You are on page 1of 52

YILDIZ TORNAVİDA

Yazan: BARKIN KENAN

YER Ankara

Zaman 2018
KİŞİLER

Özlem: 20 yaşında.

Derya: 41 yaşında, Özlem’in annesi.

Tolga: 43 yaşında, Özlem’in babası.

Ethem: 40 yaşında, Derya’nın sevgilisi.


Birinci Perde

Ankara, Küçükesat’ta orta halli bir apartman dairesi. Ev uzunca bir süre tekrar
dönülmemek üzere toparlanmıştır. Mobilyaların birçoğunun üzerine tozlanmasın diye örtüler
serilmiştir. Valizler hazırlanmış, kapının yanına konmuştur. Orta sehpanın üzerinde bir valiz,
son anda hatırlananlar koyulsun diye açık bir şekilde durmaktadır. Yemek masasının üzerinde
sabah kahvaltısından kalma tabaklar ve çay bardakları durmaktadır. Masanın yanındaki antika
büfenin üzerinde pikap ve kablosuz ev telefonunun şarj yuvası vardır. Üzerindeki örtü
kaldırılmış pikaptan (1) çalmaktadır. Özlem kapıya arkası dönük bir şekilde, şövalesinin
önünde bir sandalyede oturmakta, ancak resim yapmak yerine bir yandan şarap içmekte, bir
yandan da telefonda arkadaşıyla konuşmaktadır. Sandalyesinin yanında yerde cips paketleri
ve yarısı bitmiş bir şarap şişesi vardır.

Derya omzunda çantası, elinde pizzalarla girer, müziği duyunca anıları canlanır, bir süre
duraksadıktan sonra masanın halini ve Özlem’i görür, sinirlenir. Elleri dolu olduğu için
ayağıyla kapıyı iter tam kapanmaz, söylenerek sırtıyla iter. Yemek masasına doğru ilerlerken
bir taraftan Özlem'e seslenmektedir. Özlem telefonda arkadaşına derdini anlatmaya
çalışmaktadır, duymaz.

Özlem: ...Of ne bileyim abi, yarım yamalak İngilizce’yle nasıl işletme okuyacağım orada?
Denedim denedim de ikna olmadı. Biraz daha zorlatacağım ama başlayacak yine yok işsiz
kalırsın yok aç kalırsın.

Derya: Özlem! Saat kaç oldu, uçağı kaçıracağız.

Özlem: Söylüyorum da anlamıyor ki, Toronto’yu da burası gibi sanıyor herhalde. Orada sanat
meraklısı çok, azıcık isim yapsam işim çok kolay. Eğitimini aldıktan sonra ortada kalacak
halim yok zaten.

Derya: Alooo! (Pizzaları ve çantası masaya bırakıp tabakları toplamaya girişir)

Özlem: Ha o mu? Ayrıldık biz ya, iki hafta oldu anlatmadım mı ben sana? Bulurum tabi,
bulurum da onun için de dil gerekiyor. Dil dile değmeden dil öğrenilmez dersen öldürüm bak.

Derya sinirlenir, elindekileri bırakıp müziği durdurur ve bağırır.

Derya: Özlem!

1
Özlem: (Yerinden sıçrar) Ay dur ben seni sonra ararım annem geldi. Hadi öptüm. (Telefonu
kapatır) Ne oluyor ya?

Derya: Ne demek ne oluyor? Bu ne hal ya? Kaç aydır boş boş yatıyorsun şimdi mi geldi
aklına resim yapmak? Dağıtmışsın ortalığı boyalar fırçalar.

Özlem: (Boyalarını ve fırçalarını toplar) Topluyoruz tamam be.

Derya: Kaç saattir telefondasın sen? Güya ben geldiğimde hazır olacaktın, yine son dakikaya
bırakmışsın her şeyi. Bu plaklar nereden çıktı?

Özlem: Kışlıklarımı arıyordum gömme dolapta. İnternetten baktım, Toronto sonbaharda bile
buz gibi oluyormuş berem olmadan yapamam ben. Güzelmiş yalnız ha, dinlememiştim daha
önce.

Derya: (Plağı özenle kaldırıp kabına yerleştirirken) Güzeldir tabi sizin dıptısçıktısınıza
benzemez.

Özlem: Aman.

Derya: Ayrıca madem kışlıklarını buldun kafana takmak yerine valize koysaydın. Ben de
diyorum kızım benim yorgun olacağımı düşünüp etrafı toplamıştır, ama yok. (Yemek masasını
toparlarken) İyi ki bir şey istedik yani tek yapacağın suya tutup makineye koymaktı.

Özlem: Ya kalsın öyle ne olacak? Bir daha ne zaman geliriz kim bilir.

Derya: Böyle kalsın da fareler mi bassın evi biz yokken?

Özlem: İyi olur şu demode mobilyaları da yerler belki.

Derya: Sensin demode be, annemin antikaları onlar. Öyle içi boş suntalara benzemez canım,
gerçek ceviz hepsi. Ay valizler de olduğu gibi duruyor. Bir kere de bıraktığımdan farklı
bulayım şu evi be.

Özlem: Valla hep derler nasıl bulmak istiyorsan öyle bırakacaksın.

Derya: Aman yesinler laf da sokarmış, ekonomi dersinde bunu mu öğretiyorlar?

Özlem: Yoo bizim lisedeki tuvalette yazıyordu bu.

2
Derya: Bir bildikleri var ki yazmışlar, yemek yediği tabağı kaldırmayan sifonu da çekmez.
Yok vallahi yetişemeyeceğiz bir ton iş var daha, bulaşığı yetiştirsem valizleri
bitiremeyeceğim, valizleri bitirsem—

Özlem: (Annesini sakinleştirmek için yanına gidip yanaklarını sıkar) Ah benim minik kuşum
panik mi olmuş, sevgiye mi ihtiyacı varmış, öpelim de sakinleştirelim. (Yanaklarını sıkarak
öper) Oh. Sakin ol ya var daha zamanımız. Otur azıcık soluklan. (Derya’yı oturtur) Bekle bak
şarap koyayım sana, birkaç kadeh daha çıkar buradan. (Şövalenin yanından şarap şişesini
almaya gider)

Derya: Ay yok Özlem istemem senin köpek öldüren şarabını.

Özlem: Mis gibi şarap be neyini beğenemedin?

Derya: Mideme dokunuyor öyle şaraplar. Bütün yol işkence olur sonra. (Getirdiği
pizzalardan yemeye başlar) Aç mısın bak senin sevdiğinden de aldım dört peynirli.

Özlem: Yok yedim ben. (Kendi kadehini doldurup şişeyi masaya bırakır)

Derya: Cipsle mi tıkadın yine mideni? Her gün bas bas bağırıyorlar televizyonda, milyon tane
katkı maddesi varmış içinde. Sigara paketlerine yazdıkları gibi cipslere de yazacaklarmış
sağlığa zararlıdır diye.

Özlem: Ay sanki güveçte sebze yaptın da yemedik. Tam takır kuru bakır be dolap.

Derya: A-aa nanköre bak, daha geçen zeytinyağlı fasulye yaptım. Olduğu gibi durdu dolapta
bir hafta, dökmek zorunda kaldım.

Özlem: Ay hiç hatırlatma, ne biçim bir şeydi o ya.

Derya: Nankörsün sen nankör, hain evlat. Ben ellerimle yemek yapayım sen git o kanserojen
abur cuburları ye.

Özlem: Bırak şimdi ya, kaç gündür elinde pizzalarla gelen ben miyim? Çaktırmadan hepsini
gömüyorsun valla. Sonra vay efendim ben kilo mu aldım Özlem? Ben bu basenleri nasıl
eriteceğim Özlem? Ethem seni beğenmemeye başlarsa karışmam valla. Bulur bir Svetlana
yapıverir (unvanıyla dalga geçercesine) eksekütif sekreter görürsün gününü. Tahvilleri de
senden alıp ona verir sonra oh el ele kurarlar Toronto’daki şirketi. Adamda ne ararsan var,
zengin, yakışıklı, zeki ne yapsın senin gibi 40 yaşında huysuz şişkoyu?

3
Derya: (Morali bozulur) Boğazıma dizdin be yiyeceğim iki lokmayı. Al bıraktım yemiyorum.
Su içeceğim sadece. (Masadaki çantasından yarısı dolu pet şişe çıkarır)

Özlem: Şaka yapıyorum be ye sen pizzanı.

Derya: (Kendini inceler) Kilo mu aldım cidden? Aynaya bakmaya vakit bulamıyorum oradan
oraya koşturmaktan.

Özlem: Hemen de alındın yok bir şey. Taş gibisin taş. İki kilo aldın diye beş yıllık sevgilisini
bırakacak değil ya. Hem öyle yasak aşk mı olurmuş? Yasak aşk dediğin tutkulu olur, şehvetli
olur, ister 50 kilo ol, istersen 250 kilo ol—

Derya elindekini şu şişesini Özlem’e fırlatmak üzere kaldırır.

Özlem: (Gülerek) Tamam tamam bir şey demedim ne olur dur.

Derya: Vallahi atarım acımam.

Özlem: Tamam ya sustum aaa. Koy bakayım o şişeyi masaya.

Derya: (Bir dilim pizza daha alıp ağzına götürecekken) Ayrıca tahvil değil değil hisse senedi
onlar. Ben de kızım işletme okuyor diye geçiniyorum.

Özlem: Ohoo ben daha matematiğe girişi verememişim sen bana hisse tahvil anlatıyorsun.

Derya: (Elinde tuttuğu pizzayı yemeye başlar) Şarap içip telefonda dedikodu yapmaktan
vaktin kalsaydı verirdin matematiğe girişi. Ne oldu Kerem’den mi ayrıldın onu mu
konuşuyordunuz?

Özlem: Günaydın minik kuş, Kerem’den ayrılalı iki ay oldu be.

Derya: Ay ne bileyim ben, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiriyorsun. Takip edemiyorum
artık. (Bir ısırık daha alır)

Özlem: Oh oh göm sen pizzaları, lop lop et olur inşallah.

Derya: (Ağzı dolu bir şekilde kızar) Özlem!

Özlem: Tamam ya. Ne oldu sizin aranız mı açıldı ondan mı bu huysuzluk?

Derya: Yok canım niye açılsın aramız.

4
Özlem: Ne bileyim boşanma işleri işte. Boşanacağım boşanacağım dedi kaç yıl oldu tık yok,
güya Toronto’ya hep birlikte gidecektik mutlu aile tablosu filan falan.

Derya: Öyle kolay değil kızım o işler. Adamın işi de karısına bağlı, aile şirketi sonuçta.
Karıdan boşandı mı şutlarlar adamcağızı şirketten damat mamat dinlemezler. Zaten
kıllanmaya başladılar artık. Hele bir öğrensinler ilişkimizi, alacağını da alamaz bok gibi
kalırız ortada valla. Üstüne bir de kayınbiraderleri bunu bir güzel benzetir. O yüzden
Toronto’daki şirket kurulmadan şuradan şuraya kıpırdayamaz Ethem.

Özlem: E sen kıpırdıyorsun ama.

Derya: Ay kaç kere anlatacağım Özlem? İnternetten kurulmuyor herhalde bu şirket. Dedim
ya ilk işlemleri ben başlatacağım, o sırada biz yerleşeceğiz, Ethem sonra gelecek. Bir
kulağından giriyor öbüründen çıkıyor valla.

Özlem: Bana bak dolandırıcılık filan değil değil mi bu yaptığınız? Sonra manşetlere
çıkmayalım, “Patronuyla birlikte aile şirketini dolandıran eksekütif sekreter, kızıyla birlikte
Kanada’dan sınır dışı edildi!”

Derya: Saçma sapan konuşma be.

Özlem: Ben bilmem valla, ağzından düşmüyor hisseymiş, tahvilmiş, kaç bin dolarmış...
Ortada boşanma filan da olmayınca insan bir kıllanmıyor değil.

Derya: Ay kıllanacak bir şey yok Özlem. (Koltuğa geçip kıyafetleri katlayıp sehpada açık
duran valize doldurmaya başlar) Geriye kayınbiraderlerinden alacağını tahsil etmesi kaldı
işte. Ondan sonra da hisselerini satıp ortaklıktan çıkacak. Burada bir bağı kalmayınca da
boşanıp Toronto’ya gelecek ve şirketin başına geçecek.

Özlem: Ohoo ölme eşeğim ölme.

Derya: Ee o kadar kolay değil dedim sana. Ama yıl sonuna kadar halledeceğim dedi Ethem.
Vekaleti bana verdi o gelene kadar şirketin kurulumunu tamamlayacağım ben. Fena mı hem
biz de birkaç ay ana kız takılır kafa dinleriz.

Özlem: Azıcık gezip tozalım o zaman. Kapanmayalım o karanlık eve.

5
Derya: İnternetteki fotoğraflarına aldanma sen, baştan aşağı pencere var her tarafında, ayrıca
güney cepheymiş gündüzleri ışıl ışıl olur. Okuluna da tek vasıtaymış buradaki gibi yollarda
sürünmezsin. Geçiş belgelerini aldın değil mi yanına?

Özlem: Aldım aldım.

Derya: Denklik var mıymış iki üniversite arasında baktın mı internetten?

Özlem: Baktım da dersleri saydıramayacağım galiba, farklıymış müfredatları.

Derya: E ne olacak peki baştan mı alacaksın hepsini?

Özlem: (Mahçup) Anneciğim hepsi dediğin topu topu 2 ders verebildim zaten alırım bir şey
olmaz.

Kısa bir sessizlik, birlikte kıyafetleri katlarlar.

Özlem: Oradaki resim bölümü de baya iyiymiş ha, ben de araştırırken tesadüfen denk geldim,
buradaki gibi işsiz de kalmıyorlarmış mezun olunca. Gavurlar sanatçıya değer veriyor azizim.

Derya: Özlem açma tekrar aynı konuyu gözünü seveyim. Dedim ya düşünürüz diye. Bak
benim sanat sepetle uğraşan çuvalla arkadaşım var. Hepsinin burnu sürtüyor şu an. Sen de
hayatını kemer sıkarak geçir istemiyorum.

