You are on page 1of 59

EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

EKSİLİYORUM GİT GİDE 2

YUSUFLARIN KARISI 3

DİYORLARMIŞ 7

HAYIRLISI 9

YALNIZ KALMAYI SEVMEZDİ SUZAN 12

KIYMALI YUMURTA İLE YİNE YENİDEN 15

MİSAFİR 17

HAYALLER VE GERÇEKLER 20

PANDEMİDE OTUZ BEŞ YAŞ 29

MELEK 33

TERZİ AYNUR 35

ÜÇ YIL SONRA KALDIĞIMIZ YERDEN 38

YALNIZ BİR TATİL 45

AĞACIN DALLARINDA 50

KOŞ CEMAL KOŞ 52

OLMUYOR İŞTE ARTIK 54

UYUYAYIM BARİ ODAMDA 57

1
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

EKSİLİYORUM GİT GİDE

Üşüdüm. Ne ara soğudu havalar. Artık çıkarmalı kışlıkları. Hırkamı dolabın nadiren açtığım sol
yanından aldım.

Cama vuran damlaların sesleri, kaçışan, bağrışan çocuklar. Daha demin yandaki inşaatın arsasında
misket oynuyorlardı. On beş katlı apartman bitip de bahçesi duvarlarla çevrilinceye kadar oyun
bahçesi. En çok da hafta sonları geliyorlar. Çocuk sesleri de gidince pazar kasveti yağmurla
birlikte iyice bastı. Balkondan sandalyemi içeri aldım. Çayım da bitmişti zaten. Sohbetlerimize
eşlik eden ince beller kırıldı çoktan. Son kalan çay tabağı da küllük görevinde, onun da kenarı
çatlamış. İçinde izmaritler, biraz da su.

Hatırlar mısın, bu eve ilk taşındığımız günü? Karşı komşumuz Zarafet Hanım bir kâse çilek ve
erik getirmişti. Ben çilekleri yemiştim, sen de erikleri. O da yok artık. Geçen bahardı. Sabaha karşı
gök gürledi. Ardından yağmur indirdi. Aynı bugünkü gibi. Yatağın içinde iyice büzüştüm.
Elektriklerin gittiğini saati göremeyince anladım. Hani şu vitrinde günlerce bakıp sonunda bir
heyecan aldığımız alarmlı radyonun saati. Artık alarm kurmuyorum. Perdeler eskidi, gün doğarken
aydınlık süzülüyor içeri sessizce, uyanıyorum. Bir de her gece mutlaka çişe kalkıyorum. Gözüm
saate kayıyor. “Dört olmuş,” diyorum, uyuyorum yine. O gece, kaçtı bilmiyorum, Zarafet
Hanım’ın evinden bir gürültü geldi. Kalktım, hırkamı aldım sandalyeden. El yordamıyla
çekmecedeki feneri buldum. Çaldım kapısını ikirciklenerek. Açan olmadı. Bir daha da hiç ses
gelmedi. Sadece evi boşalttıkları gün. Hâlâ boş ev.

Canım çilek istemiyor epeydir. İstese de param yetmez. Emeklilikle birlikte zor getiriyorum ay
sonunu. Bir şey aldığım yok. Ne severdin yeni şeyler almayı bana. Elbiseyse giymemi ister,
bakardın uzun uzun. Hafta sonları yemeğe giderdik. Rakıları tokuştururduk deniz kenarındaki
salaş balıkçıda. Kapandı orası da. Zaten dışarı çıkmıyorum pek. Azcık keyfim varsa, ucundan
güneşi gördüysem akşamları bir sandalye atıyorum balkona. Elime gelen ilk bardağa biraz rakı,
bol buz, biraz da beyaz peynir. Tek lüksüm sigara. Doktor kızıyor. Gitmeyeceğim artık.

Balkonun açık kapısından yağmur damlaları giriyor. Yerdeki parkeyi, sonra da kilimin ucunu
ıslatıyor. Seyyar satıcıdan faraş ve el süpürgesiyle birlikte almıştın. O gece Zarafet Hanım’ın
karanlıkta düşerken tutunduğu masa örtüsüyle tuz buz olan sürahi ve bardakları süpürdüm onlarla.
Süpürürken çok ağladım. Faraşı ve süpürgeyi de cam kırıklarıyla attım. Kırılan, bozulan, işe
yaramayan her şeyi attım. Yerine yenisini koymuyorum. Eksiliyorum git gide.

2
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

YUSUFLARIN KARISI

Emine yer sofrasında yufka açıyordu. Bir ay öncesine kadar yalnız yaşadığı tek odalı evinde şimdi
uzun soluklu bir misafiri vardı. Okullar açılmadan gelmiş, ona verdiği odasının bir duvarını üç sıra
kitapla doldurmuştu. Elinde devamlı defterle kalem; konuşmuyorsa yazıyor, yazmıyorsa
okuyordu. Evine konuk olmasına başta sıkılsa da ses çıkaramamıştı. Hem kadın hem de yalnız
olunca köyün ileri gelenleri öğretmenin Emine’nin yanında yaşamasını uygun görmüş, onların da
bu toprağın kurallarına uymaktan başka çareleri kalmamıştı. Zaman geçtikçe birbirlerini sevmeye
de başlamışlardı. Az konuşsalar da bir dinleyenleri olmasından memnundular. Emine sabahları
erkenden çayı koyuyor, otlu peynirin yanına bayat ekmeği ıslatıp tavada ısıtıyordu. Köyden
hikâyeler anlatıyordu. Eski öğretmenleri, köyün ileri gelenlerini, oradan göçenleri... Öğretmen de
okuduğu kitaplardan, şehirdeki haberlerden, dağın ötesinde olup bitenlerden bahsediyordu. Yine
de Meryem’in yokluğunu yüreğinde hissediyordu Emine.

Taş duvara açılmış küçük pencereden bütün heybetiyle dağlar seçiliyordu. Henüz soba yakmıyor,
bahçedeki kurumuş yaprakları süpürüyor, geceleri gökyüzündeki yıldızları seyrediyorlardı.

Öğretmenin muhtarın evinin önünden geçerek okula gittiği bir sabahtı. Adamın ikinci karısı
erkenden kalkıp çamaşır yıkamış, ıslak çarşafları, gömlekleri direklerin arasına gerili tellere
asıyordu. Öğretmeni görünce hızlıca selamlayıp yüzünü öte yana çevirdi. Kaçar gibi eve girdi.
Gözündeki ve çenesindeki morluklar yine de öğretmenin dikkatinden kaçmadı. İçi daraldı.
Bembeyaz çarşafların rüzgârda salınması, güneşin parıltısı, kuşların cıvıltısı içindeki ağırlığı
hafifletemedi. Düşünceli bakışları yerde, kendini okulun kapısından içeriye zor attı. O akşam
okuldaki çocukları, ana babalarını tanımak için Emine’ye sorular sorarken aklına sabahki olay
geldi. “Bu sabah muhtarın genç olan karısını gördüm. Yüzü mosmordu. Göz göze gelince kısık
sesle, ‘Merhaba,’ deyip içeri kaçtı. Neden acaba? Utandı mı ki?”

“Alışırsın yakında. Burada yemek, içmek kadar sıradan bu işler.” Kalktı, sofrayı toplamaya
başladı Emine. İkisi de bir süre konuşmadılar. Bulaşıkları birlikte yıkadıktan sonra hemen ocağa
çay suyu koydular.

Sessizliği bozan yine öğretmen oldu. “Okuldaki perdeler çok güzel işlenmiş. Çocuklara ne özenli
bir iş yapmış, kim işledi bilen var mı, diye sorduğumda, en büyüklerden bir kız, ‘Yusuf Abi’nin
karısı Meryem Abla yaptıydı onları,’ dedi. Senin arada lafını ettiğin arkadaşın değil mi Meryem?”

3
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“He, öyle ya. Güzel dantel işlerdi Meryem. Çocukken bir yaz el işi kursuna gitmiş. Orada
öğrenmiş bu işleri.”

“Nerede şimdi? Anlatsana biraz Meryem’i, Yusuf’u? Niye ortalarda görünmüyor ikisi de?
Çocukları yok mu? Buraya taşındığımdan beri sadece adlarını duyuyorum. Meryem gelse de
okulda genç kızlara el işi kursu açsak. Belki işlediklerinin bir kısmını satabiliriz bile. Hem
buradaki kızlarla kadınlar için hem meşgale olur hem de gelir niyetine üç beş kuruş toplanır?”

Acıyla, özlemle buruldu yüzü Emine’nin. Sırdaşını birden hatırlayıvermek onu yeniden sarstı.
“Uzun hikâye. Yusuf hapiste. Karısı da çocukları da gelmeyecekler. Unut onları.”

“Öldüler mi?”

“Sonra anlatırım. Şimdi olmaz,” dedi Emine. Çayını pencerenin önündeki tabureye bıraktı. İyi
geceler bile demeden döşeğini açıp sırtını dönerek yattı. Öğretmen şaşkındı. Kalkıp çayını
tazeledi. Odasından defteriyle kalemini aldı. Masanın köşesindeki gaz lambasının solgun, titrek
ışığında pencereden uzaktaki karlı dağlara uzun uzun dalarak yazmaya koyuldu.

Ertesi sabah kahvaltıda konuyu tekrar açtı. “Üzerine yattık uyuduk. Hadi anlat şimdi, Yusuf’la
karısı Meryem’in hikâyesini.”

“Hikâye Yusuf’la Meryem’in değil ki.”

“Kimin peki?”

“Meryem’le, kayınbabası Yusuf’un.”

“Anlat o zaman.”

“Havalar soğumaya başladı. Kar yakındır. Var mı okula giderken giyeceğin bir pabucun,
kabanın?”

“Boş ver şimdi pabucu, kabanı. N’olmuş Yusuf’un karısına?”

“Anlatırım ama bir şartla. Kesmeden dinleyeceksin beni. Bir de anlattıklarım ölene kadar
aramızda sır kalacak.”

“Tamam, anlat hele.”

4
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Oturduğu yerden doğruldu, öğretmene baktı Emine. Buruk bir gülümsemeyle, “Çocukların dedesi
Yusuf, oğluna pusu kurdu,” dedi.

Öğretmen çayından bir yudum aldı ve sessizce dinlemeye başladı Emine’yi.

“Yusuf hapse girdikten birkaç hafta sonra Yusuf’un babası Meryem’in kapısında belirmiş. ‘Sizin
başınızda ben duracam artık,’ demiş. Meryem kocası gittiğinden beri yatağını kızı ve oğluyla
paylaşıyormuş. Helaya gitmek için kayınbabasının odasının önünden geçmesi gerekiyormuş
geceleri. Günlerce tutup çişini sabahı zor etmiş. Çocuklar uyanmadan çıkamamış odasından.
Ancak kapısını kilitlediğinde rahat bir nefes alıyormuş. Onları koruyup, göz kulak olma iddiasıyla
yanlarına taşınmayı kendine görev edinen kayınbabasından nikahlandığından beri uzak durmak
için elinden geleni yapmış.”

“Neden ki?”

“Bin türlü bahaneyle evlerine gidermiş. Oturup Meryem’in karşısına bulaşık bakışlarıyla kadını
huzursuz edermiş. Meryem de kocasına bir şey diyemezmiş. ‘Sanki bir fırsat bildi Yusuf’un hapse
gidişini. Zil takıp oynamadığı kaldı,’ diye anlatmıştı bir keresinde Meryem. Kimsenin başkasının
evine karışamadığı, erkeksiz evin ev sayılmadığı, kadının sesinin çıkamadığı bu dağ köyünde
konuşabildiğimiz, dertleşebildiğimiz birbirimizden başka kimsemiz de yoktu zaten. ‘Yusuf’a
diyemedim yine. Anlamadı babasının yerimi daralttığını. Yokluğunda evin erkeği olmaya
heveslendiğini,’ demişti son birkaç kez mahpushaneden döndüğünde.

Çocuklarını bana emanet edip Yusuf’u ziyarete gittiği o cumartesi günü eve geldiğinde, önce
kimse yok sanmış Meryem. Üstünü değişmek için odasına girdiğinde onu döşeğe itip üstüne
atlamış Baba Yusuf. Ağlamış, bağırmış, çırpınmış. Kimse duymamış! ‘Baba, n’apıyon?’ diye
haykırmış. Öteki pişkin pişkin cevap vermiş: ‘Kocan çıkana kadar çürüyecen. Canın istiyordur
senin de. Naz yapma hadi.’ Ne dese ne etse olacak gibi değilmiş. ‘Ne nazı? Bırak kolumu lanet
olasıca!’ dese de adam pis pis gülüyormuş. Onu içki kokan ağzıyla öpmeye, tırnakları kir dolu
elleriyle soymaya çalışıyormuş. ‘Naz yapma, istemiyormuş gibi. Bu eve geldiğinden beri canım
çekiyor seni. Oğlanın çıkmasına daha çok var,’ diyomuş şerefsiz.”

Öğretmen elini boynuna götürdü, sonra yüzünde gezdirdi, terlerini sildi. Ayağa kalktı. Şehirden
getirdiği son paketinden son sigarasını da çıkarıp çayın altındaki ateşle yaktı. Pencereyi açtı.
Dağlardan gelen gecenin ayazı içeri doldu. Sigaranın dumanını dağlara doğru üfledi. Dinlemeye
devam etti.

5
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Olanlara inanamıyormuş Meryem. Yüzüne tükürdüyse de ağlayıp yalvardıysa da onu


engelleyememiş. İşe yaramayacağını bilse de bağırmış, tekmeler atmaya çalışmış. Bir ara kurtulur
gibi olmuş elinden, kapıya koşmuş. Yakalamış Baba Yusuf belinden, çekmiş tekrar döşeğe. ‘Allah
belanı versin, cehennemlerde yanasın inşallah!’ çığlıkları da sonu değiştirememiş.

O günden sonra Meryem Yusuf’u ziyarete gidemedi. Büyüyen karnından utandığından evinden de
çıkamadı. Bir sabah meydanda muhtarla karşılaştım. ‘Ee artık Meryem de gitti Emine.
N’apcaksın?’ dedi. Ne gitmesi, nereye, dedim. ‘Baba Yusuf hayvanlarını bana sattı. Bizi de bir
daha arayıp sormayın, deyip gitti,’ dedi.

Koştum vardım evlerine. Dediği gibi kapı duvardı. Meryem’in başı hepten yanmıştı. Demek ki
almıştı hepsini, çocuğun doğup büyüyeceği, tanınmayacakları bir yere götürmüştü. Baba Yusuf
ölümden korkarak, Meryem yaşamaktan nefret ederek uzaklarda bir yerlerde nefes almaya devam
ediyordur.”

“Bütün bunları nasıl tutuyosun içinde Emine, neden susuyorsun?”

“Desem n’olucak? Kimselere tek söz etmek yok. Sır bak, unutma. Yeterince çilesi var başında
zaten Meryem’in.”

“Üç kişinin bildiğinden sır olmaz Emine. Gideceğiz şimdi karakola. Anlatacağız her şeyi.
Bulsunlar o pisliği, atsınlar hapse.”

“Sonra? Çıksın afla mafla. Öldürsün Meryem’i bir nefeste. Çocuklara da baba Yusuf’un alacağı
yeni karılar eziyet mi etsin?”

“Ne öldürmesi Emine, ne diyorsun?”

“Demem o ki, sen bilmen buraları öğretmen! Polisin, devletin kuralları işlemez; dağın, toprağın,
törelerin kuralları vardır. Bizim hükmümüz nedir ki? Yalvarırım bağışla Meryem’in hayatını
çocuklarına.”

Sigarasından derin bir nefes aldı öğretmen, kederle of’ladı. Pencerenin önüne gitti, dağlardan
gelen ayazı içine çekti. Bir çay daha doldurdu bardağına. Kalemini defterini alıp masaya bıraktı.
Gözlerinden süzülen yaşları sildiler. Emine son yudumunu da içti. Bardağı yıkamaya gitti.
Öğretmen masaya çöktü, defterini açtı, gaz lambasının soluk ışığında yazmaya koyuldu.

6
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

DİYORLARMIŞ

“ ‘Ne demek artık okula devam etmeyeceğim? Her gün el alemin evini keyfimden mi
temizliyorum? Her şey doktor çıkacan diye,’ dedim ama hiç istifini bozmadı valla. Vazgeçtiğini
sanmıyorum fikrinden, bir de sen mi konuşsan?”

“ ‘Gey, mey,’ bir şeyler, dedi ama anlamadım. Kendini buraya ait hissetmiyormuş. Yok, buralar
ona dar geliyormuş. Gizlenmekten bıkmış. Devlette iş falan bulamazmış. Bir hocası uyarmış mı
ne, arkadaşının elini tuttu diye. ‘Yumuşak,’ diyorlarmış, dalga geçiyorlarmış.”

“Tabii canım, demez miyim, o rengarenk çantayı takma diye. Hiç alır mıyım öyle şey oğluma.
Zaten benim aldıklarımı mı kullanacak sanki. On yıl oluyor nerdeyse, aldığım donu bile
beğenmiyor. Canım okula giderken kitaplarını koyuyor, ne yapayım, elinde mi taşı diyim? Allah
Allah. Erkek adam çanta taşımaz da ne demek? Sen uzayda mı yaşıyorsun be adam? Çok
istiyorsan kendin söyle, gör bakalım dinliyor mu sözünü. Bana ne çemkirip duruyorsun?”

“Baktım tabii, bakmaz olur muyum çantasına. Sigara migara, öyle açık saçık dergi de yoktu. Ya
ben tanımaz mıyım oğlumu, annesinin kuzusudur o. Yalan söylemez. Geldiler bu ara herhalde. Kız
da değil ki muayyen günü diyeyim. Hem ne varmış, ev işlerinde yardım ediyorsa? Ablaları
evlenince bütün iş bana kaldı. Senin gibi öküz mü olaydı? Görüyor çocuk, babası bütün gün
kahvede, anası oraya buraya parçalanıp yetişmeye çalışıyor. Kahveye götürdün mü ki çocuğu,
biraz kâğıt, tavla falan oynamaya alışsın. Hep geride bıraktın. O da ablalarıyla evcilik oynadı, ne
yapsın? Ne lafı değiştirmesi canım. Ben mi ‘Toz al, bana yardım et biraz,’ demişim, demedim
tabii. İçinden geliyor çocuğun.”

“Sen babalığı dayaktan ibaret sandığından iplemiyor seni hiç. Ne alakası var evi benim
geçindirmemle? E, peki o zaman kahvede orada burada sürteceğine çalış da senin lafını da
dinlesin. O ilgisizliğinden uzak duruyor senden. Hep böyleydin.”

