Professional Documents
Culture Documents
Öğrenme çıktıları
Bölüm içinde hangi bilgi,beceri ve yeterlikleri
kazanacağınızı ifade eder.
Tanım
Bölüm içinde geçen
önemlikavramların
Bölüm Özeti tanımları verilir.
Bölümün kısa özetini gösterir.
Dikkat
Konuya ilişkin önemli
Sözlük uyarıları gösterir.
Bölüm içinde geçen önemli
kavramlardan oluşan sözlük
ünite sonunda paylaşılır.
Karekod
Bölüm içinde verilen
Neler Öğrendik ve Yanıt Anahtarı
karekodlar, mobil
Bölüm içeriğine ilişkin 10 adet
cihazlarınız aracılığıyla
çoktan seçmeli soru ve cevapları
sizi ek kaynaklara,
paylaşılır.
videolara veya web
adreslerine ulaştırır.
Editör
Yazarlar
BÖLÜM 7
Prof.Dr. Rüçhan GÖKDAĞ
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3915
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2710
Öğretim Tasarımcısı
Arş.Gör. Bilal Saraç
Grafiker
Gülşah Karabulut
SOSYAL PSİKOLOJİ I
E-ISBN
978-975-06-3593-9
2265-0-0-0-2009-V01
İçindekiler
Sosyal Psikoloji
BÖLÜM 1 BÖLÜM 3 Sosyal Etki
Nedir?
Giriş ................................................................. 3 Giriş ................................................................. 47
Sosyal Psikoloji Nedir? .................................. 3 Sosyal Etkinin Doğası .................................... 47
Sosyal Psikoloji ve Sosyal Etki ............. 47
Sosyal Psikolojinin Kısa Tarihi ...................... 4 Sosyal Etki ve Güç ................................. 48
Sosyal Psikolojinin Avrupadaki Norm Oluşumu ve Etkisi .............................. 50
Kökleri .................................................... 5 Otokinetik Etki Deneyleri ................... 50
Konformite ..................................................... 51
Modern Sosyal Psikoloji ....................... 5
Konformiteyi Etkileyen Faktörler ...... 52
Sosyal Psikolojide Araştırma Yöntemleri ..... 8 İtaat ................................................................ 54
Deneysel Olmayan Yöntemler ............. 9 Milgram’ın İtaat Deneyi ....................... 55
İtaati Etkileyen Faktörler .................... 57
Deneysel Yöntemler .............................. 11
Normatif Sosyal Etki ve Bilgisel
Sosyal Etki ............................................. 58
Azınlık Etkisi .................................................. 59
Azınlık Etkisi: Mavi-Yeşil Deneyleri ... 59
Azınlığın Davranış Tarzı ...................... 60
Aynı Süreç Modeli ve Farklı
Süreç Modeli ......................................... 60
Giriş ................................................................. 23 Giriş ................................................................. 71
Sosyal Bilişin Doğası ...................................... 23 Tutumlar: Tarihçe ve Tanım ......................... 71
Sosyal Bilişin Temel İlkeleri .................. 24 Tutum Kavramının Kısa Tarihi ............. 71
Şemalar ........................................................... 26
Sosyal Psikolojide Tutumlar ................. 72
Şema Tipleri ........................................... 27
Tutumların Tanımlanması .................... 73
Kategorileştirme ................................... 28
Şemaların İşlevleri ve Özellikleri .................. 29 Tutumların Yapısal Özellikleri ...................... 75
Teoriye Dayalı Yapılar Olarak Şemalar/ Tutumların Olumluluğu/Olumsuzluğu... 75
Kategoriler ............................................. 29 Tek Kutuplu ve Çift Kutuplu Tutumlar... 75
Şemaların/Kategorilerin Bellek Tutumların Çok Boyutluluğu ve Çelişkili
İşlemlerine Etkisi .................................. 29 Tutumlar ................................................ 75
Şemaların/Kategorilerin Değerlendirme Tutumların Gücü ................................... 76
ve Duygu İçermesi .............................. 30 Tutumların İşlevleri ....................................... 77
Şemaların/Kategorilerin Hiyerarşik Tutum ve Davranış Arasındaki İlişki ............ 79
Olarak Organize Edilmesi ..................... 30 Tutum ve Davranışın Genelliği/
Şemaların/Kategorilerin Edinimi, Spesifikliği .............................................. 79
Gelişimi ve Değişimi .............................. 31 Tutumların Gücü ................................... 80
Yükleme .......................................................... 31 Tutumların Oluşumunda Direkt
Heider’ın Naif Psikolojisi ..................... 32 (Dolaysız) Deneyimin Rolü .................. 80
Jones ve Davis’in Uyuşan Çıkarsamalar
Tutumların Erişilebilirliği ...................... 81
Teorisi .................................................... 32
Özel ve Kamusal Benlik-Farkındalığı ... 81
Kelley’nin Birlikte Değişim
(Kovaryasyon) Modeli .......................... 34 Davranışa Yönelik Niyet ....................... 82
Yükleme Yanlılıkları ............................. 35
iii
BÖLÜM 5 Tutum Değişimi BÖLÜM 7 Özgeci Davranış
Giriş ................................................................. 117
Giriş.................................................................. 151
Bir İhtiyaç Olarak Sosyal İlişki Kurma .......... 117
Saldırganlık Nedir?......................................... 151
Kişilerarası İlişkilerde Temel İlkeler ............. 118
Saldırganlığın Kökenleri................................. 153
Benzerlik ................................................ 118
İçgüdüsel Yaklaşımlar............................ 153
Yakınlık ................................................... 119
Sosyal Öğrenme Yaklaşımı.................... 154
Karşılıklılık ............................................. 120
Saldırganlığın Sosyal, Durumsal
Çekicilik .................................................. 120
ve Kişisel Belirleyicileri................................... 155
Kişilerarası İlişkilerde Süreçler ...................... 121
Sosyal Belirleyiciler: Engellenme,
Bağlanma ............................................... 121
Tahrik ve Medyada Şiddet .................... 155
Çatışma .................................................. 122
Durumsal Belirleyiciler: Alkol ve
Empati .................................................... 124
Yüksek Sıcaklık....................................... 158
Yalnızlık .................................................. 125
Kişisel Belirleyiciler: Kişilik ve Cinsiyet
Kişilerarası Çekicilik Kuramları ..................... 126 Farklılıkları.............................................. 158
Sosyal Değiş-Tokuş Kuramı Saldırganlığı Azaltma..................................... 160
(Sosyal Takas Kuramı) ......................... 126 Arınma (Katarsis)................................... 160
Denklik Kuramı ..................................... 127 Cezalandırma.......................................... 160
Evrimsel Kuram ..................................... 128 Saldırgan Olmayan Davranışların
Aşk Kuramları ................................................ 128 Model Alınması...................................... 161
Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisi .......... 128 Sosyal Beceri Eğitimi............................. 161
Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramı .............. 129
iv
Önsöz
Sevgili öğrenciler,
Bu kitap lisans düzeyindeki öğrencilere ve sos-
yal psikolojiye ilgi duyanlara sosyal psikoloji tüm konuları kapsamaktadır. Üniteler ünitenin
alanını tanıtmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu amacı, anahtar kelimeler, metin içinde yer alan
amaç dolayısıyla sosyal psikolojiye giriş dersi Sıra Sizde soruları, ünitenin sonunda yer alan
alanlar için temel bir ders kitabı, bu alana ilgi Kendimizi Sınayalım bölümü ve üniteyle ilişkili
duyanlar için temel bir başvuru kaynağı nite- Okuma Parçası bölümü ile öğrencilere ünite-
liğindedir. yi bir bütün olarak görme, üniteyi amaçları-
na göre analiz etme, öğrenilen bilgiyi sınama,
Kitapta sırasıyla sosyal psikolojinin tanım ve farklı örneklerle konuyu açımlama olanağı ve-
tarihi, sosyal biliş, sosyal etki, tutumlar, tutum ren bir formatta hazırlanmış ve ayrıca öğrenci-
değişimi, kişilerarası ilişkiler, özgeci davranış lerin kolay anlayacağı bir dil kullanımı için özen
ve saldırganlık üniteleri yer almaktadır. Bu gösterilmiştir. Bu kitabın hazırlanmasında bü-
üniteler, Sosyal Psikoloji II kitabıyla devamlı- yük katkıları olan yazarlara, tasarımcıya ve diz-
lık içinde modern sosyal psikolojide temel olan gi grubuna teşekkürü bir borç bilirim.
Editör
Prof. Dr. Fatma Sezen ÜNLÜ
v
Bölüm 1
Sosyal Psikoloji Nedir?
GİRİŞ
SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR?
Sosyal Psikoloji I Sosyal Psikoloji Nedir?
SOSYAL PSİKOLOJİNİN KISA TARİHİ
SOSYAL PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
2
Sosyal Psikoloji I
3
Sosyal Psikoloji Nedir?
da “birden fazla insanı içeren” bir anlamda kulla- Sosyal psikolojiyi tanımlamanın neden zor ol-
nılmaktadır (McGarty ve Haslam, 1997: 7). Bu duğu ve bugün ulaştığı konuma nasıl geldiğini an-
farklı kullanımlar sosyal psikolojinin tanımlarına lamanın en iyi yolu sosyal psikoloji disiplinin geçir-
yansımaktadır. Sosyal bağlamı kritik önemde gö- diği tarihsel aşamalara bakmaktır.
renler, tanımda sosyal olanı öne çıkarırlarken, sos-
yal bağlama bu kadar önem atfetmeyenler, tanım-
da bunu ikincilleştirmektedirler. “Sosyal”in farklı
kullanımları altında yatan temel gerilimin, aslında 1
sosyal psikolojinin doğumundan itibaren, birey ve sıra sizde
toplumun birbirinden ayrı iki yapı olup olmadı- Sizce sosyal psikolojiyi tanımlama zor-
ğı ve bu ikisi arasındaki ilişkinin nasıl kurulması luğu sadece sosyal psikolojiye özgü bir
gerektiğine dair tartışmalar olduğu ileri sürülebilir. durum olarak görülebilir mi? Eğer görü-
Bazı sosyal psikologlara göre, bireyi toplumdan lemezse, sosyal bilimleri tanımlamanın
ayırmak zordur ve hatta böyle bir ayrım yapmak neden zor olduğunu yorumlayınız.
zoraki, yapay bir şeydir. Çünkü birey, sosyal dünya
ile pek çok yolla ve çeşitli düzeylerde sürekli bir iliş-
ki içindedir (Gough ve Mcfadden, 2001). SOSYAL PSİKOLOJİNİN KISA
Sosyal psikolojiyi tanımlama zorluklarının ne- TARİHİ
denlerini böylece açıkladıktan sonra, hala “sosyal
Modern sosyal psikoloji, 20. yüzyılın başından
psikoloji nedir” sorusuna verilebilecek tek cümle-
itibaren ABD’de varlık göstermiş ve yaklaşık ola-
lik yanıtlar oldukça çeşitli olabilir. Yukarıda veri-
rak 1960’ların sonlarına kadar da bu durum devam
len Allport’un tanımının yanısıra, şu tür tanımlar
etmiştir. 1960’ların sonları ve 1970’lerin başından
sıralanabilir:
itibaren Avrupalı sosyal psikoloji denilebilecek
• “Sosyal psikoloji, insanların diğer insan- geleneği oluşturan kuram ve araştırmalar ortaya
lar hakkında nasıl düşündüklerinin, onları çıkmıştır. Günümüzde dünyanın her yerinde sos-
nasıl etkilediklerinin ve onlarla nasıl ilişki yal psikoloji mevcut olsa da, büyük ölçüde ABD
kurduklarının bilimsel bir biçimde çalışıl- ve Avrupa (Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada da
masıdır” (Taylor, Peplau ve Sears, 2000: 3). eklenebilir) merkezli bir sosyal psikolojinin ağır
• “Sosyal psikoloji, sosyal ve kültürel ortam- bastığı söylenebilir.
daki birey davranışının özelliklerinin ve ne-
denlerinin bilimsel bir biçimde incelenme-
sidir” (Akt. Kağıtçıbaşı, 1999: 19).
Völkerpsikoloji:19. yüzyılda, Almanya’da
• Sosyal psikoloji insan etkileşimlerini ve bu
geliştirilmiş, kültürel davranışın tarihsel
etkileşimlerin psikolojik temellerini siste-
ve karşılaştırmalı olarak çalışılması gerek-
matik olarak inceleyen bir disiplindir” (Bil-
tiğini öne süren bir sosyal psikolojik yak-
gin, 2000: 2).
laşımdır.
Tanımlama zorluğunu aşmak için, bazıları sos-
yal psikolojiyi pratik bir biçimde “sosyal psikolog-
ların uğraştığı şey” olarak tanımlamaktadır. Mo-
dern sosyal psikologların uğraştığı “şeyler” genel
olarak şunlardır: Gruba uyma davranışı, ikna, güç, Kitle Psikolojisi:19. yüzyılın sonunda
sosyal etki, itaat, önyargı, önyargının azaltılması, Fransız kuramcı Gustave Le Bon ile baş-
ayrımcılık, kalıpyargılar, sosyal biliş ve sosyal algı, layan, bireysel psikolojiden farklı olarak
sosyal kategoriler, saldırganlık, özgeci davranış, ki- kitlelerin kendine özgü psikolojisi oldu-
şiler arası çekicilik, tutumlar ve tutum değişimi, ğunu ileri süren bir sosyal psikolojik yak-
iletişim, izlenim oluşturma, küçük gruplar, liderlik, laşımdır.
kitle davranışı, gruplar arası ilişkiler.
4
Sosyal Psikoloji I
5
Sosyal Psikoloji Nedir?
geleneğinden McDougall, diğeri ise sosyoloji gele- öne sürmüştür. Ona göre, grup, bireylerin düşün-
neğinden gelen Ross tarafından yazılmıştır. Aslında düğü, hissettiği, davrandığı anlamda düşünemez,
bu gelişme, sosyal psikoloji tarihindeki psikolojik hissedemez ve davranamaz. Grup, bireylerin özel-
sosyal psikoloji ve sosyolojik sosyal psikoloji ayrı- liklerinin toplamından daha fazla bir şey değildir
mına işaret eder. Ancak dünyada daha yaygın olan ve dolayısıyla grup davranışını anlamak için birey
gelenek psikolojik sosyal psikolojidir ve bundan psikolojisini bilmek yeterlidir. Davranışçı sosyal
sonra burada ele alınacak tarihsel olaylar bu gele- psikoloji bireyselci (bireye odaklanır anlamında) ve
neğe aittir. Psikolojik sosyal psikolojinin temsilcisi indirgemecidir (karmaşık sistemleri anlamak için
olarak McDougall, tüm görüşünü içgüdü kavramı- sistemleri, onu oluşturan parçalara indirger anla-
na dayandırmıştır. Darwin’in evrim kuramından mında) (McGarty ve Haslam, 1997: 10).
etkilenen McDougall, doğuştan getirilen zihinsel Davranışçılıkla birlikte, psikolojide olduğu gibi
özellikleri sosyal yaşamın temeli olarak görmüş- sosyal psikolojide de zihin (zihinsel olgular) yeri-
tür. Ancak daha sonraları içgüdü kavramı ana di- ne davranış odak noktası haline gelmiştir. Ancak
siplin psikolojide açıklayıcı gücünü yitirip yerine disiplinin genel tarihsel seyri bağlamında konuşur-
dürtü kavramı getirilmiş ve sosyal psikolojide de sak, sosyal psikolojide, davranışçılığın psikolojide
McDougall’ın görüşü terkedilmiştir (McGarty ve olduğu gibi uzun süre egemen olamadığı söylene-
Haslam, 1997; Stainton Rogers, 2003). bilir; sosyal psikolojide çeşitli gelişmeler vesilesiyle
tekrar zihine ya da aynı anlama gelmek üzere bilişe
geri dönülmüştür.
Sosyal Hızlandırma: Diğer insanların
varlığının bireysel performansı arttırdığı
süreçtir.
Davranışçı Sosyal Psikoloji: Davranış-
çı Sosyal Psikoloji: 20. yüzyılın başında
1. Dünya Savaşı’nın he- ABD sosyal psikolojisinde ortaya çıkan
men sonrasında, ABD’de, ve gözlenebilir olan olguların çalışılma-
ana disiplin psikolojide hem sı gerektiğini ileri süren sosyal psikolojik
zihin çalışılmasına hem de yaklaşımdır.
içgüdü temelli anlayışa eleş-
tiriler yöneltilmiş, bunun
yerine davranışçılık geçmiş
ve gitgide psikolojiye egemen 1920’lerde sosyal psiko-
olmuştur. Davranışçılar, psi- lojinin gelişimindeki diğer
Floyd Allport kolojinin çalışma nesnesinin önemli bir olay da Thurstone
gözlenemeyen zihinsel olgu- ve arkadaşları tarafından tu-
lar değil, gözlenebilir insan davranışı olması gerek- tum ölçüm teknolojisinin ge-
tiğini ileri sürmüşlerdir. Psikolojideki davranışçılı- liştirilmesidir. Daha önceleri,
ğı sosyal psikolojiye taşıyan kişi Floyd Allport’tur Kurt Lewin sosyal bir nesneye yönelik
(Gordon W. Allport’un ağabeyi) ve uzun zaman oluşturulan bir eğilim anla-
sosyal psikoloji alanında etkili olacak Sosyal Psi- mında kullanılan tutum kavramı, sonradan zihin-
koloji başlıklı ders kitabını 1924’de davranışçı bir sel bir yapı olarak görülmeye başlandı (McGarty
bakış açısından yazmıştır. Diğer davranışçılar gibi ve Haslam, 1997: 10). Zaman zaman sönümlense
Allport da, sosyal psikolojinin ciddiye alınmak de, tutum çalışmaları, sosyal
istiyorsa deneysel bir bilim olması gerektiğini ve psikolojinin günümüze kadar
bunun için de davranışçı ilkelerin uygulanması ge- süren temel araştırma alanla-
rektiğini öne sürmüştür. Davranışçı sosyal psiko- rından biri olagelmiştir.
lojinin temsilcisi Allport, “grup zihni” kavramını 1930’larda Almanya’da
gözlenemeyen bir yapı olduğu gerekçesiyle reddet- yükselen Nazizm dolayısıy-
miş, hatta psikolojik anlamda (fiziksel anlamda de- la Avrupa’dan pek çok bilim
ğil) “grup” diye bir olgunun da varolamayacağını Solomon Asch insanı ABD’ye göç etti. Bu
6
Sosyal Psikoloji I
7
Sosyal Psikoloji Nedir?
8
Sosyal Psikoloji I
9
Sosyal Psikoloji Nedir?
yinelenmeyen ve sadece bir kez görülebi- katılımcının verdiği yanıtlara bağlı olarak da soru
lecek nitelikte olduğundan, genel sonuçlar üretilir. Yapılandırılmamış görüşmede ise, katılımcı
çıkarılmamalıdır (Morris, 2002). ile görüşülecek konu belli olmasına karşın önceden
3. Doğal gözlemin bir başka sınırlılığı “göz- hazırlanmış soru yoktur. Bunun yerine görüşmenin
lemci etkisi” olarak adlandırılan durumdur. akışına göre sorular sorulur.
Gözlenilen kişiler, gözlendiklerini bildikle- Survey yöntemindeki en önemli nokta, ulaşıl-
rinde “doğal” olmayıp, “tepkisel” davran- ması gereken insan sayısı fazla olduğundan, yapıla-
maya başlar. Bu tür durumlarda doğal göz- cak örneklem seçimidir. Örneğin uyuşturucu ko-
lem amacına ulaşmamış olur. nusunda anket uygulamak için bir şehirdeki bütün
liseli gençlere ulaşmak zaman ve maliyet açısından
makul olmadığından, bu gruptan rastgele kişilere
Survey anket uygulanabilir. Böylece seçkisiz örneklem
Sosyal psikolojide en sık başvurulan araştırma oluşturulmuş olur. Ya da araştırılmak istenen gru-
yöntemlerinden biri “survey”dir. Survey yöntemi bun, yani evrenin (popülasyon) önemli özellikleri-
ile bir davranışın ya da bir tutumun bir toplumda ni (örneğimizde bunlar cinsiyet, sosyal sınıf vb. ola-
ya da belli bir grupta görülme derecesi ve bunların bilir) oran olarak yansıtan bir örneklem seçilebilir.
yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyal ardalan vb. et- Bu temsil edici örneklemdir.
menlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu araştırılmak-
tadır. Örneğin, lise gençliğinde uyuşturucu kullan-
ma yaygınlığı nedir, uyuşturucu maddeye yönelik Örneklem: Geniş bir evrenden katılımcı-
tutumlar nelerdir ve liselilerin uyuşturucular hak- ların seçimidir.
kındaki bilgi düzeyi nedir sorularına bu yöntem ile
yanıt aranabilir. Ayrıca, uyuşturucu kullanma ve
bu konudaki tutum ve bilgi ile cinsiyet, anne-ba-
ba eğitimi, sosyal sınıf vb. değişkenler arasındaki Seçkisiz örneklem: Her potansiyel katı-
ilişki de incelenebilir. Survey yöntemi kullanılarak lımcının örnekleme seçilme şansının eşit
araştırılan konular çok çeşitlidir. Siyasi parti terci- olduğu örneklemdir.
hi, bir reklam ürününün tercihi, televizyon kanalı
tercihi konusunda yapılan kamuoyu yoklamaları
günlük yaşamımızda sık karşılaştığımız örnekler-
dendir. Bunların yanında tüm toplumun ya da be- Temsil edici örneklem: Örnekleme, evre-
lirli bir grubun madde kullanımı (alkol, sigara ve nin özelliklerine oldukça yakın özelliklere
uyuşturucu), cinsellik, kanser, AIDS benzeri has- sahip katılımcıların seçilmesidir.
talıklar, okulda ve ailede şiddet, çocuk sayısı ve aile
planlaması gibi, sosyal politikalar geliştirmek üzere
durum saptaması gerektiren sorunların araştırılma- Surveyin güçlü yanları:
sında da bu yöntem kullanılmaktadır. 1. Surveyle çok sayıda kişiden çok miktarda
Survey yönteminde veri toplama tekniği olarak bilgi toplama olanağı vardır.
anket ve görüşme kullanılır. Anket, açık uçlu ya da 2. Örnekleme tekniğiyle yapıldığı için, topla-
çoktan seçmeli olarak hazırlanmış soru formudur. nılan bilgiden genelleme yapılır.
Anket, katılımcılara yüz yüze uygulanabildiği gibi
3. Bu yöntem, diğer yöntemlere göre zaman
posta ile de gönderilebilir. Ancak posta ile gönderilen
ve maddi kaynakların kullanımı açısından
anketlerin geri gelme oranı düşüktür. Diğer taraftan
daha tasarrufludur.
görüşme tekniği, yapılandırılmış, yarı yapılandırıl-
mış ve yapılandırılmamış olabilir. Yapılandırılmış Surveyin sınırlılıkları:
görüşmede araştırma için sahaya çıkmadan önce 1. Survey ile çok miktarda bilgi toplanır, an-
katılımcılara sorulacak tüm sorular belirlenmiştir. cak bu bilgi yüzeyseldir.
Yarı yapılandırılmış görüşmede katılımcılara soru- 2. Büyük örneklem alınması gereken durum-
lacak ana sorular bellidir, ancak görüşme esnasında larda çok zaman ve paraya ihtiyaç vardır.
10
Sosyal Psikoloji I
3. Kendisine genelleme yapılmak istenen evren da daha fazla bağımlı değişken üzerinde yarattığı
çok geniş ise, örneklem oluşturma bir sorun etki ölçülmektedir. Örneğin, televizyon progra-
yaratabilir. mındaki şiddetin çocukların daha sonraki davra-
4. Surveyde katılımcıların yanıtlarına bağlı nışları üzerinde bir etkiye neden olup olmadığını
kalma zorunluluğu vardır. Katılımcılar ise sınayan bir araştırmada, televizyon programındaki
anket ve görüşmede çok çeşitli etmenlerin şiddet düzeyi bağımsız değişken, çocukların saldır-
etkisi altında kalarak yanıt verebilirler (Ka- ganlık içeren davranış düzeyi bağımlı değişkendir.
ğıtçıbaşı, 1999). Bütün araştırma yöntemleri içinde değişkenler
arasında neden-sonuç ilişkisinin kurulabileceği tek
yöntem deneydir. Deney yönteminin bu ayrıcalı-
Arşiv Araştırması ğı, araştırmacının bağımsız değişkene müdahalesi
Arşiv araştırmasında araştırmacı, başkası tara- ve deneysel koşullar üzerindeki kontrolü sayesin-
fından ve çoğu zaman başka nedenlerle toplanmış de mümkün olabilmektedir. Deney yönteminde,
ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktadır. Sosyal psiko- bağımsız değişken(ler) ile bağımlı değişken(ler)
lojide en az kullanılan yöntemlerden biri olan arşiv arasında nedensel ilişkinin başka etmenler sonu-
araştırması, geçmişteki bir olgunun araştırılması cu değil de araştırmacının özellikle değişimlediği
için kullanılabileceği gibi, bir olguya ilişkin tarihsel bağımsız değişken sonucu ortaya çıktığını göstere-
eğilimi ortaya çıkarmak için de kullanılabilir. Arşiv bilmek önemlidir. Bunu gerçekleştirmede en kritik
araştırmasından genellikle istatistik verilerin kulla- noktalardan biri, deney grubu ve kontrol grubu
nılması akla geliyorsa da, her türlü yazılı ve görsel oluştururken yapılacak denek seçimidir. Denekler,
materyal (ör. halk hikayeleri, gazeteler, romanlar, araştırmada önemli olabilecek ve sonucu etkileye-
anılar, tv programları ya da video bantlar vb.) araş- bilecek özellikler (yaş, cinsiyet, zeka, eğitim duru-
tırmacı için arşiv olarak işlev görebilir. mu vb.) açısından deney ve kontrol grubuna eşit
Arşiv araştırmasının güçlü yanları: dağıtılmış olmalıdır. Bunu sağlamanın bir yolu de-
1. Bu yöntemde cansız materyaller kullanıl- nekleri gruplara tesadüfi olarak ayırmaktır. Diğer
dığı için, insanların yer aldığı yöntemlerde önemli bir nokta, deney grubuna yapılan müda-
ortaya çıkan sorunlar (yanıtların kişilik, hale dışında deney ve kontrol grubuna uygulanan
beklenti gibi etmenlerden etkilenmesi gibi) işlemlerin standart olmasıdır.
bulunmamaktadır.
2. Bu yöntemle, bir olgunun zaman içindeki
değişimi ve gelişimi izlenebilir. Bağımsız değişken: Bir deneyde bağımlı de-
3. Geçmişteki bir olguyu araştırmak için tek ğişken üzerindeki etkisini görebilmek için
yoludur. değişime uğratılan değişkendir.
Arşiv araştırmasının sınırlılıkları:
1. Araştırmacı sadece var olan bilgiyle yetin-
mek zorundadır.
2. Materyal çok olduğunda, materyalden ör- Bağımlı değişken: Bir deneyde bağımsız
neklem seçimi, daha sonra tüm materyale değişkende yapılan değişimlerin, üzerin-
bir genelleme yapılacağı için önem taşımak- de yol açacağı etkiyi görmek için ölçülen
tadır. değişkendir.
Deneysel Yöntemler
Deney, bir değişkenin diğer bir değişken üzerin-
de etkisinin araştırılarak bir denencenin sınandığı Deney grubu: Bir deneyde bağımsız de-
yöntemdir. Deney yönteminde temel olarak, bir ya ğişkende yapılan değişimin uygulandığı
da daha fazla bağımsız değişken değişimlenmek- gruptur.
te (manipüle edilmekte) ve bu müdahalenin bir ya
11
Sosyal Psikoloji Nedir?
Laboratuvar Deneyleri
Kontrol grubu: Bir deneyde bağımsız değiş- Genel olarak sosyal psikolojide araştırmaya etki
kende yapılan değişimin uygulanmadığı edebilecek etmenleri daha iyi kontrol edebilmek
ve deney grubu ile karşılaştırmak için kul- için laboratuvar deneyleri tercih edilmektedir. La-
lanılan gruptur. boratuvar deneylerinin en dikkat çekici özelliği, dış
dünyadan tamamen farklı yapay koşullar altında
gerçekleştiriliyor olmalarıdır.
Yukarıda sözü edilen araştırma örneği çerçeve-
Laboratuvar deneylerinin güçlü yanları:
sinde deney yönteminin mantığını basit bir biçim-
de göstermek mümkündür. Şiddet içerikli program 1. Değişkenler arasında kesin bir nedensel
seyretmenin çocukların daha sonraki davranışları ilişki kurmak ve denence sınamak en fazla
üzerindeki etkisini araştıran bir deneyde, aynı yaş- laboratuvar deneyinde mümkündür.
taki kız ve erkek çocukların deney ve kontrol gru- 2. Alan deneyi de dahil olmak üzere diğer tüm
buna tesadüfi olarak yerleştirildiği varsayılsın. Yani araştırma yöntemleri içinde kontrolün en
çocukların cinsiyeti, yaşı, şiddet konusunda ana- üst düzeyde olduğu yöntemdir.
baba tarafından yetiştirilme biçimi (bu araştırma- 3. Bütünüyle yapay bir ortamda gerçekleştiril-
da, bu özellik sonucu etkileyebilir) açısından her iki diğinden, laboratuvarda elde edilen sonuç-
grubun da denk olduğu farz edilsin. Deneysel işlem ların kesinliği de yüksektir.
gereği, deney grubundaki çocuklar şiddet içerikli Laboratuvar deneylerinin sınırlılıkları:
film seyrederlerken, kontrol grubundaki çocuklar
1. Laboratuvar deneyleri yapay bir ortamda
heyecanlı bir atletizm yarışması seyretmiş olsunlar.
gerçekleştirildiğinden, burada elde edilen
Daha sonra her iki gruptaki çocuklara saldırgan
sonuçları gerçek yaşama genellemek zordur.
davranma fırsatı verildiğinde, bu fırsatı ne kadar
kullandıklarına bakılsın. Gerçekte böyle bir de- 2. Gerçek yaşamdaki tüm deneyimler labora-
ney 1972’de Liebertt ve Baron tarafından yapılmış tuvarda araştırılmaya uygun değildir. Örne-
ve deney sonucunda şiddet içerikli film seyreden ğin, yoğun korku, nefret ve saldırganlık gibi
deneklerin kontrol grubundakilere göre saldırgan duygular laboratuvarda çalışılamaz.
davranma fırsatını daha fazla kullanma eğiliminde 3. Sosyal psikolojide olduğu gibi laboratuvarda
oldukları görülmüştür (Akt. Arkonaç, 1998). Böyle denek olarak insan kullanılınca, kaçınılmaz
bir deneyde saldırgan davranış (bağımlı değişken) olarak sonuçlar insanların önyargılarından,
gözlenmeden önce, hangi davranışların saldırgan kişilik özelliklerinden ve beklentilerinden
davranış olarak tanımlanması gerektiği de dikkat etkilenmektedir.
edilecek bir diğer noktadır. 4. Laboratuvar deneylerinde deneklerin tep-
Sosyal psikoloji alanında gerçekleştirilen de- kisel davranmalarını önlemek amacıyla,
neyler genelde yukarıda verilen örnekten çok daha deneyin amacının gizlenmesi ve insanların
karmaşıktır. kandırılmaları önemli bir etik sorundur.
Son olarak, deneysel çalışmalarının çoğunu la-
boratuvarda gerçekleştiren sosyal psikologlar, de- Alan Deneyleri
ney yapmak için doğal mekanları (okul, ev, fabrika
Alan deneyi ile laboratuvar deneyi temel mantık
vb.) da kullanmaktadırlar. Temel mantık itibarıyla
açısından aynıdır. Alan deneyinde de laboratuvar de-
aynı olsa bile, yapıldığı yere göre birtakım farklı-
neyinde olduğu gibi bağımsız değişken araştırmacı ta-
lıklar içerdiği için deney yöntemini, laboratuvar
rafından değişimlenir ve bağımlı değişken üzerindeki
ve alan deneyi olarak iki başlık halinde incelemek
etkisi gözlemlenir ya da ölçülür. Ancak, alan deneyin-
mümkündür.
de araştırmacının bağımsız değişkene etki edebilecek
potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur.
12
Sosyal Psikoloji I
Yaşamla İlişkilendir
Muzaffer Şerif ’in Türkiyedeki Yaşamı Sosyal psikoloji alanında uzmanlaşma iste-
1906’da İzmir’in Ödemiş ilçesinde varlıklı ği ve milliyetçi duygularla dolu olarak 1929’da
bir ailenin çocuğu olarak doğan Şerif ’in çocuk- yüksek lisans eğitimi yapmak için Harvard
luk ve ilk gençlik yılları Osmanlı’nın son günle- Üniversitesi’nin yolunu tutan Şerif 1929 ekono-
rine, Dünya Savaşı’na ve Kurtuluş Savaşı’na ta- mik bunalımını ve bunalımın etkilerini burada
nıklıkla geçti. İşgali, Türklerle Rumlar arasındaki yaşadı. Bir yandan Edwin G. Boring ya da Robert
çatışmaları yaşadı. Bir keresinde bir öğrencisinin Woodworth gibi Amerikan psikolojisinin önemli
aktardığına göre 1919 yılında süngülenmekten isimlerinin derslerini takip ederken, bir yandan
bir Yunan askerinin merhameti sayesinde kur- da ilgi alanını sosyal bilimleri ve politikayı da
tuldu ve bütün bu tanıklıklar sonucu erken yaşta kapsayacak şekilde genişletti. 1930’ların Ameri-
kendini insan gruplarının birbirleriyle ilişkilerini kalı aydınlarını derinden etkileyen Marksizm’le
incelemeye adama kararı aldı. tanıştı. 1932’de Harvard’daki yüksek lisansını
Ödemiş İlkokulu’ndan sonra 1924’te tamamlayarak Almanya’ya geçti. Gestalt psikolo-
İzmir’de misyonerlerin kurduğu İzmir Ameri- jisinin önemli isimlerinden Wolfgang Köhler’in
kan kolejini bitiren Şerif, 1928 yılında İstanbul derslerini izledi. Üstelik Nazi partisinin hızlı yük-
Darülfünunu’nun Felsefe Bölümü’nden mezun selişine de tanık oldu.
oldu. O sıralarda Darülfünun’da psikoloji dersle- Aynı yıl Ankara’ya dönerek Gazi Terbiye
rini Mustafa Şekip Tunç veriyordu. Genç Şerif bu Enstitüsü’nde çalışmaya başlayan Şerif, artık 4 yıl
yıllarda Ziya Gökalp’in düşüncelerinden yoğun önceki Turancı Şerif değil, Şevket Aziz Kansu’nun
bir şekilde etkileniyordu. temsil ettiği antropoloji anlayışının arka planın-
13
Sosyal Psikoloji Nedir?
da bulunan bilimsel ırkçılığa itiraz edecek kadar ve savaş yıllarında Ankara Üniversitesi’nde sosyo-
döneminin düşünsel atmosferinin ötesine geçmiş loji bölümü başkanı olan Behice Boran ile birlikte
bir genç araştırmacıydı. çeşitli siyasal dergilerde yazıları yayınlanmıştır. Bu
Ancak Şerif Türkiye’de uzun süre kalmadı. yazılar da Değişen Dünya (Sherif, 1945) isimli bir
1933 yılında bu kez doktora yapmak üzere tek- kitapta toplanmıştır. Öğrencisi Fatma Başaran’ın
rar ABD’ye Harvard’a döndü. Kısa süre sonra sol aktardığına göre Şerif kendi anti-faşist tutumları
eğilimli bir öğretim üyesi olan Gardner Murphy doğrultusunda oldukça aktifti, yazı yazmasının öte-
ile çalışmak üzere New York’taki Columbia sinde, örneğin toplantılar da düzenliyordu. Nazizm
Üniversitesi’ne geçti. Burada Nazilerin 1933’te ile birlikte Turkizm’i de eleştiren Şerif, 1944 yılında
Almanya’da iktidara gelmeleriyle üniversitelerde- artık çok fazla göze battığında, halihazırda Nazizm’i
ki kürsülerini terk etmek zorunda kalan Frank- destekleyen Türkiye hükümeti tarafından 4 aylığına
furt Okulu üyeleriyle ve Gestaltçı psikologlarla tutuklanmıştı. Amerika’daki arkadaşları ve hocaları
ilişkiler kurdu. 1935’te tamamladığı Doktora Hadley Cantril, Leonard Doob, Gardner Murphy
tezi, Murphy’nin de yardımıyla 1936 yılında ve Gordon Allport’un da desteğiyle hapishaneden
Toplumsal Kuralların Psikolojisi adıyla yayınlan- kurtarılan Şerif, Amerikan hükümetinin de des-
dı ve günümüzde bir sosyal psikoloji klasiği sayı- teğiyle yurt dışına cıkarıldı (Granberg & Sarup,
lan bu kitap Şerif ’e uluslararası bir ün kazandırdı. 1992). Daha sonra Türkiye’ye dönmek isteyen Şerif,
Türkiye’ye dönen Şerif 27 Temmuz bir Amerikalı ile evli olmasının sorun yaratacağına
1936 tarihinden itibaren tekrar Gazi Terbiye dair bir bilgi sahibi olduğu için ülkeye geri dönmedi
Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. 1938 yılın- ve kişisel serüvenine Amerika’da devam etti.
da Hilmi Ziya Ülken’le birlikte İnsan dergisini
yayınlayanlar arasındaydı. Şerif, İkinci Dünya Kaynak: Bu yazı, aşağıdaki iki kaynaktan
Savaşı’nın başlamasından bir ay sonra, 1939’un derlenmiştir.
Ekim ayında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Sertan Batur ve Ersin Aslıtürk, Muzaffer
aynı dönem kurulan Felsefe Enstitüsü’ne doçent Şerif ’in Türkiyedeki Yılları, Eleştirel Psikoloji
olarak tayin edildi. Bülteni Arşivi, http://www.elestirelpsikoloji.org/
Muzaffer Şerif ’in Türkiye’deki hayatının son eleps/eleps.html
dönemi de bu tayinle başladı. Bu yıllarda sosyal Sertan Batur ve Ersin Aslıtürk, “Sakıncalı
psikolojiden daha çok Türkiye’nin ve dünyanın Psikoloji”: Muzaffer Şerif Başoğlu ve Sadrettin
sorunlarına yönelik denemeler yazıyordu. Celal Antel’in Görevlerinden Uzaklaştırılmaları
İkinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle akademik Örneğinde Politika ve Psikoloji İlişkisi, Eleştirel
faaliyetlerini siyasallaştırmaktan kaçınmayan Şerif, Psikoloji Bülteni Arşivi, http://www.elestirelpsi-
1943’te Irk Psikolojisi isimli kitabını yayınlamış koloji.org/eleps/eleps.html
14
Sosyal Psikoloji I
1 Sosyal psikolojiyi
tanımlamak
Sosyal etki çok genel olarak insanların bir gruptan ya da otoriteden etkilenmelerini ifade eder.
Davranışsal düzlemde buna uyma adı verilir. Sosyal psikolojide klasik sosyal etki çalışmaları 2.
Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan sosyal psikolojisinde gerçekleştirilen deneylerdir. Bu yüzden
bölüm özeti
sosyal etki çalışmalarına Amerikan sosyal psikolojisinin konuya bakışı damgasını vurmuştur. Bu
bakış gruba uymayı baskıya boyun eğmek, sürünün bir parçası olmak, iradesizlik ve zayıflık olarak
görmektedir. Oysa bu bakışı eleştiren diğer sosyal psikologlar kişilerin gruba ya da çoğunluğa tam
tersine örneğin çıkarlarını korumak için bilerek uyabileceklerini belirtmektedirler. Diğer yandan
uyma davranışı kişiden değil, sosyal etkinin gerçekleştiği ortamın kendisinden kaynaklanabilir.
Çünkü içinde olduğumuz sosyal ortama uygun davranış gösteririz. Örneğin kütüphanede ses-
siz konuşmak, sosyal baskıya boyun eğmek değil, kütüphanedeki norma uymaktır. Yani uyma her
zaman sosyal baskı hissedilerek gösterilen bir davranış değildir. Bunun bir örneği de sosyal roll-
erdir. Sosyal rollerimizi genellikle baskı hissettiğimiz için değil, sosyal rolümüz öyle gerektirdiği
için gerçekleştiririz. Zimbardo’nun hapishane deneyindeki tutuklu ve gardiyanların yaptıkları
davranışları bu sosyal rollerin çerçevesi içinde açıklamak gereklidir.
Sosyal Psikolojinin kökeni 19. yüzyılın sonunda Avrupa’da ortaya çıkan iki entelektüel akıma dayanır:
Völkerpsikoloji ve kitle psikolojisi. Bu iki akım, grup ya da kitle davranışını anlamak için bireysel
psikolojinin yeterli olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Avrupa’dan gelen bu etkiye toplu olarak grup zihni
yaklaşımı denilebilir. 20. yüzyılın başında davranışçılığın sosyal psikolojide güçlenmesiyle, Allport
tarafından grup zihni yaklaşımı reddedilmiş ve onun yerine grup, birey temelinde açıklanmıştır.
Yine aynı dönemde, başka bir koldan tutum çalışmaları başlamıştır. 2. Dünya savaşında Almanya’dan
Lewin ve Asch ve Türkiye’den Muzafer Sherif ABD’ye göç etmişler ve hem davranışçı yaklaşımı hem
de grup zihni yaklaşımını reddetmişlerdir. Gestalt psikolojisinden etkilenen bu araştırmacılar, grubu
grup düzeyinde açıklamışlar ve zihin çalışmasını tekrar sosyal psikolojiye dahil etmişlerdir. Aynı
zamanda davranışçılıkla başlayan deney geleneğini de sürdürmüşlerdir. 2. Dünya Savaşı’nın hemen
sonrasında ırkçı önyargılarla ilgili çalışmalar, tutum değişimi çalışmaları ve uygulamalı çalışmalar
artmıştır. 1960’ların sonlarında sosyal psikolojide “kriz” başlamış, ve özellikle “sosyal”in anlamı
sorgulanmıştır. Aynı dönemde Avrupa’da iki sosyal psikoloji kuram ve araştırma geleneği ortaya
çıkmıştır: Moscovici’nin Sosyal Temsiller ve Henri Tajfel’in Sosyal Kimlik Kuramı. Aynı dönemde ger-
ileyen tutum çalışmalarının yerini, temelini Heider’ın attığı atıf kuramı almıştır. 1970’lerin ortalarında,
günümüzde hala etkisini gösteren sosyal biliş yaklaşımı ortaya çıkmıştır. Sosyal biliş yaklaşımı, zihin-
sel olguları çalışması bakımından sosyal psikolojide yeni değildir. Ancak belirli bir zihinsel yaklaşımı,
yani insan zihnini bir bilgi işleme süreci olarak gören yaklaşımı benimsediği için yenidir. Bu yaklaşıma
göre, sosyal dünyaya ait bilgiyi işleme kapasitesi sınırlı olan insan zihni, sosyal dünyaya ait bilgiyi
işlerken kestirme yollar kullanır ve bunun sonucunda da bilişsel hatalar ortaya çıkar.
15
Sosyal Psikoloji Nedir?
Sosyal psikolojinin tam ve kesin tanımı yoktur. Kimileri için bu durum, sosyal psikolojinin henüz
olgunlaşmamış bir disiplin olmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, sosyal psikolojideki tanım
zorluğunun, bir ölçüde sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” konusundaki farklı yorumlardan
da kaynaklandığı söylenebilir. Günümüzde sosyal psikolojiyi psikolojinin bir altdalı olarak gören
bölüm özeti
psikologlar Allport’un tanımını kabul ederler: “Sosyal psikoloji bir bireyin, davranış, duygu ve
düşüncelerinin başkalarının gerçek ya da hayal edilen varlığından nasıl etkilendiğinin bilimsel
yollarla araştırılmasıdır”. Bazıları sosyal psikolojinin bu tanımda sözkonusu edilen sosyal etki-
yle sınırlanamayacağını, sosyal etkiye çok sıkı bağlı olan diğer iki alanı, yani sosyal algı ve sosyal
davranışı da kapsadığını ileri sürmektedirler.
16
Sosyal Psikoloji I
neler öğrendik?
B. Sosyal psikoloji bireyin diğer insanlar kavramı, kitle içindeki bireylerin tek tek
hakkında ne düşündüğü, ne hissettiği ve onları düşüncelerine odaklanmak gerektiğini söy-
nasıl etkilediğini araştıran bir bilim dalıdır. ler.
C. Sosyal psikoloji kişinin başka kişilere ilişkin B. Hem völkerpsikoloji hem de kitle psikolojisi,
davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. kendi zamanlarının sosyal ve politik ilgilerini
D. Sosyal psikoloji sosyal ve kültürel ortamdaki yansıtan bakış açılarıdır.
bireyin davranışlarını ve bunların nedenlerini C. Völkerpsikoloji, insanların grup aidiyetleri so-
inceleyen bir bilim dalıdır. nucu, bireysel değil de kollektif düşündüğünü,
E. Sosyal psikoloji canlı varlıkların (insan ve hay- grubun aynı değer ve inançları paylaştığını
van) davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. ileri sürer.
D. Kitle psikolojisinin öncülerinden biri olan
2 Aşağıdakilerden hangisi sosyal psikolojinin Le Bon, kitlelerin ilkel, yıkıcı ve entellektüel
çalışma konularından biri değildir? düzeylerinin düşük olduğunu ileri sürer.
E. Hem Völkerpsikoloji hem de kitle psikolojisi
A. Televizyondaki şiddet içerikli programların Avrupa’da ortaya çıkmıştır.
çocukların saldırganlık düzeyine etkisi
B. Seçim sonuçlarının X partisinin gelecek beş yıl
içindeki politikasına etkisi 5 Araştırmacının değişimlediği (manipüle
ettiği) deneysel değişkene ne ad verilir?
C. Gençlerin uyuşturucu maddeye yönelik
tutumları A. Bağımlı değişken
D. İnsanlarda saldırgan davranışın nedenleri B. Kontrol değişkeni
E. Arkadaş gruplarının gençler üzerindeki etkisi C. Bağımsız değişken
D. Karıştırıcı değişken
3 E. Deneysel değişken
Aşağıdaki araştırma yöntemlerinden hangisi,
Türk vatandaşlarının yaşı ile politik tercihleri
arasındaki ilişkiyi araştırmada en etkili yoldur? 6 Modern sosyal psikoloji tarihinin grup
konusundaki çalışmalarının yönünü değiştiren
A. Laboratuvar deneyi Lewin, Asch ve Sherif üçlüsünün yaklaşımını
B. Doğal gözlem yansıtan görüş aşağıdakilerden hangisidir?
C. Survey
A. Sosyal psikoloji, bireylerin zihinleri yerine
D. Katılımcı gözlem davranışlarına odaklanmalıdır.
E. Arşiv araştırması B. Grubu anlamak için Gestaltçı ilkeler yerine
davranışçı ilkeler esas alınmalıdır.
C. Grubu anlamak için, grubun davranışlarını
yöneten grup zihni kavramına ihtiyaç
vardır.
D. Grup, onu oluşturan bireylerin mekanik
toplamından fazla bir şeydir.
E. Grup davranışını anlamak için bireysel
psikoloji yeterlidir.
17
Sosyal Psikoloji Nedir?
7
Bir değişkende (ör; eğitim) değişiklik 9 ............. yönteminin en güçlü yanı, et-
yapılmasının diğer bir değişkende (ör; gelir nik köken, cinsiyet, yaş ve sosyal statü gibi
düzeyi) değişmeye yol açıp açmayacağını belirle- önemli etmenlerle ilişkin soruların gerçek yaşam
neler öğrendik?
18
Sosyal Psikoloji I
1. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikoloji Nedir?” 6. D Yanıtınız yanlış ise “Modern Sosyal Psikolo-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. ji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
3. C Yanıtınız yanlış ise “Deneysel Olmayan Yön- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Modern Sosyal Psikolo-
temler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ji” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. C Yanıtınız yanlış ise “Deneysel Yöntemler” 10. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Psikolojinin Kısa
konusunu yeniden gözden geçiriniz. Tarihi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
19
Sosyal Psikoloji Nedir?
Kaynakça
Arkonaç, S. A. (1998). Sosyal Psikoloji. Alfa, McGarty, C. & Haslam, A. (1997). (Ed.) The
İstanbul. Message of Social Psychology. Blackwell,
Cambridge.
Bilgin, N. (2000). Sosyal Psikolojiye Giriş. Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: 48, Morris, C. G. (2002). Understanding Psychology.
İzmir. Çev. Ed. H. Belgin Ayvaşık ve Melike Sayıl,
Psikolojiyi Anlamak (Psikolojiye Giriş), Türk
Gough, B & McFadden, M. (2001). Critical Social
Psikologlar Derneği Yayınları No:23, Ankara.
Psychology: An Introduction. Palgrave, New
York. Stainton, Rogers, W. (2003). Social Psychology:
Experimental and Critical Approaches. Open
Hogg, M. A. & Vaughan, G.M. (1995). Social
University Press, Berkshire.
Psychology: An Introduction. Prentice Hall/
Harvester Wheatsheaf, London. Taylor, S.E., Peplau, L. A. & Sears, D. O. (2000).
Social Psychology. Prentice Hall, New Jersey.
Kağıtçıbaşı, Ç. (1999). Yeni İnsan ve İnsanlar.
10.basım, Evrim, Sosyal Psikoloji Dizisi: 1,
İstanbul.
20
Bölüm 2
Sosyal Biliş
Anahtar Sözcükler: • Sosyal biliş • Bilişsel cimri • Güdülenmiş taktisyen • Bilişsel temsil • Şema
• Kategorileştirme • Yükleme • Naif psikoloji • Uyuşan çıkarsama • Birlikte değişme ilkesi
• Yükleme yanlılıkları • Temel yükleme hatası • Aktör-gözlemci etkisi • Kendini kayıran yanlılık
İçerik Haritası
22
Sosyal Psikoloji I
23
Sosyal Biliş
Buradaki her bir nokta insanların bir şey, bir • Geri getirme: O konuyla ilgili bir yargıya
nesne olmadığını anlatma yollarıdır. Bunlar önem- ulaşmak ya da bir davranışa karar vermek ge-
lidir ama sosyal bilişe egemen olan zihinselciliğin rektiğinde temsilin bellekten geri getirilmesi.
sosyal olgular için yeterli bir anlama çerçevesi sun-
duğu şüphelidir. Örneğin insanların niyetli eylem
yapan varlıklar olmasının ve karşılıklı algının nasıl
zihinsel olguya indirgenebileceği çok açık değildir Bilgi-İşleme Modeli: İnsanları bilginin
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004). alıcısı ve işleyicisi olarak temsil eden bir
modeldir. Bu modelde sosyal deneyim ve
eylem, yeni bilginin algılanma ve var olan
Sosyal Bilişin Temel İlkeleri bilgiye asimile edilme biçiminin bir sonu-
Sosyal bilişi bütünlüklü bir yaklaşım olarak ta- cu olarak görülür.
nımlamaya olanak veren çeşitli ilkeler mevcuttur.
