You are on page 1of 671

• •

METAFiZiK
ARİSTOTELES

• •

METAFiZiK
Çeviren:
Prof. Dr. Ahmet Arslan

SOSYAL YAYINLAR
Babıali Cad. l':'Jo: 14 Cağaloğlu-İstanbul
Tel: 522 52 13 - 528 33 14
METAFİZİK
Aristoteles

Çeviren
PROF. DR AHMET ARSLAN

Kapak illüstrasyon
RAPHAEL

Yayımlayan
SOSYAL YAYINLAR

Baskı
BABA BASIMEVl

Bi-rinci basım
1 98 5 , EGE üNlVERSlTESl YAYINLARI

İkinci basım
KASIM 1 996
ÇEVİ REN İ N ÖN SÖZÜ

Felsefe rarihinin en büyük filozoflarından biri Arisroceles ise, Ariscoreles'in


de carcışmasız en önemli ve carih boyunca gerek Bacı H ırisciyan, gerekse Doğu
İslam düşüncesi üzerinde en geniş kapsamlı eckide bulunmuş eserlerinden b iri
Metnfizik'rir. Bir sonraki bölümde ayrıncılı olarak sergileneceği üzere bu esere
şi mdiye kadar içlerinde Farabi, İbni Rüşc, Sc. Thomas, Alberıus M:ıgnus gibi
birinci sınıf filozoflar da olmak üzere sayısız düşünür ve yazarlar rarafından kü­
çüklü, büyüklü sayısız şerh, haşiye, açıklama yazılmış ve üzerinde de en büyük
sayıda araşcırma ve inceleme yapılmışcır.
Esas icibariyle Ariscoceles'in varlı k öğrecisi (oncoloji} ve canrıbilimini (ceolo­
ji) içeren bu eser, ayrıca bize onun kuvve-fiil öğrerisi, dörc neden kuramı, bilim­
ler sınıflaması, bilim anlayışı vb. gibi çeşidi önemli konular hakkındaki görüşle­
rini sergilemekredir. Bunun dışında onda Arisroreles'in Plaron'un idealar kura­
mının son derece geniş ve ayrıncılı bir eleşririsini, yine Plaron'un hayarının son
döneminde sergilediği ve öğrencileri - özellikle Speusippos ve Ksenokraces - ca­
rafından savunulduğu şekliyle son öğrerisi, yani ideaları sayılar olarak göz önü­
ne almaya doğru giden ve bir meramacemacik olarak değerlendirilmesi uygun o­
lan öğretisi hakkında da emsalsiz değerde bilgilerle karşılaşmakcayız. Nihayet
başka kiraplarında da karşıl:ışrığımız bir usule uygun olarak Arisroreles'in Meta­
fizik' i n başında, A kicabı nda kendisinden önce gelen filozofların dörc nedene i­
lişkin araştı rmaları hakkında verdiği carihsel bilgiler, onun Yunan felsefesi rarihi
ile ilgili olarak da son derecede önemli birinci dereceden bir kaynak özelliğine
sah ip olmasını doğurmakcadır.
Aristoreles, bizim air olduğumuz Doğu İslam dünyasında en iyi bilinen ve
hakkında en çok konuşulan ve yazılan filozoflardan birisi, belki de birincisidir.
Orta Çağ İslam düşünce dünyasının, özellikle felsefi düşünce dünyasının kendi­
si nden en çok beslendiği bir filozof olduğuna ise hiç kuşku yoknır. Orca Çağ' da
müslüm:ınl:ır Arisroreles'i "ilk Muallim" adıyla adlandırmış ve Firabi'yi, bu ni­
celendi rmeden ve şereflendirmeden mülhem olarak "İkinci Muallim" diye çağır­
mışlardır. Bir diğer bi.iyük İslam filozofu, Orca Çağ Barı Hırisciyan dünyası üze­
rinde en fazla etkide bulun muş olan İbni Rüşr ise en büyük bir Ariscoceles yo­
rumcusu olarak i.in kazanmıştı r. İslam filozoflarına karşı en şiddecli saldırıyı yö­
nelcmiş olan Gaz:ıli'nin de "filozof' deyince aklına hemen Ariscoceles'in gelme­
si, onun İslam dünyasındaki eckisinin büyüklüğü ve genişliği hakkında önemli
bir ipucu olarak değerlendirilebilir.

Vll
METAFİZİK

Bu büyük önemi ve etkisine uygun olarak Arisroreles'in hemen hemen bü­


rün eserleri IX. yüzyıldan itibaren önce Süryaniceden, sonra doğrudan Yunan­
ca'dan Arapça'ya çevrilmiş, bu arada başta Metafizik olmak üzere bu eserler üze­
rinde, yukarda da işaret ettiğimiz gibi, sayısız şerhler, yonıml:ır, a�·ıklamalar
. ya-
pılmıştır.
Buna karşılık çağdaş Türk felsefi literatiiri.inde Arisroreles'in ve eserlerinin
layık oldukları ilgiyi gördüklerini söylememiz mümkiin değildir. Rir diğer ünlü
Yunan filozofu olan Platon\ın hemen hemen biiriin eserlı:-rinin, hem de bazıları
birden fazla olmak üzere Türkçe'ye çevrilmesine k:.ırşılık Arimırdes'in C'Serleri­
nin Türkçe'ye kazandırılması işinin aynı ilgiyi gördüğünü söylı:-yememekreyiz.
1980'lere gelinceye kadar Aristoteles'in eserleriyle ilgili olarak elimizde sadece
şunlar bulunmakta idi: Orgmıor/un, yani Aristoteles'in manrıkb ilgili kir:ıpları­
nın, 1 I:ımdi Ragıp Arademir tarafından yapılmış son derece yerersiz, harra yer
yer tamamen yanlış bir çevirisi (Orgrmon 1-V, İstanbul, 1951- 1965) , Aıi11rtlrla­
r111 Drl'lrıtnin Suar Yakup Baydar tarafından yapılmış olan çevirisi (Ankara,
1943) , İsmail Tunalı tarafından yapılmış olan Porıikıinın (İmnbul, 1963) ,
Mere Tuncay tarafından yapılmış olan Po/itika'nın (İstanbul. 1975) çevirileri.
Runlara 1980'lerden so�ra Nikomakhos'a Etik'in ilk beş kirahının Saffet Babür
rarafından yapılan çevirisi (Ankara, 1988) , Arisroreles'in fiziğe dair eserlerinden
Oluş 11e Rowlttjun Celal Gürbüz tarafından yapılan çevirisi (İsranbul 1990) ,
yine Cdal Gürbüz rarafından yapılan Ruh ÜZL'rİ11 e'nin çevirisi (Anima, Ruh
Üzerine, Cilr 1-11, İstanbul, 1990-92) , Mehrner 1 l. Doğan tarafından yapılan
Tl'kl111r Rhrtorike'in çevirisi (Retorik, İstanbul 1995) . Saffet Babür tarafından
yapılan K11tegoriai ve Peri Hermeneias ın çevirisi (Kategoriler ve Yorum Üzerine,
'

İstanbul 1996) eklenmiştir.


Aristoteles'in Mcıafizik'i de bu genel ilgisizlikren nasibini almış görünmek­
tedir. Bu eserin başlangıçlarından küçük bir kısmı 1 Iilmi Ziya Ülken rar:ıfından
Tiirk�·f''ye kazandırılmış, ancak her nedense Ülken bu hayırlı ve önemli tf'şeb­
büsüni.in arkasını getirmemiştir.
Yuk:.ırda bazılarını zikrettiğim kendi iç değerinden ileri gelen unsurları ve
özellikle benim ilgi ve çalışma alanımı teşkil eden Orraçağ İslam fdsefesi ve filo­
zofları için taşıdığı büyük önemi göz önüne alarak bundan 15 yıl bdar önce bu
güç eserin çevirisine giriştim. Yazko Felsefe Yazrlar1 dergisinin 2, 3. 4, 5. 6 ve 7.
sayılarında parça parça olarak onun bir kısmını da yayınladım. Daha sonraMe-
111fizik'i oluşruran on dört kitabın yedisinin (A, a, B. r, tı, E. Z) çevirisini Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları arasında yayınladım (İzmir, 1985) .
A.feı4lzik'in geri kalan yedi kitabının (H, 0, 1, K, A, M. N) çevirisini de yine
aynı fakültenin yayınları arasında yayınladım (İzmir, 1993) .
Afcı4izik in ilk yedi kitabının çevirisini içeren 1. cild, aradan geçen on yıl
'

VIll
Ç E V İ RE N İ N ÔN SÔZÜ

içinde büyük bir ilgiye mazhar oldu ve kısa zamanda riikendi. Onun geri kalan
yedi kir:ıbının çevirisini içeren il. cild de yayınlandığı r:ırihren bu yana aynı ilgi­
yi görmeye devam erri. Sosyal Yaymlar tarafından hasıl:ın elinizde rumığunuz
bu kir:ıp esas olarak işre bu iki cildin tek bir kitapra rophnmış biı;imidir.
Arisroreles'in Mrtafizik'inin Türkçe çevirisindt' kendisine dayandığım ana
merinler iki ranedir. Birincisi ve nisperen daha fazla d:ıyandığım J. Tricor'un
1?34 yılında "Yunan incelemelerini Teşvi.k Derneği" rarafından gümüş madal­
ya ile ödüllendirilmiş olan Metafizik'in Fransızca çevirisi,(!) diğeri yine Arisrore­
les üzerinde yaptığı incelemeler, onun eserlerini İngilizce'ye çevirme ve yayınla­
ma yönünden sarferriği çaba ve gôsrerdiği başarılard:ın dolayı "sir" unvanı ile
miikaf.ul:ındırılmış ol:ın David Ross tarafından yapılmış ol:ın onun fngili1ce çe­
virisidir.111 Bu iki çeviri ile birlikte zaman zam:ın tereddiir etriği m b:ızı nokralar­
la ilgili olarak bir karşılaştırma yapabilmek ve metne daha iyi niifuz edehilmek
amacıyla Eug. Rolfes'un Almanca çevirisine de b:ışvurdum.Dl Ayrıca O.
Ross\ın Mrtafizik in Yunanca metninin neşrine eklt"nıi� olduğu geniş şerhleri ve
'

açıkl:ım:ıları, çeviri ile ilgili olarak yararlandığım diğer önemli bir kaynak oldu.
<4l Nih:ı)'et Tricot'nun da güzel bir şekilde ifade erriği gibi "Arisroreles'in en iyi
vorumcusu, bizzar Aristoreles'in kendisidir." Dol:ıvısı ilt'
, .
/Wrtrıfl:ik metnini
.
an-
lam:ık, çeşitli kısımlarında gösterdiği güçlükleri çözebilmek i�·in Arisroreles'in
diğer eserlerine de sık sık başvurdum.
Konuyla ilgilenenlerin bildikleri gibi Aristoteles'in ,\fr1t1ji::if i r:ı ba�t:ın bu
yana anlaşılması son derece güç, hatta bazı p:ısajl:ırı tamamen k:ır:ııılık bir eser ol­
ma şöhretine sahiptir. (Bilinen ilginç bir hikaye olarak naklediyonım: El-Ciizc:ıni
tar:ıfından kaleme alınmış ünlü hayat hikayesinde lhni Sin:ı, biiriin bilimlerde iis­
t:ırlık dt'recesine ulaştıktan sonra ele aldığı Metaflzik'i kırk defo okumasına ve ta­
mamen ezberlemesine rağmen anlamamış olduğunu belirtir. Bundan dolayı ü­
mitsizliğe kapılmış olduğu bir sırada tesadüfen satın aldığı Far;ihi'nin bir risalesi,
"Ari.ctntrlrs /11 Metafizik Kitabmm Gayesı"
adlı eseri sayesinde hu giiçliikren kur­
1
nılduğunu söyler.(5 Bundan dolayı da tarih boyunca Arrodisi:ı�'lı Aleks:ındros,
Tlıemisrios, Simplikios, Asklepios, Syrianos'ran başl:ıy:ır:ık Far:'ıhi. İbni Rii�r. St.

1. Arisrore, la Mltapl�r.<İtJ'''· traduire par J. Tricot, Toınc 1. mıım.·llc O:diıion enril:rcmcrit re­
t;ınthıe :l\'ec Comment:ıire, P:ıris, Libr:ı.irie Philosophique, J. Vrin, 1970.
2. Arisrorle, /\-lrtapl�ı·.<ir. translated by W.D. Ross, Thc \Vorks of Arisrorlc, Vohı mc 1, pp.
t\69-626, Encyclopacc.lia Rrirannica, ine. Chicago-1..ondon-Toronro-Gcncv:ı. l'l'i2.
3. Arisrorcles, /lletapl�ı·.<ik, übersetzt und erlaııtert von Or. Thcol. Euı;. Rnlfcs, R:ıml 1-11,
Vcrl:ıg wın Fclix Maines, l.eipzig, 1920.
ıi. \V.D. Ross, Aristoılr'.< /1-letaphysiı:s. A revised text wirh inmllhu:rion :ınd l"Ommenr:ıry, Vo­
lume 1-1 1. Oxford at rhe Cl:ırendon Press, 1924.
'). Alxlıır:ıhman B:ıd:ıwi, Histoire de la Philosophie rn /.<l1111, il (I .-s Philosophes Purcs), Paris,
.

Librairic Philosophique J. Vrin, 1972, s. 'i97-598'dan n:ıklcn.

IX
METAFiZiK

Thomas, Albcrtus Magnus'tan geçerek, Bonitz, David Ross'a vb. kadar çeşitli ya­
zarlar, filozoflar ona küçüklü-büyüklü şerhler, haşiyeler yazmak, hakkında açıkla­
ma ve yorumlar getirmek ihtiyacını h issetmişlerdir. Ben de kendi payıma birçok
yerde meti nle ilgili anlama güçlükleri ile karşılaştığım gibi (bu güçlüklerden bazı­
ları çeviriyi sonuçlandırdığım ve yayınladığım tarihten bu yana hali devam et­
mektedi r), bu çeviriyi okuyacak Türk okuyucusunun da aynı veya benzeri güç­
lüklerle karşılaşmak durumunda olacağını hesap ettim. Bundan dolayı yalnızca
Aristoteles'in Metafizik metnini Türkçe'ye çevirmenin yeterli olamayacağı, me­
rinde karşılaşılan çeşitli atıflar, imalar, problemler, güçlükler ve karanlık noktalar
ile ilgili olar.ık ayrıca açıklama ve yorumlar vermenin gerekli, hatta zorunlu oldu­
ğuna kanaat getirdim. Bu amaçla çevirimde es:ıs olarak kendisine dayandığım
Tricor'nun Fransızca çevirisine eklediği ve çeşitli Aristoreles şerhçilerinden yarar­
lanarak düzenlediği geniş açıklama ve notlarını da Türkçe'ye çevirmeye karar ver­
dim. Ancak bu açıklama ve notlarda eski veya çağdaş yorumcu ve yazarlardan çok
sayıda ve bazen son derece geniş alıntılar da söz konusudur ve bu alıntılar doğru­
dan doğruya Yunanca ve Latince'dir. Bu dilleri bilmediğim için bu alıntıları ol­
dukları gibi Türkçe'ye çevirmek, ne yazık ki, mümkün olamazdı. Onları orijinal
şekilleri ile vermenin de pek fazla bir yararı olamazdı. Bununla birlikre bu notla­
rın başka bir kısmında Metafizik' re geçen bazı hayari öneme haiz reknik kavram­
ların (episteme, phronesis, ousia, merabole vb.) geniş açıklamaları söz konusu idi.
Merin alıntıları olmayan bu açıklamaları F:ıkülremiz öğretim üyesi sayı n Prof.
Dr. Hasan Malay ve sayın Dr. İhsan Oktay Anar'ın da yardımıyla Türkçe'ye çe­
virmem mümkün olmuştur. Bu arada önemli gördüğüm az sayıdaki bazı alıntıları
Yunanca veya Latince bilen okuyucuya yardımcı olması umuduyla bırakrığım da
olmuşrur. Sonuç olarak Metafizik merninin kendisi kadar, hatta belki daha fazla
yer tutan bu notlar ve açıklamalar dikkatle okunursa, Aristoteles'in birçok nokta­
da gerçekten de anlaşılması son derece güç bir özellik gösceren :ıkıl yürürmeleri,
düşünce ve rezleri, kanaacimce, büyük ölçüde aydınlığa kavuşacaktır.
Metafizik, yukarda da işaret edildiği gibi Yunanca harfler veya sayılarla gös­
rerilen on dörr ki raptan meydana gelmekcedir.Metafizik'in adı, kendisini ceşkil e­
den on dörr kirabın yazılış rarihleri, birbirleriyle ve Arisroteles'in diğer eserleriyle
olan ilişkileri, yazmaları vb. bugüne kadar çeşitli Ariscoteles ve özellikleMrtnfizik
inceleyicileri arasında cartışma konusu olmuşrur.Metafizik'e ilişkin bu ve benzeri
sorunlar hakkında bilgi vermek, ilgili rarrışmaları özetlemek, ayrıca Metafizik'i
teşkil eden on dörc ki rap hakkında genel bir giriş olmak üzere yine Tricot'nun yu­
karda adı geçen çevirisinin başında bulunan "Giriş" kısmını da Türkçe'ye çevir­
memin yararlı olacağına hükmettim. Okuyucu bu "Giriş" kısmında ayrıcaMeta­
fizik'in Arisroteles'in eserleri arasında işgal eniği yere, genel olarak.Metafizik met­
ninin tesisi rarihine, otancikliğine vb. ilişkin bilgiler de bulacaktır.

x
ÇEViRENİN ÔNSÔZÜ

Tricoc bundan başka bu çevirinin başına, Metafizik'le ilgili geniş bir "bibli­
yografya" eklemiş bulunmakcadır. Bu bibliyografya'da Metafizik mecninin çeşic­
li tarihlerde yapılmış baskıları, belli başlı Metafizik şerhçilerinin eserlerinin bas­
kı lan, nihayet Metafizik'le ilgili olarak başvurulan ana eserler hakkında ayrıntılı
bilgi verilmektedir. Ben bu "bibliyografya"yı da çeviri me dercecmeyi yararlı gör­
düm.
David Ross'un Aristoteles üzerine çalışmalarında, onun hakkında yazmış
olduğu ve diğer çeşitli Bacı dillerine de çevrilmiş olan monografisi özel bir önem
caşır.CO Bu ünlü ve değerli eserinde Ross, Ariscoceles'in öğrecisinin çeşitli kısım­
larını ciddi ve ayrıncılı bir incelemeye tabi tutmakca ve doğrudan doğruya eser­
lerini izleyerek Ariscoceles'in mancığı, doğa felsefesi, biyolojisi , psikolojisi, meca­
fıziği, ahlakı ve policikası hakkında artık klasik bir değer kazanmış olan bilgiler
vermekce, yorumlarda bulunmakcadır. Ross'un bu eseri de Ege Üniversicesi
Edebiyac Fakülcesi Felsefe Bölümünden bazı meslekcaşları mın da kackısıyla ca­
rafımdan Türkçe'ye çevril miş ve yayı nlanmış bulunmaktadır.m Ross'un bu ese­
rindı.-n Aristoteles'in Metafizik'i ile ilgili bölümünü de, bu konudaki öğrecisinin
kendisi hakkında giriş m:ıhiyecinde bir bilgi olarak, bu çevirinin başına ekleme­
yi uygun gördüm. İ ncelendiği zaman görüleceği gibi bu bölümde Ross aşağı yu­
karı Metafizik'in kendisinin bölümlerindeki sırayı izlemektedir. Bunun okuyu­
cuya Afetafizik'in genel yapısı, ilerleyişi, bölümleri ve çerçevesi hakkında sağlıklı
bir tablo verebileceği i nancındayım.
Nihayec Metafizik çevirisinin sonuna eklediğim, Metafizik'te geçen çeşitli
ve önemli Yunanca ve diğer Batı dillerine ait yabancı terim ve kavramlar listesi
üzerinde durmak iscerim . Bu liste, bu kavram ve terimleri nasıl karşıladığı m ko­
nusunda bilgi vermesi dışında, onların geçcikleri sayfalara ve bu sayfalarda bulu­
nan geniş açıklamalara göndermede bulunan küçük bir de İ ndeks nitel�indedir.
Yabancı Terimler ve Kavramlar Dizinı°ni takip eden Şerhriler ve Filozoflnr Dizi­
ni ise çeviride ve notlarda adı geçen şerhçiler ve filozoflar için yararlı olacağı dü­
şünülen bir lisce olarak casarlanmışcır.
Bu çevirinin özelliği ne gelince: Yukarda sözünü ecriğim iki ana metne da­
yanmakla birlikce bu çeviride tam olarak onların ne biri, ne diğerine bağlı kal­
mam söz konusu olmuştur. Tricot ve Ross'un çevirileri, çok nadir bazı farklı o­
kumalar dışında esasta birbirlerinden farklı olmamakla birlikce, ifade ve üslup
bakımından önemli ayrılıklar göstermektedirler: Beni m çevirim de esas icibariy­
le, yani anlam olarak bu iki çeviri ile birleşmekle birliktı.-, kanaatimce yine aynı
açıdan, yani ifade, üslup ve biçim bakımından her ikisinden de ayrılmaktadır.

1 ) Sir David Ross, Aristotk, Methucn and Co. Ltd. London, 1977.
2) David Ross, Aristoteln. Yay. Haz. Prof. Dr. Ahmet Arslan, İzmir, 1993.

XI
METAFİZiK

Temel :ım:ıcım, çok b:ısir ol:ır:ık, Aristoteles'in ne demek istediğini anl:ım:ık ve


bu :ınladığım şeyi okuyucuy:ı düzgün bir biçimde :ıkrar:ıbilmek olmuştur. Bun­
d;m dolayı bir yorum niteliğini t:ışıy:ıbilecek bir r:ırzd:ı elimdeki metinlerden u­
zakbşm:ım:ıkl:ı birlikte, onların h:ırfi harfine bir tekrarı ol:ıc:ık bir çeviri yolun:ı
d:ı girmedim. Bundan dol:ıyı biçim ve ifade r:ırzı ile ilgili ol:ırak bazı değişiklik­
ler y:ıpm:ıkran, gerekli gördüğüm yerlerde :ıçıkl:ıyıcı kelimeler eklemek veya
bölmeler vb. yapmaktan çekinmedim. Bu :ırada birçok p:ıs:ıjd:ı Arisroreles'in a­
kıl yiirürmelerini sergilerken veya k:ınırl:ırını sır:ıl:ırken Ross ve Tricor'nun yap­
tıkları gibi ben de aslında olmayan bazı harfler vey:ı rakamlar eklemek suretiyle
onları birbirinden ayırmanın yararlı olacağını düşündüm.
Çeviride mümkün olduğu kadar orta bir yol nırm:ıya, ılımlı bir dil kull:ın­
m:ıya çalıştım. "Kuvve, fiil, mahiyet, r:ısdik, teslim vb." gibi bazıl:ırın:ı çok "es­
ki" görünebilecek bazı kavram ve kelimeleri kull:ınm:ıkra hiç tereddüt ermedi­
ğim gibi "doğa, k:ınırl:ım:ı, sorun, türsel vb." gibi başka b:ızıl:ırın:ı da "uydur­
ma" görünebilecek kavram ve kelimelerden y:ır:ırlanmad:ı d:ı hiçbir dur:ıksam:ı
göstermedim. "Eski" dilimize ait olup, ifade ettiği veya karşıladığı anlamla ilgili
olarak yerine daha iyisinin konul:ım:ıdığını düşündüğüm her kelimeyi r:ıh:ıtç:ı
kullandığım gibi "yeni" dilimize :ıit olup her seviye ve grupta :ıydın :ırasında a­
ş:ığı yukarı bir kullanılma alışkanlığı k:ız:ınmış olan sözcüklere de çevirimde bol
bol yer verdim. Öre yandan çevirimde bu genel prensibime uym:ıy:ın bazı ör­
neklerle karşılaşılabileceği ihtimali de, doğrusu, beni r:ıh:ırsız ermedi. Ne be­
nim. ne de başkalarının•dil sorununu birtakım ilke kar:ırl:ırı ile çözemeyeceği­
miz, bunun bizi aşan tarihi-kültürel bir sorun olduğu ve ancak çok uzun bir·za­
m:m siiresi içinde kendi mantıki ve doğal gelişimi içinde çözülebileceği, bize dü­
şen görevin içinde yaşadığımız anda, öni.imi.izde h:ızır bulduğumuz dilin
imkanları ile söylemek istediğimiz şeyi düzgün ve uygun bir biçimde söylemeye
ç:ılışm:ıkt:ın ibaret olduğu ana düşüncesi, uzun zamand:ın beri, y:ızıl:ırımda dille
ilgili kaygıl:ınn üçüncü, dördüncü plana geçmesi gibi, bence murlu, bir sonuç
doğurmuşnır.
Bu önsözü bitirirken yardımları sayesinde bu çeviride bulunan Yunanca
k:ıvram ve terimlerle ilgili :ıçıklama ve notların orray:ı çıkması mümkün olmuş
olan Prof. Dr. Hasan M:ılay'la, Dr. Ihsan Okr:ıy An:ır':ı, Yttbmm Terimler ve
Kmw1ml11r Diziniyle Şerhçiler ve Filozof/ttr Dizinı" ıı in hazırlanmasını kendileri­
ne borçlu olduğum Araştırma Görevlisi Aydın Müfri.ioğlu, Ar:ışrırma Görevlisi
Mehmet Kuyurtar ve doktora öğrencim Edibe Tokm:ık':ı teşekkür ermek iste­
rım.

İzmir, 1996
Prof Dr. Ahmet Arsllln

Xll
G i R İ Ş0'
Mec:ıfızik ve Akroam:uik Kirapbr

Afet4izik, "akro:ı.m:ıcik" (akroam:ırika) veya onunla aynı :ınbma gel en . :ın­


cak Arisroteles'in kendisinin olm:ıy:ın bir deyim lrnlbnm:ık gert"kirse ''özd. giz­
li'" {esorerik:ı) kitaplar sınıfına girer. Aristoteles, ö�rencilc:-rine ayırdığı ve "genel,
halk:ı açık" {eksoterika) ar:ışrırm:ılarının tersine, şeyin kendisine :ıit ilkc:-lerden
hareket eden (ek ton oikeion :ırkhon) ve kanıtlayıcı ve öğretimin konusunu teş­
kil eden derslerine "akroaseis" :ıdını verir. Bu d:ıh:ı b:ışka özellikleri de :ırk:ısın­
d:ın sürükleyen, iç yapı ile ilgili bir özelliktir. İçc.-riğin kc.-ndisi h:ıkımınd:ın, "ak­
ro:ımarik" olarak nitelendirilen bir çalışmanın. Fiziğin vey:ı ilk f-l·lsefc.-nin sorun-

1) Ru Giriş, daha önceki baskıların girişinden hi sse<lilir i"•kii.lc dah:ı !'.•·ni� ulnı:ıkh birlikte
:ırnı 1i h n ip:t içinde tasarl:ınmıştır. Metafizik'in gerek büriinil. g,·rekse kısınıl:ırınııı her hiıi ile il­
gili tıl:ır:ık ortaya koyduğu her çqit sonın ve güçlükler h:ıkkın.l:ı r:ını bir :ı,·ıkl ını:ı vermeyi dü­
şiinme..l ik. Genci açıklamalarla yetindik ve her türlii tartışm:ıd:ın k:ı�·ııı:ır:ık. Ari,ııırdes iım:leme-
1,·rinin bugünkü dunımunda kendilerini kabul ettirmiş cıl:ın v.: Sr:ıı:ir:ı'l ı tilmofıın eserinin ken­
Jisi ile ıırnn bir sliredir haşır nqir olmamızın bize dcstckl.·r giiriiıı.lii�ii �·ii1iinıl.:ı-i k:ıh ı ıl enik.
Ri1inı s:ı,1...-ce özcdemekle yetinJiğimiz ve netice iribariyle sonıı�lırını k:ıhııl eııiğiıni7. hu uzun
deşriri '-"alışmasına bir ylİ7.yıldan beri gerek Almanya\fa, g erd; se lngilrere \'e rr:ıııs:ı\l:ı girişil miş
\'e for,l:ılı bir sonuca ulaştırılmıştır. Bu notta, Metafizik'in dı� t:uilıi ile ilgili ol ır:ık )'l't,·rli hir fi­
kir c,linm,·k için başvurulması zorunlu olan belli başlı b ilgin,·e inı:d,·nıc ,.e yıırııınl:ını:ı ile ilgili
escrlcre kısaca işaret edeceğiz.
Arisrotd..-s'in yonımunıın gerçek başlatıcısı Ch. Aug. Rr:ıııdis. (l>i.ırrilw ,,,.,,,/mıim ,/,. p rl"(liıis
Ari.<torrli.r lihri.<, Bonn, 1 823) ve onunla aynı zamanda Fr:ıns:ı \l:ı !/. 'E<.wi .<11r lr /l fft.ıfl'.J'.<İtpıe
d'Ari.<rorr. 1 . ı:ilty 1 837; 2. cilt, 1 846) adlı eserinden bugiiıı hil.: r:ır:ıı l:ınm:ı�·:ı .lev:ım eııif:iıniz F.
fln·:ıisscın".lıır. Bonitz, {l.atince şerhine Giriş'i: fl.fetap/�y.ıic.ı. pım /'"·'frri(lr, B.ııın. 18'1'1) Rran­
dis'iıı eserini ,fovam ettirmiş ve ramamlamıştır. Kendilcrin,I.·n si\1 etmemi1 ;:e r,·kcn tl:ılı:ı y:ıkın
1:ım:ıııl:ır:ı :ıit çalışmalar onun aklı başında ve ihtiyarlı scınıı�-l:ırını td.;r:ır ,·rın,·kt,·n h:ı�k:ı hir şey
ra pm :ımışlanl ı r. Yunan felsefesi tarihçileri (eserinin birin,·i h:ıskısı 1 SH- 1 �'i2 yıll:ırın:ı :ıit olan
Zeller \'C G�lmpcrı; 1 893- 1 902), anlaşıldığına göre, ort:ıy:ı r,·ııi şerler koym:ııııı�l:ırdır. Kiı:ıhının
()nemli hir ek bi.ilümii Arisrcıtelcs'in eserinin kaleme alınışı \"e kronolojisiııiıı inn4..·nınesiııe :ıyrıl­
mış cıl:ın (253-288. sayful:ır) J. Chevalier'nin (la Norion tl11 :\'ıh'.<.«ıire d•rz Ari.rıoıı· rr chrz .rrs
l'rMld.<.<nm. Paris, 1 9 15) tezi hakkında Ja aynı şeyi söyleııı,·k ı;,·rd.;ir. 1.. Rohin'in s:ı�·..-siıule
1 9:!0 yılında yayınlanmış olan, ancak kaleme alınışı ta 1 '10 'ı rılın:ı k:ıd:ır ı:-·ri gidcn o. l l:ıme­
lin 'in ı,>ii1d l'Seri (ll' systrmr d'Arisıott'), geçen yiizy ı lın sonu iıih:ıriyle dcş r i ri �·:ılı�ın:ısının sonuç­
l:ırını ı.·11k :ıçık bir biçimde gözler önüne sermektCllir. Aristntd,·s'in kiillipıı. ii1dliklc ,(,· ,\lrftlji­
�k ii1erine gerçekren yeni görüşlerle karşılaşmak için \'\.'erııer-\'\'illıdm J:ı,-;:er'in ç:ılı�ııı:ıl:ı.rını
(F111r111l.ui11ın Aristotrknnnn Speı:imrn. Berlin 1 9 1 1 ; Sııvlirıı zıır Fıı<fı·huııg.rgı·.<ı"lıid!fı· ,{,-,., 1 h-raph­
_y.<ik drs A ri.rroul es, Beri in, 1 9 1 2; Aristoll'ks. Gnındll'gımg t"İıırr Gı·.<ı-hiıl•rr s..iıu·r Fmıı•iı·H1111g. Ber­
iin. 1 'l:!:-\) beklemek gerekmiştir. Mcıinlerin titiz bir i nccleı ınwsi s1111unın.l:ı J:ı,-g,·r'in \'armış ol­
,lıığıı sonuçl:ır, biiıiinü i tibari yle nınıcu olmakla birlikte, bir gii1,l.·11 gcçirilın,�·e. •lc�erl.·ndir il ­
merc ihtir:ıç göstermekteydiler. "La gmbe de l'onm• d'Ari.<rorr ,/:ıprı�.< lr.r lrtll'o/11.\" rfcrllf.r" :ı.llı çok
METAFİZİK

l:ırı gibi spekülasyonun veya pratiğin gerçekten bilimsel bir merakla ele aldığı
konularla ilgili oldukça açıktır. Akroamatik kitapların gizli ve sadece topluluğun
üyelerine mahsus bir öğreti içerdiğini düşünen İskenderiye'li K lemens'in
(Storm.. V 575 A) , Plutarkhos'un (Vita Alex 7) ve daha da hayret verici bir şey
..

olarak Simplikios'un (in Phys. comm., 8, 1 8 Diels) görüşleri üzerinde fazla dur­
maksızın, "esoterika" ile "eksoterika" arasındaki ayrımın, ele alınan konuların ma­
hiyeti ve önemleri ile ilgili temel bir farklılığa tekabül ettiğini kabul etmek gerekir.
Açıklama usulü ve yöntemde kendisini gösteren bu ana zıtlığa eski şerhçiler, özel­
likle Elias (Pseudo-David) (in Categ., 1 44, 1 5 Busse) , Pseudo-Ammonios (in
Hermm., 3, 20 Bussc) ve Simplikios (in Phys., 695, 34 Diels) işaret etmişlerdir.
Muhtemel olandan muhtemel sonuçlar çıkaran "ekst>terika" nın, diyalektiğin
imkanlarından yararlanmalarına ve diyalogun dış görünüşüne sahip olmalarına
("dialogika" adı ile adlandırıl.:natarı bundan ileri gelmektedir) karşılık, :ınalici­
ğin ve apodiktik kanıtlamanın alanını teşkil eden, sadece "akroamatika" dır. Ni­
hayet - ki bu tamamen dışsal olmakla birlikte sonuçları önemli olmuş olan bir
farklılıktır - çoğu zaman edebi bakımdan fazla değerli olmayan asıl anbmında
felsefi eserler, ilke olarak, okulun çevresi dışına çıkmazlar ve sadece bu anlamda
onlara "özel, gizli" denebilir Buna karşılık daha kolay anlaşılan ve daha popüler
olan "genel, halka açık" diyaloglar edebi bir eser olarak piyasaya sürülür, yayın­
lanırlar ve büyük kitlelere ulaşabilmek için Platon'dan beri türün gerektirdiği
her türlü süslemelere sahiptirler (Cicero'nun Aristoteles'in diyaloglarını "flu­
men aureum" olarak nitelendiren ünlü sözüne (.A.cad, il, 38, 1 i9) bkz) . Bu­
nunla birlikte akroamatik kitapların hiçbir şekilde yayınl:ınmadıkları ve sadece
hocanın dersini vermede yararlandığı kişisel notlarının bir araya getirilmesinden
ibaret olduklarını sanmak da yanlı� olacaktır; gerçekten de onlar genel olaraJ.il)

değerli mak:ılcsiyle (Revue Neo-scolastique de Philosophie, 1 927, s. 307-34 1 ve 423-466) A. Mansi­


on bu değerlendirmeyi yapmışnr. Mmtfizik'in son şerhçisi olan W.D. Ross ( 1 924), J:ıeger'in çalış­
malarınd:ın yararlanmakla birlikte birçok noktada kişisel çöziimler teklif etmiştir. Özellikle Diya­
loglarda Aristoteles'in düşüncesinin evrimini incelemiş olan Enore Bignoni (/. 'Arirtotf'le /'f'rd11to e
laformnzion efi/o:zofica di Epikuro, Floransa, 1 936) için de aynı durum söz konusudur.
Genel ol:ırak bu son yıllann tanışmalarının, otantiklik ve kompozisyon sonınlarının çoğu ile
ilgili olarak, b�langıcı XVI. yüzyıla kadar geri giden ölçüsüz bir bilgince çalışmanın sarsmaya ça­
lıştığı geleneksel pozisyonları kuvvetlendirdiği söylenebilir. Aristoteles'in eseri, özellikle onun zir­
ve noktası olan Metafizik bundan güçlenmiş ve sağlamlaşmış olarak çıkmıştır (Daha fa7Ja ayrıntı
için krş. L. Robin Arirtotf' s. 104 ve sonrası).
, .

1 ) Bu Giriş'te yalnızca genel görüşlerin söz konusu olduğunu hatırlatalım. Mnttfizik in (ki­
'

taplannın bütününün değilse de) birçok parçasının akroam:uik kitapların çoğunun sahip oldu­
ğunu kabul ettiğimiz bitmişlik özelliğine sahip olmadığına işaret etmek fırsatımız olacaktır : Bazı
önemli pasajlarını (belki A'nın birinci kısmının tümünü) bir hocanın ders notları (hypomneme­
tika) olarak ele almak gerekir; diğerleri (örneğin K'nın ikinci kısmı). çok muhtemel olarak, öğ­
renci defterlcridirfer.

2
G t Rİ Ş

bizzat Aristoteles'in kendisi tarafından tamamen yazıya geçirilmiş (şüphesiz ta­


mamen birmemiş) dersler (merhodoi) olarak görünmekredirler ve kaleme alınış­
ları da muhremelen (Ross'un düşündüğünün rersine olarak: Aristotle, s. 17) şifa­
hi derslerden önce değildir, daha ziyade onlardan sonradır. Çok haklı olarak işa­
ret edilmiş olan üsh1p ihmalkarlıklarına bakarak, ne ifadenin kesinlik ve doğru­
luğu, ranımlardaki sağlamlık ve düzenliliği, ne de özellikle son derece yoğun, öz
olmakla birlikre düşüncenin dile getirilişindeki özeni görmezlikren gelemeyiz.
Bunlar bir hocanın basit ders norlarında rastlanmayan ve bizi, bu kadar ram bir
özellik gösteren metinlerin, (sayıları hiç şüphesiz oldukça çok olan kopyalar ha­
.
linde) öğrencilerin ellerine verilmek üzere tasarlanmış olduklarını düşünmeye
İren niteliklerdir. Harta Aristoteles-sohrası meşşaiiliğin rakip felsefi okullara kar­
şı yürüttüğü hücumları göz önüne alırsak, bu kopyaların okulun dışında da ol­
dukça serbest bir biçimde elden ele dolaşmış olması gerekir: Demek ki bu okul­
ların temsilcileri tanışmaları için zorunlu olan metinleri fazla güçlük çekmeksi­
zin temin edebilmekteydiler.
Ôzerle, yorumcuların çoğunluğu ile birlikte şu sonuca varacağız ki akroa­
marik kitaplar öğrencilere yönelik ça/ıpnalardır (pragmareia) ; onlar, okulun
bünyesinde ve öğretim amacıyla bir yarı-yayınlanma durumu içinde olmuşlar­
dır. Bununla birlikre Aristoreles'in sağlığında ve ilk yönericiler zamanında edebi
kusurlarından veya reknik niteliklerinden ötürü gerçek anlamda yayınlanma­
mışlar ve hemen hemen halk rarafından bilinmeyen şeyler olarak kalmışlardır.

Genel Olarak Metafızik'in Oranrikliği ve Tarihi

tlkçağ'dan bize Arisroreles'in eseri ile ilgili üç liste kalmıştır. (Bekker baskı­
sının V. cildinde V. Rose. tarafından 1870'de yayınlanmış olan) bu listeler, nis­
beren yakın rarihlere aittirler. Bundan başka eksik, yorumlanmaları güç bir nite­
likte olup, otantiklik sorununu çözmede bize ancak çok küçük bir yardımda
bulunmaktadırlar
146 tane kitap adı içeren birinci liste, Laerre'li Diogenes'in listesidir (V, 1,
21 1464-1466 Bekk.) . Bize ulaşmış olduğu biçimde Aristoteles'in külliyarını
meydana getiren eserlerden hemen hemen hiçbiri bu listede yer almamaktadır.
Buna karşılık onda bizim bilmediğimiz birçok kitabın adına rastlanmaktadır.
Aristoteles'in kendisinin yaptığı gibi (krş. E, 4, 1028 a 4; Z, 1, 1028 a 11) Dio­
genes'in de peri ton posakhos legomenon adıyla adlandırdığı tı kitabı müstesna
(no 36), Metafizik'in bu listede adı geçmemektedir.
- Diogenes'in bu suskunluğu çeşitli biçimlerde yorumlanmıştır. Belki o
Meta fizik'in, içerdiği kiraplarının her birine göre farklı adlarla adlandırılmasın­
dan ileri gelmektedir (bu adlar, teşhisi güçleştirmektedir) . Ancak Diogenes'in

3
METAFiZİK

bilinen ihmalkarlığı ve sık sık orraya koyduğu eleştirici zihniyetten mutlak yok­
sunluğu (Rtth Üzerine'nin adını bile anmam:ıkradır}, bize onun bu suskunlu­
ğundan kitabın Arisroreles'e air olmadığı yönünde herhangi bir sonuç çıkarma
imkanını vermemektedir.
ikinci lisre, V. Rose (Bekk.in 1 466. sayfadaki kısa nocun:ı bakınız} ve Zel­
ler'den itibaren genellikle M ileros'lu bilgi n Hesykhios'a (MS. VI. yüzyıl} izafe
edilen Auo11ymt1.S Mmngii listesidir. Bu liste büyük ölçüde ( 1 32 ortak kitap adı)
Diogenes'in listesini rekrar ermektedir. Me tnfizil in adı burada iki defa geçmek­
/

tedir: 111 num:ırad:ı 111etnphpikn :ıdı ile on kirap olarak ve 1 54 numarada tes
mrtn pl�ı·sikıı adı ile dokuz kir:ıp olarak.
Üçüncü liste, yani (MS. 70 ve 300 yılları arasında yaşadığı s:ınıl:ın bir Aris­
rorelesçinin} Romalı Prolemaios'un listesi, Bekker baskısının 1469- 1 475 inci
sayfalarını kapsamaktadır (V. Rose'un 1 469. sayfadaki kısa notuna bakın ız}. Bu
listedeki 49. numarada de eoqttod post phJ•sicmn tr. Xlll adı altında on üç ki rap­
r:ın meydana gelen bir Metnfizik'den söz ediJmekredir.
Bu ranıklıkJar üzerinde daha fazla durmaksızın, or:ınriklik sorununun h iç
şüphesiz bağlı bulunduğu Arisroreles'in kitapları nın muhafazası rarihi ile ilgili
birkaç söz söyleyelim O l :
Oldukça karışık ve efsanevi unsurlarla içiçe bir durumda buıunan bu
hikayeyi nakledenler Srrabon (Geogr. XI I. t, 54} ve Plurarkhos'rur (Vitıı Sttl.
. .

26).1 2l Buna göre Arisroreles'in öğrencisi ve Lykeion'un Arisroreles'ren ·sonraki


yöneticisi olan Teophrasros, kendi el yazmaları ile üstadının kilerini Neleos
ad ında biri ne mi ras olar.ık bırakmıştır. Neleos, onları Troas'raki Skepsis'e gö­
rürmüş ve kendi mirasçılarına geçirmiştir. lskenderiye ki.iri.iphanesi nin rakibi
olan kendi kütüphanelerini zenginleştirebilecek bürün kitapları elde ermek iste­
yen Berg:ıma krallarının açgözlülüğünden onları kurtarmak isteyen cah il ve eği­
rim görmemiş insanlar olan bu mirasçılar, bu kitapları karmakarışık bir halde
bir mahzene yerleşti rmişler ve bu mahzende nem ve kurtlar, onlar üzeri nde cid­
di zararlar meydana gerirmişri r. Sulla zamanı nda, bii)1ük bir kitap diişkiinü ve
Atina yöneticisi Ariston'un vekili olan Teos'lu Apellikon (krş. Athenaios, Deip­
nnsnph. V, 48-53 ve özellikle 214 d} bu kirapları keşfetmiş ve s:uın alm ıştır. Ye­
.

terli felsefe bilgisi olmaksızın çıkarrmış olduğu ve Atina'da muhafaz:ı e(rnen


kopy:ı. çok kusurlu idi : O, hatalı okuyuşlar ve yazm:ılarda bulun:ın boşlukları

1 ) Dah:ı fuzla ayrıntı için Ravaisson, Essni mr lıı Mltnph d"Aı:. 1. s. 6 ve dcv:ınıın:ı; H:ınıclin,
/,. -�!'!· difr. s. 60 ve Jcv:ımın:ı ve özellikle en dikkare değ er :ıçıkl:ını:ıl:mbn birini veren Robin,
.

Ari.<tflfl', s. 1 O ve devamına bakınız.


2) Rıı merinler Rirter \'C Preller (HiJt. philos. gr. no: 36'i) raratin<lan aynen verilınckrc \'C Ib­
.

v:ıisson r:ıratİnllan Fr:ınsı7.c:ıy:ı. çevrilmiş bııhınm:ıkr:ıdır: Ess11i mr /,1,Hltt1ph. d'Aı:, s. i-8.

4
GtRtŞ

doldurmak üzere yapılmış başarısız eklemeler içermekte idi. 86 yılında Ati­


na 'nın Sulla tarafından alınmasından sonra Apellikon'un kütüphanesi Roma'ya
nakledilmiş, burada Cicero'nun dostu ve çocukları nın mürebbisi olan gramerci
Tyrannion, bir kütüphanecinin yardım ıyla bu yazmaların varlığını öğrenmeye
muvaffak olmuştur. Yeniden gözden geçi rdiği, tasnif eniği ve kopyalarını çıkar­
dığı bu değerli yazıları Tyrannion daha sonra, Arisrorelesçi Rodos'lu Androni­
kos'a vermiştir. Lykeion'un Aristoteles'ten sonraki onbirinci yöneticisi olan Ro­
dos'lu Andronikos, M.Ô. 60 yıllarına doğru onların ram bir baskısını yapmıştır.
lşre daha sonraki bürün yeni baskılar, Srrabon'a göre çok hatalı olan bu baskı­
dan çıkmaktadırlar.
Bu hikaye hakkında ne düşün memiz gereki r? Eğer o doğruysa, Arisrote­
les' in külliyatının oranrikliği ciddi bir biçimde tehlikeye düşmüş demektir. Bir
sahre yazmalar bolluğu devrinde, yazmaların uzunca bir süre ve romanlarda
rasrlanan koşullar içinde saklanmasının arkası ndan gelen Apellikon'un keşfi, en
körü cinsten şüphelere meydan verici niteliktedir. Öre yandan Teoph rastos
M.Ô. 287'de öldüğüne göre bundan, Srraron'dan sonraki iki yüzyıl boyunca
Arisroreles'in bili msel kitaplarından, gerek Lycon'dan bu yana ram bir gerileme
içi nde olmakla birlikte muntazam bir biçimde son bilgini Andronikos'un ken­
disi ne kadar varlığını devam ettirmiş olan Arisrorelesçi okulun, gerekse diğer
okulların, özellikle polemikleri bürün bu dönem boyunca felsefi literatürü bes­
lemiş olan Stoacı okulun habersiz oldukları sonucu çıkar (nitekim Srrabon ve
Plurarkhos bu sonucu çıkarmakra tereddüt ermezler) . Ancak bu, inanılam:ızlığı
derhal göze çarpan ve o zamana ait metinlerin incelenmesinin ciddiye alma
imkanı vermediği bir durumdur: Birçok ranıklıkO> bizi, Teophrasros'un ilk ta­
kipçilerinin, özellikle Lampsakos'lu Srraron'un, ancak Arisroteles'in eserleri
hakkında ilk elden bir bilginin varlığı ile açıklanması mümkün olan felsefi bir
erkinliği muhafaza eniklerini kabul etmeye zorlamaktadır. Ayrıca yine aynı ta­
nıklıklar bize Aristorelesçiliğin hasımlarının, yani Meg:ıralılar, Epikürcüler ve
Sroacıların, gerek yapmış oldukları saldırılarının bütününde, gerekse ayrıntıla­
rında Arisroreles'in bilimsel eserlerini sık sık kullanmış oldukların ı göstermekte­
di r. Nihayet Teophrasros'un öğrencisi ve dostu olan Phaleron'lu Demerrios'un
tavsiyesi üzerine Prolemaios Soter tarafından kurulmuş olan ünlü lskenderiye
kürüphanesinin Aristoteles'in eserlerinin tam bir koleksiyonuna sahip olmadığı­
nı kabul ermek güç olacaktır.
Eğer i htiyaç varsa ilave bir kanıcı, Teophrastos'un kendisinin, Srrabon'un
hikayesine göre Aristoreles'in yazmalarıyla aynı kaderi p:{ylaşmış olan kitapları­
nın basımından çıkarabiliriz. Teophrasros'u n ·dinleyicilerinin onların kopyaları-

1) Bunlardan bazdan Hamdin tarafından nakledilmektedir; a.g.e., s. 68 vd.

5
METAFİZİK

nı muhaf37.a ermiş ve çoğalrmış oldukları şüphesizdir. Nirekim mahiyeri üzerin­


de çağdaş eleşririnin hala mürereddir olduğu ünlü Karakterler. Teophr:ısros'ran
sonra, Arisrorelesçi okulda remsilcileri arasında 270'den 266'ya kadar okulun
yönericisi olan Lykon'un, Kharakterismoı"nin y:ız:ırı Arisron'un (M.Ö. il. yüzyı­
lın sonu) ve Saryros'un (il. yüzyıl) adlarına rasrlanan rüm bir raklir edebiyarına
yolaçmış ol:ın edebi bir rürü meydana gerirmişrir.
Bütün bu nedenlerden örürü, (Plurarkhos'un kısmen aynen rekrar erriği)
Srrabon'un bu hikayesinin hemen hemen ramamen reddedilmesi gerekmekre­
dir. Çünkü o, Arisroreles'in felsefi eserlerinin Teophrasros'un ölümünde orra­
dan kaybolduğu ve artık yalnızca daha sonra Apellikon tarafından sarın alınacak
olan kütüphanede var olduğunu varsaymaktadır. Oysa gerçekre yukarda işarer
eniğimiz gibi onların kopyaları (sayıları oldukça fazl:ı olması gereken kopyaları),
öğrencilerinin veya hasımlarının ellerinde dolaşıp durmakran hiçbir zaman geri
kalm:ımışrır. Srraron'dan sonra gelen yönericiler zamanında, Arisrotelesçi oku­
lun gerilemesinin öğrencileri, bazılarının son derece nadir olmuş olması mulue­
mel olan bilimsel eserleri girgide daha çok ihmal ermeye doğru görürmüş oldu­
ğu ve aydın zümrenin de kendi payına orijinal metinlerle rem:ısını kaybermiş
olduğu şüphesizdir. Belki ilk defa olarak Ari&roreles'in felsefi eserlerinin tam bir
koleksiyonunu takdim eden Andronikos'un neşrinin büyük bir ilgi uyandırmış
ve Arisrorelesçi incelemelerin bir yeniden doğuşunu başlarmış olduğu da kesin­
dir. Biitün bunlar doğrudur ve Andronikos'un hizmeri şüphesiz büyük olmuş­
tur. Ancak ona, rek başına ona, Arisroreles'in eserlerini yok olma ve unutulma­
dan kurtarmış olma şerefi verilemez. (Kaynağı hiç şüphesiz Andronikos'un ken­
disi ve öğrencisi Sidon'lu Boerhos olan) Srrabon'un bu hikayesi ram olarak yan­
lış değilse de hiç olmazsa Hamelin'in dediği gibi "inkar eniği şey bakımından
yanlışrır" ve bilim dünyasına Arisroteles'i kendisinin r:ınırmış olduğuna bizi
inandırmakra menfaari olan bir yayımcının iddialarını biraz gereğinden fazla
desreklemekredir.( 1 )
Oranriklik sorunu üzerinde daha fazla durmayacağız. Rönesans döneminde
bu oranrikliğe Pic de la Mirandole ve özellikle Parrizzi (dismssiones peripateticae,
1583) gibi rurkulu bilginlerce, sırf Skolasriğin ororiresini yıkmak :ımacıyla karşı
çıkılmıştır. Bir yüzyıldan bu yana önce Brandis, Bekker ve Bonirz'i takiben Al­
manya'da, sonra Ravaisson'dan itibaren Fransa'da dev:ım eden çalışmalar bu
saldırıları çürürmüşrür. Eleştiriciler bugün geleneksel olarak Arisroreles'in külli­
yatını teşkil eden bütün büyük kirapl:ırın or:ınrikliğini kabul ermekte görüş bir­
liği içindedirler. Şüphe ancak ikinci dereceden önemli eserlerle ilgilidir.

1) J. Billcz'in çok canlı hikayesine bkz.: Un singulirr n1111.fragr littlrairr dans l'Antiquitl. A la
rrchrrchr dt'S lpaıırs dr l'Aristotr prrdu, Bnıxelles, 1943.

6
G İ RİŞ
.
Metafizik Arisroreles'e aidiyeri en emin olan eserlerden biridi r. Bazı kısım­
ları veya pasajları üzerinde ilerde bahsedeceğimiz ayrıncı ile ilgili bazı güçlükler
kendilerini göstermekteyse de kitapların bürünü kesinlikle Arisroreles'in eseri­
dir. Onun, yazarının sağlığında yayınlanmadığını biliyoruz. Arisroreles onu en
sadık öğrencisi Eudemos'a emanet etmişrir ve (eğer Ps.-Aleksandros'un verdiği
bilgiye (51 5, 20) inanacak olursak) Eudemos d:ı onu ilk defa olarak yayınlamış­
rır. Ancak eser, hemen hemen öğrencilerin dar çevresi dışına çıkmamış ve And­
ronikos'un zamanına kad:ır ondan hemen hemen ramamen habersiz kalınmış­
rır. Arisrorelesçileri n kendileri, Srraton'un erkisi alrında fiziksel ve deneysel araş­
rırmalara yönelmek üzere onu ihmal etmiş görünmektedirler. Teophrascos'un
zamanından İtibaren yazarlarda Meıafizik'in adının zikredilmesi olayına rastlan­
mamasının nedeni budur. Cicero'nun suskunluğunda da bizi şaşırracak bir şey
yokrur: Onun zamanında ahlaki hayarta her rürlü düşünceyi kendi içi nde eriren
Sroacı okulun etkisi alrında yüksek felsefi incelemeler hemen hemen tamamen
rerkedi lmişri ve Plaron'un düşünür olmakran çok yazar olarak okunması ve hay­
ran olunmasına karşılık Arisroteles "praerer admodum paucos" (Cic. Top., 1)
olarak bilinmekteydi ve bizim bugün onun en kolay anlaşılan eserleri olarak dü­
şündüğümüz eserleri, örneğin Topikler, son derece karanlık bir kirap olma şöh­
rerini sürdürüyordu. Roma.lıların pozirif dehasına, Metafizik gibi edebi süsü
güçlüklerini relafı ermekten uz:ık olan bir eser, ancak çok sınırlı ölçüde çekici
gelebilirdi.
Oranriklik lehine dış eleşririnin sağladığı bütün nedenlere, iç yapı ile ilgili dü­
şüncelerin sonucu olan nedenler gelip eklenmektedir: (Belki a kirabı ve K kitabının
ikinci kısmı hariç. olmak üzere) eserin tümü bakımından, düşüncenin esasının ken­
disi ve ifade ediliş biçimi, tanınması çok kolay olan üslupla ilgili özellikler (örneğin
önçül ve sonuçların birar:ıda bulunuşu), biçim ve içeriğin tam uyumu, kelime haz­
nesinin kesinliği ve teknikliği, tanımlardaki tam skol:ısrik sağlamlık, her türlü bela­
gar araştırması ile ilgili olarak ihmalkarlık ölçüsüne vardırılmış bir kayıtsızlık, ancak
sair mantığın raleplerine boyun eğen bir üslup kuruluğu ve yoğunluğu. analizlerin
kılı kırk ya.rma özelliği ve özellikle düşünce tarihinde belki bir:··ik olan dogmatik
senlik. kendinden emin hava, kesin tavır, bürün bunlar Metafizik in Aristoteles'e
aidiyeti konusunda hiçbir şüpheye mahal bırakmamaktadır. Uzun zamandan
beri eleştiri, eserin hakikiliğinden emindir.
Meıafizik'i n dış rarihi ile ilgili bu açıklamayı birirmek üzere Andronikos ta­
rafından yayınlan masından bu yana diğer baskıları ve hakkı nda yapılan şerhler­
den de kısaca söz edelim:
Bize ulaşan Yunan şerhlerinin sayısı dömür. Bu şerhlerin rümü aynı değer­
de değildir. Gerek Ariscoteles'in merninin tesisi (bu nokta ile ilgili olarak krş.
Ross, 1, lntrodurtion. , s. CLXI), gerekse onun yorumu ile ilgili olarak onlar ara-

7
METAFiZiK

sında en önemlisi Aphrodisiaslı Aleksandros'unkidir (ikinci yüzyılın sonu ve


üçüncü yüzyılın başı): Sadece A-ll. kitaplarının şerhi onun elinden çıkmış gö­
rünmektedir. E-N kitaplarının şerhine gelince, bir yazmaya dayanılarak o ge­
nellikle Ephesos'lu Mikhael'e (XI. yüzyıl) izafe edilmektedir. Daha sonra The­
mistios'un (IV. yüzyıl) A kitabı hakk ındaki geniş açıklaması, yeni-Platoncu
Ammonios'un öğrencisi olan Tralles'li Asklepios'un (VI. yüzyılın sonu) A-Z ki­
tapları ile ilgili şerhi ve nihayet Proklos'un hocası ve Ati na okulunun yöneticile­
rinden biri olan yeni-Platoncu Syrianos'un (380-438 civarında) B, r, M, ve N
kitapları ile ilgili yorumu gelmektedir.
Metafizik'in anlaşılması içil) Yunanlı yorumcuların bili nmesi zorunludur.
Lykeion'un öğretilerini onların ışığında açıkladıkları ve çoğu zaman değerlen­
dirdikleri kendi kişisel öğretilerini ne kadar ihtiyatla karşılamak gerekirse gerek­
sin, onlar Aristoteles'in ilk öğrencilerine, hatta belki Aristoteles'in kendisine ka­
dar geri giden bir yorumlama geleneğine sahiptiler. Biz sık sık onların eserlerine
başvurduk (zorunlu bibliyografik bilgiler daha ilerde verilecektir) .
Ortaçağ da b ize bell i sayıda Arapça (onlardan biri XII . yüzyılda yaşamış
olan lbni Rüşt'ünkidir) ve Latince şerhler bırakmıştır. Bu sonuncular arasında
Albertus Magnus'un ve özellikle sentetik açıklaması en dikkate değerlerinden
biri olan St. Thomas'nın şerhini zikretmek gerekir.
XVII . yüzyılda ekseriya gereğinden fazla h ızlı olmakla birlikte h:il:i yararla­
nılabilir olan Sylvester Maurus'un şerhi ortaya çıkmıştır.
Birçok noktada Metafizik'in yorumunu yenilemiş olan daha sonraki incele­
melerle ilgili olarak BibliyografJa'mıza ve bu çeviri içindeki sayısız notlara gön-
��� .
Ortaçağ bize miras olarak birkaç Latince çeviri bırakmıştır. I 2I o· dan önce
lstanbul'da yapılmış olan birinci çeviri Metaphysika ıımts adıyla adlandırılır. O,
r, 4, I 007 a 3 I'de biter. XIII. yüzyılın ortasından kalma bir diğer ve yine kısmi
(a kitabı, A, B ve A'dan kısımlar) Metaphysica nova adıyla bili nen çeviri, hazan
Cremona'lı Gerard'a, hazan Michel Scot'a izafe edilir. Metafizik'in Arapça çevi­
risinden yapılmış olan bu çeviri çok kusurludur. St. Thomas'nın talimatı üzeri­
ne Moerbeke'li Guillaume'un girişmiş olduğu (XIII . yüzyılın sonu) ve Versio
antiqua adı ile bilinen çeviri Yunanca mernin sadık bir kopyası olup bugün bile
kendisinden yararlanılabilir niteliktedir. Kardinal Bessarion 'un çevirisi (I450),
son derece değerlidir.

Metafizik'in Yazmaları

Metafizik'in yazmaları oldukça çok sayıdadır. Onların sayılması ve kısaca


tasviri Bonitz neşrinin önsözünde (1, s. I V-XX), Christ neşrin in önsözünde

8
G t Rt Ş

(s. iV ve 21) ve Ross neşrinin önsözünde ("ehe cexc of metaphysics", s. CIV­


CLXVI) bulunmaktadır. iki ana yazma, XII. yüzyıldan kalma (Ab kısaltması ile
işaret edilen) Laurmtianus 87, 12 ve X. yüzyılın başından kalma (E kısaltması
ile işaret edilen) Parisinus, 1853'tür. On.tar Bekker'den bu yana bütün Metafizik
baskılarına temel ödevi görmüşlerdir. Ross, bunlardan başka X. yüzyıl başına aic
olan ve kendisine enteresan değişik okumalar sağlamış olan yakınlarda keşfedil­
miş bir diğer yazmadan, Vindobonmsis (j) yazmasından yararlanmıştır.

Metafizik'in Adı

Metnfizik (meca ca physika) kavramına Aristoteles'ce rasclanmaz. O, varlı­


ğın bilimini belirtmek üzere, aralarında bir ayrım yapmaksızın "bilgelik" (sop­
hia: A, 2, 1 ), "felsefe" (philosophia: K, 3, 1061 b 5: 1061 b 25), "ilk felsefe"
(prote philosophia: E, l , 1026 a 16,24, 30( ), "ceoloji" (chelogia: E, 2, 1026 a
19 vd.; K, 7, 1064 b 3 vd.) deyimlerini kullanır. Yeri gelmişken hatırlatalım: Bu
adlar çokluğu, Diogenes'in görünüşteki suskunluğunu (V, 22 ve devamı) açıkla­
mak için y�terlidir.
Aristoteles, eserine muhcemel "ilk felsefe" (peri ces protes philosophias, krş.
örneğin d� motu anim 6, 700 b 9), adını vermekteydi. Teophrastos'un Metafi­
.•

zik'inin bir şerhine dayanılarak (12 a 4, 323, 18 Br., 38 Ross) ilk defa Şam'lı
Nikolas'ta (Augustus dönemi) karşılaşılan "meta ta physika" deyimi, Ariscote­
les'in bilinen ilk yayımcısı ola'n Andronikos'tan (M.Ô. 1. yüzyıl) daha geriye gic­
memektedir. Bununla birlikte Jaeger (Stıulien. . , s. 178-180) bu adın daha eski
.

bir yayımcı tarafından seçildiği görüşündedir. Ne olursa olsun bugün genellikle


"meta ta physika" adının, Andronikos'un neşrinde Aristoceles'in eserlerinin dü­
zenlenişinden çıkcığı - bu düzenlemede kitabımızın konuları Fizik'le ilgili ki­
taplardan sonra gelmekteydi - kabul edilmekcedir. Daha önce Aleksandros'un
(170, 6) ve Asklepios'un da (1, 19) görüşü olan bu kanaate Simplikios (jn Phys.,
1, 17 Diels) ve Pseudo-Ammonios (in Categ 6, Busse) tarafından karşı çıkıl­
.•

mıştır. Onlara göre iç yapıyla ilgili bazı düşünceler de Metafizik adının verilme­
sinde rol oynamıştır. Her halükarda Ravaisson'un açıklamasına göre (.Essai., I,
140) bu ad basitliğinden dolayı, çok eski zamanlara kadar geri gidiyor görün­
mektedir.
Tek kelime halinde Metafizik'e ilk defa VI. yüzyıla aic olduğunu gördüğü­
müz Hesykhios'un listesinde rastlanmaktadır. Fakat o ancak XII. yüzyıldan iti­
baren yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır ve onu ilk kullanmaya başlayanın
İbni Rüşt olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemden itibaren metafizik, vahyin ve­
rilerine karşıt olarak tanrısal şeylerin ve düşünce ve eylemin ilkelerinin akla da­
yanan bilgisi anlamına gelmekteydi.

9
M ETA F İ Z i K

Bölümler ve Plan

Metafizik I'den XIV'e kadar rakamlarla veya A, a, B, r, il, E, Z, H, E>, 1,


K, A, M ve N harfleri ile gösterilen 14 kitaba ayrılır. Son otuz yıldan bu yana
harflerin kullanılışı ağır basmaktadır.
Daha önce belirttiğimiz gibi Metafizik'in bütününün otantikliği kesindir.
Ancak onu meydana getiren kitapların herbiri ile ilgili olarak da aynı soruyu vaz
etmemiz ve onun genel olarak kabul edilen düzeninin bizzat Aristoteles'in ken­
disinin düzeni olup olmadığını sormamız gerekir. Burada kronoloji sorunları
özel bir önem kazanmaktadır ve onların gerek kendileri, gerekse diğer sorunlar­
la olan ilişkileri, ancak her kitabın özellikleri ve içeriğinin, hiç olmazsa kısa bir
inceleme ve analize tabi tutulması ile açıklığa kavuşturulup çözülebilir. Eserin
genel planını ve kendi aralarında farklı kısımlarını birbirlerine bağlayan bağı
sergilemeden ve bu kısımların sadece yan yana mı bulunduğu, yoksa organik bir
bütün içinde birbirleriyle kaynaşma halinde mi oldukları konusunda karar ver­
meden önce, onu meydana getiren on dört kitabı teker teker veya kliçük grup­
lar halinde gözden geçirmemiz uygun olacaktır. Daha önce zikrettiğimiz W. Ja­
eger'in olağanüstü çalışmaları birçok noktayı açıklığa kavuşturmuş ve bize yeni
bilgiler sağlamıştır. Bu kadar önemli bir katkıyı ihmal etmekten kaçınacağız.
Bununla birlikte Jaeger'in sonuçlarının hangi kayıtlar altında kabul edilmeyi
hak ettiklerini göreceğiz:
A Kitabı : A kitabı, genel olarak, Aristoteles'in faaliyetinin ilk dönemine
bağlanır. O, oldukça geniş fragmentleri elimizde olan ve Jaeger'e ı:;öre bir "prog­
ram belirten eser" (die Programmschrift) olan Felsefe Üzerine (de Philosophia)
ile aynı zamana aittir. O halde A, hemen Platon'un ölümünü takip eden ve As­
sos dönemi diye adlandırılan döneme aicrir. Bu dönemde Arisroteles üç yıl
(348-345) Hermias'ın sarayında kalmıştır. Jaeger'e göre (!1.rist., s. 1 72 vd.) bu
dönemin özelliğini teşkil eden şey, Aristotelesçiliğin Platonculuğun temel tezle­
rine henüz çok büyük ölçüde bağı mlı oluşudur. Bu bağımlılık İdealar teorisi
tartışılırken Aristoteles'in sürekli olarak birinci çoğul şahsı kullanmasıyla dilde
de kendisini göstermektedir, (krş. 9, 990 b 9 ve ilgili not). Böylece Aristoteles
kendisini Akademia'nın bir üyesi olarak adlandırmaktadır. Bu, cazip bir görüş­
tür ve çok muhtemel görünmektedir. Bununla birlikte şunu belirtelim ki hoca
ile öğrencisi arasındaki görüş ayrılığı daha sonra, özellikle Aristoteles'in artık
kendisini Platoncu olarak adlandırmadığı � kitabının ilgili pasajının kaleme
alınışı esnasında daha güçlü bir biçimde kendini göstermekteyse de, Platon'a
karşı polemiğinin daha şimdiden kendisini ortaya koyduğu ve 9. bölümünün
tümünü işgal ettiği A kitabında da yeterli ölçüde belirgindir. Öyle görünüyor ki
Aristotetes'in düşüncesinin hiç olmazsa İdealar öğretisi ile ilgili tavrı açısından

10
G 1 R1Ş

evrimi, içerikten ziyade ifadeyi ilgilendiren ikinci dereceden önemli noktalarla


alakalıdır. Assos dönemi ile onu rakip eden dönemler arasındaki fark, Jaeger'in
iddia eniği kadar belirgin değildir. Çünkü ilkin Arisroceles hiçbir zaman Akade­
mi'nin geleneğine sadık kalmaktan vazgeçmemiştir. Öce yandan o, ca A kitabın­
dan ve bir gençlik eseri olan Felsefe Üzerine'den ( 1 O ve l l . fragmencler) İtibaren
modelciliği eleştirisiyle Plaronculuğun ana tezine Akademi içinde muhalefetini
göstermiştir. Arisrocelesçi form, hala Platoncu ideadır (ve bu noktada Aristote­
les her zaman Placon'un öğrencisi olarak kalmıştır}; ancak o, duyusaldan ayrıla­
m:ız olan, içinde gerçekleştiği şeylere içkin olan ideadır (ve bu noktada da Aris­
coreles, ca felsefi kariyerinin başından itibaren Plaron'dan bağımsız görünmekte­
dir). Ana hatları Felsefe Üzerine'nin kaleme alınışı sırasında kesin biçimini almış
görünen teoloji alanında da Ariscoceles, Platon 'un öğretisine bağlı kalmakla bir­
likte, erkenden orijinalliğini göstermiştir: Arisroreles'in Tanrı'sı, Plaron'unki
gibi tekrir ve yine Placon'un Tanrı'sı gibi bir sair formdur; Ancak onun aşkınlığı
ve hareket ecciriciliği daha kuvvetli bir biçimde vurgulanmıştır ve Timaios'ta o
kadar önemli bir rol oynayan Alem Ruhu anlayışı kesin olarak cerkedilmişcir.
Bu açıklamalardan, Ariscocelesçi düşüncenin, merhalelerine işaret edilmekten
hoşlanılan evriminin, sisteminin kendisinin temellerini önemli ölçüde etkileme­
diği sonucuna geçmek hakkına sahiptir.
A kitabı, açıkça kendisine tarihsel bir giriş ödevi gördüğü Metafizik'i n bü­
tününe aiccir. O zamanlar yepyeni olan ve uygulaması ile diğer büyük kitapla­
rında da karşılaşacağımız doksografık yönteme başvuran Ariscoceles, kendisin­
den önce gelenlerin görüşlerini belirtmekle işe başlar ve kasıclı•olarak kendi keli­
me haznesini kullanmak suretiyle onların kendi felsefesinin bir taslağı, bir önse­
zisi olduklarını göstermeye çalışır. Bu inceleme onun zihninde, vazedilen soru­
nun öğeleri ile ortaya çıkardığı güçlükleri cesbic ermek amacına yöneliktir. O
halde cam olarak tarafgir bir özellikte olmamakla birlikte buradaki sergilemesi,
s:ıf bir düşünce tarihçisinin sergilemesi değildir. Kendisini bir geleneğe bağlama
kaygısı içinde olan ve hedeflediği amacı - ki bu amaç, bir prensipler biliminin
ortaya konmasıdır - hiçbir zaman gözden kaybetmeyen Ariscoceles, kendisinden
önce gelenlerin görüşlerini, sadece kendi kişisel kaygılarına cevap vermeleri öl­
çüsünde İnceler. Amacı bir bilgince çalışma, eleştirisel bi� eser ortaya koymak
değildir; pozitif sonuçlara erişmektir. Bilimsel teoriler kendisini ancak, sistemi­
ni, bu sisteme karşı yöneltilebilecek eleştiri ve güçlüklerden kurtarmak için ilgi­
lendirmektedir (Tarihçi Arisroreles'le ilgili olarak krş. H. Cherniss, Aristotle 's
criticism ofpresocratic philosophy. Balcimore, 1 935). Ariscoceles'ce sergileme ve
eleştirinin sürekli birbirine karışmasının nedeni budur. Değerlendirmelerinde
hazan soğukkanlı olmamasının ve kendisinden önce gelen felsefeleri ne akla, ne
de deneye uygun şeyler olarak göz önüne almama yönündeki eğiliminin de ne-

11
M ET A F i Z i K

deni budur. Kendiliğinden ortaya çıkan ve genel olarak Thales'ten Placon'a ka­
darki sistemlerin kronolojik sırasını izleyen bu ilk kitabın planı üzerinde daha
fazla durmak yararsızdır.
a Kitabı : (Hiç şüphesiz bitmemiş bir durumda bulunan) a kitabının otan­
tikliği her zaman çok tartışılmıştır. Numaralamasının da gösterdiği gibi o, esere
sonradan sokulmuştur. Öce yandan A ile B arasındaki bağlantıyı koparmakta
gibi görünmektedir. Nihayet diğer kitaplarda kendisine hiçbir kesin gönderme­
de bulunulmamaktadır. tlkçağ'dan bu yana bu nedenler, onun Arisroteles'e ai­
diyetine karşı çıkmak için yeterli görülmüşlerdir. Eskiler onun Eudemos'un ye­
ğeni ve Arisrocdes'in öğrencisi olan Rodos'lu Pasikles'in (Chrisc'in küçük sözlü­
ğüne bakınız) eseri olduğuna inanmaktaydılar ve W. Jaeger de kendi payına
onun Pasikles tarafından kaleme alınmış olan Aristoteles'in bir konuşmasının
parça parcta notlarından meydana geldiğini düşünmektedir - Günümüzde onun
otantikliğini savunmuş olan A. Lassoh'un görüşü (Die Metaphysik des Aristoteles,
lena, 1907) hemen hemen tek başına kalmaktaysa da (çünkü ortada kesin ka­
nıtlar mevcut değildir : Krş. Jaeger, Stu.dim. . . , 86, 114 vd.), Yunanlı şerhçilerin
hiçbir zaman onun Aristoteles'in eseri olduğuna karşı çıkmamış olduklarını ka­
bul ermek doğrudur (Aleks., 137, 2; Askl., 113, 5 (Askl. muhtemelen A ile a'yı
birbirine kanşrırmakradır : 1, 4 ve 20); Syr., 1-7); Syr. ve Askl. yalnız bu kita­
bın yerinde olmadığını, onun daha ziyade Fizik'e giriş ödevi görmesi gerektiğini
düşünmektedirler Uaeger de bu görüşü paylaşmaktadır). Nihayet Bonirz (il,
27), a'nın otantik olmadığı tezine eğilim göstermekle birlikte sonuçta kesin bir
yargıda bulunmaktan çekinmektedir. - Bize gelince, önce sürülen itirazları gör­
mezlikten gelmemekle birlikte, a priori olarak onun Aristoteles'e ait olmasının
imkansızlığını kabul etmiyoruz. Hatta Metafizik'in geri kalan kısmına hiçbir ay­
kırılık göstermeyen içerik ve üslupla ilgili iç yapıdan kaynaklanan düşünceler­
den ötürü bu aidiyet bize muhtemel bile görünmektedir. Üstelik onun A ile B
arasında işgal ettiği yue karşı çıkmak için geçerli bir nedenin varlığını da kabul
ermiyoruz. Çünkü tarihsel girişten sonra Aristoteles'in bir ilk ilkeler ve ilk ne­
denlerin biliminin imkanını incelemesi oldukça açıklanabilir bir şeydir. Şimdi
tik Felsefenin konusunun kendisi olan bir ilk prensibin varlığı, sonsuz bir ne­
denler dizisini tasarlamanın imkansız olmasından çıkar (2. bölüm). Bu kanıtla­
manın önünde ve arkasında felsefi inceleme, bunun güçlükleri, yöntemle ilgili
(1 ve 3. bölümler) genel düşünceler, fazla önemi olmayan ve çok kısa genel dü­
şünceler bulunmaktadır. Kitabın planı şüphesiz kesinlikten yoksundur. Ancak
onu meydana getiren üç bölümde Bonicz gibi (17) ilk Felsefe ile hiçbir ilgisi ol­
mayan "commentario quaedam remere et forruita conglurinara"dan başka bir
şeyin varlığını görmemek, aşırıdır. A'nın sonunda bulunan ve genel 'olarak a
atlanarak B'nin sorunlarının (aporia) bir başlangıcı kabul edilen 24-25. satır-

12
G tRtŞ

lar, a 2'nin tartışmaları ile de ilgili olabilirler (bu yönde olmak üzere Aleks. 136,
14 ve 13. 6'ya bakınız.).
B Kitabı : Eskiler (krş. Aleks., 172, 18). daha önce gelen kitaplar sadece gi­
riş ödevi gördüklerinden B kitabını Meta.fizik'i n gerçek başlangıcı olarak gör:­
mekteydiler. Her halükarda B, açık olarak kendisine göndermede bulunduğu
(2, 996 b 8) A kitabının doğal devamıdır ve onunla aynı döneme aittir. Jaeger'e
göre ArisroteleS'in bu dönemde kaygıları, Platon'unkilere yakındı ve (6, 1002 b
33 de vazedilen ve sadece duyusal gerçekliği ilgilendiren kuvve ve fiil hakkında­
ki sorun hariç olmak üzere) hemen hemen yalnızca duyusal-üstü tözlerin varlığı
sorunu ile ilgili idi. Öte yandan A kitabında yaptığı gibi Aristoteles, burada da
Platoncuları belirtmek üzere çoğul birinci şahsı kullanmakta ve böylece kendisi­
ni de onlardan biri olarak görmektedir. - Notlarımızda, bu kitabın özelliğini
oluşturan ..diaporematik" yöntemden daha uzun söz edeceğiz; "aporia"yı tanım­
layacak ve çağdaş yorumcuların çoğunluğu ile birlikte Arisroteles'in sergilemesi­
nin .. dogmatik bir sistem olmak şöyle dursun kendisini tamamen karanlıkta his­
settiği bir bölgede hakikati keşfetmek üzere bir dizi girişimini temsil ecriği"ni
(Ross, Aristotk, s. 155; Meta.fizik baskısının girişi ile de krş; 1, s. XI l l , XXXI) sa­
vunmanın doğru olup olmadığını göreceğiz. Burada şu kadarını söyleyelim ki B
kitabi, hemen başında, daha sonraki kitaplarda karşılaşılacak ve çözüme kavuş­
turulacak olan bir dizi sorunu ortaya koyarak, aynı zamanda ti.im Meta.fizik i n
birliğini sağlamaktadır. B u nedenle o, özel bir önem taşımaktadır; çünkü bu
bize, bu andan itibaren basit bir birbirinden bağımsız incelemeler bütünü karşı­
sında bulunmadığımızı, tersine farklı kısımları kesin ve ayrıntıl ı bir programı
gerçekleştiren düzenli bir eser karşısında bulunduğumuzu söyleme imkanını
vermektedir.
r Kitabı : Sekiz bölümde varlık olmak bakımından Varlık'ı, aksiyomlar ve
çelişkisizlik ilkesini ele alan r kitabı, A ve B ile bağlantı içindedir. O (mümkün
yeniden ele almalar müstesna) ilk döneme aittir ve B'nin sorunlarından (apori­
es) birçoğunu çözüme kavuşturur. Böylece 1. ve 3. bölümler, 1. ve 3. sorunlara;
kendisinden sonra gelen bölümlerin bir devamı oldukları 3. bölü � . 2. soruna
cevap teşkil eder. O halde A, B ve r grubunun birliği açık olarak ortaya çık­
maktadır. Bu kitabın tahlili çok kolaydır ve bölümlerin birbirini izl�yişi kusur­
suzdur. Onda iki kısım ayırdedilebilir : tik iki bölümü içine alan birinci kısım,
Metafizik'in konusunu belirler; 3-8. bölümlerden meydana gelen ikinci kısım
ise, ilk prensiplerin, özellikle Her:ıkletios ve Sofistlerin tersine olarak değeri tas­
dik edilen çelişkisizlik ilkesinin dolaylı bir kanıtlamasını içine alan eleştirisel bir
kısımdır. İki kısım arasındaki bağı kavramak kolaydır : Aksiyomların ve ilk
prensiplerin (özellikle her türlü kesinliğin temeli olan çelişkisizlik ilkesinin) bil­
gisi, varlık olmak bakımından Varlık'ın bilgisi gibi Metafizik'in alanına aittir;

13
METAFİ Z İK

çünkü bu prensipler varlığın belli bir cinsi ile değil, varlık olmak bakımından
Varlık'la ilgilidirler (başka deyişle evrensel olarak geçerlidirler). Metafiziğin ko­
nusuna gelince (1 . bölüm), onunla ilgili olarak r'da A'ya nazaran açık bir ilerle­
me göze çarpmaktadır : l lk Felsefe onda artık sadece varlıkların mutlak anlamda
ilk nedenlerinin bilimi değil, varlık olmak bakımı ndan Varlık'ın bilimi olarak
tanımlanmaktadır.
� kitabı : Laerre'li Diogenes, Arisroteles'i n eserlerine ilişki n listesinde (V,
27) peri ton pos11khos legomenon adını verdiği (de iis quae multifariam dicuntur)
ve A'dan başkası olmayan bir eseri zikreder. Bir tür felsefe sözlüğü ola.n bu ki­
tap, birçok nazik sorunu onaya koyar - Bonitz'den(ı.7) bu yana genellikle,
onun tümüyle Arisroteles'in elinden çıkma olduğu kabul edilmektedir. Aristote­
les. gerek Metafizik'in diğer kiraplarında (E, Z, E>. l), gerekse Fizik'te ve Olttş ve
Yokoluş Üzerine'de ona birçok kez atıfta bulunmaktadır. Buna karşılık eleştir­
menler ona tahsis edilmesi gereken yer konusunda görüş ayrılığı içindedirler.
Şerhçilerin çoğunluğu bugün A'nın, planını tehlikeye düşürdüğü Met11fizik'e
yabancı olduğunu ve çok muhtemel olarak ileri bir tarihte onun r ile E arasına
sokulmasının, bu iki kitabı birbirine bağlayan bağı kopardığını düşünmektedir­
ler. Çok az öneme sahip veya tamamen önemsiz bazı kavramlara (örneğin "sa­
kat edilmiş" ; 27. bölüm) bütün bir bölümün tahsis edilmesine karşılık, "tür",
"madde'', "sınır", "mahiyet", "fiil " vb. (eidos, hyle, horos, ti esri, energeia) gibi
remel bir öneme haiz olan ve sık sık geçen diğer bazılarının es geçildiğini veya
yetersiz bir biçimde işlendiğini belirtmektedirler. Nihayet A'ya yapılan atıfların
(özellikle Aleksandros tarafından başvurulan (344, 2) 2, 2, 1 004 a 28 deki me­
tin; Bonirz'in eleştirisi i le ( 1 9) krş. E, 2, 1 026 a 34 e'ye de bkz.) uzaktan veya
şüpheli olduğu belirtilmektedir. Bu nedenler, Bonirz'le birl ikte şu sonuca var­
mayı mümkün kılmaktadır ki A kitabının kendisinden önce ve son ra gelen ki­
taplarla hiçbir ilgisi yoktur ve onu ya (Ravaisson 'un düşündüğü gibi) Met11fi­
zik'in veya hatta içinde ele alı nan bazı maddelerin ilk Felsefeye çok yabancı ol­
malarından dolayı Fizik'in tür bir girişi olarak göz önüne almak gerekir. - Her
halükarda, bu görüşe göre, A kitabı, Fizik' ren de önceye ait olan eski bir eserdir;
oysa Met11fizik, genel olarak bütünü itibariyle Fizik' ten sonra kaleme alın mıştır.
- Yunan şerhçileri ise tamamen farklı bir görüşreydiler. Aleksandros (344, 20)
A'nın ait olduğu yerin , geleneğin kendisi için tahsis ettiği yer olduğunu göster­
meye çalışmaktadır. Delilleri her zaman başarılı olmaktan uzaksa da (örneğin
yukarda işaret ettiğimiz r, 2, 1 004 a 2 deki atıf), Aristoteles'in r kitabında ilk
Felsefenin konusunu belirledikten sonra, dersinin devamında yararlanmayı dü­
şündüğü kavramların anlamını açıklığa kavuşturmak ve teshi r etmek ihtiyacını
duymuş olması oldukça doğaldır. Bürün şerhçiler tarafı ndan işaret edilen eksik­
lik ve boşluklar, o halde, gerek acele ve eksik bir kaleme alıştan, gerekse şifahi