“Daha ilkokuldaydı, bir gün berbere gittiydin de arkandan ağladıydı. Murat’ın babası elinden tutup
götürüyormuş oğlunu berbere. Onun söylediklerini hıçkıra hıçkıra anlattıydı bana. Oturduğu özel
koltuğu, berber Ali’nin, Murat’ın boynuna geçirdiği beyaz bezi. Akşam sana sorduydu da
zorumla, ‘El kadar çocuğa bir de saç kesme parası mı vercez, ablan kesiyor ya işte,’ dediydin.

“Hatırlamaz olur muyum, annemin yanına oturup dantel öğrenmeye kalkmıştı da ne kızmıştı
kadıncağız. ‘Arkadaşlarının yanına git de top oyna. Ne işin var komşularla çay içip dantel işlicen,’
demişti. O gün müydü, ertesi gün mü ona, ‘Futbol ayakkabısıyla Fenerbahçe forması al,’ diye

7
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

yanına katmıştım da hep kadın ayakkabılarına bakınıyor, diye kızmıştın. Zorla denetmişsin futbol
ayakkabısını di mi? Beğenmemiş. ‘Ben giymem bunları,’ demiş. Sen, ‘Verdiğin para zar zor yetti
formayla ayakkabıya. Yine de aldım. Gözünün önünde olsun, fikir değiştirir, mahalledeki
oğlanlara özenir belki,’ demiştin.”

“Ne güzel işte öğretmen gelmiş bulmuş seni kahvede. ‘Çocuğa yardım, anlayış lazım,’ demiş. Sen
ne dedin? Seni ilgilendirmez denir mi koca müdür muavinine. ‘Hep kızlarla takılıyor, hiç erkek
arkadaşı yok,’ mu dedi? Adamın sana ne garezi olabilir ki? Oğlumuza yardım etmek isteyen
hayırlı bir insanmış belli ki. Ama tabii nerden bilsin o güzelim çocuğun senin gibi bir babası
olduğunu. Hem şimdi mi söylenir bu? Çok uğraştım senin gibi anlayışsız, kaba saba bir herif
olmasın diye valla. Yok daha neler. Ben nasıl yapayım çocuğu böyle? Tövbe estağfurullah.”

“Artık bilmiyorum. Dışardan mı bitirecekmiş ne okulu. Esramus muymuş neymiş. Anlamadım, bir
şeyler geveledi ağzında. Para biriktirip pasaport çıkartmış. Sınava da girmiş. ‘Sonra da gidecem
buralardan,’ diyor. Avrupa’ya galiba, ‘Hollanda’da bir üniversite buldum,’ dedi. Çemkirme bana
öyle, on sekizi geçti oğlan, bize mi soracak? Bu kadar anlattığına şükür.”

“Sordum, n’apıcan oralarda bir başına, dedim tabii. Dil bilmez, yol yordam bilmezsin, dedim.
Ama planları varmış. ‘Merak etme sen. Çok Türk var oralarda,’ dedi. Arkadaşlarının
arkadaşlarıyla falan yazışıyormuş. İngilizcesi başta yetecekmiş. Çocuk ayarlamış; okuldu, işti...
Ben sana diyim. Tek oğlum, gözümün nuru. Ben de gitsem onla, hem göz kulak olurum. Madem
bir sürü Türk varmış, temizlenecek ev, bakılacak çocuk da vardır o zaman. Ne cahili, asıl cahil
sensin. Baba olarak bir ilgilenmedin evladınla. Gelip senle tek kelime ediyor mu oğlan? Etmez
tabii. Zamanında alıp karşına adam yerine koyup konuşmazsan, dinlemezsen... Ben niye
doldurayım oğlanı, kendi aklı yok mu? Doğruyu yanlışı biliyor benim yavrum. Yüreği doğru bir
kere. Senin gibi değil.”

“Çemkirme bana, dayılanma öyle. Yok, vazgeçtim, böyle yapacaksan hiç konuşma onunla.
Beceremezsin zaten konuşmayı da. Şimdi sinirlenir iyice, izini de kaybettirir valla. Karar verdim,
ben de başvuracam şu pasaporta, gidecem onunla. Ne demek gidemezsin? Öyle de bir giderim ki.
Açtırma bayramlık ağzımı benim.”

8
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

HAYIRLISI

İstanbul’a döndüğünden beri ona en çok umut veren görüşmeden çıkmıştı. Haftalardır ilk kez
yanaklarındaki gamzeleri belirmişti. Sonunda bu plazalardan birinde benim de bir masam olacak.
Bir pasta mı alsam giderken eve. Ohh, milyon diplomalı işsiz olmaktan kurtulacağım nihayet.
Belki de şu Mashattan'da bir stüdyo daire bile tutabilirim birkaç haftaya. Aman dur bi, bu kadar
acele etme. Teker teker...

Kardeşiyle küçüklüklerinden beri bayıldıkları pastalı kutlamaları hatırlayarak mahallelerindeki


pastaneye girdiğinde tezgâhın ardında ve kasada duran adamlardan başka kimse yoktu. Daha
öğrenciyken beşten sonra elde kalmış pastaları ucuza alabilmek için köşede beklerlerdi birlikte.
Yan yana dizilmiş pastaların önünde, eskiden en sevdikleri vişneliyi ararken üstünde çilekler
dizilmiş olana gözü kaydı. Çok geçmeden sağında bir çift belirdi. Genç kadın, “Şu çilekli pasta
nasıl?” dedi. Yanındakinin cevabı duyulmasa da tezgâhın arkasındaki eller onu bir kutuya
yerleştirip kurdelesini bağlamıştı bile. Önce ben seçmiştim, diye içinde sessiz bir çığlık kopmuştu
ki kadının yanında suskun duran adama takıldı gözleri. Aaa, Demir değil mi bu? Sokaklarda az
yakan top oynamamışlardı. Okul yolunda, vapurda, sinemalarda, sahildeki kafede arkadaşlıklarına
devam etmişlerdi. Şiirlerini, kitaplarını değiş tokuş ederlerdi. Gülüşü hiç değişmemiş. Senin gibi
gülen bir adam bulamadım ki. Onlar çilekli pastayla köşeyi dönerken, “Demir,” diye seslendi
arkalarından. Dönüp baksaydı, “Nasılsın? Bak ben döndüm, dolaştım alemi, aradım taradım,
bulamadım ruh eşimi. Ama bak döndüm. Niye cevaplamadın mektuplarımı?” diyecekti. Oysaki
kadının arkasından görünmez bir iple sürüklenmişti çoktan. Bir süre bakakaldı. Vitrine döndü,
ümitsizce sordu.

“Başka çilekli pasta var mı?”

“Sonuncusunu biraz önce verdik hanımefendi ama isterseniz teklilerden var iki tane. Tatları aynı.”

Kalanlarla idare edeceğiz.

“Ama ben de istiyorum aynısından.”

“Tamam, öyle bakma. Bu sefer de vereceğim ama son valla. Demir yaa, hep böyle mızıkçılık
ediyorsun. Al bakalım.”

“Tamam, ikisini de paket yapalım o zaman,” diye mırıldandı.

9
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Evlerinin olduğu sokağa girdi. Nişanlısı mı acaba? Anneme sorsam? Yok yok, durup dururken bin
tane soru sorar şimdi. Ayşe'ye anlatsam? Amaan, o da Demir okul bitince Ankara’dan geri
dönmedi diye gıcık oluyor hâlâ.

Salataya yeşil soğanlarla biberleri ince ince doğrarken radyodaki şarkıya eşlik edip kaçırdıklarını
düşünmemeye çalışıyordu. Annesi rakıyla buzu masaya götürürken, “Hadi ama, ne kadar yavaşsın.
Köfteler soğuyacak,” diye seslendi. “Çocukken de, ‘Hızlı yürüme, nefes nefese hayatın peşinden
koşturma, biraz dur da etrafındakilerin tadını çıkart,’ derdin anne. Şimdi ne değişti?” diye
söylendi. Kadın salondaydı, radyonun sesinden onu duymadı. Amaan duymadığı iyi oldu. Sakin ve
huzurlu bir akşam istiyordu. Belki babasına rakıda eşlik ederdi. Bir iki kadehten sonra gözünü
yumunca uykusu da gelirdi. Biraz dinlenirdi hiç olmazsa.

Limonu sıkıp yağı gezdirdiği salata kâsesi bir elinde, peynir tabağı diğer elinde, omuzuyla
mutfağın ışığını söndürüp derin bir nefes aldı.

“Demir’i gördüm bu akşam kuzeniyle. Eve yemeğe gelmiş herhalde. Elinde pasta vardı kızın. İyi
rastlamadın onlara pastanede,” dedi annesi.

“Arkadan benzetir gibi olmuştum birini, oymuş demek. Anneleriyle oturmuyor mu artık?”

Hiç umursamıyor gibi yapmaya çalışıyor, bir yandan da büfenin aynasında kızarıp kızarmadığını
kontrol ediyordu.

“Yok, bir ara nişanlandı. Senin gittiğin seneydi galiba, sonbahardı. Ama, Neriman Teyzen
‘Olmadı,’ dedi. Zaten onun da içine hiç sinmemişti. Sonrasında da birkaç kez sarhoş geldi eve,
babasıyla bağırış çağırış… O kış da taşındı. İşe yakın, küçük bir ev tutmuş Maslak’ta. Arada
uğruyor böyle. Kuzeniyle mi baş göz etmeye çalışıyor Neriman, bilmem. Onların orada akraba
makraba demiyorlarmış.”

“Herkes bizim gibi kardeş diye bakmıyor kuzene hanım,” derken kadehinden bir yudum yuvarladı
babası.

“Demir de memnundur o zaman, ellerinde pastayla yemeğe geldiklerine göre.”

“Yok be canım. Kız Nerimanlarda birkaç gündür. Öğleden sonra beraber mantı açmışlar.
Buzluğuna koymak için Demir’e gideceklerdi. Neriman oğlana da emrivaki yaptı demek yemeğe
gelsin diye. Kızın arkasından yürürken, yüzünden düşen bin parçaydı valla zavallının. Seninleyken
hep gülerdi yüzü, ne güzel anlaşırdınız...”

10
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Sahi ya... Vapurda martılara simit atardık sabahları, kışın da okula giderken çayla poğaça yerdik.
Hafta sonları basket maçlarını kaçırmazdım hiç, sürekli tezahürat… Nasıl da güler, sevinirdi beni
tribünde çılgınca bağırırken görünce.

Babası kadehi tokuşturmak için uzatırken, “Anlat bakalım, nasıl geçti görüşme? Olacak mı bu
sefer? Olmasa da sorun değil ya, biliyorsun değil mi?” dedi. Gözlerinin içi parıldayarak gülümsedi
kızına.

“Ben de onu diyecektim baba. Bu sefer oldu galiba. Parası da iyi. Maslak’taki ofiste işe
başlayabilirim her an. Kim bilir belki bir stüdyo daire kiralarım oralarda. Arada size yemeğe
gelirim ben de. Her gün köprü geçip saatlerce trafikte bunalmaktansa…”

“Daha yeni geldin be kızım, ne taşınması hemen? Gene mi hasret kalacağız?” dedi annesi.
“Evlenip gitsem laf etmezsin ama,” diye cevap verecekken tam o sırada babasının annesi için
doldurduğu kadeh çın etti. Üçü de tekrar kaldırıp bardaklarını tokuşturdular. Ona göz kırpan
babasına gülümsedi aynadan. “Hayırlısı,” dedi saçları kırlaşmış adam. Anne kız sözleşmiş gibi
cevap verdiler. “Hayırlısı!”

11
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

YALNIZ KALMAYI SEVMEZDİ SUZAN

“Yılbaşı geldi mi içim ısınırdı eskiden. Işıl ışıl caddeler, her yer kırmızı, yeşil. Mis gibi çam
kokusu. Akşam eve gidene kadar ofiste de okulda da değme keyfime. Annemler başka şehirde
olduğundan ev arkadaşımla kutlayacaktık, o sene de.”

Yüzüne bir hüzün çöktü. Mandala atölyesinde ilk tanıştığımızdan beri hiç bu kadar açılmamıştı
bana. İçini sızlatan derin bir acısı olduğunu anlıyordum. Nedir, kimdir, diye sormamıştım hiç.
Hazır olduğunda paylaşacağından şüphem yoktu. Gözlerime baktı, kursta yaptığımız gibi sabırla,
mandalanın küçük motiflerini boyarcasına yavaşça anlatmaya devam etti.

“Suzan harika bir dosttu. Çok tatlı bir kızdı. Şimdi burada olabilseydi, ne güzel olurdu. Yılbaşı
melodileriyle dolardı evimiz, müzik hiç susmazdı. Her yeri süslerdi; köşede büyük bir çam ağacı,
ışıklar, pencerenin önünde mumlar. Neler hazırlardı neler… Çok becerikliydi. Tanısan, sen de çok
severdin.”

Sessizce onu dinliyordum.

“Suzan yalnız kalmaya, hüzne tahammül edemezdi. Annesinden yine ses çıkmamıştı o yıl.
‘Almanya’da rahatları yerinde, beni de gönderdiler memlekette oku, kültürünü öğren bahanesiyle.
İstemiyorlar geri dönmemi,’ demişti. Ne bir davet ne de uçak bileti. Benimle kız kıza bir yılbaşı
daha geçiremeyeceğini, sıkılacağını söyleyip duruyordu birkaç gündür. ‘Farklı bir şey yapmazsam
o akşam, yeni gelen yıl da bok gibi geçecek,’ diyordu. Bunalmıştı biraz. Para yetmiyordu. ‘Part-
time olunca iplemiyorlar bizi, sanki yaptığımız iş değil. Diplomayı alıp tam köle olunca farklı
olacak sanki,’ deyip durumuyla dalga geçmekten de geri durmuyordu. Erkek arkadaşı
olmadığından ve tüm arkadaşlarımız çoktan tatile veya evlerine gittiğinden yılbaşı akşamını
birlikte geçireceğimize emindim. Hediye olarak seyretmeye doyamadığı filmlerin, bayıldığı
dizilerin olduğu televizyon üyeliğini almıştım. Hayranı olduğu Alman yazarın yeni kitabının
orijinalini de getirtmiştim, İstiklâl’deki müdavimi olduğumuz kitapçıdan. Ona sürpriz yapacaktım.
Meğer internetteki çöpçatanlık sitelerinden birine kaydolmuş.”

Bulaşık makinasından biraz önce çıkarıp camlı dolaba dizdiği temiz bardaklardan ikisini geri
çıkardı. Tezgâhın üstündeki kavanozlardan “Yeşil Çay” yazanın kapağını açıp ağırca döküm bir
çaydanlığa iki kaşık attı.

“İçersin değil mi?”

12
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Cevabımı beklemedi. Elektrikli ısıtıcıda kaynattığı suyu da ekleyip çay demlenirken konuşmaya
devam etti. “Ne diyordum? Ha, yalnız kalmayı sevmezdi Suzan. Otuzu akşamıydı. Evden
çıkarken, ‘Bir çocukla buluşacağım. Şu Taksim’de hep gittiğimiz barın adını verdim. Hem
İstiklal’in ışıklarını da seyrederim. Çocuğu gözüm tutarsa, yarın için çılgın bir kutlama
planlıyorum. Aslında şu yeni açılan barı herkes çok methediyor ama ben yine de Memo’nun
oradan şaşmam,’ demişti. Memo en sevdiğimiz barmendir. Biz kızlar ona çok güveniriz. Dünya
yıkılsa, ‘Sarhoş olacaksın, bu kadar yeter,’ der, vermez bir kadeh daha. Yılbaşında mesaiye
kalacak, diye erken çıkmış o akşam. Keşke orda olsaydı. Suzan’ın o adamla barı terk etmesine
engel olurdu. Hatta bardan kovardı o pisliği. Korkunç sonu yerine akşama hangi partiye
gideceğimizi, ne giyeceğimizi konuşuyor olurduk.”

Çaydanlığı aldı eline. Demlenmiş çayı iki bardağa azar azar eşit olana kadar doldurdu. Birini bana
uzattıktan sonra salona yöneldi. Kitaplığın orta rafındaki gümüş çerçeveyi aldı.

“Birlikte son fotoğrafımız. Ne güzel gülüyor değil mi? Umut dolu,” dedi, okşadı hafifçe, tozunu
alıp yerine koydu. Bir üst rafta Almanca kitap kurdeleyle bağlanmıştı. Dimdik, sahibini
beklercesine duruyordu. Pencerenin önünde ufacık bir yapma ağaçla dallarına asılı süsler vardı.
Cılız birkaç ışık yanıp sönüyordu üzerinde.

“Evden çıktıktan sonra görmedim bir daha Suzan’ı. Hatırladığım her şeyi tekrar tekrar anlattım
polise, soğuk sorgu odasında. Atladığım bir bilgi, bizi o pisliğe götürecek bir ipucu olabilir mi,
diye yüzlerce kez düşündüm. Tuvaletin yanındaki arka kapıdan çıkmışlar dışarıya. Kimse fark
etmemiş eksikliklerini uzun süre. Tecavüze uğramış cesedini ormanın girişinde bulmuşlar. Nereye
deyip de götürdüyse artık. Engel olmaya çalışmasa ne diye kırdığı şarap şişesiyle boğazını kessin
kızın.”

Gözlerini sımsıkı kapatmıştı bunları anlatırken. Bana döndü sonra, yemyeşil gözlerinden süzülen
yaşlarla, çaresizce devam etti.

“Ormanın girişindeki çöp konteynerine atmış Suzan’ı. Keşke kiminle buluşacağını sorsaydım.
Adını falan alsaydım. Telefonunu isteseydim mesela. Yakalanırdı da tükürebilirdim suratına en
azından. Aynı şeyi başka kızlara yapma ihtimali var, deli oluyorum aklıma geldikçe. O pislik
bulunmadan güvende değiliz hiçbirimiz.”

Sadece onu bulmakla bitecek mi, diye geçirdim içimden ama sustum. Daha fazla üzmek
istemedim onu.

13
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Biraz daha konuşsaydım, çok yalnız hissediyorum, benimle kal ne olur, diye yalvarsaydım.
Vazgeçirseydim gitmekten.”

Gözyaşlarına hıçkırıkları eşlik ediyordu artık. Çayından bir yudum alması için bardağını uzattım.
Pencereyi açtım. Soğuk ve temiz hava ikimize de iyi geldi.

“Biraz yürümek ister misin? Yalnız kalma bu gece. Bize gidebiliriz, birkaç kız kendi çapımızda
bir kutlama yapacağız. Evdeyiz. Mütevazi bir masa hazırladık. Müzik de var, oyunlar da. Seversin.
Bizde de kalabilirsin ya da evine götürebilirim seni istediğin zaman,” dedim.

