Professional Documents
Culture Documents
TÜRK TARİHİNDE
DİN VE İNANÇ
Editör:
Dr. Hakan DOĞAN
I
Bu kitabın tüm hakları yazarına ve yayıncısına aittir.
Başlangıcından Günümüze
TÜRK TARİHİNDE
DİN VE İNANÇ
Editör:
Dr. Hakan DOĞAN
ISBN: 978-625-8365-81-8
Grafik-Tasarım
Biçer YILDIRIM
BERİKAN YAYINEVİ
Kültür Mahallesi, Kızılırmak Cad. No: 61/6
Çankaya-Kızılay/ANKARA
Tel: (0312) 232 62 18-19)
II
ÖNSÖZ
III
ne özgü olan popüler kültür temsilcisi “şaman-derviş” tipini analiz etmeye
çalışmıştır. Bir terim olarak ilk defa bu çalışmada ele alınan tipin belirlene-
bilmesi, Türk tarihinde İslamlaşma sürecinin Türkistan’dan Anadolu’ya olan
yolculuğunun serencamını ortaya koyması açısından da büyük bir önem
taşımaktadır.
Kayhan Atik, Müslüman- Türk toplumunda tarihî olayların bir sonucu
olarak XIII. yüzyıl başlarında Anadolu’da kurulan ve XIX. yüzyılın ikinci
yarısına kadar Türk halkının ekonomik, sosyal, ahlakî ve siyasî düzenine
yön vermiş bir kurum olan Ahilik teşkilatına mensup tekke ve zaviyelerin
işlevini detaylı bir şekilde analiz etmiştir. Çalışmada, özellikle din ve ahlak
konusuna dair yapılan tespitler dikkate değerdir.
Dilara Dikmen, Büyük Selçuklu Devleti’nin Abbasîlerle olan ilişkile-
rinde hilafet makamı ve İslam koruyuculuğu meselesini konu edindiği ça-
lışmasında, iki taraf arasındaki ilişkileri Tuğrul Bey ve sonraki sultanların
dönemlerinde olmak üzere ayrı ayrı ele almıştır. İlk olarak, Selçuklu Devleti
öncesi bölgedeki genel dinî ve siyasî durum ile Türk-Arap ilişkilerine yer
vermiş, daha sonra kuruluş dönemi Selçuklu-Abbasi ilişkilerini hem siyasî
hem de toplumsal açıdan değerlendirmiştir.
Ahmet Özmen, XIII. yüzyılda Türkiye Selçukluları devrinin önde gelen
âlim, mutasavvıf ve şairlerinden ve Mevlana Celâleddin Rumî’nin de oğlu
olan Sultan Veled’in dinî ve tasavvufî manzumelerin yoğun olarak işlendiği
divanının muhtevasını incelediği çalışmasında, “Ramazan” ve “Oruç” konu-
larını örneklerle tahlil etmiştir. Bu örneklerden hareketle, Ramazan’ın rah-
met ve mağfiret ayı olması, Kur’an’ın bu ayda indirilmesi, Kadir gecesinin
Ramazan ayı içerisinde gizli olması, bayram günü oruç tutmanın yasaklı
olması gibi itikadî hususların deforme olmadan günümüze kadar varlığını
devam ettirdiğini ortaya koymaya çalışmıştır.
Bilgesu Coşar, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra mensup
oldukları tarikatlerden birisi olan Bektaşiliği konu edindiği çalışmasında, bu
tarikatın Anadolu coğrafyasındaki kuruluş sürecini, Türkler arasında
yayılmasını, faaliyetlerini ve Anadolu’nun siyasî-kültürel gelişimine olan
etkisini detaylı bir şekilde ele almıştır. Bu bağlamda Bektaşilik tarikatının
Anadolu’da İslamiyet’in Türkler arasında yayılmasındaki rolünü ortaya
koymaya çalışmıştır.