14
G tRtŞ

öğreri mle ilgili bir eserin özelliğini reşkil eden anlarım ve biçi m özgürlüğünden
ileri gel miş olabilir. Zaren eserin Arisroreles'e aidiyeri bir defa kabul edildikren
son ra, bu sorun ikinci dereceden bir öneme haizdir. - Farklı uzunluklarda ve
değerlerde olan bu bölümlerde Arisroreles rarafından incelenen rerimlerin sayısı
oruzdur. Bonirz'in işarer eniği gibi (yukarda adı geçen merin) onların dağılımı
hiçbir kurala uyar görün memekredir. Sr. Thomas, (Comm. , s. 250, nor 749). şu
sınıflandırmayı reklif ermişrir: 1) Nedene işarer eden reri mler ("ilke", "neden",
"öğe" , "doğa'', "zorunlu"}; 2) tik Felsefenin konusu veya kısı mlarına işarer eden
rerimler ("bir ·o lan", "varlık'', "röz", "aynı olan", "zırlar", "önce gelen" ve "sonra
gelen", "kuvvet", "nicelik", "nirelik", "göreli"; 3) Varlığın belirlenimlerine işaret
eden rerimler ("mükemmel olan" vb . . . ). Anc:-ı.- bu rür bir sın ıflama, gereğinden
fazla sisremarikrir. Empirik olmasına ve hiçbir açıklama ilkesi sağlamamasına
rağmen, Ross'un sı nıflandırması (1, 289-290) bize daha· tercihe şayan görün­
mekredir.
E Kitnbı : Açık olarak B'ye arıfra bulunmamakla birlikte, E kirabı da r gibi
B'ye bağlıdır ve (bazı yeniden gözden geçirmeler müstesna) o da Assos dönemi
diye adlandırılan Plaroncu döneme airrir; çünkü o, B'nin ilk nedenlerinin bili­
minin rek mi, çok mu olduğu yönündeki birinci sorusuna cevap reşkil ermekte­
dir. Kirabm önemi 1. bölümün sonunda Arisroreles'in Plaron'dan miras aldığı
ve en yüce ve tek bir Tanrı'nın varlığını rasdik erme özelliğini raşıyan teolojik
anlayışla r, I 'de tanımlanan, Metnfizik'in varlığın evrensel bilimi olarak ontolo­
jik anlayışını ortaya koyduğu ve birbirleriyle bağdaştırmaya çalışrığı pasajdan
ileri gelir. r ve E hakkındaki yorumumuzda, bu anlayışların Arisroreles'in zih­
ninde gerçekten birbirine aykırı mı olduğunu, yani onun onrolojisinin, Jae­
ger'inn savunduğu gibi teolojisinin zararına mı gelişriğini, yoksa geleneksel yo­
ruma uygun olarak ve Arisroteles'in kendisinin de bizi beni msemeye davet ettiği
üzere, onroloji ile reolojinin bir aynı disiplinin birbi rini ramamlayan ve aynı de­
recede meşru iki cephesi mi olduklarını kendi kendimize soracağız. Kabul edi­
len çözüm ne olursa olsun, E' nin birinci bölümünün hem B, hem de r ile bağ­
lanrılı olduğu açıkrır. Bu ise A, B ve r kirapları ile ilgili olarak orraya koyduğu­
muz şeyi devam etrirerek (Narorp'un düşündüğünün rersine}, ABr ve E' nin
birliğini sağlamaktadı r. Jaeger'le birlikre E'nin 1 . bölümü ile 2--4. bölü mleri
arasında bir kopukluk olduğunu ileri sürmek - Jaeger'e göre bu sonuncu bö­
lümler, kaleme alınışları daha yakın bir zamana rasrlayan ve amacı ABrE'yi ese­
rin bürün üne bağlamak olan bir tür ekleme nireliğindedirler - faydasızdır. Çün­
kü 2--4. bölümleri , 1 . bölümden ayırmak bize i mkansız görünmekredir. tik Fel­
sefeyi özenle diğer theoretik bilimlerden ayırdıkran, doğası nı ve kapsamını be­
lirledikren, nihayet konusu yani varlık olmak bakımından Varlık üzeri ne yeni
ve kesin bilgiler verdikten sonra, Arisroreles, ramamen doğal olarak, Merafı-

15
METAFİZİK

zik'in alanından birbiri ardından ilineksel anlamda Varlıkla (2-3. bölümler),


doğru anlamında Varlık'ı (4. bölüm) uzaklaştıracak bir biçimde - ilineksel an­
lamda varlık, bilime elverişli değildir; doğru anlamında varlık ise ancak düşün­
cenin bir hilinden ibarettir - Varlık'ın farklı anlamlarının incelemesine geç­
mektedir. Alanın böylece sınırlandırılmasından sonra geriye Varlık'ın diğer an­
lamları kalmaktadır. Bunlar çeşitli kategorilere dağılmış olan Varlık'la, bilkuvve
ve bilfiil Varlık'cır. Varlık'ın bu çeşidi cinsleri sırasıyla Z, H ve 9 kitaplarında
incelenecektir.
Z Kitabı : Otantikliği tartışılmaz olan Z kitabının orijinalliği, Jaeger'e göre,
Arisroreles'in düşüncesinin daha öncekilere göre belirgin bir ilerlemesini göster­
mesinde yarmaktadır. Onun görüşüne göre, BrE kitaplarının Akademi döne­
minin kaygılarını yansıtmalarına ve hemen hemen sadece duyusal-üstü tözleri
konu olarak almalarına. karşılık Z kitabı, araştırmalarını duyusal varlıkları da içi­
ne alacak bir şekilde genişleten yeni bir varlık olmak bakımından Varlık'ın me­
tafiziğini başlatmaktadır. Böylece o, H ve 9'den ayrılamazdır. Z, H ve 9 kitap­
ları, H ve 9'nın başında bulunan bağlantı kısımları ve kitaplar arasındaki gön­
dermelerle birbirlerine bağlı ayrı bir bütün teşkil etmektedirler. Yine bu görüşe
göre, Z kirabı gerek E'den Oaeger'e göre yukarda gördüğümüz gibi, Z kitabı,
E'ye ancak onun 2-4. suni bölümleriyle bağlıdır), gerekse l'dan (yine aynı görü­
şe göre J'da daha sonra, ZH ve 9, eserin bütününe dahil edildiği zaman ona ek­
lenmiştir) bağı msızdır. - Jaeger'in tezini çok ihtiyatla ele almamız gerekmekte­
dir (nitekim kendisi de daha radikal bir turuma sahip olan Stıtdim'den birkaç
yıl sonra yayınladığı Aristoteles'inde bu tezi yumuşatmıştır). ZH9 grubunun ba­
ğımsızlığı ancak göreli bir bağımsızlıktır. Çünkü bir yandan, B'ye hiçbir açık
göndermede bulunmamasına ve rE'nin sorunlarını devam ettirmemesine rağ­
men, onun B tarafından ortaya konan sorunları çözdüğü şüphesizdir. Öre yan­
dan, Z'nin kendisinin E ile bağlantısı bize apaçık görünmektedir: E'de, Metafi­
zik' in ilineksel anlamda Varlık'la doğru anlamında Varlık'ın tersine, çeşitli kate­
goriler bakımından Varlık'tan meydana gelen konusunu belirledikten sonra
Arisroreles kendi kendisine Varlık'ın ne olduğunu sormakta ve onun röz olduğu
cevabını vermektedir; Çünkü şeyleri bize tanıtan tözdür ve bu töz, mahiyetten,
formel tözden başkası değildir. Bütün kategorilerin kendisine bağlı oldukları
formel töz, böylece birçok ayıklamadan sonra ilk Felsefenin ana konusunu teş­
kil ermektedir. Ve (daha ziyade ontolojiik bir bakış açısından sorunu ele alan
J'dan farklı olarak) Z kitabı onu, özellikle tanımın konusu olması bakımından
göz önüne almaktadır. Bu düşüncelerden birçok önemli sonuç çıkmaktadır: 11-
kin ZH9 grubu, bağımsızlığının bir kısmını kaybetmeye ve Metafizik' in bütü­
nü içine girmeye doğru gitmektedir: O, E'nin doğal devamıdır ve tözle mahiyet
üzerine spekülasyonları ile A'yı haber verir ve hazırlar. Ayrıca o, Z ve H'nin

16
G tRtŞ

M'ye, E'nin 0'ya yaptığı göndermelerle eserin geri kalan kısmı ile birleşir ve
böylece ABTAZH0MN dizisi dde edilir. O halde ZH0'yı tüm Metafizik'i n
bdkemiği (Ross, 1, lntrod., s. XVIII) olarak adlandırmak aşı rıdır. Sonra Jaeger
gibi, münhasıran duyusal tözleri de aldığı ileri sürülerek ZH0 grubunun, meta­
fizikten ziyade fiziksel bir özellik gösterdiği kabul edilemez. Aslında düşünce ile
duyusal doğadan çıkarılan formd öğeni n, evrensel olar� geçerli olması ve gerek
duyusal, gerekse duyusal-üstü bütün cözlere şamil olması anlamında varlık ol­
mak bakımından Varlık'ın bir ilkesi olduğu açıkcır. Nihayet H ve 0 kendi pay­
larına Z'nin devamından başka bir şey değildirler. H , kuvve ve fiil olarak Var­
l ık'ı ele alan 0'ya geçiş ödevi görür. Ancak bundan bu üç kitabın birbirinden
ayrılmazlığı sonucu zorunlu olarak çıkmaz. - Z kitabının planı Bon icz tarafın­
dan ( 1 O vd.) iyi bir biçimde onaya konmuştur ve onun tahliline eklenecek bir
şey yoktur. Ariscoceles tarafından benimsenen düzenlemede, özellikle son bö­
lümlerle ilgili olarak bell i bir düzensizliğin var olduğunu belinmek gerekirse de,
(krş. Bonirz, 352) kitabın bütünü tutarlıdır ve şöylece özeclenebilir: E kitabında
diğerlerinden ayırt edilerek onaya konmuş olan kategoriler bakımından varlık
sonuçta töze indirgendiğinden (çünkü bütün kategoriler onsuz var olamazlar),
araştırmalarımızın konusunu meydana getiren cözdür. Şimdi ne cins, ne madde,
ne tümel, ne birey veya onun kısımları töz olmak iddiasında bulunamazlar. Sa­
dece mahiyet, yani form, Platoncu anlamda form değil, duyusaldan ayrı olma­
yan , onun içinde bulunan ve can ımın konusunun kendisi olan form, cözlük id­
diasında bulunabilir.
ll Kitabı : H kitabı üzerine söyleyeceğim iz az şey kalmaktadır. , Yukarda
gördüğüm üz gibi o, z ve e ile birlikte, tözün incelenmesine tahsis edilmiş do­
ğal bir grubu oluşturmaktadır. Ancak 0; çok belirgin olarak bir Z'den e'ya ge­
çiş özelliğini göstermektedir. Sonuçlar H'ın başında hatırlatılan Z'de töz, değiş­
meyle her türlü bağlantıdan bağımsız olarak statik görünüşü altında göz önüne
alınmıştı . Oysa 0'da kuvve ve fiil kavramları derinleştirilecektir. Bu tahlilin bir
ilk taslağı daha önce H'da yapılır. Onda maddenin ve formun doğası ile ilgili
birçok sorunu çözdükten sonra Ariscocdes, varlığı kuvveden fiilen geçiren fail
nedenin eylem i ile tan ımın öğclerinin ve bileşik cözlerin birliğini açıklamakta­
dır.
0 Kitabı : Z ve H ile sıkı bağlantı içinde olan bu kitabı tümüyle kuvve ve
fiilin, onların farklı türlerinin ve karşılıklı ilişkilerinin tahlili doldurmaktadır.
Böylece Aristocdcs'in E kitabında Varlık'ın çeşidi anlamları üzerinde açtığı so­
ruşturma bitmiş olmaktadır.
I Kit11bt : Jaeger'e göre, Bir olan'la Çok olan hakkındaki 1 kitabının hemen
hemen bağımsız ve esere sonradan eklenmiş olan bir ki tap olduğunu görmüş­
tük. Daha önce Bonirz de Aristoteles'in bu kitabı bağımsız olarak kaleme aldığı

17
METAFİZİK

ve ancak daha sonra ve kusurlu bir biçimde daha önceki kitaplara bağladığın­
dan şüphelenmişti. Bununla birlikte bu bağımsızlığı mutlak anlamda ele almak
hatalı olacaktır. Metnfizik'i n diğer hiçbir kitabı nda kesin bir ifade ile l'ya atıfta
. '
bulunulmadığı doğru olmakla birl ikte, hiç olmazsa I'nın kendisinin eseri n geri
kalanına, özellikle B'ye yapcığı göndermeler oldukça çok sayıdadır (2. bölüm,
1 053 b 1 0 da B'nin açık olarak zikredilmesi; B, 4, 1 00 1 a 5-24'de Birlik üzeri­
ne açılmış tartışmanın büyük bir kısmının yeniden özeclenmesi; B, I, 995 b 20
de sorunlar olarak vazedilen ve daha önce r, 2, 1 004 a 1 7 de incelenmiş olan
Aynı olan, Başka olan, Benzer olan, Farklı olan , K:ırşıclık gibi kavramları n ince­
lenmesi). I, ayrıca 2, 1 053 b 1 7 de Z'ye atıfta bulunmaktadır. O, Z'yi devam
ettirmekte ve tamamlamaktadır; çünkü tözü daha sıkı anlamda ontolojik bir ba­
kış açısından i ncelemektedir. Bütün bunlardan l'nın Metnfizik' in bütününe ait
olduğu sonucuna varacağız. Onu m:ıncıksal olarak, ç:ığd:ış yorumcuların ileri
sürdükleri gibi, M N'nin arkasına yerleştirmek mi gerekir? Bu bile şüphelidir ve
l'yı, ZHE> grubundan ayırmak içi n yeterli neden mevcut deği ldir. - Ayrıca 1 ki­
tabında yer alan tartışmaların kısa bir tahlili de onun Metnfizik'in, hem de
önemsiz olmayan tamamlayıcı bir parçası olduğunu göstermektedir: Çünkü
eğer ilk Felsefenin konusu Varlık ise ve eğer r, 2'nin ortaya koyduğu gibi Var­
lık ve Birlik eşdeğer kavramlarsa, Bir ol:ın'ın ve ondan çıkan kavramların ince­
lenmesi nin llk Felsefenin alanına ait olduğu açıktır. Bütün bu nedenlerden do­
layı l'nın ABTEZHE> ile bağlantısı bize inkar edilemez gibi görünmektedir.
K Kiınbı : K kitabının otantikliği üzerinde özellikle Spengel, V. Rose (de
Arisıi /ibr. ord., 1 56, Bedin, 1 854) ve Christ tarafı ndan şüpheler ileri sürülmüş­
tür. Kitabın bütünü ile ilgili olan bu şüphelerin nedeni, birinci kısm ında, Aris­
toteles'te başka hiçbir yerde karşılaşılmayan iislCıpl:ı ilgili özelli klerin varlığıdır
("ge men" ifadesi, bu birinci kısımda yedi defa (2, 1 060 a 1 7 de ve başka yerler­
de) tekrarlanmaktadır) (krş. lnd Arist. , 1 47 a 44-46). Ancak çok ince bir bi­
çimde ele :ılınması gereken bu kanıt (diğer kitaplarda d:ı benzeri özelliklerle kar­
şıl:ışılm:ıkt:ıdır) kesin değildir ve bugün genel ol:ır:ık, hiç olmazsa K'nın birinci
kısm ın ı n otantik olduğunu kabul etmekte görüş birliği mevcuttur. Onda ayrıca
A'ya (1 , 1 059 a 1 9) ve A'ya (7, 1 064 a 36) yapılan göndermeleri n varl ığı ortaya
kon maktadır. - K' nın birinci kısmı ( 1 -8. bölümler), BrE' nin yeniden elden ge­
çirilmiş hızlı bir tekrarıdır. Nacorp <,A.rchiv f Gesch d. Philos. 1 , 1 78), iç yapı­
, .

dan ileri gelen nedenlerle ve özellikle bazı tartışmaların kabul edil mesi gereken
Platoncu özelliğinden dolayı K'nın otantikliğini reddetmiştir. Gerçekte, ilk se­
kiz bölümün açıkça Aristotelesçi havası apaçık bir biçimde kendini göstermek­
tedi r ve Jaeger düşüncenin ve dilin, onun otantikliğini destekleyici mahiyette
olduğunu savunmakta haklıdır. Aristoteles'i n felsefi faaliyetinin ilk döneminde
güçlü bir biçimde kendini göstermiş olan Platoncu etki i nkar edilemezse de

18
G 1R1Ş

onu, Jaeger'e göre (Arist. 2 1 6-222), K'nın kaleme alınışının BrE'ni nki nden
.

önce olmasıyla açıklamak gerekir. Yine Jaeger'e göre böyle bir öncelik, özellikle
kitabın başında yer alan ve B'nin paralel pasajı ndan farklı olarak A, 9 d:ı bulu­
nan İdealar öğretisinin çürütülmesini biliniyor farzeden bir pasajdan ( 1 , 1 059 b
3) ortaya çıkmaktadır. O halde B, sonra gelmektedi r. Bu varsayım savunulabilir.
Bununla birlikte K kitabının tümünün bize ulaşmış olduğu eksik biçiminden
ötürü onun kanıtlanması oldukça güçtür. - Birinci kısma suni bir tarzda bağlı
olan ve Metafizik'e bir tür giriş olarak göz önüne alınması mümkün olan ikinci
kısım (9-1 2. bölümler), Fizik' in il, 111, ve iV. kitaplarından çıkarılmış seçmeler­
den (exrraits) meydana gelmektedir. Fazla özen gösterilmeden ve oldukça bece­
riksiz bir biçi mde seçilmiş olan bu parçalar, Bonirz'den bu yana (22-23) genel
olarak Aristoteles'in bir öğrencisine izafe edilmektedi r. Ancak onun Ariscote­
les'in kendisinin eseri olmasına gerçekten engel teşkil eden bir şey mevcut değil­
dir: Eğer böyleyse Aristoteles metafizik sistemini "ex professo" sergilemeye geç­
meden önce, dinleyicilerine değişme ve sonsuza ilişkin fiziksel görüşleri hakkın­
da biraz hızlı kısa bir özet vermeyi yararlı görmüş olmalıdır. - Ps.-Aleks.'a göre
(633, 35). K, A'dan hemen önce işgal ettiği yere, K'nın, BrE'nin olduğu gibi,
A'nın da ZHE>'nın yen i bir versiyonu olmasından dolayı konulmuştur.
A Kiınbı : A'nın genel yorumu ve Metnfizik're işgal ettiği yer, önemli so­
runlara yol açmıştır. - Hamelin hariç olmak üzere (le Syst. d'Ar. , s. 34-3 5), Bo­
nirz' den, Jaeger ve Ross'a kadar bürün çağdaş Ariscoreles yorumcuları (oranrikli­
ği ni tartışma konusu yapmadıkları) A kitabını, biricik konusunu evrenin ezeli­
ebedi, hareketsiz bir hareket ertiricisinin varlığını ve doğası nı dogmatik olarak
tesis ermenin meydana getirdiği bağımsız bir eser olarak göz önüne alma husu­
sunda görüş birliği içi ndedirler. Bu Hamelin'le birlikte mümkün olduğu kadar
şiddetle karşı çıkılması gereken bir tezdir. Çünkü A'nın diğer kitaplara açık
göndermelerde bulunmadığı ve özell ikle töz üzerine tartışmada Z'ye hiçbir atıf­
ta bulun madığı doğrudur; öte yandan diğer kitaplarda A'ya yapılan gönderme­
ler de az sayıdadı r ve kesin değildi r. (Z, 1 1 . 1 037 a 1 2, daha çok MN'ye atıfta
bulunmaktadır; ancak Ross'un düşündüğünün tersine olarak (1, !11trod., XXVII)
biz E, 2, 1 027 a 1 9 ve K, 7, 1 064 a 36'da gerçekten A'nın kastedildiği görüşün­
deyiz); Nihayet A, 1 -5 i K, l -8'e bağlayan Kricshe (Forschımgen nıifdem Gebiete
der nlten J>hilosophie, 1, 1 840, s. 263 ve sonrası) ve Goedeckemeyer'in bu varsa­
yımları nı reddetmek gerekir; Ama bütün bunlardan kesinlikle A'nın kendi ken­
dine yettiği ve Meınfizik'in diğer kısımlarına hiçbir bağla bağlı olmadığı sonu­
cuna da geçmemek gerekir. Göndermeler konusu burada ikinci dereceden bir
öneme sah iptir; Çünkü önce, gizli göndermeler olabil ir: Niteki m örneği n Bran­
dis ve Hamelin'in haklı olarak işaret ettikleri gibi A'nın 4. bölümündeki tartış­
man ı n gerisinde B'nin bazı sorunları vardı r (örneğin B'nin 3. bölümünün ba-

19
M E T A F İ Z° İ K

şında bulunan 6. sorun) . Sonra A'nın bazı pasajlarını.n diğer kiraplarda bulunan
pasajlarla iç bağlanrısı üzerinde şüphe yokcur: Nirekim E, I'in sonunda vazedi­
len teolojinin konusu olan hareketsiz bir rözün varlığı problemi, ilk hareket etti­
ricinin doğas.ı hakkındaki 6-8. bölümlerin önemli geniş açıklamalarını haber
vermektedir. A'nın Z ile ilişkileri de açıkcır. O, Z'yi devam enirir ve tamamlar.
Ross. çok iyi bir biçimde şunları söylemekcedir: "Z kirabının önemi: form ve
madde arasındaki ilişkiler konusu üzerine cunuğu ışıktan ileri gelmektedir.
Buna karşılık A'nı n önemi herşeyin aynı nedenlere sahip olduğunu söylemeı:ıin
hangi anlamda mümkün olduğu sorununda yatar. Ariscoceles, ilk neden dışında
farklı cinslere
. ait olan şeylerin ancak analojik anlamda aynı nedenlere sahip ol­
duklarını belirtmeK.te ve başka herhangi bir yerde olduğundan daha açık olarak
türsel formdan ayrı bireysel formun varlığını kabul etmektedir; çünkü o, şöyle
demekredir: "Sizin formuruz, maddeniz ve hareket eccirici nedeniniz, genel
kavramları bakımından aynı oldukları benim formum, maddem ve harekec ecci­
rici nedenimden farklıdı rlar" (5, 1 07 1 a 27) ve yine o, bu aynı espri içi nde, cü­
mel nedenlerin var olmadığını ileri sürmekredir (5, 1 07 1 a 1 9-23). O halde ilk
neden, genel bir ilke değildir, bireysel bir Zihindir" (/tristot/e, s. 1 75-76) . Niha­
yer A ve Fizik birbirleriyle dayanışma içi ndedirler: A l , l 069 :ı '6, duyusal cöz­
lerin incelenmesini Fizik 'e havale eder. Ancak bundan dolayı ou cözler, duyu­
sal-üstü rözlerden ayrı ve onların alnnda bir varlığa sahip olarak hiç olmazsa
iki nci dereceden bir konusunu reşkil ettikleri Metnfizik in alanı dışına acılmaz­
'

lar. Onlar, ilk harekec ecciriciye bağımlı olmaları bakımı ndan ilk Felsefenin ala­
nı içine girerler (krş. 7, l 072 ·b l 3). Ancak Bonirz' le birlikre A'nın özü iribariyle
fiziksel bir n iceliğe sahip olduğunu ileri sürmek aşırı olacakm : Tersine o, konu­
su bakı mından, bizzac kendisi de doğa biliminin merafıziksel bir sonucu olan
Fizik'in VIII. kirabından ramamen ayrıdır. O, bu kirabın adera sonucudur:
Vlll. kitap, salc form, aşkın ve uzamsız ilke olarak takdim eniği bir hareketsiz
ilk harekec ettiricinin varlığını kanıtlamakraydı (iyi bir açıklama için Hamelin
Le Sys. d'Ar., s. 3 1 7 ve devamına ve Ross, Aristotle, s. 93-95'e bkz.) A kicabı
daha ileriye gitmektedir: ilk harekec etririci nin, Düşünce ve saf Düşünce oldu­
ğunu ve sadece harekecin nedeni değil, aynı zamanda tözlerin varlığı nı.o da ne­
deni olduğunu kanıclamaktadır. Tek kelime ile onun kendi konusu, yani varlık
olmak bakımından Varlık, Tanrı'nın kendisidir. Böylece ilk Felsefe, gerçek adı­
nı almaktadır: Ü; teoloj idir. O halde böylece fizik'in alanı geniş bir biçi mde
aşılmaktadır. A'yı Metttfizik in diğer kitaplarına ve Fizik'e bağlayan bütün bu
'

çok sayıda ve çeşitli bağlar, burada Metafizik yayıncılarının daha sonra eserin
bütünü içine ithal enikleri bağımsız bir kitap karşısında bulunmadığım ız sonu­
cuna geçme hakkını bize veriyor görünmektedi r.
Jaeger'e göre (Stıulim., s. 1 22; Arist. , s. 229), A oldukça eski bir döneme

20
G t Rt Ş

geri ,girmektedir ve AB ile aynı zamana ait değilse de (çünkü Stu.dien'de, 1 23.
sayfada varlığı ileri sürülen olay, yani "theologike" ve "prote philosophia" de­
yimlerinin A'da mevcut olmaması, şüphesiz yeterli bir delil değildir) hiç olmaz­
sa E'den ve ZH0 grubund:uı öncedir. Jaeger bu konuda E'ye ilişkin tahlilimiz­
de geniş olarak ele alma fırsarını hulduğumuz ve r 1 ile ilgili yorumumuzda
kendisiyle tekrar karşılaşacağımız nedenlere dayanmaktadır: Ona göre birinci
olarak A kitabı, bir varlık olmak bakımından Varlık metafiziğine ilişkin ontolo­
jik anlayışından önce gelen kişisel bir tanrı hakkındaki teolojik anlayışı ile Assos
döneminin Platoncu etkisini açığa vurmakradır. Öte yandan, onun biricik ko­
nusu, duyusal-üstü tözlerdir; Buna karşılık duyusal tözler, ona hazırlayıcı bir bi­
lim olan fiziğin alanına aittirler. Fizik, metafizik ile tamamlanı r ve onda mü­
kem melliğini bulur. Bu deliller karşısında ne düşünmek gerektiğini biliyoruz:
Onlardan birincisi, Metafizik'in, Jaeger ne derse desi n, sadece yan yana durma­
yan , aynı zamanda birbirini tamamlar gibi görünen iki anlayışı arasında Aristo­
teles rarafından teşebbüs edilen ve bizce başarılan uzlaştı rmayı ele almamakta­
dır. İki nci delil ise, haksız olarak Metafizik'in duyusal tözlerin incelenmesini
redderriği ni varsaymaktadır. Oysa r�rçekte biraz yukarda gördüğümüz gibi Me­
tafizik bu sonuncu tözleri de madde-dışı ilke ile olan ilişkilerinde ele alır. Niha­
yet A kirabının analizi bize Aristotelesçi düşüncenin varlığı i leri sürülen evrimi­
nin gerek duygusal, gerekse mantıksal başa çıkılmaz bir sürü güçlüğe yol açtığı­
nı gösrerme fırsatını vermiştir. Kendi payımıza biz, A kitabının kronolojik ve
mantıksal olarak ZHE>' dan sonra geldiği kesin kanaatini muhafaza ediyoruz
(bu, kendisine giriş ödevi veren K'nın bir tarafa bırakılması anlam ına gelmez)
ZH0 grubu rarafından sergilenen töz ve fiil teorisi, A'da İlk hareket etririci ve
sair fiil ile tamamlanmaktadır. Ö re yandan A, yi ne kendisi gibi duyusal-üstü
tözlerle ilgili olan MN kitaplarıyla yakından bağlanrılıdır (Şüphesiz Arisrote­
les'in hayatının en son dönemine ait olan -zaren üsl(ıbu da farklıdır- ve kesin­
likle ayrı olarak sınıflandırılması gereken 8. bölümü bundan hariç curmak gere­
kir. Bilindiği üzere bu bölüm yazarın Eudoksos ve Kallipsos'un çalışmalarını ta­
nıdıkran sonra göksel hareketleri açıklamakra kendisine yetersiz görünmüş oları
metafizik sisteminin zararına olarak kozmoloji alan ına bir girişini remsi) etmek­
tedir).
A kirabı, önemleri çok farklı iki kısma ayrılır. Belki "hypomnematika"lar
veya basit ders nocları sınıfına giren biri nci kısım ( 1 -5 . bölümler), Bonitz'i ya­
nıltmış olan düzensiz bir görünüş altında, ancak aslında sistematik bir tarzda,
cinsler ve tümellerin aksine ancak bireysel tözlere ait olması mümkün olan fail
nedenin asli rolünü ortaya koyar. Duyusal tözü bizzat kendisinde inceleyen ve
onu, kendisini meydana getiren ilkelerine, yani madde ve forma bağlayan
ZH' dan farklı olarak A' nın özellikle bireysel bir hareket ettirici nedenin zorun-

21
M ETAF İ Z İ K

luluğunu vurguladığına daha önce işaret etmiştik. Böylece o, hızlı bir gözden
geçirmeyle 6- 1 0. bölümlerin konusunu teşkil edecek olan ilk hareket ettiricin in
varlığı ve doğasının kanıtlamasını hazırlamaktadır. Bu bi rinci kısım, ister Aris­
toteles'in ayn ı kÖnuyu daha derin bir biçimde ele almayı başka bir zamana bı­
rakmayı uygun görmüş olmasından, isterse daha ziyade varlık metafiziği ile iliş­
kileri nde fizikle ilgili görüşlerini özetlemeyi İstemiş olmasından dolayı fazla
özenli olmayan bir taslaktan ibarettir. Farklı bölümler kendi aralarında birbirle­
rine ancak çok gevşek bağlarla bağlıdı rlar (3, 1 069 b 35 1 O 1 074 a 4'teki "meta
.

tauta oti" ifadesi ile krş.) Buna karşılık birinci kısmı n ikinci kısımla bağlantısı 6.
bölümün başında yeterli ölçüde sağlanmıştır ( 1 , 1 069 b 1 ,6, 1 07 1 b 3'1e karşı­
laştırılabilir) - A'nın iki nci kısmı, (6- 1 0. bölümler), eski ve yeni bütün yorum­
cuların oybirliği ile kabul enikleri üzere, büyük bir öneme haizdir. Bonitz (23),
onun Z ile birl ikte Metafizik' in bütünü içinde ilk sırayı işgal ettiğini ve Aristote­
les'in bu kitapta sisteminin temellerinin kendilerin i attığını söylemektedir. O,
Ross için de (Aristotle, s. 1 79) , sistem inin köşetnpdır. Bu açıklamalarımızda A E>
ve özell ikle Z ile ilgili hiçbir açık göndermeye sahip olmamasına rağmen, A
6- 1 O'un tüm metafiziğin doğal sonucu, bir tamamlanması olduğu onaya çık­
maktadır. O halde Bonitz, İlk Felsefenin ve varl ık olmak bakımından Yarlık'ın
problemleri nin bütününü ele alan diğer kitaplardan farklı olarak A'nın incele­
me konusunu sadece, eseri n geri kalan kısmı na yabancı, belli ve özel bir nokta­
nın, yani ilk hareket ettiricinin doğası nın oluşturduğu görüşünü ileri sürmekte
haksızdır.
M ve N Kitapları : Metnfizik'i n son iki kitabı, I gibi, ayrı bir grup teşkil
ederler. Onlar A ve B kitabına bağlanırlar ve konuları, en son durumunda İdea­
lar ve sayılar teorisinin derinlemesine incelenmesidir. Onlar özellikle Speusip­
pos ve Ksenokrates'in çalışmalarından çıktığı biçimde Akadem i'nin öğretisinin
yeni ve matematiksel biçimlerinin incelenmesi ile ilgili birinci sınıf bir belge n i­
teliğindedirler. M ve N, A'dan daha belirgi n bir polemik olma özelliğine sah ip­
tirler ve Platon'un sergilemiş olduğu İdealar teorisinin asıl biçiminin Aristoteles
için daha az bir önem taşıdığı anlaşıl maktadır; çü nkü o, M'nin 4 ve 5. bölümle­
rinde A'daki eleştirileri ni kelimesi kelimesine tekrar etmekle yetinmektedir -
MN' nin AB ile ilişkisi, B'ye yapılan birçok atıf (2, 1 076 a 39, b 39) ve MN'nin
B'nin sorunlarına cevap teşkil etmesi ile kesinliğe kavuşmaktadır. Nihayet M,
4-5, kelimesi kelimesi ne A'yı tekrar etmektedir; Aralarındaki biricik fark, Assos
dönem inin özelliğini oluşturan çoğul biri nci şahsın, yerini üçüncü şahsa bırak­
masıdır. Bildiğimiz gibi bundan, M'nin, A'dan son ra geldiği sonucuna geçilmiş­
tir (krş. Jaeger, Stttdien, 34, n. 2; Aristotelcs, 1 72 vd.) - M ve N'nin, özellikle
M'nin gerçekten Aristoteles'in eserleri olduğundan şüphe edilmiştir [Özellikle
sadece N' nin otantikliğini kabul eden Y. Rosse (de Arist. , libr. ord. s. 1 57), Su-
.

22
G1R1Ş

semihi (Genet.. Entuıick., i l , 2, 504, 54 1 ) ve H. Hei nze'ye ()(enokr. 1 1 ) bkz] .


.

Robi n de bu görüşü paylaşmaya ve M'yi "belki tümü Aristoteles'in eli nden çık­
mamış olan farklı kısımlardan meydana gelen" bir eser olarak göz önüne almaya
doğru girmektedir (la Th. platon. des Idees, s. 200, not 2 1 1 -1 ve s. 44 1 , not
3 5 1 -IV). Biz ise tersine, Jaeger'le birlikte (.Aristoteles 1 8 1 - 1 99, 2 1 2-2 1 5) her iki
kitabın da, gerek içerik, gerekse üslup bakımı ndan Stagira'lının damgasını taşı­
malarından dolayı, Ariscoteles'e aidiyetlerinin kesin olduğuna inanıyoruz. İbn
Rüşt ile St. Thomas'ın onları şerh etmiş olmamalarından, bu konudaki duygu­
larına ilişkin herhangi bir sonuç çıkarmamak gerekir; çünkü lbni Rüşt sık sık
onlara atıfta bulunur; St. Thomas ise onları ancak geç bir tarihte tanımıştır. -
AB ile MN ve MN ile diğer kitaplar arasında kronolojik bir ilişki kurmak
imka nsız değilse bile güçtür. Ueberweg (Gnmdriss. 1 9, 23 1 ) ve Zeller'e (Phil. d
Gr. il, 23, 80, 2) göre A ve B kesin olarak MN'den öncedirler. Bonitz (26) ,
.

MN'nin Metttfizik'in geri kalan kısmından ve özell ikle I'dan önce olduğunu dü­
şünmektedir. MN'nin Lykeion'un öğrencileri tarafından °Aristoteles'i n frag­
mentlerinden yapılmış bir derleme (compilation) olduğunu düşünen Fr. Mic­
helis (de Ar. P!11to11is i11 ideanmı doctrina ttdversttrio commenttttio critictt, Brauns­
berg, 1 864), polemiğin büründüğü daha şiddetli biçimden dolayı onların A'dan
daha eski bir döneme ait olduklarına inan maktadır. Bu konuda bir karar verme­
mekle birlikte Robin (ltt Th. platon. , s. 200-2 1 O, not 2 1 1 -11) M ve N'nın A,
9'dan önceye ait olan fragmentler içerdiği ni düşünmektedir. Jaeger'in çal ışmala­
rı bu konuyu kesin bir çözüme kavuşturmuş görünmemektedir. Jaeger, MN'nin
kaleme alınışının A'nın yazımı için bir tarafa bırakıldığnı ve bu iki kitabın,
AB'den daha yakın bir tarihe ait olduklarını düşünmektedir. Ancak MN'nin
farklı· kısımlarının tümünün aynı döneme ait olmadıkları şüphesizdir. Belki, 4.
bölüm 1 09 1 a 32'de çoğul birinci şahsın yeniden kendisini göstermesinden do­
layı M, Akademi dönemine kadar gitmektedir. Bu durumda M, 9, 1 086 a
2 1 'den N'nin sonuna kadar uzanan ve belli bir noktaya kadar geri kalan kısım­
dan bağımsız bir incelemeyi teşkil eden pasaj, M'nin birinci kısmı ndan ( 1 ,
1 076 a 8'den 9, 1 086 a 1 8'e kadar) daha eski olmaktadır. Böylece karşımızda
İdealar öğretisi nin iki ayrı tartışması bulunmaktadır. Metinlerin titiz bir eleştiri­
si üzerine dayanan ve bizim burada sadece özetlemekle yerindiğim iz Jaeger tara­
fından geniş bir biçi mde geliştirilmiş olan bu görüşlerde büyük bir zihni yeni­
den kurma payı vardır. Bize göre M N kitapların ın, mantıksal ve kronoloj ik
olarak, gerçekten de Metnfizik'in sonunda kendilerine tahsis edilmiş olan yeri iş­
gal enikleri ni söyleyen geleneksel görüşü reddetmem ize imkan veren hiçbir ke­
sin itiroz mevcİ.ıt değildir.
Bu kısa tahliller, Metnfizik'in otantikliği ve birliğini teyid eden ve kuvvet­
lendiren şu sonuçları onaya koymamıza imkan vermektedir:

23
M ETAF İ Z İ K

1 ) Metafizik, basit bir ders notları derlemesinden ibaret değildir.


2) O, İster Aristoteles'in kendisi, ister öğrencileri, isterse yayıncıları tarafın­
dan suni olarak bir araya getirilmiş bağımsız bir kitaplar topluluğundan da iba­
ret değildir ve bizim kanaatimize göre, eski ve yeni bazı yazarların yaptığı gibi
çoğul halde Meta.fizikler deyimini kullanmak bir hatadır. Tüm eserde h üküm
süren birlik, şifahi olarak verilen ve notları öğrenciler tarafından tutulmuş, yazar
tarafından gözden geçirilmiş olması mümkün olan bir dersin özgür ve canlı bir­
l iğidir. Bu gi rişin başında zikrettiğimiz, Jaeger'in çalışmaları hakkındaki nüfuz
edici eleştirisinde A. Mansion'un iyi bir biçimde gösterdiği gibi, Metafizik, çap­
raz atıflardan meydana gelen çok veya az gevşek bağlarla bazı sorunları kendi iç­
lerinde gruplandıran ve düzeltme, gereksiz tekrar ve tutarsızlıklardan korunmuş
olmayan bir "pragmateia", bir "methodos"tur. Çünkü onun tüm hayatı boyun­
ca Aristoteles'i n tezgahı üzeri nde kalmış olması ve uzun zaman zannedildiği gibi
sadece filozofun Khalkhis'e kaçışı ve ölümünden hemen önce gelen Atina'daki
son kalışı esnasında kaleme alınmış olmaması muh remeldir. Böylece yazar, öğ­
rerimi birçok yol boyunca devam eden ve dinleyicisinin ilgi ve İsteği üzerine
aynı konulara tekrar dönmek, onları diğer çal ışmalarından aldığı unsurlarla
açıklığa kavuşturmak (Metafizik, sık sık Mrmtık ve Fizik'le ilgili eserlere atıfta
bulunur) ve dersi esnasında, sürekli olarak gel işme halinde olan bir düşüncenin
talep ettiği derinleştirme ve mükemmelleşrirmelere girişmekten çekinmeyen bir
hoca olarak, aynı sorunları birçok defa yeniden gözden geçirmek ve bazı çözüm­
leri değiştirerek yeniden ele almak imkan ını bulmuştur. Bu durumda 1 086 a
20'ye kadar BrEZH0IM'nin kaleme alınışının, Lykeion'un açılışından ve M
ve E, 1 de ancak teşebbüs edilmiş olan madde-dışı tözlerin incelenmesinden ön­
ceki döneme ait olduğunu söyleyen Jaeger' in varsayımı çok zayıf görünmekte­
dir. Aristoreles'in zihninde köklü bir doğrulru değişikliğinden - buna göre Aris­
toteles, bundan böyle, ilk hareketsiz hareket erriricilerin çokluğuna ilişkin evri­
minin en son aşamasını ifade eden A'nın 8. bölümündeki kozmolojik açıklama­
sına ulaşmak üzere kendisinin ve okulunun faaliyetlerini salt pozitif bilim araş­
tırmalarına hasretmiştir - bahsetmek de doğru değildir. Mansion, haklı olarak,
bu evrime karşı çıkmıştır : O, Aristoteles'in sadece son yıllarında değil, tüm ha­
yatı boyunca doğa bilimlerinin ortaya koyduğu sorunlarla ilgilendiğinden emin­
dir. - Sonuç olarak dış koşul ve durumlara bağlı olan bu kayıtlar altı nda, Metafi­
zik'i n birl iğinden bahsetmek meşrudur. Onda şurasına burasına aslında mevcut
olmayan parçaların sokuşturulmuş olması veya şüpheli varyantların var olması
muhtemeldir. Ancak eserin bütünü, bundan dolayı değişmemektedir ve onda
Sragira'lı filozofun düşüncesi, doğru bir biçi mde ifade edilmiş bulunmaktadt r.
Ulaştığımız sonuçları şöylece özetleyebiliriz:
Eseri n ana kısmını ABrEZH0 teşkil etmektedir.

24
G 1Rİ Ş

ABr bir bütün oluşturmakta ve bu bütüne E bağlanmaktadır. Bunların


tümü, varlık olmak bakımından Varlık'm bilimine bir giriştir. ZH töz üzerine,
0 kuvve ve fiil üzerine bir incelemeyi meydana geti rmektedir.
Geride /:ı IKAMN kalmaktadır.
/:ı, bir sakınca olmaksızın giriş olarak eserin başına yerleştirilebilecek basit
bir sözlüktür.
1 , Bir olan ve Çok olan'la ilgili bir kitaptı r. K, ilk kısmında BrE'yi tekrar
eder, ikinci kısmında ise "Fizik"le ilgili bir derlemeyi teşkil eder.
A, ana kitaptır. O, esas itibariyle dogmatiktir ve varlığı "ex professo" ele
alan tek kitaptır.
MN, A ve B i le ilgilidir ve Platoncu sistemin en son durumunun eleştirisini
derinleştirerek yeniden ele alır.
a'ya gelince, eğer Aristoteles'in ise, daha sonra A'ya eklenmiş olabilir.
Böylece ABrEZH0IMN, hemen hemen sürekli bir çalışmayı oluştururlar;
daha sonra ele alınacak soru nların vazedildiği B'ye sıkı sıkıya bağlıdırlar ve A'yı
hazırlarlar.
O halde sonuçlarım ız kararlı bir biçimde tutucudur. Onlar Brandis, Bonitz,
Christ ve Rolfes'un analizleri ile birleşmekte ve hiç olmazsa kısmen, Jaeger'in ba­
zen gereği nden fazla gözüpek olan varsayımlarına karşı çıkmaktadır. Biz, önceki
açıklamalarımızın, bir yandan , eserdeki düzensizliğin gerçek olmaktan ziyade gö­
rünüşte olduğunu göstermekte ve öte yandan, onun birl iğin i, yani sürekli olarak
yenilenen bir öğretime uygun düştüğü üzere birbirinden bağımsız olmayıp birbi­
rini takip eden, birbirin.i tamamlayan ki tapları sayısız göndermeler yardımıyla
derin bir bağlantı içinde sıkı sıkıya saran bir birliği tesis etmekte yeterli olduğunu
düşünüyoruz. Bu anlayış ve plan birliği, bütünün parçalardan önce geldiğinden
şüphe etmeye izin vermemektedir. Nihayet burada Aristoteles'in zaman yoklu­
ğundan veya bilmediği m iz bir nedenden dolayı kendisine arzu edilebilecek tüm
mükemmelliğini vermemiş olduğu ve bu şekilde kendisinden sonra gelenlere
naklettiği bir eseri karşısında bulunduğumuzu gözden kaybetmeyeceğiz.

Bu Çevirinin Özelliği

Daha önceki baskılarda olduğu gibi bu baskıda ela Aristoteles'in Metafizik'i


hakkında sistemli bir açıklama vermeyi faydasız görüyoruz.O ) Arzumuz, aydın

l) En mükemmel genci açıklamalar Ravaisson'unki, Ross'unkiler (.Mdllfizik'in anıtsal neşri­


nin önsözil ve Aristotk, s. 1 54- 1 86) ve idealar kuramının eleştirisi ile ilgili olarak Robin'in temel
kitabıdır: la Thlorit platonirimnt des idles n des Nombrts d'nprts Aristott, Nihayet E. Brehier'in
yakınlarda yayınlanrruş olan Histoirt de la Philosophiisin�e Aristoteles'in felsefesine tahsis etmiş
olduğu güçlü ve yoğun sayfalara işaret edelim.

25
M ETAF i Z i K

zümreye Anrik çağın en büyük dehası nın ana eserinin, ünlü olduğu kadar da iyi
bilinmeyen, zaten anlaşılması da güç olan ve iki bin yıl boyunca Avrupa' da bi­
limsel zihn iyet üzerine hemen hemen murlak bir egemenlik tesis ermiş olan ese­
rinin yeniden gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş yeni bir çevirisini sunmaktan iba­
rem r.
Bu çalışmada kendisine kölece bağlı kalmamakJa birlikte Yunanca metni
mümkün olduğu ölçüde yakından rakip ettik. Önemsiz bir kopyadan başka bir
şey olmayacak ve anlaşılmaz bir çeviri ortaya koyacak olan kelimesi kelimesine
edebi bir doğrulukla yerinmek yerine,(0 metne sadık kalmama eleştirisine ma­
ruz kalmak pahasına Ariscoceles'in düşüncesini, vermek istedik. Anlamı ortaya
koymak için birçok defa gerek açıklayıcı kelimeler eklemek, gerekse notlarda
teklif ettiğimiz veya reddettiğimiz değişiklikleri göstermek zorunda kaldık. Keli­
mesi kelimesine karşılamadan ayrıldığımız ölçüde çevirimizin bir yorum teşkil
ettiği açıktır Bununla bifl ikte onun bu biçimiyle y:ızarın düşüncesini sadık bir
şekilde yansımğı kanaatindeyiz : Özellikle akıl yürütmenin adımlarını ortaya
koymaya çalıştık ve daha emin bir biçimde bunu gerçekleştirmek için çok sayı­
da pasajda, kanıtları veya fikirleri çizgilerle ayırdık. Ancak üzerinde düşündük­
ten sonra, özel bir değer taşıyan Yunanca kelimeleri parantez içine koyma yö­
nündeki başlangıçtaki niyetimizden vazgeçtik. Bu tür işaretlerin norlar ve Di­
zin 'in yaptığı işin bir tekrarı olacağını düşündük.
Metafizik'in bol miktarda içinde bulundurduğu ve okunuş ve yorumunu o
kadar çok zorlaştıran güçlükleri gerçek bir açıkJama gerektirmektedir. 1 933 bas­
kımız, nocları asgariye i ndirmişti. Yeniden gözden geçirme çalışmamız esnası n­
da çok kısa açıklamaların metnin karanlıkların ı yeterli ölçüde dağıramama tehli­
kesini gösterdiğini hemen fark ettik ve açıkJamalarımıza, ancak yüzeysel bir gö­
rüşle yerinmek isteyecek okuyucularca aşırı bulunacak olan bir genişlik k:ızan­
dırdık. Bununla birlikte (çok ender pasajlar dışında) konudan uzaklaşma özelli­
ğini gösterecek her türlü geniş açıklamalardan. kaçındık ve açıklamalarımızı esas
olanla sınırladık. Eski ve çağdaş şerhçilerden yaptığı mız alıncılar çok sayıdadır
ve bazen çok geniştir. Elde edilmesi i mkansızlaşmış veya çok güç olan eserler
veya koleksiyonlara başvu rma zahmetinden kendisini kurtarmak suretiyle oku­
yucuya hizmerce bulunduğumuzu düşündük. Kısaca doğru, geçerli bir çeviri
vermek istedik. Ancak bu nihai bir çeviri demek değildir. Tersine herkesten
daha iyi biz, bu tür bir çalışmanı n sonsuz bir biçimde daha iyiye götürebilir n i­
telikte olduğunu biliyoruz.
Bize kadar ulaşmış olan diğer bilimsel eserlerinin çoğu gibi Metafizik de
h içbir güzellik kaygısı olmaksızın kaleme alınmıştır. Üslöp kusurları, düşünce

1) Gerçek değerlerine rağmen eski Latince çevirilerin ve özellikle Guillaume de Moerbec­


ke'nin Mcski çeviri"sinin (venıs translatio) maruz kaldığı dqtirinin bu olduğunu düşünüyoruz.

26
G t Rt Ş

tek rar ve ihmalleri çok sayıdadır. Şüphesiz bizim görevimiz ne onda düzeltmeler
yap mak. ne de çevirimize mecnin kendisinin sah ip olmadığı bir güzellik kazan­
dırmaktı. Zaten yüzyılların hayranlığını kendisiı:ıde taşıyan Arisroteles'in değeri
b:ışka bakımdan yeterli ölçüde büyüktür.
Okuyucu bir sonraki bölümde bu çevirinin kendilerine dayanılarak yapıldığı
.Meınfizik'in baskılarının ayrıntılı bir listesini ve kullandığımız belli başlı eserler
hakkı nda kısa bir bilgiyi bulacaktır. Afrodisias'lı Aleksandros'un, Asklepius'un,
Syri:ınus'un, Aquino'lu St. Thomas'nın ve Bonirz'in şerhleri, bu sonuncunu n /n­
dex nristotelims'u Robin ve Ross'un güzel incelemeleri bizim için özellikle değerli
olmuşlardır ve sık sık onlardan alıntılar yaptık. Ancak Aristoteles'i n . en iyi yo­
rumcusu, yine Aristoteles'in kendisidir. Başka herhangi bir yazarla ilgili olarak
söyleyebileceğimizden daha doğru olarak onun sisteminin farklı kısımlarının bir­
birlerini tanımladıkları ve birbirleri ile açıklandıklarını söyleyebiliriz. GerekMe­
Mfizik'in ana tezleri n i anlamak ve açıklamakta, gerekse her adımda ortaya koydu­
ğu ayrıntı ile ilgili sorunları çözmekte eski veya çağdaş yonımculara başvurmadan
önce "Corpus aristoelicum"un diğer eserlerine müracaat etmek zorunludur. Bi­
zim de yapmamız gereken sadece bu sağlıklı yoruml:ıma kuralına uymakrı.0 )

1 ) Aksine işaret olmadıkça, Aristotdes'in bdli b:qlı eserleriyle ilgili alıntılanmız şu metinlere
dayanmakradır.
Orgtmon, T. Waitz baskısı, Leipzig, l 846- l 848., 2. cilt (Latince şerhi ile birlikte) Topicae n
Sophiuiris Elenchi.s, 1. Strache ve M. Wallies baskısı, Leipzig, 1 923-0'lonon'un J. Tricot tarafın­
dan yapılan Fransızca çevirisi, Paris., l 936- l 939, 6 cilt.
Physim, C. Prand baskısı, Leipzig. 1 879; H. Carteron, Paris, 1 926- 1 93 1 , 2 cilt (Fransızca çe­
virisi ile birlil..'te); O. Ross, Oxford, 1 936 (İngilizce şerhi ile birlikte.
De Coe/o, L. Prand baskısı , Leipzig, 1 88 1 ; J. Allan, Oxford, 1 936; J. Tricot tarafindan yapı­
lan Fransızca çevirisi, Paris, l 950.
de Generatione et Corruptione, C. Prand baskısı, Leipzig. 1 88 1 ; H. Joachim, Oxford, 1 922
(lngilizce şerhi ile birlil..'te) - J. Tricot tarafından yapılan Fransızca çevirisi, Paris, l 934.
Metrorologica, J.L. İdeler baskısı, Leipzig, 1 834- 1 836, 2 cilt (Latince şerh ile birlikte); F. H.
Fcıbes, Cambridge (Massachussets), 1 9 1 9 J. Tricot tarafından yapılan Fransızca çevirisi, Paris,
-

1 94 1 .
de Anima, Trandelenburg ve Belger baskısı, Berlin, 1 877 (Latince şerhi ile birliL.'te); G. Rodi­
er, Paris, l 900, 2 cilt (Fransızca çevirisi ve şerhi ile birlil..'te); Biehl ve Apelt, Leipzig l 926 J.
-

Tricot tarafından yapılan Fransızca çevirisi, Paris, l 934.


de Memoria ve de Sensu, G.R.T. Ross baskısı, Cambridge, l 906 (İngilizce çevirisi ve şerhi ile
·

birlikte).
de Mundo, Lorimer baskısı, Paris, l 933.
Historia Animalium, L. Dittmeyer baskısı, Leipzig, 1 907.
Ethica Nicomachea, Susemihl ve Apelt baskısı, Leipzig, l 9 1 2; J. Burnet, Londres, l 900, (İngi­
lizce şerhi ile birlikte).
Mar;na moralia. F. Susemihl baskısı, Leipzig, l S 83.
Politica. O. lmmisch baskısı, Leipzig, l 1 29; W. L. Newmann, Oxford, 1 877- 1 902 (lngilizce
şerhi ile birliL.'te).

27
M ETA F İ Z İ K

Metafizik geçen yüzyıl içinde dilimize (Fransızca) iki defa çevril miştir.
1 840 yılında yayınlanm ış olan A. Pierront ve Ch. Zevorr tarafından yapılm ış ilk
çeviri, dönemi itibariyle hiç de başarısız değildir ve bugün bile başvurulmaya
değer niteliktedir. Barthelemy Saint-H ilare' ın Aristoteles'in "Bütün eserleri"nin
çevirisi içinde yayınlamış olduğu çevirisi için ise aynı şey söylenemez; O, ciddi
yanlışlıklar ihtiva etmektedir ve hiçbir şeye yaramaz.
Son olarak, çabamızla ilgilenmek ve bizi teşvik ve tavsiyeleri ile şereflendir­
mek lütfunda bulunmuş olan çok değerli hocalarımıza, M . A. Dies, M. Henri
Gouhier, M. Paul Mazon, M . Leon Robin'ı.: 1 933'de arz ettiğimiz teşekkürleri­
mizi bu_rada yeniden tekrarlamaktan dolayı mutluyuz : Onları n hepsi en büyük
bir iyi niyede bil� ve otoritelerinden bizi yararlandırmayı kabul buyurmuşlar­
dır.
Bu çeviri tamamen yenidir ve umarız ki 1 933 çevi risinden oldukça üstün­
dür. tık metin üzerinde yaptığımız iyileştirmelerde, birçok derginin eserimizin
birinci baskısına tahsis etmiş oldukları eleştirilerde bulunan telkinlerden çok is­
tifade ettik. Bu cümleden olmak üzere M .A. Dies'in (Bul/etin de l'Ass. Gui//.
Bude. "une traduction nouvelle de la Metaphysique d'Aristore", Ocak 1 933, s.
30-37), M. Mansion'un (Reıme neo-schol.astiqıu de Phi/osophie, "chron. de litt.
aristot.," cilt 4 1 , Ağustos 1 938, s. 439-443) ve M.de Corce'nin (Reı!Ue de Phi/o­
sophie, "Chron.d'H isC.de la Philos. ancienne", no 6, Kasım-Aralık 1 93.� . s. 6 1 7-
632) çok yerinde düşüncelf"ri, bell i sayıdaki düzel(melerin temelinde bulunma1<.­
tadır. llgili pasajlarda yapcığımız açıklamalarda gerek ilk redaksiyon üzerinde
değişiklik yapmak, gerekse onu korumak gerektiği ni düşünmek suretiyle bu dü­
şünceleri göz önünde bulundurmayı ihmal ermedik. Nihayet metin veya yoru­
mu ile ilgili birçok güçlük üzerinde düşüncelerini kendiliklerinden bildirmiş
olan iyi yürekli meslekdaşlarıma (özellikle M. J. Chevalier'ye) min nettarlığım ı
belirtmek beni m için b i r zevktir.(0

Poetica, J. Vahlen baskısı, Leipzig, 1 885; Butcher, Londres, 1 1 07; J. H:udy, Paris, 1 932
(Coll. G. Bude).
Rhetorica, Ad. Roemer baskısı, Leipzig. 1 936; M : Dufour (1 ve i l. kitapl:mn Fransızca çevirisi
ile birlil.."te) , Paris, 1932 (coll. G. Bude).
Athmaion Politeia. Blass baskısı, Leipzig. 1 895; F. Kenyon, Oxford 1 920; G. Marhieu ve B.
Haussoulier, Paris, 1 922 (coll. G. Bude).
Aristoteles'in diğer eserleri 'İle ilgili olarak BclCker baskısını kullanıyoruz.
1) [ ] şüpheli veya araya eklenmiş bir pasaja, < > anlam için rorunlu bir eklemeye
işaret etmektedir.

28
B İ B L İYO G RAFYA
Metafiziğin Metni

XIX. yüzyıldan önceki baskıların ancak tarihsel bir önemi vardı r ve bu bas­
kılar kullanılmamıştır. Çevirimiz şu metinlere dayanılarak yapılmıştır.
Arisıotelis et Theophrasti Metaphysica, ad vetemm codicıım mmmscriptomm
fidem recensita indicibus ue instrocta in usum scholantm, ed. CI l RISTIANIS
AUGUSTUS BRANDIS. Accedunt scholia e Graecis Commentatoribm mll.."<İmam
partem excerpta, 2 cilt, Bedin, 1 823- 1 837 (ikinci cilt, şerhleri içermektedir).
A ristoteles graece, ex rec. IMM. BEKKERI, ed. Ac:ıdemia Regi:ı Borussica,
Berlin, 1 83 1 - 1 870, 5 cilt,in-4 - ilk iki cilc Yunanca mern i ihtiva ermekte ve
Metafizik il. ciltte 980- 1 093. sayfalar arasını işgal ermektedir (geleneğe uygun
olarak bu sayfalara yapılan atıflar çevirimizi n kenarlarında bulunmakr:ıdır) . III.
Cilt (Aristoteles !atine interpretibus variis, 1 83 1 ) 48 1 -536. sayfalar :ırasında Bes­
sarion'un başarılı Latince çevirisini içermektedir. - iV. cilt (Scholia in Aristote­
les, coll. Ch. Augh. BRANDIS, 1 836) yukarda sözü edilen Berlin Ak:ıdemi­
si 'nin büyük baskısından önce değerli hizmetlerde bulunmuş olan Yunan şerh­
çilerinden önemli fragmencleri içermektedir (Metafizik le ilgili olarak 5 1 8-833.
sayfalar). - Nihayet V. cilt, Aristoteles'ten fragmentler ft4,ristotelis qtti firebantur
librorttm fragmenta,· V. Rose tarafından yayınlanmış olan fr:ıgmenrler, eklerle
birl ikte ayn ı ad altında Leipzig'de 1 886 yılında Teubner kolleksiyonund:ı yeni­
den basılmıştır) ve Syrianus'un şerhi dışında Bonirz'in Aristoreles'e ilişkin her
türlü derinlemesine çalışmada kesin olarak vazgeçilmez emsalsiz bir çalışmayı
teşkil eden /ndex aristotelicus unu içermektedir.
Aristotelis Metaphysica, recogn et enarr. H. Bonicz, 2 cilt, Bonn, 1 848- 1 849
(bi rinci cilt metni, ikinci cilt aşağıda kendisinden söz edeceği miz Latince şerhi
içermektedir).
Aristotelis Metaphysica, recon. W . CHRIST, Leipzig, 1 898, Nova i mpres­
sio, 1 906.
AR!STOTELGOS TA METAPHYSJKA, Aristoteles Metaph_vsics, a revised
text with inrroduction and commentary, by W.D. Ross, 2 cilt, Oxford, Claren­
don Press, 1 924.
Temel metni m iz, çok elverişli olmasından dolayı, Christ mernidi r. Belli sa­
yıdaki pasajda özellikle Metafizik metninin en son yayımcısı Ross r:ır:ıfından
tekl if edil miş olanları arasından seçilmiş farklı okumaları benimsedik. Ancak bu
vary:ıntlara yalnızca anlamın kendisini ilgilendirdiği yerlerde işaret edilmişti r.

29
M ET A F İ Z İ K

Yunanlı Şerhçiler

AFRODISIAS'lı ALEKSANDROS Alexandri Aphrodisiensis in Aristotelis


-

Metnphysica Commenttıritı, consilio et attctorittıte Academiae litteramm Regitıe Bo­


rımicae, ed. Michael HAYDUCK, Berlin, 1 89 1 (coll. acad. Berol., 1) - E kirabın­
d::ın iribaren bu şerhler şüphelidir ve doğru veya yanlış Ephesos'lu Mikhael'e (XI.
yüzyıl) izafe edilmektedir. Genel olarak kendisine verilen Pseudo-Aleksandros
(Sahre-Aleksandros) adının nedeni budur (Hayduck baskısında 440. sayfadan iti­
baren).
Hayduck baskısı, Aleks:ındros'un ilk cım baskısı olan ve Hayduck meminin ke­
narında kendisine atıflarda bulunulan H. Bonitz baskısının (1 847) yerini almıştır.
Brandis'in "Scholies"lerinde daha önce kısmen yararlanmış olduğu Lauren­
rianus varyantları Hayduck tarafından ana memin alrında yeniden tamamen ve­
rilmiştir.
- Praeter commentaria scripta (qtteaestiones, deFato, de Mixtione), ed. İvo
Bruns, Berlin, 1 892 (coll. acad. Supplem. Arist. , il, 2).
ASKLEPIOS - Asckpii in Aristotelis Metaphysicaomm libros A-Z commenta­
ria ed. M. Hayduck, Berlin, 1 888 coll. acad. , VI, 2) .
. . .

SYRTANOS - Syriani in Metaphysica commentaria. ed. Guillelmus Kroll.


Beri in, 1 902 (coll. acad, VI, 1) - Bu şerh yalnızca B, T, M, ve N kiraplarını
konu alır.
Kroll baskısı H . Usener baskısının (Bekker baskısında V. cilt, 835-944 say­
falar arası) yerini almıştır.
THEMISTIOS - Themistii in Aristotelis Metaphysicomm libmm paraphar­
sis hebr�ice et /atine (ex hebr. in larine Ven., 1 588) ed. Simon Landauer, Bertin,
1 903 (Coll. acad., V, 5).
Fizik'ren seçmeler olan K kitabının 9- 1 2. bölümleri ile ilgili olarak şunlara
da başvurduk :
SI MPLIKIOS - Simplicii in Aristotelis Physicomm libros qtvıttttor priores
commentnria . . . ed. Hermannus Diels, Berlin, 1 892 (coll. acad. IX) .
- Simplicii in Aristotelis Physicomm libros q111tttttor posteriores commemaria.
ed. Hermannus DIELS, Bedin, 1 892 (coll. acad., X) - Sayfa numaralanması bi­
rinci ciltten ikinci cilde geçerken devam ermektedir.
PHTLOPONOS - joannis Philoponi in Aristotelis Physicorıtm libros tres pri­
om comme11taria . . ed. H IERONYMUS VITELU, Berlin, 1 887 (coll. acad.
.

XVI).
- Philoponi in Physicorum octo libros commentttria, ed. HIERONYMUS Vl­
TELU, Berlin, 1 898 (coll. acad. XVII) . - Bu iki nci cilt genel bir ad altında bir
öncekin i devam ettirmektedir ve konusu "Fizik ''in IV-VI II. kitaplarıdır.

30
B i B L i YO G RA F Y A

Latince ve Diğer Şerhler ve Başvurulan Başlıca Eserler

ALFONSI (L.) - Ricerche su//' Aristotele perdttto : 1. L "'Hermes " di Eratostene


e il Peri Philosophials di Aristotele ("Riıı.di Storia d.filosofia ·aa, 1 , 1 946, 1 03-
1 09) .
ARPE (G.) Das ti en einai bei Aristoteles, Hambourg, 1 938.
-

- Das Argttmmt tritos anthropos, Hambourg, 1 94 1 (Hermes, 76, 1 94 1 , s.


1 7 1 -20 7).
AST (Fr.) - Lexicon platonicttm, 3 cilt, Leipzig, 1 835- 1 838 (yeni baskı Ber­
i in, 1 908).
BADAREU (D.) - L 1ndividttel chez Aristote, Paris, tarihsiz ( 1 935 civarı).
BAEUMKER (C.) - Das Problem der Materie in der grierhischm Philosop­
hie. Eine historisch-kritische Untermchımg, Münster, 1 890.
BARTH ELEMY SAINT-HILAIRE 0.) La Metaphysiqtte, Başına bir Gi­
-

riş ve sürekli notlar eklenmiş Fransızca çeviri, Paris, 1 878- 1 879, 3. cilt.
BAUDRY Q.) - Le Problhne de l'Origine et de l'Eternite du Monde dans la
Philosophie Grecque, Platon a /'Ere chrltiemıe, Paris, 1 93 1 .
BECKMANN (A.) - Nmn Plato artefactomm ideas statııerit, Bonn, 1 889.
BERGSON (H.) - Quid Aristotelis de loco semerit, Paris, 1 890.
BESSARION Q.) - Meta.fizik in Latince çevirisi (bkz. yukarda Bekker bas-
kısı, l ll).
BIDEZ Q.) - Un singulier nattfrage litteraire dam l'Antiquite. A la recherche
des Epaııes de l'Aristote perdıt, Bruxelles, 1 943.
BIGNONE (Ere.) - Aristotele perduto e la formazionefilosofica di Epicttro, 2
cilt, Florence, 1 936.
- Postilla Aristotelica mlla doctrina deli' "entelechia " (Atene e Roma aa, 8
1 940, s. 6 1 -64) .
BONITZ (H.) - ObsenJationes criticae i11 Aristotelis libros Metaphysicos, Ber­
tin, 1 842.
- Metaphysica, pars posterior, Bonn, 1 849 (başka işaret olmadığı takdirde,
Bon itz'den yaptığımız bütün alıntılar bu Latince şerhe dayanmaktadır. 1. · ciltle
ilgili olarak yukarıya bakı nız) .
- Aristotelische Stttdien, Vienne, 1 862- 1 867.
- lndex aristotelicttS, Beri in, 1 870 (Bekker baskısı nın V. cildi: yukarıya ba-
kınız) .
- Aristoteles, Metaphysik. Almanca çeviri (E. Wellman baskısı), Berlin,
1 890.
BRANDIS (C.A.) - De perditis Aristotelis libris de ldeis et Bono siııe Philo­
sophia, Bonn, 1 823.

31
M ETA F İ Z İ K

- Scholia in Aristotekm {Bekker baskısında iV. cilc, yukanya bakın ız).


BREHIER (E.) - Histoire de la Philosophie, 1, cilt: L 'Antiqııitl et le Moym
Age; 1 . fasikül: lntroduction, Plriode Helllnique. Paris, 1 926 {birçok yeni baskı).
BREMOND (A.) - le Dilnnme aristotllicim, Paris, 1 933, (Archiıı de Phi­
los X).
.•

BROCHARD (V.) - Etudn de Philosophie andmne et de Philosopie moder-


ne, Paris, 1 9 1 2.
BRÔCKER (W.) - Aristoteles, Francfort, 1 93 5 .
B RUNET (P.) e t MIELI (A.) - Histoire des Scimus: Antiqııitl. Paris, 1 935.
BRUNSCHVIG (l.) - Qtuı ratione . Aristotelis vim metaphysicam inme syllo-
gismo dnnonstraverit, Paris, 1 897.
- Les Etapes de la Philosophie mathlmatiqı1e, Paris, 1 9 1 2; 2. baskı, 1 922.
- Experimce humaine et la CatıSalitl, Paris, 1 922
BURNET Q.) - Early Greek Philosophy. Londres, 1 892, 2 baskı., 1 938; 3.
baskı, 1 920. İ ngilizce 2. baskısından Fransızcaya A. Reymond tarafı ndan yapı­
lan çevirisi: L 'Aurore de la Philosophie grecque, Paris, 1 9 1 9 .
- Gruk Philosophy. Part /; Thales to Plato, Londres, 1 9 1 4 (yayınlanmış tek
cilt); yeni baskısı. 1 950.
- Platonism, Berkeley (California) , 1 928.
BYWATER (1.) - Aristotelia, W. V. ]oıırn. of Philol. XXVIII ( 1 90 1 -3), s.
244-247 ve XXXI I ( 1 9 1 3), s. 1 09- 1 1 .
CAPELLE (W.) Die Vorsokratiker, Fragmmte und Quellengeschichte über­
-

setz tmd eingeleitet, Leipzig, 1 935.


CARLINI (A) - La Metafisica� çeviri ve şerh, Bari, 1 950.
CASE (T.) - Aristotle, Encyclopedia Britannica aa, Cambridge, 1 9 1 ı , il,
50 1 -522.
CHERNISS (H.) - Aristotle 's Criticism ofpmocratic philosophy. Baltimorc,
1 935.
- The Riddle ofthe Early Academy, Baltimore, 1 945.
CHEVALIER Q.) - La notion du Nlcessaire chez Aristote et chez ses
prldlmsmrs, particuliernnmt chez Platon; Platon ve Aristoteles arasındaki ilişki­
ler ve eserlerinin kronolojisi hakkında notlarla birlikte, Lyon ve Paris, 1 9 1 5.
CHRIST (W.) - Studia in Aristotelis libros Metaphysicos collata, Bertin,
1 853.
- Kritisrhe Beitraege zur Metaphysik d. Arist. Sitzunsber. d. philos. philol.
und. hist. Classe der k. bayer. Akad. d. Wis. 1 885, h. IV.
COLLE (G.) - La Mltaphysique, 1-III. kitaplar, çeviri ve şerh, Parisvc Lou­
vain, 1 9 1 2- 1 922, iV. kitap, Louvain, 1 93 1 .
�ORTE (M. De). - La Causalitl du prnnier Moteur dans la philosophie

32
B İ B L İ Y O G RA F YA

nristotelicienne (Revue d'Hist. ek la Philos. de., 5, 1 93 1 ).


COUSIN (RD.) - Aristotk's doctrine on S"bstance (the Mintl. Temmuz
] 933 ).
DEMAN (Th). - Le Tmıoignage d'Aristote mr Socrate, P:iris, 1 942
DIELS (H.) - Doxographi graeci, Berlin 1 879
- Elementum. Eine Vorarbeit zum griechichen ımd Lateinischen Theasurus,
lıipzig, 1 899.
- die Fragmente ekr Vorsokratiker, griechisch ımd ektıtsch, 3. baskı, Berlin,
J 9 1 2; 4. Baskı, 1 922. Bu baskı ilaveler (Nachtraege) eklenerek 3. baskının (2
cilt metin, bir cilt Di:dn'den meydana gelen üç cilt) yeniden basılışıdır. - 1 934-
1 9 38 de 5. bir baskısı yayınlanmıştır.
DIES (A.) - Le Cyck mystiqtte, Origine etfi11 des existenus des individıeelks
dam la philosophie anthocratiqıu, Paris, 1 909.
- Atttottr de Platon. Essais de critique et d'histoire, 2. cilt, Paris, 1 927.
DIOGENES LAERTIUS - Lives ofEminent Philosophers, RD. Hicks tara­
fından bir İngilizce çevirisi ile birlikte, 2. cilt, Londres et Cambridge (Mass) ,
1 925.
DUH EM (P.) - Le Systeme du Monek, Histoire des Doctrines cosmologiques
de Pkıton a Copemic., 5. cilt, Paris, 1 9 1 3- 1 9 1 7. Biri nci cilt: La Cosmologie
hellenique, Paris, 1 9 1 3, s. 1 30-2 1 4.
DUPREEL (E.) - Les Sophistes (Protagoras, Gorgias, Prodidims. Hippias),
Neuchatel et Paris, 1 948.
ENRIQUEZ et SANTILLANA - Compendio di storia del pensiero scientifi­
ro. Bologne, 1 93 1 , {fasiküller halinde Fransızcaya çevirisi, 1 936 ve sonrası).
EUS EBIETTI (P.) - Aristotek, la Metafoica (E. OGGIONl'nin girişi ile
birlikte İtalyanca çevirisi), Padoue, 1 950.
FESTUGIERE (A.J .) - Antishtenica (Revtıe de. Sc. phil et theol. de, XXXI ,
no 3 (Ağustos 1 932, s. 345-376)).
FONSECA (P.) - Comm. in libros Metaphy. Arist. 2 cilt, Roma, 1 577-
1 589.
FULLER, History of Greek Philosophy. New York, 1 930.
GENTILE (M.) - la dottri11a plato11ica delk idne numeri e Aristotele, Pise,
1 930.
GERCKE (A.) - Aristoteks, "PAULY-WISSOWA-KROLL, Reale�cyclopo­
die Kkıssischen Altertttmswissenschnfi 'da Berlin, 1 896, il, s. 1 O J 2 vd.
GILLESPIE (C.M.) - Notes on Arist. Metaph. A. 6 ljoımınl of Philol.
XXXIV, 1 9 1 5- 1 9 1 8, s. 1 5 1 - 1 54
GOMPERZ (Th.) - Griechische Denker, 3. cilt, Leipzig, 1 893- 1 902; 2.
baskı, 1 903- 1 909; A. Reymond'un Fransızca çevirisi : Les Penseım de la Grece, 3

33
M ETAF İ Z İ K

cilr, P:ıris et Laus:ınne, 1 904- 1 9 1 0.


GREDT Q.) - Elementa philosophiae aristotelico-thomisticae, 5 . baskı, Fri­
bourgen-Brisg:ıu, 1 929, 2. cilt.
GROTE (G.) - Aristotk, Londres, 1 872.
HAMELIN (0.) - Essai mr ks elhnents principaux de Reprlsentation, Paris,
1 907; 2. baskı, A. Darbon'un notları ile birl ikre 1 925.
- le Systhne d'Aristote, Paris, 1 920 (L. Robi n rarafından yayınlanmıştır); 2.
b:ıskı 1 93 1 .
HAYDUCK (K.) - Obseroationes criticae in aliqtıot locos Aristotelis, G reifs­
w:ıld, 1 983.
l I EATH (Th) - Greek Mathematics, 2 cilt, Oxford, 1 92 1 .
- Aristarchtu of Samos, the 1111cient Copemims, A history ofgreek Astronomy
to Aristnrchtıs, together uıith 11 treatise ofthe sizes and distmıces ofSun mıd Moon, a
new greek tcxt with translation and notes, Oxford, 1 9 1 3 .
- Greek Astronomy, Londres, 1 932.
- Mnthematics in Aristotk, Oxford, 1 949.
l l EINZE (R.) - Xenokrates, Darstelltmg der Lehre ımd Sammlımg der Frag­
me111e, Leipzig, 1 892. _

JAEG ER (W.W.) Emerıdatiormm Aristotekamm Specimen, Berlin, 1 9 1 1 .


-

- Sıudien zıtr Entstehımgsgeschichte der Metaphysik des Aristoteles, Berlin,


1 9 1 2.
- Emmdationen zıt Arist. Met. A-11 (Hennls, Lif, 1 9 1 7, s 48 1 -8 1 9 de).
- Aristotelcs, Gnmdlegımg ei11er Geschichte sei11er Entuıicklmıg, Berli n, 1 923;
R. Rohinson'un İngilizce çevirisi: Oxford, 1 934 (2. baskısı l 948'de).
JOACHIM (H.H) - Aristotle 's 011 Comi11g-to-be nnd Passing-au•ay (de Gene­
rntio11e et Cormptio11e), metin ve 1 ngilizce şerh, Oxford, 1 922.
JOEL (K.) - Geschichte der Antiknı Philosophie, l, Tubingue, 1 920.
LALANDE (A.) - Vocabttlaire technique et critique de la Philosophie, 4. bas-
kı, 3 cilr, Paris, 1 932; 1 cilt halinde yeni baskısı 1 947.
LANG (P.) - De Spewippi Acad. scriptis. Accedımtfragmmta, Bonn, 1 9 1 1
LE BLOND Q.M.) Logique et Methode chez Aristote, Paris, 1 939.
-

- Eııules sur la &cherche des Principes dam la Physiq11:.e aristotelicimne, Paris,


1 939.
- Ettlegos et liırgııment de comımmıce chez Aristote, Paris, 1 938.
LEFRENC - De la critique des ldees platoniciennes par Aristote, au premier
linr de 111 Meraphysique, P:ıris, 1 843.
LORTA (Gino) - La scienze esatte nelliıntica Grecia, Mil:ı.n, 1 9 14.
- !listoire des Sciences Mathematiqques dam l'A111iquitl hellenique, Fransızca
çevirisi , Paris, 1 929.

34
B İ B L İ YO G RA FYA

LUTl lE (W.) - Zttr Kritik u. Erkl.Mnmg von Arist. Met. u. Akxander Com­
mmtnr (llennes, XV, 1 880 s. 1 89-2 1 0'da).
MAIER (H.) - Die Syllogistik des Aristoteles, 2 cilt, 3 kitap Tubingue,
1 8 ?6- 1 900):
1) Die logische Lehre des Urteils, 1 896.
i l) Die logische Theorie des Syllogismıu :
1 ) Fonnenkhre ımd Technik des Syllog.
2) Entstehımg des Aristoteles Logik, 1 900.
MANSION (A.) - /ntroduction a la Physiqtte aristottlicierme, Paris er Lou­
vain, 1 9 1 3, 2. baskı, 1 946.(1)
- Ln genese de l'oeııvre d'Aristote d'tıprcs /es trnvtııL'< rtcents (Reı111.e Neoscholas-
tiq11e de Philosophie, XXVIII, 1 927, s. 307-34 1 ve 423-466).
- B11/leıi11 de Literature aristotclique, 1 928 ve daha son raki yıllar.
MANSION (S.) - LeJugmıem d'e.'<İstence chez Aristote, Louvain, 1 946.
MAURUS (S.) - Aristotelis opera, qıf.lle extant omnia brevi parnphrnsi, ac
litterne perpetıw inhaerente explanatione illmtrata. . . tomw quintm, corıtinens Me­
tnpl�ı·sicrnn seu philosophiam natıırnlmı, Roma, 1 668 (F. Ehrle tarafından yapı­
lan yeni baskısı, Paris, 4 cilt, 1 885- 1 887, eksik; 4. cilt Metafizik'i içermektedir)
Biz. 1 668 baskısını kullandık.
McKEON (R.) - Aristotle 's conception of the development and ıhe 1111/ttre of
scientific method (journnl ofthe History ofldeas, Vlll. 1 947, s. 3-44 'de).
MERLAN (P.) - Aristotle 's ımmoved Movers ( Trnditio-stııdies in Ancient
and Medivnl Theory, Thought and Religion, iV, 1 946, s. l -30'da).
MEYERSON (E.) - ldentitc et Realite, Paris, 1 908.
MEYERSON (E.) - de l'E'<plication dam !es Sciences, 2 cilt, Paris, 1 92 1 ; rek
bir cilrre ikinci baskı, 1 930.
- Dtt Chmıinmıent de la Pense, 3 cilt, Paris, 1 93 1 .
MICl IEL (P.H .) - De Pythagore ?t Ette/ide, Co11tribtttio11 ?t li!tttde des
Af11ıhtmnıiques preeuclidimnes, Paris, 1 950.
MICl IELIS (Fred) - De Aristotek Platonis in ideamm doctrinn ndııersario
cmmnmflftio critica, Braunsberg, 1 864.
·_ Vindiciamm platonicamm ex Aristotelis Metnph)'sicis petitnnnn specimm
siııe de 11egntio11is natura, Braunsberg, 1 870.
MI LH A UD (G . ) - Leçom mr !es Origines de la Science grecqtte, Paris, 1 893.
- us Philosophes geomctres de la Grcce. Platon et ses prtdecesseım, Paris,
1 900; 2. baskı, 1 93 1 .
- le llasard chez Aristote et chez Coımıot (Revtte de Metaph. et de Mor. , Ka-

l ) ArıRarımız birinci baskıyadır.

35
M ETAF İ Z İ K

sım, 1 902, (Etudes sur Coımıotö.a yeniden yayınlanmış).


- Etıtdes sur la Pensle scientifiqtte chez fes Grecs et /es Modernes. Paris, 1 906.
- Noıwelles ltudes sur /'Histoire de la Pensle scientifiqtte, Paris, 1 9 1 1 .
MORAUX (P.) - Les listes anciennes des oıwrages d'Aristote, Louvai n, 1 95 1 .
MOREAU Q.) - L 'ame du Monek de Platon nııx Stoiciens, Paris, 1 939.
MUGNIER (R.) - La Theorie du premier Motmr et l'lvoltttion de la Pensle
arisıoıe/icienne, Paris, 1 930.
MURE (G.R.G.) - Aristotle, Londres, 1 932.
NATORP (P.) - Ueber Aristoteles Metaphysik K. 1-8 (Archiv. fii.r Gesch. d.
Philos . I. 1 888).
.

NUYENS (F.) - L 'lvolution ek la Psychologie d'Aristote, La Haye, Louvain


et Paris, 1 948 (Hollandacadan çeviri; bu dilde yayınlanmış ilk baskısı 1 939 yılı­
na aittir).
OGGIONI (E.) - La "Filozofta prima " ek Arisıotele. Mi lan, 1 939.
PIAT (Cl.) - Aristote 2. baskı, Paris, 1 9 1 2.
.•

PIERRONT (A.) et ZEVORT (Ch.) - La Metaphysiqtte d'Aristote, (Fran­


sızcaya yapılmış ilk çeviri; giriş, tarihi ve eleştirisel açıklamalarla birlikte) 2 cilt,
Paris, 1 840- 1 84 1 .
RAMUS (P.) - Aristotelicae Animadversiones, Paris, 1 543.
RAVAISSON (F.) - Essai sttr la Mltaphysiqtte d'Aristote, 2 cilt, Paris 1 837
ve 1 846; 2. baskı 1 9 1 3.
- Speusippi de primis rerttm principiis placita. qıınlia fuisse videmltıtr ex Aris­
/otele. Paris, 1 838.
REGIS (L. M.) L 'opinion selon Aristote, Paris ve Ottawa, 1 935 (Pttblicati-
-

011 de /'lmtitttt d'Etııdes medievlaes d'Ottawa).


RENOUVIER (Cn.) - Mamıe/ de Phi/osophie ancienne, 2 cilt, Paris, 1 844.
REY (A.) - La Science dans /'Antiqttitl : 1. la Science orientale avant /es
Grm, Paris, 1 930.
il. La ]eımesse de la Science grecque, Paris, 1 933;
1 1 1. La Maturitl de la Pensi scientifiqtte en Grece. Paris, 1 939;
i V. l 'Apogle de la Science grecqııe, Paris 1 946 ve 1 948, 2 cilt.
REYMOND (A.) - Histoire des Sciences exactes et natttre/les dans /'Antiqttite
greco-romaine, Paris, 1 924.
RITCHE - Sur la Parmenide de Platon dam sa relation at/X critiqııes aris­
totl/iciennes de la thlorie des Idles (Bi/b. du Congres im. de Phi/os. de, 1 900, i V .
Paris, 1 902).
RITTER (H.) ve PRELLER (L.) - Historiae Philosophiae graecae, 9. baskı
(Wellmann), Gotha, 1 9 1 3 .
RIVAUD (A.) - le Probllme dtt devenir et la notion de Maticre dans la Phi-

36
B i B L i Y O G RA F YA

losophie grecque, depuis /es origines a Teophraste, Paris, 1 906.


