You are on page 1of 87

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI

TEMETTÜÂT DEFTERLERİ ÇERÇEVESİNDE


UMURFAKI KAZASI’NIN İKTİSADÎ VE SOSYAL
YAPISI

Yüksek Lisans Tezi

H. ÖMER AKYILDIZ

İstanbul, 2012
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İKTİSAT ANABİLİM DALI
İKTİSAT TARİHİ BİLİM DALI

TEMETTÜÂT DEFTERLERİ ÇERÇEVESİNDE


UMURFAKI KAZASI’NIN İKTİSADÎ VE SOSYAL
YAPISI

Yüksek Lisans Tezi

H. ÖMER AKYILDIZ

Danışman: PROF. DR. AHMET TABAKOĞLU

İstanbul, 2012
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ ......................................................................... iii

KISALTMALAR...................................................................................................... v

ÖNSÖZ ....................................................................................................................vi

ÖZET ..................................................................................................................... vii

ABSTRACT ......................................................................................................... viii

GİRİŞ ........................................................................................................................ 1

1 TEMETTÜÂT DEFTERLERİ ......................................................................... 3

1.1 OSMANLI DEVLETİ’NDE SAYIM GELENEĞİ 3

1.2 19. YY SAYIMLARI 4

1.3 TEMETTÜÂT SAYIMLARI 5

1.4 TEMETTÜÂT DEFTERLERİ’NİN MUHTEVASI 8

1.5 TEMETTÜÂT DEFTERLERİ’NİN ŞEKLÎ ÖZELLİKLERİ 11

1.6 UMURFAKI TEMETTÜÂT DEFTERLERİ’NİN ÖZELLİKLERİ 13

2 UMURFAKI KAZASI’NIN TARİHİ COĞRAFİ VE İKTİSADİ


ÖZELLİKLERİ ..................................................................................................................... 16

2.1 OSMANLI ÖNCESİ BALKANLAR’DA İLK TÜRK GÖÇLERİ 16

2.2 BALKANLAR’DA OSMANLI FETİHLERİ’NİN BAŞLAMASI VE


İSKÂN POLİTİKASI 17

2.2.1 Umurfakı’nın Bulunduğu Bölgenin Fethi 19

2.2.2 Umurfakı Kazası ile Çevresinin Coğrafi Konumu ve Yapısı 21

2.2.3 Umurfakı ve Çevresinin İktisadi Önemi 22

3 UMURFAKI KAZASI TEMETTÜÂT DEFTERLERİNİN SOSYAL


AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ..................................................................................... 24

3.1 YERLEŞİMLER VE DEMOGRAFİ 24


i
3.1.1 Dini Dağılım 28

3.1.2 Şahıs Adları 29

3.1.3 Lakaplar 31

4 UMURFAKI TEMETTÜÂT DEFTERLERİNİN İKTİSADÎ AÇIDAN


DEĞERLENDİRİLMESİ ..................................................................................................... 33

4.1 TANZİMAT DÖNEMİ’NDE MALÎ YENİLİKLER VE VERGİ


DÜZENLEMELERİ 33

4.2 VERGİLER 34

4.2.1 Umurfakı Kazası Toplam Vergi Yükünün Bileşenleri 36

4.3 GELİRLER 39

4.3.1 Hubûbât Üretimi 41

4.3.2 Hubûbat üretimi Yapılan Toprak Büyüklükleri 42

4.3.3 Üretilen Hubûbatın Çeşit ve Miktarı 44

4.3.4 Hayvancılık 46

4.3.5 Zanaat ve Hizmet 50

4.4 GELİR DAĞILIMININ LORENZ EĞRİSİ VE GİNİ KATSAYISI’NIN


KULLANIMI İLE ÖLÇÜMÜ 54

5 SONUÇ ........................................................................................................... 59

6 EKLER............................................................................................................ 61

6.1 UMURFAKI KAZASI TEMETTÜÂT DEFTERİ ÖRNEĞİ 63

6.2 TEMETTÜÂT DEFTERLERİNİN TRANSKRİPSİYON ÖRNEĞİ 69

7 Kaynakça ........................................................................................................ 72

ARŞİV KAYNAKLARI 72

ii
TABLO VE ŞEKİLLER LİSTESİ
Tablo 1 Umurfakı Kazası’nda Bulunan Köy ve Mahallelerin İsimleri (Hane ve
Dini Dağılım İtibariyle), 1844-1845 ..................................................................................... 26
Tablo 2 Umurfakı Kazası Hane Sayıları ve Nüfus Tahminleri, 1844-1845 .......... 28
Tablo 3 Umurfakı Kazası Köylerindeki Dini Dağılım, 1844-1845 ........................ 28
Tablo 4 Umurfakı Kazası’nda Kullanılan Şahıs Adları, 1844-1845 ...................... 30
Tablo 5 Umurfakı Kazası’nda Kullanılan Lakaplar, 1844-1845 ............................ 31
Tablo 6 Umurfakı Kazası’nda Vergi Bileşenleri, (Kuruş), 1844-1845 .................. 36
Tablo 7 Umurfakı Kazası’nda Vergi Bileşenleri, (Yüzde), 1844-1845 ................. 36
Tablo 8 Umurfakı Kazası Hane Başına Düşen Vergi Miktarı, (Kuruş), 1844-1845
.............................................................................................................................................. 37
Tablo 9 Umurfakı Kazası’nda Toplam Gelirde Toplam Verginin Payı, (Yüzde),
1844-1845 ............................................................................................................................. 37
Tablo 10 Umurfakı Kazası’nda Toplam Aşarın Aynî Değerleri, (Kile), 1844-1845
.............................................................................................................................................. 38
Tablo 11 Umurfakı Kazası’nda Toplanan Aşarın Nakdî Karşılıkları, (Kuruş),
1844-1845 ............................................................................................................................. 39
Tablo 12 Umurfakı Kazası’nda Toplam Gelir ve Gelir Bileşenleri, (Kuruş), 1844-
1845 ...................................................................................................................................... 40
Tablo 13 Umurfakı Kazası’nda Mezru – Gayr-i Mezru Toprak Miktarları –
Müste’cer ve Çiftçi Haneler Başına Düşen Toprak Büyüklükleri,(Dönüm), 1844-1845 ..... 42
Tablo 14 Umurfakı Kazası’nda Hanelerin Sahip Olduğu Toprakların Dilimlere
Göre Dağılımı, (Dönüm), 1844-1845 ................................................................................... 43
Tablo 15 Umurfakı Kazası’da Hanelerin Sahip Olduğu Toprakların Dilimlere Göre
Dağılımı, (Yüzde), 1844-1845 .............................................................................................. 44
Tablo 16 Umurfakı Kazası’nda Toplam Hubûbât Üretimi, (Kile), 1844-1845 ...... 45
Tablo 17 Umurfakı Kazası’nda Toplam Hubûbât Üretimi, (Kuruş), 1844-1845 ... 45
Tablo 18 Umurfakı Kazası’nda Dönüm Başı Net Hâsılat, (Kuruş), 1844-1845 .... 46
Tablo 19 Umurfakı Kazası’ndaki Hayvan Varlığı ve Hayvani Hâslat,(Kuruş),
1844-1845 ............................................................................................................................. 47
iii
Tablo 20 Umurfakı Kazası’ndaki Küçükbaş Hayvan Varlığı, 1844-1845 ............. 48
Tablo 21 Umurfakı Kazası’ndaki Büyükbaş Hayvan Varlığı, 1844-1845 ............. 49
Tablo 22 Umurfakı Kazası’nda Toplam ve Hane Başına Düşen Hayvanî Gelir,
(Kuruş),1844-1845 ................................................................................................................ 50
Tablo 23 Umurfakı Kazası’nda Hane Reislerinin Meslekleri, 1844-1845 ............. 51
Tablo 24 Umurfakı Kazası’ndaki Hane Reislerinin Gelir Guruplarına Göre
Dağılımı, (Kuruş/Yüzde), 1844-1845 ................................................................................... 52
Tablo 25 Umurfakı Kazası’nda Hane Başına Düşen Gelir ve Vergi,
(Kuruş/Yüzde), 1844-1845 ................................................................................................... 53
Tablo 26 Umurfakı Kazası’nda Vergi-yi Mahsusanın Hane Başına Düşen
Gelirdeki Payı, (Kuruş/Yüzde), 1844-1845 .......................................................................... 54

iv
KISALTMALAR
B. O. A. : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. : Cilt

Çev. : Çeviri

İ.Ü.İ.F.M : İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası

M.E.B : Milli Eğitim Bakanlığı

ML. VRD. TMT. : Maliye Nezareti Vâridat Muhasebesi Defterleri Temettüât


Defterleri

OTAM : Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi

s. : Sayfa

s.s. : Sayfa Sayısı

S. : Sayı

T.C. : Türkiye Cumhuriyeti

T.D.V: Türkiye Diyanet Vakfı

v
ÖNSÖZ
Osmanlı Devleti’nin dini, ahlâki, idarî, iktisadî, ictimaî, hukuki, edebi sahalarda
bize bıraktığı kaynaklar, geçmişten geleceğe bir devamlılık sağlanmasında büyük katkılar
sunmaktadır ve sunacaktır. Osmanlı Devleti’nin bu birikiminin aktarılabilmesi birinci elden
kaynak durumundaki arşiv belgelerinin doğru olarak okunması ve tetkik edilmesi ile
mümkün olacaktır.

Yüksek Lisans tezi olarak hazırladığımız bu çalışmamızda Başbakanlık Osmanlı


Arşivinde bulunan Umurfakı Kazası’na(bugün Bulgaristan sınırları içerisinde
bulunmaktadır.) ait temettüât defterlerini inceledik. Bizim de bu alanda küçük bir katkımız
olsun istedik.

Bu çalışmamda ilmi değeri yüksek iddialar veya bilgiler ortaya koyuyor değilim.
Bu çalışma ile daha çok ilmi ve akademik çalışmanın ne olduğu ve nasıl olması gerektiğini
öğrendim. Bundan sonra yapacağım çalışmalar için bir ön hazırlık diyebiliriz.

Bu çalışmamıza dair ilk şükranımızı tez danışmanım olan değerli hocam Prof. Dr.
Ahmet Tabakoğlu’na karşı ifade etmemiz gerekir. Tezimizde konu seçiminden bitinceye
kadarki bütün safhalarında yardımını esirgemeyen değerli dost Saim Çağrı Kocakaplan’a ve
bilgisayar hususundaki engin bilgi ve maharetiyle benim haftalarca uğraşacağım işleri
saatler seviyesine düşüren enîs-i canımız Okan Aşık’a ne kadar teşekkür etsem azdır.

İstanbul, 2012 H. Ömer AKYILDIZ

vi
ÖZET
Tanzimat döneminde, toplam vergi yükünün mükellefler arasında adil dağılımı ve
vergilerin düzenli olarak tahsil edilmesini sağlamak amacıyla, ahalinin mal varlığı ve
kazançları tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu maksatla, Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve
Rumeli’sinin büyük kısmında sayımlar yapıldı ve bu sayımlar neticesinde oluşan Temettüât
Defteri, 19. yüzyıl Osmanlı iktisadî ve sosyal tarihi için vazgeçilmez kaynaklardandır.

Bu çalışma ile Rumeli’de bir yerleşim birimi olan Umurfakı Kazası’nın sosyal ve
ekonomik yapısı, Temettüât Defterleri çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Sosyal
yapıda, mahalle yapısı, nüfus miktarı, nüfusun dini dağılımı ve şahıs ad ve lakapları
üzerinde durulmuştur. Ekonomik yapı ele alınırken, ödenen vergi çeşitleri, kaza genelinin
yıllık toplam vergi yükü, vergi yükünün dağılımı ve bileşenleri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Vergilerden sonra, Umurfakı Kazası’nın yıllık gelir hesaplamaları ve gelirin kaynaklara
göre dağılımı yapılmıştır. Ekilen toprak miktarları, üretilen ürünler, yetiştirilen hayvanlar
ve meslek çeşitlilikleri tespit edilmiştir. Son olarak da gelir-vergi ilişkisi ele alınmıştır.

vii
ABSTRACT
In the Tanzimat period, the property and income of people were tried to be
determined in order to provide fair distribution of total tax liability among tax-payers
(mükellefs), and to collect taxes regularly. With this aim, countings were made in the most
parts of Anatolian and Rumelia (Balkan) lands of the Ottoman Empire. Temettuat Defteri,
which has emerged as a result of these countings, is one of the most significant and
indispensable sources of 19th century Ottoman economic and social history.

This study has been done to evaluate the social and economic structure of Umurfakı
district, which is located in Rumelia, by using Temettuat Defterleri.In terms of social
structure, the main focus was on neighborhood (mahalle) structure, population, religious
distribution of population, and names and epithets (lakabs) of individuals. While dealing
with the economic structure, types of payable taxes, total annual tax of the town in general,
distribution of tax liability and its components were sought to be determined. After
determining the taxes, calculations of annual income of Umurfakı district and distribution
of them according to resources were done. Moreover, amount of cultivated land, products
yielded in the district, bred animals and varieties of occupations were determined. Finally,
income-tax relationship was analyzed.

viii
GİRİŞ
19. yüzyıl taşrasının genel durumunu anlama imkanı veren Temettüât Defterleri,
Osmanlı iktisadi ve sosyal tarihi araştırmaları için çok kapsamlı incelemelere imkan
verebilecek binlerce defterden müteşekkil eşsiz bir kaynak sunmaktadır. Biz de,
Osmanlıların alınlarının teri, ellerinin emeğiyle şenlendirdikleri, beş asra yakın
hakimiyetlerinde kalan ve nüfusunun çoğunluğu Türklerden oluşan Umurfakı Kazası’nı,
Temettüât Defterleri çerçevesinde araştırmamıza konu ettik.

Yapmış olduğumuz çalışmanın temel kaynağını Temettüât Defterleri serisi içinde


yer alan Umurfakı Kazası’na ait 10 defter oluşturmaktadır. Bu defterler çerçevesinde
hazırladığımız tezimiz dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde temel kaynağımız
olan Temettüât Defterleri tanıtılmıştır. İlk olarak Osmanlı sayım geleneğinden
bahsedildikten sonra, Temettüât sayımlarının sebepleri, muhtevası, uygulaması ve önemi
bu bölümde izah edilmeye çalışılmıştır.

Çalışmamızın ikinci bölümünde, bölgede Osmanlı öncesi Türk göçlerini ve bu göç


dalgalarının neticelerine kısaca değinilmiştir. Osmanlı fetihleri ve iskân politikasının
bölgede siyasi, demografik ve kültürel yapısı üzerine etkisinden bahsedildikten sonra,
Balkan coğrafyası ve Dobruca bölgesinin genel özelliklerinden hareketle Umurfakı’nın
iklim ve arazi şartlarından bahsedilmiştir. Bu bölümde son olarak, bölgenin iktisadi önemi
üzerinde durulmuştur.

Üçüncü bölümde, Umurfakı Kazası’nın sosyal durumu incelenmiştir. Kazanın


demografik ve mahalle yapısı üzerinde durulmuştur. Köylerin isimleri, barındırdıkları hane
sayıları ve nüfuslarının dini yapıları ortaya konmuştur. Tahmini olarak nüfus hesaplamaları
yapılmıştır. Kaza genelinde nüfusun dini dağılımı gösterildikten sonra, kullanılan şahıs
adları ile lakapları üzerinde durulmuştur.

Dördüncü bölümde, Umurfakı Kaza genelinin Temettüât Defterleri’nde mevcut


verilerin yardımıyla iktisadi yapısı konu edilmiştir. Tanzimat Dönemi vergi düzenlemeleri
sonrası yapıldığı için Temettüât sayımları, öncelikle bu dönemin malî alandaki
1
politikalarından ve uygulamalarından kısaca bahsedilmiştir. Akabinde, halktan toplanan
vergi türlerine değinilmiş ve kazanın toplam vergi yükü, vergi bileşenleri ve verginin
gelirde kapladığı pay incelenmiştir. Vergi sonrası da gelirler ele alınmıştır. Burada iki gelir
kalemi dikkat çekmekte: hubûbât üretimi ve hayvancılık. Hubûbât tarımı yapılan
toprakların büyüklükleri, ürün çeşitliliği, hubûbât üretiminden elde edilen gelir ve hayvan
varlığı hakkında bilgi verilmiştir. Hane reislerinin meslekleri üzerinde durulduktan sonra,
gelir-vergi ilişkisi incelenerek, tezimiz nihayete erdirilmiştir.

2
1 TEMETTÜÂT DEFTERLERİ
1.1 OSMANLI DEVLETİ’NDE SAYIM GELENEĞİ
Devletler, kamu hizmetlerini yerine getirebilmek, güvenlik ve savunmayı
sağlayabilmek için harcama yapmak ve bu harcamaları karşılayabilmek için de gelirlerini
ve gelirlerindeki değişimi tespit etmek durumunda olduklarından, sahip oldukları arazi ve
nüfusu kaydetmek ihtiyacı duymuşlardır. Ülkelerinin maddi imkanlarını tespit etmek
amacıyla Sasanî, Roma, Bizans, Emevî, Abbasi, Selçuklu ve Memlûk Devletleri de toprak
ve nüfus sayımı yapmışlardır1. Osmanlı Devleti’nde yükseliş ve yayılış devrinde reayanın
iyi bir şekilde idaresi için, devletçe ilk bilinmesi gereken şeyin, reayanın elinde bulunan
toprak ve bu toprak ile reaya arasındaki ilişkidir2. Çünkü Osmanlı Devleti, bilhassa yapısı
gereği, gelirlerini temel olarak tarımdan elde etmekte ve elde edilen bu gelirlerin de idari,
mali ve askeri ihtiyaçların karşılanmasında temel unsur olması, bu kaynakların tespit
edilmesini gerekli kılmıştır. Bu nedenle çeşitli kereler arazi ve nüfus sayımları yapılmıştır.

Osmanlı Devleti yukarıda da bahsettiğimiz hususlar sebebiyle sayıma büyük önem


vermiştir. Devletin yaptığı en eski arazi tahrir defterlerinin Orhan Gazi ya da I. Murad
dönemine ait olduğu hakkında görüşler vardır3. Bu sayımların kesin olarak bilinmemekle
birlikte tapu tahrir defterlerinin bilinen ilk örneği Halil İnalcık tarafından yayınlanan 1432
tarihine ait Arnavid sancağı tapu-tahrir defterleridir4.

Osmanlı’da tahrir, tımar sistemiyle doğrudan bağlantılı bir özellik göstermiş ve


tımar kesimini teşkilatlandırma maksadıyla salyanesiz eyalet ve sancaklarda
uygulanmıştır5. XVI. yüzyılın sonlarına doğru tımar sisteminin işlevini yavaş yavaş
yitirmeye başlamasıyla tapu tahrir defterleri eski önemini kaybetmeye başlamıştır. Nüfus
bilgisi ve vergiyi düzenleme için kullanılan tapu tahrir defterleri iltizamın yaygınlaşması ile

1
Ahmet Tabakoğlu, Türkiye İktisat Tarihi, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008, s. 192.
2
Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831, Ankara: Başbakanlık
Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, 1997, s. 6.
3
Karal, s. 7.
4
Suraiya Faroqhi, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir?, (Çev.Zeynep Altok), İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2001, s. 87.
5
Mehmet Öz, “Tahrir”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, C. 39, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı,
2010, s. 426.
3
bu özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir6. XVII. yüzyılda ise daha çok avârız defterlerine
rastlanmaktadır7. Gelir kaynaklarındaki değişimin takip edilebilmesi bakımından genellikle
30 yılda bir tekrarlanan sayımlar, XVII. yüzyıl sonlarından itibaren ülkenin tamamı yerine
fethedilen veya elden çıktıktan sonra geri alınan bölgelerde yapılmıştır8.

