You are on page 1of 328

‫‪KİTÂBU’T-TAHRÎŞ‬‬

‫‪İL K D Ö N H M SİYASÎ ve İr İK Â D Î İIİT İL Â F L A R IN D A H AD ÎS K U LLA N IM I‬‬

‫ﻗﻞ ‪ ،‬ﻡ'ﺍ‬ ‫ﻣﻈين '‬ ‫‪-‬‬ ‫ﺑمبﻤﺢﺍ‬

‫ﺍحم'ﺍﺀ‬ ‫ﻫإلﺍﺻﺎمظجحﻂ ‪،‬‬

‫‪.‬ﻙﺍﺃﺀ‬
‫;‬ ‫ﻇﺔمث‬
‫جتمب'‬ ‫مبﺠﻔﺈمبحمﺊ‪-‬مل;‬ ‫ﻡ‪1‬‬

‫‪:‬‬ ‫مسمحﺃﻡﻣﺐﺀﻟمئﺤالﻗﺰمئ‬
‫‪،‬‬ ‫ﺭﺙﺇﺀ‬
‫|‬ ‫حمﺚﺍﺀمبﻡﺀ‬

‫ﻳﻨمسﻤﺤمب*ﻕ‬ ‫ﻭﻡ ؛ ﺃيف ‪ :‬ﺇ ‪:‬‬ ‫ﻝ؛ ﺍ '‬

‫ﻭمتﻨﺼﻄﻬمظﺤﺎﻇﺨﻤﺮين <‪V‬‬

‫>حمﻢ<؛ﺍﺍﺀمبﺀخلﺈ‪-‬ﻣﺚ‬

‫حمﺄﺻﺾ^الﺀحمحمحمآل‬ ‫‪:‬ﻡ ‪،‬‬ ‫إلحمﺀمبﻦﺓﻝ‬


‫ﺀ‬ ‫‪.‬‬ ‫ﻯ‬ ‫‪-‬‬ ‫ﻝ ‪ .‬رض‬ ‫‪/‬‬ ‫ﺏ‬ ‫‪.‬ﺣ ﺎ ﻡ ﻡ‬ ‫ﺍ‬ ‫ﻣﻪ‬ ‫ﺍﺍ‬

‫‪İSJAM DÜŞÜNCESİ KLASİKLERİ‬‬

‫‪ÜTFRA‬‬
‫^□‪^^ ٧٨٧١‬‬
‫‪١‬‬
MÜELLİF HAKKIN DA
D I R Â R B . A M R : ١١icrî ikinci asrın

‫ﺿﺎﺓ‬ gelen ١‫>ﺍ‬€‫ﺍﺀآلﺍﻭﺍ‬


^ ٢١٢٦٢١^ ٠٦ olan

Dırârb. ٨١٦٦٢, hayatının çoğnnu dö-


nemin ‫ ﺁﺁ)ﺃﺍﺃ‬merkezleri olan Kufe,

Basra ve Ba§dat'ta geçiriliştir.


Mu'tezile mezhebinin kurucu‫■!؟‬
Vasıl b. ٨ ta'm ٦‫ ﺍ‬öğrencilerinden-

dir. Bu yüzden firak kitaplarında


‫ﻭ‬€‫ ﺁﺍ‬€‫ ﻋﺎ>ﺍ؛ ﺍﺍ‬Mu'tezile mezhebine

nisbet edilmiştir. Ancak kendine

özgü düşüncelerinden dolayı bazı


kaynaklarda da herhangi bir mez-

hebe bağlı olmayan serbest bir dü-

şünür olarak kabul edilmiştir.

Kelam, Mezhepler tarihi, Tefsir ve

Hadis konusunda eserleri b u l u n a n

Dırâr, savunduğu görüşlerle kendi-

sinden sonraki düşünce hayatını

önemli ölçüde etkilemiştir.

Kitâbu't-tahrîş büyük bir şans eseri


günümüze kadar gelebilı^iş ona ait
yegâne eserdir.
Kİ t â b u ' t -T a h r îş

D ir â r b. A m r EL-ĞATAFÂNÎ

(ö . 2 0 0 /8 15 )
K İ t â b u ' t - T a h r Îş

DlRÂR B. AM R EL-ĞATAFÂNÎ

‫ﻛﺘﺎﺏﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬
- M e t in v e Ç e v ir i-

T ^ k î k : H ü s e y in H A N S U

Ç e v ir i: M e h m e t K E S K İ N

LITERA
YAYINCILIK

İslam Düşüncesi Tarihi Klâsikleri - 4


LİT E R A YA Y IN C ILIK
İS T A N B U L - 4‫ ة‬0‫ل‬
L it e r a — 8 ‫و‬

İs la m D ü ş ü n c e s i T a r ih i K la s ik le r i — 4

^ t â b u ’t- T a h r îş

T a h k ik : H ü s e y in H A N S U

Ç e v ir i: M e h m e t K E S K İ N

Tashih ve iç Düzen: hitera Yayıncılık


Kapak Tasarım: Litera Yayıncıhk
Baskı: Ofis Matbaa
Ofis Matbaa Yaym Kâğıt San. Tic. Ltd. Şti. Davutpaşa Kışla Caddesi
Güven İş Merkezi N©: 386-387 ^pkapı-istanbul Tel. 0212 76‫؟‬
471 ‫؟‬

C o p y r ig h t© K a d e m Y a p ın ı M e d y a ile t iş im v e P iy a s a
A r a ş t ı r m a O r g . S a n . L t ^ l. Ş t i. 2 0 1 4

Bu eserin Türkçe çeviri hakları Kadem Yapım Medya iletişim ve


Piyasa Araştırma Org. San. Ltd. Şti.’n e‫ﺃ؛‬،» ‫•ﺍ‬. Y aym anın iz‫ ؟‬i olmaksızın tümüyle veya
kısmen yaymlanamaz, kısmen de olsa fotokopi, film vb. tekniklerle çoğaltılamaz ve
elektronik ortam larda yaymlanamaz.

İs ta n b u l- 2 0 1 4

Kalenderhane Mah. Cemal Yener Sosyali Cad. Şehzade Cami Sk.


No: 3 34134 Fatih-Istanbul
Tel: 0(212) 522 86 90 - Faks: © (212) 522 86 90

internet satış: www.e-literakitap.com


web: www.literakitap.com
e-mail: litera@literayayin.com

KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI


Library ofCongress A CİP Catalog record
Dırâr b. Amr
Kitâbu’t-Tahrîş

I.İslam 2. Hadis 3• Mezhepler 4• Dırâr 5• Kitâbu’t-Tahrîş

ISBN 978-975-6329-95-5
İÇİNDEKİLER

E s e r v e M ü e llif i H a k k ın d a IX

1. Giriş IX

2 . Müellif Hakkında X I

3 . Eser Hakkında X IV

a. Eserin D ırâr’a Aidiyeti X IV

b. Eserin Konusu XV

4 . D ırâr’ın Hadis Hakkındaki Görüşleri X X

T e rc ü m e H a k k ın d a X X V

Kitâbu't Tahrîş

ümmet Arasında Baş Gösteren İhtilaflar Hakkında 2

Hz. Osman’ın Methi Hakkında - 16

Hz. Osman’ın Zemmi Hakkında IÇ

Muaviye ve Emevilerin Zemmi Hakkında 22

Muaviye’nin Methi Hakkında 24

Hz. Ali b. Ebi Talih Hakkında 26

Rafizîler Hakkında . 28

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Hakkında ‫لﺀو‬


tçind،kll«rV II

Kadın ve Çocukların öldürülmesi Hakkında 7‫ﺓ‬

Saadet ve Şekavet Ehli Hakkında 8 0

Kulların Fiilleri Hakkında 83

Kader Hakkında 88

Fakirlik ve Fakirler Hakkında 8 9

Zenginlik ve Zenginler Hakkında 90

Sadaka Ve Duanın öm rü Arttıracağı Hakkında 92

Beda Hakkında 94

Kıraatler (HuruJ) Hakkında 95

Hz. Muhammed’den Sonra Nübüvvet ve Hz. İsa’nın Nüzulü Hakkında 97

Kur’ân’dan ‫؛?؛‬
٢Ayetiİnkâr Eden Hakkında 99

Tek Bir Kişinin Şahidiği Hakkında ‫أﻫﻞ‬

Kabir Azabı Hakkında 3‫ﻫﻞ‬

Enbiyanın Tafdili Hakkında 106

Kureyş Hakkında 108

Kendisine Vahiy Gelmeden önce Hz. Muhammed’in Durumu Hakkında 110

Şam Toprağının Fazileti Hakkında 112

Maşrık (Doğu/Irak) Ehli Hakkında 114

Musevvide Hakkında 115

Cesetten Ayrılan Ruhların Durumu Hakkında 7‫ﺍﺍ‬


VI Kitabu't-Tahriş

Talha ve Zübeyr Hakkında 33

Talka ve Zübeyr’in Zemmi Hakkında 34

Haricilerin Zemmi Hakkında 35

Hilsiyye Hakkında 37

Haricilerin Methi Hakkında 39

Yeryüzünün Bozguncularından; Şarap İçenler, Zaniler, Lûtiler Ve Facirler Hakkında 46

İman İsmi, Sıfatı (Niteliği) ve Anlamı Hakkında 49

Haşevviyye ve Şükkak’ın İddiaları Hakkında 50

Tekfir Hakkında 52

Horasan Mürciesi 54

Küfe ve Basra Mürcie’si 56

İman ve Amel Hakkında 58

Mürtekib-i Kebair (Büyük Günah İsleyen) Hakkında 61

Nifak ve Fısk Hakkında 63

Sahabe ve İdarecileri Kötüleyenler Hakkında 66

el-Hilsiyye, es-Sumtiyye, el-Haşeviyye ve el-Mutezemitin Hakkında 69

Borçlu Olarak ölen Kimse Hakkında 71

Tüccarlar ve İnsanlarla Ticari İlişkide Bulunup Onlara Borç Verenler Hakkında 72

Davet Hakkında 74

Takiyye Hakkında 76
E ser ve MÜELLİFİ HAKKINDA

1. Giriş

Dırâr b. Am r’ın (ö.zoo/8i5) Kitâbu’t-Tahrîş’i, İslam’ın ilk dönemle-


rindeki siyasî, itikâdi, fıkhı tartışmalarm ve çekişmelerin hadis üzerin-
den yürütülen boyutunu ele alan en eski eserlerden biridir. H icri n .
Asırdaki tartışmalara bizatihi tanık olmuş dönem in önde gelen düşü-
Hürlerinden olan Dırâr, siyasi ve itikâdi fırkaların kendi görüşlerini
desteklemek ve muhaliflerini m ahkûm etmek için nassları özellikle
hadisleri, sahih ve zayıf olduklarına bakmaksızın nasıl kullandıklarına
dair ilgi çekici bilgiler vermiştir.

Hadis tarihiyle ilgilenenlerin malumu olduğu üzere sahabe devri-


İlin sonunda başlayan iç savaşların İslam düşüncesindeki yansımaların-
dan biri de, H z. Peygam berin otoritesinin çeşidi şekillerde istismarı
olmuştur. Siyasî karışıklıklar sonucunda ortaya çıkan kimi gruplar
görüşlerini hadislere doğrulatma yoluna giderken; art niyedi kimseler
de açık bir şekilde hadis uydurarak ya da var olan hadisler üzerinde
tahrifat yaparak H z. Peygamber’in sünnetini bulandırmaya çalıştılar.

Hadis uydurm a hareketi değişik şekillerde tezahür etti. Bazı muta-


asıplar kendi mezhep ve meşreplerini desteklemek muhaliflerini ise
kötülemek üzere hadis uydurdular veya sadece kendi arzularına uygun
rivayederi kullandılar. Şeklen Müslüman olmuş ancak İslam’ı içine
siııdirememiş art niyedi İtimseler de dini ifsat eden ve gözden düşüren
rivayetier uydurdular. Bazı cahil dindarlar ise iyilikleri özendirmek,
kötülüklerden kaçındırmak (terğib ve terhib) için hadis uydurma yolu-
ııa gittiler. Garip hikâyeler anlatarak insanlarm ilgisini çekmek, çıkar
sağlamak amacıyla idarecilerin arzuları doğrulm sunda veya bunların
Lanet Hakkında 119

Yemin Hakkında 121

Talak Hakkında 123

Facirler ve Sapıklardan Yardım Alma Hakkında 125

Kadınlara Arkadan Yaklaşma (Birleşme) Hakkında 128

Bina Hakkında 129

Şarkı ve Şarkıcılar Hakkında 131

Allah’ın Sıfatları Hakkında 134

Nifak Hakkında 6‫ول‬

Ümmet Arasında Vuku Bulan Bela Konusunda Fırkaların Görüşleri 138

Hakkı İdrak Etme Hakkında 141

Dizin 321
«^ l i l l g ^ M ü.lllft Hakkında XI

sı hemen hemen her dönemde bîr ‫؟‬eklide devam etti. Hadîs uydur-
maktan daha az tehlikeli olmayan hadislerin bu art niyedi kullanımının,
ümmet arasında yol açtığı yaralar Kitâbu’t-Tahrîş’in ana konusunu olu§-
kırm aktadır.

2 . Müellif Hakkında

D ırâr b. A m r E b u A m r el-Ğatafani el-K u fi (110-200/728-815),


hicrî ikinci asrm önde gelen kelam cılarm dandır5. H ayatının çoğunu
dönem in ilim merkezleri ‫ ه‬1‫ س‬K u fe, Basra ve Bağdat’ta geçirdi. D ö rt
mezhep im am ı ve onların öğrencileri ile çağdaş olup aym ilim muhi-
tinde bulundu. Ancak E b u YusuEla karşılaşması‫ ؛‬dışm da diğer âlimler-
le ‫ ه‬1‫ ةﺀﻟﺨﺎ§ ﻟالس‬hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.

Dönem inin ünlü bir kelamcısı olan D ırâr, V asıl b. A ta’nın öğren-
cicidir.7 Ancak kader gibi bazı konularda M u ’tezile’den farklı düşün-
müştür. Bu görüşleri nedeniyle M u ’tezile tarihçileri DırârT
M u ’tezile’den saym am ışlardır.8

B u yüzden D ırâr, M ezhepler tarihi eserlerinde daha çok müstakil


bir düşünür olarak ele alınır9. H afs el-Ferd (ö. 204/820), Sufyan b.

s ez-Zehebi, Muhammed b. Osman, Siyeru Alam i’n-Nubela , thk Şuayib


Arnaud, Beyrut: Müessesem’r-Risale 1986, X, 544•
ft Kâdî, Abdulcehbâr b. Ahm ed el-Hemedânî, Fadlu’l-i’tizâl ve tabakâtu’l-
M u’tezile, nşr. Fuâd Seyyîd, , 2.Baskı, Tunus: Daru’t-Tunusiye 1986, s.

7 Kâdî, ‫ دق‬،‫؛ﻋﺎ‬-‫’؛؛'؛‬‫! ﻛﺔ‬, s. 201.


* el-Hayyât, Ebû’l- Huseyn Abdurrahîm b.Muhammed b. Osmân,
Kitâbu’l-intsâr ve’r-red alâ ibni Râvendî el-Mulhid, nşr. H .8. Nyberg, Be^-
rut: Dâru’l-Kabs 1986, s.133; el-Belhî, Zikru’l-m u’tezile, s. 75. (Kâdî Ab-
dulcebbârhn, Fadlu’l-i’tizâl ve tabakâtu’l-M u’tezile neşredilen kısım); Kâdî,
‫ااﻣﺤﻬﻢ‬،‫ أ‬،،“-،
‫؛ﻣﺢ‬, s. 163; İbnu’ l-Murtazâ, Ahmed b. Yahyâ, el-Munye ve’l-emel
‫ م‬şerhi’l-milel ve’n-nihâl, nşr. M.Cevâd Meşkûr, 2.bs. Beyrut: Dâra’n-Nedâ
1990, s. 164.
9 el-Belhî, Ebû’ l-Kâsım Abdullâh b. Ahmed b. Mahmûd el-Ka’bî, Kitâbu’l-
makdlât, (el yazması, Dr. Raeîh el-Kurdî 1‫ﻩ‬2‫ ﻩ‬kütüphanesi), vr. 37; el-
Bağdâdî, Abdulkâhir b. Tahîr b. Muhammed, el-Fark beyne’l-fırâk, Beyrut:
Dâru’ l-Afâki’l-Cedîde 1973, ٠. aoı,
X Kitabu't-Tahrlj

yaptıklarını m eşru gösterm e babında hadis uydurm uş olanlarm sayısı


da az değildir.1

Siyasi fırkalar içinde hadis uydurm a hareketini Şia başlatmış, H z.


A li ve taraftarlarının faziletine, hilafeti ondan haksız yere aldığım iler
‫ﺳﻪ‬ ilk üç halifenin, ardından M uaviye ،nin ve onları sevenlerin
zem mine dair pek çok hadis uydurulm uştur. Şia’nın cephe aldığı kim-
seler de bu m tum a karşılık vermekte gecikm em işler, m uhalifleri aley-
hinde pek çok hadis uydurm uşlardır. Em evi - A bbasi p iş m e s in d e de
karşılıkh olarak birlerinin leh ve aleyhinde pek çok hadis uydurm uşlar-
dır. D aha sonraları ortaya çıkan itikadi ve ‫ﻟﻄﻪ‬ mezheplerin çoğu aym
gerekçelerle hadis uydurm uşlar veya var olan hadisleri çeşitli şekillerde
istism ar etm işlerdir.2

H adis ve sünnet bu dönem de henüz canlı bir gelenek olarak akta-


rılmakta olduğu için kolaylıkla bu tür tehlikelere m aruz kalabiliyordu.
Ancak zamanla ‘hadis uydurm a’ meselesi giderek ciddi boyutlara ulaştı
ve İslam düşüncesi için gö z ardı ed ilm ey ecek bir tehlike haline g e ld i.3
H adis uydurm acılığının değişik şekiller alarak yaygınlaşm ası üzerine
hadisçiler karşı bir önlem olarak, bir yandan hadis tenkit faaliyeti başla-
tırken^ diğer taraftan da hadislerin yazıya geçirilerek korum a altına
alınması demek ‫ ه‬1‫ س‬tedvin faaliyetini başlattılar. U zun ve yorucu
çalışm alar sonucu sünnet adına varit 1‫ه‬
‫ س‬her şey senetleriyle beraber,
herhangi bir üısnife tabi tutulm adan toplanarak yazıya geçirildi. H icri
birinci asrın son yarısından itibaren başlatılan b u çalışmalar sırasında,
uydurm a rivayetleri sahihlerinden ayırm ak ‫ال؛س‬ müm kün olm asa
da uydurm a hadis faaliyeti tamamen önlendi. A ncak hadislerin belli
amaçlar doğruluısunda, parçacı bir yaklaşım la ve tek taraflı kullanılma-

' Geniş bilgi için bkz. en-Nevevî, Şethu Müslim, Dâru ihyâi Turâsi’l-
Arabî, Beyrut ts., I, 126; Mehmed Said Hatiboğlu, Islami Tenkid Zihni-
yeti ve Hadis Tenkdinin Doğuşu, basılmamış doktora tezi, Ankara 1962, s.
67•
2 Geniş bilgi için bkz. Yaşar Kandemir, “Mevzu”, D İA, XXIX, 493 - 496
3 M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu Yayın-
lan, 2.bs. Ankara 1996, s. 147-148
٠ Hatiboğlu, agt, s. 67.
vunduğu görüşlerle kendisinden sonraki düşünce
<١٠١٢٠ •üzerinde
» bü
.yük bir etkide bulunmuştur
Dırâr’ın eserleri arasında hadisle ilgili olanlar da vardır. Bunl،rd،ıı
biri Kİ،،،bu ،en<Jl?uti’l-hadts17diğeri de Kltâbu't-tahrtş'dır.1* Aşağıda d،ha
geniş tanıtacağımız ‫ﺭﺍﻃﻪ؛ﺹ‬،-،’ ‫ ﺍﻣﺎﺀﻩ‬büyük bir şans eseri günümüze kadar ‫؟‬
gelebilmiş
u tenakuzi'l-hadts
Dırâr’a ait tek
hakkında
eserdir.ise،‫؛‬،«
Klt
herhangi bir bilgiye sahip değiliz, ancak ism inden rivayetler arasındaki
çelişkileri ele alan bir eser oidnğu anlaşılmaktadır. Eserleri arasında
bulunan Kitabu 1‫ﺍﺀ‬،،‫ ﻫﺺ' ﻣﻬﺎ‬$ ve ‫ﻫﻄﺔ؛‬،،‫ ﺁ‬-‫ ﻩ‬،‫ﻃﺂﺍال »ﺀ‬ de hadisle ilgili olması
.muhtemeldir
Hadisle ilg ili eser yazmış olmasına rağmen Dırâr’dan bahseden
•hadis tarihçileri genellikle onu bidatçi ve zındık olarak tanıtmakla yeti
-lürler. Mesela Dırâr’ın herhangi bir rivayeti bulunmadığını belirten ez
Zchcbi, onun çağdaşlan arasındaki üstün yerine işaret ederken aynı
zamanda habis görüşlere sahip biri olarak tanıtır٣ . . ez-Zehcbi,٥١٢٠٢
hakkında ölüm fetvası çıkarıldığına, hatta hayatının .sonlarım doğra
-felçli bir haldeyken hadisçiler tarafından dövüldüğüne dair bazı rivayet
lcrc dc yer verir7“. Hadisçilerle ^elamcılar arasındaki tarihi gerginlikle‫؛‬
ve tartışmalar düşünüldüğünde bu ithamın anlaşılabilir nedenleri ٧٠٢-
،١١٢ Aııcak doğrudan hadis tenkidi ile ilg ili iki eser yazmış olmasına .
-rağmen ftırâr’ın bu yönüne dair, hadis tarihi veya cerh ve tadil kitapla
rında bir bilgi bulunmaması şaşırtıcıdır. Usul kitaplarında ise Dırâr’ın

٠“ Dırâr ١١. l ٧،
Anır’ınuı^('‫؛‬ kelam ‫ﻫألااالﻫﺂا؛‬
görüşleri geniş
i için‫؟؛‬
bl‫؛‬
،٨ lo sef ^aıı Ess, “ Dırâr b. Amr *.‫ ااااا‬die Cahm iya 1 ‫؛‬Der ‫ا‬.‫أ‬،‫ س‬43
1967 (,111
Ağustos) 242 ‫؛‬Theologle ‫ااال‬،‫ﺀﺀ ا‬.‫؟‬.‫ارﺀ؟‬.‫) أ‬.'‫ اا‬،‫ا‬/‫ ﺀ‬, 111, ‫و‬2-‫ ره‬,V,
279-
Dırâr b. Amr” The , “ ;253-229
£» ‫ ﺀم()رﺣﻤﻖ‬،‫ اا‬،‫ر) ا‬/ ‫ ا‬.‫ ﺳﻤﺎأ‬bs.) XII (Sııppl).2 ,(,
22b‫؛‬. ٨٨١٢,”
Mustafa Oz, “ Dırâr227‫؟‬- D İA ,274 IX
--‫؛‬،
sman
, A y )،;75
dinli, "Dırâr b. Am r ve Mu'tezilc'nin ‫ اﺳﻤﻮﺗآل‬1 $ ‫ اﺀﻛﺎا‬-‫ﻟﺴﺎآال‬ ٧٠٢‫"؛‬,
A Ü İF D , (1999),663-689
XXXIX.,
17
،١١١١Nedim , (•l-f'،lır،,‫؟‬،,
s . 21‫؟‬.
İbn Nedim , age., s . 21‫ ؛؟‬، ‫ا‬-‫اﺀ‬،‫اﻫﻤﻤﺎ‬,)*!.!»،،‫ اه ؛‬, s . ‫ ﺭﺍ‬7 ‫ﺕ‬Etıat Sezgin, UAS ,
‫ااﺀﻛﺎﻣﻤﺎ‬: Erili ‫ ا;ﻫﻮا‬1, ‫ﻫﺎه‬.
ez-Zchcbi, M^ıam^ed b. Osman,‫ﺳﻢ‬،‫ا'ﺋﺄﺀ»ﺀ‬-،'،،‫ ﺳﻤﻢ» م اﻣﺪ‬،<- ‫ اهﺀام‬Bey ,
rat; Daru'l-Kutubi'l-İlmlyye ١٠٠١, 1‫ أ‬1‫ م‬٠١٠, No
39;
‫؟‬$,
X 10 ez-Zchebl, Muhammed b. Osman, styeru Alaml'n-Nubela٠, ‫ أ‬4‫ ه‬.
X i r 'K i t i b u 7t-T ، hri»

Sehtân ve Mvıhammed ‫ﻁ‬ . İsa el-Burgus gibi çağında ün kazanmış ke-


lam âlimleri Dırâr’ın dğrencileri arasmda yer alır10. Ancak D ırâr’ın
görüşleri bir mezhep formulasyonu içinde devam etmemiştir. O nun
biyografisine ayrı bir başlık altında yer veren el-Belhi, Dırâr’ın görüşle-
rinin bilinen mezheplerden herhangi birisine uymadığım belirtm iştir.11
H erhangi bir mezhebe bağlı kalma kaygısı taşımaması, ona görüşlerini
serbest bir şekilde yazma fırsatım sağlamıştır. Bu nedenle et-
Tahrîş’inde M u’tezile dâhil bütün fırkaları eleştirmekten çekinmemiştir.
Eserlerindeki çeşitlilik, hem en hem en her düşünceye eleştirel bir gözle
bakması bu bağımsız kişiliğinin bir sonucu olarak görülmelidir.

Zira İslam dünyası Abbasi h ^ felerinden el-Mehdi (158-169/775-


85) ve H arun er-Reşit’in yönetimine denk gelen bu döneminde (786-
809), zındıklık hareketleriyle sarsılmaktadır. M u’tezile âlimlerinin fileri
alanda bu harektelerle ciddi bir şekilde mücadele ettiği bilinmektedir11.
Dırâr’ın da devlet destekli bu tartışmalara katıldığı rivayet edilmekte-
dir13. Kaynaklarda ona ait olduğu belirtilen 57 eserin^ çoğunun, a n -
dıklara ve felsefecilere karşı reddiye ‫ﻩ‬1‫ ﺱ‬yazılmış ‫ﺍممﺎﻃﻪ‬bu mücade-
leşinin bir gösteresidir. D ırâr’ın Kelam, M ezhepler tarihi. Tefsir ve
Hadisle ilgili de eserler yazmış olması, ez-Zehebi’llin de belirttiği gibi,
Dırâr’ın çağdaşları arasında üstün bir yerini; zekâsını, dinler ve mez-
hepler konusundaki geniş bilgisini gösterm ektedir15. Kelam ve Usul
kitaplarında ona yapılan atıflara bakılırsa D ırâr yazdığı eserler ve sa-

10 Öz, Dırâr b. Amr, IX, 275.


11 el-Belhi, Makâlât, vr. 37.
12 Bkz. Hüseyin Hansu, M u’tezile ve Hadis, Ankara: Kitabiyat Yayınları
Z004, s. 72-73.
13 Bkz. Osmaıı A‫؛‬ydınlı, "Dırâr b. Amr ve Mu'tezile'nin Teşekkül Sürecin-
deki Yeri", AUIFD, (1999), XXXIX, s .668.
14 İbn-Nedîm, Ebû’l-Ferec Muhammed b. ishâk, Kitâbu’l-fihrist, nşr.
M.Rıda Teceddüd, Tahran 136 6 , s. 215 vd. Ayrıca bkz. Van Ess, Theo-
logie ‫ﺩﺱ‬ Gessellschajt, Berlin, New York: Walter de Greyter 19 93, V,

15 ez-Zehebi, Siyeru A lam i’n-Nubela , X, 546.


‫ ال‬1‫ ﺀآاس‬rivayet ettiği haberlere ve birbirlerini ‫اا‬،‫س‬ ettikleri
irkin‫؟‬
” ,belere yer veren bir eaer olarak •öz eder•
■Bu eserin Dırâr’a aidiyetini teyit eden «lehllettlen biri de ibn i Ku
teybe'nin Te’vilu ‫إﺀ»ﺳﻢ‬،‫ﺀ‬1‫؛' م‬-‫ﻟﻤﺤﻌﻲﺀ‬’$‫ ﻣﺪﺀﻣﺄ‬Aym zamanda ■tespit edebildi•.
imiz ،،adarıyla- Dırâr’ın iddialarına kar;، yazılmış tek reddiye‫ه ؛‬،‫ ﺳﻢ‬ibn
Kuteybe’ninık bubireserinde,
;eklide zikredilmemişse‫؟‬
Dırâriın ismi a
de kelamcılarm hadise yönelik eleştirileri diye aktarılan iddiaların bir
lusmı, K،Wbw’،-Tflhrtj’teki eleştirilerle birebir ‫ﺣﺪ^مﺀﺀﺀﻟﻤآلﻣﻮهﺀﺀة‬.
benzerliklerden ^ola çıkarak en-Nazzim‫؛‬ E l،;t
)‫ ه‬.‫ امﺀ‬/§ ‫أ؟و‬ el-Câhız )‫ه‬,(,.‫؟؟ﺀ‬/‫وﻫﻊ‬ el-Bclhî
0). (, 93‫ا‬ ‫ ل‬£ ‫ﻫﻂ‬
9‫ﻟﻮ‬ (, ■A lî el
CubbAÎ)‫ ة‬.‫وﻫﻮ‬/ ‫ ﺛﺎو‬,gibi
( M u’tezile kim lerinin hadis eleştirilerinde
Dırâr'ın bu kitabından yararlandıkları söylenebilin £ ‫ﻫﻆ‬
” •Alî el
Cubbk’nin, İslam toplumunda ortaya çıkan iç ‫ س;«ةآل‬ve ihtilaflardan
sonra, ccbr, teşbih, irca gibi fikirlerin doğuşu ve bunları desteklemek
•için rivayet edilen hadislere verdiği örnekler, aynı üslup ve aym bağ
te de
lamdabulunmaktadır29’‫؟‬
K،،،،bu’،-Tahri.
-Kitâbu’t-Tahrîş’te yer alan konuların da genellikle bu asırlarda tar
tışılan meseleler olması, mevcut yazmanın Dırâr'ın kaynaklarda sözü
.edilen eseri olduğu konusunda bir tereddüt bırakmamaktadır

b. Eserin K onusu

Kitabın konusu, ümmet arasında meydana gelen ilk ihtilaflar ٧٠


bııııun sebepleridir. Dırâr, giriş kısmında bu risalesini ümmet arasın•

26 Bkz. İbn Kuteybe, Te'vilu Muhtelifl'l-Hadls, thk. Muhammed Nafl’ el*


Mustafa, Beyrut: Muessesetu’r-Risale 2‫ ﻫﻬﻪ‬, s . ‫ ﻫﺎا‬.
17 Bkz. İbn Kuteybe,‫ اأﺀآ‬،‫ ﻳﻨﺒﺆالﺀ‬،‫اﺀ‬،‫ا’ م‬-‫دﻫﺒﺚ‬،‫ل‬, s. ‫ اﺀ‬-‫ ﻫﺎا‬.
2* Mesela bkz. e^-Nazzâm, ibrâhîı^t b.Seyyâr, Kitâbu'n-mh (Joseph ٧٠١١
٠٠£ tarafından Das Kitap an-Nakt des Nazzâm und seinc Rezeption im
Kitap al-Futya des Câhız. Oöttingen ‫ وا‬7‫ ا‬adıyla yapılan derleme)‫ ؛‬el•
‫ه‬،‫ﻀﻞ‬KUdbu'i-ahbdr'
‫ﻣ‬ '■ ( »٣ . l. Yan Eli, (Elin Unbekaımtes Fragnunt
‫م»ه‬Nazzam, ‫س‬ ٠ »İn ٠ « Forıchung İçinde (٠ . ‫م?ا‬-‫)اﻣﺎ‬, W،Mb«dm
1967‫ ؛‬el'EelM, Mahdiat, v r .3‫مط‬ KAdî,
‫ﺱﺀ ﺍ‬ '‫ﺍ‬-‫ﻟﺴﻢ‬,٠ . ı*a-ı،a,
٠٠ KAdî,fadlu'Mtltdl, •. ،٠٠٠٠٠٠. Kff. W،dbu'،-Tahrt،, ٠. 1J,
XIV Kitabu't-Tahriş

haberi vahidi reddettiği sadece üzerinde icmâ edilmiş haberler dışında


hadis kabul etmediği belirtilir. Ancak ayrıntılı bilgi verilmez21.

3 . Eser Hakkında

‫ ﺀ‬. Eserin Dırâr’a Aidiyeti

D ırâr’ı n K itâbu’t-T a h n ş’i, hadis rivayet tarihinin en eski eserlerin-


den biridir. Eserin orijinali Yemen’de M ektebetu M edineti Şehare’de
el-Fevaid adh bir mecmuarun 62-117 varakları arasmda yer almaktadır.22
San’a ^‫؛‬ydiye Vakfı Yazma koleksiyonundan ‫ﻫﺎﻩ‬1‫ﺀﻣﺄآليئ‬ aldığımız
bu yazma, 56 varak olup ilk ve son sayfası tamdır. Yer yer silik yerler
olsa da büyük ölçüde okunabilen bir nesih yazısıyla yazılan eserin ta-
mamı son sayfasına düşülen kayıttan eserin, hicri 540 senesinin M uhar-
!،٥١ ayında (Haziran 1145) istinsah edildiği anlaşılmaktadır. Yazmanın
başka bir nüshasının varlığı şimdilik bilinmemektedir. ;

Kitabın üzerinde hem başında hem de son sayfasında “K itâbu’t-


Tahrîş li D ırâr el-K ufi” diye yazılmaktadır. Dırâr’ın hayatından bahseden
ilk dönem klasik kaynaklarının onun eserleri arasmda “Kitâbu’t-Tahrîş
isimli bir eserini kaydetmiş olm aları^ bu yazmanın ona ait olduğunu
teyit etmektedir.

M uahhar kaynaklarda bu esere yapılan atıflar da, yazmanın Dırâr’a


ait olduğunu desteklemektedir. Dırâr’ın bu eserine atıfta bulunan ya-
zarlardan biri ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬fan u ’r-Râvendî, K itâbu’t-ta h r îş \e n ‘her fırkanın ken-

21 Mesela bkz. el-Belhi, Makâlat, vr. 58b


22 Bkz. Abdusselam Abbas el-Vecih, M asadiru’t-turats ‫ﻡ’ﺇ‬
-‫ﺱ‬،‫ﻩﺍ‬
‫’ ﺀﺓ‬،‫؛‬
‫ﺇ‬-‫ﺓمكﻤﺎﺍ‬
f i ’l-Yemen , Amman, Muessesetu’l-Imam Ze^d b. Ali es-Sikafıyye
Z002/1422, n , 616.
22 Yazmayı temin etmemde }'ardımcı olan Zeydiyye Vakfı’ıun değerli
başkam Ahmet Ishak ve Abdurrahman ksmail en-Naimi’ye teşekkür
ederim.
24 İbn ^edim , el-Fihrist, s. 2IŞ, el-Hayyât, el-lntisâr, s. 13 7 ; GAS, Leiden:
Brill 1 9 6 7 , 1, 614.
bu hadiste, Resûlullah’m (s.) ‫ ﺳﺮج‬، » birbirlerine dövüştürmekten
(et-Tahrîş beynehum) ‫ألاﻟﺠﻞ»ﺀﻳﺲ‬ ‫اﺳﻤﻂ‬،‫ ﺀﻟﻬﺲ‬، ‫ ﺀدة‬. ‫ﻣﺄ‬
**

Hadiste geçen ve Dırâr’ın eserine isim olarak seçtiği “et-Tahrîş” ke-


limesi lugatta h©r©z, koç, deve, aslan, köpek gibi hayvanları dövüştür-
mek anlamına gelir. et-Tahrîş insanlarm arasım açma, biribirine dü-
şürme, aralarma fime sokarak yıpratma, savaşa sürükleme anlamına da
gelmektedir.^‫ ؛‬Dırârün ‫ﺱ‬ 1‫ ﻟﻐﺲ‬tahriş kelimesinin ‘insanları birbirine
düşürme’ anlamıa geldiği, “Şeytan Arap yarımadasında namaz kılanla-
rm kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir, fakat aralarma fitne
soluna ve biribiriııe düşürme (et-Tahrîş beynehnm) konusunda ümitli-
dir”36 rivayetinde daha açık bir şekilde görülmektedir.

Dırâr'a göre ihtilaflarm derinleşip sürmesinin birinci dereceden SO-


rmnlulan bu ihtilafları kurcalayarak halkın birbirine düşmesine neden
olan art niyedi fakihler ve ،finde söz sahibi ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬kimselerdir. Dır^r,
ihtilaflardaki rollerinden dolayı bu dir fakihleri, peygamberlerinden
sonra ümmetlerini saptıran samiri ve Pavlus’a benzeterek ‫ اه‬1‫ ائ‬bu
ihtilaflarm temel sebebi olarak göstermiştir. H e r üm m etin peygamter*
lerinden önce ve sonra onları saptıran bir Samiri’si, onları aldatan bir
Pavlus’u vardır. O na göre M usa (a.s.)’m ashabı samiri ile İsa (a.s .)٠٧١
ashabı Pavlus ile imtihanı oldular. Bu üm m et de fakihleriyle imtihan
oldu.

Dırâr, ihtilafları körüklemede ve yönlendirmede fakihin oynadığı


bu rolü bir mizansen halinde anlatır. Buna göre tarafların her biri ken-
di fokihine varıp ihtilaflı konulara dair soru sorarlar. Fakih onlara ce-
vap verirken önce karşı tarafı bidat ve dalalet ehli olarak mahlsüm ede-
rek şöyle der:

“Onlardan (karşı taraf) ve onların iddialarmdan uzak durunuz,


çünkü onlar bidat ve delalet ehlidir, siz benim sö^eyeceklerimi yazınız
ve rivayet ediniz”.

33 Tilmiz‫؛‬, Cihad, IJ.


*٠ et-Tahrtj, ]٠.
“ İbı^Man*ur,IJ«W، 1vW>،، , Bfyrut; D ،ru ihyai Turasi’l-Arabi 1999.
‫ ﺱ‬ilk ihtilafların nasıl başladığını, müslümanların birliğininin nasıl
bozulduğunu, üm m etin yolunu nasıl şaşırdığını sorularım cevaplamak
için yazdığım belirtmiştir, l^ırâr bu soruları, öncelikle geçmiş kavimle-
rin ihtilaf sebeplerine değinerek cevaplamaya başlamış ve özede şöyle
demiştir:

Kuran-ı Kerim’de, insanlar Allah’m emir ve yasaklarına uymaya


davet edilmiş, bunlara uymamaları veya aykırı davranmaları halinde
cezalandırılacakları bildirilmiştir. Allah'ın emrine karşı gelenlerin ibret
verici akıbetleri, peygamberlerin mücadeleleri bağlamında uzun uzun
anlatılmıştır. Hz. M uham m ed’in üm m etinin de, geçmiş kavimlerin
hatalarım tekrar etmesi halinde aym akıbete uğrayacağı belirtilmiştir.
Yahudller ve Hıristiyanlar, peygamberlerinden sonra, Samiri ve Pavlus
tarafmdan saptırıldı. H z. Peygamber, müslümanları aym hatalara düş-
memeleri konusunda açıkça uyarmıştır. Aksi takdirde aym akıbet onlar
için de kaçınılmaz olur. Bu Allah’m bir kanunuydu ve Allah bütün
ümmetlere uyguladığı bu kanunu bu üm m et için değiştirecek değildir.
Dırâr'a göre bu açık uyanlara rağmen H z. Peygamber'in vefatından
kısa bir süre som a müslümanlar birbirlerine düştüler, geçmiş kavimle-
rin hatalarını tekrar ettiler ve aym akıbete uğradılar‫”؛‬.

D ırâr’a göre üm m et arasındaki ilk ihtilaflar, H z. Osm an’ın şehade-


ti (35/655) ve akabinde çıkan iç savaşlarla başlamıştır. Ancak o kitabın-
da bu ihtilaflar üzerine durmaz. O nun üzerinde durduğu konu, fiilen
binniş gibi görünen iç savaşların daha sonraki dönemlerde rivayetler
üzerinden devam etmesidir. Fitneden sonra üm m et arasında çıkan
gruplar, kendi hevalarına uygun haberleri riva}'et ederek veya rivayetle-
ri kendi hevalarına göre yorumlayarak aym mücadeleyi hadisler üze-
rinden yürüttüler‫؛؛‬. Böylece birbirlerini yıprattılar (tahriş), birbirleri-
nin kanlarım ve mallarım m ubah kıldılar.32

H z. P ^ gam ber'in bir hadisinden yola çıkarak bu çatışmayı horoz


dövüşüne benzeten Dırâr, “m aruf (bilinen, ‫ ” ﺭﻟﻠﻠﺴﺎ‬olarak nitelediği

‫؛‬٥ et-Tahrîş, 2-3.


31 et-Tahrîş, 141.
32 et-Tahrîş, 142.
yapılabilecek «١ ١büyük İftiradır. Bunu kabul etmek Hır،*tlyan ١٢٠Ya-
hudllerin küfründen daha büyük bir küfürdür. Allah’a, onun vadine ١٢٠
valdlne inanıyoruz, bu ve benzeri hadlılerl de reddediyoruz” ** demiş-
tir. Aynı ;eklide Allah’a suret izafe eden rivayetleri için de “ işte bunun
gibi küfür ve şirk ifade eden hadisler rivayet ettiler” ifadesini kullan•
mıştır.*0
Dırâr, fakihin adını vermez, zaten onun fakih dediği kimse muay•
yen bir kişiden ziyade her grupta bulunabilen bir pro to tip tir. Ancak
konunun başında veya ilg ili rivayetleri aktardıktan sonra, bu rivayetleri
kabul eden ٧٠ ona göre amel eden fırka ve mezheplerin isimlerini açık
bir şekilde verir. Sonra da “ işte bunlar da bu rivayetleri kabili ederek
١٢٠٢٠ rivayetleri bu çerçevede yorumlayarak insanların kanını ١٢٠ malını
helal kıldılar*’, “ bu rivayedere birbirlerini kırdılar (tahriş ettiler)**, “ Bu
rivayetlerle birbirlerine düşmanlık yaptılar” , “ ،ahil kimseler bu hadis•
١٠٢١٠ susturuldu” , “ Emevi sultanları ve onlara uyanlar, kıble ehlini bu
hadislerle uyutup köleleştirdiler*8 gibi ltısa değerlendirmelerde buluna-
٢٠^ başka bir konuya geçer.
Kltdbu't-Tahrtş’tcn çıkarılabilecek diğer önem li bir bilgi de, mu*
haddis yerine fakih kavramının kullanılmış olm asıdır. Bu kullanım o
dönem de fıkıhla hadisin ‫؛؟؛‬çeliğinden kaynaklanmış olmalıdır**.
1‫ﺻﻤﻤﺎآ‬ fakihierl Sam iri ve Pavlus’a benzetecek kadar ağır eleştirmesi
٧٠ onları hadis İstismarcılığının esas nedeııl saymasından yola çıkarak
1‫ أاﺳﺎا‬fakihlcr için aynı yargıda bulunduğu düşünülm em elidir. Genel
[١١٢ İfade kullanmış olsa da muhtemelen o, iktidar ya da çıkar grupları-
n،ı •alet olan ٧٠ onların İsteği doğrultusunda fetva veren veya rivayette
buluııaıı belli bir tipten söz etmektedir. Ancak bu tipin ya çok yaygın
olmasından ya da az da olsa bulunduğu konum İtibariyle etkili olması

,‫وه‬.**
T ü h rtj،•)-
٠” , ‫وا‬7 ‫م‬
T d h rtj،•)-
٠٠ ‫ﺀ‬،-‫؛ اﻃﻬﺂ‬,‫ﺑﻢ‬7 ‫م‬
٠* ،،-‫ ﺍمهﺀﺍﻣﺎﺀﻫﺂ‬.
٠
* ‫ ﺍﺍﺍﻣﺎ‬,١٠٠
1‫ﺀ‬،-‫ﻫﺂ‬
٠
٠٨١٢٨١kullanımı en-Nazzam'da da görmekteyiz, Bkz. ‫ﺍمسﺂﺃ‬,^«'، ‫ﺀﺍﻩﺀ‬٧
،
Hadlı, a «;•.١١٠.
XVIII Kitabu't-Tahris

Daha sonra, soru sahiplerinin görüşlerine uygun rivayetleri sıralar.


Bazen bu rivayetlerle paralel olarak yorumlanan ayetlere de yer verilir.

Çünkü Dırâr’a göre sünnetin hücciyeti konusunda müslümanlar


arasmda bir ihtilaf bıdunmamaktadır. O na göre bütün gruplar hak ve
hidayetin N ebi (s.),e ittibada olduğunu; ona muhalefet etm enin ise
batü olduğu konusunda ittifak halindedir, ibtida’ın (sonradan olan
şeyler) bidat olduğu ve her bidatin dalalet olduğu konusunda herkes
görüş birliği içindedir. Ancak birbirlerini N ebi (s.)’e muhalefet etmekle
itham ettiler37. Buna göre bir kimse muhalifini bidat ve dalalet ehli
olarak damgalamışsa, takva derecesi ne olursa olsun artık kolaylıkla
onu kafir ilan eder, kanını ve malını m ubah sayar.

Dırâr, ihtilaflardan sadece fıkıhçıları değil, onlarm bu konudaki


sözlerine uyanları da sorum lu tutar. Çünkü her grup sadece kendi
fakihine sormakla yetinmiş ve onun söyledikleriyle hareket etmiştir.
Sonra da fakihin tavsiyesine uygun olarak karşı tarafı bidat ve dalalet
ehli olarak kabul etmiş ve onlardan uzak durm uştur. Ona göm fakihle-
rin görüşleriyle hareket edenler bu yüzden ahbar ve ruhbanlarım rab
edinen israiloğulları gibidirler, israiloğulları gerçekte ahbar ve rahiple-
rine ibadet etmiyorlardı, ancak Allah’m emirlerine aykırı bir şey söyle-
seler bile onlara itaat ediyorlardı. Benzer şekilde müslümanlar da ihtilaf
edince, ne }'apacakları konusunda tıpkı İsa (a.s.)’dan som a gelen Hris-
tiyanlarm rahiplere damşması gibi, fakihlere danışmışlardır38. Dinde
sözü geçen ve fakih diye bilinen bu kimseler de, sadece kendi görüşle-
‫ ﺳﺎ‬destekleyen rivayetler aktararak onları yanılttılar ve birbirlerine
düşürdüler.

D ırâr eserinde ileri sürülen görüşlerin doğruluğunu veya yanlışlı-


ğını tartışmaz. Çoğu zaman rivayetlerin sahihliği veya zayıflığına dair
bir değerlendirmede de bulunmaz. N adir de olsa uydurma olduğu açık
olan hadisleri tenkit eder. Mesela amellerin değersizliğini ifade eden,
cehemıemdekilerin Allah’la diyaloğunu ve sonunda hepsinin cennete
gönderileceğini ifade eden bazı rivayetleri aktarırken, “bu hadis Allah’a

37 et-Tahrîş, 142.
38 et-Tahrîş, 13.
ancak, km ، ‫ ﺀال‬tespit ‫ااس‬€‫ ﻃﺎﺳﻢ‬، icm،ya uyum doğru yolu bulur, on
ykırı davranan da، ‫م‬،‫' ﻣﺎﺀام‬. ‫ﻣﻢ‬

٨١٢٠٢, ‫مﺀﺗﻤﻂ‬،‫أ‬ de lıadisinnkabul


marufedilebilme
(ümmet‫؛؟‬،l «‫؛‬
٢٠•
imla bilinen, tanınan) olmasını şart koşar. Muhtemelen bu da* ‫؛‬،•
m،dan ne anladığını göstermektedir. Eğer bir hadis dmmet arasında
،‫ آاﺀلﺀﺀا‬beri kabul görmüşse, onun üzerinde k m ، oluşmuş demektk.
‫ اااا‬bağlamda Dırâr'ın görüşlerini destekleme babında zikrettiği hadis-
)٠٢ )senetsiz
، olarak vermesinin de (sadeee sahabi ravisini zikreder
-onun km ، anlayışıyla İlgili olduğu söylenebilir. Çünkü bir hadis üze
rinde
.‫؛‬،•
m ، varsa senet aranm az

Dırâr'ın görüşlerini destekleme sadedinde hadis kullanmış olm ası


onun kategorik olarak hadisleri reddetm ediğini göstermektedir, ©nun
:hadis kullanmına dair bazı örııelder şöyledir

Fitne zamanlarında dilline sadık kalan m ü’m iniıı eline ateş koru
almış gibi olur. İslam garip başladı garip olarak gider, ö y le bir zaman
gelecek kİ kişi m ü’min olarak akşamlayıp kâfir olarak sabahlar ya da
•m ü'min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlar, ü m m e t İyiliği em ret
-meyi ve kötülükten nehyetmeyi terk ettiği zaman Allah indindeki de
ğerlııi kaybeder, Allah’ın azabına düçar olur, sonra Allah oıılara en
‫ ا‬1‫ﺳﻢ‬ yaratıklarım musallat eder. Rahm an oıılardaıı yüz
.‫؟‬
evirir

Ümmet arasında yaygınlaşacak olaıı kötülükler ve ahlaki ‫ ااس؛ اآاآآ ؟‬-


«)(
ler‫ ذﺳﺎااﻣﻤﺎااا‬-hikmetin kaybolacağı, hayırların çekip alınacağı, bereke
tiıı kalkacağı, vefanın yok olacağı, ikiliklerin zâil olacağı, merlıame•
‫أ‬،‫ اا‬/ ‫ آانﺀﻫﺎﺀﺀو‬,kesileceği, hıyanetin artacağı, körülükleriiı emredileceği
-iyiliklerin yasaklaııac-ağı, hakikat savaşçılarının ve doğruyu söyleyenle
fin öldürüleceği, aile fertleri arasında kin ve düşmanlık artacağı ٧٠
İrilirlerinden kaçacakları, hâsılı bütün memleketlerin belalara duçar،!
olacakları hadislere dayalı olarak anlatılmıştır ,.

٠٠ ‫ م‬1-‫ ا)ﻟﺴﺲ اﺳﻤﻤﺔ‬vr, ‫ ا‬$‫ ط‬,


٠٠ Tdırtş،،■
،•«, ,
XX ‫ﻡ'ﻟﺲﺀ‬ . ‫ﻣﺴﺂ‬

genel bir ifade kullanm aya sevk ermiştir. Yoksa kendisi de bir
‫ﻣﻠﻪ’ل‬
süre kadılık yapmış olan*3 D ırâr’m bütün fakih ve muhaddisleri aym
şekilde değerlendirdiği düşünülmemelidir.

4 . Dırâr’ın Hadis Hakkındaki Görüşleri

D ırâr’ın eseri ük bakışta bir rivayet eleştirisi gibi duruyorsa da as-


lında om m amacı rivayetleri kendi görüşleri doğrultusunda kullananla-
rı, hatta istismar edenleri eleştirmek ve onların bu tatarlarının İslam
toplum unda yol açtığı kötü sonuçlara işaret etmektir.

D ırâr’a göre Resûlullah’a tabi olanın doğru yolu bulacağı, O m m


yolundan ayrılanın da bidate düşeceği konusunda bütün M üslüm m lar
ittifak halindedirler. A ncak hadislere yalan karıştığı da bir gerçektir.
N itekim Resûlullah, Yahudilerin M usa’ya, H ıristiyanların İsa’ya yalan
isnad ettiklerini, dolayısıyla kendi adına da yalan söyleneceğini önce-
den haber vermiştir. Şu halde hadisleri K uran'a arzetmek gerekir. Ona
göre çünkü Resûlullah (s.) kendi adına yalan söyleneceğini ifade ettik-
ten sonra bu konuda ne yapılm ası gerektiğini de belirterek şöyle bu-
yurm uştur:

‘^ y l e ise benden size bir şey ulaştığında onu Allah’ın kitabına arz
ediniz. £ ğ e r ona muvafılcsa bendendir, ona m uvafık değilse ben söy-
lemem işim dir. Çünkü ben Allah’ın kitabına aykırı bir şey söylem em ” ^’ .

D ırâr, haber üzerinde icmâ edilmiş olm asını da onun doğruluğu-


nun delili sayar.47 Başka bir deyişle ona göre bir haberin kesin bilgi
ifade edebilmesi için “ m ucm eun aleyh” olm ası lazımdır. H aberin üze-
rinde icm â edilmiş olması om m K uran ’a uygun olduğunu göstererir.
N itekim el-Belhî'nin, D ırâr’ın hadis anlayışı hakkındaki şu tespiti de
bunu desteklemektedir: “ D ırâr'a göre Resûlullah’tan som a hüccet

45 ez-Zehebi, Mizan, 111, 450.


46 6 , ‫؛ﺀ‬-‫آ‬
،‫اهﺀ‬
'‫ﺛﺄ‬. Bu rivayet için bkz. ed-Dârekutnî, es-Sunen, IV . 208. Riva-
yetin değerlendirmesi için bkz. Ahmet Keleş, Hadislerin Kur'an'a A rzı,
İstanbul: insan Yayınları 20 ‫وه‬.
47 £ ، - 1 4 8 ,!‫؛‬٢ ٠
١ ٦٢.
çarpıcı bir üslupla Ortaya koymuştur. İslam tarihinde H z. Peygam-
bcr’in otoritesini reddetme düşüncesinin bulunmadığı, ancak en az bu
düşünce kadar tehlikeli o lm onun otoritesinden çıkar sağlama veya
onun hadislerinin kendi görüşleri doğrulm sunda kulluım a veyahut da
bu görüşleri desteklemek için hadis uydurm a sorununun, İslam tarihi-
nin ilk döneminden itibaren var o ld u ^ ı bu eserle bir kez daha teyit
edilmiştir. Bu faaliyetin çoğunlukla ifade edildiği üzere sadece bidat
ehli diye nitelenen fırkalarla sınırlı olmadığı; neredeyse bütün mezhep-
lerin bir şekilde bu işe bulaştığı anlaşılmaktadır. Eserde hadis istisma-
rında birinci derecede rol oynayan, iktidar ve çıkar çevreleriyle çarpık
bir ilişki içinde ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬ bazı din bilginlerinin trajik manzarası da gözler
önüne serilmişin

Hicrî ikinci asırda Ortaya çıkmış fırkaların, hangi görüşleri hangi


rivayetlere dayanarak savunduklarını, isimlerini de belirterek gösterdiği
i‫؛؟‬،ı Kitâbu’t-Tahrîş, Kelam ve M ezhepler tarihçilerinin de dikkate alına-
s> gereken önemli bir eser niteliğindedir.

Hüseyin Hatrsu
*‫؛‬İtabu’t.T،hriş

Dırâr’ın, “bu konuda bize doğruluğu üzerinde ittifak edilen haber-


ler gelmediği için haklı ile haksızı ayırt edemiyoruz”‫ ”؛‬ifadesinden
onun haber-i vahidi kabul etmediği anlaşılmaktadır. ،Ahad haberler5
tabirini kullanmamışsa ‫ ﻟﻪ‬luğat anlammda haber-i vahid tabirini ise
şahitlik hakkmdaki tartışmalar bağlamında kullanm ıştır^.

Dırâr, İslam fırkalarım hadisleri kendi görüşleri doğrultusunda


‫ﺳﻠﺴﺎك؛ا‬ itham ederken onlardan herhangi birini istisna etmemiştir,
©nların hadisleri istismar ettiklerini, hevalarına göre yorumladıklarım,
uydurma olduğu belli olan rivayetleri naklettiklerini açıkça ifade etmiş-
tir. Rafızilerin rivayetlerini aktarırken "bu rivayetler açıkça Allah'a ifti-
radır" diyerek zaman zaman rivatlerin sıhhat değeri hakkmdaki kanaat-
lerini de ifade etmiştir. Rafizilerin hadis uydurma faaliyetinin öncülü-
ğünü yaptığı başka M u’tezlie âlimleri tarafmdan da ifade edilmiştir.
Mesela Mu'tezile imamlarından Ebu'l-ftuseyin el-Hayyât’a göre rafizi-
ler, hadis uydurm a faaliyetinde doğrudan suçlanabilecek yegane fırka-
dır. Haricîler, Mürcie, M ücbire, bid’aderini açıkça Hz.Peygamber’den
rivayet edilen haberlere dayandırmazlar. Onlaruı bütün yaptığı bir ayet
veya hadisi alıp, “Bu bizim mezhebe işaret eder.” demekten ibarettir.^

Son olarak Dırâr'ın sahabe hakkında ‫ ﻟﻪ‬dikkadi bir üslup kullan-


dığrnı belirtmek gerekir. Fiten diye tabir ettiği H z. ©sman’m kadedil-
mesi hadisesi öncesinde sahabelerin itham edilemeyeceği, fitneden
sonra olanlar içinse bu konuda sağlam bilgilere sahip olmadığımız için
onlaruı lehinde veya aleyhinde bir yargıda bulunulamayacağı kanaatin-
dedir.

Aynı hassasiyetin bir sonucu ‫ﻩ‬1‫ﺀخلﻠﻪ‬hadis istismarcılığını sahabe


döneminden sonra başladığım belirterek ‘üm m et bu belayla (sahabe
dönemindeki iç savaşlar) im tihan oldu; sonradan gelenlerin bu ihtilaf-
ları rivayetler üzerinden derinleştirdiklerini belirtmiştir.

Dırâr’ın hadis konusunda yazdığı eserlerden biri ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬Kitâbu’t-


Tahrîş, hadis istismarcılığının İslam toplum undaki yıkıcı sonuçlarını

50 et-T a h rîş, 8 ‫ﻞ‬-‫ﻗ‬


‫ﻫﻞ‬.
sı et-T ahrİş, .‫ﺍ‬3‫ﺀ‬
‫ أم‬el-H،yy،t, Ki،،،bu’!-،n،s<Jr, s. 136.
T e r c ü m e HAKKINDA

Bu tercümede Kitabu’t-Tahriş’in tarafımızdan yapılan ve irşad Ya-


yıtıevi ile D aru ib n H azm tarafmdan Beyrut’ta basılan tahkîld esas
alındı. Ancak tercüme sırasında m etin tekrar gözden geçirildi, tereddüt
edilen yerler el'yazmasıyla karşılaştırıldı, daha önce gözden kaçan bazı
hatalar düzeltildi3‫؟‬. Dolayısıyla m atbu metinde yer alan birçok hata bu
vesileyle düzeltilmiş oldu. Yayınevinin tercümeyi Arapça metinle karşı-
İlkli basma teklifi, tarafımızdan da uygun görüldü. Zira erken dölleme
ait klasik bir m etin oluşunun bütiin zorluklarını taşıyan bu eserin,
bütün titizhk ve gayretimize rağmen, hatasız bir çevirisini yapamadı-
ğımızın farkındaydık. Çevirinin hiçbir şekilde aslı gibi olamayacağının
da bilincindeydik. Bununla birlikte bir taraftan hatasız bir çeviri için
gayret gösterilirken diğer taraftan da eserin özgünlüğü, anlatım meto-
du ve m etin akışı elden geldiğince korunmaya çalışıldı. H em çevirideki
muhtemel hataları telafi etmek hem de uzmaıı otayucunun ihtiyaç
duyduğunda orijinal metne bakma imkânı sunması bakımından tercü-
menin Arapça orijinal metinle birlikte basılması kararı oldukça isabetli
oldu.

Arapça baskıda bulunan mukaddimeye, tahkik ile ilgili dipnotlara


tercümede yer verilmedi. Sadece ayet numaraları ile eser ve müellifini
tanıtan kısa bir giriş eklendi.

Arapça metinle karşılaştırıldığında da görüleceği üzere eser, adeta


sözlü edebiyatın yazıya dökülmüş halidir. Bu nedenle cümle kopukluk-

33 Kitabın Arapça baskısındaki bazı okuma hataları hakkındaki uyarılan


için 1 . Van Ess ve Metin Bozan’a teşekkür ediyoruz. Hem erken dö-
neme ait bir eser ‫ﻩ‬1‫ ﺳﺴﻠﺴﻞ‬kaynaklanan sıkıntılar hem de tek nüsha-
sının bulunması nedeniyle ‫ﺀالﺱ‬metninde benzer hataların bulunması
tabiidir, (leriki baskılarda dıha doğru bir metin ortaya koymak için
öneri ve katkılarda bulunacak okuyucularımıza şimdiden teşekkürleri-
mizi sunuyoruz. Naşirler.
T e rcü m .H ،k k m d ، X X V II -

notta kısaca açıklanmıştır. Bunun dışmda meme fazla müdahale yapıl-


madan olduğu gibi tercüme edilmeye çalışıldı.

Yazmada konu başlıkları bulunm amaktadır. Başlıklar konunun an-


lamına uygun olarak tarafımızdan tahkike konulmuş ve çeviride de bu
başlıklara riayet edilmiştir.

İlk dönem İslam tarihinin önde gelen düşünürlerinden birine ait


olan bu eserin tahkik ve tercümesinin Hadis ve Mezhepler tarihi araş-
nrmalarında yeni ufaklar açacağına inanmaktayız.

Gayret bizden tevfik Allah'tandır.


M eh m et K eskin

V an 2013
1‫ﺱ‬ Kitabu't-Tahrlş

lan, rivayetlerde ihtisarlar, bazen de birkaç hadisin birleştirilerek akta-


rtldığı sıkça görülmektedir. Çeviride m etin akışı ve ifadelere bağlı ka-
lntmış, orijinal m etnin anlamına ve anlatım biçimine mümkün mertebe
bağlı kalınmıştır. Bununla birlikte cümlenin anlaşılması için yer yer
parantez içerisinde açıklayıcı kelime veya ifadeler eklenmiştir. Arapça
metinle birlikte basıldığı için okuyucu bu eklemeleri kolaylıkla görebi-
!erektir.

Eserdeki konular ayet ve hadisler çerçevesinde işlenmiştir. Hadis


tedvin ve tasn if sürecinin henüz tamamlandığı bir dönemde yazıldığı
için rivayetlerin sıhhat durum una dikkat ،üilmemiştir. Bu nedenle
eserde sahih, zayıf ve mevzu rivayetler iç içe kullanılmıştır. Dipnotlarda
ayet numaralarını belirtmekle birlikte rivayetlerin kaşataklarını -Arapça
baskıda vermiş olmamıza rağmen- çevirisinde hazfetmenin daha uygun
olacağım düşündük. Çünkü hadisin sıhhati haltkında hüküm vermeyip
sadece kaynağını göstermek yanlış anlamalara sebep olabilirdi. Zira
hadis usulü konusunda yeterli bilgi sahibi olmayan okuyucular, rivaye-
tin bir kaynağının olmasına bakarak, aynı zamanda onun bir aslınm
bulundu^! yınılgısına düşebilirdi. Oysa r‫؛‬va}'et‫؛‬n her hangi bir kay-
nakta geçiyor olması, her zamaıı onun sahih olduğu anlamına gelmez.
Bu eksikliği gidermek amacıyla rivayetin kaynağı belirtildikten sonra
ayrıca bir sıhhat değerlendirmesine tabi tutulması gerekir ki teknik
anlamıyla tahric olarak bilinen bu işlem uzun bir araştırma süresine
ihtiyaç duyan müstakil bir çalışmanın konusudur. M üellif kendisi bir
hadisçi olmamasına rağmen yoğun bir şekilde rivayet kullandığı için
aslında onun erken döneme ait bu eseri, bir hadis kaynağı olarak da
kahnl ed ilebilir

H z. Peygam berin zikri geçtiği yerde müellif genellikle salavatın


‘sallallahu aleyh’ veya tile}üi selam’ şeklini tercih etmiştir. N adiren
‘sallallahu aleyhi ve selem’ tabirini kullanmıştır. Salavat ‫ﺍﺍ؛ ﻃﻞ؛ﺍﻃﺎﺇ‬
kullanımı bazen mezhepler arasında farklılıklar gösterdiği için çeviride
belli bir şablon kullanmak yerine müellifin kullanımım olduğu gibi
muhafaza edildi. Eserde geçen mezhep isimleri ve bazı kavramlar,
mezhepler tarihine aşina olmayan okuyucuya kolaylık olsım diye dip-
‫ﺍرصﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ‬

‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮوﺍﻟﻐﻄﻔﺎىت‬ ‫ﻗﺮار‬

‫(ﻡ ‪.‬ممﺂ ‪/‬ﻫﺎﺡ )‬

‫ﺣﻘﻘﻪ‬

‫ﺧﺎمتﻮ‬ ‫ﺩ ‪ .‬ﺣﺴني‬
Kİ t â b u ' t -T a h r îş

D ir â r b . A m r E L -Ğ A T A F Â N Î
‫ﺳﻢ اﻟﻠﻪ اﻟﺮﺣﻤﻦ اﻟﺮﻣﻢ‬

‫يف ﻛﻴﻔﻴﺔ ﺑﺪﺀ ﺍالﺧﺘالﻑ ﺑﻴﻦﺍالﺻﺔ‬


‫ﺍﺧﺘﻠﻔﺖ ‪،‬‬ ‫ﺁﻣﺮ ﺍألﻣﺔ ‪ ،‬ﻛﻴﻒ‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫ﻛﺒﺖﺇىل ﺗﺄىل‬ ‫ﻓﺎﻧﻚ‬ ‫ﺑﻌﺪ ‪،‬‬ ‫ﺁﻣﺎ‬
‫ﺍممﻪ‪.‬‬
‫ﺷﺎﺀ‬ ‫ﺫﻟﻚ ﺇﻥ‬ ‫ﻭﺋﺜﺌﺖ ﻃﺮﻗﻬﺎ ‪ .‬ﻭﺁﻧﺎﻣﺒني ﻟﻚ‬ ‫ﺍﺋﺘالﻓﻬﺎ‬ ‫ﻭﻣﻦ ﺃﻳﻦﺍﺗﻘﻌﺈﻉ‬

‫وﻣﺎ‬ ‫ﺍألﺧﺬ مبﺎﺃﻣﺮمه ﺑﻪمث ﻳﻦ هلﻢجمﺎ ﻳﺄﺗﻮﻥ‬ ‫ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺩﻋﺎ ﻋﺒﺎﺩﻩﺇىل‬ ‫‪٥‬‬

‫ﻟﻴﺠﺰهيﻢ ميﺎ معﻠﻮﺍﻭمل‬ ‫ﻳﺘﻘﻮﻥ ‪.‬مئ ﺃﻭﻋﺪمه ﻭﺗﻮﺍﻋﺪمه ملﺎ ﺍﺳﺘﻌﺒﺪمه‬

‫ﻡ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫ﺍﻟﺜﻴﻄﺎﻥ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺳﺪﻯ ﻭﺣﺬﺭمه‬ ‫ﻳرتﻛﻬﻢ‬ ‫ﺇمهﺎال ﻭمل‬ ‫هيﻤﻠﻬﻢ‬

‫ﻭمل جيﻌﻞ ﻣﻦ‬


‫ﻓﺎﻳﺘالمه ﻟﻪ‬
‫‪،‬‬ ‫ﺇىل ﻣﺎ‬
‫ﻳﻮﺑﻘﻬﻢ‬
‫حمﻦ ﺣﺎﻝ ﺃﻇﻬﺮمه ﺑﺎﻋﺜﺔ هلﻢ‬
‫ﻭﺍﻟزتﻳﻦ ‪ ،‬ﻭﺟﻌﻞ هلﻢ ﻣﻦ ﺍآلﻟﺔ ﺍﻟﺘﺎﻣﺔجمﺎﺑﻪ‬ ‫ﺍﻟهيﻢ حمﺮ ﻣﺰﺭ ﺍﻟﺪﻋﺎﺀ‬ ‫ﺍجلﻴﻞ‬
‫ﻳمسﻊ ‪،‬‬ ‫ميﺮ ﻭﺑﺂﺫﺍهنﻢ‬ ‫ﻳﺄﺧﺬﻭﻥ ﻭﻳرتﻛﻮﻥ• ﻓﺈﺑﻠﻴﺲﺑﺄﻋني ﺍملﺎﺱ‬ ‫•‪١‬‬
‫مييش ‘ ﻭﺑﻘﻠﻮهبﻢ ﻳﺮﻧﺐ‬
‫ﻭﺑﺄﻟهتﻢﻳﻨﻄﻖ ‘ ﻭﺑﺄﻳﺪهيﻢ ﻳﻄﺶ ‘ ﻭﺑﺄﺭﺟﻠﻬﻢ‬
‫ﻣﺎﻭﻳﺄيف ﺍألﻣﻮﺍﻝ ﻭﺍألﻭالﺩ ﺑهنﻢ ﻟﺴﻮﻕ‬ ‫ﻭﺯﺟﻠﻪ ‪ ،‬ﻭﻣين‬ ‫ﻭﻓهيﻢ ﺧﻴﻠﻪ‬
‫ﺅألﻣألﻑﺟﻬمن‬ ‫ﺍجلﺒﺎﺭ؛‬ ‫ﺋمبﻮﻥﻣﻌﻬﻢ ﺑﻤﺼﻴﺮه ﺍىل ﺍﺑﻨﺎﺭ ﻟمتﺎﻡ لكﻤﺔﺍممﻪ‬
‫وال‬ ‫ﻭﻋﺪﻩ ‪،‬‬ ‫خيﻠﻒ رﺑﻨﺎ‬ ‫ﺑﻨﻚ ﻧﺒنئ ﺩﺑﻌﻠﺚ ﻣهنﻢ ﺃمجﻌني ‪ ٢ ^.‬ال‬

‫[‪] ١‬‬ ‫ﻭﺣﺬﺭﻧﺎﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻗﺒﻠﻨﺎ‬ ‫ﺍﺻﺎﺏ ﺍألمم‬ ‫ﻋﻠﻴﺘﺎ ﻣﺎ‬ ‫ﻟلكامﺗﻪ ‪ ،‬ﻓﻘﺺ‬ ‫ﺗﺒﺪﻳﻞ‬ ‫‪١٥‬‬

‫(‪ ) ١‬؛رسﺩﺍﺹ ‪.٨٠‬‬


Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

Ü M M E T A R A S IN D A B a ş G österen İH T İL A F L A R
H A K K IN D A

Emma ba'd (Allah’a ham d ve Peygamber’e salat ve selamdan soma)


ümmetin nasıl İhtilafa düştü^lnü, birliğinin nereden koptuğunu, ayrılıp
5 dağıldığını bana yazarak soruyorsun, inşallah ben sana bunu açıklayaca-
ğım.

Allah, kullarım emrettiği peylen‫ ؛‬sarılmaya davet etmiştir. Sonra on-


lara yapmaları ve sakınmaları gerekenleri açıklamıştır. Daha sonra 1‫ﺳﻞ‬
-
lukta bulunmalarına göre onları cezalandırmak veya mükâfatlandırmak
10 için va’d ve vaîd’de bulunmuştur. Onlan ihmal ederek başıboş bırakıp
terk etmemiştir. Onları halen aralarında bulunan ve onları azaba uğrata-
cak şeylere davet eden Şeytan’daıı da sakındırmıştır. Şeytan’ı onlara
musallat etmiş ancak kötü şeylere çağırma ve onları süslü gösterme
dışında kullar üzerinde Şeytan’a başka bir yol vermemiştir. Kullarına
15 emredilene tutunabilecekleri ve nehyedileni terk edebilecekleri sağlam
organ ve araçlar bahşetmiştir. Şeytan, insanlarm gözleri ile bakar; kulak-
lan ile işitir, diller‫ ؛‬ile konuşur, elleri ile yoklayıp tutar, ayakları ile
yürür ve kalpleri ile gözetler. Şeytan’ın atil ve piyade askerleri
insanlarm içindedir. Cebbar ol‫؛‬m Allah'm ‘Cehennemi sen ve sana uyanların
^0 tümüyle dolduracağım .54’‫ ا‬şeklinde
ki emri ilahi gereği, Şeytan ile
birlikte ona uyanları da cehenneme sevk edip orada bir arada olmaları
için Allah; insanlarm mal ve çocukları hususunda Şeytan’ı ‫ﺩممﺈ‬
eşit şekilde etkin kılmıştır. Allah vadinden dönmez. O ’nun sözlerinde
tebdil ve değişildik olmaz. Bizden önceki ümmetlerin başına
25 gelen eyleri Allah bize anlatmış ve bizi uyararak şöyle buyurmuştur:

‫؟‬٠ Sâd, 38/85.


‫ﺻ ﺎ مس ﻲ‬ ‫حم ﺮ ﺭ ﻥ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫ﺁﺅ ﻗﺰﻡ ﺻﺎحلﺯحمﺎ‬ ‫ﺧﻮﻱ‬ ‫ﻗﺰﻡ ﻧﻮح ﺁﺅحمﺆﻡ‬ ‫ﺃﺿﺎﺝ‬ ‫ﺗﺎ‬ ‫ﻣﺜﻞ‬ ‫ﺅﺁﻥ حممك‬
‫ﺩﺅﻣﻠﻮﻃﺒﻨﻴﺒﺒيج‪ -‬مب )‬

‫ﺁﺯﻧﺌﺜﺎ ﻏﻠﻴﺐ‬ ‫ﻓﻬﻢ ﻣﺊ‬ ‫ﺑﺬﻧﺒﻪ‬ ‫ﺁﺧﺬﻧﺎ‬ ‫ﺟلكﺄ‬ ‫ﺣﺬﺭ ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫مث‬

‫ﺍألﺯﺽ‬ ‫ﺑﻪ‬ ‫ﺧﻄﺎ‬ ‫ﺯمع ﻣﺊ‬ ‫ﺍﻟﻐﻴﻂ‬ ‫ﺃحلﺬﺋﺔ‬ ‫ﻧﺒين ﻗﺊ‬ ‫ﺣﺎﺹ‪-‬ﺛﺎ‬

‫مث‬ ‫ﺃﻣﺔ ﺃﻣﺔ‬


‫ﺏ‬ ‫ﺣىن ﺃىت ﻋىل ﺃﻡ ؛‬ ‫ﺏ)‬ ‫ﺃﻋﺰﻗﻨﺎ ‪.‬‬ ‫ﻧﺒين مثﻦ‬

‫ﺑﻦ‬ ‫ﻏﻠﺰﺃ‬ ‫ﺍﺷﺬ‬ ‫ﺃﻗﺎﻡ‬ ‫ﺇأل مب‬ ‫جيﺰﻭﻥ‬ ‫ﺟﻬﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫هتﺪﺩﻧﺎ‬

‫ﻏﺐ ﺹ ﺃﺱ ﺭمبﺎ ﻭﺭﺷﺒﺐ‬ ‫ﺭﻭﻛﺄﻳﻦ ﻣﻦ ﻫﺰﺗﺔ‬ ‫ﻫﺘين‪( -‬ﻡ) ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫‪4‬‬


‫‪^.‬حمﻨﺎ‬
‫ﺯﻏﺬمبﺎﺧﺎ ﻏﺬﺍﺗﺎ ‪٢٤‬‬ ‫ﺷﺪﺩﺍ‬ ‫ﺟﻨﺎﺑﺎ‬ ‫ﻓﻆ ﻧﺘﻨﺎ ﻅ‬

‫ﺍﻟﺆﻧﻞ ﺃﻓﺈﻥ‬ ‫ﺧﻨﺚ ﺑﻦﻗﻴيب‬ ‫ﺯﻓﻮﺩ ﻓﺬ‬ ‫ﺅﺯﻧﺎ حمﺨﺌﺬ ﺇأل‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬

‫ﻡ‬ ‫‪٠‬‬ ‫ﻏﺪ‬ ‫ﻳﻘﻠﺐ‬ ‫ﺃﻧﻴين ﻧنت‬ ‫ﻏﺰ‬ ‫ﺍﻧﻔﻠين‬ ‫مثﺎﺙ ﺃﺅيق‬
‫ﺱىلص ﺹ‬ ‫ﺍﻟﺰﺗﺰ ﻣﻌﻬﻢﻓيق‬ ‫ﻗﻔﺰ ﻗﻮ ؛‬ ‫ﻫﺰ ﺍﻟﻖ ﺍ“ﻓﻴائمب‬

‫ﻭﺯﻧﺎ ﺍﺵ ﺟﻬﺰﺓ ^ ‪ ٠٢‬ﺭ‬ ‫ﺁجبﺄأل ‪ ٢‬ﻭ‬ ‫ﻛﻨﺎ ﺽ‬ ‫ﺅﺍﺑﻐﻞ ﺗﺎ ﺇﻟﻔﺎ‬ ‫هيلع ‪:‬‬

‫ﻭﺅﺍخئﺬﺭﺍ‬ ‫ﺏ)؛‬ ‫ﻗﺎﻋﺬﻭﻥ ‪.‬‬ ‫ﻫﺎﺋﻨﺎ‬ ‫ﻗﻔﺎﺑال ﺇائ‬ ‫ﺯﺧﻚ‬ ‫ﺃﺙ‬ ‫ﺟﺎﺫﻫﺖ‬

‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺍﻟﺒﺎﺏ ‪ ،‬ﻓﺴريمهيف‬ ‫ﺩﺧﻮﻝ‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫ﻭﺭﺟﻌﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﻌﺠﻞ ‪4‬ﺃ ‪٢‬‬

‫ﺳﻨﺔ ‪،‬‬ ‫ﺃﺭﺑﻌني‬

‫ﻫﻮﺩﺕ ‪٨٩‬‬ ‫(‪)١‬ﻣﻮﺭﺓ‬


‫•‪٤‬‬ ‫ﺍﻟﻌﻨﻜﺒﻮﺕ'‬
‫* ■‬ ‫حمﻮﺭﺓ‬
‫( ‪)٢‬‬

‫ﺳﻮﺭﺓ ﺀﺭﺗﺲ‪• ١٠٢ :‬‬‫(‪)٣‬‬


‫ﺍﻟﻄالﻕ• ‪*٨‬‬‫حمﺮﺭﺓ‬
‫{‪)٤‬‬
‫معﺮﺍﻥ؛ ‪■١٤٤‬‬ ‫حمﺮﺭﺓ ﺁﻝ‬‫()‪٥‬‬
‫ﺍألﻋﺮﺍﻑ‪. ١٣٨ :‬‬‫حمﺮﺭﺓ‬‫(‪٦‬‬
‫حمﻮﺭﺓ ﺍﻟﻨﺎﺀ؛ ‪١٥٣‬‬
‫(‪)٧‬‬
‫‪٢٤‬‬ ‫( ‪ )٨‬ﻣﺤﺮرة ﺍملﺎﺋﺪﺓ؛‬
‫ﺍملﻘﺮﺓ‪١٠٣ :‬‬
‫حمﺮﺭﺓ‬
‫(‪)٩‬‬
K tm u v v ıu ım ş

“Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hud kavminin y a da
Salih kavminin başlarına gelenler gibi birjelakete sakın sizi sürüklemesin! l û t havmi
de sizden uzak degüdir”55

Sonra onları uyararak §öyle buyurmuştur: “N itekim günahlarından dolayı


her birini yakaladık; kim ine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kim ini çığlık
tutup y o k £،،،, kim ini yerin dibine geçirdik, kim ini de suda boğduk"56 Sıra
Üm m eti M uhammed'e gelinceye dek Allah, üm m et üm m et sayarak
bizi şöyle uyardı: “Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğra-
dıkla rıjela k et günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar ?”57 Ve “R ablerinin
em rinden ve O ’nun Resûllerinin tâlim atlarından çıkan nice m em leketler vardır
ki, biz onları şiddetli bir şekilde hesaba çektik ve görülm em iş bir şekilde ceza-
!andırdı!‫ ® ؛”؟‬ve“M uham m ed, ancak bir peygam berdir. O ndan önce de pey-
gam berler gelip geçmiştir. Şayet ölür y a da öldürülürse, dininizden gerisin
geriye mi döneceksinizp Kim (dinden) geri dönerse, A llah'a hiçbir şekilde za ra r
verm iş o lm a z ”59 Bazı kavimler, Peygamberler onlarla birlikteyken ve
onların içindeyken dalalete düşüp sapmışlardır. Musa’ya (s.a.) “Bunların
tanrıları olduğu gibi sen de bize bir tanrı ya p ıver’’60 ve “Bize Allah'ı açıktan
göster”61 ve “Sen ve Rabbin gidip savaşın, biz burada oturuyoruz■"62 dediler.
Ayrıca “Buzağıyı tanrı edindiler”63Kapıdan girmekten kaçındılar, böylece
Allah onları kırk yıl boyunca yeryüzünde dolaştırdı.

55 H ûd, 11/89.
56 Ankebût, 29/40.
57 Yûnus, 10/102.
“ Talâk, 65/8.
59 Âl-i im rân, 3/144.
60 A'râf, 7/138.
61 Nisâ, 4/153.
62 Mâide, 5/ 24.
٠٠ Nisâ, 4/153.
‫ﺍمسﻤﺎيف‬ ‫ﻣﺮﺭ‬ ‫ﻟﺮﺍﺩ ﺑﻦ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟمتﻢ؛ﺁﺵ‬

‫ﺗين‬ ‫ﺅﻗﺎ؛‪ ،‬؛ﻓﻘﺎﻝ‬


‫ﻋﻠﻴﻬﻢ وﻣﺎ ﺍﺑﺘالمه ﺏ‬ ‫ﺑﻪ‬ ‫اﻧﻌﻢ‬ ‫وﻋﺬب ﻣﺎ‬

‫زأزﺋﻮا‬
‫ﺃﺭىب ﺑﻌﻬﺪﻱ‬ ‫اﻧﺰاﻳﺰ اذﻛﺮوا مبين ﺍﺋيت ﺃحتﻨﺚ‬
‫ﻋﻠﺒﺠﻢ‬
‫^ﻧﺎ ﺃﺋﺰﻧﺚ [ ‪ ] ٢‬حمﺪﻗﺎ ﺑﻨﺎﺗﻐمك‬ ‫ﺯﺍﺑوئﺍ‬

‫حمأل‬ ‫ﺛﺌﺜﺰوا ﺑﺂﻳﺎﺗﻲ ؛ﻧﺜﺎ‬


‫حمﺈﻳﺎيف‬ ‫زال‬
‫ﺍخلﺆ ﺯﺃﻟمن‬ ‫ﺯﺛﺨﺜﻨﻮﺍ‬ ‫ﺑﺎﻟﺒﺎﻃﻞ‬ ‫ﺍحلﻖ‬ ‫ﺛﺄ؟ﻧﻮﺍ‬ ‫ﺯال‬ ‫ﺀ‪ 1‬ﻣﻮﻥ ‪.‬‬

‫‪^.‬‬ ‫ﺛﻌملﻮﺩ‬

‫األﻣﻢ واس‬ ‫ﻳﺮﺽ ﻣﻦ‬ ‫ﻟﻢ‬ ‫ﺃﻥﻗﺮىض ﻣﻨﻬﺎ ﺑﻤﺎ‬ ‫األﻣﺔ‬ ‫ﺃﻗﻄﻊ ﻫﺬﻩ‬

‫ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫ﻭﺍﻟﺒﻐﻀﺎﺀ ﺍﻟﻌﺪﺍﻭﺓ‬ ‫ﻳﻐريمه ﺑﺬﻟﻚ ﺇىل‬


‫ﻓﻴﻪ ﺑﻴهنﻢ‬
‫ﻭﻳﻐﺮﻱ‬
‫ﻣﻦ ﺣﻆ‬ ‫ﺗﺸﻬﺪه ﺍألﻣﺔ‬ ‫ﻗﺪ‬ ‫ممﺎ ﺑﻜﺮﻭﺍ ﺩﻩ|؛>ﺃ‪ ،‬ﻓمك‬ ‫ﺣﻈﺎ‬ ‫ﺅﻧﺜﻮﺍ‬ ‫ﺇﺫ‬
‫ﺍﻟﺴالﻡ‬ ‫ﻓﺎﻟﻨﻴﺎن ﺍﻟرتﻙ ‪ ،‬ﻭﻣﺎ ﻗﺺ ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ ﻧﺒﺄ ﺁﺩﻡ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﺣﻆ ﻭﺣﻆ‪.‬‬ ‫•‪١‬‬

‫ﺑﺎملﻮﺍﻓﻘﺔ‬ ‫خيﺘﻠﻔﻮﺍ ‪ ،‬ﻭﺃﻣﺮمه‬ ‫ﺃﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮﻣﻞ ﻭﺣﺬﺭمه‬ ‫ﺩﻭﻧﻪ ﻣﻦ‬ ‫مفﻦ‬

‫ﺭحيمه‬
‫•‬ ‫ﻭﺫﻫﺒﺖ‬ ‫ﺍﺧﺘﻠﻔﻮﺍ ﻓﺸﻠﻮﺍ‬ ‫ﺃهنﻢ ﺇﻥ‬ ‫ﻭﺍإلﺋﺘالﻑ ‪ ،‬ﻭﺍﺧربمه‬

‫وﺗﻌﺎﻟﻲ ؛‬ ‫ﺑﻌﺪه ﻣﺼﺪﺍﻕ ﻗﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ ﺗﺒﺎرك‬ ‫ﺧﻠﻒ‬ ‫وﻣﺎ رﻓﻊﻧيب ﺇال‬
‫ﺍﻟﺼالﺓ ﺅﺍﺋﻴﻐﻮﺍ ﺍﻟﺌﻔﺆﺍﺩﺏ‪.،‬مي‬ ‫ﺃﻃﺎﻋﻮﺍ‬ ‫ﻏﻠﻒ‬ ‫ﺅخبﻒ ﻣﻦ ﺑﻌﺪمه‬

‫‪٤٢‬‬
‫‪• “ ٤٠‬‬ ‫(‪ ) ١‬حمﺮﺭﺓ ﺍﻟﺒﻘﺮﺓ؛‬

‫ﻣﺮرة ﺍملﺎﺋﺪﺓ‪١ ٤ :‬‬


‫<‬ ‫( ‪، ٢‬ﺍﻧﻈﺮ‪:‬‬
‫‪٤٦‬‬
‫•‬ ‫^رة ﺍألﻧﻐﺎﻝ؛‬ ‫( ‪ ) ٣‬اﻧﻈﺮ؛‬

‫ﺭﺀﻡ; ‪‘٠٩‬‬
‫(‪)،‬رسﺭﺃ‬
4 Kitabu't-Tahrij rb.Amr

Onlara verdiği nimetleri, bela ve imtihanları bir bir sayarak şöyle


buyurdu: “Ey İsrailoğulları; Size verdiğim nim etlerim i hatırlayın. ‫ﺕ؛ﻙ‬‫ﺓ‬
bana
verdiğiniz sözü yerine ٤٤
٤‫؛‬٢،» ki, ben de size va ’d ettiklerim i vereyim. Sadece
benden korkun. Yanınızdakini (Tevrat’ı) tasdik edici olarak indirdiğime
S (Kur'ân’a) im an edin. O ’nu, inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Benim ayetlerim i
az bir paraya satmayın.

A ncak benden korkun! H akkı bâtıla karıştırıp bile bile hakkı gizlem eyin!”64
Allah'm hiçbir üm m et için razı olmadığı şeyde, bu üm m et O 'nun razı
olmasını mı isteyip arzuluyor. Hâlbuki Allah fitnelerle onları değiştirip
10 aralarını ayırmış ve kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve nef-
ret koymuştur. Çünkü “O nlar kendilerine zikredilen şeylerden pay (ders)
alm ayı u n u ttu la r ”6S ü m m et, nice nice derslere tanıklık etmiştir. Ayette
geçen nisyan (unutmak) terk etmek anlamındadır. Allah, Hz. Âdem ve
ondan sonraki elçilerin haberlerini bildirmiş ve muhalefet etmemeleri
15 hususunda onları uyararak ilahi emre uyup muvafakat etmelerini ve
ittifak edip birleşmelerini emretmiştir. Şayet ihtilaf ederlerse dağılacak-
larını, güçlerinin ve estirdikleri havarim gideceğini haber verm iştir.^
H er N ebi vefat ettiğinde Yüce Allah'ın: “Sonra onların ardından, nam azı
bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi!”67 N itekim şu değersiz dünya
20 malını alıp:

Bakara, 2/40-42.
65 Mâide, 5/14.
“ Bkz. Enfâl, 8/46.
67 Meryem, 19/59.
‫حمﺮﺍﺭﺑﺰحمﻤﺮﻭ ﺍﺳﺎيل‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺜﺤﺮﻳﺶ‬

‫ﺯﻗوئﻟﻮﺫ ﺷﻴﻔﻘﺰ ﻟائ‬ ‫ؤﺑﺂﺧﺬوذ ﻏﺰﺽ ﺧﺬﺍ ﺍألﺫىئ‬ ‫ﻭﺧﻠﻒ‬


‫ﻏﺰر ﻣﻈﺔ ﻗﺄ‪ °‬ﺧﺌﻮة ‪ .‬ﻫﺄ'ا‬ ‫ﻗﻨﻲ‬ ‫ﺯ؛ﺫﻡ‬

‫ﻳﻔﻠﻬﻢ ﻭ( ﺑﻮﻟﺲ)‬‫وﻟﻜﻞ ﺁﻣﺔ ﻣﻊ هلﻬﺎ وﺑﻌﺪ ﻧهيﺎ( ﺳﺎﻣﺮﻱ)‬


‫ﻡ ﺵ‬ ‫ﺽ ﺍﺱ‬ ‫‪،‬‬ ‫ﻫﻮﺩﻱﺍﻝ‬
‫ﺍﺏ'ﺭﻯ ﻭﻁﺀﺭﻱ‬ ‫ﻳﻐﻮهيﻢ ﻛﺒﻮﻟﺲ‬
‫ﺃﻧﻴﺎﺑﺎ ﺑﻦ ﺩﻭﻥ ﺍ‪،‬هلﺈمب‬ ‫ﺯﺯﻫﺒﺎهنﻢ‬ ‫ﺅﺍﺛﺨﺬﻭﺃ ﺃﺣﺘﺎﺯمه‬ ‫ﻫﻮ ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫‪٥‬‬
‫خبالﻑ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻟﻜهنﻢ ﺃﻣﺮﻭمه‬ ‫ﺻﺎﻣﻮﺍ‬ ‫ﻭال‬ ‫هلﻢ‬ ‫ﺻﻠﻮﺍ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﻣﺎ‬

‫‪]٣‬‬ ‫ﻓﺄﻃﺎﻋﻮﺍ ‪.‬‬


‫[‬

‫ﺍﻟهيﻮﺩ ﻓﻜﺬﺑﻮﺍ‬ ‫((ﺇين حمﺄﻟﺖ‬


‫ﻭﻗﺎﻝ ﺭحمﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪهيلع ‪:‬‬
‫ﻋﻠﻰ ﻋﻴﻤﻰ‬
‫ﻭﻣﻴﻜﺬﺏ‬ ‫ﻓﻜﺬﺑﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﻨﺼﺎﺭﻯ‬ ‫ﻣﻮﺳﻰ‬
‫ﻭﺳﺄﻟﺖ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬
‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﻠﻪ مغﺎ‬ ‫ﻓﺎﻋﺮرضﻩﻋىل‬ ‫ﺑﻌﺪي ‪ ،‬مفﺎ ﺑﻠﻐمك ﻋين‬ ‫ﻋيل ﻣﻦ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ﻭﺍﻓﻘﻪ ﻓﻬﻮ ﻣين ﻭﻣﺎ ﺧﺎﻟﻔﻪﻓﻨىي ﻣين ﻭﺁﻧﺎ ال ﺃﻗﻮﻝ ﺇال مبﺎ ﻭﺍﻓﻖ‬
‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﻠﻪ))‪.‬‬

‫ﺍألﻋﺮﺍﻑ‪. ١٦٩ :‬‬


‫(‪ ) ١‬ﺳﻮرة‬

‫ﺩ‬ ‫رسﺭﺍ‬ ‫( ‪)٨ ٠‬‬ ‫ﻧﺎﻓﺾﺍﻟﻨﺎﻣيف‪4‬‬ ‫ﻣﻦ مبﺪﻙ‬ ‫(‪ )٢‬ؤﻓﺎق ﻓﺈﻧﺎ ﻓﻦ ﻓﻆ ﻓﻨﻤﻚ‬
‫( ‪ )٣‬رسﺭﺍ؛ ﺍملﺔ؛ ‪.٣١‬‬
Kit*bu't-T،hrif

“Biz nasıl olsa bağışlanacağız!” derler. Yine onun gibi bir m al gelse onu da
alırlar”68 sözünü tasdik edici bir nesil gelmiştir. H em kendi peygam-
berleri ile hem de peygamberlerinden sonra Yahudilerin Samiri’si69 ve
Hıristiyanlarm Pavlus’u 70 gibi her üm m etin onları saptıran bir Sami-
ri’si ve onları yoldan çıkaran bir Pavlus’u vardır. Allah si»‫ ؛‬bunun kim
olduğunu şöyle açıklamaktadır. “Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahip-
lerini Rab’ler edindiler”71 Nebi (s.a.) dedi ki: “Onlar (Yahudi ve H ^stiyan-
lar haham ve rahipler) için ne namaz kıldılar ne de oruç tuttular. Ancak
(haham ve rahipler) onlara Allah’ın emrine muhalif olanı emrettiler onlar
da buna itaat ettiler.”72

Allah Resûlü (s.a.) şöyle bu}mrmuştur: “Ben Yahudilere sordum


Musa’ya (a.s.) yalan isnat ettiler, Hıristiyanlara sordum İsa’ya (a.s.)
yalan isnat ettiler. Benden sonra bana da yalan isnat edecekler. Benden
size bir şey ulaşırsa onu Allah’ın Kitabı’na arz edin, ona uygun olan
bendendir. Ona muhalif ‫ﻡ‬1‫ﺱ‬benden değildir. Ben ancak Allah’m
Kitabı’na uygun olanı söylerim.”

68 A’râf, 7/169.
69 Samiri: Hz. Musa Tur dağma Allah’ın emirlerini almak üzere gitti.
Yokluğunda Samiri adında bir kişi Allah’a ve Hz. Musa’ya inananların
bir kısmını -Hz. Harun’arağmen- ikna ederek putperestliğe döndür-
müştii. Hz. Musa geri dönüp bu durumu görünce Samiri ve ona uyan-
lar) sorgulayarak ilahi ‫ ؟‬٥١٢، uygun olarak cezalandumış ve kavmi tekrar
Tevhid inancma dönmüştür. A’raf, 7/ 148 - 155 ; T£-H^, 20/ 84 -99 .
79 Pavlus: Hz. İsa’nın Havarilerinden olup Kudüs'te toplanan Havariler
Konsülü’nde, bu dine yeni girenleri, Hz. Isa’nm dini pratiklerine uyma
konusunda fazla sıkıştırmamaya diğer havarileri ikna etti. Hz. Isa'mn
çizgisinden kopuşu ifade eden bu kararı daha birçok sapm^ izledi. Böy-
lece Pavlus bugünkü Hrıstğ'anlığuı kurucusu sayılır. Hz. Isa'nın hayatı
ve öğretilerimle hemen hiç ilgilenmemiş ve tüm öğretisini onun çarm)-
1‫يع‬ gerilmesi üzerine kurmuştur. Bu çerçevede o, Hz. Isa'nın, Hz.
Âdem’in cennette işlediği ilk günahı (Asli suçu) ortadan kaldırmak için
çarmıhta öldüğünü savunmuşum
71 Tevbe, 9/31.
72 Tirmizi, Tefsim’l-Kuriân, 10.
‫ﺑﺮﺍﺭ ﺑﻦ ﻣﻤﺮرﺍمسﺎيل‬ ‫حمﺎﺏﺍﻙﺀﺭ‪،‬ﺵ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ'• ﺭﺭال ﺗﻜﻮﻧﻮﺍ اكﻟﺬﻳﻦ ﺟﻌﻠﻮﺍ ﻣﺎ ﺍﻧﺰﻝ ﺇﻟهيﻢ ﻋﻀني مفﺎ‬


‫ﻟﻐريﻧﺎ ))‪.‬‬ ‫اكﻥ ﺧﻠﻮﺃ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻫﺬﺍ ملﺎ ﻭﻣﺎ اكﻥ ﻣﻦ ﻣﺮ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻫﺬﺍ‬

‫ىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع؛ ﺭﺭﺳﻴﻜﻮﻥ ﺑﻌﺪﻱ ﺷﻴﺎﻃني يف‬


‫ﻭﻗﺎﻝ ﺭﻣﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻋﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﻋىل‬ ‫ﺍملﺠﺎﻟﺲلكمه ﻳﻜﺬﺏ‬ ‫ﺁﺟﺎﻡ ﺍﻟﺮﺟﺎﻝ ‪ ،‬ﻳﺄﺗﻮﻥ‬
‫ﺭﺳﻮﻟﻪ ))‪.‬‬

‫(ﺍﺳﻴﻔﺸﻮ ﺍﻟﻜﺬﺏ ﺣﺘﻰ ﺇﻥ‬ ‫هيلع ؛‬


‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺻﻠﻰ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻳﺘهشﺪ))‬
‫■‬ ‫ﺍﻟﺮﺟﻞﻟﻴﺤمل ‪ ،‬ﻗﺒﻞ ﺁﻥ ﻳﺴﺘﺤﻠﻒ ﻭﻳهشﺪ ﻗﺒﻞ ﺃﻥ‬

‫ﺍﻟﻘﺪﺓ ﺑﺎﻟﻘﺊ ؛‬ ‫ﺣﺬﻭ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ (ﻟرتﻛنب ﺷﻦ ﺍﻟﺬﻳﻦ جمﻦﻗﺒﻠمك‬


‫ﻟﺪﺧﻠمتﻮﻩ ))‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﻌﻞ ﺑﺎﻟﻨﻌﻞ ﺣىن ﻟﻮ ﺁﻥﺃﺣﺪمه ﺩﺧﻞ حجﺮ ﺿﺐ‬

‫ﻭﻗﺎﻝﺭﺍﺑني ﻳﺪﻱ ﺍﻟﺴﺎﻋﺔ ﺛالﺛﻮﻥ ﺭﺟاللكمه ﻳﻜﺬﺏ ﻋﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫؛‬


‫ﻭﺭﺳﻮﻟﻪ ))‪.‬‬

‫ﻭﻳرضﺏ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﺭﺭﻟرتﺟﻌﻦ ﺑﻌﺪﻱ ﻛﻔﺎﺭﺍ ﻳﻠﻌﻦ ﺑﻌﻔمك ﺑﻌﻀﺎ‬


‫ﺑﻌﻀمك ﺭﻗﺎﺏ ﺑﻌﺾ)) ﻣﻊ ﻣﺎ اكﻥ ﻣﻌﻪ ﻣﻦﺍملﻨﺎﻓﻘني ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺣﺬﺭﻩ‬
‫جمﺪﺃ‬ ‫ﻭﺍختﺬﻭﺍ‬ ‫ﺇﻳﺎمه ﺁﻥ ﻳﻔﺘﻨﻮﺀ ﻋﻦ ﺑﻌﺾ ﻣﺎ ﺃﻧﺰﻝ ﺍﻟﻠﻪ ﺇﻟﻴﻪ ‪،‬‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬
‫هيلع ﺍألﻧﺎﻣﻞجمﻦ ﺍﻟﻐﻴﻆ‬
‫ﻭﻋﻔﻮﺍ‬ ‫]‪،‬‬ ‫رضﺍﺭﺃ ﻭﻛﻔﺮﺃ[ ‪٤‬‬
Kitabu't-Tahriş Duirb. Amr

Yine buyurmuştur ki: “Kendilerine inen şeylerden tatlı olanlara


‘bu bizim içindir’; acı olanlara ،bu bizim dışımızdakiler içindir5 deyip
indirilene bu şekilde yapışıp tulunanlar gibi olmayınız.”

Yine buyurmuştur ki: “Benden soma insan şeklinde Şeytanlar ola-


çaktır. Bunlar meclislere gelirler ve hepsi de Allah ve Resûlü’ne yalan
isnat ederler.”

Yine buyurmuştur ki: “Yalan o kadar yayılacak ki, kişi kendisinden


yemin istenmeden yemin edecek; şahitlik istenmeden şahitlik yapacak-
tır.

Yine buyurmuştur ki: “Siz sizden öncekilerin yol, ö rf ve adetlerini


(sünnetlerini) adım adım, tıpa tıp takip edip uyacaksınız. Onlar ker-
tenkele deliğine bile girseler siz de ireceksiniz.” ve “Kıyamet gününe
yakın bir zamanda otuz adam olacak ve hepsi de Allah ve Resûlü’ne
‫ﻟال؛خلﺂ‬isnat edecekler” buyurmuştur.

Yine “Benden sonra birbirlerine lanet eden ve birbirlerinin boy-


nunu vuran kâfirlere döneceksiniz”^ buyurmuştur. Allah'ın Peygam-
bere indirdiği hükümlerin bir kısmından münafıkların saptırmalarına
dikkat etmesi konusunda onu uyarm asına^ rağmen (bunu yapacaksı-
mz). Hâlbuki “Z arar verm ek ve kâfirlik e l e k için bir mescit edindiler (yap-
tılar).”75 “Size duydukları öfke yü zü n d en p arm a k uçlarını ısırırlar.”76

73 Arapça metinde “döneceksiniz” şeklindedir. Ancak birçok kaynakta ise


“dönmeyiniz” ibaresi yer almaktadır.
74 Bkz. Mâide, 5‫ ﺍ‬4‫ ﻭ‬.
73 Tevbe, 9/107.
76 A l-i İmrân, 3/119.
‫اﺳﻤﺎﺗﻲ‬ ‫ميﺎﺭ ﺑﻦ رصﺭ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫^^‬ ‫ﺭﺟﻐائ ﺇىل ‪١‬‬ ‫ﺅﻟﺊ‬ ‫ﻭ‬ ‫ﺇﻱ ملحمﻢ ‪،‬‬ ‫ﻭمبحمﻠوئﻑ ﺑﺎﺵ‬
‫ﺗﻴﺎألﺫﻟﻪ'ﻡ‬ ‫ﺃخبمبﺤﺎأل <‬
‫ﺷﻨﺎ‪-‬حم‬ ‫ﺍﺧﺰﺯﺷﻮﺋﺔ ﺇال‬ ‫'ﺅ ﻣﺎ ﺯﻏﺬائ‬ ‫ﻭ‬

‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻭﻧﺒﺄ ﻣﻦ ﺃﺧﺒﺎﺭمه‬ ‫ﺣﺬﺭﻩ ﺍﻟﻠﻪ ﺇﻳﺎمه‬ ‫ممﺎ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻭجنﻮ‬

‫ﻳﻠﻪ(ﻡ)‬ ‫ﻭﺃﻛﻴﺪ‬ ‫ﺗﻜﻴﺪﻭﻑ ﺗني ؛‪.‬‬ ‫ﻭمث‬

‫ﻭﻣﺎﻝ‬ ‫اﻟﻮﺣﻲ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍﻧﻘﻄﻊ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫اﻟﺒﻲهيلع‬ ‫ﻣﺎﺕ‬ ‫ﻭﻗﺪ‬ ‫ﻓﻜﻴﻒ‬

‫ﺍخلالﻑ ﻣﺠﻦ‬ ‫ﻭمتﻜﻦ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻭمعﻰ ﺍألجعيم‬ ‫ﻭﻓﺪ ﺍﻟﻌﺮيب‬ ‫ﺍﻟﻨﺒيط‬

‫ﺍمل‬ ‫ﻭهلﻢ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺑﻨﻴﺎهنﻢ‬ ‫ﻭﺃﺳﺴﻮﺍ‬ ‫ﺃﺣاكﻣﻬﻢ‬ ‫ﻭﺟﺮﺕ‬ ‫ﻭﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬

‫ﺍﻟاكﻓﺮ‬ ‫اكﻓﺮﺍ ‪ .‬ﺃﻣﺎ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻣﺆﻣﻨﺎ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺃﻣيت‬ ‫ﺃﺧﺎﻑ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ‪ :‬ﺭﺭال‬ ‫ﻋﻠﻪ‬

‫ﻋﻠهيﻢ‬ ‫ﺃﺧﺎﻑ‬ ‫ﻭﻟﻜﻦ‬ ‫ﺇميﺎﻧﻪ ‪،‬‬ ‫ﻓﻴﺤﺠﺰﻩ‬ ‫ﺍملﺆﻣﻦ‬ ‫ﻭﺃﻣﺎ‬ ‫ﻓﻴﻘﻤﻌﻪ ﻛﻔﺮﻩ ‪،‬‬

‫ﻳﻨﻜﺮﻭﻥ))‪.‬‬ ‫ﻭﻳﻌﻤﻞ مبﺎ‬ ‫ﻳﻌﺮﻓﻮﻥ‬ ‫ﺍﻟملﺎﻥ ﻳﻘﻮﻝ ﻣﺎ‬ ‫ﻣﻨﺎﻓﻘﺎ ﺁﻭ ﻓﺎﺟﺮﺍﺑني‬

‫ﻭﺣﺶ ﻳﻠﻲ‬ ‫ﻣﻨﺎﻓﻘﻮمه ‪،‬‬


‫ﻳﻮدلك ﻗﻮﻡ‬ ‫ﺣىت‬ ‫ﻭﺭﺭال ﺗﻘﻮﻡ ﺍملﺎﻋﺔ‬
‫ﺑﻌﻮﺿﺔ))‪.‬‬ ‫ﺟﻨﺎﺡ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺷﻌريﺓ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪﻗرش‬ ‫ﻋﻨﺪ‬ ‫ﻳﺎﻭﻱ‬ ‫ال‬ ‫أﻣﺘﻲ ﻣﻦ‬

‫ﺳﺒﺒﺖ‬ ‫ﻭﺃهلﻤﻬﺎ ﻭ ﺇﺫﺍ ﻧﺰﻝ‬ ‫ﺑﺎحلمكﺔ ﻗﺎﻝ‬


‫ﺻﻐﺪ ﺍملﻨرب‬ ‫ﻭالﻣﻦ ﺇﺫﺍ‬
‫ﻭﺣﺮﻣﻬﺎ ))‪.‬‬ ‫ﺍحلمكﺔ‬

‫زﻓﻜﻦ‬ ‫وﺷﺆﺑﻴﻦ‬ ‫دإبندﻣﺢ‬


‫اﻟﻢﺀ‬ ‫اآلذد ذق‬ ‫ﻟﻴﻐﺮﺟﺊ؛آلﻏﺆ ﺑﻤﺺ‬ ‫ﻳﻘﻮﻧﻮذ ﻓﻲ ئ‪-‬ﻳﻐﻨﺎ \ل‬
‫ﻟﻐﺒﻆا‬ ‫(')‬
‫ﺍﻟﻘﻨﺎﺗني ال ﺗﻐمنﻮﻥ■ حمﻮﺭﺓ ﺍملﻨﺎﻓﻘﻮﺯﺕ ‪.٨‬‬

‫األﺣﺰاب‪. ١٢ :‬‬ ‫ﺋﺰوذا ‪ .‬ﺳﺮر ؛‬ ‫اﺛﺰذﺛﺮل؛ إال‬ ‫ﺛﻠﻮﺑﻤﻢ ﺋﺰذﻧﻰ ﺋﺎ زﻏﺬﻧﺎ‬ ‫ﻧﺎدﻳﻦ ﺗﻲ‬ ‫اﻟﺘﺌﺎﻳﺌﻮذ‬ ‫ﻗﻘﻮد‬ ‫(‬
‫ؤإذ‪٢،‬‬

‫‪.١٦‬‬ ‫ﻣﻤﺮ ؛ اﻟﻄﺎرق‪-١٥ :‬‬ ‫(‬


Kltabu't-Tihrlf

“Sizden olduklarına dair A llah’a yem in ederler."77 “Eğer M edine'ye dö-


nersek şerefli olan, alçak olanı oradan çıkaracaktır.”78 “Allah ve Resûlü bize bir
aldanıştan başka hir vaadde bulunm am ış derler.”79 Bu gibi ayetierle Allah,
münafıklar hakkında uyanda bulunmuş ve münafıkların haberlerini
müminlere bildirmiştir. Ayrıca Onlar hakkında: “O nlar bir tu za k kuru-
yo rla r ben de (tuzaklarına karşı) bir tuzak ku ru yo ru m ”80 buyurmuştur.

Peygamber vefat etmişken, vahiy kesilmişken, N abti81 kaymışken,


Arap bozulmuşken, Acem isyan etmişken ve ehl-i hilaf din ve dünya
konuşunda nüfuzlu olup, yapılarım kurup hükümlerini icra etmişken
ve Peygamber bunlar için: “M ümin olsun kâfir olsun üm m etim için
onlardan korkmam. Çünkü kâfirin küfrü onu zapt edip engeller. Mü-
m inin ise imam onu alıkoyup durdurur. Ancak onlar için asıl korktu-
ğum münafık veya facir kişi olup ağzı laf yapan ve üm m etin bildikleri-
ni söylemen ‫ ﺳﻞ‬hoş görmediklerini yapanlardır” demişken durum
nasıl olur (siz takdir edin)?

“H er kavmin münafığı onlara liderlik yapmadıkça ve Allah kaünda


ne bir arpa kabuğu ne de bir sineğin kanadı kadar değeri olmayan
kimse üm m etin başına geçmedikçe kıyamet kopmaz.” Ve o kimse ‫؛‬١ ٤;
minbere çıktığında hikmetle konuşur ve ilham eder. Ancak inince hik-
m et yok olur ve hikmeti m en eder.

77 Tevbe, 9/56.
78 Münafikûn, 6 8/ ‫و‬.
79 Ahzâb, 33/12.
80 Târik, 86/15-16.
81 N abti: Nabatiler yarı göçebe, kısmen ziraat ve ticaretle uğraşan kuze^
Arabistan, Sina ve Ürdün civarında yaşamış Arapça konuşan bir halk-
٥٢ . Hâkimiyetleri M .o .312-311 yıllarında başlamış ve M .s .106 yılında
sona ermiştir. Başkenti Petra olup bu gün Ürdün sınırları içinde yer
almakta ve bazı harabeleri günümüze kadar gelmiştir. Yakut el-
Hamevi, çoban ve asker olmayıp çiftçilikle uğraşan yerleşik olan herke-
se Arapların Nabti adını verdiğini ifade eder.
‫ﺻﺮد اﻟﺴﺎﻟﻲ‬ ‫حمﺮﺍﺏ ﺑﻦ‬ ‫ﻫﻮ"ﺁمكﺶ‬

‫ﻭﺇﻥ‬ ‫ﻋﺼﻮه حمهلﻢ‬ ‫ﻭﺇﻥ‬ ‫أﻃﺎﻋﻮهﺃﻛﻔﺮمه ‪،‬‬ ‫ﻭ«ﻳيل ﺃﻣيت ﻣﻦ ﺇﻥ‬

‫»‪.‬‬ ‫ﻣﻜﺘﻮﺍ ﻟلكﻐﻬﻢﺀﺭ ‪٢‬‬ ‫[ﻭﺇﻥ‬ ‫ﺳﺄﻟﻮﻩ ﺣﺮﻣﻬﻢ ﻭﺇﻥ ﺑﻜﻮﺍملﻳﺮمحمه‬


‫ﺃﺭﺿﻨﺎ‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺑﺮﺍﻛﺐ ﻗﺪ ﺍﻧﺎﺥ ﻳﻦﺃﻇﻬﺮمه ﻓﻘﺎﺩﺕ‬ ‫((ﻓﻜﺄﻥ ﺃﻣﻨين‬
‫ﺍﺣﺪ‬ ‫ﻭﻟﻴﺲ‬ ‫ﻟﻨﺎ ‪،‬‬ ‫ﺣﻮﻟﻨﺎ ﻋﺒﻴﺪ‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﻓﻴﺌﻨﺎ‬ ‫ﻭﺍﻟيفﺀ‬ ‫ﻣﺎﻟﻨﺎ‬ ‫ﻭﺍملﺎﻝ‬

‫ﻭﺍألﺭﻣﻠﺔ ‪ .‬ﻭﺍﻟيفﺀ‬ ‫ﻳﻦ ﺍﻟﻔﻘري ﻭﺍﻟﻴﺘمي‬ ‫حيﺎﻝ‬ ‫ﻣﻐﻔﻮﺭ ﻟﻨﺎ‬ ‫ﻭحنﻦ‬ ‫ﻳﻄﻮﻟﻨﺎ‬

‫وس ﻋﺼﺎمه حمﻠﻮﻩ‬ ‫ﺃﻛﻔﺮﻭﻩ‬ ‫ﺃﻃﺎﻋﻬﻢ‬ ‫ﻋﻠهيﻢ مفﻦ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ ﺃﻓﺎﺀ [ ‪ ] ٥‬ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻭﺃﻓﺪﺭﺍ‬ ‫ﻛﺬﺑﺄ‬ ‫ﻭﺍﻗﺮﻭﺍ ﻋىل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺼﺎﺭﻯ‬ ‫ﺍﻟهيﻮﺩ‬ ‫ﺩﻋﻮﻯ‬ ‫ﻭﺍﺩﻋﻮﺍ‬

‫ﺅخنﺬ ﺃﺑﻨﺎﺀ ﺍﺵ‬ ‫ﺍﻟهيﻮﺩ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺃﻥ‬ ‫ﺇﺻالﺣﻬﺎ ))‪.‬‬ ‫ﺍألﺭﺽ ﺑﻌﺪ‬ ‫ىف‬

‫ﺑﺰﻩ ﻡ ' ﺍ ‪ ،‬ﻓﺎﻥ‬ ‫ﺍآلﺗني‬ ‫ﻡ‬ ‫<ﻟﺒﺶيغ‬ ‫ﺍملﻤﺎﺭﻯ‬ ‫ﺭﻗﺎﻙ‬


‫ﻭال‬ ‫ﻭﺳﻨﺔ ﻧﺒﻴمك‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﺱ‬ ‫ﻭﻛﻮﻧﻮﺍ ﻫﻊ‬ ‫ﺃﺩﺭﻛمتﻮمه ﻓﻴﺎﻳﺘﻮمه‬

‫ﺍملﻤﻴﻞ*‬ ‫ﻓﺘﻀﻨﻮﺍ‬ ‫ﺗﻄﻴﻌﻮمه‬

‫ﺍألﺗﺔ‬ ‫ﺃﻧﻖ ﻣﻦ‬ ‫ﺍملﺆﻣﻦ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﺯﻣﺎﻥ ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﻭﻣﺄيت ﻋىل ﺁﻣيت‬

‫ﺍملﺆﺱ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻭﺍملمتﻚ ﻓﻴﻪ ﺑﺪﻳﻨﻪ اكﻟﻘﺎﺑىفﻋىل ﺍﻟﺒﺨرئ ﻭال حيﻮﺭ‬


‫ﻏﺮﻳﺒﺄ‬ ‫ﺑﺪﺍ‬ ‫ﺍإلﺳالﻡ‬ ‫ﻭ((ﺇﻥ‬ ‫ﺍملﺒﻴﺖ))•‬ ‫ﺍحلﻤﺎﺭ‬ ‫ﺭﺃﺱ‬ ‫حيﻮﺭ‬ ‫مكﺎ‬ ‫ﺇال‬
‫ﻭﻣﺼﺒﺢ ﺍملﺮﺀ ﻓﻴﻪ ﻣﺆﻣﻨﺄ ﻭ مي ﻲ‬ ‫ﻟﻠﻐﺮﺑﺎﺀ))‬ ‫ﻓﻄﻮﺑﻰ‬ ‫ﻏﺮﻳﺒﺄ‬ ‫ﻭحمﺒﻮﺏ‬

‫جمﻦحمﺘﻪ‬
‫ﺇىل ﻓرتﺟﻊ ﺇميﺎﻧﻪ ﻭﻣﻌﻪ‬
‫»اكﻓﺮﺍ‬
‫ﻭخمﺮﺝحمﺘﻪ‬
‫ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻭﻣﺎ‬
‫ىثﺀ)>‪.‬‬ ‫ﻣﻌﻪجمﻦ ﺇميﺎﻧﻪ‬

‫ﻏﻴﺮﻭﺍحض يف ﺍملﺨﻄﻮﻃﺔ ﻭﺗﺪ أﺛﺒﺘﻨﺎ ختﻤﻴﻨﺄ ﻋﻠﻰ رﺳﻤﻬﺎ ■‬


‫ﺍخليط‬ ‫(‪) ١‬‬
‫( ‪ )٢‬ﻣﺮﺭﺓ ﺍملﺎﺋﺪﺓ؛ ‪. ١٨‬‬

‫ﻋﻤﺮان‪ ،‬ﺍآلﻳﺔ‪.٧ ٥ :‬‬ ‫ﻣﺮﺭﺓﺁﻝ‬ ‫( ‪)٣‬‬


“ü m m etim in başma şayet ona itaat ederlerse onları küfre götiiren;
ona isyan ederlerse onları öldüren, ondan isterlerse vermeyen, ağlarlar-
sa onlara m erhamet etmeyen, susarlarsa onları zorla konuşturan kimse
geçer.

Sanki üm metim dışarıdan gelip devesini üm m etim in arasında çök-


türüp: ‫؛‬T o p rak bizim toprağımızdır, mal bizim malımızdır, fey82 bi-
z‫؛‬m feyimizdir, etrafımızdaki insanlar bizim kölemizdir, kimse bize
‫ﺍﻭالﻅ‬konuşamaz. Allah’ın fakire, yedme ve yaşhya verdiklerinin tilm ü
bize helal olup, Allah yaptıklarımızı affetmiştir” diyen dirileriyle karşı
karşıyadır. Kim bunlara itaat ederse onu küfre götiirürler, kim bunlara
isyan edip karşı çıkarsa onu öldürürler. Yahudi ve Hıristiyanlarm yolla-
rını tutup davalarım güttüler. Allah adına yalan uydurup iftirada bu-
lundular. Yeryüzü ıslah olup düzeldikten sonra onu ifsat edip bozdu-
lar. Çünkü Yahudiler: “Biz A llah’ın oğulları ve sevdikleriyiz”83 dediler.
Hıristiyanlar ise: “ü m m ilere karşı bize bir vebal/sorum luluk y o k tu r”84 derli-
ler. Onlarla karşılaşırsanız onlardan ayrılıp uzaklaşın. Allah’m Kitabı ve
Resûlünün Sünnetinin yanında olun. Onlara uymayın aksi halde yol-
dan saparsınız.

“Üm m etim e öyle bir zaman gelecek ki; m üm in kişi cariye bir kö-
leden daha zelil olacak! Bu zamanda dinini tutan, elinde köz tutm uş
kimse g ib id ir. ‫ﺓ‬1‫آل‬eşeğin başı nasıl (hayra) dönmeyecekse (ve sahibi
ölü eşekten istifade edemeyecekse) bu zamanda kişi de (hayra) dönmez
ve ondan faydalı işler meydana gelmez. İslam garip başladı, tekrar
dönüp garip olacak ve gariplere ne mutlu! Bu zamanda kişi m üm in
olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Adam evinden imanlı olarak
çıkar ve kendisinde im a n ‫ ﺓملﻤﻠﻠﺔﺍﺍ‬hiçbir şey kalmamış halde evine geri
döner” buyurmuştur.

82 Fey: Gayr-i Müslimlerden alman haraç, cizye, ticari mal vergisi (uşur)
ve diğer gelirleri ifade eder. Bazı âlimler bu devlet gelirlerine ganimeti
de ‫ ﺍمسﻪ‬etmişlerdir.
83 Mâide, 5/18.
٠٠ Âl-iİmran3/75.
‫اﺳﺎﺗﻲ‬ ‫ﺑﻦ ﺻﺮر‬ ‫ﻣﺤﺮاب‬ ‫ﺍمنﺮﺵ‬ ‫حمﺎﺏ‬

‫ﺃﺗﺮﺏ ﻣﺎ‬ ‫ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻣﺶ ﻋىل ﺁﻣين ﺯﻣﺎﻥ‬ ‫اﻟﻠﻪهيلع ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝرص‬


‫ﻛﺈﻇﻬﺎﺭ ﺍﻟﻌﺪﻝ ﻓﻴمك ﺍﻟﻴﻮﻡ ‪ ،‬ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﺍجلﻮﺭ‬ ‫ﺍملﺎﻋﺔ ﻳﻈﻬﺮ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻳﻜﻮﻥﺇىل‬

‫ﺍﻟﻮﺯﺭﺍﺀ‬ ‫ﻭﺗﻜﻮﻥ‬ ‫ﺍﻣﺮﺃﺓ ‪،‬‬ ‫متﻠﻜﻬﻢ‬ ‫ﻳﻔﻠﺢ ﻗﻮﻡ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺍملﺎﺀ ‪،‬‬ ‫ﺃﻛرث ﺃﻣيت‬

‫وﻳﺸﺪد‬ ‫ﻭهيﻮﻥ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺍإلﻣالﻡ‬ ‫ﻭﻳﻀﻌﻒ ﺩﻋﺎﻣﺔ‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬ ‫ﻭهيﺪﻡ‬ ‫ﺍإلﻣﺎﺀ ‪،‬‬

‫ﻭﺍﻟﺼﺎﺩﺭﻭﻥ ﻋﻦ ﺁﻣﺮمه ﻗﻮﻡ ﻣﻦ ﺍألﻋﺎمج ‪،‬‬ ‫ﺍجلﻴﻮﺵ‬ ‫ﺍﻟﺒﺎﻃﻞ• ﻭﻗﺎﺩﺓ‬

‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺧﺰاﺋﻦ‬ ‫ميﻠﻜﻮﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮمحﺔ ‪،،‬‬ ‫ﻣزنﻭﻋﺔ ﻣهنﻢ‬ ‫ﺍخلﻄﺎ ]‪،‬‬ ‫[جمﻴﺰﻳﻦ‬

‫ﺍﻟﻄﻴﺐﻣﻦ‬ ‫ﻭﻳﻄﻌﻤﻮﻥ‬ ‫ﺍﻟﺜﻴﺎﺏ‬ ‫ﻳﻠﺒﻮﻥ ﺍﻟﻠني ﻣﻦ‬ ‫ﻳﻠﻄﻮﻥﻋىل ﺁﻣيت‬ ‫ﻭ‬

‫ﻋﻠهيﻢ ﺑني ﺍﻟﻨﺎﺱ ‪ ،‬ﻧﺎﻓﺬ ؛‬ ‫ﻟﻴﺘﺂﻣﺮﻭﺍ‬ ‫ﺭﻗﺎﺏ ﺃﻣيت‬ ‫ختﻀﻊ هلﻢ‬ ‫ﺍﻟﻄﻌﺎﻡ ‪،‬‬

‫ﺍﻟﻌﻘﻮﻝ‬ ‫ﻋﻘﺪﻱ ﺑﻘﻠﺔ‬ ‫ﻭﺣﻞ‬ ‫ﺃ ؛‬ ‫ﺃﺣاكﻣﻬﻢ‬ ‫ﻣﺎﺿﻴﺔ‬ ‫ﺃﻣﻮﺭمه‬

‫وال‬ ‫حيمتﻠﻮﻥ ﻣﺪﺟﺔ‬ ‫ﻭﻣﻌﺔ ال‬ ‫ﺃحصﺎﺏ ﻃﻴﺶ‬ ‫ﺍألﺣالﻡ‬ ‫[]‪٦‬‬ ‫ﻭﻧﻘﺼﺎﻥ‬

‫ﻳﺒﺎﻟﻮﻥ ﺷميﺔ ‪ ،‬مهﺞ حيﻞ هبﻢ ﺍخلﺮﺍﻡ ﻭحيﺮﻡ هبﻢ اﻟﺨالل‪ ،‬ﻭﻳﻈﻬﺮﻭﻥ‬
‫ﻭﻳﻔﻔﻠﻮ‬ ‫هلﻢ ﺍﻟﺼﻐﺎﺭ ﻭﺍﻟﻜﺒﺎﺭ معﻞ ﻗﻮﻡ ﻟﻮﻁ ﻳﺘﺨﺬﻭﻥ ﺍختﺎﺫ ﺍملﺎﺀ‬
‫ﻓﻀأل ﻋﻠﻰ ﺍﻟﺮﺟﺎﻝ ﺟﺮﺃﺓ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻭﻳﺘﺨﺬ ﺍملﺎﺀ ﺍملﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ‪،‬‬ ‫ﺁﻫﻞ‬
‫ﻭﺗﺮﺗﺜﻊ‬ ‫ﺍخلﻴﺮ‬ ‫ﺍحلمكﺔ ﻭﻳﺘﻘيض‬ ‫ﺗﺬﻫﺐ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﺭﻛﻮﺏ ﺍملﻌﺎيص ‪ ،‬ﻓﻌﻨﺪ‬

‫^‪^ ١‬‬ ‫ﻭﺗﺬﺇﻉ ‪١‬‬ ‫ﺍألﺭﺣﺎﻡ‬ ‫ﻭﺗﻨﻘين‬ ‫ﻭﻳﻀﻤﺤﻞ ﺍﻟرب‬ ‫ﻭميﻮﺕ ﺍﻟﻮﻓﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟربﻛﺔ‬

‫ﻭﻳﻘﺘﻞ ﻗﺎﺋﻞ‬ ‫ﺍملﻌﺮﻭﻑ ‪،‬‬ ‫ﻭهيﻰ ﻋﻦ‬ ‫ﺑﺎملﻨﻜﺮ‬ ‫ﻭﺛﺆﻣﺮ‬ ‫ﺍخلﻴﺎﻧﺔ‬ ‫ﻭﺗﻔﺸﻮ‬

‫ﺍﻟﻌﺪﺍﻭﺓ ﺑﻴﻦ‬ ‫ﻭﺗﻐﺮﻯ‬ ‫ﺍألﺳﺒﺎﺏ‬ ‫ﻭﺗﻨﻘﻄﻊ‬ ‫ﺍﻟﺼﻮﺍﺏ ‪،‬‬ ‫ﻭﻋﺎﻣﻞ‬ ‫ﺍخلﻖ‬


‫ﻭﺛﻔﻴﻖ‪،‬ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫اﻟﻮاﻟﺪ ﻣﻦ وﻟﺪم واالغ ﻣﻦ أﺧﻴﻪ•‬ ‫ﻓﺘﺘيق ﺍألﻗﺎﺭﺏ‬
‫مجﺢ‬ ‫ﻭﻳﺸمتﻞ ﺍﻟﺒالﺀ‬ ‫ﺍألﺳﻌﺎﺭ‬ ‫ﻭﺗﻐﻠﻮ ﻋﻠهيﻢ‬ ‫ﺍألﻓﺎﻡ‬ ‫ﻭحتﺒﺲ ﻋهنﻢ‬

‫ﺽ ﺽ ﺁﻭ ﺽ ﻓﺈىل ﺍﻟﻨﺎﺭ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍإلميﺎﻥ‬ ‫ﻳﺪﻋﻮ ﺇىل ﺍﻟرب‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺪﺍﻥ ‪ .‬ﻓال ﺃﺣﺪ‬

‫ﺳﺒﻞ•ﺍملﺆﻣﻨني‬ ‫ﺒﻂ ﻭﻭالهتﻢ ﻭﺯﺭﺍﺅمه‬

‫اﻟﻜﻠﻤﺎت‪.‬‬ ‫ﻣﻌﺎﻟﻢ‬ ‫اﻟﻤﺨﻄﻮط اﻟﺬي أﻧﺤﺈع‬ ‫رﺳﻤﺖ ﺑﻴﻦ ﺑﻠﻞ‬ ‫(‪ ) ١‬ﻛﺬا‬

‫اﻟﻤﺨﻄﻮط‪.‬‬ ‫اﻟﻤﻌﻜﺮﻓﻴﻦ ﻋﺒﺎرة ﻣﻄﻤﻮﺳﺔ ﻓﻲ‬ ‫(‪ ) ٢‬ﻣﺎ ﺑﻴﻦ‬


Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “üm m etim e öyle bir
zaman gelecek ki; bu zaman ktyamete en yaktn zamandır. Bugün sizin
içinizde adalet hâkim olduğu gibi o zaman da zulüm hâkim ©lacak,
üm metim in çoğu kadınlar olacak ve melikleri kadm ‫ﻡ‬1‫ﺱ‬toplum iflah
olmaz. Cariyeler vezir olacak! D in yıkılır, İslam’a ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬destek zayıflar.

H ak küçümsenir, önemsenmez; bâtıl ise desteklenip iç le n d irilir.


Askerlerin komutanları ve onlardan emir alan, hatayı ve i n a h ı caiz
gören bilgin bir grup olacak. Onlardan rahm et çekilip alınır. Bunlar
^ ı ^ ü n ü n hâzinelerine sahip olup »‫؛‬
‫ ﺳﺎ؛ﺍ‬، ‫ﻩ‬ yönetirler. Elbisenin
yumuşağım giyer yemeğin güzelini yerler. Herkes onlara boyun eğer
ve insanlar arasında kat kat artarak bütün işleri ellerine alıp hükümleri-
ni uygularlar...(okunamadı)85... Akıllarının az ve hayallerinin noksan-
lığından benim akdimi ihlal edip bozarlar.

Bunlar zengin, tutarsız ve düşüncesizdirler, üvgüye değmezler,


sövgü/kötü sözü de önemsemezler. Açgözlü ve barbardırlar. Helali
haram, haramı helal yaparlar. Küçük ve büyük günahları açıktan işler-
ler. L û t kavminin amelini (Lutiliği) yaparlar. Kadınları dost (sevgili)
edinirler. Dünya ehlini üstün görüp tercih ederler. Günah işleme cüret-
lerinden dolayı kadınlar, erkekleri bırakıp kadınları dost (sevgili) edi-
nirler. Bu zamanda hikmet gider, hayır biter, bereket yeryüzünden
kalkar, vefa ölür, iyilik yok olur, akraba bağları kopar, sırlar yayılıp ifşa
edilir, hıyanet yaygınlaşır, m ünker emredilir, m aruf nehyedihr, ‫ﻣﺎﺍ‬
söyleyen ve doğruyu yapan öldürülür, akrabalar arasında düşmanlık
kışkırtılır, baba evladından ve kardeş kardeşten çekinip sakınır, insanlar
daralır ve onlara kısmetten (hâzineden) düşen payları verilmez, fiyatlar
yükseltilir ve pahahhk artırılır, bela bütün memleketleri kapsayıp kuşa-
٠٢. İyiliğe ve imana çağıran tek bir kişi bile olmaz, ö le n de öldürülen
de cehenneme gider. Vezirleri, valileri ve yöneticileri Nabtilerdir.
Kendilerine uyanları, M üslümanların yolundan ayırıp dini yıkmaya
sevk edip götürürler.

