You are on page 1of 86

İSTANBUL OKAN ÜNİVERSİTESİ

Fen Bilimleri Enstitüsü


Mimarlık Anabilim Dalı

2020-2021 Akademik Yılı


Bahar Yarıyılı

MİM518 Sürdürülebilirlik ve Yeşil Yapılar


Eko Yüksek Yapılar

Ödev Koordinatörü:
ÖZLEM YILMAZ 193009028 (oyilmaz16@gmail.com)
İÇİNDEKİLER
ÖZET
Anahtar Kelimeler
SUMMARLY
GİRİŞ
Araştırmanın Amacı ve Kapsamı
Araştırmanın Yöntemi
1.YÜKSEK YAPI KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ
1.1. Yüksek Yapılar
1.1.1. Yüksek Yapı Nedir?
1.1.1.1. Bağlama Göre Yükseklik
1.1.1.2. Oran
1.1.1.3 Yüksek Yapı Teknolojileri
1.2. Yüksek Yapıların Tarihsel Gelişimi
1.2.1 Erken Dönem Örnekleri
1.2.2. Modern Gökdelenler
2. EKO YÜKSEK YAPININ FELSEFESİ
2.1. Sürdürülebilirlik Kavramı
2.1.1 Sosyal Sürdürülebilirlik
2.1.2. Ekonomik Sürdürülebilirlik
2.1.3. Çevresel Sürdürülebilirlik
2.1.4. Kaynak Yönetimi
2.2. Yüksek Yapılarda Sürdürülebilirlik İncelemesi
3.EKO YÜKSEK YAPILARIN TASARIM MODELLERİ
3.1.Tasarım
3.2. Eko Yüksek Yapı Tasarım İlkeleri
3.3.Eko Yüksek Tasarım Modellemesinde Teknolojinin Etkisi
3.4. Eko Yüksek Binalarda Tasarım Modelleme
3.5. Bina Sertifika Sistemleri
3.5.1. BREEAM
3.5.2. LEED
3.6. Sertifika Sistemlerine Uyumlu Yüksek Yapı Tasarım Modelleri
4. EKO YÜKSEK YAPILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ
4.1. Çevre Dostu Binalarda Enerji Verimliliği
4.2. KFW Bankası Ofis Binası
4.3. Yerleşke Ölçeğinde Enerji Verimliliği
4.4. Doğal Havalandırma Yöntemleri
4.4.1.Doğal Havalandırma
4.4.2. Yapı- Doğal Havalandırma İlişkisi
4.4.3. Yüksek Yapılarda Cepheler Aracılığıyla Doğal Havalandırma Sağlanması
4.5. Doğal Aydınlatmanın Etkin Kullanımı
4.6. Suyun Etkin Kullanımı
4.6.1. Binalarda Su Tüketim Hedeflerinin Ayarlanması
4.6.2. Hidrolik Döngü Terminoloji
4.7. Cephe Sistemleri
4.7.1. Giydirme Cephelerin Sınıflandırılması
4.7.1.1. Stick Sistem veya Çubuk Sistem
4.7.1.2. Kapaklı Cephe Sistemi
4.7.1.3. Strüktürel Silikonlu Sistem
4.7.1.4. Panel Sistem
4.7.1.5. Yarı Panel Sistem
5. COMMERZ BANK
5.1. Norman Foster Tasarım Felsefesi
5.2. Commerz Bank Genel Yapısının Tarihsel Süreci ve Yeşilci Politikası
5.3. Commerz Bank Binasının İncelenmesi
5.4. Commerz Bank Binasının Yapısı
5.5. Commerz Bank Kaynak Tüketim Felsefesi
5.6. Commerz Bank Sürdürülebilirlik İncelemesi
6. SHANGAİ BANK
6.1. Shangai Bank Genel Yapı İncelemesi
6.2. Shangai Bank Kaynak Tüketim Felsefesi
6.3. Shangai Bank Sürdürülebilirlik İncelemesi
7. 30 ST MARY AXE TOWER
7.1. 30 St Mary Axe Tower Hakkında
7.2. 30 St Mary Axe Tower Mimari Özellikleri
7.3. 30 St Mary Axe Tower ve Sürdürülebilirlik
8. HEARST KULESİ
8.1. Hearst Kulesi Kaynak Felsefesi
8.2. Hearst Kulesi Mimari Özellikleri
8.3. Hearst Kulesi Yapısı
8.4. Hearst Kulesi Kaynak Tüketimi
8.5. Hearst Kulesi Sürdürülebilirlik
8.5.1. Ekolojik Sürdürülebilirlik
8.5.2. Ekonomik Sürdürülebilirlik
8.5.3. Sosyo-Kültürel Sürdürülebilirlik
9.SHANGHAİ KULESİ
9.1. Shanghai Kulesi Mimarlarının Tasarım Felsefesi
9.2. Shanghai Kulesi Genel Yapı İncelemesi
9.3. Shanghai Kulesi Kaynak Tüketim Felsefesi
9.4. Shanghai Kulesi Sürdürülebilirlik İncelemesi
10. BAHREYN DÜNYA TİCARET MERKEZİ
10.1. Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Mimarlarının Tasarım Felsefesi
10.2. Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Genel Yapı İncelemesi
10.3. Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Kaynak Tüketim Felsefesi
10.4. Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Sürdürülebilirlik İncelemesi
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
KAYNAKÇA
ÖZET
Doğal kaynakların tükenişi, iklim değişikliklerine bağlı olarak gelişen doğal
felaketler, hızlı ve kontrolsüz nüfus artışı, çarpık kentleşme, ülkeler arası kalkınma
düzeyi farkları, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, yetersiz kaynaklar, göç, artan
yoksulluk vb. gibi birbirini etkileyip ilişkilendirilen süreçler, tüm bilimsel
etkinliklerin karşılaşmak durumunda kaldığı sorunlardır. Bu sorunlarla baş
edebilmek için 20. Yüzyılın ikinci yarısından beri sürdürülebilirlik kavramı
gelişmekte ve dünyadaki ayak izimizi azaltmaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Sürdürülebilir mimarlık, içinde bulunduğu koşullarda ve varlığının her döneminde,
gelecek nesilleri de dikkate alarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına
öncelik veren, çevreye duyarlı, enerjiyi, suyu, malzemeyi ve bulunduğu alanı etkin
şekilde kullanan, aynı zamanda insanların sağlığının, güvenliğinin, psikolojik ve
fiziksel konforunun ve üretkenliğinin devamını sağlayan yapılar ortaya koyma
faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlanabilir.
Sürdürülebilir mimarlık örneklerinin başarılı olabilmesi için, sürdürülebilir mimarlık
stratejilerinin, enerji etkin pasif bina tasarım stratejilerinin özümsenmesi ve yapı
tasarımında doğru şekilde yorumlanması gerekmektedir. Uluslararası sürdürülebilir
bina değerlendirme sistemleri, yapıların ne kadar sürdürülebilir olduklarını
değerlendiren sistemler olsalar da, yapım ve yapı sistem performanslarını
inceledikleri için, yüksek yapı tasarımında yol göstericiliği yetersiz olmaktadır. Bu
nedenle performans değerlendirme sistemlerinin stratejileri ile birlikte sürdürülebilir
mimarlık stratejilerin birlikte yorumlanması, yapının sürdürülebilirliğini
arttırmaktadır. Aynı zamanda teknolojik gelişmelerin yapım ve yapı sistemlerindeki
katkısı göz ardı edilemezken, günümüzde karşımıza çıkan örneklerde yapı tasarımına
da yol gösterdiği görülmektedir.
Sürdürülebilir mimarlık altyapısı ve teknolojik gelişmelerle birlikte sürdürülebilir
yüksek yapı tasarımında, tasarımcılara yol göstermek amacı ile hazırlanan çalışmada
amaç, sürdürülebilir bina tasarım ve performans stratejilerini belirlemek ve araştırma
kapsamında incelenen yapılarda, yüksek yapı biçimlenişinde etkili olan
sürdürülebilirlik stratejilerini ortaya koymaktadır.

Anahtar Kelime: Sürdürülebilirlik, sürdürülebilir mimarlık, yüksek bina tasarımı


SUMMARLY
Depletion of the natural resources, the natural hazards caused by climate changes,
fast and uncontrolled population increase, unplanned urbanization, differences in
development levels, economical and social inequalities among countries, scarce
resources, emigration, increased poverty and similar problems are to be faced by all
diciplines. In order to shape today and the future effectively, and to beat these
problems, sustainability concept and sustainability politics started to play a big role
in solution of the economic, environmental and social issues after the second half of
the 20th century.
Sustainable architecture can be defined as an effort to provide buildings that are
energy efficient, environment friendly that favors renewable energy resources, that
uses energy, water, material and space efficiently. Sustainable architecture is also in
favor of health, security, physical and physiological comfort of human beings.
Strategies of the sustainaible architecture and energy efficient building design should
be applicated correctly in building design. Since the International Sustainability
Building Evaluation Systems evaluates only the construction performance of the
buildings, they are not sufficient in leading the design. In addition to these
performance evalutations, sustainable architecture strategies should be taken in to
account to increase the sustainability of the buildings.
The aim of this study is to show the sustainable building design and performance
strategies and to state the sustanaibility strategies shaping the high rise buildings
investigated throughout this study.
GİRİŞ
Doğal kaynakların tükenişi, iklim değişikliklerine bağlı olarak gelişen doğal
felaketler, hızlı ve kontrolsüz nüfus artışı, çarpık kentleşme, ülkeler arası kalkınma
düzeyi farkları, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, yetersiz kaynaklar, göç, artan
yoksulluk vb. gibi birbirine bağlı olarak gelişen süreçler, dünya üzerindeki tüm
disiplinlerin ortak olarak yüzleşmek zorunda kaldıkları gerçeklerdir. Günümüz ve
geleceği verimli süreçlerle yapılandırabilmek için dünyanın yüzleşmek zorunda
olduğu bu gerçeklerin üstesinden gelmede, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
gündemde yer almaya başlayan sürdürülebilirlik kavramı ve sürdürülebilir kalkınma
politikalarının, ekonomik, çevresel ve sosyal meselelerin çözümüne yönelik katkıları
büyüktür.
Sürdürülebilirlik, asıl amacı olan “güncel ihtiyaçları gelecek kuşakların kendi
ihtiyaçlarını karşılama olanaklarına zarar vermeden karşılamak” McDonough
(1992) anlayışı ile bütün disiplinlerin bu bağlamda sorumluluğunu yerine getirmesi
için teşvik etmektedir. Bu disiplinlerden biri de mimarlıktır.
“Sürdürülebilir mimarlık”, içinde bulunduğu koşullarda ve varlığının her döneminde,
gelecek nesilleri de dikkate alarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına
öncelik veren, çevreye duyarlı, enerjiyi, suyu, malzemeyi ve bulunduğu alanı etkin
şekilde kullanan, aynı zamanda insanların sağlığının, güvenliğinin, psikolojik ve
fiziksel konforunun ve üretkenliğinin devamını sağlayan yapılar ortaya koyma
faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlanabilir (Sev,2009).
Günümüzde ekonomik, çevresel ve sosyal meselelere çözüm bulabilmek amacıyla
ortaya çıkmış olan sürdürülebilirlik ve beraberinde sürdürülebilir mimarlık
kavramına olan ilgi ve bilginin artmasında, uluslararası sürdürülebilir bina
değerlendirme sistemlerinin çalışmaları göz ardı edilemeyecek boyutlardadır.
Uluslararası çeşitli kuruluşlar tarafından hazırlanan, “Uluslararası sürdürülebilir bina
değerlendirme sistemleri”’nin değerlendirme ve puanlama yöntemleri ile yapıların ve
yapı malzemelerinin sürdürülebilirlik performansları belirlenebilmektedir.
Bu sertifika sistemleri tarafından derecelendirilen veya derecelendirilmemiş ama
sürdürülebilirlik kaygısıyla tasarlanmış yapıları incelediğimizde, yapı
biçimlenmesinde alınan tasarım kararlarından çok, yapı içerisinde enerji, su,
malzeme etkinliği stratejilerine, kullanılan malzemelerin geri dönüşümlü veya
yenilenebilir olduğuna, akıllı bina otomasyon sistemlerine ve sürdürülebilir cephe
teknolojilerine rastlamaktayız. Tasarım kararlarından çok yapım ve yapı
sistemlerinin değerlendirildiği bu sertifikalar, tasarımcıya yapı tasarımıyla ilgili
gerekli bilgiyi vermemesinden dolayı eksik kalmaktadır. Bu nedenle sürdürülebilir
yapı tasarımında, sürdürülebilir bina değerlendirme sistemleri stratejileri ile birlikte,
sürdürülebilir mimarlık ilkeleri ve stratejilerinin en doğru şekilde yorumlanması ve
de uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte günümüz şartlarının sunduğu teknolojik gelişmeler, yapı
tasarımlarında radikal kararların alınmasına ve uygulanmasına olanak vermektedir.
Yapıların performansları, yapı ve cephe sistemleri tasarımlarıyla arttırılabilmektedir.
Sürdürülebilir yüksek yapı tasarımı, teknolojik gelişmeler ile birlikte karşımıza her
geçengün yeni bir örnek çıkartmaktadır. Bu örneklerde, yapı cephesine entegre
edilmiş bir rüzgâr türbini olabilirken, yapı içerisindeki rüzgâr türbinine hava akışını
sağlayacak bir yapı formu da olabilmektedir. Teknolojik gelişmelerin sürdürülebilir
yapı tasarımında yorumlanması ve uygulanması da sürdürülebilir yapı tasarım ve
performans stratejilerinin yol göstermesiyle mümkün olabilmektedir.
Bu bölümde araştırmanın amacı, kapsamı ve yöntemi tartışılacaktır.

Araştırmanın Amacı ve Kapsamı


Günümüzde, sürdürülebilir olma kaygısıyla tasarlanan, yapım aşamasında veya
yapılmış yüksek yapıları incelediğimizde, sürdürülebilirlik stratejilerini, enerji etkin
pasif bina tasarım stratejileri, enerji üretimi ve kullanımı ile teknolojik gelişmelerden
yararlanılarak, yüksek yapı tasarımında da sürdürülebilirlik etkilerini görmeye
başladık.
Bu çalışmanın amacı, sürdürülebilirlik kavramı, bina sertifika sistemleri, doğal
kaynakların etkin ve verimli kullanılması üzerinde inceleme yapabilmek ve bunun
yüksek yapılardaki örneklerinin sunulmasıyla elde edilen veriler ışığında fikir
oluşturmasını sağlayabilmektir.

Araştırmanın Yöntemi
Araştırmanın amacı ve kapsamı doğrultusunda, sürdürülebilir mimarlık, eko yüksek
yapılar, enerjinin etkin kullanılması, cephe sistemleri bina sertifika sistemleri vb.
konularda detaylı araştırma yapılmıştır. Konuyla ilgili tezlerden, makalelerden,
dergilerden, internet üzerinden araştırma yapılmış ve faydalanılmıştır.

1.YÜKSEK YAPI KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ

1.1.1Yüksek Yapı Nedir?


Yüksek yapı kavramını tanımlamak için kesin bir ortak fikir bulunmamakla beraber;
pek çok tanımlama yapılmıştır. Bunlardan en belirleyici olanlarından biri; Yüksek
Yapılar ve Kentsel Yaşam Konseyi (CTBUH) nin yaptığı yüksek yapı
sınıflandırmasıdır. Buna göre bir yapının yüksekliği 3 ana kategoriden bir veya
birden fazlasına girmesi ile belirlenir. Bunlar; bağlama göre yükseklik, oran ve
yüksek yapı teknolojileridir.
1.1.1.1.Bağlama Göre Yükseklik
Bir yüksek yapı sadece kendi yüksekliği ile değil aynı zamanda bulunduğu yerle
tanımlanır. (Şekil 2) Mesela 14 katlı bir yapı Chicago ya da Hong Kong gibi bir
yüksek yapı şehrinde yüksek olarak tanımlanmazken; Orta ölçekli bir Avrupa
şehrinde ya da Banliyölerde kent ölçeğinden yukarıda kalacağı için yüksek sayılır.

Şekil 1: Bağlamsal Yükseklik (CTBUH)

1.1.1.2.Oran
Bir yapının yüksekliği sadece uzunluğuna değil aynı zamanda oranına da bağlıdır.
Bazı yapılar çok yüksek olamamasına rağmen ince olmalarında dolayı özellikle
düşük yükseklikte siluete sahip kentlerde oldukça yüksek bir yapı imajı vermektedir.
Tam tersi bir şekilde, aslında uzunluk olarak çok yüksek olmasına rağmen taban
oturumu çok geniş olduğu için yüksek yapı kategorisine giremeyen yapılar
bulunmaktadır. (Şekil 3)

Şekil 2: Yapı Oranları (CTBUH)


1.1.1.3. Yüksek Yapı Teknolojileri
Bir yapı eğer; yüksek olarak tanımlanan yapı sistemlerine ait teknolojileri içeriyorsa;
bu yapı yüksek yapı olarak sınıflandırılabilir.( örneğin; özel dikey ulaşım
teknolojileri, rüzgâr çaprazlamaları vs.(Şekil 3)

Şekil 3: Yüksek Yapı Teknolojileri (CTBUH)

Bunlarla beraber; CTBUH 300m ve yukarısı yapıları Süper-yüksek yapılar olarak


tanımlarken (Şekil 4); genel olarak kat sayısı zayıf bir belirleyici olmasına rağmen;
14 ya da daha fazla katlı ya da 50 metre üzeri yapıların yüksek yapı olarak
değerlendirmeye alınabileceği sonucuna varmıştır. (CTBUH 1,2)
Şekil 4:Yüksek ve Süper Yüksek Yapılar (CTBUH)

Bir yapının Yüksek yapı kavramına uygun olup olmadığı ile ilgili pek çok tanım
yapılmıştır. Bunlar bazıları şöyledir;
Ali ve Armstrong’a göre; Yüksek yapı, sıra dışı yükseklikleri sıradan mekânlarla
birleştiren, yüksek hızlı asansörlerin kullanıldığı taşıyıcı çerçeve sistemli ve aynı
zamanda kentsel gücün, fiziksel ekonomik ve teknolojik dışavurumu olan yapıdır.
(Ali ve Armstrong ,5)
Emproris’e göre ise; 12 kat veya 35 m üzeri yükseklikteki yapılar yüksek yapılar,100
m üzeri yapılar süper-yüksek yapılardır. (Emporis, Emporis-High Rise Building
(ESN 18727))
Beedle'a göre; Çok katlı bir bina genellikle yüksekliği veya kat adediyle değil sadece
binanın yüksekliğinden kaynaklanan bir takım önlemlerin gerekliliğiyle belirlenir.
(Beedle ve Rice ,11)
Almanya’da ise konsey ; yüksek yapıları; özel güvenlik önlemlerinin bulunduğu, en
az 1 kullanılan mekânı yerden 22m yükseklikte olan yapılar olarak tanımlamaktadır.
(Kloft ,11)
Yapı tipolojisi açısından ise; yükseklik ister yangın için ister veritabanı oluşturmak
için olsun kendi başına yeterli bir veri değildir. Bunlar esasen, sadece rüzgar ve
deprem yatay yüklerine dayanımlı olarak değil aynı zamanda bitmeyen gelişmeye
sahip yapı teknolojisi ile birlikte büyük strüktürlerin çevresel ve sosyal
uyumluluğunu da etkileyen birincil yük taşıyan strüktürlere bağlıdır. (Kloft )
Özetle; tüm tanımlamalardan çıkacak ortak sonuç, Yüksek yapı; çok katlı, bulunduğu
kentsel siluete göre yukarıda kalan, belirli bir taban-yükseklik narinliğine sahip ve
yüksek yapı teknolojilerinin ve durumlarına özel nitelikteki strüktürel çözümlere
sahip yapılar olarak tanımlanabilir.
Yüksek yapılar için genellikle gökdelen terimi kullanılmaktadır. İlk olarak uzun
insanlar; uzun şapkalar, yüksekten uçan kuşlar, uzun boylu atlar için kullanılan bir
deyim olan “gökdelen” ; 19. yüzyılın sonlarına doğru, ilk olarak Chicago ile New
York arasında ki yüksek yapı yarışı sırasında yüksek yapılar için kullanılmış ve daha
sonra eski anlamlarını yitirip sadece yüksek yapıların anlatımı için kullanmıştır
(Etymology Dictionary). Thesaurus gökdeleni; çok katlı, çok yüksek yapı olarak
tanımlamaktadır (Thesaurus). Emporis ise en az 100m yüksekliğindeki yapılar olarak
tanımlamaktadır (Emporis).

1.2 Yüksek Yapıların Tarihsel Gelişimi


Modern gökdelenler, çelik veya betonarme ile gelişmiş taşıyıcı sistemlerle cam ya da
granit cephe giydirmelerle inşa edilmekteler. Oysa 19.yüzyıla kadar, 6 kat ve üzeri
yapılar, gerek su basıncının yetersizliği gerekse asansörün olmaması sebebiyle çok
nadirdir. Antik çağlarda en yüksek yapılar arasında M.Ö 600 de yapılmış olan 90m
yükseklikteki Babil Kulesi (Resim 1) ile MÖ 283’de yapılmış olan 140m
yüksekliğindeki İskenderiye Feneri, M.Ö 26.yy’da inşa edilen 146m yükseklikteki
Giza piramitleri (Resim 2) sayılabilir

Resim 1: Babil kulesi (Wikipedia)


Resim 2: Keops Piramidi (Wikipedia)

Bu yükseklik binlerce yıl sonra, 1300’lerin başında yapımı biten ve 1549’a kadar en
yüksek bina olan sonra 160m yüksekliğinde ki Lincoln Katedraliyle (Resim 3)
aşılmıştır (Kendrick , 60). Daha sonra ise 1890’da 162m ile halen dünyanın en
yüksek katedrali olan Ulm Katedrali (Resim 4) yapılmıştır (Emporis, Emporis-Ulmer
Münster). 1884’te yapılan Washington anıtı 169m ile bu yükseklikleri aşmayı
başarmıştır (Olszewski,12); ancak tüm bu strüktürlerin hiçbiri gerçek anlamıyla
modern ‘’yüksek yapı’’ sınıfına girmemektedir.

Resim 3:Lincoln katedrali (Wikipedia)


Resim 4: Ulm manastırı (Wikipedia)
Klasik antik dönemde, yüksek apartman yapıları çoğalmıştır. Antik Roma insanları,
çeşitli imparatorluk şehirlerinde 10 kata kadar apartmanlarda (insula) yaşamışlardır
(Aldrete 78-80). Agustus’ la (MÖ 30–14) başlayarak pek çok imparator, 20–25 katlı
yapılar yapmaya çalışmışlardır, ancak sınırlı bir başarı sağlanmıştır (Strabo 5;3,7).
Alt katlar ticari işlevlerle ya da zengin ailelere, üst katlar ise alt sınıfa kiralanmıştır
(Aldrete 79). Bulunan Oxyrhynchus Popyri yazmaları, Roma Mısırında Hermopolis
şehrinde, M.S 3.yy’da 7 katlı yapılar olduğuna işaret etmektedir (Riggs 295).
Pek çok ortaçağ şehrinin siluetinde savunma ve statü için sıkça zenginler ve üst
sınıflar tarafından inşa edilen kent kuleleri bulunmaktadır. 12.yy Bolonya’sında en
yükseği 97.2 m ile Asinelli Kulesi olan 80 ile 100 tane arasında konut kuleleri vardı.
1251’de çıkan bir Floransa kanunu tüm kentsel yapıların 26 m’den kısa olması
gerektiğini bildirmiştir. Hatta dönemin daha küçük şehirlerinde bile San
Gimignano’da ki 51 m yüksekliğine varan 72 kule gibi kuleler çoğalmıştır (Müller
350).

