You are on page 1of 14

SALTUKNÂME’DE YER ALAN EFSANELERİN

GÜNÜMÜZ SÖZLÜ KÜLTÜRÜNE YANSIMASI


The Impact of the Myths in the Saltuknâme
on the Contemporary Oral Culture

Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN*


ÖZ
Sarı Saltuk, Anadolu ve Rumeli’nin fethi ve İslamlaştırılmasında üstün başarılar göstermiş
menkıbevi bir kahramandır. Bu kahramanın hayatı ve gazaları etrafında pek çok efsane / menkıbe
oluşmuştur. Sarı Saltuk’un hayatı ve menkıbelerini konu alan Saltuknâme adlı üç ciltten oluşan ba-
ğımsız bir eser vardır. Eser, Ebu’l Hayr-ı Rumî tarafından Cem Sultan’ın isteği üzerine hazırlanmıştır.
Eserde yer alan bilgiler -Saltuk’un hayatı, kahramanlıkları ve menkıbeleri- Rumî tarafından, dönemin
Türk coğrafyasından yedi yıl boyunca yapılan derlemeler sonucu elde edilmiştir. Sarı Saltuk hakkında
anlatılan menkıbelerin benzerlerine günümüz sözlü kültüründe de rastlanmaktadır. Bu durum beş
yüz yıl boyunca Anadolu insanının sözlü kültür ortamında efsanelerin / menkıbelerin önemli bir yeri
olduğunu göstermektedir. Bu özellik ayrıca kültürün sürekliliği bağlamında da değerlendirilmelidir.
Saltuknâme üzerinde tarih, halk edebiyatı ve dil alanında olmak üzere üç önemli çalışma yapılmıştır.
Ancak bu çalışmalarda konu üzerinde hemen hemen hiç durulmamıştır. Bu makalede Saltuknâme’de
tespit ettiğimiz menkıbeler kültürün sürekliliği bağlamında incelenmiştir. Bu menkıbeler günümüz
sözlü kültüründe yaşayan benzer örnekleriyle çeşitli açılardan karşılaştırılmış ve metinlerde meydana
gelen değişiklikler tespit edilmiştir. Makalemiz metinler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tespit
etmek üzere hazırlanmış metin merkezli bir incelemedir. Bu nedenle metinlerin yaşatıldığı bağlam ve
anlatıcıları üzerinde durulmamıştır.
Anahtar Kelimeler
Saltuknâme, efsane, menkıbe, sözlü kültür, motif
ABSTRACT
Sari Saltik is a legendary hero who had showed great successes in the conquest and islamization
of Anatolia and Rumelia. There have been many legends/religious anecdotes in making regarding the
life and battles of this hero. There is a work consisting of three volumes subject of which is the life and
religious anecdotes of Sari Saltik. The work was prepared by Abu’l-Khayr-ı Rumi, upon the request of
Cem Sultan. The information –the life, epic, and legend of Sari Saltik- included in the work has been
obtained through collections compiled in seven years out of the Turkish lands of the era. The collections
reflect the lively character of the religious anecdotes narrated in relation to the life of Sari Saltik in the
oral culture environment of the era.
Similar anecdotes of the religious stories related to Sari Saltik can also be encountered in the
contemporary oral culture. This fact reflects the significance of the myths/religious stories in the oral
culture of the Anatolian people throughout five centuries. This feature must be also evaluated with
regard to the persistence of the culture. There have been three important works on Saltukname, one of
which is related to the history, folk literature and the other is on the language. However, the content
has barely been a subject of any assessment.
In this article, the religious anecdotes found out in Saltukname have been reviewed with regard
to the persistence of the culture. These religious anecdotes have been evaluated in comparison to the
similar contemporary anecdotes in various aspects and the alterations in the texts have been determi-
ned. This article of ours is a text-centered examination prepared as to determine the similarities and
differences between the texts. For this reason, the context of the texts and the narrators thereof have
not been taken into consideration.
Key Words
Saltukname, legend, religious anecdot, oral culture, theme

* Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği
Bölümü Öğretim Üyesi, abalptekin@yahoo.com

http://www.millifolklor.com 5
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

Giriş Karadeniz üzerinde seyahat etmesi ör-


Menkıbeler tür olarak efsaneler neğinde olduğu gibi.
içerisinde değerlendirilirler. Yer, şa- Şehrin sulara gömülmesi: Fi-
hıs veya olay hakkında anlatılan efsa- dagurus ve Çavuşçu Gölü örneklerin-
neler, genellikle kısa ve nesir şeklinde de olduğu gibi.
anlatmalardır. Ayrıca dinî ve inandırı- Taş kesilme: Sarı Saltuk, Hacı
cı özellikleriyle ön plana çıkarlar. Bektaş Veli ve günümüz sözlü anlat-
Din büyüklerinin, ermişlerin ha- malarında olduğu gibi.
yatları ve yaptıkları olağanüstülükleri Dağlarla ilgili efsaneler: Keşiş
anlatan hikâyelere menkıbe denilmek- Dağı örneğinde olduğu gibi.
tedir ki bu tür de efsane sınıflamasın- Ağaçlarla ilgili efsaneler: Sarı
da “Velilerle İlgili Efsaneler” başlığı Saltuk ve Hacı Bektaş Veli’nin ağaç
altında ele alınmıştır. dikmesi örneğinde olduğu gibi.
İslam öncesinde yer-su ruhların Ankabil adlı at ile gemiyi ta-
yaptığı işler, İslami dönemde men- kip etme: Sarı Saltuk’un denize açı-
kıbelere devredilmiştir. Oğuz Kağan lan bir gemiyi Ankabil adlı atıyla takip
destanında mavi ışık içerisinde gön- etmesi örneğinde olduğu gibi.
derilen kızlar, Uygur destanlarında Hamamda yanmama: Sarı Sal-
Tuğla ve Selenge Irmağı’nın orta- tuk ve Kara Donlu Can Baba örneğin-
sındaki ağacın üzerine düşen ışığın de olduğu gibi.
fonksiyonu İslamiyet’in kabulünden Saltuknâme
sonra yerini büyük ölçüde dervişlere Saltuknâme’nin yazılı (Topkapı
bırakmıştır (Gökalp 1980: 13-19). Ab- Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Bor (Niğ-
dulKadir İnan da; “Barak Baba, Sarı de) Halil Bey Kütüphanesi, Ankara
Saltuk, Geyikli Baba, Bektaş Veli men- Millî Kütüphane, İstanbul Üniversi-
kıbeleri bugünkü Altay kamlarının tesi Kütüphanesi, Necati Demir şahsi
menkıbelerinden farksızdır” diyerek kütüphanesi) ve sözlü kaynaklarda
Gökalp’in görüşünü desteklemektedir çeşitli anlatmaları olup, bunların ta-
(İnan 1987: 477). Burada sözü edilen mamı mensurdur. Eserin dili Eski
dervişlerden birisi de Sarı Saltuk olup Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini
Saltuknâme’de onunla ilgili olarak an- göstermektedir. Cümlelerin kısa olma-
latılan efsane / menkıbe metinlerini sı, soru cevap yoluyla anlatım, yer yer
dokuz başlık altında değerlendirdik. tasvirlere yer verilmesi eserin üslup
Ağız yarının pınara, göle tü- özelliklerindendir.
kürülmesiyle suyun tatlanması ve Cem Sultan’ın emriyle Ebu’l-
pınarların kökeni: Baba Pınarı ve Hayr-ı Rûmî tarafından Anadolu ve
Akşehir Gölü örneğinde olduğu gibi. Rumeli’den yedi yılda (1473-1480)
Aslana binip yılanı kamçı yap- derlenen bu metinler, Türk dili, Türk
ma: Hacı Bektaş Veli’nin Seyit Mah- folkloru, Türk tarihi ve kültürü açı-
mut Hayranî ve Karaca Ahmet’i karşı- sından oldukça önemlidir. Özellik-
laması örneğinde olduğu gibi. le dinî, inandırıcı ve kısa olmasıyla
Deniz Üzerinde yürüme: Sarı diğer halk anlatmalarından ayrılan
Saltuk’un Tuna Nehri, Hacı Bektaş’ın Saltuknâme’deki pek çok efsane örne-