85 Yazmadaki bir ya da iki kelimelik ibare silik olduğundan okunamadı.


‫ﺭحمﻤﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ ﺇمنﺎحمﻤﺮﺍ ﺍﻟﺘﻴﻂ ألهنﻢ مبﺘﻨﺒﻄﻮﻥ ﺍأل‬
‫ﻳﺎ‬ ‫ﺭﺟﻞ ؛‬ ‫؛ﻗﺎﻝ‬
‫ﻟﺨﺒﻂ ﺍألﺭﺽ ﻧﺒﻄﻴﺄ ﻟاكﻥ ﻋﺎﻣﺔﺍملﺎﺱ‬ ‫ﺭﺽ • ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﻟﺮ اكﻥ ﻣﻦ‬
‫ﻧﺌﻄني ألﻥ ﺍخلﻠﻖ حيﺘﺒﻄﻮﻥ ﺍألﺭﺽ ﻣهنﺎ ﻳﺄلكﻮﻥ ﻭﻟﻜهنﻢ مسﻮﺍ ﺍﻟﺒﺪ‬
‫ﺍحلﺮ ﻭﺍﻟﻜﻬﺎﻧﺔ ﻭﺍملﺮﺍﺩﺓ ﻭﺍﻟمث"ﻋىل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ألهنﻢ ﻳﺴﺘﻨﺒﻄﻮﻥ‬
‫‪......‬دﻳﻦ‬ ‫ﻭﻋىل ﺭﻣﻠﻪ ‪ ،‬ﻳﻜﻔﻮﻥ ﺍﻟﺪﻳﻦ مكﺎ ﻳﻜﻔﺄ ﺍإلﻧﺎﺀ هبﻢ حتﻞ ﻋﻘﺪ‬
‫‪...‬ﻧﻠﻌهنﻢ‬ ‫‪...‬‬ ‫ﺍإلﺳالﻡ ﻭهبﻢ ﻣالﺍﻟﻠﻪﺟﻬمن ﻗﻴﻠﻌهنﻢ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﻳﻠﻌهنﻢﺍملﺎﺱ‬
‫ﻭﺍملﺎﻭﺍﺕ‪....‬ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ ال ﺇﻟﻪ ﺇال‬ ‫ﻣالﺀﻛﺔ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺗﻌﺞ ﺍألﺭﺽ مبﻦ ﻓﻴﻬﺎ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ(\‪0‬‬ ‫ﺍﺱ‪...‬ﺍﺱ‬

‫‪] ٧‬ﺭﺭﺇﺫﺍ ﺗﺮﻛﺖ ﺁﻣين ﺍألﻣﺮ‬ ‫ﻭﻣمل ‪:‬‬


‫[‬ ‫هيلع‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺍﻟيت‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ‬
‫ﺑﺎملﻌﺮﻭﻑ ﻭﺍهلﻲ ﻋﻦ ﺍملﻨﻜﺮ ﻣﺘﻄﻮﺍ ﻣﻦ ﻋﻴﻦ ﺍﻟﻠﻪ ‪،‬ﻭﻟﺆﻣﻬﻢ ﻣﻘﺖﺍﺱ‬
‫ﻋﻨﻬﻢ ﺍﻟﺮمحﺔ))‬ ‫ﻭﺳﻠﻂ ﻋﻠهيﻢ ﺃرشﺍﺭ ﺧﻠﻖﺍﻟﻠﻪ ﻭﺗﺮﻏﺐ‬

‫ﻭﻣﺎ ﻫﻠﻜﺖ ﺃﻣﺔ ﺣىنﻳﻜزث ﻓﻴﻬﺎ أﻧﺒﺎﺀ ﺍألﺏ أ ﻭﺍملﻮﻟﺪﻭﻥ ﻣﻦﻏري‬


‫ﺭﺷﺪمه ‪.‬‬

‫هيلعمث ﺇىل ﺑﻌﻀﻬﻢﻭﺛﻞ ﺑﻌﺾ‬


‫ﺽ‬‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻓﻠﺠﻮﺍ ﺑﻌﺪ‬
‫ىلص حممه‬
‫؛•ﻭﺃﻭﺏ‬ ‫ﻭﺗربﺃ ﺑﻌﻀﺎ ﺑﻌﻀﻬﻢ‬
‫مجﻴﻌﺄ‪.‬‬ ‫مه ﻓﻲ ﻓﻌﻠﻬﻢ ﻣﺸﻮﻭﻥ‬
‫ﺕ‬‫ﻓﻘﺎﻝ ﻗﺎﺋﻞ‬

‫ﻭﺗﺎﻝ ﻗﺎﺋﻞ ﻣهنﻢ ؛مه ﻓﻲ ﻓﻌﻠﻬﻢ ﻟﺺﻳرضمه ‪(( .‬ألﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻃﺒﻊ‬
‫ﻣﻨمك ))‪.‬‬
‫ﻏﻔﺮﺕﻟمكجمﺎ اكﻥ‬ ‫ﻋﻠهيﻢﻓﻘﺎﻝ ؛ ﺍمعﻠﻮﺍ ﻣﺎﺷﺌمت ﻓﻘﺪ‬

‫ﻇﺎﺭ يف ﺍﻟﺺ )ﻟﺪﻱ‬ ‫ﻡ‬ ‫ﺭﻁ ﺍ ﻟ ﻄ ﺮ ﺩ ﺭ ﻙ ﺍﻳﺘﻐﺎ ﻣﺎ‬ ‫ﻑ ﺍﻟﺒﻠﻞ لكﻴﺎ يف‬ ‫‪ ) ١١‬ﻣﺎحمﻦ ﺍﻟﻔﺮﺍﻏﺎﺕ‬
‫ﺹ ﺧﺪ‪.‬‬

‫‪٠‬مل ﺍﻣﺪ‪ ،‬ﻣﻜﺪﺍ‪.‬‬


‫ﺭمنمل‪1‬رﻇﻢ اآلﻟﻢ‪.‬‬
‫ﺍرسﺩ ؛ ﻧﻌﺪ‬ ‫(‪ )٢‬ﻛﺪﺍيف‬
!٠ Kltabu't-Tahrif

Bir adam: “Ey Allah’ın elçisi, onlar yerden bir şeyler çıkar،lıkları
için m i onlara N abti denmiştir” dedi. H z. Peygamber: “Şayet yerden
bir şeyler çıkarıp elde edenlere N abti denseydi bütün insanlar Nabti
olurlardı. Çünkü insanlar yerden bir şeyler çıkarıyorlar ve yerden çıka-
5 rıp ürettiklerini yiyorlar.

©nlara N abti denilmesinin nedeni; Allah’a ve Resûlüne karşı sihir,


kâhinlik, eincilik ve şiiri çıkarıp yapmalarındandır. Kabm ters çevrilme-
si gibi dini ters çevirmişlerdir. Onlarla İslam bağı çözülür, Allah ce-
hennemi onlarla doldurur, Allah onlara lanet eder ve insanlar da onlara
10 lanet eder. Allah’m melekleri de onlara lanet eder. Yeryüzü ve gökyüzü
içindekilerle birlikte sesini }riikselterek, “La ilahe illallah” “Allah’tan
başka ilah yoktuk’ diyerek bağmrlar. N ebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Üm m etim , m arufu emretmeyi ve münkerden nehyetmeyi terk et-


،iğinde, Allah’m gözünden düşerler ve Allah’m nefretini hak ederler.
1$ Allah’m en şerli m ahlûklar onlara musallat edilir. Onlardan rahmet
uzaklaşu.

Geçmiş ümmetlerin helak olmalarma sebep ‫ﻡ‬1‫ﺱ‬ haberler (olaylar)


ve gayr-i meşru doğanlar bir üm mette çoğalmadıkça ٠ üm m et helak
o lm az

20 Peygamberin vefatmdan sonra bir süre kaldılar, sonra birbirleri


üzerine yâirüdüler, birbirlerini öldürdüler, birbirlerinden teberri etiller.
Hâlbuki onlar daha önce kardeş ve dost idiler.

Kimileri: “Onlar ^ptıklarında eşittirler” dediler:

Kimileri: “O nlann yaptıkları onlara zarar vermez. Çünkü Allah,


25 onlar hakkında: ‘Dilediğinizi yapınız, sizden olaeakları affettim’ demiş-
tir” dediler.
‫ألﻥ‬ ‫ﻣﻌﺎﺗﺒني‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ ﻗﺎﺋﻞﺕمه يف ﻓﻌﻠﻬﻢ ﻏري ﻡ‪ 1‬ﺟﻮﺭﻳﻦ‬
‫ﻣهنﻢ ‪.‬‬ ‫ﻧمسﻊ‬ ‫ﻛهنﻢ ﺃمئﺔ‬

‫أﻳﻬﺎ‬ ‫اكﻟﻨﺠﻮﻡ‬ ‫((ﺃحصﺎيب‬ ‫هيلع ؛‬ ‫ﺻﻠﻰ‬


‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺭحمﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻗﺘﻠﻬﻢ‬ ‫مجﻴﻌﺎ ﻣﻊ‬ ‫ﻓﻬﻢ‬ ‫مفﻦ مئ ﺟﺎﺯ ﻣﺎ ﺻﻨﻌﻮﺍ‪،‬‬ ‫ﺃﺧﺬمت ﺍﻫﺘﺪﻳمت))‪-‬‬

‫ﻗﻌﺘﻨﺪﻳﻦﺃﻭﻟﻴﺎﺀﻩ‬
‫‪،‬ﺑﻜﺒريﺓ ﻟﻴﺴﺘﺎ ﻭﺫﻧﻮهبﻢ‬
‫ﺑﻌﻀﺎ ﻳﻌﻀﻬﻢ‬

‫يف يشﺀ ﻣﻦ ﺃﻣﻮﺭمه ‪-‬‬ ‫حيﻞ ﺍﻟﻨﻈﺮ‬ ‫ال‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﻗﻮﻡ؛‬

‫ﻳﻔﻌﻞ هبﻢ ﻣﺎ ﻳﺸﺎﺀ ‪.‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﻗﺎﺋﻞ'• ﻗﺪ ﺍﺭﺗﻜﺒﻮﺍ ﻣﺎ هنﻮﺍ ﻋﻨﻪ ﻭﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺭمحمه ﺍﻟﻠﻪ‪.‬‬

‫ﻭﻗﺪ‬ ‫ﻣﺘﻌﻤﺪﺃ ‪،‬‬ ‫ﻣﺆﻣﻨﺎ‬ ‫ملﻦ ﻗﺘﻞ‬ ‫ﺍﻣﺘﻐﻔﺎﺭ‬ ‫حيﻞ‬ ‫ال‬ ‫ﻗﺎﺋﻞ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﺍﻟﻘﺘﻞ ‪.‬‬ ‫ﺗﻌﻤﺪﻭﺍ‬ ‫ﻋملﻨﺎ ﺍهنﻢ‬

‫حمﻨني ‪.‬‬ ‫جيﻮﺯ ﺃﻥ ﻳﻜﻮﻧﻮﺍ مجﻴﻌﺄ ﻓميﺎ ﺻﻨﻌﻮﺍ‬ ‫ال‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﻗﺎﺋﻞ ؛‬
‫جيﻮﺯ ﺃﻥ ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﻇﺎملﻴﻦ ‪ ،‬ﻭﻗﺪ‬ ‫ﺁمشﻴﻦ‬ ‫مجﻴﻌﺄ‬ ‫ﻭﻗﺪ جيﻮﺯ ﺃﻥ ﻳﻜﻮﻧﻮﺍ‬

‫ﻣﻴﺘني ﻓﻜﺒريﺓ ﻭﻋﺪ‬ ‫ﻭﺍﻟﺒﺎﻗﻮﻥ‬ ‫ﻣﺆﺩﻳﺎ ملﺎ ﻓﺮﺽ‬


‫هيلع ‪،‬‬ ‫حم ﻨ ﺎ‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ‬

‫ﺧﻴﺎﺭجمﻦ‬ ‫ﻣﺘﻌﻤﺪﺍ ‪ ،‬ﻭمه‬ ‫ﻣﺆﻣﻨﺎ‬ ‫ﺧﺎﻟﺪﺍ ﻓهيﺎ ﻣﻦ ﻳﻘﺘﻞ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ‬ ‫ﻋﻠهيﺎ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺣﻘﻮﻗﻬﻢ ‪.‬‬ ‫ﻭال ﺃﻥ ﻧﺒﻄﻞ‬ ‫ﺣمكﻬﻢ‬ ‫ﻓﻠﻴﺲ ﻟﻨﺎ ﺃﻥ ﻧﻌﻄﻞ‬ ‫ﺧﻠﻖ ﺍﺱ ‪.‬‬ ‫[‪]٨‬‬

‫ﺑهشﺪ ﺍﻟﻘﻮﻡ‬ ‫ﺍﻟﺒﻄﻞ ﻣهنﻢ ‪ ،‬ﻭمل‬ ‫ﺍملﺤﻖ ﻣﻦ‬ ‫ﻋﻠﻴﻨﺎ ﻣاكﻥ‬ ‫ﻭﻗﺪ ﺃﺷلك‬

‫ﺍملﺠمتﻊ ﻋﻠهيﺎ‬ ‫ﺍألﺧﺒﺎﺭ‬ ‫ﺟﺎﺀﺗﻨﺎ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻏﻴهبﻢ‬ ‫ﻟﻜﻨﻒ ﻋمل‬ ‫ﻭمل‬

‫ﻓهيﻢ‬ ‫ﻓﺎﺗﺒﻌﻨﺎ ﻣﺎ ﻓﺮﺽ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﺂ‬ ‫ﻣﺒﻄﻠﻬﻢ ‪.‬‬ ‫حمﻘﻬﻢجمﻦ‬ ‫ﻋهنﻢ يف‬
١١ Kiubu't-fahrii

Kimileri: “O nlar yapaklarına karşılık ne sevap ne de ‫هﺀﺀﺀ‬ alırlar.


‫ﻟﺴﻮ‬ onlarınlıepsi imam olup sözleri ،1‫ ﻣﻚﺀﻛﻦ‬dediler.

Allah Resûlü (s.a.): “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tutu-


nursanız hidayet bulursunuz” buyurmuştur. Bu yüzden onların yaptık-
5 lan caizdir. Birbirlerini taam m üden öldürmüş olmakla beraber onların
tüm ü tevelli edinilir ve günahları büyük ‫ ﻩ؛هلﺞ‬değildir” dediler.

Bir grup: “Onların yaptıkları işler hakkında akıl yürütm ek caiz de-
ğildir” dediler.

Birileri de: “Kendilerine yasaklanan (nehyedilen) şeyleri yapıp iş-


10 lediler. Allah dilediği şekilde onlara muamelede bulunur. Allah onlara
rahm et etsin” dedi.

Birileri: “Taamm üden bir mümini öldürene istiğfar dilemek caiz


değildir. Biz biliyoruz ki, onlar kasten öldürmüşlerdir” dedi.

Birileri: “Yaptıkları işlerde onların tüm ü iyi (muhsin) iş yapmış


15 olamazlar. Yaptıkları işlerden dolayı tüm ünün günahkâr ve zâlim ol-
ması da caizdir. Bazılarının iyi (muhsin) olup kendisine farz olanı
yapmış olması diğerlerinin ise ^inahkâr ve Allah’ın ebedi bir şekilde
cehennemi va’d eniği bir m ümini taam m üden öldürm ek günahım
işlemiş olması da ^ m k ü n d ü r . Onlar Allah’ın seçkin lmllarındandırlar.
20 Onların verdikleri kararları geçersiz saymak veya haklarım yok kabul
edip iptal etmek bize düşmez. Kimin haklı kimin haksız olduğu hususu
bize kapalı olmuştur. Biz onlara tanık olmamış ve onlar hakkmdaki
gaybı bilmekle de mükellef kılınmamışızdır .‫ﺳﺎﺍﻃﻪ‬ kimin haksız
olduğuna dair bize üzerinde ittifak edilen (müçtemea aleyh olan) bir
25 haber de gelmemiştir. O nlar hakkında, Allah’ın bize uymamızı farz
kıldığı şeye tâbi oldtık.
‫حمﺮﺍﺭﺑﺰرصﺩ مس‬

‫ﺍﻟﻮﻗﻒ‬ ‫ﻗﺆﻧﻐﻨﺎ‬ ‫ﻳﻪ ﻋمن ^ ‪٢‬‬ ‫ﻟﻚ‬ ‫ﻟﻐﺶ‬ ‫ﻧﺎ‬ ‫ﺛﻘﻒ‬ ‫ﺇﺫ ﻗﺎﻝ ﺅﺅال‬
‫ﻭﺍحلﺪﺙ‬ ‫ﺍحلﺪﺙ ‪،‬‬ ‫ﻋﻨﺪﻧﺎ ﻗﺒﻞ‬ ‫اكﻧﺖ هلﻢ‬ ‫ﺍﻟﻮالﻳﺔﺍﻟيت‬ ‫ألﺻﻞ‬ ‫ﻋهنﻢ‬

‫ﺍملﺒﻄﻞ ﻣهنﻢ ‪.‬‬ ‫ﺍملﺤﻖ ﻣﻦ ﺑﺎﻃﻞ‬ ‫ﺍﻟﻜﺒﺎﺋﺮﻭمل ميﻴﻦ ﻟﻨﺎ ﺣﻖ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫ﻭﻣهنﻢ ﻣﻦ‬ ‫ﺑﻌﻀﺎ ‪،‬‬ ‫ﻭﻣهنﻢ ﻣﻦﺗﻮىل‬ ‫ﻣﻦﺃﻛﻔﺮمه مجﻴﻌﺎ‪،‬‬ ‫ﻭﻣهنﻢ‬

‫ﺍﻟلكﺎﻡ‬ ‫ﺟﺰﻡ‬ ‫ﻭﻣهنﻢ ﻣﻦ‬ ‫ﻓهيﻢ ‪،‬‬ ‫ﻭﻗﻒ‬ ‫ﻭﻣهنﻢ ﻣﻦ‬ ‫مجﻴﻌﺎ‪،‬‬ ‫ﺗﻮالمه‬

‫ﻓهيﻢ *‬

‫ﺗﺜﻌﺒﻮﺍ ‪.‬‬ ‫ﻭﻣﻨﻪ‬ ‫ﺍﺧﻠﻒ ﻓﻴﻪ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺼالﺓ‬ ‫ﻣﺒﺐ ﻣﺎ‬ ‫ﺃﻭﻝ‬ ‫ﻓﻬﺬﺍ‬

‫ﻭﺋﺪ‬ ‫ﺇﻟﻴﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭﻧﺒﻮﻩ‬ ‫ﺑﺎﻟﻔﻘﻴﻪ‬ ‫ممﻮﻩ‬ ‫ﺫﻟﻚﺇىل ﻣﻦ‬ ‫ﻓﺰﻋﻮﺍيف‬ ‫مئ‬
‫ﺑﺎﻧﺎﻣﺮﻯ‬ ‫ﺃحصﺎﺏﻣﻮىس‬ ‫ﻓﺎﺑﺘﻠﻮﺍ ﺑﻪ مكﺎ ﺃﺑﺘىل‬ ‫ﻭهنﻮﺍ ﻋﻨﻪ‬ ‫جبﻦ هلﻢ‬

‫ﺍحلﺪﻳﺚ‬ ‫هلﻢ‬ ‫ﻭﺭﻗﺎ‬ ‫ﺑﻌﺪﻩ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﺬﻱ‬ ‫ﻳﺒﻮﻟﺲ‬ ‫ﻭﺁجمحئﺎﺏ ﻋﻴىس‬

‫ﺣﺆﺵ‬ ‫ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶﺑني ﺍﻟهبﺎمئ ‪.‬مئ‬ ‫هنﻰ ﻋﻦ‬ ‫ﺭﻣﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍملﻌﺮﻭﻑ ﺁﻥ‬

‫ﺑﻌﺾ ‪.‬‬ ‫ﺍألﻣﺔ ﺑﻌﻀﻬﺎﻋىل‬ ‫ﻣﺘرت—‬ ‫"ﻭﻫﻮ ﻋﺮﻳﺎﻥ ﻏري‬

‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝىث ﺑﻌﺪﻩ‪'.‬‬ ‫ملﺎ ﺭﻓﻊ ﺍﻟﻠﻪ ﻋميﻰ‬


‫هيلع‬ ‫ﻋﺒﺎﺱ '‪.‬‬ ‫ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻗﺎﻝ‬
‫ﺃﻇﻬﺮﻧﺎ ﻣﺎ ﻟﻴﺚ • مئ ﺍﺧﺘﻠﺞ ﺑﻪ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ ﺑني‬ ‫ﺗﻌﺎﻟﻮﺍ ﻧﻨﻈﺮ يف ﺃﻣﺮ ﻫﺬﺍ‬
‫ﻋملﺎهئﻢ ﻭﺃﺣﺒﺎﺭمه ممﻦ‬ ‫ﻭﺍﺧﺎﺭﻭﺍ ﻣﻦ‬ ‫جفﻤﻌﻮﺍ‬ ‫ﻫﻮ؟‬ ‫ﻓﺬﻫﺐ ‪ ،‬ﻣﺎ‬

‫ﻭﺟﻠﺲ هلﻢ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫مخﺴﺔ ﺍﻧﻔﺲ ‪ ،‬ﻓﺄﺩﺧﻠﻮمه ﺩﺍﺭﺍ‬ ‫ﺗﺼﺪﻳﻘﻪ‬ ‫ﻳﻮﺟﺒﻮﻥ‬

‫ﻳﻨﻈﺮﻭﻥ‬

‫(‪ ) ١‬رسﻭﺓ ﺍإلرسﺍﻡ‪.٣ ٦ :‬‬


Kitabu't-Tahrlş

Allah şöyle buyurmuştur: “H akkında (hesin) bilgi sahibi olmadığın şe-


y in ardına düşm e”86. Aralarmda vuku bulan olaylar -İd bunlar büyük
günahlardandır- olmadan önce, bizde mevcut olan velayetin ashndan
dolayı onlar hakkında susmak, durup karar vermeyip vakfetmek (sus-
5 mak) bize müsaade edilendir.

©nlardan haklının haklılığı, haksızın haksızlığı bize açıklanmamış-


tır” dedi.

Bazıları onların tüm ünü tekfir etti, bazıları bir kısmını tevelli eni,
bazıları onların tüm ünü tevelli etti, bazıları onlar hakkında konuşma-
10 yıp sustu, kimileri onlar hakkında kesin konuşup karar verdi.

£hl-i Salatin87 ihtilaf ettikleri ilk sebep budur ve Ehl-i Salat bun-
dan dolayı gruplaşmıştır.

Sonra fakih diye adlandırdıkları ve fıkha nisbet ettikleri kişiye sı-


ğmdılar. Hâlbuki nehyedilip kendilerine yasaklanan ve kaçınmaları
15 gereken şeyler onlara açıklanmıştı. Hz. M usa’nın ashabı Samir’i ile Hz.
İsa’nın ashabı Pavlus ve ondan sonrakilerle sulandıkları gibi onlar da
bu (fakihle) smandılar. Onlar için m aruf (meşhur) hadis ne güzel söy-
lemektedir. Şöyle ki: Allah Resûlü (s.a.v.) hayvanlarm birbirine karşı
kışkırtıhp kızıştırıhp kavga ettirilmesini (tahrişi) yasaklamıştır. Sonra
20 kendisi -çırılçıplak ve örtünmeksizin (açıktan ve gizlenmeksizin)- üm-
m eti birbirine kışkırtmıştır.

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Allah İsa’yı (a.s.) yanma alınca
ondan sonrakiler:

‘Gelin aramızda bulunup bir süre kalan bu kişinin durum una bir
25 bakâlim.’ dediler. Sonra H z. İsa’nın (a.s.) ne olduğu sorusu akıllarını
karıştırıp meşgul etti. Bunun üzerine toplanıp âlim ve din adamların-
dan kendisini tasdik eden beş kişiyi seçtiler. Onları bir eve soktular.
İnsanlar da oturup onların vereceği karan beklediler.

86 isrâ, 17/36.
87 £hl-i Salat: £hl-i Kıble ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
‫اﺳﻤﺎﻧﻲ‬ ‫حمﺮﺍﺭﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫ﺍﻟﺘﺤﺮﺵ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ‬

‫اﻟﺮﺟﻞ ؟ ﻳﻘﺎﻝ‬ ‫ﻫﺬا‬ ‫يف‬ ‫ﺗﻘﻮﻟﻮن‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ﻓﻘﺎل ﺑﻌﻀﻬﻢ ﻟﺒﻌﺾ‬


‫ﻭﺍﻟﻔﺘﻴﻠﺔ ﻭﺇﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎﺭ‬ ‫ﻟﺮﺍﺝ ال ﻳيفﺀ ﺇال ﺑﺎﻟﺪﻫﻦ‬ ‫ﺃﻗﻮﻝ ﺇﻥ ﺍ‬ ‫‪:‬ﺃﺣﺪمه‬
‫ﻓﺄﺩﺍ ﺑمك‬ ‫ﺍﻟﺸﻴﻄﺎﻥ ‪.‬‬ ‫ﻟﻴﺘﻘﺬﻧﺎ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍﺣﺪ‬ ‫ﺍآلهلﺔ ﺛالﺛﺔ ﺑﻄﻦ ﺍﺛﻨﺎﻥ ﻭﻇﻬﺮ‬

‫ﻭﺍﺗﺒﻌﻮﻡ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻓﺎﺧربمه مبﺎ ﻗﺎﻝ‬ ‫إﻟﻰ‬ ‫ﺧﺮج‬ ‫ﻓﺒﻄﻦ مئ‬ ‫ﻓﻘﺘﻠمتﻮﻩ ‪.‬‬

‫ﺧزبﺍ‬ ‫ﺍﺋهثﻮﺍ‬ ‫ﻗوئﻟﻮﺍ ﺑالﻣﻪ‬ ‫ﻭﻓهيﻢ [ ‪ ] ٩‬ﻗﺎﻝ ﺍممﻪ ﺀﺅﺯآل‬ ‫ﺍملﻠاكﻧﻴﺔ‬ ‫ﻭمه‬

‫ﻪ) ‪.‬‬
‫ﺋالﺋ( آ‬ ‫ﺉ‬‫ﺥ‬
‫ﺚ‬‫؛‬
‫ﺓ‬ ‫ﻟ‬
‫ﺍ‬ ‫^ ^ ‪٧١٠‬؛‬ ‫‪١‬‬‫ﻣﻤﺮ‬ ‫ﻭﺅﻟﻔﺬ‬ ‫حمﺈ ( ‪04،‬‬

‫ﺃﻧﻔﻨﺎ ‪،‬‬ ‫ﺍﺧﺘربﻧﺎ‬ ‫ﺃﻗﻮﻝ ﺇﻧﺎ ﻗﺪ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ؟ ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻟﻠﺜﺎيف ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫مئ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬

‫ﻫﺬﺍ‬ ‫جعﺰﻧﺎ معﺎ ﺟﺎﺀ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻌملﻨﺎ ﺍﻧﺎ‬ ‫ﻣﺜﻠﻨﺎ‬ ‫اكﻥ‬ ‫ممﻦ‬ ‫ﻗﺒﻠﻨﺎ‬ ‫ﻭﻣﻦ‬

‫ﺳﻮﻯ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻳﻜﻮﻥ ﻓﺎﻋﻞ‬ ‫جيﻮﺯ ﺃﻥ‬ ‫ﻟﻴﻰ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ ﻓﻌﻞ‬ ‫ﺍﻟﺮﺟﻞ ‪ ،‬ﻭﺃﻥ‬

‫ﺧﺮج ﺇىل‬ ‫ﻓﺒﻄﻦ ‪ ،‬مئ‬ ‫اﺣﺜﺰذ‬ ‫ﻭﻗﻞ‬ ‫أﻧﺪى‬ ‫ﻓملﺎ‬ ‫ﺍﻇﻬﺮ ﻣﺎ ﺷﺎﺀ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻭﻓهيﻢ‬ ‫ﺍﻟﻴﻌﻘﻮﻳﻴﻮﻥ ‪-‬‬ ‫ﻭﺍﺗﺒﻌﻮﻩ ﻭمه‬ ‫ﻃﺎﺋﻔﺔ‬ ‫ﻓﺼﺪﻗﻪ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺹ ﻓﺎﺧربمه‬

‫ﺍﺑﻦ ﺓﺯمت ‪ .‬ﻱ(ﻡ)‬ ‫اﺷﺦ‬ ‫ﺧﺆ‬ ‫اق‬ ‫ﺋﺰ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﺇﺉ‬ ‫ﺅﻟﻔﺬ‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺍﺱ‬

‫‪١٧١‬‬ ‫‪:‬اﻟﻤﺎﺀ‬ ‫ﻣﺮﺭﺓ‬ ‫(‪)١‬‬


‫( ‪ )٢‬ﻣﻮﺭﺓ ﺍملﺎﺋﺪﺓ‪.٧ ٣ :‬‬

‫( ‪ )٣‬ممﺮﺭﺓ ﺍملﺎﺋﺪﺓ‪.٧٢ :‬‬


Evdekiler: ‘H z. İsa hakkında ne dersiniz?’ diye birbirlerine sordu-
lar. Onlardan biri: ‘Ben diyorum ki; lamba ancak yağ, fitil ve ateş ile
ışık verir, ilahlar üçtür; ikisi gizlenmiş ve diğeri bizi şeytandan knrtar-
mak için açığa çıkıp g rü n m ü ş tü r. Sizi dine davet etti, siz ise onu öl-
S dürdünüz .‫ ﻩ‬da gizlendi.’ Som a çıkıp insanlara bu söylediklerini haber
verdi. Onlar da ona r^hi oldu lar.

Bunlar Melikaniye88 olup onlar hakkında Allah: ‘Tanrı üçtür ‫مسﺢ‬


£-
yin bundan vazgeçm eniz sizin için daha hayırlıdır’89 ve "Allah üçün üçüncüsü-
dür ،!‫؛‬yenler kâfir olm uşlardır’90 buyurmuştur.

10 Sonra İkinciye sordular. ‫؛‬N e diyorsun?’ D edi ki: ‘Ben şunu diyo-
rum: Kendimizi ve bizim gibi olup bizden öncekileri araştırıp gördük
ki; H z. İsa’nın yapıp getirdiğini yapmaktan biz âciziz. O nun yaptığı
şeyi Allah’tan başkasının yapması mümkün değildir, o Allah’tır. Dile-
diği kadar göründü, öldürülünce kızıp gizlendi.’ Sonra çıkıp insanlara
15 haber verdi. Bir grup onu tasdik edip ona tâbi oldu. Bunlar Yakubiy-
yun’91durlar. Bunlar hakkında Allah şöyle buyurmuştur: ‘Allah, M eryem
oğlu M esih’tir ‫جم!»ﺀﻣﻪ‬
kâfir olm uşlardır. ”92.

88 Melikaniye (Melkitler): Hrıstiyan mezheplerinden biri olup, Teslisteki


her üç unsurun da ilalı olduğunu onlardan sadece Hz. Isa'nın dünyaya
geldiğini o hem tam bir ‫ن‬ 1‫ اﻳﻦ‬،‫ﻟال‬tam bir insandır, insani yönü çarmı-
ha gerilmiş ve ölmüş ‫آﻟﺔ‬. H z. Meryem onu doğurmakla ‫ن‬ 1‫ﻳﻦ‬doğurmuş-
rur görüşünü savunur. Hrıstiyan hül^mdarlarının hemen hemen hepsi
bu mezhepten olduklarından muhtemelen bu mezhebe bu nedenle Me-
likaniyye denmiştir. Şehristani en büyük Hrıstiyan Mezhepleri olarak
Melikaniyye, Nasmriyye ve Yakubiyye’yi zikretmektedir.
89 Nisâ, 4/171.
90 Mâide, 5/73.
91 Yakubiyye: Hrıstiyanlıkta Nestorius’un doktrinine karşı çıkanlara Ya-
kubi ya da Yakubiler adı verilmiştir, o tarihten sonra, Siırşuni ve Sür-
yani Kilisesi yerine; Batı Süryanilerinden bahsederken Yakubi ve Ya-
kubi Kilisesi, D oğu Süryanilerinden bahsederken de Nasturi veya Nas-
mri Kilisesi adını kullanılmaktadır.
92 Mâide, ‫او‬7 ‫ة‬.
‫ﻟﺮﺍﺩ ﺑﻦ رصﺭ ﺍﺳﻐﺎيت‬ ‫حمﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﺵ‬

‫ﺑﻴﻦ‬ ‫اكﻧﺖ‬ ‫ﺃﻗﻮﻝ ﺇﻥ ﺃﻣﻪ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ؟‬ ‫ﻟﻠﺜﺎﻟﺚ ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ‬ ‫مث‬

‫ﺍﺧﺘﺼﻬﺎ‬ ‫ﺗﻌﺎﻟﻰ‬ ‫ﻭﺃﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻋﺎﺑﺪﺓ‬ ‫ﻃﺎﻫﺮﺓ ﺗﻘﻴﺔ‬ ‫ﻃﻴﺒﺔ‬ ‫ﺻﺪﻳﻘﺔ‬ ‫ﺃﻇﻬﺮﻧﺎ‬

‫ﺧﺮﺝ اﻟﻰ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‬ ‫ﺍﺑﻦ ﺍﻟﻠﻪ‪ ،‬ﺋﻢ‬ ‫ﻓﻬﻮ‬ ‫ﻓﻮﻟﺪﺕ ﻣﻨﻪﻋﻴىس‬ ‫ﻟﻔﻀﻠﻬﺎ‬

‫ﺍﻟﻨﻄﻮﺭﻳﺔ‬ ‫ﻭﺍﺗﺒﻌﻮﻩﻭمه‬ ‫ﻓﺎﺧربمه‪.‬ﻓﺼﺪﻗﻪ ﻃﺎﺋﻔﺔ‬ ‫ﻗﻠﺖ؟‬ ‫ﻟﻪ ‪ :‬ﻣﺎ‬

‫ﺍﻟﻠﻪ ^‬ ‫ﺍﺱ‬ ‫اﻟﻨﺒﻴﺦ‬ ‫ﺍﻟﺜﻀﺎﺯﻯ‬ ‫ﺅﺯﻗﺎﻙ‬ ‫ﻗﺎﻝﺍممﻪ‬ ‫وﻓﻴﻬﻢ‬

‫ﻭﺍﻟﻜﻬﻨﺔ‬ ‫ﺍملﺤﺮﺓ ﺭﺃﻳﻨﺎ‬


‫؟ ﻗﺎﻝ ﻗﺪ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ ﻣﺎ‬
‫ﻟﻠﺮﺍﻉ‪:‬‬ ‫مئ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬
‫اكﻧﺖ ﺑﻐﻴﺎ ‪،‬‬‫ﻳﻔﻌﻠﻮن ﻣﺠﺎ ﻓﻌﻞ ﺋﻢ ﻳﺼﻔﻮﻥ ﺇﻟﻴﻪ ﻣﺎ ﻗﻠﺘﻢ‪ ،‬ﻭﻟﻜﻦ ﻣﺮﻳﻢ‬
‫وﻛﺎنﻋىيﻟﻐري ﺭﺷﺪﻩﻓﺘﻌمل ﺍ حل ﺮ ﻭﺍﻟﻜﻬﺎﻧﺔ وﻛﺎن ﺳﺎﺣﺮﺍ اكﻫﻨﺎ‬
‫ﻓﺎﺧﺒﺮﻫﻢ ﻓﺼﺬﻗﻪ ﻃﺎﺋﻔﺔ‬ ‫إﻟﻰ ﺍملﺎﺱ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﻗﻠﺖ؟‬ ‫ﺧﺮج‬ ‫مئ‬

‫‪ ٢‬ﻭمه‬ ‫ﻏﻴائﻩ؛‬ ‫ﻏﻠﻰ ﻣﺮمي هبﺜﺎائ‬ ‫ﺅﻭﻣﺆهلﻢ‬ ‫ﻭﻓهيﻢ ﻗﺎﻝﺍممﻪ‬ ‫ﻭﺍﺗﺒﻌﻮﻩ‬

‫ﺍﻟهيﻮﺩ •‬

‫ﻳﺎﻗﻮﻡ ﺹ ﻗﺎﻝ يف‬ ‫ﺍخلﺎﺹ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ﻟﻪ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ؟ ﻓﻘﺎﻝ؛‬ ‫خفﺮﺝ‬


‫أوﺟﺐ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ﻭﻗﺪ ﺍﺫﻯ‬ ‫ﻳﺜﻄﻂ‬ ‫ﻧﻔﻪملﻳﻈملﻭمل‬ ‫ﻗﺎﻝ يف‬ ‫رﺟﻞ‬
‫ﻳﺮﺑﻮ ﺍﻟﺼيب ﻝ * ‪ ] ١‬يف‬ ‫أﻇﻬﺮﻛﻢ ﻭﻧﺸﺄ ورﺑﻰ ﻛﻤﺎ‬ ‫ﻭﻟﺪ ﺑني‬ ‫هيلع ﻗﺪ‬
‫اﻟﻄﻌﺎم‬ ‫ﻳﺄلكﺎﻥ‬ ‫ﻋﺎﺑﺪة ‪،‬‬ ‫ﺻﺪﻳﻘﺔ ﻃﺎﻫﺮﺓ ﻓﺎﺿﻠﺔ‬ ‫مجﺢ ﺃﻣﻮﺭﻡ ﻭﺃﻣﻪ‬
‫ﻭﻳﺂملﺎﻥ ﻭميﺮﺿﺎﻥ‬
‫ﺍﻟرشﺍﺏ ﻭحيﺰﻧﺎ ﻥ ﻭﻳﻔﺮﺣﺎ ﻥ ﻭجيﺰﻋﺎ ﻥ‬ ‫ﻭﻳرشﺑﺎﻥ‬
‫ممﻠﻚهيلع ﺍﻣﺮ ‪،‬‬ ‫ﻛﻮﻥ‬ ‫ﺣﺘﻰ‬ ‫ﻳﻜﻦ‬ ‫ممﻠﻮﻙ ‪ ،‬مل‬ ‫ﻋﺒﺪ‬ ‫ﺍﻧﻪ ﻭخيﺒﺮ‬
‫ﻣﻜﺮوم‬ ‫ﺩﻓﻊ‬ ‫جمﻠﻮﺏ ﻭال‬ ‫ﺍﺟﺘالﺏ‬ ‫ميﻠﻚ‬ ‫ال‬ ‫ﻳﻀﻴﻒ ﻓﻌﻠﻪ ﺇىل ﻏﻴﺮه‬
‫ﻭﻣﻮالﻩ‪.‬‬ ‫ﺧﺎﻟﻘﻪ‬ ‫ﻟﻎ ﻋﻨﻪ‬ ‫ﺇالجمﺎ‬

‫ﺍﻟﺘﻮﺑﺔ؛ ‪.٣٠‬‬ ‫ﻣﺮرة‬ ‫(‪) ١‬‬

‫( ‪، ) ٢‬ﻣﻤﺮرة ‪. ١ ٠ ٦ ٠ ٠ ٠ ٧ ١‬‬
‫ﺃ‬ 4 Kitabu't-Tahriş

Sonra üçüncüsüne ‘sen ne diyorsun?’ dediler. Dedi ki: ‘Ben diyo-


rum ki: H z. İsa’nın annesi bizim aramızdaydı tem iz âbid doğru biriy-
di. Fazilet ve üstünlüğünden dolayı Allah onu seçti ve ondan H z. İsa
doğdu o Allah’m oğludur.’ Som a insanların yanma gitti. O na ‘ne de-
5 ‫ ’?ﺿﻞ‬dediler. Onlara dediklerini haber verdi. Bir grup onu tasdik edip
ona tâbi oldu. Bunlar Nasturiyye93’dir. Bunlar hakkında Allah şöyle
buyurmuştur: ‘Nasara Mesih Allah’ın oğludur dediler. ’94

Sonra dördüncüsüne: ‘Sen ne diyorsun?’ dediler, o da: ‘Sihirbaz


ve kâhinlerin de O nun (Hz. isa’nuı) yaptıklarım yaptığım görüyoruz.
10 Sonra bu s ö y le d ik le rd i H z. İsa’ya nisbet ediyorlar. İsa gayri meşru
idi. Annesi iffetsizdi. Sihir ve kehaneti öğrenip sihirbaz ve kâhm oldu’
dedi. Som a msanlarm yanma gitti. O na “ne ?’
dediler,
‫ﺿﻞﺀل‬ o da onla-
ra ne söylediğini haber verdi. Bir grup onu tasdik edip ona tâbi oldu.

Bunlar hakkında Allah şöyle buyurmuşttır: ‘Onların M eryem hakkın-


15 da söyledikleri büyük bir iftiradır.’95 Bunlar Yahudilerdir.

B e ş l i s i çıktı. O na ‘ne diyorsun?’ dediler. Dedi ki: ‘Kim kişirnn


bizzat kendisi hakkında söylediğini söylerse haksızlık etmemiş ve aşırı-
ya gitmemiş olup Allah’ın kendisme vacip 1
‫ﻟﻐﻠﻞط‬şeyi yerme getirmiş
olur. H z. İsa, sizin aranızda doğdu ve her yönüyle bir çocuk gibi bü-
20 yüyüp gelişti. Annesi temiz, abid, faziletli ve doğru bir kadındı. Hz.
İsa ve annesi yer ve içer, üzülür ve sevinir, endişelenir, hastalanır ve
ağrı çekerlerdi. K e n d i s i bir kul olduğunu haber verirdi. Fvvelden
yok idi som a O ’nun emri (hükmü) alımda bir kul olarak var oldu.
O nun yaptıkları başkasma (Yüce Yaratıcıya) izafe edilir. Çünkü H z. Isa
25 faydasma olan bir şeyi Allah dilemedikçe elde etmeye/alıp getirmeye;
yaratıcısının ve Mevla’sının d e f ‫ ﻃﻄﻐﻬﺂ؛ا‬dışında zararma olan şeyi def
etmeye malik olmayan bir kuldur.

93 Nasturiyye: Hıristiyanlık tansüllerinden biri olan Kadıköy Konsi-


li'nden (M .s 451) soma, Isa'da biri beşeri diğeri ilahi iki tabiat bulun-
duğunu, bunlardan beşeri tabiatm Meryem'den doğduğunu.‫ ؛‬ilahi ola-
nın ise 1 ebedi kelamı olduğunu savunan Süryani kökenli Nes-
‫اس’ﻟالال‬
torius’un bu doktrinini benimseyenlere Nasturi ya da Nasturiler, karşı
çıkanlara da Yakubi ya da Yakubüer adı verilmiştir.
94 Tevbc, ‫©ورو‬.
98 Nisâ, 4/156.
‫ﺳ ﻴ ﺴ ﺲ■‬ ‫— ‪•••• -‬‬

‫ﺯﺭﺍﺭﻳﻨرصﺭﺍﺳين‬ ‫ﺍﻣﺮﺽ‬ ‫حمﺎﺏ‬

‫ﻓﺼﺪﺗﺮﻡ‬ ‫ﻭﺋﺪ اكﻥﻳيق ﺑﺎﻟﺒﺎﺏ‬ ‫ﻧﻔﻪ‬


‫ﻓﻘﻮﻟﻮﺍ ﻓﻴﻪ ﻣﺎ ﻗﺎﻝيف‬
‫ﻭﺍﻋزتﻟﻮﺍ‬ ‫ﺍألﻭﺩﻳﺔ‬ ‫ﻭﺑﻄﻮﻥ‬ ‫ﺍجلﺒﺎﻝ‬ ‫ﺑﺮﺅﻭﺱ‬ ‫ﻟﻘﻠهتﻢ‬ ‫ﻭحلﻘﻮﺍ‬ ‫ﻭﺍﺗﺒﻌﻮﻩ‬

‫مكﺎ‬ ‫ﻭﺍﺗﻘﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ ﺁﻣﻨﻮﺍ‬ ‫ﻭﻟﻮ ﺁﻥ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻭﻓهيﻢ ﻗﺎﻝﺍﺱ ‪:‬‬ ‫ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ •‬ ‫ﺹ‬
‫ﺁﺧﺮ ﺍآلﻳﺔ‪-‬ﺭ ‪٢‬‬ ‫ﺳﻴﺌﺂهتﻢﺇىل‬ ‫ﻋهنﻢ‬ ‫ﺍخلﺎﺹ ﻟﻜﻔﺮﻧﺎ‬ ‫ﻓﻌﻞ‬

‫ﻧﻔﺊ ؟‬ ‫ﺱ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ ﻧﺴﺄﻝﻭﺍىل‬ ‫ﺹ‬ ‫ﺍﺧﺘﻠﻔﺖ ﺁﻣﺘﻨﺎ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬ ‫ﻓملﺎ‬

‫ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺑﻘﻮﺍ ﺑﻌﺪ ﻋﻴﺲهيلع‬ ‫ﻓﺰﻉهيلع‬ ‫إﻟﻰ ﺹ‬ ‫ﻓﻔﺰﻋﺖ‬

‫ﺗﺼﺪﻳﻘﻪ ‪.‬‬ ‫ﻳﻮﺟﺒﻮﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻌملﺎﺀ وﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻣﻦ ﺍﻟﻔﻘﻬﺎﺀ ﻋﻨﺪمه‬

‫مبمي ﺍﻟمي‪.‬‬ ‫ﻟﺴﺎمل‬ ‫ﺹ‬ ‫هئﻢ‬ ‫ﺯﺍﻡ! حمﺌﺰﻧﺎ‬ ‫ﺁﻧرئﺃ‬ ‫ﺍحمائﺏ‬ ‫ﺍ'ﺉ ﺁ ﺧ ﺰ‬ ‫ﺯﻧﺰ‬ ‫‪١‬‬
‫( )‬

‫‪. ٦٠‬‬ ‫ﻣﺮر؛ اﻟﻤﺎﻟﺪة؛‬


5‫ﻝ‬ Kitabu't-Tahrlş

O nun kendi hakkında söylediğini söyleyiniz.’ Kapıda az bir grup


kalmıştı onu tasdik edip ‫ ﺩﺍﺍﻡ‬uydular. Az olduklarından dağların zirve-
sine ve vadilere yerleşip kendilerine muhalif olanlardan ayrılıp uzaklaş-
tılar. Bunlar h akanda Allah: ‘Şayet Ehli Kitap im an edip ،،‫حمﺄﺀ؛ﺀ‬
etmiş olsaydı
5 (-beşincinin yaptığı gibi-) biz onların günahlarını affeder ve N aim cennetle-
rine sokardık’96 buyurm uştur.”

Bizim ümmetimiz ihtilaf edince dediler ki: “Kime soralım ve kime


sığınalım?”

İsa’dan (a.s.) sonra onlarm yanlarmda bulunan fakih, âlim ve söy-


10 lediklerini tasdik edip görüşüne inanmayı vacip gördükleri kimselere
sığındılar.

96 M â id ،, 5/ 6 5 .
‫ﻓﻲﺻﺪح ﻋمثﺎﻥ‬
‫ﻋمثﺎﻥ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ يف‬ ‫جفﺎﺀﺕ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﺇىل ﺍﻟﻔﻘﻴﻪ ﻋﻨﺪمه ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬

‫ﻭﺧﺬﻟﺘﻪ ؟‬ ‫ﻭﻗﺘﻠﺘﻪ‬

‫ﻓﻘﺎﻝ • اﻛﺘﺒﻮا ﻣﺎ أﻣﻠﻲ ﻋﻠﺘمك • ﺇﻥ ﻋمثﺎﻥ ﻳﺄيف ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔﺃﻋري‬


‫ﺣمكﻬﻢ ﺇﻟﻴﻪ‬ ‫ﻓﻴﺠﻌﻞ‬ ‫ﻭﺍخلﺎﺫﻝ‬ ‫ﺍﻟﻘﺎﺗﻞ‬ ‫ﻋىل‬

‫رﺟﻞ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍآلﻥ‬ ‫ﺭﺭهتمجﻮﻥ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺴالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﺃﻥ ﺍﻟﻨيب‬

‫ﻋمثﺎﻥ ‪.‬‬ ‫ﻓﻬﺠﻤﻮﺍ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ))‬ ‫حمجتﺰ ﺑربﺩﺓ ﻣﻦ ﺁﻫﻞ‬

‫ﺍﻟالﻡ ‪،‬‬ ‫ﺟﺎملﺎ ﻋﻨﺪ ﺍﻟيب ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻛﻨﺖ‬ ‫جعﺮﺓ ‪:‬‬ ‫ﻛﻌﺐ ﺑﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫وﻣﻦ‬ ‫ﻳﻮﻣﺌﺬ‬ ‫ﻳﺬﻛﺮﺍﻟﻔﺘﻨﺔ ﻗﺎﻝ ‪( :‬ﺭﻫﺬﺍ‬ ‫ﻭﺍﻟين‬ ‫ﺑﺮﺩﺍﺀ‬ ‫ﺭﺟﻞ جمﻘﺦ‬ ‫مفﺮ‬

‫ﻓﻘﻤﺖ ﻓﺄﺗﺒﻌﺘﻪ ﻓﺎﺫﺍ ﻫﻮ ﻋمثﺎﻥ ﺑﻦ‬ ‫ﻛﻌﺐ ‪:‬‬ ‫ﺍحلﻖ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺍﺗﺒﻌﻪ ﻋﻠﻰ‬
‫ﻓﻘﻠﺖ ﺃﻫﻮ ﻫﺬﺍ ﻓﻘﺎﻝ ﻧﻌﻢ ﺧﻞ ﻋﻨﻪ ))‪.‬‬ ‫ﺑﻤﺠﺎﻣﻊ ﺛﻮﺑﻪ‬ ‫ﻓﺄﺧﺬﺕ‬ ‫ﻋﻔﺎﻥ‬

‫ﺍﻧﻴﺖ ﻳﺰﻳﺪﻩ يف‬ ‫ﻳﺸﺘﺮى ﻫﺬا‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ‪ :‬ﺭﺭﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟيتىلص اس‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﺍ مل ﺠ ﺪ ‪.‬‬ ‫ﻋﺜﻤﺎن ﻓﺰﺍﺩﻩ ىف‬ ‫ﻓﺎﺷرتﺍﻩ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ ))‪.‬‬ ‫ﺍملﺠﺪ ﻭﺍﺿمبﻤﻦ ﻟﻪ‬

‫ﺍجلﻨﺔ))؟ جفﻬﺰمه‬ ‫ﻭﺃحنﻤﻦ ﻟﻪ‬ ‫ﺍﻟﻌرسﺓ‬ ‫ﺟﻴﺶ‬ ‫جيﻬﺰ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﺭﺭﻣﻦ‬

‫ﻋمثﺎﻥ ‪.‬‬

‫ﻋﺮ‬ ‫محﻞ‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺁﻟﻒ ﺑﻊ؟ ر ‪ ،‬ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫محﻞ‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ ‪:‬‬ ‫ﻗﺎﻝ‬

‫ﻓرضﺏ‬ ‫ﻋمثﺎﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮﻣﻮﻝ ‪ :‬ﻫﺬﻩ ﻳﺪ‬ ‫ﻣﺎﺋﺔ ﺑﻌﻴﺮ• ﻓﻘﺎﻝ [ ‪ ] ١ ١‬ﻓﻲ ﺑﻴﻌﺘﻪ‬
H z . O SM A N 'IN M ETHİ HAKKINDA

Bir grup yanlarında bulunan fakihe gelip: “H z. Osman, ٢١١٦٧ öldü-


renler ve onu terk edip gidenler hakkında ne dersiniz?” dediler.

D edi ‫ﺐ‬:‫“ ﻟ‬Size söylediklerimi yazınız; H z. Osm an, kıyamette kati-


linin ve kendisini terk edenin amiri olarak gelir. Onların hükmü onun
e l im v e rilir ”

H z. Peygamber: “Siz şu an başım bir lnrka/eübbeyle örtüp sarmış


cennet ehli olan birine saldırıyorsunuz” dedi. Onlar H z. Osman’a hü-
cum edip saldırdılar.

Ka’b b. Ucre dedi ki: “Ben N ebi’nin (a.s.) }'anında osuruyordum.


Allah Resûlü fımeyi anlatıyorken yüzü elbiseyle örtülü bir adam om-
tim geçti. Allah Resûlü: ‘Bu ve buna tâbi olanlar ٠ gün hak üzeredir-
ler’ buyurdu. Ben de kalkıp ٢١٨٧ takip ettim. Baktım ki o Osman b.
Affan’dır. O nun elbisesinden m tup ‘bu ٠ mu?’ di}'e (Peygambere)
sordum. ‘Evet, onu bırak’ buyurdu.

N ebi (s.a.): “Kim bu evi satın alıp mescide eklerse ben ona
cennet garantisi veririm ” buyurdu. H z. O sm an onu aldı ve M escidi
N ebevi’ye ekledi. Allah Resûlü: “Kim C e y ş u ’ l - u s r e ’ y i (zorluk ordu-
sunu) teçhiz ederse, ben ona cenneti garanti ederim ” dedi. H z.
O sm an orduyu teçhiz etti. Bazıları: ‘bin deve” ile bazıları “yüz
deve ile orduyu teçhiz etm iştir” dediler. Allah Resûlü onun biatinde
‫ﺳﺎيل‬ ‫رصﺭ‬ ‫حمﺮﺍﺭ ﺑﻦ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍمكﻴﺶ‬

‫ﺇﻟﻴﻪ ‪ ،‬مه ﻭﺍﺱ‬ ‫ﻫﺎﺭﻭﺍ‬ ‫ﺣﺬﻳﻔﺔ ؛‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻴرسﻯ ‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻳﺪﻩ ﺍﻟميىن‬

‫ﺭﻣﻮﻝ اس‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ ‪ .‬واس‬ ‫؟ ﻗﺎﻝ ﻓﻲ‬


‫ﻗﻴﻞ ‪.‬ﻓﺎﻳﻦ ﻫﻮ‬ ‫ﻗﺎﺗﻠﻮﻩ ‪.‬‬

‫ﺍجلﺒﻞ ﻓﻘﺎﻝ؛‬ ‫ﻓﺘﺤﺮﻙ‬ ‫‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ﻭ ﻣ مل ‪ .‬ﻭﻫﻮ ﻣﻌﻪ ﻋﻠﻰ‬


‫ﺣﺮﺍﺀ‬ ‫ﺻﻠﻰ اس‬
‫ﻗﺘﻠﺘﻪ؟‬ ‫ﻓﺎﻳﻦ‬ ‫أو ﺷﻬﻴﺪ))■ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺻﺪﻳﻖ‬ ‫ﻋﻠﻴﻚ ﺇال ﻟﺒﻲ أو‬ ‫مفﺎ‬ ‫رراﻣﻜﻦ‬
‫‪.‬‬ ‫ﻓﻲ ﺍملﺎﺭ واس‬ ‫ﻗﺎﻝ‪:‬‬
‫ﻃﺎﻟﺐ ﻓﺬﻛﺮ ﻋمثﺎﻥ ﻓﻘﺎﻝ؛‬ ‫ﺟﺎملﺎﻭﻋﻨﺪﻩ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﺑﻰ‬ ‫ﻭاكﻥ‬

‫ﻇﺎملﺄ‪)).‬‬ ‫ﺳﺘﻴﻐﻲ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺇﻧﻚ‬ ‫((ﺃﻣﺎ‬

‫ﻣﻘﻤﺼﻚ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ اﻟﻨﻲ رص اس ﻋﻠﻴﻪ ﻭﻣمل‬


‫؛ ((ﻳﺎ ﻋمثﺎﻥ ! ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ختﻠﻌﻪ‬ ‫ﺧﻠﻌﻪ ﻓال‬ ‫ﺍملﻨﺎﻓﻘﻮﻥ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍخلالﻓﺔ ﻓﺈﻥ أرادك‬ ‫ﻗﻤﻴﺼﺄﻭىه‬

‫ﻋﻠﻴﻚ))‪.‬‬ ‫ﻭﺟﺎﻫﺪمه ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺃﻧﻌﻢ اس‬

‫ﻓﺈﻧﻚ ﻗﺪ‬ ‫ﻏﻴﺮك‬ ‫ﺍألﻣﺮ‬ ‫ﺍﺧين ﻭخت ﻳيل‬ ‫ﻟﻪ ‪:‬‬ ‫ﻗﻴﻞ‬ ‫ﺣﻴﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬

‫ﻗﻤﻴﺼﺎ‬ ‫ﺃﺧﻠﻊ‬ ‫ال‬ ‫ﺃﻥ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺇﻟﻖ ﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻋﻬﺪ‬ ‫ﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﺃﺣﺪﺛﺖ ‪،‬‬

‫اﻟﻠﻪ ‪.‬‬ ‫أﻟﺒﻨﻴﻪ‬

‫ﻛﺮميﺜﻚ‬ ‫ﺯﺅﻍ‬ ‫ﺻﻠﻰ اس ﻋﻠﻴﻪ ‪(( :‬ﺃﻭيح ﺇﻟىت أل‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍملﻲ‬
‫ﻋمثﺎﻥ))‪.‬‬

‫ﻭﺧﺎﺫﻟﻪ ﻓﻲ ﺍملﺎﺭ))‪ .‬ﻓﻲ‬ ‫ﻭﻗﺎﺗﻠﻪ‬ ‫ﻋمثﺎﻥ ‪،‬‬ ‫((ﺃﺷﺪﺃﻣيت ﺣﻴﺎﺀ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬

‫ﻳﺘﻞ‬ ‫ﺅﻭﻣﻦ‬ ‫ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍ ﻋﻠﻴﻪ ‪:‬‬ ‫ﻓﺼﺎﻫﺘﻪ ﻃﺎﺋﻔﺔ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪،‬‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ ﻣﻦ‬

‫اكﻥ‬ ‫ﺇﺋﺔ‬ ‫ﺍﻟﻘﺌﻞ‬ ‫ﺇﻱ‬ ‫مبﺮﻑ‬ ‫ﻓال‬ ‫ﻟﻮﻟﺘﻪ ﺷﻠﻄﺎائ‬ ‫ﺟﻌﻠﻨﺎ‬ ‫ﻓﻘﺬ‬ ‫ﻃﻠﻮﻗﺎ‬
‫ﺛﻘﻮﺯﺍ‪.‬ﻩ‬

‫(‪ ) ١‬ﻣﺮﺭ ؛ ﺍإلﻣﺮﺍﺀ‪.٣ ٣ :‬‬


Kitabu't-Tahrlş D airb, Amr

sağ elini S©1 elin üstüne koyarak şöyle demiştir: “Bu Osman’ın elidir.”
Huzeyfe dedi ki: “Vallahi gidip onu öldürdüler”. Dediler ki: “O nere-
dedir?” D edi ki: “O cennettedir.” Vallahi bunu Allah Resülü (s.a.v.)
söyledi, o Allah Resûlü ile birlikte H ira dağındayken dağ hareket edip
salandı. Allah Resûlü dağa. “D u r senin üzerinde ancak/sadece bir N ebi
veya sıddik veya şehit vardır” buyurdu. “O nun katilleri nerededirler?”
dediler. “Vallahi cehennemdedirler” dedi•

Allah Resûlü om ruyordu, yanında H z. Ah vardı. H z. Osm an’ı ‫ﺱ‬-


dı. Allah Resûlü: “Sen haksız yere ona karşı çıkacaksın” buyurdu.

N ebi (s.a.v.): “£ y Osm an; Allah sana bir göm lek giydirecek ki o
Hilafet gömleğidir. Münafıklar senden onu çıkarmam isteyecekler.
Çıkarma! Allah’m sana nim et olarak verdiği şey için onlarla mücadele
et” buyurdu.

(Fakih) dedi ki: “H z. Osm an’a görevi terk et ve hilafetten ayrıl,


başkası iş başına geçecek çünkü sen bidatları işleyip yaptın denildiğin-
de; H z. Osman: “Allah’m bana giydirdiği bir gömleği (hilafeti) çıkar-
m amam için N ebi (a.s.) benden söz aldı” dedi.

N ebi (s.a.): “Kızını Osm an’la evlendir” diye bana vahiy edildi”
Ve: “Ü m m etim den en çok hayâ sahibi olan O sm an’dır. O nun katili ve
‫ ﻧﺲ‬ateştedir” buyurdu

Fakih bu vb. hadisleri rivayet edip söyledi bir grup onu


tasdik edip “Kim h a ksız y e r e öldürülürse b iz onun v e lis in e 'y e tk i
verm işizd ir. A n ca k ٠da öldürm ede aşırı gitm esin, ona y a r d ım e d ilm iştir”97

97 ‫حم؟ﻝ‬
, ‫ﻝ‬7‫ﻭﻭﺍ‬.
‫'ﻣﺮﺍﺭ ﺑﻦ رصﺏ ﺍﺳﺎيل‬ ‫ﻣﺤﺎب اﺳﺮض‬

‫ﺍألﻭﻝ ‪.‬‬ ‫ﻣﺘﻐﺌﺬﺍ ‪ 0 ^ . . .‬وﻧﺤﻮ ﺫﻟﻚ ﻣﻦ‬ ‫ؤوﻣﻦ متﺜﻞ ﻣﺆﻣﻨﺎ‬

‫وﻋﻠﻰ ﻣﺠﻦ‬ ‫ﺟﻨﺘﻪ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍملﺺﺇىل‬ ‫ﺑﻮالﻳﺔ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻟﻌمثﺎﻥ‬ ‫هشﺪﻭﺍ‬ ‫من‬

‫ﻣﻦ مل‬ ‫ﻭﺁﻥ‬ ‫واﻟﻤﺼﻴﺮﺇىل ﻧﺎره ‪.‬‬ ‫ﻭﻟﻌﺘﺘﻪ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺑﻌﺬﺍﺏ‬ ‫ﻭﺧﺬﻟﻪ‬ ‫ﻗﺘﻠﻪ‬

‫ﺑﻠﻐﺖ‬ ‫وﻋﺒﺎدﺗﻪ ﻣﺎ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻟﻐﺔ ﺗﻘﻮﺍﻩ‬ ‫هشﺪﻭﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻳهشﺪﻋىل ﻣﺜﻞ ﻣﺎ‬
‫ﻣﺤﻤﺪ‬ ‫ﺍﺳﺘﺤﻞ‬ ‫حيﻞ ﻣﻨﻪ ﻣﺎ‬ ‫ﺍﻟاكﻓﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫اكﺋﻨﺄ ﻣﺎ اكﻥ ‪ ،‬ﺇﻧﻪ اكﻥ ﻣﻦ‬

‫ﻭﻣﻠﻮﻛﻬﻢ ‪.‬‬ ‫ﻣﻠﻮﻙ ﺑﻨﻲ أﻣﻴﺔ‬ ‫وﻫﻢ أﺗﺒﺎع‬ ‫ﺣﺮﺑﻪ ‪.‬‬ ‫ﻣﻦ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬

‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬ ‫ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻭﺃلكﻮﺍ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ‪،‬‬ ‫ﺍألﺣﺎﺩﻳﺚ‬ ‫هبﺬﻩ‬ ‫ﻋمثﺎﻥ‬ ‫جفﻌﻠﻮﺍ‬

‫ﺍ مل ﻮ ﺩ ﺓ [ ‪.£ ١ ٢‬‬ ‫ﻭﻗﺘﻠهتﻢ‬ ‫ﺧﻀﺮاﺀﻫﻢ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻓﺎﻣﺴﺘﻌﺒﺪ وﻫﻢﺣىت أﺑﺎد‬

‫‪. ١٣‬‬ ‫ر ا ) ﺻ ﺮ ﺀ ا ﻟ ﺘ ﺎ ﺀ‪:‬‬


ve “Kim taam m üden bir m üm ini ö ld ü rü rse ...”98 Vb. ayetler‫ ؛‬buna yorum-
ladılar. Sonra Hz. Osm an’ı tevelli edip, onun Allah’ın dostu olup cen-
nete gireceğine şahitlikte bulundular. O nu terk edip öldürenlerin Al-
lah’ın azabma ve lanetine duçar olacaklarına ve gidecekleri yerin ce-
hennem olacağına tanıklık ettiler. Kendilerinin şahadet eniği gibi şa-
hadette bulunmayanlarm takvası ve ibadeti ne derecede olursa olsun
kâfirlerden olduklarım, H z. M uham m ed’in ciz^e ehli için helal gördü-
ğü şeylerin bunlar için de geçerli olduğunu söylediler. Bunlar üm eyye
O ğullan hükümdarları ve onlara tâbi olanlardır. Bu hadislerle Hz.
Osm an'ı üm m etin aleyhine (iktidar için) kullandılar. Ta ki Allah, onla-
ruı kökünü kazıyıp, el-M usew ide" onları öldürünceye kadar Ehl-i
Kıble’n in 100 mallarım yiyip onlan kendilerine kul köle yaptılar.

98 Nisâ, 4/93.
99 Abbasi taraftarlarına verilen bir isimdir.
١٥٥Ehl-i Kıble: Litera^rde kıbleye yönelen, kıblesi ve namazı bir olan,
inançtaki teferruatlarda birbirinden farklı olsalar bile bu görüşleriyle
hatalı olmakla birlikte küfre girmeyen İslam dairesinde kalan değişik
mezheplere bağlı bütün Müslüman fırkalara verilen şemsiye bir kav-
ramdır. Ehl-i Salat kavramı da aym anlamada kullanılır.
‫يف ﺩﻡ ﻋمثﺎﻥ‬
‫ﻓﻲ ﻋمثﺎﻥ؟ ﻓﺈﻧﺎ‬ ‫ﺃﺧﺮﻯ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻳﺎ ﻓﻘﻴﻪ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﺗﻪ ﻃﺎﺋﻔﺔ‬

‫ﻭﺍألﻣﻮﺍﻝ‬ ‫ﺍﻟﺪﻣﺎﺀ‬ ‫أﺟﻠﻪ‬ ‫ﺍﻣﺘﺤﻠﻮﺍ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ ‪ ،‬ﻓﺈﻥ ﻗﻮجمﺄ ﻗﺪ‬ ‫ﻣﻦ ﺃﻫﻞ‬
‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ؟‬ ‫ﻭﺍﻟﻮﺛﻮﺏ ﻋﻠﻰ ﺃﻫﻞ‬

‫ﻋمثﺎﻥ‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪ :‬ﺇﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺒﻨﻊ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺗﻘﻮمه ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬ ‫‪٥‬‬

‫ﺩﻭﻟﺔ ﺑﻴﻦ‬ ‫ﺍملﺎﻝ‬ ‫ﺑﺎهلﻮﻯ ﻭﺟﻌﻞ‬ ‫محﻰ ﺍخلﺲ ﻭﺣمك‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺃﻭﻝ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻃﺮﻳﺪ‬ ‫ﺁﻭﻯ‬ ‫ﺣىن‬ ‫ﺅيل ‪،‬‬ ‫األﻏﻨﻴﺎﺀ ‪ ،‬وﻟﻢ ﻳﺼﻞ اﻟﻈﻬﺮ ﻳﻮم‬
‫وﺧﻠﻰ ﺳﺒﻴﻞ ﻋﺒﻴﺪ اﻟﻠﻪ ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﻌﺎﺹ ‪،‬‬ ‫ﺻﻠﻰ اﻟﻠﻪهيلع ﺍحلمك ﺑﻦ أﺑﻲ‬

‫ﺹ‬ ‫ﻳﺎرسﺣىت‬ ‫ﻋﻨﺎﺭ ﺑﻦ‬ ‫ﻭرضﺏ‬ ‫ﺍﻟﺒالﺩ •‬ ‫ﺟﺮ ﺃﺑﺎ ﺫﺭ ﻓﻲ‬ ‫ﻋﻤﺮمث‬

‫ﻭﺃﺣﺮﻕ‬ ‫رضﺑﻪ•‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻣﺎﺕ‬ ‫ﺣىن‬ ‫ﻣﻌﻮﺩ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭرضﺏ‬

‫ﺑﺎﻟﻤﺎس‬ ‫ﻳﺼﻠﻲ‬ ‫ﻭاكﻥ‬ ‫ﺍﻟﻌﺮﺍﻕ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﻮﻟﻴﺪ ﺑﻦ ﻋﻘﺒﺔ‬ ‫ووﻟﻰ‬ ‫ﺍملﺤﺎﺣﻒ ‪،‬‬

‫ﺍﻟﺼالﺓ ﻗﺒﻞ ﺍﻟﺘﺴﻠمي‬ ‫ﻋﻠﻴﻬﻢ ﻓﻲ‬ ‫ﻳﻘﻴﻞ‬ ‫ﺍخلﻤﺮ ‪ ،‬ﺛﻢ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫وﻫﻮ حمﻜﺮﺍﻥ‬
‫ﺍﻟالﻡ ‪ ،‬ﻓﺪ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫حمﻤﺪ‬ ‫أﺻﺤﺎب‬ ‫ﺧﻴﺎر‬ ‫وﻓﻴﻬﻢ‬ ‫ﺃﺯﻳﺪمك ؟‬ ‫ﻓﻴﻘﻮل ‪:‬‬

‫ﻳﻨﻜﺮ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻋمثﺎﻥﻓمل‬ ‫ﻳﺬﻙ‬ ‫وﻗﻬﺮﻫﻢ مبﻦ ﺃﻃﺎﻋالﺭ ‪ ، ٢‬ﻓﻌمل‬ ‫ﺃﺫهلﻢ‬

‫ﻳﻐري•‬ ‫وﻟﻢ‬ ‫‪١٥‬‬

‫(‪ ) ١‬ﻡ ﺍالﻣﻞ‪ :‬ﺹ ﻃﺎﻣﺔ‪.‬‬


H z . O SM A N 'IN ZEMMÎ HAKKINDA

Sonra başka bir grn^ geldi. Dediler ki: “Ey Fakih, Osm an hakkın-
da ne dersin. Biz Küfe ehlindeniz. Çünkü bir kavim (grup) Osm an’dan
dolayı canı, malı ve Ehl-i Kıble’ye saldırmayı helal kıldılar.”

Dedi ki: “Onlar bidat ve dalalet ehlidirler, onlardan sakınınız.”


Yazınız: “H z. Osm an ‫الﻱ‬koruluğu
‫ﺀ‬ yapan101, nefsi arzusuna göre hü-
küm veren ve malı zenginler arasmda bir varlık kılandır. Hilafete seçil-
diği gün öğle namazını kılmamış tır. Resûlullah’m sürgün edip kovdu-
ğu Hakem b. Ebi’l-As’ı barındırıp korumuştur. Ubeydullah b .ü m e r ii
serbest bırakmış, Ebu Zerr’i ise memleket memleket takip ve tetkik
ettirmiştir. Am m ar b. Yasir’i fıtık edinceye dek darp etmiştir. Abdullah
b. M esud’u da darp etmiş ve bu darp nedeniyle ölmüştür. Mushafları
yaktırmıştır. Velid b. Ukbe’yi Irak’a vali tayin etmiştir. Velid, içki
içmekten sarhoş olduğu halde halka namaz kıldırır sonra selam verme-
den önce namazdayken cemaate dönüp ‘daha fazla kıldırayım mı?’ diye
sorardı. H z. Peygamber’in seçkin sahabeleri de halk içinde varken;
Velid, böyle yapar onları ezip kendisine itaate zorlardı. Bu
H z. Osm an’a bildirildi, ٠ valiyi değiştirmediği gibi onu kınamadı da.

101 Hz. Osman beytü’l-mal develeri için Medine civ^mdaki bazı b i l e r i


kamulaştırıp koruluk haline getirmişti.
‫<ﺍﺩالحمﻔﺴﻢ‬ ‫ﻣﺺ‬
‫ﻳﺪﻱ‬ ‫ﻳﻦ‬ ‫ﺍخلﻤﺮ ﻋالﻧﻴﺔ‬ ‫رشﺏ‬ ‫ﺍﻟﻄﺎﺋﻒ ‪ ،‬جفﻌﻞ‬ ‫ﻭﻭالﻩ‬

‫ىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع ﻭﻓهيﻢ ﺣﺬﻳﻔﺔ • من ﻳﻘﻮﻝ ؛ ﻫﺪ ‪،‬‬ ‫ﺃحصﺎﺏ‬


‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬
‫اﻋﻠﻢ ﺃهنﺎ ﺣﺮﺍﻡ‬ ‫مخﺮ ﺣﺮﺍﻡ ﺃرشهبﺎ ﻋﻠﻰﺭمغ ﺃﻑ ﻣﻦ ﻧﻐﻢ ﻭﺁﻧﺎ‬
‫ﻓﻌمل ﺑﺬﻟﻚ ﻋمثﺎﻥﻓمل ﻳﻐري‪.‬‬

‫ﻭﺗﻨﻴﺐ ﻋﻦ ﺑﻴﻌﺔ •ﺍﻟﺮﺿﻮﺍﻥ ﻭاكﻥ ﻳﻮﻡ ﺍﺣﺪ ﺃﻭﻝ ﻣﻦ ﻓﺮ ﻭﺁﻡ‬


‫ﻭﺗﻨﻴﺐ ﻋﻦ ﺑﺪﺭ‪،‬ﻭىلصمبىن‬ ‫ﺍململﻮﻥ•‬ ‫ﻟﻴﻨﻬﺰم‬ ‫ﻳﺬﻟﻠﺜﺎ‬ ‫ﻗﺮﻳﺸﺎ‬
‫اﻟﺰوراﺀ ‪،‬‬ ‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﻭﺑىن‬ ‫ﻟﺮﺳﻮل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺧالﻓﺄ‬ ‫ﺃﺭﺑﻌﺄ ﻭﻋﺮﻓﺎﺕ‬
‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﻭﻣمل■‬ ‫اﻟﻨﻴﻲ‬ ‫ﻭﺃﺣﺪﺙ ﺍألﺫﺍﻥ ﺍﻟﺜﺎﻟﺚ ﻭﺗﺮﻙ ﻫﺪﻱ‬
‫ﻭﻛﺘﺐﺇىل ﻋﺎﻣﻞ ممﺮ ﺁﻥ ﻳﻘﺘﻞ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺗﻈملﻮﺍ ﻣﻨﻪ ‪ ،‬ﻓﻘﺎﺗﻞ ﻋﻦ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ ﺃﻣﺮﺕ ‪ .‬ﻭﺍﻥ‬ ‫واﻟﺼﺒﻴﺎن ﻭﻗﺎﺩﺕ‬ ‫ﺣﺎرصﻩ ﺣىن ﻗﺘﻞ ﺍملﺴﺎﺀ‬
‫ﻣملﺎﻥ ﺍﻟﻔﺎﺭﺱ ملﺎ ﻧﻈﺮ ﺍﻟﻴﻪ ‪ ،‬ﺻﻌﺪ ﺍملﻨرب ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺅﺇﻧﺎ ﻟﻠﻪ ﺇائﺇين‬
‫[‪١٣‬ﺍ‬ ‫ﻭﺍﻧﻄﻔﺄ ﺍإلﺳالﻡ‬ ‫ﺍﻟرثﺭ‬
‫ﻭﺛﺆ ‪٠‬‬ ‫ﺅﺇائ ﺇيف ﺍﺯﺍﺟﻌﻮملﺢ' ‪ 1‬ﺍﻟﻴﻮﻡ‬
‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‪.‬‬ ‫ﺭﺍﻛﻨﺎ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ ﺣﺬﻳﻔﺔ‪ :‬ﻭﺍﻟﻠﻪ ﻣﺎ ﺩﺧﻞ ﻋمثﺎﻥ ﺣﻔﺮﺗﻪ ﺇال اكﻓﺮﺃ ﻣرشﻛﺂ‪،‬‬


‫ﺍجلﻤﻊ ‪.‬‬ ‫ﻭﺇﻥ ﺟﻴﻔﺘﻪﻋىل ﺍﻟرصﺍﻁ ﻳﺘﺎﺫﻯ ﻣﻨﻪ ﺍﻫﻞ‬

‫ﺃﺻﺪ ﺃﺑرت ﻣﻮﻟﻲ ﺍحلﻖ‬ ‫ﻭﺃﻧﻪ ال ﻳين ﺍالجمﺮ ﺑﻌﺪ معﺮ ﺇاللك‬
‫ﺇﺳﺘﻪ ‪ .‬ﻭﺃﻧﻪ ملﺎﻭيل ‪ ،‬مجﻊ ﺑىن ﺃﻣﻴﺔ خفال هبﻢ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ﺩﻭﻧمكﻮﻫﺎ‬
‫ﺗﻌﺠﺰﻭﺍ ‪.‬‬ ‫مفﺎ ﻣﻦ ﻋﺎﻓﻴﺔ ﺇال ﻭﻗﺪ ﻣﻜﻨمتﻮﻫﺎ ﻓال‬

‫(‪ ) ١‬ﺳﻮرة اﻟﺒﻘﺮة؛ ‪. ١ ٥ ٦‬‬

‫ﻄ ﻮ‪،‬ا‪.‬‬
‫ﻣم‬‫ممﺰ؛ﺍ‬ ‫ﺍملأل ﻭﻋﻨﻪ؛ﺭﺑﺊ‬ ‫ﺍﻟﺮﻡ‪:‬‬ ‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺍحتﺾ‬
‫ﺳىنﻤ‬
‫( ‪) ٢‬د ﺑ‬
‫■'‬ ‫‪.‬‬
Kltabu't-Tahrif

O nu T aife vali olarak tayin etti. Huzeyfe’nin içinde bulunduğu


Peygamber’in ashabının 0 ‫ ﺀﺳﻚ‬açıktan şarap içer ve onlara şöyle der-
di: ‘Bu haram olan şaraptır ben bunun haram olduğunu bildiğim halde
haram olduğunu söyleyenin inadına (burnu yere sürtünsün) ٠® içiyo-
5 rum .’ Bu durum H z. Osman’a bildirildi ancak ٠ bunu değiştirmedi.

H z. Osm an Beyatü’r-Rıdvan’da bulunmadı (yoktu), o, Müshi-


manlar hezimete uğrasm diye U hud savaşmda ilk kaçan ve Kureyş’in
kaçmasım emredip söyleyen İrişidir. Bedir savaşmda bulunmadı. Hz.
Peygamberin yaptığının tersine Mina ve A rafafta namazı dört rekât
10 olarak kıldırdı. Dinden sapmayı yaydı. Ü çüncü bir ezam icat etti ve
Nebi’nin (s.a.) yolunu terk etti. Mısır amiline kendisini şikâyet edenleri
öldürmesini yazılı olarak bildirdi. O nu muhasara edenlerle savaşarak
kadın ve çocukları öldürdü ve ‘bununla emr olundum ’ dedi. Selman-1
Farisi ona baktı ve minbere çıkarak: ‘‫ﻦ؛ﺓ‬A‫ﺗ‬lla h ’tan geldik y in e ona dönece-
ıs giz’102, bu gün hepimiz dağıldık! İslam söndü ve din geriledi’ dedi.

Huzeyfe dedi İri: ‘Vallahi Osman m e z a r ın a ancak kâfir veya müş-


‫ ﻡ‬olarak girmiştir. O nun leşi sırat üzerinde olup herkes ondan rahat-
sız olup eziyet çeker. H z. Ö m er’den sonra ancak kısa, soyu kesik, hak-
ka kıçmı çeviren velayete gelir.’ H z. Osm an Hilafete gelince üm eyye
^0 Oğullarım topladı ve onlarla baş başa kalarak şöyle dedi: ‘Sakın rahat-
sız olmayınız, ben her nimeti size vereceğim.’

102 Bakara, a / ı 6 ‫؟‬.


‫ﺍمسﻨﺎين معﺮﻭ ﺑﻦ حمﺮﺍﺭ‬ ‫ﻛﺘﺎب اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬ ‫‪٢١‬‬

‫ﻭيف حنﻮ ﻫﺬﺍ ‪ ،‬ﻓﻘﺒﻠﻪ ﺍﻟﺴﺎﺋﻠﻮﻥ ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍهيلع ﺅﺍﺋﺒني ﻳﻨﻘﻀﻮﻥ‬


‫ﺇىل ﺁﺧﺮ ﺍآلﻳﺔ ﺃ ' ﺍ‪ ،‬ﻓﺘربﻭﺍ ﻣﻦ ﻋمثﺎﻥ‬ ‫ﻣﻴﺜﺎﻗﻪ ^‬ ‫ﻣﻦ مبﺐ‬ ‫ﻏﻬﺬ |ﺵ‬
‫ﻭﻛرئﻭﻩ وﻟﻌﻨﻮه ﻭهشﺪﻭﺍ ﻋىل ﻣﻦمل ﻳهشﺪ ﻣﺜﻞ هشﺎﺩهتﻢ ﺑﺎﻟﻐﺔ‬
‫ﻭﻟﻌﻨﺘﻪ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﻋﺪﺍﻭﺓ‬ ‫ﻭﺍﻟرشﻙ‬ ‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ ﺑﺎﻟﻠﻪ‬ ‫ﺑﻠﻐﺖ‬ ‫ﻭﻃﺎﻋﺘﻪ ﻣﺎ‬ ‫ﺗﻘﻮﺍﻩ‬

‫جمﻦ ﻳﺴﺘﺤﻞ‬ ‫ﻭﺍحمحتﻠﻮﺍ ﻣﻨﻪ ﻣﺎ ﺃﻫﻞ‬


‫اكﻥ ﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻭﺍملﺼمسﺮﺇىل •ﻧﺎﺭﻩ‬ ‫‪٥‬‬

‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻣﻨﻪ ‪ ،‬ﻭمه‬ ‫ﺗربﺃ‬ ‫ﻭﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺘﻠﺘﻪ‬ ‫ﺧﺬﻟﺘﻪ‬ ‫ﻭﺗﻮﻟﻮﺍ‬ ‫ﺣﺮﺑﻪ‬

‫ﻭﺍﻟﺜﺢ لكﻬﺎ•‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﻭﺍﻓﺾ‬

‫ﺳﺮرااﺗﺠﺮا‪٢٧ :‬‬ ‫(‪) ١‬‬


Kitabu't-Tahriş Dırârb, Amr

Bu gibi rivayetleri söylediler. Soru soranlar bunu kabul edip “Söz


verip pekiştirdikten sonra A llah’ın ahdini bozanlar, Allah'ın sürdürülm esini
em retm iş olduğu ilişkileri kesenler ve ye ryü zü n d e fe sa t çıkaranlar, işte hüsrana
uğrayanlar onlardır”103 ayetini buna yorumlayıp H z. Osman’dan teberri
ettiler, onu tekfir edip lanetlediler. Kendileri gibi şahadet etmeyenlerin
takvaları ve taatları ne dereceye ulaşırsa ulaşsm kâfir, müşrik, Allah’m
düşmanı ve lanet ettiği kişiler olup yerlerinin cehennem olduğuna dair
şahitlikte bulundular. Allah Kesûlü’nün cizye ehli için helal g ö rd ü ^ i
her şeyi kendileri gibi inanmayanlar için helal gördüler. O nu terk eden,
onu öldürenleri ve ondan teberri edenleri tevelli edip dost edindiler.
Bunlar Hariciler, Rafıziler*®* ve Şia’nın tüm üdür.

Rafiza, Rafıziler: Bazı Şii fırkalar için kullamlan bir isim olup Bş’ari’ye
göre, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in imametini reddettikleri ‫؛؟؛‬٨ bu
ismi almışlardır. Ancak bazı kaynaklarda Zeyd b. Ali’yi im^meyn hak-
kındaki görüşünden dolayı terk eden gruba ^«yd’in v e . bit İlimdir.
‫ﻓﻲ ﻣﻦوﻟﻤﻊيف ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ وﺑﺌﻲ أﻣﻬﺔ‬

‫ﺗﻘﻮليف ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﻓﺎن ﺗﺮﻣﺎ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮا‪ '.‬ﻣﺎ‬ ‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺋﻢ ﺟﺎﺀه ﺻﻨﻒ‬
‫ﺍﻟﻘﻴﻠﺔ ؟‬ ‫أﻫﻞ‬ ‫وﻗﺘﻠﻮا‬ ‫ﺗﻮﻟﻮﻩ‬

‫ﻓﻘﺎﺩﺕ ﺍﺣﺬﺭﻭﺍ ﺃﻭﻟﺌﻚ ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﻴﻊ ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪ ،‬ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ؛ ﺇﻥ‬


‫ﺍﻟالﻡ ﻫﻮ ﻭﺃﺑﻮﻩ ﻭﺃﻣﻪ ﻓﻘﺎﻝ ‪(( :‬ﻟﻌﻦ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﻣﺆﺑﺎيل ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﻧﺎﺭ‬ ‫ﺗﺎﺑﻮﺕ جمﻦ‬ ‫ﺭﺭﻣﻌﺎﻭﻳﺔىف‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﺍﻛﺐ »‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﻘﺎﺋﺪ‬ ‫ﺍملﺎﺋﻖ‬

‫ﺗﺤﺜﺔ »‪.‬‬ ‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ‬ ‫ﻟﻜﺎن‬ ‫ﻗﺎل‬ ‫ﻗﺎل ﻣﺎ‬ ‫ﻭﻟﻮال أن ﻓﺮﻋﻮﻥ‬ ‫ﻣﺼﻔﺪ ﻋﻠﻴﻪ‬

‫(ﺅﺯﺍﺷزبﺓ ﺍﻟﻨﻠﻐﻮﻧﺬ يفﺍﻟﻘﺰﺁﺭ؛>ﻫﺮ ‪ ، ٢‬ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﻭﺑﻨﻮ ﺃﻣﻴﺔ ‪ -‬ﺭﺭﻭﻟﻮمل‬


‫ﺫﻟﻚ ﺍﻟﻴﻮﻡ ﺣﺘﻰ ﻳﻨﺘﻘﻢ ﻣﻦ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻳﺒﻖ ﻣﻦ ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ﺇال ﻳﻮﻡ ﻭﺍﺣﺪ ﻟﻄﻮﻝ‬
‫ﺇىل ﺍملﺎﺭ »•‬ ‫ﺑىن ﺃﻣﻴﺔ ﻭﺗﻌﺠﻠﻬﻢ‬

‫ﻓﻘﺎل؛ (ﺭﺍﻟاكﻓﺮ‬ ‫ﻳﺄﻛﻞ‬ ‫ﻣﻌﺎوﻳﺔ‬ ‫ﺻﻠﻰﺍممﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﺇىل‬ ‫ﻭﻧﻈﺮ ﺍملﻲ‬


‫ﺗمشﻊ‬ ‫ﻭﺍﺣﺪ »‪ .‬ﺭﺭﺍﻟﻠﻬﻢ ال‬ ‫ﻣﺠﻌﺎﺀ‬ ‫ﻭﺍملﺆﻣﻦ يف‬ ‫أﻣﻌﺎﺀ‬ ‫ﺳﺒﻌﺔ‬ ‫ﻳﺄﻛﻞ يف‬
‫ﻳﺜﺢ‪.‬‬ ‫ﻓﻜﺎن ال‬ ‫ﺑﻄﻨﻪ»‬

‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ‬ ‫ﺑﻘﺘﺎﻝ ﺍﻟﻘﺎﺻﻄني ﻭمه‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺍملﻲ‬ ‫وآﻣﺮ‬

‫ﻳﻤﻮت‬ ‫رﺟﻞ‬ ‫اﻟﻔﺞ‬ ‫ﻋﻠﻴﻜﻢ جمﻦ ﻫﺬا[ ‪] ١ ٤‬‬ ‫وأﺻﺤﺎﺑﻪ ﻭﻗﺎﻝ ؛ ((ﻳﻄﺒﻊ‬ ‫ه‪١‬‬

‫ﺍإلممﺎ« ؛ ‪. ٦‬‬
‫(‪ ) ١‬ﺳﺮرا •‬
MUAVİYE v e EMEVİLERİN ZEMMİ HAKKINDA

Sonra başka bir grup geiip dediler ki: “Muaviye hakkında ne der-
sin? Bir grup onu tevelli edip Ehl-i Kıble’yi öldürüyorlar.”

D edi ki: “Onlardan sakınınız! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler.


(Söyleyeceklerimi) Yazınız; ‘Muaviye, babası ve annesi N ebi’nin (a.s.)
önünden geçtiler, o, buyurdu ki: ‘Geçene, (bineği) sürene ve binene
Allah lanet etsin.’ Ve buyurdu ki: ‘Muaviye, üstü bağlanmış ateşten bir
taburnn içindedir. Şayet Firavun söylediği o sözü söylemeseydi, Mua-
viye cehennemde onun altında olacaktı.’ Nitekim ‘K u r’â n ’da lanetlenmiş
ağaç’105 Muaviye ve üm eyye Oğullandır. Şayet dünyanın sadece tek bir
günü kalsa Allah, Emevilerden intikam alıp onları Cehenneme koymak
için ٠ günü uzatır.

Muaviye yemek yerken N ebi (s.a.) ona baktı ve şöyle dedi: ‘Kâfir,
yedi mideyle yer; m üm in ise bir mideyle yer. Allah’ım onu doyurma!’
Nitekim Muaviye doymuyordu.

N ebi (a.s.) Kasitin ile savaşmayı em retti ki onlar Muaviye ve


ashabıdırlar. N ebi (a.s.): ‘Bu gedikten/yoldan bellim ' milletim
(dinim) dışındaki bir din üzere ölecek bir adam size gelecek’ dedi

108 ‫ ااق»ل‬7‫ ﻫﻬﺎ‬.


‫ميﺎﺭﻳهنﻤﻤﺮﺍمسﻢ‬ ‫ﺍﻟﺘﺤﺮﺵ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ‬

‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﻋىل‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺭﺭﺇﺫﺍ ﺭﺃﻳمت‬ ‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ؛‬ ‫ﻓﻄﻠﻊ‬ ‫ﻏريﻣﻠيت ؟‬ ‫ﻋىل‬


‫ﺍﻗﺘﻠﻮﻩ))*‬ ‫ﺋﻢ‬ ‫ﺍﻗﺘﻠﻮﻩ‬ ‫ﺋﻢ‬ ‫ﻓﺎﻗﺘﻠﻮﻩ‬ ‫ﺍملﻨري‬

‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﻭاكﻥ‬ ‫ﺍخلﻨﺪﻕ ‪،‬‬ ‫ﻭاكﻥﺍﻟﻨيبىلص‬


‫حيﻔﺮﺍﻟﻠﻪهيلع‬
‫ﺻﺪره‬ ‫حيﻤﻠﻮﻥ ﻟﺒﻨﺔ ﻟﺒﻨﺔ ﻭمعﺎﺭ حيﻤﻞﻟﺒﻨﺘني جفﻌﻞﺍﻟﻨيبميحس‬
‫ﺭﺃﺳﻪجمﻦ ﺍﻟﻐﺒﺎﺭ ﻭﻳﻘﻮﻝ•’ ((ﻳﺎمعﺎﺭﺇ ﺁﻣﺎ ﺇﻥ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﺷﻌﺮ ﻭﻳﻨﻔىغ‬
‫ﻭﻳﺪﻋﻮﻧﻚ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﺍﻟﺒﺎﻏﻴﺔ ‪،‬ﺗﺪﻋﻮمهﺇىل‬ ‫ﺗﻘﺘﻠﻚ ﺍﻟﻔﺌﺔ‬ ‫ﺇﻟﻴﻚ‬ ‫ﻟﺘﺜﺘﺎﻕ‬

‫ﺍﻟﻨﺎﺭ »•‬ ‫ﺇىل‬


‫ﺍﻟﻌﻮﺍﻡ ‪،‬‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ‪،‬ﺑﻪ‬
‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪ ،‬ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ ﻭمه‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ ﺱ‬ ‫ﻭيف‬

‫ﻭﺗريﺃﻭﺍ ﻣﻦ ﻣﻌﺎوﻳﺔ وﻣﻤﻦ ﺍجتﻪ•‬


Kltabu't-Tahriş Difârb.Amr

ve Muaviye geldi. Buyurdu ki: ‘Muaviye’yi minber üzerinde görürseniz


onu öldürünüz, öldürünüz, öldürünüz!’ N ebi (s.a.) hendek kazıyordu
herkes kerpiçleri birer birer taşıyordu. Ammar ise iki kerpiç taşıyordu.
N ebi onun göğsünü silerek ve saçını tozdan sük^eyerek şöyle diyordu:
‘Ey Ammar! Cennet seni arzuluyor. Seni baği (hakka isyan eden) bir
topluluk öldürecek. Sen onları cennete davet ederken onlar seni cehen-
neme çağırırlar.’ Bu gibi hadisleri söyleyip kabul edip onu din edindi-
ler. Bunlar avam olup Muaviye ve ona tâbi olanlardan teberri ettiler.
‫يفﺻﻦ ﻣﺪح ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ‬
‫ﻣﻌﺎﺭﻳﺔ‬ ‫يف‬ ‫وﻳﺮ‬ ‫ﺗﻘﻮل ﻓميﻦ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮاﺕ ﻣﺎ‬ ‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺻﻨﻔﺎ‬ ‫مئ ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﻭﺍخلﻠﻔﺎﺀ ؟‬ ‫وﺑﻨﻲ أﻣﻴﺔ‬

‫ﻗﺎل‪ :‬ؤ ﻏىن‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ إن اس‬ ‫أﻫﻞ ﺍﻟﺒﺸﻊ‬ ‫ﺑﺎل ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ‬

‫ﻓﺂﻣﺮ‬ ‫ﻩ ﺃ‪)،‬‬ ‫ﻣهنﻢ ﻣﺆﺩﺀ‬ ‫ﻏﺎذﺛﺌﻢ‬ ‫وﻧﺘﻦ اﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻧمسﺢ)‬ ‫جيﻌﻞ ﺃﻥ ﺍﻟﺌﺔ‬
‫ﻳزتﻭﺝ ﺍﺑﻨﺘﻪ ﺁﻡ ﺣﺒﻴﺒﺔ ‪ ،‬وآن‬ ‫ﻣﻔﻴﺎﻥ وأن‬ ‫خيﺘﺎﺭﺃ ‪ ٢‬جمﻮﺩﺓﺃيي‬ ‫اﻣﻤﻪ ﻧﺒﻴﻪ أن‬

‫مبﻨﻜﺐ‬ ‫ﻣﻔﻴﺎﻥ ‪ ،‬ﻭﺁﻥ‬ ‫ﺩﺧﻞ ﺩﺍﺭﺃيب‬ ‫ﻭﻳﺆﻣﻦ ﻣﻦ‬ ‫ﺳﻔﻴﺎﻥ‬ ‫ﻳﺆﺽ آﺑﺎ‬

‫ﻋﻠﻢ ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺍﻟﻮيح ﻭﻗﺎﻝ ‪( :‬ﺭﺍﻟﻠﻬﻢ‬ ‫ﻣﻔﻴﺎﻥ‬ ‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﺍﺑﻦﺃيب‬

‫ﺍﻟﻌﺬﺍﺏ ))‪.‬‬ ‫ﻭﺍحلﺎﺏ ﻭﻗﻪ‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ‬ ‫ﻣﻨﻴﺎﻥ‬ ‫ﺃيب‬

‫ﺩﻳﻨﻚ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻭﺍمتﻨﺌﻪ‬ ‫وﺣﻴﻚ‬ ‫ﻟﻜﺘﺎﺑﺔ‬ ‫رﺿﻴﺘﻪ‬ ‫ﻗﺪ‬ ‫ﺭﺭﺍﻟﻠﻬﻢ ﺇيف‬

‫ﺍﻟﻠﻬﻢ‬ ‫؛ ﻟﻚ ‪.‬‬ ‫ﻗﺒﻞ‬ ‫ﻟﻌﻨهتﻢ‬ ‫ﻛﻨﺖ‬ ‫ﻭﻗﺪ‬ ‫ﺍﻟﻌﺪﺍﻭﺓ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻣﻮﺩﺗﻪ‬ ‫ﻭﺍﺧرتﺕ‬

‫ﻳﺪﻝ‬ ‫<ﺅﻓﺂﻭإلﻟﺜﺎ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺭمحﺔ ))‪.‬‬ ‫ﺻالﺓ‬ ‫ﻋﻠهيﻢ‬ ‫اﻟﻠﻌﻨﺔ‬ ‫ﺗﻠﻚ‬ ‫اﺟﻌﻞ‬

‫ﻧﺰﻟﺖ ‪.‬‬ ‫ﺧﻨﺜﺎﺟﻪ>ىل ﻓﻔهيﻢ‬ ‫ﺷﻴﻨﺎهتﻢ‬ ‫اﻟﻖ‬

‫(‪ ) ١‬ﺳﻮرة ﺍملﻤﺘﺤﺘﺔ؛ ‪.٧‬‬

‫ﻓﻴﺎالﺀﻝ‪.-‬خيﺮ‬ ‫(ﺃ)‬

‫ﺍﻟﻐﺮﺗﺎﻥ؛ ‪.٧‬‬
‫( ‪ )٣‬ﺳﻮﺭ؛ »‬
MUAVİYE'NİN M ETHİ HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelip: “Muaviye, Emeviler ve Halifeler


hakkında kötü konuşanlar hususunda ne dersin?” dediler.

Dedi ki: “Onlardan sakınınız! Onlar bidat ehlidirler! Yazınız: Al-


lah şöyle bu^ırm uştur: ‘Ola ki Allah sizinle, içlerinde düşm an olduğunuz
kim seler arasında bir sevgi ve ya kın lık kıla r’106 Allah Nebisine ‘Ebu Süfyan
ile akrabalık kurmasını ve kızı ü m m ü H abibe’yle evlenmesini; Ebu
Süfyan’ı ve onun evine girecekleri emin kılmasmı; Muaviye b. Ebi
Süfyan’ı vahiy kâtibi yapmasını emretti.’ Nebi: ‘Allah’ım, Muaviye b.
Ebi Süfyan’a Kitabı ve hesabı öğret, onu azaptan koru, Allah’ım Ben,
senin ٢ ٠ ٥ ‫ ؛‬yazmak için ٥١١٥seçip razı oldum ve dinin üzerine emin
İçildim, sevgisini ve yakınlığını düşmanlığa tercih ettim, daha önce
onlara 1‫ﺱ‬ ،‫ﺀ‬etmiştim. Allah'ım ٠ lanetimi onlar için sala، ve rahmet kıl’
dedi. Nitekim A lla h onların kötülüklerini/seyyiatını hasenata/iyiliklere çevi-
rir’107 ayeti onlar haklcında inmiştir.

'٥٠ Mümtehine, 60/7.


107 Furkân, 70/ ‫ أت‬.
‫اﺳﻤﻲ‬ ‫حمﺮﺍﺏ ﺑﻦ ﻣﺤﺮد‬ ‫ﻛﺜﺎﺏ ﺍﻟﺜﺤﺮﻳﺶ‬

‫ﻭﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﺣﺎرض ﻓﻘﻴﻞ ﻟﻪ؛‬ ‫ﻳﻮﺻﻲ‬ ‫ﻭاكﻥﺍﻟينىلص ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ‬


‫ﺑﺆﺭﻩ ﻓﻘﺎﻝ؛ (رﻳﺎ ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﺇﻧﻚ ﻣﺤﺘﻠﻲﺁﻣيت ‪ ،‬ﻓﺈﺫﺍ ﻭﻟﻴهتﻢ ﻓﺎﺗﻖ ﺍﻟﻠﻪ ﻓﻴﻬﻢ‬
‫ﻭﺫﻛﺮ ﺍﻟﻨيب ﺍﻟﺮﻭﻡ ﻓﻘﺎﻝ؛ (رﻫﻢ‬ ‫ﻭﺍﻟﺪﻧﻴﺎ »•‬ ‫ﻟﻚ ﺧﻴﺮ‬
‫ﺍآلﺧﺮﺓ‬ ‫ﻳﺠﻤﻊ‬
‫ﻭﻟﻜﻦ‬ ‫ﺍﻟﺪﻫﺮ [ ﻫﺎﺍ ‪،‬‬ ‫ﺁﺧﺰ‬ ‫ﻫهيﺎﺙ‬ ‫ﻫهيﺎﺙ‬ ‫وﺑﺤﺮ‪،‬‬ ‫ﺻﺨﺮ‬ ‫ﺃحصﺎﺏ‬

‫رضﺏ ﺑﻴﺪهﻋىل‬ ‫ﻋﻠهيﻢ ﻭﻟﺜﺎ ﻣﻦ ﺃﻭﻟﻴﺎﺋﻪ ﺷﺎﺑﺎجمﻦ ﻗﺮﻳﺶ ‪،‬مئ‬ ‫ﻳﻌﺚ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻭﺍخلالﻓﺔ ﺑﻴﻦ ﺣﻴﻴﻦ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﺒﻮﺓ‬ ‫ﻭخفﺬﻩ ))‪ ،‬ﻭﺭﺭﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﻗﺴﻢ‬ ‫ﻛﺘﻒ ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ‬

‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﻭﺍخلالﻑ ؛ ﻟﺒين ﺃﻣﻴﺔ‬ ‫ﺍﻟﻨﺒﻮﺓ ﻟﺒين ﻫﺎمش‬ ‫ﺍﻟﺪﻫﺮ ‪،‬‬ ‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﻗﺮﻳﺶ•‬

‫ﻣﻐﻢ‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻞ ﺁين‬ ‫ﺍﺥ‬ ‫ﺀﺅﻭﻋﺬ‬ ‫ﻭﺟﻞ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﻗﻮﺏ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﺰ‬ ‫ﺍﻟﺪﻫﺐ »‪.‬‬

‫ﺍﺯﻳﻞ ﺑﻦ‬ ‫ﻛﻨﺎ ﺍﺷﺜﺨﻠﻒ‬ ‫ﺍآلﺯﺽ‬ ‫ﻟميﺘﻐﻠﻬهنﻢ ﺅﻱ‬ ‫ﺍﻝﺀائخبﺎﺏ‬ ‫ﺯجغﻠﻮﺍ‬

‫ﺇﻟيت ﻣﻦ‬ ‫ﻗﺎﻝ ﻭﺟﺎﺀ رصﺥﺇىلﺍﻟينهيلع ﺍﻟالﻡ ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺃﺧﺮﺝ‬


‫ﻓﻘﺎﻝ ﺍمل‬ ‫ﻓرصﻋﻪ ﺇﻟﻴﻪ‬
‫ﻓﻘﺎﻡ‬ ‫ﻓﺼﺎﺭﻋﻪ ﺇﻟﻴﻪ‬
‫ﺃﺻﺎﺭﻏﻪ ﻓﻘﺎﻝ ﺍمل ‪:‬ﺭﺭمئ‬

‫ﻭﺍﻧرصﻩ ﻭﻗﻮﻩ ﻋﻠﻰحمﻦ‬ ‫ﻳﻐﻠﺐ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻳﻐﻠﺐ‬ ‫ﺍﺟﻌﻠﻪ‬ ‫ﺍﻟﻠﻬﻢ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ؛‬ ‫هيلع‬
‫ﺫﻛﺮ ﻫﺬﺍ‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ‬ ‫ﺍﺳﺘﺨﻠﻒ‬ ‫ﻓملﺎ‬ ‫ﻳﻐﻠﺐ ‪،‬‬ ‫ﻣﻨﺼﻮﺭﺃ ال‬ ‫ﻓاكﻥ‬ ‫ﻧﺎﻭﺃﻩ »‪.‬‬

‫ﻗﻴﺎﺭﻳﺔ ﻭﻃﻮﺍيغ ﺍﻟﺮﻭﻡ ﻗﺪ‬ ‫ﻭاكﻧﺖ‬ ‫ملﻌﺎﻭﻳﺔ ‪،‬‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚجمﻦ ﻗﻮﻝﺍﻟين‬


‫ﻓﻔﻊ ﻗﻴﺴﺎ ﺭﻳﺔ مئمل ﻳﺰﻝ ﻳﻘﺎﺗﻞ‬ ‫ﺍألﺟﻨﺎﺩ‬ ‫ﻣﻌﺎﻭألﻋىل‬ ‫ﻓﺒﻌﺚ‬ ‫ﺍﻣﺘﻨﻌﻮﺍ‬

‫ﻳﻐﻠﺐلك ﻣﻦ ﻗﺎﺗﻠﻪ ‪.‬‬ ‫ﻏﻠﺐ ﻳﻮﻣﺎ ﻗﻂﻭمل ﻳﺰﻝ‬ ‫ﺍﻟﻌﺪﻭ مفﺎ‬

‫ﻟﻮﻩﻭمه‬ ‫ﻭﺗﻮ ﺑﻪ‬


‫ﺍحلﺪﻳﺚ ﻓﻘﺒﻠﻪ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ ﻣﻦ‬ ‫ﻭيف‬
‫ﻭﺍملﺮﺟﺎﻧﻴﺔ‬ ‫ﺁﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬ ‫‪،‬‬ ‫ﺃﻣﻴﺔ ﻭﺁﻫﻞ ﺍﻟﻌﻄﺎ‬ ‫ﻣﺰﻙ ﺑين‬ ‫ﺃﺗﺒﺈﻉ‬
‫ﺭﺃﻱ‬ ‫ﻣﻦ ﺃﻫﺪ‬ ‫ﺩﺭ‬ ‫ﻭﺃﻫﺪ‬

‫(‪ ) ١‬ﻣﻮﺩﺓ ﺍﻟﻨﻮﺭ‪. ٥٥ :‬‬

‫]•‬ ‫مل‬ ‫""~*‪ V‬ﺍﻟﺮﺍحمﺢﻣمطﺎ [اﻣﺮاﻟﻢ‬


‫ﺭﺁمل ﺍﺭملﺍجتﻮﺍ‬ ‫ﻣﻄﺮﺱ*ﻥﺍﻳﻠﻞ ﺗﻠﺪلكﻤني• ﻭﺳﻂ ﻣﺮ‬
‫(‪) ٢‬‬

‫ﺭهسﺎﺑﻄﻦ‪.‬‬ ‫ممﺎﻓﻴﺎألﻣﻞ‪.‬‬ ‫(ﺏ)‬


Kltabu't-Tahriş Dırârb. Amr

Nebi (s.a.) tavsiyede bulunuyordu ve Muaviye orada ‫ملﻤﻂ‬ "‫ﻚ‬‫ﺍ‬.‫ﻟ‬Nebiye


denildi ki: ،Onu göster (belirt)’ denildi. Buyurdu ki: ‘£y Muaviye, sen
ümmetin başma geçeceksin, onların başına geçince onlar hakkında Al-
lah’tan kork. Allah sana dünya ve ahiretin hayırlısım verecektir.’ Nebi
Rum’u andı ve: ‘Onlar kara ve deniz sahibidirler. N e kadar da uzak (hey-
hat), ne kadar da uzak! Artık ahir zamandır. Fakat Allah veli kullarından
Kurey§’ten bir genci onlann üzerine gönderir’ buyurdu. Sonra eliyle Mua-
viye’nin omzuna ve dizine vurarak şöyle dedi: ‘Allah Nübüvvet ile Hilafeti
Kureyş’ten iki kabileye taksim edip bölüştürmüştür. Ahir zamandaki Nü-
büvvet, Haşim Oğullarına ve son zamandaki Hilafet ise üm eyye Oğulla-
nna verilmiştir.’
İşte bu Allah’m şu ayetteki sözüdür: ‘Allah, sizden im an edip Salih amel
işleyenlere, kendilerinden öncekileri yeryüzüne halife kıldığı gibi onları da halife
kılmayı va’d etmiştir. Elbette onlara kendileri için razı olduğu dinlerini temkin
edecektir. Ve m uhakkak ki, onları korkularından sonragüven ve emniyete döndüre-
çektir. Bana ibadet ederler, Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra kim
kâfir olursa artikfasık olanlar onların ta kendileridir.’108 Dedi (fakîh) ki: ‘^ e -
bi’nin (a.s.) yanma bir dövüşçü geldi ve ‘dövüşeceğim birini karşıma çıkar’
dedi. Nebi, Muaviye’ye: ‘Kalk onunla dövüş’ dedi, o da kalktı ve dövüştü.
Bunun üzerine Nebi (a.s.): ‘Allah’ım onu yenip yenilmeyen kıl, ona karşı
çıkıp mukavemet gösterenlere (direnenlere) karşı ona yardım et ve onu
koni’ dedi, o mağlup edilmeyen mansur idi. Hz. Ömer halife olunca,
Nebi’nin Muaviye için söylediği bu hadis ona aktarıldı. Kayseriyye ve
Rum tağutlan boyun eğmeyi reddetmişlerdi. Muaviye ordulann başmda
onlara karşı gönderildi. Kayseriyye fethedildi. Sonra sürekli düşmanla
savaşn, hiçbir gün mağlup olmadı. Karşılaşnğı herkesi mağlup etti”. Bu
gibi hadisleri (‫ ﺭﺱ‬söyledi. Bir grup bunu kabul edip inandı ve ikrar
ederek Muaviye’yi tevelli etti. Bunlar Emevi’lerin hükümdarlarma tâbi
olanlar ve varlık ip le r id ir le r . Daha sonra bunlara ... (bir veya iki kelime-
1‫ﺀأل‬yer * Flıl-i kıble olanlarla, Mercaniler ve Sisan ya da
Sistan halkmdan £hl-i Rey109 olanlar da katıldı.

ıus Nûr, 24/ 55•


109 Ehl'i Rey: Sahabe döneminden itibaren Irak’ta Küfe merkezli olarak
teşekkül etmeye başlayan bilahare imam A’zam Ebu Hanife’nin görüş-
lcriyle daha da belirginleşen fîkhi olmakla birlikte akide alanında da
Ashabu’l-Hadis’ten farklı metot ve düşünceye sahip olan ekole verilen
isimdir.
‫يفﻋيل ﺑﻦﺃيب ﻃﺎﻟﺐ‬
‫ﻃﺎﻟﺐ‬ ‫ﺻﻨﻒ ﺁﺧﺮ‪ ،‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ; ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف ﻋﻠﻲ ﺑﻦ ﺁيب‬ ‫ﺟﺎﺀ‬ ‫مث‬
‫ﺗﻮالﻩ؟‬ ‫ﻭﺍﺳﺘﺤﻠﻮﺍ ﻗﺘﻠﻪ ﻭﻗﺘﻞ ﻣﻦ‬ ‫ﻗﻮﻣﺄ ﻗﺪ ﺳﺒﻮﻩ ﻭﻟﻌﻨﻮﻩ‬ ‫ﻓﺈﻥ‬

‫أﻣﻠﻰ‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻣﺎ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ‬ ‫ﺍﻟﻴﺪﻡ‬ ‫اﺗﻘﻮﻫﻢ ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎل;‬


‫ﻋﻠﻴمك;‬

‫ﺍﻟالﻡ ﺁﺧﺎﻩ‬ ‫ﺇﻣالﻣﺄ‪ ،‬ﻭﺇﻥﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻋﻠﻲ ﺃﻭﻝ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﻓﺈﻥ‬


‫وﺻﺘﻰ ﻣﻦ‬ ‫‪،‬جمﻮﺱ ﻣﻦ‬
‫ﻭﺃﻧﺖ ﻫﺎﺭﻭﻥ‬ ‫مبﻨﺰﻟﺔ ﻣىن‬
‫ﻭﻗﺎﻝ؛ <ﺍﺃﻧﺖ‬
‫اﻟﻮﺣﻲ [‪] ١٦‬‬ ‫ﺛﻴﺘﺂ ﻣﻦ‬ ‫ﺃجميت »‪ ،‬ﻭﺃﺵ إﻟﻴﻪ‬
‫ﻋﻠﻰ‬ ‫وﺧﻠﺘﻔﺘﻲ‬ ‫ﺑﻌﺪﻱ‬
‫ﻳﻤﺴﻚ ﻣﻦ‬ ‫ﻧﺎﺋﻪ ﻓﻲ ﻳﺪه‬ ‫وﺟﻌﻞ ﺃﻣﺮ‬ ‫واﻟﺪﻳﻦﻛمت ﺫﻟﻠﺚ ‪ ،‬ﻋﻦ ﺃﻣﺘﻪ ‪،‬‬
‫ﻣﻮﺗﻪ ‪.‬‬ ‫ﻳﺸﺎﺀ وﻳﻄﻠﻖ ﻣﻦ ﻳﺸﺎﺀ ﻓﻰ ﺣﻴﺎﺗﻪ ﻭﺑﻌﺪ‬

‫ﻋﻠﻴﻚ ﻳﺎ ﺃﻣري‬ ‫ررإﻟالم‬ ‫اﻟالم ﻟﻘﻴﻪ ﻓﻘﺎﻝ;‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫اﻟﻨﻲ‬ ‫ﻭﺁﻥ‬


‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺃﺑﻨﻚ ﺃﻭ ﺑﻦ‬ ‫ﻋﻠﻲ ;‬ ‫وﺑﺮﻛﺎﺗﻪ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ورﺣﻤﺔ‬ ‫اﻟﻤﺆﻣﻨﻴﻦ‬

‫ﻗﺒﻠﺖ ))‪.‬‬ ‫ﻗﺎﻝ‪ :‬ﻗﺪ‬ ‫ﺑﻞ ﻣﻦ اﻣﻤﻪ ‪-‬‬ ‫ﺍﻟين؛ ال‬

‫ﻭﺍﻝ ص‬ ‫ﺍﻟﻠﻬﻢ ‪،‬ﻣﻮالﻩ‬


‫ﻣﻮالﻩ ﻓﻌﻠﻲ‬ ‫ﻛﻨﺖ ﻣﻦ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ؛ ﺭﺭﺍﻟﻠﻬﻢ‬
‫و(رﻋﻠﻲ‬ ‫ﺧﺬﻟﻪ))‪.‬‬ ‫ﻭﺍﺧﺬﻝ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍمنﺮ ﻣﻦ ﻧرصﻩ‬ ‫ﻭالﻩ ﻭﻋﺎﺩ ﻣﻦ ﻋﺎﺩﺍﻩ‬

‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ألﺣﺪ ﺁﻥ ﻳﺮﺩ‬ ‫ﺑﻄﺎﻋﺘﻪ ﻓﻠﻴﺲ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫وﻟﻲ وﻟﻪ آﻣﺮ ﺍﻟﺬﻱ أﻣﺮ‬
‫وﻟﺪه ﻣﻦ ﺑﻌﺪه إﻟﻰ ﻳﻮﻡ‬ ‫وﻛﺬﻟﻚ‬ ‫ﻋﻠﻲ ﺷﻴﺌﺄ ﻣﻤﺎ ﺟﺎﺀ ﺑﻪ ودﻋﺎ إﻟﻴﻪ))■‬
H z. ALİB.EBİTALİB HAKKINDA

S©nra ona (fakîhe) başka bir grup gelerek: “Ali b. Ebi Talip hak-
kında ne diyorsun? Çünkü bir grup ona sövüp lanet ediyor, onun ve
onu tevelli edenlerin katlini helal görüyor” dedi.

Dedi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Si-


ze yazdırıp imla edeceğim şeyleri yazınız;

‘Hz. Ali, İslam’ı kabul eden insanların ilkidir. N ebi (a.s.) onu kar-
deş edinmiş ve: ‘Benim yanımda senin menzilen (konumun) Hz. Ha-
run’un H z. Musa yanındald konum u gibidir. Sen, benden sonraki
vasim ve üm metim üzerindeki halifemsin’ buyurmuştur. Ona vahiyden
ve dinden ümmetine söylemeyip ketm ettiği gizli bir şey vermiştir.
N ebi yaşarken de vefat ettikten sonra da eşleri ile ilgili karan onun
eline vermiştir. Dilediğini bırakmış ve dilediğini ise boşamıştır.

N ebi (a.s.): ‘Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun ey


M üminlerin emiri’ dedi. H z. Ali: ‘Bu senden mi yoksa Allah’tan mı?’
dedi. Nebi: “Hayır, bilakis Allah’tan’ dedi. Bunun üzerine H z. Ali:
‘Kabul ettim ’ dedi.

Allah Resûlü ‘Allah’ım ben kimili mevlasıysam AH de onun mevla-


sidir. Allah’ım onu veli edinenin sen de velisi ol, onu düşman edinenin
de sen de düşmanı ol, ona yardım edene yardım et. O nu terk edeni sen
de terk et.’ H z. Ali, Allah’ın itaat edilmesini emrettiği v^işaıllahtaııdır.
H iç kimsenin Hz. AH’nin davet ettiği şeyi veya söylediği şeyi reddetme
durum u yoktur. Kendinden sonraki evlatları da böyledir.
‫اﺳﻢ‬ ‫حمﺮﺍﺏ ﺑﻦ ﻣﺤﺮر‬ ‫ﻛﺜﺎب اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫ﻳﻘﻮﻝ ؛‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎﺭ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﺋمي‬ ‫ﻭﺃﻧﻜﺮﻭﺍ ‪ ،‬ﻭ<(ﺇﻧﻪ‬ ‫ﻋﺮﻓﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﻓميﺎ‬

‫ﺍجلﻨﺔ)) ﻭﻫﻮ ﺩﺍﺑﺔ ﺍألﺭىض ‪ ،‬وﻣﻌﻪ‬ ‫ﺷﻴﻌﺘﻪ‬ ‫ﻓﻴﺪﺧﻞ‬ ‫ﻟﻚ‬ ‫ﻫﺬﺍيل ﻭﻫﺬﺍ‬

‫وﺟﻬﻪ‬ ‫ﺑﺎﻟﻌﺼﺎ ﻓﻴﺴﻮﺩ‬ ‫ﺍﻟاكﻓﺮ‬ ‫وﻋﺼﺎ ﻣﻮىس خيمط‬ ‫ﻃميﺎﻥ‬ ‫ﺧﺎمت‬


‫ﺍﻟالﻡ ﺩﻟﻪ‬ ‫ﺟربﺍﺋﻴﻞهيلع‬ ‫ﺑﺈﻥ‬ ‫ﻭﺟﻬﻪ •‬ ‫ﻧﻴﻴﺾ‬ ‫ﻭخيمت ﺟﺒﻬﺔ اﻟﻤﺆﻣﻦ‬
‫ﻭال‬ ‫ﻛﺬﺑﺖ‬ ‫مفﺎ‬ ‫ﺃﻃﻠﺒﻮﻩ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺣﻴﺚ‬ ‫هنﺮﻭﺍﻥ ﻋىل ﺫﻱ اﻟﺜﺪﻳﺔ‬ ‫ﻳﻮﻡ‬

‫ﻭﺳملﺎﻥ‬ ‫ارﺗﺪت ﺑﻌﺪ اﻟﻨﺒﻲ ﺇال أرﺑﻌﺔ ﻧﻔﺮﻋيل‬ ‫ﻛﺪﺑﺚ ‪ ،‬ﻭﺃﻥ ﺍألﻣﺔ‬
‫ﻋمثﺎﻥ ‪،‬‬ ‫ﻭﺣﺬﻳﻔﺔ ﺯﻣﺎﻥ‬ ‫معﺎﺭ ﺑﻦ ﻳﺎ ﻣﺮ‬ ‫ﺗﺎﺏ‬ ‫ﻭﺃﺑﻮ ﺫﺭ ‪ .‬مث‬ ‫ﻭﺍملﻘﺪﺍﺩ‬

‫ﺍﻟﻔﺖ‬ ‫ﺑﻨﺖ ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ ﺍﻟﻠﻪﺣىت‬ ‫ﻭرضﺑﺎ ﻓﺎمطﺔ‬ ‫ﻭمعﺮ ﻇملﺎ‬ ‫ﻭﺍﻥ ﺍﻳﺎ ﺑﻜﺮ‬

‫ﺍملﻔﺘﻌﻞ!‪ !.‬ﻓﻘﺒﻠﻪ‬ ‫ﺍملﻀﻞ‬ ‫ﺍخلﺎﻝ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ ﻣﻦ‬ ‫ﺟﻨﻴﻨﺎ ‪.‬ﻭيف‬

‫هشﺎﺩهتﻢ ﺑﺎﻟﻐﻪ‬ ‫ﻳهشﺪ‬ ‫ﻭهشﺪﻭﺍﻋىل ﻣﻦمل‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍﺇىل ﻣﺎ ﺑﻪ‬ ‫ﻗﻮﻡ‬

‫ﻣﻨﻪ ﻣﺎ [ ‪] ١ ٧‬‬ ‫ﻭﺍﻣﺘﺤﻠﻮﺍ‬ ‫اكﻓﺮ ﺑﺎﻟﻠﻪ‬ ‫ﻣﺎﺑﻠﻐﺖ ﺍﻧﻪ‬ ‫ﻭﻃﺎﻋﺘﻪ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺗﻘﻮﺍﻩ‬

‫وﺷﻴﻌﺎ ‪.‬‬ ‫ﺭﺍﻓﻀﺔ‬ ‫ﻓﺼﺎﺭﻭﺍ‬ ‫حمﻤﺪ ﻣﻦ ﺃﻫﻞ ﺣﺮﺑﻪ‬ ‫ﺍﺳﺘﺤﻞ‬


Kitabu't-Tahrlş Dtrâr b. Amr

Kıyamete kadar kabul ettikleri ve reddettikleri her şeyde durum


böyledir .‫ ﻩ‬cennet ve cehennemin taksimcisi olup: ‘Bu bana ve bu da
sana’ der. Kendi taraftarlarını cennete koyar. ٠ D ahhetü’l-arz dir.
M ühr-ü Süleyman ve Asa-yı Musa ondadır. Kâfire asasının ucuyla
vurur onun yüzü kararır, m üm inin alnına vurur yüzü ağarır. Cebrail
(a.s.) Nehrevan110 savaşmda H z. Ali’ye Z ü’s-Südeyye’yi111 işaret etmiş-
‫ﻅ ﺓ‬o da: ‘O nu araym ben yalan söylemedim ٠ (melek) da yalan söy-
lemez’ demişti. D ört kişi hariç N ehi’den sonra ü m m e t irtidad etmiştir.
Bunlar H z. Ah, Selman, M ikdad ve Ebu Zerr’dir. Som a Ammar b.
Yasir ve Huzeyfe, Osman zamanında tövbe ettiler. H z. E bu Bekir ve
H z. Öm er zulmedip Allah R e ^ ü ’nün kızı Fatıma’yı dövdüler, ta ki o
bebeğini (ceninini) düşürdü.” Bunun gibi uydurma, sapık ve saptırıcı
hadisleri (‫ ﺭﺱ‬söyledi. Bir grup bunu kabul edip buna inandı. Kendi-
lerinin şahadet ettiği gibi şahadette bulunmayanların takvası ve Allah’a
olan ibadeti ne dereceye ulaşırsa ulaşsın Allah’ı inkâr edip kâfır olduk-
larmı ve H z. M uhammed’in cizye ehh için helal gördüğü şeylerin ‫ﺳﺎﻁ‬ -
lar için de geçerli olduğunu söylediler. Bunlar bu görüşleriyle Rafıza ve
Şiaoldular.

110 Nehrevan: Hz. Ali’nin bütün çabasma rağmen hakem alayından soma
bir araya gelip isyan eden ve Muhakkimetii’l-Ula olarak da anılan ilk
Harici grubun Hz. Ali’yle savaştığı yerin isimdir.
Zü’s-Si‫؛‬deyye: Rivayetlere göre bu şahıs Zülhuvaysıra ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬da bilinen
Hmkus b. Züheyr adh kişidir. Rivayetlere göre Hz. Muhammed
(s.a.v.) müşriklerle yapılan Huneyn savaşmdan elde edilen ganimetleri
dağıuyorken bu şahıs ganimetleri adil bir şekilde dağıtmadığını gerekçe
göstererek Hz. Peygambere itiraz etmiştir.
‫ﻓﻲ اﻟﺮاﻣﺤﺔ‬

‫ﺍﻟﺮﺍﻓﻀﺔ؟‬ ‫ﺭﻭﺕ ﻋﻨﻚ‬ ‫ﺻﻨﻒ ﺃﺧﺮ ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ; ﻣﺎ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫مئ ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ‪ :‬ﺇﻥ ﺍمل‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ‬ ‫ﺍﻟﻴﺒﻊ‬ ‫ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻓﺎهئﻢ‬ ‫ﻗﺎﻝ•* ﺍﺗﻘﻮمه‬

‫ﺇﻟهيﺎ‬ ‫ﻓﺒﻌﺚ‬ ‫ﺿﺒﺎﻋﺔ ﺑﺸﺖ ﺍﻟﺰﺑري‬ ‫ﺍملﻘﺪﺍﺩ‬ ‫ﺧﻄﺐ ﺇﻟﻴﻪ‬ ‫ىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع‬

‫ﺍملﻘﺪﺍﺩ‬ ‫ﺃﻥ‬ ‫ﻭﺍﻋملﻬﺎ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺍﻗﺮﺃﻫﺎ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻃﺎﻟﺐ‬ ‫ﺑﻦ ﺃيب‬ ‫ﻋيل‬

‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬


‫وﻋﻠﻰ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﺖ ‪:‬‬ ‫ﻟﻚ ‪ .‬ﻓﺎﺗﺎﻫﺎ‬ ‫ﻳﺨﻄﺒﻚ ﻭﻗﺪ رﻣﺤﻴﺘﻪ‬
‫ﺫﻟﻚ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬رأﻳﺘﻬﺎ‬ ‫اﻟﺮﺿﻰ ﺇﻟﻴﻪ ﻭاكﻥ ﻋﻠﻴﺎ ﺁﺛﻒ ﻣﻦ‬ ‫ﻗﺎﻟﺖ ‪ :‬ﻭﺇﻥ‬ ‫مت‬

‫ﺇﻟﻴﻚ‬ ‫ﺑﻌﺜﺖ‬ ‫ﻗﺪ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﺖ ‪:‬‬ ‫ﻓﺎﺗﺎﻫﺎ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫اﻟﺒﻲ‬ ‫اكﺭﻣﺔ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻡ‬

‫حفﻤﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺃﺛىن ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺑﺎﻟﺼالﺓ ﺟﺎﻣﻌﺔمئ ﻗﺎﻡ‬ ‫ﻓﻨﺎﺩﻯ‬ ‫ﻓﺮﺟﻊ‬ ‫اﻟﺮﺿﻰ‬

‫ﺭﺃﻳﺖ ﻣﻦ ﺍمحﺮ‬ ‫ﺑرصﻙ مفﻦ‬ ‫ﺭﺃحمﻚ ﻭﺍجمﺪﺩ‬ ‫ﺍﺭﻍ‬ ‫ﺃﻳﺎﻋيل‬ ‫مئ ﻗﺎﻝ ؛‬

‫ﺃﺣﺪ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ألﺣﺪ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺃﺣﺪ ﻣهنام‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻓﻔﻞ‬ ‫ﻟﻚ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍﺳﻮﺩ مفﺎ‬

‫ﻋﻠﻲ‬ ‫ﻟﻚ ﻳﺎ‬ ‫((ﻟﻔﺘﺔ ﺃﻣيت‬ ‫اكﻥ)) مئ ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺑﻔﻀﻞ ﺩﻳﻦ ﺇﻥ‬ ‫ﺇال‬ ‫ﻓﻀﻞ‬

‫ﺑﺎﻟﻌﺠﻞ»‪.‬‬ ‫ﺃﺛﺪ ﻣﻦ ﻓﺘﺔ ﺑﻨﻲ ﺇرسﺍﺋﻴﻞ‬

‫ﺍﻟين‘• <ﺱ ﻳﻌﺬرﻧﻲ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺟﻬﻞ‬ ‫ﺧﻄﺒﺔ ﺍﺑﻨﺔﺃيب‬ ‫ﻭﺁﻥﻋيل ذﻛﺮ‬


‫ﺣﺒﻴﺐ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺍﺑﺔ ﻋﺪﻭ ﺍﻟﻠﻪ»‪.‬‬ ‫جيﻤﻊ ﻣﻦ ﺍﺑﺔ‬ ‫ﻋﺪﻭ ﺍﻟﻠﻪ ﻳﺮﻳﺪ ﺃﻥ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ ﺇﻥ‬


‫ﺍألﺻملﻰ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﻳﺎ‬ ‫ﺍخلﺼﻴﺐ‬ ‫ﺑﺮﻳﺪﺓ ﺑﻦ‬ ‫ﻭﺟﺎﺀ‬

‫ﺟﺎﺭﻳﺔ ﻣﻦ ﺍخلممﺲ ﻗﺒﻞ‬ ‫ﻋﻈميﺄ ﻭﻃﺄ‬ ‫ﺍململﻴﻦ‬ ‫ﻋﻠﻴﺂﺃىتيف ﻋﺴﻜﺮ‬


RAFIZÎLER HAKKINDA

Sonra başka bir grup gelip: “Rafıza’nın senden rivayet ettikleri bu


(şeyler) nedir?” dedi.

Dedi ki: “Onlardan sakmıntz! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Ya-


zınız; ‘Mikdad, Dubaa binti’z-Zübeyr’i kendisine istemesi için Nebi’ye
(s.a.) başvurdu. Nebi, Ali b. Ebi Talib’i Dubaa’ya göndererek: ‘O na
selam söyle ve ona haber ver ki: ‘M ikdad onunla nişanlanmak istiyor’
(onunla evlenmek istiyor) ve ben de senin için buna razıyım’ buyurdu.
Hz. Ali gelip ona durum u bildirdi. Bunun üzerine Dubaa: ‘Allah
Resûlü’ne selam olsun’ ve sonra: ‘Rızam onadır (Peygambere rızamı
verdim)’ dedi. Ali bundan hoşlanmadı ve Nebiye gelerek: ‘O nun istekli
olmadığını gördüm ’ dedi. N ebi (a.s.) kalktı ve Dubaa’ya gitti. Dubaa:
‘Rızam olduğuna dair size haber gönderdim’ dedi. Bunun üzerine
Nebi döndü ve cemaatle namaza çağırdı. Sonra kalktı Allah’a ham d ve
senada bulunduktan sonra: ‘Ey Ali başını kaldır ve bak. Gördüğün kızıl
ve siyah kimselerden hiçbir üstünlüğün yok ve hiç kimsenin diğer bir
kimseye ^ tiin lü ğ ü yoktur. Ancak dindeki üstünlük eğer var ise o baş-
ka’ buyurdu. Soma: ‘Ey Ali, üm metim in seninle imtihanı Beni İsrail’in
buzağıyla olan imtihanından daha şiddetlidir’ dedi.

Hz. Ali, ‘Ebu Gehil’in kızım almak (nişanlamak) istediğini’ söyle-


di. Nebi: ‘Allah’ın düşmanı hakkında kim bana mazeret ileri sürecek.
Habibullah’ın kızı ile aduvullah’ın kızım nikâh altında birleştirmek
istiyor5 dedi. Bureyde b. el-Hasib el-Eslemi gelerek: ‘Ey Allah’m
Resûlü; Ali, Müslüman askerleri içinde büyük bir günah işledi. Taksim
edilmeden hum ustan bir cariyeyle beraber oldu’ dedi.
‫رصﺭ مسﺎيت‬ ‫رضﺍﺭ ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟمثﺤﺮﻳﺶ ﻛﺜﺎﺏ‬

‫ﺍﻟﻨﺒﻮﺓ ﺑﻌﺪ ﺍﻟﻨيبىلص ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ‪،‬‬ ‫ﻋﻠﻴﺂﺍﺩىع‬ ‫ﻳﻘﺎﺳﻢ‪ ،‬ﻭﺃﻥ‬ ‫ﺃﻥ‬
‫ﻓﻴﻘﻮل؛‬ ‫اﻟﻘﻮم ﻳﻨﻈﺮ ﺇىل ا ﻟ ﻤ ﺎ ﺀ‬ ‫ﻗﺘﺎل‬ ‫ﻳﻮﻡ اﻟﻨﻬﺮ ﻟﻤﺎ ﻓﺊ ﻣﻦ‬ ‫وﺟﻌﻞ‬
‫ﻣمجل ﻗﺎل؛‬
‫ﻛﺬﺑﺖ ﻓﺈﺫﺍ ﻧﻈﺮ إﻟﻰ ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻛﺬﺑﺖ ﻭال‬ ‫ﺍﻃﻠﺒﻮﻩجمﺎ‬

‫ﺧﻠﻴﻠﻚ ﻣﻦ ﻣﺮﺍ‬ ‫ﻋﺬﻳﺮﻙ ﻣﻦ‬ ‫ﻗﺘىل‬ ‫ﺫ‬ ‫ﺣﻴﺎﺗﻪ‬ ‫ﺃﺭﻳﺪ‬

‫ﻭﻣﺎ ﻳﻨﺘﻈﺮﻭين إال ﺛيق ﻭﺍﻟﻠﻪ ﻟﺘﺨﻀنب ﻫﺬﻩ ﻣﻦ ﻫﺬﻩ ﻭﺍﺩىع ان‬

‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻛﺘﻢ‬ ‫ﻭﺍﻟﺪﻳﻦ‬ ‫ﺛﻴﺌﺄ ﻣﻦ ﺍﻟﻮيح‬ ‫ﺍﻟﺴالﻡ ]‪ ١ aJ‬ﺁ ﻣ ﺮ ﻩ‬ ‫ﺍﻟﻨيبهيلع‬

‫وﻓﻢ‬ ‫ﺑﻘﺘﺎﻝ ﺍﻟﻨﺎﻛﺜني ﻭﺍملﺎﺭﻗني ﻭﺍﻟﻘﺎﺳﻄني‬ ‫ﺃﻣﺮﺕ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﺃﻣﺘﻪ ‪.‬‬

‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔﻭﺃحصﺎﺑﻪ ‪،‬‬ ‫ﻃﻠﺤﺔ ﻭﺍﻟﺰﺑري ‪ ،‬ﻭﺍﻟﻘﺎﺳﻄني‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﻛﺜني‬ ‫ﺃﻥ‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻫﻮ‪:‬‬

‫ﺍﻟهنﺮﻭﺍﻥ •‬ ‫ﻭﺍملﺎﺭﻗني ﺁﻫﻞ‬

‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫ﺧﻮﺍﺭﻍ‬ ‫ﻭﺻﺎﺭﻭﺍ‬ ‫ﻭﺍﺣﺘﺠﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻭﻗﺒﻠﻮﻩ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻓﺮﺿﻮﺍ‬

‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ‬ ‫ﻭهشﺪﻭﺍهيلع‬ ‫ﻭﻟﻌﻨﻮﻩ‬ ‫ﺗﻮالﻩ ‪،‬‬ ‫ﻭممﻦ‬ ‫ﻭﺑﺮوئﺍ ﻣﻦﻋيل‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ‬

‫ﻣﺜﻞ‬ ‫ﻳهشﺪﻋىل‬ ‫ﻭﺍﻥ ﻣﻦ مل‬ ‫ﻧﺎﺭﻩ ‪،‬‬ ‫إﻟﻰ‬ ‫ﻭﺍملرص‬ ‫ﻭﺍﻟرشﻙ‬ ‫ﺑﺎﻟﻠﻪ‬

‫حيﻞ‬ ‫ﺑﺎﻟﻠﻪ ﻣرشﻙ‬ ‫ﻓﺎﻧﻪ اكﻓﺮ‬ ‫ﻣﺎ ﺑﻠﻐﺖ‬ ‫ﺎﻋﺘﻪ ﺗﻘﻮﺍﻩ ﺑﺎﻟﻐﺔ هشﺎﺩهتﻢ‬
‫ﺍﺳﺘﺤﻞجمﻦ ﺃﻫﻞ ‪.‬ﺣﺮﺑﻪ‬ ‫حمﻤﺪ‬ ‫ﻣﺎ اكﻥ‬ ‫ﻣﻨﻪ‬
29 Kitabu't-Tahriş Dırârb. ٨١١١٢

Ali, N ebi’den (s.a.) sonra nebilik iddiasında bulunmuştur. Nehre-


van gününde, Ali kavimle (Haricilerle) savaşını bitirince göğe bakarak
şöyle diyordu: ،Onu (Zü’s-Südeyye’yi) arayınız ben yalan söylemedim
ve o (melek) da yalan söylemedi’ ibni Mülcem’e baktığmda: ‘Ben onun
5 yaşamasını istiyorum ٠ benim öldürülmemi istiyor. Maksadım ve dos-
tum hususunda beni mazur gör! Beni ancak şaki olan bekler. Vallahi
bu, bundan boyasını alacaktır’ dedi. Nebi’nin (a.s.) ona vahiy ve din-
den gizli sırlar verdiğini ve bunu ümmetinden ketm edip sakladığım
iddia etmiştir. Ve: ‫؛‬Nakisin, Marikin ve Kasitinlerle savaşmakla emr
10 olundum’ deyip bunu kendisi şöyle açıklamıştır: b a k is in Talha ve
zubeytidir, Kasitin Muaviye ve ashabıdır, Marikin Nehrevan ehlidir.’
Bu söylenenlere razı olup kabul edip bununla ihticac ettiler. Havaric
oldular ve buna inandılar. Ali ve onu tevelli eden herkesten ،ebemi edip
lanetlediler. Küfür, şirk ve cehenneme gideceğine dair şahitlikte bu-
15 lundular. Onların şahadetinin/tanıklığının aynısını yapmayanın takvası
ve taati hangi dereceye ulaşırsa ulaşsın müşrik ve Allah’ı inkâr eden
kâfirler olduklarını ve Hz. M uham m ed’in cizye ehli için helal g ö rd ü ^ i
şeylerin bunlar için de geçerli olduğunu söylediler.
‫يفﺃيب ﺑﻜﺮ وﻋﻤﺮ‬
‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺻﻨﻒ ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ﻣﺎ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﺬﻱ ﺗﻘﻮﻝ ﺍﻟﺮﺍﻓﻀﺔ‬

‫ﻡﻭمع؟‬ ‫ﻭﺍﺱ يفﺃىب‬

‫ﻓﻘﺎﻝﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﻠﻊ ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺁﻥﺍﻟﻨيب‬


‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪:‬ﺭﺭﺇﻥ ﻗﻮﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥ هلﻢ ﻧﻐﺰ ﻳﻘﺎﻝ هلﻢ ﺍﻟﺮﺍﻓﻀﺔ ﺇﺫﺍ‬ ‫هيلع‬

‫ﻣرشﻛﻮﻥ))*‬ ‫ﻟﻘﻴمثﻮمه ﻓﺎﻗﺘﻠﻮمه ﻓﺈهنﻢ‬

‫هيلع ﺍملالﻡ ملﺎ ﻣﺮﺽ ﺁﻣﺮ أﺑﺎ ﺑﻜﺮ ﺃﻥ ﻳﺼيل‬


‫ﻭﺁﻥ ﺍﻟين‬
‫ﺑﺎﻟﻨﺎس ‪ .‬ﻭﻗﺪ اكﻥ ﻋﻬﺪ ﺇىل ﺁﻣﺘﻪ؛؛ﻳﻮﻣمك ﺧﻴﺎﺭمك ﻓﺈهنﻢﻭﻓﺪمك‬
‫هيلع ﻟﺪﻳهنﻢ ﻭﺭﺿﻴﻪ‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺑﻴﺘمكﻭﺑنيﺭﺑمك »• ﺭﺿﻴﻪ ﺍﻟين‬
‫ﺍملﻬﺎﺟﺮﻭﻥ ﻭﺍألﻧﺼﺎﺭﻟﺪﻧﻴﺎمه ‪ .‬ﻭاكﻥ ﺃﻭﻝ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﺇﺳالﻣﺄ ﺃﺑﻮ ﺑﻜﺮ‬
‫ﺍﻟﺼﺪﻳﻖ ‪.‬‬ ‫ﻭﺑﺬﻟﻠﺚ ‪ ،‬ﺍﺳﺘﻮﺟﺐﺍمس‬

‫ﺑﺤﻴﺮا‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ اﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ ‪ :‬ﺇﺫ ﺃﺑﺎ ﺑﻜﺮ ﺗﻠﻘﺎﻩ ﺍﻟﺒﺸﺎﺭﺓ ﺑﺎﻟين ﻣﻦ‬
‫ﻓﺒﺚﻗﻪ ﺑﺬﻟﻚ ﻓملﺎﺃﻭىح ﺍﻟﻠﻪ ﺇىل ﻧﺒﻴﻪ ﺍﻃين ﻋﻠﻰ ﺫﻟﻚ‬ ‫ﺍﻟﺮﺍﻫﺐ ‪،‬‬

‫ﺃﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﺃﻭﺫ ﺧﻠﻖ ﺍﻟﻠﻪ ﻟﻠﺬﻱ اكﻥ ﺍﻟﻨيبﻣىل ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﻗﺪ ﻋﻠﻤﻪ ﺃﻧﻪ‬

‫ﻭﺑﺬﻟﻚ مسﻲ ﺻﺪﻳﻘﺎ • ﻭيف ﺫﻟﻚ‬ ‫ﺃﻣﺮﻩ ‪،‬‬ ‫ﺩ ﻣﻦ‬ ‫ﺭ‬ ‫ﻗﺪ ﺍﻧهتﻰ ﺇىل‬
‫ﺍألﻧﺼﺎﺭﻱ ؛‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺣﺎﻥ ﺑﻦ ﺛﺎﺑﺖ‬

‫اﺧﺎك ﺃﺑﺎ ﺑﻜﺮ‬ ‫ﻓﺎﺫﻡ‬ ‫ﻓﺒﺆﺍ ﺹ‬ ‫ﺇﺫﺍ ﺗﺬﻛﺮﺕ‬


H z . E b u B ek ir ve H z . Ö m e r HAKKINDA

Sonra ona (fakîhe) başka bir grup gelerek: “Rafıza’nın H z. Ebu


Bekir ve H z. Öm er hakkmda söyledikleri bu şeyler nedir?” dediler.