Fatma Açıkgöz, Osmanlı saray düğünlerinde tertip olunan şenliklerde
padişaha ve şehzadelere hediye sunulması geleneği temelinde ele aldığı
çalışmasında, 1720 yılında III. Ahmet’in oğulları Süleyman, Mahmut, Musta-
fa (III. Mustafa) ve Bayezid’in sünnet düğünleri için düzenlenen ve Osmanlı-
IV
nın son büyük sünnet şenliği olma özelliğini taşıyan bu şenlikte padişaha
sunulan birbirinden değerli hediyeler içerisinde yer alan dinî içerikli kitap-
lara dikkat çekmiştir. Söz konusu düğünde hediye edilen kitapların adı, ya-
zarı, türü, özelliği ve kimin sunduğu da ayrıntılı bir şekilde okuyucuya akta-
rılmıştır.
Mehmet Doğan, Osmanlı şehirciliğinin doğup gelişmesinde ve top-
lumda çok sıkı ilişkiler kurulmasında önemli bir fonksiyonu olan vakıfların
hayırseverlik yönünü, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki önemli şehirlerin-
den birisi olan Dimetoka’daki tespit ettiği 10 adet vakıf çerçevesinde değer-
lendirmektedir. Çalışmada ayrıca bir taraftan vakıfların şehir tarihi araştır-
malarındaki önemine dikkat çekilirken, diğer taraftan da Dimetoka örne-
ğinde Balkanlar coğrafyasındaki şehirlerde Osmanlı kültür ve medeniyetine
ait izler de ortaya konulmaktadır.
Sibel Kavaklı ve Veli İlker Dağsever, Osmanlı Devleti döneminde Ana-
dolu şehirlerinin büyümesi ve gelişmesinde din ve inanç gereği ortaya çıkan
vakıfları tema edindikleri ortak çalışmalarında, vakıfların kurucuları ara-
sında erkekler kadar kadınların da din ve inanç gereği yer aldıklarını ortaya
koymaya çalışmışlardır. Bu bağlamda, arşiv kaynaklarından tahrir defterle-
rindeki verilerden hareketle Kastamonu’da 15. yüzyılın sonları ve 16. yüz-
yılda vakıf kuran kadınlar incelenerek bu alandaki katkıları ve sundukları
hizmetler değerlendirilmiştir.
Cem Karakılıç ve Mustafa Müjdeci, halk kültürünün önemli parçala-
rından birisi olarak görülen batıl inanç ve bununla ilgili bir kısım uygulama-
ları konu edindikleri ortak çalışmalarında, bu ritüel ve itikatların her top-
lumda olduğu gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk toplumunda da görül-
düğünü il il ve sancak sancak örneklerle okuyucuya aktarmaya çalışmışlar-
dır. Bu ritüel ve inanışlara dair bilgiler, 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Mec-
lisi’nin açılmasından sonra kurulan İcra Vekilleri Heyeti içinde yer alan Sıh-
hiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâlet’ne bağlı illerin sıhhiye müdürleri tara-
fından hazırlanan raporlardan oluşturulan “Türkiye’nin Sıhhi İctimai Coğ-
rafyası” adlı kitaptan alınmış ve Anadolu’daki 21 vilayet ve sancaktaki batıl
inançlara yer verilmiştir.
Osman Köse, Türk kültürünün önemli parçalarından birisi olan Yörük
kültürünü konu edindiği çalışmasında, Yörük nüfusunun yoğun olduğu yer-
lerden biri olan Muğla’nın Fethiye ilçesinde Yörük kültüründe dinî hayat ve
devam ettirilen eski Türk inançlarının izleri üzerine bir değerlendirme
yapmıştır. Çalışmada, Yörüklerin gündelik yaşantısından örnekler verilerek
Yörük kültüründe eski Türk inanç ve uygulamalarının İslamiyet’in kabulün-
V
den sonra da kendine has bir üslupla devam ettiği, birçok değişimle birlikte
bu inanç ve uygulamaların her alanda yaşadığı, böylece bu kültürün günü-
müze kadar kesintisiz bir şekilde ulaştığına dikkat çekilmiştir.