“Sonunda sana anlatmak iyi geldi. Polis sorguları bittikten ve dava kapandıktan sonra hiç
konuşmadım olanları kimseyle. Sanki şimdi üstümden bir yük kalktı ama yoruldum da. Bu akşamı
evde yalnız geçirsem daha iyi olacak. Sen git, bekletme arkadaşlarını. Benden de selam söyle.
Yeni yılda söz geleceğim bir akşam, olur mu?”

14
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

KIYMALI YUMURTA İLE YİNE YENİDEN


Dışarıda pırıl pırıl bir güneş. Bahçedeki manolyanın rüzgârla dans eden yapraklarının gölgeleri
balkonda bir o yana bir bu yana savruluyor. Henüz tenteyi açtıracak kadar olmasa da çiçekli
minderin üzerine doğru uzattığım ayaklarıma gelen güneşle oyunlar oynuyorum. Balkon
demirlerine asılı saksılarda beyaz, pembe ve mor hüsnüyusuflar sanki dans ediyorlar. Hiç
kalkasım yok, bir rehavet üzerimde. Şimdi diyorum, yalnız olsaydım, karnımın gurultusunu
duyana kadar böyle kımıldamadan yarı uyuyup yarı okuyarak tembellik edebilirdim burada. Ama
yemek vakti geldi. Yerimden kalkmak için harekete geçerken duyuyorum içeriden gelen sesini.
“Ne yapacaksın öğlene?”
“Ben de şimdi kalkıyordum, yemeği hazırlamak için,” diyorum. “Patlıcan musakka, diye karar
verdik ya kahvaltıda.”
Ne çabuk unutmuş, diye geçiriyorum içimden. Şu korona olmasa ne güzel herkes ofisinde olacaktı
şimdi. Ne pişireceğimi değil de hangi restorana gideceğimi düşünecektim.
Benden hemen önce giriyor mutfağa. Yardım edeceğinden değil tabii. Dün yaptığım kurabiyelerin
peşinde. Çocuk gibi döke saça yiyor. Daha bu sabah süpürüp silmiştim bütün evi oysa. Yerdeki
kırıntılara sinirle baktığımı görüyor. “Ne yapayım, bu meret de dökülmeden yenmiyor ki? Akşama
ben süpürürüm, merak etme sen,” diyor.
Kibarlığı bile batıyor şu an. Beni mutfakta bırakıp salona geçiyor, açıyor Spotify’ını. En ağırından
bir sanat müziği dolduruyor odayı. Oysa şöyle güzel bir Ella ya da Ceseria ne güzel giderdi bu
havada. Soğuk bir beyaz şarap, hafif bir kitap, kocaman bir şapka ve bir şezlong... Uzanmak bir
ağacın serin gölgesinde, bir deniz kenarında. “Ah,” diyerek bir iç geçirip dönüyorum soğanları
doğramaya.
Dolaptan patlıcanlarla domatesleri de alıyorum. Kıymayı sabahtan çıkarmıştım çözülsün diye.
Neredeydi şunun tarifi? Eksik olmasın bir şey, diye telefonumu almaya balkona giderken salondan
geçmek zorundayım. Gözümü kapatsam, sadece müziği dinlesem, bir rakı sofrasında bulabilirim
kendimi. O ise açmış gazetesini, ayağıyla tempo tutarken köşe yazılarını bitirmekte. Birazdan
bulmacalara gelecek sıra.
Patlıcanları soymaya girişiyorum. Daltonlar’a benzetiyorum onları çizgili çizgili. Oysa annem
pijama gibi, diye öğretmişti çocukken. Kafamdaki müzik eşliğinde ocaktaki kıymayı karıştırırken
omzumdaki eliyle sıçrıyorum yerimden. Oysa eskiden bunu yapmasını ben isterdim. Gelse gizlice,
sarılsa belime, bölse beni, boş versek yemeği, diye. Şimdi tek düşündüğü saatinde karnının
doyması.

15
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Patlıcanları kızartacaksın değil mi? Yoksa fırında ızgara mı yapacaksın, tam lezzetli olmuyor
öyle.”
“Gel sen yap istersen.”
Sesim düşündüğümden de yüksek çıkıyor. Altı astarı bir öğlen yemeği ama iki saatimi alıyor
hayatımdan. Bir tost yesek olmaz mıydı sanki, diye düşünüyorum. Nereden çıktı şimdi bu
gözyaşları. Ne yapacağını şaşırıyor o da.
“Çok bunaldım Fikret,” diyorum. Sonra susuyorum.
“Yoruldun sen çok ama sonunda mutfakta istediğim gibi zaman geçirmekten zevk alıyorum,
dememiş miydin geçen gün?”
“O iki ay önceydi Fikret,” diyebiliyorum.
“Tamam, hadi sen balkona,” diyor. Dolaptan iki yumurta alıyor, kıymaya kırıveriyor. Gözlerim
parlıyor, bana yaptığı ilk yemek geliyor aklıma.
“Patlıcanlar,” diyecek oluyorum.
Bana bakmadan, telefonunu çıkarıp cebinden yine Spotify’ı açıyor. Salondan Dos Gardenias’ın
sakinleştirici ezgisi geliyor.
“Hadi balkona, marş marş!” diyor, beni mutfaktan kovalarken. Dolaptan buz gibi bir şişe beyaz
şarap çıkarıyor.

16
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

MİSAFİR

Elbisesini de giydikten sonra aynada kendini süzdü. Derin v yakası, varla yok arası makyajı, ayna
karşısında doğal görünsün diye dakikalarca uğraştığı buklelerine bakıp memnun bir ifadeyle
mutfağa geçti. Yemek çoktan hazırdı. Bir tek salataya sos eklenecekti. Daha önce sıktığı limon
suyuna zeytinyağıyla sirkeyi de döküp salladı. Marulların, domatesle salatalıkların üzerinde
gezdirdi. Lezzetin dağılması için hepsini karıştırdı.

Zil çalıyordu. Hemen harekete geçmedi. Kızının ondan önce kapıya koşmasına izin verdi. Gelen
genç adamı mutfaktan çıkmadan baştan aşağı süzdü.

Ne kadar da pespaye yine. Gömlek bile giymemiş. Yakası yamulmuş tişört, iki kenarından azıcık
çekiştirsen yırtılacak denli yıpranmış kot pantolon, bağcıkları parçalanmış eski bir ayakkabı.
Böyle mi gidilir partiye? Özenden, temizlikten eser yok. Ne buluyor bu garip çocukta? Hem de
etrafta bir sürü yakışıklı, bakımlı, zengin oğlan varken. Elini sallasa ellisi ama parmağını bile
kıpırdatmıyor. Çeke çeke, onunla yaşamaya iki ay tahammül edemeyip kaçan beceriksiz babasına
çekti. Şansa bak. Of of.

"Hoş geldin Cemil, nasılsın? İyiyim çocuğum ben de. Çıkartma ayakkabılarını hiç. Yarın silinecek
yerler nasıl olsa. Çıkartma, dedim ya çocuğum. Sen böyle mi gideceksin partiye? Yok, beğendim
beğenmesine de. Bak, Berrak yeni aldığı elbiseyi giydi.”

Tutamadı gene çenesini. Anlamıyorum valla, bu densizlikle nasıl müdür oldu. Tek istediğim
müthiş fikirlerini kendine saklaması. Ama yok! Sanki kendi mükemmel seçimler yapmış gibi her
şeyime laf ediyor. Hep babam yüzünden. Öyle parası bitince bir şeyler koparırım umuduyla ayda
yılda bir ortaya çıkmasa, hatun tam düzelmişken kısa devre yapmaz. Bir erkek arkadaşı olsa. Ona
sarar, beni rahat bırakır. Tamam biraz çatlak tiplerle takılıyorum ama evlenecek değiliz ya,
eğleniyorum işte. Neyse, makyajımı bitireyim de mutfak tarafından yeni bir dalga gelmeden,
çocuk da iyice sıkılmadan çıkalım artık.

Berrak Cemil’e oturması için camın önündeki koltuğu gösterdi. “İki dakikaya makyajımı bitirip
geliyorum canım,” dedi. Annesi mutfakla salon arasında mekik dokuyarak masayı kurdu. En son
kırmızı mumlu şamdanı masanın ortasına özenle yerleştirdi. İki adım geriye çekilip son kontrolünü
yaptı. Memnun memnun gülümsedi. Balkonun açık kapısından içeri süzülen akşam serinliği
mutfaktan gelen kokuların daha yoğun hissedilmesini sağlıyordu.

17
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Hazırlanamadı bir türlü. Çıksalar da ben de rahat rahat işime baksam. Ya karşılaşırlarsa? Parti geç
başlar, bunlar da gece yarısından önce dönmezler zaten. Geçen sefer az daha pişti olacaktık. O
romantik filme de nereden geldiler bilmem ki. Normalde hep garip yaratıkların, uzaylıların olduğu
filmlere gidiyorlar, diye biliyordum. Sormak lazımmış demek ki vakitlerini nasıl geçirdiklerini,
neler yaptıklarını. Gereksiz yere kaç kişilik sofra hazırladım valla bugün de. Gitseler de düzeltsem
her şeyi.

Makyajını bitirip salona gelen Berrak erkek arkadaşıyla sohbet etmeye başladı. Koltukta çocuğun
kucağında kıkırdıyordu ve annesinin, “Kızım hadi artık çıkmıyor musunuz?” cümlesiyle ortalık
gerildi.

“Ya, sen niye gideyim diye bu kadar uğraştın anne? Parti on birden önce başlamıyor. Biz de mi
sizinle yesek acaba? Boşuna para harcamayalım dışarıda.”

Hayda, buyur buradan yak. Nerden çıktı şimdi bu? Sanki parasız bırakıyormuşum gibi. Kartın
borcunu kapatırken gıkım çıkmıyor. Kırk yılın başı özel bir şey yapacağım. Salaklık bende tabii.
Niye Mehmet’i dinlemedim de dışarda buluşmadık ki? İlla iş çıkaracağım kendime. Ama tabii
yemeğin arkası da var. Son düşüncesinin ardından saçlarını düzeltirken belli belirsiz muzipçe
güldü.

“Hadi kızım, akşam yemeğiniz benden olsun. Kırk yılın başı arkadaşlarımla plan yaptım, gıybet
yapacağız, içeceğiz, eğleneceğiz. Kaçırma keyfimi.”

Neyse, bu kız muhabbeti ikimizi de sarmaz zaten. Boş yapıp duracaklar. Hem bu Cemil de dilini
tutamaz, partinin yalan olduğunu, onlara gideceğimizi kaçırır ağzından falan. Ondan sonra annemi
tut tutabilirsen. Hiç bu derin muhabbetlere, itiraflara, kavgaya gürültüye gerek yok. Bana kalsa
erkek arkadaşlarımı tanıştırmam bile ama. O zaman daha çok dırdır edecek, ben niye bilmiyorum,
herkesin annesi biliyor, saçımı süpürge ettim sana, diyecek.

Annesinin peşinden mutfağa gitti. Kadın son eksikleri tamamlamaya çalışıyordu. Dolaptan şarabı
çıkarıp karafa boşalttı. “Anne ya, bir şaka da yapılmıyor sana vallahi. Yemeğe kalalım deyince
sanki erkek arkadaşın geliyor gibi telaşlandın. Çıkarız birazdan, korkma.”

Kadın kızının son laflarına sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak kısık bir sesle “Şşşt kızım, biraz
sessiz olsana. Duvarlar kâğıt gibi, komşulara malzeme olmayalım. Nereden çıkarıyorsun bunları,
ne biçim konuşuyorsun. İçerideki zibidi de duyacak şimdi. Ayrıca unumu eledim, ipe dizdim

18
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

çoktan. Nasıl flört edilir, iki kişi ne konuşur, nereye gider, unuttum gitti. Baban olacak serseri
içimdeki hevesi öldürdü,” dedi.

Hep aynı muhabbet. Bir punduna getirip stajdaki patronla mı tanıştırsam acaba? Adam tam
bizimkine göre, hem şık hem prestijli bir işi var. Bugüne bugün genel müdür. İyi kazanıyor,
efendi, üstelik espri de yapabiliyor yani. Karısı ölmüş, çocuğu da yok... Kadınlara nasıl
davranılacağını biliyor. Yakışıklı sayılır. Sabah yürüyüşlerine de gidiyor. Yarın oradaki kızlara
sorayım bakayım, var mı sevgilisi falan. Aferin kız Berrak, kafan çalışıyor.

Berrak planlara dalmış gülümserken annesi de kızının ilgisizliğiyle bencilliğine kızıyordu.

Böyle diyor ama bir kez olsun fırsatım olmadı ki kendime bakayım. Daha okulu bitecek, bakalım
bir de master isterse emekli olmam zor. Kendim için tek yaptığım şu sabah yürüyüşleri. Ona da iyi
ki başlamışım hani. Yüzüne yayılan dudaklarını ve parlayan gözlerini kızından saklamak için
pencereden dışarı baktı. Gelen giden var mı, diye sokağı kolaçan etti.

“Anne rahatlayabilirsin. Çıkıyoruz biz. Size de iyi eğlenceler. Altın kızlara selam söyle, öpüyorum
hepsini. Şarabı fazla kaçırmayın da geçen seferki gibi yönetici on ikide ‘Artık müziği kıssanız,’
diye kapıda bitmesin. Geç gelirim. Bekleme.”

Sabah gelirim bana kalsa da kıyameti koparır o zaman. Cidden ya, en iyisi başını bağlayayım
annemin. Nasıl gelmedi daha önce aklıma, kesin çok uyarlar birbirlerine.

Zil kısa kısa iki kez çalınca anne kız düşüncelerinden sıyrıldı. Kadın telaşla kapıyı Berrak’tan önce
açabilmek için fırladı.

Hayda, bizim kapı mı çalan? Gelmiş olamaz daha. Yediden önce gelme demiştim. Yoksa oldu mu
o kadar? Yok canım kapıcı aidat topluyordur kesin. Çıkamadılar bir türlü. Bir çene maşallah. Ya
geldiyse?

Berrak kapıyı açtığında annesi elindeki karafla onun arkasında kalakaldı. Yerdeki beyaz tüylü halı
kırmızı lekeler ve cam parçacıklarıyla sürreal bir tabloyu andırıyordu artık. Kız şaşkınlıkla bir
adamın elindeki çiçek buketine, bir adama, bir de annesine bakıp sordu: “Mehmet Bey? Nerden
çıktınız siz?”

19
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

HAYALLER VE GERÇEKLER

Okul bitmeden önceki son yaz tatiliydi.

Okul yok, iş yok. Tadını çıkarmalıyım valla bu son yazın. Belki Seda’yla da eğlenebilirdik ama
sadece hafta sonları. Her gün yedi buçukta uyanıyormuş, toplantılara yetişmek için. Zavallı. Ne
sıkıcı. Şanslıyım, yakışıklı bir adamla tenis oynamak için sabahları kalkıyorum.

İpek kulüpte, güneş tepelerine yükselip bunaltıcı sıcağıyla ortalığı kavurmadan Taner Hoca’yla ter
atmaya bayılıyordu. Bir önceki gece eve kaçta gelmiş olursa olsun tam sekizde mini etekli tenis
kıyafeti ve raketiyle enerji dolu, korttaki yerini almış oluyordu.

Yaz başında babası, “Madem çalışmayacaksın, bari hayatında bir rutin olsun, sonradan işine
yarar,” deyip getirmişti onu kulübe. Taner Hoca’nın parlayan mavi gözleri ve kaslı vücudu İpek’i
hemen kendine çekmiş, “Tamam, tenise yazılayım o zaman,” demişti, çok düşünmeden.

“Hiç beklemiyordum doğrusu. ‘Çalışmaya başlamadan bir yaz daha verin bana,’ diye yalvaran
kızımın, böyle disiplinle tenise gitmesi umutlandırdı beni. Helâl olsun adama. Bizim
yapamadığımızı becerdi,” diyordu annesi.

“Haklısın. Hoş ben hâlâ Londra’ya gitseydi CV’sinde iyi görünürdü diye düşünüyorum. Yine de
erken kalkmaya başlaması, ter dökme isteği biraz olsun umutlandırıyor. O kadar da tembel
değilmiş neyse ki.”

“Tenis hocasını beğeniyor olabilir mi?”

“Yok canım, adam nerdeyse benim yaşımda. ipek etkilense bile, o fark edip yüz vermez. Sonuçta
kulüpte adamın bir adı var. Baya zor ikna edip yüklü bir maaşla getirmişler buraya, diye duydum.
Çöpe atacak hali yok ya şöhretini.”

İpek vaktinin çoğunu kuzenleri ve arkadaşlarıyla geçirse de en büyük sırdaşı Seda’ydı. Sık sık
görüntülü konuşuyorlar ya da mesajlaşıyorlardı. “Seda görmen lazım, kortta çok disiplinli, sessiz
ama muhabbete başlayınca her konuda söyleyecek bir sözü var, vizyondaki filmlerden, en popüler
şarkılara kadar. Benden sonraki öğrencisi geciksin, diye dua ediyorum her seferinde.”

“Sen iyice abayı yaktın desene kızım. Off of.”

20
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

O sabah Taner Hoca kırmızı bir gülle geldi. Ona yaklaştı ve “Doğum günün kutlu olsun İpek!”
dedi. Şaşkınlıktan ağzı açık kalan kız, “Te.. Teşekkürler, siz nerden biliyorsunuz?” diyebildi
ancak.

“Geçenlerde derslerle ilgili notlarımı yazarken dosyanda gördüm.”

Sonra gülümseyerek -gülerken yanaklarındaki gamzeler yine ortaya çıkmış, İpek’in erimesine
sebep olmuştu- tek kaşını kaldırdı ve “Öğleden sonraki dersim iptal oldu. Erken bir akşam
yemeğine çıkarabilirim seni, ne dersin?” diye ekledi.

Keşke parti planı yapmasaydık kuzenlerle. Annemlerle öğlen yemek yer, kutlardım. O zaman kabul
edebilirdim bu harika teklifi. Ama mümkünü yok cayamam artık.

“Bu akşam zor, yarın çıksak?”

“Tamam o zaman, yarın beşte kulübün ilerisinden, ana yolun kenarından alırım seni.”