Ortaçağ Mısırında ve Fustat şehrinde 10. yy ‘da ki Al-Mukaddersi’nin minarelere


benzettiği, pek çok çok katlı konut yapıları bulunmaktaydı. Erken 11.yy da Nasir
Kuşrov bunların bazılarını; 14 kata kadar, en üst katın, öküzlerin çektiği su
çarklarıyla sulama yapılan bahçeler olan yapılar olarak tanımlar (Behrens-Abouseif
,6). 16.yüzyıl Kahire'sinde en alt 2 katı ticari ve depolama amacıyla kullanılan, üst
atları kiralanan çok katlı apartman yapılarından söz edilmektedir (Mortada ,7).
Tamamen çok katlı konut yapılarından oluşan şehirlerin erken örneklerinden biri 16
yüzyıl şehri olan Yemen’deki Şibam’dır. Şibam her biri 5 ten 11 e kadar olan, her
katta tek bir ailenin yaşadığı 500 kadar kule konutun bulunduğu bir şehirdir
(Helfirtz). Şehir Bedevi saldırılarından kurtulmak için inşa edilmiştir (UNESCO).
Şibam halen pek çoğu 30m üzerinde yüksekliğe sahip olarak, dünyanın en yüksek
kerpiç yapılarına sahiptir (Shipman)(Resim 5).

Resim 5: Şibam Şehri (Wikipedia)

Çok katlı konutların erken modernizmin bir örneği, 17.yüzyılda İskoçya Edinburgh
’da, şehrin sınırlarının, savunma amaçlı duvarları tarafından belirlenen yerde yer
almaktadır. Sınırlandırılmış şehir arazisi sebebiyle yapılar yükselmiştir. O günlerin
“gökdelenleri” olarak nitelenebilecek 11 katlı yapılar çoğunlukta olmakla beraber 14
katlı yapılarda kaydedilmiştir. Bu taş yapıların pek çoğu halen Edinburgh’da
görülebilmektedir (Chambers ,12)(Resim 6).
Resim 6: Edinburg’da bulunan yüksek yapılar (Wikipedia)

1.2.1. Erken Dönem Örnekleri


Erken dönemdeki en önemli gelişmelerden birisi, 1852 ‘de Elisha Otis’in yolcuları
üst katlara güvenli ve kullanışlı bir şekilde taşıyan güvenli asansörü tanıtmasıdır.
Başka çok önemli bir gelişme ise, yüksek yapılardaki en alt kattaki duvarların
kullanışsızlık derecesinde kalınlaşmasından dolayı çelik çerçeve sisteme
geçilmesidir. Bu alandaki erken örneklerden birisi Liverpool’da bulunan Oriel
Chambers Binasıdır (Resim 7). 1864’de yerel bir mimar olan Peter Ellis tarafından
tasarlanan, dünyanın ilk demir çerçeveli cam giydirme cepheli ofis yapısıdır. Sadece
5 katlıdır (Liverpool Architectural Society).

Resim 7: Oriel Chambers Binası (Wikipedia)


Yüksek yapıların evrimi; 1871’de Chicago’ da çıkan ve yaklaşık 10 km² ‘lik bir alanı
yok eden yangından sonra; şehrin yeniden hızla inşası için sarf edilen çabalarla
ilişkili olarak hızlanmıştır (Bales). Aynı zamanda yüksek yapıların ekonomik
büyümenin simgesi haline gelmesi ve yapı teknolojilerinde ki gelişmeler de bu hızı
etkilemiştir. (Grohmann ve Kloft ;77)
1184-1885’te çelik iskelet olarak nitelendirilebilecek sistemi kullanan ilk yapı,
Chicago’da bulunan mimarı William Le Baron tarafından tasarlanan ve 55 m
yükseklik ile dünyanın ilk gökdeleni olarak kabul edilen Home Insurance Binası’dır.
Yapı; İlk defa I profillerin kullanılması, yığma yangın duvarları ile yüksek yangın
güvenliği sağlaması ve hızlı ve güvenli dikey ulaşım gibi pek çok yaratıcı yenilikten
dolayı ünlenmiştir. 1931 yılında yıkılmıştır. (Grohmann ve Kloft ;77)
1889’da Burnham ve Root’un tasarladığı Chicago’daki Randy McNally Binası ilk
tamamen çelikten inşa edilmiş gökdelenken, 1891’de Louis Sullivan’n tasarladığı,
Missouri’de yer alan tamamen çelik taşıyıcı sistemli Wainwright Binası’ da
yüksekliği vurgulayan cephesindeki dikey bantlı tasarımıyla ilk gökdelenlerdendir.
(Grohmann ve Kloft ;77)

Resim 8: Randy Mc Nally Binası (Wikipedia)ve Wainwright binası (Wikipedia)

Yeni strüktürel sistemlere paralel olarak; geleneksel yapı sistemleri kullanılmaya


devam ediliyordu. 1891’ de bu geleneksel anlayış kendini Monadnock binasında
göstermişti. Burnham ve Root tarafından tasarlanan bu yapı, 16 katlı çelik iskeletli ve
yığma duvarlı, boşluklu cephesi olan, 60 metre yüksekliğinde inşa edilmiştir. Giriş
katında duvar kalınlığı 1.83 metre kalınlığa ulaşmaktadır. Yığma sistem bu yapı ile
teknolojik sınırlarına ulaştığı için; daha sonra devam edilmemiştir. (Grohmann ve
Kloft;77)
Resim 9: Monadnock Binası (Wikipedia) ve Home Insurance Binası (Wikipedia)
Çoğu ilk dönem gökdelenleri 19.yy’ın sonlarına doğru, Chicago, New York, Londra
gibi arsa sıkıntısı çekilen yerlerde ortaya çıkmıştır. 1881–1891 arasındaki bir arazi
canlanmasıyla, Melbourne, Avustralya’da hiçbir çelik güçlendirmesi olmayan ve
günümüze çok azı ulaşmış erken dönem gökdelenlerinin yapımında muazzam bir
artış olmuştur. Yükseklik limitleri ve yangın önlemleri, daha sonralar gündeme
alınmıştır. Londralı yükleniciler, Kraliçe Victoria’nın bir şikâyeti üzerine yükseklik
sınırlandırmalarıyla karşılaşmışlardır ki, bu kurallar 1950’lere kadar birkaç istisna
dışında devam etmiştir. (London County Council ;33) Estetik ve yangın güvenliği ile
ilgili endişeler tüm Avrupa’da, 20. yy’in ilk yarısı boyunca gökdelenlerle ilgili
gelişmeleri engellemiştir. Ancak; 1898’de Rotterdam’da yapılan 45 metre
yüksekliğinde ki 11 katlı Witte Haus binası (Resim 12); 1911’de Liverpool’daki 17
katlı 90 metrelik Royal Liver yapısı, 1924-1925’de Stockholm’deki 17 katlı
Kungstornen binası, 1929’da Madrid’deki 15 katlı Edifico Telefonica binası, 1932
‘de Belçika’daki 26 katlı Boerentoren binası ve 1940’ta İtalya’da ki 31 katlı Torre
Piacentini binası dikkate değer istisnalardır.
Resim 10:Rotterdam Het Witte Huis

Erken dönemde New York ve Chicago arasındaki en yüksek yapıya sahip olma
yarışını 1895’de American Surety Binasının tamamlanmasıyla, New York kazanmış
ve uzun yıllar dünyanın en yüksek yapıları New York‘ta olmuştur. 1920lerde ve
1930ların ilk yarısında, New York şehrindeki yükleniciler dünyanın en yüksek yapısı
unvanı için yarışmışlardır. Bu süreç, 1930’da Chrysler Binasının tamamlanması ve
40 yıl boyunca dünyanın en yüksek binası olarak kalan 1931’de tamamlanan Empire
State binasıyla doruğa çıkmıştır.
1.2.2. .Modern Gökdelenler
1930lardan itibaren Latin Amerika’da ve Asya’da gökdelenler yapılmaya başlamıştır.
2. Dünya savaşından sonra Sovyetler Birliği, Moskova’da “Stalin Towers” isimli 8
adet masif gökdelen planlamış ve bunların 7 tanesi yapılmıştır. (Seven
Sisters)(Resim 11)

Resim 11: Seven Sisters Kuleleri (Travel Pod)

Avrupa’nın geri kalanında 1950’lerde Madrid’le başlayarak yavaş yavaş


gökdelenlere izin vermeye başlamışlardır. En sonunda Afrika, Ortadoğu ve
Okyanusya (ağırlıkla Avustralya) şehirlerinde de 1950’lerden itibaren gökdelen
yapılmaya başlanmıştır (W.F. Baker 2).
1960’ların başında Fazlur Khan, rijit çelik çerçeve strüktürün “ yüksek yapı
tasarımına ve strüktürüne hakim olduğunu ve yüksek yapılar için uygun olan tek bir
sistem olmadığını”, “çoklu strüktürel sistemleri yeni bir gökdelen çağının devrimi”
olarak vurgulamıştır (Ali ve Moon ,5). Gökdelen tasarımında ve inşasında tübüler
taşıyıcı sistemler (çerçeve tüp, kafes tüp, demet tüp) başlıca yenilikçi fikirlerdir. Bu
sistemler sadece ekonomik fayda sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda kutu formuna
hapsolmuş gökdelen tasarımını da özgürleştirmiştir. Sonraki 15 yıl boyunca Khan ve
“İkinci Chicago Okulu” tarafından Sears kulesi dahil olmak üzere pek çok gökdelen
inşa edilmiştir (Ali ve Armstrong ,5).
2000’lerden sonra ise; Chicago, Şangay, Dubai, New York ve Toronto gibi şehirler
çok büyük gökdelen inşaatlarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Chicago, Hong Kong ve
New York diğer adlarıyla “3 büyükler”, mimari çevrelerde, özellikle zorlayıcı ve
saygı uyandıran siluetleriyle tanımlanmaya başlamışlardır.

2. EKO YÜKSEK YAPININ FELSEFESİ

2.1.Sürdürülebilirlik Kavramı
Bir toplumun ekonomisi geliştikçe, araziye, yapılara, yapı malzemelerine, enerjiye ve
diğer kaynaklara olan gereksinimi artmaktadır. Bunun sonucunda ortaya çıkan üretim
ve tüketim, inorganik birimlerden, canlılardan ve insanlardan oluşan ekosisteme olan
etkileri arttırmaktadır. Sürdürülebilir tasarımın amacı, bu üç grubun varlığını devam
ettirebilmesini sağlayabilmektir. Kentlerin, küresel kirlenmenin %75’inden ve dünya
üzerinde tüketilen toplam enerjinin %70’inden sorumlu olduğu gerçeği,
sürdürülebilir tasarımın önemi ortaya koymaktadır (Eco Urbanism-Miquel Ruano).
İlk defa 1987’de “Birleşmiş Milletler Dünya Komisyonu” tarafından “Bizim Ortak
Geleceğimiz” (Our Common Future) olarak adlandırılan rapor yayımlanarak,
sürdürülebilirlik çalışmaları dünya genelinde resmi olarak başlamıştır.
“Sürdürülebilir kalkınma kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak, fakat bunu yaparken
gelecek neslin kendi ihtiyaçlarını karşılamalarını engelleyecek davranışlarda
bulunmamaktadır” cümlesini esas alan ve “Bruntland Raporu” olarak da bilinen
raporda “Ekolojik Sürdürülebilir Gelişme” birçok devlet tarafından kabul görmüştür.
“Sürdürülebilir mimarlık”, içinde bulunduğu koşullarda ve varlığının her döneminde,
gelecek nesilleri de dikkate alarak, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına
öncelik veren, çevreye duyarlı, enerjiyi, suyu, malzemeyi ve bulunduğu alanı etkin
şekilde kullanan, aynı zamanda insanların sağlığının, güvenliğinin, psikolojik ve
fiziksel konforunun ve üretkenliğinin devamını sağlayan yapılar ortaya koyma
faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlanabilir (Sev,2009).
Sürdürülebilir mimarlık ilkelerini üç ana başlıkta toplayabiliriz. “Kaynak yönetimi”
ilkesi kaynak kullanımının azaltılmasını, kaynakların yeniden kullanımını ve geri
dönüşümünü öngörür. “Yaşam döngüsü tasarımı” ilkesi yapının var olma süreci ve
çevresine etkilerinin analiz edilebilmesini sağlar. “ İnsan için tasarım” ilkesi de
insanlar ve doğal dünya arasındaki ilişkiler üzerinde durur (Kim,1998).
Şekil 5: Sürdürülebilir mimarlık kavramsal çerçevesi (Sev,2009).

2.1.1 Sosyal Sürdürülebilirlik


Sosyal sürdürülebilirlik ‘Ait olma hissi,mülkiyet ve kimlik kavramlarını birarada
besleyen ve koruyan bir kavramdır’(Aydoğan,2015)
Toplumları ve kültürleri birarada tutacak etkenler bulunmaktadır.Sosyal
sürdürülebilirlik zaman geçtikçe sosyal ve kültürel fonksiyonlarının devamlılığı
önemlidir.

2.1.2 Ekonomik Sürdürülebilirlik


Çevre, insanların yaşamlarını sosyal ekonomik yaşamlarını sürdürdüğü ortamdır.
Çevre sorunları denildiğinde akla, su, hava ve toprak kirlenmesi kültürel varlıkları
zarar görmesi gelmektedir. Bu sorunların en büyük nedeni, aşırı sanayileşme ve
enerjilerin bilinçsiz kullanılmasıdır. Gelişmiş ülkelerdeki öncelikli hedef sanayileşme
ve hızlı ekonomik kazanç sağlamak olduğu için çevresel sorunlar göz ardı
edilmektedir. (Tekbıyık G,(Mayıs 2018 s:4-6))

2.1.3. Çevresel Sürdürülebilirlik


Ekolojik çevre, insanların yaşamlarını sürdürdüğü fiziksel bir mekândır. Ekolojik
çevrede sağlanan kaynakların belli sınırları vardır. Tükenen bazı kaynak yenilenmesi
insan ömrüyle eşitken fosil yakıtların yenilenmesi uzun bir zaman almaktadır.
Çevresel sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için yenilenemeyen enerji kaynakların
kullanımını azaltılarak yeni çözümle üretebilmelidir. Ekonomik, toplumsal ve
çevresel yönlerin farklı amaç ve işlevleri bulunmaktadır. Bu işlevler bazı yönleriyle
birbirinden ayrılsa da bazı yönleriyle birbirlerinden ayırt edilemezler.Bu işlevlerin
sürdürülebilirliği şekil 6’da gösterilmiştir. (Tekbıyık G,(Mayıs 2018 s:4-6))

Şekil 6: Sürdürülebilirliğin E.S.Ç.Y.(Venegas, Dubose, Pearce 1998)

2.1.4. Kaynak Yönetimi


Kaynak yönetimi, yapı inşaatında kullanılacak olan malzemelerin üretiminden
başlayan ve yapı ömrünün sonuna kadar devam edecek olan, kaynak akışının etkin
olması ve yapım-üretim sırasında yenilenemeyen kaynakların tüketimini azaltmayı
öngörmektedir. Kaynak akışının etkin olabilmesini sağlamak için yapılabilecek
yöntemler iki tiptir (Baysan,2003);
Giren kaynakları azaltma; Yapıda kullanılan kaynaklar ne kadar etkin
kullanılabilirse, miktar olarak o kadar azalır. Ayrıca yapıdan çıkan kaynakların
yeniden kullanılması, yenilenebilen kaynaklar olması da yapıya giren kaynakların
azaltılmasını sağlar.
Atık yönetimi; Atık yönetiminin amacı, yapı atıklarının çevresel kirleticiliğinin
azaltılmasıdır. Geri dönüşüm, yeniden kullanım olanakları; gri suyun yeniden
kullanımı, biyolojik atıkların doğal gübre olarak kullanılması, yapıda yaşayanların
her türlü atığının geri dönüşümünün sağlanması vb. gibi atık yönetimi yöntemleri
olabildiğince değerlendirilmelidir. Geri dönüştürülebilen malzemeler, üretilen atık
miktarının azaltılmasını ve atıkların depolanması için kullanılacak yüzey parçalarının
geri dönülemez biçimde yara almasını engellemektedirler.
Yapı endüstrisi küresel ölçekteki doğal hammadde akışının %50’sinden sorumludur
ve yapı endüstrisinden kaynaklanan atıkların oranı da bölgelere göre değişmekle
birlikte %15–50 arasındadır (Sev, 2009). Bu veriler doğrultusunda yapı sektöründe
kaynak yönetiminin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Sürdürülebilirlik,bugünün ihtiyaçlarını,bizden sonra gelecek nesillerin kendi


ihtiyaçlarını kullanabilmesini tehlikeye sokmadan,sosyal,ekonomik ve çevresel
etkenleri bir döngü içerisinde sürdürerek işlev katma becerisidir.Sürdürülebilirlik
kavramının yaygınlaşması için insanlar bilinçlendirilmeli ülkeler arası anlaşmalar
yapılmalı ve yapılan anlaşmalar uygulanmalıdır.‘Günümüz toplumları mevcut
ekonomik modeller yüzünden sürekli artan bir tüketim içindedir.Hayatta kalabilmek
için doğal kaynakları çok daha az tüketen,sürdürülebilirlik,eşitlik ve işbirliği
ilkelerine bağlı bir kültürün benimsenmemesi
gerekmektedir.’(Kellog,Pettigrew,2007)

2.2. Yüksek Yapılarda Sürdürülebilirlik İncelemesi


Yüksek yapılarda sürdürülebilir tasarım, enerji ve kaynak kullanımını en aza
indirerek en az maliyetle yapının işlevlerini çalışır duruma getiren tasarım
fikirlerinden oluşmaktadır. Bu bağlamda bir yapının enerji ve kaynak tüketimi
yapının tasarımı ile doğrudan ilgilidir. Yapı tasarımının ilk aşamalarında alınan
kararlar enerji verimliliğinin arttırılmasında önemli rol üstlenmektedir. Küresel
ısınma, susuzluk, çevre kirliliği ve doğal kaynakların tükenmesi nedeniyle yapı
tasarımında sürdürülebilir ölçütlere uygunluk belli standartlar getirilerek
sağlanmaktadır. Bu amaçla kullanıcı konfor şartlarını sağlayan, doğaya saygılı,
ekolojik, ekonomik, enerji tüketimini azaltan yapı tasarımı hedeflenmektedir. Benzer
şekilde yüksek yapı tasarımında da yapının inşa edileceği yer, bölgenin iklimi,
yapının konumu, çevresi ile uyumu, kat yüksekliği ve adedi, kat alanlarının
büyüklüğü, havalandırma ve aydınlatma sistemleri, yapının ağırlığı, taşıyıcı sistemi,
yapım aşamasında kullanılacak malzemeler, yapım yöntemleri, yapının beğeni
toplaması gibi birçok konu sürdürülebilir tasarım ölçütlerine uygunluk kapsamında
ele alınmalıdır.
Yüksek yapılar, küresel ölçekte kabul görmüş olan çeşitli sürdürülebilir tasarım
ölçütleri açısından değerlendirilmekte ve sertifikalandırılmaktadır. Yapıların çevresel
etkilerinin azaltılmasına katkıda bulunan sertifika sistemleri, üretim sürecinde ve
uygulamada tasarımcılara yol gösterici nitelik taşımaktadır. Söz konusu sertifika
sistemleri sürdürülebilir yapı tasarımını desteklemek için kurulan yeşil bina
dernekleri ve bazı araştırma kurumları tarafından geliştirilmiştir. İngiltere’ de Bina
Araştırma Kurumu Çevre Değerlendirme Yöntemi (Building Research Establishment
Environmental Assessment Method - BREEAM), Almanya’da Alman Sürdürülebilir
Yapı Sertifikası (Deutsche Gesellschaft für Nachhaltiges Bauen - DGNB),
uluslararası bir proje olan Sürdürülebilir Bina Aracı (Sustainable Building Tool -
SBTool/GBTool), Avustralya’da Green Star ve ABD’de LEED sertifika
sistemlerinden bazılarıdır. Bu sistemler yapıların sürdürülebilirlik ölçütlerinin
belirlenmesinde etkili araçlardır.
BREEAM, Bina Araştırma Kurumu (Building Research Establishment - BRE)
tarafından bir yapının çevresel etkilerini basit ve ekonomik şekilde değerlendirmek
ve bu etkileri azaltabilmek amacıyla oluşturulmuştur. BREEAM’a göre puanlama
“yönetim, sağlık ve refah, enerji, ulaşım, su, malzemeler, atık, arazi kullanımı ve
ekoloji ile kirlilik ölçütleri” kapsamında yapılmaktadır. DGNB, Alman YeşilBina
Konseyi ve Ulaşım, İnşaat ve Kentsel İlişkiler Birleşmiş Bakanlığı ortaklığında yapı
planlaması ve değerlendirmesi amacıyla oluşturulmuştur. DGNB’de “çevrebilim,
ekonomi, sosyal-kültürel-operasyonel konular, teknik konular, arazi yerleşimi ve
süreçler” değerlendirme sistemini belirleyen ölçütlerdir. SBTool önceki adıyla
GBTool, IISBE (International Initiative for a Sustainable Built Environment)
tarafından yapıların çevresel ve sürdürülebilirlik performanslarını ölçmek için
tasarlanmıştır. SBTool’da “Arazi seçimi, proje planlama ve geliştirme, enerji ve
kaynak tüketimi, sosyal-kültürel esaslar, çevresel yükler, kültürel ve algısal esaslar,
iç mekân hava kalitesi” ölçütleri kapsamında değerlendirme yapılmaktadır. Ulusal ve
bölgesel uyarlamalarda bu ölçütler uygulanabilirliği ölçüsünde sisteme dâhil
edilmektedir. Green Star, Avustralya Yeşil Bina Konseyi tarafından hazırlanan,
yapıların tasarım ve yapımını düzenleyen, kapsamlı ulusal ve gönüllü bir çevresel
etki değerlendirme sistemidir. Green Star “iç mekân hava kalitesi, enerji, ulaşım,
su, malzeme, arazi kullanımı ve çevre bilimi, salım ve yenilik” ölçütleri kapsamında
değerlendirme yapmaktadır.
LEED, Amerika Yeşil Bina Konseyi (US Green Building Council - USGBC)
tarafından geliştirilen ölçütlerden oluşmaktadır. USGBC çevre ve biyolojik
çeşitliliğin korunumu, atıkların geri dönüşümü, doğal kaynakların korunumu, yaşam
döngüsünde maliyetin korunumu, bakım masraflarının azaltılması, kullanıcı sağlık ve
konforunun sağlanması ölçütlerinin sürdürülebilir tasarım kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. LEED, yapı tasarımında çevre dostu
olmak, yapı endüstrisinde çevre dostu olmak konusunda liderlik, çevre dostu olma
rekabetini artırma, çevre dostu tüketiminde tüketiciyi bilinçlendirme ve yapı
endüstrisini transfer etme ölçütlerini desteklemektedir. LEED sertifika sistemi Şekil
5’de ifade edilen kategorilerden oluşmaktadır. İlgili kategorideki projeler
değerlendirme ölçütleri doğrultusunda yapılan puanlamaya göre “Platin, Altın,
Gümüş ve Sertifikalı” sertifikalarını almaya hak kazanmaktadır. LEED puanlama
sisteminde yapılar sürdürülebilirlik kapsamında Şekil 5’de ifade edilen ölçütler
kapsamında değerlendirilmektedir.
LEED NC - Yeni Yapılar LEED
EB - Mevcut Yapılar LEED CI - Sürdürülebilir Araziler Su
Ticari İç Mekânlar Kullanımında Etkinlik
LEED KATEGORİLERİ