Tarihî süreç içerisinde ana teması “Türklerde Din ve İnanç” olan bu
eserin ortaya çıkmasına, akademik tecrübeleri, değerli görüşleri ve yazdık-
ları makalelerle önemli katkılar sağlayan hocalarımıza ve araştırmacılarımı-
zın her birine şükran borçluyuz. Ayrıca eserimizin yayınlanmasında ve oku-
yucularımıza ulaştırılmasındaki katkılarından dolayı Berikan Yayınevi’ne,
değerli yöneticilerine ve çalışanlarına da ayrı ayrı teşekkür eder, çalışmamı-
zın bu alanda yapılacak olan araştırmalara katkı sağlamasını temenni ede-
rim.
VI
İÇİNDEKİLER
VII
- OSMANLI DEVLETİ’NDE HAYIRSEVERLİK KURUMU OLARAK
VAKIFLAR: DİMETOKA ÖRNEĞİ
Mehmet DOĞAN ........................................................................................................135
VIII
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
Ahmet DEMİR
ÖZET
Din, sosyal varlık olan insanların tarih boyunca hiçbir zaman vazge-
çemeyecekleri en önemli değerlerden birisidir. Geçmişte toplumlar, her-
hangi bir şekilde de olsa bir güce inanmanın kendilerini boşlukta kalmaktan
kurtaracağına inanmış olmalılar ki, bugün halk arasında hala canlılığını ko-
ruyan ve geçerliliğini devam ettiren “dinsiz yaşanmayacağı” düsturu günü-
müze kadar gelebilmiştir. Bazı toplumlar ilahî dinlere bağlanmışlar, bazıları
daha somut varlıklara inanmayı tercih etmişlerdir.
Türkler ise İslam dinini kabul etmeye başladıkları IX. yüzyıla kadar
tam bir tevhid inancını yansıtmayan yer ve gök kutsallarını kuşatan bir
inanca sahip olmuşlardır. Bu inanca daha sonraki zamanlarda Gök Tengri
denilecektir. Şamanlık ise Türklerin İslam öncesi dönemdeki en önemli
inançlarından birisi olmuştur.
Toplumların inançları veya dinleri ne olursa olsun bütün inanç sis-
temlerinde insanları en büyük güç olarak inanılan değer/değerlere ulaştır-
mak maksadıyla din adamları mevcut olagelmiştir. Şamanlık’taki din adamı
da “şaman” olarak bilinen ve miladî VI. yüzyıldan önce hiçbir kaynakta is-
mine rastlanmayan, bu dönemden itibaren adına kam denilen kişidir. Aslın-
da şunu da belirtmek gerekir ki, VI. yüzyıldan önce Türklerin inancının Şa-
manlık olduğuna dair hiçbir işaret bulunmamaktadır. Bu kanaate Çin kay-
naklarının sonraki devirlerde vermiş olduğu bilgiler neticesinde varılmak-
tadır. Zaten İslam öncesi Türk tarihi en iyi şekilde Çin kaynaklarından öğre-
nilebilmektedir.
Türkler arasında yoğun bir şekilde X. yüzyıldan itibaren İslam dininin
kabul edilmesiyle birlikte Şamanlar da eski kimliklerini büyük ölçüde muha-
Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.
ademir38@gmail.com
29
AHMET DEMİR
fazaya gayret etmişler, İslam kisvesi altında derviş şekline bürünüp bu sa-
yede göçebe Türkmen kitleleri arasına girerek eski âdet ve inançlarını ya-
şatmışlardır. Buna dair Türk tarihinde Türkistan’dan Anadolu’ya hatta Ru-
meli’ye kadar birçok misal bulunmaktadır. Bu yazı yukarıda bahsedilen sü-
recin bir ürünü olarak ortaya çıkan ve Türk tarihine özgü olan popüler kül-
tür temsilcisi “şaman-derviş” tipini konu edinmektedir. Bir terim olarak ilk
defa burada ele alınacak tipin belirlenebilmesi Türk tarihinde İslamlaşma
sürecinin Türkistan’dan Anadolu’ya olan yolculuğunun serencamını ortaya
koymak açısından önem taşımaktadır.