Bu ilkelerden en temel olanları deneysellik, metafo-
rik modeller, algısal-bilişselcilik, zihinsel temsiller ve İnsan için geliştirilen ikinci metafor onu naif
bilinçdışı işlemlerdir. bilimci olarak görmek olmuştur. Bu görüşe göre in-
sanlar çevrelerindeki dünyayı tamamen bilim insanı
gibi anlamlandırmaya çalışırlar; öncül koşullar ile
Deneysellik sonuçta ortaya çıkan davranışlar arasındaki ilişkiye
Sosyal biliş yaklaşımında kullanılan temel ve ait değişimleri sistematik olarak gözlerler ve etkile-
hatta tanımlayıcı metodoloji deneyselliktir. Genel- şimde bulunan insanlara ait çıkarımda bulunurlar.
likle sosyal bilişte gerçekleştirilen deneylerde araş- Naif bilimci metaforu üzerinde tekrar düşü-
tırmacılar katılımcılara bilgisayar yoluyla kontrollü nülmüş ve insanların, bilim insanlarının yaptığını
bir biçimde uyarıcıları sunarlar ve sıklıkla çok kısa farzettiğimiz gibi “rasyonel” bir biçimde düşünme
bir zaman aralığında bu uyarıcıların katılımcıların ve davranmakta başarısız olduğu farkedilerek bu
tepkileri üzerindeki etkisini gözlemlerler. Bu etki kez üçüncü bir metafor önerilmiştir: bilişsel cimri.
ya diğer bir uyarıcı hakkında verilen yargılardır ya Bu bakış açısına göre bilimsel düşünme çok zor-
da böyle bir yargıya ulaşma süresinin ölçümüdür. lu bir süreçtir ve eğer insanlar böyle düşünürlerse
karşı karşıya kaldıkları sosyal uyarıcıların bolluğu
ve yarattığı karmaşanın içinde hızla boğulacaklar-
Metaforik Modeller
dır. Kendilerini sürekli bombardımana tutan tüm
Ortaya çıkışından bu yana sosyal biliş perspek- uyarıcılara dikkat etmektense insanlar pek çok bil-
tifinde insanların dünyayı nasıl algıladığı ve anlam- giyi göz ardı ederler, bilgilerden hızlıca çıkarımlar
landırdığına ilişkin çeşitli metaforlar kullanılmış ve yaparlar, uyarıcıları kategorilere bölerler ve böylece
benimsenmiştir. Sosyal biliş modellerine dayanak tek tek her şeyi düşünmek yerine kategorik olarak
oluşturan temel metafor insanı bir bilgi işlemcisi düşünürler ve genellikle günlük yaşamlarındaki
olarak görmektir. Algılayıcıya ilişkin bu bilgi-iş- muazzam bilgi işleme sürecini azaltmak için bula-
leme modeli bilgisayarın ortaya çıkmasıyla geliş- bildikleri tüm bilişsel kestirme yolları kullanırlar.
tirildi. İnsanın bilişsel süreçleri bilgisayarın bilgiyi Özetle, bilişsel cimri olarak kişi olabildiğince az bi-
alma, tanıma, depo etme ve programlama biçim- lişsel enerji ve kaynak harcayarak sosyal dünyadan
leriyle karşılaştırıldı. Bilgi-işleme modelinde, bilgi gelen bilgiyi işler.
aşağıdaki sırayla işlenir (Brewer ve Crano, 1994):
• Dikkat ve kodlama: İşlenecek bilgi birimi-
nin seçimi ve tanımlanması,
• Zenginleştirme: Yeni bilginin daha önceden Naif Bilimci: Dünya hakkında hipotezler
var olan bilgi ya da kavramlar aracılığıyla kurarak ve onları test ederek içinde bulun-
yorumlanması, duğu sosyal çevreye aktif biçimde anlam
• Örgütleme: Yorumlanan bilginin içsel tutar- vermeye çalışan kişiye ilişkin bir metafordur.
lılığı olan bir zihinsel temsilini oluşturma,
• Depolama: Temsilin bellekte saklanması,
24
Sosyal Psikoloji I
25
Sosyal Biliş
Bilinçdışı İşlemler
Bilinçdışı zihinsel süreçler, en azından Freud’un
psikodinamik anlayışına tepki olarak psikolojinin Kontrollü Süreç: Bilginin kasıtlı, bilinçli
çoğu alanında ortadan kalktıysa da, sosyal biliş yak- ve stratejik bir biçimde işlenmesidir.
laşımının bir parçası olarak kalmıştır. Fakat sosyal
biliş yaklaşımındaki “bilinçdışı”, psikodinamik te-
oridekiyle aynı değildir. Ünitenin bundan sonraki kısmında şema ve yük-
Sosyal biliş araştırmacıları bilinçdışı işlemlerin leme konusuna yer verilmiştir. Yukarıda görüldüğü
varlığını çeşitli yollarla göstermişlerdir. Birincisi, gibi şemalar ve yüklemeler sosyal gerçekliğe ait birer
deney yapma mantığında bundan yararlanmaktır. zihinsel temsildir. Tutumlar ve kalıpyargılar sosyal
Yani bilinçdışı işlem deneyin yöntemsel bir par- psikoloji kitaplarında ayrıca ele alındığı için bu üni-
çası olarak işin içine girer. Örneğin deneysel grup tede bu zihinsel temsiller üzerinde durulmamıştır.
laboratuvar dışından gelen gürültüyle deney oda- Tutumlar hakkında Sosyal Psikoloji I kitabının “Tu-
sında bir şey yaparken, kontrol grubu bu gürültü tumlar” başlıklı 4. Ünitesi’nden ve kalıpyargılar hak-
olmaksızın aynı şeyi yapar. İkisinin davranışları kında Sosyal Psikoloji II kitabının “Önyargı” başlıklı
arasındaki fark, deneysel gruptaki kişiler bundan 3. Ünitesi’nden bilgi edinebilirsiniz.
hiç bahsetmeseler ya da bunu farketmeseler bile bu
gürültüyle açıklanabilir. İkincisi, sosyal biliş araştır-
malarının bilinçdışı işlemleri sübliminal algı yoluy- 1
la göstermesidir. Kişiye, başka işler yaparken, sali- sıra sizde
selerle ölçülecek kısacık bir sürede, kendisinin bile Bir baba ve oğlu bir araba kazası geçirir.
varlığını fark etmeden bir uyarıcı verip onun etkisi Kazada baba ölür ve oğlu yaralanır. Yara-
gözlemlenebilir. Son olarak da sosyal biliş araştır- lı hemen hastaneye götürülür ve ameli-
macıları bilinçdışı işlemleri otomatiklik terimi yathaneye alınır. Ameliyatı yapacak olan
çerçevesinde kullanır. Eğer bir bilişsel sürecin ya da cerrah yaralıyı görünce “Aman Allahım
bilişsel etkinin otomatik olduğu kabul edilecekse, bu benim oğlum!” der. Peki bu nasıl
bu süreç ya da etkinin birçok kriteri karşılaması ge- açıklanabilir? Bu soruya cevap verme
rekir. Söz konusu bilişsel süreç ya da bilişsel etki zorluğunu bilişsel süreçlerin otomatikliği
bilinçli bir niyet, dikkat ya da çaba gerektirmeme- çerçevesinde açıklayınız.
lidir; niyetli, yani önceden tasarlanmış bir müda-
haleye dirençli olmalıdır ve kişinin bu konuda far-
kındalığı olmamalıdır. Otomatik süreçler ve etkiler
çok hızlı ve bilişsel işleme kapasitesi kullanılmaksı- ŞEMALAR
zın gerçekleşir. Eğer zihinsel bir süreç ya da etki bu Belirli sosyal durumlarda deneyim kazandıkça
kriterleri karşılamıyorsa, o zaman otomatik değil, bu durumlarda nasıl davranacağımıza ilişkin kural-
bir kontrollü süreç ya da etki olduğu söylenir. Sü- lar geliştiririz. İlk defa uçakla yolculuk edecek olan
recin ya da etkinin kontrollü olması bilinçli müda- biri havaalanında nereye gidip ne yapacağına, ba-
haleye açık olması (müdahale edip değiştirilebilir gajlarını nereye vereceğine, uçağa nasıl gideceğine
anlamında) ve bilişsel çaba gerektirmesi anlamına dair karışıklık yaşar. Deneyimle birlikte ne zaman
gelir (Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004). ve nereye bagajını vereceğine, nerede ve hangi iş-
lemden sonra güvenlik ve pasaport kontrolünden
geçeceğine, nereden ve ne zaman uçağa gideceğine
ilişkin “kuralları” öğrenir. Artık bir kez öğrenildik-
Otomatiklik: Bilgiye erişimin ya da bilgi- ten sonra, bu kurallar dünyadaki tüm havaalanla-
yi kategorileştirmenin bilinçli farkındalık rında kullanılabilir hâle gelir. Havaalanı için gelişti-
ve kontrol dışında gerçekleşmesidir. rilen bu kurallar dizisi nasıl geçmiş deneyimin yeni
sosyal bilgiyi işlemede kullanılacak yapılandırılmış
26
Sosyal Psikoloji I
bilgi hâline geldiğini göstermektedir. İşte şema ile edindiğimiz bilgiyi organize etmeye yardımcı olur.
kastedilen bu tür bilgi yapılarıdır (Brewer ve Cra- Bu anlamda kişi şemalarının özgül kişiler hakkın-
no, 1994). Şema bir uyarıcıya ilişkin bilgiyi temsil daki bireyselleştirilmiş bilgi yapıları olduğu söyle-
eden bilişsel bir yapıdır. Bu tanımdaki uyarıcıyı nebilir. Yakın bir arkadaşınız, öğretmeniniz, kom-
geniş bir biçimde anlamak gereklidir. Bu uyarıcı şunuz ya da tanınmış bir politikacı hakkında kişi
yukarıdaki örnekte olduğu gibi mekân ve zamana şemanız vardır. Örneğin en iyi arkadaşınızı “dü-
bağlı bir durumu, bir olayı, kişiyi, nesneyi, grubu, rüst, yardımsever ve içedönük” olarak tanımlıyor
kavramı, ideolojiyi kapsar. olabilirsiniz. Kişilik özelliği kavramı kişinin görece
tutarlı ve kalıcı davranış biçimlerine işaret eder. Ta-
nıdığınız bir kişiye dair kişi şemanız onu, baskın
kişilik özelliği etrafında kategorize eder. Bu yüzden
Şema: Nesne ve olay kategorileri hakkın- de o kişiyi örneğin “dışadönük bir insandır” ya
daki genel bilgiyi temsil eden kurallar ya da “adalet duygusu çok güçlüdür” gibi prototipik
da özellikler setidir. özelliğiyle betimlersiniz (Augoustinos, Walker ve
Donaghue, 2004; Brewer ve Crano, 1994; Hogg
ve Vaughan, 2011).
Şemalar sadece sosyal dünyaya ilişkin bilgiyi
temsil etmekle kalmaz, bu dünyaya ilişkin genel
beklentileri de temsil eder. Şemalar, deneyim ve sos- Benlik Şemaları
yalleşme yoluyla öğrenilen genel beklenti formunu İnsanların sadece başkalarına değil, kendilerine
alır. Böylece bize sosyal dünyayı tahmin etme ve ait de şemaları vardır. Kendinizi nasıl betimlersi-
kontrol etme hissini verir. Çevremizdeki insanlar ve niz? İnsanlar kendilerine ait bilgiyi de başkalarına
olaylar hakkında önsel bir bilgi ve beklentimiz olma- ait bilgi gibi temsil ederler. Ama bu temsil biraz
dan günlük yaşamda fonksiyonel olmamız çok zor daha karmaşıktır (Hogg ve Vaughan, 2011). O
olurdu. Tam da bu nedenle şemalar iyilik hâlimiz hâlde benlik şeması kendi hakkımızdaki bilişsel
için gerekli ve işlevsel olarak teorileştirilmiştir. yapılardır. Biraz daha ayrıntılı tanımlaması şöyle-
dir: “Bireyin sosyal deneyimlerinde içerilen ben-
Şema Tipleri likle ilgili bilgiyi işlemeyi organize eden ve buna
rehberlik eden ve geçmiş deneyimlerden çıkarılan
Şema kavramı görgül olarak dört içerik alanına
benlik hakkındaki bilişsel genellemelerdir” (Augo-
uygulanmıştır: kişi şemaları, benlik şemaları, rol
ustinos, Walker ve Donaghue, 2004: 68). Benlik
şemaları ve olay şemaları. İçerikleri farklı da olsa
şemalarının belirgin ve büyük ölçüde istikrarlı ki-
tüm şemaların benzer işlevleri vardır. Hepsi yeni
şilik özellikleri ve davranışlarla ilişkili olan bilgiyi
bilginin kodlanmasını (alıp yorumlamayı), bellek-
detaylı bir biçimde organize eden yapılar olduğu
teki eski bilgiye ve hatırlanmayan bilgiye ilişkin çı-
düşünülmektedir. Benlik şemaları, kişinin kim ol-
karımları etkiler.
duğunu ifade eden benlik ve kimlik tanımının bir
parçasıdır. Bu yüzden de benliğin diğer psikolojik
Kişi Şemaları kavramlaştırmalarıyla tutarlıdır.
Kişi şemaları kişilik özelliklerine ya da kişi pro-
totiplerine ilişkin soyut kavramsal yapılardır. Kişi- Olay Şemaları
lik özelliklerinin şema olarak işlev görmesi genel
Günlük yaşamımızda genellikle girdiğimiz
davranış kategorilerindeki ortak unsurları temsil
farklı sosyal ortamlarda ne yapacağımıza ilişkin
etmesinden kaynaklanır. Yüzeysel olarak çok farklı
zihnimizde belli senaryolar vardır. Bir restorana
davranışlar tek bir kişilik özelliğinin temsili olarak
gittiğinizi farz edin. Orada ne yapacağınızı önceki
gruplanabilir. Örneğin kayıp cüzdanı sahibine ya
deneyimlerden bilirsiniz. İlk önce kendinize otura-
da polise vermek, yalan söylemekten kaçınmak ve
cak bir masa bulursunuz veya bir garson size uygun
sınavlarda kopya çekmemek dürüstlük denilen ki-
bir yer gösterir. Sonra garsonu çağırır ve menüyü
şilik özelliğini temsil eder.
istersiniz. Menüden yemeğinizi seçer ve yemek si-
Bu genel kişilik özelliği kavramı, yani kişi şe- parişini verirsiniz. Yemeğinizi yedikten sonra hesabı
maları, belirli bireylerin spesifik davranışlarından istersiniz, ödemeyi yapar ve restorandan çıkarsınız.
27
Sosyal Biliş
İşte bu örnekte olduğu gibi restoranda yemek yeme tipler) farklı sosyal kategorideki insanlar hakkında-
olayında sırasıyla yapılması gereken davranışlar ki bilgiyi organize eden bir şema türüdür. Bunlar
vardır. Bu davranışların ve yapılma sırasının sadece sosyal grupların ve üyelerinin zihinsel temsilidir ve
restoran senaryosuna uygun olduğunu bilirsiniz. bu temsiller toplumda yaygın bir şekilde paylaşılır.
Hamburger yemek için hızlı yemek yenen (fastfo- Kalıpyargılar önyargılarla ilişkili oldukları için çok
od) bir yere gittiğinizde masaya oturup garsonun önemlidirler. Kalıpyargılar hakkında daha fazla bil-
gelmesini beklemezsiniz. Orada menüden yemek giyi Sosyal Psikoloji II kitabının “Önyargı” başlıklı
seçip yemeği kendinizin almanız gerektiğiniz bilir- 3. Ünitesinde bulabilirsiniz.
siniz, zira orada başka bir senaryo vardır. Sinemaya
gitmek, futbol izlemek için stadyuma gitmek, ca-
miye gitmek gibi pek çok durumda oraya uygun
Kategorileştirme
şemaları ya da senaryoları gerçekleştiririz. O hâlde Şemalar bir bilişsel işlem olan kategorileştir-
olay şemaları günlük faaliyetlerde olayların sıra- meyle çok yakından ilişkilidir. Bir şemayı bir sosyal
lı organizasyonunu betimleyen bilişsel senaryolar nesneye (kişi, olay, sosyal grup vb.) uygulamadan
olarak tanımlanabilir. Böylece olay şemaları gelece- (zihinde harekete geçirmeden) önce o nesneyi bir
ği öngörmek, hedefler koymak ve plan yapmak için kategoriye sokmak gereklidir. Tarihsel olarak fel-
bir zemin yaratırlar. Hedefe ulaşmak için uygun sefe ve dilbilimi alanında kategorileştirme insanın
davranış sırasını belirleyerek, kişinin hedefe yöne- temel bilişsel eğilimi olarak görülmüştür. Bu bi-
lik stratejiler belirlemesini mümkün kılarlar. Bazı lişsel eğilim şema teorisinin de temelini oluşturur.
sosyal psikologlar belirli sosyal ortamlarda nasıl Kategorileştirme işlemi uyarıcıları nasıl tanıdığımız
davranacağımızı belirleyen bir sağduyumuzun ol- ve onları nasıl benzer olanlarla birlikte ve farklı
duğunu ve bunun bilinçdışımızdaki geniş bir bilgi olanlardan ayrı biçimde bir grubun üyeleri olarak
ve varsayımlar repertuarından kaynaklandığını ileri grupladığımıza ilişkin bilişsel bir işlemdir. Algı, dü-
sürmektedirler. Bu repertuar bellekte saklanır ve şünme, dil ve eylemin temeli olan bu işlem çoğu
gerektiğinde farkında olmaksızın harekete geçirilir zaman otomatik ya da çok az çabayla gerçekleştiri-
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004; Hogg lir. Ne zaman bir nesneyi tanımlasak ve ona bir ad
ve Vaughan, 2011). versek (kitap, ağaç, hayvan vb.) o nesneyi kategori-
leştirmiş oluruz. Kategoriler uyarıcılar dünyasının
karmaşıklığına bir düzen dayatırlar ve böyle olduğu
için de dünya hakkında verimli ve etkili bir biçim-
Senaryo: Belirli sosyal durumlarla ilişkili
de iletişim kurmamızı sağlarlar.
olaylara ve eylemlere ait şemalardır.
Sosyal kategorileştirme nesne kategorileştir-
mesinden daha karmaşıktır. Çünkü sosyal nesneler
Rol Şemaları çok daha fazla değişken, dinamik ve etkileşimseldir.
Rol şemaları insanların toplumdaki spesifik rol Sosyal olmayan kategorilerde olduğu gibi sosyal ka-
konumlarına ilişkin sahip oldukları bilgi yapıları- tegorilerde de bir sosyal kategorinin üyeleri ortak
dır. Bu bilgi yapıları rol konumlarına ait normlar özellikleri paylaşır. Ama bazı üyeler o gruptaki di-
ve beklenen davranışları içerir. Örneğin doktor ğerlerine göre prototipik üyeleridir, yani kategoriyi
rolündeki kişi size mahrem sorular sorabilir ama temsil etme düzeyleri daha yüksektir. Örneğin ta-
bir elektrik tamircisi bunu yapamaz ve siz de za- nıdığınız kişileri baskın kişilik özellikleri temelinde
ten böyle bir şey beklemezsiniz. Rol şemaları hem kategorileştirdiğinizi ya da sınıflandırdığınızı düşü-
edinilmiş hem de verili roller için geçerlidir. Edi- nün. A kişisine “utangaç” B kişisine “cimri” dedi-
nilmiş roller çaba ve eğitimle kazanılır. Doktorluk, ğinizde, utangaç olmaya ya da cimri olmaya ilişkin
öğretmenlik gibi mesleki roller buna örnek veri- tipik ya da temsil edici davranışlar konusunda ara-
lebilir. Verili roller ise yaş, toplumsal cinsiyet ve mızda farklılıklar da olsa, hepimizin “utangaç” ol-
ırk/etnisite gibi üzerinde kontrolümüzün çok az manın ya da “cimri” olmanın ne demek olduğuna
olduğu roller/kimliklerdir. Sosyal biliş araştırma- dair temsillerimiz vardır (Augoustinos, Walker ve
ları en çok “verili” rollerde/kimliklerde, özellikle Donaghue, 2004). Sosyal kategorileştirmeyi sosyal
de toplumsal cinsiyet ve ırk/etnisite kalıpyargıları kimlik teorisi çerçevesinde okumak için Sosyal Psi-
konusunda yoğunlaşmıştır. Kalıpyargılar (stereo- koloji II kitabının “Gruplar Arası İlişkiler” başlık-
28
Sosyal Psikoloji I
lı 4. Ünitesine, önyargı çerçevesinde okumak için ilgili geçmiş deneyimlere dayanır. Örneğin hayatı-
Sosyal Psikoloji II kitabının “Önyargı” başlıklı 3. nızda ilk defa bir İngilizle tanışıyorsanız bu, büyük
Ünitesine başvurabilirsiniz. olasılıkla İngilizler konusundaki sınırlı bilginize ve
varsayımlarınıza çoğu kez yanlış bir şekilde güven-
meniz anlamına gelir. Bu konudaki belirsizliği bel-
ki filmlerden gördüğünüz ya da birinden duyduğu-
Sosyal Kategorileştirme: Ortak özellik- nuz peşin hükümlerle azaltabilirsiniz. Dolayısıyla
lerine dayanarak insanları gruplar halinde bu da, eksikliği ya da bilgideki boşluğu İngilizlere
sınıflandırmaktır. ait kalıpyargılarla (stereotiplerle) doldurmak anla-
mına gelir. Bunun sonucunda, örneğin karşınız-
ŞEMALARIN İŞLEVLERİ VE daki İngiliz’e “İngilizler soğuktur” kalıpyargısıyla
ÖZELLİKLERİ yaklaşabilirsiniz.
Bilişsel kapasitemizin sınırlılığı ve sosyal dün- Kategorilerin/şemaların bu bağlamdaki bir baş-
yanın karmaşıklığı göz önüne alındığında, gelen ka özelliği bilgiyi işlerken kısayollara (kestirme yol)
bilgiyi basitleştiren ve yapılandıran zihinsel süreçler başvurmasıdır. Bu kestirme yollardan biri temsil
günlük zihinsel işlevselliğimizi ciddi ölçüde adapte kısayoludur. Belirli bir uyarıcının (kişi, olay, nesne
edici kılmaktadır. Ve ünite boyunca görüldüğü gibi vb.) ne dereceye kadar bir kategorinin örneği ya
bunun başarılmasının önemli bir yolu şematik ya da temsilcisi olduğuna karar vermek için sınırlı bir
da kategorik düşünmedir. Bu bölümde şemaların bilgiye sahipseniz temsil kısayolu kullanılır. Örne-
ve kategorilerin bilgi-işleme anlamındaki işlev ve ğin “utangaç ve herkesle iyi geçinen ” Ali’nin bir
özellikleri ele alınmıştır. işadamı mı yoksa bir muhasebeci mi olması akla
daha yakındır? Elimizde Ali’nin mesleğine dair bir
bilgi bulunmadığı hâlde, kişilik özelliklerinden ha-
Teoriye Dayalı Yapılar Olarak reket ederek, yani temsili kısayolu kullanarak onun
Şemalar/Kategoriler mesleği hakkında çıkarımda bulunabiliriz. Ali’nin
Şematik ya da kategorik düşünmenin en temel muhasebeci olması gerektiğini düşünürüz. Çünkü
işlevi deneyimi organize etmesidir. Bunun nasıl utangaç ve herkesle iyi geçinen birinin işadamı ka-
gerçekleştiğine ilişkin şöyle bir hipotetik süreç ile- tegorisini temsil ettiği pek söylenemez. Diğer bir
ri sürülmüştür: Yeni gelen uyarıcı bir kategori ile kısayol bulunabilirlik kısayoludur. Bir olayın ya
eşleştirilerek, kategorinin ögeleri ile yeni gelen bil- da bir nesnenin sırf çok göze battığı ya da akla
gi karşılaştırılır. Eğer bilgi kategori ile iyi eşleşirse çok kolay geldiği için olma sıklığını abartıyorsak
kategorinin özellikleri bilgiye (uyarıcıya) dayatılır. bulunabilirlik kısa yolunu kullanıyoruz demektir.
Böylece o kategori sayesinde yeni gelen uyarıcının Örneğin gazetelerin üçüncü sayfası şiddet haberle-
anlamı, organizasyonu ve içsel temsili için gerekli riyle doludur. Ama pek çoğumuz kitlesel bir şiddet
olan bağlam yaratılmış olur. Böyle bir süreçten do- olayı olduğunda ondan o kadar etkileniriz ki bu
layı bilgi işlemenin büyük bir kısmının veriye değil, olayların bireysel şiddetten daha yaygın olduğunu
teoriye dayalı olduğu iddia edilmektedir. Yani yeni düşünmeye eğilimliyizdir. Bunlar çok daha drama-
durumları ve yeni karşılaşmaları anlamlandırmada tik olduğu için hem göze batan olaylardır hem de
sosyal dünya hakkındaki önceki beklentilerimize, bireysel şiddet vakalarına göre bellekte daha fazla iz
önyargılarımıza ve bilgimize dayanmaktayız. bırakırlar, bu yüzden de akla kolay gelirler (Augo-
Teoriye dayalı ya da şematik bilgi işlemenin do- ustinos, Walker ve Donaghue, 2004).
ğasına ilişkin bir özellik, bunun sıklıkla yanlı yar-
gılara yol açıyor olmasıdır. Varolan bilişsel yapılar Şemaların/Kategorilerin Bellek
(şemalar ya da kategoriler) gelen sosyal bilgideki İşlemlerine Etkisi
eksik veriyi tamamlayabilir. Yeni gelen bilginin
Kategoriler ya da şemalar hangi sosyal bilginin
eksik olması belirsiz bir duruma işaret eder. Böyle
bellekte kodlandığını ve bellekten geri çağrılacağını
belirsiz durumlarda uyarıcıdaki (bilgideki) eksikliği
etkiler ve buna rehberlik eder. Toplumsal cinsiyet,
tamamlamak için ya şema/kategori uygun bilgiyi
yaş ve ırk/etnisite gibi belirgin görsel ipuçlarına
araştırmaya yönlendirilir ya da eksik bilgi “en iyi
dayanan şemalar neyin kodlanacağı ve daha sonra
tahmin”le doldurulur. Bu da elbette o uyarıcıyla
29
Sosyal Biliş
30
Sosyal Psikoloji I
31
Sosyal Biliş
nedenlerini açıklamak isterler, bu yüzden olaylara mektir. Bunlar eylemi yapan kişinin kişilik
nedensel yüklemeler (atıf ) yaparlar. Ve insanların özellikleri, duygudurumu, tutumu, yete-
neden öyle davrandıklarını anlamaya çalışırlar. İşte nekleri ya da çabası olabilir. Bu yüzden içsel
bu bölümde insanların olayları ve davranışları açık- yüklemeye kişi yüklemesi adı da verilir. Dış-
lamak için neden, hangi koşullar altında ve nasıl sal yükleme ise açıklaması yapılan eylemde
nedensel yükleme yaptıklarına odaklanan yükleme nedensel odağın kişinin dışındaki faktörlere
teorileri ve yükleme yanlılıkları ele alınmıştır. yerleştirilmesi demektir. Bunlar başkalarının
eylemleri, o spesifik duruma ait faktörler ya
da şans olabilir. Örneğin sabah işyerinize git-
tiniz ve meslektaşınıza “günaydın” dediniz
Yükleme: İnsanların davranışların ya da ve o size karşılık vermedi. Eğer meslektaşını-
olayların nedenleri hakkında çıkarsamalar zın size “günaydın” dememesini onun kaba
yapma sürecidir. biri olmasına atfettiyseniz içsel yükleme ya
da eğer bu davranışı bir problemden dolayı
Heider’ın Naif Psikolojisi dalgın olmuş olabileceğine atfettiyseniz dış-
Heider’ın teorisine “sağduyu psikolojisi” ya da sal yükleme yapmış olursunuz. Buna durum
“naif eylem psikolojisi” adı verilmektedir. Heider’ın yüklemesi adı da verilir. Her iki durumda
sağduyu psikolojisi insanları naif birer bilim insanı da sizin yaptığınız nedensel yükleme doğru
olarak görmektedir. İnsanlar sezgisel ya da sağ- olmayabilir. Ama Heider ve diğer yükleme
duyusal olarak çevrelerindeki olayların nedenleri teorisyenleri için bu önemli değildir. Çünkü
hakkında çıkarsama yaparlar. Nesne ve olayların yükleme teorilerinin asıl meselesi olayların
neden-sonuç ilişkisine yerleştirilmesi insanın bi- doğru/gerçek nedenini belirlemek değil, in-
lişsel yapısında nedensel bir sistem oluşturur. Pek sanların olayların nedenlerini nasıl algıladı-
çok mevcut nesne ve olayın içinden hangisinin ğını açıklamaktır. Son olarak, bu iki geniş
neden hangisinin sonuç olduğunun nasıl belir- neden sınıfının (kişisel yükleme ve durumsal
leneceği önemli bir sorudur. Heider bir neden ve yükleme) birlikte kullanımı pek görülmez.
onun etkisini birlikte, bir bütün biçiminde algısal Kişi bir eyleme kişi yüklemesi yapıyorsa,
bir birim olarak gördüğümüzü iddia etmiştir. Bazı diğer yüklemeyi (durum yüklemesi) yapma
nesne ve olaylar, diğerlerine göre nedensel bir birim olasılığı azalır. Bunun tam tersi de geçerlidir
oluşturmak üzere çok daha kolay bir araya gelirler. (Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2004;
Özellikle de neden aktör (insan), sonuç ya da etki Franzoi, 2003).
sosyal davranış olduğunda bu geçerlidir. Heider’ın
teorisinde üç ilke önemlidir: Jones ve Davis’in Uyuşan
• Nedensel birim algısının iki önemli belirleyicisi Çıkarsamalar Teorisi
benzerlik ve yakınlıktır. Sezgilere dayalı neden- Heider’ın fikirlerini ilk defa sistematikleştirme-
sel sistemimizde iki olay yakınsa nedensel ola- ye çalışan uyuşan çıkarsamalar teorisi insanların,
rak ilişkili görülme olasılıkları daha yüksektir. diğer insanların tek bir davranışının nedenini nasıl
Bunun gibi, iki olay birbirine benzerse benzer çıkarsadıkları ile ilgilenmiştir. Teoriye göre insan-
olmadığı durumlara göre bir nedensel birim lar aktörün (davranışı yapan kişi) görünen açık bir
olarak algılanmaları daha olasıdır. davranışının, aktörün istikrarlı kişilik özellikleriyle
• İnsanlar davranışlara nedensel yükleme ya- uyuşup uyuşmadığını çıkarsamaya çalışırlar. Böy-
parken çoklu neden değil, genellikle tek bir lece uyuşan çıkarsama, aktörün eyleminin istikrarlı
neden yükleme eğilimindedirler. kişilik özelliğiyle uyuşması ya da onun bir göstergesi
• Nedensel yüklemedeki en önemli ilke ya da olması anlamına gelir. İnsanlar kişinin davranışı ile
boyut nedensellik odağıdır. Heider’a göre o davranışın altında yatan kişilik niteliğini eşleştiren
insanlar belirli bir eylemin nedenini ya içsel çıkarsama yapmaktan hoşlanırlar. Örneğin aktörün
durumlara ya da dışsal faktörlere yüklerler. saldırgan davranışını onun kişiliğinin saldırgan olu-
İçsel yükleme, açıklaması yapılan eylemde şuyla açıklıyorsanız, yani saldırgan davranışına içsel
nedenin odağının kişiye yerleştirilmesi de- yükleme yapıyorsanız, bu bir uyuşan çıkarsamadır.
32
Sosyal Psikoloji I
Jones ve Davis sosyal olayları açıklamada insanların meyen davranışlardır. Tam da bu yüzden davranışı
içsel ve istikrarlı kişisel özelliklere yükleme yapmayı yapan kişi hakkında bize bilgi verirler. Sosyal olarak
tercih ettiklerini, dışsal yüklemelerin ise varsayımsal arzu edilir davranışlarda hem kişisel hem durumsal
bir seçenek olduğunu, sadece içsel nedenler bulun- yüklemeler mümkünken, sosyal olarak arzu edilir
madığında kullanıldığını ileri sürmüştür. Bu terci- olmayan davranışlarda davranışın durumsal açıkla-
hin sebebi diğerlerinin istikrarlı kişilik özelliklerini ma olasılığı elenir ve böylece güvenle kişisel yük-
bilmenin onları daha iyi anlama ve davranışlarını leme yapılabilir. Böylece algılayıcı, naif bir bilim
tahmin etme imkanı vereceğine inanmalarıdır. insanı olarak belirsizliği azaltacak bilgiye ulaşmış ve
buna dayanarak karar vermiş olur.
Uyuşan çıkarsamaların ikinci belirleyicisi ak-
Uyuşan Çıkarsama: Bir aktörün eylemi- törün davranışı özgür olarak seçip seçmediğidir.
nin, onun istikrarlı bir kişilik özelliğiyle Eğer davranış özgür bir biçimde seçilerek yapılan
uyuştuğuna ya da onun göstergesi oldu- bir davranışsa, baskı altında gerçekleştirilen bir
ğuna ilişkin bir çıkarsamadır. davranışa göre kişinin gerçek kişilik özellikleri hak-
kında daha bilgi vericidir. Dolayısıyla özgürce seçil-
Kişi (içsel) yüklemelerini güvenli bir biçimde miş davranış hakkında uyuşan çıkarsama yapmak
yapmadaki problem, sosyal davranışın genellikle mümkündür. Aktörün davranışı ne derece seçerek
belirsiz (muğlak) olması ve davranışı izleyen göz- yaptığını bilmek önemlidir ama aynı zamanda se-
lemci için davranışının nedenlerinin her zaman çilen davranışı diğer potansiyel davranışlar bağla-
açık olmamasıdır. Yani günlük yaşamda açık bir mında da değerlendirmek önemlidir. Bunun için
davranışla onun altında yatan kişilik özelliklerinin de “seçilen davranışa özgü bir etki ya da sonuç var
uyuştuğu çıkarsamalar yapmak kolay değildir. Bu mı” sorusu sorulur. Seçilen davranışın sonuçları ile
yüzden de gözlemciler, davranıştan kişilik özellikle- seçilmeyen davranışların olası sonuçları karşılaştırı-
rini çıkarsamaya rehberlik eden çeşitli pratik yön- larak, davranışın sonucunu özgünlük ya da “yaygın
temler kullanmaktadır. Bunlar gözlemci için aktö- olmama” açısından değerlendirebilir. Bu, davranı-
rün davranışının sosyal olarak arzu edilir sonuçlar şın sonuçlarına ait “yaygın olmama etki” ilkesidir.
üretip üretmemesi, davranışın özgürce seçilip seçilme- Davranış yaygın olmayan etki ya da sonuç üretmiş-
mesi, yaygın sonuçlar yaratıp yaratmaması ve davra- se bu davranıştan uyuşan çıkarsama yapmak müm-
nışın/eylemin gözlemci için hedonist uygunluğunun kündür. Çünkü yine bu durumda da davranışın
ve kişiselliğinin olup olmamasıdır. Sosyal olarak sonucu kişi hakkında bize bilgi verir ve böylelikle
arzu edilir davranışlar, sosyal olarak arzu edilmeyen belirsizliği azaltır. Ama davranış yaygın olan bir so-
davranışlara göre davranış hakkında daha az bilgi nuç üretiyorsa, uyuşan çıkarsama yapmak zorlaşır.
verir. Sosyal olarak arzu edilir davranış (sosyal ola- Davranışın arzu edilir ve yaygın sonuçlar ya-
rak arzu edilirlik davranışın gerçekleştiği bağlama ratıp yaratmaması yükleme sürecini etkileyen bi-
bağlıdır) normatif ve beklenen bir davranıştır. Böy- lişsel faktörlerdir. Bu teoride uyuşan çıkarsamayı
le bir davranışı gözleyen için davranış bilgi verici etkileyen üçüncü faktör ise güdüseldir ve aslında
değildir, çünkü davranış pek çok nedenle gerçekleş- birbiriyle ilişkili iki faktörden oluşur: davranışın
miş olabilir. Kişi o davranışı gerçekten iyi bir insan hedonist (hazcı) uygunluğunun olup olmaması
olduğu için yapmış olabilir ve sürekli sosyal olarak ve davranışın kişisel olup olmaması. Eğer aktörün
arzu edilir davranışları yapan biridir (içsel yükle- yaptığı davranışın sonuçları gözlemciyi (algılayıcı-
me). Ama söz konusu davranış tam da o bağlamda yı) olumlu ya da olumsuz etkiliyorsa, yani ona za-
beklenen bir davranış ya da yapılması gereken bir rar veriyor ya da onun yararına bir işlevi varsa, bu
davranış olduğu için de yapılmış olabilir (durumsal durumda gözlenen davranışın hedonist uygunluğu
ya da dışsal yükleme). Her iki nedensel çıkarımın var demektir. Kişisellik de aslında hedonist uygun-
doğru olma olasılığı vardır. Sözkonusu davranış luğun altında değerlendirilebilecek bir faktördür.
bilgi verici değildir. Çünkü algılayıcının (gözlemci- Eğer aktörün davranışının sonuçları gözlemciyi ki-
nin) iyi, istenen, beklenen, normatif davranışın iki şisel olarak ilgilendiriyorsa (olumlu ya da olumsuz
açıklamasından hangisini seçeceğine yardım etmez. olabilir) o hâlde bu davranış, gözlemci açısından ki-
Ama sosyal olarak arzu edilmeyen davranışlarda şisellik dozu yüksek bir davranıştır. Sonuç olarak eğer
durum başkadır. Bunlar norm karşıtı ve beklen- bir davranışın sonuçları gözlemci açısından hedonist
33
Sosyal Biliş
34
Sosyal Psikoloji I
35
Sosyal Biliş
36
Sosyal Psikoloji I
Araştırmalarla
İlişkilendir
KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET kadar sistemli bir şekilde kattığı değerlerimiz ise
yargılarımızı oluşturabilir.
Örüntü; ardı sıra ve belli bir düzen içer- İş, okul ya da sokakta karşılaştığımız bir
isinde sıralanmış nesneler bütünüdür. Tıpkı tanıdığımıza dair bize selam vermeden geçtiği
nesneler gibi insan hayatında da sıralanmış du- için kolayca haksız çıkarımlarda bulunabiliyoruz.
ygu örüntüleri mevcuttur. Bu sıralanmış du- Onun dalgın, düşünceli veya bizi görmemiş olma
ygular da kimi zaman olumlu kimi zamanda ihtimalini göz ardı ediveriyoruz. “Demek ki beni
olumsuz hisler yüklenmiş inançlar bütünüdür. görmek istemiyor.”, “Acaba beni görmezlikten
Bu inançlar vasıtasıyla kararlar alıp verir, hayaller mi geldi?”, “Ben selam verilmeyecek kadar sıkıcı
kurar, hayal kırıklıkları yaşar, eleştirel bakar ya da birisiyim.”, “Zaten kimse benimle konuşmak is-
hayatımıza anlamlar katarız. temiyor.”, “Bir dahaki sefer ben de onu görme-
İnançlar onlara yüklediğimiz anlam- zlikten geleceğim.” gibi duyguların karıştırıldığı
larla değer bulur. Örneğin; sürekli kendinin içsel dialoglara yaşatabiliyoruz kendimize. Ya da
eleştirildiğini düşünen ve fikirlerine hiç değer “Senin selamını kim ne yapsın.”, “Sanki sen çok
verilmediğine inanan bir ofis çalışanı, kendisini önemlisin.”, “Kendini beğenmiş biri olduğunu
çekemeyen ve ona zarar vermek isteyen insan- herkes biliyor.” gibi eleştiri dozu yüksek söylem-
larla bir arada çalıştığına, yöneticisinin de bu lere başvurabiliyoruz. “İnsan değilsin ki ben
duruma izin verdiğine kendini inandırabilir. ne yapayım.”, “Bu kadar uzun/kısa olması çok
Oysaki durum pek de böyle olmayabilir. Sürekli çirkin.”, “Ses tonu çok kötü bence hiç ağzını
sakar oluşu, kronikleşmiş hatalı evrak düzeni vb. açmamalı.” gibi yargılara da sarılabiliyoruz. Oy-
yüzünden ekip arkadaşları tarafından eleştirel bir saki yaptığımız, kendimizin kendimizle giriştiği
ortam oluşturulmuş olabilir. Ekip arkadaşlarının bir monologtan öte bir şey değildir.
tavırları da söz konusu ofis çalışanının bu Gelin bu yanlış anlamaları daha sağlıklı bir
tutumlarına karşı geliştirilen bir inancın dışa vu- düşünce çerçevesiyle değiştirelim. Aynı sena-
rumu olabilir. ryoyu yaşayan ve daha olumlu bir iç disipline sa-
Çoğu zaman çocukça düşünür, çevrey- hip bireyin tutumu aşağı yukarı şöyle olacaktır:
le eleştirir, kendimizle yargılarız. Çocukça “Sanırım zihni biraz meşgul, yoksa beni mutlaka
düşünceler duygularımızı, çevresel etkinin görürdü.”, “Hasta olduğunu duymuştum. Demek
katkısıyla oluşturduğumuz eleştiriler davranışla- ki daha iyileşemedi.”, “Sanki acelesi var gibi…”
rımızı, kişiliğimize kendimizin geçmişten bugüne
37
Sosyal Biliş
38
Sosyal Psikoloji I
bölüm özeti
olarak sosyal dünyaya (kişi, olay, durum, grup vb.) ilişkin
bilginin insan zihninde nasıl işlendiğini kapsamaktadır. Bu
bilgiyi işleme sosyal dünyaya ilişkin bilgiyi yorumlama, analiz
etme, hatırlama ve kullanma süreçlerini içerir. Sosyal bilişin
ilkeleri arasında deneysellik, metaforik modeller, zihinsel
temsil ve bilinçdışı işlemler sayılabilir. Metaforik modeller
içinde günümüzde sosyal psikolojide en çok bilişsel cimri ve
güdülenmiş taktisyen metaforları kullanılmaktadır. Bilişsel
cimri, mümkün olan en az zihinsel enerjiyle bilgiyi işlemek
anlamına gelen şematik düşünme biçimini ifade eder. Diğer
yandan sosyal bilginin daha derinlemesine, enerji ve zaman
harcanarak işlendiği durumlar da göz önünde bulunduru-
larak buna güdülenmiş taktisyen metaforu da eklenmiştir.
Eğer kişinin motivasyonu ve zamanı varsa bilgiyi daha derin-
lemesine işlediği öne sürülmüştür.
39
Sosyal Biliş
3 Şemaların işlevlerini ve
özelliklerini açıklamak
40
Sosyal Psikoloji I
bölüm özeti
lik ve yakınlık kriterlerinin önemli olduğunu ileri sürmek-
tedir. Birbirine yakın ve benzer olan olay ya da durumların
nedensel birim olarak algılanma olasılığı fazladır. Heider
bir olayın ya da davranışın nedenini temel olarak iki grup
faktörden birine yükleneceğini öngörmüştür: içsel faktör-
ler ve dışsal faktörler. İçsel faktörler davranışı yapan kişinin
kişilik özellikleri, tutumu ve çabasını içerir. Dışsal faktörler
ise kişi ile ilgili faktörlerin dışında kalan, bağlama ilişkin
faktörlerdir. Heider’dan sonra David ve Jones, bu yaklaşımı
geliştirerek uyuşan çıkarsamalar kuramını ortaya atmıştır.
Bu teoriye göre insanlar, karşılarındaki kişi bir davranışı
yaptığında, o davranışının nedenini o kişinin kişilik özel-
liklerine yüklemeyi isterler. Çünkü kişisel faktörlerin kalıcı
ve istikrarlı olduğu düşünüldüğünden dünya daha iyi tahmin
edilebilir ve kontrol edilebilir bir yer hâline gelir. Davranış
sosyal olarak arzu edilmeyen, yaygın olmayan sonuç üreti-
yorsa, özgür olarak seçilmişse, hedonist uygunluğu varsa ve
kişisellik dozu yüksekse uyuşan çıkarsama yapmak kolaylaşır.
Heider’in sıradan insanların bir bilim insanı gibi rasyonel
bir şekilde nedensel yükleme yaptığına ilişkin iddiasını Kel-
ley, birlikte değişim modeli adı verilen teorisinde çok iyi
yansıtmıştır. Kelley’e göre insanlar nedensel yükleme yapark-
en üç tür bilgi kullanırlar: tutarlılık bilgisi, yaygınlık bilgisi
ve benzerlik bilgisi. Bu bilgilerin farklı kombinasyonlarına
göre aktörün davranışına içsel mi yoksa dışsal mı yükleme
yapılacağı belirlenir. Yükleme sürecinin hiç de duygulardan
ve kişinin kendi çıkarlarını gözetmesinden uzak bir süreç
olmadığı iddia edilmiş ve bu yüzden yükleme sürecinde
yapılan yanlılıklar üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Üç temel
yükleme yanlılığı bulunmuştur: temel yükleme hatası, aktör-
gözlemci etkisi ve kendini kayıran yanlılık. Temel yükleme
hatası kişinin dışsal faktörleri göz ardı ederek içsel faktörlere
yükleme yapma eğilimini ifade eder. Aktör-gözlemci etkisi,
kişinin diğerlerinin davranışları için içsel, kendi davranışları
için dışsal yükleme yapma eğilimidir. Kişiyi kayıran yanlılık
ise başarının kişisel faktörlere, başarısızlığın dışsal faktörlere
yüklenmesidir.
41
Sosyal Biliş
1
Kelley’nin yükleme konusundaki birlikte de- 4 I. Duyguların şematik bilgi işlemeyi yavaşlatması
ğişim modeline göre aşağıdakilerden hangisinde II. Olay şemaların hiyararşik biçimde orga-
dışsal (durumsal) yükleme yapılır? nize edilmesi
III. Şematik bilgi işlemenin veriye dayanıla-
neler öğrendik?
42
Sosyal Psikoloji I
neler öğrendik?
B. Çoğu bilgiyi göz ardı etme belirginlik, yüksek tutarlılık
C. Bilişsel kaynak tasarrufu B. Yüksek belirginlik, düşük tutarlılık – Düşük
D. Bilgiyi kategorize etme belirginlik, yüksek tutarlılık
E. Hızlı çıkarım yapma C. Düşük belirginlik, düşük tutarlılık – Düşük
belirginlik, düşük tutarlılık
9 Bilgi-işleme modelindeki işlem sıralaması D. Düşük belirginlik, yüksek tutarlılık – Yüksek
aşağıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru olarak belirginlik, düşük tutarlılık
verilmiştir? E. Yüksek belirginlik, düşük tutarlılık – Yüksek
A. Dikkat ve kodlama-Geri getirme-Zenginleştirme- belirginlik, düşük tutarlılık
Örgütleme-Depolama
B. Geri getirme-Zenginleştirme-Depolama-Dikkat
ve kodlama-Örgütleme
C. Dikkat ve kodlama-Zenginleştirme-Örgütleme-
Depolama-Geri getirme
D. Zenginleştirme-Depolama-Dikkat ve kodlama-
Örgütleme-Geri getirme
E. Dikkat ve kodlama-Depolama-Örgütleme-Geri
getirme-Zenginleştirme
43
Sosyal Biliş
2. C Yanıtınız yanlış ise “Yükleme” konusunu ye- 7. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bilişin Doğası”
niden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bilişin Doğası” 10. D Yanıtınız yanlış ise “Yükleme” konusunu ye-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.
Pek çok insan için bu soruya cevap vermek imkânsızdırıdr. ABD ’de
bu sorunun sorulduğu üniversite öğrencilerinin %40’ı soruya cevap
verememiştir. Aslında cevap gayet basittir. Cerrah, yaralı kişinin an-
nesidir. Ama insanların zihninde cerrahlık mesleği öncelikle erkeklerle
ilişkilendirilir. Yani insanlar genellikle meslekler açısından toplumsal
Sıra Sizde 1 cinsiyet kalıpyargılarına sahip olduklarından bu soruyu cevaplayamazlar.
Toplumsal cinsiyet kalıpyargıları o kadar derine işlemiştir ki böyle bir du-
rumda kişi farkına varmadan zihinde otomatik olarak harekete geçer. Ve
bu örnek olayda olduğu gibi, belirli bir durumun gerçekte çok basit olan
açıklamasının önünde bir engel oluşturur.
44
Sosyal Psikoloji I
Başkalarına ait yükleme yaparken en iyi durumda bile kusursuz bir bilgi-
ye sahip olamayız. Bu nedenle “doğru” yükleme yapmak olanaksız gi-
bidir. Ancak gene de bu konuda yapabileceğimiz birşeyler var. Öncelikle
yüklemelerin iki tip olduğunu unutmamak gerekir: İçsel ve dışsal yükle-
meler. Kendimize her defasından karşımızdaki kişinin davranışlarına
her ikisinin de neden olabileceğini anımsatmamız gerekir. Bu iki çeşit
yüklemeden birine fazlaca kapıldığımızı fark ettiğimizde, bunun adil
Sıra Sizde 3 olmadığını düşünüp diğer seçeneği de göz önüne almaya kendimizi zor-
layabiliriz. Bundan başka yükleme yaparken olabildiğince alçak gönüllü
davranmakta yarar vardır. Başkasının davranışlarına nedensel yükleme
yaparken bunların sadece bir “hipotez” olduğunu ve yeni bilgiler ışığında
değiştirmemiz gerekebileceğini kabul etmemiz yerinde olur. Ve son olarak
yüklemelerimizin haklı olduğunu gördüğümüzde bundan gurur duyabili-
riz belki ama asıl olarak haksız olduğumuzda bunu görebilmek çok önem-
lidir. Çünkü yanlış yüklemeler birer öğrenme deneyimidir.
Kaynakça
Augoustinos, M., Walker, I. & Donaghue, N. (2004). Franzoi, S. L. (2003). Social Psychology. Boston:
Social Cognition: An Integrated Introduction. McGraw-Hill Company.
London: Sage Publications.
Hogg, M. A. ve Vaughan, (2011). Sosyal Psikoloji. Çev.
Brewer, M.B. & Crano, W. D. (1994). Social Psychology. İ. Yıldız ve A. Gelmez. Ankara: Ütopya Yayınları.
St. Paul: West Publishing Company.
45
Bölüm 3
Sosyal Etki
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız
Anahtar Sözcükler: • Sosyal Etki • Otokinetik Etki • Konformite • Grupta Söz Birliği • İtaat
• Kötülüğün Sıradanlığı
İçerik Haritası
46
Sosyal Psikoloji I
47
Sosyal Etki
taraftan da psikolojinin de katkısıyla insanların çok gereken soru kimin kimi manipüle ettiğidir. Bir
az bir direniş göstererek toplumsal baskıyla tutum- başkasına itaat etmek bazı işyerlerinde terfi almaya
larını, inançlarını ve davranışlarını değiştiren zayıf giden en etkili yol olabilir ve bazı ilişkilerin (örne-
varlıklar olduğu görüşü yaygınlaşmıştır. Böyle bir ğin geleneksel bir evlilikte) özünde yer alabilir. Bu
ortamda insanların zayıf olduğu ve toplumsal güç- yüzden “uyma gösterenleri” zayıf, sosyal anlamda
lerin istemeden de olsa kurbanı oldukları varsayıl- sakatlanmış insanlar oldukları varsayımından vaz-
mıştır. Sosyal psikolojide sosyal etki konusundaki geçilmelidir.
tüm araştırma ve teori klasik olarak, genel olarak Pek çok durumda kişiler değil, sosyal ortamla-
kültürün ve sınıfsal yapıların etkisinden çok dav- rın kendisi görünürde uyma davranışı olarak be-
ranış üzerindeki kişiler arası etkiye odaklanmıştır. timlediğimiz davranışı belirler. Örneğin bir camiye
Naif bir biçimde eğer diğer insanlarla aynı şeyleri girmek, bir futbol stadyumuna girmekten farklı
yapan birini görüyorsanız, bu kişinin diğerlerinin davranışsal tepkiler ortaya çıkarır. Genellikle far-
psikolojik baskısına maruz kaldığı ve bu baskıya di- kında olmadığımız davranışın en büyük belirleyeni
renemediği varsayılmıştır (Howitt, Billig, Cramer, sosyal psikologların “durumun (ortamın) talep et-
Edwards, Kniveton, Potter ve Radley, 1989). tiği özellikler” diye ifade ettiği olgudur. Kütüphane
Görgül düzeyde sosyal etki ya da diğer bir de- oraya gidenlerden sessiz ve dikkatli olmalarını talep
yişle uyma davranışı bireyin grup karşısında nasıl eder. Çünkü kütüphane olmayı tanımlayan şeyler-
davrandığıyla ilgilenir. Bu bağlamda, sosyal etki- den biri oradaki davranış tarzıdır. Ama sırf hepimiz
nin ya da uyma davranışının gerçekleşmesi şöyle kütüphaneye girince benzer şekilde davranıyoruz
betimlenir: Başlangıçta gruptan farklı düşünen ya diye üzerimizde büyük ve tehdit edici bir sosyal
da davranan birey grupla karşılaştığında, kendi dü- baskı olduğu ileri sürülemez.