LEED ÖLÇÜTLERİ
Enerji ve Atmosfer
LEED C&S - Çekirdek ve Kabuk
Malzeme ve Kaynaklar İç
LEED S - Okullar
Mekân Yaşam Kalitesi
LEED R - Alışveriş Merkezleri
Yenilik ve Tasarım Süreci
LEED H - Sağlık Yapıları LEED H
- Konutlar

LEED ND - Mahalle Kalkındırma


Şekil 7: LEED kategori ve ölçütleri

Yukarıda ifade edilen ölçütleri kapsayan LEED sertifika sistemi, işletme maliyetinin
düşürülmesi ve yapı değerinin artması, atık miktarının azaltılması, enerjinin ve suyun
korunumu, kullanıcılar için sağlıklı ve güvenli yapıların geliştirilmesi, alternatif
ulaşıma uygunluk ve toplu taşımaya erişim, yapı alanlarında bulunan doğal
kaynakların ve tarım arazilerinin korunması, sera gazı salımlarının azaltılması, çevre
yönetimi ve sosyal sorumluluk konularında toplumun bilinçlendirilmesi açısından
çevresel ve ekonomik yararlar sağlamaktadır.
Bu bağlamda yüksek yapılarda ekolojik, ekonomik ve sosyal- kültürel sürdürülebilir
tasarım ön plana çıkmaktadır. Ekolojik sürdürülebilir tasarım kapsamında arazi, su,
enerji ve malzemenin etkin kullanımına yönelik ölçütler tasarım sürecinde göz
önünde bulundurulmalıdır. Ekonomik sürdürülebilir tasarım kapsamında kaynakları
verimli kullanarak ve maliyet analizleri yapılarak ekonomik sınırlar belirlenmelidir.
Sosyal-kültürel sürdürülebilir tasarım kapsamında ise iç mekân yaşam kalitesinin
artırılması ve tasarımda yenilikçi uygulamalara yer verilmesine yönelik ölçütler
uygulanmalıdır.
3.EKO YÜKSEK YAPILARIN TASARIM MODELLERİ

3.1. Tasarım
Enerji etkin yapı tasarımı, mimari tasarım sürecinde iklim, yön ve hakim rüzgar gibi
değişken fiziksel çevre verilerinden yararlanarak, enerjiyi etkin ve verimli
kullanmaya yönelik tasarım yapılması olarak tanımlanabilir. Enerji etkin yapı
tasarımı yapıya uygun aktif ve pasif denetim olanaklarının yaratılarak, ısıtma
soğutma-havalandırma-doğal aydınlatma konularında yapı performansını arttırmaya
ve enerji korunumu sağlamaya yönelik denetim sağlanması, tasarım ölçütlerinin
belirlenmesi ve bu kapsamda mimari tasarımlar yapılmasını gerektirir.
Enerji etkin yapı tasarımı aşağıda sıralanan ölçütleri içermektedir (17) (Dikmen, Ç.B.
‘Enerji Etkin Yapı Tasarım Ölçütlerinin Örneklenmesi’, Politeknik Dergisi, S:2
(2011), s.123.):
‘Yapı kabuğunun ve formunun fiziksel çevre verilerine uygun biçimlendirilerek
konumlandırılır dış havanın denetlenmiş şekilde iç hava olarak dağıtımı yapılır.
Yapının iç ve dışı arasında tampon bölge oluşturulur. Doğa ve yeşil yapı içine
alınabilir tarzda tasarımlara yer verilir.
Güneş enerjisinden yararlanabilmek için etkin cephe sistemleri kullanılır. Yapı
yapılırken kullanılan tüm malzemeler yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak
çevreye zararsız az bakım ve onarım gerektiren malzemelerden seçim yapılır. Enerji
verimliliğini maksimum seviyede kullanılabilecek sistemler tercih edilir.
Enerji etkin yapı tasarım sürecini geleneksel tasarım sürecinden ayıran en önemli
özellikler ise şunlardır:
Mimari tasarım sırasında malzeme ,yapının tasarımı kullanımı, bakımı iklimlendirme
sisteminin seçimi gibi konular mutlaka ele alınmalıdır.
Enerji tasarrufu sağlamada yapıda kalite bozulmadan çevreye duyarlı birey ve
topluma faydalı miktar ve maliyetini azaltması ve yapının çevreye uyumu içerisinde
özellikle yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı ile beraber kullanılacak enerji
korunmalıdır.’

3.2. Eko Yüksek Yapı Tasarım İlkeleri


İklimsel, görsel ve işitsel bazda yüksek rahatlık koşullarını sağlamak için doğal
kaynaklı az enerji tüketen yapının çevreye katkısına etkili olacak şekilde yapının
pasif sistem kullanılarak enerji verimliliği kazandırabilmek için tasarımda şunlara
dikkat edilmelidir:
Yapının yeri ve diğer yapılarla arasındaki konum mesafesi, yönü, formu, yapıda ısı
geçişlerinin ayarlanması, dış ortamdaki ışığın kullanımının ayarlanması güneşin ısı
ve ışınımından yararlanarak yapılmalı, yapının dışında sorun yaratabilecek
engeller(iklimsel ve görsel), yapı içi fiziksel özellikleri, yapı elemanlarının boyutları
ve özellikleri, yapay aydınlatma planlanması, güneşten faydalanma için yapı
yönünün ayarlanması ve iklimlendirme maliyetlerinin azaltılarak doğal havalandırma
sistemleri oluşturulup enerji korunumu sağlanmasına da dikkat edilmelidir. Yüksek
bina çok rüzgar ve ısı kaybı demektir. Eğer yapılması zorunlu bir yüksek bina varsa
rüzgarın çeşidi ve yönü dikkate alınarak şartlar pozitif hale çevrilmelidir. Güneş ve
rüzgarın avantaja çevrilmesi yapıların konumunun doğru planlanıp uygulanmasıyla
doğru orantılı olacaktır.
Sürdürülebilir yapı ve bu kapsamda ortaya çıkan enerji etkin yapı tasarımı kavramları
yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak yapıların çevreye verdiği zararı
azaltmaya, insan yaşamı için gerekli konfor ve sağlık koşullarını yerine getirmeye,
yaşanılabilir ve sağlıklı çevreler oluşturmaya ve çevreyi korumaya çalışan bir
yaklaşım olarak giderek daha çok ülkede kabul görmektedir (Dikmen, Ç.B. ‘Enerji
Etkin Yapı Tasarım Ölçütlerinin Örneklenmesi’, Politeknik Dergisi, S:2 (2011),
s.132.).
Enerji etkin yapı tasarımı kavramı ile doğayı koruyan çevreye duyarlı, yenilenebilir
enerji kaynakları kullanan, aynı zamanda enerji tüketimini minimum seviyede tutan,
hatta yapı kabuğuyla, biçimi ve konumu ile bile kullanılacak enerjiyi üreten, uzun
vadede yapı maliyetinidüşüren ama konfordan da ödün vermeyen bir mimari tasarım
süreci ortaya çıkmıştır.
Enerji etkin yapı tasarımı mimari tasarım sürecinin planlama, programlama, ön
tasarım, tasarım, uygulama, kullanım, yıkım ve yeniden planlama evrelerinin tümünü
kapsayacak biçimde uzun vadede değerlendirilmelidir (Dikmen, Ç.B. ‘Enerji Etkin
Yapı Tasarım Ölçütlerinin Örneklenmesi’, Politeknik Dergisi, S:2 (2011), s.133.).

3.3.Eko Yüksek Tasarım Modellemesinde Teknolojinin Etkisi


Yüksek yapıların barındırdığı insan nüfusu fazladır ve bu beraberinde doğaya ve
kentlere olumsuz etkisi ile gündemdedir. Örneğin yüksek binalarda görülen
problemler arasında ısıtma, soğutma, havalandırma, aydınlatma gibi maliyeti
yükselten gideri artıran sorunlar ortaya çıkmaktadır. Enerjisini kendi üreten yada
dönüştürebilen, yapıların oluşturulması planlanılırken sürdürülebilir akıllı binalar
ortaya çıkmakta bunun için çeşitli yeni teknolojiler kullanılmaktadır. Teknoloji
tasarımla bütünleşince çevreye dost daha konforlu ve daha maliyeti az insanı mutlu
eden binalarla tanışılmaktadır.
Yüksek yapılarda malzemeler, bilgi teknolojileri, akıllı binalar, sürdürülebilir enerji
donanımlıbinalar, taşıyıcı sistemleri, uygulamada teknolojinin kullanımı, ısıtma, hava
sirkülasyonu sağlama, rüzgardan faydalanılarak yapılan iklimlendirmeye yönelik
teknolojik gelişmeler ileri seviyelere çıkıp geleceğin yapı çevresini yeniden
şekillendirerek insana ve topluma konforun yanında temiz bir gelecekte
sağlamaktadır.
3.4.Eko Yüksek Binalarda Tasarım Modelleme
Biyomimikri birçok bilim dalında kullanılan bir çeşit doğanın modellenmesidir.
Mimarianlamda da kullanılmaya başlayan bir tasarım disiplinidir.
Endüstri devriminden sonra üretimde ve teknolojideki hızlı gelişmeler sayesinde
günümüzde doğada karşımıza çıkan bal arası peteklerinin geometrileri, örümcek
ağının hafifliğinin yanı sıra yapısal rijitliği, yaprakların güneşe yönlenişi, yarasa
kanatlarının kinetiği gibi birçok örnek incelenmeye ve yapılarda kullanılmaya
başlanmıştır (Çırpı Meltem Ezel ve Sev Ayşin, ‘Geleceğı̇ n Sürdürülebı̇ lı̇ r Yüksek
Yapilari İçı̇ n Teknolojı̇ Transferi’, ‘2. Uluslararası Sürdürülebilir Yapı
Sempozyumu’, 28-30 Mayıs 2015, Ankara, s.274).
Rosella Racovitzae adlı su süngeri bitkisinin dikenli uzantıları ile ışığı almasını ve
çevresi için bir ışık kaynağına dönüşmesini gözlemleyen mühendisler bu bilgiyi
gökdelenlerin ışık ihtiyacını karşılamada kullanmışlardır.
Yapılan araştırmalar, deneyler ve gözlemler sonucunda organik ve doğal formlardan
ilhamalınarak tasarlanan formların yüksek yapılarda kullanılacağını ortaya
çıkarmışlardır.
Bilim adamları doğada var olan organizmaları, doğal formları ve bu formların
geometrik özelliklerini, taşıyıcı sistem, elastikiyet, değişen çevre şartlarına karşı uzun
süre dayanıklılık, yük dağılımları, yatay yüklere karşı rijitlik, hafif olmalarına karşı
yüksek dayanım gibi özellikler açısından incelemiştir.. Bu yapılar; bambunun doğal
taşıyıcı sistem özellikleri ve geometrik oran yapısının yatay yüklere karşı etkin
olması; deniz kabukları, istridyeler, örümcek ağları, hortum ve galaksilerin belirli bir
orandan oluşan formlarının incelenmesi ile ortaya çıkan logaritmik spiral; natilus
kabukları, palmiye gövdesi ve kemiğin yapısında varolan heliks formu; örümcek
ağının yapısı ve biyolojik hücrelerin dokusunda bulunan özelliklerden yola çıkarak
tasarlanmıştır. (Çırpı Meltem Ezel ve Sev Ayşin, ‘Geleceğı̇ n Sürdürülebı̇ lı̇ r Yüksek
Yapilari İçı̇ n Teknolojı̇ Transferi’, ‘2. Uluslararası Sürdürülebilir Yapı
Sempozyumu’, 28- 30 Mayıs 2015, Ankara, s.275)
Şekil 8: Binalar ve formlar
Biyomimikrinin yüksek yapılara uyarlanması ile elde edilen formlar yapının
ağırlığını ve maliyetini azaltmaktadır. Aerodinamik prensipleri açık alanlardaki
konforu arttırarak şehir planlamacıları ve tasarımcılarına yardım ederek kentsel
kirliliğin etkilerini azaltır.
Gerek zamandan tasarruf için ızgara kullanımı gerek gün ışığı kullanımı için cephe
elemanlarının seçimi diğer teknolojik gelişmeler yüksek binalardaki gelişmelerin
yanında teknolojik ve bilimsel anlamda büyük adımlardır.
Aerodinamik ilkelerine göre tasarlanan Londra’daki Swiss Re Kulesi’nin çevresinde
rüzgarın dolanımı sağlanmış cepheye etki eden rüzgar etkisi en aza indirgenmiştir.
Resim 12: Swiss Re, Pearl River ve Burj Dubai Binası

Swiss Re Kulesi, Şanghay Kulesi, Dubai Burj Khalifa ve inşa edilen diğer birçok
yüksek binada olduğu gibi, Aerodinamik tasarım ilkeleri strüktürel malzemelerin
miktarını azaltır; bu da sürdürülebilirliğe katkı sağlar. Çağdaş yüksek binaların
Aerodinamik formlarında yapı cephelerinin yuvarlak formu alması için yivli veya
konik şeklinde açıklıklar ve çentikler oluşturulmuştur. Örneğin, Pearl River
Kulesi’nin (Guangzhou, 2011) huni formu cephesi yalnızca yapının formu ile rüzgarı
azaltmak için değil, aynı zamanda rüzgar türbinleri vasıtasıyla enerji üretmek için de
tasarlanmıştır. Rüzgar ve güneş enerjisinden faydalanan kulede rüzgar, özel olarak
tasarlanmış cepheden yapının içindeki iki tünele alınmaktadır.
Türbinlerin yerleştirildiği bu tünellerde ısıtma, havalandırma ve klimalar için gereken
enerji üretilmektedir. Cephedeki bu açıklıklar, aynı zamanda binalar yükseldikçe bir
sorun haline gelmeye başlayan rüzgar basıncını da düşürmektedir. Rüzgar tüneli
testlerinin sonuçlarına göre yapı üzerindeki yarıkların aerodinamik formu rüzgarın
hızını 1.5-2.5 kat arttırır ve eşdeğer büyüklükteki geleneksel bir türbine kıyasla 15
kat daha fazla elektrik enerjisi sağlamaktadır (Çırpı Meltem Ezel ve Sev Ayşin,
‘Geleceğı̇ n Sürdürülebı̇ lı̇ r Yüksek Yapilari İçı̇ n Teknolojı̇ Transferi’, ‘2. Uluslararası
Sürdürülebilir Yapı Sempozyumu’, 28-30 Mayıs 2015, Ankara, s.276).
3.5.Bina Sertifika Sistemleri
Bina sertifika sistemleri, binaların tasarlanma, inşa edilme ve kullanma süreçlerinde
doğaya zarar vermeden yada doğaya etkiyi en aza indirerek çalışmayı teşvik etmek
amacıyla belgelendirme sistemidir. Dünyada gelişmiş bir çok ülke gerek gönüllülük
esası ile gerek devlet destekli gerekse zorunlu olarak sertifika sistemleri
geliştirmişlerdir. Amacı doğa dostu, maliyeti az, geri dönüşüme önem veren, kendi
enerjisini kendi üreten, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan maliyetini yıllar
içinde fazlasıyla çıkaran insan için güvenli ve konforlu binalara yönlendirmektir. Bu
sertifika sistemlerinin bir çoğu Birleşik Krallık’ın BREEAM değerlendirme sürecini
modellemişlerdir. Sertifika sistemlerinin en yaygın kullanılanları: Kuzey Amerika’da
LEED (Leadership in Energy and Environmental Design),
Kanada’da Green Globes, California’da Green Building Code, Brezilya’da AQUA,
Avrupa’da BREEAM ( Building Research Establishment-Environmental Assessment
Method), İspanya’da VERDE,
Almanya’da DGNB (Deuthche Gesellschaft für Nachhaltige Bauen), İtalya’da
Protocollo Itaca,
Finlandiya’da PromisE, İsviçre’de Minergie,
Fransa’da HQA (Haute Qualite᷄ Environmentale) ,
Japonya’da CASBEE (Comprehensive Assessment System for Built Environment
Efficiency), Singapur’da Green Mark,
Avustralya’da Green Star
Körfez Ülkelerinde ESTİDAMA.

3.5.1. BREEAM
Dünyanın ilk değerlendirme sistemi olan BREEAM bir çok bina tasarımına (yeşil
bina vb.)sertifika vermiş İngiltere tabanlı sertifikasyon sistemidir. Binaların tasarım
ve yapım aşamasında çevreye duyarlı şartnameleri olan BREEAM sisteminin amacı
en iyi uygulama standartlarını belirlemektir. İlk yeşil bina değerlendirme ile
çalışmalarına başlayan BREEAM, Binaların çevreye duyarlı, güvenilir olması
amacındadır. Bu sistem başta İngiltere Avrupa Birliği üyeleri, İrlanda, Norveç, İsveç,
Türkiye gibi birçok ülkede geçerlidir.
Sistemin değerlendirme aşamaları tasarım aşamasında ara sertifika vererek, inşaat
sonrasında ise asıl değerlendirme yapılarak sertifika verilmesi esasına dayalıdır.
BREEAM sertifika dereceleri:
Derece dışı 30 puana kadar
Geçer… 30 puan üstü
İyi… 45 puan üstü
Çok iyi 55 puan üstü
Mükemmel… 70 puan üstü
Olağanüstü… 85 puan üstü
Değerlendirmeye alınabilecek yapı türleri: Ofisler, Sanayi yapıları, perakende satış
binalarıkonutlar-toplu konutlar, eğitim binaları, hastaneler, hapishaneler, adliyelerdir.
BREEAM kılavuzlarında bulunan değerlendirme konuları 10 başlık altında toplanır.
Bunlar: yönetim, sağlık ve konfor, enerji, ulaşım, su, malzeme, atıklar, arazi
kullanımı ve ekoloji, kirlilik ve yenilikçiliktir.

3.5.2. LEED
LEED, yani “Leadership in Energy and Environmental Design” , binaların
planlanması ve yapım aşamasında binaları özellikle çevreye duyarlılık konusunda
derecelendiren sistem enerji kullanımı, çevreye etkisi, içinde bulunan insanların
konforu gibi kriterlere dayanarak binaları derecelendirir ve sertifikalandırır. Yeşil
binaları da değerlendiren sistem ekonomik açıdan zorlamayan, çevreye zararı en aza
indirgeyen yenilenebilir ve sürdürülebilir kaynaklar kullanan çalışmalara sertifika
verir.
LEED Sertifikaları için puan aralıkları ve seviyeleri aşağıdaki gibidir:
LEED Sertifika (LEED Certified) 40-49 puan,
LEED Gümüş (LEED Silver) 50-59 puan,
LEED Altın (LEED Gold) 60-79 ve
LEED Platin (LEED Platinum) 80-110 puan
LEED Değerlendirme Kategorileri:
Sürdürülebilir Araziler– 10 Puan
Bina arazisinin,bina kullanımının, değerlendirilerek doğal çevreye zarar vermeden
sera gazınıönleme çalışmaları yaparak, yağmur suyunun değerlendirmesini
önemseyen başlıktır.
Su Verimliliği– 11 Puan
Kullanım suyu miktarını azaltmak ve atık suları geri dönüşüm sayesinde doğaya
tekrar kazandırmak bu kategoride amaçlanır.
Enerji ve Atmosfer– 33 Puan
Sera gazlarının küresel ısınma ve doğal dengenin bozulmasına sebep olmasından
dolayı önemle incelenen bir maddedir.
Malzeme ve Kaynaklar – 13 Puan
Yapı malzemelerinin çevreye duyarlı olup olmadığını ayrıca kaynak kullanımını en
aza indirmeyi hedefleyerek bir puanlama yapar.
İç Ortam Kalitesi – 16 Puan
İnsanların binayı deneyimleme kalitesini artırmak hedeflenmiştir. 6.İnovasyon– 6
Puan
Bina tasarımları, yapımı ve deneyimleri sırasında inovasyon ve sertifikalandırmanın
teşvik edilmesidir.
Bölgesel Öncelik Kredileri– 4 Puan
Binanın bulunduğu bölgeye göre, USGBC tarafından belirlenmiş alt başlıklar altında
alınabilecek puanlardır.
Yerleşim ve Ulaşım– 16 Puan
Karbon ayak izlerinin azaltılması, binanın doğaya uzaklığı ve sosyal çevreye
yakınlığıve yeşil alanlar gibi konular ele alınır.

3.6.Sertifika Sistemlerine Uyumlu Yüksek Yapı Tasarım Modelleri


Yüksek yapılarda sürdürülebilir tasarım ölçütleri, binanın ele alınıp yapımına
başlandığı andan itibaren kullanımı ve yıkımına kadar giden süreçte uyulması
gereken şartlardır .Binanın yeri bulunduğu konumu ve iklimi, kat sayısı, yüksekliği,
hava sirkülasyonlarının sağlanması, taşıyıcı sistemleri, aydınlatma, güneşten
faydalanma, malzemeleri, yapım yöntemleri gibi ölçütler ele alınmaktadır. Enerji
kullanımı, atmosfere etki, suyun doğru kullanımı, bilinçli kaynak tüketimi,
sürdürülebilirlik düşük maliyet vb. yüksek yapı tasarımlarında dikkat edilen en
önemli kriterlerdir.
4. EKO YÜKSEK YAPILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

4.1 Çevre Dostu Binalarda Enerji Verimliliği

Çevre dostu binaların en önemli özelliklerinden biri enerji kullanımı ve


verimliliğidir. Günümüzde binalar için enerji verimliliği ısıtma ve soğutma talebinin
sistematik bir şekilde azaltılmasıyla sağlanmaktadır. Binanın, en uygun mimari
tasarımı ile enerji tüketim yükünün azaltılması, enerji tüketen tüm sistemlerinin ayrı
ayrı ve mimari ile bütünleşik olarak optimize edilmesini benimseyen “Bütünleşik
tasarım anlayışı” çağdaş yüksek performanslı binaların tasarımında kullanılan
yöntem olarak benimsenmektedir. Bütünleşik tasarım ile ilgili bileşenlerin dengeli
tasarımıyla, hem yatırım maliyetlerinde, hem de geri dönüşlerde büyük ekonomik
faydalar sağlanmaktadır. Güncel pratiklerde, enerji verimliliğine ilave olarak,
yenilenebilir enerji teknolojilerinin kullanılması, fosil yakıtlarına bağımlılığı azalttığı
gibi, sera gazı salınımlarının da daha az olmasını sağlamaktadır. Bina ve ulaşım
sistemlerini içerenyapısal çevre tüm sera gazı salınımının üçte ikisini
oluşturmaktadır. Sürdürülebilir binalarda, “zarar ver ve tamir et” veya “salım yap ve
ofsetle” yaklaşımı yerine, yapılacak analizlerle desteklenecek tasarım iyileştirme
süreçleri ile daha az salımlı veya karbon nötr binalara ulaşmak mümkündür.
Binaların tüm yaşam döngüsünde en az salım ve en az toplam çevresel zarar
hedeflerine ulaşılmaktadır.

Şekil 9: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara Etimesgut Sincan TKGM


Binası enerjiverimliliği uygulamaları
Tasarım iyileştirme süreçlerinde binalara bütünleştirilebilecek bazı sistemler Şekil
9’da görülmektedir. Sürdürülebilir bir bina tasarımında enerji verimliliği sağlamak
için uygulanabilecek sistemler bir sonraki kısımda örnekler ile incelenecektir.

4.2. KfW Bankası Ofis Binası


KFW bankasının ofis binası olarak kullanılan bina, Sauerbruch Hutton mimarlık
tarafından tasarlanmış, 2010 yılında kullanıma girmiştir. 39.000 m2 kullanım
alanına sahip bina, dünyadaki yüksek yapılar içinde 100 kWh/m2 birincil enerji
tüketim değerinin altında çalışabilen ilk binalardandır. Bina 2011 yılında, Council
on Tall Buildings and Urban Habitat (CTBUH) tarafından verilen dünyanın en iyi
yüksek binası ödülünü almıştır.

