You are on page 1of 175

AÖF Kitapları Öğrenci Kullanım Kılavuzu

Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi,beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.

Tanım
Bölüm içinde geçen
önemlikavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.

Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.

Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.

Öğrenme Çıktısı Tablosu


Araştır/İlişkilendir/Anlat-Paylaş
İlgili konuların altında cevaplayacağınız soruları, okuyabileceğiniz
ek kaynakları ve konuyla ilgili yapabileceğiniz ekstra etkinlikleri gösterir.
Yaşamla İlişkilendir
Bölümün içeriğine uygun paylaşılan yaşama dair gerçek kesitler
veya örnekleri gösterir.
Araştırmalarla İlişkilendir
Bölüm içeriği ile ilişkili araştırmaların ve bilimsel çalışmaları gösterir.
Sosyal Psikoloji I

Editör

Prof.Dr. Sezen ÜNLÜ

Yazarlar

BÖLÜM 1, 2, 3, 4, 8 Dr.Öğr. Üyesi Aysel KAYAOĞLU

BÖLÜM 5, 6 Arş.Gör.Dr. Züleyha ÖZBAŞ ANBARLI

BÖLÜM 7
Prof.Dr. Rüçhan GÖKDAĞ
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3915
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2710

Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.


“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2019 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.

Grafik Tasarım ve Kapak Düzeni


Prof.Dr. Halit Turgay Ünalan

Öğretim Tasarımcısı
Arş.Gör. Bilal Saraç

Dil ve Yazım Danışmanı


Öğr.Gör.Dr. Ferdi Bozkurt

Ölçme Değerlendirme Sorumlusu


Ayhan Tufan

Grafiker
Gülşah Karabulut

Dizgi ve Yayıma Hazırlama


Saner Coşkun
Halil Kaya
Gizem Dalmış
Nihal Sürücü
Gülşah Sokum
Arzu Ercanlar
Zülfiye Çevir

SOSYAL PSİKOLOJİ I

E-ISBN
978-975-06-3593-9

Bu kitabın tüm hakları ANADOLU ÜNİVERSİTESİ’ne aittir.

ESKİŞEHİR, Ekim 2019

2265-0-0-0-2009-V01
İçindekiler

Sosyal Psikoloji
BÖLÜM 1 BÖLÜM 3 Sosyal Etki
Nedir?

Giriş ................................................................. 3 Giriş ................................................................. 47
Sosyal Psikoloji Nedir? .................................. 3 Sosyal Etkinin Doğası .................................... 47
Sosyal Psikoloji ve Sosyal Etki  ............. 47
Sosyal Psikolojinin Kısa Tarihi ...................... 4 Sosyal Etki ve Güç ................................. 48
Sosyal Psikolojinin Avrupadaki Norm Oluşumu ve Etkisi .............................. 50
Kökleri .................................................... 5 Otokinetik Etki Deneyleri  ................... 50
Konformite ..................................................... 51
Modern Sosyal Psikoloji ....................... 5
Konformiteyi Etkileyen Faktörler  ...... 52
Sosyal Psikolojide Araştırma Yöntemleri ..... 8 İtaat ................................................................ 54
Deneysel Olmayan Yöntemler ............. 9 Milgram’ın İtaat Deneyi ....................... 55
İtaati Etkileyen Faktörler  .................... 57
Deneysel Yöntemler .............................. 11
Normatif Sosyal Etki ve Bilgisel
Sosyal Etki  ............................................. 58
Azınlık Etkisi .................................................. 59
Azınlık Etkisi: Mavi-Yeşil Deneyleri  ... 59
Azınlığın Davranış Tarzı  ...................... 60
Aynı Süreç Modeli ve Farklı
Süreç Modeli  ......................................... 60

BÖLÜM 2 Sosyal Biliş BÖLÜM 4 Tutumlar

Giriş ................................................................. 23 Giriş ................................................................. 71
Sosyal Bilişin Doğası ...................................... 23 Tutumlar: Tarihçe ve Tanım ......................... 71
Sosyal Bilişin Temel İlkeleri .................. 24 Tutum Kavramının Kısa Tarihi ............. 71
Şemalar ........................................................... 26
Sosyal Psikolojide Tutumlar ................. 72
Şema Tipleri ........................................... 27
Tutumların Tanımlanması .................... 73
Kategorileştirme  ................................... 28
Şemaların İşlevleri ve Özellikleri .................. 29 Tutumların Yapısal Özellikleri ...................... 75
Teoriye Dayalı Yapılar Olarak Şemalar/ Tutumların Olumluluğu/Olumsuzluğu... 75
Kategoriler ............................................. 29 Tek Kutuplu ve Çift Kutuplu Tutumlar... 75
Şemaların/Kategorilerin Bellek Tutumların Çok Boyutluluğu ve Çelişkili
İşlemlerine Etkisi  .................................. 29 Tutumlar ................................................ 75
Şemaların/Kategorilerin Değerlendirme Tutumların Gücü ................................... 76
ve Duygu İçermesi  .............................. 30 Tutumların İşlevleri ....................................... 77
Şemaların/Kategorilerin Hiyerarşik Tutum ve Davranış Arasındaki İlişki ............ 79
Olarak Organize Edilmesi ..................... 30 Tutum ve Davranışın Genelliği/
Şemaların/Kategorilerin Edinimi, Spesifikliği .............................................. 79
Gelişimi ve Değişimi .............................. 31 Tutumların Gücü ................................... 80
Yükleme .......................................................... 31 Tutumların Oluşumunda Direkt
Heider’ın Naif Psikolojisi  ..................... 32 (Dolaysız) Deneyimin Rolü .................. 80
Jones ve Davis’in Uyuşan Çıkarsamalar
Tutumların Erişilebilirliği ...................... 81
Teorisi  .................................................... 32
Özel ve Kamusal Benlik-Farkındalığı ... 81
Kelley’nin Birlikte Değişim
(Kovaryasyon) Modeli .......................... 34 Davranışa Yönelik Niyet ....................... 82
Yükleme Yanlılıkları  ............................. 35

iii
BÖLÜM 5 Tutum Değişimi BÖLÜM 7 Özgeci Davranış

Giriş ................................................................. 93 Giriş ................................................................. 139


Tutumlar Neden Değişir? Tutum Özgeci Davranışın Anlamı  ........................... 139
Değişimine Kuramsal Yaklaşımlar ................ 93 Özgeci Davranış Kuramları ........................... 139
Heider’in Denge Kuramı ....................... 93 Evrimsel Yaklaşım ................................. 139
Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Kültürel Yaklaşım .................................. 140
Dengeleme Kuramı ............................... 94 Öğrenme Yaklaşımı  .............................. 141
Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı ...... 96 Yükleme Kuramı ve Özgeci Davranış .. 141
Bem’in Kendini Algılama Kuramı ......... 98 Özgeci Davranış Karar Basamakları ............. 141
Tutum Değiştirme Süreci: İletişim ve İkna ... 99 İnsanlardaki Özgeci Davranış Farklılıkları ... 142
Mesajı Öğrenme Tezi ............................ 100 Duygu Durumu ve Özgeci Davranış .... 143
Sosyal Yargı Kuramı .............................. 103 Yardım Etme Güdüleri: Empati ve
Ayrıntılandırma Olasılığı Modeli ......... 104 Kötü Hissetme ....................................... 143
İkna Teknikleri ............................................... 105 Yardım Etme Biçimleri .................................. 144
Kapıya Ayak Koyma .............................. 105 Başkalarının Varlığı ............................... 144
Kapıyı Yüzüne Çarpma .......................... 106 Çevresel Koşullar ................................... 144
Fiyat Kırma ............................................ 106 Zaman Baskısı ........................................ 144

BÖLÜM 6 Kişilerarası İlişkiler BÖLÜM 8 Saldırganlık

Giriş ................................................................. 117
Giriş.................................................................. 151
Bir İhtiyaç Olarak Sosyal İlişki Kurma .......... 117
Saldırganlık Nedir?......................................... 151
Kişilerarası İlişkilerde Temel İlkeler  ............. 118
Saldırganlığın Kökenleri................................. 153
Benzerlik ................................................ 118
İçgüdüsel Yaklaşımlar............................ 153
Yakınlık ................................................... 119
Sosyal Öğrenme Yaklaşımı.................... 154
Karşılıklılık ............................................. 120
Saldırganlığın Sosyal, Durumsal
Çekicilik .................................................. 120
ve Kişisel Belirleyicileri................................... 155
Kişilerarası İlişkilerde Süreçler ...................... 121
Sosyal Belirleyiciler: Engellenme,
Bağlanma ............................................... 121
Tahrik ve Medyada Şiddet .................... 155
Çatışma .................................................. 122
Durumsal Belirleyiciler: Alkol ve
Empati .................................................... 124
Yüksek Sıcaklık....................................... 158
Yalnızlık .................................................. 125
Kişisel Belirleyiciler: Kişilik ve Cinsiyet
Kişilerarası Çekicilik Kuramları ..................... 126 Farklılıkları.............................................. 158
Sosyal Değiş-Tokuş Kuramı Saldırganlığı Azaltma..................................... 160
(Sosyal Takas Kuramı)  ......................... 126 Arınma (Katarsis)................................... 160
Denklik Kuramı ..................................... 127 Cezalandırma.......................................... 160
Evrimsel Kuram ..................................... 128 Saldırgan Olmayan Davranışların
Aşk Kuramları ................................................ 128 Model Alınması...................................... 161
Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisi .......... 128 Sosyal Beceri Eğitimi............................. 161
Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramı .............. 129

iv
Önsöz

Sevgili öğrenciler,
Bu kitap lisans düzeyindeki öğrencilere ve sos-
yal psikolojiye ilgi duyanlara sosyal psikoloji tüm konuları kapsamaktadır. Üniteler ünitenin
alanını tanıtmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu amacı, anahtar kelimeler, metin içinde yer alan
amaç dolayısıyla sosyal psikolojiye giriş dersi Sıra Sizde soruları, ünitenin sonunda yer alan
alanlar için temel bir ders kitabı, bu alana ilgi Kendimizi Sınayalım bölümü ve üniteyle ilişkili
duyanlar için temel bir başvuru kaynağı nite- Okuma Parçası bölümü ile öğrencilere ünite-
liğindedir. yi bir bütün olarak görme, üniteyi amaçları-
na göre analiz etme, öğrenilen bilgiyi sınama,
Kitapta sırasıyla sosyal psikolojinin tanım ve farklı örneklerle konuyu açımlama olanağı ve-
tarihi, sosyal biliş, sosyal etki, tutumlar, tutum ren bir formatta hazırlanmış ve ayrıca öğrenci-
değişimi, kişilerarası ilişkiler, özgeci davranış lerin kolay anlayacağı bir dil kullanımı için özen
ve saldırganlık üniteleri yer almaktadır. Bu gösterilmiştir. Bu kitabın hazırlanmasında bü-
üniteler, Sosyal Psikoloji II kitabıyla devamlı- yük katkıları olan yazarlara, tasarımcıya ve diz-
lık içinde modern sosyal psikolojide temel olan gi grubuna teşekkürü bir borç bilirim.

Editör
Prof. Dr. Fatma Sezen ÜNLÜ

v
Bölüm 1
Sosyal Psikoloji Nedir?

Bu üniteyi tamamladıktan sonra;


Amaçlarımız

• Sosyal psikolojiyi tanımlayabilecek;


• Sosyal psikolojinin nasıl bir tarihsel gelişim gösterdiğini bilecek;
• Sosyal psikoloji alanında kullanılan araştırma yöntemleri neler olduğunu sıralayabilecek ve
araştırma yöntemlerini karşılaştırabileceksiniz.
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Sosyal psikoloji • Völkerpsikoloji • Grup zihni


• Sosyal biliş• Korelasyoni • Survey • Survey • Laboratuvar deneyi • Alan deneyi
İçerik Haritası

GİRİŞ
SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR?
Sosyal Psikoloji I Sosyal Psikoloji Nedir?
SOSYAL PSİKOLOJİNİN KISA TARİHİ
SOSYAL PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ

2
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ ler (McGarty ve Haslam, 1997). Sosyal psikoloji-


Kuşkusuz her bilim dalı insanı ve insanın için- nin tarihçesinde de görüleceği gibi, sosyologların
de yaşadığı dünyayı anlamaya ve açıklamaya çalışır tanımladığı bir sosyal psikoloji ve psikologların
ve her bilim dalı yaşamımızın bir yönüyle ilgilidir. tanımladığı bir sosyal psikoloji vardır: Sosyolojik
Örneğin bu gezegen üzerinde yaşayanlar olarak, sosyal psikoloji ve psikolojik sosyal psikoloji.
sözgelimi biyoloji hepimizi ilgilendirir. Ancak yine Bu kitapta psikolojik sos-
de hepimizin biyoloji bilgisine sahip olmamız ge- yal psikoloji görüşlerine yer
rekli değildir. Oysa, insan olarak varlığımızı sürdü- verilecektir. Sosyal psikoloji-
rebilmemiz için, insan ilişkilerinde neler olup bit- yi psikolojinin alt dalı olarak
tiği hakkında her birimizin bir fikri, her birimizin gören sosyal psikologların
kendince birtakım açıklamaları olması gereklidir. birçoğu ünlü sosyal psikolog
Örneğin, bu gezegende yaşayan herkesin, çevresin- Gordon W. Allport’un yap-
deki diğer insanların, kendisini neden sevdiğine ya tığı sosyal psikoloji tanımını
da sevmediğine dair, ne kadar basit ya da karmaşık kabul ederler: “Sosyal psi-
olursa olsun, bir açıklaması vardır. O halde, psiko- koloji bireylerin, davranış,
log olsun ya da olmasın tam da her insanı ilgilen- duygu ve düşüncelerinin
diren bu tür konuları çalıştığı için sosyal psikoloji, başkalarının gerçek, hayal Gordon W. Allport
temel bir çalışma alanıdır (McGarty ve Haslam, edilen veya ima edilen varlı-
1997: 2-3). ğından nasıl etkilendiğinin bilimsel yollarla araştı-
rılmasıdır (akt. Hogg ve Vaughan, 1995: 1)”. Bu
tanım, sosyal psikolojinin temel olarak sosyal etki
SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR? çalışması olduğu fikrine dayanır. Sosyal etki, insan-
“Sosyal psikoloji nedir” sorusuna kesin ve tam lar arasındaki etkileşimlerin, insanların düşünce
olarak verilebilecek bir yanıt yoktur. Bu, disiplinin ve davranışlarını etkilemesi olarak anlaşıldığında,
alanının çok geniş olması ve çok farklı araştırma sosyal psikolojinin ikna, tutum değişimi ve uyma
geleneklerinin bulunmasıyla ilgili bir durum ola- davranışı gibi büyük bir alanını kapsamaktadır.
rak görülebilir. Diğer yandan, Augostinos, Walker McGarty ve Haslam (1997), sosyal psikolojinin,
ve Donaghue (2006), bu tanımlama sorununu, sosyal etkiden başka sosyal algı ve sosyal etkileşim
sosyal psikolojinin yeterince olgunlaşmamış bir olmak üzere iki büyük alanının daha olduğunu be-
disiplin olmasına bağlarlar. Onlara göre, tarihsel lirtmektedirler. Ancak bunu söylerken, bunların üç
olarak sosyal psikoloji, psikoloji ve sosyolojinin ayrı alan değil, tam tersine kaçınılmaz biçimde bir-
çocuğudur ama ikisine de benzemeyen, kendine birlerine bağlı çalışma alanları olduğunu vurgula-
ait kimlik kurmaya çalışan bir disiplindir. Günü- maktadırlar (McGarty ve Haslam, 1997: 6-7). Sos-
müzdeki sosyal psikoloji de pek çok farklı kimlik yal algı ve sosyal yargı alanı, diğer sosyal nesneleri
alternatifini deneyerek, kendine kimlik arayan bir (insanlar ve insanlarla ilişkili şeyler) nasıl gördüğü-
ergen görünümündedir. Yazarlar, sosyal psikolo- müzle ilgilenir. Sosyal etkileşim alanı sosyal davra-
jideki bu çoğulluğun kötü bir durum değil, tam nışla, yani işbirliği ve çatışma, kişilerarası ilişkiler
tersine bir erdem olduğunu düşünmektedirler. An- gibi insanlarla ilişkili davranışı kapsar. Sosyal etki-
cak hemen belirtmek gerekir ki, sosyal psikolojinin nin ise bu alanlarla ilişkisi iki yönlüdür; hem sosyal
bu çoğulluğu ve farklılığı daima sorunsuz değildir. davranış hem sosyal algı alanındaki sosyal etkiden
Birbiriyle zıt varsayımları olan, dolayısıyla yan yan söz edilebilir. Dolayısıyla sosyal psikoloji, bu birbi-
gelemeyecek yaklaşımlar mevcuttur. Yazarlara göre, rine bağlı üç alanın toplamı olarak tanımlanabilir.
gelecekte, belki bu çoğul kimliklerden tek bir kim- Sosyal psikolojinin tanımlanma zorluğunun
liğe geçilen ya da belki de farklı ama yan yana du- bir diğer önemli nedeni de, sosyal psikolojinin
rulabilecek bir süreç yaşanacaktır. başındaki “sosyal” sıfatının pek çok sosyal psiko-
Sosyal psikologların çoğu sosyal psikolojiyi, log tarafından farklı anlaşılmasıdır. “Sosyal”, kimi
psikolojinin bir altdalı olarak görmektedir. Böyle sosyal psikologlarca “insanlar arasındaki etkileşim”
olduğu için de, zihinsel yaşamın, sosyal etkileşim anlamında, kimilerince “toplum ya da kültür” an-
ve daha genel olarak sosyal olgularla ilgili tarafla- lamında kullanılırken, diğer bazıları da “çok sayıda
rının sosyal psikolojiyi oluşturduğunu ileri sürer- insanı ilgilendiren problemler”le ilişkili olarak ya

3
Sosyal Psikoloji Nedir?

da “birden fazla insanı içeren” bir anlamda kulla- Sosyal psikolojiyi tanımlamanın neden zor ol-
nılmaktadır (McGarty ve Haslam, 1997: 7). Bu duğu ve bugün ulaştığı konuma nasıl geldiğini an-
farklı kullanımlar sosyal psikolojinin tanımlarına lamanın en iyi yolu sosyal psikoloji disiplinin geçir-
yansımaktadır. Sosyal bağlamı kritik önemde gö- diği tarihsel aşamalara bakmaktır.
renler, tanımda sosyal olanı öne çıkarırlarken, sos-
yal bağlama bu kadar önem atfetmeyenler, tanım-
da bunu ikincilleştirmektedirler. “Sosyal”in farklı
kullanımları altında yatan temel gerilimin, aslında 1
sosyal psikolojinin doğumundan itibaren, birey ve sıra sizde
toplumun birbirinden ayrı iki yapı olup olmadı- Sizce sosyal psikolojiyi tanımlama zor-
ğı ve bu ikisi arasındaki ilişkinin nasıl kurulması luğu sadece sosyal psikolojiye özgü bir
gerektiğine dair tartışmalar olduğu ileri sürülebilir. durum olarak görülebilir mi? Eğer görü-
Bazı sosyal psikologlara göre, bireyi toplumdan lemezse, sosyal bilimleri tanımlamanın
ayırmak zordur ve hatta böyle bir ayrım yapmak neden zor olduğunu yorumlayınız.
zoraki, yapay bir şeydir. Çünkü birey, sosyal dünya
ile pek çok yolla ve çeşitli düzeylerde sürekli bir iliş-
ki içindedir (Gough ve Mcfadden, 2001). SOSYAL PSİKOLOJİNİN KISA
Sosyal psikolojiyi tanımlama zorluklarının ne- TARİHİ
denlerini böylece açıkladıktan sonra, hala “sosyal
Modern sosyal psikoloji, 20. yüzyılın başından
psikoloji nedir” sorusuna verilebilecek tek cümle-
itibaren ABD’de varlık göstermiş ve yaklaşık ola-
lik yanıtlar oldukça çeşitli olabilir. Yukarıda veri-
rak 1960’ların sonlarına kadar da bu durum devam
len Allport’un tanımının yanısıra, şu tür tanımlar
etmiştir. 1960’ların sonları ve 1970’lerin başından
sıralanabilir:
itibaren Avrupalı sosyal psikoloji denilebilecek
• “Sosyal psikoloji, insanların diğer insan- geleneği oluşturan kuram ve araştırmalar ortaya
lar hakkında nasıl düşündüklerinin, onları çıkmıştır. Günümüzde dünyanın her yerinde sos-
nasıl etkilediklerinin ve onlarla nasıl ilişki yal psikoloji mevcut olsa da, büyük ölçüde ABD
kurduklarının bilimsel bir biçimde çalışıl- ve Avrupa (Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada da
masıdır” (Taylor, Peplau ve Sears, 2000: 3). eklenebilir) merkezli bir sosyal psikolojinin ağır
• “Sosyal psikoloji, sosyal ve kültürel ortam- bastığı söylenebilir.
daki birey davranışının özelliklerinin ve ne-
denlerinin bilimsel bir biçimde incelenme-
sidir” (Akt. Kağıtçıbaşı, 1999: 19).
Völkerpsikoloji:19. yüzyılda, Almanya’da
• Sosyal psikoloji insan etkileşimlerini ve bu
geliştirilmiş, kültürel davranışın tarihsel
etkileşimlerin psikolojik temellerini siste-
ve karşılaştırmalı olarak çalışılması gerek-
matik olarak inceleyen bir disiplindir” (Bil-
tiğini öne süren bir sosyal psikolojik yak-
gin, 2000: 2).
laşımdır.
Tanımlama zorluğunu aşmak için, bazıları sos-
yal psikolojiyi pratik bir biçimde “sosyal psikolog-
ların uğraştığı şey” olarak tanımlamaktadır. Mo-
dern sosyal psikologların uğraştığı “şeyler” genel
olarak şunlardır: Gruba uyma davranışı, ikna, güç, Kitle Psikolojisi:19. yüzyılın sonunda
sosyal etki, itaat, önyargı, önyargının azaltılması, Fransız kuramcı Gustave Le Bon ile baş-
ayrımcılık, kalıpyargılar, sosyal biliş ve sosyal algı, layan, bireysel psikolojiden farklı olarak
sosyal kategoriler, saldırganlık, özgeci davranış, ki- kitlelerin kendine özgü psikolojisi oldu-
şiler arası çekicilik, tutumlar ve tutum değişimi, ğunu ileri süren bir sosyal psikolojik yak-
iletişim, izlenim oluşturma, küçük gruplar, liderlik, laşımdır.
kitle davranışı, gruplar arası ilişkiler.

4
Sosyal Psikoloji I

Sosyal Psikolojinin Avrupadaki


Kökleri Grup Zihni: Gustave Le Bon tarafından
Modern sosyal psikolo- geliştirilmiş, çeşitli psikolojik mekanizma-
jinin kökleri 19. yüzyılda lar aracılığıyla, insan kollektivitesinin tek
Avrupa’da ortaya çıkan iki bir varlık, psikolojik kitle haline gelmesine
entelektüel akıma kadar geri işaret eden kavramdır.
götürülebilir: Völkerpsi-
koloji ve kitle psikolojisi.
Almanca bir terim olan Völ- Kitle psikolojisinin temel fikri “grup zihni”dir.
kerpsikoloji (Völkerpsycho- Kitle ve grupların yaşayan bir organizmaya benze-
logie), “halk psikolojisi” ola- tildiği bu yaklaşıma göre, kitle ve grupların kendine
rak tercüme edilebilirse de özgü düşünsel özellikleri, yani “zihni” vardır. Genel
Wilhelm Wundt
“sıradan insan psikolojisi” ne olarak ifade edilecek olursa, kitleye giren bireyler, yal-
daha yakındır. Gene de Türkçede kollektif psiko- nızken olduklarından farklı bir biçimde düşünürler,
loji/kültürel psikoloji olarak anlaşılabilir. Psikolo- hissederler ve davranırlar (McGarty ve Haslam, 1997:
jinin de kurucu babası ola- 8). Kitleler, bireyden farklı olarak, ilkel ve daha düşük
rak kabul edilen Wilhelm entelektüel ve ahlaki düzlemde davranış gösterirler.
Wundt tarafından geliştiri- Özellikle Le Bon için kitleler çılgın ve vahşidir. Özetle
len Völkerpsikoloji, belirli grup zihni yaklaşımı, kitle ve grup davranışının birey-
bir sosyal gruba ait olan in- sel davranıştan farklı olduğunu ileri sürer.
sanların bireysel değil kol-
lektif bir biçimde düşünme Modern Sosyal Psikoloji
eğiliminde olduklarını ileri
Bilimsel disiplinlerin tarih yazımında her zaman
Gustave Le Bon sürer; bu insanlar aynı gö-
başlangıç noktası olarak belirli kişi ve/veya gelişmele-
rüş ve inançları taşırlar ve
re referans verilir. Modern sosyal psikolojinin doğu-
aynı değerleri paylaşırlar. Völkerpsikoloji de diğer
şunda da böyle iki olaydan söz edilebilir: biri sosyal
tüm psikolojik akımlar gibi, içinde bulunulan za-
psikolojik nitelikte görülen bir deney ve diğeri, sosyal
man ve sosyal bağlamın bir ürünüdür. Bu yaklaşı-
psikoloji ders kitaplarının yayınlanmasıdır. Modern
mın ortaya çıkışı, çok sayıda küçük prensliğin bir
sosyal psikoloji deneysel yönteme ağırlık veren bir bi-
araya gelerek tek bir Alman devletinin oluşturul-
lim dalıdır. 19. yüzyılın sonlarında Triplett tarafından
ması süreci ile yakından ilgilidir; yani, temel olarak
gerçekleştirilen deney, sosyal psikolojinin ilk dene-
özgün bir Alman karakterinin ne olduğu sorusunu
yi kabul edilir ve bu deney, daha sonradan deneysel
yanıtlamak üzere geliştirilmiştir. Daha sonraki sos-
yöntemin kazandığı önem yüzünden tarihsel bir baş-
yal psikologlar Völkerpsikolojiye ilgi göstermemiş-
langıç olarak nitelendirilir. Triplett, bisiklet kullanan
lerdir, ancak son zamanlarda yeniden hatırlanmaya
insanların yarışta olmasalar bile başka bisikletlilerin
başladığı söylenebilir (McGarty ve Haslam, 1997;
varlığında, tek başlarına olduğu duruma göre daha
Stainton Rogers, 2003).
hızlı bisiklet sürdüklerini gözlemiş ve bu gözlemini
Sosyal psikolojinin Avrupadaki diğer kökü laboratuvarda test etmiştir. Sonuçlar çok kesin ol-
olan kitle psikolojisi, sosyal psikoloji disiplininde masa da, sosyal psikoloji kitaplarında yeniden yazıla
Völkerpsikolojiden daha uzun süreli etkiler yarat- yazıla, deneyin, başkalarının varlığının performansı
mıştır. Geniş kitlelerin neden, nasıl ve ne zaman arttırdığına destek verdiği iddia edilmiştir. Bu konu,
birlikte davrandığını anlamak için geliştirilen kitle daha sonraları sosyal psikolojide sosyal hızlandır-
psikolojisi yaklaşımının önde gelen temsilcisi Fran- ma adı verilen deneysel çalışmalarla devam etmiştir
sız kuramcı Gustave Le Bon’dur ve 1895’de Kitle (McGarty ve Haslam, 1997; Stainton Rogers, 2003).
Psikolojisi adlı bir kitap yayınlamıştır. Kitle psiko-
Modern sosyal psikolojide tarihsel başlangıç
lojisi yaklaşımı da zamanının sosyal ve politik ik-
niteliğindeki diğer gelişme de 1908 yılında birbi-
limini yansıtır; Avrupada’ki sosyal ayaklanmaların
rinden habersiz olarak sosyal psikoloji başlıklı iki
gözlemine dayanılarak geliştirilmiştir.
ders kitabı yayınlanmış olmasıdır. Biri psikoloji

5
Sosyal Psikoloji Nedir?

geleneğinden McDougall, diğeri ise sosyoloji gele- öne sürmüştür. Ona göre, grup, bireylerin düşün-
neğinden gelen Ross tarafından yazılmıştır. Aslında düğü, hissettiği, davrandığı anlamda düşünemez,
bu gelişme, sosyal psikoloji tarihindeki psikolojik hissedemez ve davranamaz. Grup, bireylerin özel-
sosyal psikoloji ve sosyolojik sosyal psikoloji ayrı- liklerinin toplamından daha fazla bir şey değildir
mına işaret eder. Ancak dünyada daha yaygın olan ve dolayısıyla grup davranışını anlamak için birey
gelenek psikolojik sosyal psikolojidir ve bundan psikolojisini bilmek yeterlidir. Davranışçı sosyal
sonra burada ele alınacak tarihsel olaylar bu gele- psikoloji bireyselci (bireye odaklanır anlamında) ve
neğe aittir. Psikolojik sosyal psikolojinin temsilcisi indirgemecidir (karmaşık sistemleri anlamak için
olarak McDougall, tüm görüşünü içgüdü kavramı- sistemleri, onu oluşturan parçalara indirger anla-
na dayandırmıştır. Darwin’in evrim kuramından mında) (McGarty ve Haslam, 1997: 10).
etkilenen McDougall, doğuştan getirilen zihinsel Davranışçılıkla birlikte, psikolojide olduğu gibi
özellikleri sosyal yaşamın temeli olarak görmüş- sosyal psikolojide de zihin (zihinsel olgular) yeri-
tür. Ancak daha sonraları içgüdü kavramı ana di- ne davranış odak noktası haline gelmiştir. Ancak
siplin psikolojide açıklayıcı gücünü yitirip yerine disiplinin genel tarihsel seyri bağlamında konuşur-
dürtü kavramı getirilmiş ve sosyal psikolojide de sak, sosyal psikolojide, davranışçılığın psikolojide
McDougall’ın görüşü terkedilmiştir (McGarty ve olduğu gibi uzun süre egemen olamadığı söylene-
Haslam, 1997; Stainton Rogers, 2003). bilir; sosyal psikolojide çeşitli gelişmeler vesilesiyle
tekrar zihine ya da aynı anlama gelmek üzere bilişe
geri dönülmüştür.
Sosyal Hızlandırma: Diğer insanların
varlığının bireysel performansı arttırdığı
süreçtir.
Davranışçı Sosyal Psikoloji: Davranış-
çı Sosyal Psikoloji: 20. yüzyılın başında
1. Dünya Savaşı’nın he- ABD sosyal psikolojisinde ortaya çıkan
men sonrasında, ABD’de, ve gözlenebilir olan olguların çalışılma-
ana disiplin psikolojide hem sı gerektiğini ileri süren sosyal psikolojik
zihin çalışılmasına hem de yaklaşımdır.
içgüdü temelli anlayışa eleş-
tiriler yöneltilmiş, bunun
yerine davranışçılık geçmiş
ve gitgide psikolojiye egemen 1920’lerde sosyal psiko-
olmuştur. Davranışçılar, psi- lojinin gelişimindeki diğer
Floyd Allport kolojinin çalışma nesnesinin önemli bir olay da Thurstone
gözlenemeyen zihinsel olgu- ve arkadaşları tarafından tu-
lar değil, gözlenebilir insan davranışı olması gerek- tum ölçüm teknolojisinin ge-
tiğini ileri sürmüşlerdir. Psikolojideki davranışçılı- liştirilmesidir. Daha önceleri,
ğı sosyal psikolojiye taşıyan kişi Floyd Allport’tur Kurt Lewin sosyal bir nesneye yönelik
(Gordon W. Allport’un ağabeyi) ve uzun zaman oluşturulan bir eğilim anla-
sosyal psikoloji alanında etkili olacak Sosyal Psi- mında kullanılan tutum kavramı, sonradan zihin-
koloji başlıklı ders kitabını 1924’de davranışçı bir sel bir yapı olarak görülmeye başlandı (McGarty
bakış açısından yazmıştır. Diğer davranışçılar gibi ve Haslam, 1997: 10). Zaman zaman sönümlense
Allport da, sosyal psikolojinin ciddiye alınmak de, tutum çalışmaları, sosyal
istiyorsa deneysel bir bilim olması gerektiğini ve psikolojinin günümüze kadar
bunun için de davranışçı ilkelerin uygulanması ge- süren temel araştırma alanla-
rektiğini öne sürmüştür. Davranışçı sosyal psiko- rından biri olagelmiştir.
lojinin temsilcisi Allport, “grup zihni” kavramını 1930’larda Almanya’da
gözlenemeyen bir yapı olduğu gerekçesiyle reddet- yükselen Nazizm dolayısıy-
miş, hatta psikolojik anlamda (fiziksel anlamda de- la Avrupa’dan pek çok bilim
ğil) “grup” diye bir olgunun da varolamayacağını Solomon Asch insanı ABD’ye göç etti. Bu

6
Sosyal Psikoloji I

bilim insanlarından Kurt ler de göze çarpmaktadır.


Lewin ve Solomon Asch ve Bu eğilimler, daha ziyade 2.
Türkiye’den Muzafer She- Dünya Savaşı’nın ortaya çı-
rif (asıl adı Muzaffer Şerif kardığı gereklilikleri yansıt-
Başoğlu’dur) ABD’deki sos- maktadır. Bu eğilimlerden
yal psikolojiyi derinden etki- biri, etkileyici iletişim ya da
lemişlerdir. Bu üçlü ABD’ye Serge Moscovici ikna gibi uygulamalı araştır-
Muzaffer Şerif gittiklerinde davranışçılığın malara, toplum ve yönetici-
Başoğlu ağır bastığı bir sosyal psiko- ler tarafından duyulan taleptir. Diğer bir eğilim,
loji buldular. Gestalt psiko- savaş öncesi ırksal önyargı ve ayrımcılık konuları-
lojisinden (temel olarak bütünselliğe önem veren na duyulan ilginin, savaş sonrasında çok daha faz-
bir psikolojik yaklaşım) etkilenmiş olan Lewin, la artmasıdır. Bu dönemde ırkçılığı anlamak için
Asch ve Sherif, bir yandan davranışçılığı reddettiler geliştirilmiş pek çok kuram ve araştırma programı
ve zihinsel olguları sosyal psikolojiye tekrar sok- mevcuttur. Bunlar içinde, en
tular, diğer yandan grup zihni yaklaşımını da red- popüler olanı Adorno ve ar-
dettiler. Gestaltçı bakış açısından grubu gerçek bir kadaşlarının geliştirdiği Oto-
psikolojik olgu olarak ele aldılar ve özellikle Lewin riteryen Kişilik kuramıdır.
ABD’de grup süreçleri ve dinamikleri araştırmala- Üçüncü bir eğilim de savaşın
rında bir geleneği başlattı. Bu gelenekte, Lewin’in tutum ve tutum değişimine
öğrencisi Festinger’ın grup içi süreçleri, kişilerarası yönelik ilgiyi arttırmasıdır.
etkileşimi ve sosyal etkiyi farklı biçimde anlama- Henri Tajfel Hovland ve arkadaşlarının
ya olanak veren sosyal karşılaştırma ve bilişsel yaptığı deneysel çalışmlar
çelişki kuramlarını anmak gerekir. Diğer yandan, tutum değişimine odaklanmış, ve genel olarak
zihinsel olguları sosyal psikolojiye tekrar sokmak ve tutumlar en çok çalışılan konu haline gelmiştir.
grup çalışmalarını bu perspektiften çalışmaya baş- Ancak 1960’ların ortalarında tutum çalışmaları
lamaları yanında, bu bilim insanları, davranışçılık tıkanmış ve gerilemeye başlamıştır (McGarty ve
zamanında zaten başlamış olan deneysel geleneği Haslam, 1997: 12).
daha da güçlendirdiler (McGarty ve Haslam, 1997: Tutum çalışmalarının gerilediği 1960’lar sosyal
10-11). psikolojide “kriz” denilebilecek eleştirilerin başlan-
gıcına da tanık olmuştur. Özetle, bu eleştiriler te-
mel olarak, sosyal psikolojide, davranışın içinde yer
aldığı sosyal bağlama gereken önemin verilmediği
Sosyal Karşılaştırma: İnsanların kendi
noktasında yoğunlaşmıştır. Aynı tarihsel dönemde,
yetenek ve fikirleri hakkında bilgi sahibi
kimilerinin “Avrupa Sosyal Psikolojisi” olarak ad-
olmak için kendilerini diğerleriyle karşı-
landırdığı iki kuram ve bunlara dayalı araştırmalar
laştırma sürecidir.
başlamıştır. Günümüzde devam eden bu iki kuram
ve araştırma geleneği Fransız sosyal psikolog Mos-
covici tarafından geliştirilmiş Sosyal Temsiller ve
Henri Tajfel’in geliştirdiği Sosyal Kimlik yaklaşı-
Bilişsel Çelişki: Davranışla tutarsız olan
mıdır. Aynı tarihlerde ortaya çıkan bir başka büyük
tutumların yarattığı psikolojik sıkıntı ve
eğilim, gerileyen tutum ça-
bunun tutumları değiştirmek yönünde
lışmalarının yerine nedensel
yarattığı baskıdır.
yükleme çalışmalarının yük-
selişe geçmesidir. Temelini
1950’ler ve 1960’larda ABD’de sosyal psikolo- Heider’ın attığı atıf kuramı,
jide bir taraftan grup süreçleri (sosyal etki, uyma, bireylerin günlük yaşamda
sosyal karşılaştırma, bilişsel çelişki vb.) diğer yan- diğerlerinin davranışlarını
dan da tutumlar konusunda araştırmalar sürdü- nasıl açıkladıklarına odakla-
rülüyordu. Bunlardan başka, 2. Dünya Savaşı’nın nan bir kuramdır (McGarty
hemen sonrasında sosyal psikolojide başka eğilim- Fritz Heider ve Haslam, 1997: 13).

7
Sosyal Psikoloji Nedir?

1970’lerin ortalarında, günümüzde de sosyal


psikoloji alanını ağırlıklı olarak belirlemeye devam Atıf Kuramı: İnsanların sosyal etkileşim-
eden sosyal biliş yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Yuka- de neden ve sonuç ilişkilerini nasıl çıkarsa-
rıda anahatları çizilen tarihsel süreçten de anlaşıla- dıklarını açıklamak üzere geliştirilmiş bir
bileceği gibi, sosyal psikoloji için zihinsel olguların yaklaşımdır.
(bilişlerin) çalışılması yeni bir gelişme değildir; ta-
rihi boyunca zihinsel olgular sürekli bu disiplinde
varolmuştur. Ancak sosyal biliş yaklaşımının yeni-
liği, 1960’ların ortasında ana disiplin psikolojide 2
davranışçılık yerine geçen bilişsel akımın açık ve sıra sizde
doğrudan biçimde sosyal psikolojiye taşınmış ol- Sosyal psikolojinin kısa da olsa tarihsel
masıdır. Bu bilişsel yaklaşım, insan zihnini, tıpkı serüvenine burada tanık oldunuz. Bu ta-
bilgisayar gibi bir bilgi işleme düzeneği olarak gör- rihsel serüvene bakınca, özelde sosyal psi-
mektedir. Sosyal psikolojide sosyal biliş yaklaşımı- koloji ve genelde sosyal bilimlerin tarihsel
nın temsilcileri, bilgisayar ve insan zihni arasında gelişimini, bilim insanlarının merak ve
kurulan bu anolojiyi aynen kabul etmişler ve bu ilgileri, bilimlerin kendi iç dinamiği ve bi-
bilgi işleme düzeneğinin sosyal dünya hakkındaki lim-toplum ilişkisi bağlamında tartışınız.
bilgiyi nasıl işlediğine odaklanmışlardır. Diğer bir
deyişle, ana disiplin psikolojideki bilişsel yaklaşım,
sosyal psikolojiye “sosyal biliş” yaklaşımıyla uyar-
lanmıştır. Bu yaklaşımın temel varsayımı, sosyal Sosyal Biliş: Nesneler değil, insanlar hak-
dünyanın çok karmaşık olması ve insanın sınırlı kındaki bilgiyi işlemeyle ilişkili zihinsel sü-
bilgi işleme kapasitesi olan zihninin bu karma- reçlerin çalışılması ya da sosyal etkileşimle
şıklığın üstesinden gelememesidir. Bu yüzden de, ilgili zihinsel süreçlerin çalışılmasıdır.
sosyal dünyaya ait bilgiyi işlerken kestirme yollar
kullanırız ve bu da bilgi işlemede hatalı sonuçlara
yol açar. Bu varsayımların izlerini sosyal psikoloji-
de en çok kalıpyargıların oluşturulması ve ilk izle-
Sınırlı Bilgi İşleme: Kapasitesi İnsanın
nim oluşturma konularında bulmak mümkündür
psikolojik kaynaklarının (örneğin; bellek
(McGarty ve Haslam, 1997: 14-15).
ve dikkat) sınırlı olduğuna ve bu kaynak-
ları korumanın psikolojik süreçlerin doğa-
sını belirlediğine işaret eden bir terimdir.

Sosyal Temsiller: Sosyal olguların (örne-


ğin: “yoksulluk” ve “delilik”) verili bir kül- SOSYAL PSİKOLOJİDE
tür ya da toplumda anlaşılma biçimi ve bu ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
anlama biçiminin sözkonusu sosyal olgu- Sosyal psikoloji bilimsel bir disiplindir. Bilimi
ları yorumlamada bir temel sağlamasıdır. diğer bilgi türlerinden ayıran, sorularını yanıtlama-
da kullandığı yöntemdir. Sosyal psikologlar belirli
bir olguyu betimlemek, iki olgu arasında bir ilişki
olup olmadığını ve olgular arasındaki neden-sonuç
ilişkisini araştırmak için çeşitli yöntemler kullan-
Sosyal Kimlik: Bireyin benliğinin bir maktadırlar. “İyi” ya da “kötü” yöntem yoktur, “uy-
parçasını oluşturan, grup üyeliklerinden gun” yöntem vardır. Uygun bir araştırma yönte-
elde ettikleri kimliktir; bireyin benliğini minin seçimi araştırma sorusunun niteliği, eldeki
başka bir parçasını oluşturan ve bireyin mevcut kaynaklar ve birtakım etik konular olmak
biricikliğiyle ilgili olan bireysel kimlikten üzere pek çok etmene bağlıdır. Bu, tıpkı bir yer-
farklıdır den bir yere giderken tren, otobüs, uçak, gemi gibi
mevcut ulaşım aracı seçeneklerinden birini seçme-

8
Sosyal Psikoloji I

ye benzer. Bunlardan hangisiyle yolculuk yapaca- Doğal Gözlem


ğınız, para durumuna, hava durumuna, ne kadar Belirli bir davranış konusunda doğrudan ve be-
vaktiniz olduğuna, seyahat konforu anlayışınıza ya timsel bilgi edinmenin yolu doğal gözlemdir. Bu tür
da bu araçlara ilişkin güvenilirlik algınıza göre de- araştırmalarda davranışa neden olan içsel süreçlere,
ğişebilir (Arkonaç, 1998). Aşağıda görüleceği gibi, yani duygu, düşünce, tutum veya niyetlere ilişkin
her bir araştırma yönteminin kendine özgü güçlü bir veri elde edilemez, ancak söz konusu davranışın
yanları ve sınırlılıkları vardır. ortaya çıkış süreci incelenebilir. Doğal gözlem söz
Sosyal psikolojide kullanılan araştırma yön- konusu sosyal davranışı sistematik bir biçimde göz-
temlerini deneysel yöntemler ve deneysel olmayan lemeyi, kaydetmeyi (not tutmak ve/veya videoya
yöntemler olmak üzere iki geniş kategoride topla- çekmek) ve kodlamayı içermektedir. Akla gelebile-
mak mümkündür (Hogg ve Vaughan, 1995). cek tüm doğal mekanlarda doğal gözlem yapılabi-
lir; okul, ev, sokak, fabrika, hastane, alışveriş mer-
kezi, otobüs ya da uçak terminali, tren istasyonu
Deneysel Olmayan Yöntemler
vb. (Bilgin, 2000). Bu yöntemde, gözlenen sosyal
Deney, olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisi- davranışa hiçbir müdahalede bulunulmaz. Sosyal
ni göstermenin tek yolu olduğundan, daha çok ter- davranış kendiliğinden gerçekleşir. Araştırmacı
cih edilen bir yöntemdir. Hatta bilimsel yöntemin gözlemini bazı durumlarda görünmeden (örneğin
deneyle eşit tutulduğu bile söylenebilir (Hogg ve sokakta bir ağacın ya da duvarın arkasına gizlene-
Vaughan, 1995). Deneyin mümkün ya da uygun rek) gerçekleştirebilir. Diğer durumlarda bu müm-
olmadığı durumlarda sosyal psikologlar deneysel kün olmadığından araştırmacı gözlediği grup ya da
olmayan diğer yöntemleri de kullanmaktadırlar. topluma katılır ve hatta bir süre onlarla yaşayabilir.
Bu yöntemlerle gerçekleştirilen araştırmalardan ne- Bu durumda katılımcı gözlem gerçekleştirmiş olur
densel bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Bu (Hogg ve Vaughan, 1995).
tür araştırmaların sayısal veri elde edilebilenlerin-
Doğal gözlem yoluyla pek çok sosyal davranış
de değişkenler arasındaki korelasyon araştırılır.
hakkında veri toplanabilir. Öğretmenimizin dersi
Bunlar korelasyon yöntemi olarak adlandırıla-
nasıl anlattığı; kız ve erkek üniversite öğrencilerinin
bilir. Örneğin bir sosyal psikolog nüfus yoğunlu-
kendi cinsiyetlerinden ve karşı cinsiyetten kişilerle
ğu (metrekareye düşen insan sayısı) ile suç oranı
konuşurken aralarında ne kadar fiziksel mesafe bı-
arasındaki ilişkiyi araştırdığı bir çalışmada, bu iki
rakmayı tercih ettiği; dolmuş şoförleri ya da özel araç
değişken arasında olumlu bir korelasyon elde etmiş
sahiplerinin trafik polisi yokken trafik kurallarına ne
olabilir. Yani, nüfus yoğunluğu arttıkça suç oranı-
kadar uyduğu; bir protesto kitlesi ve polis arasında-
nın da arttığı sonucunu elde edebilir. Bu sonuca
ki gerilimin nasıl başladığı, geliştiği ve sonlandığı;
dayanarak, nüfus yoğunluğunun suç oranı artışına
futbol taraftarlarının stadyumda ne tür davranışlar
neden olduğu iddia edilemez. Belki de bir üçüncü
gösterdiği, bunlardan sadece birkaçıdır.
değişken bu iki değişken arasındaki ilişkinin orta-
ya çıkmasına yol açıyor olabilir. Örneğin üçüncü Doğal gözlemin güçlü yanları:
bir değişken olarak yoksulluk, hem yüksek nüfus 1. Bu yöntem, doğal ortamında kendiliğinden
yoğunluğundan hem de yüksek suç oranından so- ortaya çıkan bir davranışı araştırmada mü-
rumlu olabilir. kemmel bir yoldur (Hogg ve Vaughan, 1995).
2. Bu yöntemin kullanıldığı araştırmalar sık
sık gerçek hayata uygulanabilen denence-
Korelasyon: : İki ya da daha çok değişken lerin geliştirilmesini sağlar, çünkü gözlenen
arasındaki ilişkidir. gerçek hayattır (Kağıtçıbaşı, 1999).
Doğal gözlemin sınırlılıkları:
1. Bu yöntemde çoğu kez sayısal veriler elde edi-
lemez. Bu da toplanan verileri standartlaştır-
Korelasyon yöntemi İki ya da daha çok
ma sorunu yaratabilir (Kağıtçıbaşı, 1999).
değişken arasında kendiliğinden oluşan
ilişkileri araştırma yöntemidir. 2. Gözlenen davranış belirli bir zamana, yere
ve bir grup insana bağlı olduğundan, yani

9
Sosyal Psikoloji Nedir?

yinelenmeyen ve sadece bir kez görülebi- katılımcının verdiği yanıtlara bağlı olarak da soru
lecek nitelikte olduğundan, genel sonuçlar üretilir. Yapılandırılmamış görüşmede ise, katılımcı
çıkarılmamalıdır (Morris, 2002). ile görüşülecek konu belli olmasına karşın önceden
3. Doğal gözlemin bir başka sınırlılığı “göz- hazırlanmış soru yoktur. Bunun yerine görüşmenin
lemci etkisi” olarak adlandırılan durumdur. akışına göre sorular sorulur.
Gözlenilen kişiler, gözlendiklerini bildikle- Survey yöntemindeki en önemli nokta, ulaşıl-
rinde “doğal” olmayıp, “tepkisel” davran- ması gereken insan sayısı fazla olduğundan, yapıla-
maya başlar. Bu tür durumlarda doğal göz- cak örneklem seçimidir. Örneğin uyuşturucu ko-
lem amacına ulaşmamış olur. nusunda anket uygulamak için bir şehirdeki bütün
liseli gençlere ulaşmak zaman ve maliyet açısından
makul olmadığından, bu gruptan rastgele kişilere
Survey anket uygulanabilir. Böylece seçkisiz örneklem
Sosyal psikolojide en sık başvurulan araştırma oluşturulmuş olur. Ya da araştırılmak istenen gru-
yöntemlerinden biri “survey”dir. Survey yöntemi bun, yani evrenin (popülasyon) önemli özellikleri-
ile bir davranışın ya da bir tutumun bir toplumda ni (örneğimizde bunlar cinsiyet, sosyal sınıf vb. ola-
ya da belli bir grupta görülme derecesi ve bunların bilir) oran olarak yansıtan bir örneklem seçilebilir.
yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal ardalan vb. et- Bu temsil edici örneklemdir.
menlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmak-
tadır. Örneğin, lise gençliğinde uyuşturucu kullan-
ma yaygınlığı nedir, uyuşturucu maddeye yönelik Örneklem: Geniş bir evrenden katılımcı-
tutumlar nelerdir ve liselilerin uyuşturucular hak- ların seçimidir.
kındaki bilgi düzeyi nedir sorularına bu yöntem ile
yanıt aranabilir. Ayrıca, uyuşturucu kullanma ve
bu konudaki tutum ve bilgi ile cinsiyet, anne-ba-
ba eğitimi, sosyal sınıf vb. değişkenler arasındaki Seçkisiz örneklem: Her potansiyel katı-
ilişki de incelenebilir. Survey yöntemi kullanılarak lımcının örnekleme seçilme şansının eşit
araştırılan konular çok çeşitlidir. Siyasi parti terci- olduğu örneklemdir.
hi, bir reklam ürününün tercihi, televizyon kanalı
tercihi konusunda yapılan kamuoyu yoklamaları
günlük yaşamımızda sık karşılaştığımız örnekler-
dendir. Bunların yanında tüm toplumun ya da be- Temsil edici örneklem: Örnekleme, evre-
lirli bir grubun madde kullanımı (alkol, sigara ve nin özelliklerine oldukça yakın özelliklere
uyuşturucu), cinsellik, kanser, AIDS benzeri has- sahip katılımcıların seçilmesidir.
talıklar, okulda ve ailede şiddet, çocuk sayısı ve aile
planlaması gibi, sosyal politikalar geliştirmek üzere
durum saptaması gerektiren sorunların araştırılma- Surveyin güçlü yanları:
sında da bu yöntem kullanılmaktadır. 1. Surveyle çok sayıda kişiden çok miktarda
Survey yönteminde veri toplama tekniği olarak bilgi toplama olanağı vardır.
anket ve görüşme kullanılır. Anket, açık uçlu ya da 2. Örnekleme tekniğiyle yapıldığı için, topla-
çoktan seçmeli olarak hazırlanmış soru formudur. nılan bilgiden genelleme yapılır.
Anket, katılımcılara yüz yüze uygulanabildiği gibi
3. Bu yöntem, diğer yöntemlere göre zaman
posta ile de gönderilebilir. Ancak posta ile gönderilen
ve maddi kaynakların kullanımı açısından
anketlerin geri gelme oranı düşüktür. Diğer taraftan
daha tasarrufludur.
görüşme tekniği, yapılandırılmış, yarı yapılandırıl-
mış ve yapılandırılmamış olabilir. Yapılandırılmış Surveyin sınırlılıkları:
görüşmede araştırma için sahaya çıkmadan önce 1. Survey ile çok miktarda bilgi toplanır, an-
katılımcılara sorulacak tüm sorular belirlenmiştir. cak bu bilgi yüzeyseldir.
Yarı yapılandırılmış görüşmede katılımcılara soru- 2. Büyük örneklem alınması gereken durum-
lacak ana sorular bellidir, ancak görüşme esnasında larda çok zaman ve paraya ihtiyaç vardır.

10
Sosyal Psikoloji I

3. Kendisine genelleme yapılmak istenen evren da daha fazla bağımlı değişken üzerinde yarattığı
çok geniş ise, örneklem oluşturma bir sorun etki ölçülmektedir. Örneğin, televizyon progra-
yaratabilir. mındaki şiddetin çocukların daha sonraki davra-
4. Surveyde katılımcıların yanıtlarına bağlı nışları üzerinde bir etkiye neden olup olmadığını
kalma zorunluluğu vardır. Katılımcılar ise sınayan bir araştırmada, televizyon programındaki
anket ve görüşmede çok çeşitli etmenlerin şiddet düzeyi bağımsız değişken, çocukların saldır-
etkisi altında kalarak yanıt verebilirler (Ka- ganlık içeren davranış düzeyi bağımlı değişkendir.
ğıtçıbaşı, 1999). Bütün araştırma yöntemleri içinde değişkenler
arasında neden-sonuç ilişkisinin kurulabileceği tek
yöntem deneydir. Deney yönteminin bu ayrıcalı-
Arşiv Araştırması ğı, araştırmacının bağımsız değişkene müdahalesi
Arşiv araştırmasında araştırmacı, başkası tara- ve deneysel koşullar üzerindeki kontrolü sayesin-
fından ve çoğu zaman başka nedenlerle toplanmış de mümkün olabilmektedir. Deney yönteminde,
ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktadır. Sosyal psiko- bağımsız değişken(ler) ile bağımlı değişken(ler)
lojide en az kullanılan yöntemlerden biri olan arşiv arasında nedensel ilişkinin başka etmenler sonu-
araştırması, geçmişteki bir olgunun araştırılması cu değil de araştırmacının özellikle değişimlediği
için kullanılabileceği gibi, bir olguya ilişkin tarihsel bağımsız değişken sonucu ortaya çıktığını göstere-
eğilimi ortaya çıkarmak için de kullanılabilir. Arşiv bilmek önemlidir. Bunu gerçekleştirmede en kritik
araştırmasından genellikle istatistik verilerin kulla- noktalardan biri, deney grubu ve kontrol grubu
nılması akla geliyorsa da, her türlü yazılı ve görsel oluştururken yapılacak denek seçimidir. Denekler,
materyal (ör. halk hikayeleri, gazeteler, romanlar, araştırmada önemli olabilecek ve sonucu etkileye-
anılar, tv programları ya da video bantlar vb.) araş- bilecek özellikler (yaş, cinsiyet, zeka, eğitim duru-
tırmacı için arşiv olarak işlev görebilir. mu vb.) açısından deney ve kontrol grubuna eşit
Arşiv araştırmasının güçlü yanları: dağıtılmış olmalıdır. Bunu sağlamanın bir yolu de-
1. Bu yöntemde cansız materyaller kullanıl- nekleri gruplara tesadüfi olarak ayırmaktır. Diğer
dığı için, insanların yer aldığı yöntemlerde önemli bir nokta, deney grubuna yapılan müda-
ortaya çıkan sorunlar (yanıtların kişilik, hale dışında deney ve kontrol grubuna uygulanan
beklenti gibi etmenlerden etkilenmesi gibi) işlemlerin standart olmasıdır.
bulunmamaktadır.
2. Bu yöntemle, bir olgunun zaman içindeki
değişimi ve gelişimi izlenebilir. Bağımsız değişken: Bir deneyde bağımlı de-
3. Geçmişteki bir olguyu araştırmak için tek ğişken üzerindeki etkisini görebilmek için
yoludur. değişime uğratılan değişkendir.
Arşiv araştırmasının sınırlılıkları:
1. Araştırmacı sadece var olan bilgiyle yetin-
mek zorundadır.
2. Materyal çok olduğunda, materyalden ör- Bağımlı değişken: Bir deneyde bağımsız
neklem seçimi, daha sonra tüm materyale değişkende yapılan değişimlerin, üzerin-
bir genelleme yapılacağı için önem taşımak- de yol açacağı etkiyi görmek için ölçülen
tadır. değişkendir.

Deneysel Yöntemler
Deney, bir değişkenin diğer bir değişken üzerin-
de etkisinin araştırılarak bir denencenin sınandığı Deney grubu: Bir deneyde bağımsız de-
yöntemdir. Deney yönteminde temel olarak, bir ya ğişkende yapılan değişimin uygulandığı
da daha fazla bağımsız değişken değişimlenmek- gruptur.
te (manipüle edilmekte) ve bu müdahalenin bir ya

11
Sosyal Psikoloji Nedir?

Laboratuvar Deneyleri
Kontrol grubu: Bir deneyde bağımsız değiş- Genel olarak sosyal psikolojide araştırmaya etki
kende yapılan değişimin uygulanmadığı edebilecek etmenleri daha iyi kontrol edebilmek
ve deney grubu ile karşılaştırmak için kul- için laboratuvar deneyleri tercih edilmektedir. La-
lanılan gruptur. boratuvar deneylerinin en dikkat çekici özelliği, dış
dünyadan tamamen farklı yapay koşullar altında
gerçekleştiriliyor olmalarıdır.
Yukarıda sözü edilen araştırma örneği çerçeve-
Laboratuvar deneylerinin güçlü yanları:
sinde deney yönteminin mantığını basit bir biçim-
de göstermek mümkündür. Şiddet içerikli program 1. Değişkenler arasında kesin bir nedensel
seyretmenin çocukların daha sonraki davranışları ilişki kurmak ve denence sınamak en fazla
üzerindeki etkisini araştıran bir deneyde, aynı yaş- laboratuvar deneyinde mümkündür.
taki kız ve erkek çocukların deney ve kontrol gru- 2. Alan deneyi de dahil olmak üzere diğer tüm
buna tesadüfi olarak yerleştirildiği varsayılsın. Yani araştırma yöntemleri içinde kontrolün en
çocukların cinsiyeti, yaşı, şiddet konusunda ana- üst düzeyde olduğu yöntemdir.
baba tarafından yetiştirilme biçimi (bu araştırma- 3. Bütünüyle yapay bir ortamda gerçekleştiril-
da, bu özellik sonucu etkileyebilir) açısından her iki diğinden, laboratuvarda elde edilen sonuç-
grubun da denk olduğu farz edilsin. Deneysel işlem ların kesinliği de yüksektir.
gereği, deney grubundaki çocuklar şiddet içerikli Laboratuvar deneylerinin sınırlılıkları:
film seyrederlerken, kontrol grubundaki çocuklar
1. Laboratuvar deneyleri yapay bir ortamda
heyecanlı bir atletizm yarışması seyretmiş olsunlar.
gerçekleştirildiğinden, burada elde edilen
Daha sonra her iki gruptaki çocuklara saldırgan
sonuçları gerçek yaşama genellemek zordur.
davranma fırsatı verildiğinde, bu fırsatı ne kadar
kullandıklarına bakılsın. Gerçekte böyle bir de- 2. Gerçek yaşamdaki tüm deneyimler labora-
ney 1972’de Liebertt ve Baron tarafından yapılmış tuvarda araştırılmaya uygun değildir. Örne-
ve deney sonucunda şiddet içerikli film seyreden ğin, yoğun korku, nefret ve saldırganlık gibi
deneklerin kontrol grubundakilere göre saldırgan duygular laboratuvarda çalışılamaz.
davranma fırsatını daha fazla kullanma eğiliminde 3. Sosyal psikolojide olduğu gibi laboratuvarda
oldukları görülmüştür (Akt. Arkonaç, 1998). Böyle denek olarak insan kullanılınca, kaçınılmaz
bir deneyde saldırgan davranış (bağımlı değişken) olarak sonuçlar insanların önyargılarından,
gözlenmeden önce, hangi davranışların saldırgan kişilik özelliklerinden ve beklentilerinden
davranış olarak tanımlanması gerektiği de dikkat etkilenmektedir.
edilecek bir diğer noktadır. 4. Laboratuvar deneylerinde deneklerin tep-
Sosyal psikoloji alanında gerçekleştirilen de- kisel davranmalarını önlemek amacıyla,
neyler genelde yukarıda verilen örnekten çok daha deneyin amacının gizlenmesi ve insanların
karmaşıktır. kandırılmaları önemli bir etik sorundur.
Son olarak, deneysel çalışmalarının çoğunu la-
boratuvarda gerçekleştiren sosyal psikologlar, de- Alan Deneyleri
ney yapmak için doğal mekanları (okul, ev, fabrika
Alan deneyi ile laboratuvar deneyi temel mantık
vb.) da kullanmaktadırlar. Temel mantık itibarıyla
açısından aynıdır. Alan deneyinde de laboratuvar de-
aynı olsa bile, yapıldığı yere göre birtakım farklı-
neyinde olduğu gibi bağımsız değişken araştırmacı ta-
lıklar içerdiği için deney yöntemini, laboratuvar
rafından değişimlenir ve bağımlı değişken üzerindeki
ve alan deneyi olarak iki başlık halinde incelemek
etkisi gözlemlenir ya da ölçülür. Ancak, alan deneyin-
mümkündür.
de araştırmacının bağımsız değişkene etki edebilecek
potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur.

12
Sosyal Psikoloji I

Alan deneyinin güçlü yanları: 2. Bu yöntemde de deneklerin tepkisel dav-


1. Doğal ortamda yapılmış olsa da temel ola- ranma olasılığı vardır. Dolayısıyla denekle-
rak deney yöntemi kullanılmış olduğun- rin kandırılması etik bir sorun olarak alan
dan, alan deneylerinde denence sınaması deneylerinde de yaşanmaktadır.
kolaylıkla yapılabilir.
2. Alan deneyi doğal ortamda gerçekleştirildi-
ğinden, sonuçların gerçek yaşama genellen- 3
me sorunu yoktur. sıra sizde
3. Alan deneyi laboratuvarda araştırılması zor Bir gün sınıfınızda bazı arkadaşlarınızın
olan konular için daha uygundur. Sosyal diğerlerinden daha fazla not tuttuğunu
etki, propaganda gibi konular doğal or- farkettiniz ve not tutmanın dersten alınan
tamda daha kolay çalışılabilir. (Kağıtçıbaşı, notu etkileyip etkilemediğini merak etti-
1999). niz. Bilimsel yöntemi kullanarak not tut-
Alan deneyinin sınırlılıkları: mak ile derslerden alınan notlar arasında
1. Alan deneyi değişkenler arasında nedensel bir ilişki olup olmadığını nasıl saptarsınız?
ilişki kurulmasına izin verse de, bu ilişki la- Ne tür araştırma yöntemleri kullanmayı
boratuvar deneyindeki kadar kesin değildir. düşünürsünüz? Seçtiğiniz bu araştırma
Çünkü bu yöntemde araştırmacının kont- yöntemleri size bu konuda neler verecek-
rolü daha düşüktür. tir? Bu yöntemlerin eksik yanları nelerdir?
(Morris, 2002; s.35)

Yaşamla İlişkilendir
Muzaffer Şerif ’in Türkiyedeki Yaşamı Sosyal psikoloji alanında uzmanlaşma iste-
1906’da İzmir’in Ödemiş ilçesinde varlıklı ği ve milliyetçi duygularla dolu olarak 1929’da
bir ailenin çocuğu olarak doğan Şerif ’in çocuk- yüksek lisans eğitimi yapmak için Harvard
luk ve ilk gençlik yılları Osmanlı’nın son günle- Üniversitesi’nin yolunu tutan Şerif 1929 ekono-
rine, Dünya Savaşı’na ve Kurtuluş Savaşı’na ta- mik bunalımını ve bunalımın etkilerini burada
nıklıkla geçti. İşgali, Türklerle Rumlar arasındaki yaşadı. Bir yandan Edwin G. Boring ya da Robert
çatışmaları yaşadı. Bir keresinde bir öğrencisinin Woodworth gibi Amerikan psikolojisinin önemli
aktardığına göre 1919 yılında süngülenmekten isimlerinin derslerini takip ederken, bir yandan
bir Yunan askerinin merhameti sayesinde kur- da ilgi alanını sosyal bilimleri ve politikayı da
tuldu ve bütün bu tanıklıklar sonucu erken yaşta kapsayacak şekilde genişletti. 1930’ların Ameri-
kendini insan gruplarının birbirleriyle ilişkilerini kalı aydınlarını derinden etkileyen Marksizm’le
incelemeye adama kararı aldı. tanıştı. 1932’de Harvard’daki yüksek lisansını
Ödemiş İlkokulu’ndan sonra 1924’te tamamlayarak Almanya’ya geçti. Gestalt psikolo-
İzmir’de misyonerlerin kurduğu İzmir Ameri- jisinin önemli isimlerinden Wolfgang Köhler’in
kan kolejini bitiren Şerif, 1928 yılında İstanbul derslerini izledi. Üstelik Nazi partisinin hızlı yük-
Darülfünunu’nun Felsefe Bölümü’nden mezun selişine de tanık oldu.
oldu. O sıralarda Darülfünun’da psikoloji dersle- Aynı yıl Ankara’ya dönerek Gazi Terbiye
rini Mustafa Şekip Tunç veriyordu. Genç Şerif bu Enstitüsü’nde çalışmaya başlayan Şerif, artık 4 yıl
yıllarda Ziya Gökalp’in düşüncelerinden yoğun önceki Turancı Şerif değil, Şevket Aziz Kansu’nun
bir şekilde etkileniyordu. temsil ettiği antropoloji anlayışının arka planın-

13
Sosyal Psikoloji Nedir?

da bulunan bilimsel ırkçılığa itiraz edecek kadar ve savaş yıllarında Ankara Üniversitesi’nde sosyo-
döneminin düşünsel atmosferinin ötesine geçmiş loji bölümü başkanı olan Behice Boran ile birlikte
bir genç araştırmacıydı. çeşitli siyasal dergilerde yazıları yayınlanmıştır. Bu
Ancak Şerif Türkiye’de uzun süre kalmadı. yazılar da Değişen Dünya (Sherif, 1945) isimli bir
1933 yılında bu kez doktora yapmak üzere tek- kitapta toplanmıştır. Öğrencisi Fatma Başaran’ın
rar ABD’ye Harvard’a döndü. Kısa süre sonra sol aktardığına göre Şerif kendi anti-faşist tutumları
eğilimli bir öğretim üyesi olan Gardner Murphy doğrultusunda oldukça aktifti, yazı yazmasının öte-
ile çalışmak üzere New York’taki Columbia sinde, örneğin toplantılar da düzenliyordu. Nazizm
Üniversitesi’ne geçti. Burada Nazilerin 1933’te ile birlikte Turkizm’i de eleştiren Şerif, 1944 yılında
Almanya’da iktidara gelmeleriyle üniversitelerde- artık çok fazla göze battığında, halihazırda Nazizm’i
ki kürsülerini terk etmek zorunda kalan Frank- destekleyen Türkiye hükümeti tarafından 4 aylığına
furt Okulu üyeleriyle ve Gestaltçı psikologlarla tutuklanmıştı. Amerika’daki arkadaşları ve hocaları
ilişkiler kurdu. 1935’te tamamladığı Doktora Hadley Cantril, Leonard Doob, Gardner Murphy
tezi, Murphy’nin de yardımıyla 1936 yılında ve Gordon Allport’un da desteğiyle hapishaneden
Toplumsal Kuralların Psikolojisi adıyla yayınlan- kurtarılan Şerif, Amerikan hükümetinin de des-
dı ve günümüzde bir sosyal psikoloji klasiği sayı- teğiyle yurt dışına cıkarıldı (Granberg & Sarup,
lan bu kitap Şerif ’e uluslararası bir ün kazandırdı. 1992). Daha sonra Türkiye’ye dönmek isteyen Şerif,
Türkiye’ye dönen Şerif 27 Temmuz bir Amerikalı ile evli olmasının sorun yaratacağına
1936 tarihinden itibaren tekrar Gazi Terbiye dair bir bilgi sahibi olduğu için ülkeye geri dönmedi
Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. 1938 yılın- ve kişisel serüvenine Amerika’da devam etti.
da Hilmi Ziya Ülken’le birlikte İnsan dergisini
yayınlayanlar arasındaydı. Şerif, İkinci Dünya Kaynak: Bu yazı, aşağıdaki iki kaynaktan
Savaşı’nın başlamasından bir ay sonra, 1939’un derlenmiştir.
Ekim ayında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Sertan Batur ve Ersin Aslıtürk, Muzaffer
aynı dönem kurulan Felsefe Enstitüsü’ne doçent Şerif ’in Türkiyedeki Yılları, Eleştirel Psikoloji
olarak tayin edildi. Bülteni Arşivi, http://www.elestirelpsikoloji.org/
Muzaffer Şerif ’in Türkiye’deki hayatının son eleps/eleps.html
dönemi de bu tayinle başladı. Bu yıllarda sosyal Sertan Batur ve Ersin Aslıtürk, “Sakıncalı
psikolojiden daha çok Türkiye’nin ve dünyanın Psikoloji”: Muzaffer Şerif Başoğlu ve Sadrettin
sorunlarına yönelik denemeler yazıyordu. Celal Antel’in Görevlerinden Uzaklaştırılmaları
İkinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle akademik Örneğinde Politika ve Psikoloji İlişkisi, Eleştirel
faaliyetlerini siyasallaştırmaktan kaçınmayan Şerif, Psikoloji Bülteni Arşivi, http://www.elestirelpsi-
1943’te Irk Psikolojisi isimli kitabını yayınlamış koloji.org/eleps/eleps.html

14
Sosyal Psikoloji I

1 Sosyal psikolojiyi
tanımlamak

Sosyal etki çok genel olarak insanların bir gruptan ya da otoriteden etkilenmelerini ifade eder.
Davranışsal düzlemde buna uyma adı verilir. Sosyal psikolojide klasik sosyal etki çalışmaları 2.
Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan sosyal psikolojisinde gerçekleştirilen deneylerdir. Bu yüzden

bölüm özeti
sosyal etki çalışmalarına Amerikan sosyal psikolojisinin konuya bakışı damgasını vurmuştur. Bu
bakış gruba uymayı baskıya boyun eğmek, sürünün bir parçası olmak, iradesizlik ve zayıflık olarak
görmektedir. Oysa bu bakışı eleştiren diğer sosyal psikologlar kişilerin gruba ya da çoğunluğa tam
tersine örneğin çıkarlarını korumak için bilerek uyabileceklerini belirtmektedirler. Diğer yandan
uyma davranışı kişiden değil, sosyal etkinin gerçekleştiği ortamın kendisinden kaynaklanabilir.
Çünkü içinde olduğumuz sosyal ortama uygun davranış gösteririz. Örneğin kütüphanede ses-
siz konuşmak, sosyal baskıya boyun eğmek değil, kütüphanedeki norma uymaktır. Yani uyma her
zaman sosyal baskı hissedilerek gösterilen bir davranış değildir. Bunun bir örneği de sosyal roll-
erdir. Sosyal rollerimizi genellikle baskı hissettiğimiz için değil, sosyal rolümüz öyle gerektirdiği
için gerçekleştiririz. Zimbardo’nun hapishane deneyindeki tutuklu ve gardiyanların yaptıkları
davranışları bu sosyal rollerin çerçevesi içinde açıklamak gereklidir.

Sosyal psikoloji nasıl


2 bir tarihsel gelişim
gösterdiğini açıklamak

Sosyal Psikolojinin kökeni 19. yüzyılın sonunda Avrupa’da ortaya çıkan iki entelektüel akıma dayanır:
Völkerpsikoloji ve kitle psikolojisi. Bu iki akım, grup ya da kitle davranışını anlamak için bireysel
psikolojinin yeterli olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Avrupa’dan gelen bu etkiye toplu olarak grup zihni
yaklaşımı denilebilir. 20. yüzyılın başında davranışçılığın sosyal psikolojide güçlenmesiyle, Allport
tarafından grup zihni yaklaşımı reddedilmiş ve onun yerine grup, birey temelinde açıklanmıştır.
Yine aynı dönemde, başka bir koldan tutum çalışmaları başlamıştır. 2. Dünya savaşında Almanya’dan
Lewin ve Asch ve Türkiye’den Muzafer Sherif ABD’ye göç etmişler ve hem davranışçı yaklaşımı hem
de grup zihni yaklaşımını reddetmişlerdir. Gestalt psikolojisinden etkilenen bu araştırmacılar, grubu
grup düzeyinde açıklamışlar ve zihin çalışmasını tekrar sosyal psikolojiye dahil etmişlerdir. Aynı
zamanda davranışçılıkla başlayan deney geleneğini de sürdürmüşlerdir. 2. Dünya Savaşı’nın hemen
sonrasında ırkçı önyargılarla ilgili çalışmalar, tutum değişimi çalışmaları ve uygulamalı çalışmalar
artmıştır. 1960’ların sonlarında sosyal psikolojide “kriz” başlamış, ve özellikle “sosyal”in anlamı
sorgulanmıştır. Aynı dönemde Avrupa’da iki sosyal psikoloji kuram ve araştırma geleneği ortaya
çıkmıştır: Moscovici’nin Sosyal Temsiller ve Henri Tajfel’in Sosyal Kimlik Kuramı. Aynı dönemde ger-
ileyen tutum çalışmalarının yerini, temelini Heider’ın attığı atıf kuramı almıştır. 1970’lerin ortalarında,
günümüzde hala etkisini gösteren sosyal biliş yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Sosyal biliş yaklaşımı, zihin-
sel olguları çalışması bakımından sosyal psikolojide yeni değildir. Ancak belirli bir zihinsel yaklaşımı,
yani insan zihnini bir bilgi işleme süreci olarak gören yaklaşımı benimsediği için yenidir. Bu yaklaşıma
göre, sosyal dünyaya ait bilgiyi işleme kapasitesi sınırlı olan insan zihni, sosyal dünyaya ait bilgiyi
işlerken kestirme yollar kullanır ve bunun sonucunda da bilişsel hatalar ortaya çıkar.

15
Sosyal Psikoloji Nedir?

Sosyal psikoloji alanında


3 kullanılan araştırma
yöntemlerini açıklamak

Sosyal psikolojinin tam ve kesin tanımı yoktur. Kimileri için bu durum, sosyal psikolojinin henüz
olgunlaşmamış bir disiplin olmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, sosyal psikolojideki tanım
zorluğunun, bir ölçüde sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” konusundaki farklı yorumlardan
da kaynaklandığı söylenebilir. Günümüzde sosyal psikolojiyi psikolojinin bir altdalı olarak gören
bölüm özeti

psikologlar Allport’un tanımını kabul ederler: “Sosyal psikoloji bir bireyin, davranış, duygu ve
düşüncelerinin başkalarının gerçek ya da hayal edilen varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel
yollarla araştırılmasıdır”. Bazıları sosyal psikolojinin bu tanımda sözkonusu edilen sosyal etki-
yle sınırlanamayacağını, sosyal etkiye çok sıkı bağlı olan diğer iki alanı, yani sosyal algı ve sosyal
davranışı da kapsadığını ileri sürmektedirler.

16
Sosyal Psikoloji I

1 Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikolojinin 4 Sosyal psikolojinin köklerinden olan völk-


tanımlarından biri değildir? erpsikoloji ve kitle psikolojisi hakkında aşağıdaki
ifadelerden hangisi yanlıştır?
A. Sosyal psikoloji insanlar arasındaki sosyal
etkileşimleri çalışan bir bilim dalıdır. A. Bu iki akımdan ortaya çıkmış grup zihni

neler öğrendik?
B. Sosyal psikoloji bireyin diğer insanlar kavramı, kitle içindeki bireylerin tek tek
hakkında ne düşündüğü, ne hissettiği ve onları düşüncelerine odaklanmak gerektiğini söy-
nasıl etkilediğini araştıran bir bilim dalıdır. ler.
C. Sosyal psikoloji kişinin başka kişilere ilişkin B. Hem völkerpsikoloji hem de kitle psikolojisi,
davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. kendi zamanlarının sosyal ve politik ilgilerini
D. Sosyal psikoloji sosyal ve kültürel ortamdaki yansıtan bakış açılarıdır.
bireyin davranışlarını ve bunların nedenlerini C. Völkerpsikoloji, insanların grup aidiyetleri so-
inceleyen bir bilim dalıdır. nucu, bireysel değil de kollektif düşündüğünü,
E. Sosyal psikoloji canlı varlıkların (insan ve hay- grubun aynı değer ve inançları paylaştığını
van) davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. ileri sürer.
D. Kitle psikolojisinin öncülerinden biri olan
2 Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikolojinin Le Bon, kitlelerin ilkel, yıkıcı ve entellektüel
çalışma konularından biri değildir? düzeylerinin düşük olduğunu ileri sürer.
E. Hem Völkerpsikoloji hem de kitle psikolojisi
A. Televizyondaki şiddet içerikli programların Avrupa’da ortaya çıkmıştır.
çocukların saldırganlık düzeyine etkisi
B. Seçim sonuçlarının X partisinin gelecek beş yıl
içindeki politikasına etkisi 5 Araştırmacının değişimlediği (manipüle
ettiği) deneysel değişkene ne ad verilir?
C. Gençlerin uyuşturucu maddeye yönelik
tutumları A. Bağımlı değişken
D. İnsanlarda saldırgan davranışın nedenleri B. Kontrol değişkeni
E. Arkadaş gruplarının gençler üzerindeki etkisi C. Bağımsız değişken
D. Karıştırıcı değişken
3 E. Deneysel değişken
Aşağıdaki araştırma yöntemlerinden hangisi,
Türk vatandaşlarının yaşı ile politik tercihleri
arasındaki ilişkiyi araştırmada en etkili yoldur? 6 Modern sosyal psikoloji tarihinin grup
konusundaki çalışmalarının yönünü değiştiren
A. Laboratuvar deneyi Lewin, Asch ve Sherif üçlüsünün yaklaşımını
B. Doğal gözlem yansıtan görüş aşağıdakilerden hangisidir?
C. Survey
A. Sosyal psikoloji, bireylerin zihinleri yerine
D. Katılımcı gözlem davranışlarına odaklanmalıdır.
E. Arşiv araştırması B. Grubu anlamak için Gestaltçı ilkeler yerine
davranışçı ilkeler esas alınmalıdır.
C. Grubu anlamak için, grubun davranışlarını
yöneten grup zihni kavramına ihtiyaç
vardır.
D. Grup, onu oluşturan bireylerin mekanik
toplamından fazla bir şeydir.
E. Grup davranışını anlamak için bireysel
psikoloji yeterlidir.

17
Sosyal Psikoloji Nedir?

7
Bir değişkende (ör; eğitim) değişiklik 9 ............. yönteminin en güçlü yanı, et-
yapılmasının diğer bir değişkende (ör; gelir nik köken, cinsiyet, yaş ve sosyal statü gibi
düzeyi) değişmeye yol açıp açmayacağını belirle- önemli etmenlerle ilişkin soruların gerçek yaşam
neler öğrendik?

mek için yapılan araştırma yöntemlerine ne ad ortamlarında araştırılmasıdır.


verilir? Boşluğa aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A. Deneysel yöntem A. Laboratuvar deneyi
B. Doğal gözlem B. Korelasyonel yöntem
C. Korelasyonel yöntem C. Alan deneyi
D. Arşiv araştırması D. Arşiv araştırması
E. Katılımcı gözlem E. Doğal gözlem

8 Modern sosyal psikolojinin tarihinde 10 Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikolo-


ikinci dünya savaşının önemli bir yerinin olması jinin tarihi için yapılabilecek saptamalardan biri
aşağıdaki gelişmelerden hangisinin, sosyal psikolo- değildir?
jide ikinci dünya savaşının etkisine bağlanamaz?
A. Sosyal psikoloji ağırlıklı olarak deneysel bir
A. Önyargı ve ırk ayrımcılığına yönelik bilimdir.
çalışmalarda artış B. Sosyal psikolojide son zamanlara kadar grup
B. İkna, iletişim konularındaki çalışmalarda artış zihni yaklaşımı egemen olmuştur.
C. Tutum çalışmalarının, tutum değişimine odak- C. Sosyal psikolojide son zamanlarda sosyal biliş
lanarak tekrar önem kazanması yaklaşımı güçlüdür.
D. Davranışçılığın, üniversitelerde hakim para- D. Sosyal psikolojide davranışçılık psikolojide
digma haline gelmesi olduğu kadar uzun sürmemiştir.
E. Uygulamalı sosyal psikolojik çalışmalara yöne- E. Sosyal psikolojinin köklerinden biri olan Völk-
lik talep artışı erpsikoloji tarihsel olarak etkili olmamıştır.

18
Sosyal Psikoloji I

1. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikoloji Nedir?” 6. D Yanıtınız yanlış ise “Modern Sosyal Psikolo-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. ji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikoloji Nedir?” 7. A Yanıtınız yanlış ise “Deneysel Yöntemler”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. C Yanıtınız yanlış ise “Deneysel Olmayan Yön- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Modern Sosyal Psikolo-
temler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikolojinin Av-


4. A 9. B Yanıtınız yanlış ise “Deneysel Olmayan Yön-
rupadaki Kökleri” konusunu yeniden göz-
temler” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

5. C Yanıtınız yanlış ise “Deneysel Yöntemler” 10. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikolojinin Kısa
konusunu yeniden gözden geçiriniz. Tarihi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


1 Anahtarı

Sosyal psikolojiyi tanımlama zorluğunun sadece sosyal psikolojiye özgü


olduğunu söylemek zordur. Sosyoloji, tarih, iktisat gibi diğer sosyal bilim
alanlarında da bir tanımlama zorluğundan söz edilebilir. Ancak sosyal
Sıra Sizde 1 psikolojinin sosyal bilimler arasında sonradan ortaya çıkmış olması ve
çalışma alanının bir ölçüde diğer disiplinlerin sınırlarıyla çakışmasından
dolayı bu zorluğu daha fazla yaşadığı söylenebilir. Temel olarak sosyal bilim-
lerde, çalışma nesnesine çok farklı şekilde yaklaşmak mümkün olduğu için,
disiplinlerin de farklı şekillerde tanımlanması çok mümkün ve doğaldır. Bu
birey ve topluma dair birbirinden çok farklı tasavvurların olmasıyla ilişkilidir.

Halkın sağduyusunda, genel olarak bilimlerin bilim insanlarının doğa ya


da toplum konusundaki merak ve ilgileriyle ortaya çıktığına ve geliştiğine
dair bir düşünce mevcuttur. Sosyal bilimler söz konusu olduğunda, bilimsel
disiplinlerin tarihini bilim insanların saf merakı ya da ilgisiyle açıklamak çok
zordur. Böyle bir merak ve ilgi de elbette vardır ama bunlar içinde yaşanılan
tarihsel dönemin sosyal ve kültürel özelliklerinden kaynaklanırlar. Sosyal
Sıra Sizde 2 bilimler, bir grup bilim insanın kendi bağımsız tercihleri ya da ilgileri sonucu
değil, yaşanılan toplumun ve tarihsel dönemin sorunlarına ilişkin merak ve
ilgi sonucu ortaya çıkmıştır. Sosyal psikolojinin tarihinde de gördüğümüz
üzere, dünya savaşlarının, özellikle de 2. Dünya Savaşı’nın sosyal psikolojinin
tarihsel seyrini değiştiren bir etkisi olmuştur. Özetle, bir sosyal kurum olarak
bilim de toplumun bir parçasıdır ve toplumsal yaşamda olan bitenlerden
etkilenir.

19
Sosyal Psikoloji Nedir?

Sıra Sizde Yanıt


1 Anahtarı

Sınıfta not tutanların o dersin sınavından aldıkları puanlarla, sınıfta not


tutmayanların o dersin sınavından aldıkları puanları karşılaştırıp, kore-
lasyona dayanan bir sonuca varabilirsiniz. Böyle bir sonuç size sadece sınıfta
not tutup tutmama ile akademik başarı arasında bir ilişki olup olmadığı ve
ilişki varsa ne yönde ve ne kadar bir ilişki olduğunu gösterecektir. Bu sonuç
size kesinlikle bir neden-sonuç ilişkisi vermez. Örneğin, sınıfta not tutma ile
akademik başarı arasında orta düzeyde pozitif bir korelasyon bulduysanız, bu
sonuçtan hareketle not tutmanın daha yüksek bir akademik başarı düzeyine
neden olduğunu söyleyemezsiniz. Sizin hesaba katmadığınız pek çok başka
faktör, ikisi arasında sizin bulduğunuz ilişkiye etki etmiş olabilir. Örneğin,
sınıfta not tutanlar aynı zamanda genel zeka düzeyi açısından diğerlerinden
Sıra Sizde 3 yukarıda olabilir. Böyle bir araştırma sorusu laboratuvarda da test edilebilir.
Bu durumda deney ve kontrol grubu oluşturarak, deney grubunun sözel bir
materyali not tutarak, kontrol grubu da sözel bir materyali sadece dinley-
erek çalışabilirler. Ve daha sonra o materyalin hatırlanma derecesi her iki
grupta karşılaştırılabilir. Ama böyle bir çalışmada sözel materyali not tutarak
dinleme ve sadece dinleme dışında başka pek çok değişkenin kontrol altında
tutulması gerekir. Bu değişkenler, deney ve kontrol grubundaki deneklerin
yaş, eğitim, zeka düzeyi, cinsiyet, sözel materyale ilişkin aşinalıkları gibi pek
çok faktörü içerir. Ancak deney ve kontrol grubu, değişimlenen değişken
dışındaki faktörler açısından eşitlenebilirse, hipotez testi yapılabilir.

Kaynakça
Arkonaç, S. A. (1998). Sosyal Psikoloji. Alfa, McGarty, C. & Haslam, A. (1997). (Ed.) The
İstanbul. Message of Social Psychology. Blackwell,
Cambridge.
Bilgin, N. (2000). Sosyal Psikolojiye Giriş. Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: 48, Morris, C. G. (2002). Understanding Psychology.
İzmir. Çev. Ed. H. Belgin Ayvaşık ve Melike Sayıl,
Psikolojiyi Anlamak (Psikolojiye Giriş), Türk
Gough, B & McFadden, M. (2001). Critical Social
Psikologlar Derneği Yayınları No:23, Ankara.
Psychology: An Introduction. Palgrave, New
York. Stainton, Rogers, W. (2003). Social Psychology:
Experimental and Critical Approaches. Open
Hogg, M. A. & Vaughan, G.M. (1995). Social
University Press, Berkshire.
Psychology: An Introduction. Prentice Hall/
Harvester Wheatsheaf, London. Taylor, S.E., Peplau, L. A. & Sears, D. O. (2000).
Social Psychology. Prentice Hall, New Jersey.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1999). Yeni İnsan ve İnsanlar.
10.basım, Evrim, Sosyal Psikoloji Dizisi: 1,
İstanbul.

20
Bölüm 2
Sosyal Biliş

Bu üniteyi tamamladıktan sonra;


Amaçlarımız

• Sosyal bilişin doğasını betimleyebilecek,


• Şemayı tanımlayabilecek ve tiplerini ayırt edebilecek,
• Şemaların işlevlerini ve özelliklerini açıklayabilecek,
• Yükleme teorilerini ve yükleme yanlılıklarını tartışabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Sosyal biliş • Bilişsel cimri • Güdülenmiş taktisyen • Bilişsel temsil • Şema
• Kategorileştirme • Yükleme • Naif psikoloji • Uyuşan çıkarsama • Birlikte değişme ilkesi
• Yükleme yanlılıkları • Temel yükleme hatası • Aktör-gözlemci etkisi • Kendini kayıran yanlılık
İçerik Haritası

• SOSYAL BİLİŞİN DOĞASI


• ŞEMALAR
Sosyal Psikoloji I Sosyal Biliş
• ŞEMALARIN İŞLEVLERİ VE ÖZELLİKLERİ
• YÜKLEME

22
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ cek tek cümlelik bir tanımını vermek zordur. Gene


Üniversiteye yeni başladığınızı ve bir arkadaş de çok genel olarak sosyal bilişin sosyal dünyaya
edindiğinizi farz edin. Üst üste birkaç kez kafeye ilişkin bilgiyi işleme biçimlerini ifade ettiği söyle-
gittiğinizde bir bahane bularak içeceklerini size nebilir. Sosyal biliş kapsamında sosyal dünyaya ait
ödetti. Arkadaşınızın “cimri” bir olduğunu düşün- bilginin yorumlanma, analiz edilme, hatırlanma ve
dünüz ve bundan sonra bu konuda dikkatli dav- kullanılma biçimlerinden söz edilebilir. Sosyal bi-
ranmaya karar verdiniz. Ya da bir düğünde liseden liş bilişsel psikolojideki bilgi-işleme yaklaşımından
bir arkadaşınızla karşılaştınız. Uzun zamandır bir- doğmuştur. Bu yaklaşım ister sosyal olsun ister ol-
birinizden haberiniz yoktu. Sizi baştan aşağı süz- masın tüm insan tepkilerini anlamanın temelindeki
dükten sonra ne iş yaptığınızı, nerede oturduğunu- bilişsel temsil ve süreçlere uygun olan kavramsal in-
zu, evlenip evlenmediğinizi, eşinizin ne iş yaptığı şalara dayanmaktadır. Bilişsel psikoloji bu kavram-
gibi sorularla sizi soru yağmuruna tuttu. Eskiden ları metni kavrama, bilgiyi bellekten geri çağırma,
onun “kıskanç” biri olduğunu hatırladınız ve hiç tanıma ve sınıflandırma gibi çok geniş çeşitlilikteki
değişmediğini düşündünüz. Bu örnekler herhangi olgulara uygular. Görüldüğü gibi bilişsel psikoloji
birimizin yaşayabileceği sıradan olaylardır. Sosyal ile sosyal biliş arasında yakın bir ilişki vardır. Bu
yaşam çok hızlı ve karmaşıktır. Sıradan bir günde yakın ilişkiden hareket ederek, tüm sosyal psiko-
işimiz gereği birçok insanla etkileşime gireceğimizi loglar kabul etmese de, insanla ilgili tüm önemli
biliriz. İşyerinde sorunları çözmek, arkadaşlarla ak- olguların altında bilişin yattığı, bilişsel psikoloji ve
şam yemeğine çıkmak, markete gidip alışveriş yap- sosyal biliş arasındaki tek farkın çalışılan konular
mak, otobüs durağında kuyrukta beklemek, yeni olduğu söylenebilir. Özetle sosyal bilişin özerk bir
tanıştığımız bir kişiyle buluşmaya gitmek için saat- teori değil, yöntem ve kavramlarını bilişsel psikolo-
lerce hazırlanmak ve bunun gibi pek çok olay için- jiden alan bir yaklaşım ya da bir perspektif olduğu
de var olduğumuz sosyal yaşamın bir parçasıdır. İki söylenebilir.
günümüz birbirinin tamamıyla aynısı değildir. Peki
böyle hızlı ve karmaşık sosyal yaşama nasıl uyum
gösteriyoruz? Hangi bilgi ya da uyarıcı dikkatimi- Sosyal Biliş: Sosyal dünya hakkındaki bil-
zi çekiyor? Sosyal dünyadan gelen bu bilgiyi nasıl giyi yorumlama, analiz etme, hatırlama ve
organize ediyoruz ve etkileşimlerimizde nasıl kul- kullanma biçimidir.
lanıyoruz? Başkaları hakkındaki yargılarımıza nasıl
ulaşıyoruz? Bunlar sosyal biliş alanındaki araştır-
macıların ilgilendiği sorulardan sadece birkaçıdır. Peki sosyal bilişi sosyal yapan nedir? Ya da sosyal
Bu ünitede sosyal dünyadan gelen bilgiyi alıp nasıl biliş terimindeki “sosyal”den neyi anlamalıyız? Bu
yorumladığımız, analiz ettiğimiz, hatırladığımız ve soruya verilecek cevap, sosyal bilişin niteliğini ya
kullandığımızı odak noktasına alan sosyal biliş ko- da kapsamını anlamaya olanak verdiği kadar sosyal
nusu ele alınmıştır. bilişi bilişsel psikolojiden ayırmaya da yarayacaktır.
Aşağıdaki noktalar sosyal biliş terimindeki sosyal
nitelemesinin anlamı için kritiktir:
SOSYAL BİLİŞİN DOĞASI
• İnsanlar çevrelerini niyetli bir şekilde etkiler.
Sosyal psikolojide 1970’lerden itibaren “sosyal
biliş” terimi kullanılmaya başlandı. Bu, sosyal psi- • Algının nesnesi olarak insanlar bu algıya
kolojide, özellikle de Kuzey Amerikan sosyal psi- karşılık verir (sosyal biliş karşılıklı algıdır)
kolojisinde hâlâ egemen olan bilimsel yaklaşımdır. ve ortak algı üzerinde uzlaşılır.
Sosyal bilişteki araştırma ve teorileştirmeler daha • Sosyal biliş benliği nesne kadar özne olarak
önceki kişi algısı, yükleme (davranışın nedenlerine da işin içine sokar.
atıf yapma) ve tutum çalışmalarının bilişsel olarak • İnsanlar hakkındaki bilişlerin kesinliği ve
ele alınmasıyla ortaya çıkmıştır. gerçekliğini değerlendirmek sosyal olma-
Sosyal biliş çok çeşitli şekillerde tanımlanmak- yan nesnelere göre daha zordur ve hatta
ta ve hatta literatürde yüzden fazla tanımı olduğu imkansızdır.
tahmin edilmektedir. Bu yüzden sosyal bilişin bu • Sosyal biliş sosyal açıklamayı içerir.
alanda çalışan tüm sosyal psikologları tatmin ede- • Sosyal biliş insanlar tarafından paylaşılır.

