You are on page 1of 30

1.

PERDE

(2 TABLO)

Dekor: Dekor, kentin arka mahallelerinin dar sokaklarından birinde, karşılıklı komşu iki
evin konumuna göre hazırlanır.

Salondan sahneye bakılınca sahnenin solunda öne doğru uzanmış olan Nihal’in evinin iç
avlusu bütün ayrıntılarıyla görünmektedir. Burası tek katlı bir evin duvarlarla çevrilmiş iç
avlusudur. Genellikle yaz aylarında oturulan, taş bir oda görünümündedir. Evin arka
kısmında kalan odaların avluya bakan yan yana iki küçük, camlı penceresi, odaların
avluya açılan boyalı tahta kapısı… Pencerelerin önünde duvara yaslanmış saman
yastıkları olan bir sedir. Sedirin önünde üstü muşamba örtülü küçük, dikdörtgen bir
masa. Avlunun sağ tarafındaki kapı mutfağa açılır. Kapının yanında basit bir çeşme.
Musluğun altında teneke kova, yanında süpürge durmaktadır. Avlunun dış kapısı sokağa
açılır. Taş alınlıklı, geceleri sürgülenen tahta bir kapıdır. Taş alınlık, kapının üstünde epey
yüksektir. Avluyu beyaz badanalı duvarlar çevirmiştir

Seyirciye göre sahnenin sol tarafında geriye doğru Nerminlerin evinin yan cephesi.
Pencerelerin kepenkleri hiç açılmaz. Ahşap, iki katlı bir evdir. Dış kapısı sahne
ortasındaki sokağa açılır. Evin bahçesi yandan sola çevrilerek evin arka cephesine
uzanmıştır. Evden dar bir kapıyla bahçeye geçilir. Bahçe duvarı sahne önündeki yola
bakmaktadır. Yer yer yıkık duvarlarla çevrilmiş bakımsız bir bahçedir. Aralarında çamaşır
ipleri serili üç ağaç; duvara yaslanmış, üstüne çaput kilim atılmış, yastıksız, dar,
tahtadan yapılmış sedir, eski bir sandalye kırık dökük atılmış eşyalar… İki evin
ortasından geçen yol sahne soluna doğru, Nermin’in bahçe duvarıyla köşe yapıp yine
duvar boyunca yol olarak uzanır. Burası, sokak sahnelerinde kullanılır.

Arka planda yer alan komşu evler önündeki iki evin üstüne abanmış gibidir.

(Perde açıldığında sahne tam aydınlanmamıştır. Dekor alacakararanlıktır. İki evin


ortasından geçen yolun sonunda, sahnenin gerisinde parmaklıklı, küçük penceresi olan
demir bir kapı vardır. Sahnenin önünden, üstlerinde doktor giysisi olan iki kişi konuşarak
yürümeye başlar. Lokal ışık onları aydınlatarak izler.)

1.Doktor: Doğrusunu söylemek gerekirse bu hastanede çalışacağım için hem mutlu hem de biraz
şaşkınım. Şimdiye kadar böyle bir yer hiç görmemiştim.

2.Doktor: (Gülümser) Evet, burası öteki hastanelere benzemez biz hastaların genel
durumlarından çok.. geldikleri, yetiştikleri ortamı tanımaya, anlamaya çalışırız.

1.Doktor: Hım… İlginç bir yöntem.

(İki doktor sokağı geçerek ağır ağır demir kapının önüne gelmişlerdir. Lokal ışık
güçlenerek parmaklıkları aydınlatır.)

2.Doktor: Her hastanın kendine ait bir odası var. (Ciddi) Kendine ait bir dünyanın var olması
gibi…

1.Doktor: (Demir parmaklıktan içeri şaşkınlıkla bakar) Bu hasta… (Duraklar) pek de


gençmiş… Niye böyle kilitli kapıların ardında?..

(Bu sırada kilim tezgahının sesi tek düze verilmeye başlar.)

2.Doktor: (Ciddi) Hastamız kapıyı kendi kapattı üstüne…

1.Doktor: (Şaşkınlıkla arkadaşının yüzüne bakar)

2.Doktot: Eveet!.. Bundan sonra tedaviyi birlikte yürüteceğimize göre hastalığa yol açan olayları
size açıklamam gerek… (Eliyle mahalleyi gösterir) Burası onun yetiştiği mahalle… Bu evlerde
yaşayan insanlar aynı kültürün insanları… Hatta sokaktan geçen yoğurtçusu, sebzecisi, Fatma
Hanım’ın kocası bile aynı düşünceleri ürettikleri için, aralarındaki benzerlikleri açık bir biçimde
göreceksiniz…
(Lokal ışık söner. Doktorlar ve demir kapı karanlıkta silinir. Müzik zaman aşımını
vurgular.)

TABLO: 1

(Nermin’in evinin arka bahçesi. Sabahın erken saatleri. Sabah ışığı sahneyi aydınlatır.
Nermin’le Zeynep çamaşır asmaktadır. Çamaşır sepeti ortalarında, yerdedir. Zeynep,
annesi istedikçe mandal uzatmaktadır.(Nermin 30 yaşlarında, güzel, akça pakça bir
kadındır. Tavırlarındaki kararlılık belirgin özelliğidir. Kolay kolay sarsılmaz, sarsılsa bile
kendini çabuk toplarlar. Zeynep Nermin’in kızıdır. 13-14 yaşlarında duyarlı bir kızdır.
Kilim tezgahının sesi hafiften duyulur. Ses evden gelmektedir.)

Zeynep: (Mandalı uzatırken) İçim içime sığmıyor anne… Öyle heyecanlıyım ki bütün gece
gözümü kırpmadım.

Nermin: (Sesini çıkarmaz, çamaşır asar.)

Zeynep: Bugün babam dönüyor!... (Duraklar, tedirgin bir bakışla) Sen… sevinmiyor musun?

Nermin: (İlgisiz, duymamış gibi elini uzatır, kızından mandal bekler)

Zeynep: (Mandalı verir) Herhalde doğru buraya gelir, bizi alıp evimize götürmek için… O zaman
halam sesini çıkaramaz artık.

Nermin: (Susar)

Zeynep: (Üsteler) Öyle değil mi anne?

Nermin: (Sıkıntılı) Öf!.. Kör karanlıkta kalktım yıkadım şunları, daha bir yığın iş var… Kahvaltı bile
yapmadım… Sen de sorularınla daraltma beni!... Hem sana büyüklerin işlerine burnunu sokma diye
kaç defa söyledim ben?...

Zeynep: Ama anne!... Ne zamandır görmedim babamı… Özledim artık.

(Bu sırada Şeref sahne önündeki yoldan girer. Duvarın üstünden bahçeye bakar. Kararsız
birkaç adım atar. Sonra duvarın yıkık tarafına oturur. Eğilerek ayakkabısının bağını çözer
ve yavaş yavaş yeniden bağlamaya başlar. Şeref, Nermin’i seven adamdır. 30
yaşlarındadır. Kamyon şoförüdür. Rahat ve bıçkın bir tavrı vardır. Nermin çamaşır
sererken birden Şeref’i farkeder. Telaşlanır ama Zeynep’e belli etmemeye çalışır. Kızının
elindeki mandalları alır.)

Nermin: Tamam, yeter… Hadi git, anneannene bak… Uyanmış mı?

Zeynep: Uyanmış tabi. Duymuyor musun, içeride kilim dokuyor… Dinle bak, sesi buraya geliyor..

Nermin: (Sinirli) İyi… Git öyleyse adaçayını hazırla…

Zeynep: Aman anne.

Nermin: (Kızgın) Bak daha karşımda… (Zeynep’in üstüne yürür. Zeynep eve kaçar. Nermin
onun eve girişini izledikten sonra elindekileri sepete atıp Şeref’in oturduğu duvarın yıkık
tarafına seğirtir)

Nermin: (Sinirli) Sen ne yaptığını sanıyorsun?

Şeref: (Başını kaldırmadan, yarım bir gülüşle) Hiç… seninle konuşmak istedim.

Nermin: (Sıkıntıyla) Konuştuk konuşacağımız kadar.

Şeref: (Sözünü keser) Bugün Salih dönüyormuş.

Nermin: Evet. Ne olmuş dönüyorsa?

Şeref: Seni alıp evine götürecekmiş. Herkes bunu konuşuyor.


Nermin: (Öfkelenir) Yalan!.. Kim uyduruyor bunları?... (Kendi kendine konuşur gibi) İstesem
bile görümcem o eve adımımı attırmaz benim.

Şeref: (Buruk) Ama kocan seni alıp götürecek olursa o ne karışır?

Nermin: (Kızgın) Sana ne bunlardan?... Hem Salih kocası yokken evini terkeden, üstelik adı çıkan
kadını kabul etmez…

Şeref: (Sitemli) Daha önce de böyle demiştin…

Nermin: (Şaşırır) Ben mi?.. (Duraklar, hatırlamıştır) Ha.. o zaman başkaydı.

Şeref: Onu bunu bilmem. Beni seviyordun. Ama askerden dönüşümü bile bekleyemedin. Gittin
telinle duvağınla Salih’in karısı oluverdin.

(Bu sırada Zeynep sokak kapısından dışarı çıkar. Ortadaki yoldan geçerek Nihal’in Evine
yürür. Avlu kapısını iterek içeri girer, taşlıktan geçerek mutfağa açılan kapıdan kaybolur.
Nermin’in annesinin kullandığı kilim tezgahının sesi susmuştur.)

Nermin: (Kızının görümcesinin evine gittiğini fark etmemiştir. Şeref’ karşı öfkelidir, hırçın
konuşur) Şimdi sen… buraya eski defterleri karıştırmaya mı geldi?

Şeref: Hayır… Bu İzmir’e ilk gelişim de değil. Seni görürüm diye yıllardır mahalleye bile
uğramadım. O gün çarşıda karılaşmasaydık yine çeker giderdim… Sonra… kocandan ayrılmaya
kalktığını duyunca…

Nermin: (Atılır, sözü alır) Yoksa sen… senin için mi o evi terk ettiğimi sanıyorsun?

Şeref: (Bozulur, alttan alır) Yok canım… Görümcenle arada ne geçtiyse geçti, evini niye terk
ettiysen ettin. Şimdi Harbi olarak sana şunu sormak istiyorum, benimle gelirsen.. alıp götürürüm
seni… Gelir misin Nermin?

Nermin: (Hafif alaycı) Sahi mi? Adana’daki karına benim için neyim diyeceksin peki?..

Şeref: Tövbe!.. Kim dedi sana evlendim diye?.. Senin yüzünden İzmir bana haram olunca gidip
oralara yerleştim. Pek çok kadın tanıdım, doğru. Hatta… birkaç yıl evli gibi biriyle de oturdum. Ama
sana şerefim üstüne yemin ederim, deftere kimse imza attıramadı bana… (Çapkınca) Kısmetim
sana mı bağlıymış ne?...

Nermin: (Sinirlenir) Boşuna konuşma. Benim dedim zaten başımdan aşkın..

(Bu sırada sokağın başından kasketli bir adam gelmektedir. Nermin onu görünce korkar.)

Nermin: (Telaşlı) Şu anda bile beni ne durumlara düşürüyorsun, aldırdığın yok. Çabuk git
buradan, seni görmesin…

(Nermin geri döner, çamaşır sepetini kaptığı gibi koşarak evden içeri gireri. Şeref kısa bir
an onun arkasından sıkıntıyla bakar. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yürümeye başlar.
Kasketli adam ikisini de görmüştür. Şeref’e kötü kötü bakarak yoluna devam eder gözden
kaybolur.)

(Nihal ile Zeynep mutfak kapısından dışarı çıkarlar. Artık ortalık iyice aydınlanmıştır.
(Nihal Zeynep’in halasıdır. 50-55 yaşlarındadır. Her zaman dimdik yürür, sinirlidir.
Görmüş geçirmiş bir kadın olduğu bellidir. Zeynep’in babasına, yani kardeşine, aşırı
bağlıdır. Tutucudur, kuralcıdır. Aşırı üzüldüğü ya da kızdığı zaman başına sürekli örttüğü
yemeniyi katlayarak alnına çatkıyı çatar) Zeynep suratı asık, sabahki sevinci silinmiş,
avludaki sedire oturur. Nihal onun eline bir bardak süt tutuşturur. Sonra kovayı
çekmenin altına sürerek su doldurmaya başlar. Bir yandan da konuşur).

Nihal: Hadi… iç şunu bakayım

(İştahsız bardağa ağzını değdirir, birkaç yudum alır, bırakır)


Nihal: (Dönüp Zeynep’e bakar) İçsene kızım!... Biraz önce sütçüden aldım. Yeni sağılmış, taze
süt.

Zeynep: (Mırıldanır) Canım istemiyor..

Nihal: Hadi hadi… nazlanma.

Zeynep: (Sütü içer gibi yapar)

Nihal: (Kovaya dolan suyu avlunun taşlığına boşaltır süpürgeyle yıkamaya başlar, bir
yandan da konuşur) Baban akşam otobüsüyle gelecekti. Garaja inmiştir şimdi. Neredeyse gelir
artık…

(Zeynep ayağa kalkar, süt bardağıyla mutfağa geçer. Bardağı mutfağa bırakarak geri
döner, evin odalara açılan kapısından içeri girer. Nihal avluyu süpürünce ortalığı
düzeltmeye başlar. Saman yastıkları dikleştirir. Yaptığı işleri geriye çekilip denetleyerek
bakar. Bu arada Nihal’in evinin arkasında üst üste binmiş gibi duran evlerin pencereleri
aralanır. Fatma hanım, Hacer Hanım, gelip gidip pencerelerinden avluyu gözlerler. Nihal
sonra mutfaktan kurutulmak için aldığı uzun sivri biberleri bir yaygı içinde getirir. Sedire
bağdaş kurarak oturur. Yaygıyı açar, biberleri ipe dizmeye başlar. Zeynep oda kapısından
avluya çıkar. Nihal ona bakar, kaşlarını çatar, ama sesi yumuşaktır.)

Nihal: Senin, elin yüzün kirli galiba… Hadi çeşmede bir güzel yıkan, saçını tara, baban gelecek,
temiz görsün seni…

Zeynep: (Uysal) Peki hala… (Çeşmenin başına gider, elini yüzünü yıkamaya başlar)

Nihal: (İşini yaparken bir yandan da Zeynep’e bakar) Aman da halasının kibar kızı!... Bir
dediğimi ikiletmez. Babanı çok mu özledin?.. Ha!... Söyle bakayım?...

(Başını sallar)

Nihal: (Suratı asılır, sesi kin dolu) Ya anan?.. O ne yapıyor şimdi?.. Yüreği çatlıyordur mutlaka…

(Zeynep sesini çıkarmadan çiviye asılı havluyu alarak kurulanmaya başlar.)

Nihal: (aynı kin dolu sesle) Yalnız onun mu?... Bütün mahallenin gözü şimdi bizim evde. Salih ne
yapacak diye kulak kabartıyorlar. (Elini göğsüne vurarak) Onun ne yapacağını ben biliyorum,
ben!..

(Zeynep pencerenin pervazından tarak alarak saçlarını taramaktadır.)