Allah’ım zaman ne kadar yavaş akıyor. Daha yemek bitmedi. Pasta var, dans var. Ne çok plan
program yapmışız bir kutlama için. Hemen yarın olsun ve buluşalım artık. Nerede yiyeceğiz
acaba? Ne giymeliyim? Hediye almış mıdır bana? Nasıl davranmalıyım? Yakın mı, uzak mı?
Adam her şeyi görmüş geçirmiştir. Tecrübesiz olduğumu, kimseyle doğru düzgün öpüşmediğimi
bile anlarsa? Ya bana güler, beni beğenmezse. Vaz mı geçsem acaba bu sevdadan. Ama o kadar
yakışıklı, öyle güçlü ki. Off...

Siteden yürürken, yolun kenarına arabasını çekmiş, ayakta duran adamı görünce mini elbisesini
çekiştirmeyi bıraktı. Terden elindeki çantası kayıp düşecekti az daha. Arabaya bindiler. İkisinin de
ağzını bıçak açmıyordu. Sessizliği ilk İpek bozdu, “Nerede yiyeceğiz yemeği?” Ne salak soru bu
ya. Anahtarı kontağa taktıktan sonra elini yavaşça onun çıplak bacağına koyan Taner, “Sana çok
güzel bir sofra hazırladım evde, manzaraya da bayılacaksın,” dedi. Allah’ım rüyada mıyım, evine
mi gidiyoruz şimdi.

“Gerçekten mi hocam?” derken bacağındaki eli tuttu. Bütün vücudu yanıyordu, nefes almakta
zorlanıyordu. “Hoca kortta kaldı ama!” dedi biraz otoriter, biraz yumuşak, gülen bir sesle. İpek’in
boştaki eli camın düğmesine gitti “Açabilir miyim? Şeyi, yani camı?” Hah bir kekelemen eksikti.
“Tabii ki!”

İlerideki tepede tek başına duran ufak bembeyaz evin bulunduğu yerden manzara büyüleyiciydi.
Tüm koy ayaklarının altına serilmiş bir halı gibi uzanıyordu.

21
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Taner arabayı durdurup, önce İpek’in inmesine yardım etti. Evin mavi ahşap kapısından içeri
girdiklerinde açık camlardan süzülerek tülleri havalandıran rüzgâr onları karşıladı. Kızıl güneş
ışınları beyaz duvarlarda resimler çiziyordu.

Adam geniş terasa açılan kapıların ardında yarı hazırlanmış sofranın üstündeki büyük tül örtüyü
kaldırdı. Fırından çıkardığı sebze yatağındaki tavuktan biberiye ve sarımsak kokusu yayıldı.
Dolaptan salatayı çıkardı, önceden hazırladığı sosu üzerinde gezdirdi. Ocağın üstünde demlenen
pilavı da getirdiğinde tek eksik karaftaki kırmızı şaraptı.

Nasıl da özenle hazırlamış her şeyi. Erkeklerin mutfağa girmesi ne kadar da seksiymiş meğer.
Manzara da harika. Aaa, bizim evin oradaki sahil değil mi şurası?

Şaraplarını yudumlarlarken İpek’in çenesi düşmüştü.

Manzara ve şarap etkisini ne çabuk gösterdi. Biraz yavaş içsem iyi olacak. Ama öyle güzel ki.
Tabii sen de Taner.

Aklından geçen düşüncelerle susmayı başarmış onun gözlerine kitlenmişti.

Soruların bitmesiyle sessizleşen balkonda Taner kızın tokasından kurtulup rüzgârda yüzünü
okşayan saçlarını kulağının arkasına itip gülümsedi. Sonra hafifçe başını ellerinin arasına aldı.
İpek’in gözlerinin içine dalarken dudaklarına yumuşacık bir öpücük kondurdu.

Allah’ım zamanı durdurabilir miyiz?

Ters bir tepki almayan adam ayağa kalktı. Onun kucağındaki elini tuttu, salondaki kapıdan
geçerek bembeyaz bir odaya girdiler. Her adım diğerine eviriliyor, elleri dudakları birbirine
karışıyordu. Kızın tokasını çıkarıp yandaki sehpaya bıraktı ve göğüslerinin üzerine dökülen
bukleleriyle oynamaya başladı. Salondaki caz yatak odasındaki hoparlörden de onlara eşlik
etmeye devam ediyordu. Önce kendi tişörtünden kurtuldu. İpek’in elbisesinin düğmelerini yavaşça
açmaya başladı.

Keşke düğmesiz bir şey giyseymişim.

“Bakire değilsin değil mi?”

“Ne önemi var ki?”

22
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

O sırada sonuncu düğmeyi de açmış olan Taner durakladı. İpek’in elbisesi yere düşerken “Pişman
olmayasın sonra?” diyen adama “Yok ne pişmanlığı, kocaman kızım ben,” dedi.

Zamanı mı şimdi bunu konuşmanın.

Gözlerini kapattı, sutyeninin askılarıyla oynayan adamın ellerini kopçasına doğru yönlendirdi ve
açmasına yardım etti.

Kalp atışlarımı duyabiliyor mu acaba? Bulutsuz gökyüzünde dolunay parlıyor, birbirine dolanmış
bedenlerini aydınlatıyordu.

Hiç ses gelmiyor içerden. Uyudu mu acaba? Banyoyu işaret ederken ne kadar hoş gülüyordu. Ne
kadar kaldım duşta bilmiyorum ki? Müzik ne zaman kesildi? Masal gibiydi. Çarşafı yıkamam
gerekir mi? Lekeler. Çıkar herhalde? Off. Banyodan aldığı bir havluyla odaya geri döndü. Aaa,
nereye kayboldu? Kahve yapıyor olabilir mi? Bir kahve ne güzel olurdu şimdi.

Yerden etrafa saçılmış çamaşırlarını ve elbisesini alıp hızlıca üstüne geçirdi. Saat kaçtı? Mutfakta
kimse yoktu, teras da boştu. “Taner neredesin?”

Nereye kayboldun? Beğenmedin mi? O kadar mı kötüydü? Arabası da yok.

İpek panik olmaya başladı. Kapılar açık, üstelik ben duştayken nasıl gider. Off, anne sırası mı ya.
Kahretsin, ne diyeceğim ben şimdi?

“Neredesin kızım, saat kaç oldu, kaçtır arıyorum?”

“Arkadaşlarla yemekten sonra diskoya geldik, saatin farkına varmamışım. Telefonum da sessizde
kalmış. Geliyorum birazdan, siz yatın!”

İyi de nasıl döneceğim ki eve?

Masanın üstünde, kitapların önünde, ikiye katlanmış bir kâğıt parçası dikkatini çekti. Üzerinde
“İpek” yazıyordu.

“Acil bir işim çıktı. Sen de duştaydın. Aşağıdaki numarayı ararsan bir taksi gelip seni alabilir.
Görüşürüz.”

En azından not bırakmayı akıl etmiş. Yine de! Nasıl yalnız bırakır? Böyle bir gecede? Ne işi
çıkabilir ki bu kadar önemli? Acilmiş. Hem de bu saatte.

23
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Nottaki numarayı aradı. Taner’in arabasına bindiği andan itibaren yaşadığı unutulmaz geceyi ve o
garip sonu, ruhsuz notu yol boyunca düşündü durdu.

Karışık duygularla yatağa girdiğinde uyuyamayacağını kendisi de biliyordu. Denize bakan açık
balkon kapısının önündeki koltuğa kıvrıldı. Seda’yı aradı.

“Merhaba İpek! Biz de tam şimdi yemeğe çıkıyorduk,” derken yanındaki yakışıklıyı göstermeye
çalışıyordu telefonun ekranından.

Tüh, unuttum tamamen! Bu akşam yeni tanıştığı çocukla randevusu vardı. Londra’ya gittiğinden
beri kaçıncı bu Seda ya. Ben birini bile idare edemezken.

“Unutmuşum, öylesine aradım. Yarın müsait olduğunda konuşuruz. İyi eğlenceler,” deyip kapattı.

Mutfaktan gelen annesinin sesiyle uyandı. “İpek, hadi uyan. Seni almaya geldiler.” Kuzeni
rezervasyon yaptırmayı akıl ettiğinden öğlene gelmesine rağmen iskele üzerindeki en güzel köşe
onlar için ayrılmıştı. Havlusunu serip şezlonga uzandı. Biraları beklerken bir mesaj geldi.

Kesin Taner’den. Bu kadar sessizlik yeter artık.

Heyecanla baktı. Seda’nın adını görünce hayal kırıklığı yaşasa da sonunda birisiyle
konuşabileceğine sevindi. Pareosunu üstüne geçirip restoran kısmına doğru ilerledi.

Bu onun kahkahası mı?

Kafasını çevirdiğinde adamla göz göze geldi.

Yanındaki sarışın da kim?

Spor yaptığı biçimli vücudundan belli olan siyah bikinili kadının yüzünü kocaman şapkası
kapatıyordu. Taner’le restoranın hemen önündeki şezlonglarda güneşleniyorlardı.

İpek Taner’e ağzını açma fırsatı dahi vermeden hızlı adımlarla kayalıkların olduğu taraftaki boş
sahile doğru yürümeye başladı.

Nasıl ya, dalga mı geçiyor benimle. Daha birkaç saat önce benimleydi, bu kadın da nereden çıktı
şimdi.

Zor nefes alıyordu. Oraya niye gittiğini unutmuştu ki, telefonu çaldı. “Ah Seda, keşke burada
olsan,” derken ayaklarını buz gibi denize soktu.

24
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Haydaaa, kızım ne oldu, iyi misin? Sapsarı görünüyorsun, güneş çok parlıyor. Gölgeye geçsen
olmaz mı?”

“Bırak güneşi Seda ya.” Etrafında onları duyabilecek kimse var mı diye sağa sola bakındıktan
sonra, rahatlayarak konuşmaya devam etti.

“Şu tenis hocası vardı ya, hani yemeğe çıkacaktık dün.”

“Evet doğru ya, nasıl unutmuşum. Öpüştünüz mü yoksa? Hadi anlat bak fazla vaktim yok, toplantı
var birazdan.”

“Cumartesi cumartesi ne toplantısı Seda?”

“Bugün perşembe İpek, tatilde sen günleri iyice karıştırdın. Evet, Taner Hoca diyordun.”

“Hişşt, adını söyleme. Duyan olacak. Dün yemeğe onun evine gittik.”

“Evi mi? Neler oldu? Çabuk anlat! Çok heyecanlı.”

“Bir dinle Seda ya... Çok güzel bir ev. Her şey mükemmeldi. Bakışı, dokunuşu, öpüşü. Kendimi
prensesler gibi hissettim. Müzik, yemek, şarap. Sonra dudakları, hele elleri...”

“Eeee, yani oldu. Hayallerindeki gibi mi? Peki ne bu surat böyle? Niye üzgünsün? Sanki üzgünsün
yani. Pişman mısın yoksa İpek?”

“Kafam karışık Seda ya. Aslında hayalimden bile güzel, senin anlattıklarından, kızlardan
duyduklarımdan. Bunca zaman bugüne bırakmış olmamdan ve şimdi olmasından da pişman
değilim...”

“Eee?”

“Duştan çıktığımda yoktu. Acilmiş. İşi çıkmışmış. Kısacık bir not, taksi durağının numarasını
bırakmış. Sonrasında ne gece ne de bu sabah aradı. Bir mesaj bile yok. Ve demin sahilde bir
kadınla gördüm onu!”

İpek kendini bırakmıştı sonunda. Gözyaşları sel olmuş akıyordu. Hıçkırıklara boğulmuştu. Bir
kayaya çöktü.

25
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Sakin, sakin... Koca adam, kızı, kardeşi ya da kuzeni olamaz mı? Önce bir anla durumu. Tamam
sonrasında da biraz şefkat, ilgi hoş olurdu ama, erkek işte kızım ne bekliyorsun ki? Benim
hikâyeyi hatırlasana bir.” Zorlama bir kahkaha attı sonra.

“Tamam, haklısın. Ne bileyim yani, en azından bir iki çıkarız, diye hayal etmiştim sanırım. Yaz
sonuna kadar bari. Şimdi kuzenlerin yanına dönmeliyim, beni aranıyorlar. Sen de toplantına git.
Konuşuruz yine.”

“Tamam harika, yıpratma ama kendini lütfen.”

Oturduğu kayadan kalkıp denize doğru eğildi. Yüzünü ve saçlarını ellerine aldığı buz gibi suyla
ıslattı.

Kadının yüzünü görmedim ki. Seda haklı. Belki de kızı, kardeşi veya kuzeni falandı. Yok yok
bayağı samimi duruyorlardı. Sevgilisidir kesin. Nasıl da gülüyordur şimdi beni düşürdüğü
duruma. Aptal İpek! Ne kadar tanıyorsun ki bu adamı da hemen beraber oldun. Kapıldın gittin.
Salaksın kızım sen. Süzme salak. Ufka baktı. Aslında ne önemi var bunların, sonuçta kendimi
harika hissetmedim mi?

Adamın olduğu tarafa kafasını çevirmeden hızlı adımlarla iskeleye döndü. Birası ısınmıştı. Yeni
bir tane sipariş verdi. Kuzenlerle biraz sohbetten sonra tüm cesaretini toplayıp restorana doğru
baktığında, eşyalarını toplamış kalkmakta olan Taner ve sarışın kadını arkalarından gördü.

Akşamüstü onu eve bıraktıklarında deniz ve güneşten epey yorgundu. Anahtarlarını aramak yerine
zile bastı. İçerden tanıdık kahkahalar geliyordu. Annesi açtı kapıyı. “Ooo, sonunda teşrif etti
hanımefendi.”

“Ya anne hiç havamda değilim, uğraşmasan bugün benimle.”

“Allah Allah, ne oldu İpek ya. Gel bak, kimler var balkonda. İmzaladıkları kontratı kutluyoruz.
Çaya davet ettik yeni komşularımızı.” Tam o sırada kahkahanın kime ait olduğunu anladı İpek.
“Sonunda kızımız da teşrif etti.” diyerek kadın İpek’i ve yeni komşularını tanıştırmak için söze
başlamıştı ki, çayından aldığı yudumu yaşadığı şokla püskürten Taner’i gördü. Annesi öksürmeye
başlayan adama bir bardak su getirmek için mutfağa koştu. Kısık bir sesle balkona açılan büyük
kapıya yapışmış, “Hoş geldiniz!” diyen İpek o sırada arkası kendisine dönük duran ve babasına
yan evin bahçesinde bir şeyler gösteren kadının yüzünü yine göremedi. Daha fazla orada
kalamazdı. Annesi elindeki bardağı adama uzatırken koşar adımlarla odasına çıktı.

26
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Kesin karısı. Sevgilisiyle ev tutacak hali yok ya bu sitede. Ayrıca bizde ne işleri var bunların daha
taşınmadan. Ne bu samimiyet.

İpek’in ortadan kaybolmasına şaşıran babası, “Çok utangaç değildir aslında ama, bir şey mi oldu
bugün acaba? Kusura bakmayın ne olur. Güneş falan çarptı belki de. Bu aralar havalar çok feci,
malum. Bir de öğlen saatinde denize gittiler. Genç işte, laf söylenmiyor. Gitme, desen de
dinlemez.”

Odasına çıktığında hâlâ titriyordu İpek.

Nasıl bir gün bu ya, bir bitse. Şimdi komşu mu olacağız? Balkona her çıktığımda, odamın camını
her açtığımda karşımda olacaklar. Kaçışı yok. Yok yok, hayır mümkün değil, hayatta olmaz.
Düşünmeliyim, hemen buradan gitmek için bir yol bulmalıyım. Keşke çalışmayı kabul etseydim.
Benim eşek kafam, ahh. Kimle konuşsam, kimden yardım istesem? Belki Seda’nın aklına bir fikir
gelir.

“Alo, Nasıl oldun İpek, biraz düşünebildin mi?”

“Sorma kızım ya, olanlara inanamayacaksın. Taner’le o yanındaki kadın şu anda aşağıda bizim
balkondalar biliyor musun? Annemlerle çay içip komşuculuk oynuyorlar.”

“Ne diyorsun? Şunu bir baştan anlatsana.”

“Anlatırım sonra. Sen önce buradan kurtulmak için düşünmeme yardım et. İstanbul’da falan bir
staj, bir iş ayarlamam lazım. Kalamam bir gün daha Datça’da.”

“Bana gelsene. Sana gel demekten dilimde tüy bitti. Evde boş odam da var, hâlâ ayrılan kızın
yerine birini bulamadım. Çalışmaya gelince. Bakarız. Haber gönderirim buradaki tanıdıklara. Bir
de benim şirkette pazarlamadaki stajyer başka yerden iş teklifi almış ayrılıyor bir iki haftaya.
Onun yerine, “Bildiğin biri var mı?” diye sormuşlardı. Bakayım, bulmadılarsa kimseyi, seni
söyleyebilirim. Sektör tam istediğin değil ama?”

“Sektör mektör umurumda değil Seda ya. Babam olur desin yeter. Hoş onlar da aslında çalışayım
diye gözümün içine bakıyorlar.”

“Tamam işte, al sana plan.”

“Anlaştık.” Hıçkırıklarını tutamıyordu telefonu kapatırken.

27
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Duşa girdi, çıkınca eline bir kitap aldı ama kafasını veremedi. Ipad’ini açıp takip ettiği diziyi
izledi biraz. Güneş gerçekten de çarpmıştı galiba. Başı ağrıyordu. Evde sadece annesiyle babasının
olduğundan emin olunca aşağıya indi. Onların soru sormasına fırsat vermeden planladığı gibi
konuşmaya başladı.

“Baba, Seda aradı bugün. Ofislerindeki bir stajyer işi bırakmış. Yerine birini arıyorlarmış. Anlata
anlata bitiremiyor hem işi hem de Londra’yı. Acaba burada kalmakla hata mı ettim, diye
düşünüyorum.” Babasının ilgiyle parlayan gözleri doğru yerden konuya girdiğini gösteriyordu.

Aferin İpek, becerdin kızım, galiba izni koparacaksın.

“ ‘Senin adını verebilirim istersen!’ dedi. Ben de olabilir, bir babamlara sorayım, dedim. Ev
arkadaşı geçen ay ayrılmıştı ya, henüz yeni birini bulamamış. Ev ve iş tamam gibi yani. Ne
dersiniz? Olur di mi?” Annesinin de onayını alabilmek için ona döndü. En sevimli haliyle
gülümsüyordu kadına.

“Birden ne oldu da yaz tatilinden vazgeçtin?” diyen annesine babası bir bakış attı. Kadın, “Neyse,
her ne olduysa iyi olmuş,” deyip kızına sarıldı. “Büyüdün mü yoksa sen?”