23
Sosyal Biliş

Buradaki her bir nokta insanların bir şey, bir • Geri getirme: O konuyla ilgili bir yargıya
nesne olmadığını anlatma yollarıdır. Bunlar önem- ulaşmak ya da bir davranışa karar vermek ge-
lidir ama sosyal bilişe egemen olan zihinselciliğin rektiğinde temsilin bellekten geri getirilmesi.
sosyal olgular için yeterli bir anlama çerçevesi sun-
duğu şüphelidir. Örneğin insanların niyetli eylem
yapan varlıklar olmasının ve karşılıklı algının nasıl
zihinsel olguya indirgenebileceği çok açık değildir Bilgi-İşleme Modeli: İnsanları bilginin
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004). alıcısı ve işleyicisi olarak temsil eden bir
modeldir. Bu modelde sosyal deneyim ve
eylem, yeni bilginin algılanma ve var olan
Sosyal Bilişin Temel İlkeleri bilgiye asimile edilme biçiminin bir sonu-
Sosyal bilişi bütünlüklü bir yaklaşım olarak ta- cu olarak görülür.
nımlamaya olanak veren çeşitli ilkeler mevcuttur.
Bu ilkelerden en temel olanları deneysellik, metafo-
rik modeller, algısal-bilişselcilik, zihinsel temsiller ve İnsan için geliştirilen ikinci metafor onu naif
bilinçdışı işlemlerdir. bilimci olarak görmek olmuştur. Bu görüşe göre in-
sanlar çevrelerindeki dünyayı tamamen bilim insanı
gibi anlamlandırmaya çalışırlar; öncül koşullar ile
Deneysellik sonuçta ortaya çıkan davranışlar arasındaki ilişkiye
Sosyal biliş yaklaşımında kullanılan temel ve ait değişimleri sistematik olarak gözlerler ve etkile-
hatta tanımlayıcı metodoloji deneyselliktir. Genel- şimde bulunan insanlara ait çıkarımda bulunurlar.
likle sosyal bilişte gerçekleştirilen deneylerde araş- Naif bilimci metaforu üzerinde tekrar düşü-
tırmacılar katılımcılara bilgisayar yoluyla kontrollü nülmüş ve insanların, bilim insanlarının yaptığını
bir biçimde uyarıcıları sunarlar ve sıklıkla çok kısa farzettiğimiz gibi “rasyonel” bir biçimde düşünme
bir zaman aralığında bu uyarıcıların katılımcıların ve davranmakta başarısız olduğu farkedilerek bu
tepkileri üzerindeki etkisini gözlemlerler. Bu etki kez üçüncü bir metafor önerilmiştir: bilişsel cimri.
ya diğer bir uyarıcı hakkında verilen yargılardır ya Bu bakış açısına göre bilimsel düşünme çok zor-
da böyle bir yargıya ulaşma süresinin ölçümüdür. lu bir süreçtir ve eğer insanlar böyle düşünürlerse
karşı karşıya kaldıkları sosyal uyarıcıların bolluğu
ve yarattığı karmaşanın içinde hızla boğulacaklar-
Metaforik Modeller
dır. Kendilerini sürekli bombardımana tutan tüm
Ortaya çıkışından bu yana sosyal biliş perspek- uyarıcılara dikkat etmektense insanlar pek çok bil-
tifinde insanların dünyayı nasıl algıladığı ve anlam- giyi göz ardı ederler, bilgilerden hızlıca çıkarımlar
landırdığına ilişkin çeşitli metaforlar kullanılmış ve yaparlar, uyarıcıları kategorilere bölerler ve böylece
benimsenmiştir. Sosyal biliş modellerine dayanak tek tek her şeyi düşünmek yerine kategorik olarak
oluşturan temel metafor insanı bir bilgi işlemcisi düşünürler ve genellikle günlük yaşamlarındaki
olarak görmektir. Algılayıcıya ilişkin bu bilgi-iş- muazzam bilgi işleme sürecini azaltmak için bula-
leme modeli bilgisayarın ortaya çıkmasıyla geliş- bildikleri tüm bilişsel kestirme yolları kullanırlar.
tirildi. İnsanın bilişsel süreçleri bilgisayarın bilgiyi Özetle, bilişsel cimri olarak kişi olabildiğince az bi-
alma, tanıma, depo etme ve programlama biçim- lişsel enerji ve kaynak harcayarak sosyal dünyadan
leriyle karşılaştırıldı. Bilgi-işleme modelinde, bilgi gelen bilgiyi işler.
aşağıdaki sırayla işlenir (Brewer ve Crano, 1994):
• Dikkat ve kodlama: İşlenecek bilgi birimi-
nin seçimi ve tanımlanması,
• Zenginleştirme: Yeni bilginin daha önceden Naif Bilimci: Dünya hakkında hipotezler
var olan bilgi ya da kavramlar aracılığıyla kurarak ve onları test ederek içinde bulun-
yorumlanması, duğu sosyal çevreye aktif biçimde anlam
• Örgütleme: Yorumlanan bilginin içsel tutar- vermeye çalışan kişiye ilişkin bir metafordur.
lılığı olan bir zihinsel temsilini oluşturma,
• Depolama: Temsilin bellekte saklanması,

24
Sosyal Psikoloji I

kalıp gibi depo edilen bu zihinsel temsiller dünyaya


anlam vermeyi sağlar. Bu yüzden sosyal biliş yakla-
Bilişsel Cimri: Bilişsel kaynakları her za- şımını çerçeveleyen bu bakış için “kategoriler”, “şe-
man kesin olamayan ama etkili olan biliş- malar”, “tutumlar”, “stereotipler (kalıpyargılar)”,
sel kısa yollar kullanarak muhafaza eden “atıflar” gibi içsel bilişsel yapılar tarif etmek gerek-
kişiye ilişkin metafordur. lidir. Bu (içsel bilişsel) yapıların her biri psikolojik
gerçekliğin ve deneyimin belirli yönlerini temsil
eden hipotetik yapılardır (Augoustinos, Walker ve
İnsanın düşünme sürecinin doğasına ilişkin stan- Donaghue, 2004).
dart bir betimleme getiren bilişsel cimri metaforu
sosyal biliş yaklaşımında uzun süre kullanılmış ve
hâlâ da kullanılmaya devam etmektedir. Fakat bu Algısal-Bilişselcilik: Sosyal deneyim ve sos-
metaforun önemli istisnaları vardır. İnsanların diğer yal eylemin temeli olarak sosyal bilginin al-
kişiler (ve kendisi) ve şeyler hakkında derin düşün- gılanma, kodlama, depolama ve geri getirme
meye ciddi miktarda enerji harcadıkları, kategorik (hatırlama) biçimlerine vurgu yapan sosyal
düşünmek yerine parça parça ya da aşama aşama dü- biliş çerçevesidir.
şündükleri ve bilişsel müsrif oldukları durumlar da
vardır. Deneysel araştırmalarda da kanıtları bulunan
bu durumları betimleyebilmek için sosyal biliş pers- Zihinsel Temsiller
pektifinden başka bir metafor geliştirildi: güdülen-
Bir önceki başlıktan anlaşılacağı üzere zihin-
miş taktisyen. Bu görüş, her birimizin sahip oldu-
sel temsil kavramı sosyal biliş modellerinin temel
ğu ciddi düzeydeki bilişsel kaynakların bilgi işlemeyi
ilkesini ifade eder. Kategoriler, şemalar, tutumlar,
gerektiren herhangi bir durumda kullanıldığını ifade
atıflar, kimlik ve kalıpyargılar dünyadaki belirli sos-
eder. Fakat bunu sadece, yapmaya güdülenmiş ol-
yal nesneler hakkındaki bilgimizi, değerlendirme-
duğumuz durumlarda yaparız. Özetle, insan hem
lerimizi ve beklentilerimizi organize eden zihinsel
bilişsel cimri hem de bilişsel müsrif olabilir. Duruma
yapılar olarak teorize edilirler. Dünyaya ilişkin bu
göre değişen güdülenmeye bağlı olarak bu ikisi ara-
zihinsel temsiller dolaylı ve dolaysız algı ve dene-
sında gidip gelebilir.
yimle zaman içinde öğrenilir ve geliştirilir. Bunlar
dünyadaki her nesne ile tek tek uğraşmadan dün-
yayla etkileşim kurmamızı mümkün kılar. Bu tür
Güdülenmiş Taktisyen: Kişisel hedeflere zihinsel şablonlar neyle ilgileneceğimize, neyi göz
ve durumun gerekliliklerine göre esnek ve ardı edeceğimize, bilgi ve deneyimimizi bellekte
stratejik bir biçimde uygulanabilecek çeşitli nasıl kodlayacağımıza, neyi hatırlayacağımıza ve
bilgi-işleme stratejilerine sahip olan kişiye neyi çıkarsayacağımıza, belirli durumlarda ve etki-
ilişkin metafordur. leşimlerde ne hissedeceğimize ve nasıl tepki verece-
ğimize rehberlik eder. Sosyal biliş modelleri içinde
kategorileştirme kritik öneme sahip bir süreçtir.
Algısal - Bilişselcilik Belirli bir uyarıcıyı nasıl kategorileştirdiğimiz, yani
Sosyal biliş modelllerinin dayanağı dünyaya zihnimizde bilişsel olarak nasıl temsil ettiğimiz ni-
ilişkin naif gerçekçi varsayımlardır. Yani, bizim hayetinde tutumlarımızı, atıflarımızı ve nesneye
dışımızdaki dünyanın bizim algıladığımız gibi yönelik davranışlarımızı şekillendirir.
olduğunu varsayarız. Bu dünyaya ilişkin bilgiyi
duyularımızla alırız ve bu, olduğu haliyle bizim
bilincimizi oluşturur. İşte algısal-bilişselcilik de
Zihinsel Temsil: Bir gerçek nesneye (kişi,
bununla ilgilidir. Bu görüşün temeli şudur: Biraz
kavram ya da nesne gibi) işaret eden ya da
önce değinildiği gibi “gerçeklik” direkt olarak du-
onu temsil eden bir zihinsel nesnedir (dü-
yularla algılanır ve bu girdi üzerinde daha sonra zi-
şünce, inanç, tutum gibi). Ayrıca nesnelerin
hinde bilişsel hesaplama süreçleriyle çalışılır. Nihai
zihinde depolanma ve etki etme biçimleridir.
olarak bu süreçler zihinsel temsiller biçimine so-
kulmuş çıktı üretirler. Zihinde bir tür şablon ya da

25
Sosyal Biliş

Bilinçdışı İşlemler
Bilinçdışı zihinsel süreçler, en azından Freud’un
psikodinamik anlayışına tepki olarak psikolojinin Kontrollü Süreç: Bilginin kasıtlı, bilinçli
çoğu alanında ortadan kalktıysa da, sosyal biliş yak- ve stratejik bir biçimde işlenmesidir.
laşımının bir parçası olarak kalmıştır. Fakat sosyal
biliş yaklaşımındaki “bilinçdışı”, psikodinamik te-
oridekiyle aynı değildir. Ünitenin bundan sonraki kısmında şema ve yük-
Sosyal biliş araştırmacıları bilinçdışı işlemlerin leme konusuna yer verilmiştir. Yukarıda görüldüğü
varlığını çeşitli yollarla göstermişlerdir. Birincisi, gibi şemalar ve yüklemeler sosyal gerçekliğe ait birer
deney yapma mantığında bundan yararlanmaktır. zihinsel temsildir. Tutumlar ve kalıpyargılar sosyal
Yani bilinçdışı işlem deneyin yöntemsel bir par- psikoloji kitaplarında ayrıca ele alındığı için bu üni-
çası olarak işin içine girer. Örneğin deneysel grup tede bu zihinsel temsiller üzerinde durulmamıştır.
laboratuvar dışından gelen gürültüyle deney oda- Tutumlar hakkında Sosyal Psikoloji I kitabının “Tu-
sında bir şey yaparken, kontrol grubu bu gürültü tumlar” başlıklı 4. Ünitesi’nden ve kalıpyargılar hak-
olmaksızın aynı şeyi yapar. İkisinin davranışları kında Sosyal Psikoloji II kitabının “Önyargı” başlıklı
arasındaki fark, deneysel gruptaki kişiler bundan 3. Ünitesi’nden bilgi edinebilirsiniz.
hiç bahsetmeseler ya da bunu farketmeseler bile bu
gürültüyle açıklanabilir. İkincisi, sosyal biliş araştır-
malarının bilinçdışı işlemleri sübliminal algı yoluy- 1
la göstermesidir. Kişiye, başka işler yaparken, sali- sıra sizde
selerle ölçülecek kısacık bir sürede, kendisinin bile Bir baba ve oğlu bir araba kazası geçirir.
varlığını fark etmeden bir uyarıcı verip onun etkisi Kazada baba ölür ve oğlu yaralanır. Yara-
gözlemlenebilir. Son olarak da sosyal biliş araştır- lı hemen hastaneye götürülür ve ameli-
macıları bilinçdışı işlemleri otomatiklik terimi yathaneye alınır. Ameliyatı yapacak olan
çerçevesinde kullanır. Eğer bir bilişsel sürecin ya da cerrah yaralıyı görünce “Aman Allahım
bilişsel etkinin otomatik olduğu kabul edilecekse, bu benim oğlum!” der. Peki bu nasıl
bu süreç ya da etkinin birçok kriteri karşılaması ge- açıklanabilir? Bu soruya cevap verme
rekir. Söz konusu bilişsel süreç ya da bilişsel etki zorluğunu bilişsel süreçlerin otomatikliği
bilinçli bir niyet, dikkat ya da çaba gerektirmeme- çerçevesinde açıklayınız.
lidir; niyetli, yani önceden tasarlanmış bir müda-
haleye dirençli olmalıdır ve kişinin bu konuda far-
kındalığı olmamalıdır. Otomatik süreçler ve etkiler
çok hızlı ve bilişsel işleme kapasitesi kullanılmaksı- ŞEMALAR
zın gerçekleşir. Eğer zihinsel bir süreç ya da etki bu Belirli sosyal durumlarda deneyim kazandıkça
kriterleri karşılamıyorsa, o zaman otomatik değil, bu durumlarda nasıl davranacağımıza ilişkin kural-
bir kontrollü süreç ya da etki olduğu söylenir. Sü- lar geliştiririz. İlk defa uçakla yolculuk edecek olan
recin ya da etkinin kontrollü olması bilinçli müda- biri havaalanında nereye gidip ne yapacağına, ba-
haleye açık olması (müdahale edip değiştirilebilir gajlarını nereye vereceğine, uçağa nasıl gideceğine
anlamında) ve bilişsel çaba gerektirmesi anlamına dair karışıklık yaşar. Deneyimle birlikte ne zaman
gelir (Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004). ve nereye bagajını vereceğine, nerede ve hangi iş-
lemden sonra güvenlik ve pasaport kontrolünden
geçeceğine, nereden ve ne zaman uçağa gideceğine
ilişkin “kuralları” öğrenir. Artık bir kez öğrenildik-
Otomatiklik: Bilgiye erişimin ya da bilgi- ten sonra, bu kurallar dünyadaki tüm havaalanla-
yi kategorileştirmenin bilinçli farkındalık rında kullanılabilir hâle gelir. Havaalanı için gelişti-
ve kontrol dışında gerçekleşmesidir. rilen bu kurallar dizisi nasıl geçmiş deneyimin yeni
sosyal bilgiyi işlemede kullanılacak yapılandırılmış

26
Sosyal Psikoloji I

bilgi hâline geldiğini göstermektedir. İşte şema ile edindiğimiz bilgiyi organize etmeye yardımcı olur.
kastedilen bu tür bilgi yapılarıdır (Brewer ve Cra- Bu anlamda kişi şemalarının özgül kişiler hakkın-
no, 1994). Şema bir uyarıcıya ilişkin bilgiyi temsil daki bireyselleştirilmiş bilgi yapıları olduğu söyle-
eden bilişsel bir yapıdır. Bu tanımdaki uyarıcıyı nebilir. Yakın bir arkadaşınız, öğretmeniniz, kom-
geniş bir biçimde anlamak gereklidir. Bu uyarıcı şunuz ya da tanınmış bir politikacı hakkında kişi
yukarıdaki örnekte olduğu gibi mekân ve zamana şemanız vardır. Örneğin en iyi arkadaşınızı “dü-
bağlı bir durumu, bir olayı, kişiyi, nesneyi, grubu, rüst, yardımsever ve içedönük” olarak tanımlıyor
kavramı, ideolojiyi kapsar. olabilirsiniz. Kişilik özelliği kavramı kişinin görece
tutarlı ve kalıcı davranış biçimlerine işaret eder. Ta-
nıdığınız bir kişiye dair kişi şemanız onu, baskın
kişilik özelliği etrafında kategorize eder. Bu yüzden
Şema: Nesne ve olay kategorileri hakkın- de o kişiyi örneğin “dışadönük bir insandır” ya
daki genel bilgiyi temsil eden kurallar ya da “adalet duygusu çok güçlüdür” gibi prototipik
da özellikler setidir. özelliğiyle betimlersiniz (Augoustinos, Walker ve
Donaghue, 2004; Brewer ve Crano, 1994; Hogg
ve Vaughan, 2011).
Şemalar sadece sosyal dünyaya ilişkin bilgiyi
temsil etmekle kalmaz, bu dünyaya ilişkin genel
beklentileri de temsil eder. Şemalar, deneyim ve sos- Benlik Şemaları
yalleşme yoluyla öğrenilen genel beklenti formunu İnsanların sadece başkalarına değil, kendilerine
alır. Böylece bize sosyal dünyayı tahmin etme ve ait de şemaları vardır. Kendinizi nasıl betimlersi-
kontrol etme hissini verir. Çevremizdeki insanlar ve niz? İnsanlar kendilerine ait bilgiyi de başkalarına
olaylar hakkında önsel bir bilgi ve beklentimiz olma- ait bilgi gibi temsil ederler. Ama bu temsil biraz
dan günlük yaşamda fonksiyonel olmamız çok zor daha karmaşıktır (Hogg ve Vaughan, 2011). O
olurdu. Tam da bu nedenle şemalar iyilik hâlimiz hâlde benlik şeması kendi hakkımızdaki bilişsel
için gerekli ve işlevsel olarak teorileştirilmiştir. yapılardır. Biraz daha ayrıntılı tanımlaması şöyle-
dir: “Bireyin sosyal deneyimlerinde içerilen ben-
Şema Tipleri likle ilgili bilgiyi işlemeyi organize eden ve buna
rehberlik eden ve geçmiş deneyimlerden çıkarılan
Şema kavramı görgül olarak dört içerik alanına
benlik hakkındaki bilişsel genellemelerdir” (Augo-
uygulanmıştır: kişi şemaları, benlik şemaları, rol
ustinos, Walker ve Donaghue, 2004: 68). Benlik
şemaları ve olay şemaları. İçerikleri farklı da olsa
şemalarının belirgin ve büyük ölçüde istikrarlı ki-
tüm şemaların benzer işlevleri vardır. Hepsi yeni
şilik özellikleri ve davranışlarla ilişkili olan bilgiyi
bilginin kodlanmasını (alıp yorumlamayı), bellek-
detaylı bir biçimde organize eden yapılar olduğu
teki eski bilgiye ve hatırlanmayan bilgiye ilişkin çı-
düşünülmektedir. Benlik şemaları, kişinin kim ol-
karımları etkiler.
duğunu ifade eden benlik ve kimlik tanımının bir
parçasıdır. Bu yüzden de benliğin diğer psikolojik
Kişi Şemaları kavramlaştırmalarıyla tutarlıdır.
Kişi şemaları kişilik özelliklerine ya da kişi pro-
totiplerine ilişkin soyut kavramsal yapılardır. Kişi- Olay Şemaları
lik özelliklerinin şema olarak işlev görmesi genel
Günlük yaşamımızda genellikle girdiğimiz
davranış kategorilerindeki ortak unsurları temsil
farklı sosyal ortamlarda ne yapacağımıza ilişkin
etmesinden kaynaklanır. Yüzeysel olarak çok farklı
zihnimizde belli senaryolar vardır. Bir restorana
davranışlar tek bir kişilik özelliğinin temsili olarak
gittiğinizi farz edin. Orada ne yapacağınızı önceki
gruplanabilir. Örneğin kayıp cüzdanı sahibine ya
deneyimlerden bilirsiniz. İlk önce kendinize otura-
da polise vermek, yalan söylemekten kaçınmak ve
cak bir masa bulursunuz veya bir garson size uygun
sınavlarda kopya çekmemek dürüstlük denilen ki-
bir yer gösterir. Sonra garsonu çağırır ve menüyü
şilik özelliğini temsil eder.
istersiniz. Menüden yemeğinizi seçer ve yemek si-
Bu genel kişilik özelliği kavramı, yani kişi şe- parişini verirsiniz. Yemeğinizi yedikten sonra hesabı
maları, belirli bireylerin spesifik davranışlarından istersiniz, ödemeyi yapar ve restorandan çıkarsınız.

27
Sosyal Biliş

İşte bu örnekte olduğu gibi restoranda yemek yeme tipler) farklı sosyal kategorideki insanlar hakkında-
olayında sırasıyla yapılması gereken davranışlar ki bilgiyi organize eden bir şema türüdür. Bunlar
vardır. Bu davranışların ve yapılma sırasının sadece sosyal grupların ve üyelerinin zihinsel temsilidir ve
restoran senaryosuna uygun olduğunu bilirsiniz. bu temsiller toplumda yaygın bir şekilde paylaşılır.
Hamburger yemek için hızlı yemek yenen (fastfo- Kalıpyargılar önyargılarla ilişkili oldukları için çok
od) bir yere gittiğinizde masaya oturup garsonun önemlidirler. Kalıpyargılar hakkında daha fazla bil-
gelmesini beklemezsiniz. Orada menüden yemek giyi Sosyal Psikoloji II kitabının “Önyargı” başlıklı
seçip yemeği kendinizin almanız gerektiğiniz bilir- 3. Ünitesinde bulabilirsiniz.
siniz, zira orada başka bir senaryo vardır. Sinemaya
gitmek, futbol izlemek için stadyuma gitmek, ca-
miye gitmek gibi pek çok durumda oraya uygun
Kategorileştirme
şemaları ya da senaryoları gerçekleştiririz. O hâlde Şemalar bir bilişsel işlem olan kategorileştir-
olay şemaları günlük faaliyetlerde olayların sıra- meyle çok yakından ilişkilidir. Bir şemayı bir sosyal
lı organizasyonunu betimleyen bilişsel senaryolar nesneye (kişi, olay, sosyal grup vb.) uygulamadan
olarak tanımlanabilir. Böylece olay şemaları gelece- (zihinde harekete geçirmeden) önce o nesneyi bir
ği öngörmek, hedefler koymak ve plan yapmak için kategoriye sokmak gereklidir. Tarihsel olarak fel-
bir zemin yaratırlar. Hedefe ulaşmak için uygun sefe ve dilbilimi alanında kategorileştirme insanın
davranış sırasını belirleyerek, kişinin hedefe yöne- temel bilişsel eğilimi olarak görülmüştür. Bu bi-
lik stratejiler belirlemesini mümkün kılarlar. Bazı lişsel eğilim şema teorisinin de temelini oluşturur.
sosyal psikologlar belirli sosyal ortamlarda nasıl Kategorileştirme işlemi uyarıcıları nasıl tanıdığımız
davranacağımızı belirleyen bir sağduyumuzun ol- ve onları nasıl benzer olanlarla birlikte ve farklı
duğunu ve bunun bilinçdışımızdaki geniş bir bilgi olanlardan ayrı biçimde bir grubun üyeleri olarak
ve varsayımlar repertuarından kaynaklandığını ileri grupladığımıza ilişkin bilişsel bir işlemdir. Algı, dü-
sürmektedirler. Bu repertuar bellekte saklanır ve şünme, dil ve eylemin temeli olan bu işlem çoğu
gerektiğinde farkında olmaksızın harekete geçirilir zaman otomatik ya da çok az çabayla gerçekleştiri-
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004; Hogg lir. Ne zaman bir nesneyi tanımlasak ve ona bir ad
ve Vaughan, 2011). versek (kitap, ağaç, hayvan vb.) o nesneyi kategori-
leştirmiş oluruz. Kategoriler uyarıcılar dünyasının
karmaşıklığına bir düzen dayatırlar ve böyle olduğu
için de dünya hakkında verimli ve etkili bir biçim-
Senaryo: Belirli sosyal durumlarla ilişkili
de iletişim kurmamızı sağlarlar.
olaylara ve eylemlere ait şemalardır.
Sosyal kategorileştirme nesne kategorileştir-
mesinden daha karmaşıktır. Çünkü sosyal nesneler
Rol Şemaları çok daha fazla değişken, dinamik ve etkileşimseldir.
Rol şemaları insanların toplumdaki spesifik rol Sosyal olmayan kategorilerde olduğu gibi sosyal ka-
konumlarına ilişkin sahip oldukları bilgi yapıları- tegorilerde de bir sosyal kategorinin üyeleri ortak
dır. Bu bilgi yapıları rol konumlarına ait normlar özellikleri paylaşır. Ama bazı üyeler o gruptaki di-
ve beklenen davranışları içerir. Örneğin doktor ğerlerine göre prototipik üyeleridir, yani kategoriyi
rolündeki kişi size mahrem sorular sorabilir ama temsil etme düzeyleri daha yüksektir. Örneğin ta-
bir elektrik tamircisi bunu yapamaz ve siz de za- nıdığınız kişileri baskın kişilik özellikleri temelinde
ten böyle bir şey beklemezsiniz. Rol şemaları hem kategorileştirdiğinizi ya da sınıflandırdığınızı düşü-
edinilmiş hem de verili roller için geçerlidir. Edi- nün. A kişisine “utangaç” B kişisine “cimri” dedi-
nilmiş roller çaba ve eğitimle kazanılır. Doktorluk, ğinizde, utangaç olmaya ya da cimri olmaya ilişkin
öğretmenlik gibi mesleki roller buna örnek veri- tipik ya da temsil edici davranışlar konusunda ara-
lebilir. Verili roller ise yaş, toplumsal cinsiyet ve mızda farklılıklar da olsa, hepimizin “utangaç” ol-
ırk/etnisite gibi üzerinde kontrolümüzün çok az manın ya da “cimri” olmanın ne demek olduğuna
olduğu roller/kimliklerdir. Sosyal biliş araştırma- dair temsillerimiz vardır (Augoustinos, Walker ve
ları en çok “verili” rollerde/kimliklerde, özellikle Donaghue, 2004). Sosyal kategorileştirmeyi sosyal
de toplumsal cinsiyet ve ırk/etnisite kalıpyargıları kimlik teorisi çerçevesinde okumak için Sosyal Psi-
konusunda yoğunlaşmıştır. Kalıpyargılar (stereo- koloji II kitabının “Gruplar Arası İlişkiler” başlık-

28
Sosyal Psikoloji I

lı 4. Ünitesine, önyargı çerçevesinde okumak için ilgili geçmiş deneyimlere dayanır. Örneğin hayatı-
Sosyal Psikoloji II kitabının “Önyargı” başlıklı 3. nızda ilk defa bir İngilizle tanışıyorsanız bu, büyük
Ünitesine başvurabilirsiniz. olasılıkla İngilizler konusundaki sınırlı bilginize ve
varsayımlarınıza çoğu kez yanlış bir şekilde güven-
meniz anlamına gelir. Bu konudaki belirsizliği bel-
ki filmlerden gördüğünüz ya da birinden duyduğu-
Sosyal Kategorileştirme: Ortak özellik- nuz peşin hükümlerle azaltabilirsiniz. Dolayısıyla
lerine dayanarak insanları gruplar halinde bu da, eksikliği ya da bilgideki boşluğu İngilizlere
sınıflandırmaktır. ait kalıpyargılarla (stereotiplerle) doldurmak anla-
mına gelir. Bunun sonucunda, örneğin karşınız-
ŞEMALARIN İŞLEVLERİ VE daki İngiliz’e “İngilizler soğuktur” kalıpyargısıyla
ÖZELLİKLERİ yaklaşabilirsiniz.
Bilişsel kapasitemizin sınırlılığı ve sosyal dün- Kategorilerin/şemaların bu bağlamdaki bir baş-
yanın karmaşıklığı göz önüne alındığında, gelen ka özelliği bilgiyi işlerken kısayollara (kestirme yol)
bilgiyi basitleştiren ve yapılandıran zihinsel süreçler başvurmasıdır. Bu kestirme yollardan biri temsil
günlük zihinsel işlevselliğimizi ciddi ölçüde adapte kısayoludur. Belirli bir uyarıcının (kişi, olay, nesne
edici kılmaktadır. Ve ünite boyunca görüldüğü gibi vb.) ne dereceye kadar bir kategorinin örneği ya
bunun başarılmasının önemli bir yolu şematik ya da temsilcisi olduğuna karar vermek için sınırlı bir
da kategorik düşünmedir. Bu bölümde şemaların bilgiye sahipseniz temsil kısayolu kullanılır. Örne-
ve kategorilerin bilgi-işleme anlamındaki işlev ve ğin “utangaç ve herkesle iyi geçinen ” Ali’nin bir
özellikleri ele alınmıştır. işadamı mı yoksa bir muhasebeci mi olması akla
daha yakındır? Elimizde Ali’nin mesleğine dair bir
bilgi bulunmadığı hâlde, kişilik özelliklerinden ha-
Teoriye Dayalı Yapılar Olarak reket ederek, yani temsili kısayolu kullanarak onun
Şemalar/Kategoriler mesleği hakkında çıkarımda bulunabiliriz. Ali’nin
Şematik ya da kategorik düşünmenin en temel muhasebeci olması gerektiğini düşünürüz. Çünkü
işlevi deneyimi organize etmesidir. Bunun nasıl utangaç ve herkesle iyi geçinen birinin işadamı ka-
gerçekleştiğine ilişkin şöyle bir hipotetik süreç ile- tegorisini temsil ettiği pek söylenemez. Diğer bir
ri sürülmüştür: Yeni gelen uyarıcı bir kategori ile kısayol bulunabilirlik kısayoludur. Bir olayın ya
eşleştirilerek, kategorinin ögeleri ile yeni gelen bil- da bir nesnenin sırf çok göze battığı ya da akla
gi karşılaştırılır. Eğer bilgi kategori ile iyi eşleşirse çok kolay geldiği için olma sıklığını abartıyorsak
kategorinin özellikleri bilgiye (uyarıcıya) dayatılır. bulunabilirlik kısa yolunu kullanıyoruz demektir.
Böylece o kategori sayesinde yeni gelen uyarıcının Örneğin gazetelerin üçüncü sayfası şiddet haberle-
anlamı, organizasyonu ve içsel temsili için gerekli riyle doludur. Ama pek çoğumuz kitlesel bir şiddet
olan bağlam yaratılmış olur. Böyle bir süreçten do- olayı olduğunda ondan o kadar etkileniriz ki bu
layı bilgi işlemenin büyük bir kısmının veriye değil, olayların bireysel şiddetten daha yaygın olduğunu
teoriye dayalı olduğu iddia edilmektedir. Yani yeni düşünmeye eğilimliyizdir. Bunlar çok daha drama-
durumları ve yeni karşılaşmaları anlamlandırmada tik olduğu için hem göze batan olaylardır hem de
sosyal dünya hakkındaki önceki beklentilerimize, bireysel şiddet vakalarına göre bellekte daha fazla iz
önyargılarımıza ve bilgimize dayanmaktayız. bırakırlar, bu yüzden de akla kolay gelirler (Augo-
Teoriye dayalı ya da şematik bilgi işlemenin do- ustinos, Walker ve Donaghue, 2004).
ğasına ilişkin bir özellik, bunun sıklıkla yanlı yar-
gılara yol açıyor olmasıdır. Varolan bilişsel yapılar Şemaların/Kategorilerin Bellek
(şemalar ya da kategoriler) gelen sosyal bilgideki İşlemlerine Etkisi
eksik veriyi tamamlayabilir. Yeni gelen bilginin
Kategoriler ya da şemalar hangi sosyal bilginin
eksik olması belirsiz bir duruma işaret eder. Böyle
bellekte kodlandığını ve bellekten geri çağrılacağını
belirsiz durumlarda uyarıcıdaki (bilgideki) eksikliği
etkiler ve buna rehberlik eder. Toplumsal cinsiyet,
tamamlamak için ya şema/kategori uygun bilgiyi
yaş ve ırk/etnisite gibi belirgin görsel ipuçlarına
araştırmaya yönlendirilir ya da eksik bilgi “en iyi
dayanan şemalar neyin kodlanacağı ve daha sonra
tahmin”le doldurulur. Bu da elbette o uyarıcıyla

29
Sosyal Biliş

neyin hatırlanacağı üzerine belirleyici bir etki ya- Şemaların/Kategorilerin Hiyerarşik


par. Bu konuda daha önceleri yapılan araştırmalar Olarak Organize Edilmesi
şemaların/kategorilerin bilgiyi hatırlamayı kolay- Fiziksel ya da doğal nesne kategorilerinde ol-
laştırdığını ve bu yüzden eğer uyarıcı bir şema ya duğu gibi sosyal şemaların da teorik olarak, hi-
da kategori ile iyi eşleşirse o durumda tüm bilgiyi yerarşik bir biçimde yapılanmış olduğu ileri sü-
hatırlamanın daha kolay olduğunu göstermiştir. rülmüştür. Daha soyut ve genel bilgi kategorileri
Buna paralel olarak, bu araştırmalar kategori/ piramidin tepesinde ve daha spesifik kategoriler
şema ile tutarlı bilginin, şema/kategori ile tutar- piramidin en altında yer alır. Bu, kişinin somut
lı olmayan bilgiden daha iyi hatırlanacağını gös- bir durumdan daha genel bir çıkarım yapmasına
termiştir. Ayrıca yine bu çalışmalarda kategoriye/ olanak verir. Böylece kategorinin/şemanın yapı-
şemaya uygun bilginin, bunlara uygun olmayan sında farklı düzeylere geçildikçe bilgi, farklı soyut-
bilgiden daha hızlı işlendiği de bulunmuştur. An- lama düzeylerinde işlenebilir. Ancak sosyal bilgiyi
cak daha sonraki araştırmaların bulguları bu genel yapılandırmanın tek yolu onu katı bir hiyerarşik
kuralla çelişmektedir. Çok sayıda çalışma katego- yapıda organize etmek değildir. Basit bir biçimde
ri/şema ile tutarlı olmayan bilginin, yeni ve farklı doğrusal ya da karmaşık bir çağrışım ağı yapıla-
olduğu için tutarlı bilgiden daha iyi hatırlandığı rı da kullanılabilir. Örneğin sosyal olay şemaları
bulgusuna ulaşmıştır. Bu iki farklı bulguyu çeliş- zamansal bir boyutta organize edilen eylemlerden
kili bulmayan yorumlara göre ise insanların biliş- oluşur. Bu şemalar doktor muayenesine gitmek ya
sel bilgi-işleme süreçleri esnek ve duruma ya da da yemek pişirmek gibi günlük yaşam olaylarını,
bağlama duyarlıdır (Augoustinos, Walker ve Do- davranışı amaca doğru ilerleyen zamansal bir sıra
naghue, 2004). içinde organize eder. O hâlde yapısal olarak bir
şemanın nasıl organize edildiği onun içeriğine ve
Şemaların/Kategorilerin içeriğin kişinin bilgisine ve kişiyle ilgili olma de-
Değerlendirme ve Duygu İçermesi recesine bağlıdır.
Duygu ve bilişin ayrı sistemler olduğunun id- Sosyal şemalar/kategoriler söz konusu olduğun-
dia edilmesinden beri sosyal psikologlar bilgi-iş- da rol kalıpyargılarına dayalı şemalar kişilik özellik-
leme modellerindeki duygusal boyut ile daha çok lerine dayalı şemalardan daha karmaşık ve zengin
ilgilenmeye başlamışlardır. En azından kavramsal biçimde organize edilmiştir. Bu yüzden sosyal ka-
düzeyde şemalar normatif yapıları temsil eder ve lıpyargılar, kişilik özellikleri şemalarına göre daha
böylelikle kişinin deneyimini (duygusal) değerlen- iyi birbirine eklemlenmiş bir yapıdadır ve daha
dirmesi için bir zemin sağlar. Bu konudaki önemli fazla tahmin yapmaya izin veren bilgi yapısına sa-
bir nokta, bu normatif işlevin yeni gelen bilgiye hiptir. Dolayısıyla sosyal kalıpyargı şemalarında/
hızlı, neredeyse otomatik duygusal tepkiyi hareke- kategorilerinde işlem yapmak kişilik özellikleri şe-
te geçirmesidir. Bazı şema ve kategorilerin duygu/ malarına göre daha hızlıdır.
değerlendirme boyutuyla karakterize olduğu ve bir Doğal nesne kategorilerinde olduğu gibi sos-
durum şema ile eşlendiğinde (şematik) yapı içinde yal kalıpyargıların da alt kategoriler ya da alt tipler
depolanan duygunun/değerlendirmenin harekete biçiminde farklılaştığı bulunmuştur. Eğer “tipik
geçtiği ileri sürülmektedir. Örnek olarak kişinin kadın” kategorisini düşünmeniz ve aklınıza gelen
sevmediği bir politikacıyı televizyonda gördüğünde özellikleri ve davranışları listelemeniz istenseydi,
otomatik negatif uyarılma ya da dişçiyi gördüğün- bu kolay bir iş olmazdı. “Kadın” gibi üst düzey bir
de korku ya da kaygı deneyimlemesi düşünülebilir. kategori ev kadını, iş kadını, anne, feminist gibi
Duygu ve değerlendirmeye dayalı tepki, uyarıcının çok sayıda alt kategoriden oluşmuştur. Bu alt tipler
tek tek özelliklerinin analiziyle gerçekleşen bir sü- için protipik (o kategoriyi en çok temsil eden) özel-
reç değildir. Böyle olduğu için de zaman ve daha likleri listelemek çok daha kolaydır (Augoustinos,
fazla işlem tasarrufu yapmayı sağlar (Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004).
Walker ve Donaghue, 2004).

30
Sosyal Psikoloji I

Şemaların/Kategorilerin Edinimi, • Muhasebeci modeli: Şemada yavaş yavaş bir


Gelişimi ve Değişimi değişimi öngören modeldir. Kişi şemayla
Şemalar sosyal çevrede yaşanılan dolaylı ve do- çelişen bilgiyle karşılaştığında şemada ince
laysız deneyimler yoluyla zaman içinde öğrenilir ve ayarda değişiklikler yapar.
kazanılır. Şemaları sadece kendi dolaysız deneyim- • Görüş değiştirme modeli: Bu modele göre
lerimizle değil, ikinci elden de edinebiliriz. Örne- kişi var olan şemasıyla küçük tutarsızlığı
ğin kafanızdaki öğretim üyesi şemanız, hiç öğretim olan bilgileri tolere eder ama çok açık bir
üyesi ile tanışmadıysanız sadece size anlatılanlara biçimde şemayı geçersizleştiren belirgin du-
ya da filmlerden gördüğünüze bağlı olarak oluşmuş rumlarda şema ani ve büyük bir değişime
olabilir. Deneyimler yoluyla geniş bir şema reper- uğrayabilir.
tuarı inşa edilir. Şema edinimi ve gelişimi bir süreç • Alt Tipleştirme: Bu modele göre şemayla tu-
meselesidir. Bu süreç şöyle özetlenebilir: tarlı olmayan örnekler şemada oluşturulan
• Bir kişi ya da olayla ilgili deneyimin artması alt tiplere yerleştirilir. Böylece şemalar alt
ona ilişkin şemanın gittikçe daha çok kar- tipleştirmeyle istisnai durumlara uydurul-
maşıklamasına ve zenginleşmesine yol açar. muş olur. Bu yüzden bu modeli aslında bir
• Şemanın kullanımı arttıkça bileşenleri ara- şema değişim modeli gibi görmek zordur.
sındaki bağlantılar da güçlenir. Herhangi Gerçekte şema değişiminden çok şemayı
bir parçanın tetiklenmesi tüm yapının ha- değişiklerle de olsa muhafaza etmek söz ko-
rekete geçirilmesine neden olur. nusudur.
• Daha çok örnekle karşılaştıkça, şemalar sa- Görgül araştırmalar alt tipleştirme modeline
dece daha karmaşıklaşmakla kalmaz, daha güçlü destek vermiştir. Muhasebeci modeli sınırlı
soyut hâle de gelirler. bir destek alırken görüş değiştirme modeline çok az
destek vardır (Augoustinos, Walker ve Donaghue,
• Şemalar geliştikçe, yani daha zengin ve 2004; Hogg ve Vaughan, 2011).
karmaşık hâle geldikçe daha fazla boyut ve
detay içerirler. Bu yüzden istisnalar ve çeliş-
kiler de içeriğe eklemlenebilir. Bu ise şema-
ların daha esnek olması anlamına gelir. 2
• Özet olarak şemalar deneyimle geliştikçe sıra sizde
daha kesin ve sosyal gerçekliğin karmaşıklı- Bir şema olarak kalıpyargıların çeşitli sos-
ğını daha fazla yansıtır hâle gelirler. yal gruplara ait bilgideki boşlukları dol-
Genellikle, kullanıldıkça bir kez gelişen ve güç- durularak önyargıya yol açtığı düşünül-
lenen sosyal şemaların istikrarlı ve statik yapılar ol- mektedir. Bu hâliyle şemaların bilgideki
duğu varsayılır. Araştırmalar iyi gelişmiş şemaların boşluk doldurma işlevi olumsuz sonuçlara
değişmeye dirençli olduğunu ve tutarsız ve çelişkili yol açmaktadır. Bilgideki boşlukları dol-
bilgiyle karşılaşıldığında bile var olmaya devam et- durmak açısından şemaların yararlı/olum-
tiğini göstermiştir. Bu özellikle güçlü bir biçimde lu sonuçlar doğurduğu durumlara bir ör-
benimsenmiş sosyal kalıpyargılar için geçerlidir. nek vererek, şemaların önemini tartışınız.
Örneğin kadınların erkeklerden daha “aşağı” oldu-
ğuna dair kalıpyargıyı benimsemiş bir erkek şove-
nistini tersine kanıtlarla ikna etmek zordur. Ancak YÜKLEME
çok sağlamlaşmış şemaları da değişmeye zorlayan Arabalar bozulur, öğrenciler sınavlardan kötü
koşullar vardır. Eğer kişi sahip olduğu kalıpyargıy- notlar alırlar, spor takımları maçları kazanırlar ve
la çelişen çok miktarda örnekle karşılaşırsa ya da kaybederler, insanlar aşık olurlar, insanlar boşa-
deneyimleri sahip olduğu kalıpyargının işlevsel ve nırlar, insanlar işlerini kaybederler… Çoğu insan
adaptif olmadığını gösterirse şemalar değişir ya da çoğu zaman yaşadığı dünyada olan bitenin rastgele
yeni duruma göre uyarlamalar yapılabilir. Araştır- olduğuna inanmaz. Çoğu insan için çoğu zaman
malar şemaların üç modele göre değişebileceğini olan her şeyin bir nedeni vardır. Yaşamın düzenli
göstermektedir: ve tahmin edilebilir olması için insanlar olayların

31
Sosyal Biliş

nedenlerini açıklamak isterler, bu yüzden olaylara mektir. Bunlar eylemi yapan kişinin kişilik
nedensel yüklemeler (atıf ) yaparlar. Ve insanların özellikleri, duygudurumu, tutumu, yete-
neden öyle davrandıklarını anlamaya çalışırlar. İşte nekleri ya da çabası olabilir. Bu yüzden içsel
bu bölümde insanların olayları ve davranışları açık- yüklemeye kişi yüklemesi adı da verilir. Dış-
lamak için neden, hangi koşullar altında ve nasıl sal yükleme ise açıklaması yapılan eylemde
nedensel yükleme yaptıklarına odaklanan yükleme nedensel odağın kişinin dışındaki faktörlere
teorileri ve yükleme yanlılıkları ele alınmıştır. yerleştirilmesi demektir. Bunlar başkalarının
eylemleri, o spesifik duruma ait faktörler ya
da şans olabilir. Örneğin sabah işyerinize git-
tiniz ve meslektaşınıza “günaydın” dediniz
Yükleme: İnsanların davranışların ya da ve o size karşılık vermedi. Eğer meslektaşını-
olayların nedenleri hakkında çıkarsamalar zın size “günaydın” dememesini onun kaba
yapma sürecidir. biri olmasına atfettiyseniz içsel yükleme ya
da eğer bu davranışı bir problemden dolayı
Heider’ın Naif Psikolojisi dalgın olmuş olabileceğine atfettiyseniz dış-
Heider’ın teorisine “sağduyu psikolojisi” ya da sal yükleme yapmış olursunuz. Buna durum
“naif eylem psikolojisi” adı verilmektedir. Heider’ın yüklemesi adı da verilir. Her iki durumda
sağduyu psikolojisi insanları naif birer bilim insanı da sizin yaptığınız nedensel yükleme doğru
olarak görmektedir. İnsanlar sezgisel ya da sağ- olmayabilir. Ama Heider ve diğer yükleme
duyusal olarak çevrelerindeki olayların nedenleri teorisyenleri için bu önemli değildir. Çünkü
hakkında çıkarsama yaparlar. Nesne ve olayların yükleme teorilerinin asıl meselesi olayların
neden-sonuç ilişkisine yerleştirilmesi insanın bi- doğru/gerçek nedenini belirlemek değil, in-
lişsel yapısında nedensel bir sistem oluşturur. Pek sanların olayların nedenlerini nasıl algıladı-
çok mevcut nesne ve olayın içinden hangisinin ğını açıklamaktır. Son olarak, bu iki geniş
neden hangisinin sonuç olduğunun nasıl belir- neden sınıfının (kişisel yükleme ve durumsal
leneceği önemli bir sorudur. Heider bir neden ve yükleme) birlikte kullanımı pek görülmez.
onun etkisini birlikte, bir bütün biçiminde algısal Kişi bir eyleme kişi yüklemesi yapıyorsa,
bir birim olarak gördüğümüzü iddia etmiştir. Bazı diğer yüklemeyi (durum yüklemesi) yapma
nesne ve olaylar, diğerlerine göre nedensel bir birim olasılığı azalır. Bunun tam tersi de geçerlidir
oluşturmak üzere çok daha kolay bir araya gelirler. (Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004;
Özellikle de neden aktör (insan), sonuç ya da etki Franzoi, 2003).
sosyal davranış olduğunda bu geçerlidir. Heider’ın
teorisinde üç ilke önemlidir: Jones ve Davis’in Uyuşan
• Nedensel birim algısının iki önemli belirleyicisi Çıkarsamalar Teorisi
benzerlik ve yakınlıktır. Sezgilere dayalı neden- Heider’ın fikirlerini ilk defa sistematikleştirme-
sel sistemimizde iki olay yakınsa nedensel ola- ye çalışan uyuşan çıkarsamalar teorisi insanların,
rak ilişkili görülme olasılıkları daha yüksektir. diğer insanların tek bir davranışının nedenini nasıl
Bunun gibi, iki olay birbirine benzerse benzer çıkarsadıkları ile ilgilenmiştir. Teoriye göre insan-
olmadığı durumlara göre bir nedensel birim lar aktörün (davranışı yapan kişi) görünen açık bir
olarak algılanmaları daha olasıdır. davranışının, aktörün istikrarlı kişilik özellikleriyle
• İnsanlar davranışlara nedensel yükleme ya- uyuşup uyuşmadığını çıkarsamaya çalışırlar. Böy-
parken çoklu neden değil, genellikle tek bir lece uyuşan çıkarsama, aktörün eyleminin istikrarlı
neden yükleme eğilimindedirler. kişilik özelliğiyle uyuşması ya da onun bir göstergesi
• Nedensel yüklemedeki en önemli ilke ya da olması anlamına gelir. İnsanlar kişinin davranışı ile
boyut nedensellik odağıdır. Heider’a göre o davranışın altında yatan kişilik niteliğini eşleştiren
insanlar belirli bir eylemin nedenini ya içsel çıkarsama yapmaktan hoşlanırlar. Örneğin aktörün
durumlara ya da dışsal faktörlere yüklerler. saldırgan davranışını onun kişiliğinin saldırgan olu-
İçsel yükleme, açıklaması yapılan eylemde şuyla açıklıyorsanız, yani saldırgan davranışına içsel
nedenin odağının kişiye yerleştirilmesi de- yükleme yapıyorsanız, bu bir uyuşan çıkarsamadır.

32
Sosyal Psikoloji I

Jones ve Davis sosyal olayları açıklamada insanların meyen davranışlardır. Tam da bu yüzden davranışı
içsel ve istikrarlı kişisel özelliklere yükleme yapmayı yapan kişi hakkında bize bilgi verirler. Sosyal olarak
tercih ettiklerini, dışsal yüklemelerin ise varsayımsal arzu edilir davranışlarda hem kişisel hem durumsal
bir seçenek olduğunu, sadece içsel nedenler bulun- yüklemeler mümkünken, sosyal olarak arzu edilir
madığında kullanıldığını ileri sürmüştür. Bu terci- olmayan davranışlarda davranışın durumsal açıkla-
hin sebebi diğerlerinin istikrarlı kişilik özelliklerini ma olasılığı elenir ve böylece güvenle kişisel yük-
bilmenin onları daha iyi anlama ve davranışlarını leme yapılabilir. Böylece algılayıcı, naif bir bilim
tahmin etme imkanı vereceğine inanmalarıdır. insanı olarak belirsizliği azaltacak bilgiye ulaşmış ve
buna dayanarak karar vermiş olur.
Uyuşan çıkarsamaların ikinci belirleyicisi ak-
Uyuşan Çıkarsama: Bir aktörün eylemi- törün davranışı özgür olarak seçip seçmediğidir.
nin, onun istikrarlı bir kişilik özelliğiyle Eğer davranış özgür bir biçimde seçilerek yapılan
uyuştuğuna ya da onun göstergesi oldu- bir davranışsa, baskı altında gerçekleştirilen bir
ğuna ilişkin bir çıkarsamadır. davranışa göre kişinin gerçek kişilik özellikleri hak-
kında daha bilgi vericidir. Dolayısıyla özgürce seçil-
Kişi (içsel) yüklemelerini güvenli bir biçimde miş davranış hakkında uyuşan çıkarsama yapmak
yapmadaki problem, sosyal davranışın genellikle mümkündür. Aktörün davranışı ne derece seçerek
belirsiz (muğlak) olması ve davranışı izleyen göz- yaptığını bilmek önemlidir ama aynı zamanda se-
lemci için davranışının nedenlerinin her zaman çilen davranışı diğer potansiyel davranışlar bağla-
açık olmamasıdır. Yani günlük yaşamda açık bir mında da değerlendirmek önemlidir. Bunun için
davranışla onun altında yatan kişilik özelliklerinin de “seçilen davranışa özgü bir etki ya da sonuç var
uyuştuğu çıkarsamalar yapmak kolay değildir. Bu mı” sorusu sorulur. Seçilen davranışın sonuçları ile
yüzden de gözlemciler, davranıştan kişilik özellikle- seçilmeyen davranışların olası sonuçları karşılaştırı-
rini çıkarsamaya rehberlik eden çeşitli pratik yön- larak, davranışın sonucunu özgünlük ya da “yaygın
temler kullanmaktadır. Bunlar gözlemci için aktö- olmama” açısından değerlendirebilir. Bu, davranı-
rün davranışının sosyal olarak arzu edilir sonuçlar şın sonuçlarına ait “yaygın olmama etki” ilkesidir.
üretip üretmemesi, davranışın özgürce seçilip seçilme- Davranış yaygın olmayan etki ya da sonuç üretmiş-
mesi, yaygın sonuçlar yaratıp yaratmaması ve davra- se bu davranıştan uyuşan çıkarsama yapmak müm-
nışın/eylemin gözlemci için hedonist uygunluğunun kündür. Çünkü yine bu durumda da davranışın
ve kişiselliğinin olup olmamasıdır. Sosyal olarak sonucu kişi hakkında bize bilgi verir ve böylelikle
arzu edilir davranışlar, sosyal olarak arzu edilmeyen belirsizliği azaltır. Ama davranış yaygın olan bir so-
davranışlara göre davranış hakkında daha az bilgi nuç üretiyorsa, uyuşan çıkarsama yapmak zorlaşır.
verir. Sosyal olarak arzu edilir davranış (sosyal ola- Davranışın arzu edilir ve yaygın sonuçlar ya-
rak arzu edilirlik davranışın gerçekleştiği bağlama ratıp yaratmaması yükleme sürecini etkileyen bi-
bağlıdır) normatif ve beklenen bir davranıştır. Böy- lişsel faktörlerdir. Bu teoride uyuşan çıkarsamayı
le bir davranışı gözleyen için davranış bilgi verici etkileyen üçüncü faktör ise güdüseldir ve aslında
değildir, çünkü davranış pek çok nedenle gerçekleş- birbiriyle ilişkili iki faktörden oluşur: davranışın
miş olabilir. Kişi o davranışı gerçekten iyi bir insan hedonist (hazcı) uygunluğunun olup olmaması
olduğu için yapmış olabilir ve sürekli sosyal olarak ve davranışın kişisel olup olmaması. Eğer aktörün
arzu edilir davranışları yapan biridir (içsel yükle- yaptığı davranışın sonuçları gözlemciyi (algılayıcı-
me). Ama söz konusu davranış tam da o bağlamda yı) olumlu ya da olumsuz etkiliyorsa, yani ona za-
beklenen bir davranış ya da yapılması gereken bir rar veriyor ya da onun yararına bir işlevi varsa, bu
davranış olduğu için de yapılmış olabilir (durumsal durumda gözlenen davranışın hedonist uygunluğu
ya da dışsal yükleme). Her iki nedensel çıkarımın var demektir. Kişisellik de aslında hedonist uygun-
doğru olma olasılığı vardır. Sözkonusu davranış luğun altında değerlendirilebilecek bir faktördür.
bilgi verici değildir. Çünkü algılayıcının (gözlemci- Eğer aktörün davranışının sonuçları gözlemciyi ki-
nin) iyi, istenen, beklenen, normatif davranışın iki şisel olarak ilgilendiriyorsa (olumlu ya da olumsuz
açıklamasından hangisini seçeceğine yardım etmez. olabilir) o hâlde bu davranış, gözlemci açısından ki-
Ama sosyal olarak arzu edilmeyen davranışlarda şisellik dozu yüksek bir davranıştır. Sonuç olarak eğer
durum başkadır. Bunlar norm karşıtı ve beklen- bir davranışın sonuçları gözlemci açısından hedonist

33
Sosyal Biliş

uygunluğa sahipse ve kişisel olarak algılanıyorsa bu


tür davranışlara böyle olmayanlara göre uyuşan çı-
karsama yapma olasılığı daha yüksektir (Augoustinos, Birlikte Değişim İlkesi: Bir şeyin belirli
Walker ve Donaghue, 2004; Franzoi, 2003). bir davranışın nedeni olması için davranış
olduğunda mevcut olması, davranış olma-
Kelley’nin Birlikte Değişim dığında mevcut olmamasını ifade eden
(Kovaryasyon) Modeli yükleme kuramı ilkesidir.
Profesyonel bilim insanı ile sıradan kişi arasın-
daki benzerliği ilk kuran Heider’dır ama asıl bu Bu üç boyuttaki farklı konumlar davranışın
benzerliği teoriye yansıtan Kelley’dir. Bu model bir- nedenleri hakkında farklı yüklemelere yol açar.
likte değişim (covaryasyon) ilkesine dayanır. Bu il- Tutarlılık yüksek, belirginlik düşük ve benzerlik
keye göre iki olayın birbirine nedensel olarak bağlı düşük olduğunda içsel ya da kişiye yükleme yapı-
olduğu kabul edilmeden önce iki olayın kovaryas- lır. Bunu yukarıdaki örneğe uygulaması şöyledir:
yon içinde olması ya da birlikte değişmesi zorun- Mehmet bu komedyene her zaman güler, Mehmet
ludur. Eğer iki olay birlikte değişim göstermiyorsa gülmeyi seven bir insandır ve bu komedyene sa-
aralarında nedensel bir ilişki kurulamaz. dece Mehmet gülmüştür. Öyleyse Mehmet’in ko-
Birlikte değişim ilkesi Kelley tarafından insan- medyene gülmesinin nedeni Mehmet’in kendisidir.
ların günlük yaşamlarında yaptıkları nedensel çı- Mehmet’in gülmeyi seven bir kişilik özelliği oldu-
karsamaları açıklamak için kullanılan bir analojidir ğu düşünülebilir. Bunun tersine tutarlılık yüksek,
(benzetmedir). Birlikte değişim ilkesine dayalı bu belirginlik yüksek ve benzerlik yüksekse dışsal ya
modele göre insanlar diğer insanların davranışlarını da durumsal yükleme yapılır. Örnek üzerindeki
içsel mi yoksa dışsal faktörlere mi yükleyecekleri- uygulaması şöyledir: Mehmet bu komedyene her
ne karar verirken üç tür bilgi kullanırlar: tutarlılık zaman güler, Mehmet her şeye gülen bir insan de-
bilgisi, belirginlik bilgisi ve benzerlik bilgisi. Bu ğildir, bu komedyene sadece Mehmet değil, herkes
bilgi türlerini tanımlamak ve bu bilgi türlerine da- güldü. Bu durumda Mehmet’in gülmesinin nedeni
yanarak karar verme sürecini bir örnek üzerinden büyük olasılıkla komedyendir. Bu ikisi dışında üç
açıklamak, konunun anlaşılmasını kolaylaştıracak- bilgi türünün diğer kombinasyonlarında yapılan
tır. Mehmet adında bir kişinin bir komedyenin yüklemeler çok açık değildir. Yani içsel ya da dışsal
gösterisini izlediğini ve komedyene çok güldüğünü yükleme net bir biçimde yapılamamaktadır.
varsayalım. Bu örnek üzerinden bilgi türlerini şöyle Görgül çalışmalar genel olarak bu modeli des-
tanımlayabiliriz: teklemiştir. Ancak bu üç tür bilginin yükleme kara-
• Tutarlılık bilgisi: “Kişi aynı ya da benzer uya- rında eşit derecede etkili olmadığı belirtilmektedir.
rıcılara farklı zamanlarda aynı tepkiyi mi ve- Üçü içinden benzerlik bilgisi yüklemeler üzerinde
riyor yoksa farklı tepki mi veriyor” sorusuna en zayıf etkiye sahip olandır. Bu da aktörün çev-
verilen cevaptır. Mehmet bu komedyene her resindekilerden çok aktörün davranışlarındaki tu-
zaman mı (yüksek tutarlılık) yoksa sadece bu tarlılığı ve belirginliği değerlendirmek gerektiğini
defa mı güldü (düşük tutarlılık)? göstermektedir.
• Belirginlik bilgisi: “Kişi farklı uyarıcılara Genel olarak birlikte değişim modelinin yük-
aynı tepkileri mi veriyor yoksa farklı tep- leme konusunda Heider’in naif psikolojisinden ve
kileri mi veriyor” sorusuna verilen cevaptır. uyuşan çıkarsamalar teorisinden daha gelişmiş bir
Mehmet her şeye gülen bir insan mıdır (dü- teori olduğu söylenebilir. Diğerlerinin aksine bu
şük belirginlik) yoksa sadece bu komedye- model nedensel yüklemeyi tek bir davranışla ve
ne mi güldü (yüksek belirginlik)? durumla sınırlamaz. Davranışı farklı zaman, du-
• Benzerlik bilgisi: Bu, aktörün davranışına değil, rum ve aktör dışındaki insanları da dahil ederek
çevresindeki diğerlerinin davranışına ilişkin değerlendirmeye alır. Bu sosyal dünyanın karmaşık
bilgidir. Çevredeki diğerlerinin aynı uyarıcıya ve dinamik yapısını daha iyi yansıtır. Biz her olaya
nasıl tepki verdiğine işaret eder. Bu komedyene ya da her davranışa yeniymiş gibi yaklaşmayız. Söz-
herkes mi güldü (yüksek benzerlik) yoksa sade- konusu olay ya da davranışı süregiden eylem ya da
ce Mehmet mi güldü (düşük benzerlik)? olayların bir parçası olarak değerlendiririz.

34
Sosyal Psikoloji I

Tüm bu olumlu yanlarına rağmen insanların


her zaman Kelley’nin birlikte değişim modelinde
önerdiği gibi karmaşık zihinsel hesaplama yapma- Temel Yükleme Hatası: Başkalarının dav-
dığı belirtilmektedir. Bu yüzden bu modelin yerine ranışlarını açıklamada dışsal yüklemeler
nedensel şema kavramının kullanılması önerilmiş- yerine içsel yüklemeler yapma eğilimidir.
tir. Kelley’nin modeli kavramlaştırma biçiminin,
nedenler ve sonuçlar arasındaki ilişkiler hakkın-
da depolanmış bir bilgi seti olarak görülebileceği Görgül çalışmalar temel yükleme hatasının var-
düşünülmektedir. Her birimizin sosyalleşme sü- lığını defalarca göstermiştir. Üstelik çalışmalar kişiye
reci yoluyla örtük bir şekilde olayların nedensel yapılan yüklemelerin spontane ve bilinçli bir farkın-
teorisini edindiğimiz söylenebilir. Bu örtük teori dalık olmaksızın yapıldığını da göstermiştir. Yükleme-
günlük yaşamda karşılaştığımız çoğu olaya ilişkin nin dizisel (sıralı) bir model olduğunu ileri sürenler,
kullanılmaya hazır bir nedensel açıklama sağlar. davranış bir kez saptandığında önce kişilik özellikleri-
Böyle olunca, sadece sıradışı, istisnai ya da önem- ne spotane ve fazla düşünülmeden nedensel yükleme
li durumlarda dikkat göstermemiz gerekir, diğer yapıldığını, ama gözlemcinin (algılayıcının) alternatif
durumlarda hazır nedensel açıklamaları kullanırız açıklamaları göz önüne alacak motivasyonu ve za-
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004; Hogg manı varsa daha sonra bu kişisel yüklemeleri dışsal/
ve Donaghue, 2011; Franzoi, 2003). durumsal yüklemelerle düzelttiklerini belirtmektedir-
ler. Kişisel özelliklere yükleme yapmak kolay ve çaba
gerektrimezken dışsal/durumsal yüklemeler çaba ve
Yükleme Yanlılıkları bilişsel kaynak gerektiren düzeltmelerdir.
Yukarıda ele alınan yükleme teorileri insanla- İnsanların neden temel yükleme hatası yap-
rın bilim insanları gibi davranıp sosyal olayların tıkları çeşitli şekillerde açıklanmaktadır. Bunlar
nedenleri hakkında hipotezler kurup test eden ras- psikolojik ya da bilişsel süreçlere dayalı olanlar ve
yonel ve mantıklı gözlemciler olduğunu varsaymış- sosyal, kültürel ve ideolojik süreçlere dayalı açık-
tır. Ancak davranışlara nedenler yükleme görevine lamalar olarak iki temel gruba ayrılabilir. Bilişsel
insanlar duygularından uzak, çıkar gözetmeyen ve açıklamalardan biri gözlemcinin algısal alanında
nesnel bir şekilde yaklaşmazlar. Dolayısıyla neden- aktörün belirgin olması, dışsal koşulların ya da
sel yükleme sürecinde kullanılan bilişsel mekaniz- davranış bağlamının aktörle karşılaştırıldığında
maların “kusurlu” olduğunu söylemek gerekir. Bu çok fark edilir olmamasıdır. Temel yükleme hata-
konuda yapılan çalışmalar “yükleme yanlılıkları” sının motivasyonel bir açıklaması ise, daha önce
olarak bilinmektedir. Burada üç temel yükleme uyuşan çıkarsamalar teorisinde söz edildiği gibi,
yanlılığı incelenmiştir: temel yükleme hatası, aktör- kişisel özelliklere yapılan yüklemelerin algılayıcının
gözlemci etkisi ve kendini kayıran yanlılık. sosyal dünyaya ilişkin tahmin ve kontrol gücünü
arttırmasıdır. Çünkü kişilik özelliklerinin istikrarlı
ve kalıcı olduğu kabul edilir. Kültürel farklılıklar
Temel Yükleme Hatası
açısından bakıldığında ise temel yükleme hatasının
Uyuşan çıkarsamalar teorisinde insanların ge- evrensel olduğu varsayımına karşı çıkılmaktadır.
nelde davranışı, davranışın altında yatan kişilik Aslında bu yükleme yanlılığının Kuzey Amerika
özelliğiyle uyuşan çıkarsama yaparak açıklamaya ve Avrupa’nın bireyci ideolojisini yansıttığı ileri
çalıştıklarından söz edilmişti. Böyle bir çıkarsama sürülmektedir. Örneğin Hindu Hintlilerle Ame-
yapılamadığında davranışın dışsal faktörlere yük- rikalıların karşılaştırıldığı bir araştırmada, Hindu
lendiği söylenmişti. Oysa temel yükleme hatası Hintliler davranışın nedenini daha çok durumsal
denilen olgu, insanların ortada açıkça dış/çevresel faktörlere yüklerken, Amerikalılar kişisel özelliklere
nedenler olduğunda bile davranışları kişisel özellik- yüklemişlerdir. Bu konudaki bu tarz kültürler arası
lere yükleme eğilimine işaret eder. Diğer bir deyişle karşılaştırma sonuçlarına dayanılarak toplulukçu
insanların davranışların dışsal/durumsal nedenle- kültürlerin de davranışın nedeni olarak kişilik özel-
rini göz ardı ettikleri, içsel/kişisel nedenlerini ise liklerine önem verdikleri ama bireyci kültürlerden
abarttıkları söylenebilir. Bu yüzden temel yükleme farklı olarak durumun gücünün de farkında olduk-
hatasına uyuşma yanlılığı adı da verilmektedir. ları ileri sürülmüştür.

35
Sosyal Biliş

Aktör-Gözlemci Etkisi da mantıksal olarak, bir kişi diğerini ne kadar çok


Bir banka, bir vergi dairesi ya da başka bir ku- tanıyorsa ya da ne kadar uzun süredir tanıyorsa,
rumdaki görevlinin size karşı davranışının kaba farklı durumlardaki davranışları hakkında o kadar
olduğunu düşündüğünüzü varsayın. Muhtemelen çok bilgi sahibi demektir (Augoustinos, Walker ve
çoğu kişi böyle bir durumda içsel yükleme yapıp Donaghue, 2004).
o kişinin kaba biri olduğunu düşünür. Ya peki siz
birine sert tonla bir şey söylediğinizde kendi davra- Kendini Kayıran Yanlılık
nışınızı nasıl açıklarsınız? Bu kez de muhtemelen Belki de duygudan yoksun rasyonel bir bil-
davranışınızı dışsal faktörlere yüklersiniz. Örneğin gi işlemcisi olmadığımızın en iyi kanıtı başarı ve
o gün streslisinizdir ya da çok acil işleriniz vardır vb. başarısızlık yaşadığımız durumlarda yaptığımız
Aktör-gözlemci etkisi temel yükleme hatasının yüklemelerde bulunabilir. Başarılı ve başarısız ol-
bir uzantısıdır. Bu etki aktörün kendi davranışları- duğumuzda ne tür yüklemeler yaparız? Başarılı
nı dışsal, başkalarının davranışlarını içsel faktörlere olduğumuzda benliğimizi yücelten, başarısız oldu-
yüklemesidir. Çok sayıda çalışma bu etkinin varlı- ğumuzda ise benliğimizi koruyan yüklemeler yap-
ğını kanıtlamıştır. Eğer aktör gözlemcinin rolünü, tığımızı iddia etmek için aslında bilimsel kanıtlara
gözlemci de aktörün rolünü almaya teşvik edilirse bile ihtiyacımız yoktur. Kendini kayıran yanlılık,
aktör-gözlemci etkisi tersine döndürülebilir. Aktör yani başarıdan pay almak için içsel yüklemeler, ba-
daha çok kişisel özelliklere, gözlemci ise dışsal fak- şarısızlığımızda ise dışsal faktörleri suçlama eğilimi-
törlere yükleme yapar (Hogg ve Vaughan, 2011). miz çok yaygındır. Örneğin öğrenciler sınavdan iyi
not alınca zekâ ya da çalışkanlık gibi içsel faktörlere
yükleme yaparlar. Sınavdan kötü not alınca ya öğ-
Aktör-Gözlemci Etkisi: İnsanların ken- retmene ya da kötü şansa yükleme yaparlar. Başa-
di davranışlarını dışsal nedenlere, fakat rısızlıkları için başkalarını suçladıklarında, insanlar
başkalarının davranışlarını içsel nedenlere genellikle sevmedikleri insanları hedef alırlar.
yükleme eğilimidir.

Aktör-gözlemci etkisinin açıklamalarından biri Kendini Kayıran Yanlılık: Davranışın


algısal temele dayanır. Bu, esas olarak aktör ve göz- olumlu sonuçları için içsel, davranışın
lemcinin farklı bakış açısı olduğunu ileri süren bir olumsuz sonuçları için dışsal yükleme
yaklaşımdır. Aktörler kendi yaptıklarını göremez. yapma eğilimidir.
Aktörün perspektifinden en belirgin ve verili olan
şeyler, davranışları üzerindeki durumsal etkilerdir. Kendini kayıran yanlılığın üzerinde en çok an-
Bunlar nesneler, diğer insanlar, rolün gereklilikleri laşmaya varılan açıklaması, bu yanlılığın kişinin
ya da sosyal ortam olabilir. Oysa gözlemcinin pers- benlik-saygısını korumasına ve benlik-saygısını
pektifinden aktörün davranışı, durum ya da bağ- yükseltmesine imkan vermesidir. Eğer kişi yaşamın-
lamdan algısal olarak daha belirgindir. Diğer daha daki olumlu olaylarda sorumluluğu alıyor ve olum-
bireysel temele dayanan bir açıklama ise aktör ve suz olaylarda kendini suçlamıyorsa benlik-saygısı
gözlemcinin olay ya da davranış konusunda farklı ya da benlik-değerini arttırmış olur. Diğer taraftan
bilgisinin olmasıdır. Aktörlerin farklı ortamlarda- olumsuz olaylarda kişi dışsal faktörlere yükleme
ki kendi davranış tarihçesine olduğu kadar ken- yaparak benlik-saygısını ya da benlik-değerini ko-
di duygularına, arzularına ve güdülerine erişimi rumuş olur. Benlik-saygısı ya da benlik-değerini
vardır. Gözlemci tüm bunların farkında değildir, koruma ve yükseltme kendini kayıran yanlılığın
çünkü aktörü tek bir ortamda belirli bir davranı- motivasyonel açıklamasıdır (Franzoi, 2003).
şı yaparken görmüştür. Bilgi farklılığına ilişkin bu Kendini kayıran yanlılığın ikinci açıklaması ise
açıklamaya görgül destek elde edilmiştir. Örne- bilişseldir. Bilişsel açıklamada bu yanlılığın gerçek-
ğin kanıtlardan birine göre eğer gözlemci aktörü te çok rasyonel bilgi-işleme sürecinin bir sonucu
tanıyorsa ve onun için önemli biriyse bu durum- olduğu iddia edilmektedir. Buna göre, söz konusu
da onun hakkında daha fazla durumsal yükleme, bir durumda bu yanlılık kişinin başarı beklentisin-
daha az kişisel özellik yüklemesi yapmaktadır. Bu den kaynaklanır. Çünkü insanlar genel olarak ba-

36
Sosyal Psikoloji I

şarılı olma beklentisi içindedirler ve bu olunca da


sorumluluğu kabul etmeye isteklidirler. Bu açıkla- 3
ma Kelley’nin birlikte değişme modeli bağlamında sıra sizde
tekrar düşünülebilir. Buna göre insanların başarılı
Hayatınız boyunca başkalarıyla ilgili
olduğu durumda başarı, düşük belirginlik ve yük-
yüklemeler yapacaksınız. Başkalarının
sek tutarlılık bilgisiyle değerlendirilecek, bu da
“gerçekte” nasıl insanlar olduğuna dair
içsel yüklemeye yol açacaktır. Oysa başarısızlık du-
kararlar vermeniz gerekecek. Güvene-
rumunda, kişi bu olayı istisna (yüksek belirginlik
bileceğiniz birisi mi ya da sizin sevebi-
ve düşük tutarlılık) olarak değerlendirecek ve bunu
leceğiniz birisi mi? Peki, bu yüklemeleri
dışsal faktörlere yükleyecektir. Eğer aynı durumda
“doğru” bir şekilde yapmanın yolu var
başka kişiler de başarısız olmuşsa, yüksek yaygınlık
mı? Tartışınız.
bilgisi dışsal yüklemeyi güçlendirecektir (Hogg ve
Vaughan, 2011).

Araştırmalarla
İlişkilendir
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET kadar sistemli bir şekilde kattığı değerlerimiz ise
yargılarımızı oluşturabilir.
Örüntü; ardı sıra ve belli bir düzen içer- İş, okul ya da sokakta karşılaştığımız bir
isinde sıralanmış nesneler bütünüdür. Tıpkı tanıdığımıza dair bize selam vermeden geçtiği
nesneler gibi insan hayatında da sıralanmış du- için kolayca haksız çıkarımlarda bulunabiliyoruz.
ygu örüntüleri mevcuttur. Bu sıralanmış du- Onun dalgın, düşünceli veya bizi görmemiş olma
ygular da kimi zaman olumlu kimi zamanda ihtimalini göz ardı ediveriyoruz. “Demek ki beni
olumsuz hisler yüklenmiş inançlar bütünüdür. görmek istemiyor.”, “Acaba beni görmezlikten
Bu inançlar vasıtasıyla kararlar alıp verir, hayaller mi geldi?”, “Ben selam verilmeyecek kadar sıkıcı
kurar, hayal kırıklıkları yaşar, eleştirel bakar ya da birisiyim.”, “Zaten kimse benimle konuşmak is-
hayatımıza anlamlar katarız. temiyor.”, “Bir dahaki sefer ben de onu görme-
İnançlar onlara yüklediğimiz anlam- zlikten geleceğim.” gibi duyguların karıştırıldığı
larla değer bulur. Örneğin; sürekli kendinin içsel dialoglara yaşatabiliyoruz kendimize. Ya da
eleştirildiğini düşünen ve fikirlerine hiç değer “Senin selamını kim ne yapsın.”, “Sanki sen çok
verilmediğine inanan bir ofis çalışanı, kendisini önemlisin.”, “Kendini beğenmiş biri olduğunu
çekemeyen ve ona zarar vermek isteyen insan- herkes biliyor.” gibi eleştiri dozu yüksek söylem-
larla bir arada çalıştığına, yöneticisinin de bu lere başvurabiliyoruz. “İnsan değilsin ki ben
duruma izin verdiğine kendini inandırabilir. ne yapayım.”, “Bu kadar uzun/kısa olması çok
Oysaki durum pek de böyle olmayabilir. Sürekli çirkin.”, “Ses tonu çok kötü bence hiç ağzını
sakar oluşu, kronikleşmiş hatalı evrak düzeni vb. açmamalı.” gibi yargılara da sarılabiliyoruz. Oy-
yüzünden ekip arkadaşları tarafından eleştirel bir saki yaptığımız, kendimizin kendimizle giriştiği
ortam oluşturulmuş olabilir. Ekip arkadaşlarının bir monologtan öte bir şey değildir.
tavırları da söz konusu ofis çalışanının bu Gelin bu yanlış anlamaları daha sağlıklı bir
tutumlarına karşı geliştirilen bir inancın dışa vu- düşünce çerçevesiyle değiştirelim. Aynı sena-
rumu olabilir. ryoyu yaşayan ve daha olumlu bir iç disipline sa-
Çoğu zaman çocukça düşünür, çevrey- hip bireyin tutumu aşağı yukarı şöyle olacaktır:
le eleştirir, kendimizle yargılarız. Çocukça “Sanırım zihni biraz meşgul, yoksa beni mutlaka
düşünceler duygularımızı, çevresel etkinin görürdü.”, “Hasta olduğunu duymuştum. Demek
katkısıyla oluşturduğumuz eleştiriler davranışla- ki daha iyileşemedi.”, “Sanki acelesi var gibi…”
rımızı, kişiliğimize kendimizin geçmişten bugüne

37
Sosyal Biliş

Hayatımızdaki olumsuzlamalar tıpkı “kend- hazırlar. Hayatta kalmak ve zorluklarla mücadele


ini gerçekleştiren kehanetler” gibi belli bir edebilmek için gördüklerimiz, yaşadıklarımız
sıralamayı takip eden örüntülerdir. Sonucunda ve ebeveynlerimizin bizlere öğrettiği diğer her
da kişide “Böyle olacağını biliyordum.”, “Tam da şey çekirdek inançlardır. Çocukluk evresinde
düşündüğüm gibi oldu.”, “Aklıma gelen başıma yapılandırılan bu inançlar, o günkü koşullar
geldi.” gibi düşüncelere ve serzenişlere sebep olur. dahilinde savunma mekanizmalarımızın da
Yanlı anlamlar oluşturmamıza yol açıp soruna oluşmasına yardım etmektedir. Yetişkinlik evresin-
odaklı cümleler ürettirir. de ise bu inançlarla sağlıklı bir ilişki kurulabilir ve
Hayatımıza giren olumsuzluklar bir hip- gerektiğinde yerine yeni inançlar ikame edilebilir.
nozcunun bizi belli bir noktaya sabitlemek Yeni bir inanç oluşturmak için öncelikle
için salladığı saate benzer. Alışılmış ve bilindik oluşturulan bu inancın bir işe yarıyor olacağına
farkındalığımız dışında başka ve farklı bir inanmak gerekir. Yani birincil ön koşul, niyet-
farkındalık boyutuna geçen bilinç, tıpkı pa- tir. Bu niyet, olumlu ya da olumsuz olma du-
ralel bir evren oluşturur gibi farklı bir benliğe rumuna göre inancın yerleşmesine veya hiç
dönüşebilir. Bunun sonucunda da zamanında oluşmadan sönmesine yol açar. Sonrasında ise
edinilmiş -ancak yenilenip geliştirilememiş inanç eski inancın taşıdığı fakat artık işe yaramayan
kalıpları- çeşitli yanlış anlamalara, öyle gibi ge- kısımlar yenisiyle kıyaslanmalıdır ve kuşkuların
len garip sanmalara, anlamsız ve uygun olmayan giderilmesi gerekmektedir. Son olarak da es-
kritize edilmiş çıkmazlara neden olabilir. kiye dair davranışlarımızı gözden geçirip işe
Olumsuz bir düşünce veya söylemi olumlu yaramayan kısımların yeni inanca eklenmeden
bir şekilde tekrar tanımlayabilmek için uygun dondurulması gerekir ki bu durum da bilinçli bir
ifade şekilleri geliştirmek ve bu ifadelere yeni in- farkındalık ile gerçekleştirilir. Çünkü zamanında
anç örüntüleri oluşturmak gerekir. Tüm bunları işe yaramış olan bu inançlar -her ne kadar eski de
yaparken “asla”, “hiçbir zaman”, “kesinlikle”, olsalar- bizleri biz yapmıştır. Bu sebeple de terk
“hayatta”, “her zaman böyle” gibi nedenselliği edilmesi güçtür.
sorgulatmayan -evrensel genellemeci- kelimeler Sonuç itibari ile olumlu ve iyimser bir
kullanılmamalıdır. Zira bu ve benzeri kelimeler inancın oluşturacağı düşüncelerin olumsuz bir
kişiyi ontolojik olarak mevcut bulunduğu yerde düşünceyle kolay kolay etkilenmiyor oluşu,
sabitleyip gelişimini engellemektedir ve kişiyi, olumsuz ve kötümser bir inancın da güçlü ve
kuşkulu bir varlık sahası içerisinde bırakmaktadır. olumlu bir inanca yönlendirilmesinin ne kadar
Bir kişi, durum, konu veya nesne hakkında zor olacağına dair önemli ipuçları taşımaktadır.
karşımızdaki kişiye ya da kendimize söylediğimiz
genellenmiş cümle kalıpları zararlıdır. O kişi, Kaynak: Dilts Robert (2008) Dil illüzyon-
durum, konu ya da nesneye dar bir çerçeveden ları Kelimelerin Büyüsüyle Mutluluğa Ulaşmak.
bakmamıza ve nihai nedeni sorgulayamadan ko- A. Volkan Çubukçu (Çev.). İstanbul: Türkiye İş
nunun kapanmasına sebep olurlar. Böylesi bir Bankası Kültür Yayınları
tutum da gereksiz bir gerginliğe ve niteliksiz ve
olumsuz bir transfere (aktarıma) yol açar. Yazar: Ertan Yavuz
Bakıma muhtaç olduğumuz bebeklik
dönemi dışarıda tutulduğu takdirde, bilinçli Kaynak: https://dusunbil.com/kendini-ger-
bir evreye geçtiğimiz çocukluk dönemiyle be- ceklestiren-kehanet/ (Erişim Tarihi: 24/07/2019)
raber inançlarımız bizleri dış uyaranlara karşı

38
Sosyal Psikoloji I

1 Sosyal bilişin doğasını betimlemek

Sosyal biliş 1970’lerin ortalarından beri sosyal psikolojide


sosyal olguları (sosyal algı ve sosyal etkileşim) açıklamakta
kullanılan geniş bir yaklaşımdır. Bilişsel psikolojinin yöntem
ve bakışını sosyal olgulara taşıyan bu yaklaşım çok genel

bölüm özeti
olarak sosyal dünyaya (kişi, olay, durum, grup vb.) ilişkin
bilginin insan zihninde nasıl işlendiğini kapsamaktadır. Bu
bilgiyi işleme sosyal dünyaya ilişkin bilgiyi yorumlama, analiz
etme, hatırlama ve kullanma süreçlerini içerir. Sosyal bilişin
ilkeleri arasında deneysellik, metaforik modeller, zihinsel
temsil ve bilinçdışı işlemler sayılabilir. Metaforik modeller
içinde günümüzde sosyal psikolojide en çok bilişsel cimri ve
güdülenmiş taktisyen metaforları kullanılmaktadır. Bilişsel
cimri, mümkün olan en az zihinsel enerjiyle bilgiyi işlemek
anlamına gelen şematik düşünme biçimini ifade eder. Diğer
yandan sosyal bilginin daha derinlemesine, enerji ve zaman
harcanarak işlendiği durumlar da göz önünde bulunduru-
larak buna güdülenmiş taktisyen metaforu da eklenmiştir.
Eğer kişinin motivasyonu ve zamanı varsa bilgiyi daha derin-
lemesine işlediği öne sürülmüştür.

2 Şemayı tanımlamak ve tiplerini


ayırt etmek

Genelde şemalar uyarıcılara (olay, durum, kişi, grup vb.)


ait bilişsel bilgi yapıları olarak tanımlanır. Şema adı verilen
bilişsel yapılar sayesinde yeni gelen bilgiyi kolay ve hızlı bir
biçimde işleme olanağı vardır. Şemalar sadece uyarıcılara
ilişkin bilgiyi organize etmekle kalmaz, sosyal dünya ile il-
gili beklentileri de şekillendirir. İçerik açısından şemalar kişi
şemaları, benlik şemaları, rol şemaları ve olay şemaları olarak
dört başlık altında incelenebilir. Kategorileştirme şemalarla
yakından ilişkili başka bir kavramdır. Herhangi bir uyarıcı
için bellekte depolanan şemayı harekete geçirmeden önce
o uyarıcıyı bir kategoriye sokmak gerekir. Katgeorileştirme
insanın temel bir bilişsel eğilimidir. Nesnelere, olaylara,
kişilere, gruplara bir ad vermemiz kategorileştirme yap-
mak demektir. Nesneleri kategorileştirmekten ayrı olarak
insanları ortak olan ya da ortak olarak algılanan özellikler
temelinde kategoriler hâlinde gruplandırırız. Buna sosyal
kategorileştirme adı verilir.

39
Sosyal Biliş

3 Şemaların işlevlerini ve
özelliklerini açıklamak

Şemaların pek çok işlev ve özelliği mevcuttur. Teoriye


dayalı olarak şemalar/kategorilerin işlevi, sosyal dünyadan
yeni gelen bilgiyi bellekte depolanan şema ya da katego-
rilerle eşleştirerek, yeni gelen uyarıcıyı anlamlandırmaktır.
bölüm özeti

Yani sosyal dünyadan alınan verilere dayalı değil, bellek-


teki beklenti, varsayım ve önyargılarla yeni gelen bilginin
işlendiği düşünülmektedir. Bu sürecin doğal bir çıktısı da
yanlı davranmaktır. Gelen bilgideki boşluk şema ya da
kategorilere dayanarak doldurulur. Ayrıca şema veya kat-
egorilere dayanarak iki bilişsel kısayol kullanılır: temsili
kısayol ve bulunabilirlik kısayolu. Şemaların/kategorilerin
ikinci işlevi özelliği bellekle ilişkilidir. Şemayla tutarlı bilg-
inin daha kolay ve daha hızlı hatırlandığı bulunmuştur. Ama
sonraki araştırmalar şemayla tutarlı olmayan bilginin de
daha iyi hatırlandığını göstermiştir. Üçüncü bir işlev özel-
lik şemaların duygu/değerlendirme içermesidir. Çünkü so-
syal dünyaya ait şemaların içeriği normatiftir. Şemaların bu
boyutu çok belirginse, ilgili uyarıcı ile karşılaşıldığında bu
değerlendirme boyutu çok hızla harekete geçer. Dördüncü
bir işlev ve özellik ise şemaların hiyerarşik bir şekilde organ-
ize edilmesidir. En genel ve soyut durum ya da nesneler en
üstte, en somut örnekler en altta yer alır. Ama örneğin olay
şemaları bilgiyi zamansal boyutta doğrusal biçimde organ-
ize edebilir. Şemaların en son özelliği ise edinimi, gelişmesi
ve değişmesidir. Şemalar kullanıldıkça zenginleşirler ve
karmaşıklaşırlar. O bilgisel yapıyı bir araya getiren bağlantılar
güçlenir, çelişen bilgilerin de eklemlenmesiyle şemalar daha
esnek hâle gelirler ve özetle dünyayı daha iyi yansıtırlar.
Şemalar karşıt örneklerin varlığında bile değişime direnebil-
irler. Özellikle kalıpyargı şemaları değişmeye çok dirençlidir.
Şemaların üç tür değişme modeli vardır: Muhasebeci modeli,
görüş değiştirme modeli ve alt tipleştirme modeli.