Nihal: (İştahla konuşmasını sürdürür) Babanı ben büyüttüm! Hayatımı adadım ona. Kendi de
iyi bişil bunu! Annemle babamı tütün fabrikasındaki yangında kaybettiğim zaman Salih’im el
kadardı daha… Ben de on yedimi sürüyordum. O yaşta girdim Tariş’e.. Evlenmedim hiç, tek Salih’im
enişte kapılarında boyun bükmesin diye… Çok şükür, o da okuyacağı kadar okudu, şimdi bir
numaralı kaynak ustası… Yağhane’de, Karabağlar’da parmakla gösteriliyor. (içini çeker) Ama az
biraz safçadır sağolası… O da anan olacak kadına bir kaptırdı yuları, hepimizin böyle… ciğerini
yaktı!...

(Salih sokağın başında belirir. Elinde tahta bir bavul vardır. 35 yaşlarındadır. Ama
omuzları çökmüş gibidir. Sanki adımlarını zorla atar. İçe dönük, saplantıları olan bir
adamdır. Nermin’lerin evinin önünden geçerken başını üzüntüyle kaldırıp kapalı
pancurlara bakar. Sonra yine ağır ağır kendi evlerinin sokağa açılan avlu kapısına doğru
ilerler.)

Nihal: (Kendi kendine konuşmasını sürdürür) Artık çocuk değilsin kızım, sen de olan bitenin
farkındasın (Zeynep’e bakar. Zeynep anlattıklarına karşı kayıtsızdır. Nihal sözü değiştirir.)
Dolaba içki şişesini dayadım!... Yemekler dünden hazır!.. Keyfi isterse akşama arkadaşlarını
çağırsın.. Eve dönüşünü kutlasın… (Düşünceli) Komşular alnımıza kara çatkılar çattığımızı
sanmasınlar yeter ki…
Zeynep: (İlgilenir) Hala o ne demek?

Nihal: Yani utancımızdan başımız öne düşmedi… Arımız, namusumuz hamdolsun yerinde… Eksik
eteği kestik attık, elimizi yuyacağız o kadar…

(Avlu kapısı itilerek açılır. Salih içeri girer.)

Zeynep: (Şaşırır, sevinir) Baba!... Babam geldi!... (Koşar babasına sarılır)

(Nihal toparlanır, yere biberler dökülür, aldırmaz. Salih kızına sarılmıştır. Yüzü
aydınlanıvermiştir.)

Nihal: Hoş geldin oğlum!...

(Salih Zeynep’ten ayrılıp ablasına doğru yürür. Elini öper. Birbirlerine sarılırlar. Salih’in
ablasına karşı davranışlarında saygı ve çekingenlik belirgindir.)

Nihal: (Yere dökülenleri yaygı bezine üstünkörü toplayıp katlarken) Biz de oturmuş seni
bekliyorduk. (Kardeşine sevgiyle bakar) Dur bakayım, sen biraz süzülmüş müsün ne?..
Güneşten her yanın kavrulmuş…

Salih: (Hüzünlü) Olacak o kadar… Aylardır şantiyedeydim, kolay değil…

Nihal: Geç otur şöyle… Yorgun olduğun belli…

(Salih kızını yanına çekip sedire oturur. Nihal biberleri dizdiği yaygıyı mutfağa
götürürken ikisine de sevgiyle bakar.)

Nihal: (Gülümseyerek) Rahat bırak babanı kızım, azıcık soluklansın…

Salih: (Geri çekilmek isteyen Zeynep’e sarılır) Dokunma abla… Ben de özledim kızımı…

Zeynep: (Mutlu, rahat mırıldanır) Bir daha sakın bizi bırakıp gitme baba.

Salih: (Başını ağır ağır sallar)

Nihal: (Atılır) Aç mısın?... Herhalde kahvaltı yapmadın… Hemen kurayım sofrayı…

Salih: (İsteksiz) Yo… Aç değilim.

Nihal: (Neşeli olmaya çalışır) Öyleyse bir yorgunuk kahvesi içersin…

(Salih onu yanıtlamaz. Nihal duraksar. Sonra bavula bakar. Onu almak için eğilir. Salih
hemen bavulu elinden almaya davranır ama ablası bırakmaz.)

Nihal: Sen kızınla koklaş hele bir…

(Nihal bavulu alır, odalara açılan kapıdan içeri girer, bir süre sonra dışarı çıkar, sonra
mutfağa geçer.)

Salih: (Kendisine sarılmış kızının saçlarını okşar.) E… Nasılsın bakalım?..

Zeynep: (Babasına gülümseyerek bakar. Sonra gülüşü silinir. Hüzünlenir. Düşüncelidir.


Çekinerek yavaşça sorar.) Annemi ne zaman çağıracaksın baba?..

(Eli kızının saçlarını okşarken kalakalır, gözlerini kaçırır susar.)

Zeynep: (Daha cesaretli) Sen geldiğine göre biz de annemle buraya döneriz artık.

Salih: Annen mi söyledi bunları…

Zeynep: Şey… Hayır… Sen yokken halamla çok kavga ettiler. Her zamanki gibi değil ama, bütün
komşular toplandı başlarına. Halam annemin eşyalarını sokağa attı. Annem de beni alıp,
anneanneme taşındı işte… Ben… hep seni bekledim… (Sesi yalvarır gibidir)
Salih: (Yüzü karışmış) Bak kızım… (Ne diyeceğini bilemez, yutkunur) Çocuklar büyüklerin
işlerine karışmaz…

Zeynep: (Atılır, hırçın) Hepiniz böyle diyorsunuz!.. Benim ne istediğimi soran yok ama…
(Ağlamaktadır)

Salih: (Hatırlar) Sana da oradan bir şey aldırdım, git içerideki bavulu aç.

Zeynep: (Şaşkın, sevinçle babasına bakakalır. Salih başka bir şey söylemeyince yerinden
fırlar, oda kapısına koşar, iterek içeri girer. Az sonra elinde taş bir bebekle kapının
eşiğine gelir. Yüzü şaşkın ve biraz düş kırıklığına uğramış gibidir.)

(Nihal elinde kahve fincanıyla mutfak kapısından dışarı çıkar. Salih hemen ayağa
kalkarak ablasının elinden fincanı alır.)

Salih: Zahmet oldu. Teşekkür ederim.

Nihal: Ne zahmetiymiş oğlum?.. (Zeynep’in elindeki bebeği görür) Aman ne güzel bebek bu!...
Kaşlı gözlü, tıpkı canlı…

Zeynep: (Bebeğe hayranlıkla bakarak) Saçları da sahici gibi, değil mi?

(Salih kızının bebeği beğenmesinden hoşnut gülümseyerek kahvesini içmeye başlar.)

Nihal: (Şakacı) Fakat kızın büyüdü artık Salih!.. Bebeklerle oynama yaşı çoktan geçti. Birkaç yıl
geçsin, ver kocaya, kendi çocuğuyla oynasın…

Zeynep: (Halasına) Aman hala!.. (Babasına döner) Hiç böyle güzel bir bebeğim olmamıştı. Çok
sevdim bunu.

(Nihal Salih’in karşısına bir sandalye çekerek oturur.)

Nihal: E.. Konuşsana Salih.. Nasılsın?.. Neler yaptın?...

Salih: (Sıkıntılı) Ne yapacağım?.. Her zamanki işler.. Yorgunluk işte.

Nihal: Sen çalışmaktan yorulmazdın be yavrum. Ne çabuk tükendin, yakınıyorsun şimdi?

Salih: (Ablasına bakmaz..)

Nihal: (Zeynep’e yan gözle bakar, tam konuşacakken vazgeçip susar, yutkunur,
başörtüsünü açar, çatkı yapar, alnına dolayacakken vazgeçer. Çünkü Zeynep halasının
davranışlarını ilgiyle izlemektedir. Ayağa kalkar, kararsızca bir an durur, sonra bir şey
unutmuş gibi mutfağa seğirtir, gider.)

Salih: (Kızına düşünceli, kararsız bir şekilde bakar, sonra kendi kendine konuşuyor gibi
usulca) Sen Şeref denen o adamı tanıyor musun?

Zeynep: (İrkilir, bocalar) Şeref amcayı mı?..

Salih: (Susar)

Zeynep: Evet, tanıyorum. Niye sordun?.. (Sesi korku doludur)

Salih: (Yüzü kararmış, susar)

Zeynep: (Çekinerek) Ama onu hiç sevmedim.

(Nihal mutfaktan çıkar. Elinde küçük bir cüzdan vardır. Cüzdanı açar, İçinden para
çıkararak Zeynep’e uzatır.)

Nihal: Hadi kızım, Koş bakkaldan yarım kilo pirinç al gel. Sütlaç yapacağım, evde var sanıyordum,
pirinç torbası boşalmış. Akıl mı kaldı bende?
(Zeynep endişeyle babasına bakmaktadır. Halasının uzattığı parayı istemeyerek alır. Avlu
kapısını iterek sokağa çıkar. Sonra koşarak sokağı geçer, gözden kaybolur.)

(Nihal yeniden Salih’in karşısına oturur. Yüzü asıktır.)

Nihal: Evet… Söyle bakalım, nedir bu halin?.. Kızınla beraber birlikte bir ağıt yakmadığınız kaldı.
Neredeyse evinden barkından ayrılalı üç yıl olacak, geri döndüğüne pişman gibisin.

Salih: (Sıkıntılı, zorla konuşur)Niye memnun olayım abla?... Yazdığın o mektuplardan sonra.

Nihal: (Şaşırır, kızar) Bana mı kırgınsın yani?.. E… pes valla!... Yazmasa mıydım?... Olan biteni
anlatmasa mıydım?... Şu haline bak!.. Konu komşu seni böyle görse, neler der artık, bir düşün!...

Salih: (Başı önünde susar)

Nihal: (Parlamaya hazır) Tamam, bitti!.. O kadını evinden de, hayatından da çıkarıp attın!.. Bunu
kabul et artık!.. (Salih’in susmasına kızarak) Zaten baştan bozuktu bu evlilik. Karın olacak o
kansızın ne mal olduğu evlenmeden önce belliydi. Ağbisinin zoruyla sana vardığını biliyoruz. Gözü
hep dışarıdaydı. Ben diyordum fakat beni dinlemiyordun ki… Sonunda olanlar oldu işte.. Eski
oynaşını görür görmez kanı yine depreşti. Nasıl olsa sen yoksun, ağbi ölmüş, deli anası desen bir
şeye karışmaz, meydanı boş buldu tabi…

Salih: (Sinirli, ayağa kalkar) Yeter abla!..Yeter!.. Yazdın, söyledin bunları..

Nihal: (Parlar) Unuttuysan bir daha hatırlatayım dedim!... Ben.. seni.. şimdi kınından çıkmış bıçak
gibi görmek isterdim karşımda!... Böyle bozbulanık değil!..

Salih: Peki, ne yapmamı istiyorsun?

Nihal: (Ne söyleyeceğini toparlamaya çalışır) Topla kendini!.. Dik otur!.. Kimsenin seni
kurcalamasına izin verme!.. Kimse ama kimse sana ne düşünüyorsun diye bir şey soramamalı!..
Kararlı olduğunu bilsinler!.. Kararın da tez elden bu kadını def etmek nüfusundan!..

Salih: (Bitkin oturur yerine. Çok üzgündür..)

Nihal: (Kardeşine acır) Şimdi.. yalnız kızını düşün. (Gülümser) damla gibi yavrum, orta yerde
kalakaldı. Her gün yolunu bekledi senin. Önce onu çek al anasının yanından, evimize getir. Sımsıkı
sarıl yavruna. Yüreği bir güzel, sevgiden yağ bağlasın…

(Salih ablasını dinlemiyor gibidir.)

Nihal: (Sinirlenmemeye çalışır) Bak oğlum, aklından neler geçiriyorsun bilmiyorum. Ama
bundan sonra bu kadın sana artık yar olmaz, bunu iyi belle!... Bütün mahalleye rezil etti bizi.
Utanması, arlanması da kalmamış. Her gün biri gelip bir haber yetiştiriyor. (Salih’in birden başını
kaldırıp soğuk bakışından ürker) Bilmem yalan bilmem doğru… O adamla orada burada dolaşıp
duruyormuş… Eteğine çamur bulaşmış bir kadını bir daha karım diye koynuna alabilir misin?..
Alamazsın elbette. Hemen ver mahkemeye, boşa gitsin!..

Salih: (Yine başını önüne eğmiş, tesbihiyle oynamaya dalmıştır)

Nihal: (Sinirli) Bırak şunu elinden!.. Ne o?.. Çat çat!.. Beni dinlemiyorsun!.. Genç adamsın
diyorum sana!.. Hayırlı birini bulur, hemen başını bağlayıveririm, unutur gidersin her şeyi…

Salih: (Ablası bağırınca tesbihi cebine koymuştur. Ama başını kaldırmadan, sinirli,
kendini kasmış, konuşmadan oturmaktadır.)

Nihal: (Patlar) Konuşsana be oğlum!..

Salih: (Sinirli) Ne diyeyim?

Nihal: Peki, de.. Olur, de.. Bir şey söyle işte…

Salih: (Ağzının içinden) Düşünmem gerek…


Nihal: A!.. Senin kanın iyice soğumuş be oğlum!.. (Yemenesini çözer, yeniden çatkı yapar,
alnına sımsıkı bağlar) Hani utanmasan, neredeyse ayağının tozuyla ona koşacaksın. Ekmek
parası kazanmaya gittin de onu yalnız bıraktın diye bir özür dilemen eksik… (Dişlerinin
arasından) Fakat sen daha önce de böyleydin. Her zaman onun han dediği yere hamam kurdun.
Şımarttın, tepemize çıkarttın. Senin yüzünden rüzgarını sağalttı başımıza…

Salih: Off!..

Nihal: Yalan mı?.. İçime fenalıklar gelirdi. Erkek değdiğin topuk vuruşundan belli olur, biz
babamızdan öyle gördük. Sen adım atmaya çekindin. Hep böyle.. sustun, pıstın, oturdun. Karın
bile.. o bile bıktı usandı senden yahu!.. Ne zaman höt deyip saçını eline doladın?.. Bana dil uzatır,
sana tafra atar, sen.. evden kaçardın. Ortalık duruluncaya kadar kahve köşeleride otururdun. Seni
saymaması bu yüzden!.. Erkek olup kocalığını mı bildirdin ona?

Salih: (Öfkeli) Tamam abla!.. Anlaşıldı!.. Ben haksızım!.. Ben suçluyum! Her şey benim yüzümden
oldu!.. Yetti mi söyleyeceklerin, bitti mi?

Nihal: (Salih’in öfkesinden ürkmüş) Tövbe!.. Tövbe!.. Beni de konuşturuyorsun.. Sanki ben bu
durumlardan çok memnunum. Sanki gelinim evden kaçtı diye içimde güller açıyor!.. (Üzgün)
Kimselerin yüzüne bakamaz oldum. (Derin derin içini çeker) Gördün mü bak, gelir gelmez o
kadının rüzgarı yine buz gibi girdi aramıza, bizi birbirimize düşürdü.

(Bu sırada, sokağa omzunda uzun sopası, sopaların ucunda yoğurt kapları olan, elinde
terazisi ve çıngırağıyla yoğurtçu girmiştir. Yoğurtçu evlere karşı bağırarak yoğurdunu
satmaya çalışır. Nerminlerin evinin önünde durur. Makamıyla yoğurdunu satar. Onun
sesini duyan kadınlar pencerelere üşüşür. Yalnız Nerminlerin evi sımsıkı kapalıdır.)