Dedi ki: “Onlardan sakınınız! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Ya-


zmız: ‫؟‬Nebi (a.s.): ،Bir grubun kötü lakapları olacaktır. Onlara Rafıza
denir. Onlarla karşılaştığınızda onları öldürünüz. Çünkü onlar müşrik-
^leEbuyıırdu.
N ebi (a.s.) hastalandığmda H z. Ebu Bekir’e halka namaz kıldır-
maşım emretmiş ve üm m etine şu vaatte bulunmuştur: ‘En iyiniz size
imam olacaktır. O nlar sizinle ftabbiniz arasındaki temsilcilerinizdir.’
Nebi (s.a.) dinleri için onu (Ebu Bekir’i) seçmiş ve razı olmuştur. Mu-
hacir ve Ensar’da O ’nu dünyaları için seçip razı olmuşlardır, o, ‫ﻞ‬ ‫ﻇ‬

M üslüman olan kişi olup Sıddik ismini almıştır.

ib n Abbas dedi ki: ‘H z. Ebu Bekir Rahip Buhayra’dan N ebi’nin


geleceği müjdesini ahnca onu tas<hk etti. Allah Nebisine vahiy edince,
Hz. E bu Bekir bundan haberdar oldu, o, ‫ﻇﻦ‬ iman edenlerdendir ki;
Nebi (s.a.) davetinin ona ulaşacağım bildi. Bu nedenle ٠ sıddik olarak
'' Hassan b. Sabit el-Ensari bu konuda şu şiiri söylemiştir:

Güvenilir bir kardeşin (dostun) üzüntüsünü duyduğunda,

Kardeşin Ebu Bekir’i yaptıklarıyla an.


‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟمتﺮﻳﺶ‬

‫ﻭﺃﻭﻓﺎﻫﺎ مبﺎ‬ ‫ﺃﺗﻘﺎﻫﺎ ﺑﻌﺪ ﺍﻟﻨىي‬ ‫ﺍﻟربﻳﺔ‬

‫ﻣهنﻢ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﺍﻟﺼﺎﺩﻕ ﻭﺃﻭﻝ‬

‫ﻋيل ﺑﻦ‬
‫ﺍخلﻦ ﺍﻟﺒرصﻱ ﻋﻦ ﺃﻣﺮ‬ ‫ﺳﺄﻟﺖ‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺃﺑﻮ ﺑﻜﺮ ﺍهلﺬيل■•‬
‫ﺅ ﺯﺇﺫﺍ ﺑﻠﻎ‬ ‫ﺍﻟﻘﺈﻥ !‬ ‫ﺗﻘﺮﺃ‬ ‫ﺁﻣﺎ‬ ‫ﺑمل؟ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺹ‬ ‫ﺃﻭﻝ‬ ‫ﻏﺎﻟﺐ ﺃﻫﻮ‬ ‫ﺃيب‬

‫ﻧﻠﻬﻢ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﺍﺋﺜﺄﺫﺫ‬ ‫ﻛﺜﺎ‬ ‫ﻓﻠمبﺜﺄﺅوئﺍ‬ ‫ﺍخلﻞ؛‬ ‫ﺑمتﺢ؛‬ ‫ﺍألﻭﻟﻔﺎﻕ‬


‫ﺯﻭﺍﻟﺘلكﻴﻒ ﻧﺰ‬ ‫ﺍﻟﺮﻣﻞ‪،‬‬ ‫ﺍألﻃﻔﺎﻝ‬ ‫إﻟﻰ‬ ‫ﻳﺒﻌﺚ‬ ‫ﻛﻴﻒ‬ ‫ﻩ [ ﺍﻟﻨﻮﺭ ؛؟ ﻫﺎ ‪.‬‬

‫ﻳﺎ ﺃﺧﺎ ﻫﺬﻝ ﺁﻣﺎ‬ ‫اﻟﺨﻦ‬ ‫ﺛﻢ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻋﻠهيﻢ ؟‬ ‫ﻳﺠﺮ‬ ‫واﻟﻘﻠﻢمل‬ ‫ﻳﻠﺰﻣﻬﻢ‬
‫ﺍﻟالﻡ وﻫﻮ‬ ‫مسﻌﺖ ﻗﻮﻝ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﺑﻲ ﻃﺎﻟﺐ ﺃﻧﻪ مسﻊﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬
‫اﻟﻤﺠﻨﻮن ﺣﺶ‬ ‫ﻭﻋﻦ‬ ‫ﺣىت حيﺘمل ‪،‬‬ ‫اﻟﻘﻠﻢ ﻋﻦ ﺁﻟﻄﻔﻞ‬ ‫ﻳﻘﻮل ‪ :‬ﻡ(ﺭجل‬
‫جيﺮهيلع‬ ‫ﻓﻜﻴﻒ ﺃﻣمل ﻣﻦمل‬ ‫ﻳﺴﺘﻴﻘﻆ ؛؛•‬ ‫ﻭﻋﻦﺍﻟﻨﺎمئ ﺣىت‬ ‫ﻳﻔﺘﻖ ‘‬

‫ﺍﻟﺮﻣﻞ‬ ‫ﺗﺒﻌﺚ‬ ‫ﻭﺇمنﺎ‬ ‫مبﻊ؟‬ ‫وﻟﻢ‬ ‫ﺍﻟﺮﻣﻞ‬ ‫ﻳﺒﻌﺚ ﺇىل ﻣﺜﻠﻪ‬ ‫وﻟﻢ‬ ‫ﺍﻟﻘمل؟‬
‫ﺍﻟالﻡ ((ﺍﺋﺘﻮين‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻭﻳﺎﻝ‬ ‫ﺇىل ﺍﻟﺒﺎﻟﻐني •‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻬﻢ‬
‫ﺑﻌﺪﻱ ﺍﺛﻨﺎﻥ ‪،‬من‬ ‫خيﻄﻒ ﻓﻴﻪ‬ ‫ال‬ ‫ﺑﻜﺘﻒ ﻭﺩﻭﺍﺓ ﺃﻛﺘﺐ ألﺑﻲ ﻳﻜﺮ ﻛﺘﺎﺑﺄ‬
‫ﺑﻌﺪي ﻭﻣﻌﺎﺫ‬ ‫خيﺘﻠﻒ ﻓﻰ أﺑﻰ ﻳﻜﺮ‬ ‫ﻭﺍﻟﺪﻭﺁﺓ ﻓﺈﻧﻪ ال‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﻒ‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺩﻋﻮﺍ‬
‫خيﺘﻠﻒ ﻓﻴﻪ))‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ﺃﻥ‬

‫ﻋﺎﺋﺜﺔ ‪.‬‬ ‫ﺇﻟﻴﻚ؟ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺃﺣﺐ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫!ﺃﻱ‬ ‫ﺭﻣﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﻗﻴﻞ ؛ ((ﻳﺎ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻝ؛ﻯ‬ ‫ﺃﺑﻮﺉ ﺇﺫ !))‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺮﺟﺎﻝ [* ‪ ،] ٢‬ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻧﺎﻟﻚ ﻋﻦ‬ ‫ﻓﻘﻴﻞ ‪ :‬ﺇمنﺎ‬

‫ﺍﻟﺪﺭﺟﺎﺕﺍﻟﻌىل ﻟريﺍمه ﺭ ‪ ٢‬ﻣﻦ ﻫﻮ ﺃﺳﻔﻞ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ؛ ((ﺇﻥ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬


‫ﺍملﺎﺀ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺪﺭﻱ يف ﺃﻓﻖ‬ ‫ﺍﻟﻜﻮﻛﺐ‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻳﺮى‬ ‫ﻣهنﻢ مكﺎ‬

‫■’ اﻟﺒﺎﻏﻴﻦ‬
‫(‪ ) ١‬ﻓﻲ االﺻﻞ‬
‫ﻳﺮﺍمبﻢ ‪.‬‬ ‫ﺍألﻣﻞ‪:‬‬ ‫(‪) ٢‬يف‬

‫‪.٧‬‬ ‫( ‪) ٣‬يف ﺍألﻣﻞ؛ ‪٨‬‬


Kitabu't-Tahrij Dırârb, Amr

insanların en hayırlısı, en takvalısı ve en ‫ﻩ‬،‫ 'ﺍﻫﺎﺍ؛ﺍ‬o.

Peygamberden sonra yüklendiğini (hilafeti) en iyi yerin e getirendir ٠.

H uyuyla övünülen ikinci sadık insandır ٠.

Peygamberi tasdik eden insanların ilkidir o .

Ebu Bekir el-Huzeli dedi ki: Haşan el-Basri’)'e ‘‫ﻇﻦ‬


M üslüman olan
kimse o m udur?’ diye Hz. Ali’nin durum unu sordum. Haşan el-Basri:
‘Sen Kur’ân’ı okumadın mı? (ayette) ‘Çocuklarınız ergenlik çağına girdik-
‫؛‬erinde, kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi onlar da izin
istesinler’112 demektedir. Çocuklar, sorumlu olmadıkları ve onlar için
kalem bir ‫؛‬ey yazmadığı halde, onlara nasıl pe}'gamber gönderilir”
dedi. Sonra Haşan şöyle dedi: ‘Ey Eba Huzeli, Ali b. Ebi Talib’in He-
bi’den (a.s.) işittiğini söylediği şu sözü duymadın mı?’ Nebi şöyle di-
yordu: ‘Çocuk baliğ oluncaya kadar, deli olan kişinin aklı başına gelin-
ce)^e kadar, uyuyan uyanıncaya kadar, kalem onlardan kaldırılmıştır.’
Kalemin hakkında yazmadığı, kendisi gibi olanlara peygamber gönde-
rilmediği ve davet edilmediği kimse nasıl M üslüman olur. Resûller
ancak baliğ olanlara gönderilir.’

Nebi (a.s.) şöyle buyurmnştur: ‘Bana kürek kemiği (ketf) ve divit


getirini Ebu Bekir’e bir şey yazayım ki benden sonra iki kişi bile ihtilaf
etmedim’ Soma: ‘K etf ve diviti bırakın. Benden sonra E bu Bekir hak-
kında ihtilaf edilmez. Maazallah onun hakkında ihtilaf edile’ buyurdu.

Denildi ki: ‘Ey Allah’ın Resülül insanlardan en çok sevdiğin kim-


dir?’ Buyurdu ki: ‘Aişe’dir’ Denildi ki: ‘Biz sana erkekleri soruyoruz.’
Buyurdu ki: ‘Aişe’nin babasıdır.’

N ebi (a.s.) şöyle demiştir: ‘Derece bakımından onlardan aşağıda


olanlar; yüksek demce sahiplerini yeı^izündekileriıı gökyüzünde par-
layan yıldızları gördüğü gibi görürler.

m Nûr, 59‫ﺀ‬4‫ ا‬.


‫معﺮﻭمسﻢ‬
‫ﻟﺮﺍﺩ‪،‬ﻥ‬ ‫ﻛﺘﺎب اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫ملﺎﻥ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺗﺌﻄﻖ‬ ‫اﻟﻜﻴﺔ‬ ‫ﻣﻨﻬﻢ ﻭﺃﻧﻌام ))‪ .‬ﻭ((ﺇﻥ‬ ‫ﻭمعﺮ‬ ‫ﻭﺇﻥ ﺁﺑﺎ ﺑﻜﺮ‬

‫ﻟﻴﻔﺮ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﺸﻴﻄﺎﻥ‬ ‫ﻭ(ﺍﺇﻥ‬ ‫مبﺪﺩﻩ ))‪،‬‬ ‫ﻋﻴﺘﻴﻪ ﻣﻠﻠﺚ ‪،‬‬ ‫وﺑﻴﻦ‬ ‫ﻭﻗﻠﺒﻪ ‪،‬‬ ‫ﻋﻤﺮ‬

‫ﻭﺹ* ‪J‬‬
‫؛؛‪M‬‬ ‫ﺭ ﻣﻜﺮ‬ ‫ﺀﻟﻪ ﺇىل‬ ‫ﺍﺽىلص> ﺍﺱ‬ ‫ﻭﻡ‬ ‫)>•‬
‫ﺣﺶ معﺮ‬

‫ﻭﺵ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ ﺹ‬
‫ﺹ ﻣﺾ‬ ‫ﺍألﻭﻟنيﺁﻫﻞ‬
‫ﻛﻬﻮﻝ‬ ‫ممﺪﺍ‬ ‫((ﻫﺬﺍﻥ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‪:‬‬
‫ﻭﺍﻟﺮجلﺊ ))‪.‬‬ ‫ﺍملﻴﺰ‬ ‫ﺧال‬ ‫ﺽ ﺹ ﺍآلﺹ ﻱ ‪ /‬ﻣﺎ‬

‫ﺍخلﻄﺎﺏ))‪.‬‬ ‫معﺮ ﺑﻦ‬ ‫ﻟﺒﻌﺚ ﻓﻴمك‬ ‫ﺃﺑﻌﺚ ﻓﻴمك‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪(( :‬ﻟﻮمل‬

‫ﺭ ﺑﻌﻤﺮ ﻥ‬ ‫ﻡ ﺍإلﻣالﻡ ﺑﺄيب ﺟﻬﻞ ﺵ ﻫﺸﺎﻡ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ «ﺍﻟﻠﻬﻢ‬


‫ﺍﻟﻌﺬﺍﺏﻋىل‬ ‫لكﻤﺔ‬ ‫وﺣﻘﺖ‬ ‫معﺮ‬ ‫ﻓﺎﺳﺘﺠﺎﺏ ﺍﻟﻠﻪ ﻟﻪ يف‬ ‫ﺍخلﻄﺎﺏ ))‪،‬‬

‫ﺟﻬﻞ•‬ ‫ﺃيب‬
‫ﺍجلﻤﺎﻋﺔ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺍﺗﻔﻘﺖ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻫﺬﺍ‬ ‫حنﻮ‬ ‫وﻓﻰ‬
‫ﺩﺍﻧﻮﺍﻋىل ﻣﻦ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺃهنﻢ‬ ‫ﺇال‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﺘﻪ‬ ‫ﺍألﻭىل‬ ‫ﺍملﻌﺼﻮﻣﺔ‬

‫ﻭﺟﻌﻠﻮﻫﺎ ﻣﺤﺒﺔ ‪.‬‬ ‫خبالﻓﻬﻢ ﻓﻴﻬﺎ‬


Kitâbu't-Taiulf

Ebu Bekir ve Öm er yüksek derece sahiplerinden olup onlardan daha


parlaktırlar. Sekine, Öm er’in dili ve kalbiyle konuşur .‫ ﺳﺎﺍﻩ‬iki gözü
arasında rehberliğini yapan bir melek vardır. Şeytan, Öm er’in (bakı-
şından) hiddetinden kaçar.” Hz. E bu Bekir ve H z. Ö m er getrlerken
Nebi (s.a.) onlara bakarak: d e b ile r ve Resüller hariç bu ikisi cennet
ehlinden gelmiş geçmiş herkesin büyükleridirler’ buyurdu.

Allah Resûlü şöyle demiştir: ‘Şayet ben size (peygamber olarak)


gönderilmeseydim. Öm er gönderilirdi.’ Nebi: ‘Allah’ım İslam’ı Ebu
Cehil b. H işam ile veya Ö m er b. H attab İle aziz (güçlü) kıl’ buyurdu.
Allah, Ö m er hakkm daki duasım kabul etti ve Ebu Cehil azabı hak
etti.” İlk masum cemaatin ittifak ettiği bu gibi hadisleri Hariciler de
k a b u l ettiler. Fakat ona m uhabbet besleyip bunun hilafını söyleyenlere
karşı çıktılar.
‫ﻓﻲ ﻃﻠﺤﺔ واﻟﺰﺑﻴﺮ‬

‫ﻭﺍﻟﺰﺑري؟ ﻓﺈﻥ‬ ‫ﻃﻠﺤﺔ‬ ‫ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف‬ ‫ﺻﻨﻒ‬ ‫ﺛﻢ ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺒﺎﻉ‬ ‫ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻓﺎهئﻢ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺗﻘﻮمه‬ ‫ﻣهنام •‬ ‫ﺗربﺅﻭﺍ‬ ‫ﻗﻮﻣﺄ‬
‫ﻭﻃﻠﺤﺔ ﻣﻊ ﺍﻟﻨيبىلص ﺍممﻪ‬ ‫ﺍﻟﺰﺑري‬ ‫اكﻥ‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻣﺎ ﺃﻣيل ﻋﻠﺘمك ؛‬

‫ﻓﻘﺎﻝ ﺍﻟﺘييىلص اﻟﻠﻪهيلع ﻭ ﻣ مل ‪:‬‬ ‫ﻓﺘﺤﺮﻙ ‪،‬ﺣﺮﺍﺀ‬


‫هيلع ﻓﻮﻕ‬
‫هشﻴﺪ ‪ •،،‬ﻭﻋﺖ ﺍﻟﻨيبهيلع‬ ‫ﺃﻭ‬ ‫ﺻﺪﻳﻖ‬ ‫ﺃﻭ‬ ‫ﺇالﻧيب‬ ‫ﻋﻠﻴﻚ‬ ‫«ﺁﻣﻜﻦ مفﺎ‬

‫ﺍجلﻨﺔ ))‪.‬‬ ‫(ﺭﻭﻃﻠﺤﺔ ﻭﺍﻟﺰﺑري يف‬ ‫ﺑﺎجلﻨﺔ ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻳﺒﺸﺮﻫﻢ‬ ‫ﺭﺟﺎأل‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬

‫ﻭﻫﺮ‬ ‫ﺍﺑﻦ معيت‬ ‫ﺣﻮﺍﺭﻱ ﻭﺣﻮﺍﺭﻱ ﺍﻟﺰﺑري ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﺃﻟلكﻧيب‬

‫وﺣﻮارﻳﻪ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻭﻃﻠﺤﺔ ﻭﻗيت ﺑﻪ ﺭحمﻮﻝ اﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻓﺎﺭيم))‬

‫ﺍﻟﻨﺎﺭ))‬ ‫((ﺑرش ﻗﺎﺗﻞ ﺑﻦ جمﻔﻴﺔ يف‬

‫ﻃالﺏ ﺍﻟﻔنت ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﺗﺒﺦ [ ‪ ] ٢ ١‬ﺍملﻠﻮﻙ ﻣﺠﻦ‬ ‫ﺍحلﺜﻮ‬ ‫ﻭمه‬

‫من ﻣﺪﺍ ﺳﺪﺩمض‪11‬‬


‫(‪ ) ١‬ﻛﺪﺍيف ﺍألﻣﻞ ﻭﻟﻌﻞ ﻣﻨﺎﻙ ﻣﻬﺪ [ﺍىل‬
TALHA v e ZÜBEYR HAKKINDA

Sonra bir başka grup (fakibe) gelip: “Talha ve Zübeyr hakkında


ne dersin? Çünkü bir grup onlardan teberri etmiştir.

Dedi ki: “Onlardan sakınınız! O n lar bidat ve dalalet ehlidirler, .‫ ؟‬i-


ze imla/dikte ettireceklerimi yazımz; ‘Zübeyr ve Talha Nebi’yle birlikte
H ira dağmdaydılar. Dağ harekedenip sarsıldı. N ebi (s.a.): ‘D ur senin
üzerinde ancak bir N ebi veya bir sıddik veya bir şehit bulunmaktadır5
dedi. N ebi (a.s.) cennede müjdelenen erkekleri sayıyordu: T alha ve
Zübeyr cennettedir. H er N ebinin havarileri vardır. Benim havarim
Zübeyr’dir. o halaırun oğlu olup Farisi’dir.’ Talha, Allah Kesûlü’nün
' olup onu korumuştur. ‘Müjdele! ib n Safiyye’nin katili
cehennemdedir5 buyurmuştur.” Bunlar Haşeviyye113 (el-Haşv) ve hü-
kümdarlara tâbi ‫ﻡ‬1‫ﺱ‬fitnecilerdir.

113 Haşeviyye: el-Haşv veya Haşviyle: Yerici bir tanımlama olup cismiy-
yet ve teşbih ile ilgili nasslan sıhhat ve muhteva açısından ^celemeksi-
zin her rivayeti gözü kapalı kabul eden, rivayederin zahirine sıkı sıkıya
bağlanan aşın mnıcu Ashabu’l Hadis gruplarmdan biridir. Bunlara kar-
1‫ ؟‬imam Gazali gibi Ehli Sünnet âlimleri eleştiri getirmiş ve onlan ha-
şeviyye olarak isimlendirmiştir. Ancak Mu’tezile ve ona uyan fırkalar
hakaret anlamında Ashabu’l-Hadisin tümünü hatta Ehl-i Sünneti de
Haşeviyy‫ ؛‬olarak isimlendirir.
‫ﻓﻲ ذم ﻃﻠﺤﺔ واﻟﺰﺑﻴﺮ‬

‫ﻭﺍﻟﺰﻳﺮ؟ ﻳﺈﻥ‬ ‫ﻃﻠﺤﺔ‬ ‫يف‬ ‫ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﺻﻨﻒ‬ ‫ﺟﺎﺀه‬ ‫مئ‬

‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ؟‬ ‫أﺟﻠﻬﻤﺎ ﻗﺘﻞ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﺳﻠﻮﺍ ﻣﻦ‬ ‫ﻗﻮﺍ ﻗﺪ‬

‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪ :‬ﺇﻥ ﺍﻟﻨيب ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺍﻟﺒﻘﻊ‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺍﺗﻘﻮمه ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ‬
‫ﻭﻃﻠﺒﺎ ﺍﻟﻔﺮﻗﺔ‬ ‫ﻃﻠﺤﺔ ﻭﺍﻟﺰﺑري ﻧﻜﺜﺎ ﺑﻌﺪﻩ‬ ‫ﺑﻘﺘﺎﻝ ﺍﻟﻨﺎﻛﺜني ﻭمه‬ ‫ﺁﻣﺮ‬
‫ﻭﻓﺎﺭﻗﺎ ﺍجلﻤﺎﻋﺔ ‪.‬‬

‫ﺍجلﻤﺎﻋﺔ ﻗﻴﺪ ﺷرب ﻓﻘﺪ‬ ‫ﻓﺎﺭﻕ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ‪:‬ﺭﺭﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺪ ﻗﺎﻝﺍﻟﻨيب ﻋﻠﻴﻪ‬

‫مجﺢ‬ ‫ﺃﻡﻭمه‬ ‫ﺧﺮﺝﻋىل‬ ‫ﻭﺍﺱ‬ ‫ﺍإلﺳالﻡ جمﻦ ﻋﻨﻘﻪ »‪،‬‬ ‫ﺧين ﺭﺑﻘﺔ‬

‫ﻣﻦ‬ ‫ﻣﻦ اكﻥ‬ ‫اكﺋﻨﺎ‬ ‫ﻓﺎﻗﺘﻠﻮﻩ‬ ‫مجﻌﻬﻢ‬ ‫ﻳﻦ‬ ‫مجﺎﻋهتﻢ ﻭﻳﻔﺮﻕ‬ ‫ﻟﻴﻔﺮﻕ‬
‫ﺍﻟﻨﺎﺱ »‪.‬‬

‫ﻋملﺖ ﺁﻥ‬ ‫ﺯﻳﺮ؟ ﺁﻣﺎ‬ ‫ﺍجلﻤﻞ ‪ :‬ﺃﻧﺸﺪﻙ ﺍﻟﻠﻪ ﻳﺎ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﻟﻪ ﻗﺎﺋﻞ ﻳﻮﻡ‬
‫ﻋﻠﻴﺄ ﻭﺃﻧﺖﻇﺎمل)) يف‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ﻟﻚ ‪( :‬رأﻣﺎ ﺇﻧﻚ ﻣﺘﻘﺎﺗﻞ‬ ‫اﻟﻨﺒﻲهيلع‬

‫ﻭﺍﻟﺜﺢ ‪.‬‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ ‪ .‬ﻓﻘﺒﻠﻪ ﻗﻮﻡﻭمه‬


TALHAVE ZÜBEYR'İN ZEMMÎ HAKKINDA

Sonra bir başka grup (fakihe) gelip: “Talha ve Zübeyr hakkmda


ne dersin? Çünkü bir grup onlardan dolayı Ebl-i Kıble’nin kanını helal
kılmışlardır.
Dedi ki: “ O nlardan sakınınız! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Ya-
zımz; ‫؛‬Nebi (a.s.) Nakisin’le savaşmayı emretmiştir ki, bunlar Talha ve
Zübeyr’dirler. Onlar peygamberden sonra ahdi bozmuş ve ayrılmayı
talep ederek cemaatten ayrılmışlardır.

Nebi (a.s.) şöyle buyurdu: ،Kim bir karış kadar İslam cemaatinden
ayrılırsa, İslam boyunduruğunu boynundan çıkarmış olur. Kim ümme-
tim birlikken cemiyetlerini ayırmak ve birliklerini bozmak üzere isyan
edip huruç ederse; kim olursa olsun onu öldürün’ Cemel savaşında biri
Zübeyr’e: ‘Allah adına sö^lel Nebi’niıı (a.s.) sana: ‘Sen haksız olduğun
halde Ali’yle savaşacaksm’ dediğini bilmiyor musun?’ dedi.” Bu gibi
hadisleri bir kavim kabul etti. Onlar Havaric ve Şia’dırlar.
‫ﻓﻲ ذم اﻟﺨﻮارج‬
‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ؟‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ﻟﻪ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ ﻳﻔﻌﻞ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ‬ ‫ﻗﻮﻡ‬ ‫مت ﺟﺎﺀﻩ‬
‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﻟين‬ ‫ﻭﺁﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺒﻴﻊ‬ ‫ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه‬

‫ﻗﺘﻠﻰ‬ ‫ررﻫﻢ ﺛﺮ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ •‬ ‫ﺑﻘﺘﺎﻝ ﺍملﺎﺭﻗني ﻭمه‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ﺁﻣﺮ‬
‫ﻗﺘﻠﻬﻢ‬ ‫ملﻦ‬ ‫ﻇﻬﺮ ﺍألﺭﺽ ﻓﻄﻮىب‬ ‫وﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍملﺎﺀ‬ ‫ﻇﻞ‬ ‫ﻗﺘﻠﻮﺍ حتﺖ‬
‫لكﺎﺏ ﺍملﺎﺭ ميﺮﻗﻮﻥ‬ ‫لكﺎﺏ ﺍملﺎﺭ‬ ‫لكﺎﺏ ﺍملﺎﺭ‬ ‫ملﻦ ﻗﺘﻠﻮﻩ‪،‬‬ ‫ﻭﻃﻮىب‬

‫ﺁﻟهتﻢ ﺑﺎﻟﻘﺮﺁﻥ ال‬ ‫ﺍﻟﺮﻣﻴﺔ هتﺘﻦ‬ ‫ﻢ جمﻦ‬ ‫ﻣﻦ ﺍﻟﺪﻳﻦ مكﺎ ميﺮﻕ ﺍ هل‬
‫ﺍملﺎﺀ))‬ ‫حتﺖ ﻇﻞ‬ ‫ﻗﺘىل ﻗﺘﻠﻮﺍ‬
‫جتﺎﻭﺯ ﺗﺮﺍﻗهيﻢ ‪،‬ﺍﻗﺘﻠﻮمه ﻓﺈهنﻢ ﺛﺮ‬

‫ﺟﺎﺋﺮ ﻓال ﺗﻘﺎﺗﻠﻮمه‬ ‫ﺧﺮﺟﻮﺍﻋىل ﺇﻣﺎﻡ‬ ‫آلﺧﺮﻳﻦ ‪(( :‬ﺇﻥ‬ ‫مث ﻗﺎﻝ‬
‫؛‪،‬‬ ‫ﻓﺎﻗﺘﻠﻮمه [؟ ‪٢‬‬
‫ﻓﺈﻥ ( ﻓﻲ ) ﺫﻟﻚ ﻣﻘﺎأل ‪ ،‬ﻭﺇﻥ ﺧﺮﺟﻮﺍ ﻋﻠﻰ ﺇﻣﺎﻡ ﻋﺎﺩﻝ‬
‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻭﺍﻥ ﻗﺪﺭمت ﻋﻠﻰ ﺍإلﺭﺟﺎﺀ ﺑﻬﻢ ﻓﺎﻓﻌﻠﻮﺍ • ﻓﺎﻥ ﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﺻﺎﺣﺒﻪ‬ ‫ﻣﻨﻬﻤﺎ‬ ‫ﻭﺍﺣﺪ‬ ‫ﺑﺴﻴﻔهيام ﻓﻘﺘﻞلك‬ ‫ﺍ مل مل ﺎ ﻥ‬ ‫((ﺇﺫﺍﺍملىق‬

‫ﺍﻟﻘﺎﺗﻞ مفﺎ ﺑﺎﻝ‬ ‫ﺭﻣﻮﻝﺍﺱ ﻫﺬﺍ‬ ‫ﺍملﺎﺭ• ﻓﻘﻴﻞ ‪ :‬ﻳﺎ‬ ‫يف‬


‫ﻭﺍملﻘﺘﻮﻝ‬ ‫ﻓﺎﻟﻘﺎﺗﻞ‬

‫ﺑﻴﺘﻚ‬ ‫ﺃﺣالﺱ‬ ‫ﻗﺘﻞ أﺧﻴﻪ))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ؛ ((ﻛﻦجمﻦ‬ ‫ﺃﺭﺍﺩ‬ ‫ﺍملﻘﺘﻮﻝ؟ ﻗﺎﻝ ﺇﻧﻪ‬
‫ﻓﺎﺩﺧﻞ‬ ‫ﺑﻴﺘﻚ‬ ‫ﻋﻠﻴﻚ‬ ‫ﺩﺧﻞ‬ ‫‪ ،‬ﻓﺈﻥ‬
‫ﻳﻴﺘﻠﺚ‬ ‫ﻓﺎﺩﺧﻞ‬ ‫ﻋﻠﻴﻚ ﺩﺍﺭﻙ‬ ‫ﺩﺧﻞ‬ ‫ﻓﺈﻥ‬
‫ﻧﻔﻚ ﻭﻗﻞ ‪ :‬ﺑﺆ‬ ‫ﻣﺨﺪﻋﻚ ﻓﺄﻣﻜﻨﻪ ﻣﻦ‬ ‫ﻋﻠﻴﻚ‬ ‫ﺩﺧﻞ‬ ‫ﻣﺨﺪﻋﻚ ﻓﺈﻥ‬

‫ﺭﺍ ) ﻧﻴﺎمس؛ﺍﺫﺍ ﺍملﺺﺍﻛﺐ‬


HARİCİLERİN ZEMMİ HAKKINDA

Sonra bir başka grup (fakîhe) gelip: “Haricilerin yaptıklarına ne


diyorsun?” dediler.

Dedi ki: “O nlardan sakınınız! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler


N ebi (s.a.) M arikin’le savaşmayı em retti ki bunlar Havaric’tir. Ve
(Nebi) Şöyle dedi: ‘Onlar (Hariciler) gök kubbenin altında ve yeryü-
zünde öldürülenlerin en şerlisidirler. N e m utlu, onlarla savaşana! N e
m utu onları öldürene! O nlar cehennemin köpekleridirler! Cehenne-
m in köpekleridirler! Cehennem in köpekleridirler. O kun yaydan fırla-
dığı gibi onlar elinden çıkarlar. Dilleri K ur’ân okumakla titrer (hare-
ket eder) ancak gırtlaklarım geçmez. Onları öldürünüz. Çünkü onlar,
gök kubbenin altında öldürülenlerin en şerlileridirler (kötüleridirler).’
Sonra (fakih) diğerlerine: “Şayet zâlim olan ‫ ﺱ ؛ﻩ؛‬karşı isyan edip
huruç ederlerse, onlarla savaşmayın! Çünkü bu hususta farkh görüşler
vardır. Şayet adil bir imama karşı huruç ediyorlarsa onları öldürünüz.
Eğer taleplerini yapabilirseniz yapınız. Çünkü N ebi (a.s.): ‘iki Müs-
lüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine gidip, her biri diğerini öldür-
meye kalkışırsa, katil de m aktul de cehennem dedir’ buyurdu. Dediler
ki: ‘Ey Allah’ın Resülü; katil tam am ancak m aktul niye?’ Buhurdu ki:
‘O da kardeşini öldürmeyi istemiştir.’ Ve Şöyle buyurm uştur: ‘Evine
kapananlardan ol. Eğer evine girerlerse odana gir, odana girerlerse
sığınağına (yatak odana) gir, sığmağma girerlerse teslim ol. D e ki:
‫اﻧﻤﺮض‬ ‫ﻛﺘﺎب‬ ‫‪٣٦‬‬

‫ﺑﺈﻟﻤﻲ ﻭﺇملﻚ ‪ ،‬وﻛﻦ ﻋﻴﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﺍملﻘﺘﻮﻝ ﻭال ﺗﻜﻦ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻟﻘﺎﺗﻞ‪ ،‬ﻓﺈﻥ‬
‫))ﺛﺮمهﺎ‬ ‫ﻭﺫﺭﺅﺍ ﺧريمهﺎ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ رضﺏﻟمك ﺍﺑين ﺁﺩﻡ ﻣﺜأل خفﺬﻭﺍ‬

‫ﻗﻞ مكﺎ ﻗﺎﻝ•’ ﺑﺆ ﺑﺈﺷﻤﻲ ﻭﺇملﻚ ﻭﻛﻦ ﻣﻈﻠﻮﻣﺄ ﻭال ﺗﻜﻦ ﻇﺎملﺄ‬
‫ﻓﺈﻥ ﺍملﻈﻠﻮﻡ ﻳﻨﺘﻈﺮ ﺍﻟرصﻭﺍﻟﻈﺎمل ﻳﻨﺘﻈﺮ ﺍﻟﻌﻘﻮﺑﺔ• ﻭألﻥ ﺗﻜﻮﻥ ممﻦ‬
‫ﺍﻟﻌﻘﻮﺑﺔ• وإن ﺃﺭﺍﺩ ﺃﺣﺪ‬ ‫ﻳﻨﺘﻈﺮ‬
‫ﻣﻤﻦ‬ ‫ﻳﻨﺘﻈﺮﺍﻟﻨرص ﺧﻴﺮ ﻣﻦ ﺁﻥ ﺗﻜﻮﻥ‬ ‫‪٥‬‬
‫وﻳﻐﺼﺒﻚ ﺃﻫﻠﻚ ﻓﻨﺎﺛﺪﻩ ﺍﻟﻠﻪ‪ ،‬ﻓﺎﻥ أﺑﻰ ﻓﺼﺎحلﻪ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺃﻥ ﻳﺄﺧﺬ ﻣﺎﻟﻚ‬
‫دون‬ ‫وﺣﺮﻣﻚ‬ ‫واﺟﻌﻞ ﻣﺎﻟﻚ‬ ‫ﻧﺼﻒ ﻣﺎﻟﻚ ﻭﺇﻥ أﺑﻰ ﻓال ﺗﻘﺎﺗﻠﻪ ‪،‬‬
‫اﻟالم ‪ :‬ا(ﻟﻴﻤﻤﻰ ﻟملﺆﻣﻦ ﺃﻥ ﻳﺬﻝ ﻧﻔﺴﻪ؟ ﻗﻴﻞ‬ ‫ﻧﻔﺴﻠﺚ‪ ،‬ﻗﺎﻝ اﻟﻨﺒﻲ ﻋﻠﻴﻪ‬
‫‪٠‬‬
‫ال ﻳﻄﻴﻖ))‬ ‫ﻳﺘﻌﺮض ﻣﻦ اﻟﺒالﺀ مبﺎ‬ ‫ﻧﻔﻪ ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫وﻛﻴﻒ ﻳﺬﻝ‬

‫ﺍحلﺜﻮ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺍ حل ﻠ ﻴ ﺔ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﺘﻪ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪،‬‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻭحنﻮ ﻫﺬﺍ‬ ‫‪١‬‬


‫واﻟﻤﺘﺰﻣﺘﻴﻦ ‪.‬‬
36 Kitabu't-Tahrif

‘Günahını da-günahımı da yüklen” Allah’m yanında/huzurunda maktul


ol katil olma.’ Çünkü Allah, Hz. Âdem’in iki oğlıınu örnek vermekte-
dir, İyi örneği alm kötüsünü bırakın. (Hz. Âdem’in oğlu H abil’in)
söylediği gibi sö^le: ‘Günahını da benim günahımı da yüklen’ de! Maz-
‫ﺀ‬ lum ol, zâlim olma çünkü mazlum (Allah’tan) yardım bekler, zâlim ise
ceza bekler. Yardım bekleyenlerden olman ceza !d e y e n le rd e n olmam
dan daha hayırlıdır. Biri senin malını almak isterse ve ehlini gasp eder-
se Allah adına yapmamasını söyle; reddederse malının yansım vermek
üzere onunla anlaş, eğer yine de reddederse onunla savaşma, malını ve
10 haremini canının muhafazası ‫ﻟﻂ‬. Nebi (a.s.): ‘M üm in nefsini zelil ve
hakir edemez’ buyurmuştur. ،Nefsini nasıl zelil eder?’ diye soruldu.
‘Gücü yenneyen belaya karşı koymaya çalışarak’ buyurdu. Bu gibi
hadisleri rivayet edip söyledi. Haşevllerden Hilsiyy®*** ve Mutezemml-
tin115 hnmı kabili ettiler.

114 Hllslyye: Peygamberden sonra Müslümanlar içinde daha çok hilafet ve


iktidar merkezli vuku bulan olaylara karışmayıp adeta evine çekilen om
lar haldcında ileri geri konuşmayan kesimlere verüen bir isimdir.
118 Mutezemmitin: Tutucu, katı bağnaz kesimler olup rivayetlere körü
körüne sıkıca ba،ll o la n la r d ı r .
‫اﺳﻤﻴﺔ ﻓﻲ‬

‫ﻋﻨﻚ‬ ‫ﺃﺧربﺕ‬ ‫ﻓميﺎ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﺁﺧﺮﻭﻥ‬
‫ﺍحلﺐ ؟‬

‫ﺣﻘﺄ‬ ‫ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ‬ ‫ﻭﻟﻮ اكﻥ ﻣﺎ‬ ‫ﺍﻟﺒﻴﻊ‬ ‫ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻓﺎهئﻢ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺍﺗﻘﻮمه‬

‫ﺍﻟالﻡ ؛‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﻴﻮﺍ ﻣﺎ‬ ‫مجﻴﻌﺄ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍﻟﺪﻳﻦ‬ ‫ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ‬ ‫ﺫﻫﺒﺖ‬
‫ﻭﻟﺘﺄﺧﺬﻥ‬ ‫ﺍملﻨﻜﺮ‬ ‫ﻭﻟﺘهنﻮﻥ ﻋﻦ‬ ‫ﺑﺎملﻌﺮﻭﻑ‬ ‫((ﻟﺘﺄﻣﺮﻭﻥ‬

‫ﻟﻴﻌﻤﻨمك‬ ‫[ ‪ ] ٢٣‬ﻋﻠﻰ ﻳﺪﺭ ‪ ٢‬ﺍﻟﻈﺎمل ﻓﺘﺄﻃﺮﻭﻧﻪ ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ ﺃﻃﺮﺍ ﺃﻭ‬


‫ﺃﻣﺮ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭاكﻥ‬ ‫ﺍﻟﺒﺖ‬ ‫ﺃحصﺎﺏ‬ ‫مكﺎ ﻟﻌﻦ‬ ‫ﺑﻌﺬﺍﺏ مث ﻳﻠﻌﻨمك‬ ‫اﻟﻠﻪ‬

‫هشﺪ ﺍحلﻖ ﺃﻥ‬ ‫ﺇﺫﺍ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫خمﺎﻓﺔ‬ ‫ﻳﻤﻨﻌﻦ ﺃﺣﺪمك‬ ‫ﻭﺭﺭال‬ ‫ﻣﻔﻌﻮال ‪،‬‬

‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﺭﺍﻣﻦ ﻗﺘﻞ ﺩﻭﻥ ﺣﻘﻪ ﺃﻭ ﻗﺎﺗﻞ ﺩﻭﻥ ﻣﺎﻟﻪ‬ ‫ﻳﺘلكﻢ ﺑﻪ ﺁﻭ ﻳﻘﻮﻡ »•‬

‫ﺑﺎﻟهشﺎﺩﺓ ﺃﺣﻖ‪ ،‬ﻭيم ﻟﻪ ﻓﻲ‬ ‫ﻓﻬﻮ‬ ‫هشﻴﺪ »‪ ،‬مفﻦ ﻗﺘﻞ ﺩﻭﻥ ﺩﻳﻨﻪ‬ ‫ﻓﻬﻮ‬

‫معﺮ ﺑﻦ ﺍخلﻄﺎﺏ ملﺎ‬ ‫ﻭﺃﻥ‬ ‫ﻭﺃﻭﺟﺐ ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﺣﻖ‬ ‫ﺃﺛﺒﺖ‬ ‫ﺣمك اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻋﺪﻝ‬
‫ﻓﺎﺳهتﻞ‬ ‫ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ؟ ﻗﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ال‪ .‬ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﻃﻌﻨﻨﻲ ﺃﻣﻦ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻃﻌﻦ ﻗﺎﻝ‪:‬‬
‫ﺭﺟﻞ ﻣﻦ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔخم ﺣﻘﻪ ﺱ ﺍﻟيفﺀ ﺃﻭ‬ ‫ﻳﻜﻦ‬ ‫ﺇﺫمل‬ ‫ﺑﺎحلﻤﺪ ﻟﻠﻪ‬

‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﻭﺃﻥ ﺍﻟيب ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺫﻟﻚ‪.‬‬ ‫ﻓﺎﺳﺘﺤﻞ ﺩﻣﻪ ﺹ ﺃﺟﻞ‬ ‫ﻏﻴﺮ ﺫﻟﻚ‬
‫ﺍﻟهشﺪﺍﺀ ﺹ ﻗﺘﻞ ﺩﻭﻥ ﺣﻘﻪ ))‪.‬‬ ‫((ﺃﻓﻀﻞ‬

‫‪ ) ١‬م اآلﻣﻞ؛ ‪،‬ﻟﻲ‬


HİLSİYYE HAKKINDA

Sonra bir başka grup (‫ﺭﺀﺹ؛‬gelip: “Hilsiyye’nin senden aktardık-


larına ne diyorsun?” dediler.

Dedi،ki: “Onlardan sakınınız. Çünkü onlar bidat ehlidirler. Eger


söyledikleri hak olsaydı, din ve dünya elden giderdi. N ebi’nin (a.s.)
söylediğini yazınız: ‘Siz m arufu emredip m ünkerden nehy edeeeksiniz.
Zâlimin elinden tutup hakka getireceksiniz. Yahut hepinizi kapsayıp
kuşatacak bir azabı Allah verir ve sonra’ Ashabı sebte (cumartesi günü
yasaklarım ‫ ﻟﻈﺂال‬eden Yahudilere) lanet ettiği gibi size de lanet eder.
Allah’ın emri daima yerine gelir.’“‫‘ ؛‬Sizden b irin iz ‫ﻣﺎﺍ‬ gördüğünde,
insanlara karşı duyduğu korku, onu hakkı söylemekten veya yapmak-
tan ah koymasın.’ Şöyle bu^mrmuştur: ‘Kim hakkını veya malım ko-
ram aktan dolayı öldürülürse o şehittir.’ Dinini korumak/savunmak için
öldürülen şehit olmaya daha hak sahibidir. Allah’ın adil h ü r ü n d e bu
kimse(nin şehit h ü r ü n ü alması) daha haklı, daha sabit ve daha vacip-
tir. H z. Ö m er b. H attab vurulduğunda şöyle dedi: ‘Beni vuran Ehl-i
Kıble’den miydi?’ Hayır dediler. Bunun üzerine Allah’a ham d eni.
Çünkü Ehl-i Kıble’den biri değildi ki fey’deki hakkım veya başka bir
hakkmı vermemesini bahane ederek H z. Ö m er’in kanım helal görmüş
olsun. N ebi (a.s.): ‘Şehiderin en faziletlisi hakkım savunurken ölendik
buyurmuştur.

'١٠ Bkz. Nisâ, 4/47.


‫اﺳﺎﺗﻲ‬ ‫ﺀﻣﺮﻭﻡﻳﻦ‬
‫حمﺮﺍﺭ‬ ‫ﺍﻟﺘﺤﺮﺵ‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﻣﻌﻤﻤﺔ‬ ‫ﺃﻇﻬﺮ‬ ‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﺃﻥ ﻣﻦ‬ ‫دﻳﻦ ﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻭﺃﻧﻪ اكﻥ ﻣﻦ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ‬ ‫ﻗﺎﺗﻠﻪ ‪،‬‬ ‫هنﺎﻩ ﻋهنﺎ ﻭﺣمك ﻋﻠﻴﻪ هبﺎ ﻓﺈﻥﺃىب اكﺑﺮﻩ ﻭﺇﻥ ﺍجمﺘﻎ‬

‫ﻭﻳﺮﻭﻯ ﻣﻦلك ﺗﺪﺭ‬ ‫ﻭﻋالﺭﻥ ﻛﺰ ﻗﺬﺭ‪،‬‬ ‫ﺻﻔﻲ ﺍﻟﺪﻳﻦ ﻣﺠﻦلك ﺩﺽ‬


‫ﺣﻞ ﺩﻣﻪ ‪ ،‬ألﻥ‬ ‫ﺍالﻣالﻡ‬ ‫ﻳﺬﻋﻦ حلمك‬ ‫مفﻦ ﺃﻇﻬﺮ ﻣﻌﻤﻴﺔﻭﺁىب ﺃﻥ‬
‫ﻭﺣمكﻪ ﺣمكﻪ ‪ .‬ﻭﺇﻥ ﺍﻟﻘﻮﻡ ﺍﺫﺍ‬ ‫ﻭﺳﺒﻴﻠﻪ ﺳ ﺒ ﻴ ﻠ ﻪ‬ ‫ﺍألﻭﻝ‬ ‫ﺍآلﺧﺮ ﺩﻳﻦ‬ ‫ﺩﻳﻦ‬

‫ﻭﺳﻘﻄﻮﺍ ﻣﻦ‬ ‫ﺑﻌﻘﺎﺏ‬ ‫ﻳﻐريﻭﺍ معمه ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺑﻴهنﻢ ﺑﺎملﻌﺎيصﻓمل‬ ‫معﻞ‬

‫ﻳﺘﻮﻟﺐ هيلع ﺑﺎملﻌﺎيص‬ ‫جمﻦ‬ ‫ﺍﻋملﻮﺍ ﺁﻥ‬ ‫هلﻢ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻋني ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻣﻨﻪ‬ ‫حفﻠﺖ‬ ‫ﻭﺍملﺆﻣﻨﺎﺕ‬ ‫ﻭﺣﺮﻣﻪ‬ ‫ﻭﺃﻫﻠﻪ‬ ‫ﻧﻔﻪ‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫ﻭﺍﻟﻔﻮﺍﺣﺶ‬

‫ﺣﺮﻣﺖ‬ ‫ﻭﺍﻟمنﺮﺓ ﻭﺇﻥ‬ ‫ﺍملﺦ‬ ‫ﻭﻭﺟﺐ‬ ‫ﺍإلﺟﺎﺑﺔ‬ ‫ﻓﺮﺿﺖ‬ ‫ﻓﻘﺪ‬ ‫ﺍالﺳﺘﻌﺎﻧﺔ‬


‫ﻭﻣﻀﻮﺍ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ‬ ‫ﻭﺍﻟﺪ؛ﻉ ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻭﻣﻨﻌﻪ‬ ‫ﺇﺟﺎﺑﺘﻪ‬ ‫ﺣﺮم‬ ‫هيلع ﺍالﺳﺘﻌﺎﻧﺔ‬
‫ﺍﻟﺪﻣﺎﺀ‬ ‫ﻭﺍﺳﺘﺤﻠﻮﺍ‬ ‫ﻭﺧﻨﺎﻗزيﺭ ‪٢‬‬ ‫ﻭﺷﻴﻌﺎ‬ ‫ﺧﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻭﺻﺎﺭﻭﺍ‬ ‫هيلع [ ‪] ٢ ٤‬‬

‫ﻭﺍألﻣﻮﺍﻝ‪.‬‬

‫ﻓ ﻴ ﺎ ال ﺀ ﻝ ‪ :‬ﺀ ىل‬ ‫(ﺍ)‬


‫رسﺭ ﺍمنﺠيت ﺍﻟﻜﻮيف ﺯمعﻮﺍ ﺍﻧﻪ اكﻥ ﻳﺄﻣﺮ ﺃحصﺎﺑﻪ خبﻨﻖ ﻣﻦ‬ ‫ﺍخلﻨﺎﻗني‪ :‬ﻣﻦ ﻏالﺓ ﺍﻟﺸﻴﻌﺔﻭمه ﺍﺗﻴﺈﻉ‬ ‫( ‪)٢‬‬
‫ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ■ • ■ ■ • •‬
‫■ ■••‬
KİUbu't.T*hriş ‫ﺀ‬, Amr

Açıktan bir günahı işleyeni günahtan nehyetmek ve işlediği güna-


ha göre aleyhine hüküm vermek N ebi’nin (s.a.) uygulaması ve ‫؟‬eria-
tiydi. Şayet reddederse üstüne gidip onu zorlar, şayet yine kabul et-
mezse onunla savaşır, işte bununla ‫مسﻞ‬ her türlü pis ve kirden temizle-
yip aruıdırmışür. D in her türlü kirden beridir. Kim bir günahı izhar
eder ve İsla m ’ ın bu konudaki hükm ünü reddederse kam helal olur.
Çünkü sonraki ‫ﻃﻞ‬ , önceki ‫ﻃﻞ‬gibi olup onun yolu da yolu; hükm ü de
hükm üdür. K avra, kendi arasında günah işlendiğinde bu durum u
değiştirip düzeltmezse, Allah azabmı hepsine verir ve Allah’ın gözün-
den düşerler. Onlara denilir ki: “Biliniz ki nefsi, haremi, ehli ve mümi-
neler konusunda günaha, kötü ve çirkinliğe m aruz kalan birilün yardım
istemesi haktır. Ona yardım etmek, koruyup destek çıkarak yapılanlara
engel 0 ‫ ﺱ‬vaciptir. Şayet yardım isteme hakkı yoksa ona icabet et-
mek, o r a koruyup savunmak haram olur.” O nun sözünü kabul edip
uydular. Havaric, Şia ve H anakin''^ oldular. Mala ve cana kıymayı
helal gördüler.

117 Hanakin: Şia m e z h e b i^ gulat fırkalarından biri olup Mansur el-îcli


el-Kufı’ye tabi olanlardır. Muhaliflerini boğarak öldürmelermden dola-
yı bu fırkaya Hanakin adının verildiği söylenir.
‫ﻓﻲ ﻣﺪح اﻟﺨﻮارج‬

‫ﻭﺃﺧربﻭﻩ مبﺎ‬ ‫ﻭﻭﺻﻔﻮﺍ ﻟﻪ‬ ‫ﺩﻳهنﻢ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ﻩ ﻋﻦ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﺍملﻠﻮﻙ‬ ‫ﻟﺪﻣﺎهئﻢ ﻣﻦ‬ ‫ﺍالﺳﺘﺤالﻝ‬ ‫ﻓهيﻢ ﻣﻦ‬ ‫ﺍملﺎﺱ ﻋﻨﻪ‬ ‫ﺭﻭﻯ‬

‫ﻋﻠهيﻢ؟‬ ‫ﻭﺃﺗﺒﺎﻋﻬﻢ ﻭﺃﻧﺼﺎﺭمه‬

‫ﺍملﻢ‬ ‫ﺇﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍﺕ‬ ‫ﺍﻟﺒﻴﻊ‬ ‫ﺃﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺄهنﻢ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‪:‬‬


‫ﺍحلﻖ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺗﻘﺎﺗﻞ‬ ‫ﺃﻣين‬ ‫ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻣﻦ‬ ‫ﺗﺰﺍﻝ‬ ‫ﺭﺭال‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﻳﺸرتﻭﻥ‬ ‫ﺧﺬهلﻢ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺧﺬالﻥ‬ ‫اﻟﻤﺎﻋﺔ ال ﻳرضمه‬ ‫ﻇﺎﻫﺮﻳﻦ ﺣىت ﺗﻘﻮﻡ‬

‫ﺃﻧﻔﻬﻢ» ﻓﺎﻧمت •‬
‫مه‬

‫ال‬ ‫ﺃمئﺔ‬ ‫ﺑﻌﺪﻱ‬ ‫ﺭﺭﺳﻴﻜﻮﻥ‬ ‫ﻭﻗﺪ ﻗﺎﻝ‬


‫لوسر اﻟﻠﻪىلص اﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ‪:‬‬

‫ودﺧﻞ ﻋﻠﻴﻬﻢ‬ ‫ﺑﻨﺘﻲ مفﻦﺃﺗﺎمه‬ ‫ﻳﺸﻨﻮن‬ ‫وال‬ ‫ﺑﻬﺪاي‬ ‫ﻳﻬﺘﺪون‬


‫ﺑﺮﻱﺀ)) ﺭ ﺭ خف ﻌ ﻮ ﺍ ﺳﻴﻮﻓمك ﻋىل‬ ‫ﻣﻨﻪ‬ ‫ﺭ ‪ ٢‬ﻓﺄﻧﺎ‬ ‫ﺑﻜﺬهبﻢ )‬ ‫(ﻭﺻﺪﻗﻬﻢ‬

‫ﻳﻮﻣﺌﺬ ﻣﺜﻞ ﺃﺟﺮﺳﺒﻌني‬ ‫ﻟﻠهشﻴﺪ‬ ‫ﺧﻀﺮاﺀﻫﻢ ﻓﺈﻥ‬ ‫ﺍﺑﻴﺪﻭﺍ‬ ‫ﻋﻮﺍﺗﻘمك ‪.‬مث‬

‫آﺧﺮه))‬ ‫ﺧﻴﺮ ﺃﻡ‬ ‫ﺑﻢ‪،‬رى ﺃﻭﻟﻪ‬ ‫ال‬ ‫اكملﻄﺮ‬ ‫هشﻴﺪﺃ ﻗﺘﻠﻪ ‪ ،‬ألﻥﺃﻣيت‬

‫ﺍﻟﻈملﺔ؟‬ ‫ﻭﺃﻋﻮﺍﻥ‬ ‫ﺍﻟﻈملﺔ‬ ‫ﺁﻳﻦ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫ﻣﻨﺎﺩ ﻳﻮﻡ‬ ‫(رﻳﻨﺎدي‬ ‫ﻭﺇﻧﻪ‬

‫»‬ ‫ﻓﻴﻘﻮم ﺹ الﻕ هلﻢ ﺩﻭﺍﺓ ﺃﻭ ﺑﺮﺁ هلﻢ ﻗملﺄ ﺣﺶ ﻳﻠﺤﻖ هبﻢ ﺟﻬﻨﻢ‬

‫( ' ) يف ﺍألﺻﻞ‪ :‬ﺩﻭﺩﺍ•‬


‫يف ﺍملﺨﻄﻮﻁ ﻭحتﻢ ﻣﻬﻜﺮ ‪ 0‬ﺃﺭ ﻳﺘﻠﻘﻮﺗﻪ ﺹ‪.‬‬ ‫( ‪)٢‬‬
‫ﺩﻣﺲ‪٠‬‬
HARİCİLERİN METHİ HAKKINDA

Sonra ona (fakîhe) Hariciler gelip inançları hakkında soru sorup


nasıl dindar olduklarını anlattılar. Kendileri ve kendilerine tâbi olup
yardım edenleri ve kendi hükümdarlarının kanlarının helal olduğuna
dair insanların ondan (fakîhten) rivayet ettikleri rivayetleri fakîhe sor-
dular.

Dedi ki: “Onlardan sakmmız, onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Ya-


zınız: N ebi (a.s.): ‘Kıyamet kopuncaya kadar üm m etim den bir taife
hak üzere savaşacak ve onları terk edenlerin terki onlara zarar vermeye-
cek, onlar canlarını Allah yolunda satacaklardır5 buyurmuştur, işte siz
bunlarsınız.

Allah Resulü (s.a.) şöyle buyurmuştur: ‘Benden sonra bazı imam-


lar (halifeler) gelecek benim hidayetime tâbi olmayacaklar, sünnetime
tutunmayacaklardır. Kim onların yanma gelip huzurlarına çıkar ve
yalanlarım tasdik ederse ben ondan beriyim. Kılıçlarınızı omuzlarınıza
alınız ve köklerini kazınız. Çünkü o gün, bir şehide yetmiş şehit sevabı
vardır, ü m m e tim yağmur gibidir, üm m etim in başı m ı yoksa sonu m u
daha hayırlıdır bilinmez. Kıyamet ‫^؛‬inü bir m ünadi şöyle çağıracak:
‘Zâlimler ve zâlimlerin yardımcıları nerededir?’ Onlara hokka hazırla-
yanlar ve kalemi keskinleştirenler kalkarlar, ta ki cehenneme katılırlar.
‫رصﺭ ﺍمس‬ ‫حمﺮﺍﺭ ﻳﻦ‬ ‫ﻛﺘﺎب اﻛﺮض‬

‫ﺍإلﺑﻞ جمﺎ‬ ‫ﻋﻠهيﺎ حمﻦﺍﻟﻔنت مكﺒﺎﺭﻙ‬ ‫ﻓﺈﻥ‬ ‫وﻗﺎل ؛ (ﺭﺍﺗﻘﻮﺍ ﺃﺑﻮﺍهبﻢ‬


‫اﻟﻠﻪ))‪.‬‬ ‫ألهنﻢ ﺧﺼامﺀ‬ ‫ﺗﺒﺎﻋﺪ ﻣﻦ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺃﺣﺪ ﺇال‬ ‫ﺗﻘﺮﺏ ﻣهتﻢ‬

‫ﻓﺎﺳﺪ ؛‬ ‫ﻭﺍألﺭﺽ‬ ‫"ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻌﺜين‬ ‫ﺍﻟالﻡ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟينهيلع‬

‫ﺗﻔﺴﺪﻭﺍ يف‬ ‫ال‬ ‫ﺃﻥ‬ ‫ﻓﺄجمحلهتﺎ مت ﺃﻭىح ﺇيل‬ ‫ﺑﺈﺻالﺣﻬﺎ‬ ‫ﻓﺄﻣﺮيف‬

‫ﺍألﺭﺽ [ ‪] ٢ ٥‬‬ ‫يف‬ ‫ﺍ مل ﻔ ﺪ ﻭ ﻥ‬ ‫ﻓﻬﻢ‬ ‫ﺇﺻالﺣﻬﺎ ))‪.‬‬ ‫ﺍألﺭﺽ ﺑﻌﺪ‬


‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻟﻌﺒﺎﺩ‬ ‫ﻭﺍﻟﻈﺎملﻮﻥ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍملﺤﻠﻮﻥ ﻟ ﻌ ﻬ ﺪ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻟﻌﻬﺪ‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎﻗﻀﻮﻥ‬

‫ﺣﺮﺏ اﻟﻠﻪﻭﻫﺪﺍجمﺔ‬ ‫اﻟﻠﻪ ﻓﻬﻢ‬ ‫ألﻭﻟﻴﺎﺀ ﺍملﺒﺎﻋﺪﻭﻥ‬


‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ألﻋﺪﺍﺀ ﺍملﻘﺮﺑﻮﻥ‬
‫ﺃﺣاكﻣﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭﻧﺎﺑﺬﻭ ﻛﺘﺎﺑﻪ‬
‫ﺩﻳﻨﻪ ﻭجمﻌﻄﻠﻮ‬

‫ﻭﻗﻞ‬ ‫ﻟﺪﻳين‬ ‫"ﺧري ﺃﻣيت ﻣﻦ ﻏﻀﺐ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟﻨيث‬


‫هيلع‬
‫ﺷيت »‬ ‫ﺩﻭﻥ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ؛"مل ﻳﺆﻣﻦيب ﻣﺠﻦمل ﻳﺄﻣﻦ ﺟﺎﺭﻩ ﺑﻮﺍﺋﻘﻪ ‪ .‬ﻗﺘﻞ؛ ﻭﻣﺎ‬


‫ﻣﻦ مل ﻳﺴمل‬ ‫[يب ]‬ ‫ﻳﺆﻣﻦ‬ ‫ﻭﻇملﻪ »‪ .‬ﻭ " مل‬ ‫ﻏﺸﻪ‬ ‫ﺑﻮﺍﺋﻘﻪ ؟ ﻗﺎﻝ ؛‬

‫ﺃﺻﺒﺢﻭ ﺍ ىم ﻟ ﻴ ﺲ‬ ‫ﻭ"ﻣﻦ‬ ‫ملﺎﺋﻪ ﻭﻳﺪﻩ ﻭ ﻏ ﺮ ﻩ»‪.‬‬ ‫ﺍ مل مل ﻮ ﻥ ﻣﻦ‬

‫ﺑﻐﺎﻩ‬ ‫ﺃﻭ‬ ‫ﻣﺆﻣﻨﺎ‬ ‫ﺍ مل مل ﻮ ﻥ ﻋﺎﻣﺔ ﺃﻛرث مهﻪ ﻓﻠىي ﻣهنﻢ »‪ .‬ﻭﺍﺭﻣﻦ ﻏﺶ‬

‫ﺃﻭﻏﺮﻩ ﻓﻠﻴﺲ ﻣين ﻭﺃﻧﺎ ﻣﻨﻪ»•ﺑﺮﺉ‬

‫ﻳﺰﻥ ﺍﻟﺰﺍىن ﺣنيﻳﺰىن ﻭﻫﻮ ﻣﺆﻣﻦ ﻭال ﻳرسﻕ‬ ‫"ال‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬

‫ﻣﺆﻣﻦ>)‪،‬‬ ‫ﺍخلﻤﺮ وص‬ ‫ﻳرشﺏ‬ ‫وال‬ ‫وص ﻣﺆﻣﻦ‬ ‫ﻳرسﻕ‬ ‫ﺣﻴﻦ‬ ‫ﻕ‬ ‫ﺍﻟﺴﺎﺭ‬
‫وﻣﻦ رشهبﺎ‬ ‫ميﻲ‬ ‫ﻳﺰﻝ جمرشﻛﺄﺣىت‬ ‫ﺻﺒﺎﺣﺄمل‬ ‫ﺍخلﻤﺮ‬ ‫ﺛﺮﺏ‬ ‫و"ﻣﺠﻦ‬
‫ﻓﺎﻥ‬ ‫ﺻالﺗﻪ ﺃﺭﺑﻌني ‪،‬ﻟﻴﻠﺔ‬ ‫ﻳﺼﺒﺢﻭﻳﺒﺨﺴيس‬ ‫ﻣرشﻛﺄﺣىت‬ ‫ﻣﺎﺉمل ﻳﺰﻝ‬

‫ﻛﻌﺎﺑﺪ‬ ‫ﺍخلﻤﺮ‬ ‫((ﻣﺪﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻣرشاك ))‪.‬‬ ‫ﻣﺎﺕ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻣﺎﺕ ﻓميﺎ ﺑني‬

‫ﻡ‬ ‫ﺍﻟالﺕ ﻭﺍﻟﻌﺮﻯ »‪.‬ﻭ"جمﻦ‬ ‫ﻛﻌﺎﺑﺪ‬ ‫اﻟﺨﻤﺮ‬ ‫((ﻣﺪﻣﻦ‬ ‫ﺃﻭ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻮﺛﻦ })‪.‬‬

‫مكﺎ‬ ‫ﺍخلﻄﺎﻳﺎ‬ ‫ﻟﺘﻌﻠﻮ‬ ‫ﺧﻄﻴﺌهتﺎ‬ ‫ﻛﻌﺎﺑﺪ ﻭﺛﻦ »‪ ،‬ﻭ((ﺇﻥ‬ ‫مخﺮ ﻟﻘﻴﻪ‬ ‫اﻟﻠﻪ ﻣﺪﻣﻦ‬
K ،t،bu't-T*h^ W B Ib ıA m r

N ebi buyurmuştur ‫ﻥﺀﺍ‬ : ‘Hüküm darlaruı kapılarından sakınınız.


Çiinldi ‫ ﻩ‬kapılarda develerin toplandığı yer gibi fitneler vardır, ©nlara
yaklaşan Allah’tan uzaklaşır. Çünkü onlar Allah’ın hasımları ve düş-
manlarıdırlar.’ N ebi (a.s.) şöyle buyurdu: ،Yeryüzü fasitken (bozuk-
ken) Allah beni gönderdi. Bana yeryüzünü ıslah etmemi emretti. Ben
de ıslah ettim. Sonra bana: ‘Y eryüzü ıslah edilmişken ifsat edip b o zm a yın ız ’
118 buyurdu. Allah’a verdikleri ahdi bozanlar, Allah’ın İsıllarına zulme-

denler, Allah’ın ‫ﺍ‬1‫مب‬!‫ ﺳﻠلكﺎﻝ‬yakın; dostlarından uzak olanlar, işte


bunlardıryeryüzünün bozguncuları. Onlar Allah’a savaş açarak, dinini
yıkmaya, kitabım atıl ve ahkâmım geçersiz kılmaya çalışanlardır.

N ebi (a.s.): ،üm m etim in en hayırlısı; dini için kızan ve sünnetim


için savaşandır5 buyurmuştur. Ve yine: ‘Kom şusunun onun bevaikin-
den emin olmadığı kimse bana iman elmiş olmaz’ buyurdu. Dediler ki:
‘Bevaik nedir?’ Buyurdu ki: ‘Zulmü ve kandırmasıdır. Dilinden, elin-
den ve şerrinden Müslümanların emin olmadığı kimse iman etmiş
değildir. Akşamlayıp sabahlayan kimsenin en büyük derdi Müslüman-
lar değilse, o onlardan değildir. Kim bir m ümini aldatır veya haksızlık
eder yahut kandırırsa o benden değildir. Ben ondan beriyim, uzağım.’

Şöyle buyurmuşmr: ،Zina eden kişi, zina ettiği anda m üm in de-


ğildir; hırsızlık yapan İtişi hırsızlık yaptığı anda m üm in değildir; şarap
(içki) içen içtiği anda m üm in değildir. Kim sabah içki içerse akşamla-
yana dek müşrik olarak devam eder. Akşam içen, sabahlayıncaya dek
müşrik olarak devam eder ve namazı kırk gece boyunca değersiz olup
kabul olmaz. Bu arada ölürse müşrik olarak ölür’ ve ‘şarap (içki) ba-
ğımlısı kişi puta tapan gibidir’ veya şöyle dedi: ‘Şarap (içki) bağımlısı
kişi Lât ve Uza’ya ibadet emiş gibidir.’ Kim şarap bağımlısı olarak
Allah’a kavuşursa puta tapan kimse gibi Allah’a mülaki olur. H am rin
(şarabın) ağacı bütün ağaçları (boy olarak) geçtiği gibi, günahı da
bütün günahları geçer.

‫ ؛‬١٠ A’râf, 7/ 56 .
‫اﺳﻤﺎﺗﻲ‬ ‫ﻣﺤﺮاب ﺑﻦ ﺻﺮب‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﺗﻌﻠﻮ ﺍﻟجشﺮ مفﻦ ﺷﺮﺑﻬﺎ يف ﺍﻟﺪﻧﻴﺎمل ﻳﺸﺮﺑﻬﺎ يف‬ ‫ﺷﺠﺮﺗﻬﺎ‬ ‫ﺇﻥ‬


‫ألن‬ ‫معﺮ‪:‬‬ ‫وﻗﺎل ﻋﻴﺪ اس اﺑﻦ‬ ‫اﻟﺤﻤﻴﻢ))‪.‬‬ ‫ﻗﺒﻠﻬﺎ ﻣﻦ‬ ‫وﺳﻘﻲ‬ ‫اآلﺧﺮة‬

‫ﺍخلﻤﺮ‬ ‫[‪] ٢ ٦‬‬ ‫ﺇيل ﻣﻦ ﺃﻥ ﺃرشﺏ ﺍخلﻤﺮ ألﻥ ﺷﺎﺭﺏ‬ ‫أﺣﺐ أﻧﻔﻲ‬
‫ﻳﺘﺮك ﺍﻟﺼالﺓ وﻣﻦ ﺗﺮك ﺍملﺤالﺓ ﻓال دﻳﻦ ﻟﻪ ﻭال ﺇميﺎﻥ • ﻭﺗﺎﻝ‬
‫ﻳﺤﻞ ﺑﻴﻨﻪ‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ معﺮ ﺑﻦ ﺍخلﻄﺎﺏ ‪ :‬ﻣﺠﻦ ﻭﺟﺪ ﺯﺍﺩﺃ ﺃﻭ ﺭﺍﺣﻠﺔمل‬
‫ﺋﺰﻗﺈﻑ ﺍﺙ‬ ‫ﻳﻬﻮدﻳﺎ ﺃﻭ ﻧرصﺍﻧﻴﺎمئﺗىل ﺀؤوﻗﻦ‬ ‫اﻟﺤﺞ ﻓﻠميﺖ‬ ‫وﺑﻴﻦ‬

‫ﻣﻤﻦ ﻓﺮﺽ‬ ‫ﻳﺤﺞ‬ ‫ﻟﻢ‬ ‫ﻟﻤﻦ‬ ‫ﻋيي ﻋﻦ ﺍﻟﻐﺎﺷﺚ‪-‬ﻫﺮ ‪ ٢‬آال ال ﺇﺳالﻡ‬


‫ﻟﻀﺮﺑﺖﻟمكﻟلك رضﻭﺭﺓ ﺃﺟأل‪ ،‬مفﻦ‬ ‫ﻋﻠﺘﻪ‘ ﻭﻟﻮﺃﻋمل ﺃيفﻓﻴمك‬
‫مكﺎ ﺃرضﺏ‬ ‫ﻣﺎﻟﻪ‬ ‫ﺿﺮﺑﺖ يف‬ ‫ﻳﻘﻮى‬ ‫ﻣﻤﻦ‬ ‫ﻳﺤﺞﺇىل ﺫﻟﻚ ﺍألﺟﻞ‬ ‫ﻟﻢ‬

‫ﺛالث ﻣﺮﺍﺭ‬ ‫واﻟﻨﺼﺮاﻧﻲ ‪ ،‬واس ﻣﺎمه مبﺴملني‬ ‫اﻟﻴﻬﻮدي‬ ‫ﻣﺎل‬ ‫ﻓﻲ‬

‫ﻳﻘﻮﻟﻬﺎ•‬

‫ﺍﻟﻨيبىلص هيلع ﻭﻣمل ‪ :‬ﺭﺭال ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ خمﻨﺚ‬


‫ﻭﻗﺎﻝﺍﺱ‬
‫ﺍﻟﺮاكﻛﺔ ؟ ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫دﻳﻮث ﻭال حفﻠﺔ ﺍملﺎﺀ ﻭال ﺍﻟﺮاكﻛﺔ ‪ .‬ﻗﻴﻞ ‪ :‬ﻭﻣﺎ‬ ‫ﻭال‬
‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ ‪ :‬ﻣﻦ ﻗﺘﻞ ﺣﻴﺔ ﺃﻭ ﻋﻘﺮﺑﺄ ﻓﻘﺪ ﻗﺘﻞ‬ ‫ﺗﻐﺎﺭ ))‪.‬‬ ‫ﺍﻟيت ال‬
‫‪.‬ﻛﻔﺮ‬ ‫اكﻓﺮﺃ وﻣﻦ ﺗﺮﻛﻬام ﺧﺸﻴﺔ ﺍملﺎﺭ ﻓﻘﺪ‬

‫ﺻﻐﺎرﻫﻦ ﻭﻛﺒﺎﺭﻫﻦ مفﺎحمﺎملﻨﺎﻫﻦ ﻣﻨﺬ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝﺍﻟﻨيي ‪(( :‬ﺍﻗﺘﻠﻮﺍ‬


‫ﺣﺎرﺑﻨﺎﻫﻦ ﻭﻣﻦ ﺗﺮﻛﻬﻦ ﻓﻘﺪ ﻛﻔﺮ•)) ﻭﺃﺭﺇﺫﺍ ﻗﺎل ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻟﻠﺮﺟﻞ•' ﺇﻧﻚ‬
‫وأﻣﻦ ﺧﺮﺝ ﻣﻦ ﺑﻴﺘﻪ‬ ‫ﺍإلﺳالﻡ ))‪.‬‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫يف ﻋﺪﻭ ﻓﻘﺪ ﺧﺮﺝ أﺣﺪﻫﻤﺎ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ رﺳﻮل‬ ‫‪.‬‬ ‫رﺟﻊ اكﻓﺮﺃ))‬ ‫ﻓﺮﺃﻯ ﺷﻴﺌﺄ ﻳﻜﺮﻫﻪ ﻓﺮﺟﻊ ﻣﻦ ﺃﺟﻠﻪ ﺗﻄﻴﺮأ‬

‫ﺗﻜﻬﻦ ﻟﻪ ﺃﻭ ﺳﺤﺮ‬ ‫ﺗﻜﻬﻦ ﺃﻭ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ؛ «ﺃﻧﺎ ﺑﺮئ ﻣﻤﻦ ﺗﻄﻴﺮ ﺁﻭ ﺗﻄﻴﺮ ﻟﻪ ﺁﻭ‬
‫؟ﻭ ﺳﺤﺮ ﻟﻪ))• ﻭﻗﺎﻝ ‪« :‬ﻣﻦ آﺗﻰ ﺍﻟﺮﺟﺎﻝ ﺷﻬﻮة ﻣﻦ ﺩﻭﻥ ﺍملﺎﺀ ﻓﻘﺪ‬

‫ﺭﺍ )حمﺮﺭﺓ ﺁﻝ معﺮﺍﻥ؛ ‪،٩٧‬‬


Kltâbu't-Tahrlf ‫ﻩﺍ‬Amr

Kim dünyada onu içerse, ahirette onu içmez. O n a önce hamim


içirilir. Abdullah b. Öm er ‫؟‬öyle demiştir: ‘içki içmektense zina etmeyi
yeğlerim. Çünkü içki içen namazı terk eder, nanıazı terk edenin ‫ﺳﻞ‬ve
imanı olmaz.’ H z. Öm er b. H attab: ‘^ im yiyecek veya binek bulursa
5 ve onunla hac araşma bir engel olmaz ise buna rağm en hac etmezse
Yahudi veya Hıristiyan o l a r a k ö l s ü n ’ dedi. Sonra şu ayeti okudu: ‘Kim
küfrederse Allah âlemlerden m üstağnidir.’119 iyi bilin ki üzerine hac farz
olup ta hac etmeyenin İslam’ı yoktur. Şayet sizin aranızda (bir süre
vefat etmeden) yaşayacağımı bilseycüm her farz için size bir vakit tayin
10 edecektim. Gücü yetenlerden İdm bu vakte kadar hac etmezse, Yahudi
ve Hıristiyanların mallarına vergi koyduğum gibi onun da malına vergi
koyardım. Vallahi onlar M üslüm an değillerdir.’ Bunu (Vallahi onlar
M üslüman değillerdir) üç kere tekrarladı.’

N ebi (s.a.): ‘Kadınsı olan (mühamıes), deyyus, erkek gibi kadına


15 yaklaşan kadın ve rekkake cennete girmez’ buyurdu. Ihediler ki: ،Rek-
kake nedir?’ buyurdu ki: ‘taskanmayan kadmdır.’ ib n Mesud: ‘Kim, bir
yılan veya akrep öldürürse bir kâfir öldürm üştür. K an cehennem ate-
şinden korkarak onu öldürmeyip bırakırsa kâfir olur’ demiştir.

N ebi şöyle buyurmuştur: ‘Onların (yılaıı ve akreplerin) büyük ve


20 küçüklerini öldürünüz. Onlarla savaştığımızdan beri onlarla barışma-
mışızdır. Kim onları öldürmeyip sağ bırakırsa kâfir olur.’ Bir kişi diğer
bir kişiye: ‘Sen benim düşmanımsm’ derse onlardan biri İslam’dan
çıkar. Kim evinden çıkar ve hoşlanmadığı bir şeyi görür ve bunu uğur-
suzluk sayıp ondan dolayı geri dönerse kâfir olarak dönmüş olur. Allah
25 Resülü şöyle demiştir: ‘Uğursuzluğa inanan veya uğursuzlukta bulu-
nan, kehanete inanan veya kâhinlik yapan, sihre inanan veya sihir ya-
pandan ben beriyim.’ Ve şöyle buyurmuştur: ‘Kadınları bırakıp erkeğe
şehvetle yaklaşan İtimse kâfir olur.

١١٠Âl-i imrân, 3/97.


‫ﺳينﺩﺀﻣﻮمئ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻛﺮﻫﺶ‬

‫وراﻣﻦ آﺗﻰ ﺍﻣﺮﺃﺓ ﻓﻲ دﺑﺮﻫﺎ ﻓﻘﺪ ﻛﻔﺮ ﺑﺎﻟﻠﻪ» وﻫﻲ ﺍﻟﻠﻮﻃﻴﺔ‬ ‫ﻛﻔﺮ »‪-‬‬

‫ﻏري ﻣﻮﺍﻟﻴﻪ‬ ‫ﺗﻮﻟﻰ‬ ‫أو‬ ‫ﺍﺩىع ^ ‪ ٤٢ ٧‬إﻟﻰﻏرثﺃحمﻪ‬


‫ﺍﻟﺼﻐﺮﻯ• وﻗﺎل؛ ﺃﺭﻣﻦ‬
‫ﺣﺮام ‪ ،‬وﻋﻠﻴﻪ ﻟﻌﻨﺔ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺍملالﺋﻜﺔ‬ ‫ﻧﻌﻤﺘﻪ ﻓﺎجلﻨﺔ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻭﻟﻮﺍ‬
‫ﻋﺪأل»‪ .‬ﻭﺭﺭﺛالﺛﺔ ال‬ ‫أﺟﻤﻌﻴﻦ ‪ .‬ال ﻳﻘﺒﻞ•ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻨﻪ رصﻓﺄ ﻭال‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎﺱ‬
‫ﻋﺬابﺃﻟمي ‪ .‬ﺃمشﻂ‬ ‫وﻟﻬﻢ‬ ‫وال ﻳﺰﻛهيﻢ‬ ‫اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫ﻳﻮﻡ‬ ‫إﻟﻴﻬﻢ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻳﻨﻈﺮ‬
‫ﻳﺜﺘﺮي‬ ‫اﺗﺨﺬ ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻀﺎﻋﺔ ال ﻳﺒﺢ وال‬ ‫ورﺟﻞ‬ ‫ﻣﺨﺘﺎل‪،‬‬ ‫وﻣﻔﻠﺲ‬ ‫زان‪،‬‬
‫ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ حلﻢ ﻧﺒﺖ ﻋﻠﻰ‬ ‫األﺣﺒﺎر‪ :‬ال‬ ‫ﻛﻌﺐ‬ ‫وﻗﺎل‬ ‫ميﻴهنﺎ>•‬ ‫ﺇال‬
‫وﻣﻦ‬ ‫ﺍحلﺮ‪،‬‬ ‫حسﺖ ﺍﻟﻨﺎﺭ أوﻟﻰ ﺑﻪ ‪ .‬وﻣﻦ ﻋﻘﺮ ﻋﻘﻴﺮة ﻓﻘﺪ ﺃﺗﺎ ﺑﺎﺑﺎ ﻣﻦ‬

‫وﻣﺄواه‬ ‫ﺣﺮم ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫وﻣﻦ ﺃرشﻙ ﻓﻘﺪ‬ ‫حسﺮ ﻓﻘﺪ ﺃرشﻙ‪،‬‬
‫ﻓﻠﺺ ﻣﻨﺎ ‪ ،‬وﻣﻦ‬ ‫ﺍململﻮﻥ ﺭﺅهسﻢ‬ ‫إﻟﻴﻪ‬ ‫ﺑﺬﻝ‬
‫وﻣﻦ ﺍﻧهتﺐ هلﺒﺎ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ ‪،‬‬

‫ﻣﻨﺎ •‬ ‫ﺃﻭ ^‪ ٠‬ﺋﺺ‬ ‫ﻭﺵ ﻏﺶ‬


‫مل ﻳﻮﺭ ﺫﻟﺲ ﻣﺘﺎ•ﻣﺆﻣﻨﺎ‬
‫((ﺛالﺛﺔ ال‬ ‫‪:‬‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ‬
‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ حمﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺃﺑﻮ ﺫﺭ ؛ مسﻌﺖﺍﻟﻨيئ‬
‫ﻓﻘﻠﺖ ‪ :‬ﻣﻦمه‬ ‫ﻋﺬﺍﺏ ﺃﻟمي ‪.‬‬ ‫ﻳﻨﻈﺮ ﺍﻟﻠﻪ ﺇﻟهتﻢ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﻭهلﻢ‬
‫ﺳﻠﻌﺘﻪﺑﺎﻟميني‬ ‫ﻓﻘﺪ ﺧﺎﺑﻮﺍ ﻭﺧرسﻭﺍ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍملﻨﻔﻖ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ؟‬ ‫ﻳﺎلوسر‬
‫ﻭﺍملﻨﺎﻥ ))‪.‬‬ ‫ﻭﺍملﻴﻞ ﺇﺯﺍﺭﻩ‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ ‪،‬‬

‫اﻟالم ﻳﻘﻮﻝ ‪(( :‬ﺍملﻨﺎﻥ‬ ‫اﻟﻨﺒﻲ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺃﺑﻮ ﻫﺮﻳﺮة ﺇﻧﻪ ﺳﻊ‬ ‫وﻗﺎل‬

‫ﺑﺎﻟﻜﺬﺏ ))‪.‬‬ ‫جتﺎﺭﺗﻪ‬ ‫واﻟﺌﺰﺟﻲ‬ ‫ﺧﻴالﺀ‬ ‫واﻟﻤﻴﻞ ﺇﺯﺍﺭﻩ ﻣﻦ‬ ‫ﺑﻌﻄﺎﺋﻪ‬

‫وﻗﺎلﺍﻟﻨيئ ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﻭﻣمل ‪( :‬ﺭﺍجلﻨﺔ ﻟﺒﻨﺔ ﻣﻦ ﺫﻫﺐ ﻭﻟﻴﻨﺔ‬


‫وﺣﺼﺒﺎﺀ‬ ‫اﻟﺰﻋﻔﺮان ‪،‬‬ ‫وﺗﺮﺑﺘﻬﺎ‬ ‫ﺍالﺀﺫﻓﺮ ‪،‬‬ ‫اﻟﻤﺴﻚ‬ ‫ﻣالﻃﻬﺎ‬ ‫ﻓﻀﺔ ‪،‬‬ ‫ﻣﻦ‬
‫األﺧﻀﺮ ‪،‬‬ ‫اﻟﺰﺑﺮﺟﺪ‬ ‫أﻧﻬﺎرﻫﺎ‬ ‫وﺣﺎﻓﺘﺎ‬ ‫واﻟﻴﺎﻗﻮت ‪،‬‬ ‫اﻟﺪر‬ ‫أﻧﻬﺎرﻫﺎ‬ ‫[ ‪] ٢٨‬‬

‫ﻣﺠﺮة ﻣﺎﺛﺔ‬ ‫ﻓهيﺎ ﻣﺎ ﺗﺸهتﻲ األﻧﻔﺲ ﻭﺗﻠﺬﺍألﻋني ‪ ،‬ﻳﻮﺟﺪ رﻳﺤﻬﺎ ﻣﻦ‬

‫ﺍﺳﻮﺩخلهلﺎﺭﺍيض ‪.‬‬ ‫يل‬


‫(‪ ) ١‬ﻛﺪﺍ‬
Kiubu't-T«hrl» 9 , Amr

Kim kadına arkadan (dübüründen) yaklaşırsa kâfir olur. Bu küçük


lutiliktir.’ Vc şöyle buyurmuştur: ‘Kim babası dışındaki birini baba
kabul eder veya velinimeti ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬ mevlasının dışmdaki birin‫ ؛‬mevla kabul
ederse cennet ona haramdır. Allah’m, meleklerin ve bülün insanların
laneti onun üzerinedir. Allah ondan ne farz ne de nafile kabul eder.
Allah üç kişiye kıyamet gününde (rahmetle) bakmaz, onları tezkiye
etmez, onlar için elim bir azap vardır. Yaşlı zinakar, hdekâr/düzenbaz
olan, müflis ve âlim satımında daima yemin ederek Allah’m adım me-
ta/mal edihen kimse’. Ka’bu’l-Ahbar şöyle demiştir: ‘H aram dan bes-
lenmiş et (kimse) cemıete girmez. Cehennem ona daha evladır. Kim
gebeliği engelleme düşüncesiyle (inci boncuk, bez vb.) bir şey yapar ve
takarsa sihrin bir çeşidini yapmış olur. Kim sihir yaparsa, Allah’a şirk
koşmuş olur. Kim şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar ve gide-
ceği yer ateştir. Kim M üslümanların başlarım (can) verdikleri ganimet-
ten bir şeyi gasp edip çalarsa bizden değildir. Vitirlemeyen (yani tek
sayılı yapmayan veya vitir namazının son rekâtım tek/ayrı kılmayan)
bizden değildir. Kim bir mümine haksızlık eder veya kandırırsa bizden
değildir.’

E bu Zer: ،Nebi’nin (s.a.): ‘Allah, üç kişiye kıyamet gününde bak-


maz ve onlara elim bir azap vardır5 dediğini işittim. Ben: ‘Onlar kim-
lerdir? Kaybedip zarar etmişlerdir Ey Allah’ın Resûlü’ dedim. Buyurdu
ki: ‘Yalan yere yemin ederek malım sataıı, peştamalım (paçaların) aşa-
ğıya doğru yere sarkıtan ve yaptığı iyiliği başa kakan kişi.’ Ebu Hurey-
re, N ebi’nin (a.s.) şöyle dediğini işittiğini söylemiştir. ،Verdiğini başa
kakan, kibirden peştamalını (paçaların) aşağıya doğru yere sarkıtan,
ticaretini yalanla yürüten.’

N ebi (s.a.): ‘Cennetin bir kerpici (mğlası) altın, bir tuğlası gümüş-
tendir. Sıvası hoş kokulu misktendir. Toprağı safrandan, nehirlerinin
çakılları inci ve yakuttandır. N ehrinin kenarları yeşil yakuttandır, için-
de canın çektiği ve gözün görm elaen zevk aldığı şeyler vardır. Kokusu
yüzyıl mesafesinden duyulur.
‫اﺳﻨﺎﻧﻲ‬ ‫ﺑﺮر‬ ‫ﻣﺤﺮاب ﻣﻦ‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ‬

‫ﻗﺘﻞ ﺫﻣﻴﺎ آو ﻇملﻪ أو محﻠﻪ ﻣﺎ ال‬ ‫ﺣﺮامﻋىل‬


‫ﻣﻦ‬ ‫ﻋﺎﻡ ‪ ،‬ﻫﻲ‬

‫وﻳﻜﺐ ﻓﻲ‬ ‫جحﺞﺍﻟﺬيم وﻣﻦ ﺃﻛﻦ جحجيﻪ ﺃجحﻪ‬ ‫ﻳﻄﻴﻖ ‪ ،‬ﻓﺎﻧﺎ‬


‫وﻳﻜﺬب‬ ‫واﻟﺬﻣﻲ ﻳﻜﻔﻲ ﺑﺎس‬ ‫جحﺞ اﻟﺬﻣﻲ‬ ‫اﻟالم‬ ‫ﻓﻬﻮ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫؛)•‬ ‫اﻟﻨﺎر‬

‫ﺑﻪ وﺑﻜﺘﺎﺑﻪ وﻳﺮد ﻧﺒﻮﺗﻪ ‪ ،‬ﻓﻜﺘﻒ ال ﻳﻜﻮﻥ جحﺞ ﻣﻦ ﺍﻣﻦ ﺑﻪ و ﺇهلﻪ‬


‫ﻭﺍﺗﺒﻌﻪ ﻓﺎﻧﻈﺮﻭﺍ يف ﺫﻟﻚ ‪.‬‬

‫ﻣﻠﻢ‬ ‫ﺍﻣﺮﺉ‬ ‫ﺃﻋﺎﻥ ﻋىل‬


‫ﺍﻟالﻡ؛ ((ﻣﻦ ﺩﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﺍﻟﻨيب ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﻣﻜﺘﻮﺏ ﺑﻴﻦ ﻋﻴﻨﻴﻪ ﺁﻳﺲ ﻣﻦ ﺭمحﺔ اس) > ‪ .‬وررﻣﺠﻦ‬ ‫ﺑﺸﻄﺮ لكﻤﺔ ﻟﻘﻲ اس‬
‫ﻭﻧﺰﻟﺖ ﺑﻪ ﺍﻟﻨﻘﻤﺔ‬ ‫ﻭﺍﻟﺮمحﺔ‪ ،‬ﻭ ﺃﻣﻮﺩ ﻗﻠﺒﻪ‬ ‫ﻣملﺎ ﻧﻨﻊ ﻣﻨﻪ ﺍحلﻴﺎﺀ‬ ‫ﻗﺘﻞ‬

‫ﻓﻮﻕ ﻭﻗﺘﺎﻟﻪ ﻛﻔﺮ‬ ‫ﺍملﺆﻣﻦ‬ ‫((ﺳﺒﺎﺏ‬ ‫ﺍﻟﺘﻮﺑﺔ)) ﻭﻗﺎﻝ؛‬ ‫ﻭﺭﻓﻌﺖ ﻋﻨﻪ‬

‫وﺣﺮﻣﺔ ﻣﺎﻟﻪ حكﺮﻣﺔ دﻣﻪ))‪(( .‬وﻟﻮ ﺁﻥ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻣﻌﺼﻴﺔ‬ ‫ﻟﺤﻤﻪ‬ ‫ﻭﺃلك‬


‫ﺍملﺎﺭﺍﺕ ا ﻟ ﻤ ﻊ ﻭﺍألﺭىض ﺍﺷرتﻛﻮﺍ يف ﺩﻡ ﺍﻣﺮﺉ ﻣمل ﻟﻜهبﻢ اس‬
‫ﻭﺃﻣﻦ ﺁﺫﻯﻣﺆجمﻨﺄ ﺃﻭ ﺭﺍﻋﻪ ﺃﻃﺎﻝ‬ ‫يف ﺍﻟﻨﺎﺭ))•‬ ‫مجﻴﻌﺄﻋىل‬
‫ﻣﻨﺎﺧﺮمه‬
‫لوسر‬
‫ﺍألﺳﻮﺩ؛ ((ﻳﺎ‬ ‫ﺍملﻘﺪﺍﺩ ﺑﻦ‬ ‫اس ﺭﻭﻋﺘﻪ يف ﻧﺎﺭ ﺟﻬمن))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﺑﺎﻟﻴﻒ‬ ‫رﺟﻞ ﻣهنﻢ‬ ‫ﻓﻔﺮ ﺑﻨﻲ‬ ‫ﻗﺎﺗﻠﺖ ﺍملرشﻛني‬ ‫أراﻳﺖ ﺇﻥ ﺃﻧﺎ‬ ‫!‬ ‫اس‬
‫‪:‬‬ ‫ﻋﻔﻮﺃﻣين ﻓملﺎ ﺫﻫﺒﺖ ﻟرضﺑﻪ الﺫ ﺑجشﺮﺓ ﺁﻭ خصﺮﺓ ‪ .‬ﻓﻘﺎل‬ ‫ﻓﻘﻄﻊ‬
‫ورﻣﻮﻟﻪ ﺃحمﻠﻪ آم‬ ‫ﻣﺤﻤﺪ ﺃ ﻋﻴﺪﻩ‬ ‫ﺃهشﺪ ﺃﻥ ال ﺇﻟﻪ ﺇال اس ﻭﺃهشﺪ ﺃﻥ‬
‫ﻳﻘﻮهلﺎ ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻗﻴﻞ ﺃﻥ‬ ‫ﺑﻤﻨﺰﻟﺘﻪ‬ ‫ﺃﺻﺦ ؟ ﻗﺎﻝ؛ ﺇﻥ ﻗﺘﻠﺘﻪ ﻓﺄﻧﺖ‬ ‫ﻛﻴﻒ‬

‫ﺣﻮﺑﺄ ﺃﻫﻮﻥ [‪] ٢ ٥‬‬ ‫ﻗﺒﻞ ﺃﻥ ﺗﻘﺘﻠﻪ))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ؛ ((ﺍﻟﺮﻳﺎ ﺳﺒﻌﻮﻥ‬ ‫ﺑﻤﻨﺰﻟﺘﻚ‬

‫ﺗﻘﻄﻴﻌﻚ‬ ‫وأﻋﻈﻤﻪ‬ ‫أرﻳﻰ ﺍﻟﺮﺑﺎ‬ ‫ألﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮﺟﻞ ﺃﻣﻪ))‪.‬‬ ‫ﺣﻮب ﻣهنﺎ ﺇﺗﻴﺎﻥ‬

‫وﻣﻦ ﻗﺘﻞ‬ ‫‪،‬‬ ‫إﺑﻠﻴﺲ‬ ‫ﺧﺎﺻﻢ ﻓﻴﻪ‬ ‫وﻣﺠﻦ أﻛﺒﺮ‬ ‫»•‬ ‫اﻟﻤﻠﻢ‬ ‫ﻋﺮﺽ ﺃﺧﻴﻚ‬
‫ﺳﻌﺖ اﺑﻦ‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ ؛‬ ‫•‬ ‫ﻣﺨﻠﺪ يف اﻟﻐﺎر‬ ‫ﺧﺎﻟﺪ‬ ‫ﺑﻌﺪ ﺍﻟﻌﻔﻮ ﻭﺃﺧﻖ ﻓﻬﺮ‬
‫ﻇﻠﻤﺎ‬ ‫إإلاﻳﻊ ﺑﻪ ؛‬ ‫ﺳﻴﺒﻤﺘﻴﻤﺈ^أاداي‬ ‫ﻟﻨﻲ‬ ‫ﻳﻘﻮل ؛ ﻣﻦ‬ ‫ﻣﻌﻮد‬
Kitabu't-Tahri» I, Amr

Bir zimmiyi öldüren veya ona zulmeden yahut ona gücünün üstünde
yük yükleyen kimseye bu (cennet) haramdır. Ben zimminin savunucusu
ve davacısıyım. Ben kimin davacısıysam, onu öyle sayünup ona öyle taraf
olurum ki karşıdaki kendini cehennemde bulur’ buyurmuştur. Zimmi;
Allah’ı, Kitabı’m inkâr eden ve Nebi’nin nübüvvetini reddeden kimse
olmasma rağmen, Aleyhi’s-Selam onun davacısı ve savunucusu olmakta-
dır. H al böyleyken. Nebi (a.s.) kendisine ve ilahı’na iman eden ve uyan
kimsenin davacısı nasıl olmaz. Bu duruma bir bakın.

Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kim bir Müslüman’m kanının dö-


külmesine bir kelimenin yansıyla bile olsa yardım ederse, Allah’ın huzuru-
na, alnının ortasına ‫؛‬Allah’ın rahmetinden um udunu kes’ yazılmış şekilde
gelir. Kim bir Müslüman’ı öldürürse ondan hayâ ve rahmet çekilip alınır,
kalbi kararır, ona gazap iner ve tövtesinin kabulü kaldırılır.” Ve şöyle
buyurmuştur: “Mümini sövmek fisk, öldürmek küfür, etini yemek (gıybe-
tini yapmak) günahtır. Malı, cam (kam) gibi haramdır. Eğer yedi gök ve
yeryüzü ehli bir Müslüman’ın kamnı d ö n e y e iştirak ederlerse, Allah
onların tüm ünü burunları üstüne yüzüstii cehenneme atar. Kim bir mü-
mine eziyet eder veya korkumrsa; Allah; onun korkusunu cehennem
ateşinde uzatır.” Mikdad b. el-Esved: “Ey Allah’m elçisi! Müşriklerle sava-
şırken onlardan bir adam bana kılıçla vursa ve benim bir uzvumu koparsa,
onu vurmaya gittiğimde kaçıp bir ağaca veya bir kayaya sığınıp ‘Allah’tan
başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O ’nun kulu ve elçisi olduğuna
şahadet ederim’ derse; ne dersin onu öldüreyim mi yahut ne yapayım?’
diye sordu. Buşurdu ki: ‫؛‬Şayet ‫ ﺱ‬öldürürsen, sen onu öldürmeden
önceki onun durumunda olursun; o ise sen onu öldürmeden önceki senin
durumunda olur.” Ve buyurdu ki: “Ribanın (faizin) )^etmiş çeşit günahı
vardır, en hafifi kişinin annesiyle zina etmesidir. En büyüğü Müslüman
kardeşinin onurunu (ırzını) parçalamadır. Bu konudaki en
büyük hasım iblis’tir. Aftan sonra öldüren ve mal-ganimet
alan o halid-muhlid cehennemdedir.” (Fakîh) dedi ki: “ib n Mesud’un
şöyle dediğini işittim: ‘Bir hakkı geri iade etmek veya bir
zulmü defetmek için aracıhk eden kimseye bir hediye verilir ve o da bunu
kabul ederse; bu y^aktır-haramdır.’ Dediler ki: ‫؛‬Ey Eba Ab^rrahm an!
‫ﻫﻤﻴﺌﻤﺮواﺳﻠﻌﻢرﻣﺢ‬ ‫ﻣﺤﺎب اﻧﻤﺮض‬

‫ﺍﻟﺮﺷﻮﺓﺩ؛‬
‫اﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ‬ ‫ﺇال‬
‫ﺍﻟﺮﺷﻮﺓ ﺖ‬
‫ﻧﺮﻯ ﺍ حل‬
‫ﻛﻨﺎ يف‬
‫ﻓﻘﺎﻝ ‪.‬ﺍحلمك‬
‫وﺷﻔﻊ ﻣرسﻭﻕ ﻟﺮﺟﻞ ﺷﻔﺎﻋﺔ‬ ‫؛‬ ‫وﻗﺎل‬ ‫‪.‬‬ ‫ﻓﻲ ﺍحلمك ﻫﻮ ﺍﻟﻜﻔﺮ ﺑﺎس‬
‫ﺗﺼﺪق‬ ‫ﺻﺎم ﺃﻭ‬ ‫اﻟالم ‪ :‬ر(ﻣﻦ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫اﻟﻨﻲ‬ ‫وﻗﺎل‬ ‫ﻟﻪ ﻓﺮﺩﻩ ‪.‬‬ ‫ﻓﺄﻫﺪى‬
‫ذﻫﺐ‬ ‫ميﻠﻜﻪ ﻣﻦ‬ ‫ﺷﻴﺌﺂ‬ ‫ﺧال‬ ‫وﻣﻦ‬ ‫اﻟﻌﻈﻴﻢ))‬ ‫ﺁﺛﺮﻙ ﺑﺎﺱ‬ ‫ﻳﺮاﺗﻲ ﻓﻘﺪ‬
‫ﻣﺜﻘﺎﻝ ﻋﻴﻦ ﺟﺮﺍﺩﺓ ﻓﻬﻮ ﻣﻜﻮﻱ ﺑﻪ ﻣﻌﺬﺏ ﺃﻭ ﻣﻐﻔﻮﺭ ﻟﻪ ‪.‬‬

‫ﺍﻟالﻡ هشﺪﺍﺀمه ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ؛ ﻓالﻥ‬ ‫اﻟﺘﻴﻲهيلع‬ ‫ﺃحصﺎﺏ‬ ‫وذﻛﺮ‬


‫هشﻴﺪ ﻭﻓالﻥ هشﻴﺪ وﻳﺮث هشﻴﺪ ﻭﻫﻮ ﻣﻠﻔﻮﻑ ىف ﺑﺮدة ﻗﺪ ﻏﻠﻬﺎ ﻓﻰ‬

‫ﻛﻴﺘﻴﻦ ‪.‬‬ ‫دﻳﻨﺎرﻳﻦ ﻓﻘﺪ ﺗﺮﻙ ﻛﻴﺔ ﺁﻭ‬ ‫دﻳﻨﺎرأ ﺃﻭ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﻭﻣﻦ ﺗﺮﻙ‬ ‫•‬
‫•‬ ‫ﻳﺪﺧﻞ اﻟﺠﻨﺔ و ﺣ ﺒ ﻰ ﺣﺶﻳﻘىض ﻋﻨﻪ‬ ‫دﻣﻦ ﻣﺎت وﻋﻠﻴﻪ دﻳﻦ ﻟﻢ‬
‫ﻣﻴﻞ‬ ‫ﻳﻤﻦ ﻣﺮﺓ ﻗﻲ‬ ‫وﻟﻮ ﻗﺘﻞ‬ ‫؛‬ ‫ﻗﺎل‬ ‫؟‬ ‫ﻳﻴﻞ اس‬ ‫وال اﻟﻘﺘﻴﻞ ﻓﻲ‬ ‫؛‬ ‫ﻗﺎﻟﻮا‬
‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ مبﻴﺖ‬ ‫اﻟﻦ؛ي‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ وﻋﻠﻴﻪ دﻳﻦ مل ﻳﻠﺞ •ﺍجلﻨﺔ‬
‫ﻭﺃيف‪٠٠‬‬
‫ﻓﻬﻞ ﺗﺮﻙ‬ ‫ﻟﻴﺼﻞ ﻋﻠﻴﻪ ﻓﻘﺎل؛ ﻫﻞ ﻋﻠﻴﻪ ﺩﻳﻦ ؟ ﻗﺎﻟﻮا؛ ﻧﻌﻢ• ﻗﺎل؛‬
‫رروﻳﺠﻲﺀ‬ ‫وﻓﺎﺀ؟ﻟﻤﺂا ﻗﺎﻟﻮا؛ ال ‪ .‬ﻗﺎل؛ ﺻﻠﻮا ﻋﻠﻰ ﺻﺎﺣﺒﻜﻢ))‪ .‬ﻗﺎل؛‬
‫ﺑﻘﺎﺗﻠﻪ ﺑﻴﺪه‬ ‫ﻣﺘﻌﻠﻖ‬ ‫ﻣﻌﻠﻖ ﺑﻴﺪه ﺍﻟﻴرسﻯ‬ ‫ورأﻣﻪ‬ ‫ﺍملﻘﺘﻮﻝ ﻳﻮم ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬

‫ﻓﻴﺘلكﻢ‬ ‫ﻳﺪي اﻟﻠﻪ‪.‬‬ ‫ﻳﻮﻗﻔﻪ ﺑﻴﻦ‬ ‫أوداﺟﻪ دﻣﺎ ﺣىت‬ ‫اﻟﻴﻤﻨﻰ مثخشﺐ‬
‫ﻫﻮ‬ ‫ﻓالﻥ ﺑﺄﻣﺮ‬
‫ﻗﺘﻠﻨﻲ؟ ؛ﻓﻴﻘﻮﻝ ﻗﺘﻠﺘﻪ‬ ‫ﺭﺏ ﻣﻞ ﻫﺬﺍﻓمي‬ ‫؛ﻓﻴﻘﻮﻝ ﺍﻟﺮﺃﺱ‬
‫ﻗﺘﻠﺘﻪ ‪.‬ﻇملﺎ‬
‫‪:‬ﻟﻪأوﻓﻴﻘﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻌﺰ ﻟﻴﻜﻮﻥ‬
‫‪،‬ﻟﻔالﻥﻗﺘﻠﺘﻪ‬
‫آو‬ ‫‪،‬ﺑﺬﻟﻚ ﺃﻣﺮيف‬
‫ﻳﺎﻕ إﻟﻰ اﻟﻨﺎر)) ‪ .‬ﻓﻘﻴﻞ‬ ‫اﻟﺠﻤﻊمئ‬ ‫ﻳﻠﻌﻨﻪ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﺑﻠﻌﻨﺔ اس ‪ ،‬مث‬ ‫ﺑﺆت‬

‫الﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ؛ ﻓﺎﻥ ﻫﻮ ﺗﺎﺏ ؟ ﻗﺎﻝ؛ ﺗﻮﺑﺔ ﻭﺃﻱ ﺗﻮﺑﺔ ﻭﺃيف ﺣني ﺗﻮﺑﺔ ‪،‬‬

‫هيلع‬
‫ﻣﺎت ﻧﺒﻴمك‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﻭﻗﺪ‬ ‫واس ﻣﺎ ﺑﻌﺪ ﻧﺒﻴمكين ﻭال ﺑﻌﺪ ﻛﺘﺎﺑمك‬
‫ﻳﻤﻮت ﻭيف ﻗﻠﺒﻪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ؛ «ﻭﻣﺎ ﺱ ﺭﺟﻞ‬ ‫ﻧخسهتﺎ ‪.‬ﺁﻳﺔ‬ ‫اﻟالم ﺭﻣﺎ‬
‫ﺭﺍحئهتﺎ‬ ‫ﻭالﻳمش‬ ‫ﺍجلﻨﺔ ﻟﻪ‬
‫ﻣﺜﻘﺎﻝ ﺣﺒﺔ ﺹ ﺧﺮﺩﻝ ص ﻛرب مل حتﻞ‬

‫وارﻣﻦ ص‬ ‫»•‬ ‫ﻭال ﻳﺮاﻫﺎ » • ﻭﺭﺭمل ﻳﺆﻣﻦ ص ﻟﻢ ﻳﺄس ﺟﺎر • ﺑﺮاﻟﻘﻪ‬


Kitabu't-Tahrlş

Biz sadece hüküm de rüşveti haram olarak biliyorduk’, ib n Mesud dedi


ki: ‘H üküm de rüşvet, küfrün ta kendisidir.’ Dedi ki: ‘Mesruk bir ada-
ma aracı oldu, o da ona bir hediye verdi. © bu hediyeyi geri çevirdi.
Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Kim riya ile sadaka verir veya oruç
tutarsa, Yüce Allah’a şirk koşmuş olur. Elim sahip olduğu çekirge gözü
kadar bir altım (zekâtım vermeden) geride bırakırsa, ٠ malik olduğu
altın ile azap görsün diye dağlanır veya affedilir.’

Nebi’nin (a.s.) ashabı şehitlerini anmaya başladılar. Dediler ki; fa-


lanca şehittir, falanca şehittir. Ganimet malından çalmış olduğu bir
giysiye sarılmış şekilde cehennemde olanın da zikri geçmekteydi,
(fakih) Dedi ki: ‘Kim bir veya İlci dinarı (zekâtım vermeyip) geride
bırakırsa, o bir veya iki dağlama aleti bırakmıştır. Kim borçlu olduğu
halde ölürse, borcu ödenene kadar hapsolunur cennete giremez. Dedi-
ler ki: ‘Allah yolunda öldüren de mi? Dedi ki: ‘Yetmiş defa Allah yo-
lunda öldürülse bile borçluysa cennete giremez. Nam azım kılmak için
bir cenaze N ebi’)'e (s.a.) getirildi, ،üzerinde borç var mı?’ diye sordu.
‘Evet’ dediler, ‘ödenm esi için bir şey bıraktı mı?’ diye sordu. ‘Hayır’
dediler. ‘Arkadaşınızın namazım siz ‫ﺻﻠﻂ‬ ’ buşmrdu. D edi ‫ﻅ‬ : ‘Kıyamet
gününde m aktul başı sol eline bağlı, sol eh de katilin sağ eline bağlı
olarak ve şahdamarından kan aktığı halde Allah’ın huzuruna duruncaya
kadar gelir. M aktulün başı konuşarak şöyle der: ‘Rabbim, sor niçin
beni öldürdü?’ D er ‫ﻅ‬ : ‘F ila n ın e m r i ile öldürdüm . © bana bunu em-
retmişti veya falan, hüküm dar olsun diye öldürdüm yahut haksız yere
öldürdüm .’ Katiline: ‘Allah’ın lanetini ‫ﺻﺪﻙ‬’ denir. Sonra mahşerde
hıılimanlar ona lanet eder. Som a cehenneme sürülür, ib n Ahhas’a: ‘Ya
tövbe etse’ diye soruldu. D edi ‫ﻅ‬: ‘Tövbe, hangi tövbe, tövbe zamanı
nemdeydi? Vallahi sizin Nebinizden som a nebi ve Kitabınızdan som a
^ a p yoktm . Nebiniz (a.s.) vefat etmiş ve hiçbir ayet onu (sünnetini)
mesh etmemiştir.’ Şöyle buyurmuştur: ‘K abinde h a rd ^ tanesi kadar
kibir bulunan Uşi ölürse cennete giremez, kokusunu koklayamaz ve
cenneti göremez. Şerrinden ve zulmünden kom şusunun emin olmadığı
kimse iman etmiş olmaz.
‫<ﻣﺎدﻣﻨﺴﻤﻤﺎﺳﺲ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏﺍحكﺮﻳنث‬

‫ﺍﻟمل ﺃلكﺔ يف ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ﺃﻃﻌﻤﻪﺍممﻪ ﻣاكهنﺎ ﺃلكﺔ ﻳﻮﻡ‬ ‫ﺑﺄﺧﻴﻪ‬


‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ يف ﻧﺎﺭﺟﻬمن»• ﻭﺃﻣﻦ مسﻊ ﺑﺄﺧﻴﻪ ﺍململ مسﻊ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻳﻮﻡ ﺑﻪ‬

‫ﺃﻭﻟﻖ ﺃﻭ ﺧﺮﻕ»• ﻭﻗﺎﻝﻭﺭﺭﺇﺫﺍﺯىن‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ»•ﻭﺭﺭﻟﻴﺲ ﻣﻨﺎجمﻦ ﺣﻠﻖ‬


‫ﺍﻟﺰﺍين ﺳﻠﺐ ﺍإلميﺎﻥ ﻓﺈﻥ ﺗﺎﺏ أ ﻟ ﺒ ﻪ))‪ .‬ﻭ((ﺇﻥ ﺃﻫﻞﺟﻬمن ﻟﻴﺘﺄﺫﻭﻥ‬
‫ﻣﻦ ﺭﺡﺍﻟﺰﺍيف ﺍملﺤﺼﻦ ))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ؛ [‪(] ٣ ١‬ﺭﺍﻟﺮﺋﺔ ﻣﻦ ﺍﻟﺸﻴﻄﺎﻥ ‪ ،‬ﻭﺛﻖ‬
‫ﺍجلﺎﻫﻠﻴﺔ ))‪.‬‬ ‫ﺍجلﻴﺐ ﻛﻔﺮ ﻭﺍﻟﻨﻮﺍﺡ ﻋﻮﺩ يف‬

‫ﻭﺍألﻣﻮﺍﻝ ‪.‬‬ ‫ﻓﺮىض ﺑﻪ ﻣﻨﻪ ﻗﻮﻡ ﻭﺍﺳﺘﺤﻠﻮﺍ هبﺬﻩ ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ ﺍﻟﺪﻣﺎﺀ‬


‫ﺀﺍمسﺤمطﺴﻢ‬،‫ﻡ‬ ‫|ﺀ‬٨٨٦٢

^ im bu dünyada M üslüman kardeşini gıybetini yapmak suretiyle


onu (etiyle) bir öğün yerse, Allah onun yerine kıyamette ona cehen-
nemde bir öğün yedirir. Kim Müslüman kardeşinin gıybetine ‫ﺱ‬
verirse kıyamet pintinde Allah’da onu işittirir. Tıraş eden veya yarala-
yan yahut delen bizden değildir. Z m i, zina ettiği zaman; iman ondan
çekilip alınır. Şayet tövbe ederse giydirilir. Cehennem ehli, nmhsin
zailinin kokusundan rahatsız olurlar’ buyurmuştur. Ve: ‘‫ﺓ‬1‫ ﻧﺂ‬üzerinde
sesli bir şekilde ağıt yakıp ağlamak Şeytan’dandır. Ya^a paça üst baş
parçalayarak dövünüp ağlamak küfiir olup, eab‫؛‬li)^eye dönüştür ve
‫؛‬ezandandır. Cep yarmak küfiirdür. Nevvah (ölü üzerinde dövünüp
bağırıp ağlamak) cahiliyyeye dönüştür.” Bir grup bunları fakihten aldı.
Razı olup kabul etti. Bu rivayetlerle canı ve malı helal gördüler.
‫ﺍﻟﻠﻮﺍﻃﻮﻥ ﻭﺍﻟﺰﻧﺎﺓ ﻭﺍﻟﻔﺠﺎﺭ ﻫﻦ ﺷﺰﺍﺏ‬

‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﻭﺧﺮﺍﺏ ﺍخلﻤﺮ‬

‫مئ ﺟﺎﺀﻩ ﺍﻟﻠﻮﺍﻃﻮﻥ ﻭﺍﻟﺰﻧﺎﺓ ﻭﺍﻟﻔﺠﺎﺭ ﻣﻦ رشﺍﺏ ﺍخلﻤﺮ ﻭﺧﺮﺍﺏ‬


‫ﺍألﺭﺽ • ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﺁﻣﺎﺋيق ﺍﻟﻠﻪ ﻳﺎ ﻓﻘﻴﻪ ؛ ﺃﻏﺮﻳﺖ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻭﺑﻐﻀﺘﻨﺎ‬
‫ﻭﻋﺮحمﺘﻨﺎ ﻟﺬﻟﻚ ﺍﻟﺒالﺀ هبﺬﻩ‬ ‫ﻭﻟﻌﻨﺘﻨﺎ‬ ‫ﺩﻣﺎﺀﻧﺎ‬ ‫ﻭﺃحبﺖ هلﻢ‬ ‫ﺇﻟهيﻢ‪،‬‬
‫ﻳﻨﺎ•‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕﺍﻟيت ﺭﻭﻳﺖ هلﻢ‬
‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ال ﺑﺄﺱ ﻋﻠﻴمك ﺍﺗﻘﻮﺍ ﺃﻭﻟﺌﻚ ﻭﻣﻘﺎﻟهتﻢ ﻓﺈهلﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﺪﻉ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع‬
‫ﻋﻠﻴمك ‪ :‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻣﺎﺃﻣيل‬
‫هلﻢ» • ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻭمط ‪ :‬ﺭﺭﻟﻮمل ﺗﺬﻧﺒﻮﺍ جلﺎﺀ ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻘﻮﻡ ﻳﺬﻧﺒﻮﻥمئ ﻳﻐﻔﺮ‬
‫ﺭﻣﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ !ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻭال ﺃﻧﺖ ﻳﺎ‬ ‫ﺑﻌﻤﻠﻪ ‪ .‬ﻗﺎﻟﻮﺍ ؛‬ ‫(ﺭال ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ ﺃﺣﺪ‬
‫ﻭال ﺃﻧﺎ ﺇال ﺃﻥ ﻳﺘﻐﻤﺪين ﺍﻟﻠﻪ ﺑﺮمحﺔ ﻣﻨﻪ»‪.‬ﻭﻃﺆﻱ‬

‫ﺍﻟﺪﺭﺩﺍﺀ ‪ :‬ألﻥﺯىن‬ ‫ﻭﺭ(ﻣﻦ ﻗﺎﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍممﻪ ﻓﻠﻪ ﺍجلﻨﺔ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻝ ﺃﺑﻮ‬
‫ﺍﻟﺪﺭﺩﺍﺀ ))‪.‬‬ ‫ﺃﻧﻒﺃيي‬ ‫ﺭمغ‬
‫؟؛ﻗﺎﻝ ﻧﻌﻢﻋىل‬ ‫ﺍخلﻤﺮ‬
‫ﻭرسﻕ ﻭرشﺏ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ؛ ﺍﺭمكﺎ ال ﻳﻨﻘﻊ ﻣﻊ ﺍﻧاكﺭ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺍﻟﻜﻔﺮ ﺑﻪ معﻞ ﺻﺎحل‬


‫ال‬ ‫ﻳﻔﺮ ﺀﻉ ﺍإلﻗﺮﺍﺭ ﺑﺎﻟﻠﻪ ﻭﺗﺼﺪﻳﻘﻪ معﻞ ﻣﻮﺀ ))‪(.‬ﺭﻣﻦ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻛﺬﻟﻚ ال‬

‫ﻣﺜﻞ ﺭﻣﻞﻋﺎجل ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺬﻧﻮﺏ‬‫ﺍﻟﻪ ﺇالﺭﻟﻠﻪ ﻓﻠﻪ ﺍجلﻨﺔ ﻭﺇﻥ اكﻥ‬


‫هيلعجمﻦ‬
Y e r y ü z ü n ü n BOZGUNCULARINDAN; Ş a r a p
İ ç e n l e r , ZANİLER, L û t İl e r ve F a c İr l e r
HAKKINDA

Sonra ona (fakîhe) yeryüzünün bozguncularından şarap içenler,


zaniler, lutiler ve facirler gelerek: “Ey fakih, Allah’tan korkmaz mısın?
İnsanları bize saldırttın. öfkelerini üzerimize çektin, kanlarımızı onlara
helal küdın, bize lanet ettin, hakkımızda onlara söylediğin rivayetlerle
bizi bu belaya m aruz bıraktın” dediler. Dedi ki: “Korkmanıza gerek
yok. Onlardan ve onların görüşlerinden salmamız. Onlar bidat ve dala-
let ehlidirler. Size dikte ettiklerimi yazırnz; Resûl (s.a.) şöyle buyurdu:
‘Şayet siz günah işlemezseniz, Allah günah işleyen bir kavim getirir,
sonra onları affeder.’ Ve şöyle buyurdu: ‘H iç kimse ameliyle cennete
giremez.’ Dediler İri: ‘Siz de mi? Ey Allah’ın Resûlü.’ ‘Ben de, ancak
rahmeti ve kudretiyle Allah beni korursa o başka. Kim; La ilahe illallah
derse ona cennet vardır‫ ؛‬buyurdu. E bu Derda: ‘Zina edip, hırsızlık
yapıp ve şarap içse de mi?’ diye sordu. Buyurdu ki: ‘Evet, Ebu Der-
da’nın zoruna gitse ve burnu (yerde) sürtünse bile.’ Dedi ki: ‘Allah’ı
inkâr ve küfiir ile birlikte salih amel nasıl kula fayda vermiyorsa, aynı
şekilde Allah’ı ikrar edip tasdik etmekle birlikte kötü amel de kula zarar
vermez. Kim ‘La ilahe illallah’ derse, günahları kum dağı ve gökyü-
zündeki damlalar kadar olsa bile ona cennet vardır.
‫ﻳﺮﻭﻫﻦ ممﺮﺭ اﺳﻤﺎ‬
‫ين‬ ‫اﺳﺮش‬ ‫حمﺎﺏ‬

‫ﻭ((ﻳﻨﺎﺩﻯ ﻣﻦ متﺖ ﺍﻟﻌﺮﺵ ‪ :‬ﻳﺎ ﻣﻌرث‬ ‫ﺍملﺎﺀ ))‪،‬‬ ‫ﻭﻋﺪﺩ ﻗﻄﺮ‬


‫ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺘﻮﺣﻴﺪ ! ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﻗﺪ ﻋﻔﺎ ﻋمك ﻓﻠﻴﻌﻔﻮﺍﺑﻌﻀمك ﻋﻦ ﺑﻌﺾ‬
‫ﻓﻴﻮﻣﺌﺬ ﻳﻌﺼﻰﺍﻟﻈﺎملﻋىل ﻳﺪﻳﻪ‬ ‫ﻓﻴﺘﻌﺎﻓﻮﻥ ﻓﻴﺪﺧﻠﻮﻥ‬
‫‪.‬ﺃمجﻌﻮﻥ ﺍجلﻨﺔ‬
‫ﻣﻴال ))‪.‬‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ ‪:‬ﻳﺎﻟﻴﺘيت ﺍختﺬﺕ ﻣﻊ ﺍﻟﺮﺳﻮﻝ‬

‫ﻣﻘﺪﺍﺭ ‪،‬‬ ‫((ﻳﻘﻔﻮﻥيف‬


‫ﻳﻮﻣﺄ ﺍملﻮﻗﻒ‬ ‫اكﻥ‬ ‫ﺣﺪﻳﺚ ﺁﺧﺮ‬ ‫ﻭيف‬
‫‪ ] ٣ ٢‬ﻣﻘﺪﺍﺭ ﻗﺎﺏ‬ ‫[‬ ‫ﺭﺅﻭهسﻢ‬
‫مخﺴني ﺁﻟﻒ ﻣﻨﺔ ﻓﺘﻘﻮﻡ ﺍﻟمشﺲﻋىل‬
‫ﺗﺘﻘﺎﺻﻮﻥ؟‬ ‫ﺭحم ﻓﻴﻠﺤﻘﻬﻢ ﺍﻟﻌﺮﻕ ﻓﻴﻨﺎﺩﻱ ﻣﻨﺎﺩ ؛ ﺃﺗﺘﻮﺍﻫﺒﻮﻥ ﺁﻭ‬
‫ﻧﺼﻎ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﺒالﻳﺎ ﺑﻞ ﻧﺘﻮﺍﻫﺐ ﻓﻴﻌﻔﻮ ﺑﻌﻀﻬﻢ ﻋﻦ‬ ‫ﻓﻴﻘﻮﻟﻮﻥ'■ ﻣﺎ‬
‫ﺑﻌﺾ• ﻓﻴﻘﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ؛ ﻓﺄﻧﺎﺃﺭمح ﺍﻟﺮﺍمحﻴﻦ ﻓﻘﺪ ﻏﻔﺮﺕﻟمك ﻳﺎ ﺃﻫﻞ‬
‫ﻓﺘﺨﺰﺏ ﺟﻬمن ﻭﻳﺪﺧﻠﻮﻥ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫اكﻥ ﻓﻴمك ‪،‬‬ ‫ﺍجلﻤﻊ ﻋىلﻣﺎ‬
‫مجﻴﻌﺎ ))‪.‬‬

‫ﻭﻫﺬﺍ ﺍحلﺪﻳﺚ ﺃﻋﻈﻢ ﻓﺮﻳﺔﻋىل ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺃﺷﺪ ﻟﻪ ﻋﺬﻳﺒﺎجمﻦ ﺍﻟﺬﻳﻦ‬


‫ﻭﻣﻦ ؛‬
‫ﺑﻦاﻟﻠﻪ‪،‬ر‬ ‫ﻭﻋﺰﻳﺮ ‪٢‬ﻭﻟﺪﺍﺭ ﺍممﻪ ﻭﺍختﺬر ‪٢‬‬
‫ﺔ ﺛﺎﻟﺚ ﺍممﻪ ﺇﻥ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬
‫ﺷﻚ ﻓﻴﻪ ﺍﻧﻪ ﻛﻔﺮ ﺑﺎﻟﻠﻪ ﻓﻬﻮ اكﻓﺮ ﻭ ﻣرشﻙ ‪ .‬ﺁﻣﻨﺎ ﺑﺎﻟﻠﻪ ﻭﻭﻋﺪﻩ ﻭﻭﻋﻴﺪﻩ‬
‫«ﻳﺄيتﻋىل‬
‫ﻭﻛﻔﺮﻧﺎ ﻫﺬﺍ ﺍحلﺪﻳﺚ ﻭﺷهبﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ يف ﺣﺪﻳﺚ ﺁﺧﺮ ‪:‬‬

‫ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻨﺎﺭ ﺯﻣﺎﻥ ختﻔﻖ ﺃﺑﻮﺍﻫﺎ ﻳﺲ ﻓهيﺎ ﻣﻦ ﻭﻟﺪ ﺁﺩﻡ ﺃﺣﺪ ‪ ،‬ﻭﺗﻘﺾ‬
‫ﺍخلﺮﺍﺏ ))‪.‬‬ ‫ﻧﻘﺾ‬

‫ﺋﺰ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻗﺎﻟﻮﺃ ﺇﺫ ﺍﻕ ﻗﺎﺑﻖ ﺛآلإل وﻓﺎ ﻣﻦ ﺇﺙ؛ ﺇال'ﺇحم ﺯﺍﺟﻦ ﻗﺈﻥمئ ﻗﻘﻬﻮﺃ ﻏائ ﻗﻘﻮوئﺫ ﺃمبﺌﺊ‬ ‫ﻓﺬ‬ ‫(‪) ١‬‬

‫ﺍملﺎﺋﺪ؛‪:‬ﻉ‬ ‫ﺳﻮرة‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ حمﺰﻭﺃ ﺑهنﻢ ﻏﺬﺍﺏ ﺁمي‪.‬‬

‫ﺯﺍألﺯﺽ ﻓﻞ ﻗﺔ ﻓﺎﻳﺘﻮﻑ• حمﺮﺭﺓ ﺍﻟﻴﻘﺮﺓ‪.١ ١ ٦ :‬‬ ‫ﺍﻟﺌﻔﺎﺯﺍﺏ‬ ‫ﺛﻴﻐﺎﺋﺔ ﺑﻞ ﻟﺔحمﺎ‬


‫يف‬ ‫ﺅﻗﺎوئﺃ ﺍخئﺬ ﺍﺙ ﺯﻧﺬﺍ‬ ‫( ‪)٢‬‬

‫ﻳﻔﺎﻳﺆﺭﺫ ﻓﺰﻕ‬ ‫ﺃﻟﻨﺎﺏ‬ ‫ﺍﻟﺘﺠﺦ ﺍﺑﻦ ﺍﺙ ﺫﺑﻚ ﻓﻨﻠﻬﻢ‬ ‫ﺍحمﺎﺯﻯ‬ ‫ﺯﻓﺎﻙ‬ ‫( ‪) ٣‬ﻧﻔﺎين ﺍﺗهيﻮﺉ ﻣﺖ< ﺍﺗﻦ ﺍﺵ‬

‫ﺍﻟﺬﻳﻦ حمﺰﺭﺃ ﺑﻦﻓزبﻓﺎﻇمي ﺍﻩﺁ؛ىن ﻳﺆﻓﻜﻮﻥ‪ .‬حمﻮﺭﺓ ﺍﻟرتﺑﺔ‪. ٠ ١:‬‬


K ifcbu V r*h rif

Arşın altından şöyle nida edilir: ،Ey maşeri Eld-i Tevhidi Allah ‫؛؛‬izi
atfetmiştir. Siz de birbirinizi affedin. Kunun üzerine birbirlerini affe-
derler ve hepsi cennete girer. ‘O g ü n zâlim elini ısırarak der ki: Keşke Resul-
‫؛‬£ birlikte yo l tutsaydım .”120

Başka bir hadiste şöyle buyuruyor: “Mevkıftaki bir gün, elli bin
yıldır. Güneş onların başlarının üstünde bir yayın kavrama yeri ile ucu
arasında ki mesafede durur. Ter içinde kalırlar ve bir müııadi şöyle
çağırır: ‘Birbirinizden v ^ g ^ c e k misiniz, yoksa birbirimizle hesaplaşa-
cak mısınız,‫ ؛‬Derler ki: ‘Bu sıkıntılara (belalara) ne yapâlimi Bilakis
vazgeçeceğiz’ ve birbirlerini affederler. Allah: “Ben rahmetlilerin en
rahmetlisiyim! Ey Mahşer ehli; sizin günahlarınızı affettim” der. Bu-
nun üzerine cehennem yıktırılır ve topluca cennete girilir.”

Bu hadis Allah’a yapılmış en büyük iftiradır. Bunlar, “Allah üçün


üçüdür”, 121 “Allah ‫ﺱ!ﺍﺍﺝ‬edinm iştir”122 ve “U zeyr A lla h ’ın oğludur” diyenler-
den daha fazla inkâra gitmişlerdir. Kim bu hususta küfre gittiklerinde
şüphe ederse ٠ da kâfir ve müşriktir. Biz Allah’a, O ’nun va’d’ine ve
vaîd’iııe inanıyor, bu ve benzeri hadisleri reddediyoruz.

Başka bir hadiste şöyle demiştir: “Cehennem ehli için öyle bir za-
man gelecek ki, cehennem kapıları boş boş çarpılır, insanoğlundan hiç
kimse içinde olmaz ve o, ^ede bir olup harap olur.”