Özlem: Sıkarım biraz kemer ne olacak? İlle de zengin mi olmak lazım yani?

Derya: Onu mu diyorum ben Özlem? Önce bir gidelim bakalım ne neymiş nasılmış,
düzenimiz bir otursun, azıcık birikim yapalım geleceğini sağlama alalım. Hem bak sonra rahat
edersin—

Özlem: Ay tamam açtığıma pişman ettin zaten, başlama yine gelecek de gelecek diye. Ben
Ethemciğimle konuşurum o ikna eder seni.

Derya: Yahu adamın derdi başından aşkın bir de senin sanat sevdanla mı uğraşacak, zaten
yeterince yük oluyoruz.

Özlem: Niye yük olacakmışız canım insan sevdiğine niye yük olsun? İki aşık birlikte hayat
kuruyorsunuz sonuçta. Ben de bunun bir parçası olarak Ethem’den fikir alamaz mıyım?

Derya: (Durgunlaşır) Alabilirsin tabi ondan demedim.

6
Özlem: Neden dedin acaba?

Derya: Bırak da bu meseleleri ben düşüneyim.

Özlem: Ne yani işin içine ben girince yük mü oldu birden?

Derya: Kapatalım bu konuyu olur mu?

Özlem: Kapatalım tabi, hep sonra konuşuruz, şimdi sırası değil. Ne diye bu kadar çekingen
davranıyorsun Ethem’e karşı anlamıyorum. Her şeyi birlikte yapmıyor musunuz? Utanılacak,
yük olacak ne var bunda? Derdimi anlatınca başını mı ağrıtacağım adamın?

Derya: (Konuyu kapatmaya çalışır) Boş ver şimdi bunları, ben uygun bir zaman olunca
konuşurum tamam mı?

Özlem: Boş vermiyorum efendim, benimle Ethem arasında olan meseleyi niye gidip sen
konuşacakmışsın? Atomu parçalayacağız sanki, ayrıca neden—

Derya: (Aniden çıkışır) Aman Özlem amma uzattın ya, tamam lanet olsun gider resim
okursun, canın ne isterse onu yaparsın. Sonunda da sürünürsün kirayı nasıl ödeyeceğim diye.
Ekmek elden su gölden yaşamak kolay tabi. (Sesini daha da yükseltir, iyice sinirlenmiştir)
Elektrik faturası nasıl ödeniyor, su faturası nasıl ödeniyor haberin var mı senin? Buzdolabını
doldurmak kaça patlıyor biliyor musun? Babamın emekli maaşı olmasa var ya, bok gibi
kalırdık ortada. Allah’tan şu evi bıraktılar bize de kira sıkıntısı çekmedik. Haline şükret,
Ethem çıkmasa karşımıza nah okurdun kolejlerde, nah alırdın o çizmeleri, elbiseleri. Bir
bildiğimiz var da konuşuyoruz yaşadık gördük işte. Kendi ayakların üzerinde dur, ona buna
muhtaç kalma diye uğraşıyorum. Hayatını kendin yönlendir milletin peşinden sürüklenme
istiyorum. (Katladığı kıyafetleri valize tıkmaya çalışıp valizi üstten bastırarak kapatmayı
dener, beceremeyince öfkesini valizden çıkarır) Kapanmıyor bu sıçtığımın valizi de.

Sinirleri boşalan Derya kendini koltuğa bırakır. Özlem annesinin durumuna acır.

Özlem: (Oldukça anlayışlı) Tamam ben düzenlerim o valizi, su getireyim mi sana?

Derya: İstemez ben alırım! (Yemek masasına geçip kendine şarap doldurur)

Kısa bir sessizlik. Özlem gergin havayı yumuşatmaya çalışır.

Özlem: (Bir yandan dağılmış kıyafetleri düzenleyip tekrar koymak üzere valizden çıkarır)
Bak geçen internette gördüm, (Anlattıklarını uygular, Derya dalmıştır, ilgilenemez) kıyafetleri

7
eski usül katlamak yerine rulo yapmak lazımmış, yer tasarrufu sağlıyormuş. (Valizden bir çift
ayakkabı çıkarır, annesinin ilgisini çekip onu rahatlatmak ister) Ha bir de ayakkabıları böyle
rastgele valize tıkmak yerine ne yapıyoruz? (Birkaç çift çorap çıkarıp neşeli bir şekilde
ayakkabıların içine sokarken) İçlerine çoraplarımızı yerleştiriyoruz. Sonracığıma (Valizin
içine göz gezdirir) Aa bu kutu ne ya? (Kulağına götürüp sallayarak ses kutudan gelen sesleri
dinler) Vaaay acaba minik kuşun sırlarını mı bulduk? (Derya elinde şarap kadehi uzaklara
dalmıştır, duymaz) Açıp bakalım madem neymiş bu üzerinde ıvır zıvırlar yazan kutu?

Derya: (Son anda fark eder) Özelim o benim dokunma.

Özlem: Allah Allah ne özeli ya, ana kız arasında özel mi olurmuş.

Derya: Açma Özlem şimdi, önemli bir şey yok zaten. Ivır zıvırlar, takılar falan filan.

Özlem: (Meraklı) E ben çok severim takılar falan filan. (Kopmuş bir bileklik bulur) Vay vay
vaaay, istifçiye bak sen, bir de bana diyorsun kullanmadığın şeyleri at diye. Ahı gitmiş vahı
kalmış be bunların. Bandana ne alaka ya (Bandanayı kafasına bağlarken) Motorum da vardı
dersen kalpten giderim valla.

Derya: Ehliyetim bile yok benim ne motoru be.

Özlem: Ben bilmem valla bandanalar bileklikler öyle demiyor. Gizli plak koleksiyonunu da
buldum. Şşş bana bak, böyle despot bir hatun olmadan önce hippi filan mıydın yoksa sen?
(Annesinin tek çekilmiş fotoğrafını bulur, kahkahayı patlatır) Allahım sana geliyorum, şu tipe
bak, kıyafetlere bak.

Derya: (Keyiflenmiştir, masaya dönüp kadehine şarap doldurur) Aykırıydık biraz canım ne
var bunda? Sizin gibi reklamlarda ne görürsek üzerimize geçirmiyorduk en azından.

Özlem: (Sonraki fotoğrafa geçerken) Aman yesinler, burada niye böylesin? Ay yok bu daha
komikmiş vatkalar filan. Müsteşar kızı Derya.

Derya: Babanla tanışmadan önce çekilmiş o fotoğraf galiba.

Özlem: (Annesiyle babasının birlikte çekilmiş fotoğrafını bulur, eğlencesi kesilir, ciddileşir)
Bu pişmiş kelle gibi sırıtan da babam olsa gerek.

Derya: Evet.

8
Özlem: (Fazla umursamadan) Yakışıklıymış it herif. Biraz salak ama galiba. Tarz mı
yapmaya çalışmış ne bu güneş gözlüğü şapka filan?

Derya: Öyle işte, hiç çıkarmazdı baban şapkasını. Motorunu bile kasksız kullanırdı, neymiş
efendim çok terletiyormuş. Onun yerine bandana bağlayıp şapka takardı üstüne işte.

Özlem: Bu bandana da onun yani? (Derya başını sallar, Özlem bandanayı kafasından çıkarır)
Belli zaten renk seçimlerine bak, zevksiz. (Sonraki fotoğrafa geçer) Bu kim? Koluna
girmişsiniz ikiniz de?

Derya: (İçten bir gülümsemeyle) Ercan Abi o, babanın çalıştığı Melodi Bar’ın sahibi.

Özlem: Melodi Bar mı?

Derya: Anlatmıştım ya hani babanla barda tanıştık diye.

Özlem: Haa, çalışıyor muydu orada?

Derya: Çalışıyordu tabi, dinlememişsin ki beni.

Özlem: Ben mi dinlemedim sen mi anlatmadın acaba? Varsa yoksa baban bizi şöyle bıraktı,
böyle terk etti, beş para etmez herifin teki. Gerçi belli zaten işe yaramaz biri olduğu. Tipe bak,
Ercan Abiniz bile tiksinmiş resmen.

Derya: Yok canım öz oğlu gibi severdi babanı. Baban da bel kemiğiydi barın. Sırf onu
görmeye üniversiteli kızlar bara akın ederdi haftasonları, konuşabilmek için durmadan sipariş
verirlerdi. Tam aranan eleman yani. Bu plakları filan da hep Ercan Abi hediye etti babana
zaten.

Özlem: O da sana mı verdi hepsini?

Derya: Ya ne yapacaktı? Pikapları yoktu ki o döküntü bekar evinde. Ercan Abi kıyak olsun
diye ona verirdi işte, o da kendi düşünüp almış gibi bana getirirdi. Ercan Abi sağ olsun hep
güzel müzikler dinledik tabi.

Özlem: Ne yapıyordur acaba şimdi, duruyor mudur Melodi Bar?

Derya: Duruyor da ismi değişmiş, Arka Bahçe Cafe & Bar olmuş. Ama Ercan Abi oradaydı
hala. Geçen hafta vedalaşmaya gittim. Nasıl ağladı, sarıldı beni görünce bilemezsin. Eşeklik

9
biraz da bende gerçi, babana nasıl nefret kustuysam 20 yıldır bir kere uğramadım Ercan
Abinin yanına, halbuki adamcağız ne yapsın oğlum dediği herif şerefsizin önde gideni çıktı.

Özlem: Lafı açılmadı mı babamın?

Derya: Açılmaz olur mu? Anlattım birer birer yediği bokları. Babama yumruk atıp kalp krizi
geçirtti bu uğursuz dedim.

Özlem: Ay abartma anne, kavgadan dört yıl sonra ölmüş dedem.

Derya: Strese dayanamadı adamcağız. O kavga gürültüden sonra kötüye gitti durumu. Sen
daha sütten kesilmemişken bizi bırakıp kaçtığını, annem babam olmasa nasıl ortada
kalacağımızı da anlattım. “Gençliktir herkes hata yapar” dedi. (Öfkesini saklayamaz) Böyle
hata mı olur? Hadi sorumluluktan korkup kaçtın, bir kere arayıp sormaz mı insan? Bir kere
kızını görmek istemez mi be? Kaçtı gitti, ilanen tebligatla gıyabında boşadım dedim. “E siz
arayıp sorsaydınız adamcağızı” dedi. Yahu herif kayıplara karıştı, üç gün oldu yok beş gün
oldu yok. Askerden kaçacak ya, ne adres var ne telefon tabi. Onun keyfini mi bekleseydik,
bastık gittik, boşadım da kurtuldum. İyi ki de yapmışım. İsteyen adam iki eli kanda olsa
döner, yer yarılsa, dünya yansa bir yolunu bulur gelir kucaklar kızını. Ethem çıkmasa karşıma
yokluk içinde büyüyecekti bu kız dedim.

Özlem: Ethem’i de mi anlattın?

Derya: (Sakinleşir) Anlattım tabi. Olur a bir gün uğrarsa Ercan abi’ye öğrensin nasıl büyük
adam olunurmuş. Çarşamba günü Kanada’ya gidiyoruz, yeni bir hayat, yeni bir aile kuruyoruz
dedim. Bu kız bir erkeğin soyadını alacaksa o da Ethem’in soyadı olur dedim. (Çaresiz ve
içten) Özlem, bak küçükken iyiydi hoştu ama hala seviyorsun değil mi Ethem’i?

Özlem: Ay küçükken dediğin lisedeydim be Ethem’le sevgili olduğunuzda.

Derya: Şimdi kocaman kız oldun işte. İyi değil mi aranız?

Özlem: İyi tabi, nereden çıktı şimdi bu?

Derya: Ne bileyim, sanki işler ciddiye bindiğinden beri bir soğuksun Ethem’e karşı.

Özlem: Of soğuk filan değilim sana öyle gelmiştir. Ayrıca sürekli canım cicim olacak halimiz
yok ya. Sen beni boş ver, asıl sen seviyor musun bu adamı?

Derya: (Gözlerini kaçırarak) Seviyorum tabi o kadar iyilik yaptı adam bize.

10
Özlem: Ohoo her iyilik yapanla evleneceksek ben de gideyim köşedeki kırtasiyeciyle
evleneyim o zaman, geçen fazladan fırça vermişti bana. (Derya’yı gıdıklayarak) Aşık mısın
diyorum minik kuş aşık mısın?

Derya: (Dayanamaz, karşı koymaya çalışır) Ay dur yapma, hani gıdıklamak yoktu, hain evlat
dur dur!

Özlem: (Gıdıklamaya devam eder) Yok öyle durmak filan, öt bakalım minik kuş.

Derya: (Gülme krizine girmiştir, söyledikleri zar zor anlaşılır) Ay gözünü seveyim, ne olur
yapma, dur lütfen dur!

Kapı çalınır

Özlem: (Gıdıklamayı keserek) Hah bak iyilik meleğin geldi seni kurtarmaya. Yırttın yine.

Özlem annesi kapıyı açmak üzere kalkınca koltuğa uzanıp fotoğrafları alıp incelemeye başlar.

Derya: (Kapıya doğru yönelirken panikle) Ne yapıyorsun be, kaldırsana şunları, kutuya koy
ortalıkta durmasın.

Özlem: (Fotoğrafları ve bandanayı kutuya yerleştirmeye koyulur) Ay tamam sakin ol


yemedik fotoğraflarınızı. Hey Allah’ım tipe bak.

Derya kapıyı açarken Özlem’e hızlı ol dercesine hareketler yapmaktadır, bu nedenle kapıda
duran Ethem’in vaziyetinin farkına varamaz.

Özlem: (Arkası dönüktür, lafı annesinin çığlığıyla kesilir) Hoş geldin Ethemciiiğiii—

Derya: Ethem!

Belirgin bir şekilde dayak yediği görülen Ethem nefes nefesedir, kapının açılmasını beklerken
bir kolunu duvara dayayarak destek almış, boştaki eliyle de arabada bulduğu bir süngeri
yarasına bastırmaktadır. Kapı açılınca direkt içeri girer.

Ethem: Bu serserileri var ya, bi elime geçirirsem—

Derya: Ethem ne bu halin kaza mı yaptın?

