You are on page 1of 117

Gani Müjde

PEYNİR GEMİSİ

Parantez Yayınları
Mizah Dizisi
: 2
Çizgiler : Metin Üstündağ
Baskı Aksüt Matbaası
WOOW!.. İŞE BAK ABİ YA
SOSYETE İMANA GELDİ

Sosyetede ve çocuklarında hızla yayılan İman'agelme modası orta


lığı kasıp kavuruyor. Adnan Hoca'nın çabalarıyla yayılan "New Mus­
lim's", "Yeni Müslümanlar" arasında Boğaziçi Üniversitesi, Saint BenoK
(Bir Kafir Lisesi), Cambridge College -öğrencileri başı çekiyor. Bunların
arasına Sanayi-i Nefise'de (Güzel Sanatlar) anadan üryan hatunların
edep yerlerini çizip gusul abdesti alan bir grup "Art lover"da katılmış du
rumda.
Bu "Mümin young'ların hepsi aynı cemiyetin üyesi değiller elbet.
Kendi aralarında bazı fraksiyonlara ayrılıyorlar. "İran yanlısı Habibullah-
çılar"ın sayısı çok az. Buna karşın "İtalyan yanlısı Sergio Tachinl"cile
ile "Amerikanyanlısı Eagle"ciler çoğunlukta. Bu grupları "Almanyanlıs
Porsche Halifeleri" izliyor.
Sosyete Müslümanlarının ibadet yerleri Cerrahpaşa'dan Atik Paşa
Camii olacak değil elbet. Bu gençler daha çok Şamdan ve Çubuklu 29'd
ibadet ediyorlar.
Bodrum Halikarnas Disco ise farz değil ancak sünnet... Özlem Ho-
ca'nın sünnetleri arasında Antalya 29 ve Discorium'da bulunuyor.
Özlem Hoca deyince aklıma geldi. Eskiden salt Adnan Hoca vardı.
Lakin müritler bir süre sonra Adnan Hocayı "Oportünlstlik,Revizyonist-
lik, Fetişistlik'le suçlayıp kendi mürit gruplarını oluşturdular.
Bunların arasında Burak Hoca, İmge Hoca, Albert Hoca, Ezgi HOCE
ve Özlem Hoca, en çok taraftara sahip dini liderler olarak göze çarpı­
yor.
"Genini" sörflerinin Türkiye mümessili olan Pekmezzadelerin oğlu
Ezgi Hoca işin daha çok kurumları ile ilgili. Başkanlığını yaptığı "Free-
Boys Cami Yaptırma Derneği" üyelerinden topladığı aidatlar ve kokain
satışı gelirleriyle Bodrum ve Uludağ'da iki cami yaptırıyor. Camilerde
"Gucci" marka İtalyan seccadelerin kullanılacağı ve şadırvanlarda Arte-
ma'lara takılınacağı açıklandı. Caminin açılışını WASP adlı grup yapa­
cak.
Sosyete müminleri arasında yeşil yolculuk pek revaçta. Geçen yıllar­
da yaptıkları mavi yolculuklarda birbirini düzenler şimdi uhrevi bir düzen
içinde Konya-Bursa-Kırıkkale ve Trabzon güzergâhından oluşan yeşil
yolculuğu tercih eyliyorlar.
Büyükleryeşilyolculuğagiderken, küçükler de "EnglishFast" ve "İn­
giliz Culture Center" tarafından açılan Kur'an kurslarına katılıyorlar. 0-6
yaş grubu için de "Caddebostan Sübyan Kampı" hizmet veriyor.
Kur'an kursuna giden teenagers'ler arasında "Trussardi marka
c ü z l e r çok moda.
Ayrıca ders arasında "Blue Cin ve Blue Peri" adlı Türkçe mecmuala­
rı, dilbilenleri ise Cosmopolidin adlı dergileri okuyorlar.
Bu gençler için Benetton firması da yeni hizmetler veriyor. Yeşili ile
ünlü italyan firma bu kurslara yakın yerlerde yine bu insanlara yönelik
"Beneddin" mağazalar zincirini kurdu. Klasik Beneddin yeşilinin yanı sı­
ra, hacı yeşili, Bursa yeşili gibi renklerden oluşan creationları Hakan El-
Yabban hazırlıyor.
Mağaza yetkilileri en çok Adidas marka takunya sattı klan n ı ve yeni bir
oarti daha takunya ısmarlandığını söylerken, parfümericiler özellikle "ha-
ıım young muslim'slerin Choc ve Cacharel marka misk-ü amberleri ter
cin ettiklerini söylüyorlar.
Sosyete Muslim'slerinin son günlerde en çok konuştuğu konu Pey-

6
nirzadelerin kızı Ayşe'nin zengin ve şişko kocasını bırakıp şoförüne kaç­
ması idi.
Ayşe "PresseManagger"ı ile yaptığı açıklamada, "Kocam ile ibadet
konusunda anlaşamıyorduk. Ne zaman ibadet edelim desem bugün
yorgunum diyor, sırtını dönüyordu. Oysa şoförüm Zeynel öyle mi?
Her gün 3 kez ibadet edebiliyoruz," dedi.
Ayşe Peynirzade'nin kocasından boşanır boşanmaz şoförüne Yeni-
köy Şamdan SA'da dillere destan bir imam nikâhı kıydıracağı söyleni­
yor.
GÜNEYDOGU'DAN BOKTAN İŞLER

- İyi günler efendim. Ben Limon'dan geliyorum. Yeşilyurt'ta meydana


gelen olaylarla ilgili olarak bilgi alacaktım.
- Evveeeet. Yeşilyurt'ta esef verici olaylar olduğu aşikârdır. Me­
sela Çınar Oteli'nin önünde hâlâ araba yarıştırılıyor diye haberler alı­
yoruz. Sonra yapılan sahil yolu yalılarda oturan dar gelirli vatandaş­
larımızı perişan etmiş, onları denizden uzaklaştırmıştır. Hepsi bu.
Güle güle, hayırlı işler, ekstra başarılar.
- Ben İstanbul'daki Yeşilyurt'tan değil Mardin'in Cizre ilçesindeki Ye­
şilyurt'tan bahsediyorum ama.
- Ne olmuş yani?..
-Ama dışkı...
- Dışkı dışkı dışkı... Hay ağzınıza sıçayım yahu. Tutturdunuz bir
dışkı lafı gidiyorsunuz... Ne var yani? İneğin sütü, tavuğun yumurta­
sı, arının balı dışkı değil mi?
- Ama bu insan dışkısı?
- Yanlış kardeşim yanlış. Kimse kimseye dışkı filan yedirmemiş.

s
Arkadaşlar açlıkla karşı karşıya kalan köylülere yanlarındaki Arı Ma­
ma paketlerini dağıtmışlar. Yesinler diye tabii. Sonra mamaiarı tahlil
eden Hıfzıssss... İşte o kurum var ya mamaları tahlil etmiş, içinde in­
san dışkısına rastlanmış. Olay bundan ibaret. Hadi canım güle güle.
Hayırlı işler, ekstra başarılar.
- Köylüler biz mama filan yemedik diyorlar ama?
- Ay sen hâlâ burada mısın? Deme mama yemedik diyorlar... Ah
şimdi hatırladım. Mama yiyenler Çukurcalılardı. Nasıl da unuttum. Ha
ha ha... Biz Yeşilyurtlulara mama değil para vermiştik. Biliyorsunuz
yapılan tahliller sonucu parada insan dışkısı bulunmuş. Tabii bunlar
hayatlarında ilk defa para gördükleri için paraları yutmuşlar. Böylece
nooolmuş? Ha ha ha!.. Hadi güle güle... Hayırlı işler, ekstra başarılar.

- işler böyle değil beyefendi. Köylülerin açık ifadesi var. Okulun önün­
de sıraya sokulmuşlar ve muhtarın cebine önceden doldurulan bokları
avuç avuç yemişler.
- Hımmm. Malatya'nın nesi meşhur?
-Kayısısı...
- Ya Diyarbakır'ın?
- Karpuzu...
- Peki ya Yeşilyurt köyünün?..
- Bilemedim.
- Bilemezsin ya. Bu köyün boku meşhur boku... Bunlar kayısı,
karpuz yer gibi bok yerler. Hani İstanbul'da Sinema Günleri, fotoğraf
günleri var ya, bu köyün de "Geleneksel Bok Günleri" var. Hatta ihti­
yaç fazlasını ihraç ederler. Amerika'da özel kursta iken görmüştüm.
Dükkânlarda "Yeşilyurt'un taze boku geldi" diye yazıyordu.
- Peki siz hiç yediniz mi?
- Hayır? Bende ülser var doktorum izin vermedi.
- Ama köylülerin ülseri var mı yok mu kimse düşünmüyor. Dayamışlar
önlerine...
- Biliyorum efendim. Bazı ufak tefek hadiseler olmuş. Adli merci­
ler soruşturma açtılar çok şükür.
- Soruşturma açılmış ama köylüler hiçbir savcı gelipde bizimle konuş­
madı diyor.
- Konuşmazlar tabii efendim. Köylülerin ağzı kokuyormuş... Yani

v
dişleri çürük filan... Heh he he... Hadi canım güle güle... Hayırlı işler,
ekstra başarılar.
- Peki soruşturma sonucu ne oldu?
- He he he... Akıllı çocuk sen ne çok şey soruyorsun böyle. Akşa­
ma yatıya kal. Sana yemek ısmarlayalım. Bir şeyler ye öyle git...Ve
birşeyler, ye...
- Hayır ben soruşturma sonucunu merak ettim.
- Valla soruşturma birkaç koldan sürüyor. Bize gelen haberlere
göre olayda ihmali görülen Paris Belediye Bandosu ve NBA oyuncu­
larından Isaac Thomas hakkında soruşturma açılacakmış. Daha ne
olsun kardeşim?..
- Ama basın ve muhalefet partileri sizinle aynı görüşte değil. Olayı
Meclis'e götüreceklermiş...

- Ne diyorsunuz buna?
- Bokunuzu yivim kardeşim... Olayı büyütmeyin işte... İki çocu­
ğum var. Beni işten atarlarsa çotuğum çocuğum ne yer sonra?
- Siz yedirecek bir şeyler bulursunuz beyefendi.
- Olayın üstüne gitmeyin işte. Söz veriyorum. Hemen köyden çı-
kıcaz.
- iyi köyden çıkarken sifonu çekmeyi de unutmayın sakın...

10
FİLHAKİKA KIZ ÖĞRENCİ YURDU YÖNETMELİĞİ

- ilyaaas. Oğlum bir kâğıt bir kalem getir de, şu yurdu bir hizaya soka­
lım gayrı.
- Buyrun Müdür Bey. Ama yeni yönetmeliği dün asmamış mıy­
dık?
- Onu yırtıp yerine benim eski bir davanın hükmünü asmış orospu­
lar.
- Hani şu küçük yaşta he he he...Küçük yaşta...He he...
- Küçük yaşta aldım sazı elime mi diyecektin yiğenim? Yahu bunların
hepsi KGB ajanı Allah'ıma. Mata Hari hepsi. Nerden bulmuşlar o mahke­
me dosyasını anlamadım. Allah'tan bakanlık yetkilileri bu orospular gibi
düşünmüyor. Yoksa boku yimiştik. Neyse yaz şinci:
1. Yurt dahilinde orospuluk yapmak yasaktır.
. 2. Yurt kapısı saat 20.30'da kapanır. Sinema, tiyatro ve kitap fuarı gibi
edepdışı yerlerde oralarını buralarını elletirken vakti kerahati unutup yur-
dageç kalan orospulara kapı açılmayacaktır. Geçgelenler ertesi gün Züh­
revi Hastalıklar Hastanesi'ne sevk edilecek, AİDS ve bakire raporu ge-

ıı
tirmeyen yurda alınmayacaktır.
3. Telefonla konuşmak suretiyle de orospuluk yapmak yasaktır.
Bu nedenle soyadı tutmayan şahıslarla konuşurken yakalananlar
derhal Zührevi Hastalıklar Hastânesi'ne sevk edileceklerdir.
4. Hafta sonu gezileri yurt görevlUeri nezaretinde ve toplu olarak yapı­
lacaktır. Servislerimiz saat 10.30'da hareket edecektir. Muhtelif camilerin
ziyaretinden sonra topluca öğle namazı eda edilecek, oradan da Gülhane
Parkı'na gidilecektir. Hayvanlara kabuklu yemiş vermek ve orospuluk
yapmak yasak olup ayağındaki prangayı çıkarmak isteyenler Zührevi
Hastalıklar Hastânesi'ne zevk edileceklerdir.
5. Diğer günler okula gitmek bahanesiyle yurttan ayrılan kız öğ­
rencilerin 15 dakikada bir kız olduklarını gösteren bakire raporunu
yurda ulaştırmaları zaruridir.
6. Yurda dışarıdan kitap getirmek yasaktır. Kitap okumak isteyen
orospular, kitaplıktaki "Tam İlmihal, Saadet-i Ebediyye, Bir Taş Ak Bir Dö­
şek" adlı kitapları okuyabilirler. Bunları okumanız tavsiye olunur. Okumak
mecburidir. Okuyamayan orospular Zührevi Hastalıklar Hastânesi'ne
sevk edileceklerdir.
7. Pencere camlarındaki siyah boyayı kazımak, demir pancurlar
üzerinde orospuluk yapmak amacıyla delik açmak kesinlikle yasak­
tır. Bu eyleme karışanlar Zührevi Hastalıklar Hastânesi'ne sevk edile­
ceklerdir.
8. Dolaplarda Orkide bulundurmak yasaktır.
- Ne orkidesi Müdür Bey?
-Ben ne bileyim yahu. Orkide mi, ne öyle bir ismi varya. Kızlar kullanı­
yor hani. Steyfril diye bir de gavurcası var. Ne işe yaradığını bilmiyorum
ya. Yasakladım işte. Ayrıcana OB veTampaks denen minik tenasül uzvu­
na benzer naneleri dolaplara koymak yasaktır, aramalar sırasında dolap­
ta bu nanelerden bulursam dolabı ve sahibini Zührevi Hastalıklar Hastâ­
nesi'ne sevk ederim ona göre.
9. Okula giderkene türban takmak isteğe bağlı olup sıkıyorsa tak­
mayın. İçerde ise her türlirgecelik, kombinezon, içinizi gösteren şef­
faf iç çamaşırı ile dolaşmanızda bir mahsur yoktur, Ben sizin babanız
yaşındayım yavrularım. Yavrularım benim.
10. Dolaplara George MaykıPın ve Tarık Tarzan'ın resimlerini yapış­
tırmak yasaktır. Kantine bol miktarda renkli fotoğrafımı dağıttım. Bu re-

12
simlerden alıp asabilirsiniz. Ben sizin babanız yaşındayım.
1 1 . Yurt elektrikleri saat 21.00'de kapanacaktır. Bu saatten sonra
odanıza babanız yaşındaki bir adam girse dahi ışıklar yakılmayacak­
tır. Işıkları yakan olursa Zührevi Hastalıklar Hastanesi'ne sevk oluna­
caktır.
De hadi bu kadar yeter. Bunu şimdi gidip duvara asalım. Yurdun
namusu bizden sorulur.
- Müdür Bey, Müdür Bey.
- Ne var lan İbrahim.
- Karınız Müdür Bey, karınız.
- Ne olmuş karıma Ibrahaaam?
- Bizim müstahdemlerden biriyle kaçmış az önce.

13
DİKENİ KİM DİKTİ?
ŞİİRLERLE OSMAN FERİT VAKASININ PERDE ARKASI

15 HAZİRAN: Başbakanın ense yapmakta olduğu "Zıvana" adlı yata


olur şey değil ama, bir gazeteci teknesi yanaşmıştı. Gece 02 idi. Mavi ay
henüz bitmişti. Teknenin kıçında da hararetli bir sohbet yaşanıyordu.
- Gazeteyi istiyorum HaşimL
- Emret başbakanım...
- Rahmi'yi bu seter ana rahmine düştüğüne pişman ediciğim.
- Siz merak etmeyin Sir, o gazeteyi alıp, yengenin papatya gazetesine
ilave yapacağım...
Cohbet bitip de Haşim Nadir İngiliz kumaşından yapılma elbisesi ile
tekneden indiğinde, bir gazete sahibiydi.
16 HAZİRAN: Gazete el değiştirdi, Haşim Nadir 16 milyar lira ve 22
pay kuponu karşılığı gazeteyi satın aldı.
17 HAZİRAN: Gazetenin politikasının değişeceği, başyazarlığa Da­
vulcu Asım'ın getirileceği haberleri üzerine sinirlenen Rahmi Oturan:
"Hay ben bu gazetenin kaderini

14
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini" şiiriyle biten bir yazı döşen­
di.
18 HAZİRAN: Gazeteyi satın alan Haşim Nadir ise, "Öyle bir gazete
yapacağım ki, yelkenleri atlastan, halatları ibrişimden olacak, "diyerek işe
sıvandı.
Fakat işleri dolayısıyla Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nezihi Demir-
kont'a vekalet verdi.
12 Eylül ve sonrasında gazetelerin kapatılması, toplatılması ve gaze­
tecilerin 520 yıllık cezalar alması konusunda vermediği mücadelelerle ta­
nınan Demirkont, gazetenin ilerici, liberal, muhafazakâr, Atatürkçü, ma­
neviyatçı, edebiyatçı, toplumcu, komünist ve faşist bir çizgi izleyeceğini
açıkladı.
19 HAZİRAN: Rahmi Oturan gazeteye müdahale edileceğini anlaya­
rak, araya temsilci sokulmasını kınayan bir yazı yazdıı.
Yazı
"Biz gene eleştiririz zammı, marnını
Kim diker Yalova kaymakamım"diye bitiyordu.
1 TEMMUZ: Bu yazıya çok sinirlenen Nezihi Demirkont, küçük ilanlar
köşesinde yazdığı
"Çobana para verdim
Seni dikmeye geldim" şiiriyle "Diken" sütununu protesto ediyordu.
5 TEMMUZ: Hormonlu etlerTürkiye'de yazısının üzerine konulan me­
meleri bantlı Özal ise, "Resmi Gazete'de cevap hakkını kullanarak, Rahmi
Oturan'a cevabi bir şiir yazdı.
"Önce açıkça şunu ifade edeyim
Resmi görünce dedim bu diyardan gideyim.
Gazeteni de satın aldırdım daha nideyim
Bana seni gerek, seni... Öpeyim..."
15 TEMMUZ: Gelişen olaylar üzerine patron Haşim Nadir, Rahmi
Oturan'ı Londra'ya çağırıp kulağını çekti.
18 TEMMUZ: İngiltere'de kulağı çekilen Rahmi Bey, Türkiye'ye dön­
dü.
20 TEMMUZ: Gazetenin sağlık köşesi yazarı Pierre Movline'in yaptığı
ameliyatla uzayan kulak, eski haline getirildi.
24 TEMMUZ: Gazete muhalefeti sürdürüyor. PTT ve elektrik zamları
üzerine Rahmi Oturan'ın yazdığı

15
"Karpuz aldım ham çıktı Tontonum
Karpuz aldım ham çıktı...
Hiç ummazdım Tontonumdan
Kabak gibi zam çıktı. Tontonuma ben yandı
şiiri üzerine ANAP tekrar karıştı.
25TEMMUZ: Nezihi Demirkont, gazeteye bir özür yazısı getirdi ve ya­
yınlanmasını istedi.
26 TEMMUZ: Özür yazısı, "Satılık Vasıta" ilanları arasında 5 punto
olarak yayınlandı.
3 AĞUSTOS: Haşim Nadir, Demirkont'u arayarak aktif bir denetleme
yapmasını istedi. Demirkont, bunun üzerine eline makas alıp, makinenin
başına oturdu. Beğenilmeyen haberlere anında makas atılacak.
6 AĞUSTOS: Rahmi Oturan ve ekibi matbaa makinelerinin yakın
markaja alınması üzerine gazeteyi 4 renk patates baskı ile yayınlamaya
başladı lar. Patatesleri Güzin Abla getiriyor, Bekir Coşkun soyuyor, Rahmi
Oturan basıyor.
10 AĞUSTOS: Patateslere süne zararlısı salındı. Sabotajı kimin yap­
tığı bilinmiyor. Gazete yönetimi zor durumda.
15 AĞUSTOS: Rahmi Oturan'ın Diken adlı köşesi 18 yerinden ma­
kaslandı. Makastar Nezihi Ağa tutuklandı.
20 AĞUSTOS: Daktilosuna kezzap dökülen Rahmi Oturan,
"Burası Muş'tur, yolu yokuştur
Kalemimi kırarım, satan puşttur"
diyerek, köşe yazılarına son verdi.
25 AĞUSTOS: Rahmi Oturan'ın kırdığı kalemin nereye battığı basın
ve dergilerde tartışılıyor.

16
NURİ KAYINÇO'NUN İFADESİNDEN

- Anlat bakalım artist bozuntusu.