40
Sosyal Psikoloji I

4 Yükleme teorilerini ve yükleme


yanlılıklarını tartışmak

Yükleme, Heider’ın naif psikoloji adı verilen yaklaşımıyla


başlayan bir çalışma konusudur ve insanların olayların ve
davranışlarının nedenlerini çıkarsama sürecidir. Heider
olayları neden ve sonuç şeklinde ilişkilendirmede benzer-

bölüm özeti
lik ve yakınlık kriterlerinin önemli olduğunu ileri sürmek-
tedir. Birbirine yakın ve benzer olan olay ya da durumların
nedensel birim olarak algılanma olasılığı fazladır. Heider
bir olayın ya da davranışın nedenini temel olarak iki grup
faktörden birine yükleneceğini öngörmüştür: içsel faktör-
ler ve dışsal faktörler. İçsel faktörler davranışı yapan kişinin
kişilik özellikleri, tutumu ve çabasını içerir. Dışsal faktörler
ise kişi ile ilgili faktörlerin dışında kalan, bağlama ilişkin
faktörlerdir. Heider’dan sonra David ve Jones, bu yaklaşımı
geliştirerek uyuşan çıkarsamalar kuramını ortaya atmıştır.
Bu teoriye göre insanlar, karşılarındaki kişi bir davranışı
yaptığında, o davranışının nedenini o kişinin kişilik özel-
liklerine yüklemeyi isterler. Çünkü kişisel faktörlerin kalıcı
ve istikrarlı olduğu düşünüldüğünden dünya daha iyi tahmin
edilebilir ve kontrol edilebilir bir yer hâline gelir. Davranış
sosyal olarak arzu edilmeyen, yaygın olmayan sonuç üreti-
yorsa, özgür olarak seçilmişse, hedonist uygunluğu varsa ve
kişisellik dozu yüksekse uyuşan çıkarsama yapmak kolaylaşır.
Heider’in sıradan insanların bir bilim insanı gibi rasyonel
bir şekilde nedensel yükleme yaptığına ilişkin iddiasını Kel-
ley, birlikte değişim modeli adı verilen teorisinde çok iyi
yansıtmıştır. Kelley’e göre insanlar nedensel yükleme yapark-
en üç tür bilgi kullanırlar: tutarlılık bilgisi, yaygınlık bilgisi
ve benzerlik bilgisi. Bu bilgilerin farklı kombinasyonlarına
göre aktörün davranışına içsel mi yoksa dışsal mı yükleme
yapılacağı belirlenir. Yükleme sürecinin hiç de duygulardan
ve kişinin kendi çıkarlarını gözetmesinden uzak bir süreç
olmadığı iddia edilmiş ve bu yüzden yükleme sürecinde
yapılan yanlılıklar üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Üç temel
yükleme yanlılığı bulunmuştur: temel yükleme hatası, aktör-
gözlemci etkisi ve kendini kayıran yanlılık. Temel yükleme
hatası kişinin dışsal faktörleri göz ardı ederek içsel faktörlere
yükleme yapma eğilimini ifade eder. Aktör-gözlemci etkisi,
kişinin diğerlerinin davranışları için içsel, kendi davranışları
için dışsal yükleme yapma eğilimidir. Kişiyi kayıran yanlılık
ise başarının kişisel faktörlere, başarısızlığın dışsal faktörlere
yüklenmesidir.

41
Sosyal Biliş

1
Kelley’nin yükleme konusundaki birlikte de- 4 I. Duyguların şematik bilgi işlemeyi yavaşlatması
ğişim modeline göre aşağıdakilerden hangisinde II. Olay şemaların hiyararşik biçimde orga-
dışsal (durumsal) yükleme yapılır? nize edilmesi
III. Şematik bilgi işlemenin veriye dayanıla-
neler öğrendik?

A. Yüksek tutarlılık, yüksek belirginlik, yüksek


benzerlik rak yapılması
B. Yüksek tutarlılık, düşük belirginlik, düşük IV. Şemayla hem tutarlı hem de tutarsız olan
benzerlik bilginindaha iyi hatırlanması
C. Düşük tutarlılık, düşük belirginlik, düşük Yukarıdakilerden hangileri şemaların özelliklerin-
benzerlik dendir?
A. Yalnızca III
D. Yüksek tutarlılık, düşük belirginlik, yüksek
benzerlik B. Yalnızca IV
E. Düşük tutarlılık, yüksek belirginlik, düşük C. I ve II
benzerlik D. II ve III
E. III ve IV
2 Uyuşan çıkarsama kuramına göre aşağıdaki
davranış türlerinden hangisinde kesin olarak uyu- 5 Bilişsel bir sürecin ya da bilişsel bir etkinin
şan çıkarsama yapılır? kontrollü olması ile ilgili aşağıdakilerden hangisi
doğrudur?
A. Sosyal olarak arzu edilir olması– Özgürce seçilmiş
olması- Kişisellik düzeyinin düşük olması A. Niyetli müdahaleye kapalı olması
B. Sosyal olarak arzu edilir olması- Yaygın sonuçlar B. Kişinin farkındalığının olmaması
üretmesi-Hedonist uygunluğunun olması C. Tasarlanmadan yapılmış olması
D. Bilişsel bir çaba gerektirmemesi
C. Sosyal olarak arzu edilir olmaması-Yaygın olma-
E. Bilişsel kaynak kullanılması
yan sonuçlar üretmesi- Özgürce seçilmiş olması
D. Sosyal olarak arzu edilir olmaması-Yaygın sonuç
üretmesi- Kişisellik düzeyinin düşük olması
6 İngilizlerin soğuk oldukları bilgisine sahip
birinin İngiliz bir arkadaş edindiğinde “Tüm İngi-
E. Sosyal olarak arzu edilir olması – Baskı altında
lizler soğuk değilmiş” yargısına ulaşması aşağıdaki
gerçekleşmesi – Hedonist uygunluğunun olması
kavramlardan hangisiyle açıklanabilir?
3 I. Şemalar deneyimle birlikte zenginleşir ve A. Şematik düşünme
karmaşıklaşır. B. Alt tipleştirme
C. Kalıpyargı şeması
II. Deneyim şemaların daha fazla somutlaş- D. Önyargı
masını sağlar. E. Görüş değiştirme
III. Deneyimle birlikte şema içi bağlantılar güç-
lenir. 7 Aşağıdakilerden hangisi bilişsel temsil de-
IV.
Deneyim şemaların katılaşmasına yol ğildir?
açar. A. Tutumlar
Şemaların gelişim süreciyle ilgili yukarıdakilerden B. Kategoriler
hangileri doğrudur? C. Şemalar
D. Atıflar
A. I ve II E. Güdüler
B. I ve III
C. II ve III
D. II ve IV
E. III ve IV

42
Sosyal Psikoloji I

8 Aşağıdakilerden hangisi “bilişsel cimri” meta-


10 Aşağıdakilerden hangisi sırasıyla başarı ve ba-
şarısızlık durumundaki yüklemelerin bilişsel ifade-
forunun özellikleriyle çelişir?
sidir?
A. Bilimsel düşünme
A. Yüksek belirginlik, yüksek tutarlılık – Yüksek

neler öğrendik?
B. Çoğu bilgiyi göz ardı etme belirginlik, yüksek tutarlılık
C. Bilişsel kaynak tasarrufu B. Yüksek belirginlik, düşük tutarlılık – Düşük
D. Bilgiyi kategorize etme belirginlik, yüksek tutarlılık
E. Hızlı çıkarım yapma C. Düşük belirginlik, düşük tutarlılık – Düşük
belirginlik, düşük tutarlılık
9 Bilgi-işleme modelindeki işlem sıralaması D. Düşük belirginlik, yüksek tutarlılık – Yüksek
aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru olarak belirginlik, düşük tutarlılık
verilmiştir? E. Yüksek belirginlik, düşük tutarlılık – Yüksek
A. Dikkat ve kodlama-Geri getirme-Zenginleştirme- belirginlik, düşük tutarlılık
Örgütleme-Depolama
B. Geri getirme-Zenginleştirme-Depolama-Dikkat
ve kodlama-Örgütleme
C. Dikkat ve kodlama-Zenginleştirme-Örgütleme-
Depolama-Geri getirme
D. Zenginleştirme-Depolama-Dikkat ve kodlama-
Örgütleme-Geri getirme
E. Dikkat ve kodlama-Depolama-Örgütleme-Geri
getirme-Zenginleştirme

43
Sosyal Biliş

Yanıtınız yanlış ise “Şemaların İşlevleri ve


1. A Yanıtınız yanlış ise “Yükleme” konusunu ye- 6. B
Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge-
niden gözden geçiriniz.
çiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. C Yanıtınız yanlış ise “Yükleme” konusunu ye- 7. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bilişin Doğası”
niden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Şemaların İşlevleri ve


3. B 8. A Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bilişin Doğası”
Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Şemaların İşlevleri ve


4. B 9. C Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bilişin Doğası”
Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.

5. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bilişin Doğası” 10. D Yanıtınız yanlış ise “Yükleme” konusunu ye-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


2 Anahtarı

Pek çok insan için bu soruya cevap vermek imkânsızdırıdr. ABD ’de
bu sorunun sorulduğu üniversite öğrencilerinin %40’ı soruya cevap
verememiştir. Aslında cevap gayet basittir. Cerrah, yaralı kişinin an-
nesidir. Ama insanların zihninde cerrahlık mesleği öncelikle erkeklerle
ilişkilendirilir. Yani insanlar genellikle meslekler açısından toplumsal
Sıra Sizde 1 cinsiyet kalıpyargılarına sahip olduklarından bu soruyu cevaplayamazlar.
Toplumsal cinsiyet kalıpyargıları o kadar derine işlemiştir ki böyle bir du-
rumda kişi farkına varmadan zihinde otomatik olarak harekete geçer. Ve
bu örnek olayda olduğu gibi, belirli bir durumun gerçekte çok basit olan
açıklamasının önünde bir engel oluşturur.

Hiçbir şema olmaksızın kişi, karşılaştığı hiçbir şeyi açıklayamaz ve kafa


karıştırıcı bulurdu. Sinir sistemindeki ciddi bir bozukluktan kaynaklanan
Korsakov sendromundan mustarip insanlar işte tam da bu durumdadır.
Bu bozukluk kişinin yeni anılar oluşturma yeteneğinin kaybolmasına
ve karşılaştığı her durumu, daha önce defalarca yaşamış olsa bile, sanki
hayatında ilk kez görüyormuş gibi değerlendirmek zorunda kalmasına
Sıra Sizde 2 neden olur. Korsakovlu hastaların bazıları yaşadıkları deneyimlere bir an-
lam vermekte büyük zorluk yaşarlar. Örneğin hafızası sadece birkaç san-
iyelik olan korsakovlu bir kişi bellek kaybı yüzünden yaşadığı boşlukları
hemen o anda uydurduğu öykülerle doldurabilir. Yeni deneyimleri geçmiş
şemalara bağlamak süreklilik duygusuna sahip olmak için o kadar önem-
lidir ki, şemaları olmayan korsakovlu kişiler kendi şemalarını icat etmek
zorunda kalabilirler.

44
Sosyal Psikoloji I

Sıra Sizde Yanıt


2 Anahtarı

Başkalarına ait yükleme yaparken en iyi durumda bile kusursuz bir bilgi-
ye sahip olamayız. Bu nedenle “doğru” yükleme yapmak olanaksız gi-
bidir. Ancak gene de bu konuda yapabileceğimiz birşeyler var. Öncelikle
yüklemelerin iki tip olduğunu unutmamak gerekir: İçsel ve dışsal yükle-
meler. Kendimize her defasından karşımızdaki kişinin davranışlarına
her ikisinin de neden olabileceğini anımsatmamız gerekir. Bu iki çeşit
yüklemeden birine fazlaca kapıldığımızı fark ettiğimizde, bunun adil
Sıra Sizde 3 olmadığını düşünüp diğer seçeneği de göz önüne almaya kendimizi zor-
layabiliriz. Bundan başka yükleme yaparken olabildiğince alçak gönüllü
davranmakta yarar vardır. Başkasının davranışlarına nedensel yükleme
yaparken bunların sadece bir “hipotez” olduğunu ve yeni bilgiler ışığında
değiştirmemiz gerekebileceğini kabul etmemiz yerinde olur. Ve son olarak
yüklemelerimizin haklı olduğunu gördüğümüzde bundan gurur duyabili-
riz belki ama asıl olarak haksız olduğumuzda bunu görebilmek çok önem-
lidir. Çünkü yanlış yüklemeler birer öğrenme deneyimidir.

Kaynakça
Augoustinos, M., Walker, I. & Donaghue, N. (2004). Franzoi, S. L. (2003). Social Psychology. Boston:
Social Cognition: An Integrated Introduction. McGraw-Hill Company.
London: Sage Publications.
Hogg, M. A. ve Vaughan, (2011). Sosyal Psikoloji. Çev.
Brewer, M.B. & Crano, W. D. (1994). Social Psychology. İ. Yıldız ve A. Gelmez. Ankara: Ütopya Yayınları.
St. Paul: West Publishing Company.

45
Bölüm 3
Sosyal Etki
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız

1 Sosyal etkinin doğasını ve güç ile olan ilişkisini betimleyebilecek,


2 Norm oluşumunu ve etkisini açıklayabilecek,
3 Konformitenin dinamiklerini açıklayabilecek,
4 İtaat yoluyla uymanın dinamiklerini tartışabilecek,
5 Azınlık etkisinin önemini ve dinamiğini tartışabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Sosyal Etki • Otokinetik Etki • Konformite • Grupta Söz Birliği • İtaat
• Kötülüğün Sıradanlığı
İçerik Haritası

• SOSYAL ETKİNİN DOĞASI


• NORM OLUŞUMU VE ETKİSİ
Sosyal Psikoloji I Sosyal Etki • KONFORMİTE
• İTAAT
• AZINLIK ETKİSİ

46
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ grupların diğer birey ve grupları propaganda ve


Herkes hayatındaki deneyimlerden bir fikir ya ikna yöntemleriyle, bazen de daha direkt güç kulla-
da davranış tarzına gerçekten ikna olmak ile dolay- nımı yoluyla düşünce ve davranışlarını değiştirme
lı ya da dolaysız bir baskı sonucu ikna olmuş gibi çabalarına sahne olmaktadır. Elbette modern top-
görünmek arasındaki farkı bilir. Bir sosyal ortam- lumlarda bireyler bu etkileme çabalarının farkın-
da kabul edilen veya onay gören davranış tarzını dadırlar ve hem kendilerinin hem de başkalarının
sergileyebilirsiniz ama bu, samimi bir şekilde bu nasıl ve ne kadar etkilendiğine ilişkin fikirleri var-
tutum ya da davranış tarzını benimsediğiniz an- dır. Diğer yandan çok iyi bilindiği gibi toplumsal
lamına gelmeyebilir. Ya da içten içe başkalarının yaşamı mümkün kılan normlardır. Normlar top-
görüşü ve davranışları doğrultusunda fikirlerinizi lumsal yaşamda neyin kabul edilip edilmediğine
değiştirebilirsiniz ama bunu belki hemen orada neyin onaylanıp onaylanmadığına ilişkin sınırlar
göstermeyebilirsiniz. çizen tutum ve davranış standartlarıdır. Normların
toplumsal yaşamı nasıl düzenlediğini anlamak için
Arkadaşlarınızla sinemada bir film izlediğinizi bireylerin normlarla nasıl ilişkilendiklerini, diğer
farz edin. Film bittikten sonra sizden başka herkes bir deyişle normların nasıl oluşturulduğunu ve on-
filmin ne kadar iyi olduğunu söylüyor ve filmi dur- lara nasıl ve ne kadar uyma gösterildiğini açıkla-
madan övüyorlar. Oysa siz filmin oldukça sıradan mak gereklidir. Birey ve norm arasındaki bu ilişki
ve ortalama bir film olduğunu düşünüyorsunuz. aynı zamanda birey ve grup arasındaki ilişkidir.
Ne yaparsınız? Karşıt fikrinizi açıkça söyler misiniz Zira normdan her söz edildiğinde tanımı gereği bir
yoksa herkesin sizden farklı düşündüğü böyle bir gruptan ya da bir kolektiviteden söz edilmektedir.
ortamda siz de filmi beğenmiş gibi mi yaparsınız? Normlar aracılığıyla bireyin grupla olan bu ilişkisi
Ya da ilk defa oy verecek olduğunuzu, oy vermeyi bir sosyal etki konusudur.
çok önemli bir vatandaşlık görevi olarak gördüğü-
nüzü ve yakında da bir seçim olduğunu düşünün. Herkes hayatındaki deneyimlerden bir fikir ya
Siz hangi partiye oy vereceğiniz konusunda karar- da davranış tarzına gerçekten ikna olmak ile dolay-
sızsınız. Aileniz bir parti hakkında arkadaşlarınızın lı ya da dolaysız bir baskı sonucu ikna olmuş gibi
düşündüğünün tam tersini söylüyor. Arkadaşları- görünmek arasındaki farkı bilir. Bir sosyal ortam-
nızın ve ailenizin argümanlarını dinleyerek, gazete- da kabul edilen veya onay gören davranış tarzını
leri ya da sosyal medyayı izleyerek gerçekten siyasal sergileyebilirsiniz ama bu, samimi bir şekilde bu
durumu ilişkin ikna olduğunuz bir gerçeklik tanı- tutum ya da davranış tarzını benimsediğiniz an-
mına ulaştınız mı? Ve oy vereceğiniz partiyi buna lamına gelmeyebilir. Ya da içten içe başkalarının
göre seçtiniz mi? Bu ve bunun gibi örnekler sosyal görüşü ve davranışları doğrultusunda fikirlerinizi
psikolojinin çok önemli bir konusu olan sosyal et- değiştirebilirsiniz ama bunu belki hemen orada
kiyi gündeme getirmektedir. göstermeyebilirsiniz.

Sosyal Psikoloji ve Sosyal Etki


SOSYAL ETKİNİN DOĞASI İnsanların diğer insanlardan nasıl etkilendiği
Sosyal etki çok genel anlamda insanların bir- meselesi, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra sos-
birlerini etkilemesi ya da etkilemeye çalışmasıdır. yal psikolojinin ilgi alanı hâline gelmiştir ve Ho-
Aslında insanların birbirlerini etkilediklerini söy- witt ve arkadaşlarına (1989) göre bu ilgi, toplumu
lemek çok sıradan bir belirleme gibi görünebilir. sabit ve görece değişmeyen bir yapı olarak gören
Çünkü “insan sosyal bir varlıktır” dendiğinde zaten perspektiflerle zıtlığı içinde anlaşılmalıdır. Bu sos-
insanların da kaçınılmaz biçimde birbirlerini etki- yal psikologlar sosyal etki konusuna olan bu ilgiyi
lediği ima edilmiş olur. Ancak bu kadar genel bir Kuzey Amerikan sosyal psikolojisinin bir özelliği
bakış açısı sosyal etki süreçlerinin karmaşıklığını olarak görürler. Avrupa’nın geleneksel ve yerleşik
anlamaya ve açıklamaya pek yardımcı olmaz. toplumlarına göre Kuzey Amerika’nın tarihsel kök-
Hogg ve Vaughan’ın (2011) da belirttiği gibi süzlüğünün insanların nasıl değiştiğine yönelik ilgi-
toplumsal yaşam çok çeşitli meselelerde müzake- yi teşvik ettiğini düşünürler. 2. Dünya Savaşı’ndan
relerin, tartışmaların yapıldığı ve çatışma ve anlaş- sonra Amerikan toplumunda bir taraftan toplu-
mazlıkların yaşandığı dinamik bir alan ve süreçtir. mun medya yoluyla değiştirilmesi üzerine stratejiler
Dolayısıyla bu dinamik alan her zaman birey ve (özellikle reklamların kullanımı) geliştirilirken, bir

47
Sosyal Etki

taraftan da psikolojinin de katkısıyla insanların çok gereken soru kimin kimi manipüle ettiğidir. Bir
az bir direniş göstererek toplumsal baskıyla tutum- başkasına itaat etmek bazı işyerlerinde terfi almaya
larını, inançlarını ve davranışlarını değiştiren zayıf giden en etkili yol olabilir ve bazı ilişkilerin (örne-
varlıklar olduğu görüşü yaygınlaşmıştır. Böyle bir ğin geleneksel bir evlilikte) özünde yer alabilir. Bu
ortamda insanların zayıf olduğu ve toplumsal güç- yüzden “uyma gösterenleri” zayıf, sosyal anlamda
lerin istemeden de olsa kurbanı oldukları varsayıl- sakatlanmış insanlar oldukları varsayımından vaz-
mıştır. Sosyal psikolojide sosyal etki konusundaki geçilmelidir.
tüm araştırma ve teori klasik olarak, genel olarak Pek çok durumda kişiler değil, sosyal ortamla-
kültürün ve sınıfsal yapıların etkisinden çok dav- rın kendisi görünürde uyma davranışı olarak be-
ranış üzerindeki kişiler arası etkiye odaklanmıştır. timlediğimiz davranışı belirler. Örneğin bir camiye
Naif bir biçimde eğer diğer insanlarla aynı şeyleri girmek, bir futbol stadyumuna girmekten farklı
yapan birini görüyorsanız, bu kişinin diğerlerinin davranışsal tepkiler ortaya çıkarır. Genellikle far-
psikolojik baskısına maruz kaldığı ve bu baskıya di- kında olmadığımız davranışın en büyük belirleyeni
renemediği varsayılmıştır (Howitt, Billig, Cramer, sosyal psikologların “durumun (ortamın) talep et-
Edwards, Kniveton, Potter ve Radley, 1989). tiği özellikler” diye ifade ettiği olgudur. Kütüphane
Görgül düzeyde sosyal etki ya da diğer bir de- oraya gidenlerden sessiz ve dikkatli olmalarını talep
yişle uyma davranışı bireyin grup karşısında nasıl eder. Çünkü kütüphane olmayı tanımlayan şeyler-
davrandığıyla ilgilenir. Bu bağlamda, sosyal etki- den biri oradaki davranış tarzıdır. Ama sırf hepimiz
nin ya da uyma davranışının gerçekleşmesi şöyle kütüphaneye girince benzer şekilde davranıyoruz
betimlenir: Başlangıçta gruptan farklı düşünen ya diye üzerimizde büyük ve tehdit edici bir sosyal
da davranan birey grupla karşılaştığında, kendi dü- baskı olduğu ileri sürülemez.
şünce ya da davranışını terk edip grup doğrultu- Toplumda oynadığımız rollerin “ortamın talep
sunda davranış gösteriyorsa sosyal etki gerçekleşmiş ettiği özellikler” denilen olguyla çok ortak yanı var-
demektir. dır. Pek çok sosyal rolü yerine getirirken, birileri
bizi zorladığı ya da bir şekilde kandırılmış oldu-
ğumuz için değil o davranışları rolün gerektirdiği
davranışlar olarak gördüğümüz için yaparız. Bu
Uyma bazı durumlarda sosyal rolün yerine getirilmesin-
Başka insanların gerçek ya da hayali et- de sosyal baskı olmadığı anlamına gelmez, sadece
kileri sonucunda kişinin davranışının sosyal baskı sosyal rolün işlevselliği için kaçınılmaz
değişmesidir. değildir. Sosyal roller genellikle durumsal ve kişiler
arası faktörlerin ortaklaşa etkisinin bir sonucudur
ve genellikle kişisel istekler ile başkalarının beklen-
Sosyal Etki ve Güç
tileri arasındaki bir uzlaşmayla gerçekleştirilir. Tüm
Yukarıda da belirtildiği gibi sosyal etki araştır- evliler, evli kadın ya da evli erkek rolünü oynamak
malarındaki temel varsayım, bireyin çevresindeki zorunda olsa bile bu rolün nasıl gerçekleştirilece-
insanların davranışları doğrultusunda davranış gös- ği kişilere ve onların diğerleriyle ilişkisine bağlıdır.
termesi durumunda kendi iradesine rağmen onla- Sosyal rollerin baskıcı bir hâle gelmesi durumun-
rın etkisine girdiği ya da onlar tarafından manipüle da toplumlar bu probleme çözümler geliştirmek
edildiğidir. Ancak bu her zaman böyle olmayabilir durumundadır. Örneğin Batıda kadınların emek
ve hatta bazen bunun tam tersi bile olabilir. Sami- piyasasına girip profesyonel işlerde çalışmaya başla-
mi bir şekilde inanmadan başkalarına uyma göste- masından sonra ev işleri ve annelik ile profesyonel
ren biri kendini gizlemek istiyor olabilir ya da bel- iş arasında kadınların yaşadığı gerilim büyük ölçü-
ki dalkavukluk yaparak kendini sevdirmek istiyor de kadınların evdeki rollerinin yeniden tanımlan-
olabilir. Başkasının söylediklerine boyun eğmek, masıyla azaltılmıştır. Sosyal rollerin baskı altında
onların davranışlarına uymak, verili sınırlar içinde gerçekleştirilmediği iddiasına karşılık elbette bazı
rolünün gereklerini yerine getirmek bu anlamda durumlarda sosyal rolün baskı koşulları altında ger-
çok etkili olan yollardır. Başkalarının kendini “et- çekleştirilmesi mümkündür. Oldukça otoriter ve
kilemesine” izin vermek zorunlu olarak olumsuz kuralcı bir adamla evli olan kadın ev kadını rolünü
bir eylem değildir. Böyle bir durumda sorulması baskı koşullarında tanımlandığı biçimiyle yerine

48
Sosyal Psikoloji I

getiriyor olabilir. Gene de rolün kendisi tarafından kolojik baskı yöntemleri (örneğin “böl ve yönet”)
uygulanan farklı derecelerde bir baskı ya da etki- tutukluların psikolojik olarak dağılmasına yol aç-
den söz edilebilir. Bunun en iyi örneklerinden biri mıştır. Deneyin altıncı gününe kadar geçen süreçte
Zimbardo’nun hapishane deneyidir. gardiyanlar tutuklular üzerindeki psikolojik güç
Deney öncesinde gardiyanlar grubuna herhangi üstünlüklerini keyfiliğe varacak şekilde kullanır
bir özel yönerge verilmemiş, sadece fiziksel şiddet hâle gelmişler, tutuklular ise tamamen gardiyanla-
kullanılamayacağı söylenmiştir. Onlardan tek bek- ra tabi olmuşlar ve sinmişlerdir. Pek çok tutukluda
lenen hapishaneyi sorunsuz bir biçimde yönetme- psikolojik stres belirtileri ortaya çıkmış ve hatta bu
leridir. Zimbardo’nun kendisi de deneyde hapisha- nedenden dolayı bir tutuklu deneyden çıkarılmış-
ne müfettişi olarak görev almıştır. tır. Bu arada Zimbardo da dahil, tüm tutuklu ve
gardiyanlar bunun bir deney olduğunu neredeyse
unutma noktasına gelmişlerdir. Sonuçta iki hafta
olarak planlanan deney altıncı günde sona erdi-
rilmiştir. Zimbardo bu kararda iki faktörün etkili
Yaşamla İlişkilendir olduğunu belirtmektedir. İlki hapishanenin her
yerine konan kameraların kayıtlarına baktıklarında
gece vardiyasındaki gardiyanların keyfi güç kullanı-
Zimbardo’nun Hapishane Deneyi mını arttırdıkları gözlenmiştir. Diğeri ise herkesin
Zimbardo tutuklu ve gardiyanlığın psikolo- bunun bir deney olduğunu unuttuğu ve sürecin
jik etkilerini araştırmak için Stanford Üniversi- akışına kendini kaptırdığı bir bağlamda dışarıdan
tesi Psikoloji Bölümü binasının bodrum katında bir bakışın Zimbardo’yu gerçekliğe döndürmesidir.
bir hapishane hazırlamıştır. Yerel bir gazeteye Zimbardo’nun bir meslektaşı hapishaneyi ziyaret
verdikleri ilanla bu deneye gönüllü olmak iste- edip çalışmanın nasıl gittiğini görmek istediğin-
yen deneklere çağrı yapılmış ve bu ilan sonucun- de kamera kayıtlarında izlediklerinin etik olarak
da 70 başvuru yapılmıştır. Denekleri tanımak kabul edilemez olduğu konusunda Zimbardo’yu
için yapılan görüşmeler ve kişilik testlerinden uyarmıştır. Gerçekten de Zimabardo’nun hapisha-
sonra tıbbi ve psikolojik problemi olanlar ya da ne deneyi etik açıdan sorunlu ve çok tartışılmış bir
suç ve madde kullanımı geçmişi olanlar elenmiş çalışmadır.
ve A.B.D’li ve Kanadalı 24 üniversite öğrencisi Zimbardo’nun deneyin sonuçlarına ilişkin en
genç erkekler denek olarak seçilmiştir. Bu de- çarpıcı yorumu şöyledir: Hiç kimse gardiyanla-
nekler ölçülebilen ve gözlenebilen tüm açılardan ra bir gardiyanın nasıl davranması gerektiğini,
“normal” davranış gösteren kişilerdi. Sonuçta tutuklulara da bir tutuklunun nasıl davranması
ortalama olarak sağlıklı, zeki ve orta sınıf erkek- gerektiğini söylememiştir. Onlar kendi sosyal ya-
lerle hapishane deneyine başlanmıştır. Denekler şamlarında bir gardiyan veya bir tutuklunun nasıl
yazı tura atılarak iki gruba ayrılmıştır: tutuklular davranması gerektiğine ilişkin sosyal rolleri per-
ve gardiyanlar. Bu noktada bu iki gruba ayrılan formansa dökmüşlerdir. Bir kez bulundukları role
denekler arasında bir farklılık olmadığını vurgu- girince, artık davranışlarına yön veren değer sis-
lamak gereklidir. temi değişmiş, bu değer sistemi içinden dünyaya
bakmaya başlamışlardır.
Kaynak: https://www.prisonexp.org/the- Özetle, bu çalışmadaki bulguları, bireylerin
story (Erişim Tarihi: 08/07/2019) davranışlarının diğerleri tarafından direkt olarak
etkilemesinin bir sonucu olarak açıklamak pek akla
Deneyin başladığı ilk geceden itibaren gardi- yakın değildir. Ortama ilişkin faktörlerin insanla-
yanlar kontrolü ele almaya çalışmışlar, hapishane- rın davranışlarında benzerlikler yaratmasına rağ-
de disiplini sağlamaya çalışmışlardır. Daha ikinci men bunların sosyal baskı sonucu ortaya çıktığını
günde tutuklular isyan çıkarmışlar ve bu isyan gar- söylemek zordur. Bu daha sonra itaat çalışmasında
diyanlar tarafından güçlükle de olsa bastırılmıştır. karşımıza çıkacak olan “kötülüğün sıradanlığı” ol-
Gardiyanlar açısından böyle bir zafer gardiyanların gusu ile de açıklanabilir. Kısaca insanlar kendi kişi-
bir grup olarak kendine güvenmelerini sağlamış, lik özellikleri ya da yapıları dolayısıyla değil, içinde
diğer yandan tutuklular üzerinde kurdukları psi- bulundukları ortamın gerekleri uyarınca kötülük

49
Sosyal Etki

yapabilirler. Bundan dolayı hiçbirimiz “ben bu gar- kişiden kişiye değişen öznel yargıya bağlı bir olgu
diyanların yerinde olsaydım böyle davranmazdım” değil, olgunun kendisinden kaynaklanan bir yanıl-
diyebilecek durumda değiliz. samadır. Bunun nedeni ışığı sabit olarak algılamaya
izin verecek bir referans noktasının olmamasıdır.
Sherif ilk sosyal etki deneyinde denekleri tek tek ka-
1 ranlık odaya alarak, denekten 5 metre uzakta olan
sıra sizde ışığa odaklanmalarını istemiştir. Karanlık odaya gi-
Popüler kültürde, özellikle de sinemada do- ren her denek hareket eden bir ışık görmüştür. Bu
ğaüstü yetenekleri olan kahraman figürleri ilk deneyde Sherif deneklerin ışığın ne kadar hare-
yaratmanın sosyal etki ile ilişkisini tartışınız. ket ettiğine ilişkin tahminlerini sormuştur. Her bir
deneğin ışığın hareketine yönelik defalarca tahmin-
de bulunmalarına izin verilmiş ancak karanlık oda-
NORM OLUŞUMU VE ETKİSİ dan çıkmadan ışığın hareketine yönelik son yargı-
larını vermeleri istenmiştir. Bu deneylerde denekler
Günlük yaşamımızda pek çok durumda, özel-
değişken tahminlerden sonra sabit bir tahmini de-
likle de ilk defa içine girdiğimiz sosyal ortamlarda
ğere ulaşmışlardır ancak bu tahmini değer denek-
bir davranışı nasıl yapacağımıza karar verirken ya
ler arasında farklılıklar göstermiştir. Kimisi ışığın
da bu ortamlarda hangi davranış tarzının doğru ol-
örneğin 4 cm hareket ettiğini ileri sürerken kimisi
duğunu anlamak için aynı ortamdaki başkalarının
de örneğin 20 cm hareket ettiğini ileri sürebilmiştir
ne yaptığına bakarız. Yeni bir işe girdiğinizi düşü-
(Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
nün. Her işyerinin formel çalışma kuralları vardır
(mesai saatleri, mola süreleri, fazla mesai, hastalık Kişiden kişiye değişiklik gösteren bu ortalama
izni, yıllık izin vb.) fakat en az bunlar kadar önem- tahmini değerler Sherif ’in norm kurmanın doğa-
li olan informel kurallar vardır. O işyerine alışmak sına ilişkin fikir geliştirmesine zemin hazırlamıştır.
demek hangi davranışların onay gördüğü ya da Sherif ’e göre her bir denek ışığın hareketini yo-
görmediğine (patrona ve çalışma arkadaşlarına na- rumlamak için örtük bir kural geliştirmiş ve ışığın
sıl hitap edileceği, işe geç kalındığında ne yapılaca- hareketine ilişkin verdikleri her yargıda bu kuralı
ğı, görevle ilgili bir aksaklık durumunda problemin daha fazla tutarlılıkla uygulamışlardır (Brewer ve
nasıl çözüleceği vb.) ilişkin belirli bir anlayış geliş- Crano, 1994). Bu kural oluşturma sürecinin tama-
tirmek anlamına gelir. Bu ortamda ilk başlarda pek men bir illüzyona dair yapıldığının altı çizilmelidir.
çok durumda ne düşüneceğimiz ya da nasıl hareket Yani tüm bu tahminlerin hiçbirinin doğru olmadığı
edeceğimiz konusunda kendimizden emin olama- açıktır. Diğer bir deyişle Sherif ’in deneklere sordu-
yız. Davranışlarımızı yönlendirecek bir normumuz ğu sorunun doğru cevabı yoktur. Zira ışık sabittir.
yoktur. Zira bunun için elimizde yeterli miktarda Otokinetik etki tam da bu yüzden Sherif tarafından
bilgi yoktur. İşte böyle belirsiz durumlarda diğer deneysel uyarıcı olarak seçilmiş, belirsiz bir durum
insanların yaptıkları ve söyledikleri bizim için bir yaratılmıştır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
bilgi kaynağı hâline gelir. Bu ilk çalışmada kişiler arası etkileşim anlamın-
Belirsiz durumlarda başkalarının nasıl bilgi da bir sosyallikten söz edilemez. Ancak bu çalışma
kaynağı hâline geldiği Muzafer Sherif tarafından daha sonra deneye sokulacak norm oluşumu ve sos-
gerçekleştirilen otokinetik etki deneylerinde göste- yal etkiyi yorumlama zeminini hazırlamıştır. İkinci
rilmiştir. çalışmada Sherif iki naif deneğe, birinin ardından
diğerine olmak üzere ışığın hareketine yönelik tah-
minlerini defalarca sorulmuştur. Yani bir deneysel
Otokinetik Etki Deneyleri oturum sadece bir deneme değil, birbirinin ardınca
Muzafer Sherif ’in otokinetik etki deneyleri ka- pek çok denemeden oluşmakta ve ışık hareketine
ranlık oda deneyleri olarak da bilinir. Sherif otoki- ilişkin çok sayıda tahmin yargısı elde edilmiştir. De-
netik etki adı verilen olguyu fizikten alarak sosyal neklerin cevap örüntüsü birinci deneydeki örüntüye
psikoloji deneyine uyarıcı olarak taşımıştır. Ta- çok benzemekle birlikte bir açıdan çok farklılık gös-
mamen karanlık bir odada tek bir ışık kaynağına termiştir: İki deneğin tahmini yargıları denemeler
baktığınızda onu sabit bir ışık kaynağı olarak değil, boyunca birbirine yaklaşmıştır. İki denek bu deneye
hareket eden bir ışık çizgisi olarak algılarsınız. Bu çok değişken cevaplarla başlamalarına rağmen kısa

50
Sosyal Psikoloji I

sürede yargıları birbirine yaklaşmıştır. Sanki ışığın KONFORMİTE


hareket uzunluğuna ilişkin aralarından konuşul- Asch Sherif ’in otokinetik etki deneyine daya-
mayan bir anlaşmaya ulaşmış gibidirler. Denemeler narak, insanların kendileri için doğru ve uygun
boyunca gerçekleştirdikleri etkileşimlerle cevaplara davranışı belirleme konusunda sıkıntı yaşadıkla-
ilişkin bir kuralı (normu) paylaşıyor görünmüşler- rında başkalarını referans alarak norm oluşturma-
dir. Deneyin sonuçlarını yorumlamaya geçmeden larını ve bu norma uymalarının gayet akla yatkın
önce bu aşamada deneklerin davranışına ilişkin şu olduğunu ileri sürmüştür. Benzer mantıkla Asch,
iki tahmin yapılabilir: Denekler ya 1. Diğerinin insanların kendileri için doğru ve uygun davranı-
tahminleriyle kendi bilgilerini en iyi tahmine ulaş- şı bildiklerinde ve bu konuda kendilerinden emin
mak için birleştirmişlerdir ya da 2. Hiç böyle bir olduklarında, başkalarının davranışlarının etkisiz
çabaya girmeden, yanındaki kişiyle çatışmaktan ka- olacağını öngörmüştür. Bu öngörüyü test etmek
çınarak onun dediğine uyma göstermişlerdir. Bu iki için bir deneysel durum yaratmıştır. 1950’lerin
tür uymadan bu deneyde hangisinin gerçekleştiği ilk yarısında Asch’ın “çizgiler deneyi” adı verilen
hakkında bu aşamada sadece spekülasyon yapabili- bu deney serisi klasik konformite deneyleri olarak
riz. Bu yüzden Sherif üçüncü bir çalışma gerçekleş- bilinir. Bu laboratuvar deneylerinde Asch basit bir
tirmiştir. Üçüncü çalışma iki aşamadan oluşmuştur. algısal uyarıcı kullanmıştır: Birinin üzerinde tek bir
İlk aşamasında ikinci çalışmadaki denek çiftleri tek- X çizgisinin bulunduğu bir kart ve üzerinde A, B,
rar bir araya gelmiş ve yine ışığın hareketine ilişkin C çizgilerinin bulunduğu başka bir kart. A, B, C
tahmini yargılarını vermişlerdir. Ve aynen ikinci çizgilerinden sadece biri, C çizgisi, diğer karttaki
çalışmada olduğu gibi deneklerin yargıları birbirine X çizgisiyle çok açık bir biçimde eşit uzunluktadır
yaklaşmıştır. Ancak çalışma burada bitmemiş, bir- (Tablo 3.1’e bakınız).
kaç gün sonra denekler tekrar laboratuvara gelerek,
bu kez denek ikilileri karıştırılarak, yani herkes yeni Tablo 3.1 Asch’ın Çizgiler Deneyi
bir partnerle ışığın hareketine ilişkin soruyu cevap-
lamışlardır. Eğer denekler ilk 2. Çalışmada ve 3.
Çalışmanın ilk aşamasından bir norm öğrenmişler-
se bu normu bu ikinci aşamada kullanacaklardır. Bu
ikinci aşamada yeni eşleştirilen denekler, daha önce
oluşturdukları farklı yargılarla deneye geldikleri için
yargılarda anlaşmazlık yaşanacaktır. Bu durumda
ilk aşamadaki sonuçlardan bilgisel sosyal etkinin
sorumlu olduğu güvenle ileri sürülebilir. Oysa tam
tersine eğer bu ikinci aşamada yeni eşleştirilen de-
neklerin tahminleri birbirine yaklaşırsa, bu durum-
da ilk aşamadan deneklerin partnerlerinden çok X A B C
farklı tahmin yaparak bir risk almak istemedikleri
sonucu çıkarılabilir. 3. Çalışmanın ikinci aşaması- Deneklerden tüm deney serisinde yapmaları
nın sonuçları bilgisel sosyal etki yorumunu destek- istenen görev çok basittir: X çizgisinin A, B, C çiz-
lemiştir. Birinci aşamanın tersine ikinci aşamada gilerinden hangisine eşit olduğu sorusunu cevap-
ışığın hareketine ilişkin tahmini yargılar birbirine lamak. Fark ettiğiniz üzere bu soru entelektüel ve
yaklaşmamış, elde edilen cevap örüntüsü ikinci aşa- algısal açıdan son derece kolay bir sorudur ve özel-
madan farklılaşmıştır. likle böyle hazırlanmıştır. Deneklere tek tek birey-
ler olarak bu soru sorulduğunda, verdikleri toplam
cevapların %98’i doğrudur. Bu oran Asch’ın deney-
2 lerindeki diğer sonuçların karşılaştırılmasında bir
sıra sizde referans noktası teşkil eder. Bu oranın elde edildiği
Belirsiz bir durum örneği olarak acil du- koşula kontrol koşulu, yani deneysel olarak hiçbir
rumlarda başkalarına uyma göstermek manipülasyonun yapılmadığı koşul denir. Asch’in
bilgilendirici midir? Tartışınız. deneylerinde katılımcılar genellikle çizgi uzunluğu
konusunda toplam 12 yargı (12 kez cevap) ver-

51
Sosyal Etki

mişlerdir. Kontrol koşulu hariç diğer tüm deney muzda bile grup ya da çoğunluk baskısının doğ-
serisinde katılımcılar cevaplarını bir grup içinde ru olduğuna inandığımız gibi davranmaktan bizi
vermişlerdir. Gruplar 7 ya da 9 kişiden oluşmak- alıkoyduğudur. Grup tarafından dışlanmak, alay
tadır. Hemen belirtmek gerekir ki gruplarda sade- edilmek ya da onaylanmamak grup ya da çoğunluk
ce bir kişi naif (gerçek) denek, geri kalan denekler baskısının çok önemli psikolojik sonuçlarıdır. Ger-
denek rolü yapan sahte deneklerdir. Ancak gerçek çekten de Asch’in bu standart deneyinde elde edilen
denek, gruptaki diğerlerinin sahta denek olduğu- uyma oranına grup/çoğunluk baskısı mı yol açmış-
nu bilmez. Deney serisinin standart versiyonunda tır? Asch bunu test etmek için 16 naif deneğin ve
katılımcılar Asch’in çizgi uzunluğu sorusuna sözlü sadece bir sahte deneğin yer aldığı bir deneysel ko-
olarak, sırayla cevap verir ve böylece gruptaki diğer şul oluşturmuştur. Naif denekler çizgi uzunluğuna
herkes bu cevabı duymuş olur. Gerçek denek so- dair soruya doğru cevap verirken, sahte denek her
ruyu her zaman ya sonuncu ya da sonuncudan bir denemede yanlış cevap vermiştir. Naif denekler sah-
önceki pozisyonda cevaplar. Yani kendinden önce te deneğin hâline gülmüş ve onunla alay etmişler-
grubun geri kalanının tümünün ya da çoğunluğu- dir. Bu da gerçekten grup baskısının var olduğunu
nun cevaplarını duymuş olur. Daha önceden ayar- göstermektedir. Diğer yandan grup ya da çoğunlu-
lanmış oturumlarda sahte denekler daha önce ka- ğun davranışı kişi için öznel bir baskı oluşturmadığı
rarlaştırıldığı üzere yanlış cevaplardan birini seçer. durumda kişinin çoğunluğa uyma kaygısı taşıması
12 denemenin 6’sını yanlış cevaplar oluşturmuştur. beklenmez. Asch bu fikri test etmek için sahte de-
neklerin cevaplarını sözlü olarak ama gerçek denek-
Bu deneylerde Asch’in amacı yanlış cevap ve-
lerin bir kağıda yazılı olarak verdikleri bir deneysel
ren çoğunluğun gerçek denekler üzerinde etkisi-
koşul oluşturmuştur. Bu koşulda uyma davranışı
nin olup olmadığını görmektir. Doğru cevap çok
%12.5’a düşmüştür. Benzer bir biçimde sorunun
ortada ve açık olduğu için Asch gerçek deneklerin
belirgin ve nesnel bir cevabının olduğu ve grubun
çoğunluktan etkilenmeyecekleri beklentisindeydi.
üyelerinin cevaplarını gizli bir biçimde verdiği du-
Deney sonuçları Asch’ın beklentisini karşılamadı. rumda, yanlış cevap veren çoğunluğa uymak için de
Deneye katılan naif denekler arasında büyük bi- bir neden yoktur (Hogg ve Vaughan, 2011).
reysel farklılıklar görülmüştür. Deneklerin %25’i
tüm denemelerde gruba uyma göstermemiş, %5’i
tüm denemelerde gruba, yani çoğunluğa uyma Konformiteyi Etkileyen Faktörler
göstermiş, %50’si ise 6 ve daha fazla denemeden Konformiteyi etkileyen faktörler durumsal ve
sonra grubun (çoğunluğun) yanlış cevabına uyma kişisel faktörler olarak ikiye ayrılabilir. Durumsal
göstermiştir. Bu standart deney koşulunda elde faktörler grubun büyüklüğü ve grupta söz birliğinin
edilen ortalama uyma oranı %33’tür (Hogg ve Va- etkisidir. Ayrıca kültürler arası farklılıklar ve top-
ughan, 2011). lumsal cinsiyet farklılıkları da buna dâhil edilebilir.
Deneyden sonra Asch deneklere neden yanlış Kişisel faktörler içinde benlik-farkındalığı, benlik-
cevap veren çoğunluğa uyduklarını sorduğunda, sunumu ve kişisel kontrol ihtiyacı sayılabilir.
genellikle çoğunluğun cevapları ile kendi doğru ol-
duğunu düşündükleri cevaplar uyuşmadığında bir Grubun Büyüklüğü
belirsizlik duygusu yaşadıklarını ve bu duygunun Grup ne kadar büyükse konformite de o kadar
da herkesin içinde farklı ya da yalnız olma ve grup artar mı? Asch sahte denek sayısını birden on beşe
tarafından onaylanmama korkusuna dönüştüğünü kadar arttırınca konformitenin de arttığını bul-
belirtmişlerdir. Deneklerin çok az bir kısmı çizgiyi muştur ama sadece bir noktaya kadar. Konformite
çoğunluğun gördüğü gibi gördüğünü belirtirken, en yüksek düzeyine sahte denek sayısı 3 ve 4 oldu-
diğerleri farklı gördüklerini söylemişlerdir. Çoğun- ğunda ulaşmıştır, bundan sonraki artış konformite
luğa uyma göstermeyen denekler ise çoğunluktan düzeyinde bir değişiklik yapmamıştır. Yani sahte
etkilendiklerini ama doğru bildiklerini inançla denek sayısının 15 olması, 3 olduğu durumdan
söylediklerini ve deneyde kendilerine verilen görev daha fazla bir konformiteye yol açmamıştır. Diğer
(doğru cevap vermek) doğrultusunda davrandıkla- araştırmalar grup büyüklüğünün verilmesi gereken
rını ifade etmişlerdir. Buradan çıkarılması gereken sosyal yargının kolay olduğu durumlarda önemli
önemli bir sonuç içinde olduğumuz durum çok olduğunu, ama belirsiz durumlarda görece önemsiz
belirgin olduğunda ve kendimizden emin olduğu- olduğunu göstermiştir (Franzoi, 2003).

52
Sosyal Psikoloji I

Grupta Söz Birliği Kültürler Arası Farklılıklar


Hatırlayacağınız üzere Asch’ın standart dene- Kişinin hangi kültürel ard alandan geldiği o
yinde %33’lük konformite oranı, aynı yanlış ce- kişinin sosyal etkiye nasıl bir tepki verebileceğine
vapta söz birliği etmiş bir çoğunluk etkisiyle elde dair bir ipucu verir mi? Sosyal Psikoloji II kitabının
edilmişti. Peki çoğunlukta söz birliği bozulsa ço- 7. Ünitesinde, “Kültür ve Psikoloji” başlığı altında
ğunluktan bir kişi doğru cevabı verse konformite çok genel olarak toplumların bireyci ve topluluk-
düzeyi üzerinde nasıl bir etkisi olurdu? Asch’ın tam çu kültürler olarak betimlenebileceği belirtilmiştir.
da böyle oluşturduğu bir deneysel koşulda konfor- Yine çok kaba bir biçimde bireyci kültürlerde in-
mite düzeyi çok ciddi bir düzeyde azalmış, %33’ten sanların kişisel çıkarlarını grup çıkarlarının önüne
%5.5’e inmiştir. Çoğunluğun söz birliğinin bozul- koyduğu, bunun tersine toplulukçu kültürlerde in-
sanların düşünce ve davranışlarına rehberlik eden
duğu bu durumda gerçek denek de çoğunluğa karşı
ilkenin kişisel çıkarlar değil, grup ya da topluluk
çıkılabileceğini görmüş ve çoğunluğa rağmen baş-
çıkarları olduğu söylenebilir. Kültürler arası psiko-
ka bir cevap verilme olasılığının meşru olduğunu
loji araştırmacılarına göre toplulukçu kültürlerdeki
görmüştür. Konformitedeki bu ciddi düşüşten söz insanlar bireyci kültürlerdekine oranla grup tara-
birliğini bozan kişinin doğru cevabı vererek gerçek fından onaylanmaya ve bu gerçekleşmediği zaman
deneği desteklemesi sorumludur. Ancak söz birli- utanç duymaya daha eğilimlidirler. Diğer yandan
ğinin sadece destek yoluyla bozulduğunu düşün- bireyci kültürlerdeki insanlar için ise önemli olan
mek yanıltıcıdır. Yukarıdaki tabloda olduğu gibi X grup ya da topluluktan özerk olabilmek ve kendini
çizgisi C’ye eşit olsun. Yani sorunun doğru cevabı biricik hissedebilmektir. Bu yönelim farklılığından
C’dir. Gerçek denekten önce cevap veren çoğunluk dolayı toplulukçu kültürlerdeki insanlar bireyci
bir kişi hariç aynı yanlış cevabı vermiştir, çoğun- kültürlere göre kendi gruplarına uymaya daha fazla
luğun burada B dediğini varsayalım. Peki gerçek eğilimlidir. Ancak bu kültürlerde gruba gösterilen
denek dışındaki bir denek de doğru cevabı değil uyma bir zayıflık göstergesi olarak görülmez. Böyle
de çoğunluktan başka ama hâlâ yanlış bir cevap ve- bir bakış açısı bireyci kültüre aittir. Oysa topluluk-
rirse buradaki örneğimizde B değil de A derse ne çu kültürde bireylerin kendi gruplarına konformite
olur? Yukarıda çoğunluğun söz birliğinin doğru göstermeleri, onlar açısından benlik-kontrolünü,
cevapla bozulması durumunda olduğu gibi konfor- olgunluğu ve esnek olabilmeyi gösterir.
mite düzeyi düşer mi? Bunu test eden bir deney Kültürel farklılıklar araştırmaları toplulukçu
bu durumda da konformite düzeyinin aynı oranda kültürlerde konformitenin daha fazla olduğunu
düştüğünü göstermiştir. Hatta böyle bir deneyin düşündürse de bu, bu kültürlerdeki insanların her
başka bir versiyonunda kalın camlı bir gözlük tak- gruba uyma göstereceği anlamına gelmez. Bunu
tığı için görme zorluğu olduğu tahmin edilen bir açıklayabilmek için önce içgrup ve dışgrup ayrımı
deneğin (gerçekte sahte denek) çoğunluktan farklı yapmak gereklidir. İçgrup kişinin kendini ait his-
bir yanlış cevap vermesi bile konformite düzeyini settiği/ait olduğu, dışgrup ise kişinin ait hissetme-
düşürmüştür. O hâlde konformitenin azalması için diği/ait olmadığı gruptur. Konformite açısından
sadece söz birliğinin doğru cevapla değil ama her kültürler arası farklılıklara bu ayrım ışığında bakıl-
dığında, çalışmalar toplulukçu yönelimli kültür-
durumda bozulmasının önemli olduğu sonucuna
lerde insanların içgrup normlarının geçerliliğine
varılabilir. Diğer bir deyişle, çoğunluğa direnme-
inandıklarını ve uyma gösterdiklerini, dışgruplara
nin çoğunluğa uymayan başka birinin (o başka biri
ise güvenmediklerini ve uyma göstermediklerini
gerçek denekle aynı fikirde olmayabilir) varlığıyla ortaya koymuştur. Tersinden söylersek topluluk-
mümkün olduğu açıktır. Özetle, Asch’ın deneyi, çu toplumlarda gruba uymama söz konusu oldu-
insanların grup baskısı hissederek doğru cevabı ğunda, uyma gösterilmeyen içgrup değil, dışgrup
bildiği hâlde çoğunluğun yanlış cevabına uyduğu- normlarıdır. Dolayısıyla toplulukçu kültürde gruba
nu göstermiştir. Ancak uyma madalyonun bir yü- uyma ve uymama grubun kim olduğuna bağlıdır.
züdür. Madalyonun diğer yüzü ise uymama, yani Kültürler arası farkı yaratan, toplulukçu kültürler-
çoğunluğa direnmedir. Çoğunluğun söz birliğinin deki kişilerin içgruba uyma gösteriyor olmalarıdır.
bozulmasına ilişkin deneyler çoğunluğa direnme- Peki içgrup ve dışgrup ayrımı bireyci kültürlerde
nin mümkün olduğunu göstermektedir. de yapılabildiğine göre, bireyci kültürlerdeki insan-

53
Sosyal Etki

ların içgruplarına uyma gösterdiklerini söyleyebilir termenin zekice ve açık fikirlilik olarak algılandığı
miyiz? Franzoi (20013) bireyci kültürlerde de in- durumlarda artmaktadır. Ama muhtemelen bu bul-
sanların içgrup normlarına dışgrup normlarından gular daha çok bireyci Batı toplumlarında geçerlidir.
daha fazla güvenme eğiliminde olduklarını, ama bu İnsanlar bazen eylemlerinin kendi kontrollerin-
insanların kendi çıkarlarına ters düştüğünde içg- de olduğunu hissetmek için sosyal etkiye direnirler.
ruplarını sorgulayabildiklerini ya da grup normla- Psikolojik tepki teorisi de insanların davranışsal öz-
rına bağlılık onları sıradanlaştırdığında buna karşı gürlüğe sahip olduklarına inandıklarını ve bu öz-
çıktıklarını ifade etmektedir. gürlük hissini sınırlayan girişimlere direndiklerini
ileri sürmektedir. Örneğin ebeveynleri tarafından
Toplumsal Cinsiyet Farklılıkları akşam en geç saat 21.00’de eve girme kuralı konu-
lan bir ergen için 21.00’dan sonra eve gelmek daha
Uzun yıllar kadınların sosyal etkiye erkekler-
arzu edilen bir davranış olacaktır. Ancak insanların
den daha fazla açık olduğu kabul edilmiştir. Sosyal
sosyal baskıya kişisel kontrol isteği nedeniyle diren-
etkiye ilişkin erken literatür bu tür genellemelerle
meleri onların bağımsız davrandıklarını göstermez.
doludur. Ancak toplumsal cinsiyetle ilgili bu genel-
İki tür konformite dışı davranış vardır: bağımsızlık
lemeye yakından bakıldığında aslında bu deneysel
ve konformite-karşıtı davranış. Bağımsızlıktan kas-
çalışmaların erkeklerin lehine olacak bir şekilde dü-
tedilen kişinin sosyal etkiye direnmesinin sadece
zenlendiği açığa çıkmıştır. Deneylerde katılımcıla-
kendisinin o davranışı gerçekten yapmak istemesi-
ra erkeklerin kadınlardan üstün olduğu düşünülen
dir. Oysa konformite-karşıtlığı sosyal baskıya di-
görevler verilmiş ve doğal olarak kadınlar erkeklere
renerek, sosyal baskının “yapma” dediği davranışı
uyma göstermiştir. Peki cinsiyetle ilişkisiz ya da ka-
yapmak ya da “yap” dediği davranışı yapmamaktır.
dınların daha iyi olduğu bir deneysel görevde nasıl
Burada sosyal baskıya uyma olmasa bile sosyal bas-
bir sonuç alınırdı? Yine toplumsal cinsiyet farklı-
kının kaynağı hâlâ o kişi için bir referans noktasıdır
lığı ortaya çıkar mıydı? Brewer ve Crano (1994)
(Franzoi, 2003).
toplumsal cinsiyetle ilişkisiz bir deneysel görev söz
konusu olduğunda toplumsal cinsiyet farkının or-
tadan kalktığını, kadınların iyi olduğu bir deneysel
görevde ise erkeklerin konformite oranının kadın- Konformite Karşıtlığı
lardan fazla olduğunu belirtmektedir. Tüm sosyal bağlamlarda genellikle psi-
kolojik tepkisellikten dolayı sosyal etkiye
Kişisel Faktörler karşı çıkmaktır.

Konformite açısından araştırılan kişisel faktör-


ler benlik-farkındalığı, benlik-sunumu ve kişisel
kontrol ihtiyacıdır. Benlik-farkındalığı özel ve ka- 3
musal benlik-farkındalığı olarak ikiye ayrılabilir. sıra sizde
Özel benlik- farkındalığı kişinin davranışlarını Konformiteyi gündelik hayattan örnek-
kendi kişisel standartları, kamusal benlik-farkın- lerle tartışınız.
dalığı ise kişinin davranışlarını sosyal standartlar
doğrultusunda ayarlamasıdır. Dolayısıyla yüksek
özel benlik-farkındalığı konformite düzeyini azal-
tır, yüksek kamusal benlik-farkındalığı konformite İTAAT
düzeyini arttırır. İtaat konformiteden farklı bir sosyal etki türü-
Aslında başka insanların gözündeki izlenimimiz dür. Konformitenin gerçekleşmesi hiyerarşik bir
önemli olduğundan dolayı ortaya çıksa da konfor- ilişkiyi zorunlu kılmaz. Aynı yaş ve statü grubun-
mite birçok kültürde pek istenmeyen bir durum- dan insanlar arasında konformite görülebilir. Oysa
dur. Örneğin Amerikan üniversite öğrencilerinin itaat tanımı gereği hiyerarşik bir ilişkiyi, yani asi-
gruba konformite göstermeyen insanları daha zeki metrik bir güç ilişkisini zorunlu kılar: Bir emreden
olarak algıladıkları bulunmuştur. Konformitenin vardır, bir de emri yerine getiren. Konformitede
olma olasılığı kişinin konformite göstereceği grup hem sosyal etkinin kaynağı hem de sosyal etkiye
ya da kişilerle yalnız olduğunda ve konformite gös- maruz kalan aynı davranışı sergilerken, itaatte bu

54
Sosyal Psikoloji I

yönden de bir asimetri vardır: Emri yerine getiren hatırlamasıdır. Diğer yandan öğretmen rolündeki
bir davranış sergiler ama emri veren o davranışı deneğin görevi deneyde kelime çiftlerinden ilkini
yapmaz. Bunlarla bağlantılı olarak konformitede söyleyip ikinci kelimenin ne olduğunu öğrenci de-
güç kullanımı daha gizli ve dolaylıdır, oysa itaat söz neğe sormasıdır. Deneyin görünürdeki amacı ceza-
konusu olduğunda güç kullanımı açık ve direkt bir nın öğrenme üzerinde etkili olup olmadığını gös-
biçimde gerçekleşir. termek olduğu için, öğretmen rolündeki denekten
Asch’ın çizgiler deneyi daha sonra bazıları ta- yanlış cevap verdiğinde öğrenci rolündeki deneğe
rafından önemsiz bir deneysel görev konusunda ceza vermesi beklenmektedir. Ceza, elektrik şoku-
uymayı araştırdığı için eleştirilmiştir. Yale Üniver- dur. Öğretmen deneğin önünde bulunan şok ver-
sitesi Psikoloji Profesörü Stanley Milgram da bu me panelinde elektrik şokunun gücünü gösteren
eleştirmenlerden biriydi. Ancak Milgram’ı itaat çok sayıda düğme vardır. İlk düğme en hafif şok
araştırmasına iten asıl önemli neden itaatin yıkıcı olup 15 volttur ve düğmeler 15 volt artarak 450
sonuçları, diğer bir deyişle sosyal etkinin toplumsal volta kadar, yani öldürücü şoka kadar sıralanmış-
sonuçlarıdır. Bu açıdan Milgram’ın çalışması Han- tır. Öğretmen deneğin her yanlış cevapta 15 volt
nah Arendt’in “Eichmann Kudüs’te” adlı kitabın- arttırarak şoku vermesi gereklidir. Standart deney
da betimlediği “kötülüğün sıradanlığı” olgusunun koşulunda öğrenci denek öğretmen deneğin yanın-
sosyal psikolojik deneye sokulmuş hâli olarak gö- daki odada sandalyeye bağlanıp elektrik şokunu
rülebilir. Yahudi soykırımının nedenlerini anlama- alabilmesi için kollarına elektrotlar yerleştirilmiştir.
ya çalışan bir filozof olarak Hannah Arendt, Nazi Bu standart deneysel koşulda öğretmen denek öğ-
rejiminin nasıl olup da 6 milyon Avrupalı Yahudiyi renci deneğin sesini duyabilir ama kendisini göre-
öldürülmesini sağlayabildiğini sormuştur. Nazi Su- mez. Deney başlamadan önce denekler öğretmen
bayı Eichmann’ı Kudüsteki yargılaması sırasında ve öğrenci rolüne atanır. Bu atama denekler teker
izleyen Arendt soykırımda yer alan insanların ne teker araştırmacının odasına gidip bir torbadan
bir cani ne de psikopat olduğunu ileri sürmüştür, kura çekmesiyle gerçekleşir.
tersine bu insanlar sosyal baskıya boyun eğen sı- Deney öğretmen deneğin öğrenci deneğe liste-
radan vatandaşlardı. Eichmann mahkemedeki sa- den kelime çiftlerinden birini söyleyip diğerini öğ-
vunmasında Yahudilerden nefret etmediğini ama renci deneğe sormasıyla başlar. İlk birkaç soruda her
sadece kendisine verilen görevi yerine getirdiğini şey yolunda gider, çünkü öğrenci denek doğru cevap
iddia etmiştir. Yerine getirmesi gereken görev insan verir. Ancak daha sonra öğrenci denek hata yapma-
öldürmek bile olsa, görevin içeriğini hiç sorgula- ya başlar. Öğretmen denek ilk hatadan itibaren 15
madan görevi yerine getirmek zorunda olduğunu volt arttırarak şok vermeye başlar. Öğrenci denek
düşünen Eichmann’ın durumu akla itaatin nerede hata yaptıkça aldığı elektrik şokuna çeşitli aşamalar-
bitip kişisel sorumluluğun nerede başladığını so- da farklı acı tepkileri vermiştir. 75 voltta sadece bir
rusunu getirmektedir. Felsefi ve hukuki olarak da “ah” tepkisi verirken, daha sonra bu tepkilerin şid-
tartışılabilecek bu soruya, Milgram itaat deneyiyle deti giderek artmış, örneğin “çıkarın beni buradan,
sosyal psikolojik bir cevap vermiştir. dayanamıyorum!” ve hatta daha önceden hafif bir
kalp problemi olduğu bilindiği için “Çıkarın beni
buradan. Kalbim sıkışıyor.” gibi tepkiler vermiş-
Milgram’ın İtaat Deneyi tir. Tüm bunlar olurken öğretmen deneklerin bu
Milgram’ın itaat deneyi için yerel gazetede ce- acı tepkilerinden hiç etkilenmedikleri söylenemez.
zanın öğrenme üzerindeki etkisinin araştırılacağı Tam tersine şok düzeyi arttıkça stres belirtilerinin
bir deneyde yer almak üzere gönüllüler arandığı de giderek daha fazla gösteren öğretmen denekler,
ilanı verilmiş ve bu ilan için başvuran adaylardan her bir tepkiden sonra yanlarında beyaz bir labora-
çeşitli mesleklerden (işçi, işadamı vb.) 20 ile 50 yaş tuvar önlüğü ile ciddi bir biçimde duran Profesör
arasında 40 kişi denek olarak seçilmiştir. Deneyin Milgram’a dönüp ne yapmaları gerektiğini sormuş-
amacı gereği deneyde deneklerin iki rolden birine lardır. Deneysel standardizasyonu sağlamak için öğ-
atanması söz konusudur: öğretmen ve öğrenci. Öğ- retmen deneklerin hepsine otorite tarafından belirli
renci rolündeki deneye verilen görev deney önce- türde cevaplar sırayla verilmiştir. Bunlar “Lütfen de-
sinde kendisine verilen kelime çiftlerini ezberleme- vam edin” ve “Deneyin başarılı olması için devam
si ve deney sırasında bu listede yer alan kelimeleri etmeniz gerekiyor” türünden cevaplardır.

55
Sosyal Etki

Peki bu deneyin sonucuna dair sizin tahmininiz doğruluğunu kontrol etmek, sıradaki kelime çiftini
nedir? Kaç kişi öğrenci deneğin çektiği acıya rağ- kontrol etmek vb.) ve azalmayan bir tempoyla bun-
men 450 volta çıkmıştır? Bu soru Yale üniversitesi ları yaptığı için durup ne yapıyor olduğunu düşün-
psikoloji bölümü öğrencilerine sorulmuş ve %1 ce- me olanağı yoktu. Milgram, deneye bir dinlenme
vabı alınmıştır. Aynı soru orta sınıf yetişkinlere ve arası verseydi belki de büyük çoğunluğu yaptıkla-
bir grup psikiyatriste sorulduğunda da benzer ce- rının üstüne düşünme fırsatı bulacaklar ve uyma
vaplar alınmıştır. Bu noktada 2. Dünya Savaşı’ndan gösterecekleri normu değiştireceklerdi. Bütün bu
önce 6 milyon Yahudinin katledileceği söylense açıklamalar bir yana, bu deneylerdeki itaat oranı-
kimsenin inanmayacağını ama sonuçta bu soykırı- nın yüksekliğini açıklayan en rahatsız edici faktör
mın gerçekleştiğini hatırlatmak gereklidir. Deneyin Milgram’ın “kişisel sorumluluğun yitirilmesi” ola-
bu standart koşulunda itaat oranı (yani 450 volta rak ifade ettiği faktördür. Eğer denekler yaptıkları
kadar elektrik şoku verme oranı) % 65’tir. 40 öğret- davranışın sonucundan otoritenin sorumlu olaca-
men denekten 26’sı deneyciye (Milgram’a) itaat et- ğını düşünüyorlar ve kendilerinin tek görevinin
miş ve öğretmen deneklerin hiçbiri şok vermeyi 300 “otoritenin dediklerine yerine getirmekten” ibaret
volttan önce durdurmamıştır. Bu sonuçların şaşırtı- olarak görüyorlarsa, ki Milgram böyle olduğuna
cı derecede yüksek olduğu açıktır. Deneyi okudu- inanıyordu, o zaman Nazi subayı Eichmann’ın
ğunuz süre boyunca bilim uğruna da olsa “böyle bir yaptıklarını (Yahudileri gaz odasına göndermek)
deney nasıl yapılabilir, insanların acı çekmelerine herkes yapabilir (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
nasıl izin verilebilir” sorularını sormuş olmalısı- Milgram’ın burada detaylarıyla anlatılan dene-
nız ve bunu sormakta da haklısınız. Ancak hemen yi, itaat deneylerinde standardı oluşturan koşuldur.
belirtmek gerekir ki gerçekte bu deneyde kimseye Bununla birlikte, Milgram her bir deneysel koşulda
elektrik şoku verilmemiştir. Kura çekerek öğretmen farklı bir değişkeni test eden toplam 18 deney ger-
rolüne atanan gerçek deneklerin hiçbiri o torbadan çekleştirmiştir. Bu deneylerin biri hariç hepsinde
öğrenci kartını çekemezdi. Çünkü zaten torbada sa- denekler aynıdır. O tek deneyde de erkek denekler
dece öğretmen yazılı kartlar vardı. Öğrenci denek yerine kadın denekler deneye katılmış ve erkeklerin
daha önceden nasıl tepki vereceği belirlenmiş sahte olduğu koşuldakiyle neredeyse aynı olan itaat oranı
denekti. Sonuçta deneye gönüllü olarak katılan 40 elde edilmiştir. Milgram’ın deneysel paradigması
kişinin hepsi öğretmen rolündeydi. daha sonra pek çok farklı ülkede tekrarlanmıştır.
Bu deney sonucu nasıl açıklanabilir? Öğretmen Bunlar içinde İtalya, Almanya, Avustralya, Hollan-
denekler başka bir insana acı çektirmeyi reddedip da, Avusturya, Ürdün ve İspanya bulunmaktadır.
deneyden ayrılmak yerine neden otoriteye itaat et- İtaat oranları İspanya ve Hollanda’da % 90, İtalya,
mişlerdir? Öğretmen deneklerin sadist olduklarını Almanya ve Avusturya’da % 80, Avustralyalı erkek-
söyleyebilecek tek bir bulgu yoktur. Tersine öğ- lerde % 40 ve Avustralyalı kadınlarda % 16 bulun-
retmen deneklerin tümü şok verirken son derece muştur (Hogg ve Vaughan, 2011).
belirgin stres belirtileri göstermişlerdir. Otoriteye Bu deneylerle ilgili dikkat çekilmesi gereken
karşı çıkamamak, otoriteyi üzecek ya da kızdıracak başka çok önemli bir nokta deneydeki etik ihlaller-
bir tepkiye yol açmamak için otoritenin devam et- dir. Bu deneyler, sonuçları kadar ve hatta sonuçla-
meleri yönündeki baskıya “hayır” diyememişlerdir. rından çok etik açıdan tartışılmıştır. Öğretmen de-
Deneyin başında uzmana yani meşru otoriteye ita- neklere, öğrenci denekler elektrik şoku almadıkları
at etmek akla yakınken (sonuçta ne yaptığını bilen hâlde aldıkları düşündürtülmüş ve üstelik yaşadık-
ve kendi alanında saygın bir profesörün deneyinde ları acıya kendilerinin yol açtıklarını düşünmeleri-
bulunuyorlardı) deney ilerledikçe “otoriteye itaat ne izin verilmiştir. Gerçekte elektrik şoku verilme-
et” normuna uymak hiç de makul görünmüyordu miş olsa bile öğretmen deneklerin deney boyunca
ama yolun yarısında fikir değiştiremedikleri düşü- yaşadıkları stres ve bu stresin kendilerinde yarattığı
nülebilir. Eğer baştan deneklere öldürücü şok ver- psikolojik tahribat gerçektir. Bu deneydeki etik so-
meleri gerekebileceği söylenseydi belki çoğu bunu runlar şu üç soru üzerinden tartışılmıştır (Hogg ve
reddedebilirdi ama bunun tersine deneyde “insan- Vaughan, 2011: 278):
lara zarar verme” normu yavaş yavaş ihlal edilmişti.
Araştırma, katılımcılara böyle bir stres yaşata-
Ayrıca öğretmen denek aynı anda birden çok işle
cak denli önemli midir? Ya da hangi araştırma ya-
uğraştığı (kelimeyi sormak, yanıtı kaydetmek ve
şatılan böyle bir stresi haklı çıkarır?

56
Sosyal Psikoloji I

Katılımcılar herhangi bir aşamasında deneyi elektrota bastırması gereklidir. Fiziksel temas artık
bırakabileceğini biliyorlar mıydı? Milgram deney- yakınlığın en uç hâlidir. Bu durumda itaat oranı %
lerinde katılımcılara deneyden istedikleri zaman 30’a düşer. Acıya bu kadar yakından tanık olunan
ayrılmakta özgür oldukları açıkça söylenmemiştir. bir durumda gene de yüksek bir orandır bu.
Katılımcı deneye başlamadan önce deneye ka-
tılmaya özgür bir biçimde rıza göstermiş midir? Öğretmen Denekle Otorite Arasındaki
Milgram deneylerinde öğretmen denekler deneye
Fiziksel Mesafe
gönüllü olarak katılmışlardır ama deneyin gerçek
amacı gizlenmiş olduğu için bu amaca ilişkin rıza- Milgram öğretmen denek ile otorite figürü ara-
ları alınmamıştır. sındaki fiziksel yakınlığı üç düzeyde manipüle edip
itaat oranlarına bakmıştır. İlk koşulda öğretmen
denek öğrenci deneğe şok verirken otorite figürü
İtaati Etkileyen Faktörler onunla aynı odada, yanındadır. Bu yukarıda anla-
Milgram, deney sonuçlarını yorumlarken bazı tılan deneysel koşuldur (İtaat oranı % 65). İkin-
koşullarda itaat düzeyinin yüksekliğinden çok itaat ci deneysel koşulda otorite figürü deneye yönelik
düzeyinin farklı koşullar altında değiştiğine vurgu yönergeyi verdikten sonra odadan ayrılmış ve daha
yapmıştır. Yani itaat düzeyinin bazı koşularda çok sonraki talimatları telefonla vermiştir. Bu koşulda
yüksek olması bu deneylerin sonucuna ilişkin san- itaat oranı % 20.5’e düşmüştür. Üçüncü koşulda
sasyonel bir etki yaratmış olabilir ama daha önem- deneye ilişkin talimatlar daha önceden bir teybe
lisi itaatin koşullara bağlı olarak ciddi düzeylerde kaydedilmiştir. Bu koşulda öğretmen denek deney-
değişen dinamik doğasıdır. Bu bölümde Milgram ciyi (otoriteyi) hiç görmemiştir. Bu koşulda öğret-
deneylerinde itaat koşullarını etkileyen dört faktör men denekler, elektrik şokunu hiç arttırmadan en
ele alınmıştır. alt düzeyde vermişlerdir.

Kurbanla Öğretmen Denek Otoritenin Meşruiyeti


Arasındaki Fiziksel Mesafe Milgram’ın deneylerini eleştirenlerden ba-
Milgram, öğretmen denekle öğrenci denek zıları yüksek düzeyde itaatin bu deneyin Yale
arasındaki fiziksel/mekânsal uzaklığı dört farklı Üniversitesi’nde yapılmasıyla ilgili olduğunu ileri
uzaklıkta manipüle etmiştir. En uzak koşulda öğ- sürmüştür. Zira katılımcılar Yale Üniversitesi gibi
renci denek ayrı bir odaya oturtularak sandalyeye güvenilir ve prestijli bir kurumda kimseye zarar
bağlanır. Bu koşulda interkom (ses sistemi yoktur). verilmesine izin verilmeyeceğini düşünmüş olma-
Dolayısıyla öğretmen denek öğrenci deneği göre- lıydılar. Bunu test etmek için Milgram, deneyi Yale
mez ve duyamaz. Öğretmen denek sadece 300 volt Üniversitesi ile ilgisi olmayan sıradan bir binada
elektrik şoku verdiğinde duvara vurulduğunu duyar gerçekleştirmiştir. İtaat oranı düşmüş olsa da bu
ve bundan sonra öğrenci denekten sorularına cevap istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş değildir. %
alamaz. Kurbanın acısına tanık olunmadığı, empati 65’ten % 48’e düşmüştür. Ancak deney yine aynı
ipuçlarının tamamen kaldırıldığı bu durumda itaat binada ama bu kez otorite figürü olarak Milgram’ın
oranı (öğretmen deneğin otoriteye karşı çıkamayıp yerine sıradan birinin yer almasıyla gerçekleştirildi-
450 volta kadar çıkma oranı) % 65’in üzerindedir. ğinde itaat oranı daha anlamlı bir düzeye, % 20’ye
Yukarıda detaylarıyla anlatılan koşulda, yani öğret- düşmüştür. Bu sosyal bağlam fark etmeksizin, araş-
men deneğin öğrenci deneği görmediği ama duy- tırmacının itaati yaratmak için yeterli bir prestije ve
duğu koşulda itaat oranı % 65’tir. Üçüncü koşulda otoriteye sahip olması gerektiğini göstermektedir
öğretmen denek ile öğrenci denek aynı odadadır. (Franzoi, 2003).
Yüzünü görmez ama kurbanın acısına tanık olur.
Dolayısıyla bu koşulda empati ipuçları artmıştır. Grup Baskısı
Bu koşulda itaat oranı % 40’a düşmüştür. Dördün-
İtaat oranının üzerinde en dramatik etki yara-
cü koşulda öğretmen denek öğrenci denek ile aynı
tan faktör grup baskısıdır. Milgram bu faktörün
odadadır. Ama bu kez öğrenci deneğin elektrik
etkisini öğretmen denek sayısını üçe çıkararak test
şokunu alması için öğretmen deneğin onun elini
etmiştir. Bu deneylerdeki üç öğretmenin ikisi ne

57
Sosyal Etki

yapacakları deneyden önce belirlenen sahte de- davranışlar konformite gösterilen grup ve itaat edi-
nek ve biri gerçek denektir (Elbette gerçek denek len otorite figürü fiziksel olarak aynı ortamdayken
diğer ikisinin sahte denek olduğunu bilmiyordu). gösterilir. Grup ya da otorite figürü orada olma-
Üç öğretmen denek, bir öğretmen deneğin yaptığı dığında bu davranışlar ortadan kalkar. Çünkü bu
işleri bölüşerek yapmıştır. Biri kelime listesini oku- uyma davranışları sadece ödül ve ceza verebilecek
makla, diğeri öğrencinin verdiği cevapların doğru grup ya da otorite olduğu için gerçekleştirilir. Tra-
olup olmadığını ona söylemekle görevlidir. Ger- fik kurallarına itaat yoluyla uyan sürücüler, trafik
çek denek ise orijinal deneyde olduğu gibi elektrik polisi, kamera ya da radar olduğunda trafik kural-
şoku vermek için düğmeye basmakla görevliydi. Üç larına uyarlar ama bunların hiçbiri olmadığında
öğretmenle yapılan deneylerin bir koşulunda diğer kuralları ihlal ederler.
iki öğretmen (sahte denekler) deneycinin talimat- Diğer yandan bilgisel sosyal etki bir kişinin
larını harfiyen yerine getirmişler ve öğrenci denek gruba bilgi edinmek için uyma gösterdiğinde ger-
için hiçbir sempati belirtisi göstermemişlerdir. Bu çekleşir. Eğer içinde olduğumuz durumu ya da
koşulda itaat oranı % 72’ye çıkmıştır. Diğer bir ko- gerçekliği tanımlayamıyorsak başkaları bizim için
şulda ise 150 volta gelindiğinde ve öğrenci denek- bilgi kaynağı hâline gelirler. İçinde bulunduğumuz
ten ilk kez şiddetli tepki geldiğinde öğretmen de- durumun belirsizliğini azaltmak ya da ortadan kal-
neklerden biri deneye devam etmeyi reddetmiş ve dırmak için ya başkalarına direkt olarak ne düşün-
odadan ayrılmıştır. Diğer öğretmen denek de 210 düklerini sorarız ya da onların ne yaptığını izleriz
voltta deneyden ayrılmıştır. Bu durumda itaat ora- ve biz de doğru olduğunu varsayarak başkalarının
nı en düşük düzeye gerilemiştir: % 10. Bu son ko- yaptığı aynı davranışı yaparız. Böyle bir sosyal etki
şul, Asch’ın konformite deneyindeki çoğunluktaki sürecinde güçsüz, kendine güvenemeyen veya ira-
söz birliğinin bozulma etkisine çok benzemektedir. desiz olduğumuz için değil, içinde bulunduğumuz
Orada nasıl çoğunluğa karşı çıkan bir kişi çoğunlu- belirsizliği ortadan kaldırmak için, başkalarını bilgi
ğa direnmenin meşru olduğunu gösterdiyse, bura- kaynağı olarak gördüğümüz için uyma gösteririz.
da da otoriteye itaat etmeyi reddeden iki öğretmen Başkalarının bilgi kaynağı olmasının nedeni bizim
denek otoriteye direnmenin meşru bir davranış belirsiz olarak gördüğümüz durumu onların doğ-
olarak görülmesine yardım etmiştir (Aronson, Wil- ru bir şekilde yorumladıklarına ve uygun hareket
son ve Akert, 2012). tarzını seçmede bize yardımcı olacaklarına inan-
mamızdır. Bilgisel sosyal etki sonucu benimse-
Normatif Sosyal Etki ve Bilgisel nen davranışların süreklilik gösterdiği, yani uyma
Sosyal Etki gösterilen grup orada olmadığında da sergilendiği
vurgulanmalıdır. Kişiler bu davranış normuna be-
Sosyal psikolojide sosyal etki (norm oluşumu,
nimseyerek uydukları için grubun fiziken orada ol-
konformite ve itaat) konusu çok zengin görgül
maması davranışlarda bir farklılık yaratmaz. Trafik
araştırmalarla çalışılmış olmasına rağmen bu araş-
kurallarının kural olduğu için uyulması gerektiğine
tırmaların öncüllerini ve sonuçlarını yorumlayacak
inanan sürücüler trafik polisi ya da kamera olsun
yeterli bir teorik çerçeve geliştirilememiştir. Bu ko-
ya da olmasın örneğin kırmızı ışıkta dururlar.
nudaki en temel çaba sosyal etki biçimlerini ayırt
etmek üzere geliştirilmiş kavramlaştırmadır. Sosyal
psikologlar sosyal etkiyi ikiye ayırmaktadırlar: nor-
matif sosyal etki ve bilgisel sosyal etki. Normatif Sosyal Etki
Ödül almak ve cezadan kaçınmak için gösterilen
Normatif sosyal etki bir kişinin bir kişi ya da
uyma davranışıdır. Başkalarına davranışın sonuç-
bir gruba ödül almak ya da cezadan kaçınmak için
ları açısından bağımlı olmaktır.
konformite ya da itaat gösterdiğinde gerçekleşen
bir etki türüdür. Asch’ın deneyi açıkça normatif Bilgisel Sosyal Etki
etki üretmiştir. Çünkü hatırlayacağınız gibi gerçek Belirsizliği ortadan kaldıracak bilgiyi edinmek
denekler grup tarafından dışlanmamak ve alay edil- için gösterilen uyma davranışıdır. Başkalarına bil-
memek için çoğunluğa konformite yoluyla uyma gi için bağımlı olmaktır.
göstermişlerdir. Normatif etki sonucu ortaya çıkan

58
Sosyal Psikoloji I

bahseder: uyma, norm oluşması ve yenilik. Uyma


4 çoğunluğun azınlığı ikna etmesiyle ya da kendi fik-
sıra sizde rini benimsetmesiyle sağlanan bir çoğunluk etkisi-
İtaat davranışını kişisel özellikler yerine
dir. Norm oluşması karşılıklı uzlaşmayla grupların
sosyal bağlamın özellikleri ile açıklamak
birbirine yaklaşmasını ifade eder. Yenilik ise azınlık
neden önemlidir? Tartışınız.
grubunun görüşlerini çoğunluğa benimsetmek için
çatışma yaratmasıdır (Bu bağlamda çatışma, şiddet
anlamına gelmez) (Hogg ve Vaughan, 2011).
Moscovici, azınlık etkisinin mümkün olduğunu
AZINLIK ETKİSİ görgül deneylerle göstermiştir. Ancak azınlık etki-
Ünitede buraya kadar ele alınan sosyal etki bi- sinin gerçekleşmesinin mümkün olduğuna ilişkin
çimleri genel olarak çoğunluk etkisi olarak adlandı- deneysel kanıta geçmeden önce azınlık kavramın-
rılabilir. Sherif ’in çalışmalarında gerçekliği tanım- dan ne anlamamız gerektiğini açıklamak gerekir.
lamak için, Asch’ın çalışmalarında grup tarafından Azınlığı tanımlamak diyalektik olarak çoğunluğu
dışlanmamak ve Milgram’ın çalışmalarında otori- da tanımlamak anlamına gelir. Hatırlayacağınız
teye “hayır” denilemediği için gruba ya da güçlü üzere Asch’ın konformite deneylerinde çoğunluk,
kişiye uyma gözlenmiştir. Farklı nitelikler taşısalar operasyonel olarak deneysel soruya aynı yanlış
da tüm bu uyma davranışları verili düzenin ve sta- cevabı kişi sayısı ile tanımlanmıştı. Buradan yola
tükonun (verili güç ilişkileri) nasıl korunduğunu çıkarak çoğunluğun çokluk ve azınlığın da azlık ol-
ve devam ettirildiğini sosyal psikolojik açıdan açık- duğu ileri sürülebilir mi? Diğer bir deyişle çoğun-
lamayı mümkün kılar. Ancak sosyal etkiyi sadece luk ve azınlık sayısal olarak tanımlanabilen kav-
bununla sınırlamak problemlidir. Bunu ilk defa ramlar mıdır? Sayısal çokluğun güçlü olmak ya da
dile getiren Fransız sosyal psikolog Moscovici’dir. sayısal azlığın güçsüz olmak anlamına geldiği sosyal
Moscovici Amerikan sosyal psikolojisinin sosyal bağlamlar olabilir ama azınlık ve çoğunluğu tanım-
etki yaklaşımını tamamen uyma üzerine kurduğu lamada kullanılan asıl kriter güçtür. Moscovici’ye
gerekçesiyle sert bir biçimde eleştirmiş ve bunu göre bir toplumsal grup kendi yaşamı hakkında ka-
uyma yanlılığı terimiyle ifade etmiştir. Bu yanlılık rar veremiyorsa bu bir azınlık gruptur. Dolayısıyla
bütün bir sosyal etkiyi insan yaşamının statükoya sayısal olarak çoğunluk olduğu hâlde, kendi yaşamı
adapte olmaya ve böylece tekbiçimliliği sağlamaya hakkında karar verme gücü olmayan bir grup azın-
ve istikrarı devam ettirmeye hizmet etmesi gerek- lık olarak görülebilir. Bazıları sayısal olarak dünya
tiğine inanmayı içerir. Bu anlamda da Amerikan nüfusunun yarısını oluştursalar da kadınların bir
sosyal psikolojisinin sosyal etki çalışmaları çoğun- azınlık olarak görülebileceğini öne sürmektedir.
luk ve azınlık arasında asimetrik bir ilişki öngör-
müştür. Çoğunluğun azınlığı nasıl etkilediğine Azınlık Etkisi: Mavi-Yeşil Deneyleri
odaklanılmış, ama azınlığın çoğunluğu etkileyebi- Moscovici ve arkadaşları azınlık etkisi konu-
leceği fikri göz ardı edilmiştir. Aslında tüm Ame- sunda bir dizi deney gerçekleştirdi. Ancak burada
rikan sosyal psikolojisi çoğunluk etkisi çalışırken, bu deneylerin sadece standart versiyonu ele alın-
Moscovici’nin azınlık etkisi çalışmanın gereğine mıştır. Bu deneye üniversiteli kız öğrenciler denek
vurgu yapmasının kendisi bir azınlık tavrı olarak olarak katılmıştır. Deney görünüşte bir renk algısı
anlaşılabilir. deneyidir. Katılımcıların hepsi deneyden önce renk
Verili düzenin sürdürülmesi ve normların ko- körlüğü testinden geçirilmişlerdir. Deneyde uyarıcı
runması toplumsal yaşamın sürekliliği için ne kadar olarak 36 renk slaytı kullanılmıştır. Bu slaytların
elzemse sosyal değişim de bir o kadar kaçınılmazdır. hepsi mavidir ancak mavinin açıklı-koyulu çeşitli
Sosyal etkiyi sadece çoğunluğa uyma ile sınırlandır- tonları kullanılmıştır. Deneyde üç koşul vardır, bir
mak sosyal değişimi açıklayamaz. Bu nedenle Mos- kontrol koşulu ve iki deneysel koşul. Bu koşulların
covici yeniliğin nasıl ortaya çıktığının ve topluma her birinde altı denek yer almıştır. Kontrol koşu-
nasıl yayıldığının anlaşılması gerektiğini ileri sürer. lunda tüm katılımcılar gerçek deneklerdir. Her biri
Ona göre yenilikçi fikirler aktif azınlıkların etkisiy- sırayla 36 slaytın ne renk olduğu sorusuna cevap
le topluma yayılırlar ve sosyal değişime yol açarlar. vermişlerdir. Bu koşulda hata oranı sıfıra yakındır.
Özetle Moscovici üç farklı sosyal etki türünden Bu sonuç diğer deneysel koşullardan elde edilen

59
Sosyal Etki

sonuçlar için bir karşılaştırma çıtası işlevini görür. Aynı Süreç Modeli ve Farklı Süreç
Diğer iki deneysel koşulda yine altı katılımcı yer Modeli
almıştır ancak bu katılımcılardan ikisi sahte denek, Sosyal psikologlar arasında azınlık etkisi ve ço-
dördü gerçek denektir. Deneysel koşullardan biri ğunluk etkisinin aynı sosyal psikolojik süreç mi
tutarsız azınlık, diğer tutarlı azınlık koşuludur. Tu- yoksa farklı dinamiklerle işleyen süreçler mi olduğu
tarsız azınlık koşulunda iki sahte denek 36 mavi yönünde bir tartışma vardır. Aynı süreç modelini
slaytın 24’üne yeşil ve 12’sine mavi cevabını ver-
savunanlar azınlık etkisi ve çoğunluk etkisinin aynı
mişlerdir. Tüm yeşil cevapları ve tüm mavi cevapla-
sosyal psikolojik dinamiklerle işlediğini ve yalnız-
rı ardı ardında değil, karışık bir sırayla vermişlerdir.
ca sonucun farklı olduğunu iddia etmektedirler.
Diğer dört deneğin bu iki kişiden etkilenerek ger-
Tek süreç modeline göre çoğunluğun bilgisel etkisi
çekte mavi olan slaytlara yeşil cevabı verme oranı %
yüksek olduğunda, yani kendilerine güvenleri yük-
1.25’tir ve bu oran istatistiksel olarak anlamlı değil-
sek olduğunda (gerçeği tanımlama meşruiyetleri
dir. Yani bu koşulda azınlık etkisi elde edilememiş-
tir. Diğer yandan tutarlı azınlık koşulunda iki sahte olduğunda) ve çoğunluğun normatif gücü (yaptı-
denek 36 mavi slaytın hepsine yeşil cevabını ver- rım gücü) yüksek olduğunda, azınlığın çoğunluk
mişler ve diğer dört gerçek deneğin mavi slaytların üzerinde bilgisel etkisi olmayacak ve bu durumda
ne kadarına yeşil dediklerine bakılmıştır. Bu koşul- denge çoğunluktan yana olduğu için sonuçta ço-
da gerçek deneklerin mavi slaytlara yeşil cevabını ğunluk etkisi galebe çalacaktır. Ama çoğunluğun
verme oranı % 8.2’dir ve bu oran istatistiksel olarak kendine güveni azaldığında (gerçeği tanımlama
kontrol grubuyla kıyaslandığında anlamlıdır. Bu meşruiyeti sorgulanmaya başladığında) azınlıktan
oran Asch’ın konformite deneyinde elde ettiği % gelen ve kendileriyle çelişen bilginin daha fazla et-
33’ten çok daha düşük bir orandır ama hâlâ önemli kisi olacaktır. Buna çoğunluğun azalan normatif
kabul edilmektedir. gücü de eşlik ettiğinde, azınlık ve çoğunluk arasın-
daki dengede azınlık etkisi galebe çalacaktır.
Azınlığın Davranış Tarzı Oysa Moscovici ve diğer sosyal psikologlar
azınlık ve çoğunluk etkisinin birbirlerinden ayrı
Moscovici, azınlığın çoğunluğu etkilemesinin
ve farklı süreçler olduğunu iddia etmektedirler.
belki kolay değil ama mümkün olduğunu ileri sür-
Farklı süreç modeline göre çoğunluğun bilgisel
mektedir. Bunu gerçekleştirebilmesi için azınlığın
etkisi verili durumu kanıksanmış bir şekilde meş-
belirli bir davranış tarzına sahip olması gerekir.
ru görmeyi sağlıyor (güneşin doğudan doğması ve
Moskociye göre, eğer azınlık çoğunluğu etkilemek
batıdan batması gibi doğal bir olgu olarak görü-
istiyorsa tutarlı davranmalıdır. Tutarlılık hem za-
lüyor) ise ve buna ek olarak genel normlara dayalı
man içinde hem de grup üyeleri arasındaki tutarlı-
lık olarak anlaşılmalıdır. Zaman içinde tutarlılıktan bir normatif etkisi varsa otomatik bir süreç olarak
azınlık grubunun aynı şeyleri sürekli tekrarlaması çoğunluk etkisi ortaya çıkacaktır. Çoğunluk etki-
değil, çoğunluk üzerinde tutarlılık algısı yaratması si zaten hâlihazırdaki normlara uymak anlamına
kastedilmektedir. Grup üyeleri arasındaki tutarlılık geldiğinden her zaman yapılan davranışların dü-
ise grubun söz birliği içinde olmasıdır. Azınlığın şünülmeden, sorgulanmadan tekrar edilmesini
davranış tarzını oluşturan ikinci özellik özerkliktir. içerir. Farklı süreç modeline göre, azınlık etkisi
Azınlık grubu belli ilkelere göre hareket ettikleri, ise azınlığın tutarlı ve mantıksal argümanlarıyla
kişisel çıkar ya da başka gizli kapaklı güdüleri ol- üretilir. Ancak azınlık etkisi, çoğunluk etkisinde
madığı izlenimi verirlerse çoğunluk üzerinde etkili olduğu gibi otomatik bir süreç sonucunda ortaya
olabilirler. Üçüncü bir davranış özelliği ise katılık/ çıkmaz. Tersine çoğunluk, azınlığın argümanlarını
esneklik ekseninde betimlenebilir. Azınlık grubu derinlemesine bir zihinsel işlemden geçirmek zo-
çoğunluk grubuyla tüm müzakere yollarını kapat- rundadır. Zira azınlığın argümanları o konuda o
mışsa ve bu konuda çok katı ise çoğunluk tarafın- zamana kadar yaygın ve güçlü olan norma aykırı,
dan dogmatik görünür ve reddedilir. Diğer taraftan onunla çelişen iddialar içerir. Azınlık etkisinin ga-
çok esnek olursa bu kez tutarsızlıkla suçlanabilir ve lebe çalması için, bu etkiye maruz kalanlar güç-
aşırı esneklikten dolayı çoğunlukla arasındaki farkı lü ve yaygın normlarla yeni argümanlar arasında
ortaya koyamaz. Bu nedenle azınlık grubu katılık/ kafalarında çatışma yaşayacaktır (Stainton-Rogers,
esneklik ekseninde dengeyi tutturmak zorundadır. 2003). Azınlık grup, etkisini sadece bilgisel etki

60
Sosyal Psikoloji I

yoluyla üretebilir. Zira azınlığın tanımı gereği normatif gücü


yoktur ve bu yüzden çoğunluk üzerinde baskı oluşturamaz. 5
Özetle farklı süreç modeline göre çoğunluk etkisi mekanik, sıra sizde
kolay gerçekleşen ve kendini hemen gösteren bir etkidir. Oysa Tek yönlü ve çift yönlü azınlık kavramla-
azınlık etkisi zor gerçekleşen, derinlemesine zihinsel işlem ge- rını araştırınız.
rektiren, yavaş ve örtük sonuç üretir.