Yoğurtçu: (Bir yandan çıngırağını çalar) Yoğurtçu!.. Taze kaymak!.. Yooğurt!.. Yüz akı, damak
tadı, sofraların adabı!.. Yoğurtçu geldi!.. Hani yok mu isteyen?.. Açın pancurları hanım!.. Açın
kapıları!.. Yoğurtçu geldi!.. Hastalara şifa, dertlilere deva… Yalnız ve mahzun kalplere sefa geldi!..

(Nihal oturduğu yerden fırlayarak kalkar. Avlu kapısını açarak eşikte durur. Yoğurtçunun
Nerminlerin pencerelerine bakarak bağırdığını duyunca çok bozulur. Öteki evden Fatma
Hanım’ın penceresinden sarkmış gülerek baktığını görünce daha da sinirlenir.)

Nihal: (Yüksek sesle yoğurtçuya) Hayrola yoğurtçu!.. Ne oluyor?.. Şaşırdın mı sen?.. Mani mi
satıyorsun, yoğurt mu?.. Yeni yeni huylar edindin!.. Çek git başka mahalleye… Sabah sabah bozma
sinirlerimi.

(Salih oturduğu sedirden kalkmış odalara açılan kapıdan içeri geçmiştir. Sokağın
başında, elinde kese kağıdıyla Zeynep gelmektedir. Fatma hanım gülmektedir.)

Yoğurtçu: (Şaşırarak) Allah Allah!.. Sana ne oluyor be hanım teyze?. Herkes üç tekerlekliyi çekti
altına, tezgah önlerinde, öyle satıyor millete yoğurdunu. Kapış kapış gidiyor. Ben de şarkıyla
türküyle satarım malımı.. Sana ne? Sen niye üstüne alınıyorsun?..

(Yoğurtçu bozulmuş söylenerek gider. Zeynep halasının yanına yaklaşmıştır. Nihal ters
bir tavırla onu çeker, içeri alır.)

Nihal: Yürü kız eve!...

SAHNE KARARIR

TABLO: 2

(Nerminlerin evi. Hacer hanımla Nermin evden bahçeye çıkarlar. Nermin dağınık sediri
aceleyle toplar. Hacer hanım oturur. Kucağında taşıdığı çaput torbasını yanına açar.
Nermin de onun yanına oturur. İnce uzun kesilmiş renkli çaputları düğümleyip yumak
yapmaya başlarlar.)

Hacer: Oh!.. Burası ferah, serin… Ne o öyle, içleri fırın gibi.. Burada hem rahat rahat konuşur hem
işimizi görürüz. Anneciğin de rahatsız olmaz.
Nermin: (Hüzünlü) Annemin kimseye aldırdığı yok. Benimle bile konuşmuyor artık… Kendi içine
kapanıp kaldı.

Hacer: Allah rahmet eylesin ağbine, annen onu çok severdi. Kapı gibi delikanlı oğlunu yitirdi, kolay
mı?.. Teknesi battı dediklerinde biz bile öldüğüne inanmamıştık. Ne yapalım?.. Taksirat!..
(Duraklar).. Ama doğrusu, hala bu mahallede annenin üstüne çaput kilim dokuyan yok.

Nermin: Ne yapsın?.. Tek uğraşı.. Eğlencesi bu.. Avunuyor bu işle annem.

Hacer: Orası öyle. Üstelik para da kazanıyorsunuz. Sahi bu çaputlar için Emin efendiye ne kadar
ödüyorsunuz?

Nermin: Eh işte.. Torbasına, çuvalına bağlı. O da mağazalardan toplayıp bizim gibilere satıyor,
kazancı olacak tabi.

Hacer: Çok şükür, ihtiyacınız yok paraya. Babandan kalan emekli aylığı anana yeter de artar bile.
Bir boğaz, ne olacak?

Nermin: (Ezik) Şimdi biz de varız. Ama yakında mensucata gireceğim. Fabrikaya işçi alacaklarmış.
Kendi nafakamızı çıkarırım.

Hacer: Ah kızım, aklını mı kaçırdın sen? Nasıl olsa yine döneceksin kocanın yanına. O hiç çalıştırır
mı seni?

Nermin: (Bozuk, susar)

Hacer: (Üsteler) Görümcenle aran bozuk diye kocanı da gözden çıkarmadın ya..

Nermin: (Susar)

Hacer: Hem gözden çıkaramazsın da zaten.. Kuşlar gibi masum kızına acırsın. (İçini çeker)
Gençlik işte.. Bir inat tutturmuş gidiyorsunuz. Salih seni alıp götürmeye gelemiyor, sen boynunu
kırıp, Nihal’in de evidir orası diye, geri dönemiyorsun..

Nermin: (Sert) Bildiğin gibi değil Hacer Hanım Teyze.

Hacer: (Sözünü keser) Biliyorum, bilmez olur muyum hiç?.. Kaç yılın Hacer ebesiyim ben. Ne
demişler ev halini ebelerle bebelerden sor diye. (Duraklar) Koca dediğin ulu bir ağaçtır,
gölgesinden çekilirsen yakarlar başını…

Nermin: (Susar)

Hacer: (Cesaretlenir) Bak kızım, ben buraya, bugün.. Elçi olarak geldim. Öyle varsay. Salih’i de,
seni de severim. Elimde büyüdünüz sayılır. Geçen akşam onlardaydım. Salih’le konuştuk. Seni
istiyor.. Kızının iki ev arasında kalması ağırına gidiyor. Nihal’i de olduğu gibi kabul etmek lazım.. Ne
yapacaksın? O da kardeşinin yuvasının yıkılmasını istemez. Yalnız, evden kaçman gururuna
dokunmuş.. Eğer.. özür dilersen, kocanın elini öpersen seni kabul edecekler..

Nermin: (Şaşırarak Hacer hanımın yüzüne bakar)

Hacer: (Biraz çekinerek konuşmasına devam eder) Yalnız.. Nihal’in bir şartı var. Güç ama
kocanın, kızının hatırı için katlanacaksın artık…

Nermin: Ne şartıymış o?

Hacer: Şey… Bir Pazar günü, diyor Nihal. Sokağın başına sandalye koyacağım. Salih oturacak..
Nermin herkesin önünde kardeşimin elini öpüp özür dileyecek..

Nermin: (Öfkeyle elindekileri fırlatır) Salih ne diyor buna?

Hacer: Ne diyecek? Ablasının şartı bu!..

NERMİN : (Daha öfkeli) Tabii, ablasının sözünden dışarı çıkar mı hiç? Kurbanlık koyun gibi, o
istedi mi uzatıverir boynunu. Her zamanki Salih işte!.. (Kararlı) Boşuna nefes tüketme Hacer
Hanım teyze. Ben bur daha o eve adımımı atmam!.. Nihal Hanım’ın gururuymuş!.. Ya benim
gururum ne oluyor peki?.. Bana iftira atsın, namusum, haysiyetimle oynasın... Ben ondan özür
dileyeyim!.. Sen.. her şeyi biliyorsun.. Niye susuyorsun?.. Çarşıda iki satır konuştum diye (Susar,
sözcük arar) Bir arkadaşımla.. eski bir arkadaşlık hakkı için.. hemen haberi olmuş, kapıdan içeri
girmeden eşikte yakaladı beni, demediğini bırakmadı.. Resmen kovuldum evden. (Kararlı)
Söyleyin Nihal Hanım’a kendi memleketlerinin adeti burada, bana sökmez!..

HACER : Hemen sinirleniyorsun sen de.. Ortada kocanın hatırı var. Onu düşün. Velinimetin o!..

NERMİN : (Dinlemez, öfkelenir) Kimse bana yıllardır o evde neler çektiğimi sormuyor ama..
Salih, evet, efendi adamdır, görünüşü öyle. Ama bir de bana sorun bakalım!.. Ablasının yeniyetme
kuzusu.. Ödü kopuyor Nihal’den. Zavallı, benden de korkar ya.. İkimizin arasında doluya tutulmuş
gibidir. (Duraklar) Söylemesi zor.. fakat dayanamayacağım artık.. her gece o koca adamın
yatağımda çocuklar gibi ağladığını düşünebiliyor musun?.. Ablası duyar diye elini sürmekten
korkardı bana.. Çünkü uyumazdı ki Nihal. Biz odamıza çekildik mi o tıkır tıkır dolaşır artık!.. Ses
dinler. Kalkıp su ısıtamam, utanırım. (Derin soluk alır) Bir gün olsun, erkeğim diye sarılamadım
kocama. Durmadan başını okşa, sırtını sıvazla.. dişini sık.. E, yetti artık!

HACER : (Alttan alır) Sen de haklısın kızın. Ne yapalım, kuzu gibi bir adammış kısmetin. Böyle
şeyler için mi ocağını söndüreceksin? Kadın başınla dünyaya meydan mı okuyacaksın?

NERMİN : (Sinirli, ayağa kalkmış) Kocasından boşanmak isteyen tek kadın ben miyim bu
dünyada?.. İkiyüzlü yaşamak ağrıma gidiyor!.. Alışamadım Salih’e.. sevemedim onu!.. Yıllarca, bir
gün o evi terk edip kaçmayı hayal edip durum. Cesaret edemedim. Nihal beni kovmasaydı Allah bilir
yine otururdum. Salih’e acıya acıya otururdum. Ama acımak evliliği kurtarmıyor, görüyorsun işte!..

HACER : (Kızmış, ayağa kalkar, başörtüsünü omuzlarından alır, başını örter) Tüh!.. Tüh!..
Ben de bunca zamandır Nihal’e suç bulurdum. Asıl sen onun yüreğini çatlatırmışsın meğer. Kocaya
böyle nankörlük olmaz!.. Ayıbı varsa ortaya dökülmez!.. Sabi sübyan çocuğunu bile düşünmedikten
sonra.. daha ne diyeyim sana?..

(Hacer Hanım omuzuna yazlık mantosunu atarak, hızla bahçeyi geçer, evin kapısından
içeri girer. Nermin arkasından gider. Az sonra evin dış kapısından Hacer Hanım öfkeyle
dışarı çıkar. Nermin’in yüzüne bile bakmaz. Nermin onun arkasından anlaşılamamanın ve
haksız bulunmanın sıkıntısıyla bakakalır. Hacer Hanım o hızla sokağı geçer, Nihal’in avlu
kapısına gelir, kapıyı iterek içerek içeri girer. Bu sırada sokağın başından Fatma Hanım
gelmektedir. Nermin kapılarının önünde Hacer Hanım’a üzgün bakarken Fatma Hanım’ın
yanına yaklaştığını görünce hemen geri çekilir, sokak kapısını kapatır. Fatma Hanım da
Nihallerin avlusunun kapısını iterek içeri girer.)

HACER : (Avlunun ortasına gelmiş, yüksek sesle çağırmaktadır) Nihal!.. Kız Nihal!..
Neredesin?

(Nihal odalara açılan kapıdan avluya çıkar.)

NİHAL : Sen mi geldin Hacer Hanım?.. Hoş geldin.. Bu ne telaş?. Geç otur şöyle..

(Fatma Hanım da kapıdan içeri girmiştir.)

NİHAL : (Onun gelişine sevinmemiş) Sen de hoş geldin Fatma Hanım..

FATMA : Hoş bulduk.

(Hacer Hanım’la Fatma Hanım sedire otururlar. Nihal Hacer Hanım’ın atıverdiği
mantosunu alır, duvardaki çiviye asar. Başörtüsünü de almak ister, Hacer bırakmaz,
omuzlarına atıvermiştir örtüyü.. Fatma Hanım boyanmış, süslenmiş ev gezmesine
gelmiştir. 24-25 yaşlarındadır. Sonradan görme biri olduğu hemen anlaşılır. Hemen
elindeki torbayı açar. Orlon yumaklar çıkarır. Örgü örmeye başlar. Nihal sandalyeye
oturur.)

NİHAL : E.. Nasılsınız bakalım?.. İyi misiniz?.. (Hacer’e) İsmail Efendi nasıl?..
HACER : İsmail Efendi mi?.. Ne yapsın, ihtiyarlığın keyfini çıkarıyor. Her gün kahvede. Çok şükür,
iyi diyelim, iyi olalım, yuvarlanıp gidiyoruz.

NİHAL : Sen nasılsın Fatma Hanım? Çoluk çocuk iyiler mi?

FATMA : (Dudaklarını büzerek) Teşekkür ederim Nihal Abla. Hepimizin iyiyiz. Sen nasılsın?

NİHAL : Gördüğün gibi iyiyiz işte. (Fatma Hanım’ın elindeki işi işaret ederek) Ne güzeller
örüyorsun öyle?..

FATMA : Orlon hırka.. Bizimkine.. örüyorum. (Övünerek) Biliyorsunuz bu mallar dışarıdan geliyor,
artık yünün modası geçti.

HACER : Ya.. demek öyle.. (Uzanır, orlon yumağı inceler) Güzelmiş, yumuşak.

FATMA : Hem dalamıyor hem de sıcak tutuyor. Ben kendime de ördüm, kıza da.. Benimki penbeli
eflatunlu.. gösteririm size. Saffetciğim de sabahları balık haline pek erken gidiyor. Denizden
motorlar dönmeden tezgahı açması lâzım. O serinlikte sırtına atıverir.

NİHAL : Güle güle giysin. (Ayağa kalkar) Kahve mi içersiniz, çay mı?

HACER : Ben bir şey istemem. Az önce... (Duraklar) içmiştim. Bir soğuk su verirsen makbule
geçer.

NİHAL : Tabii.

FATMA : Ben.. şekerli bir kahve içerim.

(Nihal mutfağa geçer)

FATMA : (Hacer Hanım’a eğilerek, Nihal’in duymasını istemez) Duydun mu olanları Hacer
Hanım Teyze?..

HACER : Hayrola?.. Ne olmuş?.

FATMA : (Başıyla Nihal’den tarafı gösterir) Gelinlerini yolunu kesmişler...

HACER : (Anlamamış) Ne?.. Kimin?.. Ne olmuş?..

FATMA : Canım, Nermin’in diyorum, pazardan gelirken yukarı mahallede erkekler önüne geçmiş.
Kız da yanındaymış, Zeynep.. Az daha arabaya atıp götüreceklermiş Nermin’i. Pazarlığa
oturtmuşlar. Çocuk ağlayıp sızlamaya başlayınca çekip gitmişler.

HACER : Hadi canım sen de!.. Olur mu öyle şey!..

FATMA : A!.. Sen de uyuyorsun be Hacer Hanım teyze. Baksana Nihal’in yüzünden düşen bin
parça!.. O da duymuş. Ama ne yapsın, kadın artık yoldan çıkmış.. Koca evini tepmiş, onunla
bununla gönül eğlendiriyor.. Utanması da yok. (Kıskançlıkla, bileklerini havada döndürerek)
Bütün gün sokakta, kollarında altın bilezikler, şıkıdım şıkıdım...

(Nihal su bardağıyla gelir. Fatma Hanım hemen susar. Nihal kuşkuyla bakar. Hacer suyu
alır, içer. Nihal’e bardağı geri verir.)

