You are on page 1of 10

1

BİZİM EVİN HALLERİ

TEK PERDELİK KOMEDİ OYUNU

YAZAN: UĞUR ALPARSLAN


DRAMA/TİYATRO ÖĞRETMENİ

Oyuncular:
1) Adile
2) Kemal
3) Filiz
4) Tarik
5) Ayşen
6) Türkan
7) Fatma
8) Emel
9) İlyas
10) Şener
11) Bohçacı

Kız kardeş (Ayşen): Babacım günaydın. Ben okula gidiyorum. Harçlığımı alabilir miyim?
Baba (Kemal): Bir gün de annen versin harçlığını
Anne (Filiz): bulaşıkları çamaşırları da sen yıkar, yemekleri de sen yaparsın artık.
KEMAL: Vallahi yaparım. Ne iş yapıyorsunuz ki evde? Akşama kadar bol bol vaktiniz var. Bulaşıkları
çamaşırları makineler yıkıyor, siz mi yıkıyorsunuz? Yemek yapmaya ne var ki hem.
Fili: Tabi ya… Yemeği yapmak bir yana, her gün ne yemek yapayım diye düşünmek bile başlı başına bir
sorun bizim için.
KEMAL: Ohoooğoo… o iş benim için çocuk oyuncağı. Bir çırpıda yüz tane yemek ismi sayayım sana…
ANNE: Say hadi. Say bakalım.
KEMAL: bamya, fasulye, pilav, makarna, kızartma, borani… pırasa…. Mercimek çorbası….
ANNE: Eee… Devam et. Daha 8 tane oldu. Bir çırpıda söylemesi bile zor olan o yıllardır yediğiniz yemeği ben
pazardan alıp, eve getirip, yıkayıp, soyup, doğrayıp, pişirip, yağını, suyunu, tuzunu, baharatını ayarlayıp,
tabaklarınıza koyup, size yediriyorum.
KEMAL: Amma abarttın hanım. Öyle bir anlatıyorsun ki, sanki dünyayı yeniden yaratıyor gibi oldu. Alt tarafı
iki tabak yemek yapıyorsun.
Ceren: Baba, hadi okula geç kalıcam. Ver artık harçlığımı da gideyim.
Kemal: Dur kızım. Şurada ağız tadıyla bir konuşturmadın.
ANNE: Ceren, dur kızım beş dakika. Abin seni okula bırakır. Şu hayati meseleyi bir çözelim.
KEMAL: Hayati mesele mi? Yemek yapmak mı hayati mesele? Güldürme beni. Sen yemek yapmayınca
açlıktan ölmeyiz herhalde.
ANNE: Deneyelim istersen. Ben bir hafta grev yaparsam bu evi…
KEMAL: Eee…
ANNE: Bu evi…
KEMAL: Eeee…
Ceren: Bu evi kim temizler, kim düzenler, kim yemeğimizi yapar, kim… Kim baba kim…
Büyük Oğul (Şükrü): (Aniden girer) Ben…
KEMAL: Hayır, ben.
TARIK:Hayır. Baba. Mesele ne bilmiyorum ama erkek dediğin babasının yanında olur.
KEMAL: Madem çok ısrar ediyorsun. Peki. Sen yap Şükrücüm.
TARIK:Tabi ki, bu evin erkeği benim. Senden sonra babacım.
ANNE: Eh artık, ütüdür, çamaşırdır, bulaşıktır, süpürge, paspas falanı da unutmazsın oğlum.
TARIK:Nasıl yani. Siz neyi çekiştiriyordunuz ki. Baba…
2