19. yüzyılın ilk yarısında ise nüfus, arazi ve hayvanat bilgilerini içeren temettûat
sayımları yapılmıştır. Osmanlı ülkesinin genelinde geniş bir sahada yapılmış olan bu sayım
defterleri, Osmanlı tarihi araştırmalarına kaynaklık edebilecek zengin bilgiler ihtiva
etmektedir.

1.2 19. YY SAYIMLARI


Osmanlı Devleti’nde, ilk nüfus sayımı 19.yüzyılda II. Mahmut döneminde
yapılmak istenmiştir9. Ancak Rus harbi dolayısıyla yapılmak istenen sayım neticeye
ulaştırılamamıştır. Osmanlı hükümeti, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması hasebiyle ordu için
asker ihtiyacı doğmuştur ve hem asker tanzimi hem de yeni vergi kaynaklarını bulunması
için 1831’de yeniden sayım yaptırmıştır10. 1831 Sayımı’nda klasik dönem sayımlarında
amaçlandığı gibi toprak yazımı ve vergi belirlemek için değil, askeri kaynakların
belirlenmesi hedefleniyordu11.

Modern manada ilk nüfus sayımı olan bu sayım, Osmanlı ülkesinin bütününde
yapılmamasının yanı sıra sadece erkek nüfusu sayılmış olsa da, çeşitli etnik ve dini
topluluklar hakkında sayısal bilginin yanında toplumsal, ekonomik ve kültürel özelliklerine
ilişkin bilgiler elde edilmektedir. Osmanlı idaresi, bu sayımla asker potansiyelini bilmek
istemiş olsa da 1845 tarihinde ordunun amaçlarını gözeten bir sayım yapılması arzularının
gerçekleşmediğini gösterir12.

6
Cem Behar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu (1500-1927), Ankara:
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, 1996, s. 67.
7
Tabakoğlu, s.154.
8
Tabakoğlu, s. 193.
9
Karal, s. 8.
10
Karal, s. 11.
11
Behar, s. 10.
12
Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), (Çev. Bahar Tırnakcı), İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2003, ss. 59-60.
4
1831’teki teşebbüsten sonra yeni bir nüfus sayımı 1840 yılında yapılan Temettüât
Sayımları’ dır. Tanzimat’ın ilanı sonrasında yapılmaya çalışılan bu sayımın temel amacı
adil bir vergi sistemi oluşturmak ve devlet gelirlerini artırmaktı. Fakat iltizâm sistemine
alternatif olarak tesis edilen muhassallığın başarısızlığı, bu sayımın da başarısızlıkla
sonuçlanmasına neden olmuştur. 1845 yılında Tanzimat’ın öngördüğü mali reformları
gerçekleştirmek için tekrar Temettüât Sayımları yapılmıştır. Bu sayımlar Osmanlı ülkesinin
tamamında yapılamasa da, geniş bir kısmında yapılmıştır. Bu sayımların daha sonraları da
devam ettiği anlaşılmakta, çünkü hükümet 1851 yılında Aydın ve Menteşe eyaletlerine
sayım memurları atayarak ve 1857 yılında Kıbrıs’ta yapılan sayımın kapsamını daha da
genişletme girişiminde bulunarak göçebe aşiretlerin de sayımına çalışmıştı13. Temettüât
Defterleri 19. Yüzyıl iktisadi ve sosyal hayatı hakkında çok çeşitli bilgiler de içermektedir.

1.3 TEMETTÜÂT SAYIMLARI


Tanzimat, hak ve özgürlükler, can ve mal emniyeti ve maliyenin yeniden
düzenlenmesi gibi yenilikleri içermektedir. Bunlar içerisinde hak ve özgürlüklerden çokça
söz edilse de, Tanzimat’ı uygulayanların asıl hedefinin vergi reformu olduğu
anlaşılmaktadır14. Tanzimat Fermanı’nda ülkenin en önemli mali sorunu olarak İltizam
Usulü görülmüş ve bu usulle vergi toplamaya son verilmek istenmiştir. Çünkü kârlarını
azami noktaya getirmeye çalışan mültezimler, daha çok vergi toplama peşindeydi ve bu
tutum, iltizam sistemini halkın üzerinde ekonomik baskı oluşturan ciddi bir sorun haline
getirmekteydi15. Tanzimat’la birlikte iltizam usulüne son verilmesiyle, mültezimlerin
yerini doldurmak için de “muhassıl-ı emval” denilen memurluklar oluşturuldu ve
muhassıllar, verginin vali ve ayanın kontrolünden alınarak, doğrudan devlet hazinesi adına
tahsil edilmesini sağlayacak maaşlı devlet memurlarıydı16.

Muhassıllar geniş yetkilerle donatılmışlardı ve gittikleri yerde ilk iş olarak


Tanzimat’ı tanıtacaklardı. Muhassılların diğer görevi ise nüfus ve emlak tahriri

13
Karpat, s. 62.
14
Sait Öztürk, “Türkiye’de Temettuat Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi:
Türk İktisat Tarihi, C. 1, S. 1, 2003, s. 287.
15
Abdüllatif Şener, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, İstanbul: İşaret Yayınları, 1990,
s. 37.
16
Şener, ss. 38-39.
5
yapmalarıydı. Tanzimat’ın başarısı ile muhassılların görevlerini başarılı ve süratli bir
şekilde yapmaları arasında kuvvetli bir bağ vardı17. Artık çeşitli adlarla alınan vergiler
yerine, emlak ve nüfus sayımı yapılacak ve buna göre belirli ölçüde tek vergi ödenecekti18.
Bu sebeple muhassıllar temettüât sayımına 1840 yılının başından itibaren başlamışlardır.

Muhassılların bilgisizlikleri, suiistimalleri ve ulaşım güçlükleri, mahsulü


kaldırmada halkı mağdur etmeleri gibi nedenlerle muhassıllık kurumunun istenilen olumlu
sonucu vermemesi üzerine 1842 yılında muhassıllık kaldırılarak yeniden eski usulle vergi
toplanmaya başlandı. Ama Tanzimat öncesi karışık vergi reformuna son verme, etkili ve
adil bir vergi reformu gerçekleştirme isteklerinden vazgeçilmemişti. 1845 yılında Meclis-i
Vala’da yapılan görüşmeler sonucunda reform çalışmalarının başarısının, bölgesel
meselelerin iyi bilinmesinden geçtiği sonucuna varıldı. Meselelerin ayrıntıyla belirlenmesi
için her vilayetten temsilci olarak ikişer “vücuh ve kocabaşı” İstanbul’a çağrılarak sorunlar
hakkında bilgi istendi. Belirlenen sorunların en yaygını ve önemlisi, vergi yükünün
azaltılması ile bölgeler ve kişiler arasındaki vergi dağılımının daha adil bir hale
getirilmesiydi19. Bu çerçevede 1845 yılında yeniden Anadolu ve Rumeli’de emlak, arazi,
hayvanat ve temettüât sayımları yapılmaya karar verildi.

Bu sayımlar daha önceki mali sayımlardan farklı olarak merkezden gönderilen


memurlar tarafından değil de, sayım yapılan idari birimin Müslüman topluluklarda
muhtar(gayr-ı müslim köylerde kocabaşı) ve köy imamı(gayr-ı müslim köylerde papazı)
tarafından, ziraat müdür vekili nezaretinde yapılmıştır20. Ziraat müdür vekilleri, tahriri
biten defterlerin sonunu mühürleyerek, bağlı oldukları kaza müdürlerine teslim edecekti.
Bu defterler kontrol ve tahkik edildikten sonra sancak kaymakamlarına veya vali ile

17
Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul: Alan Yayıncılık,
1986, s. 120.
18
Musa Çadırcı, Tanzimat Dönemi Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları,
Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991, s. 208.
19
Tevfik Güran, “19. Yüzyıl Temettüat Tahrirleri”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik,
Ankara: 2000, s. 76.
20
Güran, “19. Yüzyıl Temettüat Tahrirleri”, s. 77.
6
defterdara teslim edilecek, nihayetinde defterler düzenli bir biçimde buralardan maliye
hazinesine gönderilecekti21.

1261 sayımlarının usulüne uygun şekilde yapılabilmesi açısından yardımcı olacak


örnek yazım şekilleri gösteren numuneler ve bunların çözümleri ile ilgili soru ve cevap
şeklinde düzenlenmiş “layihalar” hazırlanmıştır22. Taşrada yapılan sayımlarda öncelikle ilk
numune olarak bir köy defteri Meclis-i Vala’ya gönderiliyor ve burada usulüne uygun olup
olmadığı inceleniyordu. Tutulan defter, eğer usul ve kaidesine uygun ise diğer defterlerin
buna göre yapılması isteniyor, uygun olmayanlar da gerekli açıklamalar yapılarak, tekrar
köylere geri gönderiliyordu. Aynı zamanda emlak ve temettü tahriri için Maliye Nezareti
bünyesinde Ceride Muhasebesi kurulmuş ve iki nüshadan oluşan bu defterlerden tekrar
mahalleye gönderilecek olan, sayım defterleri geldikçe ceride muhasebecisi ve mümeyyiz-i
ula adı verilen görevliler tarafından incelenip vergi ve temettüât mukayesesi yapıldıktan
sonra icmalleri hazırlanacaktı. Ancak bunun uzun süreceği anlaşılınca her defterin sonuna
geçmiş senenin vergi ve temettüsü yazılıp, her kazanın toplam vergi ve temettüsünü
gösteren birer icmal pusulası hazırlanarak merkeze gönderilmesi kararlaştırılmıştır23

Vergi yükünün ortadan kaldırılmaya çalışıldığı temettüât sayımları özellikle uzak


bölgelerde tamamlanamamış olsa da Anadolu ve Rumeli bölgelerinin çoğu yerinde
tamamlanarak İstanbul’a gönderilmiştir. Her ne kadar bu sayımların yapıldığı yerlerde
eşitsiz vergi yükü ortadan kaldırılmaya çalışılsa da, 1845 sayımları da istekleri tam olarak
karşılayamadı.

Temettüât Defterleri, Osmanlı köy ve şehir hayatının birçok yönüyle bir yıllık
manzarasını ortaya koymuş, Osmanlı iktisadi ve sosyal tarihi araştırmaları için çok
kapsamlı araştırmalara imkan verebilecek binlerce defterden müteşekkil eşsiz bir kaynak
sunmaktadır.

21
Ahmet Akgündüz ve Sait Öztürk, Darende Temettuat Defterleri, İstanbul: Somuncu Baba
Araştırmaları ve Kültür Merkezi Yayınları, 2002, s. 66.
22
Güran, “19. Yüzyıl Temettüat Tahrirleri”, s. 77.
23
Akgündüz ve Öztürk, s. 68.
7
1.4 TEMETTÜÂT DEFTERLERİ’NİN MUHTEVASI
Konumuz açısından bakarsak Osmanlı taşrasının anlaşılmasına yönelik araştırma
yapma imkanı sunan iki defter serisi bulunmaktadır. Bu defterlerden ilki klasik döneme ait
tahrir defterleridir, ikincisi de Tanzimat dönemine ait Temettüât defterleridir24. Temettüât
sayımları, fertlerin iktisadi durumlarını tespit ederek, kişinin ekonomik gücüne göre tarh
edilecek verginin düzenlenmesi amacına yönelik olarak, 19. yüzyılda imparatorluğun
önemli kısmında yapılmıştır25. Osmanlı ülkesinin geniş kısmında yapılan bu sayımlar aynı
zamanda ve aynı usulle yapılması nedeniyle de bölgeler ve toplumsal gruplar üzerinde
yapılacak mukayeseli çalışmalar için önemli kaynak sunmaktadır26.

Hane esaslı yapılan bu sayımlarda, tespit edilen bilgiler; vergiler, taşınır ve


taşınmaz servetler ve gelirler olmak üzere üç grupta toplanabilir. Vergi ödemeleri
içerisinde, vergi-yi mahsusa, aşar( ürün olarak nevi ve miktarı, para olarak karşılığı)
vergisi, adet-i ağnam resmi ve gayr-i müslimler için cizye (ala, evsat, edna olarak türleri)
belirtilmiştir. Taşınır ve taşınmaz servetler içerisinde, hanenin kullanımında olan ekili ve
nadasa bırakılmış toprak çeşitleri ve büyüklükleri, hayvanların cins ve adetleri, değirmen,
dükkan, kışlak gibi taşınmazlar varsa sayısı, birimi ve büyüklüğü kaydedilmiştir. Taşınır ve
taşınmaz servetten elde edilen yıllık hasılat ve aynı zamanda varsa ticaret ve emek gelirleri
belirtilmiştir27.

Temettüât defterlerinin 1256(1840) ve 1260-61’deki sayımlarda tutulanlarında


gerek içerik gerekse düzen bakımından farklılıklar bulunmaktadır. 1256 tarihli defterlerin
bir kısmında mükelleflerin yaşı, vasıfları yani ak sakallı, siyah sakallı, orta boylu, uzun
boylu gibi özellikleri verilmektedir. Sadece imam, muhtar gibi kişiler belirtilip, kalan hane
reislerinin mesleği belirtilmemiştir. 1845 sayımında ise defterlerde hane numarasının
hemen altında hane reisinin ismi yazıldıktan sonra bu satırın üstüne mesleği( çiftçi mi,
esnaf mı, tüccar mı) belirtilmiştir. Eğer mesleği yoksa, çalışamıyorsa bu durumda “şunun
bunun ianesiyle geçinmekte” veya “ çolak olup şunun bunun ianesiyle geçinmekte” gibi

24
Öztürk, s. 537.
25
Akgündüz ve Öztürk, s. 29.
26
Güran, “19. Yüzyıl Temettüat Tahrirleri”, s. 79.
27
Tevfik Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, İstanbul: Eren Yayıncılık, 1998, ss. 226-227.
8
açıklayıcı kayıtlarla belirtilmiştir28. Temettüât defterlerinde ayrıca mükelleflerin isimlerinin
şöhretlerinin, lakaplarının, mesleklerinin ve etnik durumlarının bütün ayrıntılarıyla
belirtilmiş olması, sosyal ve iktisadi tarih açısından önem arz etmektedir.

Hane reisinin mesleğinin belirtilmesinin ardından, vergi mükelleflerinin ödediği


vergiler yer almıştır. Burada hesaplanan temettü, gayri safi olarak hesaplanmış, tohum
masrafı, icar masrafı, çeşitli atölye ve değirmenlerin tamir ve onarım masrafları ödenecek
vergiden düşürülmemiştir29. Bu vergilerden ilki, “vergi-yi mahsusa” isimli nakdi vergidir.
Tanzimat öncesi dönemde “tekalif-i örfiyye” çerçevesinde alınan çok sayıda vergi vergi-yi
mahsusa adı altında birleştirilmiştir. Bu verginin önemli özelliklerinden biri de matrahının
köy olmasıdır. Devletçe bir kazadan istenen toplam vergi, kaza tarafından köyleri arasında
dağıtılmakta ve her köye düşen vergi köydeki hanelerin ödeme gücüne göre
paylaştırılmaktaydı. İkinci olarak kaydedilen vergi kalemi, aşar vergisidir. Bu vergi
doğrudan doğruya üretimden alınmaktadır30. Sene-i sabıkada aşâr olarak vermiş olduğu
şeklinde kaydedilen ziraat aşârı anlaşıldığı üzere geçen senenin(1844) vergi tutarı
kaydedilmiştir. Ziraatı yapılan ürünün cinsi (hınta, şair, kızılca) yazıldıktan sonra, her
birinden % 10 oranında alınan aşâr bedeli ağırlık olarak ( kile, şinik) miktarı yazılmıştır.
Hemen altına da buna karşılık gelen meblağ kuruş cinsinden kaydedilmiş ve parasal
değerler toplanarak aşâr kaydı kapanmıştır31. Bu şekilde her şahsın ne ektiği ve her
ektiğinden ne kadar mahsul aldığı da vereceği öşür dolayısıyla sadece 1260-61 tarihli
defterlerde kaydedilmiştir32. Aynı zamanda hubûbat ziraatından başka bağcılık, bahçecilik
gibi üretim faaliyetlerinden de aşâr ( bedel-i aşâr-ı kiraz, bedel-i aşâr-ı bostan, bedel-i aşâr-ı
kıyat) alınmıştır33. Bağcılıkla uğraşan Müslüman nüfustan bağ aşârı adıyla toplanan aşâr,
gayr-i müslimlerden zecriyye adı altında toplanmıştır34. Hubûbât üretiminden alınan aşâr,

28
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12765, 12768
29
Nuri Adiyeke, “ Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri”,
OTAM, S.11, 2000, S. 773
30
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 199.
31
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12766
32
Mübahat S. Kütükoğlu, “Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarihi Kaynaklarından Temettü Defterleri”
Belleten, C. LIX, Ankara: Tarih Kurumları Basımevi, 1995, s.406.
33
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 200.
34
Saim Çağrı Kocakaplan, Temetüât Defterleri Çerçevesinde Silistre Kazası’nın İktisadi ve Sosyal
yapısı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s. 11.
9
ayni olarak toplanmıştır. Bağ, bahçe ürünlerinden alınan aşâr ise kuruş olarak tahsil
edilmiştir35. Aşarın arkasından küçükbaş hayvanlardan alınan ağnam resmi kaydedilmiştir.

Temettüât defterlerinde hane reisinin isminin üst kısmına vergiler kaydedilirken,


alt kısmına da hane reisinin menkul ve gayri menkullerinin teferruatlı bir biçimde
dökümleri yapılmıştır. Ancak bu kısımda da 1256 ve 1260-61 tarihli defterler arasında fark
görülmektedir. 1256 sayımlarında tarla, bağ, bahçe gibi ekili dikili gayri menkullerin
dönüm olarak yüzölçümü, ev, dükkan, kahvehane gibi binaların adeti ile altında kıymetleri
verilmiştir. 1261’de ise gayri menkullerin “kıymet” hanesi çıkarılıp yerine “hâsılat-ı
senevisi” konmuştur36. Tarlalar kaydedilirken, ekili tarlalar “mezru tarla” nadasa bırakılan
tarlalar ise “gayr-i mezru tarla” diye kaydedilmiştir. Bu bilgilerin hemen altına tarlaların
1844-1845 yıllarında kaç dönüm ekilip, kaç dönüm nadasa bırakıldığı kaydedilmiştir. Bu
tarladan elde edilen hasılat toplamı, aşâr kuruş( toplam hasılanın 10’da 1) cinsinden nakit
değeri düşülerek kaydedilmiştir. Defterlere kaydedilen bilgiler sayesinde zirai toprak
büyüklükleri ve toprağın kullanım oranları hesaplanabileceği gibi bunun yanında,
yetiştirilen ürünlerin cinsi, miktarı ve verimliliği de hesaplanabilmektedir.

Arazi kayıtlarının tamamlanmasından sonra hayvanlar yazılmıştır. İlk olarak


hayvanların cinsi (öküz ineği, gayri sağmal inek ,tosun, koyun vb.) yazılmıştır. İkinci adım
olarak hayvanların adedi belirtilmiş ve gelir elde edilenlerin yıllık temin ettiği gelir
yazılmıştır. Sayımların temel amacı ekonomik potansiyeli tespit etmek olmasına rağmen
burada vergi dışı potansiyeller de deftere kaydedilmiştir. Bunlar iki grupta incelenebilir. İlk
olarak demirbaş niteliğindeki hayvanlardır. Binek olarak kullanılan katır, at, eşek gibi
hayvanlar ve vergi dışı olan ahalinin sahip olduğu öküzü ve sığırı da defterlere
kaydedilmiştir. Bu hayvanlardan örneğin katırla nakliyatçılık yapıp kazanç elde ettiysen,
elde edilen tahmini kâr vergiye sokulmuştur. Bunun yanında ikinci olarak kıraç,
sürülmeyen tarlalar dönümleriyle birlikte ve kısır inekler baş olarak kaydedilmiştir37. Tüm
bu bilgilerden, bölgede hangi hayvanların beslendiği, hayvani üretim durumu ve bunların

35
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 200.
36
Kütükoğlu, s. 405.
37
Adiyeke, s. 774.
10
verimliliği tespit edilebilir38. Bunun dışında kişilerin oturduğu haneden başka evleri başka
yerlerde mülkleri ve başka gayri menkulleri varsa bunlar da kaydedilmiştir39. Hane reisinin
sahip olduğu gelir kalemleri, miktarı ve yıllık hasılaları kaydedildikten sonra, en sonuna da
bütün hasılatların toplamı yazılıp, diğer haneye geçilir. Bu şekilde bütün hanelerin kaydı
yapıldıktan sonra, defterlerin sonuna hanelerin temettüât ve vergi-yi mahsusa miktarları
toplanmış ve bu toplamların altına da köyün adı ve toplam tutarları yazılıp, defter
mühürlenerek sonlandırılmıştır.