Babası keyiflendiği anlaşılan bir sesle, “Siz masayı toplarken ben de biletlere bakayım bir. Kahve
de koyar mısınız? İpek, söylesene neydi senin kimlik numaran?”

“Sahiden mi baba?”

“Tabii sahiden. Sen fikrini değiştirmeden alayım da bileti, ne olur ne olmaz.”

“Aa, dışarıya bakın, yağmur indirdi. Oh, mis gibi bereket yağıyor valla, ferahlayacak ortalık. İpek,
balkondan salona doğru yağıyor, içerisi su olmasın bir bakar mısın?”

Genç kız salona giderken söyleniyordu.

“Ne bereket ne bereket. En azından yarın sabah tenise gitmemek için bahanem var artık.”

28
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

PANDEMİDE OTUZ BEŞ YAŞ

Ekran paylaşımını kapattı. Kulaklıklarını çıkarttı. Bir sonraki toplantı için ajandasını kontrol etti.
Yarım saatten az vardı. Canı sıkıldı. Sandalyeden kalkarken sırtına koyduğu minder yere düştü.
Söylene söylene mutfağa gitti. Kahve makinasını yeniden doldurup düğmesine bastı. Ortalığı
saran kahve kokusuyla keyiflenecek gibi olsa da dudağı oynamadı bile. Oysa daha dün zorlama da
olsa ufacık bir gülümsemenin insanın ruh haline nasıl iyi geldiğini, nasıl mutlanmasını
sağlayabileceğini okumuştu internette. Karanlık, yalnız anlarında kendine gülümsemeye söz
vermişti. Hatta güne aynada gülümseyerek başlayabilirdi. Bir dahaki sefere, diye düşünürken
mesaj geldi. En büyük fincanını doldurup yemek masasının ofise dönüştürdüğü ucuna gider
gitmez telefon çalmaya başladı.

“Canım günaydın, bitti mi görüşmen? Konuşabildin mi Tolga Bey’le istediğin gibi?”

“Yani, işte...”

“Söylemedin mi yoksa? Hani terfi isteyecektin? O kadar prova yaptık karşılıklı. Bugünün doğum
günün olmasını kullanacaktın. Ha, doğum günü demişken, iyi ki doğmuşsun canım benim...”

“Teşekkürler. Ya ne demezsin! Lafı bile geçmedi. Adam nasıl yöneticiyse farkında bile değil.
Bakmamıştır kesin dosyama. Sözüm ona performans görüşmesi. Ayrıca sana anlatırken kolay da...
Planlamak başka, Tolga Bey karşımda dururken taleplerimi sıralamak başka. Çok bunaldım Berna
ya. Terfi yok. Zam desen düdük kadar. İyi ki kirada değilim.”

“Neyse boş ver. Hepimiz aynı durumdayız. Buluruz bir çare, bugün bari dert etme. Şu yeni
müdürle hiç toplantınız oldu mu bir daha? Karizmatik bir adam? Sana çok yakıştırdım onu.”

Sibel kızardı. “Dün tüm toplantılarda vardı yine. Aslında onunla ilgili değildi hiçbiri ama şirketi
daha iyi tanımak istiyormuş. Öyle mail atmış Tolga Bey’e. O da tüm toplantılarıma davet etmemi,
ajandamı paylaşmamı istedi Yağız’la.”

“Ne ara senli benli oldunuz adamla kız Sibel?” Berna kikirdiyordu.

“Sen geç dalganı. ‘Yaşlarımız çok yakın, üstelik kıdemin benden fazla. Lütfen beyli hanımlı
konuşmayalım,’ dedi. Ne deseydim? Olmaz illa Yağız Bey dicem mi?”

“Yok, haklısın canım. Takılıyorum. Hemen ciddiye alır arkadaşım. Çok hoş gülüyor. Hele o yeşil
gözleri yok mu?”

29
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Berna ararım bak Orhan’ı.” İkisi de gülmeye başladılar. Sibel kendini daha iyi hissedince
sabahları gülme egzersizlerini ciddiye almayı geçirdi içinden.

“Benim işim olmaz, senin için diyorum kızım.”

“Tanımadığım adama sırf yüzü gözü güzel diye âşık olacak yaşı geçtim çoktan. Adıyla hitap
ediyorum, diye koynuma alacak değilim ya. Şaka maka sen bir şeyler duydun mu? Hiç
tanımıyoruz, hangi şirketten gelmiş, nerden mezunmuş falan?”

“Patronun kızının liseden mi ne arkadaşıymış. Bir onu biliyorum.”

“Adam evli mi, sevgilisi var mı, o da belli değil hiç. Neyse, şimdi yakışıklı, karizmatik diye
aklıma sokma benim. Üzülmek istemiyorum yine. Yalnızlığım, işim ve senin arkadaşlığın, arada
da gıcıklığın yetiyor bana. Tek derdim bu tecrit ortamı. O da biterse daha iyi olacağım.” Nerden
geldiğini anlamadığı, sicim gibi inen gözyaşlarını sildi.

“Canım ya, tamam haklısın. Keşke evler yakın olsaydı. Koşarak gelirdim oraya. Balkonda oturup
karşılıklı sohbet ederdik, minik bir pasta keserdik hatta.”

Sonunda Sibel’i güldürmeyi başarmıştı Berna. Çalan kapının sesiyle ikisi de irkildi. Berna sürpriz
yapmış olabilir miydi? Yok canım pandemide şehirler arası seyahat, araban yoksa mümkün değil
ki. Berna, “Hadi sen kargonu al, benim de birazdan yine toplantım var, hazırlanmam lazım.
Dörtteki Zoom’da görüşürüz, lütfen üzme kendini,” diyerek kapattı. Kapıyı açtı, ağzı maskeli
adamın elindeki kocaman gül buketine ve balonlara bakakaldı. Tam bahşiş verecekken maskenin
ardından gelen, “Asansörde çıkarken saydım, tam otuz beş gül abla. Valla şanslısın,” sözleri
üzerine vazgeçip çiçekleri ve balonları alıp kapıyı ayağıyla kapattı. Masanın boş tarafına
elindekileri dikkatlice bıraktı. Yeni yaşını kutlayan kartın üzerinde bir isim aradı boşuna. Ne kadar
hoş bir el yazısıydı bu. Harflerin dizilişi ve yazının özenine bayıldı. Bir an Metin’in el yazısına
benzetti. Yüzü buruldu. Ne yapıyordur acaba şimdi? Kesin çocuğu olmuştur. Sözüm ona
istemiyordu ama, bana olmaz dediği her şeyi karısına yaşatıyordur o pislik. O göndermiş olabilir
miydi bu çiçekleri? Yok canım, karısını aldatma noktasına bu kadar çabuk gelmez o, gelecek olsa
da o kişi ben değilimdir. Üstelik Metin değil miydi, “Amaaan, amma abartıyorsun bu doğum
günlerini falan. Ne olmuş yeni bir yaşa girdiysen? Her gün özel. Ben seni her gün seviyorum,”
diyen. Bunca zaman sonra otuz beşinci yaş gününde hem de otuz beş tane muhteşem, rengarenk
gülle kutlayacak son kişiydi Sibel’i. Evlilik planlarını, mobilyalarına, perdelerine kadar hazır
ettikleri evi, onunla geçirmeyi hayal ettiği yılları anımsadı. Son anda, “Düğün yerine belediyede

30
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

kimseyi çağırmadan imza atsak olmaz mı? Boşuna masraf etmesek. Yok gelinlikti, davetiyeydi,
nikâh şekeriydi falan,” dediğinde Sibel bir gariplik hissetmişti. Metin’in düğüne bir ay kala onu
terk etmek yerine kendi kararıyla evlenmekten vazgeçmesi için uğraştığını anlayınca da
oyalanmadan ilişkilerine noktayı koymuştu. Ayrılmalarından altı ay sonra asistanıyla boy boy
düğün fotoğraflarını kuafördeki bir magazin dergisinde görünce ağzı açık kalmıştı. Metin’e karşı
bir şey hissetmese de geçmişi hatırlamak içini burktu. Canını yakan hatıralardan elindeki karta ve
çiçeklerine dönünce merakla beraber bir mutluluk hissi de kapladı Sibel’i. Dikenleri batmayacak
olsa koca bukete sarılası vardı. Bilgisayarından girmesi gereken yeni toplantı için alarm sesleri
gelmeye başladı. Masanın arkasındaki yuvarlak aynada saçını, üstünü başını düzelttikten sonra
notlarını alıp sandalyesine oturdu.

Akşama kadar süren toplantıların arasındaki boşlukta önceki günden kalan salata ve dolmayı hızla
yedi. Arada gidip güllerini kokladı. Balonlarıyla oynadı. Bir yandan da ona bu sürprizi yapanı
merak ediyordu. Gün içinde başka kimse doğum gününü hatırlamadı. İnsan kaynakları departmanı
olmayan küçük bir şirkette çalışmanın kötü yanlarından biriydi bu. Ne şirket içi bir mesaj ne de
soğuk bile olsa kurumsal, herkeste aynısından olan bir hediye. Pandemide olduğunu unutma Sibel,
diye geçirdi içinden. Ama durumun pandemiyle ne ilgisi vardı ki? Daha geçen ay Berna’nın
doğum gününde ona pasta ve şarap göndermemiş miydi? Orhan da ondan aldığı yardımla Berna
için online bir kutlama düzenlememiş miydi? Hep beraber oyunlar oynayıp şarkılar söylememişler
miydi bütün gece? Yaptıklarını düşününce Berna’nın sadece sabah kuru bir kutlamayla günü
geçiştirmesi canını sıkmıştı. En yakın arkadaşından bunu beklemezdi doğrusu. Normal bir zaman
olsa, karşısına geçer, “Neyin var? Doğum günümü mü unuttun yoksa?” derdi. Ama zaten bunu
söylemesine gerek kalmaz, Berna mutlaka özel bir şeyler yapardı. Ne yazık ki pandemi herkesin
ayarıyla oynamıştı. Bozulup küsecek lüksüm de yok. Sonra kiminle dertleşeceğim. Kendi kendime
konuşmaktan tırlatırım valla, olan yine bana olur.

Metin’le ayrılıp yalnız kaldığında Berna tek dayanağı olmuştu. “O pislikle aynı şirkette çalışmaya
devam etmene hayatta izin vermem. O düşüncesiz herif kazancından olacak diye istifa falan
etmez. Ama sen her gün iş yerinde Metin’i görürsen çıldırırsın, biliyorum. Ufak mufak, yine de
bizim şirket tam sana göre. Tolga Bey de işleri onun yerine takip ve idare edecek birini arıyor.
Şimdilik sana yeter, hem o emekliye ayrılınca yerine gelecek kişi de hazır olmuş olur. Patron
şirketi olunca işleri bilen, güvenilir insanlar el üstünde tutulur, merak etme sen. Zamanla terfini
de, zammını da alırsın, memnun kalmazsan da başka yere geçersin,” diye ikna etmişti Sibel’i.

31
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Terfi falan hâlâ hayal olsa da aslında kararından memnundu. Asistanıyla her gün sırnaşmalarını, o
şaşaalı evlenme planlarını izlemeye tahammül edemezdim. “İkiyüzlü herif,” diye söylendi.

Saate baktı, “Katıl” yazısının üstünü tıklayarak günün son toplantısına girdi. Bir yıl daha evlerde
hapis yaşamaları durumunda şirketin kan kaybetmeden ilerleyebilmesi için belirlenecek yeni
stratejik planlarla ilgili hazırladığı sunumu bilgisayarındaki küçük kutulardan ona bakan gözlere
anlatmaya başladı. İkinci slayda geçerken Yağız’ın hareketleri dikkatini çekti. Adam mesaj
yazıyordu resmen ve tam telefonunu elinden bıraktığı anda Sibel’inkinin ekranı aydınlandı. Sanki
ona bir şey göndermiş gibi de ekrana bakıp gülümsedi. Ancak Sibel’in sunumuna devam etmesi
gerekiyordu ve üzerinden geçilecek en az on slayt daha vardı. Sunumu nasıl bitirdi, ardından gelen
soruları nasıl cevapladı, hatırlamıyordu. Bilgisayarını kapatıp da kendi başına kaldığında mesajı
açtı. “Gülleri ve balonları sevdiğine çok sevindim. Evin en güzel köşesine koymuşsun.” Yazıyı
takip eden gülücük emojisinin ardından bir doğum günü pastası, bir gül ve bir de balon geldi.
Sibel şoka girmişti. Doğum günümü nerden biliyor? Telefon numaramı kimden aldı? Adresim? Ya
peki hediyeleri nereye koyduğumu, hatta sevdiğimi nasıl öğrendi? Berna’nın bile haberi yok daha.

Yatak odasıyla salonun ortak balkonunu kışın da kullanabilmek için kapattırmıştı bir önceki yaz.
Evin en sevdiği ve keyif aldığı köşesiydi burası. Meditasyonunu, okumalarını burada yapar, sabah
kahvesini hep camın önündeki rahat koltuğunda içerdi. Bilgisayardan ne kendisi ne de yansıması
görünebilirdi buranın. Kafasında sorularla çiçeklerin yanına gitti. Akşamın son ışıklarında
etraftaki diğer yüksek binalara, aşağıdaki parka baktı. Sonra karşıdaki binanın balkonunda açık
camın pervazına dayanmış ona el sallayan Yağız’ı gördü. Cebindeki telefon titreşmeye başladı.

32
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

MELEK

“Uyan hadi. Kalk çabuk. Al eşyalarını. Hadi diyorum sana. Kalk da giyin. Nen var bu ara
anlamıyorum? İkinciye affetmem bilesin. Seni yanıma aldım, adam ettim. Üstünü başını ben
düzdüm. Geçen gece de surat yapmışsın adama. Üstüne de bu. Zor yatıştırdım herifi. Sınırı
aşıyorsun bilesin.”

Bir saat, biraz bozuk para. Vesikalığım. İnce çoraplar. Topuklu ayakkabılar. Derin dekolteli
elbisem. Bir gümüş kolye. Annemden. Bir kürk ceket. Madam’dan emanet. Aceleyle giyiniyorum.
Elim kolyeme gidiyor.

“Özür dilerim. Söz bir daha olmaz. Fazla kaçırdım içkiyi herhalde.” İçimdeki şüphe giderek
artıyor. Bir test yapmalı artık ve kurtulmalı varsa bir şey. Madam anlarsa mahveder. Cezam ne
olur kestirmek zor. Anca idare ediyorum zaten her şeyi. Bir bela daha alamam başıma.

“Bir an önce kendini toparla. Ben anlamam öyle içkiyi kaçırdım falan. Daha çok borcunuz var.
Beni istemediğim şeyleri yapmaya zorlama.”

“Tamam Madam doğrusun. Yarın görüşürüz. Toparlar gelirim söz. Ben çıkıyorum.”

Nasıl da soğumuş dışarısı. Birazdan topuklu ayakkabılarınla kaymadan yürümeye çalışacaksın


buzlu gecede. İnce çorabının kaçığından süzülecek kış kasıklarına. Çıplak ellerini sevgili
Madam’ının kürkünün ceplerine soksan da işleyecek soğuk her yanına. Nerede bu lanet taksiler?

Taksiye binerken de el eleydik. Dibine ilişmiştim, ayaklarım koltuğun ucundan sarkıyordu. Boş
eliyle örgülerimi okşuyordu. Sonunda gelip almıştı annem. “Artık benimlesin, anneannenin
yanında kalmak yok.” Öyle mutluydum ki. Makarna yapmıştı, yanına da iki köfte. Kendi
yememişti. Aç değilmiş. Sonra koltukta yanıma oturmuş, o incecik gümüş zincirin ucunda
sallanan meleği takmıştı boynuma. “Adın gibi, korusun seni,” demişti.

Okulu severdim. Annem hastalanana kadar boş evde ödevlerimi bitirirdim ortalık kararmadan.
Dolapta ne varsa ısıtıp yer, bulaşıkları yıkar, beklemekten yorgun masanın başında, koltukta,
televizyonun karşısında artık her neredeysem uyuyakalırdım. İzleyen aylarda annem daha çok
kalır oldu evde, zorlukla yemek yapıyordu. Sonra artık hiç işe gidemez oldu. Sabahları çıkmadan
kendini çuval gibi attığı yatağın kenarında parmak ucumda yükselip öperdim yanağından. Bir gün
beni okuldan alıp yaşlı gözlerle Madam’a götürene kadar. Niye yol boyunca özür dilediğini
anlayamamıştım o zaman. Nereye gittiğimizi de. “Yapamıyorum artık. İstemiyor kimse bu halimle

33
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

beni. Borç dağ gibi. İnan başka çarem yok,” diyordu durmadan. Madam üstümdekilere bakıp “Çöp
bunlar,” diye söyleniyordu. “Yeni kıyafetler almalı sana.” Aldı. Bir bu meleği bıraktı boynumda.

34
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

TERZİ AYNUR

Gözünü uyku tutmadı. Yapılacak çok iş var, haydi. Gelinin on iki yaşından beri işlediği dantelleri
duvağın kenarına ve bluza dikmesi, hafta sonuna yetiştirmesi gerekiyordu. Gün ışımadan
başlayamazdı. Hata kaldıracak iş değil, dikkatli çalışmalı. Hele aydınlansın ortalık, pencerenin
dibine kurulur başlarım. Mutfağa yöneldi. Ocağa çay suyunu koyup akşam yıkadığı bulaşıkları ses
etmeden dolaplara kaldırdı. Canı bir sigara çekti ama gelinlik dikerken içmek olmazdı.
Kokutmamalı o zarif ve masum şeyi. Ela’nın kahvaltısını hazırladı. Ortalığı toplarken ağzına attığı
birkaç lokma ekmek, peynir ve zeytinle çayını yudumladı. Kızı kalkana kadar ev güne
hazırlanmış, Aynur çoktan pencere kenarında işine koyulmuştu.

İnce dikişleri elde yarın akşama kadar bitirip bluzun dantelini zamanında geçirebilirsem,
Zetina’mın başına geçer, eteği de dikerim. Ela’nın bayramlığına da pazara başlarım artık. Kızı
henüz komşununkiler gibi vitrinde beğendiklerini mağazadan almak için tutturmaya başlamamıştı.
İstediği modeli eve gelince annesine anlatır, sonra terzi mankeninin üzerinde son halini almasını
sabırla beklerdi.

Aynur işe dalmıştı. Öğlene doğru zilin sesiyle yerinden sıçradı. Zerrin karşısındaydı.

“Pazara gidiyorum, gelmiyor musun? Bitmedi mi gelinlik?”