Resim 13: KfW Bankası Ofis Binası fotoğrafı, Frankfurt, Almanya

Binanın önde gelen özellikleri; Çift cidarlı cephe sistemi, doğal aydınlatma
özellikleri, optimize edilmiş aydınlatma, doğal havalandırma ve ısı geri kazanımı,
trijenerasyon sistemi ile, elektrik, ısıtma ve soğutma sistemi, bina otomasyon ve
kontrol sistemi, yağmur suyu toplama sistemi ve solar ışınım ile kazanımların
bina içinde kullanımı Binanın malzeme ve renk seçimi açısından dikkat çekici dış
cephesi, çift cidarlı ve rüzgara göre optimal tasarıma sahip bir doğal kabuk
özelliğindedir. Yüksek yalıtım değerlerine sahip bina cephesi, rüzgârınbeklenen
yönüne göre tasarlanmıştır. Sebep olduğu alçak ve yüksek basınç noktaları
sayesinde, doğal havalandırma sağlamaktadır. Binanın ısıl özellikli zemin
donatısı ve jeotermal destekli ısıtma sistemi, enerji verimliliğini arttırmaktadır.
Şekil 10: Enerji Verimliliği Diyagramı

4.3.Yerleşke Ölçeğinde Enerji Verimliliği


Yerleşke ve kent ölçeği, birçok açıdan enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik adına
fırsatlar barındırır.
Bunların bazıları;
- Ölçek ekonomisi: Kullanıcı sayısı ve enerji talebinin artışı ile birlikte,
daha büyük ölçekli ısıtma ve soğutma sistemlerinin, daha ekonomik
koşullar ile kullanımı hayata geçirilebilir.
- Farklı kullanım profilleri: Konut, ofis, hastane gibi farklı tip tüketim
profillerine sahip binaların bir arada bulunduğu sistemlerde, toplam
talebin daha dengeli ve günün saatlerine dağılmış olduğu ve
sistemlerin daha verimli çalışmasını sağlayacak altyapıların
kurgulanması mümkün hale gelir.
- Simbiyotik ilişkiler: Enerji tüketimindeki farklı profiller ve ısıtma ve
soğutma sistemlerinin kullanım kurguları, birbirlerinin atık ısılarının
kullanılmasına imkân verir. Bu tip simbiyotik ilişkiler, yerleşke sınırları
dışındaki, endüstri tesisleri veya enerji santralleri gibi dış kaynaklarla
da gerçekleştirilebilir.
- Enerji Yönetimi ve İzleme: Enerjinin üretimi ve iletimi ile ilgili verinin
merkezi olarak daha detaylı ölçülmesi ve optimal koşullar ile
operasyonunun sağlanması mümkündür.
Yukarıdaki temel kazanımlar ve ilave edilebilecek ilave faydalar nedeniyle, AB
ülkeleri uzun yıllardır, kentsel ve merkezi ısıtma sistemleri üzerine yatırımlarını
gerçekleştirmiş ve sistemler kurmuşlardır. Güncel yaklaşım bu tip merkezi
sistemlerin mikro kaynaklı yenilenebilir enerji kaynakları ve ısı depolama
yetenekleri ile bütünleştirilerek edilerek optimal ve an düşük karbonsalınımlı
sistemlerin kurgulanması üzerinedir. Bu yaklaşımlar, bina ölçeğinde olduğu gibi,
ilk olarak enerji talep azaltımı ile desteklenmelidir.
4.4. Doğal Havalandırma Yöntemleri

4.4.1.Doğal Havalandırma
Kapalı bir mekândaki kullanılmış, kirli ve ısınmış havanın, temiz, kirletici
içermeyen hava ile yer değiştirmesi havalandırma olarak tanımlanır. Havanın yer
değiştirmesi, başka bir anlatımlahava devinimleri, hava sıcaklığı ile ilişkili olan
basınç farklarından kaynaklanır. Çeşitli etkenlerle (ısıtma, üretim, ulaşım ya da
güneş) ısınan hava genleşir, basıncı azalır ve yükselir. Yükselen havanın yerini
soğuk olan yüksek basınçlı hava alır. Yapıda istenen düzeyde havalandırmanın
doğal yöntemlerle sağlanmasında hava deviniminin oluşumu, hızı, davranışı,
biçimlenişi, yapı çevresinde ve içinde ortaya çıkardığı basınç bölgelerinin
dağılımı ve basınç düzeyleri önemlidir.
4.4.2. Yapı - Doğal Havalandırma İlişkisi
Yapıda etkin doğal havalandırma, temiz havanın yapı içine alınması, yapıda
dolaştırılması ve kirlenen havanın yapıdan uzaklaştırılması ile sağlanır. Bu durum,
dış çevrede yapıyı etkileyenuygun nitelikteki hava deviniminden yararlanılarak ya
da yapı çevresinde/içinde ısı etkisi ile hava devinimi oluşturularak gerçekleşebilir
(bkz Şekil 2). Doğal havalandırmanın niteliğinde ve yeterliliğinde yapının
konumunun, biçiminin, planının (yapı birimlerinin yerleşimi) ve boşluklarının bu
devinime uygun düzenlenmesi etkilidir.

Şekil 11: Hava Deviniminin Davranışı ( YAŞA, E., “Avlulu Binalarda Doğal
Havalandırma ve Soğutma Açısından Rüzgâr Etkisi ile Oluşacak Hava
Akımlarına Yüzey Açıklıklarının Etkisinin Deneysel İncelenmesi”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İTÜ, FBE, İstanbul, 2004. )

4.4.3.Yüksek Yapılarda Cepheler Aracılığıyla Doğal Havalandırma Sağlanması


Etkili bir havalandırma sağlayabilmek için cephe; tasarlanan denetimli boşluklar
dışındageçirimsiz olmalı, boşluklar değişken koşullara ve gereksinime göre kullanıcı
tarafından denetlenebilir olmalıdır. Doğal havalandırmanın verimi açısından
boşlukların birbirine göre konumu, boyutları, sayısı, doğramanın niteliği önemlidir.
Boşlukların konumu belirlenirken kullanıcılar üzerinde serinletici etkinin
oluşturulabilmesi için hava akımının, kullanıcıların bulunduğu kottan geçmesine
dikkat edilmelidir. Yapılarda ısıl davranış gösteren (sıcaklığa bağlı olarak ısınıp
soğuyan) elemanlar (duvar, tavan-döşeme), açıklıklarla ilişkilendirilmeli, yapının
doğal olarak soğutulmasına katkı sağlamalıdır (gece soğutması). Yapılarda cepheler
aracılığıyla doğal havalandırma sağlanırken kullanılan yapı bileşenleri ve yöntemler
dört ana başlık altında incelenmiştir.
Pencereler: Pencereler bir yapıda havalandırma sağlamak için bilinen en temel ve en
eski yapı bileşenidir. Kullanılacak pencereler, elde edilmek istenen hava miktarı,
cephe tipi ve yapıyüksekliğine bağlı olarak pencerenin güvenli açılabilmesi gibi
ölçütlere göre seçilebilmektedir. Duvar boşluğunun/pencerenin üst kısmında sıcak ve
kirlenmiş hava, alt kısmında ise serin ve temiz hava, orta kısımda ise hava
deviniminin olmadığı tarafsız bölge yer alır. Kanat düzenlemeleri ve kanat açılış
biçimlerinde, bu ilkeye dikkat edilmesi verimli hava devinimi sağlanabilmesi için
önemlidir. Etkin bir doğal havalandırma sağlamak için (yaklaşık olarak saatte otuz
kez hava değişimine karşılık gelmekte) pencerelerin hakim rüzgar yönünde ve buna
dik doğrultuda tasarlanması uygun çözüm olmaktadır. Pencere kanatlarının, elle
veyaotomasyon sistemlerine bağlanabilen motorize sistemlerle açılıp kapanması
sağlanmaktadır.
Denetimli havalandırma ürünleri: Özellikle yüksek yapılarda etkili olan rüzgar
basıncının artması durumunda, pencerelerin güvenli bir şekilde açılıp-kapatılması
ve doğal havalandırma sağlanması engellenebilmektedir. Kent gürültüsünün yoğun
olduğu bölgelerde ses yalıtımı için pencere açılması tercih edilmeyebilir.
Pencerelerin açılmasının elverişli olmadığı bu gibi durumlarda, pencere
vantilatörleri olarak da adlandırılan denetimli havalandırma ürünleri, yapının
havalandırılmasını sağlamaktadır. Rüzgar hızının yüksek olduğu durumlarda da
hava giriş çıkışına izin veren bu bileşenler, boyut olarak pencerelerden daha
küçüktür. Dış hava koşullarına bağlı olarak istenilen düzeyde havalandırma
sağlamaları için farklı açılarda ve kademeli olarak açılma ve belli miktarda hava
geçişine izin verme özelliği ile yüksek yapılarda havalandırma için çözüm
olabilmektedir. Pencere vantilatörleri; elle ya da otomatik olarak kontrol
edilebilmektedir.
Şekil 12: Denetimli havalandırma ürünlerinin elle, ipli ve motorlu kontrol biçimleri.
Havalandırma Menfezleri (Louvers): Bu sistemler çift tabakalı cephelerde hava
girişi sağlanmak istenen açıklık kısımlarında, tek tabakalı giydirme cephe
sistemlerinde dışarıdan rüzgar kontrolü gerektiren açıklık kısımlarında, görüş
gerektirmeyen ve pencere açıl(a)mayan kısımlarda yalıtım için alınacak
önlemlerle cephede, ya da gece havalandırması için soğutulmak istenen strüktür
kısımlarına yerleştirilebilir. Bu menfezler elle veya otomatik olarak kontrol
edilebilir, cephelerde yatay veya düşey konumda kullanılabilirler. Metal yapraklı
veya cam yapraklı çeşitleri bulunmakta ve menfez yaprakları sabit ya da hareketli
olabilmektedir.
Çift Tabakalı Giydirme Cepheler: Çift tabakalı bir cephe; yapının bilinen tek
tabakalı cephesi, hava boşluğu ve ek bir cephe tabakasından oluşur. Cepheler
arasında yer alan havalandırma boşluğu farklı genişliklerde olabilmektedir. Çift
tabakalı cepheler yapıya etkiyen rüzgar basıncını dış tabaka ile karşıladığı için
özellikle rüzgarlı ve gürültülü bölgelerde tercih edilmektedir. Yaz aylarında
tabakalar arasındaki boşluğunun ısınması çift tabakalı cephelerin sorunlarından
biridir. Buna karşın kışın ısıl tampon bölge olarak görev yapması ile ısı kaybına
engel olmaktadır. Cephe boşluğuna yerleştirilen güneş denetleme ürünlerinin
olumsuz hava koşullarından korunması ise çift tabakalı cephe sistemlerinin
olumlu bir özelliğiolarak sayılabilir.

4.5.Doğal Aydınlatmanın Etkin Kullanımı


Yapılarda güneş ışığından elektrik ve ısı enerjisi üretme amacıyla
yararlanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, özellikle güneş ışınlarından elektrik
elde etme etkinliği düşük olsa da, bilimsel çalışmalarla, bu teknolojinin giderek
geliştirilmesi beklenmektedir. Yapılarda güneş enerjisinden güneş kollektörleri,
fotovoltaik (PV) paneller ve binaya entegre PV (BIPV) gibi ekipmanlar
kullanarak, ısı ve elektrik enerjisi üretmek mümkündür. PV panellerin uygulanma
potansiyeli az katlı yapılara oranla yüksek yapılarda daha fazladır; çünkü komşu
binalardan daha yüksek olarak, doğrudan güneş ışınımı alma olanağı daha
fazladır. PV lerin yapılarda kullanımına ilişkin en önemli sorun estetik ve yüksek
verimlilik almak için çok miktarda PV panelinin düzenlenmesi gerekliliğidir. Bu
sorunlara yönelik olarak Center for Architecture Science and Technology (CASE)
önderliğinde, Rensselaer Politeknik Ensititüsü, Skidmore, Owings ve Merill ile
diğer mühendislik ve mimarlık firmalarının biraraya gelerek geliştirdikleriDinamik
Güneş Cephesi (Dynamic Solar Facade) bu konudaki en son gelişmelerden biridir.
Bu cephe sistemi, güneş ışınlarını kendi merkezlerine yönlendiren piramidal
formdasaydam camların petek düzeninde birbirine monte edilmesiyle oluşmaktadır.
Her cam piramidin merkezine yerleştirilen lensler güneş ışığını 500 kat
yoğunlaştırarak, bir pul büyüklüğünde ve Spectrolab adı verilen, galyum
arsenidden üretilmiş güneş hücresine yönlendirmektedir. Aynı zamanda saydam
bir cephe oluşturan bu teknoloji ile güneş ışığından ve ısısından %60-80
verimlilikle yararlanmak mümkün olmaktadır.

Resim 14: CASE Tarafından Geliştirilen Dinamik Güneş Cephesi

4.6. Suyun Etkin Kullanımı


4.6.1. Binalarda Su Tüketim Hedeflerinin Ayarlanması
Binaların su tüketiminde hedeflerin ayarlanması, mantıklı bir strateji tasarlamak
için gereken ilk ve önemli bir aşamadır. Eğer ‘Faktör 10’ kavramı su tüketimi
konusunda uygulanırsa, içilebilir su - bundan çıkarımla atık su- sürdürülebilir bir
gelecek üretmek için %90 oranında düşürülmelidir. Bu da demek oluyor ki, bu
ülkede, evlerde kişi başına düşen içilebilir su tüketimi günde 380 litreden 40
litreye düşmelidir. Bu önemli boyuttaki azalmayı başarmak içinde suyun yeniden
kullanım ve geri dönüşüm oranı artırılmalıdır. Örneğin, kişi başı su tüketimi dış
mekan ve iç mekan arasında neredeyse eşit olarak bölünmüştür. Eğer dış mekanda
sulama yapmak için sadece geri dönüşümlü su kullanılırsa, kişi başına düşen
içilebilir su kullanımı günde 190 litreye düşer. İç mekana gelince, tüketilen suyun
neredeyse yarısı tuvalet ve pisuar temizliğinde kullanılmaktadır. Bu amaçla
sadece geri dönüşümlü su kullanılırsa, günlük su tüketimi 85 litreye düşer. Bu
nispeten kolay anlaşılır önlemler, acil bir ‘Faktör 4’ düşüşü oluşturur. Düşük
akımlı bağlantılar ve elektronik kontrol gibi ek önlemler, istenen ‘Faktör 10’
düşüşünü neredeyse oluşturabilir.
4.6.2. Hidrolik Döngü Terminolojisi
Yüksek-teknolojili bir binada hidrolojik stratejiler hakkında konuşmaya
başlamadan önce genelterimleri tanımlamak önemlidir.
Siyah su: İnsan atıkları içeren sudur. Mutfak lavaboları ve bulaşık makinelerinden
gelen su dasiyah su olarak düşünülebilir çünkü içinde petrol yağı, yemek yağı,
yemek kırıntıları barındırır.
Gri su: Küvet, duş, banyo lavabosu, çamaşır makinesi ve çeşmelerden gelen
sudur. Ayrıca soğutma ekipmanları ve klimalardan gelen yoğuşma suyu, sıcak
küvet, havuz ve çeşme, sarnıçve drenaj suları da gri sudur. Gri su minimum
miktarda kirlilik içerir. Bu yüzden, bazı peyzaj uygulamalarında yeniden
kullanılabilir. Bu konu kamu sağlığı yetkilileri tarafından hala tartışılıyor olsa da,
gri suyun geri kullanımının sebep olduğu herhangi bir hastalığa rastlanmamıştır.
Siyah su da gri su da insanların uzak durması gereken patojenler içerir ama siyah
su, su kaynaklı hastalıkların bulaşması konusunda çok daha yüksek risk taşır.
Kuru peyzaj: Doğası itibarı ile kuraklığa dayanıklı ya da bu duruma adapte olmuş
türlerle oluşturulan, bakım için neredeyse hiç su gerektirmeyen peyzaj
stratejisidir. Bu terim Yunanca’da kuru anlamına gelen xeri kelimesinden
türemiştir.
Yağmur suyu toplama: Yağmur suyunun toplanıp depolanması ve kullanılması
demektir. Birçok sistemde çatı yüzeyi toplama alanı ve büyük galvanizli çelik,
fiberglas, polietilen, ya dademir-çimento tankları depolama sarnıcı olarak
kullanılır. Eğer bu su peyzaj sulaması için kullanılacaksa sadece tortu filtresi
yeterlidir. Ancak içme suyu olarak kullanılacaksa ek arındırma yöntemleri
gereklidir. Arındırma işleminden sonra yağmur suyu oldukça güvenli ve
kalitelidir.
Geri kazanılmış su: Atık su arıtma tesislerinden alınan su işlenip içilebilir su
dışında çeşitli amaçlarla kullanılabilir (ör: peyzaj sulamada, soğutma kulelerinde,
endüstriyel işlemlerde, tuvaletlerde sifon suyu olarak ve yangından korunmada
kullanılabilir.) ABD’nin belli kesimlerinde geri dönüştürülmüş su sulama suyu
olarak düşünülür, ama potansiyel kullanımı sulamadan çok daha geniş bir
alandadır.
4.7.Cephe Sistemleri
Yüksek bir yapıda enerji etkinliği, başka bir deyişle ısıtma ve soğutma
enerjisinden tasarruf, iç mekanların doğal olarak aydınlatılması ve
havalandırılması, bunların yanısıra, güneşin istenmeyen etkilerinden kaçınmak
açısından cephe tasarımı önem taşımaktadır. Cephe yüzeyleri yüksek bir yapının
kabuğunun yaklaşık %90-95’ini oluşturmaktadır; dolayısıya çatı yüzeyi cepheye
oranla daha az önem taşımaktadır. Yüksek bir yapıda enerji tasarrufu ve kaybı,
cephe sisteminde kullanılan malzeme ve uygulanan detaylarla yakından ilişkilidir.
Cephesadece yapının mimari kimliğini ve estetiğini belirlemekle kalmayıp, iç
mekan çevre koşullarının kontrol edilmesinde de önemli bir görev üstlenmektedir.
Bu alandaki en güncel eğilimlerden biri, doğal havalandırma sağlamanın yanısıra
ısıtma ve soğutma enerjisinden tasarruf sağlamaya yönelik olarak tasarlanan çift
kabuk cephe sistemleridir. Ingenhoven Overdiek Architects tarafından tasarlanan,
Münih’teki Hochhaus Uptown Münih, bu alandaki ilk uygulamalardan biri olup,
kat yüksekliğinde tasarlanan çift katmanlı cephe panelleri ve bu panellerin
üzerinde, bina otomasyon sistemi tarafından çalıştırılan dairesel vantilatörlerle,
çalışanlarına doğal hava ve dış gürültüye karşı yalıtım sağladığı gibi, ısıtma ve
soğutma için gerekli enerjiyi de azaltmaktadır. Norman Foster tarafından
tasarlanan Londra’daki Swiss Re Kulesi de bu teknolojinin uygulandığı en güncel
örneklerdenbiridir. Çift kabuk cephe teknolojisinin yanı sıra, argon dolgulu çift
camlar, üçlü camlar ve çeşitli kaplamalar ile camın ışık geçirgenliği önlenmeden,
ısı geçirgenlik değerleri azaltılabilmektedir.

4.7.1.Giydirme cephelerin sınıflandırılması


Giydirme cephe sistemlerini çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür.
AAMA (American Architectural Manufacturers Association)’ya göre; mevcut
sistemler ele alınmış ve panelin kompozit, metallerden, ünitenin ise opak ve cam
alanlardan oluşması gibi malzeme ve üretimden kaynaklanan çok küçük bir farkla
ayrıldıklarını belirtmiştir. Özkan E. ise sınıflandırmayı, ‘nesne veya olguların ve
bunlarla ilgili bilgilerin ayırıcı özelliklerine göre bölümlenmesi’ olarak kısaca
tanımlamaktadır. Bu anlamda giydirme cepheler, değişkenlerinin saptanması ve
bu değişkenlerin belli bir ayrıntıda düzenlenmesi yolu ile sınıflandırılabilir. Buna
göre giydirme cepheler:Kabuk sayısına göre, Tabaka ve kabuk sayısına göre,
Cephe sistem bileşenleri ve bileşenler arası ilişkiye bağlı olarak: taşıyıcı ızgara
türüne göre, Taşıyıcı ızgara – dolgu birimi arası bağlantı şekline göre, Montaj
türüne göre sınıflandırılabilmektedir. Giydirme cephe sistemlerindeki örtü
bileşeninin taşınma ilkesi, birime etkiyen yüklerin bağlantılar yoluyla taşıyıcı
ızgaraya aktarılması esasına dayanır. Örtü bileşeni olarak ele alınan cam pano,
kendi ağırlığının etkisiyle düzlemi içinde oluşan sabit yükler ile düzlemine dik
tesir eden rüzgar yükleri gibi hareketli yüklerin etkisi altındadır. Sabit ve hareketli
yüklerin etkisiyle oluşan gerilmeler, cam pano ve taşıyıcı ızgara arasındaki
bağlantılara aktarılırlar. Bu çalışma kapsamında giydirme cephe sistemleri
‘montaj türüne’ ne göre sınıflandırılmış; çubuk, yarı panel ve panel sistemler
olarak üç gruba ayrılmışlardır. Bu üç grup içerisinde çubuk ve panel sistemlerin
ülkemizde genellikle ensık uygulanan tiplerinin performansları açısından
karşılaştırması yapılacaktır.

4.7.1.1. Stick sistem veya çubuk sistem


Çubuk Sistemler Bu sistemde bina cephesine aks aralarında çubuklar asılır. Bunların
arasına yatay kayıtlar monte edilir, cam içten ya da dıştan takılır. Ekonomik bir sistem
olmasına rağmenyatay ve düşey hareketlere karşı uyumu zayıftır. Bu sistem
içerisinde kapaklı cephe sistemive strüktürel silikonlu cephe sistemi
değerlendirmeye alınmıştır.
4.7.1.2.Kapaklı Cephe Sistemi
Sistemin karakteristik özelliği cephe dışından alüminyum profillerin görünmesidir.
Çeşitli ölçülerde (std. 50mm) görünen bu kapaklar pek çok farklı geometrik kesite
sahiptirler. Kapak alternatifi çok olan bu sistemin uygulanması; ayarı bitmiş olan
alüminyum alt konstrüksiyon üzerine yerleştirilen camın önce baskı profillerinin
uygun yuvalara vidalanması ile sıkıştırılıp sızdırmazlığın sağlanmasını müteakip
istenilen kesitteki kapak profilinin yuvasına oturtularak montaj işleminin
tamamlanması seklindedir. Kapaklı cephede mekanik olarak bağlanan profillerin
cam ilişkisindeki ısı, ses ve su izolasyonu EPDM fitiller ile sağlanmaktadır. Ayrıca
yatay ve düşey fugaların kesiştiği yerlerde baskı profilinden önce kullanılan özel
alüminyum folyolu izolasyon bantları vasıtası ile kesingarantili sızdırmazlık
sağlanmaktadır.