Osmanlı sosyal ve iktisat tarihçileri için, Temettüât Defterleri’nin sahip olduğu


muhteva ve zenginliği, 19. yüzyıl Osmanlı taşrasının genel durumunu anlama imkanı
sunmaktadır. Dolayısıyla temettüât defterleri çerçevesinde yapılacak olan araştırmalar da
ilgili bölgenin sosyal ve iktisadi yapısının pek çok açıdan anlaşılmasını sağlayacaktır.

1.5 TEMETTÜÂT DEFTERLERİ’NİN ŞEKLÎ ÖZELLİKLERİ


Temettüât defterlerinin, 1256(1840) ve 1260-61’de yapılan sayımlarında, içerik ve
tertip olarak biraz farklılıklar arz ettikleri görülmektedir. 1256’daki sayımlarda muhassıllar
sorumlu tutulmuş ve bu tarihli temettüât defterlerinde muhassılların, müftü, mal ve emlâk
katiplerinin ve meclis azalarının mühürleri bulunmaktadır. 1261’de ise Müslümanların
yazılması, muhtar-ı evvel ve sânilerle köy imamları; gayr-i müslimlerin yazılması, varsa
kocabaşlar ve papazlar sayımı yürütmüşler ve defterlerin sonunda bu kişilerin mühürleri
bulunmaktadır40.

1261 sayımlarında defterlerin kapağına, defteri yazan katibin ismi ve defterin


yazılış tarihi zaman zaman verildiği görülmekle birlikte, tutulan defterin başına da defterin
eyaleti, sancağı belirtilip köy ve mahallesi verildikten sonra haneler yazılmaya başlanmış
ve defterin müslim veya gayr-i müslimi kapsıyorsa çoğunlukla belirtilmiştir41.

Genel başlıktan sonra vergi mükellefi kişinin hane numarası, ismi ve şöhreti
yazılmaktadır. 1256 tarihli sayımda hane reisinin ismi ve şöhreti yazılırken, uzun boylu,

38
Kütükoğlu, s. 409.
39
Akgündüz ve Öztürk, s. 66.
40
Kütükoğlu, ss. 397-398.
41
Akgündüz ve Öztürk, s. 76.
11
siyah saçlı gibi fiziksel tasvirlere de yer verilmiştir42. Vergi mükellefi eğer gayr-i müslimse
mükellef olduğu cizye dilimi ve mükellefin cizye mükellefi oğulları varsa bunlarında hangi
oranda cizye ödemekle yükümlü olduğu kaydedilir. Defterde çoğunlukla önce imam, hatip
ve muhtarlar (gayr-i müslim köylerde muhbirler, papazlar ve kocabaşlar) yazılmıştır43.

İsim üzerine genel olarak eğik veya dikey bir şekilde “sene-i sabıka” da yani geçen
senede, mükellef üzerine tahakkuk eden vergi-yi mahsusanın, aşarın, adet-i ağnam resminin
ve maktu olarak verilen bağ, çayır ve yaylak vergilerin miktarı kaydedilmiştir44. Vergiler
kuruş ve para cinsinden yazılmıştır. Hubûbat ziraatından alınan aşar vergisi, ayni tahsil
edilmesine rağmen, kuruş olarak karşılığı da belirtilmiştir. Gelirler kısmında ise 1261’de
1256 sayımında olduğu gibi kaynakların kıymeti yazılmamış, hanenin elde ettiği yıllık
gelir, hâsılat-ı senevisi ibaresiyle yazılmıştır.

İsmin altına şahsın gelir sağlayan bütün mal varlıkları sırasıyla önce gayri
menkullerden başlayıp yazılmıştır. Mükellefin tarlası, bağı, bahçesi, ekili veya nadasa
bırakılan arazisi, dutluk, çerihlik adıyla hususi bir kısım arazileri, bu arazilerin dönüm
olarak miktarı, 1844 yılı gerçek geliri ile 1845 yılı tahmini geliri alt alta yazılarak
toplanmaktadır. Gayrimenkullerden sonra, hayvanlar bütün ayrıntılarıyla tek tek ele
alınmaktadır. Keçi, koyun, kuzu, oğlak, buzağı, inek, öküz, düve, çamış, manda gibi et ve
süt veren hayvanların yanı sıra at, kısrak, bargir, eşek gibi yük ve taşımacılıkta kullanılan
vergi dışı hayvanlar da yazıma tabi tutulmuştur45.

Mükelleflerin bütün kayıt işlemleri bittikten sonra toplam çizgisinin altına,


“mecmu’undan bir senede temettüâtı” ibaresiyle gelir toplamı verilmiştir46. Defterin
sonunda ise hanelerin temettüât ve vergi-yi mahsusa miktarları toplanmış ve bu toplamların
hemen altında köyün adı belirtilip, toplam tutarının yazıyla beyan edilmesinin ardından
defter mühürlenerek sona erdirilir.

42
Akgündüz ve Öztürk, s. 78.
43
Kütükoğlu, s. 398.
44
Akgündüz ve Öztürk, s. 81.
45
Akgündüz ve Öztürk, ss. 85-86.
46
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12762
12
1.6 UMURFAKI TEMETTÜÂT DEFTERLERİ’NİN ÖZELLİKLERİ
Temettüât Defterleri, 9 katalog içinde 17.747 defterden oluşmaktadır. Tanzimat
ülkenin bütününde uygulanamadığından Temettüât Defterleri de Tanzimat’ın cari olduğu
bölgeleri kapsamaktadır. Bu bölgeler şunlardır; Ankara, Aydın, Bolu, Cezayir-i Bahr-i
Sefid, Edirne, Erzurum, Hüdavendiğar, Konya, Niş, Rumeli, Selanik, Silistre, Üsküp,
Vidin47. Umurfakı’nın yer aldığı 514 numaralı arşiv kataloğunda Silistre Eyaleti’nin
kazaları şöyle verilmiştir; Aydos, Eski Cuma, Hacıoğlupazarı, Hazergrad, Hırsova,
Kırçova, Kozluca, Köstendil, Köstence, Maçin, Mankalya, Osmanpazarı, Prevadi, Rusçuk,
Ruskasrı, Silistre, Şumnu, Tırnova, Tolca, Umurfakih, Varna, Prizren ve Yenipazar
kazalarıdır48. Silistre Eyaleti’ne bağlı Umurfakı Kazası’nın 10 defteri bulunmaktadır.
Çalışmamızda bu defterleri inceledik.

Umurfakı Kazası Temettüât Defterleri her köy için ayrı ayrı tutulmuştur. İlk
sayfasının başında “Müteallik ve şerefsunûh buyurulan irâde-i seniyyeye ve talimât-ı
aliyyeye tevfikan Umurfakı Kazasına tâbi ….Karyesi ahalisinin zahire bil-ihraç tahrir
kılınan temettüâtlarına mübeyyin defteridir veya defter-i sıhhat eserleridir” şeklinde
yazılmıştır. Bu girişten sonra Umurfakı Kazası’nın adı ve altına da karye ve mahalle adı
yazılıp, haneler numaralandırılarak kaydedilmeye başlanmıştır. Haneler kaydedilirken
öncelikle köy muhtarı veya bazen de köy imamı ve köyün önde gelenleri ile başlanmıştır.
Müslüman nüfus kayıtları “Ali bin Süleyman (Süleyman’ın oğlu Ali) nam kimsenin emlâk
ve arazi ve hayvanatı ve temettüâtı” şeklinde yazılmıştır. Eğer hane sahibini aile ismi
varsa “Akçeoğlu İsmail bin Mehmet” veya lakabı varsa “Kel Hüseyin bin Abdullah”
şeklinde kaydedilmiştir49. Gayr-i müslim hanenin kaydı ise “İstanko veled-i Yorgi
(Yorgi’nin oğlu İstanko) nam zimmînin emlâk ve arazi ve hayvanat ve temettüâtı şeklinde
kaydedilmiştir. Bazı gayr-i müslim haneler kaydedilirken, varsa erkek çocukları olanlar
hane sahibinin isminin hemen üst kısmına “oğlu Niko” eğer çocukları birden fazla ise
sonrakiler sırasıyla “diğer Yorgi” şeklinde kaydedilmektedir50. Ancak incelediğimiz

47
Öztürk, s. 292.
48
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Osmanlı Arşiv Rehberi,
İstanbul, 2000, s. 254.
49
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12758
50
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757
13
defterden iki tanesinde gayr-i müslim ahalinin kaydının bulunması ve bu defterlerden bir
tanesinde çocukların bu şekilde kaydedilmiş olması, bu uygulamanın yaygınlığı konusunda
tereddüt uyandırmaktadır. Sadece bir köyde müslümanlar ile gayr-i müslimler bir arada
yaşamakta ve burada deftere müslüman haneler önce yazılmıştır. Bu köyde hanelerin
büyük bir kısmını gayr-i müslimler oluşturmasına rağmen, karye muhtarı müslümandır51.

Hane reisinin isminin bulunduğu satırın üst kısmına, eğik olarak önce hane reisinin
mesleği “erbab-ı ziraattan olduğu” şeklide kaydedilmiştir. Meslekten sonra vergi-yi
mahsusa yine eğik şekilde “sene-i sabıkada vergi olarak vermiş olduğu” veya “sene-i
sabıkada vergi-yi mahsusadan bir senede vermiş olduğu” yazıldıktan sonra, kuruş olarak
bedeli kaydedilmiştir. Karye imamları vergi-yi mahsusayı vermemekte ve eğer başka
verilmeyen vergi varsa bunun sebebi “mecruk ve çolak olup şunun bunun ianesiyle
geçinmekte olduğu” gibi ifadelerle açıklanmıştır.

Vergi-yi mahsusanın ardından aşar vergisi “sene-i sabıkada aşar olarak vermiş
olduğu” şeklinde kaydedildikten sonra, hubûbatın cinsi yazılıp altına kile cinsinden onda
bir oranında alınan aynî vergi ve bunun altına da nakdi karşılığı yazılmıştır. Defterlerde ilk
hanelerde genellikle hubûbatların yanlarına bir kilesinin nakdi karşılığı da belirtilmiştir.
Aşar sonrasında en son olarak adet-i ağnam resmi kaydedilmiştir.

Hane reisinin isminin yazıldığı satırın alt kısmına ise, kişilerin sahip oldukları mal
varlıkları ve bunlardan elde ettikleri yıllık hâsılatları kaydedilmiştir. İlk önce tarlalar
kaydedilmiştir. Bunlar mezru(ekili) ve gayr-i mezru(nadas) olarak iki kısımda kaydedilip,
altına dönümleri 1844 ve 1845 yılları için yazılmıştır. 1844 yılı kayıtları gerçek, 1845
kayıtları ise tahminidir. Mezru tarlanın dönümlerinin kaydedilmesinin ardından, 10’da 1
oranında aşar düştükten sonra gerçek ve tahmini hâsılaları alt alta kaydedilmekte, daha
sonra hayvanların kaydedilmesi işlemine geçilmektedir. Bunlardan gelir elde edilmeyenler,
türlerine göre tek tek yazılıp altlarına adetleri kaydedilmekte, eğer gelir temin ediliyorsa
sağmal karasığır ineği veya sağmal koyun şeklinde kaydedildikten sonra altına adetleri
yazılıp, gerçek ve tahmini hâsılası kaydedilmektedir. Bunların dışında arı kovanı, bağ ve

51
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 1260
14
değirmen gibi gelir elde edilenler de kaydedilip yıllık hâsılaları kayda geçirilmektedir. Bu
işlemlerin sonrasında hanenin yıllık hâsılası, bunların altına toplanmakta ve diğer haneye
geçilmektedir.

Bütün haneler yukarıda bahsettiğimiz gibi kaydedildikten sonra, defterin sonunda


vergi-yi mahsusa ve temettüât toplamı yapılmıştır. Bu toplamın altına köy ismi
belirtildikten sonra, yazıyla toplam vergi ve temettüât yazılmıştır. En son defter
mühürlenerek sonlandırılmıştır.

15
2 UMURFAKI KAZASI’NIN TARİHİ COĞRAFİ VE İKTİSADİ
ÖZELLİKLERİ
2.1 OSMANLI ÖNCESİ BALKANLAR’DA İLK TÜRK GÖÇLERİ
Balkanlar bölgesinde Türk unsurlarının bulunması gerçeği, çok eski devirlere
dayanmaktadır. Hunlar 380 yılından itibaren Avrupa’da ve Balkanlar’da görülmektedirler.
Hunların büyük bölümü bugünkü Macaristan ve Kuzey Balkanlar’da yerleşmişlerdir.
Avrupa Hun Devleti’nin dağılmasının ardından Hunlar, yeniden Kafkasların kuzeyine
çekildi. Bunların bir bölümü, Avar Hakanı’nın yönetimini benimsedi. Bunların dışındakiler
ise Batı Türklerinin yönetimine girdiler. Altıncı yüzyılın sonlarında, Bulgar adlı Türk
kavimleri, Kubrat(Kurt) Han tarafından birleştirildi52. Bunlar, bugünkü Yunanistan’ın
kuzey kesimleri dahil Balkanlar’ın büyük bir kesimine hakim olmuştur. Ancak bunlar
zamanla Slavlaşmışlardır. XI. ve XII. Yüzyıllarda Peçenek, Kuman(Kıpçak) ve Uz Türkleri
Balkanlar’a göç etmişler ve bunların bir kısmı XIV. Yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını
korumuşlardır53.

Türkler Anadolu’yu vatan kıldıktan bir süre sonra, XIII. Yüzyıl ortalarında
Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol hakimiyeti altına girdi. Selçuklu Hükümdarı, ülkesini bu
durumdan kurtarmak için savaşa girdi ancak bu faaliyetlerin başarısızlıkla neticelenmesi
üzerine Sultan İzzeddin Keykâvus, Bizans İmparatoru’na iltica etmek zorunda kaldı.
Beraberinde Horasan erenlerinden Sarı Saltuk ile sonradan onun adıyla anılan Türkmen
aşireti Anadolu’dan Balkanlar’a geçerek Dobruca dolaylarına yerleşmişlerdi. Bununla,
Türklere Anadolu’dan Balkanlar’a geniş bir göç yolu açılmış oldu54.

52
M. Türker Acaroğlu, “Bulgaristan Türklerinin Dünü-Bugünü-Yarını”, X. Türk Tarih Kongresi,
C.IV, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1993, s. 1488.
53
Kemal Karpat, “Balkanlar”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı,
1992, ss. 28-29.
54
Niyazi Hüseyin Bahtiyar, “Anadolu’dan Balkanlara Türk Göçleri”, Tarih ve Toplum, C. 26, S.
155, s. 296.
16
2.2 BALKANLAR’DA OSMANLI FETİHLERİ’NİN BAŞLAMASI VE İSKÂN
POLİTİKASI
Türklerin, Osmanlı İmparatorluğu’nu kurmak için kendilerine ihtiyaç olan
kuvvetleri nereden bulduklarını ve Balkan Yarımadası’nın önemli bir bölümünü kısa bir
süre içerisinde fethedip, bu bölgede yüzyıllar sürecek bir hakimiyeti nasıl kurduklarını
anlamak için, o dönem Anadolu’daki uç beyliklerinde, medeni bir hayatın kaynağı olan
Türk ve İslam dünyasının her tarafından gelmiş, her sınıftan ve meslekten kişinin durumuna
bakmak gerekir. Bunların içerisinde İran, Mısır ve Kırım medreselerinden çıkan hocalar,
Orta ve Doğu Anadolu’dan gelmiş Selçuki ve İlhani bürokrasisine mensup şahsiyetler,
muhtelif tarikatların mümessilleri ve İslam şövalye ve misyonerleri diyebileceğimiz
dervişler de bulunmaktaydı55. Bunun yanı sıra Anadolu’da büyük bir kesafet teşkil edecek
şekilde sıkışmış kalmış olan halk yığınlarının ve bu arada bilhassa göçebe Türkmen
aşiretlerinin boş toprak bularak yayılma ihtiyacının bu fetihlerde önemli bir rol teşkil ettiği
açıktır56.

Osmanlıların Balkanlar’da yerleşmesi, ârızi bir olaya bağlı değildir; bölgedeki


Bizans hakimiyetinin çözülmesinin bir sonucudur. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarında
Osmanlı hükümdarları, Bizans’ta yaşanan taht kavgalarından dolayı birçok kez kendilerinin
desteğini isteyen Bizanslılar ile ittifak yapmıştır. Bizans’ta 1345 tarihinde yaşanan taht
mücadelesinde, Aydınoğulları’ndan Umur Bey’in tavsiyesinin üzerine Orhan Bey,
Kantakuzen’i destekledi. Sonrasında Kantakuzen’in kızı ile evlendi. Bizans
İmparatorluğu’nda patlak veren ikinci iç harpte Sırplar ve Bulgarlar V. İoannis’i
desteklerken, Osmanlılar Kantakuzenos’un yanında yer aldılar. Orhan Bey’in oğlu
Süleyman Paşa, komutasındaki 10.000 kişilik bir kuvvetle V. İoannis’i destekleyen Sırp ve
Yunan kuvvetlerini mağlup etti. 1352 yılında kazanılan bu zafer, Osmanlıların Rumeli’de
yerleşmesini sağlayan bir dönüm noktası oldu57. Kantakuzen tarafından 1352’de bir üs
olarak verilen Gelibolu Yarımadası’ndaki Çimpe Kalesi, Süleyman Paşa tarafından alınmak

55
Ömer Lütfi Barkan, Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler I, İ.Ü.İ.F.M, sy. 1-4, Cilt XI, 1949, ss. 518-520.
56
Barkan, s. 512.
57
Halil İnalcık, “Rumeli”, M. E. B İslâm Ansiklopedisi, C. 9, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,
1977, s. 767.
17
suretiyle Rumeli’de yerleşmek için ilk güzergah elde edilmiş oldu. Bu durum Avrupa’nın
dikkatini çekmesine rağmen, Balkan milletleri arasındaki karışıklıklar ve mücadeleler
sebebiyle önemli bir tehlike arz etmediğinden süratle ilerleyip Balkan Yarımadası’nı
fethetmek Osmanlı için esas gaye olmuştu. Bu düsturla hareket eden Osmanlı, aynı
zamanda Balkan milletlerinden gelecek müşterek müdahale ihtimalini göz önünde tutarak,
derhal iskân politikasının tatbikine başladı58.

1300 yıllarında kurulan Osmanlı Beyliği batıya doğru genişledikçe gerek ihtiyâri
ve gerekse zorunlu olarak bir iskan politikası uygulamıştır. İskan politikasının temelinde,
sistemin işleyişinin devam edebilmesi için ihtiyaç duyulan vasıftaki insanların gerekli
yerde, yeterli miktarda bulundurulmasının temini vardı. Ancak bu politika, devletin nüfusu
belli bir miktarla sınırlı olduğundan yalnızca Anadolu’da ve Rumeli’de yoğunlukla
uygulanabilmiştir59. İskan metodunda zorunlu ve serbest göçler söz konusudur. Özellikle
Rumeli’nin fethi ile bölgenin iskânı hususunda devletin yanında gönüllü olarak bu faaliyete
katılan kişiler, aşiretlerin göçe uygun yapıları, dervişlerin kolonizatör yaklaşımları gönüllü
göçlere imkan sağlarken, ağırlıklı olarak sürgün şeklinde yapılan göçlerde ise Türkmen
aşiretlerinin uygun yapıları bu durumu kolaylaştırmıştır60.