Neyi arılatayım: B w k ö t ü bir adamım işte. Diğerleri gibi.
-Diğerleri mi? Kim onlar?
- Kim olacak. Erol Taş, Bilal İnci, Behçet Nacar, Kâzım Kartal...
- Geç onları, eroin ve kokain çetesinden başka kimler var?
- Kokaini... ile birlikte satıyordum.
- İftira etme elin türkücüsüne ulan. Adam koca memleketin bir güzide
türkücüsü. Adama çamur atmaya utanmıyor musun?
- Ama de şahit. Birlikte kokain sattığımızı biliyordu. Tesli­
matı onun fabrikasında yapıyorduk.
- Sus rezil sus. Memleketin bu güzide iş adamına iftira atmaya ne hak­
kın var iblis herif? Şimdi doğruyu söyle bakalım kokaini kimden alıyor­
dun?
- den alıyordum.
- Bak şimdi ağzına bir tane çakarım kokain çarpmıştan beter olursun
pis yalancı. Bu değerli ihracatçımıza nasıl dil uzatırsın. Geçen yıl yaptığı

17
ihracatların karşılığında ödül bile verdiler adama. Bunu ben duymamış
olayım anlaşıldı mı?
• Bir de şeylerin gelini var, zadelerin.
- Alçak. Sana az önce günahsız insanlara iftira atma demedim mi
ulan? Ne istiyorsun memleketimizin bu değerli ailesinden? Mazbut geline
çamur atmasana köpek. Söyle bakalım pazarlama grubunun şefi kim?
beyi çok sık görüyordum.
- Bana bak sayın müsteşarımızın adını ağzına alma. Kırarım o ağzını
burnunu senin. Sen onun yanına yaklaşabilir misin ulan? Adamın ne gü­
nahı var? Söyle şimdi kuryeniz kimdi?
• nun bürosundan yapıyorduk.
- Allah belanı versin. Bu işe bulaştırmadığın bir o milletvekili kalmıştı
değil mi? Ulan adamın kafası memleket meseleleriyle dolu zaten, işi gücü
yok da eroin, kokain işi ile mi uğraşacak? Oğlum sen böyle isimler verip bi­
zim başımızı belaya mı sokmak istiyorsun. Gerçeği söylemezsen fena ya­
parım ama. Hadi bakalım kimden yardım gördün anlat.
- ten, Bey bizi kolluyordu.
- Sus, sus, sus, sus. Kapa şunun ağzını Cemal Efendi. Ulan bu adam
bizim başımızı yakacak sonunda ha... Bak canım biz bunları duymadık,
sen de söylemedin tamam mı? Hem böyle değerli büyüklerimize iftira at­
maktan vazgeç. Hadi canım şimdi önümüz 1990. Başımızı durup durur­
ken belaya sokma eşşoğlueşşek. Bırak bu palavraları da asıl patron kim?
Onu söyle.
- Abi ben şimdi asıl patronu söyleyemem yani söylersem...
- Ağzında geveleme de söyle.

- Hiiii. Sittir ulan. Ufak at da civcivler yesin. Paralarım ulan seni iftiracı
pezevenk. Sayın 'ın adını bu işe nasıl karıştırırsın ulan. Bizi Fi-
zan'a sürdürmek mi niyetin it... iki çocuğum var. Karım bankada memur.
Ben de sürülürüm, o da sürülür. Bizi mahvetmek mi niyetin? Senin ağzı­
na ederim be...

-Öhoöhü...
- Aaaaa buyrun efendim. Şu kokainci artistin sorgusunu yapıyorduk
da.
- Konuştu mu it?..

18
- Hayır ağzından tek bir isim bile alamadım. Ama merak etmeyin, bi'ı
bül gibi konuşturmasını bilirim ben onu... '

19
GELİN KENDİMİZİ KANDIRALIM

Adam memleket İçin çalışıyor valla. Baksana başına gelmedik iş


Karmadı...

*0 Yunanistan'ı var ya, iki saat içinde alırız. Hop diyelim yarım saatte
Atina'dayız arkadaş.

*Reagan ile Gorbaçov anlaştılar ya içim rahat artık. Savaş filan


olmaz nasıl olsa...

*Gazetelerin verdiği ev kuponlarını kestin mi Kâmil?

*Biz alışığız. Radyasyon bize bir şey yapmaz.

Benim için ruh güzelliği daha önemlidir Şerife.

Kitap okumayı çok severim ama, inanki elime kitap alacak


vaktim yok...

*Ben insanı gözünden tanırım.

*Adam zengin ama neye yarar. Bir yumurta bile yiyemiyormuş


ağız tadıyla.

Temizlik imandan gelir.

*Evi satmakla iyi ettik Saime. Bu faizlerle oturduğumuz yerden


para basarız...

*Ben biraz çapkınımdır ama, Allah seni inandırsın karım bir tanedir.
Bugüne kadar bir yanlışını görmedim Allah için.

*Şu bizim taksi şoförleri var ya, canbaz, cambaz... Biryarışmaya-


pılsın, dünya birincisi oluruz.

*Heyt be Kore'de yıllar sonra altın madalyaya kavuştuk. Yaşasın Na-


im. Sporumuz çok gelişti canım...

*Akdeniz, Akdeniz Yarışması'nda da şarkımız birinci oldu...

*Çok zengin ama mütevazı adam canım. Konuşmasına baksan halk­


tan biri adeta...

*Bu Fener Rıdvan'sızda şampiyon olur arkadaş.

'Memleket şantiyeye döndü canım.

Televizyonda bir düzelme var gibi İsmail. Daha bi sosyal demok­


rat oldu sanki.

*Kaptan şoförün gözlerinin kapandığına bakma sen. Alışıktır onlar.


Uyumazlar...

21
Türkiye'de özgürlüğünü koruyabilen bir tek basın kaldı, çok şü­
kür.

\ ^ Y a ş a r Kemal bu yıl kesinlikle Nobel alır arkadaş.

*-r--*İstisnalar kaideyi bozmaz.

x
v _ * A r t ı k dünya ahret bacımsın Nurcan...

'İrtica, mirtica. Boş laflar bunlar. Bi kere asker bırakmaz...

"^-'Kızlık filan hikâye. Ben böyle şeylere önem vermem arkadaş. Alt ta­
rafı bir zar işte...

'Samimi galiba. Baksana, Komünist Parti kurulsun demiş.

22
SALMAN RÜŞTÜ'NÜN KİTABINDAN DAHA TEHLİKELİ BİR KİTAP

ŞEYTANCA AYETLER
Ortalığı kırıpgeçiren Şeytanca Ayetlerin Türkiye'de yayınlanan bir ör­
neğini buldum. İçinde 1980'den bu yana indiği sanılan ayetler bulunan bu
kitapta yer alan bazı "Ayet El Kürsi'leri sizin için seçtim.
•., »"Türkiye'de siyasal suçlu yok. DİSK, komünistlerden mali destek alı­
yordu. Barış Derneği de komünizm propagandası yapıyordu."
(T.Ö. Vicdan suresi)
•"iktidarımız iş bitiricidir. Su sorununuz, bana oy verirseniz çözümle­
necektir. Eğer vermezseniz iki üç kilometre öteden yine eskisi gibi su geti­
receksiniz. Kararı siz verin."
(E. Pakdemirli su suresi)
*"Yalan söylüyorsun. Aç olan ayakta durabilir mi? Senin reyine ihtiya­
cım yok. Hadi yürü, dahaönce kime rey verdiysen ona ver."
(T.Ö. Yürü yavrum yürrrü suresi)
*"Bugüne kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizde."
(H.N. 12 Eylül'eşükran suresi)... -

2 ,
»"Radyasyonlu çay iyidir. İnsana huzur verir. Ha ha."
(T.Ö. ve K.E. yersen suresi)
*"Faiz parası yiyen anasıyla zina etmiş sayılır. Hatta 38 kerre kötü­
dür."
(K.Ö. Kutsal birader suresi 1)
•"Allah'tan başka kimseye hesap vermem."
(K.Ö. Kutsal birader suresi 2)
*"Bir komünisti ihbar ettiysek suç mu?"
(Senin gibi müdürün....suresi)
*"Bana rüşvet alıp köşeyi döndü diyenler, ispat edemezlerse, hepsi­
nin izzetli avradını sinkaf ederim. Tarihi eser kaçıranları da yakalarsam
analarını bellerim."
(Belediye Başkanı suresi)
•"Gecekondu yapmak idamlık suçtur, Allah gecekondu yapan babayı
ve oğlunu cezalandırmıştır.)
(Aklını seveyim başkan suresi)
•"İki onlardan, iki bizden."
(Senin de aklını seveyim T.Ö. suresi)
•"Zeytin alamayan peynir yesin."
(Sanayi Bakanı suresi)
•"Su bulamayan köylü süt içsin."
(Tarım Bakanı suresi)
•"Fişleme toplum huzuru için gereklidir."
(H.C.G. Elemteretiş kem gözlere şiş suresi)
•"Bir de örgütü hakkında itiraflarda bulunduktan sonra, bu örgüt artık
beni de öldürür diye düşünüyor ve korkusundan kendi kendini intihar edi­
yor. Sonra adama sorgulamada bir ışık veriyorsun kalbi zayıf olduğu için
küt diye gidiyor."
(Emniyetteyiz çok şükür suresi)
•"Biz malı götürüyoruz."
(T.Ö. Artıklara razıyız suresi)
•"Alışveriş yaparken ödediğiniz her kuruş vergi, size okul, yol, baraj
gibi hizmetler olarak geri dönecektir."
(KDV suresi)
•"Biz tüccarın ve işadamının her zaman yanındayız."
(Maliye suresi)
*"Siz de tiftik ekmeyin."
(S.Ö. Tiftik suresi)
*"AIDS Allah tarafından eşcinsellere, fahişelere ve gayrımeşru ilişki­
de bulunanlara verilmiş bir cezadır."
(Çok yaşa sen müftü suresi)
*"Her üniversitenin gerçek anlamda bir ibadethaneye kavuşturulma­
sını istiyoruz.
(Kâzım suresi)
*"12 Eylül öncesini unutmayalım."
(Heves suresi)

25
15 YAŞINDAKİ ÖĞRENCİSİNİ "MARKSİST-LENİNİST VE
AYRILIKÇI TAMİL GERİLLASI" SAV! İLE İHBAR EDEN
MÜDÜRLE GÖRÜŞTÜM

MÜDÜR BEYİN YEŞİL KÜRKÜ...


- İyi günler ben ihbar ettiğiniz öğrenci ile ilgili olarak sizden baz
bilgiler almaya geldim.
- Hangisiyle ilgili sorucan.
- Başkaları da mı var ?
- Memleketi komünistlere teslim edeceğimi mi sandın? Var tabii. Bu
gün baktım bir ilkokul öğrencisi defterine "Ali top at" yazmış. Tuttum, ihbar
ettim.
- Ee ne var bunda ?
- Çok safsınız be kardeşim. Ali ne demek?.. Alevi demek... Top at ne?
Yani askeri ve mülki amirleri topa tut demek! Bu gizli bir şif re aslında. Diyor
ki, Aleviler isyan edin, memleketi dağ taş demeden topa tutun.
• Allah, Allah... Peki komünist diye ihbar ettiğiniz 15 yaşındaki öğ­
rencinin annesinin üzüntüden intihar ettiğini biliyor musunuz?

26
- Duyduum, ama ne yapayım? Onunki evlat da bizimki değil mi?
- Ne oldu sizin çocuğunuza ?
- Zararlı cereyanlar tesbit ettim ve ihbar ettim.
• Niye o da mı bir yerlere yazı yazmış ?
- Hayır daha dört aylık. Yazı yazmasını bilmiyor ama geçen gün slo­
gan atarken yakaladım.
• Dört aylık ve slogan atıyor ha... Ne dedi ?
- Inga...
?
- Evet ınga dedi. Ne demek ınga biliyor musun? Bak şimdi, İn: Inter-
nasyonal, G: Gomonizma, A: Asamble demek. Ne oluyor birleştirince.
Uluslararası Goministler Birliği...
_ ?
-Yaaaa anladın mı şimdi?
- Peki evdekiler ne yaptılar ?
- Ne yapacaklar karakoldan dönünce karım ve babam üstüme saldır­
dı. Onları da devlet büyüklerine suikastten ve komünistlere yardakçılık
yapmaktan ihbar ettim.
-Çok tuhafsınız yani ?
- Tuhaf olan ben değilim. Komünistler tuhaf. Bak şu okulun bahçesini
görüyor musun? İki kişi yan yana gelmeyecek diye yüz kere tembih ettim
yine dinleyen yok. Eylem yapmak için yan yana geliyorlar. Şimdi bunları
ihbar etmiyim de kimi ediyim ha?..
- Siz ihbar edecek birilerini bulursunuz nasıl olsa.
- Bak bu doğru... İzmir'in göbeğinde silahları ile eylem yapan PKK'cı-
ları yakalattım geçen yıl.
- İzmir'de PKK'cının işi ne ?
- Olur mu tam saat kulesinin altında ellerinde silahlar, ayaklarında kı­
sa gerilla pantolonu, başlarında fes dönüp duruyorlardı.
- Allah iyiliğinizi versin. Onlar gerilla değil ki, efeler gösteri yapı­
yordu.
- Efe Özal mıydı onlar? Tüüüüh yahu birçuval inciri berbat etmişim de­
senize.
- Kardeşim artık kendinize gelin. Elin sübyanlarını içeri attırırken
hiçbir yeriniz sızlamıyor mu siz ?..
- Sızlıyor tabii. Götüm sızlıyor... İhbara gittiğimde ifademi almak için
7.1
bir sandalyeye oturtuyorlar. Bende de basur var, biliyor musun? Çok sızlı­
yor yani...
• Size bir sorum daha var. Bu kadar kişiyi ihbar etmişsinizama ge­
çen ay okulun bahçesindeki Atatürk büstü kırılınca hiçsesinizçıkma-
mış.
- Eee kırılır tabii. Allah'ın bir hikmeti o. Biz durumu tetkik ettik. Üstüne
yıldırım düşmüş. He he he...
- Siz kendinizi savunuyorsunuz ama Bakanlık sizi görevden al­
mış. Haberiniz var mı?
- Yok... Şimdi duydum... Vay anasını...
- Eh bana müsaade gidiyorum.
- Alo karakol mu? Bir ihbarda bulunacam. Şahsın adı: Milli Eğitim Ba-
kanı...Ankara'da oturur.

28
BİR DÜNYA YARATTIM KARTONDAN,
YALNIZ İKİMİZ İÇİN...

- Zihniiü.
- Ne var ? Kartondan bir dünya yaratıyorum ikimize. Beni azcık
rahat bırak demedim mi?
- Ama korkuyorum. Zilliyet gazetesinin verdiği kartondan evleri kesip
yapıştırıp salona koymuştuk ya.
- Eveeet.
- Oradan garip sesler geliyor.
-Vay anasını. Dübeş gazetesinin verdiği kartondan silahı uzatsa-
na bana.
Hey kim var orada? Çıkın yoksa ateş ederim.
- Bokunu yiyem ağa ateş etme.
- Bak biri konuştu Zihni. Korkuyorum.
- Korkma yinge. Urfe'den geleli iki ay olmuştur, ev bulamamışızdır.
Nah bu kartondan evi boş bulunca yirleşiverdik he vallah...
- Nasıl sığdınız bilmiyorum ama çıkın o evden çabuk. Al-

29
manya'dan oğlum gelecek.
- Çıkartma bizi evden ağam. Al sana iki milyonluk pangnot.
• Sen kimi kandırıyorsun. O banknotlar Ekonomik Bülten gazete­
sinin verdiği kartondan banknotlardan değil mi? Çık çabuk...
- Çıkmam...
- İyi sen bilirsin. Alo polis mi?
?
- Bu telefondan ses filan gelmiyor yahu.
-Olmaztabii hayatım. O telefon kartondan. Güneyden gazetesi ver­
mişti unuttun mu?
- Başımıza ne geldiyse şu gazetelerin verdiği karton ilaveler yü­
zünden geldi zaten. Şeytan diyor in aşağı Yeni Hasır gazetesinin ver­
diği kartondan otomobile atla, çek git buralardan.
- Baba makası gördün mü?
- Naapıcan makası gece vakti?
- Duymadınız mı? Hürriyet gazetesi kartondan çeyiz veriyor. Aplikler,
danteller, fistolar, masa örtüleri. Kes yapıştır...
- Off. Çıldırtırsınız adamı be. Ter bastı valla. Şu dolapta içecek bir
şeyler yok mu?
- Şangııırtı. Gümbürtttttttü.
- Bu kartondan buzdolabını hangi Allanın cezası gazete verdi ge­
ne?
- Ne kartonu, ne gazetesi Zihni? Onu Darçelik'ten 750 bin lira sayıp al­
dık ya.
-Ama bu da kartondan!..
- Zamkı oğlan almıştı. Gidip getireyim de yapıştıralım şu dolabı.
- Aaaaa, aaaa, aaa.
- Nooldu Sabahat?
- Bizim oğlanı odasında bir kadınla yakaladım.
- Vay be... Aptal oğlum kadını nerede buldu acaba?
- Tam gazetesi verdi ya baba. Karton kadın bul Her şeyi var. Kes ya­
pıştır. Hooop yatağa.
- Ay bana bir şeyler oluyor.
-Zihni Zihni. Kendine gel.
- Anne bir doktorlazım.
- Cumhuriyet gazetesinin verdiği kartondan doktor var. Olur mu?
-Olmaz. Harbi doktor lazım.

- Maalesef kocanızı kurtaramadık hanfendi. Tipik bir kroner kalp yet­


mezliği vakası. Gelişim Yama Tıp dergisinin verdiği kartondan kalp bile
onu kurtaramadı. Başınız sağolsun.
- Kartonlar sağolsun Doktor Bey. Bir gazete de kartondan koca verir
inşallah...
ÖZAL'DAN SPOR KULÜPLERİNE PARA YARDIMI...
"BAŞBAKANIM ÇOK YAŞA!"

Özal'ın içinde bulunduğu tekne F. Bahçe'nin Kalamış'taki tesislerine


yanaştığı sırada kimsenin Ozal'ı görecek hali yoktu. İç tüzük kongresi do­
layısıyla başlayan kavga Tahsin Kaya'nın inşaattan getirdiği işçilerin katılı­
mıyla tam gaz sürüyordu.
Herkes eline ne geçerse diğerine fırlatıyordu. Kupalar, Ömer Besim
Kır Koşusu şiltleri, malalar, kazmalar havalarda uçuşuyordu.
Tahsin Kaya'nın savurduğu bir kürek, Başbakanın kuluncuna çarpın­
ca korumalar havaya ateş ederek geldiklerini duyurdular. Ölü ve yaralılar
için okutturulan mevlütten sonra beraberce masaya oturuldu. Konuşmalar
sırasında F. Bahçeli yöneticiler Özal'dan 100 binlik stad, tesis için arsa ve
Hasan'ın kellesini istediler.
Özal ise yöneticilere Kayışdağı'ndaki bir arsa ile Eflak ve Boğdan'ın
bir kısmını verebileceğini söyledi.
Daha sonra Özal'a F. Bahçe'nin üyelik kartı ve Rıdvan'ın bez bebeği
verildi. Özal ise 250 milyon lira tutarındaki çeki kulüp yöneticilerine

32
verdi.
F. Bahçeli yöneticiler çeki kontrol ettirmeye gönderirken yeniden, Ha­
san meselesini gündeme getirdiler. Hasan'ın asker kaçağı, sünnetsiz,
pembe nüfus kâğıtlı, hırsızlıktan sabıkalı, SHP'li ve DYP'li olduğunu gös­
teren belgeler sundular.
Özal ve beraberindekiler saat 11.00 civarında Galatasaray'ın Kuru­
çeşme'deki adasına geldiler. Tekneden inen Özal'ı bacanağı ve kulüp
başkanı Ali Tanrıyar karşıladı.
Bir süre Ali Tanrıyar ile el ele tutuşarak dolaşan Özal tesisler hakkın­
da bilgi aldı.
- Şurası neresi Semra?..
- Yüzme havuzu efendim. Öhü öhü...
- Yüzme havuzu olimpik mi Semra?..
- Ben Ali efendim... Ali Tanrıyar... Bacanak.
-Naapiyim kardeşim. Böyle el ele tutuşunca kimle dolaştığımı unutup
şaşırıyorum. Bırak şu elimi.
Adadaki turuna devam eden Özal bir ara Ergun Gürsoy'un adamları
tarafından kaçırılmak istendi. Yöneticiler tarafından azarlanan Gürsoy ise
"Ne pileyum ula. Ha bu da Fenerli değil midür? Kaçırıp Galatasarayli yap­
sa iduk fena mı olurdi?" diyerek kendini savundu.
Özal daha sonra 250 milyon liralık çeki G. Saray yöneticilerine teslim
etti.
250 milyon liralık çekle Hasan'ın düğünü için ısmarlanan çiçek ve çe-
lenklerin parası ödenirken gazetecilerin Hasanla ilgili sorularına "Hasan
Celâl Güzel bir dava arkadaşımızdır. Hakkında konuşmak ayıp olur" gibi
kaçamak cevaplar veren Özal'ın huzuruna Hasan getirildi.
"Fenerbahçe'de çok eziyet gördüğünü" anlatan Hasan, "İsmimi de­
ğiştirip Hasanov yapmak istiyorlardı. Üstelik tesislerde namaz kılmama
izin yermiyorlardı. Bu yüzden kaçtım" diyerek kendini savundu.
Özal daha sonra Beşiktaş'ın Akaretler'deki kulüp merkezine gitmek
üzere Ada'dan ayrıldı. Saat 13.00'te binanın önüne gelen Özal ve berabe­
rindekiler kapının kilitli olması üzerine kırık camlardan süzülerek içeri gir
diler.
Az sonra da belediye otobüsü ile gelen Başkan Süleyman Seba,
"Abonman bulamadığım için geciktim" diyerek üzüntüsünü dile getiriyor
du.
Daha sonra birlikte Beşiktaş'ın müzesi gezildi. Kupaların yerinde Milli­
yetin karton kupalarının bulunması üzerine açıklama yapan Seba, "Fut­
bolculara eşofman alabilmek için bazı kupaları sattıklarını" İtiraf etti.
Bu arada amigoları yanına çağıran Özal kötü tezahüratın önlenmesini
istedi. Amigolar "Bundan sonra sahalarda küfür ettirirsek cümle alem bizi
s...sin" diyerek söz verdiler.
Darülaceze'de'n gelen yemek birlikte yenilirken Özal Başkan Seba'ya
250 milyon liralık çek ve altınların havada uçuştuğu Şahenk'lerin düğünü­
ne davetiye verdi.
Akaretler'deki Beşiktaş binasından ayrılan Özal'ın içinde bulunduğu
otomobil "Çukurbostan Spor Kulübü" önünden geçerken, Özal amatör
sporcuların yalvaran bakışlarını ve yırtık ayakkabılarını göremedi.
Çünkü arabanın camian fümeydi...