- /es Grands courants de la Pense antique, Paris, 1 929; 2. baskı, 1 932.
- llistoire de la Phiwsophie, Cilt 1: Des origines a la Scolastiqt1.e, Paris, 1 948,
(coll. Logos).
ROBIN (L.) - La Theorie platonicimne des Nombres d'ap rts Aristote, ltıuk
historiqtıe et critiqtte, Paris, 1 908.
- Ln Pense grecqtte et /.es origines de l'esprit scimtifiqtu, Paris, 1 923.
- Platon, Paris, 1 935.
- Ln Pensle hellmique, des Origines a Epirnre. qtmtions de methode, de criti-
qııe et d'l.1istoire, Paris, 1 942.
RODI ER (G.) - la Physiqııe de Straton de Lampsaqıte, Paris, l 8 90.
- Aristote, Tmite de l'Ame, metin, çeviri ve şerh, 2 cilt, Paris, 1 900.
- Etttdes de Phiwsophie grecqııe, Paris, 1 923.
ROHDE (E.) Psyche, Seele11kult tmd Unterblichkeitsglattbez der Griechen,
-

2 cilt, Tubingue, 1 890- 1 894; 2. baskı 1 898; 3. baskı (F. SCHOELL), 1 9v3;
1 O. baskı (0. WEINREICH'i n girişi ile birlikte), l 9 25 - A. REYMOND tara'"
fından Fransızcaya çevirisi: Psyche. /.e culte de l'Ame chez /es Grecs et leıtr croyance
;, /'immortalite, Paris, l 928.
ROLFES (E.) - die aristotelische Atiffassımg vom Verhaeltnisse Gottes zur
W'elt ımd zum Menschen, l 892.
- Aristoteles Metaphysik, Almanca çevirisi, 2 cilt, Leipzig, 1 904.
ROSS (W.D.) - The works of Aristotle, cranslated into English, cilt VIII,
.Metnphysim, 2. baskı, Oxford, Cl:ırendon press, l 928.
- Aristotle's Metnphysics, metin ve şerh (İngilizce), 2 ciltı Oxford, Claren-
·

don Press, l 924.


- Aristot/.e, Londres, l 923; Fransızca çevirisi: Aristote, Paris, 1 930.
- Aristotle 's Physics, metin ve şerh (İngilizce), Oxford, 1 936.
- Aristotle's prior and posterior A11alytics, İ ngilizce metin ·ve şerh, Oxford,
1 949.
- Plııto 's Theory ofidem, Oxford, l 95 l .
ROSE (Yal.) - De Aristotelis libromm ordine et atıctoritate, Bedin, 1 854.
SCHUHL (P.M .) - Essai sttr la formation de la Pense grecqtıe, Paris, l 934.
SCHWEGLER (A.) - Aristote/.es Metaphysik, metin, çeviri ve açıklamalarla
şerh , Tubingue, 1 847- 1 848, 4 cilt.
TANNERY (P.) - Pour l'Histoire de la Science he/lene. De Tha/es a
Empldode, Paris, l 887, 2. baskı (A. Dies), l 930.
- Recherches mr l'astronomie 1111cierme, Paris, l 893.
TAYLOR (A. E.) - Varin socratica, Oxford, 1 9 1 1 (St. Andreuı 's Univmity
Publicntiom, IX)

37
M ETA F İ Z İ K

- Aristotle, 2. baskı, Londres, 1 9 1 9.


Ti IEON de SMYRNE - Exposotio rmım maıhmuıtimmm ad legendttm
Plntonem tttilium, yay. H ILLER, Leipzig, 1 878; ]. Dupuis'nin Fransızcaya çevi­
risi. P:ıris, 1 892.
Ti IEOPHRASTE - Metaphysica, yay. Ch. Aug. BRANDIS, Beri in, 1 823
(Arisroreles'in Meta.fizik inin arkasında) - Bir başka baskısını H. USENER y:ıp­
mışrır: Di prima philosophia libellıts, Bonn, 1 890 - Bugün bürün bu baskıların
yerine W.D. Ross ve F.H. Fobes'inki geçmişrir: Theophrastıts Meıaphysics, Ox­
ford, 1 929 (İngilizce çeviri ve şerhle birlikre). Bizim kullandığımız metin, bu
sonuncudur.
THOMAS d'AQUIN (St.) - Sttmma Theologirn. 1 1 . baskı, 6 cilt, Turin,
1 9 1 3.
- ln Metaphysicam A ristotelis commentaria. yay. Fr. M . R. CATHALA, Tu­
rin, 1 925 (GUILLAUME de MOERBEKE'nin "ııersio antiqtta"sını içermekte­
di r); yeni baskısı, 1 950.
- De Eme et Essmtia. yay. ROl.AND-GOSSELIN, P:ıris, 1 926.
THUROT (Ch.) - Etudes sur Aristote, Paris. 1 860.
TONQUEDEC Q. De) - La critiqtte de la Co1111aissa11ce, Paris, 1 929 (Arc­
hiııe de Philosophie).
- Qımtiom de Cosmologie et de Physiqtte chez Aristote et sııint thomas. Paris,
1 950.
TREDENNIC (H.) - Aristotle, The Metaphpics. metin ve İngilizce çeviri,
2 cilr, C:ımbridge (Massach.) ve Londres, 1 947.
TRENDELENBURG (F.A.) - Platonis de ides et nmneris. doctrina ex Aris­
totele illttstrata, Leipzig, 1 926.
- Elementa logices Aristotelae, 9. baskı, Beri in, 1 892.
UBERWEG (F.) - Grımdriss der Geschichte der Philosophie, 1 : Das Alter­
tmn. 1 2 baskı, (K. PRAECHTER). Berlin, 1 926.
VOGEL (C. ]. de) - la denıiere phase dtt Platonisme et l'i11terpret11tio11 de M.
Rohin (Stttdia VollgraJ da), Amsterdam, 1 948.
- Problems co11cemi11g later Platonism. M11emosy11e, 1 949, s. 1 97-2 1 6 ve
299-3 1 8'de.
- Greek Philosophy. a collection of texts. . . . cilt !, Thales to Pl.1110, Leyde,
1 950.
WAITZ (Th.) - Aristotelis Organon graece, 2 cilr. Leipzig, 1 844- 1 846.
WALZER (R.) - Aristotelis dialogonım fragmmta. . Florence, 1 934.
WERNER (Ch.) - Aristote et idea/isme platonicim, Geneve, 1 909.
WERNER (Ch.) - la Philosophie grecqtte, Paris 1 938.
WI LPERT (P.) - Zuıei 11ristotelische Frı"ihschrifien iiber die ldemlehre. Re-

38
B İ B L İ YO G RA F YA

gensburg 1 949.
.•

- Dns Argttm mt vom "drittm " Mmsrhm (Philologıts, 94 ( 1 940) , s. 3 1 ,64


de) .
ZEll ER (E.) - Die Phi/osophie der Griechm in ihrer geschtlichen Entuıick­
lımg dttrgestellt (J:,irinci baskı, 1 844- 1 852)
Birinci kısım, 2 cilt: Algemeine Einkitımg. Vorsokratische Philosophie, 6 bas­
kı (F. LORTZING ve W. NESTLE), Berlin, 1 9 1 9- 1 920.
- E. BOUTROUX' nun "Ltt Philosophie des Grm consideree dans son deve­
loppemem historiqıu" adı tle 4. baskıdan yaptığı Fransızca çeviri, 2 cilt, Paris,
1 872-1 892.
İkinci kısım. Birinci bölüm: Sokrates ımd die Sokratiker. Plttto ımd die aite
Akadrmie. 4. baskı, 1 888 Bu iki alt-bölümün birincisinin G. Belot t:ır:ıfından
-

3. baskıd:ın yapılmış Fransızca çevirisi, Paris, 1 884.


- ikinci bölüm : Aristoteks ımd die altm Pcriptttetiker, 4 b:ıskı, Leipzig.
1 92 1 .

39
A R İ S T O T E LE S ' İ N
M ETAF İ Z İ G İ
Meınfizik'in başından sqnuna kadar Aristoreles'e ilham veren motif, bilge­
lik adına en fazla layık olan bilgi formunu elde ermek arzusudur. Aristoteles
şörle demektedir: Bilme arzusu insanda doğuştandır. Bu arzu kendisini en aşağı
derecede, duyularımızı kullanmada duyduğumuz zevkte gösterir. Daha cam bir
bilgiyi elde etme yönündeki bunun hemen üzerindeki ilk derece, bizi hayvanlar­
dan ayıran hafızanın kullanımını gerektiren derecedir. Yalnız insanın erişme ye­
teneğine sahip olduğu bir son raki derece "deney"dir. Deney, aynı cinsten bir
nesne ile (örneğin belli bir hastalığa yakalanmış olan Kallias, Sokraces ve başka­
larını iyileştiren bir ilaçla) i lgil i bir çok hatıranın birbirleriyle birleşmesi sayesin­
de, nedenlerini bilmeksizin, bir pratik kuralı kazanmamızı sağlar. Bir derece
daha üstü "sanat", yani genel ilkelere dayanan pratik kuralların bilgisidir. Bütün
bunların en üstünde nedenlerin saf bilgisi olan "bilim" bulunur. O, en yüksek­
tir: çünkü sanat gibi daha sonraki pratik amaçl:ırla ilgilenmek yerine bilgiyi biz­
zat kendisi için arar. Bu nedenle o, uygarlığı n en son ve yüce ürünüdür.O l
" Bilgelik", yalnızca nedenlerin bilimi veya bilgisi değildir; O , aynı zamanda
ilk ve en evrensel nedenlerin bilgisi olmak zorundadır. Çünkü doğal olarak kul­
landığımız bilgeliğin ölçüderine en iyi cevap veren bilgi, bu bilgidir. O, en kap­
sayıcı bilgidir; bilinmesi en güç olan şeyin bilgisidir (çünkü en genel şeyler ol­
duklarından onun konuları, duyulardan en uzaktırlar); en kesin bilgidir (çünkü
onun konuları en soyut, en az karmaşıktır); en fazla öğretici, kendi kendine en
fazla yeten veya en bağımsız bilgidir. Nihayet o, en fazla otoriteye · sahip olan
bilgidi r; Bunun da nedeni onun inter alia her şeyin ereksel nedenlerinin bilgisi
olmasıdır. Felsefe başlangıçtaki hayretten doğar. Yalnız bu hayreti ortadan kal­
dı rmaya. şeylerin neden oldukları gibi olduklarına hayret ermek için anık bir
nedenin olmayacağı bir biçimde dünyayı tam ve uygun bir tarzda kavramaya
doğru yönelir.(2)
Aristoteles Fizik'ce ilk nedenler olarak göz önüne aldığı nedenleri, yani
maddi, formel, fail ve ereksel nedenleri saymışcır. Metttjizik'ce kendinden önce
gelen filozofların bunlardan başka nedenleri keşfetmiş olup olmadıklarını göz
önüne alarak bu analizinin doğruluğunu kontrol etmeye çalışır. A kitabının geri
kalan kısmını dolduran önceki felsefeye ilişkin açıklamalarının tümünü bu araş­
tırman ın çerçevesine uydurur. Vardığı sonuç, tahmin edilebileceği gibi önceki

1) Met., A, 1 .
2) Mn., A, 2.

41
M ETAF i Z i K

fılozofl:ırı n hiçbirinin bizzat kendisinin saydığı nedenlerden başka bir nedenin


v:ırlığını keşfetmedikleri, ancak onların bu dört nedenden "belirsiz" ve "kekele­
yici" bir biçimde söz ettikleridir.(3)
B kitabında Aristoteles, filozof olduğunu iddia eden kişinin göz önüne al­
ması gereken ana problemleri ortaya koyar. Metafizik, Aristoteles için başından
sonuna k:ıd:ır ve düşüncenin başka herhangi bir al:ınında olduğundan daha tam
ol:ır:ık bir "problemler" veya "güçlükler" konusu olarak kalmaktadır.<4> Bazı
nokral:ırda kesin görüşlere sahip olmakla birlikte Ariscoceles'in bur:ıdaki sergile­
mesi , bütünü itibariyle, dogmatik bir sistem olmayıp, kendisini tamamen ka­
r:ınlıkt:ı hissettiği bir alanda doğruyu keşfetme yönünde bir dizi girişi mini ifade
etmektedir. r, E, 1, M, N kit:ıplarının B kitabındaki problemleri hiçbir zaman
gözden kaybetmediği söylenebilir ve zaman zaman geriye doğru yapılan atıflar
bu bağlantıyı vurgulamaktadır.(5) A, bağımsız bir kitaptır; bununla birl ikte
ond:ı yer yer Ariscoreles'in kendisini meşgul eden problemlerin bazılarına verdi­
ği cev:ıpl:ır ile karşılaşılır. Yalnızca ô. ve K kitapları bu şemanın dışındadı rlar.<6)
Arisroteles'in zihnini iki ana problem meşgul etmekredir,(7) 1 ) En yüce, bi­
ricik bi r mera.fizik bili mi, yani şu veya bu gerçekliğin değil, gerçek olmak bakı­
mınd:ın gerçekliğin doğasını inceleyen ve merkezi bir ilkeden evrenin ayrı ntılı
doğ:ısını çı karan bir evrensel bilim mümkün müdür? Buna ikinci Anttlitik­ -

ler'in y:ırdı mıyla özellikle r ve E kitaplarına b:ışvurmak suretiyle çıkarm:ımız ge­


reken - Ariscoteles'in verdiği cevap, bir metafizik bil iminin mümkün olduğu
yön ündedi r: Var olan her şey, kendisine basit ol:ır:ık var olmak bakımı ndan ait
ol:ın belli bir doğaya sahiptir ve bu doğa bilinebilir. Var olan her şey hakkında
doğru ol:ın ve her türlü kanıtlamanın temelinde bulunan bazı ilkeler vardır.
Bunl:ır çelişmezlik ve üçüncü halin imkansızlığı ilkeleridir. Bununla birlikte
metafizik, gerçekliğin tüm ayrıntılarını bu yasalardan veya diğer herhangi bir
mt'rkezi ilkeden çıkaramaz. Çünkü her biri kendi doğasına ve çıkarsanamayan,
yalnızca ilk evrensel ilkeler gibi doğrudan doğruya kavranan ilk ilkelerine sahip
ol:ın birçok farklı gerçeklik türü vardır. Öre yand:ın gerçekliğin ana doğası var
ol:ın herşeyde ram ve eşit olarak da kendisini göstermez. Varlık, var olan her
şeye :ıynı anlamda ait olan bir nitelik değildir. Kel imenin en gerçek ve tam anla­
mı nda 1'11r olan rek bir varlık vardır: Töz. Bütün diğer şeyler ancak tözle belli
bir ilişkiden dolayı, yani tözün nitelikleri, tözler arası ilişkiler ve benzerleri ola-

3) Mrt., A, 1 O.
4) Aporiai,
5) f. 1 004 a 33; I, 1 053 b 1 0: M, 1 076 a 39, b 39, 1 086 a 34 (?), b 1 5 .
6 ) Krş. O. Ross, Aristotle, s . 1 3 vd.
7) Toplam olarak 1 5 problem vardır. Bunlar B, 1 de vaz edilirler ve B, 2-6 da diyalektik ola­
rak tartışılırlar.

42
A R İ S T O T E L ES ' I N M ETA F I Z t G t

r:ık vardırlar. Varlık için söz konusu olan birlik için de söz konusudur: Var olan
her şey birdir; Bir olan her şey vardır ve "Birlik" de tözün, niteliğin, niceliğin
vb. söz konusu olmasına göre birbirine yakın, ancak farklı anlamlara sahiptir.(8)
" Varlık" ve "Birlik'', kategorilerin ayrımının üzerinde bulunan ve her kategori
içi n geçerl i olan kavramlardır.(9) Bu kavramlara tam olarak aynı düzeyde olma­
makla birlikce "iyi" kavramını da eklememiz gerekir, "İyi" kavramı da her kace­
gori için geçerlidir;OO) ancak var olan her şey için geçerli değildir. Aristoteles
daha ziyade "iyi" ve "köcü"nün her kacegori içinde rasclanabilecek bir karşıclık
olduğunu düşünmekcedir. Skolasrikler bu tür işareclerden harekede ünlü "aş­
kınlar" (rranscendencia) öğrecisini - ens, unum. venım. bonum, res, aliqiıui- ge­
liştirmişlerdir. Bununla birlikce Ariscoceles'cen alınmış işaredere dayanmasına
rağmen bu lisce Ariscoceles'in otoritesine sahip değildir.
Üç ayrı varlık düzeni vardır: Bağımsız tözsel bir varlığı olan, ancak değiş­
meye tabi olan varlıklar, değişmeden korunmuş olan , bununla birlikre ancak so­
mur gerçeklikleri n varlığı ayırdedilebilir görüncüleri olarak var olan varlıklar ve
hem bağımsız varlığa sahip olan, hem de değişmeye tabi olmayan varlıklar.
Bunları üç ayrı bilim inceler: Fizik, macemacik ve teoloji veya metafizik.O O Fi­
zik ve matemacik de kendi paylarına alc dallara, örneğin matematik çeşidi uygu­
lam:ıları ile birlikce iki ana dala, yani aricmetik ve geometriye ayrılabilir. Ve na­
sıl ki matematiğin bücün dallarında orcak olan ilkeler varsa (örneğin eşit şeyler­
den eşit şeyler çıkarıldığında kalanların eşic olduğu ilkesi) özel olarak aricmeciğe
ait o lan ilkeler ve özel olarak geomecriye aic olan bazı başka ilkeler de vardır.
Arisroteles, mecafıziği n konusu ile ilgili olarak iki görüş tarzının mümkün
olduğuna işarec ecmekcedir. tik Felsefenin, konusu bakımından evrensel mi ol­
duğu. yoksa sadece gerçekliğin özel bir türünü mü incelediğini kendimize sora­
biliriz. Ancak bu iki görüş tarzı birbiriyle uzlaşrırılabilir: Eğer değişmeyen bir
töz varsa, onun incelenmesi ilk fdsefeyi teşkil edecektir. Ö ce yandan bu töz ilk
olduğu için evrenseldir.0 2) Mecafızik ilk varlığı incelerken varlığı varlık olmak
bakımından inceler. Varlığın gerçek doğası ne ancak somut bir bütünün bir
öğesi olarak var olabilen şeyde, ne de kuvve veya değişme içeren şeyde kendisini
gösterir. O ancak aynı zamanda tözsel ve değişmez alanda orcaya çıkar.
Metafiziğin, varlığın cek bir alanının {ve sadece varlıklarını bu alana borçlu
oldukları ölçüde diğer alanların) incelenmesi ile sınırlandırılması A kitabında
ortaya çıkar. Burada onun konusu önce evrenin "ilk kısmı" olması bakımı ndan

8) Runlar Met 1 'in konusunu teşkil ederler.


..

9) r. ı . 2.
1 0) Nikomakhos Ahlakı, 1 096 a 1 9.
1 1 ) Mt't., E, 1 .
1 2 ) Mt't E , 1
..

43
M ETA F İ Z İ K

tötle sınırlandırılmaktadır. Sonra töz E'de olduğu gibi iki cinse, yani değişebilir
olanla değişmez olana değil, üç cinse bölünmektedir: Duyusal ezeli-ebedi olan
(gök cisimleri) , duyusal ölümlü olan ve duyusal-olmayan . llk iki ci nsin, fiziğin
konusunu teşkil ettikleri söylenmekredir.( I J) Bundan da duyusal tözü ele alan
2-5 . bölümlerin, duyusal-olmayan tözü ele alan 6- 1 0. bölümlere bir giriş olarak
göz önüne alınmaları gerektiği sonucu ortaya çikmaktadır. Bununla birlikte sa­
dece A'nın 2-5 . bölümleri değil, Z-0'nin en büyük bölümü de duyusal tözde
içerilmiş bulunan ilkeleri ele almaktadır ve bu kitaplarda özellikle tartışılan ilke
olan formla, Tanrı'pa ve gezegenlerin kürelerini hareket ettiren Akıllarda ba­
ğımsız ve değişmez olarak var olan şey aynı şey olmamış olsaydı o, metafiziğin
sadece bir girişi olarak göz önüne alınabilirdi. Aristoteles'in pratikte fizik ve me­
tafizik arasındaki ayrımı kesin bir biçi mde devam ettirdiği söylenemez. Daha zi­
yade bürün olarak ele alın ırsa fiziğin, bizim "metafizik"(l 4) diye adlandıracağı­
mız şeyi teşkil ettiğine işaret ermek gerekir: O, doğa yasalarının tümdengelimsel
bir araştırması olmayıp, maddi şeylerin ve onlarda meydana gelen olayların a
priori bir incelemesidir.
' 2) Arisroceles'i n zihnini meşgul eden ana sorunlardan ikincisine gelince,
ona daha önce temas ercik: Bu duyusal tözler gibi, duyusal-olmayan cözlerin de
var olup olmadığı, eğer varsalar ne oldukları sorunudur. Tümeller, Plaron'un
idealar teorisinde ileri sürdüğü gibi kendi başlarına var olan tözsel varlıklar mı­
dırlar? Özellikle en genel tümeller, yani varlık ve birlik tözler midirler? Sonra
matematiğin nesneleri tözler midir? Bu üç soruya da Ariscoceles açık olarak
olumsuz cevaplar vermektedir. Platoncu formlara, yani cümellerin tözselliğine
karşı polemik, Metafizik'in Arisroceles'in sürekli olarak kendisine döndüğü ana
temalarından birini teşkil eder. Bu polemiği bürün ayrınrılarında izlemek gerek­
sizdir. Kanıtlar, çok farklı değerlerdendir. Ana tez şudur: Deneyde bize verilen
dünya, birbirleri üzerine erki ve tepkide bulunan somut bireysel nesnelerin dün­
yasıdır. Bu nesneleri gözlemlerken birçok bireyde orrak olan özelliklerin farkına
varırız. Bu özellikler Aristoteles içi n bireylerin kendileri kadar gerçek ve nesnel­
dirler. Nasıl ki Plaron'un gözünde idealar zihnin eseri değildiyseler, bunlar Aris­
toteles için de hiçbir şek.ilde zihnin eseri değildirler. Fakat Arisroreles bizi onlar­
la ilgili olarak ancak tümellere özgü olan varlık canı nı, yani bireylerin özellikleri
olarak varlığı kabul etmeye davet etmektedir. Ayrı ve bağımsız bir varlığa sahip
bir tümeller dünyasını kabul etmemeliyiz ve bir değişmeler dünyası olan dünya­
yı. basit tümellerin işlemleri ile açıklayabiteceğimizi sanmamalıyız. insanın for­
mu, bir anlamda, her bireysel insanın doğuşunda iş gören şeydir. Ancak o, ha-

1 3) Met., 1 069 a 36.


14 ) Ku�kusuz sadece bir doğa metafiziği.

44
A R İ S T O T E L ES ' I N M ETA F l z t C t

bad:ı somut varlık kazanmış olması bakımından formdur. Evi n formu her evin
yapılışında iş görür. Ama o, bireysel bir ev yapıcının kendisini tasarlaması bakı­
mından evin formudur.
Platon 'un tümeli bireysel şeylerden bu şekilde ayırıp ayırm:ıdığı şüphelidir.
Tümeli bireysel şeylerden ayırdetmek, bir anlamda onu bu şeylerden nyınnaktır.
Bu. onu bir ayrı varlık olarak düşünmektir. Placon'un da onu bağımsız bir varlı­
ğa sahip olan bir şey gibi düşünüp düşünmediğini söylemek zordur. Onun dili
ekseriy:ı böyle bir suçlamaya i mkan verici bir niteliktedir. Ancak özel durumla­
rın her zaman bir tümel içerdiği öğretisini, sadece çarpıcı ve şiirsel bir biçimde
ifade ermek İstemiş olması da mümkündür. Bununla birlikte Ariscoreles'in, bil­
diğimize göre yıllar boyunca kendisiyle sürekli temas halinde bulunmuş olduğu
bir hocasını bu kadar ciddi bir biçimde yanlış yorumlamış olabileceğini ve a�l ı n­
da bir vurgu ve ifade farklılığından ibaret olan bir farklılığı, temel bir görüş
farklıl ığı olarak almış olabileceğini kabul etmek zordur.
Arisroreles bundan başka Placon'a, İdealarla bireysel şeyler arasında bir çeşit
"aracı" varlıklar olarak göz önüne alınan matematik nesnelerin varlığına i nancı
izafe ecmekredir.0 5) Aristoceles'in kendisi de geometrinin nesneleri ile ilgili ola­
rak aracı bir durumun varlığını kabul etmektedir. Bununla birlikte o, onları di­
ğer bağımsız iki varlık sınıfı arasında bağımsız bir varlık sınıfı olarak göz önüne
almamakr:ıdır. Ona göre geometrinin nesneleri duyusal niteliklerinden soyut­
lanmış olarak göz önüne alınan duyusal nesnelerdir. Duyusal nesneleri basit ola­
rak belli bir biçimde sınırlara sahip şeyler olarak göz önüne alalım. Geometrinin
nesnelerini elde ermiş oluruz.( 1 6) Ancak bir diğer ve daha ileri soyutlama daha
mümkündür. Sadece duyusal şeyleri duyusal maddeleri nden değil, geometrik
nesneleri akılsal maddelerinden, uzamdan da soyurlayabili riz.( 1 7) Bunu yaptığı­
mızda doğrunun, dairenin vb. özüne: yani onları meydana getiren ilkeye erişmiş
oluruz. Ancak Ariscoceles, kendi anlayışı ile Platoncu anlayış arası ndaki tüm far­
kı meydana getiren şeyin , kendisi nin bu soyutlamanın ne ara, ne de nihai sonu­
cuna ayrı bir varlık izafe etmemesine karşılık, Plaroncuların her ikisine de bu
varlığı yüklemelerinde yattığını söyleyecekcfr. Böylece İdealarla ilgili tartışmada
olduğu gibi bu tartışmayı da değerlendirmek için her zaman Plaroncuların "ay­
rıl ık"tan bir olgu durumunu, yani gerçek bir ayrı olmayı mı, yoksa sadece ayrı
olan varlıklar arasında bilinebilir bir farklılığı mı kastettiklerini bilmek söz ko­
nusudur.
Ne tümeller, ne de matematiksel nesneleri n tözler olmadıklarını ileri sür­
mekle birlikte Ariscoceles duyusal-olmayan cözlerin varlığını kabul ermektedir.

1 5) A, 987 b 1 4.
1 6) M, 2, 3.
1 7) Z, 1036 a 1 1 .

45
M ETAF i Z i K

Bunlar ilkin evreni n harekersiz hareker eniricisi olan Tanrı,08) ikinci olarak
Tanrı tarafından hareket erririlen, ancak kendileri de gezegenlerin kürelerini ha­
reker erriren Akıllardır.< 1 9) Arisroreles, üçüncü olarak da insan aklının (veya
onun faal öğesinin) bireyin ölümünden sonra herhangi bir bedenden bağımsız
olarak var olma yere11eğine sahip olduğuna işarer ermekredir.<20)

KANITLAMANIN İ LK İ LKELERİ

Metafiziğin, kanırlamanın ilk ilkelerini inceleyeceğini belimikren sonra


Aristoteles her kanırlaman ı n remelinde bulunan iki ana ilkeyi, ikinci Ana/itik­
/er'in "ortak ilk ilkeler"ini, yani çelişmezlik ve üçüncü halin i mkansızlığı yasala­
rını onaya koymaya girişir.(21 ) Birinci yasa ilk olarak şu biçim alrında ifade edil­
miş ol:ır:ık bulunur: "Aynı niceliğin aynı şeye aynı zamanda ve aynı bakımdan
hem :ıit olması, hem de olmaması imkansızdır." Görüleceği üzere bu ilke he­
men hemen ramamen nesnel bir biçimde bir varl ık yasası gibi ifade edilmişrir.
Anc:ık ondan psikolojik bir yasa çıkar: Aynı nicel iğin aynı şeye aynı zamanda ve
:ıyn ı bakımdan hem air olduğu, hem de olmadığını düşünmek, insanın aynı za­
manda ve aynı bakımdan birbirine karşır niceliklere sahip olması demekrir ve
bund:ın dolayı da imkinsızdır.(22)
Arisroreles hakJı olarak bu yasayı kanırlamaya teşebbüs ermemektedir. O,
bunun bir kanırlaması nı istemenin, insanın manrıks:ıl külrür bakımından eksik­
liğini :ıçığa vuracağını söylemekredir: Her şeyin bir kanırını isremek, sonsuza
girmek zorunda olan bir geriye gidişi isremekrir ve doğası gereği rarmin edilmesi
mümkün olmayan bir r:ılepre de bulunmamak gerekir. Öre yandan kanırlan­
maksızı n bilinebilen bir şey varsa, bu n itelik çelişmezlik yasasından başka neye
daha uygun düşebilir? O yasa ki, görüldüğü gibi, sözle inkar edilebilir, ancak
düşüncenin kendisi nden şüphelenmesi imkansızdır. Bu yasayı kabul ercirmek
için yapabileceğimiz şey 1 ) onu inkar edenleri, onu inkar ederken doğruluğunu
kabul eniklerini gösrererek çürürmek, 2) onu inkar etmek için ileri sürülen ne­
denlerin yerersizliğini gösrermekrir.(23)
1 ) Hasmı mızın bir şey söylemeye hazır olması gerekir. Eğer bunu yapmayı
reddederse nasıl bir bitkiyi ikna ermeyi ummuyorsak, onu da ikna ermeyi bekJe-

1 8) /ıf,,t. , A, 7.
1 9) lıff't A, 8.
.•

20) Met.. A, 1 070 a 24-26; Ruh Üurine. III, 5.


2 o r. 3--8 .
22> r, 3.
23) Hunu izleyen komplike akıl yilriitmenin anClk en çarpıcı nok-talarından bazılarına işaret
edebileceğim. Onun tam bir tartışması, Maier'de bulunmaktadır: Syll d. Arist., l, 4 1- 1 0 1 .

46
A R 1 S T O T E L E S ' 1 N M ETA F 1 Z 1 G t

yemeyiz. Onun herhangi bir önermeyi ileri sürmesini talep etmemize gerek
yoknır. Sadece ondan tek bir kelimeyi, örneğin "i nsan" kelimesini telaffuz et­
mesini istemek ihtiyacındayız. Eğer, bu kelimeyi söylerse, şüphesiz onunla bir
şeyi, tek bir şeyi kastetmiş olacaktır. O, "insan olma"nın belli bir şey olduğunu,
aynı zamanda "insan olmama" olmadığı nı söylemiş olacaktır. Bundan dolayı o
bir insan olanın, "insan" kelimesi ile aynı anlamda olmak üzere bir "insan­
olmayan" olmadığını gizil olarak söylemiş olacaktır. Böylece o, çelişmezlik yasa­
sının doğnıluğunu kabul edecektir. Kendi kendisiyle tutarlı bir şüpheciliğin ağ­
zını açmaması gerekir.(24) Sonra çelişmezlik yasasını inkar etmek, evrendeki
tüm ayrımları ortadan kaldırmak demekti r. Eğer bir insan, aynı zamanda bir i n­
san değilse, haydi haydi gemi de değildir (çünkü "insan"la " insan-olmayan" ara­
sında "insan"la "gemi-olmayan" arasında olduğundan daha fazla karşıtlık var­
dır.) Dolayısıyla (eğer bu yasa doğru değilse) o aynı zamanda bir gemidir ve
böylece aynı şekilde başka herhangi bir şeydir.(25)
Çelişmezlik yasasının inkarı ya tam, ya da kısmi olmak zorundadır. Eğer
kısmi ise, yasanın bazı durumlarda geçerli olduğu kabul edilmiş olur. Eğer tam
ise o zaman da iki imkan mevcuttur: a) Ya tasdik edilebilen her şey inkar edilc;­
bilir ve inkar edilebilen her şey tasdik edilebilir veya b) Tasdik edilebilen her şey
inkar edilebilir; ancak i nkar edilebilen her şey tasdik edilemez. İki nci şık, belli
bir şeyin olm �dığı, onun karşıtı olan belli bir şeyin olduğu sonucunu içeri r. Baş­
ka deyişle yine yasanın bazı durumlarda geçerli olduğu kabul edilir. Eğer hasmı­
mız biri nci şıkkı kabul ederse, o hiçbir şeyi n belli bir doğası olmadığını, yani
hiçbir şeyin olmadığını söylemiş olur. O, bu durumda, bütün önermelerin doğ.­
ru olduğunu ve yine tümünün (tümü içine kendisinin çelişmezlik yasasını
inkarı da dahildir) yanlış olduğunu söylemektedi r. O halde o, belli hiçbir şey
söylememektedir. Dolayısıyla da onunla her türlü tartışma yararsız ve imkansız
olacaktı r. (26)
f nsanların eylemleri, onların böyle düşünmedikleri ni göstermektedir. Eğer
bir aynı şey hem insan, hem insan değilse, bu aynı ilkeye göre, bir aynı şey bir
insan için hem iyidir, hem de iyi değildir. Ama hiçbir insan, bir şey yapması ge­
rektiğini düşündüğünde, aynı zamanda onu yapmaması gerektiğini düşünerek
·

bu şeyi yapmamazlık etmez.(27)


2) Çelişmezlik yasasının inkarı, B göründüğü her seferi nde A'nın B oldu­
ğunu ileri süren Protagoras'ın görüşü ile uyuşmaktadır. Evrenin doğasını dü­
şündüklerinde karşılaştıkları gerçek bir güçlükten ötürü çelişmezlik yasasını

24) 1 006 a 1 1 -b 34.


25) 1 007 b 1 8- 1 008 a 2.
26) 1 008 a 7-b 2.
27) 1 008 b 1 2-27.

47
M ETA F İ Z İ K

inkar edenlerin - ki Aristoteles onları sı rf tartışmak için t:ırtışm:ı uğruna bu y:ı­


s:ıyı inkar edenlerden ayırmaktadır - bu inkarlarının nedeni, doğanın gidişinde
aynı şeyden karşıtların doğabildiğini görmeleri olmuştur. Onlar, hiçten hiçbir
şey çıkm:ıyacağın:ı (ex n ih ilo nihil fit) göre, bundan söz konusu şeyin karşıt ni­
teliklere sahip olması gerektiği sonucunu çıkarm:ıktadırl:ır. Bu sonuç a) kuvve
ve fiil :ırasında ayrım y:ıpm:ık (aynı bir şey bilfiil olm:ım:ıkl:ı birlikte bilkuvve
olarak karşıt niteliklere sahip olabilir), b) kuvve ve-değişmeden tamamen korun­
muş olan bir başka tözün varlığına işaret etmek suretiyle iki biçimde reddedile­
bilir. (:!8)
Aynı şekilde b:ızı insanların görüntülerin gerçekliğine ol:ın inançlarının ne­
den i yine duyusal şeyleri gözlemlemeleridir. Onlar bir aynı şeyin bazıl:ırın:ı cadı,
b:ızıların:ı :ıcı göründüğünü fark ediyorlar ve sadece oyları saymak yoluyla doğ­
ruyu belirlemenin imkansız olduğunu görüyorlar. Bundan b:ışk:ı onlar bir ve
:ıynı şeyin :ıynı adama farklı z:ım:ınl:ırd:ı büyük ölçüde farklı göründüğünü gö­
rüyorlar ve bir duyumun bir b:ışk:ı duyumdan dah:ı doğru olmadığını düşünü­
yorl:ır.(2 ?)
Bu yanlış, içlerinde değişmenin büyük bir p:ıy:ı sahip olduğu duyusal şeyle­
ri gerçeği n bütününe özdeş kılmaktan ileri gelmektedir. Bu düşünürler, d �yusal
şeylerin sürekli olarak değiştiğini görmekte ve bundan, onlar hakkı nda doğru
.
herhangi bir şeyin söylenemeyeceği sonucuna geçmektedirler. On lar bir nesne­
nin bir niteliği kaybederken, bu kaybettiği nicelikten her zaman bir şeyleri koru­
duğunu ve varlığa gelen bir şeyin de bir kısmının dah:ı önceden var olması ge­
rektiğini unutuyorlar. Onlar niceliksel değişmelere uğrayan şeylerin nicelik ba­
kımı ndan değişmeyebileceğini, değişme içinde ol:ın :ıy-alcı dünyasının fiziksel
evrenin :ınc:ık küçük bir bölümünü teşkil ettiğini ve fiziksel evrenin dışı nda de­
ğişmeyen şeylerin olduğunu unuruyorlar.(30)
Şu noktaya dikkat etmemiz gerekir ki her bir duyuya özgü olan "özel" nice­
liklerin duyumlarının y:ınılm:ız olmasına karşılık, bütün diğer duyu işlemlerin­
de içerilmiş bulunan "hayalgücü" yanılmaz değildir. Bu düşünürlere şeylerin
uzaktan mı, yoksa yakından mı, hasta insana mı yoksa sağlığı yerinde olan i nsa­
na mı, uyuyan bir kişiye mi, yoksa uyanık olan bir kişiye mi, uzmana mı yoksa
konunun dışında olan insana mı göründükleri gibi oldukları konusunda gerçek­
ten şüpheleri olup olmadığını sormamız gerekir. Onların eylemleri bu konuda
hiç de şüpheleri olmadığını göstermektedir. Sonra hiçbir duyu kendine özgü
nesnesi hakkında aynı anda çelişik bilgiler vermez. Hatta o farklı anlarda da du­
yusal nicelikle ilgili olarak karşıt bilgiler vermez; sadece bu duyusal niceliğe sa-

28) 1 009 a 6-38.


29) 1 009 a 38-6 1 1 .
30) I O I O a I-b 1 .

48
A R İ S T O T E L E S ' İ N M ETA F İ Z İ G İ

hip ol:.ı n nesne hakkında karşıt bi lgiler verir: Bir aynı şarap, bu şarabın kendisi­
nin ve onu tadan bedenin değişmesi durumunda, bir zaman. carlı görünüp başka
bir zaman öyle görünmeyebilir. Ama ratl ılık, racl ılık olarak değişmez. Tatlı ola­
nın her 7..aman aynı koşulları yerine gerirmesi gerekir. Zorunlu ayrımları yapcı­
ğı mız rakdi rde duyumun kendi kendisiyle görünüşreki çelişkisi orcadan kalkar:
Bir aynı şey, aynı duyuya, aynı bakımdan, aynı koşullarda ve aynı anda farklı
görü nmez. Algılayan varlıklar olmaksızı n ne duyusal nicel iklerin, ne de duyum­
ların olmayacağı nı kabul edebiliriz. Ancak algıyı doğuran nesneleri n , algıdan
bağımsız ol maları gerekir. Eğer hiçbir şey var olmayıp, onu var eden düşünce
ise, insan ın kendisinin varlığı (esse) , onun bir İ nsan olduğunun düşünül mes i n­
den ibarer olacaktır. Böylece onun varlığı düşünmesinden ibaret olamayacaktır.
Bu durumda onun varlığı herkesin kabul eniği gibi algılamasında (percipere)
değil, algılanmasında (percipi) yacacaktır.(3 1 )
Görüldüğü gibi çelişmezli k yasasının bir tanışmasından yola çıkan Aristo­
reles, duyumculuk veya öznel idealizme saldırmaya doğru girmekredi r. Onun
pozisyonu şudur: Her türlü çağrışı m ve yorumun işe karışmasından bağımsız
olarak asıl anlamında duyusal algı, yanılmazdı r. o. bir şeyin (bir rıistheton un)
bili ncinden ibarettir. Bu şey bili nçten ayrıdır ve bir nesneni n (/Jypokeimenon)
sonucudur (prıthos).(32) Duyulan her böyle bir şey, kendisi ni karşıcı ndan ayıran
özel nirel iğe sahiptir. Ö rneğin "cadı", belli bir "aistheton "u ifade eder. Duyulan
herhangi bir şey, hangi anda duyulursa duyulsun , "raclı" olarak adlandı rıl mak
için bu ni reliğe sahip ol mak zorundadır ve bu nireliğe sahip olduğunda "acı"
olarak adlandırılamaz. Duyu, duyulan şeyle ilgili olarak hiçbir zaman kendi
kendisiyle çelişmez. Böylece duyularla i lgili olarak çelişmezl ik iıkesinden şüphe­
lenmemiz için bir neden yoktur.
Aistheton, duyumdan (rıisthesis veya rıisthnnrı) farklı olmakla birlikte algıla­
yan özneye tabidir. O gerçekre, belli bir nesne ile algılayan bel li bir öznen in kar­
şılaşması nın b i r sonucudur. Nesnenin veya algılayan özneni n beden inin bazı
değişmelere uğraması durumunda farklı bir rıistheton orraya çıkar. Böylece fizik­
sel nesneyi göz önüne aldığımız takdirde de çel işmezl ik ilkesinden şüphelenme­
miz için herhangi bir neden yoktur. Daha önce acı diye nitelendi rdiği m bir nes­
neyi şimdi tatlı diye adlandırmam, sadece ya nesnede, ya da bende değişen bir
şey olduğunu gösteri r.<33) Duyum ve duyulan şeyin her i kisini n de duyan özne­
ye göreli ol ması ve duyan özneler olmadığı rakdi rde var olmamaları , kesinlikle,
duyan özneye göreli olm ayan h içbi r şeyin var olmadığını, "insan ı n her şeyi n öl­
çüsü olduğu"nu göstermez; çünkü algı , İrademizin bir fiilinden doğmaz. Onu

3 1 ) 1 o 1 o b 1 1 o i l b 1 2.
-

32) 1 0 1 0 b 20 vd.
33) Aynı yer, 1 9-26.

49
M ETA F İ Z İ K

bir �y harekete ·geçiri r ve bu şeyin, harekete geçirdiği şeyden bağımsız bir �y


olması zorunludur. "Harekete geçiren" ve " harekete �eçirilen" veya "algılayan"
ve "algılanan" terimleri n i n birbirine göreli kavramlar olduğunu söylememiz, ha­
rekete geçiren ve algılanan şeyin, harekete geçi rme ve algılanma olayından ba­
ğımsız kendine özgü bir doğası olmadığı anlam ına gelmez.(34)
Arisroteles'in görüşünde bir başka öğe daha vardır. Nesneni n yakınlığı, vü­
cut sağl ığı, uyan ıklık durumu gibi nesnelerin gerçekte oldukları biçimde algı­
lanmalarına olumlu etkide bulunan bazı koşullar vardır.(35) Bu görüş yakından
incelen irse kırmızı veya tatlı gibi sadece duyulan şeylerin olmadığı, aynı zaman­
da fiziksel nesnelere ait olan bun lara tekabül eden nitelikleri n olduğu ve uygun
algılama koşullarında b i r nesneye ait olan niteliğe tekabül eden şeyi algıladığı­
mız, buna mukabil uygun olmayan koşullarda nesnen i n kendisinde örneğin tat�
lılık niteliği olmasına karşılık bizim acılığı algıladığımız fikrini içerir gibidir.(36)
Ancak Arisroteles'in bu kadar karmaşık bir teoriyi ileri sürdüğü ve söylediği şey­
lerden onların bütün sonuçları nı çıkarmış olduğundan şüphe edebil iriz. S ıcaklık
ve soğukluğa geli nce, Aristoteles' in teorisi tartışmasız olarak duyusal sıcaklık ve
soğukluğun dışında tamamen nesnel bir sıcaklık ve soğukluğun var olmasının
zorunlu olduğu fikrini içermektedir. Çünkü Aristoteles, duyu organları da için­
de olmak üzere bütün karmaş ık cisimlerin oluşumunu sıcak ve soğuğun etkisine
iza fe etmektedir. Ve yine çünkü o, fiziksel sıcaklıkla duyulan sıcaklık arasında
bir ayrım yapmaktadı r.<37) Ancak onun örneğin renk veya koku ile ilgili olarak
da benzeri bir ayrı mın varlığın ı kabul ettiği şüphel idir.
Yukarda özetlediği m iz kanıtlama ilke olarak hemen hemen mutlak şüpheci­
lik veya duyu mculuğun reddedilmesinde söylenebilecek veya söylenmesi gere­
ken her şeyi içermektedi r. Çel işmezl ik yasası lehine getirilen kan�lama, kısır
döngüye dayandığı suçlamasından tamamen koru nmuş değildir. Ancak Arisro­
teles esas olarak kendine özgü olan ve çelişmezlik yasasının i nkarı nın kendisi­
nin, onun tasdiki n i içerdiği n i göstermekten ibaret olan yöntemle yeti nmekte­
dir. Üçüncü halin imkansızlığı lehine getirilen savunma da benzeri kan ıtlara d:ı­
yanm:ıktadır. 08)

3-i) 1 0 1 0 b 30- 1 0 1 1 a 1 2.
35) 1 0 1 0 b 3- 1 1 .
36) H , 1 04 7 a 4-7 de sıcaklık, tatlılık gibi ikinci dereceden nitdiklerin duyumdan b:ığı msız
obr:ık nesnelere ait oldukları fikrini içermektedir.
37) f!t�yl'llnLrrın Kmm/,,,.,, 648 b 1 2-6-19 b 7.
38) r. 1.

50
A R İ S T O T E L ES ' İ N M ETA F t Z t G i

M ETAFİZİ G İ N KONUSUNUN YENİ BELİRLEMESİ

Değişmez varlığın incelenmesinin varl ık olmak bakımından varl ığı n i nce­


lenmesi ni oluşturduğunu göscerdikcen son ra E kicabı "varlık" kavram ının meca­
fızikle ilgili olmayan bazı anlamların ı orcaya koymaya gi rişi r. Bunlar 1 ) ilineksel
veva cesadüfi (İncidencal) varlık,(39) 2) doğru olmak bakı mı ndan varl ıkcı r.(40)
'
1 ) Mecafızik ilineksel varlığı incelemez; çünkü o, hiçbir biçimde i ncelene­
mez. Ö rneği n bir ev, çok sayıda ilineksel nicel iğe sah ipcir. Ancak bilim bu çok
sayıdaki i l inekler dizisinin incelenmesine girişemez. Örneğin ev yapma bilimi
bürün ilgisini özü bakımından bir ev neyse - "canlı va rlıklar ve mallar için ko­
run:ık"(4 1 l - o şey olacak olan bir evin yapımı üzerinde yoğunlaşcırır. O, bu
evin ilineksel niceliklerini bilmez. Aynı şekilde geomecri , bir üçgenin biicün ni­
tel ikleri n i değil, sadece üçgene üçgen olmak bakımmdan aic olan niceliklerini
inceler. Mecafızik de kendi payın:ı özne i le yüklem ar:ısında, yüklemin öznen in
doğ:ısından çıkmayıp ona ancak ili neksel olarak ai c olduğu bağıncıl:ı rı inceleme­
yecekti r. Onun bu bağı ncıları incelememesi nin nedeni, basic ol:ır:ık, onların ke­
sinl ikle bilimin konusunu ceşkil ecmemeleridir. Ariscoceles iki imk:ln ı göz önü­
ne al makra gibidir: a) Yasaya bir iscisna ceşkil eden ili neksel, kendi ne has olan
bir yasay:ı icaac edebil ir. A genel olarak B ise, bazı koşullar al cında A n ı n her z:ı­
m:ın veya genell ikle B-olmayan olmasın ı bel i rleyen bir yasa olabil i r. Eğer bu ya­
san ın keşfi başarılırsa, görünüşceki ilineğin, bir ilinek olmadığı ve yine dolayısıy­
la ili neksel olan ın bil i m i n i n olmadığı cespic edilecekcir;(4 2) b) Ancak Aristoceles
insan i eylemlerde ve belki başka bazı durumlarda, hiçbir zaman bilimin konusu
olmay:ıcak olan gerçek bir olumsallığın varl ığını da kabul ecmekcedi r: Bir i nsan
bel li bir bi çimde davrandığı cakdirde zorunlu ol:ırak öldürülecekcir. Ancak
onun bu biçimde davranrpası h içb ir nedenin zoru nlu sonucu değildir. Ve bu bi­
çimde davranmadığı sürece onun öldürülüp öldürülmeyeceği bel irlenmiş değil­
dir.14.'\)
2) Va rlığı n, mecafıziğin i nceleme konusunu teşkil ermeyen diğer anlamı
"doğru anlamın da varl ık"cır. Mecafizi k, onu i ncelemez; çünkü o. nesnelere de­
ği l, zihin durumlarına aiccir; mecafıziğin deği l , mancığın konusudur.(44) Arisco­
teles, şüphesiz "yanl ış şeyler" i n ve dol:ıyısıyla, muhcemelen "doğru şeyleri n "

39) E, 2 , 3 .
40) E, 4.
4 1 ) f i , 1 043 a 1 6.
42) E, 1 027 a 25.
43) 1 027 a 32-b 1 4.
41) Rıınıınla birlikte "doğru olmak bakımından varlık" H, 1 O'da tartışılır. Muhtemelen bu
tartışmanın yeri aslında Mt'tafizik değildir.

51
M ETA F İ Z İ K

k:ıvr:ı.mını k:ı.bul eder. Anc:ı.k y:ı. :ı.) "y:ı.nlış şey", "v:ı.r olm:ı.y:ı.n şey"; "doğru şey"
de "v:ı.r ol:ı.n şey" :ı.nl:ı.mın:ı. gelir ve bu duruml:ı.rd:ı. "y:ı.nlış" ve "doğru" :ısıl an­
l:ı.ml:ı.rınd:ı. kullanılmazlar ve yine bu durumd:ı. "doğru anlamında varl ık" değil ,
"var ol:ı.n anl:ı. m ında varlık" söz konusudur. Veya b ) "y:ı.nlış b i r şey", bir tablo
.
vey:ı. rüya örneğinde olduğu gibi var olmayan bir şeyin görüntüsünü doğuran
şeydir.<45) O zaman da muhtemelen onun met:ı.fızik değil , psikoloji tarafından
incelenmesi gerekir.
V:ı.rl ık kelimesinin i ki temel :ı.nl:ı.mı daha vardır: Kategorilerin bir t:ı.snifini
oluşturdukları varlık ve bilkuvve varlıkla bilfiil varl ık. Bunlard:ı.n birincisi Z H;
iki ncisi 0 kitabında incelenir.

TÖZ

Aristoteles'in Metafizik'i nde bir bütün ol:ı.rak kategorilerin :ı.çıkl:ı.ması ile


k:ı.rşıl:ı.şılm:ı.z. Tözün dışındaki kategoriler, deyim yerindeyse, v:ı.rlığın basit "dal­
l:ı.rı ve görüntüleri"di rler.(46) Töz üç bakımdan kategorilerden önce gelir.(47)
1 ) "K:ı.tegoriler bağı msız ol:ı.rak var olamazl:ı.r. Bun:ı. karşılık töz, bağımsız ola­
rak var ol:ı.bilir." Ancak bu, onların kendisi ol maksızın var olamamal:ı.rın:ı. k:ı.rşı­
lık, kendisi nin onlar olmaksızın var olabilmesi anl:ı.mın:ı. gelmez. Niteliklerden
yoksun bir töz, tözsüz bir nicelik k:ı.d:ı.r imkansızdır. Töz, özünü teşkil eden ni­
telik, nicel ik vb. ile birlikte tot:ı.I v:ı.rlıkcır ve anc:ı.k bu tot:ı.I v:ı.rlık, kendi b:ı.şın:ı.
var olabilir. Töz, nitelikler gerektirir; ancak bu nitelikler, tözün kendisine ek
olar:ı.k muht:ı.ç olduğu, kendi dışında olan bir şey deği ldi rler. Öte yand:ı.n bir ni­
telik, anc:ı.k bir tözde v:ı.r ol:ı.bilen bir soyurl:ı.m:ı.dır. Düşüncesi bu olduğun:ı.
göre, Ariscoteles' in tözü bireysel şey ol:ı. r:ı.k düşündüğü :ı.p:ı.çıkrır. İkinci derece­
den tözler (yani cinsler ve türler) tümeller oldukl:ı.rınd:ı.n, onun bizzat kendi öğ­
retisine göre, bağımsız olar:ı.k v:ı.r ol:ı.mazlar. Onl:ı.r bi reysel üyelerinin özel n ite­
likleri ile tamamlanmak zorund:ı.dırl:ı.r. 2) Töz, t:ı.nım bakı mı ndan önce gelir.
Başka herhangi bir kategorinin bir üyesi ni t:ı.nımlarken, t:ı.n ımım ıza gizil olar:ı.k
tözün ta nımın ı koymak zorundayızdır. Aristoteles, bir tözü t:ı.n ıml:ı.rken, tanı­
mımız:ı. bir b:ı.şka kategoriye :ı.ic herhangi bir şeyin tan ımın ı eklemek ihtiyacı nda
olmadığımızı söylemek istemektedir. Ancak bu doğru değildir; çi.inkü bir tözün
her :ı.yrımı, bir ni teliktir.
3) Töz, bilgi bakımı ndan önce geli r: Bir şeyin ne olduğunu bildiğim izde
onu, ni teliği ni, n iceliği n i vey:ı. yeri ni bildiğim ize n:ı.1.ar:ı.n dah:ı. iyi biliriz. Çünkü

4 5) !!,. , 1 024 b 1 7-26.


46) Aristoteles'in bağıntı hakkında Nikh. AhMkı, 1 096 a 2 1 'de söylediği şey budur.
47) Z, 1 028 a 32-b 2.

52
A R İ S T O T E L ES ' İ N M ETA F İ Z İ G İ

tözden b:ışka herhangi bir kategoriye ait bir şeyi bil mek istediğimizde, bu şeyin
hangi nitel iklere vb. sah ip olduğunu değil, ne olduğunu, deyi m yeri ndeyse tözü­
nün ne olduğunu, onu o şey kılan şeyin ne olduğunu sormamız gerekir. Bu ka­
nıtlamada tözün somut varlık olarak değil, özsel doğa olarak tas:ırl:ındığı
aşikardı r. Arisroteles'in töze tahsis ettiği tüm i nceleme boyunca bu çift anlamla
karşılaşılmaktadır.
Tözün varlığı ve tözle diğer kategoriler arasındaki ayrı m, Ariscoceles içi n
:ıp:ıçık şeylerdir. Töz her şeyden önce "bir özne hakkında casdik edilmeyip baş­
ka her şeyi n kendisi hakkında casdik edildiği şey" anlamına gelir. Gerek özne,
gerekse yüklem rolü oynayabilen kavramlar vardır. Örneğin, "beyaz, bir renk­
tir" dediği miz gibi "kücük, beyazdı r" da diyebili riz. Ancak Ariscoceles'e göre sa­
dece' özne rolü oynayabilecek başka bazı kavramlar vardır. "Beyaz (şey) , bir kü­
tüktür" gerçek anlamda değil, ancak ili neksel an lamda bir yüklemlemedid48)
Bu mantık öğrecisi yanl ış bir mancık öğrecisi gibi görünmektedirJ49) Ancak
mantık öğretisi olarak yanlış olmakla birlikte cözle, tözsel olmayan şey :ırasında
y:ıpıl:ın metafiziksel ayrım doğrudur. "Sokr:ıtes, solgundur" gibi bir önerme
üzerinde düşünmek şunu gösterir ki solgun olduğu söylenen şey, ne solgunluk­
rur, ne Sokrates'te solgunlukla birleşen herhangi bir niteliktir, ne de solgunlukla
birlikte bu niceliklerin bir toplamıdır. O, bütün bu niteliklere sahip oltın bir şey,
hu niteliklerin dayanağı nı teşkil eden ve onların kendisinde birbi rleriyle birleş­
tikleri bi reysel şeydir. Bu, tartışmasız olarak "sokaktaki insan"ın anlayışıdır. Tö­
zün bir nitelikler toplam ının üzerinde ve ona ek olarak bu niteliklerin dayanağı­
nı teşkil eden "bilin meyen bir şey"i içerip içermediği fılozofl:ır aras ı nda hala tar­
tışma konusudur. Ariscoteles, "sokaktaki i ns:ın" ın yanında yer al maktadır.
Onun için (Tan n'yı ve diğer Akılları bir yana bırakırsak) cöz, sadece nitelikleri
değil, aynı zamanda m:ıdde veya dayanak diye adlandırdığı ifade edilemeyen ve
bilin meyen bir öğeyi içeren bir birl iktir. Aristoteles'i nicelikle cöz :ırası nda bir
ayrı m yapmaya icen, özellikle değişme olayıdır: Bir nitelik, değişmez. O , neyse
odur ve başka bir şey olamaz. Sadece yeri ni bir başka nitel iğe bırakabilir. Eğer
salt ve basit bir birbiri ardından gelme olayından ayrı değişme diye bir şey varsa,
nitel iklerden ayrı da bir töz olm:ılıdır. Ancak Aristoceles meseleyi bu nokc:ıda
bırakmamakta, özellikle Pl:ıconculuğa karşı çıkışında düşüncesi nin :ına öğeleri n­
den biri olmakla birlikte bu, bireysel şeylerle, onların n icelikleri veya b:ığı ncı ları
arasındaki farklılık üzerinde ısrar ermekle yetinmemektedir: O, bi reysel cözlerde
onları tözler kılan şeyin ne olduğunu, onun madde mi yoks:ı form (veya öz) mu

4 8) ikinci Analitikkr, 83 a 1 - 1 7.
4 9) Ru özne-yüklem mantıksal bağıntısını, töz-ni telik metafiziksd bağıntısından tam olarak
ayırmamaktan ileri geliyor görünmektedir.

53
M ETAF i Z İ K

olduğunu soruşturmaya girişmektedir. Bu karşıtlık ve kuvve-fiil karşıtlığı Aris­


roteles'in metafiziğinin hakim çizgilerini oluşturmaktadır. Bu iki antitez sıkı bir
biçimde birbirlerine bağlıdırlar. Ancak genel olarak ifade ermek gerekirse, birin­
de dünya, tarihinin herhangi bir anında göründüğü biçimde statik olarak, diğe­
rinde ise değişme süreci içinde dinamik olarak göz önüne alınır.

MADDE VE FORM

Dünya Arisroteles'e en yüksek üyeleri madde-dışı tözler olan bir hiyerarşi


olarak görün mektedir. Buna karşılık bürün diğer bilfiil var olan şeyler, içlerinde
formun adeta az veya çok sayıdaki madde yataklarına gömülmüş olarak veya
kendilerinde maddenin gitgide daha karmaşık formlar altında şekillenmiş olarak
bulunduğu karmaşık varlıklardır. Sorunu bu iki biçimde göz önüne almanın
her biri belli bir dikkat gerektirir: 1) Eğer her şeyden önce ay-altı dünyada bulu­
nan somut bir nesneyi, örneğin canlı bir cismi göz önüne alırsak, onun dört ba­
kımdan değişme gücüne sahip olduğunu görürüz: Uzayda yer değiştirebilir; ni­
teliksel olarak değişebilir; daha büyük veya daha küçük olabilir; nihayet (varlığa
geldikten sonra) ortadan kalkabilir. Madde (hyle) Aristoreles için değişmenin
gerektirdiği şey olduğundan, bu dört tür değişmeye uğrayan şey, deyim yerin­
deyse dört madde "yatağına" girmiş olarak göz önüne alınır: Bunlar "lokal mad­
de" veya yer değiştirmenin maddesi, nitelik değiştirmeni n maddesi, boyut de­
ğiştirmenin maddesi ve oluş ve yok oluşun maddesidir. Bu madde yatakla.cı ara­
sı nda belli bir mantıksal düzen vardır: İ kinci birinciyi,CiO), üçüncü ikinciyi ge­
rektirir.(51 ) Dördüncü ve üçüncü ise birbirlerini gerekririrler.(5 2) Gerrekte son
üçü her zaman birl ikte bulunurlar. Onlar bürün ay-altı alemindeki cisimlere ait­
tirler. Ancak "lokal madde" yalnızca mantıksal bakımdan bütün diğerlerinden
bağımsız olmakla kalmaz; aynı zamanda onlardan bağımsız olarak var olabilir ve
dünyadaki şeylerden daha "tanrısal" olan gök cisimlerinde bu biçimde gerrektm
de vardı r.(53) Akıllar müstesna, evrende var olan bürün bireysel nesneler, for­
mun, hiç olmazsa "lokal madde" ile birleşmesinden meydana gelirler. Ancak
düşünce ile daha i nce türden bir maddenin varlığı - bu maddenin hiçbir zaman
"duyusal madde", yani hiç olmazsa "lokal madde" olmaksızın var olması söz ko­
nusu olmamakla birl ikte - ayırdedilebilir. Bu, "akılsal madde",(54) başka deyişle
uzaysal uzamdır. Bu sonuncunun varlığının kabulü Arisroreles'in düşüncesinde

50) Fizik. 260 6 4.


5 1 ) Fizik. 260 6 29.
52) Mtt., H, 1 042 6 3; O/U/ vt Yoko/U/ Üurint, I. 5.
53) Mrt H . 1 044 4 7; H, 1 050 3 2 1 : Fizik. 260 a 28.
..

54) Z, 1 036 a 9, 1 037 a 4; Kq. K, 1 059 4 1 5.

54
A R I STOTE L ES ' I N M ETA F I Z I G I

son zama nlarda ortaya çıkmıştır ve hiç olmazsa açık bir biçimde ancak Metafi­
zi//te bulun maktadır: Her duyusal şeyden, onun tüm duyusal maddesini soyut­
layabil iriz. Ay-altı dünyasına ait olan şeylerde, onların sıcaklık veya soğukluk,
kuruluk veya yaşlık gibi temel niteliklerini ve bunlardan çıkan bütün diğer n ite­
liklerini soyutlayabiliriz. Gök cisimlerinden, onların dönme gücünü soyutlaya­
biliriz. Bu soyutlamalara rağmen her iki grup varlıklar hala büyüklük ve biçim­
lerini koruyacaklardır. Böylece soyutlama ile gerçek cisimlerden maremariksel
nesnelere geçmiş olacağız. Önce bu cisimleri başka hiçbir şey olarak değil, sade­
ce üç boyutlu nesneler olarak düşünebiliriz. Daha sonra gerçekte kendisinden
ayrıl maz oldukları üçüncü boyutu göz önüne almaksızın bu cisimlerin düzlem­
sel kısımların ı tasavvur edebiliriz. Aynı şekilde yine bağımsız bir varlığa sahip
olmamalarına rağmen, bu düzlemlerin içindeki Cloğru parçalarını ayrı başlarına
göz önüne alabiliriz,(55) Böylece gündelik dilde "madde" olarak adlandırılan her
şeyi soyutlamış olmamıza rağmen hala sair forma ulaşmış olmayacağız. Çünkü
bireysel bir doğru, yüzey veya cisim (bazı Plaroncuların safça bir biçimde sıra­
sıyla 2, 3 ve 4 sayısına özdeş kıldıkları,(56) çağdaş matematikçilerin ise hala doğ­
ru bir tarzda denklemlerle temsil enikleri) doğru, yüzey ve cismin formundan
farklı şeylerdir; Çünkü birinciler bir uzam içinde bulun maktadırlar. "Uzam"
veya "akılsal madde"yi de soyutladığımız takdirde karşımızda sair formdan baş­
ka bir şey kalmayacaktır.
Platon uzayı duyusal şeylerin maddi öğesi veya dayanağı, içine ezeli-ebedi
varlıklar, yani İdeaların örneklerinin girmesi sonucunda kendisinden şeylerin
meydana geldiği madde olarak göz önüne almaktaydı.(57) Aristoteles'e göre ise
uzam, duyusal şeylerin içinde bulunmakla bi rlikte, bu şeylerin kendisinden ya­
pıldıkları madde değildir. Bu anlayış aynı zamanda uzam ve harekete sahip bir
şey olan modern madde anlayışımıza daha yakındır. Ay-altı aleminin maddesi,
ek olarak diğer üç türlü değişmeye uğrama yeteneğine sahiptir.
2) Öbür taraftan "ilk madde"den de - işaret etmek gerekir ki bu deyi m, öğ­
rencilerinin haklı olarak sisteminin en önemli öğelerinden birini ifade eden bir
şey olarak göz önüne almalarına karşılık Aristoteles'te çok seyrek rastlanan bir
deyimdir - başlayabiliriz. İlk madde hiçbir yerde tek başına var değildir. O sa­
dece madde ve formdan meydana gelen somur bireysel şeylerin doğasındaki bir
öğedir. O yalnızca ilk temel karşıtlardan (sıcaklık-soğukluk ve kuruluş-yaşlık)
birer tanesi ile birleşmiş olarak vardı r. Ay-altı aleminde bulunan en az karmaşık
cisimler toprak, su, ateş veya havadır. Bu dört "basit cisim"de kendilerinden

55) M, 1 077 b 1 7-30.


5 6) Ruh Üz.nine, 404 b 1 8-25; 429 b 1 8-20; H, 1 047 a 33.
57) Timaios, 50 e, 52 a.

55
M ETA F İ Z İ K

"tamamen karışık" veya aynı türden (homoeomerous) cisimlerin meyqana gel­


diği maddelerdir. Mi neraller genel olarak aynı türden cisimlerdir. Bitkiler ve
hayvanlar en basit, en az organl:ışmış kısımları, yani dokular da bu tür cisimler­
dir. Dokular, bitkiler ve hayvanların daha üsrün işlevler, örneğin duyum ve yer
değiştirme hareketini yerine getirmek üzere organlaşmış olan kısımlarının olu­
şumu için gerekli maddeyi sağlarlar. Bu son kısımlara ayrı türden (anomoeome­
rous) kısımlar veya organlar denir. Nasıl ki dokular organların oluşumu için ge­
rekli maddeyi sağlarlarsa, organların kendileri de tüm canlı cismin maddesi öde­
vini görürler. Canlı cisim organlardan daha karmaşık, daha tam olarak teşekkül
etmiş bir birl iktir. Organlar dokulardan, dokular da "basit cisim"lerden daha
tam olarak teşekkül etmişlerdir.("i 8) Nihayet hürün hayvanlar içinde en yüksek
derecede organl:ışmış veya teşekkül etmiş bir varlık olan insanda, bedenin veya
onun herhangi bir kısmının yapısının ilkesi olmayan, hiçbir bedenScl organ kul­
lanmayan ve bedenden sonra da yaşamasına devam edebilen ek bir form vardır.
Bu form, :ıkıl veya daha doğrusu pasif aklın düşüncesine temel ödevi gören esra­
rengiz birlik olan Faal Akıldır. Bir derece daha yukarda gezegenlerin kürelerini
hareket ettiren Akıllar gelir. Bunlar hiçbir cisimle birleşik olmayan s:ıf tözlerdir.
Hepsinin üzerinde de Tanrı'nın temsil ettiği töz bulunur.
Evrendeki her töz, bireyseldir. Tümel her zaman Aristoteles içi n tamamen
gerçek ve nesnel olmakla birlikte bağımsız varlığa sahip olmayan bir şeydir.
Madde ve formdan meydana gelen somut tözler gibi s:ıf tözler de bireylerdir.
Ancak bu noktada güçlükler ortaya çıkmaktadır: 1 ) Aristoteles somut tözlerde
"bireyselleştirici ilke"yi maddede görmektedir. Hiç olmazsa genel olarak o, her
en alt türün (infımae species} formunun, türün bütün üyderinde aynı olduğu­
nu düşünmektedi r. Bundan, formun bir bi reyi diğerinden ayırma işini göreme­
yeceği ortaya çıkmakta ve bunu yapanın madde olduğu söylenmektedirJ"i9) Bu
durumda s:ıf tözlerin bireysellikleri neye dayanmaktadı r? O ancak birform fark­
lılığına dayanabilir. Tanrı ve Akılları ayrı en alt türlerin biricik üyeleri olarak ele
aldıklarında skolastik bilgi nlerin çıkardıkları manrıksal sonuç da budur. Ancak
bu, problemi ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü bilfiil olarak ancak tek bir üye­
ye sahip olması mümkün olmakla birlikte, bir tür, doğası bakımından, birden
fazla üyeyi içine alab ilir. O zaman bu Akıllardan her biri aynı türün içinde, ger­
çekte var olmayan, ancak düşünülmesi mümkün olan diğer üyelerden nasıl ayrı­
lacaklardır? Onlar ne form, ne de madde bakımından birbirlerinden ayrılabilir­
ler. O halde ne ile ayrılacaklardır?
2) Bu güçlüğün dışında, somut varlıkların bireyselliklerinin ilkesi olarak

58) z. 1 040 b 5- 1 6.
59) &, 1 0 1 6 b 32; Z, 1 034 a 5-8; 1 035 b 27-3 1 ; 1. 1 054 a 34 ; A, 1 074 a 3 1 -74; Gök Ü.urine,
278 a 6-b 3.

56
A R İ S T O T E L ES ' I N M E TA F I Z I G I

onların maddelerini, y:ıni "kendisi bakı mı ndan bilinemez olan ı''(60) kabul et­
mekte t:ıtm i n edici olmayan bir şey vardı r. Bu bizi , saf tözlerin dışında dünyada
mevcut en gerçek şeyler olan bireylerin ram olarak bili nebilir olmadıkları para­
doksal sonucuna götürmekcedir.
Bu güçlükleri daha derinlemesine incelememiz gereki r: 1 ) Aristoteles'in
maddede bireyselleştirme ilkesini görme eğilimi, zihninin tamamen "infı mae
species" kavramının hakimiyeti aln nda bulunmasından ileri gelmektedir. Bu
görüşe göre varlıklarda sabit nirel ik birleşi mleri vardır. Bunlar kendilerinde bu­
lundukl:ırı tüm bireylerin doğasının özünü reşkil ederler ve doğanın korumaya
ve dev:ım ettirmeye çalıştığı da yaln ızca bu nitel iklerdir. Daha az öneme ve de­
vamlılığa sahip olan bütün diğer ayrımlar, form adını almaya layık değildirler ve
ayn ı bir formun farklı bir madde ile birleşmesinin sonucu olarak ele alınırlar.
Y:ıln ız bir rürün bireyleri nin çokluğunun kaynağı, saf maddede bulunmaz; nite­
lik kazanmış maddede bulunur. Bu çokluğun nedeni , türsel formun rek bir ger­
çekleşmesi için gereken maddeden daha fazla m ikrarda maddeni n var olması­
dır.(6 1 ) i nsan formu bell i bir tür et ve kemikle birleşir. Ancak ayrıca eğer for­
mun kendileriyle bi rleşriği iki er ve kemik parçası, nirelik bakı mından aynı ise­
ler, ilk maddeni n parçaları oldukları durumdan daha fazla iki ayrı insan ı mey­
dana getiremezler. Onların nitelik, yani form bakı mı ndan farklı olmaları zoru �.:
ludur. Sokrates ve Kallias, tÜrsel formları bakım ından birbi rleri nin aynı olmakla
birlikte maddelerinin formu bakı mından birbirlerinden farklı olmak zorunda­
dı rlar. Bu düşünce çizgisini izlersek, bireyin özünün, türsel formun dışında,
farklı bi reylerin kendilerinden yapılmış oldukları maddelerinde var olan farklı­
lıklardan ileri gelen diğer bazı kalıcı özell ikleri içerdiği anlayışına varmış oluruz.
Ve Aristoteles' in sistem inde formla erek arasındaki karşılıklı bağıntıyı göz önü­
ne alırsak, her bi reyin ereği nin sadece türüne ilişkin mükemmelliği elde etmek
değil, aynı zamanda bi reysel formunun beli rlediği özel biçimde onu gerçekleş­
tirmek olduğunu düşünmemiz gerekir. Ancak Aristoteles'in konuyu bu biçi mde
düşün müş olması az muhcemeldir.(62)
2) Çeşidi pasajlarda Ariscoteles, bireylerin nasıl bili nebileceği ne il işkin so­
runa bir çözü � teklif ecmekredir: a) O, bireylerin tanımlanabilir olmamakla
birlikte sezgisel düşünce veya algı yardımıyla - "bu daire" gibi akılsal bi reylerin
birincisi, duyusal bireylerin ikincisi yardımıyla(6�) - bili nebileceğini söylemekte-

60) Z, 1 036 a 8.
6 1 ) Gök Üzerine, aynı yer.
62) Ana pasaj A, 1 07 1 a 27-29 dur. "Farklı bireylerin neden ve öğeleri farklıdır. Maddeniz,
fonnunuz, hareket ettirici nedeniniz, benimkilerden farklıdır", Krş. Z, 1 0 38 b 1 4; Ruh Üzerine,
4 1 2 a 6-9.
63) Z, 1 036 a 2-8.

57
M ET A F İ Z İ K

dir. Bilimin soyutlayıcı ve çıkarsamacı (discursive) yöntemi dışında bize bireyin


tüm doğası nı tek bir fiille kavrama imkanını veren daha somut ve daha doğru­
dan kavrama fiilleri vardır. Ariscoteles burada önemli bir noktaya, bireyler, ör­
neğin kişiler hakkındaki bilgimizin bir tümel önermeler biçimi altında verilme­
diği ve böyle bir biçimde tam olarak ifade edilemeyeceği olgusuna dikkati çek­
mektedi r. Ancak o hiçbir yerde sezgisel düşünceye ilişkin bir teoriyi, bu işlevi
sezgisel düşünceye izafe ettiği başka işlevlerle - bilimin ilk ilkelerinin bilgisi ve
özleri n, basit tözlerin bilgisi - bağlantı-haline sokacağı bir teoriyi geliştirmemek­
tedir.(64) b) Başka bir yerde(65 ) Ariscoteles farklı bir çözüm vermektedi r: Tüme­
lin bilgisi ancak bilkuvve olarak var olmak bakımından, yani bir bilim adamı­
nın, biliminin konusunu düşünmediğinde zihninde var olması bakımından bil­
gidir. Bilfiil bilgi ise bi reyin bilgisidir. Veya yine nasıl ki görme, doğrudan doğ­
ruya "bu renk"i görme olup, ancak bu renk, bir renk olduğundan genel olarak
rengi görmeyse, aynı şekilde gramer bilgisi de doğrudan doğruya "bu alfann ı n
bilgisi olup, ancak dolaylı olarak "alfa"nın bilgisidir. B u iddiada doğruluk payı
vardır. Aristoteles'in kendi örneğini alırsak, bilfiil gramer bilimi, bir tümel yasa­
lar dizisini kavramakla yetinmez. Keli menin tam anlamında gramerbilimci ola­
rak düşünen, özel bir pasajı yorumlayan bilgindir. Bu bilim için geçerli olan,
bürün bilimler için de geçerlidir. Daha da ileri gidebilir ve bilfiil bilimsel bilgi­
nin hiçbir zaman özel hallerinden ayrı olarak tümellerle meşgul olmadığını, an­
cak özel hallerinin tümelleri olarak tümeller ile ilgilendiğini söyleyebiliriz. Ge­
nel bir yasayı, algı veya hayalgücü ile bu yasa içine giren özel haller hakkında
belli bir bilinç olmaksızın tasarlamak imkansızdır. Özel haller tamamen gözden
kaybedildiğinde yasa artık gerçek bir bilginin konusu değildir; o ancak özel hal­
lerle f:ı.7.e bir temasın sonucu yeniden canlılık kazanacak veya Aristoteles'in de­
diği gibi bilfiil hale gel�cek olan uygun bir "memoria technica"dır.
Ancak bununla bütün güçlük bertaraf edilmiş olmamaktadır. Çünkü özel
halleri konu olarak almakla birlikte, bilimsel çalışma onlarla tamamen özel ol­
maları bakımından ilgilenmez. Bilim adamı onları bir tümelin örnekleri (instan­
ces) olarak ele alır ve bireysel doğaları arasındaki farkl ılıklara ancak belirsiz bir
tarzda dikkat eder. Onların uygun bilgisi için bilim kadar .algı ve sezgisel düşün­
ce de gereklidir.
Ariscoteles'in Z kitabında şeylerin tözsel öğesini teşkil eden şeyin ne olduğu
sorununa ilişkin uzun tartışma, onun form veya öz olduğu ifadesi ile biter.(66)
Aristoteles'in yaklaşım tarzı şudur: Tözün ana bir kaynak ve bir neden olduğu,
bir şeyi o şey yapan şey olduğu kabul edilmektedir. O, "niçin?" sorusunun ceva-

64) H, 1 0.
65) M, 1087 a 1 0-250; Ruh Üurin�. 4 1 7 a 2 1 -29.
66) z. 1 7.

58
A Rİ S T O T E L ES ' İ N M ETA F l z t c t

hıdır. Örneğin "gök n içi n gürler?", "bu tuğla ve taşlar niçin bir evi meydana ge­
rirmekredi rler?" Bütün bu durumlarda bir nedeni aramaktayız. Bu neden, soyut
bir biçimde söz etmek gerekirse, bir özdür. Ancak bazı durumlarda, örneğin bir
ev (veya genel olarak yapılmış şeyler) söz konusu olduğunda nesnenin tabi oldu­
ğu erekrir. Başka bazı durumlarda (örneğin gök gürlemesinde) o, hareket ettirici
nedendi r. Sorumuz her zaman şudur: "Maddeyi özel, belli bir şey kılan nedir?"
Cevabı ise şudur: "Bu özel şeyin özünün varlığı!" Bu öz, bu şeyde ne onun mad­
di öğelerine eklenen başka bir öğedir, ne de bu öğelerden meydana gelen bir
şeydir. O, bazı öğeleri et, diğerlerini bir hec-e kılan şeydir.
Arisroteles'in burada özel olarak üzerinde ısrar eniği nokra, özün ne diğer
maddi bileşenlerin (components) yanında var olan bir bileşen, ne de bizzat ken­
disi bu maddi bileşenlerden ibaret olan bir şey olarak düşünülmemesi gerektiği­
di r. Onu birinci biçimde ele alırsak, özün maddi bileşenlerle nasıl birleştiğini
açıklamak üzere bir başka yapı ilkesine ihriyacımız olacaktır. İ kinci biçimde ele
aldığımızda ise özü teşkil ermek üzere bu bileşenlerin nasıl birleştikleri ni bilmek
isreyeceğiz. Başka deyişle özle ilgili olarak yine daha önce somut şeyler hakkında
sorduğumuz sorunun kendisini sormak zorunda kalacağız: Onu o şey yapan şey
nedir? Kendimizi öz hakkında her türlü mareryalist anlayıştan uzak tutmamız
ve onu somut şeyin yapı ilkesi olarak ele almamız gerekir. Platon'un, i dealar te­
orisinde Sokrates-öncesi filozofların materyalist görüşlerine karşı bu nokta üze­
rinde kafi derecede ısrar ettiği düşünülebilir. Ancak Aristoteles'in Platoncu aş­
kın form öğretisini reddederken kendisinin inandığı içkin formun aynı ölçüde
madde-dışı doğası üzerinde ısrar etmiş olması doğrudur.
Aristoreles'in özün "bir şeyin varlığının nedeni, dolayısıyla onun tözü ne­
di r?" sorusunun cevabı olduğunu söylerken, bu cevabın soyut bir cevap olduğu­
na işarer etmesi dikkate değer. Bu et ve kemikleri bir insan, bu tuğla ve taşlan
bir ev, bu bulutları gürleyen bulurlar kılan şeyin ne olduğunu sorduğumuzda,
onun "bu i nsanın, bu evin, bu gök gürültüsünün özünün varlığı" olduğunu
söylemek şüphesiz doğrudur. Ancak bu cevap bizi ileri götürmez. Aristoteles, öz
olarak soyut bir tarzda tasvir ettiği şeyin , somut olarak göz önüne alındığında
bazen ereksel, bazen fail bir neden olduğunu söyleyerek daha gerçek bir açıkla­
manın yolunu açar. Normal olarak o, ereksel bir nedendir. Bu et ve bu kemikle­
rin bir insanı meydana getirmesinin nedeni , onların insan formuna, insan ruhu­
na sahip olmalarıdır. Ancak şeylerin daha derinliklerine inen bir cevap şu cevap­
rır: "Çünkü onlar, i nsanın kendisi için var olduğu ereklere, yani enrelektüel ve
ahlaki etkinliğe hizmet edecek bir biçimde organize olmuşlardır." Biyolojisinde
Arisroteles sürekli olarak yapıyı işlevle açıklamaya çalışır. Aynı durum, yapılmış
olan şeylerle ilgili olarak da geçerlidir: Bu ruğla ve taşları bir eve dönüşrüren ne­
di r? "Onların canlı varlıklar ve mallar için bir korunak" ödevi görebilecek bir

59
M ETA F İ Z İ K

biçimde düzenlenm iş olmalarıdır.(67) O halde normal olarak formel neden, aynı


zamanda bir ereksel nedendir.(68) Ancak doğal tözler ve yapılmış şeylerin mey­
dana gelişinde kendileri ile ilgili hiçbir ereksel nedenin yardıma çağrılamayaca­
ğı(69) ve ancak bir fail nedene başvurmak suretiyle mekanik olarak açıklanmaları
gereken bazı yan ürünler onaya çıkarlar. Gök gürültüsünün, hiç şüphesiz,
Pychagorasçıların dediği gibi Tanaros'un sakinlerini dehşete düşürmek için var
olması mümkündür. Ama onu bulutlarda bulunan ateşin soğuması veya başka
bir mekanik nedenle açıklamak daha güvenilirdir.(70) Hana ereksel bir neden­
den ileri gelen bir şey de mekanik bir nedenden ileri gelebilir: Bir lambadan ya­
yılan ışık, düşmemize engel olmaya yarar. Ama onun nedeni, küçük parçacıklar­
dan meydana gelen şeyin daha geniş delikleri olan bir şeyden geçmek zorunda
olmasıdır veya başka bir fiziksel nedendir.(7 1 ) Öce yandan ereksel neden ve zo­
runluluğun bu çifr eylemi normal olarak gerek yapma, gerekse doğal şeylerde
geçerlidir.(72) Z kitabı bir şeyi o şey yapan şeyi öze özdeş kılmakla birlikte erek­
sel veya mekanik nedenlere veya her ikisine başvurmak suretiyle daha az soyut
ve daha doyurucu bir açıklamaya yönelmekcedir.

OLUŞUN ANALiZi

Şimdi Ariscoceles'ce oluşun analizini ele almamız doğal olacakcır.(73) Arisco­


reles'in ana amacı, üç ana meydana geliş tarzının - doğal, san;ıca dayanan ve
kendiliğinden - her birinde, benzer koşulların bulunduğunu göscermekredi r.
1 ) Bu bağlamda Aristoceles doğadan, her rürlü canlı varlığın içinde bulu­
nan, değişmeyi meydana getirme ve türünü yenileme gücünü anlamaktadır. Bü­
tün diğer meydana gelmelerde olduğu gibi doğaJ meydana gelmede de "meyda­
na gelen her şey, bir şey tarafından, bir şeyden meydana gelir ve bir şey olarak
onaya çıkar" . (74) Yani doğal meydana geliş a) meydana gelen varlığın sahip ol­
ması gereken türsel forma daha önceden sahip olan bir birey, yani baba, erkek
unsur,(75) b) bu türsel formun taşıyıcısı olma gücüne sahip bir madde, yani
an ne, dişi unsur tarafından sağlanan madde,(76) c) ayn ı türsel forma sahip olan

67) fi, 1 043 a 1 6, 33.