HACER : Oh!.. Sağolasın Nihal..

NİHAL : Afiyet olsun..

(Nihal yine mutfağa geçer)

FATMA : (Yine Hacer Hanım’a eğilir) Herkes Salih’i suçlu buluyor. Bir yanda Şeref, bir yanda
kim bilir kim?.. O hâlâ sussun bakalım. Mahalle çalkalanıyor. Yarın öbür gün karısının önünde
erkekler kuyruk olmaya başlayınca görür gününü. Namus onun namusu ne de olsa..
HACER : (Bunalmış, başını iki yana sallayarak) Buradakiler insana çamur atmayı pek sever
zaten. Her söylenene inanma sen. Doğru mu bakalım?.. Yarın öbür gün ruzî mahşerde iftira atanın
dili ensesinden geri çekilir. Ben görmediğim hiçbir şeye inanmam. Görsem bile sorarım yine...

FATMA : (Bozulmuş) Neye iftira diyorsun sen de canım?.. Ona boşuna mı rüzgarlı kadın
demişler.. Eskiden beri bildiğini okurmuş. Ta.. genç kızlığında anasından, ağbisinden ödü koparmış,
yine de Şeref’le Karşıyakalarda, İncir altlarında az mı ceviz kırmış?.. Herkes söylüyor. O
zamanlarda da kafası kızdı mı kaçarmış evden, nereye gittiği meçhul!.. Ağbisi döve döve kapatırmış
eve, vururmuş zinciri üstüne, o yine de pencerelerden uçup gidermiş...

HACER : Olabilir. O başka mesele.

FATMA : (İnatla bastırır) Aman sen de Hacer Hanım Teyze! Şimdi o kamyoncu şoförüyle.. neydi
adı, Şeref, onunla buluştuğu da mı yalan?.. Adam dolanıp duruyor evinin etrafında.. Daha dün,
ben.. gözlerimle gördüm. Kamyonu yukarı caminin oraya çekmiş, bekliyordu seninkini.. Söylüyorlar
canım, alıyormuş Nermin’i yanına, Yamanlar’a çıkıyorlarmış.

(Nihal kahve fincanıyla gelir. Fatma Hanım elindeki işi toplayıp torbasına koyar. Kahveyi
alır. Bozuk ama kendini toplamaya çalışarak kahvesini içmeye başlar. Hacer Fatma
Hanım’dan bunalmış, toparlanarak ayağa kalkar. Nihal şaşırır)

NİHAL : Hayrola Hacer Hanım, ne oldu?

HACER : Namaz vakti geçiyor.. Ben şöyle bir ayaküstü uğrayayım demiştim. Sonra yine gelirim.
Hadi hoşçakalın. (Fatma Hanım’a yarım bir selam verip çividen mantosunu alır, sırtına atar,
Nihal onu kapıya kadar geçirir. Hacer Hanım kaçar gibidir. Fatma Hanım da sinirli, çabuk
çabuk kahvesini içer)

NİHAL : (Hacer’e) Bir şeye benzemedi bu... Daha yüzünü bile görmedim.

HACER : Görüşürüz.. görüşürüz. (Mırıldanır) Yine tansiyonum fırladı!..

(Hacer hızla sokağı geçer, gözden kaybolur. Nihal döner, yerine oturur. Fatma Hanıma
sessizce bakar. O kahvesini içmektedir)

FATMA : (Nihal’e yan gözle bakar) Bu Hacer Hanım da bir tuhaf doğrusu. Niye geldi , niye gitti
anlayamadım.

NİHAL : (İğneli) Hacer Hanım ağız kokularına dayanamaz.

FATMA : (Bozulur) Ne demek istiyorsun şimdi?

HACER : Hiç.. Öyle ortadan konuştum. Laf olsun diye..

(İkisi de susarlar. Fatma Hanım kahvesini aceleyle içmiştir. Fincanı masaya bırakarak
ayağa kalkar.)

FATMA : Eline sağlık Nihal Abla.. Kahve pek güzel olmuş.

NİHAL : (Gönülsüz) Otursaydın ya... Niye kalktın hemen?

FATMA : Yok gideyim. Senin de yapacak işlerin vardır. Sabah kahvesi bu kadar olur. Bana da
beklerim...

(Nihal’le üstünkörü öpüşürler. Fatma Hanım avlu kapısından çıkar. Nihal onu kapıya
kadar geçirmez. Kahve fincanını alır mutfağa girer.)

(Bu sırada Nermin üstünde sokak giysisi elinde küçük bir gaz bidonu evden dışarı çıkar.
Zeynep yanındadır. Fatma Hanım onu görünce yılışarak yaklaşır.)

FATMA : Hayırlı sabahlar Nermin. Nereye böyle?..

NERMİN : (Yüz vermeden) Gazyağı almaya gidiyoruz. (Yoluna devam eder.)


FATMA : (Arkasından alay eder gibi konuşur) Güle güle öyleyse.

(Nermin’le Zeynep sahnenin solundaki yola saparlar. Fatma Hanım orta yoldan yukarı
çıkarken dönüp dönüp onlara bakar. Bu sırada onun gittiği yoldan gelen sebzeci,
arabasını iterek gelir. Arabasında domates, biber, patlıcan gibi yaz sebzeleri vardır.
Sebzeci yolda durur, sebzeleri düzenlemeye başlar.)

(Nermin kızının elinden tutmuş sahne önündeki yoldan giderken önüne Salih çıkar.
Nermin şaşırır, duraklar. Zeynep’in yüzü aydınlanır.)

SALİH : (Çekinerek gülümser, yaklaşır) Merhaba Nermin!.. (Kızının başını okşar)

NERMİN : (Çekinerek) Merhaba. Hoşgeldin

SALİH : Çarşıya mı çıktınız?

ZEYNEP : (Atılır) Evet.. Hem gaz alacağız, hem de annem bana çiçekli naylon kumaştan elbiselik
alacak.

SALİH : (Yine çekinerek etrafa göz atar) Beraber gidelim...

ZEYNEP : Tabii.. (Annesine) Gidelim.

NERMİN : (Zeynep’e) Olmaz kızım..

SALİH : (Gülümsemeye çalışır) Benden korkuyor musun yoksa?.. Biraz konuşuruz

NERMİN : Konuşacak bir şey yok. (Kızının elinden çekerek yürümek ister. Zeynep direnir.
Salih önüne geçer)

SALİH : Dur biraz.. (Sakin olmaya çalışır) Neler olup bittiğini bana anlatmadan hayatımdan çıkıp
gideceğini mi sanıyorsun?.. Gel, inat etme, bir yerde oturup konuşalım.

NERMİN : (Ezik) Söyleyecek sözüm yok. Olanları biliyorsun.

SALİH : Bir şey bilmiyorum!.. Bak Nermin!.. (Ne diyeceğini düşünür, zor toplar) On beş yıllık
evliyiz. Dile kolay.. Şimdi.. her şey.. birdenbire.. paramparça oluyor, yerle bir!.. Bunu nasıl kabul
ederim?..

NERMİN : Ama.. ben..

SALİH : (Sabırsız, sözünü keser) Neden benden kaçıyorsun?.. Neden böyle oldun?.. Konuş
benimle!.. Unutma şu anda hala benim karımsın.. İstesem çekip eve götürürüm seni..

ZEYNEP : (Sevinir, annesine) Gideriz değil mi anne?..

NERMİN : (Bezgin) Beni bırak artık Salih..

SALİH : Ne demek oluyor bu?.. Yani.. gerçekten beni istemiyor musun?.. Unuttun, gönlünden sildin
mi beni?.. O kadar kolay mı Nermin? Seni nasıl bırakırım?.. (Cebini telaşla karıştırır, altın
bilezik çıkarır Nermin’e uzatır) Bak sana bunu almıştım.

NERMİN : (Buruk, gülümser) Sokakta, herkesin önünde elini öpüp özür dilemem için mi?

SALİH : (Bozulur) Hacer Hanım Teyzeyle konuştun demek..(Duraklar) Bana bu konuda hak
vermelisin. Benimde bir erkeklik gururum var. Hem elimi öpüversen ne kaybedersin sanki?..

NERMİN : (Sinirlenmiştir) Herkeslere pişmanmış gibi göstereceğim kendimi, öyle mi?.. Onun
bunun dedikodusu, ablanın iftirası, sonunda?.. Yo Salih, pişman olacak hiçbir şey yapmadım ben!..
Alnım açık!.. Senin namusunu değil, kendi namusumu gözetirim önce!.. Bunun sen bile farkında
değilsin. (Derin bir soluk alır) Evet, on beş yıldır evliyiz. Sana geldiğimde kaç yaşındaydım, bir de
şimdiki halime bak!.. On beş yıl görümcemin evinde sığıntı gibi yaşadım. Ne kendime ait bir
tabağım oldu, ne istediğin bir yemeği pişirebildim?
Görümcem başımda kara bulutlar gibi yağdırdı durdu. Ama elini vicdanına koy da söyle, onunla çok
kavga ettik ,fakat iffetime bir kusur bulup söyleyebildi mi hiç?.. Şimdi hiç yoktan, fırsat bulup..

SALİH : (Atılır, sözünü keser) Ben burada yokken neler olup bittiğini duymak istemiyorum.
Şunu bil ki sana hep güvendim. Fakat herkesin ağzına yapıştık bir kere...

NERMİN : (Kızgın) Madem öyle, niye beni eve çağırıyorsun?.. Koyver gideyim!..

SALİH : Pekala.. Sen haklısın. Öpme elimi, özür falan dileme. Gel gidelim buralardan, memleket
değiştirelim.. Nerede olsa iş bulurum ben.

NERMİN : Kimden kaçacağız Salih?.. Ablandan mı?.. Şu işe bak!.. Hâlâ ayrı bir eve taşınmayı
düşünmüyorsun da memleket değiştirmelere kalkıyorsun!..

SALİH : (Bocalar) Ama.. ben..

(Bu sırada sebzeci arabasını iterek yolun başına gelmiştir. Salih sinirlidir, onun farkına
varmaz. Nermin’le Zeynep’in arkaları sebzeciye dönüktür, onu görmezler. Sebzeci ortada
bir şeylerin döndüğünü anlar, konuşmalara kulak verir)

NERMİN : (Üzgün ama kararlı) Tamam Salih!.. Artık yoruldum!.. Gücüm dermanım kalmadı!..
Bundan sonra yollarımız ayrıldı. Boşa beni, bitsin bu işkence!...

SALİH : (Sinirli, hırçın bir sesle) Peki kime gideceksin?.. Kime bırakacağım seni?.. O adama
mı?.. Ha?.. O adam evine girip çıkacak, ben seyredeceğim karşıdan, öyle mi?..

NERMİN : (Atılır, sinirli ama alaycı) Gördün mü sen de inanmıyorsun bana!.. Hani namusundan
kuşku duymazdım hiç.. (Acıyla gülümser) Merak etme.. anamı, kızımı alıp taşınacağım bu
mahalleden.. Gözünüzün önünde oturmayacağım. Zaten fabrikada çalışacağım. Kabul ettiler beni.
Sıramı bekliyorum..

SALİH : (Dinlemez, öfkeli , dişlerinin arasından) Helâle cömertlik olmaz!.. Seni bir yerlere
bırakamam!.. Ablamın dediği gibi.. evli kadının hem başı bağlıdır, hem gönlü.. (Nermin’i
kolundan tutar, zorlar) Şimdi sen de benimle eve geliyorsun!.. Her evde kavga gürültü olur!
Bunca yıl iskele tepelerinde çalıştım, ter döktüm. Sırf seni rahat yaşatmak için!. Bir ihanetimi
gördün mü?.. El üstünde tutmadım mı seni?.. (Nermin direnince öfkeyle bağırmaya başlar)
Benim yanımda rahattın, mutluydun, memnundun halinden. (Bağırır) Yalan mı ?.. Söyle hadi!.. Ne
çabuk unuttun her şeyi?.. (Nermin’i sarsar) Konuşsana be kadın!..

(Zeynep hıçkırarak ağlamaya başlar)

NERMİN : (Salih’ten kolunu kurtarır, çok soğuk) Bırak beni!.. Bırak artık, ne dediğimi bile
anlamıyorsun!.. Çekil yolumdan!..

SALİH : (Bağırır) Dur bakalım daha!..

(Sebzeci Salih’ten korkar. Arabasını geri çekip arkasını döner.. Bağırarak sebzelerini
satmaya başlar)

SEBZECİ : Hadi!.. Bahçıvan geldi!.. Bornova’nın bamya!.. Manisa’nın patlıcan!.. Ödemiş’in sarı
patates!.. Ayşe kadın fasülye!..

(Salih, Nermin şaşırarak sebzeciye dönerler. Nihal mutfak kapısından çıkar. Elinde boş
bir tepsi vardır. Avluyu geçip kapıyı açar. Sebzeciye doğru bir kaç adım atmışken Salih’le
Nermin’i görür. Donmuş gibi kala kalır.)

SEBZECİ : (evlerin pencerelerinde dönmüş, iştahla bağırmaktadır) Domat, biber, patlıcan


var!.. Karşıyakanın domat!.. Taze börülce!.. Hadi, bahçıvan geldi!.

(Nermin Salih’in yanından sıyrılır, kızının elinden çekerek yoluna devam eder, gözden
kaybolur. Salih şaşırmış, bozulmuş, öfkesini sindirememiş evlerine doğru yürür. Nihal
önüne geçer.)
NİHAL : Neler oluyor?.. (Öfkelidir)

SALİH : (ablasını görünce daha çok bocalar, toparlanmaya çalışır, hafifçe ablasının elini
iter) Beni istemeyen kadını artık ben ne yapayım abla?..

SAHNE KARARIR

2. PERDE

Dekor : 1. Perdedeki dekor değişmez

Tablo 1

(Nerminlerin evinin bahçesi. Hafif bir gece ışığı sahneyi aydınlatır. Sahne aydınlandığında
Nermin, bahçelerindeki sedirde oturmaktadır. Elinde Salih’in Zeynep’e getirdiği bebek
vardır. Nermin hafiften bir ninni mırıldanarak, dalgın, bebekle oynamaktadır. Bebeğin
saçını inceler, giysinin kumaşını, dikişini inceler ama aklı başka yerdedir. Yanı başında bir
tabak meyve durmaktadır.)

(Az sonra Zeynep üstünde gecelik, bahçeye açılan kapının eşiğinde belirir. Annesini
seyretmeye başlar. Önceleri suratı asıktır fakat annesinin evire çevire bebeği incelediğini
görünce yüzü aydınlanır. Bu arada içerden kilim tezgahının sesi gelmektedir. Nermin
başını kaldırır, kızını görünce gülümser.)

NERMİN : Seni de mi uyku tutmadı?

ZEYNEP : Çok sıcak...

NERMİN : (Eliyle yanını gösterir) Gel, otur şöyle...

(Zeynep annesinin yanına oturur. Tabaktan meyve alır, yemeye başlar)

NERMİN : (Başıyla evlerinden tarafı gösterir) Anneannen de uyumuyor. Yine oturmuş tezgahın
başına... Gece gündüz bildiği yok..