“Yok, hâlâ ince işiyle uğraşıyorum. Cumaya yetişmesi lazım. Bitene kadar çıkamam bir yere.
Evdekilerle idare ederiz. Olmadı hafta sonu sabit pazara giderim. Çok sağ ol. Yalnız bıraktım seni
bu aralar.”

“Valla, iyi gene hazır almıyor müşterin. Gençler artık butiklere gidiyor, kıyafetlerini dükkândan
alıyorlar. Gelinliği bile. Kiralayanı da duydum. Hem daha ucuz hem de yetişti yetişmedi derdi
yok. Sen de yavaştan şu sağlık ocağının yanındaki dikiş evine falan mı başvursan? Geçen gün
bıraktıydım ya ilanı. Bak dost tavsiyesi, daha iyi kazanırsın valla. Hiç olmazsa bundan sonra iş
gelecek mi endişen olmaz. Hem gecen gündüzün de birbirine giriyor böyle.”

“Yok canım, orada çalışamam. Terziyim ben. Bir elbiseyi baştan sona dikmek yerine parça
pinçikle uğraşamam. Mesela gömleklerin sadece manşetini dikmek terzilik mi? Hem sırada
bekleyen müşterilerim var, almışlar kumaşlarını. Sen dertlenme, kiramı da öderim masaya
yemeğimi de koyarım evvel Allah. Hadi, oyalama beni. Sen de çürüklere kalmadan yetiş
pazarına.”

35
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Kapıyı kapatıp ellerini sabunladıktan sonra belini iyice kütürdetti Aynur. Başını çevirince
kütüphanedeki resimlere gözü takıldı. Zetina’nın başındaki annesiyle anneannesinin önünde elinde
alıştırma bezi ve iğne ipliğiyle yere çömelmiş kısa etekli haline özlemle gülümsedi. Sonra rahmetli
kocasıyla çekilmiş düğün fotoğrafını gördü. Uzanıp aldı. Eteğinin ucuyla sildi, öptü. Yaşaran
gözlerini elinin tersiyle kuruladıktan sonra tekrar banyoya yöneldi. Anneannesinin sesi çınladı
kulaklarında: “Dikişe otururken üstün başın, elin temiz olacak. Hele gelinlik dikiyorsan daha da
titiz olman lazım.”

Hava kararınca lambaları yaktı ama gözleri eskisi gibi değildi. Bıraktı iğneyi. Daha aydınlatan bir
lamba alsam işe yarar mı? Kışın da evlenilir mi, bu kısacık günlerde? Söylene söylene yemeği
ısıttı, salata hazırladı. Ela çoktan gelmiş odasında ders çalışıyordu. “Bu hafta çok sınavım var
anne. Yardım etmesem sorun olmaz değil mi?” dediğinde yüzünü avuçlarının içine alıp bağrına
basmıştı bir tanesini. “Olur mu hiç? Her şey sen okulunu güzelce bitir, üniversiteye de gir, oku
diye kuzum.”

Tam yemeğe oturacaklardı ki telefon çaldı. Kalktı Aynur, ahizeyi kaldırdı.

“Alo, buyurun.”

“Merhaba Aynur kızım. Ben Neriman Teyzen, alt sokaktan. Haftaya sana gelecektik ya provaya.
Bayramlık kumaşım var, bana ve toruna, demiştim. Hatırladın mı?”

“Hatırlamaz olur muyum Neriman Teyzecim. Nasılsınız? Gününü mü değiştirmek istiyorsunuz?”

“Ahh, kızım. Söz dinletemiyorum artık kimseye, kocayınca böyle oluyor. Tutturdu gelin, ‘Hafta
sonu alışveriş merkezine gidelim, ben size uygun çok güzel şeyler buldum,’ diye. Torun desen
kumaşı bile beğenmedi. Öyle üstüne giymeden resimden model beğenemezmiş, marka olması
lazımmış falan filan.”

“Hmm.”

“Kusura bakma evladım, bana kalsa... Sen dururken ne işim var oralarda. Ama işte gönülleri
olsun. Gideyim de bir alışverişe, belki yine de ikna edebilirim gelini. Ararım seni.”

“Peki Neriman Teyze, görüşürüz o zaman.”

Oflayarak masaya döndü. Düşünceli düşünceli oturdu yerine. Kaşığını pilavın içinde
dolandırmaya başladı.

36
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Hayırdır anne, Neriman Teyze neden aramış?”

“...”

“Anne duymuyor musun?”

“Aaa, dalmışım Elacım ya. Ne dedin?”

“Neriman Teyze’ye diyorum, n’olmuş?”

“Hafta sonu alışverişe çıkacaklarmış.”

“Eee, bize ne bundan?”

“Vazgeçmiş bayram için elbise diktirmekten. Gelini mağazaya götürüp üst baş alacakmış.
Elimdeki işi teslim edince boş kalıyorum anlayacağın.”

Ela annesinin elini tuttu, uzanıp yanağından öptü.

“Olsun, başkası arar annecim, üzüldüğün şeye bak. Sınavlara daldım, unuttum söylemeyi. Hani şu
sınıfa sene başında gelen kız vardı ya, Damla. Ablasını istemeye geleceklermiş hafta sonu. Annesi
kızı ikna etmeye çalışıyormuş, nişan elbisesini sana yaptırmak için. ‘Ela annesine sorabilir mi,
vakti var mıymış?’ demiş. Hoş, ablası caddedeki abiyeciden bir tane beğenmiş, ama bence
annesinin dediği olur.”

Aynur gülümsedi. “Bilmiyorum ki kızım... Müsaitmiş. Diktirmeye karar verirlerse kumaş ve


model için de fikir verebilir annem, hatta isterseniz uyguna da alabilirmiş dersin.”

Masayı toplayıp bir köpüklü kahve yaptı kendine. Zerrin’in ayakkabılığa bıraktığı dikiş evinin
ilanının olduğu gazete kupürünü alıp düzeltti. Buzdolabının üstündeki Aygaz mıknatısının
arkasına tutturdu.

37
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

ÜÇ YIL SONRA KALDIĞIMIZ YERDEN

Üç yıl olmuştu görüşmeyeli. Hayallerini, tüm planlarını rafa kaldırıp, geleceği düşünmekten
vazgeçip bugüne ayağı çivileneli, annesinin felç olduğu haberi gelir gelmez uçağa atlayıp döneli.
Okulun son döneminde öğrenci işlerinde asılı bir ilandaki numarayı aramış, gittiği ofise bayılmış,
iki saatlik form doldurma ve görüşme sonunda ilk işine dönüşecek olan stajına başlamıştı. Peter
güler yüzlü ama başlarda soğuk biriydi. Özlem’e ondan bahsederken, “Garip bir adam, hem
yanında olmayı, ofiste onunla çalışmayı seviyorum hem de konuşmaktan çekiniyorum. Bütün gün
odasında, sadece kahve ve öğlen yemeği için çıkıyor, ona da tek başına gitmeyi tercih ediyor.
Telefonda hemen hiç konuşmuyor, benimle de mecbur kalmadıkça tek kelime etmiyor,” diye
anlatmıştı.

Aylar sonra annesinin durumunu haber veren telefon geldiğinde ilişkileri çok farklı bir noktadaydı.
Öğle yemeklerine iş sohbetlerinin uzantısı olarak birlikte çıkmaya başlamalarının ardından hızla
yakınlaşmışlardı. Bazı akşamlar bir barda iki kadeh şarabın yanında uzun uzun bakışıyorlardı.
“Birbirimizin cümlelerini tamamlar olduk. Göz göze saatlerce oturabiliriz, hiç sıkılmadan,
bıkmadan sessizliği de, uzun sohbetleri de paylaşabiliriz. Öyle dikkatli ve ilgili ki. Sanki aylardır
başka biriyle çalışıyordum. Geçen akşam filmden el ele çıkarken birden durdu. “Ne kadar
şanslıyım,” dedi ve caddenin ortasında öptü beni. Etraftakileri umursamadan yağmurun altında
öyle sımsıkı sarıldık,” diye anlatmıştı Özlem’e.

Annesinin hasta yatağının yanından ayrılamadığı, sokakta yağan yağmura karışan gözyaşları ve
geride bıraktıklarının özlemiyle arkadaşını aradığı bir akşam umutları kör bir kuyuya düştü.

“Sinem bak, acı da olsa evirip çevirmeden söyleyeceğim.”

“Özlem hayırdır, korkutuyorsun beni. Peter’a bir şey mi oldu? Benden büyük, diye kızıyordun.
Dediğin gibi kalp krizi falan mı? Çabuk söyle.”

“Valla keşke kalp krizi, diyebilsem canım. Sizin ofisin karşısında sevdiğimiz bir İtalyan var ya.
Arkadaşlarla cuma iş çıkışı oraya gidelim, dedik. Arka masalarda Peter’ı orta yaşlı bir kadın ve iki
kız çocuğuyla gördüm. Sana nasıl evli olduğundan bahsetmez, anlayamıyorum?”

Her şeye inanırdı da Peter’ın evli olacağı aklına bile gelmezdi. Bunu düşündürecek ne bir resim
görmüştü masasında ne de yanında çalıştığı bir yıl boyunca karısı bir kez olsun aramış ya da
uğramıştı. “Mümkün değil. Nasıl saklamış olabilir ki benden bunu. Anlayamıyorum.”

38
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Annesinin iyice ağırlaşması, bakıcılara güvenememesi Peter’ı aklından çıkarmasına yardım


etmese de düşüncelerinden kaçmasını kolaylaştırdı. Attığı mesajları yanıtlamadı, telefonlarını
açmadı.

¨Senden yanıt alamayınca beni aramaya başladı Peter. Hemen her hafta telesekreterimde bir sesli
mesaj ya da bilgisayarımda bir E-posta buluyorum. Geçiştiriyorum her seferinde,¨ dedi Özlem bir
defasında.

¨ ‘Annesiyle yaşamaya karar verdi. İstanbul’da iş bakmaya başladı. Evini yuvasını kurup
Türkiye’de kalacakmış,’ deyiver sen de. Yalan da sayılmaz. ¨

Gözyaşlarını saklamayı başardı Sinem. Sonunda onu da Özlem’i de arayıp sormaktan vazgeçti
Peter da.

“Annecim nasılsın bugün, ağrın var mı?”

“Ağrılara alıştım da şu öksürük olmasa. Bir de senin gözümün önünde süzülüp solman yok mu. En
çok sana üzülüyorum Sinem. Benim daha iyiye gideceğim yok. Söylemedi mi doktor bu sefer ne
kadar zamanım kaldığını?”

“Daha neler, söz verdin unuttun mu? İyileşeceksin ve birlikte Boğaz’da kahve içmeye gideceğiz.
Parkı öyle güzel yapmışlar ki, abim çocukları götürmüş geçen, fotoğraflarını gösterdi. Bahar da
geliyor. Mis gibi deniz havasını çekip ciğerlerimize telefondan müzik dinleyeceğiz. Hadi iç ilacını
da güzel bir uyku çek. Enerji topla biraz canım benim.”

“Beni kandıramazsın, kendini de. Ne oldu senin şu çocuk. Aramıyor mu artık? Mesaj falan da mı
göndermiyor?”

“Kim? Peter mı?”

“Evet, niye kopardın münasebetini çocukla kızım? Yüzünde güller açıyordu ondan bahsedince.
Kaç zamandır adı bile geçmiyor. Sen de durduğun yerde eriyip gidiyorsun.”

Sinem kararsız durdu bir an. Konunun açılmamak üzere kapanmasının daha iyi olacağına karar
verdi. “Evliymiş anne. Özlem görmüş. Karısı ve iki çocuğuyla yemek yerken. Ben geldikten bir ay
sonra falan.”

“Haydaa, sana niye söylemmiş ki? Aradın, sordun mu? Neyin nesiymiş? Kardeşidir belki,” dedi
kadın öksürerek.

39
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Kızlar, ‘baba’ diye sesleniyorlarmış, duymuş ayrıca. Bitti o iş. Özlem’e sormuş birkaç kez, ben
de, ‘dönmeyecek’ dedirttim. Cevapsız bıraktım mesajlarını. Unutmuştur bile beni.”

“Görmemiş mi Özlem bir daha?”

“Off, anne bugün de bana sardın. Bilmiyorum. Bahsetmiyoruz ondan artık. Zaten Özlem de kendi
derdinde. Evlenecek yaza, daha büyük bir eve taşınıyor. Hayatında çok önemli bir sürü değişiklik
var. Bunlarla mı uğraşacak?”

“Burada da hiç arkadaşın yok, herkes kendi koşturmasında.” Öksürükler konuşmasını kesti yine
kadının. “Ben iyi olmayacağım, sen de hayatını mahvediyorsun benim için. Bu halini görmek,
mutsuzluğunun sebebi olmak hastalıktan daha çok canımı sıkıyor.”

“Böyle konuşma anne.”

Bu konuşmanın üstünden iki hafta geçmemişti ki sabah annesinin soğumuş, hareketsiz bedeninin
başında Sinem iliklerine kadar çaresiz, yurtsuz ve yapayalnız hissederek hıçkırıklara boğuldu.
Camın önündeki koltukta adeta kaybolmuş, büzüşmüştü abisini ararken. “Abi, annem… Dün
gece…” diyebildi. Kendini tutamıyor, kelimeleri anlaşılmıyordu. “Sinem! Ahh! Keşke ben de
orada olsaydım son nefesinde.”

“Ben de olamadım ki abi, yan odada uyuyordum,” derken hıçkırıklarla sarsılıyordu Sinem.

“Bunu bekliyorduk. Sonun yaklaştığını hissetmiştim, dün gece vasiyet verir, gibi konuşuyordu da
konduramamıştım. Sakin olmaya çalış, hemen geliyorum.”

Cenaze ve dualar, başsağlığına gelen akrabalar Sinem’e zamanı unutturmuştu. Abisi iki hafta
sonra onu zorla yemeğe çıkardı.

“Nasılsın? Daha iyi misin artık? Bu kadar zamandır, kötüye gideceğini hiç sezmemiş, o yataktan
kalkıp yürümesini bekliyormuşsun da öldüğüne şaşırmışsın gibi davranıyorsun Sinem.”

“Abi, nasıl iyi olayım? Öleceğini tabii ki biliyordum ama ona umut vermek isterken ben de biraz
inandım galiba söylediklerime. Annem mutsuz öldü, gözü arkada kaldı. İstediği gibi bir evlat
olmayı başaramadım. Bu beni mahvediyor.”

“Bak, şimdi saçmalıyorsun işte. Ölmeden önceki gece aradığımda senden bahsetti. Sen
Londra’dayken her konuşmanızda içi huzurla doluyordu. Sonunda hayatının anlamını da aşkını da

40
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

bulduğunu düşünüyordu. Yanında olmandan çok mutlu olsa da hastalığı nedeniyle eve dönüşün
onu üzüyordu da. Düzenini bozmuş olmakla suçluyordu kendini. Ona söz verdim.”

“Ne sözü?”

“Londra’ya dönüyorsun. Bir iki haftaya hazır olur musun? Burada kalmanın kimseye bir yararı
yok. İstersen gitmeden bir ev tut, ya da Özlem’de kal bir süre, orada bakın. Eski işinde iyiydin. O
referansla iş bulmakta zorlanmazsın, diye düşünüyorum. Ben destek olacağım sana düzenini
kurana kadar.”

“Bakıyorum sen bütün kararları vermişsin.” Durakladı ama abisi lafa girmeden devam etti. “Ama
itiraz etmeyeceğim, çok sağ ol. Burada kalmak bana iyi gelmiyor, annem de yok. Senin de bir
hayatın var. Gitmek iyi olabilir. Özlem’le de üniversiteden beri ilk defa bu kadar uzun zaman ayrı
kaldık. Onu da çok özledim, sağ olsun bana bunca zaman oradan bile yetişti.”

“Dediğim gibi. Düzenini kurana kadar ve ne zaman ihtiyacın olursa yanındayım. Hakkını
ödeyemem. Sen annemin yanındayken kafam rahat işime ve aileme odaklandım. Sen olmasaydın
ne yapardım bilmiyorum. Feda ettin kendini. Oradayken bir keresinde, ‘Burada kendim
olabiliyorum, nefes alabiliyorum,’ demiştin. Artık kendin için nefes alman lazım. Hadi yüzün
gülsün artık.”

“Tamam. Deneyeceğim. Ama bir ricam var. Annemin evini hemen elden çıkarmasak olur mu? Bir
süreliğine, dönmek istersem diye.”

“Nasıl istersen ufaklık.”

Özlem mesajında, “Heyecanla bekliyoruz,” diye yazmıştı. Nişanlısı nasıl biri acaba, diye düşündü
Sinem. İlk defa birlikte olduğu adamı tanımıyordu.

Sinem bavulunu alıp apartmandan çıkarken acaba Peter ne yapıyor, diye düşünmeden edemedi.
Keşke Özlem’in onu ailesiyle görmesinden sonra telefonlarını açmamazlık etmeseydim. O
“Uzaktan olmuyor, annemle kalacağım,” mesajı da pat diye olmadı mı? Telefon açıp adam gibi,
“Niye bana bir karın olduğunu söylemedin?” diye sormak, konuşmak varken. Kaçtın resmen
kızım. Aslında galiba kovalasın istedim, aramaya devam etsin istedim. Ah, Sinem keşkeler için
çok geç artık. Yapacak bir şey yok.

41
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Özlem’le havaalanında karşılaşacakları ânı düşünmeye, Londra’yı hatırlamaya çalıştı. Hayaller ve


düşüncelerle dolu cama dayadığı başı arabanın freniyle düşünce havaalanına geldiğini fark etti.
Bavulunu aldı ve güvenliğe doğru ilerledi.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra koltuğuna yerleşti, iş seyahatindeki abisine, “Uçaktayım, her şey
için tekrar teşekkürler, inince ararım,” yazan mesajı attı ve arkasına yaslandı. Hostesin getirdiği
şaraptan bir yudum içti ve yeni aldığı kitabının ilk sayfasını merakla açtı.

Pasaport kontrolünden geçip de sürüklediği bavulunun tıkırtısı havaalanındaki diğer yolcuların


gürültüsüne karıştığı sırada Özlem’e bakındı. Neredeydi bu kız? İlla bekletecek, diye geçirdi
içinden, güldü. Yolcuları karşılayan kalabalığın arasında Peter’ı gördüğünde kalbi duracak sandı.
Bu kadar zaman sonra, bunca sessizliğin ardından burada olduğuna inanamıyordu. Herhalde
başkası için geldi, kötü bir tesadüften başka bir şey olamaz bu, diye düşündü. Sıcak bastı, yüzünün
kızardığını hissediyordu. Kalbi fırlayacaktı yerinden. Görünmeden tuvalete gitmeyi düşündü bir
an, ama göz göze gelmişlerdi bile. Peter gözlüklerinin arkasından gülümseyen gözlerle, elinde bir
demet papatyayla kıpırdamadan Sinem’in yaklaşmasını izliyordu. Saçları beyazlamış, göbeği
çıkmış, sanki biraz da kamburlaşmış gibiydi. Kim bilir o da ne kadar çökmüş görünüyordur şimdi.