68) 1 044 b ) .
69) Aynı yer.
70) ikinci Analitikler, 94 b 33.
7 1 ) Aynı yer, 27-7 1 .
72 ) Aynı yer, 34-37.
73) z. 7-9.
74 ) 1 032 a 1 3.
75 ) Z, 1 034 a 2 1 ; 1 032 a 25.
76) H, 1 044 a 35.

60
A R İ S T O T E L E S ' İ N M ETA F İ Z İ G İ

yeni bir şey gerektirir.


2) San ata dayanan meydana gelmelerde formun önceden varlığı daha az
açık tır. Üremenin bilfi il bir baba gerektirmesine karşılık bir evin yapımı, bilfiil
bir �in varlığını gerektirmez. Bununla birlikte bir anlamda önceden var_ olan bir
ev, yani ev yapanı n zihninde tasarlanmış olduğu biçimde evin formu vardır.(77)
3) Kendiliğinden meydana gelme iki çeşittir: Bunlardan biri doğayı, diğeri
sanatı taklit eder. Uzman olmayan bir kişi, tesadüfen, bilimsel kurallara uygun
olarak bir hekimin önereceği bir tedavinin aynısın ı başlatabili r.(78) Ve yukarı
türden canlı varlıklarda cinsel birleşmeyi gerektiren üreme, aşağı cinsten canlı­
larda kendiliğinden meydana gelir (bu, hiç olmazsa Aristoteles'in inancıdır).(79)
Aristoteles her iki durumda da, yani gerek doğal, gerekse sanata dayanan mey­
dana gelmelerde meydana gelen şeyin bir kısmının daha önceden var olması ge-
'
rektiğini göstermeye çalışır.<80)
Meydana gelmede, ne madde, ne de form meydana gelir. Eğer formun ken­
disi meydana gelen bir şey olsaydı, başka bir şeyden, yani bir başka formun bir
başka madde üzerine gelmesinden meydana gelmesi gerekirdi. Eğer bu i kinci
form da meydana gelmiş olsaydı, onun da bir başka madde üzerine başka bir for­
mun gelmesinden meydana gelmesi gerekirdi ve bu böylece sonsuza giderdi J8 1 )
Bu pasajın en doğal yorumu, formun ezeliliğini ileri sürdüğüdür. Ancak Aristo­
teles bazen formdan, ansal olarak varlığa gelen ve yine ansal olarak varlıktan ke­
silen bir şey olarak söz etmektedir.(82) Öyle görünüyor ki asıl anlamında meyda­
na gelişle (yani bir tözün ortaya çıkışı ile) daha az önemli değişmeler (her türlü
sanata dayanan şeyin meydana gelişini içine alan nitelik veya boyut değiştirme­
ler) arasında bir ayrım yapmamız gerekir. Birinci durumda formun babada, er­
kek unsurda, bilfiil olarak önceden var olması gerekir. İ kincide ise o, sadece bil­
kuvve olarak önceden var olmak zorundadır.(83) Bu ikinci durumda form, ezeli
değildir; ancak bir süreç sonucunda varlığa gelir. Bu süreçte, ansal olarak ortaya
çıkar. Bir an önce var değildir, bir sonraki an vardır. Ancak hiçbir zaman varlığa
gelmez. Beyaz bir şey, siyah olabilir. Ama beyaz, siyah olmaz. Beyaz şey, parça
parça siyah olur. Ancak her parçada siyahlık, beyazı n üzerine bir anda gelir.(84)
Temaslar da formlar gibi "varlığa gelmek veya yokluğa gitmeksizin vardırlar ve

77) z. 1 032 b 1 .
78) 1 034 a 20.
79) 1 032 a 30, 1034 b 4-6.
80) 1 034 a 24-30.
8 1 ) 1 033 a 24-b 9.
82) 1 039 b 26; H, 1 044 b 2 1 , 1 043 b 1 5.
83) z. 1 034 b 1 8.
84) H, 1 044 b 2 1 -26; Fizik. VI, 4.

61 .
M ETA F i Z i K

yokturlar" .(85) Bireysel evin formu, kiremicin ki remide son ansal teması, birey­
sel tunç vazonun formu, çekiçle tuncun son ansal teması ile ansal ol:ırak meyda­
na gelir. Aynı şekilde bireysel hayvanın bireysel formu da erkeğin dişide meyda­
na gerirdiği hayat verici değişikliğin en son anında ortaya çıkar. Olan bir şey,
parça parça olur. Ancak formun kısımları yoktur. O, bürünün yapısıdı rJ86)
Türsel formun bilfiil olarak önceden var olduğu durumda (yani doğal mey­
dana gelişte) bile, o, bireysel örneklerinden ayrı olarak var değildir. Form ancak
içlerinde gerçekleştiği varlıkların aralıksız olarak birbi rleri ardından gelmesi sa­
yesinde ezeli-ebedidir. Form, hiçbir zaman "şu"na işaret etmez, "şöyle"ye işaret
eder. Yani o, bir özelliğe işaret edip, bu özelliğ� taşıyan somut varlığa işaret et­
mez. Bundan dolayı da Platoncu ideaların oluş, meydana gelişle ilgili olayların
açıklanmasında bize hiçbir yararları yokturJ87)
Oluş hakkındaki bu açıklamaya A kitabındaki açı klamayı eklemek gere­
kir.(88) Üç iç nedenin - form, madde ve yoksunluk<89) - yanında bu kitap üç
dış neden üzerine dikkati çekmektedir Bunlar, 1 ) araçsız hareket erririci neden,
yani sanatla ilgili yaratımlarda bu yaratımlarda bulunan sanar, doğal meydana
meydana getirmelerde ise erkek unsur;(90) 2) doğal meydana gelmelerde uzak ve
ortak ettirici neden, yani ekliptik boyunca hareket eden ve mevsimlerin birbirle­
rini izlemesini meydana getiren neden(9 1 ) ve 3) mekanik olarak değil, yarattığı
arzu ve aşkla etkide bulunan en son veya ilk hareket ettirici nedendirJ92) O hal­
de A kirabı Z'den daha ileri gitmektedi r. Z kitabının önemi, formla madde ara­
sındaki ilişki üzerine getirdiği açıklamadadır. A kitabının önemi ise her şeyin
aynı nedenlere sahip olduğunu söylemenin hangi ölçüde mümkün olduğu soru­
nunda yarar.<93) Aristoteles, ilk neden dışında, farklı cinslere ait olan şeylerin
ancak analojik anlamda aynı nedenlere sahip oldukları noktasına işaret etmekte­
dir. Ve başka herhangi bir yerde olduğundan daha açık bir biçimde, türsel
formdan ayrı olarak bireyin varlığını kabul etmektedir; "sizin maddeniz, formu­
nuz ve hareket ettirici nedeniniz, genel kavr;Jml:ırı bakımından ayn ı olmakla
birlikte beni mkiler.den farklıdır."(94) Ve yine aynı espri içinde o şu nokra üze­
rinde ısrar etmektedir: "Tümel nedenler, var değildirler. Bireylerin nedeni, bi-

85 ) Gök Üuri_n�. 280 b 27.


86) Aleks., in Met., 486, 1 3-33; Kış. A. 1 070 a 2 1 -24.
87) z. 1 033 b 1 9, 29.
88 ) A, 4, 5.
89) 1 065 b 32; 1 070 b 18, 22.
90) 1 07 1 a 14, 28.
9 1 ) Aynı yer, 1 5.
92) Aynı yer, 32.
93) 1 070 a 3 1 .
94 ) 1 07 1 a 27.

62
A R I S T O T E L ES ' I N M ETA F I Z I G I

reylerdir. İnsan, tümel olarak insanın nedenidir; ancak tümel olarak insan yok­
rur. Akhilleus'un nedeni Peleus, sizin nedeniniz babanızdır.'�95) O halde ayn ı
şekilde ilk neden de genel b i r ilke olmayıp, kişisel bir zihindir.

KUWE ve Ft t L

Form ve madde ayrımı, Z kitabında çoğunlukla tarihinin herhangi bir


anında bireysel bir şeyin içinde var olan bir ayrım, bir şeyin, tanımında dile ge­
tirildiği biçimde özü ile özün, kendisi olmaksızın var olamayacağı bilinemez da­
yanağı arasındaki ayrım olarak ele alınır. Ancak tartışma ilerledikçe Aristoteles,
şeylerin göreli olarak belirsiz bir durumdan göreli olarak belirli bir duruma geçi­
şi olayına daha büyük bir ilgi gösrerir ve "kuvve" ve "fiil" kavramlarını kullan­
maya başlar. 0 kirabında da bu ayrımın rarrışmasına girişir. O, "dyDamis"i n iki
anlamını birbirinden ayırır:(96) Bunlardan biri kelimenin Yunan dilinde alışıla­
gelen anlamı, yani bir şeyin bir başka şeyde herhangi bir cinsren bir değişme
meydana getirme "kuvvet"i, gücüdür. Arisroreles'in özellikle ilgilendiği diğer
anlam ise bir şeyin bir halden diğer hale geçebilme gücüdür. Arisroreles, açık
olarak, kuvve kavramının tanı mlanamaz .olduğunu görür. O, sadece özel örnek­
lerine işaret etmek suretiyle kuvvenin doğasını belirrebilir: Fiilen kuvveye olan
durumu, bina yapan birinin bina yapmasını bilen birine, uyanık bir insanın
uyuyan bir insana, gören birinin görme duyusuna sahip olan ancak gözleri ka­
palı olan birine, bir maddeden meydana gelmiş olan bir şeyin maddesine, ma­
mul bir ürünün ham maddeye olan durumu gibidir.
Megara okulu kuvvenin varlığını inkar ermişri. Onlar şöyle diyorlardı: Bir
şey ya belli bir durumdadır, ya da değildir ve onun hakkında söylenebilecek
tüm şey, budur. Arisroreles'in belirrmek isrediği, özellikle onun hakkı nda söyle­
necek herıtjın bundan ibaret olmadığıdır. A'nın fiilen B durumunda olmadan
önce bilkuvve o durumda olduğunu söylemek, önemsiz bir şey söylemek gibi
görünebilir ve "A neden bilfiil B oldu?" sorusuna "çünkü o bilkuvve B idi" şek­
linde cevap verirsek, aslında bir cevap olmayan bir cevap verdiğimiz şüphesiz­
dir. Kuvve kavramı çoğu kez yalnızca düşünce boşluğunu gizlemek için kulla­
nılmışrır. Ancak Arisroreles'in bu kavram üzerinde ısrarı nda gerçek bir nokra
vardır; bu, değişmenin "karasrrofık" olmadığıdır. Mutlak anlamda B-olmayan
bir A'nın, aniden B olması söz konusu değildir. A'yı daha dikkatle incelediğimiz
rakdirde, onun B-liği n bazı koşullarına daha önceden sahip olduğunu görürüz.
Eğer öyle olmasaydı o h içbir zaman B olmazdı . Yapı sanarını öğrenen bir insan,

95) Aynı yer, 1 9-33.


96) 1 045 b 35- 1 046 a 1 1 , 1 048 a 25-b 4.

63
M ETAF İ Z İ K

isrediği ve gerekli malzemeye sahip olduğu zaman, bina yapmaya başlayabilir.


Ama bu sanan öğrenmemiş olan biri , hiçbir zaman bunu yapamaz. O halde on­
ların birinde, diğerinde olmay:ın bir bina yapma yeteneğinin varlığını kabul et­
me� zorundayız. Yine örneğin önümüzde hiçbiri herhangi bir şey duymayan iki
insan var. Bunların yakını nda bir çan çalındığın ı ve birinin onu duymamasına
karşılık diğerinin duyduğun u farz edelim. Bu basir olay bizi, bu iki adamın
daha önceki durumlarında var olan bir farldılığı kabul ermeye zorlayacakrır. B u,
biri nin duyma yetisine sahip olduğu, diğerinin ise olmadığı nı söylemek sureriy­
le belirreceğimiz bir farklılıktır. Kuvve olmaksızın değişmeyi açıklamak
imkansızdır.(97)
Ancak onu yalnız başına kuvve ile de açıklayamayız. Bilfiil olan bir şeyin fi­
ili olmaksızın hiçbir şey kuvveden fi ile geçmez ve fiil, kuvveden önce gelir. O,
mantıksal olarak önce gelir; çünkü "B olma gücüne sahip olma," "B olma"dan
daha karmaşık bir kavramdır. Ancak o bir başka bakımdan da önce gelir; A, bil­
fiil B olma gücüne sahip olduğu içindi r ki bilkuvve B'dir. Ve yine o, daha önce­
den bilfiil olan bir şeyin fiili olmaksızın, böyle olamaz. Onun B olma gücünün
kendini, bir fiilin varlığı nı gerekririr. Kuvve hiç şüphesiz her yerde ve her du­
rumda fiili gerekririr ve kaynağını fiilde bulur. Örneğin ben şu anda bilmedi­
ğim bir şeyi bilme gücüne sahibim. Bunun nedeni, daha önceden bildiğim bir
şeyin var olmasıdır. Her bilgi daha önceden var olan bir bilgiden gelir. Bundan
başka Aristorelcs'e göre şeylerin nihai açıklaması, onların kendisine rabi olduk­
ları erekre bulunur. Şimdi fiil, kuvvenin kendisine yöneldiği erekrir; bunun tersi
doğru değildir. Hayvanlar, görme yerisine sahip olabilmek için görmezler, göre­
bilmek için bu yetiye sahiptirler.(98)
Ancak fiilin önceliğinin ana kanıtı şudur�99) Ezeli-ebedi olan, doğa bakı­
mından , yokoluşa tabi olandan önce gelir. . Şimdi hiçbir şey, kuvve ile ezeli­
ebedi değildir. Çünkü var olma gücüne sahip olan şey, aynı zamanda var olma­
ma gücüne de sahipti r. Oysa ezeli-ebedi olan, doğası gereği, var olmamazlık
edemiyendir. O halde bir anlamda evrenin bürün ana öğeleri, kuvveden korun­
muşlardır: Tanrı her zaman ne ise o olduğu ve içinde gerçekleşmemiş olan hiç­
bir kuvve öğesine sahip olmadığı için en gerçek anlamda bilfı ildir. Form da ta­
mamen bilfiildir; çünkü var olmaya başlayan veya varlıktan kesilen hiçbir türsel
form yoktur. O, sadece yeni bireylerde bilfiil hale gelir. Bir bakıma salt kuvve
olan maddenin kendisi de en büyük kuvve türünden, yani var olmama gücün­
den korunmuştur. Madde, ezeli ebedidir ve yukarda gördüğümüz gib i evrende
var olan bütün bireysel şeyler, içlerinde taşıdıkları kuvve miktarına gö �e derece-

97) H, 3.
98) 1 049 b 4-1 050 b 2.
99) 1 050 b 6-1 05 1 a 2.

64
A RI ST O T E L ES ' I N M ETA F I Z I G I

lendirilebili rler. Göksel cisimler (Tanrı ve Akıllardan bahsermiyoruz) içlerinde


kuvvenin en az olduğu şeylerdir. Onlar meydana gelme ve yokolma, büyüklük
ve nitel ik değişrirme gücüne sahip değildi'rler. Sadece yer değişrirme harekeri ile
ilgili "kuvve"ye sahiprirler. Hana bu güç bile onlarda hareker erme veya erme­
me gücü değildir; çünkü onlar doğaları gereği zorunlu olarak ezeli-ebedi hareker
içindedirler. Gök cisimlerinde bulunan rek kuvve, rek güç harekerlerinin A'dan
B'ye veya B'den C'ye veya C'den A'ya olabilmesi kuvvesi, gücüdür. Bürün ayal­
tı cisimler dörr çeşir kuvveye rabidirler. Ancak bu alemde de sair fi il halinde
olan bir şey, yani kuşakların h içbir zaman kesilmeyen bir birbirini izlemesi ile
ortaya çıkan ezeli-ebedi en alr rürler vardır.
Nihayer Arisroreles're fiilin önceliğine ilişkin öğreri, onu evrende herhangi
bir kötülük ilkesinin varlığını inkar er-meye görürmektedir.0 00) Bilkuvve olan,
iyi fiilden aşağıda olmakla birlikre körü fiilden üstündür. Ezeli-ebedi olan, hiç­
bir kuvve öğesine sahip olmadığına göre hiçbir kötülük öğesine de sahip ola­
maz. "Bireysel şeylerin, dışında körü yokrur." Başka deyişle körülük, evrenin zo­
runlu bir ana nireliği değildir; dünya sürecini n ilineksel bir yan ürünü, bireysel
şeylerin, kendilerine açık olan mükemmelliğe ulaşma, böylece mümkün olduğu
ölçüde tanrısal hayara yaklaşma, "ellerinden geldiği kadar ölümsüz varlıklar
olma" O O l ) çabalarında ilineksel olarak ortaya çıkan bir şeydi r. Eğer onlar bu ça­
balarında büyük ölçüde başarısızlığa uğramakraysalar, bunun nedeni madde
veya zorunlulukrur.
Ancak madde ve zorunluluk, körü ilkeler değildirler; iyi ve körüyle ilgileri
olmayan ilkelerdir. Ve Arisroreles're evren süreci o kadar çok formun veya iyi­
nin peşinden koşar ki bazen maddenin kendisi de bu eğilime sahip bir şey ola­
rak rasvir edilir.0 02)

ARİSTOTELES'İN TEOLOJİSİ

A Kitabına haklı olarak Metafizik' in köşeraşı olarak bakılır Aristoteles, me­


tafizik adını bilimler arasında en yücesine, rözsel bağımsız varlıkla her türlü de­
ğişimden korunmuş olmayı bünyesinde bi rleşriren varlık rürünü inceleyen bili­
me verir.O OJ) Ariscoreles'in teoloji konusuna ilişkin tek sisremli denem-esini de
bu ki rapta buluruz. Onun diğer kiraplarında reolojik görüşleri hakkında değerli
bilgiler veren bazı pasajlar vardıı:{ 1 04) ve yine diğer bazılarında onun, açık olarak
1 00) 1 05 1 a 4-2 1 .
1 O 1 ) Nikh. Ahlakı. 1 1 77 b 33.
1 02) Fizik. 1 92 a 1 6-23.
1 03) E, 1 026 a 1 0- 1 9; K. 1 064 a 33-b 3.
1 04) Ruh Üurine'nin Faal Aklının Tanrı'ya özdq kılınması gerekip gerekmediği sorunu ile
ilgili olarak krş. Ross, Aristotk, s. 1 48- 1 53.

65
M ETA F i Z i K

görüşleri ni zamanının görüşlerine uydurmak istediğini görürüz.0 05) İlk yazıla­


rında "Tanrı'J)ın varlığına ilişkin kanı cları," A ki tabında karşılaşılan kanıtlardan
tamamen farklı bir biçi mde formüle etmiş görünmektedir. Felsefi Üzerine adlı
diyaloğunda onun, ontoloj i k kanıtın müjdecisi olarak adlandırılabilecek b i r
kan ı tı ileri sürmüş olduğu söylenmektedir: O, şöyle demekteydi : "Daha iyi­
nin olduğu yerde, en iyi de vardır. Şimdi var olan şeyler arasında bazıları diğer­
lerinden daha iyidir. O halde tan rısal olması zorunlu olan en iyi varl ık var­
dır. "0 06) Aristoteles, teoloji k kanıtı kullanmayı da ihmal etmemiştir: Aynı diya­
logda ilk defa olarak yerin ve- denizlerin güzelliğini, yıldızlı semanın ihtişamını
seyreden ve bu gördükleri şeyden, bütün bu büyük eserlerin Tanrı'dan çıktıkları
sonucunu çıkaran bir i nsan ırkını tasvir etmekteydi.0 07) Aynı şekilde o, rüyala­
rı, önsezileriO OS) ve hayvanların içgüdülerini,0 09) tan rısal şeylerin varlığını gös­
teren kanıtlar olarak kullanmaktaydı . Ancak bize kadar ulaşan ve daha olgun
düşüncelerini gösteren eserlerinde uyum, tanrısal bir planın gerçekleşmesinden
ziyade doğanın bili nçsiz teleoloj isine izafe edilmektedir.
Bununla birlikte A kitabında0 1 0) Aristoteles'in popüler dinsel inançlardan o
kadar uzak bir Tanrı'nın varlığını kanıtladığını görüyoruz ki onun dinleyicilerinin
zihi nleri veya önyargılarına kendini uydurma çabası içi nde olduğunu gösteren hiç­
bir şey mevcut değildir. O, kaynağını derin bir biçimde metafıziğinde.bulunan ilke­
lerden hareket etmektedir. Kozmolojik kanıtın bir biçimi olan bu kanıt şöyle sergi­
lenebilir: Tözler, var olan şeyler içinde birincil şeylerdir Bundan ötürü eğer bütün
tözler ortadan kalkabilir şeyler olurlarsa, her şey ortadan kalkabilir. Ancak ortadan
kalkabilir olmayan iki şey vardır: Değişme ve zaman. Zaman ne varlığa gelmiş ola­
bilir, ne de varlıktan kesilebilir; çünkü bu, zamanın var olmasından önce bir :zama­
nın olduğu veya zamanı n ortadan kalkmasından sonra bir zamanın olacağı anlamı­
na gelir. Değişmenin de zaman gibi sürekli olması gerekir; çünkü zaman, değişme­
nin aynı değilse de onunla birlikte bulunan bir şeydir.0 1 1 ) Şimdi tek sürekli değiş­
me, yer değiştirmedir.0 1 2) Ve tek sürekl i yer değişti rme de, dai resel hareket­
tir.O Ul O halde ezeli-ebedi dairesel bir hareketin olması gerekir.0 1 4)

1 05) Böylece o çoğul olarak uTanrılar"dan söz eder. Krş. Nikh. AhWu. 1 099 b 1 1 , 1 162 a 5,
1 1 79 a 25.
1 06) Fr. 1 476 b 22-24.
1 07) Fr. 1 475 b 36- 1 476 a 9.
1 08) Cicero, De N D. II, 49, 1 25.
.

1 09) 6. 7. Bölümler.
1 1 0) 1 069 a 1 9-26; Krş . Z, 1 .
.

1 1 1 ) Yani udeğişmenin sayısıdır"; Fizik. 2 1 9 b l vb.


1 1 2) Fizik. 26 1 a 3 1 -b 26.
1 1 3) 261 b 27-263 a 3, 264 a 7-265 a 1 2.
I M) A, 1 07 1 b 4- l l .

66
A R İ STOT E L ES ' İ N M ETA F İ Z İ G İ

Ezeli-ebedi hareketi meydana getirmek için 1 ) ezeli-ebedi bir tözün olması


gerekir. Bu noktaya kadar, Platoncu İdealar yeterli olacaklardı r. Ancak 2) ezeli­
ebedi tözün, harekeci meydana getirebilecek güçce olması gerekir. Formlar ise
bu güce sahip değildirler.0 1 5) 3) Onun sadece bu güce sahip olması değil, aynı
z:ım:ınd:ı onu fiilen uygulaması gerekir. 4) Onun özünün kuvve değil, fiilden
ib:ırer olm:ısı gerekir. Çünkü aksi takdirde onun bu gücü uygulamaması müm­
kün olurdu ve değişme de ezeli-ebedi, yani zonml1' olarak devam eden bir şey
olmazdı. 5) Böyle bir cözün maddedışı olması gereki r; çünkü o, ezeli-ebedi ol­
mak zorundadır.0 1 6)
Bu sonuç deney tarafından da desceklenmekredir.0 1 7) Çünkü deney bize
sürekli dairesel h:ırekec yapan bir şeyin var olduğunu göstermektedir. Bu, yıldız­
lı göktür. Onu, harekec ettiren bir şeyin olması gerekir. Şimdi hareket ettiren,
ancak kendisi de hareket eden, kendisiyle yeri nemeyeceğimiz aracı bir varlıktır.
Dolayısıyla hareket ermeksizin hareket erriren bir şeyin olması gereki �l 1 8) ve
deneyin bize varlığını gösterdiği, bu hareketsiz hareket erriricinin, varlığı daha
önceden kanırta·nmış olan ezeli-ebedi, tözsel, sair fiil halinde olan varlık olması
gerekir.
Herhangi bir şey kendisi hareket ermeksizin nasıl hareket ettirebilir? Hare­
ketin fiziksel olarak meydana gel işi , hareket ercirenle hareket edenin karşı­
lıklı teması nı, dolayısıyla harekec edenin hareket erri riciye bir tepkisini ge­
rekriri r.0 1 9) O hald_e hareketsiz bir hareket erciricinin bir arzu nesnesi olarak, fi­
zik-dışı bir biçimde hareketi meydana getirmesi gerekir. Bir pasajda, ilk hareket
ettirici tarafından hareketin meydana getirilmesi, yarı fiziksel niceliğe sahip bir
olay olarak düşünülmektedir. Sadece ilk harekec erriricinin doğrudan doğruya
evrenin en dış küresi, dolaylı olarak da iç küreler üzerine etkide bulunduğu söy­
lenmemekte, aynı zamanda onun gerçekten de evreni n dışında olduğu ileri sü­
rülmekredir.0 20) Ancak bu fazla üzerinde durulmaması gereken ihtiyatsız bir
ifadeden b:ışka bir şey değildir. Arisroceles'in gerçek görüşü, ilk hareket ettirici­
nin uzayda olmadığıdır.0 2 1 )
Arisroreles için Tanrı'nın sadece değişmenin ereksel nedeni mi olduğu,
yoksa onun aynı zamanda fail nedeni mi olduğu meselesi epeyi rarrışılmışrır.
Bunun cevabı, Tanrı'nın başka bir biçimde değil, sadece ereksel neden olarak

1 1 5) Krş. A, 991 a 8- 1 1 , b 3-9, 992 a 29-32; Z, 1 033 b 26-1 034 a 5.


1 1 6) A. 1 07 1 b 1 2-22.
1 1 7) 1 072 a 22.
1 1 8) Krş. Fiult. 257 a 3 1 -b 1 3.
1 1 9) a.g.c. 202 a 3-7.
1 20) a.g.c. 267 b 6-9
1 2 1 ) Gök Üzerine, 279 a 1 8.

67
M ETA F İ Z İ K

fail neden olduğudur. Ancak o hiçbir zaman var olmayan, her zaman var olması
gereken bir şey anlamında ereksel neden değildir; etkisi tüm evren içinde, var
ol:.ın her şeyin - her halükarda rastlantı ve özgür iradenin karanlık alanı dışında
kalan her şeyin - kendisine bağlı olduğu bir biçimde yayılan ezeli-ebedi olarak
canlı varlıktır. O, "ilk küre"yi doğrudan doğruya hareket ettirir; yani yıldızların
dünyanın etrafındaki günlük dönüşlerinin nedenidir. Aşk ve arzu uyandırarak
hareket ettirmesi, ilk kürenin bir ruhu olduğu görüşünü içermekte gibidir ve bu
görüş tarzı, Aristoteles'in gök cisimlerinin canlı varlıklar oldukları nı söylediği
diğer pasajlar tarafı ndan da desteklenmektedir.O m G üneşin, ayın ve gezegenle­
rin hareketleri iç içe girmiş ortak merkezli küreler varsayımı ile açıklanır. Bu or­
tak merkezli kürelerin her biri, kendisinin hemen dışında bulunan kürenin üze­
rinde sabit kutuplara sahiptir. Böylece her küre, içinde bulunan küreye kendi
hareketini geçirir ve en dış küreyi hareket ettiren ilk hareket ettirici, bundan do­
layı aynı zamanda bütün diğerlerini de hareket ettirir. O, güneşi 24 saatte bir
defa diinyanın etrafında döndürür ve böylece gece ile gündüzün birbirlerini dü­
zenli olarak takip etmelerini ve bu takip edişin nedeni olduğu dünyada gerçek­
leşen biirün hayac olayların ı meydana getirir. Ancak dünyanın yapısında mev­
simlerin ritmi, meydana getirdiği eki m ve biçim 1..amanları, hayvanların çifcleş­
mesi, vb .. türünden sonuçları ile çok daha önemli bir rol oynar ve bunun da ne­
den i, güneşin ekliptik boyunca yaptığı yıllık harekettir. Güneş, dünyanın belli
bir bölgesine yaklaştığı nda orada oluş, meydana geliş, bu bölgeden uzaklaştığın­
da ise yok oluş ortaya çık:ır.0 2 3) Güneşin, ayın ve gezegenlerin diğer özel hare­
ketleri gibi bu hareketi meydana getiren de "Akıllar"dır. Onlar da "erekler ola­
rak'', yani arzu edilmeleri ve sevilmeleri bakı mından hareket etti rirledl 24) On­
ların ilk hareket ettirici ile olan ilişkileri, özel olarak belirtilmemiştir. Ancak ilk
hareket ettirici, "göğün ve tüm doğanın kendisine bağlı olduğu"O :?5) evrenin
tek hakimi olduğuna göre,0 26) onun da bu Akılları arzu ve sevgilerinin nesnesi
olarak hareket ettirdiğini farzetmek zorundayız. Sistem in ayrıntıları biraz karan­
lıktır; ancak muhtemelen h�r gök küresi ni bir ruh ve beden.den meydana gelen
ve kendisine tekabül eden aklını arzu eden ve seven bir birlik olarak tasavvur et­
memiz gerekir.
Açıkl:ınması söz konusu olan fiziksel hareketleri sevgi ve arzu nasıl meyda­
na getirebilir? Teoriye göre bu kürelerin her biri mümkün olduğu ölçüde hare­
ket ettirici ilkesinin hayatına yaklaşan bir hayatı arzu eder. Hareket ettirici ilke-

1 22) Gök Üurine, 2 85 a 29, 292 a 20, b 1 .


1 23) O/rq ve Yokolıq Üurine, 336 a 32, b 6.
1 24) A, 1 074 a 23.
1 25) 1 072 b 3.
1 26) 1 074 a 4 .

68
A R İ S T O T E L ES ' İ N M E TA F İ Z İ G İ

sinin hayan, sürekli, değişmez, cinsel bir hayamr Gök küreleri bu hayacın aynı­
nı tekrarlama gücünden yoksundurlar. Ancak cam anlamında sürekli olan cek fi­
ziksel harekeci, yani dairesel harekeci gerçekleştirerek ellerinden geldiğince ona
yaklaşırlar. 0 27) Doğru boyunca harekec, Ariscoteles carafından dışarı acıl � ışcır;
çünkü bu harekecin sonsuz olması için sonsuz uzaya ihciyaç vardır. Ariscoceles
ise sonsuz uzaya inan maz.0 28)
Şimdi Ariscoceles'in ilk harekec ecciricinin kendisi hakkındaki açıklamasına
dönebiliriz: Fiziksel eckenlik madde-dışı doğasıyla uzlaşmaz olduğundan Arisco­
teles ona sadece zihinsel eckenliği, bedene hiçbir şey borçlu olm:iyan zihinsel ec­
kenlik çeşidini, yani düşünceyi izafe eder. Bu düşünce de bir süreç ve öncüller­
den sonuca geçişi içermeyip doğrudan ve sezgisel olan düşüncedir. tik harekec
ettirici sadece form ve fiil değildir; aynı zamanda hayac ve zihindir ve şimdiye
kadar orraya çıkmamış olan Tanrı kavramı yavaş yavaş ona uygulanmaya baş­
lar.( 1 29)
Şi mdi bilginin, insanda olduğu gibi duyular ve hayalgücüne bağlı olmadı­
ğında en mükemmel olanın bilgisi olması gerekir. En mükemmel olan ise Tan­
rı'dır. O halde Tanrı'nın düşüncesinin konusu olan şey, bizzac Kendisi'dir.
"Şimdi zihin, akılsal ı kavrayarak kendi kendisini düşünür. Çünkü o konusuyla
tem:ıs haline girerek ve onu düşünerek akılsal olur ve böylece akıl ile akılsal aynı
şeydir.CD<>) Başka deyişle sezgide zihin, konusuyla doğrudan doğruya temas ha­
linde gibidir. O halde o bir şeyi, orca cerim ödevi gören bir başka şey aracılığıyla
bilen şey değildir. Nasıl ki duyumda, duyusal form, maddesinden soyutlanmış
olarakzihne nüfuz ederse,0 3 1 ) akılsal form da aynı şekilde ona nüfuz eder. Zih­
nin özelliği, kendisine özgü bir niteliğe sahip olmaması, cersine belli bir anda ca­
mamen bildiği şeyin özell iğini ka7.anmasından ibarercir. Çünkü nasıl ki kendisi­
ne ait bir renge sahip olan bir ayna, yansıtması gereken nesnenin rengi ni daha
az mükemmel bir biçimde yansıcırsa, aynı şekilde, zihnin de kendisine aic bir
özelliğinin olması durumunda, bu özellik onda nesnenin cam bir yansımasına
engel teşkil edecekcir.0 32) O halde bilgide, zihin ve konusu, ayn ı özelliğe sahip­
cirler ve bir nesneyi bilmek, insanın nesneyi bildiği andaki biçiminde kendi zih­
nini bilmesi demekcir.
Kendi kendinin bilincinin bu açıklamasının amacı, ilkin, bir nesnenin bil­
gisi ile birlikte bulunan kendi kendinin bilincini açıklamak.cır: Zihin bir başka

1 27) Fizik. 2 65 b 1
1 28) 265 a 1 7.
1 29) A, 1 07 2 b 25.
1 30) Aynı yer, 20.
1 3 1 ) Ruh Üurint, 424 a 1 8.
1 32) a.g.e. 429 a 1 3-2 2.

69
M ETA F İ Z İ K

şeyi n bi lgisi içi nde ve bu bilgi aracılığıyla, zihnin konusu olur. Zihnin birincil
olarak bildiği nin bizzat kendisi olduğunu düşünmemeliyiz; çünkü aksi takdi rde
onun kendi kendisi nin konusu olmasına i lişkin bu açıklama bir "peti tio princi­
pi i" olur. Ariscoteles' i n Tanrı'ya izafe ettiği şey, konusu sadece kendisi olan bil­
gidir. Bu bilginin sı radan bilginin tersi ne, doğrudan doğruya kendisin i n ve do­
laylı olarak evrenin b ilgisi olduğu söylenerek Aristoteles'in bilgi anlayışı daha
kabul edilebilir kılınmaya çalışılmıştır. St. Thomas şöyle demektedir: "Nec ta­
men sequitur, quod omnia alia Aristotelesi n se ei sunt ignota; nam i n telligendo
so intel ligit omnia alia."( 1 33) Bi rçok başka Skolastik bilgin de ayn ı düşünceyi
ifade etmektedir ve Brencano bu düşünceyi desteklemek üzere Aristoteles' i n ko­
relatiAerin biliminin bir aynı bilim olduğunu söylediği bir pasajını zikretmekte­
dir.O .l4) Ta nrı' dan başka bütün varlıklar varlıkları nı tamamen Tanrı'ya borçlu­
durlar. Dolayısıyla Tan rı'nın kendi kendisi hakkındaki bilgisinin aynı zamanda
bütün diğer şeyleri n bilgisi ol ması gereki r. Bu, mümkün ve veri mli bir düşünce
çizgisidir; ancak Aristoteles' in beni msediği görüş deği ldir. Onun için Tanrı ya
kendini düşünür veya başkaların ı düşünürO Y'i) ve Aristoteles birinci şıkkı tasdik
etmek suretiyle gizil olarak ikinciyi i nkar eder. Gerçekten de o, ikinci şıkkı n içe­
rebileceği birçok şeyi açık olarak reddeder: Tanrı 'nın kötüye ilişki n herhangi bir
bilgisini ve bir düşünce nesnesinden diğerine her türlü geçişi inkar edei.( 1 36)
Tanrısal hayatın kötü i le her türlü ilişkisini kesmek ve ondan her türlü "değiş­
m'e gölgesi"ni uzaklaştı rmak yönündeki bu arzunun sonucu, kendisinden başka
hiçbi r konusu olmayan i mkansız ve kısır bir bilgi idealidir.
A kitabında takdi m edilen Tanrı anlayışı, kesinlikle doyurucu olmayan bir
anlayıştır. Aristoteles tarafı ndan tasarlandığı biçi mde Tanrı, evrenin bilgisi ol­
mayan bir bilgiye ve evren üzeri nde, bilgisinden çıkmayan bir etkiye sah iptir.
Bu hemen hemen bir erkinlik olarak adlandırılamayacak bir erkidir; çünkü bu,
bir insa nın bilinçsiz bir biçimde bir başkası üzerinde meydana geti rebileceği tür­
den bir erkidir. O halde şerhçileri n bunun gerçekten Arisroteles' in görüşü oldu­
ğuna inan makta güçlük çekmiş olmalarında ve Aristoreles'in söylediği şeyde on­
dan farklı bir şey okumaya çalışmış .olmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Alek­
sandros'un kendisi de üstadında tanrısal inayetin varl ığının kabulü yönünde bir
şeyler bul maya çalışmıştır ve en eski Skolastik bilginlerin çoğu onun bu görüşü­
nü paylaşmışlardır. Tanrı' nın herhangi bir yararıcı etkinliği ni ve özgür i radesini
reddeden İbni Rüşt bile O'na evren in genel kanunlarına ilişki n bir bilgiyi izafe
etmekteydi . Bunu yaparken de Arisroreles'i takip eniğin i düşünmekteydi. St.

1 33) in Met. Lib XII Lec. XI.


.•

1 34) Topikler, 105 b 3 1 34.


1 35) A, 1 074 b 22.
1 36) Aynı yer, 25, 32, 26.

70
A R İ STOT E L ES ' İ N M ETA F I Z İ G İ

Thomas ve Duns Scocus, ihtiyarlı konuşmuşlar, ancak Aristoreles'in Tanrı'sını


reise bir yönde yorumlamaya yönelmişlerdir. Kendi çağımız, Brenrano ve Zeller
arası nda uzun bir tartışmaya tanık olmuştur: Birinci, reise yorumu ileri sürmek­
te, ikinci ise bunu reddecmekteydi. Brenrano'nun çabası nın başarısızlığa uğradı­
ğını kabul etmek gerekir.0 37) Ariscoreles'ce ne tanrısal yararım, ne de tanrısal
inayete ilişkin bir görüşle karşılaşılmaktadır. Ancak buna karşılık onda işlenmiş
teorisi olduğunu gördüğümüz bu teoriden daha az kısır bir düşünüş tarzının iz­
lerine rastlanmaktadır.
Tanrı'nın etkinliğinin bir düşünce erkinliği, sadece bir düşünce erkinliği ol­
duğu. yalnızca A kitabının görüşü değildir O, Arisroreles'in sürekli düşüncesi­
nin bir parçası gibi görünmekte ve başka yerlerde de aynı açıklıkla ifade edil­
mekredi r.( 1 38 ) Öce yandan Aristoreles, gerçeğin bir bölümünü Tanrı'nın bilgi
alanı dışına çıkardığından dolayı Empedokles'i eleştirirken aslında kendisinin
Tanrı'nın bilgisi ni kendi kendisi hakkındaki bilgisiyle sınırlandı rması nı eleşcir­
mekredir,(1 39) Aristoceles Tanrı'nın doğasını incelediğinde, O'na prarik bakım­
dan dünya ile ilgilenmek yönünden herhangi bir yeriyi izafe ermen in, mükem­
mell iği ni ortadan kaldıracağını düşünmektedir Ancak dünyayı incelediğinde
Tanrı'yı, Kendisini dünyayla daha sıkı bir ilişki içine sokan bir biçimde tasarla­
maya doğru gicmekredir.
Arisroreles'in Tanrı'yı evrenin yaracıcısı olarak düşünüp düşünmediği soru­
sunu sorarsak, bu sorunun cevabı kesinlikle olumsuz olmak zorundadır. Onun
için madde, meydana gelmemiştir, ezelidi r. Aristoteles, açık olarak dünyanın bir
yaratımı anlayışına karşı çıkmakradır.0 40) Bu, Tanrı'nın ezeli olarak maddenin
varlığını meydana getirdiği görüşünü zorunlu olarak dışarda bırakmaz. Ancak
Aristoteles'ce böyle bir görüşün en ufak izi yoktur. Ayrıca Akıllar da bağımsız
bir varlığa sahip, yaratılmamış varlıklar olarak görünmektedirler. Brentano'nun
her bi reysel insani varlığın aklının, bireyin doğuşunda Tanrı tarafı ndan yaratıl­
dığı nı gösterme teşebbüsü, aklı n ezeli önceden varlığı nı (preexistence) açık ola­
rak tasdik eden pasajlar karşısında yıkılmaktadır.( 141 )
A kirabının Aristoceles'in ilk bakışta Tanrı'nın evrene aşkın varl ığı gibi ona
içkin varlığını da ileri sürer gibi göründüğü bir pasajı vardır: "Bütünün doğası-

1 37) Ru tartışma K. Elser'in Die Lehn des A. iiber dm u•irkm Gotw, Münstet, 1 893 adlı ese­
rinde ayrıntılı olarak incelenmiştir. Ben Brenrano'nun kanıtlaması nın belli b�lı noktalarını
Mimi. XXHI, 289-2 9 1 de gözden geçirdim.
1 38) Gök Üurine, 292 a 22, b 4; Nikh. Ahldkı, ' 1 1 58 b 35, 1 1 59 a 4, 1 1 78 b 1 O; Politika,
1 :n 5 b 28; Nikh. Ahldkı. 1 1 54 b 25 ve Politika, 1 325 b 30 d:ı T:ı.nrı'ya prak.<i.< i1.afc etlilir. Ancak
bu theoriıı'nın bir çeşit prnksis olmasından dolayı daha geniş bir anlamdadır.
1 39) Met B, 1 000 b 3, Ruh Üurine, 41 O b 4 .
..

1 '10) Gök Üurine, 30 1 b 3 1 , 279 b 1 2 vd.


1 4 1 ) Özellikle Ruh Üurine, 430 a 23.

71
M ETA F İ Z İ K

nın mümkün olan iki rarzdan hangisi bakımı ndan - ayrı başına, bağımsız ve
özü gereği var olan bir şey olarak mı, yoksa bütünün doğası olarak mı - iyiye ve
en iyiye sahip olduğunu i ncelememiz gerekir. Belki onun bir orduda olduğu
gibi her iki bakımdan da onlara sahip olduğunu söylememiz gerekir. Çünkü ge­
rek onun iyiliğinin düzeninde olduğu, gerekse komutanının, daha yüksek ölçü­
de olmak üzere, onun iyiliği olduğu doğrudur; çünkü komutan düzenden örürü
var değildir, tersine düzen ondan örürü vardır. "(1 42) Ancak Arisroteles, iyinin
hem :ışkın bir zihin, hem de içkin düzen olarak var olduğunu söylemekle birlik­
te, Tanrı'nın da bu iki tarzda var olduğunu söylememekredir. Tanrı A kirabın­
da onun için, esas olarak ilk nedendir ve sık sık tekrarladığı rözün önceliği görü­
şünden dolayı Aristoteles için nedenin, düzen gibi bir soyurlama değil, .b i r röz
olması gereki r. Bununla birlikte düzenden o, Tanrı'dan ileri gelen bir şey gibi
söz ermektedir O halde onun Tanrı'sının gerçekten evrende erkin olduğu ve btt
anlamda evrenin içinde olduğu söylenebilir.
Aristoteles'in evren anlayışının en çarpıcı çizgilerinden biri, evrensel teleo­
lojizmidir. H ilkat garibeleri ve rasrlanrılar dışında var olan veya meydana gelen
her şey, bir erek için vardır veya meydana gelir. Ancak bu görüşün nasıl yorum­
lanması gerektiği çok açık değildir. Acaba bu 1 ) evrenin yapısı ve tarihinin, tan­
rısal bir planın gerçekleşmesi olduğu anlam ına mı gelmektedir? Yoksa o, 2) ev­
renin, ereklere yönelen bireysel varl ıkların bilinçli çabalarının sonucu olduğu
anlamına mı gelmekredir? Veya nihayet 3) doğada erekler yönünde bilinçsiz bir
eğilimin mevcut olduğu anlamına mı gelmektedi r? 1) Birinci şık, Tanrı'nın bi­
ricik etkinliği nin kendi kendisinin bilgisinden ibaret olduğunu söyleyen A kita­
bındaki öğreti ile uyuşmamaktadır. Bununla birlikte A kitabının kendisinde
bile farkl ı bir anlayışın izlerine rasclanır. Tanrı'nın, bir �rdudaki düzenin kendi­
sinden ileri geldiği komutana veya bir halkın önderine benzetildiğini veya evre­
nin, en büyüğünden en küçüğüne kadar içinde yaşayan büri.ln aile üyelerine az
çok belli görevleri n düştüğü bir evle karşılaşrırıldığını0 43l gördüğümüzde, Aris­
roreles'in Tanrı'yı iradesi ile dünya tarihinin gelişiminin ana çizgileri ni yöneten
bir varlık olarak tasavvur ermediğini düşün mek güçtür. Arisroteles'in aynı dili
kullandığı başka pasajlar da vardır. Aleksandros, türlerin devamı ile ilgili olarak
Aristoteles'e tanrısal inayeti n varlığına i nanç i1.:ıfe etmektedir. Bu yorum Arisro­
teles'in ilk ilkeden uzak olduklarından dolayı sürekli bir biçimde var olma gücü­
ne sahip olmayan varlıklara (örneğin yıldızlara karşıt olarak insanlar, hayvanlar
ve bitkilere) Tanrı'nın türün devamlılığı nı remin etmek suretiyle mükemmele
en çok yaklaşan bir imkan sağladığını söylediği bir pasaja d:ıy:ınmakr:ıdır.<1 44)

1 42) 1 075 a 1 1 - 1 5.
1 43) I 075 a 1 5, 1 076 a 4, I 075 a 1 9.
1 44) 0/11,r ııe Yoko/11/ Ü:urine, 336 b 3 1 .

72
A R İ S T O T E L ES ' l N M ETA F I Z I C t

Aynı şekilde "Tanrı ve doğa boşuna bir şey yapmaz" türünden cümleleı0 45) ya­
nında dünyada mevcut düzenin nedeni olarak aklı kabul eniği için Anaksago­
ras'a dizilen övgü046) de Tanrı'nın evren üzerinde genel bir yönetime sahip ol­
duğu görüşünü içermektedir. Ancak Arisroreles'in muhtemelen kendisini halkın
görüşlerine uydurmaya çalıştığı pasajları bir yana bırakırsak, bu düşünce tarzı­
nın o kadar az izi ile karşılaşmamız çok dikkate değerdir. Arisroteles hiçbir za­
man Plaron veya Sokrares gibi Tanrı'nın inayeti deyimini kullanmaz.( 1 47) O
tanrı.sal mükafat veya cezalara ciddi olarak inanmaz ve Platon gibi Tanrı'nın in­
sanlara karşı tavrını haklı çıkarmakla uğraşmaz.
2) Doğadaki teleolojinin kesin bir tarzda düşüncenin çalışmasına karşıt ol­
masından dolayı0 48) ikinci şıkkın da bir kenara itilmesi gerekriği onaya çık­
makradır. Böylece son çözümde Aristoreles'in zihninde ağır basan 3) üçüncü şık
gibi görünmektedir. Çünkü Tanrı'nın boşuna bir şey yapmadığını söylediği bir
pasaja karşılık doğanın boşuna bir şey yapmadığı nı söylediği birçok pasaj vardır.
Bili nçsiz bir teleoloji kavramının hemen hemen hiç tatmin edici olmadığı bir
gerçektir. Eğer fiili sadece bir sonucu meydana getiren şey değil, aynı zamanda
onu meydana getirmeyi amaçlayan şey olarak tasavvur edersek, faili de ya bu so­
nucu düşünen ve onu gerçekleştirmeye çalışan bir şey veya bilinçli amaçlarını
gerçekleştirmek için kendisinden yararlanan bir diğer ze ki tarafından kullanılan
bir araç olarak tasavvur ermek zorundayız. Bilinçsiz teleoloji, hiçbir zihnin ama­
cı olmayan, dolayısıyla hiçbir şekilde bir amaç olmayan bir amacın varlığını ge­
rekrirmekredir. Ancak Aristoceles'in dili, birçok çağdaş düşünür gibi onun da
bu güçlüğün farkında olmadığı ve çoğunlukla, doğanın kendisi nde bulunan bi­
linçsiz bir amaç kavramıyla yetindiği izlenimini vermektedir.

1 45) Gök Üzerine, 271 a 33.


1 46) Met., A, 984 b- 1 5.
1 47) Xen., Mmı., 1 , 4, 6 vb., Platon, Timaios. 70 c, 44 c.
1 48) Fizik. 1 99 b 26.

73
M ETAF İ Z İ K
1. K İ T A P ( A )

1 . Bölüm
< Duyum, Deney, Sanat, Bilim, BilgelikO > >

980 a Bütün insanlar, doğal olarak bil mek isterler. Duyuları m ız­
21 dan aldığımız zevk, bunun bir kan ı tıdır. Çünkü onlar, özellikle
de diğerlerinden(2 ) fazla olarak görme duyusu, faydaları dışında
bizzat kendi leri bakım ı ndan da bize zevk verirler. Çünkü sadece
25 eylemle ilgili olarak değil, herhangi bir eylemde bulun mayı dü­
şünmediği mizde de görmeyi, genel olarak, bütün diğer her şeye

1 ) Birind bölümün planını kavramak güçtür. Ancak 98 1 b 27 satırda işaret edilen amacı, bil­
geliğin, ilkeler ve nedenlerin bilimi veya hatta (2. Bölümde göreceğimiz üzere) ilk ilkeler ve ilk
neılenlerin bilimi olarak göz önüne alındığını göstermektedir. Ancak bölümün başından itibaren
Aristoteles, i nsanların her şeyden önce bilmek için bilmeyi arzu ettiklerini belirterek hasbi bilgi­
nin önceliğini tasdik etmekte ve bunun kanıtı olarak da dııyıılann, özellikle görme duyusunun
fa.'lliyetini göstermel"tedir. Hayvanlan n ve insanın zihinsel hayatının kısa bir gözden geçirilmesi
(980 a 27-980 b 25 ve 980 b 25-98 1 a 1 2) onun, kanıtlamasında kendisine hizmet edecek du­
yum, hatıra, deney, sanat ve bilim kavramlannı ortaya çıkarmasını sağlamaktadır. Bu kanıtlama
aslında ancak 98 1 a 1 2. saarda başlamaktadır ve şöyledir: Ampirik bilginin yararlılığına, hatta
pratik alanda üstünlüğüne karşın, sanatkarı, deney sahibi i nsana ( 1 2-30. satırlar); yöneticiyi, uy­
gulayıcılara (30. satır); bilimi, duyuma (98 1 b 1 O. satır); güzel sanatları, faydalı sanatlara ( 1 8. sa­
tır); kuramsal bilimleri, güzel sanatlara (20. satır), nihayet asıl anlamında Bilgelik'i, Felsefeyi bü­
tün diğer daha aşağı dereceden disiplinlere tercih ermekte birleşiriz. En yüce bilgeliğe doğru bu
gidişin her aşamasında Aristoteles, gizil olarak, St. Thomas'nın şu biçimde ifade ettiği bir açıkla­
ma ilkesine başvurur: "Unusquisque tanto sapientior est, quanta magis ad can; ae cognitionem"
(s. 1 3, not 35). O halde aşağıdan yukanya doğru zihnin etkinliğinin çeşitli biçimleri ar:ısındaki
hiyerarşiyi meydana getiren şey, "niçin" hakkında gitgide artan bilgidir. Bir bilme tarzı, nedenle­
ri ara.ştıı maya yönelik olduğu ölçüde sıradan deneyin koşullarından kurtulur, pragmatik kaygı­
lardan uz.1klaşır, uzak nedenlere bağlanır (bunlar aynı şeyi ifatle eden, cümlelerdir) ve yine bu öl­
çilde o, mutlak bilimin idealine yaklaşır. Mutlak bilim ise, öıü iribari}�C, ilk nedenleri ve ilk ilke­
leri bakımımian doğnınun bilgisidir. Şimdi bu bilim de felsefenin kendisini incelediği Bilge­
lik'ren başka bir şey değildir. İlk Felsefe (veya Metafizik), ilk nedenlerin bilimi okluğundan,
Tanrı'nın kendisinin bilimi olacalmr. (Krş. 2. Bölüm) Çünkü her varlık ve akılsallığın temelini
teşkil eden şey, var olan her şeyin tüm nedeni olan Tanrı'dır.
2) Yani bütün diğer duyulardan (Alek., I, 1 5).

75
M ETA F İ Z İ K

tercih ederiz. Bunun nedeni, görmenin, bütün duyuları mız için­


de b ize en fazla bilgi kazandı rması ve şeyler arasındaki bi rçok
farkı göstermesidir.O )
H ayvanlar,(2) doğaları gereği, duyum yetisine sahiptirler.
Ancak o, bazılarında hafızayı meydana getirdiği halde, diğerle­
ri nde meydana getirmez. Bundan dolayı bu birinciler, hatırlama
980 b yeteneğine sahip olmayan sonunculardan daha zeki ve öğrenme­
ye daha yeteneklidirler. Arılar ve benzeri türden bütün diğer
hayvanlar gibi sesleri işitme yetisine sah ip olmayan varl ıklar, öğ­
ren me yeteneğine sahip olmaksızın zekidirlc*. Hafızan ın yan ı n­
da işitme yetisi ne de sahip olan hayvanlar ise, öğrenme yetene­
ğine de sahiptirler.
25 Ne olursa olsun, i nsan ı n dışın daki hayvanlar sadece i m-
geler ve hamalara(3 ) sahip olarak yaşarlar. O nları n deneysel
b ilgiden çok az bir pay almaları na karş ıl ı k insan ci nsi sanat
ve akıl yürütmeye(4) kadar yükseli r. İnsanlarda deney, hafıza-
1 ) Örneğin siyah ile beyaz arasında bulunan ve sıcakla soğuk, kuru ile yaş arasında yer alan
aracılardan daha fazla sayıda olan çeşitli renkleri. (Alek., 1 , 2 1 -22; Ask.lepius, 6, 1 5) . Aynca Du­
yum Üzrrine (De Sensu), 1, 437 a 6'ya ve çeşitli duyuların rolii ve önemi ile ilgili olarak Rodier'nin
Ruh Üurine (De Anima)'nin bir pasajı il� ilgili (II, 7, 4 1 8 la 26) notuna bakınız: Tmitl de l'Ame, il,
s. 337-338.
2) Bundan sonra gelecek olan zihinsel hayata ilişkin kısa gözden geçirmesinde Aristoteles, bu pa­
sajla ilgili olarak Asklepius'un işaret ettiği gibi (6, 9), duyum dünyasından hareket etmekte ve bir
dizi aracı aşamalardan geçerek zihinsel temaşa hayatına yükselmektedir.
3) D�yusalhatıralar söz konusudur (Colle, 1 0). - "mneme" ve "phantasia" arasındaki farkla il­
gili olarak bkz. Hafiu ve Hatırlama Üurine (de Mem.,), 449 b 28 ve 45 1 a 1 4.
4) Burada özel olarak belirlenmesi uygun olan üç önemli kavram vardır: Deney (empeiria), Sa­
nat (tekhne) ve Akıl yürütme (logismos).
"Empeiria", deney, deneysel bilgi, gözfnn anlamına gelir (o, "apeiria"nın - 981 a 5 - tersidir). O,
uzun bir pratiğin, belli bir konuya ilişkin gözlemlerin birikiminin sonucudur. "Çok şey görmüş, ge­
çirmiş ihtiyara izafe edilmekten hoşlanılan, bu niteliktir" (Mansion, lntrod. a la Phys. Arist., s. l 1 6)
"Empeiria" o halde, deneyimden (to experiment, erfuhrung) �iyade, asıl anlamında deney, tecrü­
beyle (to experience, erlebnis) ilgilidir. Ancak bu birinciyi de tamamen dışarı atmaz. - "Empei­
ria" nın mahiyeti ile ilgili olarak bakınız: C. Piat,Aristote, s. 264 ve özellikle G. Colle, 1 0- 1 3.
"Tekhne", genel olarak sanat ("belli bir sonucu meydana getirmeye yarayan usuller bütünü",
Voc. de Philos.. Art mad. s. 65) , unaat, teknik, meslrk, "poetik" zekanın mkmidir ve "episteme"den,
yani "teorik" zekanın biliminden ayrılır. "Nikomakhos Ahlakı � "tekhne"yi "aklın yardımı ile mey­
tlana getirme yetisi" olarak tanımlar (VI, 4, 1 1 40 a 7) ve Aspasius onu içgüdüye benzetir (in Eth.
Nic. com. . 2, 25 vd., Heylbut). Sanat, "teorik" zekanın genel verilerini özel durumlara uydurur. O,
bir "poiesis"in, yani sanatkann dışında olan bir eserin meydana getirilmesine yönelir. Doğal şeyinin
(ta physei) zıddı "sun 'i. yapma ıeylrr"dir (ta kata telchnen), krş. lmi. Aris. . 786 a 28 vd.).
"Logismos" (logisesthai), pratik akıl yürütme, bilinrli hesapttr (krş. Bonitz, 39: Significat Ar . . .
cam rationem per quam, quind sit verum quid fulsum, quid sit faciendum quid non, non, delibera­
mus caıısasque in ustramque partem perpendimus; Ayrıca bak ı nız: Nikh. Ahlakı. VI. 2, 1 1 39 a 1 2).

76
1 . K i TA P.�

dan<O çıkar. Çünkü aynı şeye il işki n bi rkaç hatıra, sonunda,


rek b i r deney meydana geririr. Ve deney, sanar ve bili mle he-
98 1 a men hemen aynı yapıda b i r şey gibi görünmekredir. Ancak ara­
da şu fark vardır ki i nsanlar, bilim ve sanara deney aracıl ığıyla
5 ulaşırlar. Çünkü Polos'un( 2) haklı olarak dediği gibi "deney, sa­
narı; deneysizl ik ise rasrlancıyı yararmışrır." Ş imdi deneyle kaza­
n ı l m ış bir dizi kavramdan bir nesneler sınıfına il işki n rümel bir
yargı(3) oluşturulduğunda sanat orraya çıkar. Çünkü filanca ila­
cın filanca h astalığa yakalanmış Kal l is'a,(4) son ra Sokrates'e ve
1O diğer birçokları n a iyi geldiği ne il işkin b i r yargın ı n oluşrurulması
işi deneyin alanına aitti r. Buna karşıl ı k onun bu hasral ığa yaka­
lanmış olan, bel l i b i r yapıya sah ip bulunan, belli b i r sınıfın içi­
ne gi ren tüm i nsanlara, örneğin flegmatiklere, bilyölere veya fi­
yevrölere iyi geldiğine il işkin bir yargının oluşrurulması işi sana­
tın alan ı na giren b i r konudur.
Pratikle i lgili olarak deney, h içbir bakımdan, sanattan daha
aşağı b i r şey olarak görünmemektedir Harta deney sah ibi i nsan-
15 ların, deney olmaksızı n kavrama sah ip olan i nsa nlardan daha

1) Colle'un haklı uyarısına göre (1 O) hafiza, burada, sadece duyusal hatıraları değil, insanın
haf17.as1 söz konusu olduğuna göre, aynı zamanda, özel olmakla birlikte soyut olan hatıralan da
içinde bulundurmaktadır. Hanraların birikmesi yoluyla deneyin meydana geliş tarzı ile ilgili ola­
rak ayrıca şunlara da bakınız: ikinci Analitik/er, il, 19, 1 00 a 5 ve Alek., 4, 20-25). - Özetle, du­
yumdan bilime geçişte üç aşama söz konusudur: 1) Duyumun devamı olan hafiza, 2) Genel kav­
ramın hareket noktasını sağlayan deney ve 3) Özel hallerin çokluğundan kurtulmuş olan ve
"meydana getirme" ve "eylem" söz konusu olduğunda, "tekhne"nin, gerçeğin bilgisi söz konusu
olduğunda "episteme"nin i lkesi olan kavramın kendisi - Aristoteles'in üzerinde ısrar ettiği bu
duyusal verilerden hareketle bilimin meydana gelişi, bilimin ve konusunun aşkın dünyaya ait ol­
duğunu ileri süren Platonculuğun dolaylı bir eleştirisini oluşturmaktadır.
Daha fazla bilgi için çok tam olan Colle'un açıklamalarına bakılsın ( 1 0- 1 3).
2) Burada söz konusu olan, Gorgias'ın öğrencisi Agrigenre'li Polos'nır. O, bir Rrtorik kaleme
almıştı. Platon, Gorgias ta (448 e) Polos'un sözünü zikrediyor. Ancak onun kelimesi kelimesine
'

aynı olduğundan emin değildir (Croiset-Bodin'in Gorgias neşrinde ilgili nota bakınız). - Bili­
min deneysel kaynağını Aristoteles birçok kez belirtir. Bu cümleden olmak üzere Aristoteles'e
göre bir duyunun ortadan kalkması, ona tekabül eden bilimin ortadan kalkmasını doğunır </kin­
ci Anıılitiklrr, l, 1 8, 8 1 a 39).
3) " Hypolepsis", bir genellik, evrensellik karakteri gösteren inanç, yargı, kanıdır; o, ÇTkarsama­
n akim (dianoia) eylemidir. "Hypolepsis", bazen kendisiyle karıştığı kant (bkz. lnrl. Arist. , 800 b

5), bilim ve basiretin (pnıdence) türleri olduğu cinstir Bilimin kanıtlama sayesinde sarsılmazlık
niteliğine sahip olmasına karşılık inanç, kant yanılma kabul eder ve konu olarak hilimlerine sa­
hip olmadığımız şeyleri alabilir (Retorik, m, 16, 1 4 1 7 b 9; Fizik, V, 4, 227 b 1 3; Ruh Üurinr.
III, 3, '1 2 7 b 1 7; 25 ve 28; Waitz, Organon, l, 523; /nd. Ari.rt. , 1 86 b 60 ve 799 b 26).
4) Aristotcles'in örnekler olarak verdiği kişilerin (Kallias, Sokrates, Koriskos vb.) kimler ol­
dukları ve hüviyetleri hakkında bkz. Ross, Maaph. , l, 1 1 7.

77
M ETA F İ Z İ K

fazla başarıya eriştiklerini görürüz. Bunun nedeni deneyi n bi rey­


sel olan ı n , sanatı n ise tümel olan ı n bilgisi olmasıdır. Her türlü
eylem ve meydana getirme ise bi reysel olanı konu alır. Çünkü
tedav.i eden hekim i n iyileştirdiği , ilineksel olarak alınması dışın­
da " i nsan" değil , Kallias veya Sokrates'tir veya ili neksel olarak
b i r insan olma durumunda bulunanO l diğer herhangi bir benze-
20 ri bireysel ad taşıyan kişidir. O halde deney olmaksızın kav rama
sah ip olan ve tümeli bi len, ancak onda içeril miş bulu nan b i rey­
seli b i lmeyen(2 ) bir insan , sık sık tedavi yanlışları yapacaktır.
Çünkü tedavi edilmesi gereken , bi reydir. Bunun birl ikte bilgi
25 ve anlama yetisinin deneyden çok sanata ait olduğunu düşünür
ve sanat erbab ı n ı n , deney sah ibi kişilerden daha bi lge olduğunu
kabul ederiz (ki bu Bilgelik'in her türlü durumda daha ziyade
bi lgiye bağl ı olduğunu gösterir) . Bunun nedeni, bu bi rincilerin
nedeni bil meleri, diğerlerinin bil memeleridir Çünkü deney sahi­
bi i nsanları n bir şeyin olduğu nu bilip neden olduğu nu bil me­
meleri ne karşılık, diğerleri " niçi n"i ve "neden"i bili rler.Ol Yine
30 bundan dolayı her meslekte ustalara, basit işçi lerden daha fazla
değer veri r ve ci ni.a rın basit işçilerden daha bilgi l i , daha bilge
oldukların ı düşünürüz. Çünkü onlar yapılan şeyleri n nedenleri-
98 1 b n i bilirler. İşçiler, areşin yakmasında olduğu gibi bir işi ya­
pan, ancak ne yaptığın ı bil meksizin onu yapan cansız varlı k­
lara benzerler. Yalnız cansız şeylerin işlevleri nden her b i ri n i
doğal . b i r eği l i m le yerine geti rmelerine karşılık, işçiler işleri n i

1 ) Arisroteles "insan"ın nasıl Kallias'ın bir ilineği olduğunu söyleyebi lir? Ross'a göre (I, 1 1 8),
"symhebekos" sözcüğü burada, heki min iyileştirdiğinin doğnıtfan doğruya i nsan olmayıp Kallias
olduğunu, Kallias'ın bir i nsan olduğundan ötürü dolaylı olarak "i nsan" olduğunu belirtmek için
kullanılmaktadır (krş. M, 1 O, 1 087 a 1 9). Ancak bu açıklama belki fazla yüzeyseldir. Gerçekte
K:ıllias'ın füiiyle ilgili olarak "insan" kavramı, il, 30, 1 02 5 a 70 de işaret edildiği anlamda bir
"symbehekos kata auto"dur. (Aşağıda B, 2 , 997 a 7 ile ilgili nota da bkz.) Alek.'un (Qııam. , 2 3-2 3
Rnıns, Rodier, Traitt tk l'Ame. , II. 19i.fan naklen) ve Colle'un ( 1 5- 1 8) belirttikleri gibi tümellik,
Aristoteles içi n, özün bir ilineğinden başka bir şey değildir. Özü meydana getiren, sadece, içlemini
teşkil eden niteliklerdir. Alek., şöyle diyor: "Çünkü bir varsayım olarak sadece tek bir birey olsa da
i.\z var olac:ıkrır". O halde tiimel bir kavram olarak alınan "insan", "şu i nsan"ın, yani Kallias'ın ili­
neksel bir niteliği olacaktır. Aristoteles için cinsin-içlemi bakımından ele alınan cinsin değil, özün
basit nirdiği ve ilineği olan, kapsamı bakımından ve bir tümel c.'larak ele alınan cinsi beli rten kav­
ramın-bir ilinek olması da bu anlamdadır. (Bonitz'e de bkz. 4 1 ) . Aristotelesçi bilinulezonm/11/11k
\'e riim�//ik arasındaki ilişkilerle ilgili olarak Z, 1 5, 1 040 b 4 le ilgili notumuza bkz.
2) f Terhangi bir özel, bireysel duruma uygulanması bilinmeksizin "logos" bilinebilir. (Krş.
ikinci Aııalirik/er, 1, 1 3, 79 a 5.)
3) Çıplak olayın (hotİ) ve nedenin (diori) bilgisi ile ilgili olarak özellikle bkz. lkinfi Analitik­
lrr, ( , 1 3 (riim böliim) ve Trandelenburg, Elemanta log. Ari.et. , s. 8 1 -8 2 .

78
1 . K i TA P

5 alışkan lıklaO > yaparlar. O halde ustaları gözümüzde daha bilge kılan
şey, iş yapabilme yetenekleri değildir; kavrama sahip olmaları ve ne­
denleri bilmeleridir.
Ve genel olarak bilen insanı bilmeyen insandan ayırdeden şey, bi­
rincinin öğretebilme yeteneğidir. Sanatın, deneyden daha gerçek bilgi
olduğuna i nanmamızın nedeni de budur. Çünkü sanatkarlar, öğrete­
bilirler; ama deney sahibi insanlar, öğretemezler.
Sonra,(2) bireysel şeylerle ilgi l i olarak bize en güven ilir bil-
iO gileri verdikleri halde duyularım ızdan hiçbiri ne bilgel ik olarak
bakmayız. Çünkü onlar bize hiçbir şeyin neden i n i , örneğin ate­
şin neden sıcak olduğunu söylemezler; sadece onun sıcak olduğunu
söylerler.
O h �lde ortak duyumları aşan herhangi bir sanatı ilk olarak bu­
lan bir kişi hakl ı olarak insanların hayranlığını kazanmıştı r. Bu hay­
ranlığın temelinde yalnızca onun buluşlarının faydalı olması değil,
15 bilgeliği ve geri kalan insanlardan üstün ol ması bulunmaktaydı. Son­
raları bazıları hayatın zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya. diğerleri onu
zevkli kılmaya yönelik sanatlar yaratıldığı nda, bu sonuncuların yaratı­
cıları her zaman doğal olarak biri ncileri yaratanlardan daha bilge kişi-
20 ler olarak görülmüşlerdi r. Bunun nedeni onları n bilimlerinin faydaya
yönelik olmaması idi. Ne zevk vermeyi, ne de hayatın ihtiyaçları nı
karşılamayı amaçlayan bilimlerin tüm bu buluşların varlıklarını orta­
ya koymalarından sonra bulunmuş olmalarının ve onların ilk kez boş
zamana sahip olmuş ülkelerde ortaya çıkmış olmalarının nedeni de
budur. Bundan dolayı matematik sanatlar Mısır'da doğmuşlardır.(3)
Çünkü orada rahipler sınıfının çok boş zamanı vardır.

1 ) A�klepius, 10, 1 2 ve 1 5. Krş. Platon, Birinci Alkibiadr5, 1 18 d.


2) Ncllcnle bilmenin b:qka her tilrhi bilmeden üstiin olmasının diğer bir nedeni: Kendi alan­
l:ırında tloğru olabilmderine rağmen duyumlar, nedenleri bilmediklerinden, bilim adını alma
hakkına sahip değillerdir.
3) l\farematiğin Mısır menşei ile ilgili olarak bkz. Phaidron, 274 c; Heath, Gr. Matlmn. . 1,
1 20- 1 28; ). Rurnet, l 'Aurort de la Phil Gr.. s. 22-24; Robin, la Pm.<I gr. . s. 37-40 vb. Burnet,
haklı olarak, "Mısır geometrisinin kaynağında Nil'in t:qmalarından sonra tarlaları yenilien ölç­
me zorunluluğunun btılunduğunu söyleyen Herodot'un (il , 1 09), onun rahipler sınıfının sahip
ol.lıığu boş zamanın bir ürünü olduğunu iddia eden Aristotelcs'ren daha çok .loğnıya y:ıkl:qtı­
ğı"na işaret ermektedir. Her halükarda Aristotelcs'in burada felsefenin değil, maremariğin Mısır
menşeindcn bahsettiğine dikkat ermek uygun olacaktır - Yunan bilimi ve felsefesinin oluşumu
ii7erimle Doğu'nun etkisine gelince, bu çok tartışmalı bir siinındur ve burada ona ancak çok
kısa bir biçimde temas edebiliriz: Şunu söylemekle yetinelim ki son elli yılın arkeolojik keşifleri
ve tilolojinin kaydettiği ilerlemeler artık eskiden olduğu gibi Yunanlılarda bilimsel dilşiincenin

79
M ETAF İ Z İ K

25 "Ahlak" caO) sanac, b i l i m ve aynı türden diğer disipli nler


arasında hangi farkların bulunduğuna işaret ettik. Ancak şu
a ndaki tartışmamızın amacı , herkesin Bilgel il,.{ 2 ) diye adlandı­
rılan şeyden, varlıkların ilk neden leri ve i lkelerini ele alan şeyi
anladığı n ı göstermektir. Bundan dolayı yukarıda söylediği m iz

mutlak orijinalliğini ve Yunan mlfcizesinin kendiliğinden onaya çıkışını savunma}'a imkan ver­
memekte,lirler. Bugün artık Mısır uygarlığı gibi, Orta Doğu'nun eski urgarlıklarının (Hititler,
Rtbilliler, Asurlular vb.) VI. yüzyıl düşünürlerine, hiç olmazsa Üzerlerinde dchal:mnı uygulaya­
cakları bol miktarda malzemeyi vermiş olduğu kesin olarak tcsbit edilmiştir. (Ö1ellikle A. Rcy'in
ilginç açıklamasına bakınız: lA Sdmce orimtale 111111nt /es Grecs. Paris, 1 933.) Yunan fdsefesinin
çağdaş tarihçileri ile birlikte Doğu biliminin hiçbir zaman teorik ve soyut bir bilim anlayışına
yüksdehild"ek ölçüde f.ı.ydacı ve ampirik kaygılardan kumılamamış olduğu kabul edilebilir. Böy­
lece ilk Prthagorasçılar, Yunanlıların Doğu halklarından almış oldukları parça parça ve f.ıydacı
kavramları kullanmak suretiyle aritmetik ve geometrinin gerçek kunıcuları olarak görilnüyorlar.
Doğa biliminden ayırdedilmesi güç olan asıl anlamında felsefe de artık Yunanlıların yerli ilrünü
değildir. Çünkü o, başlıca Doğu'ya komşu bölgelerde ve Güney lr:ılya'da gelişmiş ve ta doğuşun­
,ıan itibaren Yunan düşüncesine en yabancı olan dinlerin etkisi altında kalmıştır .. Öte yandan
ilk Yunan düşünürleri, yapmış oldukları seyahatlerde (bunlanlaki efsane ve abartma payını çı­
kartsak da), o zamana göre çok ileri uygarlıklarla temasa girmişlerdir O h:ıl,-Ie Yunan'ın Doğu'ya
bağımlılığı inkar edilemez. Yunan'ın kendisine ait olan, ta baştan İtibaren bilginlerin biitiin araş­
tırmalarına nüfuz etmiş ve düşünceyi duygu ve sezginin etkisinden kurtarmış olan büyiik akılcı
cereyandır. Ancak bu noktada da ihtiyatlı olmak zonınluhığu kendisini göstermektedir: Yunan
fılozotlarının çabası, münhasıran akılcı düzenden kaygılar taratindan yönetilmemiştir. Gerçekte
o, bugiin artık bilindiği gibi, dinsel bir atmosfer içinde devam etmiş ve derin bir biçimde Sır din­
lerinin, özellikle Orfikliğin etkisine manız kalmıştır. Pythagorasçılıkla Orfıklik arasındaki ilişki­
lerle ilgili olarak bk:z. A Dies, Le Cyck mysıique. la Divinitl. origine etfin des existmm indiı•idu­
elles. Paris, 1 099, s. 54 ve sonrası. Geniş bir literatüre yol açmış olan Yunan felsefesinin orijinalli­
ği sonınu ile ilgili olarak E. Brc!hier'in çok nüanslı güçlü sayfılarına bakınız. Hist. de la Philos.. 1 ,
s . 3-6 (Giriş).
1) "Nikh. Ahlôkı '. VI, 3, 1 1 39 b 1 4-a 4; 1 1 40 b 8 - Sanat, ,!aha önce gördilğilmiiz gibi "hek­
'

sis tis meta logou alethous poietike"di.r. (4, 1 1 40 a 20); Bilim, "heksis apodcktike"dir (3, 1 1 39 b
3 1 ); "Diğer disiplinler" (phronesis, sophia, nous) VI. 3-7. de incelenmektedir
2) Arnı 1�-ımanda bi/geük ve bilim kavramını ifade eden "sophia" kelimesi (Yunanlılar için bir
bilgin, aynı zamanda bir bilgedir), Metafizik'in ilk bölümleri nde, açıklığa kavuştunılması 1.onın­
lıı lllan iki farklı anlama gelir: "Sophia"ya genel olarak bilim veftlsefl'l.lir (örneğin A, r, 98 1 a 27;
3, 1 005 b ( ; K, 4, 1 06 1 b 32) veya ilk felsefe veya Metafizik' tir (örneğin B, I , 995 b 1 2; 2, 996 b
9; K, 1 , 1 059 a 1 8-32; 2, 1 060 a 10, A, 1 O 1 075 b 20). Bu son anlamda o, biitiin bilimlerin il­
kelerini kanıtlama gildine sahip olan (Alek., 8, 2) asıl anlamında bilgeliktir (sophia haplos). Eğer
"nous", kanıtlanamaz doğnılann; "episteme", kanıtlanabilir doğnılann bilgisi ise, "sophia" en
yilksd;: ve en tanrısal şeyleri bilmeye yönelmiş zihnin kendisidir (krş. Ni/ih. Ahlı1kı, VI, 8, 1 1 40 b
2-8). Bu bakımdan Bonitz'in işaret ettiği gibi (lnd Arist. , 688 b 55) "sophia" sözctlğilnün "pro­
te" (ilk) sıfatı ile birlikte bulunması veya bulunmamasının bir önemi yoktur.
O halde ilk iki bölümde "sophia"nın "sophia haplos" anlamına geldiği tartışılamaz. Özellikle­
rinden çoğu (öğretilebilme, hasbi araştırma) daha ziyade genel olarak bilime uygun dilşmekle
birlikte o, her zaman ilk ilkelerin ve ilk nedenlerin bilgisi olarak tanrısal nitelikli bir şey olarak
tanımlanmaktadır. (Bu anlamda bkz. Bonitz, 57-58; Ross, f, 1 24.)

80
1 . K i TA P

30 gibi<O deney sahibi insanın basir. ola rak herhangi bir duyu algı­
sına sah ip olan insandan, sanark:irın deney sah ibi insandan, us­
ran ın işçiden, daha bilge olduğu düşünülür ve reorik rürden
bilgin i n prarik rürden bilgiden daha fazla bilgelik olduğu kabul
982 a edil i r. O halde bi lgel iğin, belli bazı ilke ve nedenlere il işkin bil­
i
gi olduğu apaçıkm.

2. Böl ü m <Felsefenin Mahiyerİ:>

5 Araşmmam ızı n konusu bu bilim olduğuna göre i nceleme-


miz gereken, Bilgelik'in hangi rür nedenlerin ve ilkeleri n b i l i m i
olduğudur. Bilge k i ş i üzerine genellikle sahip olduğumuz görüş­
leri(2) göz önüne aldığımız rakdi rde bu sorunun cevabı hiç kuş­
kusuz çok daha açıklık kazanacakm.

1) 98 1 a 24 vd. - Aristoteles' in kanıtlamasının bütünü ile ilgili olarak bu bölümün birinci no­
tuna gömleriyonız. Bu kanıtlama şu biçimde özetlenebilir: Eğer genci kanı gizil olarak Bilgelik'in
ilk ilkelerin bilimi olliuğunu kabul ediyors:ı - ki nedenler hakkımla daha çok veya daha az derin­
lemesine bilgiye bağlı olarak insani etkinliğin çeşitli biçimleri nin sınıflandırılm:ısını yöneten fik­
rin hu olduğunu biliyonız - özü itibari)1e nedenleri araştırma olmasından llolayı, biitiin bu et­
kinlik biçimlerini :qan Bilgclik'in onların tümünden d:ıha üstiin olduğu açıktır. Bkz: Bonitz, 46
"jam vero si est ex vulgari hominum judocio sapientia summonım principionım scientia, eam
dign itare rcliquis omn ibus cognitionis generibus praest:ıre oponet vb.".
Wirth, 28. satırdaki "ilk" (prota) sözcüğünü kaldırmayı t<.- klif etmiştir. Birinci höliimiln sadece
Bilgdik'in, nCllenleri tem:qa etmekten ibaret olduğu�u kanıtlallığı doğnıdur. Söz konusu neden­
lerin "ilk" nedenler olduğunu kanıtlamak ikinci böliime ait olacaktı r. Ancak bütün yonımcularla
birl ikte (ö1ellikle Colle, 20 ve 2 1 'e bkz.) ilk i ki bölümdeki akıl yiirütmenin bir biitün teşkil ettiğiıe
ve birinci bi"ilümün, bu akıl yiiriltmenin, son cümlenin de işaret ettiği gibi ("o halde bilgeliğin belli
bazı ilke ve nedenlere ilişkin bilgi olduğu") yalnızca bir parçası ollluğuna dikkat etmemiz gerekir.
Bütiin bu ilk bölümden çıkan sonuç, insan bilgisinin üç licreceyi, yani deney, bilim ve ilk fel­
sefeyi içine aldığıdır: Bilim deneyden, ikincil nedenlerin bilgisi olmak bakımından ayrılır. ilk Fel­
sefe de bilimden ilk nedenlerin bilgisi olmak bakımından ayrılır. ilk nedenler, genel olarak bü­
tiinlüğii bakımından ele alınan gerçeği açıklarlar. O halde ilk Felsefe her bilimin özel alanlarının
kendilerine dayandığı nedenleri içine alır ve bu nClienler sayesi mle tiim eylemimizi yönetir. Var
olanın belli bir parçasını göz önüne alan özel bilimler ancak nedenlerini daha yukarıya çıkararak
onaya çıkarmak miimkiin olan verilere kadar gittikleri halde, ilk Felsefenin konusu, her varlığın
en son, nihai nedenleri , var olanın beli rleyici koşullarıdır. O halde o daha biiyiik bir genelliğe
erişmekted ir"'; Böylece tanımlanan Meratlzik, illa idealist değilll i r. Bu açıdan alınınca idealar veya
form teorisi kadar gerçeğin bütününe, şeylerin genel ve zonınlu beli rlemelerine ilişkin nihai bir
açıklama getiren materyalizm veya monizm de metatlziği n alanına girer. Her iki durumda da de­
neyin ve pozitif bilimin sağlaliığı verilerden hareketle bir ekstrapolasyon yapmak söz konusudur.
2) 6 s:ıtır, "tas hypolepsis" ("görüşleri. . . "). Çevi rid� de açıklad ığımız gibi insanların çoğunlq;ı.ı­
mın, genel olarak tasarlandığı biçimde filozof hakkındaki gi.lriişleri söz konusudur. Alek., (9, 1 9
vd.) yaygın göriişlere, halkın genel duygularına başvurman ı n Aristotcles'in adeti olduğuna işaret
etmekt..>tlir. O, özellikle Fizilt'te yer, zaman, ve bu tür diğer kavramlarla ilgili olarak bu yöntemi
kullanmıştır. Bu bölümle bir önceki bölüm arasındaki ilişki ile ilgili olarak bkz. Bonitz, 47.

81
M ETA F İ Z İ K

Önce bilge kişinin her b i rini ayrıntılı olarak bil memekle


10 bi rlikte, mümkün olduğu ölçüde her şeyi bilen bir kişi olduğu­
n u düşün ürüz. İ ki nci olarak güç ve insanlar tarafından b i l i nme­
si kolay olmayan şeyleri bilme gücüne sah ip olan insanın bilge
kişi olduğunu düşün ürüz (Çü nkü duyu algısı, bürün insanlarda
ortak olduğundan, kolaydır ve Bilgel i k'le hiçbi r ilgisi yokrur) .O >
Sonra bili m i n her dal ı nda nedenleri daha kesin bir biçi mde b i­
len ve öğretme gücüne sah ip olan, daha bilgedir. Sonra bili m ler
15 arasında kendileri için ve sırf bilmek amacıyla aranan bili mler,
sonuçlarından dolayı aranan bilimlerden daha fazla bilgelikcir­
ler. Nihayet yönetici bir b i l i m , bizim gözümüzde, kendisine
tabi olan bir bilimden daha fazla bilgel iktir. Çünkü bilge kişi,
kendisine emredilen kişi değildir; tersine onun başk:ıhm na em­
retmesi gerekir. Onun başk:ıl:ırına değil, tersine daha az bilge
olanın ona İtaat etmesi gerekir.
20 O halde Bi lgeli k ve bi lge kişi hakkında sahip olduğu muz
düşünceleri m iz, sayı ve tür bak ı m ı ndan bunlardır. Ş i mdi bu
özellikler içi nde, her şeyi bilmen in, en yüksek ölçüde tümelin
b ilgisine sah ip olana ait ol ması gerekir. Çünkü o, bi � anlam­
da,( 2) tümel i n içine gi ren bütün özel durumları bilir. Sonra bu
şeyler, yan i en tümeller, genel olarak i nsanlar tarafında n b ilin­
meleri en zor olan şeylerdir. Çünkü onlar, duyulardan en uzak
25 olanlardır. Sonra bilimler arasında en kesin olanlar, i l k i l kelerle
en çok uğraşanlardır. Çünkü daha az ilke içeren bili mler, ilave
i l keler içeren bilim lerden, örneğin aritmetik, geometriden daha
kesindirler.Ol Sonra bir bilim ne ölçüde nedenleri araştı rıyorsa
30 o ölçüde öğreticidir. Çünkü öğretmek, her şeyin nedenleri ni
söylemektir. Sonra bil mek ve an lamak için bil mek ve anlamaya,
en çok, en fazla bili nebi l i r olanın bilgisi nde rastlan ır (çün�ü
bilmek için bilmeyi seçen kişi, her şeyden çok en gerçek a nlam-
1) Srh·. M aurus un haklı olarak işaret ettiği gibi (7) bu, felsefenin (İl k Fclsefon in) konusunun
'

<lıırıısal-iistii gerçeklikler olduğunu gizil olarak kabul ermek tlemekri r.