6 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

ğinin benzerlerini günümüz sözlü kay- lü erkek” anlamına gelen Saltık adını
naklarında tespit edebiliyoruz. vermiştir. (Ocak 2002: 36).
Saltuknâme üzerinde Fahir Evliya Çelebi ise; Sarı Saltuk’un
İz (1974-1984), Ahmet Yaşar Ocak Hoca Ahmet Yesevî’nin müritlerin-
(2002), Necati Demir-Mehmet Dursun den Türkistanlı bir derviş olduğunu
Erdem (2007)’in çalışmalarının dışın- ve yedi yerde mezarı bulunduğunu
da Orhan Köprülü (1951) Kemal Yüce Seyahatnamesi’nde anlatmaktadır.
(1987) ve Şükrü Halûk Akalın (1987, Villâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı
1988, 1990)’ın hazırlamış oldukları Veli’ye göre ise, Sarı Saltık basit bir
doktora tezleri vardır. Yukarıda adla- çoban olup, Hacı Bektaş’ın “Saltık seni
rını andığımız çalışmalarda konu ile Rum ülkesine saldık” demesi üzerine
ilgili genişçe bir bibliyografya verildiği Balkanlara gitmiştir. (Ocak 2002: 36-
için bunları tekrar etmek istemiyoruz. 37; Yüce 1987: 182).
Sarı Saltuk Kimdir? Sarı Saltuk’un diğer destan kah-
Sarı Saltuk’un menkıbevî haya- ramanlarından ayrıldığı en önemli
tını Saltuknâme, Villâyetnâme-i Hacı hususlardan birisi de hatip olması
Bektaş-ı Veli, Evliya Çelebi Seyahat- ve Türk adını öne çıkarmasıdır. Ana-
namesi gibi eserlerde bulmaktayız. Bu dolu, Balkanlar, Kafkasya ve daha
eserlerden hareketle onun menkıbevî pek çok ülkede savaşa katılmış olup
hayatını aşağıdaki şekilde özetleyebi- pek çok Hıristiyan’ın gönül rızasıy-
liriz: la Müslüman olmasını sağlamıştır.
Asıl adı Şerîf Hızır veya Mu- Sarı Saltuk’un Battal Gazi ile Hazre-
hammed Buharî olup Saltuknâme’de ti Hamza’nın silahlarına ve Hazreti
Seyyid Şerif, Şerif Gazi, Seyyid Sul- Ali’nin Ankabil adlı kanatlı atına sa-
tan, Sultan Baba, Sultan-ı Gaziyan, hip olduğuna dair çeşitli anlatmalar
Sultanu’l-Evliya, Saltık Baba, Saltık-ı vardır. Tahta kılıcıyla yenemediği
Rumi gibi adlarla da anılmaktadır. düşman yok denecek kadar azdır.
Annesi Rabia Hatun’dur. Babası Sey- 12 veya 72 dil bildiği rivayet edil-
yid Hasan b. Seyyid Hüseyin b. Mu- diği için papaz veya haham kıyafetine
hammed b. Ali olup Battal Gazi so- bürünerek kolaylıkla onların meclis-
yundandır. Seyyid Hasan, Danişmend lerine ulaştığından söz edilir. Yine ri-
Ahmet Gazi’nin komutanlarından vayete göre dört mukaddes kitabı da
olup Amasya Kalesi’nin kuşatılması hatmetmiştir.
sırasında zehirlenerek şehit olmuş- Saltukname’ye göre Sarı Saltuk
tur. Öksüz kalan Şerîf Hızır’a lala- 99 yaşında Keligra’daki tekkesinde öl-
sı Seravil ile Abdulaziz adındaki bir müş olup 12 yerde mezarının olduğun-
hayırsever bakmışlardır. 14 yaşında dan söz edilmektedir.
diğer Türk destanlarında olduğu gibi Kaynaklarda; Sarı Saltuk’un pek
ilk kahramanlığı göstermiş Alyon-ı çok yerde mezarı, türbesi ve makamı-
Rûmî’yi yenerek onun Müslüman ol- nın olduğundan söz ediliyorsa da genel
masını sağlamış ve adını İlyas-ı Rûmî kanaat Romanya Babadağ’da olduğu
olarak değiştirmiştir. İlyas-ı Rûmî de; görüşü doğrultusundadır (Ocak 2002:
Şerif Hızır’a kendi dillerinde “çok güç- 98-109; Tan 2006: 108-109).

http://www.millifolklor.com 7
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

Sarı Saltuk’un gerçek hayatıy- leriyle karşımıza çıkmaktadır. Grup


la ilgili olarak Ahmet Yaşar Ocak içinde değerlendirilebilecek olan Baba
detaylı bir araştırma yapmıştır. Pınarı’nın efsanesi şöyledir:
Ocak, çeşitli kaynaklardan hareket- “Server andan turup ol dervişlerle
le Sarı Saltuk’un 1263-64 tarihinde bir ulu bınara geldiler, kondılar. Meer
Dobruca’ya göçen Çepnilerden oldu- suyı acı idi, içine ağzı yarın bıraktı,
ğunu (Ocak 2002: 60), hem şeyh hem şekerden tatlu oldı. Ana şimdi Baba
de obasının yöneten bir lider olmasını Bınarı dirler.” (Akalın 1988: 33-34;
“çift yönlü benliğinden o tektir” (Ocak Demir-Erdem 2007: 268).
2002: 260) diyerek değerlendirmekte- Sarı Saltuk’un kerametlerini
dir. Onun keramet ehli büyük bir veli konu alan bu tür efsanelerde pınarın
(İbn Kemal) olduğunu ileri sürenlerin dışında göle tükürüldüğünü ve bu
yanı sıra keşiş (Ebussuud Efendi, İbn suretle acı suyun tatlı suya dönüştü-
Batuta) olduğunu anlatanlar da var- rüldüğünü görüyoruz. Saltuknâme’de
dır. tespit ettiğimiz ve Akşehir adının geç-
*** tiği gölle ilgili efsane aşağıdadır:
Saltuknâme’de Türk folkloru ve Mahmud girü Şerîf’e eyitti:
halk edebiyatının pek çok örneğiyle “Var yürü gazâda ol, sana feth
karşılaşmaktayız. Bunlar arasında ilk andandur” didi. Dahı Şerîf anda ol
sırayı efsaneler / menkıbeler almakta- Akşehr’ün gölüne duâ itdi balıkları
dır. Bunlar geçmişle günümüz arasın- çoğaldı. Ve hem ağzı yarın içine bırak-
daki kültür köprüsünü en az beş yüz tı. Tatlu oldı suyı şor iken. Pes Şerîf
yıl geriye götürmektedir. Burada ör- andan yüriyüp Harcenevân tarafında
nekleme yöntemiyle seçilen efsaneler, gazâlar iderdi.” (Akalın 1988: 46; De-
Hacı Bektaş Veli Velayetnâmesi, Evli- mir-Erdem 2007: 277).
ya Çelebi Seyahatnamesi ve günümüz Türk efsanelerinde Sarı Saltuk’un
sözlü kültüründe yaşayan efsanelerle menkıbelerinin dışında şimdilik ör-
karşılaştırılacaktır. Tespit ettiğimiz neklerine rastlamadığımız metinler,
efsaneleri dokuz başlık altında sınıf- köken itibariyle suyun kutsanmasına
landırdık: dayanmaktadır. Bu düşüncenin izleri
A) Ağız Yarının Pınara, Göle İslam öncesinde de mevcuttur. Nite-
Tükürülmesiyle Suyun Tatlanma- kim kaynak suları kutsaldır, bu sebep-
sı ve Pınarların Kökeni le suya tükürülmez, işenmez ve küfür
Türkiye ve Türk dünyasında pı- edilmez. Zaman zaman da kaynak
narlara / bulaklara / gözelere bağlı suya kansız kurbanlardan olan saçı
olarak çok sayıda efsane oluşmuştur. saçılır. Türk anlatmalarında ırmağın
Bunlar büyük ölçüde suyun köke- taşarak, çeşitli felaketlere sebep olma-
ni veya acılığını gidermekle ilgilidir. sı da yine kurbanla önlenmeye çalışıl-
Bunlardan birinci grup canlılığını ko- maktadır.
rurken, ikinci grup efsaneler sadece İslam sonrasında ise suyun acılığı
yazılı kaynaklarda tespit edilen örnek- veya balığın olmaması dervişin ağzının