Osmanlı Devleti’ni iskâna yönelten çeşitli sebeplerin başında, reâyayı en verimli


alanlarda ve rasyonel bir şekilde çalıştırarak gelirini artırmak maksadıyla yapılan iskanların
yanında, yeni fethedilen harap bir memleketi “şenlendirmek”, askeri sevkiyâtı ve erzak
tedarikini kolaylaştıracak şekilde yollar boyunca köyler ve kasabalar kurarak nakliyat ve
seyâhati teşkilatlandırmak ve nihayet yabancı bir memlekette fetih sonrası yerleştirilecek
Türk ve Müslüman göçmenler ile siyasi ve askeri güvenliği sağlamak gibi amaçlarla
iskânlar yapılmıştır61. Bu iskânlar neticesinde yeni fethedilen yerlerdeki demografik yapı
Osmanlı lehine dönmüştür.

58
İbrahim Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 1, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995,
s. 157.
59
Gülfettin Çelik, “Osmanlı Devleti’nin Nüfus ve İskân Politikası”, Divân İlmî Araştırmalar,S. 6,
İstanbul: Bilim ve Sanat Vakfı, 1999, s. 75.
60
Çelik, s.78.
61
Ömer Lütfi Barkan, Osmanlı İmparatorlunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler II, İ.Ü.İ.F.M, sy 1-4, Cilt 13, 1952, ss.57-58.
18
Osmanlılar, Rumeli’ye geçtikten sonra üç istikamette uç teşkil ederek, fetihleri
gerçekleştirdiler. Bunlar Katip Çelebi’nin belirttiği üzere, İstanbul’dan Silistre’ye giderken
Vize, Kırk Kilise sancakları ile Tuna sahilleri sağ-kol, Ege sahilleriyle Selânik ve Mora sol-
kol, Bosna ve Budin yolu üzerinde bulunan sancaklar da orta koldur62. Bu istikametlerde
gerçekleştirilen fetihler iskanlarla desteklenmiştir. Bu bölgelerin Türkler tarafından iskânı
bilhassa 14. yüzyılda kitle halinde yerleşme şeklinde kendini göstermiştir. Timur istilâsı
Anadolu’dan Rumeli’ye büyük bir göç dalgasına sebebiyet vermiş, bundan sonra
Osmanlılar Rumeli’yi gerçek bir yurt olarak benimsemeye başlamışlardır. Bu süreçte
Edirne de devletin pâyitahtı durumuna yükselmiştir63. 14. Yüzyılda sırasıyla Trakya, Doğu
Bulgaristan, Makedonya ve Teselya’da peş peşe oluşan uç bölgeleri, Filibe, Sofya,
Babadağ, Silistre, Vidin, Üsküp, Serez, Tırhala ve Ergiri gibi merkezler, etrafında Türk
göçmenlerinin ve kültürünün ağır bastığı kesimler haline geldiler64.

Balkan Yarımadası’nın Osmanlı hakimiyetine bu kadar çabuk girmesi yukarıda


saydığımız nedenlerin yanı sıra siyasi, sosyal ve kültürel sebeplere de dayanmaktadır. Zira
Osmanlı idaresi Bizans ve Haçlılar’ın getirdiği feodal toprak rejimini ortadan kaldırarak
araziyi miri esaslar dahilinde işletmeye koymuştur. Bu yeni rejimde toprak, uç beyleri ve
sonra sipahiler eliyle devlet kontrolünün altında işletilmiş ve bu şekilde köylünün yükü
hafifletilmiştir65. Osmanlı Devleti kendi himayesine girmiş zımmîleri, bilhassa köylü
ahaliyi himâyeye ve kendi tarafına çekmeye çalışmıştır. Türkler, yalnız işgal orduları ve
misyoner göndermek suretiyle fethettikleri iddia edilen topraklara sömürge nazarıyla
bakmamış, alınlarının teri ve ellerinin emeğiyle bu memleketleri şenlendirmişler ve
soylarının bereketiyle oraları kendilerine hakiki bir vatan yapmışlardır66.

2.2.1 Umurfakı’nın Bulunduğu Bölgenin Fethi


Osmanlıların, Rumeli’ye geçtikten sonra üç istikamette uc teşkil ederek fetihlerini
gerçekleştirdiklerini daha önce belirtmiştik. Bu fetih ve iskân istikametleri sağ kol, sol kol
62
M. Tayyib Gökbilğin, “Kanuni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları,
Şehir ve Kasabaları”, Belleten, C. XX, S. 78, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1956, s. 250.
63
İnalcık, " Rumeli” s. 770.
64
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, Cilt I,
İstanbul: Eren Yayınları, 2004, s. 50.
65
Karpat, “Balkanlar”, s. 29.
66
Barkan, İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler I, s, 512.
19
ve orta koldur. Sağ ve sol kollarda Osmanlı ordusunun en aktif unsuru olan sınır birliklerini
kumanda eden uc beyleri varken, orta kolda bir beylerbeyi yer almaktadır. Sağ kol
istikametinde yer alan Umurfakı’nın bulunduğu bölgenin fethi şu şekilde vuku bulmuştur.

Osmanlıların Rumeli fetihleri başladığı sırada bölgenin siyasi vaziyeti şöyleydi:


Yıkılmaya yüz tutmuş eski bir Bulgar Devleti bulunmaktaydı ve çok geçmeden bu devlet
prensliklere ayrılacaktı. Bizans ise bir hatıradan ibâret kalmıştı. Altın Ordu bile çok uzakta
kaldığı için, Dobruca, bütün eski devletlerin nüfuzundan kurtulmuş ve yeni bir devlet
teşekkülüne müsâit bir saha haline gelmiştir67. Bulgaristan’da, Osmanlı fethine karşı
mukavemet cephesi oluşturamayacak parçalı bir yapı mevcuttu. Osmanlı, bölgeyi şu
şekilde fethetti: I.Murad, Bulgar Çarı Şişman’ın diğer Balkan devletleriyle ittifaka girip
Osmanlı’ya karşı fiili bir harekete geçmesinden şüphelendiği için, Bulgaristan’ın fethiyle
bu devletin saf dışı bırakılmasını münasip görüp, 1388’de Çandarlızâde Ali Paşa’yı 30.000
kişilik bir kuvvetle Bulgaristan üzerine gönderdi. Bu harekatla Aydos, Pravadi, Şumnu ile
civarındaki kaleler ele geçirildi. Tırnova’nın alınması üzerine Kral Şişman, kendisinin
erzak ve mühimmat yolunda bulunan ve müstahkem bir kale olan Niğbolu’ya kapandı.
Büyük bir ordu ile I. Murad’ın gelmesi üzerine, Bulgar Çarı Osmanlı ile anlaşma yapmak
zorunda kalmıştır. Bu anlaşma neticesinde Kral Şişman birikmiş olan vergilerini verecek ve
Silistre müstahkem kalesini teslim edecekti. Ancak Kral Şişman’ın Silistre’yi vermekten
vazgeçmesi üzerine, henüz bölgeyi terk etmemiş olan Ali Paşa, Silistre ile beraber Rusçuk
ile Niğbolu arasındaki yerleri de alarak Şişman’ı kayıtsız şartsız teslim olmaya mecbur
bırakmıştır. Çar, teslim olduktan sonra affedilerek Silistre ve Rusçuk dışında, Tırnova ve
bir kısım kale tekrar kendisine verilerek vergiye bağlanmıştır68.

Romanyalılar, Çandarlı Ali Paşa’nın bölgeden ayrılmasından sonra bütün


Dobruca’ya ve bu meyanda Yahşi Bey’in muhafazasına bırakılan Silistre’ye hakim oldular.
1394’te Yıldırım Bayezid tarafından bozguna uğratılarak buraları kaybettiler. Mircea,
Yıldırım’ın Ankara mağlubiyetinden sonra 1404 tarihinde bu bölgeyi tekrar ele geçirdi69.

67
Aurel Decei, “Dobruca” M. E. B İslâm Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi,
1977, s. 633.
68
Uzunçarşılı, ss.192-193.
69
Decei, “Dobruca” s. 634
20
Mircea, Çelebi Mehmed’e karşı Musa Çelebi’yi desteklemiş, ancak 1416’da Çelebi
Mehmed’e yenilmiştir. Çelebi Mehmed, Dobruca’daki kaleleri fethetmekle kalmamış,
Eflak’ı da ele geçirerek Mircea’ya Osmanlı hakimiyetini kabul ettirmiştir. Böylece Osmanlı
idaresine giren Dobruca 460 yıl kadar Türk hakimiyetinde kalmıştır70.

Osmanlılar, Balkanlara geçip ilerledikleri andan itibaren Türkler bu bölgelere


yerleştirilmeye başlanmıştır. Naldöken, Tanrıdağ, Kocacık, Ofçabolu, Vize Türkleri ile
Tatarlar gelip buraları yurt edinmişlerdi. 1543-1666 yılları arasında Bulgaristan’a
yerleştirilen 50.000 Naldöken Türkü’nün yerleştirildiği yerler içerisinde Umurfakı da yer
almaktadır71.

2.2.2 Umurfakı Kazası ile Çevresinin Coğrafi Konumu ve Yapısı


Umurfakı Kaza merkezi, bugün Hacıoğlu-pazarcık(Dobriç) iline bağlıdır.
Umurfakı, 1878 ile 1913 yılları arasında Bulgar, 1913 ile 1940 yılları arasında Romen
işgalinde kaldı. 1940’ta yine Bulgaristan’a bırakıldı. 1752 tarihli tahrir defterine göre, o
tarihte burası Silistre sancağına bağlı 100 akçelik bir kaza merkezidir. Pravadi ve Varna
kazaları ile çevrilidir72. Kuzey kısmında Silistre Kazası, güneybatısında Yenipazar Kazası
ve doğu tarafında Hacıoğlupazarı bulunmaktadır.

Umurfakı, Cihannüma’ya göre “Kırkkilise’de Cebel-i Balkan aşılıp Silistre


nevâhisine ve Dobruca içine duhûl olunur. Ve evvelki menzili Umurfakih kasabasıdır. Ve
bu kasabaya mahmiyye-i İstanbul’dan yedi günde varılır. Mahsus kadısı vardır. Ve bu
kasabanın cevânibi Aydos ve Müsevri ve Ahiyolu kasabaları vaki olmuştur73.”

Balkan Yarımadası’nın coğrafi ve iklimsel özellikleri güneyden kuzeye, deniz


kıyısından içlere doğru değişiklik göstermektedir. Güneyde, Akdeniz iklimi hakim iken,
kuzey ve iç kesimlere gidildikçe iklim karasallaşır ve sertleşir. Kuzeye doğru gidildikçe

70
Kemal H. Karpat, “Dobruca” T. D. V İslâm Ansiklopedisi, C. 9, İstanbul: Türkiye Diyanet
Vakfı, 1994, s. 483.
71
Bahtiyar, s. 297.
72
M. Türker Acaroğlu, Bulgaristan’da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, Ankara: Türk Tarih
Kurumu, 2006, s. 984.
73
Kâtip Çelebi, Cihannümâ (Rumeli Kısmı), Transkripsiyonlu Metin I, İstanbul: 1971, s. 46.
21
arazi engebeleşir74. Umurfakı kazası Balkan Yarımadası’nın kuzeyinde yer alan Dobruca
bölgesinin güney kısmında bulunmaktadır. Coğrafyacılar, Dobruca’yı Tulca bölgesi, asıl
Dobruca ve Deli Orman olmak üzere üç bölgeye ayırmaktalar75. Kuzeyinde bulunan fazla
yüksek olmayan dağ silsilesi Maçin’den Tulca şehrinin güneyine kadar uzanır;
Dobruca’nın ortalarından açılır, doğudan batıya uzanan Ovidini Mecidiye, Bogan köy
hattında bayır şeklini alır; güneyde tekrar yükselmeye başlar. Dobruca’nın güneybatısı
eskiden sık ormanlarla kaplı olduğu için bu bölge öteden beri Deliorman diye
adlandırılmıştır76.

Dobruca susuz bir mıntıka olmakla birlikte ziraate çok müsaittir. Güney kısmında
yükselti 200 metre ile 500 metre arasında değişse de iklim olarak pek değişiklik
görülmez77. Anlaşılacağı üzere Dobruca’da karasal iklim hakimdir. Ancak bölgenin
güneyinde kış oldukça yumuşak geçer. Bölgede küçük fakat yazları kurumayan nehirler de
vardır78.

2.2.3 Umurfakı ve Çevresinin İktisadi Önemi


Osmanlı İmparatorluğu, başlangıçta hakimiyet kurduğu geniş toprakları idari, mali
ve ekonomik açıdan örgütlemişti. İmparatorluğun bu idari ve ekonomik kontrolünde
başkent olarak İstanbul önemli rol oynamaktaydı. İstanbul, barındırdığı geniş askeri ve
bürokratik kadrolar yanında coğrafi yerinin kendisine sağladığı zengin hinterlandı
sayesinde de dönemin önemli şehirlerinden biri olarak kalabalık bir nüfusa sahip dev bir
şehirdi. İstanbul’un bu muazzam nüfusunun ihtiyaç duyduğu temel yiyecek maddelerinin
kesintisiz akışı sağlanması gerekmekteydi. Çünkü imparatorluğun merkezinde zaman
zaman yaşanan buğday ve un sıkıntısı, hükümet için ağır sonuçlar doğuruyordu79. Bu gibi
nedenlerden dolayı örgütlendirilen esnafların faaliyeti ile diğer bölgelerde üretilen malların
o bölgenin ihtiyacı karşılandıktan sonra geri kalan üretim, ordu ve sarayın ihtiyaçlarını

74
Ramazan Özey, “Balkanların Coğrafi Yapısı” Balkan El Kitabı, (Derleyenler: Osman Karatay ve
Bilgehan Gökdağ), Çorum: Karadeniz Araştırmaları Merkezi, 2006, s. 17.
75
Decei, “ Dobruca”, s. 629.
76
Karpat, “Dobruca”, s. 482.
77
Decei, “Dobruca” s. 629.
78
Karpat, “Dobruca”, s. 482.
79
İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Cilt I, s. 227.
22
gidermeye tahsis ediliyor, kalan bölümü de imparatorluğun merkezi olan ve nüfusu
500.000’i aşan İstanbul’a sevk edilmek üzere tüccarlara teslim edilmekteydi80.

İstanbul’un iâşesinin karşılanmasında en büyük pay Rumeli’ye aittir. İstanbul’un


tahıl ve et talebinin artışı, Dinyeper ile Varna arasındaki step kuşağını büyük bir ticaret,
tarım ve hayvancılık bölgesine dönüştürmüştü. Çok sayıda kuyu açmak ve yer altı
sularından yararlanmak suretiyle Tatarlar ve Türkmen Yörükler, ıssız Dobruca bozkırlarını
iskâna açtılar. Yörüklerin yoğun olarak yerleştiği kuzeydeki step kuşağının çıkış
limanlarından olan Varna, yün, hayvan, deri ve deri ürünleri açısından canlı bir ticaret
merkeziydi81. Bunun yanında Burgaz, Kili ve Akkirman; Tuna’da ise Vidin, Niğbolu,
Rusçuk ve Silistre kendi hinterlantlarının buğday mahsülü fazlalarının çıkış yaptığı en
önemli iskelelerdir. Anlaşılacağı üzere Umurfakı ve çevresinin Osmanlı ülkesi için ticari
açıdan önemi, yadsınamaz bir gerçektir.

80
Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul: Ötüken Neşriyat,
2005, s. 47.
81
İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal tarihi, Cilt 1, s. 235.
23
3 UMURFAKI KAZASI TEMETTÜÂT DEFTERLERİNİN SOSYAL
AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
3.1 YERLEŞİMLER VE DEMOGRAFİ
Osmanlı’da mahalle karşılıklı olarak birbirini tanıyan, bir bakıma birbirlerinin
davranışlarından sorumlu olan, dayanışma anlayışına sahip kişilerin meydana getirdiği
topluluğun yaşadığı mekandır82. Osmanlı’da insanlar umumiyetle Müslüman olanlarla,
gayr-i müslimler ayrı mahalleleri tercih etmişlerdir. Mahallelerin dini ve etnik mensubiyete
göre ayrı ayrı oluşmasının esası, ortak inanç ve geleneğe sahip insanların aynı çevrede
yaşamalarının daha rahat oluşuna bağlanabilir83. Umurfakı kazasında on köyün sekizinde
Müslüman ahali yaşamakta, birinde gayrimüslim ve bir köyde ise Müslüman ve
gayrimüslim ahali bir arada yaşamaktadır. Umurfakı kazasında da genelde müslim ve
gayrimüslimler kendi aralarında ayrı mekanlarda yaşamışlardır.

Osmanlı mahallesinde toplumsal merkez cami veya mesciddir. Bir iskân sahasının
meydana gelmesinde bir mescid veya bir câminin, fonksiyonel bir âmil olarak ne kadar
önemli bir yer tuttuğu, Osmanlı iskân siyasetinde apaçık olarak görülmektedir. Bu tarz
yerleşim bölgelerinde, bir çekirdek teşkil eden câmi ile onun etrafında yer alan kültürel ve
sosyal hizmet müesseselerinin yer aldığı bir yerleşim sahasının, o bölgeye İslâmi Türk
karakterli bir şekil ve hüviyet kazandıracağı pek tabiîdir. Aynı zamanda, küçük bir yerleşim
biriminden ibaretken, zamanla kasaba ve şehir hâline geliniyorsa, birtakım koşulların yerine
getirilmiş olması îcab ediyor demektir. Bu yerleşim birimi en az bir câmiye sahip ve bir
ölçüde ekonomik ve kültürel gücü varsa, orası kasaba yahut şehir defterine kayıt edilirdi84.
Umurfakı da küçük bir kazada bulunması gerekli nitelikleri taşımaktaydı. Örneğin kendine
mahsus bir kadısı bulunmaktaydı ve yapılış tarihi 1589-1590 yıllarına tekabül eden, Derviş
Bey Cami bulunmaktaydı ve bu cami hala varlığını korumaktadır85.

82
Özer Ergenç, “Osmanlı Şehrindeki ‹Mahalle› nin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı
Araştırmaları, IV (1984), s. 69.
83
Ergenç, ss. 70-71.
84
M. Hüdai Şentürk, Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Devrinde Rumeli’de Uyguladığı İskân Siyaseti
ve Neticeleri, Belleten, Cilt: LVII, S. 218, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1993, ss. 97-98.
85
Acaroğlu, Bulgaristan’da Türkçe Yer Adları Kılavuzu, s. 984.
24
1844-1845 yıllarına ait Umurfakı Kazası Temettüât Defterleri on defterden ibaret
bir seri oluşturmaktadır ve bu defterler köy esaslı olarak tutulmuştur. Umurfakı Kazası şu
köylerden müteşekkildir: Konak Karyesi, Topçular Karyesi, Yozavrat Karyesi, Karasinan
ve Bozkurt Karyeleri, Karabaliler Karyesi, Burhanlar Karyesi, Peçeli Karyesi, Osmanfakı
Karyesi, Güllü Kadı Karyesi ve Nefs-i Umurfakı Karyesi86. Topçular Karyesi’nde 5
mahalle, Yozavrat Karyesi’nde 2 mahalle, Güllü Kadı Karyesi’nde 5 mahalle, Nefs-i
Umurfakı’da 2 mahalle bulunmaktadır.