Araştırmalarla
İlişkilendir
2013, “Kötülüğün Sıradanlığı”nın ortaya çıkışının 50. yıl dönümüydü
Hâlâ 2013’teyken ahlak felsefesinde önemli bir kavram olan ve Alman filozof Hannah Arendt’in
çalışmalarıyla yeniden meşrulaştırılan kötülük kavramının ortaya çıkışının yıl dönümünü kutlamak
istiyorum. 50 yıl önce Arendt, 20. yüzyılın geri kalanında etik alanındaki tartışmaları muazzam şekilde
etkileyecek bir kavram ortaya attı. Bu tartışmalar günümüzde de hâlâ sürmekte ve muhtemelen kav-
ramın etkilerinin de onun hayal ettiğinden daha geniş sonuçları oldu. Arendt, kötülüğün sıradanlığı
fikrini ortaya atmıştı.
İlginç bir şekilde, 20. yüzyılın başlarında, özellikle de Anglo-Sakson felsefesini benimseyen filozof-
ların neredeyse hepsi kötülük kelimesini kullanmayı bırakmıştı. İngilizce konuşan pek çok filozofun
hayatın anlamındansa kelimelerin anlamıyla boğuştuğu bir dönemde bu kelime, dini bir yüktü (kötü-
lük problemini, tanrıbilimi düşünün: iyi bir tanrı dehşet verici olayların olmasına nasıl izin verebilirdi?),
fazla peşin hükümlü ve fazla ahlakiydi. 19. yüzyılda ve hatta daha da öncesinde Immanuel Kant gibi
düşünürler, hem kendilerini hem de okuyucularını hayattaki nihai anlam ve değerlerle ilgili tartışmalara
sokmaktan çekinmezlerdi ve kötü insan tanımı, analiz konusu olarak farklı ya da rahatsız edici değildi.
Ancak, yirminci yüzyılın ortasında en akla gelmeyecek davranış Avrupa kıtasının her yerine yayıldığın-
da ahlak filozofunun elinden ne gelir ki? “Kötü davranış” olarak mı değerlendirsin? “Batı toplumunun
standartlarına göre pek çok insan tarafından uygun görülmeyen davranış” olarak mı? Yoksa “kültürel
bir alt kümenin ahlaki tercihi” ya da “kültürel etkileşimin bir başka şekli” olarak mı? Yirminci yüz yılın
ortalarında yaşayan bir filozof, Nazi vahşetini tasvir etmek için hangi kelimeleri kullanabilirdi? Yahudi
soykırımından kıl payı kaçan bir Alman Yahudisi olan Arendt, ele geçirilen bir soykırım azmettirici-
si olan Nazi memuru Adolph Eichmann’ın 1963 yılında Kudüs’te görülen davasında bulunmuştu ve
onun canavar gibi görünmemesi Arendt’i şaşırtmıştı. Eichmann, aksine, korkutucu bir şekilde normal
görünüyordu. Eichmann Kudüs’te: Kötülüğün Sıradanlığı adlı kitabında da yazdığı gibi, bu normallik
Nazilerin terör, işkence ve cinayetlerdeki yükümlülüğünün korkunç anahtarıydı: İşkence yapan Nazi-
ler, üstlerinden gelen baskı ya da çarpık değerler ve düşünceler sebebiyle işkence yapmanın ve masum
insanları öldürmenin doğru ve normal olduğu sonucuna varan normal insanlardı. Bu bir sıradanlık,
kötülüğün sıradanlığı hâline gelmişti.
İşte bu nedenle felsefede kötülük kavramı yeniden tanımlandı; dini bir bağlamdan çıkarıldı, kendi
irademizin zayıflığına (İnner Schweinehund) odaklandı. Bu zayıflığımız, üst kademeden birisi sorumlu
olmadığımızı, bunun herkesin iyiliği için olduğunu ya da emre uymazsak kötü şeylerin olacağını söy-
lediğinde diğer kişinin insanlığını göz ardı etmek isteyeceğimiz noktaya kadar sürüyü takip etmemizi
ya da konu ahlak duygusu ve insanlığı savunmaya gelince ortak paydada buluşmamızı sağlayan korkak
içgüdülerimizdir. Stanley Miligram, “elektrik şoku deneyleriyle” bu olguyu desteklemiştir. Deneylerde-
ki amacı, bir soruya yanlış cevap veren kişiye şok verilmesi söylendiğinde şoku veren kişinin ne kadar
ileriye gidebileceğini görmekti. Gerçekte kimseye şok verilmediğini bilmek rahatlatsa da Miligram’ın
deneklerinin, onlara yapmaları gerektiği söylendiğinde insanlara ölümüne şok vermeye istekli olması
tek kelimeyle endişe vericidir. İşte, kötülüğün sıradanlığı…

61
Sosyal Etki

Birkaç yıl sonra da, Philip Zimbardo, artık adı kötüye çıkmış olan ve “hapishane gardiyanlarının”
istemeyerek “mahkumlara” gerçekten zarar vermesiyle sonuçlanan Stanford Hapishanesi Deneyi’niger-
çekleştirdi. Katılımcılar yalnızca rol yapan öğrencilerdi çünkü “hapishane gardiyanlarına” “mahkumla-
ra” karşı acımasız olmaları tembih edilmişti ama bazıları rollerine kendilerini çabucak kaptırdılar ve bu
rolü haz için kullandılar. Zimbardo’nun kendisi 2007 yılında yayımlanan Şeytanın Etkisi (The Lucifer
Effect) adlı kitabında belirttiği gibi “hapishane gardiyanlarının” zulmetmeye olan isteklilikleri, ahlak
pusulaları bir şekilde bozulacak bir duruma sokulan tamamen normal insanların içinden çıkan kötülü-
ğün sıradanlığıydı.
Bu yüzden, 1960’lardan beri “kötülük” terimini felsefede tarif edilemeyecek kadar korkunç emir-
lere itaat etme ya da bu emirleri vermemizi ve diğer insanların insanlığını unutmamızı sağlayan, her
bireyin içinde gizlenen ahlaki zayıflık anlamında kullanabilmekteyiz. Ancak bu yeterli midir? Arendt’in
kötülük kavramını felsefe literatürüne yeniden kazandırması için cesaretli olması; pek çok düşünürün
yapmak istediği ama muhtemelen peşin hükümsüz meta etikle ilgilenmek için fazla kibar ve iyi eğitimli
olduklarından dolayı yapamadığı kınamayı dile getirmesi için dürüst olması gerekti.
Ve şimdi asıl soru, kötülük kavramını bir kere daha yeniden tanımlamaya hazır olup olmadığımız-
dır. Çünkü, onarılamayacak ve kasti zarara yol açan eylemlerin hepsi emirleri yerine getiren insanlar ya
da kötü rol modeller tarafından gerçekleştirilmiyor. Bazen bazı bireyler, yaptıkları seçimin zarara yol
açacağını ve toplum tarafından doğru karşılanmayacağını bilirler ama yine de tatmin olmak ya da kendi
çıkarları için bu seçimi yaparlar. Liste, okullara yapılan saldırılardan kilitli odalarda esir tutulmaya ya da
kadınları (bazen yabancılar, bazen de kız çocukları!) cinsel tatmin için bodrum katlarında hapsetmekten
seri cinayetlere kadar uzayıp gidiyor. Bunlar da kötülüğün sıradanlığı mıdır? Ben öyle düşünmüyorum.
Immanuel Kant, bu tercihlerin kötü olarak nitelenmeyi hak ettiğini söylerdi çünkü bu tercihler, (1)
bilinçli bir şekilde yapılıyor, (2) toplumun standartlarını ihlal ettiği bilindiği hâlde yapılıyor, (3) masum
insanlara şiddetli fiziksel ve psikolojik acı ya da zarar veriyor ve (4) bencil sebepler için yapılıyor. Bu
insanların “kötü” olmaktan çok akıl hastası olması mümkün müdür? Belki de öyledir; ancak suçlunun
toplumun ahlaki kurallarını anladığı düşünüldüğü durumda hukuk sistemimiz onu “aklı başında” ola-
rak tanımamıza izin verdiği sürece, kuralları yıkmak çaresiz hasta birine yardım etmekten daha kasti bir
eylem değildir. Bu nedenle, belki de eski bir kavramın günümüz etik literatürüne tekrar girmesine izin
verme zamanı gelmiştir. Hikayenin Ahlakı (The Moral of the Story) adlı ders kitabımda böyle davra-
nışları anlatmak için “korkunç kötülük” kavramını türetmiştim. Amacım, onu “kötülüğün sıradanlığı”
kavramından ayırt etmekti ama kötü eylemlerden mi yoksa kötü insanlardan mı bahsettiğimiz hâlâ bir
soru işareti, çünkü bu ikisi arasında dağlar kadar fark vardır.
Gelecekte belki, böyle kasıtlı, korkunç eylemleri anlatacak, bir yandan toplumun ahlaki öfkesini
yansıtmasına izin verirken bir yandan da suçlu patolojisine dair edinebileceğimiz her türlü sinir bilimsel
kavrayışın farkında olan bir kavram türetebiliriz. O zamana kadar, sıradan ve korkunç anlamında kulla-
nılan köklü “kötülük” kavramını tedbirli bir şekilde kullanmakta bir sakınca görmüyorum.

Kaynak: https://dusunbil.com/2013-kotulugun-siradanliginin-ortaya-cikisinin-50-yil-donumuydu/
(Erişim Tarihi: 10/08/2019)

62
Sosyal Psikoloji I

Sosyal etkinin doğasını


1 ve güç ile olan ilişkisini
betimleyebilecek

Sosyal etki çok genel olarak insanların bir gruptan ya da otoriteden etkilenmelerini ifade eder. Davranış-
sal düzlemde buna uyma adı verilir. Sosyal psikolojide klasik sosyal etki çalışmaları 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra Amerikan sosyal psikolojisinde gerçekleştirilen deneylerdir. Bu yüzden sosyal etki çalışmalarına
Amerikan sosyal psikolojisinin konuya bakışı damgasını vurmuştur. Bu bakış gruba uymayı baskıya bo-
yun eğmek, sürünün bir parçası olmak, iradesizlik ve zayıflık olarak görmektedir. Oysa bu bakışı eleştiren

bölüm özeti
diğer sosyal psikologlar kişilerin gruba ya da çoğunluğa tam tersine örneğin çıkarlarını korumak için
bilerek uyabileceklerini belirtmektedirler. Diğer yandan uyma davranışı kişiden değil, sosyal etkinin ger-
çekleştiği ortamın kendisinden kaynaklanabilir. Çünkü içinde olduğumuz sosyal ortama uygun davranış
gösteririz. Örneğin kütüphanede sessiz konuşmak, sosyal baskıya boyun eğmek değil, kütüphanedeki
norma uymaktır. Yani uyma her zaman sosyal baskı hissedilerek gösterilen bir davranış değildir. Bunun
bir örneği de sosyal rollerdir. Sosyal rollerimizi genellikle baskı hissettiğimiz için değil, sosyal rolümüz
öyle gerektirdiği için gerçekleştiririz. Zimbardo’nun hapishane deneyindeki tutuklu ve gardiyanların yap-
tıkları davranışları bu sosyal rollerin çerçevesi içinde açıklamak gereklidir.

2 Norm oluşumunu ve
etkisini açıklamak

Sosyal gerçekliğin belirsiz olduğu durumlarda insanlar yaşamlarına devam edebilmek (karar almak ve
harekete geçmek gibi) için o sosyal gerçekliği tanımlamak zorundadır. Bunu yapabilmek için de bilgi
kaynağı olarak diğer insanları referans alırlar. Böyle belirsiz durumlarda insanlar uzlaşarak sosyal ger-
çekliği tanımlayacak normlar oluştururlar. Bir kez böyle bir norm oluştuktan sonra da başka insanların
varlığından bağımsız olarak kişi o sosyal gerçekliği sahiplenir. Muzafer Sherif ’in otokinetik etki deneyi
böyle belirsiz bir durum yaratarak, deneysel uyarıcıya ait yargıda grup normunun oluşumunu ve daha
sonra insanların bu norma uyduklarını göstermiştir.

Konformitenin
3 dinamiklerini
açıklayabilecek

Asch gerçekliğe ilişkin hâlihazırda emin olduğumuz bir tanıma ve norma sahip olduğumuzda başkala-
rının davranışlarını referans olarak almayacağımızı düşünerek çizgiler deneyini düzenlemiştir. Ancak bu
deney insanların gerçeklik çok açık ve belirginken bile sadece grup ya da çoğunluğun baskısıyla yanlış
olduğuna inansalar bile uyma davranışı gösterdiğini kanıtlamıştır. Bu uyma davranışına konformite adı
verilir. Konformite düzeyi çeşitli durumsal ve kişisel faktörlerin etkisiyle değişebilir. Grubun büyüklüğü
belli bir dereceye kadar konformiteyi artttırır. Grupta söz birliğinin bozulması konformiteyi çok azaltan
önemli bir faktördür. Bu faktöre gerçekte gruba direnme dinamiğini çok iyi gösterir. Diğer yandan birey-
ci kültürlerde insanlar kendi içgruplarına bile karşı çıkabilirken, toplulukçu kültürlerde insanlar dışgruba
değil ama içgruplarına konformite yoluyla uyma gösterirler. Son zamanlarda yapılan deneysel çalışma-
larda deneysel görevin niteliğine bağlı olarak kadınların erkeklerden ve erkeklerin kadınlardan daha fazla
konformite gösterdiği bulunmuştur. Konformiteyi etkileyen kişisel faktörler benlik-farkındalığı, benlik-
sunumu ve kişisel kontrol ihtiyacıdır.

63
Sosyal Etki

4 İtaat yoluyla uymanın


dinamiklerini tartışabilecek

Milgram 2. Dünya Savaşı’nda Nazi rejiminin yaptığı soykırıma dair yapılan özellikle de Hannah
Arendt’in yorumlarından etkilenerek “kötülüğün sıradanlığı” olgusunu sosyal psikolojik bir deneyle gös-
termiştir. Etik açıdan çok problemi olan ve görünüşte öğrenmede cezanın rolünü test eden bu deneyde
insanlar sırf otoriteye “hayır” diyemedikleri için diğer bir insanın acı çekmesine yol açacak yıkıcı davranış
bölüm özeti

gösterebilmişler, sahte de olsa deneklere öldürücü düzeyde elektrik şoku verebilmişlerdir. Bu deneyin
daha çarpıcı bir sonucu çeşitli faktörlere göre itaat düzeyinin çok geniş bir aralıkta değişkenlik gösterme-
sidir. Kurbanla öğretme deneğin fiziksel yakınlığı, öğretmen denekle otorite figürünün fiziksel yakınlığı,
otoritenin meşruiyeti ve grup baskısı itaat düzeyinde değişiklikler yaratan faktörlerdir. Burada da Asch’ın
konformite deneyinde olduğu gibi itaat etmeyen başkalarının varlığı itaat düzeyini dramatik bir düzeyde
düşürmektedir. Sosyal psikolojide sosyal etki ikiye ayrılarak kavramlaştırılmaktadır: Bilgisel sosyal etki
ve normatif sosyal etki. Bilgisel sosyal etki gerçekliği tanımlamayı ve ona ilişkin norm oluşturmayı ifade
eder. Sherif ’in deneyindeki uyma bilgisel sosyal etkinin bir örneğidir. Normatif sosyal etki grup ya da
otorite figürünün verebileceği ödülü almak ya da cezadan kaçınmak için gösterilen uymayı ifade eder.
Asch’ın çizgiler deneyindeki konformite ve Milgram’ın itaat deneyindeki uyma normatif sosyal etkinin
örnekleridir.

Azınlık etkisinin
5 önemini ve dinamiğini
tartışabilecek

Moscovici, Amerikan sosyal psikolojisini sadece çoğunluk etkisini çalıştığı, azınlık etkisini göz ardı ettiği
için eleştirmiştir ve bunu uyma yanlılığı olarak ifade etmiştir. Çoğunluk etkisi var olan düzenin nasıl
devam ettiğini açıklarken azınlık etkisi sosyal değişmeyi açıklar. Moscovici yeniliğin azınlık gruplardan
çıktığını ve topluma yayıldığını ileri sürmüştür. Moscovici’ye göre azınlık kendi yaşamları üzerinde ka-
rar sahibi olmayan gruptur. Mavi-yeşil deneyleri ile azınlık etkisinin mümkün olabildiği gösterilmiştir.
Azınlık etkisi zor gerçekleşen bir etkidir. Bunun olabilmesi için azınlığın belirli bir davranış tarzına sahip
olması gerekir. Azınlık tutarlı olmalı, özerk olmalı ve katılık ile esneklik arasında bir denge tutturmalıdır.
Sosyal psikologlar arasında çoğunluk ve azınlık etkisinin aynı süreç mi yoksa farklı süreçler mi olduğu-
na ilişkin tartışmalar vardır. Aynı süreç modeline göre hem azınlık hem de çoğunluk etkisi aynı sosyal
mekanizmalarla işler, sadece ağırlıklarına göre sonuç ya azınlık ya da çoğunluk etkisi olur. Farklı süreç
modeline göre ise bu iki etki biçimi farklı sosyal psikolojik mekanizmalarla gerçekleşir. Çoğunluk etkisi
kolay, hızlı, herhangi bir zihinsel emek olmadan gerçekleşen ve hemen gözlenebilen bir etkidir. Azınlık
etkisi ise zor, yavaş ve kendisini hemen göstermeyen bir etkidir.

64
Sosyal Psikoloji I

1 I. Günlük yaşamda rutin olarak yapılan her 4 Aşağıdaki durumlardan hangisinde sosyal
şey çoğunluk etkisini üretir. etkinin sosyal baskı sonucu ortaya çıkmış olması

neler öğrendik?
II. Çoğunluğa uymak nasıl mümkünse di- daha muhtemeldir?
renmek de mümkündür.
A. Sınıfta sırayla söz alınır.
III. Çoğunluk etkisi yavaş ve zor gerçekleşen B. Askerler orduda emirlere itaat ederler.
bir etkidir. C. Kütüphanede yüksek sesle konuşulmaz.
IV. Çoğunluk etkisi statükonun yeniden üre- D. Çocuklara anneleri bakar.
tilmesini sağlar. E. Otobüste yaşlılara yer verilir.
Çoğunluk etkisi ile ilgili yukarıdaki ifadelerdenler-
den hangileri doğrudur? 5 Asch’ın “çizgiler deneyi”nde en düşük kon-
A. I ve IV B. I, II ve III formite (çoğunluğa uyma) düzeyi üreten deneysel
C. I, II ve IV D. I, III ve IV koşulun sonucu aşağıdakilerden hangisidir?
E. II, III ve IV A. Azınlık sosyal baskı sonucu çoğunluğa uyma
gösterir.
2 Zimbardo’nun “hapishane deneyi” aşağıdaki B. Azınlık dünyayı anlamlandırmak için çoğunlu-
sonuçlardan hangisini ortaya çıkarmıştır? ğa uyma gösterir.
A. Sosyal roller kimliğimizin sadece bir parçasıdır, sos- C. Çoğunluğun söz birliği bozulduğunda azınlı-
yal rollerimiz dışında farklı benliklerimiz olabilir. ğın çoğunluğa direnme gücü artar.
B. Sosyal rol gereği yapmamız gereken davranışlar D. Çoğunluğun azınlık üzerinde güçlü bir baskısı
benliğimize ters düştüğünde sosyal rolümüze vardır.
direniriz. E. Çoğunluğun sayısı arttığında azınlık üzerinde-
C. Sosyal roller sosyal dünyada var olmanın tek ki sosyal baskı da artar.
yolu olduğu için üzerimizde sosyal baskı kura-
rak işlerler.
D. Sosyal rolleri içselleştirdiğimiz için sosyal baskı 6 I. Bilgisel sosyal etki, grubun gerçeklik ta-
hissetmeksizin rollerimizin gereğini yaparız. nımını bireyin kendi gerçeklik tanımı
E. Sosyal roller, rollerin gerektirdiği normlara di- hâline getirmesidir.
renmek mümkün olduğundan sosyal değişime II. Bilgisel sosyal etki, insanların, (sosyal)
yol açabilirler. gerçekliği tanımlama ihtiyacından ortaya
çıkar.
3 I. Azınlık etkisi, azınlığın normatif (yaptı- III. Bilgisel sosyal etki uyma gösterilen gru-
rım) gücünden ortaya çıkar. bun fiziksel varlığında gerçekleşir.
II. Azınlık etkisi yavaş ve derinden gerçekle- IV. Bilgisel sosyal etkinin gerçekleşmesinde
şen bir etkidir.
grubun vereceği ödül veya cezaların rolü
III. Azınlık etkisi, azınlığın tutarlı davranma- büyüktür.
sına bağlıdır.
Bilgisel sosyal etki ile ilgili yukarıdaki ifadelerden
IV. Azınlık etkisi, ona açık olan kişilerin zih- hangileri doğrudur?
niyet çerçevesini sarsar.
A. I ve II
Azınlık etkisi ile ilgili yukarıdaki ifadelerden han- B. I ve II
gileri doğrudur?
C. I ve IV
A. I ve III B. II ve IV D. II ve III
C. I, II ve III D. I, III ve IV E. III ve IV
E. II, III ve IV

65
Sosyal Etki

7 I. Sıradan insanlar sosyal rolün verdiği gücü 9 Sherif ’in otokinetik deneyi ile ilgili olarak
kullanarak kötülük yapabilir. aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
neler öğrendik?

II. Sıradan insanlar kötülüğü meşrulaştıran A. Bu deney insanların sosyal baskı sonucu ço-
sosyal ortamda kötülük yapabilir. ğunluğa uyduğunu göstermiştir.
III. Sıradan insanlar saldırgan kişilik eğilimle- B. Bu deney azınlığın çoğunluğa direnebileceğini
ri nedeniyle kötülük yapabilir. göstermiştir.
IV. Sıradan insanlar meşru gördükleri otorite- C. Bu deney belirsiz durumlarda grup normu
ye itaat ederek kötülük yapabilir. oluşturulduğunu göstermiştir.
D. Bu deney normatif etkinin nasıl üretildiğini
Yukarıdaki ifadelerden hangileri “kötülüğün sıra- göstermiştir.
danlığı” tezi ile çelişir? E. Bu deney çoğunluk karşısındaki bireylerin güç-
A. Yalnızca II süzlüğünü göstermiştir.
B. Yalnızca III
C. I ve II 10 Konformiteyle ilgili aşağıdaki ifadelerden
D. I ve IV hangisi doğrudur?
E. II ve III
A. Erkeklerin konformite düzeyi kadınlarınkin-
den daha yüksektir.
8 I. Azınlık etkisi çalışmaları olası tek sosyal B. Bireyci toplumlarda içgruba konformite yoluy-
etki biçiminin çoğunluk etkisi olmadığını la uyma yaygındır.
göstermiştir. C. Özel benlik-farkındalığı konformiteyi arttıran
II. Azınlık etkisi çalışmaları sosyal düzeni bir faktördür.
sürdürmek için toplumsal normların nasıl D. Zeki insanların konformite düzeyleri daha yük-
korunduğunu göstermiştir. sektir.
E. Konformite-karşıtlığı kişisel kontrol ihtiyacı ile
III. Azınlık etkisi çalışmaları norm dışı davra- ilişkilidir.
nışların (a-normal) değerli olduğunu gör-
memizi sağlamıştır.
IV. Azınlık etkisi çalışmaları sosyal değişmeyi
mümkün kılan psikolojik mekanizmaları
ortaya çıkarmıştır.
Azınlık etkisinin önemi ile ilgili olarak yukarıdaki
ifadelerden hangileri doğrudur?
A. I ve II
B. II ve III
C. I, II ve III
D. I, III ve IV
E. II, III ve IV

66
Sosyal Psikoloji I

1. C Yanıtınız yanlış ise “Azınlık Etkisi” konusu- 6. A Yanıtınız yanlış ise “İtaat” konusunu yeniden
nu yeniden gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. D Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Etkinin Doğası” 7. B Yanıtınız yanlış ise “İtaat” konusunu yeniden
konusunu yeniden gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.

3. E Yanıtınız yanlış ise “Azınlık Etkisi” konusu- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Azınlık Etkisi” konusu-
nu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

4. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Etkinin Doğası” 9. C Yanıtınız yanlış ise “Norm Oluşumu ve Etki-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. si” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. C Yanıtınız yanlış ise “Konformite” konusunu 10. E Yanıtınız yanlış ise “Konformite” konusunu
yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


3 Anahtarı

Özellikle Hollywood sinemasının yarattığı pek çok kahraman figürüne refe-


ransla Amerikan kültürünün kahramanlık kültü yaratmak açısından oldukça
verimli olduğu düşünülebilir. Ancak Amerikan kültüründe sinema endüstri-
sinin çok gelişkin olduğundan bu tür üretimlerin de çok göze çarptığını, pek
çok kültürde kahramanlık kültüne önem verildiği ileri sürülebilir. Kahraman-
lık kültünün yaratılması ya da bir kurtarıcının gelip tüm toplumu kurtarması
fikrinin kendisi topluma dair belirli türde varsayımlara dayanılarak açıklanabi-
lir. Eğer siz toplumu kim nereye çekerse giden bir sürü olarak görürseniz böyle
bir toplumda kahramana ihtiyaç olduğunu söyleyebilirsiniz. Sadece herkesin
Sıra Sizde 1 sıradan olduğu bir toplumda kahramanlık anlamlıdır. Herkesin sürünün bir
parçası olduğu, itaat ettiği bir toplumda nasıl olup da diğerlerinden daha akıllı
ve daha cesur birinin ortaya çıkacağı sorusu ise bir paradokstur. Tam da bu
yüzden Hollywood sinemasının yarattığı kahramanlar aslında bizden birileri
değildir. Her birinin doğa üstü yetenekleri vardır, bizim yapamayacağımız şey-
leri yaparlar ve hep insanların iyiliği için çalışırlar. Oysa topluma bir sürü değil
de yaratıcılık, zekilik vb. özelliklerin ortalama olarak tüm insanlara dağıldığı,
toplumsal koşulların iyileştirilerek tüm insanlardaki potansiyelleri ortaya çıka-
rılabildiği varsayımıyla yaklaşırsak aslında her bir insanın “kahraman” olduğu-
nu düşünebiliriz ve doğaüstü kahramanlara ihtiyacımız kalmaz.

Acil durum tanımı gereği kriz durumudur ve aynı zamanda pek çok açıdan
belirsizlik durumudur. Acil bir durumda olaya tanık olanlar şunları düşünür:
Neler oluyor? Yardıma ihtiyaç var mı? Ne yapmam gerekiyor? Herkes ne ya-
pıyor? Gerçekten acil bir durum olup olmadığına ve yardımınıza ihtiyaç du-
Sıra Sizde 2 yulup duyulmadığına karar vermeye çalışmak çok zor olabilir. Olaya tanık
olanlar ne yapacaklarına karar vermek için genellikle bilgilendirici sosyal et-
kiye başvururlar. Ancak eğer başkaları sanki yanlış giden bir şey yokmuş gibi
davrandığında siz de yanılıp acil bir durumun olmadığını düşünebilirsiniz.
Böyle bir durumda bilgilendirici sosyal etkinin geri teptiğinden söz edilebilir.

67
Sosyal Etki

Sıra Sizde Yanıt


3 Anahtarı

Konformite gündelik yaşamlarımızda birçok düzeyde kendini gösterir. Örne-


ğin çok azımız modanın esiri olsak da genellikle günün modasına uygun ve
şık giysileri tercih ederiz. Etek boyunun mini olması moda olduğunda pek
çok kadın maksi bir etek giymeyi aklından bile geçirmez ya da tersi. Birkaç yıl
öncesine kadar düşük belli kot pantolonlar tercih edilirken bugün o pantolon
giyen tek kişiye bile rastlamanız pek olası değildir. Geçici hevesler de konfor-
miteyi gösteren örneklere dahildir. On yıl öncesinde kadınlar aerobik yapar-
Sıra Sizde 3 ken sonradan plates popüler hâle geldi. Günümüzde ise bedensel egzersize
zihinsel egzersizin de eklenmesiyle yoga popüler kültürde norm hâline geldi.
Konformitenin belki de en olumsuz örneklerinden biri kadınların beden ölçü-
leridir. 20. yüzyıla girerken dolgun ve toplu kadın çekici bulunuyordu. 20’ler-
de sıfır beden ve düz göğüslü kadınlar revaçtaydı. 1950’lere Marilyn Monroe
gibi balık etli kadınlar damgasını vurdu. 1960’larda sonra başlayıp günümüze
kadar hâlâ devam eden ideal kadın tipi aşırı ince kadındır.

İtaat davranışını kişisel özelliklerle açıklamak insanları kategorik bir biçimde


“iyi” ve “kötü” olarak ayırmak anlamına gelir. Buna göre de sosyal bağlam ne
kadar değişirse değişsin “iyi” insanlar iyi ve “kötü” insanlar kötü olmayı sür-
düreceklerdir. Böyle bir açıklama birey ve toplumu keskin bir şekilde birbirin-
Sıra Sizde 4 den ayırarak steril bir birey kavramına dayanır. Üstelik böylelikle itaat ederek
kötülük yapanları toplumdaki diğerlerinden ayırmak, insanların vicdanlarını
rahatlamaya, kendilerini temize çıkarmaya hizmet eder. Oysa “iyilik” ya da
“kötülük” toplumsaldır. Kötülükten hepimiz sorumluyuz.

Tek yönlü ya da çift yönlü azınlık, azınlığın çoğunluktan farklılaşma dere-


cesini ifade eder. Tek yönlü azınlık ya da içgrup azınlık çoğunluktan sadece
fikirleri yönünden farklı olan grubu tanımlar. İçgrup azınlık da denmesi bu
grubun çoğunluk grubuyla aynı gruba üye olmasından kaynaklanır. Çift yön-
lü ya da dışgrup azınlık ise çoğunluktan hem fikirleri hem de grup üyelikleri
Sıra Sizde 5 farklı olan azınlık grubunu ifade eder. Örneğin eşcinselliğin norm dışı olduğu
bir toplumda eşcinsellerin haklarını savunan heteroseksüel bireyler tek yönlü
ya da içgrup azınlığı temsil eder. Diğer yandan böyle bir toplumda eşcinsel
haklarını savunan eşcinsel bireyler ise çift yönlü ya da dışgrup azınlığı temsil
ederler. Araştırmalar tek yönlü azınlıkların çift yönlü azınlıklara göre çoğun-
luk üzerinde daha etkili olduğunu göstermiştir.

Kaynakça
Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Howitt, D., Billig, M., Cramer, D., Edwards, D.,
Sosyal Psikoloji, Çev. O. Gündüz. İstanbul: Kniveton, B., Potter, J. ve Radley, A. (1989).
Kaknüs Yayınları. Social Psychology: Conflicts and Continuities,
Milton Keynes: Open University Press.
Brewer, B. M. ve Crano, D. W. (1994). Social
Psychology, New York: West Publishing Company. Stainton Rogers, W. (2003). Social Psychology:
Experimental and Critical Approaches,
Hogg, M. A. ve Vaughan, G.M. (2011). Sosyal
Maidenhead: Open University Press.
Psikoloji (2. Baskı), Çev. İ. Yıldız ve A. Gelmez.
Ankara: Ütopya Yayınevi.

68
Bölüm 4
Tutumlar
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız

1 Tutum kavramını tanımlayabilecek ve tarihsel gelişimi içinde değerlendirebilecek,


2 Tutumların yapısal özelliklerini betimleyebilecek,
3 Tutumların işlevlerini açıklayabilecek,
4 Tutum ve davranış arasındaki ilişkiyi tartışabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Tutum • ABC Modeli • Tek Kutuplu Tutumlar • Çift Kutuplu Tutumlar
• Çok Boyutlu Tutumlar • Çelişkili Tutumlar • Tutumların Erişilebilirliği • Davranışa Yönelik Niyet
• Öznel Norm • Algılanan Davranışsal Kontrol
İçerik Haritası

• TUTUMLAR: TARİHÇE VE TANIM


• TUTUMLARIN YAPISAL ÖZELLİKLERİ
Sosyal Psikoloji I Tutumlar
• TUTUMLARIN İŞLEVLERİ
• TUTUM VE DAVRANIŞ ARASINDAKİ İLİŞKİ

70
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ duruşu anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır.


İnsanlar toplumsal yaşamla ilgili hemen her Kişinin belirli bir konuda olumlu ya da olumsuz zi-
konuda o zamana kadar edindikleri ya da benim- hinsel konumunu ifade eden modern tutum terimi
sedikleri tutumları doğrultusunda yaklaşırlar ve 19. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmıştır (Franzoi,
gerektiğinde davranış gösterirler. Şiddete kesinlikle 2003; Potter, 1996).
karşı mısınız yoksa bazı durumlarda şiddet gerekli İngiliz Sosyal Psikolog Potter (1996) tarihsel
midir, et yemeye karşı mısınız ya da insanların et olarak tutum teriminin bazı toplumlarda ve bazı
yemesinin doğanın doğal döngüsünün bir parça- tarihsel dönemlerde kullanılıp yaygınlaşmasının,
sı olarak mı görüyorsunuz, çocuklar disiplinle mi bazı toplum ve bazı tarihsel dönemlerde ise böyle
büyütülmeli yoksa mesela “disiplin önemli değil, bir yaygınlık kazanmamasının tesadüfi olmadığını
önemli olan sevgi” mi diyorsunuz? Enginarı seve- ileri sürmektedir. Tutum ve ikna terimlerini zen-
rek yer misiniz yoksa “hayatta ağzıma sürmem” mi ginleştirip incelikli bir hâle getiren toplumsal ve ta-
dersiniz? Toplumsal yaşamda bunlar ve diğer pek rihsel koşullardan biri, demokratik rızanın politik
çok konuya ilişkin fikirler elbette ki böyle siyah-be- sistemin temel bir parçası hâline gelmesidir. Diğer
yaz değildir ama gene de olaylar, olgular, insanlar, bir deyişle, politik sistemin asal bir bileşeni ola-
gruplar ve nesnelere ilişkin kabaca onların yanında rak demokratik rızanın üretilebilmesi için tutum
ya da karşısında bir konum alırız. İşte tutum da ve ikna terimlerine ihtiyaç vardır. McGuire (akt.
sosyal psikolojide bu konumu ifade eden bir kav- Potter, 1996) tarihte demokratik rızanın üretildiği
ram olarak karşımıza çıkar. Tutum araştırmaları da böyle dört dönem ve yer olduğunu belirtir: İÖ 4.
insanların çok çeşitli konulardaki görüşlerini ya da yüzyıl Atina, İÖ 1. yüzyıl Roma, İtalyan Rönesansı
tercihlerini saptamaya ve ölçmeye çalışır. Ancak tu- ve 20. yüzyılda dünyanın pek çok yeri. Bu dönem
tum kavramının bu kadar basit ve açık olduğunu ve yerlerde demokratik rıza ve halkın politik deste-
düşünmek yanıltıcıdır. Bu nedenle tanımlamaya ği oylarla ifade edilmiştir ve edilmektedir.
geçmeden önce, kavramı tarihsel ve kültürel bir Tutum teriminin ortaya çıkışını ve kullanımı-
bağlama oturtmak ve sonra da sosyal psikoloji di- nı güçlendiren ikinci bir tarihsel gelişme bireysel
siplinindeki tarihsel gelişimini ele almak gereklidir. tüketimin yaygınlaşması ve bu ideolojiye yapılan
vurgudur. Tutumlar, bizim kim olduğumuzu gös-
teren tüketim tercihleri ortamında serpilip geli-
TUTUMLAR: TARİHÇE VE TANIM
şirler. 20. yüzyılın en önemli endüstrisi kimlik
Bu bölümde sırasıyla kısaca tutum teriminin yaratımıdır. Tüketim tercihlerimiz, dolayısıyla tu-
tarihine, sosyal psikolojide tarihsel süreç içinde tumlarımız bizim kim olduğumuzu gösterir. Diğer
nasıl ele alındığına ve tanımlama çabalarına yer bir deyişle çağımızda pek çok toplumda tüketim
verilmiştir. sadece ihtiyacı karşılama anlamını çoktan yitirmiş-
tir; gerçekte ihtiyacımız olan nesneleri değil kim-
Tutum Kavramının Kısa Tarihi liğimizi satın alıyoruz. Yine de bireysel tüketimin/
tercihlerin evrensel bir olgu olduğunu söylemek
Tutum kavramını tarihsel bağlamı içinde ele
zordur. Bazı kültürler bireyler arasındaki farklı-
almak derken kastedilen İngilizce konuşulan top-
lıklara daha az vurgu yaparlar. Bu tür kültürlerde
lumlardaki tarihidir. Türkçeye tutum kavramı
kişinin bireysel özellikleri/tercihleri/tutumları de-
sosyal psikoloji ile birlikte girmiştir ve bu nedenle
ğil, örneğin aile ya da kast gibi hiyerarşik bir sos-
görece yenidir. Ayrıca İngilizce konuşulan toplum-
yal sistem içindeki konumu ve statüsü önemlidir.
larda olduğu gibi bizim toplumumuzda günlük
Ayrıca tüketimci kapitalizmin ulaşamadığı yoksul
hayatta yaygın bir biçimde kullanıldığı pek söy-
bölgelerde insanların tercihlere dayalı bir tüketim
lenemez. İngilizcede tutum teriminin yukarıdaki
yapmasını beklemek de anlamlı değildir. Karnını
örnekler bağlamında kullanılmasının çok uzun bir
bile doyuramayan yoksul bir çocuğun çeşitli spor
tarihi yoktur. 15 ve 16. yüzyıllarda bu terim esas
ayakkabı markalarından birini seçmekte zorlana-
olarak resimde ve heykelde figürlerin fiziksel olarak
cağını düşünmek abestir.
nasıl konumlandırıldığını anlatmak için kullanıl-
mıştır. Daha sonraki birkaç yüzyıl içinde terim ki- Buraya kadar söylenilenlerden tutumların, iki
şinin zihninden neler geçtiğini ima eden bedensel ayağımızla yürümemiz ya da ağzımızla yemek ye-
memiz gibi insanın doğal bir özelliği olmadığı açık

71
Tutumlar

hâle gelmiş olmalıdır. Bireyciliğin çok az geliştiği dan yeni tanıdığınız kişinin çeşitli konulardaki tu-
toplumlarda ya da en sert diktatörlüklerle yöneti- tumlarını öğrenmeye çalışmak kadar kendinizin de
len toplumlarda bile insanların minimum da olsa bu konulardaki tutumlarını ifade etmeye çalışmak
kişisel tercihlerinin olmadığını söylemek zordur. olarak görülebilir. Ve karşınızdaki kişiye ait bu et-
Yine de belirli formlardaki demokrasilerde ve özel- kileşimden çıkarsadığınız tutumlar, sizin bu kişiyle
likle tüketimci kapitalizmin geliştiği yerlerde tu- ilişkinizi sürdürmenize ya da bu ilişkiyi kesmenize
tum terimi yoğun bir anlam yüklenir ve rafine hâle yol açabilir. Dolayısıyla tutumların sosyal psikolo-
getirilir. Bu tür toplumlarda tutumlar bir bireyi di- jide merkezi bir yeri vardır, çünkü tutumların bi-
ğerinden ayıran görece kalıcı görüşler ya da tercih- zim sosyal yaşamlarımızda merkezi bir yeri vardır
ler olarak görülür. Sonuç olarak tutum bireycilikle diyebiliriz. İnsanlar genellikle kendi tutumlarına
el ele giden bir kavramdır. benzer tutumları olan insanlara yaklaşırlar ve on-
lardan hoşlanırlar ve beklenebileceği gibi kendisi-
ninkinden farklı tutumları olan insanlardan kaçın-
Sosyal Psikolojide Tutumlar maya çalışırlar ve onlardan hoşlanmazlar (Bohner
Sosyal psikoloji disiplininde tutum konusu, ve Wanke, 2002).
1. üniteden de hatırlayacağınız gibi, 1920’lerde
Tutumların sosyal psikolojide çok önemli bir
Thurstone ve arkadaşları tarafından geliştirilen
çalışma konusu olmasının diğer bir nedeni, tu-
tutum ölçümleriyle başlamıştır. O zamandan bu
tumların tutum nesnesi ile bilgiyi işleme biçimini
yana tutum konusu sosyal psikolojinin ana araş-
de belirlemesidir. İnsanlar genellikle kendi tutum
tırma geleneklerinden birini oluşturmuştur. Daha
ve inançlarını onaylamayan bilgidense onaylayan
1935’te sosyal psikolojinin önemli isimlerinden
bilgiyi ararlar ve seçerler. Tutuma dair seçicilik
Gordon Allport tutumun sosyal psikolojinin en
etkisi adı verilen bu olgu dikkat, bellek gibi bil-
ayrıcalıklı ve en vazgeçilmez kavramı olduğunu
gi işleme süreçlerinde etkindir. Bir futbol maçını
ilan etmiştir. Sosyal psikolojide tutumun bu ka-
izleyen iki taraftar grubunu gözlediğinizde, iki
dar temel bir çalışma konusu olmasının önemli
tarafın da aynı maçı izlemiş olmalarına rağmen
bir nedeni tutumların davranışları etkilediği ve
aynı maçı çok farklı yorumladıklarına tanık olabi-
hatta belirlediğinin varsayılmasıdır. Sosyal psiko-
lirsiniz. Kendi takımlarına yönelik olumlu, rakip
lojinin amacı sosyal davranışı açıklamak olarak
takıma yönelik olumsuz tutumlardan dolayı maça
kabul edildiğinden tutumlar da sosyal davranışı
dair bilgiyi kendi takımlarını haklı ya da üstün
açıklamada anahtar kavramlardan biri hâline gel-
çıkaracak işlemden geçirecekler, örneğin bir taraf
miştir. Ünitede daha sonra görüleceği gibi tutum
diğer tarafın daha fazla faul yaptığını iddia ede-
ve davranış arasındaki ilişki çok basit bir ilişki de-
cektir. Özetle, tutumlar çevremizde algıladığımız
ğildir ama çok genel düzeyde, kişinin bir tutum
sosyal bilgi ile ona nasıl tepki verdiğimiz arasında
nesnesine yönelik tutumunun o tutum nesnesine
önemli bir aracılık görevi yapmaktadır (Bohner ve
yönelik davranışını etkileyeceği kabul edilir. Aşırı
Wanke, 2002).
basitleştirmeyi göze alarak şöyle örnekler verilebi-
lir: Pizzayı seviyorsanız pizza yersiniz, hayvanların Genel olarak tutumlar sosyal uyarıcılara (buna
deneylerde kobay olarak kullanılmasına karşıysa- kendimiz de dahiliz, kendimize yönelik de tutum-
nız, üzerinde “hayvanlarda test edilmemiştir” ya- larımız vardır) büyük ölçüde nasıl tepki verdiğimiz,
zısının olduğu ürünleri alırsınız. onlar hakkında ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz
ve ne yaptığımızı belirler. Tam da bu yüzden sosyal
Tutum kavramının sosyal psikolojide bu kadar
psikolojinin büyük bölümünün çeşitli biçimler-
merkezi bir konu olmasının tutum ve davranış ara-
de tutumlarla ilgilendiği söylenebilir. Kişiler arası
sındaki ilişkiden başka nedenleri de vardır. Biriyle
ilişkilerde çekicilik, önyargı, benlik saygısı ya da
yeni tanıştığınızı farz edin. Karşılıklı olarak adınızı,
değerler gibi sosyal psikolojik çalışma konuları tu-
nereli olduğunuzu vb. kimlik bilgilerinizi öğren-
tumlarla yakından ilgilidir. Kişiler arası çekicilikte
dikten sonra muhtemelen aynı okul ya da işyerinde
diğer kişilere yönelik tutumlardan, önyargıda belir-
iseniz buraya ait fikirlerinizi ya da bulunduğunuz
li bir grup insana yönelik tutumlardan, benlik-say-
şehre ait fikirlerinizi ve çeşitli konulardaki (müzik,
gısında kişinin kendisine yönelik tutumlarından,
sinema, edebiyat, politika vb.) beğenilerinizi payla-
değer konusunda insanların soyut ilkelere yönelik
şacaksınız. Böyle bir etkileşim sosyal psikolojik açı-
tutumlarından söz edilebilir. O hâlde tutumların

72
Sosyal Psikoloji I

öneminin çeşitli sosyal psikolojik analiz düzeyle- miş, bu kez tutumlar zihinsel bilgi işleme süreçle-
rinde ortaya çıktığı söylenebilir. Bunlar: riyle ilişkilendirilmiştir.
• Bireysel düzeyde tutumlar algıyı, düşünme-
yi, diğer tutumları ve davranışı etkiler. Bu Tutumların Tanımlanması
nedenle tutumlar kişinin psikolojik varolu-
Sosyal psikolojide bu kadar önemli olmasına ve
şuna ciddi bir katkı yapar.
üzerinde en fazla araştırma yapılan konu olmasına
• Kişiler arası düzeyde rutin olarak tutumlar rağmen tutum kavramıyla ne denmek istediği çok
hakkında bilgi aranır ve iletişimin konu- belirgin değildir. Sosyal psikolojide sıklıkla kul-
su olur. Diğerinin tutumları bilindiğin- lanılan iki tanım örneği verilebilir: “Tutumlar en
de dünya daha tahmin edilebilir bir yer azından örtük olarak ‘yargılama boyutları’ üzerinde
hâline gelir. İnsanın kendi düşünceleri ve ‘düşünce nesneleri’ni yerleştirmek olarak tanım-
davranışları bu bilgi tarafından şekillendi- lanır”. Diğer tanım ise şöyledir: “Bir tutum bazı
rilebilir ve belki kişi diğerinin tutumlarını kişi, nesne ya da konularda genel ve görece kalıcı
değiştirmek yoluyla davranışını kontrol olumlu ya da olumsuz hislerdir” (Akt. Augousti-
edebilir. nos, Walker ve Donaghue, 2004; 113).
• Toplumsal düzeyde kişilerin kendi gruplarına Bu iki tanım temelde aynıdır fakat farklı vur-
ve diğer gruplara yönelik tutumları gruplar gular içerir. Birinci tanımda tutumların spesifik bir
arası işbirliğinin ve çatışmanın temelinde nesne, olay, kişi vb.ne referansla kullanıldığı vur-
yer alır. Kişilerin kendisinin dahil olmadığı gulanır. Tutumların spesifik referansları var dendi-
gruba (dışgrup) karşı olumsuz tutumları ya ğinde, belirli bir nesne, kişi ya da konunun, tutu-
da önyargısı ayrımcılığa yol açabilir (Boh- ma sahip kişi için tutuma uygun olarak kategorize
ner ve Wanke, 2002). edilmesi anlaşılmalıdır. Gerçekten de herhangi bir
Yukarıda tutumların sosyal psikolojide 1920’ler- nesne, olay, kişi ya da konuyu işaret etmeden tu-
den itibaren çalışıldığı ifade edilmişti. 1920’lerde tumdan bahsedilemez. Tüm tutumların bir nesnesi
başlayan çalışmalar bugün hâlâ devam etmektedir. vardır. Bu nesne çok spesifik ve somut olabilir: Bu
Ancak arada geçen süre içinde tutum araştırma ve bir devlet başkanı olabileceği gibi, örneğin brokoli
kuramlaştırma çalışmalarının odak noktası tarihsel de olabilir, bir müzik türü, örneğin caz olabilir, fut-
dönemlere göre farklılaşma göstermiştir. McGuire bol olabilir ya da bir çiçek türü, mesela kaktüs ola-
(Hogg ve Vaughan, 2005:174) sosyal psikolojide bilir. Diğer yandan tutum nesnesi soyut da olabilir:
tutumların tarihsel olarak değişimini izlememize demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi. Buradan anlaşıla-
olanak veren üç evre saptamıştır: bilecek diğer bir nokta herkesin tutum nesneleri-
1. 1920’ler ve 1930’lar: Bu dönemde tutum nin farklı olabileceğidir. Bir kişi için örneğin küre-
çalışmaları oldukça statik konulardaki tu- sel ısınma sorunu bir tutum nesnesi iken başka biri
tumları ölçmeye ve bu tutumların davranış- küresel ısınma sorunundan haberdar bile olmaya-
la nasıl ilişkili olduğuna odaklanmıştır. bilir. Yine zaman içinde biri için bir kişi, nesne ya
2. 1950’ler ve 1960’lar: Bu dönemdeki tutum da konu tutum nesnesi değilken deneyimle birlikte
çalışmaları tutum değişimine odaklanmıştır. daha sonradan bir tutum nesnesi hâline gelebilir.
Üzerinde çalıştığınız eski bir masanız olduğunu
3. 1980’ler ve 1990’lar: Tutumun bilişsel bir
farz edin. Sizin için hiçbir anlam ifade etmeyen
sistem olarak yapı ve işlevlerinin açıklanma-
bu masanın bir antikacı dükkanının vitrininde çok
sına odaklanılmıştır.
pahalıya satılan bir masayla çok benzer olduğunu
Yukarıdaki dönemlerin aralarında o konuya fark ettiğinizde artık kendi masanız sizin bir tutum
duyulan ilginin kaybolduğunu belirtmek gerekir. nesneniz hâline gelir. Yani artık o sizin için sıradan
Özellikle 1960 ve 1970’lerde tutum çalışmaların- bir masa değil, iyi bakılması ve özen gösterilmesi
da gerileme görülmüştür. Bu gerileme büyük ölçü- gereken ayrıcalıklı bir masadır.
de tutum ve davranış arasında varsayılan ilişkinin
Bir kişi için belirli bir kişi, nesne ya da konu-
görgül araştırmalar tarafından desteklenmemesinin
nun tutuma uygun olarak kategorize edilmesi, yani
sonucudur. Ancak 1980’lerde modern bilişsel psi-
tutum nesnesi olmaya uygun bir nesne olarak gö-
koloji sayesinde tutumlar yine ama bu kez farklı
rülmesi, zihinde tutumun aktive edilmesinin biliş-
yönden sosyal psikologların ilgi odağı hâline gel-

73
Tutumlar

sel bir süreç olarak görülmesini gündeme getirir. açıkça tutum nesnesini sevmek-sevmemek, hoşlan-
Dolayısıyla tutumun zihinde harekete geçirilmesi- mak-hoşlanmamak biçiminde ifade edilebilir. Kişi-
nin çaba gerektiren bir süreç olduğunu iddia eden nin bir tutum nesnesine yönelik duygusal tepkileri
sosyal psikologlar vardır. Ancak tutumların zihinde sadece sözel olarak değil, sözel olmayan ipuçların-
harekete geçirilmesi için bazı durumlarda mini- dan (örneğin jest ve mimiklerinden) anlaşılabilir.
mum çaba gerektiğini ve hatta bazı durumlarda da Tutumun davranışsal bileşeni kişinin tutum nesne-
tutum aktivasyonunun otomatik gerçekleşebilece- sine yönelik davranış niyetini ya da eğilimini ifade
ğini gösteren kanıtlar da vardır. eder. Sosyal psikologlar tutumun bir bileşeni olan
Diğer yandan ikinci tanımda vurgulanması davranış eğilimini davranışın kendisinden ayırır.
gereken nokta tutumların kalıcılığı meselesidir. Yukarıdaki örnekte hayvanların yenmesine çeşitli
Tutumların kalıcılığı görece bir kalıcılık olarak nedenlerle karşı olan ve vejetaryenliğe sempatiyle
anlaşılmalıdır. Zira tutumlar değişebilir. Ancak tu- bakan bir kişinin henüz vejetaryen olmadığını ya
tumların bir kişi, nesne ya da konu hakkında geçi- da sosyal psikolojik terimlerle kişinin vejetaryen-
ci değerlendirmeler olduğu da düşünülmemelidir. liğe karşı olumlu tutumu olduğunu söylenebilir.
Çünkü tutumlar genellikle bir kişi, nesne ya da Ama kişi bir kez kararını verdiğinde kişinin tutu-
konuyla ilgili büyük ölçüde istikrarlı olan bilgi ve munun davranışa dönüştüğünü görürüz. Diğer
deneyimin ifadesidir. yandan kişinin vejetaryenliğe karşı tutumu olumlu
olabilir ama hâlâ vejetaryen olmayabilir. Tutum ile
1990’lara kadar sosyal psikolojide tutumları üç
davranış arasındaki bu fark ya da tutarsızlık üni-
bileşenli bir zihinsel yapı olarak tarif etme eğilimi
tenin son bölümünde detaylı olarak ele alınmıştır.
çok yaygındı. Bugün tutumun ABC modeli (biliş,
duygu ve davranışın İngilizcedeki baş harfleri do- 1990’lardan sonra tutumun bu ABC mode-
layısıyla verilen bir addır. Türkçede belki kısaltma li sosyal psikolojide büyük ölçüde terkedilmiştir.
olarak BDD denebilir) denilen bu üç bileşenli ta- Zira tutumun varlığından bahsedebilmek için bu
nımlamayı hâlâ kullananlar vardır. Orijinal olarak üç bileşenin de olması gerekmediği gösterilmiştir.
Yale Üniversitesi’nde 1950 ve 1960’lar boyunca Bunun yerine tek boyutlu, çok daha basit bir ta-
gerçekleştirilen Yale İletişim ve Tutum Değişimi nım benimsenmiştir: Tutum, bir nesnenin olumlu
Programından kaynaklanan bu yaklaşıma göre tu- ya da olumsuz olarak değerlendirilmesidir. Burada-
tumlar bilişsel, duygusal ve davranışsal bileşenlerden ki “nesne”, daha önce belirtildiği gibi somut ya da
oluşur. Tutumların bilişsel bileşeni belirli bir nesne soyut, canlı ya da cansız tüm varlıkları kapsamak-
ile ilişkilendirilen inanç ya da düşünceyi ifade eder. tadır. Tutumun bir değerlendirme olması daima ve
Pek çok durumda kişinin tutumu, tutum nesne- mutlaka bir yargı içermesi anlamına gelir. Diğer bir
sinin olumlu veya olumsuz özelliklerinin irdelen- deyişle, tutumların dili “sevme/sevmeme”, “yaklaş-
mesine dayanır. Örneğin vejetaryenlerin et yeme- ma/kaçınma” ve “iyi/kötü” dilidir. Tutum sahibi ol-
melerinin temelinde bir canlının başka bir canlıyı mak tanımı gereği taraflı olmaktır (Franzoi, 2003).
öldürmemesi gerektiği gibi ahlaki bir ilkeye dayalı
inanç ya da bu dünyanın hepimize ait olduğu ve
hayvanları öldürmeye hakkımızın olmadığına Tutum
dair politik anlamda türcülük karşıtı bir inanç ya Bir tutum nesnesi hakkında bilişsel, duy-
da belki bazılarının et yemenin sağlıklı olmadığı- gusal ve davranışsal bilgiye dayalı olarak
na dair daha bencilce görünecek bir inanç yatıyor yapılan genel bir değerlendirmedir.
olabilir. Burada vurgulanması gereken nokta, bu
tutumun temelinde yatan inancın bilimsel olarak
doğrulanmış ya da başka insanlar tarafından onay-
lanmış olması gerekmediğidir. Tutumun bilişsel te- 1
melini oluşturan bilgi/inanç örneğin dini nitelikte sıra sizde
de olabilir. Tutumun duygusal bileşeni bir tutum Tutumların kişilerin hayatındaki olayları
nesnesiyle ilişki olan duygu veya hislerdir. Önceki ve başkalarının ve kendinin davranışları-
örnekten devam edilirse vejetaryen bir kişi et yiyen nı değerlendirme ihtiyacıyla ilişkili olabi-
insanlara ilişkin kızgınlık ya da vejetaryenliği seçmiş lir mi? Tartışınız.
diğer insanlara sempati duyabilir. Duygusal boyut

74
Sosyal Psikoloji I

TUTUMLARIN YAPISAL tutumlar çift kutuplu tutumlar olarak adlandırılır.


ÖZELLİKLERİ Değerlendirme çizgisi üzerinde böyle bir tutum
örneğin -5 ile +5 arasında (-5, -4, -3, -2, -1, 0, 1,
Spesifik olarak tutumları bir zihinsel yapı ya da
2, 3, 4, 5) gösterilebilir. Peki tutumların tek ku-
temsil olarak tanımlayabilmek için tutumu tutum
tuplu (nötrden olumluya ya da nötrden olumsuza
yapan özellikleri bilmek gereklidir. Tutumun başlı-
kadar bir aralıkta değerlendirme) ya da çift kutuplu
ca yapısal özellikleri arasında tutumun olumlu veya
(olumludan olumsuza, bir şeyin yanında olmadan
olumsuz olması, tutumun tek kutuplu ya da çift
bir şeyin karşısında olmaya kadar bir aralıkta de-
kutuplu olması, tutumun çok boyutluluğu ve tutu-
ğerlendirme) olması önemli midir? Belirli bir tu-
mun güçlü ya da güçsüz olması sayılabilir.
tumun tek kutuplu ya da çift kutuplu olması tutu-
mun ve onun bileşenlerinin bellekte nasıl organize
Tutumların Olumluluğu/Olumsuzluğu edildiğini, yeni bilgiye nasıl tepki verildiğini ve tu-
Başlangıç olarak bir tutum nesnesine yönelik tumların nasıl değiştiğini etkiler mi? Çift kutuplu
tutumun çok kabaca olumlu ya da olumsuz oldu- tutumlar söz konusu olduğunda o tutumun her iki
ğu söylenebilir. Yani bir tutumun yönü artı ya da yanında yer alanların (yani bir tutum konusunun
eksi değerde olabilir. Örneğin idam cezasına karşı yanında ve karşısında olanlar) her ne kadar kendi
çıkıyorsanız bu tutumun değeri eksi, idam cezasını taraflarını tutuyor olsalar da her iki tarafın da iddi-
onaylıyorsanız bu tutumun değeri artıdır. Ancak alarını iyi bildikleri gösterilmiştir. Diğer bir deyişle
burada sizin tutumunuzun değeri tutum nesnesine bir tutum nesnesinin/konusunun yanında olanlar
yaklaşmak ya da ondan kaçınmak şeklinde anlaşıl- da karşısında olanlar da benzer bilgi yapılarına sa-
malıdır. Siz idam cezasına karşı çıkıyorsanız tutum hiptir. Tek kutuplu tutumlar söz konusu olduğun-
nesnesi ile aranıza mesafe koyuyorsunuz ve bu tek- da ise, bu tek kutup ister artı ister eksi olsun, kişiler
nik olarak eksidir ama elbette bu tutum sizin için kendi tutumlarıyla tutarlı bilgiye sahiptirler, kendi
olumludur. Diğer yandan idam cezasını onaylayan tutumlarıyla tutarlı olmayan bilgiye sahip değildir.
birinin tutumu artıdır ve o kişi için bu tutum öznel Bir tutumun tek kutuplu ya da çift kutuplu olarak
olarak olumludur ama idam cezasına karşı çıkanlar zihinde temsil edilmesi kişilere göre değişebilir ama
bu tutumu olumsuz olarak değerlendirirler. tutum nesnesine/konusuna göre de değişebilir. Eğer
bir konu çevrenizde çok tartışılıyor ve bu konuya
ilişkin farklı iddialar ortaya atılıyor ise bunların çift
Tek Kutuplu ve Çift Kutuplu Tutumlar kutuplu tutum olarak temsil edilme olasılığı fazla-
Konuyu biraz daha karmaşıklaştırmak pahasına dır. Diğer yandan spor ya da müzik gibi konularda
tutumların olumluluğunun /olumsuzluğunun tek bu kadar çok tartışma çıkması beklenmez ve bunlar
kutuplu ya da çift kutuplu olarak kavranabileceği- hakkındaki tutumların tek kutuplu olarak zihinde
ni vurgulamak gerekir. Bir tutumu bir değerlendir- temsil edildiği söylenebilir.
me çizgisi üzerinde değerlendirmek istediğimizde
bu çizginin kapsadığı alanı bilmek isteyebilirsiniz.
Tutumların Çok Boyutluluğu ve
Örneğin “dondurmayı ne kadar seversiniz” ya da
“caz müziğini ne kadar seversiniz” sorularının ce- Çelişkili Tutumlar
vabı büyük olasılıkla nötrden olumluya kadar uza- Yukarıda tutumlar aslında tek boyutlu bir bi-
nan bir aralıkta yer alacaktır. Bu tür tutumlar tek çimde tanımlandı. Tek boyutlu tutum, bir tutu-
kutuplu tutumlar olarak adlandırılır. Yani cevap- mun iki ya da daha fazla boyutsal uzamda değil, tek
larınız bunlardan ya hiç zevk almamak ya da çok bir değerlendirme çizgisi üzerinde bir nokta, tek bir
zevk almak arasında değişecektir. Ancak diğer bazı puan ile betimlenmesi anlamına gelir. Ancak bu,
tutumlar daha fazla kutuplaşmış tepkiler ortaya bir konu/nesne hakkındaki tutumun farklı boyut-
çıkarabilir. Örneğin bazı kişiler kürtajın yasal bir lardaki değerlendirici tepkileri içermesini engelle-
uygulama olması gerektiğini öne sürerken diğerle- mez. Yukarıdaki aynı örneği kullanacak olursak, bir
ri bunu istememekle kalmaz, buna karşı çıkarlar. vejetaryen hayvanların öldürülmesine karşı olduğu
Ya da idam cezası örneğinde olduğu gibi kimile- için et yemeyi bırakmıştır. Bu kişinin inancı ahlaki
ri bunun yasallaşmasını savunurken, kimileri de bir nedene dayanır. Başka bir vejetaryen buna ek
yasallaşmasına çok ciddi karşı çıkabilirler. Bu tür olarak etin gut hastalığına ve et yemenin koleste-

75
Tutumlar

rolü yükselterek kalp hastalığına neden olduğunu alınıp, bu tepkilerin hem olumlu hem olumsuz
düşünüyor olabilir. Bu durumda bu kişinin et ye- değerlendirmeleri içermesidir. İşte burada çelişkili
meye ilişkin olumsuz tutumu iki boyuta dayanır: tutumdan söz edebiliriz. Aslında herkes bir tutum
ahlak ve sağlık. nesnesine yönelik çelişkili tutum geliştirme dene-
yimine sahiptir. Örneğin pek çok insanda sağlıkla
ilişkili davranışlara (sigara içmek, alkol tüketmek
vb.) yönelik böyle bir tutum pozisyonu görülebilir.
Tek boyutlu tutum
Örneğin yürüyüş yapmak kişi için iyidir (sağlık-
Tutum nesnesinin tek bir boyut üzerinde
lıdır) ama diğer yandan kişiye sıkıcı gelebilir. Ya
olumlu veya olumsuz değerlendirilmesidir.
da sigara sağlığa zarar verir ama kişi içmekten hoş-
lanır. Birini romantik anlamda gerçekten seviyor
olabilirsiniz ama ciddi bir ilişkiye girmek istemi-
Ayrıca bir değerlendirme boyutunda iki zıt
yor olabilirsiniz.
uç gibi görünen olguların aslında iki farklı ve bir
dereceye kadar bağımsız olabildiklerini belirtmek
gerekir. Bu, tutum nesnesi olarak politik ideolo-
jilerde daha belirgindir. Örneğin liberalizm ile
Çelişkili Tutum
muhafazakârlığın birbirinin zıttı ideolojiler ol-
Bir kişinin bir tutum nesnesini hem sev-
duğu düşünülse bile aslında farklı odak nokta-
mesi hem de sevmemesidir.
ları olduğu söylenebilir. Genel olarak liberalizm
yurttaşlık hakları ve toplumsal eşitlikle daha çok
ilgiliyken muhafazakârlığın düzen, güvenlik ve
ekonomik büyümeyle ilgili olduğu düşünülür. Tutumların Gücü
Buradan iki kutuplu modelin varsaydığı gibi, bir Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla birlikte ta-
tutum nesnesine ilişkin olumlu ve olumsuz ku- til yapmaya karar verdiğinizi farz edin. Yalnız bir
tupların (tepkilerin) uzlaşmaz ve karşılıklı olması problem var: Arkadaşınız deniz kenarında tatil
gerekmediği sonucuna ulaşılabilir. Bu ise bir tu- yapmak isterken siz deniz ve güneş yerine dağ ve
tum nesnesine ilişkin olumlu ve olumsuz tepki- orman tatili düşlüyorsunuz. Bu durumda ne yapar-
lerin tek boyutlu değil, iki boyutlu olarak tem- sınız? Bu, tipik tutumlar arası çelişkili bir duruma
sil edilmesi gerektiğini düşündürür. İki boyutlu işaret etmektedir (tek bir tutumun kendi içinde çe-
tutum modelinin avantajı, olumlu ve olumsuz lişkili olması ile iki tutumun çelişkili olması farklı-
uçların ayrı boyut olarak kavramsallaştırılmasının dır). Arkadaşınızı seviyorsunuz ama dağ ve orman-
daha incelikli tutum pozisyonlarını görmemize da tatil yapmak sizin için daha mı ağır basıyor? Ya
izin vermesidir. İki boyutlu modelde, iki boyut- da siz bir deniz insanı değilsiniz ama arkadaşınız
tan alınan yüksek ve düşük puanların dörtlü kom- sizin için öyle önemli ki onun hatırı için dağ ve
binasyonu ortaya çıkar. Birinden düşük birinden orman tatili hayalinizden vazgeçip deniz kenarına
yüksek ve tam tersi, ikisinden de yüksek ve iki- mı gidersiniz? Bunlar aynı zamanda bu iki tutu-
sinden de düşük puan alınabilir. Her iki boyut- munuzdan hangisinin daha güçlü olduğu sorusunu
ta alınan düşük puanlar tutum nesnesine ilgisiz sormak anlamına gelir.
olunduğunu gösterir.
Aslında tutumların yapısal ve deneyime daya-
nan pek çok yönü “tutumun gücü” başlığı altında
çalışılmıştır. Genel olarak tutumlardan ne yap-
İki boyutlu tutum ması bekleniyorsa (bilgi işleme sürecine rehberlik
Bir tutum nesnesinin iki ayrı boyut üze- etmek, davranışa yol açmak vb.) güçlü tutumların
rinde olumlu veya olumsuz olarak değer- tüm bunları daha iyi yapabileceği düşünülmekte-
lendirilmesidir. dir. Bu tutumların değişmeye daha dirençli, za-
mana daha dayanıklı ve davranışla daha tutarlı
olduğu varsayılmaktadır. Aslında tüm bunlar ga-
Ama asıl üzerinde düşünülmesi gereken sonuç yet mantıklı düşüncelerdir ama burada önemli bir
bazı durumlarda her iki boyutta yüksek puanlar açmaz var: Tutumların gücü dendiğinde gerçek-

76
Sosyal Psikoloji I

ten neyi anlıyoruz ve tutumun gücünü nasıl kav- TUTUMLARIN İŞLEVLERİ


ramlaştırabiliriz? Farklı araştırmacılar tutumun Uzun yıllar boyunca sosyal psikologlar tutumla-
gücüne dair farklı kavramsal dayanaklar öner- rın ne tür psikolojik ihtiyaçlara hizmet ettiğini gös-
mektedirler. Örneğin bazıları tutumun gücünü, teren birçok sınıflama geliştirmişler, ancak bunu
tutumun çelişkisiz olmasıyla ve tutumun aşırılı- farklı terim ve kavramlaştırmalarla yapmışlardır.
ğıyla ilişkilendirmekte ve güç kavramını bu bağ- Bu konudaki kavramlaştırmalar çoğu kişi için kafa
lamda tutum nesnesi üzerinde düşünme miktarı karıştırıcıdır. Ancak tüm bu çabaların amacı en iyi
olarak betimlemektedir. Diğer tanımlar, tutum sınıflandırmayı yapmak ya da tutumların olası bü-
nesnesinin kişinin çıkarıyla ne kadar ilişkili oldu- tün işlevlerini kapsamak değil, işlevleri aracılığıyla
ğu, kişinin bir tutumuna ne kadar güvendiği ya tutum değişimini açıklamaktır. Zira bu çalışmaları
da tutumun ne kadar erişilebilir olduğu, yani akla başlatan temel düşünce bir tutumun değiştirilmesi
ne kadar kolay geldiği gibi noktaları içermektedir. için o tutumun işlevi ya da işlevlerinin, yani han-
Özetle, kişi için tutum konusu (nesnesi) ne kadar gi psikolojik ihtiyaçlara cevap verdiğinin bilinmesi
önemliyse, kişi bir nesne/konu hakkında ne kadar gerektiğidir. Dolayısıyla örneğin önyargıyla uğ-
net ya da kesin duygu ve düşüncelere sahipse, kişi raşanlar önyargılı tutumların işlevlerine, tüketim
tutum nesnesi/konusu ile direkt (dolaysız) bir de- araştırması yapanlar tüketici davranışını etkileyen
neyim yaşamış ise, tutum nesnesi/konusu kişiyle tutumların işlevlerine odaklanmışlardır. Örneğin
ne kadar ilgiliyse ve tutum içeriği bellekten ne ka- bir restoranı diğerlerine tercih ediyorsanız bunun
dar hızlı çağrılabiliyorsa, yani zihinde tutuma ne nedeni oranın yemeklerini seviyor olmanız (fayda-
kadar çabuk erişilebiliyorsa kişinin o konu/nesne cılık) ya da belki orayı tercih ederken başkalarına
hakkında güçlü bir tutumu olduğu söylenebilir. ne kadar zevk sahibi olduğunuzu göstermek iste-
Örneğin geri dönüşüm sizin için önemli bir konu meniz (sosyal kimlik) olabilir.
ise ve bu konu hakkında ortalama bilgiden daha Tutumların işlevlerine dair yapılan pek çok sı-
fazla bilgiye sahipseniz geri dönüşüm konusunda nıflama birbiriyle örtüşmektedir. Tutumlara ilişkin
güçlü bir tutumunuz olduğu iddia edilebilir. farklı teorik yaklaşımların özünü ortaya çıkaran iki
Genelde tutumun gücünden bahsedildiğinde temel işlevi olduğu öne sürülmektedir:
tutum nesnesine yönelik düşünce ve duygu yoğun- 1. Bilginin örgütlenmesine ve yaklaşma ve ka-
luğunun kastedildiğini düşünebiliriz. Bir tutum çınmaya rehberlik etmek
nesnesinden hoşlanmak ile o tutum nesnesini ta- En temel düzeyde dünyayı iyi ve kötü olarak
parcasına sevmek, bir tutum nesnesinden hoşlan- bölmek esaslı bir sürece işaret eder. Çalışmalar in-
mamak ile ondan nefret etmek arasında fark gibi. sanların tutum nesnelerini (nesne, olay, kişi, grup
Literatürde buna tutumun aşırılığı adı verilmekte- vb.) bu boyutta değerlendirdikleri gibi bu değer-
dir. Bir tutumun güçlü olması onun aşırı olduğu lendirmeyi çok hızlı bir biçimde gerçekleştirdikle-
anlamına gelmez. Örneğin yeni tanıştığınız bir ki- rini de göstermektedir. Araştırmalarda katılımcıla-
şiyi sonradan düşündüğünüzde onu genel olarak ra tanıdık ya da yeni bir uyarıcı (sözcükler ya da
sevdiğinizi ama bazı yönlerinin biraz da rahatsız resimler) gösterilmesi fark etmeksizin bu uyarıcı-
edici olduğuna karar verdiniz. Artık o kişiyi her nın iyi ya da kötü olduğuna ilişkin değerlendirme
düşündüğünüzde buna benzer bir değerlendirmeyi süresi bir saniyenin altındadır. Bu ise, en azından
yapıyorsanız burada aşırı değil ama güçlü bir tu- bazı tutum nesneleri için değerlendirmenin otoma-
tumdan bahsedilebilir. Belki de tutumun gücünü tik bir süreç olduğuna işaret etmektedir.
kişinin tutumuna bağlılık derecesi olarak genel bir İyiyi ve kötüyü saptamak ya da çevreyi dostça
şekilde tanımlayabiliriz. ve düşmanca olarak kategorilendirmek tutumların
en açık ve en temel işlevi gibi görünmektedir. Bu
yüzden bu işlev, tutum işlevlerine ait tüm sınıflan-
2 dırmaların bir parçasını oluşturur. En erken sınıf-
sıra sizde landırmalardan birini yapan Katz buna bilgi işlevi
Örtük ve açık tutum ayrımını araştırınız. adını vermiştir. Tutumlar başka türlü karmaşık ve
belirsiz olacak olan çevreyi (ortamı) örgütleyen ve

77
Tutumlar

başa çıkmayı sağlayan bir yapı sağlamaktadır. Bu


anlamda tutumlar Sosyal Biliş ünitesinde yer veri-
İçsel değerlerin ifade edilmesi
len bilişsel şema kavramına çok benzerdir. Bir tu-
Tutumların kişinin değerlerini ifade et-
tumun bir bilişsel şemayı temsil ettiği söylenebilir.
mek için kullanılmasını ifade eder.

Bilgi işlevi Tutumun işlevlerinde Katz’ın sınıflandırma-


Tutumların enerjiden tasarruf etmek için sına özgü olan ve buradaki sınıflandırmada yük-
kullanılmasını ifade eder. sek psikolojik ihtiyaçlardan biri olarak görülebi-
lecek bir işlev de egoyu koruma işlevidir. Bazı
tutumlar kişinin egosunu, yani benlik saygısını
Bilgi sırf bilgi edinmiş olmak için istenebi- koruma işlevine sahip olabilir. Psikanalitik teoriye
lir ama faydacı işleve de hizmet eder. Mesele bir referansla anlaşılabilecek egoyu koruma, kişinin
şeye yaklaşma ya da ondan kaçınmaya gelince o bir bilinçdışı çatışmalarından kaynaklanan kaygıla-
şeyin iyi ya da kötü olduğunu bilmek çok yarar- rını gidermek için ego savunma mekanizmaları
lıdır. İnsanlar çekici buldukları ya da dost canlısı kullanmasını ifade eder. Kişi bu çatışmalarla yüz-
gördükleri insanlara yaklaşırlar ya da lezzetli bul- leşemediği için savunma mekanizmaları yoluyla
dukları yiyecekleri yerler. Katz’ın sınıflandırmasına bu çatışmaların yarattığı kaygıyı azaltmaya çalışır.
dayanan pek çok araştırmacı bu işlevin ödüle ulaş- İşte bu bağlamda kişinin edindiği bazı tutumlar
maya ve cezadan kaçınmaya hizmet ettiğini öne birer savunma mekanizması olarak işlev görerek,
sürmektedir. kaygısını azaltmaya hizmet eder. Örneğin basket-
bolda başarısız biriyseniz bunu kabul etmek ye-
rine egonuzu korumak için basketboldan nefret
Faydacı işlev ettiğinizi ve o yüzden oynamadığınızı söylersiniz.
Tutumların ödülleri maksimize etmek ve Günlük yaşamdan bunun gibi pek çok örnek veri-
bedelleri minimize etmek için kullanıl- lebilir ama tutumların egoyu koruma işlevine dair
masını ifade eder. toplumsal sonuçları da olan en önemli konular
önyargıyla ilişkili olanlardır. Örneğin homofobi
(eşcinsellere yönelik düşmanlık) ya da zenofobi
2. Yüksek psikolojik ihtiyaçlara hizmet etmek (yabancı düşmanlığı) gibi sosyal tutumlarda (bir
Şüphesiz pek çok deneyim hoş olan ve olmayan gruba yönelik tutumlarda), nefret ya da düşmanlı-
olarak sınıflandırılabilir ve böylece ödül ve cezayla ğın nedeni kişinin karşısındaki o hedef grup değil,
temsil edilebilir. Ve buradan hareketle de çoğu tu- kişinin kendi yaşadığı çatışmadır. Kişi kendine
tumun faydacı bir işlevi olduğu söylenebilir. Bazı yönelik aşağılık duygusunu ve değersizlik hissini
araştırmacılar tutum nesnesinin kendisinden kay- bastırdığında, bu duyguları toplumda dışlanan
naklanan hoşlanma ve hoşlanmamayla, bir tutumu hedef gruplara yansıtarak egosunu korur. Egoyu
ifade etmek ya da dışa vurmaktan kaynaklanan koruma ihtiyacı kişinin kendisinden kaynaklan-
hoşlanma ve hoşlanmamayı birbirinden ayırmak dığı için, değersizlik hisleriyle boğuşan birinin
gerektiğini iddia ederler ki bu sonuncusuna dışavu- bunları yansıtacağı hedef yoksa da bu hedefi ya-
rumcu ya da sembolik işlev adı verilir. Bazı tutum- ratır. Ancak böylelikle kişi kendi grubunu ve do-
lar kişinin benliği için öyle temeldir ki kişi bunları layısıyla kendisini diğerlerinden üstün hisseder ve
sözle ifade ederek ya da bir takım sembollerle dışa değerli görür (Sakallı Uğurlu, 2018).
vurarak bu değerleri başkalarına yansıtmış olur.
Kişi için örneğin açık fikirli olmak ya da gelenek-
sel değerlere bağlı olmak önemliyse diğer insanlara Egoyu koruma işlevi
bu değerleri yansıtacak tutumları göstermek onun Tutumların benlik-saygısını korumak
benliğini onaylar. Tutumun bu sembolik işlevi için kullanılmasını ifade eder.
Katz’ın sınıflandırmasında içsel değerlerin ifade
edilmesi olarak adlandırılır.

78
Sosyal Psikoloji I

ketlerin %90’ında işletmelerinde Çinlilere servis


3 yapılmadığı söyleniyordu. Bu sonuç, tutumlar ile
sıra sizde davranışlar arasında büyük bir farklılık olduğunu
Tutumların kültürel olarak farklılaşması ortaya koydu. Sonraki yıllarda LaPiere’in çalışma-
tutumların işlevleri açısından nasıl değer- sı pek çok açıdan eleştirildi, ancak araştırmacılar
lendirilebilir, araştırınız. tutumların davranışları çok az etkilediğine ilişkin
iddialarını hep bu çalışmaya dayandırdılar. Wic-
ker 1969’da tutum ve davranış arasındaki ilişkiyi
çalışan kırktan fazla araştırmayı toplu bir biçimde
TUTUM VE DAVRANIŞ analiz ettiğinde tutum ve davranış arasında çok
ARASINDAKİ İLİŞKİ zayıf bir ilişki buldu. Bunun üzerine Wicker tu-
Tutumların davranışı etkilediği aslında açık tum kavramından vazgeçilmesi ve davranışa odak-
değil midir? Eğer çikolatalı dondurmayı seviyor- lanılması gerektiğini ileri sürdü (Brewer ve Crano,
sanız elbette çikolatalı dondurma yersiniz. Ya da 1994).
büyük bir tutkuyla korku film izlemeyi seven bi- Ancak yine bu tartışmaların başından beri tu-
riyseniz tabii ki başka film türlerindense korku tum ve davranış arasında ilişki olduğunu ve bu
filmi izlemeyi tercih edersiniz. Fakat bu kadar ilişkiyi daha detaylı araştırmak gerektiğini söyleyen
açık görünen cevapları her zaman ve her konuda sosyal psikologlar oldu. Onlara göre tutumların
veremeyebilirsiniz. ifade edilmesini sağlamak, onların davranışı ortaya
Tutumların neden davranışı yordayamadığını, çıkarmasından çok daha kolaydı. Örneğin pek çok
yani tutumlardan hareket ederek neden davranışı insan için zayıflamak gerektiğini söylemek kolay-
tahmin edemediğimize dair tartışma sosyal psi- dır ama bunu yapmak zordur. Dolayısıyla tutum
kolojide tutum çalışmalarının erken dönemine ve davranış arasında tutarlı bir ilişkinin yokluğu
kadar geriye gider. Bu erken dönemdeki çalışma- tutum kavramından vazgeçmeyi gerektirmez fakat
lardan biri tutum ve davranış arasındaki tutarlılık tutumların davranışa yansımasını engelleyen diğer
(yani insanlar söylediklerini yapıyorlar mı) tartış- faktörlerin (şişmanlık için alışkanlıklar, genetik,
masını başlatmıştır. Bu çalışmaya geçmeden önce iştah vb.) ortaya çıkarılmasını gerektirir. Bu tartış-
sosyal psikologların kafasında tutumun davranışla maların sonucunda tutum kavramından vazgeçil-
tutarlı olduğu ya da olacağı yönünde bir varsayım memiş, bunun yerine tutum ve davranış arasındaki
bulunduğunu hatırlatmak gerekir. Dolayısıyla ilişkiyi etkileyen değişkenlere odaklanılmıştır (Bre-
tutum ve davranış arasındaki tutarlılık çalışma- wer ve Crano, 1994).
larının tutum ve davranış arasındaki bu ilişkiyi
bir varsayım olmaktan çıkarmak anlamına gel- Tutum ve Davranışın Genelliği/
diği söylenmelidir. Bu ilk çalışmalardan birinde,
Spesifikliği
ABD’de Fransız kökenli Sosyolog LaPiere Güney-
batı Amerika’da bir Çinli çiftle seyahat etmiştir. Tutumların davranışları yordadığını iddia eden
Bu çalışmanın 1930’larda yapıldığını söylemek sosyal psikologlar ilk çalışmaların tutum ve davra-
önemlidir. Zira bu dönemde ABD’de Asyalılara nışı aynı spesifiklik düzeyinde ölçmediğini gözle-
karşı açık bir ayrımcılık yaşanmaktaydı. Bunu veri mişlerdir. Araştırmacılar genellikle çok spesifik bir
olarak alan LaPiere seyahatleri boyunca gittikleri davranışı tahmin edebilmek için çok genel bir tu-
250’den fazla otel ve restoranda yanındaki Çinli tum ölçümü yapmışlardır. LaPiere’in çalışmasında
çifte servis yapılıp yapılmadığını gözlemledi. Ve da anketle sorulan sorular çok genel iken gözlem
gittikleri yerlerin biri hariç hepsi Çinli çifte servis yapılan davranış çok spesifiktir. Ankette işletmelere
yaptı. Seyahat bitip LaPiere üniversitesine dön- genel olarak Çinlilerin girip giremeyeceği sorul-
dükten sonra gittikleri tüm otel ve restoranların muş, oysa davranış gözlemi düzleminde iyi giyimli,
yönetimlerine, işletmelerinde Asyalılara servis ya- iyi İngilizce konuşan ve yanında bir beyazla otele
pıp yapmadıklarını soran bir anket gönderdi. Bu ya da restorana giren iki Çinliye nasıl davranıldı-
anketlerin sadece yarısı LaPiere’e geri gönderildi ğı gözlemlenmiştir. Bu durumda ölçülen tutum ile
(Veri kaybı denilen bu durum araştırmalarda bek- gözlenen davranış arasında tutarsızlık olması bekle-
lendik bir durumdur). Ancak geri gönderilen an- nen bir durumdur (Franzoi, 2003).

79
Tutumlar

Bir çalışmada araştırmacılar katılımcıların çev- bir çalışmada katılımcılara ilk önce çevre sorunları
reye ilişkin tutumlarını üç farklı spesifiklik düze- ile tutumları ve bu konudaki bilgisi ve daha sonra
yinde ölçmüşlerdir. En az spesifiklik düzeyinde çevreyi korumak için yapılan aktivitelere katılma-
katılımcılar genel çevresel sorunlara ilişkin tutum- yı isteyip istemedikleri sorulmuştur. Çevreyle ilgili
larını, orta düzeyde çeşitli çevre örgütlerinin ilgi- daha çok bilgisi olanlarda tutum ve davranış tutar-
lendiği spesifik ekolojik kaygılara yönelik tutumla- lılığının bu konuda daha az bilgi sahibi olanlara
rını ifade etmişler ve en spesifik düzeyde de önemli göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bir konu
bir çevre kulübünün değerlendirmesini yapmışlar- hakkında daha çok düşünmek genellikle daha yük-
dır. Beş ay sonra katılımcılara, araştırmanın bir dü- sek tutum-davranış tutarlılığına yol açmaktadır.
zeyinde sözü geçen çevre örgütünün üyelik formu Tutumların gücünün diğer bir kaynağı kişinin
gönderilmiştir. Bu üç düzeydeki tutumlar ile bu tutum nesnesiyle kişisel olarak ilişkili olma düze-
çevre örgütüne üye olmak arasındaki ilişkiyi araştı- yidir. ABD’de yasal alkol tüketme yaşının 18’den
ran araştırmacılar, en genel düzeydeki tutumlar (ge- 21’e yükseltilmesine ilişkin oylama girişimine karşı
nel çevresel sorunlara duyarlılık) söz konusu çevre bir kampanyaya üniversite öğrencilerinin yardım
kulübüne üye olma arasında bir ilişki bulunmamış- edip etmeyeceklerinin sorulduğu bir çalışmada,
tır. Yani çevre sorunları hakkında güçlü ve olumlu tutumun gücünün kişisel durumla ne kadar ilişkili
olsa da genel bir tutum sahibi olmak, katılımcılar olabildiği gösterilmiştir. Neredeyse tüm öğrenciler
açısından bir çevre kulübüne üye olmak gerekti- bu oylama girişimine karşı bir tutum içindeyken
ği anlamına gelmemiştir. Diğer yandan tutum ile sadece 20 yaşının altında olanların bu yasa tasa-
davranış arasındaki en güçlü ilişki en spesifik dü- rısıyla kaybedecek bir şeyleri vardı. Ve beklendiği
zeyde, yani bir çevre kulübüne ilişkin tutumlar ile gibi bu yasa girişimine karşı kampanyaya genç öğ-
o çevre kulübüne üye olmak arasında bulunmuştur renciler daha fazla destek vermişlerdir. Diğer bir
(Brewer ve Crano, 1994). Tutumların ölçülme ve deyişle tutum nesnesinin kişisel yaşamıyla daha çok
davranışların gözlenme düzeyi arasındaki bu karşı- ilişkili olanların tutumları davranışı tahmin etmede
lıklılığa denklik hipotezi adı verilmektedir. çok daha etkilidir (Franzoi, 2003).