KEMAL: Eee.. Oğlum sen ısrar ettin. Ben de dayanamadım. Madem bu kadar istiyorsun, bir baba olarak,
oğlumun bu isteğini onaylıyorum.
TARIK:İyi de ben meseleyi başka bir şey sandıydım. Hayatta olmaz. Daha okulum var benim. Üniversiteye
gidiyorum ben. Geleceğimi karartmayın…
ANNE: Ben bu işleri her gün yapıyorum. Hem de yıllardır aksatmadan. Hayatımı karartmayın dedim mi hiç?
Şu an itibariyle karar verdim, bu evde grev var. Aranızda anlaşın, biriniz ev işlerine başlasın. Mesela birisini
sehpanın üstünden, birisini yatağın altından bulduğum çıkartıp attığınız, çoraplarınızı toparlayıp yıkamaktan
başlayabilirsiniz. Sanki kırkayak ailesi…
KEMAL: Amaaan. Ne olcak ki. Ben yaparım. Ev işi dediğin ne kadar yorar ki insanı.
TARIK: Baba, bu yaştan sonra olacak iş mi? Neler söylüyorsun. Nerede senin o soğan erkeği hallerin.
KEMAL: Soğan erkekliğim şöyle dursun. Ona laf ettirmem. Ama şu ev işlerini ben yaparım yapmasına da,
sen benim kahveyi sabah açıp, akşama kadar çaydır kahvedir, müşterileri ağırlayacak mısın? Evin geçimini
sağlayacak mısın?
ANNE: Ne var o işte? Zaten ocakta çalışanın var. Çayları o demliyor, dolduruyor, sen müşterilerin masasına
koyuveriyorsun. Evde de ben sana çay demliyor, ayağına kadar getiriyor, sonra da onları yıkıyorum. Ne var
ki bunda.
KEMAL: Tabi ya. Çok kolay. O zaman al bakalım şu anahtarı. Geç kalma, müşteriler sabah çayını içip işlerine
gidecekler daha. İşlerine geç kalmasınlar. Acele et.
Anne. Peki. Sen de al bakalım şu önlüğü. Sen de fazla oyalanma da, akşama kadar yemekti, bulaşıktı, evi
toparlamaktı… Ancak yetiştirirsin.
TARIK: Valla çok yakıştı babacım bu önlük sana…
Ceren: Anne, baba, siz işi baya bir ciddiye aldınız ama benim paramı hala kimse vermedi. Hem okula geç
kalırsam, sorumlusu siz siniz ona göre.
KEMAL: Her şeyden biz sorumluyuz zaten. Siz hiç sorumluluk almayın. Al şu harçlığını. Ağabeyinle birlikte
çıkın, o seni okuluna bırakıp öyle geçsin okuluna.
TARIK: Baba, benim de harçlığım yok.
KEMAL: Bak gördün mü Filiz. Artık bu çocuklara verdiğim son harçlıklar. Yarından itibaren sen vericeksin.
Kahveden kazandıklarınla bu evi döndürmek öyle kolay değil.
ANNE: Sen nasıl döndürüyorsan bu evi, ben de döndürürüm. Hem de alasıyla. Merak etme. Sen evin işlerini
aksatma da…
NENE: Günaydın çocuklar. Ne oluyor, gürültünüzden uykum yarım kaldı. Aaaa… Kemal, ne bu önlük böyle.
Ay, çok da yakışmış da, ne oluyor burada?
CEREN Annemle babam iş değiş tokuşu yaptı ananecim. Artık evin hanımı babam oldu.
KEMAL: Öhööö.. Öhööö… O nasıl söz kızım. Ben ev hanımı olmadım. Sadece bir süre ev işlerini ben
yapıcam. Annen de kahveyi işletecek.
NENE: eee, tamam işte. Çocuk doğru söylüyor. Sen evin hanımı, Filiz de evin beyi olacak.
TARIK:babam önlüğü taktığına göre, annem de bıyık falan bıraksın oldu olacak. Bir de tespih… On numara
olur.
ANNE: Gerekirse onu da yaparım. Ne var ki. Hem iyice havaya girer, işime daha uyumlu olurum.
KEMAL: Öyle herkese yakışmaz bıyık tespih…
ANNE: sen öyle san… (Anne çıkar ve bıyık takıp gelir. Babadan tespih ve yeleği alır) Ver bakalım şu tespihle
yeleği…
NENE: Kızım… Ben seni kız doğurup, yıllardır kız diye büyüttüm. Meğer senin ruhunda tam bir erkek varmış
da haberimiz yokmuş.
ANNE: Hadi bakalım çocuklar… Düşün önüme. Siz doğru okula, ben de şu kahveyi açıp, çayları demleyeyim
de, müşterileri bekletmeyelim dimi ama…
Şükrü. O hooooğo… Anne, sen hemen girdin havaya…
KEMAL: Görücez o havaya girmeyi. Akşama kadar diycem ama öğlene kadar zor dayanır anneniz.
ANNE: Asıl sizi görücez Kemal bey. Akşam evi bıraktığım gibi bulursam ne ala…
NENE: Eh.. Bize de evdeki bu şenliği izlemek düşer. Hadi bakalım hayırlısı…
TARIK: Hadi çıkalım, sonra hepimiz geç kalıcaz.
KEMAL: Allah kolaylık versin Filiz hanım.
ANNE: size de Kemal Bey…
3

(Anne ve çocuklar çıkarlar)


NENE: Eee.. Damat, hadi bakalım. Bir çay getir de kahvaltımı edeyim. Benim dişler öğütmüyor, malum
yaşlılık işte. Şu ekmeğin de içini çıkartıver de sevaba girersin.
KEMAL: Siz isteyin yeter sevgili kayınvalidecim. Başka isteğiniz varsa söyleyin.
NENE: Var ya. İlaçlarımı da hazırla. Yatağımı toplayıver. Sırtıma da bir hırka veriver de üşütmeyeyim.
KEMAL: Tamam. Al bakalım şu hırkayı. Ben müsaadenle mutfağa gidip bulaşıkları makineye dizeyim.
Ardından yemeğe başlarım.
NENE: Tabi tabi damat. Sen bak işine. Kolay gelsin.
(Baba çıkar, mutfakta bulaşıkların sesi gelir, şarkı söyler)
NENE: Damaaat… Damaaat…
KEMAL: buyur anneciğim.
NENE: bir çay daha getirirmisin bana.
KEMAL: Yav, ben kahvede de bu işi yapıyordum. Yine kurtulamadım.
NENE: Ne oldu damat. Daha Dakka bir gol bir. Hemen su koyuveriyorsun.
KEMAL: Yok annecim, olur mu, hemen getireyim.
(Çay getirir)
NENE: Sağol evladım. Şu benim odaya git, yatağımın çarşafını toplayıver, çocukların odasına da bak,
çoraptır, çamaşırdır toparla da sizinkilerle bir atıver makineye yıkansın.
KEMAL: Sen merak etme annecim. Ben hepsini yapıcam. Sırayla. (Der ve çıkar)
NENE: Damaaat… Damaaaat…
KEMAL: Ne var, neee….
NENE: Ne oluyor damat? Ne biçim cevap veriyorsun sen bana?
KEMAL: Pardon anneciğim. Biran boşluğuma geldi. Çorapların çiftlerini bulamıyorum.
NENE: Yatağın altına, dolapların üstüne bak. Filiz senin ve çocukların çoraplarını toplarken hep
söyleniyordu. Birisi aynada birisi Konya’da diye. Genelde birisi gar dolabın üstüne atılmış, birisi yatağın
altına atılmış oluyordu.
KEMAL: O nasıl çorap çıkartmak ya… Öyle şey mi olurmuş?
NENE: eee… İşte onu siz daha iyi bilirsiniz evladım. Bence de ne işi var değil mi?…
(Işıklar söner)
(Işıklar açılır)
KEMAL: Sevgili kayınvalideciğim, çamaşırları yıkadım ve astım. Bulaşıklar da tamam. Bir kahve içelim mi
beraber. Şöyle keyif yapalım karşılıklı…
NENE: Yapalım tabi damat. Öğleni geçti vakit. Kahveyi hak ettik.
KEMAL: Nasıl osun kahveniz?
NENE: Orta şekerli olsun. (Tam o sırada kapı çalar, Baba kapıyı açar, Komşular gelmiştir)
KEMAL: Buyurun hanımlar. Hoş geldiniz. Ne vardı?
(Kadınlar Kemal’i iter ve içeri girer, otururlar)
KEMAL: hoş geldiniz hanımlar. Hayırdır?
TÜRKAN: A.aa.. Ne demek hayırdır? Pek de hoş bulmadık.
Komşu2 (FATMA): Bugün gün sırası Filiz Hanımdaydı da…
Komşu3 (EMEL): Filiz hanım nerde Kemal bey? Yoksa günün onda olduğunu unuttu mu?
Kemal: Filiz mi?
KOMŞULAR: (Hep birlikte) Evet, Filiz..
TÜRKAN: Evet ya. Filiz. Çok şaşırdınız hayırdır? Eşinizin adını mı unuttunuz yoksa?
KEMAL: Yok, yok… Unutmadım tabi ki de. Filiz artık yok. Yani benim yerime işe gitti.
FATMA: Amanın… O önlüğün sebebi belli oldu. Yoksa siz….
EMEL: Yok canım, o kadar da değildir herhalde…
KEMAL: Ne o kadar da değildir? Siz ne demek istiyorsunuz hanımlar.
TÜRKAN: Biz bir şey demiyoruz. Gerek de yok zaten. Önlük her şeyi anlatıyor. (Gülüşürler)
EMEL: Ay… Çok da yakışmış Vallahi Kemal Bey. Kusura bakmayın. Gülmeden duramıyorum…
Kemal: (Gülerek) Evet ya… Yakışmış değil mi hanımlar. İşte… Biz de hanımla hayatımızda bir değişiklik olsun
dedik,,,, o benim işe gitti, ben de ev işlerini devraldım…. Sonra olmazsa olmazı bu önlüğü giyiverdim…
KOMŞULAR: Nee… Siz işlerinizi mi değiştirdiniz?
4