120 Furkân, 7‫ﺕ‬ 5‫■ﺀﺍ‬


121 Mâide, 5/73.
122 Bakara, ‫ﺀ‬/‫ﻫﺎا‬.
‫ﺍخلﻄﻨﺎيل‬
‫رضﺍﺭ ﺑﻦ رصﺭ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍحكﺮﻳﺶ‬

‫ﺣﺪﻳﺚ ﺁﺧﺮ‪((:‬ﻧﺼﻔني ﻧﺼﻒ ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔﺑﺸﻔﺎﻋيت‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ يف‬


‫ﺭ(ﻧﺼﻒ‬ ‫‪:‬ﺁﺧﺮ‬ ‫»•‬
‫ﺣﺪﻳﺚ ﻭيف‬ ‫ﻭﻧﺼﻒ‬
‫ﻭﺭمحﺔ ﺑﺄمعﺎهلﻢ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬

‫هيﻮﺩﻱ‬ ‫ﻭﺭﺭﻳﺪﻍ ﺇىللك ﻣﻮﺣﺪ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ »•‬ ‫ﺑﺸﻔﺎﻋيت ﻭﻧﺼﻒ ﺑﺮمحﺔ‬


‫ﻓﻴﻘﺎﻝ ﺧﺬﻩ ﻓﻬﻮ ﻓﺪﺍﻙ ﻣﻦ ﺍﻟﻨﺎﺭ• ﻓﺎ ﻃﺮﺣﻪ يف ﺍﻟﻨﺎﺭ ﻭﺍﺩﺧﻞ ﺁﻧﺖ‬
‫ﺍجلﻨﺔ »‪.‬‬

‫ﻋﻠهيﺎ يف‬ ‫ﻭيف ﺣﺪﻳﺚ ‪:‬ﺁﺧﺮ (ﺭﺃﻣيت ﺁﻣﺔ ﻣﺮﺣﻮﻣﺔ ال ﻋﻘﻮﺑﺔ‬


‫ﺍآلﺧﺮﺓ ﺟﻌﻞ ﻋﻘﻮﺑهتﺎ ﻓهيﺎ ﻣهنﺎ ‪ ،‬ﻓﺈﺫﺍ اكﻥ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﺩﻓﻊ ﺇىللك‬
‫ﺗﺎﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍﻫﻪ ﺇﻧﺎﻥ ﻣﻦ ﻋﺒﺪﺓ ﺍألﺻﻨﺎﻡ ﻭﺍألﻭﺛﺎﻥ ﻭﺍﻟﻜﻔﺎﺭ‬ ‫ﻋﻦ‬
‫ﻓﻴﻌﺎﻝ ؛ ﻫﺬﺍ ﻓﺪﺍﺅﻙجمﻦ ﺍﻟﻨﺎﺭ)) ﻭ((ﺃﻥﺍﺱ ﺟﻌﻞ ﻗﻮﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍممﻪ ﻟﻮ‬
‫ﻭﺍملﺎﻭﺍﺕ [ ‪ ] ٣ ٣‬ﻭﺍألﺭﺽ يف ﻛﻔﺔ ﺃﺧﺮﻯ‬ ‫ﺭﺻﻊ يف ﻛﻔﺔ ﺍملﻴﺰﺍﻥ‬
‫ﻟﺮحم ﻗﻮﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ ﺑﺎخلﻠﻖ لكﻪ ‪،‬ﻭىه ﻓﺪﺍﺀ ﻣﻦ ﻗﺎهلﺎ ﻣﻦ‬
‫((ﻣﻜﺘﻮﺏﻋىل ﺍﻟﻌﺮﺵ ﻳﻮﻡ ﺧﻠﻖ ؛ ال ﺇﻟﻪ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ حمﻤﺪ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ »‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ ﻳﺆﻳﺪ‬ ‫ﻭﺩﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ ))‪ .‬ﻭ((ﺇﻥ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ ﻗﺎهلﺎ ﺣﺮﻡﻋىل‬
‫ﻭ«ﺍملﺮﺀ ﻣﻊ ﻣﻦ‬ ‫هلﻢ »‪،‬‬ ‫ﺩﻳﺘﻪ ﺑﺎﻟﺮﺟﻞ ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ ﻭﺑﻘﻮﻡ ال ﺧالﻕ‬
‫ﺃﺣﺐ »‪.‬‬

‫ﺍﻟﻠﻪ هيلعﻭ ﻣ مل؛ ﻟملﺬﻧﺒني‬


‫((ﺃﺗﺮﻭﻥﺷﻔﺎﻋيت‬ ‫ﻭﻗﺎﻝﺍﻟﻦ؛ﻱىلص‬
‫ﺃﻣيت؟ ﺇمنﺎﺷﻔﺎﻋيتألﻣﺘمك ﺁﺧﺒﺎﺭﺃ ﻭﺃﻗﺪﺭمك ))ﺃمعﺎأل‬
‫ﻣﻦ‬

‫يف حنﻮ ﻫﺬﺍ ﻣﻦ ﺍحلﺪﻳﺚ • ﻭﻗﺒﻠﻪ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ ﻭﺭحمﻮﺍ ﺑﺬﻟﻚ‬


‫ﺻﺎﺣﺐ حمﻨﺔ ﻭمجﺎﻋﺔ ﻭﺍختﺬﻭﻩ ﻟﻠﻘﻀﺎﺀ‬ ‫ﻭمسﻮﻩ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﺑﺘﻮﺍ‬
‫ﻭﺍألﺣاكﻡ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍملﺎﺛﻞ‬
Kltabu't-Tahrij ‫ﺀ‬. Amr

Başka bir hadiste şöyle demiştir: “Yarısı benim şecaatimle, diğer


yarısı da Allah’ın rahmeti ve kendi amelleri ile cennete gireceklerdir.”
Bir başka hadiste ise şöyle denilmiştir: “Yarısı benim şefaatimle, yarısı
da Allah’ın rahmetiyle (cennete) girer ve her muvahhide bir Yahudi
$ verilir ve ona: ،A 1 bunu, bu senin cehennemden kurtulmanın fidyesidir.
O nu cehenneme at ve sen cennete gir’ denir.”

Başka bir hadiste şöyle denilmiştir: “üm m etim üm meti merhu-


medir. Ahirette ona ceza yoktur. Bütün cezası dünyadadır. Kıyamet
günü geldiğinde ‘La ilahe illallah’ diyen her bir kişiye putperest ve
10 kâfirlerden bir kişi verilir ve ona: ،Bu senin cehennemden kurtuluş
fidyendir’ denir. Şayet ،La ilahe illallah’ sözü terazinin bir kefesine, yer
ve gökler diğer kefeye konsa, Allah ،La ilahe illallah’ sözünü bütün
mahlûkatta ağır gelecek şeküde kılmıştır, o (La ilahe illallah) söyleyen
için cehennemden kurtuluştur.” Ve şöyle demiştir: “Arş }Yaratıldığına
15 Üzerinde şöyle }'azılı idi: “Kim La ilahe illallah ve M uhamm edün
Resûlullah d e re , cehennem ona haram olur ve cennete girer. Allah,
dinini facir kişiyle ve rezil (ahlaksız) bir kavimle de destekler. Kişi
sevdiğiyle beraberdir.”

N ebi (s.a.): “Siz benim şefaatimi sadece üm metim in günahkârları


20 için mi görüyorsunuz? Benim şefaatim aym zamanda en doğru ve en
çok amel edeniniz içindir.” Bu ve benzeti hadisleri rivayet ettiler. Bir
grup buıtları kabul edip inandı. Bunlar üzerinde sabit kalıp yürüdü.
Bunlara Sahibu’s-Sünne ve’l-Cemaa adı verildi, insanlar; yargı, hüküm
ve problemleri çözmek için bunlara tutundular.
‫يفﺍمس ﺍإلميﺎﻥ وﺻﻔﺘﻪ وﻣﻌﻨﺎه‬
‫ﺍمس‬
‫مئ ﺟﺎﺀﻩ ﺻﻨﻒ ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ ﺍﺧﺘﻠﻔﻮﺍ ﻗﻴﻪ ﻣﻦ‬
‫ﺍإلميﺎﻥ ﻭﺻﻔﺘﻪ وﻣﻌﻨﺎه ؟ﻓﻘﺎﻝ ؛ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﺪﻉ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻣﺎ‬

‫ﺃﻣيلﻋﻠﻴمك •‬

‫ﺍجلﻨﺔ ‪،‬‬ ‫ﺁين‬


‫يف‬ ‫ﻟﺜﻬﺪت‬ ‫ﺁين ﻣﺆﻣﻦ‬
‫ﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ د ؛ وﻟﻮ ﺷﻬﺪت‬
‫ﻭال ﺗﺰﻛﻮﺍ‬ ‫ﻭﻣﻦ ﻗﺎﻝﺇينيف ﺍجلﻨﺔ ﻓﻬﻮيف ﺍﻟﻨﺎﺭ ألﻥﺍممﻪ ‪:‬ﻗﺎﻝ‬
‫•‬ ‫أﻟﻤﺴﻜﻢ‬

‫‪ .‬ﻗﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻭﻣﺎ‬ ‫ﺃﻣين‬ ‫ﻭﻗﺎﻝﺍﻟىن جمﺮ ﺍﻟﻠﻪ‬


‫هيلع ؛ رروﻳﻞ ﻟملﺎﺋﻠني ﻣﻦ‬
‫ﺍﻟﺴﺎﺋﻠني؟ ﻗﺎﻝ ؛ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ ﻓالﻥىف ﺍجلﻨﺔ ﻭﻓالﻥىف ﺍﻟﻨﺎﺭ ﻭﻣﺎ‬
‫ﻳﺪﺭﻳمك ﻣﻦيف ﺍجلﻨﺔ ﻭﺱيف ﺍﻟﻨﺎﺭ‪ ،‬ﺩﻋﻮﺍ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﺣىن ﻳﻜﻦﺍممﻪ‬
‫ﻳزنهلﻢ ﻣﻨﺎﺯمل ؛)‪.‬‬

‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﻣﺎمل ﻳهشﺪ الﺣﺪﺑﺎﻟربﺍﺀﺓ ‪ .‬ﻓﻘﺒﻠﻪ ﺍﻟﺸاكﻙ ﻭﺍحلﺸﻮ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬


‫ﺑﻌﻀﻬﻢ ‪:‬‬ ‫ﺑﻪ ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﻦ ﻗﺎﻝﺇين ﻣﺆﺱﺑﻐري ﺍﺳﺘﺜﻨﺎﺀ ﻓﻬﻮ ﻣﺒﺘﻠﻊ• ﻭﻗﺎﻝ‬
‫جمﻦ ﻗﺎﻝﺇين ﻣﺆﺱ ﻓﻘﺪ ﺃﺧﻄﺄ‪ ،‬ﻭﻟﻜﻦ ﻟﻴﻘﻞ ﺍﻟﻠﻪﺍﻋمل ‪ .‬ﻓﺎﻥﺃحل‬
‫هيلع‬

‫ﺑﺎملﺤﻨﺔ ﻓﻠﻴﻘﻞ ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍﺱ• ﻭﻗﺎﻝ ﺭﺟﻞ الﺑﻦ معﺮ ؛ﺇين ﻟﻘﺒﺖ ﻣﻦ‬
‫ﻳﺰمع [ ‪] ٣٤‬ﺇين اكﻓﺮ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻝ ﻟﻪ ﺍﺑﻦ معﺮ‪ :‬ﺃﻓال ﻛﺬﺑﺘﻪ ؟ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﻛﻴﻒ‬
‫ﻛﺬﺑﺘﻪ ‪.‬‬ ‫ﺃﻛﺬﺑﻪ ﺧﻔﺖ ﻣﻨﻪ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺗﻘﻮﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍممﻪ ﻓﺈﺫﺍ ﻗﻠهتﺎ ﻓﻘﺪ‬
‫أﺳالل‬ İSM^ SIFATI (NİTELİĞİ) VE ANLAMI
HAKKINDA

Sonra ona (fakîhe) başka bir grup gelerek: “im anın ismi, sıfarı ve
anlamı konusunda ihtilaf edenlere ne diyorsun?” dediler. Dedi ki: On-
lardan sakınınız. Onlar bidat ehlidirler. Size imla ettireceğimi yazınız;
ib n M esud şöyle demiştir: ‘Ben miimin olduğuma şahadet ette^-
dim, cennette olduğuma ‫ﺫﻙ‬şahadet ederdim. Kim ben cennettey،n
derse, o ateştedir. Çiillkü Allah: ‘Nefsinizi temize çıkarmayınız ’1 2 3
buyurm uştur.’
Nebi (s.a.): ‘üm m etim den saillere yazıklar olsun’ dedi. ‘Sailler ne-
dir?’ dediler. ‘Filan cennettedir, filan cehennemdedir’ diyenlerdir. Ki-
m in cennette kimin cehennemde olduğunu siz nerden bileceksiniz.
Birinin beraatı için şahadet edilmedikçe insanlar hakkmda hüküm ver-
meyi bırakın. Ta ki, Allah onları kendi yerlerine yerleştirsin’ buyurdu.”
Bunları Şükkak’^ ve Haşeviyye kabul edip inandı. Ve: “Kim istis-
na etmeksizin ben m üminim derse, ٠ bidatçı^îır” dediler. Bazıları da:
“Kim ben m üminim derse hata etmiş olur. “En iyi bilen Allah’tır”
desin. Şayet m ih n e ^ ile onu zorlarlarsa “la ilahe illallah” desin. Bir
adam ib n Om e^e: “Benim kâfir olduğum u iddia eden birine rastla-
dım ” dedi, ib n Omer: “O nu yalaıılamadm mı?” dedi. “Nasd yala^laya-
ymı. 0 ‫(ﺳﺲ‬yani ‫ﺭﺣﻠﻠﻠﻦ؛ﻋﺎ‬ demekten korktum ” dedi, ib n Omer:
“La ilahe illallah” diyeceksin. Bunu söylediğinde onu yalanlamış olur-
sun” dedi.

Necm, 53/32.
124 Şükkak: iman’da istisnayı savunan ve hakken/hakikaten ben müminim
şeklinde söylemeyi uygun görmeyen ve Allah katında gerçek durumun
ne olduğu b ^ m e y e c e ğ in d e n inşallah ben müminim demenin gerekli
olduğunu savunan fırkadır. Bu nedenle imanından şüphe edenler an-
lamında onlara şükkak adı verilmiştir. Ayrıca sahabe arasında vuku bu-
lan olaylar hakkında kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda şüp-
heli olanlar için de kullanılır.
125 Mihne: Kişilin inanç ve kanaati dolayısıyla sorgulanıp baskı, işkence ve
zora muhatap olmasıdır.
‫(‪0‬‬ ‫ﺍملﻘﻮﻳﺔ ﻭﺍﻟﻔاكﻙ‬ ‫يف ﺇﺩﻋﺎﺀ‬
‫ﻭﺍﻟﺜاكﻙ ؟‬ ‫ﺍحلرشﻳﺔ‬ ‫مئ ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓﻴﻤﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬

‫ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ ﻗﺎﻝ! ﺍ ‪:‬‬ ‫أن‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﺒﻨﻊ‬ ‫آﻫﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎل ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ‬
‫ﺍﻟالﻡجمﻦ ﻣﻔﺮ ﻛﻨﺖ ﻓﻴﻪ ﻭﻗﺪ اكﻥ ﻋﻬﺪﻱ‬ ‫هيلع‬
‫ﻗﺪﻣﺖﻋىلﺍﻟﻨيي‬
‫ﻳﺼﻠﻲ‬ ‫ﺍﻟﺼالﺓ ﻓريﺩ*‪ c . t . l . v .‬هيلع ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻗﺒﻞ ﺫﻟﻠﺶ ﻧملهيلعيف‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻓﻌﻠﻴﻚ‬ ‫ﻣﺆﻣﻦ !‬ ‫ﻟﺒﺜﺖ ؛ ﻳﺎ‬ ‫ﻓﻠﻤﺎ ﻣمل ﻗﺎﻝ ‪ :‬وﻣﺎ‬ ‫ﻓمل ﻳﺮﺩ ﻋﻠﻲ ‪،‬‬
‫ورﺣﻤﺔ ﺍﻟﻠﻪ‪.‬‬

‫ﻟﻪ ﺍحلﺎﺭﺙ ﺑﻦ ﻋﻤﻴﺮة ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻭﻗﺪﻡ ﺟﻠﻴﺲ ﻟﻤﻌﺎن ﺑﻦ ﺟﺒﻞ ﻳﻘﺎل‬


‫•" ﻧﻌﻢ• ﻗﺎل ‪:‬‬
‫ﺍﺑﻦ ﻣﺴﻌﻮﺩ ﻓﻘﺎل ﻟﻪ ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ؛ آﻣﻦ آﻫﻞ ﺍﻟﺸﺎﻡ ؟ ﻗﺎل‬
‫ﻧﻌﻢ اﻟﻘﻮم أﻧﺘﻢ ﻟﻮالﺃﻧمك ﺗﺰمعﻮﻥﺃﻧمك ﻣﺆﻣﻨﻮﻥ ﺣﻘﺎ ‪.‬‬

‫ﺅﺋﺆ ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻗﺎل‬ ‫الﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ ‪:‬‬ ‫ﻋﻤﻴﺮة‬ ‫ﺍحلﺎﺭﺙ ﺑﻦ‬ ‫ﻗﺎل‬
‫ﻋﻬﺪ‬ ‫ﻣﺆﻣﻨﻲ (ﺃ) ﻭاكﻥ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻋىل‬ ‫ﻭمي‬ ‫اكﻓﺰ‬ ‫ﻏﻢ ﺛﻢ‬
‫وﻫﻞ‬ ‫ﻭﺃﺣاكﻣﻬﻢ ‪،‬‬ ‫يف ﺃمسﺎهئﻢ ﻭﺃﺩﻳﺎهنﻢ‬
‫ﺍﻟالﻡ ﺃﺻﻨﺎﻓﺎ‬ ‫هيلع‬
‫ﺍﻟﻨيب‬

‫جمﻦ ﻳﺸﻜﻮﻥ ﻓﻲ إﻳﻤﺎﻧﻬﻢﻣﻦ ﺍملﺮﺟﺌﺔﻭﻗﻴﻞﻋﻦﻣﺸهبﺔﺍﻟﺸﻴﻌﺔﺍﻟﺬﻳﻦ‬


‫( ‪ ) ١‬ﺍﻟﺸﺎﻛﺔ ﺃﺭ ﺍﻟﺜﻜﻴﺔ ﺍﺭ ﺍﻟﺸﺎﻛﻮﻥ ﻫﻢ‬

‫مبممﺮﻥ ﻓﺎﻋﻞ ﺍﻟﻄﺎﻋﺎﺕ ﻣﻌﻠﻴﻌﺄ ﻭالﻓﺎﻋﻞﺍملﻌﺎيصﻋﺎﺻﻴﺂ الﺣمتﺎﻝ ﺛﺒﻮﺕﻓﺎﻋﻞ ﺍملﺎيص ﻋﻠﻰ‬ ‫ال‬
‫•‬
‫ﺍﻟﻘﺮﻳﺔ‬
HAŞEVVİYYEVE ŞÜKKAK'IN İDDİALARI HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek: “Haşevviyye ve Şükkak’،n dediklerine


ne diyorşun” dediler. Dedi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat ehli-
dirler. Yazınız;

5 ib n M esud şöyle demiştir: “Gittiğim bir yolculuktan gelerek


Resûllullah’ın yanma gittim. -Daha önce namazdayken ona selam veri-
yordum ٠ da n a m c a y k e n selamı alırdı-. Ben de o namaz kılarken
selam verdim. Selamımı almadı. Namazı bitirip selam verdikten sonra:
‘Duramadın mı? Ey mümin! Allah’m selamı ve rahmeti senin üzerine
10 olsun’ dedi.”

M uaz b. Cebel’in, el-Haris b. Umeyre adında bir arkadaşı, ib n


Mesud’un yanma geldi, ib n Mesud: “Şam ehlinden misin?” diye ‫ﻫالﻡ‬
sordu. “Evet” dedi, ib n M esud: “Gerçekten (hakken) m üm in olduğu-
nuzu iddia etmeniz olmasa, siz iyi bir kavimsiniz.” dedi. el-Haris b.
15 Umeyre, ib n Mesud’a: “Allah: ‘Sizi yara ta n O ’dur. K im iniz m üm in kim iniz
kâfirdir’126 buyurmaktadır, insanlar N ebi (a.s.) döneminde dinleri,
isimleri ve hükümleri açısından grupmrlar.

1‫ﺖ‬Tcğabûn,
‫ﻫ‬ 64/2.
‫حمﺮﺍﺭمبﻦ ممﺮﺭمسﺎين‬ ‫ﻛﺘﺎﺏﺍﻟمثﺮﻳﺶ‬

‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫هيلع‬
‫ميهيﻢﺍﻟﻨيب‬ ‫رشﻛﻬﻢ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺍﺳملﻮﺍ ﺇﺫﺍ‬
‫لكﺍﻟﻨﺎحمﻰ‬

‫ﺃهيﻢ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻫﻪ ﺃﻧﺸﺪﻙ‬


‫ال ؟‬ ‫ﺍﻛﺮﻙ ﺍﻟﺬﻱ ﻣﻨﻪﺁﻡ ﺍﻧﺘﻘﻠﻮﺍ‬ ‫ﺑﻐريﺍمس‬

‫ﺯﺍﻟﻘﺎﺑﻴﻞ‬ ‫ﻗﺎﻝﺍممﻪ ﻋﺰ ﻭﺟﻞ؛ ﺅ ﺇﺫ ﺍﺑﻴﺚ ﺁﻗوئﺍ ﺯﺍﻓني ﺧﺎﻧﻮﺍ‬


‫ﻗﺎﻝ ؟ﺁﻧﺖ‬
‫مفﻦ ﺃهيﻢ‬ ‫حمﺰﻣﻪ)‬ ‫ﺯﺍﻟﺘﺤﺎﺯﻯ‬
‫ﺯﺍﺷﻦ ﺯﺍﻟﻨﺨﻮﺽ‬
‫جمﺮﺗني‪.‬‬
‫ﺍﺳﺘﻐﻔﺮ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ؛ ﺁﻧﺎ ‪:‬ﻗﺎﻝ‬
‫ﻣﺆﻣﻦ•مئ‬

‫ﻟﻴﺬحبﻬﺎ ‪ ،‬مفﺮ ﺑﻪ ﺭﺟﻞ؛ﻓﻘﺎﻝ ﻳﺎ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺍﺧﺮﺝ ﺍﺑﻦ معﺮ ﺷﺎﺓ‬


‫ﺍﺑﻦ‬ ‫ﺛﺎﺀ‪.‬ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻧﻌﻢ ﺇﻥﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻫﺬﻩ؟ﺍﻟﺸﺎﺓ‬
‫ﻟﻨﺎ؛ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺗﺬﺡ ﺃﻧﺖ ﺃﻣﺆﺵ‬
‫معﻠﻚ ﻓالﻳﺬحب ﻟﻨﺎ ﻣﻦ ﺷﻚ يف ﺇميﺎﻧﻪ ‪.‬‬ ‫معﺮ؛ ﺍﺫﻫﺐ ﺇىل‬

‫ﺍﻟﻠﻪﺗﺬحب‬
‫ﻋﺒﺪ ملﺎ‬
‫ﻳﺎ ﻫﺬﻩ‬ ‫ﺁﺧﺮ ؛ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﺃجمﺆﺱ‬ ‫مئ ﺃﻧﺖ‬
‫جمﺮ ﺑﻪ‬
‫[ ‪. ] ٣ ٥‬ﻓﺬحبﻬﺎ‬ ‫ﻭﺍحلﻤﺪممﻪ‬
‫ﻓﺎﺫحبﻬﺎ‪ .‬؛ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﺸﺎﺓ ؟؛ﻗﺎﻝ ﻧﻌﻢ‬

‫ﺗﺘﻨﺎﺑﺰﻭﺍ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ هنﺎمك‬


‫ﺃﻥ‬ ‫مل؛‬
‫ﻝ؛ﺇﻥ‬
‫هيلعﻭ ﻣ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺍﻟﻨيب رص‬
‫ﺍململﻴﻦ ﻋﻴﺎﻝ‬ ‫ﺑﺎألﻟﻘﺎمهﺐ ﻭﻟﻜﻦ مسﻮﺍ مبﺎ مسﺎمك ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻪ؛ ﺍملﺆﻣﻨني‬
‫ﺍﻟﻠﻪ>)‬

‫ﻭﺍخلﻴﺮ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﺫﻟﻚ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻭمه ﺍملﺮﺟﺌﺔ‬


Kltâbu't-Tahriş

Bütün bu insanlar şirklerinden ayrılıp M üslüman olunca Nebi


(a.s.) onlara ayrıldıkları şirk isminden başka bir isim veriyor m uydu
vermiyor muydu? Allah hakkı için sen söyle onlara hangi ismi veriyor-
du. Allah Azze ve Celle: ‘im an edenler, Yahudi olanlar, Sâbiiler, Hıris-
tiyanlar, Mecusiler ve Müşrikler5 buyurmuştur. Sen haıtgisindensin”
dedi. İbn Mesud: “Ben m üminim ” dedi. Sonra iki defa “esta^itrullah”
dedi.

İbn Ö m er bir koyunu boğazlamak için çıkardı. Oradan bir adam


geçti. Adama: “Ey Allah’ın kulu! Sen M üslüman mısm? Bize bu koyu-
nu boğazlayasm” dedi. Adam: “Evet, inşallah M ^ lü m a n ’ım” dedi.
Bunun üzerine ib n Ömer: “Git işine, imamndan şüphe eden bi^e ko-
yunu boğazlayamaz” dedi. Som a oradan başka biri geçti, ib n Omer:
“Ey Allah’ın ‫ ؛الﻟﻠﻂ‬Sen M üslüman mısm? Bize bu k o ^ m u boğazlaya-
sın” dedi. Adam: “Evet, elhamdülillah Müslüman’ım” dedi, ib n Omer:
“Boğazla” dedi. ٠ da boğazladı.

Nebi (s.a.): “Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmamzı Allah size ya-


saklamıştır. Fakat siz Allah’ın size verdiği ismi; m ümin, müslim ve
Allah’ın kulları ismiyle birbirinizi isimlendiriniz” buyurdu. Bımu kabul
edip inandılar. Bunlar Mürcie, Havaric ve Şia’dırlar.
‫يف ﺍﻟﺘﻜﻔري‬
‫ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍﺕ ﻗﺪ هشﺪ ﻣﻦ ﻧﺮﻯ ﻣﻦ ﻗﻮﻣﻨﺎﻋىل‬ ‫ﺻﻨﻒ ﺟﺎﺀﻩ‬
‫من‬
‫ﻭﺍﻣﺘﺤﻠﻮﺍ ﺍﻟﺪﻣﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ ‪،‬‬ ‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ ﻭﺍﻟرشﻙجمﻦ ﺁﺟﻞ ﻫﺬﻩ‬ ‫ﻗﻮﻣﻨﺎ‬

‫ﻭﺍﺽ‪-‬‬ ‫ﻭﺍألﻣﻮﺍﻝ ﻭﺍﻟﻔﺮﻭﺝ‬

‫ﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ﺁﻥ‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺢ•‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ‬


‫متﻮﺍ ﺃﻫﻞ ﻗﺒﻠﺘمك ﻛﻔﺎﺭﺃ ‪ ،‬ﻓﺈﻧﻪ ﻟﻴﺲﺑني ﺍإلميﺎﻥ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﺩﺕ ﺭﺭال‬
‫متﻮﺍ ﺇال مبﺎ‬ ‫ﻭﺍﻟﻜﻔﺮ ﺇال ﺗﺮﻙ ﺍﻟﺼالﺓ‪ ،‬ﻭال ﺗﻜﻔﺮﻭﺍ ﺃﻣﺶ ﺑﺬﻧﺐ ﻭال‬

‫ﺍململﻴﻦ))• ﻭﺭﺭﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺟﻌﻞ‬ ‫ممﺎمك ﻋﺒﺎﺩ ﺍﻟﻠﻪ ﺍملﺆﻣﻨني ﻋﺒﺎﺩ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺍجلﺰﻳﺔ ﻋﺼﻤﺔ دم ﺍﻟاكﻓﺮ ﻭﻣﺎﻟﻪ ﻭﺣﺮﻣﻪ ‪ .‬ﻭﺟﻌﻞ ﻗﻮﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻭﺍإلﻗﺮﺍﺭ ﺑﻪ ﻋﺼﻤﺔ دم ﻣﻦ ﻗﺎهلﺎ ﻭﻣﺎﻟﻪ ﻭﺣﺮﻣﻪ))‪.‬‬

‫وﺑﻌﻔﻰ‬ ‫ﻭﺍملﺮﺟﺌﺔ‬ ‫ﺍجلﻤﺎﻋﺔ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻭمه‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ‬ ‫ﻓﻘﻴﻞ‬

‫ﺍﻟﺘﻮﺣﻴﺪ ﻣﺎ ﺧال ﺍﻟﺸاكﻙ ﻭﺍملﺘﺰﻣﺘني ‪.‬‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ ﻭﻏﺎﻣﺔ ﺃﻫﻞ‬

‫وﻫﻢ‬ ‫ﺍﻟﺸﺎﻡ‬ ‫ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻣﺮﺟﺌﺔ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻃﺎﺋﻔﺔ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﺖ‬ ‫ﺍﻓرتﻗﻮﺍ‬ ‫ﺛﻢ‬

‫ﻭﺍملالﺋﻜﺔ‪ ،‬ﻭﺍﻟﻨﻴﻴﻮﻥ‬ ‫إﺑﻠﻴﺲ وﺗﺒﻌﻪ ‪،‬‬ ‫ﺍخلﻴالﻧﻴﺔ؛؛ﺕ ﺇﻥ ﺍخلﻠﻖلكمه؛‬

‫ﺍمسﻦ‪T T l / T (،‬‬
‫)‬ ‫ﺳﺪ‬ ‫ﺑﻦ ﺳمل‪ ،‬ﺍﻧﻈﺮ‪ :‬ﺍﻟاكﺷﻒ ﺍألﻣني ﺹ ﺟﺮﺍﻣﺮ‬ ‫ﺍحصﺎﺏ ﻏﻴالﻥ‬ ‫ﺍﻟﻐﻴالﻳﺖ‪:‬‬ ‫(‪) ١‬‬

‫‪ ٠‬ﺇجبﻤﺮ ﺍﻟﺪﻳﺎﺭ ﺍجلﺎﻣﻊ‬


‫‪٠‬‬‫‪٠‬‬‫‪٠‬‬
‫ﺭﺗﻞ؛ من ﻮ ﺍ ﺍىل ﻣالﻥ ﺑﻦ ﻣﺮﺩﺍﻥ‪ ،‬ﺣﻘﺎﻟﻖ ﺍﺩﻡ‪،‬ﻝ ﺭﺍ ‪/‬معﻢ) ■ ﺁﻣﺎ ﻡ‪٠‬‬
‫حمﺎﺏ ﺿالﻥ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻐﻴالﻳﺄ‬ ‫ﺍألﻣﻌﺎﺭ ( ) ‪ ) ٣٦ /‬ﺗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ملﺬﺍﻣﺐ ﻋملﺎ‪،‬‬
T e k fir HAKKINDA

Sonra ona (fakîhe) başka bir grup gelerek: “Bu rivayetlerden btü-
rü kavmimizden bir kısmı diğer bir kısmınm kâfir ve müşrik olduğuna
şahitlik ediyor. Kanını, malım, ırzım ve esir alınıp köle edinmesini
‫ﺀ‬ helal görüyor” dediler.

Dedi ki: “Onlardan sakının. Onlar bidat ehlidirler. Yazınız; Nebi


(a.s.) şöyle buyurmuştur: “Ehl-i Kıblenizi kâfir diye isimlendirmeyiniz.
İman ve küfiir arasmda namazı terk etmekten başka bir şey yoktur.
Ümmetimi bir günahtan dolayı tekfir etmeyiniz. Sizi adlandırdığı gibi
10 onları da Allah’ın m üm in kulları ve Allah’ın M üslüman kulları olarak
adlandırınız. Allah cizyeyi, kâfirin kanının, malının ve ırzının koruması
kılmıştır. La ilahe illallah sözünü ve onu ikrar etmeyi de, söyleyenin
kanııun, maluıın ve ırzının koruması kılmıştır.”

Bunu bir grup kabul edip inandı. Bunlar el-O m aa,


]٠٩ M ü rc ie ^ ve Haricilerin bir kısmı, Şükkak ve Mütezemmitin
hariç Ehl-i Tevhidin geneli (ammesi)dir. Soma ayrıldılar.
Ehl-i Şam Mürcie’sinden bir grup -ki bunlar G a y l^ y y e ’dirler*“ -
dediler ki: “iblis ve ona tâbi olanların, meleklerin, nebilerin

127 Mürcie: Ameli imandan saymayan ve büyük günah işleyenin hükmünü


tehir edip Allah’a bırakan, dilerse Allah onu affeder bilerse günalundan
dolayı cezalandır diyen fırkaya verilen isimdir.
‫ﻣﺘﻞ‬Gayiâniyye: Klasik kaynaklarda Mürcie’nin fırkalanndan biri olarak
zikredilmekte olup Şamlı Gaylan b. Mervan’a nisbe- edilmektedir.
‫اﺳﻤﻢ‬ ‫ﻣﺤﺮارﺑﺰﻣﺤﻤﺮو‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻛﺮﻫﺶ‬

‫ﻭﺭﺏ‬ ‫ﺧﺎﻟﻖ‬ ‫ﺃﻧﻪ‬ ‫ﻭمجﺢ اﻟﻤﺆﻣﻨﻴﻦيف‬


‫ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻌﺮﻓﺔ‬ ‫اﻟالم ‪،‬‬ ‫ﻋﻠهيﻢ‬
‫ﺃمعﺎهلﻢ ﻭال ﻣﻦ‬ ‫ﻣﻦ‬
‫ﻭال ممﺎ لكﻔﻪ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻟﻌﻴﺎﻝ ﻭال‬ ‫ﻟﻴﺲ ‪،‬ﻳﺪﻳﻦ‬

‫ﺍﻟهيﻢ حيﻴﻮﻥ‬ ‫ﻭﺩﻭ‬ ‫ﻣﻔﻄﻮﺭﻭﻥ‬


‫ﺍخلﻠﻖ مجﻴﻌﺎ‬ ‫ﻭﺇمنﺄ‬ ‫‪،‬ﺧﻠﻘهتﻢ‬

‫وﺑﻤﻮﺗﻮن[األ‬

‫ﺧﻠﻘﺖ‬ ‫ﺃﻭىحﺇيلﺇين‬ ‫اﻟالم ﻗﺎدت‬


‫ﺍﻟﻠﻪ (ﺭﺇﻥ‬ ‫اﻟﻨﻲ‬
‫هيلع‬ ‫ﻭﺍﻥ‬

‫ﺃﻣﻬﻢ ﻓﺎﺟﺘﺎهلﻢ ﻋﻦ ﻟميﻬﻢ‬ ‫ﻋﺒﺎﺩﻱ لكمه ﺣﻔﺎﺀ ﺭﺍﻥ ﺍﻟﻐﻴﻄﺎﻥ‬


‫ﻭﻝ(ﺇﻥلكجمﻮﻟﻮﺩ ﻳﻮﻟﺪ‬ ‫))‪،‬‬ ‫ﻳﻜﻔﺮﻭﺍ مبﺎمل اﻧﺰل ﺑﻪ‬
‫ﻣﻠﻄﺎﻧﺎ‬ ‫ﺁﻥ ﻭﺁﻣﺮمه‬

‫ﻭميﺠﺎﻧﻪ))‪ .‬ﻭ((لك ﻣﻮﻟﻮﺩ‬ ‫ﻭﻳﻨرصﺍﻧﻪ‬ ‫هيﻮﺩﺍﻧﻪ‬ ‫ﻋىل ﺍﻟﻔﻄﺮﺓ ﻭﺃﺑﻮﺍﻩ‬

‫ﺛﺎﻛﺮﺃ ﻭﺇﻣﺎ‬ ‫ﻭختﻴﺮ ملﺎﺋﻪ ﺇﻣﺎ‬ ‫هيلع ﺍﻟﻘمل‬


‫جيﺮﻱ‬ ‫ﻋىل ﺍﻟﻔﻄﺮﺓ ﺣﺶ‬

‫ﻛﻔﻮرأ))• وﺗﺄوﻟﻮاهيلع ؛ ؤﻗﻔﺬ ﻏﺒﺌﺚ ﺗﺎ ﺃﻧﺰﻕ ﻓﺆالﺀ إأل زب‬


‫اﻟﺸﻨﺎزإج زاألزض ﺑﺼﺂﺋﺰﺏ ؛ ؤزﺋﺰﺣملمك ﺃﺅﻝ ﻣﺮﺓ‪4‬ﺭ ‪ ٢‬ﺅﺅﺉ‬
‫‪"٠‬‬ ‫ﺧﻠﺘﻴﻪ‬ ‫ﺗﺄﻟﻢ ﻟﺬ‬ ‫زﻓﻲ‬ ‫ﺅ‬
‫ﻟﻲ ‪ ١١‬أﻏﺒﻦياﻟﺐ ﻓﺰف ‪wi‬‬ ‫'‬

‫ﻣﺤﻘﻮﺛﺊ اق(ﺀ)‪4‬‬
‫زؤش ﻧﺄﻟﻢ ﻟﻖ ﺧﻠﻖ اﺻﺎزاج ؤاآلدض‬
‫ﻭﺍﻟﺘﺄﻭﻳﻞ وﻫﻢ ﺍﻟﻐﻴالﻧﻴﺔ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺘزنﻳﻞ ﻣﻦ‬
‫ﻭحنﻮﺫﻟﻚ‬

‫( ‪0‬رس ﺭ ﺓ ﺍإلرسﺍﺀ‪. ١٠٢ :‬‬

‫ﺳﺖ‪• :‬‬
‫‪٢١‬‬ ‫( ‪)٢‬حمﻮﺭﺓ‬

‫(ﻡ) ﻣﺮ؛مبﺲ؛ ‪■٢٢‬‬


‫ﺍﺩﻝﺀﻟﻞ؛ ‪,٨٧‬‬
‫ﺭ ‪)،‬رص؛‬
‫(‪)٠‬حمﺮﺭﺍ ﺳﻦ! ‪١٢٠‬‬
Kltabu't-Tahri‫؛‬ Dtfârb. Amr

(a.s.) ve bütün müminlerin hatta bütün mahlûkatın Allah’ın H alik ve


Rab olduğunu bilmesi iman (‫(ﻃﻞ‬ 0 ‫جلﻠﻠﺴﻂ‬gibi kullar da ‫ ﺱ‬mü-
kellef değillerdir, im an (dm) kulvm fiili olmadığı gibi yaratılı‫؟‬tan gelen
bir şey de değildir. Bütün mahlûkat fitrat gereği bdyle olup buna göre
yaşar ve ölürler.”

N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah bana şöyle vahiyetti: ‘Ben


kullarımın tüm ünü H anif129 ‫ﻡ‬1‫ ﺱ‬yarattım. Şeytan onların önüne
geçti ve onları d in le r d e n çevirdi. Allah’m hakkmda hiçbir delil ‫؛‬،)dil-
mediğini inkâr etmelerini onlara emretti. H er ‫ﻝ‬ 0 ‫جس‬
fitrat üzere doğar.
Ebeveynleri onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusileştirirler. H er doğan
fitrat üzeredir. Ta ki kalem yaptıklarını yazana kadar (sorumlu tutulana
kadar) ve dili şakır veya kâfir olmayı seçene kadar. Şu ayetleri
buna yordular. “Bunları, ancak ve ancak birer ،٤١٢٤، olm ak üzere, göklerin ٧٤
ye rin Rabbi’nin indirdiğini pekâlâ bilirsin.’’130 “İlk defa sizi ٠ yaratmıştır.”131
“Beni ya ra ta n a neden kulluk etmeyeyim? S iz de O 'na döndürüleceksiniz■"132
“Eğer onlara: “Gökleri ve y e ri kim y a r a ttı?” diye sorarsan, “Allah (yarattı)"
diye cevap vereceklerdir."133 Bu gibi ayetleri yorumladılar. Bunlar
^ y lâ n iy y e olup buna inandılar.

129 Hanif: Allah’m başlangıçtan itibaren insanlara bildirdiği ve insanın


yaratılışına uygun olan Tevhid ‫ﻧﻄﻞ‬ olup aynı zamanda İslam'dan önce
Hz. Ibrahi‫ ؟‬ı’in tebliğ ettiği cüne ve ‫ﺀﻃﻞ ﻩ‬ tabii ‫ﻩ‬1‫ﺳﺲ‬verilen bir
isim olarak Islami literatürde kullanılmaktadır.
130 is râ , ‫ﻝ‬
7‫ﻗﻬال‬
.
131 Fussüet, 41/21.
132 Yâsîn, 36/22.
133 Lokm ân,3‫ل‬/‫أﺀ‬.
‫ﻣﺮﺟﺌﺔ ﺧﺮﺍﺳﺎﻥ‬
‫هلﻢ‬ ‫ﺧﺮﺍﺳﺎﻥ ﻣﺮﺟﺌﺔ‬ ‫ﺟﺎﺀﺗﻪ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﻳﻘﺎﻝ‬
‫ﺃﺧﺮﻯ ﻣﻦ‬ ‫مث‬

‫ﺍإلﺭﺟﺎﺀ ﻭﺑﻨﻮﺍ‬ ‫لكﺎﻡ‬ ‫ﺍملﺮﺟﺌﺔﻭمه ﻗﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﺍجلمهﻴﺔ( ﻭمه ﺭﺃﺱ‬


‫)‬
‫ﺇﺧﻮﺍهنﻢ إﻟﻰ ﺍملﺎﺭ‪ .‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻳﺎ ﻓﻘﻴﻪ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﻳﻮﻗﻬﻢ ﻣﻊ‬ ‫ﺣﻨﻰ‬ ‫هيلع‬
‫ﺍﻟﻠﻪ ‪،‬‬ ‫ﻣﻔﻄﻮﺭﻭﻥﻋىل‬
‫ﻣﻌﺮﻓﺔ‬ ‫ﺍﻟﻐﻴالﻧﻴﺔ ﺇﻥ ﺍخلﻠﻖ مجﻴﻌﺎ‬ ‫ﻓﻴﻤﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬
‫ﺍﻛﺘﺎﺏ ؟ ‪:‬ﻓﻘﺎﻝ ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهلﻢ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻟﻴﺴﺖ ﺑﺪﻳﻦ‬ ‫ﻭﺍﻥ ﺍملﻌﺮﻓﺔ‬

‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬


‫ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻴﻔﻊ ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻣﺎﺃﻣىلﻋﻠﺘمك• ﺍﻥ‬
‫ﺻﺪره ﻭﻗﺎﻝ ‪(( :‬ﺍإلميﺎﻥ ﻫﺎﻫﻨﺎ ﻳﺎ‬ ‫ﺑﻴﺪه ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻓﺜﻞ ﻋﻦ‬
‫ﻓرضﺏ ﺍإلميﺎﻥ‬
‫ﺑﻨﺎﻧﻪﻭمل ﻳﺆﻣﻦ ﻳﻘﻠﺒﻪ‪ ،،‬ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍهيلع؛ ﺅﺇﻥ ﻳﻌمل ﺍﻟﻠﺔ‬ ‫ﻣﻦ ﺁﻣﻦ‬
‫ﻭآل‬ ‫ﻩ (ا) ﻭ‬‫‪4‬‬ ‫[ ‪ ٢ ٣ ٧‬يف ﺋﻠﻮمبﻢ ﺧﺰﺍ ﻳﺰمبﻢ ﻏزثﺍ مبﺎ ﺃﺟﺬ‬
‫ﻳﺮال ﻗﻦﺁىئ ﺍﺵ ﺑﻔﻠﺐ‬ ‫ﺑﺎإلﻳائﺭ؛‪،‬ﻫﺮﻯ ﻭ‬ ‫ﺛﻄﻨنئ ﻧﻘﻴﺔ‬
‫ﺋﻦ حمﺮﺓ‬

‫ﺑﻦ‬ ‫مبﻮﺫ‬ ‫ﻭﺅﻧﺰﺫ ﺑﻪ اﻟﺆوخ ﺍآلﻣني*ﻋىل ﻓﻠﺒﻚ‬ ‫ﻧمي‪-‬ﺑﺒﻞ )‬


‫ﻭﺻﺎﺭﻭﺍ ﺟﻬﻤﻴﺔ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ؛ ﺇﻥ ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫ﺍملﻨﺬﺭﻳﻦ ﻩ ‪ ،‬ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬

‫ﻣﺮﺟﺌﺔ ﺧﺮﺍﺳﺎﻥ‪ .‬ﺣﻘﺎﺋﻖ ﺍملﻌﺮﻓﺔ( ﺍ ‪ /‬معﻪ)<‬ ‫ﺟﻬﻢ ﻳﻦ ﺻﻔﻮﺍﻥ‪ :‬ﻭﻳﻘﺎﻝ ﻟﻬﻢ‬ ‫ﻧ ﺒ ﻮ ﺍ إﻟﻰ‬ ‫(‪ ) ١‬ﺍجلمهﺒﺔ‪:‬‬

‫ﺍألﻧﻔﺎﻝ‪.٧ :‬‬
‫•‬ ‫ﺃ)ﻣﺮﺓ‬ ‫(‬
‫رصﺓﺍمنﻞ‪. ١٠٦ :‬‬ ‫(ﻡ )‬

‫( ﺍ)ﻣﺮﺓ ﺍﻟﺸﻌﺮﺍﺀ‪.٨٩ :‬‬

‫ﺻﺮاﺻﺮاﺀ‪. ١١ - ، ١١٣ :‬‬ ‫(م )‬


H o r a s a n M Ü R C İE S İ

Sonra ona Horasan Mürcie’sinden bir grup geldi. Onlara Cehmiy-


ye134 denilmektedir. Onlar Mürcie’m n baldırlar, irca görüşünü ileri
sürüp ve görüşlerini bunun üzerine inşa edenler bunlardır. Oyle ki, bu
S görüşler onları ihvanlarıyla beraber ateşe gtürm ektedir. Dediler ki: “Ey
Fakîh! Gaylâniyye’nin: ‫؛‬Herkes fitraten Allah’ı bilir ve Allah’ı bilmek ‫ﻟﻄﻞ‬
(imani) ve müktesep bir şey değildir?’ d e m e le re ne dersm?” Dedi ki:
‫ﻡ‬،‫ ﺳﺴﻜﻪ‬sakınm! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Size dikte edeceğimi
yazın. Nebi’ye (a.s.) iman soruldu. Eliyle göğsüne vurarak: ‘im an bura-
10 dadır. Ey diliyle manıp kalbiyle iman etmemiş ‫§ﻝ‬
‫ﻝﻧﺂ‬’‫ ﺇ‬dedi.”
Bunun üzerine şu ayederi
tevil ettiler. “AUah kalplerinizde bir
hayır bulursa, sizden almandan daha hayırlısını size verir”, 135 “Kalbi
imanla m utm ain olduğu halde, £٥٢ altında olan kimse hariç”, 136
“Ancak Allah’a selim bir kalple varan hariç”137 ve “Uyarıcılardan olman
ıs İçin onu R uhu’l-Emini (Cebrail’i) senin kalbine indirm iştir.”138
Bu görüşleri kabul edip Oehmiyye oldular ve buna inandılar. Dediler ki:

**٠Cehmiyye: Klasik kaynaklarda Mürcie’nin fırkalarından biri olarak


zikredilmekte olup Cehm b. Safvan’a nisbet edilir,
١“ Enfiü
8/70.,
‫؛‬٠
٠N ،hl, ‫ﻫﺎ‬/‫ﻫﻤﺎ‬.
Şuar،,z6/8ç‫؟؛‬ .
‫ﻣﻤﺎﻣﺎمﺀﺳﻮ‬،/ ‫ ا‬9‫ ل‬-‫ ا‬94.
‫اﺳﻨﻲوﻣﻢﻣﺢﻣﺤﻤﺎر‬ ‫اكﺏ ﺍرضﺵ‬

‫ﻭﺍالﻣالﻡ ﻣﺎ ﺑﻄﻦ ﺩﻭﻥ ﻣﺎ‬ ‫ﺗﺎﻟﺖ ﺍﻟﻐﻴالﻧﻴﺔ ﻳﺲ ﺑﺪﻳﻦ ﻭال ﺍميﺎﻥ‬


‫ﻣﻮﻯ ﻣﻌﺮﻓﺔ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻧﻪ ﺧﺎﻟﻖ ﺅﻟمبﻰ‬ ‫ﻇﻬﺮ ‪ ،‬ﻭﺁﻣﺎ ﻣﺎ ﻇﻬﺮ ﻭ ﺑﻄﻦ ممﺎ‬
‫ﻋﻤﻞ• ﻓﻠﻴﺲ ﻣﻦ ﺍألميﺎﻥ ﻭال‬ ‫جكﺜﻠﻪ ﺛﺘﻴﺔﺅ>ﺭ ) جمﻦ ﻗﻮﻝ ﺁﻭ ﻋﻠﻢ ﺁﻭ‬
‫ﻓﺼﺎﺭﻭﺍ هبﺬﻩ‬ ‫مجﺢ ﺍﻟﻜﻔﺮ‬ ‫ﻭﻛﺬﻟﻚ‬ ‫ﻭال ﻣﻦ ﺍﻟﻌﺒﺎﺩﺓ ‪.‬‬ ‫ﻣﻦ ﺍﻟﺪﻳﻦ‬

‫ﺧﺮﻣﺎﻥ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﺘﺄﻭﻳﻞ ﺟﻬﻤﻴﺔ‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ‬ ‫ﺍملﻘﺎﻟﺔ‬

‫اﻟﺸﺮرى؛ ‪. ١١‬‬ ‫ا)ﻣﺤﻤﺮرا‬


55 Kitâbu't-Tahriş

“Gaylâniyye’nin dediği din ve iman değildir. İslam , <‫ﻮﺍﻝ‬vurulan


‫ﻫ‬ (dille
söylenen) değil, içte (kalpte) olandn. Fakat Allah, Halik olup “O'nun
benzeri hiç ‫؛?؛‬٢şey y o k tu r ”139 (inancı) dışında dışa vurulan ve içte olan
söz, ilim ve amel gibi şeyler; dinden, imandan ve ibadetten sayılmazlar.
5 Küfrün tüm ü de böyledir. Bu görüş, rivayet ve tevillerle H orasan
Gehmiyye’si oldular.

lw ŞÛrt,4»/H.
‫رصﺟﺌﺔ ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ ﻭﺍﻟﺒرصﺓ‬
‫من ﺟﺎﺀﻩ ﻣﺮﺟﺌﺔ ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ ﻭﺍﻟﺒرصﺓﻓﻘﺎﻟﻮﺍﺕ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ ﻗﺎﻟﺖ‬
‫ﺍﻟﻐﻴالﻧﻴﺔ ؟ﻭﺍجلمهﻴﺔ ﻓﻘﺎﻝ ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ‬
‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﺍﻟﻴﻔﻊ‬
‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪( :‬ألﻣﺮﺕ ﺃﻥ ﺃﻗﺎﺗﻞ ﺍملﺎﺱ ﺣﺶ‬ ‫ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ﺍﻥ ﺍﻟيبهيلع‬
‫ﻳﻘﻮﻟﻮﺍ ‪ :‬ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍﺱ ﻓﺈﺫﺍ ﻗﺎﻟﻮﻫﺎ ﻋﺼﻤﻮﺍ ﻣينﺩﻣﺎﺀمه ﻭﺃﻣﻮﺍهلﻢ ﺇال‬
‫ﺭﺣﺎهبﻢﻋىل ﺍﻟﻠﻪ ))‪.‬‬ ‫حبﻘﻬﺎ‬

‫ﻗﻮﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇالﺍﺱ ‪.‬مث‬ ‫'؛‬ ‫ﻳﺂﻟﺮهتﻢ لكﻨﻪ ﺍملﻤﻮﺛمثﻪ‬ ‫ﺗﺎﻝﺍﻫﻪ‬


‫ﻓﻨﺎﺩﻯ؛ ﺇﻥ‬ ‫ﻭﺭﻗﺎﺀ ﺑﻦ‬
‫ﻧﺰﻟﺖ ﺍﻣﺮ ﺑﺪﻳﻞ‬ ‫ﺩﺧﻠﻮﺍ يف ﺍإلﺳالﻡ اكﻓﺔ ملﺎ‬

‫ﻧﺰﻟﺖ‬ ‫ﻭملﺎ‬ ‫ﺇالﺍﺱ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺪﺧﻮﻝ يف ﺍإلﺳالﻡ ﺃﻥ ﻳﻈﻬﺮﻭﺍ ﻗﻮﻝ ال ﺇﺑﻪ‬


‫^[ ‪{ ٦ ٣ ٨‬‬ ‫ﺅﻧزث ﻋﺘﺎﺩ ﺍإلﻳﻦ ﻳﻨمثﻐﻮﻥ ﺍﻟﻔﺆﻕﻫﺜﺘﺒﻐﻮﺩﻡ ﺁﺧﻨﺜﺔ‬

‫ﺍﻟﻠﻪ ﺃﻥ ﺍﺧﺬ ﻭ‬
‫ﺃﻋىط ﺑﻪ‬ ‫ﺗﺎﻝ ‪( :‬ﺭﻫﻮ ﻗﻮﻝ ال ﺇﻟﻪ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺃﻣﺮىن ﺑﻪ‬

‫ﺃﻥمق‬ ‫ﻭ ﺑﻪ ﺃﻭﺍيل ﻭﺑﻪ ﺃﻋﺎﺩﻱ ﻭﺑﻪﺃﺣمك ‪ .‬من‬


‫ﻭﺭﻗﺎﺀﺃﻣﺮﺑﻦ ﺑﺪﻳﻞ‬
‫ﻓﻠﻪ‬ ‫ﻭﺭﺳﻮﻟﻪ ﻋﺒﺪﻩ‬
‫حمﻤﺪﺍ‬ ‫ﻓﻨﺎﺩ ؛ ﺇﻥ ﻣﻦ هشﺪ ﺃال ﺇﻟﻪ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺁﻥ‬
‫اﻟﺠﺜﺔ))‪.‬‬

‫ﺻﺪﺍﺍﻟيغ‪. ٢٦ :‬‬
‫(ﺍ)‬
‫(‪ )٢‬ﻣﺮﺍ ﺍﻟﺮﻡ؛ ‪. ١٨ - ١٧‬‬
küfe ve B a s r a M ü r c İ e' sİ

Sonra ona Küfe ve Basra Mürcİe’sİ gelerek: “Cehmiyye ve


Gaylâniyye’nin dediğine ne diyorsun?” dediler. Dedi ki: “Onlardan
sakınınız. Çünkü onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız; Nebi (a.s.)
şöyle buyurmuştur: ‘insanlar T a ilahe ‫ﻝ‬ 1‫ممالﻁ‬sö^le^hrceye kadar,
onlarla savaşmakla emr olundum. Bunu söylediklerinde hak ettikleri
hususlar hariç benden kanlarını (canlarım) ve mallarını korumuş olur-
lar. Diğer hesapları Allah’a kalmıştır.’ Allah: ‘O nlara takva kelimesini
ilzam ‫ﺝ‬،‫ﺱ؛؛‬buyurmuştur. Yani Allah, onlara ‘La ilahe illallah’ sözünü
ilzam etti, sonra onlar da topluca İslam’a girdiler. Budeyl b. Verka ile
ilgili emir inince; İslam’a girişin ‘La ilahe illallah’ sözünü açıkça söyle-
mek olduğunu ilan etti. ‘Sözü dinleyip en güzeline tâbi olan kullarım ı m üjde-
le’141 ayeti inince buyurdu İri: ‘Bu, La ilahe illallah sözüdür. Onunla
(ona göre) almamı ve onunla vermemi, onunla dost ve düşman edin-
meyi, onunla hükmetmeyi Allah bana emretti.’ Som a Budeyl b. Ver-
ka’ya: ‘Kalk ve ‘Kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve M uhamm ed’in
onun kulu ve Resûlü olduğuna şahadet ederse ona cennet vardır1diye
seslenip ilan eri buyurdu.

140 Fetih, .‫ﺹ‬/‫ﻩﺀ‬


١٠‫ ؛‬Zümer,‫ﻭﻭ‬/ ‫ ﺍ‬7 -‫ﻫﺎ‬.
‫اﺳﻤﻎ‪ 1‬ﺗﻲ‬ ‫ﻣﺤﺮم ﻳﻬﺔ ‪1‬ور‬ ‫ﻣﺤﺎب اﻛﺮش‬ ‫‪٠٧‬‬

‫(رأن ﺗﺆﻣﻦ ﺑﺎس‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ﻋﻦ ﺍإلميﺎﻥ ؛ﻓﻘﺎل‬ ‫اس‬ ‫ىلص‬


‫وﻣﻐﻞﺍﻟﻨيي‬
‫أﻧﺰق زﺛﺂ‬
‫ﺑﺎﻟﻨﺐ‬ ‫ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍتآﻣﻨﺎ ؤﻗﻮﺋﻮأ‬ ‫ﻭﺭﻣﻮﻟﻪ))‪.‬‬ ‫وﻛﺘﺒﻪ‬ ‫وﻣالﺛﻜﺘﻪ‬

‫؛‬ ‫ﺇﻟﻴﺜﺎﻩﺇىل ﻗﻮﻟﻪ ﺅﻗﺈﺫ آﻗﺌﻮأ مبﺜﻞ ﺗﺎ آﺗﻨﺜﻢ ﺑﻪ ممﺪ اﺋﺜﺬوأ‪.‬ﻫﺄ‬


‫ﻓﻘﺒﻠﻪ ﺃﺻﻨﺎﻑ ﻣﺘﻔﺮﻗﻮﻥ ﻣﻦ ﺍملﺮﺟﺌﺔ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ وﻫﻢ ﺍﻟﻌامﻧﻴﺔ‬
‫ﻭﻳﺮﻭﻱ ﺍﻟﻮﺿﺎﺣﻴﺄﺭﻡ ﻭﻳﺲ ﺍملﺎرض ﻭﺍﻟﺮﺩﻳﺔ ﻣﻦ‬ ‫ﻭ ﺍﻟﺼﺒﺎﺣﻴﺔ‬ ‫‪٥‬‬
‫ال ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﻘﻮﻝ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍملﺮﻳﺔ ﻣﺠﻦﺍﻟﺒرصﻳني ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ؛ ﺍإلميﺎﻥ‬ ‫ﺍﻟﻜﻮﻓﻴني‬
‫ﻓيف ﺍﻟﻘﻮﻝ ﺩﻟﻴﻞ‬
‫ﻣﻦ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻗﺎل ﻓﻘﺪ ﺃﺩﻯ ﺍﻟﻔﺮﺽ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬ﺑﻌﻀﻬﻢ‬

‫ﺍملﺮﺟﻴﺔ ﺻﻨﻒ ﻣﻦ‬ ‫ﻗﻴﻞ ؛‬ ‫ﺃﻳﻀﺄ‪.‬‬ ‫وﺗﺒﻠﺖ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﻣﻮﺍﻓﻘﺔ ﺍﻟﻘﻠﺐ‬


‫ﻡ ﺑﻪ‬ ‫ﻭﺍجلﺪﺍﺕ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ؛ ﺍإلميﺎﻥلكجمﺎ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ وﻫﻢ ﺍألﺯﺍﺭﺋﺔ‬ ‫ﻫإل ‪/‬‬

‫ﻟﻴﺲ ﺑﺪﻳﻦ ﻭال ﺇميﺎﻥ ﻭال ﻋﺒﺎدة ‪ .‬ﻭﻟﺬﻟﻚ ﺍﺛﺒﺘﻮﺍ‬ ‫أﺟﻤﻊ‬ ‫ﻭﺍﻟﺴﻞ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ﻳﺘﻔﺎﺿﻞ ﻓﻴﻪ‬ ‫ال‬ ‫اﻟﺪﻳﻦ‬ ‫وزﻋﻤﻮا ﺍﻥ‬ ‫اﻟﺪﻳﻦ ‘‬ ‫اﻣﻢ‬ ‫اﻟﻌﺎﺻﺒﻴﻦ‬ ‫ﻟﺠﻤﺢ‬

‫ﻛﻞ ﻣﻦ آﺗﻲ‬ ‫واﻟﻤﺆﻣﻨﻴﻦ•‬ ‫اﻟالم‬ ‫ﻋﻠﻴﻬﻢ‬ ‫واﻟﺘﺒﻴﻴﻦ‬ ‫أﻫﻠﻪ ؛ ﻣﻦ ﺍملالﺋﻜﺔ‬


‫ﻋﻠﻴﻬﺎ اﻟﻤﺎر‬ ‫ألﻫﻠﻬﺎ‬ ‫وأوﺟﺐ‬ ‫واﻟﻔﻮاﺣﺶ ادﻧﻲ ﺣﺮم ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫اﻟﻜﺒﺎﺋﺮ‬ ‫ﺟﻤﺢ‬

‫وﻋﻠﻰ ﺩﻳﻦ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺩﻳﻦ ﺁﻫﻞ ﺱﺍ‬


‫ﺃﺗﻮﺍ ﺣﺮﺍﻡ ﺇهنﻢ‬ ‫ﻳﻘﺮﻭﺍ ﺁﻥ جمﺎ ﺍﻥ‬
‫ﺑﻌﺪ‬
‫ﻭﻣالﺋﻜﺘﻪ ﻭﺩﻳﻦ ﻭﻃﻪ ﻭﺩﻳﻦ ﺃﻭﻟﻴﺎﺋﻪ ﺩﺍﻧﻪ ﻟﻴﺲ ﺑني ﺍﻟﺪﻳﺘني‬ ‫‪١٠‬‬
‫اﻟﺜﻴﻄﺎن ﻟﻴﺲ ﻳﻮﺟﺪ ﺛﺎﻟﺚ ‪.‬‬ ‫‪ ] ٣٩‬إﻧﻤﺎ ﻫﻮ دﻳﻦ اس ودﻳﻦ‬
‫دﻳﻦ [ ‪،‬‬

‫((‪ ) ١٣٦ ) ١‬ﻣﻮﺩﺓﺍﻳرت؛‪. ١٣٧ -١٣٦ :‬‬


‫ﻭﺍحلﻞ ('‪.)١١٣ /‬‬
‫ﻣﺪ ﺑﻦﺍحلﺎﻥ‪ .‬ﺍملﻠﻞ‬ ‫(‪ ٢٢‬ﺍحلﺎﻳﺄ؛ ﺍحمﺎﺏ‬
‫ﺍﻟﺮﻳﺎﺡ‪ .‬هتﺎآل ﺍإلﺭﺏ ﻡ ﻟﺮﻥ ﺍألﺏ ( ‪.)٢١٧٢١‬‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫( ‪ )٣‬ﺍﻟﺮﻳﺎ ﻣﺎ؛ ﺏﺍىل ممﺮﺩ‬
KlUbu't-Tahrl* ١٠٠٠٠ . Am r

N ebi’ye (s.a.) iman soruldu. ‘Allah’a, melclderinc, kitaplarına ve


Resûllerine iman etmendir’ buyurdu.” “Deyin ki: ‘A llah'a ve bize indiri-
،،‫ﻩ‬. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene,
lerıe im an ‫ﺀ‬
M usa ve İsa'ya verilene, peygam berlere Rab’leri tarafından verilene, aralarında
fa r k gözetm eksizin inandık ve biz O ’na teslim olmuşuz■’142 ‘Şayet im an ettiğiniz
gibi onlar da im an etseler hidayete ererler”143 ayetlerini tevil ettiler.

Bunu Mürcie’nin farklı grupları kabul edip inandılar. Bunlar en-


Numaniyye ve es-Sabbahiyye’dir. el-Vadahiyye, Kaysu’l-Madır ve
Kûfelilerden er-Reddiyye, Basralılardan es-Semeviyye’nin de bu görüş-
te olduğu rivayet edilir. Bunlar dediler ki: im an kavildir (dil ile ikrar
etmektir). Farzları eda etmektir diyenlerin söylediği gibi değildir. On-
lardan bazılan: kim dil ile söylerse, kavilde (sözde) kalbin muvafakat
edip kabul ettiğine delil vardır. Mürcie’nin harici gruplardan bir grup
olan E z a rik a ^ ve N e c e d a t^ olduğu öylenm iş tir. Dediler ki: im an,
ikrar edilen her şeydir. Amel daha kapsamlı olup din, iman ve ibadet
değildir. Bu nedenle bütün günahkârlara din (mümin) adım vermişler-
dir. Dinde (imanda) iman ‫ﺩﺍﻉ‬ , melelderin. Nebilerin (a.s.) ve mü-
minlerin birbirlerine üstünlüğünün olmadığım iddia etmişlerdir. Yap-
tıldarımn haram olduğunu ikrar ettikten sonra, büyük günahların tü-
m ünü ve Allah’m haram kılıp ehline azabı vacip kıldığı kötiilüğü işle-
yenlerin; Allah’m ‫ﺩ‬ (iman) ehli olup meleklerin, Resûllerin ve
evliyamn dini (‫ ﺭالﻟالﺍﺍ؛‬iizere olduğunu Eylemişlerdir. Çünkü onlara
göre iki din arasında bir din yoktur. Ya Allah’m dini veya Şeytanın
dini; üçüncü bir din mevcut değildir.

142 Bakara, 6 ‫ﺀ‬/ ‫ﻭﻝ‬.


143 Bakara, 2/137.
144 Ezarika: Harici fırkalardan biri olup E bu Râşid N âfî’ b. Ezrak’a tabi
olanlardır.
145 Necedat: Belli başlı Harici fırkalardan biri olup Necdet b. Amir el-
Hanefi’ye tabi olanlardır.
‫يف ﺍالميﺎﻥ ﻭﺍﻟﻌﻤﻞ‬
‫مث ﺟﺎﺀه ﻗﻮم ﻓﻘﺎﻟﻮا ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮل يف ﻣﻦ زﻋﻢ ﺃﺩ اﻟﺼالة واﻟﺰﻛﺎة‬
‫ﻭمجﺢ أﻋﻤﺎل ﺍﻟرب ﺑﺎألﺭاكﻥ ﻟﻴﺲ ﻣﻦ ﺩﻳﻦ ﺍﺱ ﻭال ﺇميﺎﻥ ﻭال‬
‫ﻋﺒﺎدة؟‬

‫ﻓﻘﺎﻝﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ أﻫﻞ ﺍﻟﺒﻠﺢ ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪ .‬ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ أنﺍﻟين‬


‫حمﺒﻌني ﻧﺒﻴﺎ ﻗﻴﻞ ؛ ﻣﺎ ﺍملﺮﺟﺌﺔ ؟‬
‫ﻋﻠﺘﻪ ﺍﻟﺴالﻡ ﻟﻌﻦ ﺍملﺮﺟﺌﺔ ﻋﻠﻰ ﻟﺴﺎﻥ‬
‫ﻗﺎدت ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ إن ﺍإلميﺎﻥ ﻭﺩﻳﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﺑال معﻞ ‪ ،‬ﻭﺍﻥ ﺃمعﺎﻝ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻪ ‪ .‬ﻭﺇمن‪1‬‬ ‫ﻳﻌﺒﺪ‬ ‫دﻳﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻭال‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺑﺎألرﻛﺎن ﻟﻴﺲ‬ ‫ﺟﻤﻴﻌﺎ‬ ‫ﺍﻟرب‬
‫ﺍإلميﺎﻥ اإلﻗﺮار ﺩﻭﻥ ﺍﻟﻌﻤﻞ ‪ .‬ﻭﺍﻥ ﺍملﺮﺟﺌﺔ هيﻮﺩ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ‪ .‬ﻭﻳﻘﺎﻝ‬
‫إلﺑﻠﻴﺲ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ؛ ﻳﺎ ﻣﻠﻌﻮﻥ ؛مئ ﻓﻴﻘﻮﻡ • ﻓﻴﻘﺎﻝ ﻟﻪﺕ ﻣﺎ ﻣﻨﻌﻚ ﻣﻦ‬
‫ﻟﻚ ؟‬ ‫ﺍﻟجسﻮﺩ ﻭﺍﻟﺘﻮﺑﺔ ؟ ﻓﺘﻘﻮﻝ ﺇ ﺭﺏمل ﺃﺯﻝ• ﻓﻴﻘﻮﻝ؛جمﻦ ﻳهشﺪ‬
‫ﺇﺑﻠﻴﺲ ؟‬ ‫ﻓﻴﻘﻮﻝ؛ ﺱ ﺍﺱﺍىن ﺑﻚ ﻣﻘﺮ ﻣﻮﺱ• ﻓﻴﻘﻮﻝ؛ أﻳﻦ هشﻮﺩ‬
‫ﻓﻴﻘﻮﻡ ﺍملﺮﺟﺌﺔ ﻓﻴهثﺪﻭﻥ ﺍﻥ ﺍإلميﺎﻥ ﺍإلﻗﺮﺍﺭ ﺩﻭﻥ ﻣﺎ ﺳﻮﺍﻩ‪ .‬ﻓﻴﻘﻮﻝ‬
‫ﺃﺧﺮﺟﺖ ﻟﻠﻨﺎﺱ ﻳهشﺪﻭﻥ يف‬ ‫ﻫﺆالﺀ ﺧري ﺃﻣﺔ‬ ‫ﺭﺏ ‪،‬‬ ‫ﺇﺑﻠﻴﺲ ؛‬

‫ﺑﺎإلميﺎﻥ •ﻓﻴﻘﺎﺩﺕ ﺑﺆﺕ ﺁﻧﺖﻭمه ﺑﻠﻌﻨﺔ ﺍﻟﻠﻪمث خيﺮﺝ ﻣﻦ ﺃﻓﻮﺍﻫﻬﻢ‬


‫ﺍﻟﻨﺎﺭ‪.‬‬ ‫ﻣﺜﻞ ﺍﻟﺪﺧﺎﻥ ﻓﺘﺴﻮﺩ ﻭﺟﻮﻫﻬﻢمث ﻳﺎﻗﻮﻥ ﻣﻌﻪ ﺇىل‬
İMAN VE A m e l HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek: “Namaz, zekât ve erkâıuyla yapılan


bütün hayırlı amellerin Allah’ın dininden olmadığı gibi imandan ve
ibadetten de olmadığım iddia edenler hakkında ne dersin?” dediler.
‫ﻩ‬ Dedi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız;
Nebi (a.s.) yetmiş Nebinin diliyle Mürcie’ye lanet etmiştir. Denildi ki:
‘Mürcie nedir?’ Dedi ki: ‘Allah’ın dini ((slam) ve iman amelsizdir
(olur). Erkânıyla yapılan bütün iyi ameller, Allah’ın dininden olmayıp,
onunla Allah’a ibadet edilmez. Onlar, ‘iman ikrar olup amel değildir’
١٠ diyenlerdir. Mürcie, Ehl-i Kıble’nin Y ahudileridir.iblise kıyamet gü-
nü: ‘E^ melun kalk’ denilir, ٠ da kalkar. Ona: ‘Seni tövbe ve secde
etmekten ne alıkoydu?’ denilir. Şeytan: ‘Rabbim (kulluk) yapmaya
devam ediyorum’ der. ‘Sana kim şahidik edecek’ denilir. ‘Benim seni
ikrar edip m üm in olduğuma üm m etten şahitlik edecekler var5 der.
‫ﺀﺍ‬ ‘İblisin şahitleri nerede?’ buyurur. Bunun üzerine Mürcie kalkar, ima-
nın ikrar olduğuna ve ikrardan başka şeylerin imandan olmadığına
şahidik ederler, iblis: ‘Ey Rabbim, bunlar insanlık için çıkarılmış en hayırlı
ü m m ettir ki, benim im anlı olduğum a şahitlik ederler’ der. Onlara: ‘Sen ve
٠
٢١١
٠٢, A llah’ın lanetini yüklen d in iz’ denir. “Sonra ağızlarından dum an gibi bir
20 ‫الﺀﻭ‬
çıkar, yü zleri kararır ve ‫الﺟﻮ‬،‫ﺱ‬
ile birlikte cehenneme sürülürler.”
‫<ﻣﺎةﻣﻤﺴﺎم‬ ‫ﻛﺘﺎب اﻟﻘﻤﺮش‬

‫ﻭﺍﻟﺜﻴﻊ ﻭﺍملﻌزتﻟﺔ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻭمه‬


‫ﻭمجﺢ ﻣﻦ ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ ‪.‬‬

‫ﻓﻘﺎﻝ ؛‬ ‫ﻓﺄﻟﺘﻪ معﺎ ﻗﺎﻝ ﻫﺆالﺀ ﻓﻲ ﺍإلميﺎﻥ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﺗﻪ ﻃﺎﺋﻔﺔ‬


‫ﺻﻠﻰ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ هيلع‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ؛ ((ﺑﻴمنﺎ اﻟﺘﻴﻲ‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺢ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬
‫ﻓﻘﺎﻝ ؛‬ ‫أﺻﺤﺎﺑﻪ ﺇﺫ ﺁﺗﺎﻩ ﺁﺕ محﻦ ﺍﻟﻮﺟﻪ ﻃﺒﺐ ﺍﻟﺮﺝ‬ ‫ﺟﺎﻟﺲ ﻫﻊ‬
‫ﺃﺩﻧﻮ ﻣﻨﻚ ﻳﺎ ﺭﻣﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ؟ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ﻧﻌﻢ ' ﻓﺪﻧﺎ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ﻣﺎ ﺍإلميﺎﻥ ﻗﺎﻝ ؛ ﺃﻥ‬
‫ﺗﺆﻣﻦ ﺑﺎﻟﻠﻪ ﻭﻣالﺋﻜﺘﻪ ﻭﻛﺘﺒﻪ ﻭﺭﺳﻠﻪ ﻭﻟﻘﺎﺋﻪ ﻭﺍﻟﻴﻮﻡ ﺍآلﺧﺮ‬ ‫]‬ ‫[ ‪٤٠‬‬
‫ﺍإلﺳالﻡ ؟‬ ‫ﻭﺑﺎﻟﻘﺪﺭ ﺍﻧﻪ ﻣﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﺧريﻩ ﻭرشﻩ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ؛ ﺻﺪﻗﺖ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ؛ مفﺎ‬
‫حمﻤﺪﺍ ﻋﺒﺪﻩ‬ ‫وﺣﺪه ال رشﻳﻚ ﻟﻪ ﻭﺃﻥ‬ ‫ﻗﺎﻝ ؛ هشﺎﺩﺓ ﺃال ﺇﻟﻪ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻭﺭﺳﻮﻟﻪ ‪ ،‬ﻭﺍﻗﺎﻡ ﺍﻟﺼالﺓ ‪ ،‬ﻭﺇﻳﺘﺎﺀ ﺍﻟﺰاكﺓ ‪ ،‬ﻭﺻﻮﻡ هشﺮ ﺭﻣﻀﺎﻥ ‪،‬ﻭجح‬


‫ﻣﺪمتﺖ ‪.‬مث ﺗﻐﻴﺐ ﻓﺈﺫﺍ ﻫﻮ‬ ‫ﺍجلﻨﺎﻳﺔ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻭﺍالﻏﺸﺎﻝجمﻦ‬ ‫ﺍﻟﺒﻴﺖ ‪،‬‬

‫ﻗﺎﻝ ؛ ﺃﺗﺎمك خيﺒﺮمك ﺑﺪﻳﻨمك‪ ،‬ﺃﻭ ﻗﺎﻝ ؛ مبﻌﺎمل‬ ‫ﺟربﻳﻞهيلع‬


‫ﺍﻟالﻡ‬
‫ﻟﻴمك))‪.‬‬

‫ﺅﻧمبﻰ ﺍﻟﺒﺆ ﺃﻥ‬ ‫ﺍإلميﺎﻥﻓﺘىل‬


‫ﺭﺟال" ﺳﺄﻝ ﺁﺑﺎ ﺫﺭ ﻋﻦ ‪:‬هيلع‬ ‫ﻭﺃﻥ‬
‫ﺋﺰﻟﻮﺍﻭﺟﻮﻫمك ﻳﺰ ﺍملرشﻕ ﻭﺍملﻌﺮﺏ ^ﺇىل ﻗﻮﻟﻪ ﺅﻭﺃﻭﻟﻴﻚمه‬
‫ﺍﻟرب ﻋﻦ ‪ ،‬ﻓﻘﺎﻝ ﻟﻪ ﺃﺑﻮ ﺫﺭ‪:‬‬
‫ﻓﻘﺎﻝ ﺍﻟﺮﺟﻞ ‪:‬مل ﺃﺳﺄﻟﻚ‬ ‫ﺍملمتﻮﻥ‬
‫ﻓﻘﺮﺃ‬
‫هيلع‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ﺳﺄﻟﺘين معﺎ‬
‫ﻓﺄﻟﻪ‬ ‫ﺍﻟيبهيلع‬ ‫ﺭﺟال ﺁيت‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻓﺈﻥ‬
‫ﺃﺑﻴﺖ‬ ‫ﺳﺄﻟﺘﻚمكﺎوأﺑﻰ‬
‫هيلع‬ ‫ﺍﻟرب ﻋﻦ‬
‫ﻟﻴﺲ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺗﺮﺃﺕ •ﻋﻠﻴﻚ‬
‫‪.‬ﻣﻨﻪ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺇﻥ‬ ‫ﻓﺪﻧﺎ‬
‫ﺍﻟالﻡ ‪ :‬ﺭﺭﺃﺩﻥﻣين‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ﺍﻟﻨيب‬
‫ﻋيل هيلع‬

‫وﻳﻌﻤﻞ ﺍملﻨﺔ ﻭخيﺎﻑ‬ ‫وﻳﺮﺟﻮ ﺛﻮﺍهبﺎ‬ ‫ﺍملﺆﻣﻦ ﺇﺫﺍ معﻞ محﻨﺔ رسﺗﻪ‬
‫ﻋﻘﺎهبﺎ ))‬

‫ﻣﺪاﻣﻤﺎ؛ ‪. ١٧٧‬‬
‫را )‬
59 Kltabu't-Tahriş

O nun (fakîhin) bu sözlerini kabul edip inandılar. Bunlar Havaric,


Şia, Mutezile ve Mürcie’ye m uh^efet edenlerin tüm üdür.

Sonra ona (fakîhe) bir grup gelerek bunlarm iman h a c ın d a söy-


!ediklerini sordular. Dedi ki: “Onlardan sakınınız. Çünkü onlar bidat
5 ehlidirler. Yazınız; Nebi (s.a.) sahabesiyle oturuyorken güzel yüzlü ve
h©§ kokulu biri ona geldi ve: 'Size yaklaşabilir miyim ey Allah’m
Resûlü?’ dedi. Buyurdu ki: ‘Evet’. Bunun üzerine ona yaklaştı ve:
‘im an nedir?’ diye sordu. Buyurdu ki: 'Allah’a, meleklerine, kitaplarına.
Resullerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna
0
‫ﻝ‬ ‫ﺍﺳﺴﻠﻠﻦ‬ .’ ‘D oğru söyledin’ dedi. ‘İslam nedir?’ diye sordu. Buyurdu
ki: ‘Allah’tan başka ilah olmadığına tek ve şeriksiz (ortaksız) olduğuna;
M uhamm ed’in onun kulu ve Resûlü olduğuna şahadet etmek, namaz
kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutm ak, hacca gitmek ve
cenabetten yıkanmaktır.’ ‘D oğru söyledin’ dedi ve sonra kayboldu. ‘O
15 Cebaril (a.s.) idi. Size dininizi öğretmeye geldi’ veya ‘dininizin ilkeleri-
ni size öğretmeye geldi’ buyurdu.

Bir adam Ebu Zerr’e imam sordu. Ebu Z err ona şu ayeti okudu:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Lâkin ،ısıl iyilik, Allah'a,
ahret gününe, meleklere, K itab’a, peygam berlere inanan ve malını seve seve
20 yakınlarına, yetim lere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda
harcayan, n a m a z kılan, zeka t veren ve söz verdiğinde ahdine vefa gösterenler,
zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar m uttaki olanlar-
d ır.’146 Adam: ‘Ben sana iyiliği sormadım ki’ dedi. Bunun üzerine Ebu
Zer şöyle dedi: ‘Bir adam N ebi’ye (a.s.) geldi ve senin bana sorduğunu
25 sordu. O da benim sana okuduğum u ona okudu. Adam: ‘Ben b in i
(iyiliği) sormadım’ dedi. Senin bana karşı çıktığın gibi o da karşı çıktı.
N ebi (a.s.): ‘Bana yaklaş’ dedi, o da yaklaştı. ‘M üm in bir iyilik yapn-
ğında m utlu olur ve sevabım um ar, kötü bir iş yaptığında cezasından
korkar’ buyurdu.

١٠٠ Bakara, 77‫ﺀ‬/ ‫ ا‬.


‫ﺳﺎﻟﻲ‬ ‫اﻛﻤﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ‬

‫ﻓﻌﺎل ‪« :‬ﺍﻟﺼرب‬ ‫ﻋﻦ ﺍإلميﺎﻥ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﻣﻐﻞ ﺍﻟين‬


‫ﻓﻘﺎﻝ ؛‬ ‫وأﻛﻤﻞ؟‬ ‫ﺃﻓﻔﻞ ﺇميﺎﻧﺎ‬ ‫اﻟﻤﺆﻣﻨﻴﻦ‬ ‫وﻣﺜﻞ ؛ ﺃﻱ‬ ‫ﻭﺍﻟﺜﻌﺠﺎﻋﺔ ))‪.‬‬

‫ﺧﻠﻘﺎ ))‪.‬‬ ‫((ﺃﺣهنﻢ‬

‫ﺻﻨﻔﻴﻦ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫يف حنﻮ ﻫﺬﺍ ﻣﻦ ﺍحلﺪﻳﺚ ‪ ،‬ﻓﻘﺒﻠﻮﻩمث ﺻﺎﺭﻭﺍ‬


‫ﺃﺣﺪمهﺎ ؛ ﺍإلميﺎﻥجمﻦ ﺍإل>ﻣالﻣﺄ ﻭﺍإلميﺎﻥ ﻭﺍإلﺳالﻡ ﺍمسﺎﻥ ﻟﻠﺪﻳﻦ‬ ‫‪٥‬‬
‫ﻭﺁحلﻤينﺅﺯﺽ ) مبﺎخلﺬ‪-‬ﺑﺮ‬
‫يق‬ ‫هيلعﺅﺛﺰحمﻲ حمﺘﺒائ‬
‫ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍ‬
‫ﺍآلﺧﺮﺓىم‬ ‫ﻋري ﺍإلﺳالﻡ ﺩﻳﻨﺎ ﻣﻠﻦ حمﻖ ﻣﻨﺔ ﻭﻫﻮيق‬
‫ﺍمكﻴﺬﻫﺮ'ﺍ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍآلﺧﺮ ؛ ﺍإلميﺎﻥ ﻣﺎ ﺟﺎﺀ ﻓﻲ ﺃﻭﻝ ﺍحلﺪﻳﺚ ‪ ،‬ﻭﺍإلﺳالﻡ ﻣﺎ‬
‫ﺟﺎﺀ ﻓﻲ ﺁﺧﺮ ﺍحلﺪﻳﺚ[ ‪ ،] ٤١‬ﻣﻦ ﺃﻗﺎﻡ ﺍﻟﺼالﺓﻭﺁىت ﺍﻟﺰاكﺓ ﻓﻲ حنﻮ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ﺑﺾ•‬ ‫ﻫﺬا ممﺎ حيﺮﺵ ﺑﻌﻀﻬﻢﻋىل‬

‫‪١‬ﻣﺮﺭﺍﻫﺮﻣﻒ؛‪. ١٠١‬‬
‫()‬
‫‪.٨٠‬‬ ‫ﺭﺃ)مسﺮﺍﺁﻝ‬
K،tabu't-T«hri| Amr

N ebi’yc (a.s.) iman soruldu. 'Sabır ve cesarettir’ buyurdu, im an


açısından hangi mümin daha a£dal (üstün) ve ekmeldir di^e soruldu.
‘Ahlakı en ‫ﺀالﻉ‬1‫ﺀ‬olandır’ buyurdu.”

Bu gibi hadisleri (onlara rivayet etti). Onlar da kabul ettiler. Som a


iki grup oldular. Biri: “im an İslam’dandır, im an ve İslam, dinin iki
ismidir” diyerek, “Benim canımı M üslüm an olarak al ve beni salihlere k a t”147
ve “Kim İslâm ’dan başka bir din ararsa, bu ondan asla kabul edem eyecektir. Ve
٥ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır”148 ayetlerini buna tevil edip
yorumladılar. Diğer grup: “İm an, hadisin başında zikredilendir. İslam
ise namaz kılmak, zekât vermek gibi hadisin sonunda zikredilendir”
dediler. Bunun gibi rivayetler ki onunla birbirlerine düşüp birbirlerini
tırmalayıp kışkırtılar.

147 Yûsuf, ıa/ı،>ı.


‘٠٠Al-iim rân, 3/85.
‫يف ﻣﺮﺗﻜﺐ ﺍﻟﻜﺒﺎﺋﺮ‬
‫روﻳﺖ ﻟﻘﻮﻡ ﺍﻥلك ﻣﻦﺃىت‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﺇﻧﻚ‬
‫وروﻳﺖ ﻟﻘﻮم‬ ‫ﻣﺆﻣﻨﻮﻥ ‪،‬‬ ‫جمﺎ ﺣﺮﻡ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﻌﺪ ﺍﻥ ﻳﻘﺮ وال ﻳﻌﻤﻞ ﺍهنﻢ‬
‫ﺍملﻮﻗﻒ ؟‬ ‫ﺁﺧﺮﻳﻦ ﻋهنﻢ اكﻓﺮﻭﻥ ‪ ،‬ﻓﺄﻳﻦ‬

‫ﻓﻘﺎﺩﺕ ﺍﺗﻘﻮﺍ لكﺎﺍﻟﻔﺮﻳﻘني ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺒﻨﻊ ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬


‫ﻣﻮﺯمه‬
‫ﻳﺆﻡ الحيينﺍﺵ ﺍﻟﺜيت ﻭﺍﻟﺬﻳﻞ ﺁوئﺍ ﻣﻌﻪ‬ ‫ﻋﻴمك‬
‫ﻣﺎﺃﻣيل‬
‫‪ 4‬ﺇىل ﺁﺧﺮ ﺍآلﻳﺔ ‪ -‬ﺅﻭﺍﻟﺬﻳﺊ ﺁﻗوئﺍﺑﺎﺵ ﻭﺭﺷﻠﻪ‬ ‫ﺃﺛﺐ‬
‫مبﺲجبﻦهيﻢ‬
‫ﺯﺍﻟﺌﻴﺬﺍﻍ ﻋﻨﺪ ﻧهتﻢ ﺽ ﺃﺟﺰمه‬ ‫ﺃﻭﻟﺘﻚ مه ﺍجلﻞ ﻳوئﻥ‬
‫دآة'اﻗﺌﺪخ ال ﻫﻮر‬ ‫دﺋﺪﺋﻐﻢ‪>.‬مﺀ دﺗﺎل راق ﻧﺰر ﺍﻟﺬﻳﻦ آﺗﺌﺪا‬
‫ﻟﻠﻨﺎﻡ ﺍﻟﻔﺎﺵ‬ ‫ﻏﻠﻰاص‬ ‫اﻟﻤﺤﻨﻪ'‘‬ ‫ؤاه ﺯﻟﻞ‬ ‫دﻧﺎل‬ ‫<)‪>-‬‬
‫ﻟﻴﻢ‬
‫ﺍﻓﻨﺄﺅﺙﻗﻠﻮيب‬ ‫ﻭالمه ﻣﻦ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺅﺇﺫﺍ ﺩﻛﺮ ﺍﻕ ﺯﺧﺬﺓ‬ ‫ﺑﻮيل ‪،‬‬

‫ﺍإلﻳﺬ ﺑﻦ ﺫﺭﻳﻪ ﺇﺫﺍ من‬ ‫ال ﻳﺆﺑﻨﻮﻑ ﺑﺎآلﺧﺮﺓ ﻧﺈﺫﺍ ﻧﻜﺰ‬ ‫^^‬ ‫‪١‬‬
‫ﻭهلﻮﺍ ﻣﻦ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺇﺫﺍ ﺫﻛﺮﺍﺱ ﻭﺣﺪﻩﻛﻔﺮمت ﺯﻥ‬ ‫ﻗﻨﺜمبﺰﻭﺫ‪-‬ﻩ‬

‫( ﺍ)ﺀﻣﺪﻡ ﺍﻟﺘﺤﺮمي؛ ‪•٨‬‬


‫ﺁ)رسﺭﺓ ﺍحلﺪﻳﺪ؛ ‪١• ٩‬‬ ‫(‬
‫حمﻤﺪ‪١. ١ :‬‬ ‫ﻡ)رسﺭﺓ‬
‫(‬

‫‪٦٨‬‬ ‫حمﺮﺍﻥ؛‬
‫ﺍ)حمﺮﺭﺓﺁﻝ‬
‫(‬
‫رم ) ﺳﺎاﻟﺰر؛ ﻣﺎ ‪.‬‬
M Ü R T E K İB -İ K e b a İ r (B ü y ü k G ü n a h ! ^ e e y e n )
H A K K IN D A

Sonra ona başka bir grup gelerek: “Sen bir gruba, ikrar ettikten
sonra o grup haramlan işleseler ve amel yapmasalar bile mümin oldukla-
nnı; diğer bir gruba ise (bu gibi işleri yapanlarur) kâfir olduklarmı riva-
yet ettin. Biz nerede duraeağız? (doğrusu nedir?) Dedi ki: “H er iki gru-
bun sözünden s a k ın ın ız ! Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Size dikte
ettiğimi yazınız; ,Peygamberini ve unun{،، beraber olan müm inleri Allah'ın
utandırmayacağı o gün, nurları önlerinde ve defterleri sağlarından verilmiş ola-
1‫ﻉ‬derler: Rabbimiz! Bize nurum uzu ‫ ﺳﻪﺀ‬1‫ﻩ‬ve bizi bağışla, sen
ra k yü rü y ü p ‫ﻣﻪﺀ‬
her şeye Kadir'sin.’149 ‘Allah'a ve peygamberlerine im an edenler, i‫؟‬،e onlar.
Rahlen yanında sıddıklar ve şehitlerdir. Onların m ü kâ fa tla n ve n u rla n var-
d.ır.’1S0 ‘Allah, im an edenlerin mevlasıdır. Kâfirlerin ise m evlalan yo k tu r.’151
A llah M üm inlerin velisidir.’152 Allah facir ve fasıkın velisi (dostu) değildir.
‘Allah, tek anıldığında ahrete im an etmeyenlerin yürekleri burkulur. O ’ndan
başkalan anıldığında ise hemen sevince kapılırlar.’153 Onlar bu ayetlerde zik-
redilenlerden değillerdir. Aynca 0 ‫ممﻚ‬A‫ ﺇ‬llah ،eh anıldığında inkâr ettiniz.

149 Tahrîm, 66/8.


150 Hadid, 57/19.
151 Muhammed, 47/n.
M Âl-iim rân, j/68.
‫ |ﺀﻝ‬ztlmer, 39/45.
‫اﻛﻢ‪،‬ش‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺇﺫﺍ ﻟﻘﻮﺍ ﺍﻟﺪﻳﻦ ﺁﻣﻨﻮﺍ‬ ‫ﻣﻦ‬


‫ﻳرثﻙ ﺑﻪ ﺗﺆﻣﻨﻮﺍﻓﺎحلمك ﻟﻠﻪ• ﻭﻟﻴﺲ‬
‫ﺗﺎﻟﻮﺍ ﺁﻣﻨﺎ ‪ ،‬ﻭﺇﺫﺍ ﺧال ﺑﻌﻀﻬﻢﺇىل ﺑﻌﺾ ﻋﻔﻮﺍ ﻋﻠمك ﺍألﻧﺎﻣﻞ ﻣﻦ‬
‫ﻣهتﺰﺅﻭﻥ ‪ ،‬ﻭﺅمل مبﺮﻣﻮﺍﻭمل ﻗﻘزئﻭﺍ‬ ‫ﺍﻟﻐﻴﻆ ‪ ،‬ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ﺇمنﺎ حنﻦ‬

‫ﻣرشﻛني ﻭال ﻛﻔﺎﺭ ‪ ،‬ﻓﺈهنﻢ ﻟﻴﺴﻮﺍ ﻣﻦ ﺍملﻨﻜﺮﻳﻦ ﻟﻠﻪ ﻭمبﺎ ﺟﺎﺀ ﻣﻨﻪ ‪ ،‬ﻭ‬
‫ﺍملﻨﺘﻔﺎﺕ ﻭال متﻮمه ﺑﺎﻟﻄﻴﺐ ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫ﻟﻴﺴﻮﺍجمﻦ ﺁﻫﻞ ﺍألﺩﻳﺎﻥ‬
‫ﻣﻦ •‬ ‫ﻭﻟﻜﻦ ﺳﻮمه مبﺎ ﻓﺮﺽ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫‪،‬؛]‬ ‫ﻟﻠﻬﻠﻴني [ ﺁ‬ ‫ﻓﺮﺽ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺍخلﺒﻴﺜني ﻟﻠﺨﻴﻴﺜﺎﻣﺚ ‪ ،‬مم ﻮ مه جفﺮﺓ ﻓﺴﻘﺔ • ﻓﻬﺬﻩ ﻣزنﻟﺔﺑنيﻣزنﻟﺘني‬
‫ﻭﺍﻟﺘﺄﻭﻳﻞ ﻣﻌزتﻟﺔ ‪.‬‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ ﻭﺻﺎﺭﻭﺍ هبﺬﺍ ﺍحلﺪﻳﺚ ‪ ،‬ﻭﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ‬

‫(\) ممﺮﺍﺍىمﻥ‪.٦٧ :‬‬


‫ﺀه‬ Kitabu't-Tahrlş

Şayet O 'na ‫؟؛‬،٢


١ koşulursa inanırsınız. A rtık hüküm , A llah'ındır.'154 Onlar
“im an edenlerle karşılaştıkları za m a n ,im an ettik’ derler.’155 Ve ‘Baş başa
kaldıkların da ise size olan öfkelerinden parm aklarının ucunu ısırırlar.’156 Ve
‘Biz siklerleyiz. Biz sadece (müm inlerle) alay ediyorduk derler.’157 Ve ‘N e isra f
5 ne de cim rilik etmezler. İkisiarasında bir kıvam tu ttu ru rla r.’158 Onlar bu
ayetlerde zikredilenlerden de değillerdir, ded iler ki: ‘£ ‫ﻟﻂ‬-‫ﻝ‬ Kıble’nin
günahkârları (Büyük günah işleyenleri) iki menzile arasındadırlar.
Onlara ne m üşrik ne de kâfir demeyiniz. Çünkü onlar, Allah’ı ve Al-
lah’tan geleni inkâr edenlerden değillerdir. Onlar tâbi olunan dinlerin
10 ehli de değillerdir. Onlara Allah’m tayyipler (iyiler) için sbylenmesini
farz kıldığı güzel isimleri de vermeyiniz. Ancak onlara Allah’ın farz
kaldığı, habis şeyler habis olanlaradır, ismini veriniz. Onları facir ve
fasık olarak isimlendirin, işte bu el-menzile beyne’l-menzileteyn’d ir.159
O nun görüşünü kabul ettiler ve bu hadis, rivayet ve tevillerle Mutezile
15 oldular.

54 M ü’min, 40/12.
55 Bakara, 2/14.
‫؟‬٠Âl-i imrân, ‫ﻭ‬/ ‫ ﻭﺍﺍ‬.
57 Bakara, 2/14.
58 Furkân, 25/67.
59 el-menzile beyne’l-menzileteyn: Mutezüenin beş esasından biri olup
büyük günah işleyen kimsenin tövbe etmedikçe ne kâfir ne de mümin
olarak isimlendirüemeyeceği ve tövbe etmeden ölürse cehennemde ka-
lacağmı ifade eder.
‫يف ﺍﻟﻨﻔﺎﻕ ﻭﺍﻟﺸﻖ‬
‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝيف ﺍﻟﻨﻔﺎﻕ ﻣﻊ حمﻤﺪ‬
‫ﺍﻟالﻡجمﻦ ﺍملﻨﺎﻓﻘني ﻭﺍملرشﻛني ؟ ألﻥ ﺍملﻨﺎﻓﻖ ﻣﻘﻤﺊﻳﻜمت‬ ‫هيلع‬
‫ﻳﺪ ﻭمه‬ ‫ﻳﻌﻄﻲ ﺍجلﺰﻳﺔ ﻋﻦ‬ ‫ﻭﺍملرشﻛﻮﻥ ﺃﺻﻨﺎﻑ ﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻧﻔﺎﻗﻪ‬
‫ﺻﺎﻏﺮﻭﻥ ‪،‬‬
‫ﺣﺮﺏ ﻭﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻭﺑﻌﻀﻬﻢ ‪،‬ﺍململﻴﻦ جيﺎﻫﺪ‬

‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ممﺘﻨﻊ • ﻭﻫﺆالﺀ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻗﺎﻝﺍﻟينهيلع‬ ‫حمﻜﻮﻡهيلع‬


‫ﻏري‬
‫((ﻟﺖ ﺃﺧﺎﻑﻋىلﺃﻣيت ﻣﻦ ﺑﻌﺪﻱ ﻣﺆﻣﻨﺎ ﻭال اكﻓﺮﺍ ‪ ،‬ﺃﻣﺎ‬ ‫‪:‬ﻓهيﻢ‬
‫ﺍملﺆﻣﻦ ﻓﻴﺤﺠﺰﻡ ﺇميﺎﻧﻪ ﻭﺃﻣﺎ ازﻛﺎﻓﺮ ﻓﻴﻘﻤﻌﻪ ﻛﻔﺮﻩ ‪ ،‬ﻭﻟﻜين ﺃﺧﺎﻑ‬
‫ﻣﺎ‬
‫ﻋﻠﻴمك ﻣﻨﺎﻓﻘﺎ ﺃﻭ ﻓﺎﺟﺮﺍﺑني ﺍﻟملﺎﻥ ‪ ،‬ﻳﻘﻮﻝ ﻣﺎ ﺗﻌﺮﻓﻮﻥ ﻭﻳﻌﻤﻞ‬
‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻭﻟﻜﻦ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪ :‬ﺇﻥ ﻣﺼﻌﺐ ﻥ ﺳﻌﺪ ﻱﺃيي ﻭﻗﺎﺹ‬ ‫ﺗﻨﻜﺮﻭﻥ ))‪.‬‬

‫ﻛﻨﺖ ﺍﺧﺬ ﻋيتﺁيب ‪،‬ﺍملحصﻒ ﻓملﺎ ﺍﻧهتﻰ ﺇىل ﻗﻮﻟﺔ ﺅﻫﻞﺋﺜﺒﺈحمﻢ‬


‫ﺃﻏﻨﺎﻣﺎ ؛ ﻳﺎ ﺃﺑﺔ ﻣﻦ ﻫﺆالﺀ ؟مه ﺍخلﻮﺍﺭﺝ ﻭجفﺎﺭ‬ ‫ﺍالحمﺮﻳﻦ‬
‫مه ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ ‪ .‬ﺁﻣﺎ ﺍﻟهيﻮﺩ ﻓﻜﻔﺮﻭﺍ ‪،‬مبمحﺪ‬
‫ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ؟ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ال‬
‫رشﺍﺏ‪،‬‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻃﻌﺎﻡ ﻓهيﺎ‬
‫ﻟﻴﺲ‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﻨﺼﺎﺭﻯ ﻓﻜﻔﺮﻭﺍ ﺑﺎجلﻨﺔ‬ ‫ﻭﺃﻣﺎ‬
‫ﻏﻬﺬ ﺍﺵ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻟﻜﻦ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺫﻛﺮمه ﺍﻟﻔﺎﺳﻘﻮﻥ ﺅﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳمتﺼﻮﺩﺀ‬
‫ميهيﻢﻓﺎﺳﻘني ﻭﻳﻘﻮﻝ‬ ‫^؛>ﺃ ‪٢‬ﺇىل ﺁﺧﺮ ﺍآلﻳﺔ ‪ .‬ﻓاكﻥ ﺳﻌﺪ‬
‫ﺑﻐﺪ ﻣﻴﺜﺎﻗﻪ‬

‫ﺍﻟﻜﻬﻒ؛ ‪. ١٠٢‬‬ ‫(‪ ) ١‬رصﺭ؛‬


‫ﺍﻳﺮﺍ؛ ‪. ٢٧‬‬ ‫(‪ ) ٢‬رصﺭ‪،‬‬
NİFAK VE FlSK HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelerek şbyle dedi: “M ünafık ve Müşrik-
lerin M uhamm ed’e (a.s.) karşı nifakları hakkında ne diyorsun? Çünkü
münafık baskı altında olup ‫ﺍالﻡ؛ﺍﺍ‬ gizler.160 M üşrikler ise birkaç çeşit-
5 tir. Bazıları boynu bükük cizye verir. Bazıları harbi olup Müslümanlar-
la savaşır. Bazıları da m ürted olup zelildir, öylece bırakılmayı^ hakkm-
da hüküm verilmiştir, işte b u n la r ‫ ﻇﺎﺍﺳﺎﺍ‬N ebi (a.s.) şöyle demiştir:
“Benden sonra üm m etim hakkında m üm in veya kâfir hususunda ben
korkmuyorum. Çünkü m üminin imam onu alıkoyar. Kâfirin küfrü de
10 onu kontrol altına alır. Fakat ben sizin için dili iyi Yıllanan, bildikleri-
nizi söyleyen ancak yaptıklarınızı reddeden münafık veya facir kişiden
korkarım”. Yazınız; Musab b. Sa’d b. Ebi Vakkas şöyle demiştir: “Ben
babamdan M ushaf'ı öğreniyordum ‘Am elce en çok hüsrana uğrayanları
size haber vereyim m i’161 ayetine gelince ‘Babacığım bunlar kimlerdir?
15 Hariciler ve Ehl-i Kıble’nin facirleri (günahkârları) mıdır?’ dedim.
Dedi ki: ‘Hayır, onlar Elıl-i Kitap’tırlar. Yahudiler, M uhamm ed’i inkâr
ettiler, Hıristiyanlar ise cenneti inkâr ederek içinde yiyecek ve içecek
olmadığım sö)'led‫؛‬ler.” Fasık ‫ ﺳﺎﻩ‬zikredilenlere gelince; ‘Söz verip
pekiştirdikten sonra A lla h ’ın ahdini bozanlar, Allah'ın sürdürülm esini em retm iş
20 olduğu ilişkileri kesenler ve y e ryü zü n d e fesa t çıkaranlar,،‫ﺡﺀﺃ‬hüsrana uğrayan-
lar onlardır.’162 Sa’d bunları fasık olarak isimlendirir ve şöyle derdi:

160 Bundan kasıt; münafık olan kimsenin içindekini açıktan söylemesini


engelleyen bir dunım veya baskıdır.
'٠٠ Kehf, .8/103‫؛‬
Bakara, a/27.
‫هلﻞ‬
‫هلﻮﺍ اكﻓﺮﻳﻦ ﺩالﻣﺆﻣﻨني ‪ ،‬ألﻥ ﺍملﺆﻣﻦ ﻭيلﺍﺱ ﻭﺍﻣﺎﻓﺮ ﺟﺎﺣﺪ‬
‫]‪.‬‬ ‫واﻟﻔﺎﺟﺮ اﻟﻔﺎﺳﻖ ﻋﺪﻭﺍﻟﻠﻪ [ ﻣﺈ‬ ‫وﺑﺮﻣﻮﻟﻪ ‪،‬‬ ‫ﺑﺎﺱ ﻭﻳﻜﺘﺒﻪ‬

‫مبﺎ اكﻥ ﺍﻟﻔﺎﻕﻋىل‬ ‫ﺍﻟﻨﻔﺎﻕ ‪،‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺣﺬﻳﻔﺔ ﺑﻦ ﺍﻟميﺎﻥ ‪ :‬ﺫﻫﺐ‬


‫ﺍإلميﺎﻥمت ﺗال‬ ‫ﻭﻟﻜﻨﻪ ﺍﻟﻜﻔﺮ ﺑﻌﺪ‬ ‫هيلع‪،‬‬ ‫لوسرﺍﺱ‬
‫ىلص ﺍ؛ﻩ‬ ‫ﻋﻬﺪ‬
‫^'؛‬ ‫ﺅﺯﻏﺬ ﺍﺥ ﺍﺋﺪﻳﻞ ﺁﻧﺜﻮﺍﻣﻨمك ﺯجغﻨﻮﺍ ﺍﻟﺼﺎحلﺎﺕ‬ ‫ﺍألﻳﺔ ‪:‬‬ ‫ﻫﺬﻩ‬

‫ﺑﻴﻮﺁ‬ ‫ﻳﻨﻘﺒﻮﻥ‬ ‫ﻓﻬﺆالﺀ ﺍﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻋﺒﺪﺍممﻪﺀ‬ ‫ﻗﻴﻞ ﻳﺎ ﺁﺑﺎ‬ ‫ﺁﺧﺮﻫﺎ •‬ ‫ﺇىل‬


‫ﺍﻟاكﻓﺮﻳﻦ‬ ‫ﺣﺮﻣﺘﻨﺎ ‪ ،‬ﺃﻣﺎمه ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻳﺘهتﻜﻮﻥ‬ ‫ﻭﻳﺬﻫﺒﻮﻥ ﺑﺄﻣﻮﺍﻟﻨﺎ‬
‫ﻭﺍملﻨﺎﻓﻘني ؟ ﻓﺎﻝ■• ﻣﺎمه ﻣﻦ ﺍﻟاكﻓﺮﻳﻦ ﻭالﺍملﻨﺎﻓﻘني ﻭﻟﻜهنﻢ ﻓﺎﻕ‬
‫ﻣ ﻔ ﺪ ﺑ ﻦ ‪ ،‬ﻭﻗﺪﺑنيﺍﺱﻟمك‬ ‫ﻟﻌﻬﺪ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺑﻌﺪ ﻣﻦ‬ ‫جفﺮﺓﻧﺎﻓﻀني ﻣﻴﺜﺎﻗﻪ‬

‫رأ؛ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺁﻗوئﺍ ﺯجغﻠﻮﺍ‬ ‫ﻧﺠﻌﻞ‬ ‫ر ‪١‬؛‬ ‫ﻳﻘﻮال‬ ‫ﺣﻴﺚ‬ ‫ﻫﻢ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫ﻣﺤﺎر ‪4‬ر ؛‬ ‫ﻧﺠﻌﻞ اﻟﻤﻤﻤﺺ‬ ‫األزﺿﺄﻟﻢ‬ ‫اﻟﻀﺎﺑﻤﺎﺑﻨﻴﻜﺎﻟﺌﻒ‪،‬ﻳﺒﺊ ﻗﻲ‬

‫اكﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻧﻘﺘﻠﻬﻢ‬ ‫ﺍﻟﺴﻴائﺕ ﺁﺫ‬ ‫ﺍالﻳﻞ ﺍﺟزثﺧﻮﺍ‬ ‫ﺧﻴﺐ‬ ‫ﻭﻓﺎﻝ ﺅﺁﻡ‬


‫ﻗﺎ‬ ‫ﻧﺎ؛‬ ‫زﻧﺌﺎﺋﻬﻢ‬ ‫ﻓﻤﺤﻴﺎﻏﻢ‬ ‫ﻧﺆا؛‬ ‫اﻟﻘﺎﺑﺨﺎب‬ ‫زﻏﺠﻨﻮا‬ ‫آﺗﺌﻮا‬

‫ﻗﺨﻜﺨﻮذ‪.‬ﻳﻤﺮ ‪٢‬‬

‫وروي ﺁﻥ ﺣﺬﻳﻔﺔ ﻗﺎﻝ جلﻠﻴﺲ ﻟﻪ ‪ :‬ﻳﺎ ﻓالﻥ أﺗﺮﻳﺪ ﺃﻥ ﺗﻘﺘﻞ ﺃﻓﻖ‬


‫اﻟﻨﺎس؟ ﺗﺎﻝ ‪ :‬ﻧﻌﻢ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺇﺫﺍ ﺗﻜﻮﻥ ﺃﻓﻖ ﻣﻨﻪ‪.‬ه‬

‫(‪ ) ١‬ﻣﻮد ؛ اﻟﻨﺮد‪. ٥٠ :‬‬

‫يفﺍألﻣﻞ؛ ﺍﺹ‬
‫(‪)٢‬‬
‫رداص؛ ‪.٢٨‬‬ ‫(‪) ٣-‬‬

‫را ) ﻣﺮ< اﻟﻬﺎﻣﺔ؛ ‪. ٢١‬‬

‫‪.‬‬ ‫ملﺎﻣمئﻢﻡ‬
Klt*bu't-T،hrij b. Amr

“Onlar ne kâfirdirler ne de mümindirler. Çünkü m üm in Allah’ın dos-


tudur. Kâfir, Allah’ı, kitaplarını ve Resûllerini inkâr edendir. Facir ve
fasık ise Allah’m düşmanıdır.”

Huzeyfe b. Yaman: “Nifak gitmiştir. Çünkü nifak, Resûlallah


(s.a.) döneminde vardı. Fakat şimdi imandan sonra küfür vardır” dedi
ve şu ayeti okudu: ‘Sizden Salih amel işleyip im an edenlere Allah (şunları)
v a ’d etmiştir: O nlardan öncekilerini nasıl h alef kılıp egemen kıldıysa, onları da
ye ry ü zü n e hâkim kılacak, onlar ،‫ ؛؛‬٨ razı olduğu dini temelli yerleştirecek ve
korkularını em niyete ،‫ﺃ؛ﺱ‬edecek. O nlar, Bana kulluk edip hiç bir şeyi Bana
şirk koşm azlar. Bundan sonra kim inkâr ederse işte o n la r/a sıkla rın ta kendile-
ridir.”163 Dediler ki: “Ey Eba Abdillah! Bizim evleri delip deşerek mal-
larımızı götüren ve kutsallarımızı çiğneyenler, kâfir ve münafıklardan
sayılmazlar mı?” Dedi ki: “Onlar ne kâfir ne de münafıklardandırlar.
Fakat onlar fasık ve facir olup Allah’a verdikleri sözü kesinleştirip pe-
kiştirdikten sonra bozan bozgunculardır. Allah onların kim olduğunu
şöyle diyerek size açıklıyor. ‘İm an edip salih am el işleyenleri yeryü zü n d e
bozgunculuk yapanlar gibi m i tutacağız? Yahut m uttakileri fa cirler gibi mi
kılacağız’164 ve şöyle buyuruyor: ‘Yoksa kötülük işleyenler ölüm lerinde ve
yaşam larında kendilerini, inanıp iyi am eller işleyen kim selerle bir tutacağım ızı
m ı zannediyorlar? N e ‫ﺓﺃﺃ‬،‫ ﻩ‬hüküm veriyorlar.’165

Rivayet edilir ki H u z e ^ e bir arkadaşına: “Ey Film , sen insanların


en fasıkını öldürmek ister misin? dedi. ‘Evet5 dedi. Huzeyfe: ‘O halde
sen ondan daha fa s ık olursun’ dedi.”

163 Nûr, 24/55.


‘٠٠ Sâd, 38/28.
‘٠* Câsiye, 45/21.
‫ﺳﺎيل‬ ‫حمﺎﺏ اﺳﺮش‬

‫ﺗﻨﻤﺼﻮن ﻋﻬﺪﺍمل‬ ‫ﺀؤاﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ‪:‬‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ ﻣﻨﻪ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ ﻭﺃﻭﻟﻮﺍ‬


‫ﺗﻐﺌﺬﻭﺩ‬ ‫ﺅﻧﺈﺫ ﺍﻋزتﻟمتﻮمه ﻭﻣﺎ‬ ‫ﺇىل ﺁﺧﺮ ﺍآلﻳﺔ‬ ‫؛‪ ٧٢‬مبﺐ ﻱ ~ﺍﻓﻪ ^‬
‫ﺍﻟﺴﺸﻦ ‪.‬‬ ‫ﺍ حل ﻨ ﺔ ﻳﻦ‬ ‫ﺇال ﺍﻕ‪-‬ﻫﺮ ) ﻭﺭﻭﻭﺍ هلﻢ ﺣﺪﻳﺜﺎ ‪ :‬ﺃﻥ‬

‫ﺳﺎﻣﺮا؛ﻣﺞ‬
‫(ا )‬
‫ﻣﺮﺍﺍملﺪ؛ ‪, ١١‬‬ ‫( ﺃ)‬
Kitabu't-Tahri» Dırârb. Amr

Bunu kabul edip inandılar ve şu ayetleri buna tevil ettiler. “S ö z ve-


rip pekiştirdikten sonra A llah’ın ahdini bozanlar, A llah'ın sürdürülm esini em -
retmiş olduğu ilişkileri kesenler ve ye ryü zü n d e fe sa t çıkaranlar, işte hüsrana
uğrayanlar onlardır.”166 “S iz onlardan ve A llah'tan başka taptıklarından u za k-
laştınız■”167 Ve “iyilik, ‫ﻧلكﺎ‬kötülük arasındadır” şeklinde onlara bir hadis
de rivayet ettiler.

166 Bakara, 7‫ﺀ‬/ ‫ﺀ‬.


167 K ehf,‫ا‬8/ ‫ةأ‬.
‫ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎﺑﺔ واﻟﺤﻜﺎم‬

‫واﻟﻤﺘﺰﻣﺘﻴﻦ‬ ‫واﻟﺼﻤﺘﻴﺔ‬ ‫اﻟﺤﻠﻴﺔ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺻﻨﻒ آﺧﺮ‬ ‫ﺟﺎﺀه‬ ‫مث‬


‫ﻋﺜﻤﺎن ‪ ،‬و‬ ‫ﻳﺤﺎرﺑﻮن ﺻﻨﻒ ﻣﻊ‬ ‫اﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻫﺆالﺀ‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮا ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬
‫واﻟﺰﻳﺮ‪،‬‬ ‫ﻃﻠﺤﺔ‬ ‫ﺻﻨﻒ ﻣﻊ‬ ‫ﻣﻌﺎوﻳﺔ ‪ ،‬و‬ ‫وﺻﻨﻒ اع‬ ‫ﻋﻠﻲ ‪،‬‬ ‫ﺻﻨﻒ ﻣﻊ‬
‫ﺟﻤﻴﻌﺎ ‪ ،‬ﻭ ﺻﻨﻒ ﻭﻗﻔﻮﺍ ﻣﺠﻨﻬﻢ ‪ ،‬ﻭ ﺻﻨﻒ‬ ‫ﻋﻠﻴﻬﻢ‬ ‫ﻭ ﺻﻨﻒ ﻃﻌﻨﻮﺍ‬
‫ﻓﺈﻧﻬﻢ ﺁﻫﻞ‬ ‫آﻣﺮﻫﻢ• ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه‬ ‫ﺣﺮﻣﻮﺍ ﺍﻟلكﺎﻡ ﻓﻲ يشﺀ ﻣﻦ‬
‫‪ :‬ﻗﺎﻝ ﺭﺭﺇﺫﺍ ﺫﻛﺮ‬ ‫هيلع‬
‫ﺍﻟين‬
‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺇﻥ ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ [؛ ‪،] ٤‬‬ ‫ﺍﻟﺒﺪﻉ‬

‫ﺫﻛﺮﺕ ﺍﻟﻨﺠﻮﻡ‬ ‫ﺭﺇﺫ‪1‬‬ ‫ﻓﺎﻣﻜﻮﺍ ‪،‬‬ ‫ذﻛﺮ ﺍﻟﻘﺪﺭ‬ ‫ﻓﺎﻣﻜﻮﺍ ‪ ،‬ﻭﺇﺫﺍ‬ ‫ﺃحصﺎيب‬

‫ﻧﻔﻰ‬ ‫ﺍﻟﺬﻱ‬ ‫‪،‬ﺃﺻﻬﺤﺎيي ىل‬


‫ﺃمصﺤﺎىب‬ ‫ﻓ ﺎ ﻣ ﺖ^ﻭ ﺍ ‪ ،‬ﻭالﻭﺫﻏﻮﺍ‬
‫متﻮﺍ ﻓﻮ‬

‫ﻳﺪه ﻟﻮ ﺃﻥ ﺃﺣﺪمك ﺃﻧﻔﻖ ﻣﺜﻞ ﺃﺣﺪ ﺫﻫﺒﺎ ﻣﺎ ﺑﺰﻍ حمﺬ ﺃﺣﺪمه‬ ‫ﻣﺤﻤﺪ‬
‫ﺗﻀﻠﻮﺍ ﻣﺎ‬ ‫ﻛﺎﻟﻨﺠﻮم ﻟﻦ‬ ‫((أﺻﺤﺎﺑﻲ‬ ‫وﻗﺎل ‪:‬‬ ‫وال »ﻋﺸريﻩ ‪.‬‬ ‫منﻴﻔﻪ ﻭال‬

‫متﻜمت هبﻢ ﻭﺑﺄهيﻢ ﺍﻫﺘﺪﻳمت ﺍﻫﺘﺪﻳمت ‪ .‬وﻣﺎ ﻳﺪﺭﻳمك ﻟﻌﻞ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻃﻠﻊ‬
‫ﻋﻠهيﻢ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍمعﻠﻮﺍ ﻣﺎﺷﺌمت ﻓﻘﺪ ﻏﻔﺮﺕﻟمكﻋىل ﻣﺎ اكﻥﻓﻴمك))‪.‬‬

‫ﺑﺮ‬ ‫ﻭﺍﺭﺻﻠﻮﺍﻋىل‬
‫لك‬ ‫ﻭﻓﺎﺟﺮ »•‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪ « :‬ﺻ ﻠ ﻮ ﺍ ﺧﻠﻒ لك ﺑﺮ‬
‫ﻭﻓﺎﺟﺮ »‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ؛ ((ﺍﻟﻮالﻳﺔ ﺑﺪﻋﺔ ﻭﺍﻟربﺍﺀﺓ ﺑﺪﻋﺔ ﻭﺍﻟهشﺎﺩﺓ ﺑﺪﻋﺔ »‪.‬‬

‫ﺍألﻟﺪ ﺍخلمص‬ ‫((أﺑﻐﺾ ﺍﻟﻨﺎﺱ إﻟﻲ‬ ‫‪:‬‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬


‫هيلع‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ‬
‫ﻭاكﻥىلص‬
‫ﺍجلﺪﻝ»• ﻭﻗﺎﻝ ‪((:‬ﺭمحﺍﺱ ﺱ ﺳﻜﺖ ﻓمل» ﺃﻭ ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍألﻟﺪ ﻭ‬
S ahabe ve İDARECİLERİ GÖZLEYENLER HAKKINDA

Sonra ona el-Hilsiyye, es-Sumtiyye ve el-Mubrimin’den başka bir


grup gelerek: “ Bir grup Osman’ia, bir grup Ali’yle, bir grup Muavi-
^e’^le ve bir grup da Talha ve ^übe^rile beraber savaşıyorlar. Bir grup
da hepsini tan ediyor, bir grup vakfedip onlar hakkında susuyor ve bir
grup onların yaptığı işlerle ilgili konuşmayı ‫ﺳﺎﻟال‬ kılıyor. Siz bunlar
h a k k ı n d a ne dersiniz?” dediler. Dedi ki: “ C i d a r d a n s a k ı n ı n ı z ! Onlar
bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız; Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur:
‘Benim ashabım anıldığında onlar hakkında susunuz (ileri geri konuş-
mayınız), kader konı^ıdduğunda susunuz, yıldızlar hakkında konuşul-
duğunda susunuz. Ashabıma sövmeyiniz, ashabımı bana bırakınız.
Muhammed’in canım elinde bulundurana ant olsun İd sizden biri
Uhud dağı kadar alım infak etse, onlardan birinin ne ölçeğine ne yarı-
sına ne de onda birine ulaşamaz’ ve şöyle buyurmuştur: ‘Ashabım
yıldızlar gibidirler.‫ ﻫﻪ‬1‫ة؛ﻫﺴألاس‬ dalalete düşmezsiniz. Hangisine
uyarsanız hidayet bulursunuz. Siz nereden bileceksiniz belki Allah
onlara bildirip şöyle demiştir: ‘Dilediğinizi yapınız, ben yaptıklarınızı
afetim.’ Nebi şöyle buyurmuştur: ‘iyi ve facir olan herkesin arkasmda
namaz kılınız, iyi ve facir ‫ ه‬1‫ س‬herkesin namazım kılınız.’ ve ‫؛‬Velayet
bi'dattir, beraat bidattir ve şahadet bidattik buyurmuştur.

Salallahu aleyhi şöyle derdi: ‘Benim yanımda insanların en sevil-


meyeni, şiddetli hasım ve şiddetli cedelcidir.’ V e : ‘Susup sâlim kalana
veya kârlı çıkana Allah rahmet etsin’ buyurmuştur.’
‫ﺍﻟجسﻦ ﻣﻦ‬ ‫ﻃﻮﻝ‬ ‫ﺃﺣﻮﺝ ﺇىل‬ ‫الﻣﺎ يشﺀ‬ ‫؛وﺗﺎل‬ ‫المس»•‬
‫ﺍﻟلكﺎﻡ ﻣﻦ حمﺔ‬ ‫ﺍﻟﺼﻤﺖ ﺣمك ‪ ،‬ﻭﻟﻮ اكﻥ‬ ‫ﺍﻟملﺎﻥ))‪ .‬ﻭﺗﺎﻝ ﻟﻘامﻥ؛‬
‫ﻭال ﻟﻌﺎﻧﺎ ﺑﻊ‬ ‫ال ﺗﻜﻦ ﻃﻌﺎﻧﺎ‬ ‫ﺍﻟﺴﻜﻮﺕ ﻣﻦ ﺫﻫﺐ• ﻭﻗﺎﻝ؛‬ ‫ﻟاكﻥ‬

‫ﺗﺒﻮﺍ ﺃﻣﺮﺍﺀمك ﻭال ﺗﻠﻌﻨﻮمه‪ ،‬ﻓﺈهنﻢ‬ ‫ﺍملﺮﺁﺀ ﻟﻌﻠﺔ ﺧربﻩ • ﻭﻗﺎﻝ؛ ((ال‬
‫ﺃمعﺎهلﻢ))‪.‬‬ ‫ﺇىل ﻣﺎ ﺻﺎﺭﻭﺍ ﺇﻟﻴﻪ ﻣﻦ‬ ‫أﻣﺤﻮا‬

‫ﺍﻟالﻡ؛<<ﻳﺎ ﻣﻌﺎﺫ ﻭﻫﻞ ﻳﻜﺐ ﺍﻟﻨﺎﺱ يف ﺟﻬمن‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟين‬


‫هيلع‬
‫ﺃحنهلﻢ ﻣﻦ‬ ‫ﺯﻣﺎﻥ‬ ‫ﺇال ﺣﺼﺎ ﺋﺪ ﺍألﻟﺴﻦ))• ﻭﻗﺎﻝ؛ ﻣﺄيف ﻋﻠﻰ‬
‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬

‫يثﺀ»‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ﺃﺑﻮ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱ يف‬ ‫ﻟﺰﻡ ﻏﺎﺭﺃ‪ ،‬مت مل ﻳﻜﻦ ص [ ‪] ٤ ٥‬‬
‫ممﺎﺭﻳﺂ‪.‬ﻭﻛىف ﺑﻚ ﻇﺎملﺄ ال ﺗﺰﺍﻝ‬ ‫ﺍﻟﺪﺭﺩﺍﺀ؛ﻛىف ﺑﻚ ﺇمئﺄ ال ﺗﺰﺍﻝ‬

‫ﻧﻔﻚ ‪ ،‬ﻓﺈﻧﻚ إذا‬ ‫ﺍﻟﻌﻴﻮﺏ ﺱ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻭﺍﻧﻈﺮ يف ﻋﻴﺐ‬ ‫ﻣﺨﺎﺻﻤﺄ‪ .‬ﻟﻊ‬

‫الﺑﺪ ﻣﻦ ﺇﻣﺎﻡ ﻳﺮ ﺁﻭ ﻓﺎﺟﺮﻳﻘمي‬ ‫وﻗﺎل ؛‬ ‫ﻓﻌﻠﺖ ﺫﻟﻚ ﺍﺷﺘﻐﻠﺖ ﻳﻨﻔﻠﺚ‪•،‬‬


‫هيلع ﻗﺎل ؛<<إن ﺍﻫﻪ ﻳﺆﻳﺪ ﺍﻟﺪﻳﻦ ﺑﺎﻟﺮﺟﻞ‬
‫ﺍﻟينىلصﺍممﻪ‬ ‫ﻓﺈن‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‪،‬‬
‫ال‬ ‫ﺑﻌﺪﻱ ﻗﻮﻡ‬ ‫(مسﻜﻮﻥ‬ ‫ﺧالﻕ هلﻢ»‪ ،‬ﻭﻗﺎﻝ؛‬ ‫ﻭﺑﻘﻮﻡ ال‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ‪،‬‬
‫ﺍملﺨﺮﺝ ؟ ﻗﺎﻝ؛‬ ‫ﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ؛‬ ‫هبﺪﺍﻱ ‪.‬‬ ‫هيﺘﺪﻭﻥ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻳﺘﻨﻮﻥ ﺑﻨيت‬

‫ﻭﻗﺎﻝ؛ (ﺭﻳﺎ ﻣﻌرث‬ ‫ﺍخلﻤﺲ))‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺼﻠﻮﺍﺕ‬ ‫ﺩﻋﻮمه ﻣﺎ مل ميﻨﻌﻮمك‬

‫ﺣﺘﻰ‬ ‫ﻓﺎﺻربﻭﺍ‬ ‫ﺗﻨﻜﺮﻭهنﺎ‬ ‫ﻭﺃﻣﻮﺭﺃ‬ ‫ﺁﺛﺮﺓ‬ ‫ﻣرتﻭﻥ‬ ‫إﻧﻜﻢ‬ ‫ﺍألﻧﺼﺎﺭ‬

‫»•ﺗﻠﻘﻮيف‬

‫رضﺑﻚ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ؛ ﻳﺎ ﺳﻮﻳﺪ ﺑﻦ ﻋﻠﻘﻤﺔ‪ ،‬ﺃﻃﻊ ﺍإلﻣﺎﻡ ﻣﺈﻥ‬


‫ﻭﻇملﻚ• ﻭﺍﻥ ﺍﻟﻮﻟﻴﺪ [ﺑﻦ ﻋﻘﺒﺔ] اكﻥ ﻳﺼين ﺑﺎﻟﻨﺎﺱ ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻭﺣﺮﻣﻚ‬

‫ص ﺍخلﻤﺮمت ﻳﻘﺒﻞ ﻋﻠهيﻢ ﻗﺒﻞ ﺍﻟﺴﻠمي ﻓﻴﻘﻮﻝ؛ ﺃﺯﻳﺪمك ؟ ﻭﻓهيﻢ‬ ‫ﻣﻜﺮان‬


‫ﻳﻨﻜﺮﻭﻥ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟالﻡ منﺎ‬ ‫ﻭﺣﺬﻳﻔﺔ ﻭمعﺎﺭ ﻭﺃحصﺎﺏ ﺍﻟيت‬
‫هيلع‬ ‫ﺍﺑﻦ ﻣﻌﻮد‬
Kit،bu't-T،hri‫؛‬ 1• Amr

Hiçbir şey dil kadar ‫ﺳﺎس‬ bir hapse (susmaya/tutmaya) daha fazla
muhtaç değildir. Lokman: ‘Susmak bir hükümdür. Konuşmak gümüş-
se, susmak altındm’ N e çok yerici ol ne de lanet okuyan ‫ م‬1.‫ ا‬Nebi’den
(a.s.) gelen haberden dolayı münakaşa etmeyi bırak. Yöneticilerinize
sövmeyin ve onlara lanet okumayın. Çünkü onlar göçüp gitmiş ve
amellerine kavuşmuşlardır. Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘insanların
cehenneme yüzüstü gümelerinin nedeni, ‫ﺀه‬،‫ض‬ ‫ ﻟﻞ؛‬kazandığmdandır.
Öyle bir zaman gelecek ki, insmların en faziletlimi bir mağaraya girip
insanlarla ilişkisini kesen olacaktır’ buyurmuştur. Ebu Derda şöyle
demiştir: ‘Günah olarak senin sürekli tartışmacı/münakaşacı olman
yeter. Sürekli hasım ‫ ه‬1‫ﺳﺲ‬ da zâlim biri olman için yeter, insanların
ayıbım araştırmayı bırak, kendi ayıbına bak. Bunu yaptığında kendi
nefsinle uğraşmış olursun.’ V e şöyle dedi: ‘Dini ikame eden iyi veya
facir bir imamın olması gerekir. Çünkü Nebi (s.a.) şöyle buyurmuşmr:
‘Allah Dinini facir bir kimse ile ve huysuz bir kavim ile destekler.’ V e
şöyle buyurmuştur: ‘Benden soma sünnetimi takip etmeyen ve hidaye-
time uymayan bir kavim olacaktır.’ Dediler ki: ‘Çözüm nedir?’ Buyur-
du İti: ‘Sizi beş vakit namazdan alıkoymadıkları müddetçe onları bira-
kınız (onlara bulaşmayınız).’ V e şöyle buyurmuştur: ‘E y Ensar toplu-
luğu! Hoşlamnadığmız birçok iş ve eylem göreceksiniz. Ahirette bana
varmcaya dek sabredin.’

H z. Ömer Faruk şöyle demiştir: ‫؛‬E y Suveyd b. Alkame, sana Z11İ-


medip seni dövse ve hakkın ‫ده‬ seni mahrum bıraksa bile imama
itaat et.’ Velid (b. Ukbe), sarhoşken halka namaz kıldırıyor, soma
selam vermeden önce onlara dönerek: ‘Size arttırayım mı? (daha da
kılayım mı?)’ diyordu. Arkasında namaz kılanlar içinde ibn Mesud,
Huzeyfe, Ammar ve Nebi’nin (a.s.) ashabı vardı. Ona karşı çıkmıyor-
lardı.
‫ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﺧﻠﻒ ﻫﺬﺍ‬
‫؟ﺍﻟﻐﺎﺵ ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ‬ ‫أﻧﺼﺮ‬ ‫الﺑﻦ ‪:‬معﺮ‬ ‫ﺭﺟﻞ‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ‬

‫ﺭﺷﺪ ﻭﻣﻦ‬ ‫ﺍألﺭﺽ‪ ،‬ﻣﻦ ﺃﻃﺎﻋﻪ‬ ‫ﺍﻟﻠﻄﺎﻥ ﻇﻞ ﺍﺱيف‬ ‫ﻣﻬال ﻓﺈﻥ‬


‫ﺃﻛﻦ‬ ‫ﻋﻠﻲمل‬ ‫ﺍﻓرتﺿﻬﺎ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻓﺮﻳﻀﺔ‬ ‫ﺍﻟﺼالﺓ‬ ‫ﻣﺎمنﺎ‬ ‫ﻫﻠﻚ‪،‬‬ ‫ﻋﺼﺎﻩ‬

‫ألﺩﻋﻬﺎ ﻟﻔﺎﺟﺮ ﺇﻥ ﺷﺎﺭﻛين ﻓهيﺎ‪ ،‬ﺻﻠﻮﺍ ﺧﻠﻔﻬﻢ ﻭﺍﺩﻓﻌﻮﺍ ﺇﻟهيﻢ ﺯاكﺓ‬


‫ﺃﻣﻮﺍﻟمكال ؛ ﺍ ‪ ،‬ﻭﺇﻥ رشﺑﻮﺍ هبﺎ ﺍخلﻤﻮﺭ ﻭﺁﻧﻔﻘﻮﻫﺎ يف ﻫﺪﻡ ﺍﻟﺪﻳﻦ•‬
‫ﻭﺻﻠﻮﺍ ﺧﻠﻒ ﺑين ﺁﻣﺔ• ﻭﻗﻮﻝﻋيل ﺣﻴﻦ ﺷﻞ ﻋﻦﻗﺘىل ﺻﻔني‬
‫ﻓﻘﺎﻝ‪ :‬ﺇﺧﻮﺍﻧﻨﺎ ﺍملﺆﻣﻨﻮﻥ ‪.‬‬

‫حمﺼﻮﺭ ﻓﻘﺎﻝ ﻟﻪﺕ ﺇﻥ‬ ‫ﻭﻫﻮ‬ ‫ﺭﺟﻞ ﻋﻠﻰ‬


‫ﻋمثﺎﻥ‬ ‫ﻭﺩﺧﻞ‬ ‫ﻗﺎﻝ‪:‬‬
‫ﻓﻴﺼﻠﻮﻥ ﺑﻨﺎ ﺍجلﻤﻌﺔجمﻦ ﻏري ﻋﻘﺪ ﺇﻣﺎﻣﺔ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻝ ﻟﻪ؛‬ ‫ﻳﺘﻘﺪﻣﻮﻥ‬ ‫ﻗﻮﻣﺎ‬

‫ﻓﺎﺟﺘﻨﺐ‬ ‫ﺻﻞ ﻣﻌﻬﻢ‪ ،‬ﻣﻦ ﺃﺣﺴﻦ ﻓﺸﺎﺭﻛﻪ يف ﺇﺣﺴﺎﻧﻪ ﻭﻣﻦ ﺃﻣﺎﺀ‬


‫ﺇﻣﺎﺀﺗﻪ ‪.‬‬

‫ال‬ ‫ﺑﻌﺪﻱ ﺁﻣﺔ‬ ‫ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﻗﻠﺖ؛‬ ‫ﺇﻧﻚ‬ ‫ﺍﺱ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ؛ ﻳﺎ ﻝﺭحمﻮ‬


‫ﺑﺎﻟﺼالﺓ ﻣﻌﻬﻢ ﺇﺫﺍمهﺃﺩﺭﻛﻨﺎ ؟ ﻗﺎﻝ‪(( :‬ﺻﻠﻮﺍ‬ ‫ﻓﻜﻴﻒ‬ ‫هبﺪﺍﻱ‬ ‫هيﺘﺪﻭﻥ‬

‫يف ﺑﻴﻮﺗمك ﻭﺍﺟﻌﻠﻮﺍ ﺻالﺗمك ﻣﻌﻬﻢ ﻧﺎﻓﻠﺔ))‪.‬‬

‫ﻭيف حنﻮ ﻫﺬﺍجمﻦ ﺍخلﺪﺑﺚ ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ ﻭﺍﻇﻬﺮﻭﺍ ﺍﻟﺘﺪﻳﻦ ﺑﻪ ﻭﺗﻘﺮﺑﻮﺍ‬


‫مصﺘﻴﺔ‬ ‫األﺣﺎدﻳﺚ‪،‬‬ ‫ﺻﺎروا هبﺬﻩ‬ ‫اﻟﺠﻬﻞ‬ ‫وآﻫﻞ‬ ‫اﻟﻠﻄﺎن‬ ‫ﺑﻪ ﺇىل‬

‫ﻭﻣزتﺹ ﻭﺣﺸﻮﻳﺔ‬
‫ﻭﺣﻴﺔ‬
Kitabu't-Tahri‫؛‬ I, Amr

Bir Adam ibn Ömer’e: ‘Bu facir ve fasıkm arkasında namaz kılalım
mı?’ diye sordu. Dedi ki: ‘Ağır ol! Sultan, Allah’m yeryüzündeki gölgesi-
dir. Ona itaat eden doğru yola girer,

ona isyan edip karşı çıkan helak olur. Namaz Allah’ın üzerime farz
kıldığı hir farzdır. Onu bir facirin benimle birlikte namaz kılmasından
dolayı bırakacak değilim. Onların arkasında namaz kılınız ve verdiğiniz
mallarla şarap içip, malları dini yıkmak için harcasal-ar da mallarınızın
zekâtım onlara ödeyiniz, üm eyye Oğullarının arkasmda namaz kılınız.
Sıffin savaşmda öldürülenler sorulduğunda H z. Ali: ‘Bizim mümin
kardeşlerimiz’ sözünü söylemişti.