86
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763, 12764, 12765,
12766.
25
Tablo 1
Umurfakı Kazası’nda Bulunan Köy ve Mahallelerin İsimleri,
(Hane ve Dini Dağılım İtibariyle), 1844-1845

No Köy ve Mahallelerin İsimleri Hane Dini Durumu


Sayısı
Nefs-i Umurfakı/Umurfakı Kazası
1 Umurfakı Kazası Konak Karyesi 19 Gayr-i Müslim
2 Umurfakı Kazası Topçular Karyesi 114 Müslüman
Orta Mahallesi
Mahiler Mahallesi
Selman Mahallesi
Hacılar Mahallesi
Tekke Mahallesi
Pirçeler Mahallesi
3 Umurfakı Kazası Yozavrat Karyesi 64 Müslüman
Orta Mahallesi
Kebir Mahallesi
4 Umurfakı Kazası Karasinan ve 27 7M-20GM
Bozkurt karyeleri
5 Umurfakı Kazası Karabaliler 26 Müslüman
Karyesi
6 Umurfakı Kazası Burhanlar Karyesi 45 Müslüman
7 Umurfakı Kazası Peçeli Karyesi 35 Müslüman
8 Umurfakı Kazası Osmanfakı 27 Müslüman
Karyesi
9 Umurfakı Kazası Güllükadı Karyesi 120 Müslüman
Gani Mahallesi
Yeni Mahallesi
Rıdvan Mahallesi (?)
Orta Mahallesi
Yayla Mahallesi
10 Nefs-i Umurfakı Karyesi 49 Müslüman
Cedidler Mahallesi
Caferler Mahallesi
Toplam 526
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

26
Tablo 1’de gördüğünüz gibi Umurfakı Kazası’nı oluşturan köy isimlerinin tamamı
Türkçedir. Bu tabloda köylerin ve mahallelerin isimleri, hane sayıları ve köylerde bulunan
nüfusun dini özellikleri gösterilmektedir87. Kazanın 10 köyünün 8’i tamamen Müslüman,
birinde gayr-i müslim ve Müslümanlar bir arada yaşamaktadır ve bunların kaçının müslim,
kaçının gayr-i müslim olduğu belirtilmiştir. Geriye kalan 1 köyün ise tamamı gayr-i
müslimdir. Bu köylerden müslim ve gayr-i müslimlerin birlikte yaşadıkları ve çoğunluğunu
gayr-i müslimlerin oluşturduğu Karasinan ve Bozkurtlar karyesinin muhtarı müslümandır
(Alemdar İbrahim bin Mehmet).

Temettüât defterlerindeki kayıtlar nüfus tespitine de imkan vermektedir. Ancak


temettüât kayıtları, hane reisleri dikkate alınarak tutulmuş olduğu için kesin nüfus
verilerine ulaşmak mümkün değildir. Bu sebeple tahmini değerler ile ifade edilebilir. Tablo
1’de de görüldüğü üzere, Umurfakı Kazası toplam 526 haneden oluşmuştur. Kaza merkezi
49 haneden meydana gelen küçük bir köydür. Ahmet Şimşirgil’in, 2002’de Türk Tarih
Kongresi’nde 1752 tarihli bir tahrir defterindeki verileri ele aldığı tebliğinde Umurfakı
Kazası, Silistre Sancağı’na bağlı bir kaza merkezidir. Dokuz köyü olan bu kazanın merkezi
ise 48 hanelik bir köy durumundadır. Kaza merkezi tamamen Türklerden oluşur. Bütün
köylerinde 374 kişi yaşamaktadır. Genelde, köylerin iki ad taşıdıkları görülür. Bunun
nedeni, başlangıçta köyler daha çok fiziksel özelliklerine göre ad almışken, daha sonraları
köye hizmet sunanların adları verilmiştir. 1752 tarihli tahrir defterlerinde adı Umur-fakih
Kuyusu olarak geçmektedir88.

16. yüzyıldaki Tahrir Defterleri’ni incelerken Ömer Lütfü Barkan, genel nüfusu
tahmin edebilmek için “5” katsayısını kullanmış olsa da, bunun bölgelere ve belirli
sebeplere göre değişebileceğini kabul etmiştir89. Pek çok tarihçi de bu katsayıyı kullanarak
tahmin yürütmüştür. Bunun yanında 7 katsayısını kabul edenler olduğu gibi, 3,5 katsayısını

87
Köy isimlerini karşılaştırma için kullanılan kaynak: M. Türker Acaroğlu, Bulgaristan’da Türkçe
Yer Adları Kılavuzu, 2006
88
Acaroğlu, s. 984.
89
Ömer Lütfi Barkan, “Tarih Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi, Türkiyat Mecmuası, S.
X, 1951, s. 12
27
da önerenler olmuştur90. Bu konuda Suraiya Faroqhi ise hane, 3 ile çarpıldığında asgari, 4
ile çarpıldığında azami nüfus değerine ulaşılacağını belirtmiştir91.

Tablo 2
Umurfakı Kazası Hane Sayıları ve Nüfus Tahminleri, 1844-1845

Hane
Sayısı x3 x4 x5
Umurfakı Kazası 526 1578 2104 2630
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 2’de bu tahmini katsayılar doğrultusunda Umurfakı Kazası’nın nüfusunun


ne kadar olabileceğini belirlemeye çalıştık. Bu doğrultuda Umurfakı Kazası’nın nüfusunun
1578 ile 2630 arasında değişebileceği söyleyebiliriz.

3.1.1 Dini Dağılım


Tablo 3
Umurfakı Kazası Köylerindeki Dini Dağılım, 1844-1845

Müslüman Gayr-i Müslim Karışık Toplam


Umurfakı Kazası 8 1 1 10
Yüzde(%) 80 10 10 100
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 3’de Umurfakı Kazası’nın köylerindeki dini dağılımı göstermektedir. Nefs-i


Umurfakı ile birlikte toplamda incelediğimiz 10 köyden 8’i Müslüman köyü, 1’i gayr-i
müslim köyü ve 1’i ise Müslüman nüfus ile gayr-i müslim nüfusun bir arada yaşadıkları
köylerdir. Müslüman ve gayr-i müslim ahalinin birlikte yaşadıkları Karasinan ve Bozkurt
karyesinde sadece 7 hane Müslümanken 20 hanesi gayr-i müslimdir.

90
Nejat Göyünç, “Hane Deyimi Hakkında”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Dergisi, S. 32, İstanbul, 1979, s. 332.
91
Faroqhi, s. .87
28
7% Gayr-i
Müslim

93% Müslüman

Gayr-i Müslim
Hane

Şekil 1: Umurfakı Kazası’nda Nüfusun Dini Dağılımı, 1844-1845


Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761,
12762, 12763, 12764, 12765, 12766.

Umurfakı Kazası’nın hanelerinin dini dağılımına baktığımızda ise, 526 hanenin


487’sinin Müslüman nüfusa, 39’unun ise gayr-i müslimlere ait olduğu görülmektedir. Şekil
1’de de görüldüğü üzere, Müslüman nüfus toplam nüfusun %93 gibi çok büyük bir kısmını
teşkil ederken, gayr-i Müslimler %7’sini oluşturmaktadır.

3.1.2 Şahıs Adları


Şahısları diğerlerinden ayıran ve onun kimliğini ortaya koyan en önemli
noktalardan birisi, o şahsın taşıdığı adıdır. Her toplum kendine has kişi adları verir ve bu
adlar toplumun sosyal ve kültürel yapısını oluşturan önemli unsurlar arasında yer alır 92

Temettüât defterleri, bölgede kullanılan şahıs adlarının tespiti bakımından da


zengin bir kaynak sunmaktadır. Hane reisleri defterlere kaydedilirken varsa aile adı ve
lakabı yazıldıktan sonra kendi özel ismi yazılmıştır. İncelediğimiz bölgenin defterlerinden,
bu bölgede hangi şahıs adlarının daha çok verildiğini öğrenebilmekteyiz.

92
Bahaeddin Yediyıldız – Özkan İzgi, “1445 Yılında Ordu ve Yöresinde Kullanılan Şahıs Adları”,
Şükrü Elçin Armağanı, Ankara 1983, s. 361.
29
Umurfakı Kazası’nda en çok kullanılan şahıs adlarının ilk üç sırasını oluşturan
Mehmed, Mustafa ve Ahmed isimleri Hz. Muhammed (s.a.v.)’in isimlerinin olması dikkat
çekicidir. Bunun yanı sıra peygamber neslinin isimlerinden olan Hasan ve Hüseyin ve dört
halifenin isimlerinden Ali, Osman ve Ömer isimlerinin çok kullanıldığını görmekteyiz.

Tablo 4
Umurfakı Kazası’nda Kullanılan Şahıs Adları, 1844-1845

İsimler Toplam Yüzde %


Mehmed 47 8,9
Mustafa 46 8,7
Ahmed 43 8,2
Ali 41 7,8
Hasan 31 5,9
Osman 28 5,3
İbrahim 27 5,1
Salih 26 4,9
Süleyman 21 4
Ömer 18 3,4
Hüseyin 16 3
İsmail 13 2,5
Halil 11 2,1
Diğerleri 158 30
Toplam 526 100
Kaynak BOA. ML. VRD. TMT. Nu:: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 4’te görüldüğü gibi Umurfakı Kazası’nda Mehmed ismi % 8,9 (47 kişi) ile
birinci sırada yer almaktadır. Daha sonra sırasıyla % 8,7 (46 kişi) ile Mustafa ismi, % 8,2
(43 kişi) Ahmed ismi, % 7,8 (41 kişi) Ali ismi, % 5,9 (31 kişi) Hasan ismi, % 5,3 (28 kişi)
Osman ismi, % 5,1 (27 kişi) İbrahim ismi, % 4,9 (26 kişi) Salih ismi, % 4 (21 kişi)
Süleyman ismi, % 3,4 (18 kişi) Ömer ismi, % 3 (16 kişi) Hüseyin ismi, % 2,5 (13 kişi)
İsmail ismi, % 2,1 (11 kişi) Halil ismi yer almaktadır. Diğer adlardan 39 kişininki, gayr-i
Müslim adlarıdır ve bunlar arasında Östeban, Yorgi, Nikola ve Petro gibi isimler
diğerlerine nispeten daha çok kullanılan isimlerdir.

30
3.1.3 Lakaplar
Şahısların sosyal durumları hakkında belirli özelliklerini göstermesi bakımından
lakaplar önemli bir dayanaktır. Temettüât defterlerinde, şahısların varsa lakapları
belirtilmiştir. Kara, deli, Yörük, molla gibi kişilerin sahip olduğu lakaplar kişilerin
birbirinden ayırt edilmesini sağlamıştır.

Tablo 5’te Umurfakı Kazası’nda kişilerin en çok sahip oldukları lakaplar


gösterilmektedir. Kara, topal, kel, uzun gibi lakaplar kişilerin fiziksel özelliklerini
belirtirken, molla, hacı gibi lakaplar da, kişilerin din açıdan konumunu belirtmektedir.
Bunun yanı sıra balcı, çoban, berber gibi lakaplar da kişilerin ne işle uğraştıklarını
göstermektedir. Kazada en çok % 18,6 (25 kişi) kara lakabı kullanılmıştır. İkinci sırada %
12 (16 kişi) ile molla lakabı, daha sonra % 9 (12 kişi) hacı lakabı yer almaktadır.
Anlaşılacağı üzere genellikle kullanılan lakaplar kişinin fiziki özellikleri ve dini
konumlarını belirtmiştir. Burada efendi nitelemesi genellikle imamlar için kullanılmıştır.

Tablo 5
Umurfakı Kazası’nda Kullanılan Lakaplar, 1844-1845

Lakap Sayı Yüzde %


Kara 25 18,6
Molla 16 12
Hacı 12 9
Efendi 10 7,5
Deli 9 6,5
Koca 6 4,5
Topal 5 3,75
Yörük 5 3,75
Kel 4 3
Çabuk 3 2,25
Uzun 3 2,25
Alemdar 3 2,25
Diğer 33 24,5
Toplam 134 100
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763, 12764,
12765, 12766.

31
Tablo 5’te diğer kısmında yer alan % 24,5’lik kısmı teşkil eden lakaplar bir ve iki
kişide bulunanlardır. Bunların da asgarisi kişilerin fiziksel özelliklerini ve iştigal ettikleri
işleri işaret etmektedir.

32
4 UMURFAKI TEMETTÜÂT DEFTERLERİNİN İKTİSADÎ AÇIDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
4.1 TANZİMAT DÖNEMİ’NDE MALÎ YENİLİKLER VE VERGİ
DÜZENLEMELERİ
19. yüzyıldan önce de bozulan nizamı eski haline getirme girişimlerinde
bulunulmuştur. Fakat 19. yüzyılda geleneksel devlet anlayışında ciddi anlamda
değişiklikler meydana gelecektir93. III. Selim’in reformları, II. Mahmut’un yenilik
arayışları ile Tanzimat’a doğru yol alındı. 3 Kasım 1839’da Tanzimat dönemini başlatan
Gülhâne Hatt-ı’nın ilanı, devlet anlayışının ve devlet idaresinde modernleşmenin esas
başlangıcı olmuştur. Sened-i İttifak’ın tersine Gülhâne Hatt-ı Padişah’ın mutlak otoritesini
savunarak merkeziyetçi devlet idaresini ifade eder94.

Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu’nun da üç temel ilke bulunmaktadır. Bunlardan ilki,


tebaanın can ve mal güvenliğini, farklı zümreler arasında ayrım gözetmeden sağlamak,
ikincisi, devlet maliyesinde düzenlemeler yapmak ve son olarak da askerlik hizmetinin
adalet ve eşitlik ilkelerine göre düzenlenmesi95. Bizim burada üzerinde duracağımız yönü,
malî alandaki gelişmelerdir. Fermanda malî düzenlemelerle ilgili şu hususlar dikkat
çekmektedir: Vergide adaletin sağlanması, iltizam usulünün kaldırılması ve gider
bütçesinin hazırlanmasıdır96.

Ülkenin en önemli malî sorunu olarak görülen ve kaldırılacağı vaat edilen iltizam
sistemi, Tanzimat Fermanı’nın ilanını izleyen 1840 yılının mart ayında Tanzimat’ın
uygulandığı tüm bölgelerde kaldırılmıştır97. Nitekim Tanzimat’ın ilanından sonra
vergilerdeki adaletsizliğin giderilmesi amacıyla çeşitli isimler altında toplanan örfî vergiler
de kaldırılmıştır. Vergide servet esasına göre herkesin belirli bir oranda devlete vergi
ödemesi amaçlanmıştı, bunun için de her şeyden evvel emlak ve nüfus tahriri yapılması

93
Şener, s. 41.
94
Halil İnalcık, “Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu” Tanzimat, İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 2008, s. 91.
95
Cezar, s. 281.
96
Coşkun Çakır, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi, İstanbul: Küre Yayınları, 2001, s. 22.
97
Şener, s. 37.
33
gerekiyordu98. Bunun yanı sıra iltizamın kaldırılması sonucu mültezimlerin bıraktığı
boşluğu doldurmak için de, “muhassıl” veya “muhassıl-ı emval” denilen memurluklar
oluşturuldu99.

Muhassıllara geniş yetkiler verilerek, Tanzimat’ın uygulandığı tüm bölgelere


gönderildi. Muhassıllar sadece halkın nüfus ve malî gücüne uygun bir vergi tayin etmek
için emlâk ve nüfus sayımları yapmayacak, aynı zamanda Tanzimat reformlarını da
tanıtacaklardı100. Tanzimat ilkelerinin tanıtılmasından sonra, muhassıllara yardımcı
olunması maksadıyla sancak merkezlerinde ve kazalarda “Meclis-i Muhassılîn”,
“Memleket Meclisi” veya “Müzakere Meclisi” adlarıyla anılan meclisler kurulmuştur. Bu
meclisler o yerin kadısı, müftüsü, muhassılı ve beraberindeki yardımcılar ve
gayrimüslimlerin bulunduğu yerlerde metropolitinden oluşan tabiî üyelere halkın seçtiği
dört ya da altı üyeden meydana gelirdi. Meclis başkanlığını eyaletlerde müşir, sancak ve
kazalarda ferik, ferik olmayan yerlerde kadı yapmaktaydı101.

Muhassıllar, 1840 yılı başlarından itibaren göreve başlamışlardı. Ancak bilgisizlik,


ulaşım güçlükleri, vergi toplama görevlilerin sık sık yaptıkları yolsuzluklar, 1840-1841
yıllarına ait hazine gelirlerinde çok büyük düşüş ve bunların yanı sıra birçok olumsuzluk
nedeniyle, muhassıllık kurumu istenilen olumlu sonucu veremedi. Beklentileri boşa çıkaran
muhassıllık kurumu, 1842 yılı başlarında kaldırıldı102.

4.2 VERGİLER
İncelediğimiz Umurfakı Temettüât Defterleri’nde hane reisinin ödemekle yükümlü
olduğu vergiler şu isimler adı altında kaydedilmiştir: Vergi-yi mahsusa, aşâr(öşür), adet-i
ağnam. Temettüât çalışmalarında cizye vergisinin de kaydedildiği ifade edilse de, bizim
incelediğimiz bölgedeki gayr-i müslim tebaaya ait defterlerde böyle bir kayıt yer

98
Halil İnalcık,”Tanzimat’ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler”, Tanzimat, İstanbul: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, 2008, s. 176.
99
Şener, s. 37.
100
Şener, ss. 38-39.
101
Çakır, ss. 44-45.
102
Çadırcı, ss. 209-211.
34
almamıştır. Bölgedeki cizyeler, Tanzimat ile cizyenin toplu tahsil edilmesi yoluna
gidildiğinden, ayrı bir defterde tutulmuştur103.

Tanzimat Fermanı’nda yer alan mali ıslahatlarla ilgili maddelerden özellikle


vergilerde adaletin sağlanması hususu dikkat çekmektedir104. Bu doğrultuda, Tanzimat’tan
önce tekalif-i örfiye adı altında çeşitli ve farklı tahsil şeklinde olan vergiler kaldırılarak,
vergi-yi mahsusa adıyla herkesin gelirine göre toplanacak tek bir vergi kalemi tesis
edilmiştir. Nakdî tahsil edilen bu yeni verginin miktarı, Maliye Nezareti tarafından yalnızca
liva düzeyinde belirlenmekteydi. Her liva merkezinde bu toplam miktar, kazalar arası
paylaştırılırdı. Daha sonra kazanın müdür ve meclis azalarının katıldığı bir toplantıda
kasaba ve köylerin payları belirlenir, belirlenen miktarı belirten bir mazbata kendilerine
teslim edilirdi. En sonunda kasaba mahalleleri ve köyler düzeyinde, tüm hane reisleri
toplanarak, istenilen miktar haneler arasında her şahsın kazancına göre paylaştırılıp bir
defter halinde kaza merkezine gönderilirdi. Böylece her hanenin vergi yükümlülüğü
belirlenmekteydi105. Bu vergi hiçbir zaman iltizama verilmedi. Muhtar, imam veya papaz
gibi halk temsilcileri vasıtasıyla tahsil edilmekteydi106.

Tanzimat’a kadar gayrisafi ürün tutarının yarısından onda birine kadar farklı
oranlar uygulanan aşar vergisi, Tanzimat’ın uygulandığı yerlerde genel olarak aşarın kelime
anlamına uygun olarak onda bir oranında toplanmaya başlanmıştır. Mülk araziden değil,
kuru mülkiyeti devlete, tasarruf hakkı reayaya ait olan miri arazilerden alınmaktaydı107
1840 yılından itibaren muhassıllar tarafında toplanmaya başlanan aşar, iki yıl sonra tekrar
iltizâm usulüne geri dönülmüştür.