şünce ya da davranışını terk edip grup doğrultu- Toplumda oynadığımız rollerin “ortamın talep
sunda davranış gösteriyorsa sosyal etki gerçekleşmiş ettiği özellikler” denilen olguyla çok ortak yanı var-
demektir. dır. Pek çok sosyal rolü yerine getirirken, birileri
bizi zorladığı ya da bir şekilde kandırılmış oldu-
ğumuz için değil o davranışları rolün gerektirdiği
davranışlar olarak gördüğümüz için yaparız. Bu
Uyma bazı durumlarda sosyal rolün yerine getirilmesin-
Başka insanların gerçek ya da hayali et- de sosyal baskı olmadığı anlamına gelmez, sadece
kileri sonucunda kişinin davranışının sosyal baskı sosyal rolün işlevselliği için kaçınılmaz
değişmesidir. değildir. Sosyal roller genellikle durumsal ve kişiler
arası faktörlerin ortaklaşa etkisinin bir sonucudur
ve genellikle kişisel istekler ile başkalarının beklen-
Sosyal Etki ve Güç
tileri arasındaki bir uzlaşmayla gerçekleştirilir. Tüm
Yukarıda da belirtildiği gibi sosyal etki araştır- evliler, evli kadın ya da evli erkek rolünü oynamak
malarındaki temel varsayım, bireyin çevresindeki zorunda olsa bile bu rolün nasıl gerçekleştirilece-
insanların davranışları doğrultusunda davranış gös- ği kişilere ve onların diğerleriyle ilişkisine bağlıdır.
termesi durumunda kendi iradesine rağmen onla- Sosyal rollerin baskıcı bir hâle gelmesi durumun-
rın etkisine girdiği ya da onlar tarafından manipüle da toplumlar bu probleme çözümler geliştirmek
edildiğidir. Ancak bu her zaman böyle olmayabilir durumundadır. Örneğin Batıda kadınların emek
ve hatta bazen bunun tam tersi bile olabilir. Sami- piyasasına girip profesyonel işlerde çalışmaya başla-
mi bir şekilde inanmadan başkalarına uyma göste- masından sonra ev işleri ve annelik ile profesyonel
ren biri kendini gizlemek istiyor olabilir ya da bel- iş arasında kadınların yaşadığı gerilim büyük ölçü-
ki dalkavukluk yaparak kendini sevdirmek istiyor de kadınların evdeki rollerinin yeniden tanımlan-
olabilir. Başkasının söylediklerine boyun eğmek, masıyla azaltılmıştır. Sosyal rollerin baskı altında
onların davranışlarına uymak, verili sınırlar içinde gerçekleştirilmediği iddiasına karşılık elbette bazı
rolünün gereklerini yerine getirmek bu anlamda durumlarda sosyal rolün baskı koşulları altında ger-
çok etkili olan yollardır. Başkalarının kendini “et- çekleştirilmesi mümkündür. Oldukça otoriter ve
kilemesine” izin vermek zorunlu olarak olumsuz kuralcı bir adamla evli olan kadın ev kadını rolünü
bir eylem değildir. Böyle bir durumda sorulması baskı koşullarında tanımlandığı biçimiyle yerine
48
Sosyal Psikoloji I
getiriyor olabilir. Gene de rolün kendisi tarafından kolojik baskı yöntemleri (örneğin “böl ve yönet”)
uygulanan farklı derecelerde bir baskı ya da etki- tutukluların psikolojik olarak dağılmasına yol aç-
den söz edilebilir. Bunun en iyi örneklerinden biri mıştır. Deneyin altıncı gününe kadar geçen süreçte
Zimbardo’nun hapishane deneyidir. gardiyanlar tutuklular üzerindeki psikolojik güç
Deney öncesinde gardiyanlar grubuna herhangi üstünlüklerini keyfiliğe varacak şekilde kullanır
bir özel yönerge verilmemiş, sadece fiziksel şiddet hâle gelmişler, tutuklular ise tamamen gardiyanla-
kullanılamayacağı söylenmiştir. Onlardan tek bek- ra tabi olmuşlar ve sinmişlerdir. Pek çok tutukluda
lenen hapishaneyi sorunsuz bir biçimde yönetme- psikolojik stres belirtileri ortaya çıkmış ve hatta bu
leridir. Zimbardo’nun kendisi de deneyde hapisha- nedenden dolayı bir tutuklu deneyden çıkarılmış-
ne müfettişi olarak görev almıştır. tır. Bu arada Zimbardo da dahil, tüm tutuklu ve
gardiyanlar bunun bir deney olduğunu neredeyse
unutma noktasına gelmişlerdir. Sonuçta iki hafta
olarak planlanan deney altıncı günde sona erdi-
rilmiştir. Zimbardo bu kararda iki faktörün etkili
Yaşamla İlişkilendir olduğunu belirtmektedir. İlki hapishanenin her
yerine konan kameraların kayıtlarına baktıklarında
gece vardiyasındaki gardiyanların keyfi güç kullanı-
Zimbardo’nun Hapishane Deneyi mını arttırdıkları gözlenmiştir. Diğeri ise herkesin
Zimbardo tutuklu ve gardiyanlığın psikolo- bunun bir deney olduğunu unuttuğu ve sürecin
jik etkilerini araştırmak için Stanford Üniversi- akışına kendini kaptırdığı bir bağlamda dışarıdan
tesi Psikoloji Bölümü binasının bodrum katında bir bakışın Zimbardo’yu gerçekliğe döndürmesidir.
bir hapishane hazırlamıştır. Yerel bir gazeteye Zimbardo’nun bir meslektaşı hapishaneyi ziyaret
verdikleri ilanla bu deneye gönüllü olmak iste- edip çalışmanın nasıl gittiğini görmek istediğin-
yen deneklere çağrı yapılmış ve bu ilan sonucun- de kamera kayıtlarında izlediklerinin etik olarak
da 70 başvuru yapılmıştır. Denekleri tanımak kabul edilemez olduğu konusunda Zimbardo’yu
için yapılan görüşmeler ve kişilik testlerinden uyarmıştır. Gerçekten de Zimabardo’nun hapisha-
sonra tıbbi ve psikolojik problemi olanlar ya da ne deneyi etik açıdan sorunlu ve çok tartışılmış bir
suç ve madde kullanımı geçmişi olanlar elenmiş çalışmadır.
ve A.B.D’li ve Kanadalı 24 üniversite öğrencisi Zimbardo’nun deneyin sonuçlarına ilişkin en
genç erkekler denek olarak seçilmiştir. Bu de- çarpıcı yorumu şöyledir: Hiç kimse gardiyanla-
nekler ölçülebilen ve gözlenebilen tüm açılardan ra bir gardiyanın nasıl davranması gerektiğini,
“normal” davranış gösteren kişilerdi. Sonuçta tutuklulara da bir tutuklunun nasıl davranması
ortalama olarak sağlıklı, zeki ve orta sınıf erkek- gerektiğini söylememiştir. Onlar kendi sosyal ya-
lerle hapishane deneyine başlanmıştır. Denekler şamlarında bir gardiyan veya bir tutuklunun nasıl
yazı tura atılarak iki gruba ayrılmıştır: tutuklular davranması gerektiğine ilişkin sosyal rolleri per-
ve gardiyanlar. Bu noktada bu iki gruba ayrılan formansa dökmüşlerdir. Bir kez bulundukları role
denekler arasında bir farklılık olmadığını vurgu- girince, artık davranışlarına yön veren değer sis-
lamak gereklidir. temi değişmiş, bu değer sistemi içinden dünyaya
bakmaya başlamışlardır.
Kaynak: https://www.prisonexp.org/the- Özetle, bu çalışmadaki bulguları, bireylerin
story (Erişim Tarihi: 08/07/2019) davranışlarının diğerleri tarafından direkt olarak
etkilemesinin bir sonucu olarak açıklamak pek akla
Deneyin başladığı ilk geceden itibaren gardi- yakın değildir. Ortama ilişkin faktörlerin insanla-
yanlar kontrolü ele almaya çalışmışlar, hapishane- rın davranışlarında benzerlikler yaratmasına rağ-
de disiplini sağlamaya çalışmışlardır. Daha ikinci men bunların sosyal baskı sonucu ortaya çıktığını
günde tutuklular isyan çıkarmışlar ve bu isyan gar- söylemek zordur. Bu daha sonra itaat çalışmasında
diyanlar tarafından güçlükle de olsa bastırılmıştır. karşımıza çıkacak olan “kötülüğün sıradanlığı” ol-
Gardiyanlar açısından böyle bir zafer gardiyanların gusu ile de açıklanabilir. Kısaca insanlar kendi kişi-
bir grup olarak kendine güvenmelerini sağlamış, lik özellikleri ya da yapıları dolayısıyla değil, içinde
diğer yandan tutuklular üzerinde kurdukları psi- bulundukları ortamın gerekleri uyarınca kötülük
49
Sosyal Etki
yapabilirler. Bundan dolayı hiçbirimiz “ben bu gar- kişiden kişiye değişen öznel yargıya bağlı bir olgu
diyanların yerinde olsaydım böyle davranmazdım” değil, olgunun kendisinden kaynaklanan bir yanıl-
diyebilecek durumda değiliz. samadır. Bunun nedeni ışığı sabit olarak algılamaya
izin verecek bir referans noktasının olmamasıdır.
Sherif ilk sosyal etki deneyinde denekleri tek tek ka-
1 ranlık odaya alarak, denekten 5 metre uzakta olan
sıra sizde ışığa odaklanmalarını istemiştir. Karanlık odaya gi-
Popüler kültürde, özellikle de sinemada do- ren her denek hareket eden bir ışık görmüştür. Bu
ğaüstü yetenekleri olan kahraman figürleri ilk deneyde Sherif deneklerin ışığın ne kadar hare-
yaratmanın sosyal etki ile ilişkisini tartışınız. ket ettiğine ilişkin tahminlerini sormuştur. Her bir
deneğin ışığın hareketine yönelik defalarca tahmin-
de bulunmalarına izin verilmiş ancak karanlık oda-
NORM OLUŞUMU VE ETKİSİ dan çıkmadan ışığın hareketine yönelik son yargı-
larını vermeleri istenmiştir. Bu deneylerde denekler
Günlük yaşamımızda pek çok durumda, özel-
değişken tahminlerden sonra sabit bir tahmini de-
likle de ilk defa içine girdiğimiz sosyal ortamlarda
ğere ulaşmışlardır ancak bu tahmini değer denek-
bir davranışı nasıl yapacağımıza karar verirken ya
ler arasında farklılıklar göstermiştir. Kimisi ışığın
da bu ortamlarda hangi davranış tarzının doğru ol-
örneğin 4 cm hareket ettiğini ileri sürerken kimisi
duğunu anlamak için aynı ortamdaki başkalarının
de örneğin 20 cm hareket ettiğini ileri sürebilmiştir
ne yaptığına bakarız. Yeni bir işe girdiğinizi düşü-
(Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
nün. Her işyerinin formel çalışma kuralları vardır
(mesai saatleri, mola süreleri, fazla mesai, hastalık Kişiden kişiye değişiklik gösteren bu ortalama
izni, yıllık izin vb.) fakat en az bunlar kadar önem- tahmini değerler Sherif ’in norm kurmanın doğa-
li olan informel kurallar vardır. O işyerine alışmak sına ilişkin fikir geliştirmesine zemin hazırlamıştır.
demek hangi davranışların onay gördüğü ya da Sherif ’e göre her bir denek ışığın hareketini yo-
görmediğine (patrona ve çalışma arkadaşlarına na- rumlamak için örtük bir kural geliştirmiş ve ışığın
sıl hitap edileceği, işe geç kalındığında ne yapılaca- hareketine ilişkin verdikleri her yargıda bu kuralı
ğı, görevle ilgili bir aksaklık durumunda problemin daha fazla tutarlılıkla uygulamışlardır (Brewer ve
nasıl çözüleceği vb.) ilişkin belirli bir anlayış geliş- Crano, 1994). Bu kural oluşturma sürecinin tama-
tirmek anlamına gelir. Bu ortamda ilk başlarda pek men bir illüzyona dair yapıldığının altı çizilmelidir.
çok durumda ne düşüneceğimiz ya da nasıl hareket Yani tüm bu tahminlerin hiçbirinin doğru olmadığı
edeceğimiz konusunda kendimizden emin olama- açıktır. Diğer bir deyişle Sherif ’in deneklere sordu-
yız. Davranışlarımızı yönlendirecek bir normumuz ğu sorunun doğru cevabı yoktur. Zira ışık sabittir.
yoktur. Zira bunun için elimizde yeterli miktarda Otokinetik etki tam da bu yüzden Sherif tarafından
bilgi yoktur. İşte böyle belirsiz durumlarda diğer deneysel uyarıcı olarak seçilmiş, belirsiz bir durum
insanların yaptıkları ve söyledikleri bizim için bir yaratılmıştır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
bilgi kaynağı hâline gelir. Bu ilk çalışmada kişiler arası etkileşim anlamın-
Belirsiz durumlarda başkalarının nasıl bilgi da bir sosyallikten söz edilemez. Ancak bu çalışma
kaynağı hâline geldiği Muzafer Sherif tarafından daha sonra deneye sokulacak norm oluşumu ve sos-
gerçekleştirilen otokinetik etki deneylerinde göste- yal etkiyi yorumlama zeminini hazırlamıştır. İkinci
rilmiştir. çalışmada Sherif iki naif deneğe, birinin ardından
diğerine olmak üzere ışığın hareketine yönelik tah-
minlerini defalarca sorulmuştur. Yani bir deneysel
Otokinetik Etki Deneyleri oturum sadece bir deneme değil, birbirinin ardınca
Muzafer Sherif ’in otokinetik etki deneyleri ka- pek çok denemeden oluşmakta ve ışık hareketine
ranlık oda deneyleri olarak da bilinir. Sherif otoki- ilişkin çok sayıda tahmin yargısı elde edilmiştir. De-
netik etki adı verilen olguyu fizikten alarak sosyal neklerin cevap örüntüsü birinci deneydeki örüntüye
psikoloji deneyine uyarıcı olarak taşımıştır. Ta- çok benzemekle birlikte bir açıdan çok farklılık gös-
mamen karanlık bir odada tek bir ışık kaynağına termiştir: İki deneğin tahmini yargıları denemeler
baktığınızda onu sabit bir ışık kaynağı olarak değil, boyunca birbirine yaklaşmıştır. İki denek bu deneye
hareket eden bir ışık çizgisi olarak algılarsınız. Bu çok değişken cevaplarla başlamalarına rağmen kısa
50
Sosyal Psikoloji I
51
Sosyal Etki
mişlerdir. Kontrol koşulu hariç diğer tüm deney muzda bile grup ya da çoğunluk baskısının doğ-
serisinde katılımcılar cevaplarını bir grup içinde ru olduğuna inandığımız gibi davranmaktan bizi
vermişlerdir. Gruplar 7 ya da 9 kişiden oluşmak- alıkoyduğudur. Grup tarafından dışlanmak, alay
tadır. Hemen belirtmek gerekir ki gruplarda sade- edilmek ya da onaylanmamak grup ya da çoğunluk
ce bir kişi naif (gerçek) denek, geri kalan denekler baskısının çok önemli psikolojik sonuçlarıdır. Ger-
denek rolü yapan sahte deneklerdir. Ancak gerçek çekten de Asch’in bu standart deneyinde elde edilen
denek, gruptaki diğerlerinin sahta denek olduğu- uyma oranına grup/çoğunluk baskısı mı yol açmış-
nu bilmez. Deney serisinin standart versiyonunda tır? Asch bunu test etmek için 16 naif deneğin ve
katılımcılar Asch’in çizgi uzunluğu sorusuna sözlü sadece bir sahte deneğin yer aldığı bir deneysel ko-
olarak, sırayla cevap verir ve böylece gruptaki diğer şul oluşturmuştur. Naif denekler çizgi uzunluğuna
herkes bu cevabı duymuş olur. Gerçek denek so- dair soruya doğru cevap verirken, sahte denek her
ruyu her zaman ya sonuncu ya da sonuncudan bir denemede yanlış cevap vermiştir. Naif denekler sah-
önceki pozisyonda cevaplar. Yani kendinden önce te deneğin hâline gülmüş ve onunla alay etmişler-
grubun geri kalanının tümünün ya da çoğunluğu- dir. Bu da gerçekten grup baskısının var olduğunu
nun cevaplarını duymuş olur. Daha önceden ayar- göstermektedir. Diğer yandan grup ya da çoğunlu-
lanmış oturumlarda sahte denekler daha önce ka- ğun davranışı kişi için öznel bir baskı oluşturmadığı
rarlaştırıldığı üzere yanlış cevaplardan birini seçer. durumda kişinin çoğunluğa uyma kaygısı taşıması
12 denemenin 6’sını yanlış cevaplar oluşturmuştur. beklenmez. Asch bu fikri test etmek için sahte de-
neklerin cevaplarını sözlü olarak ama gerçek denek-
Bu deneylerde Asch’in amacı yanlış cevap ve-
lerin bir kağıda yazılı olarak verdikleri bir deneysel
ren çoğunluğun gerçek denekler üzerinde etkisi-
koşul oluşturmuştur. Bu koşulda uyma davranışı
nin olup olmadığını görmektir. Doğru cevap çok
%12.5’a düşmüştür. Benzer bir biçimde sorunun
ortada ve açık olduğu için Asch gerçek deneklerin
belirgin ve nesnel bir cevabının olduğu ve grubun
çoğunluktan etkilenmeyecekleri beklentisindeydi.
üyelerinin cevaplarını gizli bir biçimde verdiği du-
Deney sonuçları Asch’ın beklentisini karşılamadı. rumda, yanlış cevap veren çoğunluğa uymak için de
Deneye katılan naif denekler arasında büyük bi- bir neden yoktur (Hogg ve Vaughan, 2011).
reysel farklılıklar görülmüştür. Deneklerin %25’i
tüm denemelerde gruba uyma göstermemiş, %5’i
tüm denemelerde gruba, yani çoğunluğa uyma Konformiteyi Etkileyen Faktörler
göstermiş, %50’si ise 6 ve daha fazla denemeden Konformiteyi etkileyen faktörler durumsal ve
sonra grubun (çoğunluğun) yanlış cevabına uyma kişisel faktörler olarak ikiye ayrılabilir. Durumsal
göstermiştir. Bu standart deney koşulunda elde faktörler grubun büyüklüğü ve grupta söz birliğinin
edilen ortalama uyma oranı %33’tür (Hogg ve Va- etkisidir. Ayrıca kültürler arası farklılıklar ve top-
ughan, 2011). lumsal cinsiyet farklılıkları da buna dâhil edilebilir.
Deneyden sonra Asch deneklere neden yanlış Kişisel faktörler içinde benlik-farkındalığı, benlik-
cevap veren çoğunluğa uyduklarını sorduğunda, sunumu ve kişisel kontrol ihtiyacı sayılabilir.
genellikle çoğunluğun cevapları ile kendi doğru ol-
duğunu düşündükleri cevaplar uyuşmadığında bir Grubun Büyüklüğü
belirsizlik duygusu yaşadıklarını ve bu duygunun Grup ne kadar büyükse konformite de o kadar
da herkesin içinde farklı ya da yalnız olma ve grup artar mı? Asch sahte denek sayısını birden on beşe
tarafından onaylanmama korkusuna dönüştüğünü kadar arttırınca konformitenin de arttığını bul-
belirtmişlerdir. Deneklerin çok az bir kısmı çizgiyi muştur ama sadece bir noktaya kadar. Konformite
çoğunluğun gördüğü gibi gördüğünü belirtirken, en yüksek düzeyine sahte denek sayısı 3 ve 4 oldu-
diğerleri farklı gördüklerini söylemişlerdir. Çoğun- ğunda ulaşmıştır, bundan sonraki artış konformite
luğa uyma göstermeyen denekler ise çoğunluktan düzeyinde bir değişiklik yapmamıştır. Yani sahte
etkilendiklerini ama doğru bildiklerini inançla denek sayısının 15 olması, 3 olduğu durumdan
söylediklerini ve deneyde kendilerine verilen görev daha fazla bir konformiteye yol açmamıştır. Diğer
(doğru cevap vermek) doğrultusunda davrandıkla- araştırmalar grup büyüklüğünün verilmesi gereken
rını ifade etmişlerdir. Buradan çıkarılması gereken sosyal yargının kolay olduğu durumlarda önemli
önemli bir sonuç içinde olduğumuz durum çok olduğunu, ama belirsiz durumlarda görece önemsiz
belirgin olduğunda ve kendimizden emin olduğu- olduğunu göstermiştir (Franzoi, 2003).
52
Sosyal Psikoloji I
53
Sosyal Etki
ların içgruplarına uyma gösterdiklerini söyleyebilir termenin zekice ve açık fikirlilik olarak algılandığı
miyiz? Franzoi (20013) bireyci kültürlerde de in- durumlarda artmaktadır. Ama muhtemelen bu bul-
sanların içgrup normlarına dışgrup normlarından gular daha çok bireyci Batı toplumlarında geçerlidir.
daha fazla güvenme eğiliminde olduklarını, ama bu İnsanlar bazen eylemlerinin kendi kontrollerin-
insanların kendi çıkarlarına ters düştüğünde içg- de olduğunu hissetmek için sosyal etkiye direnirler.
ruplarını sorgulayabildiklerini ya da grup normla- Psikolojik tepki teorisi de insanların davranışsal öz-
rına bağlılık onları sıradanlaştırdığında buna karşı gürlüğe sahip olduklarına inandıklarını ve bu öz-
çıktıklarını ifade etmektedir. gürlük hissini sınırlayan girişimlere direndiklerini
ileri sürmektedir. Örneğin ebeveynleri tarafından
Toplumsal Cinsiyet Farklılıkları akşam en geç saat 21.00’de eve girme kuralı konu-
lan bir ergen için 21.00’dan sonra eve gelmek daha
Uzun yıllar kadınların sosyal etkiye erkekler-
arzu edilen bir davranış olacaktır. Ancak insanların
den daha fazla açık olduğu kabul edilmiştir. Sosyal
sosyal baskıya kişisel kontrol isteği nedeniyle diren-
etkiye ilişkin erken literatür bu tür genellemelerle
meleri onların bağımsız davrandıklarını göstermez.
doludur. Ancak toplumsal cinsiyetle ilgili bu genel-
İki tür konformite dışı davranış vardır: bağımsızlık
lemeye yakından bakıldığında aslında bu deneysel
ve konformite-karşıtı davranış. Bağımsızlıktan kas-
çalışmaların erkeklerin lehine olacak bir şekilde dü-
tedilen kişinin sosyal etkiye direnmesinin sadece
zenlendiği açığa çıkmıştır. Deneylerde katılımcıla-
kendisinin o davranışı gerçekten yapmak istemesi-
ra erkeklerin kadınlardan üstün olduğu düşünülen
dir. Oysa konformite-karşıtlığı sosyal baskıya di-
görevler verilmiş ve doğal olarak kadınlar erkeklere
renerek, sosyal baskının “yapma” dediği davranışı
uyma göstermiştir. Peki cinsiyetle ilişkisiz ya da ka-
yapmak ya da “yap” dediği davranışı yapmamaktır.
dınların daha iyi olduğu bir deneysel görevde nasıl
Burada sosyal baskıya uyma olmasa bile sosyal bas-
bir sonuç alınırdı? Yine toplumsal cinsiyet farklı-
kının kaynağı hâlâ o kişi için bir referans noktasıdır
lığı ortaya çıkar mıydı? Brewer ve Crano (1994)
(Franzoi, 2003).
toplumsal cinsiyetle ilişkisiz bir deneysel görev söz
konusu olduğunda toplumsal cinsiyet farkının or-
tadan kalktığını, kadınların iyi olduğu bir deneysel
görevde ise erkeklerin konformite oranının kadın- Konformite Karşıtlığı
lardan fazla olduğunu belirtmektedir. Tüm sosyal bağlamlarda genellikle psi-
kolojik tepkisellikten dolayı sosyal etkiye
Kişisel Faktörler karşı çıkmaktır.
54
Sosyal Psikoloji I
yönden de bir asimetri vardır: Emri yerine getiren hatırlamasıdır. Diğer yandan öğretmen rolündeki
bir davranış sergiler ama emri veren o davranışı deneğin görevi deneyde kelime çiftlerinden ilkini
yapmaz. Bunlarla bağlantılı olarak konformitede söyleyip ikinci kelimenin ne olduğunu öğrenci de-
güç kullanımı daha gizli ve dolaylıdır, oysa itaat söz neğe sormasıdır. Deneyin görünürdeki amacı ceza-
konusu olduğunda güç kullanımı açık ve direkt bir nın öğrenme üzerinde etkili olup olmadığını gös-
biçimde gerçekleşir. termek olduğu için, öğretmen rolündeki denekten
Asch’ın çizgiler deneyi daha sonra bazıları ta- yanlış cevap verdiğinde öğrenci rolündeki deneğe
rafından önemsiz bir deneysel görev konusunda ceza vermesi beklenmektedir. Ceza, elektrik şoku-
uymayı araştırdığı için eleştirilmiştir. Yale Üniver- dur. Öğretmen deneğin önünde bulunan şok ver-
sitesi Psikoloji Profesörü Stanley Milgram da bu me panelinde elektrik şokunun gücünü gösteren
eleştirmenlerden biriydi. Ancak Milgram’ı itaat çok sayıda düğme vardır. İlk düğme en hafif şok
araştırmasına iten asıl önemli neden itaatin yıkıcı olup 15 volttur ve düğmeler 15 volt artarak 450
sonuçları, diğer bir deyişle sosyal etkinin toplumsal volta kadar, yani öldürücü şoka kadar sıralanmış-
sonuçlarıdır. Bu açıdan Milgram’ın çalışması Han- tır. Öğretmen deneğin her yanlış cevapta 15 volt
nah Arendt’in “Eichmann Kudüs’te” adlı kitabın- arttırarak şoku vermesi gereklidir. Standart deney
da betimlediği “kötülüğün sıradanlığı” olgusunun koşulunda öğrenci denek öğretmen deneğin yanın-
sosyal psikolojik deneye sokulmuş hâli olarak gö- daki odada sandalyeye bağlanıp elektrik şokunu
rülebilir. Yahudi soykırımının nedenlerini anlama- alabilmesi için kollarına elektrotlar yerleştirilmiştir.
ya çalışan bir filozof olarak Hannah Arendt, Nazi Bu standart deneysel koşulda öğretmen denek öğ-
rejiminin nasıl olup da 6 milyon Avrupalı Yahudiyi renci deneğin sesini duyabilir ama kendisini göre-
öldürülmesini sağlayabildiğini sormuştur. Nazi Su- mez. Deney başlamadan önce denekler öğretmen
bayı Eichmann’ı Kudüsteki yargılaması sırasında ve öğrenci rolüne atanır. Bu atama denekler teker
izleyen Arendt soykırımda yer alan insanların ne teker araştırmacının odasına gidip bir torbadan
bir cani ne de psikopat olduğunu ileri sürmüştür, kura çekmesiyle gerçekleşir.
tersine bu insanlar sosyal baskıya boyun eğen sı- Deney öğretmen deneğin öğrenci deneğe liste-
radan vatandaşlardı. Eichmann mahkemedeki sa- den kelime çiftlerinden birini söyleyip diğerini öğ-
vunmasında Yahudilerden nefret etmediğini ama renci deneğe sormasıyla başlar. İlk birkaç soruda her
sadece kendisine verilen görevi yerine getirdiğini şey yolunda gider, çünkü öğrenci denek doğru cevap
iddia etmiştir. Yerine getirmesi gereken görev insan verir. Ancak daha sonra öğrenci denek hata yapma-
öldürmek bile olsa, görevin içeriğini hiç sorgula- ya başlar. Öğretmen denek ilk hatadan itibaren 15
madan görevi yerine getirmek zorunda olduğunu volt arttırarak şok vermeye başlar. Öğrenci denek
düşünen Eichmann’ın durumu akla itaatin nerede hata yaptıkça aldığı elektrik şokuna çeşitli aşamalar-
bitip kişisel sorumluluğun nerede başladığını so- da farklı acı tepkileri vermiştir. 75 voltta sadece bir
rusunu getirmektedir. Felsefi ve hukuki olarak da “ah” tepkisi verirken, daha sonra bu tepkilerin şid-
tartışılabilecek bu soruya, Milgram itaat deneyiyle deti giderek artmış, örneğin “çıkarın beni buradan,
sosyal psikolojik bir cevap vermiştir. dayanamıyorum!” ve hatta daha önceden hafif bir
kalp problemi olduğu bilindiği için “Çıkarın beni
buradan. Kalbim sıkışıyor.” gibi tepkiler vermiş-
Milgram’ın İtaat Deneyi tir. Tüm bunlar olurken öğretmen deneklerin bu
Milgram’ın itaat deneyi için yerel gazetede ce- acı tepkilerinden hiç etkilenmedikleri söylenemez.
zanın öğrenme üzerindeki etkisinin araştırılacağı Tam tersine şok düzeyi arttıkça stres belirtilerinin
bir deneyde yer almak üzere gönüllüler arandığı de giderek daha fazla gösteren öğretmen denekler,
ilanı verilmiş ve bu ilan için başvuran adaylardan her bir tepkiden sonra yanlarında beyaz bir labora-
çeşitli mesleklerden (işçi, işadamı vb.) 20 ile 50 yaş tuvar önlüğü ile ciddi bir biçimde duran Profesör
arasında 40 kişi denek olarak seçilmiştir. Deneyin Milgram’a dönüp ne yapmaları gerektiğini sormuş-
amacı gereği deneyde deneklerin iki rolden birine lardır. Deneysel standardizasyonu sağlamak için öğ-
atanması söz konusudur: öğretmen ve öğrenci. Öğ- retmen deneklerin hepsine otorite tarafından belirli
renci rolündeki deneye verilen görev deney önce- türde cevaplar sırayla verilmiştir. Bunlar “Lütfen de-
sinde kendisine verilen kelime çiftlerini ezberleme- vam edin” ve “Deneyin başarılı olması için devam
si ve deney sırasında bu listede yer alan kelimeleri etmeniz gerekiyor” türünden cevaplardır.
55
Sosyal Etki
Peki bu deneyin sonucuna dair sizin tahmininiz doğruluğunu kontrol etmek, sıradaki kelime çiftini
nedir? Kaç kişi öğrenci deneğin çektiği acıya rağ- kontrol etmek vb.) ve azalmayan bir tempoyla bun-
men 450 volta çıkmıştır? Bu soru Yale üniversitesi ları yaptığı için durup ne yapıyor olduğunu düşün-
psikoloji bölümü öğrencilerine sorulmuş ve %1 ce- me olanağı yoktu. Milgram, deneye bir dinlenme
vabı alınmıştır. Aynı soru orta sınıf yetişkinlere ve arası verseydi belki de büyük çoğunluğu yaptıkla-
bir grup psikiyatriste sorulduğunda da benzer ce- rının üstüne düşünme fırsatı bulacaklar ve uyma
vaplar alınmıştır. Bu noktada 2. Dünya Savaşı’ndan gösterecekleri normu değiştireceklerdi. Bütün bu
önce 6 milyon Yahudinin katledileceği söylense açıklamalar bir yana, bu deneylerdeki itaat oranı-
kimsenin inanmayacağını ama sonuçta bu soykırı- nın yüksekliğini açıklayan en rahatsız edici faktör
mın gerçekleştiğini hatırlatmak gereklidir. Deneyin Milgram’ın “kişisel sorumluluğun yitirilmesi” ola-
bu standart koşulunda itaat oranı (yani 450 volta rak ifade ettiği faktördür. Eğer denekler yaptıkları
kadar elektrik şoku verme oranı) % 65’tir. 40 öğret- davranışın sonucundan otoritenin sorumlu olaca-
men denekten 26’sı deneyciye (Milgram’a) itaat et- ğını düşünüyorlar ve kendilerinin tek görevinin
miş ve öğretmen deneklerin hiçbiri şok vermeyi 300 “otoritenin dediklerine yerine getirmekten” ibaret
volttan önce durdurmamıştır. Bu sonuçların şaşırtı- olarak görüyorlarsa, ki Milgram böyle olduğuna
cı derecede yüksek olduğu açıktır. Deneyi okudu- inanıyordu, o zaman Nazi subayı Eichmann’ın
ğunuz süre boyunca bilim uğruna da olsa “böyle bir yaptıklarını (Yahudileri gaz odasına göndermek)
deney nasıl yapılabilir, insanların acı çekmelerine herkes yapabilir (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
nasıl izin verilebilir” sorularını sormuş olmalısı- Milgram’ın burada detaylarıyla anlatılan dene-
nız ve bunu sormakta da haklısınız. Ancak hemen yi, itaat deneylerinde standardı oluşturan koşuldur.
belirtmek gerekir ki gerçekte bu deneyde kimseye Bununla birlikte, Milgram her bir deneysel koşulda
elektrik şoku verilmemiştir. Kura çekerek öğretmen farklı bir değişkeni test eden toplam 18 deney ger-
rolüne atanan gerçek deneklerin hiçbiri o torbadan çekleştirmiştir. Bu deneylerin biri hariç hepsinde
öğrenci kartını çekemezdi. Çünkü zaten torbada sa- denekler aynıdır. O tek deneyde de erkek denekler
dece öğretmen yazılı kartlar vardı. Öğrenci denek yerine kadın denekler deneye katılmış ve erkeklerin
daha önceden nasıl tepki vereceği belirlenmiş sahte olduğu koşuldakiyle neredeyse aynı olan itaat oranı
denekti. Sonuçta deneye gönüllü olarak katılan 40 elde edilmiştir. Milgram’ın deneysel paradigması
kişinin hepsi öğretmen rolündeydi. daha sonra pek çok farklı ülkede tekrarlanmıştır.
Bu deney sonucu nasıl açıklanabilir? Öğretmen Bunlar içinde İtalya, Almanya, Avustralya, Hollan-
denekler başka bir insana acı çektirmeyi reddedip da, Avusturya, Ürdün ve İspanya bulunmaktadır.
deneyden ayrılmak yerine neden otoriteye itaat et- İtaat oranları İspanya ve Hollanda’da % 90, İtalya,
mişlerdir? Öğretmen deneklerin sadist olduklarını Almanya ve Avusturya’da % 80, Avustralyalı erkek-
söyleyebilecek tek bir bulgu yoktur. Tersine öğ- lerde % 40 ve Avustralyalı kadınlarda % 16 bulun-
retmen deneklerin tümü şok verirken son derece muştur (Hogg ve Vaughan, 2011).
belirgin stres belirtileri göstermişlerdir. Otoriteye Bu deneylerle ilgili dikkat çekilmesi gereken
karşı çıkamamak, otoriteyi üzecek ya da kızdıracak başka çok önemli bir nokta deneydeki etik ihlaller-
bir tepkiye yol açmamak için otoritenin devam et- dir. Bu deneyler, sonuçları kadar ve hatta sonuçla-
meleri yönündeki baskıya “hayır” diyememişlerdir. rından çok etik açıdan tartışılmıştır. Öğretmen de-
Deneyin başında uzmana yani meşru otoriteye ita- neklere, öğrenci denekler elektrik şoku almadıkları
at etmek akla yakınken (sonuçta ne yaptığını bilen hâlde aldıkları düşündürtülmüş ve üstelik yaşadık-
ve kendi alanında saygın bir profesörün deneyinde ları acıya kendilerinin yol açtıklarını düşünmeleri-
bulunuyorlardı) deney ilerledikçe “otoriteye itaat ne izin verilmiştir. Gerçekte elektrik şoku verilme-
et” normuna uymak hiç de makul görünmüyordu miş olsa bile öğretmen deneklerin deney boyunca
ama yolun yarısında fikir değiştiremedikleri düşü- yaşadıkları stres ve bu stresin kendilerinde yarattığı
nülebilir. Eğer baştan deneklere öldürücü şok ver- psikolojik tahribat gerçektir. Bu deneydeki etik so-
meleri gerekebileceği söylenseydi belki çoğu bunu runlar şu üç soru üzerinden tartışılmıştır (Hogg ve
reddedebilirdi ama bunun tersine deneyde “insan- Vaughan, 2011: 278):
lara zarar verme” normu yavaş yavaş ihlal edilmişti.
Araştırma, katılımcılara böyle bir stres yaşata-
Ayrıca öğretmen denek aynı anda birden çok işle
cak denli önemli midir? Ya da hangi araştırma ya-
uğraştığı (kelimeyi sormak, yanıtı kaydetmek ve
şatılan böyle bir stresi haklı çıkarır?
56
Sosyal Psikoloji I
Katılımcılar herhangi bir aşamasında deneyi elektrota bastırması gereklidir. Fiziksel temas artık
bırakabileceğini biliyorlar mıydı? Milgram deney- yakınlığın en uç hâlidir. Bu durumda itaat oranı %
lerinde katılımcılara deneyden istedikleri zaman 30’a düşer. Acıya bu kadar yakından tanık olunan
ayrılmakta özgür oldukları açıkça söylenmemiştir. bir durumda gene de yüksek bir orandır bu.
Katılımcı deneye başlamadan önce deneye ka-
tılmaya özgür bir biçimde rıza göstermiş midir? Öğretmen Denekle Otorite Arasındaki
Milgram deneylerinde öğretmen denekler deneye
Fiziksel Mesafe
gönüllü olarak katılmışlardır ama deneyin gerçek
amacı gizlenmiş olduğu için bu amaca ilişkin rıza- Milgram öğretmen denek ile otorite figürü ara-
ları alınmamıştır. sındaki fiziksel yakınlığı üç düzeyde manipüle edip
itaat oranlarına bakmıştır. İlk koşulda öğretmen
denek öğrenci deneğe şok verirken otorite figürü
İtaati Etkileyen Faktörler onunla aynı odada, yanındadır. Bu yukarıda anla-
Milgram, deney sonuçlarını yorumlarken bazı tılan deneysel koşuldur (İtaat oranı % 65). İkin-
koşullarda itaat düzeyinin yüksekliğinden çok itaat ci deneysel koşulda otorite figürü deneye yönelik
düzeyinin farklı koşullar altında değiştiğine vurgu yönergeyi verdikten sonra odadan ayrılmış ve daha
yapmıştır. Yani itaat düzeyinin bazı koşularda çok sonraki talimatları telefonla vermiştir. Bu koşulda
yüksek olması bu deneylerin sonucuna ilişkin san- itaat oranı % 20.5’e düşmüştür. Üçüncü koşulda
sasyonel bir etki yaratmış olabilir ama daha önem- deneye ilişkin talimatlar daha önceden bir teybe
lisi itaatin koşullara bağlı olarak ciddi düzeylerde kaydedilmiştir. Bu koşulda öğretmen denek deney-
değişen dinamik doğasıdır. Bu bölümde Milgram ciyi (otoriteyi) hiç görmemiştir. Bu koşulda öğret-
deneylerinde itaat koşullarını etkileyen dört faktör men denekler, elektrik şokunu hiç arttırmadan en
ele alınmıştır. alt düzeyde vermişlerdir.
57
Sosyal Etki
yapacakları deneyden önce belirlenen sahte de- davranışlar konformite gösterilen grup ve itaat edi-
nek ve biri gerçek denektir (Elbette gerçek denek len otorite figürü fiziksel olarak aynı ortamdayken
diğer ikisinin sahte denek olduğunu bilmiyordu). gösterilir. Grup ya da otorite figürü orada olma-
Üç öğretmen denek, bir öğretmen deneğin yaptığı dığında bu davranışlar ortadan kalkar. Çünkü bu
işleri bölüşerek yapmıştır. Biri kelime listesini oku- uyma davranışları sadece ödül ve ceza verebilecek
makla, diğeri öğrencinin verdiği cevapların doğru grup ya da otorite olduğu için gerçekleştirilir. Tra-
olup olmadığını ona söylemekle görevlidir. Ger- fik kurallarına itaat yoluyla uyan sürücüler, trafik
çek denek ise orijinal deneyde olduğu gibi elektrik polisi, kamera ya da radar olduğunda trafik kural-
şoku vermek için düğmeye basmakla görevliydi. Üç larına uyarlar ama bunların hiçbiri olmadığında
öğretmenle yapılan deneylerin bir koşulunda diğer kuralları ihlal ederler.
iki öğretmen (sahte denekler) deneycinin talimat- Diğer yandan bilgisel sosyal etki bir kişinin
larını harfiyen yerine getirmişler ve öğrenci denek gruba bilgi edinmek için uyma gösterdiğinde ger-
için hiçbir sempati belirtisi göstermemişlerdir. Bu çekleşir. Eğer içinde olduğumuz durumu ya da
koşulda itaat oranı % 72’ye çıkmıştır. Diğer bir ko- gerçekliği tanımlayamıyorsak başkaları bizim için
şulda ise 150 volta gelindiğinde ve öğrenci denek- bilgi kaynağı hâline gelirler. İçinde bulunduğumuz
ten ilk kez şiddetli tepki geldiğinde öğretmen de- durumun belirsizliğini azaltmak ya da ortadan kal-
neklerden biri deneye devam etmeyi reddetmiş ve dırmak için ya başkalarına direkt olarak ne düşün-
odadan ayrılmıştır. Diğer öğretmen denek de 210 düklerini sorarız ya da onların ne yaptığını izleriz
voltta deneyden ayrılmıştır. Bu durumda itaat ora- ve biz de doğru olduğunu varsayarak başkalarının
nı en düşük düzeye gerilemiştir: % 10. Bu son ko- yaptığı aynı davranışı yaparız. Böyle bir sosyal etki
şul, Asch’ın konformite deneyindeki çoğunluktaki sürecinde güçsüz, kendine güvenemeyen veya ira-
söz birliğinin bozulma etkisine çok benzemektedir. desiz olduğumuz için değil, içinde bulunduğumuz
Orada nasıl çoğunluğa karşı çıkan bir kişi çoğunlu- belirsizliği ortadan kaldırmak için, başkalarını bilgi
ğa direnmenin meşru olduğunu gösterdiyse, bura- kaynağı olarak gördüğümüz için uyma gösteririz.
da da otoriteye itaat etmeyi reddeden iki öğretmen Başkalarının bilgi kaynağı olmasının nedeni bizim
denek otoriteye direnmenin meşru bir davranış belirsiz olarak gördüğümüz durumu onların doğ-
olarak görülmesine yardım etmiştir (Aronson, Wil- ru bir şekilde yorumladıklarına ve uygun hareket
son ve Akert, 2012). tarzını seçmede bize yardımcı olacaklarına inan-
mamızdır. Bilgisel sosyal etki sonucu benimse-
Normatif Sosyal Etki ve Bilgisel nen davranışların süreklilik gösterdiği, yani uyma
Sosyal Etki gösterilen grup orada olmadığında da sergilendiği
vurgulanmalıdır. Kişiler bu davranış normuna be-
Sosyal psikolojide sosyal etki (norm oluşumu,
nimseyerek uydukları için grubun fiziken orada ol-
konformite ve itaat) konusu çok zengin görgül
maması davranışlarda bir farklılık yaratmaz. Trafik
araştırmalarla çalışılmış olmasına rağmen bu araş-
kurallarının kural olduğu için uyulması gerektiğine
tırmaların öncüllerini ve sonuçlarını yorumlayacak
inanan sürücüler trafik polisi ya da kamera olsun
yeterli bir teorik çerçeve geliştirilememiştir. Bu ko-
ya da olmasın örneğin kırmızı ışıkta dururlar.
nudaki en temel çaba sosyal etki biçimlerini ayırt
etmek üzere geliştirilmiş kavramlaştırmadır. Sosyal
psikologlar sosyal etkiyi ikiye ayırmaktadırlar: nor-
matif sosyal etki ve bilgisel sosyal etki. Normatif Sosyal Etki
Ödül almak ve cezadan kaçınmak için gösterilen
Normatif sosyal etki bir kişinin bir kişi ya da
uyma davranışıdır. Başkalarına davranışın sonuç-
bir gruba ödül almak ya da cezadan kaçınmak için
ları açısından bağımlı olmaktır.
konformite ya da itaat gösterdiğinde gerçekleşen
bir etki türüdür. Asch’ın deneyi açıkça normatif Bilgisel Sosyal Etki
etki üretmiştir. Çünkü hatırlayacağınız gibi gerçek Belirsizliği ortadan kaldıracak bilgiyi edinmek
denekler grup tarafından dışlanmamak ve alay edil- için gösterilen uyma davranışıdır. Başkalarına bil-
memek için çoğunluğa konformite yoluyla uyma gi için bağımlı olmaktır.
göstermişlerdir. Normatif etki sonucu ortaya çıkan
58
Sosyal Psikoloji I
59
Sosyal Etki
sonuçlar için bir karşılaştırma çıtası işlevini görür. Aynı Süreç Modeli ve Farklı Süreç
Diğer iki deneysel koşulda yine altı katılımcı yer Modeli
almıştır ancak bu katılımcılardan ikisi sahte denek, Sosyal psikologlar arasında azınlık etkisi ve ço-
dördü gerçek denektir. Deneysel koşullardan biri ğunluk etkisinin aynı sosyal psikolojik süreç mi
tutarsız azınlık, diğer tutarlı azınlık koşuludur. Tu- yoksa farklı dinamiklerle işleyen süreçler mi olduğu
tarsız azınlık koşulunda iki sahte denek 36 mavi yönünde bir tartışma vardır. Aynı süreç modelini
slaytın 24’üne yeşil ve 12’sine mavi cevabını ver-
savunanlar azınlık etkisi ve çoğunluk etkisinin aynı
mişlerdir. Tüm yeşil cevapları ve tüm mavi cevapla-
sosyal psikolojik dinamiklerle işlediğini ve yalnız-
rı ardı ardında değil, karışık bir sırayla vermişlerdir.
ca sonucun farklı olduğunu iddia etmektedirler.
Diğer dört deneğin bu iki kişiden etkilenerek ger-
Tek süreç modeline göre çoğunluğun bilgisel etkisi
çekte mavi olan slaytlara yeşil cevabı verme oranı %
yüksek olduğunda, yani kendilerine güvenleri yük-
1.25’tir ve bu oran istatistiksel olarak anlamlı değil-
sek olduğunda (gerçeği tanımlama meşruiyetleri
dir. Yani bu koşulda azınlık etkisi elde edilememiş-
tir. Diğer yandan tutarlı azınlık koşulunda iki sahte olduğunda) ve çoğunluğun normatif gücü (yaptı-
denek 36 mavi slaytın hepsine yeşil cevabını ver- rım gücü) yüksek olduğunda, azınlığın çoğunluk
mişler ve diğer dört gerçek deneğin mavi slaytların üzerinde bilgisel etkisi olmayacak ve bu durumda
ne kadarına yeşil dediklerine bakılmıştır. Bu koşul- denge çoğunluktan yana olduğu için sonuçta ço-
da gerçek deneklerin mavi slaytlara yeşil cevabını ğunluk etkisi galebe çalacaktır. Ama çoğunluğun
verme oranı % 8.2’dir ve bu oran istatistiksel olarak kendine güveni azaldığında (gerçeği tanımlama
kontrol grubuyla kıyaslandığında anlamlıdır. Bu meşruiyeti sorgulanmaya başladığında) azınlıktan
oran Asch’ın konformite deneyinde elde ettiği % gelen ve kendileriyle çelişen bilginin daha fazla et-
33’ten çok daha düşük bir orandır ama hâlâ önemli kisi olacaktır. Buna çoğunluğun azalan normatif
kabul edilmektedir. gücü de eşlik ettiğinde, azınlık ve çoğunluk arasın-
daki dengede azınlık etkisi galebe çalacaktır.
Azınlığın Davranış Tarzı Oysa Moscovici ve diğer sosyal psikologlar
azınlık ve çoğunluk etkisinin birbirlerinden ayrı
Moscovici, azınlığın çoğunluğu etkilemesinin
ve farklı süreçler olduğunu iddia etmektedirler.
belki kolay değil ama mümkün olduğunu ileri sür-
Farklı süreç modeline göre çoğunluğun bilgisel
mektedir. Bunu gerçekleştirebilmesi için azınlığın
etkisi verili durumu kanıksanmış bir şekilde meş-
belirli bir davranış tarzına sahip olması gerekir.
ru görmeyi sağlıyor (güneşin doğudan doğması ve
Moskociye göre, eğer azınlık çoğunluğu etkilemek
batıdan batması gibi doğal bir olgu olarak görü-
istiyorsa tutarlı davranmalıdır. Tutarlılık hem za-
lüyor) ise ve buna ek olarak genel normlara dayalı
man içinde hem de grup üyeleri arasındaki tutarlı-
lık olarak anlaşılmalıdır. Zaman içinde tutarlılıktan bir normatif etkisi varsa otomatik bir süreç olarak
azınlık grubunun aynı şeyleri sürekli tekrarlaması çoğunluk etkisi ortaya çıkacaktır. Çoğunluk etki-
değil, çoğunluk üzerinde tutarlılık algısı yaratması si zaten hâlihazırdaki normlara uymak anlamına
kastedilmektedir. Grup üyeleri arasındaki tutarlılık geldiğinden her zaman yapılan davranışların dü-
ise grubun söz birliği içinde olmasıdır. Azınlığın şünülmeden, sorgulanmadan tekrar edilmesini
davranış tarzını oluşturan ikinci özellik özerkliktir. içerir. Farklı süreç modeline göre, azınlık etkisi
Azınlık grubu belli ilkelere göre hareket ettikleri, ise azınlığın tutarlı ve mantıksal argümanlarıyla
kişisel çıkar ya da başka gizli kapaklı güdüleri ol- üretilir. Ancak azınlık etkisi, çoğunluk etkisinde
madığı izlenimi verirlerse çoğunluk üzerinde etkili olduğu gibi otomatik bir süreç sonucunda ortaya
olabilirler. Üçüncü bir davranış özelliği ise katılık/ çıkmaz. Tersine çoğunluk, azınlığın argümanlarını
esneklik ekseninde betimlenebilir. Azınlık grubu derinlemesine bir zihinsel işlemden geçirmek zo-
çoğunluk grubuyla tüm müzakere yollarını kapat- rundadır. Zira azınlığın argümanları o konuda o
mışsa ve bu konuda çok katı ise çoğunluk tarafın- zamana kadar yaygın ve güçlü olan norma aykırı,
dan dogmatik görünür ve reddedilir. Diğer taraftan onunla çelişen iddialar içerir. Azınlık etkisinin ga-
çok esnek olursa bu kez tutarsızlıkla suçlanabilir ve lebe çalması için, bu etkiye maruz kalanlar güç-
aşırı esneklikten dolayı çoğunlukla arasındaki farkı lü ve yaygın normlarla yeni argümanlar arasında
ortaya koyamaz. Bu nedenle azınlık grubu katılık/ kafalarında çatışma yaşayacaktır (Stainton-Rogers,
esneklik ekseninde dengeyi tutturmak zorundadır. 2003). Azınlık grup, etkisini sadece bilgisel etki
60
Sosyal Psikoloji I
Araştırmalarla
İlişkilendir
2013, “Kötülüğün Sıradanlığı”nın ortaya çıkışının 50. yıl dönümüydü
Hâlâ 2013’teyken ahlak felsefesinde önemli bir kavram olan ve Alman filozof Hannah Arendt’in
çalışmalarıyla yeniden meşrulaştırılan kötülük kavramının ortaya çıkışının yıl dönümünü kutlamak
istiyorum. 50 yıl önce Arendt, 20. yüzyılın geri kalanında etik alanındaki tartışmaları muazzam şekilde
etkileyecek bir kavram ortaya attı. Bu tartışmalar günümüzde de hâlâ sürmekte ve muhtemelen kav-
ramın etkilerinin de onun hayal ettiğinden daha geniş sonuçları oldu. Arendt, kötülüğün sıradanlığı
fikrini ortaya atmıştı.