8 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

yarını suya bırakması ile giderilmek- mayı öğretir. Aşağıya aldığımız efsa-
tedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi nenin benzerlerini Hacı Bektaş Veli
bu tür efsaneler günümüz sözlü kültü- Velâyetnamesi (Duran-Gümüşoğlu
ründe görülmemekte olup bunun yeri- 2010: 385, 387) ve Evliya Çelebi Seya-
ni ağza ya da yüze tükürülme yoluyla hatnamesi (Alptekin 2012: 165; Çevik
tedavi almaktadır. Ağza tükürme veya 1-2 1993 410; Kurşun-Kahraman-Dağ-
tükürülen bir şeyin yenilmesi yoluyla lı 2006: 32)’nde de bulmaktayız. Ben-
tedavinin kökeni ise Türklerin kam- zer efsaneler günümüz sözlü kültürün-
lık inancında da görülmektedir. Konu de de anlatılmaya devam etmektedir
kamdan destana, âşıklık geleneğinden (Alptekin 1993: 106; Alptekin 2012:
halk hikâyesine hatta halk hekimliği- 166; (Kavcar-Yardımcı [2008]: 206).
ne kadar incelenirse benzer özellikler Aşağıda verilen ve Saltuknâme’de
kolaylıkla görülebilecektir (Alptekin yer alan efsane ile günümüz sözlü kül-
2009: 33-39). Bazı kaynaklarda ağza türünde yaşatılan efsanelerin aynı ol-
tükürülme yoluyla dil öğrenmeden de duğu küçük bir dikkatle görülebilir:
söz edilir. Nitekim Hazreti Peygamber “Dahı Server âsâsın eline aldı,
Cebrail Aleyhisselam’a, Salman’ın; deniz kenarına indi, yürüdi. Mübârek
“Arapça öğrenmesini istiyorum” de- âsâsın yire urdı, su çıkup revân oldı.
mesi üzerine Cebrail Aleyhisselam, On yirde âsâsın urdı on yirden dahı su
Salmanî Farisi’nin ağzına tükürünce çıktı. Beşi acı, tuzlu çıktı ve beşi tatlu
Salman Arapçayı öğrenmiştir. çıktı. Ol kâfirler eyittiler:
Günümüz sözlü kültüründe de “N’içün acıdur bunlar?”
ağza tükürme veya üfleme ile ilim sa- Server eyitti:
hibi olmadan söz eden efsaneler vardır “Siz kavmün bir nicesi Müslüman
(Alptekin 1993: 35). olmak ister, yarusı kadar ve yarusı ol-
Pınarların Kökeni mamak isterler.” (Akalın 1990: 90; De-
Canlı hayatında suyun önemi bü- mir-Erdem 2007: 350).
yüktür. Nitekim Uygurların Göç des- Benzer bir motife Saltuknâme’nin
tanında anlatılanlar yer-su iyelerinin ikinci (Akalın 1988: 165; Demir-Erdem
Uygurlara verdiği ceza olarak değer- 2007: 350) ve üçüncü (Akalın 1990: 53)
lendirilebilir. İslam öncesinde yer-su ciltlerinde de rastlanmaktadır.
iyelerine bağlı olarak oluşan pek çok B) Aslana Binip Yılanı Kamçı
inanış varken (İnan 1987: 491-495; Yapma
İnan 1995: 62-65), pınarların ortaya Aslana binip yılanı kamçı yapma
çıkışıyla ilgili anlatmalar günümüze motifi aslında bir keramet yarışıdır.
kadar ulaşmamıştır. Oysa İslamiyet’in Bu yarışta ev sahibi konumundaki
kabulünden sonra su; bastonun yere derviş (Hacı Bektaş Veli) kendisini
vurulmasıyla çıkmaktadır. Bunun da ziyarete gelen dervişi velayet gücüy-
kökeni Hazreti Peygamber Hıra Dağı le sezmekte ve ona göre kerametinin
dönüşünde namazın farz olması üze- daha güçlü olduğunu göstermek için
rine Cebrail Aleyhisselam topuğunu de cansız bir şeye (duvar, kaya, vb.) bi-
yere vurur ve oradan su çıkar, daha nerek misafirini karşılamaktadır.
sonra da Peygamberimize abdest al- “Çün Ahmed Fakîh birle Bektaş

http://www.millifolklor.com 9
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