Ethem: Yok Deryacık gelirken—

Özlem: (Yardımcı olmaya çalışırken) Kaza yapsa burada ne işi var adamın anne?

11
Derya: Şimdi sırası değil Özlem! Ne oldu Ethem anlatsana?

Derya ve Özlem, Ethem’in kollarına girerek tekli koltuğa doğru yürütürler. Derya Özlem’e
orta sehpadaki fotoğrafları kaldırması için kaş göz yapar.

Ethem: Ya şirketten çıktım bindim arabaya geliyorum, bir baktım peşimde bir motorsikletli
selektör yapıp duruyor. Sağa kırıyorum sağa geliyor, sola kırıyorum sola geliyor. Kask da
takmamış serseri, bir fren yapsam sümük gibi yere yapışıp geberecek.

Derya: (Valizden bir havlu çıkarır) Ay at şu pis süngeri mikrop kapacak. Şunu bastıralım.
Ee?

Ethem: Mahalleye girdim hala peşimde. Kim lan bu diye düşünüyorum. Dünya kadar
düşmanımız var. Daha geçen hafta şirketin aşçısını kovdum, acaba o mu diye baktım ama
yok, İsmail’e de benzemiyor. Neyse arabayı park ettim, kilitledim kapıları bekliyorum. Sonra
aynalardan baktım görünmüyor. Gitti herhalde manyak dedim indim arabadan. İnmemle
birlikte üzerime kapaklandı it oğlu it. Muşta takmış bir de eline, yoksa pataklardım şerefsizi.

Derya: Eskiden nezih bi semtti burası, artık buraya bile dadanıyor demek ki it kopuk tayfası.

Ethem: Yumruğu yediğim gibi benim dört çekerin kaportasına düştüm işte. Bakmayı da
unuttum ha kesin yamulmuştur bir de sanayiye gideceğiz şimdi uğraş dur.

Derya: Kaşın yarılmış sen burada kaporta diyorsun ya.

Ethem: (Ethem acısını belli etmemeye çalışsa da ani bir tepki verir) Ah!

Derya: Pardon, çok mu acıdı?

Ethem: Acımıyor ya bir şey yok.

Derya: Ay nasıl acımıyor Ethem, oluk oluk kan akıyor baksana kıpkırmızı oldu havlu.

Ethem: İyiyim Deryacık iyiyim, ama o serseriyi bir bulayım, ağzını yüzünü dağıtacağım.

Derya: Hayret bir şey gerçekten sanıyorlar ki her yedikleri halt yanlarına kar kalacak, Özlem
polisi ara, yok öyle adam dövüp kaçmak dingonun ahırı mı be burası. Tipini görebildin mi
bari, tarif edebilir misin polise?

Özlem telefonu almak için büfeye doğru ilerler. Derya hala kanamayı durdurmayı
denemektedir, ancak başaramamaktadır.

12
Ethem: Yüzünü göremedim bez gibi bir şeyle kapatmıştı, hani şu eylemcilerin taktıklarından.
Öyle çok iri yarı bir adam değildi. Ha bir de şapka takıyordu galiba ama emin değilim
karanlıktan tam göremedim. Bizim emniyet amiri Süleyman var, onu arayalım kameralardan
bakıp şıp diye bulur.

Özlem elinde telefonla annesine bakar, Ethem’in eşkal tarifini dinleyince ikisi de failin kim
olduğunu anlamıştır. Özlem gidip kutudan bandanayı çıkarır.

Özlem: (Sinirlidir) Yüzündeki bez buna mı benziyordu acaba?

Ethem: Ha evet, niye ki?

Derya: (Özlem’in konuşmasına izin vermeden) Önemli bir şey değil Ethemciğim. Şu an
önemli olan senin sağlığın. Burada kendi başımıza halledemeyiz bunu, dikiş atılması
gerekiyor galiba. Muştayla vurdu diyorsun ciddi olabilir.

Ethem: Muştayla vurdu muştayla. Yoksa ben hakkından gelirdim onun. Ulan ceket de
mahvolmuş ha, kuru temizlemeye versek çıkar mı bu kan lekesi?

Derya: Çıkar çıkar, sen dert etme onu. Hadi hastaneye gidelim de baksınlar durumuna.
(Kalkmasına yardım ederken) Nasıl hissediyorsun kalkabilecek misin?

Ethem: Kalktım kalktım iyiyim. Sizin uçak kaçtaydı? (Derya’nın kabul etmeyeceğini bilse de
bu teklifi yapar) İsterseniz siz hazırlanın ben gidip geleyim.

Derya: (Kapıya doğru ilerlerken) Yok yok daha çok var, seni bu halde tek başına
gönderemem. Ben kullanırım arabayı. (Özlem’e imalı bir bakış atar) Özlem biz yokken
toparlar ortalığı.

Özlem: (Sarkastik) Tabi tabi siz gidin ben hallederim her şeyi, dikkat edin sokaklar hiç tekin
değil adam belki hala bu civarlardadır.

Derya: (Aynı şekilde cevap verir) Ederiz Özlemciğim ederiz merak etme. (Evden çıktıktan
sonra sesi duyulur) Ethem ben çantamı almayı unuttum sen aşağı in arabayı çalıştır ben
hemen geliyorum.

Derya arkasından kapıyı kapatır ve sinirle masadaki çantasını almak için ilerler.

Özlem: (Hala sinirlidir) Bravo! Adamı tek başına gönder de bir daha dayak yesin babamdan.

13
Derya: Sana Ethem’in yanında Tolga’nın bahsini açmayacaksın demedim mi ben?

Özlem: Hani 20 yıldır görüşmüyordunuz anne? Ne bok yemeye tam gideceğimiz gün ortaya
çıkıyor bu adam?

Derya: Ne saçmalıyorsun allasen, gel de bir vedalaşalım diyecek halim yok herhalde?

Özlem: (Masaya bıraktığı telefona yönelir) Polise anlatsın o zaman mahallemizde ne halt
yediğini.

Derya: (Özlem’i durdurmaya çalışır) Özlem dur bir dakika.

Özlem: (Kararlıdır) Ne demek dur bir dakika? Tanıştığınızdan beri sana yapmadığını
bırakmamış, şimdi giderayak hayatımıza musallat mı edeceğiz adamı? Görür o gününü.

Derya: Özlem dur diyorum!

Özlem: (Numarayı çevirmeye yeltenir) Durmuyorum efendim, sen kendini korumayı


bilmiyorsan—

Derya: (Öfkeyle yerinden kalkıp Özlem’in elindeki telefona vurarak yere düşürür) Özlem!

Sinirleri boşalan Derya nerede hata yaptığını fark etmiştir, Özlem şaşkındır.

Derya: Ercan Abi.

Özlem: (Anlayamaz) Ne Ercan Abisi?

Derya: Ercan Abi’den öğrenmiştir kesin. Hay dilimi eşek arası soksaydı da anlatmasaydım,
oğlu gibi sever Tolga’yı, arayıp anlatmıştır kesin.

Özlem: Ha o da biz gitmeden olay çıkarmaya geldi yani, aman ne güzel!

Derya: Ah ah, salaklık bende, biliyorsun arayacağını, ne bok yemeye her şeyi söylersin be
kadın.

Özlem: Onu Ercan Abi’ye hayat hikayeni anlatmadan önce düşünecektin.

Derya: Ben nereden bileyim Özlem 20 yıl arayıp sormayan herifin bir telefonla çıkıp
geleceğini?

Özlem: (Bağırarak) Ben bilecek değilim herhalde. Adamla yatıp kalkan sensin.

14
Derya: (İçerlemiştir, tam ağzını açıp konuşacakken kendini tutar, yutkundan sonra sert bir
şekilde) Hadi gidiyorum ben Ethem’i çok beklettim, şu pis kanlı şeyleri çöpe at. Biz gelene
kadar toparla ortalığı. Haddini aşıp benim meselelerime de burnunu sokma bir daha.
(Çantasını alıp toparlar ve kapıya doğru yürür)

Özlem: (Derya giderken ona bakmadan arkasından konuşur) Ne demek burnunu sokma ya,
bu adam sadece seni terk etmedi! (Derya kapıyı çarpar, tam kapanmaz. Annesinin bu
hareketine sinirlenen Özlem kapıya doğru yürüyerek Derya’nın arkasından bağırır) Her şeyi
kendi başına halletmek yerine benim de ne düşündüğümü sorabilirsin mesela! (Hafif aralık
kalan kapıyı çarparak kapatır ve kendi kendine söylenir) Sıçtığımın kapısını da yaptıramadı
kaç senedir.

Özlem sırtını kapıya yaslar ve evin haline göz gezdirir. Kanlı süngeri ve havluyu almaya
gider.

Özlem: Bir kan temizlemediğim kalmıştı zaten. Şu hale bak. Benim meselelerime burnunu
sokma Özlem. (Mutfağa doğru gider, sesi duyulur) Ortalığı topla Özlem. Haddini aşma
Özlem. Sanki ben eşek başıyım bu evde. (Tekrar girer) Toplu işte ev ne var yani. Gören de
bütün eşyalar benim sanır. Al işte bu valiz komple onun. Daha kapatmamış bile.

Kapı çalınır, sinirlenir ve söylene söylene kapıyı açmaya gider.

Özlem: Hey Allah’ım gidin de gelin artık uçağı kaçıracağız diye bana laf ediyorsun bir de.
(Kapıyı açar ama ardında kim olduğuna bakmadan yerine döner) Yine neyini unuttun?

Tolga kafasına sarılmış bandanası üzerine şapkasını takmış, elinde küçük bir hediye paketiyle
kapıdadır. Ardına kadar açılan kapıdan içeri doğru birkaç adım atar, kızının onu fark
etmesini bekler.

Özlem: Merak etme aylaklık yapmıyorum başladım valiz—

Özlem arkasına döndüğünde babasını görür, cümlesini bitiremez donakalır. İkisi de bir süre
sadece birbirine bakmakla yetinir

Tolga: Özlem, Tolga ben—

Özlem: (Kendinden pek de emin olmayan bir şekilde) Git buradan.

Tolga: (Mahçuptur) Gideceğim ama önce bir izin verirsen—

15
Özlem: Ne izini be?

Tolga: Özlemciğim iki kelime—

Özlem: Git buradan dedim. (Etrafına bakınır, telefonu görüp eline alır) Polisi arayacağım,
sokağın ortasında adam dövdüğün yetmezmiş gibi bir de haneye tecavüz!

Tolga: Özlem bir dinle beni—

Özlem: Hangi yüzle buradasın ki sen? 20 yıl uğramadın gideceğimiz gün mü aklına geldi
kızın olduğu?

Tolga: Yahu ben gelmek istemedim mi—

Özlem: İsteyeseydin gelirdin. Söz söyleme hakkın yok artık, git buradan yemin ederim ararım
polisi!

Tolga: Allah allah bir bırak da sözümü bitireyim—

Özlem: Defol git buradan!

Tolga: (Kendini tutamaz, sesini yükseltir) Özlem!

Özlem babasının sesini yükseltme cüretini göstermesine şaşırmıştır, bakakalır.

Tolga: (Sesini yükselttiği için pişman olur, kendini toparlar) Bak bir kere de benim ağzımdan
dinle ne oldu ne bitti.

Özlem: (Agresif tavrını bıraksa da temkinlidir) Ne anlatacaksın ki? Ne kadar pişman


olduğunu mu? Bizi nasıl bırakıp gittiğini mi?

Tolga: (Şapkasını çıkarıp, içeri gimeye yeltenirken) Ben mi bırakıp gitmişim? Annen nasıl
anlattı—

Özlem: (İçeri girmesini engellemek için şarap şişesini alıp sözünü keser) Dur orada, kimse
sana buyur gel otur demedi.

Tolga: (Şaşırır, ellerini kaldırıp durmasını işaret eder) Tamam tamam.

Özlem: (Kararlıdır, şişeyi tekrar kaldırır) Şaka yapmıyorum, yaklaşma atarım valla acımam.

16
Tolga: (Şarap şişesini uzaktan keser, havayı yumuşatmaya çalışır) Birkaç kadeh çıkar gibi
oradan yazık edersin mis gibi şaraba.

Özlem: Mis gibi filan değil bildiğin köpek öldüren bu. Hiç acımam.

Tolga: E o yüzden mis gibi şarap zaten.

Özlem: Sarhoş musun sen?

Tolga eliyle “Azıcık” anlamına gelen bir hareket yapar.

Özlem: İyi iyi polise de söyle sarhoş olduğunu da cezan iki katına çıksın.

Tolga: Polise mi?

Özlem: Polise tabi, eli kulağındadır şimdi gelirler.

Tolga: Numarayı bile çevirmedin be.

Özlem: (Üste çıkmaya çalışır) Sen gelmeden önce aramıştık.

Tolga: Bırak şimdi bunları. Aramadığınızı biliyorum.

Özlem: Nereden biliyorsun? Evi mi dinliyordun yoksa?

Tolga: Ta sokaktan duyuluyor bağırışlarınız. Hep böyle misiniz?

Özlem: Sana ne bundan?

Kısa bir sessizlik. Tolga, muhabbetin gidiş yönünü değiştirmeye çalışır

Tolga: Bak bunu senin için yaptım. (Hediye paketini açarken) Organik sulu boya.

Özlem: (Anlam veremez) Organik mi?

Tolga: (Gururla) Organik tabi, kendi ellerimle yaptım. Mısır nişastası, beyaz sirke bir de şu
keklere konan toz vardı neydi o?

Özlem: Kabartma tozu mu?

Tolga: Hah, kabartma tozu. Hepsini bir güzel karıştırıp buz kalıbına döküyorsun, sonra
istediğin renkte gıda boyası ekleyince hop (Hediye paketinden kurtulur) el emeği göz nuru
organik sulu boya.

17
Özlem: (Afallamıştır, gülümsemesini saklamaya çalışır) İyi de boya organik olsa ne olacak?
Yemiyorum ki ben bunu, domates mi bu?

Tolga: Yedek olarak kullanırsın belki? (Şövaleyi göstererek) Koyayım mı şuraya?

Özlem: Ay iyi koy tamam.