Tutumların Oluşumunda Direkt


Denklik hipotezi
(Dolaysız) Deneyimin Rolü
Tutumların ölçülmesi ve tutuma ilişkin
davranış gözleminin genellik/spesifiklik Tutumun konusu olan kişi, nesne ya da olayla
düzeylerinin karşılıklılığını ifade eder. direkt deneyim yaşamış olmak tutum ve davranış
arasındaki tutarlılığı arttırmaktadır. Bu tür dene-
yimler kişinin tutumunun kesinliğini ve tutum
nesnesi hakkındaki bilgisini arttırır. Literatürdeki
çalışmalar direkt deneyim yoluyla oluşturulan tu-
Tutumların Gücü
tumların böyle oluşturulmayanlara göre neredeyse
Ünitenin “Tutumların Yapısal Özellikleri” baş- her zaman kişinin daha sonraki eylemlerini belir-
lığı altında tutumların gücüne değinilmişti. Ancak lediğini göstermiştir. Örneğin köpeklere yönelik
burada tutumların gücünün tutum-davranış tu- olumlu tutumu olduğunu söyleyen bir çocuk, eğer
tarlılığıyla (tutum doğrultusunda davranış sergile- bu tutumunu deneyimle oluşturmamışsa küçük
mek) ilişkisine odaklanılmıştır. Güçlü tutumların bir köpek gördüğünde bile korkup kaçabilir. Oysa
davranışı belirlemesi ve değişmeye dirençli olması bu tutum daha önceki bir deneyime dayanıyorsa,
çok beklendik bir durumdur. Yine daha önceki tutum ve davranış arasında bir eşleşme olur, ço-
tutumların gücü bahsinden hatırlayacağınız gibi, cuk köpekten kaçmaz. Deneyimin tutum-davranış
eğer güçlü tutumlar davranışı daha fazla yordama- tutarlılığı üzerindeki etkisini gösteren bir çalışma
ya olanak veriyorsa, yani tutum doğrultusunda bir ABD’de bir üniversitede çıkan sorun üzerinden
davranış gösteriliyorsa, o hâlde ne tür koşullarda gerçekleştirilmiştir. O yıl öğrenci sayısının fazlalı-
güçlü tutumlar davranışı belirliyor sorusunu sor- ğı yüzünden üniversiteye yeni başlayanlara yurtta
mak gereklidir. Araştırmalar bir konu hakkında yer bulunamamış ve bir dönemliğine yurdun lobi-
bilgi edinmenin basitçe o konudaki tutum-davra- sinde portatif karyolalarda kalmışlardır. Tutumları
nış tutarlılığını arttırdığını göstermiştir. Örneğin

80
Sosyal Psikoloji I

ölçüldüğünde hem bu problemden mağdur olan Tutumun gücü, bu bağlamda, ifade edilmesindeki
birinci sınıf öğrencileri hem de mağdur olmayan tutarlılık ve sıklıktır.
öğrencilerin (kendi odalarında kalan) bu düzenle-
meye ilişkin olumsuz tutumları olduğu görülmüş-
tür. Bu sorunu çözmek için gönüllü olmak isteyip Tutumun erişilebilirliği
istemedikleri sorulduğunda mağdur öğrenciler Tutumun zihinsel temsiline ne kadar hızlı
mağdur olmayanlardan üç kat daha fazla gönüllü ve kolay erişilebildiğini ifade eder.
olmuşlardır. Aslında direkt deneyim tutumu güç-
lendiren bir kaynak olarak bir önceki başlıkta yer
alabilirdi. Ancak bu çalışmada da görüldüğü üzere Verili bir zamanda kişideki tüm tutumlar ak-
her iki grubun olumsuz tutumlarının gücü aynı ol- tif hâlde değildir. Dolayısıyla tutumların zihinde
duğu hâlde bu tutumu davranışa yansıtma açısın- aktive edilmesi, yani harekete geçirilmesi gerekir.
dan farklılaştırmışlardır. Bu durum belki de Türk- Bilişsel psikolojiden hareketle tutumlar bellekte-
çede çok sık söylediğimiz “ateş düştüğü yere yakar” ki düğümler olarak görülür ve çağrışımsal bir ağ
sözüne uymaktadır. Daha sonraki çalışmalar da içinde yer alırlar. Tutumlar yani düğümlerle ilgili
direkt deneyimin tutum-davranış tutarlılığını art- bir deneyim yaşadığımızda düğümler harekete ge-
tırdığını göstermiştir. Direkt deneyimle elde edilen çer ve bununla bağlantılı olan diğer düğümler de
birinci elden bilginin tutum-davranış tutarlılığını aynı anda aktive olur. Tutumların bu çağrışımsal
arttırmada bir rol oynadığını söylemek mümkün- ağ modelinde, bir tutum, nesnesi ile onun öznel
dür (Brewer ve Crano, 1994). değerlendirmesi arasındaki bağlantı olarak görülür
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2006).
Tutumların Erişilebilirliği
Tutumu bilişsel bir yapı olarak görmek, onun Özel ve Kamusal Benlik-Farkındalığı
bellekte temsil edildiğini söylemek anlamına gelir. Tutum ve davranış arasındaki ilişkiyi etkile-
Tutumlar diğer tüm deneyimler gibi bellekte sakla- yen bir başka faktör benlik-farkındalığıdır. Özel
nıyorsa o zaman onları bellekten geri çağırma yani benlik-farkındalığı yüksek olan kişiler davranışı
hatırlanmaları üzerine de konuşmamız gerekir. Bu gerçekleştirmede kişisel standartlarına daha çok
bağlamda erişilebilir tutumdan bahsedildiğinde dikkat gösterirken, kamusal benlik-farkındalığı
bellekten kolay ve hızlı bir biçimde geri çağırıla- yüksek olan kişiler kamusal standartlara daha faz-
bilen tutumlar kastedilmektedir. Diğer bir deyişle la dikkat ederler. 1980’lerin başında yapılmış bir
eğer bir tutum erişilebilirse kolayca geri çağırılabilir deneyde özel ya da kamusal standartlara dikkat
ve akla kendiliğinden gelebilir. Bu yüzden de bu etmenin tutum ve davranış ilişkisini nasıl güçlen-
tutumların davranışı etkileme olasılığı çok yüksek- dirdiği ve zayıflattığı gösterilmiştir. Araştırmacılar
tir (Hogg ve Vaughan, 2011). ilk önce üniversite öğrencilerinin fiziksel cezayla ile
Direkt deneyimler tutumların erişilebilirliğini ilgili tutumlarını ölçmüştür. Daha sonra bu öğren-
arttırmada önemli bir faktördür. Diğeri ise tutum- cilerden fiziksel cezaya yönelik olumsuz tutumları
ların gücüdür. İnsanlar arasındaki belirli tutumlar- olan ve fakat aynı zamanda diğer insanların bu tür
daki tutum erişilebilirliği arasındaki farklılıkların davranışları onayladığına inanan (yani fiziksel ce-
tutumun gücünden kaynaklandığı düşünülmekte- zayı onayladıklarına inanan) bir grup seçilmiştir.
dir. Bilişsel anlamda bir tutumun güçlü olması bir Böylelikle bu öğrencilerin kamusal standart olarak
tutum nesnesi ile onun değerlendirmesi arasında algıladıklarından farklı olan özel standartları oldu-
tutarlı ve tekrarlanmış bağ kurulmuş olması de- ğunu anlamış oluyoruz. Haftalar sonra aynı öğren-
mektir. Eğer Ayşe Özlem’i düzenli olarak düşünü- ciler bir “öğrenme” deneyinin bir parçası olarak bir
yorsa ve her defasında onu hafif olumsuz anlamda kişiye elektrik şoku vermeleri gereken (Gerçekte
değerlendiriyorsa, Ayşe’nin Özlem hakkında güçlü deneyde hiç kimseye elektrik şoku verilmemiştir)
bir tutum oluşturduğu söylenebilir. Daha önce de bir deneye katılmışlardır. Bu deneyde öğrenciler,
vurgulandığı üzere, tutumun gücünün, tutumun verdikleri elektrik şokunun yoğunluğunu kendile-
aşırı uçlarda olması (aşırı olumlu ya da aşırı olum- ri ayarlayabiliyorlardı. Bazı öğrenciler karşılarında
suz) anlamına gelmediğine dikkat çekilmelidir. kendilerini gördükleri küçük bir ayna varken elekt-

81
Tutumlar

rik şoku vermişler (özel benlik-farkındalığı koşulu), ileri sürer. Bu teorik modelde bir davranışa yönelik
diğer bir grup ise kendilerini gözleyen ve ne kadar niyetin ortaya çıkması için tutuma ek olarak iki bi-
“etkili öğretmen” olduklarını değerlendiren bir iz- leşene daha ihtiyaç vardır. Dolayısıyla niyeti ortaya
leyici grubunun önünde elektrik şoku vermişler çıkaran üç temel bileşen söz konusudur: davranışa
(kamusal benlik-farkındalığı koşulu) ve son grup yönelik tutum, öznel normlar ve algılanan davra-
ise elektrik şokunu ayna ve izleyici bir grup olmak- nışsal kontrol.
sızın (kontrol koşulu) uygulamışlardır. Araştırma- Planlanmış davranış teorisyenleri (Fishbein ve
nın sonuçları küçük bir aynanın varlığıyla kendile- Ajzen) bir davranışı gerçekleştirmeye yönelik tutu-
rinin farkına vardırılan grubun, kontrol grubundan mun oluşturulmasının oldukça rasyonel bir süreç
daha fazla tutum-davranış tutarlılığı (fiziksel cezaya olduğuna ve bu tutumun iki faktörün ürünü ol-
ilişkin daha önceden ölçülen tutum ile ayna karşı- duğuna inanırlar: 1. Belirli bir davranışın sonuçla-
sında elektrik şoku verme arasında) sergilediklerini rına ilişkin kişinin inancı, 2. Kişinin olası sonuçlara
göstermiştir (yani fiziksel cezaya karşı tutumla- ilişkin değerlendirmesi. Buna göre örneğin evli ve
rı var ise ayna karşısında yüksek düzeyde elektrik çocuksuz bir kadının çocuk sahibi olmaya yönelik
şoku vermedikleri anlaşılmalıdır). Bunun tersine tutumunu bir çocuk sahibi olmanın sonuçlarının
izleyici bir grubun varlığında elektrik şoku uygu- neler olacağına dair inançlarını ve bu inançları na-
layanlar, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında daha sıl değerlendirdiğini (ne kadar olumlu ya da olum-
fazla kamusal standart algılarıyla uyumlu davranış suz bulduklarını) sorarak öğrenebiliriz. Bu teoriye
sergilemişlerdir. Bu ve buna benzer çalışmaların göre, hamile kalmaya niyetli olan kadınlar böyle
ortak sonucu şöyle özetlenebilir: Tutum ile davra- bir niyeti olmayanlara göre hamileliğin daha olum-
nış arasındaki ilişki, kişinin o davranış öncesinde lu sonuçları olduğuna inanacaklardır.
deneyimlediği benlik farkındalığı türü (özel ya da
Teorinin diğer bir bileşeni öznel normdur. Öz-
kamusal) tarafından belirlenir (Franzoi, 2003).
nel norm, kişinin çevresindeki diğer insanların
onun belirli bir davranışını onaylayıp onaylamaya-
caklarına dair yargısıdır. Tutumlar gibi öznel norm
Özel benlik-farkındalığı de iki faktörün ürünü olarak ortaya çıkar: 1. Kişi
Kişinin davranışını gerçekleştirirken ki- için önemli olan insanların algılanan beklentileri,
şisel standartlarını dikkate almasını ifade 2. Kişinin bu beklentilere uyma motivasyonu. Yine
eder. aynı örnek üzerinden öznel normu göstermeye ça-
lışırsak, evli ve çocuksuz bir kadının hamilelik ko-
Kamusal benlik-farkındalığı
nusundaki beklentileri mesela şunlar olabilir: “Ko-
Kişinin davranışını gerçekleştirirken
cam çocuk sahibi olmak için kendi evimiz olana
normları (başkalarının değerlendirmeleri-
kadar beklememiz gerektiğini düşünüyor”. Ya da
ni) dikkate almasını ifade eder.
“Annem-babam bir kadının evliliğindeki ilk önce-
liğinin çocuk sahibi olmak olduğunu düşünüyor”.
Ama daha önemlisi aynı kadının çevresindeki ki-
Davranışa Yönelik Niyet şilerin bu beklentilerinin hangisine uyma gösterip
1970’lerde tutumların davranışı belirleyip be- göstermeyeceğine dair motivasyonudur. Örneği-
lirlemediği tartışmasının ürünlerinden biri de mizdeki kadın şöyle düşünebilir: “Kocam haklı ve
planlanmış davranış teorisinin geliştirilmesidir. Bu kocamı memnun etmek istiyorum.” Ve “ Ailemin
teoriye göre davranış belli sonuçları elde etmek ni- bu konudaki fikirleri çok geleneksel”.
yetiyle gerçekleştirilir. Dolayısıyla bu teori açısın- Davranışa yönelik tutumla öznel norm birlikte
dan insanlar bir davranışı yapmadan önce sonuçla- ele alındığında şu söylenebilir: Her ikisi de dikkatli
rını düşünerek eyleme geçerler. bir biçimde ölçüldüğünde, sonuçlar genel olarak
Planlanmış davranış teorisine göre davranışın niyet ve davranış arasında yüksek bir örtüşme oldu-
en dolaysız nedeni tutum değil, davranışın sonuç- ğunu göstermektedir. Ayrıca araştırmalar davranış
larına göre eyleme geçip geçmemeyi belirleyen ni- niyetinin öznel normlara göre tutumlar tarafından
yettir. Bu yüzden de teori tutumların niyeti etki- daha fazla etkilendiğini gösterse de bu ikisinin her
leme aracılığıyla davranış üzerinde etkili olduğunu birinin niyete olan katkısı hangi tutumun söz ko-
nusu olduğuna, ortama ve araştırmanın yapıldığı

82
Sosyal Psikoloji I

popülasyona bağlıdır. Örneğin daha önce de görüldüğü üzere, kişinin özel benlik-farkındalığı arttırıldı-
ğında tutumların davranışları, kamusal benlik-farkındalığı arttırıldığında ise öznel normların davranışı
etkileme olasılığı artmaktadır. Bundan başka araştırmalar tutumların mı öznel normların mı kişinin davra-
nışını daha çok etkileyeceği sorusuna kişinin bireyci ya da kolektivist eğilimde olup olmamasına göre de-
ğişebileceği cevabını verirler. Bireyci yönelimleri olanların eylemleri tutumlarından daha çok etkilenirken,
kolektivist yönelimi olanların eylemleri öznel normlardan daha çok etkilenmektedir. Tüm bu çalışmaların
gösterdiği daha genel bir sonuç, tutumlar ve öznel normların birlikte davranış niyetini belirlemesine rağ-
men her ikisinin ayrı ayrı denkleme girme biçimleri değişmektedir.
Pek çok durumda tutumlar ve öznel normlar davranışa yönelik niyetin ortaya çıkması için yeterlidir.
Ancak bazen öyle durumlar olabilir ki, bu iki belirleyicinin de davranış niyetini ortaya çıkarmasına rağ-
men kişi hâlâ “bu davranışı gerçekten yapabilir miyim” sorusunu sorabilir. Bu yüzde araştırmacılar oriji-
nal teorilerine sonradan üçüncü bir bileşeni daha eklemişlerdir: algılanan davranışsal kontrol. Bu, kişinin
gerçekleştireceği davranışın ne kadar zor ya da ne kadar kolay olduğuna ilişkin algısıdır. Teoriye göre,
insanlar yapmayı planladıkları davranış için yeteneklerinin olmadığına ya da bunun için yeterli kaynakları
olmadığına inanıyorlarsa davranış yönelik tutumları ve öznel normlarına rağmen davranışa yönelik niyet
oluşmayacaktır. Örneğin Ayşe’nin 30 yıllık sigara içme alışkanlığını bitirmek istediğini farz edin. Ayşe’nin
sigarayı bırakmaya yönelik olumlu bir tutumu vardır ve çevresinin de (ailesi ve yakın arkadaşları) bu davra-
nışını destekleyeceğini bilmektedir. Ancak sigaranın günlük yaşamında yaptığı her şeyle nasıl iç içe geçmiş
olduğunu fark eden Ayşe, olumlu tutumuna ve destekleyici öznel norma rağmen algılanan davranışsal
kontrolü düşük düzeyde olduğu için sigarayı bırakma niyeti ortaya çıkmayacaktır.
Planlanmış davranış teorisi pek
çok araştırmada sınanmış ve genel
Tutum olarak rasyonel düşünme ve plan-
lamaya bağlı davranışı açıkladığı
görülmüştür. Ancak niyeti tutum-
lar ile davranış arasına yerleştirdi-
Öznel ği için teorinin tutumların bazen
Niyet Davranış
Norm spontane, niyetlenilmemiş davra-
nışlara yol açma olasılığını göz ardı
ettiği ileri sürülmüştür. Bazen in-
Algılanan
san davranışı o kadar ani, o kadar
Davranışsal spontan ortaya çıkabilir ki insanın
Kontrol salt rasyonel bir varlık olduğu tezi-
ni ileri sürmek imkansızlaşır. Ge-
Şekil 4.1 Planlanmış Davranış Teorisi nellikle sevgi ve nefret gibi yoğun
duygular böyle öngörülemeyen
davranışlara yol açabilmektedir. Bu tür öngörülemeyen davranışların yanı sıra paradoksal olarak çok ön-
görülebilir bazı davranış biçimleri de niyetlenilmeden yapılır. Alışkanlık adını verdiğimiz davranış sınıfı,
öncesinde herhangi bir tutum ya da normun pek de değerlendirilmediği, gerçek bir planlama ve bilinç-
li bir niyet olmaksızın aslında düşünmeden gerçekleştirilirler.
Kan bağışlamak, derslere devamsızlık yapmamak, belirli bir
4
partiye oy vermek, egzersiz yapmak gibi pek çok davranış alış-
sıra sizde
kanlıklar tarafından biçimlendirilir. Bunlar başlangıçta bilinç-
Tutumların erişilebilir olup olmaması li ve kontrol atında yapılan davranışlardır ama zaman içinde
kendiliğinden davranışı öngörmeye nasıl tekrar edile edile bir çeşit otomatik davranışlar hâline gelirler.
etki etmektedir? Yani hiç düşünmeden gerçekleştirilirler (Franzoi, 2003).

83
Tutumlar

Araştırmalarla
İlişkilendir
KAMUOYU ARAŞTIRMALARININ ANLAMI, AMACI VE ÖNEMİ
19. ve 20. yüzyıllarda dünyada giderek demokratik yönetimlerin egemen olması ve kitle iletişim
araçlarının daha etkin konuma gelmesi sonucu kamuoyu teriminin göz ardı edilemez bir önem dü-
zeyine ulaşmıştır. Kamuoyunun bu düzeyde öneme sahip olması ile halkın düşünce ve eğilimlerinin
öğrenilmesi, siyasal yaşam başta olmak üzere toplumun her alanında arzulanan bir durum olmuştur.
Bu nedenle, halkın düşünce ve eğilimlerini tespit etmek amacıyla birtakım yöntemlere başvurulmuş ve
kamuoyu araştırmaları da bu yöntemlerden biri olarak ortaya çıkmıştır.
Lake ve Harper’a  göre kamuoyu araştırması, “alt bir gruba veya daha büyük bir gruba genelleş-
tirmek için kullanılan örneklemden, elde edildiği popülâsyondan sistematik, bilimsel ve tarafsız bilgi
toplama işlevidir. Kamuoyu araştırması zamanın bir bölümündeki tutum, davranış, düşünce, nitelik ve
ilişkilerin bütün parametrelerinin ölçülendirilmesidir”.
Yeğenoğlu’na göre kamuoyu araştırması, “belirlenmiş bir yığını temsil ettiği düşünülen belli sayı-
daki kişiye önceden belirlenmiş belli sayıda soru sorma ve cevap alma işi olup, örnekleme yöntemiyle
elde edilen cevap dağılımlarının söz konusu yığının bütünü için geçerli tahminleri vermesidir”. Daha
geniş bir anlamda kamuoyu araştırması terimi ile kamuoyunun bütünü, belirli kesim veya bölümleri-
ni oluşturan halkın ve kişilerin ekonomik, sosyal, kültürel siyasî ve günlük faaliyetleri çerçevesindeki
toplumsal ihtiyaç, tutum, davranış, beklenti, eğilim, yönelim ve düşüncelerinin ortalama görüntüsü ile
bilgilerin sistemli biçimde toplanması, objektif olarak kaydedilmesi, sınıflandırılması, tahlil ve takdim
edilmesi kastedilmektedir.
Tufan, kamuoyu araştırmasını “kamuoyunu temsil etmek üzere seçilen örnek grubunu oluşturan
bireylerle görüşülerek belirli bir (ya da birkaç) konu hakkındaki eğilimlerini, görüşlerini, kanaatle-
rini ya da kimi zaman tutum ve davranışlarını saptamak amacıyla yapılan araştırma biçimi” olarak
tanımlamıştır.
Bu tanımlamalar ışığında kamuoyu araştırmalarının ikna etmek veya davranışları tanımlamak ama-
cıyla yapılamayacağını, çünkü bu amaçları içeren bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarının büyük oran-
da yanlı olacağını söylemek gerekir.  Belirtilen tanımlardan yola çıkarak kamuoyu araştırmalarının üç
temel amacından söz edilebileceği değerlendirilmektedir: 
1. Toplumsal gerçeklikleri belirlemek,  
2. Belirli konularda tutum ve kanaatleri ölçmek, 
3. Zaman içerisinde hedef kitlede meydana gelen değişmeleri ortaya çıkarmak
Kamuoyu araştırmalarının bir faaliyet olarak ortaya çıkmasını sağlayan toplumsal gerçeklikler, araş-
tırmanın üzerinde yürütüldüğü kitlenin mevcut durumunu yansıtan özellikleri ile belirli olaylarla ilgili
tutum ve kanaatleridir. İkinci amaç olan tutum ve kanaatlerin ölçülmesi, araştırma konusu kitlenin

84
Sosyal Psikoloji I

gelecekteki davranışlarının tahmini için imkân vermekte ve bu davranış tahminleri, ilgililerin hedef
kitle ile ilgili plan ve programlar yapmasına yardımcı olmaktadır. Son amaç olan zaman içerisinde hedef
kitlede meydana gelen değişmeler ise kitlenin gerek toplumsal gerçekliklerinde, gerek tutum ve kanaat-
lerinde zaman içerisinde oluşan değişimleri ifade etmektedir. Kamuoyu araştırmalarının toplumsal ger-
çeklikleri saptaması, tutum ve kanaatleri ölçmesi ve hedef kitledeki değişimleri tespit etmesi, toplumun
birçok kesimi tarafından önemli bir unsur olarak görülmesini sağlamıştır.
Bireyler açısından bakıldığında, toplumu oluşturan bireyler, toplumdaki diğer insanların neleri so-
run olarak gördüğünü, siyasi hareketliliği, ekonomik kaynakların nasıl kullanılacağını, siyasi partilerin
dönemlere göre oy potansiyelini, hükümet çalışmalarının kamuoyu tarafından nasıl algılandığını, hangi
sorun ve gelişmelerin toplumu etkilediğini, kişilerin neleri beğenip beğenmediğini öğrenmek için ka-
muoyu araştırmalarına yönelirler. Kamuoyu araştırmaları, toplumdaki bireyler kadar siyasi partiler ve
birçok kurum tarafından da strateji belirlemek amacıyla sonuçlarına başvurulan bir araç olarak görülür.
Siyasi partiler, yapılan icraatların vatandaş bazında nasıl karşılandığının tepkisini almak ve diğer parti-
lerin konumlarını öğrenmek amacıyla periyodik olarak kamuoyu araştırmalarına müracaat eder. Ayrıca,
taraftarlarına güven verme, rakiplerin güvenini sarsma, başarının tescili gibi amaçlarla da kamuoyu
araştırmalarına başvururlar.
(Atakan ERDEM-İZLEYİCİ EĞİLİMLERİNİN TESPİTİNDE KAMUOYU ARAŞTIRMALARI)

Kaynak: https://accueiler.wordpress.com/2014/03/11/kamuoyu-arastirmalarinin-anlami-amaci-ve-
onemi/ (Erişim Tarihi: 24.06.2019)

85
Tutumlar

Tutum kavramını
1 tanımlayabilmek ve tarihsel
gelişimi içinde değerlendirmek

İngilizcedeki tutum teriminin tarihi 15 ve 16. yüzyılda resim ve heykel sanatında figürlerin fiziksel duruşunu
ifade etmek için kullanılmasına kadar geriye gider. Tutumlar, zihinsel duruş olarak bugünkü anlamını 19. yüz-
yılın ortalarında kazanmıştır. Tarihsel olarak tutumlar demokratik rızanın üretildiği politik sistemlerde (yöne-
timlerin seçimle iş başına geldiği sistemler) ve tüketimci kapitalizmin geliştiği toplum ve dönemlerde yaygın bir
bölüm özeti

biçimde kullanılmıştır. Sosyal psikoloji disiplini için tutumlar 1930’dan beri çok temel bir araştırma geleneği
hâline gelmiştir. Bu gelenek çeşitli tarihsel dönemlerde odak noktası farklılaşarak bugüne kadar sürmüştür.
1980’lerden bugüne kadar devam eden süreçte tutumlar bilişsel açıdan ele alınmakta ve çalışılmaktadır. Sosyal
psikolojide tutumların önemli bir araştırma konusu olmasının nedenleri şöyle sıralanabilir: Tutumların davra-
nışı belirlediğine ilişkin varsayım, tutumların tutum nesnesine ilişkin bilgiyi işlemede belirleyici etkisi ve tu-
tumların kişiler arası ilişkileri düzenlemedeki belirleyici etkisi. Sosyal psikolojide tutumun nasıl tanımlanacağı
tartışmalıdır.1990’lara kadar ABC modeli adı verilen tanımda tutumlar duygusal, bilişsel ve davranışsal eğilim-
den oluşan üçlü bir yapı olarak tanımlanmaktaydı. 1990’lardan itibaren büyük ölçüde terkedilen bu tanımın
yerine tutum, çok daha basit bir biçimde, tutum nesnesine ilişkin değerlendirme olarak tanımlanmaktadır.

Tutumların yapısal
2 özelliklerini betimlemek

Tutumların başlıca yapısal özellikleri şunlardır: tutumların olumlu ya da olumsuz oluşu, tutumların tek ku-
tuplu veya çift kutuplu oluşu, tutumların tek ya da çok boyutluluğu, tutumların çelişkili olması ve tutumların
gücü. Tutumların olumlu ya da olumsuz olması tutumların artı ya da eksi değerde olmasıdır. Tek kutuplu
tutumlar nötrden artı ya da eksi kutba kadar değerlendirme içerirken, çift kutuplu tutumlar eksi uçtan artı uca
kadar değerlendirme içerir. Tutumlar tek boyutlu ya da birden fazla boyutlu olabilir. Tek boyutlu tutum, tutu-
mun sadece bir değerlendirme boyutunda bir değer alması, çok boyutluluk ise tutumun birden fazla değerlen-
dirme boyutunda değerler alması anlamına gelir. Bazen çok boyutluluk tutumun kendi içinde çelişkili olduğu
bir yapı ortaya çıkarabilir. Tutumun gücü önemli bir araştırma konusudur ve bu kavram çeşitli göstergelerle
ifade edilmektedir. Direkt deneyim, tutum nesnesinin kişisel olanla ilgili olması, tutumun erişilebilir olması,
tutum nesnesi hakkında bilgi sahibi olma gibi faktörler tutumun gücünü belirler.

86
Sosyal Psikoloji I

Tutumların işlevlerini
3 açıklamak

Tutumları işlevlerinin neler olduğunu ortaya çıkarmak sosyal psikologlar için önemlidir. Çünkü tutumlar de-
ğiştirilmek isteniyorsa, ilk önce tutumların kişilerin hangi ihtiyaçlara cevap verdiğini bilmek gerekir. Çok genel
düzeyde tutumlar işlevleri açısından ikiye ayrılabilir: 1. Bilgiyi örgütlemeye ve yaklaşma ve kaçınmaya rehberlik
etmek 2. Yüksek psikolojik ihtiyaçlara hizmet etmek. Bu iki temel ayrımın altında dört spesifik tutum işlevi

bölüm özeti
şunlardır: bilgi sağlama, tutumların araçsallığı, içsel değerlerin ifade edilmesi ve egoyu korumak.

Tutum ve davranış arasındaki


4 ilişkiyi tartışmak

Tutum ve davranış arasındaki tutarlılık, diğer bir deyişle tutumlardan hareket ederek davranışı yordayabilmek
(tahmin etmek) sosyal psikolojide tutum çalışmalarının başlangıcından beri yoğun bir tartışmaya konu olmuş-
tur. 1930’ların başında LaPiere’in Çinli bir çiftle ırkçılık temel alınarak yapılan çalışmanın tutum ve davranış
tutarsızlığını göstermesinden sonra sosyal psikolojide tutum kavramından vazgeçilmemiş ancak tutumların
ancak belirli koşullar altında davranışı yordayabildiği ileri sürülmüştür. Bu koşullar şöyle sıralanabilir: Denklik
hipotezi, tutumun gücü, tutumun erişilebilirliği, direkt deneyimin rolü, kamusal ve özel benlik-farkındalığının
etkisi ve davranışa yönelik niyet. Bunlar arasında özellikle davranışa yönelik niyetin tutumlarla davranış ara-
sında aracılık yaptığını ileri süren bir bakışla teori üretilmiş olması kayda değerdir. Planlanmış davranış teorisi
davranışa yönelik niyeti şu üç bileşenin ortaya çıkardığını ileri sürer: davranışa yönelik tutum, öznel norm
ve algılanan davranışsal kontrol. Bu teori, rasyonel ve planlanmış davranışlar söz konusu olduğunda ampirik
bulgular tarafından desteklenmiştir. Ancak düşünülmeden yapılan pek çok davranış için bu teorinin geçerli
olduğu söylenemez.

87
Tutumlar

1
ABC modeline göre tutumun üç bileşeni aşa- 5 Aşağıdakilerden hangisinin bir tutum nesnesi
ğıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru olarak olması zordur?
neler öğrendik?

verilmiştir? A. İnsanın kısa ya da uzun boylu olması


A. Duygu, niyet, güdü B. İnsanın iki bacağı ve iki kolunun olması
B. Biliş, güdü ve davranış C. İnsanın zayıf ya da şişman olması
C. Biliş, duygu ve davranış D. İnsanın erkek ya da kadın olması
D. Davranış, duygu ve güdü E. İnsanın esmer ya da sarışın olması
E. Biliş, duygu ve güdü
6 Tutumların yapısal özellikleri ile ilgili aşağıdaki
2
Tutum kavramının tarihine ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
ifadelerden hangisi doğrudur? A. Güçlü tutumlar aşırı uçlarda yer alan tutumlardır.
A. Tutum terimi ilk ortaya çıktığında bir konudaki B. Çift kutuplu tutumlar eksi uçla artı uç arasında
zihinsel duruşu ifade etmek için kullanılmıştır. değer alır.
B. Tutum kavramı en çok diktatörlükle yönetilen C. Tutumun iki boyutta değer alması bazen çelişki
toplumlarda yaygın olarak kullanılmıştır. ortaya çıkarabilir.
C. Tutum kapitalizm öncesi geleneksel toplumlar- D. Tek kutuplu tutumlar genellikle çok tartışmalı
da çok sık ve yaygın olarak kullanılan bir kav- olmayan konularla ilgilidir.
ram olmuştur. E. Direkt deneyimle oluşan tutumlar böyle olma-
D. Tutum bir konuda seçme şansının bulunduğu yanlara göre daha güçlüdür.
toplumlarda ve tarihsel dönemlerde yaygın ola-
rak kullanılan bir kavramdır. 7 Planlanmış davranış teorisine göre davranı-
E. Tutum günümüzde en çok yoksul ülkelerde şa yönelik niyeti ortaya çıkaran üç bileşen aşa-
kullanılan bir kavramdır. ğıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru olarak
verilmiştir?
3
Denklik hipotezine göre bir grup insanın A. Tutum, motivasyon, öznel norm
nükleer santral yapımına karşı düzenlenen bir pro- B. Motivasyon, öznel norm, algılanan davranışsal
testo gösterisine katılıp katılmayacaklarını tahmin kontrol
edebilmek için aşağıdaki tutumlardan hangisini C. Tutum, öznel norm, algılanan davranışsal
sormak gereklidir? kontrol
A. Bilim insanlarının atom çalışmaları hakkındaki D. Algılanan davranışsal kontrol, tutum, kamusal
tutumları norm
B. Nükleer silahlara yönelik tutumları E. Tutum, motivasyon, kamusal norm
C. Çevresel sorunlara ilişkin tutumları
D. Nükleer atıklar hakkındaki tutumları 8 Planlanmış davranış teorisine göre aşağıdaki
E. Nükleer santraller hakkındaki tutumları ifadelerden hangisi doğrudur?
A. Özel benlik-farkındalığı arttığında öznel nor-
4
Bir kişi başka bir etnik kökenden gelen kişi- mun davranışı etkileme olasılığı artar.
ye yönelik düşmanca tutumunu kendi değersizlik B. Kolektivist yönelimi olanların davranışlarını
duygularını bastırmasısonucunda edinmiştir. Buna tutumları belirler.
göre tutumun işlevi aşağıdakilerden hangisidir? C. Kamusal benlik-farkındalığı arttığında tutum-
A. Egoyu korumak ların davranışı etkileme olasılığı artar.
B. Sosyal dünya hakkında bilgi edinmek D. Bireyci yönelimi olanların davranışları tutum-
C. İçsel değerlerini ifade etmek ları tarafından etkilenir.
D. Cezadan kaçınmak E. Kamusal benlik-farkındalığı azaldığında öznel
norma göre davranış sergilenir.
E. Ödüle ulaşmak

88
Sosyal Psikoloji I

9 ABC modeline göre tutumun üç bileşeni aşa- 10 Aşağıdakilerden hangisi tutumların işlevle-

neler öğrendik?
ğıdakTutumların erişilebilirliği ile ilgili aşağıdaki rinden biri değildir?
ifadelerden hangisi yanlıştır?
A. Bireyin diğer bireylere önyargılı olmasını önle-
A. Tutumların erişilebilir olması tutumların bel- mek
lekte temsil edildiği anlamına gelir. B. Kaotik olan sosyal dünyayı basitleştirerek başa
B. Tutumlar ne kadar erişilebilirse davranışı etkile- çıkılır hâle getirmek
me olasılıkları o kadar fazladır. C. Tutumlar aracılığıyla kişinin istediği ödüllere
C. Bilişsel bir yapı olarak tutumlar bellekte her an ulaşmasını sağlamak
aktive edilmeye hazır durumdadır. D. Tutumları sayesinde kişi kendi değersizlik duy-
D. Bilişsel anlamda güçlü tutum, sık ve tutarlı ola- gularıyla başa çıkarmak
rak ifade edilen tutumdur. E. Kişinin tutumlarını ifade ederek kimliğini ser-
E. Direkt deneyimle oluşan tutumların bellekte gileme imkanı bulmak
erişilebilirlik olasılığı daha fazladır.

89
Tutumlar

Yanıtınız yanlış ise “Tutumların Yapısal


1. C Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar: Tarihçe ve 6. A
Özellikleri” konusunu yeniden gözden ge-
Tanım” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. D Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar: Tarihçe ve 7. C Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi”
Tanım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. E Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi” 8. D Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. A Yanıtınız yanlış ise “Tutumların İşlevleri” ko- 9. C Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi”
nusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. B Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar: Tarihçe ve 10. A Yanıtınız yanlış ise “Tutumların İşlevleri” ko-
Tanım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


4 Anahtarı

Sosyal psikologlar neredeyse tüm biliş ve algının değerlendirici olduğunu var-


sayarlar. Onlara göre insanlar sadece çok nadir olarak insanlara ve olaylara
değerlendirme yapmadan bakarlar. İnsanlardaki bu eğilimi gösteren birçok
ampirik kanıt bulunmaktadır. Bu kanıtlar insanların sadece çok bildikleri nes-
nelere ya da davranışlara değil ama onlara aşina olmayan nesnelere bile değer-
lendirici yaklaştığını göstermektedir. Ancak tüm bu kanıtlara son zamanlarda
yapılan bir itiraz vardır. Buna göre insanların sırf çok kolay değerlendirme
Sıra Sizde 1 yapabiliyor diye otomatik olarak ya da alışkanlıktan dolayı her zaman değer-
lendirme yapmalarının gerekmediği ileri sürülmüştür. Bu yaklaşım, değerlen-
dirme ihtiyacının bireyden bireye değiştiğini iddia etmektedir. Değerlendirme
İhtiyacı Ölçeği ile bireylerin yüksek değerlendirme ihtiyacı ve düşük değer-
lendirme ihtiyacı açısından farklılaştıkları gösterilmiştir. Beklenebileceği üzere
yüksek değerlendirme ihtiyacı olanlar, düşük değerlendirme ihtiyacı olanlara
göre günlük kendi yaşamlarındaki olaylara yönelik tutum geliştirme eğilimine
daha fazla eğilimlidirler.

Örtük tutum otomatik olarak bellekte harekete geçirilen ve genellikle kişinin


böyle bir tutuma sahip olduğunun farkında olmadığı türde tutumlardır. Yeni
tanıştığınız bir kişide size rahatsız eden bir şeyler olması, belki de bilinçdışında
size sevmediğiniz bir insanı hatırlatıyor olmasıdır. Bu durum örtük tutuma
Sıra Sizde 2 iyi bir örnek teşkil eder. Buna karşılık açık tutum bilinçli olarak sahip olunan
tutumdur. Eğer tanıdığınız bir kişiden hoşlanmıyorsanız o kişinin kişiliği ve
davranışları üzerinde düşünmüş ve hoşlanmadığınıza karar vermiş olmalısınız.
Bu ise açık tutuma bir örnektir.

90
Sosyal Psikoloji I

Sıra Sizde Yanıt


4 Anahtarı

Tutumlar açısından kültürel farklılıklar olduğunu gösteren çeşitli çalışmalar


mevcuttur. ABD toplumunda ve Kore toplumundaki reklamları inceleyen bir
araştırmada A.B.D.’deki reklamlarda bireyci tutumları vurgulayan reklam slo-
ganları (“biricik olma sanatı”, “liderler içinde lider” gibi) kullanılırken Kore
toplumunda kolektif tutumların (“İnsanları bir araya getirmenin yolunu biz
bulduk”, “Paylaşmak güzeldir”gibi) ağırlıkta olduğu gösterilmiştir. Wendy
Sıra Sizde 3 Stainton Rogers (2003) bu farklılıklardan yola çıkarak, tutumların dört işlevi-
nin sadece bireyler için değil kolektif olarak da geçerli olduğunu ileri sürmek-
tedir. Sadece bireyler değil kolektiviteler de tutumları dünyaya ilişkin bilgiyi
organize etmek, ödülleri arttırmak ve bedeli minimize etmek, kolektif değer-
leri ifade etmek, grubun statüsünü yükseltmek ve grup saygısını arttırmak için
kullanıldığını belirtmektedir.

Bazen spontane davranır, yapmak üzere olduğumuz şey üzerine çok az düşü-
nürüz. Örneğin yolda yürürken biri size durdurup çevreyi korumayla ilgili
bir dilekçeyi imzalamanızı istediğinde orada durup düşünmezsiniz, dilekçeyi
imzalama konusunda hızlı bir karar verirsiniz. Kararınızın ne olacağı daha
Sıra Sizde 4 ziyade çevre konusundaki tutumunuzun erişilebilir olup olmamasına bağlıdır.
Tutumlar, yalnızca erişilebilirlikleri yüksek olduğunda kendiliğinden davranı-
şı öngörür. Erişilebilirlik yüksek olduğunda tutum nesnesini her görüşünüzde
ya da düşünmenizde tutumunuz aklınıza gelir. Böyle olduğu için de kişi dav-
ranışı yapmak üzereyken tutumunu düşünme olasılığı daha yüksektir.

Kaynakça
Augoustinos, M., Walker, I. & Donaghue, N. (2004). Franzoi, L. S. (2003). Social Psychology (Third Edition).
Social Cognition: An Integrated Introduction. Boston: McGraw-Hill.
London: Sage Publications.
Hogg, M. A. ve Vaughan, G. M. (2006). Sosyal
Bohner, G. & Wanke, M. (2002). Attitudes and Psikoloji. Çev. İ. Yıldız ve A. Gelmez. Ankara:
Attitude Change. East Sussex: Psychology Press. Ütopya Yayınevi.
Brewer, B. M. & Crano, D. W. (1994). Social Sakallı Uğurlu, N. (2018). Sosyal Psikolojide Tutumlar
Psychology. New York: West Publishing Company. ve Tutum Değişimi. Ankara: İmge Kitabevi.

91
Bölüm 5
Tutum Değişimi
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız

1 Tutum değişimiyle ilgili kuramsal yaklaşımları açıklayabilecek,


2 Tutum değiştirme sürecini değerlendirebilecek,
3 İkna tekniklerini tanımlayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Denge • Bilişsel Dengeleme • Bilişsel Çelişki • İkna • Merkezi İkna Yolu
• Çevresel İkna Yolu • Aşılama
İçerik Haritası

• GİRİŞ
• TUTUMLAR NEDEN DEĞİŞİR? TUTUM DEĞİŞİMİNE
Sosyal Psikoloji I Tutum Değişimi KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
• TUTUM DEĞİŞTİRME SÜRECİ: İLETİŞİM ve İKNA
• İKNA TEKNİKLERİ

92
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ (B) ve bir tutum nesnesine (C) (ki bu nesne bir


Tutumların neden değiştiği ve nasıl değiştirile- olay, durum, nesne, fikir vb. olabilir) olan ilişki-
bileceği sosyal psikoloji alanında çokça çalışılan bir sini incelemiştir. Bu ilişki olumlu ya da olumsuz
konudur. Çünkü insanlar sosyal dünyadaki olgu ve olabilir; hoşlanma, sevme, değer verme, saygı duy-
olaylara tutumları doğrultusunda yaklaşırlar. Han- ma, onaylama ya da bunların tam tersi olabilir.
gi dine inandıkları, bir dine inanıp inanmadıkları, Örneğin, A B’yi seviyor, beğeniyor, değer veriyor
hangi yiyecekleri yemek için seçtikleri, hangi si- olabilir ya da B, A için pozitif anlam ifade ediyor
yasal görüşe yakın oldukları, kimi arkadaş olarak olabilir. Bunların tersi durumlar da söz konusudur
seçtikleri gibi sosyal dünya içerisinde yaşadıkları ve tutumlar kişide denge ya da dengesizlik durumu
her şeyin temelinde tutumları yatar. Bu tutumların yaratmaktadır. Heider bu denge durumlarını açık-
nasıl değiştiği de sosyal psikologlar için ilgi çekici lamak için üçlü birimler oluşturur (1946, 1958).
bir konudur. Satış, pazarlama, reklamcılık, siyasal Eğer birimlerin üçü de olumlu tutuma sahipse ya
iletişim, kişilerarası ilişkiler gibi alanlar için tutum da iki olumsuz bir olumlu tutum varsa ilişkide den-
değişimi ve ikna konusu önemlidir. ge vardır. Eğer iki olumlu bir olumsuz tutum varsa
ya da tutumların üçü de olumsuzsa bu durum bir
dengesizlik yaratır ve kişi rahatsız olur. Şimdi bun-
TUTUMLAR NEDEN DEĞİŞİR? ları daha iyi anlaşılması için tek tek inceleyelim.
TUTUM DEĞİŞİMİNE KURAMSAL A’nin ve B’nin birer kişi, C’nin de tutum nesne-
YAKLAŞIMLAR si olduğunu belirtmiştik. A’nın B’yi sevdiği, B’nin
Yukarıda belirttiğimiz gibi birçok alanda tutum C nesnesini sevdiği bir durumda, A da C nesnesini
değişimi ve ikna konusu çalışılmaktadır. Örneğin seviyorsa dengeli bir durum oluşacaktır. Diyelim ki
pazarlama kişilerin ürünler konusundaki tutumla- C sigara içmek olsun:
rını ve bunları nasıl değiştirebileceğini ya da siyasal A, B’yi seviyor, B sigara içiyor, A da sigara içi-
iletişim kişilerin partiler konusundaki tutumlarını yorsa bir dengesizlik durumu yoktur ve rahatsızlık
ve bunları nasıl kendisine çalışma konusu yapar. yaratmayacaktır. A, B’yi seviyor, B sigarayı sevmi-
Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısını kapsayan iki dün- yor, A da sigarayı sevmiyorsa yani yukarıda belirtti-
ya savaşı nedeniyle - soğuk savaşta daha yoğun ola- ğimiz gibi iki olumsuz bir olumlu tutum varsa yine
rak- ikna konusu ve etkili propaganda önemli bir bir denge durumu söz konusudur. A, B’yi sevmi-
yer edinmiş ve sosyal psikoloji çalışmaları -bununla yor, B sigara içiyor, A sigarayı da sevmiyorsa A kişisi
birlikte iletişim çalışmaları da- bu alana yönelmiş- sevmediği kişi sevmediği bir eylemi gerçekleştirdiği
tir. Kişilerin nasıl ikna edileceği, yapılan propagan- için olumsuz atfettiği tutumla ilgili bir dengesizlik
daların amacına nasıl ulaşabileceği konusunda ça- yaşamayacaktır. A, B’yi sevmiyor, B sigara sevmiyor
lışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların temelinde bazı ancak A sigara içiyorsa yine bir dengesizlik durumu
kuramsal açıklamalar yatar. yaşanmayacaktır.
Ancak yaşamımızda her an dengeli durumlar
Heider’in Denge Kuramı söz konusu değildir, biz sıklıkla tutumlarımız yü-
zünden dengesiz durumlar da yaşarız. Şöyle ki;
Sosyal Psikolog Fritz Heider, tutum değişimiyle
ilgili olarak tutarlılık kavramı çerçevesinde çalış- A, B’yi seviyor, B sigara içiyor, A da sigara sev-
mış ve kendisinden sonraki birçok kurama ilham miyorsa A bir dengesizlik durumu yaşayacak, sev-
kaynağı olmuştur. Heider (1946), bir olaya yönelik diği bir kişinin sevmediği bir eylemi yapması onu
tutumun, olaya neden olan kişiye yönelik tutumu rahatsız edecektir. A, B’yi seviyor, B sigara sevmi-
değiştirebileceğini ve bir olaya ya da kişiye yönelik yor, A da sigara içiyorsa yine dengesiz durum oluşa-
tutum benzer olduğunda da, olayın kişiye kolay- caktır çünkü sevdiği bir insan sevdiği bir eylemden
lıkla atfedileceğini belirtir. Kuramına göre kişinin hoşlanmıyordur. A, B’yi sevmiyor, B, sigara içiyor,
tutumu kişide denge durumu uyandırmalıdır aksi A da sigara içiyorsa yine bir dengesizlik durumu
takdirde kişi bir dengesizlik durumu yaşar ve bu söz konusudur. Ya da A, B’yi sevmiyor, B sigara iç-
durum onun için rahatsızlık vericidir. Heider kura- miyor, A da sigara içmiyorsa yine bir dengesizlik
mını açıklama için bir kişinin (A), diğer bir kişiye oluşacaktır.

93
Tutum Değişimi

A A A A

Dengeli
Durumlar
+ + + - - - - +

B + C B - C B + C B - C
A A A A

Dengesiz
Durumlar
+ - + + - + - -

B + C B
- C B
+ C B
- C

Şekil 5.1 Heider’in Denge Kuramında Dengeli ve Dengesiz Durumlar

Son iki durumda dengesizlik yaşanması sizi


şaşırtabilir. İki durumda da kişinin sevmediği bir
insanın sevdiği bir şeyi sevmesi ya da sevmediği bir
dikkat
şeyi sevmemesi kişide hoşnutsuzluk yaratır. Sigara
Denge kuramına göre, kişinin tutumu kişide
yerine ırkçılık örneği verelim. A, B’yi sevmiyor, B
denge yaratmalıdır. Aksi takdirde tutum rahat-
ırkçı ve A da ırkçıysa ikisi birbirini sevmediği için
sızlık verici olur.
olumlu tutuma sahip oldukları nesneyle ilgili ra-
hatsızlık hissederler. Yine aynı şekilde A, B’yi sev-
miyor, B ırkçılığa karşı ve A da ırkçılığa karşıysa, Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel
üç olumsuz tutum yine bir dengesizlik yaratacaktır.
Dengeleme Kuramı
İnsanlar sevilmeyen bir insanın kötü bir fikre sa-
hip olmasını beklerler, kendilerinin hayran olduğu Heider’in denge kuramının üzerine Rosenberg
bir fikre sahip olduğunu fark ederlerse o insan as- ve Abelson bilişsel dengeleme kuramını inşa etmiş-
lında kişinin sevmediği bir insan olmamalıdır, kişi tir. Rosenberg ve Abelson, Heider’in denge kura-
bu durumda bir dengesizlik hisseder (Kağıtçıbaşı mından farklı olarak bir ilişki daha kurgulamışlardır.
ve Cemalcılar, 2017:165). Hissedilen bu rahatsız- Heider’in olumlu ve olumsuz bağının yanına nötr
lık durumu, dengesiz ilişkiyi dengeli hâle getirmek (ya da ilgisiz) bağ eklemişlerdir. Heider’den farklı
için bireyi güdüleyecektir (Sakallı, 2010:160). Bu olarak kişilerin denge durumunu sağlamak için tu-
rahatsızlık durumunun giderilmesi de tutum deği- tum değişiminden başka yol kullanıp kullanmaya-
şimiyle olacaktır. A kişisi ya B kişisiyle ilgili ya da caklarını da analiz etmişlerdir. Dengeye ulaşmak için
C nesnesi ya da eylemiyle ilgili tutumunu değişti- olumlu tutumu olumsuza ya da olumsuz tutumu
recektir ki dengeli duruma ulaşsın. olumluya değiştirmekten başka bir yol daha olabilir
ki bu da tutumu yani nesnesiyle arasındaki ilişkiyi
Denge kuramına göre, rahatsızlık yaratan denge-
nötr hâle getirmektir (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar,
sizlik durumunu düzeltmek için kişi harekete ge-
2017). Ayrıca Rosenberg ve Abelson, “öğeyi ayrıştır-
çecektir ve bu noktada en az çaba ilkesini uygular.
mak ve öğelerden birini güçlendirmek” olmak üzere
İnsanlar dengesiz durumdan dengeli duruma geç-
iki denge durumu sağlama yolu daha eklemişlerdir.
meye çalışırken olabildiğince az tutum değiştirme
eğilimindedirler (Taylor, Peplau ve Sears, 2015). Kısaca Rosenberg ve Abelson, bilişsel dengele-
A, B’yi sevmiyorsa aynı zamanda hem A hem de me kuramında;
B sigarayı sevmiyorsa A’nın dengeye ulaşmak için 1. Nötrleme
değiştireceği tutum kendisi için en kolay olan ola- 2. Ayrıştırma ve
caktır, ya B’ye olan tutumunu ya sigaraya yani C’ye 3. Güçlendirme olarak üç yeni öğe eklemiştir.
olan tutumunu değiştirecektir.

94
Sosyal Psikoloji I

Daha iyi anlamak için bunları yine örneklerle durumuna örnek verilebilir. İnkâr başarılı olursa
anlatalım. Ali, Veli’ye karşı olumlu tutum gelişti- dengesiz yapı dengeli yapıya dönüşür.
riyor olsun. Veli, savaşa karşı olumlu tutum bes- Diğer dengesizlikten kurtulma yolu güçlen-
lerken Ali savaş karşıtı olsun. Bu durumun Ali’de dirmedir. Güçlendirmede bilişsel nesneyi değerli
dengesizlik yaratacağını görmüştük: nesnelerle dengeli bir şekilde ilişkilendirmeyi, böy-
lece yapıdaki dengesizliği azaltmayı amaçlar. Bu
Bu durumun Ali’de dengesizlik durum çoğunlukla dengesizliği ortadan kaldıramaz
yaratacağını görmüştük:
sadece azaltabilir (Abelson, 1959). Kağıtçıbaşı ve
A
+
V Cemalcılar’ın verdiği örnekle (2017), örneğin, kişi
sigara içiyor ama aynı zamanda sigaranın sağlığa
zararlı olduğunu ve kanser riskini artırdığını bili-
-
+
yor olsun. Güçlendirmeyle, sigaranın bazı olumlu
öğelerle olumlu ilişkilerini düşünerek rahatsızlığını
S azaltabilir. Örneğin sigaranın sosyalleşmesini güç-
lendirdiğini, stres anlarında onu rahatlattığını ya
Şekil 5.2 Dengesizlik durumu da kilosunu korumasına yardımcı olduğunu düşü-
nebilir ve olumsuz olan öğeyle olumlu ilişkiler ku-
Rosenberg ve Abelson, Ali’nin denge durumuna rabilir. Güçlendirme mekanizması reddetmeyle (ya
ulaşabilmek için, Veli ve savaş düşüncesi arasında- da nötr hâle getirmeyle) birlikte kullanılabilir. Tu-
ki olumlu ilişkiyi nötr hâle getirebilir. Abelson’un tum nesnelerinin anlamı, nesnelere yönelik tutum
(1959:344) deyimiyle bunu “inkar” ederek yapar. Ör- inkarla zayıflatılsa veya desteklenerek güçlendirilse
neğin Veli’nin savaşı olumlamasını görmezden gele- de aynı kalır.
bilir, bunu aklına getirmemeye çalışabilir ya da onun Bir diğer denge sağlama yolu ise öğeleri ayrış-
savaşla ilgili olumlu düşündüğüne inanmayıp tama- tırmadır. Yine savaş karşıtlığı örneğinden açıklaya-
men reddedebilir. Böylece zihninde tekrar bir denge lım. Ali’nin Veli’ye karşı olumlu tutumu vardı ve
durumuna ulaşmış olacaktır, olumlu tutum olumsuza savaş karşıtıydı. Veli ise savaş yanlısı olduğu için Ali
ya da olumsuz tutum olumlu tutuma dönüşmeden dengesiz durumdan kaynaklı rahatsızlık yaşıyordu.
de denge durumu sağlanmış olur. Nötr durumu 0 ile Ali, öğelerden birini ayrıştırarak dengesizlikten
gösterirsek yeni durum şu şekilde oluşur: kurtulacaktır. Ali savaş karşıtlığını bütün silah kul-
lanımı üzerine genellemişse, Veli ise özellikle saldırı
Nötr durumu 0 ile gösterirsek durumunda savaşmayı olumlu buluyorsa Ali denge
yeni durum şu şekilde oluşur: durumuna geçmek için önceki düşüncesini fazla
A
+
V genelleyici bularak savaşa karşı tutumunu yeniden
tanımlayabilir. Yine savaş karşıtı ancak saldırı du-
rumlarında savaşmayı gerekli bulan bir kişi olarak
- 0 kendisini tanımlayabilir. Ayrıştırmada görüldüğü
gibi bir öğe eski ve yeni öğe olarak iki parçaya ayrı-
lır. Eski parça, yapıdaki ayrıştırılmış olana eski et-
S
kiyi korur fakat diğer elemana olan ilişkinin göster-
Şekil 5.3 Nötrleştirilmiş durum gesi değişir olumluya yani artıya döner (Abelson,
1959). Ali savaş karşıtlığını iki öğeye ayırır, böylece
Diyet yapması gereken bir kişinin “ben zaten savaşa dair olan olumsuz düşünceleri, örneğin in-
hamur işi sevmem” demesi, maddi yetersizliği olan sanların ölümü hakkındaki düşüncelerinde denge-
bir kişinin “para insanı bozar” demesi bu reddetme ye ulaşır.

A V A - - A1 V
+ +
Saldırı amaçlı savaş

-
+ + +
A1 - + Savunma amaçlı savaş

S S
dengesiz durum dengeli durum
Şekil 5.4 Ayrıştırma Yoluyla Denge Sağlama

95
Tutum Değişimi

Festinger’e göre, bireyler dış dünyayı zihinsel


bilişler seti olarak temsil ederler. Bizim bütün dün-
Güçlendirme
yayı algılamamız, bilişsel temsiller olarak oluşur.
Güçlendirme, bilişsel nesneyi değerli nesne-
Bu temsiller zihnimizde birbirleriyle bazen tutar-
lerle dengeli bir şekilde ilişkilendirmeyi, böy-
lıdır bazen de tutarsızdır. İnsanlar, bilişleri ile zi-
lece yapıdaki dengesizliği azaltmayı amaçlar.
hinsel temsilleri arasındaki çelişkiyi istemezler ve
bu durumdan rahatsız olurlar (Cooper, 2016). Çe-
lişkinin varlığı ve psikolojik olarak rahatsız olma,
kişiyi çelişkiyi azaltmaya ve uyuma ulaşmaya güdü-
Ayrıştırma leyecektir. Çelişki olduğunda kişi bunu azaltmaya
Ayrıştırmada bir öğe eski ve yeni öğe ola- çalışmanın yanı sıra, çelişkiyi artıracak durumlar-
rak iki parçaya ayrılır. Eski parça, yapıdaki dan ve bilgilerden de aktif bir şekilde kaçınacaktır
ayrıştırılmış olana eski etkiyi korur fakat (Festinger, 1957).
diğer elemana olan ilişkinin göstergesi de-
ğişir ve olumluya döner.

Bilişsel Çelişki
Bilişsel çelişki kişilerin inançları, düşünce-
Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı leri ve tutumlarıyla, gerçek hayatta karşı-
Leon Festinger’in bilişsel çelişki kuramı, tu- laştıkları durumlar ya da yaptıkları davra-
tum değişimi konusunda en çok bilinen ve üze- nışlar arasında meydana gelen tutarsızlığın
rinde konuşulan kuramlardandır. Yapıldığı dönem yarattığı rahatsızlık durumudur.
itibariyle çok ses getirmiş biri katılımlı gözlem di-
ğeri deney metodu kullanılan iki çalışması, bilişsel
çelişki kuramının temelini oluşturur.
İlk katılımlı gözlem çalışması kehanetlere ina-
nan bir tarikatın üyelerinin sahip olduğu inanışlar- dikkat
Bilişsel çelişki kuramına göre çelişkinin varlığı
la ilgilidir. Bir tarikat dünyanın sonunun 21 Aralık
ve psikolojik olarak rahatsız olma, kişiyi çelişki-
1955 tarihinde geleceğine inanıyordu. Ancak bu
yi azaltmaya ve uyuma ulaşmaya güdüleyecektir.
durum tabii ki gerçekleşmedi. Temelde bizim ilk
aklımıza gelen 22 Aralık sabahı tarikat üyelerinin
dünya yok olmadığı için bir bilişsel çelişki yaşama-
ları ve bu yüzden inançlarını değiştirmeleri yönün- Festinger bilişler -ki bu bilişleri çevreyle, ev-
dedir. Ancak Festinger ve arkadaşlarına göre, değil renle, kendisiyle ya da başka birinin davranışlarıy-
tutum ve inançları değiştirmek, inanışlarında ısrar la ilgili herhangi bir bilgi, fikir ya da inanç olarak
edecek ve hatta daha da hevesle inanacaklardı. Bu ele alır- arasındaki çelişkilerin sadece kendi başına
çalışmayı yapmak için araştırmacılar tarikat grubu- bile motive edici bir faktör olduğunu belirtir. Çe-
na girdiler ve onların bir üyesiymiş gibi gözlemle- lişkilerin varlığı, çelişkileri azaltmak ya da ortadan
meye başladılar. Grup bir uzay gemisinin gelece- kaldırmak için baskıya yol açar. Çelişkiyi azaltma
ğini ve kendilerini götüreceğini düşünüyorlardı. baskılarının gücü, çelişkinin büyüklüğünün bir
Gemi gelmemesine rağmen inançta sarsılma olma- sonucudur. Başka bir deyişle çelişki, güdü, ya da
dı çünkü tarikatın başındaki kişi Tanrının onlara ihtiyaç ya da gerilim durumu ile aynı şekilde davra-
felaketin iptalini bahşettiğini, dünyanın sonunun nır. Çelişkinin varlığı, tıpkı açlığın varlığının açlığı
gelmemesinin tanrının onları felaketten korumak azaltma eylemlerine yani yemek yeme eylemlerine
istediği için olduğunu belirttiler. Tutarsız bilişler yol açtığı gibi, çelişkiyi azaltmak için eylemlere yol
güçlü inançlara dönüştü. Kehanetler gerçekleşme- açar. Ayrıca bir güdüde olduğu gibi; çelişki arttık-
mesine rağmen grup bunu yeniden yorumluyordu ça, çelişkiyi azaltma eğiliminin yoğunluğu artar ve
ve çelişkiyi bu şekilde azaltıyordu. Bu çalışma bir çelişkiyi artıracak durumlardan kaçınılma eğilimi
deney ortamında değildi, kontrollü değildi ve sade- artar (Festinger, 1957).
ce gözlem ve raporlama içeriyordu (Cooper, 2016).

96
Sosyal Psikoloji I

Çelişkiden kastedilense sigaranın kanser olma sı, çelişkinin büyüklüğünün bir fonksiyonu
eğilimini artırdığı bilinmesine rağmen sigara bağım- olacağından, kullanılan baskı yoğun bir bas-
lısı olma, kalitesiz bir ürüne çok para verme, aksi kı değil de yeteri kadar bir baskı olduğunda,
ispatlanabilir olmasına rağmen bazı inançlara sahip fikir değişiminin azami olması gerekir. Bir
olma gibi bizim de gündelik yaşamda hem kendi- kişinin fikrine aykırı bir şey yapması ya da
mizde hem çevremizde görebileceğimiz durumlardır. söylemesi teşvik edilirse, söylediği veya yap-
Festinger ve Carlsmith’in (1959) Stanford Üni- tığı şeyle uyumlu olarak fikrinin değiştirme
versitesinde yaptığı ikinci önemli çalışması olan çı- eğilimi olacaktır. Açık davranış ortaya çıkar-
ğır açıcı deneye geçmeden önce çelişki ve zorlama mak için kullanılan baskı ne kadar büyükse
arasındaki ilişkiye de kısaca bakalım. Bir kişinin X (davranışı ortaya çıkarmak için gerekli olan
düşüncesine sahip olduğunu ancak üzerinde baskı minimum baskıdan çok daha büyükse) bu
uygulanması nedeniyle “X olmayan” düşüncesine eğilim de o kadar zayıf olacaktır.
inandığını söylediğini düşünelim: Karmaşık gibi görünen bu çıkarımlar Festinger
1. Bu kişi psikolojik olarak birbirine uyma- ve Carlsmith’in (1959) Stanford Üniversitesinde
yan iki bilişe sahiptir. Bunlardan biri X’e okuyan psikoloji öğrencileriyle yaptığı deneyi an-
inanması diğeri insanlara “X olmayan”a lattığımızda daha açıklayıcı olacaktır. Öğrenciler
inandığını söylemesidir. Normalde kişilerin deney ortamına alınmış ve bir performans testi ge-
X’e inanıyorsa X’e inandığını söylemeleri liştirilmiştir. Her bir öğrenciye, bir tabla üzerine 12
gerektiğini düşünürüz. Bu yüzden kişinin bobini yerleştirmek, boşaltmak, tekrar yerleştirmek
kendi bilişi ile kamuya açıkladığı biliş ara- ve bunları tek eliyle ve kendi hızında yapmak gö-
sında bir çelişki vardır. revi verilmiştir. Öğrenci bunu yarım saat boyunca
yapar. Daha sonra önüne 48 kare vida içeren bir
2. “X olmayan”a inandığını belirttiği durum,
tahta getirilmiş ve görevinin her bir vidayı çeyrek
kendisini X olmayan demeye iten sebeple-
tur döndürmek tekrar çeyrek tur döndürmek…
rin, baskıların, vaatlerin ve/veya cezalan-
olduğu söylenir ve yine tek elle ve kendi hızında
dırma tehditlerinin karşılığı olan bilişsel
yapması istenir. Bu görev de yarım saat sürer. Bu
unsurlarla uyumludur.
tekrarlayıcı ve monoton görevi yapan öğrenciye,
3. Toplam çelişki büyüklüğünü değerlendirir- araştırmacı, işinin bittiğini ancak ona bir itirafta
ken kişi, hem uyumsuzluğu hem uyumlu- bulunmak istediğini söyler. Deneyin aslında el iş-
luğu dikkate almalıdır. Bütün uyumsuzluk- leri üzerindeki beklentilerin kişinin performansını
ların toplamı D ve uyumlulukların toplamı etkileyip etkilemeyeceği üzerine kurulduğunu ve
ise C olsun. Toplam çelişkiyi D + C’ye bö- kapının önünde bekleyen diğer deneğe bu deneyi
lünmüş olarak düşünebiliriz (Toplam Çe- para karşılığında eğlenceli bir deney olarak tanıtıp
lişki = D / D + C). Şimdi de “X olmayan” tanıtamayacağını sorar. Deneyin, yapılan işin eğ-
diyen ancak gerçekte X’e inanan bir kişide- lenceli olduğu söylenen ve söylenmeyip herhangi
ki toplam çelişkiyi görelim. Diğer her şey bir beklentisi olmayan kişiler arasında bir perfor-
sabit tutulduğunda bu çelişki büyüklüğü, mans farkı olup olmayacağını araştırdığını belirtir.
kişinin “X olmayan” demesine neden olan Bunlar tabii ki deneye dâhildir, bir sonraki denek-
baskıların sayısı ve önemi arttıkça azalacak- le konuşması için bazı kişilere 1 dolar bazı kişilere
tır. Dolayısıyla vaatler ve tehditler, kişinin 20 dolar teklif edilir. Teklifi kabul eden denekler
“X olmayan” demesine yetecek kadarsa çe- deney için bekleyen diğer deneklere (bekleyen de-
lişkinin büyüklüğü azamidir. Bu noktada nekler araştırma grubundandır ve denek değildir)
vaatlerin ve tehditlerin büyüklüğü arttıkça deneyin çok eğlenceli ve heyecan verici olduğunu
çelişkinin büyüklüğü azalacaktır. söylerler. Bilişsel çelişki buradadır. Denek yaptığı
4. Çelişkinin azaltılmasının bir yolu, kişinin için aslında çok sıkıcı bir iş olduğunu deneyimle-
inancını değiştirmesidir. Böylece söylediği miştir ve inancı sıkıcı olduğu yönündedir. Ancak
şeyle uyumlu olacaktır. Kişi, kendi düşün- çevreye (yani bekleyenlere) tam tersini, yani yuka-
düğüne zıt bir şey söylemeye zorlandıktan, rıdaki açıklamamıza benzer şekilde “X olmayanı”
ya da teşvik edildikten sonra böyle bir fikir savunması istenmiştir. Ortada deneyin sıkıcı ol-
değişikliği beklenir. Çelişkiyi azaltma baskı- duğu gerçeği eşdeyişle X vardır. Katılımcılara bir

97
Tutum Değişimi

ödül, bir teşvik önerilmiştir ve “X olmayan” de- bir ceza ya da zorlama olmadan kişi bu davranışını
meleri, deneyin eğlenceli ve heyecanlı olduğunu yapacak olursa yine çelişki yaşayacağı için rahatsızlık
söylemeleri istenmiştir. Çelişki bir gerilim durumu hissetmemek adına tutumunu değiştirecek ve uyum
yaratacaktır ve kişi dengeye gelmeye çalışacaktır. yakalamaya çalışacaktır (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar,
Sonuçta görüldü ki verilen teşvik ancak düşük ol- 2017). Çocuğunuzu, yemek yemediğinde cezalan-
duğunda (1 dolar) katılımcılar kendi tutumların- dırdığınızı varsayalım. Yemek yemediğinde çok sev-
dan farklı açıklamada bulunduklarında tutumları- diği çizgi filmi de izleyemesin. Bu cezayı çekmemek
nı davranışlarıyla eşleştirmeye çalışmışlardır. Teşvik için sizin kontrolünüz altında olduğu zaman yemek
yüksek olduğunda (20 dolar) denekler yine açıkla- yiyecek ancak sizin görmediğiniz zaman bu davranı-
ma yapmış, heyecanlı bir görev olduğunu belirtmiş şından vazgeçecektir. Çünkü çok baskı gördüğü için
ancak bu davranışları tutumları üzerinde (işi sıkıcı zorla yaptığı bir davranıştır ancak tutumu değişme-
bulmaları üzerinde) bir etkisi olmamıştır. Teşvik yecektir. Yemek yemediği zaman daha az zorlayan
büyük olduğunda çelişki küçük, teşvik küçük ol- bir baskı gördüğünde ise yemek yemeyi sevmeye
duğunda çelişki büyük olmuştur. Baskı ya da teşvik başladığını görürsünüz. Çünkü bu kadar az bir ce-
ne kadar büyükse kişinin çelişki yaratan fikrini de- zayla neden bilişsel çelişkiye düştüğünü açıklayamaz
ğiştirme olasılığı o kadar zayıf olacaktır. ve denge durumuna gelmeye çalışır böylece de dav-
ranışıyla birlikte tutumu da değişmiş olur.

Bem’in Kendini Algılama Kuramı


dikkat
Baskı ya da teşvik ne kadar büyükse kişinin çe- Daryl Bem, bilişsel çelişki kuramına karşı çıkarak
lişki yaratan fikrini değiştirme olasılığı o kadar dengesiz durumlar ortaya çıktığında, kişilerin moti-
zayıf olacaktır. Zorlama ve cezalandırma da çe- vasyonlarının bilişsel çelişkileri azaltmak olmadığı-
lişki yaratan fikri değiştirme olasılığını düşürür. nı, bu durumun kendilik algılarıyla ilgili olduğunu
Çünkü iki durum da bir gerekçe olarak görülür belirtmiştir. Kendini algılama kuramına göre kişiler
ve bu gerekçe tutumu değiştirmeden çelişki ya- önce kendi davranışlarını gözlemler ve algılarlar daha
şama düşüncesini azaltır. sonra tutumlarını değiştirirler (Plotnik, 2009:590).
Bem’e göre gerçekte tutumlarımızın ne olduğu-
nu bilemeyiz, tutumlarımızı ancak davranışlarımı-
zın ne olduğuna bakarak çıkarılmayabiliriz. Bir lo-
20 dolar alan kişiler, aslında sıkıcı olan bir işe
kantaya gittiğinizde menüdeki onlarca seçenekten
eğlenceli deme işini nedenini bu paraya atfetmişler
et yemeğini seçtiğinizde, davranışınıza bağlı olarak
ve paranın miktarı yüksek olduğu için pek rahatsız
et yemeyi sevdiğinizi çıkarımlarsınız. Tutumunuzu
olmamışlardır. 20 dolara sıkıcı bir işi eğlenceli olarak
fark etmenize neden olan o anki davranışınızdır.
tanıtmışlardır ve sıkıcı buldukları iş hakkındaki tu-
Bem, Festinger’in yaptığı deneyin sonucunun ma-
tumlarını değiştirmemişlerdir. Ancak 1 dolar alanlar
kul olduğunu ancak bunun bilişsel çelişkiyi den-
için çelişki büyüktür. “Sadece 1 lira için” sıkıcı bir işe
geleme çabasıyla açıklanamayacağını belirtir. Şöyle
eğlenceli demişler, davranışlarına dışsal bir gerekçe
ki Festinger’in deneyinde 1 dolar verilmiş denekler,
bulamadıkları için de bu işi sevdiklerine ve aslında
işin zevkli olduğunu söylediklerinde, yani aslında
gerçekten eğlenceli olduğuna kendilerini inandır-
yalan söylediklerinde 1 doları bu yalana değmeye-
mışlardır. Başta sıkıcı buldukları işle ilgili tutumları-
cek bir miktar olarak görürler ve o işi gerçekten se-
nı değiştirmişler ve eğlenceli olduğunu düşünmüşler
viyor olduklarını düşünürler. Aynı şekilde 20 dolar
böylece çelişkiden kurtulmuşlardır (Sakallı, 2010).
verilmiş kullanıcılar için 20 dolar yalan söylemek
Para ödülüyle gerçekleşen bu durum cezalandır- bakımından yeterli miktarda bir paradır o yüzden
ma ya da zorlamayla da gerçekleşmektedir. Kişinin para için yalan söylediklerini kabul ederler. İşin
gerçek tutumuna ters düşen bir davranış gerçekleş- zevkli olduğuna kendilerini inandırmalarına gerek
tirdiğinde bilişsel çelişki duyup rahatsız olduğunu yoktur. Bilişsel çelişki kuramıyla benzer şekilde, ki-
biliyoruz. Eğer bu davranışı bir zorlama ya da ceza- şinin tutumuna ters düşen fikirleri söylemesi için
landırmayla yaparsa bunu gerekçesi olarak görecek verilen para miktarı arttıkça deneğin bu sözlere
ve çelişki azalacaktır böylece çelişkiyi azaltmak için inanma olasılığı azalacaktır. Ancak kendini algı-
bir tutum değişimine ihtiyaç yoktur. Eğer dışarıdan

98
Sosyal Psikoloji I

lama kuramına göre denek tepkisini, davranışına İletişimin en temel üç ögesi; kaynak, alıcı ve ile-
ilişkin algısına dayandırır. Öncelikli olan davranışı- tidir. Kaynak, iletinin, mesajın çıktığı yerdir. Tek
na ilişkin algıdır. Biz tutumlarımızın ne olduğunu bir kişi olabildiği gibi, kurum veya gazete, televiz-
davranışlarımızı ve davranışlarımızın içinde geçtiği yon, radyo vb. gibi kitle iletişim aracı olabilir. Kay-
koşulları, dışarıdan bir gözlemci gibi gözlemleyerek naktan çıkan ileti, kanal aracılığıyla alıcıya yönel-
anlarız (Taylor, Peplau ve Sears, 2015: 150). tilir. Kanal, telefon görüşmesindeki kablo, internet
Bem’in Kendini Algılama Kuramı, insanların tu- ağı, ya da yüz yüze görüşmedeki atmosfer olabilir.
tumlarının nasıl farkına vardıkları ve bilgi işleme sü- Kaynağın kodlayarak gönderdiği ve bu kanaldan
reci ile ilgiliyken, Bilişsel Çelişki Kuramı, fikirler ve geçen ileti, alıcıya gider. Alıcı, bir uçta kaynağın ol-
tutumlar arasındaki tutarsızlık nedeniyle oluşmuş bir duğu mekanizmanın diğer ucudur. Kaynağın kod-
durum ve bu durumun yarattığı rahatsızlık hissinden ladığı iletide hedeflediği alıcı kitlesi ise hedef kitle
kurtulma güdüsü ile ilgilidir (Sakallı, 2010: 170). olarak adlandırılır (Oskay, 2007:10).

Kaynak
dikkat Kaynak, mesajın çıktığı yerdir.
Kendini Algılama Kuramı bilgi işleme süreciyle,
davranışa ilişkin algıyla, Bilişsel Çelişki Kuramı İleti
ise tutarsızlığın yarattığı rahatsızlık hissinden Kaynak tarafından hedefe gönderilen me-
kurtulma güdüsüyle ilgilidir. sajdır.

Hedef Kitle
Kaynağın kodladığı iletiyi gönderdiği ve
1
iletiyi açımlamasını beklediği yerdir.
sıra sizde
Birbirinden hoşlanmayan iki insanın aynı
takımın fanatik taraftarları olması bu kişi-
Alıcı ve hedef kitle çoğu zaman aynıymış gibi
lerde neden rahatsızlık yaratmaktadır?
düşünülse de aslında farklı kavramlardır. Bir spor
otomobilin televizyon dizisi arasında verilen rek-
lamı için, o anda o diziyi seyreden herkes alıcıdır.
TUTUM DEĞİŞTİRME SÜRECİ: Ancak o diziyi seyreden genç, otomobil alma niyeti
İLETİŞİM VE İKNA olan ve o markayı alabilecek sosyo-ekonomik düze-
ye dahil olan kişiler ise hedef kitledir. Bu bağlamda
Hâlihazırda oluşmuş tutumlarımızın değişti-
alıcıyla hedef kitle aynı konumda yer almasına rağ-
rilme süreci, siyaset bilimi, pazarlama, reklamcılık
men hedef kitle kaynağın nokta atışı yapmaya ça-
gibi birçok alanın ilgilendiği bir konudur. Bir par-
lıştığı kesimdir, alıcı ise iletinin gönderildiği yerde
tiye oy verme davranışımızı değiştirmeden tutun
olan herkesi kapsar. Alıcı genellikle hedef kitleden
da yediğimiz bir sucuk markasını değiştirilmesi ve
daha geniş bir kitleyi kapsar.
başka bir markanın satışını artırılma çabasına kadar
hepsi bu tutum değiştirme ve sonucunda davranış
değişikliği yaratma sürecinin ürünüdür. Etkili ile-
tişim, propaganda, ikna gibi kavramlar bu sürecin dikkat
ürünüdür. Kitleleri ayaklandırmaktan, deterjan Alıcı ve hedef kitle aynı değildir.
markasını değiştirmeye, siyasal parti oylarını ar-
tırmaktan yaşam tarzı yaratmaya kadar çok geniş
bir skalada ele alabileceğimiz bütün süreç aslında Bu temel kavramları öğrendikten sonra, ikna
kaynaktan alıcıya giden ve alıcının tutum ve davra- konusundaki üç temel yaklaşıma bakalım. Bunlar;
nışını değiştirmeyi amaçlayan sürecin bir çıktısıdır. Mesajı Öğrenme Tezi, Sosyal Yargı Kuramı ve Ayrın-
İkna yaklaşımlarına geçmeden önce iletişimle ilgili tılandırma Olasılığı Modelidir.
bu temel kavramlara bakalım.

99
Tutum Değişimi

Mesajı Öğrenme Tezi


Yale Yaklaşımı olarak da bilinen Mesajı Öğrenme Tezi, Carl Hovland ve arkadaşları tarafından, etkili
propagandaların nasıl yaratılabileceği konusu üzerinde çalışırlarken oluşturulmuştur. II. Dünya Savaşı döne-
mindeki propaganda savaşları, askeri mekanizmaları ve hükûmetleri bu çalışmalara itmiş ve bilim insanlarını
bu konuda çalışmaya yöneltmiştir.
Hovland ve arkadaşlarına göre bir iletişim sürecinin etkili olması için 3 temel öge vardır. Bunlar:
• Verilen iletinin dikkat çekici olması,
• Verilen mesajın anlaşılır olması,
• Verilen mesajın hatırlanması ve kabul edilmesidir.
Bu basamaklardan birinin ihmal edilmesi durumunda süreç tökezleyecek ve etkili iletişim gerçek-
leşmeyecektir. Aynı zamanda basamakların birbirini izlemesi gereklidir. Mesaj dikkat çekici olmadan,
izleyici mesaja dikkat etmeden mesaj anlama aşamasına geçilemez, mesaj anlaşılmadan da kabul edi-
lip hatırlanamaz. Bu basamaklarla birlikte yukarıda değindiğimiz iletişim öğeleri de karşımıza çıkar.
Hovland ve arkadaşlarına göre 4 unsur etkili iletişimin belirleyicilerindendir. Bunlar (Kağıtçıbaşı ve
Cemalcılar, 2017; Sakallı, 2010):
• Kaynak (İletiyi kim gönderiyor?)
• İleti (Ne söyleniyor?)
• Ortam (Nasıl söyleniyor?)
• Hedeftir (Kime söyleniyor?).
Etkili iletişim için bu dört ögenin bazı özelliklere, koşullara sahip olması ve bazı davranışlarda bulun-
ması gereklidir.

Tablo 5.1 Mesajı Öğrenme Tezi’ne Göre Etkili İletişimin Unsurları ve Sahip Olunması Gereken Özellikler
Kaynak İleti Ortam Hedef Kitle
• İnanılırlık • Tekrarlama • Ortam türleri • Tutuma bağlılık
- Uzmanlık • Görüş farkı • Özsaygı
- Güvenilirlik • Konuşma sırası • Zekâ ve eğitim
• Fiziksel çekicilik • Tek yönlü - Çift yönlü • Yaş
• Benzerlik iletişim
- Yaş • Korku çekiciliği
- Statü
- Etnik köken

Kaynak
Öncelikli olarak iletinin kimin tarafından gönderildiği ikna sürecinde önemlidir. Kaynağın inanılırlığı,
fiziksel çekiciliği, hoşa gitmesi ve benzerliği hedef kitlenin ikna olmasında etkilidir.
Kaynak, inanılır bir kaynaksa, mesajın etkili olma olasılığı yüksek olacaktır. Bu inanılırlık uzmanlık
ve güvenilirlik içerir. İletilerde uzman görüşü varsa hedef kitlenin saygı duyma olasılığı artar. Örneğin bir
sabah programında sağlıkla ilgili önerilerde bulunuluyorsa kaynağın doktor önlüğü giymesi iletinin inanı-
lırlığını etkileyecektir. Ya da bir diş macunu reklamında dişçi kullanımı, reklamın etki düzeyini artıracaktır.
Aynı şekilde güvenilirlik de etkilidir. Kaynak, iletiyi gönderirken bu işten ne kadar az kazanç sağlıyor gibi
görünürse o derece etkili olacaktır ancak para karşılığı bu iletiyi gönderdiği belirginse etkililiği düşecektir.
Toplumda inanılırlığı yüksek olarak algılanan kişilerin ikna etkisi yüksektir. Özellikle reklamlarda toplum-
da kabul görmüş kişilerin önerilerde bulunmasına sıklıkla rastlanılır.

100
Sosyal Psikoloji I

Hoşa gitme ya da fiziksel çekicilik bir diğer kay- Görüş farkı önemlidir ancak bu noktada kaynağın
nak özelliğidir. Fiziksel çekicilik, kişilerin kiminle inanılırlığı da devreye girer. Şöyle ki orta derece-
kişilerarası ilişki kuracaklarını belirlemede önemli de görüş farkı yüksek oranda tutum değişimi ya-
bir role sahiptir. Kişiler fiziksel olarak çekici bul- ratacaktır ancak bu propagandacının inanılırlığı
duklarıyla ilişki kurmaya eğilimlidirler. Bu yüzden tarafından belirlenir. Çok ayrı görüşte olunsa yani
ikna süreçlerinde de çokça kullanılırlar. Bu nokta- büyük görüş farkı olsa bile propaganda inanılır bir
da, reklamlarda güzel kadın ve erkeklerin kullanıl- kaynaktan geliyorsa kişide tutum değişimi meyda-
dığını hatırlayabiliriz. Ürün fark etmeksizin araba, na gelecektir (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017:193-
dondurma, ayakkabı, çikolata vb. birçok reklamda 195). İdeolojik olarak dahil olduğunuz bir siyasal
fiziksel çekiciliği yüksek kişiler kullanılmaktadır. parti olduğunu ve partinin liderini inanılır ve güve-
Daha iyi bir görünüme sahip olma ikna sürecinin nilir bulduğunuzu düşünün. Partinin lideri size ve
belirleyicilerindendir (Sakallı, 2010). Fiziksel çeki- kendi önceki söylemlerine tam olarak zıt bir tutum
ciliğin beğenilmesinde özdeşleşme çabası etkilidir. takınsa bile görüş farkı büyük olmasına rağmen
Beğenilen bir kişi gibi olma arzusu, onu taklit etme kaynağın inanılırlığı nedeniyle ikna olmanız ve bir
çabası, iknayı etkili kılabilir (Kağıtçıbaşı ve Cemal- tutum değişimi yaşama olasılığınız yüksektir.
cılar, 2017). İletişimin sunum sırası ya da konuşma sırası da
Kaynağın hedefine benzer olması, benzer yaş, ikna sürecini etkiler. Konuşmanın önce mi yapıla-
etnik grup, statüde bulunması da etkililiği artırır cağı sonra mı yapılacağı üzerinde bazı çalışmalar
(Sakallı, 2010:140). Annemize benzer birinin kul- yapılmıştır. Çalışmalara göre yapılan konuşmalar
landığı deterjan, bize benzer bir kişinin sahip ol- arasında geçen süre önemlidir. Siyasi parti liderle-
duğu araba ya da “bizim gibi” olanların oy verdiği rinin seçim öncesi bir televizyon kanalında, halkı
siyasi parti bize daha cazip gelebilir. kendi partisine oy vermek için ikna etmeye çalış-
tıklarını ve sırayla konuştuklarını düşünün. Konuş-
malar arka arkaya yapılıyorsa ve konuşmayla karar
İleti (Mesaj) verme arasında uzun zaman geçiyorsa konuşmayı
Kaynaktan hedef kitleye doğru giden iletide ilk yapan olmak iknada etkili olacaktır. Ancak ko-
tekrarlama, görüş farkı, sunum sırası, tek yönlü-çift nuşmalar arka arkaya yapılmayacak, iletiler farklı
yönlü iletişim ve çekiciliğin türü mesajın etkili olup zamanlarda gönderilecekse ve dinleyiciler ikinci
olmayacağını belirlemektedir. Tekrarlama etkilidir iletiyi dinledikten sonra karara varacaksa son ko-
çünkü bir mesaja ne kadar çok maruz kalınırsa o nuşmacı olmak daha etkilidir (Kağıtçıbaşı ve Ce-
mesaj o kadar çok beğenilecektir. Birçok reklama malcılar, 2017:204). Ayrıca hedef kitlenin, iletinin
sıkça maruz kalmamızın temelinde bu tekrar etkisi bir propaganda olarak kendisine yönelmediğine
yatar. Ancak bazen aşırı maruz kalma kişide duyar- inanması etki gücünü artırmaktadır. Propaganda
sızlaşmaya da yol açabilir bu yüzden aynı mesajla- olduğunu bildiği bir iletinin ikna gücü hedef kit-
rın değişik formatlarda hedef kitleye ulaştırılması le üzerinde düşüktür. İkna etmek için tasarlandığı
tercih edilir (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017:205). belli olmayan iletiler insanları daha çok etkiler.
Mesajın etkili olması için iletinin kaynağı ile Bir diğer etkili özellik iletinin tek yönlü mü çift
iletinin hedefi arasındaki görüş farkının az olması yönlü mü olması gerektiğidir. Tek yönlüden kasıt,
gereklidir. Çünkü görüşler arasında uçurum oldu- tek bir görüşün açıklanması, karşıt görüşe yer ve-
ğunda tutum değişimi yaratmak güçleşir. Yapılan rilmemesi, çift yönlüden kasıt ise karşıt görüşün
propaganda ile kişinin tutumu arasındaki uçurum iletiye dâhil edilmesidir. Çift yönlüde karşıt görüş
ne kadar büyükse tutarsızlık da o kadar büyük ola- çürütülüp kendi görüşünün üstünlüğüne değinilir
caktır. Kaynakla hedef kitlenin görüşü birbirine (Sakallı, 2010:143).
yakın olduğunda bilişsel tutarsızlık olmayacağın-
dan tutum değişimine gerek de olmayacaktır. Orta
derecede fark varsa bir tutarsızlık var demektir ve
tutum değişimi de çok olacaktır. Ancak aradaki Tek Yönlü İletişim
fark çok genişse, tutum değişiminin meydana gel- Tek yönlü iletişim karşıt görüşe yer veril-
mesi güçleşecek; hedef kitle propagandaya karşı memesi, tek bir görüşün açıklanmasıdır.
direnecektir. Tutum değişiminde azalma olacaktır.

101
Tutum Değişimi

akciğer fotoğrafı, erken ölüm, oksijen tüpü takılmış


hasta gibi görseller kullanılır. Ya da emniyet kemeri
Çift Yönlü İletişim
takmaya ikna etmek için ölümlü kaza görselleri kul-
Çift yönlü iletişim kişinin kendi görüşüyle bir-
lanılır. Korku çekiciliğinin iknada pozitif bir etkisi
likte karşıt görüşe de yer vermesi durumudur.
vardır ancak bu ters bir U şeklindedir. Korku düzeyi
düşük tutulduğunda tutum değişimi yüksektir, orta
düzeyde tutulduğunda tutum değişimi en yüksektir,
Yapılan araştırmalar, çift yönlü propagandanın yüksek düzeyde korku çekiciliği ise en düşük düzeyde
daha etkili olduğunu gösterse de buradaki asıl be- tutum değişimi yaratır. Bu anlamda makul düzeyde
lirleyici olan şey dinleyicinin zekâ ve eğitim düze- korku çekiciliğinin tutum değişiminde etkili olduğu
yidir. Dinleyicinin zekâ ve eğitim düzeyi ne kadar söylenebilir (Hogg ve Vaughan, 2011).
yüksekse çift yönlü propagandanın etkisi o oranda
artacaktır. Zekâ ve eğitim düzeyi düşük dinleyicilere
Tutum değişim miktarı
problemin birden fazla yönünü göstermek, çift yön-
lü propaganda yapmak, onların zihnini karıştırabilir.
Tek yönlü propaganda böyle durumlarda daha etki-
li olacaktır (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017, 198).
Bu noktada “aşılama” kavramını anmamız gerekir.
Aşılama, insanları ikna çabasına dirençli kılmanın
yollarından biridir. Aşılamada kişilere karşıt görüş Artan korku çekiciliği
seyreltilmiş olarak aktarılır ve onların bu görüşle
karşılaştıklarında onu çürütecek donanıma sahip ol- Şekil 5.5 Korku Çekiciliği ile Tutum Değişimi Arasındaki İlişki
maları sağlanır (Hogg ve Vaughan, 2011). Kaynak: Hogg ve Vaughan, 2011: 232.