Kemal: Evet ya.. Siz ne sandınız ki?


FATMA: Yani şimdi Filiz kahveye mi gitti?
Kemal: evet. Ne var ki bunda…
EMEL: Siz şimdi bu evin bütün çamaşırlarını, bulaşıklarını, ütüsünü, yemeğini mi yapıyorsunuz?
NENE: Ohoooo hanımlar, daha neler neler yapar benim aslan damadım. Ev işleri ne ki. Şimdi size güzel bir
gün ikramlarını hazırlasın da görün. Parmaklarınızı yersiniz.
TÜRKAN: Fal da bakarsınız değil mi? Ben falsız güne gün demem. Hem Filiznin baktığı fallar hep çıkıyordu,
bakalım senin de falın doğru çıkacak mı Kemal Bey…
KEMAL: Fal mı? Ne falı?
EMEL: Fal tabi ya. Hem kısır da yaptınız sanırım. Kısırsız olmaaaz…
FATMA: Müzik te çalıcaz dimi. Göbeklerimizi atıp, kurtlarımızı da dökmemiz lazım.
KEMAL: Ne gçbeği?
TÜRKAN: Hanım Göbeği…. Tabi, tatlı da olmalı. Kilolarımızı korumamız lazım değil mi?
NENE: eh, günün olmazsa olmazları vardır damat. Madem artık ev işleri senin, günleri de en iyi hazırlamak
ve misafirleri memnun etmek de sana düşüyor.
FATMA: Bir ev hanımının görücüye çıktığı, en önemli icraatı, günlerde misafirlerine en güzel ikramlarda
bulunması, fala iyi bakması, etkili ve şaşırtacak dedikodular bulması, göbek atarken hepimizi coşturup
eğlendirmesidir. Yoksa ne işimiz var değil mi günde.
EMEL: Hiiiç… Yoksa Kemal hanım, aman Kemal bey bu işi yapamıyor deriz, mahlleye gün yapamayan ev
sahibi olup rezil ederiz. Hem bu işler öyle hafife alınacak işler değildir.
NENE: Eh.. Artık Filiznin dilinden de kurtulamazsın Kemal bey… Beceriksizliği kendine yakıştıracaksan sen
bilirsin artık. Çıkartırsın önlüğü…
KEMAL: HAYIR ! Asla. Ben kendime beceriksiz dedirtmem. Kısırsa kısır, göbekse göbek, fal sa fal…. Siz
oturun keyfinize bakın hanımlar. Ben hazırlıklarımı yapayım. Geliyorum.
TÜRKAN: Bu arada ilgimizi çekecek, bizi şaşkına çevirecek dedikoduları da düşünüp öyle gelin mutfaktan.
Dedikodusuz olmaz ama dimi…
KEMAL: Dedikodu mu?
NENE: Yoksa itirazın mı var DAMAT?
KEMAL: Yok… yok tabi. Siz merak etmeyin hanımlar, en güzel dedikodular bende. Ağzınız açık kalacak… Az
Sonra…
FATMA: Adile Hanım Teyzecim, az kurnaz değilsiniz si de maşallah.
NENE: Ben de kaynanaysam, bu Kemal’i canından bezdirmek için elimden geleni ardıma koymam.
EMEL: Bu gün, gün sırası bendeydi aslında. Adile Hanım Teyze mesajın gelince hemen toplanıp geldik.
TÜRKAN: Adile Hanım Teyze İster de biz hayır dermiyiz kızlaaar… Yaşasın eğlence. Bittin sen Kemal Bey.
Yaşasın kadın dayanışması…
KEMAL: (İçerden seslenir)Ne oluyor Hanımlar, bir isteğiniz mi var.
FATMA: Yok yok Kemal bey. Nerde kaldı ikramlar diye konuşuyorduk. Hadi ama… Çok acıktık.
TÜRKAN: Sıkıntı geliveriyor bize böyle beklerken…
KEMAL: Tamam tamam. Geldim hanımlar. Buyrunuz kısırlarımız hazır. Çayları da getiriyorum. (Kısır ve
çayları getirir)
NENE: Damat, bu kısırı sen mi yaptın. Yumuşak olmuş, yiyebiliyorum ama tuzu mu fazla hanımlar?
EMEL: bence acı biberi fazla gibi.
TÜRKAN: Bence bulguru fazla sudan yumuşamış. Pek de olmamış doğrusu ya, Neyse.
FATMA: Bence tuzu fazla, biberi çok, yağı ayarsız, salçası çok ağır, bulgurlar şişmiş iyice, soğanlarda iri iri
kalmış. Maydanoz falan boğmuş kısırın tadını.
KEMAL: Ben şimdi sizi bir boğarsam, yiyin işte be.. bir eline sağlık der insan. O kadar uğraştık…
FATMA: Aaa… Bu ne tepki Kemal Bey. Kalkın Hanımlar. Kusura bakma Adile Hanım Teyze. Biz böyle bir
günde hiç mutlu olamıyoruz. Bir dakika daha duramayız. Hiç mutlu değiliz.
KEMAL: Aman hanımlar. Tamam. Lütfen. Ben sizi mutlu edicem. Söz: Biranda ağzımdan kaçtı. Hadi müzik
açalım, Hep birlikte eğlenelim.
EMEL: O zaman iş değişir. Hadi bakalım. Açalım müziği de, biraz kurtlarımızı dökelim. (müzik Girer)
NENE dahil, herkes oynamaktadır)
5