34
ANKET DEFTERİ

Bildiğiniz gibi Cumhuriyet gazetesinin pazar günü ilavesi olan Cum­


huriyet Dergi her hafta ünlü politikacı, yazar, aktör ve şarkıcılarla röportaj­
lar yapıyor. Aylardır sıra bana ne zaman gelecek diye sabırla bekliyorum
ama tık yok... Ne gelen var, ne giden. Ben de oturdum kendi anketimi ken­
dim hazırladım.

Gani Müjde
Mizah yazarı, senarist, sadist, küçük şarkıcı, iyi aile babası, overlok-
çu...

Sizin Içlnmutluluknedir? Mutluluksokağaçıktığımdaçantamda.ön


cebimde, arka cebimde, yan cebimde, kibrit cebimde, çorap zulamda ye­
terince kimlik bulunmasıdır. Malum bir tane olursa kaybolabilir. Malum
darbe çocuğuyuz...

Sizin İçin felaket nedir.? HasanMutlucan'ıntürküleriyleuyanmak-

35
tır.

Hanglhatalarıkolavaffederslnlz? lOvıldabirvapılmavanları.

Sizce dünyanın en kötü politikacıları? Değişikşapkalargörünce


şapkalarını alıp gidenler.

Sizce dünyanın gflrdügü en İyi politikacı? Şeffafbirpolitikauy-


guladığı için Cicciolinia elbet.

Türkiye'nin gördüğü p en kötü politikacı? Netekım şimdi ben DU


soruya şöyle bir soruylacevap vermek istiyorum Sayın Niğdeliler. Bazı kö­
tü niyetli şahısların dediği mi olsun bu memlekette? Sakın ola ki bunlara
kanmayalım sevgili Kastamonulular.

Kendlnlzlslyasalyelpazenlnnereslnekoyuyorsunuz?Yelpaze
yerine vantilatör kullanıyorum. Çünkü yelpazede bulunmak tehlikeli. Siz
yelpazenin içindeyken biri geliyor yelpazeyi katlıyor.

Bir kadında aradığınız özellikler? Puroiçmemesiveişlerimekarış-


maması.

Bir erkekte aradıgınızözelllkler? Fötr şapka ve baston kullanma­


ması.

Sizce dünyanın sonu neden gelecek? Adamın biri bastonuyla bir


yerleri gösterirken bastonu kazayla ozon tabakasını delecek. Delikler iki
tane olunca bu sefer de cereyan yapmaya başlayacaklar. Bu cereyan so­
nucu vatandaşlar üşütüp hasta olacaklar ve daha sonra ölecekler.

Aşk mı, paramı? Parask...


Sevdiğiniz uğraş? Çevre ile büyük uyumsuzlukgösteren Uyum villa­
larının yıkılış çalışmalarını seyretmek.

Hangi doğal yeteneğe sahip olmak İsterdiniz? İsterse iki mil­


yon soydaşımız gelsin. Hepsini alırız deyip, daha sonra sınırı kapattığım-

36
da yüzümün kızarmamasını isterdim.

17yaşındaklkızınızınkürta)olduğunuduyarsamzne yaparsı
nız? Kızımı karşımaoturturum "Bakyavrum ben senin babanım niye böy­
le yapıyorsun? Niye kürtaj oldun? Hani mühendis olacaktın? Bu kürtaj ol­
mak da nereden çıktı? Biz seni kürtaj olasın diye mi okuttuk. Bak abin de­
nen o sümsük de caz piyanisti oldu zaten. Bari sen doğru dürüst b ir şey ol.
Ne bu kürtaj? Parası bol mu? Yenir, içilir mi? Afrika'da bir başkent mi?"
derdim...

Oğlunuzslzegelseveeşclnselolduğunusöylesetepklnlzne
olurdu? "Bu çocuk benden olamaz. Benim gibi adamdan ibne çocuk ol­
maz. Söyle nereden peydahladın bu çocuğu" deyipkarımı eşeksudan ge­
linceye kadar döverdim.

Sevdiğiniz oyun? "Taşra Avukatlığından başbakanlığa adlı oyun.

Yarın sabah uyandığınızda yanınızda kimi görmek İsterdi


niz? Sivil bir iktidarı...

37
HAYALİ İHRACAT DOSYALARINI AÇIKLIYORUZ

ŞİRKETİN İSMİ: Arı-Petek İhracat A.Ş.


SAHİBİ: Yusuf Balkovanı.
İHRACATI: Deriden mamul giyim eşyaları ve deri aksesuarları.
KOLİDEN ÇIKAN: Bir adet güneşte yanmış insan derisi (soyulmuş
vaziyette).
NASILYAKALANDI: Toppolino marka arabası ile gümrükten geçer­
ken gümrük memurlarının dikkatini arabanın üst bagajındaki 20 ton yazılı
üç adet kutu çekti ve yakalandı.
VERİLEN CEZA: Avvv. Bi daha sakın yapma ayıp...

ŞİRKETİN İSMİ: Serginhio İhracat.


SAHİBİ: Nurettin Güve.
İHRACATI: Tekstil ürünleri.
KOLİDEN ÇIKAN: Bir adet sümüğü üstünde mendil. Eder'in kirli ço-

38
rapları.
NASILYAKALANDI: Eğlenmek için gittiği tavernada piyanist AritSu-
sak'ın "Hayali ihracatçı Nurettin Bey sizi de piste bekliyoruz" demesi üzeri­
ne enseiendi.
VERİLEN CEZA: Tüh utanmaz rezil...

ŞİRKETİN İSMİ: Mandaloğlu Export.


SAHİBİ: Hasbi Mandaloğlu.
İHRACATI: Salyangoz, sümüklü böcek, çiyan, akrep, su yılanı, çıngı­
raklı yılan, tatarcık, örümcek.
. KOLİDEN ÇIKAN: Oksijen v e C 0 2
VERİLEN CEZA: Rezil, gözüm görmesin seni.

ŞİRKETİN İSMİ: Denizden Babam Çıksa Yerim AŞ


SAHİBİ: Deniz Deryagülü.
İHRACATI: Her nevi deniz mahsulü.
KOLİDEN ÇIKAN: Koli basili, kollektörlerin arıtamadıkları.
V€RİLEN-GEZAî-2 yıl 6 ay ceza aldı. (Bu ceza mahkemeye gelirken
vu çocuğu ezdiği için verildi. Sonra 125 lira para cezasına çevrildi. Oh ol­
sun.)

ŞİRKETİN ADI: Kemik Export.


SAHİBİ: Turhan Kemik.
İHRACATI: Kereste, mobilya, ağaç ürünleri.
KOLİDEN ÇIKAN: Bir kutu ucu yanmış kibrit.
NASILYAKALANDI: Kantarla tartılan TIR'ın, rüzgârın şiddeti ile ha­
valanması üzerine yakalandı.
VERİLEN CEZA: Ayıp oluyo ama.

39
ŞİRKETİN ADI: Dürüst Kolektif Şirketi. '
SAHİBİ: Ahmet Dürüstoğlu.
İHRACATI: Elektronik baskül.
KOLİDEN ÇIKAN: Elektronik baskül.
SUÇEVRAKI: Genel seçim öncesi SHP ve DYP'ye gönderilen başarı
mesajları.
CEZA: Faturada damganın silik çıktığı, imla hataları, DYP'ye el altın­
dan destek verildiği göz önünde bulunduruldu. 10 yıl ağır hapis ve kürek
cezalarına çarptırıldı.

40
BAB-I ÂLİ TRANSFERLERİ

Bol Havadis:
Hafta içinde acar muhabir ve yazar Ekrem Turna'yı elinden kaçıran
Bol Havadis gazetesi hafta sonunadoğru yaptığı transferle hatayı düzeltti.
Yılda elli kere karayolları haritası veren Bol Havadis gazetesi harita ka­
dastro memuru Hilmi Gönyeyi alarak kadrosunu güçlendirdi.

Hürsöz:
Salyangoz kralı Hasbi Mandaloğlu'nun gazetesi çıktı çıkacak, çıktı
çıkıyor derken eylülde yayın hayatına atılıyor. Yüklü bir hayali ihracat ya-
parakf inansman sorununu çözen Hasbi Mandaloğlu, Bol Havadis gazete­
sinden Ekrem Turna'yıkadrpsuna dahil etti. Ekrem Turna 38 yaşında, iki
çocuk babası. Sarı basın kartı ve borç senetleri sahibi.

Zürriyet:Yan yayınlar kadrosunu "Erken Vakit" gazetesine kaptıran


Zürriyet, açığını kapatmak için Brezilya'dan iki gazeteci getiriyor. Dün Hür­
söz gazetesine giren Ekrem Turna'nın ise istifa edip Zürriyet'e geçtiği bil-

41
dirildi.

Mütercim:
Kredi alacaklar, icralar ve banka borçları birikince gerçekleri görerek
hükümetin icraatını desteklemeye canı gönülden karar veren Mütercim bu
tavrını Özal'ın basın danışmanı Can Kulak ve Evren'in basın danışmanı
Ali Bamtel'i alarak ortaya koydu. Zürriyet gazetesine geçişi büyük gürültü
koparan Ekrem Turna ise Zürriyet'ten kestiği kuponlara çıkan tritöz kendi­
sine verilmeyince kızıp istita etti ve fritöz karşılığı "Nehaber" gazetesine
geçti. Ekrem Turna evli, iki çocuk babası, sarı basın kartı ve fritöz sahi­
bi.

Ne haber:
Cinsel sorunlarınız adlı köşeyi yazan doktor Pier Moron'un bel soğuk­
luğu ve frengi olması nedeni ile boşalan köşeyi bundan böyle Ahu Torba
hazırlayacak. Ayrıca resimli roman Burakoğlu'nun yerine "Katerina'nın fe­
daisi çıplakoğlu" yer alacak. Transfer ücreti olarak aldığı fritözde cereyan
kaçağı çıkması üzerine bozulan Ekrem Turna şimdi de Mecburiyer'e geç­
ti.

Mecburiyet:
Son yılların en büyük atağını gerçekleştiren Mecburiyet 200 milyon li­
ra harcayarak 200 okuyucu transfer etti. Adam başı 100.000 lira alacak
olan okuyuculara çekleri teslim edildi. Ayrıca 100 milyon lira aldığı söyle­
nen D.M'nin ve yeni transfer Ekrem Turna'nın gazeteye renk getireceği
söyleniyor.

Tam:
Hafta içinde makaslarını kaybeden Tam gazetesi yaptığı transferle
büyük makas ve fotomontaj üstadı Ziya Biçki'y i transfer etti. D.M'nin kendi­
sinden çok para almasına içerleyen Ekrem Turna Mecburiyetten istifa
ederek Tam'a geçti.
Türkkadını:
Semra Hanımın Hacca gidip ihram giymesi üzerine ona özenen pa­
patyaların da peçe takıp "Kadın kısmının gazetecilikte işi ne? Kadının yeri
kocasının tırnağının dibidir" demeleri bu gazeteyi bir anda kadrosuz bırak-

42
tı. Bunun üzerine birdizi başarılı operasyonla kadın olan EkremTuma ga­
zetenin başına getirdi. Ekrem Turna bekâr iki çocuk babası, sarı basın
kartı, pembe nütus kâğıdı ve iki silikon sahibi.

43
YORGAN ALTINDA 20 BİN FERSAH

- Ih, ıh, ıh, ıh...


- Bak aklıma ne geldi. O altı açılan ayakkabıyı Tüketiciyi Koruma Der-
neği'ne götürelim.
- Yahu başlatma ayakkabıdan. Sevişmenin tam ortasında nere­
den aklına geldi şimdi. Yoksa sen... Sen orgazm olmuyorsun değil
mi?

- On yıllık evliliğimiz boyunca bi kere bile de mi?..

- Peki madem öyleydi de o ayılıp bayılmalar neydi öyle?..


- Rol yapıyordum.
- Rol mü ?
• - Evet. Evlenmeden önce bütün sınıf, Tiyatroseverler Derneği'nin "or­
gazm rolleri" kurslarına katılmıştık.
- Vay anam vaaaaay... Vay başıma gelenler.
- Üzülme hayatım, bu yalnızca bizim sorunumuz değil. Reich diyor

44
ki.
- Ulan kim o Reich?.. Yoksa aramızda başka biri mi var?..
- Aman Serdaaar, çocuklaşma Allah aşkına. Reich profesör. Rapo­
runda bizim sorunumuza da yer vermiş.
- Gittin elalemin adamına anlattın o da rapor yazdı öyle mi? Tüüü-
üh, rezil olduk şimdi işte...
- Yok be canım, bu adam Alman. Yazdığı kitapta kişinin kendini kas­
ması sonucunda birçok insanın orgazm olmadığını söylüyor.
- Ah ulan ah. Bu başımıza gelenler hep Kâzım Kartal'la Aydemir
Akbaş'ın yüzünden.
- Neden?
- Nedeni var mı? Ne öğrendiysek onların filmlerinden öğrendik.
Adamlar çizgili mayolarını bile çıkartmadan, kadınları çılgına çeviri­
yordu. Biz de yıllarca o işi kolay sandık. Tak fişi bitir işi...
- Boş ver şimdi. Bak burada Masters ve Johnson'un mutluluk eğrileri
var.
- Demek artık eğrilince de oluyor ha?
- Öyle değil. Bu orgazm eğrisi... Bak şimdi, bu Collus...
-Collus ne?
- Bilmem. Burada öyle yazıyor.
- Anlamadığımız bu şeylere para verdin değil mi?
- Hayır canım. Türkân'lardan aldım.
- Ohhh! Onların da mı sorunları varmış? He he he...
- Varmış ama halletmişler. Grafenberg noktasını bulmuşlar.
- Eeee, ne duruyoruz biz de bulalım!
- Öyle kolay değil, tarif etti ama.
- Nerede, çabuk tarif et...
- Dur bakayım, şuraya yazmıştı ama... Hah... Bak şimdi klitorisi geç­
tikten sonra sağa döneceksin önce. Sonra bir süre git. Postanenin yanın­
dan sağa dön, karşına düz bir duvar gelecek. Duvarda iki bin tuğla olduğu-'
nu düşün. İşte ihtimal ikibinde bir...
- Peki onlar nasıl bulmuşlar?
- Kolay olmamış elbet. Aramalar sırasında iki petrol, üç de metan gazı
kuyusuna rastlamışlar. İki kere de yollarını kaybedip, belediye zabıtasına
sığınmışlar. Sonunda bu kitap sayesinde yollarını bulmuşlar...
- Anne, o da ne?

45
- Ernest Grafenberg'in "Haritalı ve İzahlı Grefenberg Noktası Üzerine
Tahmini Notlar" adlı üç ciltlik kitabı.
- Ulan madem bunlar bu kadar önemliydi de, okullarda ne diye bi­
ze "kurbağaların dolaşım sistemlerini" öğretirler. Bi Allah'ın kulu da
çıkıp Masters ve Johnson'dan bahsetseydi şimdi böyle debelenir
miydik?
-Hadi hadi büyütme bu kadar. Bak Ciar bir araştırma yapm ış. Erkekle­
rin % 801 birlikte oldukları kadınların orgazm olduğunu söylerken, aynı so­
ru kadınlara sorulmuş. Sonuç % 2...
- Yaktın bizi Kâzım Kartal. Alacağın olsun.
- Dur hemen sinirlenme. Gel teori çalışalım. Bak şimdi şu kırm ızı çizgi­
ler kadın, şu mavi çizgiler de erkek. Grafikte de görüldüğü gibi bu kırmızı
çizgilerle mavi çizgilerin kesiştiği yere C dersek, Opium noktası da A olur.
A'dan C'ye kadar olan kısma da cinsel uyarılma eğrisi deriz.
- Bırak bunları Neslihan. Yıllardır matematik, logaritma nedir
unutmuşum zaten. Daha fazla moralimi bozma.
- Neyse, yarın devam ederiz. Hadi yatalım.
- Uyku tutarsa evet. Üff şu gazeteleri ver bari. Okuyunca uykum
geliyor nasıl olsa.
- Al hepsi burada.
- Mır mır mır... Aaaaa. Hassittlr be... Cart, cııırt, cuuurt...
- Nooldu Serdar. Niye yırttın gazeteyi.
- Habere sinirlendim yahu. "Erkekleriniz çok güçlü diyen İsveçli
Helga, seneye gene buradayım" demiş. Gel gel... Gel ve gör...

46
BÖBREĞİMİ KAÇIRDILAR DALDAN DALA UÇURDULAR

Geçtiğimiz günlerde iş bulma vaadi ile kandırılıp gittiği Londra'da


uyutularak ameliyatla böbreği çalınan Türk ile görüştüm.

- İyi günler Kemal Bey.


- Ciğer için geldiysen geç kaldın yeğenim. Dün eve giren hırsız ça­
lacak bir şey bulamayınca benim ciğerlerimi alıp götürmüş. İki takımı
birden.
• Peki keserken hiçbir şey hissetmediniz mi?
- Kesile biçile alıştık artık kardeşim. Londra'da beni kesip böbreği­
min tekini aldıktan sonra namım yürüdü zaten. Geçenlerde eve birta­
kım akrabalar geldi. Çocukları yeni evlenmiş de...
• Eeee?
- Çeşmibülbülüne su yürüyormuş. Benim "çeşmibülbülü" istediler.
Ben vermeyince de "Eh kısmet değilmiş" deyip gittiler. Sonra aradan
aylar geçti ben unuttum tabii bir akşam misafirliğe gittiğimde bana ilaçlı
çay içirip "çeşmibülbülü"mü almışlar.
- Peki şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz Kemal Bey?
47
- Ne yapayım. Adımı Kemaliye olarak değiştirmeyi düşünüyorum.
- Nasıl olur?
- Olur işte. Bahri Bahriye, Nuri Nuriye oluyor nasıl olsa!..
- Hayır ama bu vahşet... Yani insanca yaklaşıp sonra da...
- Bu da bir şey mi abi. Esas ben kalbimi kaptırmışım ki sorma.
- Bir kıza mı?..
- Evet... Bundan önce iş aramak için Güney Afrika'ya gitmiştim.
Orada bir kız tanıdım. Kızı görsen... Hemen iki ciğerini keser önüne
atarsın öyle bir şey yani. •
- Siz de kalbinizi mi verdiniz?
- Vermedim abi. Beni kandırıp aldı. Bir gece iyice kelle olmuştuk.
Gel bizim eve gidelim dedi. Evine gittik. Duvarları fayans içeride garip
aletler olan bir odaya soktu. Sen şuraya soyun yat ben geliyorum dedi.
Az sonra tepemde şöyle yuvarlak yuvarlak ışıklar yandı. Odanın kapısı
açıldı. İçeri yeşil önlüklü adamlar girdiler ve beni orada bayıltıp kalbimi
aldılar.
- Eeeeee şimdi nasıl yaşıyorsunuz?
- Bu doktor Bernard işinin ehli abi. Kalbi söküp yerini bi tane emme
basma tulumba takmış. Haa söylemeyi unuttum o genç kız da Doktor
Barnard'ın sevgilisiymiş zaten. Hayır kalbimi almalarına bir şey demiyo­
rum da bana verdikleri iki yüz doları da havaalanında kaptırdım ona ya­
nıyorum.
- Noolucak kardeşim? İki yüz dolar için üzülünür mü?
- Üzülürüm tabii abi. Cüzdanımı safra kesesine iğnelemiştim. Bera­
berinde o da gitti.
- Her şeyinizi almışlar desenize.
- Evet abi. İçimde bir boşluk hissediyorum. Tek böbreğim kaldı, o
da serseri mayın gibi kafasına göre takılıyor. Bir gün ayak topuğuma
kadar inmiş. Şöyle yere sert bastım tekrar yukarı fırladı. Şimdi sol om­
zuma yakın geziniyor.
- Ya mideniz yok mu?
- Vardı da onu kendim aldırdım. Zaten bir işe yaramıyordu bari bir
fakiri sevindireyim dedim. Vehbi Koç satın aldı.
- Çok acıklı yahu. Kederlendim şimdi. Yak şuradan bir sigara.
- Şağol, ateş var mı?
- İşte... Yaksana kardeşim tutuyorum ya...
- O tarafımdan tutmayın. Sağ gözüm de görmüyor.
48
- Onu da mı çaldırdınız?
- Evet bir gün Ankara'ya gitmiştim. Yolda yürürken kafama odunla
vurdular...
-Kim?
- Bilmiyorum karanlıkta yüzlerini iyi seçemedim ama bir kadın, bir
erkektiler galiba, ikisi de şişmandı. İsimlerini de hayal meyal hatırlıyo­
rum. Birininki Tuğrul'du galiba, birinin de Selma'ydı. Adam gözümü alır­
ken "Hale bu işe pek sevinecek" diyordu. Kadın da "Tuğrul hazır
uyutmuşken bir tane damar keselim. Bakarsın ilerde yeniden bay-
pass olursun. Gerekir... diyordu.
- Kardeşim bütün bunları duyuyordun da neden gidip şikâyet
etmedin. Hiç akıl yok mu sende?
- Yok... Beynimi de Almanya'ya iş bulma umuduyla gittiğimde al­
mışlardı.
- Ee beyin olmadan naapıcaksınız şimdi?
- Orası kolay abi. İlk seçimlerde belediye başkanlığına sonra da
başbakanlığa adaylığımı koyucam. Benden iyisi Şam'da kayısı...