Koyun, keçi ve arı kovanlarından alınan vergiler ise adet-i ağnam resmi olarak
defterlere kaydedilmiştir. Tanzimat’la birlikte nakdi olarak tahsil edilmeye başlanmıştır.

103
ML. VRD. CMH. Nu: 775, 911, 1064, 1068, 1080, 1261, 1480.
104
Çakır, s. 22.
105
Güran Tevfik, Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi: Bütçeler ve Hazine Hesapları
(1841- 1861), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989, s. 13.
106
Şener, s. 101.
107
Şener, s.120.
35
4.2.1 Umurfakı Kazası Toplam Vergi Yükünün Bileşenleri
Tablo 6
Umurfakı Kazası’nda Vergi Bileşenleri, (Kuruş), 1844-1845

Vergi-yi Mahsusa Aşâr Adet-i Ağnam Toplamı


Umurfakı 40.538,5 92.087,5 1.398,7 134.024,7
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Umurfakı Kazası’nın vergi miktarını ve vergi miktarının bileşenlerini gösteren


Tablo 6’ya bakıldığında, 1844-1845 yılında kazanın toplam vergisinin 134.024,2 kuruş
olduğu görülür. Bu tutarın 40.538,5 kuruşu merkezi hazineye gitmekte, geri kalan meblağ
iltizama verilmektedir. Aşar vergisi 92.087,5 kuruşluk vergi içerisinde en büyük payın
sahibi olmuştur. Umurfakı Kazası’nda hane başına düşen ortalama vergi-yi mahsusa
miktarı 77.06 kuruştur. Vergi-yi mahsusa hane başı 93.81 kuruş ile en yüksek miktara
Umurfakı karyesi sahipken, Peçeli karyesi hane başı 57.3’lük miktarla en düşük paya
sahiptir.

Tablo 7
Umurfakı Kazası’nda Vergi Bileşenleri, (Yüzde), 1844-1845

Vergi-yi Aşar Adet-i Ağnam Toplamları


Mahsusa
Umurfakı 30,25 68,7 1,05 100
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu:: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 7’de vergi bileşenlerinin yüzdeleri ve nahiyelerin toplam vergi yükünden


aldıkları payların yüzdeleri gösterilmiştir. Toplam vergideki % 68.7’lik payla en büyük pay
aşarındır. Vergi-yi mahsusa toplam vergide % 30,25’lik pay ile aşarın yarısından daha az
bir orana sahiptir. Vergi ödemelerinin hemen hemen % 99’u aşar ve vergi-yi mahsusadan
oluşmuştur. Geriye kalan % 1’lik kısmı ise adet-i ağnamdan oluşmaktadır.

36
Tablo 8
Umurfakı Kazası Hane Başına Düşen Vergi Miktarı, (Kuruş), 1844-1845

Toplam Vergi Hane Sayısı Hane Başına


Düşen Vergi
Umurfakı 134024,7 526 254,79
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Bütün vergi kalemlerini dahil ederek hesapladığımız toplam vergi yükünü hane
sayısına bölerek ortalama vergi yükünü hesapladık. Vergi toplamının hane başına düşen
yıllık ortalama vergi yükü 254,79 kuruştur. Karabaliler köyü genel ortalama vergi yükünün
çok üstünde olan 430,25 kuruş ile hane başı en yüksek vergi yüküne sahipken, Yozavrat
köyü 187,76 kuruş ve Konak köyü 191 kuruşla en düşük vergi yüküne sahiptir.

Tablo 9
Umurfakı Kazası’nda Toplam Gelirde Toplam Verginin Payı, (Yüzde),
1844-1845

Toplam Gelir Toplam Vergi Verginin Gelirdeki


Payı (Yüzde)
Umurfakı 961.479,5 134.024,7 13,9
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 9’da görüldüğü gibi Umurfakı Kazası’nda hanelerin elde ettiği toplam
gelirin ortalama %13,9’u vergi ödemelerine gitmektedir.

37
Tablo 10
Umurfakı Kazası’nda Toplam Aşarın Aynî Değerleri, (Kile), 1844-1845

Hınta Şair Kızılca Koloz Toplam


Ayni Aşar
Vergisi
Umurfakı 656,815 887,855 1927,79 80,375 3552,835
Kazası
(40/16/25/40)
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

İlk sütunda Umurfakı Kazası’nın altında parantez içinde yer alan sayılar(16/25/40)
defterlerde ilk hane kaydında belirtilen, aşarın nakdi karşılığını hesaplamak için kullanılan
bir kileye karşılık gelen kuruş değerleridir. İncelediğimiz on defterden sekizinin giriş
kısmında bu şekilde belirtilirken ikisinde ise belirtilmemiştir ama verileri incelediğimizde
nakdi karşılığı verilmeyen defterlerdeki bir kileye karşılık gelen nakdi karşılığın aynı
olduğu anlaşılmaktadır. 1 kile şairin(arpa) bedeli 16 kuruş, 1 kile kızılcanın bedeli 25
kuruş, 1 kile hıntanın(buğday) bedeli 40 kuruş ve 1 kile kolozun bedeli 40 kuruştur. Burada
kızılca ise buğdayın başka bir cinsidir.

Umurfakı kazasındaki toplam ayni aşar vergisi 3552,835 kiledir. Aşar vergisi
10’da bir oranında alındığı için toplam ayni aşar vergisini 10 ile çarptığımızda asıl üretime
ulaşırız. Bu durumda bölgenin yıllık hububat üretiminin 35528,35 kile olduğu ortaya
çıkacaktır.

Aşar vergisinde toplam kilenin % 18,5’i hınta, % 24,98’i şair, % 54,25’i kızılca ve
% 2,26’sı ise kolozdur. Görüldüğü gibi zirai üretimde en büyük pay buğdayın cinsi olan
kızılcaya aittir ve hınta ile birlikte üretimin % 72,75’lik çok büyük kısmını oluşturmaktalar.

38
Tablo 11
Umurfakı Kazası’nda Toplanan Aşarın Nakdî Karşılıkları, (Kuruş), 1844-1845

Hınta Şair Kızılca Koloz Toplam


Umurfakı 26112,5 14249,5 48593,5 3132 92087,5
Kazası
Yüzde (%) 28,3 15,5 52,7 3,5 100
Kaynak BOA. ML. VRD. TMT. Nu:: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Ayni olarak tahsil edilen aşar vergisinin nakdi karşılıkları da kuruş cinsinden
belirtilmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi defterlerde, ilk hane kaydında kileye karşılık
gelen birim fiyatı kuruş cinsinden belirtilmiştir. Aşar üretilen üründen 10’da 1 oranında
alındığı için hubûbat ziraatında elde edilen yıllık gelir de hesaplanabilmektedir. Tablo
11’de kazadan toplanan aşarın nakdi karşılıkları gösterilmiştir. En yüksek pay 48593,5
(%52,7) kuruşla buğdayın cinsi olan kızılcaya aittir. Hınta ile kızılca toplam %80 gibi
oldukça yüksek bir paya sahiptir. Bunun sebebi bunların bir kileye karşılık gelen nakdi
bedellerinin daha yüksek olmasının yanı sıra, üretim miktarlarının da yüksekliğinden
kaynaklanmaktadır. Bu da iktisadi anlamda kendi kendine yeterliliğin var olduğu bir
bölgede temel besin ihtiyacının buğdayla karşılanmasındandır. Hayvanların temel besini
olan arpa(şair) 14249,5 kuruş ile üçüncü sırada yer alırken, koloz 3132 kuruşla son
sıradadır. Toplam nakdi aşar 92087,5 kuruştur.

4.3 GELİRLER
Temettüât defterlerinde yer alan bilgiler ışığında, kasabada yürütülen çeşitli iktisadi
faaliyetlerin, gelir meydana getirme açısından nisbî önemi ortaya konmaktadır. Hangi tür
faaliyetlerden ne kadar gelir elde ettikleri ve bu gelirlerin toplam gelir içindeki payı
hesaplanabilmiştir108. Umurfakı Kazası’nda toplam geliri hubûbat üretimi, hayvancılık,
zanaat, hizmet ve bunların yanı sıra istisnai bazı gelir kalemleri oluşturmaktadır.

108
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 166.
39
Tablo 12
Umurfakı Kazası’nda Toplam Gelir ve Gelir Bileşenleri, (Kuruş),
1844-1845

Hubûbât Hayvan Zanaat, Toplam


Üretimi Hizmet ve
Diğerleri
Umurfakı 920875 24427 16177 961479
Kazası
Gelir Kaynağı 95,8 2,5 1,7 100
Türlerinin
Toplam
Gelirde
Payı(%)
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 12 oluşturulurken defter sonundaki ve bilgisayar gelir toplamları


karşılaştırılmıştır. Defterlerin gelir yekûnu ile bilgisayar gelir toplamı arasında % 0,4 gibi
çok az oranda da olsa sapma olmuştur. Defterlerdeki gelir toplamının 6’sında defter sonu
yekûn fazla gelirken, 4’ünde ise bilgisayar gelir toplamı fazla çıkmıştır. Ancak bu sapma
çok az oranda olmuştur. Hatta bir çoğunda yok denecek kadar küçük oranlardır. Hubûbat
ziraatından elde edilen gelir aşar düşüldükten sonra kalan net gelir olduğundan, hubûbât
istihsâlinden elde edilen gelir kısmına nakdi aşar bedeli de ilave edilmiştir.

Umurfakı Kazası’nın toplam gelir ve gelir bileşenlerini gösteren tablo 12’yi


bilgisayar toplamına göre oluşturduk. Kaza geneli toplam gelirin % 95,8’ini (920875 kuruş)
hubûbat istihsâlinden sağlanmaktadır. Hayvancılık %2,5 (24427 kuruş) ve son kısım ise %
1,7’lik bir paya sahiptir. Orta ve küçük kırsal bölgelerde çiftçilik temel geçim aracıdır ve bu
tip birimlerde buğday gibi aile içi tüketilmeye elverişli temel gıda maddesinin istihsâline
ağırlık verileceği aşikardır109.

Hubûbat ve hayvancılığın dışında kalan % 1,7’lik gelir kısmını, büyük ölçüde


hizmet sektörü ve bir miktar da zanaattan elde edilen kazançlar oluşturmaktadır.

109
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 169.
40
4.3.1 Hubûbât Üretimi
Osmanlı ülkesinin temel organizasyonu ziraattır. Tarımın mahiyeti ve önemi
İmparatorluğun hayatı boyunca çok az değişmiştir110. Ekonominin hakim sektörü olan
ziraatte, 15-16. yüzyıllardaki tahrirlerden anlıyoruz ki toprak, üreticiler arasında eşite yakın
oranlarda pay edilmekte ve aynı zamanda Osmanlı sistemi, topraksız köylüler kadar, büyük
toprak sahiplerini de sistem içi görmemekteydi111. Buna rağmen büyük toprak malikaneleri
de vardı, ancak bunlara sık rastlanılmamaktaydı112.

Ziraatte, orta büyüklükte(toprağın verimliliğine göre 60-150 dönüm arası) aile


işletmesi ile mümkün olan en yüksek düzeyde üretimin gerçekleşeceği düşünüldüğü için,
aile işletmelerinin, ne parçalanıp küçültülmesi, ne de arazi ilâvesi ile büyütülerek çiftliklere
dönüşmesi istenmiştir. Bu yüzden devlet, ziraî toprakların mülkiyet hakkını fertlere
devretmek yerine kendi elinde tutmuştur113.

Kırsal yerleşim birimlerinde nüfusun temel geçim kaynağı çiftçiliktir. Osmanlı


İmparatorluğu’nda halkın büyük çoğunluğu kırsalda yaşamaktaydı ve toprağın nisbi
bolluğuna karşılık emek kıt bir üretim faktörüydü114. Bu durum Osmanlı’da her zaman
geçerliliğini korumuştur ve 1800’de de 1900’de de nüfusunun beşte dördü ziraatle
uğraşmakta ve geçimini topraktan temin etmekteydi115.

Umurfakı Kazası’nda da yukarıda bahsettiğimiz kırsal yerleşim birimlerindeki


klasik Osmanlı ekonomisinin genel özellikleri ile uyumlu şekilde ziraat temel meşgaledir.
Ziraatle uğraşanların çok büyük çoğunluğu toprak sahibidir ve çiftçi her hanenin en az iki
öküzü olmakla birlikte, toprağın büyüklüğüne oranla bu sayının altıya kadar çıktığı
görülmektedir. Toprak büyüklükleri kazadaki ziraatle uğraşan hane başına, ortalama 51,60

110
Donald Quataert, “19. Yüzyıla Genel Bakış: Islahatlar Devri 1812-1914”, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarih (1600-1914), (Editörler Halil İnalcık, Donald
Quataert), Cilt 2, İstanbul: Eren Yayıncılık, 2004, s. 961.
111
Genç, s. 71.
112
Quataert, s. 978.
113
Genç, s. 60.
114
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 55.
115
Quartaert, s. 961.
41
dönümdür. Bu oran, Osmanlı’da çiftçilikle meşgul olan bir hanenin sahip olunması istenen
ortalama toprak miktarına çok yakın bir orana sahip olduğunu göstermektedir.

4.3.2 Hubûbat üretimi Yapılan Toprak Büyüklükleri


Tablo 13
Umurfakı Kazası’nda Mezru – Gayr-i Mezru Toprak Miktarları – Müste’cer ve Çiftçi
Haneler Başına Düşen Toprak Büyüklükleri,(Dönüm), 1844-1845

Mezru Gayr-i Müste’cer Toplam Nadas Hane Başı


Toprak Mezru Toprak Dönüm Yüzdesi Dönüm
Toprak
Umurfakı 14316,5 11058,5
945,5 26320,5 42,01 51,60
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 13, Umurfakı Kazası’na ait toprak miktarlarını göstermektedir. Bu tabloda


sırasıyla mezru(ekilen) toprak, gayr-i mezru(dinlendirilen) toprak ve müste’cer(kiralık)
toprak büyüklükleri, nadas oranı ve çiftçilikle meşgul olan hanelere düşen ortalama toprak
miktarı gösterilmiştir. Tarım arazileri her zaman ekilip biçildiği için toprağın verimi
düşmektedir ve verimi tekrar artırabilmek maksadıyla toprağın bir kısmını bir yıl ekilmeyip
nadasa(dinlendirilen) bırakılıyor. Bu uygulama Osmanlı çiftçisi tarafından da, toprağın
veriminin düşmemesi için toprağın bir kısmını 2 ya da 3 yılda bir 1 yıl boş bırakılarak
yapılmaktaydı116. Umurfakı Kazası’nda da bu uygulamayı görmekteyiz. Umurfakı Kazası
toplam tarım topraklarının %42,01’lik kısmını kapsayan oldukça yüksek bir oranı nadasa
bırakılmıştır. Müste’cer toprak ise toplam tarım topraklarının oldukça küçük bir kısmını
kapsamaktadır.

Hubûbat üretimine tahsis edilen toplam arazi büyüklüğünü, çiftçilikle meşgul olan
hane sayısına böldüğümüzde, hane başına toplam 51,60 dönüm toprak düşmektedir.

116
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 89.
42
Tablo 14
Umurfakı Kazası’nda Hanelerin Sahip Olduğu Toprakların Dilimlere Göre Dağılımı,
(Dönüm), 1844-1845

Topraksız 1-25 26-50 51-75 76-100 101-140 141-175

Umurfakı 38 90 183 117 52 31 15


Kazası

Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 14’teki 51,60 olan hane başı dönüm ortalama değerdir. Bu noktada, daha
sağlıklı bir yaklaşım sergileyebilmemiz için, hanelerin sahip oldukları toprakların dilimlere
göre dağılımını incelemek gerekecektir. Tablo 14 haneleri, topraksız haneler, 1-25, 26-50,
51-75, 76-100, 101-140, 141-175 dönüm arasında haneler şeklinde tasnif edilmiştir. 10
dönümden az olan küçük işletme, 10-50 dönüm arası olan orta büyüklükte işletmeler bir
ailenin çalışma zamanını dolduracak büyüklükteydi. 50 dönüm üzeri ise büyük
işletmelerdi117. Umurfakı Kazası’ndaki 526 haneden 38’i topraksız hanelerdir. 1-25 dönüm
arasında toprağa sahip olan hane sayısı 90’dır. 26-50 dönüm arası toprağa sahip olan hane
ise 183’dür. 117 hane 51-75 dönüm arasında toprağa sahiptir. 52 hane de 76-100 dönüm
arasında toprağa sahiptir. 31 hane 101-140 dönüm arası toprağa sahiptir ve son olarak 15
hane 141-175 dönüm arası toprağa sahiptir. Ziraatle uğraşan hanelerden sadece 13’ü
topraksızdır. Diğer topraksızlar da tarım dışı işlerle uğraşmaktadır. Toprak dilimlerine
baktığımızda en çok hanenin 26-50 dönüm arası ve 51-75 dönüm arasında yoğunlaştığı
görülür. Bu durum kazada toprak dağılımının orta büyüklükte işletme tipine yakın
olduğunu ve genel itibariyle hanelerin hayatlarını idame etmelerine yetecek arazilere sahip
olduklarını anlıyoruz.

117
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 81.
43
Tablo 15
Umurfakı Kazası’da Hanelerin Sahip Olduğu Toprakların Dilimlere Göre Dağılımı,
(Yüzde), 1844-1845

Topraksız 0-25 26-50 51-75 76-100 101-140 141-175


Umurfakı 7,2 17,1 34,8 22,25 9,9 5,9 2,85
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 57, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 15, Umurfakı Kazası’ndaki hanelerin kaç dönüm toprak sahibi olduklarını
yüzde olarak ifade etmektedir. Hanelerden %7,2’i topraksız, %17,1’i 1-25 dönüm arası,
%34,8’i 26-50 dönüm arası, %22,25’i 51-75 dönüm arası, %9,9’u 76-100 dönüm
arası,%5,9’u 101-140 dönüm arası ve %2,85’i ise 141-175 dönüm arası toprağa sahiptir.
Topraksız haneler genellikle hizmetkârlıkla uğraşmaktadır.

4.3.3 Üretilen Hubûbatın Çeşit ve Miktarı


Osmanlı İmparatorluğu’nda çok farklı toprak çeşitleri ve iklimler vardı. Bu
sebeple, topraklarında çeşitli mahsuller yetiştiriliyordu. Ancak yaygın üretim hubûbattı118.
Umurfakı Kazası’nda da hubûbât üretimi hakimdir. Defterlere kaydedilen aynî ve nakdî
aşar miktarı, üretilen ürünün aynî ve nakdî olarak 1/10 olması hasebiyle, aynî ve nakdî aşar
on ile çarpıldığında, kazadaki toplam hubûbât üretiminin ne kadar olduğu
hesaplanmaktadır.

118
Quataert, s. 962.
44
Tablo 16
Umurfakı Kazası’nda Toplam Hubûbât Üretimi, (Kile), 1844-1845

Hınta Şair Kızılca Koloz Toplam


Umurfakı 6.568,15 8.878,55 19.277,9 803,75 35.528,35
Kazası
Ürünlerin 18,5 25 52,5 2,25 100
Toplam
Hâsılattaki
Payı(%)
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 16’daki veriler, aşar olarak kaydedilen kile cinsinden değerler on ile
çarpılarak elde edilmiştir. Buna göre Umurfakı Kazası’nın bir yıllık toplam hubûbât üretimi
35.528,35 kiledir. Buğday(hınta ve kızılca) üretimi, hubûbât üretiminin %71’ni teşkil
ederek birinci sırada yer almaktadır. Bölgede iki tür buğday üretilmektedir. Bunlardan
birincisi “hınta” ikincisi ise “kızılca”dır. Hınta, kızılcadan daha kaliteli bir buğday cinsi ve
kazada 1 kile hıntanın bedeli 40 kuruşken, kızılcanınki ise 25 kuruştur. Buğdaydan sonra
ikinci sırayı %25’lik payla hayvanların temel besini olan arpa(şair) almaktadır ve son
olarak %2,5 paya sahip “koloz”dan oluşmaktadır.