musâhabet iderlerdi, Acem’de bir kişi gittiğinde Hacı Bektaş misafirini bir
dahı vardı bazıları Rûm’dan idi dir- kayaya binerek karşılamaktadır. (Du-
ler, ol er adına Karaca Ahmed dirler- ran-Gümüşoğlu 2010: 461, 463, 465).
di ve hem gürbüz erdi. İşitti ki Bektaş Söz konusu motif günümüz söz-
Rûm’a geldi eyitti: lü kültüründe anlatılmaya devam et-
“Görelüm ne erdür?” diyü bir ars- mektedir. Bazen de derviş kayaya bin-
lana süvar olup bir yılanı eline alup mekte ve yılanı kamçı yapmaktadır
kamçı idindi, azm idüp dervişleri bir- (Kavcar-Yardımcı [1988]: 79 ).
le gitti. Çün Bektaş işitti kim Ahmed C) Deniz Üzerinde Yürüme
gelür, tekyesünin dîvârın yardı tîz ol Türk kültüründe toprağın çok
dîvâra bindi. Dîvâr yirinden kalkup
ayrı bir yeri vardır. Türk mitolojisin-
revânn oldı. Ahmed’e karşu vardılar.
de karanın yaratılışından Hazreti
Çün Ahmed anı gördi, mütehayyir olup
Âdem’in yaratılmasına kadar pek çok
barmağın ağzına alup ısırdı. Bu Ka-
yerde toprak vardır. Türk mitolojisin-
raca Ahmed velâyetle cemî cine hükm
de yer ve gök yaratılmadan önce her
iderdi, zîrâ Süleymân aleyhisselâm
taraf su ile kaplıdır. Daha sonra Tan-
seccâdesinde idi cemî cin anı sever-
lerdi. Bektâş Hazret-i İbrahim Halil rı Ülgen (Kayra Han) ve şeytan Erlik
seccâdesinde otururdı.” (Akalın 1988: oturacak bir yer ararlar ve ilk olarak
45; Demir-Erdem 2007: 276). suyun içinden çıkan bir taşın üzerine
Benzer bir motif aynı cildin ilerle- bir kaz (kuğu) donuna girerek konar-
yen sayfasında (Akalın 1988: 168) da lar. Yine Tanrı Ülgen’in Erlik’e suların
görülmektedir. altından toprak getirttiğini ve bunu
Burada sözü edilen Ahmed Fakîh, suların üzerine saçtırarak bugünkü
Karaca Ahmed ve Hacı Bektaş Veli kara parçalarını yarattığını biliyoruz.
tarihte yaşamış şahsiyetler olup, bun- Türkiye’de Kocaeli ilinin Gebze
ların hayatları etrafında pek çok men- ilçesindeki Dil İskelesi; Muğla ilinin
kıbe oluşmuştur. Bu menkıbelerde Marmaris ilçesinin Orhaniye Köyü;
işlenen konu ise Anadolu’nun Türkleş- Mersin ilinin Erdemli ilçesinin Kızka-
tirilmesi ve İslamlaştırılmasında kar- lesi beldesindeki İncekum mevkii; İz-
şılaştığımız olağanüstülüklerdir. mir ilinin Bergama ilçesinin Altınova
Sarı Saltuk’un hayatı etrafın- İskelesi ile Evliya Çelebi’de İnebahtı
da oluşan menkıbelere Saltuknâme Körfezi ile ilgili anlatmalar benzer mo-
diyoruz. Saltuknâme’de Sarı Saltuk tif üzerine kurulmuştur (Önal 2003:
âdeta kerametten keramete koşmak- 227-228; Alptekin 2012: 168-170).
tadır. Hatta eldeki metinlerde bu Yine sözlü kaynaklarda Çanakkale’de
işin piri diyebileceğimiz Hacı Bektaş
Cahidi Sultan (Güleç (?): 324-337) ve
Veli’yi bile geride bırakmaktadır. As-
Muğla ilinde Abdal Musa (Çınar 2007:
lana binip yılanı kamçı yapma motifi
181) için de benzer efsaneler anlatıl-
Saltuknâme’nin dışında, Hacı Bektaş
maktadır. Bu anlatmalardan Cahidi
Veli Velâyetnamesi’nde de görülmek-
Sultan’da; boğaz suları üzerine post
tedir. Akşehir’de yaşayan Seyit Mah-
serilmekte ve o şekilde karşıya geçil-
mut Hayranî, Hacı Bektaş’ı ziyarete

10 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

mektedir. Bir başka deyişle su üzerine yi yetürdiler incindükleri cihetden ge-


toprak saçma motifi bu anlatmada ye- mülerine girmemek diledi tolayu tola-
rini post sermeye bırakmıştır. yu yüridi âhir niyâz itdiler yalvardılar
Metnin Hacı Bektaş Veli andan gemilerine girdiler denizi geç-
Velâyetnamesi’nde yer alan şekli ile diler ve Cemâl Seyyid rahmetu’llâhu
Hamdi Güleç tarafından derlenen aleyh Tükelcükde intikâl itdi şimdi
anlatı Çanakkale’ye bağlı olarak an- mezâr-ı şerîfleri Altun Taş tevâbi’nde
latılmıştır. Velayetnâme’den alınan Tükelcükde olur ol etrâfda muhibleri
aşağıdaki parçada metin tarih ve coğ- be-gâyet çokdur”. (Duran-Gümüşoğlu
rafya açısından daha sağlam bir ze- 2010: 777, 779).
mine oturtulmuştur. Bunu da normal ***
karşılıyoruz. Aynı husus Evliya Çelebi Pes Şerîf andan çıkup azm-i
Seyahatnamesi için de geçerlidir. Met- Harcenevân itti. Çün yakın irişti bir
nin yazılı ve sözlü şekilleri arasında- rahib sûretine girdi, ol illeri bu sûretle
ki farkını göstermesi bakımından bu görüp gitti. Çak toğrı Kilaşpol boğazı-
husus üzerinde durulması gereken bir na yitişti. Ol vakt şöyle ısmarladılar-
konudur. Demek ki efsane (menkıbe) dı kim, hiç kimse öteden berü yakaya
yazıcısı duyduğu bir anlatıyı coğrafya kefilsüz geçürmeyeler. Çün Şerîf geldi,
ve tarih zemininde değerlendirmekte, boğaza irişüben turdı gemi taleb eyle-
oysa sözlü anlatmalarda unutkanlık di, eyitti:
sonucu coğrafya ve tarih kaybolmakta “Sen kimsin?” didiler.
veya yanlışlıklarla donatılmaktadır. Şerîf anlara eyitti:
Her ne olursa olsun yüzyıllar önce “Bir rahibem, Harcenevân’dan
Velayetnâme, Saltuknâme ve Evliya gelerüm, adum Mesîh’tür” didi. Anlar
Çelebi Seyahatnamesi’nde belirli bir Şerîf’e itibâr itmeyüp hiç mukayyed ol-
coğrafyaya bağlı olarak anlatılan efsa- madılar. Server’den kefîl istediler, vir-
nenin günümüz sözlü kaynaklarında meğe mecâl olmayup nice kim söyledi,
yaşaması metnin sevilmesinin sebebi kulaklarına koymadılar. Şerîf tîz tu-
olarak değerlendirilmelidir. rup mübarek eliyle eteğine kum koydı,
Konunun daha iyi anlaşılabilme- bir yirden ol kumı denize saçardı, su
si için Velayetnâme ve Saltuknâme’de içinde köpri gibi kurı olurdı, su gider
tespit edilen metinleri aşağıya alıyo- kara çıkardı. Kâfirler gördiler kim uş
ruz: denize arkurı yol eyler, tîz gemileriy-
“Rûm iline azm itdi Gelibolı Bo- le seğirdişüp karşu geldiler. Denizin
ğazına vardı gemi taleb kıldı gemi- ortasına gitmişti. Eğer kosalar ge-
ciler te’hîr itdiler hemân Asıl Toğan lür denizin tamâm iderdi. Bu velâyet
Pâdişâh denize yüriyi vardı denizi geç- meşhûrdur. Tîz Server’i gemiye aldılar
mege erün velâyetiyle mübârek kadem- eyittiler:
leri altında su çekildi kupkurı oldı tâ “Sultânum! Sen kimsin ki bu
ki öte geçmege sehl kaldı gemüciler çün velâyet senden zâhir oldı.” didiler.
bu ulu kerâmeti gördiler fi’l-hâl gemü- Şerîf eyitti:

http://www.millifolklor.com 11
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