49
KIR GÖNLÜMÜN ZİNCİRİNİ
ACILARIN BACISI

- Abi arada bir tane de arabesk okuyem be...


- Olmaz len. Öldürürüm vallah. Arabesk devri gapandı oğlum. Şimdi
devir Ezgin Müzik devri. Para bunnarda şinci... Önce sana bir isim bula­
lım... .
- İsmim var ya abi. Küçük İsmail...
-Olur mu oğlum. Olur mu yahu. Gücük İsmayıPı unut... Arabesk söyle­
diğini kimse bilmesin he. "Cezaevinden yeni çıkmış İsmayil Yoldaş'ın son
kaseti yakında çıkıyor" deyi ilan verdik.
- Ya benim Küçük İsmail olduğumu bilen çıkarsa?
- Çakamazlar. Kırk yılın arabeskçi pavyon şarkıcısı Yaprak Nur ge­
çenlerde "Acıların Bacısı" deyi kaset yaptı. Göya 8 yıl hapiste yatmış da
çıkmış ırıspı. Lan ben 8 yıl nerede yattığını iyi bilirim onun.
• Bizim yaptığımız da aynı şey abi.
- Çok konuşma sana saçını kestir dedim. Artık hep alabros kesecen
saçını. Gözlerin de kızarıkolsun. Geceleri uyuma. Ne diyorduk, hah... Sa-

50
nabirisim lazım.
- İsmail Yoldaş nasıl abey?
- Çok klasik. Yüz tane var zaten. Duymadın mı, Malatyalı İskender,
Yozgatlı Hacı Bülbül, İzmirli Efkâriye, hep yoldaş ismini kullanıyorlar? Bir
iki kişi yanına katıp seni gurup etsek nasıl olur? Bak kasetin adını da bul­
dum "Mücadele Ezgileri". Söyleyen Grup Ezgin Kardeşler.
- "İvmesizlik Özlemi" daha iyi değil mi abi.
- Bırak öyle güççük burjuva isimlerini İsmail. Toplumcu ol. Hah şöyle
diyek. Hanı Kanarya kardeşler var ya siz de "Sosyalist Kardeşler" olun.
- Fena değil. Bak ilk kaseti şöyle okuyoruz abi. "Sosyalist Kar­
deşler" söylüyor.
"Vurdu felek sillesini
Kul olduk kapitalizme"
- Lan İsmayıl aferim lan. Sen neler de bilyon. Kapitalizim felan cuk
otu'rdu orıya. Ha bir de Halime'yi söyleyecan.
- Hangi Halime?
- "Halime'yi samanlıkta bastılar."
- O seks şarkısı abi...
- Olsan yavrım. Herkec söylüyor şinci. "Soyun da giryanıma. Terim
ilaçtır benim" ne oluyür? Hem ben onun sözlerini deniştirdim.
"Halim Emmi"yi samanlıkta bastılar
Kızıl Bayrağını gül dalına astılar.
-Elal sana patron!..
- Dur bitmedi şu da var. .
"Devrim gelir hoş gelir,
lüm, lüm, lümü lümü ley"
- İbrahim kızmasın abi?
- Yok oğlum. O da modaya uyjy. "Obejektif ol sevgilim" adlı bir parça
okuyacakmış yeni plağına.
- Plak dedin aklıma geldi. Bana çalacak orkestra hazır mı?
- Orkestra mı? O da ne oğlum. Öyle gavur aletleriynen "özgün müzik"
olur mu? Bir saz ilen Balalayka çalacaz sadece.
-Ya kaset kapağı.
- Onu da ısmarladım. Şimdi Şen bir duvarın dibine çökmüşün. Man*
pıshane duvarı. Elinde kırık bir saz. Omzunda güvercin, ayağında pıran-
ga. Bak ressam karı çizdi bile.

5i
- Abi bu resimde üç tane elim var.
- Hani.
- Bak iki elimle sazı tutuyorum. Bir elimle güvercini okşuyo-
rum.
- Vay be görmemişiz vallah. Hey oğlum alın şu resmi karıya götürün
yeniden çizsin. Şu Çelik Bilek miydi neydi, onun da bir kitabını satın
alın.
- Nevzat Çelik.
- Hah onun kitabından şiir araklayalım.
- Abi telif hakkı filan.
-Netelifi oğlum. Tutuşturun eline üçbeş kuruş. Yeter işte.Allah Allaa-
ah...

52
LOTARYA SAVAŞINDA GEÇEN YIL...

Kartonlar, havada uçak, karada kaçak, bir kupona Cennet-I Âla kam­
panyaları derken bir koca yılı geride bıraktık. Pekü, bu işten kim kârlı çıktı,
kim ne verdi, ne buldu? isterseniz kartondan merceğimizle basına bir göz
atalım.

MİLLİYET:
Kartondan biişeyler kampanyasını İlk başlatan gazete olan Milli-
yet'in satışı kartondan ev verdiği zaman 1 milyon, ertesi gün de 250
bin civarında seyredince gazete yöneticileri gazeteyi iptal ederek
haftanın her günü karton vermeye başladılar. Dünya evleri dizisi kar­
tonunun birinci katına Mehmet Ali Birand ve Melih Âşık'ın köşelerini
sıkıştıran yöneticiler çatı katını da başyazar Altan Öymen'e ayırdılar.
Kartonun arkasına da spor sayfası yerleştirildi. Milliyet bu hamlele­
riyle "okunmak için alınan gazetedir" sloganı yerine "Milliyet kesil­
mek için alınan gazetedir" sloganını kullanmaya başladı.
GÜNAYDIN:
Yıl içinde el değiştirerek Asil Nadir'e satılan Günaydın piyasaya sür­
düğü taze paralarla işe başladı. Her gün bir televizyon ve her gün bir oto­
mobil kampanyaları ile piyasayı alt üst eden Günaydın'ın bu tutumunu
Hürriyet ve Sabah yöneticileri Başbakana şikâyet ettiler. Olaya acil çözüm
getirmeye söz veren Başbakan televizyona ve otomobile zam yaptı. Ga­
zetenin yıl içinde düzenlediği kürk kampanyası da etkili oldu. Buna rağ­
men kampanyadan memnun olmayan Gülhane Parkı yöneticileri kaybo­
lan ayı, tilki ve kedilerden gazete yöneticilerini sorumlu tutuyorlar.

HÜRRİYET:
Beş kupona bir otomobil kampanyası yaparken, Günaydın'ın bir
kupona bir otpmobil kampanyası düzenlemesine çok bozulan Hürri­
yet, "yarım kupona yarım otomobil" kampanyası ile kaybettiği okur-
larıgeri almaya çalıştı. Yıl içinde Naim Süleymanoğlu, Mustafa Deniz­
li gibi ünlülerin biblolarını veren Hürriyet teknik servis şefi Nlzamet-
tin'in bir hafta da kendi biblosunu vermesi üzerine bu kampanyayı ip­
tal etti.

SABAH:
Beş kupona bir otomobil. Bir kupona bir otomobil yarışına çok bozulan
Sabah, "Kupon mupon yok. Her osurana bir otomobil" kampanyası ile or­
talığı kırdı geçirdi. Yıl içinde plastik oyuncaklar veren Sabah, plastik şişme
karı verdiği gün maksimum tirajına ulaştı ve 1 milyonun üstüne çıktı.
Ayrıca verilen dayalı döşeli iki dairede oturan eski kiracıların evden
çıkmaması üzerine Sabah, "dayalı döşeli iki daire, yanına da bir adet Ah­
met Vardar" kampanyası düzenleyerek kaybettiği prestijini geri aldı.

GÖLGE ADAM:
Adnan Kaşıkçı'dan her öğrenciye burs kampanyası ile yıla hızlı
başlayan Gölge Adam, Kaşıkçı'nın aynı hızla para kazanamayıp zor
duruma düşmesi üzerine, öğrencileri Adnan Kahveci'nin açıköğre-
tim okullarına kaydettirdi.
Gazete yıl içinde bir kupona Deniz Baykal'ın kirli çamaşırlarını,
anarşist Erdal'ın ÖDTÜ'deki parkasını ve Cici Özal posterlerini vere­
rek tirajını artırmasa bile bazı çevrelerdeki kredisini artırdı.

54
TERCÜMAN:
Gazeteci Mehmet Barlas'ı kadrosuna aldıktan sonra büyük bir kam­
panya ile piyasaya çıkan Tercüman, Türk basınında ilk defa uçak vererek
adından söz ettirdi. Verdiği uçağa rağmen bir tek yeni okuyucu bile alama­
yan gazete, deneme uçuşu yapan uçağın Esenler üzerinden yere çakıl­
ması üzerine bir anda en çok okunan gazete haline geldi. Daha liberal bir
politika izlemeye karar veren gazetede, Ahmet Kabaklı'nın daköşe yazar­
lığını bırakıp okuyuculara kabak dolması yapması kararlaştırıldı.
Bunların yanında Tan-gram adlı Çin oyunu ile okuyucu toplayan Ter-
cüman'ın bu kampanyası, Tan gazetesinin verdiği Tanam adlı eklerle bo­
zuldu. "Çin İşi Japon işi bunu yapan iki kişi" sloganı İle ne işe yaradığı ma­
lum karton oyuncaklar veren Tan gazetesi ile Tercüman gazetesi mahke­
melik oldular.

MİLLİ GAZETE;
Yıl içinde verdiği kartondan Cennet-i Âla ve Mahşer Meydanı ek­
leri tiraj artırmayınca bibloyadönen Milli gazetenin, Cehennem Zeba­
nisi, Azrail Aleyhisselam ve Ecinni taifesi bibloları çok tuttu.
İstanbul basınının bu hamlelerine kendi çaplarında cevap ver­
meye çalışan yerel gazeteler de bu yarışa katıldı. KARADENİZ gaze­
tesinin verdiği kuruyemiş ve kabak çekirdeği, BURSA HAKİMİYETin
verdiği tereyağı, ÇORUM EKSPRES'in verdiği leblebi, MİDYAT POS-
TASI'nın verdiği keşkek, GÜZEL ANTEP gazetesinin verdiği lahma­
cun gibi promosyonlarla lotarya dünyamız renklenirken geçen yıla
göre gazete okuyucusunda 45 bin adet azalma oldu.
Allah Allah. Neden acaba?

55
BAŞKAN BABAMIZIN SONBAHARI

- Gazetelerinizi getirdim efendim.


- Bana efendim deme Cumali. Herkes öyle diyor zaten. Sen başka
şeyler söyle bana. Yücelt beni.
- Emredersin haşmetlüm...
-. Hah şöyle? Bakalım gazeteler neler yazıyor. Halkın şikâyetleri ne­
ler? "Ben yirmi yedi yaşında bir genç kızım. Geçenlerde tampon takarken
çıt diye bir ses geldi. Acaba kızlığım çatlamış mıdır?"
- Orası Güzin Abla Köşesi efendim. Siyasi haberler birde...
- Bir ne?
- "Bir sayı" devletlüm...
- Hah buldum... Haydaaa hâlâ şu "Madonna" meselesi mi?
- Madonna değil efendim Cem Duna...
- Amaaan canım dana mıdır Duna mıdır işte. Giderayak bize fena ka­
zık attı zaten.
- Ne yaptı lordum?
- Giderayak Divane Ali'yi televizyona çıkartmadı mı Cumali? Divane

56
Ali kim? Azılı komünist. Cem Donna k i m ? 0 da azılı komünist. Bak bak ne
diyor şarkıda:
"Okulda defterime, sırama ağaçlara,
Yazarım adını ey özgürlük..."
Bu ne bu? Öğrenciyi isyana teşvik değil mi Cumali?
- Öyle sir.
- Ne yazıcakmış defterine. "Ey Özgürlük".
• Kolaydı.
-Yazdırırlar adama. Getir şu SEKA listesini. Defter kâğıdına bir zam
geçireyim de bakalım o zaman neresine yazacak "Ey Özgürlük" diye. Ko­
münist bunlar komünist.
- Komünist dediniz de aklıma geldi efendim. İzmir'de komünist
diye gözaltına alınan 14 yaşındaki çocuğun annesi size mektup yaz­
mış. "Oğlumu bırakın o daha çocuk" diye.
- Ha ha... Yemezler bu numaraları Cumali. O çocuk kim biliyor mu­
sun? Mustafa Suphi... Yaşını küçültmüşler...
- Mustafa Suphi yıllar önce Karadeniz'de boğuldu ya?
- Şen öyle san. Üstünde can yeleği varmış, kurtulmuş komünist herif.
Sonra izmir'e yerleşip bir ilkokula kaydolmuş diye duydum. Bu çocuk o iş
te.
- Aşırı ceryanlar dört bir yanımızı sardı desenize.
- Ceryan dedin de aklıma geldi Cumali. Şu şapkanı tak. Senin bey­
ninle benim beynim ceryan yapıyor...
- Kahveci de aşırı ceryanlara kapılmış efendim. Bakınız "Askeri­
yede neden hiç yolsuzluk haberi olmaz" diye demeç vermiş.
- Olsun mu istiyor yani. Askerde dayak da yoktur, yolsuzluk da. Hem
ona ne? O bir garip milletvekili. Hah sahi milletvekili ne demekti Cuma­
li?
- Bilmiyorum Sahip. Gidip bizim oğlanın resimli ansiklopedisine
bakarım. Resimli olmayınca akılda kalmıyor da...
- Bak bak işçiler 1 Mayıs günü yürümek istemişler. Nankör herifim
noolucak. Biz onlara deniz otobüsleri tedarik etmedik mi? Tüyden hafif
metrolar yapmadık mı? Daha ne yürüyorlar? Damını buldular kiremitinı
mi istiyorlar bu komünistler.
- O bir şey değil işadamı Cefi Kamhi "1 Mayıs kutlanabilir" de­
miş. Ona bozuldum.

57
- Hiç bozulma Cumali. O da komünist.
- Ciddi misiniz Ekselans?
- Evet azılı komünist hem de. Eskiden IGD diye komünist bir örgüte
üyeymiş. Şimdi de AEG adlı bir örgütün başında.
- Deme lan sahip.
- Ben demiyorum. Raporda öyle yazıyor. Bak işte MİT raporu.
- Bu deli raporu yahu. Kih kih kih... Üstelik adınıza yazılmış. Dur
bakiyim paranoya ve şizofreni teşhisi koyulmuş ha ha ha... Sen şizof­
rensin öylemi lordum?
- Cumali. Şunu aççık seççik ifade edeyim ki sen hakkımdagereğinden
fazla şey öğrendin.
- Ama Sadrazamım raporda öyle yazıyordu.
- Sana ne komünist köpek?
- Ben komünist değilim.
- Komünistsin işte. Kocakafa Hüsnü de komünist. Bush da, Davulcu
Asım da komünist. Hepiniz öylesiniz hepiniz. Nöbetçileeer alın şu adamı,
benim de ters kollu gömleğimi getirin...

58
BAŞKAN BABAMIZIN İLKBAHARI

- Merhaba Sefa Bey...


- Hoşgeldin ciğerim, buyur otur.
- Bu sene de belediye başkanlığına adaylığınızı koyacak mısı­
nız?
-.Valla ben koymak istedim ama partiden "Geçen sefer sen koydun.
Bırak bu sefer de başkaiarı koysun" dediler. Ama ben ısrar edinceee...
- Ne kadar ısrar ettiniz?
- Eh epeyi ısrar ettik canım. Bir kısmını vakıfa ısrar ettim. Bir kısmını
da genel merkeze ısrar ettim. Sonra adaylığım kabul edildi çok şükür.
- O elinizdeki parke taşı ne oluyor?
- Bakşimdi bu alelade bir parke taşı değil bir kere... Bunun adı var: Ya-
tırım-1.
- Yani toplanan 25 milyarla yaptığınız yatırım bu mu?
' -Olur mu ciğerim, hiçoiur mu? Birtane daha var idi. Yatırım-2... Onu
açık olan kanalizasyon çukurlarından birine düşürdüm.
- Mesele de bu yani. Kanallar açıktan akarken...

V)
- Muhalefet gibi konuşma gülüm. Oyle konuşma. O açıktan akan la­
ğımların önüne set çekip baraj yapmadık mı? Oradan elde edilen elektrik
ile belediye binasının damına ışıklı lambalarla adımı yazdırmadım mı?
Daha ne yapayım yani? Hepsini ben mi sıçıyorum yahu. Hem o lağımlarda
yetişen canavarlar başıboş köpekleri yedikleri için köpek itlaf ekiplerine de
gerek kalmadı.
- Valla ben duyduklarımı söylüyorum Sefa Bey. Halk toplu taşı­
macılık işini boşladı diyor.
- Tüüüh, reziller. Cahlde dizindeki tramvayı almadım mı? Heykelin
oradan sefer yapacak işte...
- Haa, bir de heykel meselesi var. O heykele portrenizi yaptırdığı­
nızı söylüyorlar.
- Yalan, hepsi yalan... O heykel Atatürk heykeli yahu, nasıl bana ben-
zermiş?
- Atatürk değil. Bindiği atın yüzüne kendi portrenizi yaptırmışsı­
nız.
- Allah Allahhh... At banabenzlyorsa ne yapayım yani. Estetik mi ola­
lım baba?
- Bir de deniz troleybüsleri meselesi var.
- Evet yakında sefere girecekler. Troleybüslere devlet büyüklerimizin
adını yerdik. Semra'nım-1, Turgut Bey-2, Sefa Bey-1.
- İyi de denize troleybüs zor olmayacak mı?
- Herkes bilmeden konuşuyor işte. Şimdi hat çekiyoruz. Kolay mı, zor
mu görürsün...
- Büyük tonajlı gemiler tellere takılacaklar ama...
- Ne yapalım onlar da Ümit Burnu'ndan dolanıp gitsinler.
- Geçen yaz yapılan sünnet düğününde de birtakım yolsuzluklar
tespit edilmiş Sefa Bey. Bakın burada yazıyor. Sünnetçinin faturasını
kabartmak için bütün personel sünnet edilmiş gözüküyor. Hatta sek­
reteriniz Nilgün Hanım bile.
- Bak şimdi. Bu kâğıdı o yollu karı mı dağıtıyor? Yahu artist işte. Nerde
bir artist var, diktiler karşımıza. Artist olmuş da bir şey olmuş sanki. Ne yani
bizde gözüktük televizyonda. Hani dört yıl önce vergi kaçıranları televiz­
yondan teşhir ediyorlardı ya. O zaman ben de televizyona çıktım. Ne var
bunda yani? Artistmiş. Ben göstericem o karıya ama.
- Ne yapacaksınız?

60
- Hippi Coşkun var ya, ben de onu başkan yardımcısı yapacam. O
aday karı ile bir filmleri var ki görme. Bütün sinemalarda yeniden vizyona
soktum, isterlerse göstermesinler. Bir de çıplak resimlerini dağıttım.
Bak...
- Valla bu numaralarla seçimi kazanmanız zor.
- Kim. Bana mı oy vermeyecekler? Keyifleri bilir. Beni seçmezlerse
bütün yatırımlar durur.
- Başka yatırımlarınız da mı var?
- Elbette. Rafadan yumurta pişirme tesisleri var. Tek yataklı devlet
hastanesi var. Hızır acil bilyalı arabaları var. Çöp bisikletleri entegre tesis­
leri var. Tüy siklet metro vaaar.
- O metro için mesafesi çok kısa diyorlar.
- Ne, mesafesi mi kısaymış? Kim diyor bunu?
- Halk diyor...
- Tamam anlaşıldı. Ne yapsak yaranamıycaz bunlara. Zülfikaaaar,
Niyaziiii...
- Buyrun beyim...
- Şu metroyu sökün bizim eve götürüp salonun ortasına kurun. De­
mek mesafe kısaymış ha. Görün bakalım. Metrosuz kalın da aklınız başı­
nıza gelsin.

61
KİM DEMİŞ "DEMİREL TATİL YAPMAZ" DİYE?
İŞTE DEMİREL'İN TATİL GÜNLÜĞÜ...

25 TEMMUZ
"Tatile ihtiyaç vaaa... Turgut Bey her yaz tatile çıkıyor, senin ba­
şın kel mi?" dedi Nazmiya'nım.
"Dokuz yıl önce Hamzaköy"de tatil yaptıydık ya" didim.
Kerime bi şaplak attı getti.

27 TEMMUZ
Nazmiya'nım tatil yapmakta gararlı...
"Eğer tatile neyin götürmezsen, şart olsun gidip Semra'nımın pa­
patya vakfına üye kaydolurum. Ondan sonraki rezaleti var sen dü­
şün" dedi.
Yarın Antalya'ya gidiyoruz.

28 TEMMUZ
"Ucuz olur pansiyonda galalım" didim ama Nazmiya'nıma dinlete-

62
medim.
Kemer tatil göyünde kalmak isteyoo...
Naapçez...
Gemerleri sıkçez, Gemer'de galcez...

29 TEMMUZ
Gemer tatil köyüne yerleştik.
Köylülerin halini görünce içim cız etti.
Ne üstte var ne başta var. Kadınlar, esvap alamadıklarından memele­
ri açıkta dolaşıyorlar.
Memeleri ortadadolaşanbirköylügızımnayaklaşıp, "Bu sene hubu­
bat alım başfiyatlarını beğendin mi?" dedim.
Bana "Aryu Stupid" dedi.

30 TEMMUZ
Dün gonuştuğum sinesi bağrı açık karı göylü değil üstsüzmüş...
Argadeşler öyle didiler.
Ben de "Slne-i Millete" dönmeyi teklif ettim.

1 AĞUSTOS
Bugün Gemer'de gumların üstünde gezlnirkene adamın birini fena
haşladım. Üzerine "Cankurtaran" yazılı bir tişört giymiş dolanıyordu orta
yerde. Çağırdım... "Eğer gurtarılacak birileri varsa biz gurtarırız. Va­
tandaş bize "Gutlar bizi baba" demektedir. Sen kim oluyorsun da va­
tandaşı gurtarmeye kalkıyorsun?" didim.