Şamanların Özellikleri
Yazının ana kahramanı olan Şamanların özelliklerinden önce Şaman-
lığın kavram ve bazı esaslarından bahsetmek yerinde olacaktır. Şaman ke-
limesi, aslında Tunguzca olup Türk kavimleri şamanlara genellikle kam de-
mekteydi.92 Kam ise en erken M. VI. yüzyılda Çin kaynaklarında geçmekte-
dir. Eski Türklerde büyücüyü ifade etmek için kullanılan bu kelimeyi
Kaşgarlı Mahmud da kam şeklinde zikretmektedir.93 Şaman kelimesinin
geçmişi çok daha yenidir. Bu kullanım, Isbrand adındaki elçinin XVII. yüzyıl
sonlarında Çin’deki elçiliği sonrasında Avrupa’da öğrenilmiştir.94 Türkçede
en yaygın kullanımı kam adıyladır. Moğollar, Buryatlar ve Kalmuklar erkek
şamanlara “bö, böğe”, Yakutlar “oyun”, Çuvaşlar “yum”, Kırgız-Kazaklar
“bakşı-bahşı” demişlerdir.95
Kamlar, Şamanistlerin inançlarına göre tanrılarla insanlar arasında
aracılık yapma gücü ve kudretine sahip olan ve yine tanrılar tarafından se-
çilmiş olan kişilerdir. Dolayısıyla şamanistler, kamların kudretinin ilahî ol-
duğuna inanırlar. Kamlar, tanrılarca tayin edildiklerine, ruhların kendileri-
nin hizmetinde bulunduklarına inanan, hayali geniş, mistik ve yaratılış iti-
bariyle zeki insanlardır. Onlar, tabiattaki sırlara da vâkıftırlar.96 Kamlar er-
92 Orhan Hançerlioğlu, Dünya İnançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000,s. 477.
93 Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lûgat-it-Türk Tercümesi-I, Çeviren: Besim Atalay, TTK, Ankara,
1985, s. 236 ve 283; Kaşgarlı Mahmud, a.g.e.,C. III, s. 157. Ayrıca bkz. M. Fuad Köprülü,
“İslam Sûfî Tarikatlerine Türk-Moğol Şamanlığının Tesiri”, Çev. Yaşar Altan, AÜİFD, S.
XVIII, Ankara, 1970, s. 142.
94 Jean Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Çev. Aykut Kazancıgil, İstanbul, 1994, s.
51; Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm (Materyaller ve Araştırmalar), Ankara,
1986, s. 74.
95 Sadettin Buluç, “Şaman”, İslam Ansiklopedisi, C. XI, MEB, İstanbul, 1993, s. 311.
96 Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul, 1976, s. 54-55.
30
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
31
AHMET DEMİR
32
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
105 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi-I (Kaynakları ve Açık-
lamalarıyla Destanlar), TTK, Ankara, 1993; Aynı yazar, Türk Mitolojisi-II (Kaynakları ve
Açıklamalarıyla Destanlar), TTK, Ankara, 1995. Özellikle eserin II. Cildi s. 13-108 arası;
Emel Esin, a.g.m., s. 11-12.
106 Emel Esin’e göre bu din astrolojik tarafları ile temayüz etmiştir. Bkz. Emel Esin,
İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslam’a Giriş, İÜEF Yayınları, Türk Kültürü El-
Kitabı II, C. 1/b’den ayrı basım, İstanbul, 1978, s. 124-125.
107 Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, s. 9-10.
108 Özkan İzgi, Uygurların Siyasi ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına Göre), Ankara, 1987,
s. 17.
33
AHMET DEMİR
109 Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993, s. 11.
110 Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi, s. 187.
34
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
111 Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı: Alevîliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslâm-
Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergay Yayınları, İstanbul, 2014, s. 63.