Şekil 13: Kapaklı cephe sistemleri Şekil 14:Yarı kapaklı cephe sistemleri

4.7.1.3.Strüktürel Silikonlu Sistem


Alüminyum düşey ve yatay cephe karkasları ve alt konstrüksiyonun
oluşturulduğu bu sistemde; camlar alüminyum profillerden oluşturulan kasetler
üzerine özel kimyasallarla (strüktürel silikon) yapıştırılır.
Daha sonra camlı kasetler, alüminyum karkaslar üzerine sistem aparatlarıyla
bağlanır. Cam paneller arasındaki sızdırmazlık çift EPDM fitilleri ile
sağlandığından, panellerin arasına sızdırmazlık silikonu çekilmez. Tüm cam
modüller istenildiği takdirde, (kapalı iken dışarıdan hangisinin açılır olduğu
belli olmaksızın) mekanizma ve kol takviyesi ile dışa açılır gizli kanatlar haline
getirilebilir. Silikon cepheler de kullanılacak ısı camlar U.V. ışınlarından
etkilenmeyen özel silikon dolgulu ve kademeli olarak imal edilirler. Sistem
detayına göre imal edilen kasetlere ısıcamlar fabrika ortamında mesafe
belirleyici bant ve yapıştırma silikonu ile yapıştırılır.

Şekil 15: Silikonlu sistem Şekil 16: Strüktürel silikonlu giydirme cephe sistemleri

4.7.1.4.Panel sistem
Doğrama elemanları, taşınabilir bir iki aks ve bir kat yüksekliğinde elemanlar
halinde hazırlanır. Camlı bir şekilde paneller halinde şantiyeye getirilir ve özel
ekipmanlarla yapıya monte edilir.
Ülkemizde ilk defa Levent’te inşa edilen İş Bankası Kompleksi’nde Çuhadaroğlu
tarafından uygulanmakta olan bu sistem yatay ve düşey bina hareketlerine tam
uyum sağlayabilir. Özel ekipmanları ile aynı zamanda çok hızlı bir montaj
imkanına sahiptir. Haftada 1500-2000m2 doğrama kullanıma hazır halde monte
edilebilir.Bu avantajı sebebi ile çabuk bitirilmesi gerekeninşaatlar için
ekonomiktir.Zira kaba inşaat safhasında doğramalar camlı, tam bitmiş olarak
hazırlanıp , aşağıdan yukarıya çok hızlı bir şekilde monte edilebilir.
Şekil 17: Panel sistem

4.7.1.5.Yarı panel sistem


Paneller kat bazında yatay şeritler halinde hazırlanmış, kat boyunda büyük bir
panel gibidir. Demonte olarak şantiyede monte edilir. Camlar şantiyede içten veya
dıştan takılır.
Stick sistemin ekonomik tarafı ile panel sistemin yüksek yapılar için önemli bir
özelliği olan , bina hareketlerine uyum kabiliyetinin birleştirilmiş bir şeklidir. Son
15 yıl içinde Amerika’da aralarında World Trade Center , Sears Tower gibi
binalarında olduğu pek çok binada uygulanmıştır. Türkiye’deki ilk tatbikat
Sabancı Center ‘dır.
5.COMMERZ BANK

5.1.Norman Foster Tasarım Felsefesi

Norman Foster, tasarımda esnekliğin önemli bir husus olduğuna inanmaktadır.


Koşulların değişeceğinin, bir binanın bağlamının değişeceğinin farkında olarak
tasarlanması gerektiğini çünkü gelecekte farklı şekillerde kullanılabilir ve henüz
tahmin edemediğimiz yeni teknolojileridahil etmemiz gerekebileceğini
düşünmektedir.

5.2. Commerz Bank Yapısının Tarihsel Süreci ve Yeşilci Politikası

Commerzbank 1980’lerin başında, Frankfurt’ta 30 farklı lokasyonu işgal edecek


kadar personel alımı yaptı. O zamanlarda bankacılık sektöründe bu kadar kalabalık
ve rahatsız koşullar alışılageldikti. 1980'lerde Frankfurt Şehri Planlama Ofisi
tarafından yapılan bir araştırmayla beraber, yeni bankacılık ofis alanı için büyük bir
bastırılmış talebi bulunduğu bildirildi. Bu tatminedilememiş talebin sebebi ise bazı
çıkarlarla tarihsel çatışmaydı. 1960’lı yıllarda West End adı verilen bölgede,
bölgenin tarihi mimarisine, merkezi konumuna ve yeşil arka bahçelerine değer veren
yaklaşık 45.000 bölge sakini yaşıyordu. Bu büyümekte olan kalkınma baskısı, ilk
önce birçok bölge sakininin evinden edilmesine sebep olmuştu. Daha sonra 1969
yılında vatandaşlarınAktionsgemeinschaft Westend adını verdikleri, bölgenin ticari
açıdan yeniden geliştirilmesi için aktif bir şekilde mücadele eden bir vatandaş
girişimi oluşturuldu. Bu grubun kurucu üyelerinden Nicole Weidemann, sistematik
olarak şehre yasadışı yıkımları veya dairelerin ofis alanına dönüştürüldüğünü
bildirenler arasındaydı. Artık Häuserkampf olarak anılan barınma konusundaki
çatışma, yıkıcı sokak şiddetine dönüştüğünde, 'Revolutionärer Kampf', 'Häuserrat' ve
'Putztruppe'gibi ilgili aktivist grupların radikal aktivizmi, yalnızca Social'ın birkaç
solcu üyesi tarafından desteklendi. Bu tür radikal yurttaş aktivizminden kaynaklı
olarak, büyüyen bankaların bitişik yerleşim alanlarına el koymasını stratejik olarak
imkansız hale getirdi. (Moore & Brand, 2003)

1970'lerin Häuserkampf'ının ardından, 1980'lerin ortalarında, hayal kırıklığına


uğramış bankacılıkçıkarlarını karşılamaya yönelik iki rakip plan ortaya çıktı; biri
muhafazakar Hıristiyan DemokratikBirlik veya CDU tarafından, diğeri ise daha liberal
SPD tarafından destekleniyordu. CDU, MainzerLandstrasse boyunca mevcut ulaşım
yollarını güçlendirecek düşük katlı bir eksenel geliştirme planını tercih etti.
Planlamacılar geriye dönüp bakıldığında, bu kadar düşük katlı bir kalkınmanın
şehri etkin bir şekilde banliyö haline getireceğini fark ettiler. Bu planın ironik
mantığı, Amerikantarzı yüksek bina yoğunluğuna ve Amerikan şehirleriyle ilişkili
ekolojik yıkıma karşı açık bir isteksizlikti. CDU'nun kazandığı 1985 seçimini
takiben, Commerz bankası, oradaki uzak operasyonlarını konsolide etmek amacıyla
isteksizce tercih edilen eksende mülk edinmiştir. (Moore & Brand, 2003)
Frankfurt'taki yılmış olan bankacılık çıkarlarını karşılamaya yönelik ikinci plan,
liberal SPD'nin liderliği tarafından daha uygun görüldü. 1987'de SPD lideri Martin
Wentz, istemeyerek de olsa, gelecekteki herhangi bir banka inşaatının, komşu
yerleşim bölgeleri üzerindeki kalkınma baskısınıazaltmanın bir yolu olarak eski
bankacılık bölgesinde yoğunlaşacağını savundu. Bu öneri, 'gökdelenleri' örtük
biçimde de olsa onaylaması nedeniyle SPD içinde yoğun tartışmaları tetikledi.
Bununla birlikte, bu siyasi tartışma, SPD ve Alman Yeşiller Partisi koalisyonunun
galip geldiği 1989 seçimlerinden sonra yüksek katlı kalkınmayı desteklemeye
başladı. Sözde kırmızı-yeşil koalisyon 1989'dan 1995'e kadar sürdü; bunlar
Commerzbank’ın gelişim yıllarıydı. Gökdelenler ilk olarak sosyal sorumlulukla
ilişkilendirildi, çünkü aktif ve çeşitli bir nüfusun yaşadığı gelenekselmahallelerin
yerinden edilmesinden kaçınıldı. İkincisi, gökdelenler banliyöden ve yayılmanın
getirdiği estetik, lojistik ve sosyal felaketten kaçındıkları için çevresel sorumlulukla
ilişkilendirildi. Böyle yeni ortaya çıkan politik mantık, bunu zorunlu kılıyordu.
Böylece üçüncü olarak, gökdelenler, gelişmiş, enerji verimli teknolojilerin
kullanımını ima ettikleri için çevresel sorumlulukla ilişkilendirildi. Pek az
Frankfurtlu, gökdelenin doğası gereği sürdürülebilir bir mimari biçim olduğunu iddia
etse de Barber tarafından çok değer verilen kamuoyu konuşması, farklı grupların
içinde yer alan anlamı yeniden gözden geçirmelerine yol açmıştı. (Moore & Brand,
2003)

Commerzbank için uluslararası rekabet bu siyasi bağlamda ortaya atıldı. Haziran


1990'da Novotny, Mähner ve Associates tarafından yürütülen "Çerçeve Planı
Bankacılık Bölgesi" yayınlandı. Sözde "Novotny Study", Commerzbank kulesinin şu
anki alanı olan tarihi Kaiserplatz'ın bitişiğinde 133 metrelik bir bina öneriyordu.
Commerzbank, yarışma özetinin tasarlanmasına hazırlanırken, imar için satın alınan
bloğun çevresini oluşturan birkaç tarihi yapıyıyıkmak için şehir planlama
departmanına başvuruda bulundu. Bu talebe, vatandaş girişimleri şiddetli bir şekilde
karşı çıktı ve nihayetinde Frankfurt bankaları, Steven A. Moore ve Ralf Brand da bu
talebi reddetti. O zamanların medyası da City Planner Bosch ve Commerzbank ile
şehir arasındaki yoğun, ayrıntılı müzakerelerin birkaç ay sürdüğünü belirtti. Bu
müzakerenin sonunda, şehir ve banka, masada oturanların çıkarlarını karşılayan bir
program veya binanın tanımı üzerindeanlaştılar. Yapılacak bina, enerji verimliliği ve
çevre sağlığı için bir model olacaktı. Ellinci kattakiözel bir yemek odası yerine
dükkanlar ve sokak düzeyinde halka açık bir restoran içerecekti. Halkaaçık programlar
için her saat bir konferans salonu erişilebilir hale getirilecekti. Toplu taşımanın
desteklenmesi için park yeri azaltılacaktı. Ve en önemlisi, kompleks konut içerecekti.
Bosch’un görüşüne göre, bu bir banka binası değil, karma kullanımlı bir kentsel
gelişim projesi olacaktı. O zamanlar mevcut yurttaş grubu Aktionsgemeinschaft
Westend'in başkanı Nicole Weidemann, proje programının seviniliecek bir yanı
olmadığını ancak sadece birlikte yaşayabilecekleri bir uzlaşma olduğunu belirtmiştir.
(Moore & Brand, 2003)
Resim 15: Commerzbank Genel Müdürlük binası (Commerzbank Headquarters,
2021)

Sonuç olarak, yeni bir tür yüksek bina için bir formül oluşturulmuştu. radikal
düzeyde verimli çevre teknolojisinin kullanılması, bankanın kalkınma stratejisinin
büyük ölçüde bir parçasıydı. 1990'a gelindiğinde, Commerzbank çevresel sorunları
kurumsal vizyonuna çoktan dahil etmişti. 1990'ların başında banka, tüm banka
operasyonlarını yeşillendirmekle suçlanan Çevre Komiseri'nin üst düzey görevini
oluşturdu. Çevreden ilham alan programlar, başka bir yerden
temin edemeyen kuruluşlara 'çevresel kredileri', Dünya Vahşi Yaşam Fonu ve
Nationalpark Bayerischer Wald'ın hayırsever fonlarını ve yenilikçi girişimler için
Commerzbank / Impulse Çevre Ödülü'nün oluşturulmasını içeriyordu. (Moore &
Brand, 2003)
5.3. Commerz Bank Binasının İncelenmesi

Yirminci ve yirmi birinci yüzyıllarda, özellikle teknolojide yaşanan gelişmelerle


beraber enerji kullanımı da artmıştır. Enerji tüketimindeki bu artış, dünyada geri
dönüşümü olmayan tahribatlarasebep olup dünyamızı büyük ölçüde kirletmektedir.
Bu artan enerji talebini karşılayabilmek için daha çok kullanılmaya başlanan fosil
enerji kaynaklarının çevre kirliliğine yol açmasının yanı sıra, sınırlı kaynaklara sahip
olduğu için yakın tarihte tükenecek oluşu, insanoğlunu yenilenebilir enerji
kaynaklarına yöneltmektedir. Dünyada tüketilen enerjinin yarısının binalara ait
olması, bu binaların ekolojik bir yaklaşım izleyerek tasarlanmalarını nitekim zorunlu
hale getirmiştir. Dünyada oluşan çevre kirliliğine karşı, binalarda kullanılan
enerjinin, binanın tasarımına yenilenebilir enerji kaynakları ve çevre dostu sistemler
entegre edilmesi büyük önem taşımaktadır. (Bozdoğan, 2003)

Resim 16: Commerzbank Genel Müdürlük binası (Commerzbank Headquarters,


2021)

Commerzbank binası da Norman Foster tarafından bu ekolojik yaklaşımı temeline


alarak tasarlanmış bir bina olup elli altı katıyla 259 metre yüksekliğinde olup üstünde
sinyal ışığı bulunananteniyle birlikte toplam yüksekliği 300 metreye ulaşmaktadır. Bu
bina tamamlandığı 1997 yılında Avrupa’nın en yüksek binasıyken bu ünvanını 2003
yılında Moskovada inşa edilen Triumph Palace binasına kaptırmıştır. Günümüzde ise
dünyanın ilk ekolojik yüksek binası olduğu gibi hala Almanya’nın en yüksek binası
olma özelliğini korumaktadır. Commerzbank binası Foster & Partners tarafından
tasarlanmış olup, Arup ve Krebs & Kiefer binanın yapı mühendisliğini, J. Roger
Preston P&A Petterson Ahrens binanın makine mühendisliğini, Schad & Hölzel ise
binanınelektrik mühendisliğini planlanmasıyla 1994 yılında inşaat edilmeye
başlanmış ve üç yıl sonra, 1997 yılında ise tamamlanmıştır. (Lomholt, 2020) Frankfurt
genel yönetiminin ‘Yeşil Partisi’ adınıverdikleri ekolojik yapılaşmayı destekleyen bir
politikayı sıkı sıkı izliyor oluşu da Commerzbank binasının yeşil, ekolojik bir yapı
olmasına büyük bir destek sağlamıştır. (Rieck, 2006) Commerzbank binası
tasarlanırken asıl amaç hem insan hem de çevre dostu olan, devrimsel nitelikte,
ekolojik bir bina yaratmaktı.

Bu proje ofis ortamını inceleyerek, onun ekolojisine katkı sağlayacak yeni fikirler
üretmeye çalışmaktadır. Norman fosterscommerzbank binası brüt taban alanı
120.000m2 ve brüt hacmi 538.00m3'tür. Bina planı, yuvarlatılmış köşeli eşkenar
üçgen şekle sahiptir. Cephelerden biri,kenar uzunluğu 17 metre ve yüksekliği 160
metre olan üçgen şekle sahip büyük bir atriyumu çevreliyor. Bu büyük ve yeşil avlu,
yangından korunmak için cam tavanlarla bölünmek zorunda kalınmıştır. Bu atriyum
alanı, dokuz iç ihtişamlı tema bahçesiyle yapılandırılmıştır. Bu tema bahçelerinin her
biri farklı bir bitki örtüsünü temsil etmektedir. (Rieck, 2006)

5.4.Commerz Bank Binasının Yapısı

Commerzbank binasını genel bir açıdan inceleyecek olursak yalın bir strüktüre
sahip oluşudikkatimizi çekecektir. Zira yapının parselinden kaynaklı olarak ortaya
çıkmış olan eşkenar üçgenformu, üçüncü boyutta da statik açıdan rijit bir formdur.
Bu rijit form bina kütlesinde istenilen boşaltılmalara izin vermektedir. Commerzbank
binasında da yüksek katlı binalarda sıklıkla bulunan olan servis çekirdeği
kullanılmaktadır. Eşkenar üçgen formundaki planın, kütlenin ölü kalan köşelerine
yerleştirilmiş olan merdivenler, tehsisat şaftları ve asansör kovaları bir bakıma da
strüktürel çekirdekleri oluşturmaktadır. Virendel kirişler, kat döşemeleri ve gök
bahçeler, üç köşedeki çekirdeğin perde duvarları arasında yer almakta olup kolonsuz
olarak bu çekirdeklere taşıtılmaktadır. Kotlara göre değişik cephelere yerleştirilmiş
ofis ve iç bahçeler, eşkenar üçgen formunu almış olan merkezi atriumu çevreler.

Şekil 18,19: Plan ve Kesit, Commerzbank Genel Müdürlük binası (Commerzbank


Headquarters, 2021)
Bu bina için istenilen konfor koşulları, Norman Foster’ın bu bina için önerdiği
kabuk, kütle ve formun geitrdiği avantajlarla beraber, kullanıcıların kendi kontrolü
altında yapılan doğal havalandırmayla sağlanmaktadır. Ayrıca doğal havalandırma,
dış cepheyi gören ofis birimleri kumanda ve otamatik sistemlere bağlı olarak
doğrudan da yapılabilmektedir. Commerzbank binası normalde yüksek katlı
binalarda alışageldik olmayan bir şeklide doğal havalandırma yoluyla serinletme
birinci plana alınmıştır. Bunun yanı sıra atrium ve iç bahçeleri gören ofislerse, gök
bahçelerin açılabilen pencereleri sayesinde bitki dokusundan gelen ve oksijen
miktarını dahada arttırmış olan havayı alabilmektedir. Bu sebeple de benzeri yüksek
katlı binalarda görülen devasa havalandırma kanallarına da gerek kalmamıştır. Bu
sebeple de Commerzbank’in aktif soğutma yükü, aynı koşullar altındaki ve benzer
hacme sahip yüksek katlı binaların üçte biri oranındadır.

Şekil 20: Cephe Kesiti, Commerzbank Genel Müdürlük binası (Commerzbank


Headquarters, 2021)
5.5. Commerz Bank Kaynak Tüketim Felsefesi

Ekolojik yaklaşımı sağlayabilmek için Commerzbank binası doğal havalandırma ve


ışıklandırmayı en etkili şekilde kullanarak enerji tüketimini azaltmaya yönelik
sistemlerle donatılmıştır. Her ofis gün ışığına erişebildiği gibi açılabilir pencereye de
sahip olacak bir şekildeplanlanmıştır. Commerzbank binasının bunun gibi pasif
sistem tasarımları sayesinde yenilenebilir enerji kaynaklarını daha etkili bir biçimde
kullanıyor oluşu, çevreci sistemlerle yapılandırılmış olması, binanın dinamik eşkenar
üçgen formu ve yine eşkenar üçgen şeklindeki binanın ortasındakonumlanmış olan
devasa boyuttaki atriyumuyla beraber ilk ekolojik ofis kulesi olarak kendi zamanının
ötesinde tasarlanarak adını tarihe yazdırmıştır. (Commerzbank Headquarters, 2021)

Şekil 20: Diyagramlar, Commerzbank Genel Müdürlük binası (BİLGİN &


UTKUTUĞ, 1999)

Bu planlama sürecinde gelecekte oluşacak ya da oluşabilecek kaynak kıtlığına karşın,


doğayı korumayı amaçlayarak su ve elektrik tüketimini en aza indirgemeye
çalışmaktadır. Binanınkullanımına başladıktan sonra enerji tüketimine dair yapılan
araştırmalar ve analizler sonucunda binanın tahmin edilen %60 doğal havalandırma
oranı, kullanıcıların bu sistemleri daha etkin kullanmasıyla birlikte %80’e yükselerek
tasarım sırasında yapılan tahminlerdeki toplam enerji tüketiminden %20 daha az
olduğu saptanmıştır. Bina tasarımı, optimum havalandırma ve gün ışığı
penetrasyonunu sağlamak için hakim rüzgarlara ve güneş yönüne yanıt verecek
şekilde planlanmıştır. Bina, soğuk mevsimlerde de doğal havalandırmaya izin veren
gökyüzü bahçeleri ile yılın %60'ında doğal olarak havalandırılacak şekilde
tasarlanmıştır. Bu yaklaşımın, eşdeğer bir klimalı ofise kıyasla enerji tüketimini
%50'ye kadar azaltıyor. 1 Ocak 2008'den itibaren, Commerzbank binasına yalnızca
yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen yeşil enerjisağlandı. Geliştirme,
malzeme tüketimini azaltan mevcut çevre binalarını yeniden kullandı ve restore etti.
Ormancılık İdare Konseyi'nin varlığından önce bile, binada kullanılan tüm kereste,
yönetilen kaynaklardan alınmıştır. Operasyonel atık ayrıştırma tesisleri sağlanmıştır
ve yemek atıkları kompostlamaktadır. (Commerzbank Headquarters, 2021; Lomholt,
2020; Rieck, 2006; Peterek, 2015; Norman Foster Commerzbank Headquarters
Grosse Gallusstrasse 17-19, Frankfurt 1991 - 1997, n.d.)

Resim 17: Atrium Fotoğrafı, Şekil 9 Giriş Fotoğrafı, Commerzbank Genel Müdürlük
binası (Commerzbank Headquarters, 2021)

5. 6. Commerz Bank Sürdürülebilirlik İncelemesi

Enerji talebini azaltmak için ekolojik bir yaklaşım benimsendi. Commerzbank


binasının kabuğunda doğal havalandırma ve kütlesinde alınan gök bahçesi kararları,
enerji etkin yapı tasarımı çerçevesinde önemle ve özellikle kurgulanmış olup servis alt
sistemlerine olumlu anlamdakatkı sağlamaktadır. Yeşilin sadece yatay düzlemde
kalmayıp üçüncü bir boyuta taşınarak konveksyonel enerjinin miminum derecede
tüketilmesi, bu sayede de doğal enerjinin kullanılmayazorunlu kılınması ve minimum
atık stratejileriyle ekolojik bir bina tasarımı ortaya koyulmuştur.