Çiçekleri uzatıp elinden bavulunu aldı Peter. “Seni tekrar görmek ne kadar güzel. Hoş geldin.”

“Aa, şey, merhaba. Burada ne işin var? Sen benim geleceğimi nereden biliyorsun?”

“Öncelikle başın sağ olsun. Özlem’le bir konserde karşılaştık iki hafta önce. Bana kötü kötü baksa
da yanına gittim. Seni sordum. O da bana karımın nasıl olduğunu sorunca ve biraz konuşunca her
şey gün gibi açığa çıktı.”

“Nasıl her şey, ne açığa çıkması?

“Her şeyi anlatacağım. İstersen önce arabaya gidelim, kendine gel. Yemekte konuşuruz?”

“Hayır, ne anlatacaksan şimdi başla. Yemek yiyeceğimizi de nereden çıkarıyorsun hemen?”

“Peki öyle olsun. Gel, hiç olmazsa şuradaki banklara oturalım.”

“Peki, tamam.”

“Üç yıl önce sana karşı bir şeyler hissetmeye başladığım sırada çocuklarımın annesiyle ayrı
yaşıyorduk. Dava açmıştım, boşanmak üzereydik. Almanya’dan bir iş teklifi alınca bunun iyi bir
fırsat olduğunu düşünüp kabul etmişti. Çocukları da alıp gitmişti. Seni işe almamdan birkaç ay

42
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

önceydi. Sana her şeyi anlatmayı planladığım o akşam annenin haberi geldi. O kadar üzgün ve
telaşlıydın ki. Hemen İstanbul’a gitmen gerekince benim anlatacaklarımı ertelemem daha doğru
olur, diye düşündüm. Sonra da bu noktaya geldik maalesef. Telefonlarıma cevap verseydin. Bana
azıcık güvenseydin. Özlem’den öğrendiklerini bana sorup anlamaya çalışsaydın keşke.”

“Ama sizi beraber görmüş Özlem.”

“Boşanmış olsak da düşman değiliz ya Sinem. İkizlerin doğum gününde bir araya gelmiştik. Evde
devamlı kavga eden, birbirinden nefret eden ebeveynler olmamak için boşandık. Çocuklar
anneleriyle Almanya’dalar hâlâ. Tatillerde bana geliyorlar. Çok sık görüşemiyoruz.”

“Anlıyorum,” derken yüreğinin sesini dinlemediği için kaybettiği zamanı, boşa döktüğü
gözyaşlarını ve ümitsizliğini düşündü, içi acıdı Sinem’in.

“Londra defterini tamamen kapattığını, hatta evlenmek üzere olduğunu yazmıştı Özlem mesajında.
Benimle konuşmak istemediğini, yeni hayatının çok yoğun olduğunu, annenin sana muhtaç
olduğunu...”

“Biraz evet biraz hayır. Seni aramalıydım. Sorularımı sormalıydım ama annem zaten vaktimin
çoğunu alıyordu, o gücü bulamadım kendimde. Gerçeklerle yüzleşemeyeceğimi düşündüm.”
Güldü sonra, “Oysa gerçekler yüzümü güldürecekmiş meğer.”

“Evet, çok zaman kaybettik.

“Neler oldu başka? Anlatsana biraz. İşler nasıl?”

“Doğrusu, iş sensiz hem sıkıcı hem de epey ivme kaybettik. Senin yerine aldığımız kimse dikiş
tutturamadı. Odan, masan boş. İşler seni bekliyor, desem yeridir. Ofisin üst katında minik bir daire
vardı, hatırlıyor musun, çok hoşuna giderdi. Ne güzel, uyan, duşunu al, kahveni yap ve aşağı in,
derdin. Geçen yıl orda oturan yaşlı kadın iyice hastalandı ve bir bakım evine yatırdı çocukları. Ben
de ileride belki otururum, diye satın aldım evi. Ama yerleşmedim daha. Çocuklarla kalmak için
küçük biraz. Ne yapmak istediğine karar verene kadar senindir. Özlem onda kalmanı istiyor ama
misafirliği kaç gün sürdürmeyi istersin bilemiyorum. Annenin yanında kendine ait bir hayatı çok
özlediğini tahmin ediyorum.”

Hâlâ ne kadar hassas ve dikkatli. Gözleri nasıl parlıyor bakarken ve hâlâ âşık. Yaşlansa da, on yaş
büyük olsa da hep onu elinin üstünde tutacak. İnanamıyordu orada olduğuna.

43
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Arabaya binip, tanıdık yollardan giderken, bulutlu gökyüzünü, camlara düşen damlaları ve sağına
döndüğünde direksiyonda oturan adamı ne kadar özlediğini fark etti Sinem. Elini vitesin
üzerindeki Peter’ın elinin üstüne koydu. Abisine yazdığı, “Uçak indi. Peter karşıladı. Haklısın, her
şeye kaldığım yerden devam etmek için geç kalmamışım,” mesajını göndermek için yeşil tuşa
dokundu.

44
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

YALNIZ BİR TATİL

“Eee anlatsana, nasıl geçti tatilin?”

“Çok iyi geldi valla. Ben ve ben. O kadar hafifledim, öyle boşalttım ki içimi. Esas sen anlat
bakalım, ben yokken neler oldu? Bir haller var sende. Dökül hadi.”

Manzaraya doğru çevirdiği sandalyesine iyice yaslandı Mine. Uçuşan martılara bakıp rakısından
bir yudum aldıktan sonra:

“Aa, hemen bana mı geldi sıra? Olur valla da inanmayacaksın olanlara.”

“Hayırdır, yoksa yardım yemeğinde biriyle mi tanıştın sonunda? O kadar da, ‘gitmem,’ diye
tutturmuştun. İşe yaramış galiba.”

“Yani, kısmen. Öyle de diyebiliriz. Kızım sen yokken WhatsApp’tan bile sana ulaşmak ne zormuş.
Bir aydır dönmeni bekliyorum. O ücra yerlere iş için gittiğin yetmiyormuş gibi bir de ardına iki
hafta tatil eklemesen olmazdı değil mi? Dünyadan kopacak zamanı buldun. Bıraktın beni bir
başıma burada.”

“Pek bir başına da kalınmamış sanki.” Güldü Ebru. “İş iş, diye tutturmayıp beni dinleseydin
beraber giderdik işte ne güzel. Ya neyse, geldim işte. Hadi meraktan çatlıycam, ne oldu? Kim bu
kalbini çalan yakışıklı?”

“Kalbimi çalan malan yok yahu. Dur anlatıyorum. Bıraktığın bileti alıp yardım yemeğine gittim.
Masaya oturana kadar tanıdık kimseyi göremedim. Epey de canım sıkıldı, ne yapacağım yemek
sonuna kadar, diye. Yanımda da senin dernek başkanı Sevgi Hanım.”

“Boş ver yemeği, masayı.”

“Patladın ha, şöyle kırk yılın başı anlatacak bir hikâyem var. Bırak da keyfine varayım.”

“Off!”

“Tam otururken, masanın ortasındaki kocaman çiçeklerin arkasında bir adamla göz göze geldim.
Eğilmeden, kaykılmadan göremiyorum bir türlü. Çıkaracağım da nerden? İş yemeğinden mi? Eski
bir çalışma arkadaşı mı? Bir tek sesi geliyor biraz, tanıdık gibi ama tam da anlaşılmıyor. Covid
unutkanlığı herhalde.”

“Yaşlandım diyemiyorsun da.”

45
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Ne yaşlanması yahu, elli bile olmadım daha.”

“Az kaldı, bir ayın var sadece.”

“Dinleyecek misin, yoksa dalga mı geçeceksin?”

Ebru eliyle ağzının üstündeki hayali fermuarı kapattı. Muzipçe güldü.

“Neyse işte yemek servisi, Sevgi Hanım’la sohbet derken, bir ara makyaj tazelemek için kalkayım,
dedim. Etrafa da bir bakınayım istiyorum. Öyle güzel giyinmişim, süslenmişim. Belki birilerini
görüp üç beş laf ederim umudundayım. Döndüğümde masa boştu, herkes bir tarafa dağılmıştı.
Kahvemi içer eve dönerim ben de, diye düşünürken, o tanıdık ses yaklaşıp, “Merhaba Mine, nasıl
tanımazsın beni?” diyerek yanıma oturmasın mı?” Durdu bir nefes aldı Mine.

“Eee, kimmiş? En heyecanlı yerde ara verilir mi? “

“Çatlama, bir nefes alayım. Cenk’i hatırlıyor musun?”

“Ayy, hani şu okulun son senesi bahar partisinde seni öpüp âşık olduğunu söyledikten sonra iki
gün ortadan kaybolan, sen bulutlarda uçup telefon beklerken Fulya’yla sarmaş dolaş derslere
gelmeye başlayan herif değil mi?”

“Aynen o!”

“Evlendilerdi di mi mezun olur olmaz? Ay, davetiye bile göndermişti bize utanmadan şimdi
hatırladım. Neyse ki biz çoktan okyanus ötesi kampüslerimize yerleşmiştik. Nasıl tanıyamadın ki
görünce, hayret. Ne kadar üzülmüş, ağlamıştın o zamanlar.”

“Ben de anlamadım nasıl tanımadığımı.”

“Eee, nasılmış Fulya? Yanındaydı herhalde. Boşanmışlar deme.”

“Sorma, daha beter. Meğer Fulya, son dakika vazgeçmiş evlenmekten. Düğüne bir hafta kala
bırakıp gitmiş çocuğu ortada.”

“Oha! Ne diyorsun?”

“Valla, ben de çok şaşırdım. O da bilmediğime şaşırdı. ‘Sağır sultan duydu, senin nasıl haberin
olmaz?’ dedi.”

46
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Üzüldüm, diyemeyeceğim valla. Kalp kıranın kalbi kırılsın. Hak yerini buluyormuş demek
bazen.”

“Neyse masadakiler tatlı için gelince Cenk telefonumu aldı, yerine geçti. Sonra da eve döndüm
yemek bitince.”

“Yanında biri var mıydı?”

“Yok, yalnızdı. Bekâr sanırım, yüzük falan yoktu.”

“Baktın yani.” Bir kahkaha attı Ebru. “Sonra sonra...”

“Eve gidince hemen uyuyamadım. Bir kötü oldum o eski defterler açılınca. Öpüştüğümüz gece…
Fulya’yla el ele gördüğüm an… Davetiyelerini elime tutuşturması… Her şey üstüme geldi. Açtım
Stacey Kent’i, koydum şarabı. Sana da ulaşamayınca... Eski albümlere daldım biraz.”

“Uslanmaz bir romantiksin. Seni elinden kaçıran ahmaklara çok kızıyorum kızım ya. Ah, ben
erkek olacaktım.”

“Bizim gibilerden anlayanı çıkmadı daha. Dur daha bitmedi. O hafta perşembe tam ofisten çıkmak
üzereyim telefon çalmasın mı?”

“Deme. Cenk mi?”

“Aynen. “N’aber, haftan nasıl geçti?” dedi direkt. Adını falan söylemeden. Ben de tanımamışım
gibi, “Pardon, kimle görüşüyorum acaba?” dedim soğuk soğuk. Nefes almadan sıraladı; amma da
çabuk unutmuşum, daha geçen gün karşılaşmışız. Meğer bizim şirketin oralarda toplantısı varmış
da aşağıdaymış, benim için de uygunsa bir yemek yeseymişiz.”

“Bak sen. Evet, deseydin.”

“Dedim. Hatta o zamandan beri de haftada iki, üç görüşüyoruz. Ama emin değilim Ebru ya. Sanki
her an bir şey olacak ya da o pat diye ortadan kaybolacak. Birlikteyken çok nazik, düşünceli.
Hemen yakınlaşıp ilerlemeye çalışmıyor. Ölçülü, tam sevdiğim gibi. Başlardaki sinirim, eski
kızgınlığım da azaldı. Keyif alıyorum beraber olmaktan, bir kimya var kesin, ama...”

“Ama ne? Tadını çıkart bir kere Mine ya. Gittiği yere kadar de. Büyümüştür artık. Üstelik o da
yemiş bir kazık. Adam seni heyecanlandırıyor, uğraşıyor. Peşinden koşuyor. Konuşturma beni.
Hayatımın aşkı dediğin Ömer’le her şey iyiydi de ne oldu? Sen evlenme planları yaparken aldatıp

47
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

içine etmedi mi her şeyin? Baştan sonunu görmek zor bu işlerin. Yalnızsın. Takılma bence
olabileceklere.”

“Demesi kolay. Bir yanım da seninle aynı fikirde de. İşte...”

“İştesi yok. Akıllı kadınsın. Kaptırmadan kendini keyfini çıkart. Bak bakalım nereye kadar
gidecek. Üzecek olursa seni, yüzünün ortasına ilk yumruğu ben atarım, merak etme. Omuzum da
emrine amadedir, istediğin zaman gelip ağlayabilirsin. Üzülmeden, hata yapmadan yaşanmış
yalnız bir hayat, hayat değildir, demiyor muyduk geçenlerde rakıları tokuştururken?”

“Diyorduk, doğru. Ya haklısın Ebru aslında. Sağ ol canımın içi. Seninle konuşmak her zamanki
gibi iyi geldi. Özlemişim. Gitme bir daha bu kadar uzun.”

İkisi de çakırkeyif, ellerindeki rakıları Ebru’nun yemek odasında Boğaz’a karşı yudumlayıp
sohbete devam ettiler.

“İçimde bir sıkıntı var,” dedi Mine tekrar sessizleştiklerinde. Güneşin batışını, denizin üstünde
uçuşan martıları izlemeye daldı.

“Çek bir off, at sıkıntını dışarı. Takılma çok.”

Mine’nin telefonuna gelen bir mesaj boşlukta yankılandı. Mesaja bakakaldı.

“Ne oldu? Cenk mi? Şu anda sarhoşsun hayatta bırakmam, bilmiş ol.”

“Yok, o değil.”

Ebru Mine’nin konuşmasını bekledi ama o sandalyesinde geriye yaslanmış, gözlerini yummuştu.

“En iyisi bir kahve yapayım,” diyerek kalktı Ebru.

Kahvelerini yudumlarken Mine Ebru’ya döndü. “Mesaj Ömer’den. Bizi görmüş geçen akşam
konserde.”

“Ne alaka. İzmir’e taşınmamış mıydı o? Ne işi varmış ki burada?”

“Bilmem, ailesini görmeye gelmiştir belki. Anneleri İstanbul’da hâlâ.”

“Eee, o kadar mı, başka bir şey diyor mu?”

48
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Diyor, hem de neler. ‘O yanındaki herif tekin değil. Canını yakacak, ertesi akşam gittiğim
restoranda gördüm. Yan masamızdaydı. Sarışın bir kadınla, oldukça samimiydi. Uyarmak
istedim,’ diyor.”

“Haydaa, sen ne cevap verdin? Birden koruma meleğin mi olmaya karar vermiş? Bozdurmasın
şimdi ağzımı.”

“Cevaplamadım. Ne diyeyim ki? Kim acaba o kadın? Arkadaşı olabilir mi? İşten biri? Ablası?
Kuzeni? Belki de gerçekten sevgilisi. Bilmiyorum valla. Bilmek istiyor muyum? Emin değilim.
Öff...”

“Dur şimdi, bir sakin ol. Cenk pek güvenilir değil tamam da Ömer de sütten çıkmış ak kaşık mı
sanki? Ona niye hemen inanacağız?”

“Canım durup dururken yalan söyleyecek değil ya?”

“Ne malum Mine? ‘Affet,’ diye az dolanmadı o zamanlar etrafında. Başkasıyla olmaman belki
hâlâ onun için ileriye dönük bir umut ışığıdır. Seni yakışıklı biriyle ve mutlu görünce içine şüphe
düşürmek istemiş olabilir. Aldatma konusunda çok keskin ve net olduğunu biliyor.”

“Hikâye yazdın Ebru. Bu saatten sonra Ömer imkânsız. Ben istemiyorum orası net. O da istemez.
Ama kıskanmış olabilir bak, haklısın.”

“Haklıyım tabii ya. Hemen karar verme. Dur, bir sakin kafayla düşün.”

“Biliyor musun, birikmiş iznim var. Ne zamandır, ‘kullan,’ diye tutturuyor insan kaynakları.
Keşke seninle gelseydim. Yalnız tatil bana da iyi gelir mi sence?”

“Deli misin? Hemen sana birkaç alternatif bakarım.”

Mine gökyüzüne yükselen martıyı ufukta gözden kaybolana kadar takip etti.

49
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

AĞACIN DALLARINDA

Kafasını kaldırdı, zor nefes alıyordu. Neredeyim ben, diye geçirdi içinden. Kollarına dayanarak
göğsünü biraz kaldırabildi. Buz gibi bir ateş kaplamıştı tüm bedenini. Önündeki çamurlu yolda
başka kadınlar da vardı ama bir tek kendisi hareket ediyor gibiydi.

Seslenmeye çalıştı. Ağzından çıkanlar zor duyuluyordu. Vazgeçti. Kafasını kolunun üstüne koydu.
Neler olmuştu? Gözlerini kapatırsa tekrar açamamaktan korkuyordu. Kolunun üstünde yana
döndü. Ağaçları gördü. Ağaçla arasındaki birikintide minik bir kuş su içiyordu. Yüzüne bir
gülümseme, içine bir rahatlama gelmişti. En son ne zaman bu şekilde hissettiğini, oraya nasıl
gittiğini, önceki günlerde neler olduğunu da anımsayamadı. Biraz zorlasa kalkabilir miydi acaba?
Suya ulaşma isteği onu güçlendirmiş, küçücük bir kuş umutlandırmıştı.

Doğrulurken sırtında hissettiği acı, yediği tekmeleri birer birer tekrar aklına getirdi. İçinden bir
ses, “Gözünü kapatma, sakın kapatma!” diyordu. Hem hatırlamak istiyor hem de
hatırlayacaklarından korkuyordu. Sonra kulaklarında sesler, haykırışlar yükselmeye başladı.
“Yakalayın, kaçmasınlar. Yansınlar. Uğursuz bunlar...” Dizlerinin üstünde oturabildiğinde
ağaçların gerisinden gelen dumanı gördü. Yanan ev ve bağrışan, kaçışan kadınlar, çocuklar.