2) Y:ıni hi lkuvve olarak (krş. /kinci Analitiklrr. 1, 24, 86 a 22).
3) Arisrotcles dııh11 11z SllJldll (eks el:ıtronon) ilkelerden hareket eıien, yani daha basit, daha soyut
ve dı ıl:ıyısıyla daha kesin olan bil imlerle rkkmr sonum ortaya çıkan (ek prosrheseos) ilkelere daya­
,

nan. yani daha karmaşık bilimleri birbirlerinin ka rşı sına koymakt:ıdır - Bu karşıtlıkla ilgili olarak ba­
kını7.: ikinci A1111/itikkr, 1, 27, 87 a 34; Gök Üurinr, ili, 1 , 299 a 1 6; Trendel Dr Animıı, s. 393-395;
,

\'\':ıir1. Org. ; Bonirz, Mt'taph. , 49-50 ve lnd Arist. 1 26 b 1 6 \'e 646 a 9; Hamel in, Phy.riq11�1I. s. 64
.

(Fizik, il, 2. 1 94 a 9 ile ilgili); Mansion, lntrod. ıl lıı Pl�y.<. Arist s. 73 vd. O halde aritmetiğin neden
.. -

dolayı geometriden önce gcltliği ve ondan daha.kesin olduğu anlaşılıyor: Çlinkii geometri, sayının il­
kdcrinc u1:ımın ilkelerini eklemektedir. Bu nokta ile ilgili olarak bkz. Bonitz, 50.

82
1 . K i TA P

982 b d a bilgiyi seçecekcir. E n fazla b i l i nebi l i r olan ın bilgisi de


böyle b i r bilgidir). Ş imdi i l k ilkeler ve nedenler en fazla bi­
li nebilir şeylerdir. Çünkü onlar sayesi nde ve onlar aracı lığıyla
bücün diğer şeyler bilinirler. Onların kendileri, kendilerine
bağlı olan şeyler aracılığıyla bilinmezler. Her şeyin hangi amaç-
5 la yapı lması gerekriği ni bilen, bili mler içi nde en üsriin, herhan­
gi bir cibi bilimden daha üsrün olan bili mdir. Bu amaç, her şe­
yi n iyi l iği ve genel olarak doğanın bücün ünde en yüksek iyi
olan şeydi r.O > Bücün bu ölçücler, söz konusu adın aynı bilime
aic olduğunu göscermekcedir.(2) Bunun ilk ilkeler ve nedenleri
10 araşcı ran bir bilim ol ması gereki r. Çünkü iyi olan, yan i erek,
nedenlerden biridir.
Öce yandan bunun "poerik" bir b i l i m ol madığı n ı ,(J) en
eski filozofların cari hi de açıkça gösrermekredir. Çünkü şimdi
olduğu gibi başlangıçra da i nsanları felsefe yapmaya icen şey,
hayrec olmuşrur. Onlar başlangıçra açık güçlükler karşısı nda
hayrece düşmüşlerdi r. Daha sonra yavaş yavaş . ilerlemişler ve
15 ay, güneş ve yıldızlara il işkin olayları, ni hayec dü nyan ın olu-

1) Rilgdik'in "teorik" bir bilim olmasının, öte yandan Politika'nın da meşru olarak "yönetici"
bir bilim olduğunu iddia etmesinin mümkün olmasının doğurduğu güçlüklerle ilgili olarak bkz.
Ross, c, 1 2 1 .
2 ) Yani biraz önce tasVİ r ettiğimiz en yüksek ilkelerin bilimine. "Söz konusu ad", kuşkusuz
Rilgdik'tir. Ru pasajla ilgili olarak bkz. Bonirz, 5 1 .
3) "Poctik" bilim (poiein, episteme poietika), meydana getirmenin (pr0tiuction) bilimidir.
Onun amacı, bir "poiesis"in, yani sanaıkflrm dıımda o1an bir r.<erin gerreklr,rıirilmniı.lir (yukarda
1, 980 b 28 de "tekhne" ile ilgili olarak söybiiğimiz şeylere bkz.). "Poetik" bilim, özü itibariyle
bir "tekhne", bir "dynamis"tir (Sanat, güç). O, "seçme"ye (proairesis) da}'anan insani ey/mı/eri
(pr:ıkseis) güz önüne alan "pratik" bilimden (practein, episteme praktike) farklıdır. "Praksis", ey­
lrmi yapandan ayrı herhangi bir eseri meydana getirmeyen ve eylemi yapanın içinde kalan, ona
di.iniik olan (immanent) eylemden (eupraksie) başka bir ereği olmayan bir fa.ı.liyettir. (krş. Nikh. .
Ah"1kı. Vl, 5, 1 1 40 b, 6.)
İster Ahlak, ister Ekonomi, isterse Politika söz konusu olsun, eylemin bilimi, gerçekte bir "ba­
siret"ten (phronesis) ibarettir. O, asıl anlamında bir bilim değiltlir ve daha zi}'ade genel "disip­
lin" adı ile adlandırılmayı hak eder. - "Theoretik" bilim veya "theoria" ise, bambaşka bir şeydir.
O, doğnınun incelenmesi, temaşa edilmesi, bilfiil bilimdir. O, her türlü faydacı veya pratik
amaçtan bağımsız olan hasbi düşünmedir. Bu düşüncenin eriştiği nol-ı:a, sezgisel bilgidir. Tek
kelime ile o, salt diişüncenin işlemidir. O, bilgeliktir (sapience, sophia), geniş anlamtfa felsefedir
(philosophia), en mükemmel bilimdir. O, yaklaşık bir sonuca değil, kesinliğe ve mutlak bilgiye
erişir. Aristoteles'e onun kavramı, o kadar açık ve kendiliğinden bir şey olarak görünmektedir ki
hiçbir yenle onu özel olarak tanımlamaz. Sadece ne "pratik," ne de "poetik" bir şey olmadığını
söylemekle yetinir.
Aristotelcs'in bilimler sınıflaması ile ilgili olarak E, 1 e; di.inüşlü eylem ve geçişli eylemle ilgili
olarak i l, 6, 1 048 b 1 8 e ve ilgili nota bkz.

83
M ETA F i Z i K

şumu gibi daha büyük sorunları ele al m ışlardı r.O > Ş imdi b i r so­
runu fark ermek ve hayrer ermek, kendis i n i n bilgisiz olduğun u
kabul ermekrir (Bundan dolayı efsaneyi seven de b i r anlamda
bilgeliği sevendir. Çünkü efsane, hayrec verici şeylerden _meyda­
na geli r) .(2) Ş itndi bilgisizl ikren kurrulmak için felsefe yapm aya
20 girişciklerine göre,(3) onlar, kuşkusuz herhangi b i r faydacı amaç­
la değil , sırf bilmek için bil i m i n peşine düşmüşlerdi. Olaylar da
bunu doğrulamakcadır: Çünkü hemen hemen hayamı bücün ih­
ciyaçları ve konforu ile ilgi l i şeyler catmin edilmiş olduğun da
böyle b i r bilgi aranmaya başlanmışcır. O halde bizi m onu başka
25 herhangi b i r yarar için aramadığımız açıknr. Nası l ki b i r başka­
s ı n ı n amacı için değil, kendi amacı için var olan i nsana özgür
i nsan diyorsak,(4) aynı şekilde bu bilimi biricik özgür b i l i m ola­
rak aramakcayız. Çünkü yal nızca o, kendi amacı içi n vardır.
Bundan dolayı hakl ı olarak, ona sah ip ol maya i nsanın gü­
cünün öcesinde olan bir şey gözüyle bakılabilir.('\) Çünkü _ i nsan
_doğası birçok bakı mdan s ı n ı rlıdır. Dolayısıyla Simonides'e göre
30 "yalnız Tanrı bu imriyaza sahip olabilir" .( 6) Ve insanın kendine
uygun olan bilgiyi aramakla yerinmemesi doğru deği ldir. O hal­
de eğer şairlerin sözlerinde b i r gerçek' payı varsa ve kıskanma,
983 a tan rısal güç için doğal bir şeyse, bunlar, herhalde her şeyden

1 ) 1 5. s:ıtırdaki "diaporein" (sorun olmak) fiili ile 1 7. satırdaki "aporein" (sonın olmak, güç
olmak) fiilleri ile ilgili olarak B kitabının notlarına bakınız. "Aporia" (sorun, güçlük) ile ilgili ola­
rak da aynı yere bakınız. - Bilimin başlangıcının hayret ollluğu göril�ii Platon'dan alınmıştır:
Tl}('(titno.<. 1 55 d.
2) Aristotcles, 1 8. satırda "philomythos" (efsaneyi seven) ve "philosophos" (felsefeyi seven)
kelimeleri ile bir kdime oyunu yapıyor. Akıl yiiriltmesi şü}�etlir:
Efsane, hayranlık verici olaylarla dollllhır:
Hayran olan, bilgisiz olduğunu bilir:
Bilgisiz olduğuna inanan, bilimi amı etler;
O halde efsaneyi seven, (philomythos), felsefeyi de sever (etimolojik anlamında "fılozof'tur).
3) Yani faydacı bir amaçla değil (Alek., 1 5, 28 vd.) - Felsefenin "theoretike" olduğunu kanıt-
lamak için Aristotdes'in yaptığı bu akıl yürütmenin genci ilerk-rişini Sylv. 1'.l aunıs iyi bir biçim­
de göstermektedir (9): Scientia in qua quaeritur scire propter scire, et non propter operari, non
est practica, sed speculativa; sed philosophus . . . quaerit scire propter scire; ergo sapientia non est
practica, sed speculativa.
4) Rkz. Politika, ( , 4 , 1 254 a 14.
5) Alck, 1 7, 1 9. "to de theion pases khreias eleutheron". Kısaca o, en yiiksd• i.izgiirliiktiir. Bil­
gelik, önce kendi hayatlannı kazanmakl:ı uğraşmaları gereken ins:mlann çoğunluğu için yasaktır.
O halde Rilgclik'e sahip olma, daha ziyade insan ilstii (ouk :ınthropine) bir şC)•dir
6) Fragm. 3, Hiller (kq. Protagoras. 34 1 a) - Keos'hı Simonides 555 lere doğnı Keos adasın­
da f ulis'te tloğmuş, 467 ye doğru Syraküza'da ölmüş, lirik bir şairdir.

84
1 . K İ TA P

önce bu durum için geçerli olacaklaraır ve bu bilgide sivrilmiş


olan, bahtsız b i ri olacaktır. Ancak ne tanrısal gücün kıskanç ol­
ması kabul edilebi l i r O ) (tersine atasözü ile bi rlikte �şairlerin
b üyük yalancılar oldukları"nı söyleyelim)(2) ne de başka her-
5 hangi b i r b i l i m i n böyle b i r bilimden daha şerefli olduğu dü­
şünüleb i l i r. Çün kü(3) en tanrısal l'l'iıl i m , aynı zamanda en şerefli
b i limdir ve yaln ızca bu bilimin iki bakımdan en tanrısal b i l i m
olması gerekir. Çünkü tanrısal b i l i m , Tanrı' n ı n kendisine sahip
ol ması en uygun olan bili mdir. Yine o, tanrısal şeyleri ele ala­
cak olan b i r bili mdir. Şimdi bu iki niceliğe yal nızca sözünü et­
tiğimiz b i l i m sahiptir. Çünkü 1 ) Tanrı' nın her şeyin nedenleri
arasında olan bir varlık ve ilk ilke olduğu düşünülür ve 2) böy-
10 le bir bilim ya yalnız Tanrı'nın sah ip olabileceği veya diğerle­
ri nden önce O'nun sahip olacağı bir bili mdir. Kuşkusuz bütün
diğer bilimler, bu bilimden daha zorunludurlar; ancak h içbiri
ondan daha üstün değildir.
Bununla birlikte ona sah ip olmanın bir anlamda bizi baş­
langıçtaki araştırmam ıza tamamen ters düşen bir sonuca götür­
mesi gereki r. Çün kü yukarda söylediğimiz gibi bütün insanlar
önce şeylerin oldukları gibi olmalarına hayret ermekle işe baş-
15 !arlar. Burada durum kendi kendilerine hareket eden kuklalar­
la,(4) gündönümleriyle veya bir karenin köşegeninin kenarı ile
ölçülemezliği olgusu ile karşılaştıkl arı nda gösterdi kleri davra­
n ışta olduğu gibidir. Çünkü henüz nedenini kavramamış olan
herkese, en küçük birimle bile ölçül mesi mümkün ol mayan bir

1 ) Krş. Timaios, 29 e ; Phaidros, 247 a:


2) Krş. Leutsh et Schneidewin, Paroemiographi, l, 37 1 ; ile 1 28, 6 1 5 Aristotdes, sık sık ata­
-

sfü:lcrinllcn yararlanır. Listesi için bkz. /mi. Arist V. (Paromia), 569 b 60-570 b 57.
..

3) Aristoteles'in akıl yürfümesini Bonitz (55 ) , iyi bir biçimde sergilemektedir: . . . duplici rati­
one haec sapientia et divina et dignissima judicande est: etenim neque deus activam habere po­
test scicntiam, quae ad alia pertineat, sed unice hane sapientiam, qua semet ipsum contcmplatur
(krş. A, 7 ve 9) et quoniam deus ipse in summis esse casis et principiis communi omnium coh­
sensu jmlicanır, ca sapientia, quae ad ulrikas causas progreditur, divinam naturam ad investigan­
llıım rhabct propositam ideoque jure divina dicitur (krş. E, 1, 1 026 a 19 vd.). Sylv. Maurus'a da
{ 1 0) bkz. . . . metaphysica est scientia maxime divina, rum quoad objectum, cum contemplarur
deum, cm quoad sub-ectum, cum scientia omnino perfecta de Deo in sola Deo invenianır, qui
sohıs comprehendit se ipsum, nec ab altero comprehenditur; ergo vb. . . . Bu- ilahi hayatla ilgili
olarak ayrıca krş. A, 7 ve 9, Nikh. Ahlakı. X, 7 ve özellikle 1 1 77 b 30 vd.
4) Aristoteles'in burada sözünü ettiği otomatlar veya kuklalarla ilgili olarak Alek.'a { 1 8 , 1 7) ve
haldı olarak ünlü Mağara efsanesine (Devlet, VII, 5 1 4 b) göndermede bulunan Colle'un ilginç
nonına (3 1 ) bkz.

85
M ETA F i Z i K

şeyin olması, hayret verici görün ür.O l Ancak bizi m tersine ve


atasözüne göre daha iyi olan duruma(2) erişmemiz gerekir. Neden­
lerin i öğrendiğim izde bu örneklerde de o ortaya çıkar: Çünkü
20 b i r geometriciyi köşegenin ölçülebilir ol ması ndan daha fazla
hayrete düşürebilecek bir şey yokrur.
O halde böylece aradığı mız bilimin mahiyetinin ne olduğu­
nu ve araştırma ve tüm i ncelemelerim izin erişmesi gereken n ice­
l i kleri n hangileri olduğunu bel i rtmiş olduk.

3. Bölüm < Yunan FilozoA:ırının Neden Araşrırmal:ırı: Maddi


Neden, Hareker Erririci Neden ve Ereksel Neden >

25 (Her şeyi anc:ık i lk nedenini(}) bildiği mizi diişiindiiğiimüz-


de b ildiği m izi söylediği m ize göre) k:ız:ınmamız gereken bili­
m i n , i l k nedenleri n bilimi olduğu :ıçıkrı r. Nedenler ise dörr

1) Karenin k�egeninin kenarı ile ölçülemczliği (veya başk:ı deyişle dik üçgenin hipotenüsü­
niin kenarları ile ölçülemezliği) örneğine Aristoteles'te sık sık r:ıstlanır. (Özellikle bkz. r. 8, 1 0 1 2
a 33; &, 7, 1 O 1 7 a 35; 1 2, 1 O 19 b 24; H , 4 , 1 017 b 6 vb. 20. satırdaki (ve yukarıda zikredilen di­
ğer metinlerdeki) "diametros" sözcüğü, dairenin çapı değil, :ıncık karenin ki.lşegeni anlamına ge­
ldıilir. Aristotdes'in zamanında çapın, çemberle ölçülemezliği heniiz bilinmiyonhı. Çünkii on­
&ın birk:ıç yüzyıl sonra Arşimed hala onların oranını belirlemeye çalışmakt:ıydı. (krş. /nr/. Arist..
1 85 a 6). Karenin köşegeninin kenarına olan oranının irrasyonclliğinin keşfini (İrr:ısyonel v'2)
Aristotcles eski Pythagorasçılara izafe etmekteydi. Onların bu konudaki bnıtları şu diişiinceye
dayanmaktaydı: Köşegeni verilmiş olan brenin kenarını tam ol:ır:ık ölçmesi durumunda sayının
aynı 1.amanda hem çift, hem de tek olması gerekir. Bu ise saçmadır. irrasyonel, her şeyin sayı ol­
lhığunu ileri siiren Pythagorasçı öğretinin temel ilkesini on:uhn k.ı.ldırıyordu. Dolayısıyla o,
me7hebin üyelerinin dışardaki insanl:ml:ın gizlemeye c;alışnkl:ırı bir "rez.'llet"i meydana getiriyor­
,fu. J:ımblikos'ıın naklettiği bir hikayeye göre (De ı•ita P_yıh. . 88, Kiesslin), Akuzmatikler mezhe­
binin kurucusu olan ve (Aristoteles'in aşağıda kendisi nden h:ıhsettiği: 3, 981 a 7) bir üye, Hip­
papos, bu "kursal sır"rı ifşa etmiş, bunun üzerine bu küfürden ötürü denize atılmıştır. (Yukarda
ıikrcdilcn eserler dışında bkz. Trendcl, De Anima. s. 4-1 1 ; A. Reymond, lli.rı. drs Sc. e:ı.ww et
nat dım.< /'Anı gr. rom. , s. 1 25; A. Rey, La jnınme de la Sc. gr. . s. 201 -202 vb . . . ) Ki)şcgenin irras­
yondliğinin Aristoteles'in düşünceleri üzerinde etkisi olmuştur. Rclki o, Aristotclı:s'in cinsler ara­
sımla geçiş olmadığına ilişkin ilkesinin temelinde buhınm:ıkt:ıdır (krş. Aşağıd:ı 9. 992 a 1 9'la il­
gili not).
2) Alck., ( 1 9,8� ve Asklepius'a (22, 1 8) göre bu atasi.lzü şu,hır: " ikinci sefer, en iyisidir" (deu­
teron ameinonon). Krş. Leutsch ve Schnedewin, Paroem., l, 62, 1 5; !I, 357, 88.
3) 25. satırda söz konusu olan "ilk neden" (prote aitia), ne Aristoteles'in çoğu kez "ilk" diye
adlandırdığı "yakın" neden, ne de 24. satırda olduğu gibi "ilk, mutlak", metafizik nedendir; o,
bir şeye has olan ilk neden, en uzak, nesneye üzgü olan nedendir (to :ıkrot:ıton aition). Bonit:ı'le
(5 1 ) ve özellikle Colle'un bilgince incelemesiyle karşılaştırın (34-4 1 )). Aristoteles, aynı fikri, yani
tam bilginin şeye ait, ona has olan ilk nedenin bilgisi okluğunu şuralarda da ifa,fo etmiştir: ikinci
A11alirikleı; I. 2; Fizik, l, 1 , 1 84 a 1 0; Mt'1t1jizik, H, 4, 1 044 a 32. (ayrıca krş. Fizik, il, 3, 1 95 b

86
1 . K i TA P

anlamda kullan ılırlar.O l Bir 'a nlamda nedenden formel tözü,(2)

22 ve (famclin'in şerhi: Phys. . H, 98 vd.) . Yukarıda zikredilen incdemesinde Colle 25-26. satır­
lanl :ıki p:ır:ı ntezi bir şerh olarak göz önüne almaktadır: Çilnkü ona göre Aristoteles bir şeyin ilk
ncı leni nJcn mutlak anlamda ilk olan nedene geçemezdi. Buna şöyle cevap verilebilir: Mrtafi­
zilt'in konum varlık olmak bakımından varlık olduğuna göre, bir şeyin ilk nedenini bilmek mut­
bk ol:ır:ık ilk olan nedeni bil mekle aynı şeydir. Kuşkusuz Mecafıziğin konusunun varlık olmak
b:ıkımın&ın varlık olduğunu bize öğretecek olan ancak E kitabıllır. Ancak bu eserin bütününün
çoğunlukl:ı kusurlu bir yapıda olduğu, ilstelik birçok pasajında }'V.ann daha önce ortaya konup
k:ınırl:mm:ımış olan bi rçok ana tezin i biliniyor fanettiğini de hatırlamamız gereki r.
Gcncl lll:ırak neden ve "nedenftle (aitia veya aition) "öğeft (stoikheion) arasındaki furkla ilgini
ol:ır:ık krş. 6., 2 ve 3 ve notlarımız.
1 ) Arisroteles'in "ilk nedenler, ana nedenlerft (hai protai airiai, ra eks arkhcs airiai) diye adlan­
Jmlığı ve "ili neksdft (k:ıta symbebekos) nedenlerin zıddı olJuklannı söylediği "dört nedenft hak­
kında :ı)Tic:ı bkz. H, 4, 1 014 b l : A, 4, l 070 b 26; /ki11ri Ann/iıiklrr, H, l l ; ve Wairı'in bir araya
ropl:ı<l ığı meti nler, ([, 4 0 1 -408. Aynca HnyıınnlAnn Kmmlım'nın 1 . kirabına (özdlikle 1 . bölü­
me: 639 a M2 b 4) bakılsın: Burada neden kavramı, çeşitli nedenler ve onl:ır arasındaki ilişkiler
h:ıkkıml:ı i>nemli açıklamalar bulunın:ıkradır. (krş. bu eseri n İngilizce çevi risi: \Y/. Ogle, Oxford,
l 'l 1 1 ve i.iıellikle Le Blond, Traitl sıtr lr.< pm1irs drs nnimnı�r:. ( kirap, Paris, 1 945) Ni hayet şuna
J:ı hkz. L. Robin, Aristotlr, s. l 50 vd.
3. biiliimiin başında sergilendiği biçimde <lörr neden kuramı Arisrotdes.'in ni hai düşüncesini
if:ılle ermemektedir. O, Aristoteles'in analizinin ilk aşamasıdır. �!addi, hareket ettirici, formel ve
ereksd nedcnler aslında iki taneye, madde ve forma indirgenirler. Madde, her rürlii bel irlemenin
hdirsi7. ve virtüel öznesi , dayanağıdır. Öre yandan form bu bdi rlemeleri gerçekleşri ren tek ne­
dendir. Fliiylece f.til neden, formel nedene indirgenir: sağl ığı meydana geriren, hekimin eylemi
llcğil<lir: hekimin zihninde olan sağlık, başka deyişle sağl ık k:ıvramıdır. Form:ı sahip olan hekim,
bu formu kendisine naklaierek veya kendisinde bulunan kuvveyi fıil hal ine geçirerek hastaya
form k:ı1:ımlırır. Ereksel neden de formla karışır: Erek, henüz gerçekleşmemiş olan formdur.
Aristotd.:s büylece Platoncu İdeanın model olarak nedeni teşkil etmesi fikrine geri dönmektedir.
Anc:ık aralarında şu biricik, fakat önemli farkla ki form, Arisroreles'te duyusala içkindir, onun
i\·indc bulunur ve oml:ın ancak manrıb-al bir işlemle aymledilir. O halde sonuç olarak oluşun ve
\":lrlığın hiric:ik iki nelieni, madde ve formdur Buna ek olar:ık m:uidenin ancak zorlukla yakalana­
bilcn onroloji k bi r gerçekliğe sahip ol.lıığıı bili nmektedir. O, kend isine bağlı olduğu ve ancak
m:ıJJ1..·r lc hirli kre gerçekten var olan forma <loğnı basit bir ri.lncl i m olma özelliğinden ibarettir.
2) "Ousia" sözcüğü aslında "tözft anlamına gelir Genel ·ol:ır-..k o, bir şeyi ancak yüzeysd veya
Z.'lmansal ul:ırak değişriren "ilineklerfte karşır olarak bir şeyin o şey olmasını meydana getiren,
onun varl ığının remelini oluşcuran şeydir. Ancak bıı reri m, Arisroteles'te oldukça körü bir biçim­
mnddi röz (oussia hylike, os hyle, kara ren h)ie) (krş. 8, 1 1 7 b 23-26: Z,
<lc ranıınlanır: O, gerek
3. h:ış kısımda; "Ruh Üzerine", H, I , 4 1 2 a 7-9), gerekse bu pasajda olduğu gibi fonnrl töz (ousia
eidike, kata ta eidos, kara ron logon) anl:ımına gelebilir ve ikinc:i Junımda o, form (eiJos), öz (to
ri esrin) veya mahiyer (ro ri en cinai) ile eşanlamlıdır. Niharer o, form ve maddcıicn oluşan so­
mur hilqik varlığı, biirünü (synolon, synolos ousia) de ifade edebilir. "Ousiaftnın bıı farklı an­
laınl:ırı. hunıınla birlikre, bir aynı somur gerçekliğin çeşidi gilıiinrülerinden başka b i r şey değil­
dir: Flirerin rakın maddesi, formla karışması anlamında "ousia"dır; ancak Şii farkla ki formun
hiltiil ulm:ısına karşılık, o bilkııvvedir. Bireyin bürün gerçekliğini meydana geriren form da ken­
di rarı na, form ve maddeden oluşan bireyin kendisinden d:ıha doğrudan doğnıya tözdür ve bu
sıfarla o. "llusiaft adını hak edebi lir. Nihayet ")-ynolon", birey olarak, en mükemmel tözdiir ve
cinsten ibarer olan "ikinci dereceden röz"e (deıırer:ı oıL�ia) karşıt olarak "biri nci dereceden

87
M ETAF İ Z İ K

yani özüO ) anlarız. (Çünkü bir şeyin " niçi n"i, sonuçta onun ta­
n ımına (kavramına)(2) indirgeni r ve n i hai "niçin", bir neden ve

töz"dür (prote ousia) Bu son anlamda Aristoteles, Platon'dan farklı olarak özü anık tümel olana
değil, bireyin kendisine yerleştirmektedir. Birey "en mükemmel anlamda töz"dilr (ousia kyrito­
tata) (Kaugorikr, 5. 2 b 38), ancak "substratum" (hypokeimenon) olarak (H, l , 1 042 a 1 6) ve
form tarafından oluşturulmuş olarak budur; çünkü onun asıl bireysel nitelikleri özü içine gir­
mez.
Nihayet "birinci dereceden töz"den (prote ousia) Aristoteles'in bireyde en gerçek olan şeyi ifa­
de eden formun kendisini (Z, 7, 1 032 b 2) ve tamamen farklı bir anlamda olmak üzere (burada
sadece terminolojik bir bilgi olarak zikrediyoruz) Tarırı'yı ve maddeden bağımsız göksel Akıllan
kastettiğine de dikkat edelim.
Tözün incelenmesi (birinci ve ikinci dereceden tözlerin özellikleri, birbirlerinden farklılık­
ları vb.) ile ilgili olarak bakınız: Kaugorikr, 5 ve Trendel'in ilginç incelemesi: De Anima, s.
263-266.
1) "to ti en cinai" (quod quid erat esse) bir şeyin olmuş olduğu şeydir, O, şeyin mahiyeti (qu­
i<ldite, quidditas), doğasıdır (natura) , sonuç itibariyle form111..l ur (eidos). "to ti en cinai" (ne idi,
ma hiyi) deyiminin ilk bakışta oldukça şaşınıcı görünen en iyi kelimesi kelimesine çevirisi E.
Brehier'nin önerdiğidir (Hist. ek la Philos. 1, 1 99): Bir ııarbğın olduğu şey olmaya dtııam etmesi ol­
.

gusu (le f.ait pour un etre de continuer 1ı. ecre ce qu'il etait). l\ lahiyet, tümele (katholou) yakındır;
ancak şu farkla ki "tümel"in (katholou) herhangi bir çokluğun birliği olmasına karşılık o, bir
"tode ti"nin, yani bireysel ve somut bir varlığın mahiyetidir. sonuç olarak mahiyet, şeyin total ta­
nımı, ana niteliklerinin toplarru , tanımlanan şeye özgü olan şeydir. o, düşüncenin sezgisel bir ey­
leminin konusudur; mantıksal, çıkarsamacı (discursit) eyleminin konusu değildir. O, "an sit" so­
rusunun tersine "quid sit" sorusuna cevap verir. Ravaisson çok güzel bir biçimde şöyle demekte­
dir (Ersai sur k Mttaph. d'Ar. , s 5 1 2): "Bir şeyin mahiyeti, olduğu her şey değildir, yalnızca olma­
mazlık cdemiyeccği her şeydir". O, ilineksel değişmeler altında varlığını devam ettiren kalıcı ve
değişmez bütün öğelerin, türemiş olmayan, asli olan bütün öğelerin toplamıdır. "to ti en ci­
nai", "ti esti"den daha dar kapsamlıdır. Bu ikinci cinstir ve onların birbirleriyle karıştırılmamaları
gerekir. Bonitz (!ntl. Arist., 763 b 47) bu farklılığı iyi bir biçimde ortaya koymuşnır: "si quis "ta
m to ti eoti kataloroumma " a omnia compkııtrit a suo ordint po.<ucrit � to ti m rinai " vtl "ton ho­
rismos � constiit. Başka deyişle "to ti en cinai", tanımın öğelerinin, bu öğelcr uygun bir sıra içinde
olduklarında birleştirilmiş bütünüdür. O, kendisi ile aynı kaplama sahip olan tanımlananın özü­
dür. (Bununla birlikte "to ti en cinai" ve "to ti esti" deyimlerinin eşdeğer olduklan ve Aristoteles
tarafından aynı anlamda kullanıldıklarına dikkat etmek gerekir. Bu nol.."ta hakkında bakınız: Ch.
Werner, Arist a /Tdea/ Platon., 53, not 3). Öte yandan "to ti en cinai", "horismos" ve "logos"
kavramları - ki bunlar ilerde yeniden ele alacağımız birbirlerine anlam bakımından yakın kav­
ramlardır - arasındaki farklılığa Ps. Alek.'un arkasından (467, 1 vd.) Bonitz tarafınlfan açık ola­
rak işaret edilmiştir: "horismos " a "to ti en tinai " ita itttr st cohaermt ut sapi.ısimt alterum ptr altt­
"'m Ar.txplicit. . . "horismou " vim ac dignitattm "logos • tum demum msequitur, quum sıtbstantiat
naturam sivt "to ti m tinai " txplicat. (308-309). (Waitz'c bakınız: II, 398-40 1 ); imi. Arist. 434 b
.

6 ve 764 b 46). Özetle, "horismos", "ti en cinai" da birleşmiş ve düşüncenin tek bir eylemi ile
kavranmış olan tanımın öğelerini açar, yayar ve sayar (Ps. Alek., 467, 2). Bu kavramlar arasında­
ki aynmla ilgili olarak Colle'a (4 1 -42) ve Ross'a (c, 1 27) da bakılabilir. "Mahiyet" hakkında ge­
nci olarak bakınız: Rittcr ve Prdler, Hist. phil gratc. , s. 3 1 5, not 393 c; A Lalandc, ııocab. dt la
philos. "Substance" maddesi, 8 1 6-8 1 8 (L. Robin ve C. Wemer'in notları ile birlil.."te); vb.
2) "logos" kelimesi, Aristoteles'in dilinde çeşitli anlamlara gelir. "Logos", kavram (notio),
konscpt, şeyin zi.hindeki özü, bu şeyin düşüncesı ve dolayısıyla onu ifade eden tanım, onun

88
1 . K İTA P

30 ilkedir.) B i r diğer anlamda neden, madde veya dayanakm.CO


Üçüncü bir anlamda o, değişmen i n kendisinden i leri geldiği
şeydir.(2) Nihayec bu üçüncünün karşıcı olan dördüncü bir an­
lamda neden, ereksel neden(3) veya İyi olan'dır (çünkü İyi olan,
983 b her cürlü oluş ve değişmenin ereğidir) . Fizik'ce b u nedenleri

formudur (eidos, morphe, horismos, ti en cinai). Bu terim aynı zamanda mantılt.<a/ ve ontolojik
bir anlama sahiptir. O, hem düşüncenin konusunun kendisi, şeyin iç düzeni, yapısı, özüdür;
hem de onun tek bir kelimeye sıkıştınlmış akılsal ifadesidir. Ayrıca "logos"un ifade ettiği özün,
sadece bir tözün değil, aynı zamanda bir niteliğin veya karmaşık bir bütünün, bir özellikler veya
doğal olaylar grubunun, bir olayın özü olabileceğine de dikkat etmek gerekir. Bu cümleden ol­
mak iizere beyaz insanın, eşiğin, üçgenin, ay tutulmasının (H, 2, 4) "logos"u (ratio) vardır. "Lo­
gos" kelimesi daha belirsiz olan deyim, rümk, söz. önermt, btyan anlamlanna da gelir (krş. Poeti•
ka. 1 4 57 a 23); O, aynı zamanda kanşımın oram (ratio) , yasasıdır (lnd. Arist., 437 a 40). Daha
az teknik olan bir anlamda o, sorun (question) (lcrş. "sL."Cpsis" ve "aporia") veya aktlyürütmt (rati­

.ocinatio) , kamı, kanı, sisttmd ir (Bu durumda "logos", "doska" ile eşanlamlıdır).
"Logos" ve "horismos"un tanım kuramındaki kesin anlamlan Z, 4, 1030 a 7 ile ilgili bir no­
tumuzun konusunu-0luşturacaktır.
"Logos" teriminin uğradığı değişiklikler Aristoteles sonrası felsefede stoacılar ve Philon'da iz­
lenmelidir. Burada onun M.S. Hl. ve iV. yüzyıllarda Dördüncü lncil'de ve Teslis dogmasının ta­
rihinde oynadığı ana rol de unutulmamalıdır. Kanımızca B. Parain'in yaptığı gibi (psai mr it lo­
goJ plaıonicim, Paris, tarihsiz 1 924), "logos"un çeşitli anlamlarını Platon' da bile tek bir anlama
indirgemek istemek boşunadır. KuşL.'USuz bu kelimenin farklı anlamlarının birbiriyle ilgisi vardır
ve "if.ulc-logos", ekseriya "kavram-logos"la karışmaya doğru gider. Ancak gene de adla, düşünce
arasındaki aynmı devam ettirmek gerekir. Özellikle dil sonınunu çözmekle meşgul olan Para­
in 'in yaptığı gibi önceliği "fıil"e vermek ve kavramı geri plana atmaktan kaçınmak gerekir. Ger­
çekten daha sonraki izleyicilerinde olduğu gibi Platon ve Aristotdes'te de "logos" kelimesinin an­
lamı, her dunımda içinde bulunduğu bütün tarafından belirlenmektedir.
1) "madde veya daha doğrusu dayanak" diye anlamak gerekir Alek.'un işaret ettiği gibi (22,
2-3) "hylc" (madde), "hypokeimenon"la (dayanak, özne, substrat) eşanlamlı değildir. Öznt veya
dayanak, gerek matldt (hyle) , gerek forrn (morphe, eidos), gerekse bu ikisinin birltıimi olan şey­
dir (synolon). O halde o, "hyle"den daha geniş kaplama sahiptir (krş. Ind. Arist. . 798 a 24-33).
"Hrle" kelimesinin tarihi hakkında bakınız: Rivaud, it Probl du devmir. s. 369-373, 261 -264:
"hrle", önce orman, ağarlar, onlardan rıkanlan matldt!tr anlamına gelmekteydi. Sonra canlı ci­
simlerin maddi yapısı, bileşimi anlamına geldi. Nihayet Aristoteles ona teknik ve felsefi "madde"
anlamını verdirdi. Madde gerek "duyusal" (hyle aisthete), gerek "akılsal" (hyle noete), gerekse
salt lokal (hyle topike) olabilir. Aristoteles aynca mutlak anlamda veya daha sıkça göreli anlamda
"ilk madde" (prote hyle) ile, doğrudan doğruya formu alma yeteneğine sahip olan "yakın, en son
madde" (ekshate hyle) yi de birbirinden ayırmaktadır (Ancak öte yandan "prote hyle" ekseriya
"ekshate hyle" ile aynı anlama gelir. krş. Ind. Arisı 786 b 7)
..

2) Yani hareket ettirici neden, fail neden (cause efficient) (Alek., 22, 7)
3) "to hou heneka" deyimi ile ilgili olarak bkz. Trende!, dt Anima, s. 290 "to hou heneka"
-

id cujus graitia aliquidfit, "bir şeyin ne için olduğu", trtkstl ntdtn, tt!tolojik nrdmstUiktir. Aristo­
teles'in terminolojisinde onun zıddı "ronınlu nedensellik"tir (to eks anankes). Ereksel neden, nt­
dmltrin ntdtnidir: çünkü Aristoteles çeşitli vesilelerle doğanın eserini, insani çalışmanın ürünle­
rine benzetir.

89
M ETAF i Z i K

yeterli ölçüde ele aldık.(l ) Ancak gene de burada bizden önce


varlığı incelemeye girişmiş ve gerçek üzerinde düşünmüş olanla­
rı yardımımıza çağıral ı m . Çünkü onların da bazı i lke ve neden­
lerden söz ettikleri açıkrır. O halde onları n görüşlerini gözden
5 geçirmemiz(2) yararlı olacaktır. Çünkü böylece ya başka tür bir
n edeni keşfedeceğiz veya şu anda savunduğumuz nedenlerin
doğruluğu na olan inancımız daha pekişmiş olacaktır.
t i k filozofları n çoğu, her şeyi n ilkeleri olarak yal nızca m ad­
di yapıdaki ilkeleri göz önüne al maktaydılar.(3) Onlara göre her
şeyin kendisi nden meydana geldiği, kendisi nden doğup sonuçta
yine kendisi n e döndüğü (burada töz varlığın ı korumakta,
yaln ız özel biçimleri nde değişmektedi r)(4) bir şey vardır. Ôğe
1O olan, şeylerin i lkesi olan budur. Onlar bundan şu sonucu çıka­
rabileceklerin e inanmaktadırlar: Nasıl ki Sokr:ıtes güzelleştiğ�5)
ve m üzisyen olduğunda onun mutlak anlamda meydana geldiği-

1) il, 3, 7. - 3. samd� "alethia", genel olarak mantıksal anlamda hakikat değil, gnrek, var­
lıklann gerçek doğası anlamına gelmektedir (Bonitt, 6 1 ; Ross, I, 1 28).
2) Bu gözden geçirmede sırası ile maddi neden, hareket ettirici neden ve fonnel neden ele alı­
nacaktır. Birçok başka yerde olduğu gibi bu pasajda da Aristotclcs'in kendisini bir geleneğe bağ­
lamak ve incelemeyi amaçladığı farklı sistemlerin içermekte olliıığunu düşiimlilğii doğruluk pa­
yını onay:ı çıkarmak yönündeki sürekli kaygısına dikkat edilsin. O halde bumlaki sergilemesi ne
salt olarak tarihsd, ne de tamamen tara&ız, nesneldir. Kendisinden önce gelenlerin öğretilerinde
Aristoteles kendi felsefesinin ilkelerini bulmaya çalışmaktadır (Giriş'imizde A kitabı ile ilgili ola­
rak verdiğimiz açıklamaya halanız).
3) Bu ilkeler basit olarak maddi değildirler, yani saf ve ayrımlaşmamış madde değildirler;
maddi yapıtl-ıdırlar (en hyles eidei), yani dört öğede gerçekleşmişlerdir (krş. Bonitz, 62; Ross, I,
1 28). "Yakın madde"nin (ekshate hyle) zıddı olan "ilk madde" (prote hyle), gerçekten, formun
basit bir korelatifıdir ve kendinde var değildir. Ôğeler veya basic cisimler (ca hapla somata) karşıt
nitelik çiftlerinin ilk maddeye (prote hyle) gelip ona biçim kazandınnasının sonucu olan en son
gerçekliklerdir ve onların altına inilemez. Başka deyişle öğelerin kendisine clöneceklcri ve kendi­
sinden çıktıktan daha basit bir töz yolmır. Onlar ancak 01111 ı•e Yokoluş Ü.urinelle tasvir edilen
bir sürece (il, 4, 33 1 a 1 3 vd.) uygun olarak birbirlerine dönilşebilirler. O haltie madde, göreli
bir kavramdır. O, her zaman, varlıklar merdiveninde formun hemen bir altında bulunan şeydir.
Bir şeyin maddesinin kendisi, niceliği, biiyüldiiğii ve nitelikleri bakımından belirli lliğer bir bilfi­
il cisimdir. Her türlü belirlemeden yoksun olan genel olar:ık cisim diye bir şey yoknır Fonn,
kendinde akılsal olduğu halde, madde ancak forma göre akıls.-tldır. O, bizzat kendisi bakımından
akılsal değildir, bilinemez (krş. Z, 1 0, 1 036 a 8). Madde, ancak analoji yoluyla bilinir: Tuncun
heykele göre-durumu neyse, maddenin töze, somut ve gerçek varlığa göre dunımu odur (krş. Fi­
zik, I , 7, 1 9 1 a 7). Doğa bilgini hem form, hem de maddeyi incelerse de' madlleyi, hiç olmazsa
ancak fonn tarafından belirlenmiş olduğu ölçüde, bileşimin yapısının işlevi açısından ve formun
önceliğini kabul ederek bilir.
4) O halde sadece niteliksel değişme, başkalaşma (alloiosis) vardır. Krş. Olıq vt: Yokolıq Üzni­
ne, T, 4 - "Physis"in anlamı ( 1 2. satır) için bkz. il., 4, 1 0 1 4 b 26.
5) Aristoteles, şaka yapıyor: Tarihin Sokrates'i çirkindi.

90
1 . KİTAP

n i ve bu özellikleri niO ) kayberriği nde de dayanağı n, yani Sokra­


tes'in kendisinin varlığını sürdürmesi nden ötürü ortadan kalkcı-
15 ğını söylemezsek, aynı şekilde bu ilk doğanı n her zaman varlığı­
nı sürdürmesinden dolayı gerçekte ne oluş, ne de yok oluş var­
dır. Sözün ü ettiğimiz filozoflar işte bu biçimde, diğer varlıkla­
r ı n hiçbi ri n i n ne doğduğu, ne de yok olduğunu söylemektedir­
ler: Çünkü ister tek, İster çok olsun, geri kalan her şeyin kendi­
sinden çıktığı, ancak kendisi sürekl i olarak varl ığı nı koruyan bir
şeyin olması gereki r.
20 Bununla birlikte onların hepsi bu ilkelerin(2) sayısı ve yapısı
ile ilgili olarak ayn ı görüşte değildirler. Bu tür felsefeninO> ku­
rucusu olan Thales,(4) ilkenin su olduğunu söylemektedir (Bundan
dolayı, o, dünyanın suyun üzerinde yüzdüğünü söylemiştir). Onu bu
25 inancına götüren şey, herhalde her şeyin sıvı bir varlıktan beslendiği,
sıcağın kendisinin de ondan çıkrığı ve onunla varlığını sürdürdüğüne
ilişkin gözlemi olmuştur (Bir şeyin kendisinden meydana geldiği şey,
onun ilkesidir) , O, görüşünü bu olgudan ve her şeyin tohumlarının
nemli bir yapıda olması, suyun ise nemli şeylerin doğasının kaynağı
olması olgusundan çıkarmıştır.
Bazıları( 5) bugünkü kuşaktan uzun zaman önce yaşamış olan
ve Tanrıları ele alıp onlar hakkında ilk açıklamayı vermiş olan
1) "hcksis", varlık taf%1, öullik {habitus) ("habinıs"u, daha ziyade "ethos" olan "habitude"le
kanştırmamak gerekir), kalıcı, kar.anılmıı nitelik, malik olma, pozitif nitelik [bu anlamda zıddı,
"yoksun olma" {steresis)dır) anlamlarına gelir. O halde mutluluk, bilim, erdem birer "hek­
sis"tirler. Bu terim çoğunlukla (ancak her zaman değil), "diathesis"den ("diathesis", hastalık, sağ­
lık, sıcaklık, soğukluk gibi gelip grfid öullikkrdiT) ve "pathos"dan ("pathos", basit yii.uystl duy­
grılamm {:ıffection) , kısa bir süre sonra kaybolan belirlemedir) ayırdedilir. " Pathos", "diathesis"
ve "hcksis", "niteliklerdir" (poiotetes). Krş. Ps-Alek., 642, 23-26; Trendd, de Anima, s. 299 ve
ö1dlikle L. Robin, Aristote, s . 34 ve 83. "Kıttt'gorikr " (8, 8 b 27-9 a 1 3) "heksis" ile "diathesis"
arasındaki fokları açık bir biçimde ortaya koyar.
2) Yani öğelerin - "ilke" (arkhe) ile "öğe" {stoikheion) hakkında krş. /i, 1 ve 3. Burada sadece
şunu söyleyelim ki genel kural olarak "arkhe", şeyin dııında olan ilke, "stoikheion", şeye irkin
o!tm öğt' anlamına gdir. Ancak Aristoteles'in bu iki anlamı sık sık kanştırdığı da olur..
3) Sa<lcce şeylerin maddi ilkelerini göz önüne alan felsefenin.
4) Sokrates öncesi filozoflar hakkında bibliyografyada işaret ettiğimiz eserlerle birlik'te genel
Yunan felsefesi tarihlerine bakılsın. Metinler H. Diels tarafından toplanmış ve P. Tannery tara­
findan Fransızcaya çevrilmiştir. L 'Aurort de la Philosophie Grtcqut adı ile yayınlanan J. Bur­
nctt'in The Early Greek Philosophy 'sinin Fransızca çeviri�inde de bulunmal..udırlfr. Ana metinler
Ritter ve Preller'de {Hiıtoria phi!osophiae gratcat), öğretilerin iyi bir sergilenmesi L. Robin'de (la
Pensi grecqıu) bulunmaktadır. Sokrates-öncesi felsefeye tahsis edilmiş eserlerin tam bir bibliyog­
rafyası ( l 930'a kadar) A. Dies'in P. Tannery'in usta eserini neşrinde bulunmal..'tadır: Pour /'Hin.
de IA Sd. Hell , s. 4 1 5-4 1 7.
5) Muhtemelen Platon (krş. Theaitttos, 1 52 e, 1 60 d, 1 80 c; Kratylos, 402 b).

91
M ETAF İ Z İ K

eskilerin<O de doğa hakkında benzer bir görüşe sahip oldukları-


30 nı düşünmektedi rler. Çünkü onlar dünyayı meydana geti ren
varlı kl ar olarak Okeanos ve Tethys'i kabul etmekte ve Tan rı la­
rın, şai rleri n Scyks adı n ı verdikleri su(2) üzerine yem i n ettikleri­
ni söylemektedi rler: Çün kü en eski olan, en fazla saygıya değer
olandır ve üzeri nde yemin edilen şey de en fazla saygıya değer
olan şeydir. Doğa hakkındaki bu görüşün ilkel ve eski olup ol-
984 a madığı üzerinde tartışı labilir. Ancak her halükarda Thales'i n
kendisin i n ilk neden hakkında ileri sürdüğü öğretinin bu oldu­
ğu söylenmektedir. H ippon'a gel i nce,(3 ) düşüncesinin önemsizli­
ğinden ötürü hiç ki mse onu bu filozoflar arasına yerleştirmeyi
uygun görmeyecektir.
5 Anaksi menes(4) ve Diogenes,(5) havayı suyun ·önüne yerleş-
tirmekte ve onun basit cisi mler içinde en ilkel olduğunu söyle­
mektedirler. Buna karşılık Metapontium'lu H ippasos<6) ve Ep­
hesos'lu Herakleicos'a(7) göre ilke, ateştir. Empedokles(S) ise

1 ) Aristoteles "teologlar"dan (theologoi) "doğa filozofları"nın (physiologues veya physiciens)


tersine, bilimi efsane biçimi altında ele almış olan insanları kastetmektedir. Bu "teologlar", Ho­
meros, 1 Iesiodos ve efsanevi Orpheus'nır (krş. Theaitetos, 1 8 1 b).
2) Hadcs'in suyu-Styks üzerine yemin etmekle ilgili olarak Hesiodos, Theogonie, 782 806 mıs­
-

ralara ve P. Schuhl tarafından verilen referanslara bkz. Eısai mr laform. de la pensigr. s. 6 1 -62.
.

3) Pcriklcs'in çağdaşı olan Samos'lu Hippon. Aristoteles, Hippon'dan Ruh Üurine da küçüm­
semeyle söz eder: l, 2, 405 b 2. Alek.'un (27, 2) ve Asklepius'un (25 1 6) söylediğine göre o, tan­
,

rıtanı mazclı. Hippon, Thales'in öğretisini canlandırmaya çalışmış bir eklektiktir. ilk ilkenin nem­
li bir şey (hava veya daha muhtemelen su) olduğunu söylemekteydi. Hippon hakkında krş. Bur­
net, /'Aurorr de la Phil gr. , s. 405 ve 4 06 ve Ritter ve Pr. 2 1 9-22 1 nolu metinler (s. 1 80- 1 8 1 ).
4) Miletos'lu Anaksimenes. {Yaklaşık 6 1 0-547). Bkz: la Prnslt gr. s 48-53.
5) Apollonia'lı Diogenes. V. yüzyılda yaşamış, sisteminin öğelerini Empedokles, Anaksagoras
ve Leukippos'la birlikte Anaksimenes'ten almış eklektik düşünür. Bkz. Ritter ve Pr., s. 1 73- 1 78,
·206-2 1 5 nolu metinler; Burnet, l iturort de la Ph. gr., 406-4 14; Robin, la Pensle gr. , 1 56.
6) Metapontium'lu H ippasos, Akuzmatikler mezhebinin kurucusu olan ve sisteminde Pytha­
gorasçılann ilkelerini Herakleitos'un öğretisi ile birleştiren - çünkü ilk ilke olarak ateşi kabul et­
mekteydi - bir Pythagorasçıdır. daha önce sözünü ettiğimiz bir gelenek (yukarda 2, 983 a 1 7 ile
ilgili not) "geometrik bir sır"rı ifşa ettiği için öldürüldüğünü söylemektedir. Bu sır, köşegenin öl­
çül!mezliği veya kürenin içine on iki yüzeyinin (dodecaedre) çizilmesidir. (krş. Diog lam., Vlll,
6, 84; }. Burnet, l iturort dt la Ph. gr s. 1 19 ve 34 1 ; L. Robin, la Pmslgr.. s. 66).
.•

7) 576'ya doğru doğup 480'e doğru ölmüş olan Ephesos'lu Herakleitos. Krş. Robin, la
Prnslr gr. , s. 86"94.
8) Agrigente'li Empedokles hakkında bakınız: Robin, la Pmsl gr., s. 1 1 9- 1 34 - 9-1 1 satır­
lar güçtür ve Alek. onun hakkı n da üç farklı yorum vermektedir (bu üç farklı yonım Ross tarafın­
dan özetlenmiş ve tanışılmıştır: 1, 131) Biz onlardan Dids, 1 7. fragmentten çıktığı biçimde Em­
pedokles'in öğretisine daha uygun olan birinciyi kabul ett ik. Ôğelerin birleşmesinin Dosduk'un
etkisi altında, ayrılmasinın Nefret'in etkisi altında meydana geldiğini anlamak gerekir. Bkz. Bo-

92
1 . K İTA P

daha önce adı geçenlere b i r dördüncüyü, toprağı ekleyerek i lke


olarak dört öğeyi kabul etmektedir. Çünkü ona göre bu öğeler
her zaman varlıkların ı sürdürürler ve varlığa gelmezler. Onlar
IO sadece birleşme ve ayrılma yoluyla çoğalır ve azalı rlar ve b u an­
lamda oluşa tabidirler.
Yaşça Empedo kles'ten büyük ol makla b i rl ikte felsefi etkin li­
ği bakı mı ndan ondan sonra ortaya çıkmış olan Klazomenai'li
Anaksagor:ıs,0 ) i lkelerin sonsuz sayıda oldukları n ı kabul etmek­
tedir. Çünkü o, Su ve Ateş'in olduğu gibi, benzer kısımlar­
dan(2) meydana gelen hemen hemen her şeyin bu biçimde, yan i
ancak birleşme ve ayrılma yoluyla varlığa geldiği ve ortadan
15 kal ktığı nı, başka herhangi bir anlamda ne varlığa gelip, ne de
yok olduğunu, tersine ezdi-ebedi olarak varlığını sürdürdüğün ü
söylemekredi r.

nitz, 66: haec tkmtnta mantll 11tç aliam 11isi m11/titudi11is et txiguitatis subirt mutationmı, proiti
moda coalescunt unius rti in fonna. modo tx ta disju11gu11tur.
1 ) 500'de doğmuş, 428'de Lampsakos'ta (Lapseki) ölmiiş olan Klazomenai'li Anaksagoras
Krş. Robin, La Pnısltgr s. 1 47- 1 54
.•

2) Aristoteles "homoimere"den, analizin kendilerinde farklı yapıda bileşenlerin (composant)


varlığını göstermediği aynı doğada olan parçalan kastetmektedir. Bunlar örneğin et, kemikler vs.
gibi organik dokulardır. Bu organik dokular belli oranlara (logoi) göre dört öğenin birleşmesin­
den meydana gelmiş "karışımlar"dır (mixtes). O halde "homaiomere", basit bileşik varlıklar ola­
rak maddedirler ve öğelerinin oranı bakımından da formdurlar. "Homoimere"lerin bir araya gel­
mesi (synthesis) "anomoimere"leri veya canlı varlıkların organlarını (organa) meydana getirir.
Onlar el, göz vb. gibi bir birliği olan şeylerdir. (Bu ayrımın önemi ile ilgili olarak bkz. Pouchet,
la Biologie aristottlique, Paris, 1 895, s. 35). Bu terimin mesleki tanımı Hayvanum11 Kmmlan 'nda
bulunur: il, l , 646 b 30 vd. H. Cherniss'e göre (Ar erit. ofpmocr philos s. 3, not 6) Aristoteles
..

bu kavramı Protagoras'ta yüzün kısımları ile bir altın parçasının f.ı.rklılaşmamıŞ kısımları arasında
bir ayrım yapan (329 d, e) Platon'dan almıştır. - Her neyse, "homoiomere" terimi Anaksago­
ras'ın terminolojisine ait değildir. Anaksagoras sadece "spermata" (tohumlar) terimini kullanır
(fragm. 4, Diels, 1, 400, 3 1 -40 1 , 1 4). Simplikius'ta karşılaşılan (in Phys., 1 54, 4, vb., Diels)
"Homoiomeraiai" (çoğul isim), ya gelince, o da Anaksagoras'ta bulunmaz. Bu, oldukça geç za­
manlarda ortaya çıkmış, kaynağı şüpheli bir terimdir (krş. Sext. Emp., Hypoth. Pyrrh III, 32-
..

33). H. Joachim'in ilginç notuna da bakınız: De Gmt. et Corr, s. 63--64. Aristoteles'in kısaca
Anaksagoras'ın öğretisini zikrettiği 1 3- 1 6 satırların yorumu (ki bu satırlarda_Anaksagoras'ın öğ­
retisi bir tiir "niteliksel atomculuk" (atomisme qualifıcatif) olarak görünmektedir) birçok güçlük
onara koymaktadır. Bonitz, (67-68) onları mutlu bir biçimde çözmüş görünüyor ve onun açık­
lamalarını özetlemekten daha iyi yapacağımız bir şey yoktur: Aristoteles'in sadece Anaksagoras'ın
"spermata"larını değil, aynı zamanda Empodokles'in ezeli ebedi olmayan, sadece "spermata"lann
birleşmelerinin ürünü olan dört öğesini de ifade etmek üzere "homoiomere" deyimini kullandı­
ğını belirttik-ren sonra Bonitz 1 4. satırdaki "kathaper hydor e pyr" kelimelerinin "su ve ateş gibi"
anlamına gelmediği, "su ve ateşin olduğu gibi" anlamına g�diğini sözlerine eklemektedir. Başka
deyişle "kathaper" "örneğin" (hoion) anlamına gelmemektedir: Su ve ateş, et ve kemikler gibi
"homoiomere" değildirler, sadece benzer kısımlardan meydana gelen bileşimler gibidirler. Böyle-

93
M ETAF İ Z i K

Bu olgulardan hareketle insan b i ricik nedenin, maddi d iye


adlandırılan neden olduğunu düşünebi l i r. Ancak insanlar ilerle­
dikçe olayların kendileri onların . yolunu çizmiş ve kendilerini
daha derin b i r araşrırmaya zorlamışrı r: Çünkü her oluş ve yok
oluşun b i r veya birçok öğeden çıkrığı isrenildiği kadar doğru ol-
20 sun; o, niçin orraya çıkmakradı r? Nedeni nedir? Çünkü h i ç
ol mazsa dayanağın (subsrrar) kendisi n i n , değişmeleri n i n nedeni
ol madığı açıkrır: Örneğin rahranın veya cuncun değişmesi n i n
nedeni, ne rahra, n e de cunçcur. Yarağı yapan r:ıhr:ı, heykeli ya­
pan tunç değildir. Bu değişim i n i n nedeni, bir başka şeydir Bu
başka şeyi aramak ikinci nedeni veya hareketin başlangıcının
25 kendisinden çıkrığı şeyiO l aramaktır. Şi mdi ta ilk başta sözü n ü
ettiğimiz araştı rmaya girişen ve tözün rek olduğunu söyleyen fı­
lozoflar( 2 ) kendileri nden tamamen memn undurlar. Ancak tözün
tek olduğu nu i leri sürenler ara� ı nd:ı hiç ol mazsa bazıları,(3)
sanki ikinci nedenle ilgili bu araştı rmanın altı nda ezilmişler gibi
30 B i r olan'ın ve bir bürün olarak doğanın sadece oluş ve yok oluş
bakı m ı n dan değil (çünkü bu ta başı nda n beri herkesin karıldığı
bir görüştür), aynı zamanda diğer her rürlü değişme bakımın­
dan da hareketsiz olduğunu söylemektedirler ve bu görüş, sadece
onlara hastır. O halde evrenin birliğini ileri sürenler :ırasında, belki
984 b P:ırmenides müstesna, hiçbiri bu tür bir nedeni(4) keşfetme başarısı­
na erişemem iştir. P:ırmenides de yal nızca tek b i r neden i n değil,
bir anlamda iki nedenin varlığı n ı farzerriği ölçüde buna erişmiş-
5 rir. (5) Sıcak ve Soğuk veya Ateş ve Toprak gibi birden fazla
ce An:ıks:ıgoras'ın düşüncesi çok açık olmaktadır.
Anaksagoras'ın "spermata"lann dönüşümü ile ilgili ana fr:ıgmenti 1 7. fragmenttir.
1 ) Yani foil nedeni (cause efficient).
2) 983 a 22: Sözü edilen araştırma ilk nedenlerin ar:ıştırılmasıdır. Aristotelcs'in kastettiği filo­
zoflar Th:ıles, Anaksimenes ve Herakleiros'tur.
3) Elealılar (Alek., 29, 20). Bir yandan gözlemin ortaya koyduğu f.uklı türden değişmeleri
-

açıkl:ırken öte yandan aynı :ı;amanda töziin birliğini konımak söz konusu idi. ElcaJılar bu taleple­
ri uzlaştıramadılar ve olaylan, Bütün'iin mantıksal birliğine fctla ettiler.
4) F:ıil neden.
5) Bu iki neden, maddi neden olarak Soğuk olan veya Toprak, fail neden olarak Sıcak olan
veya Atcş'tir (bkz. Aşağıda 5, 986 b 34 ). Ancak bunlar "asıl anlamında" (haplos) tleğil, "bir an­
lamda" (pos) nedendirler. Başka deyişle "sanı bakımından" (kata doksal nedendirler, yoksa "ger­
çek bakımından" (kata aletheian) neden değildirler. (Alek., 3 1 , 9- 1 6; Askl., 27, 20). O halde
Parmenides tarafından çift bir nedenin kabul edilmesi, Şiir'inin ikinci kısmında sergilenmiş olan
ve ancak geçici olarak kabul edilmesi gereken "Sanının Yolıı"nu (inquantmn plıırn ponebat, St.
Thomas, s. 32, not 5: 95) ilgilendirmektC\lir. Parmenides ve bu "Sanının Fiziği"nin anlamı hak­
kında tla bakınız: Bumett, L 'Aurore de la Ph. gr s. 2 1 O; Robin, La Pemk gr. s 1 06.
.. .

94
1 . . K İ TA P

öğeyi kabul eden filozoflara geli nce,m iki nci nedeni bel irtmek
onlar için daha kolaydır. Çünkü onlar ateşi, şeyleri hareket et­
tirmesi uygun olan bir yapıya sah ip b i r şey olarak; su, toprak
ve benzeri şeyleri ise karşıt yönde ele al maktadırlar.
Bu düşünürlerden son ra, keşfedilmiş olan bu tür i lkeleri n,
varlı kları n doğasın ı meydana getirmekte hala yetersiz oldukları
görüldüğünden, yukarıda dediğimiz gibi hakikati n bizzat kendi-
1O si tarafı ndan araştırmaya zorlanan filozoflar yen i b i r neden(2)
aramaya koyuldular. Çünkü şeyleri n gerek varlı kları, gerek mey­
dana gelişlerinde gösterdikleri iyilik ve güzelliğin neden i n i n ateş
veya bu tür herhangi bir öğe olması akla uygun b i r şey değildir.
Fi lozofları n kendilerinin böyle bir şeyi düşün müş olmaları da
öyledir. Öte yandan bu kadar muhteşem eserin rastlantı n ı n ü rü­
nü olduğu ve kendi kendine ortaya çıktığı da söylenemez. Bun-
15 dan dolayı bir i nsan ortaya çıkıp, hayvanlarda olduğu gibi t ü m
doğada düzenin v e evrensel uyumun neden� olan b i r Akıl'ın bu­
lunduğu n u söylediği nde,(3) kendisinden önce gelenlerin sayıklama­
ları karşısında aklı başında tek kişi olarak görünmüştür. Anaksago­
ras'ın bu görüşleri kesin olarak benimsendiğini biliyoruz. Ancak Kla-
20 zomenai'li Hermotimos'un(4) daha önce onları ortaya attığı söylen­
mektedir. Ne olursa olsun, bunu düşünmüş olanlar, aynı zamanda
güzelliğin nedeni ve şeylerin harekerinin kendisinden çıkrığı neden
olan bir ilkeni n var olduğunu belirrmişlerdir.( 5 )

1 ) Rclki Parmenides veya Pythagor:ısçılar, ancak daha muhtemel olarak Empedokles (Ross'un
incelemesine bakınız: 1, 1 35 ) .
2 ) 8. samdaki "tas toiautas arkhas" (bu tür ilkeler) "tas hylikas kai tas poietikas" (maddi ve
=

fuil nedenler) : " maddi " ve "fail" nedenler söz konusudur. Fail neden (5-8. samlar) h/IL1 maddi
ntdmin İfindt bulunmaktadır. 1 1 . samdaki "ten ekhomenen arkhen", Anaksagoras'ın ortaya çı­
kardığı Mit fail ntdtni ifade etmektedir. Çilnkü Ronicz'in diişündüğüniin tersine olarak (70),
Anaksagor:ıs'ın "Nous"u, bir "ereksel neden" değildir, "fail neden"dir. (Bu yönde bkz. Alek., 32,
8-9; Ross, ( , 1 36; Colle, 55-56) . Ayrıca aşağıda 20-23. sacırlara bkz.
3) Bu adam Anaksagoras'tır (krş. Fragm. 1 2, Diels) . Diog. laert. tarafından nakledilen (il,
6), Anaks.ıgoras'ın sözii şudur: "panra khremeta en homou; eita nous elthon auta diekosmesen"
(krş. Ritter et Preller, s. 1 99, not 1 53 ) . Anaksagor:ıs'ın "Nous"u Simplikius'ta (in Pl�ys., 1 56, Di­
d�) tasvir ellilmektedir. - 16. satırdaki "kosm�" kelimesinin bu pasajdaki anlamı hakkında ba­
kınız: Ross, 1, 1 56.
4) Klaı:omenai'li Hermotimos, muhtemelen efsanevi bir kişidir ve denildiğine göre o, Pytha­
goras'ın lliinyaya çeşidi gelişlerinin birİnlle vücuduna biiriindiiğil bir kişiydi. (Bu noktada krş.
Dicls, A 58)
5 ) Başka deyişle "Nous" onlara göre aynı zamanda güzelliğin ve hareketin nedeni idi. Krş. Bo­
nitı, 7 1 : sıatrıttrUnt. . . ıtl non stjungtrtnt 11 mokrirt rausa finalnn. std tx todnn prinripis tt motus
origmnn t1finmı bonum rtptttrmı.

95
M ETAF İ Z İ K

4. Böl ü m < P laton-Öncesi Felsefelerin İ n celenmesi >

B u tür şeyi arayan ilk kişi olarak H esiodos'tan veya Aşk


veya arzuyu var olan şeylerin içine bir i lke olarak yerleştiren
başka herhangi b i rinden söz edilebi l i r O > . Parmenides de böyle
25 yapmaktadır Çünkü evrenin meydana gel işini anlatırken şöyle
demektedir:
" (Aphrodite), bütün Tan rılar arası nda ilk olarak Aşk'ı
(Eros) yarattı "(2)
H esiodos da şöyle demektedir:
" Her şeyi n öncesinde Khaos vardı
Sonra gen iş göğüslü Toprak ve
Bütün Tanrılar arasında parlayan Aşk (Eros)"O>.
30 Bu, var olan şeyler arasında, ta baştan itibaren onları hareket et-
tirecek ve b i rleştirecek bir nedenin olması gerektiği düşüncesini
içermektedir. Bu düşünceler arasında sözünü ettiği miz nedeni
ilk önce kimin bulduğunu ilerde bel irtmemize izin verilsin.(4)
Ancak İyi'nin çeşitli biçimleri nin karşıtlarının da doğada var ol­
duğu, doğada sadece düzen ve güzelin değil, düzensizlik ve çirkinin
985 a de ·bulunduğu, hatta kötü şeyleri n iyi, çirkin şeylerin güzel şeylerden
daha fazla sayıda bulunduğu fark edildiğinden, bir başka filozof,
Dostluk ve Nefret'i ortaya attı.C'i) Bu i ki ilkeden her biri, bu iki ayrı
nicelikler grubundan birinin nedenidir. Çünkü Empedokles'in görü­
şünü izlediğimiz ve onu sözel ifadesi bakımından değil de anlamı ba­
kımından yorumladığımız takdirde Dostluk'un iyi şeylerin, Nefret'i n

J) Sadece "söz edilebilir"; b u bilgelerin sözlerini önen şiirsel öniiden dolayı kesin bir şey söy­
lenemez. - VJII. yüzyılın b:qlannda Ascra' da (Beotia) doğmuş olan Hesiodos hakkında bkz. Ro­
bin, La Pmslt gr. s. 23-25
.

2) Fragrn. 1 3, Diels; (R.itter ve Preller, Hist. ph. gr. , 1 25). Parmenides ve Hcsiodos için �k.
hareket ettirici ve düzenleyici nedendir. 27. satırdaki "metisato"nun gizli öznesi "Aphrodite"dir
(Simpl., in Phys., 39, 1 8). "Andke", "Aike", "Tenesis" veya "Physis"de teklif edilmiştir. Her ney­
se, burada "Sanının Fiziği" içinde bulunmaktayız.

3) Throgonit ( 1 1 6- 1 20); Aristoteles'in alıntısı hafızadan yaptığı alıntılarının çoğu gibi Hesio­
dos'taki ilgili pasaja tam uymamaktadır.
4 ) Bu, tutulmayacak bir vaattir (bu, N, 4 , 1 09 1 b 4 değildir. Krş. Bonitz, 73).
5) Dünyada kötünün varlığını açıklamak için Empedokles, lyi'nin ilkesini ortaya koymada
Anaksagoras'ın yaptığı akJI yürütmeyi izleyip lyi'nin ilkesi olan Dostluk'un (philia) yanında
Kötii' nün ilkesi olan Nefret'in (neikos) varlığını onaya atmıştır (krş. Alek., 33, 1 7- 1 9). Ancak
öte yandan bu iki ilkenin her ikisi de cisimsel nitelikte olarak tasarlanmışlardır.

96
1 . K İ TA P

5 kötü şeylerin nedeni olduklarını goruruz. Bundan dolayı Eğer


Empedokles'in bu anlamda kötü ve iyi nin her ikisi nin i lkeler
olduğunu söylediği n i , bunu söyleyen ilk kişi olduğunu söyler­
sek, belki haklı oluruz. Çünkü her türlü iyinin nedeni iyi, (her
türlü kötünün nedeni de köcü) olandır.O >
1O Bu filozoflar, buraya kaqar, hiç kuşkusuz Fizik'te(2) birb i r-
lerinden ayı rdecriği miz nedenlerden ikisine - maddeye ve hare­
ketin kaynağına - erişm işlerdir. Ancak onlar iyi eği tim görme­
m iş , her yere acılan ve çoğu kez karşısındakine bilimin değil,
rastlantının sonucu olarak yerini bulan darbeler indiren askerle­
rin savaşta yaptıkları gibi bunu bel i rsiz, kapalı b i r biçi mde yap­
m ışlardır. Sözünü ecriği miz askerler gibi bu filozoflar da ne söy-
15 ledikleri n i n farkı nda değil gibi görün mektedi rler: Çünkü onla­
rın hemen hemen hiçbir zaman ilkelerine başvurmadıkları veya onla­
ra ancak çok az durumda başvurdukları görülmektedir. Böylece
Anaksagoras evreni meydana getirişinde "Akıl"ı (nous) ancak bir
"deus ex machina" olarak kullanmaktadır. Herhangi bir şeyi n hangi
20 nedenden ötürü zoru nlu olduğunu söylemekte güçlükle karş ılaş­
tığında Akıl'a başvurmakta, bütün diğer durumlarda ise olayları
Akıldan çok başka herhangi bir şeye izafe etmektedir.(3)
Empedokles'e gelince, o, Anaksagoras'tan daha büyük ölçü­
de nedenlerden yararlanmakla birlikte, ne bunu yeterli ölçüde
yapmakta, ne de onları kullanışında tutarlı davranmaktadır.<4)

1 ) Bu son sözler, şüphelidir ve gerek Alek. da, gerekse en iyi yazmalania bulunmamaktadır. -
iyi şeylerin nedeni olan iyi olan, Empedokles'in terminolojisinde, Dostluk; ki.itü şeylerin nedeni
ol.tn Kötü olan ise, Ne&ec'tir.
2) il, 3, 7.
3) Krş. Phaidon, 97 c, 99. Bu pasajda Sokrates, Anaksagoras'ın bir "yönetici Akıl"a (nous dia­
kosmos) ilişkin tutmadığı vaadinin kendisinde yarattığı acı hayal kırıklığını belirtir (Yine bu pa­
sajJa Aristotcles'in ereksel neden ve formel neden kuramının ilk taslağı ortaya çıkar) . - Anaksa­
goras'ın felsefesinde "nous" yaln ızca mekanik ve maddi neden olarak etkide bulunur
4) Çünkü Alek.un belirttiği gibi (35 , 8) Dostluk'un bütün dııromlarda bir birleştirme ve Nef­
ret'in biitiin dımımlarda bir ayırma, ayrılma nedeni olması gerekir. Oysa durum. bu değildir
vb . . . Krş. 0/111 ve Yokoluı Üurine, 1, I , 3 1 5 a 3 vd. - Empedokles'in sisteminde "Sphairos" veya
Bir olan, evrenin mutlak birliği tarallndan karal'terize edilen ve içinde Dostluk'un donık nokta­
sında bulunduğu halidir. Dört öğe ezeli-ebedidirler ve tanrısal niteliktedirler. Onlar, birbirlerine
dönüşemezler. Bununla birlikte Empedokles onları, Dosthık'un etkisi altında tek bir bütün
(sphairos) haline getirtmektedir. Sonra Dosduk'un egemenliği yerini Nefret'e bıraktığında, bü­
tün yeniden dört öğeye ayrılmaktadır. Bu, bütün içine dağılmış olan niteliklerin bir tür kendi
yerlerine gitmeleri ile gerçekleşmel'tedir. Öte yandan Aristoteles'in yorumu kasıtlıd ır (krş. H. Jo­
achim, de Gm. ti Cor. comm., s. 68).

97
M ET A F i Z İ K

H iç olmazsa birçok durumda onda şeyleri ayı ran Dosrluk, onla­


rı b irleştiren Nefrer'tir. Çünkü evrenin Nefret' in etkisi ile öğe-
25 terine ayrıldığı her seferi n de diğer öğelerin her b i ri gibi ateş de
tek b i r kürle halinde roplanmaktadır. Bunun tersine Dosrluk'un
etkisi altı nda öğelerin birbirleriyle bi rleştikleri her seferinde, her
öğen i n kısımları kendi içlerinde bi rbirlerinden ayrılmak zorunda
kal maktadır.<O
30 O halde Empedokles kendisinden önce gelenlere karşıc ola-
rak bu, nedenin ikiye bölünmesini i lk orraya atan kişi olmuş­
rur. O, tek b i r harekec kaynağı nı deği l, farklı, harra karşıt hare­
ket kaynakları nı kabul etmişti .C:?l Yine maddi yapıda dört öğe-
985 b den · ilk defa söz eden de o olmlişrur. Ancak o dörr öğeyi, dört
öğe olarak kullanmamaktadı r; onları sadece iki tane i m işler gibi
ele al maktadı r: B i r yana ateşin kendisi ni koymakta, onun karşıt­
larını - toprak, hava ve suyu - ise tek bir şey gibi ele al makta­
dır. Şiirini i ncelediğimiz takdi rde bunu görebili riz.Ol
O halde bu filozof, ilkelerden bu biçi mde söz etmektedi r
ve sayısını böyle beli rlemektedir. Leukippos ve meslektaşı De-
5 mokriros ise(4l sırasıyla Varl ık ve var-ol mayan diye adlandırdık­
ları Dolu olan ve Boş olan'ın öğeler olduğunu söylemektedi rler.
Dolu olan ve cisi m, Yarlık: Boş olan, var-olmayandır. (Bundan
dolayı da onlar varlığın var-olmayandan daha fazla var ol madı­
ğını söylemektedirler; çiinkii cisim, Roş olan'dan daha fazla var
deği ldir.('il Onlar bun ları şeyleri n maddi nedenleri olarak al-
iO maktadırlar ve nasıl ki dayanak-tözün (subsrrar) rek · olduğunu

1 ) Dosrhık, öğcleri birbirleriyle birlcşririrken. bir aynı üğcnin parçalarını hirhirlcrinllen ayır­
m:ıkr:lllır. Rıınıın rersine Nefrer, benzemeyenleri birbirlerinden :ırırırken bir :ıynı iiğcnin p:ırçala­
rının kenlli aralarında birbirleriyle birleşmelerine imkan vermdm:..tir. Arisrorclcs (krş. Aşağıda, b,
4, 1 000 :ı 2'1 -b 1 2) Empedokles'in gerçckre NetTer'i bir bi rlqrirme ilkesi - çünkii o farklı birey­
leri merll:ına getirmekredir-, Dosrluk'u ise bir arırma ilkesi - c;ünku o, Msphairos"ra yeniden bir­
lcşrirmek i11erc bireyleri orradan kaldırınakr:ul ır - kıldığından i.\riiril deşrirnıekredir.
2) Fail nellen, i ki çeşirrir: Dosrluk ve Ncfrer (krş. Asklepius, 32, 27-33, 2).
3) 01dlikle fragm. 62, Diels. - krş. 0/11,r ,,,. Yoko/11,r Üuri11t', il, 3, 330 b 20. Areş, erkin ilke
ol:ır:ık, ec.lilgin ilke olarak göz öniimie olan diğer ilç öğenin biiriiniiniin karşısımla bulunıir.
4) l .<.'\ ıkippos ve Demokriros'un lloğa felsefesi ic;in bkz. Rohin. l11 Pmsl gt. . s. 1 35- 1 46.
'il '1 - 10. sarırlar için krş. Simplikus, in l'hys. . 925, 6- l 'i Dids. - Aromcul:ır, öi,'l!lcr olarak
Dolu ve Roş olan'ı, başka deyişle aromlar ve aromlar arasın.l:ıki :ır:ılıkları k:ıbul ermişler.lir. On­
ların hu ilğdcri Varlık ve var-olmayan diye adlandırmaları, i.lğrerilerinin, riim fdsete tarihçileri
r:ır:ıfın.l:ın iş:ıret edilen, Elc:ıcılıkla ilişkisini gi.isrermekrcdir (krş. 0111.1 ı•e J'okol11t Ourine. 1, 8,
3'.!'i a :!-3:!). O halde, Arisroreles'in tanıklığına göre, mekanik atomculuk. <leneyci llcğil akılcı
bir kap1:ığa sahip olan ve Ele:m varlığı n birliği, devamlılığı ve harekersizliği ile duyusal çeşitlilik

98
1 . K İ TAP

kabul edenler, seyrek ve yoğun olanı değişi mleri n ilkeleri olarak


orraya koyupO ) bürün diğer şeyleri bu rözün değişimleri ile meydana
geciriyorlarsa, aynı şekilde bu filozoflar da öğelerin farklılığının, bü­
rün diğer nireliklerin nedenleri olduğunu söylemekredi rler. Onlar bu
farklılığın biçim , sıra ve durum bakımından olmak üzere üç cürlü ol-
15 duğunu söylemekredirler. Çünkü onlar varlıkları n farklılıklarının
"oran", "cemas" ve "dönüş"den ileri geldiği ni söylemekredirler. Çün­
kü onlar varlıkların farklılıklarının "oran", .. remas" ve "dönüş"ren ile­
ri geldiğini söylemekredirler. Şimdi bunlardan "oran", biçim; "ce­
mas", sıra ve "döni.iş" durumdur,(2) Çi.inkü A N'den biçim, AN
NA'dan sıra ve 1 H'den durum bakımından ayrılır. Hareker sorununa
- varlıkların harekeri nereden ve nasıl aldıkları sorununa - gelince,
diğerleri gibi bunlar d:ı onu sessiz geçişri rmişl�rdir.!Jl
20 O halde sözü nü erriği miz iki neden ile ilgili olarak ilk filo-
zofların yaprıkları araşrırmanın bu nokraya kadar gel ip dayandı­
ğı görül mekredir.

5. Bölüm < i ncelemen in Devamı, Pyrhagorasçılar, Eleal ılar,


Formel Neden >

Bu fılozofların(4) çağdaşı olan, harra onlardan önce gelen ve


maremariğe kendilerin i veren ilk insanlar olan, Pyrhagorasçılar
diye adlandı rılan('i) kişiler, sadece bu disipl ini gel işri rmekle kal-

ve çokluğun ralepleri arasında bir rlir uzl�'tırma teşkil eden hir öğreti oluak güril nmckrcdir.
Yine :ıromcuların Eleacılık ve HerakJ.:irosçuhığun her ikisini ve 1 Iegclci anlamda "aşmak" ve bir
}':ln&ın \':ulığın özil bakımından değişmezl iğini muhafo�ı ed.:rkcn, öte yantlan değişen görüntü­
leri "kun:ırmak" İstediklerini sörley.:biliriz. Buna karşılık Pph:ıgorasçılığın evrenin aritmetik ve
sür.:ksiz hir yapıda olduğuna i lişkin anlayışı, aromcu kuramın oluşumu üzerintl.: herhangi bir et­
kide bulunmuş görilnmemel.."tedir. Bu, özdlikJe parçacıkl:ırın hareketi için wrunhı olan siirekJi
\'e geometrik nirelikJi boşluk anlayışından ileri gdmektc�fü.
1 ) Biırl.:ce seyrek ve roğun olan, maddeni n ilk değişmeleri, üzd biçimleridir (:ıffections) .
(Krş. Fizik, l, 4, 1 87 a 1 2). Bonirz'e gi.\re (75) Arisrotcles bu p:ı.çaj,la biltiin olarak en eski filozof­
ları kastetmektedir. Ancak gerçekte d.:ğişmenin nedenleri olarak seyrekleşme ve yoğunlaşmayı
il.:ri siirenlcrin yalnızca Anaksimencs ve Diogenes oldukl:ırı giirülmel.."tedir (Ross, 1, 1 39).
2) "Rhysmos", "diathige" ve "tropc" (oran, temas, dönüş).
3) Krş. Gök Üurint, 1 1 1, 2, 300 b 8.
4) Yani Aromcuların.
5) 23. s.ıtırda geçen ve 8, 989 b 29'<1a tekrar edilen �Hrtroroloji. l , 6, 34 2 b 30 ,1 bkz.) "hoi
k:ıluumenoi" (adlandırılanlar) deyiminin anlamı ile ilgili ol:ırak bkz. Bonirz, 77; Burnett, l :Aur.
dr /,ı Ph gr. . s. 1 02, not 1. O, Aristotclcs'in Pyrhagoras'ın kişiliği, öğretisi ve içimle yaşadığı za­
manla ilgili rercddütünil göstermektedir.

99
M ETA F İ Z İ K

mamışlar, ayn ı �manda onun içi nde yerişriklerinden maremaci­


ğin ilkelerinin her şeyin ilkeleri olduğunu düşü nmüşlerdir. Bu
25 ilkeler arasında sayıları n, doğaları gereği ilk (şeyler) olmaların­
dan, O > var olan veya varlığa gelen şeylerle, sayılar arasında b i r­
çok ve onlarla Aceş, Toprak ve Su arasında olduğundan daha
fazla sayıda benzerlikler bulunduğunu gördüklerini düşünmele­
ri nden(2) (çünkü onlara göre sayı ların fi lanca özel biçi m i adalet,
30 diğeri ruh ve akıl , bir diğeri uygu n zamandır. l Iemen hemen
diğer bürün şeyler de aynı şekilde, sayısal olarak ifade edilebilir­
ler), (3) ayrıca müziksel skalaları n değişim ve oranlarının sayılarla
i fade edilebilir olduğunu gördüklerinden; böylece rüm diğer
şeylerin doğaları bakım ından sayılara benzer görünmesi, sayıla­
rın ise kendileri ne doğanın bücününde ilk şeyler olarak görün­
melerin den dolayı Pyrhagorasçılar sayıların öğelerinin, her şeyin
986 a öğeleri olduğunu ve bürün göğün bir ahenk<4 > ve sayı olduğu­
nu düşünmüşlerdir. Onlıır göksel olaylar, göğün kısımları ve
evrenin cüm düzeni ile sayıların özell ikleri ve m üziksel skala­
lar arası nda bulabildikleri bürün benzerl ikleri roplayıp kendi
5 sistemled içine sokmakca ve eğer herhangi bir nokrada bir
boşluk kend i n i gösrerirse, kuramlarının rurarl ıl ığı nı sağlamak
üzere çabucak zorunlu eklemel erde bulunmakraydılar. Ôrne-
1 ) Maremarikscl kavramlar içinde sayılar, birincil, ilkrirler ve biiyükhiklerden önce gelirler.
Rilyiikliikler, daha karmaşıkrırlar (ek prosrheseos) (krş. yukarda 2, 982 a 28'in nonı). O halde
sarılar ilke i.'>4.i evi görmek için biçilmiş kaltandırlar.
2) Rurnert (l :Aur. dt la Ph. gr. s. 93-1 26 ve 3 1 7-354) ve Robin'de (la Ptn.ılt, gr. s. 57-85)
. .