112 Ahmet Yaşar Ocak, a.g.e., s. 78-79. Yazar, adı geçen eserinde özellikle Anadolu’da XIII.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren faal rol oynayan bu grupların sosyal ve kültürel taban-
larını da açıklamaktadır.
113 Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, s. 191-192.
35
AHMET DEMİR
için mücadele etmiştir. Büyük şaman rahibi ile Cengiz Han’ın siyasî iktidarı
arasında da büyük bir mücadele yaşanmıştır. Zaten Cengiz Han, hayatında
önemli bir rol oynayacak şaman ailesine sıkı bir şekilde bağlı bulunuyordu.
Onun oğlu Mönglik ve Teb-Tenggeri adı ile ün salacak olan torunu Köküçü
de şaman rahibi idiler.114
Cengiz Han gibi büyük bir siyasî güç, halk arasında faaliyet göster-
mekte olan şaman rahiplerinin tesirinde kalıyordu. Bu şamanın, birçok Türk
dervişinin de alışılagelmiş güçleri arasındaki bazı özellikleri kayda değerdir.
Reşideddin, Teb-Tenggeri hakkında, “bilinmeyen hususlar ve ileride gerçekle-
şecek olaylarla ilgili olarak bilgi verdiği ve Allah benimle konuşuyor ve beni
göğe kadar götürüyor; beyaz bir atın üstüne binerek göğe ulaşmak istiyor;
kışın en şiddetli bir döneminde bu ülkenin en soğuk bölgesi olan Onon ve
Kerülen bölgesinde donmuş bir nehrin üzerine oturma alışkanlığı vardı ve
bedeninin sıcaklığı ile buzu eritiyordu” demekle henüz İslam dairesine gir-
memiş olan Moğol çevrelerinde şamanların etkinliklerini ve psikolojilerini
yansıtmaktadır.115 Burada görülmektedir ki, sonradan Türk dervişlerinde
de göze çarpacak olan soğuğa karşı duyarsızlık, göğe yükselmek ve Allah’la
konuşmak gibi unsurlar, şamanların en önemli özellikleri arasında yer al-
maktadır. Türk tarihinde de buna benzer örneklerle karşımıza çıkan şaman-
derviş tipleri eski inançlarını kaybetmeden muhafaza etmektedir. Bunların
aynı zamanda siyasî desteği de yanlarında bulundurmaları halk arasında
saygınlıklarını ve nüfuzlarını artırmaktadır.
Baba İlyas Horasanî: Türk tarihindeki şaman-derviş tipinin Anado-
lu’daki en güzel örneği Baba İlyas’tır. XIII. yüzyıl Selçuklu Anadolu’sunun
dinî-içtimaî yapısı açısından oldukça önemli bir şahsiyettir.116 O, Moğol isti-
lası sırasında Anadolu’ya göç eden ve Türkmen çevrelerin büyük bir alaka
göstermiş olduğu Türkmen babalarından biridir. Zaten Türkmen halkın
Anadolu’ya göçlerine paralel olarak meydana gelen derviş göçleri sonucun-
da bu babalar, onların dinî hayatının düzenleyicisi rolüyle inkâr edilemez
önemli fonksiyonlar üstlenmişlerdir.117
36
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
37
AHMET DEMİR
Hacı Bektaş Velî: XIII. yüzyılın ilk yarısı içerisinde Anadolu’ya yapılan
derviş göçleri esnasında gelen, Türk heterodoks sûfîliğinin en önemli şahsi-
yetlerindendir. Onun, Baba İlyas’ın halifelerinden olduğu, bunun yanında
bir taraftan Haydarîliğe, bir taraftan da Vefâîliğe bağlı bir derviş olduğu
kabul edilmektedir.121 Gerçekte göçebe Türkmen halk arasında faaliyet gös-
termesinden dolayı onun hangi tarikata bağlı olduğu fazla ehemmiyet taşı-
mamaktadır.