Kadınlar bir anda KEMALin çevresinde, onu hayretle ve şaşkınca izlemeye başlar. Kemal ortada
oynamaktadır. Bir anda durur ve müzik kısılır.
KEMAL: Ne oldu yine hanımlar. Müziği mi beğenmediniz yoksa.
NENE: Bence sorun müzik değil DAMAT:..
KEMAL: Ne peki.
TÜRKAN: Sorun sizsiniz Kemal bey.
KEMAL: Ben ne Yaptım hanımlar. Şurada ne isteseniz yapıyorum. Daha ne yapayım. Kadın olan bile yapmaz
benim yaptıklarımı.
EMEL Hah… İşte mesele de burada. Kadın olan…
FATMA: Evet. Bence de. Kadın olmadığınız için yabancılık çekiyoruz. Rahat olamıyoruz.
KEMAL: Yok devenin pabucu…
ADİLE: Canım sana kadın ol diyen yok. Sadece bir peruk takıver bari.
TÜRKAN: O zaman gözümüze daha hoş gelir, yadırgamadan, rahat rahat oynar, döktürürüz…
KEMAL: Ben asla peruk falan takmam… O kadar da değil…
FATMA: Kalkın hanımlar, Bu böyle olmuyor. Onu yapmam bunu yapmam… Gidiyoruz eve..
KEMAL: Durun durun hanımlar, peruk takmam dedim se, ben beceremem takmayı, siz takıverin demek
istedim.
EMEL: Haaah şöyle. Lütfen kadın günü kurallarına uyalım değil mi ama Kemal bey.
ADİLE Damat, boşuna debelenme. Günlerde, misafirlerin tüm isteklerini yapmak zorundasın. Gün sırası
kimseyse, misafirlerini memnun etmezse, ele güne rezil olursun vallahi.
Emel: (Kemale Peruğu takar, bıyığının üstüne de bir tülbent bağlar) Hah şöyle. Siz de bize artık ayak
uydurdunuz kemal bey. Bak ne güzel oldu. Derler ve müzik girer, oynamaya başlarlar.
Bir süre oynarlarken kapı çalar.
KEMAL BEY oynama esnasında ağzını kapatacak şekilde peçe takmıştır. Kapıyı açmaya gider.
İLYAS: İyi günler abla… Ben Kemal abime bakmıştım.
KEMAL: Benim oğlum. Ne ablası…
İLYAS: Kemal abi… Sen ne çeviriyon abi.. Ne oldu sana böyle…
KEMAL Olanlar oldu İlyas. Sus artık. Kimseye demek yok bak…
İLYAS: İyi söyleme de abi. Ç:ok da yakışmış hani.
KEMAL Gülme İlyaaas.. Sus… Zaten burnumdan slouyorum. Almayayım seni ayaklarımın altına.
İLYAS: Tamam abi tamam… Sustum.
KEMAL: Geç hele içeri. Seni de bu eğlence kervanına ortak edelim de, bülbül gibi öteceğine, süt dökmüş
kediye dön…
İlyası içeri alır ve hanımlara
KEMAL. Hanımlar, bakın bu arkadaşta artık günümüze katılacakmış. Hadi onu da kırmayıp alalım aramıza.
İLYAS: Ne günü abi. Ben seni merak edip geldim…
NENE: aaa… Öyle gelip de güne katılmadan olur mu? Al şu kısırdan yemeye başla…
İLYAS: kısırdan yer ve kendini oynamaya kaptırır.. Oh ohh… Hanımlar ne gzelmiş bu gün meselesi. Bundan
sonra hep sizinleyim.
FATMA Ablaa.. Bir peruk da İlyas beye mi taksak. Erkeklerin aramızda olması hoş olmuyor bari görüntüyü
halledelim.
İLYASIN başına peruk takarlar…
Hep birlikte oynamaya devam ederken yine kapı çalar. Bu defa gelen fal bakan bir bohçacıdır.
KEMAL: (Kapıyı açar) Hoş geldin hanım. Buyur… Kadınlar içeriden seslenir. Gelsin gelsin. O bizim müdavimi
olduğumuz bohçacı…
KEMAL: bohçacı mı?
TÜRKAN: Hem bohçacı hem falcı…
İLYAS: Haaah… Bir bu eksikti. O da oldu. Ben de ne eksik diyordum…
NENE: Eee… Kahveler olmadı mı?
BOHÇACI: Kahveye sonra bakarız hanımlar. Hele bir bakla falı açıvereyim size
EMEL: Önce benim bakla falıma bak bakalım…
Bohçacı baklalarını saçar, başlar fala bakmaya…
6