İlginç bir şekilde, 20. yüzyılın başlarında, özellikle de Anglo-Sakson felsefesini benimseyen filozof-
ların neredeyse hepsi kötülük kelimesini kullanmayı bırakmıştı. İngilizce konuşan pek çok filozofun
hayatın anlamındansa kelimelerin anlamıyla boğuştuğu bir dönemde bu kelime, dini bir yüktü (kötü-
lük problemini, tanrıbilimi düşünün: iyi bir tanrı dehşet verici olayların olmasına nasıl izin verebilirdi?),
fazla peşin hükümlü ve fazla ahlakiydi. 19. yüzyılda ve hatta daha da öncesinde Immanuel Kant gibi
düşünürler, hem kendilerini hem de okuyucularını hayattaki nihai anlam ve değerlerle ilgili tartışmalara
sokmaktan çekinmezlerdi ve kötü insan tanımı, analiz konusu olarak farklı ya da rahatsız edici değildi.
Ancak, yirminci yüzyılın ortasında en akla gelmeyecek davranış Avrupa kıtasının her yerine yayıldığın-
da ahlak filozofunun elinden ne gelir ki? “Kötü davranış” olarak mı değerlendirsin? “Batı toplumunun
standartlarına göre pek çok insan tarafından uygun görülmeyen davranış” olarak mı? Yoksa “kültürel
bir alt kümenin ahlaki tercihi” ya da “kültürel etkileşimin bir başka şekli” olarak mı? Yirminci yüz yılın
ortalarında yaşayan bir filozof, Nazi vahşetini tasvir etmek için hangi kelimeleri kullanabilirdi? Yahudi
soykırımından kıl payı kaçan bir Alman Yahudisi olan Arendt, ele geçirilen bir soykırım azmettirici-
si olan Nazi memuru Adolph Eichmann’ın 1963 yılında Kudüs’te görülen davasında bulunmuştu ve
onun canavar gibi görünmemesi Arendt’i şaşırtmıştı. Eichmann, aksine, korkutucu bir şekilde normal
görünüyordu. Eichmann Kudüs’te: Kötülüğün Sıradanlığı adlı kitabında da yazdığı gibi, bu normallik
Nazilerin terör, işkence ve cinayetlerdeki yükümlülüğünün korkunç anahtarıydı: İşkence yapan Nazi-
ler, üstlerinden gelen baskı ya da çarpık değerler ve düşünceler sebebiyle işkence yapmanın ve masum
insanları öldürmenin doğru ve normal olduğu sonucuna varan normal insanlardı. Bu bir sıradanlık,
kötülüğün sıradanlığı hâline gelmişti.
İşte bu nedenle felsefede kötülük kavramı yeniden tanımlandı; dini bir bağlamdan çıkarıldı, kendi
irademizin zayıflığına (İnner Schweinehund) odaklandı. Bu zayıflığımız, üst kademeden birisi sorumlu
olmadığımızı, bunun herkesin iyiliği için olduğunu ya da emre uymazsak kötü şeylerin olacağını söy-
lediğinde diğer kişinin insanlığını göz ardı etmek isteyeceğimiz noktaya kadar sürüyü takip etmemizi
ya da konu ahlak duygusu ve insanlığı savunmaya gelince ortak paydada buluşmamızı sağlayan korkak
içgüdülerimizdir. Stanley Miligram, “elektrik şoku deneyleriyle” bu olguyu desteklemiştir. Deneylerde-
ki amacı, bir soruya yanlış cevap veren kişiye şok verilmesi söylendiğinde şoku veren kişinin ne kadar
ileriye gidebileceğini görmekti. Gerçekte kimseye şok verilmediğini bilmek rahatlatsa da Miligram’ın
deneklerinin, onlara yapmaları gerektiği söylendiğinde insanlara ölümüne şok vermeye istekli olması
tek kelimeyle endişe vericidir. İşte, kötülüğün sıradanlığı…
61
Sosyal Etki
Birkaç yıl sonra da, Philip Zimbardo, artık adı kötüye çıkmış olan ve “hapishane gardiyanlarının”
istemeyerek “mahkumlara” gerçekten zarar vermesiyle sonuçlanan Stanford Hapishanesi Deneyi’niger-
çekleştirdi. Katılımcılar yalnızca rol yapan öğrencilerdi çünkü “hapishane gardiyanlarına” “mahkumla-
ra” karşı acımasız olmaları tembih edilmişti ama bazıları rollerine kendilerini çabucak kaptırdılar ve bu
rolü haz için kullandılar. Zimbardo’nun kendisi 2007 yılında yayımlanan Şeytanın Etkisi (The Lucifer
Effect) adlı kitabında belirttiği gibi “hapishane gardiyanlarının” zulmetmeye olan isteklilikleri, ahlak
pusulaları bir şekilde bozulacak bir duruma sokulan tamamen normal insanların içinden çıkan kötülü-
ğün sıradanlığıydı.
Bu yüzden, 1960’lardan beri “kötülük” terimini felsefede tarif edilemeyecek kadar korkunç emir-
lere itaat etme ya da bu emirleri vermemizi ve diğer insanların insanlığını unutmamızı sağlayan, her
bireyin içinde gizlenen ahlaki zayıflık anlamında kullanabilmekteyiz. Ancak bu yeterli midir? Arendt’in
kötülük kavramını felsefe literatürüne yeniden kazandırması için cesaretli olması; pek çok düşünürün
yapmak istediği ama muhtemelen peşin hükümsüz meta etikle ilgilenmek için fazla kibar ve iyi eğitimli
olduklarından dolayı yapamadığı kınamayı dile getirmesi için dürüst olması gerekti.
Ve şimdi asıl soru, kötülük kavramını bir kere daha yeniden tanımlamaya hazır olup olmadığımız-
dır. Çünkü, onarılamayacak ve kasti zarara yol açan eylemlerin hepsi emirleri yerine getiren insanlar ya
da kötü rol modeller tarafından gerçekleştirilmiyor. Bazen bazı bireyler, yaptıkları seçimin zarara yol
açacağını ve toplum tarafından doğru karşılanmayacağını bilirler ama yine de tatmin olmak ya da kendi
çıkarları için bu seçimi yaparlar. Liste, okullara yapılan saldırılardan kilitli odalarda esir tutulmaya ya da
kadınları (bazen yabancılar, bazen de kız çocukları!) cinsel tatmin için bodrum katlarında hapsetmekten
seri cinayetlere kadar uzayıp gidiyor. Bunlar da kötülüğün sıradanlığı mıdır? Ben öyle düşünmüyorum.
Immanuel Kant, bu tercihlerin kötü olarak nitelenmeyi hak ettiğini söylerdi çünkü bu tercihler, (1)
bilinçli bir şekilde yapılıyor, (2) toplumun standartlarını ihlal ettiği bilindiği hâlde yapılıyor, (3) masum
insanlara şiddetli fiziksel ve psikolojik acı ya da zarar veriyor ve (4) bencil sebepler için yapılıyor. Bu
insanların “kötü” olmaktan çok akıl hastası olması mümkün müdür? Belki de öyledir; ancak suçlunun
toplumun ahlaki kurallarını anladığı düşünüldüğü durumda hukuk sistemimiz onu “aklı başında” ola-
rak tanımamıza izin verdiği sürece, kuralları yıkmak çaresiz hasta birine yardım etmekten daha kasti bir
eylem değildir. Bu nedenle, belki de eski bir kavramın günümüz etik literatürüne tekrar girmesine izin
verme zamanı gelmiştir. Hikayenin Ahlakı (The Moral of the Story) adlı ders kitabımda böyle davra-
nışları anlatmak için “korkunç kötülük” kavramını türetmiştim. Amacım, onu “kötülüğün sıradanlığı”
kavramından ayırt etmekti ama kötü eylemlerden mi yoksa kötü insanlardan mı bahsettiğimiz hâlâ bir
soru işareti, çünkü bu ikisi arasında dağlar kadar fark vardır.
Gelecekte belki, böyle kasıtlı, korkunç eylemleri anlatacak, bir yandan toplumun ahlaki öfkesini
yansıtmasına izin verirken bir yandan da suçlu patolojisine dair edinebileceğimiz her türlü sinir bilimsel
kavrayışın farkında olan bir kavram türetebiliriz. O zamana kadar, sıradan ve korkunç anlamında kulla-
nılan köklü “kötülük” kavramını tedbirli bir şekilde kullanmakta bir sakınca görmüyorum.
Kaynak: https://dusunbil.com/2013-kotulugun-siradanliginin-ortaya-cikisinin-50-yil-donumuydu/
(Erişim Tarihi: 10/08/2019)
62
Sosyal Psikoloji I
Sosyal etki çok genel olarak insanların bir gruptan ya da otoriteden etkilenmelerini ifade eder. Davranış-
sal düzlemde buna uyma adı verilir. Sosyal psikolojide klasik sosyal etki çalışmaları 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra Amerikan sosyal psikolojisinde gerçekleştirilen deneylerdir. Bu yüzden sosyal etki çalışmalarına
Amerikan sosyal psikolojisinin konuya bakışı damgasını vurmuştur. Bu bakış gruba uymayı baskıya bo-
yun eğmek, sürünün bir parçası olmak, iradesizlik ve zayıflık olarak görmektedir. Oysa bu bakışı eleştiren
bölüm özeti
diğer sosyal psikologlar kişilerin gruba ya da çoğunluğa tam tersine örneğin çıkarlarını korumak için
bilerek uyabileceklerini belirtmektedirler. Diğer yandan uyma davranışı kişiden değil, sosyal etkinin ger-
çekleştiği ortamın kendisinden kaynaklanabilir. Çünkü içinde olduğumuz sosyal ortama uygun davranış
gösteririz. Örneğin kütüphanede sessiz konuşmak, sosyal baskıya boyun eğmek değil, kütüphanedeki
norma uymaktır. Yani uyma her zaman sosyal baskı hissedilerek gösterilen bir davranış değildir. Bunun
bir örneği de sosyal rollerdir. Sosyal rollerimizi genellikle baskı hissettiğimiz için değil, sosyal rolümüz
öyle gerektirdiği için gerçekleştiririz. Zimbardo’nun hapishane deneyindeki tutuklu ve gardiyanların yap-
tıkları davranışları bu sosyal rollerin çerçevesi içinde açıklamak gereklidir.
2 Norm oluşumunu ve
etkisini açıklamak
Sosyal gerçekliğin belirsiz olduğu durumlarda insanlar yaşamlarına devam edebilmek (karar almak ve
harekete geçmek gibi) için o sosyal gerçekliği tanımlamak zorundadır. Bunu yapabilmek için de bilgi
kaynağı olarak diğer insanları referans alırlar. Böyle belirsiz durumlarda insanlar uzlaşarak sosyal ger-
çekliği tanımlayacak normlar oluştururlar. Bir kez böyle bir norm oluştuktan sonra da başka insanların
varlığından bağımsız olarak kişi o sosyal gerçekliği sahiplenir. Muzafer Sherif ’in otokinetik etki deneyi
böyle belirsiz bir durum yaratarak, deneysel uyarıcıya ait yargıda grup normunun oluşumunu ve daha
sonra insanların bu norma uyduklarını göstermiştir.
Konformitenin
3 dinamiklerini
açıklayabilecek
Asch gerçekliğe ilişkin hâlihazırda emin olduğumuz bir tanıma ve norma sahip olduğumuzda başkala-
rının davranışlarını referans olarak almayacağımızı düşünerek çizgiler deneyini düzenlemiştir. Ancak bu
deney insanların gerçeklik çok açık ve belirginken bile sadece grup ya da çoğunluğun baskısıyla yanlış
olduğuna inansalar bile uyma davranışı gösterdiğini kanıtlamıştır. Bu uyma davranışına konformite adı
verilir. Konformite düzeyi çeşitli durumsal ve kişisel faktörlerin etkisiyle değişebilir. Grubun büyüklüğü
belli bir dereceye kadar konformiteyi artttırır. Grupta söz birliğinin bozulması konformiteyi çok azaltan
önemli bir faktördür. Bu faktöre gerçekte gruba direnme dinamiğini çok iyi gösterir. Diğer yandan birey-
ci kültürlerde insanlar kendi içgruplarına bile karşı çıkabilirken, toplulukçu kültürlerde insanlar dışgruba
değil ama içgruplarına konformite yoluyla uyma gösterirler. Son zamanlarda yapılan deneysel çalışma-
larda deneysel görevin niteliğine bağlı olarak kadınların erkeklerden ve erkeklerin kadınlardan daha fazla
konformite gösterdiği bulunmuştur. Konformiteyi etkileyen kişisel faktörler benlik-farkındalığı, benlik-
sunumu ve kişisel kontrol ihtiyacıdır.
63
Sosyal Etki
Milgram 2. Dünya Savaşı’nda Nazi rejiminin yaptığı soykırıma dair yapılan özellikle de Hannah
Arendt’in yorumlarından etkilenerek “kötülüğün sıradanlığı” olgusunu sosyal psikolojik bir deneyle gös-
termiştir. Etik açıdan çok problemi olan ve görünüşte öğrenmede cezanın rolünü test eden bu deneyde
insanlar sırf otoriteye “hayır” diyemedikleri için diğer bir insanın acı çekmesine yol açacak yıkıcı davranış
bölüm özeti
gösterebilmişler, sahte de olsa deneklere öldürücü düzeyde elektrik şoku verebilmişlerdir. Bu deneyin
daha çarpıcı bir sonucu çeşitli faktörlere göre itaat düzeyinin çok geniş bir aralıkta değişkenlik gösterme-
sidir. Kurbanla öğretme deneğin fiziksel yakınlığı, öğretmen denekle otorite figürünün fiziksel yakınlığı,
otoritenin meşruiyeti ve grup baskısı itaat düzeyinde değişiklikler yaratan faktörlerdir. Burada da Asch’ın
konformite deneyinde olduğu gibi itaat etmeyen başkalarının varlığı itaat düzeyini dramatik bir düzeyde
düşürmektedir. Sosyal psikolojide sosyal etki ikiye ayrılarak kavramlaştırılmaktadır: Bilgisel sosyal etki
ve normatif sosyal etki. Bilgisel sosyal etki gerçekliği tanımlamayı ve ona ilişkin norm oluşturmayı ifade
eder. Sherif ’in deneyindeki uyma bilgisel sosyal etkinin bir örneğidir. Normatif sosyal etki grup ya da
otorite figürünün verebileceği ödülü almak ya da cezadan kaçınmak için gösterilen uymayı ifade eder.
Asch’ın çizgiler deneyindeki konformite ve Milgram’ın itaat deneyindeki uyma normatif sosyal etkinin
örnekleridir.
Azınlık etkisinin
5 önemini ve dinamiğini
tartışabilecek
Moscovici, Amerikan sosyal psikolojisini sadece çoğunluk etkisini çalıştığı, azınlık etkisini göz ardı ettiği
için eleştirmiştir ve bunu uyma yanlılığı olarak ifade etmiştir. Çoğunluk etkisi var olan düzenin nasıl
devam ettiğini açıklarken azınlık etkisi sosyal değişmeyi açıklar. Moscovici yeniliğin azınlık gruplardan
çıktığını ve topluma yayıldığını ileri sürmüştür. Moscovici’ye göre azınlık kendi yaşamları üzerinde ka-
rar sahibi olmayan gruptur. Mavi-yeşil deneyleri ile azınlık etkisinin mümkün olabildiği gösterilmiştir.
Azınlık etkisi zor gerçekleşen bir etkidir. Bunun olabilmesi için azınlığın belirli bir davranış tarzına sahip
olması gerekir. Azınlık tutarlı olmalı, özerk olmalı ve katılık ile esneklik arasında bir denge tutturmalıdır.
Sosyal psikologlar arasında çoğunluk ve azınlık etkisinin aynı süreç mi yoksa farklı süreçler mi olduğu-
na ilişkin tartışmalar vardır. Aynı süreç modeline göre hem azınlık hem de çoğunluk etkisi aynı sosyal
mekanizmalarla işler, sadece ağırlıklarına göre sonuç ya azınlık ya da çoğunluk etkisi olur. Farklı süreç
modeline göre ise bu iki etki biçimi farklı sosyal psikolojik mekanizmalarla gerçekleşir. Çoğunluk etkisi
kolay, hızlı, herhangi bir zihinsel emek olmadan gerçekleşen ve hemen gözlenebilen bir etkidir. Azınlık
etkisi ise zor, yavaş ve kendisini hemen göstermeyen bir etkidir.
64
Sosyal Psikoloji I
1 I. Günlük yaşamda rutin olarak yapılan her 4 Aşağıdaki durumlardan hangisinde sosyal
şey çoğunluk etkisini üretir. etkinin sosyal baskı sonucu ortaya çıkmış olması
neler öğrendik?
II. Çoğunluğa uymak nasıl mümkünse di- daha muhtemeldir?
renmek de mümkündür.
A. Sınıfta sırayla söz alınır.
III. Çoğunluk etkisi yavaş ve zor gerçekleşen B. Askerler orduda emirlere itaat ederler.
bir etkidir. C. Kütüphanede yüksek sesle konuşulmaz.
IV. Çoğunluk etkisi statükonun yeniden üre- D. Çocuklara anneleri bakar.
tilmesini sağlar. E. Otobüste yaşlılara yer verilir.
Çoğunluk etkisi ile ilgili yukarıdaki ifadelerdenler-
den hangileri doğrudur? 5 Asch’ın “çizgiler deneyi”nde en düşük kon-
A. I ve IV B. I, II ve III formite (çoğunluğa uyma) düzeyi üreten deneysel
C. I, II ve IV D. I, III ve IV koşulun sonucu aşağıdakilerden hangisidir?
E. II, III ve IV A. Azınlık sosyal baskı sonucu çoğunluğa uyma
gösterir.
2 Zimbardo’nun “hapishane deneyi” aşağıdaki B. Azınlık dünyayı anlamlandırmak için çoğunlu-
sonuçlardan hangisini ortaya çıkarmıştır? ğa uyma gösterir.
A. Sosyal roller kimliğimizin sadece bir parçasıdır, sos- C. Çoğunluğun söz birliği bozulduğunda azınlı-
yal rollerimiz dışında farklı benliklerimiz olabilir. ğın çoğunluğa direnme gücü artar.
B. Sosyal rol gereği yapmamız gereken davranışlar D. Çoğunluğun azınlık üzerinde güçlü bir baskısı
benliğimize ters düştüğünde sosyal rolümüze vardır.
direniriz. E. Çoğunluğun sayısı arttığında azınlık üzerinde-
C. Sosyal roller sosyal dünyada var olmanın tek ki sosyal baskı da artar.
yolu olduğu için üzerimizde sosyal baskı kura-
rak işlerler.
D. Sosyal rolleri içselleştirdiğimiz için sosyal baskı 6 I. Bilgisel sosyal etki, grubun gerçeklik ta-
hissetmeksizin rollerimizin gereğini yaparız. nımını bireyin kendi gerçeklik tanımı
E. Sosyal roller, rollerin gerektirdiği normlara di- hâline getirmesidir.
renmek mümkün olduğundan sosyal değişime II. Bilgisel sosyal etki, insanların, (sosyal)
yol açabilirler. gerçekliği tanımlama ihtiyacından ortaya
çıkar.
3 I. Azınlık etkisi, azınlığın normatif (yaptı- III. Bilgisel sosyal etki uyma gösterilen gru-
rım) gücünden ortaya çıkar. bun fiziksel varlığında gerçekleşir.
II. Azınlık etkisi yavaş ve derinden gerçekle- IV. Bilgisel sosyal etkinin gerçekleşmesinde
şen bir etkidir.
grubun vereceği ödül veya cezaların rolü
III. Azınlık etkisi, azınlığın tutarlı davranma- büyüktür.
sına bağlıdır.
Bilgisel sosyal etki ile ilgili yukarıdaki ifadelerden
IV. Azınlık etkisi, ona açık olan kişilerin zih- hangileri doğrudur?
niyet çerçevesini sarsar.
A. I ve II
Azınlık etkisi ile ilgili yukarıdaki ifadelerden han- B. I ve II
gileri doğrudur?
C. I ve IV
A. I ve III B. II ve IV D. II ve III
C. I, II ve III D. I, III ve IV E. III ve IV
E. II, III ve IV
65
Sosyal Etki
7 I. Sıradan insanlar sosyal rolün verdiği gücü 9 Sherif ’in otokinetik deneyi ile ilgili olarak
kullanarak kötülük yapabilir. aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
neler öğrendik?
II. Sıradan insanlar kötülüğü meşrulaştıran A. Bu deney insanların sosyal baskı sonucu ço-
sosyal ortamda kötülük yapabilir. ğunluğa uyduğunu göstermiştir.
III. Sıradan insanlar saldırgan kişilik eğilimle- B. Bu deney azınlığın çoğunluğa direnebileceğini
ri nedeniyle kötülük yapabilir. göstermiştir.
IV. Sıradan insanlar meşru gördükleri otorite- C. Bu deney belirsiz durumlarda grup normu
ye itaat ederek kötülük yapabilir. oluşturulduğunu göstermiştir.
D. Bu deney normatif etkinin nasıl üretildiğini
Yukarıdaki ifadelerden hangileri “kötülüğün sıra- göstermiştir.
danlığı” tezi ile çelişir? E. Bu deney çoğunluk karşısındaki bireylerin güç-
A. Yalnızca II süzlüğünü göstermiştir.
B. Yalnızca III
C. I ve II 10 Konformiteyle ilgili aşağıdaki ifadelerden
D. I ve IV hangisi doğrudur?
E. II ve III
A. Erkeklerin konformite düzeyi kadınlarınkin-
den daha yüksektir.
8 I. Azınlık etkisi çalışmaları olası tek sosyal B. Bireyci toplumlarda içgruba konformite yoluy-
etki biçiminin çoğunluk etkisi olmadığını la uyma yaygındır.
göstermiştir. C. Özel benlik-farkındalığı konformiteyi arttıran
II. Azınlık etkisi çalışmaları sosyal düzeni bir faktördür.
sürdürmek için toplumsal normların nasıl D. Zeki insanların konformite düzeyleri daha yük-
korunduğunu göstermiştir. sektir.
E. Konformite-karşıtlığı kişisel kontrol ihtiyacı ile
III. Azınlık etkisi çalışmaları norm dışı davra- ilişkilidir.
nışların (a-normal) değerli olduğunu gör-
memizi sağlamıştır.
IV. Azınlık etkisi çalışmaları sosyal değişmeyi
mümkün kılan psikolojik mekanizmaları
ortaya çıkarmıştır.
Azınlık etkisinin önemi ile ilgili olarak yukarıdaki
ifadelerden hangileri doğrudur?
A. I ve II
B. II ve III
C. I, II ve III
D. I, III ve IV
E. II, III ve IV
66
Sosyal Psikoloji I
1. C Yanıtınız yanlış ise “Azınlık Etkisi” konusu- 6. A Yanıtınız yanlış ise “İtaat” konusunu yeniden
nu yeniden gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.
3. E Yanıtınız yanlış ise “Azınlık Etkisi” konusu- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Azınlık Etkisi” konusu-
nu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
4. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Etkinin Doğası” 9. C Yanıtınız yanlış ise “Norm Oluşumu ve Etki-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. si” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. C Yanıtınız yanlış ise “Konformite” konusunu 10. E Yanıtınız yanlış ise “Konformite” konusunu
yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.
Acil durum tanımı gereği kriz durumudur ve aynı zamanda pek çok açıdan
belirsizlik durumudur. Acil bir durumda olaya tanık olanlar şunları düşünür:
Neler oluyor? Yardıma ihtiyaç var mı? Ne yapmam gerekiyor? Herkes ne ya-
pıyor? Gerçekten acil bir durum olup olmadığına ve yardımınıza ihtiyaç du-
Sıra Sizde 2 yulup duyulmadığına karar vermeye çalışmak çok zor olabilir. Olaya tanık
olanlar ne yapacaklarına karar vermek için genellikle bilgilendirici sosyal et-
kiye başvururlar. Ancak eğer başkaları sanki yanlış giden bir şey yokmuş gibi
davrandığında siz de yanılıp acil bir durumun olmadığını düşünebilirsiniz.
Böyle bir durumda bilgilendirici sosyal etkinin geri teptiğinden söz edilebilir.
67
Sosyal Etki
Kaynakça
Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Howitt, D., Billig, M., Cramer, D., Edwards, D.,
Sosyal Psikoloji, Çev. O. Gündüz. İstanbul: Kniveton, B., Potter, J. ve Radley, A. (1989).
Kaknüs Yayınları. Social Psychology: Conflicts and Continuities,
Milton Keynes: Open University Press.
Brewer, B. M. ve Crano, D. W. (1994). Social
Psychology, New York: West Publishing Company. Stainton Rogers, W. (2003). Social Psychology:
Experimental and Critical Approaches,
Hogg, M. A. ve Vaughan, G.M. (2011). Sosyal
Maidenhead: Open University Press.
Psikoloji (2. Baskı), Çev. İ. Yıldız ve A. Gelmez.
Ankara: Ütopya Yayınevi.
68
Bölüm 4
Tutumlar
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız
Anahtar Sözcükler: • Tutum • ABC Modeli • Tek Kutuplu Tutumlar • Çift Kutuplu Tutumlar
• Çok Boyutlu Tutumlar • Çelişkili Tutumlar • Tutumların Erişilebilirliği • Davranışa Yönelik Niyet
• Öznel Norm • Algılanan Davranışsal Kontrol
İçerik Haritası
70
Sosyal Psikoloji I
71
Tutumlar
hâle gelmiş olmalıdır. Bireyciliğin çok az geliştiği dan yeni tanıdığınız kişinin çeşitli konulardaki tu-
toplumlarda ya da en sert diktatörlüklerle yöneti- tumlarını öğrenmeye çalışmak kadar kendinizin de
len toplumlarda bile insanların minimum da olsa bu konulardaki tutumlarını ifade etmeye çalışmak
kişisel tercihlerinin olmadığını söylemek zordur. olarak görülebilir. Ve karşınızdaki kişiye ait bu et-
Yine de belirli formlardaki demokrasilerde ve özel- kileşimden çıkarsadığınız tutumlar, sizin bu kişiyle
likle tüketimci kapitalizmin geliştiği yerlerde tu- ilişkinizi sürdürmenize ya da bu ilişkiyi kesmenize
tum terimi yoğun bir anlam yüklenir ve rafine hâle yol açabilir. Dolayısıyla tutumların sosyal psikolo-
getirilir. Bu tür toplumlarda tutumlar bir bireyi di- jide merkezi bir yeri vardır, çünkü tutumların bi-
ğerinden ayıran görece kalıcı görüşler ya da tercih- zim sosyal yaşamlarımızda merkezi bir yeri vardır
ler olarak görülür. Sonuç olarak tutum bireycilikle diyebiliriz. İnsanlar genellikle kendi tutumlarına
el ele giden bir kavramdır. benzer tutumları olan insanlara yaklaşırlar ve on-
lardan hoşlanırlar ve beklenebileceği gibi kendisi-
ninkinden farklı tutumları olan insanlardan kaçın-
Sosyal Psikolojide Tutumlar maya çalışırlar ve onlardan hoşlanmazlar (Bohner
Sosyal psikoloji disiplininde tutum konusu, ve Wanke, 2002).
1. üniteden de hatırlayacağınız gibi, 1920’lerde
Tutumların sosyal psikolojide çok önemli bir
Thurstone ve arkadaşları tarafından geliştirilen
çalışma konusu olmasının diğer bir nedeni, tu-
tutum ölçümleriyle başlamıştır. O zamandan bu
tumların tutum nesnesi ile bilgiyi işleme biçimini
yana tutum konusu sosyal psikolojinin ana araş-
de belirlemesidir. İnsanlar genellikle kendi tutum
tırma geleneklerinden birini oluşturmuştur. Daha
ve inançlarını onaylamayan bilgidense onaylayan
1935’te sosyal psikolojinin önemli isimlerinden
bilgiyi ararlar ve seçerler. Tutuma dair seçicilik
Gordon Allport tutumun sosyal psikolojinin en
etkisi adı verilen bu olgu dikkat, bellek gibi bil-
ayrıcalıklı ve en vazgeçilmez kavramı olduğunu
gi işleme süreçlerinde etkindir. Bir futbol maçını
ilan etmiştir. Sosyal psikolojide tutumun bu ka-
izleyen iki taraftar grubunu gözlediğinizde, iki
dar temel bir çalışma konusu olmasının önemli
tarafın da aynı maçı izlemiş olmalarına rağmen
bir nedeni tutumların davranışları etkilediği ve
aynı maçı çok farklı yorumladıklarına tanık olabi-
hatta belirlediğinin varsayılmasıdır. Sosyal psiko-
lirsiniz. Kendi takımlarına yönelik olumlu, rakip
lojinin amacı sosyal davranışı açıklamak olarak
takıma yönelik olumsuz tutumlardan dolayı maça
kabul edildiğinden tutumlar da sosyal davranışı
dair bilgiyi kendi takımlarını haklı ya da üstün
açıklamada anahtar kavramlardan biri hâline gel-
çıkaracak işlemden geçirecekler, örneğin bir taraf
miştir. Ünitede daha sonra görüleceği gibi tutum
diğer tarafın daha fazla faul yaptığını iddia ede-
ve davranış arasındaki ilişki çok basit bir ilişki de-
cektir. Özetle, tutumlar çevremizde algıladığımız
ğildir ama çok genel düzeyde, kişinin bir tutum
sosyal bilgi ile ona nasıl tepki verdiğimiz arasında
nesnesine yönelik tutumunun o tutum nesnesine
önemli bir aracılık görevi yapmaktadır (Bohner ve
yönelik davranışını etkileyeceği kabul edilir. Aşırı
Wanke, 2002).
basitleştirmeyi göze alarak şöyle örnekler verilebi-
lir: Pizzayı seviyorsanız pizza yersiniz, hayvanların Genel olarak tutumlar sosyal uyarıcılara (buna
deneylerde kobay olarak kullanılmasına karşıysa- kendimiz de dahiliz, kendimize yönelik de tutum-
nız, üzerinde “hayvanlarda test edilmemiştir” ya- larımız vardır) büyük ölçüde nasıl tepki verdiğimiz,
zısının olduğu ürünleri alırsınız. onlar hakkında ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz
ve ne yaptığımızı belirler. Tam da bu yüzden sosyal
Tutum kavramının sosyal psikolojide bu kadar
psikolojinin büyük bölümünün çeşitli biçimler-
merkezi bir konu olmasının tutum ve davranış ara-
de tutumlarla ilgilendiği söylenebilir. Kişiler arası
sındaki ilişkiden başka nedenleri de vardır. Biriyle
ilişkilerde çekicilik, önyargı, benlik saygısı ya da
yeni tanıştığınızı farz edin. Karşılıklı olarak adınızı,
değerler gibi sosyal psikolojik çalışma konuları tu-
nereli olduğunuzu vb. kimlik bilgilerinizi öğren-
tumlarla yakından ilgilidir. Kişiler arası çekicilikte
dikten sonra muhtemelen aynı okul ya da işyerinde
diğer kişilere yönelik tutumlardan, önyargıda belir-
iseniz buraya ait fikirlerinizi ya da bulunduğunuz
li bir grup insana yönelik tutumlardan, benlik-say-
şehre ait fikirlerinizi ve çeşitli konulardaki (müzik,
gısında kişinin kendisine yönelik tutumlarından,
sinema, edebiyat, politika vb.) beğenilerinizi payla-
değer konusunda insanların soyut ilkelere yönelik
şacaksınız. Böyle bir etkileşim sosyal psikolojik açı-
tutumlarından söz edilebilir. O hâlde tutumların
72
Sosyal Psikoloji I
öneminin çeşitli sosyal psikolojik analiz düzeyle- miş, bu kez tutumlar zihinsel bilgi işleme süreçle-
rinde ortaya çıktığı söylenebilir. Bunlar: riyle ilişkilendirilmiştir.
• Bireysel düzeyde tutumlar algıyı, düşünme-
yi, diğer tutumları ve davranışı etkiler. Bu Tutumların Tanımlanması
nedenle tutumlar kişinin psikolojik varolu-
Sosyal psikolojide bu kadar önemli olmasına ve
şuna ciddi bir katkı yapar.
üzerinde en fazla araştırma yapılan konu olmasına
• Kişiler arası düzeyde rutin olarak tutumlar rağmen tutum kavramıyla ne denmek istediği çok
hakkında bilgi aranır ve iletişimin konu- belirgin değildir. Sosyal psikolojide sıklıkla kul-
su olur. Diğerinin tutumları bilindiğin- lanılan iki tanım örneği verilebilir: “Tutumlar en
de dünya daha tahmin edilebilir bir yer azından örtük olarak ‘yargılama boyutları’ üzerinde
hâline gelir. İnsanın kendi düşünceleri ve ‘düşünce nesneleri’ni yerleştirmek olarak tanım-
davranışları bu bilgi tarafından şekillendi- lanır”. Diğer tanım ise şöyledir: “Bir tutum bazı
rilebilir ve belki kişi diğerinin tutumlarını kişi, nesne ya da konularda genel ve görece kalıcı
değiştirmek yoluyla davranışını kontrol olumlu ya da olumsuz hislerdir” (Akt. Augousti-
edebilir. nos, Walker ve Donaghue, 2004; 113).
• Toplumsal düzeyde kişilerin kendi gruplarına Bu iki tanım temelde aynıdır fakat farklı vur-
ve diğer gruplara yönelik tutumları gruplar gular içerir. Birinci tanımda tutumların spesifik bir
arası işbirliğinin ve çatışmanın temelinde nesne, olay, kişi vb.ne referansla kullanıldığı vur-
yer alır. Kişilerin kendisinin dahil olmadığı gulanır. Tutumların spesifik referansları var dendi-
gruba (dışgrup) karşı olumsuz tutumları ya ğinde, belirli bir nesne, kişi ya da konunun, tutu-
da önyargısı ayrımcılığa yol açabilir (Boh- ma sahip kişi için tutuma uygun olarak kategorize
ner ve Wanke, 2002). edilmesi anlaşılmalıdır. Gerçekten de herhangi bir
Yukarıda tutumların sosyal psikolojide 1920’ler- nesne, olay, kişi ya da konuyu işaret etmeden tu-
den itibaren çalışıldığı ifade edilmişti. 1920’lerde tumdan bahsedilemez. Tüm tutumların bir nesnesi
başlayan çalışmalar bugün hâlâ devam etmektedir. vardır. Bu nesne çok spesifik ve somut olabilir: Bu
Ancak arada geçen süre içinde tutum araştırma ve bir devlet başkanı olabileceği gibi, örneğin brokoli
kuramlaştırma çalışmalarının odak noktası tarihsel de olabilir, bir müzik türü, örneğin caz olabilir, fut-
dönemlere göre farklılaşma göstermiştir. McGuire bol olabilir ya da bir çiçek türü, mesela kaktüs ola-
(Hogg ve Vaughan, 2005:174) sosyal psikolojide bilir. Diğer yandan tutum nesnesi soyut da olabilir:
tutumların tarihsel olarak değişimini izlememize demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi. Buradan anlaşıla-
olanak veren üç evre saptamıştır: bilecek diğer bir nokta herkesin tutum nesneleri-
1. 1920’ler ve 1930’lar: Bu dönemde tutum nin farklı olabileceğidir. Bir kişi için örneğin küre-
çalışmaları oldukça statik konulardaki tu- sel ısınma sorunu bir tutum nesnesi iken başka biri
tumları ölçmeye ve bu tutumların davranış- küresel ısınma sorunundan haberdar bile olmaya-
la nasıl ilişkili olduğuna odaklanmıştır. bilir. Yine zaman içinde biri için bir kişi, nesne ya
2. 1950’ler ve 1960’lar: Bu dönemdeki tutum da konu tutum nesnesi değilken deneyimle birlikte
çalışmaları tutum değişimine odaklanmıştır. daha sonradan bir tutum nesnesi hâline gelebilir.
Üzerinde çalıştığınız eski bir masanız olduğunu
3. 1980’ler ve 1990’lar: Tutumun bilişsel bir
farz edin. Sizin için hiçbir anlam ifade etmeyen
sistem olarak yapı ve işlevlerinin açıklanma-
bu masanın bir antikacı dükkanının vitrininde çok
sına odaklanılmıştır.
pahalıya satılan bir masayla çok benzer olduğunu
Yukarıdaki dönemlerin aralarında o konuya fark ettiğinizde artık kendi masanız sizin bir tutum
duyulan ilginin kaybolduğunu belirtmek gerekir. nesneniz hâline gelir. Yani artık o sizin için sıradan
Özellikle 1960 ve 1970’lerde tutum çalışmaların- bir masa değil, iyi bakılması ve özen gösterilmesi
da gerileme görülmüştür. Bu gerileme büyük ölçü- gereken ayrıcalıklı bir masadır.
de tutum ve davranış arasında varsayılan ilişkinin
Bir kişi için belirli bir kişi, nesne ya da konu-
görgül araştırmalar tarafından desteklenmemesinin
nun tutuma uygun olarak kategorize edilmesi, yani
sonucudur. Ancak 1980’lerde modern bilişsel psi-
tutum nesnesi olmaya uygun bir nesne olarak gö-
koloji sayesinde tutumlar yine ama bu kez farklı
rülmesi, zihinde tutumun aktive edilmesinin biliş-
yönden sosyal psikologların ilgi odağı hâline gel-
73
Tutumlar
sel bir süreç olarak görülmesini gündeme getirir. açıkça tutum nesnesini sevmek-sevmemek, hoşlan-
Dolayısıyla tutumun zihinde harekete geçirilmesi- mak-hoşlanmamak biçiminde ifade edilebilir. Kişi-
nin çaba gerektiren bir süreç olduğunu iddia eden nin bir tutum nesnesine yönelik duygusal tepkileri
sosyal psikologlar vardır. Ancak tutumların zihinde sadece sözel olarak değil, sözel olmayan ipuçların-
harekete geçirilmesi için bazı durumlarda mini- dan (örneğin jest ve mimiklerinden) anlaşılabilir.
mum çaba gerektiğini ve hatta bazı durumlarda da Tutumun davranışsal bileşeni kişinin tutum nesne-
tutum aktivasyonunun otomatik gerçekleşebilece- sine yönelik davranış niyetini ya da eğilimini ifade
ğini gösteren kanıtlar da vardır. eder. Sosyal psikologlar tutumun bir bileşeni olan
Diğer yandan ikinci tanımda vurgulanması davranış eğilimini davranışın kendisinden ayırır.
gereken nokta tutumların kalıcılığı meselesidir. Yukarıdaki örnekte hayvanların yenmesine çeşitli
Tutumların kalıcılığı görece bir kalıcılık olarak nedenlerle karşı olan ve vejetaryenliğe sempatiyle
anlaşılmalıdır. Zira tutumlar değişebilir. Ancak tu- bakan bir kişinin henüz vejetaryen olmadığını ya
tumların bir kişi, nesne ya da konu hakkında geçi- da sosyal psikolojik terimlerle kişinin vejetaryen-
ci değerlendirmeler olduğu da düşünülmemelidir. liğe karşı olumlu tutumu olduğunu söylenebilir.
Çünkü tutumlar genellikle bir kişi, nesne ya da Ama kişi bir kez kararını verdiğinde kişinin tutu-
konuyla ilgili büyük ölçüde istikrarlı olan bilgi ve munun davranışa dönüştüğünü görürüz. Diğer
deneyimin ifadesidir. yandan kişinin vejetaryenliğe karşı tutumu olumlu
olabilir ama hâlâ vejetaryen olmayabilir. Tutum ile
1990’lara kadar sosyal psikolojide tutumları üç
davranış arasındaki bu fark ya da tutarsızlık üni-
bileşenli bir zihinsel yapı olarak tarif etme eğilimi
tenin son bölümünde detaylı olarak ele alınmıştır.
çok yaygındı. Bugün tutumun ABC modeli (biliş,
duygu ve davranışın İngilizcedeki baş harfleri do- 1990’lardan sonra tutumun bu ABC mode-
layısıyla verilen bir addır. Türkçede belki kısaltma li sosyal psikolojide büyük ölçüde terkedilmiştir.
olarak BDD denebilir) denilen bu üç bileşenli ta- Zira tutumun varlığından bahsedebilmek için bu
nımlamayı hâlâ kullananlar vardır. Orijinal olarak üç bileşenin de olması gerekmediği gösterilmiştir.
Yale Üniversitesi’nde 1950 ve 1960’lar boyunca Bunun yerine tek boyutlu, çok daha basit bir ta-
gerçekleştirilen Yale İletişim ve Tutum Değişimi nım benimsenmiştir: Tutum, bir nesnenin olumlu
Programından kaynaklanan bu yaklaşıma göre tu- ya da olumsuz olarak değerlendirilmesidir. Burada-
tumlar bilişsel, duygusal ve davranışsal bileşenlerden ki “nesne”, daha önce belirtildiği gibi somut ya da
oluşur. Tutumların bilişsel bileşeni belirli bir nesne soyut, canlı ya da cansız tüm varlıkları kapsamak-
ile ilişkilendirilen inanç ya da düşünceyi ifade eder. tadır. Tutumun bir değerlendirme olması daima ve
Pek çok durumda kişinin tutumu, tutum nesne- mutlaka bir yargı içermesi anlamına gelir. Diğer bir
sinin olumlu veya olumsuz özelliklerinin irdelen- deyişle, tutumların dili “sevme/sevmeme”, “yaklaş-
mesine dayanır. Örneğin vejetaryenlerin et yeme- ma/kaçınma” ve “iyi/kötü” dilidir. Tutum sahibi ol-
melerinin temelinde bir canlının başka bir canlıyı mak tanımı gereği taraflı olmaktır (Franzoi, 2003).
öldürmemesi gerektiği gibi ahlaki bir ilkeye dayalı
inanç ya da bu dünyanın hepimize ait olduğu ve
hayvanları öldürmeye hakkımızın olmadığına Tutum
dair politik anlamda türcülük karşıtı bir inanç ya Bir tutum nesnesi hakkında bilişsel, duy-
da belki bazılarının et yemenin sağlıklı olmadığı- gusal ve davranışsal bilgiye dayalı olarak
na dair daha bencilce görünecek bir inanç yatıyor yapılan genel bir değerlendirmedir.
olabilir. Burada vurgulanması gereken nokta, bu
tutumun temelinde yatan inancın bilimsel olarak
doğrulanmış ya da başka insanlar tarafından onay-
lanmış olması gerekmediğidir. Tutumun bilişsel te- 1
melini oluşturan bilgi/inanç örneğin dini nitelikte sıra sizde
de olabilir. Tutumun duygusal bileşeni bir tutum Tutumların kişilerin hayatındaki olayları
nesnesiyle ilişki olan duygu veya hislerdir. Önceki ve başkalarının ve kendinin davranışları-
örnekten devam edilirse vejetaryen bir kişi et yiyen nı değerlendirme ihtiyacıyla ilişkili olabi-
insanlara ilişkin kızgınlık ya da vejetaryenliği seçmiş lir mi? Tartışınız.
diğer insanlara sempati duyabilir. Duygusal boyut
74
Sosyal Psikoloji I
75
Tutumlar
rolü yükselterek kalp hastalığına neden olduğunu alınıp, bu tepkilerin hem olumlu hem olumsuz
düşünüyor olabilir. Bu durumda bu kişinin et ye- değerlendirmeleri içermesidir. İşte burada çelişkili
meye ilişkin olumsuz tutumu iki boyuta dayanır: tutumdan söz edebiliriz. Aslında herkes bir tutum
ahlak ve sağlık. nesnesine yönelik çelişkili tutum geliştirme dene-
yimine sahiptir. Örneğin pek çok insanda sağlıkla
ilişkili davranışlara (sigara içmek, alkol tüketmek
vb.) yönelik böyle bir tutum pozisyonu görülebilir.
Tek boyutlu tutum
Örneğin yürüyüş yapmak kişi için iyidir (sağlık-
Tutum nesnesinin tek bir boyut üzerinde
lıdır) ama diğer yandan kişiye sıkıcı gelebilir. Ya
olumlu veya olumsuz değerlendirilmesidir.
da sigara sağlığa zarar verir ama kişi içmekten hoş-
lanır. Birini romantik anlamda gerçekten seviyor
olabilirsiniz ama ciddi bir ilişkiye girmek istemi-
Ayrıca bir değerlendirme boyutunda iki zıt
yor olabilirsiniz.
uç gibi görünen olguların aslında iki farklı ve bir
dereceye kadar bağımsız olabildiklerini belirtmek
gerekir. Bu, tutum nesnesi olarak politik ideolo-
jilerde daha belirgindir. Örneğin liberalizm ile
Çelişkili Tutum
muhafazakârlığın birbirinin zıttı ideolojiler ol-
Bir kişinin bir tutum nesnesini hem sev-
duğu düşünülse bile aslında farklı odak nokta-
mesi hem de sevmemesidir.
ları olduğu söylenebilir. Genel olarak liberalizm
yurttaşlık hakları ve toplumsal eşitlikle daha çok
ilgiliyken muhafazakârlığın düzen, güvenlik ve
ekonomik büyümeyle ilgili olduğu düşünülür. Tutumların Gücü
Buradan iki kutuplu modelin varsaydığı gibi, bir Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla birlikte ta-
tutum nesnesine ilişkin olumlu ve olumsuz ku- til yapmaya karar verdiğinizi farz edin. Yalnız bir
tupların (tepkilerin) uzlaşmaz ve karşılıklı olması problem var: Arkadaşınız deniz kenarında tatil
gerekmediği sonucuna ulaşılabilir. Bu ise bir tu- yapmak isterken siz deniz ve güneş yerine dağ ve
tum nesnesine ilişkin olumlu ve olumsuz tepki- orman tatili düşlüyorsunuz. Bu durumda ne yapar-
lerin tek boyutlu değil, iki boyutlu olarak tem- sınız? Bu, tipik tutumlar arası çelişkili bir duruma
sil edilmesi gerektiğini düşündürür. İki boyutlu işaret etmektedir (tek bir tutumun kendi içinde çe-
tutum modelinin avantajı, olumlu ve olumsuz lişkili olması ile iki tutumun çelişkili olması farklı-
uçların ayrı boyut olarak kavramsallaştırılmasının dır). Arkadaşınızı seviyorsunuz ama dağ ve orman-
daha incelikli tutum pozisyonlarını görmemize da tatil yapmak sizin için daha mı ağır basıyor? Ya
izin vermesidir. İki boyutlu modelde, iki boyut- da siz bir deniz insanı değilsiniz ama arkadaşınız
tan alınan yüksek ve düşük puanların dörtlü kom- sizin için öyle önemli ki onun hatırı için dağ ve
binasyonu ortaya çıkar. Birinden düşük birinden orman tatili hayalinizden vazgeçip deniz kenarına
yüksek ve tam tersi, ikisinden de yüksek ve iki- mı gidersiniz? Bunlar aynı zamanda bu iki tutu-
sinden de düşük puan alınabilir. Her iki boyut- munuzdan hangisinin daha güçlü olduğu sorusunu
ta alınan düşük puanlar tutum nesnesine ilgisiz sormak anlamına gelir.
olunduğunu gösterir.
Aslında tutumların yapısal ve deneyime daya-
nan pek çok yönü “tutumun gücü” başlığı altında
çalışılmıştır. Genel olarak tutumlardan ne yap-
İki boyutlu tutum ması bekleniyorsa (bilgi işleme sürecine rehberlik
Bir tutum nesnesinin iki ayrı boyut üze- etmek, davranışa yol açmak vb.) güçlü tutumların
rinde olumlu veya olumsuz olarak değer- tüm bunları daha iyi yapabileceği düşünülmekte-
lendirilmesidir. dir. Bu tutumların değişmeye daha dirençli, za-
mana daha dayanıklı ve davranışla daha tutarlı
olduğu varsayılmaktadır. Aslında tüm bunlar ga-
Ama asıl üzerinde düşünülmesi gereken sonuç yet mantıklı düşüncelerdir ama burada önemli bir
bazı durumlarda her iki boyutta yüksek puanlar açmaz var: Tutumların gücü dendiğinde gerçek-
76
Sosyal Psikoloji I
77
Tutumlar
78
Sosyal Psikoloji I
79
Tutumlar
Bir çalışmada araştırmacılar katılımcıların çev- bir çalışmada katılımcılara ilk önce çevre sorunları
reye ilişkin tutumlarını üç farklı spesifiklik düze- ile tutumları ve bu konudaki bilgisi ve daha sonra
yinde ölçmüşlerdir. En az spesifiklik düzeyinde çevreyi korumak için yapılan aktivitelere katılma-
katılımcılar genel çevresel sorunlara ilişkin tutum- yı isteyip istemedikleri sorulmuştur. Çevreyle ilgili
larını, orta düzeyde çeşitli çevre örgütlerinin ilgi- daha çok bilgisi olanlarda tutum ve davranış tutar-
lendiği spesifik ekolojik kaygılara yönelik tutumla- lılığının bu konuda daha az bilgi sahibi olanlara
rını ifade etmişler ve en spesifik düzeyde de önemli göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bir konu
bir çevre kulübünün değerlendirmesini yapmışlar- hakkında daha çok düşünmek genellikle daha yük-
dır. Beş ay sonra katılımcılara, araştırmanın bir dü- sek tutum-davranış tutarlılığına yol açmaktadır.
zeyinde sözü geçen çevre örgütünün üyelik formu Tutumların gücünün diğer bir kaynağı kişinin
gönderilmiştir. Bu üç düzeydeki tutumlar ile bu tutum nesnesiyle kişisel olarak ilişkili olma düze-
çevre örgütüne üye olmak arasındaki ilişkiyi araştı- yidir. ABD’de yasal alkol tüketme yaşının 18’den
ran araştırmacılar, en genel düzeydeki tutumlar (ge- 21’e yükseltilmesine ilişkin oylama girişimine karşı
nel çevresel sorunlara duyarlılık) söz konusu çevre bir kampanyaya üniversite öğrencilerinin yardım
kulübüne üye olma arasında bir ilişki bulunmamış- edip etmeyeceklerinin sorulduğu bir çalışmada,
tır. Yani çevre sorunları hakkında güçlü ve olumlu tutumun gücünün kişisel durumla ne kadar ilişkili
olsa da genel bir tutum sahibi olmak, katılımcılar olabildiği gösterilmiştir. Neredeyse tüm öğrenciler
açısından bir çevre kulübüne üye olmak gerekti- bu oylama girişimine karşı bir tutum içindeyken
ği anlamına gelmemiştir. Diğer yandan tutum ile sadece 20 yaşının altında olanların bu yasa tasa-
davranış arasındaki en güçlü ilişki en spesifik dü- rısıyla kaybedecek bir şeyleri vardı. Ve beklendiği
zeyde, yani bir çevre kulübüne ilişkin tutumlar ile gibi bu yasa girişimine karşı kampanyaya genç öğ-
o çevre kulübüne üye olmak arasında bulunmuştur renciler daha fazla destek vermişlerdir. Diğer bir
(Brewer ve Crano, 1994). Tutumların ölçülme ve deyişle tutum nesnesinin kişisel yaşamıyla daha çok
davranışların gözlenme düzeyi arasındaki bu karşı- ilişkili olanların tutumları davranışı tahmin etmede
lıklılığa denklik hipotezi adı verilmektedir. çok daha etkilidir (Franzoi, 2003).