2 AĞUSTOS
Nazmiye bugün beni rezil etti. Gumlarda yatacaktık.
Havlu istedim. Elinde bir Amerikan bayrağı, çıktı geldi. "Neredenbul-
dun onu çabuk yok et," didim.
Herkesin ortasında "Ayol senin çalışma odanda çekmecede duru­
yordu. Havlu sanıp aldım" demez mi?

3 AĞUSTOS
Gemer'deki göyde spor yapalım dedik. Aletli cimnastik vaa, vind sörf
vaa. Tenis vaa...
63
"Biz Nazmiya'nımla devegüreşi yapmayı severiz. Devegüreşi
için bir çift vaa mı?"

4AĞUSTOS
Çok gorktum. Bugün ödüm botuma karıştı. Saat 12 sularıydı. Nazmi­
ya'nımla tentenin altında "Cimdikcimdikmakarna" oynuyorduk ki birden
o şeşidüydüm.
Mehter Marşı...
"Bu sefer bir sene sabredemediler Nazmiye. Beni arayan olursa
bakkala permatik almaya gitti de" deyip masanın altına gizlendim. Me­
ğer boşuna gorkmuşum.
Mehteran takımı turistlere gösteri yapıyormuş.
Şapkamı yerine goydum...

7 AĞUSTOS
Bugün işadamı Tahsin Kavun beni yatıyla gezdirecek. Ama "Başba-
kan'ı.ı gazabından korkuyorum. Sizi yatta görürse beni mahveder. O
yüzden yatın arkasına iki lastik şambrel bağlayacağız. Siz arkamız­
dan serin serin gelirsiniz" dedi.

8 AĞUSTOS
Yarın dönüyoruz.
Dünki yat gezisi çok eyi geçti. Tahsin Bey beni Başbakan'ın her sene
denize girdiği koya götürdü.
Koya işedim...

64
AHMET HARDAL
KAVUN NAMINA

SALACAK CANAVARINI KULAĞINDAN TUTTUĞUM GİBİ...


Efendim bunca yıllık gazetecilik hayatımız boyunca, kuponlardan ar­
ta kalan yerlerde gördüğünüz haberler için kendimizi az helak etmedik.
Mesela şu Salacak cinayeti.
Şimdi "Salacakla neresi?" diyenleriniz olacak. Şu Üsküdar'dan son­
raki semt işte canııım. Boğaz kenarında keranelerin tam karşısında.
Sırası gelmişken söyleyeyim. "8 numaradaki Yeşim. Ayağını denk
al. Seninle ilgili çok şikâyet alıyorum. Oraya gelirim..."
Neyse o zamanlar Salacak'ın önü doldurulmamıştı. Kıyıda Camgöz
Taci'si, Piç Yavuz'u, Tilt Mahmut'u ve Tekin Aral'ı ile meşhur bir Salacak-
Plajı, vardı.
İşte hadise burada vuku bulmuştu... Olay şu:
KandemirSipahioğlu adlı bircanavar, dulbirkadınayamuluyor. Diyor
ki "Bana bak bana... Sandala binelim, sürelim safa." Kadın da diyor,
"Alalım çocukları onlara da olmasın cefa." Anlaşıyorlar. Dul kadın, ço-

65
cukları ve Canavar sandala binip açılıyorlar.
Lakin tam Kızkulesi açıklarında adam Kız Kulesi'ni görüptahrik olma­
sın mı? İşte bu sıra kadına saldırıyor. Kadın "İmdatorgazmedicekleeer"
diye bağırınca polis yetişiyor. Tabii biz de...
Etrafa keskin nişancılar yerleştiriliyor. Lakin Camgöz Taci ile Bizim
Tekin, "Ahmet Abi sen sıkı atıyorsun. Sen at" diyorlar.
Tam o sırada Canavar kaldırıyor orospuyu,- pardon kadını - denize
atacak. Alıyorum megafonu elime. "Bana bak banaaa... Gelmlylm şimdi
oraya. Kadını denize atıp da Marmara Denizi'ni kirletmeye utanmıyor
musun? Hem denizi kirletenden 2000 lira ceza alıyorlar. Haberin ola"
diyorum.
Katil ise kararlı. "Abi cebimde 1500 lira var. Kadının yerine 2 çocu­
ğu atsam kurtarır mı?" diye pazarlık ediyor.
Baktım adamın niyeti kötü, saksıyı çalıştırdım. Güneş tabakgibi. Keli­
mi aynayapıp güneş ışığını Canavar'ın gözüne patlattım. Canavar küt su­
ya...
Sonra ben yetişip kadını ve çocukları kurtardım. Sandal kirasını da
ödedim.
Yıllar sonra bir haber geldi. Salacak Canavarı'nın elinden kurtardığım
kadın enflasyon «canavarına yenik düşmüştü.
Enflasyon canavarının gözüne de ayna tutmak benim işim değil ya...
Gelmiyim oraya...

66
BATAN GEMİNİN MALLARI BUNLAR

Yıl 1.946.0 yıllar Yeni Sabah gazetesinde "Karaya vurangemi" mu­


habirliği yapıyorum. Parlamento muhabirliği gibi bir şey.
Bir gün haber geldi. Yazı işleri müdürümüz Bahaeddin Cevat Bey
"Ahmet gözün aydın. Karadeniz'de gemilerin batmış. Koş bir haber
patlat gel" dedi.
Beykoz nahiyesine varıp at ve eşek kiraladık. Arkadaşlar eşek için
"Önce sen, önce ben" diye kapışırken, ben atı alıp Karadeniz'e varmıştım
bile.
Baktım gemi ortadan ikiye yarılmış. Mürettebat biçare... Çıkardım
kravatımı, ceketimi, gömleğimi, pantolonumu karıya dedim ki...
Yok yahu ne anlatıyordum? Ha Aden gemisiydi değil mi? Adamlara
kıyıdan bağırdım, "Bana bakın bana. Oraya gelirsen hepinizi kurtarı­
rım tamam mı?" dedim. Yarım saat içinde bütün mürettebatı taşıdım.
Tam işim bitti diye sevinirken baktım bir gemi daha. Kıçında "Titanic"
yazıyor. Hemen yettim. 2000 kişiyi yüzerek kurtardım.
O bitti bu sefer Dumlupınar denizaltısı imdat istedi. Onları da dalıp çı-

67
kardım.
Arkasından Nuh'un gemisi. Berbaros Hayrettin ve Andrea Dorya'nın
donanmasını helak olmaktan kurtardım. Üstüm başım ter içinde kalmış.
Leventler de başladılar bağırmaya. "Allah, Allah, Allah... Allah cezanı
versin tembel herif..." Baktım tepemde Yazıişlerl Müdürü Bahaeddin
Bey. "Hani Karadeniz'de batan gemileri çekmeye gidiyordun. Arka­
daşların orada ölümle boğuşurken Karaköy-Kadıköy vapurunun alt
katında uyumak sana yakışır mı ulan" diye bağırıyor.
Uyanıp hazırda geçtim. Sonra bir at kiralayıp olay yerine intikal ettik
ama "Atı alan Üsküdar'ı geçmişti bile."
Gülmeyin, gençlikte oluyor böyle şeyler... Gelmiyim oraya.

68
BUGÜN AYIN ONDÖRDÜ
BU TÜMSEĞİ KİM ÖRDÜ?

10 OCAK
Orman kanununa karşı orman kanunu. Sokağın başına ve sonuna
arabaların hız kesmeleri için iki tümsek yapıldı.

14 OCAK
Sokağın bakkalı Kurtuluş, tümseklerde zaman kaybeden şoförlerin iki
tümsek arasındaki düzlükte eskisinden daha süratli gittiklerini öne süre­
rek, bu iki tümsek arasında kendi imkânları ile üçüncü bir tümsek daha
yaptırdı.

15 OCAK
Marketçi Sacit aynı gerekçe ile yaptırdığı tümseğin önüne, "Herkes
evinin önüne bir tümsek yaparsa, şehrimizde trafik kazası olmaz" yazdır
dı.


17 OCAK
Tümsek furyasına sokaktaki tüpçü Hakkı ile Babaevi Apartmanı yö­
neticileri de katıldılar.

18 OCAK
Muhtar Kubilay, "Herkes birtümsek yaptı. Biz yapmazsak devlete mil­
lete ayıp olur" diyerek ihtiyar heyeti üyelerini güç bela ikna ederek diğerle­
rinden daha yüksek bir tümsek yaptırdı.

19 OCAK
26 numarada oturan emekli albay Haşim Bey, "Tümseklerin yıkılıp
yerine mayın döşenmesinin daha caydırıcı" olduğunda ısrar ediyor.

24 OCAK
Bakkal Kurtuluş uyanık davranıp çöpleri topladı ve kendi tümseğinin
üzerine yığdı. Üzerine beton dökülen çöplerle birlikte en yüksek tümsek
bakkal Kurtuluş'unki oldu.

25 OCAK
Kurtuluş bakkalın tümseğine içerleyen marketçi Sacit, tümseğinin
üzerine bir kal daha tümsek yaptırdı.

30 OCAK
Mahalledeki tümsek savaşına köşedeki banka da katıldı. Dört metre
yüksekliğinde inşa edilen tümseğin üzerine "40. yılda daha yükseğe, en
yükseğe" yazdırıldı.

3 ŞUBAT •
Muhtar Kubilay, "Ulan bunlar kim ki, devlete meydan okumaktalar.
Madem ki, biz burada devleti temsil ediyoruz, en yüksek tümsek bizimki
olmalı"diyerek ihtiyar heyeti namazda iken karar çıkartıptümseğinin üze­
rine yeni katlar ilave etti. 5 metrelik muhtarlık tümseği sokağın ortasında
bir abide gibi yükseliyor.

5 ŞUBAT
Mahalleye tümsekler yüzünden giremeyen taksiciler muhtarın tüm-

70
seğini delip tünel açmak İsterken yakalandılar. Şoförlere devlet tümseğine
zarar vermekten dava açıldı.

7 ŞUBAT
Tümsekler yüzünden mahallenin ekonomisi değişti. Bakkal Kurtuluş
artıkOmo ve Çokonat yerine inşaat makineleri ve beton karıştırma ünitele­
ri satıyor.

10 ŞUBAT
Diğer tümseklerin daha yüksek olması banka müdürünün ağrına git­
miş olacak ki, banka yeni bir tümsek yapmaya karar yerdi. ENKA, STFAve
OYAK Kutlutaş'ın katıldığı ihaleyi STFA konsorsiyumu kazandı. Tümse­
ğin yüksekliği konusunda bilgi verilmedi.

12 ŞUBAT
İkamet kâğıdı harcını 1000 liradan 80.000 liraya çıkartan muhtar, top­
lanan paralarla tümseğini yükselterek gene bankanın önüne geçti.Tüm-
seğin açılışını yapan Bedrettin Dalan, tümseğe "Mimar Sinan-1" adını ver­
di.

14 ŞUBAT
Marketçi Sacit dükkânını devren satarak elde edilen tüm para ile İzmit
civarından rahatça görülebilen bir tümsek yaptırdı.

16 ŞUBAT
Banka şubesi ile muhtar arasındaki tümsek rekabeti sürüyor. Myhtar
Kubilay ikamet kâğıdı iaşe bedelini 80.000 liradan 400.000 liraya çıkarta­
rak, bankanın yaptırdığı yeni tümsekten 300 metre daha yüksek olan bir
tümsek yaptırdı.

17 ŞUBAT
Tümsekler yüzünden mahallede hayat durdu. Bankanın tümseği ile
marketçi Sacit'in tümseği arasında sefer yapan teleferik ihtiyaca cevap'
vermiyor.

71
20 ŞUBAT
Muhtar Kubilay'ın tümseğinin zirvelerine karyağdı. Zirvenin yüksekli­
ğini ölçmek isteyen Boğaziçi Üniversitesi Dağcılık Kulübü üyelerinin mah­
sur kaldıkları açıklandı.

22 ŞUBAT
Jeofizikçiler ve Dünya Haritacılar Birliği mahallede oluşan "Tümsek
Sıradağlarım" inceliyorlar, inceleme bitti Himalayalar üçüncülüğe düştü.
Dünya haritaları değiştiriliyor.

24 ŞUBAT
Hükümet acilen çıkartılan bir kararname ile "Tümsek Sıradağlarını"
İsimlendirdi.-Tümsek Sıradağlarına Turgut Dağı ve Semra Dağı adı veril­
di.
Tümseklerin zirvelerindeki dağ köyleri ile haberleşme bağlantılarının
kesildiği bildirildi.

72
DAĞ, TAŞ SARI LACİVERT BAB-I ÂLİ'DE...

YAZARINNOTU: Aşağıda yazılı olan olayların gerçek gazete, kişi vc


kurumlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Gerçek kişi, gazete vc kurumların böyle şeylere ihtiyacı yoktur.

- Alooo, İmaj Ekspres gazetesi mi?


- Evet. Ben Genel Yayın Yönetmeni Orçun.'
- Lan ipne kılıklı it. Ben de Gündüz gazetesinden İrfan. Oraya ge­
lirsem senin o at kuyruğu saçından tutar, Bab-ı Ali yokuşundan aşa­
ğıya sürükler, araba vapuru iskelesinden de aşağıya atarım puşt.
- N'oldu abi ya?.. Koskoca gazetenin genel yayın yönetmenisin. Sana
bu sözler yakışıyor mu Allah aşkına?
- Bizim gazetenin dağıttığı kendinden yapışkanlı Fenerbahçe ro­
zetlerine sabotaj yapmak size yakışıyor mu peki?
- Ne yapmışız? Kih kih kih...
- Normal yapışkan yerine Japon yapıştırıcı sürdürtmüşünüz. Ro­
zet yapıştığı yerden çıkmıyor. Çocuğun biri pantolonuna yapıştırmış.

73
Yapışkan, pantolonu da delip çocuğun kıçına yapışmış.
- Eeee ne yaptınız?
- N'apıcaz, kerpetenle sökemeyince gazetenin doktoru Artur
Ston gelip ameliyatla çocuğun pantalonunu kesti. Bu arada çocuğun
sağ götü gitti ama olur böyle şeyler dedik gönderdik.
- Bu bizim işimiz değil İrfan Bey. Makreme gazetesi yapm ıştır. Bize de
benzer bir numara yaptılar. 100. golü atana denizaltı vereceğimizi duyun­
ca Sarıyer maçında bütün foto muhabirlerini kale önüne dizdi inekler.
- Hadi rozet sizin işiniz değil diyelim. Taraftarlık vesikası işini ni­
ye baltaladınız?
- Ne yapmışız?
- Taraftarlık vesikalarını bayilerde el çabukluğu ile değiştirmişsi­
niz. Bayiler farkında değil tabii. Gündüz gazetesi alanlara "Fenerbah­
çe vesikası".yerine "orospu vesikası" dağıtmışlar.
- N'apalım, siz de bizim "naylon Fenerbahçe balonlarına" sabotajyap-
masaydınız.
- Hangi balonlar?
- O naylon balonlar canım. Sabahın erken saatlerinde bayilerden ba­
lonları toplayıp yerine sarı-lacivert "plastik şişirme kadın" dağıtmışsınız. O
gün bir tek Fenerbahçeli gazetemize el sürmedi.
- İyi ama o gün 750 bin sattınız.
- Beşiktaşlılar kapıştı o kadınları. Ben bile güç bela bir tane alabil-.
dim.
- Hak ettiniz oğlum. Fenerbahçeli futbolcuların bez bebeklerini
yapan firmayla anlaşıp şortların arasından eşşek şeyi kadar şey sar-
kıtmışsınız. Rezil olduk be... Bütün gün telefonlar susmadı. En çokda
Fenerbahçeli futbolcular aradı.
- Niye?
- Niyesi var mı? Kimi "Benimki küçük olmuş abi" diyor, kimi "Be­
nimki Oğuz'unkinden daha kaim" diyor. Ne yapacağımızı şaşırdık ya­
ni.
- iyi yapmışız... Siz de çarşamba günü verdiğimiz Fenerbahçe poste­
rine baskı sırasında sakal-bıyıkyapmasaydınız. Hatta Rıdvan'a kadın va-
ginası bile yapmışsınız.
- Ooooh. Elimize sağlık. Stada astığımız "Gündüz Gazetesi Şam­
piyon Fenerbahçe'yi Selamlar" pankartında şampiyonun üzerine ay-

74
nı karakterden "İbne" yazan babam mıydı?
- Amaaaan, yazdıysak yazdık. Hem senin konuşmaya hakkın yok bi
kere. Kırk yıllık Galatasaray Kulübü üyesiyken sen de, gazeten de Fener­
bahçeli kesildiniz maaşallah.
- Evet doğru, bir zamanlar Galatasaraylıydım. Ama n'olmuş. Sen­
de Marksist değil miydin? Hani din ve futbol kitlelerin afyonuydu?
Ramazan'da tam sayfa "Peygamberimi Seviyorum" kitapçığı, sezon
sonunda da "En Büyük Fener..." N'oluyoruz?..
- Çaaaat...
- Lafı göbeğinin çatına yeyince kapattı puşt. Neyse gel bakalım
Feyzi. Bu çarşamba Fenerbahçe'nin neyini veriyoruz?
- Hiçbir şeyini efendim.
- Ne dedin, ne dedin?
- Hiçbirşey vermiyoruz. Gazete yönetim kurulu az önce toplanıp işini­
ze son verdi. Artık sadece gazete vericez...

75
HAYAT 80'DE BAŞLAR

31 ARALIK: Milli Piyango'nun yılbaşı çekilişi yapıldı. Büyük ikramiye­


nin kime çıktığı belli değil.

1 OCAK: Büyük ikramiyenin sahibi ortaya çıkmadı. Hükümet, teslim


olmayan talihli için "vur emri" çıkarılacağını açıkladı.

2 OCAK: Herkes birbirine hürmette kusur etmiyor. Otobüs kapıların-


daöncesiz buyrun nidaları eksik olmuyor. 5 milyarlık adam kim acaba? Bu
kuşku adamı öldürür ulan!

3 OCAK: Talihliyi, bileti satan bayi teşhis etti: İzmir'in Kösedere kö­
yünden Salih Gümüşçay...
Milli Piyango yetkililerinden kaçan Salih Dede, romatizma edilerek
hareketsiz hale getirildi ve yakalandı.

4 OCAK: 5 milyarlık mevduatı başka bankaya kaptıran Bülent Şemi-

76
ler, Kaya Erdem bahane edilerek görevden alındı.

5 OCAK: Milli Piyango talihlisi Salih Dede alışverişe çıktı. Vakkora-


madan bir çift paten, kayak takımı ve perezervatif alan Salih Dede, Çem-
berlitaş Baharatçısı'na da uğradı. Baharatçıdan ne satın aldığı öğrenile­
medi.
Köyüne dönen Salih Dede'yi milyonlarca "köylüsü" karşıladı. Salih
Dede ile akraba olduklarını öne süren 1,5 milyon peşmergenin de Irak sı­
nırından içeri girdiği öğrenildi. • • _
Ataköy Turizm Merkezi'nde otel yapmaktaolan Holiday inn. Grubu ise
otel inşaatına ara vererek Salih Dede'nin köyüne 2000 yataklı bir havaala­
nı yapmayı kararlaştırdı.

6 OCAK: Mahkemeler, soyadını değiştirmek isteyenler yüzünden


başka davalara bakamaz oldular. TKP ve DEV-SOL davalarına bakan
mahkemeler bile bu davaları bırakıp, soyadı davalarına bakmaya başladı­
lar. Turgut ve Semra Özal çifti soyadlarını Gümüşçay olarak değiştirince,
iki gün önce soyadını değiştiren sovyet vatandaşı Mihail Gümüşçay'la ak­
raba oldular.

7 OCAK: Malatya'nın Pötürge ilçesi, Kösedere köyünütörenle kardeş


kent ilan etti.
Salih Dede'nin parayı, Beşiktaş ve Altay'a vereceğini açıklaması şok
etkisi yarattı. Beşiktaş Kulübü, Dede'nin bakımı ile Ferdinand'ın ilgilenece­
ğini açıkladı. Ayrıca Baba Hakkı olan lakap, Hakkı Yeten'in elinden alına­
rak, Baba Salih'e verildi.
Fulya Stadı'nda bataklıklardan birine "Salih Dede İç Denizi" adı veri­
lecek. Altay ise Maradona ile görüşüyor.

8 OCAK: Dede'nin MİT raporu da gazetelerde yayınlandı. Rapora gö­


re, Salih Dede Tan gazetesi okuyor ve çevresinde mazbut bir adam olarak
biliniyor.
Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı ise Salih Dede'ye uygun bir kadının
peşine düştü. Madonna'nın kasetini beğenmeyen Salih Dede, eski dünya
güzellerinden Günseli Başar'la evlenmek istiyor.
p Günseli Başar evli ve iki çocuk annesi.

77
9 OCAK: Bedrettin Dalan da iki dozere Salih Gümüşçay adının veril­
diğini açıkladı. Ayrıca iki bulvara daha şanslı Dede'nin isminin verileceğini
söyleyen Dalan, daha sonra bu bulvarların yıkılıp yeşil alan yapılacağını
ve parka gene Salih Gümüşçay'ın adının verileceğini belirtti. Daha sonra
yıkılacak olan çocuk parkı yerine yapılan ve üç sene sonra tekrar yıkılacak
olan okula da Salih Dede'nin ismi verilecek.
Türk Kadınını Güçlendirme Vakti üyelerinin bütün ısrarlarına rağmen
Günseli Başar boşanmaya ve Salih Dede ile evlenmeye yanaşmıyor. Hü­
kümet ise olağanüstü toplanarak imren Aykut'un Salih Dede ile evlenmesi
ile ilgili kanun hükmünde bir kararname yayınladı. Kanuna karşı çıkarak
isviçre'ye iltica eden Aykut'un bütçeyi zor durumda bırakması sonucu pet­
role yeniden zam yapıldı.