Bu bağlamda altını çizerek söyleyebiliriz ki Avrupa’nın ilk ekolojik yüksek katlı


binası olarak enerjiyi etkin şekilde kullanmasını sağlayan planlama stratejilerini bina
yönetim sistemleriyle destekleyerek daha da etkin etkin hale getirmeyi başaran bir
projedir.
Resim 18: Atrium Fotoğrafı, Commerzbank Genel Müdürlük binası (Commerzbank
Headquarters, 2021)

Son derece yalın bir bina olan Commerzbank, bina yönetim sistemleri anlamında
güçlü bir teknikve elektronik yapılanmasıyla enerji kaynaklarının korunumunu
sağlamaktadır. Binanın iç ve dış ortam verilerine ait değişkenler bu yapılanma
sistemleri sayesinde aynı noktadan takip ve kontroledilebilmekte ve servis alt
sistemlerine ilişkin fonksiyonlar otomasyon sistemleriyle devreye girmektedir.
(BİLGİN & UTKUTUĞ, 1999, p. 51) Örneğin tuvaletlerde el yıkamak için sıcak su
bulunmamakta ve ayrıca asansör seferlerinin sayısını azaltmak için binadaki evrak ve
posta eşyalarının dağıtımı otomatik evrak sistemi ile yapılmaktadır. Çeşitli ekolojik
profile sahip büyükgökyüzü bahçeleri, şehir manzaralı gayri resmi kaçış alanları
sağlamak için kullanıldı. Çevre düzenlemesinin bu şekilde birleştirilmesi ve diğer
sürdürülebilir tasarım tepkileri, Commerzbank'ın dünyanın ilk "ekolojik ofis kulesi"
olarak adlandırılmasına yol açtı. Daha sonra da kullanıcı düşünülerek tasarlanan ofis
alanlarının her biri doğal olarak havalandırılabilir ve gün ışığı ile doludur. Kullanıcılar
kendi ortamlarını düzenleyebilir ve gökyüzü bahçeleri bir mola alanıgörevi görür.
Isıtma, çevresel ısıtma ile sağlanırken soğutma, soğuk tavanlarla sağlanır. Mekanik
havalandırmanın yalnızca pencereler kapalıyken çalışmasını sağlamak için
pencereler BMS'ye bağlanır. Yapay aydınlatma, hareket sensörlerine ve
zamanlayıcılara bağlı olarak tasarlandı, gereksiz elektirik harcanmasının önüne
geçilmiş oldu. İçilebilir su tüketimini azaltmak amacıyla da, soğutuculardan gelen
yoğuşma geri dönüştürüldü ve tuvaletlerde sifon suyu olarak kullanıldı.
(Commerzbank Headquarters, 2021)
6.SHANGAİ BANK

6.1.Shangai Bank Genel Yapı İncelemesi


Strüktürel alt sistem ile servis alt sistemi arasında entegrasyon kuran, teknik
olanakları sonunakadar kullanıp, servis alt sistemlerine ait her türlü donanımı özgün
tasarım ve üretim ile binaya entegre eden bir uygulamadır. Plan düzlemdeki yalın
dikdörtgenin, üçüncü boyutta parçalandığı bir kütle yaklaşımı vardır. Minimum
sayıda taşıyıcı kullanma kaygısı ile oluşturulan taşıyıcı sistemin özelliklerini, kütle
üzerinden okumak olanaklıdır. Servis modülleri, Lloyd’s of London binasında
olduğu gibi servis alan mekanlardan kütle olarak tamamen kopartılmamıştır. Ön
üretimli hafif konstrüksiyon servis modülleri, doğu-batı cephelerindeki yerlerine her
katta tekrar edecek biçimde üst üste monte edilmiştir. Bakım onarım amacına yönelik
yerleştirilen sürekli vinçler kütleden algılanabilmektedir. Bu örnekte de, binayı
oluşturan sistemlerden servis sistemlerinin ömrünün diğer sistemlere göre daha kısa
olacağını kabul eden yaklaşımların genel tavrını görebilmekteyiz.
Bina içinde bir atrium kurgulanmış olmasına rağmen kütleden algılanmaması mimari
bir tercihtir. Ofis blokları ile üstü kapanmış olan atriuma güneş kepçesi (sun scoope)
kullanarak ışık alma becerisi, pek az binada rastlanan bir teknik yaklaşımdır.
Kütledeki parçalanma tamamen yönetmeliklerin komşu binalara gölge düşürme
sınırları içinde belirlenmiştir. Foster’ın 47 katlı kuleyi bitirmek üzere özellikle
kurguladığı helikopterpisti, seçtiği malzemeler ve yapı bileşenleri ile teknolojik bir
gösterge halinde algılatmak istediği kütle, pek çok otorite tarafından başarıya ulaşmış
olarak nitelendirilmektedir.

Şekil 21: Shangai plan kesit


Norman Foster için brifing , Hongkong ve Shanghai Bank ondan "dünyanın en iyi
banka binasını" yaratmasını istediğinde iddialıydı. Karmaşıklığı arttırmak için
müşteri kısa bir zaman dilimi talep etti, bu da yüksek derecede prefabrikasyonun
pragmatik çözümüne ve müteahhitlerin hem aşağı hem de yukarı doğru verimli bir
şekilde inşa etmesine izin veren süspansiyon yapısına yol açtı. Foster'ın yapısı, 50
metre yüksekliğinde bir cam duvar ve güneş ışığını atriumdan aşağıya, aşağıdaki
halka açık plazaya yansıtan büyük bir aynalı güneşlik ile cömert bir gün ışığı dolu
atrium sağlıyor.
Foster ve aydınlatma tasarımcısı Claude R. EnglePerformans için bir hizmetkâr
olarak aydınlatmayla net bir mimari mesaj elde etmek için herhangi bir dekoratif
veya etkileyici aydınlatma efektinden kaçınıldı. Ofis aydınlatmasıyla ilgili olarak
Engle yalnızca üç bileşenkullandı: gün ışığı, soğuk flüoresan aydınlatma ve sıcak
halojen-tungsten aydınlatma. Bu strateji, yeni bir kurulum gerektirmeyen müşteriler
için serin aydınlatılmış bir ofis alanındansıcak aydınlatmalı bir toplantı alanına kolay
bir dönüşüm sağladı. Bu şekilde aydınlatma tasarımı, temsili bir ifadeyi kaybetmeden
çok pragmatik bir yaklaşım ortaya koydu. Yüksek atriyum için, gömme tavan
lambaları ayna tavanında kaybolmuş gibi görünüyordu, bu nedenle bir tasarım
parametresi olarak armatürlerle değil, ışıkla çalışıyorlardı. Dar kirişlere sahip özel
tavan lambaları, göze çarpmayan bir görünüm için parlamayı en aza indirdi.

Şekil 22: Shangai plan kesit


6.2. Shangai Bank Kaynak Tüketim Felsefesi
Bu ofis binasında, içsel ısı kazançlarının yüksek olması sorunu yanısıra, Hong
Kong’un aşırı sıcak ve nemli ikliminin getirdiği dezavantajlar, ciddi güneş kontrolü
önlemleri ve üç boyuttabina kütlesiyle birlikte kurgulanmış bir atrium tasarımı ile
hafifletilmeye çalışılmıştır. Nemin çok yüksek oluşu doğal havalandırmaya olanak
vermediğinden, nem kontrolü ve soğutma yüklerinin fazlalığı nedeniyle tam
iklimlendirme (air condition) tercih edilmiştir. Hongkong bankası, teknik olanakların
sınırsızca kullanıldığı, binayı oluşturan sistemlerin ve her türlü yapı bileşeninin
binaya özel tasarlandığı ve değişik ülkelerde üretildiği kendi endüstrisini oluşturmuş
bir binadır.

6.3.Shangai Bank Sürdürülebilirlik Felsefesi


Bina kabuğunun kuzey güney cepheleri, manzara ve derin ofis hacimlerinin doğal
aydınlatılma isteklerine yönelik olarak kütle boyunca şeffaf bırakılmıştır. Doğu batı
cephesinde ise az sayıdaki şeffaf yüzeyler merdiven ve servis hücreleri ile
gölgelenmiştir. Kuzey ve güney cepheler, kat yüksekliğini modül alan ve en alt kottan
kule en üst kotunakadar aynı görünümde devam eden hafif konstrüksiyon çift cam
giydirme sistemidir.
Güneşten elde edilecek ısı ve ışık kazançlarını kontrol altına almak üzere çift
katmanlı cam kabuk arasına yerleştirilen hareketli jalüziler ve her katta yatay
sürekliliğini koruyan güneş kırıcı bantlar ile aktif soğutma yükü hafifletilmiştir. Her
kat döşemesinde tekrar eden kedi yolu olarak da tanımlayabileceğimiz yatay bantlar,
güneş kırıcı olma nitelikleri yanısıra bakımonarım temizlik işleri için de
kullanıldığından kuzey cephede de tekrar edilirken, güney cepheden elde edilecek ısı
ve ışık kazanımının kontrolüne yönelik olarak çift cam arasına yerleştirilen jalüzilere,
kuzey cephede yer verilmemiştir .
Air condition sistemine ve ofis otomasyonuna yönelik yoğun tesisatın yatayda
yayılabilmesi için strüktürel arakat döşemeleri uygun bir düzlemsel zemin
oluşturulması açısından tercih edilmiştir. Bu yaklaşımla, mekanik ve otomasyon
sistemlerine ait tüm tesisat yükseltilmiş döşeme içine alınmış, aydınlatma sistemi
donanımı asma tavana yerleştirilmiştir. Yükseltilmiş döşeme sistemi tamamen
altındaki tesisata ilişkin verilerden yola çıkarak bina için özel olarak tasarlanmıştır.
Temiz hava ve kullanılmış hava kanalları yükseltilmiş döşeme içine yerleştirilmiştir.
Havalandırma sistemi için seçilen değişken hava debili (VAV) ve kabuğun iç
çeperlerinde bu havalandırma sistemini destekleyen sabit hava debili (CAV)
sistemine ait ana kanallar doğu batı yönünde ilerlerken, ikincil kanallar kuzey güney
doğrultusundadır.
Görüldüğü gibi, iklimin ve içsel ısı kazançlarının birarada oluşturduğu aşırı
iklimlendirme yükü, sabit ve değişken hava debili sistemlerin bir arada
kullanılmasını gerektirecek ağır bir
tesisat ağına neden olmuştur. Şefaf yüzeylerde, dışardaki aşırı sıcak ortamdan iç
mekanlara ısıtransferini kontrol altında tutmak üzere, cam yüzeylerin önünde sürekli
serin hava üfleyen sabit hava debili menfezler kullanılmıştır. İç-dış ortam arasında
bir tampon oluşturarak ısı transferini kesmeyi amaçlayan serin hava perdesi, Lloyd’s
of London binasında cam katmanları arasında dolaştırılan havanın fonksiyonuna
benzer bir görev yapmaktadır. Doğu batı yönündeki ana hat, bu cephelerdeki servis
hücrelerin içindeki iklimlendirme santralindendağılmaktadır. Her iki yöndeki kanal
takımı, körüklü hortum benzeri esnek bağlantılar ile birbirine bağlanmıştır.
Yükseltilmiş döşemeden iç mekanlara üflenen iklimlendirilmiş havanın %80’i yine
yükseltilmiş döşeme üzerindeki ısı algılayıcılı geri dönüş grillerinden, %20’si ise,
tavandakiaydınlatma elemanları tarafından emilmektedir. Aydınlatma
elemanlarından emilen hava, kanallarla, asma tavan boşluğundan, düşey taşıyıcıların
kaplamalarının gerisindeki tesisat boşluğundan geçerek yükseltilmiş döşeme içindeki
geri dönüş kanallarına iletilir.
Yükseltilmiş döşemede toplanan kullanılmış hava doğu batı doğrultusunda yer alan
servis modüllerinin içindeki iklimlendirme santralına gider, burada sıcak/soğuk geri
kazanım serpantininden geçerek ısısı geri kazanılıp dışarı atılır. Binada kat bazında
kullanım esnekliğiyaratmak üzere mikroklima anlayışı çerçevesinde kullanılan,
hacmin tümünün değil sadece kullanıcının yakın çevresini oluşturan bölgenin
iklimlendirilmesi ile enerji tasarrufuna dayalıbir uygulama yapıldığını görmekteyiz.
Bu çerçevede, her katta tekrar eden servis hücrelerininkullanılması ve bu hücreler ile
bağlantılı yükseltilmiş döşeme altındaki kanal ve kablo dağıtımı, Foster’ın tüm
yapıda “desantralizasyon” yaklaşımını hayata geçirmiş ve kat bazındakullanılmayan
bölgelerin susturularak enerji tasarrufu ve işletmede esneklik sağlanmıştır.
Elektrik, elektronik sisteme ilişkin donanım da aynı biçimde iki doğrultuda dağıtım
ağı ile yayılmaktadır. Son derece yoğun bir dağıtım ağının üzerini kaplayacak olan
yükseltilmiş döşeme elemanlarının, taşıyıcı ayak sayısını minimum tutmak amacıyla,
modül açıklığının mümkün olduğu kadar büyük seçilmesine karar verilmiştir.
120*120cm. modülün tercih edilme sebebi budur. Ancak bu tip yükseltilmiş
döşemede açıklığı geçecek malzemenin strüktürel yükü arttırmayacak kadar hafif
ama aynı zamanda seğim yapmayacak kadar dayanıklı bir malzeme olması gereği
vardır. Bu noktadan hareketle çoğunlukla uçak endüstrisinde kullanılan petek dokulu
lamine alüminyum malzeme tercih edilmiştir. Minimum yükseltme ayağı ve
maksimum esneklik açısından yükseltilmiş döşeme 120'lik ideal ölçülerine ve
malzemesine ulaşmıştır. Ancak havalandırma ve elektrik tesisatına ilişkin çıkışların
verilebilmesi için, bu modül son derece büyük kalmıştır. Hava çıkışlarının olduğu
panellerde 120’lik paneller yerine, 4 tane 60’lık panel kullanılmış ve 60’lık
panellerden gerekli olanın ortası delinerek çıkış verilmiştir. Zeminden
iklimlendirilmiş havanın üflenmesihalinde büyük problem olan “Marilyn Monroe”
efektini önlemek için, mimar mühendis ve üretici firmanın birlikte düşünüp
tasarladığı özel spiral ızgaralı dairesel çıkışlar, mekana düşük hızda ama sürekli
temiz hava vermektedir.
Şekil 23: Yükseltilmiş döşeme içinde yer alan, iklimlendirme sistemi dağıtım ağı.

Şekil 24: Her katta tekrar ederek servis kulelerini oluşturan servis modülleri ve
modül içindekiiklimlendirme santralleri
7. 30 ST MARY AXE TOWER

7.1.30 St Mary Axe Tower Hakkında


30 St Mary Axe, Londra'nın ilk çevre gökdelenidir. Londra Şehri'nin kalbinde yer
alan kendine özgü formu, ufuk çizgisine anında tanınan bir katkıdır ve Avrupa'nın
önde gelen finans merkezinde bir dönüm noktası haline gelmiştir. Kule, binanın
enerji tüketimini önemli ölçüde azaltmak için doğal aydınlatma ve havalandırma
miktarını en üst düzeye çıkaran aerodinamik şekli ile oldukça ilerici bir çevre
stratejisine sahiptir. Aynı derecede önemli olan, herkes için daha iyi görüşlere sahip
iyileştirilmiş çalışma ortamıdır. Kentsel peyzaja cesur bir müdahaledir ve mağazalar,
kafeler ve bir restoran ile canlı bir kentsel yaşam karışımını teşvik eden cömert bir
halka açık plazada yer almaktadır.

Resim 19: 30 St Mary Axe Tower


30 ST MARY AXE binası, 1992 yılında Baltık Borsasına İRA tarafından yapılan
saldırının sonucu olarak çok fazla zarar gören Baltık Borsası binasının üzerine, üç
yıldan daha kısa bir zamanda içerisinde 30 ST MARY AXE binasının inşası
tamamlanmıştır. 2003 yılının aralık ayında bitirilen bina açılışı bazı aksaklılardan
dolayı 2004’ün Mayıs ayında yapılmıştır.
Gherkin olarak daha iyi bilinen 30 St Mary Axe, kat planı dilimlenmiş bir turşuya
benzemekte ve Londra'nın sigorta bölgesinin kalbinde yer almaktadır. Site, Baltık
Borsasını restore etmek ve 84 katlı bir Millennium Kulesi önerisi dahil olmak üzere,
ne yapılması gerektiğiyle ilgili birçok tartışmalara girdi. 1997 yılında sigorta devleri
Swiss Re, siteyi satın aldı ve binayı tasarlamak için Foster ve Partners şirketlerini
bina yapımı için görevlendirdi .
Londra’nın ilk çevresel açıdan sürdürülebilir yüksek binası 180 metre yüksekliğinde
ve 40 kattan oluşuyor. Bina, bu boyuttaki çoğu gökdelenin enerjisinin yaklaşık
yarısını tüketmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı, sürdürülebilirlik ilkelerinin
çalışmalarına entegre edildiği binanın mimarı Norman Foster için temel bir temadır.
Foster, mevcut enerji gereksinimlerinin bir kısmını çalıştıran sürdürülebilir binalar
veya gelişen toplulukları destekleyebilen, şehirdeki herkesin yaşam kalitesini arttıran
kentsel mahalleleri tasarlama yaklaşımına sahiptir. Bu yaklaşımın en önemli noktası
ise kentsel yapıdaki yüksek bir binanın hem fiziksel hem de sosyal niteliklerini,
sürdürülebilirliğin temel düşüncesi olarak ortaya koymaktır. Foster, ayrıca 30 St
Mary Axe'nin şehri tanımlayan bina olduğunu söyler. 30 St Mary Axe, anıtsal
tasarımı nedeniyle Londra için çok önemli bir yapıdır. Bina şehir silüetinde
tanınabilir bir mimariye sahiptir ve Londra'daki ilk ekolojik yüksek binadır. Foster’a
göre, 30 St Mary Axe, doğa ve işyerleri arasında iyi bir uyum yaratıyor çünkü
binanın teknolojik ve mimari fikirleri geliştirmesi gerekiyordu.

7.2.30 St Mary Axe Tower Mimari Özellikleri


Giriş seviyesinde, 30 St Mary Axe, bina kullanıcılarını dışarıdakilerle birleştiren açık
bir halk meydanı sunar. Bu ayırt edici form, sitenin kısıtlamalarına cevap verir: bina,
eşdeğer büyüklükteki dikdörtgen bir bloktan daha ince görünür ve profilinin tabana
doğru zayıflaması sokak seviyesindeki kamu alanını maksimize eder. Ayrıca, binanın
her katındaki atriyumlar “sosyal odak” noktaları olarak tanımlanabilecekleri toplantı
alanlarıdır. Bina, 16. katına ulaşana kadar her kat planında kademeli olarak genişler
ve ardından doruk noktasına ulaşana kadar küçülür. Bu ayırt edici form, sitenin
kısıtlamalarına cevap verir: Bina, eşdeğer büyüklükteki dikdörtgen bir bloktan daha
ince görünür; yansımalar azalır ve şeffaflık artar; Binanın zemin katında incelmesi,
kamusal alanı zemin seviyesinde arttırır. Profil, benzer boyuttaki bir doğrusal kule ile
karşılaştırıldığında, yere yansıyan rüzgar miktarını azalttığından, cadde seviyesinde
yaya konforunun korunmasına yardımcı olur. 30 St Mary Axe iki ana yapısal
sistemden oluşmaktadır. Bunlardan ilki, yükün çoğunu alan çekirdek, diğeri ise
çapraz köşeli bir yapı 'diagrid'. Olağandışı geometrinin ürettiği sorunları ele almak
için, çevre çelik yapı çözümü bu bina için özel olarak geliştirilmiştir. Bu diagrid, 360
farklı düğümde birbirine bağlanan, farklı yönlerde spiral şeklindeki kesişen çelik
boru bölümlerden oluşur. Bu düğümlerin her biri, farklı açılarda birbirine
kaynaklanmış üç çelik levhadan oluşur. Her bir bağlantı 2 m yüksekliğe kadardır ve
diagrid de 2500 ton çelik bağlarlar. Bu, geleneksel bir yapıya göre% 20 daha az çelik
gerektiren ve kütle sönümleyicisi gerektirmeyecek kadar sert olan son derece güçlü
ve sert bir şasidir.
Döşeme çerçeveleme sistemi, 160mm derinliğinde profil metal zemin kaplaması
üzerine beton plakadır. Diagrid bu yükü alırken taban plakaları çapraz desteklerden
arındırılmıştır. Tipik bir kat planında, üçgen şekilli boşluklar ışık hücreleri gibi
hareket etmek üzere kesilmiş dairesel bir servis çekirdeğinin etrafında altı yapraklı
bir plan vardır. Zeminler saat yönünde 5 derece döndürülerek her kat, altı sarmal ya
da tirbuşon boşluğu yaratılır. Bu büküm atriyosu yangının yayılmasını önlemek için
her altıncı katta kapatılmıştır.
Binanın yapısal gereksinimleri, Ribdeck 80'in sığ döşeme konstrüksiyonu ile birlikte
daha uzun süreli çalışma kabiliyeti için seçilmesine izin vermiştir. Döşeme
levhasının maksimum açıklığı 4,8 metredir ve tepesinde sadece hafif kumaş takviyesi
ile iki saate kadar bir yangına dayanıklılık sağlamak için 160mm derinliğinde hafif
beton zemin döşemesi tasarlanmıştır.
Ofis katları, dairesel bir servis ve asansör göbeği etrafında 1.5 metrelik bir ızgara
üzerinde düzenlenmiş altı konuşmacı şeklinde düzenlenmiştir. Sonuç, tüm ofis
parmaklarının 8,5 m'lik bir kuyu içi içerisindeki tüm kısımları maksimum 14 m
'kadeh cihaza' boyutudur. Hafif kuyular art arda gelen her katta 5 dereceye kadar
dengelenir.

7.3. 30 St Mary Axe Tower ve Sürdürülebilirlik


Enerji tasarrufu sağlayan çift cidarlı cephe, alüminyum profilli ve çelik çerçeveli
camdan yapılmıştır. Elmas şeklindeki camlara yerleştirilmiş 24.000 metrekarelik
camdan oluşur. Ofis alanlarındaki zarf, çift camlı bir dış katmandan ve güneş kontrol
panjurları içeren merkezi ve havalandırmalı bir boşluğu sandviçleyen tek camlı bir iç
ekrandan oluşur. Bu boşluklar, tampon bölge görevi görerek mekanik ısıtma ve
soğutma ihtiyacını azaltır ve ofislerden çekilen egzoz havası ile havalandırılır. Cephe
elemanları; delikli alüminyum panjurlar, çekilmiş alüminyum cephe çerçevesi,
açılabilir cam elek ve alüminyumdan bir sütun kılıfı. Klima sistemi, otomatik olarak
açılan ışık kuyularındaki pencerelerden doğal havalandırma yardımı ile arttırılır. Bu
sistem, binanın yılın% 40'ına kadar enerji tasarrufu yapmasını sağlamaktadır.
Norman Foster, rüzgarı yere yönlendirmek yerine, binanın ve cephesinin etrafındaki
rüzgar akışını sağlamak için aerodinamik bir şekil tasarladı. Kubbe, Londra'nın hafif
mimarları Speirs ve Major konseptine göre geceleri bir deniz feneri gibi şehri
gölgelemektedir. Kubbe, 30 m çapında bir çelik ve cam yapıdır ve çevre diagridinin
tepesindeki desteğinden 22 metre yüksektedir. Kubbe çelik işi, kesişen fabrikasyon
üçgen profillerin tamamen kaynaklı bir kafesidir. Bu yapısal düzenlemenin etkinliği,
sadece 110 mm x 150 mm olan çok az çelik elemanlara neden olur. Binanın üst lensi
tüm yapıdaki tek kavisli cam parçadır. 2.4 metre çapında ve 250 kg ağırlığındadır.
Resim 20, 21: 30 St Mary Axe Tower cephe

Londra’nın ilk çevresel açıdan sürdürülebilir yüksek binası 180 metre yüksekliğinde
ve 40 kattan oluşuyor. Bina, bu boyuttaki çoğu gökdelenin enerjisinin yaklaşık
yarısını tüketmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı, sürdürülebilirlik ilkelerinin
çalışmalarına entegre edildiği binanın mimarı Norman Foster için temel bir temadır.
Foster, mevcut enerji gereksinimlerinin bir kısmını çalıştıran sürdürülebilir binalar
veya gelişen toplulukları destekleyebilen, şehirdeki herkesin yaşam kalitesini arttıran
kentsel mahalleleri tasarlama yaklaşımına sahiptir. Bu yaklaşımın en önemli noktası
ise kentsel yapıdaki yüksek bir binanın hem fiziksel hem de sosyal niteliklerini,
sürdürülebilirliğin temel düşüncesi olarak ortaya koymaktır. Foster, ayrıca 30 St
Mary Axe'nin şehri tanımlayan bina olduğunu söyler. 30 St Mary Axe, anıtsal
tasarımı nedeniyle Londra için çok önemli bir yapıdır. Bina şehir silüetinde
tanınabilir bir mimariye sahiptir ve Londra'daki ilk ekolojik yüksek binadır. Foster’a
göre, 30 St Mary Axe, doğa ve işyerleri arasında iyi bir uyum yaratıyor çünkü
binanın teknolojik ve mimari fikirleri geliştirmesi gerekiyordu.
Ayrıca, binanın her katındaki atriyumlar “sosyal odak” noktaları olarak
tanımlanabilecekleri toplantı alanlarıdır. Bina, 16. katına ulaşana kadar her kat
planında kademeli olarak genişler ve ardından doruk noktasına ulaşana kadar
küçülür. Bu ayırt edici form, sitenin kısıtlamalarına cevap verir: Bina, eşdeğer
büyüklükteki dikdörtgen bir bloktan daha ince görünür; yansımalar azalır ve şeffaflık
artar; Binanın zemin katında incelmesi, kamusal alanı zemin seviyesinde arttırır.
Profil, benzer boyuttaki bir doğrusal kule ile karşılaştırıldığında, yere yansıyan
rüzgar miktarını azalttığından, cadde seviyesinde yaya konforunun korunmasına
yardımcı olur.
Şekil 25: 30 St Mary Axe Tower taslak eskiz çalışması

8. HEARST KULESİ

8.1 Hearst Kulesi Felsefesi


Hearst Kulesi New York'ta 300 West 57th Caddesi üzerinde bulunmaktadır.
Uluslararası medya şirketi olan Hearst Corporation’ın genel merkezidir. Hearst
Kulesi ilk kez dünyanın birçok ülkede farklı dilde basılan Cosmopolitan, Esquire gibi
dergilerin sahibi olan Hearst Corporation tüm şirketlerini ve yönetim birimlerini bir
binada toplama fırsatı elde etmiştir. Hearst Kulesinin bulunduğu yerde 2003 yılına
kadar orijinal 6 katlı genel müdürlük vardı. Şirketin o zaman ki sahibi Randolph
Hearst ile Mimar Joseph Urban’dan 6 katlı bina yapmasını istemiştir. Yapı 1928
yılında tamamlanmıştır. Toplam da 40.000 metrekarelik bir alana yapılmıştır. Hearst
kulesi de bu 6 katlı binanın üzerine yapılması planlanmıştır ama mali sıkıntılardan
kaynaklı 80 yıl kadar ertelenmiştir. 6 katlı bina Koruma Komisyonu tarafından
korunduğu için kule inşaatı sırasında bina korunmuş, dokunulmamıştır. Ayrıca bina
koruma dışında yeni binanın etrafına metro girişleri, yürüyen merdivenler ve asansör
eklemeye söz veren Hearst yönetimi inşaat için izin almışlardır. Kule inşaatına 30
Nisan 2003 tarihinde başlanmıştır. 4 Mayıs 2006 tarihinde de Hearst çalışanları yeni
binaya taşınmışlardır.
Montaj sanat ve mimarlıkta ekleme yapılan eserin yeni işlev, malzeme, doku ve
kurguyu baskın kılan bir özellik taşıyarak geçmiş ile şimdinin arasındaki bağı
koparan bambaşka bir değer katan, çağdaş bir kavram olduğuna ulaşılmıştır. Hearst
Kulesi bu kavrama uygun örnek olarak tanımlana bilir, 46 katlı yapı, 6 katlı binanın
üzerinde yükselmektedir. Binanın, tasarım felsefesinin özünde, “tarihe’’ referans
veren fakat iç mekân tasarımı ve malzeme kullanımında son derece
“güncel”özellikler taşıdığı söylenebilir.Kulenin dinamik formu, sürdürülebilirlik
ilkelerine bağlılığı ve sağlıklı çalışma yerleri oluşturmaktaki başarısı Hearst
firmasının sanayideki prestijini yükselterek diğer şirketler için de örnek
oluşturdu.Yükselen verim, oturmuş bir kurumsal imaj, sağlıklı ve çekici iş mekânı
gibi özellikleriyle en çok tercih edilen işverenler arasına giren Hearst şirketi, içinde
bulunduğu yapının; firmanın dışarıdan algılanışını bütünüyle değiştirdiği yönünde
hemfikir.