“Beni dahı bilmedünüz mi?” Bozyazı ilçesinde Güven Seydi’ye bağ-


Eyittiler: lı olarak anlatılandır (Alptekin 2012:
“Bilmedük.” didiler. 21-23).
Şerîf eyitti: D) Şehrin Sulara Gömülmesi
“Tekin Türkler size kırmazlarmış Anadolu ve Türk dünyasındaki
kim birbirünüzden haberüniz yoktur. göllerle ilgili efsanelerin büyük çoğun-
Ben ol kimseyem kim dördinci kat kim luğu Hazreti Hızır veya bir din büyü-
sizün peygamberinüz Mesîh’tür, uş gel- ğüne yapılan saygısızlığın sonucunda
di içünize girdi, dahı bilmezsiz didi.” oluşmuştur. Bu Göller arasında; Göl-
(Akalın 1988: 47-48; Demir-Erdem marmara (Manisa), Sapanca (Sakar-
2007: 277-278). ya), İzmit (Kocaeli), Acıgöl (Konya-Ka-
Deniz veya ırmağın suyunun rapınar), Çavuşçu Gölü (Konya-Ilgın),
üzerine seccade sererek hem ibadet Hazar Gölü (Elâzığ), vb. bunlardan
etme, hem de karşı sahillere geçme aklımıza gelen birkaçıdır. Türkiye dı-
Hacı Bektaş Veli Velâyetnamesi (Du- şında Dipsiz Göl olarak anlatılan efsa-
ran-Gümüşoğlu 2011)’nin dışında Sarı nelerde de benzer hususlar işlenmiştir
Saltuk’ta da örneklerine rastladığımız (Alptekin 2012: 209-219).
motiflerdendir. Yazılı kaynaklarda Saltuknâme’de
“Sultan Saltıh her gün seyrân tespit ettiğimiz motif ile sözlü kay-
iderdi, pîrlik dahı yitişti. Birez sâkin naklarda Saim Sakaoğlu’ndan alınan
olam diyü oturmıştı, dahı Tuna üzre metnin en önemli özelliği ikisinin de
seccâdesin bırakup ve ol amûd üzerine üç önemli motif üzerine kurulmuş
koyup otırdı Namâz kıla su üze gider- olmasıdır: Hazreti Hızır (Derviş)’ın
di, suya batmazdı. Kâfirler anı gördiler bedduası, köpeğin yavrularını alarak
gelüp îmân getürürlerdi. Müslümân Ilgın (Cebel-i Benefşe) ilçesinin kuru-
olırlardı.” (Akalın 1990: 282; Demir- lacağı yerde durması, yerleşim merke-
Erdem 2007: 568). zinin sulara gömülmesi.
Benzer motifler Saltuknâme’nin Üzerinde durulması gereken bir
ikinci cildinde (Akalın 1988: 186, 192; husus da köpeğin mitolojik özellikler
Demir-Erdem 2007: 364, 367) de gö- göstermesidir. Başlangıçta bozkurt,
rülmektedir. Aynı ciltte (Akalın 1988: sonra aslan ve geyik tarafından bes-
210; Demir-Erdem 2007: 378-379) sec- lenme ve yol göstermenin yerini bu
cadenin muallakta durmasından da anlatmada köpek almıştır. Bahaeddin
söz edilmektedir. Ögel konuyu Türk Mitolojisi (1971)
Irmak üzerine seccade serme, adlı eserinde etraflı bir şekilde ele al-
Dede Korkut’un ölümüyle ilgili anlat- mış ve Tibetlilerin köpek neslinden
malarda (Ergin 1958: 48) da karşımıza geldiğini, Türklerin ise bu hayvanı
çıkmaktadır. sevmediğinden söz etmektedir (Ögel
Günümüz sözlü kültüründe de 1971: 40; 557; 561-568). Sözlü anlat-
benzer efsaneler anlatılmaktadır ki, malardaki köpeğin yavrularını doğur-
bunun en güzel örneği Mersin ilinin duktan sonra, bugünkü Konya ilinin

12 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

Ilgın ilçesinin kurulduğu yere kadar gice bu şehr yire geçüp yirine bir su çık-
götürmesi ile Çin kaynaklarında tes- tı, göl oldı. Ol dervüşîn bedduâsı kabul
pit edilen Bozkurt destanı arasında oldı. Ol kelbin remzi buymış bildiler.”
hiçbir fark yoktur. Her iki anlatmada (Akalın 1988: 37-38; Demir-Erdem
da kurt ve köpeğin önceden tehlikeyi 2007: 271).
sezmesi dikkatlerden kaçmamaktadır. Saltuknâme’deki efsanede Fi-
Saltuknâme’de tehlikeyi sezen köpek dagurus ve Cebel-i Benefşe’den söz
dokuz yavrusuyla dağa kaçarken, Sa- edilmesine bakılırsa efsane, Anado-
kaoğlu tarafından derlenen sözlü kül- lu coğrafyasının dışında oluşmuştur.
tür ortamına ait metinde köpek bugün Anadolu Türk efsanelerinin sözlü an-
bir yerleşim merkezi olan Konya ilinin latmalarında beddua eden kişi büyük
Ilgın ilçesine kadar gelmektedir (Sa- ölçüde Hazreti Hızır’dır (Ocak 199:
kaoğlu 2008: 161-162). 89-92). Bu genellemeyi normal karşılı-
Konunun ayrıca halk bilimi açı- yoruz. Anlatıcının Saltuknâme’de adı
sından da değerlendirilmesi gerekti- geçen Şerîf / Server / Sarı Saltuk’un
ğine inanmaktayız. Anadolu’da köpek, adını unutunca genel bir ad olan Haz-
tavuk ve karıncanın bazı doğa olayla- reti Hızır’ı tercih etmesi normaldir.
rını önceden sezdiklerine inanılmak- Yeri gelmişken Hazreti Hızır’ın yer-
tadır. Konu şimdilik bir inanış olarak leşim yerini sadece göle değil, zaman
değerlendirilmektedir. Ancak gelecek- zaman tepe ve viraneye de çevirdiğini
te bu konunun da doğal afetlerin araş- hatırlatmak isteriz. Bunun en güzel
tırılmasında öne çıkmayacağını şimdi- örneği ise Anadolu’daki Çeç Tepe ve
den kestirmemiz mümkün değildir. Viranşehir’lerdir.
Saltuknâme’de yer alan metni ve- E) Taş Kesilme
rerek yazımıza devam etmek istiyoruz: Türk dünyası efsaneleri arasında
Bu yirün kamu halkı fesâda baş- çok karşılaştığımız motiflerden birisi
ladılar, tehdid itmediler. Bir dervîş de taş kesilmedir. Bugün Adriyatik’ten
gelmiş, konuklığa almışlar. Ol der- Çin Seddi’ne kadar hemen hemen her
viş bedduâ ider. Bir gün meğer, yerde konuyla ilgili efsanelerin an-
Fidagurus’un sarâyında bir dişi it to- latıldığını bilmekteyiz. Söz konusu
kuz yavrı toğırdı. Çün gice oldı, akşam efsanelere sadece Türk dünyasında
olmadın ol it yavrıların turup taşıyup değil dünyada da sıkça rastlanılmak-
bu karşudaki Cebel-i Benefşe’ye çıkar- tadır. Nimete saygısızlık, töreye karşı
dı. Çün Fidagurus’un nazarı ol dem gelme, adağın yerine getirilmemesi,
buna müteallik olup göricek hikmet emre karşı gelme, pirin (kadının) du-
anladı. ası üzerine, yalan söyleme sonucunda,
Emr eyledi kim: düşman (Ermeni, Rus) askerine teslim
“Cemî halk tağa çıksunlar” didi. olmamak ve gelin alayının taş kesil-
Pes vardılar bu hayvan bu işi te- mesi, şeklinde gördüğümüz bu efsa-
kin itmedi diyü cümle şehr halkı tağa nelerin oluşumunda dinî unsurlar öne
çıktılar. Çünkim tamâm çıktılar, ol çıkmaktadır. Söz konusu efsanelerin