Tolga kapıyı iter, kapattığını sanarak içeri ilerler.

Özlem: Kapı tam kapanmadı, ittirmen lazım iyice.

Tolga: (Kapı kilit mekanizmasını incelemeye başlar) Kilit kasası yerinden oynamış bunun.
(Kapıyı açıp tekrar kapatarak detaylı bakar) Haa bak, kasa yerinden oynadığı için dil yuvaya
tam oturmuyor. (Elindeki boyayı yere koyup çömelir ve inceler) Kasayı söküp takmak için
önce bareli çıkarmak lazım ama vidaları azıcık sıkıştırsak da kurtarır gibi. Alet çantanız var
mı?

Özlem: Of ne bileyim ben alet çantasını filan. Çok da önemli değil sabaha doğru gidiyoruz
zaten.

Tolga: (Kendini kast ederek espri yapmaya çalışır) Olur mu ya it kopuk girer eve sonra.
Müsteşar Hilmi Durmaz Bey evine serserilerin girdiğini duyarsa mezarında ters döner valla.

Özlem: Düzgün konuş dedemle.

Tolga: Tamam canım bir şey demedik. (Yere bıraktığı boyayı alıp evi inceler) Bıraktığım gibi
duruyor valla, aynı demode kanepeler. İşlemeli oyuklu sehpalar masalar. Görgüsüzlük
resmen. İnsan azıcık mütevazı olur be.

Özlem ironik bir bakış atar. Kısa bir sessizlik. Tolga, Özlem’in henüz bitmemiş tablosuna
bakarak muhabbet başlatmaya çalışır.

Tolga: Senin mi bu tablo?

Özlem: (Bakmadan cevap verir) Benim evet.

Tolga: Baya iyiymiş ha.

Özlem: (İlgilendiğini belli etmemeye çalışarak) Anlar mısın resimden?

18
Tolga: Anlarım tabi ya. (Boyayı şövalenin kenarına bırakır. Parmağını tabloda gezdirerek
anlatır) Bak mesela burada yağmurun taşıdığı hüznün beyaz bulutlarla buluşarak kendini
huysuz ve afacan gökyüzünün kollarına bırakmasını anlatmışsın.

Özlem: Ne?

Tolga: (Saçmalamaya devam eder) Yok yok, gecenin lacivert karanlığından kopup gelen
şımarık sevginin arsızca gündüze dik çökmesi ve güneş için yalvarması.

Özlem sadece “Ne anlatıyor bu gerizekalı” dercesine dik dik bakar.

Tolga: (Bu sefer kararlı ve kendinden emin) Özlemiyle deliye döndüğü sonbahara kavuşmak
için kanadı kırılmış bir serçe misali çırpınan ancak Mayıs yağmurlarıyla ıslak topraklardan
süpürülerek uğurlanmış ürkek bir çınar yaprağı!

Özlem: (Artık dayanamaz) Güvercin be o!

Tolga: (Oldukça odun bir şekilde) Haa. (Tabloyu eline alıp evirip çevirir) Emin misin? Bak
şöyle tutunca sanki daha çok serçe gibi—

Özlem derin bir iç çeker.

Tolga: Tamam tamam güvercin olsun. Kızım benim, sanatçı olacağını biliyordum ben zaten.

Özlem: Olmadım sanatçı filan.

Tolga: Ne demek olmadım? Benim gördüğüm en iyi güvercin be bu.

Özlem: Boş zamanlarımda çiziyorum bir şeyler hepsi o. Uğraş işte.

Tolga: Dersini almıyor musun?

Özlem hayır anlamında başını sallayarar memnuniyetsizliğini belli eder.

Tolga: Ne okuyorsun peki?

Özlem: İşletme.

Tolga: (Hayal kırıklığını gizleyemez) İşletme mi? Pis adamların pis parasını mı işletiyorsun?

Özlem: Of bilmiyorsun konuşma ya.

Tolga: Ne bileyim işletme filan hiç beklemiyordum.

19
Özlem: Ne oldu beğenemedin mi?

Tolga: Yok canım ne haddime. Sadece.

Özlem: (Sorgulayıcı bir tavırla) Sadece ne?

Tolga: Hiç, ben tiyatrocu olursun, balerin filan olursun diye düşünmüştüm.

Özlem: (Tolga’nın bu konuda fikir belirtebilme cüretine sinirlenir) Allah Allah! Tam olarak
neye dayanarak böyle düşündün? Beş aylıkken çok güzel dans ediyordum galiba? Yoksa anne
karnındaki performansımı mı çok beğendin?

Tolga: Ha yok, yani bebekken de çok tatlıydın tabi ama ilkokulda bir peri oynamıştın, ben
öyle kıpır kıpır şirret bir peri görmedim. Hah dedim işte bu ya, peri dediğin de sütten çıkmış
ak kaşık değil ki abicim, onun da duyguları var, o da kıskanır, o da dolaplar çevirir. Bir ne
güzeldin öyle zıp zıp yürüyordun valla.

Özlem hiç beklemediği bir cevap alınca oldukça şaşırır.

Tolga: Sahi neydi o perinin adı? Tekila mıydı?

Özlem: (İstemsizce gülümser) Tinkerbell.

Tolga: Hah, Tinkerbell.

Özlem: (Merakını belli etmemeye çalışarak) İzledin mi gerçekten?

Tolga: İzlemez olur muyum? Konuşmuyordun filan ama şeytan tüyü var sende, sahneye
çıktın mı insanlar sadece sana bakıyordu. O gün dedim bu kız kesin sanatçı olacak. Devam
etmedin mi sonra baleye?

Özlem: Tiyatroyu denedim ortaokulda ama beceremedim. Anlaşamadım bir türlü insanlarla.

Tolga: Bak ben de günde yüz farklı tiple uğraşıyorum. Rakısına buz koymadık diye yaygara
çıkaran mı dersin, martinisine tek zeytin attık diye kıyameti koparan mı dersin ne ararsan var.
Ama katlanacağız mecbur, insan olmadan iş olmuyor işte.

Özlem: Resim yapmak için insana ihtiyaç yok.

Tolga gülümseyerek onaylar. Sessizlik.

Özlem: Garsonluk mu yapıyorsun?

20
Tolga: Yok canım ne garsonluğu, barım var benim, Bodrum Yalıkavak’ta. (Yalan söylemek
istemediğini fark ederek kendini düzeltir) Daha doğrusu bir barın ortağı sayılırım.

Özlem: Ercan Abi gibi yani?

Tolga: (Heyecanlanır) Tanıştın mı sen Ercan Abi’yle?

Özlem: Tanışmadım ama gençlik fotoğraflarınıza baktık annemle, (Eline fotoğraflardan


birini alır) bak burada hepinizin kolkola bir fotoğrafı var, bu kim diye sorunca anlattı tabi.
(Önce fotoğrafa sonra babasına bakar) O kadar yıl geçmiş üstünden, hala aynısın ha, şapkan
da bandanan da duruyor.

Tolga: Duracak tabi, şekil olsun diye takmıyorum, hayat tarzı bunlar.

Özlem: Hiç değişmedim diyorsun yani?

Tolga duygulanır, havadan sudan muhabbetin son bulduğunu anlamıştır. Özlem elindeki
fotoğrafı bırakır. Uzun bir sessizlik.

Özlem: (İçten) Gelip bir merhaba demek çok mu zordu?

Tolga anlamamış bir şekilde bakar.

Özlem: (Hala hüzünlüdür) Tinkerbell diyorum. O kadar izlemeye geldin, insan kızıyla
tanışmak istemez mi?

Tolga: İstemez olur muyum? İstedim tabi. Her geldiğimde bu sefer olacak dedim ama olmadı
işte.

Özlem: Sadece bu değil yani?

Tolga: Olur mu ya, mezuniyetlerini kaçıramazdım. (Kaçınılmaz olanı engellemeye çalışır)


ilkokul mezuniyetinde sahneye çıkarken az kalsın sendeleyip düşüyordun hatırlıyor musun?

Özlem: (Oralı olmaz) Annemle de mi konuşmadın hiçbirinde?

Tolga: Ne diyecektim ki? O kadar yıl geçmiş aradan, bir anda karşısına çıkmak doğru
olmazdı.

Özlem bir an için umutlanmış olsa da karşısındaki adamın annesinin anlattıklarından hiçbir
farkı olmadığını anlar. Sinirlenir.

21
Özlem: (Hışımla fotoğrafları kutuya koymaya girişir) Haklısın tabi, doğru olmazdı. Altı aylık
kızını bırakıp giden adama sorduklarıma bak. Kendince vicdanını rahatlatmışsın işte.
Mezuniyetlerimi kaçıramazmış da, ergenken oynadığım oyuna gelmiş de. Aferin sana
mükemmel baba, ne kadar da düşüncelisin. Organik boya getirdin ya bana, artık kaldığımız
yerden devam edebiliriz. Yine uzaktan izleyip çekip gidebilirdin. Onun yerine karşıma geçmiş
çocukluğumdan bahsediyorsun, bağ kurmaya çalışıyorsun. Beni terk etmeden önce, annemi
yapayalnız bırakmadan önce aklın neredeydi?

Tolga: Yapayalnız mı? Yalnız olan bendim Özlem annen değil. O müsteşar dedenle cadı
karısı akbaba gibi tepemdeydi sürekli. Bir hata yaparsam diye fırsat kolluyorlardı.

Özlem: Hata yapacağını biliyorlarmış demek ki. Kafana esince çekip gitmişsin işte.

Tolga: Sen olsan gitmez miydin Özlem? Dış kapının dış mandalı olmuştum be. Kendi öz
kızımı kucağıma alamıyordum onlar yüzünden. Vebalı gibi bakıyorlardı bana. Eve geldiğimde
hemen bir telaş, bir panik seni içerideki odaya götürürlerdi. Müsteşar beyin saygısını
kazanmak mümkün değil ki. Ne yaptım ne ettiysem yaranamadım.

Özlem: Sarhoş geliyormuşsun akşamları eve. Nasıl güvensinler sana?

Tolga: Yahu ayrı eve çıkalım kayınpederle sosyete karısının dırdırını çekmeyelim diye
uğraşıyordum. Bütün gün kıçımdan ter damlayana kadar çalıştıktan sonra iki tek atmak suç
mu oldu yani?

Özlem: Annem haklıymış senden baba filan olmazmış.

Tolga: Ben istemedim ki zaten! 23 yaşındaydım, hazır değildim daha.

Özlem: Ağzın dilin yok mu senin söyleseydin o zaman. Anlatsaydın derdini.

Tolga: (Sinirini yatıştırmaya çalışır, sakince) Söyledim, söyledim de dinleyen olmadı. Beni
bilmiyor muydu sanki? Annenle tanışmadan önce motorla bütün Anadolu’yu gezdim ben
Özlem. Annenleyken de basar gideriz, dünyayı dolaşırız diyordum. Şiraz’a gidelim, İsfahan’ı
görelim diyordum. Ağzı açık dinlerdi beni ha, yapalım edelim derdi heyecanla. Hamile
kalınca o kadın gitti yerine başkası geldi. Ben Beyrut diyordum o çocuğun bezi diyordu, ben
Kazablanka diyordum o seni hangi okula göndereceğini düşünüyordu. Sonra bir bakmışım
benim hayallerim gitmiş, annenin istediği hayatı yaşıyoruz. Daha genciz, önce bir Doğu’yu

22
gezelim, sonra belki Avrupa da yaparız, belki Balkanları severiz diye düşünürken annen
çoktan yaşayacağımız evi seçmişti bile.

Özlem: Ben mi engel oldum yani?

Tolga: Çocuktum Özlem daha, çocuktum. Annen bebek varken de gezeriz dedi, inandım. Tek
başıma cebimde beş kuruş olmadan, altımda motorla Anadolu’yu dolaşmış adamım ben
yaparım, beceririm sandım. Ama o iş öyle değilmiş. Ben dinlenme tesislerinde tuvalet
temizler cebime para koyardım. Köylerde tarla çapalardım, depoyu doldurunca tam gaz
devam yine. Sonra anladım ki artık doyması gereken üç karın var. Tek başınayken yarım
ekmek köfte yiyip iki gün yol gitmek kolay ama el kadar bebek kahvaltıyı çay sigara ile
geçiştiremez ki. Beziyle işimiz bittiğinde pantolon almak gerek, yazın pişik olursa diye penye
şort. Okula kitabı defteri olmadan gidecek değil ya. Biraz daha büyüyünce kokulu silgi
isteyecek. Genç bir kızın kendi odası olmalı, kolejde iyi eğitim almalı.

Özlem: Kokulu silgilerden nefret ederdim.

Tolga anlamaz. Sadece bakar.

Özlem: Çok iyi hatırlıyorum annemin bana kokulu silgi aldığı gün Türkçe sınavı vardı. Uğur
getirsin diye onunla girmiştim sınava. Ama sildiğim her yerde siyah siyah izler bırakıyordu,
normal silgim yanımda olmadığı için izleri temizleyememiştim her hata yaptığımda sonraki
satıra geçmek zorunda kalmıştım. Saçma sapan bir icattı yani. Olmasa da olurdu.

Tolga: Ne bileyim korktum işte. Annen sıralardı şu da lazım bu da lazım. E benim


kazandığım para belli. Hani daha gezecektik, görecektik? Yok. İş işten geçince el mecbur
kayınpedere sığındık.

Özlem: Ne var bunda? Yardım etmiş adamcağız size. Evini açmış, masrafları karşılamış.

Tolga: Hay etmez olaydı. Ettiği yardımın on katını başıma çaldı yeminle. “Büyük adam
olsaydın da sen yapsaydın, sen etseydin” Ulan ben mi istedim böyle olsun diye? Vermeyeydin
kızını madem yakıştıramıyorsun. Hele o cadı karısı.

Özlem: Ağzını topla.

Tolga: Ne toplayacağım ya? İstemeye geldiğimizde ablamı bir aşağıladı, bir aşağıladı. Şeytan
olsa yapmaz be. Böyle yukarıdan yukarıdan bakıp “Siz ne işle iştigal ediyorsunuz küçük

23
hanım?” Ananın örekesi, köyünün kadınıdır benim ablam, zeytin çizer, bahçeyle uğraşır ne
yapacak?