Resim 22: Hearst Kulesi

8.2 Hearst Kulesi Mimari Özellikleri


Yapının mimari olan Norman Foster tescilli korunan 6 katlı binanın üstüne 182 metre
yüksekliğinde 42 kattan oluşan kule inşa etti. Kulenin en dikkat çeken özelliği
diagrid denilen taşıyıcı sistemlerin üzerine yapılmış üçgen dış cepheden oluşuyor.
Diagrid denilen sistemin en büyük inşaat demirinden yüzde 20 tasarruf edilmesidir.
New York City’de tamamlanmış olan Hearst Kulesi ilk yeşil çok katlı ofis binası
unvanı aldı. Kule de 12 farklı bölgeden ofis birleştirilmiştir.Kulenin taşıyıcı sistemi
çelik çekirdek, 10. kata kadar betonarme kolon, sonraki katlarda 4 katta bir
uygulanan çelik çaprazlamalar ile kuşatılmıştır. Dış cephede çaprazlı çerçeveler ile
betonarme duvarlara olan gereksinim büyük ölçüde azalmış ve yatay yüklere karşı
dayanım artmıştır Bina da açık alan fazlalığı sayesinde çalışanların verimliliğini
arttırıyor. Kule de fitness salonu, bilgi merkezi, medya laboratuvarı, dijital fotoğraf
ve yayın stüdyoları bulunuyor.

8.3 Hearst Kulesi Yapısı


Mimar Foster, kulenin tabanına dolanacak şekilde kolonları ve alegorik figürleriyle
taş kabuğunu bırakarak eski binanın içini çıkarmıştır. Dışarının ışığıyla, altındaki
mekânı doldurmak için şeffaf cam tabakası yapılmıştır. Şeffaf cam tabaka sayesinde,
kule tabanın üstünde yüzüyormuş gibi durmaktadır. Binaya girilen cephede, yürüyen
merdivenlerin yanında üç katlı heykelimsi su unsuru Icefall denilen heykel
bulunuyor. Yürüyen merdivenler sayesinde bütün katı kapsayan ve 6 kat
yüksekliğibulan, yüksek tavanlı avluya devam edersiniz.Binanın içinde bir çelik
çekirdek toplamda 15 asansörü çevreliyor. Binanın genel formu dışarıdan
gözlenebilen bir çelik konstrüksiyon. Üçgen konstrüksiyon dört kat üzerine
yükseliyor ve aynalama tekniğiyle paralel kenar formunda bir model oluşuyor.
Keskin köşelerin yok edilmesiyle yapı tırtıklıymış gibi bir etki taşıyor. Gölgelik
filme sahip cam cephe, aydınlatma kaynağı olarak işlev görürken, yaz aylarında aşırı
ısınmaya da engel oluyor. Form ve cephe Manhattan’ın siluetine yeni bir sembol
katıyor.
Bu çok yüksek olan mekân kalabalık bir kent meydanı gibi binanın her bölümüne
erişim sağlar. Ana asansör lobisi, Hearst Kafeteryası, toplantılar ve özel etkinlikler
için olan oditoryum ve asma katlarla birleşmektedir. Yükselen kulenin bacamsı
manzarası ve kulenin kocaman olan diyagonal yapısal destekleri, mekâna ayrı hava
katmaktadır. Geleneksel yapısı olan binalara kıyasla kulenin yapısı dört kat
uzunluğundaki diagridlerle %20 daha az çelik kullanılmış olup daha iyi çözümlenmiş
kulenin üçgenimsi bir formu vardır. Diyagonaller arasında geriye doğru çekilen
köşeleri, kulenin düşey oranlarını vurgulayan bir etki yaratmakta ve farklı cepheye
sahip bir siluet yaratmaktadır.

8.4 Hearst Kulesi Kaynak Tüketim


Kulenin, ısıyı engelleyen doğal ışığı iç mekânlara alan yüksek performanslı ve düşük
emisyonlu camlardan oluşan cephesi ısı kaybını engeller ve konforlu iç mekânların
oluşmasını sağlamaktadır. Kulenin kat döşemeleri yazları ısıyı depolayan, kışları da
ısıyı yayan özelliğe sahiptir. (Görece, 2008).
Yılın büyük bir bölümünde HVAC sistemi ile dışarıdaki hava kullanılarak, binanın
%75'inin havalandırılması ve serinletilmesi sağlanmaktadır. Bunun sonucu olarak,
Hearst Binası New York'ta kendisine hacim açısından benzer diğer binalarla
karşılaştırıldığında gerek enerji kullanımı gerekse bina içine ve dışına yayılan
karbondioksit oranı açısından oldukça farklılaşıyor. Bu nedenle, Hearst Binası'nda
kullanılan enerji diğer binalara göre %25 daha az olmaktadır. (Foster, Giovannini,
2010).
Çatı, yağmur mevsimi boyunca kentin drenaj sistemine %30 oranında daha az
yağmur suyunun karışmasına imkân verecek şekilde, yağmur suyunu toplamak üzere
tasarlanmıştır. Yağmur suları ofislerin havalandırma sisteminde, binanın içindeki ve
dışındaki ağaçların ve bitkilerin sulanmasında, kışın nem yazın ise serinlik sağlayan
Icefall’ da buharlaşma sonucu kaybolan suyun yerine kullanılmaktadır. (Foster,
Giovannini, 2010).

Şekil 25:Hearst Kulesi Yağmur Suyunun Kullanılması


Birçok özelliğinin arasında ışık sensörleri, her kattaki yapay ışığı kontrol etmektedir.
Hareket sensörleri belirli olan herhangi bir zamanda gelen doğal ışığa göre ve
geldikleri alana göre, alan boş ise yapay ışıkların kapatılmasını sağlamaktadır.
Ayrıca, lavabolardaki sensörlü musluklar ile kullanılan su miktarının da %25
azaltılması sağlanmaktadır. (Foster, Giovannini, 2010).
Yağmur sularıysa 14 metreküplük bir tankerde toplanarak klimanın
nemlendirmesinde, bitkilerin sulanmasında ve hava şartlarını dengeleyen yapay
şelalede kullanılıyor.
Şekil 26:Hearst Kulesi Değerlendirme Tablosu

8.5. Hearst Kulesi Sürdürülebilirlik


8.5.1 Ekolojik Sürdürülebilirlik
Hearst Kulesi, New York’un Enerji ve Çevre Tasarımı Liderliği (Leadership in
Energy and Environmental Design) ismine sahip olan ilk iş merkezi.Ekolojik
sürdürülebilir tasarım kapsamında Hearst Kulesi’nin çatısındaki tankta toplanan
yağmur suları yapının soğutma sisteminde kullanılmaktadır. Kulede standart bir ofis
yapısına oranla % 26 daha az enerji harcanmaktadır. Enerji etkinliği sağlayan ısıtma
ve havalandırma sistemleri yılın % 75’inde dış havayı ısıtmada ve havalandırmada
kullanmaktadır. Yapım aşamasında kullanılan çeliğin % 90’ı geri dönüştürülerek
malzeme ve kaynak etkinliği sağlanmıştır. Çevre dostu kulede doğal kaynak tüketimi
en aza indirilmiştir. İç mekânlarda kullanılan mobilyalar, geri dönüşümlü ve
sürdürülebilir ormanlardan elde edilen malzemelerden seçilmiştir.Ayrıca gün içinde
yapay ışıklar, gün içinde ve güneş ışımasının yüksek olduğu anlarda devreye girerek
karbondioksit emisyonunu engelliyor. Yağmur sularıysa 14 metreküplük bir tankerde
toplanarak klimanın nemlendirmesinde, bitkilerin sulanmasında ve hava şartlarını
dengeleyen yapay şelalede kullanılıyor.
8.5.2 Ekonomik Sürdürülebilirlik
Ekonomik sürdürülebilir tasarım kapsamında kulenin taşıyıcı sisteminde çaprazlı
çerçeve sistemin uygulanması ile geleneksel çerçeve sisteme göre % 20 (yaklaşık
2000 ton) daha az çelik kullanılmıştır. Kulenin dış cephe ve taşıyıcı sistem
elemanlarında geri dönüştürülebilen malzemeler kullanılmıştır. Bu bağlamda etkin
taşıyıcı sistem tasarımı ile malzemenin etkin kullanımı ekonomik sürdürülebilir
tasarıma katkı sağlamıştır.Bu özellikleriyle Hearst Kulesi sadece özgün tasarımıyla
değil ayrıca çevre dostu formuyla da göze çarpıyor. Yaklaşık 500 milyon dolara
malolan bina bu kadar uzun bir süre beklemeye değmiş gözüküyor.
8.5.3 Sosyo-Kültürel Sürdürülebilirlik
Sosyal-kültürel sürdürülebilir tasarım kapsamında kulede iç mekân yaşam kalitesinin
artırılmasına yönelik olarak çalışma alanları güneş ışığından en etkin yararlanacak
şekildedış cepheye yakın tasarlanmıştır. Kullanıcılar için etkin çalışma ortamı
sunulmaktadır. Aynı zamanda dış mekânla görsel ilişki kurulabilmektedir. Hearst
Kulesi’nde uygulanan (+), kısmen uygulanan (±) ve uygulanmayan (-) ekolojik,
ekonomik ve sosyal-kültürel sürdürülebilir tasarım ölçütleri, şekil 26’ da
gösterilmiştir.
Şekil 26: Hearst Kulesi için sürdürülebilir tasarım ölçütleri uygulama çizelgesi
9.SHANGHAİ KULESİ

9.1.Shanghai Kulesi Mimarlarının Tasarım Felsefesi


Shanghai Kulesi, Lujiazui yarımadasında Pudong’da bulunmaktadır. Pudong,
Huangpu Nehri’nin doğu yakası boyunca uzanan bir iş ve ticaret merkezidir. Kulenin
çevresinde birlikte kardeş kuleler olarak anıldığı yapılar yer almaktaydı. Bu yapılar
Jin Mao Kulesi ve Shanghai Dünya Finans Merkezi idi. Shanghai kulesinin
tasarımında, konumu, iklim ve yerşekilleri etkili olmuştu. Bunlar;Şehrin 1930’lardan
beri dikey şehirciliği benimseyerek
ilerlemesi ve bulunduğu Pudong bölgesinin İş ve ticaret merkezinin olduğu bir alan
olması, iklim özellikleri sebebi ile bölgede kasırgaların yaşanıyor olması, alanın nehir
kenarında bulunması sebebi ile zeminin yumuşak olması ve deprem bölgesinin
olması. Şanghay Shanghai (shàng, above) (hai, sea) kenti, doğrudan Merkezi
Hükümet’e bağlı dört belediyeden biri ve Çin’in en kalabalık kentidir (Pang; 2015).
“Doğunun İncisi” (Oriental Pearl) olarak da anılan kent, ticaret ve nakliye merkezidir
(Wong ve diğ.; 2016). Şanghay iklimi, kuzey ve kuzeybatıdan iç Asya ve Sibirya’dan
soğuk kuru hava ve güneyden ve güneydoğudan Pasifik Okyanusu’ndan sıcak nemli
hava ile etkilenir. Bölge astropikal deniz muson iklimi nedeniyle genellikle nemli ve
dört farklı mevsime sahiptir; sıcak bahar, sıcak yaz, soğuk sonbahar ve soğuk kış
(Lau; 2015). Şanghay’ın, 1990’ların başından itibaren dikey şehircilik odağıyla
büyümekte olduğu (Lau; 2015) iddia edilse de 1930’lu yıllarda da benzer hedefler
söz konusudur. 24 katlı Shanghai Park Hotel (Şanghay, 1934) 83,8 metre yüksekliği
ile o yıllarda Asya’nın en yüksek binası idi. 88 katlı, 421 metre yüksekliğindeki Jin
Mao Binası (Şanghay, 1999) ve 101 katlı, 492 metre yüksekliğindeki Şanghay Dünya
Ticaret Merkezi (Şanghay, 2008) yapıldıkları dönemlerde dünyanın en yüksek
binaları olarak literatüre girmiştir (Kazımov, Arslan Selçuk, Ilgın, n.d).

Resim 22: Bölgeye genel bakış


Shanghai Kulesi, şehrin yaşamını kucaklamak ve canlandırmak için tasarlanmıştır.
Yine de kente yatay olarak yayılan parklar yerine, kule dikey olarak istiflenmiş
toplanma alanları sağlıyor. Bunlar, binayı şimdiye kadar yapılmış herhangi bir
yüksek binadan ayıran yenilikçigökyüzü bahçeleridir. Shanghai Kulesi, kamusal alanı
vurgulayarak ve atriyum seviyelerinde mağazalar, restoranlar ve kentsel olanakları
yerleştirerek, süper yüksek kulelerde yaşamak ve çalışmak için yeni bir deneyim
sunuyor. Karmakullanımlı kule, dikey bir şehirde, bina boyunca aralıklı olarak
yerleştirilmiş benzersiz bir restoran, mağaza, ofis ve otel karışımıyla sürdürülebilir
bir yaşam tarzı sunar. Kulenin programı dokuz dikey bölge halinde düzenlenmiştir.
Bu dikey mahallelerin her biri, bir gökyüzü lobisinden, bir topluluk duygusu yaratan
ve kiracılara ve ziyaretçilere yönelik çeşitlibir programla günlük yaşamı destekleyen
ışıkla dolu bir bahçe atriyumundan yükseliyor.
Gökyüzü lobileri, geleneksel şehir meydanları ve meydanları gibi çalışır ve gün
boyunca insanları bir araya getirir. Bu kentsel alanlar, peyzajlı bir ortamda iç
mekanları dış mekanlarla birleştiren şehrin tarihi açık avlularını hatırlatıyor (CTBUH,
n.d).

9.2.Shanghai Kulesi Genel Yapı İncelemesi

Şekil 27.:Shanghai Kulesinin bölümleri


Dünyanın en yüksek 2. ve Çin’in en yüksek sürdürülebilir binası olan Shanghai
kulesi 9 bölümden oluşan bir karma yapıdır. Dünyanın en hızlı asansörü Shanghai
Kule’sinde yer almaktadır. Yapı 562 metre yüksekliğinde olup 127 katlı bir yapıdır.
Ayrıca yapı yerin altında3 kat daha devam etmektedir. Zeminde 380 metrekarelik
alana sahip olan bu yapı toplam 540 metrekarelik bir alana sahiptir. Binayı dışarıdan
incelediğimizde görünümü sarmal şeklindedir. Kulenin sarmal saydam formu en son
teknoloji ile hedeflenen sürdürülebilirlik stratejileri ve yeni standartların
örneklendirildiği kamusal alanların bir vitrininiteliğindedir. Gensler yetkilileri kuleyi
tasarlarken, Pekin’in “Hutongs” ve kentin “Shikumen” adı verilen gel 5 cm eneksel
dar sokaklı bitişik nizam evlerini (lane houses) göz önünde bulundurduklarını
belirtmektedir (Xia ve diğ.; 2010) (Kazımov, Arslan Selçuk, Ilgın, n.d).
Strüktür tasarımcısı Thornton Tomasetti firması, mimari formla uyumlu basit,
güvenilir ve ekonomik bir taşıyıcı sistem tasarımı geliştirmiştir. Üst üste 9 bölgeden
oluşan kulenin taşıyıcı sistemi olarak 12 ila 15 katta bir betonarme çekirdeğe
(30x30m) bağlanan dış desteklerden, dış destekleri birbirine bağlayan kemerlerden
ve mega kompozit kolonlardan oluşan “dış destek çerçeve sistemi” (outrigger frame
system) kullanılmıştır. Dış destek çerçeve sistemleri, temel olarak betonarme
perdelerden veya çelik kafeslerden oluşturulmuşçekirdek perdeli çerçeve sistemlere
yapı yüksekliği boyunca bir ya da daha fazla düzeyde çevre kolonlarla çekirdeği
birbirine bağlayan dış desteklerin eklenmesiyle geliştirilmiştir.
Çelik kafes kirişler ya da betonarme kirişler dış destek (outrigger) olarak
kullanılabilmektedir. Dış destekler, çekirdek perdenin çevre kolonlara dirsek
şeklindeki yatay bir uzantısı olarak düşünülebilir. Dolayısıyla bu sistem, “dirsek
perdeli çerçeve sistem” olarak da adlandırılabilir (Kazımov, Arslan Selçuk, Ilgın, n.d).
Dış destekler, normal katlardaki kullanımı engellememek amacıyla, genellikle yapı
yüksekliği boyunca bir ya da daha çok düzeyde yer alan mekanik katlara
yerleştirilmiştir. Çelik dış destekler, iki kat derinliğinde olup bina yüksekliği boyunca
2, 4, 5, 6, 7 ve 8. bölgeler olmak üzere toplam 6 düzeyde yerleştirilmiştir. Çelik
kemerler, iki kat derinliğinde ve çiftler halinde tasarlanmıştır. Diyagonal çelik
kafesler ise giydirme cephe sistemini desteklemek amacıyla kullanılmaktadır
(Kazımov, Arslan Selçuk, Ilgın, n.d).

Resim 23: Shanghai Kulesinin çift camlı cephesi


9.3.Shanghai Kulesi Kaynak Tüketim Felsefesi
Shanghai Tower asimetrisi, rüzgar yükleri yüzde 24 azaltılacak ve hem yapı
malzemelerinde hem de inşaat sürecinde tasarruf sağlayacak şekilde tasarlandı.
Nitekim binanın tasarımı 55 milyon doların üzerinde yapı malzemesi tasarrufu
sağladı (Rodrı̇ gue, 2019).

9.4. Shanghai Kulesi Sürdürülebilirlik İncelemesi


Shanghai Kulesi sadece Dünyanıı ve Çin’in en yüksek yapılarından biri değil ayrıca
sürdürülebilir yapılarından biridir. Bundan dolayı birçok ödül almıştır. Bu ödüller;
Dünya Çapında En İyi Yüksek Bina 2016 Kazananı-2016 CTBUH Ödülleri China
Innovation 2016 Çin Birincisi-2016 CTBUH Ödülleri Asya ve Avustralasya'nın En
İyi Yüksek Yapı 2016 Kazananı-2016 CTBUH Ödülleri, 2016 yılında Amerikan
Mimarlık Ödülü’nü (American Architecture Prize). Tasarımının merkezi bir yönü,
tüm binayı saran şeffaf ikinci kaplamadır. İçerdiği havalandırmalı atriyumlar boşluk
içindeki sıcaklığı modüle ederek enerji tasarrufu sağlar. 210.000 m2 giydirme cephe
üretiminin yapıldığı yüzey sayesinde doğal olarak havalandırılan ve iç-dış arasında
tampon bölge görevini üstlenen “gökyüzü lobileri” iç ortam sıcaklığını dengede
tutmaktadır. 34.000 kişi kapasitesi bulunan kulede doğal havalandırmanınönemine
dikkat çeken tasarımcılar mekanik donanımları her bölgede optimum esnekliği ve
maliyeti sağlayacak şekilde planlandıklarını dile getirmektedirler. Bütün bu
planlamalar sonucunda binanın yıllık karbon salımında 34.000 ton azalma
sağlanacağı öngörülmektedir (Kazımov, Arslan Selçuk, Ilgın, n.d). Shanghai
Tower'ın spiral şekli, binaya etki eden rüzgar yüklerini azaltan asimetrik bir yüzey
oluşturur (Rodrı̇ gue, 2019). Binanın sarmal formdaki çatı parapeti kulenin HVAC
sisteminde kullanılmak üzere yağmur suyunu toplayacak
biçimde tasarlanmıştır ve bir yağmur toplama sistemi ile bütünleştirilmiştir. Hem
toplanan yağmur suyu hem de gri su tuvaletlerde ve bahçe sulama sistemlerinde
kullanılmak üzere çevrime dahil edilmektedir. Günlük 1686 m3 gri su toplanması
hedeflenen binada su tasarrufu sağlayan armatürler ve teknolojiler kullanılmıştır.
Böylelikle su tüketiminde yüzde 40’lık tasarruf ve yıllık 675 milyon litre gibi bir
kazanç sağlanması hedeflenmiştir, (Xia ve diğ.; 2010) (Kazımov, Arslan Selçuk,
Ilgın, n.d). Su arıtma tesisleri, sulama ve tuvalet kullanımı için gri suyu ve yağmur
suyunu geri dönüştürür. Kule içine dağıtılmış ara su depolama tankları ile su
basıncının yerçekimi ile korunmasını sağlayarak su tüketiminde %38'lik bir azalma
sağlanmıştır (Rodrı̇ gue, 2019).
Şanghay Kulesi’nin bitişindeki parapetin hemen altına yerleştirilen 270 adet rüzgâr
türbini ile yerinde enerji üretimi, cephe aydınlatmasında kullanılacak enerjiyi
karşılamaktadır. Yıllık 350.000 kWh olarak hesaplanan bu üretim bina için gerekli
bütün elektrik enerjisinin yüzde10’u kadardır (Kazımov, Arslan Selçuk, Ilgın, n.d).
10. BAHREYN DÜNYA TİCARET MERKEZİ

Resim 24: Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi

10.1.Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Mimarlarının Tasarım Felsefesi


Tasarım, kültüre uygun etmenin yanı sıra yenilenebilir kaynakları ve yeşil çabaları
olumlu bir şekilde bir araya içermektedir (Laconelli, Price, Al Moulah, n.d).