Korku çekiciliği kullanmak iknada yüksek başa-


Aşılama rı sağlasa da her zaman istenilen sonucu getirmez.
Aşılama, insanları iknaya dirençli kılma- Kanser yapıcı etkisi bilinmesine rağmen birçok
nın yollarındandır. Kişilere seyreltilmiş insan sigara içmekte, bulaşıcı cinsel hastalık riski
bir şekilde karşıt görüş aktarılır ve onların olmasına rağmen birçok insan kondom kullan-
karşıt görüşle karşılaştıklarında onu çürü- madan cinsel ilişkiye girmektedir. Aronson’a göre
tecek donanıma sahip olmaları sağlanır. (1997’den akt. Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017)
korku, haz verici bir davranışı ortadan kaldırmak
için kullanılmışsa sonuçta tutum ve davranış deği-
Aşılamada çift yönlü propaganda daima etkili- şiminden ziyade inkar ve karşı çıkma görülür. Ki-
dir. Aşılama yapılmış kişi karşıt propagandaya daha şilerde tutum değişimi yaratmak için sadece korku
dirençli hâle gelir ve kendi görüşlerini savunma öğesini kullanmak yeterli değildir, bu değişimi nasıl
becerisi edinir. Bir politik ideolojiye karşı kendi yaratacağını gösteren kılavuzlar, bilgiler, yönlendir-
görüşümüzü korumanın en iyi yolu, karşıt ideolo- meler de verilmeli, kişiye tutumunu ve davranışını
jiyi hiç bilmemek ve kendi görüşümüzü hiç eleştir- nasıl değiştireceği anlatılmalıdır.
memek değil, o ideolojiden haberdar olmak, kendi
görüşümüzü eleştirebilmek ve karşıt ideolojiyi çü- Ortam
rütebilmektir. Aksi takdirde kişi hiç aşina olmadı-
Yapılan çalışmalar, iletilerin hangi araçla aktarıl-
ğı karşıt propagandaya maruz kalınca savunmasız
dığının ikna üzerinde etkili olduğunu göstermiştir.
kalabilir (onların zihnini karıştırabilir). Tek yönlü
Chaiken ve Eagly (1983), görsel, işitsel ve yazılı
propaganda böyle durumlarda daha etkili olacaktır
mesajların izleyici üzerindeki etkisini araştırmışlar
(Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017:199).
ve eğer ileti basitse en etkili olanın görsel mesajla-
Son olarak, iletide kullanılan çekicilik türünün ik- rın olduğunu bulmuşlardır. Eğer ileti görece zor ise
nayı etkilediğini söyleyebiliriz. Özellikle korku duygu- yazılı iletişim en iyi araçtır çünkü hedef kitle geriye
sunun kullanılması etki düzeyini artırmaktadır. Örne- dönüp tekrar tekrar metni okuma fırsatına sahiptir
ğin kişileri sigara içmekten vazgeçirmek için kanserli

102
Sosyal Psikoloji I

(Akt. Hogg ve Vaughan, 2015). Hem görsel hem işitsel ortamı kullanmak yani birden fazla duyu organını
kullanmak da etki gücünü artıracaktır. Örneğin televizyon hem görme hem işitme duyusunu kullanır.
Aynı anda birçok kişiye ulaşma gücünün de televizyonun etkisinde önemli yeri vardır.

Hedef
Hedef kitlenin, kendi tutumuna ne kadar bağlı olduğu ikna sürecini etkilemektedir. Dinleyici tutu-
muna ne kadar bağlıysa tutum değişimi o kadar zor olacaktır. Tutumlar, değerler, inançlar kişide önceden
varsa bunlarla uyuşmayan yeni görüşler daha detaylı olarak tetkik edilecektir bu yüzden değiştirilmeleri
daha zordur (Hogg ve Vaughan, 2011, 237).
Tutuma bağlılık ile birlikte, cinsiyet, yaş, zekâ durumu, kişilik özellikleri gibi birçok dinleyici özelliğiyle
ilgili çalışmalar da yapılmıştır. Çalışmalara göre özsaygısı düşük olan insanlar daha çabuk ikna olurlar. Yine
de bu durum kesinlik göstermemektedir. Çalışmalara göre, kendine güveni eksik olan kişiler, gelen iletiyi
alımlayamayacak kadar endişeli olabilirler. Yüksek olan kişilerse dış iletilere kapalı olabilirler. Bu yüzden
kendine güveni yüksek ve düşük kişilerin ikna olma olasılığı düşükken, orta düzeyde kendine güveni olan
kişilerin ikna olma olasılığı yüksektir (Hogg ve Vaughan, 2015).
Zekâ ve eğitim konusunda yapılan çalışmalar da çelişkili sonuçlar vermektedir. Hovland’a göre, ikna
edici mesajlar en çok orta düzeyde zekâya sahip kişileri etkiler. Daha zeki olanların daha karşıt düşünce
üretme potansiyeli varken, daha az zeki olanlar mesajı anlamakta güçlük çektikleri için ikna edilmeleri
güçleşir (Sakallı, 2010:137).
Son olarak, hedef kitlenin yaşının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yetişkinliğin ilk yıl-
larında kişiler, tutum değişimine daha açıkken, kişiler yaş aldıkça, tutumlar, inanışlar, değerler katılaşır ve
değişmesi güçleşir. Yaşlılıkta ise tutum değişimi görece daha kolaydır. Yetişkinliğin ilk yıllarında ve yaşlılık-
ta, orta yaşa göre tutum değişimine eğilim daha yüksektir. Ancak yine de bireyler yaşam boyu az ya da çok
tutum değişimine açıktırlar (Hogg ve Vaughan, 2015).

Sosyal Yargı Kuramı


Muzafer Sherif ve arkadaşları tarafından öne sürülen bu kurama göre kaynaktan gelen ileti herkes tara-
fından aynı şekilde algılanmaz. Bireyler, yeni gelen iletiyi eski tecrübelerine göre değerlendirirler. Kişinin
bir nesne ile geçmiş yaşantısı, bu kişinin o nesneye tutumunu oluşturur. Bu tutumun kuvvetli ya da zayıf
olması ikna sürecinde önemlidir. Bireylerin bir konudaki tutumunu bir nokta olarak ele alalım; bu nokta,
diğer tutumlar hakkında karar verirken nirengi noktası olarak kullanılır. Tutumlarımızın bir sayı doğrusu
üzerinde var olduğunu düşünelim.

Tutumlarımızın bir sayı doğrusu üzerinde var olduğunu düşünelim:

Kabul alanı Tarafsızlık alanı Ret alanı

Şekil 5.6 Sosyal Yargı Kuramına Göre Tutumlarımız

Kişinin tutumu bu doğru üzerinde herhangi bir noktada olsun ve kişiye bir ileti gönderilsin. Bu gönderi-
len ileti, kişinin tutumuna yakın bir noktada ise kabul edilebilir durumdadır ve buna kabul etme alanı de-
nilir. Gönderilen ileti, kişinin düşüncesinden uzak bir noktada ise reddedilir ve buna reddetme alanı denilir.

Kabul Etme Alanı


Kabul etme alanı kişinin tutumuna yakın olan alandır. Gelen iletinin buraya düşmesi durumunda
kabul etme olasılığı artar.

103
Tutum Değişimi

İdeolojik görüşlerde ya da oy verme davranışla-


rında bu durum sıklıkla görülür. Kişinin tutumu
Reddetme Alanı
güçlüyse kendi politik görüşüne sıkıca sarılır ve ge-
Reddetme alanı kişinin tutumuna uzak
len iletileri ret alanına iter. Siyasi partilerin “kemik
olan alandır. Gelen ileti buraya düştüğün-
oy” ya da “çekirdek seçmen” dedikleri ve bir daha-
de kişinin ikna olma olasılığı düşer.
ki seçimlerde de kendilerini destekleyeceklerinden
Tarafsızlık Alanı emin oldukları oylar vardır ve yapılan karşıt propa-
Kişinin ilgilenmediği ve nötr olduğu bir nokta- gandaların bu kemik oyları etkileyebilme olasılığı
dır. Gelen iletinin buraya düşmesi durumunda düşüktür. Kararsız oylar ise güçlü bir tutuma sahip
kişinin ne kabul edecek ne de reddedecektir. olmadığı için siyasal iletişim çalışmalarının ikna
için hedeflediği hedef kitleyi oluştururlar.
Eğer kişinin nötr kaldığı ve ilgilenmediği bir
noktada ise da ne kabul ne ret oluşur ve bu da Ayrıntılandırma Olasılığı Modeli
tarafsızlık alanıdır. Bu yüzden bir mesajın ikna
Petty ve Cacioppo (1986), kişilerin iletiyi alımlar-
ediciliği, onun kabul edilebilirlik, reddedilebilirlik
ya da tarafsızlık alanlarında nereye düştüğüyle bağ- ken hangi bilişsel süreçlerden geçtikleri ile ilgilenmiş
lantılıdır. Kişinin kendi yaşantısı, eski tecrübeleri, ve Ayrıntılandırma Olasılığı Modelini geliştirmişler-
yeni gelen iletinin ikna ediciliğini belirler. Kabul dir. Modele göre insanların içinde bulundukları ko-
alanına düşerse tutum değişir, ret alanına düşerse şullar, iletiyi nasıl okuyacakları açısından önemlidir.
değişmez (Sakallı, 2010, 148-149). Güçlü bir şekil- Bazı durumlarda kişiler iletideki içeriğe dikkatlerini
de bağlanılan tutumun kendinden farklı görüşleri yoğunlaştırmaya güdülüdürler ve dikkatle mesajın
ret alanı, kabul alanından daha geniştir. içeriğine bakarlar. Dikkatlice analiz edip bu bilgileri
işlerler. Bazı koşullardaysa insanlar iletinin içeriğine
dikkat etmezler, buna güdülenmemişlerdir, mesajın
sadece yüzeysel özelliklerini almaya eğilimlidirler.
dikkat Mesajın uzunluğu, kısalığı, aktarıcının fiziksel çeki-
Güçlü bir şekilde bağlanılan tutumun kendinden fark- ciliği gibi özelliklere dikkat ederler. Mesajın içeriği
lı görüşleri ret alanı, kabul alanından daha geniştir. onlar için önemli değildir. İlk yol merkezi ikna yolu
olarak adlandırılırken ikinci yol çevresel ikna yolu
olarak adlandırılır.
Tutuma olan bağ güçlü değilse, farklı görüşleri
kabul alanı, ret alanından daha geniştir. Kuvvetli tu-
tumlarda kişi kendi görüşünden farklı bir görüş duy-
duğunda kontrast etkisi oluşur, karşıt görüşü oldu- Merkezi İkna Yolu
ğundan daha aykırı görür ve ret alanına iter. Güçlü Kişinin iknaya yönelik iletiyi dikkatle din-
olmayan tutumlarda ise kişi kendisinden farklı bir lediği, üzerinde düşündüğü ve değerlen-
görüş duyduğunda, benzetme etkisi oluşur, karşı dirdiği, detaylıca analiz ettiği yoldur.
fikri kendi fikrine olduğundan daha benzer görür ve
kabul alanına alır (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2917). Çevresel İkna Yolu
Kişinin iknaya yönelik iletiye dikkat et-
meden dolaylı ipuçlarını izleyerek kanıya
Kontrast Etkisi vardığı yoldur.
Kuvvetli tutumlarda kişinin kendi görü-
şünden farklı bir görüş duyduğunda, kar-
şıt görüşü olduğundan daha aykırı görme-
si ve ret alanına itmesidir. Merkezi yol, kişinin ikna edici iletiyi dikkatle
dinlemesi, işlemesi, değerlendirmesi durumudur ki
Benzetme Etkisi kişinin dikkatle dinleme yetisine ve güdüsüne sa-
Kuvvetli olmayan tutumlarda kişinin kendi hip olma durumunda gerçekleşir. Çevresel yol ise
görüşünden farklı bir görüş duyduğunda, kişinin ikna edici iletiye dikkatinin olmaması, dü-
karşı fikri kendi fikrine olduğundan daha
şünmeden sadece dolaylı ipuçlarından etkilenme
benzer görmesi ve kabul alanına almasıdır.
durumudur (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).

104
Sosyal Psikoloji I

Bu iki yol da kişiyi tutum değişimine götürür nündedir. İlgi alanına girmez, motive değildir ve
ancak tutum değişiminin uzun süreli mi kısa süre- çevresel yola yönelir. Şekerleme reklamındaki şeker
li mi olduğu kullanılan yola bağlıdır. Peki, insan- yiyen karakterin fiziksel çekiciliğine odaklanabilir,
lar neye göre bu iki yoldan birini seçerler? Petty yüzeysel olarak iletiyi alımlar. Belki ikna olacak ve
ve Cacioppo’ya göre, kişinin motivasyonu, kişinin bu şekerlemeyi deneyecektir ancak çevresel yolla
yeteneği ve mesajın niteliği, kişinin hangi yolu kul- mesajı alımladığı için uzun erimli bir tutum değişi-
lanarak iletiyi alımlayacağını belirler. Eğer kişinin mi görülmeyecektir.
motivasyonu yüksekse o kişi mesajı alımlamada
merkezi yolu seçecektir çünkü konuya bağlıdır, ko-
nudan bir çıkarı vardır ve bilişsel çalışmalara ihtiyaç 2
duyar. Ama motivasyonu düşükse çevresel yoldan sıra sizde
dolanmayı seçer ve mesajı yüzeysel olarak alımlar. Reklamlarda neden fiziksel görünümü
Motivasyon kadar kişinin bilgiyi işleme yeteneği de çekici olan kişiler kullanılmaktadır?
önemlidir. Bazı insanların mesajı detaylıca inceleme
yetisi varken bazı insanlar mesajı detaylı değerlendir-
me yeteneğinden yoksundurlar, dikkatleri dağınıktır İKNA TEKNİKLERİ
ve çevresel yolu seçerek kısa yoldan yüzeysel bir şe-
Kabul ettirmeye yönelik taktikler, özellikle satış
kilde mesajı alımlarlar. Kişilerin bu özelliğiyle birlik-
ve pazarlamaya yönelik ikna süreçlerinde sıklıkla
te mesajın özellikleri de kullanılacak yolun seçimini
kullanılsa da arkadaşlarımızla olan gündelik ikili
etkiler. Mesaj mantıklı ve güçlü ise hedef kitleyi et-
ilişkilerimizde, kendi fikirlerimizi kabul ettirme ça-
kiler ancak kalitesiz ise aynı etkiyi yaratmaz (Sakallı,
basında bile sıklıkla karşımıza çıkar. İnsanları bir
2010). Eğer mesaj sağlam değilse, kişinin ilgi seviye-
şeye razı etmek için kullanılan birçok taktik vardır.
si düşecektir, mesajlara daha az dikkat edip zihinsel
Biz burada kapıya ayak koyma, kapıyı yüzüne çarp-
kestirme yollarından gidecektir. Eğer mesaj ilgisini
ma ve fiyat kırma taktiklerini göreceğiz.
çekerse daha dikkatli dinleyecek, merkezi yolu kulla-
nacaktır, böylece tutum değişimi daha güçlü olacak-
tır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012). Kapıya Ayak Koyma
Birinden bir şey isteyeceğiniz zaman önce küçük
bir şey rica etmeniz, ardından daha büyük bir şey
istediğinizde o kişinin razı olmaya yatkın hâle gel-
dikkat mesinin temelini atar. Kişi öncelikle küçük bir şeye
Kişinin hangi yolu seçeceği, motivasyonuna, ye-
razı edilir, kişi kendini geri çekemez ve kabul eder.
teneğine ve iletinin niteliğine bağlıdır.
Ardından daha büyük bir şey istediğinizde de kişi
tutarlı davranmak istediği için bu büyük şeyi yap-
maya da rıza gösterir (Hogg ve Vaughan, 2011).
Bir örnekle konuyu daha iyi açıklayabiliriz. Çok basit bir örnekle, bir derneğin sokakta cüzi
Sağlıklı yaşamı benimsemiş bir kişinin, bir dergi- miktarda bir ücretle kendi dergilerini satarken sizi
de yulaf ezmesi reklamını gördüğünü düşünün. de almaya razı ettiklerini düşünün. Ucuz olduğu ve
Kişi merkezi bir yola yönelecek ve bu konuda bilgi herhangi bir yaptırımı olmadığı için satın almak size
edinmeye çalışacaktır; yulaf ezmesinin kalorisine, büyük bir bedel ödetmeyecektir. Ancak bundan son-
enerjisine, içeriğine, katkı maddelerine bakmaya ra gelen büyük rica, derneğe üye olmanız ya da aylık
güdülenmiştir. Reklamın içeriğinde bunlar varsa bağışçı olmanız gibi büyük bir talep geldiğinde, ön-
dikkatlice okuyacaktır çünkü ilgi alanındadır, bi- ceki küçük talebi kabul ettiğiniz için kendinizi bu
lişsel yetisi vardır ve güdülenmiştir. Eğer ileti, yani büyük talebi de kabul etmek zorunda hissedersiniz.
örneğimizde reklam, ihtiyacını karşılıyorsa, bilgi- Cialdini (2019) bu taktiğe örnek olarak Kore Savaşı
lendirici bir reklamsa kişinin ikna edilme olasılığı sırasında esir düşen Amerikan askerlerinin komünist
ve tutum değişiminin uzun erimli olma olasılığı Çinlilerce nasıl ikna edildiklerini gösterir. “Önce
yüksektir. Aynı kişinin yine bir dergide şekerleme küçük sonra büyük rica tekniği” olarak da adlan-
reklamı gördüğünü düşünün. Hâlihazırdaki bilgisi dırılan bu yöntemle, öncelikle esir Amerikan asker-
zaten çok şekerleme yemenin sağlıksız olduğu yö- lerinden Amerikan karşıtı ya da komünizm yanlısı

105
Tutum Değişimi

cümleler söylemeleri istenir. Bu küçük talep yerine Fiyat Kırma


getirildikten sonra yine bu konuyla ilgili ancak daha Fiyat kırma taktiğinde ise kabul ettirmeye çalı-
büyük talepler istenir. Neden öyle düşündüğüne şan kişi yarı yolda kuralları değiştirir ve hedef kitle
dair örnekler vermesi talep edilir. En sonunda ise kurallar değişmesine rağmen kabulüne devam eder.
Amerika’nın kötü yanlarıyla ilgili bir liste yapması, İnsanlar, bir eylemde bulunmaya kalkıştıktan son-
bunu imzalaması ve yüksek sesle okuması rica edilir. ra, bu eylemin maliyetindeki küçük bir artışı da
Bir tehdit ya da zorlama olmadan birçok asker bu kabul etmeye eğilimlidirler. Karar veren insanlar
süreci kabul etmiş, çok az sayıda Amerikan askeri bu önlerindeki küçük barikatları ikna olarak aşacak-
işbirliğine karşı koymuştur. lardır (Hogg ve Vaughan, 2011). Fiyat kırma tak-
tiğiyle internet üzerinden yaptığınız alışverişlerde
Kapıyı Yüzüne Çarpma sıkça karşılaşabilirsiniz. Çoğu zaman ürünün fiyatı
KDV harici fiyatıdır ve siz KDV dâhil fiyatını satın
Kapıyı yüzüne çarpma taktiği, önce büyük son-
almaya karar verip işleme başladıktan sonra görür-
ra küçük rica taktiği olarak da bilinir. Bu taktikte
sünüz. İlk gördüğünüz fiyatla alım işlemi yaparken
insanlardan öncelikle büyük bir şey istenir, karşı-
karşılaştığınız fiyat arasında fark vardır. Satın alma
daki kabul etmediğinde bu sefer daha küçük bir
kararı aldığınız için de fazla fiyata rağmen kararı-
talepte bulunulur. Elinizi bir süre sıcak suda tut-
nızdan vazgeçmez ve kabul ederek satın alma işle-
tuktan sonra ılık suya batırdığınızda suyu soğuk
mine devam edersiniz. Burada farkın küçük olması
algılamanız gibi, büyük istekten sonra gelen küçük
önemlidir çünkü büyük ve tolere edilmesi zor bir
istek size daha normal gelecektir (Hogg ve Vaug-
fark kişinin tutumunu ve kabulünü değiştirmesine
han, 2011). Çoğu satıcının size söylediği ilk fiyatı
neden olabilir.
düşünün, bir çoğu pazarlıktan sonra hemen fiyatı
indirir ve siz satılan ürünün fiyatını makul bir fiyat
olarak düşünürsünüz. Önce yüksek sonra düşük
bir fiyat -ürünün ederi gerçekte pazarlıkta düşür- 3
düğü fiyat bile olsa- size mantıklı gelecek ve ikna sıra sizde
olacaksınızdır. Ya da Ayşe’nin annesinden gece ar- Gündelik yaşamınızda en çok hangi ikna
kadaşında kalmak için izin istediğini ve annesinin tekniğini kullandığınızı düşününüz.
izin vermediğini düşünün. Ayşe’nin bu reddedilen
talebinden sonra “o zaman akşam onunla sinemaya
gidip film bitince eve döneyim” demesi, annesinin
kabul yüzdesini artıracak, büyük talebi reddeden
anne küçük talebi onaylayacaktır.

106
Sosyal Psikoloji I

Araştırmalarla
İlişkilendir
909 Kişiyi İntihara İkna Eden Vaiz: Jim Jones
Modern tarihin en büyük toplu intihar eylemi.

18 Kasım 1978’de, Jonestown Guyana’da, 909 kişi modern tarihin en büyük toplu intihar eylemini
gerçekleştirdi.
Jim Jones (13 Mayıs 1931 —18 Kasım 1978) çocukluğundan beri din ve ölüm konularını takıntı
edinmişti; hayvanlara işkence edip, ölen hayvanlar için cenaze törenleri düzenliyordu. Arkadaşları onu
en nazik tarifle “garip” buluyordu ve toplumdan dışlanmıştı — arkadaş edinmekte zorluk çekiyordu.
Takıntılı olduğu bu konuları diğer çocukları etkilemek için bir araç olarak kullanıyor ve bu yolla çevre-
sinden kabul görmeyi umuyordu.
Yalnızlığını kitaplarla doldurmaya çalıştı. Bitmek bilmeyen bir okuma açlığı vardı ve Joseph Stalin, Karl
Marx, Mao Zedong, Mahatma Gandhi ve Adolf Hitler gibi tarihi figürleri dikkatle okumuş ve çalışmıştı.
Babası bir alkolikti ve beyaz ırkın üstünlüğüne inanıyordu. Onun bu tavrı, Jim’in üzerinde derin
etkiler bırakacak ve Afrika kökenli Amerikalılara hayatı boyunca yakınlık duyacaktı.
Öğrenci olarak girdiği metodist kilisesinde kısa zamanda sivrildi ve bir süre sonra Peoples Temple
adıyla kendi kilisesini kurdu. Karizmatik bir hatipti; başta siyahlar olmak üzere düşük gelirli eğitimsiz
kesimi kolayca etkisi altına alıyordu. Irklar arası birlikteliği ve yardımlaşmayı kendi propagandasının
mihenk taşı yapmıştı.
Vaazlarını bir pop yıldızı edasıyla veriyordu. Oditoryumlarda, onlarca insanın önünde şifacılık be-
cerilerini sergilemekten de geri durmuyordu. Kimi zaman gözleri bozuk birini gözlüğünden kurtarıyor,
kimi zaman vücudunda uyuşukluk şikayeti olan birini hisseder hâle getiriyordu. Vaazlarından birinde
tekerlekli sandalyedeki yaşlı bir kadına döndü ve şöyle dedi:
Hayatım, bugün senin günün. Bugün iyileşeceksin, o sakat bacaklarını iyileştireceğiz ve tekrar yürüyeceksin!
Tüm salon bu sözler üzerine çılgına dönmüştü ve heyecanla olacakları izlemeye başladı. Jim, kürsü-
den yaşlı kadına seslenmeye devam etti:
Bana doğru gel hayatım, ayağa kalk, at şu adımı, tanrı yüreğini kutsasın, at şu adımı!
Bu arada kürsüden, garip mimik ve jestler yapıyor, yaşlı kadını cesaretlendirmeye çalışıyordu. Yaşlı
kadın, titrek elleriyle tekerlekli sandalyesinin iki kolçağını kavradı, gözlerini kıstı, dişlerini kamaştırdı,
yanındakilerin de desteğiyle zar zor ayağa kalkar gibi oldu. Kadın haykırdı, “Hissediyorum!” İleri doğru
titrek bir adım attı. Jim şöyle dedi:
Şimdi bana doğru yürümeni istiyorum. Bir adım daha, ilerle, ilerle hayatım, yapabilirsin!
Kadın ayaklarını test eder gibi bir o yana bir bu yana eğdi, daha emin bir şekilde iki adım daha attı.
Kısa bir süre sonra, ellerini iki yana açarak tamamen iyileşmiş bir hâlde koşturmaya başladı. Salondaki
insanlar gördüklerine inanamıyor, çığlık sesleri gözyaşlarına karışıyordu.
Sonra hepsinin bir kurmaca olduğu anlaşılacaktı. Az önce tekerlekli sandalyeden kalkıp koşan, ağ-
layan yaşlı kadın, Jim’in sekreterlerinden biriydi ve bizzat onun tarafından ayarlanmıştı.
Devrim öncesi Çin ve Kuzey Kore’nin yöntemlerini kullanıyordu. Kendisinin, diğer tüm insanlar-
dan farklı olduğu illüzyonunu ilmek ilmek işliyor, bir takım üstün özellikleri olduğunu “gönülsüz” bir
şekilde itiraf ediyordu. Bu itiraflardan birisi de tüm gezegende sadece kendisinin heteroseksüel olduğu,
geri kalan herkesin homoseksüel olduğuydu.

107
Tutum Değişimi

Peoples Temple
Jim, tarikatında, Hristiyanlığın temel unsurlarını, sosyalizm, komünizm ve ırk eşitliği gibi konu-
larla kaynaştırıyordu. Tarikata, müphem ve istediği gibi farklı yönlere çekebileceği bir ilke biçmişti:
“Yardımlaşmak.”
Takipçilerinden gelecek herhangi bir muhalefet kıvılcımına karşı çok temkinliydi ve bu konuda asla
taviz vermiyordu. Müritlerinin arasına dikkatlice serpiştirdiği adamlarını, müritlerinin birbirleri arasın-
da konuşmalarını engellemek için kullanıyor ve düzenli aralıklarla sadakat testleri yapıyordu.
Bir gün kürsüye yanında suyla çıktı ve bu sudan herkesin içmesini istedi. Herkesin sudan içtiğinden
emin olduktan sonra mikrofonu eline aldı ve şöyle dedi, “İçtiğiniz su zehirliydi!” Bunun üzerine kalaba-
lıktan panikleyenler ve korkudan çığlık atanlar oldu. Birkaç saniye sonra, Jim’in kadife sesi hoparlörden
tekrar duyuldu, “Su zehirli değildi.” Elbette bu sadece bir sadakat testiydi; sadık olmayanlar, Jim’in
sunduğu ölümü hazla kucaklamayanlar elenecekti.
Jim’in iktidarı kuvvetleniyordu, paranoyaklığı da. İktidarını ve sapkınlıklarını meşrulaştırmak için
bir dış düşmana, kiliselerini tehdit eden bir canavara ihtiyacı vardı. Bu rol için ABD devletini seçti. Tüm
müritlerinin tetikte olmasını öğütlüyordu. Ancak bu, kontrolü tamamen elinde tutmasına yetmemişti.
Müritlerden bazıları, Jim tarafından cinsel istismara uğramış, geri kalanlarsa yoğun psikolojik iş-
kenceye maruz kalmıştı. Birkaç kişi buna daha fazla dayanamadı ve kiliseyi terk etti.
Kiliseyi terk eden eski üyeler, konuyla ilgilenen bir gazeteciye Jim ve Peoples Temple ile ilgili tüm
gerçekleri anlattı ve gazeteci tüm bunları açığa çıkaran bir makale yazdı. Bunun üzerine Jim, başına
gelecekleri anladı ve bir gecede San Francisco’yu terk etme kararı aldı.
Jonestown “Ütopya”
Jim’in maskesini düşürecek olan makale yayınlanmadan sadece altı saat önce, kendisi ve Peoples
Temple’ın bazı üyeleri bir uçağa binip Guyana, Güney Amerika’ya doğru yol aldılar. Burada Jim’in daha
önceden satın aldığı ve kendi soyadını verdiği Jonestown adında bir arazisi vardı.
Jim, kendisini güvenceye almıştı ve ABD’de kalan diğer tüm kilise üyelerini, bir cennet ve özgürlük
vaadiyle yanına davet etti. Jonestown’u bir “Tarım Projesi” olarak lanse ediyordu. Kısa sürede dokuz
yüzden fazla müridi onu takip etti ve Guyana’ya yerleşti.
Başta her şey güzel gidiyordu. Jim ve müritleri kendi tarım ürünlerini, küçük ve büyükbaş hay-
vanlarını yetiştiriyor, dışa daha az bağımlı olmayı umuyorlardı. Fakat Jim, aldığı uyuşturucuların da
etkisiyle zamanla dayanılmaz bir hâle geldi.
Gruptan çatlak sesler yükseliyordu ve kimi üyeler evlerine, ABD’ye geri dönmek istiyordu, ancak
Jim buna izin vermedi.
California kongre üyesi Leo Ryan hadiseyi öğrendi ve olayın iç yüzünü öğrenmek istedi.
Jonestown’da, ABD’ye geri dönmek isteyenlerin olduğu ancak bu kişilerin Jim tarafından bırakılmadığı
dedikodusu da kulağına gelmişti. Bir heyet topladı ve Guyana’ya doğru yola çıktı.
Beraberindeki heyetle Jonestown’a vardıklarında gördükleri manzaradan çok etkilendiler.
Guyana’nın vahşi doğasının ortasında, Jonestown adında şirin mi şirin bir kasaba... Ekilmiş tarım alan-
ları, düzenlenmiş peyzaj, çocuk parkları, yaşlı bakım üniteleri ve hatta bir sağlık ocağı bile vardı.
Kongre üyesi için bir karşılama seromonisi düzenlenmişti. Tüm Jonestown sakinleri toplanmış şar-
kılar söylüyor, oyunlar oynuyor ve orada olmaktan ne kadar mutlu olduklarına dair şeyler söylüyorlardı.
Herkes hâlinden çok memnun görünüyordu. Ancak durum göründüğü gibi değildi.

108
Sosyal Psikoloji I

İnsanlar evlerine, ABD’ye dönmek istiyorlardı ancak hiç kimse cesaret edip bunu dile getiremiyor-
du. Aralarından biri cesaret edip bir not yazdı ve gizlice kongre üyesiyle birlikte gelen gazetecilerden
birine verdi. Gazeteciler bir hikaye bulmuş olmanın verdiği hevesle ertesi gün Jonestown’daki herkesle
röportaj yapmaya başladı.
Tüm atmosfer bir anda değişmiş, sadece birkaç saat önce şarkıların ve coşkunun beslediği bayram
havası bir anda uçup gitmişti. İlk başta birkaç kişi ayrılmak istediğini dile getirdi, sonra diğerleri de
onlardan cesaret alarak konuşmaya başladı. Tüm bu konuşmalar Jim’i aşırı derecede rahatsız ediyordu.
İhanete uğradığını düşünüyordu ve müritlerini iknaya girişti:
Burayı terk edemezsiniz. Siz benim insanlarımsınız, neden ayrılmak isteyesiniz?
Bu duygu girdabı ile birlikte bir kaos ortamı oluştu ve sonunda olan oldu. Jim’e sadık tapınak üye-
lerinden birisi cinnet geçiriyordu ve kongre üyesi Ryan’a bıçakla saldırdı. Herkes şok olmuştu. ABD’nin
koruyucu kalkanı altındaki bir kongre üyesi saldırıya uğramıştı, artık kimse güvende değildi.
Ryan ve ekibi apar topar uçağa gitmek için bir kamyona atladı. Jonestown’dan bir an önce ayrılmak
isteyen birkaç kişi de onları takip etti. Tam uçağın yanına gelmişlerdi ki birden silahlı adamları taşıyan
bir kamyonet belirdi, bunlar Jim’in adamlarıydı. Adamlar bir süre yolcuların etrafında tur attıktan sonra
kalabalığa doğru ateş açtılar. Kongre üyesi Ryan öldürülmüştü.
Geride, Jonestown’da Jim’in ikna edici sesi tekrar yankılanmaya başlamıştı:
Kongre üyesi öldü. Bu saatten sonra bizi rahat bırakacaklarını mı sanıyorsunuz? Çıldırmış olmalısınız.
Buraya gelip çocuklarımıza işkence edecekler. İnsanlarımıza işkence edecekler. Bunu kabul edemeyiz.
Jim, tüm müritlerini meydana toplamış, onları manipüle etmeye devam ediyordu. Çekip gitmek,
terk etmek gibi laflar ediyordu:
Burayı terk etmeliyiz. Eğer huzur içinde yaşayamıyorsak, huzur içinde öleceğiz. Bu konuda benimle aynı
fikirde olmayan varsa lütfen şimdi konuşsun.
Jim, bu sırada adamlarına kovalarca siyanürle karıştırılmış meyve suyu hazırlamalarını emretmişti.
Jim’in adamları ellerinde zehirli içecek dolu kovalar, sırtlarında silahlarla meydana geldiler. Belli ki, zeh-
rin tadına bakmayan mermilerin tadına bakacaktı. Fakat Jim, nazik konuşma tarzından ödün vermedi,
müritlerini yüreklendirmeye çalışıyordu, “Bunu yapmak zorundayız!”
Anneler kucaklarında bebekleriyle ağlıyor. Artık Jim’e inananların ve inanmayanların tavırlarındaki
farkı kestirmek zorlaşıyordu. Korku herkesi birbirine benzer hâle getirmişti. Jim, kendi arzuladığı üzere,
ölümü heyecanla kucaklamayan annelere seslendi:
Anne, anne, anne… Lütfen, yapma bunu. Çocuğunu da yanına al, vazgeç şu hayatından ama bunu
yapma. Haydi çabuk, acele edin çocuklarım! Haydi, düşmanın eline düşmeyelim. Acele edin çocukla-
rım. Saygıyla ölün. Bir nebze olsun onurunuzla ölün. Istırap ve göz yaşıyla uzanmayın yere öyle. Ölüm,
başka bir düzleme adım atmaktan ötesi değil.
O gün Jonestown’da 909 kişi hayatını kaybetti. Ormana kaçan 5 kişi hayatta kaldı. Jim Jones, kafa-
sından vurulmuş hâlde ölü bulundu.
Faik İzan, 14 Ocak 2018

Kaynak: https://medium.com/t%C3%BCrkiye/inceleme-31446e012858 (Erişim Tarihi: 21.07.2019)

109
Tutum Değişimi

Tutum değişimiyle ilgili


1 kuramsal yaklaşımları
açıklamak

Tutumların neden ve nasıl değiştiği konusunda başlıca kuramsal yaklaşımlar, Heider’in Denge Kuramı,
Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı, Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı ve Bem’in
Kendini Algılama Kuramıdır. Heider’in Denge Kuramında, bir olaya yönelik tutumun, olaya neden olan
kişiye yönelik tutumu değiştirebileceğini ve bir olaya ya da kişiye yönelik tutum benzer olduğunda da,
olayın kişiye kolaylıkla atfedileceğini belirtir. Heider kuramında bir kişinin, diğer bir kişiyle ve bir tutum
bölüm özeti

nesnesiyle olan ilişkisini incelemiştir. Bu ilişki olumlu ya da olumsuz olabilir; hoşlanma, sevme, değer
verme, saygı duyma, onaylama ya da bunların tam tersi olabilir. Eğer bu ilişkidekilerin üçü de olumlu
tutuma sahipse ya da iki olumsuz bir olumlu tutum varsa ilişkide denge vardır. Eğer iki olumlu bir olum-
suz tutum varsa ya da tutumların üçü de olumsuzsa bu durum bir dengesizlik yaratır ve kişi rahatsız olur.
Denge kuramına göre, kişinin tutumu kişide denge yaratmalıdır. Aksi takdirde tutum rahatsızlık verici
olur. Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramında Heider’den farklı olarak kişilerin denge
durumunu sağlamak için tutum değişiminden başka yol kullanıp kullanmayacaklarını araştırmışlardır.
Rosenberg ve Abelson, bilişsel dengeleme kuramında; nötrleme, ayrıştırma ve güçlendirme olarak üç yeni
öğe eklemiştir. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramına göre bireyler dış dünyayı bilişsel temsiller olarak
algılarlar. Bu temsiller zihnimizde birbirleriyle bazen tutarlıdır bazen de tutarsızdır. İnsanlar, bilişleri
ile zihinsel temsilleri arasındaki çelişkiyi istemezler ve bu durumdan rahatsız olurlar. Çelişkinin varlığı,
kişiyi çelişkiyi azaltmaya ve uyuma ulaşmaya güdüleyecektir. Çelişkilerin varlığı, çelişkileri azaltmak ya
da ortadan kaldırmak için baskıya yol açar. Çelişkiyi azaltma baskılarının gücü, çelişkinin büyüklüğünün
bir sonucudur. Tutumları değiştirmeye yönelik baskı ve teşvik olduğunda da baskı veya teşvik ne kadar
büyükse kişinin çelişki yaratan fikrini değiştirme olasılığı o kadar zayıf olacaktır. Zorlama ve cezalan-
dırma da çelişki yaratan fikri değiştirme olasılığını düşürür. Kişi eğer bir davranışı bir zorlama ya da
cezalandırmayla yaparsa bunu gerekçesi olarak görecek ve çelişki azalacaktır böylece çelişkiyi azaltmak
için bir tutum değişimine ihtiyaç yoktur. Bem’in Kendini Algılama Kuramı ise bilişsel çelişki kuramına
karşı çıkarak, dengesiz durumlar ortaya çıktığında, kişilerin motivasyonlarının bilişsel çelişkileri azaltmak
olmadığını, bu durumun kendilik algılarıyla ilgili olduğunu belirtmiştir. Kendini Algılama Kuramı, in-
sanların tutumlarının nasıl farkına vardıkları ve bilgi işleme süreci ile ilgiliyken, Bilişsel Çelişki Kuramı,
fikirler ve tutumlar arasındaki tutarsızlık nedeniyle oluşmuş bir durum ve bu durumun yarattığı rahat-
sızlık hissinden kurtulma güdüsü ile ilgilidir.

110
Sosyal Psikoloji I

2 Tutum değiştirme sürecini


değerlendirmek

İletişimin en temel üç ögesi; kaynak, alıcı ve iletidir. Kaynak, iletinin çıktığı yerdir. İleti, kaynak tarafın-
dan hedefe gönderilen mesajdır. Alıcı ve hedef kitle çoğu zaman aynıymış gibi düşünülse de aslında farklı
kavramlardır. Alıcı, kaynağın iletisinin yönlendirildiği herkesi içerir. Hedef kitle ise kaynağın kodladığı
iletiyi gönderdiği ve iletiyi açımlamasını beklediği yerdir. ikna konusundaki üç temel yaklaşım; Mesajı
Öğrenme Tezi, Sosyal Yargı Kuramı ve Ayrıntılandırma Olasılığı Modelidir. Mesajı Öğrenme Tezine göre

bölüm özeti
-Kaynak (İletiyi kim gönderiyor?), İleti (Ne söyleniyor?), Ortam (Nasıl söyleniyor?) ve Hedef (Kime söy-
leniyor?) etkili iletişimin belirleyicilerindendir. Sosyal Yargı Kuramına göre kaynaktan gelen ileti herkes
tarafından aynı şekilde algılanmaz. Kişinin bir nesne ile geçmiş yaşantısı, bu kişinin o nesneye tutumunu
oluşturur. Bir mesajın ikna ediciliği, onun kabul edilebilirlik, reddedilebilirlik ya da tarafsızlık alanlarının
neresinde olduğuyla ilgilidir. Ayrıntılandırma Olasılığı Modeline göre ise insanların içinde bulundukları
koşullar, iletiyi nasıl okuyacakları açısından önemlidir. Bazı durumlarda merkezi ikna yolunu kullanırlar;
iletideki içeriğe dikkatlerini yoğunlaştırmaya güdülüdürler ve dikkatle mesajın içeriğine bakarlar. Bazı
durumlardaysa çevresel ikna yolunu seçerler; iletinin içeriğine dikkat etmezler, mesajın sadece yüzeysel
özelliklerini almaya eğilimlidirler.

3 İkna tekniklerini
tanımlamak

Kapıya ayak koyma tekniğine göre kişi öncelikle küçük bir şeye razı edilir, kişi kendini geri çekemez ve
kabul eder. Ardından daha büyük bir şey istediğinizde de kişi tutarlı davranmak istediği için bu büyük
şeyi yapmaya da rıza gösterir. Kapıyı yüzüne çarpma tekniğinde insanlardan öncelikle büyük bir şey
istenir, karşıdaki kabul etmediğinde bu sefer daha küçük bir talepte bulunulur. Fiyat kırma tekniği ise
insanlar, bir eylemde bulunmaya kalkıştıktan sonra, bu eylemin maliyetindeki küçük bir artışı da kabul
etmeye eğilimli olmaları üzerine kuruludur. Kabul ettirmeye çalışan kişi yarı yolda kuralları değiştirir ve
hedef kitle kurallar değişmesine rağmen kabulüne devam eder.

111
Tutum Değişimi

1 Bilişsel nesneyi değerli nesnelerle dengeli bir 6 I. İpuçlarının yoğun olması


şekilde ilişkilendirmeyi, böylece yapıdaki dengesiz- II. Mesajın güçlü olması
liği azaltmayı amaçlayan bilişsel dengeleme yolu III. Kişinin yeteneğinin olması
neler öğrendik?

aşağıdakilerden hangisidir? IV. Kişinin motivasyonunun olması


A. Güçlendirme B. Ayrıştırma Yukarıdakilerden hangileri mesajı öğrenmeleri ile
C. Nötrleme D. Aşılama ilgilidir?
E. Teşvik etme A. Yalnız IV B. I ve II
C. III ve IV D. II, III ve IV
2 I. Verilen iletinin dikkat çekici olması E. I, II, III ve IV
II. Verilen mesajın anlaşılır olması
7 Kişilerin inançları, düşünceleri ve tutumla-
III. Verilen mesajın hatırlanması ve kabul rıyla, gerçek hayatta karşılaştıkları durumlar ya da
edilmesi yaptıkları davranışlar arasında meydana gelen tutar-
Yukarıdakilerden hangileri mesajı öğrenmeleri ile sızlığın yarattığı rahatsızlık durumuna ne ad verilir?
ilgilidir? A. Bilişsel yargılama B. Bilişsel dengeleme
A. Yalnız I B. Yalnız II C. Sosyal yargı D. Kendini algılama
C. I ve II D. II ve III E. Bilişsel çelişki
E. I, II ve III
8 I. İnanılır olması
II. Fiziksel çekiciliğinin olması
3 Diyet yapmaya çalışan bir kişi aşağıdaki rek- III. Tekrarlanabilir olması
lamlardan hangisini alımlarken merkezi ikna yolu-
IV. Benzerliğinin olması
nu kullanacaktır?
Yukarıdakilerden hangileri mesajı öğrenmeleri ile
A. Fıstık ezmesi ilgilidir?
B. Cips
A. Yalnız I B. Yalnız III
C. Otomobil lastiği C. I ve II D. I, II ve IV
D. Kitap okuma lambası E. I, II, III ve IV
E. Detoks karışımı
9 İnsanlar, bir eylemde bulunmaya kalkıştıktan
4
Bir kişinin patronundan zam istemesi ve pat- sonra, bu eylemin maliyetindeki küçük bir artışı da
ronunun bunu reddetmesi sonucunda o kişinin kabul etmeye eğilimlidirler. Bu durumu kullanan
hiç olmaz ise avans vermesini rica etmesi aşağıdaki ikna tekniği aşağıdakilerden hangisidir?
ikna etme tekniklerinden hangisi ile ilgilidir? A. Kapıya ayak koyma B. Aşılama
A. Kapıya ayak koyma B. Benzetme C. Propaganda D. Fiyat kırma
C. Aşılama D. Kapıyı yüzüne çarpma E. Kapıyı yüzüne çarpma
E. Fiyat kırma
10 I. Tutuma olan bağ güçlü değilse, farklı görüş-
leri ret alanı, kabul alanından daha geniştir.
5 Kişinin sahip olduğu çok kuvvetli tutumlar-
da, kendi görüşünden farklı bir görüş duyduğunda, II. Tutuma olan bağ güçlüyse, farklı görüşleri
kabul alanı, ret alanından daha geniştir.
karşıt görüşü olduğundan daha farklı görmesi du-
rumuna ne ad verilir? III. İleti kişinin ilgilenmediği bir noktadaysa
tarafsızlık alanına düşmüştür.
A. Azınlık etkisi
B. Çoğunluk etkisi Yukarıdakilerden hangileri mesajı öğrenmeleri ile
ilgilidir?
C. Kontrast etkisi
A. Yalnız III B. I ve II
D. Benzetme etkisi C. I, II ve III D. II ve III
E. Direniş etkisi E. I ve III

112
Sosyal Psikoloji I

Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar Neden Deği- Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre-
1. A 6. D
şir? Tutum Değişimine Kuramsal Yaklaşım- ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz-
lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. den geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre- Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar Neden Deği-
2. B 7. E
ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz- şir? Tutum Değişimine Kuramsal Yaklaşım-
den geçiriniz. lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre- Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre-
3. E 8. D
ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz- ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.

4. D Yanıtınız yanlış ise “İkna Teknikleri” konu- 9. D Yanıtınız yanlış ise “İkna Teknikleri” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre- Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre-
5. C 10. A
ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz- ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.

113
Tutum Değişimi

Sıra Sizde Yanıt


5 Anahtarı

Bu durumun kişilerde rahatsızlık yaratmasının nedeni, oluşan dengesizlik-


tir. İkisi de aynı nesneye karşı olumlu tutumlar beslerken birbirlerine karşı
tutumları olumsuzdur. Bu durumda bir dengesizlik yaşanır. Çünkü insanlar,
kendilerinin olumsuz tutuma sahip oldukları bir kişinin, kendilerinin sahip
olmadığı bir fikre sahip olmalarını ya da kendi sahip oldukları tutumdan tam
Sıra Sizde 1 zıt bir tutuma sahip olmalarını beklerler. Kişi, karşısındakinin kendisinin hay-
ran olduğu bir fikre sahip olduğunu fark ederse, karşısındaki kişinin sevme-
diği bir insan olmaması gerekir, aksi takdirde bir dengesizlik durumu oluşur.
Birbirine karşı olumsuz tutuma sahip olan iki kişi aynı takıma karşı olumlu
tutuma sahip olduklarını fark ettiklerinde dengesizlik yaşayacaklar ve dengede
olmanın yollarını arayacaklardır.

Reklamlarda genellikle fiziksel olarak çekici insanlar kullanılır çünkü kişiler,


kişiler fiziksel olarak çekici bulduklarıyla ilişki kurmaya eğilimlidirler. Daha
iyi bir görünüme sahip olma, çekici olma, güzellik gibi kavramlar ikna süre-
cinde belirleyicidir. Beğenilen bir kişi gibi olma arzusu, onu taklit etme çabası,
Sıra Sizde 2 iknayı etkili kılmaktadır. Ancak bu sürecin aynı zamanda bedeni metalaştırdı-
ğı da göz ardı edilmemelidir. Cinsiyet ayrımcılığından, beden politikalarının
yarattığı fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklara kadar birçok durumun nedeni
olabilmektedir.

İkna teknikleri bölümünü okuduktan sonra, gündelik yaşamınız içinde birçok


ikna tekniği kullandığınızın farkına varacaksınız. Önce küçük sonra büyük
bir şey için, diyelim ki önce bir kahveye ikna edip sonra yemek de yemek için
Sıra Sizde 3 ricacı olduğunuz arkadaşlarınız olduğunu, önce büyük sonra küçük bir izin
için ricacı olduğunuz ebeveyninizi ikna çabanızı ya da fiyat kırma tekniğine
maruz kaldığınız internet sitesini fark edeceksiniz.

114
Sosyal Psikoloji I

Kaynakça
Abelson, R. P. (1959). Modes of resolution of belief Heider, F. (1946). Attitudes and cognitive organization.
dilemmas, Journal of Conflict Resolution, 3(4), 343-352. The Journal of Psychology, 21. 107-112.
Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Heider, F . (1958). The psychology of interpersonal
Sosyal Psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları. relations. John Wiley & Sons.
Cialdini, R. B. (2019). İknanın psikolojisi-teori ve Hogg, M. A. ve Vaughan, G. M. (2011). Sosyal
pratik bir arada. İstanbul: Mediacat Kitapları. Psikoloji. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Cooper, J. (2012). Bilişsel çelişki: Festinger’in Dünyanın Kağıtçıbaşı, Ç. ve Cemalcılar, Z. (2017). Dünden
Sonu çalışmasını yeniden değerlendirmek. J. R. bugüne insan ve insanlar (20. Baskı). İstanbul:
Smith & S. A. Haslam (Eds.) Sosyal Psikoloji. Evrim Yayınevi.
Klasik Çalışmaları Yeniden Değerlendirmek. (ss.
Oskay, Ü. (2007). İletişimin ABC’si. İstanbul: Der Yayınları.
42-56). Ankara: Nobel.
Plotnik, R. (2009). Psikolojiye giriş. İstanbul: Kaknüs
Festinger, L. (1957). A theory of cognitive dissonance.
Yayınları.
Stanford University Press.
Sakallı, N. (2010). Sosyal etkiler-Kim kimi nasıl etkiler?
Festinger, L. & Carlsmith, J. M. (1959). Cognitive
(3. Baskı). Ankara: İmge Kitabevi.
consequences of forced compliance, The Journal of
Abnormal and Social Psychology, 58(2), 203-210. Taylor, S. E., Peplau L. A. ve Sears, D. O. (2015).
Sosyal psikoloji. Ankara: İmge Kitabevi.

115
Bölüm 6
Kişilerarası İlişkiler
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız

1 İnsanın neden kişilerarası ilişki kurduğunu açıklayabilecek,


2 Kişilerarası ilişkilerdeki temel ilkeleri değerlendirebilecek,
3 Kişilerarası ilişkilerdeki temel süreçleri tanımlayabilecek,
4 Kişilerarası çekicilik kuramlarını ayırt edebilecek,
5 Aşk kuramlarını tanımlayabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Çekicilik • Benzerlik • Biriciklik • Karşılıklı ilişki • Bağlanma • Yalnızlık • Çatışma • Empati
İçerik Haritası

• GİRİŞ
• BİR İHTİYAÇ OLARAK SOSYAL İLİŞKİ KURMA
• KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE TEMEL İLKELER
Sosyal Psikoloji I Kişilerarası İlişkiler
• KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE SÜREÇLER
• KİŞİLERARASI ÇEKİCİLİK KURAMLARI
• AŞK KURAMLARI

116
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ suz duygu durumlarına sürükler (Aronson, Wilson


Hepimiz gündelik yaşamımızda az ya da çok, ve Akert, 2012: 559). Klinger (1977) insanların
başka insanlarla ilişki kurmaktayız. Ailemizle, ar- yaşamlarını nasıl anlamlandırdığı üzerine yaptığı
kadaşlarımızla, sevgilimizle, gofret satın aldığımız çalışmada, katılımcıların %89’unun yaşamlarına
bakkalla, bindiğimiz otobüsün şoförüyle fark- anlam katan şeyin ne olduğu sorusuna verdikleri
lı düzeylerle kişilerarası ilişki yaşamaktayız. Bu yanıtın, kurdukları kişilerarası ilişkiler olduğunu
kimi zaman bir baş selamı olurken kimi zaman belirtir. Bu anlamda kişinin çevresiyle kurduğu iliş-
da hayatı paylaşmak gibi çok daha derin bir ilişki ki ve bu ilişkinin kendisi için doyum verici olması
şeklinde olmaktadır. İlişki kurma insanın en te- çok önemlidir.
mel özelliklerinden birisidir, sosyal çevreyle olan Gündelik yaşamımızın büyük bir kısmını kap-
etkileşiminin bir yansımasıdır ve bu yüzden sosyal sayan kişilerarası ilişkilerin en temelde üç yönü var-
psikoloji tarafından çokça çalışılan bir alan olarak dır (Jackson-Dwyer, 2013). Bunlar:
karşımıza çıkar. • karşılıklı bağımlılık
• tamamlama gereksinimi ve
BİR İHTİYAÇ OLARAK SOSYAL • duygusal bağlılıktır.
İLİŞKİ KURMA Hiçbir kişi izole olmadığı gibi hiçbir ilişki de
İlişki kurma, birçok canlıda olduğu gibi insan- izole değildir, hepsi bir sosyal bağlam içerisinde yer
da da önemli ihtiyaçlardan biridir. İnsan yavrusu alır. İçinde bulunduğumuz herhangi bir ilişkiyi dü-
doğumundan itibaren bir toplumsallaşma süreci şündüğümüzde, bunun sadece iki kişi arasındaki
içerisindedir ve bu toplumsallaşma, karşılıklı ilişki bir bağımlılık, tamamlanma ve bağlılık içeren bir
üzerine kuruludur. Yenidoğanın annesiyle, bakıcı- süreç olmadığını aynı zamanda başka ilişkilerin
sıyla kurduğu ilişki, ileriki yıllarda gelişimsel süreç birleşiminden oluşan geniş bir ilişki ağının parçası
içerisinde akran ve arkadaş ilişkileriyle, kurumsal olduğunu görürüz (Jackson-Dwyer, 2013). Kişile-
ilişkilerle ve yetişkin duygusal ilişkilerle genişler ve rarası ilişkilerin bütüncül bir niteliği vardır. Kişile-
insan geniş bir ilişki ağına dâhil olmuş olur. Ebe- rarası ilişkiler izole etkileşim anlarından fazlasıdır.
veynlerle kurulan karşılıklı ilişki gelişim süreci içe- Bu yüzden sadece tek başına bir ilişkiyle değil,
risinde içine arkadaş, eş, öğretmen, iş arkadaşı gibi ilişkiler ağıyla karşı karşıyayızdır. İlişkileri, ilişkiyi
karakterleri dâhil eder. kuran kişiler belirlediği gibi ilişkinin içerisinde ku-
rulduğu bağlam da etkiler. Bununla birlikte kişile-
rarası ilişkiler sadece olumlu ilişkiler değildir. Ta-
raflara zarar verici, olumsuz, duygusal bütünlüğü
Toplumsallaşma
zedeleyici ilişkiler de mevcuttur.
Toplumsallaşma (socialization) insanın
doğduğu andan itibaren, aile, arkadaşlık,
din, okul, devlet gibi kurumlarla toplu-
mun bir parçası olmayı, toplum içerisinde
dikkat
bulunmayı öğrenme, toplumun norm ve
İlişki kurma insanın en temel ihtiyaçlarından
değerlerini içselleştirme sürecidir.
biridir.

İnsan, kişilerarası ve gruplar arası ilişkilerin öz-


nesidir. Tercih edilen bazı yalnızlık biçimleri olsa
1
da insan karşılıklı ilişki kurmaya ihtiyaç duyar.
sıra sizde
Tercih edilmeyen yalnızlık zordur ve sıklıkla insan
için özellikle zihinsel açıdan olumsuzluklar yaratır. Sosyal ilişki kurma kişinin yaşamında ne-
Yapılan çalışmalara göre insanların birçoğu, arka- den önemlidir?
daş edinmekten ve yakın ilişki kurmaktan mutlu
olurlar ve aksi bir durum kişiyi mutsuz ve olum-

117
Kişilerarası İlişkiler

KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE
TEMEL İLKELER Homofili İlkesi
İnsanlar yaşamları boyunca kişilerarası ilişki Homofili ilkesi, kişilerin kendileriyle ben-
kuracak ve doyuma ulaşacak kişileri ararlar. Peki zer özellikler taşıyan kişilerle ilişki kurma
insanların ilişki kurma eğilimleri nelerdir? İnsan- eğilimini betimler.
lar ilişki kuracakları insanları neye göre seçerler?
Hangi özellikler kişinin dikkatini o insana yönel- Bu eğilim sadece arkadaşlık ilişkilerinde değil
tir? Bazı durumların kişilerin kuracakları ilişkileri romantik ilişkilerde de görülür. Eşleşme hipotezi-
diğerlerinden daha fazla belirlediği yapılan çalışma- ne göre insanlar, kendileriyle aynı seviyede fiziksel
larda açığa çıkmıştır. Benzerlik, yakınlık, karşılıklı- çekiciliği olan insanlarla romantik ilişki ya da arka-
lık ve çekicilik bu özelliklerden bazılarıdır. daşlık ilişkisi kurma eğilimindedirler. Çalışmalar,
romantik ilişkilerde çekicilik düzeyinin iki tarafta
Benzerlik benzer seviyede olduğunu bulmuştur. Ancak düşük
özsaygıya sahip insanlar-kendilerinden çok mem-
Benzer fikirler, benzer kişilik özellikleri, ben-
nun olmadıkları için-kendilerine benzer olduğunu
zer tarz ve iletişim becerileri, ortak ilgi alanları ve
düşündükleri insanlarla ilişki kurmaktan kaçın-
yaşam deneyimleri kişilerin karşılıklı ilişki kurma-
maktadırlar (Jackson-Dwyer, 2013).
sındaki en önemli etkenlerden biridir (Aronson,
Wilson ve Alert, 2012). Genellikle kişilerarası iliş-
kilerimizi bize benzeyen insanlarla kurarız. Ben-
Eşleşme Hipotezi
zer yaşam görüşüne, siyasi görüşe sahip insanlarla,
Eşleşme hipotezine göre insanlar, kendile-
benzer ilgi alanları olan ve yaşam görüşü örtüşen
riyle aynı düzeyde fiziksel çekiciliği olan
kişilerle ilişki kurarız. Bu benzerlik ilişkilerimiz-
insanlarla romantik ilişki ya da arkadaşlık
de pekiştirici bir rol oynar ve bizi ilişki kurmaya
kurma eğilimindedirler.
ve sürdürmeye teşvik eder. Benzerlik ödüllendi-
ricidir. Bununla birlikte bize benzemeyen insan-
lar bizde bir dengesizlik durumu yaratır. İnsanlar İlişki kuran taraflar başlangıçta zaten benzer
kendilerine benzeyen insanlarla birlikte olmayı ve özellikler gösterirler ancak bunun ötesinde süreç
bu denge durumunun bozulmamasını tercih eder- içerisinde de birbirlerine daha da benzer hâle ge-
ler ki aksi durumda kendimizi rahat hissetmeyiz lirler (Hogg ve Vaughan, 2011). Tabii ki benzer
(Hogg ve Vaughan, 2011). Aynı siyasi görüşe sa- kişilerle ilişki kurma eğilimimize rağmen bunun
hip kişilerle, aynı müzik tarzını dinleyen kişilerle, aksi yönünde ilişkiler de kurabiliriz. Bu durum
ortak hobilerimiz olan kişilerle bir araya gelmeyi benzerliğin karşıtı olarak tamamlayıcılıkta kendisi-
tercih ederiz. Bu durum “homofili” ilkesiyle açık- ni bulur, çünkü benzerliğin zıttı olan farklılık çoğu
lanabilir. Homofili; aynı demografik özellikleri zaman bir önyargı nedenidir.
gösteren, birbirine benzeyen insanların ilişki kur- Tamamlayıcılık, iki insan arasındaki ilişki-
ma eğilimidir. Homofili, çoğu sosyal ilişkinin iyi de her birinin diğerinde mevcut olmayanı ta-
belgelenmiş bir özelliğidir ve sosyal bağların etnik mamlaması durumudur. Bazı durumlarda, görev
köken, cinsiyet ya da dini görüşler gibi benzerlik paylaşımlarında karşılıklı ilişkinin kurulmasının
boyutlarında ve arkadaşlık ve evlilik gibi kişilera- temelinde yer alabilir. Kişilerin farklı becerileri bir-
rası yakın ilişkilerden ticari işbirlikleri ve günlük birlerini tamamlayabilir ve bu sayede ilişki kuru-
etkileşimlere kadar olan geniş sosyal bağ tipolo- labilir. Ancak çoğunlukla ilişki içerisindeki kişiler
jilerinde mevcuttur (McPherson, Smith-Lovin ve yine de ortak ilgi ve değerlere sahiptirler (Taylor,
Cook, 2001; Currarini ve Mengel, 2016). Meslek, Peplau ve Sears, 2015).
cinsel yönelim, siyasi görüş, dünya görüşü, yaş,
etnisite, eğitim, değer, inanç, istek veya tutum
gibi sahip olduğumuz özelliklere sahip olan ya da Tamamlayıcılık
en azından yakın bulunan kişilerle ilişki kurmaya Tamamlayıcılık, iki insan arasındaki ilişki-
eğilimliyizdir. de her birinin diğerinde mevcut olmayanı
tamamlaması durumudur.

118
Sosyal Psikoloji I

Yakınlık etkileşim beklentisi içerisinde bulunmak bile hoş-


Fiziksel yakınlık kişilerarası ilişkilerin belirleyi- lanma ya da sevme gibi olumlu duygular hissetme
cilerindendir. Fiziksel yakınlığı bulunan kişilerin durumunu artırmaktadır. Kendisine benzer birinin
ilişki kurma olasılığı uzak olanlardan daha yüksek- olma, kendi benzerini bulma ihtimali bu durumu
tir. Yan komşumuzla kişilerarası ilişki kurma olası- artıran etkenler arasındadır. Etkileşim umma, et-
lığımız farklı kentte yaşayan biriyle kurmamızdan kileşim kurma beklentisi faydalı bir ilişki kurma
daha yüksektir. Yakınlık etkisinde salt maruz kal- şansını artırmaktadır (Myers, 2009).
ma teorisi (mere exposure theory) önemlidir. Bir
uyarıcıya maruz kalma sıklığımızla o uyarıcıyı be-
nimseme, beğenme, hoşlanma olasılığımız arasında dikkat
pozitif yönde bir korelasyon bulunmaktadır. Yakınlık bazı durumlarda düşmanlığı doğurabilir.

Salt Maruz Kalma Teorisi Tanışıklık-Aşinalık


Teoriye göre bir uyarıcıya maruz kalma sık- Yakınlık durumu aynı zamanda aşinalık da
lığımızla o uyarıcıyı beğenme olasılığımız yaratır. Her gün gördüğünüz komşunuzla, aynı
arasında pozitif yönde bir korelasyon vardır. saatte mesaiye yetişmeye çalıştığınız için aynı cad-
deyi yürürken gördüğünüz insanlarla, parkta spor
Aynı toplu taşımayı kullandığınız kişiler, sıra ar- yaparken karşılaştığınız kişilerle coğrafi olarak ya-
kadaşınız, kat komşunuzla ilişki kurma olasılığınız kınsınızdır ama aynı zamanda bir tanışıklık ya da
yüksektir. Aşinalık, ulaşılabilirlik ve sürekli etkile- aşinalık yaşarsınız. Adlarını bilmeseniz de yüzlerini
şim beklentisi yakınlık ilkesinde önemlidir. Aşinalık tanırsınız, belki hangi işyerinde çalıştıklarını, hangi
ilişki olasılığını artırır çünkü uyaranların tekrar- kattaki daire oturduklarını bilirsiniz. Aşinalık kişi-
lanması, uyaranın biliniyor olması, yani aşinalığı o nin kişilerarası ilişki kurma olasılığını artırmakta-
uyarandan hoşlanma olasılığını artırmaktadır. Ula- dır. Bu durum bir önceki bölümde teorisini gör-
şılabilirlik de bu olasılığı yükseltir çünkü ulaşılabi- düğümüz salt maruz kalma etkisi (mere exposure
lir kişilerle ilişki kurmanız rahatça erişebileceğiniz effect) ile açıklanır. Her türlü yeni uyarana maruz
insanlar olduğu için size daha az bedel ödetir, az kalma, insanın bunu zihinsel değerlendirme olası-
çabayla, az bedelle büyük bir ödüle ulaşırsınız. Sü- lığını artırır. Maruz kalma durumu kişide olumlu
rekli etkileşim beklentisi de yakınlık ilkesini pekişti- duygular uyandırır. Zajonc (1968) yaptığı çalışma-
rir çünkü etkileşime dair bir ihtiyaç duyulmaktadır da bireyin bir uyarıcıya tekrar tekrar maruz kalma-
(Hogg ve Vaughan, 2011). Yakınlığın kişilerarası sının o uyarıcıya karşı tutumunu oluşturup oluş-
ilişki kurmaya yönelik bu etkisi bize dilimizdeki turmadığını ölçmüştür. Maruz kalma, uyarıcıyı,
“gözden ırak gönülden ırak olur” atasözünü anım- kişinin algısına erişebilir kılmadır. Denekler, ken-
satabilir. Yakın olmayan, gözden uzak olan kişiyle dilerinin tanımadığı dilde ve alfabelerde kelimelere
aşinalığınız aşınacak, kişiye ulaşılabilirliğiniz aza- ve tanımadıkları insan fotoğraflarına maruz bıra-
lacak ve etkileşim ihtiyacınız doyuma ulaşamaya- kılmış ve çalışmanın sonucunda maruz kalmanın
caktır. Bu yüzden ilişki ihtiyacımızı gidermek için tutum oluşturma ve geliştirme için yeterli koşul
algımız bize en yakın olana, sıra arkadaşımıza, kapı olduğu görülmüştür. Maruz kalma etkisi, olumlu
komşumuza, oda arkadaşımıza yönelir. tutum geliştirmede etkilidir.
Yakınlık bazı durumlarda düşmanlığı da doğu- Maruz kalmanın yarattığı bu etki başlangıçta
rabilir ki çoğu saldırının ya da cinayetlerin tarafları nötr olarak algılanan, kişinin daha önce haberdar
birbirlerine yakın yaşayan insanlardır. Ama yakın- olmadığı uyarıcılara ya da olumlu tutuma sahip ol-
lık sıklıkla birbirinden hoşlanmayı, birbirini sev- duğu uyarıcılara karşı geçerlidir. Başlangıçta olum-
meyi tetikler. Etkileşim doğurduğu için karşılıklı suz algılanmış uyarıcılar için böyle bir durum bu-
ilişkiye yol açar. Kişi, yakınlık nedeniyle etkileşime lunmamakta, olumsuz tutum gösterilen uyarıcılar,
geçtiği kişilerle kişilerarası ilişki kurmaya meyil- maruz kalmayla olumluya dönüşmemektedir. Ni-
lidir. Yakınlık insanların ortak noktalarını keşfet- tekim çatışma durumları da sık maruz kalmalarda
melerini sağlar. Ancak bunun ötesinde sadece bir artabilmektedir (Taylor, Peplau ve Sears, 2015).

119
Kişilerarası İlişkiler

Langlois ve Roggman, 1990 tarihli çalışma-


larında, hangi yüzlerin daha çekici bulunduğunu
dikkat araştırmışlardır. Kadın ve erkek yüzlerinden oluşan
Maruz kalma etkisi, başlangıçta nötr olan ya da fotoğraflar dijitale aktarılmış, matematiksel olarak
olumlu tutuma sahip olan uyarıcılar için geçerlidir. ortalaması alınarak yüzler birleştirilmiştir. Denek-
lere hem orijinal fotoğraflar hem de ortalamaya
ulaşana kadar birleştirilen fotoğraflar gösterilmiş
Karşılıklılık ve yargıları sorulmuştur. Hem erkek hem kadın
Karşılıklılık ilkesi kişilerarası ilişki içerisinde yüzlerinden birleştirilmiş olan fotoğraflar, birleş-
olacak iki tarafın birbirine yönelmesiyle ilişkili- tirilmemiş bireysel olan fotoğraflardan daha çekici
dir. Taraflardan birinin yönelmesi diğerinin buna bulunmuştur (Langlois ve Roggman, 1990).
karşılık vermesi olasılığını artırır. Bize ilgi duyan,
Güzellik anlayışı kültürden kültüre değişmesine
bizi seven insanlara aynı tepkiyi göstermeye, bize
rağmen bazı özelliklerin kültürlerarası olması du-
olumsuz duygularla yaklaşanlara da yine olumsuz
rumunu bazı sosyal psikologlar evrimsel süreçlerle
duygularla yaklaşmaya meyilliyizdir. Ancak bazı
açıklarlar. Buna göre ortalama değerler, aşırı ve uç
durumlarda karşılıklılık ilkesi aynı şekilde işlemez,
bireylerarası farklılıklar önem kazanır. Bebekliğinde değerlere yeğlenir. Doğal seçilim sürecinde, orta-
güvensiz bağlanma yaşayan insanlarda ya da özsay- lama özelliklere sahip olanlar uç özelliklere sahip
gısı düşük bireylerde karşılıklılık ilkesi diğerlerine olanlara göre daha şanslıdır, hayatta kalma ihtima-
göre daha iyi işlemektedir. Özsaygısı yüksek insan- li fazladır. Bu yüzden ortalamaya yakın özelliklere
lar karşılıklılıkta bir beklentiye ihtiyaç duymamak- sahip bireylerin daha az zararlı genetik mutasyon
ta, özsaygısı düşük insanlar ise karşılıklılık ilkesi ge- taşıma olasılığı vardır ve türün bireyleri tarafından
reği karşı tarafın kendisiyle ilgili ne düşündüğünü daha çok tercih edilir. Çekicilikte de ortalaması
gözetmektedirler (Hogg ve Vaughan, 2011). alınmış yüzler daha az risk içeriyor görünür ve ter-
cih edilir (Langlois ve Roggman, 1990).
Çekicilik Bir diğer açıklama bilişsel ve gelişimsel psiko-
Benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve aşinalık, lojinin açıklamasıdır. Bu yaklaşıma göre zihinsel
kimlerle ilişki kurduğumuz sorusunun yegane be- prototipler çıkarmak önemlidir. Bir prototip, bir
lirleyicileri değildir. Çekicilik, özellikle fiziksel çe- grubun merkezi temsili olarak tanımlanabilir, bu
kicilik, ilişkiyi kurmada belirleyici özelliklerdendir. grubun niteliklerinin ortalama değerine sahiptir ve
grubun ortalama üyelerini temsil eder. O grubun
Fiziksel çekicilik olumlu özellikleri içerir. Güzel
birçok örneği görüldüğünde, zihinde ortalamayı
olma bu özelliklerin en önemlilerindendir. Tahmin
temsil eden bir prototip inşa olacak ve grubun yeni
edebileceğimiz gibi “güzellik” evrensel değildir; ki-
şiden kişiye, toplumdan topluma, kültürden kültü- örnekleri için bu ortalama tiplere güvenilecektir.
re değişir. Bunun ötesinde medya aracılığıyla bize Çekicilikte de bir prototip mevcuttur ve yeni yüzle-
güzelin ne olup olmadığı, nasıl tanımlamamız ge- ri tanımlamada bu prototip nirengi noktası olarak
rektiği, neyin güzel olmadığı ve kimlerin güzel ol- kullanılır. Bebekler dahi aşina oldukları prototipe
mak için çabalaması gerektiği bildirilir ve güzellik diğerlerine oranla daha olumlu tepki gösterirler
anlayışımızı medyanın içerikleri belirlemeye çalışır. (Langlois ve Roggman, 1990).
Belirli boy ve kiloda olmak, belirli saç, göz, kaş, ten Langlois ve arkadaşları (2000) yaptıkları me-
rengine ve belirli yüz hatlarına sahip olmak empoze ta-analiz çalışmasında yüz çekiciliğinin güçlü ve
edilir ve güzellik tarifleri buna göre yapılır. yaygın olduğunu bulduklarını belirtirler. Kültürler
Güzelliğin evrensel ölçütleri olmamasına rağmen, içinde ve kültürlerarasında kimin çekici olup kimin
kültürler bazı noktalarda ortaklaşırlar. Güzellikle iliş- çekici olmadığına dair güçlü bir görüş birliği var-
kili olarak bir çeşitlilik vardır ancak görüş birliği de dır. Ayrıca çekicilik, hem çocuklar için hem yetiş-
söz konusudur. Örneğin simetrik yüzler asimetrik kinler için önemli bir avantaj yaratmaktadır. İnsan-
yüzlere göre daha çekici bulunur, büyük gözler, be- lar, etkileşimde bulundukları diğer insanları çekici
lirgin elmacık kemikleri, ince çene çekici bulunma olup olmadıkları temelinde yargılarlar ve buna göre
nedenidir (Aronson, Wilson ve Akert, 2012). davranırlar.

120
Sosyal Psikoloji I

Bununla birlikte “Güzel olan iyidir” şeklinde • güvenlik duygusu oluşturma,


bir kalıpyargı da bulunmaktadır. Çekici insanların • çevre hakkında bilgi edinme,
daha mutlu, cana yakın, samimi oldukları ve olum-
olmak üzere iki işlevi vardır. Bebekler korktukla-
lu özelliklere sahip oldukları düşünülür ve onlara
rında, bu korkunun üstesinden gelebilmek için
gösterilen tutumlar olumludur. Bu durum hale
bağlanma yaşadıkları kişilere yönelirler ve onlar-
etkisi olarak adlandırılır (Jackson-Dwyer, 2013).
dan kendilerine destekleyici tepki beklerler. Aynı
Bu tutum hem çekici insanların avantajlı olmasını
zamanda bağlandıkları kişinin verdiği tepkiler be-
hem de onlara genelde olumlu tutumlar yansıtıldı-
beklerin çevreyle ilişkili ne düşüneceklerini belirler.
ğı için olumlu davranış özellikleri sağlayan insanlar
Bebek ya da çocuk yeni bir durumla karşılaşıp na-
olmalarını beraberinde getirir.
sıl tepki vereceklerini bilemediklerinde, bağlanma
yaşadıkları kişilere yönelirler ve onların tepkilerini
takip ederler. Bebekler anne-baba ya da bakıcının
Kalıpyargı tepkisinin benzerini gösterme eğilimindedirler. Yeni
Bir toplumsal birimin ya da grubun bütün durumla ilgili olarak bağlanılan kişi korkarsa be-
üyelerinin sahip olduğuna inanılan inançlardır. bek onun korkulacak bir şey olduğunu anlayacak,
olumlu tepki verirse o da olumlu tepki verecektir
Hale Etkisi (Taylor, Peplau ve Sears, 2015).
Bir özelliği olumlu olarak değerlendirilen insan-
lar, diğer özelliklerde de olumlu olarak değer-
lendirilme eğilimindedir. Kişilerarası ilişkilerde Bağlanma
fiziksel olarak çekici olan insanların diğer arzula- Bebeğin anne-babasına ya da bakıcısına
nan sosyal özelliklere de sahip olduğu inancıdır. olumlu tepki vermesi, korku durumunda
onlara ihtiyaç hissetmesi ve yanlarında gü-
ven duymasıdır.

2
sıra sizde
Neden güzel olan insanların aynı zaman-
da iyi bir insan olduğunu düşünürüz? dikkat
Bebeklerde bağlanma sürecinin nasıl yaşandı-
ğı, ileride yaşayacakları kişilerarası ilişkilerin
KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE belirleyicilerindendir.
SÜREÇLER
İnsan yaşamı içerisinde kişilerarası ilişkiler ku- Bebekler de üç tür bağlanma olduğunda söz
rar, bu ilişkiler büyür, gelişir, çözülür ve biter. Bu edilebilir. Bunlar:
ilişkiyi yaşarken kişiler bazı önemli süreçlerden ge- • Güvenli bağlanma,
çerler. Bu bölümde, bu süreçlerden olan bağlanma,
çatışma, empati ve yalnızlık kavramlarını göreceğiz. • Kaygılı bağlanma ve
• Kaçınan bağlanmadır.
Güvenli bağlanma, anne-baba ya da bakıcı be-
Bağlanma
beğin gereksinimlerine duyarlı olduğunda, gerek-
Bağlanma, bebeğin anne-babasına ya da ihti- sinimlerini giderdiğinde ve bebekle etkileşimini
yaçlarını gideren ve bakımını üstlenen bakıcısına olumlu şekilde kurduğunda oluşur. Bu bebekler
olumlu tepki vermesi, korku durumunda onlara bağımlı oldukları insana güven duyarlar, endişelen-
ihtiyaç hissetmesi ve yanlarında güven duyma- mezler, terk edilme korkusu yaşamazlar ve kendile-
sı durumudur. Bununla birlikte bağlanma sadece rini değerli görürler.
bebeklikle ilgili değildir yaşam boyu sürer ancak
Kaygılı bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin
güven duygusunun gelişiminde ilk bebeklikte ku-
gereksinimlerine tutarlı tepki vermediğinde oluşur.
rulan bağlanma çok önemlidir. Bağlanmanın;
Bazen gereksinim giderilir bazen kayıtsız kalınır. Bu

121
Kişilerarası İlişkiler

durum bebeği etkiler. Bebek, bakıcısının gereksinim-


lerine nasıl tepki vereceği yolunda bir öngörü gelişti-
remediği için bağlanma kaygılı bir hâl alır. Bakıcıya dikkat
yakın durma ve varlığında bile kendisini güvensiz Çatışma zarar verici olabildiği gibi ilişkiyi ta-
hissetme eğilimindedir. Sinirlilik ve endişe gösterirler. mir edici de olabilir.
Kaçınan bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebe-
ğin gereksinimlerine karşı ilgisiz kaldığında bebeğin Çatışma olmadan ilerleyen bir ilişki yoktur. Az
yakınlaşma çabalarını geri çevirdiğinde reddedici ol- ya da çok tarafların arasında çatışmalar yaşanır. Ça-
duğunda oluşur. Bakıcıyla bir yabancı arasında bebek tışma, bir kişinin davranışları diğerininkileri engel-
için çok az fark vardır ve her ikisi de onun için gü- leyici olduğunda yaşanan bir süreçtir (Taylor, Pep-
ven verici değildir (Aronson, Wilson ve Akert, 2012; lau ve Sears, 2015). Çatışma genellikle, ilişkinin
Jackson-Dwyer, 2013; Taylor, Peplau ve Sears, 2015). taraflarında bulunan kişilerin yöneldiği hedeflerin
Bebeğin gereksinimlerinin ne derece giderildiği birbirleriyle uyuşmadığı durumlarda ortaya çıkar
sonucu oluşan bu bağlanma türlerinin etkisi sadece (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
bebeklikte kalmaz. Yetişkinlikte kurulan kişilerarası
ilişkilerin biçiminde de bu gereksinimlerin nasıl kar-
şılandığı belirleyicidir. Anne-baba ya da bakıcısıyla Çatışma
güvenli bir bağlanma süreci yaşayabilmiş bebekler Çatışma, bir kişinin davranışları diğerininki-
yetişkinliklerinde tatmin edici ve uzun süreli ilişkiler leri engelleyici olduğunda yaşanan bir süreçtir.
kurarlar. Terk edilme kaygısı yaşamazlar, kendilerini
karşı tarafa rahatça açarlar. Özgüvenleri ve özsaygı-
ları yüksektir. Anne-baba ya da bakıcısıyla kaçınan Çatışmanın kaynakları kabaca üç grupta topla-
bağlanma kurmuş bebekler yetişkinliklerinde baş- nabilir (Taylor, Peplau ve Sears, 2015):
kalarına daha az güvenirler, güven sorunu yaşarlar
Belirli davranışlar: Bazı çatışmaların kaynağı
ve yakın ilişki kurmakta sıkıntı yaşarlar. Kişilera-
taraflardan birinin gerçekleştirdiği davranışlardır.
rası ilişki kurarken temkinlidirler, duygusal açıdan
Örneğin sınavınıza çalışmanız gereken bir gün ev
mesafeli, başkalarına güvenmeyen bir yapıdadırlar.
arkadaşınız evde parti verirse rahatsız olursunuz.
Güven duymayla ilgili sorun yaşadıkları için iliş-
Hedefinize giden bir yolda engellenmişsinizdir.
kilerinde tatmin yaşama olasılıkları düşüktür. Ro-
mantik ilişki kurma eğilimleri düşüktür. Anne-baba Normlar: Bazı çatışmaların kaynağı kişilerin
veya bakıcısıyla kaygılı bağlanma kuran bebeklerse uyması gereken normları ve yerine getirmesi gere-
yetişkinliklerindeki ilişkilerinde de kaygılı olurlar. ken rolleri göz ardı etmesidir. Örneğin sıra ev ar-
İlişki kurdukları kişiyle yakın olmak isterler ancak kadaşınızda olmasına rağmen temizlik yapmaması
karşılık görüp göremeyecekleri konusunda kaygı ya- ilişkinizde çatışma yaşatacaktır çünkü paylaştığınız
şarlar. Duygusal iniş çıkışları çoktur, ilk görüşte aşk görevden kendi payına düşeni yerine getirmemiştir.
gibi romantik duygulara eğilimlidirler ancak kaygı Kişisel eğilimler: Bazı çatışmaların kaynağı ise ta-
düzeyleri her zaman yüksektir (Aronson, Wilson ve rafların kişilik yapılarından kaynaklanır. Çatışma, ev
Akert, 2012; Taylor, Peplau ve Sears, 2015). arkadaşınız dağınık bir insan olduğu için çıkabilir.
Çatışma, çoğu zaman ilişki doyum verici ol-
Çatışma madığında ortaya çıkar. İlişkinin tarafları tatmine
ulaştırması, ilişkinin sürmesi açısından belirleyi-
Çatışma kişilerarası ilişkilerde sıkça yaşanan sü- cidir. Peki insanlar, ilişkileri tatmin edici olmadı-
reçlerden biridir. Sadece kişilerarası ilişkilerde değil, ğında bu duruma nasıl tepki verirler? Rusbult ve
kişi ve grup arasında ya da grup ve grup arasında Zembrodt’un ilişki doyumsuzluğuyla ilişkili geliş-
da sıklıkla yaşanır. İş yaşamında, ev ortamında, ar- tirdikleri modele göre (1983 akt. Jackson-Dwyer,
kadaşlık ilişkilerinde hatta devletlerarasında görüle- 2013) ilişkide tatminsizlik yaşamaya verilen dört
bilir. Çatışma zarar verici olabildiği gibi ilişkiyi yeni ana tepki vardır ve bu yanıtlar iki boyutta farklı-
bir yöne sürükleyici ve tamir edici de olabilir. Yıkıcı laşır. Bu boyutlar aktif veya pasif ve yapıcı veya yı-
davranışlar içerebildiği gibi ilişkinin tarafları arasında kıcıdır. Tepkilerse ifade etme, bağlılık gösterme, yok
tartışma sonucu ulaşılan bir uzlaşma da yaratabilir. sayma ve terk etmedir.

122
Sosyal Psikoloji I

İfade etme: İfade etme, aktif ve yapıcı bir tepkidir. Çatışmaya neden olan problemleri tartışmayı, uz-
laşma önermeyi, ilişki için uğraşmayı, kendisini ya da karşı tarafı ya da her iki tarafı birden değiştirmeyi
denemeyi içerir.
Bağlılık gösterme: Pasif ve yapıcı bir tepkidir. Kişi pasif konumdadır ama iyimser bir şekilde işlerin
ilerleyeceğine dair destekleyici bir tepkisi vardır. “Biraz zaman vereceğim” ya da “Affedip unutmayı dene-
yeceğim” gibi kararlar içerir.
Yok sayma: Pasif ve yıkıcı bir tepkidir. Sorunla ilgilenmeyi reddeder, çaba harcamadığı için de durumun
kötüleşmesine izin verir. Yok sayma tepkisi, ilişkideki tarafları görmezden gelmeyi, onlarla daha az vakit ge-
çirmeyi, onları eleştirmeyi, fiziksel ve/veya duygusal olarak onları istismar etmeyi ve sadakatsiz olmayı içerir.
Terk etme: Aktif ve yıkıcı bir tepki olan terk etme, ilişkiden tamamen çıkmayı içerir. Terk etme tepkisi,
evli bir çiftin resmi olarak boşanması, ev arkadaşlığı ilişkisinde evden ayrılma ya da çatışma yaşadığı işten
istifa etme gibi ilişki bitirmeleri içerebilir.

Aktif
(Eyleme geçme)

Terk etme İfade etme


(ilişkiden ayrılma) (problemleri tartışma)
Yıkıcı Yapıcı
(ilişkiyi bitirme (ilişkiyi onarma
ya da zayıflatma amacında
amacı olan tepkiler) olan tepkiler)
Yok sayma Bağlılık gösterme
(ilişkide geri çekilme) (ilişkinin düzelmesini bekleme)

Pasif
(doğrudan eylemde
bulunmama)

Şekil 6.1 Rusbuldt ve Zembrodt’un İlişki Doyumsuzluğuna Verilen Tepkiler Tablosu.


Kaynak: Jackson-Dwyer, 2013.

Yapıcı ve yıkıcı boyutlar tepkinin ilişki üzerindeki etkisini belirtir. Yok sayma ve terk etme ilişkiyi yık-
maya eğilimliyken ifade etme ve bağlılık gösterme ilişkiyi sürdürmeyi amaçlar. Bu tepkilerin hangisinin
gösterileceğine dair üç belirleyici bulunmaktadır. Bunlar:
• Bireyin ilişki gerileme sürecine girmeden ilişkide yaşadığı doyum,
• Bireyin ilişkisine yaptığı yatırım ve
• Bireyin var olan ilişkisine alternatif başka bir ilişki ihtimalinin olup olmamasıdır.
İlişki çatışma sürecine girmeden önce ne kadar tatmin ediciyse kişilerin çatışmada ifade etme ya da bağlılık
gösterme tepkilerini verme ihtimalleri o kadar yüksektir. Bu yapıcı tepkiler, ilişkiyi önceki durumuna getirme
olasılığı en yüksek olanlardır. Yapıcı tepkiler aynı zamanda ilişkiye çok fazla yatırım yapmış kişiler tarafından
kullanılır çünkü çatışma süreci olumsuz sonuçlanırsa kaybedecekleri şey, ödeyecekleri bedel büyüktür. Yatı-
rımlar; paylaşılan kaynaklar ve ortak arkadaşlar gibi dışsal, kendini ifade etme ya da duygusal yatırım gibi içsel
öğeleri içerir. Alternatifler açısından da iyi alternatiflerin terk etme olasılığını yükseltirken zayıf alternatiflerin
bağlılık gösterme ihtimalini artırdığını gösteren bazı araştırmalar mevcuttur (Jackson-Dwyer, 2013).

123
Kişilerarası İlişkiler

Kısmi algılama çatışması: İletişimin tarafla-


rından biri, kendisine gelen iletiyi eksik ya da kıs-
dikkat mi olarak alımlarsa orada kısmi algılama çatışması
Yok sayma ve terk etme ilişkiyi yıkmaya eğilim- yaşanacaktır.
liyken ifade etme ve bağlılık gösterme ilişkiyi Alıkoyma çatışması: Bu çatışma türündeyse
sürdürmeyi amaçlar. ileti düzgün olarak alımlanır ancak üçüncü kişiye
kısmi olarak iletilir, tam olarak iletilmez ya da ileti
taşınma sürecinde değişikliğe uğratılır.
İletişim Çatışmaları
Kişilerarası ilişkilerde iletişim çatışmaları da
önemli boyut oluşturmaktadır. Sağlıklı ilişkilerde Empati
iletişim önemli bir yer tutar. İletişim, en temelde Empatik iletişim, kişilerarası ilişkilerde yaşanan
kaynak ve alıcı arasında gerçekleşen ileti aktarma bu sıkıntıları giderebilecek ve iletişimin tam ve ek-
sürecidir. İki tarafın etkileşiminde sorun oluşursa siksiz gerçekleşmesini sağlayacak bir iletişim türü-
iletişim çatışması meydana gelir. dür. Empati, “bir insanın kendisini karşısındaki
insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşün-
celerini doğru olarak anlamasıdır” (Dökmen, 2012).
İletişim
Kaynak ve alıcı arasında gerçekleşen ileti
aktarma sürecidir. Empati
Bir insanın kendisini karşısındaki insanın
Harary ve Batell (1981’den akt. Dökmen, yerine koyarak onun duygularını ve dü-
2012), sekiz temel iletişim çatışması türü olduğun- şüncelerini doğru olarak anlamasıdır.
dan bahseder. Bunları kısaca açıklayalım:
Aktif çatışma: İletişimin tarafları birbirlerine Dökmen’e göre (2012), empati kurulması için
tam zıt olduğunda ortaya çıkar. Taraflar birbirlerini gerekli olan üç önemli nokta bulunmaktadır:
dinlemeden birbirlerini iknaya çalışırlar.
• Öncelikle empati kuracak kişi kendisini kar-
Pasif çatışma: Taraflar arasında bir çatışma var- şısındakini yerine koymalı ve dünyaya onun
dır ancak pasiftirler. Birbirlerine küserler, birbirle- gözlüklerinden bakabilmelidir. Her insanın
riyle iletişim kurmazlar. dünyaya bakışı farklıdır, herkes kendine
Varoluşsal çatışma: Kişi iletişimde sadece tek özgü bir bakış tarzına sahiptir. Bu yüzden
taraf var gibi düşündüğünde oluşur. Kişinin dik- empati kurabilmek için dünyaya karşımız-
kati karşısındakine yoğunlaşmaz, kendisindedir. dakinin bakış tarzıyla bakmalıyız.
Önemli olan karşısındakinin anlaması değil, ken- • İkinci olarak karşımızdaki kişinin duygu ve
disinin söylemesidir. İletisi yerine ulaşamaz, ileti- düşüncelerini doğru olarak algılamalıyız.
şim kuramadığı için de varoluşsal çatışma yaşar. • Son olarak, empati kurarak zihnimizde oluşan
Tümden reddetme: Kişi kendisine yöneltilen empatik anlayışı karşımızdaki kişiye aktarma-
iletiye kapalıdır, bütün eleştirileri reddeder ve baş- lıyız. Empati kurmamız ve karşımızdakinin
rolde hep kendisi olmak ister. Karşısındaki ne söy- duygu ve düşüncelerini tam olarak algılama-
lerse söylesin kişi iletişime kapalıdır. mız, bu aktarmayı yapmadığımız, ona onu
Önyargılı çatışma: Taraflar önyargıya sahiptir anladığımızı ifade etmediğimiz durumda işe
ve tartışma sürecinde de bu önyargıları değişmez. yarar bir süreç olmaktan uzaklaşacaktır.
Önyargısı o kadar güçlüdür ki karşı tarafın ifadele- Empati kavramı bazı durumlarda sempati kavra-
rinin tümüne kapalıdır. mıyla karıştırılmaktadır. Sempati en temel anlamıyla
Yoğunluk çatışması: İki kişinin görüşleri ara- “birisiyle birlikte acı çekmektir”. Karşımızdaki kişinin
sında kısmen uyuşma olması durumunda yaşanır. sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip
Bir romantik ilişkide bir taraf delice sevdiğini söy- olmaktır. Empatinin temelinde ise karşımızdakinin
lüyorsa ama karşı tarafın duyguları o kadar da yo- düşüncelerinin aynısına sahip olmak değil onun duy-
ğun değilse yoğunluk çatışması yaşanır. gu ve düşüncelerini anlamak yatar (Dökmen, 2012).