Özlem: Annen baban?

Tolga: (Duymazlıktan gelir, devam eder) Evlendikten sonra da aynı terhane. Eve gelirim
herkesin yüzü düşer. Seni kucağıma almak isterim aldırtmazlar. Kalacak yer verdi diye söz
sahibi oldu tabi. Ulan kaç yaşında insanlarsınız, destek olacaklarına köstek oldular. Bir yol
göster, yordam öğret be adam. Üniversite terk garsonum ben, anlat nasıl büyük adam
olunuyormuş, elimden geleni ardına koymazsam şerefsizim. Ama yok, elitist bunlar. Kızına
layık değilim diye oradan oraya vurdu beni.

Özlem: Annem savunmadı mı seni?

Tolga: Annen ne yapsın, babasına nasıl karşı gelsin? Koskoca müsteşar Hilmi Durmaz.

Özlem: E madem seviyordunuz birbirinizi, çok mu zordu düzgün bir iş bulmak? Çıksaydınız
ayrı eve?

Tolga: Nasıl çıkalım Özlem Allah aşkına? O kadar kolay mı cebinde üç kuruş olmadan rest
çekmek?

Özlem: Kaçıp gitmek daha kolay tabi.

Tolga: Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık. Cesaret ettik çıktık diyelim. Nasıl
büyüyecektin? Hadi kirayı, faturaları hallettim. Okulun ne olacak? Barbi bebek alabilir miyiz?
Alamayız kızım. Sokakta gezerken bir çizme göreceksin vitrinde, olmaz kızım. Haftasonu
şuraya gidelim baba, gidemeyiz kızım.

Özlem: Gitmezdik ne olacak? Yemişim çizmesini barbisini. Oturur evde televizyon izlerdik.
Yok mu öyle aileler? Benim eksikliğini hissettiğim şey bir boka yaramayan kokulu silgi ya da
güzel kıyafetler olmadı ki.

Tolga: Onlara sahip olduğun için böyle diyebiliyorsun.

Özlem: Olmasa da olurdu diyorum. İdare ederdim bir şekilde.

Tolga: Yokluk içinde büyümeyi mi tercih ederdin?

Özlem: Sanki tercih hakkım vardı da ben kullanmadım.

24
Tolga: Mutsuz olurdun Özlem.

Özlem: Kendinden bu kadar emin konuşman sinirlerimi bozuyor. Üç dört kere uzaktan
gördün diye mükemmel bir çocukluk geçirdim mi sanıyorsun?

Tolga: İyi şartlarda yetiştiğini gördüm. Birçok çocuktan daha iyi imkanlara sahip olduğunu
gördüm. Gitmeseydim bunların hiçbirine sahip olamayacaktın belki de.

Özlem: Yazıklar olsun ya. Bir de kendine pay çıkarmaya çalışıyorsun.

Tolga: Öyle demek istemedim.

Özlem: Yok ben anladım ne demek istediğini. İyi ki de gitmişim diyorsun. Baksana kızın ne
kadar iyi yetişmiş, yediği önünde yemediği arkasında.

Tolga ağzını açıp konuşmaya yeltenir ama Özlem izin vermez.

Özlem: Babalık bundan ibaret mi sanıyorsun gerçekten? Üç beş kıyafet, iyi bir harçlık, özel
okul—

Tolga: Ben sana bunların hiçbirini sağlayamazdım Özlem.

Özlem: (Özlem artık saçlarını yolacak kadar sinirlidir) Sen beni dinlemiyor musun be adam!
Senden bunları talep eden olmadı ki zaten. Sıçayım kıyafetine harçlığına. Yanımda olsan
yeterdi. 20 yıl sonra değil ben çocukken yapsaydın organik sulu boyayı. Birlikte resim
yapsaydık. Gideceğim gün çat kapı gelmek yerine eve geç döndüm diye kavga etseydin
benimle. Yanlışlarımı söyleseydin, haklı olduğum zaman destek çıksaydın. Annemle
didiştiğimde kaçıp sığınabileceğim, onu şikayet edebileceğim biri olsaydın.

Tolga: (Duyduklarından ötürü duygulanır, mahçubiyet ve pişmanlıkla sesini yükseltir)


Yapamadım Özlem, beceremedim işte, korktum!

Uzun bir sessizlik.

Özlem: Motorla mı gezdin hep?

Tolga: Motorla tabi. Emektar Düldül, hiç yarı yolda bırakmadı beni.

Özlem: Kaç yaşındaydın?

Tolga: Senin kadardım işte. Üniversitede ikinci yılımdı.

25
Özlem: Niye peki?

Tolga: Ne niye?

Özlem: Nereden esti de bastın gittin, gezdin o kadar şehri?

Tolga: Çocukluğumdan beri isterdim gezeyim göreyim. Hiç unutmam, Haziran’ın başıydı,
bütün derslerden çakmışım, ertesi gün de bütünlemeler vardı ha. Girsem yine kalacağım tabi
biliyorum. İki kitap açıp çalışmamışım, onun yerine izin günümde gitmişim Melodi Bar’da
ekstra mesai yapıyorum. Sonra dedim okul, üniversite filan benim yerim değil. Ercan Abi’den
aldım yevmiyemi, doldurdum depoyu düştüm yollara.

Özlem: (Kendine şarap doldurmak için masaya doğru ilerler) Yine bu tip tabi değil mi?
Şapka bandana filan?

Tolga: Yazın o sıcağında kask mı takılır ya? Böyle efil efil gittim işte. Mis.

Özlem: (Sarkastik) Muştanı da alsaydın yanına, iti var kopuğu var. Lazım olmadı mı?

Tolga: Yok be abicim, Anadolu insanı öyle büyük şehir insanına benzemiyor.

Özlem: (Şişe neredeyse boştur, son birkaç damlayı kadehine doldurup şişeyi sallar) Meh
bitmiş bu.

Tolga: Alıp geleyim ister misin?

Özlem: Alır mısın cidden?

Tolga: Alırım tabi ne olacak.

Özlem: Ne bileyim geç oldu, biz çıkmayız bu saatte. Çok yakın değil tekel, yürüyoruz biraz.

Tolga: Şu köşede vardı bir tane kapandı mı ya?

Özlem pikaba doğru ilerleyip pikap seçer.

Özlem: Ben kendimi bildim bileli kırtasiye var orada valla. Boş ver gitme şimdi bu saatte.

Tolga: (Şapkasını alıp hazırlanır, kapıya yönelir) Dur dur hallederiz bulurum bir tekel, iki
dakikada gider gelirim motorla. Başka bir şey ister misin peynir filan alayım mı?

Özlem: (Plağı yerleştirirken) Cips alsana. Sade olanından ama.

26
Tolga: Sade cips, tamamdır.

Özlem: Bak müzik açıyorum bitmeden gelmiş ol.

Müzik başlar.2

Tolga: (Kapıdan bakar) Ne açtın bakayım. (Özlem plak kabını gösterir) Vay, duygulandım
bak şimdi.

Özlem: Hadi bak ilk şarkı bitmeden gelip geleceksin.

Tolga: Tamam tamam çıktım ben.

Özlem: (Arkasından seslenir) Bir dakika yolu biliyor musun ki?

Tolga: (Kapı tek seferde kapanabilsin diye uğaşır) Bulurum ben merak etme, geliyorum beş
dakikaya.

Tolga tekrar girip müziğe eşlik ederken, sağa sola salınır. Özlem’i güldürür.

Özlem: Of gitsene artık.

Tolga: Gittim gittim kızma.

Tolga kapıyı iki hamlede kapatır. Özlem, organik boyaya bakar, alıp incelemeye başlar.

PERDE

27
İkinci Perde

Pikapta bir plak dönmektedir.3 İkisi de birkaç kadeh şarap içmiştir. Tolga, Derya ile olan bir
anısını anlatırken Özlem de kahkahalar atarak dinlemekte, bir yandan da elindeki fotoğrafa
bakmaktadır.

Tolga: ... Sonra koşarak iskelenin ucuna gitti. (Sehpanın üzerine çıkarak taklit eder) Bize
dönüp kollarını açtı.

Özlem: Atladı yani baya?

Tolga: (Kendini tutamaz, kahkaha atar) Düştü düştü!

Özlem: Düştü mü?

Tolga: Düştü tabi. Saat olmuş sabahın altısı, kafası bir dünya kollarını açmış dönüyor
iskelede. (Kollarını açıp dönmeye başlar) “Hayat mükemmel değil mi arkadaşlar? Şu güneşin
doğuşuna bir bakın! O kadar şanslıyız ki, o kadar, o kadar—(Kendini tutamayıp gülmeye
devam eder) Şıloooaaaps!

Özlem: Sen de onu çıkarmak için mi atladın?

Tolga: (Kahkahasını bastırmaya çalışarak) Abicim hadi ben anneni kurtarayım diye atladım,
bu dingiller annenin gazına gelip de atladı. Hele o salak Kemal. Madem yüzme bilmiyorsun
niye gaza geliyorsun be adam.

Özlem: (Fotoğrafa bakıp) Hangisi Kemal?

Tolga: Bak şu çay bardağına sarılmış olan.

Özlem: E bu pasta börek çay ne alaka? Önce bir kurulansaydınız.

Tolga: Ne pastası ne böreği ya, sahildeki fırın orası. Bizi öyle sırılsıklam görünce
dayanamadılar oradan buradan battaniye buldular, bir de ekmek verdiler. Of o somun ekmek
nasıl güzel geldi tuzlu suyun üzerine var ya.

Özlem: İyi denk gelmişsiniz yine, gıcık bir tip olsa hapsi de boylayabilirdiniz.

Tolga: Yok daha neler, iki delilik yaptık diye hapse mi girecekmişiz.

28
Özlem: Yasak değil mi kardeşim oradan suya atlamak? Sabahın köründe sarhoş kafayla
şehrin huzurunu bozmuşsunuz.

Tolga: Allah allah laflara bak şehrin huzuruymuş. Gençtik eğleniyorduk abicim ne var bunda.

Özlem: (Taklit eder) Beyefendi ben mecbur muyum sabah sabah sizin bağırış çağırışlarınızı
dinlemeye? Nezih bir semt burası, uçarılıklarınızı kendi mahallenizde gösteriniz, aksi taktirde
polisi arayacağım.

Tolga: Ulan aynını yaptın ha. Sanatçı kızım benim öpeyim mi be bir kere?

Özlem: Ay istemez uzak dur.

Tolga: Lütfen be.

Özlem: Olmaz kardeşim olmaz.

Tolga: Hadi hadi bir kerecik ya, Çinkerbell’im benim.

Özlem: Tinkerbell o.

Tolga: (Öper) Oh. Mis mis. Hadi bir de diğer yanaktan.

Özlem kaşlarını çatıp bakar.

Tolga: Tamam abicim yemedik ya aaa. Kendi kızımı öpemeyecek miyim ben?

Özlem: Kendi kızına abicim diyeni de ilk defa duyuyorum.

Tolga: Sanki iki saattir babasına kardeşim diyen benim.

Özlem: Valla ister kardeşim derim, ister moruk derim. Kimse karışamaz.

Tolga: (Pikaba doğru yönelirken kendi kendine söylenir) Kızımız dedik bağrımıza bastık
moruk dedi ya.

Özlem: Cidden bu çok güzel oldu ya, moruk diyeceğim bundan sonra. Şş moruk müzik bitti
müzik, şu plağı değiştirsene.

Tolga: Ben ne yapıyorum abicim? Seçiyoruz herhalde. Ayrıca kardeşim daha iyiydi ya, kaya
gibi adamım ben ne moruğu.

Özlem: İyi iyi hadi öyle olsun.

29
Tolga: (Heyecanlanır ve bulduğu plağı gösterir) Aaa bu var ya bu, efsanedir. Gençliğimizin
şarkısı bu bizim. (Plağı takar)4 Ah ah annenle az mı dinlerdik be. (Melodiye eşlik ederken
hafifçe sallanır)

Özlem: Of biliyoruz herhalde bunu, annem dinliyor zaten arada sırada.

Tolga: Dinliyor mu gerçekten?

Özlem: Ne oldu senin için mi dinliyor sandın?

Tolga: Hiçbir şey demiyor mu dinlerken? Bir sürü anımız var bizim bu şarkıyla.

Özlem: Kendine pay çıkarma hemen, şarkı güzel ondan dinliyor kadın. Şarap koyayım mı
daha?

Tolga: Yahu bırak şimdi şarabı gel dans edelim.

Özlem: A-ah ne dansı be saçmalama.

Tolga: (Özlem’i elinden tutup kaldırmaya çalışır) Ne demek ne dansı, bu şarkı çalarken dans
etmemek ayıptır ayıp.

Özlem: (Karşı koymaya çalışır ama sonra istemeye istemeye teslim olur) Ya ben anlamam
danstan filan.

Tolga: Sanatçısın sen ya halledersin. Bak zor bir şey yok, koy bakayım elini omzuma. Heh.
Bak şimdi biraz sağa biraz sola savrulacaksın işte o kadar.

Özlem: Tango mu ne bu?

Tolga: Ha, ne bileyim ben ya slow dans işte. Zor muymuş?

Özlem: Zor değil de saçma.

Tolga: Sensin saçma.

Özlem: Hadi oradan moruk.

Derya ve Ethem girer. Tolga ile Özlem fark etmez. Bir süre daha dansa devam ederler.
Derya, boğazını temizleyerek dikkatlerini çeker. Tolga ile Özlem hemen ayrılamazlar.

Ethem: İyi akşamlar.

30
Tolga sadece Derya’ya bakar.

Derya: (Donuk bir şekilde, gözlerini Tolga’dan ayırmadan) Ethemciğim tanıştırayım Tolga.

Tolga yavaşça ve kibarca Özlem’den ayrılıp başıyla samimiyetsiz bir selam verir.

Derya: Eskiden yakın arkadaştık, ne zamandır uğramıyordu sürpriz yapmış bize.

Ethem: Allah Allah nasıl karşılaşmadık bu zamana kadar ya?

Derya: Ben de en son gördüğümde üniversitedeydim işte, hayrola hangi rüzgar attı seni
Ankara’ya?