10 OCAK: Salih Dede, Beşiktaş'a yardım yapmaktan vazgeçti. Ga­


zetecilere yaptığı açıklamada, "Ben yardımı Sinan için yapacaktım. O
zampara bir adam. Belki bana da bir iki bayan arkadaş bulur diye umuyor­
dum ama duydum ki onu Kuşadası'na satmışlar. Yardımımı Kuşadası'na
yapacağım" dedi.
Nakşibendiler ise, Salih Dede'yi Şeyh ilan ettiler ve türbesinin Kırıkka­
le'de yapılacağını söylediler..
Beşiktaş Kulübü 10 milyona sattığı Sinan'ı 250 milyona geri aldı.
Papatyalar tarafından kolu bükülen Günseli Başar, sonunda kendi rı­
zası ile boşanmaya razı oldu.

11 OCAK: Başbakan Özal, Kaya Erdem'in istifası ile boşalan Devlet


Bakanlığı'na Salih Dede'yi getirdi.
Salih Dede.Cumhurbaşkanlığı için adaylığını koyacağını açıkladı.

78
AÇIK TEŞEKKÜR!

Okul sıralarına, anlamını daha sonra öğrendiği "Marksist", "Leninist",


"Kova FB" gibi bölücü, nifak tohumu saçıcı, anti-insani sloganlar yazarak
toplum düzenimizi bozan, huzur ve güven ortamımızı cırmalayan "Küçük,
büyük komünist M.Ç"yi ihbar ederek vatanı büyük birtehlikeden kurtaran,
Karataş Lisesi'nln-değerli müdürü, eğitimci, muhbir, iki çocuk babası,
muhtemelen büyük insan,
SAYIN
TURHAN BAYSAL'A,
Bu ihbarı değerlendirip 15 yaşındaki M.Ç'yi gözaltına alan ve gözaltı
boyunca M.Ç'den ilgi ve ihtimamını esirgemeyen, koka kola şişeleri ile su­
suzluğunu gideren, onu ısıtan ve aydınlatan izmir Emniyet Müdürlüğü yet­
kililerine ve değerli eski emniyet müdürü,
SAYIN
LÜTFÜ TOMUŞ'A
Soruşturmanın sonunda devleti tek başına devirmeye niyeti olduğu­
nu ayan beyan ortaya çıkan bu "ifrit tohumunun" mahkûm edilmesini

79
sağlayan Türk Ceza Kanunu'nun dünyada bile benzeri az görülen, emsal­
siz,
141 ve142'NCİ MADDELERİNE,
Bu maddelerin ışığında bu toplum düşmanı hergeleyi tutuklayarak
cezaevine gönderen ve sübyan koğuşunda 87 gün kalmasını sağlayan,
İZMİR DEVLET GÜVENLİK
MAHKEMESİ'NİN DEĞERLİ SAVCI VE YARGIÇLARINA,
Cezaevinde aldığı 87gün içerisinde ağzından kızıl alevler fışkıran kü­
çük canavarı bir an olsun yalnız bırakmayan, onu hücreye kapatarak Miki
Maus'larla tanışmasına yardımcı olan, Cezaevi Müdürü, Siyasal Bilgiler
Fakültesi ve İmam Hatip Lisesi mezunu eşsiz diş sökücü, hamiyetli insaf­
sız, *•;
SAYIN
CABBAR ÖKÜZBAŞ'a
33 gün akli müşahade altında kaldığı İzmir'deki "Komünist Adli Tıp
Kurumu"nun çelişkili ve komünist ahlaksızı koruyucu nitelikte rapor ver­
mesi üzerine, o küçük şeytanı İstanbul'da konuk eden, lû'sünü (bir nevi
zekâ testi) ölçüp, "Akli dengesi tam. Cezai ehliyeti de var. Asalım... Asa­
lım" yolunda bir rapor veren İstanbul'daki Adli Tıp Kurumu Baştabibi de­
ğerli hekim, hipokrat yemini ve Reno 9 sahibi, eşsiz insan,
SAYIN
DR. TAYYAR TESTİ'ye Türrbüşlemlerirtıkıtıkıyürü-
mesine neden olan "huzur ve güven ortamım" yüce milletimize hediye
eden, 12 Eylül Harekâtı ile ülkeyi kötü adamlardan kurtarıp bu değerli in­
sanlara teslim eden,
SAYIN
KENAN EVREN'E,
Bu "huzur ve güven" bayrağını 6 yıldır %22.8 gibi ezici birçoğunlukla
elinde taşıyan, tonton insan, torun torba sahibi muhteşem başbakan,
cumhurbaşkanı adayı, milletimizin bağrından çıkan en büyük Malatyalı,
muhterem eli ve eşinin muhterem eli öpülecek adam, 141 -142 sahibi, İn­
san Haklan'nın yılmaz savunucusu hukuk devleti mimari,
SAYIN
TURGUT ÖZAL'A,
Bu değerli hükümette görev alarak Milli Eğitimin başını tutan ve bu
görevi sırasında kitapların yeniden basılması., köy okullarının kapatılıp

80
güvenlik karargâhı yapılması gibi önemli hizmetlerde bulunan, bu hizmet­
leri yaparken vatan ve milleti uğruna 15 yaşındaki çocukları gözünü kırp­
madan cezalandırabilen, okuduğu ilden uzaklaştırılan M.Ç adlı öğrenciyi
"Unut Cengi, Hayber Kalesi, Osmanlıların beş kıtadaki hâkimiyeti, Ulü Ha­
kan Abdülhamit" gibi çok önemli derslerden mahrum eden. Çok değerli
bakan, milli eğitimin babası, 180 vakıf yönetim kurulu üyesi, hamiyet oer-
ver merhametli dev adam,
SAYIN
AVNİ AKYOL'A
Teşekkürü bir borç bulirim.
Helal olsun size be 1 ,.


BURSA'NIN UFAK TEFEK TAŞLARI

Bu yazıdasözü geçen kişi ve kurumların gerçek kişi ve kurumlarla ilgi­


si olup olmadığı tartışılır. Tartışılmayacak tek şey, birilerinin bu küfürleri
ettiği ve ağzını fena halde bozduğudur.

AĞZINA BİBER SÜRÜLECEK ADAM


- Sevgili vatandaşlarım. Evvela şunu aççık seççik ifade edeyim ki,
takkedüşmüş.kelgörünmüştür. Yakında akg..tkarag..tbelliolacaktır. Bu
memleketi teslim ettiğimiz bazı L.neler memleketi yetmiş sente muhtaç
ettikten sonra, syktyrip gitmemişler midir?
G..ünün kılları ağarmış bu iysktyminin keli hâlâ neye koltuğa talip­
tir?
Sözlerimi burada bitirirken, hepsinin ebesini isykyer, sizlere de sağ­
lıklı, mutlu günler dilerim benim canımdan aziz vatandaşlarım.
Televizyonda okuyacağım metni bu sefer ben yazdım Sabri'ciğim.
m oımuş?
Bana biraz sert geldi "Tahsin" Bey.
- Sert olsun, sert olsun. Bunlara sert koyacan Sabri... Kodun mu öttü-
rücen.
- Bilemiyorum efendim. "Ne de olsa Bursalı" lafından sonra ka­
muoyu çok hassaslaştı. Herkesin söylediğinin altında başka mana
arıyorlar.
- Boşver kamuoyunu. Bu kadar sene kibarlık ettik de ne oldu? Oy mu
verdi yavşaklar.
- Aman, lütfen yavaş. Bir duyan olacak.
- Olursa olsun Sabrl. Bizim malımız meydanda. İşte buyur "Küçük
Tahsin"...
- Mal dediniz de aklıma geldi. Bulgaristan'dan gelen soydaşları­
mız orada kalan mallarını alabilmek için kapsamlı bir göç anlaşması
İstiyormuş.
- Naapıcaklar ordaki mallarını? Vibratörlerini mi unutmuşlar?.. Ha ha
ha...
- Ama bu mesele önem'.i. Dalga geçersek hepsi giderler.
- Gitmezlerse hatırım kahr. Syikymden aşsa Kasımpaşa.
- Erdal Bey bu mesele üzerine gideceğiz diyor.
- Boşver o kuru g..tü. K i n sykyer Yalova kaymakamını...
- Boşvere boşvere ne hale geldik efendim. Bakın bunlar üniversi­
telerin açılış mesajınıza gelen tepkiler.
- Ne demişiz?
- "Sevgili öğrenciler, 1989-1990 öğretim yılında rahat durmazsa­
nız o elinizdeki 'te cetvellerini' alır k..ınıza sokarız" demiştiniz ya...
- Eeee ne var bunda?
- Aslında buna değil, "Okul harçlarını ödemekte güçlük çektiğini
anlatan bir öğrenciye söylediğiniz "Bir erkeğin yoksa parası, arkasın­
dadır kumbarası" lafına fena bozulmuşlar...
- Amma alıngan oldu bunlar yahu.
- Alınırlartabii efendim. Üstelikbu haberleri yazan gazetenin baş­
yazarına gönderdiğiniz tekzip metni yüzünden de çok zor durumda
kaldık.
- Ne vardı ki o tekzip metninde?
- Ne var olur mu? Koca gazetenin başyazarına, "Ulan keltoş. Sen
o kalemle yazmayı bırak. Sana bi tükenmez kalem vereyim. Al eline
kalemi onunla yaz" denir mi? Zor durumda kalmamak için adama bir
Scrikss marka tükenmez kalem gönderdik.
- Amaaan ben bilirim o laleleri. Bi b..k yiyemezler.
- Aramız açılmasın.
- Kıç üstü oturturum adamı.
- Bir özür dilesek. Kamuoyunu fena etkiliyorlar.
• Ohoo, yengemin şeyleri olsa, eniştem olurdu Sabri.
- Yapmayın efendim. Valla itibarımız beş paralık oldu.
-Sen de amma cinssin be Sabri. Ne emmeye geliyorsun, ne gömme­
ye.
- Zırrrr...
- Alo ulan ne var?
- Biz Borsadan arıyoruz.
- Ee. Kimsiniz?
- Söylenildiği gibi 178.268 ibneyiz. 1988 yerel seçimlerinizde siz­
lere oy vermiştik. Ama şimdi ibnelik ederek partinizden ayrılıyoruz.
Saygılar.
- Alooo. Borsa... Yeşil Borsa... Peygamberler diyarı. Kapatma ulan.
Alo yiğitler, efeler diyarı.
- Çaaat.
- Kapattı puşt...

84
DERS KİTAPLARI YENİLENDİ

Ders kitaplarında yapılan değişiklikleri Türk basınında ilk defa ben


açıklıyorum.
Umuyorum ki siz bu yazıyı okuyana kadar kitaplar bir daha değiştiril­
mez.

TARİH:
TürJx Tarih Kurumu yerine Trabzon İlim Yayma Cemiyeti tarafın­
dan hazırlanan yeni Tarih kitaplarında kötü çağrışımlar yaptığı gerek­
çesiyle Lale Devri kaldırıldı.
Bunun yerine Macaristan'ı 3-1 yendiğimiz futbol maçı anlatıla­
cak. Ünlü Türk Denizcileri adlı bölümde Barbaros Hayrettin ve Kılıç
Ali Paşa'nın yanı sıra, bu yıl Turgut Özal'ı yatı ile gezdiren Halikarnas
Diskp'nun sahibi Ercüment Karnas tanıtılıyor. Ayrıca İranhükümdarı
Şah İsmail'in yenilgisi ile sonuçlanan Çaldıran Savaşı, İran ile ticari
ilişkilerimizin bozulmaması için çıkartıldı.

85
DİN BİLGİSİ
Daha önce 1 cilt olan din bilgisi kitabı önce 6 cilte, sonra 22 cilte çıkar­
tıldı. "İslamiyet'e hizmeti geçen din büyüklerimiz" adlı bölümde de Korkut
Hoca, Cemalettin Hoca, Adnan Hoca ve Kenan Hoca tanıtılıyor.

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI:


Yeni hazırlanan edebiyat kitabında son dönem yazar ve şairler de
tanıtılıyor. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Miraç, Murathan Mungan
ve Yaşar Kemal'den teksatır bile konulmayan bu yeni bölümde İcraa­
tın İçinden adlı filmin metinlerini yazan Akif Gübre ve Ayşe Egesoy
tanıtılıyor.
Türk dilinde Argo adlı bölümde İse "Kıç üstü oturdular", "Yenge­
min şeyleri olsa amcam olurdu" gibi örnekler gazete kupürlerine da­
yanılarak açıklanıyor.

COĞRAFYA:
Dört bir yanı denizlerle ve düşmanlarla (Yunan gavuru, Bulgar gavu­
ru, Rus gavuru, İran gavuru, Irak gavuru, Bulgar gavuru, Amerikan gavu­
ru, Yahudi gavuru, Suriye gavuru, Bulgar gavuru, Amerikan gavuru, Fran­
sız gavuru, AET gavuru, Bulgar gavuru) çevrili cennet ülkemiz Coğrafya
kitaplarında minik öğrencilere tanıtılıyor. Yeni kitapta Anayasa ihlal edile­
rek başkent, Ankaradan alınarak Bodrum'a verildi.
Karayolları haritasında 180 kilometre hızla gidilecek yollar işaretlen­
di. Güneydoğu Anadolu İse bölge olmaktan çıkartılarak "ot bitmeyen top­
raklar" kapsamına sokuldu. Bu civardaki bazı il ve ilçelerin Bulgarca olan
İsimleri de değiştirilerek Türk isimlerine çevrildi. Buna göre, Tuncell-Tür-
keli, Hakkari-Hakkıtürk, Mardin-Türkdin, Çukurca-Türkçe, Yüksekova-
Türkova, Silopi-Zloti oldu. (Zloti Macarca olup Macarlar da Türk kavmin­
den gelmişlerdir sakınca yoktur.)

FİZİK:
"Suyun kaldırma kuvveti" adlı bölüm gayrimilli bulunarak kaldı­
rıldı.
Onun yerine "Padişah macunları ve kaldırma kuvveti" adlı bölüm
konuldu.
İçişleri Bakanlığı uzmanlarınca hazırlanan "Elektrik akımının

86
şiddeti,dirençler ve dirençlerin kırılması, copun kıvrılma katsayısı,
sopanın kırılma eğrisi, iç bükey, dış bükey ve iki taraflı aynalar, vinç­
ler, caraskallar, Filistin askıları" adlı bölüm yeni ders kitaplarına ekle­
nerek sayfa sayısı 95'ten 295'e çıkartıldı.

KİMYA:
İstanbul'da eğitim gören öğrenciler için Kimya kitabı biraz değiştiril­
di.
Kitaba halk arasında su (H20) denilen ve şu günlerde doğada saf ola­
rak görülmeyen madde ile ilgili bilgiler eklendl."Su nedir?Nerede bulunur?
Su İle neler yapılır? Gerçekte su var mıdır? Varsa niye gözle görülüp elle
tutulmaz? Su Allah mıdır?" gibi bölümler eklendi.
H20 ve bileşimleri adlı bölümde de "Yağmur duası örnekleri" ve "Yağ­
dır mevlam su" adlı şarkının sözleri var.

MATEMATİK:
Hükümet tarafından hazırlanan yeni Matematik kitabında, 1989
yılında bulunan yeni Matematik teorilerine yer verildi.
"Nerde çokluk orda bokluk" adlı yeni teoriye göre, % 22 sayısı %
68'den büyük.
Bu teori seçim sonuçları örnek verilerek ispatlanıyor.
80 sayısı enflasyonu, 120 sayısı da bir kadın için fazla sayılacak
bir kiloyu temsli ettiği için kitaptan çıkartıldı.

İNKİLAP TARİHİ:
Uzun süredirdevlet büyüklerince pek kullanılmayan laiklik ilkesi kitap­
tan çıkartıldı. Yerine "Fatiha Suresi" konuldu. Ayrıca Amasya Genelge-
si'nin yerine 1 Ağustos Genelgesi okutulacak.

87
BABALARA GELDİK

Kapı: Tak tak tak.


- Giiiir.
(Kapı açılır, içeri gözlüklü, fötr şapkalı, her halinden mafya olduğu belli
olan biri girer. Bir koituk. Arkası dönük. Çıkan dumanlardan belli ki arka­
sında biri var. Koltuk döner... Bir surat görürüz bizimkine benzer...)
- Ne var ulan. Dantel örerken rahatsız etmeyin demedim mi?
- Bizim hayali ihracat TIR'ı gümrükte yakalanmış patron.
-Nasılyakalanır be. Okadar da kamufle etmiştik. "Açlarayardım"diye
üzerine yazı yazılmadı mı?
- Yazılmış ama "İsviçre'deki açlara yardım konvoyu" yazısını ye­
memiş gümrükçüler.
-Ogümrük müdürünü bulun, birormanagötürüptecavüz edin. Filmini
çekin de ibret olsun yani...
- Esas telefonla ihbar edeni yakalamak lazım.
- Niçin İhbar etmişler yahu?
- Yakalatana ödül var ya?..
-Hayvan herif in telefona gelen zamlardan haberi yok galiba. Lan aldı­
ğı para ancak ettiği telefonun parasını karşılar. Değer mi ulan... Neyse o
ihbarcı pezevengi de bulun, bir ormana götürüp tecavüz edin. Filmini de
çekin ki İbret olsun yanı...
- Telefon mafyası bozulabilir ama...
- O da nereden çıktı lan?..
- Telefon işlerini kovalıyorlar patron. Böyle yeni yeni dolu mafya
türedi. Jeton mafyası vaar, pancar ve hububat mafyası vaaaar, pere-
zervatif mafyası vaaar.
- O ne lan, prezervatif mafyası olur mu?
- Oldu patron. Kore mucizesi bu... Kore olimpiyatlarında sporcu­
lara dağıtılmak üzere götürülen 15.000 prezervatifi yürüten bir yöne­
tici 3200 tanesini Seul'de tek başına kullandıktan sonra kalanları ile
prezervatif mafyası kurmuş ve başına da kendi geçmiş.
- Vay kılıfına tükürdüğümün herifi vay... Onu da alın bir ormana götü­
rün. Kalan 11.700 prezervatifi herifin üzerinde harcayın bitsin. Bir de film.
çekin ki ibret olsun yani... Lan iyi iş yani... Önünegelen babaoluyor. Özenti
puştlar nooolucak?
- Haklısınız patron. Televizyondaki İtalyan mafya filmlerini seyre­
de seyrede herkes havaya girdi. Hani şu köşede çakmaklara gaz dol­
duran bir Şerafettin vardı ya.
- Heeeee?
- Adını Şerafettinelli diye değiştirip kendini "Bütangazı ve akar­
yakıt" mafyası ilan etmiş.
- Onu da bir ormana götürüp tecavüz edin. Bir de filmini çekin ki İbret
olsun yanı...
- O işi yaptık bile patron. Video bantı elimizde...
- Heee vay kitapsızlar. Adam olmaya başladınız yani. Koyun şu filmi
vidooya da seyredek.
- Başüstüne... (Trak. Traking.)
- Vay anam... Şerafettin de elden gitti ha... Yani, herifte de iyi mal var­
mış... He he he he...
- Heeee he he he.
- Tüüü ayılar!.. Lan görmediniz mi az ileride ormanda piknik yapan bir
îile varmış...
- Hii, hiç görmedik yahu. Ayıp olmuş hakkaten.
89
- Kim çekti bu tilmi?
- Atıf Yılmaz'a çektirdik abi. Önce olmazlandı, sonra da önce çek­
tiğimiz filmlerden örnekler seyrettirince kabul etti. He he.he...
- iyi iyi. Filmler kaliteli olmalı ki ibreti alem yerini bulsun. Lan Şerafettin-
nelli'nin malı da şeymiş yani... Çıkar şunu vidoodan be. Oraya gitmişken
şu İstanbul haritasını getir de durum vaziyetimizi [iğrenelim.
- Getirdim patron, işte şu kırmızı noktalar bizim olanlar. Yeşiller
de Karamürsel'in bölgeleri...
- Kara Mürsel'i hâlâ yakalayıp ormana göteremidiniz mi lan?
- Henüz Allah kısmet etmedi patron... Herif zaten polise başvurup
koruma istemiş.
- Ne demişler.
- Ne diyecekler. Bir adet bekâret kemeri takıp göndermişler
iti...
- İyi yanınızda hep bir oksijen kaynağı gezdirin. Yakaladığınız yerde
bitirirsiniz işini. Filme de alın ki ibreti alem olsun yani... Pekiii. Şu sarılar
ne?
-Oplar Bedrettin Dalan'ın efendim. Sarılar dozerlerin olduğu nok­
talar. Bize ait şeyleri yıkıp döktükleri için onları da İşaretliyoruz hari­
tada.
- Lan ekmeğimizle oynuyorlar be... İyi o zaman dozerleri de alın bir or­
mana götürüp tecavüz edin. Filme de çekin ki ibreti alem olsun yani.*
- Adamlar iğne ipliğe döndüler patron. Başka bir cezalandırma
yöntemi bulsak artık. \
- Eskiden öldürüyorduk da ne oldu? Onun da bokunu çıkarttınız. Ne
vardı öldürdüğünüz adamı başbakanlık konutunun bahçesine gömecek.
Rezil olduk yahu. Rezillik istemem artık. Haa, cezaevleri ne durumda?
- İki tanesi hâlâ Adalet Bakanlığı'nın elinde. Geri kalan 134 tanesi­
ne ise biz hâkimiz.
- Boşver onlar hökümata kalsın. İyi geçinmek lazım.
- Haklısınız efendim. Zaten az önce bir haber gönderdiler. Bakın
telgrafı burada.
-Ne yazıyor bakayım?..
-11 Ocak 1989 tarihinde lütfen bakanlığın önündeki sokakta ça­
tışma filan yapmayın stop... Memlekette huzur, güven ve asayiş nasıl

90
sağlandı adlı bir brifing var stop. Büyük adamlara ayıp olmasın stop.
Başka bir sokakta vuruşun stop. İmza: İçişleri Bakanlığı.
GENEL GREV NOTLARI

20 ŞUBAT: Sendikacısı olmakla övündüğüm Türk-iş, "Son fiyat ayar­


lamaları ile ilgili olarak -ki buna bazıları zam diyor- bugün toplanacak.