124
Sosyal Psikoloji I

bağ zayıflayabilir, yeni ilişkiler kurana kadar yalnız


kalırsınız. Emeklilik ya da işsiz kalma gibi durumlar
dikkat da bir rol kaybıdır ve yalnızlık nedenidir.
Empati ve sempati birbirinden farklı kavramlardır. Arzulanan toplumsal ilişkilerdeki değişiklikler;
kişinin kazanılmış toplumsal ilişkileriyle arzulanan
toplumsal ilişkileri birbirine uymadığında yaşanan
En yakın arkadaşımız kalabalık bir topluluk yalnızlıkların nedenidir.
önünde konuşma yapacak olsun. Çok iyi hazır-
lanmasına rağmen yaşadığı kaygı ve heyecan ne- Gelişimsel değişiklikler: Yaşa bağlı değişiklikleri
deniyle konuşması esnasında teklesin ve söyleye- içerir. Her yaşın ihtiyaçları ve sosyal becerileri farklı
ceği şeyleri unutsun. Arkadaşınız bu durumda bir farklıdır. Ergenlik öncesinde, ergenlikte ve sonra-
utanma duygusu yaşayacaktır. Sizin, arkadaşınızla sında arzulanan sosyal ilişki ve gerçekleşen sosyal
birlikte utanmanız sempati, arkadaşınızın utandı- ilişki arasında farklılık olabilmektedir.
ğını fark etmeniz ve onun duygu durumunu anla- Durumsal değişiklikler: Kişinin başkasıyla bir-
manız ise empatidir. likte olma isteği sabit değildir. İşe, fiziksel ortama,
kişinin duygu durumuna ve hoşlandıklarına göre
değişiklik gösterir.
Yalnızlık
Beklentilerdeki değişiklikler: Bazı durumlarda
Yalnızlık çok yaygın bir yaşanan bir süreçtir. gelecekteki sosyal ilişkilerle ilgili beklentiler yalnız-
Muhtemelen çok az sayıda insan yaşamı boyunca lığı önlemeye ve azaltmaya yardımcı olur. Örneğin
yalnız olmaktan kaçınabilmiştir. Yaygınlığının yanı hastanede tedavi görecek bir kişi sosyal ilişkilerinin
sıra aynı zamanda üzücü bir deneyimdir. Yalnızlık, azalacağını tahmin edip beklentilerini de azaltabi-
“bir kişinin sosyal ilişkiler ağının, niteliksel ya da lir. Bazı durumlarda ise beklentiler yalnızlık olasılı-
niceliksel olarak önemli bir şekilde eksik olduğu ğını artırır. Kampa giden bir çocuk az bir zamanda
durumlarda meydana gelen nahoş bir deneyimdir” çok sayıda arkadaşlık kurmak isteyebilir ve beklen-
(Perlman ve Peplau, 1981). tisini gerçekdışı bir seviyeye yükseltebilir. Beklediği
kadar arkadaşlık kuramayınca da yalnızlık duygusu
yaşayacaktır.
Yalnızlık Sosyal izolasyon da kişinin yalnız kalmasıyla ilgi-
Bir kişinin sosyal ilişkiler ağının eksik olduğu li bir durumdur ancak yalnızlıkla eş anlamlı olarak
durumlarda meydana gelen bir deneyimdir. kullanılamaz. Yalnızlık sosyal izolasyonla doğrudan
bağlantılı değildir. Sosyal izolasyon diğer insanlarla
ilişkilerin olmaması durumudur. Yalnızlıksa, mev-
Yalnızlığın nedenlerini Perlman ve Peplau cut ilişkiler ve ilişki standartları arasındaki tutarsız-
(1981), kişinin kazanılmış toplumsal ilişkilerinde lığı bilişsel değerlendirmesinin olumsuz sonucudur
meydana gelen değişiklikler ve kişinin arzuladığı (Gierveld, Tilburg ve Dykstra, 2006).
toplumsal ilişkilerdeki değişiklikler olarak sınıflandı-
rır. Kazanılmış toplumsal ilişkilerdeki değişiklikler;
Bitiş: Eş kaybı, boşanma gibi yakın duygusal
ilişkilerin bitişidir. dikkat
Fiziksel ayrılık: Toplumsal hareketlilik içeri- Sosyal izolasyon ve yalnızlık farklı kavramlardır.
sinde fiziksel ayrılık yaşama durumudur. Yeni bir
yere taşınmak, aileden ya da arkadaşlardan uzağa
gitmek, hapishane ya da hastane gibi yerlerde uzun
süre geçirmek, kariyer için mekân değiştirmek gibi 3
süreçleri kapsar. sıra sizde
Statü değişimi: Kişinin bir grup ya da kurum içe- Yalnızlık ve sosyal izolasyon arasında na-
risindeki pozisyonunun değişimi yalnızlık getirebi- sıl bir farklılık bulunur?
lir. Statünüz yükseldiğinde akranlarınızla aranızdaki

125
Kişilerarası İlişkiler

KİŞİLERARASI ÇEKİCİLİK Kârlar: Kâr ödüle karşılık gelir. Kurama göre,


KURAMLARI bir ilişkinin bizim için değerli olduğunu söylediği-
Kişilerin birbirleriyle hangi temel üzerinden mizde genellikle bu, ilişkinin bize başka bir yerde
ilişki kurduğunu, çekiciliğin neden kaynaklandı- elde edilemeyen benzersiz ödüller sağladığı anlamı-
ğını, ilişkilerin neden sürdüğünü vb. açıklamaya na gelir. Bedeller ise kişinin olumsuzluk yaşadığı,
çalışan birçok kuram vardır. Biz bu ünitemizde en rahatsız edici olduğunu düşündüğü herhangi bir
temel kuramları; Sosyal değiş-tokuş kuramını, Denk- şeydir; tartışmalar, rahatsızlık verici alışkanlıklar ya
lik kuramını ve Evrimsel kuramı göreceğiz. da toplumsal cinsiyet kalıpyargılarının belirlediği
ilişki rollerinin kişide yarattığı zorluklar olabilir.
Bedeller dışarıdan da gelebilir; başkalarının ilişki-
Sosyal Değiş-Tokuş Kuramı (Sosyal yi onaylamaması ya da bu ilişki içerisinde oldu-
Takas Kuramı) ğumuz için eleştiri almamız gibi. Bu olumsuz bir
Bir ilişki içerisinde olduğumuzda, sahip olma- durumdur ve aslında bizim ödediğimiz bedeldir.
dığımız bir şeyleri edindiğimizi düşünürüz. Sosyal İlişkinin ödülleri, dostluk, sevilme hissi, cinsel haz,
değiş-tokuş kuramı, faydaları en üst düzeye çıkar- mutluluk, sosyal destek vb.; bedellerse tartışmalar,
mak ve maliyeti en aza indirmek eğiliminde oldu- sosyalleşme özgürlüğündeki kısıtlamalar, parasal
ğumuz şeklinde çok temel bir öncülü olan, insan kayıplar, ilişki hakkında yaşanan kaygılar ya da iliş-
davranışına dair ekonomik bir kuramdır. kiye bağlı olmak için harcanan zaman ve çaba vb.
Sosyal değiş-tokuş kuramı, insanların mali- olabilir (Jackson-Dwyer, 2013).
yetleri ve faydaları ölçtüğünü ve faydaları en üst Alternatifler: Yukarıdaki “çatışma” başlığında
seviyeye çıkaracak ve maliyetleri en aza indirecek alternatiflerin varlığının ilişkideki önemini gör-
şekilde davrandıklarını belirtir. Kurama göre, en
müştük; iyi alternatiflerin varlığı terk etme olasılı-
tatmin edici ilişkiler, en düşük maliyetle en büyük
ğını yükseltiyordu. Kurama göre de alternatiflerin
ödülü edinen ilişkilerdir. İlişkiler insanlar arasın-
varlığı durumunda ilişkinin bitirilme eğilimi, al-
daki ödül ve bedel değişimine dayanır; amaç; en
ternatifin yokluğu durumuna göre daha yüksektir.
büyük ödülleri en düşük maliyetle içeren tatmin
edici ve uzun süreli ilişkiler kurmaktır. Bu durum Kişi ilişkinin alternatifinin olup olmadığını, alter-
patronumuzla, öğretmenimizle, arkadaşlarımızla natif gördüğü şeyle hali hazırda var olan şey arasın-
ya da sevgililerimizle kurduğumuz bütün ilişkilere da kıyaslama yaparak belirler. Bu kıyaslamanın iki
uyarlanabilir (Jackson-Dwyer, 2013: 50). boyutu vardır. Bunlar kıyaslama düzeyi ve alterna-
tifler için kıyaslama düzeyidir.
Kıyaslama düzeyi; sosyal normlar ve kişisel bek-
lentilerden kaynaklanan ölçütler üzerine kurulu
Sosyal değiş-tokuş kuramı
Kuram kişilerin faydayı en üst seviyeye çı-
ilişkiden hak ettiğimizi düşündüğümüz ödül mik-
karıp maliyeti en aza indirmek için çaba- tarıdır. Yani karşılaştırma düzeyimiz, geçmiş ilişki
ladığını öne sürer. Kurama göre en tatmin deneyimlerimize ve diğer ilişkilerde gördüklerimize
edici ilişkiler en düşük maliyetle en büyük bağlıdır. Diğer ilişkiler çevremizde gördüğümüz
ödülü edinen ilişkilerdir. ilişkiler olabileceği gibi bir filmde gördüğümüz ya
da kitapta okuduğumuz ilişkiler olabilir. Sürekli
yeni ilişkiler yaşadığımız için karşılaştırma düze-
İnsanlar değerli şeyleri elde etmek, korumak ve yimiz zaman içinde değişmeye eğilimlidir. Kişinin
takas etmek isterler. Ama bu süreçte bizim ne vere- karşılaştırma düzeyi özsaygısıyla ilişkilidir. Özsay-
ceğimiz ve karşı taraftan ne alacağımız önemlidir. gısı yüksek kişilerin kıyaslama düzeyi de yüksektir;
Sosyal değiş-tokuş kısaca insanlar arasındaki bir ilişkide yüksek oranda kar beklerler. Özsaygısı dü-
alma verme meselesidir (Hogg ve Vaughan, 2011). şük insanlar ise az kâra hatta zarara razı olabilirler
Kurama göre bir ilişkide doyum sağlayıp sağlama- çünkü kıyaslama düzeyleri düşük olacaktır nitekim
dığımızı belirleyen üç faktör vardır. Bunlar; kârlar, bu az kârı ya da zararı hak ettiklerine dair de bir
alternatifler ve yatırımlardır. inançları vardır.

126
Sosyal Psikoloji I

Alternatifler için kıyaslama düzeyi ise kişinin al- göre, bir taraf ilişkiye daha fazla katkı sunarsa,
ternatif ilişkisinden elde edeceğine inandığı maliyet ondan daha fazla getiri elde etmelidir. Eğer böyle
ve ödüllerin miktarıdır. İlişki içerisinde kişiler ken- olmazsa kişi kendisini sömürülmüş hisseder. İn-
dilerini alternatiflere kapatırlar. Özellikle romantik sanlar, kaynakların adil bölüştürüleceği beklenti-
ilişkiler içerisinde dışarıya kapalı olma eğilimi vardır. sindedirler; herkesin katkıda bulunduğu ölçüde
İlişki gelişirken, bireyler kademe kademe kendilerini kaynaktan pay almalarını beklerler (Hogg ve Va-
diğer çekici alternatiflere kapatırlar. İlişki doyumu ughan, 2011:554).
yüksekse kişiler alternatifleri görmezler. Her zaman
alternatifler vardır ancak onları fark etmemiz mev-
cut ilişkide yaşadığımız doyumla ilişkilidir (Jackson- Denklik Kuramı
Dwyer, 2013). Gördüğümüz gibi ilişkide ödüller İnsanlar ilişkiye kattıkları şeyler ve ilişki-
ve alternatifler önemlidir. İlişkide çok ödül az bedel den edindikleri ödüller birbirlerine denkse
hedefi vardır ancak az ödül çok bedelde de süren iliş- ilişkiyi adil olarak görme eğilimindedirler.
kiler olduğunu görmekteyiz. Ya da alternatifi oldu-
ğunda bile doyum sağlamayan ilişkilerin sürdüğüne
tanık olmuşuzdur. Bu yüzden bir üçüncü faktörün
önemli olduğunu görürüz. Bu faktör yatırım, eş de-
yişle emek faktörüdür. İlişkiye yapılan yatırım, ilişki- dikkat
ye verilen emek sosyal değiş-tokuş kuramında önemli Denklik, eşitlikle aynı şey değildir.
yere sahiptir (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
Yatırımlar: Rusbult (1983) bir ilişkinin yalnızca
ödüllere ve bedellere ya da mevcut alternatiflere değil, Kuram, taraflardan birinin diğerinden az yarar-
yapılan yatırım miktarına da bağlı olduğunu söyler landığı ya da çok yararlandığı bir ilişkinin mutlu
ve sosyal değişim kuramına yatırım yani ilişkiye veri- ilişki olamayacağını öngörür. Dengesizlik, ilişkiyi
len emek boyutunu ekler (Jackson-Dwyer, 2013). Bu aşındırıcı bir güç olan psikolojik sıkıntı yarattığı
yatırım maddi olabilir, mali kaynaklar olabilir ancak için, daha az yarar sağlayan taraf kendisini öfkeli,
ilişkinin kurulmasına ve ilerlemesine harcanan enerji küskün ve mahrum kalmış hissetme eğilimindedir.
gibi soyut şeyler de yatırımdır. İlişkiye ne kadar emek Çok fayda sağlayan tarafsa utanç, suçluluk ve rahat-
verildiğinin yanında ilişkinin bitiminde nelerin kay- sızlık hissedebilir (Jackson-Dwyer, 2013). Kurama
bedileceği de önemlidir. Kişi ilişkiye ne derece emek göre, bireyler ilişki içerisinde ilişkiden edindikle-
verdiyse tatmini düşük olsa ve başka ilişki alterna- rini, kazançlarını maksimize etmek isterler. Eğer
tifleri bulunsa bile ilişkiyi bitirme olasılığı o derece kendilerini denk olmayan bir ilişki içerisinde bu-
düşük olacaktır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012). lurlarsa sıkıntı yaşayacaklardır. İlişki ne kadar denk
Çok çalışarak kazandığınız bir kariyeri despot patro- değilse taraflar kendilerini o kadar stresli ve sıkıntılı
nunuza ya da size gelen başka iyi iş tekliflerine rağ- hissedecektir. Bununla birlikte taraflardan birinin
men bitiremeyebilirsiniz. Uzun süreli bir romantik daha fazla kazandığında hissettiği stres, daha çok
ilişkinizi, ilişkiye yıllarca verdiğiniz emekten dolayı, kaybettiğinde hissettiğinden daha az olacaktır. İliş-
ilişkiden tatmin yaşamıyor olsanız ve başka alternatif- kinin denk olmadığını fark eden taraflar denkliği
ler size sunulsa da sonlandıramayabilirsiniz. Kurama inşa etmek için uğraşacaklardır. Denklik ne kadar
göre ilişkiden ne kadar tatmin olduğunuz, alterna- sarsılmışsa, kendilerini ne kadar stresli hissediyor-
tifler hakkında neler düşündüğünüz ve ilişkinize ne larsa denkliği inşa etmek de o kadar zor olacaktır
derece yatırım yaptığınız belirleyicidir. (Hatfield, 1983).
İlişkide daha çok kazanç elde eden kendisini
Denklik Kuramı suçlu hissedebilir, haksızlık hisseden güçlü bir öfke
Denklik ilkesine göre insanlar ilişkilerini, an- duyabilir. İlişkideki taraflar özgürce alma-verme
cak ilişkiye kattıkları şey ilişkiden kazandıkları işlemi gerçekleştirdiğinde, birlikte karar aldığında,
şeye denk olduğunda adil ve tatmin edici görürler. daha denk ve tatmin edici bir ilişki yaşayacaklardır
Buradaki denklik eşit olmakla aynı şey değildir. (Myers, 2009: 430).
Tarafların eşit olmasıyla ilişkili değildir. Kurama

127
Kişilerarası İlişkiler

Evrimsel Kuram AŞK KURAMLARI


Evrimsel kuram, diğer kuramlardan farklı ola- Aşk bizim gündelik yaşamda sıklıkla karşılaş-
rak kişinin sosyal davranışlarının biyolojik temelle- tığımız, romanlarda, şarkılarda, dizilerde ya da
rine odaklanır. Kuram, kişilerarası ilişkilerin teme- filmlerde gördüğümüz bir konudur. Peki bilim bu
linde türün en iyi şekilde gelişimi amacı olduğunu konuda, sosyal psikoloji özelinde ne söylemekte-
belirtir, eş seçiminde iyi genlerin rolü olduğunu dir? Aşk da birçok başka kavram gibi farklı birey-
vurgular. Bu bakış açısına göre kişilerin bize çekici lerin farklı farklı anlamlarda kullandığı, bağlamı-
gelmesinde bize yansıttıkları doğurganlık, gençlik, na göre değişebilen kavramlardan biridir. Sosyal
sağlıklılık izlenimleri önemlidir. psikologlar sevgi kavramını; hoşlanma, arkadaşça
Kurama göre bütün hayvan davranışları, birey- sevgi ve tutkulu aşk ya da romantik aşk olarak ka-
lerin genlerini gelecek nesillere geçirme ihtimalini baca üçe ayırırlar. Hoşlanma ve sevgi bir sürecin
en üst düzeye çıkarmak için gelişmiştir. Bireyler çe- iki ucunda yer alır ve aralarında duygu derinliği
kici partnerler ararlar çünkü bu, sağlığın ve üreme ve bağlanma derecesi açısından farklılıklar var-
becerisinin önemli bir göstergesidir. Evrim kuram- dır. Sevgi daha kuvvetlidir. Sevgi, arkadaşlarımıza
cılarına göre güzellik ya da çekicilik kültürel değil- ailelerimize beslediğimiz duyguyken tutkulu aşk
dir biyolojiktir, çekici olarak kabul edilebilecek bazı bundan farklı bir şeyi ifade eder. Bir başkasını
kültürel ve bireysel farklılıklar olsa da kurama göre yoğun şekilde arzulamaktır. Hoşlanma, eşimize
“güzelliğin bakanın gözünde olduğunu” söyleye- dostumuza hissettiğimiz olumlu hislerdir. Sevgi,
meyiz. Kurama göre erkekler daha çok üremek için yaşamımıza derinden etkisi olan kişilere, ailemiz,
birden fazla partnerle ilgilenirken kadınlar bir yav- arkadaşlarımız, dostlarımıza hissettiğimiz olumlu
ruya çok uzun süre emek verdikleri için, yavru için hislerdir. Tutkulu aşk ise karşı konulmaz bir şe-
en iyi babayı arayıp bulma amacıyla eş seçiminde kilde şefkat, coşku, kaygı ve cinsel arzu hissedilen
daha seçici davranırlar (Jackson-Dwyer, 2013). Bu güçlü bir duygusal durumdur (Jackson-Dwyer,
bakış açısına göre üreme kadınlar için erkeklere göre 2013). Tutkulu aşk, yoğun bir enerjiyle doludur
daha çok çaba ve enerji gerektiren bir davranıştır. O ve bu enerjiyi sağlayan fizyolojik uyarılmanın
yüzden üreme için yaptıkları seçimde daha dikkatli kaynakları; cinsel arzu, reddedilme korkusu, en-
olmak zorundadırlar. Yüksek bir üreme bedeli vardır gellenmişlik duyguları, kavga sonucu oluşan kız-
o yüzden çocuk yetiştirmek için ona kaynak sunan gınlık vb. olabilir. Kişi zihinsel olarak tutkulu aşk
ve destek olacak olan erkek arayışındadırlar. Kura- duyduğu kişiyle sürekli meşguldür, onu mükem-
ma göre erkekler kadının üreme yeteneğine uygun mel olarak görür. Genellikle bir anda gerçekleştiği
olup olmamasının bir belirtisi olarak fiziksel görün- söylenir, çok taşkındır ancak bununla birlikte kı-
tüsüne, kadınlarsa çocuklarının gereksinim duyaca- rılgan ve kısa ömürlüdür (Taylor, Peplau ve Sears,
ğı ekonomi ve kariyere bakarlar. Ancak bu noktada 2015). Aşk ile ilgili birçok çalışma yapılmaktadır.
kuramın eksiklikleri açığa çıkar. Eşitsiz ilişkiler so- Biz bu bölümde Aşk’ın Renkleri Tipolojisini ve
nucunda zaten az güç ve statü sahibi olan kadınlar Üçlü Aşk Kuramını göreceğiz.
denklik gereğince ekonomik güvenliği olan erkekleri
seçeceklerdir. Ayrıca kişilerarası ilişkiler, kitle iletişim Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisi
araçlarının ve reklamların pompaladığı toplumsal
cinsiyet rollerinden azadeymiş gibi görülür (Aron- Lee, 1973 tarihli klasik çalışmasında aşkın bir
son, Wilson ve Akert, 2012). Bu anlamda kuram, tipolojisini çıkarmıştır. Renkleri bir alegori olarak
kültürü görmezden geldiği için eleştirilir. Kültürü kullanır. Ona göre üç temel sevme biçimi vardır ki
evrimden ayırmak zor olduğu için kuram her zaman bu temel biçimler birleşerek aşkın ikincil biçimleri-
tartışmalara açık kalacaktır (Jackson-Dwyer, 2013). ni oluştururlar. Ancak tıpkı renklerde olduğu gibi
ilişkilerde de ikincil olmak daha aşağıda olmak an-
lamına gelmez, birleşerek oluşmak anlamındadır.
Nasıl ki temel renkler birleşerek diğer renkleri oluş-
dikkat tururlar aşkın tipolojisi de bu şekilde oluşur (Lee,
Toplumsal cinsiyet rollerini göz önünde bulun- 1977). Aşkın temel biçimleri Eros, Ludus ve Storge
durmadan kişilerarası ilişkileri analiz etmemiz olmak üzere üç tanedir. Eros tutkulu aşkı, Ludus
güçleşecektir. oyun oynama aşkını, Storge ise arkadaşça aşkı yani

128
Sosyal Psikoloji I

sevgiyi betimler. Eros ve Ludus birleşerek Mania’yı, Pragma ise yaşamın bilinçli bir değerlendiril-
Storge ve Ludus bir araya gelerek Pragma’yı ve Eros mesini içerir, pratik ihtiyaçları karşılayabilenle, yaş,
ve Storge bir araya gelerek Agape’yi meydana getirir. eğitim, meslek, din, hayat tarzı, kişilik gibi özellik-
Mania saplantılı aşkı, Pragma gerçekçi aşkı, Agape ler açısından kendisine uygun olanla eşleşilen bir
ise özgeci aşkı ifade eder (Jackson-Dwyer, 2013). aşk tipolojisidir (Jackson-Dwyer, 2013; Lee, 1977).

Tablo 6.1 Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisi.


Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramı
Bileşenlerin Sternberg aşkın üç temel bileşeni olduğunu belirtir.
özellikleri Bunlar; yakınlık, tutku ve bağlanma bileşenleridir. Bir
Eros Tutkulu aşk üçgen düşündüğümüzde yakınlık en tepede, tutku sol
Temel
Ludus Oyuncu aşk köşede, bağlılık ise sağ köşede bulunacaktır. Yakınlık
bileşenler
Storge Arkadaşça aşk bileşeni, aşk ilişkisinde samimiyet ve bağlanmışlık ifa-
de eder. Tutku bileşeni; romantizme, fiziksel çekicili-
Mania (eros+ludus) Saplantılı aşk
İkincil ğe, cinsel tüketime yol açan güdüleri belirtir. Bağlılık
Agape (eros+storge) Özgeci aşk
bileşenler bileşeni ise kısa dönemde birinin bir başkasını sevme
Pragma (ludus+storge) Gerçekçi aşk kararını ve uzun dönemde bu sevgiye sürdürmeye olan
bağlılığını, buna dair verdiği taahhüdü işaret eder. Ya-
Eros; yakınlık, cinsel aktivite, güçlü fiziksel kınlık bileşeni, ilişkideki duygusal yakınlığı; tutku bi-
çekim ve yoğun duygular içeren tutkulu aşktır. leşeni güdüsel katılımı; bağlanma bileşeni ise ilişkideki
Lee’nin yaptığı çalışmada tipik bir eros sevgisi gös- bilişsel bileşeni ifade eder (Sternberg, 1986).
teren kişi, çocukluğunu mutlu bir çocukluk olarak
tanımlamakta, ebeveynleri ve kardeşleriyle sıcak bir
ilişkiyi hatırlamaktadır. Yakınlık bileşeni
Ludus; eğlence ve stratejiye dayanan, bir bağlanma Aşk ilişkisinde samimiyet ve bağlanmışlık
ya da güven ilişkisi içermeyen, kıskançlıktan kaçınılan ifade eder.
kısa ömürlü bir aşktır. Yine çalışmasında, tipik bir Lu- Tutku bileşeni
dus sevgisi gösteren kişi, çocukluğunu sıradan olarak Aşk ilişkisinde fiziksel çekiciliği, roman-
tanımlamakta, şimdiki hayatını tatmin edici bulmak- tizmi, cinsel tüketime yol açan güdüleri
tadır ancak bu konuda hevesli olmaktan uzaktır. ifade eder.
Storge; yavaş yavaş büyüyen, karşılıklı paylaşım
ve kendini açma içeren bir aşktır. Uzun erimlidir, Bağlanma bileşeni
ihtirastan uzaktır. Tipik bir Storge sevgisi gösteren Aşk ilişkisinde kısa dönemde birini sevme
kişi güvenli bir aile geçmişine sahiptir, yaşamın gü- kararını uzun dönemde bu sevgiyi sürdür-
zel olduğunu düşünür ve arkadaşlarına güvenebile- me taahhüdünü ifade eder.
ceğini hisseder.
Mania; takıntılı, kıskanç duygusal olarak yoğun Sternberg (1986), aşk türlerinin 8 tane olduğu-
aşk biçimidir. Ait olmayla ilgili sürekli kaygı duyar nu ve bu üç temel bileşenlerin varlığı ve yokluğuyla
ve sevildiğine dair tekrar tekrar onay ister. Tipik bir belirlendiğini belirtir. Bunlar: Sevgisizlik, hoşlan-
mania sevgisi gösteren kişi, çocukluğunun mutsuz ma, ilk görüşte aşk, boş aşk, romantik aşk, arkadaşça
olduğunu düşünür. Genellikle yalnızdır ve eğlenceli aşk, saçma aşk ve mükemmel aşktır.
işlerden de yoksundur. Aşık olmayla ilgili kaygı yaşar, Sevgisizlik: Aşk bileşenlerinin üçünden de yok-
sevgilisi ile takıntılı derecede meşgul olur, bütün ra- sundur. İçinde sevgi barındırmayan gündelik etki-
kipleri ve başına gelebilecek felaketler hep gözünün leşimlerimizden ibaret kişilerarası ilişkilerimizin
önündedir ayrıca ilişkinin kötüye gittiğine dair gelen büyük bir çoğunluğunu karakterize eder.
işaretlere karşı son dakikaya kadar kayıtsız kalır. Hoşlanma: Yakınlığı içeren ancak tutku ve
Agape; özgeci bir aşktır, kişi karşılık beklentisi bağlılığı içermeyen bir sevgi türüdür. Bir arkadaşlık
olmadan sevmeyi kendi görevi olarak görür. Ko- ilişkisi buna örnek verilebilir. Kişi arkadaşına ya-
şulsuz, sevecen, bağışlayıcı, duygudan çok mantık kınlık hisseder ancak uzun erimli bir taahhüdü ya
içeren, şefkatli ve kendini feda edicidir. da derin bir tutkusu yoktur.

129
Kişilerarası İlişkiler

İlk görüşte aşk: Yakınlık ve bağlanma olmadan Tablo 6.2 Aşk Türlerinin Sınıflandırılması.
sadece tutku içeren aşktır. Anında ortaya çıkabilir
Bileşen
ve çabucak dağılabilir. Yüksek düzeyde psikofizyo-
lojik uyarılma, yüksek kalp atışı ya da çarpıntı gibi Aşk türleri Yakınlık Tutku Bağlanma
somatik belirtiler, hormonal salgılarda artış, cinsel Sevgisizlik - - -
bölgede uyarılma gibi belirtiler yaşanır. Hoşlanma + - -
Boş aşk: Sadece bağlanma mevcuttur. Zamanla İlk görüşte aşk - + -
tutkusunu ve yakınlığını yitirmiş durgun ilişkiler Boş aşk - - +
bu kategoriye girebilir. Tutku ve yakınlık içerme- Romantik aşk + + -
yen birçok “düzenlenmiş evlilik”te, boş aşk duru-
Arkadaşça aşk + - +
mu yaşanmaktadır.
Saçma aşk - + +
Romantik aşk: Yakınlık ve tutku bileşenlerinin
birlikteliğinden oluşur. Sadece fiziksel bağlılıkları Mükemmel aşk + + +
değil duygusal olarak yakınlıkları da vardır. Kaynak: Sternberg, 1986.
Arkadaşça aşk: Yakınlık ve bağlanma bileşenleri-
ni içerir. Uzun süreli adanmış bir dostluk ya da fizik- Kişiler ilişkilerini birebir bu sınıflamaya göre
sel çekicilik gibi önemli bir tutkusunu yitirmiş uzun yaşamazlar ancak bileşenler açısından bakıldığın-
ömürlü bir evlilik arkadaşça aşka örnek gösterilebilir. da ortalama olarak bu tipolojinin bir yerinde yer
Saçma aşk: Tutku ve bağlanma birleşiminden almaktadırlar. Konusunu insanın oluşturduğu her
oluşur. Yakınlık bileşeninin dengeleyici unsuru durumda olduğu gibi bunda da farklılıklar ya da
bulunmaz. Kısa sürede tanışma, hemen aşık olma tipolojiye uymayan durumlar görülebilir.
ardından hemen evlilik gibi hızlı bir süreci vardır.
Çabuk sonlanabilir, boşanmayla sonuçlanabilir.
Mükemmel aşk: Üç bileşeni de içerisinde ba- 4
rındırır. Özellikle romantik ilişki içinde olanların sıra sizde
ulaşmak isteyeceği bir aşk türüdür. Mükemmel Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramındaki han-
aşka ulaşmak, onu sürdürebilmekten daha kolaydır gi bileşen diğerlerinden daha önemlidir?
ve mükemmel aşka ulaşmak onun kalıcı olacağının
garantisini vermez.

Araştırmalarla
İlişkilendir
Güzellik anlayışı evrensel midir?
Başka bir çağda doğmuş olsaydınız sizi güzel bulurlar mıydı? Çekicilik aslında sandığımızdan daha
esnek ve sübjektif bir kavram.
Güzellik standartları zamanla değişir mi? Yoksa yüzyılları ve kültürleri aşarak evrensel kabul gören
bazı özellikler var mıdır?
Güzelliğin dönemle ilgili olmamasını gerektiren bazı evrimsel nedenler bile vardır aslında. Belli bi-
yolojik özellikler kişinin sağlıklı ve doğurgan olduğunu, yani çiftleşecek uygun bir eş olduğunu gösterir
ve bunlar cinsel bakımdan çekici kılan özelliklerdir. Oysa biyologlar ve psikologlar ne kadar araştırdıysa
da güzellik için tümüyle biyolojik bir neden bulunamadı.
Öğrendiğimiz güzellik anlayışı simetrik ve dengeli özellikleri tercih ettiğimiz sonucunu doğuruyor.
Bunun bilimsel bir temeli var: Çocuklukta geçirilen hastalıklar vücudun gelişimini etkiler ve bir tara-
fımızın diğerinden daha farklı gelişmesine yol açan bir “istikrarsızlık” yaratır. Bu nedenle yüzde hafif
bir eğrilik fiziksel zayıflığın işareti olabilir ve sizin çocuklarınızın annesi ya da babası olma konusunda
onları daha az çekici kılabilir.

130
Sosyal Psikoloji I

Geçmiş araştırmalarda sadece küçük bir gruba farklı yüzlere not vermeleri istenmiş olduğu için
alınan sonuçlar çok da güvenilir olmamıştır. Fakat Belçika’daki Antwerp Üniversitesi’nden Stefan Van
Dongen bu araştırmaları bir araya toplayıp incelediğinde farklı bir sonuca varmıştı: Aslında yüzdeki
simetri sağlıkla ilgili çok da bir şey söylemiyordu. 2014’te 5000 gence uygulanan üç boyutlu yüz tara-
maları ve sağlık kayıtları incelendiğinde en simetrik yüz hatlarına sahip olanların diğerlerine göre daha
sağlıklı olduğunu gösteren bir veriye rastlanmamıştı.
Biyologlar ayrıca insanda “erkeklik” ya da “kadınlığın” somut özelliklerini taşıyan yüzleri tercih ettiği-
mizi ileri sürüyordu. Çünkü şuna inanılıyordu: Kemik yapısı, kanımızdaki seks hormonlarını, yani kadının
doğurganlığını, erkekte ise dominant olma özelliğini gösteriyordu. Bunlar ise bir eşte aranan özelliklerdi.
Fakat çoğu araştırma Batılı toplumları temel almıştı. Brunell Üniversitesi’nden Isabel Scott ve ekibi
bu ağı Asya, Afrika, Güney Amerika ve Rusya’yı da içine alacak şekilde genişletmeye karar verdiğinde
aslında tercihlerin çeşitlilik gösterdiğini gördüler.
Daha erkeksi ve daha kadınsı özellikler en fazla kentleşme olan bölgelerde çok aranır özelliklerdi.
Daha küçük ve uzak topluluklarda birçok kadın daha “kadınsı” görünümlü erkekleri tercih ediyordu.
Aynı şey vücut biçimi için de geçerliydi. Batıda insanlar kadının uzun bacaklı olmasını ve erkeğin
de uzun boylu ve zayıf olmasını tercih ederken, Namibya’daki Himba topluluklarında tam tersi bir
tercih söz konusuydu.
Aslında Batılı tercihleri de zamanla değişim göstermiştir. Örneğin Boticelli’nin bir zamanlar
Batı’nın ideal güzellik sembolü olan Venüs’ünün bacakları vücuduna ve bugünkü modellerde aranan
özelliklere kıyasla daha kısaydı. Kadında 90-60-90 ölçülerindeki vücut biçimi, erkekte ise geniş omuzlu
ve beline doğru V şeklinde inen bir vücut birçok yerde hayranlık uyandırsa da ideal güzellik topluma
bağlı olarak değişiyor.
Belki de eş seçimimiz daha esnek olmalı, mevcut durumumuza göre tercihte bulunmalıyız. “Örne-
ğin açlığın gerçek bir tehlike olduğu toplumlarda muhtemelen daha dayanıklı olacağı için daha kilolu
kişiler eş olarak tercih edilecektir” diyor Stirling Üniversitesi’nden Anthony Little. Aynı şekilde hastalık
riskinin yüksek olduğu yerde yaşayan biri, simetrik yüz gibi sağlıklılık belirtisi olarak görülen bir özelliği
başka yerlere oranla daha fazla tercih edebilir. Ayrıca erkekte dominantlığın ağır bastığı yerlerde ya da
erkek erkeğe rekabete sürekli tanık olunan yerlerde, bu dominantlığın sembolü olarak görülen köşeli
çeneli erkekleri başka yerlere nazaran daha fazla tercih edecektir.
Yani güzellik uhrevi görünse de aslında çevresel koşulların ürünüdür. Ayrıca uyumun etkisini de
görmek gerekir. Birçok araştırma, birinin başkaları tarafından çekici bulunduğunu duyup gördüğünüz-
de sizin de ona karşı benzer duygular beslemeye başladığınızı gösteriyor. Böylece belli bir tip, beğenme
hali toplumda yaygınlık kazanıyor ve güzellik anlayışımızı biçimlendiriyor.
Little’a göre, “Bunun yararı her şeyi kendinizin öğrenmesini gerektirmeden başkalarının deneyi-
minden de yararlanma olanağı sağlamasıdır. Günümüz toplumunda ilginç olan ise sosyal medyanın bu
deneyimi dünya çapında yaygınlaştırması anlamına gelebilir.”
Baltimore’daki John Hopkins Carey İşletme Okulu’nda yakın zamanda yapılan bir deneyi ele alalım.
Araştırmacılar, çöpçatanlık sitelerinden yararlanarak deneklerin rastgele bazı insanlarla ilgili puan vermelerini
istedi. Herkes bu konuda kararını verdikten sonra başkalarının o kişiye verdiği ortalama puanlar gösterildi.
Cevaplarda herhangi bir “doğru” ya da “yanlış” diye bir şey olmamasına rağmen denekler bir süre
sonra hangi tiplerin daha popüler olduğunu öğrenip diğer yüzleri de ona göre puanlamaya başladılar. Yani
siteyi kullandıkları için herkesin beğenisi birleşmiş, kendi güzellik anlayışları değişmişti. Üstelik herkes
gizli puanlama yapıyordu; yani statükoya uymanın getireceği herhangi bir yarar da bulunmuyordu
Bu türden sürü davranışının bazı ünlülerin lehine nasıl işlediğini anlamak zor değil.
İlgimizi biçimlendiren şeylerden biri de benzerliktir. İnsanlar sizi belli bir görünümde gördükçe bu
özellik daha çekici gelecektir. Kozmetik ameliyatların norm haline geldiği bir dönemde bu bize önemli
bir ders sunuyor aslında. Dönemin modasına uymak için sıra dışı görünümünüzü değiştirmek yerine,
bu özelliğinizi kullanarak modayı değiştirebilirsiniz.
David Robson, 23 Haziran 2015
Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150623_vert_fut_evrensel_guzellik (Erişim
Tarihi: 29.06.2019)

131
Kişilerarası İlişkiler

1 İnsanın neden kişilerarası


ilişki kurduğunu açıklamak

İlişki kurma, diğer birçok canlıda olduğu gibi insanda da en önemli ihtiyaçlardan biridir. İnsan doğdu-
ğu andan itibaren bir toplumsallaşma süreci içerisine girer. Ailesiyle, arkadaşlarıyla, akranlarıyla, ileride
okuluyla,, işiyle, romantik ilişkileriyle bir sosyal dünyanın parçası olur. Tercih edilen bazı yalnızlık bi-
çimleri olsa da insanlar ilişki kurmaya eğilimlidirler. Kişinin tercih etmediği yalnızlık kişi için nahoş bir
bölüm özeti

deneyimdir ve olumsuz duygu durumları yaratır. Kişi karşılıklı bağımlılık içerisinde olduğu, birbirini
tamamladığını düşündüğü ve duygusal bağlılık gösterdiği ilişkileriyle geniş bir ilişki ağının bir parçasıdır.

2 Kişilerarası ilişkilerdeki temel


ilkeleri değerlendirmek

Kişilerarası ilişkilerdeki temel ilkeler benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve çekiciliktir. Kişi kendisine benze-
yen insanlarla ilişki kurmaya eğilimlidir. Bu durum homofili ilkesiyle açıklanır. Meslek, cinsel yönelim,
tutum, inanç, din gibi ortak özelliklere sahip olan insanlarla ilişki kurmaya eğilimliyizdir. Bu eğilim
hem arkadaşlık ilişkilerinde hem de romantik ilişkilerde geçerlidir. Bir diğer ilke yakınlıktır. Fiziksel
olarak yakın olduğumuz insanlarla ilişki kurmaya eğilimliyizdir. Çünkü tanışık olma yani aşinalık bizim
tutumlarımızı etkiler. Salt maruz kalma etkisiyle açıkladığımız bu duruma göre ne kadar çok uyarana
maruz kalırsak onu beğenme olasılığımız o kadar artar. Maruz kalma kişide olumlu duygular uyandırır.
Bu yüzden aşina olduklarımız bizde olumlu duygular yaratacaktır. Diğer ilke karşılıklılıktır. Biz bize
karşılık vereceğini düşündüğümüz kişilerle birlikte olmaya eğilimliyizdir. Bize ilgi duyanları severiz, bize
olumsuz duyguyla yaklaşana biz de olumsuz duyguyla yaklaşırız. Özellikle özsaygısı düşük insanlar bu
ilkeyi sıklıkla kullanırlar. Son olarak fiziksel çekicilik de bize kiminle ilişki kuracağımızı işaret eden bir
ilkedir. Fiziksel çekicilik ve güzellik evrensel standartlara sahip değildir ve kültürden kültüre değişiklik
gösterir. Ancak yapılan bazı çalışmalarla bazı yüz biçimlerinin genel olarak güzel bulunduğu bulunmuş-
tur. Simetrik yüzler, minik burun ve çene, büyük gözler ve belirgin elmacık kemikleri kişilere daha çekici
gelmektedir. Bazı evrimsel kuramlar bunu doğal seçilim sürecinden bugüne gelmiş ortalama değerlerin
bize hayatta kalma ihtimalini hatırlattığı için çekici geldiğini belirtirken bilişsel ve gelişimsel kuramlar
zihinsel prototipler oluşturduğumuz için bazı biçimlerin bize çekici geldiğini savunur.

132
Sosyal Psikoloji I

3 Kişilerarası ilişkilerdeki
temel süreçleri tanımlamak

Bağlanma, bebeğin anne-babasına ya da bakıcısına olumlu tepki vermesi, korku durumunda onlara ihti-
yaç hissetmesi ve yanlarında güven duymasıdır. Anne baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine duyarlı
olup gereksinimleri giderdiğinde güvenli bağlanma, bebeğin gereksinimlerine tutarlı tepki vermediğinde
gereksinimi bazen giderip bazen kayıtsız kaldığında kaygılı bağlanma, bebeğin gereksinimlerine tama-

bölüm özeti
men ilgisiz olduğunda ve bebeğin yakınlaşma çabalarını reddettiğinde kaçınan bağlanma oluşur. Çatış-
ma, bir kişinin davranışları diğerininkini engellediğinde gözlenir. İlişkinin taraflarında bulunan kişilerin
yöneldiği hedeflerin birbiriyle uyuşmadığı durumda ortaya çıkar. İlişkide doyum yaşanmadığında oluşur.
İlişkide doyum yaşanmadığı durumda ifade etme, bağlılık gösterme, yok sayma ve terk etme tepkileri
gerçekleşir. Empati, kişilerarası ilişkilerde çatışmaları giderebilecek bir iletişim türüdür. Bir insanın ken-
disini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını anlama sürecidir. Başkasının yerine koyarak
onunla birlikte acı çekmesi ise empati değil sempati olarak adlandırılır. Yalnızlıksa bir kişinin sosyal
ilişkiler ağının eksik olduğu durumlarda meydana gelir. Üzücü bir deneyimdir. Mevcut ilişkiler ile ilişki
standartları arasındaki tutarsızlığın bilişsel değerlendirmesinin olumsuz sonucudur.

4 Kişilerarası çekicilik
kuramlarını ayırt etmek

Sosyal değiş-tokuş kuramı, en tatmin edici ilişkilerin en düşük maliyetle en büyük ödülü edinen ilişkiler
olduğunu belirtir. Taraflar arasındaki alışveriştir. Ne kadar kar elde edildiği, alternatiflerin varlığı ve iliş-
kiye yapılan yatırım kurama göre doyumun sağlanıp sağlanmadığını belirler. Denklik kuramına göre ise
bir taraf ilişkiye fazla katkı sunarsa ondan daha fazla getiri elde etmelidir. Aksi durum ilişkide dengesizlik
yaratır. Az yarar sağlayan taraf kendisini öfkeli küskün ve mahrum hissedebilir. Çok yarar sağlayan tarafsa
utanç ve suçluluk duyabilir. Evrimsel kuram ise çekiciliğin nedenlerini türün en iyi şekilde gelişim çabası
temelinde tanımlar. Kurama göre bütün hayvan davranışları bireylerin genlerini gelecek nesle geçirme
ihtimalini yükseltmek içindir. Bireyler çekici partnerler ararlar çünkü bu sağlık ve üreme belirtisidir.

5 Aşk kuramlarını
tanımlamak

Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisine göre üç temel aşk biçimi vardır ve bunlar Eros, Ludus ve Storge’dir.
Eros ve Ludus birleşerek Mania’yı, Storge ve Ludus birleşerek Pragma’yı, Eros ve Storge birleşerek
Agape’yi meydana getirir. Eros tutkulu aşk, Ludus oyuncu aşk, Storge arkadaşça aşk, Mania saplantılı
aşk, Pragma gerçekçi aşk, Agape ise özgeci aşktır. Sternberg ise Üçlü Aşk Kuramını oluşturmuş ve aşkın
üç temel bileşeni olduğunu belirtmiştir. Bunlar yakınlık bileşeni, tutku bileşeni ve bağlanma bileşenidir.
Bunların birleşimiyle sekiz aşk türü meydana gelir. Üç bileşenin de olmadığı tür sevgisizliktir. Hoşlanma
sadece yakınlığı, ilk görüşte aşk sadece tutkuyu, boş aşk ise sadece bağlanmayı içerir. Romantik aşkta
yakınlık ve tutku birlikteliği, arkadaşça aşkta yakınlık ve bağlanma birlikteliği, saçma aşkta ise tutku ve
bağlanma birlikteliği vardır. Mükemmel aşk ise üç bileşenin de aynı anda var olmasıyla oluşur.

133
Kişilerarası İlişkiler

1 Bir uyarıcıya maruz kalma sıklığımızla o uya- 6 Sosyal değiş-tokuş kuramına göre aşağıdaki
neler öğrendik?

rıcıyı benimseme ve beğenme sıklığımız arasında durumlardan hangisinde ilişki bitirilmez?


pozitif yönde bir korelasyon bulunduğunu söyle- A. İyi alternatifi varsa
yen kuram aşağıdakilerden hangisidir?
B. Bedeli ödülünden çoksa
A. Eşleşme hipotezi C. Mutlu ilişkisini çevre onaylamıyorsa
B. Üçgen aşk kuramı D. İlişkiye yaptığı yatırımı azsa
C. Salt maruz kalma teorisi E. İlişkiye az emek vermişse
D. Sosyal değiş-tokuş kuramı
E. Denklik kuramı 7 Evrimsel kuram çekicilikle ilişkili aşağıdaki
ifadelerden hangisini savunmaz?
2 Kişilerarası ilişkilerde fiziksel olarak çekici A. İlişkinin amacı türün devamıdır.
olan insanların diğer arzulanan sosyal özelliklere de
B. Üreme becerisi bir çekicilik göstergesidir.
sahip olduğu inancına ne ad verilir?
C. Çekicilik biyolojiktir.
A. Sempati D. Reklamlar bize neyin çekici olduğunu söyler.
B. Empati E. Kadınlar üremede daha çok enerji harcarlar.
C. Eşleşme etkisi
D. Denklik etkisi 8 Lee’ye göre aşağıdakilerden hangisi aşkın te-
E. Hale etkisi mel bileşenlerindendir?
A. Ludus-Storge-Mania
3 Anne bir bebeğin gereksinim taleplerine karşı
B. Agape-Eros-Storge
reddedici olduğunda aşağıdaki bağlanma türlerin-
den hangisi gerçekleşir? C. Ludus-Mania-Pragma
D. Eros-Mania-Ludus
A. Kaçınan bağlanma E. Eros-Ludus-Storge
B. Kaygılı bağlanma
C. Güvenli bağlanma 9 Sternberg’e göre yakınlık ve tutku bileşen-
D. Çatışmalı bağlanma lerinin birlikte yer aldığı aşk türü aşağıdakilerden
E. Kritik bağlanma hangisidir?
A. Mükemmel aşk
4 Aşağıdakilerden hangisi ilişkiyi bitirmeye yö-
B. Romantik aşk
nelik pasif ve yıkıcı bir tepkidir?
C. İlk görüşte aşk
A. Terk etme D. Saçma aşk
B. Yok sayma E. Boş aşk
C. İfade etme
D. Bağlılık gösterme 10 Lee’ye göre ait olmayla ilgili kaygı duyan ve
E. Yatırım yapma sevildiğine dair tekrar tekrar onay isteyen aşk türü
aşağıdakilerden hangisidir?
5 En tatmin edici ilişkilerin, en düşük bedelle A. Mania
en büyük ödülü edinen ilişkiler olduğunu öne sü-
B. Eros
ren kuram aşağıdakilerden hangisidir?
C. Ludus
A. Evrimsel kuram D. Agape
B. Salt maruz kalma kuramı E. Storge
C. Denklik kuramı
D. Sosyal değiş-tokuş kuramı
E. Eşleşme kuramı

134
Sosyal Psikoloji I

Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası İlişkilerde


1. C 6. C Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası Çekicilik Ku-
Temel İlkeler” konusunu yeniden gözden
ramları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası İlişkilerde
2. E 7. D Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası Çekicilik Ku-
Temel İlkeler” konusunu yeniden gözden
ramları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

3. A Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası İlişkilerde Sü- 8. E Yanıtınız yanlış ise “Aşk Kuramları” konusu-
reçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

4. B Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası İlişkilerde Sü- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Aşk Kuramları” konusu-
reçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

5. D Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası Çekicilik Ku- 10. A Yanıtınız yanlış ise “Aşk Kuramları” konusu-
ramları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


6 Anahtarı

Sosyal ilişki kurma kişinin yaşamında önemlidir çünkü temel ihtiyaçlardan


biridir. Toplumsallaşma, karşılıklı ilişki üzerine kuruludur ve insan yavrusu
doğumundan ölümüne kadar bir toplumsallaşma süreci içerisinde yer alır.
Sıra Sizde 1 Tercih edilmeyen yalnızlık, insan için özellikle zihinsel açıdan olumsuzluk-
lar yaratır. İnsanların birçoğu, arkadaş edinmekten ve yakın ilişki kurmaktan
mutlu olur;, tercih edilmeyen yalnızlık ise kişiye mutsuzluk hissettirir ve onu
olumsuz duygu durumlarına sürükler.

Güzel olan insanların aynı zamanda iyi bir insan olduğunu düşünme eğilimimiz
hale etkisi olarak adlandırılır. Çekici insanların daha mutlu, cana yakın, samimi
Sıra Sizde 2 olduklarını düşünmeye eğilimliyizdir. Onlara olumlu özellikler atfederiz. Fizik-
sel olarak çekici olan kişilerin diğer arzulanan sosyal özelliklere de sahip olduğu-
nu düşünürüz. Aksi bir durum beklentimiz dışındadır ve bizi şaşırtır.

Yalnızlık, kişinin sosyal ilişkiler ağının eksik olduğu durumlarda meydana


gelen, üzücü bir deneyimdir. Kişinin tek başına olup olmamasından ziyade
kişinin kendisini algıladığı bağlamla ilgilidir. Mevcut ilişkiler ve ilişki stan-
dartları arasındaki tutarsızlığı bilişsel değerlendirmesinin olumsuz sonucudur.
Sıra Sizde 3 Kişi yalnız olmasa da beklentileri nedeniyle kendisini yalnız hissediyor olabi-
lir. Bizim birçok arkadaşı olduğunu düşündüğümüz bir kişi kendisini yalnız
hissediyor olabilir. Yalnızlık beklentilerle ilgilidir. Sosyal izolasyon ise kişinin
diğer insanlarla ilişkisinin olmaması durumudur.

Üçlü Aşk Kuramında bileşenlerin önem derecesi yoktur ve mükemmel aşk


için bütün bileşenler önemlidir. Yakınlık, tutku ve bağlanma bileşeninin bir
Sıra Sizde 4 arada bulunması; samimiyet, bağlanmışlık, fiziksel çekicilik, cinsellik, roman-
tizm ve taahhüt bileşkesi ideal bir ilişki için gereklidir. Bu yüzden herhangi bir
önem derecesi olmadan bu bileşenlerin bir arada bulunması beklenir.

135
Kişilerarası İlişkiler

Kaynakça
Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Langlois, J. H., & Roggman, L. A. (1990). Attractive
Sosyal psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları. faces are only average. Psychological Science, 1(2),
115-121.
Currarini, S., & Mengel, F. (2016). Identity,
homophily and in-group bias. European Economic Langlois, J. H., Kalakanis, L., Rubenstein, A. J., Larson,
Review, 90, 40-55. A., Hallam, M., & Smoot, M. (2000). Maxims or
myths of beauty? A meta-analytic and theoretical
Dökmen, Ü. (2012). Sanatta ve günlük yaşamda
review. Psychological Bulletin, 126(3), 390.
iletişim çatışmaları ve empati. İstanbul: Remzi
Kitabevi. Lee, J. A. (1977). A typology of styles of loving, Personality
and Social Psychology Bulletin, 3(2), 173-182.
Hatfield, E. (1983). Equity theory and research: An
overview. Blumberg, H. H., Hare, A. P., Kent, McPherson, M., Smith-Lovin, L., & Cook, J. M.
V., Davies, M. P. (Ed.), Small Groups and Social (2001). Birds of a feather: Homophily in social
Interaction (ss. 401–412). New York: Wiley. networks. Annual Review of Sociology, 415-444.
Hogg, M. A. ve Vaughan, G. M. (2011). Sosyal Myers, D. G. (2009). Social psychology. McGraw-Hill.
psikoloji. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Perlman, D., & Peplau, L. A. (1981). Toward a social
Jackson-Dwyer, D. (2013). Interpersonal relationships. psychology of loneliness. S. W Duck & R. Gilmour
Routledge. (Ed.), Personal relationships in disorder (ss. 31-56).
London: Academic Press.
Jong-Gierveld, J. D., Van Tilburg, T. G., & Dykstra,
P. A. (2006). Loneliness and social isolation. D. Sternberg, R. J. (1986). A triangular theory of love.
Perlman & A.Vangelisti (Ed.), The Cambridge Psychological Review, 93(2), 119.
Handbook of Personal Relationships (ss. 485-500).
Taylor, S. E., Peplau L. A. ve Sears, D. O. (2015).
Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Sosyal psikoloji. Ankara: İmge Kitabevi.
Klinger, E. (1977). Meaning & Void. Inner experience
Zajonc, R. B. (1968). Attitudinal effects of mere
and the incentives in people’s lives. University of
exposure. Journal of Personality and Social
Minnesota.
Psychology, 9 (2), 1-27.

136
Bölüm 7
Özgeci Davranış
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız

1 özgeci davranışın ne anlama geldiğini açıklayabilecek;


2 özgeci davranış kuramlarını bilecek;
3 özgeci davranış kararı vermenin basamaklarını sayabilecek;
4 insanlar arasındaki özgeci davranış farklılıklarının nedenlerini açıklayabilecek;
5 yardım etme biçimlerine örnekler verebileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Özgeci davranış • Evrimsel yaklaşım • Yükleme kuramı • Yardım etme biçimleri
• Kültürel yaklaşım • Öğrenme yaklaşımı • Yardım etme güdüleri
İçerik Haritası

• ÖZGECİ DAVRANIŞIN ANLAMI


• ÖZGECİ DAVRANIŞ KURAMLARI
Sosyal Psikoloji I Özgeci Davranış • ÖZGECİ DAVRANIŞ KARAR BASAMAKLARI
• İNSANLARDAKİ ÖZGECİ DAVRANIŞ FARKLILIKLARI
• YARDIM ETME BİÇİMLERİ

138
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ
Çevrenizde şu özdeyişlerdeki nitelemeleri hak Özgeci davranış
eden ne çok insan vardır: “Dünya yansa bir tutam Herhangi bir ödül beklentisi olmadan, bi-
otu yanmaz”, “O insana günahını bile vermez”, risine isteyerek yardım etmedir.
“Nalıncı keseri gibi hep kendine yontar”, “Rab
bana hep bana”. Siz bu özdeyişlere daha başkalarını Gruplar halinde yaşayan diğer türlerde özge-
da ekleyebilirsiniz kuşkusuz. Bu tür insanlar sadece ci davranışlar göstermektedir. Kuşlar, köpekler,
kendi çıkarlarını düşünürler. Çıkarcılık bir yaşam yunuslar ve şempanzelerden; karınca, bal ve eşek
tarzıdır onlar için. Buna karşılık “yoksul babası”, arılarına kadar birçok canlı özgeci davranışlarda
“yardım sever”, “gani gönüllü”, “bir kelebeği bile bulunmaktadırlar. Bu davranışlar ebeveyn bakımı,
incitmekten sakınan” insanlar da var çevremizde. karşılıklı savunma, yardıma koşma, birlikte avlan-
Kendilerinden önce başkalarının iyiliğini, yararını ma ve yiyecek toplama gibi konularda olmaktadır.
düşünüp yardımcı olurlar. Ne o anda ne de gele- Doğal yaşamı gösteren belgesel yapımlarda özgeci
cekte hiç bir beklentileri olmadan, herhangi bir davranışın pek çok ilginç örneğini görmek müm-
karşılık düşünmeden insanların iyiliğine koşarlar. kündür.
Bu ünitede yukarıdaki ikinci gruba giren insan Çeşitli araştırmalar insanların ihtiyacı olan ya-
davranışlarını ele alacağız. Hiçbir karşılık bekleme- bancılara yardım etmede istekli olduklarını göster-
den başkalarına yardım etme ya da kötülüklerden miştir. Ancak biz, bildik-tanıdık insanlara yardım
korumaya özgecilik denilmektedir. Acaba neden etme konusunda daha istekliyizdir.
çıkar gözetmeksizin başkaları için çabalar, enerji ve
zaman harcar, hatta yeri geldiğinde hayatımızı feda ÖZGECİ DAVRANIŞ KURAMLARI
ederiz? Özgeci davranışın kökeni nedir? Kimlere ya
da hangi durumlarda daha çok yardım ederiz gibi Özgecilik gibi olumlu, insan olmaya yakışır dav-
sorulara verilen yanıtları paylaşacağız burada ranışı açıklamada farklı görüşler ileri sürülmektedir
(Taylor, Peplau ve Sears, 2007). Sözgelimi özgeci-
liği evrimsel kalıtımla,  kültürle ya da öğrenmeyle
ÖZGECİ DAVRANIŞIN ANLAMI  açıklayan görüşler vardır. Aşağıda bu üç kuramsal
Özgecilik (altruism) kelimesi, “başkası için” yaklaşım kısaca açıklanmaktadır.
anlamına gelen Latince kökenli bir kavramdır. Öz-
gecilik, birisine yarar sağlama ya da onu zarardan- Evrimsel Yaklaşım
kötülükten koruma dışında herhangi beklentisi Hayvanlar arasında var olan özgeci davranışlar
olmayan yardım davranışıdır. Özgeci davranışta, bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir. Sözgeli-
birey elinden geleni isteyerek yapar. İnsanlara iyi- mi tavşanlar yırtıcı hayvan tehlikesi algıladıkların-
lik yapmış olmanın verdiği doyumdan başka bir da, arka ayaklarını kullanarak çıkardıkları seslerle
ödül ya da karşılığı yoktur. Buna göre bir davranı- diğerlerini uyarmaya çalışmaktadırlar. Yine yunus
şın özgeci olup olmadığının ölçüsü, yardım edenin balıklarının; bir arkadaşları yaralandığında, su al-
niyetidir. Yardımda bulunanın kafasında, şimdi ya tında havasızlıktan ölmemesi için onu su yüzeyine
da gelecekte sağlayabileceğini düşündüğü bir yarar çıkardıkları gözlenmiştir. Bu ve benzeri birçok ör-
varsa; yapılan iyilik özgeci olamaz. Örnek vermek nek, özgecilikle kalıtım arasında ilişki olabileceğini
gerekirse; özgeci davranış boğulmakta olan ya da düşündürmüştür.
yanan bir evde mahsur kalanları kurtarmak için Hayvanlar ve insanda görülen bu yardım etme,
yaşamını tehlikeye atma düzeyinde olabilir. Kuca- gerektiğinde -başkalarının hayatta kalması için-
ğında bebekle zorlanan bir bayanın elindeki poşet- kendini tehlikeye atma davranışı; evrimsel psikolo-
leri arabasına kadar götürme, yaşlı birisinin koluna jiyle ilgilenenler tarafından, bir kuşaktan diğerine
girip caddenin karşısına geçirme ya da birisine yol aktarılan genetik bir özellik olduğunu ileri sürmüş-
tarif etme gibi sıradan olabilir. Karşılıksız olmak lerdir. Özgeci davranış sahibi canlılar genlerini pay-
koşuluyla yapılan her yardım ve iyilik özgecidir. laştığı soyuna yardımcı olmakta, kendi genlerinin
Karda yokuşu çıkmayan bir arabayı itmek, birisi- kalıtımla aktarılmasını sağlamaktadır. Bu bakışa
nin sıkıntısını dinlemek, hatta bir telefon etmek göre özgecilik DNA’nın kalıtımla aktarılması şek-
bile özgeci davranışa girer. lindeki bencil biyolojik amaca hizmet etmektedir.

139
Özgeci Davranış

Evrimsel yaklaşımdan yola çıkarak şu kestirim-


lerde bulunulabilir.
Toplumsal norm
• Hayvanlar genetik olarak öncelikle kendi- Bir gruba mensup üyelerin nasıl düşün-
lerine en yakın olanlara yardım etmelidir- mesi ve davranması gerektiğine ilişkin ku-
ler. Sözgelimi kendi aile üyelerine yardımcı ral ve beklentilerdir.
olma eğilimi, akrabalar ya da yabancılardan
daha yüksek olmalıdır. Toplumsal sorumluluk: Bu kural, yaşamak
• Ebeveynler sağlıklı yavrularına, yaşama şan- için bize muhtaç olanlara yardım etmemizi söy-
sı düşük olanlardan daha özgeci davranma- ler. Bununla ilgili pek çok örnek verilebilir. Söz-
lıdırlar. gelimi ebeveynler, çocuklarının fiziksel ve ruhsal
• Anneler yavrularına, genellikle babalar- bakımdan sağlıklı bir şekilde yetişmelerinden so-
dan daha çok yardımcı olmalıdırlar. Çün- rumludurlar. Yine öğretmenlerin, öğrencilerinin
kü dişilerle kıyaslandığında, erkekler daha öğrenmesi ve istendik davranışlar geliştirmesine
çok yavrunun babası olabilme gizilgücüne yardımcı olmaları beklenir. Aynı şekilde çalıştırıcı-
sahiptirler. Erkeğin pek çok dişiyi dölleye- ların sporcularına, sporcuların birbirlerine yardım
bilme gücüne karşılık; dişilerin yaşamları etmesi beklenir. Hemen her dinde insanların ihti-
boyunca genlerini aktaracağı yavru sayısı yacı olanlara yardımcı olmaları emredilmektedir.
doğurduklarıyla sınırlıdır. O nedenle dişi Pek çok yasa ve yönetmelik, toplumsal sorumluluk
doğurduğu yavrusunun hayatta kalması maddeleri içermektedir.
için onlara yardım etmek durumundadır. Karşılıklılık: Bu kural, yardım aldığımız in-
Özgeci davranışın insandan insana geçen gene- sanlara bizim de yardım etmemizi söyler. Aslında
tik bir özellik olduğu görüşü tartışmalı bir görüş- gerçek yaşamda böyle de olmaktadır. İnsanların
tür. İnsanoğlunun neslini sürdürebilmesi güdüsü- “borçlu kalmamak” için yardım gördüğü insanlara
nün her durumda başat bir güdü olmama olasılığı yardım etmek için fırsat kolladıkları araştırmalarla
söz konusudur. da kanıtlanmıştır. Bu olgu aşağıda açıklandığı gibi
toplumsal adalet duygusuyla da ilgilidir.
Kültürel Yaklaşım Toplumsal adalet: Özgeci ve olumlu sosyal
davranışı etkileyen bir diğer etken adalet ve top-
Özgeci davranışı doğuştan getirilen genlerle lumsal eşitlik duygusudur. Bu ilkeye göre, bir işe
açıklayanlara karşı çıkanlar; özgeci davranışın te- yaptıkları katkı eşit olan insanların aldıkları ödüler
melinde daha çok toplumsal değerlerin olduğunu de eşit olmalıdır. Eşitlik duygusu, bir başkasına iyi-
ileri sürmektedirler. Bu görüş; evrimsel yaklaşımın, lik yapma sonucunda da görülebilir. Bir iş yapılır-
sadece anne babaların çocuklarını bakıp büyütme- ken birisinin bize yardım etmesi durumunda, daha
siyle sınırlı bir yardım etme davranışını açıklaya- sonra onun yardım gereksinimi olduğunda, bizim
bileceğini kabul etmektedir. Ancak evrimsel yakla- ona yardım etme eğilimimiz yüksek olacaktır. Bu
şım, hiç tanımadığımız birinin ihtiyacı olduğunda durum şu şekilde açıklanabilir; birisi size iyilik yap-
ona yaptığımız yardımı açıklayamamaktadır. tığında, aranızdaki eşitlik dengesi bozulmuş olur.
Kültürel yaklaşıma göre toplumlar; gelişim sü- Eşitliğin yeniden sağlanması için, yardım edenin
reci içerisinde insan ve toplum için iyi olan çeşitli bir gereksinimi olduğunda, siz de ona yardım etme
beceri, inanç, tutum ve davranışlar geliştirmişler- gereği hissedebilirsiniz. Yapılacak yardım zor olsa
dir. Yine zaman içerisinde iyi olan tutum ve dav- bile kolay kolay o kişiye ‘“hayır” denilemeyecektir.
ranışlar toplumsal normların bir parçası haline Buna göre, bir kişinin yardım etmesini sağlamanın
gelmiştir. Bireyin kültürel normlarına uygun tu- bir yolunun, o kişiye yardım etmek olduğu, yani
tum ve davranışlar; yapılacak bir değişiklik ya da bir iyiliğe iyilik ile karşılık verme isteğinin olduk-
verilecek bir hizmetle ilgili özgeci eğilimleri hare- ça güçlü ve evrensel bir eğilim olduğu söylenebilir
kete geçirebilmektedir. Üç toplumsal norm yardım (Freedman ve ark. 1993, Gormley 1996).
etme davranışıyla ilgilidir: Toplumsal sorumluluk, İnsanların hayır kurumlarına bağış yapmaları-
karşılıklılık ve toplumsal adalet (Taylor, Peplau ve nın altında yatan da bir tür hakkaniyet-toplumsal
Sears, 2007). Aşağıda kısaca açıklanan bu üç norm adalet duygusudur. Birçok araştırma, insanların
bütün toplumlarda geçerlidir.

140
Sosyal Psikoloji I

paylarına düşenden fazlasını kazandıklarında, ka- ekmek parası ya da açım”, “hastanede yatan bir
zançlarının bir kısmını, hakkaniyeti sağlamak için yakının tedavisi”, “ilaç parası”, “memleketine dön-
isteyerek vermeye hazır olduklarını göstermiştir. mek için yol parası” gibi nedenlerle para istemek-
Yukarıda özetlenen üç kural toplumsallaşma süreci tedirler. Bu gerekçelerle para isteyene yardımda bu-
yoluyla öğrenilmekte ve insanlar onlara uygun dü- lunma olasılığı, herhalde “elbisem eskidi”, “sağlık
şecek şekilde davranmaktadırlar. kontrolünden geçeceğim”, “evimde buzdolabım
yok”, “yıllardır hiç tatil yapamadım” diyenden kat
kat yüksek olacaktır. Birinci gruba giren dilencile-
Öğrenme Yaklaşımı  rin iyi para topladıkları, hatta bankalarda oldukça
Özgeci davranışı öğrenme ile açıklayan yakla- yüklü hesapları olduğu, zaman zaman gazetelere de
şım, yardım etmenin toplumsallaşma süreci içeri- yansımaktadır. Yine hastalık nedeniyle yere düşen
sinde öğrenildiğini -öğretildiğini varsaymaktadır. birisine, sarhoş olduğu için düşene olduğundan
Bu yaklaşım “koşullu öğrenme” kuramlarını esas daha çok yardım ettikleri saptanmıştır. Bu farklı
almaktadır. Buna göre birey, bir davranışı yap- durumlarda yardım yapılıp yapılmamasını belirle-
tı diye ya da yapmadı diye ödül aldığında (aferin yen; durumu uygunluğuna ilişkin inançlardır.
denildiği, başının okşandığı, gülümsendiği, maddi
Sosyal algı ünitesinde açıklanan ve insanların
bir karşılık verildiği...) en azından cezalandırılma-
hem kendilerinin, hem de başkalarının davranışla-
dığında o davranışı benimser. Buna karşılık yaptığı
rını açıklayan yükleme kuramı da özgeci davranışı
bir davranış ceza gördüğünde ya da hoş karşılan-
açıklamada kullanılabilir. Bu kurama göre insanın
madığında o davranışı benimsemez. İşte yardım
başına gelenler onun denetimi dışındaysa, ona yar-
etme davranışı da bu şekilde ödüllendirmelerle pe-
dım etme olasılığı artmaktadır. Birey kendi ihmali,
kiştirilerek edinilir.
tembelliği vb. nedenlerle mağdur duruma düşmüş-
Araştırmalar; olumlu toplumsal davranışlar se, ona kızgınlık duyulmakta, yardımda isteksiz
ödüllendirildiklerinde, insanlardaki yardım etme ve davranılmaktadır. “Kendi düşen ağlamaz” özdeyişi
paylaşma eğiliminin arttığını göstermektedir. Ödül bu tutumu özetlemektedir.
davranışı pekiştirmektedir. Ödüllendirmenin en
Özetlemek gerekirse, kendi tutum ve davranış-
yaygın biçimi övgü sözleridir. Çocuğun yardımda
ları nedeniyle zarar gören, sıkıntıya düşen insanlara
bulunma eğilimini yani kişiliğini ön plana çıkran
kızgınlık duyar ona yardımdan kaçınırız. Yaşanan
övgüler, yaptığı davranışa vurgu yapan övmelerden
duruma kızgınlık ve öfke nedeniyle yapılan yükle-
daha etkili olmaktadır. Örneğin çocuğun bir konu-
me; yardımdan vazgeçmeye, görmezlikten gelmeye
da yardımcı olmaya çalıştığını belirtip “...çok iyi ve
neden olmaktadır. Tersine bireyin gücünü aşan,
yardımsever bir kişisin” demek, “... bu çok güzel bir
kontrol edilemez bir nedene yükleme ona olan
davranış” demekten daha etkili olmaktadır. Bunun
sempatiyi, dolayısıyla yardım etme davranışını ar-
nedeni, eğilimsel övgünün, çocuğun kendisini ge-
tırmaktadır.
lecekte de yardım etmeye devam edecek bir insan
olarak duyumsamasına yardımcı olmasıdır.
Öğrenmeyi etkin ve kalıcı yapan bir başka etken ÖZGECİ DAVRANIŞ KARAR
gözlemdir. Çocuk televizyon, sinema ya da çevre- BASAMAKLARI
sindeki bazı insanların davranışlarını gözler, model Yardım etme davranışı, yapılacak yardımın
alır ve kullanır. Çocuk, model alınan kişinin onay özelliğine göre hiç düşünmeden ya da enine boyu-
gören, alkışlanan ya da hoşnut kalınan davranışla- na düşünülerek belli aşamalardan geçilerek yapılır.
rını kendi yaşamında da kullanır. Gözlem yoluyla Örneğin koltuğun tepesinde düşmek üzere olan bir
hem davranışın ne olduğunu, hem de hangi du- çocuğu yakalamak için yerinden fırlayan bir kişi-
rumlarda ya da ne zaman kullanılacağını öğrenir. nin -doğal olarak- düşünmeye zamanı olmayacak-
tır. Buna karşılık apartmanın yağmur suyu oluğu-
na düşmüş kediye yardım söz konusu olduğunda;
Yükleme Kuramı ve Özgeci Davranış
yapılabilecekleri düşünme, farklı olasılıkları hesaba
Bir kimseye yardım yapılıp yapılmaması, yardı- katmak gerekebilir. Yardım etme kararının verilme-
mın niçin istendiğine de bağlıdır. Örneğin büyük si süreci, aşağıda kısaca açıklanan dört basamakta
kentlerde sıkça karşılaşılan dilenciler genellikle “bir tamamlanır.

141
Özgeci Davranış

Birinci basamak: Özgeci davranışta bulunmak Yakınlarımıza yardım için sorumluluk alma
için; öncelikle yardım etmeyi gerektiren bir soru- eğilimimiz, yabancılardan daha fazladır. Ayrıca ya-
nun algılanması gerekir. Bu algılamanın sonunda, pılacak yardımın gerektirdiği beceriye sahip oldu-
yardımın gerekli olup olmadığı kararı verilir. Bazı ğumuzda yardım için duyduğumuz sorumluluk da
durumlarda yardımın gerekliliği açıktır. Sözgeli- artmaktadır.
mi oturduğu yerde elini kalbinin üzerine bastıran, Üçüncü basamak: Yapılacak yardımın getiri ve
yüzü kreç gibi beyazlaşan birsinin yardıma ihtiyacı götürüsünün ne olacağını düşünmektir. “Atılan
var mı yok mu diye düşünülmeyecektir. Ama gece- taş ürkütülen kurbağaya değer mi?” Değer olduğu-
nin geç saatinde komşudan gelen bir çığlık duyul- na karar verildiğinde yardım edilecek, değmez diye
duğunda; yardım gerektirecek bir durumun olup düşünüldüğünde ise vazgeçecektir. Bazı durum-
olmadığına karar vermek kolay olmayacaktır. İn- larda yardım etmenin hemen hiçbir bedeli yok-
sanların yardıma gitmemeleri ya da geç kalmaları- tur. Ama kimi durumlarda fazlaca enerji ve zaman
nın önemli bir nedeni, karar vermede yaşanan zor- gerektirebilir. Götürünün yani ödenecek bedelin
luktur. Taylor, Peplau ve Sears’ın (2007), Shotland miktarı arttıkça yardım olasılığı düşmektedir. Buna
ve Huston’dan aktardığına göre(1979), bir olayın karşılık yapılacak yardımın getirisi fazla olduğun-
yardım gerektirip gerektirmediğine karar verirken da, yardımcı olma olasılığı da artmaktadır.
beş göstergenin varlığına bakılmaktadır.
Yardım etmenin getiri ve götürüsüyle birlikte
• Olayın aniden ve beklenmedik olması. sonuçları da hesaba katılmaktadır. Sözgelimi yar-
• Kurbana zarar verecek açık bir tehdit duru- dıma ihtiyacı olan birisine yardım etmemek ki-
munun olması. şide suçluluk duygusuna yol açabilmektedir. Bu
• Müdahale edilmediği takdirde kurbanın konuyu işleyen birçok film yapılmıştır. Öte yanda
göreceği zararın daha da artacak olması. yardım etmeniz gerekirken yapmamanız, başkaları
tarafından görülürse hakkınızda iyi şeyler düşün-
• Kurbanın çaresizliği ve yardıma ihtiyacının
meyecektir. Ayrıca zorda olanlara yardım etmeyi
belirgin olması.
emreden bir inancın mensubu olabilirsiniz. Bütün
• Sonuç verecek bir müdahalenin mümkün bunlar yardım teklifinde bulunmamızı etkileyen
olması. faktörlerdirler. Belirtmekte yarar var; yardımın acil
olarak yapılması gereken durumlarda -doğal ola-
1 rak- bu getiri-götürü hesabı yapılmaz. “Paran çoksa
sıra sizde kefil ol, vaktin çoksa tanık ol” özdeyişi bu kar-zarar
Acil müdahale edilmesi gereken durum- hesabını açıklar.
lara bir-kaç örnek verebilir misiniz? Dördüncü basamak: Yardım etme kararı sü-
recinin son basamağı, “yardımın biçimine karar
verme ve harekete geçmedir”. Karşı karşıya olu-
 Bir mağdura yardım önerip önermemede; du- nan duruma nasıl müdahale etmek gerekir. Ne ya-
rumu nasıl yorumladığımız belirleyici olmaktadır. pılırsa sonuç daha sağlıklı-olumlu olabilir? Bazen
Karşılaşılan bir durum için “Kol kırılır yen içinde yardımın biçimini belirleme konusunda fazla za-
kalır”, “karı-koca arasına girilmez”, “onlar dövüşür man yoktur. Bu aciliyet sıkça, iyilik yapmak ister-
de sevişir de” diyorsak, o bizim için müdahale edil- ken son derece olumsuz durumların yaşanmasına
memesi gereken bir durumdur. neden olabilmektedir.
İkinci basamak: Yardım gerekir kararından
sonraki adım, “kişisel sorumluluk almadır”.  Banka- İNSANLARDAKİ ÖZGECİ
da sıranızın gelmesini beklerken, yanınızda oturan DAVRANIŞ FARKLILIKLARI
bayanın çantasını oturağa koyup bir süre gözden Bu ünitenin giriş başlığı altında “dünya yansa
kaybolduğunu düşünün. Bu sırada bir başkası gelsin bir tutam otu yanmayan”, “insana günahını bile
ve çantayı kenara koyup otursun. Siz o yeni gelene, vermeyen” türde insanlar olduğu gibi; “yoksul ba-
oranın sahibi olduğunu muhtemelen söylemezdiniz. bası”, “yardım sever”, “gani gönüllü” insanların da
Ama o bayan sizden yerini tutmanızı isteseydi, bü- olduğundan söz etmiştik. Bu başlık altında neden
yük olasılıkla o kişiye müdahale ederdiniz. bazı insanların yardım etmeye daha eğilimli olduk-

142
Sosyal Psikoloji I

larını yanıtlamaya çalışacağız. Bu konuda yapılan


çalışmalar insanların duygu durumları ile kişilik 2
özellikleri üzerine yoğunlaşmışlardır. sıra sizde
Bireyin içinde bulunduğu olumsuz duy-
Duygu Durumu ve Özgeci Davranış gu durumundan kurtulmak için birisine
yardım etmesi özgeci davranış olarak ka-
İnsanın kendisini keyifli, mutlu, neşeli hisset-
bul edilebilir mi?
tiğinde başkalarına yardım etmeye daha istekli
olduğunu, pek çoğumuz bizzat yaşamışızdır. Tak-
sitleri sizi zorlayacak bir borç altına girdiğiniz za-
Yardım Etme Güdüleri: Empati ve
manki duygu durumunuz ile o borcun son taksiti-
ni ödeyip bitirdiğiniz anı düşünün. Küçükde olsa Kötü Hissetme
bir ikramiye kazanmak, beklediği bir iş durumu- İnsanları hiçbir karşılık beklemeden yardım et-
nun olumlu sonuçlanması gibi durumlarda her meye sevk eden duyguların neler olduğu da araş-
şey, her insan size güzel görünür; her durumdan tırma konusu yapılmıştır. Birilerini zor ve çaresizli
keyif alacak bir yan bulunur. Deyim yerindeyse içinde görmek, insanda güçlü duygular uyandırır.
havalarda uçarız. Bunlardan birisi kendini kötü hissetmedir. Kötü
Olumlu duygu durumu ile yardım etme ara- hissetme, başkalarının yaşadığı olumsuzluklara ve-
sındaki ilişkinin varlığı araştırmalarla kesin olarak rilen duygusal bir tepkidir. Bir kişinin tanık olduğu
kanıtlanmıştır. Ancak bunun temelinde yatanın bir durum karşısında hissettiği sarsılma, kaygı ve
ne olduğuna ilişkin çalışmalar devam etmektedir çaresizlik gibi duygusal tepkiler kötü hissetmedir.
(Taylor, Peplau ve Sears, 2007). Bu konuda ileri Buna karşılık empati, bireyin kendisini bir başka-
sürülen iddialar vardır. Sözgelimi olumlu duygu sının yerine koyarak onu duygularını anlama ve
durumunun devamını sağlamak için yardım edil- bunu karşıdakine hissettirmedir. Empati, kurban
diğini ileri sürenler vardır. Yardım etmek o mutlu- durumundaki kişinin duygu ve düşünceleri üzerin-
luğu devam ettirmektedir. Bir başka görüşe göre, de odaklanıldığında gerçekleşir.
güzel duygular içinde olmak bizi daha olumlu dü- Kötü hissetmede korkma, kaygılanma, isteksiz-
şünmeye sevk etmektedir. Buna karşılık yapılacak lik gibi duygular yaşanır. Yine kötü hissetme insanı,
bir yardım insandaki olumlu duyguları bozacağı kendi rahatsızlığını azaltmaya güdüler. Bunu da zor
düşünüldüğünde özgeci davranışı azaltmaktadır. durumdaki insana yardım ederek yaparız. Ancak
Sözün özü, olumlu duygu durum yaşayan insanlar kötü hissetme ile yardım etme davranışı arasında
bu durumlarını devam ettirmek istemektedirler. zorunlu bir ilişki yoktur. Bazı insanlar çevresindeki
İnsanlardaki kötü duygu durumunun yardım olumsuzlukları görmezden gelerek, oradan uzakla-
etme davranışı üzerindeki etkilerine ilişkin araş- şarak da kendisini iyi hissetmesini sağlayabilir. Em-
tırma sonuçları bir birini tutmamaktadır. İnsanın patide ise karşıdakini anlamaya çalışmak esastır;
kendisini kötü hissetmesi, başkalarına yardım duygudaşlık ve şefkate yol açar ve bizi yardım et-
davranışını azaltabilmektedir. “Kendi derdine meye güdüler. Amacı da başkalarının kendisini iyi
düşmek”, “Kelin ilacı olsa kendi başına sürer” de- hissetmesine yardımcı olmaktır. Dolayısıyla empati
yişleri bu noktaya ışık tutmaktadır. Buna karşılık özgeci bir davranıştır.
bir başkasına yapılacak yardım insandaki kötüm- Biz kendimize benzer insanlara empati duy-
serliği, karamsarlığı giderecek ya da hafifletecek- maya daha eğilimliyiz. Denetlenemeyen durumlar
se, bu durum insanı yardım etmeye yöneltebilir. nedeniyle ya da elinde olmayan nedenlerden ötürü
Yaşanılan olumsuz duygu durumundan kurtul- sıkıntı yaşan insanlara daha çok empati duyarız.
mak için başkalarına yardım etmek, her zaman Empati, bir durumu yaratan nesnel koşullar üzeri-
işe yaramayacağı gibi; bu konudaki tek seçenek ne odaklanılarak da artırılabilir. Yani kendimizi zor
de değildir. Bir dostla dertleşmek, mekan değişik- duruma bulunan birisinin yerine koymak, duruma
liği, sevilen birisin ziyaret vb. şeyler de bu konuda onun gözüyle bakmak empatiyi dolayısıyla yardım
etkili olabilir. Ancak başkalarına yardım etmenin etmeyi artırmaktadır.
genel olarak insanın kendisini iyi hissetmesine ne-  
den olduğu söylenebilir.

143
Özgeci Davranış

YARDIM ETME BİÇİMLERİ sek bulunmuştur. İlginçtir; lokantada yemek yiyen-


Araştırmalar yardım gerektiren bir durum- ler, havaların güzel olduğu günlerde daha çok bah-
da başka insanların da olması, yardım gerektiren şiş bırakmaktadırlar. Araştırmalarda, zorda kalmış
durumun yaşandığı çevre ve zaman sınırlılığının yabancılara yardım söz konusu olduğunda, küçük
getirdiği baskının yardım etme biçimlerini etkile- yerleşim birimlerinde yardım etmenin daha yüksek
diğini göstermiştir. Bu üç değişken aşağıda kısaca olduğu bulunmuştur. Yabancıya yardım etme dav-
açıklanmıştır. ranışı ile kent büyüklüğü arasındaki ilişki birçok
araştırmada benzer sonuçlar vermiştir. Yani kent
büyüdükçe yardım etme davranışı azalmaktadır.
Başkalarının Varlığı
Araştırmalar, başkalarının olması durumunda 3
yardım etme davranışının azaldığını ortaya koy- sıra sizde
muştur. Bu durum için getirilen açıklamalardan
Yabancılara yardım etme davranışının
birisi, yardım gerektiren ortamda başkalarının da
küçük yerleşim birimlerinde yüksek, bü-
olmasının “sorumluluk dağılması” na neden oldu-
yük kentlerde ise düşük olması sizce nasıl
ğudur. Zor durumdaki bireye çevrede yardım ede-
açıklanabilir?
bilecek başka kimse yoksa; yardım etme sorum-
luluğu bütünüyle ona ait olacak, dahası yardım
yapmazsa suçlanacaktır. Ama birçok insan olaya
Zaman Baskısı
tanık olmuşsa, o zaman sorumluluk paylaşılacak
demektir. İnsanlar yardım gerektiren durumu in- Zaman baskısının yardım etme davranışı üze-
sanların uzaktan görüyor ya da duyuyor olmaları rindeki etkisi son derece güçlüdür. İnsanlar geç kal-
halinde her biri bir diğerinin yardım için gerekeni mamak, bir toplantıya, bir randevuya yetişmek gibi
(örneğin polise haber vermeyi) yapmış olabileceği- zaman baskısı altında olduklarında yardım etme
ni varsayabilir. davranışı azalmaktadır.
Araştırmalar bir grupta lider konumunda ola-
nın, kurbana yardım etmeye daha eğilimli olduğu-
nu göstermiştir. Başkalarının varlığı söz konusu ol-
duğunda durumun yardım gerektirecek kadar acil
olup olmadığı yorumu da farklılaşabilmektedir.
Çevredeki insanların bir duruma tepkisiz kalması Yaşamla İlişkilendir
ya da görmezden gelmesi, ortada yardım gerekti-
recek bir durumun olmadığı şeklinde algılanabilir. Kurtarmak İsteyen Öldü
Tanıkların etkisiyle ilgili üçüncü bir yorum, Ağrı’nın Patnos ilçesinde su deposunda
“değerlendiriliyor olma kaygısı” olabilmektedir. Bi- mahsur kalan çobanı kurtarmaya köy imamı,
rileri bizi seyrediyorsa, yanlış yapma ya da başara- gazdan zehirlenerek öldü. Zehirlenen çoban ise
mama korkusu biz harekete geçmeden alıkoyabilir.  tedavi altına alındı. Akyemiş mezrasında hay-
vanları otlatan iki çobandan Mehmet Güler’in
Çevresel Koşullar (25) yardımına köylülerin tarlada olması nede-
niyle tek başına koşan köy imamı Hüseyin Taş
Yardım yapılması gereken durumla ilgili çev-
(28) depoya indi ancak gazdan zehirlenerek
resel koşullar, yardım davranışını etkileyebilmek-
öldü. Depoya inen imamın da çıkmaması üze-
tedir. Sözgelimi arabası arıza yapmış bir kişiye
rine çobanın arkadaşı bu kez bütün köylüleri
yardım etme olasılığı hava güneşli ya da yağmurlu
yardıma çağırdı. Kurtarma çalışmaları sırasında
olduğunda mı daha yüksektir? Karanlık ve ıssız bir
çok sayıda kişi kısman zehirlenirken, uzun süre
sokakta mı yoksa hareketli, aydınlık bir bulvarda
metan gazına maruz kalan çoban Güler kurta-
mı? Şehirlerarası bir yolda mı yoksa şehir içinde mi?
rıldı (Cumhuriyet Gazetesi, 15 Temmuz 2009).
Yukarıdaki soruları sanırım çoğunuz doğru
yanıtladınız. Yardım etme davranışı havanın çok
sıcak ya da çok soğuk olmadığı günlerde daha yük-

144
Sosyal Psikoloji I

Özgeci davranışın
1 ne anlama geldiğini
açıklamak.

Özgecilik, birisine yarar sağlama ya da onu olası kötülüklerden koruma amacıyla yapılan yardım davra-
nışıdır. Özgeci davranış, isteğe bağlıdır. Yani birey sıkıntı içerisindeki birisine isteyerek yardımda bulu-
nur ve bir muhtaca iyilik yapmış olmanın verdiği doyumdan başka bir karşılık da beklemez. Buna göre
bir davranışın özgeci olup olmadığının ölçüsü, yardım edenin niyetidir. Gruplar halinde yaşayan öteki
hayvan türlerinde de özgeci davranışlar görülmektedir Araştırmalar insanların ihtiyacı olan yabancılara

bölüm özeti
yardım etmede de istekli olduklarını göstermiştir; ancak bildik-tanıdık insanlara yardım etme konusunda
daha istekliyizdir.

2 Özgeci davranış
kuramlarını tanımlamak.

Başkalarına isteyerek ve karşılık beklemeden yardım etmeyi evrimsel kalıtımla,  kültürle ve öğrenmeyle
açıklayan görüşler vardır. Evrimsel yaklaşım, hayvan ve insanlarda görülen yardım etme davranışını; bir
kuşaktan diğerine aktarılan genetik bir özellik olarak görmektedir. Özgeci davranış sahibi canlılar genle-
rini paylaştığı soyuna yardımcı olmakta, kendi genlerinin kalıtımla aktarılmasını sağlamaktadır. Ancak,
yardım etme davranışının insandan insana geçen genetik bir özellik olduğu görüşü tartışmalıdır. İnsanoğ-
lunun neslini sürdürebilmesi güdüsünün her durumda başat bir güdü olma olasılığı söz konusu olmadığı
ileri sürülmektedir. Kültürel yaklaşıma göre, özgeci davranışın temelinde daha çok toplumsal değerler
bulunmaktadır. Olumlu toplumsal davranışlar bireylerin yararına olduğu için toplumsal normların bir
parçası olmuştur. Bireyin içinde yetiştiği kültürel normlar arasında üç tanesinin yardım etme davranışıyla
ilgili olduğu saptanmıştır: Toplumsal sorumluluk, karşılıklılık ve toplumsal adalet. Toplumsal sorumlu-
luk, yardımımıza muhtaç olan insanlara yardım etmemizi söyleyen bir normdur. Karşılıklılık, yardım
aldığımız insanlara bizim de yardım etmemizi söyler. Toplumsal adalet ise, eşit işe eşit ödül ilkesini öne
çıkarmaktadır. Eşitlik duygusu, bir başkasına iyilik yapma sonucunda da görülebilir. Bir iş yaparken
birisinden yardım almamız, gereksinimi olduğunda, bizim ona yardım etme eğilimimizi artırmaktadır.
Yardım etme davranışına öğrenme yaklaşımı, bunun toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenildiğini -öğ-
retildiğini varsaymaktadır.

Özgeci davranış kararı


3 vermenin basamaklarını
açıklamak.

Yardım etme kararının verilmesi süreci dört basamakta tamamlanır. Birinci basamak yardım etmeyi ge-
rektiren bir sorunun algılanması basamağıdır. Bu algılamanın sonunda, yardımın gerekli olup olmadığı
kararı verilir. İkinci basamak, kişisel sorumluluk almadır. Üçüncü basamak, Üstlenilecek sorumlulu-
ğun getiri ve götürüsünün ne olacağını düşünmektir. Elde edilecek sonuç göze alınanlara değmelidir.
Yardım etmenin getiri ve götürüsüyle birlikte sonuçları da hesaba katılmaktadır. Yardım etme kararı
sürecinin son basamağı, yardımın biçimine karar verme ve harekete geçmektir.