80
Sosyal Psikoloji I
ölçüldüğünde hem bu problemden mağdur olan Tutumun gücü, bu bağlamda, ifade edilmesindeki
birinci sınıf öğrencileri hem de mağdur olmayan tutarlılık ve sıklıktır.
öğrencilerin (kendi odalarında kalan) bu düzenle-
meye ilişkin olumsuz tutumları olduğu görülmüş-
tür. Bu sorunu çözmek için gönüllü olmak isteyip Tutumun erişilebilirliği
istemedikleri sorulduğunda mağdur öğrenciler Tutumun zihinsel temsiline ne kadar hızlı
mağdur olmayanlardan üç kat daha fazla gönüllü ve kolay erişilebildiğini ifade eder.
olmuşlardır. Aslında direkt deneyim tutumu güç-
lendiren bir kaynak olarak bir önceki başlıkta yer
alabilirdi. Ancak bu çalışmada da görüldüğü üzere Verili bir zamanda kişideki tüm tutumlar ak-
her iki grubun olumsuz tutumlarının gücü aynı ol- tif hâlde değildir. Dolayısıyla tutumların zihinde
duğu hâlde bu tutumu davranışa yansıtma açısın- aktive edilmesi, yani harekete geçirilmesi gerekir.
dan farklılaştırmışlardır. Bu durum belki de Türk- Bilişsel psikolojiden hareketle tutumlar bellekte-
çede çok sık söylediğimiz “ateş düştüğü yere yakar” ki düğümler olarak görülür ve çağrışımsal bir ağ
sözüne uymaktadır. Daha sonraki çalışmalar da içinde yer alırlar. Tutumlar yani düğümlerle ilgili
direkt deneyimin tutum-davranış tutarlılığını art- bir deneyim yaşadığımızda düğümler harekete ge-
tırdığını göstermiştir. Direkt deneyimle elde edilen çer ve bununla bağlantılı olan diğer düğümler de
birinci elden bilginin tutum-davranış tutarlılığını aynı anda aktive olur. Tutumların bu çağrışımsal
arttırmada bir rol oynadığını söylemek mümkün- ağ modelinde, bir tutum, nesnesi ile onun öznel
dür (Brewer ve Crano, 1994). değerlendirmesi arasındaki bağlantı olarak görülür
(Augoustinos, Walker ve Donaghue, 2006).
Tutumların Erişilebilirliği
Tutumu bilişsel bir yapı olarak görmek, onun Özel ve Kamusal Benlik-Farkındalığı
bellekte temsil edildiğini söylemek anlamına gelir. Tutum ve davranış arasındaki ilişkiyi etkile-
Tutumlar diğer tüm deneyimler gibi bellekte sakla- yen bir başka faktör benlik-farkındalığıdır. Özel
nıyorsa o zaman onları bellekten geri çağırma yani benlik-farkındalığı yüksek olan kişiler davranışı
hatırlanmaları üzerine de konuşmamız gerekir. Bu gerçekleştirmede kişisel standartlarına daha çok
bağlamda erişilebilir tutumdan bahsedildiğinde dikkat gösterirken, kamusal benlik-farkındalığı
bellekten kolay ve hızlı bir biçimde geri çağırıla- yüksek olan kişiler kamusal standartlara daha faz-
bilen tutumlar kastedilmektedir. Diğer bir deyişle la dikkat ederler. 1980’lerin başında yapılmış bir
eğer bir tutum erişilebilirse kolayca geri çağırılabilir deneyde özel ya da kamusal standartlara dikkat
ve akla kendiliğinden gelebilir. Bu yüzden de bu etmenin tutum ve davranış ilişkisini nasıl güçlen-
tutumların davranışı etkileme olasılığı çok yüksek- dirdiği ve zayıflattığı gösterilmiştir. Araştırmacılar
tir (Hogg ve Vaughan, 2011). ilk önce üniversite öğrencilerinin fiziksel cezayla ile
Direkt deneyimler tutumların erişilebilirliğini ilgili tutumlarını ölçmüştür. Daha sonra bu öğren-
arttırmada önemli bir faktördür. Diğeri ise tutum- cilerden fiziksel cezaya yönelik olumsuz tutumları
ların gücüdür. İnsanlar arasındaki belirli tutumlar- olan ve fakat aynı zamanda diğer insanların bu tür
daki tutum erişilebilirliği arasındaki farklılıkların davranışları onayladığına inanan (yani fiziksel ce-
tutumun gücünden kaynaklandığı düşünülmekte- zayı onayladıklarına inanan) bir grup seçilmiştir.
dir. Bilişsel anlamda bir tutumun güçlü olması bir Böylelikle bu öğrencilerin kamusal standart olarak
tutum nesnesi ile onun değerlendirmesi arasında algıladıklarından farklı olan özel standartları oldu-
tutarlı ve tekrarlanmış bağ kurulmuş olması de- ğunu anlamış oluyoruz. Haftalar sonra aynı öğren-
mektir. Eğer Ayşe Özlem’i düzenli olarak düşünü- ciler bir “öğrenme” deneyinin bir parçası olarak bir
yorsa ve her defasında onu hafif olumsuz anlamda kişiye elektrik şoku vermeleri gereken (Gerçekte
değerlendiriyorsa, Ayşe’nin Özlem hakkında güçlü deneyde hiç kimseye elektrik şoku verilmemiştir)
bir tutum oluşturduğu söylenebilir. Daha önce de bir deneye katılmışlardır. Bu deneyde öğrenciler,
vurgulandığı üzere, tutumun gücünün, tutumun verdikleri elektrik şokunun yoğunluğunu kendile-
aşırı uçlarda olması (aşırı olumlu ya da aşırı olum- ri ayarlayabiliyorlardı. Bazı öğrenciler karşılarında
suz) anlamına gelmediğine dikkat çekilmelidir. kendilerini gördükleri küçük bir ayna varken elekt-
81
Tutumlar
rik şoku vermişler (özel benlik-farkındalığı koşulu), ileri sürer. Bu teorik modelde bir davranışa yönelik
diğer bir grup ise kendilerini gözleyen ve ne kadar niyetin ortaya çıkması için tutuma ek olarak iki bi-
“etkili öğretmen” olduklarını değerlendiren bir iz- leşene daha ihtiyaç vardır. Dolayısıyla niyeti ortaya
leyici grubunun önünde elektrik şoku vermişler çıkaran üç temel bileşen söz konusudur: davranışa
(kamusal benlik-farkındalığı koşulu) ve son grup yönelik tutum, öznel normlar ve algılanan davra-
ise elektrik şokunu ayna ve izleyici bir grup olmak- nışsal kontrol.
sızın (kontrol koşulu) uygulamışlardır. Araştırma- Planlanmış davranış teorisyenleri (Fishbein ve
nın sonuçları küçük bir aynanın varlığıyla kendile- Ajzen) bir davranışı gerçekleştirmeye yönelik tutu-
rinin farkına vardırılan grubun, kontrol grubundan mun oluşturulmasının oldukça rasyonel bir süreç
daha fazla tutum-davranış tutarlılığı (fiziksel cezaya olduğuna ve bu tutumun iki faktörün ürünü ol-
ilişkin daha önceden ölçülen tutum ile ayna karşı- duğuna inanırlar: 1. Belirli bir davranışın sonuçla-
sında elektrik şoku verme arasında) sergilediklerini rına ilişkin kişinin inancı, 2. Kişinin olası sonuçlara
göstermiştir (yani fiziksel cezaya karşı tutumla- ilişkin değerlendirmesi. Buna göre örneğin evli ve
rı var ise ayna karşısında yüksek düzeyde elektrik çocuksuz bir kadının çocuk sahibi olmaya yönelik
şoku vermedikleri anlaşılmalıdır). Bunun tersine tutumunu bir çocuk sahibi olmanın sonuçlarının
izleyici bir grubun varlığında elektrik şoku uygu- neler olacağına dair inançlarını ve bu inançları na-
layanlar, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında daha sıl değerlendirdiğini (ne kadar olumlu ya da olum-
fazla kamusal standart algılarıyla uyumlu davranış suz bulduklarını) sorarak öğrenebiliriz. Bu teoriye
sergilemişlerdir. Bu ve buna benzer çalışmaların göre, hamile kalmaya niyetli olan kadınlar böyle
ortak sonucu şöyle özetlenebilir: Tutum ile davra- bir niyeti olmayanlara göre hamileliğin daha olum-
nış arasındaki ilişki, kişinin o davranış öncesinde lu sonuçları olduğuna inanacaklardır.
deneyimlediği benlik farkındalığı türü (özel ya da
Teorinin diğer bir bileşeni öznel normdur. Öz-
kamusal) tarafından belirlenir (Franzoi, 2003).
nel norm, kişinin çevresindeki diğer insanların
onun belirli bir davranışını onaylayıp onaylamaya-
caklarına dair yargısıdır. Tutumlar gibi öznel norm
Özel benlik-farkındalığı de iki faktörün ürünü olarak ortaya çıkar: 1. Kişi
Kişinin davranışını gerçekleştirirken ki- için önemli olan insanların algılanan beklentileri,
şisel standartlarını dikkate almasını ifade 2. Kişinin bu beklentilere uyma motivasyonu. Yine
eder. aynı örnek üzerinden öznel normu göstermeye ça-
lışırsak, evli ve çocuksuz bir kadının hamilelik ko-
Kamusal benlik-farkındalığı
nusundaki beklentileri mesela şunlar olabilir: “Ko-
Kişinin davranışını gerçekleştirirken
cam çocuk sahibi olmak için kendi evimiz olana
normları (başkalarının değerlendirmeleri-
kadar beklememiz gerektiğini düşünüyor”. Ya da
ni) dikkate almasını ifade eder.
“Annem-babam bir kadının evliliğindeki ilk önce-
liğinin çocuk sahibi olmak olduğunu düşünüyor”.
Ama daha önemlisi aynı kadının çevresindeki ki-
Davranışa Yönelik Niyet şilerin bu beklentilerinin hangisine uyma gösterip
1970’lerde tutumların davranışı belirleyip be- göstermeyeceğine dair motivasyonudur. Örneği-
lirlemediği tartışmasının ürünlerinden biri de mizdeki kadın şöyle düşünebilir: “Kocam haklı ve
planlanmış davranış teorisinin geliştirilmesidir. Bu kocamı memnun etmek istiyorum.” Ve “ Ailemin
teoriye göre davranış belli sonuçları elde etmek ni- bu konudaki fikirleri çok geleneksel”.
yetiyle gerçekleştirilir. Dolayısıyla bu teori açısın- Davranışa yönelik tutumla öznel norm birlikte
dan insanlar bir davranışı yapmadan önce sonuçla- ele alındığında şu söylenebilir: Her ikisi de dikkatli
rını düşünerek eyleme geçerler. bir biçimde ölçüldüğünde, sonuçlar genel olarak
Planlanmış davranış teorisine göre davranışın niyet ve davranış arasında yüksek bir örtüşme oldu-
en dolaysız nedeni tutum değil, davranışın sonuç- ğunu göstermektedir. Ayrıca araştırmalar davranış
larına göre eyleme geçip geçmemeyi belirleyen ni- niyetinin öznel normlara göre tutumlar tarafından
yettir. Bu yüzden de teori tutumların niyeti etki- daha fazla etkilendiğini gösterse de bu ikisinin her
leme aracılığıyla davranış üzerinde etkili olduğunu birinin niyete olan katkısı hangi tutumun söz ko-
nusu olduğuna, ortama ve araştırmanın yapıldığı
82
Sosyal Psikoloji I
popülasyona bağlıdır. Örneğin daha önce de görüldüğü üzere, kişinin özel benlik-farkındalığı arttırıldı-
ğında tutumların davranışları, kamusal benlik-farkındalığı arttırıldığında ise öznel normların davranışı
etkileme olasılığı artmaktadır. Bundan başka araştırmalar tutumların mı öznel normların mı kişinin davra-
nışını daha çok etkileyeceği sorusuna kişinin bireyci ya da kolektivist eğilimde olup olmamasına göre de-
ğişebileceği cevabını verirler. Bireyci yönelimleri olanların eylemleri tutumlarından daha çok etkilenirken,
kolektivist yönelimi olanların eylemleri öznel normlardan daha çok etkilenmektedir. Tüm bu çalışmaların
gösterdiği daha genel bir sonuç, tutumlar ve öznel normların birlikte davranış niyetini belirlemesine rağ-
men her ikisinin ayrı ayrı denkleme girme biçimleri değişmektedir.
Pek çok durumda tutumlar ve öznel normlar davranışa yönelik niyetin ortaya çıkması için yeterlidir.
Ancak bazen öyle durumlar olabilir ki, bu iki belirleyicinin de davranış niyetini ortaya çıkarmasına rağ-
men kişi hâlâ “bu davranışı gerçekten yapabilir miyim” sorusunu sorabilir. Bu yüzde araştırmacılar oriji-
nal teorilerine sonradan üçüncü bir bileşeni daha eklemişlerdir: algılanan davranışsal kontrol. Bu, kişinin
gerçekleştireceği davranışın ne kadar zor ya da ne kadar kolay olduğuna ilişkin algısıdır. Teoriye göre,
insanlar yapmayı planladıkları davranış için yeteneklerinin olmadığına ya da bunun için yeterli kaynakları
olmadığına inanıyorlarsa davranış yönelik tutumları ve öznel normlarına rağmen davranışa yönelik niyet
oluşmayacaktır. Örneğin Ayşe’nin 30 yıllık sigara içme alışkanlığını bitirmek istediğini farz edin. Ayşe’nin
sigarayı bırakmaya yönelik olumlu bir tutumu vardır ve çevresinin de (ailesi ve yakın arkadaşları) bu davra-
nışını destekleyeceğini bilmektedir. Ancak sigaranın günlük yaşamında yaptığı her şeyle nasıl iç içe geçmiş
olduğunu fark eden Ayşe, olumlu tutumuna ve destekleyici öznel norma rağmen algılanan davranışsal
kontrolü düşük düzeyde olduğu için sigarayı bırakma niyeti ortaya çıkmayacaktır.
Planlanmış davranış teorisi pek
çok araştırmada sınanmış ve genel
Tutum olarak rasyonel düşünme ve plan-
lamaya bağlı davranışı açıkladığı
görülmüştür. Ancak niyeti tutum-
lar ile davranış arasına yerleştirdi-
Öznel ği için teorinin tutumların bazen
Niyet Davranış
Norm spontane, niyetlenilmemiş davra-
nışlara yol açma olasılığını göz ardı
ettiği ileri sürülmüştür. Bazen in-
Algılanan
san davranışı o kadar ani, o kadar
Davranışsal spontan ortaya çıkabilir ki insanın
Kontrol salt rasyonel bir varlık olduğu tezi-
ni ileri sürmek imkansızlaşır. Ge-
Şekil 4.1 Planlanmış Davranış Teorisi nellikle sevgi ve nefret gibi yoğun
duygular böyle öngörülemeyen
davranışlara yol açabilmektedir. Bu tür öngörülemeyen davranışların yanı sıra paradoksal olarak çok ön-
görülebilir bazı davranış biçimleri de niyetlenilmeden yapılır. Alışkanlık adını verdiğimiz davranış sınıfı,
öncesinde herhangi bir tutum ya da normun pek de değerlendirilmediği, gerçek bir planlama ve bilinç-
li bir niyet olmaksızın aslında düşünmeden gerçekleştirilirler.
Kan bağışlamak, derslere devamsızlık yapmamak, belirli bir
4
partiye oy vermek, egzersiz yapmak gibi pek çok davranış alış-
sıra sizde
kanlıklar tarafından biçimlendirilir. Bunlar başlangıçta bilinç-
Tutumların erişilebilir olup olmaması li ve kontrol atında yapılan davranışlardır ama zaman içinde
kendiliğinden davranışı öngörmeye nasıl tekrar edile edile bir çeşit otomatik davranışlar hâline gelirler.
etki etmektedir? Yani hiç düşünmeden gerçekleştirilirler (Franzoi, 2003).
83
Tutumlar
Araştırmalarla
İlişkilendir
KAMUOYU ARAŞTIRMALARININ ANLAMI, AMACI VE ÖNEMİ
19. ve 20. yüzyıllarda dünyada giderek demokratik yönetimlerin egemen olması ve kitle iletişim
araçlarının daha etkin konuma gelmesi sonucu kamuoyu teriminin göz ardı edilemez bir önem dü-
zeyine ulaşmıştır. Kamuoyunun bu düzeyde öneme sahip olması ile halkın düşünce ve eğilimlerinin
öğrenilmesi, siyasal yaşam başta olmak üzere toplumun her alanında arzulanan bir durum olmuştur.
Bu nedenle, halkın düşünce ve eğilimlerini tespit etmek amacıyla birtakım yöntemlere başvurulmuş ve
kamuoyu araştırmaları da bu yöntemlerden biri olarak ortaya çıkmıştır.
Lake ve Harper’a göre kamuoyu araştırması, “alt bir gruba veya daha büyük bir gruba genelleş-
tirmek için kullanılan örneklemden, elde edildiği popülâsyondan sistematik, bilimsel ve tarafsız bilgi
toplama işlevidir. Kamuoyu araştırması zamanın bir bölümündeki tutum, davranış, düşünce, nitelik ve
ilişkilerin bütün parametrelerinin ölçülendirilmesidir”.
Yeğenoğlu’na göre kamuoyu araştırması, “belirlenmiş bir yığını temsil ettiği düşünülen belli sayı-
daki kişiye önceden belirlenmiş belli sayıda soru sorma ve cevap alma işi olup, örnekleme yöntemiyle
elde edilen cevap dağılımlarının söz konusu yığının bütünü için geçerli tahminleri vermesidir”. Daha
geniş bir anlamda kamuoyu araştırması terimi ile kamuoyunun bütünü, belirli kesim veya bölümleri-
ni oluşturan halkın ve kişilerin ekonomik, sosyal, kültürel siyasî ve günlük faaliyetleri çerçevesindeki
toplumsal ihtiyaç, tutum, davranış, beklenti, eğilim, yönelim ve düşüncelerinin ortalama görüntüsü ile
bilgilerin sistemli biçimde toplanması, objektif olarak kaydedilmesi, sınıflandırılması, tahlil ve takdim
edilmesi kastedilmektedir.
Tufan, kamuoyu araştırmasını “kamuoyunu temsil etmek üzere seçilen örnek grubunu oluşturan
bireylerle görüşülerek belirli bir (ya da birkaç) konu hakkındaki eğilimlerini, görüşlerini, kanaatle-
rini ya da kimi zaman tutum ve davranışlarını saptamak amacıyla yapılan araştırma biçimi” olarak
tanımlamıştır.
Bu tanımlamalar ışığında kamuoyu araştırmalarının ikna etmek veya davranışları tanımlamak ama-
cıyla yapılamayacağını, çünkü bu amaçları içeren bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarının büyük oran-
da yanlı olacağını söylemek gerekir. Belirtilen tanımlardan yola çıkarak kamuoyu araştırmalarının üç
temel amacından söz edilebileceği değerlendirilmektedir:
1. Toplumsal gerçeklikleri belirlemek,
2. Belirli konularda tutum ve kanaatleri ölçmek,
3. Zaman içerisinde hedef kitlede meydana gelen değişmeleri ortaya çıkarmak
Kamuoyu araştırmalarının bir faaliyet olarak ortaya çıkmasını sağlayan toplumsal gerçeklikler, araş-
tırmanın üzerinde yürütüldüğü kitlenin mevcut durumunu yansıtan özellikleri ile belirli olaylarla ilgili
tutum ve kanaatleridir. İkinci amaç olan tutum ve kanaatlerin ölçülmesi, araştırma konusu kitlenin
84
Sosyal Psikoloji I
gelecekteki davranışlarının tahmini için imkân vermekte ve bu davranış tahminleri, ilgililerin hedef
kitle ile ilgili plan ve programlar yapmasına yardımcı olmaktadır. Son amaç olan zaman içerisinde hedef
kitlede meydana gelen değişmeler ise kitlenin gerek toplumsal gerçekliklerinde, gerek tutum ve kanaat-
lerinde zaman içerisinde oluşan değişimleri ifade etmektedir. Kamuoyu araştırmalarının toplumsal ger-
çeklikleri saptaması, tutum ve kanaatleri ölçmesi ve hedef kitledeki değişimleri tespit etmesi, toplumun
birçok kesimi tarafından önemli bir unsur olarak görülmesini sağlamıştır.
Bireyler açısından bakıldığında, toplumu oluşturan bireyler, toplumdaki diğer insanların neleri so-
run olarak gördüğünü, siyasi hareketliliği, ekonomik kaynakların nasıl kullanılacağını, siyasi partilerin
dönemlere göre oy potansiyelini, hükümet çalışmalarının kamuoyu tarafından nasıl algılandığını, hangi
sorun ve gelişmelerin toplumu etkilediğini, kişilerin neleri beğenip beğenmediğini öğrenmek için ka-
muoyu araştırmalarına yönelirler. Kamuoyu araştırmaları, toplumdaki bireyler kadar siyasi partiler ve
birçok kurum tarafından da strateji belirlemek amacıyla sonuçlarına başvurulan bir araç olarak görülür.
Siyasi partiler, yapılan icraatların vatandaş bazında nasıl karşılandığının tepkisini almak ve diğer parti-
lerin konumlarını öğrenmek amacıyla periyodik olarak kamuoyu araştırmalarına müracaat eder. Ayrıca,
taraftarlarına güven verme, rakiplerin güvenini sarsma, başarının tescili gibi amaçlarla da kamuoyu
araştırmalarına başvururlar.
(Atakan ERDEM-İZLEYİCİ EĞİLİMLERİNİN TESPİTİNDE KAMUOYU ARAŞTIRMALARI)
Kaynak: https://accueiler.wordpress.com/2014/03/11/kamuoyu-arastirmalarinin-anlami-amaci-ve-
onemi/ (Erişim Tarihi: 24.06.2019)
85
Tutumlar
Tutum kavramını
1 tanımlayabilmek ve tarihsel
gelişimi içinde değerlendirmek
İngilizcedeki tutum teriminin tarihi 15 ve 16. yüzyılda resim ve heykel sanatında figürlerin fiziksel duruşunu
ifade etmek için kullanılmasına kadar geriye gider. Tutumlar, zihinsel duruş olarak bugünkü anlamını 19. yüz-
yılın ortalarında kazanmıştır. Tarihsel olarak tutumlar demokratik rızanın üretildiği politik sistemlerde (yöne-
timlerin seçimle iş başına geldiği sistemler) ve tüketimci kapitalizmin geliştiği toplum ve dönemlerde yaygın bir
bölüm özeti
biçimde kullanılmıştır. Sosyal psikoloji disiplini için tutumlar 1930’dan beri çok temel bir araştırma geleneği
hâline gelmiştir. Bu gelenek çeşitli tarihsel dönemlerde odak noktası farklılaşarak bugüne kadar sürmüştür.
1980’lerden bugüne kadar devam eden süreçte tutumlar bilişsel açıdan ele alınmakta ve çalışılmaktadır. Sosyal
psikolojide tutumların önemli bir araştırma konusu olmasının nedenleri şöyle sıralanabilir: Tutumların davra-
nışı belirlediğine ilişkin varsayım, tutumların tutum nesnesine ilişkin bilgiyi işlemede belirleyici etkisi ve tu-
tumların kişiler arası ilişkileri düzenlemedeki belirleyici etkisi. Sosyal psikolojide tutumun nasıl tanımlanacağı
tartışmalıdır.1990’lara kadar ABC modeli adı verilen tanımda tutumlar duygusal, bilişsel ve davranışsal eğilim-
den oluşan üçlü bir yapı olarak tanımlanmaktaydı. 1990’lardan itibaren büyük ölçüde terkedilen bu tanımın
yerine tutum, çok daha basit bir biçimde, tutum nesnesine ilişkin değerlendirme olarak tanımlanmaktadır.
Tutumların yapısal
2 özelliklerini betimlemek
Tutumların başlıca yapısal özellikleri şunlardır: tutumların olumlu ya da olumsuz oluşu, tutumların tek ku-
tuplu veya çift kutuplu oluşu, tutumların tek ya da çok boyutluluğu, tutumların çelişkili olması ve tutumların
gücü. Tutumların olumlu ya da olumsuz olması tutumların artı ya da eksi değerde olmasıdır. Tek kutuplu
tutumlar nötrden artı ya da eksi kutba kadar değerlendirme içerirken, çift kutuplu tutumlar eksi uçtan artı uca
kadar değerlendirme içerir. Tutumlar tek boyutlu ya da birden fazla boyutlu olabilir. Tek boyutlu tutum, tutu-
mun sadece bir değerlendirme boyutunda bir değer alması, çok boyutluluk ise tutumun birden fazla değerlen-
dirme boyutunda değerler alması anlamına gelir. Bazen çok boyutluluk tutumun kendi içinde çelişkili olduğu
bir yapı ortaya çıkarabilir. Tutumun gücü önemli bir araştırma konusudur ve bu kavram çeşitli göstergelerle
ifade edilmektedir. Direkt deneyim, tutum nesnesinin kişisel olanla ilgili olması, tutumun erişilebilir olması,
tutum nesnesi hakkında bilgi sahibi olma gibi faktörler tutumun gücünü belirler.
86
Sosyal Psikoloji I
Tutumların işlevlerini
3 açıklamak
Tutumları işlevlerinin neler olduğunu ortaya çıkarmak sosyal psikologlar için önemlidir. Çünkü tutumlar de-
ğiştirilmek isteniyorsa, ilk önce tutumların kişilerin hangi ihtiyaçlara cevap verdiğini bilmek gerekir. Çok genel
düzeyde tutumlar işlevleri açısından ikiye ayrılabilir: 1. Bilgiyi örgütlemeye ve yaklaşma ve kaçınmaya rehberlik
etmek 2. Yüksek psikolojik ihtiyaçlara hizmet etmek. Bu iki temel ayrımın altında dört spesifik tutum işlevi
bölüm özeti
şunlardır: bilgi sağlama, tutumların araçsallığı, içsel değerlerin ifade edilmesi ve egoyu korumak.
Tutum ve davranış arasındaki tutarlılık, diğer bir deyişle tutumlardan hareket ederek davranışı yordayabilmek
(tahmin etmek) sosyal psikolojide tutum çalışmalarının başlangıcından beri yoğun bir tartışmaya konu olmuş-
tur. 1930’ların başında LaPiere’in Çinli bir çiftle ırkçılık temel alınarak yapılan çalışmanın tutum ve davranış
tutarsızlığını göstermesinden sonra sosyal psikolojide tutum kavramından vazgeçilmemiş ancak tutumların
ancak belirli koşullar altında davranışı yordayabildiği ileri sürülmüştür. Bu koşullar şöyle sıralanabilir: Denklik
hipotezi, tutumun gücü, tutumun erişilebilirliği, direkt deneyimin rolü, kamusal ve özel benlik-farkındalığının
etkisi ve davranışa yönelik niyet. Bunlar arasında özellikle davranışa yönelik niyetin tutumlarla davranış ara-
sında aracılık yaptığını ileri süren bir bakışla teori üretilmiş olması kayda değerdir. Planlanmış davranış teorisi
davranışa yönelik niyeti şu üç bileşenin ortaya çıkardığını ileri sürer: davranışa yönelik tutum, öznel norm
ve algılanan davranışsal kontrol. Bu teori, rasyonel ve planlanmış davranışlar söz konusu olduğunda ampirik
bulgular tarafından desteklenmiştir. Ancak düşünülmeden yapılan pek çok davranış için bu teorinin geçerli
olduğu söylenemez.
87
Tutumlar
1
ABC modeline göre tutumun üç bileşeni aşa- 5 Aşağıdakilerden hangisinin bir tutum nesnesi
ğıdakilerden hangisinde birlikte ve doğru olarak olması zordur?
neler öğrendik?
88
Sosyal Psikoloji I
9 ABC modeline göre tutumun üç bileşeni aşa- 10 Aşağıdakilerden hangisi tutumların işlevle-
neler öğrendik?
ğıdakTutumların erişilebilirliği ile ilgili aşağıdaki rinden biri değildir?
ifadelerden hangisi yanlıştır?
A. Bireyin diğer bireylere önyargılı olmasını önle-
A. Tutumların erişilebilir olması tutumların bel- mek
lekte temsil edildiği anlamına gelir. B. Kaotik olan sosyal dünyayı basitleştirerek başa
B. Tutumlar ne kadar erişilebilirse davranışı etkile- çıkılır hâle getirmek
me olasılıkları o kadar fazladır. C. Tutumlar aracılığıyla kişinin istediği ödüllere
C. Bilişsel bir yapı olarak tutumlar bellekte her an ulaşmasını sağlamak
aktive edilmeye hazır durumdadır. D. Tutumları sayesinde kişi kendi değersizlik duy-
D. Bilişsel anlamda güçlü tutum, sık ve tutarlı ola- gularıyla başa çıkarmak
rak ifade edilen tutumdur. E. Kişinin tutumlarını ifade ederek kimliğini ser-
E. Direkt deneyimle oluşan tutumların bellekte gileme imkanı bulmak
erişilebilirlik olasılığı daha fazladır.
89
Tutumlar
2. D Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar: Tarihçe ve 7. C Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi”
Tanım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
3. E Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi” 8. D Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
4. A Yanıtınız yanlış ise “Tutumların İşlevleri” ko- 9. C Yanıtınız yanlış ise “Tutum Davranış İlişkisi”
nusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
5. B Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar: Tarihçe ve 10. A Yanıtınız yanlış ise “Tutumların İşlevleri” ko-
Tanım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nusunu yeniden gözden geçiriniz.
90
Sosyal Psikoloji I
Bazen spontane davranır, yapmak üzere olduğumuz şey üzerine çok az düşü-
nürüz. Örneğin yolda yürürken biri size durdurup çevreyi korumayla ilgili
bir dilekçeyi imzalamanızı istediğinde orada durup düşünmezsiniz, dilekçeyi
imzalama konusunda hızlı bir karar verirsiniz. Kararınızın ne olacağı daha
Sıra Sizde 4 ziyade çevre konusundaki tutumunuzun erişilebilir olup olmamasına bağlıdır.
Tutumlar, yalnızca erişilebilirlikleri yüksek olduğunda kendiliğinden davranı-
şı öngörür. Erişilebilirlik yüksek olduğunda tutum nesnesini her görüşünüzde
ya da düşünmenizde tutumunuz aklınıza gelir. Böyle olduğu için de kişi dav-
ranışı yapmak üzereyken tutumunu düşünme olasılığı daha yüksektir.
Kaynakça
Augoustinos, M., Walker, I. & Donaghue, N. (2004). Franzoi, L. S. (2003). Social Psychology (Third Edition).
Social Cognition: An Integrated Introduction. Boston: McGraw-Hill.
London: Sage Publications.
Hogg, M. A. ve Vaughan, G. M. (2006). Sosyal
Bohner, G. & Wanke, M. (2002). Attitudes and Psikoloji. Çev. İ. Yıldız ve A. Gelmez. Ankara:
Attitude Change. East Sussex: Psychology Press. Ütopya Yayınevi.
Brewer, B. M. & Crano, D. W. (1994). Social Sakallı Uğurlu, N. (2018). Sosyal Psikolojide Tutumlar
Psychology. New York: West Publishing Company. ve Tutum Değişimi. Ankara: İmge Kitabevi.
91
Bölüm 5
Tutum Değişimi
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız
Anahtar Sözcükler: • Denge • Bilişsel Dengeleme • Bilişsel Çelişki • İkna • Merkezi İkna Yolu
• Çevresel İkna Yolu • Aşılama
İçerik Haritası
• GİRİŞ
• TUTUMLAR NEDEN DEĞİŞİR? TUTUM DEĞİŞİMİNE
Sosyal Psikoloji I Tutum Değişimi KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
• TUTUM DEĞİŞTİRME SÜRECİ: İLETİŞİM ve İKNA
• İKNA TEKNİKLERİ
92
Sosyal Psikoloji I
93
Tutum Değişimi
A A A A
Dengeli
Durumlar
+ + + - - - - +
B + C B - C B + C B - C
A A A A
Dengesiz
Durumlar
+ - + + - + - -
B + C B
- C B
+ C B
- C
94
Sosyal Psikoloji I
Daha iyi anlamak için bunları yine örneklerle durumuna örnek verilebilir. İnkâr başarılı olursa
anlatalım. Ali, Veli’ye karşı olumlu tutum gelişti- dengesiz yapı dengeli yapıya dönüşür.
riyor olsun. Veli, savaşa karşı olumlu tutum bes- Diğer dengesizlikten kurtulma yolu güçlen-
lerken Ali savaş karşıtı olsun. Bu durumun Ali’de dirmedir. Güçlendirmede bilişsel nesneyi değerli
dengesizlik yaratacağını görmüştük: nesnelerle dengeli bir şekilde ilişkilendirmeyi, böy-
lece yapıdaki dengesizliği azaltmayı amaçlar. Bu
Bu durumun Ali’de dengesizlik durum çoğunlukla dengesizliği ortadan kaldıramaz
yaratacağını görmüştük:
sadece azaltabilir (Abelson, 1959). Kağıtçıbaşı ve
A
+
V Cemalcılar’ın verdiği örnekle (2017), örneğin, kişi
sigara içiyor ama aynı zamanda sigaranın sağlığa
zararlı olduğunu ve kanser riskini artırdığını bili-
-
+
yor olsun. Güçlendirmeyle, sigaranın bazı olumlu
öğelerle olumlu ilişkilerini düşünerek rahatsızlığını
S azaltabilir. Örneğin sigaranın sosyalleşmesini güç-
lendirdiğini, stres anlarında onu rahatlattığını ya
Şekil 5.2 Dengesizlik durumu da kilosunu korumasına yardımcı olduğunu düşü-
nebilir ve olumsuz olan öğeyle olumlu ilişkiler ku-
Rosenberg ve Abelson, Ali’nin denge durumuna rabilir. Güçlendirme mekanizması reddetmeyle (ya
ulaşabilmek için, Veli ve savaş düşüncesi arasında- da nötr hâle getirmeyle) birlikte kullanılabilir. Tu-
ki olumlu ilişkiyi nötr hâle getirebilir. Abelson’un tum nesnelerinin anlamı, nesnelere yönelik tutum
(1959:344) deyimiyle bunu “inkar” ederek yapar. Ör- inkarla zayıflatılsa veya desteklenerek güçlendirilse
neğin Veli’nin savaşı olumlamasını görmezden gele- de aynı kalır.
bilir, bunu aklına getirmemeye çalışabilir ya da onun Bir diğer denge sağlama yolu ise öğeleri ayrış-
savaşla ilgili olumlu düşündüğüne inanmayıp tama- tırmadır. Yine savaş karşıtlığı örneğinden açıklaya-
men reddedebilir. Böylece zihninde tekrar bir denge lım. Ali’nin Veli’ye karşı olumlu tutumu vardı ve
durumuna ulaşmış olacaktır, olumlu tutum olumsuza savaş karşıtıydı. Veli ise savaş yanlısı olduğu için Ali
ya da olumsuz tutum olumlu tutuma dönüşmeden dengesiz durumdan kaynaklı rahatsızlık yaşıyordu.
de denge durumu sağlanmış olur. Nötr durumu 0 ile Ali, öğelerden birini ayrıştırarak dengesizlikten
gösterirsek yeni durum şu şekilde oluşur: kurtulacaktır. Ali savaş karşıtlığını bütün silah kul-
lanımı üzerine genellemişse, Veli ise özellikle saldırı
Nötr durumu 0 ile gösterirsek durumunda savaşmayı olumlu buluyorsa Ali denge
yeni durum şu şekilde oluşur: durumuna geçmek için önceki düşüncesini fazla
A
+
V genelleyici bularak savaşa karşı tutumunu yeniden
tanımlayabilir. Yine savaş karşıtı ancak saldırı du-
rumlarında savaşmayı gerekli bulan bir kişi olarak
- 0 kendisini tanımlayabilir. Ayrıştırmada görüldüğü
gibi bir öğe eski ve yeni öğe olarak iki parçaya ayrı-
lır. Eski parça, yapıdaki ayrıştırılmış olana eski et-
S
kiyi korur fakat diğer elemana olan ilişkinin göster-
Şekil 5.3 Nötrleştirilmiş durum gesi değişir olumluya yani artıya döner (Abelson,
1959). Ali savaş karşıtlığını iki öğeye ayırır, böylece
Diyet yapması gereken bir kişinin “ben zaten savaşa dair olan olumsuz düşünceleri, örneğin in-
hamur işi sevmem” demesi, maddi yetersizliği olan sanların ölümü hakkındaki düşüncelerinde denge-
bir kişinin “para insanı bozar” demesi bu reddetme ye ulaşır.
A V A - - A1 V
+ +
Saldırı amaçlı savaş
-
+ + +
A1 - + Savunma amaçlı savaş
S S
dengesiz durum dengeli durum
Şekil 5.4 Ayrıştırma Yoluyla Denge Sağlama
95
Tutum Değişimi
Bilişsel Çelişki
Bilişsel çelişki kişilerin inançları, düşünce-
Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı leri ve tutumlarıyla, gerçek hayatta karşı-
Leon Festinger’in bilişsel çelişki kuramı, tu- laştıkları durumlar ya da yaptıkları davra-
tum değişimi konusunda en çok bilinen ve üze- nışlar arasında meydana gelen tutarsızlığın
rinde konuşulan kuramlardandır. Yapıldığı dönem yarattığı rahatsızlık durumudur.
itibariyle çok ses getirmiş biri katılımlı gözlem di-
ğeri deney metodu kullanılan iki çalışması, bilişsel
çelişki kuramının temelini oluşturur.
İlk katılımlı gözlem çalışması kehanetlere ina-
nan bir tarikatın üyelerinin sahip olduğu inanışlar- dikkat
Bilişsel çelişki kuramına göre çelişkinin varlığı
la ilgilidir. Bir tarikat dünyanın sonunun 21 Aralık
ve psikolojik olarak rahatsız olma, kişiyi çelişki-
1955 tarihinde geleceğine inanıyordu. Ancak bu
yi azaltmaya ve uyuma ulaşmaya güdüleyecektir.
durum tabii ki gerçekleşmedi. Temelde bizim ilk
aklımıza gelen 22 Aralık sabahı tarikat üyelerinin
dünya yok olmadığı için bir bilişsel çelişki yaşama-
ları ve bu yüzden inançlarını değiştirmeleri yönün- Festinger bilişler -ki bu bilişleri çevreyle, ev-
dedir. Ancak Festinger ve arkadaşlarına göre, değil renle, kendisiyle ya da başka birinin davranışlarıy-
tutum ve inançları değiştirmek, inanışlarında ısrar la ilgili herhangi bir bilgi, fikir ya da inanç olarak
edecek ve hatta daha da hevesle inanacaklardı. Bu ele alır- arasındaki çelişkilerin sadece kendi başına
çalışmayı yapmak için araştırmacılar tarikat grubu- bile motive edici bir faktör olduğunu belirtir. Çe-
na girdiler ve onların bir üyesiymiş gibi gözlemle- lişkilerin varlığı, çelişkileri azaltmak ya da ortadan
meye başladılar. Grup bir uzay gemisinin gelece- kaldırmak için baskıya yol açar. Çelişkiyi azaltma
ğini ve kendilerini götüreceğini düşünüyorlardı. baskılarının gücü, çelişkinin büyüklüğünün bir
Gemi gelmemesine rağmen inançta sarsılma olma- sonucudur. Başka bir deyişle çelişki, güdü, ya da
dı çünkü tarikatın başındaki kişi Tanrının onlara ihtiyaç ya da gerilim durumu ile aynı şekilde davra-
felaketin iptalini bahşettiğini, dünyanın sonunun nır. Çelişkinin varlığı, tıpkı açlığın varlığının açlığı
gelmemesinin tanrının onları felaketten korumak azaltma eylemlerine yani yemek yeme eylemlerine
istediği için olduğunu belirttiler. Tutarsız bilişler yol açtığı gibi, çelişkiyi azaltmak için eylemlere yol
güçlü inançlara dönüştü. Kehanetler gerçekleşme- açar. Ayrıca bir güdüde olduğu gibi; çelişki arttık-
mesine rağmen grup bunu yeniden yorumluyordu ça, çelişkiyi azaltma eğiliminin yoğunluğu artar ve
ve çelişkiyi bu şekilde azaltıyordu. Bu çalışma bir çelişkiyi artıracak durumlardan kaçınılma eğilimi
deney ortamında değildi, kontrollü değildi ve sade- artar (Festinger, 1957).
ce gözlem ve raporlama içeriyordu (Cooper, 2016).
96
Sosyal Psikoloji I
Çelişkiden kastedilense sigaranın kanser olma sı, çelişkinin büyüklüğünün bir fonksiyonu
eğilimini artırdığı bilinmesine rağmen sigara bağım- olacağından, kullanılan baskı yoğun bir bas-
lısı olma, kalitesiz bir ürüne çok para verme, aksi kı değil de yeteri kadar bir baskı olduğunda,
ispatlanabilir olmasına rağmen bazı inançlara sahip fikir değişiminin azami olması gerekir. Bir
olma gibi bizim de gündelik yaşamda hem kendi- kişinin fikrine aykırı bir şey yapması ya da
mizde hem çevremizde görebileceğimiz durumlardır. söylemesi teşvik edilirse, söylediği veya yap-
Festinger ve Carlsmith’in (1959) Stanford Üni- tığı şeyle uyumlu olarak fikrinin değiştirme
versitesinde yaptığı ikinci önemli çalışması olan çı- eğilimi olacaktır. Açık davranış ortaya çıkar-
ğır açıcı deneye geçmeden önce çelişki ve zorlama mak için kullanılan baskı ne kadar büyükse
arasındaki ilişkiye de kısaca bakalım. Bir kişinin X (davranışı ortaya çıkarmak için gerekli olan
düşüncesine sahip olduğunu ancak üzerinde baskı minimum baskıdan çok daha büyükse) bu
uygulanması nedeniyle “X olmayan” düşüncesine eğilim de o kadar zayıf olacaktır.
inandığını söylediğini düşünelim: Karmaşık gibi görünen bu çıkarımlar Festinger
1. Bu kişi psikolojik olarak birbirine uyma- ve Carlsmith’in (1959) Stanford Üniversitesinde
yan iki bilişe sahiptir. Bunlardan biri X’e okuyan psikoloji öğrencileriyle yaptığı deneyi an-
inanması diğeri insanlara “X olmayan”a lattığımızda daha açıklayıcı olacaktır. Öğrenciler
inandığını söylemesidir. Normalde kişilerin deney ortamına alınmış ve bir performans testi ge-
X’e inanıyorsa X’e inandığını söylemeleri liştirilmiştir. Her bir öğrenciye, bir tabla üzerine 12
gerektiğini düşünürüz. Bu yüzden kişinin bobini yerleştirmek, boşaltmak, tekrar yerleştirmek
kendi bilişi ile kamuya açıkladığı biliş ara- ve bunları tek eliyle ve kendi hızında yapmak gö-
sında bir çelişki vardır. revi verilmiştir. Öğrenci bunu yarım saat boyunca
yapar. Daha sonra önüne 48 kare vida içeren bir
2. “X olmayan”a inandığını belirttiği durum,
tahta getirilmiş ve görevinin her bir vidayı çeyrek
kendisini X olmayan demeye iten sebeple-
tur döndürmek tekrar çeyrek tur döndürmek…
rin, baskıların, vaatlerin ve/veya cezalan-
olduğu söylenir ve yine tek elle ve kendi hızında
dırma tehditlerinin karşılığı olan bilişsel
yapması istenir. Bu görev de yarım saat sürer. Bu
unsurlarla uyumludur.
tekrarlayıcı ve monoton görevi yapan öğrenciye,
3. Toplam çelişki büyüklüğünü değerlendirir- araştırmacı, işinin bittiğini ancak ona bir itirafta
ken kişi, hem uyumsuzluğu hem uyumlu- bulunmak istediğini söyler. Deneyin aslında el iş-
luğu dikkate almalıdır. Bütün uyumsuzluk- leri üzerindeki beklentilerin kişinin performansını
ların toplamı D ve uyumlulukların toplamı etkileyip etkilemeyeceği üzerine kurulduğunu ve
ise C olsun. Toplam çelişkiyi D + C’ye bö- kapının önünde bekleyen diğer deneğe bu deneyi
lünmüş olarak düşünebiliriz (Toplam Çe- para karşılığında eğlenceli bir deney olarak tanıtıp
lişki = D / D + C). Şimdi de “X olmayan” tanıtamayacağını sorar. Deneyin, yapılan işin eğ-
diyen ancak gerçekte X’e inanan bir kişide- lenceli olduğu söylenen ve söylenmeyip herhangi
ki toplam çelişkiyi görelim. Diğer her şey bir beklentisi olmayan kişiler arasında bir perfor-
sabit tutulduğunda bu çelişki büyüklüğü, mans farkı olup olmayacağını araştırdığını belirtir.
kişinin “X olmayan” demesine neden olan Bunlar tabii ki deneye dâhildir, bir sonraki denek-
baskıların sayısı ve önemi arttıkça azalacak- le konuşması için bazı kişilere 1 dolar bazı kişilere
tır. Dolayısıyla vaatler ve tehditler, kişinin 20 dolar teklif edilir. Teklifi kabul eden denekler
“X olmayan” demesine yetecek kadarsa çe- deney için bekleyen diğer deneklere (bekleyen de-
lişkinin büyüklüğü azamidir. Bu noktada nekler araştırma grubundandır ve denek değildir)
vaatlerin ve tehditlerin büyüklüğü arttıkça deneyin çok eğlenceli ve heyecan verici olduğunu
çelişkinin büyüklüğü azalacaktır. söylerler. Bilişsel çelişki buradadır. Denek yaptığı
4. Çelişkinin azaltılmasının bir yolu, kişinin için aslında çok sıkıcı bir iş olduğunu deneyimle-
inancını değiştirmesidir. Böylece söylediği miştir ve inancı sıkıcı olduğu yönündedir. Ancak
şeyle uyumlu olacaktır. Kişi, kendi düşün- çevreye (yani bekleyenlere) tam tersini, yani yuka-
düğüne zıt bir şey söylemeye zorlandıktan, rıdaki açıklamamıza benzer şekilde “X olmayanı”
ya da teşvik edildikten sonra böyle bir fikir savunması istenmiştir. Ortada deneyin sıkıcı ol-
değişikliği beklenir. Çelişkiyi azaltma baskı- duğu gerçeği eşdeyişle X vardır. Katılımcılara bir
97
Tutum Değişimi
ödül, bir teşvik önerilmiştir ve “X olmayan” de- bir ceza ya da zorlama olmadan kişi bu davranışını
meleri, deneyin eğlenceli ve heyecanlı olduğunu yapacak olursa yine çelişki yaşayacağı için rahatsızlık
söylemeleri istenmiştir. Çelişki bir gerilim durumu hissetmemek adına tutumunu değiştirecek ve uyum
yaratacaktır ve kişi dengeye gelmeye çalışacaktır. yakalamaya çalışacaktır (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar,
Sonuçta görüldü ki verilen teşvik ancak düşük ol- 2017). Çocuğunuzu, yemek yemediğinde cezalan-
duğunda (1 dolar) katılımcılar kendi tutumların- dırdığınızı varsayalım. Yemek yemediğinde çok sev-
dan farklı açıklamada bulunduklarında tutumları- diği çizgi filmi de izleyemesin. Bu cezayı çekmemek
nı davranışlarıyla eşleştirmeye çalışmışlardır. Teşvik için sizin kontrolünüz altında olduğu zaman yemek
yüksek olduğunda (20 dolar) denekler yine açıkla- yiyecek ancak sizin görmediğiniz zaman bu davranı-
ma yapmış, heyecanlı bir görev olduğunu belirtmiş şından vazgeçecektir. Çünkü çok baskı gördüğü için
ancak bu davranışları tutumları üzerinde (işi sıkıcı zorla yaptığı bir davranıştır ancak tutumu değişme-
bulmaları üzerinde) bir etkisi olmamıştır. Teşvik yecektir. Yemek yemediği zaman daha az zorlayan
büyük olduğunda çelişki küçük, teşvik küçük ol- bir baskı gördüğünde ise yemek yemeyi sevmeye
duğunda çelişki büyük olmuştur. Baskı ya da teşvik başladığını görürsünüz. Çünkü bu kadar az bir ce-
ne kadar büyükse kişinin çelişki yaratan fikrini de- zayla neden bilişsel çelişkiye düştüğünü açıklayamaz
ğiştirme olasılığı o kadar zayıf olacaktır. ve denge durumuna gelmeye çalışır böylece de dav-
ranışıyla birlikte tutumu da değişmiş olur.
98
Sosyal Psikoloji I
lama kuramına göre denek tepkisini, davranışına İletişimin en temel üç ögesi; kaynak, alıcı ve ile-
ilişkin algısına dayandırır. Öncelikli olan davranışı- tidir. Kaynak, iletinin, mesajın çıktığı yerdir. Tek
na ilişkin algıdır. Biz tutumlarımızın ne olduğunu bir kişi olabildiği gibi, kurum veya gazete, televiz-
davranışlarımızı ve davranışlarımızın içinde geçtiği yon, radyo vb. gibi kitle iletişim aracı olabilir. Kay-
koşulları, dışarıdan bir gözlemci gibi gözlemleyerek naktan çıkan ileti, kanal aracılığıyla alıcıya yönel-
anlarız (Taylor, Peplau ve Sears, 2015: 150). tilir. Kanal, telefon görüşmesindeki kablo, internet
Bem’in Kendini Algılama Kuramı, insanların tu- ağı, ya da yüz yüze görüşmedeki atmosfer olabilir.
tumlarının nasıl farkına vardıkları ve bilgi işleme sü- Kaynağın kodlayarak gönderdiği ve bu kanaldan
reci ile ilgiliyken, Bilişsel Çelişki Kuramı, fikirler ve geçen ileti, alıcıya gider. Alıcı, bir uçta kaynağın ol-
tutumlar arasındaki tutarsızlık nedeniyle oluşmuş bir duğu mekanizmanın diğer ucudur. Kaynağın kod-
durum ve bu durumun yarattığı rahatsızlık hissinden ladığı iletide hedeflediği alıcı kitlesi ise hedef kitle
kurtulma güdüsü ile ilgilidir (Sakallı, 2010: 170). olarak adlandırılır (Oskay, 2007:10).