http://www.millifolklor.com 13
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

hem yazılı, hem de sözlü kaynaklarda kaynaktan mı beslenmektedir? Bil-


(Kavcar-Yardımcı [1988]: 19-20, 21- miyoruz. Bildiğimiz tek şey Bursa,
23, 33, 51, 56, 65, 94, 100, 121, 139, Erzincan ve Artvin (Yusufeli)’deki da-
166, 175, 176, 210, 251, 254) pek çok ğın başında keşiş veya ailesiyle ilgili
eş metni vardır. Bunların örneklerine anlatmaların oluşmasıdır. Ruhi Kara
Dede Korkut hikâyeleri (Ergin 1994: tarafından derlenen metinde dere-
89; Alptekin 2012: 27-32), Hacı Bektaş deki suyun buz tutmasından dolayı,
Veli Velayetnâmesi (Duran 1995) ve Erzincan’dan kaçıldığından söz edil-
Saltuknâme (Akalın 1988)’de rastlan- mektedir (Kara 1994: 94-95; 98-115)
maktadır. ki bu husus Saltuknâme’de yoktur.
Ancak dağın tepesine yapılan kilise
Saltuknâme’den aldığımız aşa-
her iki anlatmada da ortaktır. Bize ka-
ğıdaki metinde namaz kılan Sarı
lırsa bugün Erzincan’da sözlü kültür
Saltuk’a ok atılması üzerine onun du-
ortamında yaşayan efsanenin kökeni
ası ile bütün canlıların taş kesildiğin-
Saltuknâme’de yer alandır. Ancak ara-
den söz edilmektedir:
dan geçen yüzyıllar efsaneyi farklı bir
“Meğer Şerîf hazretleri ol hînde
şekle sokarak yaşamasını sağlamıştır.
namâza turup kılatururdı, ok üşür-
Efsanenin metni aşağıdadır:
diler. Çün Server namâzda fâriğ olup
“Şerîf yakın geldi, gördi hisâr yük-
tamâm idince bî-huzûr ittiler. Âhir
sekte, kendüye taş ok attılar, Şerîf an-
namâzı tamâm idicek Server gazabla
dan gidüp yükseğine çıktı dahı taşlar
bir kez ol kâfirlere:
getürüp hisâra attı, çok evler binâlar
“Taş olun!” didi. Hak Taala’nun
harâb itti. Bir mağara vardı, anun
emriyle hep adamı ile ol koyunlar, itler
öninde oturdı. Uyku galebe itti. Meğer
taş oldılar, cümle bir uğurdan anda
ol tağa Keşiş Tağı dirlerdi, üstünde bir
kaldılar.” (Akalın 1988: 36; Demir-Er-
kilise vardı, andan yukarusı karidi,
dem 2007: 270).
yaz ve kış erimezdi. Ol papazlar eyit-
F) Dağlarla İlgili Efsaneler
tiler:
Saltuknâme’de dağlarla ilgili
“Varalum Şerîf’e istikbâl ide-
efsanelerin örneklerine de rastlan-
lüm, kurtılalum!” didiler. Sürdiler, ol
maktadır. Bunlardan birisi de Keşiş
mağâraya geldiler. Meğer üsti yanına
Dağı’yla ilgili olanıdır. Türkiye’de; Er-
geldiler, baktılar çün Şerîf’i uyur gör-
zincan, Bursa, Artvin (Yusufeli), Ağrı
diler, eyittiler:
(Doğubayazıt) gibi illerimizde benzer
“Heman fırsattur iş âsân oldı”
adlarla anılan dağlar vardır. Evliya
diyü bir taş yuvaladılar, yukarudan
Çelebi Bursa’daki Uludağ için Cebel-i
Şerîf üzre saldılar. Taş yuvalanup
Ruhban tamlamasını kullanmaktadır.
Şerîf üzre gelicek bir yire dokunup sıç-
Osmanlı döneminde ise Keşiş Dağı öne
radı, râst karnına dokundı. Hak Taâlâ
çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde ise
sakladı taş aşırup gidüp yuvalunup
Osman Şevki Beyin teklifi, Mareşal
gitti. Şerîf uykusından uyanup gördi
Feyzi Çakmak’ın oluru ile dağın adı
ol taş üstinden geçdügin tîz yirinde du-
Uludağ olarak değiştirilmiştir. Keşiş
rugeldi ol kâfirleri gördi eyitti:
Dağı’na bağlı olarak anlatılan efsane
“Bre melûnlar nedir bu?” didi.
ile Saltuknâme’deki efsaneler aynı

14 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

Anlar feryâd idüp eyittiler: 1988: 228; Demir-Erdem 2007: 390).


“Size gelürken uvak taşlar ayağı- Sarı Saltuk’un ceddi Battal Gazi’nin
muzdan dökilür, gelüp bu taşa tokan- dibinde oturduğu çam ağacı (Akalın
dılar, bu yirden kopup sizün üstünüze 1988: 228; Demir-Erdem 2007: 390) da
indi.” (Akalın 1988: 72-73; Demir-Er- kutsanan bir başka ağaçtır.
dem 2007: 293-294). Sarı Saltuk’un velâyet gösterip
G) Ağaçlarla İlgili Efsaneler kurumuş ağacı yeşertmesi, ağaca mey-
Anadolu Türk efsanelerinde ağaç- ve verdirmesi ve ağacın dibinden su
la ilgili anlatıların sayısı oldukça faz- çıkarması bir başka özelliğidir. Bu hu-
ladır. Özellikle velâyet ehli olan şa- sus dinî-tasavvufî Türk edebiyatının
hıslar tarafından dikilen ağaçlar çok değişmeyen keramet motiflerindendir.
çabuk büyümektedir. Bunların dibin- “Pes Sultân Saltıh bir kurumış
de oturulmakta, meyvesi yenilmekte dut ağacına arka virüp otururdı. Bu
ve hatta yaprakları halk hekimliğinde Yahûdî anda geldi. Meğer ol Cehûd
kullanılmaktadır. şehrinde işittiler kim Şerîf’e bir âvâz
Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Sarı gelmiş kim şimden girü kerâmet gös-
Saltuk ve Yunus Emre’nin menkıbevi terirse hemân ölürmiş” didiler. Pes ol
hayatlarında hep ağaçtan söz edilmek- Cehûdı sûret düzüp gönderdiler idi.
tedir ki yurt edecekleri yere ağaç dik- Çün geldi Şerîf’i ziyaret idüp eyitti:
meleri, ağacın kısa sürede büyümesi, “Server, eğer bu ağaç yaşara yimiş
meyve vermesi ve gölgesinde oturul- vire ben sana îmâm getürem.” didi.
ması dikkatlerden kaçmamaktadır. Şerîf eyitti:
Günümüz doğum âdetlerinde; yeni “Zuhûr-ı velâyet şimden girü kişi-
doğan çocuk için ağaç dikme geleneği yi memâta iletür.” didi.
devam etmektedir. Sarı Saltuk’un da Cehûd eyitti:
gittiği yerde ilk icraatının ağaç dik- “Kâdir değülsin âcizsün anun-çün
mek olması üzerinde düşünülmesi böyle dirsin” didi.
gereken bir husustur. Aşağıdaki kısa Server gazaba gelüp bir kez
anlatmada Sarı Saltuk’un gittiği yere mübârek eliyle ol ağacı sığadı, fi’l-hâl
kavak dikmesi ve bunun kısa sürede ol ağaç yaşarup, yimiş virdi ve bar-
büyümesi anlatılmaktadır ki, bu tür mağıyla ağaç dibine urdı, bir su revân
ağaçların Anadolu coğrafyasında pek olup aktı.” (Akalın 1990: 297; Demir-
çok örneğinin olduğunu hatırlatmak Erdem 2007: 576-577).
isteriz. Burada ağaçla birlikte suyun da
“Server ol makama yitti anda bir çıkarılması ikilinin birbirini tamamla-
kavak dikti. Şimdiki hâlde dahı tu- ması olarak değerlendirilmelidir. Eğer
rur, on kişi anı kucaklayumaz. Baba Sarı Saltuk ağacı yeşerttikten sonra
Kavağı dirler, meşhûrdur, misâfirler, su çıkartmasaydı, bunun bir önemi
seyyâhlar bilürler.” (Akalın 1988: 34; olmayacaktı. Oysa şimdi suyun saye-
Demir-Erdem 2007: 268). sinde o ağaç yeşillenecek, dibinde otu-
rulacak, yorgunluk giderilecek, abdest
Baba kavağının bir benzeri Saltık
alınacak ve ibadet edilecektir.
ağacı için de anlatılmaktadır (Akalın