Tolga: Yeni öğrendim de bu Kanada mevzunu, gitmeden bir vedalaşayım dedim. Bilseydim
daha önce de gelirdim aslında.

Derya: Ne kadar incesin. (Ethem ceketini çıkarmaya yeltenir) Dur sen çok hareket etme ben
alırım ceketini.

Derya Ethem’in ceketini çıkarırken Özlem’e kaş göz yapar. Özlem Tolga’nın bandanasını ve
şapkasını bir çırpıda valizin içine atar.

Ethem: Abartma be Deryacık, doktorlar bir şey yok dedi işte.

Derya: (Ethem’e koltuğa kadar eşlik eder) Sekiz dikiş attılar Ethem ne demek bir şey yok.

Tolga: Sekiz dikiş mi? Ne oldu abicim ya trafik kazası filan mı? Kamyon mu çarptı yoksa?
(Ethem’e yakından bakar) Ooo çok fena olmuş ha.

Derya: (Ethem tam konuşacakken araya girer, iğneleyici) İt kopuk dadanmış da bizim semte.
Saldırmışlar durduk yere.

Tolga: Yok canım durduk yere niye saldırsınlar.

Derya: Bilirsin bu tipleri içip içip belalarını ararlar.

Ethem: Bulacaklar belalarını bulacaklar, hiç merak etme.

Tolga: Kaç kişilerdi abicim, kalabalıklar mıydı?

Ethem: Tek kişi ya, ama muşta geçirmiş eline serseri. Delikanlı gibi dövüşmüyor ki.

Tolga: Haa, valla yine de tek başına iyi benzetmiş abicim seni. Baksana yüzün gözün şiş—

31
Özlem: (Boğazını temizleyerek Tolga’nın lafını keser) Ciddi bir şey yok yani, öyle mi söyledi
doktorlar?

Ethem: Tabi tabi, kaşım yarılmış sadece. Dikiş attılar bitti gitti işte. (Cebinden hastane
faturasını çıkarır) Yalnız Allah’tan sigortam var ha, yoksa bu özel hastaneler soyup soğana
çevirir adamı. (Faturayı incelerken) Derya, bak bu sigortadan Özlem’e de yaptıralım
müthişmiş bu.

Özlem: Gerek yok ya.

Ethem: Ne demek gerek yok. (Faturayı Özlem’e gösterir) Bak bu normal fiyatı, bu da
sigortalı fiyatı. Allah korusun başına bir şey gelirse—

Özlem: Gelmez gelmez, ben kendime iyi bakıyorum.

Ethem: Öyle deme ne olacağı belli olmaz.

Özlem: Aman, gidiyoruz zaten. Toronto’da yaptırırız gerekirse.

Ethem: Sahi, az kaldı sizin uçağınıza. Hazır mısınız siz?

Derya: (Gergin bir şekilde ortalığı toparlamaya girişir) Ohoo, nerede? Özlem hanım biz
yokken toparlayacaktı ortalığı güya ama aylaklığa devam etmiş.

Tolga: (Derya’ya yardım etmeye çalışır) Valla ben sürpriz yapayım, vedalaşayım diye
gelmiştim ama laf lafı açtı kaynattık biraz Özlem’le.

Ethem: Hallolur ya sıkıntı yok. İki dakikada toparlarsınız ortalığı ben bırakırım sizi
havalimanına.

Tolga: Ben bırakırım ya sizi. Ethem bey’i işinden gücünden etmeyelim.

Derya: Ay bu kadar valiz var motorla mı bırakacaksın bizi? Çakırkeyif olmuşsun zaten. En
iyisi Özlem sana bir kahve yapsın, kafan açılınca git sen çok geç olmadan.

Ethem: Senin de mi motorun var?

Tolga: Yalnız öyle motor deyip geçiştirmeyelim abicim. Onun bir adı var, Lodos.

Derya: Allah Allah Düldül’e ne oldu?

Tolga: Düldül’ü emekli ettim, 18 sene iyi dayandı valla. Hatırlar mısın—

32
Derya: (Sertçe sözünü keser) Neyse artık Lodos’tur, Düldül’dür ben anlamam, daha
yapmamız gerek bir sürü iş var, artık müsade et bize.

Kısa bir sessizlik. Derya’nın Tolga’yı azarlaması herkeste küçük bir şoka neden olur.

Tolga: (Ciddileşir) Hazırlanmanıza mani mi oluyorum?

Özlem: (Derya’ya bakarak) Yok yok, annemin klasik yolculuk telaşı bu. Abartıyor.

Ethem: Telaşa gerek yok Deryacık, trafik olmaz bu saatte. Bulvardan bastık mı yarım saatte
oradayız zaten.

Derya: Ethem bir dur Allah’ını seversen. (Özlem’e imalı bir şekilde bakarak) Hadi vedalaş
Özlemciğim Tolga’yla.

Özlem: Ya yarım saatte gideriz diyor işte. Otursun biraz daha.

Ethem: Aslında yarım saat bile sürmez de annen hız yapınca korkuyor. Yoksa benim dört
çeker—

Derya: Aa başlayacağım dört çekerine de hızına da. Karışmayın benim işime. (Kapıya gidip
kapıyı tutarak Tolga’ya gitmesini işaret eder) Tolga müsade etsin bizim iki ayağımız bir
pabuca girmesin.

Tolga: Abicim kaç senedir görmüyorum Özlem’i. Bırak da şu son birkaç saat tadımız
kaçmasın be.

Derya: Zahmet edip daha önce gelseydin Tolga. İş işten geçti artık.

Tolga: Hoş karşılanacağımı bilsem gelmez miydim?

Derya: Ha bir de karşılama bekliyorsun yani? İyice haddini aştın artık.

Ethem: Deryacık ayıp olmuyor mu misafirinize?

Derya: (Dayanamaz ve kapıyı çarpar) Ay yeter be. (Kapı tam kapanmaz, tekrar çarparken)
Hay kapına da, koluna da. Misafir öyle mi Ethem? Ben göstereceğim şimdi sana misafiri!
(Valizden Tolga’nın şapkasını ve bandanasını çıkarır) Al bak bunlar tanıdık geldi mi?

Özlem: (Bağırır) Anne ne yapıyorsun?

Derya: Sus sen de Özlem. Kıçımı yırttım 20 sene senin için iki dakikada babacı mı oldun?

33
Ethem: Babacı mı?

Derya: Misafir diye korumaya çalıştığın herif kim anlamışsındır artık. Öz kızını altı aylıkken
bırakıp giden aşağılığın teki işte. (Eşyalarını Tolga’ya fırlatır) Hadi al bokunu püsürünü de
def ol git.

Tolga: Bir dur be Derya, beni bi dinle iki dakika.

Ethem: Bu serseri Özlem’in babası mı Derya?

Derya: Baba filan olmaz bu adamdan.

Özlem: Anne!

Derya: (Özlem’e çıkışır) Özlem yeter. Tanıştınız, konuştunuz, eğlendiniz ama yeter.
(Tolga’ya döner, soğuk ve sert bir biçimde) Yaptıklarının hiçbiri delikanlılığa sığmaz ama
uğraştığıma bile değmezsin sen. O yüzden çık git bu evden, bir daha da karşımıza çıkma.

Ethem: Bir dakika, polisi aramadan öylece yolluyor muyuz adamı?

Derya: Gerek yok Ethem. Olay çıksın istemiyorum.

Ethem: Ne demek olay çıkmasın. (Tolga’nın üzerine gider) Muşta bulundurmak suç değil mi
kardeşim? Özlem şu telefonu uzat bakayım, arayalım polisi.

Derya: Hayır Özlem.

Tolga: Bırak arasın ya polis amcalarını.

Ethem: (Tolga’nın üzerini aramaya yeltenir) Çıkar şu muştayı bakalım. Nereye sakladın
cebinde mi?

Tolga: (Ethem’i iter) Çekil bak elimden bir kaza çıkmasın.

Özlem: Baba lütfen!

Ethem: Neyse emniyet amirine hesap verirsin artık. Özlem telefon.

Tolga: Önce kayınpederini ara istersen. Elinden tutsun da yardım etsin. Ethem duraksar ve
Tolga’ya bakar

Derya: Haddini aşma Tolga.

34
Tolga: (Derya’ya kulak asmaz) Emniyet amirini arayacakmış. Ulan müdürü olduğun şirkette
bile damat deyince hatırlıyorlar seni. Benden habersiz kızımı Kanadalara götüreceksin öyle
mi? Ben sizin gibileri iyi bilirim koçum. Altınıza BMW’leri çekip takımları giyince büyük
adam oldum sanırsınız. Kayınpederin sırtından geçinmek kolay tabi. Hayatın boyunca iki
damla ter döktün mü lan? Onun bunun kıçını yalayarak köşe ofis kaptın diye bir afralar
tafralar. Çimentocunun, rantçının kuyrukçusu olmuşsun be. Sen mi babalık yapacaksın
Özlem’e?

Derya: Sen mi yapacaksın Tolga? Aklın neredeydi bugüne kadar? Bizi bırakıp gittiğinde
aklın neredeydi?

Tolga: Allah aşkına Derya bu adamın geçmişini sorup soruşturmadın mı bugüne kadar? Hadi
evli olduğunu sineye çektin, şirkette yediği boklardan nasıl haberin olmaz? Adamın kaçırdığı
verginin, çektiği peşkeşin, yediği yetim hakkının haddi hesabı yok be. Sen annene babana
rağmen tanıdığım en idealist kadındın. Sokakta böyle takımları çekip havalı havalı yürüyen
kıroları gördük mü ilk küfreden sen olurdun. Merak etmedin mi bu herif kimdir, neyin
nesidir? Bugüne kadar nasıl öğrenemedin?

Derya sessizliğini bozamaz. Tolga Derya’nın her şeyden haberi olduğunu anlar. Kısa bir
sessizlik.

Tolga: Biliyordun da göz yumdun değil mi?

Derya: Senin yaptığın babalığın bin katını yaptı Ethem. O olmasaydı—

Ethem: Bırak Derya hiç gerek yok beni savunmana. Bu tipler böyledir, kırk yaşına gelince
bile dünyayı toz pembe görürler. Aç gözlerini de gerçeği gör serseri. Ailene bakmak
istiyorsan elini taşın altına koyacaksın.

Tolga: Elini taşın altına koymak dediğin ihale kapmak, rüşvet yedirmek mi?

Ethem: Ne gerekiyorsa yapacaksın.

Tolga: Yaparsınız tabi. Üç kuruş para için satmadığınız değer kalmaz sizin. Ben de emekten,
alınterinden bahsediyorum burada.

Ethem: Bırak şimdi bu romantik hayalleri. Emekmiş, alınteriymiş. Nereye getirdi bunlar
seni? Al işte kaç yaşında adamsın, şu haline bir bak. Altında motor, kafanda eşarp, tabanı

35
yanık it gibi geziyorsun. Neyin var başka? Sırf geri döndün diye Derya seni bağrına mı
basacak?

Derya: (Sakince) Tamam Ethem.

Ethem: (Aldırmaz) Daha ailesine bakamamış serserinin tekisin. Hangi işi doğru yaptın da
beni eleştiriyorsun. Bu aileye ben sahip çıktım ben. Sen söyle Özlem, hayatınıza girdiğimden
beri isteyip de elde edemediğin bir şey oldu mu?

Özlem araya girip konuşacakken özgüveni yerine gelen Ethem devam eder.

Ethem: En iyi kolejlerde okudu bu kız. Toronto’da da en iyisine gidecek. O okulların yıllık
ücretini kendini satsan ödeyemezsin sen. Ehliyetini alsın, altında arabaların en iyisi olacak.
Şirketteki işi de hazır. Bunların hepsi benim sayemde. Sen ne yaptın peki? Azıcık dara
düşünce kuyruğunu sıkıştırıp kaçmışsın.

Derya: (Ethem’i durdurmak için kolundan sakince tutar) Tamam Ethemciğim yeter.

Özlem: İstemiyorum sizin şirketinizde çalışmak. (Ethem’e) İyi ki bir koleje gönderdin ya.
Arabaların en iyisini alacakmış.

Derya: (Sinirlenir) Özlem nankörlük ediyorsun.

Özlem: Bir kere gelip sordun mu Özlemciğim ne yapmaktan hoşlanırsın diye? Kolejin
parasını yatırınca oldu bitti değil mi? Dersler nasıl gidiyor diye sordun mu hiç? Şu şövale
yıllardır duruyor salonun ortasında. Hiç mi merak etmedin ya bu kız ne yapıyor diye? Sahip
çıktım dediğin aileyi ne kadar tanıyorsun?

Ethem: Kendi ailemden daha iyi tanıyorum Özlem! Kolay mı sanıyorsun diken üstünde
yaşamak? Ha anladılar ha anlayacaklar diye iki ev arasında mekik dokudum ben. Bir
yakalansam sokağın ortasında vururlar beni. Gözlerini bile kırpmazlar. Yine de varımı
yoğumu esirgemedim—

Derya: Özlem ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırdı sadece.

Ethem: (Çaresizce) Derya ben bütün kariyerimi, servetimi, hayatımı riske attım sizin için.
Bunu mu reva gördünüz bana? Eşkıya kayınbiraderlerimden kaçtım da bu eve sığındım ben,
burada nefes aldım. Yuvam diye burayı belledim beş yıldır.

36
Derya: (Vefayla yüzünden tutar) Farkındayız Ethemciğim farkındayız. Seninle hiç ilgisi yok
şu an olanların.

Ethem: Şu Ankara’dan bir kurtulalım, yanlış yaptığım ne varsa düzelteceğim Özlem. Sana
sözüm olsun.

Özlem, Ethem’in samimiyetine inanır.

Özlem: Özür dilerim, patladım öyle bir anda.

Kısa bir sessizlik.

Derya: Ethem seninle havalimanında buluşalım mı?

Ethem: Nasıl yani?

Derya: İşte sen önden git, biz de şu meseleyi halledip geliriz sonra.

Ethem: Sizi bu manyak herifle yalnız bırakacağım öyle mi? Hayatta olmaz.