H z. Osman muhasara altındayken bir adam ona gelerek: ‘Bir


grup, imamın izni olmaksızın öne geçip bize cuma namazı kıldırıyor’
dedi. H z. Osman şöyle dedi: ‘Kim iyilik yaparsa iyiliğine katıl! Kim
kdtülük yaparsa kötülü^inden uzak dur!’

Dediler ki: ‘£ y Allah’m Resûlü! ‘Benden soma bir ümmet (grup)


gelecek ve benim yoluma uymayacaklar’ demiştiniz. Bu grupla karşılaş-
tığımızda ‫أالﺿﻪ‬ arkasında nasıl namaz kılarız.’ Buyurdu ki: ‘Evleri-
nizde namaz kılınız. Onlarla kılacağınız namazı ise nafile olarak kılı-
mz.’”

Bu gibi hadisleri kabul edip ona inandıklarım izhar ettiler. Böylece


sultana ve cehalet ehline yakın oldular. Bu hadislerle Sumtiyye, Hilsiy-
ye, Haşeviyye ve Mütezemmitin oldular.
‫يف ﺍخلملﻬﺔ ﻭﺍﻟﺼﻤﺘﻴﺔ ﻭﺍملﻘﻮﻳﺔ‬

‫ﻭﺍﻟزتﺻﺘني‬
‫ﻭﺍﻟﺼﻤﺘﻴﺔ‬ ‫ﺍحلملﺔ‬ ‫ﺻﻨﻒ ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﺧﻠﻔﻬﻢ‪،‬‬ ‫ﻭﺍﻟﺼالﺓ‬ ‫ﺑﺎﻟﻔﺠﺎﺭ‬ ‫ﺍالﻗﺘﺪﺍﺀ‬ ‫ﻭﺍﻟﺒرشﻳﺔ ﻭﺍملﺘﺰﻣﺘني ﻣﻦ‬

‫ﻟﻴﻔﺪﻭﺍ يف ﺍألﺭﺽ ﻣﻊ ﺇﻋالﻥ ﺍﻟﻔﺠﻮﺭ ؟‬ ‫ﻋهنﻢ‬ ‫اﻧﻜﺌﺢ‬

‫ﻭﺍﻛﺘﻴﻮﺍ‪ :‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺒﻨﺢ‬ ‫ﻗﺎﻝ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ‬


‫هيلع [ ‪ :] ٤ ٧‬ﺭﺭﻳﺆﻗمك ﺧﻴﺎﺭمك‪ ،‬ﻓﺈهنﻢ ﻗﺮﻧﺎﺋمك‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻓميﺎ ﺑﻴﻨمك ﻭﺑني ﺭﻳمك))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ‪ :‬ﺭﺭﺇﻥ جمالﺗمك ﻗﺮﺑﺎﻧمك ﺇىل ﺭﺑمك‬
‫ﻓال ﺗﻘﺪﻣﻮﺍﺑني ﺃﻳﺪﻳمك ﺇال ﺧﻴﺎﺭمك))‪.‬‬

‫ﻭﻗﺎﻝ؛ ﺭﺭال ﺻالﺓ إلﻣﺎﻡ ﻗﻮﻡمه ﻟﻪ اكﺭﻫﻮﻥ))‪.‬‬

‫ﺃﻭﻟﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﺼﻒ ﺍألﻭﻝ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ‪ :‬ﺭﺭﻟﻴﻠﻴيت يف‬ ‫ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬


‫ﻭﺍﺵ‪،‬مت ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻠﻮهنﻢمت ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻠﻮهنﻢ»‪ .‬ﻓاكﻥ‬ ‫ﺍألﺣالﻡﻣﻨمك‬
‫ﺍﻟﻌﺎﺟﺰ ال ﻳرتﻙ ﺃﻥ ﻳﻜﻮﻥ يف ﺍﻟﺼﻒ ﺍألﻭﻝ ﻭالﺍﻟﺜﺎين ﻭال ﺍﻟﺜﺎﻟﺚ‪،‬‬
‫ﺍملحتﻴﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫ﻟﻮال ﺟﻬﻞ يف ﺣريﺓ‬ ‫ﻳﻜﻮﻥ ﺇﻣﺎﻣﺎ؟‬ ‫ﻓﻜﻴﻒ اكﻥ ﻳمطﻊ ﺁﻥ‬
EL-HİLSİYYE, e s - S u m t iy y e , e e - H a ş e v İy y e v e el-
MUTEZEMİTİN HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelerek: el-Hilsiyye, es-Sumtiyye, el-


Haşeviyye ve el-Mütezemmitin gruplarının‫ ؛‬facirlere uymayı, onların
arkasında namaz kılmayı ve facirliklerini ‫ إ‬1‫ ﺳﻢ‬etmelerine rağmen yeryü-
ziinde bozgunculuk yapmaları için onları serbest bırakmayı savunmala-
rı ‫ﻇﺴﺎل‬ ne diyorsun?” dediler. Dedi ki: “ Onlardan sakınımz. Onlar
bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız; Nebi (a.s.) şbyle buyurmuştur:
‘Sizin iyiniz size imam olur. Onlar sizinle Allah arasındaki dostlarımz-
dır. Namazınız Rabbinize olan yakınhğımzdır. o halde sizin önünüze
ancak en iyi ve seçkininiz geçsin.’ Şöyle buyurmuştur: ‘Kendisini iste-
medikleri halde kavme imam ‫ ه‬1‫ س‬kişinin namazı yoktur.’ Nebi (a.s.)
şöyle buyurmuştur: ‘Birinci safta, benim arkamda akıl ve baliğ olanla-
rımz dursun. Sonra onları takip edenler, soma da onları takip edenler
dursun.’ Âciz olan ne birinci safta ne ikinci safta ne de üçüncü safta
olamazken nasıl ‫ﺳﺎاا؛‬ olmayı arzular. Bu (imam olmayı düşünmek)
şaşkınların cehaletinden başka bir şey değildir.
‫§ا §|ﺀأﻣﺄأ‪',‬اﺳﻐﺎﻧﻲ‬ ‫ﺀﻣﺎﺀ‬ ‫ﻣﺤﺎب اﻛﺮﻳﺶ‬ ‫‪٧٠‬‬

‫))ﻟﻨﻄﻔمك‬ ‫((ختﻴﺮﻭﺍ إلﻣﺎﻣﺘمك‬


‫وﺗﺨﻴﺮوا‬ ‫ﺍﻟﻠﻪهيلع؛‬ ‫ﺻﻠﻰ‬
‫ﻭﺗﺎﻝ‬

‫ﻭﺭﺭﺍﻓﺄﺛﺮ ﺑﻔهيﺎ»• ﻭﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﺑﺎجلﻴﺮﻳﺔ»‬ ‫ﺍملﺴﻠﻂﻋىل ﺃﻣﺘﻪ‬ ‫ﻭﺭﺭخلﻦ‬


‫»ﻣﻨﺘين‬
‫ﺍﺑرتﻭﺍ ﺧرضﺍﺀ ﻣﻦ ﺧﺎﻟﻔﻂ ‪٠‬‬ ‫ﺭﺭمضﻮﺍﺳﻴﻮﻓمكﻋىل‬
‫مث ﺃﻋﻨﺎﻗمك‬

‫ﻭﺗﺎﻝ؛ «ﺃميﺎ ﺃﻣريﻇمل ﻓﻬﻮ ﺧﻠﺢ‪ ،‬ﻭﺁميﺎ ﺃﻣريﻇمل ﻓال ﺇﻣﺮﺓ ﻟﻪ‪،‬‬
‫ﻋﻠهيﻢ ﺃﻓﻀﻞ‬ ‫ﺍململﻴﻦ‪ ،‬مئ ﻟﻴﻮﻟﻮﺍ‬ ‫حبﻔﺮﺗﻪجمﻦ‬ ‫ﻓﻠﻴﺌﺘﺨﺮ ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ‬

‫ﻓﻠﻴﺆجممه ﺃﺣﺪمه ﺃﻓﻀﻠﻬﻢ ‪.‬‬


‫ﻭﺇﺫ‪ 1‬ﺳﺎﻓﺮ ﺛالﺛﺔ‬ ‫‪.‬ﺃهشﻢ‬ ‫حمالهتﻢيف‬

‫ىلص‬
‫لوسر‬
‫ﻓﺬﻟﻚ ﺍألﻣري ﺣﻘﺎ ﺍﻟﺬﻱ ﺃﻗﺮﻩ‬ ‫ﻓﺈﺫﺍ ﺃﻣﻬﻢ ﻓﻬﻮﺃﻣريمه»‪،‬‬
‫ملسو ‪ .‬ﻭﺇﻥ ﻋﻠﻴﺎ ملﺎ ﻭﺟﻪ ﻭﻓﺪﻩﺇىل ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ ﻗﺎﻝ هلﻢ؛ ﺻﻠﻮﺍ‬
‫هيلع‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻭﺍﺟﻌﻠﻮﺍ ﺻالﺗمك ﻣﻌﻪ ﻧﺎﻓﻠﺔ ﻟمك ﻓﺈﻥ ﺍﻟﻠﻪ ال ﻳﻘﺒﻞ ﺇال‬ ‫يف ﺭﺣﺎﻟمك‪،‬‬
‫ﺍﻟﺼﻒ‬ ‫ﺭﺟال ﺃﻧﻜﺮﻩ يف‬ ‫ﻭﺭﺃﻯ معﺮ ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ [ ‪] ٤ ٨‬‬ ‫ﻣﻦ ﺍملﺘﻘني ‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ﻓﺘىحن ﺍﻟﺮﺟﻞمث ﺩﻋﺎﻩ ﻓﻘﺎﻝ؛ ﻟﻌﻠﻪ ﺛﻖ ﻋﻠﻴﻚ ال‬


‫ﺍألﻭﻝ ﻓﻘﺎﻝ ﻟﻪ؛ ﺗﻨﺢ‬
‫ﺍخلﻴﺮﺍﺕ‪ ،‬ﺃﻥ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪهيلع‬ ‫ﻭال ﻳﺒﺎﻋﺪﻙ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺟﻬﻚ‬ ‫ﻣﻮﺩ ﺍﺟﻠﻪ‬

‫ﺍﻟﺼﻒ ﺍألﻭﻝ ﻣﻦ ﻧﻨﻜﺮﻩ خمﺎﻓﺔ ﺃﻥ ﻳﺮﻛﻊ‬ ‫ﻧيحن ﻋﻦ‬


‫ﺍﻟالﻡ ﺃﻣﺮﻧﺎ ﺃﻥ‬

‫ﺗﺒﻞ ﺍإلﻣﺎﻡ ﺃﻭ ﻳﺮحل ﺭﺃﺳﻪ ﻗﻴﻞ ﺍإلﻣﺎﻡ ‪ .‬ﻓﺈمنﺎ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﺃﺷﺒﺎﻩ ﻳﻘﺘﺪﻱ ﺍآلﺧﺮ‬

‫ﺑﺎألﻭﻝ• ﻭﻗﺎﻝ ﻳﺰﻳﺪ ﺑﻦﺃيب ﺯﻳﺎﺩ لكﻤينﺇﺑﺮﺍﻫميﺍﻟﻨﺨيع ﻭ ﻣﻌﻴﺪ ﺑﻦ‬


‫خيﻄﺐ ﻭاكﻧﺎ ﻗﺪ جمﻠﻴﺎ يف ﺑﻴﻮهتﻤﺎ ﻭاكﻥ‬ ‫ﺟﺒري ﻳﻮﻡ ﺍجلﻤﻌﺔ ﻭﺍإلﻣﺎﻡ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ هلﻢ؛ ﻗﺪ ﺍﺟمتﻌمتﺍﻧمتﻭجمﻦ ﺧﺎﻟﻔمك‪ .‬ﺍﻥ‬ ‫ﺍخلﻦ ﻳﻔﻌﻞ ﺫﻟﻚ‪.‬‬


‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ؛ ؛ﺭﺇﻥ ﺍﻟربﺍﻟﺘيق ﻳﺆﻡ»• ﻭﺃﻣﺎ ﺃﺩﺍﺀ ﺍﻟﻔﺮﻳﻀﺔ مل‬ ‫ﺍﻟﻨيبهيلع‬
‫ﻳﻜﺬﺏ ﺑﻌﻀمك ﺑﻌﻀﺄ‪ .‬ﻭﺍﺧﺘﻠﻔمت يف ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ‬ ‫خيﺘﻠﻔﻮﺍ يف ﺫﻟﻚ‪،‬ﻭمل‬

‫ﺭﺗاكﺫﺑمت ﻭﺭﺩﺑﻌﻀمكﻋىل ﺑﻌﺾ مفﺎﺍﺟمتﻌمت ﻓﺘﻪ ﻓﻬﻮ ﺍحلﻖ‪ ،‬ﻭيف‬ ‫‪٢٠‬‬


‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪.‬‬ ‫ﺍالﺧﺘالﻑ ﺍﻟﺒﺎﻃﻞ‬

‫ﺍملﺨﺎﻟﻔني‬ ‫ﻣﻦ وﻋﺎﻣﺔ‬ ‫ﻭﺍملﻌزتﻟﺔ ﻭﺍﻟمثﻊ‬


‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻓﻘﺒﻞ ﺗﻮﻟﻪ‬

‫•ﺑﺪﻟﻚ ﺭﺍملﺘﺘﺪﻣني‬
Kltabu't-Tâhrl« ٠١١٢٠٢b, Amr

Allah Resülü: ‘imamlığınız için iyi olanı seçiniz. Soyunuz için de


iyi ‫ م‬1‫اس‬ seçiniz’ buyurmuştur. ‘ Zorla ümmete hüldimdar olma ve
ümmetin feyi gelirinde kendini kayırana (kendine tahsis edene) Nebi
lanet etmiştir.’ Nebi (s.a.) şöyle buyurmuşmr: ‫ﺑﻢ‬ 1‫ﺳﻠﻞ‬ omuzları-
niza alın sonra benim sünnetime muhalefet edenleri yok edip temizle-
yiıı.’ Şöyle demiştir: ‘Hangi amir olursa olsun zulmettiği zaman ٠
emirlikten/ğörevden alınmıştır. Onun yanmda ‫ م‬1‫ س‬Müslümanlar Al-
lah’a istiharede bulunsunlar, sonra içlerinde faziletli olanlardan en fazi-
letliyi başlarına geçirsinler, ü ç kişi yolculuğa çıkarsa onlardan en fazi-
‫ﺳﺎ‬ ‫ م‬1‫ س‬biri imam o l s u n , ’ O n l a r a i m a m olunca o n l a r ı n a m i r i olur. Bu
gerçekten de Allah Resûlü’nün (s.a.v.) emrettiği emirdir. Hz. Ali,
heyetini Muaviye’ye gönderince: ‘Yolculuğunuzda namaz kılın, onunla
kıldığımz namazı ise nafile ‫ ه‬1‫س‬ filmiz. Allah namazı ancak muttaki-
lerden kabul ederi demiştir. H z. Ömer Faruk tanımadığı bir adamı ille
safta gördü ve ona: ‘Çekil’ dedi. Adam çekildi. Sonra onu çağırdı ve
şdyle dedi: ‘Belki sana ağır gelmiştir. Allah yüzünü karartmasm ve seni
hayırlı şeylerden maklaştırmasın, Allah Resûlü (a.s.) imamdan önce
rükûa gider veya imamdan önce secdeden başım kaldırabilir korkusuy-
la bize tanımadığımız ve uygun görmediğimiz kimseyi ‫ ﻛالل‬saftan çek-
memizi emretti. Çünkü insanlar birbirlerine bakarak benzer hareket
ederler ve arkadaki dndekine uyar.’ Yezid b. Fbi Ziyad şöyle demiştir:
‘İbrahim en-Nahai ve Said b. Cubeyr Cuma ^ in ü imam hutbe okur-
ken benimle konuştular. Onlar evlerinde namazlarım kılmışlardı. Ha-
san’ da böyle yapardı.” ‫ ااه‬1‫س‬ )‫رس‬ dedi ki: “ Siz ve size muhalefet
edenler bir araya geldiniz. Nebi (a.s.): ‘iyi ve muttaki imam olur’ de-
miştir. Bu farzlatın eda edilmesi hususunda olup bu konuda ihtilaf
etmemişler ve birbirlerini tekzip de etmemişlerdir. Siz facir konusunda
ihtilaf ettiniz, birbirinizi yalanladınız ve bftbirinizi reddettiniz, ittifak
ettiğiniz şey haktır, doğrudur, ihtilafta ise bâtıl ve dalalet vardır.’
Onun sözünü (görüşünü) Hariciler, Şia, Mutezile, muhalif ve müte-
k a d d i m i n i n tümü kabul e t t i l e r .
‫ﻓﻲ ﻣﻦ ﻣﺎت وﻋﻠﻴﻪ دﻳﻦ‬
‫ﺩﻳﻦ ؟‬ ‫من ﺟﺎﺀ ﻗﻮﻡ ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮا ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮليف ﻣﻦ ﻣﺎﺕﻭهيلع‬

‫ﻳﺪﺧﻞ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺍﻟالﻡمل ﻳﺼﻞهيلع‬ ‫ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﻓﺎن ﻓالﻧﺎ ﻗﺎﻝ؛ إن‬


‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﻊ [ ‪] ٤ ٩‬‬ ‫ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ‬ ‫اﻟﺠﻨﺔ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻝ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه‬
‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ‪ :‬ﺭ(ﻣﻦ ﺗﺮﻙ ﻏال ﺁﻭ ﺩﻳﻨﺎﻓﺈىل ﺍﻟﻠﻪ ﻋﺰ ﻭﺟﻞ‬ ‫ﺍﻟين‬
‫هيلع‬ ‫أن‬
‫ﻭﺃﻧﺎ جمﻮىل جمﻦ ال ﻣﻮىل ﻟﻪ‬ ‫ﺗﺮﻙ ﻣﺎال ﻓﻠﻠﻮﺭﺛﺔ‪،‬‬ ‫ﻭﻣﻦ‬ ‫‪،‬ﻭﺭﺳﻮﻟﻪ‬
‫ﻭﻭﺍﺭﺙ ﻣﻦ ال ﻭﺍﺭﺙ ﻟﻪ ﻭﺃﻋﻘﻞ ﻋﻨﻪ))‪.‬‬

‫ﺍﺗﺮﻙ ﺃﻟﻒ ﺩﻳﻨﺎﺭ ﺩﻳﻨﺎﻳﻌمل ﺍﻟﻠﻪﺇين ﻛﻨﺖ‬ ‫ألن‬ ‫ممﻌﻮﺩ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ‬

‫ﺍﻧﻮﻱ ﺁﺑﺎﺀﻫﺎ ﺍﺣﺐ ﺇيل ﻣﻦ أن ﺃﺗﺮﻙ ﻣﺜﻠﻬﺎ ﺣالال• ﻭﺭﻭﻱ ﻋﻦ آﺑﻲ‬


‫ﺍﻟﺪﺭﺩﺍﺀﻣﺜﺪﺫﻟﻚ ‪.‬‬

‫ﻭﺍﻣﺘﻘﺮﺿﻮﺍ ملﺎ جعﺰﻭﺍ ﻋﻦ ﺍﻟﻄﻠﺐ‬ ‫ﻓﻘﺒﻞ ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ ﻭﻓﺮﺣﻮﺍ ﺑﻪ‬


‫ﻣﻦ ﻓﻀﻞ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﻗﻄﻊ ﺍﻟﻄﺮﻳﻖ ‪.‬‬
Borçlu O larak ölen KİMSE HAKKINDA

Sonra o a ba‫؟‬ka bir grup gelerek: “ Borçlu olduğu halde ölen kim-
se için ne dersin? <‫ﺋﻲﺀﺳﻴﺢ‬ birileri, Nebi’nin (a.s.) borçlunun namazını
kıldırmadığını ve borçlunun cennete girmeyeceğin söylüyor.” Dedi ki:
“ Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız‫ ؛‬Nebi
(a.s.) ‫؟‬öyle buyurmuştur: ‘Kim (ölür de) geride mal bırakırsa, ٠ mal
varislerinedir. Kim geride çoluk çocuk veya borç bırakırsa, onlar Al-
lah’a ve Resülü’nedir. Ben mevlası olmayanın mevlasıyım ve varisi
olmayaıun varisiyim ve onun diyetini ben öderim.’

ibn Mesud: ‘Aynı ‫ط)ﺿﺄل‬ helal mal bırakmaktansa; Allah’ın öde-


meyi düşündüğümü bildiği bin dinar borç bırakmak daha çok hoşuma
gider* demiştir. Ebu Derda’dan da bunun bir benzeri rivayet edilmiştir.”
Bir grup bunu kabul edip bununla sevindiler. Allah’ın ‫د؛‬ ،‫ﺳﺎ‬ istemek-
ten ve yol kesip soygun yapmaktan âciz olunca borçlandılar.
‫يف ﺍﻟﺘﺠﺎﺭ ﻭﻣﻦ ﻳﻌﺎﻣﻞ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬

‫وﻳﻘﺮﺿﻬﻢ‬

‫ﻭﻳﻘﺮﺿﻬﻢ ‪:‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‬
‫ﻓﻘﻴﻪ ﻳﺎ‬ ‫ﺱ ﻳﻌﺎﻣﻞ ﻭﻣﻦ مت‬
‫ﺍﻟﺘﺠﺎﺭ ﺟﺎﺀﻩ‬
‫يف ]‪،‬ﺃ‬
‫ﺃﻣﻮﺍﻟﻨﺎ‬
‫[‬ ‫ﻭﺁحبهتﺎ‬
‫ﺭﻭﻳﺖ‬ ‫ﻣﺎ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﺬﻱ‬
‫؟ﻟﻐﺮﻣﺎﺋﻨﺎ‬
‫ﻟﻠﻨﺎﺱ‬

‫ﻗﺎل‬ ‫ﻋﻠﻴمك‬ ‫ﻗﺎل ؛ ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﺪﻉ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬


‫ﺃﻣيل ﻣﺎ‬
‫ﻳﻠﺞ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﻣﺎﺕﻭهيلع ﺩﻳﻦ مل‬ ‫؛هيلع جمﻦ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫لوسر ﺍﺱ! ﻭﺇﻥ مثﻞ‬
‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻳﺎ‬ ‫ﺣىت ﻳﺆﺩﻯ ‪.‬ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻭﺣﺒﺲﻋىل‬
‫ﺑﺎهبﺎ‬

‫ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫مل‬


‫مثﺣيي‬ ‫ﻟﻮ ﻗﻞﻣﺮﺓ ﺑني‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ؟ ﻗﺎل؛‬ ‫ﻣﻴﻞ يف‬
‫ﺣىتﻳﻘىض‬
‫‪.‬ﻋﻨﻪ‬

‫ﻋﻠهيﺎ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﻫﻞﻋىل ﺻﺎﺣﺒمك‬ ‫ﻟﻴﺼين‬ ‫جبﻨﺎﺯﺓ‬ ‫ﻗﺎﻝ؛ ﻭﺃيف‬


‫ﺩﻳﻨﺎﺭﻳﻦ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﻓﻬﻞ ﺗﺮﻙ ﻭﻓﺎﺀ ؟‬ ‫ﺩﻳﻦ ؟ ﻗﺎﻟﻮﺍ؛ ﻧﻌﻢ ‪ ،‬ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬مك ؟ ﻗﺎﻟﻮﺍ؛‬
‫ىلصﺍممﻪ‬
‫ﻓﺼﻠﻮﺍﻋىل [‪ ] ٥ ٠‬ﺻﺎﺣﺒمك‪ ،‬ﻓﻜﺮﻩ ﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ال‪ ،‬ﻗﺎﻝ‪:‬‬
‫مه‬
‫ﻓﺄﺭﺿﺎ‬ ‫ﻳﺼﻠﻲهيلع ﻭاكﻥ ﺑﺎملﺆﻣﻨني ﺭﺅﻭﻓﺄ ﺭﺣميﺎ‬ ‫آن‬ ‫هيلع‬
‫ﻭﺍﻟﺼﺪﻗﺔ ﺑﻮﺍﺣﺪﺓ ألﻥ‬ ‫ﻭﺭﺿﻮﺍ ﻭﻗﺎﻝ هلﻢ؛ ﺇﻥ ﺍﻟﻘﺮﺽ ﺑﻌرشﺓ‬

‫ا > ﻣ ﻈ ﻤ ﺎ أل ﺿ ﺴ ﺸ ﺲ‬ ‫<‬
T üccarlar ve İ n s a n l a r l a TİCARİ İLİŞKİDE
B u l u n u p O n l a r a B o r ç V e r e n l e r HAKKINDA

Sonra ona tüccarlar ve insanlarla mali muamelelerde üulunup on-


lara borç verenler gelerek: “ E y Fakih! Mallar‫؛‬mız hakkında insanlara
rivayet ettiğin ve malımızı borçlularımıza helal kıldığın bu rivayetler
nedir?” dediler. Dedi ki: “ Onlardan s a k ı n ı n ı z . Onlar bidat e h l i d i r l e r .
Size dikte edeceğimi yazınız; Allah Resûlü (s.a.) §dyle buyurmuştur:
‘Ölüp de üzerinde borç bulunan kimse, borcu ödenene kadar cenne-
tin kapısında bekletilir içeri giremez.’ Dediler ki: ‘Ya Resûlallah Allah
yolunda öldürülmüşse bile mi?’ Buyurdu ki: ‘Yetmiş defa öldürülse
ve sonra dirilse, borcu ödenene kadar cennete giremez.” ’ Dedi ki
(fakîh): “ (Allah Resûlü’ne) Namazım kıldırması için bir cenaze geti-
rildi. ‘Arkadaşınızın üzerinde borç var mıydı?’ buyurdu. ‘Evet’ dedi-
ler. ‘kaç’ dedi, ‘iki dinar’ dediler. ‘Borcunu kapatacak bir şey bıraktı
mı?’ buyurdu. ‘Hayır’ dediler. ‘Arkadaşınızın namazını siz İClim’ bu-
yurdu. Nebi (s.a.) namazını kıldırmak istemedi.” ‘0 m ü m in le re k a r ş ı
ço k m e rh a m e tlid ir’ 168 onları razı etti ve onlar da razı oldular. V e
onlara dedi ki: “ Borç vermenin sevabı on kattır. Sadaka ise bir kattır.

١٠٠ Ahzâb,‫ ﺍﻟﺮ‬4‫ﻝ‬.


‫ﻳﻦﺀﻣﺮﺭﺍﺳﺎينﺭحمﻤﺎ‬ ‫ﺍمنﺮﺵ ﻛﺘﺎﺏ‬

‫ﻭﺍﻟﺼﺪﻗﺔ‬
‫ﻭﺗﻌﺖ ﺭمبﺎ‬ ‫ﺇىل‬ ‫حلﺎﺟﺔ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﻘﺮﺽ‬
‫جيﻴﺌﻚ ال‬ ‫ﺻﺎﺣﺐ ﺇال‬

‫ﻏري حمﺘﺎﺝ ﻟﻠهيﺎ‪ -‬ﻭﺓﺍﻝ؛ ﻣﻄﻞﺍﻟﻐﺮميﻇمل ﻭﻗﺮﺽ ﻣﺪﻳﻦ ﺧري ﻣﻦ‬


‫ﺿﻌﻒ ﻟﻪ ﺁﺟﺮﻩ ﺣىن‬
‫‪.‬ﺇﻟﻴﻪ ﻳﺆﺩﻯ‬ ‫ﺻﺪﻗﺔ ﺃﺣﺪمهﺎ‪،‬‬
‫ﺃﻗﺮﺽ ﻭﻣﻦ‬
٠١٢٠٢ b. Amr

‫ﻧﺴﻲ‬ borç isteyen sana ancak muhtaç olduğu için gelir. Sadaka ise
bazen muhtaç olmayana da gider.” V e şöyle dedi: “ Borçlunun borcunu
ödemeyi geciktirmesi zulümdür. ‫ ص‬Borçluya borç vermek; birinin ona
sadaka vermesinden daha hayırlıdır. Kim borç verirse borcu ödenene
kadar sevabı k a t l a n ı r ”

169 Maddi dununu ödemeye müsait olan borçlu kast edilmektedir.


‫يفﺍﻟﺪﻋﻮﺓ‬
‫ﻳﺰمعﻮﻥ آن‬ ‫يف ﺍﻟﺪﻋﻮﺓ ﻓﺎﻥ ﻗﻮﻣﺎ‬
‫من ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬
‫ﻭيه ﻓﺮﻳﻀﺔ ﻭﺍﺟﺒﺔ ؟‬
‫ﺍﻟﺪﻋﻮﺓ ال ﺗﻨﻘﻄﻊﺇىل ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬

‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ‪ .‬ﻗﺎل ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺢ‬ ‫ﻓﺈﻧﻬﻢ آﻫﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺍﺣﺬﺭﻭمه‬
‫ﻭﺍﻧﻘﻄﻌﺖ ﺑﻌﺪ‬ ‫ﺑﻠﻐﺖ ﺣﻴﺎﺗﻪ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺪ‬ ‫ﺩﻋﻮﺓﺍﻟﻨيبهيلع‬ ‫آن‬ ‫معﺮ ‪:‬‬

‫ﻭﻛﺬﻟﻚ‬ ‫جيﺐ ﺍﻟﺪﻋﺎﺀ ‪.‬‬ ‫ﻣﻮﺗﻪﺇىل ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‪ ،‬ﻓالﻳﺪىع ﻋﺪﻭ ﻭال‬

‫ﺍﻟﺒرصﻱ ‪.‬‬ ‫ﺗﺎل اﻟﺤﻤﻦ‬


‫إذا‬ ‫ألهنﻢ‬ ‫ألﻫﻮﺍهئﻢ ‪،‬‬ ‫ذﻟﻚ‬ ‫ﻣﻨﻪ ﺍﻟﻴهيمسﺔﺭ'ﺍ ملﻮﺍﻓﻘﺔ‬ ‫ذﻟﻚ‬ ‫ﻓﻘﺒﻞ‬
‫ﻇﻬﺮﻭﺍ ﺣﺮﻣﻮﺍ ﺍﻟﺪﻋﻮﺓ ﻭﻧﺼﺒﻮﺍ ﺍملﺤﻨﺔ ﻭﺍﻣﺸﻌﺮﺿﻮﺍ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻣﻦﺟىن‬
‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪.‬‬ ‫ﻫﺬﺍ‬ ‫ﻟﻤﻜﺎن‬ ‫ﻭﻣﻦمل جيﻦ‬

‫ﺍﻟﺪﻋﻮﺓ‬ ‫زﻋﻢ أن‬ ‫ﻓميﻦ‬ ‫ﺗﻘﻮل‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫مئ ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ‬
‫ﻗﺪ ﺍﻧﻘﻄﻌﺖ ﻓال ﺩﻋﻮﺓ ؟‬

‫ﻭﺍﻛﺘﻴﻮﺍ أنﻋيل‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ‬ ‫ﺍﻟﻴﻔﻊ‬ ‫أﻫﻞ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ‬ ‫ﻗﺎل؛‬


‫ﺍﻟالﻡﻋىل رسﻳﺔ ﻓﻘﺎل؛ ﺭﺭﻳﺎﻋيل ال‬ ‫ﺑﻦﺃيي ﻃﺎﻟﺐ ﺑﻌﺜﻪﺍﻟﻨيب‬
‫هيلع‬
‫ﻭﺑﺬﻟﻚ‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ ﺑﻌﺜﺖ‬ ‫ﺗﻘﺎﺗﻠﻬﻢ ﺣﺶ ﺗﺪﻋﻮمه ﻭﺗﻨﺬﺭمه[ ‪] ٥ ١‬ﻓﺈين‬

‫ﺍ‪/‬ممﺮﻳﻞ‬ ‫ﺳﺐ ﺱ ﺍآلممﻤﺎﺭ(‬ ‫ﺍهلﻢ ﺍﻟﺪﻳﺎﺭﺍجلﺎﻣﻊ‬ ‫•‬ ‫(‪ )١‬ﺍخصﺊ؛ ﺃﺳﺎﺏﺍيبﻗﻴﺺﺑﻦﺟﺎﻡ‬


‫ﺳﺎل ‪,)٢٨٨١‬‬ ‫<ﺍﻡ‬ ‫ﺑﻦ ﺟﺎﻡ‪.‬‬ ‫ﺹ ﺑﻦ ﺍهلﻢ‬ ‫ﺏ اﻟﻰ‬
D a v e t H A K K IN D A

Sonra ona bir grup gelerek: “ Davet hakktnda ne dersin? Çünkü


bir grup, davetin ktyamete kadar kesilmeyeceği ve yapılması gerekli bir
farz olduğunu iddia ediyor” dediler. Dedi ki: “ Onlardan sakınınız.
Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Abdullah b. Ömer şöyle demiştir:
‫؛‬Nehrinin (a.s.) daveti Nebi daha hayattayken insanlara ulaştı. Vefatın-
dan sonra kıyamete kadar davet kesildi. Hiçbir düşman davet edilmez
ve davet vacip değildir.’ Haşan el-Basri’de bunun gibi söylemiştir.” el-
B eyh esi^e‫ ™؛‬İtendi nefsi arzularına uygun olduğu için bu görüşü
kabul etmiştir. Çünldi onlar ortaya çıkınca daveti haram saydılar. Mih-
neyi uygulayarak bu hadisten dolayı suçlu suçsuz herkese saldırdılar.

Sonra ona başka bir grup gelerek: “ Davetin kesildiğini ve artık da-
vetin olmadığım iddia edenler hakkında ne dersin?” dediler. Dedi ki:
“ Onlardan salommz. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız; Nebi
(a.s.), Ali b. Ebi Talib’i bir seri)^enin başında göndererek ona şöyle
dedi: ‘E y Ali, onları davet etmeden ve uyarmadan onlarla savaşma,
çünkü ben bununla gönderilip emredildim.”

170 el-Beyhesiyye: Harici fırkalardan biri olup Ebu Beyhes Heysem b.


Câbir’c tabi o la n la ra verilen isimdir.
‫ﺻﺮﺑﺴﻢ‬ ‫ﻣﺤﺮاﺑﻴﻦ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫ﻗﻘﺎﻟﻮا ‪:‬‬ ‫اﻟﻌﺮب‬ ‫؛(ﻭيجﺀ ﺑمنﻲ ﻣﻦيح ﻣﻦ ﺃﺣﻴﺎﺀ‬ ‫ﻗﺎل ؛‬ ‫ﺁﻣﺮﺕ))‪.‬‬


‫ﻗﺎﻟﻮا‪:‬‬ ‫هلﻢ؛ ﻭﺍﺱ!‬ ‫ﻗﺎل‬ ‫ﻭأل ﺑﻠﻐﻨﺎ ﺃﻣﺮﻙ ‪.‬‬ ‫أﺣﺪ‬ ‫ﺭﻣﻮل ﺍﺱ! ﻣﺎ ﺩﻋﺎﻧﺎ‬ ‫ﻳﺎ‬

‫ممﻴﻠﻬﻢ‬ ‫ﻗﺎل ؛ ﺧﻠﻮا‬ ‫‪.‬‬ ‫أﺣﺪ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫آﻣﺮك ﻭال ﺩﻋﺎﻧﺎﺇىل‬ ‫ﺑﻠﻐﻨﺎ‬ ‫ﻣﺎ ﻭﺍﺱ‬
‫ﺣﺶ ﺗﺼﻞ ﺇﻟهيﻢ ﺍﻟﺪﻋﻮﺓ ﻓﺎن ﺩﻋﻮيت ال ﺗﻨﻘﻬﺈﻉﺇىل ﻳﻮﻡ ﺍﻟﺒﻴﺎﻣﺔ‪،‬‬
‫ﺍﻟالﻡ‪ :‬ﺅﻭﺃﻭيج‬ ‫ﺃﺟري ﺍملﺴﺘﺠريمث ﺃﻛﺮﺭ ﺍﻟﺪﻋﻮﺓمئ ﺗالﺭ ‪٢‬هيلع‬
‫ﺍخلﻄﺎﺏ‬ ‫زﺗﻦ ﺑﺰﻏﻪ))‪.‬ﺭ ؛ ﻭﺍﻥ ﻋﻤﺮ ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟزئﺁﺫ ألﻧﺬﺭمك ﺑﻪ‬ ‫ﺇﻟيف ﻏﺬﺍ‬

‫ال ﻳﻘﺎﺗﻞ ﺣﺘﻰ ﻳﺪﻋﻮ ﻭﻳﻘﺮﺃ ﻋﻠهيﻢ ﻛﺘﺎﺑﺎ ‪ .‬ﻓﻘﺒﻞ ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫ﻛﺎن‬
‫ﺍآلﺧﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫ﺑﻪ ﻭﺧﺎﻟﻔﻮﺍ‬

‫ﺗﻞ‬ ‫ﺍألﺻﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍ)ﻓﻴﺎﺳﺔ‬ ‫(‬

‫ﺭﺁ)ﻣﺮﺍﺍألمنﺎﻡ ‪.١٩ :‬‬


Kitabu't-Tahriş Dırâr ‫ﻁ‬. Amr

Dedi ki (fakîh): “ Arap kabilelerinden birinden bir esir getirildi ve


esir dedi ki: ‘Ya Resûlallah, kimse bizi davet etmedi ve senin emrin de
bize ulaşmadı.’ Buyurdu ki: ‘Yallahi mi?’ dediler ki: ‘Vallahi senin
emrin bize ulaşmadı ve hiç kimse bizi davet etmedi.’ Buyurdu ki: ‘Da-
vet onlara ulaşıncaya dek onları serbest bırakın. Çünkü kıyamet günü-
ne kadar davetim kesilmez. Ben sığınan kimseyi korurum. Sonra tekrar
davet ederim.’ Sonra Nebi (a.s.) şu ayeti oimdu: ‘Sizi ve ‫ﺑﻢﺀال‬،‫ أﺟﺎ‬k im se le ri
u y a rm a m için bu K u r ’ân bana v a h iye d ild i.’171. H z. Ömer b. Hattab davet
edip onlara bir kitap (yazılı bir metin) okumadan onlarla savaşmazdı.”
Bunu bir grup kabul edip inandı ve diğerlerine muhalefet ettiler.

171 En’im , 6/19.


‫يف ﺍﻟﺘﻘﻴﺔ‬

‫ﺍألﺯﺍﺭﻗﺔ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف ﺍﻟﺘﻘﻴﺔ ﻓﺈهنﺎ ال حتﻞ‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﻗﺎﻝ‪ :‬ﺭﺭال ميﻨﻌﻦ‬ ‫هيلع ﺍﺱ‬


‫رص‬ ‫ﺍﻟين ﺍﻥ‬
‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬ ‫ﻋﻨﺪﻧﺎ ؟ ﻓﻘﺎﻝ‪:‬‬
‫ﺑﺎحلﻖ ﺇﺫﺍ هشﺪﻩ ﺃﻭ ﻳﻨﻜﺮ ﺍﻟﺒﺎﻃﻞ‪،‬‬ ‫ﻳﺘلكﻢ ﺁﻥ‬
‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﻣﺨﺎﻓﺔ‬ ‫ﺃﺣﺪمك‬

‫ﺃﻭﺟﺐ‬ ‫ﺑﺎﻟﻘﻂ ﻓاكﻥﺁﻣﺮمه ﺗﻌﺰﻳﺮﺃ‬ ‫ﻓﺎنﺑين ﺇرسﺍﺋﻴﻞ ﺃﻣﺮﻭﺍ ﺑﺎﻟﻘﻴﺎﻡ‬

‫وﻗﺎل‬ ‫•))‬
‫ﻭﻣﺺ ﺑﻦ ﻣﺮمي‬ ‫ﻭﺩﺍﻫﻨﻮﺍ ﻓﻠﻌﻨﻮﺍﻋىل ملﺎﻥ ﺩﺍﻭﻭﺩ‬ ‫اﻟﻜﻔﺎﻳﺔ‬
‫ﺍﻟالﻡ‪ :‬ﺭﺭﻗﻞ ﺍحلﻖ ﻭﻟﻮ اكﻥ ﻣﺮﺍ ﻭﺇﻥ ﺧﻔﺖ ﺍﻟﻘﺘﻞ‪ ،‬ﻭال‬ ‫اﻟﻨﻲ‬
‫هيلع‬
‫ﻏﺆﺑﺖ»‪ .‬ﻭ(ﺭﻣﺎجمﻦ لكﻤﺔ ﺍﻋﺪﻝ‬ ‫ﺧﺆﺋﺚ ﺃﻭ‬ ‫ممﺮﻙ ﺑﺎس ﺭﺍﻥ ﻗﺘﻠﺖ ﺁﻭ‬

‫ﺟﺎﺋﺮ))‪.‬‬ ‫ﺇﻣﺎﻡﺃﻭ‬
‫ﺍﺣﺐ ﺇﻟﻴﻪ ﻣﻦ لكﻤﺔ ﺣﻖ ﻋﻨﺪ ﻃﻄﺎﻥ‬ ‫ﻋﻨﺪ ﺍﺱ‬
‫ﻭال‬

‫ﺑﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭيف حنﻮ ﺹ ﻫﺬﺍ ﺍحلﺪﻳﺚ‪ ،‬ﻭﺍﻟﺘﺄﻭﻳﻞ ﻓﻘﺒﻠﻪ ﺍألﺯﺍﺭﻗﺔ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬

‫ﻭﺍﻟﺮﻉ[ ‪ ] ٥ ٢‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ﺱ ﺍخلﻮﺍجي‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﺍألﺣﺎﺩﻳﺚ ؟ ﻓﻘﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﻗﺒﻞ‬ ‫ﺱ‬ ‫ﺍﻟﺘﻘﻴﺔ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺍألﺯﺍﺭﻗﺔ‬ ‫ﺣﺮﻣﺖ‬ ‫ﻓﻴﻤﺎ‬


‫ﺍﻟين‪:‬‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ جمﺎﺃﻣيل ﻋﻠﻴمك ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﺒﺪﻉ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬
‫ﺍﺳﺘﻜﺮﻫﻮﺍ هيلع))‪.‬‬ ‫ﻭﻣﺎ‬ ‫ﻭﺍملﺠﺎﻥ‬ ‫ﺍخلﻄﺄ‬ ‫ﺁﻣين‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫رارﻓﻊ‬
‫ﺃﺧﺬﻭﻙ ﻓﻘﻄﻌﻮﻙ ﻓﻘﻠﺖ ﻣﺎ ﻗﻠﺖ ﻓﺈﻥ ﺯﺍﺩ‬ ‫‪:‬وﺗﺎل (ﺭﻳﺎ معﺎﺭ ﺑﻦﻣﺮﻳﺎ‬

‫ﻭﺗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ‪ :‬ﻣﺎ ﺱ لكﻤﺔ ﺗﺪﻓﻊ ﻋين رضﺏﻣﻮﻃني‬ ‫))‪.‬ﻓﺰد‬


TAKİYYE HAKKINDA

Sonra ona Ezarika gelerek: “Takiyye hakkında ne dersin? Bize gö-


re takiyye helal değildir” dediler. Dedi ki: “ Yazınız; Nebi (s.a.) şöyle
buyurmuşnır: ‘insanlardan olan korkunuz; sizden şahitlik yapan birini,
hakkı söylemekten veya bâtılı reddetmekten ah koymasua. Çünkü İsrail
oğullan adaletli davranmakla emr olunmuşlardı. Bu yerine getirmeleri
gereken kifayetle, vacip olan uyarı niteliğinde bir emir idi. Fakat onlar
ikiyüzlü davrandılar. Bu yüzden H z. Davud ve Meryem Oğlu İsa’nın
diliyle lanetlendiler.’ Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘öldürülmekten
korksan ve acı olsa bile hakkı söyle, azap edilsen veya yakılsan yahut
öldürülsen bile Allah’a şirk koşma. Allah katında, zâlim sultan veya
imama karşı söylenen hak sözden daha sevimli ve adil bir söz yoktur.”
Bu gibi 1‫ةﺀﻛﻬﺊ‬ ve teviheri E z ^

Sonra ona Şia ve Haricilerden diğer gruplar gelerek: “ Hadisler-


den dolayı Ezarika’nın haram kıldığı takki}^e hakkında ne dersin?”
dediler. Dedi ki: “ Onlardan şakırımız. Onlar bidat ehlidirler. Size
dikte edip imla ettirdiğimi yazınız; Nebi şöyle buyurmuştur: ‘Hata,
unutma ve zorlanmayla gerçekleşen fiillerde ümmetimden ‫ ﻟﻂ‬-
lem/sorumluluk kaldırılnuştır.’ V e “ E y Ammar b. Yasir! Seni yakala-
yıp kestiler ve sende söyleyeceğini söyledin. Şayet azabı/işkenceyi
artırırlarsa sen de artır’ buyurmuştur, ibn Mesud şöyle
demiştir: ‘İki kırbacın bana vurulmasını engelleyecek hiçbir kelime yok ki,
‫ﺳﺎيت ممﺮﺩ ﺑﻦ رضﺍﺭ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ اﻟﺜﻤﺮﻳﺶ‬

‫ﻧﺎ ﻟﻮﻧهيﺎ إال ﺗﻜﻠﻤﺖ ‪،‬ﺻﻮهبﺎ وﻟﻴﺲ اﻟﺮﺟﻞﻳﺄﻣننﻋىل ﻧﻔﻪ إذا‬


‫ﻏﺬﺑﺖ أو حمﺮﺑﺖ أو ﺅﻋﺪﺕ أو ﺧﻮﻓﺖ آو ﺑﻮﻋﺖ■ وﺗﺄوﻟﻮاهيلع‬

‫ﺀؤإأل ﻣﻦ أي زﻓﺌﻴﺔ ﻣمطنئ ﺩﺍإلميﺎﻧﺎ‪4‬ﺃ أ وﻗﻮﻟﻪ ؤإأل أن ﺛﻘﻘﻮأ‬


‫إذا ﺗﺨﻮﻓﺖ‬ ‫اﻟﺨﻨﺰﻳﺮي )‬ ‫زك؛‬ ‫زام‬ ‫‪%‬‬ ‫وﺑﻠﺚ‬ ‫ﺗﻔﺎةي( آ )‬ ‫ﻣﻢ‬
‫ﺍملﺨﺘﺎﺭ‬ ‫ﻳﺒﺎﻳﻌﻮﻥ‬ ‫جمﺪ ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ‬ ‫ﻭاكﻥ ﺍﻟﻨﺎﺱيف‬ ‫ﻗﺎل ‪:‬‬ ‫ﺍملﻮﺕ ‪.‬‬
‫ﺍﻟين ﻳﻘﺎﻝ ﻟﻪ ﺍﺑﻦ حمﻤﺮﺓﺟﺎىل ﻓﺴﺄﻟﻮﻩ ﻋﻦ‬ ‫أﺻﺤﺎب‬ ‫ﻭﺭﺟﻞ ﻣﻦ‬

‫إﻧﻤﺎ‬ ‫ﺑﻴﺪﻩ‬ ‫أو‬ ‫ﺑﻴﺪﻱ‬ ‫األﻣﻄﻮاﻧﺔ‬ ‫ﻫﺬﻩ‬ ‫أﻣﺤﺖ‬ ‫ذﻟﻚ ﻓﻘﺎدت ﻣﺎ أﺑﺎﻟﻲ‬
‫ﻭﻟﻴﺴﺘﺎ ﺑﺎﻟملﺎﻥ ‪.‬‬ ‫ﺑﺎﻟﻘﻠﺐ‬ ‫ﺍﻟﺒﻴﻌﺔ‬

‫ﻓﻔال‬ ‫ﻭﺍﻟﻄﻊ‬ ‫ﻭﺍﺳﺘﺤﻠﻮﺍ ﺍﻟﺘﻘﻴﺔيف ﺍﻟﺮﻏﺒﺔ‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ‬ ‫ﻓﻘﺒﻞ‬

‫ﻭﺍﻟﺮﻫﺒﺔ ‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻰ‬


‫ﺍملﺨﺎﻓﺔ‬

‫•‪١ ٠‬‬ ‫‪٦‬؛ﺍمنﻞ ؛ﻣﺮﺭ )(‪١‬‬

‫حمﺮﺭﺍﺃﻝ ﻣﺤﻤﺮان؛ ‪٢٨‬‬


‫(‪) ٢‬‬
‫( ‪ ) ٢‬ﺳﺮرا اﻟﻴﺮا‪١٧٣, :‬‬
Kltâbu't-Tahrlş .Amr

istediklerinde onun doğrusunu söylemiş olmayayım.’ KİŞİ azap edildi-


ğinde, dövüldüğünde, tehdit edildiğinde, korkutulduğunda yahut aç
bırakıldığmda canmdan emin olamaz. Şu ayetleri buna tevil ettiler.
‘K a lb i im a n la m utm ain olduğu h a ld e, z o rla in k â ra m ecb u r b ıra k ıla n h a r iç ’ 172
ve ‘A n c a k o n la rd a n k o ru n u p sa k ın m a n ız m ü stesn a’ 173 v e ‘leşi, kan ve d o m u z
e ti’ 174 ölümden korktuğunda (yiyebilir). Dedi ki: “insanlar Küfe cami-
sinde Muhtaca biat ediyorlardı, ibn Semure adında Nebi’nin ashabm-
dan bir zat oturuyordu. Ona bunu sordular. Dedi ki: ‘Benim için
önemli ،leğildir. H a bu direği tutmuşum ha onun ‫ﺳﺎﺀ‬ fark etmez.
Biat ancak kalple olur, dille değil.’ Bunu bir grup kabul edip, korkmak-
tan ve ürkmekten çok, mal ve nimet elde etmek için takiyyeyi helal
gördüler.

172
N ah l,6 ‫ ا‬6/ ‫ ﻫﻞ‬.
‫ل‬7‫ل‬
Âl-i im rân, ‫ او‬2‫ ة‬.
‫ ا‬7‫م‬
Bakara, z/173.
‫يف ﻗﺘﻞ اﻟﻨﺴﺎﺀ واﻟﺼﺒﻴﺎن‬
‫ﻭﺍﻟﺼﻴﻴﺎﻥ ؟ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺍملﺎﺀ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝيف ﻗﺘﻞ‬

‫ﺟﺜﺎﻣﺔ )‬ ‫(ﺍﻟﺼﺨﺐ ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﺼﺎﻣﺖ ﺑﻦ ﺣﺒﺎﺑﺔ‬ ‫ﻭﻳﺮﻭﻯ‬ ‫ﺍﻟﺼﻌﺐ‬ ‫آن‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬

‫ﺫﺭﺍﺭﻱ ﺍملرشﻛني‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻓﻘﺎﻝ ﻳﺎ ﺭحمﻮﻝ ﺍﺱ؛‬ ‫مصﺄﻝﺍﻟﻨيبهيلع‬


‫ﻓﺈهنﻢ ﻣﻊ‬ ‫ﺍﻗﺘﻠﻮمه؟ ؛ﻓﻘﺎﻝ‬
‫يفﻏمش ﺍﻟﻐﺎﺭﺓﻭيف ﺍﻟﻠﻴﻞﺍملﻈمل‬
‫ﻧﺼهيﻢ‬

‫ﻳﺤﺮﻗﻬﻢ ﺑﺎﻟﻨﺎﺭ‬ ‫وﺟﻬﻪﺇىل ﺍﻟﺸﺎﻡ ﺁﻥ‬ ‫ﺍآلﺑﺎﺀ»•‬


‫ﺣني ﺯﻳﺪورﻥ ﺃﻣﺎﻣﺔ‬
‫ﻭﻳﻐﺮﻗﻬﻢ ‪ .‬ﻭﻣﺸﻠﺖ ﻋﺎﺋﺸﺔ ﺃﻡ ﺍملﺆﻣﻨني ﻋﻦ أﻃﻔﺎل ﺍملرشﻛني ﻓﻘﺎﻟﺖ؛‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺗﻔﺎ ﻏهيﻢيف ﺍﻟﻨﺎﺭ• ﻭﺣﺎرصﺍﻟﻨيبهيلع‬ ‫ملﻌﺘﻚ‬ ‫ﺷﺌﺖ‬ ‫إن‬
‫ﺗﻜﺜﻒ‬ ‫ﻓاكﻙ ﺍﻣﺮﺃﺓ ﺗﻘﻮﻡ ﻓﻮﻕ ﺍﻟﻄﺎﺋﻒ ﻓﻮﻕ ﺍحلﺼﻦ‬ ‫ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻄﺎﺋﻒ‪،‬‬
‫ﻳﺮﻣﻮﻫﺎ ‪ .‬ﻓﺮﻣﺎﻫﺎ‬ ‫أن‬ ‫ﻓﺮﺟﻬﺎ حبﺬﺍﺍﻟﻨيب رص اﻟﻠﻪهيلع‪ ،‬ﻓﺄﻣﺮ ﺍﻟﺮﻣﺎﺓ‬
‫ﻣﻴﺘﺔ ‪.‬‬ ‫ﺍحلﺼﻦ‬ ‫ﻣﻌﺪ ﺑﻦﺃىب ﺍﻟﻮﻗﺎﺹ مفﺎ ﺍﺧﻄﺄ ﻓﺮﺟﻬﺎ ﻓﺴﻘﻄﺖجمﻦ‬

‫ﺅال ﺛﺬﺯ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﺘﻪ ﺍألﺯﺍﺭﻗﺔ ﻭﺍخلﻨﺎﻗني ﻣﻦ ﺍملﻨﺼﻮﺭ؛ﺃﺓﺭ ‪ ٢‬ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍهيلع‬

‫زﺟﺬﺋﻤﻮﺋﻢ‪4‬‬ ‫ﺣﺘﺚ‬ ‫رزاﻗﻨﻮﻧﻢ‬ ‫ذﻗﺎزاﻫﺎ )‬ ‫ﺽ اآلزض‬


‫ﺍﻟاكﻓﺮﻳﻦ ﻣﻦ‬
‫ﻭﺍﻟﺼﺒﻴﺎﻥ‬ ‫ﺍملﺎﺀ‬ ‫ﻓﺌﻨﻪ(؛) ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻘﺘﻞ‬ ‫ﺧﺮ آل حمﻮﺫ‬ ‫ﺅﻭﻗﺎﺗﻠﻮمن(ﻡ)‬

‫‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬ ‫آﻫﻞ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫ﻋمتﻮﺭﺍﻟﻌﺠيل■ ﺍملﻠﻞ ﻭﺍﻟﻨﺤﻞ( ﺍ ‪ /‬ﺁﻣﺂﺁ )•‬ ‫ﺃحصﺎﺏﺁيب‬ ‫(‪ ) ١‬ﺍملﻨﺼﻮﺭﻳﺔ ‪:‬‬

‫( ‪ ) ٢‬ﻣﺮﻭﺓ ﻧﻮﺡ ‪. ٢ ٦ :‬‬

‫( ‪ ) ٣‬ممﺮﺭﺓ منﺎﺀ ؛ ‪٨ ٩‬‬

‫ر ا ) س ﺀ ا ﺑ ﻤ ﺮ ا؛ ‪٠١٩٣‬‬
KADIN ve ÇOCUKLARIN ÖLDÜRÜLMESİ HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek: “ Çocuk ve kadınların öldürülmesine


ne dersin?” dediler. Dedi ki: “ Yazınız; Sa’b, Samıt b. Hababe’nin (Sa’b
b. Cessame’nin) Nebi’ye (a.s.) §ö^le sorduğunu rivayet etmektedir: ‘E y
Allah Resülü, gece karanlığında ve saldırı karmaşasında müşriklerin
çocuklarma isabet ediyoruz ne yapâlim?’ buyurdu ki: ‘Onları öldürü-
nüz. Çünkü onlar babalarıyla birlikteler.’ Nebi (a.s.), Usame b. Zeyd’i
Şam’a gönderirken onları ateşle yakmasını ve boğmasmı emretmiştir.
Müminlerin annesi Aişe’ye müşriklerin çocukları soruldu. Dedi ki:
‘İstersen onlarm cehennemdeki çığlıklarım sana işittireyim.’ Nebi (a.s.)
T aif ehlini muhasara etti. Bir kadın T aif kalesinin üstünde durarak
,Nebi’nin hizasmda avretini açıyordu. Okçulara ona ok atmalarım em-
retti. Sa’d b. Ebi Vakkas ok attı ve tam avretine vurdu. Kadın kaleden
ölü olarak düştü.” Ezarika ve el-Mansuriyye’den el-Hanakin bunu
kabul edip şu ayetleri buna tevil ettiler. “K â fir le r d e n h iç b irin i y e ry ü z ü n d e
b ıra k m a .” 175, “ O n la rı bu ld u ğ u n u z y e rd e öldürünüz■” 176 “F itn e o lm a y ın ca y a
k a d a r o n la rla sa v a şın .” 177 Böylece bunlar Ehl-i Kıble’den çocuk ve kadrn-
ların öldürülmesine inandılar.

175 Nûh, 71/26.


176 Nisâ, 4/89.
177 Bakara,‫ﺀ‬/‫ ﻭﻭﺍ‬,
‫رضﺍﺭ ﻳﻦﻣﻘﺮﻥ ﺳﺲ‬ ‫اﻛﺮض‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﺍألﺯﺍﺭﻓﺔ‬ ‫اﻣﺘﺤﻠﺖ‬ ‫ﺻﻨﻒ آﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ‬ ‫مثﻢ ﺟﺎﺀﻩ‬
‫ﻭﺍملﻨﺼﻮﺭﻳﺔجمﻦ ﻗﻞ ﺍملﺎﺀ ﻭﺍﻟﺼﺒﻴﺎﻥ ؟‬

‫ﻭﺍخلالﻝ ‪ .‬ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪ :‬ﺭ(ﺃﻥ ﺍﻟين‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﻴﻨﻊ‬

‫ﺍﻟالﻡ ﺑﻌﺚ ﻣﺮﻳﺔ ﻓﻘﺘﻠﻮﺍ ﺣىن ﺑﻠﻐﻮﺍ ﺍملﺎﺀ ﻭﺍﻟﺼﺒﻴﺎﻥ ﻓﺘﻐري ﻟﻮﻥ‬ ‫هيلع‬
‫ﺫﺭﺍﺭﻱ‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‪ :‬إﻧﻤﺎمه‬ ‫ﺍﻟﺘييىلص اسهيلع ملﺎ ﺍﺧرب‬
‫ﺧﻴﺎرﻛﻢ ﺫﺭﺍﺭﻱ ﺍملرشﻛني؟‬ ‫أوﻟﻴﺴﺮ‬ ‫لوسر ﺍ(ﻋﻪﺃ ﻓﻘﺎﻝ‪:‬‬
‫ﺍملرشﻛني ﻳﺎ‬

‫من هنﻰ ﻋﻦ ﻗﺘﻞ ﺍملﺎﺀ ﻭﺍﻟﺼﺒﻴﺎﻥ‪] ٥•٤ [ )،‬‬

‫ﻭﺍﻟرشﺥ‬ ‫ﻭﺍﺳﺘﺤﻴﻮﺍ رشﺧﻬﻢ))‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‪(( :‬ﺍﻗﺘﻠﻮﺍ ﻣﻘﺎﺗﻠﺔ ﺍملرشﻛني‬

‫ﺍملﺦ ﺍﻟﻜﻴري ﻭﺍإلﻣﺮﺃﺓ ﻭﺍﻟﻄﻔﻞ ﻭﺍألﺟري ﻭﺍملﺠﻨﻮﻥ ﻭﺍملﻌﺘﻮﻩ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ‪:‬‬


‫ﺣﻨﺔ ﻓﻴﺜﺎﺑﻮﺍ ﻋﻠهيﺎ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ))؛ ﻣﺎ معﻠﻮﺍ‬ ‫أﻫﻞ‬ ‫ﺭﺍﺫﺭﺍﺭﻱ ﺍملرشﻛني ﺧﺪﻡ‬

‫ﺉ ﻣﻐﺪﺑﺺ‬ ‫زﻧﺎ‬ ‫ﺛﺰﺭ ﻭﺍﺯﺯﻡ ﻭﺭﺭ ﺃﺣﺮﻯ‬ ‫ﻭال ﺳﻴﺌﺔ ﻓﻴﻌﺎﻗﺒﻮﺍ ﻋﻠهيﺎ ؤزأل‬
‫زﻧﻮال‪،‬ل ‪ ٢‬ﻓمل ﻳﺒﻌﺚ ﺇﻟهيﻢ ﺍﻟﺮﻣﻞﻭمل ﻳلكﻔﻮﺍ ﺍﻟﻌﻤﻞ‪.‬‬ ‫ﺋمبﻎ‬ ‫ﺣﺮ‬

‫يف ﺍجلﻨﺔ ﻭﺍملﻮﺅﺩ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‪«:‬ﺍﻟﺘيي‬


‫يف ﺍجلﻨﺔ ﻭﺍﻟهشﻴﺪ‬ ‫هيلع‬
‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟين‬

‫ﻭﺻﻔﺔ ﺍﻣﻠﻪﺍﻟﻜﺮمي ﺍحلﻠمي ﺃﻧﻪ ﻳﻌﻔﻮ ﻭ ﻳﻐﻔﺮ ملﻦ ﺷمتﻪ‬ ‫ﻓﻲ ﺍجلﻨﺔ))‪،‬‬
‫ﻃﻮﻝ معﺮﻩ ﻭﺍﻓرتﻯهيلعمث ﺗﺎﺏ• ﻓﻜﻴﻒ ﻣﻦمل ﻳﺎﻣﺮﻩﻭمل ﻳهنﻪﻭمل‬
‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‪،‬‬ ‫ﺍملميﻮﺗﻴﺔ جمﻦ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ ﻭمه‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻣﻨﻪ‬ ‫ﻳﺬﻧﺐ؟‬
‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ‬
‫ﺍألﺻﻨﺎﻑ‬ ‫مجﺢ‬ ‫ﺍألﺻﻨﺎﻑ ألﻥيف‬ ‫مجﺢ‬ ‫ﺭﺍﻟﻔﺨﻤﻠﻴﺔ‪ ،‬ﻭﺍﻟﻘﺪﺭﻳﺔ ﻣﻦ‬

‫•ﺗﺪر‬

‫(‪) ١‬حمﺮﺭﺍﺍالرسﻯ؛ ‪. ١٠‬‬


Kitabu't-Tahriş ٠١٢٠٢ ‫ﻁ‬, ٨١١١٢

Sonra ona başka bir grup gelerek: “Ezarika ve cl-Mansuriyye’nin


kadınların ve çocukların öldürülmesini helal kılmalarına ne diyorsun?”
dediler. Dedi ki: “ Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler.
Yazınız; Nebi (a.s.) bir seriyye gönderdi. Onlar kadm ve çocuklara
varıncaya kadar öldürdüler. Nebi’yc (s.a.) bu haber verilince rengi
değişti. Bunun üzerine: ‘E y Allah Resûlü, onlar müşriklerin çocukları-
dır’ dediler. Bunun üzerine: ‘Sizin iyi ve seçkinleriniz müşrilclerin ÇO-
cukları değiller mi?’ buyurdu. Soma kadm ve çocukların öldürülmesini
yasakladı.

Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Müşriklerle savaşıp onları öldürü-


nüz. Şerhlerini canh bırakmız.’ Şerh: yaşlı, ihtiyar, kadın, çocuk, İliz-
metçi, deli ve bunaktır. V e ‘Müşriklerin çocukları cennet ehlinin hiz-
metlileridir buyurmuştur. N e sevap alacak bir hasene/iyilik ne de
cezalandırmalarım gerektirecek bir günah işlememişlerdir. ‘H iç b ir gü-
tıa h k â r b a şka sın ın g ü n a h ın ı çekmez■ B iz p ey g a m b e r g ö n d erm ed ik çe a za p edecek

değiliz■’ 178 Çocuklara peygamberler gönderilmemiş ve amel ile de mü-


kellef' ' Nebi (a.s.): ‫؛‬Nebi cennettedir, şehit cennettedir
ve çocuk cennettedir’ buyurmuştur. el-Hâlim ve el-Kerim Allah’m
sıfadarmdandır. o, ömrü boyunca kendisine söven ve iftira atam tövbe
ettikten sonra af ve mağfiret ediyorken; emretmediği, nehyetmediği ve
günah işlememiş olanı nasıl affetmez.” Bunu kabul edip inandılar.
Bunlar Haricilerden el-Meymuniyye'^‫ ؟‬ayrıca el-Fudayliyye180 ve el-
Kaderiyye181 ve büriin gruplardan kaderi olanlardır. Çünkü bütün
gruplardan kaderi olanlar vardır.

‫ ص‬isrâ, 17/15.
179 Meymuniy^e: Harici fırkalardan biri olup Meymun b. Halid'e tabi
olanlardır. Bunlar Harici fırkalardan Acâride'den ayrılmışlardır.
189 Fudayliyye: Harici fırkalardan Sufriyyenin bir alt grubudur.
181 Kaderiyye: Mutezileye verilen bir isi^ı olmakla beraber. Daha Mutezile
teşekkül etmeden kader üzerinde tartışmalar olmuştur. Ehl-i Sünnet
Mutezileyi kendi fiillerinin yaratıcısı olan ve kendi kaderini kendi çizen
anlamında kaderiye olarak isimlendirmektedir. Böylece “ Kaderiyye bu
ümmetin Mecusileridir” şeklinde rivayet edilen hadisin muhataplarımn
Mutezile olduğunu vurgulanmaktadır. Aııcak Mutezile de Ehl-i Sünne-
،‫ ؛‬kadere inandığı için kaderi olarak tanımlamaktadır.
‫يفﺃﻫﻞ ﺍملﻌﺎﺩﺓ ﻭﺍﻟﻘﻘﺎﻭﺓ‬

‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍﺕ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف ﻣﻦﺯمع ﺍﻧﻪ ﻳﺴﺘﻄﻊ‬


‫ﻭﺭﺿﻴﻪ ﻟﻪ ؟ ﻓﻘﺎﺩﺕ‬ ‫ﻳﻌﻤﻞ ميﺎ ﺁﻣﺮﻩ ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻪ ﻭﺃﺭﺍﺩﻩ ﻣﻨﻪ ﻭﺷﺎﺀﻩ‬ ‫آن‬
‫ﻣﺎﻟﻚ ﺑﻦ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪:‬‬
‫رسﺍﻗﺔ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﺒﻨﺦ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬
‫ﺃﺭﺃﻳﺖ ﻣﺎ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻓﻘﺎال؛‬ ‫ﻭمعﺮ ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ حمﺄالﺍﻟﺘييهيلع‬ ‫ﺟﻌمش‬
‫ﻗﺪ ﻓﺊ ﻣﻨﻪ ؟ ﻗﺎﻝ؛ ال‪،‬‬ ‫ﺁﻭ يشﺀ‬ ‫ﺑﺪﺁ ﻣﺘﻔﻊ ﻣﺴﺘﺄﻧﻒ‬ ‫ﺗﻌﻤﻞ يف ﺁﻣﺮ‬

‫ﺑﻞ يشﺀ ﻗﺪ ﻓﺊ ﻣﻨﻪ ﻓﻘﺎالﻓﻔمي ﺍﻟﻌﻤﻞ ؟ ﻓﻘﺎﻝ‪ :‬ﺭﺭﺍمعﻠﻮﺍﻓلك ﻣﻴرس‬

‫ملﺎ ﺧﻠﻖ ﻟﻪ‪ ،‬ﺃﻣﺎجمﻦ اكﻥ ﻣﻦ ﺍﻫﻞ ﺍ ﻟ ﻌ ﺎ ﺩ ﺓ ﻓﻬﻮ‬ ‫؛ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻟﻌﻤﻠﻪ• ﺃﻭ‬
‫ﻳﻌﻤﻞ ﻟ ﻠ ﻌ ﺎ ﺩ ﺓ‪ ،‬ﻭﺃﻣﺎجمﻦ اكﻥ ﻣﻦ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺜﻐﺎﺀ ﻓﺈﻧﻪ ﻳﻌﻤﻞ ﻟﻠﺴﻘﺎﺀ))‪.‬‬
‫ﺗﻜﺬﻳﺐ‬ ‫اكﻥ ﻣﻔﺘﺎﺣﻪ‬ ‫ﺑﻌﺪ ﺍﻟﻨﺒﻮﺓﺇال ﻗﻂ‬ ‫؛ﻗﺎﻝ ﻭ((ﻣﺎ اكﻥ ﻛﻔﺮ [ ‪] ٥ ٥‬‬
‫ﻣﺮﺿﻮﺍ ﻓال ﺗﻌﻮﺩﻭمه ﻭﺍﻥ‬ ‫جمﻮﺱ ﺁﻣيت ﻓﺈﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻘﺪﺭﻳﺔ‬ ‫ﺑﺎﻟﻘﺪﺭ‪،‬‬
‫ﻭﺧﺮﺝ ﺍﻟينىلص‬ ‫ﺗﺼﻠﻮﺍ ﻋﻠهيﻢ»■ ﻗﺎل؛‬ ‫ﻣﺎﺗﻮﺍ ﻓال ﺗهثﺪﻭمه ﻭال‬
‫ﻛﺘﺎﺏ ﻣﻦ‬ ‫هيلع ﻭﺑﻴﺪﻩ حصﻴﻔﺔ ﻓﻘﺎﻝ؛ ﻡ؛مب ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻟﺮمحﻦ ﺍﻟﺮﺣمي‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻭﺃﻧﺎ هبﻢ‬ ‫ﻭﺃممﺎﺀ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻨﺎﺭ ﻭﺃممﺎﺀ ﺁﺑﺎهئﻢ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ﺃممﺎﺀ ﺃﻫﻞ ﺍجلﻨﺔ‬

‫ﻭﺍﺧﺬمه ‪:‬ﻗﺎﻝ‬
‫ﻣهنﻢ ﺻﻐريﺍ ﻭال ‪.‬ﻛﺒريﺍ‬ ‫ﻐﺎﺩﺭ ال ﻭﻣﻨﺎﺯهلﻢ ﻭﻗﺒﺎﺋﻠﻬﻢ‬
‫ﺍﻟﻨﺎﺭ‬ ‫ﻭﺃﻫﻞ‬ ‫ﺑﻴﺒﻪ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﻳﺪﻱ ﺍﻟﻠﻪ ميﻴﻦ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻭلكﺎ‬ ‫ﺑﻴﺪﻳﻪ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﺍجلﺔﺩالﺃﺇﻟريﻣالﺀ؛ىل اﻟﻨﺎر ﻭال‬ ‫ﻫﺆالﺀﺇىل‬ ‫ﺑﺎألﺧﺮﻯ ممﺎﻝ ‪:‬‬


Saadet ve Ş e k a v e t E h l İ HAKKINDA

Sonra ona başka bir kavim gelerek: “ Allah’ın yapmasım emrettiği,


irade edip dilediği ve razı olduğu şeyleri yapabilme gücüne (istitaata)
sahip olduğunu iddia eden hakkında ne dersin?” dediler. Dedi l‫؛‬i: “ On-
lardan s a k ı n ı n ı z . Onlar bidat ehlidirler. Yazınız; Omer’ul- Faruk ve
Suraka b. Malik b. Ca’şem Nebi’ye (a.s.): ‘Yapmaya yeni başlanılmış
bir işin yapılması hususunda ne dersiniz? Bu }^eni başlanmış daha hak-
kında hüküm verilmemiş bir iş (amel) midir? Yoksa hakkında hüküm
verilmiş, takdir edilmiş ve olmuş bitmiş bir iş midh?’ diye sordular.
Bu^nırdu ki: ‘Hayır, bilakis hakkında karar verilmiş ve bitmiş bir şey-
dir.’ Dediler ki: ‘Amel ne için?’ buyurdu ki: ‘Amel ediniz, herkes ame-
line müyesserdir’ veya ‘yaratıldığı şeye’ dedi. ‘Ancak saadet ehli olan ٠
saadet için amel yapar. Şekavet ehli olan da şekavet için amel yapar.’
Nebi (a.s.) şöyle buyurdu: ‘Nübüvvetten sonra hiçbir küfür (inkâr)
yoktur ki; anahtarı, kaderi inkâr olmasın. Kaderime ümmetimin Me-
cusileridir. Hastalansalar onlara ziyarete gitmeyin, ölürlerse onların
namazını kılmayınız ve onlar hakkında hüsnü şahadette bulunmayınız.’
Nebi (s.a.) elinde bir sahife oldu^ı halde çıktı ve şöyle dedi: ‘Rahman
ve Rahim olan Allah’ın adıyla bu Allah’tan gelen bir kitaptır ki; içinde
cennet ehlinin isimleri ve cehennem ehlinin isimleri babalarının isim-
leri, soyları, kabileleri, konaklan ve onlardan büyük kü^ik hiçbirini
dışarıda bırakmaksızın hepsi vardır.’ Buyurdu l‫؛‬i: ‘Allah onları ‫ل‬1‫ نﺀ‬ehyle
aldı. Her iki eli de sağdır. Cennet ehlini bir sağıyla cehennem ehlini de
diğeriyle alarak şöyle dedi: ‘Bunlar cennete, ne yaptıklarına bakmam ve
bunlar da cehenneme, ne yaptıklarına bakmam.’
‫<ﻣﺎرﻳﻨﺼﺎﺳﻤﺎﻧﻲ‬ ‫ﻛﺘﺎب ﺍمنﺮﻳﺶ‬

‫ﺍﻟﻴﺠزيﻩ‬ ‫ﺃحصﺎﺏ‬ ‫ﺀﺅﻭﺃخضﺎﺏ ﺍﻟﻴﺒني ﻓﺎ‬ ‫ﺃﺑﺎيل» ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍ‬


‫هيلع‬

‫ﻓﺮﻍ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫اﺷﺎﻟﻪﺃ)‬ ‫أﺳﺎب‬ ‫ﻭﺳﺎﺏ ﺍﻟمبﺎيف ﺗﺎ‬ ‫‪٢١١‬‬


‫اﻟﻠﻪﺍﻟﻘمل‪،‬‬ ‫ﻭﺃﻭﻝ ﻣﺎ ﺧﻠﻖ‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﺯﻕ‪.‬‬ ‫أرع ؛ اﻟﺨﻠﻖ واﻟﺨﻠﻖ واألﺟﻞ‬
‫جفﺮﻯ ﺍﻟﻘمل مبﺎ ﻫﻮ اكﺋﻦﺇىل ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪ .‬ﻓﺈمنﺎ‬ ‫ﺍﻛﺘﺐ‬ ‫ﻓﻘﺎل؛‬

‫ﻳﺘﻜﺖ يف‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫هيلع‬


‫ﺍﻟمتﺎﺱ ﻣﺎ ﻗﺪ ﻓﺮﻍ ﻣﻨﻪ ‪ .‬ﻭﺑﻴﻨﺎ ﺍﻟين‬ ‫اﻟﻌﻤﻞ‬
‫ﻛﺘﺐ‪ ،‬ﻣﻘﻌﺪﻩ ﺱ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﺇﺫ ﻗﺎﻝ‪(( :‬ﻣﺎ ﻣﻨمك ﺃﺣﺪ ﺇال ﻗﺪ‬ ‫األرض‬
‫ﺑﺮ ﻟﻌﻤﻠﻪ ملﺎ ﺧﻠﻖ‬ ‫ﺍمعﻠﻮﺍﻓلك‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎﺭ‪ .‬ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻓﻬال ﻟلك ؟ ﻗﺎﻝ‪:‬‬
‫اﻟﻨﻲ‬ ‫ﻳﺎخلﻨﺰﻩ ﻭﺍآلﻳﺔ‬ ‫زاﺋﻔﻰ‪.‬زﺿﺌﻖ‬ ‫ﺃﻏىط‬
‫ﻣﻦ‬ ‫ﺗال ﺀﺅﻗﺄﻣﺎ‬ ‫ﺛﻢ‬ ‫ﻟﻪ‬

‫اكﻟﺬﺭﻓﺄﻣﺮمه‬ ‫خفﺮﺟﺖ ﺫﺭﻳﺘﻪ‬ ‫اﻟﻠﻪ ﻣﺴﺢ ﻇﻬﺮ ﺁﺩﻡ‬ ‫ﺗﻠميﺎ»*ﻝ‪ ٢‬و((إن‬


‫جفﺪ ﺑ ﻌ ﻀ ﻬ ﻢ ﻭﺁىب‬ ‫ﻳﻮﻟﺪ‪،‬‬ ‫ﻣﻴﺜﺎﻗﻬﻢ ﻗﺒﻞ أن‬ ‫وآﺧﺬ‬ ‫ﺑﺎجلﻮﺩ‬

‫آن ﺑﻤﺠﺪ‬ ‫ﻳﺆﻣﻨﻮنوﻣﺠﻦﺃىب‬ ‫ﺑ ﻤ ﺒ ﻬ ﻢ ﻧﻤﻦ أﺟﺎب ﻳﻮﻣﺌﺬ ﻓﻬﻢ اﻟﺬﻳﻦ‬


‫ﺑﻮﻣﺌﺬ ﻓﻬﻢ ﺍﻟاكﻓﺮﻭﻥ»‪.‬‬

‫ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ ﺱ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻭﻛﻔﺮﻭﺍ ﺹ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻭﺗﺄﻭﻟﻮﺍهيلع [ ‪] ٥ ٦‬‬


‫حب ﻨ ﺔ‬ ‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ﻭﻗﺘﻠﻮمههيلع ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ﻣﺎ معﻞ ﺃﺣﺪ ﺱ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬

‫ﻳﻌﻤﻞ مبﺎ ﺃﻣﺮﻩ‬ ‫أن‬ ‫ﻭﺇمنﺎ ﻫﻮ ﻣﻌﻤﻮﻝ هبﻢ ﻭﻣﺎ ﺃﻃﺎﻕ ﺃﺣﺪ‬ ‫ﺑﻤﻴﺜﺔ وال‬
‫هيلع ﻭال ﻳﺴﺘﻄﺦ ‪.‬‬
‫ﺍﻟﻠﻪ ﻭال ﻳﻄﺎﻕ ﻭال ﻳﻘﻮﻝ‬

‫ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ‪(( :‬ال‬ ‫ﺫﻟﻚ آن ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﻭﺭﻭﻭﺍ يف‬


‫ﻭال ﺃﻧﺎ»‪ .‬ﻓﺄﺑﻄﻠﻮﺍ ﻣﺎ ﺟﺎﺀ ﺹ‬ ‫ﻭال ﺁﻧﺖ ؟ ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫اﺣﺪ ﺑﻌﻤﻠﻪ ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪:‬‬
‫ﻣﻞ ﻋﺘﺎﺩﻧﺎ ﻓﻦ ﺛﺎﻥ ﺋﺆﺅﺍﻩ>ﺃ‬ ‫ﺅﺑﻠﻚ ﺍجلﻨﺔﺍﺋيث‬ ‫ﺃﺧﺒﺎﺭ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫( ﺍ ) ﻣﺮ؛ ﺍﻟﺮﺍﺩﺓ‪.٢٧ :‬‬


‫؛ﺍﻟﺮﺍحمﺔ ‪.،‬‬
‫(‪ ) ٢‬ﻣﺮﺭﺍ‪١‬‬
‫<ﻣﺴﻢ اﻣﻞ آ‪-‬م‬
‫؛‬

‫ر‪)،‬ﺳﻤﺪاﺑﺂ‬
Kitabu't-Tahrij Dtrâr b. Amr

Şu ayetleri buna tevil ettiler. ‘A sh a b -ı y e m in (sağın ashabı) k i ne


(bahtiyardır) ashab-ı y e m in ’ 182, ‘A sh a b -ı şim al (solun ashabı) ki ne (bed-
bahttır) a shab-ı şim a l!’ 183. Buyurdu ki: ‫؛‬Dört şeye karar verilmiş ve biti-
rilmiştir. Yaratma, huy/ahlak, ecel ve rızık.’ Allah, ilkin Kalemi yarattı
ve ona: ‘Yaz’ dedi. Kalem kıyamet gününe kadar olacak olan her şeyi
yazdı. Amel olmuş bitmiş (takdir edilmiş) şeye iltimastır (istek, talep-
tir). Nebi (a.s.) yeri (elindeki bir şeyle) çizerek şöyle buyurdu: ‫؛‬Sizden
hiç kimse yoktur ki onun cennet veya cehennemdeki yeri yazılmış ol-
masın.’ Dediler ki: ‘ (O halde ibadet etmeyip) ona itimat edip da-
yanâlim mı?’ Buyurdu ki: ‘Amel ediniz herkes ameline müyesser olup
yaratıldığı şeye göre amel eder.’ Sonra: ‘H e r k im m a lın ı h a y ır için v e r ir ,
‫؛‬،،،‫ ﻩ؛ﺍ‬ed erse ve en g ü z e li ta sdik ed erse, b iz onu en k o la y (y o l)a m ü y esser kıla-
r ı z ’ 184 ayetini okudu. V e şöyle buyurdu: ‫؛‬Allah, Âdem’in sırtım mesh
etti (sıvazladı) ve bütün zürriyeti zerre gibi ortaya çıktı. Onlara secde
etmelerini b u^rd u. Onlar daha doğmadan kendilerinden söz aldı. Bir
kısmı secde etti bir kısmı ise reddetti, o gün, emre icabet edenler iman
edenlerdir, o gün secde etmeyi reddedenler ise kâfir olanlardır.” Bunu
yorumlayıp teviller yaparak inandılar. Ehl-i Kıble’den kendilerine mu-
halif olanları tekfir edip öldürdüler. Şöyle dediler: “ Ehl-i Kıble’den hiç
kimse iyilik veya kötülük işlememiştir. Bunlar ona işletilmiştir. Hiç
kimse Allah’m emrettiğini yapmaya, söylemeye tâkat ve güç yetire-
٥١”‫«؛‬.

Bu konuda
H iç şunu
kimserivayet
Nebi
ameliyle‫؛‬
ettiler
(a.s‫؛؛‬
.(: :
cennete giremez’
Sen de
buyurdu.
mi?’ buyurdu
Dediler
Evet‫؛‬
ki‫؛‬
ki
: :
-ben de.’ Böylece Allah’tan gelen şu haberleri (ayetleri) iptal edip hü
kümsüz kıldılar, te bu ce n n e ttir k i; k u lla rım ız d a n m u tta k ile re v e r ir
185’.
iz!‫‘؛‬

182 Vâkıa, 5 7 ‫ ة‬/‫ت‬.


183 Vâkıa, 6/41‫؟‬.
184 Leyi, 9•7-5‫اﺀ‬
١٠٠ Meryem, 19/63.
‫ﻣﺤﺮش‬
‫ﺀ؛ﻣﺬﺳﺎينﺀﻣﻦ‬ ‫ﻫﺎب اﻛﺮض‬

‫ؤزﻳﻚ ﺍجلﻨﺊﺍﻟيث اوب؛ﺋﺌﻮﻏﺎ ﺑﻨﺎ ﻣﺤﺘﻢ ﺛﻐﻨﻠﻮزإل ﺍ<<ﻭﺟﺰﺍﺀ ﺑﻂ‬


‫ﻗﺪﻣﺖ ﺃﻳﺪهيﻢ))ﺭﻥ‬ ‫ﻭﺍﺭﺟﺰﺍﺀ مبﺎ‬ ‫معﻠﻮﺍ)>‬ ‫ﻭﺍﺑﺰﺍﺀ مبﺎ‬ ‫ﻛﺴﺄﻭﺍ>)‬

‫وأفﻧﺆﻑ ﻧﻴﺔ‬
‫ىف ) ﻗﺰﻯﻩ>ﻝ‬ ‫•ﻧﺾ ﻧﺎ ﺇآل ﺅﺯﺁﻥ‬
‫ﺑإلﻧﺜﺎﺝ ﻓﻴﺾ‬

‫ﻫﺬا ﻣﻦ اﻟﺘﺄوﻳﻞ•‬ ‫حنﻮ‬

‫‪:‬رسﺀﺍﻟﺰﺍﻣﺮﻯ)ﺍ(‬
‫‪٧٢.‬‬

‫جبﻨﻮﻥ■ ﻣﺮﺭ؛ﺍﻟﺘﻮﺑﺔ‪ :‬ﻩ‪.٩‬‬ ‫(‪ ) ٢‬ﺀوئﺃ‬


‫ﺟﺮﺍﻡ مبﺎ‬
‫ﺑﻤﻠﺮذ‪ .‬ﺳﻮﺭ؛ ﺍﻟﻮﺍﻟﻪ؛ ‪،‬‬
‫‪٢.‬‬ ‫ر )‪ ٣‬ﺛﺎﺋﺮﺍ‬
‫ﺟﺰﺍﺀ مبﺎ‬

‫ﻣﺮﺭ؛ ‪:‬ﺍالﺗﻨﺎﻝ ‪٠ ١‬‬ ‫ﺯﺍﻥﺍﻑ ﻟري ﺑﻔألﺀ ﻟملﺪ‪.‬‬ ‫ﺑﻤﺒﺠﺎ’ا‬


‫الﺑﺚ‬ ‫< ﺍ)ﻟمبﻘﺈﺍﺍ‬
‫رم ) ﻣﺮااﻧﻴﻢ ؛ * ‪ - ،‬اا ‪.‬‬
Kltabu't-Tahrif Ptflrb. Amr

‫ﺀﺛﻢ‬،‫ ﺀ‬bu cennettir k i;y a p t ık la r ın ız a k a rşılık ‫ام‬،‫اﺀﻣﻤﻢ‬ kılındınız.’186 Kazan-


dıldarına karşılık olarak,187 yaptıklarına karşılık olarak,'88 elleriyle yapıp
ettiklerinin karşılığıdır.189 ‘İn sa n a an ca k ça lıştığ ı şey vardır. O nun çaba-
‫اة‬/‫اﻣﻤﻤﺎهﺀ‬ şü p h esiz g ö rü le c e k tir.’ 190 Bu gibi ayetleri böylece iptal edip
hükümsüz kıldılar.

Zuhruf, 43/72.
187 Bkz. Tevbe, 9/95.
188 Bkz. Vâkıa, 56/24,
189 Bkz. Enfâl, 8/51.
IV0 Neem, ‫ر؟‬/‫ ور‬-‫ ﻫﻪ‬.
‫يفﺍﻓﻌﺎﻝ ﺍﻟﻌﺒﺎﺩ‬

‫اﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻫﺆالﺀ‬ ‫ﺻﻨﻒ آﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮا ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮل ﻓﻲ‬ ‫مت ﺟﺎﺀﻩ‬

‫وال ﻳﻘﻮون‬ ‫ﺑﻪ‬ ‫األﺧﺬ ﺑﻤﺎ آﻣﺮوا‬ ‫ال ﻳﻘﺪرونﻋىل‬ ‫ﻳﺰﻋﻤﻮن آن اﻟﻌﺒﺎد‬
‫هيلع ﻭال ﻳﻄﻴﻘﻮﻧﻪ ﻭال ﻳﺴﺘﻄﻴﻌﻮﻧﻪ ﻭﺍمئﺎ ﻫﻮ ﻣﻌﻤﻮﻝ هبﻢ ؟‬

‫ﻋﻴﺎ ﺽ‬ ‫إن‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻓﺎﻛﺘﻴﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﻊ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ ﺍﻫﻞ‬


‫مس ﻌ ﺖﺍﻟﻨيبهيلع ﺍﻟالﻡ ﻳﻘﻮﻝر(إن ﺍﻟﻠﻪ ﺃﻣﺮين ان‬ ‫ﺑﻦ محﺎﺩ ﻗﺎﻝ ‪:‬‬
‫ممﺎ ﻋملين يف ﻳﻮﻣﻰ ﻫﺬا ؛ إﻓﻲ ﺧﻠﻘﺖ ﻋﺒﺎﺩﻱ‬ ‫ﺃﻋملمك ﻣﺎ ﺟﻬﻠمت‬

‫ﻭﺃﻣﺮهتﻢ آن‬ ‫ﻓﺎﺧﺘﺎﻟهتﻢ ﻋﻦ ﺩﻳهتﻢ‬ ‫ﺃﺗهتﻢ‬ ‫ﺣﻨﻔﺎﺀ ﻛﻠﻬﻢ وإن اﻟﺸﻴﺎﻃﻴﻦ‬


‫ﺃﺣﻠﻠﺖ‬ ‫ﻋﻠهيﻢ جمﺎ‬ ‫ﻭﺣﺮﻣﺖ‬ ‫ﻳرتﻛﻮﺍيي ﻣﺎمل ﺍﻧﺰﻝ ﺑﻪ ﺳﻠﻄﺎﻧﺎ‪،‬‬
‫ﻭﻳﻨرصﺍﻧﻪ‬ ‫هلﻢ»• ﻭﻗﺎﻝﺭﺍلك ﻣﻮﻟﻮﺩ ﻳﻮﻟﺪﻋىل ﺍﻟﻔﻄﺮﺓ ﻓﺄﺑﻮﺍﻩ هيﻮﺩﺍﻧﻪ‬

‫ﺑﺈﻣﺎ ﻛﻔﻮﺭﺃ• ﻭﻗﺎﻝ ﻋﺒﺪ‬ ‫ﺷﺎﻛﺮأ‬ ‫ﻭميﺠﺎﻧﻪ))‪،‬ﺣىت ﻳﻌرب ﻋﻨﻪ ملﺎﺋﻪ ﺇﻣﺎ‬
‫ﺟﺎملﺎ ﻫﻊ[ ‪ ] ٥ ٧‬ﺍﺑﻦ معﺮ ﻓﺎﻣﺸىت‪،‬ﻓﺄيتﺑﻠنب‬ ‫ﻛﻨﺖ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻦ ﺩﻳﻨﺎﺭ‪:‬‬
‫ﺃﺭﺍﺩ ﺍﻟﻠﻪ آنﻳﺴﻘﻴين‬ ‫اﻧﻚ •ﺻﺎمئ‬
‫ﻗﻠﺖ ﻟﻪ‪: :‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻓملﺎ ﺃﻫﻮﻯ ﻟﻴرشﺑﻪ‬

‫ﻛﻌﺐ ﺟﺎﻟني ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺑﻦ‬ ‫وأﺑﻲ‬ ‫ﻭاكﻥ معﺮ ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ‬ ‫ﻓمتﻨﻌين• ‪:‬ﻗﺎﻝ‬

‫ﻭﺍملﻌﻴﺪ ﻣﻦ ﻣﻌﺪ ىف‬ ‫ﺃﻣﻪ‪،‬‬ ‫ﻣﺒﻖ ﺍﻟﻘﻀﺎﺀ ملﻦ ﺳﻴﻖ ىف ﻳﻄﻦ‬ ‫‪:‬معﺮ‬

‫ﻗﺒﻞ ﺍﻥ ﻳﻮﻟﺪ• ﻓﻘﺎﻝ ﺃيب‪ :‬ﻟىي مكﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﺳﺒﻘﺖ ﺭمحﺔ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺑﻄﻦ أﻣﻪ‬
‫ﺗﺴﺒﻖ‪ ،‬ﻭﻟﻜهنﻢ ﺷﻘﻮﺍ و ﻣ ﻌ ﺪ و ا ﺑﺄمعﺎهلﻢ‬ ‫أﺣﻖ أن‬ ‫ﻟﻌﺎدة‬ ‫ﻏﻀﻴﻪ« ﻓﺎ‬
KULLARIN FİİLLERİ HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelerek: “ Kulların, Allah’ın emrettiğini


yapmaya tâkat ve güçlerinin olmadığım, fiillerin onlara Allah tarafın-
dan işletildiğini iddia edenler hakkmda ne dersin?” dediler. Dedi ki:
“ Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Yazınız; iyaz b.
Hammad dedi ki: ‘Ben Nebi’nin (a.s.) şöyle dediğini işittim. ‘Allah,
bilmediğiniz şeyleri bana öğrettiklerinden-size öğretmemi bu günüm-
de emretmiştir. ‘Allah, ben kullarımın tümünü H anif olarak yarattım!
Şeytan onlara geldi ve dinlerinden çevirdi. Haklarında hiçbir delil in-
dirmediğim şeyi Bana ortak koşmalarım emretti. Onlara helal kıldığım
şeyleri haram etti buyurmuştur.’ Nebi (a.s.): ‘H er doğan, fıtrat üzere
doğar. Ancak ebeveynleri onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusileştirir.
Ta ki kendi diliyle ya şükrü veya nankörlüğü itfiafeder’ buyurdu. Ab-
dullah b. Dinar şöyle demiştir: ‘Bir gün Ibn Ömer’in yanında oturu-
yordum, ^ecek istedi. Ona süt getirildi, içmeye yeltenince ben ona:
‘Sen oruçlusun’ dedim. Bana‫‘ ؛‬Allah bana içirmek istedi, sen beni en-
gelliyorsun’ dedi. Dedi ki: ‘Omer Faruk ve U beyy b. Ka’b oturuyor-
lardı. Hz. Ömer: ‘Kaza (Allah’m takdiri) daha kişi anne kanundayken
öne geçmiştir (takdir edilip karar verilmiş ve bitmiştir). Said (mut-
lu/iyi) ‫ ه‬1‫ س‬daha doğmadan anne karnındayken said/iyidir” dedi. Bu-
mm üzerine Ubeyy: ‘Senin söylediğin gibi değil. Allah’m rahmeti ga-
zabmı geçmiştir. Saadetin öne geçmesi ve takdir edilmiş olması daha
evladır. Ancak insanlar kendi işledikleri amellerle kötü (şaki) ve iyi
(said) olurlar.
‫ﻧﻲ‪1‬‬ ‫ﺳﻤﺴﺎسمﺀ‬ ‫ﻫﺎب اﺳﺮض‬

‫ﺻﺪﺋﺖ‬ ‫ﻣﺤﻤﺮ؛‬ ‫ﺣﻤﺪوا وذﻣﻮا وﻛﺮﻓﻮا وﺟﻮزوا• ﺗﺎل‬ ‫ﻋﻠهيﺎ‬ ‫اﻟﻨﻲ‬


‫ﺑﻌﺖ ﺭمحﺔ ﺍﻟﻠﻪ حمﺒﻪ ﻟﻮال ﺫﻟﻚ ﻫﻠﻜﻮﺍ ‪.‬‬

‫ﻛﺬﺑﻮﺃ ﻏىل ﺍﺵ‬ ‫ﺍﺋﺰﻳﻞ‬ ‫ﺅﻭﻳﺰﻡ ﺍملﺤﺎﻗﺆ ﺛىن‬ ‫ﺗﻔﺴري‬ ‫وﺗﺎل‬


‫ﺯ ﻳ ﻮ ﻧ ميمثﻨﺰﺓﺓﺏ>ﻝ ‪ ٢‬ﻗﺎﻝ‪:‬مه ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ؛ ﺣﺎﻝﺍممﻪﺑني ﺍﻟﻌﺒﺎﺩ‬
‫لكﻒ ﺍﻟﻌﺒﺎﺩ‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺫﻧﻮهبﻢﻋىل ﺍﻟﻠﻪ‪.‬‬ ‫ﻭمحﻠﻮﺍ‬ ‫اﻟﻄﺎﻋﺔ‬ ‫ﻭﺑني‬

‫هيلع‪ ،‬ﻭ ﺳ ﺄ هل ﻢﺍملﻌﺎيص‬


‫ﻣﺎ ال ﻳﻄﻴﻘﻮﻥ ﻭال ﻳﺴﺘﻄﻴﻌﻮﻥ ﻭال ﻳﻘﻮﻭﻥ‬

‫ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫ﻗﺎل‪ :‬إذا ﻛﺎن‬ ‫وأرادﻫﺎ ﻣهنﻢ ﻭهلﻢ ﻭﺃﺣﺒﻪ ﻭﺭﺿﻴﻪ ﻣهنﻢ ‪.‬‬

‫ﻓﺒﺎﻝ ﻟﻪ؛‬
‫ﻓﻴﻘﻮﻝ ﺍﺧﻄﺐ‬ ‫ﻳﻘﻮﻡﻋىل ﺭﺅﻭﺱ ﺍجلﻤﻊ‬ ‫ﺍﻥ ﻳﺪﺹ ﺃﻡ‬
‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺯﻏﺬمت ﺯﻏﺬ ﺍحلﻖ ﻭ ﻭ ﻋ ﺪ حم ﻢ ﺑ ﺂ‪-‬ﺣملﺤمن؛ ^ ﺇىل‬ ‫ﺍﻟﻖ‬ ‫ﺅﺇﺫ‬
‫ﺭﻛﻮﺏ ﺍملﻌﺎجمىب ﻭﻣﺎ‬ ‫محﻠﻚﻋىل‬ ‫ﺍآلﻳﺔ• ؛ﻳﻘﺎﻝ ﻟﻪ‪ :‬ﻳﺎ ﻣﻠﻌﻮﻥ ﻣﺎ‬
‫ﺣﻠﺖ‬ ‫ﻣﺘﻌﻚ ﺁﻥ مت ﺠ ﺪ ﺇﺫ ﺃﻣﺮﺕ؟ﻝ ‪ ٢‬ﻓﻴﻘﻮﻝ‪ :‬ﺭﺏ ﺃﻧﺖ ﻣﻨﻌﺘين ﺃﻧﺖ‬

‫يل‪ ،‬ﻭيل‬ ‫ﻭﺃﻧﺖ ﺷﻘﺘﻪيب ﻭﺃﺭﺩﺗﻪ‬


‫ﻭﺭﺏ ﻭﻣين‬ ‫جبين ﻭﺑني ﺫﻟﻚ‬
‫ﺑﺪﻟﻚ[ ‪ ] ٥ ٨‬هشﻮﺩ ﺱ ﻋﺒﺎﺩﻙ• ﻓﻴﻘﺎﻝ ﻟﻪ‪ :‬ﻭﺱ هشﺪ ﻟﻚ ﻓﻴﻘﻮﻝ ﻣﻦ‬
‫ﻓﻴﻨﺎﺩﻱ‬ ‫ﺍملالﻡ ‪.‬‬ ‫حمﻤﺪهيلع‬ ‫ﻟﻠﻨﺎ‪،‬ﺳﻞ ؛‬
‫ﺁﻣﺔ‬ ‫ﺃﺧﺮﺟﺖ‬ ‫ﺃﻣﺔ ﺧري ﺁﻣﺔ‬
‫اكﻧﻮﺍهيلع‬
‫يف‬ ‫؟‬
‫ﻓﻴهثﺪﻭﻥ ﻓﺘﻘﻮﻣﻮﻥ‬ ‫مبﺎ‬ ‫ﻣﻨﺎدي؛‬
‫هشﻮﺩ ﺃﻳﻦ‬ ‫ﺇﺑﻠﻴﺲ‬
‫ﻳﺪﻳﻨﻮﻥ ﻣﻦ ﺍﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺣﺎﻝﺑني ﺍﻟﻌﺒﺎﺩ ﻭﺑني ﺍﻟﻄﺎﻋﺔ ﻭﺍﻧﻪ‬ ‫ﻭﺑﻪ‬ ‫اﻟﺪﻧﻴﺎ‬
‫ﻓﻴﺨﺮﺝ‬ ‫لكﻔﻬﻢ ﻣﺎال ﻳﺴﺘﻄﻴﻌﻮﻥ ﻭﺳﺄهلﻢ ﻭﺃيح ﻭﺍﺭﺍﺩﺍملﻌﺎيص‪،‬‬

‫(‪ ) ١‬رسﺭﺍ ﺍﻟﺰﻡ‪.٦• :‬‬


‫ﺑﺮﺍﻡﺀﻡ ؛ " ■‬
‫ﺭﺁ ) ‪ -‬ﺭﺩﺍ ‪،‬‬
‫ﻳﻦﺍخلﺎﻟني ‪ .‬ﺳﻮرة ص‪. ٧٥ :‬‬ ‫ﻛﺚ‬ ‫ي أﺷﺜﻤﺤﺰث أم‬ ‫ﺑﻤﺎﻏﻨﻔﺚﻳﻦ‬ ‫ﺷﺒﺬ‬ ‫آن‬ ‫(‪) ٣‬ﻓﺎﻑ؛ﺍ إﺑﺒﻤﺶﻋﺎﻧﻨﻐﻚ‬
‫ﺍﻟﻐمنﺫﺋﺆﻳرئﺙ ﻳﺎﺀ ﺩﻟﺰﺁﺱ ﺍﻏﺰ‬‫(‪،)،‬؛من ﻏﻬﺪ ﺍإل ﺍﺭﺑﺚﺑﻠائﺹ ﻗﺄﻋﺪﺭﺫ مبﺌﺮﺩﻑ ﺯﺋﺜزيﺫﺽ‬
‫ﺀﻣﺎﺍ؛ﻣﺎ ‪•١١٠‬‬
‫ﻝﺀالﺙﻏﺈﺭﺍهلﻢﻟﻠﻬﻢﺍﻟﻠﻬﺆﺑرئﺫﺯﺁﺛﺮممﺍﻟﻔﺎﺑﻔﻮﺫ ‪.‬رصﺭ ‪،‬ﺃﻝ‬
‫ﺍﻟمبﺎﺏ‬
Bunlara göre övülüp-yerilip karşılık alırlar* dedi. Hz. Ömer: ‘Doğ-
ru sdyledin! Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir. Şayet böyle olmasaydı
helak olurlardı’ dedi.

‘A lla h h a kk ın d a y a la n sö y le y e n le rin y ü z le rin in , k ıy a m et g ü nü nd e k a p k a ra

olduğunu g ö rü rs ü n ’ 191 ayetinin tefsiri hakkında şöyle dedi: ‘Bunlar ‘Allah


kul Be taat arasına girek diyenlerdir. Bunlar günahlarım Allah’a yükle-
yip dediler ki: ‘Allah kullarım güç yetiremedikleri ve yapma kuvvetleri-
nin olmadığı şeylerle mükellef kılmış ve onlardan günah işlemelerini
istemiş, razı olmuş ve onları sevmiştir.” Dedi ki: “Kıyamet günü oldu-
gunda iblis’e topluluğun huzuruna çıkması emredilerek ona: ‘Hitap et’
denir, o da: ‘Ş ü p h e siz A lla h siz e g erçek olanı sö z v e rd i, ben de size sö z ve rd im
fa k a t ca yd ım . S iz in ü z e rin iz d e za te n benim b ir g ü cü m y o k tu . B en, sadece sizi
davet ettim . S iz de benim da vetim e icabet ettin iz. ٥ h alde beni k ın a m a y ın ,

k en d in izi k ın a y ın . N e ben siz i k u rta r a b ilirim , ne de s iz beni k u rta ra b ilirs in iz .

Ş ü p h esiz d a h a önce ben, beni o rta k ko şm a n ızı red d etm iştim . M u h a k k a k z â lim -
‫؛‬£٢٤ elem v e ric i b ir a za p v a r d ır ’ 192 der. Ona: ‘£ y Melun! Günah işlemene
ne yol açtı ve sana secde etmeni emrettiğimde seni secde etmekten ne
alıkoydu‫ ’؛؛‬denir. Diyecek ki: ‘Rabbim, sen beni engelledin. Benim ile
secde ve hayır arşına girip bizi ayırdın. Bunu yapmamı benden sen
isteyip diledin ve buna razı oldun. Böyle olduğuna dair kullarından
benim şahitlerim var.’ Ona: ‘Sana kim tanıklık edecek’ denilir. ‘İnsanlık
için çıkarılmış en hayırlı ümmet, ümmeti Muhammed (a.s.)’ der. Bir
münadi: ‘iblisin şahitleri nerede?’ diye seslenir. ‘Allah, kul ile taat ara-
suıa girip engellemiş, kulları güç yetiremedikleri ve yapma kuwetleri-
nin olmadığı şeyle mükellef kılmış ve onlardan günah işlemelerini talep
edip istemiş ve sevmiştir’ şeklindeki daha dünyadayken inandıkları ve
ona göre yaşadıkları görüşlerine göre kalkıp şahitlik yaparlar.

191 Zümer, 39/60.


192 İbrahim,‫ﻫﺎ‬/‫ﺀﺀ‬.
‫ﺳﺲ‬ ‫ﺑﺮﺍﺯﺑﻖ ﺹ‬ ‫ﻛﺘﺎب اﻧﻤﺮﻳﺶ‬

‫ﺳﻮﺩ ﻣﻨﻪ‬ ‫ﺍﻣﻮﺩ‬ ‫ﺩﺧﺎﻥ‬ ‫ﺑﺎﻟهشﺎﺩﺓ‬ ‫ﺗلكﻤﻮﺍ‬ ‫ﺃﻓﻮﺍﻫﻬﻢ ﺇﺫﺍ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫*ﻉ‬
‫ﺇﺑﻠﻴﺲﻮ ﻥ‬
‫من ﻳ ﺎ ﻗ‬‫وﺟﻮﻫﻬﻢ‬
‫ﺇىل‬ ‫•ﺍﻟﻨﺎﺭ‬

‫ﻣﻦﺁﻣيت ال ﺗﻨﺎهلﻢ ﺛﻔﺎﻋيت ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﻟﻌهنﻢ‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ؛‬


‫ﺻﻨﻔﺎﻥ‪١١‬‬

‫•' ﺍملﺮﺟﺌﺔ‬ ‫ﻧﺎﻥ ﻣﺒﻌني ﻧﺒﻴﺎ• ﻗﻴﻞ؛ ﻭﻣﻦمه ﻳﺎ‬


‫ﻧيب؟ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪﻋىل‬
‫ﻭﺍملﺮﺟﺌﺔ ؟ ﻗﺎﺩﺕ ﺍﻟﻘﺪﺭﻳﺔ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻌﻤﻠﻮﻥ‬ ‫واﻟﻘﺪرﻳﺔ• ﻗﻴﻞ؛ ﻭﻣﺎ ﺍﻟﻘﺪﺭﻳﺔ‬

‫ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫جمﻦ‬ ‫من ﺑﺎملﻌﺎيصﺃﻧﻔﻬﻢ ﻣﺰﺅﻭﻥ*ﻱ ﻭﻳﻘﻮﻟﻮﻥ ﻣهنﺎ‬
‫ﻏﺒﺬﻧﺎمث ﺗﺎ هلﻢ‬ ‫ﺍﻟﺆﺧﺌﺊ ﺗﺎ‬ ‫ﻭﺅﻧﺆ ﺷﺎﺀ‬ ‫ﺃﻓﺰﻛﻨﺎ|؛>ﺃ ؛‬ ‫ﺗﺎ‬ ‫ﺅﻗﺆ ﻓﺎﺀ ﺍﻟﻪ‬
‫ﻓﺎﺣﺜﺔ ﻗﺎﻟﻮﺍ‪:‬‬ ‫خيﺰﺿﻮﻥ ‪(4‬آ) ﻭ ﺭ ﻧ ﺎ ﻓﻌﻠﻮﺍ‬ ‫ﺉ مط ﺇﺫ مث ﺇال‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ‬
‫ﻳﺄﻣﺮ ﺑﺎﻟﻔﺤﺸﺎﺀﺭ ‪ ٢‬ﻭﻟﻜﻦ ﺍﺱ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪﺍجمﺮﻧﺎ هبﺎ ﻭﺭحمهيﺎ ﻟﻨﺎ•ال ﻗﻞ‬
‫ﺍﺱ ﺇﻥ‬

‫<ﺯالﻳﺰىص ﻳﺒﺎﺏ ؛‬ ‫ﻡ ﺍﻣﺖ ‪.‬ﻡ “‬ ‫ﻧﺎإلﺧﺘﺎﻩ؛ىل‬ ‫<‪:‬ﺍﻣمب‪،‬‬


‫!ﻟﺬﻳﺬ‬ ‫ﻳﻞ‪ :‬ﺷﺎ ‪ 1‬ملﺮﺟﺜﺖ ؟ ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻫﺎمه'ﻡ‬ ‫ﺌزئﻭﺍ ﺯﺇﻥ ﺍحمﻨﺰ‬
‫ﺍإلﻗﺮﺍﺭ ﺑال معﻞ))‪.‬‬ ‫ﺍإلميﺎﻥ ﻳﺘﻮﻟﻮﻥ‬

‫ﻓﻘﺒﻞ ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻋىل ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ﻭ ﺻ ﺎ ﺭ ﻭ ﺍ ﻗﺪﺭﻳﺔﻭمه‬


‫ﻭﺍحمحتﻠﻮﺍ ﺩﻣﺎﺀ ﻣﻦ ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ‬ ‫ﺃﺻﻨﺎﻑ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ [ ‪] ٥ ٩‬‬ ‫ﻣﻦ مجﺢ‬
‫ﻭﺍملميﻮﻧﻴﺔ‬ ‫ﺍ خل ﻮ ﺍ ﺭ ﺝ‬ ‫ﻭﺍﻟرشﻙ ﻭمه ﻣﻦ‬ ‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ‬ ‫ﻭهشﺪﻭﺍهيلع‬
‫ﻭﻋﺎﻣﺔ‬ ‫ﻭﺍﻟمشﺮﻳﺔ‬ ‫ﺍﻟﻐﻴالﻧﻴﺔ‬ ‫ﺍملﺮﺟﺌﺔ‬ ‫ﻭﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍﻟﻔﻔﻴﻠﻴﺔ‪.‬‬ ‫ﻭﺍألﺯﺍﺭﺗﺔ‬

‫اﻟﺤﺸﺮجمﻦ مجﺢ ﺃﺻﻨﺎﻑ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ‪.‬‬

‫(‪) ١‬ﻣﺴﻮﺭ ؛ االﻧﻤﺎم؛ ‪. ١٤٨‬‬

‫ﺧﻄﺎ ‪.‬‬ ‫ﻣﺎﻋﺒﺪﻧﺎمه )ﺭﻡ‬ ‫اﻟﻤﺨﻄﻮط (رﻟﻮ ﻣﺤﺎﺀ ‪٠٠٧١‬‬ ‫ﺭيف‬


‫اﻟﺰﺧﺮف؛ ‪. ٢ ٠‬‬ ‫( ‪ ) ٢‬ﺳﻮﺭﺍ‬

‫( ‪ )٣‬ﺩ؛ال ﻟﻠﻮﺍ ﻓﺎﺟﻔﺔ ﻓﺎﺋﺮﺍ ﺯﺟﺪﺋﺄ ﻏﻠﺌﻴﺎ ﺁﺑﺎﺀﻧﺎ ﺯﺍﻩ ﺁﺗﺰﻧﺎ ﻫﺎ ﻓﻞ ﺇﺫ ﺍﺙ الﻳﺂحمﺮ ألﻟﻨﻐﻨﺎﺀ ﺁﺋرئﻟﺮﺫ ﺽ ؛ﻱ‬
‫ﺻﻮرا االﻣﺮاف؛ ‪. ٢٨‬‬ ‫ﺍﺵ ﻳﺎ الﻫﻌﻠﻠﻬﺮﺫﻡ‬

‫ﻣﺮرااﻛﺾ؛ ﻣﺒﻢ•‬ ‫( ا)‬

‫اﻟﺪم‪٠٧ :‬‬ ‫م)ﺳﺎ‬ ‫(‬


Kltabu't-Tahrlş Durâr b. Amr

Tanıklık yaptıklarında ağızlarından slyalt bir duman çıkar V € onun-


la yüzleri kararır. Sonra iblisle birlikte cehenneme sürülürler.’

Nebi (a.s.) ‘ümmetimden İlci grup vardır ki onlar, kıyamet gü-


nünde şefaatime nail olamazlar. Yetmiş ^ygam berin diliyle, Allah
onlara lanet etmiştir’ bu^rrmuştur. ‘Bunlar kimlerdir E y Allah’ın Nebi-
si’ dediler. ‘Mürcie ve Kaderiyye’dik buyurdu. ‘Kaderiyye ve Mürcie
nedir?’ dedüer. ‘Kaderiyye: Günahları işleyip sonra kendilerini bunda
temize çıkarıp (teberri edip) günahlarının Allah’tan olduğunu söyle-
yenlerdir’ buyurdu. V e şöyle dediler: ‘Ş a y e t A lla h d ilesey d i; b iz ş ir k koş-
m a z d ik ’ 193 ve ‘D e d ile r k i: E ğ e r R a h m a n d ileseyd i, b iz o n la ra ta p m a zd ık. B u
h ususta o n la rın cid d i b ir b ilg ile ri y o k tu r. O n la r sır/yalan a t ıy o r la r .’ 194 V e
‘O n la r b ir k ö tü lü k y a p tık la rın d a , ‘B a b a la rım ız ı bu y o ld a b u ld u k, A lla h d a b ize

bunu e m re tti’ d e rle r. D e k i: ‘K ötü lü ğ ü /fa h şa yı Allah e m re tm e z ’ 195 Fakat Allah


şüphesiz adale،،, İyilik yapmayı, a k ra b a y a y a rd ım elmeyl em re d e r, h a yâ sızlığ ı,
fe n a lığ ı ve azg ın lığ ı d a y a s a k la r . ٠ , d ü şü n ü p tu ta sın ız d iy e siz e öğüt v e r iy o r .’196
V e ‘Allah, k u lla rın ın k ü frü n e r a z ı olm az. Ş a y e t şü k re d e rse n iz sizd e n ra-
zı/h oşnu t olur.’7‫‘ وأ‬Mürcie nedir?’ dediler, ‘iman, amelden ayrı olup
amelsiz olarak ikrardan ibarettir diyenlerdir’ buyurdu.” Bunu bir grup
kabul edip inandı ve Elıl-i Kıble’ye karşı kullandı. Bu görüşlerle Kade-
riyye oldular ki bunlar Ehl-i Kıble’nin bütün gruplarında mevcutturlar.
Kendilerine muhalif olanların kanlarım helal kılıp onların küfrüne ve
şirkine şahitlik yaptılar. Bunlar Haricilerden el-M e ^u n iş^e , el-
Ezarika ve el-Fudayh‫ ^؛‬e olup Mürcie’den el-Gaylaniyye ve es-
Sümeriyye ve Ehl-i Kıble’nin bütün Haşeviyye gruplandırlar.

‫أو‬ En’âm, 6/148.


94 Zuhruf, 4 3/20.
95 A ’râf, 7/28.
96 Nahl, 16/90.
97 Zlimer, J9/7.
‫ﺀﻣﻢ‪ -‬ةمﺀ‪ 3‬ﺳﺲ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍحكﺮﺵ‬

‫ﺃﻥ‬ ‫؛روى‬ ‫اﻟالم‬ ‫ﻋﻠﻴﻬﻢ‬ ‫واﻟﺮﻣﻞ‬ ‫ﺛﻢ اﻗﺒﻞ ﻋﻠﻰ اﻟﻤالﺋﻜﺔ‬


‫ﻗﺪري ﻭﺍﻥ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻣﻴﻜﺎﺋﻴﻞهيلع‬ ‫ﻣﺠﻮس • من روى أن‬ ‫اﻟﻘﺪرﻳﺔ‬
‫ﺍﻟالﻡ اكﻥ خمﺎﻟﻔﺎ ﻟﻪ‪ ،‬ﻓﺎﺧﺘﺼام ﺇىل ﺇحمﺮﺍﻓﻴﻞهيلع‬ ‫ﺟربﻳﻞ‬
‫هيلع‬

‫اﻟالم ﻓﻘﻀﻰ ﻟﺠﺒﺮاﺋﺘﻞ ﻋﻠﻰ ﻣﻴﻜﺎﺋﻴﻞ‪ -‬وزﻋﻤﻮا أن ﺟﺒﺮاﺋﻴﻞ ﻳﺄﺧﺬ‬


‫اﻟﻮﺟﻲ ﻣﻦ ﻣﻴﻜﺎﺋﺘﻞ وﻣﻴﻜﺎﺋﻴﻞ ﻳﺄﺧﺬ اﻟﻮﺣﻲ ﻣﻦ إﻣﺮاﻓﻴﻞ وان‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺣىنﻟيق ﺁﺩﻡهيلع‬ ‫ﻗﺪﺭﻳﺎ ‪،‬‬ ‫اكﻥ‬ ‫ﺍملﺎﺩﻡ‬ ‫جمﻮﺱهيلع‬
‫وﻣﻮس‬ ‫اﻟﻘﺪرﻳﺔ‪،‬‬ ‫ﻣﻮس ﻋﻦ‬ ‫ﻓﺨﺎﺻﻤﻪ ﻓﺤﺞ آدم ﻣﺠﻮس ﻓﺮﺟﻊ‬
‫خمﺎﻟﻒ‬ ‫وﻋﻤﺮ‬ ‫ﺑﻜﺮ اكﻥ ﻗﺪﺭﻳﺎ‬ ‫ﻭﺣﻴﻪ•ﺁﺑﺎ ﻭﺁﻥ‬ ‫ﻛﻠﻴﻢ ﺍﺱ وأﻣﻴﻨﻪﻋىل‬
‫ﻧﻤﺮﻋىلﺃيي ‪.‬ﻳﻜﺮ‬ ‫اﻟالمﻓﻘىض‬ ‫ﻟﻪ ﻓﺎﺧﺘﺼﻤﺎ إﻟﻰ اﻟﻨﺒﻲهيلع‬
‫ﺇﻟﻴﻪ‪،‬‬ ‫حمﺒﻘىن‬ ‫اال‬ ‫ﺧري‬ ‫إﻟﻰ‬ ‫ﻳﻜﺮ‬ ‫ﺑﻘﺖ ﺃﺑﺎ‬ ‫ﻗﺎل؛ ﻣ ﺎ ﻣ ﺎ‬ ‫معﺮ‬ ‫ﻭﺯمعﻮﺍ أن‬
‫ﺗلكﻢيق ﺍﻟﻘﺪﺭ‪ .‬ﻭﺯمعﻮﺍ‬ ‫ﺭﺃﻥ اس ﻣﺤﺎﺍمس ﻋﺰﻳﺮ ﺹ ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ ألﻧﻪ‬
‫ﺇﻥ ﺫﻟﻚ‬ ‫ﺇىل ‪١٢‬‬
‫^‪١‬ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺣﻔﻴﺌﺎ‪..‬ﻏﻮ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ؛ ﺣﺌأل ﻑﺀﺅﺧﻨﻠﺚ‬ ‫ﻗﻮل‬ ‫ﺃﻥ‬

‫ﻋﻤﺎ‬ ‫ؤﻓﺘﻌﺎﻟﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫أدم وﺣﻮاﺀ ﺟﻌال ﻟﻪ ﺷﺮﻛﺎﺀ ﻓﻴﻤﺎ آﺗﺎﻫﻤﺎ ‪ .‬ﻗﺎل ﺍﻟﻠﻪ‪:‬‬
‫إﻟﻰ‬ ‫ﻣﺸﺒﻠﺔ ﻭﻟﻘﻴﺎجمﺎ ﺷﻜﺎ مهﺎ‬ ‫ﻓﺄﺧﺮﺟﺎ ﻣﻦ اﻟﺠﻨﺔ ﺑﺄﻛﻞ‬ ‫ﻳﺸﺮﻛﻮزه•‬

‫ﻭمل‬ ‫ﻳﺘﺘهبام‬ ‫ﺍألﺭﺽ ﻓمل‬ ‫رشﻙ مث ﺃرشاكيف‬ ‫ﻭﻟﺪﻩ ﻣﻦ ﻏﻴﺮ‬


‫[ ‪]٦ ٠‬‬ ‫يف‬
‫ﺍﻟجشﺮﺓ ﺁلك‬ ‫ﺑﺘﻮﺑهتام‬
‫ﺃﺧرب مكﺎ‬ ‫خيﺒﺮ‬ ‫ﻳﻌﺎﻧهيام ﻭمل‬
‫ﻓﺜﺎب ﻋﻠﺘﻪ زﺧﻨﻰه>رى‬ ‫ﺭﺑﺔ‬ ‫اﺟﺜﻴﺎة‬ ‫ﻓﻌﻮﻯ ‪ .‬مثﻢ‬ ‫ؤزﻏﻀﻰ آذم رﺑﺔ‬
‫ﻳﻜﻦ‬ ‫ﻧﻮح مل‬ ‫وﻗﺎل ان اﺑﻦ‬ ‫أﻧﻤﺸﻨﺎ) ^‬ ‫ؤز؟ﺛﺎ ﺧﺸﻨﺎ‬ ‫ﻭ ﺗ ﻮ هل ﻢ‬
‫ﺑﻐﻴﺎ ‪.‬‬ ‫ﺍﻣﺮﺃﺓ ﺻﻠﻴﻪ‬
‫ﻭﻛﺬﻟﻚ ‪.‬ﻟﻨﺠﺎ‬ ‫ﻟﻮﻁﺹ‬ ‫ﻭﻟﻮ‬
‫اكﻧﺖ اكﻥ‬ ‫ﺻﻠﺒﻪ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫(‪ ) ١‬ﻟﺰ ﺍإلﻱﻏﻠﻨمئﺑﻦﻗﺺ ﻧﺎﺟﺬ ؛ ﺯﺑﻐﺪ ﺑﻨﻴﺎ ﺫﻧهبﺎمبﺺﺭﻧهيﺎ ﺷﺎ ﻓﻨائﻩ ﻳﻌﻚ■ ﻳﻌال‪,‬ﻏﻨﺠائ‬
‫ﻳﻔﻞﺀﺍﻭﻛﺪﺙ حمﻚ ﺇ<ﺍ ﺍﻩﺯجبﻐﺎﻝ؛ﺉ ﺁﻱﺿﺎمبﺄ ﻟﻈﺮﻧﻦﻣﻦ ﺍﺱ‪ .‬ﻣﺮﺭﺍ ﺍألﻣﺮﺍﺩ‪.١٨١ :‬‬
‫مط؛ ‪. ١٢٢ - ١٢١‬‬
‫(‪٧ ٣ )٢‬‬
‫(‪ )٣‬ﻣﺮﺭﺍ ﺍﺍﺍﻣﺎﻑ؛ ‪. ٢٢‬‬
86 Kitabu't-Tahrij Dırâr b. Antr

Sonra (fâkih) meleklere Resûllere (a.s.) yönelerek (onların ağzından)


Kaderiyye’nin bu ümmetin Mecusisi olduğu rivayetinde bulundu. Soma
Mikail’in (a.s.) kaderi olduğunu, Cebrail’in (a.s.) bu konuda ona muhalif
olduğunu ve ikisinin bu durumu çözmek için Israfil’e(a.s.) başvurdukları-
5 nı; onun da Mikail’e karşı Cebrail’in lehine karar verdiğini rivayet etti.
Cebrail’in vahyi ‫ﺱ‬،‫ الﺀﻝ‬aldığım, ‫ﺱ’ال؛‬
ise vahyi İsrafil’den aklığım,
Hz. Musa’nm (a.s.) Hz. Âdem’i‫( ؟‬a.s.) karşılaşıp tartışmcaya d^k kaderi
olduğunu, Hz. Âdem’in Hz. Musa’yı delillerle tartışmada yenmesi üzerine
Kaderiyye’den döndüğünü iddia ettiler. Hâlbuki; Hz. Musa, Allah’ın
10 kelimi ve vahiyinin eminidir.- Hz. Ebu Bekir’in kaderi olduğunu ve Hz.
Ömer’in ona muhalif olduğunu, ikisinin Nebi’ye (a.s.) başvurduğunu ve
onun Hz. Ebu Bekir’e karşı Hz. Ömeriin lehine hüküm verdiğini iddia
ettiler. Hz. Ömer’in : ‘h içb ir hayır yoktur ki, Ebu Bekir onda beni geç-
miş olmasm” dediğini iddia ettiler. Uzeyir kader konusunda konuştuğu
15 İçin Allah’m onun ismini nebilerin isimleri arasmdan silmiştir” dediler.
Allah’m “H a fif b ir y ü k yü k len d i (ham ile ‫ دس‬ve bu halde b ir m üddet taşıdı. H a -
m ileliği ağırlaşınca, R a b le ri olan A lla h 'a : “B ize salih b ir çocuk verirsen , m uhakkak
b iz şükredenlerden o lu ru z ” diye ‫ ﺻﺎد‬e t tile r 198 F a k a t A lla h kendilerine sâlih (sapa
sağlam ) b ir çocuk verince, h er ikisi ‫ ﻋﺪ‬tuttular, A lla h ’m verdiği şeyde O n a orta k
20 koşm aya başladılar. A lla h , on la rın ş irk koştukları şeylerden m ü n ezzeh tir.” 199
Bunların Hz. Âdem ve Havva olduklarını; onlara verilende, Allah’a ortak
koştuklarım; Yüce Allah: “Ş ir k koştu kları şeyden A lla h m ün ezzeh tir” 200 bu-
yurduğunu; Başağı yeme sebebiyle cennetten çıkarıldıklarını; şirk koşmak-
sızm durumlarının çocuklanna şikayet e d i l , neticesiyle karşı karşıya
75 kaldıklarım; Sonra ^ryüzünde şirk koştuklarım; Allah’m onlardan tövbe
etmelerim istemediğini; onları kmadığmı ve (yasak) ağaçtan yediklerini
haber verdiği gibi tövbe ettiklerini haber vermediğim iddia ettiler.
(Hâlbuki) Allah: “Ve  d em Rabbine isyan edip y o lu şaşırdı. S o n ra Rabbi onu
seçip tövbesini kabul e،،i ve ‫ س‬hidayete e rd ird i.”201 Ve “Rabbim iz! B iz n efislerim i-
50 ze zu lm ettik”202 buyurmaktadır. Dedi (fakîh) ki: “Hz. Nuh’un oğlu ondan
değildi. Şayet onun soyundan olsaydı kurtulurdu. Aym şekilde Hz. Lut’un
karısı iffetsizdi (bağiydi).

198 A ’raf, 7/189.


199 A ’raf, 7‫ال‬9 ‫ ه‬.
200 A ’raf, 7‫ ﻫﻮاا‬.
201 Tâhâ, 20/121-122.
202 A’râf, 7/23.
‫ﻛﺘﺎب اﻟﻬﻤﺾ‬

‫وإﻧﻤﺎ أرادوا ﺑﺬﻟﻚ ﻋﺎﺋﺜﺔ اﻟﺼﺪوﻗﺔ اﺑﻨﺔ اﻟﺼﺪﻳﻖ اﻟﺒﺮﻳﺌﺔ‬


‫لوسر ﺍﺱ‬‫ﺣﺒﻴﺒﺔ‬ ‫اﻟﻨﻘﻴﺔ‬
‫لك ﻣﻦ‬ ‫دﻧﻰ ﺗﺬﺭ‬ ‫اﻟﺼﺎﻓﻴﺔجمﻦ‬
‫لك‬ ‫اﻟﻤﺒﺮأة‬
‫ﺣﺘﻰ‬ ‫ﺗﻜﺘﻪ ﺣﻞ‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫هيلع ﻳﻮﺳﻒ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪهيلع‬
‫•ملسو‬
‫ﻭﺍﻥىلص‬
‫ﻭﺍﻥ‬ ‫ﻣﻦ هشﻮﺗﻪ‬ ‫يف ﺻﺪﺭﻩ ‪.‬ﺃﻧﺎﻫﻠﻪ‬
‫خفﺮﺟﺖ‬ ‫ﻓرضﺏ‬ ‫ﻳﻌﻘﻮﺏ ﻟﻪ جمﺌﻞ‬
‫ﻓﻘﺪﻣﻪ ﺣىت ﻗﺘﻞ‬ ‫اﻟﺠﻴﺶ‬ ‫ﺻﺎﺣﺐ‬ ‫داود ﻋﺜﻖ اﻣﺮأة ﺭﺟﻞ وآﻣﺮ‬
‫ﻳﻨﻜﺢ ﻧ ﺎ ﺋ ﻪ‬ ‫ﺟﻤﺪا ﻛﺎن‬ ‫ﻛﺮﻣﻴﻪ‬ ‫اﻟﺮﺟﻞ • وان ﺳﻠميﺎﻥ أﻟﻘﻰﻋىل‬
‫ﻧﻐﺘﻞ‬ ‫أن‬ ‫ﻓﻴﻘﻠﻦ ﻗﺪ‬
‫ﺳﻠميﺎﻥ ﺃﻧﻜﺮﻧﺎ‬ ‫ﺾ ﻭحنﻦ ﺑﻴﻨﻨﺎ ﻣﺎ‬
‫‪.‬‬ ‫يف‬
‫ﻫﺬﺍ حنﻮ‬ ‫ﺍجلﻨﺎﺑﺔ ﻣﻦ‬

‫ﻭالﻧيب ﻣ ﺮ ﻣ ﻞ ﺇال ﻗﺎل‬


‫ﺑﺎﻟهبﺘﺎﻥ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻓﻠﻢ‬
‫ﻣﻨﻪ ﻳﻨﺞ ﻣﻘﺮﺏ ﻣﻠﻚ‬
‫ﻋىل ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺍﺭﺍﺩﺓ ﻫﺪﻡ ‪.‬ﺩﻳﻨﻪ‬ ‫وﻗﺬﻓﻪﺑﺎﻟﻌﻈمي‬
‫ﺟﺮﺃﺓ‬
Kitâbu't-T،hri» ٠١٢٠٢ b. ٨١١٦٢

Bu ifadelerle, ١١
٠٢türlii İçir ve pislikten arınmış pak, temiz, saf ve
doğru olan Sıddık’ın kızı ve Allah Resûlü’nün (s.a.) sevgili eşi Hz.
Aişe’yi kastederler. Hz. Yusuf uçkurunu çözdü! Ta ki, Hz. Yakup ona
göründü ve göğsüne vurdu. Böylece onun şehveti omuzlarından çıktı.
Hz. Davut, bir adamın karısına âşık oldu ve ordu komutanına ‫ الﺍﻩ‬ön
safa koymasını emretti, ٠ da adam ölene dek onu ön safa koydu. Hz.
Süleyman’ın tahtına bir ceset atıldı.203 Hz. Süleyman eşleriyle birleşirdi
ve eşleri şöyle derdi: ،BİZ hayızlıyken bizimle olmasını hoş görmezdik
ve bizim• cenabetten yıkanmamızı da men ederdi.’” Bu gibi şeyleri
rivayet ettiler. Bu sözlerinden ne bir meleki mukarreb ne de gönderil-
miş bir nebi kurtulmadı. Allah’ın Dinini yılıma isteğinden ve Allah’a
karşı cüretinden, hepsine iftira ve büyük günah isnat ettiler.