ZEYNEP : (Annesinin dediklerine aldırmaz, onun elindeki bebeğe bakar)

NERMİN : (Gülümseyerek başını bebeğe çevirir) Hiç oyuncağım olmadı biliyor musun?..
Kendimi bilir bilmez annem beni tezgahın başına oturttu. Sokaktaki çocukların seslerinde kaldırdı
aklım...

ZEYNEP : (Sıkıntıyla) Benim de hiç arkadaşım yok...

NERMİN : Bu sokakta yaşıtın yok da ondan. Mahalle çocuklarıyla da ip atlayacak değilsin ya...
(Kızının saçını okşar) Ama sen eskiden beri dizimin dibinden ayrılmasın zaten.. (Sevgiyle)
Canım benim... ana kuzusu...

ZEYNEP : (Kırgın, hafifçe geriye çekilir) Eskiden kendi evimizde otururken ne güzel
eğlenirdik... babam akşamları bizi açıkhava sinemalarına götürürdü. Dönüşte sergiden karpuz
alırdık. Gece yarısı peynir ekmekle nasıl yerdik o karpuzu...

NERMİN : (Sesini çıkarmadan üzgün oturur)

ZEYNEP : (Daha cesur) Artık oraya hiç dönmeyeceksin, değil mi?

NERMİN : (Üzgün, yavaşça) Sen istersen ara sıra gider kalırsın...

ZEYNEP : (Kesin) Sensiz gitmem!

NERMİN : (Susar)
ZEYNEP : Babam da seni yalnız bırakmamı istemiyor.

NERMİN : (Şaşırır) Öyle mi? Niyeymiş?

ZEYNEP : Bilmiyorum. Belki sıkılırsın, üzülürsün diye... (Duraklar, çekinerek) Babam seni çok
seviyor anne, biliyor musun?

NERMİN : (İçi çeker) Baban yakası eprimiş gömleğini de sever, ucu kırık tornavidasını da... Hiçbir
eşyasını atmaya kıyamaz o... (Elindeki bebeği sedire bırakıvermiştir)

ZEYNEP : (Şaşırır) Anlamadım.

NERMİN : (Kızına hüzünle bakar) Daha çok küçüksün yavrum, anlayamazsın. Sevgiler çeşit
çeşittir. (Yavaşça, kendi kendine konuşur gibi) Kimi seni sevmiştim diye hesap sorar,
dünyasının karartır insanın, kimi mal mülk gibi sahiplenir, üstünde hüküm sürmeye kalkar.
(Dalgın) Anam da severdi beni, ağbime iyi hizmet ettiğim zaman...

ZEYNEP : (Atılır) Halam dayımın hep sarhoş dolaştığını söyledi. O gecede içkiliymiş, onun için
kayalıklara bindirmiş teknesini...

NERMİN : (Kızar) Ona neymiş?... İftira atmaya bayılır zaten senin halan!

ZEYNEP : (Söylediğine pişman, sözü değiştirmeye çalışır) Bana dedemi anlatsana anne..
Ondan hiç söz etmiyorsun...

NERMİN : (Hala sinirli, kestirmeden çabucak konuşur) Neyini anlatayım dedenin?.. Kendi
halinde bir adamcağızdı. İşine gider gelir, bir şeyimize karışmazdı... (İğneli) O çok bilmiş halan
onun hakkında da konuşmadı mı ?.. Hani belki.. yaşlı adam, geç evlenmiş, karısından ödü kopardı
filan demiştir...

ZEYNEP : (Sinmiş) Hayır, bir şey demedi...

(Bu sırada Şeref sokağın başında belirir. Ağır ağır çevreye bakınarak yürür. Nerminlerin
karanlık pencerelerine, kapalı panjurların bakar. Köşeyi döner. Duvarın üstünden uzanıp
bahçeye bakar. Nermin’le Zeynep’i görür, sevinir. Duvar boyunca gider gelir. Nermin’e
kendini göstermeye çalışır. Başını uzatıp bahçeye bakar. Sonra bir sigara yakar. Sigarayı
duvarın üstünden ileri geri uzatarak dikkat çekmeye çalışır. Nermin meyve soyup kızına
uzattığı için bir şey görmez. Şeref Bu kez dişlerinin arasından hafif hafif ıslık çalmaya
başlar. Zeynep başını çevirip bakar, o sırada duvardan başını uzatmış Şeref’i görür)

ZEYNEP : (Korkuyla çığlık atar)

NERMİN : (Şaşırır, yerinden fırlar) Ne oldu kız?

ZEYNEP : (Yerinden sıçramıştır) Anne!.. Duvarın arkasında bir adam var...

NERMİN : (Korkar) Çabuk, içeri girelim!

(Ana kız evin kapısına koşarlar. Şeref duvarı siper alarak alçak sesli Nermin’e seslenir)

ŞEREF : Nermin!.. Hişt Nermin!..

(Nermin Şeref’in sesini tanır. Olduğu yerde kalakalır. Zeynep kapıya varmıştır. Annesinin
arkasından gelmediğini anlayınca duraklar.)

ZEYNEP : (Arkasını döner) Hadi gelsene anne!..

NERMİN : Sen git kızım.. (Eliyle sedirin üstündeki meyve tabağıyla, bebeği gösterir) Şunları
toplayıp geliyorum..

ZEYNEP : (Şaşırır) Niye?. Korkmuyor musun?


NERMİN : (Kendini toparlamış)Korkacak bir şey yok. Duvarın üstünde kedi varmış. Atlayıp kaçtı.
Boşuna telaşlandık. Sen gidedur ben de birazdan geliyorum.

(Zeynep sesini çıkarmaz. Ama annesine inanmamıştır. Kuşkuyla yüzüne bakar. Sonra
kapıdan içeri girer, gözden kaybolur. Nermin , Zeynep içeri girer girmez duvara doğru
koşar. Şeref onu beklemektedir.)

NERMİN : (Çok kızgın) Bana bak Şeref!... Evimin etrafında dolanıp durma!... Yeter artık!...
Ödümüzü patlattın!.. Nedir bu yaptığın senin?.. Ne istiyorsun benden ?...

ŞEREF : (Bozulmuştur) Niye böyle celalleniyorsun?.. Yarın gidiyorum. Gitmeden bir defa daha
geçeyim dedim buralardan... Belki pencerede filan görürüm seni diye... Vedalaşmak istedim...

NERMİN : (Parlar) Güle güle git öyleyse!.. Vedalaşmak da nesiymiş?...

ŞEREF : (Sinirlenmeye başlamıştır) Eskiden benimle böyle konuşmazdın. Sigaramla işaret


verdim mi koşar gelirdin.

NERMİN : (Dinlemez, atılır) Ben senin şimdi neyinim?.. Karın mı?.. Sevgilin mi?.. Akraban mı?..
Sana ne borcum var?... Geldin zaten, hayatımı altüst ettin..

ŞEREF : Ben ne yaptım sana?...

NERMİN : Bak Şeref, senin tanıdığın o eski Nermin ben anlamadın mı?... Kimsenin Nermin’i
değilim artık!.. Yeter artık!.. Gideceksen git, yolun açık olsun!..

(Zeynep, evin kapısından bahçeye çıkar. Yüzü öfkeden kasılmıştır. Annesine nefretle
bakar. Sinirden titremektedir)

ZEYNEP : (Bağırarak) Onunla konuşmak için mi beni içeri yolladın?.. Bana yalan söyledin!..
Nefret ediyorum!.. İkinizden de nefret ediyorum!.. (Ağlamaya başlar)

(Efektten kilim tezgahı sesi yükselir. Nermin şaşırmış, kızına bakar. Sonra yanına koşar.
Kızına sarılmak ister. Zeynep nefretle geri çekilir)

ZEYNEP : Dokunma bana!..

(Zeynep koşarak eve girer. Evin içinden ağlayan sesi duyulur. Sonra Sokak kapısını açar,
üstünde geceliği ile sokağa fırlar. Nihal’in Avlu kapısını açar. Kapıyı yumurtlamaya
başlar. Bu arada Nermin de kızın ardından koşarak eve girmiştir. Evden Zeynep’i çağıran
sesi duyulur. Şeref ise pişman olmuş bir tavırla ağır ağır duvarın yanından uzaklaşır,
gider)

(Nihallerin avluya açılan oda kapısı açılır. Avlunun ışığı yanar. Salih ayağında uzun iç
donu, üstünde atlet fanila dışarı çıkar. Gider, Zeynep’in yumrukladığı kapıyı açar. Zeynep
top gibi babasının kollarına atılır. Hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır)

(Nermin evlerin Sokak kapısının eşiğine çıkmıştır. Kızının babasının yanına gittiğini
görünce geri çekilir, sessizce ağlamaktadır. Sokak kapısını kapatır. Bu sırada kilim
tezgahının sesi de kesilir.)

SALİH : (Zeynep’i sarsarak, telaşlı) Ne oldu kızım?.. Neyin var?..

ZEYNEP : (Ağlamaktan konuşamamaktadır)

SALİH : (Telaşlı) Ağlamayı bırak!.. Söyle!.. Konuşsana kızım!..

ZEYNEP : (Hıçkırarak) Baba!... Babacığım!... Bir daha gitmeyeceğim oraya...

SALİH : (Bağırır) Nereye?.. Annen nereye götürdü seni?...

ZEYNEP : Annem... O adam geldi baba... Annem onu görünce.. ben olmasaydım... içeri alacaktı
onu, o adamı...
ŞALİH : (Sözünü keser, sinirli) Ağlamadan doğru düzgün anlat şunu!... Kim o adam?.. Kimi
alıyormuş içeri?..

ZEYNEP : (Kekeleyerek)O adam işte... Şeref… Annemi çağırdı, annem de beni yatmaya
gönderdi... (Hıçkırır)

SALİH : (Zeynep’i iter) Orada mı şimdi?

ZEYNEP : (Ağlayarak başını sağlar)

(Bu sırada Nihal üstünde gecelikle avluya çıkmıştır.)

NİHAL : Ne oluyor burada?.. Zeynep sen ne arıyorsun gecenin bu vaktinde?

(Salih Avlu kapısını açıp dışarı fırlamıştır. Nihal onun gidişini görünce daha da şaşırır.
Arkasından kapıya koşar. Salih köşe başına gelmiştir. Çevresine bakınır. Bu arada Nihal
avluda Zeynep’i sıkıştırmaktadır)

NİHAL : (Kızgın) Babanı nereye gönderdin?

ZEYNEP : (Hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Korkmuştur)

NİHAL : (Zeynep’i omuzlarından tutup sarsmaya başlar) Konuş!... Ne oldu?

ZEYNEP : (Ağlamasının içinde mırıldanır gibi) Annem.. babamı hiç sevmiyor..

NİHAL : (Sabırsız) Biliyorum. Uykudan kaldırıp bunu mu söyledin babana? Onun için mi sokaklara
fırladı?...

(Zeynep konuşamaz. Nihal onu bırakıp Salih’in peşinden dışarı fırlar. Bu arada Salih
duvardan Nerminlerin bahçesine bakmış, kapısını yollamış, sonra Şeref’in gittiği yöne
koşmuştur. Az sonra Şeref’le sahneye içerek girerler. Salih öfkeli ,Şeref sinirlidir.)

SALİH : (Bağırarak) Kaçma!... Buraya gel!...

ŞEREF : (Salih’in elinden kurtulmaya çalışır) Bırak beni!.. Çek ellerini üstümden!..

(Salih Şeref’e bir yumruk atar. Şeref eğilerek yumruğu savuşturur)

ŞEREF : Delirdin mi be?... Ne istiyorsun benden?... (Salih’i iter. Salih yine üstüne atılır. Şeref
kendini korurken) Çattık belaya!...

SALİH : (Bağırır) Irz düşmanı!... Geberteceğim seni!...

(Salih Şeref’in üstüne atılır. İkisi birden yere yuvarlandılar)

ŞEREF : (Kızmıştır, Salih’e bir yumruk atar) Nermin senin mi ha sümsük herif..? Senin hatırın
için ondan vaz mı geçecektim?

SALİH : (Daha öfkeli saldırır) Sütü bozuukk!...

ŞEREF : (Salih’i yerde sıkıştırır. Kollarını iki yanda bastırıp hareketini engeller. Alaycı
konuşur) (Hınçla) Mutlu etseydin kadını, bana gelmezdi... Seni istemiyor işte... Beni istiyor!.. Var
mı bir diyeceğin?...

SALİH : (Şeref’in elinden kurtulup saldırmak için çırpınır) Namussuz! Alçak!... Geberteceğim
seni!... Hayvan oğlu hayvan!...

(Şeref Salih’ten iyi dövüşmektedir. Bu sırada Nihal koşarak yanlarına gelmiştir. Kardeşini
Şeref’in elinden kurtarmaya çalışır. İki erkeğin etrafında dönmeye başlar, beceremez.
Aralarında sendeler. Bir yandan da bağırmaktadır)

NİHAL : Bırak onu!.. Bırak!... Ahlaksız herif!...


(Şeref yine Salih’i kıstırmıştır. Artık dövüşler zevk almaktadır. Salih Şeref’in
yumruklarına korunmaya çalışırken Şeref çok rahattır.)

ŞEREF : Amma inatçıymışsın katır tohumu!.. Mahkemeye vermişsin, boşanıyormuşsun, hala


başımızda ekşidin!.. Ulan ipi kırık, sen... (Yine hınçla) Onu benim elimden alamadın mı, işte şimdi
böyle yaparlar adama!...

ZEYNEP : (Koşarak gelmiş, bağırarak ağlamaktadır) Baba!... Babacığım!...

(Salih Şeref’in elinden kurtulup ona bir yumruk sallar. Şeref’e yumruk isabet edince Şeref
öfkeyle Salih’e atılır, acımasızca vurmaya başlar)

ŞEREF : Vay kerkenez!...

(Artık Salih’i çökertmiş iyice dövmektedir. Sokaktaki evlerin ışıkları yanmıştır. Hacer
Hanım başında geniş bir yeldirme ile koşarak gelmiştir. Fatma Hanım geceliğinin üstünde
uzun, frapan bir sabahlıkla, kuşağını bağlayarak gelir. Fatma Hanım’ın kocası Saffet
ayağında pijama üstünde fanila koşar. Zeynep ağlayarak çırpınır. Nihal Şeref’in elinden
kardeşini kurtarmaya çalışmaktadır. Şeref’in sırtını yumruklayıp durur ama Şeref onun
farkında bile değildir.)

NİHAL : (Bir yandan da bağırmaktadır) Yetişin komşular!.. Öldürecek Salih’imi!... Koşun,


kurtarın!..

HACER : Ayol bu ne hal?

FATMA : (Keyiflenmiş) Tüh!... Tüh!.. Şu işe bak!... Besbelli karısının koynundan çekip almış
aşığını!.. Ama dayak yiyen kendisi!...

SAFFET : (Karısına sert) Çok konuşma sen... Uzak dur!.. Yaklaşma yanlarına!...

(Fatma Hanım kenarda durmaktadır ama olaydan keyiflendiği bellidir)

SAFFET : (Şeref’le Salih’i birbirinden ayırmaya çalışır.) Ayıp yahu!.. Koca adamlarsınız!.. Size
yakışıyor mu?...

HACER : (Nihal’i kavga edenlerden öteye çekmektedir) Sen ne arıyorsun aralarında?... Bir
yerine bir şey olacak...