Derya: Lütfen Ethem, senin önünde konuşmak istemiyorum bunları.

Ethem: Yahu sağı solu belli olmaz bunun.

Derya: (Askılıktan Ethem’in ceketini almaya gider) Hiçbir şey yapamaz merak etme.

Ethem: Emin misin Derya?

Derya evet anlamında başını sallar ve Ethem’in ceketini tutarak giymesine yardımcı olur.

Ethem: (Ceketi giyerken) Sen Derya’ya dua et karakolluk olmadın. Yoksa seni
süründürmesini iyi bilirdim ben.

Tolga umursamaz bir şekilde dinleyip başını çevirir ve plakların olduğu büfeye doğru ilerler.
Derya ve Ethem kapının önüne gelmiştir.

Derya: Dış hatların girişinde buluşuruz olur mu? Sen de dinlen biraz, çok yoruldun bugün.

Ethem: İyiyim iyiyim merak etme. (Yanağından öper) Hadi görüşürüz.

Ethem kapıyı çeker ve çıkar, tam kapanmayan kapıyı Derya iterek iyice kapatır. Sessizlik.

Tolga: (Esprili bir şekilde Özlem’e sataşır) Süründürürmüş.

37
Derya: Özlem odana gider misin biraz? Son bir kez gözden geçir unuttuğun bıraktığın bir şey
olmasın.

Özlem Tolga’ya bakar. Tolga göz kırpıp gülümseyerek Derya’nın dediklerini onaylar. Özlem
çıkar. Derya dağılmış olan valizi toparlamaya girişir. Sessizlik.

Tolga: (Cebinden sigara paketini çıkarır) Hala sigara içilmiyor mu burada?

Derya sadece bakar, Tolga cevabını almıştır. Paketi geri cebine koyar.

Tolga: Toplamışsın saçlarını, seyahate çıkıyorsun diye mi? Eskiden hep açık gezerdin.

Derya cevap vermez.

Tolga: Bir keresinde Nevşehir’e kampa gitmiştik hatırlıyor musun? Bitlenip de kısacık
kestirmiştin saçlarını.

Derya: (Tolga’ya bakmadan) Kuaför çok yakışır size demişti. Gördük sonra.

Tolga: Niye ya, çok güzel olmuştu bence.

Derya sadece iç çeker.

Tolga: (Plakları incelemektedir) Atmamışsın hiçbirini.

Derya: (Bakmadan cevap verir) Neden atayım? Plakların bir suçu yok ki.

Tolga: (Barış Manço’nun plağını alır) Barış Manço’nun öldüğü günü hatırlıyor musun?

Derya: (Yine bakmaz) Hatırlıyorum evet.

Tolga: Ben Fethiye’deydim o zamanlar. Fatma Abla’nın yerinde çalışıyordum. İsmine bakma,
kırk masalı kocaman restorant aslında. Mutfakta 5 tane teyze yazmaları bağlayıp bütün gün ev
yemekleri pişiriyor. Hiçbirinin de adı Fatma değil ha. (Derya’nın gülmesini bekler ancak
umduğunu bulamayınca devam eder) Kıştı galiba değil mi?

Derya: 1 Şubat.

Tolga: Hah evet. Daha güneş doğmamıştı ben de oradan hatırlıyorum. Sabahın altısında
kapımı yumrukluyor patron, dedim öldürecek herhalde. Bir açtım kapıyı, herif yağmurluk
çizme tam takım dikiliyor karşımda. “Yürü gidiyoruz dükkanı su bastı” dedi. Felaket yağmur
yağmıştı o gece, hala da devam ediyordu. Küfür kıyamet gittik dükkana, mahvolmuş tabi.

38
Dolmalık biberler yüzüyor suyun üzerinde. Kovaları paspasları aldık koyulduk işe. Sanırsın
gemi su almış ama o derece. Neyse birkaç saat geçti, su dizlerin altına kadar inince şu
radyoyu açalım bir sigara molası verelim dedik. Önce Gülpembe çaldı, sonra Kol Düğmeleri.
Sonra da uğursuzun teki çıktı söyledi işte Barış Manço’yu kaybettik diye.

Derya valizi toplamayı bırakmış, uzaklara dalmıştır. Tolga fark eder.

Tolga: Sen neredeydin o gün?

Derya: Hastanede. Annem öldü aynı gün.

Sessizlik.

Derya: Sana en çok o gün sövdüm biliyor musun? Kız beş yaşındaydı daha. Önce babam gitti
sonra annem. Bir başıma kalakaldım küçücük çocukla. Ne tutunacak bir dalım var, ne de
başımı koyup ağlayabileceğim bir omuz. Özlem ne olup bittiğinin farkında değil tabi.
“Ananem nereye gitti?” diye sordu, “Dedenin yanına kızım” dedim. “Babamı görmeye mi
gittiler?” O yaştaki çocuğa anlatamıyorsun tabi, senin baban şerefsizin tekiydi diye.

Tolga: Bütün suçlusu benim yani olanların?

Derya: (Oldukça sakin ve ironik) Hayır canım sen niye suçlu olasın. Sen hayallerinin
peşinden gittin sonuçta. Ben doğurdum ben suçluyum. (Bastırdığı öfkesini sertçe valize tıktığı
kıyafetlerden çıkarır) Hadi ben de olmadım, annem suçludur, belki de babam bilmiyorum.
Hiçbiri olmadıysa Özlem suçludur doğduğu için, ama kesinlikle sen suçlu değilsin, haşa, olur
mu öyle şey.

Derya kıyafetleri valize tıkarken Tolga onu sakinleştirmek için yaklaşır, yardım etmeye
çalışır.

Tolga: (Sakince) Derya, bak seni iyi tanıyorum, sen bu adamla mutlu olamazsın. (Derya’yı
durdurmaya çalışır) Bırak şu kıyafetleri de beni bir dinle. (Derya inatla devam eder) Bak ne
idüğü belirsiz herif. (Tolga, Derya’nın kolundan tutarak durdurur) Derya—

Derya: (Tolga’nın kendisine dokunma cüretini göstermesiyle birlikte koluyla onu iter ve
bastırdığı öfkesini kusar) Hesap sormaya mı geldin lan buraya?

Tolga haddini aştığını fark edip geri çekilerek çaresizce derdini anlatmaya çalışır.

39
Tolga: Adamın karıştığı olayları bilmiyor musun? Boy boy haberleri çıkmış gazetelerde.
Vergi kaçırmak mı dersin, ihale vurgunu mu dersin hepsi var. Nasıl güvenip de anasının
örekesine gidiyorsun herifle? Ne malum yurtdışında yaka paça içeri almayacakları? O zaman
ne hesap vereceksin Özlem’e?

Derya: Sen nasıl verdiysen ben de öyle veririm Tolga. Terk edip gitmekten daha ağır suç
değil ya.

Tolga: (Özlem duymasın diye sesini alçaltır) Herifin eline kan bulaşmış Derya kan! Silahlı
kavgalara girmiş. Kim bilir ne rüşvetler yedirdi de temize çıkardı kendini. Emniyet amiri
Ethem’in çocukluk arkadaşı mı sanıyorsun?

Derya: Ne yapsaydım Tolga? Babamın artığıyla mı büyütseydim çocuğu? Aha bir bu ev


kaldı, bir de adamcağızın emekli maaşı. Bir başımaydım, ev, okul, iş oradan oraya koştum on
sene boyunca, nefes alamadım nefes! Şu pencereden bıraksam kendimi aşağıya da kurtulsam
diye kaç kere düşündüm biliyor musun? Kahretsin yapamadım işte, senin kadar bencil
olamadım. Yazık dedim kızın zaten şerefsiz bir babası var, bir de anasından olmasın. Senin
gibi topuklamadım, savaştım ben. 15 yaşına kadar tek başıma getirdim bu kızı.

Tolga: Sonra da bula bula bu mafyatik hanzoyu mu buldun?

Derya: Ah keşke senin gibi birini bulsaydım da görseydim günümü.

Tolga: Ben onurlu bir hayat yaşadım en azından.

Derya: Sıçayım senin onuruna be. Ailenden de mi önemliydi onurun?

Tolga: Onun bunun parasını mı aklasaydım Derya?

Derya: Aklasaydın be, ne gerekiyorsa yapsaydın da bana o cehennem azabını yaşatmasaydın.


Bu kızı babasız bırakmasaydın. Ethem olmasaydı—

Tolga: Ne Ethem’miş be. Yere göğe sığdıramadığın adam—

Derya: Sığdıramıyorum çünkü yanımda olan oydu Tolga sen değil! Senin yapamadığını o
yaptı. Her şeyini riske attı sırf biz mutlu olalım diye. Ama sen topuklarını kıçına vura vura
kaçtın. (Topladığı valizi kapatır)

Tolga: Beni kaçırtan kimdi peki? Ulan düşmanı olsam daha iyi davranırdı o elitist müsteşar
baban.

40
Derya: Adam iyilik yaptı da evini açtı bize be evini!

Tolga: Bizimkinin neyi vardı ki?

Derya: (Masaya yönelir) Beş bekar kalıyordunuz be, her tarafta bira şişeleri, yemek artıkları.
Orada mı büyütecektim çocuğu?

Tolga: Bulurduk bir çaresini, bir şey demedin ki bana. Aklını mı okuyacaktım? Bir gün iki
gün derken bir baktım yerleşmişsin bile babanın evine. Siz rahat edin diye eyvallah dedim iç
güveyisi oldum. Ama burnumdan getirdiler be. Eve geliyorum öcü gibi bakıyorlar bana.
Kızımı öpeyim koklayayım diyorum, yok şimdi uyuyor, yok daha yeni yemek yedi. Sanki
kızın babası ben değilmişim gibi hep bir tepeden bakmalar, aşağılamalar. Sen de hiç gıkını
çıkarmadın, bir oldun onlarla.

Derya: (Masayı toplamaya girişir) Ayyaş gibi içiyordun Tolga. Çalışırsın da adam olursun
diye beklediler ama nafile, her akşam aynı terane.

Tolga: Keyfimden mi içiyordum be? Derdimden içiyordum derdimden. Bir ayda


değişiverdin. Hani gezecektik, dünyayı görecektik? Ama yok, sen nasıl yaşayacağımızı
seçmiştin bile. Tek taviz veren ben oldum. Marketlere yakınmış, Tunalı’ya yürüme
mesafesiymiş benim umurumda mıydı sence? Nilgün hanım’ın perdeleri sararmasın diye
sigara içmek için beş kat inip çıkıyordum be.

Derya: Ah kıyamam ne kadar büyük fedakarlık.

Tolga: Hele o kibir abidesi baban—

Derya: Yeter Tolga ölmüşlerin arkasından atıp tuttuğun.

Tolga: Ulan Allah’sız herif herkes senin gibi şanslı doğmuyor işte. Kıçımdan ter damlayana
kadar çalışıyorum daha ne yapayım? Ben biliyorum ama ağzımla kuş tutsam
yaranamayacaktım ona.

Derya: Demedim mi ben sana kendine çeki düzen ver, düzgün bir iş bul diye? Şu motoru sat
kötü de olsa bir araba al diye? Şapkanı çıkarmaya bile tenezzül etmedin. Nasıl saygı duysun
adamcağız sana? Baba olarak göremedi seni bir türlü. Sen de değiştirmek için hiçbir şey
yapmadın.

Tolga: O bir şey yaptı mı?

41
Derya: (Başını ellerinin arasına alarak oturur) Ah hala çocuk gibisin.

Tolga: Yahu koskoca müsteşarsın. Kızını sevmişim evlenmişim. Bir elimden tut da öğret.
Karşına al da konuş. Bak evladım şöyle şöyle yapacaksın de. Şunu şunu yaparsan böyle böyle
olur de. Ama yok abicim, adam beni ezmeye yemin etmiş sanki. Sonunda istediği oldu,
dayanamadım bastım gittim.

Derya: Tam bir korkaksın, delikanlı ol da suçu babama yükleme bari.

Tolga: Gittikten sonra da doymadı tabi, ihbar etti beni asker kaçağı bu adam diye.

Derya: Saçmalamaya başladın. Adını anmadı sen gittikten sonra.

Tolga: Anmamıştır tabi. Saman altından su yürütme dedin mi Müsteşar Hilmi Durmaz’dan
iyisini tanımam. Beni yok etmeye and içmiş resmen. İki yıl orada burada süründükten sonra
ablamın yanına dönmüşüm, daha bir oh çekemeden inzibat dayandı kapıya.

Derya: O kadar yıl kaçtın, ihbar olmadan bulamazlar mı sanıyorsun?

Tolga: Kimliğini gizleme zahmetinde bile bulunmamış ki. İhbarnamede eşek kadar yazıyordu
ismi. Üşenmese gelip kendi bırakırdı beni askeri şubeye, ama kıçını kaldıramamış işte.

Derya: Kes sesini artık. Yetti hakaretlerin.

Tolga: Şerefsiz herif, keşke bir tane daha yapıştırsaydım suratının ortasına da—

Derya: Yeter!

Derya toplamakta olduğu masadaki şarap şişesini Tolga’ya fırlatır, isabet etmez ve duvarda
parçalanır. Sessizlik. Özlem girer, gözleri ağlamaktan şişmiştir, ruh gibidir.