203 Bkz. Sâd, 30/34•


‫يف ﺍﻟﻘﺪﺭ‬
‫ﻧﺎﺀ ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ ﻛﻦ‬ ‫ﻓميﻦﺯمع ﺍﻥ‬ ‫ﺗﻘﻮل‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍﺕ ﻣﺎ‬
‫ﺍﻟالﻡ اكﻧﻮﺍ ﻗﺪﺭﻳﺔ ﻭﻣﺎ ﻭﺻﻔﻮﺍ‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﻣﻞ ﻋﻠهيﻢ‬ ‫ﻳﺒﻐني ﻭﺍﻥ ﺍملالﺋﻜﺔ‬
‫؟ﻣهنﻢ‬
‫ﻣﻦ ﺫﻛﺮ‬ ‫ألن‬ ‫ﻗﺎﻝ؛ ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﺸﻊ ﻭﺃهنﻢ ﻣرشﻛﻮﻥ‪،‬‬
‫منﺮﻗﻮﺍ‬ ‫أن‬ ‫ﺍﻟﺮﻣﻞ ﻭﺍملالﺋﻜﺔ ﺑﻨﻘﺺ ﻓﻬﻮ ﻣرشﻙ ﻭﻗﺎﻝﺍممﻪ ﺅﺅﻧريﻳﺬﻭﻑ‬

‫ﺍﺀﺯﺯﺷﻠﻪ ‪0‬‬ ‫ممﻦ‬


‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎل؛ ﺭﺭﻣﺎ ﺑﻐﺖ ﺍﻣﺮﺃﺓ‬ ‫هيلع‬
‫أنﺍﻟين‬ ‫ﻋﻠﻴمكطﺃيط‬
‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬
‫ﻋﺎﺋﺜﺔ ﺍﺑﻨﺔ ﺍﻟﺼﺪﻳﻖ‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬ ‫))■‬
‫ﺑﻨﺎﻧهيام‬ ‫ﻧيب ﻗﻂ ﻭﺇمنﺎ اكﻧﺖ ﺧﻴﺎﻧهتام‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬
‫مم ﻌ ﺖ‬ ‫؛هيلع‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺣﺒﻴﺒﺔ [ ‪] ٦ ١‬ﺍﻟين‬ ‫ﺃﻡ اﻟﻤﺆﻣﻨﻴﻦ‬
‫هيلع ﻭﻣمل‬ ‫جعﺰ ﻏري ﺻﺎﻟﺢﺭ ‪ ٢‬ﻭﻗﺪ ﻗﺎل ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻳﻘﺮﺃﻫﺎ؛‬

‫ﺭﺍﻣﺎ ﺑﻐﺖ ﺍﻣﺮﺃﺓﻧيي ﻗﻂ))• ﻭاكﻥﻋيل ﺑﻦﺃيب ﻃﺎﻟﺐ ﻳﻘﺮﺍﻫﺎ؛ جعﻞﻏري‬


‫؛هيلع ﺭﺭﺇﺫﺍ ﺫﻛﺮﺃحصﺎيب ﻓﺎﻣﺴﻜﻮﺍ))‪.‬‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻭﺗﺎﻝ ﺭﻣﻮﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺻﺎحل ‪.‬‬
‫ﺍﻟالﻡ ﺑ ﺎ ﻟ ﻮ ﺀﻭﺍﻟﻨﻘىص‬ ‫ﻓﻜﻴﻔﻂ ال مي ﻠ ﺚ‪ ،‬ﻋﻦ ﺫﻛﺮ ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ ﻋﻠهيﻢ‬
‫ﻭﺫﻛﺮمه ﺑﺬﻟﻚ ﻛﻔﺮ ﻭرشﻙ ﻭﺧﺮﻭﺝ ﻣﻦ ﺍإلميﺎﻥ ‪.‬‬

‫ﺍﻟﺸﺎﻡ‪, ١٠ :‬‬
‫(‪ ) ١‬ﻣﺮﺭﺍ »‬
‫ﺁﻥ‬ ‫ﻓالخلﻢ ﺉ‬
‫ﻟﺺ‬‫ﻟﺪ ‪٠١‬‬
‫ﺍﻩ ﺹ‬ ‫ﺁﺳﻒ‬
‫حمﺪحممن ﺍﻩ‬ ‫ﻰﺍﺇ ﻳﺎﺗﺮﺥ ائﻝ ()‪٢‬‬
‫•‬ ‫ﻫﺮﻧﻤﻦ اﻟﻤﺲ ﻣﺮدامﺀأ‪ ٦‬ا‬
‫•‬
K a d e r HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek: “Enbiyan‫؛‬n eşlerinin iffetsizlik yaptık-


larını, melekler ve Resûllerin kaderi oldukları ve onları niteledikleri
diğer şeyler hakkındaki iddialara ne dersin?” dediler. Dedi ki: “Onlar-
dan sakınınız. Onlar bidat ehli ve müşriktirler. Çünkü kim Resûlleri ve
melekleri bir noksanlık ve kötülükle anarsa o müşriktir. Allah: ‘Allah ile
Resulleri ‫ﻫمسﻢ'ﺍﻩ‬ ayrım yapmak istiyorlar’204 buyurmuştur. Size imla
ettirdiğimi yazınız; Nebi (a.s.) şöyle bu^mrmuştur: ‘Hiçbir Nebi’nin
eşi iffetsizlik yapmamıştır. Onun (Lut’un (a.s.) karısınm) ihaneti diliy-
leydi.’ Sıddık’in kızı, Müminlerin annesi ve Nebinin sevgili eşi Hz.
Aişe; Resûlallah’ın ‘0 iyi bir iş yapm adı’ (amile gayru salıh)205 şeklinde
okuduğunu işittim’ demiştir. Allah Resûlü (s.a.): ‘Hiçbir Nebi’nin eşi,
hiçbir şekilde iffetsizlik yapmamıştır’ buyurmuşmr. Hz. Ali b. Ebi
Talib ‘amile gayım salih’ şeklinde okuyordu. Allah Resûlü (s.a.): ‘Asha-
bım anıldığında haklarında susunuz, ileri geri konuşmaymız’ buyur-
muştur. Durum böyleyken Enbiya (a.s.) ‫ﻫﻞ‬،‫ﻟﺴﺴﺎ‬ haklarmda kötü
ve noksanlıkla konuşmaktan nasıl imsak edilmez. Onları bu şekilde
kötülük ve noksanlıkla anmak, küfiir ve şirk olup imandan çıkmaktır.”

*٠٠ Nisâ, 4/150.


208 Bkz. Hûd, 11/46.
‫يف ﺍﻟﻔﻘﺮﻭﺍﻟﻔﻘﺮﺍﺀ‬
‫مث ﺟﺎﺀه ﻗﻮﻡ ﻣﻦ ﺍﻟﻔﻘﺮﺍﺀ ﻭﺍملﺎﻛني ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف ﺍﻟﻔﻘﺮ؟‬
‫وأﻣﺘﻨﻲ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ'• ﺭﺀﺍﻟﻠﻬﻢ ﺃﺣﻴين ﻓﻘريﺃ‬ ‫ﺁﻥ ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﻫﺎﺩﻡ اﻛﺘﺒﻮا‬
‫ﻭﺍﺣرثيف يف ﺯﻣﺮﺓ ﺍﻟﻔﻘﺮﺍﺀ ﻭﺍملﺎﻛني»‪.‬‬ ‫ﻫريﺍ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ‪ :‬ﺭﺭﺇﻥ ﻓﻘﺮﺍﺀ‬ ‫حمﻤﺪ ﻛﻔﺎﻓﺎ))‪.‬‬ ‫آل‬ ‫ﺍﺭﺯﻕ‬ ‫((ﺍﻟﻠﻬﻢ‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ؛‬


‫ﻗﺒﻞ ﺃﻏﻨﻴﺎهئﻢ خبﻤﺲ ﻣﺎﺋﺔ ﻋﺎﻡ ﻳﺄلكﻮﻥ ﻓهيﺎ‬ ‫اﻟﺠﻨﺔ‬ ‫ﻳﺪﺧﻠﻮﻥ‬ ‫ﺍململﻴﻦ‬
‫ﻓﻴﻘﻮﻝ‬ ‫آت‬ ‫ﻭﺍآلﺧﺮﻭﻥ ﺟﺎﺛﻮﻥﻋىل ﺭﻛهبﻢ ﻓﻴﺄﺗهيﻢ‬ ‫ﻭﻳرشﺑﻮﻥ ﻭﻳﻨﻌﻤﻮﻥ‬

‫ﻣﻠﻮﻙ األرض وﺣﻜﺎﻣﻬﺎ وآﻫﻞ اﻟﺜﺮوة‬ ‫ﺣﺎﺟﺘﻲ ﺃﻧمت ﻛﻨمت‬ ‫ﺗﺒﻠﻜﻢ‬


‫ﻓميﺎ ﻛﻨﺘﻢ ﻗﻴﻪ‪ *،،‬وإن أﻫﻞ‬
‫ﻟﻴﺼﻠﻮﻥ ﺍجلﻤﻊ‬ ‫ﻭﺍﻟﻐﺶ ﻓﺎﺭﻭيف ﻣﺎﺫﺍ ﺻﻨﻌمت‬
‫ﺍﻟمبﻊ‪،‬جمﺎ ﻳﺜﻌﺮﻭﻥ‬ ‫ﺍألﺭﺽ ﺩ ﻭ ﻣ ﺎ‬
‫ﺑﺎﻗﺪﺍجممه ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ يف‬ ‫ﺟﺒﺎﺑﺮﺓ‬
‫‪ .‬ﻭﻣﺎ ﺛﺢ آل ﻣﺠﻤﺪ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫هلﻮﺍهنﻢ ﺍﻟﺬﺭ‬
‫ﺍﺻﻐﺮﻋﻨﺪمه ﻣﻦ‬ ‫هبﻢ‬
‫ﻭ(ﺭﺇﻥ‬ ‫‪.‬ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ﻓﺎﺭﻕ‬
‫ﻣﺘﺘﺎﺑﻌﺎﺕ ﺣﺶ‬ ‫ىلص ﺍﻟﻠﻪهيلعجمﻦ ﺧزب ﺛالﺛﺔ ﺃﻳﺎﻡ‬
‫ﻣﻠميﺎﻥ‬ ‫ﺍﻟﻔﺮﺱ))• وأن‬ ‫ﺍﻟﻌﺬﺍﺭﻋىل‬ ‫[‪ ] ٦٢‬ﺍملﺆﺱ ص‬ ‫ﺍﻟﻨﻘﺮ ﺃﺯﻳﻦﻋىل‬
‫ﺍﻟالﻡ ﻳﺪﺧﻞ ﺍجلﻨﺔ حبﻴﻦ ملﺎ جعﻞ ﻟﻪ يف ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ‪ ،‬ﻭﻟﻮﻋمل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫هيلع‬
‫ﺍألﺭﺽ ‪.‬‬ ‫ملﺎﺧﺖ ﺑﻪ‬ ‫ﺹ ﻛرب‬ ‫ﺧﺮدل‬ ‫ﻣﻠميﺎﻥ ﻭﺯﻥ ﺣﺒﺔ‬ ‫يف ﻗﻠﺐ‬
‫ألﺑﺮﻩ))‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺫﻯ ﺀملﺮﻳﻦ‬ ‫وﺗﺎل؛ <<ﺭﺏ ﻋىل‬
‫ﺍﻣﺮﺉﺀﻟﻮﺃمت‬

‫ﺑﻪ ‪.‬‬ ‫ﻗﺒﻠﻮﻩ ﻭﻓﺮﺣﻮﺍ ﺑﻪ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﺬﻟﻚ ﺹ ﻗﻮﻟﻪ ﻭ ﺭ ﺿ ﻮ ﺍ‬


FAKİRLİK VE FAKİRLER HAKKINDA

Sonra ona fakir ve miskinlerden bir grup gelerek: “Fakirlik hak-


kanda ne dersin?” dediier. Dedi ki: “Yazmrz; Nebi (a.s.) şöyle buyur-
muştur: ‘Allah’ım beni fakir olarak yaşat, fakir olarak vefat ettir ve beni
fakir ve miskin zümresiyle birlikte haşret’ ve ‘Allah’ım Muhammed’in
ailesine yetecek kadar rızı^ ver5 buyurmuştur. Nebi (a.s.) şöyle buyur-
muştur: ‘Müslümanların fakirleri, zenginlerinden beş yüzyıl önce cen-
nete girecekler. Onlar orada içip yer ve nimetlenirler. Diğerleri binek-
leri üzerinde beklerken onlara şöyle diyen bir ses gehr: ‘ihtiyacımı
görünüz. Siz yeryüzünün malikleri, hükümdarları, servet ve zenginlik
sahiplerisiniz. Elinizdeki nimetlerle ne yaptınız bana gösteriniz.’ Yer-
}üzünün zâlimleri, Allah’ın yanında zelü ve adi tüduklarından; Kıya-
met gününde mahşer ehli, ayaklarıyla üzerlerine basarlar da farkına bile
varmazlar. Çünkü mahşer ‫ﺀ‬ 1‫ﺿآلآل‬‫ﺁ‬
yanında zerreden kürktürler. Dün-
yadan göçene kadar Muhammed’in (s.a.v.) ailesinin karınları peş peşe
üç gün ekmekle doymamıştır. Mümine fakirlik, at üstündeki bakire
gelinden daha süslüdür. Dünyada kendisine verilen nimetlerden dolayı
Süleyman (a.s.) bir süre sonra cennete girer. Şayet Allah, Hz. Süley-
man’ın kalbinde hardal tanesi kadar kibir olduğunu görseydi, onu yere
geçirirdi. Yıpranmış elbiseler içinde olan nice insanlar vardır ki; Al-
lah’tan dilese hemen ona verir. Ilıma inanıp, kabul edip sevindiler.
Onun bu sözlerinden hoşnut oldular.
‫يفﺍﻟﻐىن ﻭﺍألﻏﻨﻴﺎﺀ‬
‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺍألﻏﻨﻴﺎﺀ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻳﺎ ﻓﻘﻴﻪ ؟ ﻗﺎﻝ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥ ﺍﻟين‬
‫ﻭﻳﺪﺹ ‪:‬‬ ‫ﺍملالﻡ ﺗﺎﻝ‪ " :‬ﺍ ﻟ ﻠ ﻬ ﻢﺇين ﺃﻋﻮﺫ ﺑﻚ ﻣﻦ ﺍﻟﻔﻘﺮ ﻭﺍﻟﻜﻔﺮ"‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﺍألمحﺮ‬ ‫ﺍملﻮﺕ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‪ :‬ﺭﺭﺍﻟﻔﻘﺮ‬ ‫ﻭﺍهلﺪﻯ))‪.‬‬ ‫ﺃﻣﺎﻟﻚ ﺍﻟﻐىن‬ ‫«ﺍﻟﻠﻬﻢﺇين‬
‫ﺍملﺔ ﻭﺍﻟﺪﻋﺔ؛ ﻓﺈائ ال‬ ‫ﻭﺍﻟﻜﻔﺮ ﺍألﻛرب))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ‪(( :‬ﺍﻟﻠﻬﻢﺇين ﺃﺳﺄﻟﻚ‬
‫ﻋﻴﺪه‬
‫ﻳﺄﻟﻪ‬ ‫أن‬ ‫حيﺐ‬ ‫ﻧﻌﺪﻝ ﺑﺎﻟﺴﻌﺔ ﻭﺍﻟﺪﻋﺔ ﺷﻴائ‪ .)،‬ﻭﻗﺎﻝ‪(( :‬ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻭﺗﻨﺎﺛﺮ ﻣﻦ‬ ‫ﻓﺎﺍﻟﻮﺍ ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ ﻓﻀﻠﻪ))‪ .‬ﻗﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﻣﻦ ﻣﺆﻳﺪﻩ ﻭﻣﻦ ﻓﻀﻠﻪ‪.‬‬
‫ﺍملﺎﺀ ﺟﺮﺍﺩ ﻣﻦ ﺫﻫﺐ جفﻌﻞ ﺍﻳﻮﺏ ﻳﻠﺘﻘﻂ ﺣىن ﻣال ﺭﺩﺍﺀﻩ ﻓﺄﻗﺒﻠﺖ‬
‫ﺁﻣﺎ ﺍﻛﺘﻔﻴﺖ؟‬ ‫ﺃﻳﻮﺏ ﺃﻣﺎ ﺷﺒﻌﺖ‬ ‫ﻳﺎ‬ ‫ﻟﻴﺄﺧﺬﻫﺎ ﻓﻨﻮﺩﻱ‪:‬‬ ‫ﺟﺮﺍﺩﺓ ﻓﺎﺗﺒﻌﻬﺎ‬

‫ﻓﻀﻠﻚ ﻭﻣﻦ ﺭﺯﻗﻚ‬ ‫ﻭﺗﺎﻝ؛ ﺭﺏ ﻣﻦﻳحش آوﻳﻜﺘيف أو ﻳﺴﺘﻐىن ﻋﻦ‬


‫ﻭﻋﻄﻴﺘﻚ))‪.‬‬

‫ﻣﻮﺱ ﻋﺪﻭﻩ ﻓﻘﺎﻝ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﺫﻫﺐ ﻓﻘﺪ ﺁﺋﺌﻪ ﻓال ﺑﺄﺱ‬ ‫ﻭﺧﺎﻑ‬
‫ﻳﺎ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‪:‬‬ ‫ﺍملﺪﻳﻨﺔ‪ ،‬ﺍﺫﺍ ﻫﻮ ﺑ ﻪ ﺟﺎﻟﺲ ﻳﻌﻤﻞ‬ ‫ﻋﻠﻴﻚ ﻣﻨﻪ ﻓملﺎ ﺩﺧﻞ‬
‫ﺭﺏ؛ ﻭﻋﺪﺗىن ﺍﻧﻚ متﻴﺘﻪ‪ ،‬ﻗﺎﻝ‪ :‬ﻗﺪ[ ‪ ] ٦ ٣‬ﻓﻌﻠﺖ ﻗﺪ ﺍﻓﻘﺮﺗﻪ‪ ،‬ﻭﺍﻟﻔﻘﺮ‬
‫ﺍهلﻢ ﺑﻔﻘﺮﻩ‪.‬‬ ‫ﺍملﻮﺕ ﺍألﻋﻈﻢ‪ ،‬جفﻌﻞ ﻳﻨﻈﺮﺇىل ﻣﻮﺱ ﻓال ﻳﻌﺮﻓﻪ ﺹ‬
ZENGİNLİK VE ZENGİNLER HAKKINDA

Sonra ona zenginler gelerek: “Ne diyorsun ey faldh!” dediler. De-


di ki: “Yazuıız; Nebi (a.s.): ‘Allah’ım! Fakirlikten ve küfiirden sana
sığınırım’ demiştir. Ve ‘Allah’ım senden zenginlik ve hidayet dilerim’
şeklinde dua etmiştir. ‘Fakirlik büyük küfür ve kızıl ölümdür’ ve ‘Al-
lah’ım senden bolluk ve rahatlık dilerim. Biz bolluk ve rahatlığa denk
‫ﻩ‬1‫ﺱ‬ hiçbir şeyi görmeyiz’ demiştir. Ve şöyle buyurmuştur: ‘Allah;
kendisinin fazl ve keriminden, luılunun dileyip talep etmesini sever.‫ﻩ‬
halde Allah’m fazlından isteyin’ ve ‘gökten altın çekirgeler yağdı, Hz.
Eyüp ridası doluncaya kadar topladı. Bir çekirge gitti, o da onu takip
etti. ‘Ey Eyüp doymadın mı, sana yetmedi mi?’ diye seslenildi. Hz.
Eyüp: ‘Rabbim, senin fazlından, rızkından ve verginden kim doymuş,
yeter görmüş ve müstağni olmuştur’ dedi. H z. Musa, düşmanından
korktu. Bunun üzerine Allah: ‘Git! Ben onun canım alacağım, sana
ondan kötülük gelmez’ dedi. Musa şehre girdiğinde adamı oturur hal-
de çakşır buldu ve: ‘Ey Rabbim onun canını alacağına dair bana söz
vermiştin’ dedi. Allah şöyle dedi: ‘Yaptım! Onu fakirleştirdim! Çünkü
fakirlik büyük ‫ﺳﺎة‬ ‫ف؛‬.’ Adam H z. Musa’ya bakıyor ancak fakirliğinin
derdinden dolayı onu mıııyamıyordu.
‫حمﺎﺏ ﺍمنﺮﺵ‬

‫ىلص اﻟﻠﻪهيلع؛ «ﻳﻘﻮل اﻟﻠﻪ؛ إن ﻣﻦ ﻣﺎديﻣﺠﻦ ال‬


‫رﻗﺎل اﻟﻨﻲ‬
‫ﺇال‬ ‫ﺑﻤﻠﺢ إال ﺑﺎىك وﻟﻮ رصﻓﺘﻪ ﻋﻨﻪ هلﻠﻚ ‘ ﻭﻣهنﻢ ﻣﻦ ال ﺑﻤﻠﺢ‬
‫ﺑﺎﻟﻨﻘﺮ ﻭﻟﻮ رصﻓﺘﻪﺇىل ﻏري ﺫﻙ هلﻠﻚ))‪.‬‬
‫هيلع يف‬ ‫ﺍﻟالﻡ‪ :‬ﺭﺭجمﻮﻣﻊ‬
‫هيلع يف ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ﻣﻘرت‬ ‫هيلع‬
‫ﻭﻗﺎﻝﺍﻟﺘيي‬

‫ﺍآلﺧﺮﺓ))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻧﻴﺎﻣﻮحسهيلع يف‬ ‫ﻭﻣﻘرتهيلع يف‬ ‫اآلﺧﺮة‬ ‫‪٠‬‬


‫ﺍخلﻰ‬ ‫ﻭﺁﻣﺎﻙ‬ ‫ﻣﺘﻘﺒال ‪.‬‬ ‫ﻭمعال‬ ‫ﺃﻣﺎﻙ ﺭﺯﻗﺎ ﻭﺍﺳﻌﺎ‬ ‫((ﺍﻟﻠﻬﻢ ﺇيف‬

‫ﻭﺍهلﺪﻯﻭﺍﻟﺘىق))‪.‬‬

‫ﺍﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ؛ ان ﻋﻨﺪ اﻟﺮﻛﻦ جمﻠﻚ ﻗﺎﺋﻢ ﻳﺆﻣﻦﻋىل‬ ‫وﺗﺎل‬


‫ﺍﻟالﻡ‪:‬ﺭ ﺭ ﺍ ﻟ ﻠ ﻬ ﻢ ﺇيف ﺃﻋﻮﺫ ﺑﻚ‬ ‫ﻟﻌﺎﻟمك ‪ .‬ﻭاكﻥ ﺱ ﺩﻋﺎﺀ ﺍهلﻲهيلع‬

‫ﻣﻦ اﻟﻜﻔﺮ ﻭﺍﻟﻔﻘﺮ ﻭﺍﻟﺒﺨﻞ ﻭﺍهلﺮﻡ))‪.‬‬ ‫‪١٠‬‬

‫ﻭﺍملﻠﻮﻙ ﻣﻦ ﺍﻟﻔﻘﺮ ﻭﺣﻴﺎمك‬ ‫ﺍالﻏﻨﻴﺎﺀ ﺍهيﺎ‬


‫ﻓﻘﺪ ﺃﻋﺎﻧمك ﺍممﻪ‬

‫ﻭﻃﻮال ﻋﻠﻴمك ﻭﺑرشمك يف ‪.‬ﻛﺘﺎﺑﻪ‬ ‫ﻳﺎخلﻰ ﻛﺮﺍﻣﺔ ﻣﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻟمك ﻭﻣﻨﺎ‬


‫اﻟﻤﺤﺎ‬ ‫آﻳﻨﺎيف‬ ‫ألﻧﺘﻢ اﻟﺬﻳﻦ ﻗﺎل اﻫﻪ ﻓهيﻢ ؤ ﻭﻣهنﻢ ﻗﻦ ﻗﺌﻮد زﺑﻤﺎ‬
‫ﺧﻂ ﻧﻠﻬﺎ ﻏﺬاج اﻟﺜﺎرأل '؛‬ ‫ﺧﻂ زﻓﻲ اآلﺟﺰؤ‬

‫ﺍملﻠﻚ ‪ :‬ﻳﺎ ﻏالﻡ ﺃﻋﻂ ﺍﻟﻔﻘﻴﻪ‬ ‫ﻭﺭحمﻮﺍ ﺑﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺫﻙ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮا‬ ‫‪١٠‬‬
‫ﺩﻳﻨﺎ ‪.‬‬ ‫ﺻﺎﺣﺐ ﻣﻨﺔ ﻭمجﺎﻋﺔ ﻭﺇﻧﻪﺑﻠﻐين إن‬
‫هيلع‬ ‫ﺩﻳﻨﺎﺭ ﻓﺈﻧﻪ‬ ‫أﻟﻒ‬

‫ﻣﺎ ﺭﻡ ﺍألﻓﺮﺍﺣﺴﺎ‬ ‫ﺍألﻣﻞﺅﺭﺱﺍﻟﺜﺎﺱ ﻡ‪،‬ﺗﻮﻝﺭمبﺎ ﺁﺗﻨﺎيفﺍﻟﺪمنﺎ‬ ‫(‪) ١‬رسﻭﺍ ﻣﺮﺍ؛ •‪.٢ ١‬ﺭيف‬
‫اﻟﻐﺎرب رالﻣﺪاب‬
KiUbu't-T*hrl| Oirir ‫ه‬, Amr

Nebi (a.s.) dedi İd, Allah şöyle buyurmuştur: ‘Kullarımdan bazıla-


rı vardır ki ancak zenginlikle ıslah olur, ondan zenginliği alırsam helak
olur. Bazıları da ancak fakirlikle ıslah olur.‫ ﺁﺍﺍﻫﻪ‬fakirliğini giderirsem
h e la l، olur.’

Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Dünyada bol verilene ahirette az


verilir. Dünyada az verilene ahirette bol verilir.’ Ve ‘Allah’ım senden
bol bir rızık, makbul bir ‫ﻟﻠﻞ‬،‫ ﺍ‬dilerim. Allah’ım senden zenginlik, hi-
dayet ve takva dilerim’ buyurmuştur.

ibn Abbas: ‘Rüknün yatımda duran bir melek vardır ve sizin dua-
larımza âmin der’ demiştir. Allah’ım kühirden, fakirlikten, cimrilikten
ve yaşlılıktan sana sığmıyorum’ duası, Nebi’nin (a.s.) yaptığı dualar-
dandır. Ey zenginler ve mal mülk sahipleri! Allah size; iyilik, minnet,
bolluk ve zenginlik vererek sizi fakirlikten kurtarmıştır. Kitabında sizi
müjdelemiştir. Siz, Allah’ın: ‘O n la rd a n ‘Allah'ım d ü n y a d a da b ize iy ilik ,

iyilik ver ve b iz i ateş a za b ın d a n k o ru ’ d iy e n le r v a r d ır ’206 dediği


a h rette de b ize
kimselerdensiniz.” Bunu kabul edip razı oldular. Hükümdar, hizmetçi-
sine: “Fakihe bin dinar ver. Çünkü ٠Sünne ve Cemaa sahibidir. Borç-
lu olduğunu haber aldım” de<li.

206 ‫ﺩﺀ‬,‫ﺍ‬ / ‫ﺍﻡﺀ‬.


‫يف ﺃﻥ ﺍﻟﺼﺪﻗﺔ ﻭﺍﻟﺪﻋﺎﺀ ﺗﺰﻳﺪيف ﺍﻟﻌﻤﺮ‬
‫خيﺮﺝ‬ ‫ﺁﻥ ﺍملﻠﻚ‬ ‫ﺭﻭﻳﺖ ﻟﻨﺎ‬ ‫ﺁﻧﺖ‬ ‫ﻟﻪ’‪.‬‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺍﻟﺮﺍﻓﻀﺔ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‬
‫ﻋرشﻳﻦ ﺳﻨﺔ‬ ‫ﺑﻌﺪ ﺫﻟﻠﺚ ‪،‬‬ ‫ﻋﻠﻴﻨﺎ‬ ‫ﻛﺬﺍ ﻭﻛﺬﺍﻓﺄىت‬ ‫ﻣﻨﺔ‬ ‫ﻣﻦﺑيئ ﺃﻣﻴﺔيف‬

‫ﺫﻟﻚ ‪.‬‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺭﺃﻳﻨﺎ ﺷﻴائ [ ‪]٦ ٤‬‬ ‫ملﺎ‬

‫ﺑﺎملﺢ ﺑﻦﻣﺮمي ﻭﻫﻮ ﺟﺎﻟﺲ ﻳﺮﻳﺪ‬ ‫ﻫﺎﻝ ؛ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺇﻧﻪ ﻣﺰ ﺭﺟﻞ‬


‫ﻓﻴﺤﺘﻄﺐ ﻓال ﻳﺮﺟﻊ‬ ‫ﻳﺬﻫﺐ‬ ‫ﻫﺬﺍ‬ ‫ألحصﺎﺑﻪ‪:‬‬
‫ﺇﻥ‬ ‫حيﻄﺐ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺍﻥ‬

‫ﻗﺪ‬ ‫ﺣﻄﺐ‬ ‫ﺭﺃﺳﻪ‬ ‫مبﻮﺕ•ﻓمل ﻳﻠﺠﺚ ﺃﻥ ﺟﺎﺀ ﺍﻟﺮﺟﻞﻋىل‬ ‫ﺣﺶ‬

‫ﺿﻊ‬ ‫ﻟﻪ ‪:‬‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻓﺪﻋﺎﻩ‬ ‫ﻫﺬﺍ ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻗﺪ ﺭﺟﻊ ‪،‬‬ ‫ﻟﻪ ‪:‬‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‬ ‫محﻠﻪ •‬

‫ﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫حفﻠﻪ ﻓﺈﺫﺍ ﺃﻓىع ‪،‬‬ ‫ﺣﻠﻪ‬ ‫ﻓﻮﺿﻌﻪ مث ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺣﻤﻠﻴﻚ‬
‫ﻓﻮﺿﻌﺘﻪ‬ ‫ﺭﻏﻴﻒ‬ ‫معﻠﺖ؟ ﻗﺎﻝ ؛ اكﻥﻣيع‬ ‫يشﺀ ﺃﻱ‬
‫ﻟﻪ ‪:‬‬ ‫ﺷﺠﺈع ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﻓﺪﻓﻌﺖ‬ ‫ﻓﺄﻝ‬ ‫ﺟﺎﺋﻊ‬ ‫ﺭﺟﻞ‬ ‫ﺃﻥ ﺁلكﻪ جفﺎﺀ‬ ‫ﺃﺭﻳﺪ‬ ‫ﺟﺎﺋﻊ‬ ‫ﻭﺃﻧﺎ‬ ‫ﻳﺪﻱ‬ ‫ﻳني‬

‫ﻋﻨﻚﺍﻟﺬﻱ ﺍﻟﺮﻏﻴﻒ‬ ‫ﻓﺪﻍ‬ ‫ﺍﻟﻴﻮﻡ‬ ‫ﺃﺟﻠﻚ‬ ‫إﻟﻴﻪ ﺍﻟﺮﻏﻴﻒ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬اكﻥ‬


‫ﺻﺒﻴﺎ ﻋﺪﺍ‬ ‫ﻳﻘﺘﻠﻚ ‪ .‬ﻭﺍﻥ‬ ‫ﺃﻥ‬ ‫ﺃﺭﺍﺩ‬ ‫ﻭﺍﻟجشﺎﻉ‬ ‫متﺪﻟﺖ ﺑﻪ ﻫﺬﻩ ﺍألﻓىع‬

‫ﺳﺎﺋﻞ‬ ‫ﻓﻠﻘهيﺎ‬ ‫ﻛرسﺓ‬ ‫ﻭﻣﻌﻬﺎ‬ ‫ﻃﻠﺒﻪ‬ ‫يف ﺃﻣﻪ ﻋﻠﻴﻪ‬


‫خفﺮﺟﺖ ﺍﻟﺬﺋﺐ‬

‫ﺗﺰﻳﺪ‪.‬ﺑﺎﻟﺼيب‬
‫ﺭﺭﺍﻟﺼﺪﻗﺔ ‪:‬ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﺬﺋﺐ‬
‫يف‬ ‫ﻓﺄﻋﻄﺘﻪ‬
‫ﻓﺮىم ﺍﻟﻜرسﺓ‬

‫ﺍملﺮﺀ ﻭﺗﻨيف ﺍﻟﻔﻘﺮ ))‪ .‬ﻭﺭﺭﺃﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮﺏﻣﻴﺘﺔ ﻭﺗﺪحل‬ ‫ﻏﻀﺐ‬ ‫وﺗﻄﻔﺊ‬ ‫ﺍﻟﻌﻤﺮ‬
‫ﺍﻟﺬﺭ ﻓﻨﻈﺮ‬ ‫ﻛﺄهنﻢ‬ ‫ﺫﺭﻳﺘﻪ‬ ‫خفﺮﺟﺖ‬ ‫ﻇﻬﺮﻩ‬ ‫ﺍﺱ ملﺎ ﺧﻠﻖ ﺁﺩﻡ جمﺢ‬
‫ﻭﺍﻟﻄﻮﻳﻞ [ ‪] ٦ ٥‬‬ ‫ﻭﺍملجحﺮ‬ ‫ﻭﺍﻟﻘﺒﺢ‬ ‫ﺍﻟححصﻭﺍملﺒﺘىل ﻭﺍجلﻤﻴﻞ‬
‫ﺇىل‬
S a d a k a VE DUANIN ÖM RÜ ARTTIRACAĞI
HAKKINDA

Sonra ©na Rafıza gelerek: “Sen bize m ülkün (saltanatm) üm eyye


Oğullarından şu ve şu yılda çıkacağını süylemiştin. üzerinden yirmi yıl
geçti ama biz sbylediğinden bir şey görmedik” dediler. Dedi ki: Yazı-
nız; M eryem oğlu Mesih oturuyorken bir adam önünden geçti, Adam
©dun t©plamaya gidiyordu. M esih ashabma: ‘Bu adam gidecek ve
odun toplayacak fakat ölmeden dönmeyecek’ dedi. Çok geçmeden
adam başımn üstünde taşıdığı ©dunlar olduğu halde geldi. H z. isâ’ya:
‘Bu dediğin adam geldi’ dediler. H z. isâ adamı çağırdı ve ona: ‘Odun-
larını yem koy5 dedi. Adam, ©dunlan yere koydu. s©nra ona: ‘Çöz’
dedi. Adam çözdü. Ve bir baktılar ki bir engerek yılam - kimileri onun
bir şucca’ yılam olduğunu söylüyor-. Hz. isâ ona: ‫؛‬N e yaptm?’ diye
sordu. Adam: ‘Yanımda bir ekmek vardı. Açtım yemek için önüm e
koydum. Aç bir adam geldi ve benden istedi. Ben de ona ekmeği ver-
dim ’ dedi. H z. isâ: ‘Ecelin, bu gün seni öldürm ek isteyen bu engerek
yılam veya şucca’ yılam idi. Sadaka olarak verdiğin bir som un ekmek,
seni bundan kurtardı’ dedi. Bir çocuğa kurt saldırdı. Annesi elinde etli
bir kemik parçası olduğu halde onu aramaya koyuldu. Bir dilenciyle
karşılaştı ve etli kemiği ona verdi. K urt da çocuğu bıraktı. ‘Sadaka
öm rü uzatır, Rabb’in gazabım söndürür, kötü ölüm ü defeder ve fakir-
İlgi yok edeti buyurmuştur. Ve şöyle demiştir: ‘Allah, Âdem’‫ ؛‬yarattı-
ğında sırtım sıvazladı; zürriyeti zerreler gibi ortaya çıktı. Onlardan
sağlam olm a, m üptela (sakat vb.) olm a, güzel ve çirkin olm a, kısa ve
uzun olm a ve sümüklüye baktı.
‫ﺳﻤﺎرش"ﺀﺻﻢ‬ ‫اﻧﻤﺮش‬ ‫ﻛﺘﺎب‬ ‫‪٩٣‬‬

‫ﻧﻮﺭﺃ ﻣﺎﻃﻌﺄ ﻳﻦ ﺍخلﻠﻖﻟىي ﻟﻪﻋﻠﻬﻦ‪ ،‬ممﺎﻝ ؛ ﻳﺎ‬ ‫ﻓﺮﺃﻯ ‪،‬ﺭﺍﻟﺪمم‬


‫ﺭﺏ ﻣﻦ ﻫﺬﺍ؟ ﺗﺎﻝ؛ ﺍﺑﻨﻚ ﺩﺍﻭﺩ ﻗﺎﻝ ﻳﺎ ﺭﺏمك معﺮﻩ ؟ ﻗﺎﻝ؛ﺃﺭﺑﻌني‬
‫ﺳﻨﺔ • ﺗﺎﻝ؛ ﺭﺏﻓمك معﺮﻱ ؟ ﻗﺎﻝ؛ ﺁﻟﻒ ﻣﻨﺔ ‪ .‬ﻗﺎﻝ؛ ﺭﺏ ﺍﺟﻌﻞ ﻟﻪ‬
‫معﺮ ﺁﺩﻡ ﻭﺯﺍﺩيف‬ ‫ﻣﻦ معﺮﻱﺛالﺛني ﺳﻨﺔ • ﻓﻔﻌﻞ ﺍﻟﻠﻪ ﺫﻟﻚ ﻧﻘﺺ ﻣﻦ‬
‫ﻗﻴﻞ ﻟﻪ ﺍﺧﺮﺝ ﻣﻦﺑني‬ ‫معﺮ»•ﺩﺍﻭﺩ ﺫﻫﺐ ﻳﻮﺵ ﺣني ﻣﺮﺍمغﺄ‬‫‪ ٠‬ﻭﺁﻥ‬
‫ﻇﻬﺮﺍين ﻗﻮﻣﻚ ﻓﺈهنﻢ ﻳﺮﻣﻞ ﻋﻠهيﻢ ﺍﻟﻌﺬﺍﺏ ‪ .‬ﻭﺃﻥ ﺍﻟﻠﻪ ملﺎ ﺃﺧﺮﺝ‬
‫ﻭﻋﺪﺗﻚﺇين‬ ‫ﻏﻀﺒﺖ ‪،‬ﺃين‬ ‫ﻳﻮﻧﺲ ﻣﻦ ﺑﻄﻦ ﺍحلﻮﺕ ﻗﺎﻝ‪ :‬ﻳﺎ ﻳﻮﺽ‬
‫ﺃﺭﻣﻞ ﻋﻠهيﻢ ﺍﻟﻌﺬﺍﺏﻭمل ﺃﻋﺪﻙﺇين ﻣﻌﺬهبﻢ ال حمﺎﻟﺔ ‪ ،‬ﻓﻌﺼﻴﺖ‬
‫ﻭﻭﺿﻌﺖ ﺍﻟﻐﻀﺐىفﻏري ﻣﻮﺿﻌﻪ ﻓﻌﻨﺪ ﺫﻟﻚ ﺫﻫﺐ ﺗﺎﺋﺒﺎ ‪.‬‬

‫ﻳﻮﺵ ﺣىنمل‬ ‫ﻗﻮﻡ‬


‫ﺍﻟﻌﺬﺍﺏ ﺃﻫﺒﻂﻋىل‬ ‫ﻋﺒﺎﺱ‪:‬‬
‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﺍﻥ‬ ‫‪١٠‬‬
‫ﻳﻜﻦ ﺑﻴهنﻢ ﻭﺑﻴﻨﻪ ﺇال ﺹ ﻣﻴﻞ جفﻌﻞﻋىل ﺭﺅﻭهسﻢ ﻣﺜﻞ ﻗﻄﻊ‬
‫ﺍﻟﻠﻴﻞﺍملﻈمل ‪ ،‬ﻓملﺎ ﺗﺎﺑﻮﺍ ﻭﺗرضﻋﻮﺍ رصﻑ ﻋهنﻢ ﺍﻟﻌﺬﺍﺏ ‪ .‬ﻭﺍمئﺎ‬
‫ﺍﺧرب ﻳﻮﺵ ﺍﻧﻪ جمﺮﻣﻞ ﻋﻠهيﻢ ﺍﻝ‪،‬حمﺬﺍﺑﻞ ؛ﻭمل خيﺒﺮ ﺍهنﻢ ﻣﻌﺬﺑﻮﻥ‬
‫ﺇىل ﺁﺩﻡ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ ﺅﻗﺜﻴينﻭمل جنﺬ ﻟﺔ‬ ‫ﻋﻬﺪ مكﺎ‬
‫ﻓﻨﺲ ﻭﻏﻔﻞ‬
‫ﻓﺘﺎﺏ ﻳﻮﻧﺲ ﻭﺗﻀﺊ ﻓﺎحمجتﺎﺏ ﻟﻪ ‪.‬‬ ‫ﻏﺰﺗﺎﻩ‬ ‫‪١٠‬‬

‫م ﺷﺖ؛اة‬ ‫ﺍﺩﻳﺰﻩ‬ ‫ﺿﺐ‬ ‫ﻏﻢ‬ ‫ﺋﻆ‬ ‫ﻗﻮض ﻧﺌﺂ آﻧﺌﺮأ‬ ‫ﺳﺐ اﺑﻤﺎﻧﻬﺎ مإال ﻧﺰ ؛‬ ‫آظ‬ ‫(‪ ) ١‬ﻓزنآل ث‪،‬ﺋﺚﻓﺰ‪:‬ﺉ‬
‫■‬‫ﺍﻟﺬﻳﺪﻫﺌﻌائمخ ﺇﺭمجﻲ•رسﺩ ؛‪،‬ﺩﺽ•' ‪٩٨‬‬
‫ممﺮﺍﺩ؛ ‪. ١١٠‬‬ ‫( ﺁ)‬
Kitabu't-Tahrij Dlrtr b. Amr

İnsanlar arasında parlayan fakat öm rü uzun olmayan bir nur gör-


dü. Hz. Âdem: ‫؛‬Ya Rabbi! Bu kimdir?’ dedi. ‘ ‫ﻏﻪ‬1‫ﺱ‬Davud’tur’ bu-
yurdu. ‘Rabbim öm rü kaç yıldır’ dedi. ‘Kırk yıldır’ buyurdu. ‘Rabbim
benim öm rüm kaç yıldır’ dedi ‘Bin yıldır’ buyurdu. ‘Rabbim benim
öm rüm den otuz yılı ona ve^ dedi. Allah, Âdem’in öm ründen ahp
azalttı ve Davud’un öm rüne ekleyip artırdı. H z. Yunus’a ‘Kavminin
‫ﺃﻟﻞ؛‬ayrıl çünkü onlarm üzerine azap gönderilecektir5 buyurdu-
‫ﺍالﺱ‬،‫ﻝ‬
ğunda. Yunus isteksiz bir şekilde ayrıhp gitti. Allah, dev balığın kar-
nından Yunus’u çıkardığında ona: ‘By Yunus! Kızdın, ben sana onların
üzerine azap " va’d ettim. Ancak onlara kesinlikle azap
vereceğimi sana vaat etmedim. Sen hata ettin ve kızgınlığı (gazabı)
yerinde kullanmadın’ dedi. Bunun üzerine o da tövbe etmiş olduğu
halde kavmine gitti.

İbn Abbas şöyle demiştir: ‘Yunus’un kavminin üzerine azap ‫ﺃﺱ‬


Ta ki azap ile kavmin arasında sadece bir milin üçte biri kadar kaldı ve
başlarında (üstlerinde) azabı zifiri gece karanlığı gibi yaptı. Tövbe edip
' ise azap onlardan çekildi. H z. Yunus’a onların üzerine
azap gönderileceği haber verilmiş ancak onlara azap edileceği haber
" H z. Yunus bunu unuttu ve bundan gafil kaldı. Daha
önce H z. Âdem’e ‫ﺱ‬verildiği gibi. ‘0 ahdini u n u ttu ve b iz onda bir a zim
(kararlılık) bulm adık.’207 H z. Yunus, tövbe edip yalvardı. Bunun üzerine
om m tövbe ve yalvarması kabul edildi.”

207 Tâhâ, ‫ﺀ‬0‫ ﺃﻟال‬.


‫يف ﺍﻟﺒﺪﺍﺀ‬

‫هيلع‬
‫ﺁﻥ ﺍﻟين‬ ‫ﻭﺭﻭﻭﺍ‬ ‫ﻳﺒﺪﻭ ﻟﻪ •‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺇﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮﺍحمﺔﻝ^ﺍ‬ ‫ﻭﺯمعﺖ‬
‫ﻭﺑﺎﻋﺔ‬ ‫ﻭﻟﻴﻠﻪ‬ ‫ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻳﺒﺪﻭ ﻟﻪ يف لك‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ﺃﻥ‬
‫ﺭﺭﻟﻮال‬ ‫ﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬

‫ﻓﺎﺀﻩ‬ ‫ﺭﻡ ﻳﺆﻡ ﻫﻮيف‬ ‫ألﻋﻠﻤﻨﻜﻢ ﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥ ﺇىل ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﻭﻟﻜﻦ‬
‫‪ ٢‬ﻭ ﺅﻗﺆﻳﺊ‬ ‫ﺯﺟﻨﺬﺓ آﻟﻢ ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ‬ ‫ﻭﻳﺜﺒﺖ‬ ‫ﻧﺎ ﻗﻨﺎﺀ‬ ‫ﺍﺋﺬ‬ ‫ﻭ ﺅﻳﻐﺨﻮ‬ ‫‪١٢‬‬

‫ﻭﻭﻟﺪﻩ‬ ‫ﺍخلﻦ ﺑﻦﻋىل‬ ‫يف‬ ‫ﺍخلالﻓﺔ اكﻧﺖ‬ ‫ﻗﻨﺎﺀﻩ ؛‬


‫؛‬ ‫ﻧﺎ‬ ‫ﺍﻟﻐين‬ ‫يف‬

‫ﻳﻮﻡ‬ ‫ﺇىل‬ ‫ﻟﻠﺤﺴني ﺑﻌﺪﻩ‬ ‫جفﻌﻠﻬﺎ‬ ‫ﻣﻌﺎﻭﻳﺔ‬ ‫ﻓﺒﺎﻋﻬﺎ ﻣﻦ‬ ‫ﻓﺒﺪﺍ ﻟﻠﻪ‬ ‫ﺑﻌﺪﻩ•‬

‫ﺫﻟﻚ ﺣىن ﺍﻧﺘﻘﻢ‬ ‫ﻓﺄﺧﺮ‬ ‫ﻧﻘﻤﺔ ﻓﺒﺪﺍ ﻟﻪ‬ ‫ﺽ ﺃﻣﻴﺔ‬ ‫ﻭاكﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺃﺭﺍﺩ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪،‬‬

‫اكﻧﺖ‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻌﺒﺎﺱ ‪.‬‬ ‫ﻭﻟﺪ‬ ‫ﺇىل‬ ‫ﻓﻨﻘﻠﻬﺎ‬ ‫ﺑﺪﺍ ﻟﻪ‬ ‫ﻣهنﻢ ‪ ،‬من‬

‫ﺍﻟﻌﺒﺎﺱمع ﺍﻟين‬ ‫ﻭﻟﺪ‬ ‫ﻓﺒﺪﺍ ﺩﻙ ﻓﻨﻘﻠﻬﺎ ﺇىل‬ ‫ﺍحلﻨﻔﻴﺔ‬ ‫ﺍخلالﻓﺔ الﺑﻦ‬

‫ﻓﺄﺧﺮ‬ ‫ﺹﺑين ﺃﻣﻴﺔ ﻓﺒﺪﺍ ﻟﻪ‬ ‫ﺍملالﻡ ﻭﻭﺍﺭﺛﻪ ﻭﺃﺭﺍﺩ ﺍﻟﻠﻪ ﺁﻥ ﻳﻨﺘﻘﻢ‬ ‫هيلع‬

‫ﻛﺒريﺍ ‪.‬‬ ‫اﻧﺘﺌﻢ ﺑﻮﻟﺪ ﺍﻟﻌﺒﺎﺱ• ﺗﻌﺎىلﺍﺩﻟﻪ معﺎ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻋﻠﻮﺍ‬ ‫ﺫﻟﻚ ﺣﺶ‬

‫(') رصﻭﺍ ﺍﻟﺮﺹ؛ ‪.٢١‬‬


‫ﺭ*)ﻣﺮﺍ ﺍﻟﺮﻣﺪ! ‪.٣١‬‬

‫س‪ ،‬ﺳﺮ ؛ ‪■١‬‬ ‫‪)٢١‬‬


BEDA HAKKINDA

Rafiza, Allah’a beda208 olduğunu iddia etmiş ve Nebi’nin (a.s.) şöy-


le dediğini rivayet etmişlerdir: ‫؛‬H er gün, gece ve saatte; Allah’a beda
olma،say<h( ben size kıyamete kadar olacakları bildirirdim. Fakat ‘O, her
gün yeni bir iştedir’,209 ‘Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır, ü m m ü ’l-kitap
O ’nun yanındadır’210 ve ‘Yaratm ada dilediğini artırır.’211 Hilafet; Hz. Ali,
oğlu Hz. Haşan ve ondan sonra gelen evladannda idi. Allah’a beda oldu
ve Muaviye’den hilafeti satm ‫ﺱ‬ve kıyamete kadar Hz. Hüseyin’e ve
ondan somaki nesline verdi. Allah, üm eyye oğullarından intikam almak
istedi ve Allah’a beda oldu ve onlardan intikam alıncaya kadar bunu
geciktirdi. Sonra O ’na beda oldu ve Abbas oğullarına hilafeti intikal
ettirdi. Rafızilerden bazıları hilafetin ibn Hanefiyye’nin olduğunu fakat
Allah’a beda olduğunu ve hilafeti Nebi’nin (a.s .)‫ﺍﺩ‬ ve varisi Abbas
oğullarına naklettiğini söyledi. Allah üm eyye Oğullarından intikam
almak istedi! O ’na beda oldu ve ‫ﺩ‬ Abbas oğullarıyla alm a dek
geciktirdi.” Allah bu söylediklerinden yüce ve büyüktür.

208 Beda: Ortaya çıkmak, zuhur etmek ve görünmek anlamlarına gelir. Bir işi
yapmaya niyetlenmişken yeni bir bilgi, durum ve tenzerinden dolayı
yapmayı di^ündüğü şeyden vazgeçip başak bir şeyi yapmak anlamındadır.
Beda, Imamiyye Şiasının temel inançlarından biri olup Ca’feri Sâdık dö-
neminde ortaya çıknğı ifade edilir. Bidayete göre, Ca’fer önce oğlu Is-
mail’in kendisinden sonra imam olduğunu söylemiş ancak daha Ca’fer
sağken onun ölmesi üzerine “Allah, oğlum için izhar ettiği şeyde izhar et-
memiştir” demiş ve daha sonra oğlu Musâ Kazım’ı imam olarak göster-
miştir. Imammiyye’ye göre “Allah dilediğini sabit kılar ve dilediğini de si-
ler. Umu’l-Kitab (kitapların anası) ondadıti’ (Ra’d, 13/39) buyurmaktadır.
٠ halde Allah maslahata uygun bir şekilce izhar ettiği bir şeyi sonra değiş-
tirip başka bir şekilde onaya koya bilir, işte beda düşüncesinin temelini bu
oluştarmaktadır.
209 Rahmân, 55/29.
210 Ra’d , 13/39.
211 Fâtır, 35/1.
‫يف ﺍحلﺮﻭﻑ (ﺍﻟﻘﺮﺍﺀﺍﺕ‬
‫ﻳﻘﺮﺃ ﻣﻦ ﻫﺬﻩ‬ ‫ﻓميﺎ‬ ‫ﺗﻘﻮل‬ ‫ﺁﺧﺮ ﻓﻘﺎﻟﻮا ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫ﺻﻨﻒ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﻃﺎﻟﺐ رﺿﻲ اﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ ﻛﺎن‬ ‫ﻓﻘﺎل اﻛﺘﺒﻮا إن ﻋﻠﻲ اﺑﻦ آﺑﻲ‬ ‫ﺍحلﺮﻭﻑ؟‬

‫إﻟﻰ‬ ‫اإلﻧﺎنﻟيف ﺧرس» وإن ﻓﻴﻪ‬ ‫ﺍﻟﺪﻫﺮ إن‬ ‫ﻳﻘﺮأ؛ ((ﻭﺍﻟﻌرص وﻧﻮاﺋﺐ‬
‫اﻟﺪﻫﺮ إن‬ ‫ﻭﻧﻮﺍﺋﺐ‬ ‫ﻳﻘﺮأ ((ﻭﺍﻟﻌرص‬ ‫‪ .‬ﻭﺍﻥ اﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ اكﻥ‬ ‫ﺁﺧﺮ‬
‫ﺍﻟﺪﻫﺮ‬

‫اﻟﻤﻨﻔﻮش))‪.‬‬ ‫((ﻛﺎﻟﺼﻮف‬ ‫ﻳﻘﺮﺃ أﻳﻨﺤﺄ ‪:‬‬ ‫ﻭاكﻥ‬ ‫ﺧﺮ))‪.‬‬ ‫ﺍإلﻧﺎﻥ ﻟىف‬

‫ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻭاكﻥ‬ ‫ﺑﺎﻟالﺡ ‪.‬‬ ‫ﻣﺘﻌﺪﻭﻥ‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ‬ ‫ﺣﺎﺫﺭﻭﻥ »‬ ‫ﻭﺭ(ﻟﻨﺎ جلحم‬

‫ﺃميﺎهنﻢ »‬ ‫ﻓﺎﻗﻄﻌﻮﺍ‬ ‫ﻭﺍملﺎﺭاكﺕ‬ ‫((ﺍملﺎﺭﻗﻮﻥ‬ ‫[ ‪] ٦ ٧‬؛‬ ‫ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ ﻳﻘﺮﺃ‬


‫ﻟﻘﺪ‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ ﻋﻤﺮ ﻗﺎل؛‬ ‫ﻭﺇﻥ‬ ‫ﺃﻳﺎﻡ »‪.‬ﻣﺘﺘﺎﺑﻌﺎﺕ‬ ‫ﺛالﺛﺔ‬ ‫وﻳﻘﺮأ ؛‬
‫((ﺻﻴﺎﻡ‬
‫ﺯﻧﻴﺎ‬ ‫ﺇﺫﺍ‬ ‫ﻭﺍﻟﺜﻴﺨﺔ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍممﻪ (ﺭﺍﻟخش‬ ‫ﻭﻗﺮﺃﻧﺎﻫﺎيف‬ ‫ﺍآلﻳﺔ‬ ‫ﺃﻧﺰﻟﺖ‬

‫معﺮﺍﻥيف‬ ‫آل‬ ‫ﻣﺜﻞ‬ ‫ﻛﻔﺮﻭﺍ‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻳﻜﻦ‬ ‫ﺍﻟﺒﺘﺔ »• ﻭمل‬ ‫ﻓﺎﺭمجﻮمهﺎ‬

‫ﻣﺜﻞ‬ ‫اكﻧﺖ‬ ‫ﺍألﺣﺰﺍﺏ‬ ‫ﻭﺍﻥ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪،‬‬ ‫ﺇىل ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻋﺎﻣهتﺎ‬ ‫ﻓﺬﻫﺐ‬ ‫ﺍﻟﻜرب‬

‫ﻭﺫﻫﺐ ﻗﺮﺁﻥ ﻛﺜريمث‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪،‬‬ ‫ﻋﺎﻣهتﺎ ﺇىل ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻓﺬﻫﺐ‬ ‫ﺍﻟﺒﻘﺮﺓجمﺮﺗني ‪،‬‬

‫ﺭﻣﻮ ل ﺍﻟﻠﻪىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع ﻧﻔﺮ ﻣهنﻢ‬ ‫هشﺪﻭﺍ ﺍﻧﻪ ﻗﺮﺃ ﺍﻟﻘﺮﺍﻥﻋىل ﻋﻬﺪ‬

‫ﻭﺣﺎﺭﺛﺔ ﺑﻦ‬ ‫ﺟﺒﻞ‬ ‫ﻛﻌﺐ ﻭﻣﻌﺎﺫ ﺑﻦ‬ ‫ﺛﺎﺑﺖ ﻭﺃﺑﻮ ﺯﻳﺪ ﻭﺃيب ﺑﻦ‬ ‫زﻳﺪ‬
‫ﺑﻦ‬

‫ﻣﺎ ﻓﻲ أﻳﺪي‬ ‫ﻣﺮﺍ‬ ‫ﻣﻮﻟﻰ أﺑﻲ ﺣﺬﻳﻔﺔ‬ ‫ﺍﻟﺪﺭﺩﺍﺀ ﻭﻣﺎمل‬ ‫ور‬ ‫ﺻﻢ‬
‫واآلﻣﺮ‬ ‫ﻭ ﺍ مل ﻨ ﻮ ﺡ‬ ‫ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ ﻫﻮ جحﺔ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺍملﺎخم‬ ‫ﻓﺰمعﻮﺍ ﺍﻥ‬ ‫ﺍملﺎﺱ ‪.‬‬
KIRAATLER (HURUF) HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelerek: “Bu harflerle (kıraatlarla


Kur’ân) okumalarına ne diyorsun?” dediler. Dedi ki: “Yazınız; Ali b.
Ebi Talib (r.a) ‘‫ﺧﺮ‬ ‫ﺍﻟﺪﻫﺮ ﺇﻥ )إلائﻥﻟيف‬ ‫ﻭﻧﻮﺍﺋﺐ‬ şeklinde
‫ﻭﺍﻟﻌرص’ﺹ‬ oku-
5 yordu, ib n M esud da ‘‫ﺍإلﻧﺎﻥﻟيف ﺧﺮ‬ ‫ ’ ﻭﺍﻟﻌرص ﻭﻧﻮﺍﺋﺐ ﺍﻟﺪﻫﺮﺇﻥ‬şeklinde
oku^'ordu. Yine ib n M esud ‘213’‫اكﻟﺼﻮﻑ‬
‫ﺍملﻨﻔﻮﺯ‬ olarak okuyordu. Ayrı-
ca ‘214’‫ﺇﻧﺎ‬
‫جلحم ﺣﺎﺫﺭﻭﻥ‬ ayeri için ‘silahla hazırlanmışız’ derdi, ib n M esud
‫ﺃميﺎهنﻢ‬ ‫ﻭﺍملﺎﺭﻗﺎﺕ ﻓﺎﻗﻄﻌﻮﺍ‬ ve ‘‫ﻡ‬
‫ﺍالﺭﺓﻭﻥ’ال‬ şeklinde
‫ﺻﺎ‬
‫ﻣﺘﺘﺎﺑﻌﺎﺕ‬ ‫ﺛالﺛﺔ ﺃﻳﺎﻡ‬ ’
okuyordu. H z. Öm er Faruk: ‘M uhsin erkek ve Muhsine kachn zina
10 ettiklerinde onları m udaka recmedin’ ayeti indi ve biz onu Allah’ın
kitabında okuduk’ demiştir. B e^dne Sûresi büyüklük bakımından Al-i
im ran Sûresi kadardı ve çoğu -kıyamete dek- gitti. Ahzab Sûresi, Baka-
ra Sûresi’nin iki katıydı ve çoğu -kıyamete dek- gitti.” K ur’ân’ın çoğu
böylece gitti. Sonra ^eyd b. Sabit, Ebu Zeyd, Ubeyy b. Ka’b, M uaz b.
15 Cebel, Harise b. Amr, Ebu Derda ve E bu Huzeyfe’nin mevlası
Sâlim’in içinde bulunduğu bir grubun, şu an Müslümanların elinde
mevcut olan Kur’ân’ı Allah Resûlü döneminde gizlice okuduklarına
tanıkhk ettiler. K ur’ân’ın Allah’ın hücceti, nasıh ve mensuh, amir ve
nahi olduğunu ve ne olduğu bilinmeyen bir kısmının da gittiğini iddia
20 ettiler.

212 A s r ,2- ‫ﻭﻫﻞ‬/ ‫ﻝ‬.


213 Kâria, 101/5.
214 Şuara, 26/56.
215 Mâide, 5/38.
216 Bakara, ‫ﺀ‬/ ‫ﻫﻮل‬.
‫ﻡ؛ﺭحممج‬ ‫ﺍمكﺪ‬ ‫حمﺎﺏ‬

‫ﻋﻠﻰ‬ ‫هلﻢ‬ ‫جحﺔ‬ ‫ﻓﺄي‬ ‫ﻳﺪﺭﻯ ﻣﺎ ﻫﻮ‬ ‫ال‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ﺫﺏ ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎيم‬

‫ﺣﺎﺟﻮﻫﻢ ‪.‬‬ ‫ﺇﺫﺍ‬ ‫ﺍﻟﻄﻞ ﺁﻫﻞ‬

‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺻﻨﻒ ﺁﺧﺮ ‪ .‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍجمﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ ﻗﺮﺁ ﻫﺆالﺀ‬

‫ﻟﻌﻦ‬ ‫ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﻴﻊ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟﻨيبهيلع ﺍﻟﺴالﻡ‬ ‫ﻓﺄهنﻢ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه‬

‫ﻭﺃﺷﺒﺎﻫﻬﻢ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻭمه‬ ‫ﻛﺘﺎﺏﺍممﻪ ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ‬ ‫ﺍﻟﺰﺍﻳﺪيف‬

‫هشﻢ •‬ ‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ ﺍآلﺧﺮﻳﻦ ﻭﺗربﺅﻭﺍ‬


Kltabu'،-T«hriş

İddiaları böyleyken diğer din mensuplarına karşı mücadele ettikle-


rinde ellerinde hangi delilleri olaeaktır.

Sonra ona başka grup gelerek: “Şunların okuyuşlarma ne dersin?”


dediler. D edi ki: “©nlardan sakınınız. Onlar bidat ehhdirler. Yazınız;
N ebi (a.s.) Allah’m Kitabı’nda ziyade yapam lanedemiştir.” O m m bu
sözünü kabul edip inandılar. Bunlar Hariciler ve onların benzeri grup-
lardır. Bu görüşlerle diğerlerinden teberri edip onlara karşı çıktılar.
‫يف ﺍﻟﻨﺒﻮﺓ ﺑﻌﺪ ﻫﻮت ﺻﺤﻤﺪ‬
‫حمﻤﺪهيلع‬ ‫ﻫﻞ ﺑﻌﺪ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻣﺎ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ‬ ‫ﻗﻮﻡ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ‬
‫ﺟﺎﺀﻧيي؟‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬

‫‪-‬ﺀﺍﻑ ﺭﺟﻞ ‪ ،‬ﺩﻥ ﻁﺀ‬ ‫ﻳﺺ‪-‬ىل‬ ‫ﺭميﻡ‬


‫ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻛﺖ؛ﻭﺍ ﺇﻥ ﻣﺲ‬ ‫^؛‬

‫ﺍجلﺰﻳﺔ‬ ‫وﻳﺮ؛ع‬ ‫وﻳﻜﺴﺮ ﺍﻟﺼﻠﻴﺐ‬ ‫ﺍخلﻨﺰﻳﺮ‬ ‫ﻳﻘﺘﻞ‬ ‫ﻳﺘﻘﺪﻣﻬﻢ ‪،‬‬ ‫ال‬ ‫األﻣﺔ‬
‫ﻳﺰﻳﺪ ﻓﻲ‬ ‫ﻧﺮﻳﺪ ﺁﻥ‬ ‫ﻫﺮﻳﺮة ﻣﺎ‬ ‫ﺛﺎﺏ ؛ ﻳﺎ أﺑﺎ‬ ‫ﺍحلالﻝ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫وﻳﺰﻫﺪ ﻓﻲ‬
‫ﻓﻀﺤﻚ ﺃﺑﻮ ﻫﺮﻳﺮﺓ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﻭﺫﺍﻙ ‪.‬ﺃﻳﻔﺄ‬ ‫ﺍملﺎﺀ ‪.‬‬ ‫ﺇال‬ ‫اﻟﺤالل‬

‫ﺑﺎﻟﺮﻭﺍﻳﺔ •‬ ‫ﻭﺍملﺘﺰﻣﺘني‬ ‫ﺍحلﺸﻮ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻭمه‬ ‫ﺫﻟﻚ ﺗﻮﻡ‬ ‫ﻓﻌﺒﻞ‬

‫حمﻤﺪﻧيب؟‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﻦ ﺯمع ﺍﻥ ﺑﻌﺪ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺗﻮﻡ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬

‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺭﺭال‬ ‫ﺍﻟﺒﻨﺢ ‪ -‬ﺇﻥ ﺍﻟﻨيب‬


‫هيلع‬ ‫اﺣﺬروﻫﻢ ﻓﺄهنﻢ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻓﻌﺎﻝ ؛‬

‫ﺍﺣﻞ‬ ‫ﻓﺎحلالﻝ ﻣﺎ‬ ‫ﺑﻌﺪمك ‪.‬‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺑﻌﺪ ﻛﺘﺎيب ﻭال ﺃﻣﺔ‬ ‫ﻭال‬ ‫مبﺪﻱ‬ ‫من‬

‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍحلﺮﺍﻡجمﺎ ﺣﺮﻡ ﺍﻟﻠﻪﻋىل ملﺎينﺇىل ﻳﻮﻡ‬ ‫ﺍﺱﻋىل ملﺎين‬

‫ﺍخلﻠﻖﺇىل ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪ ،‬ﻭﻣﻦ‬ ‫ﺍﺣﺘﺞ ﺍﻟﻠﻪﻋىل‬ ‫ﺍﻟﺒﻮﺓ ﻭيب‬ ‫ﺧﺘﺖ‬ ‫يب‬

‫ﺑﻐري ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ ﻓال ﺷﻔﺎﻩ‬ ‫ﺍﺳﺘﺸىف‬


‫ﻓﻠﺒﺲﻣين‪ ،‬ﻭﻣﻦ‬ ‫ﻋﻦ ﻣﻨيت‬ ‫ﺭﻃﺐ‬
Hz. M u h a m m e d ' d e n S o n r a N ü b ü v v e t
VE Hz. ISA'NIN N ü z u l ü HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelerek: “M uham m ed’den (a.s.) sonra
peygamber gelir mi?” dediler. D edi ki: “M eryem oğlu İsa bu üm m et-
ten bir adaman arkasında namaz kılacak ve onların önüne geçmeyecek.
D om uzu öldürecek, haçı kıracak, cizyeyi kaldıracak ve helal şeyleri
artıracak. Genç biri: “Ey Eba Hureyre; biz, helalde sadece kadınlann
artırılmasını istiyoruz” dedi. E bu Hureyre gülerek: ‫؛‬o
da aynen arta-
cak’ dedi”. Bunu bir grup kabul edip ‫ ﺳﺎﺍ؛‬. Bunlar Haşeviyye ve riva-
yedere bağnazca sarılan M utezemmitiıı’dirler.

Sonra ona bir grup gelerek: “M uhamm ed’den sonra bir nebinin
olduğunu iddia edenler hakkmda ne dersin?” dediler. Dedi ki: “Onlar
bidat ehlidirler. Onlardan sakınımz. N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur:
‘Benden sonra Nebi, Kitabım dan sonra kitap ve sizden sonra üm m et
yoktur.’ Helal; Peygamberin diliyle helal kılınan olup, haram da onun
diliyle haram kılınandır! Kıyamete kadar bu böyledir. ‘Benimle nübüv-
vet hitama ermiş ve kıyamete dek mahlûkata karşı Allah, benimle hüc-
cet edinmiştir. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.’
K ur’ân dışrnda herhangi bir şeyle şifa arayana Allah şifa vermesin!
‫حنﺮﺍﺭ ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬
‫ﺍﻟﻐﻄﻔﺎين‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫اﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ ‪:‬‬ ‫ﻭائﻝ‬ ‫ﺓ ملﺎيف ﺍﻟمثﺬﻭﺏ )‬ ‫(جنﻔﺎ‬


‫اﻟﻠﻪ ﻗﺎﻝ اﻟﻠﻪ‪ :‬ﻓﻴﻪ‬
‫ﺍملﻄﺮ ‪.‬‬ ‫ﻭ ﺍ ﻟ ﻌ ﻞ ﻭﻣﺎﺀ‬ ‫ﺑﺎﻟﺜﻨﺎﺀ ﺑﺎﻟﻘﺮﺁﻥ‬ ‫ﻋﻠﻴمك‬

‫ﻭاكﻥ ﻋﻠﻲ ﺍﺑﻦ أﺑﻲ ﻃﺎﻟﺐ ﻳﻘﻮﻝ ؛ ﻣﻦ ﻃﻠﺐ ﺍحلﻖيق ﻏرثﻩ‬


‫اآلﺧﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﻭﺩﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬ ‫ﺃﺿﻠﻪ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫•*^‪. ٠٧ ،‬‬ ‫‪٨٣٠‬‬


Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Am r

Allah K ur’ân’da ‘G önüllerdeki (dert)lere bir şifa d ır’217 buyurmak-


tadır. İb n M esud: “K ur’ân ile ve yağm ur suyuyla şifa arayın” demiş-
tir. Ali b. Ebi Talip: ‘K im , hakkı yerinden başka bir yerde ararsa,
Allah onu saptırır’ dem iştir.” B unu kabul edip inandılar ve diğerle-
rine karşı çıktılar.

217 Yûnuı. 10/J7.


‫ﻓﻴﺼﻦ ﻛﻔﺮ ﺑﺂﻳﺔ ﻣﻦ ﺍﻟﻘﺮﺍﻥ‬
‫ﺑﺂﻳﺔ ﻣﻨﻪ ‪.‬‬ ‫ﺻﻨﻒ آﺧﺮ ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ﻡ ﻋﻦ اﻟﻘﺮآن وﻣﻦ ﻛﻔﺮ‬ ‫مئ ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﺑﺂﻳﺔ ﻣﻦ‬ ‫ﻛﻔﺮ‬ ‫ﺭﺭﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎل‪:‬‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫اﻟﻨﻲ‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ان‬ ‫ﻗﺎل‪:‬‬
‫ﺃمجﻊ)>‪.‬‬ ‫اﻟﻘﺮآن ﻛﻔﺮ ﺑﺎﻟﻘﺮآن‬

‫خبالﻓﻬﻢ‬ ‫ﻗﺎل‬ ‫ﻋﻠﻰ جمﻦ [ ‪] ٦ ٩‬‬ ‫ﻭهشﺪﻭﺍ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮه ﻣﻨﻪ‬

‫ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻛﺐ ﻗﻴﻞ ﻟﻪ ‪ :‬ان‬ ‫ﻭﺍﺣﺘﺠﻮﺍ ﺑﺎﻥﺁيب ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻭﺍﻟرشﻙ ‪،‬‬ ‫ﺑﺎﺱ‬ ‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ‬
‫اﻟﻘﺮآن‬ ‫ﻟ ﻴ ﺘ ﺎ جمﻦ‬ ‫ﺍملﻌﻮﺫﺗني‬ ‫أن‬ ‫ﻳﺰمعﻮﻥ‬ ‫وأﺻﺤﺎﺑﻪ‬ ‫ﻣﻌﻮﺩ‬

‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻛﻔﺮ ﻣﻦ ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻛﻌﺐ ‪:‬‬ ‫ﺍملحصﻒ ‪ .‬ﻗﺎﻝﺁيب ﺑﻦ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺣﻜﻮمهﺎ‬
‫أﻗﺮأﻧﻴﻬﻤﺎ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﺱ ﻭمهﺎ ﻣﺠﻦ اﻓﺼﻞ اﻟﻘﺮآن‪،‬‬ ‫ﻭﻛﺬﺏ ‪ .‬ﺑﻞ مهﺎ ﻣﻦ‬

‫أﻓﻀﻞ اﻟﻘﺮآن))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ﻋﻘﺒﻪ‬ ‫لوسر ﺍﺱ ﻣﻦ ﻓﻴﻪ ﺇيل ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ‪« :‬مهﺎ ﻣ ﻦ‬

‫ﻭ ﻣ مل ﺍﻟﻐﺪﺍﺓ‬ ‫ىلص ﺍﺱ‬ ‫اﻟﺠﻬﻨﻲ ‪:‬ىلص ﻳﻲ‬


‫لوسر ﺍﺱهيلع‬ ‫ﻋﺎﻣﺮ ﺑﻦ‬
‫أﻓﻀﻞ ﺳﻮﺭﺗني‬ ‫ﻋﻘﺒﺔ ! ﻫﺎﺗني‬ ‫ﻓﻘﺎل‪( :‬رﻳﺎ‬ ‫أﻗﺒﻞ ﻋﻠﻲ‬ ‫ﺑﺎملﻌﻮﺫﺗني مث‬

‫ﺻﻠﻮﺍﺗﻚ‬ ‫ﻓﺎﻗﺮﺃمهﺎ ﻓﻲ‬ ‫ﻭﺍﻟﺰﺑﻮﺭ ‪،‬‬ ‫ﻭﺍإلجنﻴﻞ‬ ‫ﻭﺍﻟﺘﻮﺭﺍﺓ‬ ‫ﻧﺰاك ﻣﻦ ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ‬


‫ﺍﻟالﻡ ‪(( :‬ﻣﻦ‬ ‫اﻟﺘﻴﻲ ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﻗﻮﻝ‬ ‫منﺖ ))‪.‬‬ ‫ﻭلكﻤﺎ‬ ‫مقﺖ‬ ‫لكﻤﺎ‬ ‫ﻭﺍﻗﺮﺃمهﺎ‬

‫ﺍملﻬﺎﺟﺮﻳﻦ‬ ‫هشﺎﺩﺓ‬ ‫ﻭ<ﻉ‬ ‫ﺃمجﻊ ))‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻘﺮﺍﻥ ﻓﻘﺪ ﻛﻔﺮ ﺑﻪ‬ ‫ﻛﻔﺮ ﺑﺂﻳﺔ ﻣﻦ‬

‫ﺍﻟﻠﻮﺡ‬ ‫ﻣﺜﺒﺘﺘﻴﻦ ﻓﻲ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﺱ‬ ‫ﻭﺇمجﺎﻉ ﺍألﻣﺔ ﻋﻠﻰ ﺍهنﻤﺎ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍألﻧﺼﺎﺭ‬

‫ﺍملﺤﻔﻮﻅ ‪.‬‬
K u r ' â n ' d a n BİR A y e t İ İ n k â r E d e n HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelip K ur’ân ve ondan bir ayeti inkâr
eden kimse hakkında soru sordular. Dedi ki: “Yazınız; N ebi (a.s.)
şöyle buyurmuştur: “Kim K ur’ân’dan bir ayeti inkâr ederse, tüm ünü
5 İnkâr etmiş olur.” Bu söylediklerini kabul edip buna inadılar ve onların
hilafına kail olanların küfrüne ve şirkine dair tanıklık ettiler. Şunu delil
getirdiler, ib n M esud ve ashabınm Muavizeteyn’in K ur’ân’dan olmayıp
M ushaf tan olduğunu iddia ettikleri Ubeyy b. Ka’b’a söylendi. Bunun
üzerine Ubeyy b. Ka’b: ‘Bunu söyleyen yalan söylemiş ve kâfir olmuş-
10 tur. Bilakis bunlar Allah’m kitabından olup, Kutiân’ın en faziletli sûre-
leridir. Allah Resûlü bu iki sûreyi bana okutup ‘Bu ikisi Kur’ân’ın en
faziletli sûreleridir5 buyurdu.’ Ukbe b. Amir el-Cüheni şöyle demiştir:
‘Allah Resûlü (s.a.v.) sabah namazını Muavizeteynle bana kıldırdı.
Som a bana dönerek: ‘Ya Ukbe; bunlar Kur’ân’da, Tevrat’ta, Zebur’da
15 ve İncirde inenler içinde en faziletli olan iki sûredir. Bunları namazın-
da, kalktıkça ve uyudukça oku’ buyurdu. N ebi’nin (a.s.): ‘Kim
K ur’ân’dan bir ayeti inkâr ederse hepsini inkâr etmiş olur5 demesi,
M uhacir ve Ensar’m şahadeti ile birlikte üm m etin icmâsı, bu iki sûre-
nin K ur’ân’dan olup Levhi Mahfiız’da var olduklarına delildir.”
‫ﺍﻟﻐﻄﻔﺎين‬
‫رضﺍﺭ ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﻋﻠﻰ ﻣﻦ ﻛﻔﺮ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺁﺧﺮﻭﻥﻓﻘﺎﻟﻮﺍﺕ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ هشﺪﻭﺍ‬


‫ﻛﺮأن؟‬ ‫ﻣﺠﻦ)‬ ‫ﺑﺂﻳﺔ‬

‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﻟﻨيث‬


‫ﻭﺍﻛﺘﻴﻮﺍ ﺃﻥ‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺢ‬
‫ﻓﻘﺎﺩﺕﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬
‫ﻗﺮﺍﻩ ﻓﻠﻴﻘﺮﺃﻩ ﻗﺮﺍﺀﺓ ﺍﺑﻦ ﺃﻡ‬ ‫مفﻦ‬
‫ﻏﻔﺄ ﻃﺮﻳﺂ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪﻗﺎﺩﺕ «ﻧﺰﻝ ﺍﻟﻘﺮﺁﻥ‬
‫ﻋﺒﺪ ))‪.‬‬

‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺍملﺤﻔﻮﻇﻮﻥجمﻦ ﺃحصﺎﺏ‬ ‫ﺣﺬﻳﻔﻪ ؛ ﻟﻘﺪ ﻋمل‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﻭﺳﻴﻠﺔ‬ ‫‪]٧ ٠‬‬ ‫ﻭ ﺭ ﺳ ﻮ ﻟ ﻪ[‬ ‫ﺃﻗﺮهبﻢﺇىل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ‬ ‫ىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع ﺍﻥ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻗﺮﺃﺕ ﻣﻦ ﻓيت‬ ‫ممﻮﻝ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ‪.‬‬ ‫ﻳﻮﻡ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻳﺪﻱ ﻋىلﻋيل ‪-‬‬ ‫ﻣﻦ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻭﻛﺘﺒﺖ ﺍﻟﻘﺮﺍﻥ‬ ‫ﺳﻮﺭﺓ ‪،‬‬ ‫ﺑﻌﻴﻦ‬ ‫هيلع‬

‫ﺍملحصﻒ‬ ‫حيﻜﻬام ﻣﻦ‬ ‫ﻭاكﻥ ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ‬ ‫ﻋملﺎ ‪.‬‬ ‫ﻣﻠﻰﺀ>‬ ‫ﺧﻴﻒ‬ ‫معﺮ ؛‬

‫ﻭﻛﺬﻟﻚ ﻗﺎﻝ‬ ‫جيﺰﻳﺎﻥيف ﺍﻟﺼالﺓ ‪.‬‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻛﺘﺎﺏﺍممﻪ‬ ‫ﻟ ﻴ ﺘ ﺎجمﻦ‬ ‫ﻭﻳﻘﻮﻝ ؛‬

‫ﻗﺒﻞ ﻗﺮﺁﺀﺗﻪ ‪.‬‬ ‫واﻟﺸﻌﺒﻲ وﻣﻦ‬ ‫ﺃحصﺎﺏ ﻋﻠﻘﻤﺔ‬ ‫مجﻴﻊ‬

‫ﻣﻦ‬ ‫واﻟﺤﺼﻴﺒﻴﺔ‬ ‫ﺍحلﺸﻮ‬ ‫ﺑﻪ ﻭمه‬ ‫ﻓﺮﻣﺤﻤﻰ ﺑﺬﻟﻚ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬


‫ﺍملﺮﺟﺌﺔ ‪.‬‬ ‫وﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﺜﺢ ﻭﺍﻟﻘﺪﺭﻳﻪ‬
Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Am r

Sonra ona başkaları gelerek: “Kur’ân’dan bir ayeti inkârla kâfir


olunduğuna şahitlik yapanlar hakkında ne dersin” dediler. Dedi ki:
“Onlar bidat ehli olup onlardan sakınınız. Yazınız; N ebi (a.s.) şöyle
buyurmuştur: ‘K ur’ân taze ve yumuşak olarak inmiştir. Kim, onu oku-
yacaksa ib n i ü m m i Abd’in okuyuşuyla okusun.’ Huzeyfe şöyle demiş-
tir: ‘Allah R e ^ ü ’nün (s.a.) ashabından hafızlar, Allah’a ve Resûlü’ne
en yakınlarmm ib n M esud olduğunu ve kıyamet gününde vesile oldu-
ğunu bilirler, ib n M esud şöyle demiştir: ‘Allah Resûlü’nün (s.a.) ağ-
zindan dinleyerek yetmiş sûre 0 ‫ ﺁﺳﺲ‬. K ukân’ı onun ağzmdan, Ali
için kendi elimle yazdım. H z. Ç m er (ibn M esud için): ‘Çepeçevre
ilimle doludur5 demiştir, ib n M esud Muavizeteyn’in M u s h a f ta n oldu-
ğunu söylüyor ve ‘O iltisi (Muavizeteyn) Allah’m kitabmdan değildir.
Nam azda okunması kıraati karşılamaz’ diyordu. Alkame ve Şa’bi’nin
ashabı ile ib n M esud’un kırâtım kabul edenlerin tüm ü bunu söylemiş-
lerdir.” Buna bir grup razı olup ‫ﺩﻟﻠﻦ‬ . Bunlar el-Haşeviyye ve
Şia’dan el-H useybi^e, Kaderiyye ve Mürcie’dendirler.
‫يف هشﺎﺩﺓ ﺍﻟﻮﺍﺣﺪ‬
‫ﺗﻘﻮﻝيف ﻣﻦ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻣﺎ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫آﺧﺮ ﻣﻦ‬ ‫ﺻﻨﻒ‬ ‫مت ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﻭﺗﺼﺪﻳﻘﻪ ال‬ ‫ﻭﺣﺪﻩ‬ ‫هشﺎﺩﺗﻪ‬ ‫حبﺠﺔ ﻟﻠﻪ ﻭﺍﻥ‬ ‫ﺭﺹ‬ ‫ﺍﻟﻮﺍﺣﺪ‬ ‫ﺯمع ﺍﻥ‬
‫ﻭﻟﻴﺲ ﺑﻮﺍﺟﺐ ؟‬

‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥ ﺍﻟﻨييهيلع‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺢ ‪،‬‬ ‫أﻫﻞ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ‬ ‫؛ﻓﻘﺎﻝ‬


‫ﻓﻠﻮال ﺍﻥ‬ ‫ﻫﺮﻗﻞ ‪.‬‬ ‫ﻭﺣﺪﻩﺇىل‬ ‫ﺧﻠﻴﻔﺔ ﺍﻟلكيب‬ ‫ﺩﺣﻴﺔ ﺑﻦ‬ ‫ﺑﻌﺚ‬ ‫ﺍملالﻡ‬

‫ﻭﺍﺟﺐ ﻣﺎ ‪.‬ﺑﻌﺜﻪ‬ ‫ﻭﺗﺼﺪﻳﻘﻪ‬ ‫ﺟﺎﺋﺰﺓ‬ ‫هشﺎﺩﺗﻪ‬ ‫ﺍﻟﻮﺍﺣﺪ حمﻦ‬


‫ﺍململﻴﻦ‬

‫ﻭﺍﻥ‬ ‫ﺫﻭ ﺍﻟهشﺎﺩﺗني ‪.‬‬ ‫ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻭﺣﺪﻩ‬ ‫ﺛﺎﺑﺖ‬ ‫ﺧﺰميﺔ ﺑﻦ‬ ‫هشﺎﺩﺓ‬ ‫ﻭﺃﺟﺎﺯ‬

‫ﺑﺎﻟﺸﺎﻫﺪ ﻣﻊ ﺍﻟميني • ﻭﻗىفﻋيل ﻭﺛﺮحي‬ ‫ﺍملالﻡﻗىض‬ ‫هيلع ﺍمليب‬


‫ﺭﺳﻮال‬ ‫ﺍملﻐريﺓ ﺑﻦ ﺷ ﻌ ﺒ ﺔ‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ‬ ‫ﻭﺑﻌﺚﻝ‪] ٧ ١‬‬ ‫ﺍملﺪﻳﻨﺔ ﻋﺎﻣﺔ ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﻫﻞ‬

‫ﻭﺗﻜﺬﻳﺒﻪ حمﺮﻡ ‪.‬‬ ‫ﻓﺎملﺆﻣﻦ جحﺔ ﻭﺣﺪﻩ‬ ‫ﺇىل ﻛرسﻯ ‪.‬ﻭﺣﺪﻩ‬

‫ﺑﺎﻟهشﺎﺩﺓ‬ ‫ﺍﻟﺮ‬ ‫ﻭﻗﺒﻠﻮﺍىف‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫ﻭﻗﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ‬ ‫ﻓﺼﺪﻗﻮﻩ‬

‫ﺍملﻨﻮﺭﺓ‪.‬‬
T e k BİR KİŞİNİN ŞAHİTLİĞİ HAKKINDA

Som a ona başka bir grup gelerek: ‘T e k bir kişinin tanıklığı, Al-
lah’ın kabul ettiği hüccetlerden değildir. Tek başına onun şahadeti ve
tasdiki caiz olmadığı gibi ona uyulması da vacip değildir diyenlere ne
dersin?”،.dediler. Dedi ki: “O nlar bidat ehlidirler Onlardan sakınınız.
Yazınız; N ebi (a.s.) Dıhye b. Halife el-Kelbi’yi tek başma H irakl’a
göndermiştir. Şayet M üslümanlardan bir tek şahsm şahitliği caiz ve
tasdiki vacip olmasaydı. N ebi (a.s.) onu göndermezdi. N ebi (a.s.)
Huzeym e b. Sabitdn tek başma şahitliğini caiz ‫ ﺃﺳﺎﻁ‬ve ‘o İH şahitlik
sahibidir‫ ؛‬demiştir. N ebi (a.s.) yeminle birlikte bir şahitle hükmetmiş-
tir. H z. Ali, Şureyh ve Ehl-i M edine’nin ammesi böyle hükmetmişler-
dir. H z. Ö m er Faruk, M uğire b. Şu’be’yi tek başma Kisra’ya elçi ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬
göndermiştir. M üm in tek başına hüccettir ve onu tekzip etmek haram-
dır.” O m m (fakihin) sözlerini tasdik ettiler ve kabul edip inandılar.
M esturu’l-hal218 ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬kimsenin şahitliğini kabul ettiler.

218 " Adil olup olmadığı hususunda durumu bilinmeyen


kimsedir. Ayette “sizden ‫ﺲ‬£، ‫حم‬ sahibi iki kişiyi şahit tutun” (Talâk, 65/2.)
buyurarak tanıkların adil olmasını istemiştir. Buna dayanarak İslam
âlimlerinden birçoğu sahabe neslinden sonra toplumda git gide bir bo-
zulmamn olduğunu bu nedenle Müslümanım diyen herkesin şahitlikte
bulunacak durumda olamayacağım bazen yalancı tanıklıkta bulunuldu-
ğunu da görerek şahitlerin tezkiyesine başvurmuştur. Böylece tezkiye
edilenler adil şahit olarak kabul dilmiştir. Durum u bilinmeyen kimse
tanık gösterildiğinde ise gizli bir şekilde bir kâğıda tanığın adı, künyesi
oturduğu yer namaz kıldığı cami ne iş yaptığı velhasıl kimli^ni tanıtıcı
bilgiler ve hangi hususta tanıklık yaptığı müzekkiye (araştınp tanığın
durumunu ortaya koyacak kişi) yazdır. Bu kâğıda “el-Mesture” de de-
nilir ve bu araştırma gizli tutulur.
‫ﺳﻤﺎد‪،‬ﻧﻤﻬﻬﻢ‬ ‫ﺍﻟﺮﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ‬

‫ﺗﺼﺪﻳﻖ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ ﻓميﺎ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻣﻦ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ'‪ .‬ﻣﺎ‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ ﺗﻮﻡ‬

‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﺮ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻗﻴﻠﻮﺍيف‬ ‫ﻓﺎهئﻢ ﻗﺪ‬ ‫هشﺎﺩﺗﻪ‬ ‫ﺭﺍﺟﺎﺯﺓ‬ ‫اﻟﻮاﺣﺪ‬
‫اﺟﻞ ذﻟﻚ ؟‬

‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥ ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ‬ ‫اﻟﺒﻠﻊ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺣﺬﻭﺭمه ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ‬

‫ﻳﺼﺪﻕ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺑﺎﻟﻘﺬﻑ‬ ‫ﻳﺄﺧﺬ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع اكﻥ ال‬

‫ﺍﻟالﻡ ﺍﻧﻪ‬ ‫ﻭﻣﺎﺑﻪ ﺟﺎﺀ‬


‫ﻭﺣمكﻪهيلع‬ ‫ﻭاكﻥجمﻦ‬
‫ﻋىل ﺑﻌﺾ ‪ .‬ﺩمبﻪ‬

‫ﺍملﺪىعهيلع‬ ‫ﻓميني ألال‬


‫ﺷﺎﻫﺪﺍﻙ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫اكﻥ ﺇﺫﺍ ﺟﺎﺀﻩ ﺍملﺪىع‬

‫ذﻏﻮاؤا ‪٢‬‬ ‫إذا ﻧﺎ‬ ‫اﻟﺌﻴﺬاة‬ ‫ﻳﺄﺏ‬ ‫ﺅﺯال‬ ‫ذﻟﻚ‬ ‫ﺗﺼﺪﻳﻖ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻫﻪيف‬

‫؛‬ ‫‪4‬‬
‫ﻋﺬﻝ ﻣﺘمك ﺃ‬ ‫ﺅﺯﻣﺬﻭﺍ ‪:‬ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﻧﺰيف ﺍﻟهشﻴﺪ‬
‫ﻭمل ﻳﻘﻞ ﻭال ﻳﺄﺏ‬

‫ﺇال ﺍﻥ‬ ‫ﺍحلمك‬ ‫ﻭﺗﺮﻛﻮﺍ‬ ‫ﺍملﻨﻮﺭﺓ‬ ‫ﺍﻟهشﺎﺩﺓ‬ ‫ﻭﺃﺑﻄﻠﻮﺍ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬

‫ﺍآلﺧﺮﻳﻦ‬ ‫ﺑﺬﻟﻚﻋىل‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫ﺑﺎﻟﺪﺍﺭ ‪،‬‬ ‫ﻳﺼﻔﺮﻭﺍ‬ ‫ﻣﻬﺎﺟﺮﻳﻦ ﺃﻭ‬ ‫ﻳﻈﻬﺮﻭﺍ‬


‫ﺍﻟﺼﻔﺮﻳﺔ ‪.‬‬ ‫ﺧﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻭمه‬

‫ﺻﺮاﻣﻤﺎ؛ ‪.٢٨٢‬‬ ‫را )‬

‫‪١.‬؛ﺍﻟﻄالﻕ ﺭﺁ)ﻣﺮﺍ‬
! ‫ﺀه‬ Kitabu't-Tahrlş D،r،r b. Amr

Sonra ona başka bir grup gelerek: “Tek bir kainin tasdikinin ve
gadirliğinin caiz olduğunu söyleyenler hakkrnda ne dersin? Çünkü
onlar £ ‫آلﻝ‬-‫ﻥ‬
Kıble’nin gizli tanıklığını bu yüzden kabul etmişlerdir.”

D edi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet eh lid irler. Ya-
5 zınız; Resûlullah (s.a.) iftiraya dayanarak hüküm vermediği gibi insan-
larm birbirleri aleyhine söylediklerini doğru kabul ederek de hüküm
vermezdi. Aleyhi’s-Selam’ın dini, hükm ü ve getirdiği şeriatı şuydu:
M üddei (davacı) ona geldiğinde şöyle derdi: ‫؛‬Ya iki şahidin olacak ya
da m(iddeialeyhinin (davalırun) yemini.’ Allah bunu ‫؟‬öyle tasdik et-
10 mektedir. ‘‫ﺻﺆ‬،‫ ﻁ‬çağırıldıklarında gelm ekten çekinm esinler/219 Bu ayette
(tekil 0 ‫ ) ﺳﻞ‬şahit denmemiş (çoğul olarak) şahider denmiştir. Ve
،1‫خل‬،‫ﺀ‬sahibi iki kişiyi şahit tu tu n ’220 buyurm uştur.” Bunu kabul
‘Sizden ‫ﻡ‬
ettiler ve durum u kapalı (gizli) ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬kimsenin şahitliğini geçersiz kıldı-
lar. Ya muhacir olup çıkana ya da memlekederinde kimse kalmayana
1$ dek ona (mesturün tanıklığına) dayanarak hüküm vermekten vazgeçti-
ler. Buna inamp başkalarma karşı geldiler. Bunlar es-Sufriyye^‫ ؛‬Hari-
çileridir.

219 Bakara, 2/282.


220 Talâk, 6 ‫ﺃ‬/ ‫ﺀ‬.
221 Sufriyye: Harici fırkalardan biri olup Ziyad b. cl-Asfatia tabi olanlardır.
‫يف ﻋﺬﺍﺏ اﻟﻘﺒﺮ‬
‫ﻋﺬاب اﻟﻘﺒﺮ؟‬ ‫ﺗﻢ ﺟﺎﺀﻩ آﺧﺮون ‪ .‬ﻓﻘﺎﻟﻮا ‪ :‬ﻣﺎ ﺗﻘﻮل ﻓﻲ‬

‫ﻟﻌﻦ‬ ‫ﻋﺬﺍﺏ ﺍﻟﻘرب ﻓﻘﺎل‪:‬‬ ‫‪]٧ ٢‬‬ ‫ﻋﻦ [‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺁﻥ ﻋﻠﻴﺎ ﺳﺌﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎل‪:‬‬
‫ﻛﺘﺎﺏ‬ ‫ﻳﻘﺮﺅﻭﻥ‬ ‫ﻧﻢ ﻗﺎل‪ :‬ﺃﻣﺎ‬ ‫ﺍﻟﺒﻌﺚ ‪،‬‬ ‫ﺯمعﻮﺍ ﺍﻥ ﺭﺟﻌﺔ ﻗﺒﻞ‬ ‫اﻟﻠﻪ ﺍﻟهيﻮﺩ‬
‫ﺍإلﻧﺎﻥ ﻣﻦ أول ﺑﺬؤ ﺧﻠﻘﻪ إﻟﻰ ﺣﻴﺎﺗﻪ جيﺮﻱ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍﻥ‬ ‫اﻟﻠﻪ ؟ ﺛﻢ ﻗﺎل؛‬
‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ‪.‬‬ ‫ﺗﺴﻊ جيﺎﻭﺯ‬
‫ﺍملﻮﺕ ﺗﺎﺭﺗني ال‬ ‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ﻭﺑﻌﺪ‬ ‫حس‬

‫ﻧالﻧﺆ ﻣﻦ ﻃﻴﻦ‪ .‬ﻣﻢ ﺟﻐﻠﺜﺎة‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫اإلﻧﻨﺎذ‬ ‫ؤزﻟﻔﺬ ﺧﻠﻘﺜﺎ‬ ‫ﻗﺎلاﻣﻤﻪ‪:‬‬


‫ﺛالﺙ‬ ‫ﻋﻠﻘﺔ(ﺃ)‪4‬‬ ‫اﺷﻘﺔ‬ ‫‪4‬‬
‫ﻧﻘﻪ يف ﻫﺰﺍﺭ ةﻛﻴﻦ ‪( .‬ا) ﺗﺎﺭﺗني ﻭمن ﻏﻨﻔﺜﺎ‬
‫ﺍﻟﻨﻔﻖ‬ ‫ﻓﻈﻘﺜﺎ‬ ‫ﺅ‬ ‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ‪،‬‬ ‫ﺃﺭﻉ‬ ‫ﺍﻟﻐﻨﺊ حمﻔﻆ ﻩ‬ ‫حبﻠﻔﻨﺎ‬ ‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ﺅ‬

‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ‪،‬‬ ‫ﺳﺖ‬ ‫ﺛﺨائﻩ‬ ‫ﺍجلﻔائﻡ‬ ‫ﻓﻜﻨﺆﻧﺎ‬ ‫ﺅ‬ ‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ‪،‬‬ ‫ﺧﻤﺲ‬ ‫ﻋﻔﻨﺎﻣﺎ‬
‫ؤﺛﻢ إﻣﺤﻢ‬ ‫ﺗﺎرات ﻣﺒﻠﻎ ‪،‬ﺣﻴﺎﺗﻪ‬ ‫آﺧﺰه ﻓﻬﺬهحس‬ ‫أﻧﻨﺄﺋﺎة ﺧﻠائ‬ ‫ؤﺛﻢ‬
‫جلﻮﻥ ‪( 4‬ﻡ‬ ‫ﺑﻐﺬذﺑﻚ‬

‫رصﺍﺍﻝ<ﺳﺚ ‪. ١٣ -١٢‬‬
‫ﺭﺍ )‬
‫ﺍﻟﺮﺱ‪. ١ :‬‬
‫(‪ )١‬ﻣﺮﺭﺍ ‪،‬‬
‫‪)٣١‬رسﺭﺍﺍﻟﺮﺱ؛ ‪.١٠‬‬
KABİR AZABI HAKKINDA

Sonra ona başkalar) gelerek: “Kabir azabı hakkında ne diyorsun?”


dediler. D edi ki: “Ali’ye kabir azabı soruldu. D edi ki: ‘Allah ¥ahudilere
lanet etsin, Onlar ric’atin ba’stan önce olduğunu iddia ediyorlar. Sonra
‘Onlar, Allah’ın kitabını okumuyorlar mı?’ dedi.” Sonra dedi ki: “In-
san, ilk yaradılışından itibaren yaşamı boyunca yedi aşamadan geçer.
Ölüm den sonra i^e iki aşamadan geçer. Toplamı dokrız aşamayı geç-
mez. Allah: ‘M uhakkak ki biz, insanı süzm e çam urdan yarattık. Sonra da o m
nutfe kılarak sağlam bir y e re yerleşirdik’^ bu iki aşama ‘Sonra nutfayı
(damlayı) em briyoya dönüştürdük.’ Bu üç aşama ‘A rkasından em briyoyu e،
parçasına dönüştürdük’ dört aşama ‘A rdından et parçasından kem ikler ya ra t-
tık ’ beş aşama ‘Sonra kemiklere et giydirdik.’ Altı aşama ‘Sonra onu başka bir
yaratığa dönüştürdük. ’223 işte bu yaşamı boyunca ulaştığı yedi aşamadır.
‘Bütün bu aşam alardan sonra siz m uhakkak öleceksiniz.’224 Bu sekiz aşama
‘Sonra siz, m uhakkak kıyam et gününde tekrar diriltileceksiniz.’225

222 Mü’minûn, 23/12-13.


223 Mü’minûn, 23/14.
224 Mü’minûn, 23/15.
225 Mü’m inûn, ‫ﻭﺀ‬
/ ‫ﻫﺎ‬.
‫ﻭال‬ ‫ﺁﺩﻡ ﻣﺪحمﺐ‬ ‫ﺗﺎﺭﺍﺕ ﻟﺺ ﻭﺭﺍﺀﻫﺎ إلﺑﻦ‬ ‫ﺋهبوئﺯﺍ ﻝ ﻓﻬﺪﻩ ﺗﺴﻊ‬

‫ﻧﻘﺼﺎﻥ ‪.‬‬ ‫ﺯﻳﺎﺩﺓ ﻭال‬

‫ﻗﺒﻮﺭﻧﺎ‬ ‫ﻭﺇﻧﺎ ﻟﻨﻔنت يف‬ ‫لوسر ﺍﺱ؟‬


‫ﻗﺎﻟﺖ؛ ﻳﺎ‬ ‫ﻋﺎﺋﺜﺔ‬ ‫ﻭﺇﻥ‬
‫ﺍﺱ‪:‬‬ ‫ﻗﺎﻝ ﻋهنﻢ‬
‫ﻭمنﺦ‬ ‫ﻭﺗﻌﺬﺑﺐ ؟ ﻗﺎﻝ‪ :‬لكﺎ ﺍﻥ ﺫﻟﻚ ﻗﺪ ﺭﻍ ﻋﻦ ﺃﻣين‬
‫آﻧﺖ مبمسﻊ ﺍملﻮىت‬ ‫ﻭﻣﺎ‬ ‫ﻳﺌﻨﺒﻊ ﻗﻦ يف‬
‫ﻟﻘﺒﻮﺭﻱ‪١‬‬ ‫أﻧﺚ‬ ‫ﺅﻗﺎ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ؛ «ﺍﻟهشﻴﺪ جيﺎﺭ ﻣﻦ‬ ‫ﻫﺜﺜﻮين(‪-‬‬


‫)‬ ‫ﺇﺭ ﻗﺰﻡ‬ ‫ﺑﺰﺉ‬ ‫ﺅﺯﺯﺍﻡ‬ ‫ﻭﺍﻥ‬

‫ﺃﺟري ﻣﻦ‬ ‫ﻟﻴﻠهتﺎ‬ ‫ﺁﻭ‬ ‫اﻟﺠﻤﻌﺔ [ ‪] ٧ ٣‬‬ ‫ﻣﺎﺕ ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻭﺭﺱ‬ ‫ﻋﺬﺍﺏ ﺍﻟﻘرب))•‬

‫ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺭ ﻗﺮﺃ‬ ‫ﻣﻴﻞ‬


‫ﺍﺱ‬ ‫ﺧﺮﺝ ﻣﻦ ﺑﻴﺔ‬
‫يف‬ ‫ﻋﺬﺍﺏ ﺍﻟﻘرب))‪ .‬ﻭﺭﺭﻣﻦ‬
‫ﻣﺎﺕﻋىل ﻓﺮﺍﺷﻪ ﻭﻫﻮ ﻳﺮﻳﺪ ﺃﻥ ﺗﻜﻮﻥ لكﻤﺔ ﺍﺱ ﺍﻟﻌﻠﻴﺎ‬ ‫ﺍﻟﻜﻬﻒ ﺃﻭ‬
‫‪.‬هشﻴﺪ‬ ‫ﻭ((ﺍملﻴﻄﻮﻥ ))‪.‬هشﻴﺪ‬
‫ﻛﻔﺮﻭﺍ ﺍملﺜىل ﻓﻬﻮ‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻭلكﻤﺔ‬

‫ﺑﺎﺕ‬ ‫ﻭﻣﻦ‬ ‫هشﻴﺪ•‬ ‫واﻟﻠﻢ‬ ‫هشﻴﺪ•‬ ‫اﻟﺴﺢ‬ ‫آﻛﻠﻪ‬ ‫ﻭﻣﻦ‬ ‫هشﻴﺪ•‬ ‫واﻟﺤﺮق‬
‫ﻋﺬﺍﺏ‬ ‫ﻭﻭﻗﻮﺍ‬ ‫ﻳﺘﻴﻘﻆ ﻓﻬﻮ))•هشﻴﺪ‬ ‫ﻣﻦ ﻗﺒﻞ ﺃﻥ‬ ‫ﻣﺎﺕ‬ ‫مث‬ ‫ﻓﺮﺍﺷﻪ ﻋىل‬

‫ﺑﺄمجﻌﻬﺎ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻓﻘﺒﻞ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪.‬‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ جمﻦ‬ ‫ﺍﻟﻘرب يف‬

‫ﺑﺬﺍﻟﻚ ‪.‬‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫ﻭﺍملﻌزتﻟﺔ ﻭﻋﺎﻣﺔ ﺍملﺮﺟﺌﺔ‬ ‫ﺍﻟﺜري‬ ‫ﻭﻋﺎﻣﺔ‬

‫ﻋﺬﺍﺏ‬ ‫ﺃﻧﻜﺮ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يفجمﻦ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ‬


‫ﺍﻟﻘرب؟‬

‫ﺍملﻮﺱ‪. ١٦ :‬‬
‫(‪ ) ١‬ﺳﻮرة‬

‫ﻣﺤﻮرة‬ ‫يفﺍملﺒﺮﺭ^•‬
‫ﻳمنمن ﺛﻦ‬
‫ﻗﺖ*ﺛييﺍآلﺧﻴﺎﺀ ﺯالﺍآلﺗﺆﺍﺙﺇﻥ ﺍﺓ ﻳﻨﺒﻎﺗﻦﻗﺜﺎﺀ ﺯﻧﺎ أﻧﺚ‬
‫(‪ )٢‬ﺅﺅﺗﺎ‬
‫ﻓﺎﻃﺮ‪.٢ ٢ :‬‬

‫^>‪ .‬ﻣﺤﻮرةﺍﻟمنﻞ؛ ‪.٨٠‬‬


‫ﺇﺫﺍ ﺯﺋﺰﺍﻏﺬﺑﺮﻳﺮﺃ‬ ‫^^‪١‬‬
‫ﺍﻟمش‪٠‬‬
‫ﺍﻧﺌﺆﺯ ﺯال ﺋﺘﺒﻎ‬ ‫ﺳﺒﻊ‬ ‫ال‬ ‫(‪ )٣‬ﺅﺇﺋﻚ‬
‫ﺑﻤﺌﻮة ‪ .‬ﻣﺮر؛‬ ‫إر ﻳﺰم‬ ‫ﻧﺰﺛﺢ‬
‫زﻧﻲ‬ ‫زﻳﻦ‬ ‫ﻇﺌﺄ ﻏﺰ ﻗﺎﻣﺤﺎ‬ ‫ﺋﺰﺋﻎ لكﺄ إﺋﻴﺎ‬ ‫ﻳﻐﺎ‬ ‫ﺿﺎﺑﻤﺎ‬ ‫أﻏﻐﺪ‬ ‫ﻧﻨﻲ‬ ‫(‪)،‬‬

‫ﺍملﻮﻋرتﻥ؛ ‪.١٠٠‬‬
Klt،bu't-T*hri‫؛‬ f،rb. Amr

Bunlar dokuz aşama olup bundan başka, bu konuda İnsanoğlunun


bir diğer görüşü ve mezhebi yoktur.

Hz. Aişe: ‫؛‬Ya Resûlallah biz kabirlerimizde imtihana çekilip azap


görür müyüz?’ diye sordu. B u^rrdu ki: ‘Haşa! Bu üm m etim den kaldı-
rıhp nesh edilmiştir.’ Allah: ‘Sen kabirlerde olanlara işittirecek değilsin’226
ve ‘Şüphesiz sen ölülere işittirem ezsin/duyuram azsın’227 ‘O nların ardında ise,
yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah va rd ır.’228 Şehit, kabir
azabından korunur. Cuma günü veya gecesi ölen kabir azabından ko-
runur. Allah yolunda evinden ayrılan, K ehf Sûresinin son ayetlerini
okuyan yahut Allah’m kelâmının yücelmesini ve kâfirlerin sözünün
alçalmasını dileyen, yatağında bile ölse şehittir. M abtun (karm ağrısın-
dan ölen) şehittir. Yanarak ölen şehittir. Yırtıcı hayvanların öldürdüğü
kimse şehittir. Yılanın sokmasıyla ölen şehittir. Yatağmda uyuyup ta
uyanamadan ölen kimse şehittir.” Bu gibi hadislerle kabir azabından
korundular. Haricilerin tüm ü, Şia ve Mutezilenin geneli ve Mürcie’nin
geneli bunu kabul edip inandılar.

Sonra ona başkaları gelerek: “Kabir azabım i^kâr eden hakkında


ne dersin?” Dediler.

226 F â n r,35‫ﺀﺀﺍ‬.
227 Nemi, 27/80.
228 Mü’minûn, ‫ﻭﺀ‬ / ‫ﻫﻬﺎ‬.
‫رضﺍﺭ ﺑﻦحمﻤﻮﺩ ﺍمسﺎيل‬ ‫حمﺎﺏ ﺍمضﺮﺵ‬

‫ﺍﻟين‬ ‫ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ﺍﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ‬ ‫اﻟﺒﺪع‬ ‫ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺗﻘﻮمه‬

‫واﻟﻨﻤﻴﻤﺔ »‪.‬‬ ‫اﻟﻐﻴﺒﺔ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫اﻟﻘﺒﺮ‬ ‫ﻋﺬﺍﺏ‬ ‫ﺭﺭﻋﺎﻣﺔ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫هيلع‬
‫اﻟﻘﺒﺮ »‪.‬ﻭىلص‬ ‫ﻭﻋﺬﺍﺏ‬ ‫ﻭﺍﻟﺪﺟﺎﻝ‬ ‫ﺑﺎﻟﺸﻔﺎﻋﺔ‬ ‫ﻳﻜﺬﺑﻮﻥ‬ ‫ﻭ(ﺭممﻴﻜﻮﻥ ﻗﻮﻡ‬

‫ﻋﺬﺍﺏ‬ ‫ﺃﺑﻮ ﺑﻜﺮﻋىل ﻣﻨﻔﻮﺱمل ﻳﺪﺭﻙ ﺍﻟﻌﻤﻞ ﻓﻘﺎﻝ ﺍ ﻟ ﻠ ﻬ ﻢ ﺃﺟﺮﻩ ﻣﻦ‬


‫ﻋﺬﺍﺏ‬ ‫هيلع‪:‬ﻭﻣمل (<ﻟﻮ جنﺎ ﺃﺣﺪ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﻘرب‪ ،‬ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟﻨيث‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﺃﺿالﻋﻪ‬ ‫ﺍﺧﺘﻠﻔﺖ ‪،‬‬ ‫ﺳﺪ ﺑﻦ ﻣﻌﺎﺫ ‪ ،‬ﻟﻘﺪ ﺿﻐﻄﻪ ﺿﻐﻄﺔ‬ ‫جلﺎ ﻣﻨﻪ‬ ‫ﺍﻟﻘرب‬

‫ﺳﺒﻌﻮﻥ ﺁﻟﻒ‬ ‫ﻏﻠﻪ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ‪(( :‬ﻟﻘﺪ ﺑﺎﺩﺭ إﻟﻰ‬ ‫ﻣهنﺎ »• ﻭﻗﺎﻝﺍﻟﺘييهيلع‬

‫ﺍملالﺋﻜﺔ ﻭﻛرثهتﺎ »‬ ‫ﻣﻦ ﺟﻨﺎﺯﺗﻪجمﻦ ﺯﺣﺎﻡ‬ ‫ﺃﺩﻧﻮ‬ ‫ﻭﻣﺎ ﻗﺪﺭﺕ ﺁﻥ‬ ‫ﻣﻠﻚ‬

‫ﺍحلﺸﻮ‬ ‫ﻭمه ﺑﻪ‬


‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪.‬‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ ﻣﻦ‬ ‫يف‬

‫ﻭﺍملﻘﻠﺪﻳﺰﺽ ]‪.‬‬

‫ﻣ هن ﻢ ‪ :‬ﺍﻥ‬ ‫ﺻﻨﻒ‬ ‫ﺃﺣﺰﺍﺑﺎ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻓﻲ ﺫﻟﻠﺚ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬ ‫ﺻﺎﺭ ﺃﻫﻞ‬ ‫مت‬

‫ﻳﻨﺐ إﻟﻰ‬ ‫ﻣﻌىن ﺍحلﻰ ﻭﻫﻮ ال‬ ‫ﻭﺍﻧﻪ ﻳﺘالىق‬


‫ﺍملﻴﺖﻏري ﺍحلﻲ ﻋﻦ‬
‫ﻛﺬﺏ ممﻦ‬ ‫ﻭﻫﻮ‬ ‫ﺍحلﻴﻮﺍﻥ ﻭﺍحلﻴﺎﺓ ﻭال حيﻞ ﺫﻟﻚ‪،‬‬ ‫ﻣﻌىن ﺷﺊ ﻣﻦ‬
‫ﺗﻌﻠﻖ ﺑﻪ وﻓﺮﻳﺔﻋىل ﺍﻟﻠﻪ ‪.‬‬

‫ﻭﻳﻌﻘﻠﻮﻥ‬ ‫ﻭﻳﺒرصﻭﻥ‬ ‫ﻳمسﻌﻮﻥ‬ ‫ﺍملﻮىن‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﻭﻳﺎﺀﻝ ﺑﻌﻀﻬﻢ ﺑﻌﻀﺎ ﻭﻳﻌﻘﻞ‬ ‫ﻭﻳزتﺍﻭﺭﻭﻥ ﻭﻳﺘﻔﺎﺧﺮﻭﻥ ﺑﺎألﻛﻔﺎﻥ‪،‬‬


‫ﺑﻌﻀﻬﻢ ﻋﻦ ﺑﻌﺾ ﻣﺎ ﻳﻌﻘﻞ ‪.‬ﺍألﺣﻴﺎﺀ‬

‫ﻋﺎﻗﻠﺔ‬ ‫ﻭﻟﻜﻦ ﺍألﺭﻭﺍﺡ‬ ‫ال ﺗﻌﻘﻞ‬ ‫ﺍألﺟﺎﺩ مفﺘﺘﺔ‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺁﺧﺮﻭﻥ؛ ﺃﻣﺎ‬
‫مسﻴﻌﺔ ﺑﺼريﺓ يف ﺣﻮﺍﺻﻞ ﻃري ﺧرضﺗﺮىع ﺑﺎﻟهنﺎﺭ يف ﺍجلﻨﺔ‬
‫ﺍﻟﻜﻔﺎﺭ يف‬ ‫ﻭﺃﺭﻭﺍﺡ‬ ‫ﻭﺁﻭﻱ ﺍﻟﻠﻴﻞ ﺇىل ﻗﻨﺎﺩﻳﻞ حتﺖ ﺍﻟﻌﺮﺵ‪.‬‬
‫ﺣﻮﺍﺻﻞﻃري ﺳﻮﺩ ﺑﻮﺍﺩ ﺑﺎﻟميﻦ ﻳﻘﺎﻝ ﻟﻪ ﺑﺮﻫﻮﺕ ﺱ ﺃﻭﺩﻳﺔﺟﻬمن• ‪٠‬‬

‫ﻋﺮ ﺑﻌﺾ‪.‬‬ ‫من ﺗﻌﺎﺩﻭﺍ‬


‫هيلع ردان مبﺼﻬﻢ‬
Kltabu't-Tahrij Dırâr ‫ ط‬. Amr

Dedi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Ya-


zınız; N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Kabir azabının geneli gıybet,
iftira ve dedikodudandır. Şefaati, Deccalı ve kabir azabım yalanlayan
bir grup oiacaktır.’ H z. E bu Bekir, amel etme yaşma ‫ مبﻠال؛ ﻝ»ﻩ‬bir
çocuğun cenaze ‫ﻟﻠالﺳﺎا‬ kıldırdı ve: ‘Allah’ım onu kabir azabından
koru’ dedi. N ebi (a.s.) şöyle buyurdu: ‘Şayet kabir azabından bir kişi
kurtulmuş olsaydı o Sa’d b. M uaz olurdu.’ Çünkü o öyle bir darbe
almıştı ki bağırsakları birbirine geçmişti. N ebi (a.s.) şöyle buyurdu:
‘‫الﻟﻪ‬ yıka'maya yetmiş bin melek koştu. Meleklerin çokluğu ve izdiha-
mrndan ben cenazesine yaklaşamadım.’” Bu gibi hadisleri rivayet etti-
ler. Bunu H aşv (Haşevviyye) ve Mukallidin kabul edip ‫ ﺩﺱ؛‬.

Sonra bu konuda Elrl-i Kıble gruplara ayrıldılar. Bir grup dedi ki:
“‫ﻧﺂﻟﺔ‬-€‫ﺳﺲ‬ farkhdır. o,
hay anlamının yok olması olup, ‫س‬ ve
yaşam ile ilgili hiçbir anlama nisbet edilemez ve ölüniin ‫ ﺱ‬olması
mümkün değildir, ö lü y ü ‫ ﺱ‬bir şeye taalluk ettirmek yalan olup
Allah’a iftiradır.” Diğerleri ise şöyle dediler: “ö lü le r‫ ؛‬işitirler, görürler,
akledip anlarlar, birbirlerini ziyaret ederler ve kefenleriyle gururlanırlar.
Birbirlerine som sorarlar ve yaşayanlar gibi birbirlerine danışırlar.”
D iğer bir grup ise şöyle dedi: “Vücutlar (ecsam) ölüdür. H içbir şeyi
algılayamazlar. Fakat ruhlar akıllt, gören ve işiten olup, gündüz cennet-
te otlayan ve gece arşın altındaki kandillere sığınıp, geceleyen yeşil bir
kuşun kursağındadırlar. Kâfirlerin ruhları ise cehennem vadilerinden
biri olan ve adına Berhut denilen Yemen v ad ilerin d en birinde b ıılnnan
siyah bir kuşun kursağmdadır.” Som a bu hususta birbirini reddedip
inandıklarıyla birbitierine karşı çıktılar.
‫يف ﺗﻔﻀﻴﻞ ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ‬
‫ﻭﺗﻔﻀﻴﻞ‬ ‫ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ يف ختﻴري‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ‬ ‫مث‬

‫لوسر‬
‫ﺭﺟال ﻗﺎﻡ ﻭﻗﺎﻝ ‪ :‬ﻳﺎ‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﺭﺃﻥ‬ ‫ﺑﻌﺾ؟ ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢﻋىل‬
‫ﺍﻟﻨﺎﺱ ؟‬ ‫ﻭﺃﻛﺮﻡ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﺍممﻪ ﻣﻦ ﺃرشﻑ‬

‫ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺫحب ﺇحسﺎﻕ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ؛ ﻳﻮﺳﻒ ﺑﻦ ﻳﻌﻘﻮﺏ ﺇرسﺍﺋﻴﻞ ﺍﻟﻠﻪ ﺑﻦ‬
‫ﺃﺣﺪ‬ ‫هيلع‪( :‬ﺭال ﻳﻘﻔﻠين‬
‫إﺑﺮاﻫﻴﻢ ﺧﻠﻴﻞ اﻟﻠﻪ))‪ .‬ﻭﻗﺎﻝﺍﻟيبىلص اﻟﻠﻪ‬

‫ﺍﻟﻮﺍﺣﺪ ﻣﺜﻞ‬ ‫ﻓﻘﺪ [ ‪ ،] ٧ ٥‬اكﻥ ﻳﺮﺗﻔﻊ ﻟﻪ يف ﺍﻟﻴﻮﻡ‬ ‫ﻋىل ﻳﻮﺵ ﺑﻦﻣىت‬


‫إال ﻗﺪمه‬ ‫ﺃﺣﺪ ﺹ ﻭﻟﺪ ﺁﺩﻡ‬ ‫ﺍألﺭﺽ))• ﻭﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺭﺭﻣﺎ‬ ‫مجﺢ ﺁﻫﻞ‬ ‫معﻞ‬

‫وﻟﻢ‬ ‫ﻅ‬ ‫هيﻢ خبﻄﻴﺌﺔ‬ ‫ﺯﻛﺮﻳﺎ ﻟ ﻢ‬ ‫خبﻄﻴﺌﺔ ﺃﻭ معهلﺎ ﻣﺎ ﺧال حيىي ﺑﻦ‬
‫ﻣﺊ‬ ‫زﺧﻀﻮزا و ﻧ ﺒ ﻘ ﺎ‬ ‫ﺀﺅﻭﺳﺘﺬﺍ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺪﺑني اﻟﻠﻪ ﺳﺆﺩﺩﻩ‬ ‫ﻳﻌﻤﻠﻬﺎ ‪،‬‬
‫ﺗﻔﻀﻠﻮا‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ‬ ‫ختﻴﺮﻭﺍ ﺑني‬ ‫(ﺭال‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﻀﺎجبﻴﻨمي))‪.‬ﻝ ‪٢‬‬

‫ﺃﻣﻬﺎهتﻢ ﺷىنﻭﺃﺑﻮمه‬ ‫ﻋالﺕ ‪،‬‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ ﻋىل ﺑﻌﺾ ‪ ،‬ﻓﺈهنﻢ ﺑﻨﻮ‬


‫ﻭﺍﺣﺪ))‬

‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻪ ﻗﻮﻡ‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪.‬‬ ‫ﺹ‬ ‫ﻫﺬﺍ‬ ‫حنﻮ‬ ‫يف‬

‫ﺑﻌﻀﺎ ‪.‬‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ‬ ‫ﻭﺗربﻭﺍ ﻣهنﻢ ﻭﺛمت‬ ‫ﺍآلﺧﺮﻳﻦ‬

‫‪ ١‬ك*ﻟﻞ اﻟالﺑﻤﺈ زم الم ﺑﻤﻨﻲ ماﻟﻤﺨﺪاب ئ اهﻳﺒﻤﺰكﺑﻤﺺ ﻣﻤﺬﻧﺎ ﺑﻤﺰ ﺑﺚ اﺀ ﻟﻬﺪا‬ ‫)‬ ‫(‬
ENBİYANIN TAFDİLİ HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek: “E nbiyana seçilmesi ve bazılarım ba-


zılarmdan (tafdil) üstün görme hakkında ne dersin?” Dediler. D edi ki:
“Yazınız; Bir adam kalkıp: ‘Ya Resûlallah, insanların en ‫؟‬ereflisi ve en
S kerim olanı (iyisi) kimdir?’ Diye sordu. ‘Yusuf b. Yakup b. ishak -
Allah’m kurban seçtiği- b. İbrahim ’dir’ buyurdu. N ebi (a.s.) şöyle
buyurdu: ‘Kimse beni Yunus b. M eta’ya tafdil etmesin. Yeryüzünün
bütün ehlinin ameli kadar amel, bir günde Yunus için (göğe/kabule)
yükselirdi. Yahya b. Zekeriya hariç âdemoğlundan hiç kimse yoktur ki
10 bir hataya niyetlenmesin veya işlemiş olmasın. Yahya, hiç bir hataya
niyetlenmedi ve hiç hata işlemedi. Allah onun efendiliğini şöyle açık-
lamıştır: ‘H em ‫ﺝ‬
/ ‫ﺲ‬,‫ﻓ‬hem gayet zahid, hem salihlerden bir peygam ber.’229 Ve
(Nebi) şöyle buyurmuştur: “Enbiya arasında seçim yapmayın ve bazı-
‫ﻟﺬ‬ bazüarma tafdil etmeyin. Onlar, yüce Peygamberin oğulları olup;
15 anneleri farklı, babaları birdir.” Bunun gibi hadisleri rivayet etti. Bunu
bir grup kabul edip ‫ ﺱ‬ve diğerlerine karşı çıkıp ‫ﺩﻡ‬ teberri
ettiler. Ve b irb irle rin e sövdüler.

١١٠ Al.، taula. m/mn


‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﻋﻤﺮو‬ ‫ﻧﺤﺮارﺑﻦاﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬
‫ﻛﺘﺎب‬

‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓﺴﺄﻟﻮﻩ ﻋﻦ ﺫﻟﻚ ﻭﻣﺎ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻓﻴﻪ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺗﻘﻮمه‬

‫ﻗﺎﻝ ؛ ((ﺁﻧﺎ‬
‫ﻭﻟﺪ ﺳﻴﺪ‬ ‫ﺍخلﻲ‬
‫هيلع‬ ‫ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺒﻴﻊ ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟالﻡ‬
‫ﻭﺁﻧﺎ ﺃﻭﻝ‬ ‫خفﺮ‪،‬‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺗﻨﺜﻖ ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻭﺃﻧﺎ ﺃﻭﻝجمﻦ‬ ‫خفﺮ‪،‬‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺁﺩﻡ‬

‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫حتﺖ ﻟﻮﺍيئ ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻭﻟﺪﻩ‬ ‫ﻭمجﺢ‬ ‫ﻭﺁﺩﻡ‬ ‫ﻣﺸﻔﻊ ‪،‬‬ ‫ﻭﺃﻭﻝ‬ ‫ﺛﺎﻍ ‪،‬‬

‫ﻭﺃﻧﺎ‬ ‫خفﺮ‪.‬‬ ‫ﻓﻴﻔﺘﻊيل‬


‫ﻣﻦ ﻳﻘﺊ ﺑﺎﺏ ﺍجلﻨﺔ ﻭال‬ ‫ﻭال خفﺮ‪،‬‬
‫ﺃﻭﻝ ﻭﺃﻧﺎ‬
‫خفﺮ»‪.‬‬ ‫ﻭال ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ ﺳﻴﺪ‬

‫ﻭﺳﻴﺪ‬ ‫اﻟﻔﺮﻗﺎن‪،‬‬ ‫اﻟﻜﺘﺐ‬ ‫ﺳﻴﺪ ‪،‬حمﻤﺪ ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ وﻗﺎل؛‬


‫ﺭحمﻴﺪ‪١‬‬

‫ﺍﻟﺒﻴﻮﺕ‬ ‫ﻭﺳﻴﺪ‬ ‫ﺍجلﻤﻌﺔ ‪،‬‬ ‫ﺍألﻳﺎﻡ ﻳﻮﻡ‬ ‫ﻭﺳﻴﺪ‬ ‫ﺭﻣﻀﺎﻥ ‪،‬‬ ‫هشﺮ‬ ‫ﺍﻟهشﻮﺭ‬

‫ﺍﻟﺒﺈﻉ‬ ‫ﻭﺳﻴﺪ‬ ‫ﺍﻟﺒﻘﺮ ؛‬ ‫ﺍألﻧﻌﺎﻡ []‪٧ ٦‬‬ ‫ﻭﺳﻴﺪ‬ ‫ﻭﺳﻴﺪ ﺍﻟﺒﻘﺎﻉ ‪،‬ﻣﻜﺔ‬ ‫‪،‬ﻳﻜﺔ‬
‫ﻟﻄري ‪.‬ﺍﻟمنﺮ‬ ‫ﺍ ﻭﺳﻴﺪ ‪،‬ﺍألﺳﺪ‬

‫ﺍآلﺧﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻪ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬


Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Amr

Sonra ona bir kavim gelerek; bu konuyu ve konu hakkında gru-


bun söylediklerini sordu. D edi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat
،‫؛‬ididirler. Yazınız; Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Ben, Âdemoğlunun
efendiliyim . ‫ﺍﺍﺍهلﺄﺓ‬ ، yo^l Ben ilk ،hrildlecek kişiyim, övünm e yok!
Ben ilk şefaat eden kişiyim. Kıyamet gününde Âdem ve bütün evladan
benim bayrağımın altındadır, övünm e yok! Ben, cennet kapısını ilk
çalan ve kendisine kapının açıldığı kişiyim, ö v ünm e yok! Ben, enbiya-
nın efendlsiyim. övünm e yok!” Ve şöyle dedi: “Enbiyanın seyidi
(efendisi) M uhamm ed’dir. Kitapların efendisi K ubân’dır. Ayların
efendisi Ramazan ayıdır. Günlerin efendisi Cum a günüdür. Evlerin
efendisi Mekke’deki evdir. Yerlerin efendisi Mekke’dir. Hayvanların
efendisi Deve’dir. Yırtıcı hayvanların efendisi Aslan’dır. Kuşların efen-
disi Kartal’dır.” Bunu bir grup kabul edip ‫ﺳﺎﺍ؛‬ ve diğerlerine karşı
çıktılar.
‫يف ﻗﺮﻳﺶ‬
‫ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ﻩ ﻋﻦ ﻗﺮﻳنثﻓﻘﺎﺩﺕ‬
‫ﺍﻟﻠﻬﻢ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬ ‫ﺁﺧﺮ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺻﻨﻒ‬
‫ﺗﻌملﺖ‬ ‫ﻭﻟﻮ‬ ‫ﻭﺑﺎال ‪،‬‬ ‫ﺍﺧﺮمه‬ ‫مكﺎ ﺃﺫﻗﺖ ﺃﻭﻝ ﻗﺮﻳﺶ ﻧاكال ﻓﺄﺫﻕ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻗﺮﻳﺶ ))‪،‬‬ ‫((ﺍألمئﺔ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻟﺒﻄﺮﺕ ‪.‬‬ ‫ﻋﻨﺪ اﻣﻤﻪ‬ ‫هلﺎ‬ ‫ﻗﺮﻳﺶ ﻣﺎ‬

‫هيلعﺕ‬
‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ اﻟﻨﺒﻲ‬
‫ىلص‬ ‫ﺍﻟﻮﺯﺭﺍﺀ*‬ ‫األﺋﻤﺔ ﻭﻏريمه‬ ‫ﻗﺮﻳﺜﻮ‬ ‫ﻣ مل ﺎ ﻥ ؛‬

‫ﺗﻌملﻮﻫﺎ ‪،‬وﻣﺠﻦ‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻭﺗﻌملﻮﺍ ﻣﻦ ﻗﺮﻳﺶ‬ ‫ﺗﻘﺪﻣﻮﻫﺎ‬ ‫ﻗﺮﻳﺜﺄ ﻭال‬ ‫(ﺭﻗﺪﻣﻮﺍ‬

‫ﺃﺑﻐﻀﻪ اﻟﻠﻪ))‪.‬‬ ‫ﺃﺑﻐﺾ ﻗﺮﻳﺸﺎ‬

‫ﻣﺎﺕ ﻓالﻥﺍﻟﺜﻘيف ﺃﻭ ﻗﺘﻞ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ! (ﺭﺃﺑﻌﺪﻩ‬ ‫لوسر اﻣﻤﻪ‬


‫ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻳﺎ‬

‫ﺍﻟﺘﻮﺭﺍﺓ‬ ‫ﻣﻜﺘﻮﺏ ﻓﻲ‬ ‫ﻛﻌﺐ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻗﺮﻳﺜﺄ))‪.‬‬ ‫اكﻥ ﻳﺒﻐىف‬ ‫اﻟﻠﻪ ﻓﺈﻧﻪ‬

‫ﺍخلﻠﻖ‬ ‫ﻭﺃمئﺔ‬ ‫ﺍﻟﻌﺎملﻴﻦ‬ ‫ﻭﺧﻴﺎﺭ‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺍ حل ﻨ ﺔ ﺑين‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﻴﺒﺔ‬ ‫ﻗﺮﻳﺶ‬


‫ﺱ ﺯﺵﺀﻭﻡ ﺭ‪-‬ﺟﻠني ﺃﻥ ﺽ ﺯﺵ ﺽ‬ ‫• ﻭﺓﺍﻝ ‪:‬‬ ‫ﻳﻦﻣﻊﺃﺝ‬
‫ﺗﺪ‪-‬‬

‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‪.‬‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ﻓﻘﺒﻠﻪ ﻗﻮﻡ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ‬ ‫وروى ﻓﻲ‬
‫ﻓهيﻢ ﻓﻘﺎﻝ ؛‬ ‫ﻗﺮﻳﺶ ﻭﻣﺎ ﻗﺎﻟﻮﺍ‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫ﻓﺄﻟﻮﻩ‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫‪١‬مث ﺟﺎﺀﻩ‬

‫وﻗﻤﺢ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﻴﻊ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺃﻥﺍﻟﻨيب ﻋﻠﻴﻪ‬


‫ﻋىل ﻗﺮﻳﺶ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ((ﺇﻥ ﻫﺬﺍ ﺍألﻣﺮ ﻟﻦ ﻳﺰﺍﻝﻓﻴمكﻭﺃﻧمت والﺗﻪ ﻣﺎمل‬
KUREYŞ HAKKINDA

Sonra ona başka bir grup gelerek Kureyş’i sordu. Dedi ki: “Yazr-
nız; Allah’ım Kureyş’in eweline azap tattırdığın gibi ahirine de azap
tattır. Şayet Kureyş kendisine Allah katında ne olduğunu bilseydi Ş1-
marıp mağrurlanırdı. Şöyle buyurmuştur: ‘im am lar Kureyş’tendir.’
Selman: ‘Kureyşliler imamdır (halifedir) onların dışmdakiler ise vezir-
dir’ demiştir. N ebi (s.a.): ‘Kureyş’i öne alınız onun önüne geçmeyiniz.
Kureyş’ten öğreniniz ona öğretmeye kalkışmayınız. Kim, Kureyş’e
buğz ederse, Allah’ta ona buğz eder’ buyurmuştur.

Ey Allah Resulü: ‘Filan Sakafî (kimse) öldü veya öldürüldü’ dedi-


ler. Buyurdu ki: ‘Allah, onu rahmetinden uzak etsin. Çünkü ٠ Kureyş’e
buğz ediyordu.’ Ka’b şöyle demiştir: Tevrat’ta şöyle yazılmıştır. Ku-
reyş iyi bölük (grup) olup yeryüzünün en parlaklarıdırlar. Onlar âle-
min en hayırlıları ve bütün mahlûkatın imamları/liderleridir.’ Dedi ki:
‘Kureyş’li bir adamın gücü Kureyş dışındaki ‫ﻇﻦ‬ adamın gücü kadar-
dır.’” Yani asil olup soyludur. Bu gibi hadisleri (fakih) rivayet etti. Bir
grup buna inanıp kabul etti.