Prrhagorasçılıkla ilgili iyi açıklamalar vardır. - Sayılarla gerçeklik arasındaki benzerlikler hakkın­
da bkı.. Sr. Thomas, s. 4 1 , nor 1 20.
3) Eski şerhçiler Pyrhagorasçılar rarafından bu belirlemelerin herbirine tahsis edilen sayılar
konusumla birbirleriyle anlaşmazlık halindedirler. Örneğin 11d.tlrr, Alek.'a gi.lre (38, 1 2 vd.) 4
veya 9'1a (2x2, 3x3); Asklepius, 34, 1 7) , Syrianus ( 1 30, 29), Philoponos'a gi.lre (in Phys., 388,
30) ı;'le; Plurarkhos'a göre (de is. et Os 75) 3'le remsi( c..i ilmekreydi. Rrıha gelince, o, Alek.'a
..

göre (39, 1 3) 1 di; Asklepius'a göre ise (36, 20) sezgisel akıl gerçekten 1 r:ırafından rcmsil edil­
mekteydi; ancak önciillerden sonuca gitien hareketimien dobrı zihin 2 ile temsil edilmekreydi.
Srrianus'a göre ( 1 30, 33) zeka 6 veya 2 1 6 itl i Uygrın wmnn.fmnt (kairos) 7 idi ,.b. Ru arirmerik­
sd misrisizmin iyi bir özeti için bkz. Ross, 1, 1 44.
4) Gök kiirelerinin ahengi (veya kiir·: kavramı astronomiye :ıncak d:ıha sonraları sokulduğu
için tl:ıha doğnısu gök cisimlerinin ahengi) ve açıklaması hakkında krş. Gök Üurine, il, 9, 290 b
1 2 \'d. Duyusal müziğin ancak bir imgesi olduğu gerçek "ahenkft, kirişleri (harmonia) merkezi
areş etrafında güneş, ay, gezegenler ve yıldızların çiztiiği dairesd yörüngeler olan göksel lirin "ar­
mnniaftsıtlır. Pyrhagoras, göksel cisimler arasındaki aralıkları iiç müziksel aralığa (1..-uart, kenr, ok­
rav) i.izdeş kılmal.."taydı: Timaios 'ra (35 b) gezegenlere verilen oranlarla krş. (Pphagorasçılann
giik kilrclerinin ahengi öğrerilerinin derinlemesine bir rartışılması için bkz. Hearh, Aristnrrus of
Snmos. 1 9 1 3, s. 1 05 vd.).

1 00
1 . K İ TA P

10 gın 1 0 sayısıO l mükemmel v e sayıların t ü m doğasını i çinde bu­


lunduran bir sayı olarak göründüğünden gökte h:ıreker eden ci­
simlerin 1 O tane olduğunu söylemekredi rler. Ancak görünen
gök cisimleri(2) yalnızca 9 tane olduğundan bu boşluğu doldurmak
üzere onlar bir onuncuyu, yani Karşı-Yer'i icar ermişlerdir. Bu ko­
nuları başka yerde dah:ı ram bir biçimde ele aldık.Ol Eğe� bu rada
ona yen iden temas ediyorsak, amacı mız bu filozofla rdan da il­
keler olarak kabul eni kleri şeyleri n neler olduğunu ve onların
15 yukarda saydığı mız nedenler içine nasıl girdiği n i öğrenebilmek­
tir. O halde bu bakımdan onları n da(4) sayıyı hem şeylerin mad­
desi, hem de onların gerek değişimleri. gerekse halleri ni meydana
getiren şey olarak göz önüne aldıkları açıkrır.(5) dnlar ayrıca sayı­
n ı n öğeleri n i n Çift olan ve Tek olan olduğunu. bunlardan Tek

1 ) On (llckas), var olan herşeyi içine alan mükemmel sarıdır. Çünkü 1 0= 1 +2+3+4. Şimdi ne
çift, ne tek olan 1 (monad), sayıdır. ilk çift olan 2, doğrudur. ilk tek olan 3, yiizC)•dir ve ilk kare
ol:ın 4 , cisimdir. 1 0, ezeli-ebediliğin kaynağı ve kökü olan ve mezhebe yeni girenlerin üzerine ye­
min ettiklcri esrarengiz "tetraktos" ile temsil etiilmekteydi. "Tetraktos", bir silril aritmetiksel ve
aritmolojik erdemi ifade eden üçgen bir sayı idi. O, şöyle gösteriliyordu:

• •

• •

• • •

(krş. Rurnett, L i4urort dt la Ph. gr. s. 1 1 5; Robin, LA Prml gr.. s. 73).


.

2) Gilriinen dokuz gök cismi, sabit yıltlızlar kiiresi, yetli gezegenin küreleri ve dünyadır. -
K:ırşı-Yer (antikhton) hakkında bakınız: Gök Ü:urint, il, 1 3, 293 a 1 8.
3) Gök Üznint, il, 1 3 , 293 a 23-b 20; Fragm. dt Pyıhngorris, il, 1 5 1 3 a 40-b 20.
4) 1 5. satırdan sonuna kadar olan kısım ile ilgili olarak hkz. Ritter et Preller, s. 55-'l8, no 66
notları - "onların da": Pythagorasçılar şeylerin özel biçimlerini herhangi bir malltli öğenin özel
biçimleri, belirlenimleri ile açıklayan Doğa Filo1.0Aarı gibi akıl )'iiriitilyorlar.
5) O h:ıllle sayı, varlıkların "değişim"leri (pathe) ve "haller"inin (hekseis) hem nmldi. l .:m de
.

f.ıil nedcni<lir. (Alck., 4 1 , 1 9 vd. O, daha sonra başka yonımlar veriyor). Ross'a giire (1, 1 47),
"arkhe hos pathe te kai hekseis" (değişimler ve haller olarak ilke) ibaresi müphem bir biçimde se­
zilen "formcl" neden anlamına gelmektedir; çünkil "pathe" ve "hckseis�. "eide" ile eşanlamlıdır.
Ne olursa olsun, Aristoteles'in düşüncesi açıktır ve St. Thomas onu şu şekilde karşılamaktadır:
l'idrntıır. . . pontrt nıımtrum tsst prindpium sicuı numtrum, n pnssionw nıımt'rtİ t'SJt sicuı passio­
nt'5 rntıon t'I siroı hnbitw - "pathos" ve "heksis" arasındaki farkla ilgili olarak bkz. yukarda 3,
983 b 15'le ilgili not.
Şeylerin maddi nedeni ve onların canlı tözü olarak sayı :ınla}ışına Pyth:ıgorasçılarda bir diğer
anla)ış, yani sayıları şeylerin taklit ettikleri modeller olarak gören anlayış gelip eklenmektedir.
llcrdc hu iki öğreti arasındaki ilişkileri ve onlar arasında teşebbüs edilebilecek bir lızlaştırma de-
.

nemeoiİ ni giireceğiz: 6, 987 b 1 1 .

101
M ETA F İ Z İ K

olan'ın sınırl ı , Çifc olan'ın s ı n ı rsız, sonsuz olduğunu,0 ) B i r


olan'ın onların h e r ikisinden çıktığın ı (çünkü o ayn ı zaman­
da hem tek, hem de çifctir) ,( 2) sayın ı n ise Bir olan'dan ç ıktı-

1 ) Bu özdeşleştirme hakkında "Fizik � 1 11, 4, 203 a 1 3 e ve Ross'un notuna (1, 1 48-


1 4 9) bakınız - Milhaud'ya göre (ks Philos. geom. de la Grere, s. 1 1 6) Pythagorasçıların
farklı karşıtlıklarının (Çift-Sonsuz, Tek-Sonlu karşıtlığının ve aşağıda 22 . ve daha sonra­
ki satı rlarda sözü edilen diğer karşıtlıkların) temelinde gnomon yardımıyla formüle edil­
miş aritmetik önermeler vardır. Gnomon {burada sözü edilen geometrik gnomonu, sols­
tis ve ekinoksları gösterme amacına yönelik olan ve eskilerin Anaksimandros'un iccad et­
tiğini söyledikleri bir tür güneş takvimi olan astronomik gnomonla karıştırmamak gere­
kir), lskenderiye'li Heron tarafından (Opera. iV, Definitionrs mm ı•ariis collertionibus, s.
41, 1: Heiberg) "bir sayı veya şekle eklendiğinde, eklentliği şeye ben1.cr bir bütiln mey­
dana getiren her şey" olarak tanımlanmaktadır. G nomon, kare veya tl iktlürtgene eklendi­
ği, ve çıkarıldığında, bu şekillerin alanını büyüten veya kilçülten yan yatırılmış dik açılı
bir gönye ile temsil edilir (krş. Simplikius, in Arist. Cattg 430, 5 vd. , KalbAeisch; Phi­
. .

lophonos, in Arist. Cattg. 202,. 10 Busse) . Geometrik ve aritmetik gnomon, Pythagoras­


.

çılara sayıların meydana gelişini açıklamada araç ödevini görüyordu. Örneğin birbiri içi­
ne giren bir dizi gnomon olsun. Eğer onlardan birincisi bir, ikincisi iiç, iiçiincilsü beş
nokta vb. içerirse, ttk sayılann toplamı, birbirlerini izleyen tek sayıların toplamı kuralına

:ı:
uygun olarak kareleri meydana getirir {şekil 1 ): 1 +3+ . . . (2n- I ) n2 =

(Şdtil 1) :1 {Şekil 2)
__:_____:_J 1 • •


• • •

Eğer gnomonlar rift sayılan içeriyorlarsa (2, 4, 6), 2+4+ . . . 2n "' n(n+ 1 ) yasasına uygun olarak
dikdörtgmlerelde edilir {Şekil 2) .

Böylece Gnomonik yardımıyla Çift olan'ın nasıl sonsuz, Tek olan'ın ise sonlu olduğu gö­
rülmektedir: Eğer tek sayılar, gnomonla meydana getirilirlerse, bir kare, yani kenarlan daima
aynı ve 1 'e eşit olan bir n/n oranına sahip sonlu ve milkemmel bir şekil dde e..l ilir. Buna karşı­
lık Çift sayıların meydana gelişi, n ve n+ 1 değerinde olan kenarlarının n 'in dı.'ğeriyle değişen
2 3 n
(n : -. -, . . . - )
3 4 n+ I
bir orana sahip olmalarından dolayı belirsiz ve kusurlu olan dikdöngmi doğunır.

2) Öte yandan Bir olan, Çift olan ve Tek olan'dan çıkar; çilnkil o, bilkuvve olarak her ikisi­
dir: çift bir sayıya eklendiğinde tek sayıyı, tek bir sayıya eklendiğinde çift sayıyı meydana getirir
Bu, şcrhçilerin "tek-çift olan"ıdır (artioperittes) (Alek., 40, 1 8). Dolayısıyla sayının öğeleri sade­
ce tek ve çift olan değildir, aynı zamanda Bir olan'ın kendisi veya birimdir. - Pythagorasçıların
"tek olan - çift olan"lan hakkında şunlara da bakınız: Theon de Smyrne, Arithm. V, s. 22, 5
.

Hiller 'le AI., fragm. 1 94, 1 5 1 3 a 5 - 1 3, Rose.

1 02
1 . KİTA P

20 ğınıO) ve yukarda denildiği gibi tüm evrenin sayılardan i baret


olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu ayn ı okulun diğer üycleri,(2) iki paralel sürun içinde sı­
raladıkları o n ilkenin var olduğunu söylemektedirler:

Sınır ve S ı nırsız Sükönene Olan ve Harekene Olan


25 Tek ve Çifr Doğru ve Eğri
Bir ve Çok Aydınlık ve Karanlık
Sağ ve Sol İyi ve Körü
Erkek ve D işi kare ve Dikdörrgen(3)

Kroron'lu Alkmeon da konuyu bu biçi mde tasarlamış gö­


rünmekredi r(4 ) veya o bu görüşü onlardan almıştır, ya da onlar
onu kendisinden almışlardır. Çünkü Alkmeon da hemen hemen
30 aynı görüşleri i leri sürmüşrür.(5) Çünkü o, insani şeylerin çoğu­
nun çifrer çifrer bulunduğunu söylemektedir.<6> Bununla Pyrha­
gorasçıların özünü enikleri türden belli karşıtl ıkları değil , beyaz
ve siyah, tadı ve acı, iyi ve körü, büyük ve küçük gibi tesadü­
fen seÇrikleri karşıtlıkları kastetmektedir. Böylece Pyrhagorasçı-

1 ) Nihayet {satır 20-2 1 ) sayı, Bir olan' dan çıkar: Bir olan,· tek ve çift oldu�ndan, 2 ve 3 sayı­
ları Rir olan'ın bir tür bölünmesinden elde edilir. 4 , 2'nin 2 ile çarpılmasından: 5, 2 ile 3'ün top­
lanmasın,fan vb. elde edilir {krş. Ross, I, 1 50).
Prthagorasçı aritmoloji hakkında Milhaud'dan başka şunlara da bakılabilir: Bumctt, l i4urort
de la Ph. ır. s. 1 1 7 vd.; A. Reymond, Hist. dts Sc. txıırtts n nntur. dnns li4ntiqa. !"· rom. s. 1 20-
. .

l 2a.
2) Rclki Philolaos. ı
3) "I lcteromekcs"in anlamı hakkında (26. satır) bkz. /n. Arist. 290 a 57; Renouvier, Manr1e/
.

dr Philos nnrirnnt, 1, s. 1 85. Burada gerçekte "dikdöngen" söz konusudur - Bu karşıdan içeren
parald silnınlann biri düzen, mükemmellik, sınırlama ilkelerini, diğeri sınırsızlık, eksiklik ilkele­
rini içinde bulundurmaktadır. Yukarda adı geçen Milhaud'ıın eserinde (/..es Phil gtom. de la Grt­
rrr, s. 1 1 1 - 1 1 2) bu karşıtlıklara ilişkin ayrıntılı bir inceleme bulunmaktadır.

4) Kroton'lu Alkrneon, VI. yüzyılın ünlü hekimidir. Alkmeon Pythagorasçı okuldandır ve


onun hayvanlar üzerinde diseksiyon yapan ilk kişi olduğu söylenmel.."tcdir. Alkmeon ve anatomi
ve kozmoloj i ile ilgili görüşleri hakkında şunlara bakılabilir: Watchler, de Almıront Crotoniata.
Lcipzig, 1 896; Bumet, l /4,,rort de la Phil gr. ; s. 225; Robin, la Pmslt ır. 97-80. Aristotcles'in
.

metni Tannery tarafından incelenmiştir: Pour l'Hist. de bı Sr. He/l, (2. baskı, A. Dies), s. 2 1 0
vd.; Ritter ve Preller, no 66.
5) krş. Tanncry, P11Ur l'Hist. de la Sc. hell, 2. baskı, A. Dies, s. 2 1 1 .
6) Alkmeon'un tıbbi lmramlanna uygun olan görüş. Bu kuramlarına göre "karşıtların denge­
si" (isonomia), sağlığın; lcarşıdardan birinin "egemenliği" (monarkhia). hastalığın nedeni idi
(fragm. 4).

1 03
M ETA F İ Z İ K

l:ır karşıtlıkların ı n sayısını ve onları n hangileri olduğunu belirt­


tikleri h alde Alkmeon, diğer karşıtlı klar hakkı nda belirsiz şeyler
söylemiştir.
986 b O halde bu iki okuldan daO l öğrenebileceğimiz şey, karşıt-
ların şeylerin ilkeleri olduklarıdır. Bu ilkelerin kaç ta ne ve han­
gileri olduğunu ise sadece bu okullardan bi rinden öğrenebili riz.
Bu i lkelerin sözünü ettiğimiz nedenler içine nasıl sokulabi leceği
5 ise onlar tarafından açı k bir biçimde beli rci l mem işrir. Bununla
birlikte onlar öğeleri , madde kavramı içinde düşün i.iyorlar gibi­
dirler: Çünkü tözün, her şeyi n içkin öğeleri olarak ele alınan
bu şeylerden harekede meydana geldiği ·ve biçimlendiğini söyle­
mektedirler.
Bu söylediklerimizden doğanın öğeleri nin bi rden fazla oldu­
ğunu söyleyen eski filozofları n düşünceleri kafi derecede ortaya
çıkmaktadır. Ancak bu filozofların dışın da, onların tersine, ev-
1 0 renden sanki tek bir şeymiş gibi söz edenler vardır. Yal nız bu
öğreti, ne onları n hepsi nde ayn ı m i.ikemmellikre ortaya kon­
maktadır, ne de doğa olayları ile uygunluk halindedi r. Her h a­
lükarda onları n öğretileri nin tartışılması, hiçbi r biçimde, bizi m
şu andaki nedenlere ilişkin incelemem izin çerçevesi içine gi re­
mez.(2) Çünkü onlar varlığın bir olduğunu kabul eden , bununla
bi rlikte her şeyi madde olarak düşünülen Bir olan'dan çıkartmaktan
1 5 geri kalmayan doğa Filozofları gibi davran mamaktadırlar; onların
öğretisi bir başka türdendir: Çünkü Doğa Filozoflarının, ilkeleri ne
ek olarak değişmeyi de kabul etmelerine karşılık - çünkü onlar evre­
ni meydana getircmekredirler - bu filozoflar evrenin deği�mez oidu­
ğunu söylemektedirler. Bununla birlikte şu andaki araştı rmamızla
ilgisi olan bir noktayı belircel im:Ol Parmenides formel bakımdan,
20 Melissos ise maddi bakımdan Bir olan'ı ele alıyor gibi görünmekte­
di rler. Nitekim bundan dolayı ilki onun sonlu, ikincisi ise sonsuz
olduğunu söylemektedir.( 4) Bir olan'ın varlığı n ı savun:ınl:ır arası nda

1) Pphagorasçılar (belki onlar içinde sadece 22. ve daha sonraki satırlarda sfüü eıiilenler) ve
Alkmeon.
2) Çünkü burada sözü edilen Elealılar çokluk ve hareketi inldr etmektedirler ve Bir olan'ı ne
ilke, ne de neden olarak ortaya koymaktadırlar.
3) Parmenides ve Melissos'ta görünen, Ksenophanes'te ise çok müphem bir t:ımb farkeıiilen
m:ıdlli neı.lcnle formel neden arasındaki ayrımı konu alan araştırma kastediliyor.
4) S)1v. Maurus (22) Mclissos'un "madlii bakımdanft (k:ıta ten h)1en) Bir obn'ının sonsuz ol­
masına karşılık, Parmenides'in "formel, zihinsel b:ıkımlianft (kata ton logon) Bir olan'ının nasıl
sonlu olduğunu çok açık bir biçimde izah ediyor: "Parmenidcs, dum dicit omnia esse unum, vi-

1 04
1 . K i TA P

e n eskisine, Ksenophanes'e gelince (çünkü Parmenides'in onun öğ­


rencisi olduğu söylen mektedir}, o açık bir şey söylemediği gibi bu
nedenlerden hiçbi rinin doğasını anlam ış da görünmemektedi r.O )
O, bakışları n ı maddi evrenin bütünü üzerinde gezdirerek, Bir
25 olan'ın Tanrı olduğunu söylemekredir.(2) O halde yaptığım ı z
araştı rmanın amaçları bakımından, yukarda d a dediği miz gibi,
bu fı lozoAarın Üzerlerinde durmamam ız gereki r. Özell ikle de
onlardan ikisini, yan i Ksenophanes ile Melissos'u, gerçekten çok
kaba tasavvurlara sahip oldukları ndan ötürü tümüyle bir yana
bırakmam ız gerekir. Buna karşılık Parmen ides burada daha bü­
yük bir kavrayışla konuşuyor gibidir: Çünkü var olanın dışında
var-olmayan hiçbir şeyin olmadığı nı ileri süren o, 'zorunlu ola-
30 rak tek bir şeyi n, yani var olanın olduğunu ve başka hiçbir şe­
yin var olmadığını düşünmektedir. Fizik're bu konu üzeri nde
daha açı k olarak durduk.(.'\ ) Ancak gözlenen olayları göz önüne
al mak(4) ve hem tanım bakı mı ndan bir olanı n , hem de duyusal
çokluğun varlığını kabul ermek zorunluluğu ile karşılaşınca, o,
iki nedenin, iki i lkenin varlığı nı ortaya atmak ihtiyacını h isset­
mekredir.(5 ) Bunlar Sıcak olan ve Soğuk olan'dır: Başka deyişle,
ateş ve roprakt-ır. O, bunlardan Sıcak olan' ı , varl ıkla diğeri ni ise
987 a yoklukla bir tutmaktadır.

dcmr ponore quod omnia sine unum secundum rationem et formam (ve dolayısıyla Bir olan,
sonludur; çiinkü res fıniuntur per forman), Melissos vero videtur ponere quod omnia sine num
secundum materianı (ve dolayısıyla Bir olan, sonsuzdur; çiinkii res habec quandam infinitatem
raitone materiae)" Buna Bonitt'le birlikte (84) şu da eklenebilir "unde consequinır ut eodem
fere inter se discrimine, quod ese inter genera causarum f.umale et materiale" - "Fizik"le de kar­
şıl:qrırın: c, 2, l 85 a 32-b 3; m, 6, 207 a l 5- l 7. Samos'lu Mclissos için bkz. Robin, Lti Pensle
gr s ı ı 5- ı ı 8.
..

l) Yani madde ve fonnun (Alek., 44 , 8) .


2) Krş. Fragm. 23, Diels - Aristoteles, Ksenophanes'i, Evrenin Tanrı olduğunu, şairlerin bir­
den çok tanrılarına karşıt olarak biricik Tann olduğunu söylemekle yetinmesinden dolayı eleşti­
riyor. Çiinkii bu, nedenler sorununa herhangi bir katkısı olması mümkiln olmayan çok b:qtan
savma bir görüştür. Çünkü o, Bir olan'ın doğası hakkında herhangi bir aydınlatmayı sağlama­
maktadır (krş. Bonitz, 84 ; Ross, 1, l 54) .
3) I, 2, 3.
4) Yukarda 3, 984 b 4 ile ilgili notla lcrş. - Parmenides'in çi� yolu hakkında P. Schuhl'un
mükemmel bir gözlemine bakınız: Essai sur la Formaıion . . s. 296.
.

5 ) Yalnız kendisine belli bir varlık b�ttiği "duyular bakımından" (kara ten aisrhesin) Var­
lık'la i lgili olarak. Pannenides'e göre Varlık, "akıl ve gerçek bakımından" (kara logon kai ten
al..1 heian) Rir'dir; ama "duyular bakımından" (kata ten aisrhesin) çol"Tur. (Alek., 4 5, 3 vd.; Bur­
net, L 'A11rore . s. 2 l 5; Olıq ı•t Yokoluı Üurint l, 3 3 l 8 b 6'ya da bkz.
. . .

1 05
M ET A F İ Z İ K

Söylediğimiz şeylerden ve kendilerine başvurduğumuz filo­


zofların öğretilerinden çıkan bütün sonuçlar şunlardı d O Bir
yandan en eski filozoflar ilk ilkeyi cisimsel olarak ele almakra-
5 dırlar (çünkü su,( 2) areş(3) ve benzeri şeyler(4) cisimlerdir) . Bun­
lar arası nda bazısı tek bir cisi msel ilkeni n ,{5) bazısı ise bi rden
fazla cisimsel i lkenin(6) varlığı n ı kabul ermektedir. Ancak her
iki grup da onu madde kavramı içinde ortaya koymaktadı r..
lar. Öre yandan bazı fi lozoflar hem bu nedeni,(7) hem de
onun yan ı nda hareketin kaynağın ı kabul etmektedirler. Bu ikin­
ci neden de bir kısmına göre rekrir,(8) diğer bir kısmına göre
ise çifttir. (9)
10 O halde İ talya Okulu ortaya çıkı ncaya kadar, yukarda dedi-
ğimiz gibi, iki tür nedene başvurmalarıO O) ve bu nedenlerden
birini, yani hareketin kaynağını bir kısmının tek,( 1 1 ) diğerleri­
n i n iki şey0 2) olarak ortaya koymaları dışında bu filozoflar b u
konuları oldukça belirsiz bir biçimde ele almışlardı r. B u n a kar­
şılık Pythagorasçılar da ayn ı şekilde iki ilkenin var olduğun u
1 5 söylemişler, ancak buna kendilerine has olan şu iki noktayı ek­
lemişlerdir: Ö nce Pythagorasçı lar sonluluk veya Bir olan'ın0 3)
ve sonsuzluğun, başka bazı şeylerin , örneğin ateş, toprak veya
bu . tür diğer herhangi bir şeyin n itelikleri olmadığını,0 4) tersine
sonsuzluk ve Bir olan'ın0 5) kendileri nin, yüklemi oldukları şey­
lerin tözleri olduğunu düşün mekteydiler. Sayın ı n her şeyin tözü
olduğu n u söylemelerinin nedeni budur. O halde bu konuda on-

1 ) 3-5 numaralı bölümlerin özeti (983 b'den itibaren).


2) Thales.
3) Hippasos ve Herakleitos.
4) Anaksimenes ve Diogenes için hava.
5) Tales, Anaksimenes, Herakleitos, Melissos.
6) Atomcular.
7) Maddi nedeni.
8) Anaksagoras.
9) Empedokles.
1 0) Maddi neden ve fail neden.
1 1 ) Anaksagoras.
1 2) Empedokles.
1 3) "kai to hen" (yani bir'liğin). Bir olan, sonlu olan'la aynı anlama sahiptir.
1 4 ) "peperasmenon" (sınırlı, sonlu) ve "apeiron" (sınırsız, sonsuz), Pythagorasçılara göre,
daha önceki filozoflarda oldukları gibi, şeylerin tözilniln kendisi olarak kalan Atq veya Top­
rak'ın basit sıfatları değildirler. Kq. Alek., 4 7, 20-22.
1 5) Başka deyişle sonlu, sınırlı olanın.

1 06
1 . KİTAP

20 lar bu düşünceye sahiptirler. Sonra öz(O sorunu ile ilgili olarak görüş­
ler belirtmeye ve tanımlar vermeye başlayanlar da onlardır. Yalnız on­
lar bu konuyu çok basit bir biçimde ele almaktaydılar. Çünkü onlar
çok yüzeysel tanı mlar vermekte ve verilen bir tanımın hakkında ge­
çerli olduğu ilk öznenin, tanımlanan şeyin tözü olduğunu düşünmek­
teydiler (bu 2'nin, çiftin hakkında tasdik edildiği ilk sayı olmasından
25 dolayı, çiftle ilci nin aynı şey olduğuna inanmaya benzemektedi r. An­
cak hiç kuşkusuz çift olma ile iki olma aynı şey değildirler. Eğer aynı
şey olurlarsa, bir şeyin birçok şey olması. gerekir. Ancak bu onların
gerçekten de çıkarmaktan çelcinmedil<l�ri bir sonuçtur).
O halde eski filozoflardan ve onların izleyicileri nden öğre­
n ebileceği miz her şey budur.

1) 20. satırdaki "to ti esti" (veya bazen basit olarak "to ti"), "quid est", öz, töz, var olmak ba­
kımından mahiyettir. Bu terim ekseriya bütün anlamlarında ilk kategoriyi (ousia) belirtmek için
kullanılır ("ousia" ile ilgili olarak yukarıda 3, 983 a 27'yc bakınız.) Bkz. Bonitz, 286; lnt. Arist.,
545 a 59. 764 a 4. "ti esti", o halddc, i kinci dereceden "ousia" (töz) , yani tür veya cinstir. O bir
şeyin, ister tümel, ister tikel olsun, özüdür; ancak bir tümel olarak veya bir tümdlcr bileşimi ola­
rak ortaya konulmuş olması bakımından özüdür. Öte yandan bu sözcükle işaret edilen öz, her­
hangi bir şeyin, yani bir tözün veya bir niteliğin veya diğer herhangi bir kategori nin (çünlcü bü­
riln kategorilerin kendilerinin de belli birer özü ve tanımları vardır), nihayet salt bir olayın (örne­
ğin ar nınılmasının) özü olabilir. Tanırrun öğclcri arasında "ti esti", cinsi veya daha doğrusu ta­
nımda cinsin ve cinsi belirleyen aynmlann ifade ettikleri özellikleri gösterir. (Topiltkr, VII, 3,
1 53 a 1 7). Krş. Bonitz, Maaphy 3 1 1 - 3 1 3 ve lnt. Arist., 763 b 1 0: qui quamt ·,; mr is ipsa rei
..

naturam qııamt, non quamt ejus auidmia. Ad eam qwustiont'l'fl qua respondetur formu/4 •ıoti
mi • nominis ıJİm induit, cojus usus habet variaatt'l'fl ("Ti esti" ile "to ti en cinai" arasındaki farklı­
lık hakkında yukarda 3, 983 a 28'c bkz.).
Pasajın anlamına gelince, Aristotclcs, Pythagorasçıların sayı, töz ve şeylerin maddi nedenine
ilişkin anlayışlarını hatılattıktan sonra ( 1 5-2 1 . satırlar), ltalya okulunun tanımda if.tdc edilen for­
mcl nedeni (to ti estin) çok fazla basit olan tanımlama tarzını deştirmeye girişi}'or: Aristotdcs
buratla Pythagorasçılara iki eleştiri yöneltiyor: Birinci olarak onlar fonncl neden hakkında ancak
çok belirsiz bir anlayışa sahip olduklarından "genci olarak" (haplos), yani "kesin olmayan" (adio­
ristos) bir biçimde tanımlamalarda bulunuyorlar. Örneğin Alek.un bize söylediğine göre (38,
1 O) onlar, aslında aralarında sadece basit bir benzerlik olduğu halde, her ikisinde ortaya çıkan
cşitlil."tcn dolayı, adaleti kare diye tanımlıyorlar. İkinci olarak (satır 22), bir defa şeyi tanımladık­
tan sonra, sayılar dizisini gözden geçiriyorlar ve sayılar dizisinde kendisini gösteren ilk sayıyı bu
şeye i1.afe ediyorlar (22. satırdaki "protos"ul! anlamı budur) ve özün bu sayı olduğunu söylüyor­
lar. Örneğin eğer onlar bir şeyi "çift" diye tanımlamışlarsa, ikinin [başka deyişle iki olan'ın (dya­
de), satır 25), onun özü olduğunu söylüyorlar. Şimdi bu çift olanla iki olanı birbirine özdeş kıl­
mak dernektir. Bu ise saçmadır; çünkü o zaman çift olan her şeyin (4, 6, 8 vb.) ikinin aynı olma­
sı gerekir. Sistemin daha az saçma olmayan diğer bir sonucu, birçok "tanım"ın (logoi) bir aynı
kavrama işaret etmesinden dolayı, Bir olan'ın çok olmak zonında kalacağıdır. Pythagorasçılar,
öre yandan, bu sonucu kabul cancktedi rler ve örneğin ikinin aynı zamanda hem itam, hem de
ma1'et ol<luğunu SÖylcmcktcdirlcr (Z. 1 1 , 1 036 b 17 ile ilgili nora da bkz.). - Tiim bu kanıtlama
ile ilgili olarak bkz. Collc, 93-94.

1 07
M ETAF i Z i K

6. Bölü m < Platoncu İdealar Kuramı>

Sözünü ettiğimiz filozoflardan sonra bi rçok bakımdan bu


30 fi lozofl arı (Pythagorasçıları)(1 ) izleyen, ancak İtalya okulunun
felsefesinden kendisini ayıran özelliklere de sah ip olan Pla­
ron 'un felsefesi orraya çıktı. Plaron, gençl iği nden İtibaren
Krarylos'un(2) dostu olduğundan ve bürün duyusal şeylerin sü­
rekl i bir akış içinde oldukları ve b i l i m i n konusu olamayacakları­
nı söyleyen Herakleitosçu görüşleri yakından bildiğinden daha
sonraki yıllarda da bu görüşleri savundu. Öte yandan Sokrares,
987 b ahlaksal konularla meşgul olmakta ve bir bürün olarak doğal
dünyayı bir yana bırakıp(3) tümeli bu ahlaksal konubrda ara-
1 ) ister Aristoteles'in ima eder gibi göründüğü şey, yani iki öğreti arasında gerçek bir :ıkraba­
lık söz konusu olsun, isterse onlar arasında daha ziyade basit bi r benzerlik si.l7. konusu olsun. -
30. samdaki " toutois" {bunları) kdimesi , Platon'un özetle tilmizleri veya takipçileri olduğu
Pythagora�çılarla ilgilidir (Alek., 49, 1 8 ; Asklepius, 4 5 , 1 6).
2) l loc:ısının görüşlerini abartmış olan ve ilerde r, 5 , 1 0 1 O a 1 2'de kendisiyle tekrar karşılaşa­
cağımız l lerakleitos'un bu öğrencisi, kendi adını taşıyan Pl:ıron'un diyaloğunun k:ıhramanıtlır.
3) Ru metne fv{, 4, 1 078 b 1 7-32; 9, 1 086 a 37-b 5 ' i eklemek gerekir - Sokr:ıres'in etkisi ile
ilgili ortaya çıkan sonınların (diyaloglardaki Sokrates'le, tarihsel Sokrates ara.�ınd:ıki ayrı m, Sok­
rares'in fdsefcsi ile Plaron'unki arasındaki farklar) iyi bir sergilenmesi için b:ıkınız: Oeman, /e
Tlmoignage d'Aristote sur Socratt!. Paris, 1 942, s. 70-82. Burada Arisroreles rar:ıtind:ın açık olarak
ileri sürülen ve Ksenophon tarafından reyid edilen Sokrarcs'in miinhasıran ahlak�al konularla
meşgul olması konusunda [Xenophon, Mem., I, l , 1 1 ; iV, 7, 2-8. Ksenophon'un ·ranıklığının
gerçek, ancak sınırlı değeri hakkın da bkz. Simeterre, La Th. Sorrat. de la \ 'rrrıı-Sıünre ulon ks
",'l.Jnnomblrs " de Xmophon., Paris, 1 938 (Textes et enıdes tl' l l ist. de la Phil., 1, 1 ) ] şunlara bakı­
labilir: Robin, Sur une hyp. rermtt! relative a Socrate (/. Bıırnn et A.E Ta_y/or). Revue tlcs Er. gr.,
1 9 1 6, s. 1 29 vd. ve A. Dies, Autour tk Platon (la Question Socrarique), s. 1 27 vtl. ve özellikle
1 35- 1 39 sayfalar. Bıdutlar'dakj bir pasaja ve Phıridon'a (% a, 1 00 a) dayanan J. Burnet ve A­
T:ıylor'ın ( \lirria Socraticn, 1 9 1 l ) , kalıcı ve tümel bir bilgiyi elde ermek ve böylece zih inlerin bir­
liğini gerçeklcşrirmek arzusunda olan Sokrates'in çabasını sadece ahlaksal sonınlar ii7erine değil
aynı z:ımanda fızik sonınları üzerine de yönelttiği görüşünde oldukları bilinmektedir (Rirter de
bu giiriişü onaylamaktadır: Somlw, Tübingen, l 93 1 ). Buna göre Sokrates bu amaçl:ı diğerleri­
ninki ne benzeyen bir okul (" phr9nrisrerion", 811/utLrr' ın "düşünme evi") kurm uşrur. Ancak Aka­
J.:m i' n in ortamında yirmi yıl yaşayan ve Sokrates üzerine birinci elden bilgiler toplama
imkanına sahip olan Aristoteles'in tanıklığı o kadar kesi ndir ki Burnet ve Taylor, hu görüşlerin­
den hemen hemen yalnız kalmal-radırlar ve geleneğin y:ılnm:a ahlakçı Sokr:ucs'i ile ycrinmemek
inık:lnsız göriinmektedir. Olsa olsa Ross'la birlikte'(!, 1 59) St•krares'in diişilncesinde belli bir
evrim kabul edilebilir: O, başlangıçta Doğa filozoftan gibi doğa hakkındaki spekiil:ısyonl:ırb ilgi­
lenm işrir. Ancak kısa bir süre sonra insanla ilgili şeylerin önemi dikkatini çekmiş ve hiç olmazsa
geçici olarak araştırmalarını insani eylemlerin alanı ile sı nırlandırmıştır. Gerçekten i.izgiin ve ya­
ratıcı göriindiiğii alan da bu alan olmuştur. Sokrates'e göre bilginin eylemi bdirl......liği ve onun
tlcğerini \'erdiği doğrudur (Platon'un, Amisthenes kadar onun i.iğrencisi olduğunu si.iylcme hak­
kına sahip olmasını açıklayan da budur); ancak bu, enlemi reşkil ellen bilimin içeriği nin genci
ol:ırak km1ram k11mmı olmayıp, ahlaklılık olduğu gerçeğini ort:ıtlan kaldırmaz.

1 08
1 . K İ TA P

maktaydı . O , düşünceyi ranımlar üzeri nde yoğunlaşman i l k kişi


5 olmuşm .<O Platon, onun öğrerisini kabul eni . Ancak i l k eği­
timi onu bu tümel i n duyusal şeylerden :ıyrı bir düzene ait
gerçeklikler içi nde bulunması gerektiği düşüncesine görürdü.
Bu nedenden dolayı, o, ortak tan ımın!:?) herhangi bir duyusal
şeyi n tan ı m ı olamayacağı nı savundu. Çünkü duyusal şeyler sü­
rekl i olarak değişmekteydi .Ol Böylece o, bu diğer ri.irden şeylere
İ dealar adını verdi .(4) Duyusal şeylerin ayrı olduklarını ve ad-

Bu açıdan Aristoteles'in Sokrates'i , bilimin dikkatini doğ:ı i ncelemesinden Politika ve Ahlak


üıerine yöneltmek üzere saptırmasından Ye böylece ona, öı ve ereksel n·aicn hakkında ilk kez
birşeyler seımiş olan Demokritos'un ka7.andırmış olduğu ilerlemeyi kaybettirmesi nden ötürü kı­
namakta tereddüt etmediği n i görmek ilginçtir (Hayı•anlımn kmmkm, l, l , 6'i 2 a 21-3 1 ). Sokra­
tes börlece Aristoteles'i n görüşüne göre üzüntü verici bir tepki)ie, formel VC)'a ereksel nedenden
tamamen habersiz olan ve yalnızca varlıkların maddi nedenirle fail nedenini hd irtmeye çalışan
Doğa fılmoflanna karılmış olmal..1:aydı. Bununla birlikte Aristoteles'in idealar karşısındaki tavra­
'
nın, Pl::ıton u aşarak Sokrates'in anlayışına bir dönüş olduğıi bir gerçektir: idea, artık duyusal
şeylere tl,<km değildir; form olarak onlann İfindt'd ir Öte yandan Aristoteles, bireylerde bulunan
tiimdi ortaya çıkaran işlem olan Sokratesçi tiimn•amnt yeni<lı:.'n canlandırm:ıkt:ı Ye bu aynı bağ­
lam içinde olmak üzere Platon'un, ı.ayıf ve yetersiz olmakla SU\·ladığı ikili /,;j/ınt' _ı•öntrınin i (cliai­
resis) de�'tirmekredir l,
3 1 . bölümün tiimü; /kinri AnırlitiHrr, i l , 5).
(Birinci Analitik!tr,
1 ) Tümel anlatımlar ve tümevarımsal i f.ulelerin araştırılması ile ilgili ol:ır:ık krş. 1\ 1, 4 , 1 078 b
1 7-32 ve notları (aşağıda) .
2) Veya başka deyişle genci bir kavramı n (krş. Alek., 50, 1 2 \'e Bonirı, 88).
3) Ezdi-ebedi duyusal töılere karşıt olarak (A, l, 1 069 a 30).
4) Platoncu anlamda "idea" kelimesi, gerek bu pasajda olduğu gibi "idea" ile, gerekse "ei<ios"
(ve üzdlikle çoğul "eide") ile karşılanmaktadır. "Eidos", "idea", terimin ilkel anlamında şeyin
kendileri altında göründüğü karal..1:erlerin biitiinü, dcılayısırla bu ŞC)'in kendisi<lir. Aromcularda
"idea" kelimesi, "atom" anlamına gelir ve önceleri o, "öğe"yi i fu,le etmekteydi (" morphe" de de­
niyonlu): krş. Sext. Emp., Adı•. Matlmn., VII , 1 37 - Aristotelcs'te ol<luğıı gihi Platon\ia da
"idea" ile "eidos" arasında pratik bakımından hiçbir furk yokrıır. Olsa olsa Gi llespie ile birlikte
(Ross ,fa onu zikretmekte ve onaylamaktadır: I, 1 60) , " lde:ı"nın, terimin Platon\l:ı aldığı man­
tıksal \'e ontolojik anlamı vurguladığı, "eidos"un ise Aristoteles'in esas olarak kullan.lığı bilimsel
ve nedensel cepheye işaret ettiği söylenebilir. Platoncıı "idea" ile Aristotelcsçi "form" kavramları­
nın alışılagelen çevirisini açıklayan da bu ayrımdır.
Ask., Platoncu "idea"nın iyi bir tanımını vermektedir (l.rxiron l'!tıtonic11111. i l , 87): .rrnsıı phi­
lo.rophiM rstfonna ııe/ sptdes rerum qı111t rationt tt intrl!igmtiıı rontinrtıır, hor r.ff artrma rt imm11-
tahilis, txtmplıım. . . Et srnsu qui dicitıır logico (Platon\la metafizik anlamdan ayrılamaı olan) ut
notio communis ııe/ gtntralis qııat l'latoni non rst notio t1 rrlms ııb.rtmctg, srd ip.ra rri natıım animo
.rprrtata.
Duyusal.la mevcut olan akılsalın tümiinii meydana getiren Platoncu l,k':t, o hal.le, mutlak
olarak kendi kendisiyle ve her türlü diişiinceden bağımsız <>lar:ık var olan, meydana gelmemiş ve
yok olmayacak, her 1.aman aynı ilişkiler içinde <levam eden, C?.cli-ebedi, bir " karışım" (mixte)
olma doğası mahfuz nıtulmak kaydıyla basit (krş. aşağıda 987 b 22 ile ilgili not), akılsal (noe­
ton), bö)ie olduğu içi n de duyumla kavranılamaz ve sadece akıl tarafımlan bilin..>bilir (noume­
non), zaman-dışı bir öz anlamına gelir (özellikle krş.
Timaio.r, 52 a).

1 09
M ETA F i Z i K

ları n ı onlardan aldıklarını söyledi. Çünkü şeyler. kendileriyle


ayn ı adı taşıyan i dealardan pay almak sureti'y le var olm.ak-
10 raydı.<O Burada sadece "pay alma" yen i idi. Çünkü Pythago­
rasçılar şeyleri n , sayıların .. taklit edilmesi" ile var oldukları n ı
söylemektedi rler.(2) Platon ise yaln ızca bir a d değişikliği ya-

Buna karşılık Aristotelcsçi form, ancak şeyin özel bir belir/mimi, zo"'nlu bir niuliğid ir ve şe­
yin kaderini paylaşır: Şeyd�n ne önce, ne de sonra vardır. O, şerin özilniln kendisidir. Ondan,
sadece meydana gelmeme ile aynlır: ÇünL.il form, ansal olarak vardır ve yine ansal olarak varlık­
tan kesilir. O, şeyden mantı� bakımdan önce gelir, zamansal bakımdan önce gelmez. O halde
Aristotdesçi anlamda "eidos", .fomı. belirlemedir (bu, "skhema", "morphe", "logos", "ousia", "to
ti hen cinai" ve "horismos"la da if.ı.de edilir) ve madtk {hyle) ve yoksunlııll un {strt.'sis) zıddıdır.
Bira1dan göreceğimiz gibi "karışım" olarak niceliksel ve matematiksel bir ü1e sahip olan Pla­
toncu "ldc:ı."dan f.ı.rldı olarak Aristotelcsçi "eidos" kavramı, onun diğer birçok kavramı gibi {krş.
J .f\ 1 . le Blond, Traitl mr ks Pania des AnimaıL'C neşrinin önsözil, s. 1 3 ve diğer yerler) kesinlikle
b�yo/ojik karnaklıdır. Çağdaş terminoloji ile ifade etmc:_miz gerekirse, "eidos", formel ve sabit il­
kcri. spesifik tilrü, her türlü biyolojik tohumun doğal 'yasasını, "organik iJca"rı {CI. Remard),
canlı varlıkta, onun atasından tevarüs eniği ve tüm değişmCllik karakterleri ile çocuklarına geçi­
receği kendi gerçekliğini teşkil eden şeyi ifade eder. Uzun zaman tartışma kabul etmez "dog­
ma"lar olarak göz önüne alınan transformist ve evrimci kuramlar giiniimüzlle gitgide bir gerile­
me göstermektedirler. İşte bu gerilemenin büyüklüğü ölçiisilnde Aristotelesçi form, genotiplerin
devamını ve üreme ile ilgili öğelerde kendini gösterdiği biçimde kalıtımsal özelliklerin dikkat çe­
kici değişmClliklerini açıklayıcı bir rol oynamaya adaydır. M. A. Lalande'ın ks 11/usions
lı•ol11tionni.rw adlı eserinin 60. ve daha sonraki sayfal:ı.rınllölki hayranlık verici analillcrine bkz.
Paris, 1 930).
"Eidos" kelimesi, böylece, çoğunlukla tür anlamına gelmekte ve "genos"tan {cins) ayrılmakta­
dır. Aristotclcs'in kendisi terminolojisinde, Platon'la aralarındaki farklılığı belimncL.'tedir: O,
Platoncu anlamda "cinsin içinde bulunmayan rürler"e {ta me genous eide) k:ı.11ıt olarak "ta geno­
us eide"lfcn, "cinsin içinde bulunan türler"i anlamal..'tadır. {krş. Z; 4, 1 030 a 1 2) . "Eidos" hak­
kımla bkl. A. Rivaud, k Probl du dnoenir. . . , s. 258, ve 634-MO numaralı notlar.
1 ) Platon\la "pay alma" için kullanılan kelimeler "mi ksis", "metalcpsis", "kai nonia", "krasis",
"paroıısia", "homoiosis" ve öı.ellikle "meteksis"tir. Bu son kelime ancak Parmenides'te ortaya çı­
kar ( 1 32 lll. Aristotelcs ise hemen hemen yalnızca onu {meteksis) kullanır. Bu farklı terimlerin
anlamı ile ilgili olarak bkz. Goblot, Traitlde Logique, Paris, 1 9 1 8, s. 27, not 1 .
2) Aristotelcs'in bu sözü, 5 , 986 a 1 5 ve biraz daha aşağıda 28. satırda sö}1ediği şeyle pek
uyuşmamaktadır. Bazen o Pythagorasçılara, sayıların şeylerin irkin nedenleri ve hatta tö1leri ol­
duğu kuramını yüklemekte, bazen daha az açık olmaran bir biçimde onlara göre sa}1ların şey­
lerin taklit ettikleri modeller olduklarını söylemektedir {Ancak Pythagorasçılara göre bu model­
ler, Platon'Ja olduğu gibi, kopyalanndan ayn değil<lirler). O hallle burada gerçek bir güçlük
mevcuttur.
Rivaud'ya göre (le Probl du Devmir, s 204-205) burada gerçek bir çeli�ki k:ı.111sında bulun­
maktayız. Bu, Brehier'nin de görüşü gibi görünmeL.'tedir (llisı. de la Phil, ( , 1, fasikül, s. 54).
Brchier, şeylerin sayı olduğu kuramının, aralanndaki bağ hiı;bir şekilde görünmeyen üç farklı
görüntü gösterdiğini dü§ilnmeL.'tedir. Bu üç görüntü şunlanlır: ilkin o sayırla geometrik biçim­
ler arasında belli bir ilişkiye işaret etmektedir. Pythagoras sayıları, alı�ılagden harf sembolizmi
ile değil, biraz domino taşlanmızın iizcrinde temsil edilllikl.:ri biçimde tasarlamaktaydı. Üçgen,

1 10
1 . K i TA P

parakO> onların " pay alma" yoluyla var oldukların ı söylemekte­


dir. Ancak İdealardan pay almanın veya onların taklit edilmesi­
n in mahiyeti ne olabilir? Bu, onları n çözmeden bıraktı kları bir
sorundur.(2)

kare, dikdörtgen sayılar buradan çıkmal."tadırlar. Kuramın ikinci görünrüsü: Üç miizik akordu,
yani kuart, kent ve oktav, basit sayısal orantılarla, yani 2/ 1 , 3/2, 4/3'1e temsil alilmel..'tedirler
ve aynca üçünü de içeren armonik oran denen bir oran tanımlanabilir: Bu 1 2/8/6 oranıdır. Bu
oranda, ortada bulunan, en büyükten küçük, onun üçte biri l.:üçük; en küçükten büyük, aynı

12 6
şekilde onun üçte biri büyüktür. 8 = 12 - - • 6 + - (krş. Jablique, Vita Pythag., 1 1 5). Niha-
3 3 .

yet üçüncü görünrü: Bu, tamamen i lkel bir sembolizmdir. Bum göre sayı en keyfi benzerlik­
lere dayanarak, şeylerin özünü temsil eder. Örneğin 7 fırsatı, 4 adaleti, 3 evliliği ifade eder.

Bununla birlikte yorumcuların çoğunluğu Q. Bumet, l 'A11rore de la Ph. gr s. 3 5 1 vd.; . .

Milhaud, ln Philos glom. de la Grue. s 705; Robin, LA Ptmle gr. s. 68-69; A. Rey, la ]eu­
.

nesse de la s,. gr., s. 365-366; Ross, (, 1 63), Aristoteles'in düşüncesinde bu iki iddianın uz­

laşmaz olmadıldannı kabul etmektedirler. Bunlara göre "taklit"ten (mimesis) söz ederken
Pythagorasçılar sadece şeylerin duyusal ve dış doğalarının sayısal özellikte olan iç doğalanna
uyduğunu söylemek istemişlerdir. Bunu A. Rey çok iyi bir biçimde göstermekte..lir (s. 365):
"Şeyler, sayıların taldididir. Burada "taklit"i çok gerçekçi bir anlamda, şeylerin bize doğru­
dan doğruya göründükleri anlamda almak gerekir. Şe)ierin doğnıdan doğruya gerçek ve de­
rin doğalannı düşünürsek, onlar sayıdırlar". Robin ve Ross, Pythagorasçı okulun içinde bir
evrim veya görüş ayrılıklannın varlığını kabul ediyorlar ve bu yonım "Gök Üurinl'nin bir
pasajına (il, 1 , 300 a 1 6) dayanabilir: Bu pasajda sayıları, şeylerin tözleri nin kendileri kılan
bazt Pythagorasçılardan (ton Pythagoreien tines) söz edilmektedir. Robin (L,ı Pm.cle gr. , s.
69) şi'ıylc tiiyor: "Bu daha i nce tasarım (taklit tasarımı) . genç Pythagorasçılar raratindan ter­
cih e..lilmiş görünmektedi r ve onun Platon'a ilham verd iği kuşkusuzdur. Öre yandan her iki
anlayışın, başlangıç öğretisinde birlikte var olmuş olmaları da imkansız değildir". Ross ise
şöyle diyor (1, 1 6l): "it is probable, . . . that the sixth cennıry Pythagore:ms treatcd things as
'imitati ng' number, i.e. as cxhibiting numerical relations, whilc those of rhe fı �h century
trcateJ number as the very stuff of which things are madc".
Aristotdcs'in pasajlan Ritter ve Prcller'de bir araya getirilmiştir: s. 54-55. not 65.

1 ) Zıtlık, açıkça görülmektedir: "sayılann taklit edilmesi" yerine Platon "idealardan pay
alma"yı koymaktadır. Ancak bu, Aristoteles'in işaret ettiği gibi, Pythagorasçı ve Platoncu anlayış­
lar arasındaki benzerliği gizlemesi mümkün olmayan salt sfücl bir farklılıktır. Son Pythagorasçı­
lan tanımış olan Tarentium'lu Aristoksenes de Aristotelcs'lc aynı gözlemde bulunmaktadır
(Stobee, (, fragm., 6, s. 20).
2) H , 6, 1 045 b 8'le aynı eleştiri. - Aristotcles, Platoncuları duyusal şeylerin idealarla olan
ilişkisinin mahiyetini açıklamayı ihmal. etmekle suçlamaktatlır. Ancak bunun haksız bir eleştiri
olduğunu bdirtdim: Çünkü ParmmiN!s, rümüyle bu problemi açıklığa kavuşturmaya tahsis edil­
miştir (krş. Bonitt, 9 1 ).

ııı
M ETAF İ Z İ K

Ayrıca Plaron duyusal şeyler ve İdeaları n dışı nda marema-


15 riksd nesneleri n varl ığı nı kabul ermekredi r.0 ) Bu nlar ezel i-ebedi
ve harekersiz olmaları bakımından duyusal nesnelerden ; İdeanın
kendisinin biricik, bi reysel ve rek bi_r gerçekl i k ol masına karşı­
l ı k, bi rden fazla sayıda olmaları bakımı ndan İdealardan ayrılan
"aracı" gerçekl iklerdir.
İ deaları n diğer şeylerin nedenleri olm::ılarından dolayı Pla­
ton , onların öğelerin i n her şeyin öğderi olduğu n u diişii n mekre-
20 dir. Böylece İ deaların ilkeleri, madde olarak Büyük ve Küçük
olan, formel töz olarak da Bir olan 'dı r. Çi.inki.i (ideal) sayılar,
Büyük ve Küçük olan'dan hareketle ve Büyük ve Küçük olan ' ı n
Bir olan'dan pay almasıyla meydana gel mekredir.l:! l

1 ) ld.::-ıl :ırla duyusal dünya arasında aracı (metaksy) gerçeklikler olarak t:ıs:ırlanan Platoncu
"mathcmatika" (ideal Sayıları ve ideal Büyüklükleri içine :ıl:ın matematiksel şerler, gerçeklikler)
kuramı hakkında bakınız: Robin, Ln Th. Platon, s. 203 vd.: Ari.<toft'. s. 63-6-i: Ross, 1, Önsöz. s.
1 . l l l 'den f' Vll'ye kadar ve 1 66. sayfa. Ancak son di)':ılogl:ırında ana çiı:gilcriyl.: onaya atılmJş
olan bu kuram (Devlrt, VI, 509 d-5 1 1 'e; Phnidon. 74 c; Tiınaio.<, 50 c, vb) Plaron'un şifuhi .öğre­
timine aittir.
"�fathematika"larla duyusal dünya arasındaki ilişki şu .t:ıml:ı anlaşılmalıdır: ideal Büyüklük­
lerin matematiksel büyükliiklerle ilişkisi, ideal Sayıların mate�:ıtiksel sayılarla ilişkisinin aynıdır.
Onlar doğrunun, üçgenin, dörtyüzlünün özleridi rler. ideal füi)'iiklükler, daha karmaşık oldukla­
rıml:ın i<le:ıl Sayıların altında bulunan bir grup olu"ururlar. Onlar ıde:ıl Sayıları tlğeleri olarak
içlerinde huhındururlar. iki sayısı (ideal iki), doğnınun; Üç. yiiı:eyin; Dön, cismin t;Hmel ilkele­
ridir. Duyusal varlığın İdeaya i ndirgenmesi, "mathematika�hır ar:ıcılığıyla olın:ıkt:ıdır.
2) Ana bir öneme haiz olan bu pas:ıj ( 1 8-22 satırl;u) , ımın açıklamalar gerektirir. Platoncu
varlıklar hiyerarşisi ve İdealara ait olan "karışım" niteliği üı:.:rine birkaç işaretle yetinelim.
a) VAR l .I KLAR H iYERARŞiSi: Biu.at kendileri ilkelerine, yani Bir ol:ın ve belirsiı: iki olana
indirgenen itleal Sayılar, öz itibariyle İtlealardan önce gclirl.:r. Onların ldc:ıl:ıra ol:ın dunımu,
matem:ıtiksd sayıların duyusal şeylere olan dunımunun aynıdır. Öte y:mtl:ın idc:ıl şekiller de
l.le:ılann iistünde olan gerçekliklerdir. Çünkü onlar doğnı<l:ın doğruya id.::ıl S:ı)•ıl:mlan çıkarlar.
O hald.: Pl:ıtoncu hiyerarşi şöyledir (krş. Theophrastos, Mrı.�fizik. 6 b 1 3, 3 1 3, '.' - 1 O Rr:ımlis, 1 4
Ross; L. Robin, Ln Th. Platon, s. 454 ve diğer yerler):
İdeal S:ı\'llar
ld�':ll Şekiller
İdcal:ır
Matem:ıtiksel Sayılar
Geometrik Şekiller
Duyusal Şe}1er
Ross (1, Giriı. s. LXVI) Theophrastos'un tanıklığının değerine İtiraz etiiyor ve i<lcal Sayılarla
ltleaların a)'nm ının Aristoteles'in bazı açıklamaları ile (özellikle "kendimle C:ınlı"nın (autozoon)
meydana gelişinin söz konusu edildiği Rııh Üzerine, [, 404 b 1 8 l e) - "kemlindc Canlı", en yay­
gın ve bi7.im de Ruh Üurine' nin çevirisinde benimsediğimiz yoruma göre Evren'in kendisini n
ldcasıdır (exemplar üniversalis) - uyuşmaz olduğunu düşiinmcktofü. Buna gi.lre varlıkların hiye­
rarşisi ştirlc ol:ıcalmr:

1 12
1 . K İ TA P

Bir olan ' ı n , b i r olduğu söylenen bir başka şeyin yüklemi ol­
mayıp bizzac cöz olduğu konusunda Plaron, Pyrhagorasçılarla
aynı görüşcedir. O, sayıları n diğer va rlı kları n tözünün nedenleri
25 olduğunu da, onlar gibi kabul ermektedi r. Ancak Pyrhagorasçı­
ların bir olarak casarladıkları sonsuzları nın yerine iki ol:ın ' ı ge­
çirmek ve bu sonsuzu Büyük ve Küçük olandan meyda na gecir­
mek, Plaron'un özel görüşüdür. Ona özgü olan diğer bir nokta,

l d..':'11 Sayılar
l d.::ı l Rii)iikliikler
} l d..-alar

Matem:ıtiksel Sayılar
}
. .__ 1 " .. ._1 .. ,_1 Metaksy (Aracı Gerçeklıkler)
.
"• ı:ıtem:ıtı.-se B uyu" u" er
Duyusal Şe)�er

Ö7.etle, birinci t:ıbloda l dcal:ınn, ideal Sayılara b11ğ11n!t ulmal:ırına karşılık. iki ncide İdealar,
id.::ıl S:ıyıl:ır:ı övle,r kılınm:ıktadırlar. Kuşkusuz burada, işaret etmekle yetinmeıni1 gereken büyük
bir yonım f.ırklılığı mevcutnır.
I ler neyse Platoncu Evrende, birçok gerçeklik pLınının aymle,til,(iği giiriilın.:kredir. Bunlar
:ır:mmb aş:ığıda bulunan plan, tür ve y:ısasını yukardaki pl:ınd:ın alan onrolcıjik bir eksikliğe sa­
hiptir. l d.::ıl Sayılar ve ideal Şekiller, ldeal:ır ,(iinyasını meydana gcrirmere pr:ımakt:ıdır. İdealar
d:ı kendi r:ırbrına matematiksel sayılar ve geometrik şekiller :ır:ıcılığıyla dupıs:ıl şeylerin yapısın ı
:ıçıklar.
bl KARIŞ l,,_1LAR OLARAK G ÖZ Ö NÜNE ALINAN I DEAIAR: Bireysellikleri ve hirlikle­
rine r:ığmen (bkz. 1 8. satır) İdealar, ,Juyııs:ıl şeyler gibi bir m:ıdde (l\iiyiik ol:ın ''e kiiı;iik ol:ın'ın
meyda na gctinliği Belirsiz iki olan; öre yandan bu bclirsi7. iki olan, gerek Pl:ıtnn 'd:ı gerekse onun
tilıııi1l.:rindc farkl ı adlar t:ışır: Eşit olmayan, Sonsuz olan, Çokluk, V:ır-olm:ıy:ın, ltışk:ı nl:ı n . . .
Bu nnkt:ı ile ilgili ol:ırak (bkz. Robin, La Th. Pftlfon. s. 6}1 nl.l ve bir forıııd:ın. Bir ol:ın\l:ın
meyd:ın:ı gdir. O h:ıldc t,Jea bir 'karışım",lır. Bu Ö7.ellik Arisrotelcs tarafından Pl:ıton'ıın "şifahi
iiğretiııı " ine (:ıgrapha dogrnata) mal edilir (Fizik. iV, 2, 209 b 1'1. 35; 1, 9, 1 ?:! :ı- ve HL 1. 203
a 1 'i'c ,ı._. h:ıkını7.). Bu öğretime ilişkin ol:ır:ık Mrtafizik'in dışın,l:ı hemen hemen hi�·hir hilgire
s:ılıip d ..·ğili7. Anc:ık ta Philrbos'ta onun bazı işaretlerine rasıl:ınır: Omfa (23 b, ı- d ":ıpciron"
(sı nırsı7. sonsu7.) ve "peras"ın (sınır) rolii, "şifahi öğretim "inde Pl:ıtoncu diişii nl·cnin :ıl:tc:ığı ge­
lişmeleri sadirir. Platoncııluğıın tarihı;ileri İdeanın bu, bir hilcşim. k:ırışım olma ö1clliğine çok
i.inem \•erirler. Özellikle bakını7.: R. G. Bury, Philrbo.r neşrinin Giriş'i, s. l.X\'1 1 1 . 1 s•r: G. Rndi­
er, RrmmYJllf'.< mr le Philrhr. Rn•11r drs Et. anc., 1 900, s. 8 1 - 1 00, 1 69- 1 95 ,.b. (=T:t11rl� dr l'hi/.
gr. . s. 87); L Robin; La Th. PLıton., s. 3 1 1 , not 271-II; s. 500, nor 118-11; s. "i90; 1.. Robin, PLı­
ton. , s. 1 55 \'ll. Yine aynı }':17..a rın; Et11dn mr Lı .rignifimtion rt /,, p/,tcr dr /,, pl�ı·.ciq11r rlıw.c /,, l'hilo­
.•ophir dr /'/,,ton, Rrl'I� philo.rophirpır, LXXXVI , sepr.-ocrohre, 1 9 1 8, ayrı hasım. 1 '> 1 9 s. 30 ve
sonrası (=/_,, Pm.rlr hrllrn. . s. 259 ve i.lzellikle s. 261 ) ; A. [)i,>s, Philı�br'in kıs:ı ranırm:ı v:msı,
Rudc n ..-şri, 1 91 1 , s XCIV ve XCV; Ross, 1, s. 1 69- 1 70 vb. Pl:ıron'un son düşüncesi, l dc:ı);ı sayı­
s:ıl ·hir il i�kire. i fr:ıt ve tcfririn düşmanı olan uyum ve i.ilçii r:ır:ıtind:ın belirlenen hir oran:ı imlir­
gemck. rck kelime ile nirdiği niceliğe indirgemek olmuş gihi giiriiniiror. Anc:ık hiitiin yorıımcu­
l:ır, h:ıflf nii:ınsl:ırla, bu bileşi min iisriimlc lde:ının kendisinin hirliğini devam crrirme konusunda
giiriiş bi rliği için,ledi.rler. Bu konmlaki doğru ölçiiyii bi7.e Rodier vcriyoF gihi gilriinmd.:tCllir
(hkı. yuk:ırıd:ı a,Jı geçen eser). O, ,Juyusal ve akılsal ·,liiny:ul:ı "apeiron" ve "pcr:ıs"ın sa,lcce ben­
zer ol:ın rolüne işareı etmektedir.

1 13
M ETA F İ Z İ K

sayıların duyusal şeylerin dışı nda var oldukları görüşüdür.(1 )


Oysa Pyrhagorasçılar sayıların şeyleri n kendileri olduğunu ileri
sürmekre( 2) ve maremariği n nesneleri ni, İdealarla duyusal şeyler
arasında "aracı" varlıklar olarak orraya koymamakradırl:ır. Onun
30 Pyrhagorasçı lardan farklı olarak Bir olan'ı ve sayı ları şeylerden
ayırmasının ve İdeaları orraya armasının nedeni, manrıksal dü­
zene i lişki n araşrırmaları idi.(3) (Çünkü ondan önce gelenlerin
D iyalekrik hakkı nda hiçbir bilgileri yokru.<4 >) Öre yandan Bir
olan'ın yanında sın ırsız İki ol:ın'ı ikinci gerçeklik ol:ır:ık kabul ec-

1 ) Yani sayılar, duyusal şeylerin moddleri olmaları anlamında nedenlerdir: Pythagorasçılarda


ol<luğu gihi amk onların tözlerinin kendileri değildirler.
2) Çünkü onlara göre duyusal şeyler bir planlar, dolayısırla sonuçta, sayılar rophıluğudur.
3) "he en rois skepsis" deyimi (satır 3 1 ) , Sokrares'in Phııidon\la ilk dcf.l ortaya attığı (99 e
Vll.) tanımlar yöntemi (kavram felsefesinin ifadesi) ile ilgilidir. Bu yöntem şeyleri, "olaylar"
(ergal bakımından değil, kavramlar ve tanımlar (logoi) bakımından göz i.i nüne almaktan ibaret­
tir. Ru kavramlar Plaron'da mantıksal bir araştırmanın hareket noktası öc.icvini gilrilrler. Bu araş­
tınna onları konuşmada, düşüncede sahip oldukları karşılıklı ilişkilerine göte dü1t>nlcmekle so­
nuçlanır. Tanımlar yöntemine sadık olan Platon, o halde, Pyrhagorasçı görüşü iki noktada terk
C(lecckri: Birinci olarak o, sayının şeylerin doğasının kendisini teşkil erri�ini k:ıbul ermesinin
imka nsız olduğunu itiraf etmek-reydi. ikinci olarak, belli bir sayı, artık bir şeyin ii7.ünii ifade C(ie­
me7di - Arisroreles'in 22. satırdan itibaren sürekli olarak işaret ettiği Prthagor:ısçıl:ırın mntnna­
ıizmi ile Platon'un parndigmntizmi (molidcilik) arasındaki benzerlik ve furklılıklar hıınlanlır.
l ler iki öğretide de birlik, şeylerin tözüdür, bir niteliği değil.lir (22-24. satır) ve sayılar, duyusal
şerlerin rö1ilniin nedenidir (24-25. satırlar) Ancak Platon i\·in madrli ilkr (ro aperion), amk bir
değildir; bir iki olan'dır. (25-27 satırlar) . Öre yandan sarılar. dupısal.tan ayrıdı rlar ve artık şeyle­
rin kt>n<lileri değildirler (27-28. satırlar) nihayet "matematiksd nesnder" (marhemarika), Pla­
ton'da, idealarla d uyusal dünya arasında aracı varlıklardır (:?8-29 satırlar). Riitiin hu noktalarla
ilgili olar:ık Alek., 54, 23 vd.; Ronitt, 94; Robin, sur une hyporhese recenre rd:uive a Socrare,
Rn•ur dr.r Etııdn grtcquts, XXIX, 1 9 1 6, s. 1 29 vd. ( la Prmll' hl'll. , s. 1 72) ve i.izclliklc bi1im ge­
=

niş hir biçimde yararlandığımız Ross'a (1, Giriı. XLV-XLVI) bkz.


4) Ru parantez Plaron'un Diyalektik'in yaratıcısı olduğu anlamına gclmemcktellir. Çiinkü
Sekr. Empir., (ndı•. Mnthtm., Yii, 7) ve Diog. Laert., (IX, 5, 25 fragm. 5-1, 1'18-1 b 30, Rose)
=

tarafından n:ıkledilen bir rivayete göre Aristoteles, onun kcştini Elealı Zenon'a malermekreydi
(heııreres res dialekrikes).
Arisrorcles'in Diyalekrik'i ve onun Plaron'un Diyalektik'inden fuklılıkl:ırı konusund:ı. bakı­
nı1: Ch. Thurot, Emdts sur Aristott, s. 1 1 8- 1 53; Hameli n, /,. .�y.<fl'mr d'Ari.<totr. s. 226 \'li.; \'orab.
dr /,ı Phil, " Dialecrique" maddesi, 1, s. 1 60- 1 6 1 ; Le Rlond, log. rt mnth. . s. 6 ni.: Ruhin. Ari.<to­
ft, s. 4 1 . Ru referanslarda Analitik ve Diyalekrik'in kenlii özel alanlarına ilişkin ilginç açıkl:ımala­
ra rastlanacaktır. Ana tanımlar lnt. Arist. 'te verilmiştir ( 1 83, a 27). Diyalckrik'in rolii Arisroteles
rarafımlan Topikltr'de incelenmiştir (1, 2). - Platon için siirekli olarak duyus:ı.lın dış:ı.rı atılması
ile akılsala ve doğruya doğru bir ilerleme olan Diyalektik, Arisrordes için artık sadece kon11/111ıq
olnn bir probltmt (problema) evet veya hayırla cevap verme ve :ı.kla uygun gi.lriinen kanaatler ve
önciillcrden hareketle akıl yürütme sanatıdır. Dış görilnii.şii bakımından onun fü:clliğini d iyalog
(dial..-gesrhai) teşkil eder. Diyalogda cevaplar artık Plaron'da oiliuğu gibi gerçek nedene VC)'a öze

1 14
. 1 . K i TAP

mesının neden i tek sayılar dışındakiO ) bütün sayı ları n, herhangi


bir plastik maddeden çıkar gibi kolayca İki olan'dan çıkabilece-

k:ufar yüksdmeye değil, yalnızca güçlükten kurtulmaya ve çelişkiden kaçınmaya yararlar. Kıyas,
Analitik'in olduğu gibi DiyaleL."t ik'in de aracıdır. O, akıl y\lriitmenin düzgiln olmasını sağlar.
Ancak ,JiyaleL."t ik akıl yürütmenin öncülleri sadece akla uygun, muhtemddir. Onlar, nesnd iliş­
kileri d\'ğil, "ortak yerler" (topoi. /o(i, /od (Ommunes) altında toplanan kanıları ifade ederler. O
hal,le hunlar retorik akıl yilrütmenin kaynağı ve ilkc:sidirler. "Ortak yerler" (topoi) Rnorik'te
(H, 26, 1 '103 a 1 8) şöyle tanımlanır: Farklı konuları ele alan çok sayıdaki retorik akıl yürütme­
nin kemlisinde birbirleriyle birleştikleri şey. (Theophrastos'un Alek. tarafından nakledilen (in
Ari.et Topk. 1 26, 1 4, Wallies) tanımına ve Alek.'un bu tanım hakkında );eliştirdiği düşünceleri­
.

ne de bakınız). Özetle "topoi", "de alınan çeşitli konularda yararlanılan biltiln kanıtlann ken­
dilerine hağlanabilecekleri bazı genel başlıklar, maddcler"dir (logiqı� de Port-Royale. 3. Partie,
eh XVII) . Ross (Aristotle. s. 59) onları renkli bir benzetme ile "diyalektik akıl yiiriitmcnin ka­
nıtlarını ken,lisinden çıkarması gereken güvercin yuvaları"na benzetiyor. Topikler'de incelenen
"yerler"in sayısı 337'dir. Bunlardan 1 03'i.i ilinek, 8 l 'i cins, 69'u ayrım ve 84'ü tanımlarla ilgili­
dir. Ru "yerler"den hareket eden akıl yürütme, sadece muhtemel olana erişir (bkz. Topikler, l,
1 , 100 a 29: diakktikos de syUogismos ho eks mdokson syllogi.•mon Diyalektik, bilimin meydana
-

gdişinde, özellikle ilkelerin ortaya konmasında önemli bir rol oynar (bkz. r, 4 ve notları; Ha­
mclin, Le ��y.<t. d'Ar.. s. 231 vd.). Bu biçimde tasarlanmış olan ihtimaliyet kuramı aynı zaman­
da.Retorik ve ikna etme sanatına bir giriştir.
1) Kelimesi kdimesine çevirmek gerekirse: "ilk sayılar dışındaki" (ekso ton proton). Bu ifa­
,fonin anlamını belirlemek gilçtilr. Alek.'a göre (57, 1 2 ve 57, 28) Aristoteles "protoi"den ge­
nd olarak (haplos) ilk sayılan, yani "tous monadi mone metroumenous"u veya hatta genel
olarak tek sayıları kastetmektedir. Aristoteles'in şerhçileri de sonuç itibariyle hu son yorumu
kabul etmişlerdir. Bonitz (94-95), gerek Alck. 'un, gerekse çağdaş Aristotelesçilerin (Brandis,
Tran,lclenhurg, Zcller. . . ) çeşitli gö�lerini tamşnL."tan sonra şu sonuca vannakr.ulır: Propterta,
ait igitur Aristottles. pro matmali principio P!Lıto dJlldem ı•idetıır posuisse, quia numeri, quorum
ati naturmn ı•el .•imilitılllinmı Ukas suas redegerat, magnam partem dyadis ope progignstur, exeptis
nimirum nıımeris ııe/ inoiılİsibilibis ııe/ omnino imparibm. Ve o yonımunu PımnmidrJ (1 1 4 , a)
ib:erine dayandırmaktadır. Robin (la Th. Platon s. 66 1 , not 266-(() ken,li hesabına, "pro­
..

ton "un "pcritton "la aynı anlamda olduğunu düşünmektedir. Ross (I. 1 73- 1 76), ,laha önceki
biltiin sistemleri, uzun uzun deştirmektedir: ancak onun önerdiği çözüm de pratik olarak aynı
kapıya çıkmaktadır. Çünkil o Heinze ile birlikte "proton" diye değil, "peritton" ,!iye okumak­
tadır.
Eğer bu açıklama kabul edilirse, Aristotdes'in diişiincesini şöyle anlamak gerekir: Aristote­
les, tek sarıların İki olan'dan çıkmadığını söylemek istemiyor; onların meydana gelişinin çik
sayılarınkinden daha wr olduğunu söylemek istiyor. Bu sonuçları ele alırsak (krş. N, 3, 109 1
a 1 O), Belirsiz İki olan 'dan harekede 2, 4, 8 dizisi, sonra 6 ve 1 O meydana getirilebilir. Ancak
tek sayılar yalnızca iki olan'ın yardımıyla meydana getirilemezler: Sayının formel ilkesi olarak
değil, kumcu öğesi olarak Bir olan'a başvurmak gerekir. Ru ise sistemde kesinlikle kabul edile­
mez bir şcy,iir. Ross'un belirttiği gibi (adı geçen yerde): "re:Jly it is only 2 and its powers that
could ncatly be produced out of the 1 and the imiefınite Jyad: et: N, 1 09 1 a 9- 1 2. in
Parmenides 1 43 c- 1 44 a 3 is derived from 1 and 2 (the number 2, not, as Ar. says, the indef­
inite 2) by addition, and the numbers higher than 3 are dcrived from 2 an,i 3 by multiplica­
tion, Primcs are not there excepted; Plato speaks as if ali the higher numbers coulJ be got by
multiplication. Nothing in the works of Plato corresponds exactly to what Ar. says here".

115
M ETAF İ Z İ K

988 a ği inancıdır. Ancak gerçeğin kendisi buna ters di.işmekredirO >


ve bu görüş, akla uygun bir görüş değildir. Çünkü onlar, bir­
çok şeyi maddeden çıkartmaktadı rlar. Buna karşılık onlara göre
form, ancak tek bir defa meydana getirebilir. Oysa bizi m göz­
lemlediğimiz, tek bir maddeden ancak tek bir masan ın çıkrığı,
5 formu uygulayan insanın ise cek bir şey olduğu halde, bi rçok
masayı meydana getirdiğidir. Dişiyle erkeğin il işkisi de buna
benzerdir: Çünkü dişi ancak tek bir döllenme ile döllendiği
halde, erkek bi rçok dişiyi döller Ancak bunlar da ilk ilkelerin
benzeridi rler.
O halde Platon sözünü ettiğim iz noktalarda görüşlerini bu
biçimde ortaya koymuştur. Yukarıdaki sözlerim izden açık olarak
onun yal n ızca iki tür nedenden yararlandığı ortaya çıkmaktadı r.
1 0 Bunlar formel ve maddi nedenlerdir(:! ) (çünkü idealar, bürün
diğer şeyleri n özünün nedenleridir ve Bir olan da ideaların özü­
nün nedenidi r) . Nitel iklerin taşıyıcısı olan {ve duyusal şeylerle
ilgili olarak i deaların, idealarla ilgili olarak da Bir olan'ın h ak­
kı nda tasdik edildiği) maddeye geli nce, o, i ki olan'dır, yan i Bü­
yük ve Küçük olan 'dır. Plaron ayrıca bu iki öğenin birini iyili­
ğin, diğerini kötülüğün nedeni olarak almaktadır.Ol Bu daha
1 5 önce bel i rttiği miz gibi önceki döneme ait bazı filozofların, ör­
neğin Empedokles ve Anaksagoras'ın savun maya çalıştıkları gö­
rüştür.<4 >

7. Bölüm < İn celenen Sistemlerin Arisroreles'in Dört


Nedeni tle ilişkileri >

tik ilkeler ve gerçek üzerinde di.işlinmi.iş ola n fılozoA:ırı kı­


saca ve özer olarak gözden geçi rdik. Onların bu ilkeler ve ger­
çekten söz ediş tarzlarını da yine kısaca inceledik. Bununla bir,-

1 ) r-.faddeyi rok. formu tek olarak tasarlayan Platon' a, Aristoteles buna ters bir göriinrii göste­
ren lhıyusal şeylerin tanıklığı ile karşı çıkıyor.
2) Al..-1.:. 'un (59, 28) ve Ronitz'in (96) haklı lliişiincclerine gfüe (bu noktada R. G. Rury'nin
l'hilrho.r neşrinin ömiizi.ine de bakınız: s. LI ve LII) Aristotclcs, çoğunlukla, Tim11İoJ (28 c nU ve
diğer diy:ılogl:ırda, fuil neden ve ereksel nedenin hakim bir rol oynadığın ı unıırmakt:ıdır.
3) iyiliğin nedeni Bir olan, Kötüliiğiinkii ise I L:i olan'dır.
4) 3, ?81 b 8 ve 985 a 3. Öte yandan Empedokles ve Anaksagoras'ın bu göriişii ileri siir­
miiş oldukl:ın şüphelidi r (Robin'in La Th. Platon ifa yaptığı eleştiri ile karşılaştırın: s. 577, not.
51 1 ).

1 16
1 . K İ TA P

20l i kre b u i nceleme bize önemli b i r respirre bulunma imkanını


sağladı : " İ l ke" ve "neden"den söz edenler içinde hiçbiri bizi m
Fizik're bel irlediğimiz nedenler O ) içine gi remeyecek herhangi
bir ilkeyi anmamışlardı r. Tersine onların rümü, bel i rsiz bir bi­
çimde olmakla birlikre, bu nedenlerden birini sezmiş görünü­
yorlar. Çünkü bir kısmı ilkeden-isrer onu bir, isrer çok farz er­
sinler ve yine isrer onun bir cisim olduğunu, isrerse cisi m-dışı
b i r şey olduğunu kabul ersinler, bir madde olarak söz ermekre-
25 dirler. Örneğin Plaron'a göre o, Büyük ve Küçük olan ,12) l ralya
okul u için Bel irsiz olan, Empedokles için Areş. Toprak, Su ve
Hava, Anaksagoras için benzer parçalardan meydana gelen son­
suz şeylerdir. O halde bürün bu filozoflar, bu rür bir neden�3)
sezmişlerdir. Havadan veya Areşren veya Sudan veya Areşren
daha yoğun, Havadan daha seyrek olan bir şeyden - çünkü ba-
30 zı ları da ilk öğenin bu rürden olduğu nu söylem işlerdiı<4l - söz
edenler için de aynı durum söz konusudur.
O halde bu filozoflar sadece maddi nedeni kavramışlardır. An­
cak bazıları, örneğin Dosrluk ve Nefreri veya Akıl'ı bir ilke olarak
35 kabul edenler,(5) harekerin kaynağını zikrermişlerdir. - Öze, yani
·

formel röze gelince, hiç kimse açık olarak onu onaya çıkarmamış­
rır.(6) Ona en çok yaklaşanlar, yine İdeaları n varl ığını savunan­
la rdır. Çünkü onlar ne i deaları n, duyusal şeyleri n maddesi ol-
988 b duğunu, ne de Bir olan'ın İdeaların maddesi olduğunu söyle­
mekredirler. Onlara göre i dealar, harekerin kaynağı da deği ldir­
ler (rersine onlar daha ziyade ideaları n , harekersizl iği n ve
siikunerin neden leri olduğunu söylemekredirler.!7l) Onlar ldeları
diğer her şeyin özü, Bir olan'ı ise ideaların özü olarak ortaya
5 koymakradırlar. - Eylemler, değişmder ve harekerleri n kendisi

1 ) iT, 3, ve 7.
2) Biiyiik ve Kiiçiik olan, o halde, bir "cisim-dışı malldc"dir (hyle asomaros).
3) Yani maddi nedeni .
'1) �fııhtemclen Alek.'un diişündiiğii gibi (60, 8) Anaksimanclros'ıın tilmizl<:ri değil, Anaksi­
menes'in i1lcyicileri söz konusudur.
5) Sırasıyla Empcdokles (Dostluk ve Nefret), Anaksagor:ı.ç (Akıl, Nous), Parmenides ve Hesi-
·

ıxlos (Aşk); Krş. Alek., 6 1 . 30.


6) Krşı lltıyıonnlarrn Olııf1ımıı, V, 1, 778 b 5.
7) Topilr(r�'de Aristoteles (il, 7, 1 1 3 a 27), İdeaların bi1dc olmaları durumunda, hareket etti­
ğimiz 1aman ha"lretli olduklarını göstennişti. Bu pasajda ise İdealar sadece hart'lrt'tJİZ varlıklar
nl:ır:ık llcğil, aynı zamanda hareketsizliğin nelienleri olarak takdim eclilmcktc..fülcr. Bu parante-
1in anlamı ile ilgili olarak başvurun: Robin, La Th. Ntton. , s. 9'1-95, not 1 0 1 .