Horasan erenleri içerisinde yer alan Hacı Bektaş, hem tarihî hem de
menkabevî bir kişiliğe sahiptir. Onun bu durumu, gerçek kimliğinin tam
olarak ortaya konmasına müsaade etmemektedir. Bizzat kendisi tarafından
yazılmamış olan ve menkabelerini içeren Velâyetnâme’nin bu açıdan ince-
lenmesi tek başına yeterli olmayacaktır. Bu nedenle çağdaş diğer kaynakla-
ra da bakılması gerekmektedir.
Hacı Bektaş’ın eski şaman karakterini muhafaza eden ve İslam kisvesi
altında faaliyetler gösteren Baba İlyas’ın halifesi haline gelmesi, özellikle
göçebe ve yarı göçebe yaşayan halk arasında tutunması, onun da bu karak-
terlere sahip Türkmen babalarından olduğunu göstermeye yetecek işaret-
lerdendir. Onun menkabelerdeki niteliğini takip etmek bile bu karaktere
sahip olduğunu gösterebilir. Mesela meşhur Velâyetnâme’ye göre Hacı
Bektaş’ın şahin kıyafetine girerek uçup gitmesi, daha önce belirtildiği gibi
Şamanlık’ta mevcut olan her şamanın özel bir ruhu olan ve adına ijakil (ana-
hayvan) denen unsur, bir Türkmen dervişi olmasına rağmen hala kendisin-
de mevcut bulunmaktadır.122 Bu da göstermektedir ki Hacı Bektaş da diğer-
leri gibi İslamî kimliğinin yanında eski inançlarını muhafaza eden ve bun-
lardan bir türlü vazgeçmeyen bir şaman-derviş tipi çizmektedir. Fakat onun
yerleştiği Ürgüp’te, çevresindeki Hıristiyanları ve Moğolları Müslümanlaş-
tırmaya, tam anlamıyla Ortodoks olmayan anlayış çerçevesinde gayret et-
mesi de anlamlıdır.123
Geyikli Baba: Osmanlı Devleti'nin kuruluşu esnasında dönemin
menkıbevî tarihinin önde gelen simalarından birisi de Geyikli Baba’dır. O,
Bektaşîliğin kuruluşunda rol oynayan çağdaşı Abdal Mûsâ ile birlikte Os-
121 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996, s. 162-163.
122 Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, s. 83. Yazar bundan başka Geyikli Baba,
Hacı Doğrul ve Hekim Ata hakkında da buna benzer örnekler aktarmaktadır.
123 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar, s. 160.
38
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
124 Ahmet Yaşar Ocak, “Geyikli Baba”, DİA, C. 14, Ankara, 1996, s. 45.
125 Âşık Paşazade, Tevârih-i Âl-i Osman’dan Âşık Paşazâde Tarihi, Matbaa-i Âmire, İstanbul, H.
1333, s. 46; Mecdî Efendi, Tercüme-i Şakâyık-ı Nuʻmâniyye, İstanbul, 1269, s. 31-32.
126 Ahmet Yaşar Ocak, a.g.m., s. 45.
127 Şakâyık’ta “âhû (ceylan) süvâr olduğu” şeklinde geçmektedir. A.g.e., s. 31.
128 Âşık Paşazade, a.g.e., s. 46. Ahmet Yaşar Ocak’a göre Geyikli Baba onun lakabıdır ve bu
lakap geyiklere binip gezmesi ya da onlara binmesinden çok sırtını hayvan postuyla ör-
ten Kalenderiye dervişleri gibi geyik postuyla dolaşmasından dolayı verilmiştir. Bkz. A.
Yaşar Ocak, a.g.m., s. 46
129 Âşık Paşazade, a.g.e., s. 46-47.
130 Âşık Paşazade, a.g.e., s. 46.
131 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar, DİB Yayınları, Ankara, 1993, s. 54.