Sonra Hariciler gelip ona Kureyş’i ve onlar hakkında söylenenleri


sordular. Dedi ki: “Onlardan sakmıni7,! Onlar bidat ehlidirler. Yazınız:
Nebi (a.s.) Kureyş’in karşısında durarak şöyle buyurdu: ‘(Dinde) Yeni
bir şey çıkarıp icat etmediğiniz müddetçe bu imamet işi sizde olmaya
devam edecektir. Siz, onun d ip le risin iz .
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫لكﺤﺎﺀ‬ ‫ﻭخلﺎمت‬ ‫ﻣﻨﻜﻢ‬ ‫ﺣﺪﺛﺄ ﻧﺰﻋﻪ ﺍممﻪ‬ ‫أﺣﺪﺛﺘﻢ‬ ‫ﺣﺪﺛﺂ ﻓﺈﺫﺍ‬ ‫ﺗﺤﺪﺛﻮا‬

‫‪.] ٧ ٧‬‬ ‫ﺍﻟﻘﺼﺐ »‬


‫[‬

‫ﻓﻀﻌﻮﺍ ﺳﻴﻮﻓمكﻋىل‬ ‫ﺧﺎﻟﻔﺖ‬ ‫ﺣﺪﺋﺄ ﺁﻭ‬ ‫ﺃﺣﺪﻧﺖ ﻗﺮﻳﺶ‬ ‫(<ﻭﺇﺫﺍ‬

‫ﻗﺮﻳﺶ ﻣﺎ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫((ﺍألمئﺔ‬ ‫ﻭﻗﺎﺩﺕ‬ ‫ﺧرضﺍﺀمه »‪.‬‬ ‫ﺃﺑﻴﺪﻭﺍ‬ ‫ﻋﻮﺍﺗﻘمك مث‬

‫ﺍﺳرتمحﻮﺍ‬ ‫^ﺫﺍ‬ ‫ﻋﺎﻫﺪﻭﺍ ﻭﻓﻮﺍ‬ ‫ﻭﺇﺫﺍ‬ ‫ﻋﺪﻟﻮﺍ‬ ‫ﺣمكﻮﺍ‬ ‫ﺛالﺋﺂ ؛ ﺇﺫﺍ‬ ‫ﺃﻗﺎﻣﻮﺍ‬

‫ﻭﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﻭﺍملالﺋﻜﺔ‬ ‫ﻟﻌﻨﺔ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻓﻌﻠﻴﻪ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻳﻔﻌﻞ‬ ‫مفﻦ مل‬ ‫ﺭمحﻮﺍ ‪.‬‬

‫إﻣﺮة ﻟﻪ ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻓال‬ ‫أﻣﻴﺮ ﻇمل‬ ‫ﻭ((ﺃميﺎ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ »•‬ ‫ﺃمجﻌنيﺇىل‬


‫ﻳﻮﻡ‬
‫ﻣﻌﺼﻴﺔ ﺍخلﺎﻟﻖ»‪ .‬ﻭﻣﺄيتﻋىل‬ ‫ملﺨﻠﻮﻕيف‬ ‫ﻃﺎﻋﺔ‬ ‫ﻭﺭﺭال »‪،‬ﺧﻠﺢ‬

‫حمﺬﻭﺓ ﻓﻴﻘﻮﻝ•' ﻗﺪ اكﻥ ﻳﻠﺒﺲ‬ ‫ﺇىل ﻧﻌﻞ‬ ‫ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻳﻄﺮ‬


‫ﺍﻟﻨﺎﺱ ﺯﻣﺎﻥ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ جمﺠﺎﻫﺪﺕ ﻟﻘﺪ ﺣﺪﺛين ﻗﻮﻡ‬ ‫ﻗﺮﻳﺜﺄ »‪.‬‬ ‫ميﻮﻥ‬ ‫ﺍحلﺬﺍﺀ ﺃﻧﺎﺱ‬ ‫ﻫﺬﺍ‬

‫((ﺇﻥﻭىل‬
‫ﻋﻠﻴمك‬
‫ﺍﻟالﻡ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝﺍﻟﻨيب‬
‫اكﻧﻮﺍ ﻛﺬﺍﺑني ﺹ ﻗﺮﻳﺶ ‪ .‬هيلع‬
‫ﻭﺍﺱ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ اﻟﻠﻪ»‪،‬‬ ‫ﻭﺃﻃﻴﻌﻮﺍ ﻣﺎ ﺃﻗﺎﻡ ﻓﻴمك‬ ‫ﻓﺎمسﻌﻮﺍ ﻟﻪ‬ ‫ﻋﺒﺪ ﺣﻴيث‬

‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ‬ ‫اكﻥ »•‬ ‫اكﺋﻨﺎ ﻣﺎ‬ ‫ﻭﺳﺒﻴىل ﻓﺎﻗﺘﻠﻮﻩ‬ ‫ﺷﺘﻰ‬ ‫ﺧﺎﻟﻒ‬

‫ﺍألﻧﺴﺎﺏ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻟﻮﺍﺕ‬ ‫ﺃﻭ ﻋىل‬ ‫ﻗﺮﻳﺶ‬ ‫ﺍألمئﺔ ﻣﻦ‬ ‫ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﺃﻥ ﻭﺃﺗﻜﺮﻭﻡ‬
‫ﺍخلﻠﻖ ﺑﻌﺪ‬ ‫اكﺋﻨﺂ ﻣﺎ اكﻥ ﺱ‬ ‫ألهنﺎ ﻣﻴﺘﺔ‬ ‫ﻭﺃﺣﻴﺎﻫﺎ هبﺎ‬
‫ﺍإلﻣﺎﻣﺔ ملﻦ ﻗﺎﻡ‬

‫ﺗﻜﻮن ‪.‬ﻣهنﻢ‬ ‫ﺃال‬


Kitabu't-Tahriş Dırârb. Am r

Yeni bir şey çıkardığınızda; Allah imameti sizden çekip alır ve sizi
budanmış ağaç gibi budar. Kureyş yeni bir şey çıkardığında veya yol-
dan çıktığında; kılıçlarınızı omuzlarınıza alm ve onlann kökünü kazıp
temizleyin.’ Kureyş üç şeyi yerine getirmeye devam ettiği m üddetçe
imamet onlarındır. H üküm verdiklerinde adaletle hükmetmek; söz
verdiklerinde sözünde durmak ve merhamet dilendiğinde‫ﻭﺍ؛‬،‫الﺳﻪ‬
olmak. Kim bunu yapmazsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti kıyamete dek üzerine olsun. H angi em ir zulmetse, ‫ ﺳﺎ؛ﻡ‬emirliği
yoktur, o görevden alınmıştır. Yaratıcıya isyan/günah hususunda hiç-
bir yaratılana itaat yoktur, ö y le bir zaman gelecek ki, kişi giyilmiş bir
ayakkabıya bakarak şöyle diyecektir: “Kureyş diye adlandırılan bazı
insanlar, bu ayakkabıları giyerlerdi.’ Mücahid: ‘Kureyş’ten yalancı bir
grup bana rivayet etti’ demiştir. N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ،A 1-
lah’ın kitabıyla aranızda hükmettiği müddetçe, Haberli bir köle bile
size imam oha, onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz. Benim sünnetime ve
yoluma muhalefet eden kim olursa olsun onu öldürünüz.” O nun sözü-
nü kabul edip inandılar. İmamların Kureyş’ten olması veya soya göre
olmasını reddettiler. Dediler ki: “im am et onu hakkıyla yapan ve can-
landıranındır. Çünkü imamet ölmüştür.” Onlardan (Haricilerden)
olduktan sonra kim olursa olsun, kimlerden olursa olsun imam olabilir.
‫ﺳﺪ ﻗﺒﻞ ﺃﻥ ﻳﻮﺣﻰ ﺇﻟﻴﻪ‬ ‫يف‬
‫حمﻤﺪ ﻗﺒﻞ ﺁﻥ‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ [ ‪] ٧ ٨‬‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻣﺎ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ‬ ‫مت ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﺇﻟﻴﻪ ؟‬ ‫ﻳﻮىح‬
‫ﺍﻟﺒﻴﺖ‬ ‫«ﻛﻨﺖ ﺃﻃﻮﻑ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ‬ ‫هيلع‬ ‫ﺍﻟﻨيب ﺃﻥ‬
‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬

‫ﺍﻟﺒﻴﺖ ﻣﺒﺴﻮﻁ‬ ‫ﺣﻮﻝ‬ ‫ﺍجلﺎﻫﻠﻴﺔ ﻓﺈﺫﺍ‬ ‫ﺃﺑﻌﺚ ﺁﻭﻳﻮىحﺇيل ىف‬ ‫ﺗﺒﻞ ﺃﻥ‬
‫ﺇﻣﺮﺍﻓﻴﻞ‬ ‫ﺑﺎﻟﺒﻴﺖ ‪ ،‬ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻫﺮﺍﻓﺘﻞ ﻳﻄﻮﻓﻮﻥ‬ ‫ﻭﻣاكﺋﻴﻞ‬ ‫ﻭﺟربﺍﺋﺘﻞ‬ ‫ﺑﻮﺍﺩ‬

‫جلﺒﺮﺍحمﻞ؛ ﺃهيﻢ ﻫﻮ ﻓﺄﺷﺎﺭ إﻟﻲ ﻓﻘﺎﻝ ﺇﻣﺮﺍﻓﻴﻞ؛ ﻧﻌﻢ ﺍﻟﻐالﻡ ﻫﻮ ﻟﻮال‬


‫حمﻬﺎ »‪.‬‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻋﺪﺕ‬ ‫ﺍألﺻﻨﺎﻡ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ؛ مفﺎ‬ ‫ﺃﻧﻪ ﻳﻜرث ﻣﻦ ﻣﺲ ﻫﺬﻩ‬

‫ﺍألﻣﻦ ﻟﻮ ‪-‬حمﺎﻟﻔﻬﻢ ﻣﺎ مم ﻮ ﻩ‬ ‫ﻳمسﻮﻧﻪ‬ ‫ﺍجلﺎﻫﻠﻴﺔ ﺃﻫﻞ‬


‫ﺗﺎﻝ ؛ ﻭاكﻥ‬

‫حمﺖ‬ ‫ﺅﺗﺎ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻫﻬﺬﻯ ‪>^.‬ﺃ ؛‬ ‫ﺻﺎال‬ ‫؛ﺅﻭﻭﺟﺪﻟﺚ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍممﻪ‬ ‫ﺍألﻣﻦ‬

‫ﺇال‬ ‫ﺑﻌﺚ ﻧﺒﻲ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ (ﺭﻣﺎ‬ ‫ﺍإلﻳﻘﺎﻥ‪.‬ﺑﺎ ‪٢‬‬ ‫ﺯال‬ ‫ﺍﻟﻴﺎيب ‪،‬‬ ‫ﺗﺎ‬ ‫ﺛﺪﺭﻱ‬

‫ﺍحلﺸﻮﻭﻏريمه ‪.‬‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻭمه‬ ‫حمﺔ »‪ .‬ﻓﻘﺒﻞ‬ ‫أرﺑﻌﻴﻦ‬ ‫ﺑﻌﺪ‬

‫؛حمﺮﺭﺍﺍملﺲ ()‪١‬‬
‫‪٧.‬‬

‫ﺭممﺪﺍﺍﻟىض؛ ﺁﻡ•‬
KENDİSİNE VAHİY G e l m e d e n önce
Hz. M u h a m m e d ' î n D u r u m u HAKKINDA

Sonra ona başkaları gelerek: “H z. M uham m ed’e vahiy gelmeden


dnceki durum u hakkında ne dersin?” dediler. D edi ki: “Yazınız; Nebi
(a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Ben peygamber olarak gönderilip bana va-
hiy edilmeden önce -Cahiliye çağında- Kâbe’yi tavaf ederdim. Baktım
ki Kabe’nin etrafı bir vadiyle genişlemiş, Cebrail, Mikail ve İsrafil
Kâbe’yi tavaf ediyorlar. İsrafil Cebrail’e: ‘O hangisidir5 dedi. Cebrail,
beni işaret ederek gösterdi. Bunun üzerine İsrafil: ‘Evet bu çocuk
o’dur. Keşke bu pudara artık dokunmasa’ dedi. Nebi: ‘Bir daha böyle
bir şey yapmadım ve onlara dokunmadım’ dedi. Dedi ki: “Cahiliye
ehli, ona ‫ ﺃﻟﻨﻞ!ﺍﻉ‬adnu vermişlerdi. Şayet onlara muhalefet etseydi ona
emin adını vermezlerdi. Ve yüce Allah: ‘Seni, yo lunu kaybetmiş bulup sana
doğru yolu göstermedi mi?’23° ve ‘Sen im an nedir Kitap nedir bilm ezdin’231
buyurmuştur.” Ve Dedi ki: “H içbir Nebi kırk yaşından önce gönde-
rilmemiştir.” Bunu bir kavim kabul edip inandı. Bunlar el-Haşvvu
(Haşeviyye) ve diğerleridirler.

230 Duhâ, 93/7.


231 Şûrâ, 42/52.
‫ﺍمس‬ ‫رصﺭ‬ ‫رضﺍﺭ ﺑﻦ‬ ‫ﺍﻟﺘﺤﺮﺵ‬ ‫حمﺎﺏ‬

‫حمﻤﺪﺃ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ يف ﻣﻦ ﺯمع ﺁﻥ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ‬

‫ﺻﻨﺔ ﻭﺃﻧﻪ‬ ‫ىلص ﺍﻟﻠﻪهيلع ﺇمنﺎ ﻋﺮﻑ ﺍﻟﻠﻪ ﻭال ﺁﻣﻦ ﺑﻪ ﺇال‬
‫ﺃﺭﺑﻌني ﺑﻌﺪ‬
‫ﻛﺎذﻛﻬﻤﺄص‪.‬‬

‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫هيلع‬
‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺁﻥ ﺍﻟين‬ ‫ﻣرشﻛﻮﻥ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺈهنﻢ‬

‫مل(ﺭ ﺃﺯﻝ ﺃﺗﻘﻠﺐ ﻭﺃﻧﻘﻞ يف ﺧري ﺃﻫﻞ ﺍألﺭﺽجمﻦ ﻗﺮﻥ ﺇىل ﻗﺮﻥ‬
‫ﻧﺎﻝ'•‬

‫ﺁﻫﻞ ﺍجلﺎﻫﻠﻴﺔ ﻭال‬ ‫مغﺎﺭ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ميين‬ ‫ﺃيم ‪ ،‬ﻭمل‬


‫ﺇىل ﺁﻥ ﻭﻟﺪﺗىن‬
‫ﻭﺍﺧﺘﺎﺭيف ﻟﺪﻳﻨﻪ‬ ‫ﻟﺮﻣﺎﻟﺘﻪ‬ ‫ﺍﺻﻄﻔﺎيف ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫جنﺎﺳﺔ ﺍملرشﻛني •يشﺀ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫ﻣ مل ﺄ))‪.‬‬ ‫ﺣﻨﻴﻔﺄ‬ ‫ﻭمل ﺃﺯﻝ‬

‫ﺍآلﺧﺮﻳﻦ ﻭﻛرئﻭمه ‪.‬‬ ‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫‪]٧ ٩‬‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ [‬

‫ﻭﺳﻒ حمﺎﻡ‪ :‬مبجلﺎﻥ ﺹ ﺍﻟﻐﺎﻳﺔ‪،‬‬ ‫واﻟﺨﺮب‘ دﻓﺰش‬ ‫اكﻥ ﻳﻄﻴﺘﺂ ﺹ ﺍﻟمتﺮﺓ‬ ‫اذا‬ ‫حمﺎﻡ‬ ‫( ' ) حمﻢ ﺍﻟﺮﺟﻞميمح‬

‫ﻡ ﺍﻟﻠﻐﺔ‬ ‫ﺏ‬ ‫ﺍﻟﺒﺎﺫجنﺎﻥ‪.‬‬ ‫ﺭﺗﻞ‪:‬‬ ‫ﺭﺗﻞ ﺻﺖ ﺍﻟﻐﺪﺍﻟﺪ؛ ﺍﺫﺍ ﻫﺚ‬


‫ﺹ ﺍﺀآلﺗﺪﺍﻡ ‪ .‬ﻭﺍملﺤمك‪ :‬ﺍﻟﻜﺒري‪.‬‬

‫( ﺍ ‪ /‬ﺍﻋﺂ )‪ .‬ﺭﺳﻞ اهمبﺮﻥ رﻣﺎ)• ملﺖﺭﺍحم ﻓﻲ االﺻﻞ‪.‬‬


Kitabu't-Tahriş Dtrâr b. Amr

Sonra ona başka bir grup gelerek: “M uhamm ed’ in (s.a.) kırkın-
dan sonra Allah’[ bilip iman ettiğini ve ondan önce pasif ve hantal bir
kişi olduğunu söyleyenlere ne dersin” dediler. Dedi ki: “Onlardan
sakınınız. Onlar müşriktirler. Yazuıız; N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur:
‘Annem beni doğuruncaş^a kadar ben, bir çağdan diğerine yerşiizünün
en hayırlılarının içinde nakil olunuyordum. N e Cahilliye ehlinin taşkın-
lığı ne de Müşriklerin pisliğinden hiçbir şey bana bulaşmamıştır. Allah,
risaleti ye dini için beni seçti. Ben daima H an if bir M üslüm an'dım .’
Bunu kabul edip inandılar ve diğerlerine karşı çıkıp onları tek£r ettiler.
‫يف حمﻴﻠﺔ ﺃﺭﺽ ﺍﻟﺜﺎﻡ‬
‫مئ ﺟﺎﺀﻩ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺸﺎﻡ ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻁ ﺗﻘﻮﻝ ﻗﻴﻆ ؟ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ آنﺍﻟين‬

‫ﻭﺍملﻨﻘﺮ ﻭهبﺎ‬ ‫ﺃﺭﺽ ﺍملﺤرش‬ ‫ﺃﺭﺽ ﺍﻟﺸﺎﻡ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪(( :‬ﺇﻥ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﺍﻟﺒالﺩ‬ ‫أﻗﺮب‬ ‫ﺍملﻘﺪﻣﺔﻭىه‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺍألﺑﺪﺍﻝ ﻣﻦ ﺻﻔﻮﺓ ﺍﻟﻠﻪﻭىه‬

‫معﺎ‬ ‫ﻭﺗﻌﺎىل ﺗﺒﺎﺭﻙ‬


‫ﺻﻌﺪ "‬ ‫ﺍملﻘﺪﺱ‬ ‫خصﺮﺓ ﺑﻴﺖ‬ ‫ﺇىل ﺍﻟﻠﻪ ))‪ ،‬ﻭﻣﻦ‬
‫ﻗﺎﻝ "ﺇىل ﺍ مل ﺎ ﺀ ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ﻓﺈﺫﺍ اكﻥ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ حتﺞ ﺍﻟﻜﻌﺒﺔ ﺇﻟهيﺎ ‪.‬‬
‫ﻭﺑﺮﻛﺔ‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﻣﻴﺎه‬ ‫مجﺢ‬ ‫ﺗﺴﺎﻕ ﺑﺴﺒﻌﻴﻦ ﺍﻟﻒ زﻣﺎم‪ ،‬وﻣﻨﻬﺎ‬
‫ﻧﺰﻝ ﻣﻦ‬ ‫(ﺭﺃﺗﺒﺖيف‬
‫ﺑﻌﻤﻮﺩ ﺍملﻨﺎﻡ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝﺍﻟﻨيب‬
‫‪:‬ﺍﻟالﻡ هيلع‬
‫ﺍﻟﻌﺎملﻴﻦ‬

‫ﺍﻟﻔﺘﻨﺔ ﺇﺫﺍ‬ ‫ﻓﺄﻭﻟﺖ ﺫﻟﻚ أن‬ ‫ﺍﻟﺸﺎﻡ ﻓﺄمقﺘﻪ ‪.‬‬ ‫ﻓﺄﺗﻴﺖ ﺑﻪ‬ ‫ﺍملﺎﺀ ﻓﺪﻓﻊﺇيل‬

‫ﺑﺎﻟميﻦ‬ ‫وﺟﻨﺪ‬ ‫ﺑﺎﻟﺸﺎﻡ‬ ‫ﺟﻨﺪ‬ ‫ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﻭﻗﺎﺩﺕ‬ ‫دارت‬


‫))‪.‬ﺑﺎﻟﺸﺎﻡ "ﻓﺎإلميﺎﻥ‬
‫رﺟﻞ‪ :‬اﺧﺘﺮ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫‪.‬ﺑﺎملﻐﺮﺏ‬ ‫وﺟﻨﺪ‬ ‫ﺑﺎملرشﻕ‬ ‫وﺟﻨﺪ‬ ‫ﺑﺎحلﺠﺎﺯ‬ ‫وﺟﻨﺪ‬
‫ﻫﻠﻴﻠﺤﻰ‬ ‫أﺑﻰ‬ ‫مفﻦ‬ ‫وأﻫﻠﻪ‬ ‫((ﻋﻠﻴﻚ‬
‫ﺑﺎﻟﺸﺎﻡ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ ﺍﻟﻠﻪ ‪،‬‬ ‫ﻳﺎ يل‬

‫ﺃﻧﺖ ﺻﻔﻮيت‬
‫ﺑالﺩﻱ ﻣﻦ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ ‪(( :‬ﻳﺎ ﺷﺎﻡ‬ ‫ﺹ))‪.‬ﻏﺪﺭﻩ‬ ‫ﻭﻟﻴﺴﺘﻨﻖ ميﻨﻪ‬

‫ﻣﻄﺮي وﻇﻠﻲ‬ ‫ﻳزنﻝ‬ ‫وإﻟﻴﻚ ﻳﺠﺘﻤﻊ ﺧﻴﺮﺗﻲ ﻣﻦ ﻋﺒﺎدي وﻋﻠﻴﻚ‬


‫يشﺀ ‪،‬‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺃﻫﻠﻚ ﻣﻦﺭﺯيق » ﻓمل ﻳﺒﻖ ﻟﻠﺤﺮﻣﻴﻦ‬ ‫ﻭﺃﻭﺳﻊ‬ ‫ﻭﻏﻨﺎﻱ ‪،‬‬
Ş a m TOPRAĞININ FAZİLETİ HAKKINDA

Sonra ona Şam Ehli232 gelerek: “Bizim hakkımızda ne diyorsun?”


dediler. Dedi ki: “Yazınız; Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Şam topra-
ğı mahşer ve dirilme yeridir. O rada Allah’ın seçkin abdalları vardır, o,
arzı mukaddes olup Allah’a en yakın beldedir. Beytu’l-Makdis’in taşın-
dan dünya semasına pikseldi. -Allah’u Teâla, onlarm söyledikleri şey-
lerden ^ e d ir/m ü n e z z e h tir- Kıyamet günü gelince; Kabe oraya yetmiş
bin yularla çekilerek ziyarete (hacca) gider. Yeryüzünün bütün suları
ve bereketi ondandır.’ Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Rüyada bana
gökten inen bir direk verildi. Ben onunla Şam’a geldim ve oraya dik-
tim .’ Bu rüyayı, fitne ortaya çılcınca imanın Şam’da olacağına yordum.
N ebi (a.s.): ‘Bir ordu Şam’da, bir ordu Yemen’de, bir ordu Hicaz’da,
bir ordu doğuda ve bir ordu da batıda olacak.’ Bir adam: ‘Ya Resûlal-
lah benim için seç’ dedi. ‘Şam ve ehli ile ol. Bunu yapmak istemeyen
Yemen’e gitsin sonra da ihanetinden temizlemeyi dilesin’ bu^mrdu. Ve
dedi ki: ‘Ey Şam, sen benim seçkin beldemsin. Kullarımın en hayırlıları
sende toplanacak; yağmurum, gölgem, bolluğum senin üzerine yağa-
cak. Ehline rızkımı bollaştıracağım. -H arem eyn’e233 hiçbir şey kalma-

232 Şam Ehli: Burada kast edilen Emevilerdir. Şam: Suriye ve Filistin’i de
kapsayan bir bölgenin adı olarak kullanılmaktadır. BugUnkU Şam kenti
için Dımaşk ismi kullanılmaktadır.
233 I^aremeyn: Mekke ve Medine kastedilmektedir.
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﺗﺴﻌﺔ‬ ‫وﺑﻬﺎ‬ ‫ﻗﺮﻥ ﺍﻟﻐﻴﻄﺎﻥ ‪،‬‬ ‫ﺑﺎﻟﻤﺸﺮق‪ ،‬وﺑﻬﺎ ﻳﻄﺈع‬ ‫ﻭﺭﺭﺇﻥ ﺍﻟﻔﺘﻨﺔ‬

‫خيﺮﺝ‬ ‫ﻋﺒﺎﻝ‪،‬ﻝ ‪ ٢‬وﻣﻨﻬﺎ‬ ‫ﻭلك ﺩﺍﺀ‬ ‫ﺍجلﻦ ‪،‬‬ ‫ﺍحلﺮ وﻣﺰﻧﻪ‬ ‫أﻋﺸﺎر‬
‫ﻓﺄﺭﺿﺎ‬
‫مه‬ ‫ﻳﻜﻔﺄ ﺍﻟﺪﻳﺬ))ﻝ‬ ‫وﻣﻨﻬﺎ‬ ‫ﺍإلﻣال ؛‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺪﺟﺎﻝ‪ ،‬وﻣﻨﻬﺎ ﻳﻤﻤﻰ‬
‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‪.‬‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬

‫ﻣﻌﺎﻝ ﺍمبينﺍألﻣﺮﺍﺀ‬ ‫‪،‬ﻡ‬


‫(‪ ) ١‬ﻡﺍحلﺪﻳﺚ ﻣﻌﺪﺍﺭ‪،‬ﻣﺎ ‪٠١‬‬
Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Am r

Fitne doğudandır, şeytanın boynuzları oradan doğacak. Sihrin


ve kötü cinlerin onda dokuzu oradadır. H e r am ansız hastalık ora-
dadır. Deccal orada çıkacak. O rada İslam silinip yok olacak. O rada
din devrilip ters dönecek.” Bundan hoşlanıp razı oldular ve kabul
edip inandılar.
‫يف ﺃﻫﻞ ﺍخلﺮﻕ‬
‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥ‬ ‫ﻗﺎﻝ؛‬ ‫ﻓﻴﻨﺎ ؟‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﺁﻫﻞ ﺍملرشﻕ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬
‫ﺍﻟﻮﺩ‬ ‫ﺍﻟﺮﺍﻳﺎﺕ‬ ‫ﻭﻣهنﺎ‬ ‫ﺃﻧﺼﺎﺭﻧيب ﺍﻟﻠﻪ‪،‬‬ ‫ﻭﻓهيﺎ‬ ‫ﺃﻫﻞ ﺍملرشﻕ ﻛزنﺍﻟﻠﻪ؛‬
‫اﻟﻠﻪ‬ ‫اﻟﻤﻬﺪى ﻓﻴﺘﺘﻘﻢ‬ ‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺧﻠﻴﻔﻪ ﻭﻓهيﻢ‬
‫أ و ﻟ ﻴ ﺎ ﺀ اﻟﻠﻪ‪،‬‬ ‫ﻭﺍﻟﻨﺎ ﻣﺮ ﻣﻊ ﺍﻟﻮﺍﺩ‬

‫ﻭﺍﺣاكﻣﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻭمعﺎﺗﻪ ‪ ،‬ﻭهبﻢ ﻳﻨﺼﺮ ﺍﻟﻠﻪ دﻳﻨﻪ ﻭﻧﺒﻴﻪ‬ ‫هبﻢ ﻣﻦ ﺍﻋﺪﺍﺋﻪ‬

‫ﻣﻦ‬ ‫ﻟﺘﻨﺎﻭﻟﻪ ﺭﺟﺎﻝ‬ ‫ﺑﺎﻟرثﻳﺎ‬ ‫«ﻟﻮ ﺁﻥ ﺍﻟﺪﻳﻦ ﻣﻨﺎﻁ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ؛‬ ‫ﺍﻟﻨىبهيلع‬

‫وﻳﺜﺒﺖ هبﻢ‬ ‫ﺧﻠﻴﻔﺘﻪ‬ ‫وﻳﻌﺰ هبﻢ‬ ‫هبﻢ ﺩﻳﺘﻪ‬ ‫ﻳﻨرص ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍألﻋﺎمج ‪،‬‬ ‫ﺃﺑﻨﺎﺀ‬

‫ﺗﻮﻟﻴﻨﺎ‬ ‫ﺇﻥ‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ‬ ‫ﻫﺆالﺀ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻳﺎ‬ ‫ﻭﺃﺣاكﻣﻪ ‪.‬‬ ‫ﺣﺪوده‬

‫ﻫﺬا‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ؛‬ ‫ﻣﻨﻜﺒﻪ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻓرضﺏ‬ ‫ﻭ ﻣ مل ﺎ ﻥ ﺟ ﺎ ىل‬ ‫ﺑﻨﺎ؟‬ ‫اﻣﺤﺘﻴﺪﻟﻮا‬


‫ﻣﺎﻗهتﻢ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻭﻣﻴاكﺋﻴﻞ‬ ‫ﻣﻘﺪﻣهتﻢ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺟربﺍﺋﻴﻞ‬ ‫ﻭﺃحصﺎﺑﻪ ؛‬

‫هشﻴﺪﺃ ‪،‬‬ ‫ﺃﺟﺮ ﺳﺒﻌني‬ ‫ﻣهنﻢ‬ ‫ﺍﻟهشﻴﺪ‬ ‫ﺃﺟﺮ‬ ‫جتﻨﺒهتﻢ ‪،‬‬ ‫ﻫﺮﺍﻓﻴﻞ ﻋﻠﻰ‬
‫ﺧالﻓﺘﻪ ‪،‬‬ ‫هبﻢ‬ ‫ﻭﻳﺜﺒﺖ‬ ‫جحﺘﻪ‬ ‫هبﻢ‬ ‫ﻭﻳﻈﻬﺮ‬ ‫ﻣالﺋﻜﺘﻪ‬ ‫هبﻢ‬ ‫ﻳﺒﺎيه ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺍﻟﺰﻟﺰﺍﻝ ﻭﺍﻟﻔنت‬ ‫ﻭهبﺎ‬ ‫ﺍﻟﺮﺳﻞ ‪،‬‬ ‫ﻛﺬب‬ ‫ﻭهبﺎ‬ ‫ﺍألﻧﺒﻴﺎﺀ ‪،‬‬ ‫ﻗﺘﻞ‬ ‫ﻭﺑﺎﻟﺜﺎﻡ‬

‫ﺍملرشﻕ ﻳﺘﺘمئ‬ ‫ﻭﺑﺄﻫﻞ‬ ‫ﺃﻋﺪﺍﺋﻪ ‪،‬‬ ‫ﺃﻳﺪﻯ‬ ‫ﻭﻣهنﺎ ﺑﺪﺁ ﻫﺪﻡ ﺩﻳﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻰ‬
‫ﺍآلﺧﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ‬ ‫ﻓﺮحنﻮﺍ‬ ‫ﻧﺒﻴﻪ ))‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ألﻫﻞ ﺑﻴﺖ‬

‫ﺭﺍمه ﺍﻟﺮﺍﻳﺎﺕ ﺍ ﻟ ﻮ ﺩ ﺧﺮﺟﺖ ﻣﻦ ﺗﻞ ﺧﺮﺍﺳﺎﻥ ﻓﺎﺗﻮﻫﺎ وﻟﻮ ﺣﻴﻮﺍ ‪،‬ﺇﻥﺍﺱميﺎﺧملﻐﺔ‬ ‫ﺇﺫﺍ ﺍحلﺪﻳﺚ‬
‫(‪ ) ١‬يف‬

‫اﻟﻬﺪي‬
MAŞRIK ( D o ğ u / I r a k ) E h e İ HAKKINDA

Sonra ona Maşrık Ehli234 gelerek; “Bizim için ne dersin?” Dediler.


Dedi ki: “Yazınız; Maşrık Eldi, Allah’m hâzinesidir. O rada Allah’ın
yardımcıları vardır. Orada siyah baymklar/sancaklar2'33 vardır. Sevvad-
h/Irakh insanlar Allah’m evliyalarıyla birliktedirler. Allah’m halifesi
Mehdi, onların içindedir. Allah, onlarla düşmanlarından ve ona isyan
edenlerden intikam alacak. Onlarla; Allah Nebisine, dinine ve ‫ ﺍﺱ‬-
na yardım edecek. N ebi (a.s.) şöyle buyurmuşnır: ‘Şayet din Ş ü re k a
yıldızmda bile olsaydı, acem çocuklarından kimseler ona ulaşacaklardı.
Allah, onlarla dinine yardım ediyor ve onlarla halifesini destekleyip
güçlendiriyor. Onlarla hudut ve ahkâmını sabit kılıyor. T a Resülallah!
Onlara sırtımızı döndüğünüzde bizim yerimize, Allah tarafından geti-
rilecek olanlar kimlerdir’236 diye soruldu. Selman oturuyordu. N ebi
(a.s.) onun omuzlarma vurarak şöyle buyurdu: ،Bu ve ashabı, Cebrail
önlerinde, Mikail onları yürütüyor ve İsrafil yanlarmdadır. Onlardan
bir şehidin sevabı yetmiş şehit sevabı kadardır. Allah, meleklerine on-
larla övünür ve onlarla kendi hüccetini izhar eder. Onlarla hilafetini
sabit kılar. Enbiyanın öldürülmesi Şam’da olmuştur. Orada Resûller
' Depremler ve fitneler oradadır. Allah’m düşmanlarmm
eliyle orada Allah’m Dininin yıkımı ba^ayacaktır. Maşrık Ehlinin eliy-
le; Allah, Nebisinin ve Ehl-i Beyt’inin ‫ ﺍﻟالﻫﻠﻠﺲ‬alacaktır. Buna razı
oldular, kabul edip inandılar ve diğerlerine karşı çıktılar.

234 Maşrık Ehli: Burada kast edilen A bbasiler ve onlann destekçileridir.


235 Siy^h Sancaklar: Abbasilerin kullandığı bayrak ve sancakladır.
236 Bkz. Muhammed, 47/38. Bu ayette “Eğer (‫ رس‬sırt çevirirseniz
Allah yerinize sizin gibi olmayacak başak bir topluluk getirir" buyrtıl-
maktadır. Nebi (a,s.)ye bu topluluğun kim olduğu lotuunâktadır,
‫يف ﺍمنﻮﺩﺓ‬
‫ﺍ مل ﻮ ﺩ ﺓ‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻮﺍﻥ ﻣﻊ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝيق‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫ﻗﻮﻡ ﺟﺎﺀﻩ‬
‫مت‬
‫مسمه ؟‬
‫ﻭﺍﻟﺪﺧﻮﻝ‬

‫ﺭﺍﻳﺎﺕ‬ ‫ﻃﻠﻌﺖ‬ ‫ﺭﺭﺇﺫﺍ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎل‪:‬‬ ‫ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥ‬ ‫ﻗﺎل ‪:‬‬
‫ﺍﻟﺪﺟﺎﻝ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﺊ ‪ ،‬ﻓﺈﻥ ﺑﻌﺪ‬ ‫ﺍﻟﻮﺍﺩ ﻓﺎﺋﺨﻮا‬ ‫ﻭﻟﺒﺎﺱ‬ ‫ﻣﻮﺩ ﻝ ‪] ٨ ١‬‬

‫ﻟﻬﻢ ﻗملﺄ‬ ‫ﻟﻬﻢ ﺩﻭﺍﺓ ﺃﻭ ﺑﺮى‬ ‫ﻭﺍﻟﺼﻔﺮﺗنيﻭمه ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺮﺩﺓ‪ .‬ﺹ الﻕ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ‬ ‫هيﻮﻟﻮﻥ ال ﺇﻟﻪ ﺇال اﻟﻠﻪ ﻓﻴﺆﺫﻭﻥ اﻟﻠﻪ‬ ‫اﻟﻠﻪ ‪.‬‬ ‫ﺑﻬﻢﺇىل‬
‫ﻋﺬﺍﺏ‬
‫حلﻖ‬

‫ﻣالﺋﻜﺘﻪ‬ ‫ﻭﺗﻠﻌهنﻢ‬ ‫ﻳﻌﺬهبﻢ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺣﺶ‬ ‫ﺍألﺭﺽ‪،‬‬ ‫يف‬ ‫ﻳﻒ‪،‬ﺳﺪﺑﻦ‬

‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺩﻭﺍﺏ‬ ‫ﻋﻠﻴﻬﻢ‬ ‫ﻭﺗﺪﻋﻮ‬ ‫ﻭﺩﻭﺍهبﺎ ‪،‬‬ ‫ﺍألﺭﺽ‬ ‫ﺁﻫﻞ‬ ‫ﻭمبﺞ ﻣهنﻢ‬

‫ﺍﻟﻐﻀﺐ‬ ‫ﺑﻌﻘﺎﺏ ‪ ،‬ﺗﺮمحمه ﻣالﺋﻜﺔ‬ ‫ﻳﻌﻤﻬﻢ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺍﻟﺒﺤﺮ ﻭﺍﻟرب ‪ ،‬مئ‬

‫ﻣﺠﻲﺀ‬ ‫هيلع‪:‬‬
‫ىلص اﻟﻠﻪ‬
‫ﺍﻟين‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﺮمحﺔ »‪.‬‬ ‫حمالﻋىل ﻣالﺋﻜﺔ‬
‫رشﺍﺭ ﺧﻠﻖ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺑﻮﺍﺩمه‪ ،‬مب‬ ‫ﺍﻟﺒﻴﺎﺽ‬ ‫ﻳﻐريﻭﻥ‬ ‫ﺍﻟﺰﻣﺎﻥ ﻗﻮﻡ‬ ‫يف ﺁﺧﺮ‬
‫ﻋﻠﻖﻓىل‬ ‫ﺃمنﺚ‬ ‫ﺀﺅﺯﺕ مبﺎ‬ ‫ﺍﻟﻌﻴﺪ ﺍﻟﺼﺎحل‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ »‬ ‫^مه يف‬

‫ﻭﺍﻣﺘﺤﻠﻮﺍ ﺩﻣﺎﺀ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬ ‫‪^.‬ﻟملﺠﺮﻣني‬


‫ﻣزيﺍ ‪١‬‬ ‫ﺃﻛﻮﻥ‬
‫ﻭﻣاكهنﻢ ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﻋﻮﺍهنﻢ‬ ‫ﺍملﺮﺩﺓ‬

‫ا)ﻣﺮرااﺳﺼﺎ ‪. ١٧‬‬
MUSEVVİDE HAKKINDA

Sonra ona bir kavim gelerek: “Mıısevvide’ye katılmaya ve onlarla


Divan’a oturm a (onlann toplantılarına katılma) hakkında ne dersin?”
dediler, ‫ ؟‬edi ki: “Yazunz; N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Siyah san-
caklar/bayraklar ve siyah elbiseliler ortaya çıktığında, ‫ﻃﻞ‬içm feryat
figan edip ölüm ünü haber verin. Çünkü bundan som a Deccal ve Safire-
teyn -onlar Rıdde Ehlidirler- vardır. Kim, onlara mürekkep hazırlar ve
kalemin u،mnu sivriltirse; Allah’m azabına onlar da katılırlar. “La ilahe
illallah” derler, ancak bununla Allah’ı rahatsız ederler. Allah, onlan
* dek onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Melekler
onlara lanet eder. Yeryüzündeki msanlar ve hayvanlar çığlık atıp bağı-
nrlar. Yeryüzündeki kara ve deniz canlıları onlara beddua ederler. Son-
ra Allah, hepsme öyle bir ceza verir ki bırakın rahm et meleklerini, azap
melekleri bile onlara acır. N ebi (s.a.) şöyle buyurdu: ‘Ahir zamanda bir
kavim gelecek. Beyazı siyaha değiştirecekler. Onlar yaratılanların en
kötüleri olup ateştedirler.’ Salih Kul: 'Rabbim, bana verdiğin nimetlerin
hakkı için, artık suçlulara asla arka çıkm ayacağım ' dedi.’”237 Bunu kabul
edip buna ‫ ﺍﺳﺴﻂ‬-. Ve el-Musevvide’n ^ yardımcılarının kanım ve
meskenlerini helal kıldılar.

237 Kasas, 28/17.


‫ﻳﻨﺼﻤﻬﻤﺴﻨﻲرﻣﺤﺮا‬ ‫ﻛﺘﺎب اﻛﻤﺮص‬

‫ﻋﻠهيﻢ‬ ‫هشﺪ‬ ‫ﻣﻦ ﻋﻦ‬


‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫‪ ،‬ممﺄﻟﻮﻩ‬ ‫مث‬
‫ﺍملﺴﻮﺩﺓ ﺟﺎﺀﺗﻪ‬

‫ﺍﻟﺪﻳﻮﺍﻥ ﻣﻌﻬﻢ ؟‬ ‫ﻭﺣﺆﻡ‬


‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ‬

‫ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ’•ﺍﺗﻘﻮمه ﻓﺄهنﻢ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺴﻴﻊ ﻭﺍﻟﻀالﻝ‬


‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪(( :‬ﺇﺫﺍ ﻇﻬﺮﺕ ﺍﻟﺮﺍﻳﺎﺕ ﺍ ﻟ ﻮ ﺩﻓﺎﺗﺒﻌﻮمه ﺯﺍﺧﺒﻮﺍ‬ ‫هيلع‬
‫ﺍﻟﺮﻣﻀﺎﺀ ‪ ،‬ﻓﺈﻥ ﻓهيﺎ‬ ‫واﻣﺸﻮا ﺣﻔﺎﺓ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍﻟﺜﻠﺞ‬ ‫ﻋىل‬ ‫ﻧﻌمك ﻋىل‬
‫ﺍﻟﻘﺮﻯ‬ ‫وآﻧﺎ هبﻢ‬ ‫ﺍﻟﻜﻨﺎ‬ ‫و((ﻗﻮم ﺃمسﺎﺅمه‬ ‫ﺍملﻬﺪﻯ))‪،‬‬ ‫ﺧﻠﻴﻔﺔ اﻟﻠﻪ‬

‫ﻓﺄﺗﻮمه ﻭﻟﻮ ﺧﺒﺆﺍ ﻋﻠﻰ‬


‫ﺍﻟﻮﺍﺩ‬ ‫ﻭﻟﺒﺎﻣﻬﻢ‬ ‫ﺍﻟﺘﺎﺀ ﺃﺷﻌﺎﺭ ﻭﺃﺷﻌﺎﺭمه‬

‫ﺑني هشﻴﺪﺃ‬ ‫ﻓهيﻢ ﺍملﻬﺪﻯﻝ ؟ ﺉ ‪ ،‬ﻟﻠهشﻴﺪ ﻣﺜﻞ ﺁﺟﺮ‬ ‫ﻓﺈﻥ‬


‫ﺭﻛﺜمك‬
‫ﺁﺧﺮﻩ ‪ ،‬ﺟﺒﺮﻳﻞ‬ ‫ﺃجمين ﻣﺜﻞ ﺍملﻄﺮ ال ﻳﺪﺭﻯ أوﻟﻪ ﺧري‬
‫ﺁﻡ‬ ‫ﻣﻨمك‪،‬‬
‫ألﻥ‬
‫ﻋﻠﻰ ﻣﻘﺪﻣهتﻢ ﻭﻣﺜاكﺋﺘﻞ ﻋﻠﻰ ﻣﻴﺎﻗهتﻢ ﻭﺇﻣﺮﺍﻓﺜﻞ ﻋﻠﻰ جمﻨهبﻢ‬
‫ﺣﺶ ﻳزنﻝ‬ ‫ﻓهيﻢ‬
‫ﺍملﻠﻚ‬ ‫ﻳﺰﺍﻝ‬ ‫ﻟﻦ ﻇﺎﻫﺮﻳﻦ‬ ‫ﻭﺍﻟﻨرص‬
‫ﻳﻌﻄﻮﻥ ﺍﻟﻈﻔﺮ‬
‫ﺍﻟﺼالﺓ ﻓﻴﻘﻮﻟﻮﻥ ‪ :‬ﺗﻘﺪﻡ ﻳﺎﺭﻭﺝ اﻟﻠﻪ• ﻓﻴﻘﻮﻝ‪:‬‬ ‫ﻓﺘﻘﺎﻡ ﻣﺮمي‬
‫ﻥ ﻋﻴىس‬

‫وﻟﺪ اﻟﻌﺒﺎس))‪.‬‬ ‫ﺭﺟﻞجمﻦ‬ ‫ﺃﻧمت آﻣﺔ ﺑﻌﻀﻬﺎ أﺋﻤﺔ ﺑﻌﺾﻓﻴرص ﺧﻠﺐ‬


‫‪.‬ﻩ>ﺭ ‪ ٢‬ﻗﺎﻝ‬
‫هيلع ﺍخلﻲ‬ ‫ﺍآلﻭﺭ‬
‫ﺅﻭﻟآلﺧﺰﻩ ﺣري ﻧﻚ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺗﻔﺴري‬
‫ﺍﻟالﻡ ‪ :‬ﺭﺃﻯ ﺍﺛﻨﺎﻋرش ﻗﺮﺩﺃ خيﻄﺒﻮﻥ ﻋﻠﻰ ﺍملﻨﺎﺑﺮ ﻓﻘﻴﻞ‪:‬ﺑﻨﻮ ﻫﺆالﺀ‬

‫ﻟﻚ ﺹ‬ ‫ﺧري‬ ‫ﺍآلﺧﺮﺓ‬ ‫حتﺰﻥ ﻓﺈﻥ‬ ‫ﻟﺬﻟﻚ ﻓﻘﻴﻞ ﻟﻪ ‪ :‬ال‬ ‫حفﺰﻥ‬ ‫أﻣﻴﺔ‬

‫ﻭﻭﺍﺭﺛﻚ‬ ‫معﻚ‬ ‫ﻟﻮﻟﺪ‬ ‫ﺍملﻠﻚ‬ ‫ﻳﺼري‬ ‫ﺍﻟﺰﻣﺎﻥ‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ ؛ ﺁﺧﺮ‬ ‫ﺍألﻭىل•‬

‫ﺑﺬﻟﻚ ﻭﺩﻧﻮﺍ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻓال هتمتﻭمه ﻭﺭﺋﺘﻪ ﻭ هل ﻢ ﺗﺮﺍﺛﻪ ﻓﺮﺿﻮﺍ‬ ‫ﺍﻟﻌﺒﺎﺱ ‪،‬‬

‫ﺍخلﻠﻖلكمه ‪.‬ﺑﻪ‬

‫)‪ ١‬ﺧﻠﻴﻔﺔ‬
‫اﻟﻤﻬﺪي اس‬ ‫ﻋﻠﻰ‬
‫ﻓﺈﻧﻪ ‪ ،‬اﻟﺜﻠﺞ‬ ‫()‪١‬ﺣﺒﻮا وﻟﻮ ﺇﺫﺍ‬
‫ﻓﺒﺎﻳﻌﻮم رأﻳﺘﻤﻮه‬ ‫اﻟﺤﺪﻳﺚ ﻓﻲ ()‪١‬‬

‫‪:٤.‬اﺳﻰ‬ ‫()‪ ٢‬ﺻﻮرة‬


Ii6 Kitabu't-Tahriş Dtrârb. Amr

Sonra el-M usewide gelerek, kendilerinin küfrüne şahitlik yapan ve


onlarla oturma}^ -Divanı- haram sayanlar hakkında ona sordular. Dedi
ki: “Onlardan sakmınız. Onlar bidat ve dalalet ehlidirler. Yazrnız; Nebi
(a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Siyah sancaklar çıktığında, dizüstü karda ve
5 kumda çıplak yürüseniz bile onlara katılıp tâbi olun. Çünkü onlarm
içinde Allah’ın halifesi M ehdi vardır. Ve bir kavim vardır ki, isimleri
künyelerdir. Saçları, kadın saçlarıdır. Elbiseleri siyahtır. Onlara dizüstü
emekleyerek olsa bile gidiniz. Çünkü içlerinde M ehdi vardır. Onlardan
bir şedide sizden yetmiş şehit kadar sevap vardır. Çünkü benim üm-
10 ‫ﺿﺎﺍﺍ‬ yağmur gibidir. E w eli m i yoksa ahiri mi daha hayırlıdır bilin-
mez. Cebrail önlerinde, Mikail onları ^ rü tü y o r , üm ftl yanlarmdadır.
Onlara zafer ve yardım veriyorlar. Muzafferdirler. Meryem oğlu İsa
inene dek mülk onlarda olacaktır. Nam az kılmaya kalkınca: ‫؛‬Ya Ruhul-
lah (İsa) öne geç’ derler. H z. İsa: ‘Birbirinize imam olan bir ümmetsi-
15 niz’ der ve Abbas oğullarından birinin arkasında namaz kılar. ‘Şüphesiz
senin için son olan (ahiret), ilk olandan (dünyadan) daha hayırlıdır’238 ayetini
şu şekilde yorumladılar: N ebi (a.s.) on iki m aym unun minberler üze-
rinde hitap ettiklerini gördü. O na ‘Bunlar üm eyye Oğullarıdır’ denildi.
Bundan dolayı N ebi (s.a.) üzüldü. Ona ‘üzü lm e, senin için son olan
20 (ahiret), ilk ‫ﻩ‬1‫(ﻫﺔﺱ‬dünyadan) daha hayırlıdır’ denildi. Yani ayet
şöyle demektedir: ‘Kederlenme! Sonunda mülk, amcan ve varisin Ab-
bas Oğulları’nın olacaktır.’ Onlar Nebi’nin varisleri olup, om m mirası
onlarmdır. Bundan hoşnut olup inandılar ve bunu herkese karşı kul-
!andılar.

238 Duhâ, 9 4 ‫• ﺍﺃ‬


‫يف ﺍألﺭﻭﺍﺡ ﺇﺫﺍ ﻓﺎﺭﻗﺖ ﺍألﺟﺴﺎﺩ‬
‫ﺍألﺟﺎﺩ‬ ‫ﺇﺫﺍ ﻓﺎﺭمثﺖ‬ ‫ﺍألﺭﻭﺍﺡ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝيف‬ ‫ﻗﻮﻡ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ؛ ﻣﺎ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ‬

‫ﺧﻔﺮ‬ ‫ﺃﻳﻦيه؟ ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍﺭﺭﺇﻥ ﺃﺭﻭﺍﺡ ﺍﻟهشﺪﺍﺀ ىف ﺣﻮﺍﺻﻞﻃري‬


‫حتﺖ ‪.‬ﺍﻟﻌﺮﺵ‬ ‫ﻗﻨﺎﺩﻳﻞ‬ ‫ﺇىل‬ ‫ﺍﻟﻠﻴﻞ‬ ‫ﻭﺗﺄﻭﻱ‬ ‫ﺍجلﻨﺔ‬ ‫ﺗﺮىع ﺍﻟمثﺎﺭيف‬

‫ﻭﺭﻭﻭﺍ يت ﺫﻟﻚ ﺣﺪﻳﺜﺎ ﺁﺧﺮ «ﺃﻧﻪ ﻟﻴﺲ ﺽ ﺍجلﻨﺔ ﻟﻴﻞ ﻭال هنﺎﺭ ﺇمنﺎ‬
‫ﺃﻳﻔﺄﺇﻥ ﺃﺭﻭﺍﺡﺍملﺆﻣﻨني ﺑﻮﺍﺩ‬ ‫ﻭﺭﻭﻭﺍ‬ ‫مقﺮ ‪،‬؛•‬ ‫ﻭال‬ ‫مشﺲ‬ ‫ﻫﻮ ﻧﻮﺭ ﺑال‬
‫ﺑﺎجلﺎﺛﻴﻪ ﻭﺍجلﺎﺛﻴﺔ ﻭﺍﺩ‬ ‫ﺧﻔﺮ ﺗﺮىع‬ ‫يف ﺍجلﺎﺛﻴﺔ يت ﺣﻮﺍﺻﻞﻃري‬
‫ﻣﻎ ] ﻭﺇﻥ ﺃﺭﻭﺍﺡ ﺍﻟﻜﻔﺎﺭ ﺑربﻫﻮﺕ ﻭﺍﺩ ﺑﺎﻟميﻦ يف‬
‫ﻣﻦ ﺃﻭﺩﻳﺔ ﺍجلﺘﺔ [ •‬
‫ﺍألﺭﻭﺍﺡ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ ‪.‬‬ ‫ﺃﻭﺩﻳﺔ‬ ‫ﻭﺑﺮﻫﻮﺕ ﻭﺍﺩ ﻣﻦ‬ ‫ﺳﻮﺩ‬ ‫ﺣﻮﺍﺻﻞ ﻃري‬
‫ﻭﻣﺎ‬ ‫ﺇﺋﺘﻠﻒ‬ ‫ﺗﻌﺎﺭﻑ جمهنﺎ‬ ‫ﺍخلﻴﻞ ‪ ،‬مفﺎ‬ ‫ﺗﺜﺎﻡ‬ ‫مكﺎ‬ ‫ﺗﺜﺎﻡ‬ ‫ﺍهلﻮﻯ‬ ‫يف‬

‫ﻓﺎﺭﻗﺖ‬ ‫ﺇﺫﺍ‬ ‫«ﺍألﺭﻭﺍﺡ‬ ‫ﺣﺪﻳﺚ ؛ﺁﺧﺮ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ يف‬ ‫ﺍﺧﻠﻒ ‪.‬‬ ‫ﻣهنﺎ‬ ‫ﺗﻨﺎﻛﺮ‬

‫يف‬ ‫ﻧﻔﺦ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫ﻭﺩﺧﻠﺖ ﻓﻴﻪ ﻓﺈﺫﺍ اكﻥ ﻳﻮﻡ‬ ‫ﺑﺎﻟﺼﻮﺭ‬ ‫حلﻘﺖ‬ ‫ﺍألﺟﺎﺩ‬

‫ﻭﻋﺎﺩﻭﺍ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ‬ ‫ﺍآلﺟﺎﻝ »•‬ ‫ﺇىل‬ ‫ﻓرتﺟﻊ‬ ‫ﻓﺘﺨﺮﺝ‬ ‫ﺍﻟﺼﻮﺭ‬

‫ﺍﻟﺬﻳﻦ ﺧﺎﻟﻔﻮمه ‪.‬‬ ‫ﺍألﺧﻮﻳﻦ‬

‫ﺍﻟﺒﻠﻊ‬ ‫ﻓﺈهنﻢ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ﺍﺗﻘﻮمه‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ﻩ ﻋﻦ‬
‫ﻳﻀﻌﻮﻥ‬ ‫ﺍملﺠﻮﺱﺣني‬ ‫ﺩﻳهنﻢ ﻋﻦ‬ ‫ﻗﺒﻠﻮﺍ‬ ‫ﻭﺇمنﺎ‬ ‫ﻭﺍﻟﻜﻔﺮ ﻭﺍﻟﺘﻨﺎخس ‪،‬‬

‫ﻭﺍﻛﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻓﺘﺄلكﻪ ‪.‬‬ ‫ﻣﻮﺗﺎﻧﺎ‬ ‫جتﻲﺀ‬ ‫ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ‬ ‫ﻭﺍﻟﺜﻮﺍﺏ‬ ‫ﺍﻟﻄﻌﺎﻡ‬

‫«ﺍﻟﻠﻬﻢ ﺭﺏ ﺍألﻧىف‬ ‫ﺍألﺣﺰﺍﺏ ﻓﻘﺎﻝ ؛‬ ‫ﻳﻮﻡ ﻳﺪﻳﻪ‬


‫ﺍﻟالﻡ ﺭﻍ‬ ‫هيلع‬
C e s e t t e n A y r i l a n RUHLARIN
D u r u m u HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek: “Ruhlar cesetten ayrılınca nerededir-


ler?” diye sordular. Dedi ki: “Yazınız; Şehiderin ruhları, gündüz cen-
nette otlayan ve ar‫؛‬ın altındaki kandillerde geceleyen yeşil bir kuşun
kursağındadır.” Bu konuda başka bir hadis daha rivayet ettiler ki, bu
ha،lise göre cennette ne gündüz ne de gece vardır. Ay ve Güneş olmak-
sızın bir nur vardır. Yine rivayet ettiler ki, m üminlerin ruhları cennet
vadilerinden biri olan Casiye’de otlayan yeşil bir kuşun lmrsağındadır.
Kâfirlerin ruhları ise, cehennem vadilerinden biri olan ve Yemen’de
bulunan Berhut vadisindeki siyah bir kuşun kursağındadır. Dedi ki:
“Ruhlar havadadır. Adarın koklaştığı gibi koklaşırlar. Birbirini tanıyan-
lar itilaf ederler (birlik olurlar). Birbirinden hoşlanmayanla^ ayrılırlar.
Başka bir hadiste de: ‘Ruhlar cesetlerden ayrılınca Sûra gidip içine
girerler. Kıyamet günü olımca Sûra üfiiriilür. Ruhlar çıkıp cesetlere
geri dönerleri denmiştir.” Bunu kabul edip ‫ﺩﺍﺍ؛‬ . Kendüerine mu-
halif olan başkalarına karşı çıktılar.

Sonra ona bir grup gelerek bu hususu (ruhlarla ‫جنال‬


1‫ﻝ‬yukarıda zik-
redilenleri) sordu. Dedi ‫ ﻧﺎ‬: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat, küfür ve
tenasüh ehlidirler. Onlar dinlerini Mecusilerden devşirmişlerdir. Çün-
kü Mecusiler; ölüleri gelip yer ،üye, yiyecek ve içecek koyarlar. Yazınız;
N ebi (a.s.) Ahzab günü (H endek savaşında) ellerini kaldırarak: ‘Ey ölü
canların, çürümüş cesetlerin ve fâni ruhların Rabbi’ demiştir.
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫ﺿﺮاراﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬
‫ﻛﺘﺎب‬

‫واألﺟﺎد اﻟﺒﺎﻟﻴﺔ واألرواح اﻟﻔﺎﻧﻴﺔ))‪ .‬وﺳﺌﻞ اﺑﻦ ﻋﺒﺎس‬ ‫اﻟﻤﻴﺘﺔ‬


‫إذا‬ ‫ﺷﻬﺎ‬ ‫األﺟﺎد‬ ‫آﻳﻦ ﺗﺬﻫﺐ‬ ‫األﺟﺎد‬ ‫ﻓﺎرﻗﺖ‬ ‫إذا‬ ‫ﻋﻦ األرواح‬
‫إذا‬ ‫أﻃﻔﺊ ؟ واﻟﻤﺎﺀ‬ ‫إذا‬ ‫واﻟﺮاح‬ ‫ﻓﻴﺖ وﺗالﺷﺖ؟ وأﻳﻦ ﺗﺬﻫﺐ اﻟﻨﺎر‬
‫اﻟﻤﺮﻳﺾ ﺇﺫﺍ‬ ‫ﺑﻞ ﺑﻪﺍﻟﻄني ﻭﺍﻟﺒﻨﺎﺀ ؟ ﻭﺃﻳﻦﺍﻟﺒرص ﺇﺫﺍ ﻋﻤﻰ؟ ﻭﺃﻳﻦ حلﻢ‬
‫ﻳﺼﺢ‬ ‫ﻭﻗﺪ ﺗال ﺛﺒﻰمث‬ ‫ﻭﺍملﺮﻳﺾ ﺣﻴﻲ‬
‫ﻣﻔﻘﻮﺩ ﻭحلﻤﻪ‬ ‫ﻣمشﻓﻔين ؟‬

‫ﻗريﺡ ﺇﻟﻴﻪ حلﻤﻪ ﻭﺃﻛرث ﻣﻨﻪ ؟ ﻭﺃﻳﻦ ﻳﺬﻫﺐ ﺍملﻐري ﻭ ﻣﻦ ﺃﻳﻦ ﺟﺎﺀ‬
‫‪]٨ ٤‬‬ ‫ﺍملﺎﺋﻞ ال ﺁﻳﻦ [‬
‫ﻟﻪ ؟‬ ‫ﻗﺎل‬ ‫ﺍﻟﻜﺒري ؟‬

‫ﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻋﺒﺎس‘• ﻛﺬﻟﻚ اﻟﻠﻪﻳﺒيلﻭﻳﻔين ﻭﻳﺒﺪﺉ ﻭﻳﻨﺸﺊ ﻭميﻴﺖ‬


‫ذﻟﻚ‬ ‫ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ‬ ‫ذﻟﻚ‪.‬‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫ﺳﻮﺍﻩ‬ ‫ﻭحييي وﻳﻔﻌﻞ ﻣﺎ ﻳﺸﺎﺀ ﻋﺠﺰ ص‬
‫ﻋﻠهيﻢ‬ ‫ﻭهشﺪﻭﺍ‬ ‫ﻣﻘﺎﻟهتﻢ‬ ‫ﻭﺗزبﺭﺍ ﻣﺠﻦ‬ ‫ﺧﺎﻟﻔﻬﻢ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪﻋىل‬
‫ﺑﺎﻟﻜﻔﺮ ‪.‬‬
Kitabu't-Tahriş Dırârb. Am r

ib n Abbas’a: ‫؛‬Ruhlar cesetlerden ayrılınca cesetler d a ğ ılıp ‫ﻫإل‬


1‫ﺍﻩﺀ‬-
duldarında nereye giderler? Ateş v e ‫ﺩﺍ‬ sönünce nereye gider, çamur
ve bina suyla ıslanınca su nereye gider, göz kör olunca görme nereye
gider, hasta rahatsızlanınca kendisi canlı ©lduğu halde ed yo^ olup
nereye gider, s©nra iyileşir ve daha fazla et ona geri döner, küçük nere-
ye gider ve büyük nereden gelir?’ diye s©ruldu. s©rana ‫؛‬Bunun eynesi
(neresinin cevabı) yoktur’ dedi, ib n Abbas dedi ki: ‘Allah; çürütür, yok
eder, var eder, tekrar inşa eder, öldürür, diriltir ve dilediğini yapar.
O ’ndan başkası bunu yapmaktan âcizdir.’” Bunu kabul edip inandılar.
Kendilerine m uhalif olanlardan teberri edip onların küfrüne şahitlik
ettiler.
‫يف ﺍﻟﻠﻌﻦ‬
‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ‪ :‬ﺇﻥ‬ ‫ﺍﻟﻠﻌﻦ؟ ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ يف‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻣﺎ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ‬

‫ﺍﻟﻠﻌﻨﺔ ﺇﺫﺍ‬ ‫ﻭﺇﻥ‬ ‫ﻃﻌﺎﻧﺄ ‪.‬‬ ‫ﻭال‬ ‫ﻟﻌﺎﻧﺄ‬ ‫ﺗﻜﻦ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪( :‬ﺭال‬ ‫ﺍﻟينهيلع‬

‫حنﻮ‬ ‫ﺁﺧﺬﺕ‬ ‫ﻣﻠﻜﺄ‬ ‫ﺇﻟﻴﻪ‬ ‫ﺇىل جمﻦ‬


‫جتﺪﻭﺟﻬﺖ‬ ‫ﻭﺟﻬﺖ ﻓﺈﻥ مل‬

‫ﻳﻜﻮﻥ‬ ‫ﺍﻟﻠﻌﺎﻥ ال‬ ‫ﻭﺇﻥ‬ ‫إرﺟﻌﻲﻋىل‬


‫‪.‬ﻭﺟﻬﻚ ﻣﻦ‬
‫ﺍﻟﻌﺮﺵ ﻓﻴﻘﺎﻝ هلﺎ ‪:‬‬

‫ﺍﻟﺜﻴﻄﺎﻥ‬ ‫ﻓال ﻳﻘﻮيل ﻟﻌﻦ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺭﺭﺇﺫﺍ ﻋرث ﺃﺣﺪمك‬ ‫هشﻴﺪﺃ))•‬ ‫ﻭال‬ ‫ﺻﺪﻳﻘﺄ‬
‫اﻟﻠﻪ ﻓﺈﻧﻪ‬ ‫ﻭﻟﻜﻦ ﻟﻴﻘﻞ ﻳﺴﻢ‬ ‫رصﻋﺘﻚ ‪،‬‬ ‫ﺑﻘﻮيت‬ ‫ﻭﻳﻘﻮﻝ‬ ‫ﻳﻨﺘﻔﺦ‬ ‫ﻓﺈﻧﻪ‬

‫‪.‬ﻣﺘني‬
‫ﻭﺍملﺘﺮ‬ ‫ﺍحلﺜﻮ‬ ‫ﻭﻳﺬﻭﺏ‪ ٠ ))،‬ﻓﻘﺒﻠﻮﺍ ﺩﻟﻚ ‪،‬ﻭمه‬ ‫ﻳﺘﺼﺎﻏﺮ‬

‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻓميﺎ ﻗﺎﻝ ؟ﻫﺆالﺀ‬ ‫ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻣﺎ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ‬

‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ﻭﻫﻮ‬ ‫هيلع‬


‫ﺍﻟين‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺇﻥ‬ ‫ﺍﻟﺒﻠﺢ‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺄهنﻢ أﻫﻞ‬
‫ﺍﻟﻨﺎحئﺔ‬ ‫ﺍﺱ ]‬ ‫ﻟﻌﻦ‬ ‫[ﺍال‬ ‫ﻟﻌﻦ ﻣﻦ‬
‫ﻟﻌﻦ ﺍممﻪ‬ ‫(ﺭﺃال‬ ‫ﺍملﻨرب ‪:‬‬ ‫ﻋىل‬

‫ﻭاكﺗﺒﻪ‬ ‫ﻭﺁﻇﻪ‬ ‫ﻭﻟﻌﻦ ﺍﻟﺮﺑﺎ‬ ‫ﻭﺍملﺘﻊ‬ ‫ﻭﺍملﻐﻨﻴﺔ‬ ‫ﻭﺍملﺘﻌﺔ ﻭﺍملﻐين‬

‫ﻭﺍملﺮﺍﺱ‬ ‫ﻭﻟﻌﻦ ﺍﻟﺮﺍىث‬ ‫ﻭﺍﻟﻐﺨﺌﻞ ﻟﻪ‬ ‫ﺍحكﺶ‬ ‫ﻭﻟﻌﻦ‬ ‫ﻭﺷﺎﻫﺪﻩ‬

‫ﻭﺍملﺮﺍﺱ ﻭﺍملﺮﺗىش ؟‬ ‫ﺍﻟﺮﺍﺛىب‬ ‫ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ اﻟﻠﻪ ﻭﻣﺎ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪ :‬ﻳﺎ‬ ‫ﻭﺍملﺮﺗىث ‪.‬‬

‫[ ‪]٨ ٥‬‬ ‫ﺑﻴﺘﺄ‬ ‫وﻟﻌﻦ‬ ‫ﺍملﺨﻨﺚ‬ ‫ﻭﺍﻟﺬﻱميىش ﺑﻴهنام■ وﻟﻌﻦ‬ ‫ﺍﻟﺮﺍﻣني‬


‫ﺗﺎﻝ‬
‫ﺍملﺎﺀﻭىه‬ ‫ﺍﻟﻔﺤﻠﺔ ﻣﻦ‬ ‫ميﺘﻊ إﻟﻴﻪ وﻟﻌﻦ‬ ‫خمﻨﺚ ‪ ،‬وﻣﻦ‬ ‫ﻳﺪﺧﻠﻪ‬

‫ﻭﻟﻌﻦ ﺍجلﺎﺗني ﻟﻌﻨﺔ‬ ‫ﺛﻐﺎﺭ»‬ ‫ﺍﻟين ال‬ ‫ﺗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺮاكﻛﺔ ؟‬ ‫ﻣﺎ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺮاكﻛﺔ ‪.‬‬

‫ﻟﻮﻁ ‪،‬‬ ‫ﻟﻮم‬ ‫ﺻﻞ‬ ‫ﺻﻞ‬ ‫ﺳﻊ ﻣﺮﺍﺭ ﻣﺘﻮﺍﻟﻴﺔ ﺃﻟﻌﻦﺍﺱ ﻣﻦ‬ ‫ﻟﻌﻨﺔ ‪ .‬ﻓﻌﺎﻝ ؛‬
L a n e t HAKK!NDA

Sonra ona bir grup gelerek: “Lanet hakkında ne dersin?” dediler.


Dedi ki: “Yazınız; N ebi (a.s.) ‫؟‬öyle buyurmuştur: ‫؛‬Lanet okuyan ve
yerici olma. Çünkü lanet okudı^unda okuduğun kişiye gidecek yol
bulamayınca arşın yolunu tutar. O na ‫؛‬Seni yönlendirene dön’ denilir.
Lanetçi, sıddık ve §‫ﻧﻂﺀ‬olamaz.
‫ﺁ‬ Sizden biriniz tökezlerse, ‫؛‬Allah Şeyta-
na lanet etsin’ demesin. Çünkü o bununla gururlanır ve kuvvetimle
seni düşürdüm der. ‘bismillah’ desin. Böylece şeytan küçülür ve erir.”
Bunu kabul ettiler. Bunlar C H aşeviyye ve M utezemm itin’dirler.

Som a ona bir kavim gelerek: “Şunların söylediklerine ne dersin?”


dediler. D edi ki: “Onlardan sakınınız. Onlar bidat ehlidirler. Yazımz;
N ebi (a.s.) minber üzerindeyken şöyle buyurdu: ‫؛‬Allah lanet edene
lanet etmiştir. Ancak ağıt yakana, onu dinleyene, şarkıcı erkek ve kadı-
na-lanet etmiştir. Ribaya (faize), yiyene, kâtibine, şahidine lanet etmiş-
tir. H ülle yapan ve yaptırana lanet etmiştir. Rüşvetçiye, rüşvet alana
verene ve aracılık edene lanet etmiştir. -Ya Resûlullah: ‘Raşi, muraşi ve
mürteşi İtimdir’ denildi. Buyurdu ki: ‫؛‬Rüşvet alıp veren ile onlara aracı-
İlk edendir.’- Mühannese (kadımı olana) ve mühannesin girdiği eve,
onu dinleyene lanet etmiştir. Erkeksi (kadına ilgi duyan) bayana, rek-
kakeye 1‫ﺱ‬ ،‫ﺀ‬etmiştir. ‫؛‬Rekkake nedir’ Ya Resûlullah dediler. ‫؛‬Kıskan-
mayandır’ buyurdu. Diğer kalanlara da bir bir lanet ederek, yedi defa
peş peşe ‫؛‬L ût kavminin işini yapana - Allah, lanet etsin’ dedi.
‫رضﺍﺭ ﺑﻦ معﺮﻭﺍﻟﻐﻄﻔﺎين‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﻟﻌﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ آﺗﻲ هبميﺔ ‪ ،،،‬ﺋﻢ ﻟﻌﻦجمﻦ ﺧﺮ ﺋﺠﻮم ﺍألﺭﺽ‘ ﻟﻌﻦ‬


‫ﺏ ﻭﺍﻟﺪﻳﻪ‪،‬مل ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦﺍﺩىع ﺇىل ﻏري ﺃﺑﻴﻪ ‘ ﻟﻌﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ‬
‫منﺘﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝﺭﺭﻟﻌﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﻟﺰﺍﺋﺪىف ﻛﺘﺎﺏ‬ ‫ﺗﻮىل ﻏري ﻣﻮاﻟﻴﻪ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻭﻟﻮﺍ‬
‫ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍملحتﻞ‬ ‫حلالﻝ اﻟﻠﻪ‪،‬‬ ‫ﻭﺍملﺤﺮﻡ‬ ‫حلﺮﺍﻡ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺍملحتﻞ‬ ‫اﻟﻠﻪ ‪،‬‬

‫ﻋﺮ‬ ‫واﻟﻤﺘﻠﻂ‬ ‫ملﺘﺄﺛﺮﻳيف اﻟﻠﻪ‪،‬‬ ‫وا‬ ‫ﺣﺮﻡ اﻟﻠﻪ‪،‬‬ ‫اﻟﻠﻪﻣﺠﺎ‬ ‫ﻋرتﺓ ﺭحمﻮﻝ‬

‫ﻳﺘﺸﺒﻪ‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﺟﻞ‬ ‫ﺑﺎﻟﺮﺟﺎﻝ‬ ‫ﺗﺘﺸﺒﻪ‬ ‫والﻟﻌﻦ اإلﻣﺮأة‬ ‫ﺑﺎجلﻴﺮﻳﻪ »‪-‬‬ ‫ﺁﻣيت‬

‫‪،‬ﺑﺎملﺎﺀ وﻟﻌﻦ اﻟﺨﻤﺮ وﻋﺎﺻﺮﻫﺎ وﺑﺎﻳﻌﻬﺎ وﺑﺎﻋﻬﺎ وﺷﺎرﺑﻬﺎ‬


‫ﻭﺍملمحﻮﻟﺔ‬ ‫وﻣﺎﻗﻴﻬﺎ وﻣﺸﻘﻴﻬﺎ ﻭﺁلك ﻧﻤﻨﻬﺎ ﻭﺍﻟﺪﺍﻝ ﻋﻠﻴﻬﺎ وﺣﺎﻣﻠﻬﺎ‬
‫ﻋﻠهيﺎ ﻭﺑﻴﺘﺎ ﺗﺆهتﺎ ﻭﺗﺆﺕ هبﺎ ‪ ،‬ﻭﻟﻌﻦ ﺍﻟﻌﺎﺯﻓﺔ‬ ‫ﺗرشﺏ‬ ‫إﻟﻴﻪ ﻭﻣﺎﺋﺪﺓ‬
‫ملﺘﻮمثﺔ ‪)).‬‬ ‫ﻭﺍﻟﻮﺍﺻﻠﺔ ﻭﺍﻟﻮﺍمشﺔ ﻭﺍ‬

‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻟﻌﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍملﺪﻳﺔ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫هيﻤﻠﺞ ﻓﻨﻔﺎﻩ‬ ‫ﺑﺮﺫﻭﻧﺎ‬ ‫ﻭﻧﻈﺮﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ‬

‫ﺍملﺒﻄﻮﺭ‬ ‫ﺭﻛﺐ‬ ‫ﻟﻌﻦﻣﺠﻦ‬ ‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻓﺎﻥ ﺍﻟيب‬ ‫جمﻦ ﻋﻠﻤﻠﺶ ﻫﺬﺍ‪،‬‬
‫ﺫﻟﻚ ﻗﺆﻡ‬ ‫ﺍملهشﻮﺭ‪ .‬ﻓﻘﻴﻞ‬ ‫ﺍملﺎﺛﻮﺭ ‪،‬ﻭ ﻟ ىب‬ ‫ﻭﻫﻮ ﻫﺬﺍ‪ ،‬ﻭﺟﻠﺲﻋىل‬
‫‪.‬ﻭﻋﺒﺎﺩﺓ‬ ‫ﺗﺒﺢ وﻃﺎﻋﺔ‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ وﻫﻮ‬
120 Kitabu't-Tahriş Dırârb. Am r

Hayvan ile ilişkide bulunana - Allah lanet etsin. Sonra arazi şuurla-
nnı de^ştirene lanet etti. Ebeveynine sövene - Allah lanet etsin. Baba-
sının soyundan başkasına babahk iddiasında bulunana - Allah lanet
etsin. O nun bakımını üsdenen efendisinin (mevlası) dışındaki birini
$ efendi kabul edene - Allah lanet etsin’ dedi. N ebi (a.s.) Şöyle buyurdu:
‘Allah’ın kitabına ekleme yapana, helalini haram - haramını helal kıla-
na, Resûlullah’uı ailesine yapılmasım Allah’ın haram g ö r d ü ğ ü helal
görene, Allah’ın fey’iyle müste’sir (fey’ gelirini kendine ayıran) olm a ve
ümmetimin başına zorla geçene, Allah lanet etmiştir. Kendini kadına
10 benzeten erkeğe ve erkeğe benzeten kadına lanet etmiştir, içkiye (şara-
ba), onu sıkana, satana, alm a, içene, ‫؛‬çtirene, servis yapana, ücretini
yiyene, içki yolu gösterene, taşıyana, götürene, içilecek sofraya ve içilen
eve lanet etmiştir. Çalgıcı bayana, saçına saç vb. ekleyen kadına, dövme
yaptıran ve yaptırtan bayana lanet etmiştir. H z. Ö m er Faruk, rah-
15 van/eşkin giden bir beygir gördü ve onu M edine’den sürdü. Ve şöyle
dedi: ‘Sana bunu öğretene Allah lanet etsin. Ç ünkü N ebi (a.s.) M abtu-
ra (kibirli/eşkin giden bineğe) binene lanet etti, işte bu odur. M e’sura
oturana ve meşhuru giyene lanet etmiştir.” Bunu bir grup kabul edip
inandı. O nlar için lanet artık; bir teşbih, taat ve ibadettir.
‫ﻓﻲ األﻳﻤﺎن‬

‫ﻓميﺎ ﺣﻠﻔﻨﺎ ﺍ ﻟ ﻠ ﻄ ﺎ ﻥ؟‬ ‫ﻣﺎ ‪:‬ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ‬


‫ﺗﻘﻮﻝﻗﻮﻡ‬
‫ﺟﺎﺀﻩ‬ ‫من []‪٨ ٦‬‬
‫ﻳﻤﻴﻦ ‪،‬‬ ‫ﻟﻔﺎﺟﺮ‬ ‫ررﻟﻴﺲ‬ ‫هيلع؛‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻗﺎﻝ ﺭ ﻣ ﻮ ﻝ ﺍﻟﻠﻪىلص‬ ‫‪:‬ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﻋﻬﺪ ‪ .‬ﻓﺈﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻋﻘﺪ ﻭال‬ ‫ﻣﻘﻬﻮر‬ ‫وﻣﺘﻠﻂﻋىل‬ ‫ملﺘﺄﺛﺮ ﻭﻗﺎﻫﺮ‬ ‫ﻭال‬
‫ﻭﺭﻍ ﻋﻦ آﻣﺘﻲ ﺍخلﻄﺄ‬ ‫ﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﻔائﺑﻴﻴﺊ } '‬
‫‪.‬‬ ‫ﻋﻬﺪي‬ ‫{ال ﻗﺜﺎﻕ‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ‬

‫هيلع ﺍﻣﺘﻜﺮﻫﻮﺍ »* ﻭﺇﻥ ﺍﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱﻭﻋيل ﺑﻦ ﺁيب‬


‫ﻭﺍملﻴﺎﻥ ﻭﻣﺎ‬
‫ﻃﺎﻟﺐ ﻭﻃﺎﻭﻭﺱ ﻗﺎﻟﻮﺍ‪ :‬ﻣﻦ ﻗﺎﻝ إل ﻣﺮﺁﺗﻪ ﺃﻧﺖ ﻃﺎﻟﻖ ﺛالﺛﺎﻓﻠىي‬
‫هيلع ﻗﺎﻝ‪((:‬جمﻦ‬ ‫ﺑيشﺀ الﻧﻪ ﻃﻠﻖ ﻟﻐري ﺍ ﻟ ﻨ ﺔ‪^ .‬ﻥﺍﻟين‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﺣﻠﻒﻋىل ميﻴﻦ ‪ ،‬ﺁﻭ ﻗﺎﻝ‪ :‬ﻣﻦ ﺣﻠﻒ ميﻴﻨﺂمت ﻗﺎﻝ ﺇﻥ ﺛﺎﺀ ﺍﻟﻠﻪ ﻓﻘﺪ‬

‫ﻭﺇﺑﺮﺍﻫميﺍﻟﻨﺨىع‬
‫ﻋﺒﺎس ﻭﺃﺑﻮ‬ ‫»• مثﺈﻥ‬
‫ﺍﺑﻦ‬
‫ﺍيث ﻭﺧﺮﺝجمﻦ ميﻴﻨﻪ‬
‫‪ :‬ﺁﻧﺖ ﻃﺎﻟﻖ‬ ‫ﻭﻏريمه ‪:‬ﻗﺎﻟﻮﺍالﻣﺮﺃﺗﻪ ﻗﺎﻝ‬
‫ﻣﻦ‬ ‫جنﺢ‬ ‫جمﺎﺯ ﻭﺍﺑﻦﺁيب‬
‫ﻭﺇﺫﺍ ‪.‬ﺍﻟﻄالﻕ‬
‫ﻗﺎﻝﻳﺸﺎﺀ‬
‫ﺍممﻪ ال‬ ‫ﺍﻣﺮﺃﺗﻪ ﺗﻄﻠﻖ‬
‫ألﻥﺍممﻪمل‬
‫ﺇﻥ ﺛﺎﺀ‬
‫ﺣﺮ ﺇﻥ ﺷﺎﺀ ﺍﻟﻠﻪﻋىت ألﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﻳﺸﺎﺀ ﺍحلﺮﻳﺔ‪ .‬ﻭﺃﻥ ﺍﺑﻦ‬ ‫ﺁﻧﺖ ‪:‬ﻟﻌﻴﺪﻩ‬
‫وﻣﺠﺎﻫﺪﻗﺎﻟﻮﺍﺕ ﺍالﺳﺘﺜﻨﺎﺀ يفﺍﻟمينيﺇىل ﻋرشﻳﻦ‬ ‫وﻃﺎووس‬ ‫ﻋﺒﺎس‬
‫^ﺻﺎﺑﺰﺍ ﺍﺥ‬ ‫ﺅﻧﺜﺠﺬﺇﻱ ﺗﻠﻮﺍ‬
‫‪.‬مثﺫﻛﺮﺕ‬
‫ﻓﺎﺀﻣﺎﺇﺫ‬
‫ﺳﻨﺔ ﺟﺎﺋﺰ ﻣﺶ‬

‫ﺍﻟﺒﻘﺮﺓ‪>١٢ ،‬‬
‫ﺳﻮﺭﺓ ‪،‬‬

‫ﺍﻟﻜﻬﻒ' ‪٠٦٩‬‬ ‫(‪ )٢‬رسﺭ‪،‬‬


Y e m i n HAKKINDA

Sonra ona bir kavim gelerek: “Sultanın bize yemin ettirmesine ne


dersin?” dediler. Dedi ki: “Yazımz; Allah Resûlü (s.a.) şöyle buyur-
muştur: ‘Facir için yemin yoktur.’ Diktatör, zorba ve musallatın ezil-
mişe ettirdikleri yemin, akit ve ahid yok hükm ündedir. Çünkü Allah
‘Zâlimler, ahdim e nail olam azlar’239 buyurmuştur. N ebi (a.s.): ‘H ata ile
unutarak ve zorla yaptıkları şeylerden ötürü üm m etim den sorumluluk
kaldırılmıştır5 buyurmuştur, ib n Abbas, Ali b. Ebi Talib ve Tavus:
‘Kim, eşine sen üç kere boşsun derse, bunun hiçbir hükm ü yoktur.
Çünkü o sünnete uygun olmadan eşini boşamıştır’ demişlerdir. N ebi
(s.a.) şöyle buyurmuştur: ‘Kim yemin edip sonra inşallah derse, istisna
etmiş olur ve yemininden çıkar.5 ib n Abbas, İbrahim en-Nahai ve £ b u
Mucaz, İbn Ebi Necih ve diğerleri şöyle demişlerdir: ‘Kim, eşine inşal-
lah sen boşsun derse, eşi boş olmaz. Çünkü Allah boşamayı istemez.
Şayet kölesine inşallah sen hürsün derse, kölesi azad olur. Çünkü Allah
hürriyeti ister.5 ib n Abbas, Tavus ve Mücahid, ne zaman zikredilirse
edilsin, yeminde istisnamn yirmi yıla kadar caiz olduğunu söyleyip
ardından ‘İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın’240 ayetini okumuşlardır.

Bakara, .4 ‫ﺀ‬/‫ﺗﺎ‬
٠
٠^ Kehf, 18/69.
‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﻭال‬ ‫ﺣﻨﺚ‬ ‫ﻭﺭﺹهيلع‬ ‫ﻭﻣﻦ ﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺇﻥ ﺷﺎﺀ ﺍﻟﻠﻪ ﻓﻘﺪ ﺍﻣﺘﺜىت‬
‫ﺍﻟلكﺎﻡ مفﻦ‬ ‫ﺍالﺳﺘﺜﻨﺎﺀ ﻗﺒﻞ ﻗﻬﺒﻊ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟﻨﺨيع ﻭﺍﻟﺸﻌيب ‪:‬‬ ‫ﻛﻔﺎﺭﺓ ‪.‬‬

‫يف‬ ‫ﻧﺄﺧﺬ ﺃهيﻢ‬


‫ﻓﺒﻘﻮﻝ‬ ‫ﻟﻪ ‪:‬‬ ‫ﻗﻴﻞ‬ ‫جمﻠﺴﻪ ‪.‬‬ ‫‪] ٨ ٧‬ىف‬ ‫ﻣﺎﺩﺍﻡ [‬ ‫ﺍﺳﺘﺜىن‬
‫ﺍإلﺧالﻑ‬ ‫ﻳﻘﻮﻝ ﺍﻟﻨﺨيع ؟ ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺃﻳﻘﻮﻝ ﺍﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ؟ ﺃﻭ‬ ‫؟‬ ‫ﺍإلﺳﺘﺜﻨﺎﺀ‬

‫ﺑﻘﻮﻟﻪ ﺟﺎﺯ ﻟﻚ ألﻥ ﺍﻟﺪﻳﻦﻭﺍحم ‪ ،‬يف حنﻮ ﻫﺬﺍ‬ ‫ﺭمحﺔ‬


‫ﺃﺧﺬﺕ ﻓﺄهيﻢ‬
‫ﻭﺍحلﺮﺍﻡ ﻭﻗﻮﻡ‬ ‫ﺍحلالﻝ‬ ‫ﻓﺄﺑﻄﻞ ﺍإلحمﺘﺜﻨﺎﺀ ﻗﻮﻡ يف‬ ‫ﺍحلﺪﻳﺚ ‪.‬‬ ‫ﻣﻦ‬
‫ﺑﻪ ‪.‬‬ ‫ﺍﺛﺒﺘﻮﻩ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ‬
Kltabu't-Tahriş Dırârb. Amr

Kim inşallah derşe istisna yapmış ©1ın. O na bir günah ve kefaret


gerekmez, (im am ) Şa’bi, istisna; sözü bitmeden ve daha ‫ ﻩ‬meclistey-
ken yapılmah demiştir.” O na (Fakîhe): “istisna konusunda kimin gö-
rüşünü alâlim; ib n Abbas’uı mı, Nahai’nin mi? denilince şöyle dedi:
‘ihtilaf rahmettir. Kimin görüşünü alırsan, senin için bu caizdir. Çün-
kü din geniştir.” Bunun gibi hadisleri rivayet ettiler. Bir grup, helal ve
haram konusunda istisnayı geçersiz sayarken bir grup ise geçerli sayıp
inandı.
‫ﻓﻲ اﻟﻄالق‬

‫ﻟﻠﻨﺎس‬ ‫روﻳﺖ‬ ‫ﺍملﺎﻃﺎﻥ ﻓﻘﺎﺩﺕ ﻳﺎ ﻓﻘﻴﻪ ﻣﺎﻫﺬﺍ ﺍﻟﺬﻯ‬ ‫دﻋﺎه‬ ‫مث‬


‫اﺗﻴﻌﻨﺎ؟‬ ‫وﺣﺮﻣﻤﺖ ﻋﻠﻴﻨﺎ رشﻭﻃﻨﺎ وﻧﻘﺼﺒﻤﻤﺖ ﻣﻦ‬ ‫ﻛﻤﻤﺮﻫﻤﺖ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﺍخلﺮﺍﺝ‬
‫• ﻭﺍمكﻮﺍﺕ ﻗﺎﻝﻋيل ﺑﻦﺍيب‬ ‫ﻓﺈهنﻢ ﺃﻫﻞ‬
‫ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺍﺣﺬﺭﻭﺍ ﻫﺆالﺀ ﺍﻟﺒﺪﻉ‬
‫و اﻟﺒﺮﻳﺔ‬ ‫اﻟﺤﻠﻴﺔ‬ ‫و‬ ‫اﻟﺤﺮام‬ ‫ر ا ﻟ ﺤ ﻦ‪:‬‬ ‫ﺛﺎﺑﺖ‬ ‫وزﻳﺪ ﺑﻦ‬ ‫ﻃﺎﻟﺐ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺛالﺛﺎ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺜالﺙ‬ ‫ﻭ " ﺍﻟﻴﺘﺔ " يف ﻗﻮهلﻢ ﺛالﺛﺎ ﻭال ﺗﻜﻮﻥ‬ ‫ﻭ " ﺍﻟﺒﺎﺋﻦ "‬

‫ﻭﻗﺎﻝ اﺑﻦ معﺮﺕ‬ ‫ﺍملﺪﻳﻨﺔ ‪.‬‬ ‫ﻭﻫﻮ ﻗﻮﻝ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻃﺎﻟﻖ ‪،‬‬ ‫اﺑﻦ معﺮﺕ ﺍﻟﺒﺘﺔ ﺃﻧﺖ‬

‫ﻳﺎرﻣﻮل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ؛‬ ‫ﺛﺎﺏ‬ ‫ﻓﺠﺎﺀ‬ ‫اﻟالم‬ ‫ﺟﺎملﺎ ﻋﻨﺪﺍﻟﻨيب ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻛﺘﺖ‬
‫أﻣﻚ وﺻﺎﺋﺮﻫﻦ‬ ‫ﺇﻥ أﺑﻰ ﻃﻠﻖ أﻣﻰ ﺃﻟﻔﺄ‪ .‬ﻗﺎل اﻟﻤﺒﻰ ‪ :‬ﺭﺭﺋالﺙﺗﺒني هبﺎ‬
‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫رﺟﻞ ﺇىل اﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ‬ ‫وﺟﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ) ‪.‬‬
‫)‬ ‫وزر ﻳﻠﻘﻰ ﺑﻪ ﺃﺑﻮﻙ ﻳﻮﻡ‬
‫ﻭﺃﻃﺦ‬ ‫ﻋﺼﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﻥ ﺃﺑﺎﻙ‬ ‫ﻟﻪ ‪:‬‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫ﻣﺮﺓ ‪.‬‬ ‫ﺇﻥﺁيب ﻃﻠﻖﺁيم ﻣﺎﺋﺔ‬
‫ﺃﺑﻴﻚ‬ ‫ص‬ ‫ﺃﻣﻚ‬ ‫ﺗربﺃ‬ ‫ﺑﺜالﺙ‬ ‫ﻣﺨﺮﺟﺎ‬ ‫ﻳﺠﻌﻞ ﻟﻪ‬ ‫ﺍﻟﺜﻴﻄﺎﻥ ﻓمل‬

‫ﻋﺪﻭﺍﻥﻭﺇمث‪-‬‬ ‫ﻭﺍﺋﺮﻫﻦ‬

‫و ا ﻟ ﻤ ﻠ ﻤ ﻴ ﻦ ﺍﻥ ﻣﻦ‬ ‫وﺣﻜﻤﻪ‬ ‫هيلع‬


‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫اﻟﻨﺒﻲ‬ ‫وﻣﻦ دﻳﻦ‬

‫ﺑﺜﻲﺀ ﻟﺆﻣﻪ إﻗﺮارم [ ‪-] ٨ ٨‬‬ ‫ﺃﻗﺮ‬

‫ﺍﻟملﺎﻥ ﻣﺎ ﺍﻗﺮ ﺑﻪ‪،‬ﻭﻋىل‬ ‫هيلع‪(( :‬ﻋىل‬


‫ﺻﺮ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍملىب‬
‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﺟﻨﺖﺣىت ﺗﺆدﻳﻪ»‪ .‬ﻭممﺎ ﺃمجﻊ‬ ‫ﺃﺟﺎﺏ ﺑﻪ ‪،‬ﻭﻋىل ﺍﻟﻴﺪ ﻣﺎ‬ ‫ﺍﻟﺒﺪﻥ ﻣﺎ‬
T a l a k HAKKINDA

Sonra Sultan onu çağırıp: “Ey fakih! insanlara bu rivayet ettiklerin


nedir? Haracımızı kırdm, şartlarımızı yasakladın ve bize tâbi olanları
nakz edip kınadın” dedi. Dedi ki: “©nlardan sakınınız onlar bidat
ehlidirler. Yazınız; Ali b. Ebi Talib, Zeyd b. Sabit ve el-Hasan dedi ki:
‘Sen bana haram ol, yolun açık olsun, benden uzak ol, kesin (elbette)
sen boşsun ve bain talakla boşsun demek üç talak sayılır. Fakat üç ta-
lakla boşsun demek üç talak sayılmaz.’ ib n Ö m er ‘Kesinlikle (elbette)
sen boşsun’ denmesi Ehl-i M edine’nin görüşüdür‫ ؛‬demiştir, ib n Ö m er
şöyle demiştir: ‘Ben Nebi’nin (a.s.) yanında oturuyordum . Bir genç
gelerek: T a Resûlullah; babam, annemi bin talakla boşadı’ dedi. N ebi
(a.s.): “Üç talakla annen boş olur. Gerisinin tüm ü günah olup baban
kıyamet gününde bundan sorum lu olur’ buyurdu, ib n Abbas’a bir
adam gelerek: ‘Babam annemi yüz talakla boşadı’ dedi, ib n Abbas ‫ﻫﺎﺍﻩ‬
şöyle dedi: ‘Baban, Allah’a isyan edip Şeytana uymuş ve o da, ona yol
g ste n n e m iştir. ü ç talakla annen babandan boş olur, geridekiler ise
günah ve düşmanlıktır.’ N ebi’nin (s.a.) ve M üslümanların ‫ﺳﻞ‬, hükm ü
şuydu: ‘Bir şeyi ikrar eden kimsenin ikrarı onu bağlar.’

N ebi (s.a.) şöyle buyurmuştur: ‘D il ikrar ettiğini, t*‫؛‬den kabul et-


tiğini ve el de işlediğm yerine getirmekten sorum ludur.’
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﺗﺮﻍ‬ ‫ﻭﺍملﻌﺼﻴﺔ ال‬ ‫ﻟﺆﻣﻪ ‪،‬‬ ‫هيلع ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺼالﺓ ﺃﻥ ﻣﻦ ﺃﻗﺮ ﺑيشﺀ‬

‫ﻭﻗﺪ ﻧﻬﻰ اس ﻋﻦ ﺍﻟﺰﻧﺎ ﻭ ﺍ ﻟ ﺮ ﻗ ﺔ‬ ‫ﺍﻟﻔﺮﻳﻀﺔ ‪.‬‬ ‫ﺗﺰﻳﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍألﺣاكﻡ ﻭال‬ ‫ﻋﻨﻪ‬
‫واﻟﻤﻌﺎﺻﻲ ‪ ،‬وﻧﻬﻰ ﺍﻥ ﻳﻄﻠﻖﻟﻐري‬ ‫وﺟﻤﺢ ﺍﻟﻔﻮﺍﺣﺶ‬ ‫ﺍخلﻤﺮ ﻭرشﺏ‬
‫ﻃﻠﻖ ﻟﻐري‬ ‫ﺍخلﻤﺮ‬ ‫ﺍ ﻟ ﻨ ﺔ• مفﻦﺯىن ﺃﻭ ﺃﻭ‬
‫ﻣﺮﻕﻗﺘﻞﺃﻭﺁﻭ ﺛ ﺮ ﺏ‬
‫ﺍﻟالﻡ ﺁﻥ ﻣﻦ‬
‫ﻋىص‬ ‫ﻭﻛﺬﻟﻚ ﻣننﺍﻟﻨيث‬
‫هيلع‬ ‫ﻟﺆﻣﻪﺍملﺤمك •‬ ‫ﺍﻟﻨﺔ‬
‫ﺍملﻌﺼﻴﺔ ال ﺗﺰﻳﻞ ﺍﻟﻔﺮﻳﻀﺔ ﺑﻞ‬ ‫ﻟﺰﻣﺘﻪ ﺍملﻌﺼﻴﺔ ﻭﺍخلمك ﻭﺃﻟﺰﻡ ‪ ،‬ﻓﺈﻥ‬
‫ﺣﺎﻟﺖ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ‪ :‬ﺭﺭﻣﻦ‬ ‫هيلع‬ ‫ﺍﻟﻦ؛ﻱ ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﻭﺗﺸﺪﺩﻫﺎ •‬ ‫ﻭﺗﺜﺒهتﺎ‬ ‫ﺗﺆﻛﺪﻫﺎ‬
‫ﻭﻣﻠﻜﻪ‬ ‫ﺣمكﻪ‬ ‫ﺣﺪﻭﺩ اﻟﻠﻪ ﻓﻘﺪ ﺿﺎﺩ اﻟﻠﻪ ﻓﻲ‬ ‫ﺷﻔﺎﻋﺘﻪ ﺩﻭﻥ ﺣﺪ ﻣﻦ‬

‫اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻓﻐﻠﻄﻬﺎ اكﻥ‬ ‫ﺣﺪﻭﺩ اﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﺳﻠﻄﺎﻧﻪ ﻭﻛﺒﻪ اﻟﻠﻪ ﻓﻲ ﺍﻟﻨﺎﺭ» ‪،‬ﻭجمﻦ ﺗﻌﺪﻯ‬

‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺭ ) ‪.‬‬


‫)‬ ‫خيمصﻪمن ﻳﻜﺒﻪ ﻓﻲ‬ ‫ﺧﺼﻤﻪ ‪ ،‬ﻭجمﻦ ﻳﻜﻦ اﻟﻠﻪ ﺧﺼﻤﻪ‬

‫ﻓﻴﻘﻮﻝ ‪:‬‬ ‫ﻳﺴﺘﺜﻨﻰ‬ ‫ﻳﻄﻠﻖ ﺍﻣﺮﺃﺗﻪ ﺛالﺛﺎمن‬ ‫ﺍﻟﺒرصﻱ ‪:‬يف ﺍﻟﺮﺟﻞ‬ ‫ﺍخلﻦ‬
‫ﺷﺎﺀ‬
‫ان ‪،‬اﻟﻠﻪ‬ ‫ﺗﻜﻮن‬ ‫ﺑﺜالﺙ إن ﻫﻜﺬا‬ ‫ﺑﺎﻧﺖ ﻣﻨﻪ ﺍﻣﺮﺃﺗﻪ‬ ‫إن ﺷﺎﺀ ‪:‬اﻟﻠﻪ‬

‫‪،‬ﺍﻟﺘﺎﺀ هبﺎ‬
‫ﺍملﺎﺀ هبﺎ ﻭحمﺢ ﻭﻫﻜﺬﺍﻳزتﻭﺝ‬
‫ﻭال ﺗﺒني‬ ‫ﺍﻟلكﻤﺔ ﻫﺬﻩ‬
‫ﻳﻌﻘﺪ‬ ‫ﻋﻘﺪﻭال ﺍﻟﻨاكﺡ‬ ‫[ ‪ ] ٨ ٩‬ﺁﻥ حتﻞ‬
‫ﺍﻟلكﻤﺔ هبﺬﻩ‬ ‫ﻟلكﻤﺔ ﻫﺬﻩ ﺍﻫﻪ‬
‫ﺍﻟﻄالﻕ‬ ‫ﺍملﺠﺐ ﻟﻴﺲيف‬ ‫رشﺡ ﻭﺳﻌﻴﺪ ﺑﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫‪.‬ﺍﻟاكﺡ‬ ‫هلﺎ‬

‫ﺣﻠﻔﻚهيلع‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﺍﻟمينيﻋىل ﻣﺎ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟﻨيبهيلع‬ ‫ﺍﺳﺘﺜﻨﺎﺀ ‪.‬‬

‫ﻣﻨﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭﻗﺒﻞ‬ ‫ﺍﻟﻠﻄﺎﻥ‬ ‫ﻓﺄﺭﺿىب‬ ‫ﻟﻪ ‪.‬‬ ‫ﻣﻦ يه‬ ‫ﺻﺎﺣهبﺎ‬
Kitabu't-Tahriş Dırârb. Amr

Ehl-i Salat’ın icmâ ettiği şeylerden biri şudur: ،Kim bir şeyi ikrar
ederse, ikrarı ©nu bağlar.’ Masiyet ondan hükm ü ve farziyeti kaldır-
maz. Allah; zinayı, hırsızlığı, içki içmeyi, fevahişi, günah şeyleri ve
sünnet üzere yapılmayan boşamayı yasaklamıştır. Kim; zina eder, içki
içer, öldürür veya sünnet dışı boşarsa, ona cezai hüküm gerekir, isyan
edene günah ve cezai hükm ün gerekli olması ve yaptığıyla ilzam olun-
ması, Net‫؛‬i’nin (a.s.) sünnetidir. Masi)'et farizayı izale etmez bilakis
onu tekit edip, sabit kılarak sıkılaştırır. N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur:
‘Kimin şefaati, Allah’ın hadlerinden bir cezayı ^ e k le ş tir m e y e engel
olursa; o kimse Allah’ın mülkünde, hükm ünde ve saltanatında ©’na
karşı gelmiştir. Allah, onu yüzükoyun ateşe atar. Kim Allah’m koydu-
ğu şuurları aşar ve uyum u bozarsa, Allah onun hasmı olur. Allah; ki-
min hasmı olursa, onu mağlup eder sonra yüzükoyun ateşe atar.’ Eşini
üç talakla boşayan bir kimsenin hemen ardından ‫؛‬inşallah’ diyerek istis-
nada bulunması hakkında; Haşan el-Basri, karısının üç talakla boş
olacağım söylemiştir, işte böyle ‫؛‬inşallah’ kadınların boşanabildiği bir
kelime olurken, kadınların nikâhlanabildiği bir kelime olmamaktadır.
Allah, bu kelimeyi bu şekilde vazetmiştir, inşallah ifadesiyle nikâh akdi
çözülür fakat nikâh akdedilmez. Şureyh ve Said b. Müseyyib, talakta
istisna olmadığım söylemişlerdir. N ebi (a.s.): ‫؛‬Yemin, yemin ettirenin
yemin ettirdiği şey içindir’ buyurm uştur.” Sultan bundan hoşnut oldu
ve ondan (fakîhten bunları) kabul etti.
‫ﺑﺎﻟﻘﺠﺎر واﻟﺨالل‬ ‫ﻓﻲ االﺳﺘﻌﺎﻧﺔ‬

‫ﻓﻲ ﺍالﺳﺘﻌﺎﻧﺔ‬ ‫ﻳﺎ ﻓﻘﻴﻪ ﻣﺎ ﺗﻘﻮﻝ‬ ‫ﺍﻟﺴﻠﻄﺎﻥ ‪: ،‬ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫دﻋﺎه‬ ‫مئ‬

‫جيﺘﺮﺅﻭﻥ ﻋىل‬ ‫ال‬ ‫ﺿﻌﻔﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬ ‫ﻭﺍﻟﻀالﻝ ﻓﺎﻥ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﺑﺎﻟﻔﺠﺎﺭ‬


‫هيلع ‪:‬ﻗﺎﻝ ﺭﺭﺇﻥ اﻣﻤﻪ ﻟﻴﺆﻳﺪ‬
‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟﻨيبرصﺍممﻪ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬ ‫؟اإلﻗﺪام‬

‫هلﻢ ) ‪.‬‬
‫)‬ ‫ﻭﺑﻘﻮﻡ ال ﺧالﻕ‬ ‫ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ ‪،‬‬ ‫ﻗﺎﻝ ﺁﻭ‬
‫ﺑﺎﻟﺮﺟﻞ ﺍﻟاكﻓﺮ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬

‫ﺃﺑﻮ ﺑﻜﺮ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﻭﺍﺳﺘﻌﻤﻞﺍﻟﻨيث معﺮﻭ ﺑﻦ ﺍﻟﻌﺎﺹﻋىل‬


‫ﻓﻴﻪ ﺟﻴﺶ‬
‫ﻟﻴﺲ‬ ‫ﻋﻠﻢ ﺍﻧﻪ‬ ‫ﻭﻗﺪ ‪،‬ﻭﺍألﻧﺼﺎﺭ‬
‫اﻟﻤﻬﺎﺟﺮﻳﻦ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫وﻏﻴﺮﻫﻤﺎ‬ ‫وﻋﻤﺮ‬
‫وﻫﻠﻚ‬ ‫واﻟﻤﻮﺿﻊ ‪: .‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺑﺎﻟﺤﺮب‬ ‫وﻟﻜﻦ ﻟﺒرصﻩ‬ ‫ﻣ ﺜ ﻠ ﻬ ﻢيف ﺍﻟﻔﻀﻞ‬
‫حبﻔﺮﺗﻪ ﻣﻦ‬ ‫ﻓﺠﻤﻊ ﻣﺠﻦ‬ ‫ﻋﻬﺪ ﺍﻟﻔﺎﺭﻭﻕ معﺮ‪،‬‬ ‫ﻋىل ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ‬
‫ﻋﺎﻣﻞ‬
‫ﺍملرص ﻭﻗﺪﺭﻩ ﻓﻲ‬ ‫ﻫﺬﺍ ﺣﺎﻝ‬
‫ﻭﺍألﻧﺼﺎﺭ‪:‬ﻓﻘﺎﻝ ﻗﺪ ﻋملمت‬ ‫اﻟﻤﻬﺎﺟﺮﻳﻦ‬

‫ﻟململني ﻭﺃﻧﻪ ﻗﺪ ﻫﻠﻚ ﻭﺍﻟهيﻢ‪،‬‬ ‫ﻣﻌﻤﻜﺮ‬ ‫ﺍإلﺳالﻡ ﻭﻏﻨﺎﻩ ﻭﺃﻧﻪ ﺃﻭﻝ‬

‫ﺃﺣﺪمهﺎ ﻣﺆﻣﻞ‬ ‫ﺭﺟالﻥ‬ ‫ﺍﺳﺘﺨﻠﻔﻪ ﻓﻴﻪ خفﻄﺮﺑﺒﺎيل‬ ‫ﻓﺮﺃﻳﺖيف ﻭﺍﻝ‬

‫ﺿﻌﻴﻒ ﺃﺣﻖ‬ ‫ﻋيل ‪ ،‬ﺃﻣﺆﻣﻦ‬ ‫ﻓﺎﺟﺆ ﻭﺍآلﺧﺮ‬


‫ﺿﻌﻴﻒ‬‫ﻓﺄﺛريﻭﺍ ‪،‬ﻗﻮيف‬
‫اﻟﻤﺆﻣﻨﻴﻦ ﻣﺎﻳﻨﺒيغ‬ ‫ﺟﻤﻴﻌﺎ ‪ :‬ﻳﺎ أﻣﻴﺮ‬ ‫ﻓﺄﺟﺎﺑﻮه‬ ‫؟‬ ‫ﻓﺎﺟﺮ ﻗﻮﻱ‬ ‫ﺃﻡ‬ ‫]‬ ‫[‪٩٠‬‬
‫اﻟﻤﻠﻤﻴﻦ ‪.‬‬ ‫ﺗﺪﺧﻠﻪىف ﺵﺀ ﻣﻦ ﺃﻣﺎﻧﺔ‬ ‫ﻭال ﺑﻔﺎﺟﺮ‬
‫ﺗﺘﻌﻴﻦ‬ ‫ﻟﻚ ﺃﻥ‬

‫ﻳﻜﻦﻋىل‬ ‫اﺋﺘﻤﻦ ﻓﺎﺟﺮﺃ ﻟﻢ‬ ‫هيلع‪ :‬ررﻣﻦ‬


‫ىلص اﻟﻠﻪ‬
‫لوسر اﻟﻠﻪ‬
‫وﺗﺪ ﺗﺎﻝ‬
‫ﺍملﻐريﺓ ﺑﻦ‬ ‫ﻓﻘﺎﻡ‬ ‫هشﺎﺩﺗﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﺟﺎﺯﻩ‬ ‫ﺗﺼﺪﻳﻘﻪ‬ ‫ﻭﺣﺮﻡ‬ ‫مصﺎﻥ» ‪.‬‬ ‫اﻟﻌﻪ‬

‫ﻭﻋﻨﺪﻱ‬ ‫ﺃﺷﺎﺭﻭﺍ ‪،‬‬ ‫ﻫﺆالﺀ مبﺎ‬ ‫ﺷﻌﻴﺔ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ﻳﺎ ﺃﻣري ﺍملﺆﻣﻨني ﺃ‬


‫ﺃﺷﺎﺭ ﻗﺪ‬
FACİRLERVE SAPIKLARDAN
Y a r d i m A l m a HAKKINDA

Sonra sultan onu çağırarak: “Ey Fakîh, Ehl-i D in güçsüz olup ile-
riye atılmaya cesaret etmiyor, bu yüzden facir ve sapıklardan yardım
almaya ne dersin?” dedi. Dedi ki: “Yazuıız; N ebi (a.s.): ‘Allah Dini
kâfir -veya facir dedi- adamla ve iyi olmayan bir kavimle desteklet
buyurmuştur. Ve şöyle dedi: H z. Ebu Bekir, H z. Öm er, M uhacir ve
Ensardan diğer büyük sahabelerin de aralarında bulunduğu orduya
N ebi (a.s.), Am r b. As’ı kom utan olarak ‫رشﻩ‬etmiştir. Fazilette onlar
gibi olmadığını bildiği halde savaş konusundaki hâkimiyetinden dolayı
onu ‫ ﻓﺮﻩ‬etmiştir. H z. Ö m er döneminde Küfe amili vefat etti. Hz.
Öm er yamnda bulunan M uhacir ve Ensarı toplayarak şöyle dedi: ‘Siz
bu vilayetin durum unu, İslam’daki değerini, zenginliğini ve onun Müs-
lümanların ilk askeri karargâhlarından olduğunu biliyorsunuz. Valileri
vefat etti. Oraya bir vali tayin etmeyi düşündüm. Aklıma iki kişi geldi
biri m üm in fakat zayii' diğeri facir ancak kuvvetlidir. Bana söyleyin,
zayıf m üm in mi bu göreve daha hak sahibidir yoksa güçlü facir mi?’
H epsi ona: ‘Facirden yardım alıp onu M üslümanların emaneti olan bir
işe solunana gerek yok’ dediler. Allah Resûlü (s.a.) şöyle buyurmuştur:
‘Kim, bir facire itimat ederse, Allah katında ona güven/teminat yok-
tur.’ Böyle birinin tasdik edilmesini ve şahitliğini haram kılmıştır. Mu-
ğire b. Şu’be kalkarak: ‘Ey M üminlerin Emiri! Bunlar fikirlerini söyle-
diler. Ancak benim farklı bir görüşüm var’ dedi.
‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮواﻟﺨﻄﻔﺎﺋﻲ‬ ‫إﻟﺘﺤﺮﻳﻤﺶ ﻛﺘﺎب‬

‫ﻗﺎل معﺮﺕﻫمل ﻣﺎ ﻋﻨﺪﻙ ﻓﻘﺎدت ﻳﺎ أﻣﻴﺮ ﺍملﺆﻣﻨني‬ ‫ﺭﺃﻱ ﻏريﻩ*‬


‫وﻏﻔﻠﺘﻪ‬ ‫وﺿﻌﻔﻪ ووﻫﻨﻪ وﻋﻴﺒﻪ‬ ‫ﻟﺘﻔﻪ‬ ‫ﺍﻟﻀﻌﻴﻒ ﺇميﺎﻧﻪ ﻭﺗﻘﻮﺍﻩ‬ ‫ﺍملﺆﻣﻦ‬
‫ﻧﻔﻪ ﻭﻗﻮﺗﻪ‬ ‫ﻋﻠﻴﻚﻭﻋىل ﺭﻋﻴﺘﻚ ‪ ،‬ﻭﺇﻥ ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ ﺍﻟﻘﻮﻱ جفﻮﺭﻩﻋىل‬
‫ﻧﻔﻪ ﻭﻗﻮﺗﻪ‬ ‫وﻳﺤﺮق‬ ‫ﻟﻠﻨﺎﺱ‬ ‫ﻳﻔﻲﺀ‬ ‫اك ﻟ ﺮ ﺍ ﺝ‬ ‫ﻭﻟﺮﻋﻴﺘﻚ‪ ،‬ﻭﻫﻮ‬ ‫ﻟﻚ‬
‫ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ ‪،‬‬ ‫ﺻﺪﺋﺖ ﻭﺁﻧﺖ ﻫﺬﺍ ﺍﺫﻫﺐ ﻓﻘﺪ ﻭﻟﻴﺘﻚ‬ ‫ﻭﻟﺮﻋﻴﺘﻚ‪ .‬ﻗﺎل‪:‬‬ ‫ﻟﻚ‬
‫ﺍخلﻤﺮ‬ ‫ﻭرشﺍﺏ‬ ‫ﻭﺍﻟﻔﺠﺎﺭ‬ ‫ﺍﻟﻠﻮﺍﻃﻮﻥ‬ ‫ﻓﺎجتﺬ‬ ‫ﺍ ﻟ ﺒ ﺐ•‬ ‫هبﺬﺍ‬ ‫ﻓﻮﻟهيﺎ‬

‫ﻭﻭﻫﻦ‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬ ‫ﻭﺍﻣﺘﻌﺎﻧﻮﺍ هبﻢﻋىل ﻫﺪﻡ‬ ‫ﻭمعﺎال‬ ‫ﻭﻗﻮﺍﺩﺍ‬ ‫ﺃﻋﻮﺍﻧﺎ‬


‫ﺇﻇﻬﺎﺭ‬ ‫ﺑﻬﻢﻋىل ﺃﻫﻞ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ ﻣﻊ‬ ‫ﻭﻃﺎﻟﻮﺍ‬ ‫هنﺒﺎ ‪،‬‬ ‫ﻭﺟﻌﻠﻮﻫﺎ‬ ‫ﺍإلحمالﻡ‬

‫آﻫﻞ‬ ‫س‬ ‫أﻧﺖ‬ ‫ﻓﺮﺟﺖ ﻋين‬ ‫ﺍملﻠﻚ ‪:‬‬ ‫ﻗﺎل ﻟﻪ‬ ‫ﻭﺍﻟﻔﺠﻮﺭ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻔﻮﺍﺣﺶ‬
‫ﻭﻗﺪ ﺑﻠﻐين آن ﻋﻠﻴﻠﺚ ‪ ،‬ﺩﻳﻨﺄ ‪ ،‬ﻳﺎ ﻏالﻡ ﺍﻋﻄﻪ مخﺴﺔ‬ ‫ﻭﺍجلﻤﺎﻋﺔ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﻨﺔ‬
‫ﺍخلﺎﺻﺔ ﻳﻜﺴﻮﻫﺎ‬ ‫ﻳﺘﻌﻴﻦ هبﺎﻋىل ﺩﻳﻨﻪ ﻭﻣﺎﺋﺔ ﺛﻮﺏ ﺹ‬ ‫آالف ﺩﻳﻨﺎﺭ‬

‫ﺃﻓﻀﻠﻬﺎ ‪.‬‬ ‫ﺍألﻣﺼﺎﺭ ﻣﻦ‬ ‫ﻋﻴﺎﻟﻪ ‪ ،‬ﻭﻭالﻩ ﻗﻀﺎﺀﻣرص ﺱ‬ ‫]‬ ‫[‪٩ ١‬‬

‫ﻓﻘﺎل‪:‬‬ ‫ﺩﻟﻚ‬ ‫ﻋﻦ‬ ‫ﻓﺄﻟﻮﻩ‬ ‫ﺍﻟﺼﺎحج ‪،‬‬ ‫أﻫﻞ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻣﻦ‬

‫ﻣﺘﺨﺬﺍملىلص‬ ‫ﺍﺣﺬﺭﻭﺍ ﻣﻌﺎﻭﻧﺔ ﺍﻟﻈﺎمل ﻓﺈنﺍممﻪ ﻳﻘﻮﻝ ؛ ﺀﺅﻣﺎ حمﺖ‬


‫ﺍﻟﻌﺒﺪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫وئﺯﺍ ‪.‬‬
‫؛‬ ‫آﺑﻘﺎ ﺃﺅ‬ ‫ﻣﻨﻬﻢ‬ ‫ﺅﺅأل ﺛﻌﺒﻎ‬ ‫ﻏﻔمبﺬﺍ‪.‬ﻫﺮ ‪٢‬‬

‫ﻇﻬﻴﺮا ﻟ ﻠ ﻤ ﺠ ﺮ ﺑ ﻤ ﻰ ^ )‬ ‫أﻛﻮف‬ ‫ﻣﻠﻦ‬ ‫أﺋﻐﺚ‬


‫ﻏﻠيت‬ ‫ﺑﻤﺎ‬ ‫ؤرت‬ ‫اﻟﺼﺎﻟﺢ‬

‫ﺍﻟالﻡ ‪" :‬ﺹ ﺍﺳﺘﻌﺎﻥ ﺑﻔﺎﺟﺮ ﺃﻭ ﺍﺋمتﻨﻪمل ﻳﻜﻦ ﻟﻪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬

‫ﺍ مل مل ﻴ ﻦ ﺑﻔﺎﺟﺮ ﻓﻘﺪ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺃﻣﺎﻧﺔ‬ ‫ﻭﻣﻦ ﺍﺳﺘﻌﺎﻥ‬ ‫مضﺎﻥ•‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻓﻠﻴﻜﻔﺞ ىف‬ ‫ورﺳﻮﻟﻪ "‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ‪" :‬ﺇﺫﺍ ﺭﺃﻯ ﺃﺣﺪمك ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ‬ ‫ﺧﺎﻥ ﺍﺱ‬

‫(‪ ) ١‬ﺱ؛ ﺍﻟﻜﻬﻒ‪. ٠١ :‬‬


‫( ﺁ ) ﻣﺮ؛ ﺍ<منﺎﻥ ؛ ‪ ،‬ﺁ‪.‬‬
‫(‪ )٢‬رسﺭﺍ ﺍﺳﺺ؛ ‪. ١٧‬‬
Kitabu't-Tahıiş Dırârb. Amr

H z. Ö m er ona: ‫؛‬H adi, şendeki fikri söyle’ dedi. M uğire ‫؟‬öyle dedi:
‫؛‬Ey M üminlerin emiri, zayıf m üm inin iman ve ‫ ﺍﺳﺲ‬kendisine; güç-
süzlüğü/zayıflığı, ayıbı, gafleti ve gev‫؟‬ekliği ise sana ve senin reayana-
dır. Fakat güçlü facirin kötülüğü kendisine; gücü ise sana ve reayana-
dır. ‫ ﻩ‬kandil gibidir, insanlara ışık verir ancak kendini yakar. Gücü
sana ve reayana،lır.’ H z. Öm er: ‘D oğru söyledin ve sen ٠ adamsın. G it
seni Kûfe’ye vali tayin ettim ’ dedi. Bu sebepten dolayı onu vali tayin
etti.” Böylece lutileri, facirleri, şarap içenleri yardımcı, kom utan ve
idareci edindiler. Dini yıkmak ve İslam’ı küçük düşürüp hafife almada
bunlardan yardım alıp istifade ettiler, iktidarı gasp edip, kötülük ve
rezilliği açıktan icra etmelerine rağmen onlarla Ehl-i Kıble üzerindeki
yönetimlerini uzatıp sürdürdüler. Melik ona: ‫؛‬G özüm ü aydınlatıp, beni
sevindirip rahatlattın. Sen Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’tansın. Borçlu
olduğun bilgisi bana ula‫؟‬tı. ،Ey Hizmetkâr! Borcunu ödemesi için ona
beş bin dinar ve çoluk çocuğunu giydirecek yüz özel elbise ver’ dedi.
Ve onu en iyi şehirlerden birine kadı olarak tayin etti.

Sonra ona Ehl-i Salah’tan bir grup gelip bunu (yukarıdaki konu-
yu) sordular. Şöyle dedi: “Zulme yardımcı olmaktan sakınınız. Çünkü
Allah: ‘Yoldan saptıranları hiçbir zam an yardım cı edinmiş değilim ’241 ve
‘Sakın günahkâra ve küfre dadanana itaat etm e’242 buyurmuştur. Allah’m
Salih kulu da: ‘Rabbim! Bana verdiğin nim etlerin hakkı için, artık m ücrim lere
asla arka çıkmayacağım’^‫ ؛‬diye dua etmiştir. N ebi (a.s.) şöyle buyur-
muştur: ‫؛‬Kim, bir facirden yardım alır veya ona itim at ederse, Allah’m
katında güven/teminat ‫ﻩ‬1‫ ممﻌﺎ‬buyurmuştur. M üslümanların yönetim
işlerinde kim bir faciri kullamrsa, Allah ve Resûlüne hıyanet etmiş olur.
Sizden kim bir faciri görürse yüzüne somurtsun.

241 K e h f,ı8 /‫؟‬I.


2
42îman, 7 6 /u •
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﺗﻰ‬ ‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﻣﻘﻴﺘﺄ ﻣﻘﻤﻮﻋﺎ ﺇﺫﺍ‬ ‫وﺟﻬﻪ ‪ .‬ﻭاكﻥ ﺍﻟﻔﺎﺟﺮ ﻋﻨﺪ‬


‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ ﺩﺣريﺃ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ‬ ‫ﻗﺘﻠﻪ ‪،‬‬ ‫ﻣﺘﻮﺭﺃ ‪ ،‬ﻓﺈﻥ ﺃﻇﻬﺮ جفﻮﺭﻩ اكﺑﺮﻩ ‪ ،‬ﻓﺎﻥﺁىب‬ ‫اكﻥ جفﻮﺭﻩ‬

‫ﻭﻗﺒﻠﻮﺍ ﻗﻮﻟﻪ‬ ‫ﻡ ﻗﺬﺭ•‬


‫مهﻓﺄﺭﺿﺎ‬ ‫ﺻﻔﺎﺀ ﺍﻟﺪﻳﻦ ﻣﻦ لكﺩىن ‪ ،‬ﻭﻋﻦ‬
‫ﻭﺳﻜﺘﻮﺍ‬
‫•‬

‫اﻃﺮد« ‪-‬يف ﺍملﻤﺪ‬


‫اي ﺍﻟﻠﻐﺔ‬ ‫‪،‬ﻣﺮ‪-‬ﺍﻟﻦ‬
‫ميﻠﻚ ﺭﺹ ﻣﻦ‬
‫‪.‬ﺍﻟيقﺀ ()‪١‬‬
‫ﺍﻟملﻬﻢ ؛حلﻤﺮﺍ‬

‫( ا ‪ ' /‬ا أ> ‪.‬‬


Kitabu't-Tahriş Dırârb. Amr

Allah Resûlü’niin yanında facir kişi fıicuru gizliyse kovulmuş, se-


vilmeyen ve ezikri. Şayet fücurunu açığa vurursa onu küçümser hakir
görür kınardı. Şayet reddederse fücurunu açığa vurmaktan vazgeçme-
diğinden dolayı öldürürdü. Bö)'lece dini her türlü kir ve pislikten arın-
dırmıştır.” Onları hoşnut edip razı etti. Böylece onun sözünü kabul
edip sustular.
‫ﻓﻲ ﻧﻜﺎح اﻟﻨﻤﺎﺀ ﻓﻲ أدﺑﺎرﻫﻦ‬

‫ﺍملﺎﺀ يف ﺃﺩﺑﺎﺭﻫﻦ ؟ ‪:‬ﻓﻘﺈﻝ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ﻩ ﻋﻦ ﻧاكﺡ‬


‫ﻗﺂﺛﻮﺃ حمﻢ‬ ‫ﺧﺰﺉ 'ﺅﻧﻨﺂﺅمك‬
‫ﻧﺰﻟﺖ‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍﺕ ﺇﻥ ﺍﺑﻦ معﺮ ﻗﺎﻝ ملﺎ‬

‫ﻗﺎﻝ ﺁﺗﻮﻫﻦ ‪ ٧٢٠‬ﺣﺘﺚﺷﺌمت ﺵ ﺀﻝ ﺃﻭ ﺩﻡ•‬ ‫‪4‬‬ ‫ﺣﺰحمﻢ ﺃﺵ حمﻢ‬


‫ﻓﻘﺒﻠﻮﻩ ﻣﻨﻪ‬ ‫ﺍملﺪﻳﻨﺔ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺪﺑﺮﻭهيلع ﺁﻫﻞ‬ ‫ﺑﺈﺗﻴﺎﻥ ﻳﺄﻣﺮ‬
‫ﻓاكﻥ ﺍﺑﻦ معﺮ‬

‫[ ؟مب ] ‪.‬‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ ﻭﻋﺎﺑﻮﺍ ﻣﻦ ﺃﻧﻜﺮ ﺫﻟﻚ‬

‫ﻗﻮﻡ ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ﻩ ﻋﻦ ﺫﻟﻚ ﻓﻘﺎﻝ ﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻓﺎهئﻢ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﺟﺎﺀﻩ مث‬


‫ﺍألﻋﺮﺍﺏ ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻣﻌﺎرش‬ ‫ﺍملﺎآلﻡ‪:‬ﻗﺎﻝ‬
‫ﻳﺎ‬ ‫هيلع‬
‫ﺍملﻊ ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟﻨيب‬
‫ﺍﻟﻨﺴﺎﺀ ﺗﺄﺗﻮﺍ‬
‫ﻭال‬ ‫ﻳﺴﺘﺤﻲ ﻓﺎﻣﻦ‬
‫ﺇﺫﺍ ﺍحلﻖ‬ ‫‪،‬ﻓﻠﻴﺘﻮحنﺄ ﺃﺣﺪمك‬
‫ال‬

‫يف ﺍﺩﺑﺎﺭﻫﻦ‬
‫ﺍﻟﺘﺎﺀ‬ ‫ىف ﺃﺩﺑﺎﺭﻫﻦ ﻓﺎﻧﻪ ﻛﻔﺮ"• ﻗﺎﻝ ﺍﺑﻮ ﻫﺮﻳﺮﺓ؛ ﻣﻦ ﺍيت‬
‫ﺍﻟﻌﺎﺹ ‪:‬يه‬ ‫معﺮﻭ ﺑﻦ‬ ‫ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﺍﺑﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻭﺁﻟﺮﺟﺎﻝ ﻓﻘﺪ ‪.‬ﻛﻔﺮ‬
‫ﺍﺟﺘﻨﺒﻮﺍ‬ ‫ﻃﺎﻟﺐ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﻠﻮﻃﻴﺔ ﺍﻟﺼﻐﺮﻯ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ مم ﻌ ﻮ ﺩ ﻭﻋﺶ ﺍﺑﻦﺃيب‬
‫ﺍﻟﺒﻨﺎﺓ ﻓﻲ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‪:‬ﺅﻓﺎﻳﺜﻠﻴﺜﻮﺍ‬ ‫ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻭهنﻰ ﺣﺮﻣﻪ‬
‫حمﺎﺵ ﺍملﺎﺀ ﻓﺎﻥﺍممﻪ‬

‫ﺧﺰﻥ ﻓﺈﺫﺍ حمﺰﻥ ﻓﺄوئﺧﺊ ﻣﻞ ﺣﻴﺚ‬ ‫ﺍﻟﻨﺠﻴﺾ ﻭال ﺛﻔﺰﺑﻮﺧﻞ ﺽ‬


‫ﺍﻟﻮﻟﺪ ‪.‬‬ ‫ﻣﺨﺮج‬ ‫ال ﺗﻘﺮﺑﻮﻫﻦ ﺇالجمﻦ‬ ‫ﺁﻱ ‪:‬‬ ‫‪(4‬ﺃ)‬ ‫ﺍﻕ ﺃﺗﺰمت‬
K A D IN L A R A A rkadan

Ya klaşm a (B İR L E Ş M E ) H A K K IN D A

Sonra ona bir grup gelerek kadınlara arkadan birleşmeyi sordular.


Dedi ki: “Yazınız; ‘K adınlarınız sizin (nesil yetiştiren) ekin yerinizdir. Ekin
m ahallinize nasıl dilerseniz öyle varın’244 ayeti indiğinde ib n Ömer: ،Ö n
veya arkadan dilediğiniz yerden’ diyerek açıklamıştır, ib n Ö m er arka-
dan birleşmeyi caiz görürdü. M edine Ehli de bu görüştedir. O ndan
(fakihten) bunu kabul edip inandılar ve bunu ret edenleri ayıpladılar.

Sonra ona bir grup gelerek, kadınlara arkadan birleşmeyi caiz gö-
renleri sordu. Dedi ki: “Onlardan sakınınız. O nlar bidat e h lid ir le r .
Yazınız; N ebi (a.s.) şöyle buyurmuştur: ‘Ey Araplar! Allah, hakkı söy-
lemekten çekinmez. Sizden kim yellenirse abdest alsm. Kadınlara arka-
larından birleşmeyin çünkü bu küfürdür.’ Ebu Hureyre: ‘Kim kadınla-
ra arkadan birleşirse veya erkekle birleşirse o kâfir olmuştur’ demiştir.
Abdullah b. Am r b. el-As: ‘Bu küçük lutiliktir’ demiştir, ib n M esud ve
Ali b. Ebi Talib: ‘Kadınların dübüründen (arka uzvundan) birleşmek-
ten sakınınız. Çünkü Allah, oradan birleşmeyi yasaklayıp haram kılmış-
tır5 demişlerdir. Allah: ‘H ayız olan kadınlardan u za k durun. Tem izleninceye
kadar da onlara yaklaşm ayın. Tem izlendiklerinde, A llah'ın size em rettiği y e r-
den onlara ya k la şın ’245 buyurmuştur. Yani onlarla ancak ve ancak ÇOCU-
ğun doğduğu yerden birleşiniz.”

Bakara, a /u ].
٠٠٠S ılt iM .«/«««
‫ﻓﻲ اﻟﺒﻨﺎﺀ‬

‫ﻓ ﺄ ﻟ ﻮ ه ﻋﻦ اﻟﺒﻨﺎﺀ ﻓﻘﺎﻝ؛ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍﺀﺭﺇﻥ اﻟﻨﺒﻲ‬


‫هيلع‬ ‫ﺟﺎﺀه ﻗﻮم‬ ‫مث‬
‫ﻓﻘﺒﻞ‬ ‫ﻣﺴﺠﺪ ‪.‬‬ ‫ﻓﻘﺎل ﻟﻪ ‪ :‬ال ﺑﻨﺎﺀ ﺇال ﺃﻭﺍﻕ ﺃﻭ‬ ‫ﺑﺮﺟﻞ ﻳﺒﻨﻲ‬ ‫اﻟالم ﻣﺮ‬

‫هيلع‬
‫ﻓﺮﺟﻊﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻣجسﺪ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻓﻬﺪﻣﻬﺎ ﻭﻗﺎﺩﺕ ﻣﺎ ﻫﻲ ﺑﺄﻭﺍﻕ ﻭال‬
‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ﺑ ﻠ ﻐ ﻪ‬ ‫؟‬ ‫ﻣﻦ ﻓﻌﻞ ﻫﻜﺬﺍ‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﻫﺪﻣﺖ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻓﻮﺟﺪ ﺍﻟﻘﺒﺔ ﻗﺪ‬

‫رﺣﻤﻪ‬ ‫رﺣﻤﻪ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫رﺣﻤﻪ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫اﻟالم ؛‬ ‫ﻗﻮﻟﻚ ﻓﻬﺪﻣﻬﺎ‪ ،‬ﻓﻘﺎﻝﺍﻟﻨيب ﻋﻠﻴﻪ‬
‫"ﺍﺫﺍ ﺯﻭﻗمت ﻣ ﺎ ﺟ ﺪ مك ﻭﺣﻠﻴمت ﻣﺼﺎﺣﻔمك ﻓﻌﻠﻴمك‬ ‫ﻗﺎﻝ ؛‬ ‫•ﺍﻫﻪ‬
‫ﻳﻨﻔﻘﻬﺎ ﺍملﺆﻣﻦ ﺇال ﺍﺟﺮ ﻋﻠهيﺎ‬ ‫]‬ ‫ﻣﺎ ﻣﻦ ﻧﻔﻘﺔ [ ‪٩ ٣‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﺑﺎﻟﺪﻣﺎﺭ •ﺭ ‪٢‬‬
‫ﺇىل ﺍملﺤرش‬
‫ﺇال اﻟﺒﻨﺎﺀﻭجمﻦ ﺑﻨﻰ ﺑﻨﺎﺀ ﻓﻮﻕ ﻣﺎ ﻳﻜﻔﻴﻪ لكﻒ ﺑﻨﻘﻠﻪ ﻳﻮﻡ‬
‫ﺟﺒﻞ‬ ‫ﻣﻌﺎذ ﺑﻦ‬ ‫اﻟﻤﻊ"‪ .‬ﻗﺎﻝ‪ :‬ﻭﻣﺮ‬ ‫األرﺿﻴﻴﻦ‬ ‫اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ ﺇىل ﺃﺳﻔﻞ‬
‫رأﻳﺘﻚ ﻓﻌﻠﺖيف ﻋﺬﺭﺓ‬ ‫ﻳﻄﻴﻦ ﺟﺪﺍﺭﺍ ﻓﻘﺎﻝ ؛ ﻟﻮ‬ ‫ﺑﺮﺟﻞ ﻣﻦ ﺇﺧﻮﺍﻧﻪ‬
‫معﺮ ﺑﻦ‬ ‫ﻭﺑﺒﻎ‬ ‫ﺃﻥ ﺃﺭﺍﻙ ﺗﻔﻌﻞ ﻫﺬﺍ‪.‬‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﺃﺣﺐ ﺇيل‬ ‫ﺃﻫﻠﻚ اكﻥ‬
‫ﺍخلﻄﺎﺏ ﺍﻥ ﺃﺑﺎ ﺍﻟﺪﺭﺩﺍﺀ ﺍختﺬ ﻛﻨﻴﻔﺎ ﺑﺪﻣﺸﻖ ﻓﻜﺘﺐ ﺇﻟﻴﻪ؛ ﻳﺎ ﻋﻮميﺮ‬

‫ﻭﻛﺮﻯ ؟ﻛىف ﺑﻪ ﺣﻴﺚ ﻭﺭﺛﺘﻪﺣىت جتﺪﺩ‬ ‫ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ ﺁﻣﺎ اكﻥ ﻓهيﺎﻗﻴرص‬


‫ﻟﺘﺨﺮﺟﻦ ﻣﻦ ﺩﻣﺸﻖ‪،‬‬ ‫ﻋﺰﻣﺖ ﻋﻠﻴﻚ‬ ‫ﺧﺮاﺑﻬﺎ ‪،‬‬ ‫اﻟﺪﻧﻴﺎ؟ ﻓﻘﺪ ﺃﺫﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﻓﻲ‬
B İNA HAKKINDA

Sonra bir grup gelerek bina hakknrda ona ‫ﺭﺩﻡ‬ soru sordular,
lledi ki: “Yazınız; N ebi (a.s.) bina in‫؟‬a eden bir adama uğradı ve:
‘Ava^ veya meseit olmayan bir bina olamaz’ buyurdu. Adam, buna
‫ ﺳﻮ^ﺍﺍ‬binayı yıktı. Ve: ‘‫ ﻩ‬ne avak ne de mescitti’ dedi. N ebi (a.s.)
döndüğünde yıkılmış bir kubbe gördü ve: ‘Bunu kim yaptı’ buyurdu.
Dediler ki: ‘Sizin söyledikleriniz ona ulaştı .‫ ﻩ‬da bunu yıktı.’ ‘Rabime-
hullah, rahimehullah, rahimehullah’ buyurdu. Ve: ‘Mesciderinizi süsle-
yip Mushaflarınızı tezyin ettiğinizde, viran olup yıkılırsınız’ buyurmuş-
tur. Şöyle buyurmuştur: ‘Bina hariç, bütün harcamalarda m üm in sevap
kazanır. Kim ihtiyacmdan fazla bina yaparsa, kıyamet gününde ondan
binayı mahşere ve yedi kat yerin aşağısma taşıması istenir’ M uaz b.
Cebel bir duvarı çamurla sıvayan bazı kardeşlerine rasdadı. Onlara:
*Seni ailenin pisliğine bulaşırken görseydim, seni bunu yaparken gör-
inekten daha çok hoşuma giderdi’ dedi. E bu D erda’m n Dı-
incşk’te/Şam’da dış kapı üzerine saçak yaptığı haberi H z. Öm er b.
lhıttab’a ulaşmca, H z. Ö m er şöyle Yazdı: ‘Ey dünya bayındırcığı!
Kayser ve Kisra, dünyaya doymadılar m ı ki sen onların mirasçısı oldun
ve Allah, dünyanın yıkılmasını m urat etmişken sen dünyayı tekrar
yeniliyorsun. Ben, seni Şam’dan çıkarmaya karar verdim .’
‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﻓﺄﺧالﻩ ﻣهنﺎﺇىل محﺺ• ﻓﻘﺒﻞ ﺫﻟﻚ ﺗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ ﻭﻋﺎﺑﻮﺍ ﻣﻦ‬

‫ﺑىنﻓﻮىف ﻣﺎ ميﻜﻦ•‬
‫ﻭﺍﻛﺘﻴﻮﺍ ﺍﻥ‬ ‫ﻓﺎﻟﻮﺍ ﻋﻦ ﺫﻟﻚ ﻓﻘﺎﻝ‪ :‬ﺍﺣﺬﺭﻭمه‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ‬ ‫مث ﺟﺎﺀﻩ‬
‫هيلع ﻗﺎﻝ‪:‬‬
‫ﺽ ﺍﺱ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ ‪ ،١١ ]........[:‬ﻭﺁﻥ ﺍﻟين‬ ‫هيلع‬
‫ﺍﻟين‬

‫«ﻣﺎجمﻦ ﻧﻔﻘﺔ ﻳﺘﻔﻘﻬﺎ ﺍملﺆﻣﻦ ﺇال ﺃﺟﺮ ﻋﻠهيﺎﺣىت ﺍﻟﻠﻘﻤﺔ يف ﻓﻴﻪ))‪.‬‬

‫ﺛﺠﺮﺃ ﺁﻭ ﺯﺭﻉ‬ ‫هيلع ﻗﺎﻝ‪<<:‬ﻣﻦ ﻏﺮﺱ خنأل ﺃﻭ‬ ‫ﻭﺇﻥ ﺍﻟين‬


‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻟﻪ‬ ‫ﺯﺭﻋﺄ[ ‪] ٩٤‬ﻓﺄلك ﻣﻨﻪ ﻃﺎﺋﺮ ﺁﻭ ﺩﺍﺑﺔ ﺃﻭ ﻫﺎﻣﺔ ﺁﻭ ﺇﺽ‬
‫ﺍﺱ ﻛﺘﺐ‬
‫ﺍﻟﻜﻮﻓﺔ‪.‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪ :‬ﺑىن ﻋمثﺎﻥ ﺍﻟﺰﻭﺭﺍﺀ‪ ،‬ﻭﺑىن معﺮ مقﺮ‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ ﺻﺪﻗﺔ))‪.‬‬
‫ﻓﻤﻦ‬ ‫اإلﻣﺮاف ﺷﻘﻴﻖ اﻟﺒﻨﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻗﺎﻝ‪( :‬ران ﻣﻦ‬ ‫اﻟﻨﻲهيلع‬ ‫وإن‬
‫‪)).‬‬
‫ﺑىن ﻓﻠﻴﺴﺘﻮﺛﻖ ﻭﻟﻴﺠﺪ‬

‫رﻟﻌﺪ ﻃﺮ ﺑﻤﺪ‪•،‬‬ ‫ﻟﻤﺪ ﻃﺮ‬ ‫اﺳﻠﺮﻣﺪ ﻟﺪر‬ ‫( ا)‪،‬إلخ م‬


Kitabu't-Tahriş Dırârb. Anıı

O nu oradan alıp H um us’a verdi.” Bir grup bunu kabul edip inan-
dı ve osuracağından daha fazlasını inşa edeni ayıplayıp kınadılar.