Şekil 28: Rüzgar diyagramı ve konumu anlatan eskiz çalışması


Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi, büyük ölçekli rüzgar türbinlerini tasarımına entegre
ediyor;ve çok sayıda enerji azaltma ve geri kazanım sistemiyle birlikte bu gelişme,
sürdürülebilir tasarım için küresel farkındalığı artırmaya kesin bir bağlılık
göstermektedir. Bu bina, teknolojik bir emsal teşkil eden tasarımcılar ve mülk
sahipleri için yeni bir yöne öncülük ediyor. BWTC, ticari gelişmelerin güçlü bir
çevre gündemi ile yaratılabileceğini ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını
karşılayabileceğini göstermiştir. BWTC, projenin tüm sosyal, ekonomik ve çevresel
etkilerini içeren sürdürülebilir bir felsefenin özünü özetlemektedir (CTBUH, n.d).
Mevcut AVM'nin ana ekseninin denize doğru uzatılması ve Otelden ikincil bir aksın
oluşturulmasıyla “Perakende Sokakları” oluşturulmuştur. İkiz kulelerin doğal
konumu, bu nedenle ana eksende, Basra Körfezi'ne bakacak şekilde konumlandırıldı
ve gelişme için giriş oluşturuldu (CTBUH, n.d). İkiz kulelerin ilham kaynağı,
bölgesel "Rüzgar Kuleleri" ve onların rüzgarı yönlendirebilme yeteneklerinden ve
onları ileriye götürmek için esintiden yararlanırken geleneksel Arap Yelkenlisi'nin
geniş yelkenlerinden kaynaklanıyordu (CTBUH, n.d). Binanın konseptine ilham
veren geleneksel Arap rüzgar kuleleri olmasına rağmen, iç ve dış özellikler taze,
çağdaş ve şıktır ve tüm gelişimin yüksek teknoloji 21. yüzyılruhunu yansıtır (Bahran
Dünya Ticaret Merkezi, n.d).

10.2. Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Genel Yapı İncelemesi


Sheraton Hoteline entegre edilerek tasarlanan Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi,
içinde ofislerin yer aldığı, Bahreyn’deki en yüksek ikinci yapıdır. 45.000
metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen bu yapı, 240 metre yüksekliğinde 50 katlı
bir yapıdır. Binayı dışarıdan incelediğimizde, yelken görünümünde olan iki binanın
birbirine, sykbridge görevi gören aynızaman da rüzgarı kullanarak enerji üreten 29
metre çapında olan yatay eksenli 3 adet rüzgar türbinleri (Darwin Norway A/S.
Şirketi tarafından inşa edilmiştir) ile bağlanmaktadır.

Resim 25: Rüzgar türbinlerinin skybridge görevi görerek ikiz kuleleri birbirine
bağlaması
Bina, bir Arap yelkenli teknesine benzeyecek şekilde tasarlandı, yan yükseltiler
genellikle bunun en iyi temsilini veriyor, ayrıca binaların ayrıca yapının çekirdeği
olan türbinlere rüzgarı yönlendirmek açısından aerodinamik ve verimli olması
gerekiyordu. Basra Körfezi'nden giren rüzgarların türbinlere doğru akmasına izin
veren kuzeye bakarlar (Laconelli, Price, Al Moulah, n.d). Cephe esas olarak güneş
ışığına izin veren ancak binadanuzakta ısıyı yansıtan camdan oluşur (Laconelli, Price,
Al Moulah, n.d). İkiz kuleleri birbirine bağlayan 3 köprü vardır, her birinin üzerinde
bir rüzgar türbini vardır. Bu türbinler bu binanın formunun en önemli özelliğidir,
ancak yapısal olarak da etkilerler, çünkü kendi yollarına gönderilen rüzgarın
hunilerine ve binayı etkileyen olası sürüklenmelere dayanacak kadar güçlü olmaları
gerekir. Bina rüzgar yükleri özel bir dikkate alınarak tasarlanmıştır, çünkü rüzgarı
atlatmaya veya kaçınmaya çalışan çoğu binanın aksine, bu bina onu kullanmayı
amaçlamaktadır, bu nedenle atfedilen yüklere de duyarlıdır (Laconelli, Price, Al
Moulah, n.d).

Şekil 29 : Rüzgar türbinlerinin çalışmasını anlatan diagram


"Yelken şeklindeki kuleler, deniz meltemi üç rüzgar türbinine aktarıyor." Arap
rüzgar kulelerinden esinlenen yelken şeklindeki kuleler, deniz meltemi üç rüzgar
türbinine aktarıyor. Aerofoil görevi görür, aralarındaki rüzgar hızını huni yapar ve
hızlandırır. Kulelerin dikey olarak şekillendirilmesi de basıncı kademeli olarak
düşürür, böylece artan yüksekliklerde kara melteminin yükselen hızıyla birleştiğinde,
her türbin üzerinde neredeyse eşit bir rüzgar hızı rejimi elde edilir. bu tasarımın
başarısı. Kapsamlı rüzgar tüneli testleri, kulelerinşekillerinin ve mekansal
ilişkilerinin hava akışını nasıl şekillendirdiğini doğruladı ve bir "S" akışı oluşturdu.
Bu, merkezi eksenin her iki yanında 45 ° 'lik bir rüzgar açısı içinde rüzgar akımının
merkezinin türbinlere dik kalmasını sağlar. Bu şekilde, türbinlerin güç üretme
potansiyeli önemli ölçüde artar (Design Build, 2008). İkiz kulelerin ilham kaynağı,
bölgesel "Rüzgar Kuleleri" ve onların rüzgarı yönlendirme yeteneklerinden ve onları
ileriye götürmek için esintiyle koşarken geleneksel Arap Yelkenlisinin geniş
yelkenlerinden kaynaklanıyordu. Dikkatli Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (CFD)
modellemesinden ve kapsamlı rüzgar tüneli testlerinden sonra, kulelerin şekli,
binaların çevresinde optimum hava akışı oluşturmak için kelimenin tam anlamıyla
rüzgar tarafından oyulmuştur. Eliptik plan formları, uçak kanadı görevi görerek
(sayfa 91'deki planlara bakın), aralarındaki kara esintisini akıtarak, arkalarında
negatif bir basınç yaratarak, iki kule arasındaki rüzgar hızını hızlandırır. Dikey
olarak, kulelerin şekillendirilmesi de hava akışı dinamiklerinin bir fonksiyonudur
(CTBUH, n.d).
Gökyüzüne doğru daraldıkça, kanat kısımları azalır. Bu etki, yüksek irtifalarda artan
kara rüzgar hızıyla birleştiğinde, üç türbinin her birinde, yükseklikten bağımsız
olarak neredeyseeşit bir rüzgar hızı rejimi yaratarak, aynı hızda dönmelerine ve aynı
enerji seviyelerini üretmelerine izin verir. 29 metrelik (95 fit) çaplı, 11 tonluk üç
rüzgar türbini, kuleler arasındaki 31,5 metrelik (103 fit), 70 tonluk köprüler üzerinde
destekleniyor. Her türbin 225kW üretir. Binalar, kesintisiz kıyı esintisini türbinlere
aktaracak ve Bahreyn'in rüzgar enerjisinin % 70'inden yararlanmak için rüzgar
yönünü düzelten dikey bir kayma akışı oluşturacak şekilde şekillendirildi (CTBUH,
n.d).

10.3.Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Kaynak Tüketim Felsefesi


Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi, sürdürülebilir bir tasarım olarak kendini
göstermektedir. Bundan dolayı da yapı tasarlanırken enerji kaynaklarından nasıl
yararlanılır, enerji tasarrufu nasıl yapılır bu başlıklar dikkate alınarak ilerlenmiştir.
Yapıyı incelediğimizde,rüzgar türbinleri ile elektrik üretimi, ısı kazanımı, doğal
havalandırmaya olanak sağlama, gri su dönüşümü ve karbon ayak izini azaltmaya
çalışan bir tasarım görmekteyiz.

10.4.Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Sürdürülebilirlik İncelemesi


Bahreyn World Trade Center sadece modern ve Bahreyn’deki en yüksek ikinci yapı
değil, aynı zaman da enerji tasarrufu sağlayan ve enerji üreten sürdürülebilir
özelliklere sahip bir yapıdır. Bu özellikleri taşımasından dolayı proje birçok ödül
almıştır. Bu ödüller; The 2006 LEAF Award for Best Use of Technology within a
Large Scheme, 2008 CTBUH Awards for Best Tall Building Middle East & Africa
and The Arab Construction World for Sustainable Design Award. Yapıda enerji
tasarrufu sağlayan özellikleri incelediğimizde; Enerji azaltıcı önlemler, güneş
kazançlarını en aza indirmek için yenilikçi gölgeleme kullanımını, kinetik yalıtım
sağlayan derin çakıl çatıları ve enerji verimli aydınlatmayı içerir - bunların tümü fosil
yakıt enerji rezervlerine olan talebi azaltma taahhüdünde küresel liderliği
göstermektedir (Bahran Dünya Ticaret Merkezi ). BDTM, bir ısı geri kazanım
sistemi, doğal havalandırmaya izin vermek için açılabilen pencereler, gri su geri
dönüşümü, güneş fotovoltaik (PV) ile güçlendirilmiş dış mekan aydınlatması ve
gölgeleme dahil olmak üzere potansiyel karbon ayak izini azaltmayı amaçlayan
birkaç başka özelliği de içerir dış cam cephede (Sawin, 2007).

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Günümüzde yapım ve yapı teknolojilerinin gelişimi her geçen gün elde edilen
yeniliklerle hız kazanmıştır. Teknolojik gelişmeler tüm hayatı etkilediği gibi mimari
tasarım alanındaki çalışmaları da olumlu yönde etkilemektedir. Gelişen yapım ve
yapı teknolojilerinin, mimari tasarım kararlarındaki etkisi göz ardı edilemez şekilde
olmaktadır. Teknolojinin sunduğu olanaklar tasarım kararlarını etkilemekte, aynı
zamanda da yön vermektedir. Yapım ve yapı sistemlerindeki teknolojik gelişmelerle
birlikte sürdürülebilir mimarlık stratejileri doğrultusunda, yapıların sürdürülebilir
tasarım kararları cephe teknolojilerinde ve yapı tasarımlarında da etkisini göstermeye
başlamıştır.
Kavramsal çerçevenin oluşturulması sırasında sürdürülebilir mimarlık stratejileri ile
uluslararası sürdürülebilir bina değerlendirme sistemleri incelenmiştir. Yapıların, ne
düzeyde sürdürülebilir olduklarını belirleyen, uluslararası çeşitli kuruluşlar
tarafından hazırlanan “Yeşil bina değerlendirme sistemleri”, uygulandıkları yapıların
çevresel performansının arttırılmasını sağlamaktadır. Bu değerlendirme sistemleri
tarafından derecelendirilmiş yapı örneklerinde, yapı tasarımlarında ve biçimleniş
kararlarında herhangi bir tasarım kararının alınmadığı, binaların, yapım ve yapı
sistemlerinde alınan stratejiler ve önlemler ile değerlendirildiği görülmektedir. Bu
nedenlerden dolayı sürdürülebilir yüksek yapı tasarımında bu değerlendirme
sistemlerinin yol göstericiliği yeterli olmamaktadır.
Amaç sürdürülebilir yüksek yapı tasarımında kullanılacak bir tasarım sistemi
oluşturmak değil, toplanan verilerin tasarımcılara yolgöstermesi amacıyla
özetlenmesidir.
Araştırma kapsamında tasarlanmış, yapım aşamasında veya yapılmış sürdürülebilir
mimarlık örnekleri incelendiğinde, günümüzde yüksek yapıların tasarımlarında
teknolojik gelişmelerle birlikte sürdürülebilir tasarım kriterlerinin etkilerini
görmekteyiz. Bina tasarımlarında, formlarında ve cephe teknolojilerinde, kavramsal
çerçeve kısmında açıklanmış olan sürdürülebilirlik stratejileri ile enerji etkin pasif
bina tasarım kriterleri doğrultusunda alınmış olan tasarım kararları olduğu
görülmektedir. Bu tasarım kararı, yüksek yapılarda, yükseldikçe sorun haline gelen
rüzgâr basıncını azaltmaya ya da doğal aydınlatmayı sağlamaya yönelik bir yapı
tasarım kararı olabilmektedir. İncelenen örneklerden de anlaşıldığı üzere binaların
sürdürülebilirlik tasarım kararları sadece yapım ve yapı sistemleri seçim kararlarıyla
kalmamakta, bina cephesi ve tasarımında da kendisini göstermektedir. Böylelikle de
binanın sürdürülebilirliğine katkı sağlanabilmektedir.
İncelenen örnekler doğrultusunda yapı tasarımını etkileyen stratejiler, farklı
stratejileri sağlamak amacıyla da uygulanabilmektedir. Örneğin çift cephe sistemi,
doğal aydınlatma, bina formu, doğal vantilasyon ve bina kabuğunun belirlenmesi
gibi birçok genel stratejiyi sağlamaktadır. Enerjinin etkin kullanılması amacıyla yapı
tasarımında yapılabilecek stratejilerin diğerlerinden daha fazla olduğu ortadadır.
Aynı zamanda örneklerin incelenmesi sonucu ortaya çıkan bir gerçekte,
sürdürülebilir yüksek yapıların daha çok enerji etkinliği sağlamak amacıyla strateji
geliştirdiğidir.
Bu araştırmada amaç sürdürülebilir yüksek yapı tasarımında kullanılacak bir tasarım
sistemi oluşturmak değil, toplanan verilerin yol göstermek amacıyla özetlenmesidir.
Elde edilen verilerin derlenmesiyle sürdürülebilir yüksek yapı tasarımında
tasarımcılara fikir verebilmek ve teknolojinin yardımıyla yapı tasarımındaki
sürdürülebilirlik yöntemlerine dikkat çekebilmektir.
KAYNAKLAR
Yüksek Yapı Tasarımında Sürdürülebilirlik Boyutunun İrdelenmesi, İstanbul Teknik
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Deniz Zindane (Haziran,
2010)
Yüksek Yapıların Sürdürülebilirlik Tasarım Ölçütleri Kapsamında
Değerlendirilmesi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
Yapı Eğitimi, Seda Yavaşbatmaz (Haziran, 2012)
Aydoğan, S. (2015). Sürdürülebilir Mimarlıkta Sakin Şehir Yaklaşımı.
(Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Teknik Üniverstesi, FenBilimleri Enstitüsü, İstanbul
Yılmaz, B.(2011). Türkiye İçin Sürdürülebilir Bina Performans Kriterleri
ve Bütünleşik Tasarım Yönetim Modeli Oluşturulması.(Doktora Tezi). İstanbul
Teknik Üniverstesi, Fen BilimleriEnstitüsü, İstanbul.
Çakır, G. (2011). “Sürdürülebilir Mimarlık Bağlamında Yüksek Yapıların
İrdelenmesi”,
Yüksek Lisans Tezi, MSGSÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Sev, A. (2009). “Sürdürülebilir Mimarlık”, YEM Yayın, İstanbul
Yüksek Yapıların Taşıyıcı Sistemleri ve Mimari Tasarımla Olan Etkileşimi, İstanbul
Kültür Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sevgi Baysal Balcı
(Eylül 2013)
Dikmen, Ç.B. 2011, Enerji Etkin Yapı Tasarım Ölçütlerinin Örneklenmesi, (121-
134)
Çırpı Meltem Ezel ve Sev Ayşin. (2015 Mayıs). Geleceğı̇ n Sürdürülebı̇ lı̇ r Yüksek
Yapilari İçı̇ n Teknolojı̇ Transferi. 2. Uluslararası Sürdürülebilir Yapı Sempozyumu.
Tuna R.. Bina Sertifika Sistemleri
Yavaşbatmaz, S. (2012, Haziran), Yüksek Yapıların Sürdürülebilir Tasarım Ölçütleri
Kapsamında Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gazi
Üniversitesi, Ankara.

( YAŞA, E., “Avlulu Binalarda Doğal Havalandırma ve Soğutma Açısından


Rüzgâr Etkisi ileOluşacak Hava Akımlarına Yüzey Açıklıklarının Etkisinin
Deneysel İncelenmesi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İTÜ, FBE, İstanbul,
2004. )
( 04_-_Yapilarda_Dogal_Havalandirmanin_Saglanmasina_Yonelik_Ilkeler.pdf )
( GEMTEN_GELECEE_ENERJ_ETKN_YKSEK_YAPILAR_20160130-1055-
127d8ef.pdf )
BİLGİN, E., & UTKUTUĞ, G. S. (1999). TASARIM ve ÜRETİM SÜRECİNDE
MİMAR-MÜHENDİS
İŞBİRLİĞİNİ YANSITAN ÜÇ ÖRNEK BİNA. IV. Ulusal Tesisat Mühendisliği
Kongresi ve Sergisi,
Bozdoğan, B. (2003). Mimari Tasarım ve Ekoloji. FBE Mimarlık Anabilim Dalı
Mimari TasarımProgramında Hazırlanan Yükesek Lisans Tezi,
Commerzbank Headquarters. (2021). Retrieved from Foster+Partners:
https://www.fosterandpartners.com/projects/commerzbank-headquarters/
Lomholt, I. (2020, February 8). Frankfurt Commerzbank Skyscraper : German
Tower Building. Retrieved from E-architect Web site: https://www.e-
architect.com/frankfurt/commerzbank-tower-frankfurt
Moore, S. A., & Brand, R. (2003). The banks of Frankfurt and the sustainable city.
The Journal ofArchitecture,.
Norman Foster Commerzbank Headquarters Grosse Gallusstrasse Frankfurt 1991 -
1997. (n.d.).
Retrieved from Archipicture:
http://www.archipicture.eu/Architekten/Grossbritannien/Foster%20Norman/Norman
%20Foster% 20-%20Commerzbank%20Tower%20Frankfurt%201.html
Peterek, M. (2015). Climate Protection and Green City Policies in Frankfurt am
Main, Germany. Actas del Workshop „Adapting Cities: Global Climatic Change,
Natural Disaster and Urban Resilience, 89-91.
Rieck, E. (2006). The Commerzbank Headquarters by Norman Foster. Retrieved
from GRIN Web site: https://www.grin.com/document/50766
İNTERNET KAYNAKLARI

https://i.pinimg.com/originals/06/b1/ad/06b1ad89a2f221776c2f2014339735ac.png
http://mmoteskon.org/wp-content/uploads/2014/12/1999-03.pdf
https://www.archdaily.com/790877/from-productivism-to-scenography-the-relighting-
of- norman-fosters-hongkong-and-shanghai-bank
https://www.archweb.it/dwg/arch_arredi_famosi/Norman_Foster/shanghai_bank/shan
ghai_ba nk_drawings.htm
https://divisare.com/projects/311759-foster-partners-hong-kong-and-shanghai-bank-
headquarters-hong-kong
https://thereaderwiki.com/en/HSBC_Building_(Hong_Kong)
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1189663
https://www.archdaily.com/928285/30-st-mary-axe-tower-foster-plus-partners
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/385588
http://www.izmimod.org.tr/egemim/68/07%20didem.pdf
http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/4106/323139.p
df?sequ ence=1&isAllowed=y
http://www.cativecephe.com/yayin/633/hearst-tower_18659.html#.YGUL_K8zZPY
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hearst_Kulesi_(New_York)#/media/Dosya:Hearstower
nyc.JPG
http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/4106/323139.
pdf?sequence=1&isAllowed=y
http://www.yapi.com.tr/haberler/hearst-tower_95709.html
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hearst_Kulesi_(New_York)
https://dspace.gazi.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12602/147504/6bf39b85a6e64475
d7705491662cc5e1.pdf;jsessionid=2315875446CF992A40A2319B9E214B24?seque
nce=1
https://dspace.gazi.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12602/147504/6bf39b85a6e64475
d7705491662cc5e1.pdf;jsessionid=2315875446CF992A40A2319B9E214B24?seque
nce=1
http://mimdap.org/2006/10/hearst-kulesi/
http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/4106/323139.
pdf?sequence=1&isAllowed=y
http://www.set-science.com/manage/uploads/ISAS2019-
FDAS_0040/SETSCI_ISAS2019-FDAS_0040_0022.pdf
http://openaccess.maltepe.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12415/4106/323139.
pdf?sequence=1&isAllowed=y
https://mmo.org.tr/sites/default/files/b9fb4ef7885da61_ek.pdf
http://egemimarlik.org/29/9.pdf
http://bursa.imo.org.tr/resimler/dosya_ekler/b6d14eaa58afa7d_ek.pdf?dergi=1164
https://www.yesilodak.com/yesil-binalar-hakkinda-her-sey-1--yesil-bina-nedir-,-
bina-standartlari,-yesil-yonetmelikler
https://www.ekoyapidergisi.org/3007-dunyanin-en-yesil-binasi-the-edge.html
https://search.proquest.com/openview/76fa5291c12a138656261d61c508d1d0/1?pq-
origsite=gscholar&cbl=2049746
https://webdosya.csb.gov.tr/db/meslekihizmetler/ustmenu/ustmenu844.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/385588
https://www.ecobuild.com.tr/post/2019/08/20/breeam-sertifikas-c4-b1-nedir
https://www.semtrio.com/leed-sertifikasi-nasil-
alinir#:~:text=LEED%20Sertifikas%C4%B1%2C%20USGBC%20(United%20State
s,i%C5%
9Fletme%20standartlar%C4%B1n%C4%B1%20geli%C5%9Ftirmek%20ve%20yay
makt%C4%B1r.
http://ekolojikmim.com/yazilar/BinaSertifikaSistemleri.pdf
http://www.isbs2015.gazi.edu.tr/belgeler/bildiriler/271-280.pdf
HAZIRLAYANLAR

KOORDİNATÖR 193009028 YILMAZ Özlem

1.YÜKSEK YAPI KAVRAMI VE TARİHSEL GELİŞİMİ


193009028 YILMAZ Özlem
2. EKO YÜKSEK YAPININ FELSEFESİ
193009028 YILMAZ Özlem
3. EKO YÜKSEK YAPILARIN TASARIM MODELLERİ
180301005 TOKYÜREK Ecesu
4.EKO YÜKSEK YAPILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ
170301005 KOVALIK Huriye Nur
5. COMMERZ BANK
180313010 PINARLI İlayda
6. SHANGAİ BANK
170301001 SALUR Gizem
7.30 ST MARY AXE TOWER
170313011 MEÇO Birsen
8. HEARST KULESİ
17013030 ALANYALI Zehra
9.SHANGHAİ KULESİ
170313018 ÖĞRETMEN İpek
10. BAHREYN DÜNYA TİCARET MERKEZİ
170313018 ÖĞRETMEN İpek

You might also like