21 ŞUBAT: Toplantı çok hareketli geçti. Her ne kadar aramızdaki bazı


kökü kuzeyde sendikacılar sorun olduysa da oylama sonucu çok sert bir
bildiri ile "Zamlara çok üzüldüğümüzü, böyle bir mecburiyetin işçileri güç
durumda bırakacağım" duyurduk.

22ŞUBAT: Sert bildirimiz "Türk-İş'ten sert çıkış" başlığı ile Afyon Ha­
ber gazetesinin paralı ilanlar sayfasında yayınlandı. Basın bizi destek­
liyor.

23 ŞUBAT: Toplantı yaptığımız akşam yapılan yeni fiyat düzenleme­


leri üzerine yeniden toplandık. Toplantı verimkâr geçti. Ben de "İşçinin
emeğinin karşılığını alınteri kurur kurumaz veriniz" adlı bir konuşma yap­
tım.

92
Konuşmam Fırın işçileri Sendikası üyelerince sık sık kesildi.

24 ŞUBAT: Şu zamlara bir haddini bildirmenin zamanı geldi. Bir pro­


testo yapılması için karar aldık. Arkadaşlar "Genel grev yapalım" dediler.
Bunun üzerine bir başka üye söz alarak, "Ben çok güzel genel grev yapa­
rım. Parmaklarınızı yersiniz. Hadi gidip yumurta alalım. Bi de genişçe bir
sahan lazım" deyince kıyamet koptu.
Sahi genel grev nasıl oluyordu?

25 ŞUBAT: Sözlükte genel grevin tarifini buldum. Çok yanlış bence.


İşi bırakmak ne demek? Milli servet, bu, a milli servet...

26 ŞUBAT: Genel greve prova olması için yemek boykotu önerdiler.


Bir başka üye "Zaten açız" diyerek karşı çıkıp "Kürdan boykotu" önerdi. İş­
çilerden yemek yedikten sonra masadaki kürdanları kullanmamalarını is­
tedi. Ben ise her iki teklifin çalışma barışını zedeleyeceğini öne sürerek
sadece maaş boykotu yapılmasını önerdim. Yani işçiler aybaşı gelince
muhasebe servislerine gidip "Para mara istemiyoruz" diyecekler.

27 ŞUBAT: Aslında arkadaşların çoğu benim gibi düşünüyor, ama


bazı sendikacılar var ki onlara söz geçirmek mümkün değil, bir genel grev
tutturmuş gidiyorlar. Halbuki ne yararı var değil mi? Ben diyorum ki "genel
grev" yapılacağına "genel iş" yapılsın. O gün işçiler daha çok çalışsınlar
ve stokları artırsınlar. Patron da "Ben ne yapacağım, bu stokları nasıl biti­
receğim" diye helak olsun. Haklı mıyım? .

28 ŞUBAT: Kimse bana hak vermedi. "Genel grevi gece yatarken ya­
palım" diyen arkadaşa da hak veren olmadı.

29 ŞUBAT: Nifak tohumları "genel grev" kararı aldılar. Grev perşem­


be günü yapılacak.

1 MART: O günün mübarek Regaip Kandili olduğunu söyleyerek gre­


vi ertelettim. Salı gününe.

2 MART: Salı günü de üç aylardan Şaban'ın ilk günü. "O gün gr< ıv ı ıl

" 93
maz" eleyince grev yeniden ertelendi.

3 MART: Banavearkadaşlarıma"satılmış"diyenlereenbüyükcevabı
önerimizle verdik. Bu pazargünütümyurttagenelgrevyapılması teklifimiz
muhalefete rağmen kabul edildi. Pazar günü genel grev yapacağız. Kimse
çalışmayacak.

94
BİR DÜĞÜN GECESİ

- Eşşoğlleşşek, ebna oğlu ebne...


- Kendine gel Kamber Abi. Bi kusur mu ettik?
- Sana demiyorum yiğenim. Nah şu gazatacı çocuğuna deyom. Yarım
sehattir İbrahim Tatlıses'in yanına bağdaş kurdum. Başından aşağıya pa­
ra döktürüyom. Herif benim resmimi çekeceğine İngiltere Kraliçesi'nin res­
mini çekiyor.
- Kabahat sende abi. Gittin elalemin krallarını, kraliçelerini çağır­
dın.
- Ne edeyim be Miktat. Bizim karı tutturdu çocuğun kirvesi İtalyan Par­
lamento Başkanı Eduardo Philippo olsun diye. Eee onu çağırmışken di­
ğerlerini çağırmamak olur mu?
- Hayda... Yenge o gavuru nerden tanıyor be abi?
- Ne bilem Miktat can? Urfa'da kasabın el sardığı kâğıtta resmini gör­
müş işte. Dök oğlum dök yahu. Millet pere görsün.
- Kamber abi kalk çabuk. Bak Gorbaçof geldi.
- Vay kitapsız. Birde politbüroda işim var demişti. Lan şu İbo'ya söyle-

95
yin Allah Allah'ı bitirdikten sonra bir de Enternasyonal çeksin. Misafirimiz
var.
• Kamber Abi helal sana yahu. Sosyetene gurban İstanbul İs­
tanbul olalı böyle şafşatalı çük kesilmesi görmedi he.
- Sen dur. Hele İstakozlar gelsin de şamatayı gör. İstakozlardan sonra
da "Kendin dut, kendin kes, kendin pişir, kendin ye" partisi var.
- O nasıl İş abi?
- Havuzbaşına koyun sürüsü salacam. Herkese de bir bıçak. Koyunu
yakalayan orda devirecek. Bir Bismillah kırt. Sonra da doğru ocakbaşı.
- Peki... Başka kim çıkıp türkü çığıracak.
-Onları çağırdık işte "Maykıl Çeksin, Küçük Emrah, Miles Davız, Joan
Baez, Küçük Ceylan, Ferdi Tayfur" felan var galiba. Ha Turgut Özal'lan
Semra Özal da iki şarkı çığıracaklar.
-Ciddi misin?
- Ne ya. Bizim oğlan Lorel'la Hardi bana şarkı söylesin diye tutturdu.
Güç bela bu ikisini razı ettik. İllaki ünlü birileri söyleyecekmlş.
- Sen işini bilirsin abi... Yani senin sekiz sene önceki haiini de bi­
lirdim.
- Sen çok şey bilme Miktat. Havuzun suyu serin ve derin. Sen içmene
bak koçum. Fazla şey bilme...
-Kamber Bey.
- Buyur canım...
- Sizin katlı pastayı getiren kamyon köprüden geçememiş.
- Eyi o zaman köprüyü gapatın. Gidip orada kesip yiyelim pastayı.
- Gicieri-: gitmesine de Leydi Di gelemez.
- Niye?
- Malatyalı A büzer Ağa karının başından aşağıya gül yaprakları
dökünce Çarls'ü kapışmışlar. Çarls, Abuzer Ağa'yı fena dövmüş.
Abuzer Ağa adsmiarıynan kapıda bekliyormuş şimdi.
- Kih, kih, kin!.. Lan Çarls denen hımbıl o kayayı nasıl divirmiş yere?
Hah hah hah! Keşke göreydim o kavgayı.
- Esas kavga Maykıl Ceksm'la Ahmet Gaya, arasında oldu abi. Ah­
met Gaya, Maykıl Ceksın'a son plağını vermiş Maykıl Çeksin da "Baş
kaldıriyorum"u 'Başını kaldırıyor" diye okuyunca kavga çıkmış ara­
larında. Ahmet Gaya sazı başında kırmış gavurun.
- Hejal olsun. Ne düğün oluyor be. Virdiğim milyonlar feda ossun.

96
- Kamber Bey!
- Buyrun.
- Ben bir işçinizim (Inımmnııııııın)

KLASİK SON
- Ben bir işçinizim. Mesai ücretlerimin tutarı olan 12 bin 650 lirayı hâlâ
vermediniz.
- Oğlum ne terbiyesiz şeysin ssen. Burada islâm'ın şartları gereği
yavrrımı sünnet ettiriyem. Masraflar diz boyu, sen hâlâ benden para is-
tiyon. Yıkıl karşımdan.
KLASİK OLMAYAN SON
- Ben bir işçinizim. Mes.üc.tut.ol.12 bin 650 lirayı hâ. vermediniz (kı­
saltarak yazdık.).
- İstediğin para olsun. Asım Bey verin şunun mesai farklarını. Ga­
zetecileri de çağır ikimizin bir resmini alsınlar. (Fotoğraf çekilir... İşçi
gider... Ancak sömürü devam eder.)

97
ZİYAN OLDUN BE ZIYA! ZİYADE OLSUN

(Cehehnemde alevler arasında İki kişi ilerlemektedir. Sağda solda ka­


zanlar içinde yananlar, sırat köprüsü üstünde tel cambazları, sarhoşların
boynunda lingo lingo şişeler... Zebani elindeki feneri bir kazana tutar.)
- Buyrun Ziya Bey. İşte C-29.
Burası sizin kazanınız.
- Ama bir yanlışlık var herhalde. Ben İslam kanunlarını anayasa
yapmak isterken ölmüş bir insanım. Burada ne işim var?
- Emir yüksek yerden.
• Ne yani Amerika'dan mı? "Ziya'yı cehefıneme koyun" mu dedi­
ler?
• Ben bilmem biletinizde öyle yazıyor.
Eh naapalım. Kaderimse çekerim.
Bahşiş?..
Ha tabii! Amerikan doları var yanımda olur mu?

98
- Hey alevler arasından seçemiyorum seni ama sen Ziya'sın değil
mi?
- Ah Adolf. Koçum sen misin?
- Evet...
- Seni de mi o kadar hizmetten sonra cehenneme attılar.
- Yahudi lobisi buraya da hâkim Ziya. Ben onları fırına attım, onlarda
beni cehenneme koydular. Eee nasıl buldun burayı?
- Çok garip. Bu kadar odunu nereden buluyorlar şaşırdım...
- He heh heh... Odun diil onlar. Almanya'da toplattırdığım kitapları ya­
nında getirmiştim. Yıllardıronlaryanıyor. Birde Türkiye'den gelen kitaplar
var. Şimdi onları yakıyorlar. Eee Ziya... Anlat bakalım nasıl öldün.
-Vatla uçağa binmiştik. Oldukça kalabalıktı. Hatta Amerikan elçi­
si "Gerileyelim beyler. İyice gerilere gidin" diye bağırıyordu, sonra
havalandık. Yanımızda genelkurmay başkamda vardı. Havan topunu
da yanında getirmiş. Uçakta temizlemeye kalktı.
-Eeee...
- Eesi şu. İçinde mermi kalmış. Kazayla ayak parmağı tetiğe çar­
pınca, bum...
- Peki uçağın kara kutusunu buldular mı?
- Yok canım ben kara kutu koydurmadım. Amerikan elçisi ile ko­
nuştuklarımızı halkım bir duysa beni mezara bile komadan çöp şiş
yaparlardı.
- Vay vay... Peki törenin nasıl oldu.
- Acayip güzel. Bütün dünyadan "Aziz kardeşlerim" geldiler. Her­
kes üstüme kürekle toprak atarken bir aziz kardeşim de bastonuyla
hafriyat yapıyordu.

- Of burası da sıcak oldu. İçecek bir şeyler var mı?


- Günde iki kere Koka Kola servisi yapılıyor.
Peki yahu Ziya merak ettim. Halkın senin için gözyaşı döktü mü?
- Dökmez mi? "Oh geberdi gitti", "Yaşasın ilahi adalet" diye
gösteri yapanlara polis gözyaşartıcı bomba atmış. Gözyaşlarını gör­
sen şırıl şırıl. Çeşme gibi...
- Benim arkamdan da Yahudiler çok gözyaşı döktüler.
- Ciddi misin?

99
- Tabii ya. Toplama kampının anahtarlarını saklamıştım. Herifler ben
öldükten iki ay sonra çıkabildiler oradan.
- Ha ha ha... Ama ben niye güldüm şimdi. Benim onlarla aram iyi.
Üstelik Amerika... (Kısık sesle) Burada dinleme cihazı yoktur di
mi?
- Merak etme, CIA burada teşkilatlanamadı henüz. Sadece cehenne­
min 6. katını kontrol edebiliyorlar.
- Orada kim var...
- Lenin, Engels, Marks, Ailende, Stalin filan var. Ateistler işte.
- Oh olsun. Gördüler mi şimdi Allah var mıymış yok muymuş!..
'- Hâlâ inanamıyorlar. Marks "Diyalektiğe göre bu kadar sıcaklıkta in­
sanlar kaynar ve buharlaşır. O zaman biz fizik öt esiyiz. Oysa metafizik bi­
lim değildir" diyor ve rüyadan uyanmayı bekliyormuş.
- Uff canım sıkıldı ya!.. Aziz kardeşim burada olsaydı da biraz laf-
lasaydık.
. - Kim o?
- Sen tanımazsın. Şu boş yeri zebaniye söyleyelim de aziz karde­
şime ayırsın. Gelince çok seveceksin onu Adolf. Çok candan, cana
yakın bir insandır. O da bizden.

100
AKLIMA TAKILAN SORULAR.

* Milyonlarca sperm arasından seçilmiş olmamızı iyi değerlendirebili-


yor muyuz? Yani sokaklara bakıyorum herkes az sonra duracakmış gibi
yürüyor. Oysa yollarda esneyip burnunu karıştıran bu insanlar milyonlar­
ca spermden daha hızlı davranıp yumurtaya ulaşanlar. Yani en süperleri.
Ya kazayla diğerleri yumurtaya ulaşabilselerdi manzarayı düşünebiliyor
musunuz?.

* Eğer oruç süresi güneşin doğuşu İle batışı arasındaki zaman ise,
yılın altı ayı güneşin batmadığı Eskimolara yazık değil mi? Yoksa yüce
Rabbimiz Eskimoların hak dinini kabul edeceğine hiç ihtimal vermemiş mi?

* Madem ki şu deodorant denen illeti Avrupalılar kullanıyor ozon taba­


kası neden güney kutbunda delindi? Yoksa Tanrı güney yarım küredeki
Güney Afrikalı zencilere elini uzatabilmek için mi açtı o deliği? Eee hadi
öyleyse!
* Amerika'da başkanlar gerçekten başkan mı? Yani Reagan'ın her
söylediği, gerçekten kendi söylediği miydi? Mesela Reagan "Küba'yı kar-
deş ülke ilan ettim" dese ne olurdu?

* Şu Arap destekli, yeşil köstekli finans kurumları gerçekten faiz dağıt­


mıyorlar mı? Eğer dağıttıkları kâr payı ise, bu kâr paylarının banka faizle­
riyle atbaşı gitmesi neden? Niçin bankalar yüzde seksen faiz verirken, bir
Allah'ın finans kurumu da çıkıp yüzde iki yüz kâr payı dağıtmıyor?

* Yıllardır filmlerde, çizgi romanlarda katliam yaparken izlediğimiz Kı -


zılderililer onca katliam yapmalarına rağmen neden on kişi kaldılar? Yok-
sa aile planlaması konusunda bizim bilmediğimiz çok gelişmiş bir yöntem
mi kullandılar?
. * Dünya Tanrı'nın varlığını tartışıp duruyor. Oysa benim sorunum da­
ha vahim. Güzin Ablagerçekten var mı? O köşeyi hazırlayan Dış Haberler
Şefi Haydar A b i , Güzin Abla'nın resulü mü oluyor?

* Niye dünyanın en iyi sinemacıları Yahudi anlamıyorum. Yoksa Tev-


ratın içinde sinema üzerine notlar adlı bir bölüm var da bizim mi haberimiz yok?

* Devlet başkanları veya başbakanların cinsel hayatları nasıldır? Me-


sela Hotango ülkesinin devlet başkanı otuz bir çekiyor mu?

* Yabancı dil kursları sadece kadınlar veya sadece erkekler için olsay­
dı, şimdi gidenlerin kaç tanesi "dil öğrenmeye" devam ederlerdi acaba?

_ * İran'da hiç komedi filmi çevriliyor mü? Çok merak ediyorum eğer var­
sa İranlı okurlarımdan rica ediyorum bana isimlerini veya kasetlerini gön-
.. dersinler. İran halkı artık nelere gülüyor çok merak ediyorum.

* Hepimiz Âdem ile Havva'dan meydana geldiysek Âdem hepimizin


babası, Havva da hepimizin anası oluyor.
O zaman biz şimdi kardeş kardeşi mi şey ediyoruz?

102
Vay beeee! Ensest'in boyutlarına kurban.
* Niçin bayram günleri yoksul mahallelerdeki çocuklar mantar ve ça­
tapat patlatır.
Herhangi bir bayram günü Etiler'de çatapat patlatan bir çocuk gördünüz
mü?

* Eurovision Şarkı Yarışması'nda niye biz Kıbrıs'a puan vermiyoruz?


Neden Kıbrıs ve Yunanistan bize puan vermiyor?
* Yani şimdi ben jüri üyesi olsam ve Kıbrıs'ın bir şarkısını beğensem ve
onlara beş puan vermeye kalksam noolur?
Bu ülkelerin jürileri içinde Eurovision'un bir şarkı yarışması olduğunu an­
layan bir Allah'ın kulu yok mu?

Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma" söz­


cüğünü, cinsel ilişkiye uyarlasak noolur?

* Emekli askerler apartman yöneticisi olduklarında niye asansörlere kilit


akarlar.

* Okullarda her gün 'Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye bağırıyoruz.


Şüphesi olan mı var?

* Bir file kaça doluyor?" kadar sığ ve anlamsız olan bir politik eleştiri
Cümlesl daha var mıdır acaba? Çünkü bu, filenin büyüklüğüne ve içine ne
Koyduğumuza bağlı değil midir?

* Ödediğimiz vergiler hani yol, su elektrik olarak geri dönecekti?


Niye hâlâ TEK, İSKİ ve Boğaz Köprüsü'ne para ödüyoruz?

* Gazetecilerin kolunu kırarken fotoğrafları çıkan memur arkadaşlar ne


zaman terfi edecekler?

*Yıllar önce 100 Türk Büyüğü diye bize okutturulan kitaplarda bir de-

103
ğişiklik yapıldı mı ?
Mesela Nam büyük bir ihtimalle ilk 100 arasına girer.
Peki Naim girerse 101 olmaz mı?
Yok illa ki 100, olacaksa Naim'e yer açmak için kimi
çıkartacaklar?

* Vapurdan iskeleye atlarken denize düşen adamı düşünüyorum da,


bu hareketiyle en fazla 10 saniye kazandı.
Oysa madem ki o kadar acelesi vardı niye deniz otobüsüne binme­
di?
20 dakika kazanırdı.

* Dünyadaki3 milyar küsur insanıntektek parmak izini alıp karşılaşa­


madıkça "Her insanın parmak izinin farklı olduğunu" kim iddia edebilir?
Ya Kennedy'nin öldürüldüğü tüfekteki parmak izi benimkiyle aynıy-
sa?...

sardı acaba?

* "Asansöre üç kişiden fazla binmek yasaktır." Son günlerde bu söze


taktım. Her asansörde yazar ama, bu yasağa uy may ıp dört kişi binsek 'no-
oluryani? .
Cezası ne?
Kim cezalandıracak?
Nasıl cezalandıracak?

*Tanju ile Hülya'nın arasındaki ilişkiye karşı çıkanların kaçtanesi Hül-


ya kendileriyle çıksa karılarını boşamazlar?

* İdam cezası veren hâkimler hakikaten kullandıkları kalemleri mi kırı­


yorlar.
İdam cezası verirken Watermann marka kalemini kıran hâkim var mı-
dır.
Yoksa mahkemeye gelirken bakkaldan aldıkları "Alligator" marka 100
liralık kurşun kalemlerin mi başına patlıyor kabak?
* Genellikle tanımadığımız veya saygı duyduğumuz kimselere "siz"
diye hitap edersiniz.
Peki Tanrı'ya niye "sen" diyoruz?
"Sensin rahim, sensin kerim. Senin her şeye gücün yeter..."
Buyrun bakalım... Ne bu laubalilik?

* Bazı evlerde neden plastik çiçek var?


ıPlastiği gerçeğinden daha pahalı üstelik!

* Evlenmesine evlenicem de halledemediğim küçük bir sorun var.


*/Zilin üstünde kimin adı yazılacak?
Ve daha önemlisi tele sekreterdeki mesaj kimin adına olacak?

Asansörlerde niye herkes yüzünü kapıya döner?

Bu kadar somurtkan bir ulus olmamızın dişlerimizdeki çürüklerle il­


gisi var mı acaba?

* Otomobil kullanan kadınlar lastikleri patladığında neden bir erkeğin


gelip bijonları sökmesini beklerler? Oysa yapılan araştırmalar kadınların
kamyon bijonlarını bile rahatça sökebilecek kadargüçlü olduklarını göste­
riyor.

* "Aç aç" sırasında kalp yetmezliğinden dolayı sahnede düşüp ölen


kadın "şehitlik" mertebesine vasıl olur mu?

* Duş yaparken çiş yapanlar olimpiyatlarında Türk insanı kaçıncı olur­


d u acaba?..