Sonra ona başkaları gelerek bina vb. imar etmemeyi uygun gör-
meyenleri sordular. Dedi ki: “Onlardan sakınınız. Yazınız; N‫؛؟‬bi (a.s.)
şöyle buyurmuşm r: ‘H içbir 1‫ﻣﺎمبﺎ‬ yoktur ki m üm in onu
yapınca sevap almasın. Ta ki ağzmdaki lokmadan dolayı ‫ ﻟﻪ‬sevap alır.’
N ebi (a.s.)، şöyle buyurmuştur: ‘Kim bir hurm a veya ağaç diker yahut
ekin eker de; ondan bir insan, kuş, hayvan, haşerat veya sürüngen
yerse, ona bir sadaka yazılır.’ Ve (‫ ﺭﺱ‬: ‘Ö m er Küfe sarayını, Osm an
‫ ﻟﻪ‬Zevra’yı inşa etmiştir’ dedi. N ebi (a.s.): ‘Binanın çatlakları israftan-
dır. Kim bina yaparsa güvenli ve sağlam yapsuı’ buyurmuştur.
‫واﻟﻐﻨﻴﺎت‬ ‫ﻓﻲ اﻟﻐﻨﺎﺀ‬

‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻥﺍﻟﻨيب‬
‫ىلصﺍممﻪ‬ ‫من ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓ ﺎ ﻟ ﻮ ﻩ ﻋﻦ ﺍﻟﻐﻨﺎﺀ؛ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﻟﻌﻦ ﺍﻟﻠﻪﺍملﻐين‬ ‫ﺃال ﻟﻌﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻣﻦ ﻟﻌﻦ ﺍال‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ ﺻﻌﺪ ﺍملﻨرب ‪:‬ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﺃملﺎهنﻦ "‬ ‫ﻭﺗﺮﺍﺛﻬﻦ ﻭﺍلك‬ ‫ﺍﻟﻘﻴﻨﺎﺕ ﻭﺣﺮﻡ ﺑﻴﻌﻬﻦ‬ ‫ﻭﻟﻌﻦ‬ ‫ﻭﺍملﺴمتﻊ ‪،‬‬

‫ﺍﻟﺴﺐ ﻟﻴﻀﻞ ﺽ‬ ‫ﻳﻔرتﻱ هلﻮ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ ﺅﻭﺱ ﺍﻟﻘﺎﺹ ﺽ‬


‫ﻳﺘﺨﺬ ﺗﻐﻨﻴﺔ ﺋﻠﻬﻴﻪ ﻋﻦ ﺫﻛﺮ ﺍﻟﻠﻪ‪: .‬ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﺍملﻐىن؛ ؛ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﺍﺩال‬ ‫ﺷﺒﻴﻞ‬

‫ﺁﻏﺰوئﺍ‬ ‫ﺅﺯﺇﺫﺍ جشﻐﻮﺍ ﺍﻟﺜين‬ ‫<ﻭﺍ ﻛﺰﺍﻧﺎ‪-‬‬


‫(آ)‪4‬‬ ‫ﻭﺫﺍ ﺗﺆﻭﺍ ﺑﺎﻟﺜين‬
‫ﻋﻨﻪ‬ ‫ﻭﺍملﻌﺎﺯﻑ ﻭﺍملاليه ﺃﻋﺮﺿﻮﺍ‬ ‫ﺑﺎﻟﻐﻨﺎﺀ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻏﺌﺔ‪.‬ﻫﺄ ‪٢‬‬
‫ﻭﺣﺆﻣﻮﻩ ‪ .‬ﻗﺎﻝ ؛ ﻭ ﻣ ﺜ ﻞ ﻋﻠﻲ ﺑﻦ أﺑﻲ ﻃﺎﻟﺐ ﻋﻦ ﺍﻟﻐﻨﺎﺀ ﻓﻘﺎﻝ ‪ :‬ﻗﺎﻝ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻳﻠﻬﻮﺍ‬ ‫ﺇﺧﻠﻘﻬﻢ‬ ‫مل‬ ‫ﻟمبﺬﻭﻥ ‪4°)-‬‬ ‫ﺇال‬ ‫ﻏﻠﻔﺚ اﻟﺠﺬ‬


‫ﺯﺍإلﺵ‬ ‫ﻭﻣﺎ‬
‫ﻭﻳمتﻬﻢ ‪ :‬ﺅﺫﺯمه ﻗﺄوئﺃ ﺯﺛﺜﺌﺌﻐﻮﺃ‬ ‫ﻭﻳﻠﻌﺒﻮﺍ • ﻭﻗﺈﻝ ﻟﻘﻮﻡ ﻳﺘﻮﺍﻋﺪمه‬
‫ﺅﻫﺬﺯمه مقمتﻮﻗﻮﺍ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪٢‬‬ ‫ﻓﺰﻑ ﺍألﻗﻞ‬ ‫ﻗﻐﻨﻐﻮﺫﻭ‬
‫ﻧﻴﻠﻴﻬﻢ‬

‫ﺁمنﺐ [ ‪ ] ٩ ٥‬ﻳﺎ‬ ‫ﻟﻪﺍﻟﺼيي ‪:‬‬ ‫ﺯﻗﻠﻐﺒﻮﺍ'ﻫﻞ ‪ ٢‬ﻭﻗﺎﻝ ارﺑﺢ ﺑﻦ ﺧﺜمي ؛ ﻳﻘﻮﻝ‬

‫‪.٧٢‬‬ ‫(‪ ) ٢‬ﻣﺤﺮرة‪:‬ﺍﻟﻐﺮﺗﺎﻥ‬

‫‪.٠٠‬‬ ‫(‪ ) ٣‬ﺳﻮر؛‪:‬ﺍﻟمتىع‬

‫‪. ٠٦‬‬ ‫ﻕ‪،‬ﺍﻟﺪﺍﺭ ؛رسﺭ )ﺇ(‬

‫(ﻩ ) ﻡ؛ ؛ﺍخلﻢ ‪.٢‬‬

‫(‪ ١٠٠٠٣ ) ٦‬ﺍﺩﺩ<ﺩﺍ ‪٠٩٢‬‬


Şa rki ve ŞARKICILAR HAKKINDA

Sonra ona bir grup geiip şarkıyı sordular. D edi ki: “Yazınız; N e-
bi (a.s.) m inbere çıkıp şöyle dedi: ‘Dikkat ediniz! Lanet edene, Allah
lanet etm iştir. Fakat Allah; şarkıcıya, onu dinleyene ve kadın şarkıcı-
lara lanet etm iştir, © nların alimini satımını ve ücretlerinin yenmesini
haram kılm ıştır.’ ib n Abbas ‘öyle insanlar va rd ır ki, A lla h yo lu n d a n
sa ptırm ak için söz eğlencesi (boş lafı) satın a lırla r’246 ayetini ‘m uganni,
şarkıyı Allah’ın zikrinden alıkoymak için söyleti diyerek açıklamıştır.
‘Boş şeylere rastladıklarında, va ka rla oradan geçip g id erler’247 ve ‘Boş şeyleri
işittiklerinde ondan y ü z çevirirler’248 ayetlerini de şarkı, eğlence ve çalgı
şeklinde açıklamıştır. Böylece bunları haram addedip bunlardan yüz
' H z. Ali b. Ebi Talib’e şarkı hakkında soruldu. D edi ki:
Allah; ‘Ben, cin ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye y a r a ttım ’249
buyurm uştur. Yani, onlar oynayıp eğlensinler diye yaratmadım. Baş-
ka bir kavmi korkutarak ve azap vereceğini söyleyerek şöyle
b u l m a k ta d ı r : ‘B ırak onları; y iy ip içip, zevklerin e düşsünler, a rzu ve
em elleri kendilerini oyalaya dursun. Yakında bilecekler!’250 Ve 'Bırak onları,
dalıp oynayıp dursunlar’‫ *؛؛‬buyurm uştur. Rabi’ b. H usyem ’e çocuk:

246 Lokman, 31/6.


247 Furkân, 25/72.
248 Kasas, 28/55.
249 Zâriyât, 51/56.
250 H ic r,15/3.
“ * Zuhruf, 43/83■
‫ﻧﺤﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﻟﻠﻌﺐ ‪ .‬ﻓﺂﻧﺎ ﺍﻛﺮﻩ‬ ‫ﻭﺍإلﺽ‬ ‫ﻭﻟﺪﻱمل خيﻠﻖ ﺍجلﻦ‬ ‫ﺃﺑﺘﺎﻩ ؟ ﻓﻘﺎﻝ ﻟﻪ ؛ ﻳﺎ‬
‫ﺑﺬﻟﻚ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻣ ﻌ ﻮ ﺩ ﻭمسﻊجمﻦ خيﻲ‪:‬ﻓﻘﺎﻝ ﻣﺎ يفﺀ‬ ‫ﺍﻥ ﺁﻣﺮﻙ‬
‫ﻭﺍﻟاكﻓﺮﻳﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪.‬ﺑني ﺍملﺆﻣﻨني‬ ‫ﺍﻟﻐﻨﺎﺀ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻘﻠﺐ ﻣﻦ‬ ‫يف‬
‫ﺍﺛﺒﺖ ﻟﻠﻨﻔﺎﻕ‬
‫ﺑﻌﻀﻬﻢ ﺑﻌﻀﺎ‪ ،‬ﻓﻮحضﺇﺑﻠﻴيس‬ ‫الخيﺎﻟﻂ‬ ‫ﺁﺩﻡ‬ ‫جحﺎﺏ ﻭﺿﻌﻪ‬
‫ﻓﺈﺑﻠﺜﺺ ﺩﺍﻋﻴﺄ‬ ‫ﻭﺍﺧﺘﻠﻄﻮﺍ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟاليه ﻣﻦ ﺍﻟﻨﻘﺮ ﻭﺍﻟﻄﺒﻞ ﻭﺍﻟﻐﻨﺎﺀ ﻓﺎﻟﺘﻘﻮﺍ‬
‫هيلع‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻭﻗﺘﻞ‬ ‫ﺫﻟﻚ ﻭﺍآلﻣﺮ ﺑﻪ ﻭﻫﻮ ﺃﻧﺰﻟﻪ ﻟﻪ ‪: .‬ﻗﺎﻝ‬
‫ﻭﺣﺒﺲ ﺍملﺨﺸﺲيف‬ ‫ﺍجلﺎﻫﻠﻴﺔ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﺮﺑﺎﺝ ﻗﻴﻨﺘﺎﻥ اكﻧﺘﺎيف‬ ‫ﺧﻮﻟﺔ‬

‫ﻣﺎﺕ ‪.‬‬ ‫ﺣرب ﻳﻌﺮﻳﺎﺣىت‬

‫ﺫﻟﻚ ؛ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﺍﻥ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬
‫ﺍﻟيبﻋﻦ‬
‫هيلعﻮ ﻡ‬
‫مث ﺟﺎﺀﻩ ﻗﻮﻡ ﻓ ﺄ ﻟ‬
‫ﺧﻠﻒ ﻇﻬﺮ ﻳﺪﻳﻪ ﺗﻨﻈﺮ‬ ‫ﻋﺎﺋﺜﺔجمﻦ‬ ‫ﺣﺒﺜﺔ ﻳﻠﻌﺒﻮﻥ جفﻌﻞ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﺟﺎﺀﻩ‬

‫[ال ﺃﻣﺮ‬ ‫ﻭرضﺏ ﻃﺒﻠﻪمث ‪:‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﺧﻠﻔﻬامﺇىل ﻟﻌهبﻢ ‪ ،‬ﻓﺮىم ﺑﻌﻀﻬﻢ‬


‫محﺪ ﻭﻣﻦ‬ ‫ﻣﺮﺭﺕ هبﻢ ﺗﺮﻳﺪﻗﺮﺍمه ﻣﻨﻌﻮﻙ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﺪﺍﺭ ﻟﻮ‬ ‫ﺇال ﻟﻌﺒﺪ‬
‫ىلص ﺍﻫﻪهيلع ﻭﻣمل‪(( :‬ﻟلك ﺃﻣﺔ ﺃﻣني‬ ‫ﺍﻟﻨيب ﻗﺎﻝ‬
‫ﺃﺣﻨﺎﻑ ] ‪١‬؛‪.‬‬

‫ﻟﻮ اكﻥ ﺃﺑﻮ‬ ‫‪:‬‬ ‫معﺮ ﻭﻗﺎﻝ‬


‫ﺍجلﺮﺍﺡ))‬ ‫ﺃﺑﻮ ) ﻋﺒﻴﺪﺓ ﺑﻦ‬ ‫ﺍألﻣﺔ (‬ ‫ﻭﺃﻣني ﻫﺬﻩ‬

‫ﻭاكﻥ ﻟﻪ‬ ‫ﺍألﻣﻮﺭ• ‪:‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻳﻠﺠﺌﻨﺎﺇىل‬ ‫ﺣﻴﺎ مل‬ ‫ﺍجلﺮﺍﺡ‬ ‫ﻋﺒﻴﺪﺓ ﺍﺑﻦ‬
‫ﻗﻴﺘﺘﺎﻥ ﺗﻐﻨﻴﺎﻧﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ؛ ﻟلك ﺃﻣﺔ هلﻮ ﻓال ﺗﻀﻴﻘﻮﺍﻋىلﺃﻣيت ﻳﻠﻌﺒﻮﻥ‬

‫مه ‪ ) ٤‬ﻭﺗﺎﻝ ﺳﻴﺪ ﻳﻦ ﺟﻤﺮ م‬


‫لوسرﺍﺱرصﺍﺱ‬ ‫ﺍ‪/‬‬ ‫ﺭﺍ ) ﻛﺪﺍيف ﺍألﺻﻞ‪ ،‬ﺭيف ﺿري جمﻤﻊ ( •‬
‫ﺍﻟﺒﻴﺎﻥ‬
‫ﻳﻤﺪوﻧﻪ ‪:‬‬ ‫ﺭﻣﺎﻡ ﺭمسﻪ ﺃﻳﻮ ﻳﻜﺮ مبالﺭمه‬ ‫ﻣﺤﻠﻴﻪ‬

‫ﻋﺒﺪ اﻟﺪار‬ ‫ﻣﺮرتﻳﺂﻝ‬ ‫ﻫال‬

‫ﺷﻮك *نﺟﻬﺪ ﻭﺵإﻧﺘﺎد‬


‫مم‪:‬ﻡ(ﺍﻣﻜﺪﺍ الﻝ ﺍاكﺀﺭ»ﺃﻗﺎﻝ‪ :‬ال ﻭﺍﻟﺪﻱ ﺑﻌﺜﻚﺑﺎحلﻖ ﺑﻞ ﺗﺎﻝ‪:‬‬
‫‪،‬ﻋﺎﻝ ألﻱ‬
‫ﻣﺪﺷﺎﻑ‬ ‫ﺭﺩﺕﺑﺂﻝ‬ ‫ﻣال‬

‫ﺑﻤﺒﻤﺎدم‬
‫ﺷﻮك *ن ﺟﻤﺪ دس ‪1‬‬
Kitabu't-Tahriş Dırârb. Amr

‘Babacığım oynayayım mı?’ deyince ‘Evladım, cinler ve insanlar oyun


için yaratılmamışlardır. Ben sana bunu emretmekten ve izin vermekten
hoşlanmam’ dedi, ib n Mesud, şarkı söyleyen birini işitti ve: ‘Şarkıdan
daha çok nifakı kalbe yerleştiren başka bir şey yoktur’ dedi. Müminlerle
kâfirler arasında H z. Âdem’in koyduğu bir perde vardır. Böylece ‫ﺳﺔﺍﺍ؛‬-
lar birbirlerine karışıp ihtilat elmezlerdi. Şeytan ise davul, zurna ve
kaval gibi çalgıkr ile şarkı koydu. Böylece ‫ممﻠﺴﺎﻁ‬karşılaşıp birbirlerine
‫ﻢﺀﻝ‬§‫ﻩ‬‫مل‬
1‫مم‬. iblis bunun davetçisi ve emredicisidir. Bu onım eseridir.”
(Fakih) D edi ki: “Allah Resulü, Cahiliye döneminde ‫ﺀمطﻤﻮ‬
iki
‫ ﺍ‬bayan
‫ﻩ‬1‫ﺹ‬Havle ile Ribab’ı öldürtmüş ve M uhannes’i de ölünceye kadar
Ya’riya’da hapsetmiştir.

Sonra ona bir grup gelip bunu sordu. D edi ki: “Yazınız; N ebi’ya
(a.s.) Habeşliler gelip oynadılar. H z. Aişe, Allah Resûlü’nün arkasm-
dan ellerinin arasında H abeşhlerin oyununu izlemeye başladı. Oyun-
culardan bazısı atış atıp davul çaldı. Sonra şöyle dedi: ‘Em ir (yetki)
sadece A bduddar’a aittir. Şayet onlara misafir olmak için uğrarsan,
yorm aktan ve korkmaktan seni korurlar.’ N ebi (s.a.): ‘H er üm m etin
bir emini vardır. Bu üm m etin emini Ebu U beyde b. Cerrah’tır” bu-
yurm uştur. H z. Öm er: ‘E bu Ubeyde b. Cerrah sağ olsaydı biz işi
almak (halife olmak) zorunda kalmazdık’ dem iştir.” (Fakih)
dedi ki: “O m m iki şarkıcı epriyesi vardı, bu cariyeler ona şarka
söylerlerdi. ‘H er üm m etin bir eğlencesi vardır, ü m m etim i sıkmayınız.
‫ﺑﻦ ﺻﺮر اﻟﺴﺎﻓﻲ‬ ‫ﻣﺤﺮار‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬ ‫‪١٣٣‬‬

‫واألﺿﺤﻰ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ رصﺕ[ ‪ ] ٩٦‬ﺃﺣﺮﻯ يف‬ ‫ﻭ ﻳ ﻠ ﺒ ﻮ ﻥ ﻳﻮﻡ ﺍﻟﻔﻄﺮ‬


‫وﺧﻦ ﺍﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ ﺑﻨﻴﻪ ﻓﺪﻋﺎ ﺍﻟﺒﺎﺑني‬ ‫ﻟﺼﻮﺗﻪ‪.‬‬ ‫أﺻﻔﻰ‬ ‫ﺯﻳﻪ ﻓﺈﻧﻪ‬
‫ﺅﺃﺯﺑملﺔ‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ؛‬ ‫ﻳﻮﺳﻒ‬ ‫ﻭﺃﻋﻄﺎمهﺁﺟﺮمه ﻭﻗﺎﻝ؛ ﺁﻣﺎ ﺗﺮﻭﻥ ﺇﺧﻮﺓ‬
‫ﺍحلﺪﻳﺚ‪ .‬ﻓﻘﻴﻞ‬ ‫يف حنﻮ ﻫﺬﺍ ﺱ‬ ‫ﻭﻳﺄﻏﺐ^ﺃ ‪٢‬‬
‫ﻓﻔﻌﻞ‬ ‫ﻗﻐﺜﺎ ﻏﺬﺍ ﻳﺰﻍ‬
‫ﺫﻟﻚ ﺃﻫﻞ ﺍملﺪﻳﺔ ﻭﻣﻦ ﺍﻗﺘﺪﻯ هبﻢ‪.‬‬ ‫‪٠‬‬

‫ﺕ‪ ١‬ﻳﻮﺻﻒ ممﺮﺭﺓ )‪١‬‬


KiUbu't-Tthri* Dirârb. Amr

Bırakınız, Ramazan ve Kurban bayramlarında giyinip oynasınlar5 bu-


yurmuşnır. ib n Ömer: ‘O nun güzel kokusu için en iyi^i seçen ve sesi
en çok içten olandı’ demiştir. ib n Abbas oğlunu sünnet ettirip oyuncu-
lar getirdi. Onlara ücretlerini de verdi.” Fakîh dedi ki: “Siz H z. Yu-
suFun kardeşlerinin ,onu (Yusufu) yaruı bizim le gönder, gezsin oynasın’252
dediğini görmez misin?” Bu gibi hadisleri icat edip uydurdu. Medine
Ehli ve onlara uyanlar bunu kabul ettiler.

252 Yûsuf, u /u .
‫ﻓﻲ ﺻﻔﺎت اش‬

‫وﺟﻞ ‪:‬ﻓﻘﺎﻝ‬
‫ﺍﻥ ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ‬
‫ﺍﻟين ﻋﺰ‬
‫ﻓﺄﻟﻮﻩ ﻋﻦ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫مث ﺟﺎﺀه ﻗﻮم‬

‫ﺍحلﺠﺎﺏ ﻋﻦ رﺑﻪ ﻓﺮآه ﻓﻲ‬ ‫ﻓﺮغ‬ ‫ﺍملﺎﺀ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻏﺮج ﺑﻪ ﺇىل‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﻧﻮﺍﺟﺬﻩ ‪.‬‬ ‫ﺗﺒﺪو‬ ‫ﻳﻀﺤﻚ ﺣﺶ‬ ‫ﻭﺍﻧﻪ‬ ‫ﺃحكﻞ ‪،‬‬ ‫ﻣﻄﻂ‬ ‫أﻣﺮد ﺟﻌﺪ‬ ‫ﺻﻮرة‬

‫ﺻﻮرﺗﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ ﻟﻌﻨﻪ‬ ‫ال ﺗﻘﺒﺤﻮﺍ ﺍﻟﻮﺟﻪ ﻓﺎﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﺧﻠﻖ ﺁﺩﻡ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ؛‬
‫ﻧﻔﻪ ‪ .‬ﻭﻗﺎﻝ؛ ﺧﻠﻖ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ؛ ﺇﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﻧﻈﺮ يف ﺍملﺎﺀ ﻭﺧﻠﻖ ﺁﺩﻡ ﻋﻠﻰ ﺻﻮرة‬
‫ﻟﻌﻨﻪ ﺍﻟﻠﻪ؛ ﺍﻥ ﺍﻟﻠﻪ ﻳزنﻝ ﻳﻮم‬ ‫وﻳﺼﻮر ‪.‬ﺁﺩﻡ‬
‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻳﻄﺮ ﻓﻴﻬﺎ‬ ‫جفﻌﻞ ﻣﺮﺁﺓ‬

‫حمﺎيم ﺑﺄﻫﻞ‬
‫ﻋﺮﻓﺔ ﻋﻠﻰ مجﻞ ﺍمحﺮ ﻳﻘﺎﻝ ﻟﻪ ﺯﻧﻘﻮﻥ ﻓﺘﻘﻒ ﻣﻊ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬
‫ﻟﻲ‬ ‫ﺍملﺎﺀ ﺍﻟﺪﻧﻴﺎ‬ ‫ﻳزنﻝ يفلك ﻟﻴﻠﺔ ﺇىل‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍملالﺋﻜﺔ ‪.‬‬ ‫ﺍخلﺮﻓﺎﺕ‬
‫ﻓﻴﻨﺎدي ؛ ﺁﻳﻦ ﻣﺠﻦ‬ ‫ﻭﺗﺮﺗﻌﺪ ﺍملﺎﺀ‬
‫ﻫﺜﺌﻂ‬ ‫‪،‬ﺍألﻭﻝ ﺍﻟﺪﻳﻚ ﺣﺮﺓ‬
‫ﻳﺄﻟﺘﻲ أﻋﻬﻠﻴﻬﻞ‪ ،] ٩٧‬أﻳﻦ س ﻳﺴﺘﻜﺸﻒ‬ ‫ﻳﺴﺘﻐﻔﺮﻓﻲ اﻏﻔﺮ ﻟﻪ‪ ،‬أﻳﻦ ﻣﻦ‬
‫ﺍﻟﻨﺼﻒ‬ ‫وﻓﻰ ﻟﻴﻠﺔ ﺍجلﻤﻌﺔ ﻳﻨﺰل ﻣﺮﺗﻴﻦ وﻓﻰ ﻟﻴﻠﺔ‬ ‫رضﻩ ‪.‬‬ ‫اﻟﻀﺮ اﻛﺸﻒ‬
‫اﻟﺸﺮك ﺑﺎﻟﻠﻪ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻣﻦ ‪،‬ﺍحلﺪﻳﺚ‬ ‫حنﻮ ﻫﺬﺍ‬ ‫يف‬ ‫ﺛﻌﺒﺎﻥ‬ ‫ﻣﻦ‬

‫ﺑﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺍﻟﺼﻮﺭﺓ‬


‫ﻋﺒﺪة‬ ‫ﻋﻠﻰ‪.‬ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻣرشﻛﻮ ﺫﻟﻚ ﻓﻘﺒﻞ‬
‫ﻭﺍﻟﻔﺮﻳﺔ ﻭﺍﻟﻜﻔﺮ‬

‫ﺳﻬﺴﺲ‪ ..‬ﻋﺪت‬ ‫؛‬ ‫دﺀاﺑﻢﺀبا‬


ALLAH'IN SIFATLARI HAKKINDA

Sonra ona bir grup gelerek, Allah hakkında soru sordular. Dedi
ki: “Yazını^; Nebi (a.s.) göğe çıkarıldı. R abb’inden hicap kaldırıldı.
O ’nu sakalsız, bıyıksız, kısa ve kıvırcık saçlı, sürmeli ve azıdişleri gölü-
nünceye dek gülen biri olarak gördü.” Ve (‫ ) ﺱ‬şöyle dedi: “Yüzü
takbih (^rölem e-çirkinsem ek) etmeyiniz. Çünkü Allah, H z. Âdem’i
kendi suretinde yaratmıştır.” Laanehullah dedi ki: “Allah suya baktı ve
Hz. Âdem’i kendi nefsinin suretinde yarattı.” Dedi ki: “Aynayı yarattı
ve aynaya bakarak H z. Âdem’i tasvir edip şekillendirmeye başladı.”
Laanehullah dedi ki: “Arefe günü Zeryyûn denilen kızıl bir deve üze-
rinde; Allah yeryüzüne inerek insanlarla birlikte vakfe yapar. Arafat
ehli ile meleklere övünür.” Ve dedi ki: “H er gece dünya semasına,
horozun ilk ötiişüyle iner. Ve gök inleyip titrer. Şöyle seslenir: ،Ben-
den ü dileyen nerede onu affedeyim. Benden isteyen nerede ona vere-
yim. Sıkıntısının giderilmesini dileyen nerede, onun sıkıntısını gidere-
yim.’ Cuma günü iki defa yeryüzüne iner. Şaban ayının yansuun gece-
sinde iner.” Şirk ve küfür ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬ ve Allah’a iftira ‫ﻡ‬1‫ﺱ‬bu gibi hadisleri
rivayet etti. Bunu surete/şekle tapan müşrikler kabul edip inandı.
‫اﺳﻠﻠﻬﺎﺛﻲ‬ ‫ﻋﻤﺮو ﺑﻦ ﺿﺮار‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫؛ﻓﻘﺎﻝ ﺫﻟﻚ‬
‫ﺍﺣﺬﺭﻭمهﻩ ﻋﻦ‬
‫ﻓﺄﻟﻮ‬ ‫ﺁﺧﺮﻭﻥ ﺟﺎﺀﻩ مت ﺁﻫﻞ ﻓﺎهئﻢ‬
‫اﻟالم‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫ﻭﺍﻛﺘﺒﻮﺍ اكﻓﺮﻭﻥ‬
‫ﺍﻟين ﺍﻥ ﺑﺎس‬ ‫رشﻛﻮﻥ ﻭﺍهنﻢ ﺍخلالﻝ‬
‫وﻣﺎ‬ ‫ﻗﻴﻞ‬ ‫اﻟﻤﺼﻮرون ‪.‬‬ ‫اﻟﻘﻴﺎﻣﺔ‬ ‫ﻋﺬاﺑﺎ ﻳﻮﻡ‬ ‫اﻟﻨﺎس‬ ‫ﺍﺷﺪ ‪:‬ﻗﺎﻝ‬
‫ﻳﻮﺟﻬﻮﻥﺇىل‬ ‫ﺻﻮرةمل‬ ‫ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﻘﻮﻟﻮﻥ ﺍﻥ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫اﻟﻤﺼﻮرون؟ ؛ﻗﺎﻝ‬
‫ﻗﺎﻝ‬ ‫‪.‬‬ ‫ﺧﻠﻘﻪ‬ ‫و ﻟ ﻴ ﻰ ﻣﺜﻞ‬ ‫اﻟﺼﻮرة‬ ‫واس ﺧﺎﻟﻖ‬ ‫اﻟﻌﺒﺎدة؟‬ ‫اﻟﺼﻮرة‬

‫ﻭﺟﺎﺀﺕ ﺍﻟهيﻮﺩ ﻓﻘﺎﻟﻮﺍ ؛ ﻳﺎ ﻣ ﺤ ﻤ ﺪ ﺍﺧربﻧﺎ ﻋ ﻦ ﺷﺒﻪ اس ﻓﻘﺮﺃ ﺅﻗﻞ ﻫﻮ‬


‫ﺛﺒﻴﺔ ﺃﺑﻴﻪ؛‬ ‫وﻟﺪه ‪ ،‬الﻥ ﺍملﻠﺪ‬ ‫ﻓﻨﺜهنﺔ‬ ‫ﻳﻠﺪﻩ‬ ‫ﺍﻟﺼﻤﺪمل‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ﺃﺣﺪ ﺍﻟﻠﻪ‬

‫)ﻧﻈري‬ ‫ﺁﺧﺖ‪.‬ﻫﺮ ﺋﺆﺍ‬


‫ﻳﻮﻟﺪﻩ ﻓﻴﺸﺒﺔ ﻗﻦ ﻭﻟﺬﺓ ؛ﺅﻭمل ﻳﻜﻦ ﺋﺔ‬ ‫ﺅﻭمل‬
‫ﺱ الﻥ‬
‫ﻭﺍﺭﺗﺜﻊ ﻋﻦ ﺻﻔﺔ ﻣﻦ ﺳﻮﺍﻩ ‪،‬‬ ‫‪،‬‬ ‫ﺃﺣﺪ‬
‫ﺗﻌﺎىل ﻓﻬﻮ ﺗﻌﺎىل ﺍﻟﺬﻱ‬
‫ؤأل ﺋﺬﺭﻛﺔ‬ ‫ﺛيتﺀﻩ(ﺁ)‬ ‫ﻛﻤﺜﻠﻪ‬ ‫ؤﻟﺒﻤﻰ‬ ‫ﺳﻮاه ﻓﻐﻠﻪ وﻫﻮ ﺍﻟﻔﺎﻋﻞ ﺍﻟﺬﻱ‬
‫ﻳهيوئﺫ ﺑﻪ ﻋملﺎ‪ .‬ﻫﺄ ؛ ﻳﻔﻌﻞ ﻣﺎ ﻳﺸﺎﺀ ﻭﻣﺎ ﺭﻳﺮﻳﺪ‬ ‫؛ ﺅﻭأل‬ ‫ﺍﺯﻫﺄﻡﺍألﺑﺺ‬
‫ﺫﻟلكﺦ؟ ﺍ‪.‬‬ ‫جعﺰ ﻣﻦ ﻣ ﻮ ا ه ﻋ ﻦ‬

‫اإلﺧالص'‪٤ •.‬‬ ‫()‪ ١‬حمﻮﺭﺓ‬

‫(‪ )٢‬ﻣﺤﻮر؛ ؛اﻟﺌﻮدى ‪١•١‬‬


‫(‪ )٣‬ﻣﺤﺮر؛ﺍآلمنﺎﻡ؛ ‪١.٠١٢‬‬
‫( ﺍ ) رص؛ •ﺩ؛ ‪. ١١‬‬
‫‪. ٢٠٢‬‬ ‫<؛‬ ‫(‪ ) ٠‬ﻣﺤﺮرا ألﻣﻤﺮان! ‪ ،٠ ٠ ١، ٠‬ﻣﻢ‬
Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Amr

Sonra ona başkaları gelerek bunu (yukarıdakileri) sordu. Dedi ki:


“Onlardan sakınınız. Onlar dalalet ehli olup, Allah’a Ortak koşan kâfir-
lerdir. Yazınız; Nebi (a.s.): ‘Kıyamet gününde an çok azap gören M u-
savvirun’dur’ buyurdu. ‘M usaw irun nedir?’ diye sordular. ‘Allah, suret-
tir diyenlerdir.’ Allah, suretin yaratıcısı olduğu halde niçin surete iba-
det ediyorlar. O ’nun yaratması gibisi yoktur5 buyurdu. Dedi ki: ‘T a -
hudiler gelerek: T a M uhamm edi Bize, Allah’m neye bezediğini söyle’
dediler. Bunun üzerine şunları okudu: ‘D e ki: ٥, tek bir olan A llah’tır.
Allah Sam ed’dir. o , doğurm am ış’ yani çocuğu ona benzesin. Çünkü çocuk
babasma benzer ‘ve doğm am ıştır’ ki onu doğurana benzesin. ‘Onun hiçbir
dengi ve benzeri y o k tu r.’253 Yani naziri yoktur. ٠ yücelerin yücesidir.
Kendisinin dışındakilerin sıfatını almaktan yücedir. Çünkü kendisinden
başka her şey onun yaptığı olup, onların faili ve yaratıcısı O ’dur. ‘O’nun
misil gibi hiçbir şey y o k tu r’, 254 ‘Gözler, O ’nu id ra k edem ezler .’,255 ‘O nların
bilgisi O’nu kapsayıp kuşatam az.’256 ‘Dilediğini ve istediğini y a p a r’.257 O ndan
başkası bunları yapmaktan âcizdir.”

253 Ihlâs, 112/1-4.


254 Şûrâ, 42/11.
255 En’âm, ‫ ؤ‬/‫ وﻫﺎ‬.
256 Tâhâ, 20/110.
257 Bkz. Ai-i im rân , ‫ او‬4 ‫ ; ه‬Bakara, 2/253.
‫ﻓﻲ اﻟﻨﻔﺎق‬

‫معﺮ ﺑﻦ‬ ‫؛ﻓﻘﺎﻝ ﺍﻟﻔﺎﻕ‬


‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﻋﻦ‬
‫ﺍﻥ ﺄ ﻟ ﻮ ﻩ‬
‫ﻓ‬ ‫ﻗﻮﻡ ﺟﺎﺀﻩ مئ‬
‫مك ﺁال ؛ﻗﺎﻝ ﺍخلﻄﺎﺏ‬
‫ﺐ ‪:‬ﺣﺬﻳﻔﺔ ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﺑﻌﺪ ﺇميﺎﻥ‬ ‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ‪ ،‬ﻓﺄﻣﺎ اﻟﻴﻮم‬
‫ﻛﻔﺮ ﻓﻬﻮ‬ ‫لوسر‬
‫ﺍﻟﻠﻪ ﻋ ﻬ ﺪ‬
‫ﻋﻠﻰ‬

‫ﻓﻘﻞ‬ ‫يف ﺋ ﻠ ﻮ هب ﻢ) ^‬ ‫ﻟﺘﺶ ائ‬ ‫ﺍﻟﻠﻪ ؤﻗﺌﻮﻟﻮذ‬


‫ﺑﺄﻓﻮﺍﻫﻬﻢ‬ ‫حمهنﻢ ﻭﻗﺪ‬
‫ﺑﻪ ‪.‬‬ ‫ﻮﻡ ﺫﻟﻚ '‬

‫؛ﻓﻘﺎﻝ ﺫﻟﻚ‬
‫ﺁﺧﺮﻭﻥﺍﺣﺬﺭﻭمه ﻋﻦ‬
‫ﺟﺎﺀﻩ مثﻢ ﻳﺴﺄﻟﻮﻧﻪ ﻓﺈهنﻢ‬
‫ﻣﻦ ﻛﻦ ﻓﻴﻪ‬ ‫؛ﻗﺎﻝ ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺛالﺙ‬
‫هيلع‬ ‫ﺍﻛﺘﺒﻮﺍ ﺍﻟﺒﻨﻊ ﺁﻫﻞ‬
‫ﻭﺇﺫﺍ ﺍﺧﻠﻒ‬
‫ﻭﻋﺪ‬ ‫؛ﻣﺆﻣﻦ ﺍﻧﻪ‬
‫ﻭﺻﺎﻡ ﻭﺯمع‬
‫ىلص ﺇﺫﺍ‬ ‫ﻭﺍﻥ ﻣﻨﺎﻓﻖ ﻓﻬﻮ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬
‫هيلع؛‬ ‫ىلص‬ ‫متﻦ ألﻧﺎ ﻛﺬﺏ ﺣﺪﺙ‬
‫مبﺘﻄﻴﻌﻮهنﻤﺎ "‬
‫‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﻔﺠﺮ ال‬ ‫ﻣﺎ ﺑﻴﻨﻨﺎ ﻭﺑني ﺍملﻨﺎﻓﻘني ﺻالﺓ ﺍﻟﻌﺸﺎﺀ‬

‫ﻳﻮﺩ لك ﻗﻮﻡ‬ ‫"ال ؛ﺍﻟﺴالﻡ‬


‫ﺍﻟﺴﺎﻋﺔ ﺗﻘﻮﻡهيلع‬
‫ﺍﻟين ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﺣىت‬
‫حبﻘﻬﻢ ﺇال‬ ‫ﻳﺴﺘﺨﻒ ال ﺛالﺛﺔ‬
‫ىلص ﺍﻟﻠﻪ‬
‫هيلع؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ • ﻣﻨﺎﻓﻘﻮمه‬
‫ﻳﻐﻠﻮ ﻓﻴﻪ‬ ‫ال‬ ‫ﻭﺣﺎﻣﻞ ‪،‬ﻗﺮﺁﻥ‬ ‫ﻣﻘﺴﻂ‪،‬‬ ‫ﺇﻣﺎﻡ‬ ‫ﻣﻨﺎﻓﻖ ﺑني ؛ﺍﻟﻨﻔﺎﻕ‬
‫ﻣﺆﻣﻨﺎ ﻭال‬ ‫"ال" ‪:‬ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻋﻠمك ﺃﺧﺎﻑ‬
‫ﺍإلﺳالﻡ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻨﻴﺔيف‬ ‫ﻭﺫﻭ‬ ‫[]‪٩ ٩‬‬
NİFAK HAKKINDA

Som a ona bir grup gelip nifalrr sordu. Dedi la: Yazınız; Ö m er b.
Hattab: ‘Size nifakın ne olduğunu haber vereyim mi?’ Nifak, gizli ile
açığm farklı olmasıdır* dedi. Huzeyfe şöyle demiştir: “N ifak geçip git-
miştir, nifak geçip gitmiştir. Artık nifak yoktur. Ancak nifak Allah
Resûlü (s.a.) döneminde vardı. Fakat bugün nifak, imandan sonra
küfiirdür.’ Allah: ‘Kalplerinde olm ayanı ağızlarıyla söylüyorlar’258 ayetinde
bunu açıklamıştır.”

Sonra ona başkaları gelerek bunu sordular. Dedi ki: “Onlardan sa-
kınınız. Onlar bidat ehlidirler. Yazınız; Nebi (a.s.) şöyle buyurmuştur:
،ü ç şey vardır ki; bu üç şey kimde mevcutsa her ne kadar namaz kılıp,
oruç tutup m üm in olduğunu iddia etse de o münafıktır. Söz verdiğin-
de sözünde durmaz. Konuştuğunda yalan söyler. Güvenildiğine hıya-
net eder.’ Allah Resûlü (s.a.): ‘Bizimle münafıklar arasındaki fark yatsı
ve sabah namazı olup onlar bu ikisini yapmıyorlar’ buyurmuştur. Nebi
(a.s.): ‘H er toplum un münafıkları işbaşına gelmeyinceye kadar Kıya-
m et kopmaz’ buyurmuştur. Aleyhi Selam şöyle buyurmuştur: ‘ü ç şey
vardır 1‫ﻝﺀ‬
apaçık münafık olmayan kimse bunların haklarım hafife al-
maz. Aşırıya gitmeyen adil bir imam, Kur’ân hamili kimse ve İslam'da
kıdem/yaş sahibi kimse.’ N ebi (a.s.): ‫؛‬N e m üm in ne de kâfir kimse
konusunda sizin için korkmuyorum.

258 Âl-i imrân, 3/167.


‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﻧﺤﺮار ﺑ ﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش‬ ‫ﻛﺘﺎب‬

‫ﻛﻔﺮﻩ ‪،‬‬ ‫ﻭﺃﻣﺎ ﺍﻟاكﻓﺮ ﻓﻴﻘﻤﻌﻪ‬ ‫ﺇميﺎﻧﻪ ‪،‬‬ ‫اكﻓﺮﺍ ‪ ،‬ﺃﻣﺎ ﺍملﺆﻣﻦ ﻓﻴﺤﺠﺰﻩ‬
‫ﻋﻠﻴﻜﻢ ﻣﻨﺎﻓﻘﺄ ﺑﻴﻦ ﺍﻟﻔﺎﻕ ﻳﻘﻮﻝ ﻣﺎ ﻳﻌﺮﻓﻮﻥ ﻭﻳﻌﻤﻞ ﻣﺎ‬ ‫ﻭﻟﻜين ﺃﺧﺎﻑ‬
‫ﺟﺎﺀتﺇىل‬ ‫ﻛﺒﺜﻴﻦ ﺇﺫﺍ‬ ‫ﺑﻴﻦ‬ ‫ﻛﺜﺎ ة‬ ‫ﻣﺜﻞ ﺍملﻨﺎﻓﻖ‬ ‫ﺗﻨﻜﺮﻭﻥ ‪.‬ﺃ ‪ ٢‬ﻭﻗﺎﺩﺕ‬

‫ﺟﺎﺀتﺇىل ﻫﺬﺍ ﻧﻄﺤﻬﺎ ﻓﻘﺒﻞ ﺫﻟﻚ ﻗﻮﻡ ﻭﺩﺍﻧﻮﺍ ﺑﻪ‬ ‫ﻫﺬﺍ ﻧﻄﺤﻬﺎ ﻭﺇﺫﺍ‬

‫ﺍﻋﺘربﻭﺍ‬ ‫ﺍ حل ﻦ ﺍﻧﻪ ‪:‬ﻗﺎﻝ‬ ‫ﻭﺭﻭﻭﺍ ﻋﻦ‬ ‫ﻭﻏريمه •‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻭمه‬


‫ألﻥ إ ﻇ ﻬ ﺎ ر ﻣﻌﺼﻴﺔﺍممﻪ ﻧﻔﺎﻕ ﻳﺴﺘﺪﻝ ﺑﻪ‬ ‫ﺍخلﺒﻴﺜﺔ ‪،‬‬ ‫ﻧﻔﺎﻗمك ﺑﺄمعﺎﻟمك‬

‫ﺍﻟﻔﺎﻕ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬ ‫ﻛﺒﻴﺮة ﻣﻨﺎﻓﻘﺎ‬ ‫مبﻰ ﻣﻦﺍىت‬ ‫ﻓاكﻥ‬ ‫ﺍملﻨﺎﻓﻘني ‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻰ‬

‫ﻓﺎﻟﻈﺎﻫﺮ ﻣ ﺎ‬ ‫وﻧﻔﺎق ﺑ ﺎ ﻃ ﻦ ﻣ ﻘ ﻬ ﻮ ر ‪،‬‬ ‫ﻟﻠﺪﻳﻦ‬ ‫ﻇﺎﻫﺮ ﻗﺎﻫﺮ‬ ‫ﻧﻔﺎق‬ ‫ﻧﻔﺎﻗﺎن‬


‫ﺑﺬﻟﻚ ﻭﺗربﺃ‬ ‫ﻓﺪﺍﻧﻮﺍ‬ ‫‪.‬‬ ‫اﻟﻜﺒﺎﺋﺮ‬ ‫وﻏﻴﺮﻫﻢ ﻣ ﻦ إﺗﻴﺎن‬ ‫ﺍملﻠﻮﻙ‬ ‫ﻳﻌﻤﻞ ﺑﻪ‬
‫ﻣﻨﺎﻓﻘﺎ ‪.‬‬ ‫ﺑﻌﻀﻬﻢ ﻣ ﻦ ﺑﻌﺾ ﻭمسﻮﺍ ﻣ ﻦﺁىت ﻛﺒﻴﺮة‬

‫اﻟﻤﺜﺮك‬ ‫حيﺠﺰﻩﺇميﺎين‪،‬ﺭﺃﻣﺎ‬ ‫اﻟﻤﺆﻣﻦ‬ ‫ﺍﻣينﻋﺰﻣﻨﺄ ﻭال ﺛﺮاك'‪،‬ﻓﺄﻋﺎ‬


‫ﺇين ‪ ١١‬ﺍخلﺮﺏ ﻣﺮ‬ ‫(‪) ١‬‬
‫اﻟﺤﺪث ﻓﻲ‬

‫مبﺲمم*ﺭمل ﺍخلﺮﺏ ﻣﻠمبﻢ ﻣﻨﺎﻫﺎﻣﺎمل ﺍﻟملﺎﻥ ﻳﺘﻮﻝ ﻣﺎ ﻧﺮﻧﺮﻥ و ﻳ ﻌ ﻞ ﻣ ﺎ ﺗﻜﺮﻭﻥ‬


Kltâbu't-Tfthrlj Dtrâr b. Amr

Çünkü M üm in olamn imam onu engeller. Kâfir olanın küfü de


onu zapt eder. Fakat benim asıl sizin için korktuğum kimse, m aruf
(iyi) bildiğinizi söyleyen fakat kötü bildiğinizi yapan apaçık münafık
olandır’ buyurmuştur. Ve: ‘M ünafığın örneği iki koç arasında kalmış
bir koyun gibidir. Buna geldiğinde bu toslar (vurur). O na gittiğinde o
toslar’ buyurmuştur.” Bunu bir grup kabul edip inandı. Bunlar Hava-
ric ve diğerleridirler. Hasan’ın şöyle dediğini rivayet ettiler: ‘Nifakınızı
kötü amellerinize göre ölçün. Çünkü Allah’a karşı açıktan günah işle-
mek nifak olup bu münafıklığa dalalet eder.’ Haşan, büyük ^ in a h
işleyeni m ünafık olarak isimlendirip şöyle derdi: ‘Nifak iki çeşittir: Biri
açıkça yapılan ve dini baskılayandır. Diğeri gizli olup din karşısında
ezik olandır. Açık olan hükümdarların ve diğer güç sahiplerinin bü)ük
günah irtikâp ederek }taptıkları şeylerdir.” Buna inamp birbirlerinden
tebere‫ ؛‬ettiler ve bü}ük günah işleyene münafık adrnı verdiler.
‫آراﺀ اﻟﻔﺮق ﻓﻲ اﻟﺒالﺀ اﻟﺬي وﻗﻊ ﺑﻴﻦ‬

‫االﺻﺔ‬

‫ﻓملﺎ ﻭجل ﺍﻟﺒالﺀ ﺑني ﺍألﻣﺔ ﻭﺣﺆﺵ ﺑﻌﻀﻬﻢﻋىل ﺑﻌﺾ ﻭﺭﻭﻯ‬


‫ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺔ‬ ‫ﺻﻨﻒ ﻣهنﻢ ﻣﺎ ﻭﺍﻓﻖ ﻫﻮﺍﻩ ﻭﺗﺄﻭﻟﻪ ﺻﺎﺭ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﻟلك‬
‫ﺃﺻﻨﺎﻑ ‪.‬‬

‫ﻭﺗﻠﻮﻧﺖ ﺹ ﺍﻥ‬ ‫ﺍﺧﺘﻠﻔﺖ‬ ‫ﺍألﻣﻮﺭ ﻭﺍﻥ‬ ‫ال ﻳﻌﺪﻭﺍ‬ ‫ﺻﻨﻒ ؛‬ ‫ﻓﻘﺎﻝ‬


‫هيلع ‪.‬‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺻﻠﻰ‬ ‫لوسر ﺍﻟﻠﻪ‬
‫ﻋﻠﻰ ﻋﻬﺪ‬ ‫ﻳﻌﻔﻰجمﺎ‬
‫يف اكﻥ‬ ‫ﺩﺍﺧﻠﺔ ﺗﻜﻮﻥ‬
‫ﺍألﺷﻴﺎﺀ‬ ‫ﺗﻠﻚ‬ ‫ﺃممﺎﺀ‬ ‫ﻋﻬﺪﻩ [‪] ١ ٠ ٠‬ىف‬ ‫ىف‬ ‫اكﻥ ﻣﺎ‬
‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﻓﻔﺎ ﻕ‬

‫ذﻟﻚ ﺇاليف ﺍﺗﺒﺎﻉ اﻟﻨﺒﻲىلص‬ ‫ﻭﺃﺣاكﻣﻬﺎ ‪ ،‬ﻭﺍﻧﻪ ال خمﺮﺝ هلﻢيف‬


‫ﻭﺍملﺮﺟﺌﺔ ‪.‬‬ ‫هيلع •ﻭمه ﺍﻟﺼﻔﺮﻳﺔ‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬

‫هيلع مبﺜﻞ ﻗﻮﻣﻨﺎ ﻓﻴﺤمك‬


‫ﺻﻨﻒ ؛مل ﻳﻴﺘﻞﺍﻟﻨيبجمىل ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﻭﻟﻮ ﺁﻥﺍﻟين‬ ‫ﺫﻟﻚ ‪.‬‬ ‫ﺍﺑﺘﻠﻴﻨﺎ ﻣﻦ‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ ﻋمل ﻣﺎ‬ ‫ﻭﻟﻜﻦيف‬ ‫ﻓهيﻢ ‪،‬‬

‫ﺣمكﻨﺎ ‪ .‬ﻭمه‬ ‫مبﺜﻞ ﻣﺎ‬ ‫مبﺜﻠﻬﻢ ﺣمك ﻓهيﻢ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﺍﺑﺘىل‬ ‫هيلع‬
‫ﺍإلﺑﺎﻓﻴﺔ ‪.‬‬

‫ﻓﻴﺤﻜﻢ ﻓهيﻢ‪،‬‬ ‫ﺻﺤﻒ ؛ﺁﺧﺮ مل ﻳﺒﺘﻞ ﺍﻟﻨيب مبﺜﻞ ﻗﻮﻣﻨﺎ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬


‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ ﺇمنﺎ ﻧﺰﻝ ﻓميﺎﺍﺑﺘيل‬ ‫ألﻥ‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏﻋملﺁﻣﺮمه ‪.‬‬ ‫يف‬
‫ﻭمل ﻳزنﻝ‬
Ü M M E T A R A S IN D A V uku B ijt ^ n B e l a
K onu sun da F IR K A L A R IN G Ö R Ü Ş L E R İ

ü m m e t arasında bela vuku bulunca, M ^slümanlar birbirlerine kar-


şı kışkırtılınca ve lıer grup kendi nefsi arzusuna uyanı rivayet edip tevil
edince; b a n la r altı gruba ayrıldılar. Bir grup dedi ki: “Olaylar her ne
kadar çeşitlenip değişse de, Allah Resûlü ddnemindekilerin hükm ünün
içine dâhil olup onu aşmazlar”. Böylece eşyarun isim ve hükümleri
konusunda yapılabileceklerini, Allah Resûlü dönemindekilerle srnırla-
yıp daralttılar. Bu hususlarda Allah Resûlü’ne tâbi olmaktan başka
kendilerine hiçbir çıkış yolunun olmadığını söylediler. Bunlar es-
Sufriyye ve el-Mürcie’dirler.

Başka bir grup şöyle dedi: “Bizim kavmimizin karşılaşnğı mesele-


ler gibisiyle N ebi (s.a.) karşılaşmamıştır ki, o konuda hüküm versin.
Fakat Kitap’ta karşılaştığımız şeylerin hükm ü ‫ﻇﺪﺍﺍ‬ bilgi mevcut-
tur. Şayet Nebi (a.s.) onlarla karşılaşmış olsaydı, bizim verdiğimiz
hüküm gibi onlar hakkında hüküm verirdi.” Bunlar el-
ibadiyye’dirler.259 Başka bir grup: “N e, N ebi (a.s.) bizim başımıza
gelen/karşılaştığımız şeylerle karşılaşmış ve bunun hakkında hüküm
vermiş ne de Kitap’ta bunların bilgisi indirilmiştir. Çünkü Kitap, Ne-
bi’nin karşılaştığı şeylerin hakkında inmiş ve o konu hakkında hüküm
vermiştir. Fakat şimdi yeni şeyler meydana gelmiştir. Bu hususta rey
çalışmaktadır ve görüş sahiplerinin birbirlerine yaklaşmadıkları çekişme
(tenazu’) mevcut olup fikir aşırılığının yayıldığı hususlar ortaya çık-
m a k t a d ı r ” dediler. Bunlar en-Necedat’tırlar.

259 ibadiyye: Harici fırkalardan biri olup Abdullah b. ibad et-Temimi’ye


tabi ‫ ﺍﺳلكﺎﻩ‬. Günümüzde hayatiyetini sürdüren tek har‫؛‬،‫ ؛‬fırkadır.
Harici fırkaları içinde en mutedü ve Ehl-i Sünnetie en ‫ ﺳﻮ‬fırkadır.
‫اﺳﺮﻳﺶ‬ ‫ﻫﺎب‬

‫ﻭﻳﻊ‬ ‫ﻭﻟﻜﻨﻪ ﺣﺪﺉ ﻓﻴﻪ جيهتﺪ ﻓﻴﻪ اﻟﺮاي‬ ‫ﻓﻴﻪ ‪،‬‬ ‫اﻟﻨﻢحفمك‬ ‫ﺑﻪ‬
‫ﺍﻟﻨﺠﺪﺍﺕ ‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺑﻌﺾ ‪.‬ﻭمه‬ ‫ﻧﺪﻝ ﺑﻌﺾ ﺍﻟﻘﺎﺋﻠني‬ ‫ﻓﻴﻪ ﺍﻟﺘﻨﺎﺭﻉﻣﺎمل‬
‫ﺍﻟﺮﻳﺎﻣﺔ [ﺩﻭﻥ‬ ‫ﻭﻳﻄﻠﺐ‬ ‫ﻭﺍحلﺸﻮ ممﻦﻳﺘﻌﺎىط ﺍﻟﻔﺘﻴﺎ ‪،‬‬ ‫ﺭﻣﻦ ﺍملﺮﺟﻴﺔ‬

‫ألﻧﻔﻬﻢ ﺩﻭﻥ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫ﻃﻠﺒﻮﺍ‬ ‫ﺍملﻠﻮﻙ ‪،‬‬ ‫ﻭﻳﺘﺢ‬ ‫ﻭﺍﻟﻘﻀﺎﺀ‬ ‫‪،،‬‬ ‫ﻣﻦ ﺳﻮﺍﻩ ] ﺭ‬

‫ﺍجلﺪﺍﺕ ﻗﺒﻠﻮﻩ ‪.‬‬ ‫جمﻦ ﻣﻮﺍﻩ ﻭﻋﻦ‬

‫ﺍﻟﺮﺟﺎﻝ ﺃﻣﻮﺭمه‬ ‫ﻗﻠﺪﻭﺍ‬ ‫ذﻟﻚ‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫ﺁﺧﺮﺍﻥ ؛‬ ‫ﺻﻨﻔﺎﻥ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﺍﻟﺜﺢ‬ ‫ﻭﺃﻧﻜﺮﻭﺍ ‪ ،‬ﻭمه‬ ‫ﻋﺮﻓﻮﺍ‬ ‫ﺍﺗﺒﺎﻋﻬﻢ ﻓميﺎ‬ ‫ﻓﻲ‬ ‫ﺍهلﺪﻯ‬ ‫ﻭﺟﻌﻠﻮﺍ‬


‫ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ؛‬ ‫ﺍألﻣﺔ‬ ‫ﺍﺑﺘﻠﻴﺖ ﺑﻪ‬ ‫ﺁﺧﺮ ﻣﺎ‬ ‫ﺻﻨﻒ‬ ‫ﻭﺃمهﻞ‬ ‫ﺍملﻠﻮﻙ ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﺗﺒﺎﻉ‬

‫ﻗﻲﺀﻭمه‬ ‫اﻟﻄﺮ ﻓﻴﻪ ﻭال ﻳﻘﺎﻝ ﻓﻴﻪ‬ ‫ال حيﻞ‬ ‫ﺑﺪﻋﺔ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﻄﺮ ﻓﻲ ذﻟﻚ‬
‫ﻭﺍهلﺪﻯ ﻓﻲ ﺍﺗﺒﺈﻉ‬ ‫ﺍحلﺜﻮ ‪ .‬مئ ﺍﺟمتﻌﻮﺍ مجﻴﻌﺄﻋىل ﺃﻥ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺑﻌﻔﻰ‬
‫ﻭﺍإلﺑﺘﺪﺇﻉ ﺑﺪﻋﺔ ﻭﺍﻥ‬ ‫ﺧالﻓﻪ ‪.‬‬ ‫ﻭﺃﻥ ﺍﻟﺒﺎﻃﻞ ﻓﻲ‬ ‫هيلع ‪،‬‬
‫ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍﻟﻨيبىلص‬
‫ﻓﻨﻘﺾ ﻣﺎ ﺍمجﻌﻮﺍهيلع ﻣﺎ ﺍﻧﻔﺮﺩ ﺑﻪ لك ﻣﻨﻔﺮﺩ‬ ‫ﺿالﻟﺔ ‪.‬‬ ‫لك ﺑﺪﻋﺔ‬

‫ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ‪.‬مئ مم ﻮ ﺍ ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻣهنﻢإلﻗﺮﺍﺭمه ﺑﺄهنﻢمل ﻳﺘﺒﻌﻮﺍﺍﻟيب‬

‫ﻭﺍﻟﺘﺄﻭﻳﻞ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ‬ ‫ﺍﻟﻨﺨﺰﺵ ﺑﻴهنﻢ ﺱ‬ ‫ﺍألﺣﺪﺍﺙ ملﺎ ﻗﺒﻠﻮﺍ ﻣﻦ‬


‫اكﻓﺮﻳﻦ ‪.‬‬ ‫ﻣﺸﺮﻛﻴﻦ ﺑﺎﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍألﺣﺪﺍﺙ ﻣﻦ ﻗﻮﻣﻬﻢ‬ ‫مفﺖ ﺍﻟﺼﻔﺮﻳﺔ ﺃﻫﻞ‬
‫ال‬ ‫ﻭﻣالﺋﻜﺘﻪ ﻭﺭﻣﻠﻪ ‪،‬‬ ‫ﻣﺆﻣﺘﻴﻦ ﺃﻫﻞ ﺩﻳﻦ ﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﺍملﺮﺟﺌﺔ‬ ‫وﺳﺘﻬﻢ‬

‫ﻭﻟﻴﺲ ﺑني‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‪،‬‬ ‫ﺍﻟالﻡيف‬ ‫ﻋﻠهيﻢ‬ ‫ﻳﻔﻀهنﻢ ﺍملالﺋﻜﺔ ﻭﺍﻟﻘﻴﻮﻥ‬


‫ﻳﺘﻔﺎﺿﻞ ﺁﻫﻞ‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻨني ﺩﻳﻦ ‪ ،‬ﺇمنﺎ ﻫﻮ ﺩﻳﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺩﻳﻦ ﺍﻟﺸﻄﺎﻥ ﻭﻟﻴﺲ‬
‫ﺍألﺳﺎﺀﺃﻭىل هبﻢ؟‬ ‫ﺍ حل ﻦ ؛ ال ﻧﺪﺭﻱ أي‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬ ‫ﻭﺍإلميﺎﻥ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬

‫ﻣﺎﺩﻓﻔﻴﺎآلﻣﻞ‬
‫‪.‬‬ ‫)<‬ ‫(ﺍ‬
139 Kit،bu>t*T«hrif Dttârb, Amr

Fetva verip riyaseti ve kadayı -başkalarına değil- sadece kendilerine


arzulayan ve hükümdarlara tâbi olan Mürcie ve Haşevviyye bunu en-
N ecedartan alıp kabul ettiler.

Diğer iki grup ise bu hususta (bnder gördükleri) şahısları taklit et-
S tiler. Hidayetin, onların iyi gördüğünü iyi; kötü gördüğünü kötü gö-
rerek onlara tâbi olmada olduğuna karar verdiler. Bunlar eş-Şia ve
hükümdarların taraftarlarıdır.

Başka bir grup ise üm m etin karşılaştığı meseleleri görmezden ge-


lerek “Bu hususta fikir yürütm ek bidat olup ‫ ﺋالالﺳﺎﺍ‬nazarda (akli
10 muhakemede) bulunmak helal olmaz ve bu hususta hiçbir şey söyle-
nemez” dediler. Bunlar el-Haşv^un bazılarıdırlar.

Sonra, hak ve hidayetin Nebi’ye (s.a.) tâbi olmada olduğu; bânlın


ise ona muhalefet etmede olduğu; yeniliğin bidat ve her bidatin dalalet
olduğu hususunda tüm ü ittifak ettiler. Böylece üzerinde ihtilaf edip her
15 birinin infırad ettikleri şeyi, üzerinde ittifak ettikleri şey nakz etmiş
oldu. Çünkü her biri infirad ettiği şeyde N ebi’ye (s.a.) ittiba etmediği-
ni ‫ ﻣﺂال‬etmiş oldu.

Onları kışkırtıp birbirine düşüren bu rivayet ve tevilleri kabul et-


tikten sonra büyük günah işleyeni şu şekilde ’ ’ ‫ ؟‬s-
20 Sufriyye kendilerinden ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬ günahkârları Allah’a ortak koşan kâfirler
olarak isimlendirdiler. M ürcie günahkârları; Allah’ın, meleklerin ve
^ygam berlerin, dini’nin ehli olduğunu söyleyerek onları m üm in ola-
rak isimlendirdi. “Dinde (imanda) melekler ve peygamberler gü-
nahkârlardan üstün olamazlar, iki din arasmda bir üçüncü din yoktur.
25 Ya Allah’ın dinidir veya Şeytan’ın dinidir. £hl-i Din, iman açısından
birbirlerinden üstün olamazlar” dedi. Haşan: “Onlar için hangi isim
daha evladır bilmiyoruz” demiştir.
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﺿﺮار ﺑ ﻦ ﻋ ﻤ ﺮ و‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﻤﺜﻰ ﻛﺘﺎﻣﺤﺐ‬

‫ﻭﺃﺣاكﻣﻬﻢ مبﺎ‬ ‫ﺑﺎحلﻖ ﻣﻦ ﺃمسﺎﺀ ﻗﻮﻡ‬ ‫منﻚ‬ ‫ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ؛‬

‫ﻭمجﺎﻋهتﻢ‬ ‫ﻭﺃحصﺎﺏ ﻧﺒهيﻢ‬ ‫ﻭﺭﺛﻮﺍ ﻋﻦ ﻧﺒهيﻢ‬ ‫ﺍﺟمتﻌﻮﺍهيلع ممﺎ‬


‫ﻓمسﻮمه‬
‫•‬

‫ﻓﺌﺔ ﻭﺣمكﻮﺍ ﻋﻠهيﻢ مبﺎ ﺍمجﻌﻮﺍهيلع ﺍﻧﻪﺣمكﺍﻟﻨيب‬


‫هيلع‬ ‫جفﺎﺭﺍ‬
‫ﺍملﺘﺒﻌﺎﺕ ‪،‬‬ ‫ﺍألﺩﻳﺎﻥ‬ ‫]‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻓهيﻢﻭيف ﺃﻫﻞ ﺍملﻠﻞ ﻣﻦ ﺃﻫﻞ [ ‪١ ٠٢‬‬

‫ﺍﺹ•‬ ‫ﻭﻏريﺣمك ﺍﻟري ﻭﺍﻟﺘﻘﻮﻯ ﺱ ﺃ*ﻝ‬


Kitabu't-Tahriş Dırârb. Amr

Ve: “Kim bir grubun isim ve hükümlerinde Nebisine, Nebisinin


ashabına ve eemaatierinin birleştikleri hakka tutunursa, doğru yapmış
olur. Onları (büyük günah işleyenleri) facir ve fasık olarak adlandırımz.

Böylece N ebi’nin (a.s.) hükm ü olduğu hususunda ittifak edilen


hükm ü günahkârlar için veriniz. Bu tâbi olunan din ve milel men-
suplarına verilen isim den farklı olup bir / iyilik ve takvayı ifade
etm eyen l^ir isim dir.” demiştir.
‫ﻓﻲ إدراك اﻟﺤﻖ‬

‫ﺍﻟﺒهيﻴﺔ ‪:‬‬ ‫ﻓﻘﺎﻟﺖ‬ ‫خمﺘﻠﻔﺔ ‪.‬‬ ‫مث ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻓﻲ ﺇﺩﺭﺍﻙ ﺍحلﻖ ﺑﺄﻗﺎﻭﻳﻞ‬

‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ‪'.‬‬ ‫ﻧﻔﻪ ال ﻳﻠمتﻰ ﻋﻠﻴﻪ ﺷﺎﻫﺪ ﻏﻴﺮه ‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ‬

‫ﻣﻊ ﺁﻥ يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ‬ ‫؟‬ ‫ﻳﺜﺒﺖ ﻟمك ﻣﺎ ﻗﻠمت هبﺬﺍ ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك‬
‫هيلع ﻧﻘﻀﻪ ‪ ،‬ﻭيف ﺫﻟﻚﺍﻧمك ﺗﺄﺗﻮﻥ ﺑﺄﺷﻴﺎﺀ ال ﺗﺪﺭﻭﻥ‬
‫ﺟﺎﻣﻌمت ﺍألﻣﺔ‬

‫ﻓﻜﻴﻒ‬ ‫جيﻮﺯ يف ﻗﻮهلﻢ ﺃﻥ ﻳﺘﻌمل ﻭال ﻳﺴﺄﻝ‬ ‫ﻛﻴﻒ ﺍحلﻖ ﻓهيﺎ ﻭال‬
‫؟‪.‬‬ ‫ﻳﺜﺒﺖﻟمك ﻣﺎﻗﻠمت هبﺬﺍ‬

‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺍﻟﺼﻔﺮﻳﺔ ‪:‬‬ ‫ﺍخلﻮﺍﺭﺝ‬ ‫ﻣﻦﺑيق ﻣﻦ‬ ‫ﻋﺎﻣﺔ ﻭﻗﺎﻝ‬
‫ﻗﻴﻞ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻮﺍﺣﺪ اكﺋﻨﺎ ﻣﺎ اكﻥ ﺇﺫﺍ ﻣﺎ ﺟﺎﺀ ﺑﺤﻖ‬

‫ﻏﻴﺮﻛﻢ؟ ﻫﻊ ﺍﻥ‬ ‫وﻛﻴﻒ ﻳﺜﺒﻤﺖ ﻟمك ﻣﺎﻗﻠمت هبﺬﺍ ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ‬ ‫ﻗﻴﻞ‬
‫‪،‬‬

‫ﺗﺮدون‬ ‫أﻧﻜﻢ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ‬ ‫ﻧﻘﻀﻪ‬ ‫ﻋﻠﻴﻪ‬ ‫أﻳﺪﻳﻜﻢ ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت ﺍألﻣﺔ‬ ‫يف‬

‫ﻓﻜﻴﻒ‬ ‫‪.‬‬ ‫ﺛالﺛﺔ ﺣﺘﻰ ﻳﻜﻮﻥ ﺃﺭﺑﻌﺔ يف اﻟﺰﻧﺎ‬ ‫ﺷﻬﺎدةلك ﻭﺍﺣﺪ ﻭ ﺷﻬﺎدة‬
‫؟‪.‬‬ ‫ﻟﻜﻢ ﻣﺎ ﻗﻠﺘﻢ هبﺬﺍ‬ ‫ﻳﺜﺒﺖ‬

‫ﺍﻟﻔﺮﺽ ﺇﺫﺍ‬ ‫الﻥ‬ ‫ﺍحلﻖ ‪.‬‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ‬ ‫ﺍإلﺑﺎﺿﻴﺔ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬

‫ﺣرضﻩ ‪.‬‬ ‫أوﺟﺐ ﻋﻠﻰجمﻦ‬ ‫وﺟﺐ ﻋﻠﻰلك ﻣﻦ ﻏﺎﺏ ﻋﻨﻪ ﻣﺜﻞ ﻣﺎ‬ ‫ﻧﺰﻝ‬

‫ﻳﺜﺒﺖ‬ ‫وﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺴالﻡ ‪.‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ ﺑ ﻌ ﻀ ﻬ ﻢ ‪ :‬ﺍحلﺠﺔ ﺍﻟين ﻋﻠﻴﻪ‬
‫ﻏﻴﺮﻛﻢ؟ ﻫﻊ ﺍﻥ يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت‬ ‫ﻟمك ﻣﺎﻗﻠمت هبﺬﺍ ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ‬
H a k k i İ d r a k E t m e HAKKINDA

Sonra ‫ﻫﻠﺲ‬idrak hrousunda farldi görüşler ileri sürdüler:

el-Beyhesiyye: “Hakk’a delil, bizzat Hakk’rn kendisi olup, O ndan


başka şahit aranmaz” dediler. Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun
aksini iddia ettiğinde ve üstelik sizin elinizde ümmetle birlikte üzerinde
icmâ ettiğiniz ve görüşlerinizi çürüten husus varken bu söylediğiniz
sizin için nasıl doğrulanıp ispatlanır? Bu hususta siz, bazı şeyleri Ortaya
atıp söylüyorsunuz; fakat ondaki hakkın nasıl olduğunu bilmiyorsu-
nuz. Onlara göre sormadan öğrenmek m üm kün değildir, o halde bu
söylediğiniz şey, sizin için nasıl doğrulanıp ispatlanır?

es-Sufriyye: H ^ c ile rin d e n geriye kalanlarm tümü: “Hakk’a dair


delil, b i r ‫ﻣﺎﺍ‬ getirdiği müddetçe ‫ ﺀﻡ‬olursa olsım- bir (şahit) dir”
dediler. Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde
ve üstelik elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşle-
rinizi çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp
ispatlanır? Çünkü siz, zina konusunda dört şahit olana dek her birinin
ve üçünün şahitliğini reddediyorsunuz. ٠ halde söylediğiniz bu şeyin
doğruluğu size nasıl sabit olur?

el-ibadiyye: “Hakk’a delil yine Hakk’ın kendisidir. Çünkü farz


inince, hazır olan herkese vacip olduğu gibi aynı şekilde gaip olan
herkese de vacip olur” dediler.

Onlardan Bazıları: “Hüccet, Nebi'nin (a.s.) kendisidir” dediler.


Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve üste-
lik elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşlerinizi
çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispat-
lanır?
‫ﺭﺍرض ﺑﻦ رسﺩ ﺃﺉﺀﺃﺀﻡ‬ ‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ‬

‫جمﻤﻌﻮﻥﻋىل ﺍﻧﻪ ال ﻳﻌمل‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺍﻧمك‬ ‫[ ‪] ١ ٠ ٣‬هيلع ﻧﻘﻀﻪ ؟‬


‫ﻭﻳﻜﺬﺏ ﻣﻦ ﺍﺩﻋﺎﻩ حمﻮﻯ ﺍﻟﻠﻪ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻐﻴﺐ ﺇال ﺍﻟﻠﻪ‬

‫ﻭﻛﻴﻒ ﻳﺜﺒﺖ‬ ‫ﻃﺎﺋﻔﺘﻨﺎ ‪.‬‬ ‫ﻗﻮﻝ ﺍحلﻖ‬


‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞﻋىل‬ ‫ﺍﻟﻨﺠﺪﻳﺔ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬
‫[ﻳﺪﻳﻜﻢ ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمتهيلع ﺍألﻣﺔ‬ ‫ﺡ ﺍﻥ ﻓﻲ‬ ‫ﻟﻜﻢ ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك‬

‫‪،‬‬‫ذﻛﺮﺗﻢ‬ ‫ﺗﻠﻚ ﺍﻟﻄﺎﺋﻔﺔ اﻟﺘﻲ‬ ‫وذﻟﻚﺍﻧمك ﻗﺒﻠمت ﺩﻳﻨمك ﻋﻦ ﻏري‬ ‫ﻧﻘﻀﻪ ؟‬


‫ألﻥمل‬
‫ﻓﻴﻪ ﻳﻠﻖ‬ ‫ﺗﺘربﺃﻭﻥ ﻭﺃﻧمت‬
‫‪.‬‬ ‫ﻃﺎﺋﻔﺘﻜﻢ‬

‫خيﺎﻟﻒ‬ ‫]'‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞﻋىل ﺍحلﻖ ﻗﻮﻝ ﺭﺟﻞ [مل‬ ‫ﺍحلﻴﻨﻴﺔ ؛‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬

‫ﻭﻛﻴﻒ ﻳﺜﺒﺖ‬ ‫ﻟﻐريﻩ • ﻗﻴﻞ ؛‬ ‫جيﺐ ﺍحلﻖ ﺍﻟﻴﻮﻡ‬ ‫ﺍﻟالﻡ ﻭال‬ ‫هيلع‬
‫ﺍﻟين‬
‫ﻟمك ﻣﺎ ﻗﻠمت هبﺬﺍ إذا ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك ﻣﻊ ان يف [ﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت‬

‫ذﻛﺮﺗﻢ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ[ﻧمك ﻗﺒﻠمت ﺩﻳﻨمك ﻣﻦ ﻏري ﺷﺊ‬ ‫ﻧﻘﻀﻪ ؟‬ ‫هيلع ﺍألﻣﺔ‬

‫ﻳﻠﻖﺍﻣﺎﻣمك‬
‫ﻭﻣﻦ‬ ‫مت ممﻦ ﺗﺘزبﻭﻥ ﻭﺍﻧمك‬
‫ﺑﺒﻴﻨﺔ ‪.‬‬ ‫ﻋﻨﻜﻢ ﺑﺎﻃﻞ ﺇال‬ ‫ﻭﺇﻥ ﺍالﺩﻋﺎﺀ‬ ‫؟‬‫ذﻛﺮﺗﻢ‬

‫ﻧﺰﻝ ﺑﻪ‬ ‫ﺍحلﻖ ﻣﺎ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ‬ ‫‪:‬‬ ‫ﺍألﺯﺍﺭﻗﺔﻋﻴﺔﻭﺍﻟﺒﺪ‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬

‫ﻳﺜﺒﺖ‬ ‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ ؛‬ ‫ﺑﺎﻃﻞ •‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ‬ ‫ﻭﻣﺎمل ﺗﺘﻠﻮ ﺑﻪ‬ ‫ﺗالﻭﺗﻪ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ‬

‫ﻏريمك ﻉ ﺍﻥ يف [ﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت‬


‫ﺗﺪﺭﻭﻥ ﻣﺎ مجﺢ ﺍ ﻟ ﻨ ﺔ‬ ‫ال‬ ‫هيلع ﻧﻘﻀﻪ ؟ ﻭ‬ ‫ﻚﺍﻧمك‬
‫ﺍألﻣﺔ []‪١٠٤‬‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫ﺍﻟينهيلع‬ ‫ﻭﺇﻥ ﺩﻋﺎﺀ‬ ‫؟‬ ‫ﺍﻟﻨﺎﺱﻟﻪ‬
‫ﺍﻟالﻡ‬ ‫هيلع‬
‫ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﻠﻪ ﻭحمﻨﺔ ﻧﺒﻴﻪ‬ ‫ﻫملﻮﺍﺇىل‬
‫مل ‪.‬ﻳﻔرتﻗﺎ‬

‫'‬ ‫ﻣﺪ مل ﻟمبﺎﺻﺄمس‬ ‫‪١‬ﺍحمﻨﻂ‬


‫ ا‬Klt،bu't-T،hriş 24 Dır،rb, Amr

Çünkü siz; gaybı Allah’tan başkasının bilemeyeceğini ve Allah’tan


başka gaybı bildiğini iddia edenin yalanlanacağı hususunda görüş birli-
ği içindesiniz.

en-Necedat: “Hakk’a delil, bizim grubum uzun görüşüdür” dedi.


5 ©nlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve üste-
lilt elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşlerinizi
çürüten husus varken, bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispat-
lanır? Çünkü siz, di İtinizi zikrettiğiniz (böyle bir taifeden (değil de)
başkasından alıp kabul ettiniz. Ayrıea siz, grubunuzla karşılaşmamış
10 olsa bile, sizin inancınızı inkâr eden ve inancınızın doğruluğu husu-
sunda şüpheye düşenden teberri ediyorsunuz.

el-Hüseyniyye260: “Hakk’a delil; Nebi’ye (a.s.) muhalefet ‫ﺃ؛الﺍﻡ‬


kişinin sözüdür. Bugün ondan başkasına hak, vacip değildir” dedi.
Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve üste-
15 lik elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşlerinizi
çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispat-
lanır? Çünkü siz dininizi altlattığınız şeyden başka bir yolla kabul edip
aldınız. Siz, imamınızla ve zikrettiğiniz kimse ile karşılaşmadığı halde
inancınızı inkâr edenlerden teberri ediş^orsunuz. Apaçık bir delil olma-
20 dan sizin bu iddianız bâtıldır.

el-Ezarika ve el-Bid’iyye2،’': “Hakk’a delil; Kitabın tilavetiyle indiği


şeydir. Kitabın söylemediği (tilavet etmediği) ise bâtıldır” dediler.
Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve üste-
lik elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşlerinizi
25 çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispat-
lanır? Zira insanlar Oltu açıklamadan siz tilavetle bütün sünneti bile-
mezsiniz. Ayrıca Nebi (a.s.) ve Müslümanların ağrısı/daveti, ikisini
birbirinden ayırmadan: “Haydi, Allah’m Kitabına ve N ebi’nin (a.s.)
Sünnetine gelin” şeldindeş'di.

260 Hüseyniyye: Harici fırkalardan Beyhesiş^e’nin bir kolu olup Ebu’l-


Huseyn’e tabi olanlardır.
261 Bid’iyş'e: Harici fırkalardan biri olup Yahya b. Asdem’in taraftarlarıdır.
Kendileri gibi inananların kesinlikle cennet ehli olduğunu ٧٠imanda ‫؛‬،‫؟‬-
tisnanm şek olduğunu belirtmişlerdir.
‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو اﻟﻐﻄﻔﺎﻟﻲ‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ ﻋﻠﻲ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺍحلﺴﺒﻴﺔ ‪:‬‬ ‫ﺻﻨﻒ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﻗﺎﻝ‬

‫ﻏﻴﺮﻛﻢ ﻫﻊ ﺃﻥ ﻓﻲ ﺃﻳﺪﻳمك‬ ‫ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ‬ ‫؟‬‫ﻗﻮﻟﻜﻢ‬ ‫ﻳﺒﺖﻟمك هبﺬﺍ‬ ‫وﻛﻴﻒ‬


‫خمﺘﻠﻔﺔ‬ ‫ﺟﺎﺀﺕ‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺇﻥ‬ ‫؟‬ ‫ﻣﺎ ﺟﺎﻣﻌمت ﺍألﻣﺔ ﻋﻠﻴﻪ ﻧﻘﻀﻪ‬

‫؟‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ‬ ‫ﻟﻜﻢ ﺑﺎﺩﺭﺍﻙ ﺍحلﻖ يف‬ ‫ﻓﻜﻴﻒ‬

‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ ﺁﻥ ﻣﻦ‬ ‫ﻭﺍحلﺸﻮ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ ﺍﻟﺮﺍﻓﻀﺔ ﻭﺍملﻌزتﻟﺔ‬

‫' ﻋﺬﺭ ‪.‬‬ ‫اﻟﻤﻌﺮﻓﺔ‬ ‫ﻭ ﺍ ﻣ ﺘ ﺤ ﻦ جشﺎﻭمل ﻳﻮاﻓﻖﻭمل ﻳﻌﻂ‬ ‫ﺍﺟهتﺪ ﻋﻨﺪﻧﺎ‬

‫ﻭﻛﻴﻒ ﻳﺜﺒﺖﻟمك هبﺬﺍﻗﻮﻟمك إذا ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك ؟ ﻫﻊ ﺃﻥ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬

‫ﺗﻌﺬﺭﻭﻥ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺍﻧمك ال‬ ‫؟‬ ‫يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ ﻭﺍﻓﻘمت ﺍألﻣﺔ ﻓﻴﻪ ﻧﻘﻀﻪ‬
‫ﻭﻛﺬﺑمك ‪.‬‬ ‫ﺃﺣﺪﺍ ﻳﻌﺘﺬﺭحمﺸﺊ ممﺎ ﺫﻛﺮمت ﺇﺫﺍ ﺧﺎﻟﻔمك‬

‫ﺑﺠﻤﻊ‬ ‫ﺟﻤﺢ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ ﺃﻥ‬ ‫ﺍﻟﺮﻗﺎﺑﺔ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬

‫هبﺬﺍ ﻗﻮﻟمك ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ‬ ‫ﻳﺒﺖ ﻟمك‬ ‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ‬ ‫ﻋﺎملﻮﻥ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻳﻦ‬
‫ﻧﻘﻀﻪ ؟‬ ‫‪] ١ ٠ ٥‬هيلع‬ ‫ﺍألﻣﺔ [‬ ‫ﻏريمك ؟ ﻫﻊ ﺃﻥ يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت‬

‫ﺗﺰمعﻮﻥ ﺁﻥ ﺑﻌﻀمك ﺍﻋمل ﻣﻦ ﺑﻌﺾ ‪ ،‬ﻭﺍﻧمت ﺗﻌﻨﻔﻮﻥ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺃﻧمك‬

‫ﻣﻦ ﻏريمك ‪،‬‬ ‫ﺍجلﻬﻞ ‪ .‬ﻭﺍﺩﻋﺎﺀمك ﺁﻥﻟمك خمﺎﻟﻔني ﻭﺃﻧمكﺍﻋمل‬ ‫ﺁﻫﻞ‬


‫ﻋﻨﺪمكجمﻦ ﺩﻳﻨمك ﻧﻘﻀﺎ‬ ‫ﻋمل ﻓﻔﻞ‬
‫ﻭﺑﻌملمك ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻭﺩﻋﺎمك ﺇىل‬

‫ملﺎ يفﺃﻳﺪﻳمك•‬
‫ﺣﺘﻰ ال‬ ‫ﺍجلﻤﺎﻋﺔ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ ﻗﻮﻝ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ‬ ‫ﺍملﺮﺟﺌﺔ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬

‫ﻗﻮﻟﻜﻢ ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ‬ ‫ﻟﻜﻢ هبﺬﺍ‬ ‫ﻳﺒﺖ‬ ‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬ ‫ﺃﺣﺪ‪.‬‬ ‫ﻳﺒىق ﻣهنﻢ‬
‫ﻭﺫﻟﻚ‬ ‫ﻧﻘﻀﻪ ؟‬ ‫ﻏﻴﺮﻛﻢ؟ ﻫﻊ ﺍﻥ يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺧﺎﻟﻔمت ﺍألﻣﺔهيلع‬

‫ﺃﺣﺪﺍ ﻟﻘﻴمتﻮﻩ‬ ‫ﺗﻌملﻮﺍ‬ ‫ﺍجلﻤﺎﻋﺔ ﻭمل‬ ‫ﺗﻌملﻮﻥ ﺍﻧمكمل ﺗﻠﻘﻮﺍ‬ ‫ﺇﻧمك‬


‫ﺣﺘﻰمل ﻳﺒﻖ‬ ‫دﻳﺘﻜﻢ ‪ ،‬ﻭﻗﺪﻋمشمت ﺍﻧﻪمل ﻳﻠﻖ مجﺎﻋﺘمك‬ ‫خيﺎﻟﻒ‬

‫ﺃﺣﺪ‪.‬‬
Kltabu't-Tahrij DırArb. Amr

d-Hüseyniyye’dcn bir grup: “Hakka delil rivayederdir” dedi. Onlara


denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve üstelik elinizde
‫ﺛﺴﺴﻠﻨﺂ‬ birlikte üzerinde iemâ ettiğiniz ve p l il e r i n iz i çürüten husus
varken, bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispatlanır? Çünkü riva-
veder kırklı farklı ‫؛؛‬elmiş olduğuna göre siz rivayerier yoluyla hakkı nasıl
anlayacaksınız?

er-Rafiza, el-Mu’tezile ve el-H aşv ‫ ﺱ‬ki: Rize göre Hakk’a dehl kim
içtihad eder ve güzel yaparsa, marifete varamazsa ve isabet edemezse de
mazurdur.' Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde
ve üstelik elinizde ümmede ‫ﺀ؛ﺳﻆ‬üzerinde iemâ ettiğiniz ve primlerinizi
çürüten husus varken, bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispatla-
nır? Çünkü size muhalefet edilip sizi yüaıüadıklarmda, hiç kimseyi (içtiha-
‫ﺳﺪﺳﻚ‬d o la p hiçbir şeyde mazur görmüyorsunuz.

er-Rakkaşiyye262: “Hakk’a delil, bütün insanlarm dinin tamamını bili-


yor olmasıdır” dedi. Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia
ettiğinde ve üstelik elinizde ümmede birlikte üzerinde iemâ ettiğiniz ve
görüşlerinizi çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasıl doğru-
lanıp ispadaıtır? Zira siz, bazılannızın bazılannızdm daha bilgili olduğunu
iddia ediyorsunuz ve cahil olanları azarlıyorsunuz. Size göre sizin muhalif-
leriniz var ve s iz ' daha bilgili olduğunuzu iddia ediyorsunuz.
İnsanlara ödettiğinize ve ‫؟ﺳﻦ‬açısındm üstün bir bilgiye sahip olduğu-
nuza ‫ ﻳﻨﻪ‬iddianız var. Bütün bunlar, sizin elinizdeki delilleri nakzetmek-
tedir.

el-Mürc‫؛‬e: “Hakk’a delil, dışarıda hiç ‫ ﺳﻨﺎ‬kalmaksıznt bütün (İslam)


toplumunun görüşüdür” dedi. Onlara denildi ki: Sizden başkası ‫ﺳﺼﺎﻅ‬
aksini iddia ettiğinde ve üstelik elinizde ümmede birlikte üzerinde iemâ
ettiğiniz ve görüşlerinizi çürüten husus varken, bu söylediğiniz sizin için
nasıl doğrulanıp ispatlanır? Çünkü siz, İslam toplumunun tümüyle karşı-
ır a m ış s ın ız ve sizin Arılaşmadığınız birinin sizin ‫ﺳﺴﺂﺍ؛‬ muhalif
olup olmadığını da bilemezsiniz. Ayrıca ümmetten bir ki،‫؛‬i dahi dışarıda
‫ﻛﺄ'ﺭﺋﻠﻠﻠاك‬ şekilde gmbunuzun herkesle mülaki olmadığım biliyorsunuz.

262 Rakkaşiyye: M adenin fırkalarındm b iri olup el-Fadl er-Rakkaşi’ye


tabi olanlardır.
‫اﺳﻤﺎﺋﻲ‬ ‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﺍﻟﻠﻪمل ﻳﻘﻢ ﺍحلﺠﺔ ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍﻥ ﺍحلﻖ‬


‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ ؛ﺍحلﺸﻮ‬
‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬
‫ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك؟‬ ‫ﻗﻮﻟمك هبﺬﺍ‬
‫ﺇﺫﺍ ﻳﺜﺒﺖ‬
‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ‪:‬‬ ‫‪ .‬ﺍألﻫﻮﺍﺀ ﺁﻫﻞ‬
‫ﻭﺫﻟﻚ ﺍﻧمك‬ ‫ﻧﻘﻀﻪ ‪،‬‬ ‫ﻣﻊ ﺍﻥ يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت ﺍﻟﻨﺎﺱهيلع‬
‫ﺧﺼﻮﻣﺔ‬ ‫ﺑﺒﻌﻔﻦ ﺍﻟﻨﺎﺱ ﻭهنﻴمك‬ ‫ﻋﻴﻨمت ﺃﻫﻞ ﺍألﻫﻮﺍﺀ ﻭﺧﻄﺜمتﻮمه‬

‫‪.‬ﻭﺧﻄﺄ ﻣﻨمك‬

‫ﺍالﺧﺘالﻑ ﻭﺇمنﺎ‬ ‫ﺛﺊ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻟﻠﻪ ﻓﻰ‬ ‫ﺑﻌﺾال ‪:‬ﺍحلﺸﻮ‬


‫ﻭﻗﺎﻝ جحﺔ‬
‫ﻳﺜﺒﺖ ﻟمك هبﺬﺍ‬ ‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍحلﺠﺔ ﻓﻴﻤﺎمل ﻳﻘﻊ ﻓﻴﻪ ‪.‬ﺍالﺧﺘالﻑ‬
‫ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت‬ ‫]‬ ‫‪١٠٦‬‬ ‫ﺃﻳﺪﻳمك [‬ ‫ﻗﻮﻟمك ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك؟ ﻣﻊ ﺃﻥ يف‬

‫ﺍألﻫﻮﺍﺀ ‪،‬‬ ‫مجﺢ ﺍﻫﻞ‬ ‫ختﻄوئﻥ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺃﻧمك‬ ‫ﻧﻘﻀﻪ ‪،‬‬ ‫ﺍألﻣﺔهيلع‬
‫ﻭﺫﻟﻚ ﺍﻧمك ال‬ ‫ﺃﻳﺪﻳمك ‪،‬‬ ‫ﻣﺎ يف‬ ‫ﻓﺘﺨﻄﺌﺘمك ﺱ ﺧﺎﻟﻔمك ﻧﻘﻴﺾ‬
‫ﺑﺎﻃﻠﻪ ‪.‬‬ ‫ﺗﻌملﻮﻥ ﺣﻖ ﻣﺎ يف ﺃﻳﺪهيﻢ ﺹ‬

‫حنﺎﺟمك ‪.‬‬ ‫ﻓﻬملﻮﺍ‬ ‫ﺍجلﻤﺎﻋﺔ ‪.‬‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ‬ ‫ﻃﺎﺋﻔﺔ ‪:‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ‬

‫ﻗﻮﻟﻜﻢ ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك؟ ﻣﻊ ﺇﻥ‬ ‫ﻭﻛﻴﻒ حمﻴﺖ ﻟمك هبﺬﺍ‬ ‫ﻗﻴﻞ‪:‬‬
‫جمﻤﻌﻮﻥ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ ﺍﻧمك‬ ‫؟‬ ‫هيلع ﻧﻘﻀﻪ‬
‫يف ﺃﻳﺪﻳمك ممﺎ ﺟﺎﻣﻌمت ﺍألﻣﺔ‬

‫ﻭﺃﻥ ﻋﺪﺩ‬ ‫حتﺎﺟﻮﻩ ‪.‬‬ ‫ﺭﺃﻳمتﻮﻩ ﻳرتﻙ ﺍﻟﺪﻳﻦ ﻭﺍﻥمل‬ ‫ﻋىل ﺗﻌﻨﻴﻒ ﺹ‬
‫ﺑﺎملﺤﺎﺟﺔ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍحلالﻝ ﻭﺍحلﺮﺍﻡ ال ﻳﺪﺭﻙ‬ ‫ﻭﺍﻟﺰاكﺓ‬ ‫ﻭﻫﻮهنﺎ ‪،‬‬ ‫ﺍﻟﺼالﺓ‬

‫ﻣىض ﺱ‬
‫مجﺢ ﺃﺷﺒﺎﻩ ﻣﺎ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺍحلﻖ‬ ‫ﺍﻟﺪﻟﻴﻞ‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺖ ‪:‬ﻃﺎﺋﻔﺔ‬
‫ﻭﻛﻴﻒ ﻳﺜﺒﺖ‬ ‫ﻗﻴﻞ ‪:‬‬ ‫ﺍحلﻖ ‪.‬‬ ‫ﺑﺬﻟﻚ ﻳﺪﺭﻙ‬ ‫‪.‬ﺛالث‬ ‫ﺧﺼﻠﺘﻴﻦ ﺁﻭ‬ ‫ﺍالﻗﺎﻭﻳﻞ‬

‫أﻳﺪﻳﻜﻢ ممﺈ ﺟﺎﻣﻌمت‬ ‫ﻟمك هبﺬﺍ ﻣﺎﻗﻠمت ﺇﺫﺍ ﺍﺩﻋﺎﻩ ﻏريمك ﻣﻊ ﺃﻥيق‬
‫مجﺢ ﻣﺎ‬ ‫جمﻤﻌﻮﻥﻋىل ﺇﺑﻄﺎﻝ‬ ‫أﻧﻜﻢ‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ‬ ‫؟‬ ‫ﺍألﻣﺔهيلع ﻧﻘﻀﻪ‬
‫؟‬ ‫حتجتﻮﻥ ﺑﺸﻲﺀ ﻣهنﺎ‬ ‫ﺍألﻗﺎﻭﻳﻞﺍﻟيت ﻣﻀﺖ ﻓﻜﻴﻒ‬ ‫ﻋﺪﻭﻫﺎ ﺹ‬
44 ‫ﻝ‬ Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Amr

cl-Haşeviyyc: “Hakk’a ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬delil, Allah’m Ehl-i Ehva aleyhine hüc-


cet ikame etmemiş olmasıdır” dedi. Onlara denildi ki: Sizden başkası
bunun aksin‫ ؛‬iddia ettiğinde ve üstelik elinizde ümmetle birlikte üze-
rinde icmâ ettiğiniz ve görüşlerinizi çürüten husus varken bu söyledi-
5 ğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispatlanır? Zira siz (kendinizce) Ehl-i
Ehva’yı belirlediniz. Bazı insanlarla birlikte, siz de onları hatalı kabul
ettiniz. Onları nehyetmeniz (onlarla görüşmeyi vb. yasaklamanız) sizin
husumetiz ve hatanızdı.

Haşevi^e’den bazılan ‫ﻟﻠﺨﻞ‬ki: “içinde ihtilaf bulunan hiçbir şeyde,


10 Allah için hüccet yoktur. Hüccet ancak ihtilafın vâki olmadığı şeyler-
dedir.” Onlara denildi ki: Sizden başkası, bunun aksini iddia ettiğinde
ve üstelik elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşle-
rinizi çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp
ispatlanır? Zira siz, Ehl-i Ehva’nın tüm ünü hatalı görüyorsunuz. Size
15 muhalefet edenleri hatalı görmeniz, ileri sürdüğünüz şeye terstir. Çün-
‫ ﻟﺪﺍ‬siz, onların görüşlerinden hak ol‫؛‬mı bâtıl olanından ayırmayı bilmi-
yorsunuz.

Bir grup: ‫ﺍﺍﺍممآل‬ delili cemaattir” dedi. H adi sizinle bunu tattı-
şahm. Onlara denildi ki: Sizden başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve
20 üstelik elinizde ümmetle birlikte üzerinde icmâ ettiğiniz ve görüşlerini-
zi çürüten husus varken bu söylediğiniz sizin için nasü doğrulanıp
ispatlamr? Çünkü siz, dini (emirleri) terk eden birini gördüğünüzde
onunla (konuyu) hiç tartışmamış olsanız bile, onun sert bir şekilde
kınanması hususunda icmâ halindesiniz. Hâlbuki namazların sayısı ve
25 ikâme edilmesi, zekât, helal ve haram; aidi münazara ile idrak edilmez.

Bir grup dedi ki: “Hakk’a delil, (yukarıda) geçen görüşlerin tü-
m ünün benzeri ‫ﻩ‬1‫ﺱ‬iki veya üç özelliktir.” Onlara denildi ki: Sizden
başkası bunun aksini iddia ettiğinde ve üstelik elinizde ümmetle birlik-
te üzerinde icmâ ettiğiniz ve g rü şlerin izi çürüten husus varken bu
30 söylediğiniz sizin için nasıl doğrulanıp ispatlanır? Zira siz, yukarıda
geçen ve (grupların) saydıkları bütiin görüşlerin bâtıl olduğu hususun-
da icmâ halindesiniz, o halde, ٠ görüşlerden bir şeyi nasıl delil olarak
Y ılla n ır s ın ız .
‫اﺳﻨﺎﺗﻲ‬ ‫ﻋﻤﺮو‬ ‫ﺑﻦ ﺿﺮار‬ ‫اﻟﺘﺤﺮﻳﺶ ﻛﺘﺎب‬

‫ﺻﻨﻒ ﻣهنﻢ‪ :‬ﻣﻦ ﺃﻳﻦ ﻋملمت ﺍﻥ ﻣﺎ ﻗﻠمت مكﺎ‬ ‫مئ ﻗﺎﻝ ﻟلك‬

‫ﺃمئﺘﻨﺎ ‪،‬‬ ‫ﻭﻗﺎﻟﺘﻪ‬ ‫ﺍحلﻖ ‪،‬‬ ‫ﺇﺧﻮﺍﻧﻨﺎ ‪،‬ﻭمه ﺃﻫﻞ‬ ‫ﻗﻠمت ؟ ﻓﺈﻥمه ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﻗﺎﻟﻪ‬

‫‪،‬ﺑﺘﺄﻭﻳﻠﻨﺎ ‪٠‬‬
‫ﺘﻨﺎ هيلع ﻭﻟﻠﺘﻨﺎ ﻭﺃﺩﺭﻛﻨﺎ‬

‫ألهنﻢ‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ؛‬ ‫]‬ ‫ﻓﺈﻥ [ ‪١ ٠٧‬‬ ‫؟‬ ‫ﺳ ﻮ ﺍ ﻧ ﺎ• ﻳﻘﺎﻝ هلﻢ؛مل ﻋﺒمت ﻣﻦﺧﺎﻟﻔمك‬
‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪:‬‬ ‫ﻓﺎﻥ‬ ‫؟‪.‬‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ﺑﺎﻃال ﻗﻴﻞ‪ :‬ﻭﻣﻦ ﺃﻳﻦ ﻋملمت ﺍهنﻢ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﺑﺎﻃال‬

‫ألهنﻢ ﺻﺊﻗﻮﺍ ﺁﻫﻞ ﺍﻟﺒﺎﻃﻞ ‪ ،‬ﻭﻛﺬﺑﻮﺍ ﺃﻫﻞ ﺍحلﻖ ‪ ،‬ﻗﺘﻞ هلﻢ ؛ ﻓﻌﻦ‬
‫ﺗﺮﻛﻮﺍ ﻗﻮﻝ ﺍﻫﻪ ﻛﺬﺍ‬ ‫الهنﻢ‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪:‬‬ ‫ﻓﺎﻥ‬ ‫ﺳﺄﻟﻨﺎمك ‪.‬‬ ‫ﻭﺫﻟﻚ‬ ‫ﺩﻋﻮﺍمك‬

‫ﺧالﻑ‬ ‫ﻛﺬﺍﻭﻛﺬﺍ ‪ ،‬ﻗﻴﻞ ﻓﺎهئﻢ ﺭﻭﻭﺍ‬ ‫ﻭﻛﺬﺍ ‪ .‬ﻗﻴﻞ هلﻢ ؛مل ﺗرتﻛﺮﺍ ﺭﻭﺍﻳﺔ‬

‫ﺍﻧﻔﺮﺍﺩمه‬ ‫؛ﻗﻴﻞ ﺑﻪ‬ ‫ﺭﻭﺍﻳﺘمك ‪ .‬ﻓﺈﻥ ﻗﺎﻟﻮﺍ ﻗﻮال‬


‫جيﻌﻞ ﻭﻣﺎ‬
‫ﺗﻔﺮﺩﻭﺍ‬
‫ﻭﻛﻴﻒ‬ ‫ﻳﻘﺎﻝ ؛‬ ‫ﻭﻗﺪ ﺍﻧﻔﺮﺩمت مكﺎ ﺍﻧﻔﺮﺩﻭﺍ ‪.‬مت‬ ‫ﺣﻖ ؟‬ ‫ﺑﺎﻃﻞ ﻭﺍﻧﻔﺮﺍﺩمك‬

‫حيجت ﺑﺜﺊ ممﺎﻗﻠمت ﻭلكمك حيجت ﺑﻪ؟ ﻭﻛﻴﻒحيجت ﺑﺘﺄﻭﻳﻞ ﺛﺎﻥ‬


‫خيﺎﻟﻔﻪ ﻣﻦ ﺍﻟﺘﺄﻭﻳﻞ ﻏريﻩ‪ ،‬ﺃﻭ ﻛﻴﻒحيجت ﺑﺮﻭﺍﻳﺔ ﺷﺎﺫﺓ ﺧﺎﻟﻔﻬﺎ ﻣﻦ‬
‫حيﺞ ﺑﻪ؟‬ ‫ﺑﺎﻟﺘﻮﻗﻴﻒ ﻭلكمك‬ ‫ﺍﻟﺮﻭﺍﻳﺎﺕ ﻏريﻫﺎ؟ ﺃﻭ ﻛﻴﻒ حيجت‬
‫هيلع؟• ﻓﺎﻥ ﺟﺎﺯﻟمك‬
‫ﻭﻛﻴﻒ ﻳزنﻝ مبﺜﻞ ﻣﺎﺍﺩﻋﺜمت ﻣﺎ ﺃمجﻊ ﺍﻟﻨﺎﺱ‬
‫ﻭﺍﻟﺼالﺓ‬ ‫ﻟﻴﺠﻮﺯﻥ ﻣﺜﻞ ﺫﻟﻠﺚ ‪،‬يف ﺗﺮﻙ ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬ ‫ﺍﻟﻨﺤﻮ‬ ‫ﺫﻟﻚيف ﻫﺬﺍ‬

‫ﻋﻠهيﻢيف ﻧﻘﻀﻪ‬ ‫ﻭﺍحلﺠﺔ‬ ‫ﺫﻟﻚ ‪،‬‬ ‫ﻭحنﻮﻫﺎ ‪ .‬ﻓﺎ ﻓﻬﻤﻮﺍ ﻣﺬﺍﻫﺒمكيف‬


‫ﻋﻠﻰ حمﻖ ‪ .‬ﻓﺎﻥ ﻫﻢ‬ ‫ﺇﺛﺒﺎﺕ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﻘﻮﻝ ؛ ﺃﻧﻪ ال جحﺔ ملﺒﻄﻞ‬ ‫ﻭيف‬
‫؟‬‫ﻗﻠﺘﻢ‬ ‫ﻗﻠﺘﻢ مكﺎ‬ ‫ﺍملﺜﻠﺔ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﻭﻗﺎﻟﻮﺍ ‪ :‬ﺱ ﺃﻳﻦ ﻋملمت ﺃﻥ ﻣﺎ‬ ‫ﺭﺩﻭﺍ‬

‫ﺍألﺧﺒﺎﺭ ﺍﻟين‬ ‫هيلع يف‬


‫ﺃمجﻌﺖ‬ ‫ﻗﻴﻞ‪ :‬ﺱ ﻗﺒﻞ ﻣﺎ ﺃﺧربﻧﺎمك ﺍﻥ ﺍألﻣﺔ‬
‫ﻋﻠﻰ ﺫﻟﻚ مكﺎ ﺟﺎﺀ‬ ‫ﺃمجﻌﻮﺍ‬ ‫ﻭألهنﻢ‬ ‫]‪.‬‬ ‫‪١‬‬ ‫الﻳﺪﻓﻌﻬﺎ ﺃﺧﺒﺎﺭ ‪٠ ٨‬‬
‫[ﻣﺜﻠﻬﺎ‬
‫ﺍﺟمتﺎﻋﻬﻢ‬ ‫ﻭﺑﺬﻟﻚ ﺹ‬ ‫ﻭحنﻮﻫﺎ ‪.‬‬ ‫ﻭﺍﻟﺰاكﺓ‬ ‫ﺍﻟﻘﺒﻠﺔ‬ ‫ﻋﻠﻰ‬ ‫ﺇمجﺎﻋﻬﻢ‬
‫ﺇمجﺎﻉ ﺍألﻣﺔ‬ ‫ﻓﻜﻴﻒ ﺍﺩﻋﻴمت‬ ‫ﻗﺎﻟﻮﺍ ‪:‬‬ ‫ﻓﺎﻥ‬ ‫ﺧﺎﻟﻔﻨﺎ ‪.‬‬ ‫ﻋﺮﻓﻨﺎ ﺇﺑﻄﺎﻝ ﺹ‬
‫ﻗﻴﻞ‪ :‬ﺍﻧمكمل ختﺎﻟﻔﻮﻧﺎ يف ﺍﻥ‬ ‫؟‪.‬‬ ‫وﻧﺤﻦ ﺱ ﺍألجمﺔ ﻗﺪ ﺧﺎﻟﻔﻨﺎمك‬
Kitabu't-Tahriş Dırârb, Amr

Sonra onlardan her bir gruba dedi ki: “Siz, söylediklerinizin söyledi-
ğiniz gibi olduğunu nereden bildiniz?” Şayet onlar “Bunları ihvanımız
söyledi ve onlar hak ehlidirler, imamlanmız söylediler ve biz de tevilleri-
mizle bunu bildik. Rivayetlerimiz de bize yol gösterdi ve böyleee biz hak-
ka vâkıf olduk; başkaları değil” derlerse, onlara denilir ki: “O halde neden
si»‫ ؛‬muhalefet edenleri ayıpladınız?” Şayet “Çünkü onlar bâtılı söylediler”
derlerse, onlara “Siz onların bâtılı söylediklerdi nerden bildiniz?” denilir.
Eğer “Çünkü onlar Ehli Bâtıl’ı tasdik ediyor Ehl-i Hakk’ı ise yalanhyorlar”
derlerse, onlara denilir ki: “Ya iddianız hakkında ne dersiniz? Zaten size
sorumuz da budur.” Şayet “Çünkü onlar, Allah’ın şu ve şu sözlerini terk
ettiler” derlerse, onlara: “Siz niye şu ve şu rivayeti terk ediyorsunuz. Çün-
kü onlar ,siziıı rivayetinizin aksini rivayet ettiler değil mi?” denilir. Şayet
infirad ettikleri bir söz söylerlerse onlara: “Onların infiradıııı bâtıl, sizin
infiradınızı hak kılan şey nedir? Onlar infirad ettikleri gibi siz de infirad
ettiniz” denilir. Sonra onlara “Hepiniz onunla ihticac ederken, sizin söyle-
(fiğiniz bir şeyle nasıl ihticac edilir? Başka tevillere muhalif, şaz teville nasıl
ihticac edilir? Veya başka rivayetlere muhalif şaz bir rivayetle nasıl ihtieae
edilir? Veya hepiniz te v k if i ile ihticac ederken tevkifle nasıl ihticac edilir?
Sizin iddia ettiğiniz gibi şeyler, nasıl insanların üzerinde icmâ ettiği şeyler
leonıamuna konulur?” denilir. Şayet bunun gibi şeyler sizin için câiz olursa,
bu durum kıbleyi, namazı ve benzerini terk etmeyi de câiz kılacaktır. Şim-
di bu konudaki ne durumda olduğunu anlayanız. Hüccet
(‫ﻡ‬
‫ﻂ‬ ‫ﻭﺳﺩ‬ aleyhine olup, görüşlerini çürütmektedir. Ayrıca “Mubtilin
(haksızm) mtıhildce (haklıya) karşı hiçbir hücceti (kanıtı) yoktur” sözünün
da ortaya koymaktadır. Şayet onlar meseleyi (problemi) bize
Ö dendirip: “Söylediğinizin doğru olduğunu nereden bildiniz?” derlerse;
onlara denilir ki: “Misli hiçbir haberin reddedilemeyeceği ve ümmetin
icmâ ettiği haberleri biz size önceden haber vermiştik Onlar; kıble, zekât
vb. konularda icmâ ettiklerine ‫ﺿﻞ‬haber varit olduğu gibi bunda da
icmâ etmişlerdir. Böylece ‫ﻟالممﺎﺃ[ال‬icmâsıyla bize muhalefet edenlerin
bâtıl olduğunu İlildik.” Şayet: “Biz ümmetten olduğumuz halde size mu-
halefet etmişken siz ümmetin icmâını nasıl iddia ediyorsunuz?” derlerse.

263 Tevkif: Sem’‫ ؛‬olup ancak Kur’ân ve Süunet ile veya sadece haber yoluy-
‫ﻁ‬bilgi *' inanç veya ibadet alanı kast edilmektedir. Bu
alanda aidi muhakemeye veya akli kıyasa yer yoktur. Bu durumda kişi
şer’i nass karşısında vukuf Ederek onlara teslim ‫ﻩ‬1‫مس‬ ٧٠ akli delil ar‫؛؛‬-
ma7„
‫اﻟﻐﻄﻔﺎﻧﻲ‬ ‫ﺿﺮار ﺑﻦ ﻋﻤﺮو‬ ‫اﻟﺘﺤﺮش ﻛﺘﺎب‬

‫ﺗﺘاكﺫﺑﻮﺍ ﻓﻴﻪ‬ ‫ﻭﺻﺪﻕ ﻓﻴﻪ ﺑﻌﻀمك ﺑﻌﻀﺎ ﻭمل‬ ‫اﻟﺬي ﺍﺟمتﻌمت‬


‫هيلع‬
‫وآن ﺍملﺪﻋﻴني‬ ‫الﺳمل ‪.‬‬ ‫جتﻮﺯ إال ﺑﺒﻴﻨﺔ‬ ‫ال‬ ‫ﺍﻟﺪﻋﻮﻯ‬ ‫أﻧﻪ ﺣﻖ ‪ ،‬وأن‬
‫ﻗﻮﻟﻪ‬
‫•‬ ‫ﻟﻮﺍﺣﺪ ﻣهنام‬ ‫إذا ﺃﺛﺒﺘﺎ ﺩﻋﻮﺍمهﺎ ﺃهنﻤﺎ ﻳﺴﺘﻮﻳﺎﻥ ﻟﻠﻪ مل ﻳﺜﺒﺖ‬
‫ﺍالﺟمتﺎﻉ‬ ‫ﻭﺩﻋﻮﻯ ﺑﻌﺪ‬ ‫ﻭﺭﻭﺍﻳﺔ‬ ‫ﺑﺘﺄﻭﻳﻞ‬ ‫ﺫﻟﻚ‬ ‫أﺧﺬﺗﻢيف‬ ‫وﻟﻜﻨﻜﻢ‬
‫ﺑﺎﺟمتﺎﻉ ﺍألﻣﺔ ﻓﻬﻮ‬ ‫الﻳﺼﺎﺏ‬ ‫ﺍهلﺪﻯ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﻗﻠﻨﺎ ‪ .‬ﻓﺈﻥ اكﻥ‬ ‫ﻣﻨمك‬

‫الﻧﻔﺮﺍﺩ ‪.‬ﺃﺑﻐﺬ‬ ‫ﻳﺼﺎﺏ ﺑﺄﻥ‬

‫ﻛﻴﻒ ﺗﺒﻄﻞ ﻣﺎ‬ ‫ﻳﻘﺎﻝ ‪:‬‬ ‫ﺍالﺟمتﺎﻉ مجﻴﻊ ﺍﻟﺪﻳﻦ •مث‬ ‫وﻟﻴﺒﻄﻠﻦ ﻳرتﻙ‬
‫ﻓﺈذا‬ ‫ﺗﺮﻛﻪ ‪،‬‬ ‫جيﻮﺯ ﻟﻨﺎ‬ ‫ال‬ ‫؟‬ ‫جممتﻌﻮﻥ‬ ‫ﻭحنﻦهيلع‬ ‫ﺍﺟمتﻌﻨﺎهيلع‬
‫ﻭﻣﺎ ﺍﻧﻔﺮﺩ ﺑﻪ ﺑﻌﻀﻨﺎ ﻋﻦ ﺑﻌﺾ‬ ‫ﺍالﺧﺘالﻑ ‪،‬‬ ‫ﺍﺧﺘﻠﻔﻨﺎ اكﻥ ﺍحلﻖىف‬
‫ﻭﻫﺬﺍ ﻣﺎال‬ ‫ﻫﻜﺬﺍ ‪.‬‬ ‫ﻫﺬﺍ ﻭﻳﺄﻳﺔ جحﺔﻳﻌمل ﺑﺎﻥ ﻫﺬﺍ‬ ‫ﻧﺆﺧﺬ ﺑﻪ‬ ‫ﻓﺈﻧﺎ‬
‫هيلع ﺍألﻣﺔ‬
‫ﻭﻗﺪ ﺃﺑﻄﻠﻮﺍ مبﺎ ﺍمجﻌﻮﺍ‬ ‫ﺃﺑﺪﺍ ‪.‬‬ ‫ﻳﻮﺟﺪﺇىل ﺗﻘﻮميﻪ ﺳﺒﻴﻞ‬
‫ﺍملﻨﺘﻌﺎﻥﻋىل ﺩﺭﻙ‬ ‫ﺍﻧﻔﺮﺩﻭﺍ ﺑﻪ ﻓﺎﻓﻬﻤﻮﺍ ﻭال ﻗﻮﺓ ﺇال ﺑﺎﻟﻠﻪ ﻭﺍﻟﻠﻪ‬ ‫ﻣﺎ‬

‫]‬ ‫‪١٠‬‬ ‫[ﻭﺍﻟﺰﻟﻞ•‬


‫ﺍﻟﺼﻮﺍﺏ ﻭﺍﻟﻨﺠﺎﺓ ﻣﻦ ﺍخلﻄﺎ ‪٩‬‬

‫مت ﻛﺘﺎﺏ ﺍﻟﺘﺤﺮﻳﺶ مبﻦ ﺍﻟﻠﻪ ﻭﺗﻮﻓﻴﻘﻪ ﻭﻓﺮﻍ ﻣﻦ ﻧخسﺘﻪيف أول‬


‫وﺧﻤﺲ ﻣﺎﺋﺔ ﻏﻔﺮ ﺍﻟﻠﻪ ﻟﺼﺎﺣﺒﻪ‬ ‫هشﺮ ﺍملﺤﺮﻡ ﻣﻦ هشﻮﺭ حمﻨﺔﺃﺭﺑﻌني‬
‫ﺁﻣني ‪.‬‬ ‫ﻭﻟاكﺗﺒﻪ ﻭملﻦ ﻗﺎل‬

‫حمﻤﺪ ﺍﻟﻨيب‬ ‫ﻣﺜﺪﻧﺎ‬ ‫ﻋﻠﻰ ﺭ ﻣ ﻮ ﻟ ﻪ‬ ‫ﻭﺻﻠﻮﺍﺗﻪ‬ ‫‪....‬‬ ‫ﻭﺍحلﻤﺪ ﻟﻠﻪ‬

‫]‪.‬‬ ‫ﻭﺃﻩ‪1‬ﻟﻪ ﻭﻣﻄﻢ ‪١ ١ ٠ [ .‬‬


Kitabu't-Tahriş Dırâr b. Amr

oııiara deııiiir ki: “H ak olduğu hususunda birbirinizi tasdik edip yalan-


lamadığınız ve üzerinde ittifak ettiğiniz şeylerde bize muhalefet etme-
diniz ki! Ayrıca dava ancak reddedilemeyeıı (gediksiz) bir delille caiz
oiur. M üddeüer kendi davalarım ispat ettiklerinde, Allah için onlar eşit
olurlar ve onlardan hiçbirinin sözü ispadanmış olmaz. Fakat siz içti-
ma/ittifak ettikten sonra, ^)dediğim iz gibi bu konuda siz tevillere,
rivayetlere ,ve iddialara tutundunuz. Eğer üm m etin icmâsıyia hakikate
varüamıyorsa, infiradla (ayrı ayrı görüşlerle) varılması daha uzak bir
ihtimaldir. Bu durum da icmâyı terk etmekle bütün din iptal edilmiş
olur.” Sonra onlara şöyle denilir: “Biz üzerinde birleşip icmâ etmişken
ve icmâyı terk etmemiz caiz değilken icmâ ettiğimiz şey nasıl iptal
edilir. Biz ihtilaf ettiğimizde, hak ihtilafta olur. Birbirimizden infirad
ettiğimiz (ayrıştığımız) görüşlerde bunu alırız. Bu bir tarafa; öte yan-
dan hangi hüccetle bunun böyle olduğu bilinir, işte bu, hiçbir şekilde
asla ispatlanmasına yol bulunamayan şeydir, ü m m e tin icmâ ettiği şeyi
kendilerinin infirad ettikleri şeyle iptal ettiler. Biliniz anlayınız!”

Ahah’uı bahşedeceği kuvvetten başka kuvvet yoktm. Doğruya


ulaşmarun, hata ve zelleden kurtulmamn yardımcısı yalnız Allah’tır.

Tahriş kitabı; Allah’m minneti ve tevfikiyle bitti. Beş yüz kırk yıh-
run M uharrem ayırnn başında kitabın tensihi bitti. Allah sahibine,
kâtibine ve âmin diyene mağfiret etsin.

H am d A llah’a, O ’nun salatı ve selamı efendim iz M uham m ed (sav) N ebiye


ve ehline olsun.
DİZİN

A B
Abbas oğulları, 94, 116
Basra, X I, 6‫؟‬
A b d u llah b. A m r b. el-A s, 128
beda, 94
A b dullah b. D in ar, 83
B edir, 20
A b d u llah b. M esud, 19
Berhut, 1 0 1 1 7 ,‫؟‬
A cem , 7
B e y b e siy y e , 7 4 ,14 1,14 2
adalet, 9 ,10 1,10 2
bidat, X V I I , X V I I I , X X I I I ,
 d em , 4, 5, 36, 81, 86, 92, 93,
,34 ,33 , ‫ﻣﻮل‬ «,
24 , 26 , 28 , 3‫ه‬
107,13 2 ,13 4
,54 ,52 ,50 «49 ‫?؟‬٠ 37, 39 « 4 ‫رة‬
A işe, 31, 78, 87, 8 8 ,10 4 ,13 2
6 ,59 ,8‫؟‬6‫؟‬, ı, 66, 69, 71, 72,
A li, X , X I V , 17, 21, 26, 27, 28,
74, 76, 79, 8 97 ,96 ,8 8 , ‫ <ه‬8 ‫ﻭ‬,
29, 31, 34, 66, 68, 70, 74, 88, IOO,‫ راهﺀ‬102, ‫ ر؟ﻫﺎ‬107, ‫ ﻣﺎ‬8 ‫ ل‬n6,
94, 9 9 8 ,‫؟‬, IOO, ıoı, 10 3,121,
! ٧ , 119 ,12 3 ,12 8 ,13 6 ,‫ووا‬
12 3,12 8 ,131
b o r ç , 4 4 , 7 73 ,72 ,‫ﺃ‬
A lkam e, IOO borçlu, 71, ‫ راو‬I2Ö
A m m a r, 19, 23, 27, 67, 76
B u d ey l b. V erk a , 6‫؟‬
A m m a r b. Y a s ir , 19, 27, 76
B u reyde, 28
A m r b. A s , 125
A ra fa t, 20,134
A rap , X V I I , 7, 75
A s a -y ı M usa, 27
ayet, X X I I , X X V , X X V I , 44,
"6
Dizin 2‫وو‬

G H ilafet, 17, 25, 4‫و‬


H ira, t7, 33
G a y la n iy y e , 85 ,2‫؟‬ H irakl, IOI
H orasan, 54, 55
H H u sey b iy ye, IOO
H u zeli, 31
H abil, 36 H u zeyfe, 17, 20, 2^, 64, 67, 95,
IOO, 136
hüdis4, IX , X , X I I I , X I V , X V H u zeym e b. Sabit, IOI
X V I, X V III, X IX , X X , H ü seyin , III, X I I , X X I I I , 94
X X I , X X I I , X X V I , 12, 25,
47, 62, 6 5 ,117
H akem b. E b i’l'A s , 19
H an akin , 38, 78 İblis, 43, 52, 58, 84, 132
H a n if, 53, 83, III ibn A b bas, 12, 30, 44, 993 ‫رل‬,
haram , 9, 20, 38, 42, 44, 48, 57, I i8 ,121, 122, 123,131, 133
66, 74, 797 ,83 <‫ ة‬, IIÖ, İbn Ebi N ecih , 121
120, 122, 123, 125, 128, 131, 144 İb n H a n e fiy y e , 94
H arem eyn , 112 İbn M esud, 41, 43, 44, 49, ,0‫؟‬
H ariciler, 21, 32, 35, 39, 63, 70,
99,10 0 ,98 ,95 ,76 ,71 ,67 ,1‫؟‬,
96,108 128, 32‫ل‬
H aris b. U m ey re, 0‫؟‬
ibn Ö m er, 49, 51, 68, 83, 123,
H arise b. A m r, 95
128,133
H arun , X I I , 5, 26
İbn Sem ure, 77
H aşan e l'B a sri, 31, 74, 124
ib n i M ülcem , 29
H assan b. Sabit, 30
ibn i ü m m i Abd, IOO
H aŞ ev iyy e, 33, 49, 68, 69, 85,
İbrahim en -N ahai, 70, 121
97, IOO, no, 119, 144
im am , I I , 30, 69, 70, 94,109,
H a şim O ğ u llan , 25
H a şv , 33,10 5 ,13 9 ,14 3
im an, 4, 8 ,15 , 25, 30, 40, 43, 44,
H avaric, 29, 34, 35, 38, 51, 59,
45, 53, 54, 55, 57, 58, 59, 6،>,
137 61, 62, 64, 81, IIO , I I I , 126,139
H a v v a , 86
İncil, 99
H elal, 97
irca, 54
H ıristiy a n , X I X , 41, 53, 83
H icaz, 112
Klt*bu't Tahriş

c Ebu M ucaz, izi


Ebu U b eyd e b. C errah, ‫ةول‬
C a siy e, 117 Ebu Z er, 19, Z7, 42, 59
C eb aril, 59 E h h i B e y t, 114
cehennem , 18, 21, 41, 43, 47>48‫؛‬ E h l-i 125,139 , ‫ال؛ه‬
E h l-i E h va, 144
Ceh°mi7ye,54, 55, 56 E h l-i H ak k , 145
cennet, 16, 27, 32, 42, 43, 46 , 56‫؛‬ E hl-i K ıb le’ , 18 ,19 , 22, 34, 37>
79, 8o, 81, 0 7 ,117 ,14 2‫؛‬ 85,102
78
81
63
62
,,8‫؟‬
,,,
cizye ehli, 18, 21, 27, 29 E hl-i K ita p ’, 63
E h l-i R ey , 25
ç E h l-i Salah, 126
E h l-i Salat, 12, 124 ‫ل‬8 ‫ر‬
Çocuk, 31, 78 E h l-i Sün n et v e ’l-C em aat, 126
E h l-i T e v h id , 47, 52
D el-Bid’iyye, 142
el-C em aa, 52
dalalet, X V I I , X V I I I , 19, 22,
el'H üseyniyye, 142,143
26, 28, 30, 33, 34, 35, 39, 46, el-m enzile b eyn e’l-
54, 56, 58, 61, 66, 69, 70, 71,
m en zileteyn , 62
74, 79, 83,102, IO‫؟‬, n6, 135, E m eviler, 24
137,139 Ensar, 30, 67, 99
D avet, 74, 75
erkek, 41, 95, 119
D avu d , 76, 93
er-Rakkaşiyye, 143
D eccal, 113,115
E yüp, 90
D ıh y e b. H a life e l'K e lb i, IOI
E zarika, 57, 76, 78, 79, 85,142
Dubaa, 28
Dubaa b in ti’z-Z ü b eyr, 28
F
E facir, 7, 48, 66 ‫ﻣﻞ‬z, 63, 64, 66,
67, 68, 70, 125, 127,‫وول‬
Eba H u reyre, 97
fakir, 89
Ebu B ekir, 21, 27, 30, 31, 32, 86,
Fatım a, 27
105,125
fey , 8, 37,120
Ebu B ek ir el-H u zeli, 31
Firavu n , 22
Ebu C eh il, 28, 32
F u d ay liy y e, 79, 85
Ebu D erda, 46, 6^, 71, 95,129
Ebu H u reyre, 42, 97,128
Dizin 35‫ﺓ‬

M ü m in , 7, 36, 59, IOI, 137


m ün afık, 7, 6 3 ,136 ,137
M ü n a fık , 63 P avlus, X V I , ^ V I I , X I X , 5 ,12
M ürcie, X X I I , 57 ,56 ,54 ,52 ,1‫؟‬,
58, 59, 85, ıoo, 104,138, 139,
143
m ürted, 63
M ü rtekib -i K ebair, 61
M ü slü m an , IX , 18, 28, 30, 31,
‫و‬ 45‫<ل‬ 44553‫ل‬,,, 52 ,6
, ‫ ه‬, III R afıza, 21, 27, 2^, 30, 92, 94,143
m üşrik, 20, 21, 29, 40, 62 ,2‫؟‬ R afıziler, 21
R ed d iyye, 57
N Rum , 2‫؟‬

N ab ti, 7 ,10
N a k isin , 29, 34 S
N am az, 58, 6 8 ,116 saadet, 8 ‫ه‬
N a stu riy y e , 13 ,14 Sab b ah iyye, 57
N ecedat, 5 7 ,13 8 ,13 9 ,14 2 Said b. C u b eyr, 7 ‫ه‬
N eh revan , 27, 29 Said b. M ü se yy ib , 124
n ifak, 6 4 ,13 6 ,13 7 Sam iri, X V I , X V I I , X I X , 5
N ü b ü v v et, 25, 97 $ ، 27 ‫ الﺀأااا‬2‫ره‬ , , ıo 8 ,4‫أل‬
S e m e v iy y e , 57 ١

٥ S ıffin , 68
S u friy y e , 10 2 ,13 8 ,13 9 ,14 1
O sm an , X I, X I I , X I I I , X V I ,
S u m tiy y e , 66, 68, 69
X X I I , 16 ,17 ,1 8 ,1 9 , 20, 21,
Suraka b. M alik , 8o
27, 66, 68,130
S u v e y d b. A lkam e, 67
Sü leym an , 87, 89
S ü m e riy y e , 85
Sünne v e C em aa, 91
Ö m er, 20, 21, 25, 27, 30, 32, 37,
Sünnet, X , 33, 79, 138, 145
4 1 ,4 9 , 5 8 ,7 5 ,7 4 ‫؛‬, 6 7 , 7 ‫ ﺀه‬o,
83, 84, 86, 95, 100, ıoı, 120,
12 6 ,12 8 ,12 9 ,13 12
0 ,13
3 ,12
2 ,‫؟‬,
136
Kitabu't Tahriş

M
İsa, X I I , X V I I , X V I I I , X X , 5,
m ahşer, 8 9 ,112
1 2 , 13 , 14 , 15, 57, 797 <‫ ة‬, IIÖ
M a n su riy y e , 78, 79
İslam , II, IX , X , X I I , X V ,
M arik in , 29, 35
X X , X X I, X X II, X X V II,
M edine, 7 ,19 , ıoı, 112 ,12 0 ,12 3
8, 9 ,1 0 ,18 , 20, 26, 32, 34, 38,
41» 6 ,59 ,58 , ‫؟‬3 ,55, 5‫ ة‬o, IOI, 113,
M ehd i, X I I , 114 ,116
1 2 5 , 1 4 3, ‫ت‬ 2‫ ة‬,‫ةﺑﻢﺀ‬
M ekke, 10 7 ,112
İsrafil, 86, no, 114, n6
M elik an iy e, 13
istisna, X X I I , 49, « 1,12 2 ,1^ 4
M eryem , 4 ,13 ,1 4 , 76, 81, 92,
iy a z b. H am m ad , 83
97 , 16‫؛‬
M e sc id i N e b e v i, 16
K M esih , 13, 14, 92
Kabe, no, 112 M e y m u n iy y e , 79, 85
K abir azabı, 10 3 ,10 4 ,10‫؟‬ M ısır, 20
K ad eriy y e, 79, 8o, 85, 86, ıoo m ihne, 49
kadın, 9, 20, 41, 78, 79, 95, n6, M ik a il, 8 6 ,110 ,114 ,116
M ikdad, 27, 28, 43
kâfir, X X I , 7, 8 ,13 , 20, 21, 2‫؟‬, m ilel, X I , 140
M in a, 20
27, 41, 42, 4 7 , 49 , 61 ,53 ,2‫؟‬,
62, 63, 64, 81, 99, ıoo, 125, M u a v iy e , X , 22, 23, 24, 25, 29
128,136
K asitin , 22, 29 M u az b. C ebel, 95,129 ,0‫؟‬
K a y se riy y e , 25 M u b rim in , 66
kıyam et, 4, 7, 42, 45, 58, 75, 81, M u ğire b. Ş u ’be, 101,125
84, 85, ıoo, 103,123, 129 M uh acir, 30, 99,125
K isra, IO I, 129 M uh tar, 77
K itab, 59, 94 M u k allid in , 10‫؟‬
K ü fe, 19, 25, 56, 7 7 ,12 5 ,12 6 ,13 0 M u sa, X V I I , X X , 3, 5,12 , 26
K u reyş, 20, 2 5 ,10 8 ,10 9 57, 86, 90
M usab, 63
M u se vvid e , 18 ,115 , n6
‫ﺍ‬ M u tezem m itin , 36, 9 7 ,119
lanet, 6 ,10 , 21, 22, 24, 26, 37, 44 : M utezile, 59, 62, 70, 79
46, 58, 67, 71038,‫ رم؟‬119, n‫؟؛‬, M ücahid, 10 9 ,121
12 0,131 M üh r-ü S ü leym an , 27
Dizin

2 zengin lik, 89, 90, 91


Z e y d b. Sabit, 95, 123
Z ebu r, 99 zulüm , 9
zengin, 9, 89, 90, 91 Z ü b ey r, 29, 33, 34, 66
6 ‫ﺀو‬ Kitabu't Tahriş

ü
Şam , 50, 52, 7 8 ,112 , 1 1 4 , ‫ل‬2‫و‬ ü m e y y e O ğu lları, 18, 20, 22,
şe£aat, 10^
Şekavet, 80 ‫ﺍمسﺤﺺ‬,
Şia, X , 21, 27, 34, 38, 51, 59, 70, X X I, X X II, 3,4,10, 68, 84,
76, IOO, 104, 139 97
Şureyh , IOI, 124 Ü m m eti M uh am m ed, 3, 84
Şükkak, 49’, 52 , ‫؟‬٠ ü m m ü H abibe, 24
U zey ir, 86

T a if, 20, 78
T a k iy y e , 76 V a d a h iy y e , 57
talak, 123 v a h iy , 7, 17, 24, 29, 30,110
T alh a, 29, 33, 34, 66 vaîd, 2, 47
T a v u s ,‫ﻟﻘﻞ‬ V elid , 19, 67
teberri, 10, 21, 23, 29, 33, 85, 96, V e lid b. U kbe, 19
10 6 ,118 ,13 7 , 142
tenasüh, 117
tevelli, n, 12, 18, 21, 22, 25, 26,
29
T e v rat, 4, 99,108
Y
tüecarlar, 72 Y ah u d i, 5, 8, 41, 48, 51, 53, 83
Y a h y a , 106, 142
u Y a k u b iy y u n , 13
Y ak u p , 8 7 ,10 6
U b eyd u llah b. Ö m er, 19 Y em en , X I V , 105, 112, 117
U b e y y b. K a ’b, 83, 95, 99
U hud, 20, 66 yem in , 6, 7, 42, 81, 121,124
U kbe b. A m ir el-C üh en i, 99 Y e z id b. E bi Z iy a d , ^0
U sam e b. Z e y d , 78 Y u n u s, 93,106
Y u s u f, X I , 8 7 ,10 6 ,13 3
ESER H AKKIN DA
Kitâbu't-Tahrîş, İslâm tarihinin ill<
dönemlerindeki siyasî, itikâdî, fıkhî
tartışmaların ve çekişmelerin hadis
rivayetlerine yansıyan boyutunu
ele alan bir eserdir. Horoz, koç,
deve gibi ١٦^ ٧٧^ ٨١^ ٢■ dövüştürmek
anlamına gelen "et-Tahrîş" kelime-
si insanların arasım açma, biribiri-
ne düşürme, aralarına fitne sokarak
yıpratma, savaşa sürükleme anla-
mına da gelmektedir. Dırâr bu ese-
rinde, siyasî ve itikâdî fırkaların
kendi görüşlerini desteklemek ve
muhaliflerini mahkum etmek için
nassları özellikle hadisleri, sahih
ve zayıf olduklarına bakmaksızın
kullanmalarının müslümanların
arasım açtığını, onları kanatıp yara-
ladığım ima etmiştir.

You might also like