1 17
M ETA F İ Z İ K

irin oldukları şeye gelince, onlar onun bir anlamda neden oldu­
ğun u kabul ediyorlar. Ancak ondan bu anlamda, yani doğası ba­
kımmdan bir neden olması anlamı nda söz etmiyorlar.O ) Çünkü
Akıl'dan veya Dosrluk'ran söz edenler, bu nedenleri bir İyi ola­
rak ortaya koyuyorlar; ancak v:ırol:ın bir şeyi n on lara erişmek
için var olduğunu veya varlığa geldiği ni söylemiyorlar. Tersine
1O onlara göre bu ilkeler, varlıkların hareket ettirici nedenleridi rler.
Ayn ı şek i lde Bir ol:ın'ın veya Varl ık'ın, İyi olduğun u söyleyen­
ler, onun, tözün nedeni olduğu nu söylüyorlar; :ınc:ık tözün
onun için var olduğunu veya varlığa geldiği ni söylem iyorlar.
Bundan dolayı onlar bir anlamda İyi olan'ın hem neden oldu­
ğunı,ı söylüyorlar, hem de söylem iyorl:ır.(2 ) Çünki.i onlar onu,
15 iyi olmaSI bakım111da11 bir neden olarak ele alm ıyorlar. yaln ızca ili­
neksel olarak bir neden olması bakımı ndan ele :ıl ıyorlar. Dl
O halde bürün bu fi lozofların t:ın ıklıkl:ırı, gerek sayıları ,
gerekse mahiyetleri bakı mı ndan nedenler üzeri ne yaptığı mız bu
anal izde haklı olduğumuzu göstermektedir. Çi.i nkü onlar bir
başka nedenin varl ığına erişememişlerdi r. Ayrıca nedenleri araş­
tırı rken onları ya bu dört bakımdan veya sadece onlardan biri
bakımından göz önüne al mamız gerektiği açıktır.
Şi mdi de bu filozofların her birinin bu ilk ilkeler hakkında
söyledikleri şeyler ve onlara karşı tavı rları ile i lgili olarak ortaya
20 çıkabilecek güçlükleri gözden geçi rmem iz gerekmektedir.

8. Bölüm < Pl:ıron'd:ın Önceki Sistemleri n Eleşti risi >

Evrenin bir olduğunu söyleyen ve maddesi olarak, cisi msel


ve uz:ım l ı maddesi olarak tek tür bir şeyi kabul edenler.(-4) kuş­
kusuz bir sürü yanl ışa düşmektedirler. Çi.inkü onlar, cisi msel-

1) R:ışk:t deyişle, ereksel nedeni bir ereksel neden olarak onaya koymııyorl:ır.
2) Riiriin bıı pasaj için, yonımunu benimsediğimiz Rohin \: bakınız. Lı Th. Plılfon s. 509,
..

not 513-IV. Arisrotdes şunu demek istiyor: Riiriin bu fılowfl:ır ereksel neılcni s:ınki gerçekte bir
fail nedenmiş gibi göz önilne alıyorlar. Aynı şey l(iealar için de si.iz konusu(lur.
3) Y:ıni isrer Anaksagoras ve Empedokles'te oMuğu gibi fail ne(lenin hir ilineği olın:ık hakı­
mınd:ın. İsterse Platoncularda olduğu gibi formel nedenin hir ilineği olm:ık h:ıkımımlan. - Bir
ol:ın'ın ve Varlık'ın, var olanın nedenleri oldukları sö)1enmckre(lir; ancak onl:ırın ercksd neden
ol:ır:ık öyle ol(lukları söylenmemektedir. Şimdi eğer onlar yüklem olarak iyi olmar:ı s:ıhiplerse,
huml:ın iyi olan'ın neden olduğu, ancak ilineksel ol:ır:ık netlen olduğu on:ıya çıkar: (St. Tho­
mas, s. 6 1 , not 1 79).
1 ) Runl:ır ilk Doğa Filozofları, şeylerin ilkesi olarak (lürt üğetlen biri ni bhnl edenlerdir.

1 18
1 . K İ TA P

ol mayan şeyler de var oldukları halde on ların öğeleri ni değil,


yalnızca cisimsel varlıkların öğeleri.n i kabul etmektedirler. Sonra
25 onlar oluş ve yok oluşun nedenleri ni onaya koyma ve tüm şey­
leri n fiziksel bir açıklamasın ı verme çabaları nda hareketin ilkesi­
ni orradan kaldırm aktadı rlar.O ) Bundan başka onlar tözü, yani
özü, hiçbir durumda bir neden olarak kabul ermemek ve ayrıca
öğeleri n, yani Aceş, Su, Hava ve Toprak' ın birbi rleri nden nasıl
çıktığı nı araştırmaksızı n , Toprak dışında herhangi bir basit cis­
mi varl ı kların ilkesi olarak adlandırmak hatasını işlemekcedir-
30 ler;(2) Çünkü bazı şeyler birbirleri nden birleşme, bazıları ise ayrıl­
ma ile çıkarlar. Bu ise onların göreli öncelik ve son ral ıklarını bel i r­
lemede büyük bir öneme haizdi r. Çünkü bir bakıma en asli ilke
35 olma özelliği nin, kendisinden harekede diğerleri nin birleşme ile
meydana geldikleri ilk şeye ait ol ması ve bu özelliğin bütün cisim-
989 a ler arasında onların en hafifi ve en İncesi ne aic ol ması gereki r. Bu
nedenle ilken in Ateş olduğunu söyleyenler bu görüş tarzı nı en bü­
yük bir İstekle paylaşacaklardır. Öte yandan bütün diğer filozoflar
da cisimsel şeylerin öğesinin bu cürden olması gerektiğini kabul et­
mektedirler. Hiç olmazsa tek bir öğenin varlığını ileri sürenler
5 içi nde hiçbiri Toprağı n öğe olduğunu söylemem iştir. Bunun nede­
ni hiç kuşkusuz onun kısımlarının kabalığıdır (Diğer öğelerin her
biri kendisi ni savunan taraftarlar bul muştur. Çünkü bazıları öğe­
nin Ateş, bazıları Su, başka bazıları ise Hava ol.duğunu söylemekte­
dirler. Ancak onlar neden insanların çoğunun söylediği gibi Top-

1) Rıınıınla birlikte oluş ve yokoluşu açıklamak için hareket ettirici neden, ıorıı nludur.
2) 29-989 a 1 8. satırlar arasındaki akıl yürütme çok i ncedir. Krş. Alek., 6'i, 2 vd. ve özellikle
Colle, s. 1 1 3- 1 1 'i. Aristoteles, ilk Doğa FiloıoAarını, öğel.:: r in birbi rlerinden n:ısıl çıktıkları ko­
-

nıL�urla ilgilenmeksiıirİ, onlardan herhangi birini gelişigüzel bir tarzda ilke obr:ık kabul etti kle­
rimlcn i.itiirii eleştirmektedir. Oysa onların birbirlerine göre ol:ın öncelik ve son r:ıl ıklarını beli rle­
meyi ve liol:ıyısıyla gerçekten asli olan öğeyi seçmeyi mümkün kılan biricik i.inemli nokta budur.
Çiinkü a) •'ğer bileşeni n (composant) bileşimden (composc) lince geld iği oluş sırası bakı mından
önceli k gliz i.inüne al ınırsa, öğe olarak en ince cismi kabu l ermek gerekir. Doğa Filozofları da za­
ten bu biçimde akıl yii riitmüşlerdir: Çünkü onlardan hiçbiri, sağduyunun teşviklerine rağmen,
Tnprak'ı seçmemiştir. Ancak bu takdirde ilke olarak Ateşi kabul etmeyen herkesin yaoılmış ol­
dui','lı açıktır (çünkü tartışmasız olarak en ince öğe, Areş'tir): b) Eğer tersine bileşimin bileşenden
i.>nce geldiği öz sırası bakımından öncelik göz önüne al ı nırsa. rers bir sonuca varılır. O zaman ilk
iiğe olma.�ı gereken, Toprak olacaktır. Oysa hiçbir D<>t,
':t Filozofu ona bu önceliği bahşermemiş­
rir. l Ier n•1•se Doğa Filozofların ı n tavrı, savunulamaz. Seçilen öğe ve içine yerleşilen bakış açısı
ne olursa olsun. olu-ı: bakımı ndan ilk olan öğe, öz bakımından sonunaı; öz bakımından ilk olan
öğe ise oluş bakımından sonuncu olacaktır. O halde dört öğenin hiçbirinin gerçekten ilk olduğu
si.iylenemcr (krş. Sylv. Maurus, 30).

1 19
M ETAF i Z İ K

rak'ı n da öğe olduğunu söylememekredirler? Çünkü insanlar her


1 0 şeyin Toprak'ran olduğu görüşündedirler. Hesiodos'un kendisi dc:O l
bürün cisimlerden önce ilk olarak Toprak' ın meydana geldiğini
söylemektedir. Bu görüş bu kadar eski ve popülerdir!) . Bu akıl yü­
rürmeye göre, o halde, ne ilk ilkenin Areş'ren başka herhangi bir
öğe olduğunu söyleyen, ne de havadan yoğun, ancak sudan i nce
olduğunu kabul edenler haklı olacakrır. Ancak öce yandan eğer
1 5 oluş bakımından sonra gelen doğa bakımından önce ise ve bileşik
olan, karışmış olan, oluş bakım ından son ra ise, yukarda söyleneni n
tersinin doğru olması , yani suyun havadan, roprağın sudan önce
gelmesi gerekir.
Tek bir nedenin(2) varlığını ileri süren filozoflar hakkında söyle­
yeceklerimiz bunlardır. Ancak bu aynı düşünceler birden fazla nede-
20 nin varlığı nı kabul edenler için de geçerlidir. Şeylerin maddesi olarak
dörr cismi kabul eden Empedokles'in durumu böyledir. Çünkü o da
bir kısmı yukarda zikreniklerimizin aynı olan.O l diğerleri ise ona
özgü olan güçlüklerle karşı karşıyadır. Çünkü önce bu cisimlerin bir­
bi rlerinden meydana geldiklerini görüyoruz. Bu ise aynı cismi n her
· zaman Ateş veya Toprak olarak kalmaması anlamına gelir (Doğa üze-
25 rine olan eserimizde bu nokrayı inceledik)<4> . Varlıkların hareketinin
nedeni ve bununla ilgili olarak bir mi yoksa iki neden mi kabul erme­
miz gerektiği konusuyla ilgili olarak da Empedokles'in ne doğru, ne
de harta kendi sistemine ram uygun düşen bir rarz;da konuşmadığı nı
kab•ıl etmemiz gereki r.(5) Nihayet onun görüşünün paylaşıl ması du­
rumunda niteliksel değişmenin, zorunlu olarak feda edilmesi gerekir:
Çünkü bu varsayıma göre ne soğuk obn sıcak oland:m, ne de sıcak
olan soğuk olandan çıkacaktı r. Çünkü eğer çıkarsa karşıtların kendile­
rini kabul eden bir şeyin, Ateş ve Su olacak bir gerçekliğin olması ge­
rekir. Bu ise Empedokles'in kabul ermediği bir şeydir.< 61
1) Throgoni�. a, 1 6 vd.
2) M:ıtltli nedenin
3) Yukarıda 988 b 24 ve 28'de zikredilen ve Arisrorclcs'in bir d:ıh:ı ele almayacağı güçlükler
bsreliilmekredir.
4) "Gök Üurin�". HI, 7; "O/Uf ,,� Yolrolıış Üurin�". II, 6, 333 a 16 - Empedokles'in öğretisi­
ne ilk iriraz: Gerçekren birbirlerine dönüşen öğeler, aynı kalm:ıdıklarından llolayı, ilkeler ola­
mazlar.
5) Yukarda bkz. 4, 985 a 23 (Bonirz, 1 0 1 ) . Bu ikinci iri raz Dosrluk ve Ncfrer'in Empedok­
les're oynadıkları roliln belirsizliği ile ilgilidir.
6) Bonirz'i n belimiği gibi ( 1 O 1 - 1 02), 22-24. sarırlardaki iri razı yeniden ele al:ın ilçüncü iriraz:
Değişme içinde varlığını koruyan, karşırlıkların raşıyıcısı olan belirsiz (aneilios) bir özne zonınlu­
dur (krş. Alck., 60, 29).

1 20
1 . K i TA P

30 Anaksagoras'a gel ince, eğer onun i k i öğeyi kabul erriği farz


.
edilirse ,! 1 1 b u faraziye Anaksagoras'ın ke ndisi nin açık olarak onaya
koymadığı. ancak eğer gözlerinin önüne seril miş olsaydı kabul et­
mesi nin muhakkak olacağı bir akıl yürürme ile ram bir biçi mde
uyuşmuş olacaktır. Ever, gerçi başlangıçta her şeyin birbi riyle karış­
mış bir durumda bulunduğunu söylemek başka bakımlardan saç­
madır: çünkü bu, bu karışımdan önce onların karışmamış bir bi­
çi mde var olmaların ı gerektirir ve çünkü doğa herhangi bir şeyin
989 b herhangi bir şeyle birleşmesine izin vermez ve nihayet çünkü bu
durumda hal ve ilineklerin tözlerden ayrılabilmeleri gereki r (çünkü
bi rleşti rilebilen şeyler, birbirlerinden ayrılabilirler.<:!l) Bununla b i r­
likte söylemek İstediği şeyi açık bir biçimde dile getirerek Anaksa­
goras'ın düşüncesini izlersek, o, görüşleri bakımından belki bize
S belli ölçüde çağdaş görünecektir:Ol Çünkü eğer başlangıçta hiçbir
şey diğerinden ayrı değildiyse, o zaman, kuşkusuz, var olan töz
hakkı nda hiçbir şey söylemek doğru olamazdı. Şunu demek isriyo­
rum ki örneğin o ne beyazdı , ne siyah; ne griydi, ne de başka her­
hangi bir renkteydi. O, zorunlu olarak, renksizdi. Çünkü eğer
renkli olmuş olsaydı, bu renklerden birine sahip ol ması gereki rdi.
Aynı şekilde ve aynı nedenden öriirü onun ne tadı, ne de benzeri
1 0 herhangi bir niteliği vardı. Çünkü onun ne herhangi bir nitel iği,
ne de herhangi bir niceliği olabilirdi. O, herhangi bir belli şey de
olamazdı. Çünkü eğer öyle olsaydı, özel formlardan birinin ona ait
ol ması gereki rdi. Bu ise her şeyin birbirine karışmış bir durumda
olmasından ötürü imkansızdır. Çünkü bu, herhangi bir belli fo r­
mun, daha önce karışımdan ayrılmış ol masını gerekririrdi. Oysa
1 S Anaksagoras Akıl'ın dışında her şeyin birbirine karışmış bir du­
rumda olduğunu söylemektedir. Ancak Akıl, karışmamış ve safrı.(4)
Bundan onun ilkelerinin "Bir olan" (çünkü basit ve karışmamış
olan odur) ve "Başka olan" olduklarını söylemesi gerektiği sonucu

1) Nous ve benzer şeylerin (homoiomere) başlangıçtaki karışımı, madde.


2} Nitelik ve ilinekler, tözlerle karışabildiklerine göre, onlardan ayrı da bulunabilirler. Ru tak­
dinfc ise onların "bağımsızft (kata hama} bir varlık ve gerçeklikleri olması gerekir (Alck., 68, 20

Vl(.).
3) Yani görüşleri, Platon'un görüşlerine yaklaşacaktır
1) Krş. Fragm, 1 2, Diels ve Ruh Üurine, 1, 2, 405 a 14 Anaksagoras, "Nous"unıı malllli
-

iiğdcr arasında saymaktadır (fragm. 1 2) Yalnız o, öğder içinde en hafif ve en saf olanıllır. Aristo­
td�-ı;'in işaret ettiği müphem eğilim dışınlla Anaksagoras "Nous"u m:ıddcden iıyrı ve cisimscl ol­
mayan hir ilke olarak göz önllne almamaktad ır. Anaksagoras'ın Nous'u ile Empedokles'in Oost­
hık ve Ncfret'i arasında hemen hemen h içbir fark yoktur.

121
M ETAF İ Z İ K

çıkmaktadır. Bu Başka olan, bel irlenmeden ve herhangi bir form


al madan. belirsiz olanın sahip olduğunu farz ettiğimiz< l l özellikte
olan bir şeydir. O halde düşüncelerini ne doğru, ne de açık bir bi­
çi mde dile getirmemekle birlikre Anaksagoras, daha sonraki filo­
zofların söyledikleri ve bugün daha açık bir biçimde doğru olduğu
20 görülen şeye benzer bir şey söylemek isremekredir.
Ancak bürün bu filozofların düşünceleri yal nızca oluş, yok­
oluş ve harekede i lgilidir. Çünkü onların ilkeleri ve nedenlerin i
araş u rdıkları varlık, pratik olarak, yalnızca b u tür varlıkrır. Gö­
rüşlerini var olan her şeyi içine alacak biçimde gen işletenleT ve
var olan şeyler arasında bazısı nın duyusal olduğunu, bazısı n ı n
25 ise duyusal olmadığı nı kabul edenlere gel ince, onlar kuşkusuz
her iki rür varl ığı da incelemekredirler. Bundan dolayı gi rişm iş
olduğumuz araşrırma açısı ndan görüşleri nde neyin doğru, neyin
yanlış olduğunu görmek Üzere tercihen onların öğreti leri üzerin­
de durmamız uygun olacaktır.
" Pythagorasçılar" diye adlandırılanlar, Doğa Filozoflarınınki­
lerden daha uzak( 2) ilke ve öğeleri ele almaktadırlar (bu nun ne-
30 deni onların ilkelerini duyusal-olmayan şeylerden çıkarmalarıy­
dı. Çünkü astronominin konusu ola nların dışı nda matema tiksel
nesneler harekersiz varl ı klar sı nıfına aittirler) . Bu nlHı la birl i kte
onların rüm rartışma ve araşrı rmaları gene de Doğa hakkı nda­
dır.(3 ) Çünkü onlar göğü n nasıl meydana geldiğini tasvir ederler ve
onun farkl ı kısımlarında olup bitenleri . halleri ve işlevleri ni anlarır-
990 a lar.(4) İlke ve nedenlerini, bunları açıklamakta kullanırlar. Bu ise
onların var olanın ramamen duyusal olandan ve gök küresi denen
şeyin içinde bulunandan . ibarer olduğu konusunda diğerleri nin,
yani Doğa Filoz·oflarının görüşlerini paylaşrıkları anlam ına geli r.
5 Bununla birlikte yukarda dediğimiz gibi,('iJ Pythagorasçıların sözü­
nü enikleri ilke ve nedenler, onları kendi sistemleri içi nde daha

1) "Bi7., yani Platoncular". Çoğul formu ile ilgili olarak :ışağ1tla 9, 990 b 9 nolu nota bakınız
Platoncııl:ırın "Başka olan"ları (heteron, allox, me, me hen) h:ıkkı nlb bakını7.: Rohin , l...ı. Th. Pla­
tcın s. 660. not 261 . Sonuç olarak Başka olan, Bli)'lik olan ve Kiiçük olan"d:ın meyJ:ına gelen be­
.•

lirsi7. iki olan veya başka deyişle Aristotdes'in bizzat kemlisİnin �ilk malMc"siJir (materia prima).
2) Oııpıl:ırdan daha uzak, daha soyut ve dolayısıyla Arisrotcles'in düşüncesine göre şeylerin
ilk neılenlcrine daha yakın olan ilke ve öğcler. O halde Pphagor:ısçılar kendilcrinJJen önce ge­
lenlere gc'irc bir ilerleme teşkil ediyorlar.
3) ilkeleri dııyusa:f-iistü olmakla bi rlikte.
4) Örneğin yıldı7.ların doğuş ve batışlarını vb. (Alek., 72, 29-30).
5) 989 b 3 1 .

1 22
·J. KİTAP

yüce bir gerçeklik planına yükselrmek ıçı n yererlidir ve bu neder


ve ilkeler, doğa hakkındaki görüşlerinden çok bu gerçeklik planına
uygun düşmekredirler. Ancak Sınır ve Sınırsız olan'ın, Tek ve Çift
olanın var olan biricik şeyler olarak kabul edilmeleri durumunda
harekerin nasıl onaya çıkabileceğiniO l veya hareker ve değişme ol-
10 maksızın oluş ve yokoluşun nasıl mümkün olabileceğini veya gökte
hareket eden cisimlerin, harekerlerini nasıl yapabileceklerini bize
söylememektedi rler. Ayrıca uzaysal büyüklüğün onların bu öğele­
ri nden( 2) meydana geldiği ni tesli m etsek veya bunun kanıtlandı­
ğını kabul etsek bile, cisi mleri n bazısının ağır, bazısının hafif
olmasını nasıl açıklayabil iriz? Kendi varsayımlarına ve söyledik­
leri şeylere bakarsak, onları n sadece matematiksel cisimlerin de-
l5 ğil, duyusal cisimlerin de açıklamasını verdikleri anlaşıl makta­
dır. Dolayısıyla eğer onlar hiçbir zaman Ateş'ren, Toprak'·r an ve
bu tür diğer cisimlerden söz ermem işlerse, bun un nedeni, . ben­
ce, özel olarak duyusal varl ıklar hakkı nda geçerl i olacak ayrı bir
açıklamaların ı n olmamasıdır.m
Ayrıca(4) şu i ki görüşü, sayı n ı n özel biçimlerinin ve bizzat
kendisi n in gerek ta başlangıçtan iribaren, gerekse şimdi, gerek
evrende var olan, gerekse varlığa gelen her şeyin nedenleri ol-
20 dukları, öre yandan evren in kendisi nden meyda na geldiği bu sa­
yıdan başka bir sayı ol madığı görüşlerini birbi rleriyle nasıl uz­
laştı racağız? Pythagorasçılar evren in belli bir bölgesine sanıyı ve

1 ) Çiinkil sayılar harekersi1.dirler ve hiçbir harekerin neıleni değildirler (Alck 7 2 , 2 5 ) .


.•

2) Yani sayılardan. Matematiksel cismin (corpus marhcmaticum, ro megcchos) sayılardan


meyd:ına geldiğini k:ıbul etmek güçtür (krş. M, 6, 1 080 b 20); Duyusal cisimlerin niceliklerini
s:ıpl:ırla açıklamak ise, çok daha güçrlir (N, 3, 1 090 a 30; Gök Üurinr, IH, 1 , 300 :ı 1 5 ) .
3) Ô7d ol:ırak duyusal varlıklar hakkında geçerli olacak hir açıkl:ımaları yokrıır; çiinkü mace­
m:uikscl ilkeleri, onları açıklamak için yeterlidir.
4) Ru b<.iliimün son kısmının büriinü (1 8-3 2 . samlar) yoruml:ınması wn derece giiç bir i.\:ı:el­
lik gfütermckcedir. Bonirz ( 1 06) Arisroreles'in buradaki kanıclamasını, tiinıiiylc :ınl:ımadığını ici­
r:ıf crmckce(li r. O, metnin bozuk olduğunu diişiinmckredir, ve ünerd iği - ve ÇC'iirli irir:ı1l:ıra yol
aç:ın (Ross, (, 1 85 ) - diizclrmelere rağmen, sözlerini şörlc biıirmcL:te(lir: ip.cim .<rntrntiıTr rxplicn­
ıionrm ftlic iori interprrti nlingı,o.
Ross'un (1, 1 84- 185 ) ve özellikle Colle'un ( 1 2 5-1 26 ) :m:ıli71,·ri, riim pasajla ilgili r:ırmin edici
bir :ıçıkl:ım:ıyı mümkün kılmal-radır.
Arisrordes'in bürün eleştirisi, Pyrhagorasçıların şeylerin nrdrıılrri olarak s.ıyıl:ula, onl:ırın ir­
kin ve lmnıcu öğrlrri olarak sayıları birbirlerine karıştırmalarına rönelmı...ı.. ccdir: Sayı. özel biçim­
leri ile, n:ısıl a)'Tll zamand:ı a) hem şeyleri teşkil edebilir, onların kendileri ol:ıhilir ve hl varlıkları­
nın ncı.leni olabilir. Alek.'un işaret erriği iizere (73, 1 5 ) bu, i.\:ı:ii b:ıkımınd:ın 1-ıirbiriıulcn farklı iki
kavr:ımı, y:ıni "neden" (airion) ve "eser"i (airiaron), i.\z(lcş kılnı:ı sonucun:ı gi.\ıiiriir. Arisroreles

1 23
M ETA F İ Z İ K

uygun zamanı , onun biraz yukarı veya aşağısına haksızlık ve cesare­


ti veya karışımı yerleştiriyorlar ve bunun kanıtı ol:ırak da bunlar­
dan herhangi birinin bir sayı olmasını ve kendilerini teşkil eden sa-
25 yısal belirlemelerin uzamın farklı bölgelerine ait ol masından ötürü
bu aynı yerde sayılardan meydana gelen birçok bi.iyi.iklüğün bulun­
masını gösteriyorlar. Şimdi eğer durum böyle ise, bu soyutlamalar­
dan her birini temsil ettiğini farz ermemiz gereken sayı , maddi
dünyada g"örünen sayının aynı m ıdır? Yoksa ondan başka bir sayı
m ıdır? Platon onun başka bir sayı olduğunu söylemekredir. Ancak
30 o da gerek bu cisimleri n, gerekse onların nedenlerinin sayılar oldu­
ğunu düşün mektedir. Ancak ona göre neden olanlar, akılsal sayı­
lardır; diğerleri ise, duyusal sayılardır.

9. Bölüm < Plaron'un Paradigmarizminin EleşririsiO l >

Şi mdi Pythagorasçı ları bir yana bı rakalı m . Çünkü onları bi­


zi m ele aldığı mız kadar ele almak yerer. Onlardan nedenler ola­
rak İdeaları ortaya atanlara geçel im. Önce etrafımızdaki şeylerin
990 b nedenleri n i kavramaya çalışı rken onlar bu şeylerle ayn ı sayıda

şörle Jevam ediyor (22. satır): Bu karıştırma özellikle maddi dünyanın içine sanı, urgun zaman,
haksı:ı:lık, karar, karışım vb. gibi soyutlamaların yerleştirilmesinde kenllini gilsteriror: Çünkü
eski şerhçiler (Alek., 74, 1 O vd.; Ask!., 85, 1 S vd.) Pyrhagorasçıların, e\•rcnin merkezine Bir
olan'ı, sonra merkeze biraz daha yakın veya ondan biraz daha u1ak olan yere (anothcn, kathoten,
23. satır) iki olan'ı veya üçe özdeş kılınan sanıyı, yediye ö:ı:llcş kılınan uygıın zamanı (kairos)
haksızlığı (Beş) , kararı (Altı) ve karışımı (Oniki) yerleştiriyorlar. Şimdi Aristotcies'e göre onların
bu yerleştirmelere (apodeiksin) ilişkin olarak verdikleri kanıtlama, yukarda işaret edilen, soyutla­
ma ve gerçek, ideal dünya ile duyusal dünya, aşkın neden ile içkin öğe arasınllaki karıştırmayı
ö:ı:ellikle apaçık olarak göstermektedir. Çilnkü Pythagora.�çıl:ır şöyle akıl yürütmektedirler: Örne­
ğin 7 sayısına özdeş kılınmış olan uygun zamanı alalım: Fil:ınca belli s:ıyısal hdirlemelere sahip
olan göğün filanca yerinde, kendileri de sayılardan meydana gelen belli sayıda göksel cisimler,
yani 7 sayısına özdeş kılınmış olan Ülker de bulunmaktadır. Şimdi her iki dunımda (uygun za­
man ve Ülker) aynı sayı ile karşı karşıyayız. Bu ise bir öz ve yrr birliğini meydana getirir. O halde
uygun zaman, filanca yerde bulunur. Aynı bir yere soyut bir kavramı ve fo::i ksd bir gerçekliği
yerleştirmeye bizi götüren böyle bir sonuç, sistemin mahk(ımiyeridir. Çünkü Pyrhagorasçıların
kendilerine ne kadar mantıksal görünürse görünsün, böyle bir özdeşlcştirmeri kabul etmek saç­
mallır (bkz. S, 997 b 27 ve bununla ilgili not). Bu karıştırmadan kaçınmak için tek yol, Aristote­
les'e göre, Platon'un akılsal sayı (arithmos noetos) ile duyusalın içinde bulunan sayı (arithmos
aisthetos) arasında yaptığı ayrıma başvurmaktır. Birinci sayı "nellen", ikincisi "escr"dir. 30. sa­
-

tırla ilgili olarak Alck., (75, 1 4) Platon'un bilinçli olarak uygun zamanın vb.) sayısının somut sa­
yıdan başka bir sayı olduğunu söylediğine dikkati çekmektedi r.
Bütiln bu bölümle ilgili olarak Bumet'e de başvunın: L 'Attrorr dr lr Ph. gr s; 3, 36. not.
..

1 ) Bu bölüm, Z kitabının bir kısmı, M ve N kitaplarının tümii ve Mrftljizik in diğer bir çok
'

pasajı, Plaron'un şifahi öğretiminde sergilendiği, öğrencileri, özellikle Speusippos ve Ksenokratcs

1 24
1 . K i TA P

başka varlıkları orraya anılar. Bu, şeyleri saymak İsteyen, ancak


sayıları az olduğu takdirde onları sayamayacağı nı düşünerek on­
ları saymak için sayı larını artıran bir adama benzemektedir.
'
5 Çünkü ideaları n sayısı ile bu filozofları n ldealarına erişmek
üzere neden leri ni araştırı rken kendileri nden hareket enikleri du­
yusal şeyleri n sayısı hemen hemen birbi rine eşittir veya birinci-

rarafından savunulduğu biçimde İdealar öğretisinin, bir meramaremarik olan öğretinin çok sıkı
bir eleştirisini teşkil ermektedir. Arisroreles'in Plaron'a karşı polemiğine bu kadar büyük bir bo­
yut verdirmesini nasıl açıklayabiliriz? Sisteminin müsber kısmı ondan ne fayda sağlamaktadır?
Metafiziğin konusu, maddeden tamamen bağı msız varlıkların ve ayaltı alemindeki oluşun
ne.leni ve sebebi olan duyusal-üstü rözlerin var olup olmadığını araştırmak ve eğer varsa, or­
taya_ koymaktır. Şimdi bu araştırmanın ra başından itibaren Arisroreles'in, Pl:ıron tarafı ndan
onaya atılmış olan çözHmle karşılaşması zorunluydu. Platon gerek diyaloglarında, gerekse
"şifahi öğretim"inde (agrapha dogmata) bu dünyadaki şeylerin varlığının ve oluşunun hesabı­
nı vermek durumunda olan duyusal-üstü tözlerin, tffmellerden b:qka şeyler olmadıklarını ile­
ri sürüyordu. Kısmen Aristoteles'in müsbet ve realist zihniyetinin her zaman için kendilerine
kapalı bulunduğu matematiksel nitelikli ve Pythagorasçı kaynaklı mülaha1alardan doğmuş
ol:ın böyle bir cevap, birinci dereceden ve gerçek röz olarak bireyi göz önüne alan biyolojik
temelli bir felsefeyi tatmin edemezdi. Aristotelcs İdealara aşkın bir varlık tanı mak şöyle dur­
sun - ki bu dunımda duyusal şeyler, İdeaların soluk yansımalarından başka şeyler olmaya­
caklardı, - onlarda işlemleri veya birbirleriyle birleşmeleri ile bizi çevreleyen değişme içinde
olan dünyayı açıklamaktan aciz olan genel yüklemlerden , basit nfiulardan başka bir şey gör­
memekmlir. İdeaların nedenler olmalarına karşı yürüniiğii polemiğinin etkililiği ne olursa
olsun, hatta birçok Yunan düşünce tarihçisi ile bi rlikte Arisrorelesçiliğin Platonculuğun ana
tavırlarını, pozisyonların ı koruduğu kabul edilse bile, Mrt4izik'in analizlerinin bizi görilrdü­
ğil duyusal-üstü tözler, terminoloj inin kendisin in işaret ettiğinden çok llaha büyük bir ölçü­
de, Platon'un tasarlamış olduğu ideal gerçekliklerden ayrılırlar: Tanrı, hareket ettirici Akıllar
ve Faal Akıl, anık basit kavramlar değildirler, hakim ve bağımsız eylemleri, varlık ve akılsal­
lıklarında tüm varlıklar ve olayların kaynağı olan birrylrrdir. Böyle bir sonuç, yalnız başına,
aslında birbirinden çok farklı değerde olan buradaki bu kanıtlar bolluğunu açıklamak için
yeterlidir. Tamamen pratik bilgelikle dolu olarak Arisroteles, bu kanıtlar yardımıyla Platoncu
sistemi tahrip etmeye girişir.
İdealar öğretisinin eleştirisi ile ilgili olarak E. Brchier, bizce, doğnı dcğcrlenll irmeyi ver­
mektedir (l/ist. dr Lt Phil, l, 1 89 - 1 95. sayfalar); Ayrıca o, Aristotelcs'in kanıtlarını iki ana id­
dia altında toplamaktadır: Ya İdealar bilimin konusudurl:ır ve tanımlanabilirler; o zaman töz­
ler değildi rl.:r; veya onlar, şeylerin tözleriJir; ancak o 7A1.man lla bilimin konusu llcğildi rler.
Platoncu Diyalektik ile Aristorelesçi Metafizik arasındaki karşıtlık, biiriin folsefo tarihçileri
tarafından sergilenir. Şimdiden eski olan bir döneme ait olmasına ve yeni- Platoncu üğretile­
rin incelenmesi amacıyla yazılmış olmasına rağmen E. Vacherot'nun Platon ve Aristoteles'in
karşılaştırmalı yöntemlerine tahsis etmiş olduğu unutulmaz sayfalar (//i.<t. erit. dr /'Ecolr
d'Alrxandrir, cilt III, Paris, 1 85 1 , 224�236 sayfalar) nüfuz e..lici bir anali1in lirncği olarak
kalmaktallırlar.
Bu 9. büliimün bütün bir kısmı hemen hemen kelimesi kelimesine M. 4, 1 078 b 34-
1 079 b 3: S, 1 079 b 1 2- 1 080 a 8\le tekrar ele alınmıştır. Metinler ve ayrıntıların tekabülleri
ile ilgili olarak M kitabındaki notlara bkz.

1 25
M ETA F 1 Z 1 K

ler, ikincilerden daha az değildir.m Çünkü her şeye ayn ı adı ta­
şıyan ve (duyusal) tözlerden bağımsız olarak var olan bir ger­
çeklik tekabül etmektedir. ister duyusal, ister ezeli-ebedi bir
çokluk söz konusu olsun, her türlü çokluğun - gerek asıl anla­
mında tözlerin , gerekse diğer şeylerin özlerinin - birer İdeası
vardır.( 2)
Sonra kendileriyle ideaları n varlığını kanırlad ığı mı:ıf\) diya­
lektik kanıtların hiçbiri ikna edici deği ldir. Çünkü onların bazı-
10 sı zorunlu bir sonuca götürmez. Bazılarından ise bizim kendi­
mizin, ideaları ol mad ığını düşi.indüği.imüz( 4) şeylerin ideaları ol­
duğu sonucu ortaya çıkar. Çünkü bilimlerin varl ığından kalkan
kanıtlara göre, bili mleri olan her şeyin i deaları olacaktır.(5 ) Bir
çokluğu n birl iği ka nıtına göre olumsuzlamaları n da ideaları ola­
caktır.(6 ) Sonra şeyin kendisi ortadan kaybolsa hile bir düşünce
konusu olduğunu söyleyen kanıta göre ortadan kalkabilir şeyle-

1 ) Denmek istenen şudur: İdeaların sayısı hiç- olmazsa duyusal varlıkl:ırın s:ıyısına eşittir;
ond:ın daha az değildir; daha çok, fazladır (Ayrıca krş. M. 1, 1 078 b %- ı o-9 a 2). Yonımu­
muz Rohi n'in yorumudur: (la Th. Platon s. 1 22, not 1 50- 1 1!).
..

2) Bu son cümlenin amacı, ideaların niçin çok biiyiik s:ıyıd:ı oltlıığunu gi>stermektir. Sadece
tfülerin değil, niteliklerin, bağıntıların, olumsuzlamaların, tek kelime ile çok olduğundan dolayı
bir kavramın birliğine indirgenmesi mümkün olan her şeyin lde:ısı vartiır.
3. "Biz, yani Platoncular". -A kitabının kaleme alınışı sırasında kendisini Pl:ıtoncıı olarak ka­
bul etien Aristoteles, çoğul birinci şahısla konuşuyor. 1\1 kit:ıhında ise onun çoi','lıl iiçüncii şahsı
kııllamiığını göreceğiz. Bundan A'nın M'den önce olduğu \'c Assos di.i nemi denen tli>nemden
kaldığı sonucuna varılmıştır. Aristotdes Assos'ta K.senokr:ıtcs ile birlikte l lermi:ıs'ın sarayında
(�l .Ô. 318-315 civarında) bir okul kurmuşnır. (Krş. Robin, l.ıı Th. PLıton. s. 82, not ?8 1 ve
.

ö1clliklc W. Jaeger, Studim . . 33-35).


. .

, 4 . "Biz, yani Plaroncular" - Drr•/rt'tcki mutlak tavrı (5?6 :ı) erkenden terk etmiş ol:ın Platon­
cu okulun i.lğretisine Syrianus açık bir biçimtlc işaret etmektctlir ( 1 07, 8 vd.) .
5. Örneğin kendinde Sağlık, kendinde Eşit, kendinde Olı.;ül,·bilir vb. \'ar cıl:ıcakl:ırdır. Bi­
limin konusu olan şeyler, şu sağlığın, şu eşitin, şu ölı;ülclıilirin tlışında \'ar olması bakımın­
tlan yalnızca bunlardır. Birinciler, yani şu sağlık, şu eşit, şıı i.ilçülcbilir ise. s:ıpsı:r. (apcira) ve
beli rsiz (aorista) olduklarından dolayı herhangi bir tiinlen bilimsel tanımlam:ı�·a ch·erişsinlir­
lcr. (Krş. Alck., 79, 4 vd. Alek.'un kendisi de Peri ldron'a d:ıyanmakt:ıdır: fr:ıgm . 1 82 , 1 508
b 36 Rose) .
6. "Çokluğun içinde bulunan bir'le ilgili kanıt (kata to hen epi pollon) Al.:k., (80, 8- 1 5)
ve Bonit:r. ( 1 1 O) tarafından sergilenmektedir: dr mıılıi.< rrhrı.< .<rn.cibililm.< ı•rl11ıi dr ınıılıi.r rrb11s
pııkhri.r. rtıdnn prardict1ı11r noıio ımiı•rrwlis, p11khri111dini.r: qıımn q11111n 1111/111 rx illi.< "bııs
pkmr 11.<.rrquaı11r ı•rl adarquet, diı•rrsam ab illis rssr rı sror.rim rx.rıarr oponrı. Anc:ık eğer her
çokluğun birliğine bir idea tekabül ederse, olumsuz bir ı;ııkluğıın da hir ld.::ısı ol:ıcaktır. O
7aman "insan-olmayan, canlı-olmayan" (ouk anthropos. ouk won) gibi ka\'r:ıml:ırın b:ığımsız
bir varlığı olduğunu kabul etmek gerekecektir. Bunu ise Platoncul:ırın kcmli leri kabul etme­
mektedirler.

1 26
1 . K İ TA P

ri n de İ deaları olacaktır. Çünkü bu şeyleri n bir imgesi düşünce­


l5 de kalır.O l Ayrıca bunlardan daha kesin olan kanıdardan(2) da
bir kısmı bizi bağımsız bir sınıf ol uşrurmadıklarını söylediğim iz
bağı n rı ların ldeaların ı kabul ermeyePl diğer bazıları ise Üçüncü

(krş. /irinci antıliıiklrr, l, il, 77 a 5). Platon için bir çokluğun birliği, bu çokluğun dı,<mdadır ve
ond:ın önc'r geli r " Bir olan, çok olandan önce (gelir)" (hen ti para ta palla). Bu anlayışa Aristote­
lcs "çok olana /ı,.ığlt birlik" (kata ta polla, kata pollon), veya "çokluğun ifindr b11/11n11n birlik"
(•·p i pollon) :ınl:ırışı ile karşı çıkar. Kuşkusuz Platon için olduğu gibi Aristoteles için de ancak tü­
melin hilimi vardır. Ancak tümel, ona göre, duyusalın kend isinde mevcuttur. O, ha.sit olarak, bir
aynı niteliğin birçok i.lznede tekrarlanmasının imkanıdır.
1 ) "Ortadan kalkan, yok olan şeyi (hişünme"ye (noein ti phtharentos) ilişkin kanıt, Alek., a
göre (8 1 , 25-82. '.") şuydu: iman veya yaya veya hayMnı düşündiiğiimiizde, var ol:ın bir şeyi dü­
şiinüriiz ve i.lzd şerlere ait olan hiçbir şe}i düşünmeyiz (çünkü hu şerler onad:ın kalkar kalkmaz,
zihinde lr111•r111ıı!t1n kalır). O halde bu özel ve duyusal şeylerin dışında, gerek bu şeyler var olduk­
ları, gerekse var olmadıkları zaman düşündüğümüz bir şey vardır. Çünkü bu şerlerin var olma­
dıkları durumda diişii ndüğümüz, var olmayan bir şey değildir. Bu şey, İşte idead ır. Ru kanıta
Aristoteles şöyle irfraz etmektedir: "Platon'un idealar dünyasının dışında olduklarını düşündüğü
bireysel ve oluş İ\·imle olan varlıkların" (Bonitz, 1 1 0) da birer ideaları olmaları gerekir. Çünkü
zihiml..: kalan " i mge" (phantasia), bi reysel varlıkların i mgesi de olabilir.
2) Bundan ünce gelen satırlarda Aristoteles, Platoncuların çeşitli kanıtlarını saymakla yetin-
di. Bunlar bilimin talepleri, bir çokluğun birliği, ortadan kalkan şeyin zihi n(ic devam etmesi
ile ilgili kanıtlardı. Şimd i bunlara haklarında hiçbir açıklama vermediği "daha kesin akıl yü­
riitmeler"i eklemektedir. Alek. (82 , 1 1 vd.), Aristoteles'in kaybolmuş risalesine dayanarak
(Prri ldron. 1. Kitap (fragm. 1 82, 1 508 b 36 vd., Rosc) biitün bu kanıtları muhafaza etmiştir.
Onların mükem mel bir yeniden tesis edilmesi ile ilgili olarak Robin'e (j_a Th. P/,ıron., s. 1 5
vd.) bakılabi lir.
Özellikle bağı ntılar kanıtı ile Üçüncü Adam kanıtını içi ne alan bu "akıl yürütmeler, kanıtlar"
(logoi), niçin "daha kesin, daha seçkin" (akribesteroi) bnıtlar olarak nitelendirilmektedirler?
Alek., (82, 1 9-22) hunu b ize şöyle açıklıyor: Daha önceki k:mıtlar, basit olarak, bi rersel varlıkla­
rın dışında ortak bir /rarıramı n varlığını kanıtladıkları halde, bu sonuncu kanıtlar "kesin bir mo­
(lcl"in (par:ıd..:igma ti . . . kyrios on) var olduğunu göstermektedi rler. Buna Alck. şunu ekliyor:
Özellikle ldcal:mn füelliğini teşkil eden şeyin de bu olduğu göriil mektedi r (Aynı yünde bkz. Bo­
nitz, 1 1 1 ; Robin, /.11 Th. Platon., s. 1 9, not 1 6).
3) Rağıntılar kanıtını Alek. i ki biçimde sergi lemekted ir: 82, 1 1 -83, 17 ve Codex Laurentius,
82 versiyonu (=Br:ın(lis, Schol, 564 a 39 vd.). Ancak Bonirz ( 1 1 1 ) haklı olarak Alck. 'u "karıştırı­
cı konuşma bolluğu"ndan (uberius sed panım dilucide) ötiirii eleştirmekted ir. Robin'in bu ka­
nıtlamayı yenidcn kurması çok başarılıdır (La Th. P/,ııon. , s. 1 9-2 1 , ve s. 603-605, not 1 7) . -

Bağıntılar kanıtı liıet olarak şudur: B irçok duyusal özne hakkında tasd ik edilen Eşit olan'ı (to
ison) örnek ol:ırak alırsak, bu eşitliğin, �İt oldukları söylenen birçok öznenin modeli olduğu söy­
lı:nebilir. Eşit şeylcr ise sürekli akışları içerisinde özsel eşitliği almaları miimkiin ol maran duyusal
şerlerden tam:ımen ayrı olan bu mutlak ve gerçek eşitliğin kopyalarıdırlar.
Kaynağı Ph.ıido11\la (74) bulunan bu kanıt, Aristoteles'e göre, bizi şeylerin kend ileri n i n dışın­
da bağıntılarının varlığını kabul etmeye götüriir. ÔrnPğin buna göre Eşit olan, asıl füleri bir
yana herhangi hir h:ıkımdan birbirlerine Gİ, ( 1n biitiin şeyleri içine alan bağı msız bir cinsi olıq­
'

nıracaktır. Bu ise Plaroncuların kendileri ı;, . ı;,,bııi etmedikleri bir sonuçtur. Bkz. Ross, I, 1 94 :

1 27
M ETA F i Z i K

Adam kanıtına götürür. O l Sonra genel olarak. İdeaların varlığı­


n a ilişkin diyalektik kan ı dar, varlığına ideaların varl ığından
daha fazla önem verdiğimiz ilkeleri ortadan kaldı rmaktadı r.(2)
20 Çünkü onlardan , ilk olanın, beli rsiz İki olan değil, sayı olduğu;
yani göreli ola n ı n , mudak olandan önce geldiği sonucu çıkmak­
tadır. Bunlara İdealar kuram ı n ı izleyen bazı ların ı n , bu kuramın
ilkeleriyle düşmüş oldukları diğer çelişkileri eklemek gerekir.

Ari.<toteln, Platon 'ıın kanıtlarmm b11ğ11111/ar111 ldMlan oldıığıı göriifiinr götürdiiğii. anmk Platoncu­
/,mn bıı tiir lhıılarm Mr'1ğmı inkar eniklerini söylrmiyor (Pl:non ve tilmizleri a�ında bir zıtlığın
olduğunu ileri süren Colle'a ( 1 34) bkz). O, PLıton İın kıımılarmın bizim {yani Platonculann) ba­
ğım.rız bir unıfırşkil etmrdiklerini snr•undıığıımıız bağmıdar ilr ilgili kaı•ramlımn (ta prosti) idea­
ları olduğıı göriişiine götiirdiiğiinii söyliiyor. Dolayısıyla. . . bıı Pl11tonm kııramdtı bir drği,<ikliğr de­
ğil. d�ya/oglıırdım bildiğimiz birimde PL1tonm kurmnın Ari.<totelrs ı1t ortodoks Pl11tonmlıır irin orta­
_ya rıkarmı,< olmaSI gerrken bir giifliiğe iıarrt etmektedir (Ar. docs noe say ehae plaronic arguments
IL"ad to a belief in Ideas of relations and that yet the plaeonist deny the existence of such ideas.
f le says that platonic arguments lead to ehe Ideas of (ta pros ei), which, we m.ı.incain, do not
form an imiependenc dass . . . this poine not a change in ehe platonic theory but a <lifficulty
whkh the platonic theory, in the form F.ı.miliar to us from the <lialogues, must have presented to
Aristotle and to onhodox Platonists alike).
1 ) Doğurduğu sonuçtan ötürü iiçiincü Adam (tritos anchropos) kanıtı diye adlandırılan bu
kanıt, daha önceden Pannrnides'te bulunur ( 1 32 a). Alek.'a gfüe (84, 1 6) bu kanıt, Megara'lı
Rryson'un öğrencisi olan sofist Polyksenes'e maledilmekteylli. Aristoteles, idealar kuramını
çürütmek için ondan bi rçok kez yararlanmaktadır. Ona Sofi.rtik Drlillrrin Çiiriitiilmestnde
(22, 1 78 b 37 vd.) de rastlanmaktadır. Orada nitelikleri bireysel tözlere di:\niiştilrmüş olmala­
rı ndan dolayı Platonculann sonımlu oldukları sofistik bir kanıt olarak takliim ellilmektedir. -
Bu iinlü kanıtla ilgili olarak bakınız: A. Spielmann; Die Aristoteliuhm Sırllrn ı•om "tritos ant­
hropo.r � Brixen, 1 89 1 ; La Th. P/,uon . s. 2 1 , not 1 8 ve s. 609, not 5 1 ; Ross, I, 1 94 . Bazen
.

yanlış bir tarzda sergilendiğinden bu kanıtın anlamını ve kapsamını aydınlığa kavuşturmak ya­
rarsı7. olmayacaktır; Onu şu biçi mde anlamak gerekir: Eğer birçok şeyde onak ohn her öğe,
bağımsı?. tÖ7. mevkiine yükseltilirse, duyusal insanla kendimle l nsan'da ortak olan şey de ken­
di payına üçüncü bir insanı doğuracaktır. Bu iiçüncii insan, keml inde insan ve duyusal insan­
lfa onak olan şey, dördüncü bir insanı doğuracak ve bi:\ylece sonsuza gidilecektir (Bonitz,
1 1 1 -1 1 2 ile karşılaştırın).
2) "Bi7., yani Platoncular". - Söz konusu olan ilkder ( 1 8. satır) , ideaların ilkelerinin kendileri,
yani Rir olan ve belirsiz iki olan'dır. 1 7-22. satırlardaki akıl yiiriitme şudur: Eğer her çokluğun
birliği, her onak nitelik, bağımsız töz mevkiine yükseltilirse. bdirsi7. iki olan, ilk.: l>lmaktan çıka­
caktır. Bdirsiz iki olan hakkında tasdik edilen ikilik, önce gdecek ve bir idea olacaktır. i kilik,
kendi payına, bir sayıdır ve sayı da iki olan hakkında tasdik edildiğinden, kendi parın:I, idea ola­
rak önce gelecektir. Böylece göreli bir şey olari Sayı, [çünkii Al.:k. 'un işaret ettiği Ülere "hrr .<a_'fl.
bir ıeye bt1ğ'1dır" (pas arithmos tinos esti) 86, 5) ilke ve mutlak olan belirsi7. iki olaıı'dan i.lnce ge­
lecektir (Alek., 85, 1 2 vd.). Ross (1, 1 96), haklı olarak, göreli olanın i.lncdiğini farklı bir biçimde
yonımlayan Bonitz'i ( 1 1 2- 1 1 3) eleştirmektedir. Bonirz'e göre göreli olan, Büyiik ve Küçük
olan\fan meydana gelen iki olan'ıı. �eal:mlan önce gelen güreli bir şey olmasından ötiirü önce

gdı:cektir.

1 28
1 . K İ TA P

Sonra İ deaların varlığına inancım ızın<O kendio;ine dayandığı


anlayı şa göre, sadece tözlerin değil haşka bi rçok şeyin de İdeası
olacakrı r12) (Çünkü sadece tözleri n değil diğer şeylerin de kavra-
:! '; m ı b i rd i r. Öte yandan sadece tözün değil başka şeyleri n de bili­
m i vardır. Ve onlar bu türden diğer binlerce gii�·l liklc karşı kar­
şıya ka lacaklardır) . Ançak İdeaların doğasının kendi zorunlul uk­
ları ve onlara i lişkin görüşlerin gerek r i rdiği şey şudur: Eğer İ de­
alar, kendilerinden pay al man şeylerse yalnızca rözlt'rin İde:ıları­
n ı n ol ması gerekir. Çünkü,(3) i dealardan ilineksel olarak pay
alı na maz; tersine bi.r şeyin , ideasından, İdeanın kendisi n i n bir

1) "Ri1. \'ani Pbroncular".


tı." 1 079 :ı 22'ni n buna paralel pasajı bu şeylerin "riiı olm:ıy:ın şcyld' olduklarını (kara
2) lı. I .
m<' ousion) r:ısrih crnıd,'tedir - 24-27. satırlardaki parante71e ilgili cıl:ır:ık yı ı k:m l:ı 1 O- 1 S sarırla­
r:ı hl.;1.
3) <)'10 :ı 27-9<) 1 :ı 2 satırları arasındaki kanıtlama çok giiçriir. Onun iyi hir sergilenmesi Ro­
niı1\I<" ( 1 1 1 ) - o d:ı :Ldında AJek.,'u izlemektedir: 9 1 , 1 0 vd. - ve Robin\le (/.ıı Th. P/nıon., s.
62--<,,� 'i ) hıılunnı:ıkr:ıdır (Colle'e de bkz. 1 35- 1 37).
Kıı p:ıs:ıjın genci :ıııl:ımı şudur: Arisroreles, Plaroncuları kendi kendileriyle �·d i�ki içine diişilr­
nwl.. ı ,·. lir. Hir }'antl:ın \·okluğun birliği, tözlerin dışında meyd:m:ı gelnıl'kr,... lir \'e nirdiklcrin , ni­
cdikl.-rin \'h. l ,b l :ı r ı nın varlığı mümkün olmaktadır (bu nirdikler, nicelikb ,.h. ıii1ler değil.!ir­
k·r) w hiiyll'ce onl:ırın bilimi mümkün olmaktadır. Öre y:ınd:ın, p:ıy :ılm:ının ancak tö1.sel bir
r:ı�· :ılnı:ı ol:ıc:ığı :ı ş i k .'l rd ır. İlineksel olarak pay alma, yoknır ve o halde, :ınc:ık ıii1iin ideası var
ol.ıl •ilir. Çii ııkii hir şe}', ancak pay aldığı şeyin özünden p:ıy :ılm:ısı yolııyl:ı ne ise o şeydir. (Ro­
niı1'in \'ok iyi hir hi\·i mde söylediği gibi: tll participnıio qııoniıım srmibilihm trilmit ııd iı sinı
qıınr .<11111 <implr.\' r.<.<r dtbtt tt substanıia/is, non nccidmı,ı/i.•� ( 1 1 '1 ) . Raşk:ı dl'�·i�le ideadan pay
• .

:ılm:ı. her 1:ıman. i deanın bir yüklem olmayıp bir özne olnı:ısı i.ilçiisii nd ,· nıiinıkiin ol:ıcaknr.
Al.. s i ı.ıl..d i nle hii�·l e hir pay alma, pay alan şeylere varlık s:ığbm:ıyacakm. Arisınıl'k-s, daha sonra
(.l ı -:H . s:ırıı lar), ilineksel pay almadan ne anladığını ve g<"r�·,·k bir pay alnı:ı olarak ancak tözsd
hir r:ır :tlnı:ırı k:ıhul erme zorunluluğu içinde bulunduğumıı7.u gi.lsrcrme anı :ıc ın:ı ri.l nclik bir ör­
n,·k wrnwkıe.lir: <;itr bir şey, ancak kendinde Çift'ren (çifr'in ldc:ısınd:ınl p:ır :ıldığı için çiftrir,
C7•·1i -.·hed iden p:ıy :ıldığı için çitt değildir. O, ezeli-ebedi.len de pay :ılır. Anc:ık her ideanın, do­
l:ıyısı�·l:ı hu :ır:ıda \·ifr ideasının da ezeli-ebedi olm:\SI anlamında ilineksel ol:ı.r:ık p:ıy :ılır. Çünkü
<;ih ••l:ııı'ın hasit ilineği olan Ezdi-Ebedi olma'dan pay almanın, pay :ı.l:ına, kl'ndisimlen pay alı­
n:ının ,·a rl ı�'l nı, yani Çift olan'ın doğasını, özünü veremercceği aşiki nlır. O h :ılde i dealardan
p:ır :ıl:ın şeylerin kendileri de tözdürler; çünkü onlar lde:ıLml:ın, ideaların rii1ler olmaları bakı­
mın.lan pay :ı lm:ı k ı: ıd ı rlar.
t\ıın:ı karşı bir iıi r:ıı miimkündiir (35. satır): Tözün aşkın diiny:ı (ekei) il,· duyusal diinyada
(l'rr:ıııılı:ıl :ıynı aıılanı.l:ı olmadığı söylenemez mi? Böylece idealardan ilincksd olarak pay alına­
hilnwsi ıniiınkiin (llacıkrır. Çünkü Töz kelimesi, tözleştirilnıiş nicelik anlamına gelecektir. Bu
riiıl,·�ıirilıniş nitdik ise, İdealar dünyasında töz olacaktır. Runu kabul edelim ve Töz kdimemi-
7.İn :�kın diinyad:ı (ekei) Nitelik anlamına geldiğini söyleyelim. Ancak o zam:ın bir çokluğun or­
t:ık ııiıdiğiııi h:ığınısı1 bir gerçeklik olarak ortaya koymanın nedeni nedir? Ru, niceliğin hakkın­
da t:ısdik ed i (,( iği \·oklukla, bu birliğin kendisi arasında bir doğa öıdcşliği olduğunu k:ıbul ermek
anl:ımına gelmez mi� ideaların duyusal şeylerle tek anlamlı (univoquc) olduğunu inkar etmek,

1 29
M ETA F İ Z İ K

.�O öznen in yüklemi olmaması anlamında pay alması gereki r. ( i l i­


neksel olarak pay almadan şunu k:ısrediyorum : Örneğin kendin­
den Çi fr olan 'dan pay alan bir şey, Ezeli- Ebed i Olan'da n da
pay alır. Ancak bu ikinciden "ilineksel olarak" pay alır. Çii n kü
kendinde Çifc olan'ın "ezel i-ebedi" olması, onun i�·in ilineksel'
bir şeyd i r) . O halde ancak tözün ideaları var olacaktır. Ancak
duyusal dünyada töz anlamına gelen, akı lsal di.iny:ıda da o anla­
m a gel i r. Aksi takdirde bireysel-duyusal şeylerden ayrı bir şeyi n ,
99 1 a çokluğu n üzerinde bi rliğin var olduğunu söylemenin anlamı n e
olacaktı r? V e eğer İ dealarla, onlarda n pay ala n va rlıklar aynı
fo rma sa hiplerseO ) (İdeal:ırl:ı bu varl ıklar) arası nda ortak bir şey
olacaktı r: Çünkü İki ol:ın'ın bi rliği ve özdeşliği neden ortadan
k:ılk:ıb i l i r i ki ol:ınl:ı, yine çokluk teşkil eden, anc:ı k ezel i-ebedi
5 olan matemati ksel iki ol:ınl:ır arasında olacaktır da kendi nde i ki
olanla , herhangi bir özel i ki olan a rası nda ol mayacaktır? Eğer
onlar aynı forma sah ip değillerse, aralarında bir i�im o rra klığın­
d:ın başka bir şeyin olmaması gerekir ve bu, a ra la rında hiçbir
o rtak noktayı göz önüne almaksızın Kallias'la tahtada n bir hey­
keli iıisan diye adlandı rm:ıy:ı benzer bir şey olacıkrır.
Sorulması gereken en önemli soru , İde:ıların duyusal varl ık­
lara - İster onlar :ırasında ezel i-ebed i olanla rına.ı � ı isterse varl ı-

lwr rii ı l ii pay almarı imk:\nsız, yararsız ve anlaşılmaz kılmak ı l .: ın ckr ir. Rıı ıl ı ı r ı ı mıl:ı hirliğin çok­
l ı ı l.. r:ın :ı�·rılınasının lıiı;hir nedeni yoktur ve o (yani birlik) hıı çok l ı ı �:ı mru/d- ıınlrıı i i, l .:,- i giire­
m.·1. "K ı�k:ı deyişi.: :ı�kın dünyada töz olan, bu dünyada ancık tii1 l .: ri lfü')'<bn:ı g<·rir.:hilir ve
:ı\·nı n... l ,·n dcn dol :ı )· ı nitdiğin, duyusal-üstü dünyada töz ol ması ıl ı ı r ı ı m u n d : ı . h u ı l ii ny:ıı l:ı nite­
lik : ı\ ı k l .ı nam :ız" (Rohin. La Th. Platon., s. 630, not 1 74).
·

1 l Kir iinceki k:ınıt. pay alınan İdealarla pay alan şeylerin aynı forma sahip ol ıl ıı k l:ı r ı nı . h:ışka
, l .· � ·i �I ,· l,k·alarla duym:ıl tözler arasında tekanlamlılık (uni\'l><."itc), y:ıni ı l c ığ:ı ı• rr: ı k l ı � ı c ıl ı l ı ı ğu nu
c•rr·1 1·:ı knnlu . Anc:ık h u durumda her i kisin i n üzeri nde bulıın:ın ve ii1 ol:ı r:ı k on l :ır :ı r:ısınıla or­

r . ı l.. ; ,l ır:ı k bulunan Ş<.')'e sahip olan bir gerçekliğin olması gerekir. Ôrn<'ğin k.·nılind..· i k i ol:ın'la
ii1d iki obn'ın üzerin.!.: bir iki olan olacaktır. Çünkü ortadan k:ı l k:ı hili r iki cıhnl:ırl:ı m:ıtcm:ıtik­
sd i ki ı ıl:ınların kcnılisi nden pay aldıkları bir kendinde i k i ol:ın varılır. Riiyl.....·.: İ•lc:ı n ı n l ı lcası na
nnlır l i.k-a ideası, Al.:k. , 93, 6) ve sonsuza gidilir. Yani genc (\· ii ncii Aıl:ım k:ınırı n:ı gcri ıliinül­
mii� o l u r. Eğer, bunun tersine (5. satır) llieaların taraftarları bu nr t:ıkl ı � ı ink:l r .:rmcyc w l ı l.::ıl:ır­
l :ı . lı ı �ı ıs:ıl şeyler :ır:ısınıla bir çift anlamlılık (equivocite) nl.lıı�ınu s:ının nı:ıy:ı k:ılk:ırlarsa, bu
r.ılı ı:ı.l:ın hir heykdi " i nsann diye adlandırmaya benzer. Çiiııkii on l :ı r ar:ısın.b orr:ık hi\·hi r şey
\'okrıır l k rş. Alek., 'H. 1 \'d.).
.
Konir1, ( 1 1 5), 2-8. s:ırırları, bir önceki kanıtın devam ı ı•lar:lk .liişiinmektcılir: l.lc:ıl:ırl:ı duyu­
sal �..-,·l<·r arasındaki ılnğ:ı ortaldığından, eğer İdealar tözlersc. onl:ml:ın pay :ıl :ı n şcyk·rin ılc tfüler
ul.lukl:ırı sonucu orr:ıy:ı çı kar. Ross da (1, 1 97), Aristotelcs'in Ü\·iindi .-\ıl:ım k:ınıtını .!:ıha ünce
l.. ı ıll:ın.lı�ın:ı işaret c.l c rck (990 b 1 7) bu yorumu kabul et mekteılir.
.:!) l ;iineş, Ay, plıl 1 1l:ı r ve Gök' ün bütünü (Alek., 96, 4).

1 30
1 . KİTA P

1O ğa gelen ve ortadan kalkanlara - n e faydası olduğudur. Çünkü


onlar bu varlıkları n ne hareketleri n i n , ne değişmeleri n i n nedeni­
dirler,( 1 l Aynı şekilde onların ne diğer varl ıkların bilinmeleri
bakımından bir faydaları vardır;(2 ) (çünkü onlar, bu varlıkların
tözü deği ldirler; yoksa onl�rda bulunurlardı) , ne varlıkları n ı n
açıklanması bakı m ı ndan;(3) çünkü onlar kend ileri nden pay alan
şeylerin icinde değildi rler. Eğer onlar, şeylerin içi nde olsalardı,
beyazın . beyaz bir nesnede, onun bileşi m i ne gi rerek beyazlığın
15 nedeni . olduğu gibi, onların nedenleri olarak kabul edilebilirler­
di. Ancak ilk olarak Anaksagoras'ı n ,! 4 1 daha son ra Eudoksos(5)
ve bazı başka fi lozofların savundukları bu kanıt, kolayca çürütü­
lebilir. Çünkü böyle bir görüşe üsresi nden gelinemez bi rçok iti­
raz yönelc�ek zor değildir.(6)
Sonra diğer şeylerin İdealardan, hu "dan" deyi m i n i n al ışıla­
gelen anlamlarından h içbiri bakım ı ndan çık ması m ü mkün değil­
dir. ideaların modeller olduğunu ve diğer şeylerin onla rdan pay
20 aldığı nı söyle mek de boş sözler sarf ermek ve şiirsd benzetmeler

) ) (iinkii harekcr \'C değişme "kendi doğaları gereğince" (k:ıt:ı ten :ıuton ph�·,in) meydan:ı ge­
(irl,·r. (..\l.:k., 96, 1 2). O halde idealar, fail nedenler değildi rb.
2 ) < : ii n kü bilgi, duyusal şeylerin kendileri nin içinde bıılıın:ın, onl:ı r:ı i\·kin ul:ın ii1lerinin bi­
,

lin ıfü·'i ile meydan:ı gdir (Alek., 96, 17 vd.) .


:�ı Çiinkü varlık. nı:ıdde ve bu maddeye verilen formla açıklanır.
'il An:ıksagoras (fr:ıgm. 1 2, sonda) her şeyin özelliğini ve rfüiinii. içinde hıılıınthı rduğu son­
su1 sa�·ıı l:ıki "homoiomcre"lerin (aynı doğada olan parçaları n) hiri nin haskın dıı rıımd:ı bulunma­
sın:ı hur\-lu olduğıınıı ileri sürmekteydi (krş. Alek., 1 4- 1 7).
<; ) lj ()•)'a doğru doğmuş, 356'ya doğm ölmüş astronom, r:ıhip, m:ırcımrik\·i. yasa koyucu,
co�r.ı��·:ıcı ve filozof ol:ın Knidos'lu Eudoksos. o. Arkyras'ın öğrencisi \'C r l :ı rn n 'ıın da tilmizi ve
du'rn�·,h ı . D iog. Lıerr. . (Vlll, 8, 9 1 ) onun bir Pyrhagoras\·ı olduğunu söyl.:nı.:krcd ir. Gerçekte
iisu.lının öğretisi ni d,·rinden değiştirmiş olan bir Platoncııydu. f-dsd�-..lc 1 ,1.·:ıl:ırın, rfü:liik nite­
l i k l.-ri n i knnımakl:ı hirlikte duyusalın içinde bulunduğu gi.iriişiinii savunmuş giiriiniiyor. (Aristo­
rd,·s i\·in ise, bunun tersi ne, bir töz bir başka bir tözde ikam,'t cdemeı). Eııdnksns'ıı n :ıstronomik
sisr,·nı i /\, 8, 1 073 h l '."-32 de, ahlaksal d iişiinceleri Nikom11l·hos Ahl.ikı,2. ı ı -2 h ?-26\l:ı ser­
gil,·11 111,·krc..l ir. Bur:ıd:ı o, en yüksek iyi olarak göz önüne alın:ın hazzın t:ırafr:ı rı nl:ır:ık ortaya çık­
nıakr:ulır.
F ııdnksos hakkında H ultsch'un Pauly-Wıssowa'daki m :ık:ılcsine (RMI Em.ı·ı·l.ıp11rdie. . . 6) ve
Rohin 'e (/.ıı Pensi gr. s. 284-2S.5) bkz.
.

(,) Al.:k., ( 97 , 2 1 vd.) Peri ldeon 'a dayanarak (özellikle fragm. 1 84 , 1 S 1 O :ı :!'; Rosc), Aristote­
lcs'in Emluksos'la, Fizik" dayanarak (1, 4, 1 87 a 26 vd.) An:ıksagoras'l:ı ilgili �·ok sarıdaki itirazı­
nı :ı�·rı nrılı olarak sergilemektedir. Özetle söylemek gerekirse, bu karışım kuramı bb,ı hir bi\·im­
,(,. m;ıto:l)·alist olmasından ve İdeaların aşkınlığını orrad;\n k:ıldırmasınllan dubyı d.:şririk·bilir.
Rıı �ııram.l:ı idealar ,·isimsel olacaklardır; Ayrıca karışımın mlıkl:ırl:ı meyd:ın:ı gdmcsimlcn (kata
e-n:ınriosin) dolayı kendi aralarında birbirlerine zır olacald:ır.lır vh. (hkz. /.,ı nı. f'l.11on. s. 78, .

nur x- - l ll.

131
M ETAF İ Z İ K

yapmaktan başka bir şey değildir. Çünkü idealara bakarak çalı­


şan nedi r?(l ) Çünkü bir başka varl ığın kopyası ol maksızın bu
başka varlığa benzeyen biri olabilir veya varl ığa geleb i l i r. O hal-
25 de İster Sokrates var olsun, ister ol ması n, Sokrates'e henzeyen
b i r adam dünyaya gelebilir. Kuşkusuz Sokrates ezel i-ehe-di olsa
da d u ru m değişmez. Sonra bu faraziyede bir nyn ı şeyi n bi rçok
modd i. dolayısıyla birçok İdeası olacaktır. Örneği n " i nsan" için
bu, "hayvan", " iki ayaklı "( 2) ve "kendi nde İ nsan" i deal a rı ola-
30 caktır. Sonra yine İdealar sadec,e duyusal şeylerin değil , i deal a­
rı n kendileri n i n de modelleri olacaklardır. Yani cins, b i rçok tü­
rün cinsi olarak, onların modeli olacaktır. O halde ayn ı b i r şey
?? 1 b hem model, hem de resi m olacaktı r.L 'l
Sonra tözle, onun tözü olduğu şe-yin birbirlerinden ayrı ol­
mala rı i mkansızdır. O halde şeylerin tözleri olan idealar nasıl
onlardan ayrı var olabilirler? Phaidon 'da<41 durumun böyle ol­
duğu, yan i İdeaların hem varlığı n , hem de oluşun nedenleri ol­
duk ları söylenmektedir. Ancak eğer idealar va rsa, hareketi me'y­
dana getirecek bir şey olmadıkça, onla rdan pay al,an şeyler varlı-
5 ğa gelemezler. Öce yandan İdeaları olmadığını sörlediği ın iz di­
ğer bi rçok şey, örneğin bir ev ve bir yüzük, varl ığa gel mek tedi r­
ler. ("iJ O halde diğer şeylerin de bu sözünü etti ği miz varl ıkları
meydana getiren nedenlere benzer ne-denlerce va r ol ması ve var­
l ığa geti rilmesinin mümkün olduğu açıktır.

1 l l\ lc><.lcl ned,·n hiçbir rol oynamamaktadır. Yalnızca hareket etririd ned.:n erkilidir. Ç iink ü
iııç:ını meydana geriren insan, atı meydana getiren at, tek kelime i le hireri m•!·d:ına getiren bi­
r,·�·cl i r. (Al.:k., 1 0 1 . :±1). Ke_ndinde İyi ile ilgili olarak Ahlak'ra da aynı el...-şriri geçerlidir. ('Vikh.
Af,f.ılo. 1 . 1, 1 0% h :n vd.) .
2 1 Kendinde l layvan, kendinde İki Ayaklı diye anlayınız.
J ) 'l'I 1 a 29-9'1 1 b 1 arasındaki satırlar Asldepius tarafından çok açık bir biçi mde i1ah edil­
nwkr,·.lir (98, 1 1 - 1 .., ) : O zaman ideanın İdeası olacak ve aynı şey, hem mCl<.kl . hem de resim o
'
1 K:ıkrır. Çiinkii k.:mı inde Hayvan, kendinde İnsan'ın ml><.ldi olacak ve kendinde 1 nsan da bir
pn.lan keml ind e l l :ıyvan'nın kopyası, resmi, öte yandan duyusal insanın molldi o lacaktı r.
ti\ k·rnin güçl ükl.: ri ile ilgili olarak - ki biz Christ'in metnini kabul cxl iyorm: - hakın11: Rohin,
l..ı 7/ı. /'/,ıron. , s. 81 . not 88).
ti) 1 00 d.
"i ) " Riz, yani Pl:ıroncular". "İdeaları olmayan şeyler" ynpdmıı. ynpmn şeyle rdir (rrklınrrn nrrr­
.fiıı1ııl . Ancak Pl a ron ' u n gerçekte "yapma" şeyleri dışarı anp atmadığı en ra rtı ş mal ı sonınlanlan
hiriclir. Arisroteles' i n hu pasajdan çıkan kesin iddiasına (A, '.-i 1 070 a 1 8) ve Kmr(yo/un (38? b,
el, l>rı·ldi n (X, 596 b, 397 c, vb.) daha az açık olmayan beya nl a rın a rağmen - ki buralarda Pla­
ton. ma.�:ının, yarağı n ldealarını anmaktadır - bazı yonımcular, Ro ni rz'le ( 1 1 8- 1 1 9) hirlikte

1 32
1 . K İ TA P

1O Son ra eğer İ dealar sayılarsa,<O nasıl nedenler olabilirler?


Var ola n şeylerin diğer sayılar, örneği n bir sayın ı n insan, di­
ğerinin Sokraces, bir başkası n ı n Kall ias olmala rından dolayı
m ı ? Ancak bu cakdirde İ deal sayı la r,(:?) n için diğer sayıların
nedenl eridi rler? Bi rincilerin ezel i-ebedi olup diğerleri nin öyle
olmaması yecersiz b i r farkl ılıkcır Eğer o, duyusal dü nyaya aic
varlıkların sayısal oranlar,(3) örneği n bir uyum olmalarından
dolayı ise, b u sayısal oranların, oranları oldukla rı şeylerin bir
varl ı k sınıfı ceşkil edecekleri aşikardı r. Şimdi eğer bu şey,
yani madde,(4 ) belli bir şeyse, ideal Sayı ların kendileri de bir
15 şeyin başka b i r şeye oranları olacaklardır. Örneği n eğer Kallias
Aceş, Toprak, Su ve Hava' nın sayısal bir oranı ise, onun i deası

hıınl:ırıla yalnızca "s:ın:mn farklı türlerini gösteren" (ad illusrr:ın<l:ı Jiversa imir:ırions general ör­
n l'ld,· ri n si.iz konusu olduğunu düşünmektedirler. (Bu yönde hk:r.. Prodııs, in Tim. . 29 c, 1, 344,
8, P i ,·hl : Ravaisson, E<.rııi sur la Metaphy. d'Ar. . I, 294) Anc:ık ilnerilcn farklı \·ii1iimleri sergile­
}''"" ve tartışan Ross (1, lntrod., s. XLIX-LI ve 1 99), haklı ol:ırak "yapma" şey l.-r i ıı , sisremin man­
rı�ı r :ı r:ıfi n<lan talep edildiğini ve Devkt'ce onaya konan (X. 596 al aynı :ııll:ı işarer edilen her
n.-sne gnıhunun bir i deası olduğu ilkesine uygun olduğunu siiyleyerck buna irir:ı:r. etmekredir.
R·ı11 p1:ırlar (Aug. Reckmann, Acaba Platon yapma 1eyleri11 Urt1!t1rmı ort11_yt1 t1tııll,' mıdır? "Num
Pbrcı :mcfactorum i<le:ıs statuerit" Bonn, 1 899), "yapma" şcylerin ldc:ılarıııııı ink:ir edilmesinin
Pl:ıroıı'ıın kendisine değ i l , tilmizlerine mal edilmesi gerekri�ini diişiinmekrcıliıl·r. D iğe r (ve ço­
�ıınlıı�ıı reşkil eden: fü:ındis, Susemihl, Ueberweg, Zeller. /'/ıil. de Gn. . i l , 1 , ..O�. 2, 3 ve 947;
1 1 ,·iım:. Xrnokr. , 53 sı ı . ; vb . ) yazarlara göre ise, Platon öğrcrisini ı le�i ş r irmi ş \'c lı :ı �':l r ı n ı n sonuna
ılu�rıı y:ıpma şeylerin IJealarını reddetmiştir. Nihayet Zeller'e giire (l'lıt. Sı"'I.. 262), yanl ış , ho­
c:ısınııı sisremini y:ınlış yonımlayan Aristorcles'ten gelmekr..... lir Rob i n tle scı nıı\·r:ı bu görüşe ka­
r ı l nı:ı kr:ııl ı r (La Th. f'!t1ton. . s. 1 78, not 1 75-111). O, Arisrcırclcs'in y:ınlış a n l:ı mas ına yol açan
ş.·yi :w ık l:ımaya çalışmıştır: "Başka deyişle İdealar kuramını rerkermeksi1 i n k:ıvr::ıml:ırı olıluğu
h.ı(,(,. 1,1.·:ıl:ırı olm:ı)�ın şeylerin olduğu nasıl savunulabilir? Hıma verilen ve Arisrorcles'in kendi­
siııık· n \·ık � r ı lm ış ol:ın cevap , özer olarak, şudur: Büriin kııl'/11111/,ır aynı <lcn:redo.: fÖrııılıır veya öz­

in· d,·�ildirler ve varlıklar hiyerarşisinde sanatın taklitlerinin, belli bir öze rck;ihiil .....icn sanatın
iiriiııl.·riıı in alrına, s:ın:ırın ürünlerİ.ll i n de kendi paylarına doğan ı n kalıcı t�•rınl:ırının altına yer-
1,:şr i rilmclcri gerek i r" .
Ariqıırcles'in bıı p:ıs:ıjdaki akıl yiiriitmesi o hal<le şudur: "Firri ııao etiam ın11ltt1 mıllo adhibito
irl... ım111 ,1m:ilio appım·re e:.· reb11s anificiosis, quarum nu/lm pontmt f'lt1toııid irlrıı.<; hac igitur si
pn.<.•İlll .fiı·ri rine idri.<, non e.<se cur ad res natura/es generandr.r iılrıınım rupıirmıt t1m·ili11m (Ronicz,
l I S).
1 ) Asıl :ınlamınd:ı idealar kuramını eleşrirdikten sonra Arisrotclcs l ıl e:ı l:ı rı n s:ıyıl:ır olduğunu
sii)·l,·�·en kuramın so n hiçi mini incelemeye geçmektedir. Ô 1cllikle Plaron'ıın doğrıııl:ın tilmizleri­
nin i iµr..r i s i olan bıı nıeramacematik hemen hemen tümüyle �I ve N kitapl:ırının konusunu teş­
kil ,., ı,.,·,·kr ir. Bu kir:ıpl:ır bu bakımdan bu böliimün ikinci kısmını tamaml:ım:ıkr:ıdırlar.
::!) D ı ıpıs:ıl sayıl:ır:ı relclbül eden İdeal Sayılar.
:�l Ke nd ileri ni mcyılana getiren dön öğenin oranı (krş. Tiıı111io.<. 73 b, c).
-il Veya ılaha gend ol:ırak dayanak, özne (substrat).

1 33
M ETAF İ Z İ K

da bazı diğer dayanakların (subsrrat) sayısal bir oranı olacaktır


ve İster ideal Sayı olsun, İster olması n, kendinde i nsan, bazı
şeylerin sayısal bir oranı olacak,· asıl anlamı nda bir sayı olmaya­
caktır ve sayısal bir oran olduğu için de artık herhangi bir sayı
20 olmayacakcır.(1)
Sonra(2 ) b i rçok sayıdan tek bir sayı meydana gel ir. Ancak
b i rçok i deadan tek bir i dea nasıl meydana geleb i l i r?Ol Say ı n ı n ,
sayıların kendilerinden değil d e on binde olduğu gibi onlarda
bulunan biri m lerden meydana geldiği mi söylenecekr ir?< 4) O za­
man bu birim lerin doğası ne olacaktır? Eğer bu bi rimler her

1) Biltiin bu pasaj, çok güç bir pasajdır ve anlamı üzerinde tanışma vardır. Biz, Robin'in dü­
şiincelerini de göz i.iniinde tutarak, (la Th. Platon. , s. 356, not 299) esas olarak Alek., tarafindan
\'erilmiş olan yonımu ( 1 08, 1 2 -30) benimsiyoruz. (Ross, 1, 1 99'a da bkz.). - 11.lctinle ilgili güç­
liiklcr ne olursa olsun, Aristoteles'in düşüncesi bize açık gelmektedir: O, bi r "k,m,mn" (mixte) ol­
duğunu bildiğimiz ideanın (yukarda 6, 987 b 22'ye ve onunla ilgili notun ikinci kısmına bakı­
nı7.) '1İtrlikul yapısının niuliksel bir ilişkide aranması gerektiğini ortaya koymaya çalışmaktadır.
Eğer ideal sayılar (bir sayı değil, bir oran olan bir senfoni gibi) oranlarsa, tfüliikleri ni kaybeder­
ler, hasit ve mutl:ı.k sayılar olmaktan çıkarlar. Çünkü bu takdirde onların hir ömeye (substra­
tum, hypkeimenon ti) dayanmaları gerekir. Bu ise ideal sayının ve dolayısıyla onun kopyası olan
dıırıısal sayının ortadan kalkması demektir. Her ne hal ise, demek ki, ideal Sayı la r, İster asıl anla­
mında sayılar, isterse basit oranlar olsunlar, nedenler değildirler.
2) ld�""aların sayılar olmadığını gösteren yeni güçlükler.
3) ideal sayı, matematiksel sayıdan tamamen fuklı olarak bir teklil-ı:ir, bir hireydir. Dolayısıy­
la matematiksel sayılar gibi b�ka sayıların eklenmesi, toplanmasıyla meydana gelemez. Örneğin
(bu açıklama Alek.,'undur: 1 1 0, 5-1 1), 7 sayısı 3 anı 4'den meydana gelir. Anc:tk bi r araya geti­
rilen insan ve köpek ideaları bir tek İdea meydana getiremezler.
4) Çiinkii on bin, binler ve yüzlerden değil, birimlerden meydana gel ir (A lck . , l 1 l , 8). -
Eğer daha önce gelen güçlüklerden kaçınmak için Platoncular ideal Sayı'nın birimlerden
(monadcs) meydana geldiğini savunurlarsa, bu birimler ne olacaktır? Onl:ırın tiimü, ya ma­
tematiksel birimler gibi birbirlerinin aynı olacaklardır veya tür bakımından fa rklı olacaklar­
(lır. Eğer onların tümü birbirlerinin aynı (homoeideis) iseler, bundan bi rçok giiçliik çıka­
caktır. Örneğin (Al ck ., 1 1 1 , 1 5 vd.) her sayı, İdea olacak ve bütiln İdeal:ır birhi rlerine ben­
zer olacaklardır; çiinkii onlar birbirlerinden ancak birimlerinin sayısı b;1kıınından farklı ola­
caklardır. Dolayısıyla İdealardan pay alan her şey de kendi aralarında hi rhirlcrine benzer
olac:ıklar<lır. Eğer, öte yandan birimlerin birbirlerinin aynı olmadıkları (anomoicdeis) kabul
edilirse, bu kez de birbirlerinden neyle ayrılacaklardır? Ruh Üzerine'ye gi.inderen (1, 4, 409
a 20) Alek., ( 1 1 2 , 1 1 ), bir biri min diğerinden ancak yeri, konumu (position) hakımından
ayrılabileceğine işaret etmektedir. Ancak bu takdirde de karşımızda as ı l :mlamın(ia (haplos)
biri mler değil, ancak geometrik noL.-ı:alar söz konusu olacaktır. - 25. satml:ı "me homoeide­
isw hirimler varsayımını göz önüne alan Aristoteles, ona şu açıklamayı eklemektedir: " ister
bir aynı sayının içinde bulunan birimlerin birbirlerinin aynı olmamaları, İsterse hir sayıda
bulunan birimlerin diğer bir sayıda bulunan birimlerin aynı olmamal:ırı" (söz konusu ol­
sun) "mete ai aurai allelais mete ai allai pasai psais". Bu pasajın giiçliiğii ne olursa olsun
(bb. Bonitz, 1 20; Robin, la Th. Platon. s. 332, not 284-4; Ross, I. 200), kabul ettiğimiz
.