Kaynak
dikkat Kaynak, mesajın çıktığı yerdir.
Kendini Algılama Kuramı bilgi işleme süreciyle,
davranışa ilişkin algıyla, Bilişsel Çelişki Kuramı İleti
ise tutarsızlığın yarattığı rahatsızlık hissinden Kaynak tarafından hedefe gönderilen me-
kurtulma güdüsüyle ilgilidir. sajdır.
Hedef Kitle
Kaynağın kodladığı iletiyi gönderdiği ve
1
iletiyi açımlamasını beklediği yerdir.
sıra sizde
Birbirinden hoşlanmayan iki insanın aynı
takımın fanatik taraftarları olması bu kişi-
Alıcı ve hedef kitle çoğu zaman aynıymış gibi
lerde neden rahatsızlık yaratmaktadır?
düşünülse de aslında farklı kavramlardır. Bir spor
otomobilin televizyon dizisi arasında verilen rek-
lamı için, o anda o diziyi seyreden herkes alıcıdır.
TUTUM DEĞİŞTİRME SÜRECİ: Ancak o diziyi seyreden genç, otomobil alma niyeti
İLETİŞİM VE İKNA olan ve o markayı alabilecek sosyo-ekonomik düze-
ye dahil olan kişiler ise hedef kitledir. Bu bağlamda
Hâlihazırda oluşmuş tutumlarımızın değişti-
alıcıyla hedef kitle aynı konumda yer almasına rağ-
rilme süreci, siyaset bilimi, pazarlama, reklamcılık
men hedef kitle kaynağın nokta atışı yapmaya ça-
gibi birçok alanın ilgilendiği bir konudur. Bir par-
lıştığı kesimdir, alıcı ise iletinin gönderildiği yerde
tiye oy verme davranışımızı değiştirmeden tutun
olan herkesi kapsar. Alıcı genellikle hedef kitleden
da yediğimiz bir sucuk markasını değiştirilmesi ve
daha geniş bir kitleyi kapsar.
başka bir markanın satışını artırılma çabasına kadar
hepsi bu tutum değiştirme ve sonucunda davranış
değişikliği yaratma sürecinin ürünüdür. Etkili ile-
tişim, propaganda, ikna gibi kavramlar bu sürecin dikkat
ürünüdür. Kitleleri ayaklandırmaktan, deterjan Alıcı ve hedef kitle aynı değildir.
markasını değiştirmeye, siyasal parti oylarını ar-
tırmaktan yaşam tarzı yaratmaya kadar çok geniş
bir skalada ele alabileceğimiz bütün süreç aslında Bu temel kavramları öğrendikten sonra, ikna
kaynaktan alıcıya giden ve alıcının tutum ve davra- konusundaki üç temel yaklaşıma bakalım. Bunlar;
nışını değiştirmeyi amaçlayan sürecin bir çıktısıdır. Mesajı Öğrenme Tezi, Sosyal Yargı Kuramı ve Ayrın-
İkna yaklaşımlarına geçmeden önce iletişimle ilgili tılandırma Olasılığı Modelidir.
bu temel kavramlara bakalım.
99
Tutum Değişimi
Tablo 5.1 Mesajı Öğrenme Tezi’ne Göre Etkili İletişimin Unsurları ve Sahip Olunması Gereken Özellikler
Kaynak İleti Ortam Hedef Kitle
• İnanılırlık • Tekrarlama • Ortam türleri • Tutuma bağlılık
- Uzmanlık • Görüş farkı • Özsaygı
- Güvenilirlik • Konuşma sırası • Zekâ ve eğitim
• Fiziksel çekicilik • Tek yönlü - Çift yönlü • Yaş
• Benzerlik iletişim
- Yaş • Korku çekiciliği
- Statü
- Etnik köken
Kaynak
Öncelikli olarak iletinin kimin tarafından gönderildiği ikna sürecinde önemlidir. Kaynağın inanılırlığı,
fiziksel çekiciliği, hoşa gitmesi ve benzerliği hedef kitlenin ikna olmasında etkilidir.
Kaynak, inanılır bir kaynaksa, mesajın etkili olma olasılığı yüksek olacaktır. Bu inanılırlık uzmanlık
ve güvenilirlik içerir. İletilerde uzman görüşü varsa hedef kitlenin saygı duyma olasılığı artar. Örneğin bir
sabah programında sağlıkla ilgili önerilerde bulunuluyorsa kaynağın doktor önlüğü giymesi iletinin inanı-
lırlığını etkileyecektir. Ya da bir diş macunu reklamında dişçi kullanımı, reklamın etki düzeyini artıracaktır.
Aynı şekilde güvenilirlik de etkilidir. Kaynak, iletiyi gönderirken bu işten ne kadar az kazanç sağlıyor gibi
görünürse o derece etkili olacaktır ancak para karşılığı bu iletiyi gönderdiği belirginse etkililiği düşecektir.
Toplumda inanılırlığı yüksek olarak algılanan kişilerin ikna etkisi yüksektir. Özellikle reklamlarda toplum-
da kabul görmüş kişilerin önerilerde bulunmasına sıklıkla rastlanılır.
100
Sosyal Psikoloji I
Hoşa gitme ya da fiziksel çekicilik bir diğer kay- Görüş farkı önemlidir ancak bu noktada kaynağın
nak özelliğidir. Fiziksel çekicilik, kişilerin kiminle inanılırlığı da devreye girer. Şöyle ki orta derece-
kişilerarası ilişki kuracaklarını belirlemede önemli de görüş farkı yüksek oranda tutum değişimi ya-
bir role sahiptir. Kişiler fiziksel olarak çekici bul- ratacaktır ancak bu propagandacının inanılırlığı
duklarıyla ilişki kurmaya eğilimlidirler. Bu yüzden tarafından belirlenir. Çok ayrı görüşte olunsa yani
ikna süreçlerinde de çokça kullanılırlar. Bu nokta- büyük görüş farkı olsa bile propaganda inanılır bir
da, reklamlarda güzel kadın ve erkeklerin kullanıl- kaynaktan geliyorsa kişide tutum değişimi meyda-
dığını hatırlayabiliriz. Ürün fark etmeksizin araba, na gelecektir (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017:193-
dondurma, ayakkabı, çikolata vb. birçok reklamda 195). İdeolojik olarak dahil olduğunuz bir siyasal
fiziksel çekiciliği yüksek kişiler kullanılmaktadır. parti olduğunu ve partinin liderini inanılır ve güve-
Daha iyi bir görünüme sahip olma ikna sürecinin nilir bulduğunuzu düşünün. Partinin lideri size ve
belirleyicilerindendir (Sakallı, 2010). Fiziksel çeki- kendi önceki söylemlerine tam olarak zıt bir tutum
ciliğin beğenilmesinde özdeşleşme çabası etkilidir. takınsa bile görüş farkı büyük olmasına rağmen
Beğenilen bir kişi gibi olma arzusu, onu taklit etme kaynağın inanılırlığı nedeniyle ikna olmanız ve bir
çabası, iknayı etkili kılabilir (Kağıtçıbaşı ve Cemal- tutum değişimi yaşama olasılığınız yüksektir.
cılar, 2017). İletişimin sunum sırası ya da konuşma sırası da
Kaynağın hedefine benzer olması, benzer yaş, ikna sürecini etkiler. Konuşmanın önce mi yapıla-
etnik grup, statüde bulunması da etkililiği artırır cağı sonra mı yapılacağı üzerinde bazı çalışmalar
(Sakallı, 2010:140). Annemize benzer birinin kul- yapılmıştır. Çalışmalara göre yapılan konuşmalar
landığı deterjan, bize benzer bir kişinin sahip ol- arasında geçen süre önemlidir. Siyasi parti liderle-
duğu araba ya da “bizim gibi” olanların oy verdiği rinin seçim öncesi bir televizyon kanalında, halkı
siyasi parti bize daha cazip gelebilir. kendi partisine oy vermek için ikna etmeye çalış-
tıklarını ve sırayla konuştuklarını düşünün. Konuş-
malar arka arkaya yapılıyorsa ve konuşmayla karar
İleti (Mesaj) verme arasında uzun zaman geçiyorsa konuşmayı
Kaynaktan hedef kitleye doğru giden iletide ilk yapan olmak iknada etkili olacaktır. Ancak ko-
tekrarlama, görüş farkı, sunum sırası, tek yönlü-çift nuşmalar arka arkaya yapılmayacak, iletiler farklı
yönlü iletişim ve çekiciliğin türü mesajın etkili olup zamanlarda gönderilecekse ve dinleyiciler ikinci
olmayacağını belirlemektedir. Tekrarlama etkilidir iletiyi dinledikten sonra karara varacaksa son ko-
çünkü bir mesaja ne kadar çok maruz kalınırsa o nuşmacı olmak daha etkilidir (Kağıtçıbaşı ve Ce-
mesaj o kadar çok beğenilecektir. Birçok reklama malcılar, 2017:204). Ayrıca hedef kitlenin, iletinin
sıkça maruz kalmamızın temelinde bu tekrar etkisi bir propaganda olarak kendisine yönelmediğine
yatar. Ancak bazen aşırı maruz kalma kişide duyar- inanması etki gücünü artırmaktadır. Propaganda
sızlaşmaya da yol açabilir bu yüzden aynı mesajla- olduğunu bildiği bir iletinin ikna gücü hedef kit-
rın değişik formatlarda hedef kitleye ulaştırılması le üzerinde düşüktür. İkna etmek için tasarlandığı
tercih edilir (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2017:205). belli olmayan iletiler insanları daha çok etkiler.
Mesajın etkili olması için iletinin kaynağı ile Bir diğer etkili özellik iletinin tek yönlü mü çift
iletinin hedefi arasındaki görüş farkının az olması yönlü mü olması gerektiğidir. Tek yönlüden kasıt,
gereklidir. Çünkü görüşler arasında uçurum oldu- tek bir görüşün açıklanması, karşıt görüşe yer ve-
ğunda tutum değişimi yaratmak güçleşir. Yapılan rilmemesi, çift yönlüden kasıt ise karşıt görüşün
propaganda ile kişinin tutumu arasındaki uçurum iletiye dâhil edilmesidir. Çift yönlüde karşıt görüş
ne kadar büyükse tutarsızlık da o kadar büyük ola- çürütülüp kendi görüşünün üstünlüğüne değinilir
caktır. Kaynakla hedef kitlenin görüşü birbirine (Sakallı, 2010:143).
yakın olduğunda bilişsel tutarsızlık olmayacağın-
dan tutum değişimine gerek de olmayacaktır. Orta
derecede fark varsa bir tutarsızlık var demektir ve
tutum değişimi de çok olacaktır. Ancak aradaki Tek Yönlü İletişim
fark çok genişse, tutum değişiminin meydana gel- Tek yönlü iletişim karşıt görüşe yer veril-
mesi güçleşecek; hedef kitle propagandaya karşı memesi, tek bir görüşün açıklanmasıdır.
direnecektir. Tutum değişiminde azalma olacaktır.
101
Tutum Değişimi
102
Sosyal Psikoloji I
(Akt. Hogg ve Vaughan, 2015). Hem görsel hem işitsel ortamı kullanmak yani birden fazla duyu organını
kullanmak da etki gücünü artıracaktır. Örneğin televizyon hem görme hem işitme duyusunu kullanır.
Aynı anda birçok kişiye ulaşma gücünün de televizyonun etkisinde önemli yeri vardır.
Hedef
Hedef kitlenin, kendi tutumuna ne kadar bağlı olduğu ikna sürecini etkilemektedir. Dinleyici tutu-
muna ne kadar bağlıysa tutum değişimi o kadar zor olacaktır. Tutumlar, değerler, inançlar kişide önceden
varsa bunlarla uyuşmayan yeni görüşler daha detaylı olarak tetkik edilecektir bu yüzden değiştirilmeleri
daha zordur (Hogg ve Vaughan, 2011, 237).
Tutuma bağlılık ile birlikte, cinsiyet, yaş, zekâ durumu, kişilik özellikleri gibi birçok dinleyici özelliğiyle
ilgili çalışmalar da yapılmıştır. Çalışmalara göre özsaygısı düşük olan insanlar daha çabuk ikna olurlar. Yine
de bu durum kesinlik göstermemektedir. Çalışmalara göre, kendine güveni eksik olan kişiler, gelen iletiyi
alımlayamayacak kadar endişeli olabilirler. Yüksek olan kişilerse dış iletilere kapalı olabilirler. Bu yüzden
kendine güveni yüksek ve düşük kişilerin ikna olma olasılığı düşükken, orta düzeyde kendine güveni olan
kişilerin ikna olma olasılığı yüksektir (Hogg ve Vaughan, 2015).
Zekâ ve eğitim konusunda yapılan çalışmalar da çelişkili sonuçlar vermektedir. Hovland’a göre, ikna
edici mesajlar en çok orta düzeyde zekâya sahip kişileri etkiler. Daha zeki olanların daha karşıt düşünce
üretme potansiyeli varken, daha az zeki olanlar mesajı anlamakta güçlük çektikleri için ikna edilmeleri
güçleşir (Sakallı, 2010:137).
Son olarak, hedef kitlenin yaşının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Yetişkinliğin ilk yıl-
larında kişiler, tutum değişimine daha açıkken, kişiler yaş aldıkça, tutumlar, inanışlar, değerler katılaşır ve
değişmesi güçleşir. Yaşlılıkta ise tutum değişimi görece daha kolaydır. Yetişkinliğin ilk yıllarında ve yaşlılık-
ta, orta yaşa göre tutum değişimine eğilim daha yüksektir. Ancak yine de bireyler yaşam boyu az ya da çok
tutum değişimine açıktırlar (Hogg ve Vaughan, 2015).
Kişinin tutumu bu doğru üzerinde herhangi bir noktada olsun ve kişiye bir ileti gönderilsin. Bu gönderi-
len ileti, kişinin tutumuna yakın bir noktada ise kabul edilebilir durumdadır ve buna kabul etme alanı de-
nilir. Gönderilen ileti, kişinin düşüncesinden uzak bir noktada ise reddedilir ve buna reddetme alanı denilir.
103
Tutum Değişimi
104
Sosyal Psikoloji I
Bu iki yol da kişiyi tutum değişimine götürür nündedir. İlgi alanına girmez, motive değildir ve
ancak tutum değişiminin uzun süreli mi kısa süre- çevresel yola yönelir. Şekerleme reklamındaki şeker
li mi olduğu kullanılan yola bağlıdır. Peki, insan- yiyen karakterin fiziksel çekiciliğine odaklanabilir,
lar neye göre bu iki yoldan birini seçerler? Petty yüzeysel olarak iletiyi alımlar. Belki ikna olacak ve
ve Cacioppo’ya göre, kişinin motivasyonu, kişinin bu şekerlemeyi deneyecektir ancak çevresel yolla
yeteneği ve mesajın niteliği, kişinin hangi yolu kul- mesajı alımladığı için uzun erimli bir tutum değişi-
lanarak iletiyi alımlayacağını belirler. Eğer kişinin mi görülmeyecektir.
motivasyonu yüksekse o kişi mesajı alımlamada
merkezi yolu seçecektir çünkü konuya bağlıdır, ko-
nudan bir çıkarı vardır ve bilişsel çalışmalara ihtiyaç 2
duyar. Ama motivasyonu düşükse çevresel yoldan sıra sizde
dolanmayı seçer ve mesajı yüzeysel olarak alımlar. Reklamlarda neden fiziksel görünümü
Motivasyon kadar kişinin bilgiyi işleme yeteneği de çekici olan kişiler kullanılmaktadır?
önemlidir. Bazı insanların mesajı detaylıca inceleme
yetisi varken bazı insanlar mesajı detaylı değerlendir-
me yeteneğinden yoksundurlar, dikkatleri dağınıktır İKNA TEKNİKLERİ
ve çevresel yolu seçerek kısa yoldan yüzeysel bir şe-
Kabul ettirmeye yönelik taktikler, özellikle satış
kilde mesajı alımlarlar. Kişilerin bu özelliğiyle birlik-
ve pazarlamaya yönelik ikna süreçlerinde sıklıkla
te mesajın özellikleri de kullanılacak yolun seçimini
kullanılsa da arkadaşlarımızla olan gündelik ikili
etkiler. Mesaj mantıklı ve güçlü ise hedef kitleyi et-
ilişkilerimizde, kendi fikirlerimizi kabul ettirme ça-
kiler ancak kalitesiz ise aynı etkiyi yaratmaz (Sakallı,
basında bile sıklıkla karşımıza çıkar. İnsanları bir
2010). Eğer mesaj sağlam değilse, kişinin ilgi seviye-
şeye razı etmek için kullanılan birçok taktik vardır.
si düşecektir, mesajlara daha az dikkat edip zihinsel
Biz burada kapıya ayak koyma, kapıyı yüzüne çarp-
kestirme yollarından gidecektir. Eğer mesaj ilgisini
ma ve fiyat kırma taktiklerini göreceğiz.
çekerse daha dikkatli dinleyecek, merkezi yolu kulla-
nacaktır, böylece tutum değişimi daha güçlü olacak-
tır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012). Kapıya Ayak Koyma
Birinden bir şey isteyeceğiniz zaman önce küçük
bir şey rica etmeniz, ardından daha büyük bir şey
istediğinizde o kişinin razı olmaya yatkın hâle gel-
dikkat mesinin temelini atar. Kişi öncelikle küçük bir şeye
Kişinin hangi yolu seçeceği, motivasyonuna, ye-
razı edilir, kişi kendini geri çekemez ve kabul eder.
teneğine ve iletinin niteliğine bağlıdır.
Ardından daha büyük bir şey istediğinizde de kişi
tutarlı davranmak istediği için bu büyük şeyi yap-
maya da rıza gösterir (Hogg ve Vaughan, 2011).
Bir örnekle konuyu daha iyi açıklayabiliriz. Çok basit bir örnekle, bir derneğin sokakta cüzi
Sağlıklı yaşamı benimsemiş bir kişinin, bir dergi- miktarda bir ücretle kendi dergilerini satarken sizi
de yulaf ezmesi reklamını gördüğünü düşünün. de almaya razı ettiklerini düşünün. Ucuz olduğu ve
Kişi merkezi bir yola yönelecek ve bu konuda bilgi herhangi bir yaptırımı olmadığı için satın almak size
edinmeye çalışacaktır; yulaf ezmesinin kalorisine, büyük bir bedel ödetmeyecektir. Ancak bundan son-
enerjisine, içeriğine, katkı maddelerine bakmaya ra gelen büyük rica, derneğe üye olmanız ya da aylık
güdülenmiştir. Reklamın içeriğinde bunlar varsa bağışçı olmanız gibi büyük bir talep geldiğinde, ön-
dikkatlice okuyacaktır çünkü ilgi alanındadır, bi- ceki küçük talebi kabul ettiğiniz için kendinizi bu
lişsel yetisi vardır ve güdülenmiştir. Eğer ileti, yani büyük talebi de kabul etmek zorunda hissedersiniz.
örneğimizde reklam, ihtiyacını karşılıyorsa, bilgi- Cialdini (2019) bu taktiğe örnek olarak Kore Savaşı
lendirici bir reklamsa kişinin ikna edilme olasılığı sırasında esir düşen Amerikan askerlerinin komünist
ve tutum değişiminin uzun erimli olma olasılığı Çinlilerce nasıl ikna edildiklerini gösterir. “Önce
yüksektir. Aynı kişinin yine bir dergide şekerleme küçük sonra büyük rica tekniği” olarak da adlan-
reklamı gördüğünü düşünün. Hâlihazırdaki bilgisi dırılan bu yöntemle, öncelikle esir Amerikan asker-
zaten çok şekerleme yemenin sağlıksız olduğu yö- lerinden Amerikan karşıtı ya da komünizm yanlısı
105
Tutum Değişimi
106
Sosyal Psikoloji I
Araştırmalarla
İlişkilendir
909 Kişiyi İntihara İkna Eden Vaiz: Jim Jones
Modern tarihin en büyük toplu intihar eylemi.
18 Kasım 1978’de, Jonestown Guyana’da, 909 kişi modern tarihin en büyük toplu intihar eylemini
gerçekleştirdi.
Jim Jones (13 Mayıs 1931 —18 Kasım 1978) çocukluğundan beri din ve ölüm konularını takıntı
edinmişti; hayvanlara işkence edip, ölen hayvanlar için cenaze törenleri düzenliyordu. Arkadaşları onu
en nazik tarifle “garip” buluyordu ve toplumdan dışlanmıştı — arkadaş edinmekte zorluk çekiyordu.
Takıntılı olduğu bu konuları diğer çocukları etkilemek için bir araç olarak kullanıyor ve bu yolla çevre-
sinden kabul görmeyi umuyordu.
Yalnızlığını kitaplarla doldurmaya çalıştı. Bitmek bilmeyen bir okuma açlığı vardı ve Joseph Stalin, Karl
Marx, Mao Zedong, Mahatma Gandhi ve Adolf Hitler gibi tarihi figürleri dikkatle okumuş ve çalışmıştı.
Babası bir alkolikti ve beyaz ırkın üstünlüğüne inanıyordu. Onun bu tavrı, Jim’in üzerinde derin
etkiler bırakacak ve Afrika kökenli Amerikalılara hayatı boyunca yakınlık duyacaktı.
Öğrenci olarak girdiği metodist kilisesinde kısa zamanda sivrildi ve bir süre sonra Peoples Temple
adıyla kendi kilisesini kurdu. Karizmatik bir hatipti; başta siyahlar olmak üzere düşük gelirli eğitimsiz
kesimi kolayca etkisi altına alıyordu. Irklar arası birlikteliği ve yardımlaşmayı kendi propagandasının
mihenk taşı yapmıştı.
Vaazlarını bir pop yıldızı edasıyla veriyordu. Oditoryumlarda, onlarca insanın önünde şifacılık be-
cerilerini sergilemekten de geri durmuyordu. Kimi zaman gözleri bozuk birini gözlüğünden kurtarıyor,
kimi zaman vücudunda uyuşukluk şikayeti olan birini hisseder hâle getiriyordu. Vaazlarından birinde
tekerlekli sandalyedeki yaşlı bir kadına döndü ve şöyle dedi:
Hayatım, bugün senin günün. Bugün iyileşeceksin, o sakat bacaklarını iyileştireceğiz ve tekrar yürüyeceksin!
Tüm salon bu sözler üzerine çılgına dönmüştü ve heyecanla olacakları izlemeye başladı. Jim, kürsü-
den yaşlı kadına seslenmeye devam etti:
Bana doğru gel hayatım, ayağa kalk, at şu adımı, tanrı yüreğini kutsasın, at şu adımı!
Bu arada kürsüden, garip mimik ve jestler yapıyor, yaşlı kadını cesaretlendirmeye çalışıyordu. Yaşlı
kadın, titrek elleriyle tekerlekli sandalyesinin iki kolçağını kavradı, gözlerini kıstı, dişlerini kamaştırdı,
yanındakilerin de desteğiyle zar zor ayağa kalkar gibi oldu. Kadın haykırdı, “Hissediyorum!” İleri doğru
titrek bir adım attı. Jim şöyle dedi:
Şimdi bana doğru yürümeni istiyorum. Bir adım daha, ilerle, ilerle hayatım, yapabilirsin!
Kadın ayaklarını test eder gibi bir o yana bir bu yana eğdi, daha emin bir şekilde iki adım daha attı.
Kısa bir süre sonra, ellerini iki yana açarak tamamen iyileşmiş bir hâlde koşturmaya başladı. Salondaki
insanlar gördüklerine inanamıyor, çığlık sesleri gözyaşlarına karışıyordu.
Sonra hepsinin bir kurmaca olduğu anlaşılacaktı. Az önce tekerlekli sandalyeden kalkıp koşan, ağ-
layan yaşlı kadın, Jim’in sekreterlerinden biriydi ve bizzat onun tarafından ayarlanmıştı.
Devrim öncesi Çin ve Kuzey Kore’nin yöntemlerini kullanıyordu. Kendisinin, diğer tüm insanlar-
dan farklı olduğu illüzyonunu ilmek ilmek işliyor, bir takım üstün özellikleri olduğunu “gönülsüz” bir
şekilde itiraf ediyordu. Bu itiraflardan birisi de tüm gezegende sadece kendisinin heteroseksüel olduğu,
geri kalan herkesin homoseksüel olduğuydu.
107
Tutum Değişimi
Peoples Temple
Jim, tarikatında, Hristiyanlığın temel unsurlarını, sosyalizm, komünizm ve ırk eşitliği gibi konu-
larla kaynaştırıyordu. Tarikata, müphem ve istediği gibi farklı yönlere çekebileceği bir ilke biçmişti:
“Yardımlaşmak.”
Takipçilerinden gelecek herhangi bir muhalefet kıvılcımına karşı çok temkinliydi ve bu konuda asla
taviz vermiyordu. Müritlerinin arasına dikkatlice serpiştirdiği adamlarını, müritlerinin birbirleri arasın-
da konuşmalarını engellemek için kullanıyor ve düzenli aralıklarla sadakat testleri yapıyordu.
Bir gün kürsüye yanında suyla çıktı ve bu sudan herkesin içmesini istedi. Herkesin sudan içtiğinden
emin olduktan sonra mikrofonu eline aldı ve şöyle dedi, “İçtiğiniz su zehirliydi!” Bunun üzerine kalaba-
lıktan panikleyenler ve korkudan çığlık atanlar oldu. Birkaç saniye sonra, Jim’in kadife sesi hoparlörden
tekrar duyuldu, “Su zehirli değildi.” Elbette bu sadece bir sadakat testiydi; sadık olmayanlar, Jim’in
sunduğu ölümü hazla kucaklamayanlar elenecekti.
Jim’in iktidarı kuvvetleniyordu, paranoyaklığı da. İktidarını ve sapkınlıklarını meşrulaştırmak için
bir dış düşmana, kiliselerini tehdit eden bir canavara ihtiyacı vardı. Bu rol için ABD devletini seçti. Tüm
müritlerinin tetikte olmasını öğütlüyordu. Ancak bu, kontrolü tamamen elinde tutmasına yetmemişti.
Müritlerden bazıları, Jim tarafından cinsel istismara uğramış, geri kalanlarsa yoğun psikolojik iş-
kenceye maruz kalmıştı. Birkaç kişi buna daha fazla dayanamadı ve kiliseyi terk etti.
Kiliseyi terk eden eski üyeler, konuyla ilgilenen bir gazeteciye Jim ve Peoples Temple ile ilgili tüm
gerçekleri anlattı ve gazeteci tüm bunları açığa çıkaran bir makale yazdı. Bunun üzerine Jim, başına
gelecekleri anladı ve bir gecede San Francisco’yu terk etme kararı aldı.
Jonestown “Ütopya”
Jim’in maskesini düşürecek olan makale yayınlanmadan sadece altı saat önce, kendisi ve Peoples
Temple’ın bazı üyeleri bir uçağa binip Guyana, Güney Amerika’ya doğru yol aldılar. Burada Jim’in daha
önceden satın aldığı ve kendi soyadını verdiği Jonestown adında bir arazisi vardı.
Jim, kendisini güvenceye almıştı ve ABD’de kalan diğer tüm kilise üyelerini, bir cennet ve özgürlük
vaadiyle yanına davet etti. Jonestown’u bir “Tarım Projesi” olarak lanse ediyordu. Kısa sürede dokuz
yüzden fazla müridi onu takip etti ve Guyana’ya yerleşti.
Başta her şey güzel gidiyordu. Jim ve müritleri kendi tarım ürünlerini, küçük ve büyükbaş hay-
vanlarını yetiştiriyor, dışa daha az bağımlı olmayı umuyorlardı. Fakat Jim, aldığı uyuşturucuların da
etkisiyle zamanla dayanılmaz bir hâle geldi.
Gruptan çatlak sesler yükseliyordu ve kimi üyeler evlerine, ABD’ye geri dönmek istiyordu, ancak
Jim buna izin vermedi.
California kongre üyesi Leo Ryan hadiseyi öğrendi ve olayın iç yüzünü öğrenmek istedi.
Jonestown’da, ABD’ye geri dönmek isteyenlerin olduğu ancak bu kişilerin Jim tarafından bırakılmadığı
dedikodusu da kulağına gelmişti. Bir heyet topladı ve Guyana’ya doğru yola çıktı.
Beraberindeki heyetle Jonestown’a vardıklarında gördükleri manzaradan çok etkilendiler.
Guyana’nın vahşi doğasının ortasında, Jonestown adında şirin mi şirin bir kasaba... Ekilmiş tarım alan-
ları, düzenlenmiş peyzaj, çocuk parkları, yaşlı bakım üniteleri ve hatta bir sağlık ocağı bile vardı.
Kongre üyesi için bir karşılama seromonisi düzenlenmişti. Tüm Jonestown sakinleri toplanmış şar-
kılar söylüyor, oyunlar oynuyor ve orada olmaktan ne kadar mutlu olduklarına dair şeyler söylüyorlardı.
Herkes hâlinden çok memnun görünüyordu. Ancak durum göründüğü gibi değildi.
108
Sosyal Psikoloji I
İnsanlar evlerine, ABD’ye dönmek istiyorlardı ancak hiç kimse cesaret edip bunu dile getiremiyor-
du. Aralarından biri cesaret edip bir not yazdı ve gizlice kongre üyesiyle birlikte gelen gazetecilerden
birine verdi. Gazeteciler bir hikaye bulmuş olmanın verdiği hevesle ertesi gün Jonestown’daki herkesle
röportaj yapmaya başladı.
Tüm atmosfer bir anda değişmiş, sadece birkaç saat önce şarkıların ve coşkunun beslediği bayram
havası bir anda uçup gitmişti. İlk başta birkaç kişi ayrılmak istediğini dile getirdi, sonra diğerleri de
onlardan cesaret alarak konuşmaya başladı. Tüm bu konuşmalar Jim’i aşırı derecede rahatsız ediyordu.
İhanete uğradığını düşünüyordu ve müritlerini iknaya girişti:
Burayı terk edemezsiniz. Siz benim insanlarımsınız, neden ayrılmak isteyesiniz?
Bu duygu girdabı ile birlikte bir kaos ortamı oluştu ve sonunda olan oldu. Jim’e sadık tapınak üye-
lerinden birisi cinnet geçiriyordu ve kongre üyesi Ryan’a bıçakla saldırdı. Herkes şok olmuştu. ABD’nin
koruyucu kalkanı altındaki bir kongre üyesi saldırıya uğramıştı, artık kimse güvende değildi.
Ryan ve ekibi apar topar uçağa gitmek için bir kamyona atladı. Jonestown’dan bir an önce ayrılmak
isteyen birkaç kişi de onları takip etti. Tam uçağın yanına gelmişlerdi ki birden silahlı adamları taşıyan
bir kamyonet belirdi, bunlar Jim’in adamlarıydı. Adamlar bir süre yolcuların etrafında tur attıktan sonra
kalabalığa doğru ateş açtılar. Kongre üyesi Ryan öldürülmüştü.
Geride, Jonestown’da Jim’in ikna edici sesi tekrar yankılanmaya başlamıştı:
Kongre üyesi öldü. Bu saatten sonra bizi rahat bırakacaklarını mı sanıyorsunuz? Çıldırmış olmalısınız.
Buraya gelip çocuklarımıza işkence edecekler. İnsanlarımıza işkence edecekler. Bunu kabul edemeyiz.
Jim, tüm müritlerini meydana toplamış, onları manipüle etmeye devam ediyordu. Çekip gitmek,
terk etmek gibi laflar ediyordu:
Burayı terk etmeliyiz. Eğer huzur içinde yaşayamıyorsak, huzur içinde öleceğiz. Bu konuda benimle aynı
fikirde olmayan varsa lütfen şimdi konuşsun.
Jim, bu sırada adamlarına kovalarca siyanürle karıştırılmış meyve suyu hazırlamalarını emretmişti.
Jim’in adamları ellerinde zehirli içecek dolu kovalar, sırtlarında silahlarla meydana geldiler. Belli ki, zeh-
rin tadına bakmayan mermilerin tadına bakacaktı. Fakat Jim, nazik konuşma tarzından ödün vermedi,
müritlerini yüreklendirmeye çalışıyordu, “Bunu yapmak zorundayız!”
Anneler kucaklarında bebekleriyle ağlıyor. Artık Jim’e inananların ve inanmayanların tavırlarındaki
farkı kestirmek zorlaşıyordu. Korku herkesi birbirine benzer hâle getirmişti. Jim, kendi arzuladığı üzere,
ölümü heyecanla kucaklamayan annelere seslendi:
Anne, anne, anne… Lütfen, yapma bunu. Çocuğunu da yanına al, vazgeç şu hayatından ama bunu
yapma. Haydi çabuk, acele edin çocuklarım! Haydi, düşmanın eline düşmeyelim. Acele edin çocukla-
rım. Saygıyla ölün. Bir nebze olsun onurunuzla ölün. Istırap ve göz yaşıyla uzanmayın yere öyle. Ölüm,
başka bir düzleme adım atmaktan ötesi değil.
O gün Jonestown’da 909 kişi hayatını kaybetti. Ormana kaçan 5 kişi hayatta kaldı. Jim Jones, kafa-
sından vurulmuş hâlde ölü bulundu.
Faik İzan, 14 Ocak 2018
109
Tutum Değişimi
Tutumların neden ve nasıl değiştiği konusunda başlıca kuramsal yaklaşımlar, Heider’in Denge Kuramı,
Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı, Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı ve Bem’in
Kendini Algılama Kuramıdır. Heider’in Denge Kuramında, bir olaya yönelik tutumun, olaya neden olan
kişiye yönelik tutumu değiştirebileceğini ve bir olaya ya da kişiye yönelik tutum benzer olduğunda da,
olayın kişiye kolaylıkla atfedileceğini belirtir. Heider kuramında bir kişinin, diğer bir kişiyle ve bir tutum
bölüm özeti
nesnesiyle olan ilişkisini incelemiştir. Bu ilişki olumlu ya da olumsuz olabilir; hoşlanma, sevme, değer
verme, saygı duyma, onaylama ya da bunların tam tersi olabilir. Eğer bu ilişkidekilerin üçü de olumlu
tutuma sahipse ya da iki olumsuz bir olumlu tutum varsa ilişkide denge vardır. Eğer iki olumlu bir olum-
suz tutum varsa ya da tutumların üçü de olumsuzsa bu durum bir dengesizlik yaratır ve kişi rahatsız olur.
Denge kuramına göre, kişinin tutumu kişide denge yaratmalıdır. Aksi takdirde tutum rahatsızlık verici
olur. Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramında Heider’den farklı olarak kişilerin denge
durumunu sağlamak için tutum değişiminden başka yol kullanıp kullanmayacaklarını araştırmışlardır.
Rosenberg ve Abelson, bilişsel dengeleme kuramında; nötrleme, ayrıştırma ve güçlendirme olarak üç yeni
öğe eklemiştir. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramına göre bireyler dış dünyayı bilişsel temsiller olarak
algılarlar. Bu temsiller zihnimizde birbirleriyle bazen tutarlıdır bazen de tutarsızdır. İnsanlar, bilişleri
ile zihinsel temsilleri arasındaki çelişkiyi istemezler ve bu durumdan rahatsız olurlar. Çelişkinin varlığı,
kişiyi çelişkiyi azaltmaya ve uyuma ulaşmaya güdüleyecektir. Çelişkilerin varlığı, çelişkileri azaltmak ya
da ortadan kaldırmak için baskıya yol açar. Çelişkiyi azaltma baskılarının gücü, çelişkinin büyüklüğünün
bir sonucudur. Tutumları değiştirmeye yönelik baskı ve teşvik olduğunda da baskı veya teşvik ne kadar
büyükse kişinin çelişki yaratan fikrini değiştirme olasılığı o kadar zayıf olacaktır. Zorlama ve cezalan-
dırma da çelişki yaratan fikri değiştirme olasılığını düşürür. Kişi eğer bir davranışı bir zorlama ya da
cezalandırmayla yaparsa bunu gerekçesi olarak görecek ve çelişki azalacaktır böylece çelişkiyi azaltmak
için bir tutum değişimine ihtiyaç yoktur. Bem’in Kendini Algılama Kuramı ise bilişsel çelişki kuramına
karşı çıkarak, dengesiz durumlar ortaya çıktığında, kişilerin motivasyonlarının bilişsel çelişkileri azaltmak
olmadığını, bu durumun kendilik algılarıyla ilgili olduğunu belirtmiştir. Kendini Algılama Kuramı, in-
sanların tutumlarının nasıl farkına vardıkları ve bilgi işleme süreci ile ilgiliyken, Bilişsel Çelişki Kuramı,
fikirler ve tutumlar arasındaki tutarsızlık nedeniyle oluşmuş bir durum ve bu durumun yarattığı rahat-
sızlık hissinden kurtulma güdüsü ile ilgilidir.
110
Sosyal Psikoloji I
İletişimin en temel üç ögesi; kaynak, alıcı ve iletidir. Kaynak, iletinin çıktığı yerdir. İleti, kaynak tarafın-
dan hedefe gönderilen mesajdır. Alıcı ve hedef kitle çoğu zaman aynıymış gibi düşünülse de aslında farklı
kavramlardır. Alıcı, kaynağın iletisinin yönlendirildiği herkesi içerir. Hedef kitle ise kaynağın kodladığı
iletiyi gönderdiği ve iletiyi açımlamasını beklediği yerdir. ikna konusundaki üç temel yaklaşım; Mesajı
Öğrenme Tezi, Sosyal Yargı Kuramı ve Ayrıntılandırma Olasılığı Modelidir. Mesajı Öğrenme Tezine göre
bölüm özeti
-Kaynak (İletiyi kim gönderiyor?), İleti (Ne söyleniyor?), Ortam (Nasıl söyleniyor?) ve Hedef (Kime söy-
leniyor?) etkili iletişimin belirleyicilerindendir. Sosyal Yargı Kuramına göre kaynaktan gelen ileti herkes
tarafından aynı şekilde algılanmaz. Kişinin bir nesne ile geçmiş yaşantısı, bu kişinin o nesneye tutumunu
oluşturur. Bir mesajın ikna ediciliği, onun kabul edilebilirlik, reddedilebilirlik ya da tarafsızlık alanlarının
neresinde olduğuyla ilgilidir. Ayrıntılandırma Olasılığı Modeline göre ise insanların içinde bulundukları
koşullar, iletiyi nasıl okuyacakları açısından önemlidir. Bazı durumlarda merkezi ikna yolunu kullanırlar;
iletideki içeriğe dikkatlerini yoğunlaştırmaya güdülüdürler ve dikkatle mesajın içeriğine bakarlar. Bazı
durumlardaysa çevresel ikna yolunu seçerler; iletinin içeriğine dikkat etmezler, mesajın sadece yüzeysel
özelliklerini almaya eğilimlidirler.
3 İkna tekniklerini
tanımlamak
Kapıya ayak koyma tekniğine göre kişi öncelikle küçük bir şeye razı edilir, kişi kendini geri çekemez ve
kabul eder. Ardından daha büyük bir şey istediğinizde de kişi tutarlı davranmak istediği için bu büyük
şeyi yapmaya da rıza gösterir. Kapıyı yüzüne çarpma tekniğinde insanlardan öncelikle büyük bir şey
istenir, karşıdaki kabul etmediğinde bu sefer daha küçük bir talepte bulunulur. Fiyat kırma tekniği ise
insanlar, bir eylemde bulunmaya kalkıştıktan sonra, bu eylemin maliyetindeki küçük bir artışı da kabul
etmeye eğilimli olmaları üzerine kuruludur. Kabul ettirmeye çalışan kişi yarı yolda kuralları değiştirir ve
hedef kitle kurallar değişmesine rağmen kabulüne devam eder.
111
Tutum Değişimi
112
Sosyal Psikoloji I
Yanıtınız yanlış ise “Tutumlar Neden Deği- Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre-
1. A 6. D
şir? Tutum Değişimine Kuramsal Yaklaşım- ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz-
lar” konusunu yeniden gözden geçiriniz. den geçiriniz.
Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre- Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre-
3. E 8. D
ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz- ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.
4. D Yanıtınız yanlış ise “İkna Teknikleri” konu- 9. D Yanıtınız yanlış ise “İkna Teknikleri” konu-
sunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.
Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre- Yanıtınız yanlış ise “Tutum Değiştirme Süre-
5. C 10. A
ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz- ci: İletişim ve İkna” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.
113
Tutum Değişimi
114
Sosyal Psikoloji I
Kaynakça
Abelson, R. P. (1959). Modes of resolution of belief Heider, F. (1946). Attitudes and cognitive organization.
dilemmas, Journal of Conflict Resolution, 3(4), 343-352. The Journal of Psychology, 21. 107-112.
Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Heider, F . (1958). The psychology of interpersonal
Sosyal Psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları. relations. John Wiley & Sons.
Cialdini, R. B. (2019). İknanın psikolojisi-teori ve Hogg, M. A. ve Vaughan, G. M. (2011). Sosyal
pratik bir arada. İstanbul: Mediacat Kitapları. Psikoloji. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Cooper, J. (2012). Bilişsel çelişki: Festinger’in Dünyanın Kağıtçıbaşı, Ç. ve Cemalcılar, Z. (2017). Dünden
Sonu çalışmasını yeniden değerlendirmek. J. R. bugüne insan ve insanlar (20. Baskı). İstanbul:
Smith & S. A. Haslam (Eds.) Sosyal Psikoloji. Evrim Yayınevi.
Klasik Çalışmaları Yeniden Değerlendirmek. (ss.
Oskay, Ü. (2007). İletişimin ABC’si. İstanbul: Der Yayınları.
42-56). Ankara: Nobel.
Plotnik, R. (2009). Psikolojiye giriş. İstanbul: Kaknüs
Festinger, L. (1957). A theory of cognitive dissonance.
Yayınları.
Stanford University Press.
Sakallı, N. (2010). Sosyal etkiler-Kim kimi nasıl etkiler?
Festinger, L. & Carlsmith, J. M. (1959). Cognitive
(3. Baskı). Ankara: İmge Kitabevi.
consequences of forced compliance, The Journal of
Abnormal and Social Psychology, 58(2), 203-210. Taylor, S. E., Peplau L. A. ve Sears, D. O. (2015).
Sosyal psikoloji. Ankara: İmge Kitabevi.
115
Bölüm 6
Kişilerarası İlişkiler
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız
Anahtar Sözcükler: • Çekicilik • Benzerlik • Biriciklik • Karşılıklı ilişki • Bağlanma • Yalnızlık • Çatışma • Empati
İçerik Haritası
• GİRİŞ
• BİR İHTİYAÇ OLARAK SOSYAL İLİŞKİ KURMA
• KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE TEMEL İLKELER
Sosyal Psikoloji I Kişilerarası İlişkiler
• KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE SÜREÇLER
• KİŞİLERARASI ÇEKİCİLİK KURAMLARI
• AŞK KURAMLARI
116
Sosyal Psikoloji I
117
Kişilerarası İlişkiler
KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE
TEMEL İLKELER Homofili İlkesi
İnsanlar yaşamları boyunca kişilerarası ilişki Homofili ilkesi, kişilerin kendileriyle ben-
kuracak ve doyuma ulaşacak kişileri ararlar. Peki zer özellikler taşıyan kişilerle ilişki kurma
insanların ilişki kurma eğilimleri nelerdir? İnsan- eğilimini betimler.
lar ilişki kuracakları insanları neye göre seçerler?
Hangi özellikler kişinin dikkatini o insana yönel- Bu eğilim sadece arkadaşlık ilişkilerinde değil
tir? Bazı durumların kişilerin kuracakları ilişkileri romantik ilişkilerde de görülür. Eşleşme hipotezi-
diğerlerinden daha fazla belirlediği yapılan çalışma- ne göre insanlar, kendileriyle aynı seviyede fiziksel
larda açığa çıkmıştır. Benzerlik, yakınlık, karşılıklı- çekiciliği olan insanlarla romantik ilişki ya da arka-
lık ve çekicilik bu özelliklerden bazılarıdır. daşlık ilişkisi kurma eğilimindedirler. Çalışmalar,
romantik ilişkilerde çekicilik düzeyinin iki tarafta
Benzerlik benzer seviyede olduğunu bulmuştur. Ancak düşük
özsaygıya sahip insanlar-kendilerinden çok mem-
Benzer fikirler, benzer kişilik özellikleri, ben-
nun olmadıkları için-kendilerine benzer olduğunu
zer tarz ve iletişim becerileri, ortak ilgi alanları ve
düşündükleri insanlarla ilişki kurmaktan kaçın-
yaşam deneyimleri kişilerin karşılıklı ilişki kurma-
maktadırlar (Jackson-Dwyer, 2013).
sındaki en önemli etkenlerden biridir (Aronson,
Wilson ve Alert, 2012). Genellikle kişilerarası iliş-
kilerimizi bize benzeyen insanlarla kurarız. Ben-
Eşleşme Hipotezi
zer yaşam görüşüne, siyasi görüşe sahip insanlarla,
Eşleşme hipotezine göre insanlar, kendile-
benzer ilgi alanları olan ve yaşam görüşü örtüşen
riyle aynı düzeyde fiziksel çekiciliği olan
kişilerle ilişki kurarız. Bu benzerlik ilişkilerimiz-
insanlarla romantik ilişki ya da arkadaşlık
de pekiştirici bir rol oynar ve bizi ilişki kurmaya
kurma eğilimindedirler.
ve sürdürmeye teşvik eder. Benzerlik ödüllendi-
ricidir. Bununla birlikte bize benzemeyen insan-
lar bizde bir dengesizlik durumu yaratır. İnsanlar İlişki kuran taraflar başlangıçta zaten benzer
kendilerine benzeyen insanlarla birlikte olmayı ve özellikler gösterirler ancak bunun ötesinde süreç
bu denge durumunun bozulmamasını tercih eder- içerisinde de birbirlerine daha da benzer hâle ge-
ler ki aksi durumda kendimizi rahat hissetmeyiz lirler (Hogg ve Vaughan, 2011). Tabii ki benzer
(Hogg ve Vaughan, 2011). Aynı siyasi görüşe sa- kişilerle ilişki kurma eğilimimize rağmen bunun
hip kişilerle, aynı müzik tarzını dinleyen kişilerle, aksi yönünde ilişkiler de kurabiliriz. Bu durum
ortak hobilerimiz olan kişilerle bir araya gelmeyi benzerliğin karşıtı olarak tamamlayıcılıkta kendisi-
tercih ederiz. Bu durum “homofili” ilkesiyle açık- ni bulur, çünkü benzerliğin zıttı olan farklılık çoğu
lanabilir. Homofili; aynı demografik özellikleri zaman bir önyargı nedenidir.
gösteren, birbirine benzeyen insanların ilişki kur- Tamamlayıcılık, iki insan arasındaki ilişki-
ma eğilimidir. Homofili, çoğu sosyal ilişkinin iyi de her birinin diğerinde mevcut olmayanı ta-
belgelenmiş bir özelliğidir ve sosyal bağların etnik mamlaması durumudur. Bazı durumlarda, görev
köken, cinsiyet ya da dini görüşler gibi benzerlik paylaşımlarında karşılıklı ilişkinin kurulmasının
boyutlarında ve arkadaşlık ve evlilik gibi kişilera- temelinde yer alabilir. Kişilerin farklı becerileri bir-
rası yakın ilişkilerden ticari işbirlikleri ve günlük birlerini tamamlayabilir ve bu sayede ilişki kuru-
etkileşimlere kadar olan geniş sosyal bağ tipolo- labilir. Ancak çoğunlukla ilişki içerisindeki kişiler
jilerinde mevcuttur (McPherson, Smith-Lovin ve yine de ortak ilgi ve değerlere sahiptirler (Taylor,
Cook, 2001; Currarini ve Mengel, 2016). Meslek, Peplau ve Sears, 2015).
cinsel yönelim, siyasi görüş, dünya görüşü, yaş,
etnisite, eğitim, değer, inanç, istek veya tutum
gibi sahip olduğumuz özelliklere sahip olan ya da Tamamlayıcılık
en azından yakın bulunan kişilerle ilişki kurmaya Tamamlayıcılık, iki insan arasındaki ilişki-
eğilimliyizdir. de her birinin diğerinde mevcut olmayanı
tamamlaması durumudur.
118
Sosyal Psikoloji I
119
Kişilerarası İlişkiler
120
Sosyal Psikoloji I
2
sıra sizde
Neden güzel olan insanların aynı zaman-
da iyi bir insan olduğunu düşünürüz? dikkat
Bebeklerde bağlanma sürecinin nasıl yaşandı-
ğı, ileride yaşayacakları kişilerarası ilişkilerin
KİŞİLERARASI İLİŞKİLERDE belirleyicilerindendir.
SÜREÇLER
İnsan yaşamı içerisinde kişilerarası ilişkiler ku- Bebekler de üç tür bağlanma olduğunda söz
rar, bu ilişkiler büyür, gelişir, çözülür ve biter. Bu edilebilir. Bunlar:
ilişkiyi yaşarken kişiler bazı önemli süreçlerden ge- • Güvenli bağlanma,
çerler. Bu bölümde, bu süreçlerden olan bağlanma,
çatışma, empati ve yalnızlık kavramlarını göreceğiz. • Kaygılı bağlanma ve
• Kaçınan bağlanmadır.
Güvenli bağlanma, anne-baba ya da bakıcı be-
Bağlanma
beğin gereksinimlerine duyarlı olduğunda, gerek-
Bağlanma, bebeğin anne-babasına ya da ihti- sinimlerini giderdiğinde ve bebekle etkileşimini
yaçlarını gideren ve bakımını üstlenen bakıcısına olumlu şekilde kurduğunda oluşur. Bu bebekler
olumlu tepki vermesi, korku durumunda onlara bağımlı oldukları insana güven duyarlar, endişelen-
ihtiyaç hissetmesi ve yanlarında güven duyma- mezler, terk edilme korkusu yaşamazlar ve kendile-
sı durumudur. Bununla birlikte bağlanma sadece rini değerli görürler.
bebeklikle ilgili değildir yaşam boyu sürer ancak
Kaygılı bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin
güven duygusunun gelişiminde ilk bebeklikte ku-
gereksinimlerine tutarlı tepki vermediğinde oluşur.
rulan bağlanma çok önemlidir. Bağlanmanın;
Bazen gereksinim giderilir bazen kayıtsız kalınır. Bu
121
Kişilerarası İlişkiler
122
Sosyal Psikoloji I
İfade etme: İfade etme, aktif ve yapıcı bir tepkidir. Çatışmaya neden olan problemleri tartışmayı, uz-
laşma önermeyi, ilişki için uğraşmayı, kendisini ya da karşı tarafı ya da her iki tarafı birden değiştirmeyi
denemeyi içerir.
Bağlılık gösterme: Pasif ve yapıcı bir tepkidir. Kişi pasif konumdadır ama iyimser bir şekilde işlerin
ilerleyeceğine dair destekleyici bir tepkisi vardır. “Biraz zaman vereceğim” ya da “Affedip unutmayı dene-
yeceğim” gibi kararlar içerir.