SAFFET : (İkisini ayırmaya çalışırken) Bir kadın için değer mi be?... İkinize de yazık!...

(Salih’i tutmuş geri çekmiştir. Şeref’e doğru atılan Salih, Saffet’in kollarından kurtulmaya
çalışır.)

Salih :Tutma beni!.. Tutma!.. Geberteceğim onu!..

Saffet: Bıraksam adam seni parçalayacak yahu!.. (Sesi hafif alaycıdır) Üste dayak yiyorsun...

Fatma: (Şeref’i süzmektedir. Sesinde hem hayranlık hem de alay vardır.) Amma güçlü
kuvvetliymiş!.. Boşuna tercih etmemiş Nermin bunu…

(Uzaktan, önce bekçinin düdüğünün keskin sesi duyulur. Ardından da bekçi koşarak
gelir.)

Bekçi: Durun!.. Kanun namına kıpırdamayın!.. (Düdüğünü iştahla öttürür)

(Salih, Şeref, Saffet çözülürler, şaşkın dururlar.)

Bekçi: (Sert) Ne oluyor burada?

Nihal: (Perişan atılır) Bekçi efendi!.. Bu adam… Benim kardeşime saldırdı. Öldürüyordu onu…

Bekçi: (Öfkesi abartılı, sesi yüksek, böbürlenerek konuşmaktadır) Şikayetçi misin hanım?..
Önce onu söyle!..
Nihal: Elbette şikayetçiyim..

Salih: (Kendini toplamaya çalışır, eliyle ağzını burnunu silerek) Yok yok davacı filan değiliz.
Önemli değil.. Aramızda bir hesap vardı. Senlik mesele değil bekçi dayı…

Bekçi: (Parlayarak sözünü keser) Nasıl benlik mesele değilmiş?.. Gece vakti halk-ı umuminin
huzurunu kaçırdınız!.. (Çevredeki insanları gösterir) Bunlar şikayetçi olmazsa bile amme
yakanıza yapışır. Yürüyün karakola!..

(Bekçinin eli tabancasının üstündedir

Bekçi: (Düdüğünü öttürür) Karşı koyanın gözünün yaşına bakmadan vururum! (Şeref’le Salih’e
sert sert bakmaktadır) Ona göre!..

(Saffet Şeref’le Salih’in yanından yavaşça ayrılmış karısının yanına gitmiştir)

Saffet: (Canı sıkılmış, karısının kıs kıs gülmesinden hoşlanmamış) Bu ne kıyafet böyle?..
Topla yakanı!.. Yürü eve!..

Fatma: (Hafif kırıtır, ağzının içinden) Ne varmış kıyafetimde ayol? Halis mulis saten!..
Görsünler, fena mı?..

(Saffet karısını dirseğiyle eve doğru iter. Kadın gönülsüz birkaç adım atar.)

Saffet: (Sessizce uzaklaşmaya çalışarak) İşin ucunda namusu kırıklar yüzünden bir de şahit
olmak var..

(Şeref’le Salih bekçinin karşısında sinmişlerdir. Nihal ile Zeynep hala ağlamaktadır. Hacer
Hanım Nihal’in sırtını sıvazlayarak onu teselli etmeye çalışmaktadır)

Nihal: (Karanlıkta sessizce duran Nermin’lerin evinde döner) Allah belanı versin!.. Allah tez
günde canını alsın!.. Kendin yoksun ortalarda, rüzgarın bile yetti… yakıp kavurdu bizi…

Bekçi: (Şeref’le Salih’e) Ne duruyorsunuz daha?... Düşün önüme!...

(Salih çaresiz birkaç adım atar. Nihal hemen atılır)

Nihal: (Bekçinin önüne geçer, yalvarır, Salih’i göstererek) Bari üstüne bir şeyler giysin… Ev
şurada, getiriveririm…

Bekçi: (Eliyle Nihal’i uzaklaştırır) Olmaz!.. Kavga mahallinde nasıl bulduysam komiserime öyle
teslim edeceğim!.. Komiserim bunları hele bir nezarethaneye atsın bakalım…

Şeref: (Telaşla atılır) Bak bekçi dayı!.. Aslında biz.. aramızda şakalaşıyorduk… Az biraz içki
almıştık… Aslında biz… İkimiz de has arkadaşız… Karakola, komsere filan gitmemize gerek yok!...
Aramızda çabucak anlaşırız..

Fatma: (Uzaklaştığı halde kulağı onlarda olduğu için Şeref’in söylediklerini duyar. Hemen
geri döner, Hınzırca gülümseyerek konuşur) Doğru diyor. Sahiden kavga dövüş aralarında
anlaşır, meselelerini paylaşırlar…

Saffet: (Karısını kolundan tuttuğu gibi çeker) Yürü!.. Manyak mısın, nesin?.. Evde sorarım
sana gününü?..

(Saffet’le Fatma hanım evlerine girerler)

Hacer: (Nihal’e) Vah Nihalciğim vah!...

Nihal: (Dövünür) Rezil olduk!... Rezil!

Bekçi: (Şeref’le Salih’i önüne almış yürürken Nihal’e döner, ona acıyarak bakar)
Tasalanma Hanım, komserim baba adamdır… Sonunda barıştırır bunları… Birbirlerine sarılıp
öpüştüler mi, salıverir ikisini de…

Sahne Kararır
Tablo:2

(Dekor Değişmez)

(Vakit öğleye doğrudur. Nihal’lerin evinde temizlik yapılmaktadır. Nihal odaların avluya
bakan pencerelerini açmış, camlarını silmektedir. Avludaki divanın örtüleri toplanmış,
kaldırılmış, saman yastıklar üst üste yığılmıştır. Nihal başına çatkısını çatmış, ayağında
eskimiş iş şalvarı, üstünde kolları sıvalı gömlek, harıl harıl çalışmaktadır. Avlu dağınıktır
Bir yanda gaz tenekesinin içinde kireç suyu, öte yandan badana fırçaları, yer bezleri,
masanın üstünde yıkanıp yığılmış tencereler, tabaklar bardaklar… Zeynep çeşmeden
kovaya su doldurur. Onun da üstünde iş elbisesi vardır. Yorgun ve üzgün görünmektedir.
Bütün canlılığının yitirmiş gibidir. Halasının zoruyla çalıştığı bellidir. Kovaya yarı yarıya
su doldurduktan sonra tahta fırçasının alır, odalara açılan kapıdan içeri girer.)

Nihal: (Zeynep’in ardından bağırır) Tahtaları üstün körü fırçalama!... Gelip bakacağım… Yerde
bi damla kireç lekesi görmeyeyim!...

(Sokağın başından Fatma Hanım gelmektedir. Yine frapan giyinmiştir. Dudaklarını


kıpkırmızı boyamıştır. Salınarak yürümektedir. Elinde üstü bezle örtülü bir tabak vardır.
Nihallerin avlu kapısından içeri girer.)

Fatma: Kolay gelsin….

Nihal: (Başını kaldırır, onun gelişinden memnun olmamıştır) Hoş geldin… (Elindeki bezi
gösterir, divanın dağınıklığına bakar) Kusura bakma her yan her yanda… Şu sandalyeyi çek
otur bari…

Fatma: (gülümseyerek) Sen işine bak… (Tabağı masaya bırakır) Pişi yaptım. Seversiniz diye
size de getirdim (Sandalyeye oturur)

Nihal: Sağ olasın

Fatma: Badanalar bitti mi?

Nihal: Bitti de şimdi temizliğini yapıyorum. (Masadaki tabak çanağı gösterir) Mutfak kurumadı
daha.

Fatma: Kaç gündür evi yerinden oynattın Nihal Ablacığım. Badanalar, dipten temelden temizlikler…
Mevsimi de değil, nereden aklına esti de kalkıştın bu kadar işe?... Daha baharda badana vurmamış
mıydın duvarlarına?...

Nihal: (Kaşlarını çatarak) Olsun. İşin mevsimi mi olurmuş? Biz anamızdan böyle gördük, böyle
öğrendik. Kadınlık budur. Kadın kısmı sık sık evinin köşe bucağını elden geçirmeli…

Fatma: (iğneli) Beden yorgunluğu gönül yorgunluğu örter, derdi de benim anam…

Nihal: (Ters) Ne demek istedin, anlayamadım…

Fatma: (Bocalar) Şey… Bir şey demek istemedim canım…

Nihal: (inceleyerek Fatma hanımın yüzüne bakar) İyi boyanmışsın ama gözünün üstündeki
morluğu kapatamamışsın… Bana söylediler de inanmadım. Saffet efendinin elinden bir kaza çıkmış
galiba…

Fatma: (bozulur, sıkılır) Şakalaşıyorduk işte… (Derin soluk alır, konuyu değiştirmek ister)
Zeynep nerede, o ne yapıyor garibim…

Nihal: (işine dönmüştür) İçeride tahtaları fırçalıyor.

Fatma: Oh!... Sakız gibi oluyor evin, desene…

(Salih sokaktan ağır ağır gelir. Omuzları çökmüş, başı eğik, bezgin bir tavırdadır. Avlunun
dış kapısından içeri girer.)

Fatma: (Salih’i görünce heyecanlanmıştır) A… Salih geldi!... Hoş geldin Salih Efendi!...

Nihal: (Şaşırır) Hayrola, bu vakitte evde ne arıyorsun ?... Bir şey mi oldu yoksa?
Salih: (Yarım ağız) Yok bir şey.. (Oda kapısından içeri girmek ister)

Nihal: (Atılır) Dur! Dur!... Hemen girme içeri… Kız tahta fırçalıyor.

Salih: (Geri çekilir) Az biraz dinlenecektim…

Fatma: (Yanındaki sandalyeyi gösterir) Şöyle otur…

(Salih duraksar gönülsüzce oturur)

Fatma: (İştahla, cilveyle konuşmaya başlar) Maşallah, Nihal abla bu yaşta gelinlik kız sahibi
oluverdin. (Nihal’e yaranmak ister) Değil mi ablacığım?......... Zeynep elinde yapıştı artık… İşin
ağırını alıyor üstünden... İyi yaptınız, çok iyi yaptınız yanınıza almakla… Senin gibi kadınlık öğrenir
yanında. Kıza kısmı erkenden pişmeli, ev mihneti nedir öğrenmeli, evlendiğinde rahat eder..

Nihal: (Cam silmeyi bitirmiştir. Fatma Hanım’ın Salih’in yanında böyle konuşması hoşuna
gitmemiştir. Ellerini çeşmede yıkar, sonra kuruturken Salih’e) Yemek pişiremedim Fatma
Hanım pişi getirmiş. Ondan yer misin?

Fatma: (Atılır) Tabii. Sıcak sıcak yiyiverin... Akşamdan nohut suyuyla mayasını kendim tuttum.
Bir de tadına sen bak ablacığım, senin yaptıklarına benzetemedim… Öyle foşur foşur kabarmadı
ama...

Salih: (Ayağa kalkar, daha çok sıkılmıştır) Karnım tok benim. Daha sonra istersem yerim…
(Mutfağa geçer)

Nihal: (Kendini sedire bırakır) Of!... Yorulmuşum!... Hiçbir yerim tutmuyor artık… (Eliyle
yelpazelenir) Hava da amma ağır. Bi esmedi gitti.

(Zeynep kovayla dışarı çıkar. Terlemiş, yorulmuştur. Kovayı çeşmenin yanına bırakır.
Tahta fırçasını kovanın içine atar.)

Nihal: (Zeynep’e) Temizlendi mi?

Zeynep: (Ezik) Evet… İstersen bir bak… (Duraklar) Şey.. tahta beziyle üstünden de alacak
mıydım?

Nihal: (Yan gözle Fatma Hanım’a bakar) İstemez. Yeter bu kadar…

(Fatma Hanım ayağa kalkar)

Fatma: Eh… ben de gideyim artık…

Nihal: Ne oldu?... Niye kalktın hemen?...

Fatma: Oturmayayım artık. Salih Efendi de bozuk. Ben kolay gelsin demeye gelmiştim zaten…

Nihal: Eksik olma. Ayağına sağlık

(Fatma Hanım kapıdan çıkar, Nihal onu kapıya kadar geçirir.)

Nihal: (Geriye dönerken) Hıh!... Kolay gelsine gelmiş!... (Gider , masanın üstündeki, Fatma
Hanım’ın getirdiği tabağın örtüsünü kaldırır.) Üç pişi getirmiş, meramı evde neler olup bitiyor
onu öğrenmek… Kendi haline bakmaz.. (Zeynep çeşmede ellerini, yıkamıştır, halasının
dediklerini dinlemez, Nihal Zeynep’e döner) Yer misin? Güzel olmuş. (Bir tane pişi alır,
ısırır, yemeye başlar)

Zeynep: (Mırıldanır gibi) Hayır..

(Zeynep avlu kapısına doğru yürür, eşikte durur. Islanmış saçlarını geriye sıvazlayarak
sokağa bakar. Serinlemeye çalışır gibidir Az sonra sokağın başında Nermin görünür.
Üstünde sokak giysisi vardır. İki eliyle ağır fileleri taşımaktadır. Filelerin içi kilim
dokumak için atın alınmış çaput parçalarıyla doludur. Yorgun görünmektedir o da…
Zeynep annesini görünce birden canlanır. Ona doğru hemen birkaç adım atar. Nermin de
kızını görmüştür. Olduğu yerde kalakalır. Yüzü aydınlanır, gülümser. Zeynep başını
çevirir Nihal’e bakar. Nihal avluda dağınık eşyaları toplamaktadır. Zeynep’in farkında
değildir. Zeynep annesine doğru koşar. Nermin elindeki fileleri bırakıverir, kızına sımsıkı
sarılır.)
(Bu sırada Salih mutfak kapısından dışarı çıkar.)

Salih: (ablasına Fatma Hanım’ı belirterek) Gitti mi?

Nihal: Evet… Şükür…

Salih: Zeynep hala tahta mı fırçalıyor?

Nihal: Yok canım. Bitirdi işini. Şimdi buradaydı.

(Salih oda kapılarından içeri bakar, sonra içeri girer. Nihal ona aldırmaz, işini sürdürür.
Salih yeniden avluya çıkar. Açık dış kapıyı görünce oraya gider. Kapıdan dışarı bakar.
Sokakta Nermin’le Zeynep’i birbirlerine sarılmış, öpüşürken görünce öfkelenir.)

Salih: (bağırır) Zeynep!...

(Ana kız korkuyla birbirlerinden uzaklaşırlar)

Salih: (Yine bağırır) Gel buraya!...

(Zeynep korku içinde ağır ağır babasına doğru yürür)

Salih: (Dişlerini sıkarak) Çabuk!...

(Nermin donmuş gibi Salih’le kızına bakar. Salih kendisine yaklaşan Zeynep’i kolundan
tutup avluya çeker. Avlu kapısını çarparak kapatır.

Salih: (Bağırır) Sana bir daha o kadını görmeyeceksin, demedim mi?... Onun yanına
yaklaşmayacaksın!... (Zeynep’i sarsar, tartaklar) Yolda karşına çıksa başını çevirip gideceksin
diye tembih etmedim mi sana?...

(Salih’in sesi sokağa taşmaktadır. Nermin Salih’in dediklerini duyunca çaresizlik içinde
filelerini toplar, çok üzgün, evinin kapısını açar, içeri girer, kapısını kapatır.)

