You are on page 1of 2

1-Orta Asya bölgesinin jeopolitik önemini, Türk Dünyası için önemini anlatınız

Orta Asya bölgesi, Türkiye açısından, enerji, siyasi ve ekonomik alanlarda jeostratejik öneme
sahiptir. Hazar Havzası, önemli enerji kaynaklarına sahiptir. Şu anda tek başına 33 yıl
boyunca Asya ülkelerinin enerji ihtiyacını karşılayabilecek rezervleri bulunmaktadır.
Bölgenin enerji kaynakları nedeniyle, Türkiye, Avrupa Birliği’nin dördüncü enerji sağlayıcısı
olabilecektir. Siyasi açıdan, Orta Asya bölgesi, Türkiye’nin dünya siyasetinde etkin konuma
gelmesinde yardımcı olabilecek potansiyele sahiptir. Özellikle Türk Zirveleri’nin
kurumsallaşması, Türk devletlerinin birlikte hareket etmelerine, uluslararası ve bölgesel
sorunlara ortaklaşa müdahale etmelerine imkân sağlayacaktır. Ekonomik açıdan, bölgenin
potansiyeli, ihracat seviyesinin artırılması açısından oldukça önemlidir. Bölgenin nüfusu,
yaklaşık 200 milyondur. Aynı zamanda Orta Asya bölgesi, Türk firmaları için, Güney ve
Güneydoğu Asya ülkelerine yatırım yapmaları için aracı bölge olabilecek potansiyele
sahiptir. Son dönemde, Orta Asya coğrafyası, uluslararası sistemi yönlendirecek çok önemli
bir jeopolitik alan olarak görülmektedir. Hatta, Orta Asya, Avrasya jeopolitiğinin
merkezindedir ve bu jeopolitiğin de merkez ülkesi Türkiye’dir. Türkiye, liderlik iddiasında
değildir. Ancak bölgesel bütünleşme gayretlerine destek vermektedir. Bu dönemde, Türkiye,
ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine öncelik verdi. Türk Zirveleri’nin
kurumsallaşması için yoğun çaba harcadı. TİKA’nın bölgeye yönelik yatırımlarını
sürdürmesine destek verdi. Ayrıca Türkiye, bölgesel sorunlarda arabuluculuk rolü üstlendi.
Siyasi ilişkilerin canlandırılması için yoğun karşılıklı siyasi temaslar hâlâ sürdürülmektedir.

2-Türk işbirliğinin geliştirilmesi bağlamında günümüz Türk Dünyası ve sorunları ile


ilgili bilgi veriniz

Orta Asya’da bağımsızlığını ilan beş devlet Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,


Türkmenistan ve Tacikistan’dır. Orta Asya Cumhuriyetlerinin işbirliğinin en temel unsurunu
"ortak kültür" oluşturmaktadır. Ortak kültürel faaliyetler diğer işbirliği alanlarının
geliştirilmesi açısından uygun ortamın oluşturulması için en elverişli zemin olarak
görülmektedir.Bir diğer önemli unsur “kurumsallaşma” konusudur. Türk Konseyinin de
üstesinden gelmeye çalıştığı en önemli problem Türk Dünyası ülkeleri arasındaki ilişkilerin
kurumsallaşmasının sağlanamamasıdır. Türk Keneşi olarak adlandırılan Türk Dili Konuşan
Ülkeler İşbirliği Konseyi, bu anlayışın bir ürünü olarak Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan’ın devlet ve(ya) hükümet başkanları nezdinde itibar
görerek kurulmuş bir uluslararası örgüttür. Günümüzde bilim ve kültür alanlarındaki
işbirliğini öne çıkaran devletler bu tecrübeden hareketle ilerleyen dönemlerde askeri ve
politik işbirlikleri ve dahası entegrasyon denemeleri yapma imkanına sahip olabilirler.
Kazakistan ise bu söz konusu bu işbirliği süreçlerine katkı sunan ve kimliğini etnik ve dilsel
parametreler üzerinden şekillendiren bir aktör olmasıyla beraber teritoryal özelikleri,
demografik yapısı, doğal kaynakları ve bölge jeopolitiğindeki konumu nedeniyle önem arz
eden bir devlettir. Ülkenin bu noktada siyasal tercihlerini devam ettirmesi Türk Dünyası’nın
işbirliği için oldukça önemlidir. Tüm bu değerlendirmelerin ötesinde Türk Konseyi’nin en
önemli eksikliği Özbekistan’dır. Her dönemde açıkça ve ısrarla davet edilmesine rağmen
Özbekistan, Türkiye ile ilişkilerde yaşanan soğukluğun etkisi ile Konsey'e ilgi
göstermemektedir.

3-Kazakistan’ın gelişme özellikleri ve ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in


Türk entegrasyonu sürecindeki yeri ve rolünü anlatınız

Türk Dünyası’nda işbirliği modeli denemesi olarak ortaya çıkan Türk Keneşi’nde
Kazakistan’ın etkin ve aktif olarak yer almaya çalışması hem ülkenin kimlik ve çıkar algısı
hem de temel dış politika anlayışı ile paralellik arz etmektedir. 16 Aralık 1991 tarihinde
bağımsızlığını kazanan Kazakistan, bu süreçte Kazak etnisitesinin kurucu unsur olarak yer
aldığı ulus-devleti inşa etmeye çalışırken en büyük sorun olarak karşısına demografik yapısı
çıkmaktaydı. Ekonomik durumu, demografik yapısı ve beşeri kapasitesi ile beraber bölgesel
ve uluslararası konjonktürü göz önüne alan Kazak karar alıcılar (başta Nursultan Nazarbayev)
devletin çok yönlü ve işbirliğine açık bir dış politikasının olması tercihinde bulunmuşlardır.
Bu bağlamda “vizyoner bir devlet” anlayışı ile hareket eden Kazakistan ve onun devlet
başkanı Nazarbayev, bölgede barış, istikrar ve refahının tesisi noktasında karşılıklı işbirliği ve
dayanışmayı esas almaktadır. Bu kapsamda tarihsel, coğrafi ve kültürel – inanç boyutunda
ortak bir geçmişe sahip olunan ülkelerle rekabetten ziyade işbirliğine dayalı ilişkilere ve hatta
entegrasyon girişimlerine öncelik veren Kazakistan proaktif bir dış politika izlemektedir. Söz
konusu proaktif dış politika anlayışı ve ortak değerler, Kazakistan’ı Türk Dünyası jeopolitiği
bağlamında daha etkin ve aktif bir aktör olma bağlamında tetiklemektedir. Kazakistan ise bu
söz konusu bu işbirliği süreçlerine katkı sunan ve kimliğini etnik ve dilsel parametreler
üzerinden şekillendiren bir aktör olmasıyla beraber teritoryal özelikleri, demografik yapısı,
doğal kaynakları ve bölge jeopolitiğindeki konumu nedeniyle önem arz eden bir devlettir.

You might also like