencildim.
Es
Amir Emily’e bir adım atar. Fakat Emily irkilir – vücudu Emily’den daha önce tepki verir.
O gece yaşadığı travma hala ordadır. Aralarında.
Abe koridorda belirir. İzler ve dinler. Biz görürüz. Ama Emily ve Amir görmezler.
Yapma.
Uzun sessizlik.
AMIR – Sadece benimle gurur duymanı istedim. Benim olmaktan gurur duymanı.
Emily aniden yön değiştirir.
EMILY – Hoşça kal Amir. Bana bir daha yazma.
Emily çıkar.
Amir ağlar..
Ağlanmasını izleriz. Gözlerini siler. Tabloyu fark eder.
Yanına gider, kaldırır. Paketini açar.
Şöminenin üzerine yerleştirir. Üzerinde konuşulan tabloyu biz ilk kez görürüz.
Tabloyu izler.

IŞIKLAR SÖNER…

PERDE

You might also like