BOHÇACI: Ayol hanım abla, senin bir kısmetin var be şuracıkta görünür. Nedir bu kısmet… Baklalar
saçılıverdi kısmetten ablacım.
EMEL: Ayol kocamı ev işlerini yapsın diye eve bırakıp geldim. Adamcağız evde hem temizlik yapar, hem beni
bekler durur. Ne kısmetim olacak benim.
FATMA: Para vardır belki Emelcim kısmetinde.
BOHÇAACI: Para da var, eğlence de vaar…
TÜRKAN: Eğlence burada zaten var ayol. Bundan ala eğlence mi olur. Yakında mahallenin bütün erkeklerini
ev hanımına çevirip, her gün bir yerde toplanıp eğlenicez.
İLYAS: Kemal abi, biz de fala baktırsak mı?
KEMAL: Sen baktır İLYAS: Meraklısın bakıyorum.
BOHÇACI: Sana el falı bakarım be abi.Erkeklere bakla açılmaz. Ver şu elini ağabeycim.
Elini alır avucuna bakarak, Aboooovv… Bu el ne abim yav. Ne yol var ne yolak. İzi belli değil, yüzü belli değil.
İLYAS: O eller var ya.. Hafife aldığın o eller kahvede oynarken hep okey çeker.
BOHÇACI: abi sen bırak okeyi de, sana başka oyunlar gözükür be abi.
İLYAS: Pişti oynamaya çağırdı arkadaşlar bu akşama. Onu görmüşsündür sen.
BOHÇACI: ne okeyi, piştisi abim. Sana daha büyük oyunlar oynanıyor. Başına çoraplar örüyorlar senin güzel
abim.
İLYAS: Ne oyunu ablacım, ben yemem öyle oyunları. Kaçın kurasıyım ben bi bak şu gözlere… Var mı bende
oyuna gelecek göz?
BOHÇACI: Abi senin gözlerinin feri gitmiş be. Açcık sen bir şöyle aynaya bakıversene. Bir ayağın çukura
girecek nerdeyse. Azıcıkın evinde dinlenesin de kendine gelesin.
KEMAL: Yav, bu İlyas benim kahveden çıkmazdı. Ne oldu ki İlyasıma.
NENE: Daha ne olsun Damat. Baksana adamı sirk maymununa çevirdiler.
FATMA: Kemal bey, siz de falınıza baktırsanıza…
BOHÇACI: İyi de ablalar, ben bir göbecik attırmadan bakamam bir fal daha. İçime sıkıntılar geldi be. Açıverin
şu müziği de hep bir biraz göbeciklerimizi attırıverelim.
MZİK ÇALAR: Herkes oynamaya başlar….
Tam oynarlarken bir süre sonra kapı yine çalar.
Bu defa gelen ŞENER dir.
ŞENER: İyi günler bacım. Kemal abim yok mu?
KEMAL: İçerde. Gel içeri gel… (Kadınsı sesle içeri alır)
ŞENER: Ne oluyor hanımlar. Bu ne eğlencesi böyle?
TÜRKAN: Ne olacak, Kemal beyin ev hanımlığı işine girişmesini kutluyoruz.
FATMA: İlyas bey de ev hanımı olmak için aramıza katıldı.
NENE: Eee.. Biz de düşündük taşındık, senin de eksik kalmana gönlümüz razı olmadı. Şimdi göbek atmakla
başla bakalım ev hanımlarının en özel toplantısına. Çalın bakalım müziği…
Hep birlikte oynamaya başlarlar…
ŞENER: İyi de hanımlar, arkadaşlar bir hata yapmış, size katılmışlar da, bana uymaz öyle şeyler. Ben evde
kalkıp su bile almam. Hanıma söylerim, o getirirrrr…
EMEL: yaa.. Öyle mi? O zaman sen şu kısırdan ye bakalım da, sonra konuşalım. Açsındır sen.
ŞENER: Eh.. biraz açım. Yiyeyim bari.
FATMA: ye bari…
TÜRKAN: Eee.. hadi bakalım. Ne duruyoruz. Çalsın müzik de kalan kurtlarımızı döktürelim şuracıkta.
(Bir süre oynadıktan sonra otururlar)…
BOHÇACI: Devam edelim fallara bakmaya be ağabeycim. Şimdi sıra KEMAL abimde… Ver bakalım şu elini.
(Elini alır ve avuna bakarak) Abi, senin elinde neler görünür böyle…
KEMAL: Ne görünür ki…
BOHÇACI: Abi senin hanım adam olmuş görünür be ya..
ÜÇ KADIN: Aaaa… adam mı olmuuuş….
NENE: Eee. Ne olacaktı. Sen evin hanımı olunca ona da adam olmak düştü.
ÜÇ KADIN: Aaaa…
ŞENER: Abii… Neler oluyor. Sen böyle değildin. Nedir bu olanlar…
BOHÇACI: Sen dur daha abi. Senin de falına bakıvericem birazdan.
7

ŞENER: İyi de fallar gerçek değildir ki. Baksan ne olcakmış.