39
AHMET DEMİR
Aslında bu menkabenin tarihî bir esası vardır. H. 662 (M. 1263-1264) yılın-
da bazı Türkler onun maiyetinde Dobruca’ya geçmişler ve sonra
Karesioğulları’ndan İsa Bey zamanında tekrar buraya göçmüşlerdir.
Onun, özellikle Rumeli’nin İslamlaşması için büyük bir çaba harcayan
kahraman ve veli bir şahsiyet olduğunu kabul etmek tarihî gerçeklerle de
örtüşmektedir.132 Köprülü’nün ifadesiyle Anadolu alp gazileri’ne ait destanî
halk hikâyelerinden birinin ortaya çıkmasını ve kahramanlıklarının anlatıl-
masını sağlayacak kadar kabul görmüş birisi olduğu, destanlarda biraz ef-
sanevî anlatış hâkim olmasına rağmen gerçektir.133 Sarı Saltık’ın, büyük bir
sûfî olmakla birlikte dönemin ileri gelen şeyhlerinden Kutbeddin Haydar,
Hacı Bektaş Veli, Karaca Ahmed, Tapduk Emre, Seyyid Cemal Kalender gibi-
leriyle görüşmesi, onun bu şahıslarınkine yakın bir görüşe sahip olduğuna
dair delillerden sayılabilir. Bu bilgilere göre onun Haydarî-Kalenderî dervişi
olduğuna hükmetmek kabil görünmektedir.134 Sarı Saltık, Abdalân-ı Rum
sınıfı içerisinde yer alan, eline tahta kılıç verilen alp-gazi olarak gazalarda
bulunan kahraman bir derviş görüntüsü çizmektedir.
Barak Baba: Bu şahıs da Sarı Saltık’ın müridi olan heterodoks Türk
dervişidir. O XIII. yüzyılın sonlarında İlhanlı sarayında büyük bir şöhret
kazanmış birisi olarak135 Moğol şamanlığının sûfîliğe tesirinin güzel bir ör-
neğini teşkil etmektedir.136
Şaman-derviş tipi konusunda en güzel örneklerden birisi Barak Ba-
ba’dır. Haydarî-Kalenderî dervişi olarak137Abdalân-ı Rum sınıfında yer alan
bir alp-gazi durumunda olan Baba’nın portresi çok enteresandır. Şöyle ki;
“O, başında iki boynuzla donatılmış, keçeden yapılmış bir başlık taşıyordu.
Boynunda kına ile boyanmış aşık kemikleri, çengelli sopalar ve çıngıraklar
asılıydı. Müritleri davul ve diğer müzik aletleri çalıyorlar, çıngırakların, aşık
kemiklerinin ve sopaların sesi ile korkunç bir gürültü meydana getiriyorlardı.
132 Hakan Doğan, “Osmanlı Devleti’nin Rumeli’nin İskânında Uyguladığı Yöntem ve Strateji-
ler”, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Reşat Genç Özel Sayısı-I, C. 29, Ankara, 2009,
s. 668-669.
133 M. Fuad Köprülü, “Anadolu Selçukluları’nın Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/25, Ankara,
1943, s. 430.
134 Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sûfîliğine Bakışlar, s. 121.
135 Barak Baba, İlhanlı hükümdarı Olcaytu zamanında ün kazanmış ve H. 707’de Cilan’da feci
şekilde öldürülmüştür. Bkz. M. Fuad Köprülü, a.g.m., s. 431.
136 M. Fuad Köprülü, “Türk-Moğol Şamanlığı”, s. 148.
137 Ahmet Yaşar Ocak, a.g.e.,s. 121.
40
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
41
AHMET DEMİR
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Türkler, M. VI. yüzyıldan önce adı hiçbir kaynakta geçmeyen ve büyük
ihtimalle esasen Gök Tanrı dini içerisinde sonradan gelişme göstermiş olan
Şamanlığa bağlı kalmışlardır. Göktürk ve Uygurlar dönemlerinde diğer din
ve inanç sistemleri içerisinde kendine yer bulan bu inanç biçimi zaman içe-
risinde Türklerin İslam dinine girmeleri esnasında imtizaç imkanı bulabil-
miştir.