Ayrıca küçük bir bağ bulunmakta. Bağların yaygın olduğu yerler genelde kaza
merkezlerine yakın yerler olmaktadır. Bu ürünler çabuk bozuldukları için pazara yakın
yerlerde olması gerekmekte ve bu yüzden sınırlı bölgelerde yapılmaktaydı. Defterlerde
kayıtlı yıllık hâsılası 300 kuruş olan bir tane de yel değirmeni bulunmaktadır.

Tablo 17
Umurfakı Kazası’nda Toplam Hubûbât Üretimi, (Kuruş), 1844-1845

Hınta Şair Kızılca Koloz Toplam


Umurfakı 261125 142495 485935 31320 920875
Kazası
Toplam 28,35 15,5 52,75 3.4 100
Yüzde

45
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 17, kazadaki toplam hubûbât üretiminin ürünlere göre kuruş cinsinden ve
yüzde olarak dağılımını göstermektedir. Tablodaki verilere aşarın nakdi karşılığının on ile
çarpılmasıyla ulaşılmıştır. Umurfakı Kazası’nın yıllık hubûbât üretiminin bedeli 920.875
kuruştur. Kuruş cinsinden toplam hubûbât üretiminin %81’i buğdaydan, %15,5 ‘i arpadan
ve %3,4’ü ise kolozdan elde edilmiştir.

Tablo 18
Umurfakı Kazası’nda Dönüm Başı Net Hâsılat, (Kuruş), 1844-1845

Mezru Toprak Hâsılat Dönüm Başı


Hâsılat
Umurfakı 14316,5 920875 64.32
Kazası
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 18’deki değerleri Umurfakı Kazası’nda aşar düşülmeden, toplam hubûbât


üretim hâsılatını mezru tarla büyüklüğüne bölerek elde ettik. Dönüm başı hâsılat 64,32’dir.

4.3.4 Hayvancılık
Osmanlı’da hayvancılık her zaman önemli olmuştur. Göçebe topluluklar,
hayvancılığı tek geçim kaynağı olarak yaparken, yerleşik çiftçilik yapan ve bu arada
hayvan da beslemek durumunda olanlar için daha çok ikincil bir faaliyettir119. Tarımla
uğraşan köylülerin hayvan beslemesinin çeşitli sebepleri vardır: Tarlayı sürmek, yük
taşımak, gübre temin etmek ve süt, peynir, yağ, et, deri ve yün gibi ihtiyaçlarını temin
etmek ve ihtiyaç fazlası olduğunda ise bunları pazarlarda satmak için beslerler120.
Umurfakı Kazası’nda da hayvancılık esas üretim faaliyeti olarak görülmemiş ve daha
ziyade çiftçiliği tamamlayıcı nitelik taşımaktadır. Hayvancılığı köylüler öncelikle kendi
ihtiyaçlarını karşılamak ve zirai faaliyetlerde kullanmak için yapmışlardır. Sadece
hayvancılıkla geçimini temin eden çok nadir haneler olsa da, hane başı hayvan sayısının
119
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 101.
120
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 198.
46
azlığı ve gelirleri göz önüne alındığında bunların istisnai haller olduğu anlaşılmaktadır.
Tablo 19’da Umurfakı Kazası’ndaki toplam hayvan varlığını ve bunlardan elde edilen gelir
var ise hâsılatını görmek mümkündür. Tabloya baktığımızda, toplam 7.955 adet küçükbaş
hayvan bulunduğu görülür. Sağmal küçükbaş(koyun ve keçi) hayvan başına yıllık 3
kuruşluk gelir kaydedilmiştir. Buna göre küçükbaş hayvan varlığının yıllık geliri 8.193
kuruştur. Kazadaki toplam büyükbaş hayvan varlığı ise 4051 adettir. Sağmal karasığır
ineğinden yıllık 20, sağmal camışdan yıllık 31 kuruş gelir elde edilmektedir. Kaza
genelinde sağmal kara sığır ineği ve sağmal camışdan yıllık elde edilen toplam gelir 16.202
kuruştur.

Tablo 19
Umurfakı Kazası’ndaki Hayvan Varlığı ve Hayvani Hâslat,
(Kuruş), 1844-1845

Adet Hâsılat
Küçükbaş Hayvanat
Sağmal Ağnam 2289 6852
Sağmal Keçi 446 1341
Kısır Koyun 2427
Kısır Keçi 443
Kuzu 1997
Oğlak 353
Toplam 7955 8193
Büyükbaş Hayvanat
Sağmal Kara Sığır 750 14840
Kısır İnek 153
Düğe 246
Dana 216
Tosun 370
Sağmal Camış 44 1362
Gayrı Sağmal Camış 2
Camış Tosunu 14
Camış Düğe 2
Dişi Malak 4
Kara Sığır Öküzü 1307
Manda Öküzü 2
Tay 58
Beygir 2
Aygır 1
47
Hergele 748
Kısrak 132
Toplam 4051 16202
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Sahibine gelir getiren koyun ve keçilerden ağnam resmi alınırken, sağmal


büyükbaş hayvanlardan vergi talep edilmemiştir. Tanzimat’ın ilanı sonrası ağnam
vergilerindeki düzenlemelere göre her koyun ve keçi başına, cinsi ne olursa olsun beşer
kuruş “resm-i maktu” ve yirmişer pare “mübaşiriyye” tayin edilmiştir121. Ancak
incelediğimiz defterlerde koyun ve keçi başına verilen vergi miktarının, istenenin onda biri
civarında olduğu görülmüştür122. Bu eksikliğin neden kaynaklandığını bilmemekle beraber,
sağmal küçükbaş hayvan başına yıllık 3 kuruş hâsılaya karşın istenen vergi miktarı da
şaşkınlık vericidir. Tekâlif Kavaidi’de, bu resmin 1256 senesinden 1272 senesine kadar
devam ettiğini ve şikayetler üzerine, 1273 senesinde koyun ve keçinin bir senede yavrusu,
sütü, yapağısı olarak ne miktarda hâsılat elde edildiği belirlendikten sonra, tespit edilen
hâsılata göre resm belirlenmek istendiği123 ifade edilse de, yukarıda da belirttiğimiz gibi
incelediğimiz 1260 senesine ait Umurfakı Kazası geneline ait Temettüât Defterlerinde bu
oranda bir vergi uygulanmamış olduğu anlaşılmaktadır.

Tablo 20
Umurfakı Kazası’ndaki Küçükbaş Hayvan Varlığı,
1844-1845

Miktar
Sağmal Ağnam 2289
Hâsılat 6852
Sağmal Keçi 446
Hâsılat 1341
Kısır Koyun 2427
Kısır Keçi 443
Kuzu 1997
Oğlak 353
121
Abdurrahman Vefik Sayın, Tekâlif Kavaidi, Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı Araştırma,
Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Yayını, 1999, s. 480.
122
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12758
123
Vefik Sayın, ss. 481-482.
48
Toplam Hayvan 7955
Sayısı
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Toplam küçükbaş hayvan varlığı, hane sayısına bölündüğünde, hane başı ortalama
küçükbaş hayvan varlığının 15 olduğunu görüyoruz. Hane başı büyükbaş hayvan varlığı ise
7-8 dolaylarındadır. Kazada ziraat yapmayanlar dışarıda bırakılırsa, ziraat yapanların sahip
olduğu koşum hayvanları sayısı hane başı 2,5 üzerinde bir sayı ortaya çıkar. Koşumlarda
kullanılan hayvanlar klasik usulle çifttirler. Burada bunu görmekle birlikte, tarla
büyüklüğüne göre de bu sayının arttığını incelediğimiz defterlerden anlaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra bir diğer vergi dışı binek hayvanı olarak kullanılan hergele, kısrak, beygir gibi
hayvanlar da defterlere kaydedilmiştir. Bu tarz hayvanların yazılmasının sebebi ekonomik
potansiyeli tam olarak tespit etmek ve kâr getiren faaliyetlerde bu hayvanlar kullanılırsa,
elde edilen tahmini kârı vergiye dahil etmektir124. Bizim incelemiş olduğumuz defterlerde
hergele, kısrak, beygir gibi hayvanlardan vergi tahsil edilmesini gerektirecek faaliyetler
yapıldığına yönelik kayıtlara rastlanmamıştır. Ama bazı hanelerin 4,5 ve hatta 6 adet
hergeleye sahip olması ise bu hayvanların hangi faaliyetlerde kullanıldığı yönünde merak
uyandırmaktadır.

Tablo 21
Umurfakı Kazası’ndaki Büyükbaş Hayvan Varlığı,
1844-1845

Miktar
Sağmal Sığır 750
Hâsılat 14840
Kısır İnek 153
Dana 216
Düğe 246
Tosun 370
Sağmal Camış 44
Hâsılat 1362
Gayrı Sağmal Camış 2
Camış Tosunu 14
124
Adiyeke, s. 774.
49
Camış Düğe 2
Dişi Malak 4
Hergele 748
Tay 58
Aygır 1
Beygir 2
Kısrak 132
Kara Sığır Öküzü 1307
Manda Öküzü 2
Hayvan Toplamı 4051
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 2757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 22’de görüldüğü üzere Umurfakı Kazası’nda toplam hayvani gelir 24427
kuruş ve hane başı düşen hayvani gelir 46,5 kuruştur.

Tablo 22
Umurfakı Kazası’nda Toplam ve Hane Başına Düşen Hayvanî Gelir,
(Kuruş),1844-1845

Toplam Hayvani HaneHane Başına


Gelir Düşen Hayvanî
Gelir
Umurfakı Kazası 24427 526 46,5
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 2757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Son olarak da incelediğimiz defterlerde karşılaştığımız arıcılık hususuna


değinelim. Kaza genelinde 41 arı kovanı kayıt edilmiştir ve kovan başına 2 kuruş hasıla
elde edilmektedir. Arı kovanlarından sadece 15’nin hasılası belirtilmiştir ve toplam elde
edilen gelir 30 kuruştur. Hayvanlardan alınan bir diğer vergi türü olan kovan resmine
incelediğimiz defterlerde rastlayamadık.

4.3.5 Zanaat ve Hizmet


Umurfakı Kazası’na tâbi 10 köy bulunmaktadır. Bu köylerin 7’sini 100 haneden az
olan köyler oluşturmaktadır. Topçular ve Güllü Kadı köyleri ise 100’ün üzerinde haneye
50
sahip köylerdir. Umurfakı Kazası ise Caferler ve Cedidler mahallesinin bulunduğu 49
hanelik küçük bir kaza merkezidir. Bu kazanın yapısından da anlaşılacağı üzere, ihtiyaç
öncelikli Osmanlı ekonomisinde olduğu gibi, kırsal bölge olması hasebiyle tarım sektörü
hakim durumdadır.

Tablo 23
Umurfakı Kazası’nda Hane Reislerinin Meslekleri,
1844-1845

Meslek Hane
İmam 6
Hatip 3
Ziraat Müdürü Vekili 1
Ziraatçı 487
Berber 1
Çobanlık 2
Terzi 2
Hizmetkârlık 19
İşsiz 5
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Temettüât defterlerinde yer alan kayıtlardan çıkarılan en önemli bilgilerden biri de


ilgili bölgenin nüfusunun hangi mesleklerle meşgul olduğunu göstermesidir125. Tablo 23’te
kaza genelinde hane reislerinin meslekleri verilmiştir. Kazanın çok büyük bir bölümü
çiftçilikle meşgul olmaktadır. Bu grup, “erbab-ı ziraat” olarak belirtilmiş ve bunların büyük
kısmı, ortalama bir haneye kâfi gelecek miktarda toprağa ve bu toprağı işlemek için gerekli
hayvan gücüne sahip bulunan çiftçilerdir. Bunun dışındaki az sayıda nüfus, hizmetkâr,

125
Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, s. 164.
51
imam, hatip, çoban, terzi, berber ve ziraat müdürü vekili mesleklerine sahiptirler.
Müslüman köylerde imam ve muhtarlar defterlere kaydedilirken, isimlerin başlarına karye
imamı veya karye muhtarı şeklinde belirtilmiştir. Gayr-i müslim köylerde ise kocabaş veya
papazların kaydına rastlayamadık. Bu durumun ne tür bir sebepten kaynaklandığını
bilememekteyiz.

Kaza geneli hane reisleri için yaptığımız tabloda son sırayı defterlerde hane reisi
olarak kayıtlı olan ancak belirli bir mesleği olmayan kişiler almaktadır. Bu grupta 5 kişi yer
almaktadır ve kaza nüfusunun %1’ini bile oluşturmamaktadır. Bu gruba kayıtlı olanlar
iâneyle geçinirler.

Bazı hane reislerinin birden çok işle meşgul olmasına rağmen ana uğraşının
çiftçilik olması nedeniyle, defterlerde meslek kısmına ziraat erbabı olarak kaydedilmiştir.
Örneğin Güllü Kadı Köyü’ndeki bir hanenin yel değirmeni olduğu halde, temel uğraşının
tarım olması nedeniyle ziraat erbabı olarak kaydedilmiştir126. Köylerde bulunan dini
görevliler aynı zamanda çiftçilikle uğraşıyordu. Anlaşılacağı üzere kaza genelinde çok
farklı meslek grupları bulunmamaktadır. Bunun sebebi, iş kollarının çeşitlendirilmesini
gerekli kılacak ihtiyaçların ve imkanların olmamasıdır. Bölge genelinin kırsal olması ve bu
kazayı oluşturan nüfusun ve nüfus yoğunluğunun az olması aynı zamanda coğrafi olarak
çeşitlilik arz etmemesi gibi sebepler, mesleklerin çeşitlenmesine engel teşkil etmiştir.

Tablo 24
Umurfakı Kazası’ndaki Hane Reislerinin Gelir Gruplarına Göre Dağılımı,
(Kuruş/Yüzde), 1844-1845

Kuruş 0 1- 251- 601- 1001- 1501- 2001- 3001- 5001- 8001+ Toplam
250 600 1000 1500 2000 3000 5000 8000
Hane 18 13 44 62 134 100 99 51 4 1 526
Sayısı
Yüzde 3,4 2,47 8,36 11,78 25,47 19,01 18,82 9,7 0,76 O,19 %100
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

126
BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12765
52
Tablo 24’te Umurfakı Kazası genelindeki hane reislerinin gelir guruplarına göre
dağılımı gösterilmektedir. En büyük dilimi 134 hanenin yer aldığı 1001-1500 kuruş arası
dilimidir. 100 hane 1501-2000 kuruş arasında, 99 hane 2001-3000 kuruş arasında, 62 hane
601-1000 kuruş arasında, 51 hane 3001-5000 kuruş arasında, 44 hane 251-600 kuruş
arasında,13 hane 1-250 kuruş arasında gelire sahiptir. 5001-8000 kuruş arasında 4 hane,
8001 kuruştan fazla geliri olan 1 hane bulunmakta ve 18 hane gelirsizdir.

Hane reislerinin gelir gruplarına göre yüzde dağılımına baktığımızda çok büyük
bir kısmının 1000 kuruştan daha fazla olduğunu görüyoruz. % 25 civarlarında ise 1000
kuruştan daha aşağı olduğunu görmekteyiz ve hizmetkârların hepsi 1000 kuruştan aşağı
gelir elde etmektedir. %44,5’i 1001-2000 kuruş arasında ve %29’u ise 2000 kuruş gelir
temin etmektedir. Bu çerçevede, kaza genelindeki hanelerin büyük bir kısmının refah
düzeyinin iyi olduğunu söyleyebiliriz.

Gelirlerinin büyük bir bölümünü tarım dışı faaliyetlerden elde eden şehir tipi
ekonomilerden farklı olarak, bu tarz kırsal bölgelerde gelir düzeyinde farklılaşmanın temel
faktörü sahip olunan toprak miktarlarıdır. Umurfakı Kazası’nda hanelerin sahip oldukları
toprak miktarı gelirin temel belirleyicisi durumundadır.

Tablo 25
Umurfakı Kazası’nda Hane Başına Düşen Gelir ve Vergi,
(Kuruş/Yüzde), 1844-1845

Hane Başı Hane Başı Verginin Gelirdeki


Vergi Gelir Yüzdesi
Umurfakı Kazası 254,79 1827,90 13,9
Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 25, Umurfakı Kazası genelindeki hane başına düşen gelir, vergi ve bunlar
arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Bu bölgede hane başına düşen ortalama yıllık gelir
1827,90 kuruş, hane başına düşen ortalama yıllık vergi 254,79 kuruştur. Yıllık ortalama
gelirin %13,9’u vergi ödemelerine gitmektedir. Ortalama yıllık gelirden ortalama yıllık
vergiyi düştüğümüzde kalan net gelir 1500 kuruştan fazladır.
53
Tablo 26
Umurfakı Kazası’nda Vergi-yi Mahsusanın Hane Başına Düşen Gelirdeki Payı,
(Kuruş/Yüzde), 1844-1845

Hane Başına Hane Başına Vergi-yi


Düşen Vergi-yi Düşen Gelir Mahsusanın Gelirde
Mahsusa Kapladığı
Pay(Yüzde)
Umurfakı Kazası 77,07 1827,90 4,2

Kaynak: BOA. ML. VRD. TMT. Nu: 12757, 12758, 12759, 12760, 12761, 12762, 12763,
12764, 12765, 12766.

Tablo 26, Umurfakı Kazası genelinde vergi-yi mahsusanın hane başına düşen
gelirdeki payını göstermektedir. Vergi-yi mahsusa kaza genelinde hane başına ortalama
77,07 kuruştur. Yüzde olarak ise %4,2’ye tekabül etmektedir. Vergilerin büyük bölümünü
aşar oluştururken, vergi-yi mahsusa ikinci sırada ve adet-i ağnam ise üçüncü sırada yer
almaktadır.

4.4 GELİR DAĞILIMININ LORENZ EĞRİSİ VE GİNİ KATSAYISI’NIN


KULLANIMI İLE ÖLÇÜMÜ

Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı bir ülkedeki gelir grupları arasındaki farklılıkları
tespit etmek ve belirtmek amacıyla iktisatçılar tarafından uygulanan yöntemlerden iki
tanesidir. Gelir dağılımındaki eşitsizliği grafiksel olarak gösteren Lorenz Eğrisi, bir bölgede
bulunan nüfusun belirli orandaki kümülatif artışına karşılık gelen kümülatif gelirin analitik
düzlemde kesiştiği noktaların birleşmesiyle elde edilmektedir. Eğrinin yatay ekseninde
bölgenin birikimli nüfus yüzdesi, düşey ekseninde ise birikimli gelir yüzdesi yer
almaktadır. Gini Katsayısı ise bir Lorenz Eğrisi ölçütüdür ve 0 ve 1 arasında değer alır.
Katsayı 1’e yaklaştıkça eşitsizliğin artığını, 0’a yaklaştıkça da azaldığını anlayabiliriz127.

127
C. C. Aktan, İ. Y. Vural, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyon Yayınları,
2002, s. 19.
54
Umurfakı Kazası’nın 1844 yılı itibariyle gelirlerinin %20’lik nüfusun dilimlerine
göre dağılımı tablo 27’de sunulmaktadır. Kazanın 1844 yılı itibariyle ortaya çıkan Lorenz
Eğrisi tablo 28, Gini Katsayısı ise tablo 29’da görülmektedir.

Kazada bulunan hanelerin ilk alt gelir grubunu oluşturan %20’lik hane dilimi
gelirin %4,17’sini alırken, hanelerin %40’ı gelirin %17,38’ini, hanelerin %60’ı gelirin
%35,45’ini, hanelerin %80’i ise gelirin %60’ını almaktadır.

Kazanın 1844 yılı itibariyle Gini Katsayısı ise 0.332’dir.