145
Özgeci Davranış

İnsanlar arasındaki özgeci


4 davranış farklılıklarının
nedenlerini açıklamak.

Duygu durumu insandaki özgeci davranış üzerinde etkili olmaktadır. Sözgelimi keyifli, mutlu, neşeli
olunduğunda yardım etme isteği de artmaktadır. Bu durum gözlemlerimizle de araştırma bulgularıyla da
tutarlılık göstermektedir. Bunun nedeni olarak, güzel duygular içinde olmak insanı daha olumlu düşün-
meye sevk ettiği ileri sürülmektedir. Buna karşılık insanın kendisini kötü hissetmesi, başkalarına yardım
davranışını azaltabilmektedir. Ancak, yardım etmek insandaki kötümserliği, karamsarlığı giderecek ya da
bölüm özeti

hafifletecekse, bu durum insanı yardım etmeye yöneltebilir.


Empati ve kötü hissetme de özgeci davranış üzerinde etkili olmaktadır. Birilerini zor ve çaresizli içinde
görmek, iki tür duygunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır: Kötü hissetme ve empati. Kötü hissetme,
başkalarının yaşadığı olumsuzluklara verilen duygusal bir tepkidir. empati, bireyin kendisini bir başkası-
nın yerine koyarak onu duygularını anlama ve bunu karşıdakine hissettirmedir.

5 Yardım etme biçimlerine


örnekler vermek.

Yardım gerektiren bir durumda; çevrede başkalarının olması yardım etme davranışın azaltmaktadır. Grup
içerisinde lider konumunda olanın, kurbana yardım etmeye daha eğilimli olduğu saptanmıştır. Çevredeki
insanların bir duruma tepkisiz kalması yardım gerektirecek bir durumun olmadığı şeklinde algılanabilir.
Yardım yapılması gereken durumla ilgili çevresel koşullar, yardım davranışını etkileyebilmektedir. Ayrıca
zaman baskısının yardım etme davranışı üzerindeki etkisi oldukça güçlüdür. İnsanlar geç kalmamak, bir
yerlere yetişmek gibi zaman baskısı altında olduklarında yardım etme davranışı azalmaktadır.

146
Sosyal Psikoloji I

1 Aşağıdakilerden hangisi özgeci bir davranıştır? 6 Aşağıdaki kavramlardan hangisi özgeci davra-
nışı öğrenmeyle açıklayan görüşe uygun değildir? 
A. İhtiyacı olan birisine borç para vermek
A. Kalıtım

neler öğrendik?
B. Fala baktırmak
C. Avukat tutmak B. Ödül
D. Tanıdık aracılığıyla beklemeden işini yaptırmak C. Ceza
E. Salıncaktan düşüp yararlanan bir çocuğu hasta- D. Pekiştirme
neye götürmek  E. Koşullu öğrenme

2 Hayvanlar söz konusu olduğunda aşağıdaki- 7 Aşağıdakilerden hangisi birisine yardım edip
lerin hangisinde özgeci davranış sayılmaz? etmeme kararını verirken  etkili olan durumlardan
biri değildir?
A. Yardıma koşma B. Avlanma
C. Tehlike olduğunda uyarma D. Oynaşma A. Yardıma ihtiyacı olanın yaşamını tehlikede ol-
E. Saldırıya karşı koyma ması
B. Yardıma ihtiyacı olanın cinsiyeti
3 Aşağıdakilerden hangisi özgeciliğin evrimsel C. Müdahale edilmezse tehlikenin artması olasılı-
olabileceğine kanıt olarak kullanılmaktadır? ğı
D. Kurbanın kurtulma olasılığının zayıf olması
A. İnsanın toplumsal bir varlık olması E. Yapılacak yardımın olumlu sonuç vermesi ola-
B. Hayvanların grup liderliği için dövüşmeleri sılığının yüksek olması
C. Hayvanlar arasındaki yardımlaşma
D. İnsanın sosyal bir varlık olması 8 Aşağıdakilerden hangisi yardım etme davra-
E. Hayvanların tehlike hissettiklerinde kaçması nışını engelleyecek etkenlerden biri olabilir?
A. Çevrede yardım edecek başkalarının olmaması
4 Aşağıdakilerden hangisi kültürel yaklaşımın
B. Yardım etme konusunda söz verme
evrimsel yaklaşımın özgeci davranış anlayışına yö-
nelttiği bir eleştiridir? C. Yapılacak yardımın fazla zaman alacak olması
D. Yardım alacak olanın tanıdık olması
A. Canlıların neslini sürdürme güdüsü hiçbir za- E. Yardıma ihtiyacı olanın erkek olması
man başat bir güdü değildir.
B. Evrimsel yaklaşım yabancı birine yaptığımız 9 Aşağıdaki duygu durumlarının hangisi özge-
yardımı açıklayamamaktadır.
ci davranma olasılığını artırır?
C. Canlılarda yavru sahibi olma, çiftleşmeden zevk
almanın doğal bir sonucudur. A. Kızgınlık
D. Yavrular yeterince büyüdüklerinde kendi başla- B. Öfke
rına bırakılmaktadırlar. C. Sinirlilik
E. Hayvanlar arasındaki yardımlaşmanın belli ku- D. Neşe
ralları yoktur. E. Korku

5 Aşağıdakilerden hangisi özgeci davranışın 10 Empati için aşağıdakilerden hangisi doğru-


karşılıklılık normuyla ilgili davranıştır?   dur?
A. Yapılan bir iyiliğin karşılığını vermek A. İnsanda çaresizlik duygusu yaratır
B. Çocuğun sağlıklı yetişmesi için çaba göstermek B. Kaygıya neden olur
C. Vatandaşın işini yokuşa sürmemek C. Sarsılma etkisi yapar
D. Bir futbol takımında galibiyet için işbirliği yapmak D. Korkuya neden olabilir
E. Öğretmen olarak öğrencilerin yetişmesi için E. Özgeci bir davranıştır
çaba göstermek

147
Özgeci Davranış

1. E Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranışın Anla- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Kuram-
mı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Karar


2. D Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranışın Anla- 7. B
Basamakları” konusunu yeniden gözden ge-
mı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Karar


3. C Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Kuram- 8. C
Basamakları” konusunu yeniden gözden ge-
ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
çiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “İnsanlardaki Özgeci


4. B Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Kuram- 9. D
Davranış Farklılıkları” konusunu yeniden
ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “İnsanlardaki Özgeci


5. A Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Kuram- 10. E
Davranış Farklılıkları” konusunu yeniden
ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


7 Anahtarı

Birisinin kalp krizi geçiriyor olması, bir araba kazası, kaçırıldığını haykıran bir
çocuk, bisikletinden düşerken çarptığı kafasından kanlar akan birisi, yoksul-
Sıra Sizde 1 luk içinde yaşayan, silahlı çatışmada vurulan... Bu örneklere siz daha başkala-
rını da ekleyebilirsiniz.

Daha önce de belirtildiği gibi özgeci davranış kişinin niyetiyle tanımlanır.


Özgeci davranıştan söz edebilmek için, yapılan bir yardımın hiçbir karşılık
beklenmeden yapılması temel koşuldur. Kendi sıkıntısını hafifletir diye biri-
sine yardımda bulunmak, özgeci davranış tanımındaki “karşılık beklememe”
Sıra Sizde 2 ilkesine ters düşmektedir. Bu bağlamda öte dünyası içi fakir fukaraya yardım
eden, malını-canının sadakası diye yoksula para verenlerin yaptıkları özgeci
davranış olarak görülemez. Bu anlamda öte dünya kaygısıyla yapılanlar özgeci
değil bencil davranışlardır. Varsın özgeci davranış olmasın, yapılan şey kötü
müdür? diyebilirsiniz. Yanıt; hiç kötü olur mu, elbette değil.

Büyük kentlerde yardım gerektiren kimi durumlar (sözgelimi iki insanın so-
kak ortasında kavga etmesi), özel olarak senaryolaştırılıp oynanırken; yardıma
koşanlara zarar verilmesi (üzerlerindeki değerle eşyaların çalınması) nedenler-
den birisi olabilir. Bu olayların sıkça yaşanması ve kitle iletişim araçlarında yer
Sıra Sizde 3 alması; insanlara karşı bir güven eksikliği yaratmaktadır. Kent yaşamı bir yan-
da insanlar arasındaki ilişkileri zayıflatırken, öte yanda insanlarda bıkkınlık ve
çaresizlik duyguları yaratmaktadır. Bütün bunlar insanların tepkisiz kalmasına
neden olmaktadır.

148
Sosyal Psikoloji I

Kaynakça
Bilgin, N. (1991). Sosyal Psikolojiye Giriş, 2. Basım, Michener, H.A.; Delatmar, J.; Schwarts, S.H. (1986).
Editör: Nuri Bilgin, Ege Üniversitesi, Ed.Fak. Social Psychology, Harcourt Brace Jovanovich
Yayınları, No: 48. Publishers.
Franzoi, S. L. (2000). Social Psychology, Second Öz, Fatma (12 Temmuz 2009). Hemşirelikte özgecilik-
Edition, McGraw Hill. Yardım edicilik http://www.nuveforum.net/1634-
hemsirelik-yuksekokulu/55195-hemsirelikte-
Freedman, J.L.; Sears, D. O.; Carlsmith, J. M. (1993).
ozgecilik-yardim-edicilik-nursing-altruism-guilt/
Sosyal Psikoloji, 2. Baskı, Çev.:Ali Dönmez, İmge
Kitabevi Yayınları: 76. Taylor, S. E.; Peplau, L. A.; Sears, D.O. (2000). Social
Psychology. Tenth Edition, Prentice Hall.
Goldstein, J. H. (1980). Social Psychology, Academic
Press, Inc. Taylor, S. E.; Peplau, L. A.; Sears, D.O. (2007). Social
Psychology. Çeviren: D. Ali. İmge Kitabevi.
http://www.psikoloji.gen.tr/modules.php?name=New
s&file=article&sid=53
Semerci, B. (26 Mayıs 2009). Seçimler ve sosyal algı
http://arsiv.sabah.com.tr/2009/02/21/ct/haber,
FDE33DB5A3404D8BA2338112A5E82FB6.
html 

149
Bölüm 8
Saldırganlık
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız

1 saldırganlığı tanımlayabilecek,
2 çeşitli saldırganlık tiplerini ayırt edebilecek,
3 saldırganlığın kökenlerini açıklayabilecek,
4 saldırganlığın sosyal, durumsal ve kişisel belirleyicilerinin neler olduğunu saptayabilecek,
5 saldırganlığı azaltma yollarını sayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.

Anahtar Sözcükler: • Saldırganlık • Engellenme • Şiddet • Tahrik • Araçsal saldırganlık • Medyada şiddet
• Düşmanca saldırganlık • Duyarsızlaştırma • Özgeci saldırganlık • Model alarak öğrenme
• Antisosyal saldırganlık • A Tipi kişilik • İzin verilmiş saldırganlık • Arınma (Katarsis)
İçerik Haritası

• GİRİŞ
• SALDIRGANLIK NEDİR?
• SALDIRGANLIĞIN KÖKENLERİ
Sosyal Psikoloji I Saldırganlık
• SALDIRGANLIĞIN SOSYAL, DURUMSAL VE KİŞİSEL
BELİRLEYİCİLERİ
• SALDIRGANLIĞI AZALTMA

150
Sosyal Psikoloji I

GİRİŞ Her ne kadar niyet kavramı ile ilgili problem


Hepimiz günlük yaşamımızda tanık ya da belki varsa da, bugün pek çok sosyal psikolog saldırganlı-
de kurbanı olduğumuz belirli saldırganlık biçim- ğı tanımlamada niyet kavramını vazgeçilmez olarak
lerini kabul edilemez bulmaktayız. Bazı saldırgan- görmektedir. Bu durumda, birbirine benzer olsa da
lık türlerini kabul edilemez buluruz ama pek çok birkaç saldırganlık tanımı vermek yararlı olabilir.
saldırganlık biçimine de ses çıkarmayız. Bazen bir “Saldırganlık, diğer bir kişiye niyetli olarak zarar
anne ya da babanın ya da bir öğretmenin çocuğuna vermek ya da onu incitmektir (Feldman, 1998; s.
ya da öğrencisine uyguladığı cezayı, çocuğu disip- 297)”. Ya da “saldırganlık, diğerini incitme niyetiy-
line sokmanın bir parçası olarak görür ve hatta ge- le yapılan eylemler ve söylenilen sözlerdir (Brewer
rekli buluruz. Bunlara ek olarak, saldırganlık fizik- ve Crano, s. 305)”. Üçüncü bir tanım ise şöyledir:
sel olduğu gibi psikolojik de olabilir. Kimi zaman “Saldırganlık, fiziksel ya da psikolojik acıya yol aç-
sözler bizi bir bıçak kadar yaralayabilir. mayı amaçlayan niyetli davranıştır (Aronson, Wil-
son ve Akert, 1999; s. 457)”.
Yukarıdaki tanımlardan, zarar verme ya da in-
SALDIRGANLIK NEDİR? citme niyetiyle yapılmamış eylemlerin, sonuçta
Gerek bilimsel literatürde gerekse gündelik dil- karşıdaki kişiye acı vermiş bile olsa saldırganlık
de sık ve yaygın kullanılmasına karşılık, saldırgan- sayılmaması gerektiği açıktır. Örneğin, diş dokto-
lık kavramının, üzerinde anlaşmaya varılan bir ta- runun bize acı yaşattığı doğrudur; ancak bu, zarar
nımı bulunmamaktadır. Herhangi bir saldırganlık verme niyeti sonucu değil, tam tersine sağlığımızı
tanımında herkesin kesin olarak kabul ettiği nokta, koruma niyetiyle bize yaşattırılan acıdır ve bu yüz-
saldırganlığın diğer bir kişiye zarar vermeyi ya da den saldırgan bir eylem olarak görülemez. Ya da
onu incitmeyi içermesidir. Ancak ölçüt olarak sa- kalabalık bir belediye otobüsünde ayağımıza basan
dece zarar verme ya da incitme davranışına odak- ve hemen arkasından nazik bir biçimde özür dile-
lanılması, pek çok davranışın saldırganlık olarak yen kişinin davranışını da saldırgan olarak yorum-
görülmesine yol açmaktadır. Örneğin bir doktorun lamayız. Diğer yandan, zarar verme ya da incitme
boğulan bir kişinin boğazına delik açarak nefes al- niyetiyle yapılmış, ama bir şekilde bu niyetin ger-
masına yardım etmesi, sonuçda kişiye acı vermiş çekleşmediği, diğer bir deyişle hedefin ıskalandığı
olsa da saldırganlık olarak değerlendirilemez. Do- durumlar olabilir. Örneğin, karısına kızan alkolik
layısıyla, zarar verme ya da incitme davranışı, sal- bir adam elindeki bira şişesini ona fırlatmış ve isa-
dırganlığı tarif etmede açıkça yetersiz kalmaktadır. bet ettirememiş olabilir. Kadının bu olayda incin-
memiş olmasına rağmen, adamın şişe atması hâlâ
saldırgan bir eylem olarak görülmelidir.
Saldırganlık Yukarıda verilen saldırganlık tanımlarının
Diğer kişiye fiziksel ve psikolojik olarak üçüncüsünde açıkça ortaya konduğu gibi, zarar
zarar vermeyi ya da incitmeyi amaçlayan verme ya da incitme fiziksel ya da psikolojik olabi-
davranıştır. lir. Bu noktada saldırganlık ile şiddeti birbirinden
ayırmak gereklidir. “Şiddet, kasti olarak yapılan
ciddi fiziksel incitme eylemleridir (Feldman, 1998;
Araştırmacıların çoğu bu problemi, saldırganlık 297)”. O halde şiddet, psikolojik değil, sadece fi-
tanımına niyet öğesini ekleyerek çözmüştür (Bre- zikseldir. Saldırganlık ise aktif, fiziksel bir şiddet
wer ve Crano, 1994; . Yani, bütün zarar verme ya olabileceği gibi pasif, sözel ya da başka bir biçimde
da incitme eylemleri değil, sadece zarar verme ya de ortaya çıkabilir. Örneğin, sevmediği bir memu-
da incitme niyeti ile yapılanlar saldırganlık olarak run terfi kararnamesini geciktiren bir yönetici ya
görülmektedir. Ancak, eylemin niyetli yapılması da da sınıf içindeki tartışmalarda herhangi bir öğren-
sorunu çok fazla çözmemektedir. Bu kez de “Ki- ciyi sürekli önemsememe tavrı gösteren bir öğ-
şinin niyetini nasıl bilebiliriz?” sorusu karşımıza retmen saldırgan davranış göstermektedir. Bunlar
çıkmaktadır. Çünkü, niyeti, direkt olarak gözleye- pasif saldırganlık örnekleridir. “Pasif saldırganlık,
meyiz, sadece tahmin edebiliriz. hiçbir faaliyet yapılmamasına rağmen, karşıdakine
zarar vermeyi amaçlayan faaliyetsizlik” olarak ta-
nımlanmaktadır (Bilgin, 2000; s. 276).

151
Saldırganlık

Hem araçsal saldırganlık hem de düşmanca saldır-


ganlık niyetli yapılan eylemlerdir (Feldman, 1998).
Şiddet
Diğer kişiye fiziksel olarak zarar vermeyi Araçsal saldırganlık ve düşmanca saldırganlık
amaçlayan davranıştır. ayrımı, saldırgan bir davranışın arkasında yatan ne-
deni anlamamız için bir dereceye kadar yararını gör-
düğümüz bir ayrımdır. Ancak, çoğu zaman bu iki
saldırganlık türü birbirine karıştığından, ayrım zor-
Pasif Saldırganlık laşmaktadır. Örneğin bazı spor dallarında, özellikle
Diğer kişiye zarar vermeyi ya da onu incit- futbol, basketbol gibi oyuncular arasında fiziksel
meyi amaçlayan faaliyetsizlik halidir. temasın olduğu spor dallarında, saldırganlık başlan-
gıçta araçsal bir şekilde ortaya çıkmakta, ancak bu-
nun rakip oyuncuda kızgınlık ve öfke yaratması so-
Saldırganlığı daha iyi anlamak için başka bir ay- nucu düşmanca saldırganlığa dönüşmektedir. Yine
rım daha yapmak gereklidir: Araçsal saldırganlık bazı durumlarda saldırgan davranışımızın altındaki
ve düşmanca saldırganlık. Araçsal saldırganlık, de- düşmanlık duygularını gizleyerek, davranışımızı bir
ğerli bir hedefe ulaşmayı sağlamak üzere gerçekleşti- takım araçsal güdülerle açıklamaya çalışırız; “Canı-
rilen zarar verme ya da incitme eylemidir. Büyük bir nı acıtmak istemiyordum; ama emredilmişti”, “Ya
mirasa konmak için kişinin akrabasını öldürmesi, ben ya o idi, başka seçim şansım yoktu.”, “Paraya
profesyonel bir boksörün rakibine vurması, bir hır- çok ihtiyacım vardı, bu yüzden onu vurmak zorun-
sızın girdiği evin sahibine vurması ya da futbolda daydım” (Bilgin, 2000).
rakip oyuncunun gol atmasını engelleme araçsal
Son olarak, bazı sosyal psikologların (Baron
saldırganlık örnekleridir. Bütün bu davranışlarda
ve Byrne, 2000; Taylor, Peplau ve Sears, 2000),
karşıdakine zarar verme niyeti vardır, ama ana amaç
saldırgan davranışları toplumsal normlara uygun-
saldırganlık yoluyla hedefe ulaşmaktır. Temel olarak
luğu açısından belirli sınıflara ayırma çabaların-
boksör kazanmak, hırsız yakalanmamak ve futbolcu
dan da söz edilmelidir. Saldırgan davranışların bir
golü engellemek için saldırganlık gösterir.
kısmı toplumsal normlara uygun olarak görülür
ve onaylanırken, diğerleri normlara uygun olarak
görülmezler ve toplum tarafından onaylanmazlar.
Araçsal Saldırganlık Aslında saldırganlığın hep kötü bir davranış biçimi
Kişi tarafından değerli görülen bir amaca olduğunu biliriz, ama bazı durumlarda onu onayla-
ulaşmak için rız da. Polisin kamu güvenliğini koruma görevinde,
gösterilen saldırganlıktır. bir suçluyu vurması nedeniyle alkışlanması en sık
karşılaşılan örnektir. Yukarıda verilen polisin davra-
nışı da belki başka bir örnek olabilir. Bu saldırganlık
biçimine özgeci saldırganlık, yani toplumca onay-
Düşmanca Saldırganlık lanan saldırganlık adı verilmektedir. Diğer yandan,
Amacı diğer kişiye zarar verme ya da onu suikast, dövme, cinayet, saldırı gibi davranışlar açık-
incitmek olan saldırganlıktır. ça toplumsal normları çiğneyen davranışlardır. Bu
tarz davranışlar toplum tarafından onaylanmadığı
için antisosyal saldırganlık olarak adlandırılmak-
Araçsal saldırganlığın tam tersine, düşmanca tadır. Aslında toplumsal yaşamda onaylanan pek
saldırganlıkta, amacın kendisi karşıdakine zarar çok saldırganlık biçimi bulunmaktadır. Yasaları uy-
vermek ya da onu incitmektir. Bu saldırganlık bi- gulamaya ve desteklemeye yönelik eylemler, uygun
çiminde hedef sevilmeyen ya da nefret edilen biri- anababa disiplini, ya da savaş sırasında komutanın
dir. Bu yüzden, düşmanca saldırganlık öfke ya da emirlerine uyma uygun hatta gerekli görülmekte-
kızgınlık duygusuyla birlikte ortaya çıkmaktadır. dir. Bir de özgeci saldırganlık ile antisosyal saldır-
Adamın tartışma esnasında öfkelenip eşine bağır- ganlık arasında bir yere yerleştirilebilecek ve izin
ması ya da vurması ya da bir kahvehanede veya bir verilmiş saldırganlık olarak adlandırılan başka
kumarhanede hileli kart ya da zardan dolayı patlak bir saldırganlık biçimi daha tanımlanmaktadır. Bir
veren bir kavga düşmanca saldırganlık örnekleridir. kişinin kendini savunma amacıyla karşısındakinin

152
Sosyal Psikoloji I

saldırganlığına karşılık vermesi, bir kadının kendine Bu iki görüş arasındaki çatışma yüzyıllardır süregel-
tecavüze yeltenen bir adama engel olmak için saldır- mektedir (Aronson, Wilson ve Akert, 1999). Aşağı-
ması özgeci saldırganlık olarak değerlendirilmeyebi- da saldırganlığın doğuştan getirildiğini ileri süren iki
lir ama toplum kurallarının sınırları dahilindedir kuramsal yaklaşıma ve bunun karşıtı olarak, saldır-
ve çok da kötü olarak görülmez (Baron ve Byrne, ganlığın öğrenilmiş bir davranış olduğunu ileri süren
2000; Taylor, Peplau ve Sears, 2000). sosyal öğrenme yaklaşımına yer verilmiştir.
Aslında bugün pek çok sosyal psikolog bu iki
görüş arasındaki çatışmanın yanlış olduğunu ve sal-
Özgeci Saldırganlık dırganlığın doğuştan mı getirildiği ya da sonradan
Toplumsal normlara uygun olarak görü- mı öğrenildiği sorusunun reddedilmesi gerektiğini
len ve toplum tarafından onaylanan sal- ileri sürmektedirler. Saldırgan davranışların sadece
dırganlıktır. doğuştan gelen içgüdülerden kaynaklandığı ya da
bütün saldırgan davranışların öğrenildiği görüşünün
fazlasıyla basitleştirilmiş olduğu, gerçeğin muhteme-
len bu iki görüşün arasında bir yerde olduğu düşü-
Antisosyal Saldırganlık nülmektedir. Doğuştan getirdiğimiz genetik etmen-
Toplumsal normları çiğneyen ve toplumca ler, belirli durumlarda saldırgan dürtülerimizi ortaya
onaylanmayan saldırganlıktır. çıkarıyor olabilir; ama gerçekte bunu davranışa dö-
nüştürüp dönüştürmememiz, bu eylemin o ortamda
sosyal olarak ne kadar uygun gördüğümüze bağlıdır.
Bir sosyal ortamda hangi davranışın uygun hangi
İzin Verilmiş Saldırganlık davranışın uygun olmadığı konusundaki beceri ise
Toplum kurallarının sınırları içinde olan ve doğuştan getirilmez, öğrenilir (Feldman, 1998).
açık bir onay verilmese de toplum tarafın- Özetle, saldırgan eylemin gerçekte gösterilip
dan meşru olarak algılanan saldırganlıktır. gösterilmeyeceği, doğuştan gelen yatkınlıklar, çe-
şitli öğrenilmiş ketleyici tepkiler ve sosyal ortamın
özellikleri arasındaki karmaşık etkileşime bağlıdır (
Aronson, Wilson ve Akert, 1999).
1
sıra sizde
Bilindiği üzere, güvenlik güçlerinin, toplum
İçgüdüsel Yaklaşımlar
güvenliğini ve toplam huzurunu sağlarken Saldırganlıkla ilgili ilk kuramsal gelişme, saldır-
“güç kullanma” yetkisi bulunmaktadır. Sizce gan davranışı, insan ve hayvan doğasının doğuştan
yukarıda verilen tanım ve kavramsal ayrımlar gelen, genetik kökenli bir içgüdünün dışavurumu
çerçevesinde, Türkiye’de güvenlik güçlerinin olarak gören anlayıştır. Freud’un psikanaliz çerçe-
kişi ya da kitleler üzerindeki çeşitli tarzlarda- vesinde geliştirdiği bu kuram, insanlarda ikili bir
ki güç kullanımının saldırganlık ve/veya şid- içgüdü olduğunu savunur. Buna göre, bireyin dav-
det sayılabileceği durumlar var mıdır? Varsa ranışı, iki temel güç tarafından yönetilir: Yaşam iç-
bunlar çoğunlukla araçsal mı yoksa düşman- güdüsü (eros) ve ölüm içgüdüsü (thanatos). Eros,
ca mıdır? Eğer böyle bir şeyin olmadığını dü- kişileri haz aramaya ve isteklerini gerçekleştirmeye
şünüyorsanız, o zaman aynı soruları polisin yönlendirirken, thanatos benlik-yıkımına yöneltir.
insan hakları ihlalleri kapsamında tartışınız. Bu iki içgüdü, kişinin içinde hiç bitmeyen bir psi-
kolojik çatışma yaratır. Bu çatışma, yıkıcı gücün,
kişinin kendinden diğerlerine yöneltilmesiyle çö-
SALDIRGANLIĞIN KÖKENLERİ zülür. Böylece, birey diğer bir kişiye saldırgan dav-
ranarak, kendi psikolojik dengesini korumuş olur.
Bilim insanları, filozoflar ve diğer tüm düşünür-
Bu kurama göre, saldırganlık insan doğasının kaçı-
ler saldırganlığın doğuştan gelen içgüdüsel bir dav-
nılmaz bir parçasıdır ve bireyin kontrolü dışındadır
ranış mı, yoksa öğrenilmiş bir davranış mı olduğu
(Mummendy, 1996).
konusunda tam bir görüşbirliğine varamamışlardır.

153
Saldırganlık

Saldırgan davranışların kökenini biyolojik bir edilebilir bir saldırganlık biçimi olarak spor, özel-
içgüdünün varlığına bağlayanlar yalnız psikanaliz- likle de yarışmacı sporlar bir emniyet sübabı ola-
ciler değildir. Saldırganlığı hayvan davranışlarını rak önerilmiştir. Etologların ketleme anlayışından
gözlemleyerek inceleyen etologlar (hayvan davra- farklı olarak, psikanalizde ketlemeler çevreyle etki-
nışlarını doğal ortamlarında gözleyen araştırmacı- leşim içinde geliştirilir; bunlar, bireyin ilk yaşlarda-
lar), saldırganlığın evrim süreci içinde önemli bir ki aile ilişkileri ve daha sonra süperegonun gelişimi
işlevi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşıma ve toplumsal olarak kültürleşme sürecinin sonucu
göre, saldırgan davranış, türün en güçlü ve genetik olarak kazanılırlar. İnsanın saldırgan dürtülerinden
olarak en uygunlarının hayatta kalmasını sağlaya- kurtulması mümkün değildir; ama bu enerji başka
rak, türlerin evrimsel gelişiminde uyumsal bir işlev kanallara yöneltilebilir (Krahè, 1996).
görmektedir. Saldırganlığı içgüdü temelinde açıklayan yakla-
Bu yaklaşım, her ne kadar hayvan davranışları- şımlar, araştırmacılar tarafından başta içgüdülerin
na odaklanmışsa da, insan davranışlarını açıklamak gözlenemeyeceği, dolayısıyla varlıklarının kanıtla-
için de kullanılmakta ve bu yüzden eleştirilmekte- namayacağı gerekçesi olmak üzere pek çok gerekçe
dir. Organizmanın sürekli saldırgan enerjiyi birik- yüzünden eleştirilmiştir.
tirdiğini varsayan bu görüşte, insanın psikolojisi
hidrolik bir modele benzetilmiştir. Sürekli kayna- Sosyal Öğrenme Yaklaşımı
yan bir kazanda biriken buhar, azar azar serbest bı-
Saldırgan davranışı insan doğasının kaçınılmaz
rakılmalıdır. Eğer buharın dışarı çıkmasını sağlayan
bir dışavurumu olarak kabul eden görüşlerin tersi-
emniyet sübabı devre dışı bırakılırsa, basınç çok ar-
ne, sosyal öğrenme kuramına göre, saldırgan dav-
tacak ve buhar kendiliğinden ve daha şiddetli bir
ranış ve diğer tüm davranışlar, öğrenilmiş davranış-
biçimde dışarıya çıkacaktır (Akt. Krahe´, 1996).
lardır. Bir bisikleti kullanmayı, bir arabayı sürmeyi
Hem psikanalizciler hem de etologlar, saldır- nasıl öğreniyorsak, saldırgan davranış göstermeyi
ganlığı, insan doğasının kaçınılmaz bir özelliği ve saldırgan davranışı ketlemeyi (göstermemeyi) de
olarak görmüşlerdir. Ancak etologlar saldırganlığı, aynı şekilde öğreniyoruz (Brewer ve Crano, 1994).
uyum sağlayıcı bir davranış olarak görürken, psi- Bu görüşe göre, saldırgan davranışı öğrenmenin en
kanalizciler saldırganlığı yıkıcı dürtülerin temsilcisi temel yolu, bireyin bu tür davranışlarının direkt
olarak görmektedirler. Buna bağlı olarak da, sal- olarak pekiştirilmesidir. Pekiştirme, bireyin sal-
dırganlığın nasıl azaltılacağı ya da bertaraf edile- dırgan davranışının ödüllendirilerek, tekrar yapma
ceği sorusuna verdikleri yanıtlar farklıdır. Etolojik olasılığını arttırma anlamına gelmektedir. Örneğin
görüşe göre, saldırganlık gibi saldırganlığı ketleme okuldan eve gözyaşları içinde gelen küçük bir oğlan
de içgüdüseldir. Evrim süreci boyunca kendi türle- çocuğunu düşünün. Arkadaşının ona vurduğunu
rini yok etmelerini önleyen birtakım ket vurmalar ağlayarak anlatan çocuğa babası, neden onun da
geliştirmiş olan hayvanlar, saldırganlığı yararlı bir arkadaşına vurmadığını, yani karşılık vermediğini
şekilde kullanmışlardır. Ama, insanlar çoğunlukla sorar ve oğluna kızar. Bir dahaki sefere okuldan eve
uzaktan kullanılan ve anında ölüme yol açabilecek burnu kanamış ama zafer kazanmış edasıyla gelen
çok güçlü silahlar geliştirmişlerdir. Tüm dövüş- çocuk, babasından arkadaşına vurduğu için övgü
ler sadece elle ya da fiziksel olarak, en ufak bir taş dolu sözler işitir. Bu örnek, intikam temelinde gös-
parçası ya da sopa kullanmaksızın yapılsaydı, belki terilen saldırganlığın çok yaygın görülen öğrenilme
insanlar da türlerinin yok olmasını önleyecek ketle- biçimidir (Taylor, Peplau ve Sears, 2000). Anaoku-
meler geliştirebilirdi. Etolojik görüş açısından, eğer lundaki çocuklar, bir kez, arkadaşlarının oyuncak-
saldırganlık doğuştan gelen ve çıkış arayan bir içgü- larla birlikte oynama önerisine saldırgan bir şekilde
düyse, o zaman, daha barışçı bir toplum için, sal- tepki verince, en güzel oyuncaklarla tek başlarına
dırgan enerjinin sosyal olarak kabul edilebilir yol- oynayabileceklerini öğrenmişlerse, artık oyuncak-
larla boşaltılması, yıkıcı saldırganlıktan kaçınmak larla tek başlarına oynamak için aynı saldırgan tep-
için çok önem taşımaktadır. Sosyal olarak kabul kileri tekrar göstereceklerdir (Feldman, 1998).

154
Sosyal Psikoloji I

Sosyal Öğrenme Kuramı 2


Sosyal davranışların direkt pekiştirme ve sıra sizde
model alma yoluyla öğrenildiğini öne sü- Saldırganlığın doğuştan mı getirildiği yoksa
ren kuramsal yaklaşımdır. sonradan mı kazanıldığı neden önemlidir,
tartışınız.

Pekiştirme SALDIRGANLIĞIN SOSYAL,


Davranışı izleyen ve organizma üzerinde DURUMSAL VE KİŞİSEL
hoşa gidici bir etki yaratarak, davranışın BELİRLEYİCİLERİ
tekrar olma olasılığını arttıran uyarıcıların
verilmesidir.
Sosyal Belirleyiciler: Engellenme,
Tahrik ve Medyada Şiddet
Saldırgan davranış, sadece direkt pekiştirme
(kişinin kendi yaptığı davranışın ödüllendirilmesi)
yoluyla öğrenilmez. Saldırganlık dolaylı yollarla da Engellenme
pekiştirilebilir. Bu yollardan biri, model alarak öğ- Sizi muhtemelen terfi ettirecek çok önemli bir
renme ya da taklittir. Bazı sosyal psikologlara göre iş toplantınız var. Tam vaktinde, hatta toplantıdan
saldırgan davranışın en önemli öğrenilme yolu, sal- biraz önce işyerinde olmak istiyorsunuz. Sabah
dırgan bir modelin gözlemlenmesi ile gerçekleşir. erkenden kalkıp tüm hazırlığınızı yapıp arabanıza
Model, davranışının taklit edildiği ve uygun dav- biniyorsunuz. Bir süre gittikten sonra dikkatsiz bir
ranış için rehber olarak alınan kişidir. Anaokulu sürücü gelip arabanıza çarpıyor ve polisin gelip za-
çocukları ile yapılan klasik bir deneyde, çocukla- bıt tutması ve diğer işlemler için beklemek zorunda
rın, gözledikleri saldırgan davranışı hiçbir ödüllen- kalıyorsunuz. Artık büyük olasılıkla toplantıya geç
dirme olmaksızın bile taklit ettikleri görülmüştür kalacaksınız. Kendinizi nasıl hissedersiniz?
(Akt. Brewer ve Crano, 1994; Feldman, 1998). Yukarıda verilen örnekte yaşanılan engellenme
Eğer gözlenen yetişkin model; 1- Gösterdiği sal- ve öfke duygusu bir hayli yoğundur. Ama bazen
dırgan davranış için ödüllendirilmişse, 2- Çocukla günlük yaşamımızda çok daha küçük olaylarda bile
aynı cinsiyetten ise ve 3- Çocuğun daha önce yakın engellenme duygusunu yaşarız. Bankamatik kuy-
ilişki içinde oldukları kimseler (anababa veya öğ- ruğunda olduğunuzu, para çekmek zorunda oldu-
retmen ya da diğer sevilen yakınlar) ise, çocukların ğunuzu ve üstüne üstlük çok da aceleniz olduğunu
modeli daha çok taklit ettikleri görülmüştür (Tay- farz edin. Büyük bir sabırla sıranın size gelmesini
lor, Peplau ve Sears, 2000). bekliyorsunuz ve sıra tam size geldiğinde ekranda
“Hizmet dışıdır” yazısını okuyorsunuz. Belki yu-
karıdaki gibi meslek kariyerinizi etkileyecek denli
önemli bir toplantıyı kaçırmıyorsunuz; ama gene
Model Alarak Öğrenme
de hatırı sayılır bir engellenme duygusu yaşadığınız
Değer verilen kişilerin davranışlarını göz-
muhakkak.
lemleyerek öğrenmedir.
Hiç kuşkusuz saldırganlığın en önemli nedeni
engellenmedir (Engellenme, kişinin amaca yönelik
davranışının dışsal olarak bloke edilmesi demektir).
Bu konudaki en önemli kuramlaştırma 1930’lu yıl-
Model
larda ortaya atılan engellenme-saldırganlık mo-
Davranışının taklit edildiği ve uygun dav-
delidir. Saldırganlığı içgüdü kuramlarından farklı
ranış için rehber olarak alınan kişidir.
bir biçimde açıklayan engellenme-saldırganlık mo-
delinde, saldırganlık bir dürtü olarak görülmüştür.
Bir içgüdünün tersine, dürtü her zaman varolan,
sürekli artan bir enerji kaynağı değildir. Dürtü, or-

155
Saldırganlık

ganizmanın yaşamsal bir ihtiyacı tatmin edilmedi- yol açabileceği ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre,
ğinde ortaya çıktığından, yoksunluğu sona erdirici saldırganlığa yol açan şey, engellenmenin kendisi
bir güç olarak hizmet eder. Yetersiz besinin açlık, değil, engellenmenin yarattığı olumsuz duygular-
yetersiz suyun susuzluk dürtüsünü ortaya çıkardığı dır. Engellenme yaşantısı, bireyde öfke, düşmanlık
gibi, engellenme de saldırganlık dürtüsünü ortaya ya da rahatsızlık duyguları hissetmesine yol açacak
çıkarır. ve bu duygular da saldırganlıkla ilgili daha önceki
yaşantıları ve saldırganlığa eşlik eden fiziksel tep-
kileri harekete geçirecektir. Bu bilişsel sürecin so-
Engellenme nunda saldırgan davranışın gösterilmesi çevresel
Engellenme, kişinin amaca yönelik davra- koşullara bağlıdır. Eğer saldırganlığı destekleyen
nışının dışsal olarak bloke edilmesidir. bazı unsurlar çevrede varsa, örneğin bir silah ya da
saldırgan davranan başka biri, saldırgan davranışın
gösterilme olasılığı yüksektir (Feldman, 1998).
Son olarak, engellenmenin, ancak belirli koşul-
Engellenme-Saldırganlık Modeli lar altında saldırganlığın ortaya çıkmasında büyük
Engellenmenin, saldırganlığın güçlü bir bir rol oynadığını eklemek gereklidir. Eğer engel-
belirleyicisi olduğunu öne süren kuramsal lenme birey tarafından bir niyetin sonucu olarak
yaklaşımdır. algılanırsa, haksız, keyfi ve gayrimeşru bir uygula-
ma sonucunda olduğu düşünülürse, saldırgan dav-
ranışa yol açma olasılığı büyüktür. İşyerinde yüksek
Engellenme-saldırganlık modelini ortaya atan performansı olan ve iyi bir terfi bekleyen bir kadın
araştırmacılar, ölüm içgüdüsünü ya da saldırganlı- çalışanın, beklediğinden çok daha az bir terfi ile
ğa ilişkin özgül, doğuştan gelen içgüdü kavramını ödüllendirilmesi, kadında yöneticilere ya da şirkete
reddetmişlerdir. İlk ortaya atılan orijinal modelde, ya da kuruma karşı düşmanca düşünceler, öfke ve
saldırganlığın her zaman engellenmeden kaynak- intikam hisleri yaratabilir (Baron ve Byrne, 2000).
landığı, engellenmenin de her zaman saldırgan
davranışa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu ilk mo- Tahrik
del, daha sonraları pek çok araştırmacı tarafından Saldırganlığın muhtemelen en meşru görüldü-
eleştirilmiştir. Zira çok açık bir biçimde engellen- ğü durumlar, saldırgan davranışın tahrik sonucu
menin her zaman saldırganlığa yol açmadığı, en- göstermiş olduğu durumlardır.
gellenen insanın saldırganlıktan başka tepkiler de
gösterebileceği görülmüştür. Örneğin işsiz kaldığı Saldırganlık sıklıkla fiziksel ya da sözel tahrik
için engellenme yaşayan bir insan, saldırgan dav- sonucu ortaya çıkmaktadır. Saldırgan davranış söz
ranışlar göstermek yerine umutsuzluk, üzüntü konusu olduğunda, bireyler arasında karşılıklılık
tepkileri gösterebilir ya da depresyona girebilir. ilkesi geçerlidir. Bir yanağına vurana diğer yana-
Ya da tüm bu tepkiler yerine, engellenme yaşadığı ğını dönmektense, insanlar “dişe diş, göze göz”
problemi çözmeye çalışır; gidip kendine başka bir intikam almayı istemektedirler. Genellikle, karşı-
iş aramaya başlayabilir ya da bilgisayar veya yaban- mızdakine bize verdiği kadar acı vermek hatta ger-
cı dil kurslarına gidip yeterliliğini arttırma kararı çekten kötü niyetli olduğuna inanıyorsak bize çek-
verebilir. Benzer şekilde, her saldırgan davranışın tirdiğinden daha fazlasını çektirmek isteriz (Baron
engellenme nedeniyle ortaya çıkmadığı da çok ve Byrne, 2000).
açıktır. Örneğin, saldırgan bir davranış gösteren Kişiler tahrike her zaman saldırganlıkla karşılık
asker, bunu engellenme yaşadığı için değil, komu- vermezler. Saldırganlığın karşılığını saldırganlıkla
tanı emir verdiği için yapmaktadır. Ya da boksör, vermek, tahrikin ne kadar niyetli bir davranış ola-
rakibine engellendiği için değil, ödülü kazanmak rak algılandığına bağlıdır; eğer yapılan davranışın
için vurmaktadır. kasti olmadığına ikna olursak, o zaman saldırgan-
Engellenme-saldırganlık modeli son zamanlar- lıkla karşılık vermeyiz, aslında bu durumda muhte-
da yeniden yorumlanmış ve engellenmenin kişide melen olayı, tahrik olarak algılamaktan da vazgeçe-
yarattığı olumsuz duygular ölçüsünde saldırganlığa riz. (Aronson, Wilson ve Akert, 1999).

156
Sosyal Psikoloji I

Saldırgan davranışın en sık rastlanan nedenle- dan, gerçek yaşam ortamlarında gerçekleştirilen alan
rinden biri tahrik olsa da, yukarıda da belirtildiği deneyleri, genel olarak, medyadaki şiddetin kişiler
üzere, tahrik her zaman saldırganlığa yol açmaz. arasındaki saldırganlık üzerinde sadece orta derecede
Sözel ya da fiziksel olarak tahrik edilen bir kişi sal- bir etkisi olduğunu göstermektedir (Taylor, Peplau
dırganlık yerine farklı tepkiler verebilir. Örneğin, ve Sears, 2000).
tahrik eden kendinden güçlü biriyse, kişi, tahrikin Bu alandaki çalışmaları toplu bir biçimde de-
gerçekten var olduğunu inkar edebilir. Ya da kafa- ğerlendiren sosyal psikologlar, genelde, şu yorumu
sında tahriki yeniden tanımlayabilir; bunu kendini yapmaktadırlar: Saldırgan davranışı ortaya çıkar-
ne kadar kontrol edebilen bir kişi olduğunu veya mak için medya şiddeti yeterli bir etmen değildir.
diğerlerine anlayışla yaklaşan biri olduğunu göster- Yani, tek başına medyada şiddeti izlemek saldırgan
me fırsatı ya da belki barışa bağlılığının sınanması davranışı ortaya çıkarmamaktadır. Diğer yandan
olarak görebilir. Burada önemli olan nokta, tahri- saldırgan davranışın gösterilmesi için medyadaki
ke ne tür tepkilerin verildiği değil, tahrike zorunlu şiddeti izlemek gerekli de değildir. Diğer bir de-
olarak saldırgan tepki verilmeyişini vurgulamaktır yişle, böyle bir şiddete tanık olmaksızın da insan-
(Bilgin, 2000). lar şiddet sergileyebilmektedirler. Ancak, sonuçta,
bütün bu belirsizliğe rağmen, medyadaki şiddete
Medyada Şiddet maruz kalmak ve saldırgan davranış göstermek ara-
sındaki ilişki şöyle ifade edilmektedir: Medyadaki
Televizyon programları ve sinema filmlerini çok
şiddete maruz kalmak, bazı insanların bazı saldır-
sistematik olmayan bir inceleme bile, bize, bu ile-
gan davranışları sergilemesine etki eden etmenler-
tişim araçlarının bol miktarda, uzun süreli ve çok
den sadece biridir (Baron ve Byrne, 2000; Taylor,
canlı şiddet sahneleri içerdiğini göstermeye yete-
Peplau ve Sears, 2000; Hogg ve Vaughan, 1995).
cektir. Görsel medyada tanık olduğumuz şiddetin,
gerçek hayatta karşılaştığımızdan çok daha fazla Medyadaki şiddetin etkileri konusundaki araş-
olduğu ifade edilmektedir (Baron ve Byrne, 2000). tırmalar, çok anlaşılabilir nedenlerle, çocuklar üze-
rinde yoğunlaşmıştır. Araştırmacılar, şiddet içerikli
Kitle iletişim araçlarının özellikle de, görsel
program izlemenin, saldırgan eğilimli çocuklarda,
olanlarının saldırgan davranış üzerindeki etkisi sos-
saldırganlıklarını dışarı vurmak için bir zemin
yal psikolojide en çok tartışılan konuların başında
oluşturabileceğini ifade etmektedirler. Bundan da
gelmektedir. Bu konuda yirmi yıldan daha uzun
önemlisi, şiddet içerikli tek bir film izlemenin de-
bir süredir, deneysel ve korelasyonel olmak üzere
ğil ama uzun bir dönem boyunca pek çok şiddet
yüzlerce çalışma yapılmış ve halen de yapılmaya
içerikli film izlemenin, saldırganlığa eğilimi ol-
devam edilmektedir. Bu araştırmalarda temel ola-
mayan çocuklarda bile saldırganlığı arttırabileceği
rak yanıtı aranan soru şudur: Şiddet içeren görsel
bildirilmektedir. Ayrıca, araştırmacılar, medyadaki
materyalleri (filmler, diziler, çizgi filmler, gerçek
şiddetin sadece çocukları değil yetişkinleri de et-
hayattan kesitler, belgeseller vb.) izlemek çocuklar
kilediğini belirtmektedirler (Aronson, Wilson ve
ve/veya yetişkinlerdeki saldırganlığın artmasına ne-
Akert, 1999).
den olur mu?
Medyadaki şiddetin, izleyicilerin saldırganlığı
Medyadaki şiddetin etkisini gösteren kanıtlar,
üzerindeki etkileri çeşitli yollarla gerçekleşmektedir.
üç farklı yöntemle yapılan araştırmalardan elde edil-
Birincisi, şiddet içerikli film ve programları izleme
miştir; laboratuvar deneyleri, korelasyonel surveyler
yoluyla, izleyiciler yeni saldırganlık teknikleri öğ-
ve alan deneyleri. Laboratuvar çalışmaları, çok ke-
renebilirler. Örneğin, yetişkin izleyiciler, hırsızlık,
sin olmasa da, medyada gözlenen şiddetin saldırgan
cinayet, uçak kaçırma vb. gibi şiddet eylemlerine
davranışı arttırma eğiliminde olduğunu göstermiş-
ilişkin daha önce hiç akıllarına gelmeyen tuhaf ya
tir. Korelasyonel çalışmaların büyük bir çoğunluğu,
da ustaca yöntemleri öğrenebilir ve belki de bunu
çocukların şiddet içeren televizyon programlarından
uygulamaya kalkışabilirler. Medyadaki şiddeti izle-
hoşlanmaları ile sergiledikleri saldırgan davranışlar
menin ikinci etkisi, duyarsızlaştırma etkisi olarak
arasında orta derecede olumlu bir ilişki elde etmişler-
adlandırılmaktadır. Çok gerçekçi şiddet sahneleri
dir. Yani, şiddet içerikli televizyon programlarından
izledikten sonra, insanlar kurbanın çektiği acıya du-
hoşlanan çocukların saldırgan davranma olasılıkları-
yarsızlaşmaya başlamakta ve daha önce gösterdikleri
nın daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Diğer yan-
duygusal tepkiler azalmaya başlamaktadır. Şiddete

157
Saldırganlık

duyarsızlaşmanın, insanların kendilerinde saldır- tedir. Sadece bu koşullarda, birey şiddete eğilimli
ganlığa ilişkin sınırlamaları da gevşetebileceği düşü- ise, daha saldırgan hale gelecek ya da duygusal bir
nülmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar kişiyse daha da duygusallaşacaktır. Benzer şekilde,
medyadaki şiddetin üçüncü bir etki biçimini daha alkollüyken engellenme hisseden ya da tahrik edi-
ortaya çıkarmıştır. Buna göre, medyada şiddeti iz- len bir kişinin saldırgan davranışlar üzerindeki ket-
lemek, şiddet sahnelerinin kişide düşmanca duygu- lemeleri daha zayıftır (Aronson, Wilson ve Akert,
ların daha öne çıkmasına ve bu duygulara bilinçte 1999).
kolayca ulaşılmasına yol açmaktadır. Düşmanca
duygular bu kadar kolay ulaşılabilir olduğunda, en
küçük fırsatta bilince gelmeleri ve kişinin davranış-
Yüksek Sıcaklık
larını etkilemesi zor değildir. Sürekli şiddet sahne- Genellikle sıcaklığın yüksek olduğu zamanlarda
leri izlemek, belki bu etkiyi daha da güçlendiriyor insanların, havanın etkisiyle de daha kolay öfkeye
olabilir (Baron ve Byrne, 2000). kapıldıkları ve saldırgan davrandıkları düşünül-
mektedir. Bu bağlamda, sosyal psikologlar, “Yük-
sek sıcaklık ve saldırganlık arasında bir ilişki var
mı?” sorusuna yanıt aramışlardır. Bazı laboratuvar
Duyarsızlaştırma Etkisi
çalışmaları sıcak havanın sadece belirli bir noktaya
Uzun süre şiddeti izleme sonucunda, bi-
kadar saldırganlığı arttırdığını, ancak o noktadan
reyin acı çeken insanlara karşı duyarsız-
sonra saldırganlığı arttırmayıp azalttığını göster-
laşması ve eskiye oranla daha az duygusal
miştir (Baron ve Byrne, 2000; Feldman, 1998).
tepkiler vermesidir.
Ancak sıcaklıkla saldırganlık arasındaki bu ilişki-
ye ilişkin kanıtlar çok net değildir. Dolayısıyla, bu
Durumsal Belirleyiciler: Alkol ve konuda kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Yüksek
Yüksek Sıcaklık sıcaklıkla saldırganlık arasında nasıl bir ilişki oldu-
ğunun bilinmesi önemlidir, zira küresel ölçekte bir
ısınmadan söz ediyorsak, belki de şiddetin daha da
Alkol artış göstereceği yıllara tanık olabiliriz (Baron ve
Bilindiği üzere, alkollü içkiler saldırganlık da da- Byrne, 2000).
hil olmak üzere toplum tarafından onaylanmayan Fiziksel çevrenin sıcaklığı kadar kalabalık ve
davranışlar üzerindeki ketlemeleri gevşetmektedir. hava kirliliği gibi diğer durumsal etmenler de sal-
Rastgele gözlemler bile alkol tüketimi ile saldırgan- dırganlığın ortaya çıkışını etkilemektedir. Hem
lık arasında bir ilişki olduğunu düşündürtmekte- insanlarda hem de hayvanlarda kalabalığın saldır-
dir. Bar, gece kulübü veya gazino gibi alkollü içki- gan davranışı arttırdığı bulunmuştur. Genel olarak
lerin tüketildiği eğlence yerlerinde kavgaların bolca hava kirliliğinin de saldırganlıkta artışa yol açtığı
çıkması bir tesadüf değildir. Bu sıradan gözlemlerle bildirilmektedir (Feldman, 1998).
edindiğimiz izlenim, istatistiksel veriler tarafından
doğrulanmaktadır. Cinayet, saldırı ve diğer suçlar-
dan dolayı tutuklanan kişilerin % 75’inin yakalan- Kişisel Belirleyiciler: Kişilik ve
dıklarında alkollü olduğu bildirilmektedir. Diğer Cinsiyet Farklılıkları
yandan deneysel çalışmalar da, alkol alan kişilerin
almayanlara göre, tahriklere, şiddet içeren davra-
Kişilik
nışlarla karşılık verdikleri görülmüştür (Aronson,
Wilson ve Akert, 1999). İnsanlar, bazı kişilerin diğerlerinden daha sal-
dırgan olduğunu, bunun da “saldırgan kişilik”ten
Alkol alan kişilerde saldırganlığın otomatik ola-
kaynaklandığını düşünme eğilimindedirler. Saldır-
rak arttığını söylemek pek mümkün değildir; aynı
ganlıkla ilişkili olduğu varsayılan kişilik özellikle-
şekilde bütün alkol alan kişiler kavga çıkarmak için
rinden birisi sosyal onay ihtiyacıdır. Diğerlerinin
fırsat da kollamazlar. Daha ziyade çalışmalar, alko-
onayını isteyen bireylerin reddedilme (itilme) kor-
lün ketlemeyi gevşetici bir etkisi olduğunu, sosyal
kusu nedeniyle saldırgan davranışlardan kaçınacak-
ketlemeleri azaltarak, davranışlarımız konusunda-
ları tahmin edilmektedir (Bilgin, 2000).
ki özeni de azaltmamıza yol açtığını göstermek-

158
Sosyal Psikoloji I

Kişiliğin saldırganlığı etkilediğine ilişkin en çar- Cinsiyet Farklılıkları


pıcı bulgu, araştırmacıların yaptıkları çalışmalar Saldırganlık söz konusu edildiğinde, sorulacak
sonunda A tipi kişilik adı verilen bir davranış bi- en önemli sorulardan biri, saldırganlık açısından
çiminin varlığını ortaya koymuş olmalarıdır. A tipi kadınla erkek arasında farklılık olup olmadığıdır.
kişiliği olanların, aşırı rekabetçi, sürekli acelesi olan, Genel olarak erkeklerin kadınlardan daha saldır-
zamana karşı yarışan ve çok aktif kişiler oldukları ve gan olduğu yönünde kanıtlar mevcuttur (Baron ve
kalp hastalığına yatkın oldukları ifade edilmekte- Byrne, 2000; Hogg ve Vaughan, 1995).
dir. Bunların tam tersi özellikler ise B tipi kişilik adı
Cinsiyetlerin farklı biçimlerde sosyalleşmesi,
verilen davranış tarzını işaret etmektedir (Baron ve
saldırganlıkta görülen cinsiyete bağlı farklılıkların
Byrne, 2000).
önemli bir kaynağıdır. Modern toplumların çoğunda,
küçük yaşlardan itibaren erkek çocukların saldırgan
davranış göstermesi, kız çocuklarınınkine göre daha
A Tipi Kişilik fazla teşvik edilmektedir. Kız çocuklar saldırgan dav-
Yüksek düzeyde rekabetçilik, zamanla ranış gösterdiğinde ise, aileler bunun önüne geçmek
yarışma ve düşmanlık içeren bir kişilik için çaba harcamaktadırlar (Hogg ve Vaughan, 1995).
örüntüsüdür.
Cinsiyet açısından saldırganlıkta bir farklılık
olup olmadığına ilişkin araştırma sonuçları, ilk ba-
A tipi insanların stresliyken diğerleriyle değil tek kışta erkeklerin kadınlardan daha saldırgan olduğu-
başına çalışmayı tercih ettikleri, zira hem yetersiz- nu doğrulamaktadır. Fakat biraz daha yakından ba-
liklerini göstermekten kaçındıkları hem de durumu kınca, konunun daha karmaşık olduğu görülecektir.
kontrol altına alma istekleri olduğu belirtilmektedir.
Araştırma sonuçları özetle şöyledir (Baron ve
Bu kişilerin bu çalışma tarzlarıyla belki yaşamda bir
Byrne, 2000):
noktaya kadar başarılı olabilecekleri, ama bu kişilik
özelliklerinin hem kendileri hem de yakınlarındaki • Erkekler genel olarak kadınlardan hem
kişiler için yıkıcı etkileri olabileceği ileri sürülmekte- daha fazla saldırgan davranış göstermekte
dir. Nitekim, A tipi kişilik özelliklerine sahip insan- ama hem de daha fazla saldırganlığın hedefi
ların çocuk istismarına daha yatkın olduğu bildiril- olmaktadırlar. Ve cinsiyetler arasındaki bu
mektedir (Baron ve Bryne, 2000; Hogg ve Vaughan, farklılık ömür boyu sürmektedir.
1995). • Saldırganlık açısından iki cinsiyet arasındaki
A tipi kişilik özellikleri göz önüne alındığında, farklılık tahrik olmadığı durumda daha fazla-
bu özelliklere sahip olan kişilerin, B tipi kişiliği dır. Diğer bir deyişle, erkekler tahrik söz konu-
olanlara göre daha saldırgan oldukları kolayca tah- su olmadığında kadınlardan daha fazla saldır-
min edilebilir. Araştırmalar, yüksek düzeyde tes- gan davranış göstermektedirler. Ancak tahrik
teron hormonu (bir cinsiyet hormonu) ile A tipi varsa ve bu tahrik yoğunsa, kadınlar da erkek-
kişilik özelliklerinin saldırgan davranışı ortaya çı- ler kadar saldırgan davranış göstermektedirler.
karmada önemli bir rol oynadıklarını göstermiştir • Saldırganlık açısından iki cinsiyet arasında-
Son olarak, A tipi kişiliği olanların düşmanlık ki farklılık, saldırganlığın tipine göre değiş-
hisleriyle dolu oldukları için, araçsal saldırganlık- mektedir. Araştırmalar sonucunda, erkekle-
tan çok düşmanca saldırganlık gösterdikleri belir- rin direkt saldırganlığı (fiziksel saldırı, itme,
tilmektedir (Akt. Baron ve Byrne, 2000). hedefe bir şeyler atma vb.) kadınlara göre
daha fazla gösterdikleri bulunmuştur. Ka-
dınlar ise, dolaylı saldırganlığı erkeklerden
3 daha fazla göstermektedirler. Dolaylı saldır-
sıra sizde ganlık, hedef kişi hakkında çevreye söylen-
tiler yayma, hedefin arkasından dedikodu
Saldırganlığın bir kişilik özelliği olduğu gö-
yapma, hedef kişiyi zor durumda bırakacak
rüşünü toplumdaki çeşitli meslekleri düşü-
hikayeler uydurma vb. eylemleri içermek-
nerek tartışınız.
tedir. Son olarak cinsiyetler arası bu fark-
lılığın erken yaşlarda ortaya çıktığı ve farklı
kültürlerde gözlendiği de belirtilmektedir.

159
Saldırganlık

Peki, saldırgan eylemlerimizi, öfkemizin kay-


4 naklandığı kişiye yöneltirsek, daha sonraki saldırgan
sıra sizde davranışlarımızda bir azalma olur mu? Laboratuvar
Kadınlarla erkekler arasında saldırgan açısın-
deneyleri de gerçek yaşamda yapılan gözlemler de
dan görülen farklılıkları kadına yönelik şid-
bu tür durumlarda saldırganlığın azalma yerine art-
det bağlamında tartışınız.
tığını göstermiştir. Sonuç olarak arınma (katarsis)
kavramı, araştırmalar tarafından desteklenmemiştir
(Aronson, Wilson ve Akert, 1999; Feldman, 1998).
SALDIRGANLIĞI AZALTMA
Cezalandırma
Arınma (Katarsis) Saldırganlığı kontrol altına alma ya da azaltma
yollarından bir diğeri, saldırgan davranış göstereni
Saldırganlığın kökenlerine ilişkin kuramlardan
cezalandırmaktır. Ceza karmaşık bir olgudur; bir
hatırlanacağı üzere, psikanalizciler ve etologlara
yandan saldırgan davranışın sıklığını azalttığı söy-
göre, saldırgan eylemin başlaması içgüdüseldir;
lenebilir. Ama öte yandan, aşırı durumlarda ceza-
engellenme-saldırganlık modeline göre ise, saldır-
nın kendisi kolayca saldırgan bir biçim alabilece-
ganlık, bir kez uyarıldığında dışarı vurulması gere-
ğinden, aslında cezayı veren kişi, taklit edilecek bir
ken bir dürtüdür. Saldırganlığa ilişkin yaklaşımları
saldırgan davranış için model oluşturuyor olabilir.
farklı da olsa, üç kuram da saldırgan bir eylemin,
Bu nokta, cezalandırılan özellikle çocuklar oldu-
içsel olarak üretilen saldırganlık içgüdüsü veya dür-
ğunda büyük bir önem kazanmaktadır (Aronson,
tüsünü azaltmaya hizmet ettiğini ileri sürmektedir.
Wilson ve Akert, 1999).
Bu, arınma (katarsis) ilkesidir.
Toplumların büyük bir çoğunluğu, toplum ge-
nelinde şiddeti kontrol etmek için, saldırı, gasp,
cinayet, tecavüz gibi şiddet içeren suçlara uzun
Arınma
dönemli hapis cezaları veren bir adalet sistemi
Uyarılmış (harekete geçmiş) psişik enerji-
oluşturmuş, hatta bazılarında bazı suçlar (örneğin
nin harcanması ve sistemin tekrar psikolo-
adam öldürme) için ölüm cezası verilmesi, adalet
jik denge durumuna dönmesidir.
sisteminin bir parçası haline gelmiştir. Günlük ya-
şam düzeyinde ise, modern toplumlarda bile daha
Genellikle içimizde biriken ya da bir kez ha- son zamanlara kadar çocukları disipline sokmak
rekete geçen öfke duygusunu ya da saldırganlığı, için okullarda ve evde fiziksel ceza verilmesi meş-
daha zararsız bir biçimde boşaltırsak, rahatlayaca- ru ve yasal görülmekteydi (Feldman, 1998). Hatta
ğımızı düşünürüz. Popüler kültürde de, insanlara, Türkiye’de bu tür cezaların en azından evlerde ana
öfkeye kapılınca, bunu içinde tutmamaları tavsiye babalar tarafından uygulanmasının hâlâ meşru gö-
edilir, öfkenin bir şekilde dışarı atılmasının (bağır- rüldüğü söylenebilir.
mak, çığlık atmak, duvara bir şeyler fırlatmanın Cezanın veya misilleme tehdinin kısa bir süre
vb.) kişiye iyi geleceği varsayılır. için saldırgan davranışın ortaya çıkışını bastırdığı
Saldırganlığı görece zararsız yolla boşaltmak, ve böylece saldırganlığı kontrol altına almada işe
daha sonra gösterilmesi olası saldırganlığı gerçek- yaradığı düşünülebilirse de, uzun vadede etki-
ten de azaltır mı? Örneğin, yaygın bir şekilde, fut- li bir yöntem olduğu çok tartışmalıdır. Saldırgan
bol gibi birtakım rekabetçi sporlarla uğraşmanın oldukları için sık sık cezalandırılan, çoğunlukla
saldırganlığı azaltmak için iyi bir yol olduğu dü- da fiziksel yöntemlerle cezalandırılan çocukların,
şünülmektedir. Araştırma sonuçları, hem rekabetçi uzun vadede daha saldırgan hale geldikleri ileri sü-
sporlar yapmanın hem de bu tür sporları izleme- rülmektedir. Bu çocukların, yetişkin olduklarında
nin, saldırganlığı azaltmadığını, aksine arttırdığını özellikle eşlerine kötü mumalede bulunma olası-
göstermiştir (Aronson, Wilson ve Akert, 1999). lıklarının yüksek olduğu belirtilmektedir (Taylor,
Peplau ve Sears, 2000).

160
Sosyal Psikoloji I

Saldırgan Olmayan Davranışların karşısında nasıl bir tavır alacağımızı, insanlara ricada
Model Alınması bulunurken nelere dikkat edeceğimizi, insanlar bize
Sosyal öğrenme kuramı, daha önce belirtildiği bir ricada bulununca, eğer yapamayacağımız bir şey-
üzere, saldırgan modelleri gözlemenin, saldırgan se, onları kızdırmadan nasıl “hayır” diyeceğimizi bile-
davranışa yol açacağını ileri sürmektedir. Peki aynı miyoruz. Dolayısıyla, insanlara, diğer insanlarla nasıl
öğrenme ilkesi gereğince, saldırgan olmayan mo- iletişimde bulunacakları ve nasıl iyi ilişkiler kurabile-
delleri gözlemek, saldırganlığı azaltmaya hizmet cekleri konusunda birtakım sosyal beceriler kazandı-
edebilir mi? Diğer bir deyişle, tahrik edilen biri, rılırsa, kişiler arası ilişkilerde saldırgan davranışların
tahrike saldırganlık yerine daha kontrollü, mantıklı azalması beklenebilir (Baron ve Byrne, 2000).
ve hoş bir tepki verdiğinde, bunun, izleyiciler üze- Her şeyden önce, yaşamı engellenme, kızgınlık,
rinde ne tür bir etkisi olur? Bu sorulara, çocuklarla öfke, hayal kırıklığı vb. olumsuz duyguları hissetme-
yapılan laboratuvar deneylerinde yanıt aranmıştır. den sürdürmemizin olanaksız olduğu kabul edilmeli-
Araştırma sonuçları, saldırgan olmayan modelleri dir. Bazı koşullar altında bu olumsuz duyguları yaşa-
izleyen çocukların daha sonraki saldırgan davranış- manın yanlış olan hiçbir yanı yoktur; insan olmanın
larında bir azalma olduğunu göstermiştir (Aron- bir parçasıdır bu duygular. Esas probleme yol açan
son, Wilson ve Akert, 1999; Feldman 1998). şey, bu duyguların saldırgan bir tarzda ifade edilme-
Bu araştırma sonuçları, saldırganlığı azaltabile- sidir. Hiçbirimiz öfkemizi ya da kızgınlığımızı saldır-
ceğimize dair umutlarımızı arttırıyorsa da, ne yazık gan olmayan bir tarzda nasıl ifade edeceğimizi bilerek
ki, gerçek yaşamda saldırgan olmayan modellerden doğmuyoruz; ama bu bilgiyi sonradan kazanabiliriz.
ziyade saldırgan modellerle daha sık karşılaşmakta- Temel iletişim becerilerini ve problem çözme beceri-
yız. Üstelik, saldırgan modellerin davranışları daha lerini öğreten programlar mevcuttur ve bu programlar
dikkat çekici olarak algılanmakta, saldırgan olma- hem çocuklara hem de yetişkinlere bu becerileri hızlı
yan modellerin davranışları ise daha pasif ve sönük bir biçimde kazandırabilmektedir (Aronson, Wilson
kalmaktadır (Feldman, 1998). ve Akert, 1999; Baron ve Byrne, 2000).

Sosyal Beceri Eğitimi


Pek çok insanın saldırgan davranış göstermesi-
nin altında yatan en önemli nedenlerden biri, temel
sosyal becerilere sahip olmamasıdır. Çoğumuz tahrik

161
Saldırganlık

Yaşamla İlişkilendir

AİLE İÇİ ŞİDDET kadınların hedef olduğu şiddet oranı yaklaşık %


“Toplumumuzda “İtilmiş-Kakılmış” tiple- 12’dir. Ailelerin istisnasız hepsi, son yıl boyunca
mesiyle medya ve gösteri dünyasında da yerini en az bir kez çocuklarına vurmuş ve bunların %
bulan “kadınların dövülmesi” olgusu, aile içi şid- 11’inin aşırı olduğu sonucuna varılmıştır.
detin ve dolayısıyla saldırganlığın önemli bir bo- Aile içi şiddet, belirli kültürel gruplara, sos-
yutunu oluşturmaktadır. Bunun diğer bir boyutu yal sınıflara veya ortamlara özgü değildir. Araş-
da çocukların dövülmesidir. tırmacılar ailelerdeki şiddetin hemen her tür ai-
Basın yayın organlarında, hemen her gün lede görüldüğünü kaydetmektedirler. Ancak bazı
“kadın ve çocuklara dayak” haberlerine rastlan- değişkenler, şiddet olgularıyla bağlantılı görün-
maktadır. Dayak pek çok ailevi dramı (boşanma, mektedir: Stres yaratıcı olaylar (işini kaybetme,
intihar, ayrılma, evden kaçma ve hatta öldürme istenmeyen gebelik), sosyal soyutlanmanın eşlik
olayları gibi) beslemektedir. Konunun ancak po- ettiği fakirlik, aile üyelerinin çocukluk yaşantı-
lisiye vaka haline gelen kısmının bilinebilmesi ları, vb. Dayak, dövülen kişilerde çaresizlik ve
nedeniyle gerçek boyutlarını kestirmek oldukça umutsuzluk, yalnızlık ve terkedilmişlik duygula-
güç olmakla birlikte, uzmanlar aile içi şiddetin rına, depresyona, öz-saygı düzeyinin düşmesine
ürkütücü boyutlarda olduğunu belirtmektedirler. ve gerçeklik duygusunun yitirilmesine vb. yol
Üstelik, bu şiddet sadece olayın olup bittiği anla açabilmektedir. Şiddete maruz kalanlar tek tip
sınırlı kalmayıp daha sonraki şiddet olaylarına değil, çok çeşitli duygusal veya davranışsal tepki-
kaynaklık edebilmektedir. On yıl kadar önce ga- ler göstermektedir. Öte yandan, aile içi şiddetin,
zetelerde, bir Batı ülkesinde 14 üniversite öğren- büyüklerden küçüklere, nesilden nesile geçtiğini
cisi arkadaşını öldürdükten sonra intihar eden ve düşündüren somut bulgular bulunmaktadır ve
eylemini, feministlerden nefretiyle haklılaştırma- bu olgunun açıklamasını yapmak üzere çeşitli
ya çalışan bir gencin, çocukken babası tarafından yaklaşımlar geliştirilmektedir: Bandura’nın sos-
sürekli dövüldüğü ve çocuğun annesinin de aynı yal öğrenme teorisi; Bowlby’nin bağlılık teorisi
muameleye maruz kaldığı şeklinde haberler çık- (güven ihtiyacıyla çocuğun anababasına bağlan-
mıştı. Buna benzer olaylar, ne yazıktır ki, pek de ması; şiddete maruz kalan çocuğun kaygılı bir
nadir değildir. bağlılık tarzı geliştirmesi, çatışma ve gücün ha-
kim olduğu bir dünya temsiline sahip olması);
Starus (1988), aile içi şiddetin çeşitli yönle-
Patterson’ın aile dinamiği teorisi (Anababanın
rini saptamayı amaçlayan ve “Çatışma Taktikleri
tepkilerinde istikrar / düzen eksikliği, çocuğun
Ölçeği (Conflicts Tactics Scales)” denilen bir ölçek
uygun olmayan davranışlarına uygun olmayan
geliştirmiştir. Bununla 6000’den çok aile üyesiyle
yaptırımlar uygulamaları).”
görüşen araştırmacılara göre, son bir yıl boyunca
aile üyelerinin %16’sı şiddet olarak nitelenen bir
davranışa maruz kaldıklarını beyan etmişlerdir; Kaynak: Bilgin, 2000; s. 298.

162
Sosyal Psikoloji I

1 Saldırganlığı tanımlamak

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Modern sosyal psikolojide yapılan saldırganlık tanımlarında, saldırganlığın sonucu kadar niyete de vurgu
yapılmaktadır. Birbirlerine benzerlikleri olsa da, üç farklı saldırganlık tanımı şunlardır: “Saldırganlık,
diğer bir kişiye niyetli olarak zarar vermek ya da onu incitmektir”. Ya da “saldırganlık, diğerini incitme
niyetiyle yapılan eylemler ve söylenilen sözlerdir”. Son olarak “saldırganlık, fiziksel ya da psikolojik acıya
yol açmayı amaçlayan niyetli davranıştır”.

2 Çeşitli saldırganlık tiplerini


ayırt etmek

Çeşitli saldırganlık tiplerini ayırt etmeden önce, günlük yaşamda çok sık aynı anlamda kullandığımız
saldırganlık ve şiddeti birbirinden ayırmak gereklidir. “Şiddet, kasti olarak yapılan ciddi fiziksel incitme
eylemleridir”. O halde şiddet, psikolojik değil, sadece fizikseldir. Saldırganlık ise aktif, fiziksel bir şiddet
olabileceği gibi pasif, sözel ya da başka bir biçimde de ortaya çıkabilir.
Saldırganlıkla ilgili ilk ayrım, araçsal saldırganlık ve düşmanca saldırganlıktır. Araçsal saldırganlık, değerli
bir hedefe ulaşmayı sağlamak üzere zarar verme ya da incitme eylemidir. Araçsal saldırganlığın tam tersi-
ne, düşmanca saldırganlıkta, amacın kendisi karşıdakine zarar verme ya da onu incitmedir.
Saldırganlıkla ilgili diğer önemli bir ayrım, saldırgan davranışları toplumsal normlara uygunluğu açısın-
dan değerlendirmektir. Toplum tarafından normlara uygun görülen ve onaylanan saldırganlık biçimine
özgeci saldırganlık adı verilmektedir. Diğer yandan, suikast, dövme, cinayet, saldırı gibi davranışlar açık-
ça toplumsal normları çiğneyen davranışlardır. Bu tarz davranışlar toplum tarafından onaylanmadığı için
antisosyal saldırganlık olarak adlandırılmaktadır. Son olarak, özgeci saldırganlık ile antisosyal saldırganlık
arasına yerleştirilen ve izin verilmiş saldırganlık olarak adlandırılan başka bir saldırganlık biçimi daha
tanımlanmaktadır. Bir kişinin kendini savunma amacıyla karşısındakinin saldırganlığına karşılık vermesi,
bir kadının kendine tecavüze yeltenen bir adama engel olmak için saldırması özgeci saldırganlık olarak
değerlendirilmeyebilir; ama toplum kurallarının sınırları dahilindedir ve çok da kötü olarak görülmez.

3 Saldırganlığın kökenlerini
açıklamak

Saldırganlığın kökenlerinin doğuştan gelen içgüdüler olduğunu iddia eden ve buna karşılık, saldırganlı-
ğın doğuştan getirilmediğini, sonradan öğrenildiğini iddia eden yaklaşımlar mevcuttur.
Psikanalizciler ve etologlar, saldırganlığı, insan doğasının kaçınılmaz bir özelliği olarak görmüşlerdir. An-
cak etologlar saldırganlığı, evrim sürecinde uyum sağlayıcı bir davranış olarak görürken, psikanalizciler
saldırganlığı yıkıcı dürtülerin temsilcisi olarak görmektedirler.
Diğer yandan sosyal öğrenme yaklaşımı, saldırganlığın diğer tüm sosyal davranışlar gibi öğrenildiğini sa-
vunmaktadır. Saldırganlık çok temel olarak iki yolla öğrenilmektedir: Direkt olarak pekiştirme ve model
alma. Direkt olarak pekiştirme, saldırgan davranış gösteren bireyin, bu davranışının pekiştirilerek tekrar
yapmasını sağlamayı ifade etmektedir. Model alma ise, bireyin saldırgan davranış gösteren ve bu davranışı
için pekiştirilen kişiyi gözlemesi ve bu davranışı taklit etmesini ifade etmektedir

163
Saldırganlık

4 Saldırganlığın sosyal, durumsal ve kişisel


belirleyicilerinin neler olduğunu saptamak
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Saldırganlığın pek çok sosyal belirleyicisi vardır, ancak bunlar içinde en önemlileri engellenme, tahrik
ve medyada şiddettir. Engellenme hissettiğimizde vereceğimiz olası tepkilerden biri saldırganlıktır. Diğer
yandan kişiler arası ilişkilerde karşılıklılık ilkesi gereğince, bizi sözel ya da fiziksel olarak tahrik eden
birine aynı düzeyde acı vermeye çalışırız. Toplumda şiddetin yaygın olarak görülme nedenlerinden biri,
görsel medyada şiddet içeren sahneleri çok sık izlememizdir.
Saldırganlığın ortaya çıkışını belirleyen pek çok durumsal etmenden ikisi sıcaklık ve alkoldür. Yüksek sı-
caklıkta insanların daha fazla saldırganlık gösterme eğiliminde oldukları bulunmuştur. Ancak bir nokta-
dan sonra sıcaklık artsa da saldırganlık artmamaktadır. Diğer yandan alkolün normal zamanlardaki dav-
ranışlarımız üzerindeki ketlemeleri gevşeterek saldırganlığa yol açabileceği düşünülmektedir. Ancak her
alkol alanın değil, sadece saldırganlık eğilimi olanların alkol aldığında saldırgan davrandığı görülmüştür.
Kişilik yapısındaki farklılılar ve cinsiyet farklıkları saldırganlığın ortaya çıkmasında belirleyici bir role sa-
hiptirler. Rekabetçi, zamanla yarışan ve kalp hastalıklarına yatkın olan A tipi kişilikten söz edilmektedir.
Bu tür kişiliğe sahip olanların daha fazla saldırganlık gösterdikleri belirtilmektedir. Cinsiyet farklılıkları
açısından bakıldığında, beklendiği üzere erkekler kadınlardan daha fazla saldırganlık göstermektedir.
Ancak, bazı durumlarda, örneğin tahrikin varlığında, kadınlar da erkekler kadar saldırgan davranış gös-
termektedirler

5 Saldırganlığı azaltma
yollarını sıralamak

Saldırganlığı azalttığı düşünülen yollardan biri, saldırganlık enerjisinin sporla uğraşma ya da spor izleme
gibi zararsız bir takım faaliyetlerle boşaltılmasıdır. Buna arınma adı verilmektedir. Ancak araştırmalar
arınma düşüncesine destek vermemektedir. Saldırganlığı azaltmada diğer bir yol cezalandırmadır. Ancak
ceza kısa vadede saldırganlığı durdursa da, uzun vadede etkili değildir. Üçüncü bir yol saldırgan olma-
yan davranışları model almadır. Bu yolun işe yaradığı, ancak bu tür modellerle günlük hayatta çok sık
karşılmadığı ifade edilmektedir. Saldırganlığı azaltmada son bir yol olarak da bireylere iletişim kurma ve
problem çözme becerilerinin kazandırılması sayılabilir

164
Sosyal Psikoloji I

1 Aşağıdakilerden hangisi araçsal saldırganlığa 5 Engellenme-saldırganlık modeli ile ilgili ola-


iyi bir örnektir? rak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

neler öğrendik?
A. Kıskanç bir kadın, kocasını başka bir kadınla A. Yeniden yorumlanan engellenme-saldırganlık
uygun olmayan bir durumda yakalayınca ikisi- modeline göre, engellenme her zaman saldır-
ni de tabancayla vurması ganlığa yol açmaz.
B. Televizyonu açmak istediğinde, bozulduğunu B. Birey yaşadığı engellenme sonucu, bu engellen-
anlayan bir adam, öfkelenip televizyonu pence- menin ne kadar haksız ya da gayrimeşru oldu-
reden aşağı atması ğuna bakmaksızın saldırganlık gösterir.
C. Bir adamın, yüksek bir ücret karşılığında adam C. Engellenme, bireyde öfke, kızgınlık vb. olum-
öldürmesi suz duygulara yol açmaktadır.
D. Bir futbolcu, oyun sırasında rakip bir futbolcu- D. İnsanlar engellenme yaşamadan da saldırgan
ya sinirlenip çelme takması davranış gösterebilirler.
E. Bir kişinin üzerine kahve döken garsonu tokatlaması E. Engellenme yaşayan bireyin, çevrede saldırgan-
lığı çağrıştıran unsurlar olduğunda saldırgan
davranma olasılığı yükselir.
2 Aşağıdakilerden hangisi saldırganlığı azaltma
etkisi en az olan yoldur?
6 Sosyal öğrenme yaklaşımına göre aşağıdaki-
A. Saldırgan olmayan davranışı ödüllendirmek lerden hangisi doğrudur?
B. Şiddet içerikli filmleri izlemekten kaçınmak
A. Araçsal saldırganlık öğrenilir, düşmanca saldır-
C. İnsan ilişkilerinde nazik olmak ganlık doğuştan gelir.
D. Saldırgan davranışı cezalandırmak B. Saldırgan modelleri gözlemek, saldırgan davra-
E. Hümanist düşünceyi benimsemek nışı arttırır.
C. Saldırganlık, bireyin içinde bir buhar kazanı
3 Aşağıdakilerden hangisi arınma (katarsis) dü- gibi sürekli biriken bir enerjidir.
şüncesi ile ilgili doğru bir ifadedir? D. Saldırganlığın evrim sürecinde türlerin ayakta
kalmasında önemli bir işlevi vardır.
A. Arınma, kişinin içindeki saldırganlık enerjisi-
nin artması anlamına gelir. E. İhtiyaçlar giderilince saldırganlık sona erer.
B. Araştırma sonuçları arınma fikrini desteklememektedir.
C. Arınma kavramı sosyal öğrenme yaklaşımını sa-
7 Saldırganlıkla ilgili aşağıdaki ifadelerden
hangisi doğrudur?
vunanlar tarafından geliştirilmiştir.
D. Rekabetçi sporları izlemek kişide arınmaya yol açar. A. Fiziksel acıya neden olur.
E. Saldırganlığı öfkenin hedefine yöneltmek arın- B. Öfke ve kızgınlık duygularıyla birlikte ortaya
maya yol açar. çıkar.
C. Birisine zarar verme niyetini içerir.
D. Engellenme sonucu ortaya çıkar.
4 Aşağıdakilerden hangisi medyada izlenen şid-
detten etkilenme yollarından biri değildir? E. Maddi hasara yol açar.

A. Medyadaki şiddet, izleyicileri şiddete duyarsızlaştırır. 8 Aşağıdaki saldırganlığa ilişkin görüşlerden


B. Şiddet içerikli programları izlemek, insanın bilin- hangisi, etolojik yaklaşımı diğerlerinden ayırır?
cinde düşmanlık duygularını ön plana getirir.
A. Saldırganlık öğrenilmiş bir davranıştır.
C. Medyadaki şiddet, insanların acıma duygula-
rına seslenerek, bireyin düşmanlık duygularını B. Saldırganlık bir güdüdür.
azaltır. C. Saldırganlığın yıkıcı olmaktan çok uyumsal bir
D. Şiddet içerikli filmler, insanlara değişik saldır- işlevi vardır.
ganlık teknikleri hakkında yeni ufuklar açar. D. Saldırganlık sadece insanlara özgü bir içgüdüdür.
E. Gerçekçi şiddet sahneleri izlemek, önceden bu E. Saldırganlık bir dürtüdür.
tür olaylara gösterilen duygusal tepkileri azaltır.

165
Saldırganlık

9 Saldırganlıkta cinsiyet farklılıkları ile ilgili 10 Çocuğunu sürekli ihmal ederek, onun sevgi-
olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? siz büyümesine neden olan bir anne aşağıdaki sal-
dırganlık türlerinden hangisini göstermektedir?
neler öğrendik?

A. Kadınlar erkeklerden daha fazla saldırgan dav-


ranışlara maruz kalırlar. A. Araçsal saldırganlık
B. Genel olarak erkekler kadınlardan daha fazla B. Özgeci saldırganlık
saldırgan davranış gösterirler. C. İzin verilmiş saldırganlık
C. Kadınlar tahrik edildiğinde erkekler kadar sal- D. Pasif saldırganlık
dırgan olurlar. E. Antisosyal saldırganlık
D. Erkekler direkt saldırganlık, kadınlar dolaylı
saldırganlık biçimlerini gösterirler.
E. Aileler kız çocukların saldırgan tutumlarının
önüne geçmeye çalışırlar.

166
Sosyal Psikoloji I

1. C Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlık Nedir?” ko- 6. B Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Kökenle-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. ri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. D Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığı Azaltma” 7. C Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlık Nedir?” ko-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. B Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığı Azaltma” 8. C Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Kökenle-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. ri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Sosyal, Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Sosyal,
4. C 9. A
Durumsal ve Kişisel Belirleyicileri” konusu- Durumsal ve Kişisel Belirleyicileri” konusu-
nu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Sosyal,


5. B 10. D Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlık Nedir?” ko-
Durumsal ve Kişisel Belirleyicileri” konusu-
nusunu yeniden gözden geçiriniz.
nu yeniden gözden geçiriniz.

Sıra Sizde Yanıt


8 Anahtarı

Güvenlik güçlerinin toplumun huzur ve güvenliğini sağlarken, güç kullanmak


durumunda kaldığı zamanlar olabilir. Güç kullanma yetkisi güvenlik güçlerine
yasalarca verilen bir yetkidir. Buna ek olarak, güvenlik güçlerinin güç kullanımı
halkın nezdinde meşru görüldüğü için bu saldırganlık biçimi özgeci saldırgan-
lık ayrımıyla anlaşılabilir. Diğer taraftan, güvenlik güçleri zanlıyı yakalamak ya
da düzeni sağlamak için saldırganlık gösterdiği için bu, araçsal bir saldırganlık
Sıra Sizde 1 olarak nitelenmelidir. Ancak, elbette ki zanlının ya da göstericilerin güvenlik
güçlerine saldırganlıkla karşılık verdiği zincirleme saldırganlık olaylarında araç-
sallığın rdüşmanca saldırganlığa dönüşmesi de mümkündür. Bu konudaki asıl
mesele, güvenlik güçlerinin kullandığı gücün sınırlarıdır. Bu sınırların muğal-
laklığı dolayısıyla son zamanlarda medyada güvenlik güçlerinin şiddetin dozu-
nu arttırdığı durumlarda “orantısız güç” deyimi kullanılmaktadır. Bu durum,
bazı çevreler tarafından insan hakları ihlali olarak değerlendirilmektedir.

Saldırganlığın doğuştan gelen bir davranış mı yoksa sonradan kazanılan bir


davranış mı olduğu önemlidir. Çünkü bir davranışın doğuştan gelmesi de-
mek, çoğu kez o davranışın değiştirilemez olduğunu söylemek anlamına gelir.
Diğer bir deyişle, söz konusu davranış insan doğasının bir parçası olarak görü-
lür. Diğer taraftan saldırganlığın sonradan öğrenilmiş olması demek, insanın
Sıra Sizde 2 doğasından gelmediğini, yani değiştirilebileceğini ima eder. Oysa her öğre-
nilmiş davranışın çok kolay değişmeyeceğini hatırlatmak gerekir. Saldırgan-
lığın insan doğasının bir parçası olduğu görüşü karamsarlık verici bir bakış
açısıdır. Ancak saldırganlık gibi karmaşık bir davranışı ne sadece içgüdüyle ne
de sadece öğrenmeyle açıklamak mümkündür. Muhtemelen her iki durumun
etkileşimi sözkonusudur.

167
Saldırganlık

Sıra Sizde Yanıt


8 Anahtarı

Psikolojide kişilik değişmez ve istikrarlı bir psikolojik yapı olarak görülür. Eğer
saldırganlık bir kişilik özelliği olarak görülürse, bu, bu tür insanların her or-
tamda saldırganlık gösterme eğilimi olduğu anlamına gelir. Saldırgan kişilik
yapısına sahip olan kişi toplumda bir polis, bir öğretmen ya da diyelim ki bir
doktor ya da hemşire olarak görev yapıyorsa, saldırganlık eğilimlerini meslek-
lerine de yansıtmaları beklenebilir. Her meslekte u eğilimin ortaya çıkaracağı
Sıra Sizde 3 sonuçlar farklı olabilir. Saldırgan eğilimleri olan bir öğretmen öğrencilerinin
özgüvenlerini zedeleyebilir ve saldırganlığın problem çözme yöntemi olduğu
konusunda bir model teşkil edebilir. Diğer yandan elinde güç kullanma yetkisi
olan bir poliste saldırganlık eğilimi varsa bu gücü kötüye kullanabilir. Diğer
yandan bir doktor ya da hemşire hastasına saldırganca bir tutum gösterirse bu
hastanın ruh sağlığını tehdit edebilir. Her durumda, saldırgan kişilik eğilimle-
rinin mesleklere yansımasının ciddi sonuçları mevcuttur.

Erkeklerle kadınlar arasında saldırganlık açısından görülen farklılıklar, günü-


müzde pek çok toplumda kadına yönelik şiddetin büyük çaplı bir sosyal prob-
lem olmasını açıklar niteliktedir. Kadın ve erkek arasında fiziksel güç başta
olmak üzere, ekonomik durum ve statüden kaynaklarıan güç türleri açısından
Sıra Sizde 4 ciddi bir eşitsizlik vardır. Bu eşitsiz durum, sistematik olarak kadınları şidde-
tin mağduru, erkekleri şiddetin faili yapmaktadır. Erkekler, özellikle toplumca
kendilerine öğretilmiş olan erkeklik değerlerine sahip olmayı çok önemsedik-
leri için, bu değerlere yönelik herhangi bir tehdite kolaylıkla saldırgan tepkiler
gösterebilmektedirler.

168
Sosyal Psikoloji I

Kaynakça
Aronson, E., Wilson, T. D. & Akert, R. M. (1999). Krahè, B. (1996). Aggression and Violence in Society.
Social Psychology. Longman, New York. In G. R. Semin & K. Fiedler, (Eds.), Applied Social
Psychology. Sage Publications, London.
Baron, R. A. & Byrne, D. (2000). Social Psychology.
Allyn and Bacon, London. Mummendey, A. (1996). Aggressive Behavior. In M.
Hewstone, W. Stroebe &G. F. Stephenson (Eds.),
Bilgin, N. (2000). Sosyal Psikolojiye Giriş. Ege
Introduction to Social Psychology. Blackwell,
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: 48, İzmir.
Oxford.
Brewer, M. B. & Crano, W. D. (1994). Social Psychology.
Taylor, S. E., Peplau, L. A. & Sears, D. O. (2000). Social
West Publishing Company, New York.
Psychology. Prentice Hall, New Jersey.
Feldman, R. S. (1998). Social Psychology. Prentice Hall,
New Jersey.
Hogg, M. A. & Vaughan, G. M. (1995). Social
Psychology: An Introduction. Prentice Hall/
Harvester Wheatsheaf, London.

169

You might also like