TÜRKAN: He… Gerçek değil. Bak nasılda bildi. Kemal beyi. Hanım olmuş işte…
KEMAL: İyi de hanımlar, ayıp ediyorsunuz ama. Ben sadece ev işlerini yapmakta ne var diye göstermek için,
hanımla işleri değiştirdik. Hoş.. Ev hanımlığı iş değil, gördüğüm kadarıyla fal baktır, kısır günü yap, göbek,
gül oynaymış… Ne var ki ev hanımlığında.
NENE: Sen öyle san.
BOHÇACI: ablalarım ağabeylerim… Gerçi abilerimi göremiyorum da.. Neyse ben kalkayım artıkın. Azıcıkın
başka evlere de gideyim.
FATMA: Tamam tamam. Ben seni uğurlayayım. Çok sağolasın. Yine gel olur mu. Gün sırası TÜRKANDA
haftaya…
BOHÇACI: Tamam abla.. Gelirim tabi.
(Çıkar)
NENE: Hanımlar çaylarımızı içtik, kısırları yedik, göbecikleri attık, dedikodu yapmadııık….
EMEL: Evet ya… Kemal bey.. Düşündünüz mü dedikoduları.. bizi şaşırtacak dedikodular bulacaktınız..
KEMAL: Dedikodu mu? … Düşünmem mi.. Şey.. Bizim İlyasın oğlu üniversiteye başlamış…
TÜRKAN: Aa…. Öyle miii… Dalga mı geçiyorsun sen bizle? Dedikodu dedik. Boş laf demedik.
KEMAL: İyi de hanımlar, ben akşama kadar kahvede işime gücüme bakıyordum. Nerden bilirim nerede kim
ne yapmış?
NENE: asıl dedikodu kahvede dönüyordur bence damat. Hadi Hadi utanma. Anlat bakalım.
KEMAL: Şener, İlyas, var mı oğlum bildiğiniz dedikodu. Varsa anlatında kurtarın beni şu işten.
ŞENER: Kemal abi, ben biliyorum da, bilmem nasıl anlatsam…
FATMA: anlat anlat….
ŞENER: Şimdi, Arka sokaktaki Hülya teyze varya,
KADINLAR: Eee…
ŞENER: Hah.. İşte o, kocasını eve sokmuyormuş.
KADINLAR: aaa.. Neden?
ŞENER: Çünkü kocasına kahveden erkence gel evine diyor, o gece yarısı geliyormuş, o erken gel diyormuş,
kocası geç geliyormuş, en son Hülya Teyze de kocasına iyice kızıp, gece yarısı eve almamış.
KADINLAR: Ooooo…
ŞENER: Artık evin yolunu unuttun, git şimdi o kahvende yatarsın deyip, kapıyı kitleyi vermiş.
NENE: E… Sonra hiç almamış mı?
ŞENER: Almamış.
NENE: Bak, gördün mü damat. Elalemin hanımı kocasını eve sokmuyor, sen kalkmış benim kızımın ev
hanımlığını beğenmiyorsun.
EMEL: Yahu, siz bunlara dedikodu mu diyorsunuz? Biz öyle dedikodular yaparız, öyle dedikodular yaparız
ki…. Ağzınız açık kalır.
KEMAL: Yapın hadi. Yapın bakalım da görelim nasıl ağzımız açık kalacakmış…
NENE: Damat şansını fazla zorlama istersen…
KEMAL: Ne var ki, dedikodu duyalım biz de. Merak ettim. Hadi anlatın hanımlar.
FATMA: Eeeh… Sen kaşındın Kemal Bey.
TÜRKAN: Bir tane, kendini soğan erkeği sanan bir kahveci varmııış…
ŞENER, İLYAS, EMEL, TÜRKAN, NENE: Eeee…
TÜRKAN: Bu kahvecinin hamarat mı hamarat bir de hanımı varmış…
TÜMÜ: Eee….
FATMA: Bu kahveci Hanımının yaptığı işleri çoook kolay sanıyormuş…
TÜMÜ: Yaaaa…
EMEL: Günlerden bir gün, ikisi de birbirine kızıp, işlerini değiştirmiş…
TÜMÜ: Ooooo…
FATMA: Adamın adı Kemal miş….
TÜMÜ: Brehh brehh brehh…
TÜRKAN: İşte o adam soğan erkeği ya, rolleri değişince, önlüğü boynuna takıvermiiiiş…
TÜMÜ: Gülerler… (Kahkahayla)
KEMAL: Ayıp oluyor ama hanımlar. Gülmeyin.
8