55
Tablo 27 Umurfakı Kazası’nın Gelirlerinin %20’lik Nüfus Dilimlerine Göre
Dağılımı, 1844

Kümülatif Hane
Hane(Sayı) (Birikimli)
Grupların
Yüzde
Nüfus Dilimleri Toplam Hane Sayısının Toplam Birikimli
Paylar
(%) Yüzdesi(%) Temettüât Gelir Yüzde
(%)
Payları(%)
36246,5
1. %20 (106 hane) 20 (106 hane) 4,17 4,17

2. %20 (105 hane) 40 (211 hane) 151123 13,21 17,38

3. %20 (105 hane) 60 (316 hane) 308260 18,07 35,45

4. %20 (105 hane) 80 (421 hane) 521638,5 24,55 60

5. %20 (105 hane) 100 (526 hane) 869392 40 100


Gini Katsayısı 0,332

56
100 100,00

90 Lorenz Eğrisi
80

70
Birikimli gelir yüzdesi

60 60,00

50

40
35,46
30

20
17,38
10
4,17
0 0,00
0 20 40 60 80 100
Birikimli hanehalkı yüzdesi

Grafik 1: Umurfakı Kazası’nın Lorenz Eğrisi

57
100 100,00

90 Gini Katsayısı
80

70
Birikimli gelir yüzdesi

60 60,00

50

40
A 35,46
30

20
17,38 B
10
4,17
0 0,00
0 20 40 60 80 100
Birikimli hanehalkı yüzdesi

Gini Katsayısı = A / (A+B) = 0,332


Grafik 2: Umurfakı Kazası’nın Gini Katsayısı

58
5 SONUÇ
Tanzimat sonrası, ülke genelinde halkın ekonomik potansiyelini yani servet
unsurlarını ve gelir kaynaklarını ortaya çıkaracak kapsamlı bir tahrir çalışması yapıldıktan
sonra, halkın ödeme gücünü esas alan daha adil bir vergi düzenlemesi yapılmak istenmiştir.
Bu çerçevede 1845 yılında hazırlanan Temettüât Defterlerinde yer alan verileri esas alarak,
Umurfakı Kazası’nın sosyal ve ekonomik durumu hakkında buraya kadar anlatılanlardan
hareketle şu sonuçları çıkarabiliriz: Umurfakı Kazası, 10 köye ve bu köylere tâbi 13
mahalleye sahip bir yerleşim birimidir. Bu köylerden, 8’inde Müslüman, 1’inde gayr-i
müslim ve 1’inde de Müslüman ve gayr-i müslimlerin bir arada yaşadığı yerlerdir. Toplam
526 hane yaşamaktadır. Bu hane sayılarını nüfusun tahmini konusunda verilen rakamlara
çarptığımızda toplam nüfusun asgari 1578, azami 2630 kişiden oluşabileceğini
söyleyebiliriz.

Tahrir yapıldığı dönemde kaza nüfusunun %93’ü Müslümanlardan, %7’si de


gayr-i müslimlerden oluşmaktadır. O dönemde Umurfakı Kazası’nda yaşayan halkın büyük
bir kısmı “Mehmed”, “Mustafa”, “Ahmed”, “Ali”, “Hasan”, “Osman”, “İbrahim”, “Salih”
ve “Süleyman” adlarını taşıdıkları tespit edilmiştir. Ayrıca, kaza genelinde yaşayan halkın
büyük kısmı “Kara”, “Molla”, “Hacı”, “Efendi”, “Deli”, “Koca”, “Topal” ve “Yörük”
lakapları taşımaktadırlar.

Umurfakı Kazası’nın toplam vergi yükü 134.024,7 kuruştur. Toplam vergi yükü
vergi-yi mahsusa, aşar ve adet-i ağnam adıyla tahsil edilen vergilerden oluşmaktadır. Bu
vergi türleri içinde en büyük paya,%68,7’lik oranla hubûbat ziraatından alınan aşar vergisi
sahiptir. İkinci sırada ise %30,25’lik payla vergi-yi mahsusa bulunmaktadır. Kazada hane
başına ortalama 254,79 kuruş vergi düşmüştür.

Umurfakı Kazası genelinde toplam 961.479,5 kuruşluk gelir elde edilmiştir. Bunun
%95,8’i hubûbat ziraatından elde edilmiştir. Hubûbat üretimi içinde en büyük paya sahip
olan buğday %80’in üzerindedir. Temel geçim kaynağı çiftçilik olan bu kazada, çiftçi
haneler ortalama 51,60 dönüm toprağa sahiptir. Kaza genelinde orta büyüklükte tarım
toprakları yaygındır. Çiftçi hanelerinin çoğunun toprakları, geçimlerine ve çalışma
59
kapasitelerine yetecek büyüklüktedir. Temettüât Defterlerinden edindiğimiz bilgilere göre,
köylerde halkın iktisadî yaşamında zirai faaliyetler önemli bir yer işgal etmektedir.

Kazada yapılan hayvancılık esas üretim faaliyeti olarak görülmemiştir. Köylüler,


hayvancılığı öncelikle kendi ihtiyaçlarını sağlamak ve zirai faaliyetlerde kullanmak için
yapmışlardır. Kaza ortalamasında hane başına 46,5 kuruş hayvanî gelir düşmüştür.
Umurfakı Kazasının kırsal bölge olması sebebiyle kazada tarım sektörü hakim durumdadır.
Kazada meslek çeşitliliği çok azdır ve nüfusun çok büyük bir bölümü çiftçilikle meşgul
olmaktadır. Ziraatın temel üretim faaliyeti olan kazada, hane başına düşen ortalama yıllık
gelir 1827,90 kuruştur. Temettüât Defterlerinden elde ettiğimiz bu verilerden hareketle, o
dönemde Umurfakı Kazası’nda halkın ekonomik yönden refah seviyesinin iyi olduğunu
söyleyebiliriz.

60
6 EKLER

Harita 1: Kemal Karpat, “Balkanlar”, T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, C. 5,


İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1992, s. 29

61
Harita 2: Übersichtsblatt zur Generalkarte von Mitteleuropa. K.U.K.
Militargeographisches Institut, 1991. (Avusturya Ordu Haritası)

62
6.1 UMURFAKI KAZASI TEMETTÜÂT DEFTERİ ÖRNEĞİ

Kaynak: ML. VRD. TMT. 12757.

63
Kaynak: ML. VRD. TMT. 12757.
64
Kaynak: ML. VRD. TMT. 12757.

65
Kaynak: ML. VRD. TMT. 12766
66
Kaynak: ML. VRD. TMT. 12766

67
Kaynak: ML. VRD. TMT. 12766

68
6.2 TEMETTÜÂT DEFTERLERİNİN TRANSKRİPSİYON ÖRNEĞİ
Hane 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

ziraat erbabı İmamoğlu İbrahim bin Süleyman

ziraat erbabı Kaşık Ali Oğlu Mahmut bin Ali


Veli oğlu Hüseyin bin Veli

ziraat erbabı Maçaroğlu Ömer bin Osman

ziraat erbabı Berber Oğlu Mehmet bin Ali


ziraat erbabı Topal Osman bin Mahmud

Karahasanoğlu Şaban bin


hanedanından Mustafa

ziraat erbabı Terzioğlu Beytullah


Ad ve Ünvan
Karye-i mezbur

ziraat erbabı Hasan bin Veli


ziraat erbabı Alemdar

ziraat erbabı Hasan


ziraat erbabı

Meslek

Vergi Miktarı 156 141 81 61 61 56 66 66 82,5 46


0,87 1,62 1,12
Ayni Vergi

Hınta 0,5 5 1 5 1 1 5 1
Şair 4,5 3,25 1,5 2 1,5 1,5 1,5 1,5 1,5 1
Kızılca 9 7,5 4,5 6,5 5 3 3 5 5,25 1,5
Vergiler

Hınta 20 35 40 65 40 40 45 40
Şaîr 72 52 24 32 24 24 24 24 24 16
Rüsumât
Aşa'r ve

187, 112, 162,


Kızılca 225 5 5 5 125 75 75 125 130 37,5
Aşâr 274, 176, 259,
Toplamı 317 5 5 5 189 99 139 194 194 53,5
Ağnam Adeti 25 7,5 2 5,75
259, 326, 276,
Vergi Genel Toplamı
498 423 5 25 250 155 205 260 5 99,5
Dönüm 80 75 37 42 25 60 57 12
Mezr’u 2335
Tarla Hasılat 3033 2470 1588 ,5 1700 891 1251 1746 1710 481
Nadas Dönüm 70 70 30 40 22 40 55 10
Sağmal Adet 50 15 6 8
Ağnam Hasılat 150 45 18 24
Sağmal Adet 5
Keçi Hasılat 15
Dölsüz Adet 50 20 4 15
Koyun Hasılat
Müste'ce Adet 2
r Hasılat 30
Kuzu Adet 30 15 4 10
Oğlak Adet
Kara Adet 2 3 2 3 2 2 1 1
Sığır
Sağmal Hasılat 60 40 60 40 40 20 20
69
Kısır
İnek Adet 1
Dana Adet 1 1 1 1 1
Düge Adet 1 1 2 1
Tosun Adet 1 1 2 1 1
Sağmal Adet 1
Camuş Hasılat 31
Dişi
Malak Adet 3
Beygir Adet 4 3 3 2 1 2
Tay Adet
Hergele Adet 2 2 1 3 1
Kara Adet 6 4 2 4 2 2 2 2 2 2
Sığır
Öküzü Hasılat
camuş
tosunu Adet 2
Arı Adet 4 5
Kovanı Hasılat 8 10
Adet 2
Bağ
Hasılat 30
Hasılat Toplamı 2419
3222 2600 1646 ,5 1800 891 1251 1786 1730 501
1646 2419 481,
Harici Kaynağı 3262 2600 ,5 ,5 1771 891 1251 1786 1730 5
Gelirler Geliri
Hane 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20

geçinmekte Topaloğlu Musa bin Ahmet

Mustafa Çocuk bin Ahmet


Yakup Efendi bin İbrahim

Deli Mehmet bin Ahmet


Karye-i Mezbur İmamı
Mustafa Abdinin Oğlu

İmamoğlu Osman bin


Hacıoğlu Osman bin

Yörük Süleyman bin


İbrahim bin Mustafa

Bekir Çocuk bin İsa


Berberoğlu Ali bin

Ad ve Ünvan
Süleyman

Süleyman
Hüseyin

Hüseyin
ziraat erbabı

ziraat erbabı

ziraat erbabı

ziraat erbabı

ziraat erbabı

ziraat erbabı

hizmetkarlık

hizmetkarlık
yardım ile
imam

Meslek

Vergi Miktarı 96 82 66 61 56,5 35


Hınta 2 1 1,5 2,5 1,5
Vergi
Ayni

Şair
Vergiler

2 1,5 1,5 2 2
Kızılca 3,5 3 1,5 2,5 1
Rüsumâ

Hınta
Aşa'r ve

80 40 60 100 60
Şaîr 32 24 24 32 32
t

Kızılca 87,5 75 37,5 62,5 25


70
Aşâr
199, 121, 194,
Toplam 139 0 117 0 0 0 0
5 5 5
ı
Ağnam Adeti 1,75 2,75
295, 189, 258,
Vergi Genel Toplamı 221 56,5 152 0 0 0 0
5 3 3
Mezr'u Dönüm 47 30 30 44
Tarla Hasılat 1778 1255 1093 1733 1053
Nadas Dönüm 47 25 20 40
Sağmal Adet 6 6
Ağnam Hasılat 18 18
Sağmal Adet
Keçi Hasılat
Dölsüz Adet 1 5
Koyun Hasılat
Adet 21
Müste'cer
Hasılat
Kuzu Adet 5 5
Oğlak Adet
Kara Sığır Adet 2 1 2 2 1 3
Sağmal Hasılat 40 20 40 40 20 60
Kısır İnek Adet 1 1
Dana Adet 1 1 1
Düge Adet 1 2 3
Tosun Adet 2 3 2 3
Sağmal Adet
Camuş Hasılat
Dişi Malak
Adet
Beygir Adet
Tay Adet 1 1 1
Hergele Adet 2
Kara Sığır Adet 2 2 2 2 2
Öküzü Hasılat
camuş
1
tosunu Adet
Adet 2
Arı Kovanı
Hasılat
Adet
Bağ
Hasılat
Hasılat Toplamı 1818 1275 1151 1791 20 1113 0 0 0 0

Harici Kaynağı 1818 1236 1152 1791 220 1133 200 200 300 400
Gelirler Geliri

71
7 KAYNAKÇA
ARŞİV KAYNAKLARI
BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ (B.O.A.) MALİYE NEZARETİ
VÂRİDÂT MUHASEBESİ DEFTERLERİ TEMETTÜÂT DEFTERLERİ (ML.
VRD. TMT.) H. 1260-1261/M. 1844-1845.

ML. VRD. TMT. 12757.

ML. VRD. TMT. 12758.

ML. VRD. TMT. 12759.

ML. VRD. TMT. 12760.

ML. VRD. TMT. 12761.

ML. VRD. TMT. 12762.

ML. VRD. TMT. 12763.

ML. VRD. TMT. 12764.

ML. VRD. TMT. 12765.

ML. VRD. TMT. 12766.

ACAROĞLU, M. Türker. «Bulgaristan Türklerinin Dünü-Bugünü-Yarını.» X.


Türk Tarih Kongresi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1993.

—. Bulgaristan'da Türkçe Yer Adları Kılavuzu. Ankara: Türk Tarih Kurumu,


2006.

ADIYEKE, Nuri. «Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname


Örnekleri.» OTAM (S.Y 11(2000) ): sf, 769-823.

72
Ahmet AKGÜNDÜZ ve Sait ÖZTÜRK. Darende Temmetuat Defterleri. İstanbul:
Somuncu Baba Araştırmaları ve Kültür Merkezi Yayınları, 2002.

BAHTİYAR, Niyazi Hüseyin. «Anadolu'dan Balkanlara Türk Göçleri.» Tarih ve


Toplum (1996).

—. «Anadolu'dan Balkanlara Türk Göçleri.» Tarih ve Toplum (1996).

BARKAN, Ömer Lütfi. «Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon


Metodu Olarak Sürgünler I.» İ.Ü.İ.F.M ( Cilt XI, (1949)): 509-554.

—. «Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak


Sürgünler II.» İ.Ü.İ.F.M (Cilt 13, 1952): 56-106.

—. «Tarih Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi.» Türkiyat Mecmuası (S.


X,1951): 1-26.

BEHAR, Cem. Osmanlı İmparatorluğu'nun ve Türküye'nin Nüfusu (1500-1927).


Ankara: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, 1996.

CEZAR, Yavuz. Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi. İstanbul:


Alan Yayıncılık, 1986.

ÇADIRCI, Musa. Tanzimat Dönemi Anadolu Kentleri'nin Sosyal ve Ekonomik


Yapıları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991.

ÇAKIR, Çoşkun. Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi. İstanbul: Küre Yayınları,


2001.

ÇELEBİ, Katip. Cihannümâ (Rumeli Kısmı). İstanbul, 1971.

ÇELİK, Gülfettin. «Osmanlı Devleti'nin Nüfus ve İskân Politikası.» Divân İlmi


Araştırmalar 1999.

73
DECEİ, Aurel. «Dobruca.» T.D.V İslâm Ansiklopedisi C. 3. İstanbul: Milli Eğtim
Basımevi, 1977.

ERGENÇ, Özer. «Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlevi ve Nitelikleri Üzerine.»


Osmanlı Araştırmaları (1984).

FAROQHİ, Suraiya. Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir? İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 2001.

GENÇ, Mehmet. Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi. İstanbul: Ötüken


Neşriyat, 2005.

GÖKBİLGİN, M. Tayyip. «Kanuni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli


Eyaleti, Livaları, Şehir ve Kasabaları.» Belleten. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi,
1956.

GÖYÜNÇ, Nejat. «Hane Deyimi Hakkında.» İstanbul Üniversitesi Edebiyat


Fakültesi Tarih Dergisi (1979).

GÜRAN, Tevfik. Tanzimat Dönemi Osmanlı Maliyesi: Bütçeler ve Hazine


Hesapları (1841-1861). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989.

—. 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı. İstanbul: Eren Yayınları, 1998.

—. «19. Yüzyıl Temettüat Tahrirleri.» Osmanlı Devlet'inde Bilgi ve İstatistik


(2000).

İNALCIK, Halil. Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-


1600 (Cilt 1). İstanbul: Eren Yayınları, 2004.

İNALCIK, Halil. «Rumeli.» İNALCIK, Halil. M.E.B İslam Ansiklopedisi C. 9.


İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1977.

74
İNALCIK, Halil. «Sened-i İttifak ve Gülhane Hatt-ı Hümayunu.» (Editörler), Halil
İnalcık ve Mehmet Seyitdanlıoğlu. Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.

İNALÇIK, Halil. «Tanzimat'ın Uygulanması ve Sosyal Tepkiler.» (Editörler),


Halil İnalcık ve Mehmet Seyitdanlıoğlu. Tanzimat Değişim Sürecinde Osmalı
İmparatorluğu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008.

İZGİ, Bahaeddin YEDİYILDIZ -Özkan. «1445 Yılında Ordu ve Yöresinde


Kullanılan Şahıs Adları.» Şükrü Elçine Armağanı (1983).

KARAL, Enver Ziya. Osmanlı İmparatorluğunda İlk Nüfus Sayımı 1831. Ankara :
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, 1997.

KARPAT, Kemal H. «Balkanlar.» T. D. V İslam Ansiklopedisi C. 5. İstanbul:


Türkiye Diyanet Vakfı, 1992.

—. «Dobruca.» T.D.V İslâm Ansiklopedisi C. 9. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı,


1994.

—. Osmanlı Nüfusu (1830-1914). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003.

KOCAKAPLAN, Saim Çağrı. «Temettüât Defterleri Çerçevesinde Silistre


Kazası'nın İktisadi ve Sosyal Yapısı.» Basılmamaış Yüksek Lisans Tezi. 2007.

KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. «Osmanlı Sosyal ve İktisadi Tarihi Kaynaklarından


Temettü Defterleri.» Belleten (1995).

ÖZ, Mehmet. «Tahrir.» ÖZ, Mehmet. T. D. V islâm Ansiklopedisi C. 39. İstanbul:


Türkiye Diyanet Vakfı, 2010.

ÖZEY, Ramazan. «Balkanların Coğrafi Yapısı.» Gökdağ, Derleyen: Osman


Karatay ve Bilgehan. Balkan El Kitabı. Çorum: Karadeniz Araştırma Merkezi, 2006.

75
ÖZTÜRK, Sait. «Türkiye'de Temettuat Çalışmaları.» Türkiye Araştırmaları
Literatür Dergisi: Türk İtisat Tarihi (2003).

QUATAERT, Donald. «19. Yüzyıla Genel Bir Bakış: Islahatlar Devri 1812-
1914.» Halil inalcık, Donald Quataert (Editörler). Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve
Sosyal Tarihi (1600-1914) (Cilt 2). İstanbul: Eren Yayıncılık, 2004.

SAYIN, Abdurrahman Vefik. Tekâlif Kavaidi. Ankara: T.C. Maliye Bakanlığı


Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Yayını, 1999.

ŞENER, Abdüllatif. Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi. İstanbul: İşaret


Yayınları, 1990.

ŞENTÜRK, M. Hüdai. «Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Devrinde Rumeli'de


Uyguladığı İskân Siyaseti ve Neticeleri.» Belleten Nisan 1993: 89-112.

T.C., Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü. «Başbakanlık Osmanlı


Arşiv Rehberi.» İstanbul, 2000.

TABAKOĞLU, Ahmet. Türkiye İktisat Tarihi. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2008.

UZUNÇARŞILI, İbrahim Hakkı. Osmalı Tarihi C. 1. Ankara: Türk Tarih Kurumu,


1995.

76

You might also like