Şamanlık sıradan insanlara özgü bir şey değildi. Kam ya da Şaman
olacak kişinin kudretleri ilahî olup bu onlara göklerden verilmekteydi. Bu
durum aslında Eski Türklerin Gök inancının bir göstergesiydi. Onların ha-
yalleri genişti. Mistik karakter sahibiydiler. Hem zeki hem de tabiat sırlarına
da vâkıflardı. Şamanların bu temel özellikleri İslam’a geçiş dönemlerinde
devam etti; vecd, istiğrak ve cezbe haline dönüştü. Şamanlar bu süreçte faa-
liyetlerini daha çok göçebe ve yarı göçebe halk kitleleri arasında devam
ettirdi, yine bu çevrelerde kendi fonksiyonellikleriyle birlikte gelişen halk
tasavvufunun en iyi teşkilatçıları oldular. Yeni dinin inanç ve kültürel doku-
su içerisinde derviş kimliğini elde eden şamanlar özellikle XIII-XIV. yüzyıl
Anadolu’sunda birçok örnek ortaya koydular. Dış görünüş itibariyle İslam
dervişi, esasında Eski Türk şamanları şeklinde şaman-derviş tipi meydana
getirdiler.
Bahsedilen dönemde şaman-dervişlerdeki ruh hemen hemen hiç de-
ğişmeyen eski şaman karakterlerini yansıtmaktadır. Bunlar, siyasî bakım-
dan Anadolu yarımadasının geleceğinin şekillendiği dönemlerde mensup
oldukları heterodoksi içerisinde bölgenin dinî-tasavvufî gelişimine katkıda
42
İSLAMLAŞMA SÜRECİNİN ÜRÜNÜ OLARAK TÜRK POPÜLER KÜLTÜRÜNDE “ŞAMAN-DERVİŞİ” TİPİ…
KAYNAKÇA
43
AHMET DEMİR
İnan, Abdülkadir, Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İs-
tanbul, 1976.
…………………,Tarihte ve Bugün Şamanizm (Materyaller ve Araştırma-
lar), TTK, Ankara, 1986.
İzgi, Özkan, Uygurların Siyasî ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına
Göre), TKAE Yayınları, Ankara, 1987.
Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lûgat-it-Türk Tercümesi-I ve III, Çeviren:
Besim Atalay, TTK, Ankara, 1985.
Köprülü, M. Fuad, “Anadolu Selçuklularının Yerli Kaynakları”, Belleten,
VII/27, Ankara, 1943, s. 279-521.
…………….……, “İslam Sûfî Tarikatlerine Türk-Moğol Şamanlığının Tesi-
ri”, Çev. Yaşar Aktan, AÜİFD, S. XVIII, Ankara, 1970, s. 141-152.
………………….., Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, TTK, Ankara, 1991.
………………….., Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Baş-
kanlığı Yayınları, Ankara, 1993.
Mecdî Efendi, Tercüme-i Şakâyık-ı Nuʻ mâniyye, İstanbul, 1269.
Ocak, Ahmet Yaşar, Babaîler İsyanı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1980.
……………………, Babaîler İsyanı: Alevîliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Ana-
dolu’da İslâm-Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergah Yayınları, 6. Baskı,
İstanbul, 2000.
……………………., “Geyikli Baba”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklope-
disi, C. 14, Ankara, 1996, s. 45-47.
……………………, Türk Sûfîliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul,
1996.
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi-I (Kaynakları ve Açıklamalarıyla Des-
tanlar), TTK, Ankara, 1993.
………………., Türk Mitolojisi-II (Kaynakları ve Açıklamalarıyla Destan-
lar), TTK, Ankara, 1995.
Roux, Jean Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Çev. Aykut
Kazancıgil, İşaret Yayınları, İstanbul, 1994.
Turan, Osman, Selçuklular ve İslamiyet, Boğaziçi Yayınları, İstanbul,
1993.
……………., Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul
1993.
44