NENE: Damat, ne oldu? Utandın mı yoksa…


ŞENER: Kemal abi, gerçekten ben de ilk gördüğümden beri bakıyorum da, çok yakışmış valla…
KEMAL: Şeneeer… Adamı hasta etmeyin…. Bari siz yapmayın beyler…
EMEL: Sonra o önlüklü adam, çamaşır yıkamış ,bulaşık yıkamış, göbekler atmııış, peruk takmış, peçe takmış,
kısır yapmııış, fal baktırmış, dedikodu yapmııış….
FATMA: Bunu da bütün mahallede duymayan kamamış…
NENE: Hanımı da, erkek gibi, gidip kahvede takır takır bütün illeri güzelce yapmış.
KEMAL: Aman hanımlar… Neden mahalleye anlatıyorsunuz. Yapmayın. Rezil olurum.
TÜRKAN: Biz hergün bu işleri yapıyoruz KEMAL bey. Rezil mi oluyoruz.
KEMAL: Tamam… Haklısınız hanımlar. Kabul ediyorum. Ev hanımlığı zor iş. Ama ne olur. Bunları unutalım.
NENE: Unutalım, unutalım da, daha gün bitmedi damat. Hani bizim kahvelerimiz?
KEMAL: Hemen yapıyorum. Yter ki bugün burada olanlar aramızda kalsın.
TÜRKAN: Eh.. Kahveler şöyle köpüklü, ağzımıza layık olursa düşünürüz…
KEMAL: Ben Kahveciyim hanımlar. Yıllardır çaydır kahvedir yapar dururum. O iş bende. Siz kahvelerinizi
nasıl alırsınız onu söyleyin.
ŞENER: Abi, benim ki şekerli olsun.
İLYAS: Benim ki karar olsun.
NENE: Benim kahvem sade olsun Damat.
FATMA: Benim ki Bol köpüklü, orta olsun.
EMEL: Benim ki az şekerli olsun.
TÜRKAN: Benim ki de çok şekerli olsun.
KEMAL: İyi de hanımlar herkes farklı istedi… Hepinizinkini de orta şekerli yapsam olmaz mı?
KAD;INLAR: Olmaaaazzzz…
ŞENER: Kemal abi, zor mu geldi yoksa..
İLYAS: Abi…. Sen bizi misafirden saymıyor musun?
KEMAL: Siz de mi arkadaşlar, siz de mi?
ŞENER İLE İLYAS: Biz de ya abi…
KEMAL: Tamam… Peki… Yapıyorum. Siz bakın keyfinize…
İçeri gider, bir süre bekler içeride
NENE: Az kadı hanımlar. Birazdan pes eder. Bu kadar işe dayanamayacak görün bakın.
TÜRKAN: Hiç bozmayın beyler… Oyuna devam.
EMEL: Kemal beye çok ayıp ediyoruz hanımlar. Koskaca adam ne hallere düştü…
NENE: Eee.. Bu da ona ders olmalı dimi ama.
FATMA: Tabi ya. Ev hanımlığı, mesleklerin en zoru. Bizler olmasak, koskaca ev nasıl döner. Anlasın iyice.
TÜRKAN: Bence de.. İyice sürtsün burnu ki, bir daha ev hanımlarına laf etmeye kalkmasın.
İLYAS: Vallahi sizden korkulur hanımlar.
NENE: Aslında pek de bir şey yapmadık. Biz zaten bunları yapıyoruz. Az bile…
KEMAL İÇERİ GİRER) Elinde kahve tepsisi vardır. Herkese kahvelerini tek tek verir.
EMEL: Pek de güzelmiş kahveler, ellerinize sağlık Kemal bey.
KEMAL: Kızgın bir şekilde, Zıkkım için emi…
KADINLAR: Anlamadım, Ne dedin…
KEMAL: Şey… Afiyet olsun, Afiyet olsun dedim…
NENE: Aferin Damat. Böyle işte.Haftada bir defa gün sırası sende.
İLYAS: Kemal Abi, bize müsaade, artık gidelim.
NENE: Aaaa… Hiç olur mu.. Oturun beyler…
Son bir oyun oynayalım da. Öyle gidersiniz… Açın bakalım müziği…
Bir süre oynandıktan sonra…
KEMAL: yahu hanımlar, bu ev hanımlığı işi baya bir eğlenceliymiş.
NENE: siz görüeceksiniz eğlenceli yi…
İLYAS: bir şey mi dedin nene…
(Bir anda müzik kesilir, herkes İlyasa pis pis bakar)
TÜM KADINLAR: (İlyasa yüklenerek) NENE: Sen kime nene diyorsun bakayım…
TÜRKAN Ne demek nene?
9

(Kemal ayırmaya çalışır)


FATMA: Çabuk özür dile…
TÜRKAN: Hemen….
İLYAS Ne dedim hanımlar, kötü bir şey mi dedim ben?
NENE: Sen utanmıyormusun benim gibi gencecik ve güzel bir kadına, herkesin içinde Nene demeye…
KEMAL: Oğlum İlyas, seni ben bile kurtaramam artık…
İLYAS: Abi ne olur bir şey söyle. Ben kötü bir şey demedim.
NENE: Çabuk özür dile. Hemen düzelt söylediğini…
FATMA: Yoksa elimizden kurtulamazsın.
İLYAS: Ne diyeyim
TÜRKAN: Adile Hanımefendiciğim, diyeceksin.
İLYAS: Haaa… tamam… Çok özür dilerim, ADİLE HANIMEFENDİCİĞİMMM… Eşeklik Ettim.
NENE: Eee… Eşeklik baki kalmasın tabi. Böyle de düzelttirilir…
KEMAL İlyas, oğlum sen delirdin mi? Kadınlarla tartışılır mı? Böyle durumlarda ya hemen hatanı kabul edip
düzelteceksin, baktın olmuyor, ölü numarası yapacaksın.
ŞENER: Abi, bu kadın milleti saatli bomba gibiymiş valla…
KEMAL: Öyledirler öyledirler de, onlarsız da olmaz işte.
FATMA: hadi bakalım beyler, şimdi kısır günümüz bitmeden adam akıllı bir dedikodu yapalım.
EMEL: Evet ya. Dedikodular neler bakalım şu kahvede. Hadi biz evlerdekileri biliyoruz. Siz de kahvede az
dedikodu yapmıyorsunuz biliyoruz. Dökülün bakalım…
TÜRKAN: O dedikodularda bizim de adımız geçiyorsa, gider o kahvedekilerin hepsinin ağzını caaaarttt diye
yırtarız valla.
NENE: Başta da sizin ağzını yırtmakla başlarız haberiniz ola…
KEMAL: aa.aaa… Aşk olsun hanımlar. Ne dedikodusu. Bizim kahve ortamı dedikodu ortamı değildir öyle.
Herkes edeplidir.
ŞENER: Evet ya. Çok edepliyiz biz.
KADINLAR Siz şimdi bize depsiz mi diyorsunuz bakayım.
NENE: biz dedikodu yapınca edepsiz mi oluyoruz… Ne diyorsun sen. İyice kaşınmaya başladı bu ikisi
hanımlar.
KEMAL: Yok yok hanımlar. Yani kadınlar tabiî ki istedikleri gibi dedikodu yaparlar. Biz erkekler yaparsa
edepsizlik olur.
TÜRKAN: Haaahhh şöyle… Biz de zaten dedikodu değil, kimin ne derdi var onu konuşuruz. Kimsenin
günahını almak istemeyiz değil mi hanımlaaaar…
KADINLAR: Tabi ya… İstemeyiz.
İLYAS: Tabi tabi hanımlar. Siz hiç dedikodu yapmazsınız. Sohbet olsun işte sizinkisi.
NENE: aferin. Bak adam olmaya başladın sen…
ŞENER: Adamın dibisin kardeşşşş…. Bak Adile Hanım Teyze adamı bir bakışta tanır. O diyorsa doğrudur…
NENE: bak.. Gördün mü, kadın gücünü… Adamı vezir de ederiz, rezil de…
FATMA: eee… Hadi ama. Yine çok knuştuk. Akşam oluyor daha biz kurtlarımızı iyice dökemeden gün
bitecek. Çalın şu müziği de iyice kendimize gelelim.
MÜZİK ÇALAR, Herkes komik komik oynamaya başlar…
Bir süre sonra…
NENE: Eee.. Damat hadi bakalım, topla şu ortalığı.
KEMAL Hadi bakalım. Herkes bir şeyleri toplamaya başlasın. Birlikte beş dakikada toplayalım ortalığı filiz
gelince ortalığı böyle görürse rezil olurum. Dilinden kurtulamam.
KADINLAR: aaa… Ne demek hepbir…
EMEL Biz hem misafirliğe gelelim, hem ortalığı toplayalım. Olacak iş mi?
TÜRKAN: Kemal beeey.. Bu evin hanımı SENSİN ve bütün evi sen toplayacaksın. Hemen başla yoksa akşama
mümkün değil yetişmez…
NENE: Daha camlar da silinecek
FATMA: Perdeler de kokuyor, onları da yıkayıp ası ver. Sonrada kurumadan asarsın ki, ütüsüz görünmesin.
TÜRKAN: Yerlere de baya yiyecek içecek döküldü. Önce bir süpürüp, sonra da iyice silin.
EMEL: eliniz değmişken şu halıyı da bir silkeleyiverirsiniz. Yoksa süpürmekle bitmez bunun kiri.
10