Salih: (Hala Zeynep’i tartaklamaktadır) Ha?... Niye dinlemiyorsun sözümü?... O kadın artık
senin annen değil!.. Sana layık değil!.. Ona benzemek istiyorsan kırarım kafanı!.. Duydun mu
beni!.. Kırarım!...

Zeynep: (Sinmiş, korkmuş, hırpalanmış, ağlamaktadır)

(Nihal kardeşinin üstüne atılır. Zeynep’i onun elinden çeker alır.)

Nihal: (Salih’e bağırır) Ne yapıyorsun?.. Çıldırdın mı?.. Ne oluyor sana?.. (Hınçla) Tırnak kadar
çocuktan mı öcünü alacaksın?.. Gücün ancak buna yetiyor değil mi?...

(Nihal sedire oturur, Zeynep halasının dizlerine kapanmış, için için ağlamaktadır. Salih
ayakta, sinirden titreyerek, yumrukları sıklı durmaktadır. Ablasına bir şeyler söylemek
ister, Söyleyemez. Sonra hızla oda kapısından içeri girer. Nihal Zeynep’in başını
okşayarak yatıştırmaya çalışır.)

Nihal: Ağlama yavrum!... Ağlama benim kadersiz kızım?...

(Bu sırada sokaktan gençten bir adam aceleyle gelir. Telaşlı olduğu bellidir. Nihallerin
avlu kapısını iterek içeri girer. Nihal şaşırarak ona bakar.)

Tahsin: Ustam evde mi abla?

Nihal: Evde.

Tahsin: Mühim bir mesele var da… Uyuyorsa da bir sesleniver…

(Salih oda kapısında görünür.)

Salih: Hayrola Tahsin!.. Ne oldu?.. (Hala sinirlidir)

Tahsin: kusura bakma usta!.. Seni rahatsız ettik ama Cengiz kaza yaptı da.. onun için..

Salih: (Sert, sözünü keser) Ne kazası?...

Tahsin: Makine elinden mi kaymış ne, tutayım derken üçüncü kattan aşağı uçurmuş makinayı…
Salih: Neyi?..

Tahsin: Kaynak makinasını usta.. Paramparça olmuş.

Salih: Tüh Allah belasını versin!… Sakar herif!...

Tahsin: Patron seni çağırıyor… Herhalde işi Cengiz’e bırakıp gittiğin için senden hesap soracak…

Salih: (Sinirli) İyi sorsun bakalım. Bizim de verilecek bir cevabımız bulunur elbet!.. Birkaç gün
istirahat istedik, izin vermedi… Ne yapsaydım yani?... (Tahsin’e) Yürü hadi, gidelim!...

(ikisi de kapıdan dışarı çıkarlar)

SAHNE KARARIR

TABLO:3

(Dekor değişmez)

(Gündüz vaktidir. Nihal’lerin avlu kapısı sımsıkı kapalıdır. Hacer Hanım avludaki sedirde
bağdaş kurarak oturmuş, tespih çekmektedir. Hava sıcaktır. Ara sıra yanına dura bir
karon parçasıyla yüzünü yelpazelendirmektedir. Zeynep masanın yanındaki sandalyede
oturmaktadır. Dalgın, çevresiyle ilgisi kopmuş gibidir. Yüzü iç gülmez. Masaya doğru
abanmıştır. Önünde çifte kampanası olan bir çalarsaat vardır. Saat bozuktur. Hacer
Hanım’la hiç ilgilenmez. Bu sırada sokaktan hallaç geçmektedir. Hallaç büyük yayını
omzuna asmıştır. Öteki elindeki sopasını sallayarak yürür. Ara sıra yayını çekip bırakır…
Evlere baka baka, sokaktan geçip giderken bağırır.)

Hallaç: Pındın pındın pındın pat!.. Pambuk atıcı!.. Hallaç!..

Hacer: (Zeynep’e) Aç kızım kapıyı, bunaldım oturduğum yerde…

Zeynep: (Başını çevirmeden, suratı asık) Kapıyı açmak yasak!...

Hacer: Allah Allah!... Niye yasakmış?... Aç kızım aç, biraz hava girsin içeri…

Zeynep: (Duymamazlığa gelir)

(Hallaç geçip gitmiştir. Sokağın balından Nihal çıkagelir. Çabuk çabuk yürümektedir.
Başında örtüsü, omuzlarında yazlık mantosu vardır. Terlemiştir. Avlu kapısını açarak içeri
girer kapıyı yeniden kapatır. Elinde kağıda sarılı iki ekmek vardır.)

Nihal: Al kızım şunları… (Hacer Hanım’ı görür, yüzü aydınlanır) Hoş geldin Hacer Hanım..

Hacer: Sen de hoş geldin. Nerelerdeydin?.. (okuyup üfleyip tespihini cebine sokar)

Nihal: (Mantosunu ve başörtüsünü çıkarıp duvardaki çiviye asarken) Çarşı fırınından tava
ekmeği almaya gittim.

(Zeynep halasının elindeki ekmekleri almış, mutfağa gitmiştir.)

Hacer: Bu sıcakta sen niye dışarı çıktın?... Zeynep’i gönderseydin ya…

Nihal: (sandalyeye kendini bırakır) Benim gitmem daha uygun.

Hacer: Niye?.. Ne oldu ki?..

Nihal: (Hacer Hanım’a eğilir. Zeynep’e duyurmamaya çalışarak) Sokağa bırakmıyoruz artık…
Annesi filan önüne geçer, neme lazım?.. Otursun evde.

Hacer: Kapı da bu yüzünden mi kapalı?.. Geçerken içeri bakmasın diye, ha?

(Zeynep mutfaktan gelir. Nihal dudaklarını büzerek Hacer Hanım’a sus işareti yapar.
Zeynep yine eski yerine oturur, saate bakmaya başlar.)

Hacer: (içini çeker) Demek öyle….

Nihal: (Yan gözle Zeynep’e bakar, konuyu hemen değiştirir) Ya Hacer Hanımcığım. Üst
tarafları dapdaracık, paçaları yeldir yelpeler bir pantolon. Renk desen, atmış. Hani bana yer bezi
diye verseler elimi sürmem. Kot muymuş cin miymiş neymiş adı? Bir görsen, kız erkek belli değil
çarşıda. Şaştım kaldım.

Hacer: Sokaklara çıktığımız yok ki, ne olup bitiyor görelim..

Nihal: (Zeynep’e bakarak) İyi ki ilkokuldan sonra çektik aldık. Edebi, terbiyesi sakatlanacaktı.

(Zeynep kendi halindedir. Konuşmalara kulak vermez. Ama iki kadın da Zeynep’in orada
oturmasından tedirgindir. Bir süre ona bakıp susarlar.)

Nihal: (Hacer Hanım’a) Kusura bakma, sormayı unuttum ne içersin?

Hacer: Ben mi?.. Sağ ol. Zahmet etme..

Nihal: A.. ne zahmetiymiş?.. (Zeynep’e) Hadi kızım, bize koruk şerbeti hazırlayıver…

Zeynep: (Dalgındır, duymaz)

Nihal: (Sesini yükseltir, azarlayarak) Duymuyor musun kızım?... Sana söylüyorum Zeynep!.

Zeynep: (İrkilir) Efendim hala?.

Nihal: (Hırçın) Ne yapıyorsun sen?.. Nereden aldın onu?

Zeynep: Babamın dolabında duruyor… (Duraklar, hüzünlü) Çalışmıyor.

Nihal: (Gülümser) Çalışmaz elbet. Ta… babamdan kalma… Fabrikada bekçiyken nöbetlere
bununla kalkardı. Düştü.. kırıldı… zembereği boşaldı.

Zeynep: (Yine hüzünlü) Babam bunu da atmaya kıyamaz, değil mi?

Nihal: (Şaşırır) Neyi?

Zeynep: (Başıyla saati gösterir)

Nihal: (Sinirlenir) Yine abuk subuk konuşmaya başladın. Hadi bakayım, koy onu aldığın yere, git
bize koruk şerbeti ez…

(Zeynep sessizce kalkar, mutfağa geçer)

Nihal: (Arkasından bakar) Bu çocuğa da bir haller oldu. Söylediğimi duymuyor, duyduğunu
anlamıyor. Boş boş bakıyor insanın suratına.

Hacer: E.. Kolay mı?.. Bu yaşta neler gördü? Şimdi eve hapsolmuş.

Nihal: (Bozulur) Hapis filan değil. Birkaç ay evde oturuversin. Anasını görüp daha çok
üzüleceğine… O da taşınıp gidecekmiş zaten bu mahalleden, kurtulacağız o zaman…

Hacer: (Peki, öyle olsun, der gibi başını sallar)

Nihal: (Heyecanla Hacer Hanım’a eğilir) Hadi anlat bakalım. Kızı yolladım içeri.. Haberler
sende.. Kaç gündür yolunu gözleyip duruyorum.. Oluyor mu o iş?

Hacer: (Başını olumsuzca sallayarak) Olmuyor.

Nihal: (Düş kırıklığına uğramış) Sahi mi?.. Vermiyorlar mı?

Hacer: (İçini çekerek) Biliyorsun, düne kadar bizden çok onlar gönüllüydüler.

Nihal: (onaylar) Evet, tabii!..

Hacer: Ama şimdi ağız değiştirdiler. Yok Müzeyyen tek kızlarıymış da, dul adama münasip değilmiş
de..

Nihal: (Sinirli) Anası, evde kalmış kızına Salih’ten iyisini mi bulacak?. Kardeşim karısını bırakınca
ziyaret bahanesiyle tencereler dolusu sarmalarla dolmalarla geliyorlardı ama… Bir ayakları
buradaydı.

Hacer: Haklısın.
Nihal: (Kızgın) Ben de bayılmıyordum kızlarına… Hani kardeşimin gözün, gönlünü bi bağlıyalım
dediydik… Ama kabahat bende!... Aceleye getirdim. Çok değil, Birkaç ay sonra kız anaları
kapımızda kuyruğa girecekler. Salih’ten iyi kısmet nereden bulacaklar?

Hacer: Bu kadar sıkma canını… Salih de resmen boşanmadan başkasıyla söz kesilmesinden yana
değildi..

Nihal: (Hala kızgın) Ne varmış bekleyecek?.. Bir iki celse kaldı işte. Ondan sonra hakim defterden
o kansızın nikahını düşürüverecek.

Hacer: Orası öyle.

Nihal: (Öfkesi Salih’e yönelir) Fakat ben başkalarına kızmıyorum. Suç benim kardeşimde!..
Aslını istersen Hacer Hanım, sen benim böyle dimdik dolaşıp durduğuma bakma!.. içim kan ağlıyor,
kan!.. Hele o gece karakolda, o ırz düşmanıyla el sıkışıp öpüştükleri an yüreğime inecek sandım!..

Hacer: Ama…

Nihal: (Parlar) Yatsaydı nezarethanelerde, mapuslarda… Suçlu olsun olmasın, madem vermişler
bir ceza, çekseydi… Aile şerefimiz iki paralık oldu!... Elin görmemişleri şimdi bize kız vermeye
nazlanıyor. Zeynep bile… o bile yanına varmıyor babasının… Bir aradalar, tek satır konuşmuyorlar.

Hacer: Öyle deme, babasıdır sevmez olur mu hiç? Sen bir de Salih’in yerine Koy kendini. Acıyorum
adamcağıza.. Bizimki söyledi, kahveden sandalyesini kaldırmışlar, aralarına kabul etmiyorlarmış,
haberin var mı?.. Sokaktan geçerken kadınlar çarpı çarpıveriyorlarmış kapıları yüzüne… (Üzgün)
Zaten düşene vurmak bizim mahallede adet oldu…

Nihal: (Çok sinirli) Müstahak!... Salih bunlara müstahak!... Namus meselesi, kolay mı?.. Kitapta,
defterde hesabı tutulmasa da herkes ne olduğunu bilir! Kadının eteği, erkeğin boyunbağıdır. Etek
kirlendi mi utancı erkek taşır!...

Hacer: (Salih’i savunur) Ne yapsın daha? Boşuyor işte kadını…

Nihal: Bakalım elalem bu rezillikleri unutacak mı? Ama Nermin denen o sütü bozuğa baştan yüz
verdi. O kadar söyledim, tayını artan kısrak kişner, dedim. (Daha öfkeli) Kardeşim demeye dilim
varmıyor Hacer hanım!... Çok soğudum, çok!...

Hacer: Aman Nihal, Salih’le de böyle konuşma… İçine atar, hiç belli olmaz sonra ne yapacağı… Yine
yanacak olan sensin!...

Nihal: (Burun kıvırır) Yok canım ona diyecek lafım mı kaldı? (Derin derin içine çeker) Ah Salih
ah!... Bu meseleyi kökünden halledecektin, bilemedin.

Hacer: (çekinerek) Sakın darılma Nihalciğim, ben… Nermin için diyorum ki… bütün bu olanları
hak etti haketmesine ama o kadar da büyütülecek bir şey yoktu ortada yani.. Şimdi onun da
kimseler kapısını açmıyor, yüzüne bakmıyor. Say ki oldu bitti, bir kötü kadın… Halbuki tanırım onu,
akarsuya dal yaprak bırakmaz. Erkek gibi kadındır. Bak, anasına bile muhtaç olmamak için
fabrikada işe başlamış.

(Bu sırada elinde tepsiyle Zeynep gelir. Tepside iki bardak koruk şerbeti vardır. Hacer
Hanım’a yaklaşır. Hacer Hanım bardağın birini alır.)

Hacer: Sağ ol kızım. (Bir yudum içer) Eline sağlık, pek güzel olmuş.

(Zeynep öteki bardağı Nihal’e uzatır. Nihal için için köpürmektedir. Zeynep’in araya
girmesine kızmıştır. Sözü ağzında kalmıştır. Eliyle savuşturur gibi, Zeynep’e masayı
işaret eder.)

Nihal: Koy oraya!.. (Öfkeden titreyerek Hacer Hanım’a bakar.) Sen de amma konuştun
şimdi!... Fabrikada çalışıyormuş!... Matah bir şey sanki. Onun kırdığı ceviz bini aştı artık!..
(düşünür, birden hatırlar) İşte kızı şahit!.. Yani şu el kadar kız da mı anasına iftira attı?...
(Zeynep’e) Yalan mı kız?... Yakalamadın mı onları?...

(Zeynep sarısılır. Titremeye başlar, ağzını açar, konuşmak ister, konuşamaz. Ayakta
sallanır. Hacer Hanım telaşlanır. Oturduğu yerden toparlanmaya çalışır. Elindeki bardağı
nereye koyacağını bilemez.)

Hacer: (Telaşlı bağırır) Nihal!... Çocuğa bir şeyler oluyor!... Tut çabuk!..
(Nihal atılır, Zeynep’i yakalar)

Nihal: (Telaşlı) Yavrum!... Kızım!...

(Hacer hanım ayağa kalkarken koruk şerbetini de üstüne döker. Bardağı masaya
bırakıverir. Nihal’e yardım eder.)

Hacer: Yatıralım!... Kendinde değil!...

(Zeynep’i sedire yatırırlar.)

Nihal: (Çok telaşlı, çok korkmuş) Ne oldu birdenbire yavruma?... Ah canım!.. Ter içinde
kalmış!... Sıcaktan fenalık geldi çocuğuma!... Çabuk su serpelim!...