Özlem: Düşman mısınız ya siz? Oldu olacak birer bıçak alın mutfaktan da deşin birbirinizin
karnını. Bu nasıl bir öfkedir? Olmuş bitmişin ardından nasıl bir kin kusmaktır? Hatalarımızı
nasıl düzeltiriz diye düşüneceğinize her şeyi daha da berbat etmenin yollarını arıyorsunuz.
Çok mu zor alttan almak ya? Ne yaşandıysa geçmişte kalmış, özür dileyin, teşekkür edin
bitsin gitsin, önünüze bakın artık. Evet keşke böyle olmasaymış. Ben de çok isterdim annem
babam birlikte olsun, her normal aile gibi gidelim haftasonu Tunalı’da yürüyelim, Kuğulu
Park’ta oturalım, akşamları yemeğe çıkalım. Hem belki yazları ailecek tatile giderdik.
Mezuniyetlerimde beraber fotoğraf çektirirdik. Sevgilimle takılacağım zaman babama “Bu
gece Pelin’lerde kalacağım” derdim, sen beni idare ederdin. Odamı temizlemedim diye bana

42
bağırıp çağırdığında da babamın beni koruyacağını bilirdim. Ama olmayınca olmuyor işte.
(Sinirlenir) Ben de mi sövüp sayayım sizin gibi? Ben de mi lanet okuyayım kaybettiklerime?
Ne faydası var ki bunun? Yarım saatimiz kalmış şunun şurasında. Öpüşüp barışın tekrar bir
araya gelin de demiyorum ama belki bir daha sittin sene görmeyeceksiniz birbirinizi, dönüp
bakınca pişman olmayacak mısınız böyle vedalaştığınıza? Birbirinizin yakasına yapışıp
küfürler savurmuşsunuz, kızınızı salya sümük ağlatmışsınız, sonra da arkanıza bakmadan
çekip gitmişsiniz. Böyle hatırlamak mı istiyorsunuz? Yani ne bileyim evliliği yürütmemişsiniz
tamam, hatta birbirinizden nefret ediyorsunuz ona da tamam. Ama gidiyoruz ya, bu son artık.
Hiç olmazsa benim için bir yarım saatçik ateşkes ilan edemez misiniz? Yalandan da olsa en
azından anlaşarak boşanmış gibi yapamaz mısınız? Çok şey mi istiyorum?

Uzun bir sessizlik. Bir süre kimse kıpırdamaz ve birbirine bakmaz. Derya faraş ve süpürgeyi
alarak cam kırıklarını temizler. Tolga kalkıp yemek masasındakileri toplamaya koyulur.
Özlem, Tolga’nın getirdiği organik sulu boyayı hediye paketiyle birlikte alıp sehpadaki valize
koyar ve fermuarını çeker.

Tolga: (Elinde bulaşıklarla mutfağa giderken) Elde mi yıkıyorsunuz makinede mi?

Derya: Makinede. Çalıştırmakla uğraşma ama yetişmez bu saatten sonra. Yerleştirip kapağını
sıkıca kapatsan yeter.

Tolga başıyla onaylayıp çıkar. Özlem koltukta oturmakta, boş gözlerle valize bakmaktadır.

Derya: (Özlem’in tablosuna bakarak) Bunu götürmeyecek misin?

Özlem duymaz.

Derya: Özlem?

Özlem: Ha?

Derya: Resmini götürmeyecek misin? Çalıştın o kadar.

Özlem: (Plakları toplamaya yönelirken) Yok yer kalmadı valizlerde. Dursun burada.

Derya: Emin misin? Bak benimkinde yer açabilirim biraz.

Özlem: Gerek yok.

Derya: Yazık ama burada kalıp çürümesin.

43
Özlem: Bir şey olmaz.

Derya: (Tabloyu alıp valize doğru gider) Bak şöyle yatay koyarız zarar görmeden götürürüz.

Özlem: Anne gerek yok dedim!

Derya: (Tabloyu geri yerine koyar) Peki sen bilirsin. Odanda kalmadı değil mi bir şey?

Özlem: Toplamıştım sen gelmeden önce. (Kapının yanında duran valizi gösterir) Gri valizde
hepsi. Bir de odada sırt çantam var işte.

Özlem plakları toplarken büfeden gözü telefona takılır ve duraksar. Telefonu alıp annesine
bakar.

Özlem: Anne babam arıyor.

Derya: (Anlam veremez, içeri seslenir) Tolga?

Tolga bulaşıkları elde yıkamıştır. Havluyla ellerini kurularken girer.

Özlem: (Telefonu kulağına götürür) Efendim babacığım. İyiyiz iyiyiz, oturuyoruz annemle
evde.

Derya: (Hala anlamamıştır) Ne yapıyorsun Özlem?

Özlem: (Aldırmaz) Hava mı? Evin içi sıcak da dışarısı buz gibi valla. Sen nasılsın? Bodrum
nasıl? Kış gelmedi mi hala?

Özlem cevap alamayınca telefonu kulağından uzaklaştırıp Tolga’ya bakar.

Özlem: Cevap versene.

Tolga anlamaz, Derya’ya bakar.

Özlem: Sana diyorum sana, cevap ver bir soru sordum.

Tolga: Ha ben mi?

Özlem: Sen tabi. Hadi acele et, bak yurtdışına çok yazar sonra karışmam.

Tolga: Ne sormuştun?

Özlem: (Telefonu tekrar kulağına götürür) Bodrum nasıl diyorum? Kış gelmedi mi hala?

44
Tolga: (Özlem’e bakarak cevaplar) İyi iyi burada havalar iyi.

Özlem: Bana değil telefona konuşacaksın.

Tolga: E ben getirmedim ki yanımda telefonu.

Özlem: Yahu hayali telefon yapacaksın işte. Bak böyle. (Özlem ev telefonunu bırakıp hayali
bir telefon yaparak Tolga’ya gösterir)

Tolga zorla da olsa yapar.

Tolga: (İstemeye istemeye) İyi iyi burada havalar iyi.

Özlem: Ohoo Ekim ayındayız ya sadece iyi yetmez. Millet hala denize giriyordur orada.

Tolga: Hava çok iyi burada. Sıcak ama öyle bunaltan cinsten değil. İnsanlar hala denize
giriyor.

Özlem: Müşteri geliyor mu bara? Turistler filan dolup taşıyordur gerçi.

Tolga: İğne atsan yere düşmez, bir masa kalkıyor diğeri geliyor. Oturacak vakit bulamıyoruz
valla.

Özlem: Vay be, canım Bodrum. Önümüzdeki yaz kesin geleceğim yanına haberin olsun.
Şimdiden işimi hazırla benim, bak mojito yapmayı da öğrendim.

Tolga heyecanlanıp hayali telefonu unutur.

Tolga: Gelecek misin cidden?

Özlem, Tolga’ya telefon yapmasını işaret eder.

Tolga: Hah pardon. (Tekrar telefonu alır) Kızım benim, sen istediğin zaman gel ben sana
ayarlarım işi.

Özlem: Bak anneme veriyorum o anlatsın sana nasıl mojito yaptığımı.

Özlem elindeki telefonu Derya’ya uzatır.

Derya: Ay saçmalama Allah aşkına Özlem. Kaç yaşına gelmişiz evcilik mi oynayacağız.

Özlem bakışlarıyla ısrar eder.

45
Derya: Özlem lütfen ya.

Özlem: Anne!

Derya: Aman iyi be tamam. (Telefonu kulağına götürür, samimiyetsizce de olsa yapar) Ay
Tolga kız burada bir kokteyller yapıyor aklın durur.

Tolga: Yapar yapar ben kızımı bilmez miyim, her iş gelir onun elinden.

Derya: Havalar soğudu, sıcak şarap yap da içimiz ısınsın diyorum ama nafile. Yok diyor ben
pratik yapıyorum, yazın Bodrum’da kimse içmezmiş sıcak şarabı.

Tolga: Haksız sayılmaz aslında.

Kısa bir sessizlik. Özlem, Tolga’ya bakarak annesini işaret eder.

Tolga: Sen nasılsın Derya alışabildiniz mi yeni evinize?

Derya: Hala yerleşmeye çalışıyoruz valla. Orada burada açılmamış valizler duruyor. (Özlem
telefonu geri ister) Dur Özlem tekrar istiyor.

Özlem: (Telefonu alır) Baba köpek aldık biliyor musun? Küçücük, şapşal bir şey.

Tolga: Aaa fotoğrafını atsana bana, merak ettim bak.

Özlem: Atarım babacığım atarım. Şimdi kapatıyorum annem el kol yapıyor hazırlanmamız
lazımmış dışarı çıkacağız da akşam.

Tolga: Aa nereye gideceksiniz?

Özlem: Yemeğe gideceğiz Ethem Bey’le birlikte.

Tolga: (Suratı düşer) Ha, tamam.

Özlem: (Telefonu kulağından uzaklaştırıp eliyle kapatarak) Selam söyle Ethem Bey’e
diyeceksin.

Tolga: (İsteksiz) Selam söyle Ethem Bey’e.

Özlem: Söylerim söylerim merak etme. Sen de sizinkilere selam söyle. Seni seviyorum
babacığım görüşürüz.

Özlem hayali telefonu kapatır, sehpanın üzerine bırakır.

46
Özlem: Böylesi çok daha iyi değil mi?

Tolga ve Derya kabullenir, cevap veremezler. Kısa bir sessizlik.

Derya: Köpek filan almıyoruz yalnız, baştan söyleyeyim. Hadi geç kalmayalım tut getir şu
valizi de kapıya. (Kendisi de hareketlenir koltukların örtülerini örter)

Özlem yeltenir. Tolga, Özlem’den önce davranır.

Tolga: Dur ben hallederim.

Özlem: Yazları Bodrum’a gidebilir miyim peki?

Derya: (Önce durakasar) Yani... Baban ağırlarım derse neden olmasın. Kocaman kızsın artık,
karışacak değilim.

Özlem: Baba?

Tolga: Ağırlamaz mıyım be. Bizim oraları görsen var ya bayılırsın sen. Her yer yemyeşil,
zeytin ağaçları, mandalina, portakal. Masmavi bir deniz. Tablo gibi. Alır fırçanı gelirsin,
resim yaparsın bütün yaz. Organik boya da yaparım ben sana.

Özlem: Ay istemez ben getiririm kendi boyamı. Ama öyle yatamam üç ay boyunca, sıkılırım.
İş ayarlayacaksın bana barda.

Tolga: Ne yapacaksın güneşin alnında çalışıp be. Paraya ihtiyacın olmaz orada zaten, bakarım
ben sana.

Özlem: (Dalga geçtiği bellidir) Anne aslında o kadar güzelse ben hiç gelmesem mi ya
Toronto’ya? Bak babam ben bakarım sana diyor.

Derya, Özlem’in ne yapmaya çalıştığını fark edip gülmemeye çalışır. Tolga şakayı anlamaz,
panikler.

Tolga: (Neredeyse kekeler) Haa, bakarım tabi de, tek oda benim ev. Gerçi çekyat var salonda
bir tane, biraz rahatsız ama orada yatarım dersen ayarlarım. Bir de arkadaşlarım gelir benim
sürekli gürültü patırtı hiç eksik olmaz.

Özlem: Ay şaka yapıyorum be sakin ol tamam.

47
Tolga: Yok canım benlik bir sorun yok da, senin okulun filan sıkıntı olur diye dedim. Yoksa
başımın üstünde yerin var. Ama merkeze çok uzak işte—

Özlem: Korkma korkma yok öyle bir niyetim. Ben dayanamam bütün yıl o kadar sıcağa. Ama
yazın tependeyim ona göre. Çekyat filan anlamam, düzgün bir yatak alacaksın bana.

Tolga: Yatak senin köpeğin olsun be. En iyisini alacağım sana söz. (Valizleri yüklenir,
Derya’ya) İndireyim mi bunlara aşağı?

Derya: Çok iyi olur valla.

Derya, Tolga’ya kapıyı açar. Tolga valizleri dışarı koyup arkasından kapıyı çeker, kapanmaz.
Tekrar içeri girer.

Tolga: Yıldız tornavida var mı ya sizde? Gitmeden şu kapıyı bir halledeyim.

Derya: Özlem şu büfenin en alt çekmecesine bir bak bakayım.

Plakları yerine koymakta olan Özlem, açıp bakar. Birkaç alet çıkarıp gösterir.

Özlem: Bunlardan biri mi?

Tolga: Hah, bak şu sol elinde tuttuğun.

Özlem, tornavidayı Tolga’ya verir. Tolga kapıyla uğraşmaya başlar.

Özlem: Ben odamdan sırt çantamı alıp geliyorum.

Derya: Tamam canım.

Özlem çıkar.

Tolga: Sorun olur mu yazları gelse?

Derya: Olmaz olmaz. Sana yük olmayacak değil mi ama?

Tolga: Yok canım niye olsun.

Derya: Ne bileyim, çekyat filan diyorsun. Misafir kaldırabilecek misin?

Tolga: Kızım o benim ya, ne misafiri.

Derya: Arkadaş bulamazsa sıkılır döner zaten bir iki ay sonra. Çok zorlamaz seni.

48
Tolga: Çalışırım derse yarı zamanlı filan iş ayarlarım ben ona bizim barda, zaman geçirir işte.

Derya: Aman diyeyim mutfağa sokmayın da, hiç anlamaz o işlerden. Geçen bir makarna
yaptı soslu moslu iki gün kendime gelemedim.

Tolga: (Gülerek) Anasına çekmiş işte.

Derya da istemsizce gülümser, göz devirir. O sırada Özlem sırtında çantayla girer.

Özlem: Ben hazırım.

Tolga kapıyı tamir etmiştir. Kapatıp açarak test eder.

Özlem: Oha düzeldi mi kapı?

Tolga: Düzeldi tabi, yeni gibi oldu valla.

Özlem: Oley be sonunda.

Tolga: Tamamsanız gidelim mi?

Derya: Tamamız galiba, aldın değil mi her şeyini Özlem?

Özlem: Aldım aldım.

Tolga: (Valizleri yüklenir) Ben şunları indireyim önden. (Çıkar)

Özlem Tolga’nın arkasından keyifle kapıyı test eder.

Özlem: Valla yapmış ha.

Derya gülümseyerek onaylar. Açık kalmış pikap örtüsünü örter. Özlem şövaleye doğru
yürüyüp tablosunu alır.

Derya: Hani almayacaktın onu?

Özlem: (Tablosunu tutup inceler) Almayacağım ya, babama vereceğim. Hediye olsun işte.

Derya: (Gülümser) Hadi hadi, sallanma.

Derya ışığı söndürüp kapıyı çeker. Sorunsuzca kapanır.5

SON
49
ŞARKI ÖNERİLERİ

1: L.S.D Orkestrası – Dönmeyen Sevgili

2: MFÖ – Sen ve Ben

3: Kesmeşeker – Hamdık, Pişdik Olduk

4: Barış Manço – Kol Düğmeleri

5: Gündoğarken – Sen Benim Şarkılarımsın

50

You might also like