Yok sayma: Pasif ve yıkıcı bir tepkidir. Sorunla ilgilenmeyi reddeder, çaba harcamadığı için de durumun
kötüleşmesine izin verir. Yok sayma tepkisi, ilişkideki tarafları görmezden gelmeyi, onlarla daha az vakit ge-
çirmeyi, onları eleştirmeyi, fiziksel ve/veya duygusal olarak onları istismar etmeyi ve sadakatsiz olmayı içerir.
Terk etme: Aktif ve yıkıcı bir tepki olan terk etme, ilişkiden tamamen çıkmayı içerir. Terk etme tepkisi,
evli bir çiftin resmi olarak boşanması, ev arkadaşlığı ilişkisinde evden ayrılma ya da çatışma yaşadığı işten
istifa etme gibi ilişki bitirmeleri içerebilir.
Aktif
(Eyleme geçme)
Pasif
(doğrudan eylemde
bulunmama)
Yapıcı ve yıkıcı boyutlar tepkinin ilişki üzerindeki etkisini belirtir. Yok sayma ve terk etme ilişkiyi yık-
maya eğilimliyken ifade etme ve bağlılık gösterme ilişkiyi sürdürmeyi amaçlar. Bu tepkilerin hangisinin
gösterileceğine dair üç belirleyici bulunmaktadır. Bunlar:
• Bireyin ilişki gerileme sürecine girmeden ilişkide yaşadığı doyum,
• Bireyin ilişkisine yaptığı yatırım ve
• Bireyin var olan ilişkisine alternatif başka bir ilişki ihtimalinin olup olmamasıdır.
İlişki çatışma sürecine girmeden önce ne kadar tatmin ediciyse kişilerin çatışmada ifade etme ya da bağlılık
gösterme tepkilerini verme ihtimalleri o kadar yüksektir. Bu yapıcı tepkiler, ilişkiyi önceki durumuna getirme
olasılığı en yüksek olanlardır. Yapıcı tepkiler aynı zamanda ilişkiye çok fazla yatırım yapmış kişiler tarafından
kullanılır çünkü çatışma süreci olumsuz sonuçlanırsa kaybedecekleri şey, ödeyecekleri bedel büyüktür. Yatı-
rımlar; paylaşılan kaynaklar ve ortak arkadaşlar gibi dışsal, kendini ifade etme ya da duygusal yatırım gibi içsel
öğeleri içerir. Alternatifler açısından da iyi alternatiflerin terk etme olasılığını yükseltirken zayıf alternatiflerin
bağlılık gösterme ihtimalini artırdığını gösteren bazı araştırmalar mevcuttur (Jackson-Dwyer, 2013).
123
Kişilerarası İlişkiler
124
Sosyal Psikoloji I
125
Kişilerarası İlişkiler
126
Sosyal Psikoloji I
Alternatifler için kıyaslama düzeyi ise kişinin al- göre, bir taraf ilişkiye daha fazla katkı sunarsa,
ternatif ilişkisinden elde edeceğine inandığı maliyet ondan daha fazla getiri elde etmelidir. Eğer böyle
ve ödüllerin miktarıdır. İlişki içerisinde kişiler ken- olmazsa kişi kendisini sömürülmüş hisseder. İn-
dilerini alternatiflere kapatırlar. Özellikle romantik sanlar, kaynakların adil bölüştürüleceği beklenti-
ilişkiler içerisinde dışarıya kapalı olma eğilimi vardır. sindedirler; herkesin katkıda bulunduğu ölçüde
İlişki gelişirken, bireyler kademe kademe kendilerini kaynaktan pay almalarını beklerler (Hogg ve Va-
diğer çekici alternatiflere kapatırlar. İlişki doyumu ughan, 2011:554).
yüksekse kişiler alternatifleri görmezler. Her zaman
alternatifler vardır ancak onları fark etmemiz mev-
cut ilişkide yaşadığımız doyumla ilişkilidir (Jackson- Denklik Kuramı
Dwyer, 2013). Gördüğümüz gibi ilişkide ödüller İnsanlar ilişkiye kattıkları şeyler ve ilişki-
ve alternatifler önemlidir. İlişkide çok ödül az bedel den edindikleri ödüller birbirlerine denkse
hedefi vardır ancak az ödül çok bedelde de süren iliş- ilişkiyi adil olarak görme eğilimindedirler.
kiler olduğunu görmekteyiz. Ya da alternatifi oldu-
ğunda bile doyum sağlamayan ilişkilerin sürdüğüne
tanık olmuşuzdur. Bu yüzden bir üçüncü faktörün
önemli olduğunu görürüz. Bu faktör yatırım, eş de-
yişle emek faktörüdür. İlişkiye yapılan yatırım, ilişki- dikkat
ye verilen emek sosyal değiş-tokuş kuramında önemli Denklik, eşitlikle aynı şey değildir.
yere sahiptir (Aronson, Wilson ve Akert, 2012).
Yatırımlar: Rusbult (1983) bir ilişkinin yalnızca
ödüllere ve bedellere ya da mevcut alternatiflere değil, Kuram, taraflardan birinin diğerinden az yarar-
yapılan yatırım miktarına da bağlı olduğunu söyler landığı ya da çok yararlandığı bir ilişkinin mutlu
ve sosyal değişim kuramına yatırım yani ilişkiye veri- ilişki olamayacağını öngörür. Dengesizlik, ilişkiyi
len emek boyutunu ekler (Jackson-Dwyer, 2013). Bu aşındırıcı bir güç olan psikolojik sıkıntı yarattığı
yatırım maddi olabilir, mali kaynaklar olabilir ancak için, daha az yarar sağlayan taraf kendisini öfkeli,
ilişkinin kurulmasına ve ilerlemesine harcanan enerji küskün ve mahrum kalmış hissetme eğilimindedir.
gibi soyut şeyler de yatırımdır. İlişkiye ne kadar emek Çok fayda sağlayan tarafsa utanç, suçluluk ve rahat-
verildiğinin yanında ilişkinin bitiminde nelerin kay- sızlık hissedebilir (Jackson-Dwyer, 2013). Kurama
bedileceği de önemlidir. Kişi ilişkiye ne derece emek göre, bireyler ilişki içerisinde ilişkiden edindikle-
verdiyse tatmini düşük olsa ve başka ilişki alterna- rini, kazançlarını maksimize etmek isterler. Eğer
tifleri bulunsa bile ilişkiyi bitirme olasılığı o derece kendilerini denk olmayan bir ilişki içerisinde bu-
düşük olacaktır (Aronson, Wilson ve Akert, 2012). lurlarsa sıkıntı yaşayacaklardır. İlişki ne kadar denk
Çok çalışarak kazandığınız bir kariyeri despot patro- değilse taraflar kendilerini o kadar stresli ve sıkıntılı
nunuza ya da size gelen başka iyi iş tekliflerine rağ- hissedecektir. Bununla birlikte taraflardan birinin
men bitiremeyebilirsiniz. Uzun süreli bir romantik daha fazla kazandığında hissettiği stres, daha çok
ilişkinizi, ilişkiye yıllarca verdiğiniz emekten dolayı, kaybettiğinde hissettiğinden daha az olacaktır. İliş-
ilişkiden tatmin yaşamıyor olsanız ve başka alternatif- kinin denk olmadığını fark eden taraflar denkliği
ler size sunulsa da sonlandıramayabilirsiniz. Kurama inşa etmek için uğraşacaklardır. Denklik ne kadar
göre ilişkiden ne kadar tatmin olduğunuz, alterna- sarsılmışsa, kendilerini ne kadar stresli hissediyor-
tifler hakkında neler düşündüğünüz ve ilişkinize ne larsa denkliği inşa etmek de o kadar zor olacaktır
derece yatırım yaptığınız belirleyicidir. (Hatfield, 1983).
İlişkide daha çok kazanç elde eden kendisini
Denklik Kuramı suçlu hissedebilir, haksızlık hisseden güçlü bir öfke
Denklik ilkesine göre insanlar ilişkilerini, an- duyabilir. İlişkideki taraflar özgürce alma-verme
cak ilişkiye kattıkları şey ilişkiden kazandıkları işlemi gerçekleştirdiğinde, birlikte karar aldığında,
şeye denk olduğunda adil ve tatmin edici görürler. daha denk ve tatmin edici bir ilişki yaşayacaklardır
Buradaki denklik eşit olmakla aynı şey değildir. (Myers, 2009: 430).
Tarafların eşit olmasıyla ilişkili değildir. Kurama
127
Kişilerarası İlişkiler
128
Sosyal Psikoloji I
sevgiyi betimler. Eros ve Ludus birleşerek Mania’yı, Pragma ise yaşamın bilinçli bir değerlendiril-
Storge ve Ludus bir araya gelerek Pragma’yı ve Eros mesini içerir, pratik ihtiyaçları karşılayabilenle, yaş,
ve Storge bir araya gelerek Agape’yi meydana getirir. eğitim, meslek, din, hayat tarzı, kişilik gibi özellik-
Mania saplantılı aşkı, Pragma gerçekçi aşkı, Agape ler açısından kendisine uygun olanla eşleşilen bir
ise özgeci aşkı ifade eder (Jackson-Dwyer, 2013). aşk tipolojisidir (Jackson-Dwyer, 2013; Lee, 1977).
129
Kişilerarası İlişkiler
İlk görüşte aşk: Yakınlık ve bağlanma olmadan Tablo 6.2 Aşk Türlerinin Sınıflandırılması.
sadece tutku içeren aşktır. Anında ortaya çıkabilir
Bileşen
ve çabucak dağılabilir. Yüksek düzeyde psikofizyo-
lojik uyarılma, yüksek kalp atışı ya da çarpıntı gibi Aşk türleri Yakınlık Tutku Bağlanma
somatik belirtiler, hormonal salgılarda artış, cinsel Sevgisizlik - - -
bölgede uyarılma gibi belirtiler yaşanır. Hoşlanma + - -
Boş aşk: Sadece bağlanma mevcuttur. Zamanla İlk görüşte aşk - + -
tutkusunu ve yakınlığını yitirmiş durgun ilişkiler Boş aşk - - +
bu kategoriye girebilir. Tutku ve yakınlık içerme- Romantik aşk + + -
yen birçok “düzenlenmiş evlilik”te, boş aşk duru-
Arkadaşça aşk + - +
mu yaşanmaktadır.
Saçma aşk - + +
Romantik aşk: Yakınlık ve tutku bileşenlerinin
birlikteliğinden oluşur. Sadece fiziksel bağlılıkları Mükemmel aşk + + +
değil duygusal olarak yakınlıkları da vardır. Kaynak: Sternberg, 1986.
Arkadaşça aşk: Yakınlık ve bağlanma bileşenleri-
ni içerir. Uzun süreli adanmış bir dostluk ya da fizik- Kişiler ilişkilerini birebir bu sınıflamaya göre
sel çekicilik gibi önemli bir tutkusunu yitirmiş uzun yaşamazlar ancak bileşenler açısından bakıldığın-
ömürlü bir evlilik arkadaşça aşka örnek gösterilebilir. da ortalama olarak bu tipolojinin bir yerinde yer
Saçma aşk: Tutku ve bağlanma birleşiminden almaktadırlar. Konusunu insanın oluşturduğu her
oluşur. Yakınlık bileşeninin dengeleyici unsuru durumda olduğu gibi bunda da farklılıklar ya da
bulunmaz. Kısa sürede tanışma, hemen aşık olma tipolojiye uymayan durumlar görülebilir.
ardından hemen evlilik gibi hızlı bir süreci vardır.
Çabuk sonlanabilir, boşanmayla sonuçlanabilir.
Mükemmel aşk: Üç bileşeni de içerisinde ba- 4
rındırır. Özellikle romantik ilişki içinde olanların sıra sizde
ulaşmak isteyeceği bir aşk türüdür. Mükemmel Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramındaki han-
aşka ulaşmak, onu sürdürebilmekten daha kolaydır gi bileşen diğerlerinden daha önemlidir?
ve mükemmel aşka ulaşmak onun kalıcı olacağının
garantisini vermez.
Araştırmalarla
İlişkilendir
Güzellik anlayışı evrensel midir?
Başka bir çağda doğmuş olsaydınız sizi güzel bulurlar mıydı? Çekicilik aslında sandığımızdan daha
esnek ve sübjektif bir kavram.
Güzellik standartları zamanla değişir mi? Yoksa yüzyılları ve kültürleri aşarak evrensel kabul gören
bazı özellikler var mıdır?
Güzelliğin dönemle ilgili olmamasını gerektiren bazı evrimsel nedenler bile vardır aslında. Belli bi-
yolojik özellikler kişinin sağlıklı ve doğurgan olduğunu, yani çiftleşecek uygun bir eş olduğunu gösterir
ve bunlar cinsel bakımdan çekici kılan özelliklerdir. Oysa biyologlar ve psikologlar ne kadar araştırdıysa
da güzellik için tümüyle biyolojik bir neden bulunamadı.
Öğrendiğimiz güzellik anlayışı simetrik ve dengeli özellikleri tercih ettiğimiz sonucunu doğuruyor.
Bunun bilimsel bir temeli var: Çocuklukta geçirilen hastalıklar vücudun gelişimini etkiler ve bir tara-
fımızın diğerinden daha farklı gelişmesine yol açan bir “istikrarsızlık” yaratır. Bu nedenle yüzde hafif
bir eğrilik fiziksel zayıflığın işareti olabilir ve sizin çocuklarınızın annesi ya da babası olma konusunda
onları daha az çekici kılabilir.
130
Sosyal Psikoloji I
Geçmiş araştırmalarda sadece küçük bir gruba farklı yüzlere not vermeleri istenmiş olduğu için
alınan sonuçlar çok da güvenilir olmamıştır. Fakat Belçika’daki Antwerp Üniversitesi’nden Stefan Van
Dongen bu araştırmaları bir araya toplayıp incelediğinde farklı bir sonuca varmıştı: Aslında yüzdeki
simetri sağlıkla ilgili çok da bir şey söylemiyordu. 2014’te 5000 gence uygulanan üç boyutlu yüz tara-
maları ve sağlık kayıtları incelendiğinde en simetrik yüz hatlarına sahip olanların diğerlerine göre daha
sağlıklı olduğunu gösteren bir veriye rastlanmamıştı.
Biyologlar ayrıca insanda “erkeklik” ya da “kadınlığın” somut özelliklerini taşıyan yüzleri tercih ettiği-
mizi ileri sürüyordu. Çünkü şuna inanılıyordu: Kemik yapısı, kanımızdaki seks hormonlarını, yani kadının
doğurganlığını, erkekte ise dominant olma özelliğini gösteriyordu. Bunlar ise bir eşte aranan özelliklerdi.
Fakat çoğu araştırma Batılı toplumları temel almıştı. Brunell Üniversitesi’nden Isabel Scott ve ekibi
bu ağı Asya, Afrika, Güney Amerika ve Rusya’yı da içine alacak şekilde genişletmeye karar verdiğinde
aslında tercihlerin çeşitlilik gösterdiğini gördüler.
Daha erkeksi ve daha kadınsı özellikler en fazla kentleşme olan bölgelerde çok aranır özelliklerdi.
Daha küçük ve uzak topluluklarda birçok kadın daha “kadınsı” görünümlü erkekleri tercih ediyordu.
Aynı şey vücut biçimi için de geçerliydi. Batıda insanlar kadının uzun bacaklı olmasını ve erkeğin
de uzun boylu ve zayıf olmasını tercih ederken, Namibya’daki Himba topluluklarında tam tersi bir
tercih söz konusuydu.
Aslında Batılı tercihleri de zamanla değişim göstermiştir. Örneğin Boticelli’nin bir zamanlar
Batı’nın ideal güzellik sembolü olan Venüs’ünün bacakları vücuduna ve bugünkü modellerde aranan
özelliklere kıyasla daha kısaydı. Kadında 90-60-90 ölçülerindeki vücut biçimi, erkekte ise geniş omuzlu
ve beline doğru V şeklinde inen bir vücut birçok yerde hayranlık uyandırsa da ideal güzellik topluma
bağlı olarak değişiyor.
Belki de eş seçimimiz daha esnek olmalı, mevcut durumumuza göre tercihte bulunmalıyız. “Örne-
ğin açlığın gerçek bir tehlike olduğu toplumlarda muhtemelen daha dayanıklı olacağı için daha kilolu
kişiler eş olarak tercih edilecektir” diyor Stirling Üniversitesi’nden Anthony Little. Aynı şekilde hastalık
riskinin yüksek olduğu yerde yaşayan biri, simetrik yüz gibi sağlıklılık belirtisi olarak görülen bir özelliği
başka yerlere oranla daha fazla tercih edebilir. Ayrıca erkekte dominantlığın ağır bastığı yerlerde ya da
erkek erkeğe rekabete sürekli tanık olunan yerlerde, bu dominantlığın sembolü olarak görülen köşeli
çeneli erkekleri başka yerlere nazaran daha fazla tercih edecektir.
Yani güzellik uhrevi görünse de aslında çevresel koşulların ürünüdür. Ayrıca uyumun etkisini de
görmek gerekir. Birçok araştırma, birinin başkaları tarafından çekici bulunduğunu duyup gördüğünüz-
de sizin de ona karşı benzer duygular beslemeye başladığınızı gösteriyor. Böylece belli bir tip, beğenme
hali toplumda yaygınlık kazanıyor ve güzellik anlayışımızı biçimlendiriyor.
Little’a göre, “Bunun yararı her şeyi kendinizin öğrenmesini gerektirmeden başkalarının deneyi-
minden de yararlanma olanağı sağlamasıdır. Günümüz toplumunda ilginç olan ise sosyal medyanın bu
deneyimi dünya çapında yaygınlaştırması anlamına gelebilir.”
Baltimore’daki John Hopkins Carey İşletme Okulu’nda yakın zamanda yapılan bir deneyi ele alalım.
Araştırmacılar, çöpçatanlık sitelerinden yararlanarak deneklerin rastgele bazı insanlarla ilgili puan vermelerini
istedi. Herkes bu konuda kararını verdikten sonra başkalarının o kişiye verdiği ortalama puanlar gösterildi.
Cevaplarda herhangi bir “doğru” ya da “yanlış” diye bir şey olmamasına rağmen denekler bir süre
sonra hangi tiplerin daha popüler olduğunu öğrenip diğer yüzleri de ona göre puanlamaya başladılar. Yani
siteyi kullandıkları için herkesin beğenisi birleşmiş, kendi güzellik anlayışları değişmişti. Üstelik herkes
gizli puanlama yapıyordu; yani statükoya uymanın getireceği herhangi bir yarar da bulunmuyordu
Bu türden sürü davranışının bazı ünlülerin lehine nasıl işlediğini anlamak zor değil.
İlgimizi biçimlendiren şeylerden biri de benzerliktir. İnsanlar sizi belli bir görünümde gördükçe bu
özellik daha çekici gelecektir. Kozmetik ameliyatların norm haline geldiği bir dönemde bu bize önemli
bir ders sunuyor aslında. Dönemin modasına uymak için sıra dışı görünümünüzü değiştirmek yerine,
bu özelliğinizi kullanarak modayı değiştirebilirsiniz.
David Robson, 23 Haziran 2015
Kaynak: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/06/150623_vert_fut_evrensel_guzellik (Erişim
Tarihi: 29.06.2019)
131
Kişilerarası İlişkiler
İlişki kurma, diğer birçok canlıda olduğu gibi insanda da en önemli ihtiyaçlardan biridir. İnsan doğdu-
ğu andan itibaren bir toplumsallaşma süreci içerisine girer. Ailesiyle, arkadaşlarıyla, akranlarıyla, ileride
okuluyla,, işiyle, romantik ilişkileriyle bir sosyal dünyanın parçası olur. Tercih edilen bazı yalnızlık bi-
çimleri olsa da insanlar ilişki kurmaya eğilimlidirler. Kişinin tercih etmediği yalnızlık kişi için nahoş bir
bölüm özeti
deneyimdir ve olumsuz duygu durumları yaratır. Kişi karşılıklı bağımlılık içerisinde olduğu, birbirini
tamamladığını düşündüğü ve duygusal bağlılık gösterdiği ilişkileriyle geniş bir ilişki ağının bir parçasıdır.
Kişilerarası ilişkilerdeki temel ilkeler benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve çekiciliktir. Kişi kendisine benze-
yen insanlarla ilişki kurmaya eğilimlidir. Bu durum homofili ilkesiyle açıklanır. Meslek, cinsel yönelim,
tutum, inanç, din gibi ortak özelliklere sahip olan insanlarla ilişki kurmaya eğilimliyizdir. Bu eğilim
hem arkadaşlık ilişkilerinde hem de romantik ilişkilerde geçerlidir. Bir diğer ilke yakınlıktır. Fiziksel
olarak yakın olduğumuz insanlarla ilişki kurmaya eğilimliyizdir. Çünkü tanışık olma yani aşinalık bizim
tutumlarımızı etkiler. Salt maruz kalma etkisiyle açıkladığımız bu duruma göre ne kadar çok uyarana
maruz kalırsak onu beğenme olasılığımız o kadar artar. Maruz kalma kişide olumlu duygular uyandırır.
Bu yüzden aşina olduklarımız bizde olumlu duygular yaratacaktır. Diğer ilke karşılıklılıktır. Biz bize
karşılık vereceğini düşündüğümüz kişilerle birlikte olmaya eğilimliyizdir. Bize ilgi duyanları severiz, bize
olumsuz duyguyla yaklaşana biz de olumsuz duyguyla yaklaşırız. Özellikle özsaygısı düşük insanlar bu
ilkeyi sıklıkla kullanırlar. Son olarak fiziksel çekicilik de bize kiminle ilişki kuracağımızı işaret eden bir
ilkedir. Fiziksel çekicilik ve güzellik evrensel standartlara sahip değildir ve kültürden kültüre değişiklik
gösterir. Ancak yapılan bazı çalışmalarla bazı yüz biçimlerinin genel olarak güzel bulunduğu bulunmuş-
tur. Simetrik yüzler, minik burun ve çene, büyük gözler ve belirgin elmacık kemikleri kişilere daha çekici
gelmektedir. Bazı evrimsel kuramlar bunu doğal seçilim sürecinden bugüne gelmiş ortalama değerlerin
bize hayatta kalma ihtimalini hatırlattığı için çekici geldiğini belirtirken bilişsel ve gelişimsel kuramlar
zihinsel prototipler oluşturduğumuz için bazı biçimlerin bize çekici geldiğini savunur.
132
Sosyal Psikoloji I
3 Kişilerarası ilişkilerdeki
temel süreçleri tanımlamak
Bağlanma, bebeğin anne-babasına ya da bakıcısına olumlu tepki vermesi, korku durumunda onlara ihti-
yaç hissetmesi ve yanlarında güven duymasıdır. Anne baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine duyarlı
olup gereksinimleri giderdiğinde güvenli bağlanma, bebeğin gereksinimlerine tutarlı tepki vermediğinde
gereksinimi bazen giderip bazen kayıtsız kaldığında kaygılı bağlanma, bebeğin gereksinimlerine tama-
bölüm özeti
men ilgisiz olduğunda ve bebeğin yakınlaşma çabalarını reddettiğinde kaçınan bağlanma oluşur. Çatış-
ma, bir kişinin davranışları diğerininkini engellediğinde gözlenir. İlişkinin taraflarında bulunan kişilerin
yöneldiği hedeflerin birbiriyle uyuşmadığı durumda ortaya çıkar. İlişkide doyum yaşanmadığında oluşur.
İlişkide doyum yaşanmadığı durumda ifade etme, bağlılık gösterme, yok sayma ve terk etme tepkileri
gerçekleşir. Empati, kişilerarası ilişkilerde çatışmaları giderebilecek bir iletişim türüdür. Bir insanın ken-
disini karşısındaki kişinin yerine koyarak onun duygularını anlama sürecidir. Başkasının yerine koyarak
onunla birlikte acı çekmesi ise empati değil sempati olarak adlandırılır. Yalnızlıksa bir kişinin sosyal
ilişkiler ağının eksik olduğu durumlarda meydana gelir. Üzücü bir deneyimdir. Mevcut ilişkiler ile ilişki
standartları arasındaki tutarsızlığın bilişsel değerlendirmesinin olumsuz sonucudur.
4 Kişilerarası çekicilik
kuramlarını ayırt etmek
Sosyal değiş-tokuş kuramı, en tatmin edici ilişkilerin en düşük maliyetle en büyük ödülü edinen ilişkiler
olduğunu belirtir. Taraflar arasındaki alışveriştir. Ne kadar kar elde edildiği, alternatiflerin varlığı ve iliş-
kiye yapılan yatırım kurama göre doyumun sağlanıp sağlanmadığını belirler. Denklik kuramına göre ise
bir taraf ilişkiye fazla katkı sunarsa ondan daha fazla getiri elde etmelidir. Aksi durum ilişkide dengesizlik
yaratır. Az yarar sağlayan taraf kendisini öfkeli küskün ve mahrum hissedebilir. Çok yarar sağlayan tarafsa
utanç ve suçluluk duyabilir. Evrimsel kuram ise çekiciliğin nedenlerini türün en iyi şekilde gelişim çabası
temelinde tanımlar. Kurama göre bütün hayvan davranışları bireylerin genlerini gelecek nesle geçirme
ihtimalini yükseltmek içindir. Bireyler çekici partnerler ararlar çünkü bu sağlık ve üreme belirtisidir.
5 Aşk kuramlarını
tanımlamak
Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisine göre üç temel aşk biçimi vardır ve bunlar Eros, Ludus ve Storge’dir.
Eros ve Ludus birleşerek Mania’yı, Storge ve Ludus birleşerek Pragma’yı, Eros ve Storge birleşerek
Agape’yi meydana getirir. Eros tutkulu aşk, Ludus oyuncu aşk, Storge arkadaşça aşk, Mania saplantılı
aşk, Pragma gerçekçi aşk, Agape ise özgeci aşktır. Sternberg ise Üçlü Aşk Kuramını oluşturmuş ve aşkın
üç temel bileşeni olduğunu belirtmiştir. Bunlar yakınlık bileşeni, tutku bileşeni ve bağlanma bileşenidir.
Bunların birleşimiyle sekiz aşk türü meydana gelir. Üç bileşenin de olmadığı tür sevgisizliktir. Hoşlanma
sadece yakınlığı, ilk görüşte aşk sadece tutkuyu, boş aşk ise sadece bağlanmayı içerir. Romantik aşkta
yakınlık ve tutku birlikteliği, arkadaşça aşkta yakınlık ve bağlanma birlikteliği, saçma aşkta ise tutku ve
bağlanma birlikteliği vardır. Mükemmel aşk ise üç bileşenin de aynı anda var olmasıyla oluşur.
133
Kişilerarası İlişkiler
1 Bir uyarıcıya maruz kalma sıklığımızla o uya- 6 Sosyal değiş-tokuş kuramına göre aşağıdaki
neler öğrendik?
134
Sosyal Psikoloji I
3. A Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası İlişkilerde Sü- 8. E Yanıtınız yanlış ise “Aşk Kuramları” konusu-
reçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
4. B Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası İlişkilerde Sü- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Aşk Kuramları” konusu-
reçler” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
5. D Yanıtınız yanlış ise “Kişilerarası Çekicilik Ku- 10. A Yanıtınız yanlış ise “Aşk Kuramları” konusu-
ramları” konusunu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
Güzel olan insanların aynı zamanda iyi bir insan olduğunu düşünme eğilimimiz
hale etkisi olarak adlandırılır. Çekici insanların daha mutlu, cana yakın, samimi
Sıra Sizde 2 olduklarını düşünmeye eğilimliyizdir. Onlara olumlu özellikler atfederiz. Fizik-
sel olarak çekici olan kişilerin diğer arzulanan sosyal özelliklere de sahip olduğu-
nu düşünürüz. Aksi bir durum beklentimiz dışındadır ve bizi şaşırtır.
135
Kişilerarası İlişkiler
Kaynakça
Aronson, E., Wilson, T. D. ve Akert, R. M. (2012). Langlois, J. H., & Roggman, L. A. (1990). Attractive
Sosyal psikoloji. İstanbul: Kaknüs Yayınları. faces are only average. Psychological Science, 1(2),
115-121.
Currarini, S., & Mengel, F. (2016). Identity,
homophily and in-group bias. European Economic Langlois, J. H., Kalakanis, L., Rubenstein, A. J., Larson,
Review, 90, 40-55. A., Hallam, M., & Smoot, M. (2000). Maxims or
myths of beauty? A meta-analytic and theoretical
Dökmen, Ü. (2012). Sanatta ve günlük yaşamda
review. Psychological Bulletin, 126(3), 390.
iletişim çatışmaları ve empati. İstanbul: Remzi
Kitabevi. Lee, J. A. (1977). A typology of styles of loving, Personality
and Social Psychology Bulletin, 3(2), 173-182.
Hatfield, E. (1983). Equity theory and research: An
overview. Blumberg, H. H., Hare, A. P., Kent, McPherson, M., Smith-Lovin, L., & Cook, J. M.
V., Davies, M. P. (Ed.), Small Groups and Social (2001). Birds of a feather: Homophily in social
Interaction (ss. 401–412). New York: Wiley. networks. Annual Review of Sociology, 415-444.
Hogg, M. A. ve Vaughan, G. M. (2011). Sosyal Myers, D. G. (2009). Social psychology. McGraw-Hill.
psikoloji. Ankara: Ütopya Yayınevi.
Perlman, D., & Peplau, L. A. (1981). Toward a social
Jackson-Dwyer, D. (2013). Interpersonal relationships. psychology of loneliness. S. W Duck & R. Gilmour
Routledge. (Ed.), Personal relationships in disorder (ss. 31-56).
London: Academic Press.
Jong-Gierveld, J. D., Van Tilburg, T. G., & Dykstra,
P. A. (2006). Loneliness and social isolation. D. Sternberg, R. J. (1986). A triangular theory of love.
Perlman & A.Vangelisti (Ed.), The Cambridge Psychological Review, 93(2), 119.
Handbook of Personal Relationships (ss. 485-500).
Taylor, S. E., Peplau L. A. ve Sears, D. O. (2015).
Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Sosyal psikoloji. Ankara: İmge Kitabevi.
Klinger, E. (1977). Meaning & Void. Inner experience
Zajonc, R. B. (1968). Attitudinal effects of mere
and the incentives in people’s lives. University of
exposure. Journal of Personality and Social
Minnesota.
Psychology, 9 (2), 1-27.
136
Bölüm 7
Özgeci Davranış
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız
Anahtar Sözcükler: • Özgeci davranış • Evrimsel yaklaşım • Yükleme kuramı • Yardım etme biçimleri
• Kültürel yaklaşım • Öğrenme yaklaşımı • Yardım etme güdüleri
İçerik Haritası
138
Sosyal Psikoloji I
GİRİŞ
Çevrenizde şu özdeyişlerdeki nitelemeleri hak Özgeci davranış
eden ne çok insan vardır: “Dünya yansa bir tutam Herhangi bir ödül beklentisi olmadan, bi-
otu yanmaz”, “O insana günahını bile vermez”, risine isteyerek yardım etmedir.
“Nalıncı keseri gibi hep kendine yontar”, “Rab
bana hep bana”. Siz bu özdeyişlere daha başkalarını Gruplar halinde yaşayan diğer türlerde özge-
da ekleyebilirsiniz kuşkusuz. Bu tür insanlar sadece ci davranışlar göstermektedir. Kuşlar, köpekler,
kendi çıkarlarını düşünürler. Çıkarcılık bir yaşam yunuslar ve şempanzelerden; karınca, bal ve eşek
tarzıdır onlar için. Buna karşılık “yoksul babası”, arılarına kadar birçok canlı özgeci davranışlarda
“yardım sever”, “gani gönüllü”, “bir kelebeği bile bulunmaktadırlar. Bu davranışlar ebeveyn bakımı,
incitmekten sakınan” insanlar da var çevremizde. karşılıklı savunma, yardıma koşma, birlikte avlan-
Kendilerinden önce başkalarının iyiliğini, yararını ma ve yiyecek toplama gibi konularda olmaktadır.
düşünüp yardımcı olurlar. Ne o anda ne de gele- Doğal yaşamı gösteren belgesel yapımlarda özgeci
cekte hiç bir beklentileri olmadan, herhangi bir davranışın pek çok ilginç örneğini görmek müm-
karşılık düşünmeden insanların iyiliğine koşarlar. kündür.
Bu ünitede yukarıdaki ikinci gruba giren insan Çeşitli araştırmalar insanların ihtiyacı olan ya-
davranışlarını ele alacağız. Hiçbir karşılık bekleme- bancılara yardım etmede istekli olduklarını göster-
den başkalarına yardım etme ya da kötülüklerden miştir. Ancak biz, bildik-tanıdık insanlara yardım
korumaya özgecilik denilmektedir. Acaba neden etme konusunda daha istekliyizdir.
çıkar gözetmeksizin başkaları için çabalar, enerji ve
zaman harcar, hatta yeri geldiğinde hayatımızı feda ÖZGECİ DAVRANIŞ KURAMLARI
ederiz? Özgeci davranışın kökeni nedir? Kimlere ya
da hangi durumlarda daha çok yardım ederiz gibi Özgecilik gibi olumlu, insan olmaya yakışır dav-
sorulara verilen yanıtları paylaşacağız burada ranışı açıklamada farklı görüşler ileri sürülmektedir
(Taylor, Peplau ve Sears, 2007). Sözgelimi özgeci-
liği evrimsel kalıtımla, kültürle ya da öğrenmeyle
ÖZGECİ DAVRANIŞIN ANLAMI açıklayan görüşler vardır. Aşağıda bu üç kuramsal
Özgecilik (altruism) kelimesi, “başkası için” yaklaşım kısaca açıklanmaktadır.
anlamına gelen Latince kökenli bir kavramdır. Öz-
gecilik, birisine yarar sağlama ya da onu zarardan- Evrimsel Yaklaşım
kötülükten koruma dışında herhangi beklentisi Hayvanlar arasında var olan özgeci davranışlar
olmayan yardım davranışıdır. Özgeci davranışta, bilim insanlarının da dikkatini çekmiştir. Sözgeli-
birey elinden geleni isteyerek yapar. İnsanlara iyi- mi tavşanlar yırtıcı hayvan tehlikesi algıladıkların-
lik yapmış olmanın verdiği doyumdan başka bir da, arka ayaklarını kullanarak çıkardıkları seslerle
ödül ya da karşılığı yoktur. Buna göre bir davranı- diğerlerini uyarmaya çalışmaktadırlar. Yine yunus
şın özgeci olup olmadığının ölçüsü, yardım edenin balıklarının; bir arkadaşları yaralandığında, su al-
niyetidir. Yardımda bulunanın kafasında, şimdi ya tında havasızlıktan ölmemesi için onu su yüzeyine
da gelecekte sağlayabileceğini düşündüğü bir yarar çıkardıkları gözlenmiştir. Bu ve benzeri birçok ör-
varsa; yapılan iyilik özgeci olamaz. Örnek vermek nek, özgecilikle kalıtım arasında ilişki olabileceğini
gerekirse; özgeci davranış boğulmakta olan ya da düşündürmüştür.
yanan bir evde mahsur kalanları kurtarmak için Hayvanlar ve insanda görülen bu yardım etme,
yaşamını tehlikeye atma düzeyinde olabilir. Kuca- gerektiğinde -başkalarının hayatta kalması için-
ğında bebekle zorlanan bir bayanın elindeki poşet- kendini tehlikeye atma davranışı; evrimsel psikolo-
leri arabasına kadar götürme, yaşlı birisinin koluna jiyle ilgilenenler tarafından, bir kuşaktan diğerine
girip caddenin karşısına geçirme ya da birisine yol aktarılan genetik bir özellik olduğunu ileri sürmüş-
tarif etme gibi sıradan olabilir. Karşılıksız olmak lerdir. Özgeci davranış sahibi canlılar genlerini pay-
koşuluyla yapılan her yardım ve iyilik özgecidir. laştığı soyuna yardımcı olmakta, kendi genlerinin
Karda yokuşu çıkmayan bir arabayı itmek, birisi- kalıtımla aktarılmasını sağlamaktadır. Bu bakışa
nin sıkıntısını dinlemek, hatta bir telefon etmek göre özgecilik DNA’nın kalıtımla aktarılması şek-
bile özgeci davranışa girer. lindeki bencil biyolojik amaca hizmet etmektedir.
139
Özgeci Davranış
140
Sosyal Psikoloji I
paylarına düşenden fazlasını kazandıklarında, ka- ekmek parası ya da açım”, “hastanede yatan bir
zançlarının bir kısmını, hakkaniyeti sağlamak için yakının tedavisi”, “ilaç parası”, “memleketine dön-
isteyerek vermeye hazır olduklarını göstermiştir. mek için yol parası” gibi nedenlerle para istemek-
Yukarıda özetlenen üç kural toplumsallaşma süreci tedirler. Bu gerekçelerle para isteyene yardımda bu-
yoluyla öğrenilmekte ve insanlar onlara uygun dü- lunma olasılığı, herhalde “elbisem eskidi”, “sağlık
şecek şekilde davranmaktadırlar. kontrolünden geçeceğim”, “evimde buzdolabım
yok”, “yıllardır hiç tatil yapamadım” diyenden kat
kat yüksek olacaktır. Birinci gruba giren dilencile-
Öğrenme Yaklaşımı rin iyi para topladıkları, hatta bankalarda oldukça
Özgeci davranışı öğrenme ile açıklayan yakla- yüklü hesapları olduğu, zaman zaman gazetelere de
şım, yardım etmenin toplumsallaşma süreci içeri- yansımaktadır. Yine hastalık nedeniyle yere düşen
sinde öğrenildiğini -öğretildiğini varsaymaktadır. birisine, sarhoş olduğu için düşene olduğundan
Bu yaklaşım “koşullu öğrenme” kuramlarını esas daha çok yardım ettikleri saptanmıştır. Bu farklı
almaktadır. Buna göre birey, bir davranışı yap- durumlarda yardım yapılıp yapılmamasını belirle-
tı diye ya da yapmadı diye ödül aldığında (aferin yen; durumu uygunluğuna ilişkin inançlardır.
denildiği, başının okşandığı, gülümsendiği, maddi
Sosyal algı ünitesinde açıklanan ve insanların
bir karşılık verildiği...) en azından cezalandırılma-
hem kendilerinin, hem de başkalarının davranışla-
dığında o davranışı benimser. Buna karşılık yaptığı
rını açıklayan yükleme kuramı da özgeci davranışı
bir davranış ceza gördüğünde ya da hoş karşılan-
açıklamada kullanılabilir. Bu kurama göre insanın
madığında o davranışı benimsemez. İşte yardım
başına gelenler onun denetimi dışındaysa, ona yar-
etme davranışı da bu şekilde ödüllendirmelerle pe-
dım etme olasılığı artmaktadır. Birey kendi ihmali,
kiştirilerek edinilir.
tembelliği vb. nedenlerle mağdur duruma düşmüş-
Araştırmalar; olumlu toplumsal davranışlar se, ona kızgınlık duyulmakta, yardımda isteksiz
ödüllendirildiklerinde, insanlardaki yardım etme ve davranılmaktadır. “Kendi düşen ağlamaz” özdeyişi
paylaşma eğiliminin arttığını göstermektedir. Ödül bu tutumu özetlemektedir.
davranışı pekiştirmektedir. Ödüllendirmenin en
Özetlemek gerekirse, kendi tutum ve davranış-
yaygın biçimi övgü sözleridir. Çocuğun yardımda
ları nedeniyle zarar gören, sıkıntıya düşen insanlara
bulunma eğilimini yani kişiliğini ön plana çıkran
kızgınlık duyar ona yardımdan kaçınırız. Yaşanan
övgüler, yaptığı davranışa vurgu yapan övmelerden
duruma kızgınlık ve öfke nedeniyle yapılan yükle-
daha etkili olmaktadır. Örneğin çocuğun bir konu-
me; yardımdan vazgeçmeye, görmezlikten gelmeye
da yardımcı olmaya çalıştığını belirtip “...çok iyi ve
neden olmaktadır. Tersine bireyin gücünü aşan,
yardımsever bir kişisin” demek, “... bu çok güzel bir
kontrol edilemez bir nedene yükleme ona olan
davranış” demekten daha etkili olmaktadır. Bunun
sempatiyi, dolayısıyla yardım etme davranışını ar-
nedeni, eğilimsel övgünün, çocuğun kendisini ge-
tırmaktadır.
lecekte de yardım etmeye devam edecek bir insan
olarak duyumsamasına yardımcı olmasıdır.
Öğrenmeyi etkin ve kalıcı yapan bir başka etken ÖZGECİ DAVRANIŞ KARAR
gözlemdir. Çocuk televizyon, sinema ya da çevre- BASAMAKLARI
sindeki bazı insanların davranışlarını gözler, model Yardım etme davranışı, yapılacak yardımın
alır ve kullanır. Çocuk, model alınan kişinin onay özelliğine göre hiç düşünmeden ya da enine boyu-
gören, alkışlanan ya da hoşnut kalınan davranışla- na düşünülerek belli aşamalardan geçilerek yapılır.
rını kendi yaşamında da kullanır. Gözlem yoluyla Örneğin koltuğun tepesinde düşmek üzere olan bir
hem davranışın ne olduğunu, hem de hangi du- çocuğu yakalamak için yerinden fırlayan bir kişi-
rumlarda ya da ne zaman kullanılacağını öğrenir. nin -doğal olarak- düşünmeye zamanı olmayacak-
tır. Buna karşılık apartmanın yağmur suyu oluğu-
na düşmüş kediye yardım söz konusu olduğunda;
Yükleme Kuramı ve Özgeci Davranış
yapılabilecekleri düşünme, farklı olasılıkları hesaba
Bir kimseye yardım yapılıp yapılmaması, yardı- katmak gerekebilir. Yardım etme kararının verilme-
mın niçin istendiğine de bağlıdır. Örneğin büyük si süreci, aşağıda kısaca açıklanan dört basamakta
kentlerde sıkça karşılaşılan dilenciler genellikle “bir tamamlanır.
141
Özgeci Davranış
Birinci basamak: Özgeci davranışta bulunmak Yakınlarımıza yardım için sorumluluk alma
için; öncelikle yardım etmeyi gerektiren bir soru- eğilimimiz, yabancılardan daha fazladır. Ayrıca ya-
nun algılanması gerekir. Bu algılamanın sonunda, pılacak yardımın gerektirdiği beceriye sahip oldu-
yardımın gerekli olup olmadığı kararı verilir. Bazı ğumuzda yardım için duyduğumuz sorumluluk da
durumlarda yardımın gerekliliği açıktır. Sözgeli- artmaktadır.
mi oturduğu yerde elini kalbinin üzerine bastıran, Üçüncü basamak: Yapılacak yardımın getiri ve
yüzü kreç gibi beyazlaşan birsinin yardıma ihtiyacı götürüsünün ne olacağını düşünmektir. “Atılan
var mı yok mu diye düşünülmeyecektir. Ama gece- taş ürkütülen kurbağaya değer mi?” Değer olduğu-
nin geç saatinde komşudan gelen bir çığlık duyul- na karar verildiğinde yardım edilecek, değmez diye
duğunda; yardım gerektirecek bir durumun olup düşünüldüğünde ise vazgeçecektir. Bazı durum-
olmadığına karar vermek kolay olmayacaktır. İn- larda yardım etmenin hemen hiçbir bedeli yok-
sanların yardıma gitmemeleri ya da geç kalmaları- tur. Ama kimi durumlarda fazlaca enerji ve zaman
nın önemli bir nedeni, karar vermede yaşanan zor- gerektirebilir. Götürünün yani ödenecek bedelin
luktur. Taylor, Peplau ve Sears’ın (2007), Shotland miktarı arttıkça yardım olasılığı düşmektedir. Buna
ve Huston’dan aktardığına göre(1979), bir olayın karşılık yapılacak yardımın getirisi fazla olduğun-
yardım gerektirip gerektirmediğine karar verirken da, yardımcı olma olasılığı da artmaktadır.
beş göstergenin varlığına bakılmaktadır.
Yardım etmenin getiri ve götürüsüyle birlikte
• Olayın aniden ve beklenmedik olması. sonuçları da hesaba katılmaktadır. Sözgelimi yar-
• Kurbana zarar verecek açık bir tehdit duru- dıma ihtiyacı olan birisine yardım etmemek ki-
munun olması. şide suçluluk duygusuna yol açabilmektedir. Bu
• Müdahale edilmediği takdirde kurbanın konuyu işleyen birçok film yapılmıştır. Öte yanda
göreceği zararın daha da artacak olması. yardım etmeniz gerekirken yapmamanız, başkaları
tarafından görülürse hakkınızda iyi şeyler düşün-
• Kurbanın çaresizliği ve yardıma ihtiyacının
meyecektir. Ayrıca zorda olanlara yardım etmeyi
belirgin olması.
emreden bir inancın mensubu olabilirsiniz. Bütün
• Sonuç verecek bir müdahalenin mümkün bunlar yardım teklifinde bulunmamızı etkileyen
olması. faktörlerdirler. Belirtmekte yarar var; yardımın acil
olarak yapılması gereken durumlarda -doğal ola-
1 rak- bu getiri-götürü hesabı yapılmaz. “Paran çoksa
sıra sizde kefil ol, vaktin çoksa tanık ol” özdeyişi bu kar-zarar
Acil müdahale edilmesi gereken durum- hesabını açıklar.
lara bir-kaç örnek verebilir misiniz? Dördüncü basamak: Yardım etme kararı sü-
recinin son basamağı, “yardımın biçimine karar
verme ve harekete geçmedir”. Karşı karşıya olu-
Bir mağdura yardım önerip önermemede; du- nan duruma nasıl müdahale etmek gerekir. Ne ya-
rumu nasıl yorumladığımız belirleyici olmaktadır. pılırsa sonuç daha sağlıklı-olumlu olabilir? Bazen
Karşılaşılan bir durum için “Kol kırılır yen içinde yardımın biçimini belirleme konusunda fazla za-
kalır”, “karı-koca arasına girilmez”, “onlar dövüşür man yoktur. Bu aciliyet sıkça, iyilik yapmak ister-
de sevişir de” diyorsak, o bizim için müdahale edil- ken son derece olumsuz durumların yaşanmasına
memesi gereken bir durumdur. neden olabilmektedir.
İkinci basamak: Yardım gerekir kararından
sonraki adım, “kişisel sorumluluk almadır”. Banka- İNSANLARDAKİ ÖZGECİ
da sıranızın gelmesini beklerken, yanınızda oturan DAVRANIŞ FARKLILIKLARI
bayanın çantasını oturağa koyup bir süre gözden Bu ünitenin giriş başlığı altında “dünya yansa
kaybolduğunu düşünün. Bu sırada bir başkası gelsin bir tutam otu yanmayan”, “insana günahını bile
ve çantayı kenara koyup otursun. Siz o yeni gelene, vermeyen” türde insanlar olduğu gibi; “yoksul ba-
oranın sahibi olduğunu muhtemelen söylemezdiniz. bası”, “yardım sever”, “gani gönüllü” insanların da
Ama o bayan sizden yerini tutmanızı isteseydi, bü- olduğundan söz etmiştik. Bu başlık altında neden
yük olasılıkla o kişiye müdahale ederdiniz. bazı insanların yardım etmeye daha eğilimli olduk-
142
Sosyal Psikoloji I
143
Özgeci Davranış
144
Sosyal Psikoloji I
Özgeci davranışın
1 ne anlama geldiğini
açıklamak.
Özgecilik, birisine yarar sağlama ya da onu olası kötülüklerden koruma amacıyla yapılan yardım davra-
nışıdır. Özgeci davranış, isteğe bağlıdır. Yani birey sıkıntı içerisindeki birisine isteyerek yardımda bulu-
nur ve bir muhtaca iyilik yapmış olmanın verdiği doyumdan başka bir karşılık da beklemez. Buna göre
bir davranışın özgeci olup olmadığının ölçüsü, yardım edenin niyetidir. Gruplar halinde yaşayan öteki
hayvan türlerinde de özgeci davranışlar görülmektedir Araştırmalar insanların ihtiyacı olan yabancılara
bölüm özeti
yardım etmede de istekli olduklarını göstermiştir; ancak bildik-tanıdık insanlara yardım etme konusunda
daha istekliyizdir.
2 Özgeci davranış
kuramlarını tanımlamak.
Başkalarına isteyerek ve karşılık beklemeden yardım etmeyi evrimsel kalıtımla, kültürle ve öğrenmeyle
açıklayan görüşler vardır. Evrimsel yaklaşım, hayvan ve insanlarda görülen yardım etme davranışını; bir
kuşaktan diğerine aktarılan genetik bir özellik olarak görmektedir. Özgeci davranış sahibi canlılar genle-
rini paylaştığı soyuna yardımcı olmakta, kendi genlerinin kalıtımla aktarılmasını sağlamaktadır. Ancak,
yardım etme davranışının insandan insana geçen genetik bir özellik olduğu görüşü tartışmalıdır. İnsanoğ-
lunun neslini sürdürebilmesi güdüsünün her durumda başat bir güdü olma olasılığı söz konusu olmadığı
ileri sürülmektedir. Kültürel yaklaşıma göre, özgeci davranışın temelinde daha çok toplumsal değerler
bulunmaktadır. Olumlu toplumsal davranışlar bireylerin yararına olduğu için toplumsal normların bir
parçası olmuştur. Bireyin içinde yetiştiği kültürel normlar arasında üç tanesinin yardım etme davranışıyla
ilgili olduğu saptanmıştır: Toplumsal sorumluluk, karşılıklılık ve toplumsal adalet. Toplumsal sorumlu-
luk, yardımımıza muhtaç olan insanlara yardım etmemizi söyleyen bir normdur. Karşılıklılık, yardım
aldığımız insanlara bizim de yardım etmemizi söyler. Toplumsal adalet ise, eşit işe eşit ödül ilkesini öne
çıkarmaktadır. Eşitlik duygusu, bir başkasına iyilik yapma sonucunda da görülebilir. Bir iş yaparken
birisinden yardım almamız, gereksinimi olduğunda, bizim ona yardım etme eğilimimizi artırmaktadır.
Yardım etme davranışına öğrenme yaklaşımı, bunun toplumsallaşma süreci içerisinde öğrenildiğini -öğ-
retildiğini varsaymaktadır.
Yardım etme kararının verilmesi süreci dört basamakta tamamlanır. Birinci basamak yardım etmeyi ge-
rektiren bir sorunun algılanması basamağıdır. Bu algılamanın sonunda, yardımın gerekli olup olmadığı
kararı verilir. İkinci basamak, kişisel sorumluluk almadır. Üçüncü basamak, Üstlenilecek sorumlulu-
ğun getiri ve götürüsünün ne olacağını düşünmektir. Elde edilecek sonuç göze alınanlara değmelidir.
Yardım etmenin getiri ve götürüsüyle birlikte sonuçları da hesaba katılmaktadır. Yardım etme kararı
sürecinin son basamağı, yardımın biçimine karar verme ve harekete geçmektir.
145
Özgeci Davranış
Duygu durumu insandaki özgeci davranış üzerinde etkili olmaktadır. Sözgelimi keyifli, mutlu, neşeli
olunduğunda yardım etme isteği de artmaktadır. Bu durum gözlemlerimizle de araştırma bulgularıyla da
tutarlılık göstermektedir. Bunun nedeni olarak, güzel duygular içinde olmak insanı daha olumlu düşün-
meye sevk ettiği ileri sürülmektedir. Buna karşılık insanın kendisini kötü hissetmesi, başkalarına yardım
davranışını azaltabilmektedir. Ancak, yardım etmek insandaki kötümserliği, karamsarlığı giderecek ya da
bölüm özeti
Yardım gerektiren bir durumda; çevrede başkalarının olması yardım etme davranışın azaltmaktadır. Grup
içerisinde lider konumunda olanın, kurbana yardım etmeye daha eğilimli olduğu saptanmıştır. Çevredeki
insanların bir duruma tepkisiz kalması yardım gerektirecek bir durumun olmadığı şeklinde algılanabilir.