http://www.millifolklor.com 15
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

Ğ) Ankabil Adlı At İle Gemiyi ran-Gümüş 2011: 383)’nde de örnekle-


Takip Etme ri vardır. Yine günümüz sözlü anlat-
Türkler Anadolu’ya gelmeden malarında fırına atılan veli, keramet
önce tengiz (deniz) olarak büyük ır- gücüyle yanmaktan kurtulmaktadır
makları ve gölleri biliyorlardı. Bu (Alptekin 1989: 30-31).
sebepten olsa gerek ki başlangıçta “Bu Türk’e diyelüm gel bu yanar
kültürlerinde büyük denizler yoktur. oda gir, eğer seni bu od yakmaya, biz
Belki de Anadolu sahası anlatmaların- sana inanuruz Müslümân olavuz”
da denizin en çok işlendiği kitaplardan diyü ana ibrâm ve ikdâm idelüm, bu
birisi Saltuknâme’dir. Sarı Saltuk de- Saltıh delüdür, oda girer yanar kurtu-
nizlerin dışında, okyanuslarda, ada- luruz.” didiler.
larda ve yarımadalarda çok sık gaza Cinas:
yapan birisidir. Bu sebepten zaman “Ne hoş tedbîr ittün papaz” diyüp
zaman gemileri Ankabil adlı atıyla ta- begenüp Server’e karşu geldiler, ta’zîm
kip etmekte ve velâyet gücüyle gemiye idüp söylediler.
yetişebilmekte ve onu karaya çekmek- Server eyitti:
tedir. “Benden oda girmek mi talep ide-
“Ol mağribî yiğit anı bağladı girü siz n’ola kâilem” didi. Meğer ol yakın
andan Gedelan Beği Medrûs üzre gitti. yirde bir şehr var idi, Tumas dirlerdi.
Medrûs tîz gemiye binüp deryâya kasd Anda bir hamam varidi yanardı kız-
itti kim kaça. Server Ankâbil’i denize durdılar dahı Server’e anun külhanı-
sürdi, atun topığına su çıkmazdı, yitiş- na girgil” didiler.
ti, ol geminün ardından dahı dümenin Server kabul idüp n’ola diyüp,
kılıç birle çaldı, kalem gibi iki pâre uryân olup ol külhana girdi, od içinde
eyledi. Dahı gemi yüksek idi, çâre ide- oturdı yanmadı. Kâfirler anı eyle göri-
medi. Geminün başındaki demür hal- cek eyittiler:
kasından yapışup çekti süriyü kenara “Ne turırsız tîz kılıç üşürün. Oklar
getürdi. Ol gemide sekiz kâfir vardı, atun, üryân iken öldürün fırsatttur”
bâkîsinden gayrı şol kadar sürdi kim didi.” (Akalın 1990: 236-237; Demir-
gemi karaya oturdı.” (Akalın 1988: 84; Erdem 2007: 543).
Demir-Erdem 2007: 302). Bazen de hamam yerine kaynar
Denizin ikiye ayrılması motifine kazana atılma yoluyla sınavdan geçi-
aynı cildin ilerleyen sayfasında (Aka- rilmektedir.
lın 1988: 212; Demir-Erdem 2007: 380) Sonuç
da rastlanmaktadır. Sarı Saltuk’un hayatı ve kah-
H) Hamamda Yanmama ramanlıkları etrafında oluşan men-
Ateşle imtihan edilme olarak ad- kıbeler, kamlık geleneğiyle birlikte
landırılabilecek motifin örneklerine görülmeye başlanmıştır. Hoca Ahmet
hem yazılı hem de sözlü kültürde rast- Yesevî ile başlayan velâyet göster-
lanmaktadır. Saltuknâme’nin dışında, me, 1071’den sonra Anadolu’da Hacı
Hacı Bektaş Veli Seyahatnamesi (Du- Bektaş Veli ve Sarı Saltuk’la zirveye

16 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

çıkmıştır. Bu arada 17. yüzyılda ya- sine bağlı olarak anlatılan efsane, ben-
şamış olan büyük seyyahımız Evliya zerlikten öteye mitolojik özellikleriyle
Çelebi’nin de iyi bir efsane derleyicisi de dikkatimizi çekmektedir. Saltukna-
olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. me ve Saim Sakaoğlu tarafından der-
Saltuknâme, Hacı Bektaş Veli lenen sözlü anlatmada felaketin habe-
Velâyetnamesi ve Evliya Çelebi rini önceden sezen köpek yavrularını
Seyahatnamesi’nde gördüğümüz efsa- alarak kaçarken, Bozkurt destanında
ne metinlerinin büyük bir çoğunluğu kolları bacakları kesilip bataklığa terk
sözlü kültürümüzde de anlatılmaya edilen çocuğu dişi bir kurt Altay dağla-
devam etmektedir. Bu da kültürün rındaki mağarasına götürür. Bunlar-
devamlılığını göstermesi bakımından dan da anlaşıldığı gibi İslâm öncesinde
önemlidir. Ayrıca efsanelerin toplum neslin yok olmasını Ziya Gökalp’in ifa-
üzerindeki etkilerini de belirtmesi ba- desiyle “Türk mucizesi” önlemektedir.
kımından dikkatlerden kaçmamakta- Oysa Saltukname ve Çavuşçu Gölü’ne
dır. bağlı olarak anlatılan efsanede konu
Sarı Saltuk’a bağlı olarak anla- Hazreti Hızır’a bağlananlar köpeğin
tılan efsanelerin kökeni Şamanizm’e kaçması şeklinde karşımıza çıkmakta-
dır. Bu da Göktürklerin Bozkurt des-
kadar götürülebilmektedir. Bilindi-
tanından başka bir şey değildir.
ği gibi şaman obasının her şeyidir.
Konya ilinin Akşehir ilçesi Seyit
Saltukname’de ve günümüzde anlatı-
Mahmut Hayranî, Nasreddin Hoca ile
lan kerametlerin büyük çoğunluğunu
sembolleşmiştir. Bilindiği gibi Nas-
İslam öncesinde şaman göstermek-
reddin Hoca Akşehir Gölü’ne maya
tedir. Bize göre Türkler yeni dinleri
çalmaktadır. Ancak bu gölün suyunun
İslamiyet’e geçince eski inançlarında
nasıl tatlandığı hemen hemen hiçbir
bazı hususları yeni dinin emrine ver-
kaynakta anlatılmamaktadır. Sarı
mişlerdir. Böylece bir dinin hatırası
Saltuk’un ağzının yarıyla tatlandırıl-
zayıfladıkça eski inanışlar yeni dine
dığını, bundan sonra gölde balıkların
adapte edilmiştir.
çoğaldığından söz edilmesine bakı-
Konumuzla doğrudan ilişkili ol- lırsa, suyun bölgeye hayat vermesi
masa da burada şu husus da belirtmek Saltuk’la olmuştur diyebiliriz.
isteriz. Başta Hasluck olmak üzere Sarı Saltuk’un menkıbelerinden
pek çok araştırıcı Hıristiyan azizler ve dikkatimizi çeken bir başka husus,
Müslüman dervişlerin kerametlerinin Türk kültürüne bu anlatmalarla birlik-
ortaklıkları üzerinde durmuşlardır. te denizin iyice girmiş olmasıdır. Belki
Bu husus Ahmet Yaşar Ocak tarafın- bu esere kadar Sirderya Irmağı’nın
dan birinci el kaynaklardan hareketle üzerine seccade serilerek namaz kılı-
makale ve kitaplarında etraflı bir şe- nırken artık Karadeniz’in, Çanakka-
kilde değerlendirilmiştir (Ocak 2002: le Boğazı’nın, Tuna Nehri’nin, hatta
79). Akdeniz’in suları üzerine seccade se-
Saltuknâme’de Cebel-i Benefşe’ye, rilmekte ve varılması gereken yerlere
sözlü kültürde Konya ilinin Ilgın ilçe- velâyet gücüyle ulaşılabilmektedir.