(Masanın üstündeki koruk şerbetini görür, bardağı alır, Zeynep’in yüzüne içindeki
serpmeye başlar.)

SAHNE KARARIR

TABLO: 4

(Dekor değişmez)

(Sabah olmak üzeredir. Sokak, Nermin’le Nihal’in evi boştur. Az sonra Nihal avlunun
ışığını açarak evin avluya açılan kapısından dışarı çıkar. Üstünde gecelikle yelek vardır.
Nihal elinde çaydanlıkla dışarı çıkar. Avludaki çeşmeden çaydanlığa su doldurur. Tekrar
mutfağa gider. Elinde el beziyle çıkar masanın üstünü iyice siler. Sedirin örtülerini
düzeltir. Yastıkları arkaya iyice yaslar. Mutfağa yeniden girer. Bir tepsi içinde kahvaltı
takımını getirir, masaya bırakır. Sonra ekmek ve büyük bir ekmek bıçağı getirir. Onları da
masaya bırakır. Salih oda kapısından avluya çıkar. Uykusuz görünmektedir. Üstünde atlet
fanila, ayağında pijama vardır.)

Nihal: (Soğuk) Hayırlı sabahlar…

Salih: (Ağzının içinden) Sana da abla…

(Salih çeşmeye gider, elini yüzünü yıkar. Nihal mutfaktan bu kez çay bardaklarını getirir.
Salih elini yüzünü çividen aldığı havluyla kurular. Sonra gider, pencerenin pervazından
bir paket sigara alır, paketi açar, sigarasını yakar.)

Nihal: Yine bütün gece öksürdün. Uyumadın değil mi?... O zıkkım elinde tütüp durdu.

(Salih ablasına bezgin bakar. Zeynep oda kapısının eşiğinde belirir. Solgun ve hasta
gibidir. Nihal onu görünce sevgiyle gülümser.)

Nihal: Sabahların hayrolsun, kuzum.

Zeynep: (Yavaşca, fısıldar gibi) Günaydın…

(Salih kızının yanından geçer, odaya giderken)

Salih: Günaydın…

Nihal: (Salih’in arkasından ters ters bakar) Aklın ucu bir kısa ip, insanın ya ayağına dolaşır ya
boğazına…

Zeynep: (Halasına boş bakışlarla bakar)

Nihal: (Salih’i işaret eder) Bununki boğazına dolanmış. Konuşmayı unuttu (Ses çıkarmayan
Zeynep’e gülümser) Demek sen de kuşlarla birlikte kalkmaya alıştın artık. Eskisi gibi öğlenlere
kadar yatmıyorsun. (Yanından geçip çeşmeye doğru giden Zeynep’in yanağından çabucak
öper) Ama hala uyku kokuyor yüzün… güzel kızım benim…

(Zeynep halasının sevgi gösterilerine kayıtsızdır. Çesmede elini yüzünü yıkar. Havluyla
kurulanır. Nihal odaların avluya bakan pencerelerinin camlarını yukarı kaldırarak açar.)

Nihal: Sigara kokusundan eve girilmiyor artık. (Kendi kendine söylenir) İşi gücü de boşladı.
Bırakıp bırakıp geliyor. Sonra da birini atıp birini yakıyor. Kahvehaneyi geçti burası…
(Zeynep çeşmenin altına otomatik davranışlar içinde kovayı sürer, kovaya su doldurmaya
başlar.)

Nihal: (Beğenerek Zeynep’e bakar) Aferin!.. İyi öğrenmişsin!.. Avluyu yıkayacaksın, değil
mi?...

(Ortalık biraz daha aydınlanmıştır. Sokaktan kasketli bir adam, başı önünde, öksürerek
ağır ağır geçer. Komşu evlerin pencereleri tek tek aydınlanmaya başlar. Az sonra simit
yiyen, gençten bir adam sokaktan geçer. Nihallerin kapısı önüne gelince şaşırarak durur.
Hınzırca gülümser, sonra köşebaşına gider, duvarın dibine çömelir, bir yandan simitini
yerken, bir yandan da evini gözlemeye başlar. Pek keyifli bir hali vardır.)

(Zeynep kovadaki suyu azar azar dökerek avluyu süpürgeyle yıkamaya başla. Nihal elleri
belinde Zeynep’i gururla izlemektedir.)

Nihal: (Birden) Dur, süpürgeyi öyle tutma!..

(Nihal zeynep’in yanına gider, süpürgeyi nasıl tutacağını gösterir. Zeynep gösterilen
şekilde süpürür)

Nihal: Bak böyle!.. Sapını sımsıkı tutacaksın!.. Ortasından bastırarak yerleri güçlü güçlü
süpüreceksin!.. Gördün mü, oluyor işte!..

(Nihal sedire ilişir. Bir yandan da Zeynep’e öğüt vermeye başlar.)

Nihal: Bir kadın… sabah kalkar kalkmaz kapısını penceresini açıp evi havalandırmalı… Sonra böyle
taşlıklar yıkanır, ortalık süpürülür… (Gülümser) Biliyor musun, evlenip çoluk çocuğa karışmadım
diye yanmıyorum artık. Allah sonunda bana senin gibi bir evlat yollardı… şükürler olsun!.. Alkışlarım
olsun!.. Sen bizim yüzümüzü ağartacaksın.. Besbelli (Gururlanır) Kız kısmı halasına çeker zaten..

(Zeynep avluyu temizlemiştir. Çeşmenin yanına kovayı ve süpürgeyi bırakır. Nihal ayağa
kalkar, avlunun sokak kapısına yürür, kapının sürgüsünü çeker.)

Nihal: Şunu da açalım!.. Unutma, melekler ancak, erken açılan kapılardan içeri girer. (Başını
çevirip Zeynep’e) Bir kova su da kapı önüne dökelim…

(Zeynep kovaya yeniden su doldurmaya başlar. Nihal kapıyı ardına dek açar. Eşiğe çıkar.
Çevresine bakınırken duvarın dibinde simit yiyen adamı görür. Adam kıskıs gülmekte,
avlu kapısının üstündeki taş alınlığa bakmaktadır. Nihal başını kaldırır, kapının üstüne
bakar. İşte bu sırada güçlü bir lokal ışıkla kapının üstündeki koç boynuzu aydınlanıverir.
Oratalık iyice aydınlanmıştır. Nihal ağzı açık boynuza bakar. Sonra yığılır gibi olduğu yere
çöküverir. Dizlerini döverek ağlamaya başlar.)

Nihal: (Dövünerek) Vay başımıza gelenler!... Mahvolduk!... Ne yaparım ben artık!.. Adımız
çamura düştü!.. Yedi göbek lanetlendik!.. Ah Salih! Senin yüzünden!... Dağa taşa gelesice!... Seni
kardeş diye elimde büyüttüm! Bana yapacağın bu muydu?

(Simit yiyen adam korkar, Biraz daha öteye çekilir ama merakla gerisini beklemektedir.
Zeynep çeşmeyi kapatıp halasının yanına koşar.)

Nihal: (Çırpınıp dövünmesini sürdürür)

Zeynep: (kapının üstüne asılmış, pırıl pırıl parlayan, yaldızlı boynuzları görür. Hayranlıkla
mırıldanır) Ne güzel!...

(Nihal Zeynep’in sözlerinden daha da çılgına döner. Bağıra bağıra ağlamaya başlar. Bir
yandan da konuşmaktadır.)

Nihal: Ah!... Bunu asanların elleri kırılsın!.. Elleri iki yanlarına düşsün!.. Artık kimselerin yüzüne
bakamayız!.. Kolumuz kanadımız kırıldı!.. Başımız yere düştü!.. Düştü!... bu utançla yaşayamam
artık!...

(öfkesi Salih’e yönelir) Senin yüzünden, adı batasıca Salih!.. Keşke gittiğin yerlerden
dönmeseydin!... Boyun posun devrilseydi de bana bu günleri göstermeseydin!... Soyumuz,
şerefimiz iki paralık oldu! Bittik biz!... Bittik!...

(Salih oda kapısından dışarı fırlar. Ablasının yanına koşar)


Salih: Ne oluyor be abla?.. Sabah sabah milleti başımıza toplayacaksın!... Yine ne yaptım sana?..
Gir içeri!...

(Salih Nihal’i kolundan tutup kaldırmak, içeri almak ister. Nihal Salih’i tiksinerek iter,
sonra yüzüne tükürür gibi)

Nihal: Tüh!... Yazıklar olsun sana!...

(Salih ablasının nefretinden dehşete düşer, elini geri çeker.)

Nihal: Sana verdiğim emekler haram olsun!... Burnundan gelsin!.. Sana da.. bana da.. bu kıza da..
bu dünyada yer bırakmadın..! Lanet olsun sana! Toprak ölümüzü bile kabul etmez artık, dışarı
atar…

(Zeynep halasının haykırışlarından korkuya kapılmış avluya geri kaçmış, duvara


yaslanmış, panik içinde titremektedir.)

Salih: Çıldırdın mı sen! Ne diyorsun?

(Nihal eliyle Salih’e koç boynuzlarını gösterir. Salih onları görünce irkilir, yerinde
sallanır, beyninden vurulmuş gibidir.)

Salih: Eyvah!... Şimdi yandım ben!..

(Salih kısa bir an dengesini bulmaya çalışır. Sonra büyük bir hızla içeri koşar. Oda
kapısından girer, hemen aynı hızla dışarı fırlar, mutfak kapısından girecekken masadaki
büyük ekmek bıçağını görür, onu kaparak alır, gözleri dehşetten büyümüş Zeynep
babasını izlemektedir. Salih Zeynep’in farkında bile değildir. Salih koşar ablasını iter,
Nihal yana kayar, hala dizlerini döverek ağlamaktadır. Salih’in nereye gittiğine bakmaz
bile. Salih yalınayak sokağı geçerek Nerminlerin evinin kapısına gelir. Kapıyı
yumruklamaya başlar.)

Salih: (Öfke krizi içinde, sabırsız) Aç!.. Aç şu kapıyı!... Aç diyorum sana!...

(Nihal başı ellerinin arasında ağlar, simit yiyen adam Salih’e bakar.)

Salih: (Daha çok bağırıp, kapıyı yumruklayarak) Aç kapıyı kahpe!... Çık dışarı!...

(Komşular uyanmışlardır. Hacer Hanım, Fatma hanım, kocası Saffet koşarak gelirler.
Salih’in elinde bıçakla, delirmiş gibi haykırarak, Nermin’in kapısını yumrukladığını
görünce yanına yaklaşamazlar. Bir ağızdan bağırmaya başlarlar.)

Hacer: (Uzaktan) Tutun şunu!... Yakalayın! Aklını kaçırmış bu adam!...

Fatma: Ayol yanına nasıl yaklaşsınlar?

(Saffet çekinerek Salih’e doğru birkaç adım atar)

Saffet: (Uzaktan) Salih!... Kardeşim!... Ne yapacaksın o bıçakla?...

(Salih hala kapıyı yumruklamaktadır, kimseyi duymaz.)

Salih: Aç!.. Aç lanet olası kapını!...

Fatma: (Kocasının kolundan tutar, çeker) Nereye gidiyorsun? Elindeki koca bıçağı görmedin
mi? Maazallah sana saplayıverir

Hacer: (Bağırır) Kadını öldürecek!... Engel olun şuna!...

Fatma: (Hacer’e kızar) Kim engel olacak?... Kocam mı?.. Ben onu sokakta bulmadım hanım!...
Bir yere bırakmam!... (Saffet’i çeker, Saffet karısının engellemesinden rahatlayarak
uzaktan Salih’e bağırır.)

Saffet: Evine dön kardeşim!.. Uyma şeytana!..

(Nihal yerinden fırlayarak kalkar, ağlayarak Salih’e koşar.)

Nihal: (bağırarak) Salih!... Ne yapıyorsun sen?...

(Salih delirmiş gibi kendisine yaklaşan ablasına döner, elindeki bıçakla onu tehdit eder.)
Salih: Gelme üstüme!... Gelme diyorum sana!.. Yeter artık!... Uzak dur benden!...

(Nihal korkarak geri çekilir)

(Nermin uykulu gözlerle sokak kapısını açar, üstünde geceliği vardır. Yataktan yeni
kalktığı bellidir. Salih’i görünce hemen kapıyı kapatıp içeri kaçmak ister. Salih onun
üstüne atılır, saçlarından yakalayarak dışarı, sokağa çeker. Nermin korkuyla çığlık atar.
Komşular da çığlık atmaktadır.)

Nermin: Bırak beni!... İmdat!.. Yetişin!...

(Salih’in elinden kurtulmaya çalışır ama Salih onu hızla kendisine çekip bıçağı Nermin’e
saplar. Nermin yıkılır. Komşular Kapı aralarına gizlenip, ortadan çekilirler. Nihal de
korkuyla bir kapının yanına sinmiştir. Nermin’e ilk bıçak darbesiyle birlikte Zeynep
avluda yaslandığı duvarın dibine yığılmıştır. Bunda sonra da Nermin’in yediği her bıçak
darbesinde ve haykırışında Zeynep sarsılarak olduğu yerde kıvranır. Annesiyle
özdeşleşmiştir. Nermin’in bütün hareketlerini Zeynep sessizce aynı anda tekrarlar. Salih
Nermin’i bıçakladıkça bir yandan da ağlayarak bağırır.)

Salih: Kansız!.. Sana rahat dur, demiştim!.. Otursaydın yerinde!.. Yaktın beni!.. (Bıçağı
saplarken) Geber!.. Seni gebertmem şart oldu!... Geber artık!...

(Efektten kilim tezgahının sesi bütün sesleri bastırarak girer. Nermiş yığılıp kalmıştır.
Artık direnmiyordur. Salih onu öldürmüştür. Aynı anda Zeynep de yığılır kalır olduğu
yerde. Efektten bir süre duyulan kilim tezgahının sesi yavaş yavaş hafifler, fakat
kaybolmaz. Salih öldürdüğü karısına pişmanlıkla, korkuyla bakar sonra onun üstüne
kapanır.)

Salih: (Hıçkırarak ağlar) Nermin!... Nermin’im!... Neden yaptın bunu bize!... Neden!... Neden!...
Neden!...

SAHNE KARARIR

(Kilim tezgahının tekdüze sesiyle sahne yeniden aydınlanırken dekoru tümüyle kapatan
demirden bir parmaklık ağır ağır yukarıdan aşağı iner. Yalnızca sahnede Nihal’in
avlusunun ortasında vurulmuş, vurulduğu yerde büzülüp kalmış Nermin’den başka kimse
yoktur. Zeynep’in yerinde, onun geceliğinin benzerini giymiş, aynı biçimde yatan Nermin
vardır. İki doktor sahne kıyısında beklemektedir.)

1.Doktor: (Hüzünlü) işte böyle.. Zeynep annesinin yerine koymuş kendisini.

2.Doktor: (Bilgiç) Evet öyle görünüyor ama aslında daha karmaşık ve çözümü oldukça güç bir
sorun bu…

1.Doktor: (Kayıtsızdır artık) Hadi şimdi öteki hastaların yanına gidelim. Zeynep onlardan
yalnızca bir tanesi…

PERDE

You might also like