NENE: bulaşıkları önceden makineye at ki, onlar yıkansın bir yandan.


FATMA: Çamaşırları da ütüleyip hazır edin Kemal Bey.
TÜRKAN: Şu örtüleri de bir güzel silkeleyip, tekrar seriverirsiniz artık…
NENE: Banyo tuvaleti de bir güzel fırçalayıp siliver de kokmasın…
EMEL: Mutfak iyice dağılmıştır, lavaboyu,, tezgahı da temizleyip, silip süpürmeyi unutmayın.
FATMA: bulaşıkların makinede yıkanmayanlarını, elde güzelce yıkayıp, bulaşıklığa koyun ki, süzülsün suyu.
NENE: Damat, balkonları da şöyle suyla bir yıkayıver de, akşam yemeğini orada yiyelim.
FATMA: aaa. Yemek de var tabi.
TÜRKAN: Yemeği de yapacaksınız değil mi bu arada.
KEMAL (isyan edercesine) Eeeh… Yetti beee.. Ben ahtapotmuyum. Kaç kolum var benim. Hangisine
yetişeyim. Siz çıldırdınız mı?
KADINLAR: Aa…. Ne dediiii…
NENE: Damaaaat… Filiz hergün bunları yapıyor. Hem de hiç aksatmadan. Bir gün daha çıldırdınız mı demedi,
şikayet etmedi. Tabi size görünmüyor bütün bunlar. Sabah gidip akşam geliyorsunuz, yemeğiniz önünüze
geliyor, kahveniz ayağınıza…
KEMAL: Tamam… PES…
KADINLAR: OOOooo…. PES Dediii….
KEMAL: Hanımlar, anladım ki biz bu işi yapamayız. Ben Filiz’i şimdi çok daha iyi anlıyorum.
NENE: Damat, eminmisin, PES mi ediyorsun sen şimdi…
KEMAL Evet. Pes dedim….
ŞENER: O zaman, kapansın ışıklar, başlasın son sahne….
(Işıklar Söner, İçeriye pasta üzerinde bir mumla doğum günü pastası girer) FİLİZ Pasta elinde sahneye girer
ve herkes alkış tutar….
HEPBİRLİKTE: İyi ki doğdun Kemaaallll, İyi ki Doğdun Kemal….
KEMAL Mumu üfler ve şaşkınlıkla… Hepsi bir oyun muydu?
FİLİZ: Evet ya Kocacım. Hem bizi anla hem de doğum gününü böylesine güzel bir sürprizle ömür boyu
unutma diye yaptık.
KADINLAR: ELLİNCİ YAŞIN KUTLU OLSUN KEMAL BEEEY…
KEMAL Vallahi hanımlar, elli yaşıma girdim, hiç böyle doğum günü görmedim. Kutladınız mı, 50 yaş daha
yaşlandırdınız mı anlamadım.
FİLİZ: Sen bizim evimizin direği, ailemizin ekmeği aşısın Kemal Bey. Allah seni başımızdan eksik etmesin.
KEMAL: İyi ki sen benim çocuklarımın annesi, benim eşimsin. Sen olmasan bu ev nasıl dönerdi. İyi ki varsın
Hanımım.
FİLİZ: Senin de işlerin zor kocacım. Allah sana kuvvet versin, sıhhat versin ki, ocağımızın dumanı tütsün.
NENE: Eeee.. Herkes işini yaparsa, ev ev olur. Herkes başkasının işine laf atar, burnunu sokarsa, ev ev değil,
virane bir halde olur. Siz de böylece anladınız değil mi çocuklarım….
KEMAL: Ver kayınvalideciğim, o mübarek elini öpeyim. (İkiside elini öper) Çocuklar da anne ve babasının
elini öper, NENE, Anne; çocuklar ve baba birbirine sarılır, tüm kadınlar ve erkekler alkışlarlar… Sonra hepbir
müzik çalar ve gelişi güzel oynarlar…. Oyun biter…
SON

You might also like