http://www.millifolklor.com 17
Millî Folklor, 2013, Yıl 25, Sayı 98

KAYNAKLAR İz, Fahir (1974-1984), The Legend of Sarı Saltuk


Akalın, Şükrü Haluk (1988), Ebü’l-Hayr-ı Rûmî Collected from Oral Tradition by Ebul’l Hayr
/ Saltuk-name II, Ankara: Kültür Bakanlığı Rumî, Part I-VII, Cambridge: Harvard Üni-
Yayınları. versitesi Yayınları.
Akalın, Şükrü Haluk (1990), Ebü’l-Hayr-ı Rûmî Kara, Ruhi (1994), Erzincan Efsaneleri Üzeri-
/ Saltuk-name III, Ankara: Kültür Bakanlı- ne Bir Araştırma, Ankara: Erzincan Sosyal
ğı Yayınları. Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Yayınları.
Alptekin, Ali Berat (Mayıs 1989), “Adıyaman Kavcar, Cahit-Mehmet Yardımcı [1988], Efsane-
Besni’den Derlenen Efsaneler”, Erciyes, 12 lerimiz İnönü Üniversitesi Efsane Derleme
(137). Yarışması, Malatya.
Alptekin, Ali Berat (1993), Fırat Havzası Efsane- Köprülü, Orhan (1951) Tarihî Kaynak Olarak
leri (Metinler), Antakya: TESFA Yayıncılık. XIV ve XV. Asırlardaki Bazı Türk Menakıp-
Alptekin, Ali Berat (2009), Halk Hikâyelerinin nameleri, İstanbul: (İstanbul Üniversitesi
Motif Yapısı, Ankara: Akçağ Yayınları.
Edebiyat Fakültesi Yayımlanmamış Dokto-
Alptekin, Ali Berat (2011), Halk Bilimi Araştır-
ra Tezi.)
maları, Ankara: Akçağ Yayınları.
Kurşun, Zekeriya-Seyit Ali Kahraman-Yücel
Alptekin, Ali Berat (2012), “Muz, Turizm ve Ta-
Dağlı (1999), Evliya Çelebi Seyahatname-
biatın İç içe Olduğu İlçe: Bozyazı”, Erciyes,
si Topkapı Sarayı Bağdat 304 Yazmasının
35 (410), 21-23.
Alptekin, Ali Berat (2012), Efsane ve Motifleri Transkripsiyonu-Dizini (2), İstanbul: Yapı
Üzerine, Ankara: Akçağ Yayınları. Kredi Bankası Yayınları.
Beysanoğlu, Şevket (1980), Ziya Gökalp / Maka- Ocak, Ahmet Yaşar (1999), İslâm-Türk İnançla-
leler IX, Yeni Gün-Yeni Türkiye-Cumhuriyet rında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü, Ankara:
Gazetelerindeki Yazılar, Ankara: Kültür Ba- Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayınla-
kanlığı Yayınları. rı.
Çınar, Ali Abbas (2007), Akyaka Sözlü Tarihi ve Ocak, Ahmet Yaşar (2002), Sarı Saltık Popüler
Gökova Havzası Halk Kültürü, İzmir: Akya- İslam’ın Balkanlar’daki Destanî Öncüsü,
ka Belediyesi Yayınları. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Demir, Necati-Mehmet Dursun Erdem (2007), Ögel, Bahaeddin (1971), Türk Mitolojisi, Ankara:
Türk Destanları Dizisi Eski Türkiye Türk- Türk Tarih Kurumu Yayınları.
çesi: Saltık-Nâme, I, II, III, Ankara: Destan Önal, Mehmet Naci (2003), Muğla Efsaneleri,
Yayınları. Muğla: Muğla Üniversitesi Yayınları.
Duran, Hamiye (1995), Hacı Bektaş Velî Sakaoğlu, Saim (1992, 2009), Efsane Araştırma-
Velayetnâmesi ve Velayetnâme’de Geçen Ke- ları, Konya: Selçuk Üniversitesi Eğitim Fa-
ramet Motifleri, Ankara. (Gazi Üniversitesi kültesi Yayınları, Kömen Yayınları.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Sakaoğlu, Saim (2008), 101 Anadolu Efsanesi,
Yüksek Lisans Tezi) Ankara: Akçağ Yayınları.
Duran, Hamiye-Dursun Gümüşoğlu (2010), Yüce, Burcu (2003), Kıbrıs Halk Anlatmaların-
Hünkâr Hacı Bektaş Velî Velâyetnâmesi, dan Örnekler, (Efsane ve Masal), Konya:
Ankara: Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve (Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Hacı Bektaş Velî Araştırma Merkezi Yayın- Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yayımlanma-
ları Araştırma Dizisi. mış Lisans Tezi).
Ergin, Muharrem (1994), Dede Korkut Kitabı I Yüce, Kemal (1987), Saltuknâme’de Tarihî, Dinî
/ Giriş-Metin-Faksimile, Ankara: Türk Dil ve Efsanevî Unsurlar, Ankara: Kültür ve Tu-
Kurumu Yayınları.
rizm Bakanlığı Yayınları.
Erol, Mehmet (1996), Taşeli Platosu Efsaneleri
(İnceleme-Metin), Kayseri: (Erciyes Üniver-
sitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlan-
mamış Yüksek Lisans Tezi)
Güleç, Hamdi (?), “Çanakkale’nin Halk Dili,
Halk Edebiyatı, Halk Kültürü ve Çeşitli İna-
nışları”, Çanakkale II / Ekonomi ve Sosyo
Kültürü, İstanbul.
İnan, Abdulkadir (1987), Makaleler ve İnceleme-
ler, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
İnan, Abdulkadir (1995), Tarihte ve Bugün Şa-
manizm Materyaller ve Araştırmalar, Anka-
ra: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

18 http://www.millifolklor.com

You might also like