Akşam hazırlıklarını anımsadı birden. Daha bir önceki gün yerde cansız yatan o bedenlerle
yemekteydiler. Uzun sofrada oturuyorlardı. “Bana çorba koyma Fatma Abla. Hediye’nin kız çok
seviyor ya mercimeği, ona iki kaşık daha eklersin.” Küçük kızın parlayan gözleri ne mutlu etmişti
onu. Sonra gürültüler duydular. Kapıları yumruklanıyordu. Acaba gene kiminki bulmuştu adresi,
derken mahallelinin sesleri bir an olsun ümitlendirmişti onu. Koruyup arka çıkacaklardı demek.
Polis gelene kadar kapının kırılmasına engel olacaklardı. Ardından camı kıran ilk taş masanın
ortasına indi. Bir daha, bir daha... Çocukları duvarların yanına yere çömelttiler. Camlardan
uzaklaştılar. “Defolun gidin iffetsizler. İtlerinizi de götürün,” diyen kadınlı erkekli seslere,
“Huzurumuzu kaçırdınız, dizinizi kırıp otursanıza evinizde!” haykırışları eklendi. O sırada
kadınlar ve korudukları çocuklar odanın ortasındayken alevler doldurmaya başladı içeriyi.
Perdeler, masa örtüsü, koltuğun yanındaki battaniyeler, yüklük yanmaya başladı. Ellerine ne
geçerse yangını büyümeden söndürmeye çalışıyorlardı. En son elbiselerindeki alevleri
gördüğünde, “Koşun, arka balkondan atlayın,” diye haykırmıştı Ayşe.

Herkes bir yana koşturuyordu. Hem yanan elbiselerinden hem yangından hem de bağrışan,
küfreden, sopalarla onları tekrar bu mor eve sokmaya çalışan kudurmuş kalabalıktan kurtulmaya,
kapıdan pencereden atlamaya çabalıyorlardı.

50
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Anımsadıkça ufaldı, zayıf bedeni olduğu yerde büzüştü. “Ya çocuklar?” Onlara ne olmuştu. Yerde
oturup etrafındaki bedenlere tekrar baktı. Fatma, Hediye, Havva. Ayşe yoktu. Çocuk da yoktu hiç.

Solundaki ağaca döndü tekrar. Kuru yapraklar hışırdadı. Ağacın arkasından korkmuş iki çocuk
ona bakıyordu. Onlara doğru yürürken su birikintisindeki kuş korkup ağacın dalları arasında
kayboldu.

51
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

KOŞ CEMAL KOŞ

Sıçayım kafama. İçmeyecektin bu kadar. Uyanırsın işte hatunun yanında. Ne işim var şimdi
burada bu saatte. Açacak birazdan gözlerini. Sarılacak boynuna. Kahvaltı hazırlayayım hemen
sana Cemal, yok kahve içmeden bırakmam Cemal. Uykusu da hafiftir kesin. Yine de kalkmalı.
Yerlere saçılmış donumu, gömleğimi, pantolonumu alıyorum. Banyoda giyiniyorum. Neyse ki
uyanmadı. Merdivenlerinden inerken sigaramı yukarıda unuttuğumu fark ediyorum. Ya cüzdanım?
Cebimi yokladım. Oh, neyse başka kayıp yok.

Kazancı Yokuşu’ndan hızla iniyorum. Vapur kaçarsa şimdi. Ah Cemal, yavrum yaşlanıyor musun
sen? Nasıl unuttum adadaki hafta sonu planını. Ucundan yakalama ihtimalime karşı aç, kahvesiz,
uyanamamış koşuyorum. Köşedeki pastaneye uğrayacak zaman yok. Sen hele yakala vapuru,
vardır elbet bir simitçi, bir çay alırsın en kötüsü. Dumanı üstünde olsun yeter. Saate bakmak için
kolumu kaldırınca küfürü basıyorum yine. Of, onu da unutmuşum. Mecbur göreceğiz o karıyı bir
daha. Ulan peder yaşarken bir boka yaramadın da saatin güzel işte n’aparsın. Evin adresini
unutmasam bari. Sarhoş olmadan yazsam sigara paketine, yoksa yarın zor bulurum bir daha bu
sokağı. İçine ettiğimin sokakları birbirinin aynı zaten. Tabii önce sigara almalı, onun öncesinde de
vapuru yakalamalı. Koş Cemal koş.

“Aa, Cemal. Nereye koşuyorsun öyle? Arabanın altına girecektin.” Kim bu sabah sabah boya
kovasına dalıp çıkmış kadın yahu?

“Niye öyle tanımamış gibi bakıyorsun, kahveni mi içmedin yoksa daha?”

“Geç kalıyorum vapura. Ondan koşturuyorum. Ayılamadım.” Ulan cidden kimdi bu?

“Memnune Teyze’mi ziyarete gidiyoruz biz de. Hâlâ adaya uğruyor musun sen? Kısmete bak,
karşılaşacağımız varmış. Kaç yıl oldu görüşmeyeli?”

Haaa, şu eski komşu Memnune Teyze’nin yeğeni Mehtap galiba. Tam gününü bulmuş Burgaz’a
gidecek. Nasıl kurtulsak bu beladan şimdi. Salmaz ki kolay kolay adamı.

“Ben de Kınalı’ya arkadaşlarla buluşmaya gidiyorum. Kaçırmazsam vapuru tabii.”

“Yok kaçmaz, daha on beş dakikası var. Ee, nasıl gidiyor hayat? Evlenmedin mi daha?”

Yok canım, evlenmedim. Dünya senin gibi meraklılarla dolu oldukça da zor, biliyor musun?
Arkada gişeye yaklaşan kızılı kestirdim gözüme.

52
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“İşte benim arkadaşlar da gelmeye başladı yavaş yavaş. Bana müsaade.”

Hızla kızılın arkasından kuyrukta yerimi aldım. Kadının omzuna attım elimi. Neler oluyor ile
patlatırım bir tane arası kalkan yumruğunu yavaşça Mehtap’a göstermeden tuttum. Çok zarifim.
Kibarca, “Hanımefendi,” dedim. “Yardımınıza muhtacım. Eski kesiğim yapıştı. Kurtulmam lazım.
Mümkün değil adaya kadar dayanamam. Eski arkadaşımı oynar mısınız?”

Kızıl şaşkın, kızıl kızgın. Ama çabuk yumuşadı. Mehtap’a bir bakması yetti. Bana mesafeli sarılıp
“Ya ne çok oldu görüşmeyeli, nasılsın?” diye bağırdı.

Çaktırmamaya çalışarak duydu mu, diye baktı sonra. Ulan hınzır, ulan çapkın puşt diyen gözlerle
somurttu Mehtap.

Yan yana vapura bindik. Mehtap’tan uzak bir köşeye oturduk. Yeşil gözlerine dalarak bu gece
sarışınlayım, ama gelecek hafta adada bir kızıl gecesi ne güzel olur, diye düşündüm. Tam sohbete
girecektim ki birden ayağa fırladı. Genç, turuncu kafalı, sportif oğlana sımsıkı sarıldı. Dudağına da
özlem dolu bir öpücük kondurdu. Her zamanki gibi kibarca yana kaydım. Bir sigara içsem, diye
elimi cebime götürürken hengamede büfeye uğramayı atladığımı fark ettim. Ah, Cemal, neydi
sokağın adı? De bakalım. Gitti bak güzelim saat de gördün mü?

Kınalı’ya gelmeden kalktım. İnerken dönüp el salladım. Önce vapurun kıç tarafındaki Mehtap’a,
sonra da pruvadaki kızıla.

53
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

OLMUYOR İŞTE ARTIK

Kapıyı açtı. Açık pencereden gelen rüzgârı yüzünde hissetti. Anahtarları girişteki çanağa
bırakırken içeriye seslendi.

“Baba, neredesin?”

Mutfaktan gelen tangırtıları takip etti. Eğilmiş kahve kaynatan babası yılların yükü omuzlarında
yavaşça ocağı söndürdü. “Tam zamanında geldin Zehra. Sana da bir sade kahve yaptım,” dedi.

Zehra yüzünü buruşturdu, ama ses etmedi. Ne zaman öğrenecek şekerli içtiğimi? Unutkanlık değil
ki bu; inat. İlla onun kalıplarına gireceğim.

Adam kahveleri fincanlara koyarken Zehra parmak uçlarında uzanıp tepsiyi dolaptan aldı.

“Baba neden tepsiyi aşağıya bir yere koymuyorsun?”

“Annen oraya koyardı hep.”

“Balkonda içelim mi baba?”

“Olur tabii. Ne zamandır çıkmıyorum. Yalnız toz içindedir şimdi.”

“Sandalyelere hemen birer örtü atarım. İçeriden de bir sehpa çıkartırım. Dert etme sen.”

Babası tepsiye annesinin misafirlere kullandığı gümüş lokumluğu da yerleştirdi. İçine Zehra’nın
geçen hafta kızıyla geldiği günden kalan çikolatalardan koydu. O sırada Zehra balkonu çoktan
oturulacak hale getirmişti. İçi içini yiyordu. Mekân hazırdı, ama o değildi.

Adamın elinden tepsiyi aldı. Sehpanın üstüne bıraktı. Sonra gelip koluna girdi. Babasının
yeleğinin cebindeki ağırlık yürürlerken bir onun bir Zehra’nın bacağına çarpıyordu. Sonunda
oturduklarında adam kahvesinden bir yudum aldı, “Eee, anlat bakalım kızım. Daha geçen hafta
buradaydın. Hayırdır, nedir ziyaretinin sebebi?”

Zehra şaşırdı. Dudaklarına götürdüğü kahveden birkaç damla beyaz pantolonuna dökülürken ne
diyeceğini düşünüyordu.

“Aaa, seni görmeye gelmek de mi suç oldu baba?”

“Sen anladın ne demek istediğimi, hadi dökül. Dün gece mesajını aldığımdan beri kafamda dönen
hangi senaryolara uygun bakalım hikâyen.”

54
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Babamla girdiğim hangi yarışı önde bitirdim ki. Şimdi onu ikna edebileceğimi, her şeyi doğru
planladığımı nasıl düşündüm acaba.

“Biliyorsun Ekrem’in emekliliğine az kaldı. İki sene daha çalışması lazım.”

“Para lazımsa, bende emekli maaşından ve bu evden başka bir şey yok, biliyorsun.”

“Bir dinlesen, beni bir kez takip etsen baba ya. Önde koşturmaktan yorulmadın mı? Para mara
istemiyorum senden.”

“Ne istiyorsun peki?”

Zehra gözlerinden süzülen damlaları elinin tersiyle silerken derin bir nefes aldı.

“Ekrem’in tayini çıktı baba. Emekli olmadan önce Avrupa’da kuracakları yeni şirketin başına
geçmesini istiyorlar. İş iyi, parası da güzel. Aslı’nın üniversitesine de yakın.”

“E, güzel kızım, peki sen neden ağlıyorsun? Bundan iyi haber olur mu?”

Zehra babasının sade kahvesini tatlandırmak için getirdiği çikolatadan bir tane ağzına atarken iç
geçirdi. Seni nasıl yalnız bırakacağım buralarda? Kimse yok ki güvenebileceğim ne bir kuzen ne
annem. Dünürlerin bile göçtü gitti.

“Niye konuşmuyorsun kızım? Beni merak etme, kapıcı tembihlediğin gibi her gün yokluyor,
alışverişimi hallediyor. Haftada bir temizlikçi geliyor, yemeğimi hazırlıyor. Bak, gördüğün gibi
kahvemi de kendim yapabiliyorum hâlâ.”

“Babacım, seni burada yalnız bırakıp o kadar uzağa nasıl giderim? Aklım burada kalır. Konuyu
hep kapatıyorsun ama şu huzurevine taşınmayı bir kabul etsen. Doktor da uyardı bak, “İyiyim,”
deyip ilaçlarını kafana göre alırsan sağlığın kötüye gidecek. Hatice Hanım’a, “Bu hafta istemem,
ev toplu,” deyip kapıyı açmıyorsun. “İhtiyacım yok,” deyip Şeref Efendi’yi geri gönderiyorsun.
Benim bunlardan haberdar olmadığımı düşündüğüneyse hiç inanamıyorum. Bunları bile kabul
etmezken, seni bırakıp nasıl gideyim?”

“Olur mu kızım, yalan söylüyorlar. Üstelik kendi ailen var. Onları düşünmelisin. Kocanı,
çocuklarını nasıl yalnız bırakacaksın? Tabii ki de gideceksin.”

Cebinden dedesinden kalan saatini çıkartıp kahve tepsisine bıraktı adam. “Bunu da al artık.
Bileğimden düşüyor.”

55
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

“Aslı üniversiteye giderken o kadar istemişti de vermemiştin. Emin misin?”

“Olmuyor işte artık. Hem geç kalmadın mı sen? Tepsiyi de tezgâha bırak. Sonra yıkarım. Ben
biraz daha burada oturacağım. Kapıyı da iki kere kilitleyiver.”

56
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

UYUYAYIM BARİ ODAMDA

Elimdeki şişeye yapıştım. Ağzım boş kalmasın, diye devamlı su içiyorum. Sağ cebimde
kuruyemiş, çantamda da sakızlarım var. Onlar kahvaltıda, ben kaçtım. Kahvemi alıp manzaraya
bakan bu terasa attım kendimi. Gözlerim Kumarbaz’ın satırlarında. Nerede acaba şimdi? Nerede
olacak bıraktığın yerde. Hadi oradan, terk edip gitti beni. Başkaları yer de... Kendine yalan
söyleme bari. “Bu saatte başlama, yeter artık,” dediğinde terk ettin onu. Ama yalvardım sonra, af
diledim. Tedavi bile oldum kaç kere. Sen buna tedavi mi diyorsun, Allah aşkına?

“Burada mıydın Tevfik? Ne yapıyorsun tek başına?”

Yalnız bırakmıyorsunuz ki beş dakika. “Canım bir şey yemek istemedi, kahvemi alıp terasta
oturayım, dedim. Hem tek değilim. Baksana, Ruslar doldurmuş her yanı.”

Gözümle yan masayı işaret ediyorum. Votkayı tepelerine dikmelerini ağzım sulanarak izliyorum.
Nereden buldular bu oteli bilmem ki? Bakmaz mı insan kimler kalıyor diye? Nerede benim
suyum, sakız mı çiğnesem?

“Aaa, olur mu böyle yalnız, haber verseydin, ben de çok aç değilim zaten. Neyse, çayımı alıp
geliyorum şimdi.”

Gelme, bir gelme de düşüneyim azıcık. Sorsam cevap da vermiyorsunuz zaten. Benim yanımda
gibisiniz, ama hepiniz birleşmiş onu benden koruyorsunuz. Biliyorum. “Gel canım, gel Ahmetcim.
Al çayını da gel. Hatta söyle Mehmet’le Esra’ya onlar da gelsinler.”

Uzaklaşırken duymuyor beni, yanımdayken farklı mı sanki. “Nasılsın Tevfik? Niye buradasın
Tevfik? Aç mısın Tevfik? Ne içersin Tevfik?” Bari cevabıma aldırsalar, sürekli bir şeyler
söylüyorlar. Artık hayatım doktor reçetesi gibi. Nereye kadar? Gelir mi, gelse de sonlanır mı bu
esaret? Ne esareti, sen dönerse esas o zaman gör. Dönmesinin bedeli gitmesinden de ağır.

Esra elinde bir peynirli sandviç, iki çayla görünüyor. Kesin bana getiriyor.

“Aaa, böyle kaçılır mı Tevfikcim. Senin yemen lazım, üç öğünü de atlamadan yemen lazım.
Hayatına düzen lazım.”

İyi de o düzeni sağlayan arkadaşın eksik, diyemiyorum. Haklısın, der gibi bakıyorum. İkiletmeden
sandviçimi yiyorum, dilim yanarak çayımı da içiyorum. Açlıktan içiyormuşum gibi doyuruyorum
bedenimi.

57
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Sonra denize gidiyoruz, normal lise arkadaşları gibi yüzüyor, sahilde sohbet ediyoruz.

“Ne iyi oldu şöyle kaçmak birkaç gün? Hep iş, hep iş...”

“Çocukların da okul gezisine çıkması fırsat oldu valla. Yoksa ayarlayamazdık.”

Sessizliği doldurmak için boş konuşmalar. Her şey “mış” gibi. Etraftakiler patates bira ısmarlarken
bize Churchill geliyor. Onlar içiyormuş gibi yaparken ben de içmeyi özlemiyor, istemiyormuş gibi
yapıyorum.

“Hangi kitap elindeki Tevfik?”

“Görmüyor musun? Kapakta kocaman puntolarla yazıyor.”

Sanki öğrendin de ne oldu, okuyacak mısın? İki kelime bile okutmuyorsunuz. İstiyorum ki
gözlerim yorulsun satırlarda, beynim uyuşsun. Düşünmeyeyim. Özlemeyeyim. İkisi de gelmesin.
Canım istemesin. Aralıklarından kızgın güneşin sızdığı bu bambu şemsiyenin altında uyuyayım.
Sabaha kadar, hatta sonraki sabaha kadar. Hatta mümkünse, hayat artık böyleyse, kalkmayayım
bir daha.

“Akşama hangi lokantaya gidelim Tevfik?”

“Fark etmez.”

“Canım olur mu? Ne istiyorsun? Ona göre seçelim,” diyor Esra.

Oysa eskiden içkimize göre seçerdik nereye gideceğimizi. Ne biçim eğlenme bu. Güneş de iyice
yakıyor. Başlarım böyle tatile.

“İnsan böyle terk edilir mi yahu?” Çıkıyor ağzımdan. Duydular mı? Gerçekten bağırdım mı?
Diğer şezlonglardan da kafalar kalktığına göre...

“Git istersen uyu birazcık. İyi görünmüyorsun. Güneş çarptı herhalde.”

Güneş çarpmışmış. Ne olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Niye yardım etmiyorsunuz? Ne diye
susuyorsunuz? Ne biçim arkadaşsınız? Onun nerede olduğunu bilmiyormuş gibi yapıyorlar. Biraz
zorlasam beni görmeyi istemediğini söyleyecekler.

58
EKSİLİYORUM GİT GİDE

Seçil Erginler Öykü Kitabı Dosyası

Yavaşça kalkıyorum. Kimseye fark ettirmeden bardağın yanında duran Esra’nın telefonunu
cebime atıyorum. Kitabımı, havlumu da alıyorum elime. “Tamam, uyuyayım bari odamda,”
diyerek uzaklaşıyorum onlardan.

59

You might also like