Yardım yapılması gereken durumla ilgili çevresel koşullar, yardım davranışını etkileyebilmektedir. Ayrıca
zaman baskısının yardım etme davranışı üzerindeki etkisi oldukça güçlüdür. İnsanlar geç kalmamak, bir
yerlere yetişmek gibi zaman baskısı altında olduklarında yardım etme davranışı azalmaktadır.
146
Sosyal Psikoloji I
1 Aşağıdakilerden hangisi özgeci bir davranıştır? 6 Aşağıdaki kavramlardan hangisi özgeci davra-
nışı öğrenmeyle açıklayan görüşe uygun değildir?
A. İhtiyacı olan birisine borç para vermek
A. Kalıtım
neler öğrendik?
B. Fala baktırmak
C. Avukat tutmak B. Ödül
D. Tanıdık aracılığıyla beklemeden işini yaptırmak C. Ceza
E. Salıncaktan düşüp yararlanan bir çocuğu hasta- D. Pekiştirme
neye götürmek E. Koşullu öğrenme
2 Hayvanlar söz konusu olduğunda aşağıdaki- 7 Aşağıdakilerden hangisi birisine yardım edip
lerin hangisinde özgeci davranış sayılmaz? etmeme kararını verirken etkili olan durumlardan
biri değildir?
A. Yardıma koşma B. Avlanma
C. Tehlike olduğunda uyarma D. Oynaşma A. Yardıma ihtiyacı olanın yaşamını tehlikede ol-
E. Saldırıya karşı koyma ması
B. Yardıma ihtiyacı olanın cinsiyeti
3 Aşağıdakilerden hangisi özgeciliğin evrimsel C. Müdahale edilmezse tehlikenin artması olasılı-
olabileceğine kanıt olarak kullanılmaktadır? ğı
D. Kurbanın kurtulma olasılığının zayıf olması
A. İnsanın toplumsal bir varlık olması E. Yapılacak yardımın olumlu sonuç vermesi ola-
B. Hayvanların grup liderliği için dövüşmeleri sılığının yüksek olması
C. Hayvanlar arasındaki yardımlaşma
D. İnsanın sosyal bir varlık olması 8 Aşağıdakilerden hangisi yardım etme davra-
E. Hayvanların tehlike hissettiklerinde kaçması nışını engelleyecek etkenlerden biri olabilir?
A. Çevrede yardım edecek başkalarının olmaması
4 Aşağıdakilerden hangisi kültürel yaklaşımın
B. Yardım etme konusunda söz verme
evrimsel yaklaşımın özgeci davranış anlayışına yö-
nelttiği bir eleştiridir? C. Yapılacak yardımın fazla zaman alacak olması
D. Yardım alacak olanın tanıdık olması
A. Canlıların neslini sürdürme güdüsü hiçbir za- E. Yardıma ihtiyacı olanın erkek olması
man başat bir güdü değildir.
B. Evrimsel yaklaşım yabancı birine yaptığımız 9 Aşağıdaki duygu durumlarının hangisi özge-
yardımı açıklayamamaktadır.
ci davranma olasılığını artırır?
C. Canlılarda yavru sahibi olma, çiftleşmeden zevk
almanın doğal bir sonucudur. A. Kızgınlık
D. Yavrular yeterince büyüdüklerinde kendi başla- B. Öfke
rına bırakılmaktadırlar. C. Sinirlilik
E. Hayvanlar arasındaki yardımlaşmanın belli ku- D. Neşe
ralları yoktur. E. Korku
147
Özgeci Davranış
1. E Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranışın Anla- 6. A Yanıtınız yanlış ise “Özgeci Davranış Kuram-
mı” konusunu yeniden gözden geçiriniz. ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı
Birisinin kalp krizi geçiriyor olması, bir araba kazası, kaçırıldığını haykıran bir
çocuk, bisikletinden düşerken çarptığı kafasından kanlar akan birisi, yoksul-
Sıra Sizde 1 luk içinde yaşayan, silahlı çatışmada vurulan... Bu örneklere siz daha başkala-
rını da ekleyebilirsiniz.
Büyük kentlerde yardım gerektiren kimi durumlar (sözgelimi iki insanın so-
kak ortasında kavga etmesi), özel olarak senaryolaştırılıp oynanırken; yardıma
koşanlara zarar verilmesi (üzerlerindeki değerle eşyaların çalınması) nedenler-
den birisi olabilir. Bu olayların sıkça yaşanması ve kitle iletişim araçlarında yer
Sıra Sizde 3 alması; insanlara karşı bir güven eksikliği yaratmaktadır. Kent yaşamı bir yan-
da insanlar arasındaki ilişkileri zayıflatırken, öte yanda insanlarda bıkkınlık ve
çaresizlik duyguları yaratmaktadır. Bütün bunlar insanların tepkisiz kalmasına
neden olmaktadır.
148
Sosyal Psikoloji I
Kaynakça
Bilgin, N. (1991). Sosyal Psikolojiye Giriş, 2. Basım, Michener, H.A.; Delatmar, J.; Schwarts, S.H. (1986).
Editör: Nuri Bilgin, Ege Üniversitesi, Ed.Fak. Social Psychology, Harcourt Brace Jovanovich
Yayınları, No: 48. Publishers.
Franzoi, S. L. (2000). Social Psychology, Second Öz, Fatma (12 Temmuz 2009). Hemşirelikte özgecilik-
Edition, McGraw Hill. Yardım edicilik http://www.nuveforum.net/1634-
hemsirelik-yuksekokulu/55195-hemsirelikte-
Freedman, J.L.; Sears, D. O.; Carlsmith, J. M. (1993).
ozgecilik-yardim-edicilik-nursing-altruism-guilt/
Sosyal Psikoloji, 2. Baskı, Çev.:Ali Dönmez, İmge
Kitabevi Yayınları: 76. Taylor, S. E.; Peplau, L. A.; Sears, D.O. (2000). Social
Psychology. Tenth Edition, Prentice Hall.
Goldstein, J. H. (1980). Social Psychology, Academic
Press, Inc. Taylor, S. E.; Peplau, L. A.; Sears, D.O. (2007). Social
Psychology. Çeviren: D. Ali. İmge Kitabevi.
http://www.psikoloji.gen.tr/modules.php?name=New
s&file=article&sid=53
Semerci, B. (26 Mayıs 2009). Seçimler ve sosyal algı
http://arsiv.sabah.com.tr/2009/02/21/ct/haber,
FDE33DB5A3404D8BA2338112A5E82FB6.
html
149
Bölüm 8
Saldırganlık
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Amaçlarımız
1 saldırganlığı tanımlayabilecek,
2 çeşitli saldırganlık tiplerini ayırt edebilecek,
3 saldırganlığın kökenlerini açıklayabilecek,
4 saldırganlığın sosyal, durumsal ve kişisel belirleyicilerinin neler olduğunu saptayabilecek,
5 saldırganlığı azaltma yollarını sayabilecek
bilgi ve beceriler kazanabileceksiniz.
Anahtar Sözcükler: • Saldırganlık • Engellenme • Şiddet • Tahrik • Araçsal saldırganlık • Medyada şiddet
• Düşmanca saldırganlık • Duyarsızlaştırma • Özgeci saldırganlık • Model alarak öğrenme
• Antisosyal saldırganlık • A Tipi kişilik • İzin verilmiş saldırganlık • Arınma (Katarsis)
İçerik Haritası
• GİRİŞ
• SALDIRGANLIK NEDİR?
• SALDIRGANLIĞIN KÖKENLERİ
Sosyal Psikoloji I Saldırganlık
• SALDIRGANLIĞIN SOSYAL, DURUMSAL VE KİŞİSEL
BELİRLEYİCİLERİ
• SALDIRGANLIĞI AZALTMA
150
Sosyal Psikoloji I
151
Saldırganlık
152
Sosyal Psikoloji I
saldırganlığına karşılık vermesi, bir kadının kendine Bu iki görüş arasındaki çatışma yüzyıllardır süregel-
tecavüze yeltenen bir adama engel olmak için saldır- mektedir (Aronson, Wilson ve Akert, 1999). Aşağı-
ması özgeci saldırganlık olarak değerlendirilmeyebi- da saldırganlığın doğuştan getirildiğini ileri süren iki
lir ama toplum kurallarının sınırları dahilindedir kuramsal yaklaşıma ve bunun karşıtı olarak, saldır-
ve çok da kötü olarak görülmez (Baron ve Byrne, ganlığın öğrenilmiş bir davranış olduğunu ileri süren
2000; Taylor, Peplau ve Sears, 2000). sosyal öğrenme yaklaşımına yer verilmiştir.
Aslında bugün pek çok sosyal psikolog bu iki
görüş arasındaki çatışmanın yanlış olduğunu ve sal-
Özgeci Saldırganlık dırganlığın doğuştan mı getirildiği ya da sonradan
Toplumsal normlara uygun olarak görü- mı öğrenildiği sorusunun reddedilmesi gerektiğini
len ve toplum tarafından onaylanan sal- ileri sürmektedirler. Saldırgan davranışların sadece
dırganlıktır. doğuştan gelen içgüdülerden kaynaklandığı ya da
bütün saldırgan davranışların öğrenildiği görüşünün
fazlasıyla basitleştirilmiş olduğu, gerçeğin muhteme-
len bu iki görüşün arasında bir yerde olduğu düşü-
Antisosyal Saldırganlık nülmektedir. Doğuştan getirdiğimiz genetik etmen-
Toplumsal normları çiğneyen ve toplumca ler, belirli durumlarda saldırgan dürtülerimizi ortaya
onaylanmayan saldırganlıktır. çıkarıyor olabilir; ama gerçekte bunu davranışa dö-
nüştürüp dönüştürmememiz, bu eylemin o ortamda
sosyal olarak ne kadar uygun gördüğümüze bağlıdır.
Bir sosyal ortamda hangi davranışın uygun hangi
İzin Verilmiş Saldırganlık davranışın uygun olmadığı konusundaki beceri ise
Toplum kurallarının sınırları içinde olan ve doğuştan getirilmez, öğrenilir (Feldman, 1998).
açık bir onay verilmese de toplum tarafın- Özetle, saldırgan eylemin gerçekte gösterilip
dan meşru olarak algılanan saldırganlıktır. gösterilmeyeceği, doğuştan gelen yatkınlıklar, çe-
şitli öğrenilmiş ketleyici tepkiler ve sosyal ortamın
özellikleri arasındaki karmaşık etkileşime bağlıdır (
Aronson, Wilson ve Akert, 1999).
1
sıra sizde
Bilindiği üzere, güvenlik güçlerinin, toplum
İçgüdüsel Yaklaşımlar
güvenliğini ve toplam huzurunu sağlarken Saldırganlıkla ilgili ilk kuramsal gelişme, saldır-
“güç kullanma” yetkisi bulunmaktadır. Sizce gan davranışı, insan ve hayvan doğasının doğuştan
yukarıda verilen tanım ve kavramsal ayrımlar gelen, genetik kökenli bir içgüdünün dışavurumu
çerçevesinde, Türkiye’de güvenlik güçlerinin olarak gören anlayıştır. Freud’un psikanaliz çerçe-
kişi ya da kitleler üzerindeki çeşitli tarzlarda- vesinde geliştirdiği bu kuram, insanlarda ikili bir
ki güç kullanımının saldırganlık ve/veya şid- içgüdü olduğunu savunur. Buna göre, bireyin dav-
det sayılabileceği durumlar var mıdır? Varsa ranışı, iki temel güç tarafından yönetilir: Yaşam iç-
bunlar çoğunlukla araçsal mı yoksa düşman- güdüsü (eros) ve ölüm içgüdüsü (thanatos). Eros,
ca mıdır? Eğer böyle bir şeyin olmadığını dü- kişileri haz aramaya ve isteklerini gerçekleştirmeye
şünüyorsanız, o zaman aynı soruları polisin yönlendirirken, thanatos benlik-yıkımına yöneltir.
insan hakları ihlalleri kapsamında tartışınız. Bu iki içgüdü, kişinin içinde hiç bitmeyen bir psi-
kolojik çatışma yaratır. Bu çatışma, yıkıcı gücün,
kişinin kendinden diğerlerine yöneltilmesiyle çö-
SALDIRGANLIĞIN KÖKENLERİ zülür. Böylece, birey diğer bir kişiye saldırgan dav-
ranarak, kendi psikolojik dengesini korumuş olur.
Bilim insanları, filozoflar ve diğer tüm düşünür-
Bu kurama göre, saldırganlık insan doğasının kaçı-
ler saldırganlığın doğuştan gelen içgüdüsel bir dav-
nılmaz bir parçasıdır ve bireyin kontrolü dışındadır
ranış mı, yoksa öğrenilmiş bir davranış mı olduğu
(Mummendy, 1996).
konusunda tam bir görüşbirliğine varamamışlardır.
153
Saldırganlık
Saldırgan davranışların kökenini biyolojik bir edilebilir bir saldırganlık biçimi olarak spor, özel-
içgüdünün varlığına bağlayanlar yalnız psikanaliz- likle de yarışmacı sporlar bir emniyet sübabı ola-
ciler değildir. Saldırganlığı hayvan davranışlarını rak önerilmiştir. Etologların ketleme anlayışından
gözlemleyerek inceleyen etologlar (hayvan davra- farklı olarak, psikanalizde ketlemeler çevreyle etki-
nışlarını doğal ortamlarında gözleyen araştırmacı- leşim içinde geliştirilir; bunlar, bireyin ilk yaşlarda-
lar), saldırganlığın evrim süreci içinde önemli bir ki aile ilişkileri ve daha sonra süperegonun gelişimi
işlevi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşıma ve toplumsal olarak kültürleşme sürecinin sonucu
göre, saldırgan davranış, türün en güçlü ve genetik olarak kazanılırlar. İnsanın saldırgan dürtülerinden
olarak en uygunlarının hayatta kalmasını sağlaya- kurtulması mümkün değildir; ama bu enerji başka
rak, türlerin evrimsel gelişiminde uyumsal bir işlev kanallara yöneltilebilir (Krahè, 1996).
görmektedir. Saldırganlığı içgüdü temelinde açıklayan yakla-
Bu yaklaşım, her ne kadar hayvan davranışları- şımlar, araştırmacılar tarafından başta içgüdülerin
na odaklanmışsa da, insan davranışlarını açıklamak gözlenemeyeceği, dolayısıyla varlıklarının kanıtla-
için de kullanılmakta ve bu yüzden eleştirilmekte- namayacağı gerekçesi olmak üzere pek çok gerekçe
dir. Organizmanın sürekli saldırgan enerjiyi birik- yüzünden eleştirilmiştir.
tirdiğini varsayan bu görüşte, insanın psikolojisi
hidrolik bir modele benzetilmiştir. Sürekli kayna- Sosyal Öğrenme Yaklaşımı
yan bir kazanda biriken buhar, azar azar serbest bı-
Saldırgan davranışı insan doğasının kaçınılmaz
rakılmalıdır. Eğer buharın dışarı çıkmasını sağlayan
bir dışavurumu olarak kabul eden görüşlerin tersi-
emniyet sübabı devre dışı bırakılırsa, basınç çok ar-
ne, sosyal öğrenme kuramına göre, saldırgan dav-
tacak ve buhar kendiliğinden ve daha şiddetli bir
ranış ve diğer tüm davranışlar, öğrenilmiş davranış-
biçimde dışarıya çıkacaktır (Akt. Krahe´, 1996).
lardır. Bir bisikleti kullanmayı, bir arabayı sürmeyi
Hem psikanalizciler hem de etologlar, saldır- nasıl öğreniyorsak, saldırgan davranış göstermeyi
ganlığı, insan doğasının kaçınılmaz bir özelliği ve saldırgan davranışı ketlemeyi (göstermemeyi) de
olarak görmüşlerdir. Ancak etologlar saldırganlığı, aynı şekilde öğreniyoruz (Brewer ve Crano, 1994).
uyum sağlayıcı bir davranış olarak görürken, psi- Bu görüşe göre, saldırgan davranışı öğrenmenin en
kanalizciler saldırganlığı yıkıcı dürtülerin temsilcisi temel yolu, bireyin bu tür davranışlarının direkt
olarak görmektedirler. Buna bağlı olarak da, sal- olarak pekiştirilmesidir. Pekiştirme, bireyin sal-
dırganlığın nasıl azaltılacağı ya da bertaraf edile- dırgan davranışının ödüllendirilerek, tekrar yapma
ceği sorusuna verdikleri yanıtlar farklıdır. Etolojik olasılığını arttırma anlamına gelmektedir. Örneğin
görüşe göre, saldırganlık gibi saldırganlığı ketleme okuldan eve gözyaşları içinde gelen küçük bir oğlan
de içgüdüseldir. Evrim süreci boyunca kendi türle- çocuğunu düşünün. Arkadaşının ona vurduğunu
rini yok etmelerini önleyen birtakım ket vurmalar ağlayarak anlatan çocuğa babası, neden onun da
geliştirmiş olan hayvanlar, saldırganlığı yararlı bir arkadaşına vurmadığını, yani karşılık vermediğini
şekilde kullanmışlardır. Ama, insanlar çoğunlukla sorar ve oğluna kızar. Bir dahaki sefere okuldan eve
uzaktan kullanılan ve anında ölüme yol açabilecek burnu kanamış ama zafer kazanmış edasıyla gelen
çok güçlü silahlar geliştirmişlerdir. Tüm dövüş- çocuk, babasından arkadaşına vurduğu için övgü
ler sadece elle ya da fiziksel olarak, en ufak bir taş dolu sözler işitir. Bu örnek, intikam temelinde gös-
parçası ya da sopa kullanmaksızın yapılsaydı, belki terilen saldırganlığın çok yaygın görülen öğrenilme
insanlar da türlerinin yok olmasını önleyecek ketle- biçimidir (Taylor, Peplau ve Sears, 2000). Anaoku-
meler geliştirebilirdi. Etolojik görüş açısından, eğer lundaki çocuklar, bir kez, arkadaşlarının oyuncak-
saldırganlık doğuştan gelen ve çıkış arayan bir içgü- larla birlikte oynama önerisine saldırgan bir şekilde
düyse, o zaman, daha barışçı bir toplum için, sal- tepki verince, en güzel oyuncaklarla tek başlarına
dırgan enerjinin sosyal olarak kabul edilebilir yol- oynayabileceklerini öğrenmişlerse, artık oyuncak-
larla boşaltılması, yıkıcı saldırganlıktan kaçınmak larla tek başlarına oynamak için aynı saldırgan tep-
için çok önem taşımaktadır. Sosyal olarak kabul kileri tekrar göstereceklerdir (Feldman, 1998).
154
Sosyal Psikoloji I
155
Saldırganlık
ganizmanın yaşamsal bir ihtiyacı tatmin edilmedi- yol açabileceği ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre,
ğinde ortaya çıktığından, yoksunluğu sona erdirici saldırganlığa yol açan şey, engellenmenin kendisi
bir güç olarak hizmet eder. Yetersiz besinin açlık, değil, engellenmenin yarattığı olumsuz duygular-
yetersiz suyun susuzluk dürtüsünü ortaya çıkardığı dır. Engellenme yaşantısı, bireyde öfke, düşmanlık
gibi, engellenme de saldırganlık dürtüsünü ortaya ya da rahatsızlık duyguları hissetmesine yol açacak
çıkarır. ve bu duygular da saldırganlıkla ilgili daha önceki
yaşantıları ve saldırganlığa eşlik eden fiziksel tep-
kileri harekete geçirecektir. Bu bilişsel sürecin so-
Engellenme nunda saldırgan davranışın gösterilmesi çevresel
Engellenme, kişinin amaca yönelik davra- koşullara bağlıdır. Eğer saldırganlığı destekleyen
nışının dışsal olarak bloke edilmesidir. bazı unsurlar çevrede varsa, örneğin bir silah ya da
saldırgan davranan başka biri, saldırgan davranışın
gösterilme olasılığı yüksektir (Feldman, 1998).
Son olarak, engellenmenin, ancak belirli koşul-
Engellenme-Saldırganlık Modeli lar altında saldırganlığın ortaya çıkmasında büyük
Engellenmenin, saldırganlığın güçlü bir bir rol oynadığını eklemek gereklidir. Eğer engel-
belirleyicisi olduğunu öne süren kuramsal lenme birey tarafından bir niyetin sonucu olarak
yaklaşımdır. algılanırsa, haksız, keyfi ve gayrimeşru bir uygula-
ma sonucunda olduğu düşünülürse, saldırgan dav-
ranışa yol açma olasılığı büyüktür. İşyerinde yüksek
Engellenme-saldırganlık modelini ortaya atan performansı olan ve iyi bir terfi bekleyen bir kadın
araştırmacılar, ölüm içgüdüsünü ya da saldırganlı- çalışanın, beklediğinden çok daha az bir terfi ile
ğa ilişkin özgül, doğuştan gelen içgüdü kavramını ödüllendirilmesi, kadında yöneticilere ya da şirkete
reddetmişlerdir. İlk ortaya atılan orijinal modelde, ya da kuruma karşı düşmanca düşünceler, öfke ve
saldırganlığın her zaman engellenmeden kaynak- intikam hisleri yaratabilir (Baron ve Byrne, 2000).
landığı, engellenmenin de her zaman saldırgan
davranışa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu ilk mo- Tahrik
del, daha sonraları pek çok araştırmacı tarafından Saldırganlığın muhtemelen en meşru görüldü-
eleştirilmiştir. Zira çok açık bir biçimde engellen- ğü durumlar, saldırgan davranışın tahrik sonucu
menin her zaman saldırganlığa yol açmadığı, en- göstermiş olduğu durumlardır.
gellenen insanın saldırganlıktan başka tepkiler de
gösterebileceği görülmüştür. Örneğin işsiz kaldığı Saldırganlık sıklıkla fiziksel ya da sözel tahrik
için engellenme yaşayan bir insan, saldırgan dav- sonucu ortaya çıkmaktadır. Saldırgan davranış söz
ranışlar göstermek yerine umutsuzluk, üzüntü konusu olduğunda, bireyler arasında karşılıklılık
tepkileri gösterebilir ya da depresyona girebilir. ilkesi geçerlidir. Bir yanağına vurana diğer yana-
Ya da tüm bu tepkiler yerine, engellenme yaşadığı ğını dönmektense, insanlar “dişe diş, göze göz”
problemi çözmeye çalışır; gidip kendine başka bir intikam almayı istemektedirler. Genellikle, karşı-
iş aramaya başlayabilir ya da bilgisayar veya yaban- mızdakine bize verdiği kadar acı vermek hatta ger-
cı dil kurslarına gidip yeterliliğini arttırma kararı çekten kötü niyetli olduğuna inanıyorsak bize çek-
verebilir. Benzer şekilde, her saldırgan davranışın tirdiğinden daha fazlasını çektirmek isteriz (Baron
engellenme nedeniyle ortaya çıkmadığı da çok ve Byrne, 2000).
açıktır. Örneğin, saldırgan bir davranış gösteren Kişiler tahrike her zaman saldırganlıkla karşılık
asker, bunu engellenme yaşadığı için değil, komu- vermezler. Saldırganlığın karşılığını saldırganlıkla
tanı emir verdiği için yapmaktadır. Ya da boksör, vermek, tahrikin ne kadar niyetli bir davranış ola-
rakibine engellendiği için değil, ödülü kazanmak rak algılandığına bağlıdır; eğer yapılan davranışın
için vurmaktadır. kasti olmadığına ikna olursak, o zaman saldırgan-
Engellenme-saldırganlık modeli son zamanlar- lıkla karşılık vermeyiz, aslında bu durumda muhte-
da yeniden yorumlanmış ve engellenmenin kişide melen olayı, tahrik olarak algılamaktan da vazgeçe-
yarattığı olumsuz duygular ölçüsünde saldırganlığa riz. (Aronson, Wilson ve Akert, 1999).
156
Sosyal Psikoloji I
Saldırgan davranışın en sık rastlanan nedenle- dan, gerçek yaşam ortamlarında gerçekleştirilen alan
rinden biri tahrik olsa da, yukarıda da belirtildiği deneyleri, genel olarak, medyadaki şiddetin kişiler
üzere, tahrik her zaman saldırganlığa yol açmaz. arasındaki saldırganlık üzerinde sadece orta derecede
Sözel ya da fiziksel olarak tahrik edilen bir kişi sal- bir etkisi olduğunu göstermektedir (Taylor, Peplau
dırganlık yerine farklı tepkiler verebilir. Örneğin, ve Sears, 2000).
tahrik eden kendinden güçlü biriyse, kişi, tahrikin Bu alandaki çalışmaları toplu bir biçimde de-
gerçekten var olduğunu inkar edebilir. Ya da kafa- ğerlendiren sosyal psikologlar, genelde, şu yorumu
sında tahriki yeniden tanımlayabilir; bunu kendini yapmaktadırlar: Saldırgan davranışı ortaya çıkar-
ne kadar kontrol edebilen bir kişi olduğunu veya mak için medya şiddeti yeterli bir etmen değildir.
diğerlerine anlayışla yaklaşan biri olduğunu göster- Yani, tek başına medyada şiddeti izlemek saldırgan
me fırsatı ya da belki barışa bağlılığının sınanması davranışı ortaya çıkarmamaktadır. Diğer yandan
olarak görebilir. Burada önemli olan nokta, tahri- saldırgan davranışın gösterilmesi için medyadaki
ke ne tür tepkilerin verildiği değil, tahrike zorunlu şiddeti izlemek gerekli de değildir. Diğer bir de-
olarak saldırgan tepki verilmeyişini vurgulamaktır yişle, böyle bir şiddete tanık olmaksızın da insan-
(Bilgin, 2000). lar şiddet sergileyebilmektedirler. Ancak, sonuçta,
bütün bu belirsizliğe rağmen, medyadaki şiddete
Medyada Şiddet maruz kalmak ve saldırgan davranış göstermek ara-
sındaki ilişki şöyle ifade edilmektedir: Medyadaki
Televizyon programları ve sinema filmlerini çok
şiddete maruz kalmak, bazı insanların bazı saldır-
sistematik olmayan bir inceleme bile, bize, bu ile-
gan davranışları sergilemesine etki eden etmenler-
tişim araçlarının bol miktarda, uzun süreli ve çok
den sadece biridir (Baron ve Byrne, 2000; Taylor,
canlı şiddet sahneleri içerdiğini göstermeye yete-
Peplau ve Sears, 2000; Hogg ve Vaughan, 1995).
cektir. Görsel medyada tanık olduğumuz şiddetin,
gerçek hayatta karşılaştığımızdan çok daha fazla Medyadaki şiddetin etkileri konusundaki araş-
olduğu ifade edilmektedir (Baron ve Byrne, 2000). tırmalar, çok anlaşılabilir nedenlerle, çocuklar üze-
rinde yoğunlaşmıştır. Araştırmacılar, şiddet içerikli
Kitle iletişim araçlarının özellikle de, görsel
program izlemenin, saldırgan eğilimli çocuklarda,
olanlarının saldırgan davranış üzerindeki etkisi sos-
saldırganlıklarını dışarı vurmak için bir zemin
yal psikolojide en çok tartışılan konuların başında
oluşturabileceğini ifade etmektedirler. Bundan da
gelmektedir. Bu konuda yirmi yıldan daha uzun
önemlisi, şiddet içerikli tek bir film izlemenin de-
bir süredir, deneysel ve korelasyonel olmak üzere
ğil ama uzun bir dönem boyunca pek çok şiddet
yüzlerce çalışma yapılmış ve halen de yapılmaya
içerikli film izlemenin, saldırganlığa eğilimi ol-
devam edilmektedir. Bu araştırmalarda temel ola-
mayan çocuklarda bile saldırganlığı arttırabileceği
rak yanıtı aranan soru şudur: Şiddet içeren görsel
bildirilmektedir. Ayrıca, araştırmacılar, medyadaki
materyalleri (filmler, diziler, çizgi filmler, gerçek
şiddetin sadece çocukları değil yetişkinleri de et-
hayattan kesitler, belgeseller vb.) izlemek çocuklar
kilediğini belirtmektedirler (Aronson, Wilson ve
ve/veya yetişkinlerdeki saldırganlığın artmasına ne-
Akert, 1999).
den olur mu?
Medyadaki şiddetin, izleyicilerin saldırganlığı
Medyadaki şiddetin etkisini gösteren kanıtlar,
üzerindeki etkileri çeşitli yollarla gerçekleşmektedir.
üç farklı yöntemle yapılan araştırmalardan elde edil-
Birincisi, şiddet içerikli film ve programları izleme
miştir; laboratuvar deneyleri, korelasyonel surveyler
yoluyla, izleyiciler yeni saldırganlık teknikleri öğ-
ve alan deneyleri. Laboratuvar çalışmaları, çok ke-
renebilirler. Örneğin, yetişkin izleyiciler, hırsızlık,
sin olmasa da, medyada gözlenen şiddetin saldırgan
cinayet, uçak kaçırma vb. gibi şiddet eylemlerine
davranışı arttırma eğiliminde olduğunu göstermiş-
ilişkin daha önce hiç akıllarına gelmeyen tuhaf ya
tir. Korelasyonel çalışmaların büyük bir çoğunluğu,
da ustaca yöntemleri öğrenebilir ve belki de bunu
çocukların şiddet içeren televizyon programlarından
uygulamaya kalkışabilirler. Medyadaki şiddeti izle-
hoşlanmaları ile sergiledikleri saldırgan davranışlar
menin ikinci etkisi, duyarsızlaştırma etkisi olarak
arasında orta derecede olumlu bir ilişki elde etmişler-
adlandırılmaktadır. Çok gerçekçi şiddet sahneleri
dir. Yani, şiddet içerikli televizyon programlarından
izledikten sonra, insanlar kurbanın çektiği acıya du-
hoşlanan çocukların saldırgan davranma olasılıkları-
yarsızlaşmaya başlamakta ve daha önce gösterdikleri
nın daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Diğer yan-
duygusal tepkiler azalmaya başlamaktadır. Şiddete
157
Saldırganlık
duyarsızlaşmanın, insanların kendilerinde saldır- tedir. Sadece bu koşullarda, birey şiddete eğilimli
ganlığa ilişkin sınırlamaları da gevşetebileceği düşü- ise, daha saldırgan hale gelecek ya da duygusal bir
nülmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar kişiyse daha da duygusallaşacaktır. Benzer şekilde,
medyadaki şiddetin üçüncü bir etki biçimini daha alkollüyken engellenme hisseden ya da tahrik edi-
ortaya çıkarmıştır. Buna göre, medyada şiddeti iz- len bir kişinin saldırgan davranışlar üzerindeki ket-
lemek, şiddet sahnelerinin kişide düşmanca duygu- lemeleri daha zayıftır (Aronson, Wilson ve Akert,
ların daha öne çıkmasına ve bu duygulara bilinçte 1999).
kolayca ulaşılmasına yol açmaktadır. Düşmanca
duygular bu kadar kolay ulaşılabilir olduğunda, en
küçük fırsatta bilince gelmeleri ve kişinin davranış-
Yüksek Sıcaklık
larını etkilemesi zor değildir. Sürekli şiddet sahne- Genellikle sıcaklığın yüksek olduğu zamanlarda
leri izlemek, belki bu etkiyi daha da güçlendiriyor insanların, havanın etkisiyle de daha kolay öfkeye
olabilir (Baron ve Byrne, 2000). kapıldıkları ve saldırgan davrandıkları düşünül-
mektedir. Bu bağlamda, sosyal psikologlar, “Yük-
sek sıcaklık ve saldırganlık arasında bir ilişki var
mı?” sorusuna yanıt aramışlardır. Bazı laboratuvar
Duyarsızlaştırma Etkisi
çalışmaları sıcak havanın sadece belirli bir noktaya
Uzun süre şiddeti izleme sonucunda, bi-
kadar saldırganlığı arttırdığını, ancak o noktadan
reyin acı çeken insanlara karşı duyarsız-
sonra saldırganlığı arttırmayıp azalttığını göster-
laşması ve eskiye oranla daha az duygusal
miştir (Baron ve Byrne, 2000; Feldman, 1998).
tepkiler vermesidir.
Ancak sıcaklıkla saldırganlık arasındaki bu ilişki-
ye ilişkin kanıtlar çok net değildir. Dolayısıyla, bu
Durumsal Belirleyiciler: Alkol ve konuda kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Yüksek
Yüksek Sıcaklık sıcaklıkla saldırganlık arasında nasıl bir ilişki oldu-
ğunun bilinmesi önemlidir, zira küresel ölçekte bir
ısınmadan söz ediyorsak, belki de şiddetin daha da
Alkol artış göstereceği yıllara tanık olabiliriz (Baron ve
Bilindiği üzere, alkollü içkiler saldırganlık da da- Byrne, 2000).
hil olmak üzere toplum tarafından onaylanmayan Fiziksel çevrenin sıcaklığı kadar kalabalık ve
davranışlar üzerindeki ketlemeleri gevşetmektedir. hava kirliliği gibi diğer durumsal etmenler de sal-
Rastgele gözlemler bile alkol tüketimi ile saldırgan- dırganlığın ortaya çıkışını etkilemektedir. Hem
lık arasında bir ilişki olduğunu düşündürtmekte- insanlarda hem de hayvanlarda kalabalığın saldır-
dir. Bar, gece kulübü veya gazino gibi alkollü içki- gan davranışı arttırdığı bulunmuştur. Genel olarak
lerin tüketildiği eğlence yerlerinde kavgaların bolca hava kirliliğinin de saldırganlıkta artışa yol açtığı
çıkması bir tesadüf değildir. Bu sıradan gözlemlerle bildirilmektedir (Feldman, 1998).
edindiğimiz izlenim, istatistiksel veriler tarafından
doğrulanmaktadır. Cinayet, saldırı ve diğer suçlar-
dan dolayı tutuklanan kişilerin % 75’inin yakalan- Kişisel Belirleyiciler: Kişilik ve
dıklarında alkollü olduğu bildirilmektedir. Diğer Cinsiyet Farklılıkları
yandan deneysel çalışmalar da, alkol alan kişilerin
almayanlara göre, tahriklere, şiddet içeren davra-
Kişilik
nışlarla karşılık verdikleri görülmüştür (Aronson,
Wilson ve Akert, 1999). İnsanlar, bazı kişilerin diğerlerinden daha sal-
dırgan olduğunu, bunun da “saldırgan kişilik”ten
Alkol alan kişilerde saldırganlığın otomatik ola-
kaynaklandığını düşünme eğilimindedirler. Saldır-
rak arttığını söylemek pek mümkün değildir; aynı
ganlıkla ilişkili olduğu varsayılan kişilik özellikle-
şekilde bütün alkol alan kişiler kavga çıkarmak için
rinden birisi sosyal onay ihtiyacıdır. Diğerlerinin
fırsat da kollamazlar. Daha ziyade çalışmalar, alko-
onayını isteyen bireylerin reddedilme (itilme) kor-
lün ketlemeyi gevşetici bir etkisi olduğunu, sosyal
kusu nedeniyle saldırgan davranışlardan kaçınacak-
ketlemeleri azaltarak, davranışlarımız konusunda-
ları tahmin edilmektedir (Bilgin, 2000).
ki özeni de azaltmamıza yol açtığını göstermek-
158
Sosyal Psikoloji I
159
Saldırganlık
160
Sosyal Psikoloji I
Saldırgan Olmayan Davranışların karşısında nasıl bir tavır alacağımızı, insanlara ricada
Model Alınması bulunurken nelere dikkat edeceğimizi, insanlar bize
Sosyal öğrenme kuramı, daha önce belirtildiği bir ricada bulununca, eğer yapamayacağımız bir şey-
üzere, saldırgan modelleri gözlemenin, saldırgan se, onları kızdırmadan nasıl “hayır” diyeceğimizi bile-
davranışa yol açacağını ileri sürmektedir. Peki aynı miyoruz. Dolayısıyla, insanlara, diğer insanlarla nasıl
öğrenme ilkesi gereğince, saldırgan olmayan mo- iletişimde bulunacakları ve nasıl iyi ilişkiler kurabile-
delleri gözlemek, saldırganlığı azaltmaya hizmet cekleri konusunda birtakım sosyal beceriler kazandı-
edebilir mi? Diğer bir deyişle, tahrik edilen biri, rılırsa, kişiler arası ilişkilerde saldırgan davranışların
tahrike saldırganlık yerine daha kontrollü, mantıklı azalması beklenebilir (Baron ve Byrne, 2000).
ve hoş bir tepki verdiğinde, bunun, izleyiciler üze- Her şeyden önce, yaşamı engellenme, kızgınlık,
rinde ne tür bir etkisi olur? Bu sorulara, çocuklarla öfke, hayal kırıklığı vb. olumsuz duyguları hissetme-
yapılan laboratuvar deneylerinde yanıt aranmıştır. den sürdürmemizin olanaksız olduğu kabul edilmeli-
Araştırma sonuçları, saldırgan olmayan modelleri dir. Bazı koşullar altında bu olumsuz duyguları yaşa-
izleyen çocukların daha sonraki saldırgan davranış- manın yanlış olan hiçbir yanı yoktur; insan olmanın
larında bir azalma olduğunu göstermiştir (Aron- bir parçasıdır bu duygular. Esas probleme yol açan
son, Wilson ve Akert, 1999; Feldman 1998). şey, bu duyguların saldırgan bir tarzda ifade edilme-
Bu araştırma sonuçları, saldırganlığı azaltabile- sidir. Hiçbirimiz öfkemizi ya da kızgınlığımızı saldır-
ceğimize dair umutlarımızı arttırıyorsa da, ne yazık gan olmayan bir tarzda nasıl ifade edeceğimizi bilerek
ki, gerçek yaşamda saldırgan olmayan modellerden doğmuyoruz; ama bu bilgiyi sonradan kazanabiliriz.
ziyade saldırgan modellerle daha sık karşılaşmakta- Temel iletişim becerilerini ve problem çözme beceri-
yız. Üstelik, saldırgan modellerin davranışları daha lerini öğreten programlar mevcuttur ve bu programlar
dikkat çekici olarak algılanmakta, saldırgan olma- hem çocuklara hem de yetişkinlere bu becerileri hızlı
yan modellerin davranışları ise daha pasif ve sönük bir biçimde kazandırabilmektedir (Aronson, Wilson
kalmaktadır (Feldman, 1998). ve Akert, 1999; Baron ve Byrne, 2000).
161
Saldırganlık
Yaşamla İlişkilendir
162
Sosyal Psikoloji I
1 Saldırganlığı tanımlamak
Çeşitli saldırganlık tiplerini ayırt etmeden önce, günlük yaşamda çok sık aynı anlamda kullandığımız
saldırganlık ve şiddeti birbirinden ayırmak gereklidir. “Şiddet, kasti olarak yapılan ciddi fiziksel incitme
eylemleridir”. O halde şiddet, psikolojik değil, sadece fizikseldir. Saldırganlık ise aktif, fiziksel bir şiddet
olabileceği gibi pasif, sözel ya da başka bir biçimde de ortaya çıkabilir.
Saldırganlıkla ilgili ilk ayrım, araçsal saldırganlık ve düşmanca saldırganlıktır. Araçsal saldırganlık, değerli
bir hedefe ulaşmayı sağlamak üzere zarar verme ya da incitme eylemidir. Araçsal saldırganlığın tam tersi-
ne, düşmanca saldırganlıkta, amacın kendisi karşıdakine zarar verme ya da onu incitmedir.
Saldırganlıkla ilgili diğer önemli bir ayrım, saldırgan davranışları toplumsal normlara uygunluğu açısın-
dan değerlendirmektir. Toplum tarafından normlara uygun görülen ve onaylanan saldırganlık biçimine
özgeci saldırganlık adı verilmektedir. Diğer yandan, suikast, dövme, cinayet, saldırı gibi davranışlar açık-
ça toplumsal normları çiğneyen davranışlardır. Bu tarz davranışlar toplum tarafından onaylanmadığı için
antisosyal saldırganlık olarak adlandırılmaktadır. Son olarak, özgeci saldırganlık ile antisosyal saldırganlık
arasına yerleştirilen ve izin verilmiş saldırganlık olarak adlandırılan başka bir saldırganlık biçimi daha
tanımlanmaktadır. Bir kişinin kendini savunma amacıyla karşısındakinin saldırganlığına karşılık vermesi,
bir kadının kendine tecavüze yeltenen bir adama engel olmak için saldırması özgeci saldırganlık olarak
değerlendirilmeyebilir; ama toplum kurallarının sınırları dahilindedir ve çok da kötü olarak görülmez.
3 Saldırganlığın kökenlerini
açıklamak
Saldırganlığın kökenlerinin doğuştan gelen içgüdüler olduğunu iddia eden ve buna karşılık, saldırganlı-
ğın doğuştan getirilmediğini, sonradan öğrenildiğini iddia eden yaklaşımlar mevcuttur.
Psikanalizciler ve etologlar, saldırganlığı, insan doğasının kaçınılmaz bir özelliği olarak görmüşlerdir. An-
cak etologlar saldırganlığı, evrim sürecinde uyum sağlayıcı bir davranış olarak görürken, psikanalizciler
saldırganlığı yıkıcı dürtülerin temsilcisi olarak görmektedirler.
Diğer yandan sosyal öğrenme yaklaşımı, saldırganlığın diğer tüm sosyal davranışlar gibi öğrenildiğini sa-
vunmaktadır. Saldırganlık çok temel olarak iki yolla öğrenilmektedir: Direkt olarak pekiştirme ve model
alma. Direkt olarak pekiştirme, saldırgan davranış gösteren bireyin, bu davranışının pekiştirilerek tekrar
yapmasını sağlamayı ifade etmektedir. Model alma ise, bireyin saldırgan davranış gösteren ve bu davranışı
için pekiştirilen kişiyi gözlemesi ve bu davranışı taklit etmesini ifade etmektedir
163
Saldırganlık
Saldırganlığın pek çok sosyal belirleyicisi vardır, ancak bunlar içinde en önemlileri engellenme, tahrik
ve medyada şiddettir. Engellenme hissettiğimizde vereceğimiz olası tepkilerden biri saldırganlıktır. Diğer
yandan kişiler arası ilişkilerde karşılıklılık ilkesi gereğince, bizi sözel ya da fiziksel olarak tahrik eden
birine aynı düzeyde acı vermeye çalışırız. Toplumda şiddetin yaygın olarak görülme nedenlerinden biri,
görsel medyada şiddet içeren sahneleri çok sık izlememizdir.
Saldırganlığın ortaya çıkışını belirleyen pek çok durumsal etmenden ikisi sıcaklık ve alkoldür. Yüksek sı-
caklıkta insanların daha fazla saldırganlık gösterme eğiliminde oldukları bulunmuştur. Ancak bir nokta-
dan sonra sıcaklık artsa da saldırganlık artmamaktadır. Diğer yandan alkolün normal zamanlardaki dav-
ranışlarımız üzerindeki ketlemeleri gevşeterek saldırganlığa yol açabileceği düşünülmektedir. Ancak her
alkol alanın değil, sadece saldırganlık eğilimi olanların alkol aldığında saldırgan davrandığı görülmüştür.
Kişilik yapısındaki farklılılar ve cinsiyet farklıkları saldırganlığın ortaya çıkmasında belirleyici bir role sa-
hiptirler. Rekabetçi, zamanla yarışan ve kalp hastalıklarına yatkın olan A tipi kişilikten söz edilmektedir.
Bu tür kişiliğe sahip olanların daha fazla saldırganlık gösterdikleri belirtilmektedir. Cinsiyet farklılıkları
açısından bakıldığında, beklendiği üzere erkekler kadınlardan daha fazla saldırganlık göstermektedir.
Ancak, bazı durumlarda, örneğin tahrikin varlığında, kadınlar da erkekler kadar saldırgan davranış gös-
termektedirler
5 Saldırganlığı azaltma
yollarını sıralamak
Saldırganlığı azalttığı düşünülen yollardan biri, saldırganlık enerjisinin sporla uğraşma ya da spor izleme
gibi zararsız bir takım faaliyetlerle boşaltılmasıdır. Buna arınma adı verilmektedir. Ancak araştırmalar
arınma düşüncesine destek vermemektedir. Saldırganlığı azaltmada diğer bir yol cezalandırmadır. Ancak
ceza kısa vadede saldırganlığı durdursa da, uzun vadede etkili değildir. Üçüncü bir yol saldırgan olma-
yan davranışları model almadır. Bu yolun işe yaradığı, ancak bu tür modellerle günlük hayatta çok sık
karşılmadığı ifade edilmektedir. Saldırganlığı azaltmada son bir yol olarak da bireylere iletişim kurma ve
problem çözme becerilerinin kazandırılması sayılabilir
164
Sosyal Psikoloji I
neler öğrendik?
A. Kıskanç bir kadın, kocasını başka bir kadınla A. Yeniden yorumlanan engellenme-saldırganlık
uygun olmayan bir durumda yakalayınca ikisi- modeline göre, engellenme her zaman saldır-
ni de tabancayla vurması ganlığa yol açmaz.
B. Televizyonu açmak istediğinde, bozulduğunu B. Birey yaşadığı engellenme sonucu, bu engellen-
anlayan bir adam, öfkelenip televizyonu pence- menin ne kadar haksız ya da gayrimeşru oldu-
reden aşağı atması ğuna bakmaksızın saldırganlık gösterir.
C. Bir adamın, yüksek bir ücret karşılığında adam C. Engellenme, bireyde öfke, kızgınlık vb. olum-
öldürmesi suz duygulara yol açmaktadır.
D. Bir futbolcu, oyun sırasında rakip bir futbolcu- D. İnsanlar engellenme yaşamadan da saldırgan
ya sinirlenip çelme takması davranış gösterebilirler.
E. Bir kişinin üzerine kahve döken garsonu tokatlaması E. Engellenme yaşayan bireyin, çevrede saldırgan-
lığı çağrıştıran unsurlar olduğunda saldırgan
davranma olasılığı yükselir.
2 Aşağıdakilerden hangisi saldırganlığı azaltma
etkisi en az olan yoldur?
6 Sosyal öğrenme yaklaşımına göre aşağıdaki-
A. Saldırgan olmayan davranışı ödüllendirmek lerden hangisi doğrudur?
B. Şiddet içerikli filmleri izlemekten kaçınmak
A. Araçsal saldırganlık öğrenilir, düşmanca saldır-
C. İnsan ilişkilerinde nazik olmak ganlık doğuştan gelir.
D. Saldırgan davranışı cezalandırmak B. Saldırgan modelleri gözlemek, saldırgan davra-
E. Hümanist düşünceyi benimsemek nışı arttırır.
C. Saldırganlık, bireyin içinde bir buhar kazanı
3 Aşağıdakilerden hangisi arınma (katarsis) dü- gibi sürekli biriken bir enerjidir.
şüncesi ile ilgili doğru bir ifadedir? D. Saldırganlığın evrim sürecinde türlerin ayakta
kalmasında önemli bir işlevi vardır.
A. Arınma, kişinin içindeki saldırganlık enerjisi-
nin artması anlamına gelir. E. İhtiyaçlar giderilince saldırganlık sona erer.
B. Araştırma sonuçları arınma fikrini desteklememektedir.
C. Arınma kavramı sosyal öğrenme yaklaşımını sa-
7 Saldırganlıkla ilgili aşağıdaki ifadelerden
hangisi doğrudur?
vunanlar tarafından geliştirilmiştir.
D. Rekabetçi sporları izlemek kişide arınmaya yol açar. A. Fiziksel acıya neden olur.
E. Saldırganlığı öfkenin hedefine yöneltmek arın- B. Öfke ve kızgınlık duygularıyla birlikte ortaya
maya yol açar. çıkar.
C. Birisine zarar verme niyetini içerir.
D. Engellenme sonucu ortaya çıkar.
4 Aşağıdakilerden hangisi medyada izlenen şid-
detten etkilenme yollarından biri değildir? E. Maddi hasara yol açar.
165
Saldırganlık
9 Saldırganlıkta cinsiyet farklılıkları ile ilgili 10 Çocuğunu sürekli ihmal ederek, onun sevgi-
olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? siz büyümesine neden olan bir anne aşağıdaki sal-
dırganlık türlerinden hangisini göstermektedir?
neler öğrendik?
166
Sosyal Psikoloji I
1. C Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlık Nedir?” ko- 6. B Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Kökenle-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. ri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
3. B Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığı Azaltma” 8. C Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Kökenle-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. ri” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Sosyal, Yanıtınız yanlış ise “Saldırganlığın Sosyal,
4. C 9. A
Durumsal ve Kişisel Belirleyicileri” konusu- Durumsal ve Kişisel Belirleyicileri” konusu-
nu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.
167
Saldırganlık
Psikolojide kişilik değişmez ve istikrarlı bir psikolojik yapı olarak görülür. Eğer
saldırganlık bir kişilik özelliği olarak görülürse, bu, bu tür insanların her or-
tamda saldırganlık gösterme eğilimi olduğu anlamına gelir. Saldırgan kişilik
yapısına sahip olan kişi toplumda bir polis, bir öğretmen ya da diyelim ki bir
doktor ya da hemşire olarak görev yapıyorsa, saldırganlık eğilimlerini meslek-
lerine de yansıtmaları beklenebilir. Her meslekte u eğilimin ortaya çıkaracağı
Sıra Sizde 3 sonuçlar farklı olabilir. Saldırgan eğilimleri olan bir öğretmen öğrencilerinin
özgüvenlerini zedeleyebilir ve saldırganlığın problem çözme yöntemi olduğu
konusunda bir model teşkil edebilir. Diğer yandan elinde güç kullanma yetkisi
olan bir poliste saldırganlık eğilimi varsa bu gücü kötüye kullanabilir. Diğer
yandan bir doktor ya da hemşire hastasına saldırganca bir tutum gösterirse bu
hastanın ruh sağlığını tehdit edebilir. Her durumda, saldırgan kişilik eğilimle-
rinin mesleklere yansımasının ciddi sonuçları mevcuttur.
168
Sosyal Psikoloji I
Kaynakça
Aronson, E., Wilson, T. D. & Akert, R. M. (1999). Krahè, B. (1996). Aggression and Violence in Society.
Social Psychology. Longman, New York. In G. R. Semin & K. Fiedler, (Eds.), Applied Social
Psychology. Sage Publications, London.
Baron, R. A. & Byrne, D. (2000). Social Psychology.
Allyn and Bacon, London. Mummendey, A. (1996). Aggressive Behavior. In M.
Hewstone, W. Stroebe &G. F. Stephenson (Eds.),
Bilgin, N. (2000). Sosyal Psikolojiye Giriş. Ege
Introduction to Social Psychology. Blackwell,
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları: 48, İzmir.
Oxford.
Brewer, M. B. & Crano, W. D. (1994). Social Psychology.
Taylor, S. E., Peplau, L. A. & Sears, D. O. (2000). Social
West Publishing Company, New York.
Psychology. Prentice Hall, New Jersey.
Feldman, R. S. (1998). Social Psychology. Prentice Hall,
New Jersey.
Hogg, M. A. & Vaughan, G. M. (1995). Social
Psychology: An Introduction. Prentice Hall/
Harvester Wheatsheaf, London.
169