* Ulan ne demek?
Ulan kelimesini Türkçemize kim soktu ulan?..

* Güneş Beyazıt'ta...
Sabah Mecidiyeköy'de...
Tercüman Cevizlibağ'da...
Nokta Gültepe'de...
Peki neden basına Bab-ı Ali diyoruz?

* Neden tarih kitaplarında Osmanlı İmparatorluğumun yükselme devri


100 sayfadır da, gerileme devri 10 sayfada geçiştirilir. Adama sormazlar
' mı? Madem ki bunca şereflibirtarihimiz var, madem ki savaşların birçoğu-
' nu biz kazandık... Peki hal böyle oldu da Fas'ı ve dahi Mısır'ı ve dahi Ceza­
yir'i ve dahi Urumeli'yi ve dahi Irak'ı ve dahi Musul'u ve dahi Kırım'ı ve dahi
Acem illerini nasıl kaybettik?..

* Niye çatısında kiremiti olmayan fakir mahallelerde 100'er metre ara


ile camiler yaptırılır?

* Kolombiya'daki kokain mafyasına savaş açan Amerikan senato ve


temsilciler meclisinde kaç kişi kokain kullanıyor acaba?

* Resmi tatil kamplarının kapısında yazar:


"Özel Eğitim Tesisleri"
Neden eğitim yahu?
Şuna adam gibi "içeride tatil yapıp, keyif çatıyoruz" deseniz olmaz
mı?
Tatil yapmayı kendinize çok mu görüyorsunuz?
4
Bulgaristan'da yaşayan Türklere de Bulgarlar "Dağ Bulgari" diyorlar mı

Türkiye'de "Dağ Türkü" oluyor da Bulgaristan'da niye olmasın.

* Tarih gerçekten doğru mu?


Mısır'daki Ridaniye Savaşı'nı gerçekten kazandık mı? Ya bizim vak'a
nüvislerle onların Mısırlı işbirlikçileri, kaybedilen bir savaşı para karşılığı
kazanıldı gibi gösterdilerse. Bunun aksini kim ispat edebilir ama, kim?..

* Belediye otobüslerinde niye "Ön taraftaki yerleri harp malullerine ve­


riniz" yazar? Devlet, muhtemel bir kazayı hesaplayıp ödediği malul maa­
şından kurtulmak mı ister?

106
Uzun atlama dalında birtek uluslararası madalyanın olmadığı ülke­
mizin insanları neden iskele verilmeden vapurdan atlarlar?
DR. BARNARD'IN GÜNLÜĞÜ..

18 AĞUSTOS: Uçak iniyor havada. Ben görüyor İstanbul'u. İstanbul


benzemek biraz, Aort biraz akciğere... Dürbünle bakmak aşağıya... Ben
bir ana okulu görmek ama benim sarışın hatun çok kıskanmak. "Iıngaa...
ıngaaa" diye ağlamak. Ben ona vermek meme, yapıştırmak para...
19AĞUSTOS: Bu akşam motorla boğazı gezdirmek bana... Ben isti­
yor Bebek... Onlar dediler "Olur mu be sübyancı... Beni yanlış anlamak
hepsi sonra gitmek Bebek koyuna demir atmak. Ben istiyor Bebek yine...
Rıhtımda görüyor bir bebek arabası atlıyorum suya... Zatürre olmak öhö
öhö. Vapurda oynamak dansöz, ben yapıştırmak para.
20 AĞUSTOS: Bugün ben yapacak bir hart ameliyatı. Fakat zatürre-
den ellerim titremek. Kalp ameliyatını nah yapabilmek ben. Onun yerine
utakçocukların pipisini kesmekyaptım. Diyorlar sünet. Ben onların sünet-
lerini kesmek yapmak, yapıştırmak para.
21 AĞUSTOS: Bu akşam yemek var Bayti'de... Hastanede kesilen pi­
piler var mönüde... Ben çaktırmadan hastaolmak. Belediye başkanları ye­
mek küçük çocukların şeyini. Afiyet olmak...

108
22 AĞUSTOS: Bugün domuz avına çıkmak ep beraber. Ben istemek
körpe, dişi, domuz. Onlar demek "buluruz". Fakat hem körpe hem dişi do­
muz bulamamakolar. Ben de diyor ki "o zaman bir zenci getirin" diyor. Bu­
luyorlar birzencibenonu vuruyor. Oynuyordansözcanlı canlı benyapıştı-
rıyor ona para...
23 AĞUSTOS: Galata Kulesi'nde var davet. Beni kandırmak. Dediler
"Burası kız kulesi. Var küçük küçük kızlar." Ben çıkmak kulenin üst kadı­
na. Bıyıklı garsonlar beni dövmek. Ben de dansöze para yapıştırmak.
Oralarına yapıştırmak, buralarına yapıştırmak... Yapış.. Yapış...
24 AĞUSTOS: Gazetelerde çıkıyor resimlerim. Ben çok sevmek
Tan, Sabah. Okuyor herbir yerini. Gönül abla köşesinde küçük kızlara te­
cavüz etmek büyük adamlar. Onlar yazmak Güzin Abla'ya. Ben bir tuhat
olmak. Nasıl oluyor da, olmak böyle şey. Beraber geldiğim Karin ağlamak.
"Ingaa demek" ben ona vermek meme yapıştırmak para...
25 AĞUSTOS: Bugün beni çağıran hastanenin başhekimi ile içiyor-
ken kahve içeri küçük bir kız girmek. Pardon o küçük kız olmamak. Olmak
muhasebeci. Getirmek fatura benim masraflarda ilgili. Başhekim görmek
faturayı kalbi sıkışmak. Düşmek yere... Ben hemen hızır acile telefon et­
mek. Başhekim yolcu olmak. Ben de Karin'i alıp yolcu olmak istemek. Yok,
yok önce anaokuluna uğramak sonra gitmek... Gene gelmek...

109
GIRGIR CİNAYETİ

Gırgır ve Fırt dergilerinin 18 yıldır hazırlandığı Alayköşkü Caddesi,


iyice seyrelmiş boyalı saçlarını arkaya doğru tarayan "San" basın kartlı
adamın tiz sesi çınlıyordu.
- Bana valiyi bulun, bana cumhurbaşkanını bulun.
- Cumhurbaşkanını aradık efendim. Namaza gitmişler.
Saçları seyrelmiş, "san" basın kartlı adam bu seterde karikatüristle­
rin dışarıya çıkartmaya çalıştıkları orijinallere saldırmaya başlamıştı.
•Verin onları. Onlar benim. Orijinallerinizin hepsi benim. Karika­
türleriniz benim. Yazılarınız benim. Ege ve Akdeniz benim. 12 Adalar
benim. Bosna, Hersek ve Sırbistan benim. Verin onları bana. Bedava
mı sandın, para virdim aldım" diye haykırıyordu, boyalı saçlı "san" ba­
sın kartlı adam. Karikatürler için çekişme sürerken "san" basın kartlı ada­
mın "Bu dergide PKK'yayataklıkediyorlar" ihbarı üzerine bir anda polis
otoları, panzerler, Cudi Dağı'nda çatışmayı yarım bırakıp gelen özel tim
ekipleri, devlet bankalarının güvenlik personeli, Bursa Kılıç Kalkan Ekibi
Alayköşkü Caddesi'ni doldurmuştu.

110
Dışarıdasiren sesleri çalarken, içeride "san" basın kartlı gazeteci Er-
tuğrul Baybay 600 milyon lira karşılığında Gırgır dergisini 21 yerinden
bıçaklayarak 18 yıllık yaşamına son veriyordu.
Günahıyla ve sevabıyla 18 yıllık ocağımızın üstüne incir ağacı dikil­
mişti.

CİNAYET NASIL İŞLENDİ?


Pazarı, pazartesiye bağlayan gece dergilerin sahibi Haldun ve Çiğ­
dem Simavi, Ertuğrul Baybay'ı apar topar İstanbul'a çağırıyorlardı.
Aile meclisi Gırgır'ı öldürmeye karar vermişti. Bu işi gerçekleştir­
me görevi ise Ertuğrul Baybay'a veriliyordu.
- Senin yaşın küçük diye seslendi Haldun Bey, "En azından zekâ
yaşın... Az ceza yersin. Bu işi senin yapmana karar verdik."
Toplantı bittiğinde Ertuğrul Baybay cebinde cinayette kullanılmak
üzere 600 milyon lira, elinde satış belgesi Aral Kardeşler'i aradı.
- Gırgır artık benim oldu, dedi.
Aral Kardeşler ise:
-Gırgır'ın bedenine sahip olabilirsin amaruhuna asla" deyip tele­
fonu kapattılar.
Ertuğrul Baybay kararlıydı. Doğu Ekspresi'ne atladığı gibi Cağaloğlu
yerine Van'a gitti. Sonra Cağaloğlu'na döndü.
Cebindeki elma şekeri ile Avni'yi kandırmaya çalıştı. Sonra Çılgın
Bediş'i bir köşeye kıstırıp "Gitme,dergidekal.Seninleevleniriz.Vinyet-
lerimiz, babasınaçekmiş,mongolveembesilçocuklarımızolur"diye
dil döktü. Hasbi Tembel er'e ise "Geneikurmay'da ahbaplarım var.
Seni İstanbul'a aldırırım. Ergeneral olursun" taahhüdünde bulundu.
Bir tek Muhlis Bey razı olmuyordu. "Ben bu helifi Bakılköy'den tanıyo-
lum. Hastıhağnede birlikte yatmış idik. Benden daha apttal biriylen
ölürsem de çalışmam altık" diye direniyordu.
Fakat buna rağmen Ertuğrul Baybay eski Avni'leri, eski Bediş'leri, Ra-
miz'leri, Cemal Nadirleri, İhap Hulusi'leri, koyarak son sayı Gırgır! hazır­
lamıştı.
Kendisine dava açacaklarını söyleyen Gırgır ve Fırt'çılara ise şöyle
sesleniyordu:
- Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?

111
SAHİ ERTUĞRUL BAYBAY KİMDİ?

Gazeteciliğe 1961 yılında şantaj muhabiri olarak başlayan Baybay, ha­


zırladığı şantaj dosyalarını gazatenin genel yayın müdürlerine göstererek
hızla yükseldi.
Gazatecilik yaşamı boyunca ses getiren röportajlar yaptı. "Aaa Si­
birya'ya kar yağıyor", "Broke Shields'in âdet tamponunu çaldım",
"KGB'nin tuvaletine işedim", "Rus Başbakanı Regan ile görüştüm
gibi" röportajları çeşitli gazatelerde yayınlandı.
Asıl ününü "Afrika'dan geliyorum" adlı dizi röportajı ile yapmıştır. Bu
röportajın başlığı üç gün sonra, "Eskimolar arasında bir hafta" olarak de­
ğiştirilmiş, Aybay'a da coğrafya çalışması için bir adet orta öğrenim atlası
hediye edilmişti.
Yanına bir omuz darbesi ile sokularak resim çektirdiği ünlüleri kırk yıldır
tanıyormuş gibi yazılar yazar. Yine böyle bir resim sırasında Margaret
Thatcher'e sokulayım derken kadını Times Nehri'ne düşürmüş. Scotland
Yard'daki sorgusu sırasında da "Bana kraliçeyi bulun, bana Prens
Charles'i bulun" diyerek kendini savunmuştu.
Uzun yıllar iktidar partisi sandığı MDP'yi destekleyen Baybay, çıkardığı
Bölge Adam gazetesinde vargücü ile ANAP'ı desteklemiş hatta yukarıya
daha fazla yaranabilmek için adını da "Semra özal" olarak dağiştirmişti.
Televizyondaki açık oturumların da yıldızı olan "san" basın kartlı Ertuğrul
Baybay "Magazin basınında Asparagas" konusu tartışılırken yaptığı
"Pasta ve Kek" tariflleri ile halkın ilgisini toplamış ve ekran başındaki mil­
yonlarca kişiye "Le Havle Vela Kuvvete İlla Billa" dedirtmiştir.
Evli olan Ertuğrul Baybay 2 çocuk, 1 adet saç boyası, 16 adet şantaj
dosyası ve "san" basın kartı sahibidir.

112
UFO GELİR HOŞ GELİR LEY LEY LÜMÜ LÜMÜ LEY.

Son çeyrek yüzyıldır Amerikan kamuoyunu Hamburger ve Wale-


sadan daha çok meşgul eden UFO'lar, serbest piyasa ekonomisine geçip
küçük Amerika olduğumuzdan beri bizi de ziyaret etmeye başladılar.
Aksaray'dan, Silifke'den, Antalya'dan, istanbul'dan yüzlerce kişi tele­
fonlara sarılıp gazeteleri arıyor.
20 yıl önce ülkemizde 1.5 milyon nüfusa 1 UFO düşerken, bugün­
lerde her 100 kişiye bir UFO düşmeye başladı. Ben de Türkiye semala­
rında görülen UFO haberlerini toplayıp rapor haline getirdim.

YIL: 1734, YER: İSTANBUL


Ülkemizde görülen ilk UFO olduğu sanılmaktadır. II. Mahmut döne­
minde Scutori (Üsküdar) semalarında bircism-i münevver (ışıklı cisim'
gören vatandaşlar bunu derhal Şehremini'ne haber vermişlerse de, Dev-
let-i Ali Osmani Hava Cıva İşleri Teşkilatı (kısaca Devlet Meteoroloji İş­
leri) bunun bir cism-i münevver değil, Boeing 727 olabileceğini beyan et­
miştir.

113
Cism-i münevverin gittikçe kendilerine yaklaştığını gören ahali bu
sefer de II. Mahmut'a haber salmıştır. Olay esnasında soldan sağa
87'nci cariyesiyle 69 yapmakta olan II. Mahmut sinirlenmiş ve "Her kim
ki gökten yere ine, tiz boynu vurula" diyerek Hazerfen Ahmet Çe-
lebi'nin ölümüne neden olmuştur.
Halk Galata Kulesi'nden çıkıp Scutori meydanına inen Hazerfen
Ahmet Çelebi'nin bir çırpıda kellesini uçurmuş, tarihçiler de bunu size
başka türlü anlatmışlardır.

YIL: 1980, YER: ANKARA


11 Eylül akşamı siyah bir cisim Genelkurmay Başkanlığı binasını ya­
layarak Or-An Sitesl'ne doğru uzaklaşmış ve içeride askeri darbe ha­
zırlamakta olan 5 arkadaşı fena halde ürkütmüştür. Arkadaşlardan yaşlı
ve beyaz saçlı olanı pencereden uzaklaşmakta olan siyah cisme bakarak
"Sakın ola ki bunlar yabancı mihrakların işi olmasınlar" diyerek en­
dişesini dile getirmiş ve Mürted Havaalanı'ndan kalkan iki uçağın cismi
izlemesini emir buyurmuştur.
Bir süre jetlerle birlikte uçan siyah cisim daha sonra alçalmaya baş­
lamış ve Or-An Sitesi'nde birkaç binanın çatısını uçurup, Batıkent ya­
kınlarına düşmüştür. Düştüğü yerde 2 hektar orman, 332 ev ve 4 okul
tahrip eden siyah cismin daha sonra rüzgârla havalanıp uçan De-
mirel'in şapkası olduğu anlaşılmıştır. Ertesi gün de darbe olmuş ve
Demire! şapkasını alıp gitmiştir.

YIL: 1983, YER: TRABZON


Haziran'ın 19'unda etrafına ışıklar saçarak dolaşan UFO'nun ışıkları sa­
hilde dolaşan Sefer Reis'in gözünü kamaştırmıştır. Gözüne ayna tu­
tulduğunu sanan Sefer Reis belindeki Çamlıhemşin yapısı öndörtlüyü
çekip UFO'yu dört yerinden vurmuştur.
UFO aldığı kurşun yaralarının etkisi ile denize düşüp kaybolurken ya­
kalanan Sefer Reis ise "Dozumuza ayna tutayidi. Siçtum anasini" di­
yerek kendini savunmuştur.

YIL: 1984, YER:NİĞDE


Erzurum-lstanbul gece seferini yapmakta olan TK 266 sefer sayılı THY
uçağı pilotu Salih Hockplt üzerine doğru gelen ışıklı bir cisim gördü-

114
günü söyleyerek pilot kabinini terk etmiş. "Ijıklı jisim gördüm laaaynn"
diye bağırarak koşan pilotu yolcular kalasına buzlu su dökerek ayıltmıs­
lardı. Oahasonrasarhoşpilotun uçağı Samsun asfaltına İndirdiği ve üze­
rine doğru gelen ışıklı cismin 06 AE 446 plakalı taksi olduğu anlaşılmış­
tır. .

YIL: 1985, YER: İZMİR


Haziran aylarının ortalarında İzmir'de 19 yaşlarında bir genç Bornova
semalarında bir uçan daire görmüştür. Çevresindekileri bir türlü inandıra-
mayan genç adam daha sonra sırasıyla dairenin çapını, pi sayısını, te­
ğetleri, iç alan formülünü ve hipotenüslerini gördüğünü söyleyince
genç adamı çevreden yetişenler hastaneye kaldırmışlardır.
19 yaşındaki gencin Ege Üniversitesi Fizik Mühendisliği öğrencisi
olduğu ve aylardır sınavlara çalıştığı öğrenilmiştir.

YIL: 1988, YER: SİLOPİ


Kasım ayının 15'inde-Mardin'in silopi ilçesinde ve ilşeye bağlı köyler­
de görülen UFO, vatandaşlar, korucular,özeltim, ihbarcılar, PKK'lılar,
Peşmergeler, devlet yanlısı aşiretler ve devlet karşıtı aşiretler arasın­
da panik yaratmıştır. Hayatlarında ilk defa UFO gören bazı vatandaşlar
"Bak la devlet gelmiştir. Işıklarını saça saça geliy Allah'ına kurban ol­
duğum" derken, bir kısım vatandaşlar da UFO'yu yiyecek bir şey sanıp
tandırlarınıyakmışlardır. Olağanüstü Bölge Valisi Kozakçıoğlu ise "Ha­
inlerin çembere alındıklarını ve çemberin gittikçe daraltıldığını, gü­
venlik kuvvetlerinin UFO'ya vaktinde müdahale ettiğini" söylemiştir.

YIL: 1989, YER: ANKARA


Daha önceleri Malatya civarında görülen bir adet UFO ve Ufiye son
olarak Ankara'da Çankaya semalarında görülmüşlerdir.Uzun bir süre te­
pelerde dolaşıp etrafına "yeşil" ışıklar saçan UFO daha sonra yanına
Uflye'yi de alarak gözden kaybolmuştur.

115
EN HIZLI MİLLİ ŞARKICI ERSAN'IN GÜNLÜĞÜ

12 EYLÜL:
Bugün çok mutluyum. Artık makus talihimi yenip müzikte üst basa-
maklarayükselebilecem. içinde Emek, Barış gibi kelimeler olan eski plak­
larımı kırdım. Ağzıma da biber sürdüm. Paşa babamın elbiselerini ve res­
mini dolaptan çıkartıp parlattım. Paşaların paşası, babamın eski akadaşı
ne de olsa. Savulun. Huzur ve güven ortamının şarkıcısı Ersan geli­
yor...
20 EYLÜL:
TRT bant ı mı kabul etti. Denetimciler en çok
"Nerede İyi yönetim
Orada vardır denetim oh yeaah"
adlı parçamı beğenmişler.
30 MART:
Mahkemelerde verilen idam kararları üzerine bir parça yapmaya ka­
rar verdim. Çok duygulanıp
"Kurban olam kalem kıran ellere

116
Kâtip çifte idam yaz şu gö...lere"
adlı parçayı yaptım. Hâkim ve savcılara güven vermek gerek, oku­
mak gerek, geğirereeek, severek...
24 NİSAN:
Hızla yükseliyorum. Ikınarak söylediğim şarkıları halk çok tuttu. Ge­
çen gün yine sahnede böyle ıkınarak şarkı söylerken garip bir şey oldu.
Kendimi kaybettim ve ıkındığımı unuttum ve sahneye büyük apdestimi
ediverdim.
32 MART:
Belediye evim için istimlak kararı çıkartmış...
28 MAYIS:
"Olur böyle vakalar
Türk polisi yakalar
Götürürler merkeze"
diyerek polis örgütüne ithaf ettiğim şarkıyı "Hastir lan. Bize yağ çek­
me" diyerek reddettiler. Çok bozuldum abi ya...
14 HAZİRAN:
Yaşasın Kenya polisi başvurma olumlu cevap veren ilk ülke oldu. 754
ülkenin polis teşkilatı için besteler yapmıştım en hızlısı Kenya çıktı. Se­
vinçten göklere uçtum. Haa gök dedim aklıma geldi pilotlar için de bir şarkı
yazayım.
"Evlerinin önü bulgur kolisi
Ne hoş olur şu Kenya'nın polisi"
adlı şarkımı zevk-ü sefa içinde besteleyip göndericem.
29 EYLÜL:
"Aman avcı
Geliyor savcı"
adlı tek kişilik okestra için kuartetimi benim ev ile ilgili mahkemeden
önce yetiştirdim. Evin istimlak edilmeyeceğini umut ediyorum.
24 ARALIK:
Olur şey diil mahkeme aleyhime sonuçlandı. Evim barkım yıkılacak a
dostlar.
4 OCAK:
Oh çok şükür. Evin yıkım işleri iptal edildi. Belediye yetkililerinden
"Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun
Gördün belediye hizmetlerini Beni unuttun aman"

117
adlı parçamı belediye mensupları gecesinde söylemem için teklif aldım.
Müzikte hızla yükseliyorum. "Yarabbim sen büyüksün." Ay pardon bu şar­
kıyı ben yazmamıştım değil mi? Sahi ben onun için niye beste yapma­
dım.

ııs

You might also like