1 34
1 . KiTAP

bakımdan birbi rlerinin aynı iseler, bundan sayısız saçmalıklar


çıkar. Onların ayn ı türden olmadıkları zaman da - ister bir
25 aynı sayı n ı n içi nde bulunan birimleri n birbirleri nin aynı ol ma­
maları , İsterse bir sayıda bulunan biri mlerin diğer bir sayıda
bulunan biri mlerin ayn ı olmamaları söz konusu olsun - aynı
güçlükler ortaya çıkacaktır. Çünkü onlar bel irlen mesiz oldukla­
rına göre birbi rleri nden ne ile ayrılacaklardır? Bu varsayı m ı:ıe
akla uygundur, <ne de birim hakkında düşü ndüğümüz şeyle
uyuşmaktadır>.
Sonra aritmetiğin konusu olan ikinci bir tü r sayıyı ve bazı
fi lozoflar tarafı ndan "aracı" gerçekl ikler olarak adlandırılan şey­
leri yararmak gerekecektir. Ancak bu "aracı" varl ıklar nasıl var­
dırlar veya hangi ilkelerden çıkmakradırlar O l veya onların n için
30 duyusal dünya ile i dealar dünyası arasında "aracı" ol maları ge­
rekmektedir?
Sonra bel i rsiz iki olan'daki biri mlerin her biri n i n daha ön­
ceki iki olan'dan gelmesi gereki r. Bu ise imkansızdır.( 2)
992 a Sonra birimlerden meydana gelen (ideal) bir sayı, n asıl bir
b i ri m olabilir?{3)
Dahası da var: Eğer birimler birbirlerinden farklı iseler,
Platoncuların iki veya dön öğeni n varl ığını kabul edenler gib�4 )
konuşmaları gerekir. Çünkü bu filozoflardan her biri, öğe adı n ı
ortak olan şeye, örneğin genel olarak Cisi m'e deği l, aralarında

anlam, bize şüpheli görünmüyor ve ayrıca M, 6, 1 080 a 2 3 ; 7, 1 0 8 1 b 35 tarafından teyid


etliliyor: Aristoteles, bu sözü edilen yerlerde birbirleriyle roplanamıyan biri mlerle, bir aynı
sayının içinde birbirleriyle toplanabilen, ancak bir sayıdan başka sayıya geçmek durumunda
onlarla toplanamayan birimler arasında bir ayrım yapmaktadır. Ru nokta ve kanıtın tilmil
ile ilgili olarak, Alck., ile birlikte ( 1 1 ) , 1 4). M ve N kitaplarına gönderiyoruz. Bu kitaplar­
d� hu eleşti riler yeniden ele alınacak ve geliştirileceklerd ir.
1 ) Çünkü onlar idealar ve ideal Sayı ile aynı i lkelerden çıkmamaktadırlar (Alek., 1 1 3,
1 0) .
2 ) Aristoteles'in burada belirsi z İ k i olan'ı değil, iki sayısını kastettiği ni <liişiinen Ross'a
(1, .!0 1 ) karşıt olarak Alek., ( 1 1 3, 24 vd.) ve Bonitz'in ( 1 2 1 ) yorumunu benimsiyoruz -
Gdcnckscl yoruma gilre Aristoteles burada şunu söylemek İstiyor; idealar ve sayıların maddi
ilkesi olan (ve i lke olma niteliğinden ötürü de bir başka ilkede� çıkması miimkiin ol mayan)
bdirsiz iki olan'ın kentlisi, iki birimden meydana gelmektedir. Bu iki birimin de kendi pay­
larına bir başka belirsiz İki olan'dan çıkmaları gerekecektir. Böylece burada "ilkenin ilkesi
ve ilkenin temeli olan bir şey"le (arkhe tes arkhes kai proton ti tes arkhes) karşı karşıya ka­
lınacık ve bu böylece sonsuza kadar gidecektir. Bu ise tam bir saçmalıktır.
3) i l , 3, 1 044 a 2-9'1a aynı düşünce. Krş. Alek., 1 1 4, 1 4 - 1 6.
1 ) Doğa Filozofları gibi .

1 35
M ETA F i Z i K

ortak olan bir şey,0 ) yani cisim olsun veya olmasın, Ateş veya
Top r ;ı k' a vermekredirler. Oysa Platoncular gerçekten B i r ola n ' ı n
5 S u veya Areş gibi aynı türdt'n b i r şey olduğunu söyl iiror gibi­
dirler.l:!l Eğer öyleyse, sa yılar tözl er o l m ayacak rı r . Kuşkmuz
eğer kendi nde Bir olan varsa ve eğer o ilke ise. "bir" sözcüğü­
nün birden fazla anlamda kullanıl ması gereki r. Aksi rakd i rde bu
öğreti imkansızdır.
10 Tözl eri i lkelerimize indi rgemek isrediğim izdc-.Ul dnğnıla rı n
Kısa ve Uzun olandan, yani bir tii r Büyük ve Kiiçlik ol:ı n 'dan,
yüzeyin Geniş ve Dar o lan ' d an ve cism i n Yiiksek ve Alçak
olan\bn meydana geldiği ni s öyl üyo nı z .1 4 ) Ancak yiizey nasıl bir
doğnıyu veya cisim nasıl b i r doğruyu veya )'Ü z.ey i i�·inde bul u n­
durabi l i r? Çünkü Geniş ve Dar olan. Yukarı ve A�:ığı obn'dan
15 ayrı bir sınıftı r. Dolayısıyla n :ısıl ki Çok ve Az olan'ın biirük­
l iiklerin ilkelerinden fa rk lı ol ması ndan dolay ı sayı (geomerrik)
bü riikl ii k lerin içinde bulunmazs:ı,( "i ) ayn ı şek i l d e hu f.ı rk lı b ii-

1) Cj, i ın l.·rde n
fırklı olan bir şey - Ariscocelcs\: �i ire (krş. O/ıı,< ı•r >'nko/11,< C'uri11r. 1 . 5 . :'\20 b
2:� l nrr:ık l·i,im rnk ııı r: ilk madde, gerçekce, her nm:ın ilk k-ırşıclıkl:ırın hir :ır:ı�':I gdi�i il.· fırklı-
1. ışmış ol:ır:ık bu l ıın ıı r v� böylece muclaka dön ü�,·.lcn biri olarak gcr�·ckkı nıiş ol:ır:ık nrc:ıp çı­
k:ır.
2) Pl. ı c nn cul:ı r ın kendinde Bir olan'ı karşılaşıldığı her rc rde ciir h:ıkımın.l:ın :ı�· n ı tl ı r. Rkz.
,.ı.,1,; lqıi ı ı s . 'l'l, 1 8- 1 '>. - Bücün bu pasajda ( 1 - 1 O. s:ınrlar) Ariscnceles Pl:ıconrnl:ırı fi•rnıd ilke nl:ı­
r:ık ii1d nicdiklcri h:ı k ı mından belirli şu veya bır hirimi .lc�il (çiin kii hiriml,·r. v:ırs:ıyım gereği ,
hirlıirlainıl.·n farklıdırlar), Fizik'teki çok belirsiz Cisim k:-ı\'r:ı mı na, n"b"' Filmothrının i>ğc nl:ı­
r:ık i\rn,�in l f a,•:ı \ı \'eya Ateş'i kabul ecciklerinden dolayı k 1 1 ll:ın m:ı k c:ın k:ı\·ın.lıkl:ırı l·isinı k:ıv­
r:ımın:ı hcn7.er, farklılaşmamış b&r Bir olan'ı kabul ecciklcrin.lcn .lol:ırı d..-şcirm,·kc.....lir. Şinıtli hu
çok gcnd Rir kavramı ideal sayıların varlığını imkansız kılın:ıkcadır: Çiinkii hu tlunı nıtl:ı i.lcal
s:ıyı L ı rı mey.lana )!:l'firen bütün birimlerin aynı türden ol ııı.ıl:ırı ger,·kl·n·krir. füı is,· Pl:ırnn'ıın
\'U�:ınnıına :ırkırı.lır ve birimlerin aynılığı yalnızca m:ıfl'nı:uiksd s:l\'lnın ( ,; , ii1dli�i 11lıl11�11n­
, ı .rn. i.l,·.ıl s:ıyı k:ıw:ınıını onadan kaldırır. Platoncular kcsiıılikk· kendin.!,· Hir ol.ın 'ııı \':ır olma­
sını n: ilk... olmasını isrediklerine göre, bu takdirde çeşidi hiı iııılcr ar.tsın.l:ı hi,hir gcr\·,-k foklılık
olm:ı�·:ıcak. ancak h:ısit bir adlandırma farklılığı olacaknr. (Ru k:ınu h:ıkkın.l:ı hk1. Rnhin. /..a
'/11. f>l.ıtr>n s. 4 1 '7 , ve not 433).
.•

3) " lfü. y:ıni Pl:ıcon_çular"


1 l G,·niş \'e Dar olanla Yüksek ve Alçak olan da Biiyii k \'C Kiiçiik ol:ın'ın riirlcri.lirlcr (:\lck.,
1 H l. i l.
5) Riiyiik olan \'C Küçük olan'ın türü olan Çok ve Az ol:ın. sarının ilkck·ritlir (Alck., 1 1 8,
1 5). - 1 O \'c daha sonraki sacırlardaki kanıdama, Aristoccb rar:ıfıntl:ın hi rçı ık defo nrca�·a kon ­

muş ol:ın iinlii "cinslerin birbirlerine kapalılığı" ilkesinden h :ı rcker ı:.-r mckcc.lir lii1dliklc bk7.. 11,
28. 1 02 i h 1 5; 1 . 1, 1 055 a 6; 7, 1 057 a 26-28; M, 9, 1 OS"i :ı 1 6- 1 '>: ;\"i-b i: Hiriııci A1111/iıiklrr,
1. J0. 16 a 1 '." vcl.: lkinri Anaiitikkr. l, 7 tümüyle; Topiklrr. \'ile, 1 2. 1 62 h"": Gök Curinr. 1 . I ,
2lı8 a :'\0 -h J \0b.). Ru ilkeye göre bir cinsten diğerine geçilcmcr (mer:ı h:ıs is cis :ıllo genos). Ü7.cl­
likll.' hu ilk ...tlen .!olayı Aricmetiğin kanıdamalannın Gı:.'t>m<.-r rire raşınması nıii nı kii n tlcği lllir.

1 36
1 . K İ TA P

yüklükler içinde mantı ksal bakımdan önce gelenlt"ri nin d e daha


aşağıdaki büyüklüklerin içinde bulun:ımay:ıcağı :ıçıkrır. Ö re yan-

Çiinkii sürekli bü)riikliikler, sayılar değildirler. Ancak Geometrinin konusunun Arirmeriğin ko­
n ıısıı iı;i,mlc bulunduğu kabul edildiği takdirde bu yapılahilir. O :r:ıman G,·omeui. Aritmetiğe
r."ı hi hir hilim olmuş olıır. Bu ise Aristoteles'in sürekli olar;1k karşı çıkrığı Pl:ııuncıı hir göniştür.
C l'l.ıron i\·in bilyüklükl..:rin formel ilkesi, bölünemeyen doğru. Speusippos il,"in f\!okr:ı. Ksenokra­
r,·s i\·in Saplann kcmlileri, yani uzun luklar için İki olan. )ii1ı.:yler i\·in (ı\" ol:ın, �·isimler için
f)iin ohn'dır). Bir l·insten diğerine geçilememesi ilkesi Arisrotclcs'te ancak, :ıslında gerçek ol­
m:ıkr:ın 1ir:ule göriiniişre olan bir düzeltmeyi kabul etmekr"'l ir: Ru, cinsin Mhir anlamdan (quo­
,1.ım nıı ><lnl aynı olduğu tabi bilimlerde söz konusu olmakt:ı•lır. Örneğin optik .loğnınun, doğru­
nun l·ir tür\i olma.sııul:ın dolayı Optik, "bir anlamdaM Geometri ilc arnı' l'İ nsc s:ıhiptir. Müzik
,ı,. s:ı�·ının müziksel hclirleme almış biçimi olarak belli bir anlamda Aritmetikle a�'ll ı cinse sahip­
.

rir - c;,,,merri ile Aritmetiğin ayrım ı nı doğurmuş olan sürekli bii)iikliikler \'e s:ırıl:ır küklii ayrı­
m ın ın k:ırnağında hclki v2'nin keşfinin yaramğı güçlükler bulunm:ıkradır. Çiinkü ne çift, ne
r,·k nl,lıığıından V2 hir sayı olamazdı. (Bu nokta ile ilgili olarak yıık:mla 2, '>R:'\ a 1 7 ile ilgili
nor:ı h:ıkını:r). Anc:ık"birbirinden ayrı cinsler l-uramı daha derin kliklere sahip bıılunmakradır.
Durııs:ıl evreni ve l.le:ılar dilnyasını, en son türe kadar aşağı.l:ı bulunan ö:rl.•rin kendisinden pay
:ıl.lıl.. l:ırı en yüksek bir l·inse, yani Varlık ve Bir olan'a t:ibi bir cinsler ve tiirl.:r hirerarşisi olarak
tas:ırl:ıy:ın Pl:ıton'un rersine olarak Aristotelcs Varlık'ı birbirlcrine in.lirgeneme:r. Jol:ıyısırla bir­
hiıbin.: kapalı bir karegoriler çokluğuna bölmek istemektL'\lir. Böylece Varlık "\"ok anlamlı bir
k:ın:ım n (pollakhos l.:gnmenon) olmak üzere ilke olma nitcliği rii kaybermckrcdir. - Rıı, ilk cins-
1,·rin mııtl:ık farklı riirı.lenliklerinin sonucu, çeşidi bilimler ara.�ında Ocsc:ınes':ı ka.l:ır a�ıl:ımaz
ol.ır:ık gi>z önüne alın:ın bir engeli meydana getirmek olmuştur. E. Boutroux çok h:ıklı olarak
şiiri.: d.:mektedir: "Aristotelesçi görüş, gerek fiziksel yasal:ın marem:ıtiksd bdirlcmd.:re. farklı
riir.l.:n ol:ını aynı tür.len olana indirgeyen Dcscartes'çılığa, gcrcl•se riirl.:rin :ıkriid \•arlığını kabul
eden, ancak onlara geçmişte ortak bir kaynaktan harekede hir .loğ:ıl oluşum iz:ıt;: e..l.:n enimcili­
ğc k:ırşıttırn (Etutit'! ı/'/list. dt la Phil, s 1 22). Bu konuda E. l\kyerson'ıın niilİ11 ı..'\liı.:i an:ıli:rl.:ri­
ne ,le h:ıkılsın: Dıı Omnintmtnt fk k Pensle. II, s. 475-509).
Şim.li Aristotelcs'in buradaki akıl yünltmcsini n:uıl anlamak gerekriğini giirclim ( 1 0- 1 9. satır­
lar): Riitün varlıkları kendi ilkelerine inditgemek arzusunda ol:ın Pl:ıtoncul:ır. id,·:ıl hil)iiklükleri
(ı;iinkü burada ne duyusal, ne de " matematiksdn büyüklükler (marhemarik:ıl siiz konıısıı.lıır),
maı.l,l i ilkeler olarak k:ıbul ettikleri Büyiik ve Küçük olanın farklı tiirlerinı.k·n \·ık:ırm:ıkra.lırl:ır.
Anc:ık hu çıkarmanın. meydana getirmenin değeri nedir? Aristotclcs'in .lüşiinc.-sinc �ire, .loğru,
�rii1eyin sınırı; yüzey, cismin sınırıdır. Dolayısıyla yüzeyin ,loğnıyu; �·ismin, ı.loğnı \'C )iİ7C)'i il,"in­
,ı.: hulıımlurması ger.:kir. Oysa açıkça birbirlerinden farklı ••lan cinsl,·re ait ol:ın ilkelere haş vu­
ran Platoncu anlayış - çilnkil Kısa ve Uzun, Geniş ve Dar ve Yüksek ve Al\·ak. forklı rürdcmlirler
- büyiiklilkler arasın.l:ı bu ilişkileri tamamen ortadan kaldırm:ıktadır. Plarnncul:ır. manrıks:ıl ba­
kıın.l:ın hiltiin diğerl.:rinden önce gelen (ano) matematiksel bir k:ı,·r:ım ol:ın s:ı}·ının. s:ıyıl:ırın
ma.l.li ilkesinin, yani Çok ve Az olan'ın büyüklüklerin ilkelerinden tamamc:n farklı bir ci nsten
olm:ısın.l:ın dolayı d:ıha aşağıda bulunan geometrik biiyiikliiklcrin il,"in.lc bıılıınmadığını k:ıhul
cmwktc gttçlilk çıkarmıyorlar. O halde aynı nedenden ve Rii)iikliikl.:rin ilkd.:rinin farklı riirler­
•len olmal:ırından dol:ıyı, doğru gibi mantıksal bakımdan ünce gelen (anı>) hir bü)ilklüğiin de,
yii7l''Y gibi mantıksal b:ıkımdan sonra gelen (kato) bir büyiiklüğiin il,"inde hıılıınamay:ıc:ığını ka­
bul .:rnıderi gerekir. (Rl-z. Alek., 1 1 8, 1 7-20). Ayrıea M, 9, 1 081 a 9- 1 9'a .la hkz.
Aristoteles şöyle •le\•am etmektedir ( 1 8. satır): Platoncular farklı cinslerin, y:ıni Umn ve Kısa,
Geniş ve Dar ve Yiiksck ve Alçak olan'ın birbirlerine tabi ol.lukl:ırını. i.lyle ki l"insin bııml:ın i.irii-

1 37
M ETA F İ Z İ K

dan Aşağı olanı n , Geniş olanı n cinsi ıçıne girdiği de söylene­


mez. Çünkü aksi takdirde cismin, bir tür yüzey olması gerekir.
Ayrıca Doğru'nun içinde bulunan Noktalar hangi ilkeden çıka-
20 caklardır?(l ) Platon'un ken disi salt geometrik bir yapı ntıdan iba­
ret olduğu gerekçesiyle Nokta kavramına karşı çık maktaydı. O,
n oktaya "doğrunun ilkesi" adı n ı vermekteydi; hatta çoğu zaman
"bölünemeyen doğrular" deyim i n i kullanmaktaydı. Ancak b u
bölünemeyen doğruların bir sınırı olması zorunludur. Dolayısıy­
la böl ünemeyen doğrunun varlığını onaya koyan kanıt, nokta­
n ı n da varlığını onaya koyar.( 2)
Gen'el olarak söylersek,(3) bilgeliğin amacı olayların nedeni­
4
n i< ) araştırmak olduğu halde biz(5 ) özellikle bunu bir kenara
b ı rakmaktayız (çünkü değişmenin başlangıcı nı kendisinde bul-
25 duğu . neden hakkı nda bir şey söylememekteyiz) ve duyusal şey-

rü bir bakıma aynı olduğunu ve bir kavramdan diğerine meşnı olarak geçilebileceği ni söyleyerek
belki buna itiraz edeceklerdir. Aristotdes, bunun kabul edilemez bir şey olduğunu söylemekte­
dir; çünkü bu yüzeyin bir tür doğru; cismin, bir tür yüzey olduğu yönünde açıkça saçma olan
görüşleri savunmaya götürecektir.
1 ) Doğruyu meydana getiren noktalar, onda olmakla birlikte, doğa bakımından ondan farklı­
dırlar. O halde, onları hangi ilkelere indirgememiz gerekmektedir? Ve onları Rii)'iik ve Küçük
olan'a nasıl indirgeyebiliriz? Onlar nasıl doğruda olacaklardır? (bkz. Alek., 1 1 9, 14 VlL).
2) Daha önce gden 1 9-20. satırların ortaya koyduğu gi.lçliiği.I ortadan kaldırmak için Platon,
Nokta kavramına (kelimesi kelimesine "bu şeyler sınıfına") karşı çıkmakta ve Nokr:ı'yı ayn bir cins,
yani ayrı bir gerçeklik olarak kabul etmeyi reddetmekteydi. Ona göre Nol..""ta. gerçek varlıkların il­
kesini meydana getirme giicüne sahip olmayan "geometrik bir kavram"dan (hos anti geometrike
dogmati) başka bir şey değildir. Bundan dolayı onu doğrunun bileşimine gören "öğe" (stoikheion)
olarak değil, doğnıyu meydana getiren ancak nitdiksel olarak ondan furklı olan - "ilke (arkhe
grammes) ve özellikle Alek.,'un işaret ettiği gibi ( 1 20, 6 vd.) kendisine Nokta'yı Doğru ile aynı il­
kdere, yani Uzun ve Kısa olan'a indirgemeyi ve böylece bölünebilir olanı bölünemez olandan mey­
dana getirme deştirisinden kaçınmayı mümkün kılan bir kavramla "bölünmez doğru" (atomos
gramme) olarak adlandırmayı tercih etmekteydi (Bkz. G. Milhaud, Les Phil geom. dr la Gr. 340- .

3·13; "öğe" (stoikheion) ile "ilke" (arkhe) arasındaki karşıdıkla ilgili olarak bkz. �. 1 ve 3). Aristote­
k-s (23. satır) bunun boşuna bir çabae olduğunu söylemektedir: Nasıl cisimler yüzeyler ve doğrular,
noktalar tarafindan sınırlanırlarsa, bir doğru olan Platon'un "bölünmez doğnı"sunun da nol.."ta.lar
taratindan sınırlanması gerekir. Böylece noktaların Büyük ve Küçük olan'a indirgenmesi ile ilgili
bir önceki güçlükle yeniden karşılaşılmış olur: Doğrunun sının olan nokta, nereden çıkacaktır?
(bkz. Asklepius, 1 02 , 33; Ross, 1, 203 vd.), Aristotdes, deştirilerini M ve N'de tamamlayacaktır. -
Son derece güç ve bizi burada doğrudan ilgilendirmeyen Platon'a göre bölünmez doğrunun geo­
metrik doğruların veya ideal Doğrunun ilkesi olup olmadığı sonınu ile ilgili olarak bkz. Robin, La
'
Th. Platon., s. 472-474 (La Pmsle hell s. 7�80'e de bkz.).
3) Aristoteles şimdi Platon'un öğretisini genel olarak, dört nedene ilişkin araştırması açısın­
dan değerlendirecektir - 24. satırdaki "Bilgelik" (sophia), "felsefe" anlamımfadır.
4) Yani fail nedeni.
5) "Biz, yani Platoncular".

1 38
1 . K İ TA P

lerin rozunu açıklamayı düşünürken, iki nci b i r tür tözleri n var­


lığı n ı ! O i leri sürmekteyiz. Bu ikincilerin nasıl birincilerin tözleri
olduklarını açıklamaya gel ince, bu konuda boş sözlerle yetin­
mekteyiz. Çünkü yukarda söylediğimiz gibi,(2) "pay al ma" hiç­
bir anlama gelmemektedir.
Her akıl ve doğanın kendisin i elde etmek için eylemde bu­
lunduğu, bilim lerin ilkesi olduğun u gördüğümüz nedene, ilke­
lerden · b i ri olduğunu söylediğimiz nedene(.\) geli nce, İdeaların
30 onunla h içbir i lgisi yoktur. Ancak matematik, zaman ımız fılo­
zoflarında,(4) onb ancak başka şeyler için incelemek gerektiği ni
söylemelerine rağmen tüm felsefenin yeri ne geçmişri r.( SI
992 b Ayrıca bu filozoflar tarafından varlıkların tözü ve dayanağı
(substrat) olarak görülen şeyin fazla matematiksel bir madde ol­
duğu düşün ülebilir(6) ve o, maddenin kendisi ol maktan ziyade
tözün veya maddenin bir niceliği ve özel leşm iş bir biçimidir.
Yan i Büyük olan ve Küçük olan, Doğa filozofları nın sözünü et­
tikleri ve tözün özelleşmiş biçimleri olarak tan ımladıkları Seyrek
5 olan ve Yoğun olan gibidir. Çünkü bunlar bir çeşit Azl ı k ve
Çoklukrurlar.m

1 ) Yani ideaların varlığını.


2) tlk1. vukard:ı 9? 1 a 20-22.
3) 1,1,·.tl�rın ne fail nedenler, ne de fonnel nedenler olma<iığını (çiinkil form, formu olduğu şe­
rin içinde huhınur) gi'ısterdikten sonra Aristoteles şimdi onların ereksd nalenlc de bir ilgileri ol­
ma.lığını orraya lwyac:ıktır. Çünkü onlar ulyi olan"ı (to eu cinai) açıklam:ızbr. "ram. ger\·eldcş­
miş olanı" (ro holos cinai) açıklarlar. Onlar erekler değildirler, modeller.lir (Alck., 1 2 1 , 1 l)-2 1 ).
'İ ) Arisroteles, 1.am:mının filozoflarının matematikçiler olarak diişiinmek ve matematiğin ilke­
lerini. şeylerin ken<lilcrinin ilkeleri olarak almak yanlışlığını yaprıklarını SÖ)�emekte<iir. - Kastet­
riği. Kscncıkrates gibi idealar öğretisini Pyrhagorasçı matemarikçilik yönün.le değişrirmiş olan
l'lawn'ıın rilmizlcridir. Ancak o kuşkusuz Platon'un ken<lisini de k:ıstetmckrC\l ir (hkı. Robin,
/.a nı. l'laron. s. 3 1 8, not 276).
.

';) tıkı. Dr,,/rr. Vl l, 53 1 d, 533 b, e.


6) Plaroncuların maddi nedenlerinin incelenmesi - Biiyiik ve Kiiçiik olan'ın lkilik'i, fı1iksel
olmakran 1iyade matematikseldir. (Alek., 1 22, 1 0 ; OIU/ vr Yokolıq Ü:urinr, i l . 1 ve ö1ellikle 329
a 2 1 -11).- Timaios'ra üçgen yüzeylerden harekede tasvir ediltliği biçimde .liiny:ının yapısı (52
vJ.), bumla Arisrorclcs'in işaret ettiği matematiksel abartmanın iyi bir örneğini verir (bkz. Ro­
bin. l:iıvlrs rur la .rign. rt la placr de la physique dans la phil dr P"1ton, Arrı ba$kının 37. sa�a \'d.
(=l.a Prmlr hrU. . s. 266 vd.).
7) Doğa Filozotları Seyrek olan ve Yoğun olan'ı, maddenin kendisi olarak <leğil, satlece madde
Ye varlıkların dayanağı olarak onaya koydukları şeyin (örneğin Hava ve Su'yun) ö1cl ayrımları
olarak göz önilne almaktadırlar. Aynı şekilde Büyük olan ve Kiiçük olan vey:ı daha genel bir lle­
yişlc Çok olan ve Az olan (bu adlandırmalar için bkz. N, 1 , 1 087 b 1 7 Yd.), ömenin, m:ul.lcnin
kendisi tlcğil.lirler, yalnızca onun özel aynmlarıdırlar. Arisrorcles buna şunu cklcmckretli r: Üsre­
lik Seyrek olan ve Yoğun olan, Azlık ve Çokluk'a benzerdi rler (Alek., 1 22, 1 6 vıl.l.

1 39
M ETAF İ Z İ K

Harekere geli nce, eğer Büyük olan ve Küçük olan, hareket


iseler, ideaları n da hareker edecekleri açıktır. Eğer onlar h a reket
değilseler, hareket nereden gel miştir? Böylece tüm doğa incele­
mesi ortadan kalkmıştır.O )
Sonra kolay olduğu düşünülen şey, yani her şeyin bir olduğu­
nu gösterme, başarılmamışcır.( 2) Çünkü Platoncuların talep ettik-
1O leri her şeyin kabul edilmesi durumunda, mantıksal soyutlama
yöntemiyle kan ı tlanan şey, her şeyi n b i r olduğu değild ir; ancak
kendi nde Bir olan'ın var olduğudur. Hana tümel in bir cinsi ol­
duğunu kabul ermezsek, bu sonuç bile çıkmaz Tümel i n bir ci ns
olduğunu kabu l etmek ise bazı durumlarda i mkansızdır.

1) Arisroreles Plaroncuları hareketi açıklamamakla eleştirdi (992 a 25). Bura.la eleştirisini ye­
ni.len ele almaktati ır: Plaronculara hareketin neden i ni vermemektedirler; çiinkii i<lcalar füscl dc­
ğişme:dik nirelikleriylc bir sükunet ve hareketsizlik nedenidirler. Gene de Plarnn'la hi rlikre (hkz.
Sim pi .. in Phys. . 43 1 , 8, Diels) Büyük olan ve Küçük olan 'ın l"bn şerler" , 7, s:mr (r:mta) veya
hdki Alck.'a ( 1 23, 7) ve Askl.'a göre (106,7) "Çokluk ve A1lık") hareket ol.lukl:ırını kabul ede­
lim O zaman Büyük ve Küçük olan'dan harekede meydana gelmiş olan İtlcalar da harekette ola­
caklar.lır. Bu ise kuramın temelinin kendisine aykırıdır. Eğer Rii)iik ve Kiiçiik olanın hu hareke­
ti imkansızsa, hareket nereden gelmektedir? Öre yandan eğer hareket onadan kaldırılırsa. riim
doğa bilimi ortadan kalkmış olacakrır.
2) ldc:ılar, sayılar oldukları için ve Bir olan, sayının ilkesi olduğu için. Plarnncular var olan
her ş<'yi. birliğe indirgemeye teşebbüs ermişlerdir. Yöntemleri. "mannksal soyml:una"dır kkrhe­
sisl (:�ağıya bakını1). Ve bu yöntem Alek. rarafindan ( I B, 19 vd.) şu ş1..-kildc tasvir edimiştir:
Çcşirli insanlar kendinde insan' dan pay aldıklarından dol:ırı insan; arl:ır, kiipddcr \·h. kemlimie
Ar ve�'3 kendinde Köpek'ten pay aldıklarından dolayı Ar vera Köpekrirler. Üre yandan insanlar,
aılar, köpekler, kend imle Hayvan'dan pay aldıklarından dolayı hayvandırlar. Sonra hayvanlar,
birkilcr v.: biitün cisimler, ancak kendinde Töz'den pay aldıklarından dolayı mevcunurlar. Niha­
yet rfüler ve nitelikler de kendinde Bir olan'dan pay almak sureti}1e vardırlar ve börl...-ce Rirlik
r:ımamlanmal.."tadır. Arisroteles buna şöyle cevap vermektedir: Platoncul:ır bir yanılgının kurba­
nıdırlar. Onların ortaya koydukları, her şeyin bir olduğu değildir, bireylerin tlcvam t.'\lcn çokluk­
ları dışında bir birliğin var olduğudur: non efficitur ut multıt sinr 11nı11n, .<ed ur p/"ffeten mııulttt po­
nıltum unıım (Bonirz. 1 24). Ravaisson'un çok iyi bir biçimde işaret ettiği ii1ere (/:ssai mr "' /ıle­
taphy. d'Arisrou, s. 1 28, not l ) "burada kendinde Hayvan'ın (autozoon) veya hayvan ideasının
varlığı onaya konmakta ve bütün gerçek hayvanların birliği bıı ideada tesis eJilmektctlir. Ancak
hu h:ıp•anların birliklerini ona borçlu oldukları ve gerçekrcn ondan alJıkları kanırlanmamakta­
tlır. Doğal canlı varl ıkların gerçek birliği Aristoteles'e göre, ırkın ilkesi olan ve neslin tl..."Vamı ile
devam eden gerçek varlıkta bulunur.".
1 1 . satırdaki "ean <lido tis panta" ibaresi, kelimesi kelimesine "her şC)•in lıbııl t:tlilmesi dunı­
mıında" anlamına gdıncl.."tedir. Bununla Platoncuların talep ettikleri her şerin. yani hcr onak bir
isme bir ltleanın tekabül eniğinin kabul edilmesi kastedilmekrcılir. Oysa Ak-k. , ( l .:!6. 'i nl. ) , bir var­
lıklar çokluğu hakk ımla tasdi k edilmekle birlik!e olumsuz yüklcmlerin C/toşmu_yor \'b.) ldc:ılar olma­
Jıklarına ve diğer birçok şeyin de böyle olduğuna dikkat çekm1..-ktedir. Arisrotdes huna şunu ckle­
mekıcdir ( 1 2. satır): ucins" (genos) ve "tiimd" (katholou), birbirine ö1.Jcş değildirler. Cins, Ö7.i.i n
bir iiğt.--sine işaret eden onak bir kavramdır ve şeyin kavramın,a tamamen yabancı ulan tümeller (ör-

1 40
1 . K İ TA P

Sonra sayılardan sonra gelen kavra ml:ır. yani doğrular, yü­


zeyler ve cisi m lerin ne nasıl var oldukl:ırı veya var olabildikleri,
ne de işlevleri n i n neler olduğu da açıklanamaz. Çünkü bunlar
1 5 (yani geomerrik b üyüklükler) , ne İdealar olabilirler (çünkü sayı­
lar değildirler) , ne "aracı" varlı klar (çünkü aracı va rlıklar, yal­
nızca maremariksel şeylerdir). Onlar orradan kalkan varl ıklar da
değildi rler. O halde onlar açıkça yeni ve dördüncü bir varl ık sı­
nıfı olacaklardır.
"Varl ık" ı n çeşidi anlamları nı, ayı rdermeden( l ) va rlıkların
öğeleri ni araşrırmak, özell ikle bu biçi mde şeylerin kendileri nden
meydana gel dikleri öğeler araşrırıldığı rakdirde, onla rı bulma ma­
ya kendi kendin i mahköm ermek demekrir. Çünkü "erki nlik"
20 ve "edilginlik" veya doğrunun hangi öğelerden meydana geld iği­
ni bul mak, kuşkusuz imkansızdır. Varl ıkları n öğderini keşfer­
mek mümkün olsa bile, bunlar ancak rözleri n öğderi olabilirler.
O halde biitün varlıkları n öğelerini ar:ışrı rmak veva onları keş­
ferriği ni düşün mek bir yan ı lgıdır.

n.·�in hağınrılan i f.ıde e1.len kavramlar) vardır. Varlık ve Birlik gibi basit "çok :ınl:ınılı kavramlar"
(pull:ıkhos lcgomenal olan ve "ıqkın kavramlar" (termini tr.ınscemlantalcs) ol :ı r:ık her tilrlii katego­
rinin ii1erine yükselen en genel tümeller de böyledirler. (Bkz. B. 3, 998 b 27, nor: Alek. , 1 26. 32).
1 0. s:ıtmfaki "ekıhesis", Platoncuların ortak nitelikleri h:ı�ınısız tö1ler obuk ortaya koyma iş­
(,·nı leri nin allıdır. Arisroreles'e göre ise "ekthesis" yalnızca i.i1el hir ad yard ı nı ırl:ı hir kavr.ımın bir
rarçasını sergilemekren ibarettir. (Bunun dayan ağı , bu parçanın ya bu ka,·ramın i\·lemi i\·inde
hıılıınan bir öğe veya onun kaplamı içine giren bir birey olmasıdır.) Tek kelime il.: " ekrhcsi s" ,
"nıanrıksal soyutlama" llır. Platoncu "ekthesis" hakkı nda bakın ız: Alek., 1 21 , 1 1 - 1 8. Aristotdesçi
",·kıh1..-sis"e gelince, onun örnekleri Organon'da bulunmaktallır (i.lzellikle Hirind Annliıiklrr, 1, 2,
3'> :ı 1 1- 1 7; [, 6, 38 a 23, 28 b 1 4; Sofistik Delilkrin Çüriitiilınesi. 22, 1 78 h 36-1 79 a 1 0. Bu
son r:ısaj, Platoncu ve Aristotelesçi "ekthesis"ler arasındaki rnl ığı iyi bir biçiımlc ortaya koymak­
tad ır). - "Ekthesis" hak kı nda ayrıca Alek., (236, 7-1 1 4); Bonirz (0/ı.r. nd Me1t1ph. . s. 1 28); ve
i11el liklc i l. Maier'e (-�ı·//o. des Ar., H, 1 . 3 1 0-320; 2, 1 4 1 - M'll hkz.
1 l \'arlık, bir cins d ı..-ğil dir (bkz. 2); Varlık'ın bütün kategorilerine (töz, niıdik, nicelik. bağı n­
rı \•il. ) uygun düşen "çok anlamlı bir kavrarn"dır (pollakhos lcgomena) . Ve bıı b:ıkımdan o, or­
tak \·c özdeş ilkeleH l e n yoksundur. O halde her durumda önce \'arlık'ın ö1d anlamını açığa çı­
k:ırnı:ık gerek ir. Oysa Platoncuların özellikle yapmayı ih mal .:nikleri şer budıır: Çiinkii onlar var
l•l.ın her şeye, yani ri.i7l.::r kadar ilineklere de uygulanan ilkeleri ortaya atmışlardır. Bıı ise onların
ilkelerinin varlıkların temd yapısını açıklama amacına yönelik olmasından dol:ıyı d:ıh:ı lİa s:ıçma
olan hir girişimdi r. Rıı ilkeler, maddi ilke olan İki olan'l a formd ilke olan Bir ol:ın\lır. Zor.la ka­
lın,lığı ukdirde, onların tözleri açıklama gücüne sahip oldııkl:ırı kahııl ell ilehilir. Ancak t'lkide
/,,,/ıınınıı. nkiye 11ğr111n11 vb. gibi ilinekler (ki bu ilinekler de v:ırlıklartlır) hakkımla ne denecektir?
Rıı ka\·ra mların maddesi yoktur veya onlar, belirlenimleri ol.lukları rii1lerin kentlilerinin madde-
1.-ri olmasından du l:ıyı :mcak ilineksd olarak maddeye sahipri rlcr. Tek kelime i le . /ıiiıiin \•arlıkla­
rın ilkd.:rini keşfetmek imkansızdır. (Bkz. Alek., 1 28, 1 5 vd . l . - S)fr. � l :ııınıs l · H ) Arisrntclcs'in
dilşii nl·esini çok açı k bir biçimde iz.ah etmektedir.

141
M ETAF İ Z İ K

Sonra bütün varlı kların öğeleri ni nasıl bilebiliriz?<. 1 ) Burada


daha önce bilinen hiçbir bilgiye sah i p olmamak gerektiği
25 aşikardır. Çünkü nasıl geometri öğrenen bir kişi, daha önce
başka şeyleri bilmesi mümkün olmakla birl ikte bu bilimin ince­
lediği ve kendisinin öğrenmek istediği şeyler hakkı nda h içbi r
şey bilmezse, diğer her türlü bilginin kazanıl ması nda d a durum
böyledir. Dolayısıyla bazılarını n ileri sürdükleri gibi her şeyin
bir bilimi olduğu takdirde, bu bilimi öğrenen kişi nin daha önce
h içbir şey bilmemesi gerekir. Oysa her türlü bilgi - ister b u
bilgi kan ıtlama,(2) İster tanımlar(3) yoluyla elde edilsin-, daha
30 önce bilinen - tamamen veya kısmen bili nen(4 ) - bi rtakı m ö n­
cüllere dayanı r. Çünkü tanı m ı n öğelerinin daha önce b i l i nmesi,
hatta onlarla içl i dışlı olunması gerekir. Tümevarıma dayanan
bilgi n i n durumu da aynıdır.(5) Ö te yandan eğer bilim doğuştan
993 a olsaydı ,(6) haberim i z olmaksızın bili mler arası nda en yücesine

1) Riitün varlıkların o rtak öğelqrinin olduğu kabul edilse hile. - B i raz önce "varl ıkların ilkele­
ri� (rrincipia essendi) olarak İdeaları çüriitmi4 olan Aristotdes, şimdi (992 b 2-i-993 a 2) Pla­
ton 'un lliyalekrik'i tasarladığı tarzda evrensel bir bilim anl:ıyışını eleştirmektedi r. K:t7.anılmak is­
tenen hilginin kendisine yabancı olan ve bu bilgiden önce gelen bir bilgi olmaksızın, h içbir bilgi
edin ilemez. (Örneği n geometri öğrenmek için daha önce dııha bü_yiik, dah11 kiiçük. qit, doğru.
eğı·i, uzunluk, gmişlik. cisim vb.'nin ne olduğunun bilin�esi gerekir. krş. Alck., 1 30, 4). Şi mdi
bir evrensel ilkelerin biliminin olması durı,ımunda, bu bilinıin daha önceden h iı;bir bilgi olmak­
smn ka7.anılması gerekir. "Çünkü bu önceki bilgi, ancak bilinmesi istenen ilkelere bağlı olan şey­
d.-n ı;ı karılabilecel'tir. Buradaki döngü aşikardır. (Robi n, L1 Th. Platon. s. 52:\-524). Aristoteles
.

birçok defa aynı fi kre temas eder: ikinci Analitikler l, I , 7 1 a 1 - 1 1 ) krş. Trandclenb., Eleman­
la . , 1 8); il, 1 9, 99 b 28-30; Topikler Vl, 4, 1 4 1 a 28--30; Nikh. AhLıkı, VI, 3. 1 1 39 b 25-3 l .
. .

2 ) Kanıtlanamaz aksiyomlardan veya kanıtlanmaksızın kabul edilen veya ortaya atılan öncül­
lerden hareketle. (Alck., 1 30, 1 5 vd.).
3) Örneğin insanın tanıJTU (hayvan-yürüyen-iki araklı) , öğeleıi nin (hayvan, yüriiyen, iki
araklı) bilinmesini gerektirir (Alek., 1 30, 20-23).
-il tanımlar ve tümevarımlarda öğelerin bilgisinin tam olması gerekir. Oysa kanıtlamada bilgi,
yaln ı1ca bazı aksiyom veya öncüllerle ilgilidir (Alek., 1 3 1 , 1 O).
5) Tümevarım (epagoge) hakkında bkz. Birinci Analitikler. i l , 23; ikinci Anıtlitikler, l, l , baş­
ta \'e 1 8, 8 1 b 5; il, 1 9, 1 00 a 1 5 vd., Topikler. l, 1 2, 1 05 a 1 3; Nikh. AhLıkı. VI. 3, 1 1 39 b 26
vb. - Ariscotelesçi anlamda tümevarım zihnin, daha önce bilmesi gereken çok sayıda ve özel veri­
Jen kendisine has ol:ın sezgisel bir güç araalığıyla, genel ve birleştiril m iş sonuçları teşkil eden
ka\•ram ve yargılara geçme işlemlerinin bütününü içine alır. Bir akıl yüriitmeden çok çıkarım
(inforence) olan tümevarı m, kıyasın zıddıdır.O, bir şeyin var olup olmadığı sonımından [varlık
1 .. Robin A ristoll' s. 56-58).
(hori) sonınundanl ileri geçmez. ve açıklayıcı değildir, (krş. , .

6) Platon'un "hatırlama"sına (anamnesis) ima. Özellikle bkz. Phııidron: 72 e vd.; Mmon, 82


b nl. - Aristotdes, biraz önce, her bilim ancak daha önceki bilgiler sayo in(lc ka1.anıldığına
gfüc, her şeyin ilkelerinin biliminin imkansız olduğunu k:ı.nıtladı. Buna rlaron'la birlil'te bu
hilinıin doğuştan (.�ymphytos, 993 a l) olduğu ve basit bir hatırlamanın söz konusu olduğu söy-

1 42
1 . K İTA P

sahip olmamız çok tuhaf olurdu. Nihayet şeylerin kendileri nden


meydana geldikleri en son öğelere eriştiği m izi nası l bi leceğiz ve
bundan nasıl emin olacağız? Bu nokta da bir güçlük ortaya çı­
karır. Çünkü bazı heceler üzerinde olduğu gib i , burada da gö-
5 rüş ayrıl ığı olab i l i r. Örneğin bazıları ZA hecesinin L • !ı ve
A'dan meydana gel diği ni söylemekte, diğer bazıları i se burada
bizim bildiği miz seslerden h içbirinin değil . ayrı bir sesin söz
konusu olduğunu ileri sürmektedi rler.( ! )
N ihayet b i r duyunun algıladığı nesneleri , bu duyudan yok­
sun olan b i r i nsan nasıl bi lebilir? Fakat karmaşık sesleri n sese
özgü öğelerden meydana gelmesi gibi her şey aynı öğelerden
1O meydana gelm iş olsaydı, durumun bu olması gereki rd i .<2J

1 0. Bölü m < B i ri nci Kitabın Sonucu: An cak Dört Neden


Vardı r >

Bütün b u söylediklerimiz, bütün filozofların araştı rıyor gö­


ründükleri nedenlerin bizim Fizik'te saydığı mız nedenleri n<Jl
aynı oldukların ı ve bu nedenlerden başka bir nedeni anma
i mkanına sah i p olmadığı mızı açıkça göstermektedir. Ne var ki
ş imdiye kadar bu nedenlere ancak bel i rsiz bir tarzda işaret edi l­
m iştir. B i r anlamda onların tümünün bizden önce bel i rtildiği,
bir başka anlamda ise onlardan h içbi rinin bel i rtil mediği söyle-
]5 nebil i r. tik zamanları n felsefesi henüz genç ve başlangıçları n da
bulunduğu için her şey hakkında ancak yarım yamalak şt:.y ler

lcnerek mi itiraz alilccek? Aristoteles, özellikle en mükemmel bilim, ilkelerin bilimi sfü konusu
olduğu takdirde bunun inanılmaz bir varsayım olduğunu söyleyerek bu itira1.a cevap vermekte­
dir.
1 ) Alek., bunu şöyle açıklıyor ( 1 32, 16- 1 33, 4): ZA hecesinin Z ve A'dan mı, yoksa il ve
A'dan mı meydana gelmesi gerektiği tartışma konusudur. Çiinkü eskiden nasıl ::::, XI ve \jl. AI
diye yazılmakta idiyse, Z de Ill diye yazılmaktaydı .
.2) Aristoteles'in son kanıtı, duyuların tanıklığından ve deneyden çıkarılmıştır: Eğer bütün
şeyler, aynı öğelerden meydana gelmiş olsaydı, duyusal şeylerin kendilerini bilmek içi n, duyu­
salüstü gerçekliklerin ilkelerini bilmek yeterli olurdu. Çünkü bu durumda duyusal şeyler, bu il­
kelere tabi olan şeylerden ibaret olurlardı. Başka deyişle burada dunım, harflerin ve öğclerinin
bilgisinde olduğu gibi olurdu. Kendilerinden meydana gelen bütün sesleri bilmek içi n. harfleri
ve i.\ğelerini bilmek k:'ifıdir (Alek., 1 33, 24 vd.). Ayrıca ondan şu sonuç da çıkarılabilir (Ross, [,
2 1 1 ): Bu durumda renklerin, seslerle aynı öğelerden meydana gelmesi ve işitme duyusuna sahip
olan bir insanın renkleri de bilmesi gerekirdi. Bu takdirde de kendisi dışında hiçbir duyunun bi­
linmediği duyusal algı, gereksiz olurdu.
J) i l , J, 7 Dön neden söz konusudur.
-

1 43
M ETA F İ Z i K

söyl em işri r . Çünkü Empedokles'in kendi s i bile kem iğin. ö ğe l e r i­


nin ora n ı ile var olduğunu kabul ermekredir.! 1 l Bu ise özden,
yani şeyi n formcl tözünden başka bir şey değildir. Ancak o za­
man onun ya eti ve diğer organi k şeylerin her birini aynı ra rz­
da ele al ması ve onların tümünün b i rer oran olduğunu söyle­
mesi veya hiçbiri i le ilgili olarak bunu kabul ermemesi gerek i r-
20 di. Çünkü et, kemik ve b u diğer maddelt"ri n her biri . E m pe­
dokles' in Ateş, Toprak, Su ve Hava diye adla ndı rdığı m:ıddc:-den
ötürü değil, bu oran sayesinde var olacaklardır. E�er kendisine
gösteril m iş olsaydı, Empedokles hiç kuşkusuz bu açıklamaya ka­
tılırd ı . m Ancak o bunu açık olarak i fade ermemişrir.
Bürün bu konular üzerindeki görüşleri mizi yukarda açıkça
bcli m ik . Ancak ayn ı konular üzerinde o rraya çıkabilecek gi.i ç-
25 tüklere yeniden dönmemiz ge rek m ekred i r .< -' l Çü nkü belk i onla­
rın çö züm ünün daha sonraki sorunLırı n çöz i.i m ü n d t' bize fa ydası
olacakrı r.

1 ) "Ruh Üzrrinr"de zikredilen (1, 5, 4 1 0 a 2) Diels'teki %. fragment. Empedoklcs'e gi.ire ke­


mik, iki kısım topr:ık, iki kısım su ve dört kısım ateşten mertl:tna gelir.
2) Yani Empedoklcs, Aristoteles'in "öz" kavramına tek:ıhiil C\ien \'e "her tlıınımda (cpi p:m­
ton" geçerli bir açıkl:tma veren "oran" (logos) kavramına b:tf,rlanmak ii1ere yararsız dön iiğ.: kura­
mıntlan vazgeçerdi.
�) Mrtnfizilli n birliğini bor.an a kitabının üzerinden aşar:ık R kitahına giimlcrme. Bununla
hirlikre Al.:k., (1 36, 1 'i ve 1 37, 6) haklı olarak bu göndermenin, 2. R<iliimilml.: ilkd.:r ve nC\lcn-
1.:ri de alan a Kitabının kendisine de uygulanabileceğine işaret etliyor. l ler haliikarll:ı A kit:ıhın­
dan sonra a Kitabının :ıraya sokulmasının nedeni bu göntlerme gibi giiriinmckt.:dir.

1 44
i l. K İ T A P ( a )

1. Bölüm
< Felsefe Hakkında Genel Düşünceler >

.� O 1 Lıkikarin araştırı l ması bir anlamda güç, bir başk:ı anlamda


kol:ıydır. Bunun bir delili, hiç kimsenin ram ola rak onu elde
edememesi , ancak öre yandan insan türü olarak ondan uzak ol-
9'H b mam:ı m ızdır. Herkesin şeylerin doğası hakkında söyleyecek doğ­
ru bir şeyi vardır. Bu şeyi n kendisi, hakikarle ilgili ol:ı r:ık az bir
şey veya bir h iç değeri ndeyse de bürün düşünceleri n bir araya
gel mesi, oldukça çok şeyi meydana geti rir Bund:ın dol:ıyı haki­
karle ilgili durum, arasözündeki duruma benzer görli nmekredir:
"Bir k:ıpıya kim isabet erciremez?"( l J Bu bakımd:ın ele alı nı rsa,
5 bu :ı raştı rma kolaydır. Ancak bürün olarak bir doğruya sah ip
olabil mekle birlikte amaçladığımız özel kısma erişmem iz, bu gi­
rişimin gliçlüliiğünü gösterir.
Bdki de nasıl ki i ki türlü güçlük varsa,( 2) bu giiçl liğiin ne­
deni de şeylerde değil, bizi m kendi mizde bulunmakt:ıd ır. Çi.in­
kü y:ır:ısanın gözleri nin gün ışığı karşısındaki duru m u neyse,
1O ruhumuzdaki aklımızın şeyler içinde doğaları gereği en ap:ıçık
olanl:ırı k:ırşısı ndaki durumu odur.Ol
O halde sadece görüşlerini paylaştığı mız kişilere değil, daha
yüzeysel görüşler ileri sürmüş olan insanlara da minnerr:ır olma­
m ız gerekir. Çünkü onlar da düşünme yerim izi geliştirmek sure­
tiyle bize yardı mda bulun muşlardı r. Şurası bir gerçekti r ki eğer
15 Timocheos ol masaydı, l i rik şiirimizin büyük bir kısmından yok­
sun ol:ıcakcık. Ancak eğer Phyrnis de ol mamış olsaydı, Timot-

1 ) K 11: Lemsh er Sl·hncidewin, "Parttmiographt, II, 678. - Hakikatin araşmılınası ok arma­


y:ı h,·n1crilmekredir: K:ıpı gibi geniş bir yüzeye isaber ertirmck kolaydır; anc:ık he.idin bdli bir
nulr:ı<ın:ı is:ıbet errirıııck çok daha güçriir.
�l Riri şeylerin k.·ndilerinden, diğeri zihnimizin zayıflığından ileri gelen iki güçliik (Alek.,
1 'I �. �l. "Kendisi h:ıkı mından" (physei) bilinebilir olanla, "bizim bakımıml7ll:ın" (pros hemas)
hili rı,·hilir olan ar:ısınd:ı rapılan bu ayrıma z, 3. 1 029 b 4'dc <le rasrlanmakradır.
:� ) Kıı diişiince ·rıı�••phrasros rarafindan yeniden ele alınmakradır: Ml'tap/�y ? b 1 1 - 1 3, 3 1 8
..

R r. . � 8 Ross.

1 45
M ETA F i Z i K

heos'un kendisi olmayacaktı. i l ! Hakikat üzeri ne görüşler ileri


sürmüş olan insanla ilgili olarak da aynı du rum söz konusudur.
Çünkü biz bazı fi lozoflardan bazı görüşler aldık. Ancak bu filo­
zofların ortaya çıkmaları nın neden i , onlardan başk aları olmuş­
tur,(2)
20 Felsefenin, hakikati n bi lgisi olarak adlandırılması da doğru-
dur.Ol Çünkü pratik bilgi n i n amac ı n ı n eylem olmasına ka rşı lık
(çünkü eylem adamları şeyleri n nasıl olduğunu inceleseler bile
ezeli-ebedi olanı değil, ancak göreli ola n ı ve şu and;ı önüm üzde
buluna n ı i ncelerler) , kuramsal bilgi nin amacı haki k:ıni r.14) Şim­
di neden i n i bilmeksizin bir hakikati bilemeyiz( 'i ) ve şeyler ara­
sı nda bir n iteliğe diğerlerinden daha yüksek ölçüde sah i p olan
şey, kendisinden dolayı bu niteliğin başka şeylere ait olduğu
25 şeydir. Örneğin ateş, şeyler arası nda en sıcak ohn şeydir. Çün­
k ü o bütün diğer şeylerin sıcakl ığın ı n neden idir. O halde türe­
m iş haki katlerin nedeni olan şey, en hakiki olan şeydir. Bundan
da ezel i-ebedi şeylerin ilkeleri nin her zaman en hakiki şeyler ol­
maları gerektiği sonucu ortaya çıka r.C<l l (Çünkü onbr yal n ızca

1 l Tirnetheos, 41ı7'de Miletos'ta doğmuş, 357\lc ölmüş iinlü şair ve m li7. isyendi r. l l h rynis'in
ii�rcnci'i ve rakibi ol:ın Timotheos, özellikle Atina\la kendisini gi)stermiş \'e l i re hirçok td ckle­
ıııi�rir. ( Phıynis h:ıkkında krş: Aristophanes, Bıılııtlıır, 97 1 ). Timotheos ve Ph rynes Pherecra­
r,·, ' i n ( '/•iron'unda ı, riiliinç bir hale solnılmuşlar<lır. Ti motheos ile ilgili obrak en !>nemlileri 1 903
�·ıl ı ııd ı \'\'il:ımovit7 - � liillendorf tarafından yayınlanmış olan hir dizi fr:ıgm e n re s:th ih i 1 .
� ) z ,· m i n i ha11rl:ım:ık ve böylece onlara keşitlerini yapmak inıkinını sağlamak sııreti��e.
1.\1.k . . 1 H , 1 4). Srı_fi.<tik Delillerin Çürütülmesi 34, 1 8 3 b :!O hemen he me n hemer hir tikri ifade
<'!m"kr.·ılir.
:\l 1 '1-;\ 1 num:ır:tlı s:ıtırlar arasındaki düşünceni n genel ı; id işi ni onaya çık:ırmak oldukça giiç­
ıiir. Colle'ıın yonımıı ( 1 78) şudur: Kuramsal bir bilim olduğuna gilre. td s d�n i n konusu hakika­
tin l · i l�i s id ir. Ş imdi şqlcrin hakikatini, ancak onların ned,·ıık·riııi hilnı.:k sıımiylc hiliri7.. Öte
r1 nıl.ın K·lsefenin meşgul olduğu ezeli-ebedi şeylerin ned,·nleri b:ışka herhangi bir ne.lenden
d ıh ı h:ıkikidirler. O h:ıldc konusuna erişmek için, felsefenin var ol:ın en hakiki şeylerin bilgisini
i�·in.:· :ılııı:ı.çı gerekir.
lı l Fdsefo, haklı ol:ır:ık, hakikatin bilgisi olarak adlandırılm:ıktadır; çii n kii her disipline özelli­
ğini wren, ereği ve ar:ıştırma konusudur ve felsefeni n ereği de pratik b i lim le rd e n daha çok, h:ıki­
brıir 1 Al.:k., 1 45, 3) - Rilimlerin bu, kısaca kuramsal ve p rat i k hil imler ul:ırak sınıflandırılmaları
Topil:fı.r\lcki sınıflandırılma ile (1, 1 4, 1 05 b l 9-29) karşıl:ıştırılsın. Nihai sınıtlımlırılına aşağı­
d.ı wril.:c.:ktir: (E, 1 ve K, 7).
'i l �iiphesiz nellenl.:ri olmayan ilkderin kendileri müstesna! Çiinkii aksi t:ıkdirdc snnsma git­
ınd, ı;.:rckir (Alek. . J .i(ı, 1 2).
' 1 1 ( ii n kü şeylerlleki varlığın nedeninin, aynı zaman da onların hakikatlerinin nedeni olan şey
ol,lıı�·u a�·ıktır (Alek., 1 lı9, 3). Bu paragrafta sergilenen öğreti son llerece Aristotdesçidir: Düşün­
c,·n i n k:mıınları, varlığın kanunlarıdır ve her varlık, varlığı lil\·iisiinde h:ıkik:ıtten pay :ılır. Çünkü

1 46
i l . KİTA P

bazen doğru değildi rler). Ö te yandan onların varl ı kları n ı n nedc-


30 n i de yoktur; cersine kendileri diğer şeyleri n varl ığı n ı n neden i­
dirler. Sonuç olarak, bir şey ne kadar varsa, o kadar hakikidir.

2. Bölü m < Sonsuz Bir Nedenler Dizisinin i m kansızlığı ve


Bir i lk i lken i n Varlığı n ın Zoru nlul uğu Hakkı nda >

994 a Bir i l ke i lkeni n var olduğu ve şeylerin nedenleri n i n sonsuz


sayıda ol madığı aşikardır.O) On lar ne dikey olarak sonsuz bir
dizi teşkil ederler, n e de tür bakımından sonsuz sayıdadırlar.
Çü n k ü maddi neden açısından (örneğin · Et' in Toprak'tan,
Toprağın H ava'dan, Havanın Ateş'ten çıkması ve bunun böyle­
ce sonsuza kadar gicmesi anlamında) bir şeyin başka bir şeyden ,_
5 sonsuza varıncaya kadar çıkması miimkün deği ldir. Hareketin
nedenleri de, örneği n i nsanın Hava, Hava'nın G ii neş, Güneş' i n
Nefret tarafı ndan hareket ettirilmesi ve(2) bunun böylece sonsu­
za kadar gicmesi anlamında, sonsuz bir dizi teşkil edemezler.
Ayn ı şeki lde ereksel nedenler de, gezmenin sağl ı k için, sağl ığın
mtıcl uluk içi n , muduluğun bir başka şey içi n olması ve böylece
her şeyi n bir başka şey içi n yapılması anlamı nda sonsuza kadar
1 0 gidemezleı;. N ihayec özle ilgili olarak da duru m ayn ıdı r.Ol
Çü n kü(4) kendilerinden sonra gelen bir son terime ve önce
gelen bir ilk cerime sahip olan aracı terimler göz önüne alın ır-

yanl ış ynklııktur (Al..:k., 1 47, 1 0). Ktş. lkinci Analitik/er, 1, -16, 52 a 32. T:ım:ımen farklı b ir pla­
,

na air olmakla birlikre St. Tthomas, Sum Theol, l, a, quaest. i l , art. 3°e d..:' hb. Sr. Thoma.ç bu
tikri T:tr.rı'nın varlığını kanıtlamak üzere "qııana via"sının remdi olarak alm:ıkr:ı.lır.
1 ) Rıı bölümün planı ilk paragrafta açıkça gösterilmektetlir:
1. "Dizi bakımından" (eis euthyrion) sonsuzun imk:lnsızlığı (<J?-1 a 3-<J<J-1 b 28. sarırlar
arası).
1) "Yukarı doğru" (ano): Maddi, fail, ereksel ve formcl nedenle ilgili olarak bu 99-1 a 3-
994 a 20. satırlar arasında göz önüne alınmakradır. Bıı alr-bölmeye 994 b 6-991 b
28. satırlar bağlanmaktadır.
2) "Afı.ğı doğnı" (kato): Sadece maddi nedenle ilgili olarak hu 991 a 20-991 b 6. satır­
lar arasında göz önüne alınmaktadır.
i l . "Tür bakımından" (kata eidos) sonsuzun imkanS11lığı (994 b 28\l.:n sonuna kadar).
2) Empedokles'in kozmolojisine yapılan imi!
3) Örneğin hayvanın formunun ruh, ruhun formunun "Niıs", "Niıs"un formunun bir başka
şey olması ve böylece sonsuza kadar gidilmesi (Alek., 1 50, 1 2).
-1) Aristoteles, dört nedenle ilgili örnekler verdikten sonra, nedenlerin sonsuzluğunu çiiriltme­
ye geçmektedir. - Aristoteles'in akıl yürütmesi Colle tarafından ( 1 8 1 - 1 82) aşağıdaki kıyas biçi­
minde açık olarak sergilenmektedir:

1 47
M ETA F İ Z i K

l:ırs:ı, b urada ö nce gelen teri m i n sonra gden reri mlerin nedeni
olması gerekir. Çünkü bu üç terimden hangisi nin neden oldu­
ğunu söylememiz gerekirse, onun kuşkusu7. ilk rerim old uğunu
söyleriz. O, son terim ol:ım:ız; çünkü son reri m h i�·bir şeyin ne-
15 deni dt>ği ldir. O :ıracı terim de ol:ım:ız; çünkü o, ı;:ıdece rek bir
şeyin nedenidir (Bu aracı teri m i n bir vey:ı bi rçok olması. sonlu
ve sonsuz s:ıyıd:ı olması bir şey deği�ri rmez). Şimdi bu biçi mde
sonsuz ol:ın dizilerde vey:ı genel olarak sonsuzda. önümüzde bu­
l un:ın reri m i n dışı ndaki bütün teri mler aynı şekilde :ıracı rerim­
lerdir. O halde eğer bir ilk terim olm:ızs:ı . kesi nlikle neden de
olmaz.
Rir· b:ışl:ıngıç nokt:ısı nd:ın h:ırekerle yukarıya doğru, Su'yu n
Ateş'ren, Toprak'ın Su'dan çık:ıc:ığı v e böylece h e r zaman bir
20 b :ışk:ı şeyi n onaya çıkacağı bir biçimde sonsuz bir dizi n i n olma­
sı d :ı mümkün değildir. Çünkü l srmi:ı oyu nbrın d:ı n sonra
O l i m piyat oyun larının geldiğini söylememizde olduğu gibi
"d:ın" kdi mesin i n "son ra" anlam ına gdd iği d uru m m ü srer na ,CO
bir şey bir b:ışk:ı şey"den" , iki :ınla md:ı çıkar: Runlard:ın biri
yetişkin insan ı n , çocuğun değişmesi sureriyle çncukran çıkması
gibid ir. Diğeri ise H:ıv:ı'n ın Su'dan çıkması gib i d i r. "Yt>rişkin
i nsan ı n çocuktan çıkması gibi"den, o·rr:ıya çıkm ı ş ola n şeyi n,
ol:ın h i r şeyden veya bitmiş ol:ın hir şeyi n. biren, gel i �en bir
2 :; şeyden çıkması gibi bir çıkmayı k:mediyo nı m .C ! l Çü nkii nasıl
ki varl ı k ile var-olmama :ırasında oluş demt>k ola n :ıracı bir du­
rum nıevcurs:ıOJ v:ır olanla, var ol ııı:ıyan :ı rasında d:ı olan şey
vardı r. i nceleyen, bilgi n olandır. İ n cc-leyendc-n bilgin ola n ı n ç ı k-

A r:ın reri mle r ilıti\':ı eden bir dizi nin nedeni (bu aracı ş<·�·ler isrer hir. i srer \·ok olsıınl:ı r . İster
suı ılıı s:ırı(l:ı., İster sonsuz sayıda olsunlar}, zonınhı olarak hıı :ır:ıcı rcriııık·rd<·ıı iincc gd<·n hir te­
rim.lir.
� i nı.li gerire clo�nı giden sonsuz bir nedenler dizisinin ilk rerimi roktıır On.l:ı son r<·rim dı­
� ın . 1 .1. i hiiriin reriıııl,·r. :ıracı terimlerdir.
( l lı ılıle böyle hir di1inin nedeni yoktur.
i l "d:ııı" (ek} in hıı anlamı hakkında bkz. �. 2'1. 1 023 h S. Arisrordcs. h : ık l ı olar:ık hıı dıım­
ın ıı l 0 i r ��ın:ı bı rakııı:ıkr:ıdır; Jİnce ıh111 11fter which Jomrrhing ,./,.,· romr.< i.ı i11 110 .<rmr irs 'l'.l'f'"krimt­
,,,,, , · ,.,. 1ı111ırri11/ cı111.<r " ! Ross, I , 2 1 7). (Çünkü ark:ı.sından hir h:ışk:ı ş..-yin gddi�i şe�·· kesinlikle o

ş,·�·in 'ı ıhsrr:ırumıı wr:ı m :ıdd i nedeni <leğildir).


�ı Kıınd:ı nicelik h: ı kı m ı n dan bir değişme (oııkscsis) sii7 ko nı ı s ı ıd ı ı r.
Jl Ne ,·:ırlık, ne d,· rokluk ol:ın aracı bir <lurum. (Alek., l 'iC>. -il. O h:ılde hıı ilk :ınl:ı mtl:ı. ger­
\·,-1. l · i r \':ırnluş (gı.·n,·r:ııion} veya yokohış söz konusu clcğilılir: s:ı(le,·e hiriıKi ,lıırıı ıml:ı n ikinci
ı l ı ı rı ınn � i i rek l i bir f:•'\·i�. evri m söz konusudur.

1 48
i l . K İTA P

tığı söyleni rken kascedilen budur.< 1 l Öre y:ı nd:ın Su'yun


_, O Hava'da n çıktığı gibi bir şeyden çıkma, bu diğer şeyi n orr:ıdan
kalkmasını gerekcirir. Bundan dol:ıyı birinci rürden değişmeler­
de, geriye dönüş yokcur(2) ve çocuk, yerişkin i ns:ı ndan çıkmaz;
Çünkü olan şey, meydana gelişin ürünü değildir; O , meydana
9 9� b gelişren sonra gelen şeydir.(3) Günün sabahran çık ması da bu
anlamdadır. Yan i onun sabahcan son ra gel mesi anl:ımı ndadır.
Sabah ın günden çıkmamasının da nedeni budur. iki nci rü rden
değişmelerde ise, geriye dönüş mii mkündür.14l Ancak her i ki
durumda da cerimlerin sayısı n ı n sonsuz ol m:ısı im kansızdır.
Çünkü biri nci durumda aracı şeyler oldukl:ırınd:ın dolayı reri m­
lerin bir sonu olması gerekir.C5) İkinci durumda ise rerimler, sü-
5 rekli olarak birb irlerine dön üşürler; Çünkü onl:ırın biri n i n yok
oluşu, diğeri nin meydana gelişidir.<6>
Aynı zamanda dizinin ilk öğesinin, ezeli-ebedi ol masından do­
layı, orr:ıdan kalkması da imkansızdır. Çünkü geriye doğru oluş
süreci , sonsuz olmadığına göre, (ezeli-ebedi bir neden gerekririr).
Fakar ilk cerimin orcadan kalkması ile meyd:ına gel men i n gerçek­
leşciği durumda ezeli-ebedi bir neden söz konusu olam:ız .!7l

1 ) P.11 hir • atlo ios is" , yani nitelik bakımından değişmeı.lir.


Rir e reğe }'i.'ı ncl .l i k leri n.len ·oukse­
sis" w M:ılloiosis"dc g<·riye dönüşüm olmayacağı açıktır.
2\ (iinkii Alek.'ıın işaret ettiği gibi mükemmel olan miik.·mmel ol mayan:ı geri di.inmcz.
3\ Ku ciimle çok branlıktır. Alek., (l 5 6 , 32) ve Boni tz 'c ( 1 3 1 ) gi.i re Arismrdcs hur:ıda i kinci
(lmıını.la olduğu gihi ri.izün mutlak oluşunun değil, töziin mıırl:ık ol uşu ndan sonra gelen bir
olıı�ıın siiz konusu olduğunu söylemek İstemektedir: Çocuk mey&ın :ı gdişrcn Cgı.:-ner:ıtion) sonra
gı·l i r: h ış ka deyişle o. 1.uen daha önce olmuş olandan, me�·,bn:ı gel miş olan.lan gel ir. Yerişkin
İn <:ı n rckrar çocuk olmaz: Çünkü meydana gdmiş olan yeıişkin ins:ın. bir Ç<lC'uğun m eyd an a ge­
li�iıiin, o luşu nu n iiriinii değildir; o sadece zaten daha önce meyda na gdnı iş ol:ın çon ıkta n ge l i r,
111111.ııı çıbr - Ross. (I, 2 1 7-2 1 8) ve Colle, ( l 86) bu konu(l:ı h:ışka :ı\·ıkl:ım:ıl:ır ıcklif eım..-kıc(fü­
(,·r.
1\ l l :l\'a nasıl Su\l:ın çıkarsa, Su da Hava'dan çıkar; çiinkii bu öğeb<lcn h i\·biri dih...- r inin ere­
�i , (,·�i l. l i r (Alek., 1 "i'.", 2 1 ).
'il Çocuk (to gignomenon) sonunda yetişkin insan olur ve olan şer i n yokluğu ile v:ı rlı ğ ı ara­
<ınıb l.. i :ır:ıcı <lunımlar demek olan oluşun çeşitli kısımlan sı nı rl ı bir (li1i olu�ııınırl:ır.
(, ) K :ı rşı l ı klıl ı k nl,lu�"l.ına göre, sonsuza kadar gidilmez.
-ı Cl-'I. samlar :ı r:ısı mlaki akıl yürütme çok zordur. Yukarda 994 a 1 1 - 1 9. samlar aras ınd a her
1:1m:ın hir ilk neden ol duğun u gösterdikten sonra Aristotelcs bu par:ıgralta mad(li nc(lcn ol a rak

l!iil' iiııiine alınan hıı ilk nedenin ezeli-ebedi olması gerekt iğin i kanıtla maya girişiyor. Gerçekten
lıa ıiirlii oluşun •ilk ınadde"si (materia pri ma) diye adlamlırıl:ın şey, 'i-6. saı ı rl:mla işareı edilen
nı:ı.l<li nede n türii İ\·İııc girmez. Çünkü o, dizinin ilk zonınlıı terimi olar:ık <.7.cli-cbcdi(lir. O hal­
ı(,. şe�·kr ikinci anl:ıın,la değil, yetişkin insanın çocuktan çıknı:ısı anl:ınıınıla ma<lılcdcn ç ıka r lar .

1 49
M ETAF İ Z İ K

Sonr:ı ereksel neden, bir erekri ı� l 1 ve o, bir başka şeyi elde


ermek için İstenen türden bir erek d ı:-ğ ildi r ; rersi ne o, başk:ı her
1 O . şeyin kendisi için istendiği türden bir e re kr i r . O halde eğer
böyle b i r en son terim varsa, süreç sonsuz olamaz. Eğer böyle
bir en son terim yoksa, ereksel neden ol m:ız. Fak:ır son suz dizi­
n i n varl ığını ileri sürenler, farkına va rmaksızın İyi ol a n 'ı orr:ı­
dan k:ıldırmakradırlar.(2) Oys:ı bir sonuc:ı v:ırmayac:ığı n ı düşü­
nen hiç kimse, bir şey yapm:ıy:ı kalkmaz. Sonra bu rakdirde
1 5 dünyada :ıkıl olam:ız. Çünkü i ns:ın , h i ç olmazsa akıllı bir insan,
her zaman bir ereğe ulaşmak için ey l emde bulunur. Ru şey i se
b i r sı n ı rdır; çünkü erek, bir sı nırdır.
Sonra "öz" de ifade bakımından daha ram olan başka bir ta nıma
indirgenemez. Çünkü her zaman, daha fazl:ı r:ınım ola n , y:ıkın tanım­
dır, ondan sonra gelen değildir ve ilk teri min gerekl i özell iğe sahip ol­
madığı bir dizide, ondan sonra gelen de on:ı sahip değildir.Dl
20 Ay r ıca böyle bir öğreti , her türl i.i b ilimsel b i l g i n in orr a d:ın
kalkması demekti r. Çünkü tan ı m ı n böl ünemez öğderine erişin­
ceye kad:ır(4) bilime sahip olmak m ü m kün deği ldir ve böylece
amiya ne bilgi n i n kendisi de i mk:i n s ı z olmuş olur . Çii n kii bu
anlam da sonsuz olan şeyleri nasıl rasarlayahi l i riz?'"I Z i ra bu rada

1 ) Arisroteles, ereksel nedenin tetkikine geçiyor. Ereksel neden de sonsuza kadar gidcmez (9-
1 (,, s:mrlar). 1 6. satmb formel nedenin sırası gelmektedir.
2) Çiinkü ereksel ncı.len, İyi olan'ın kendisinden başka hir şey değil.lir (krş. pık:mla A, J, 98J
a J.:?).
:'\ı Güç bir pasaj. Aristoteles'in düşüncesi şudur: " İ nsan" "akıllı h:ıyvan" olarak tan ı mlanmış
olsıın. Hu ilk tanım , ifadesi daha geniş olan " d uyarlı ve akıllı rnnlı tiiz"c indirgcnchilir. (Alck.'ıın
,k·ıliği gihi "ho horismos tou horistou to logo pleonazei", 1 (, 1 , 2). Ancak hu indirgeme sonsu1.ı.
kadar giit ü rü lemez. Runun da nedeni ikidir:
a) "Akıllı hayvan", "duyan ve akıllı canlı töz"den d:ıh:ı fazla insanın tanı mıdır. Çiink1i bu
i ki nci , bir tanımın tanımıdır. Ve eğer "akıllı hayvan", tatmi n edici bir tanım değilse. di­
ğer tanım h:ı�·di haydi öyle olmayacaktır. Başka derişle formel nedenlerde de dizi ol­
maz. Ancak şeyin en yakın tanımı vardır; çünkü i lk terimin ulmadı�ı yerde ikinci terim
de olmaz; çiinkü ikinci terim ancak birinciye göre ikincid ir (Alck., 1 (,2. 1).
b) ister bil i m sel ("to epistasthai" , 20. satır), hatta isterse am iyane ("tn giı:nosk�-in", 22. sa­
tır), her türhi bilgi imkansız olur.
1) 22. satırdaki "bölünemez öğeler" (ta atoma), ci ns ve a�·rıma bölünemeyen en tiimcl kav­
ramlara işaret etm ektedi r. Eğer cinsler dizisi sonsuz olursa. her tilrlii hili msd bilgi nin h areket
noktası olan bu bi.iliincmez öğelere asla erişilemeyeceği açıktır. "ta atoma", Ariswtel.:s'in termi­
nolnji-;in<lc bazen "bireyler" (ta kata hekastonun eşanlam lı s ı) . hazen cins ve ayrımlara hiiliinemez
olan "en alt türler" (intimae species) (atoma eide) anlamına gelir.
';) Hir şeyi ancak öziinü kavrayarak biliriz. Eğer öz sonsı ız olarak hir ba.şk:ı öze indirgenirse,
hilı.;i iınk:insızdır (krş. Sr. Thomas, s. 1 1 0, not 326).

1 50
i l . K İTA P

duru m , doğru n u n durumuna benzemez. Evet, doğrunun bölü­


nebil mesin i n bir sınırı olmadığı bir gerçektir.O l Ancak bu böl-
25 me işlem i n i durdurmaksızın onu düşünemeyiz. Bundan dolayı
sonsuza kadar bölünebilen doğruyu çizen kişi, onun bilkuvve
bölmeleri ni saymayacaktır. Maddeyi de hareket hali nde olan bir
şeye bağl ı olarak düşünmek zorunludur.(2) Sonra sonsuz h içbi r
şey var olamaz; çünkü aksi takdirde sonsuz kavra m ı sonsuz de­
ğildi r.O l
Nihayet(4) nedenlerin tür bakı m ı ndan sonsuz sayıda olduk­
ları i leri sürüldüğü takdirde yine bilgi im kansız. olur. Çünkü
biz ancak nede n leri bildiğimizde bild iği mizi düşünürüz. Topla-
30 ma bak ı m ından sonsuz olan bir şey ise sonlu bir zamanda rüke­
tilemez.(5)

1 ) "apeiron kara ren diairesin" (bölünme bakımından sonsuz), sadece bilkuwe sons117'.dur;
hiltiil sonsuz [veya "roplama bakımından sonsuz" (kara ren prosrhesin)] d,·ğildir. Arisroteles
şu ir ira11 önceden giirmektedir: Sonsuz olmasına rağmen doğruyu bilmiyor m11y117 ? Aristoteles
hun:ı şiiyle cevap vermekted ir: Bu aynı şey değildir; çünkii doğnı, ancak hilkuvve sonsuzdur
(k:ıra di:ıiresin) ve doğnınun her bilgisi, özellikle, bölme işl\.'m inin durdurul masını gerektirir.
2) Anlaşılmaz bir pasaj. Ancak her halükarda Ross'un açıklamasını (l, 2 1 9) reddermek ge­
r,·kir. Fizik, l, 7, 1 9 1 a 8'e de dayanan (ayrıca Timaios 52 h il.: de karşılaştırın) geleneksel yo­
nım (Al.:k., 1 64, 1 6; Askl., 1 33, 2; St. Thomas, s. l 1 0 , nor 328; Ronirz, 1 3/ı ) yine en iyisi­
di r: in omni quod ınontur necesse est inulligere materiam. Arisroteles bu si.izleriyle şunu söyle­
m<'k i'rcmektedir: Ru hakımdan doğruya benzer olan madde ve sair kuvve, bin,ı.r kendisi ba­
kımın.l:m bilinemez olan bir tür sonsuzdur ve o ancak tiırınla birleşmesind\.' bilinebilir. B u
hi ı k·�me harekete r:ihi biricik varlıklar olan, dolayısıyla sınırlı olan duyusal bileşik varl ıklarda
g,·r�·,-klcşir; Çünkü sonsuz, sonsuz olarak, harekete tabi değildir. Krş. Gök Üzrrine. ı, 7, 274 b
2''·
3) Eğer sonsuzu bağımsız bir kavram olarak değil, somut şeylerin niceliği olarak alırsak,
sons111 \'ar olamaz; çünkü onun özü (to apeiro einai) , sonlu varlıklara girip onlara biçim ve­
rince. sonsuz olma niceliğini kaybedecektir. (krş. Bonitt, 1 3/ı ) , Ross, adı geçen çevi risinde (I,
s. 220) daha basit olarak, sonsuz kavramını sonsuz sayıda işaret içermediği ş(.'klind.: anlamak­
r:ııl ır.
tı) 'l'> i a 2'de hab.:r verilen bölmenin ikinci kısmı ["tür hakımından" sonsuzluk (onte kara ei­
dosl 1 burada başlamakradır.
)) Hilkuvve sonsm (kata diairesin, bölme yoluyla sonsm) sürekli hir şey, örn.:ğin hir doğnıyu,
sons111 olarak bölm.:k yoluyla meydana gelmektedir. Böyl.: hir doğnı kat.:dil\.'hilir: çünkii hilfıil
ol:ı rak hi.illinmemişrir. Buna karşılık "toplama yoluyla sonsuz" (kara prosıh.:sin) sons111 .:kleme­
lcılc m�·dana gelmektedir. O sonlu bir zamanda katedilemcr.; çünkü hu bilfiil bir sonsuzu katet­
m.:k olur. Şimdi tür bakımından sonsuz olan nedenler kuşkusuz bilfiil sonsu1 olacakbrdır. Böyle
nlın:ıl:ırı h:ıkımınd:ın onlar bilinemezler ve kendilerine ba�l ı olan şeylerin bilgisini iınk:i nsız kı­
brlar. çiinkii biz şeyl.:ri ancak nedenlerini lıildiğimizde biliri1 (krş . . Al.:k., 1 6'l , 32 v,I.) - Rülme
pıhı�·la sonsuz, topl:ıına yoluyla sonsuz ve bilfiil sonsuzun imkansızlığı hakkında 1 1 . 6. 1 0lı 8 b
1 O \'<.' ilgili notlara bkz.

151
M ETAFİ Z İ K

3 . Böl ü m < Yönteme i l işkin D iişiinceler<O >

Derslerin dinleyici üzerinde meydana gerirdiği erki . onun al ış-


995 a k:ınlıklarına bağlıdır. Çünkü hepimiz alışık olduğumuz dili isreriz
ve on:t aykırı düşen şeyler, alışık olmadığı mız şeyler olduklarından,
bize yab:tncı ve anlaşılmaz görünürler. Çünkü anlaşı l ı r ola n , alışkın
olunandır. Alışkanlığın ne kadar güçlii olduğunu yasalar gösrerir;
Onlarda masallar ve çocukça şeyler, al ışkanlıkran dolayı. kendileri­
ne ilişk in doğrunun bilgisinden daha büyük bir giice sahiprirler.
Böylel ikle, bazı insanlar<2> sadece maremariksel bir dil kullanan ki-
5 şiyi dinlerler; D iğer bazıları ise yaln ızca örnekler isrerler. Başka ba­
zıları bir şairin tan ık olarak zikredil mesini beklerler. Bazıları her
şeyin kesin olarak kanıtlanmasını isredikleri halde başka bazıları is­
rer akıl yürütme zincirlerini rakip erme yereneğine sahip olmama­
larınd;ı n, isrerse bunu gereksiz ve aşırı incelikler olarak görmelerin­
den dolayı, kesinlik ve ritizlikren sıkıl ırlar. Çiinkii ti tizl ik, kılı kırk
10 yarmada biraz bunlar vardır. Bundan dolayı bazı insanlar ricarene
olduğu gibi :ıkıl yürürmelerde de buna özgür bir i n sana yakışma­
yan bir şey ôlarak bakarlar. O halde her çeşir bili mde hangi talep­
lerle ortaya çıkmak gerektiği n i bilmiş ol mam ız l:ızımdı r.L\1 Çünkü
aynı za manda hem bilgiyi, hem de bilgiyi elde erme yol u n u araşrır­
mak saçmadır. Hana bunlardan yalnızca birini elde ermek bile ko­
lay değildir.
15 Her şeyde maremariğin kesinliği n i aramamak gereki r. Mare-
mariksel kesi nlik sadece maddesi olmayan varlıklar söz konusu ol­
duğunda isrenmelidi r. Dolayısıyla matemariğin yöntem i , doğabili­
minin yöntemi değildir. Çünkü doğanın riimü, muh temelen. mad­
de içerir. O halde bizim önce doğanın ne olduğunu i ncelememiz
gereki r. Çün kü böylece doğabiliminin de neyi ele aldığını (ve şey-
20 leri n nedenleri ve ilkeleri nin bir mi yoksa birçok bilime mi air ol­
duğunu) görmüş olacağız. (4)

1 l Krş. Nikh. Ah/,ı/u; I, 3


�) Dinleyiciler i\-illlle zihinsel alışkanlıkları farklı olan b:11 1 ları.
:-\ l K rş. /kind Anı1'iriltkr, I, 1 3 , 24; Nikh. Ahlakı, l, 1 , 1 094 b 23 - Yöntemi n hilgisi. hilimin ken­
<li,inin hilgisinden ünce gelmelidir. Önce akıl yürütme ve genci olarak kanırl:ım:ı konusunda mü­
k,·mmdl,-şmemiz gerd.:i r (Alek., 1 68 , 2 1 ). Başka deyişle, Mantık bir giriştir (ki): 1 1 . :i. 1 005 b 1-5).
11 G,·ncl olarak Alck.'un şerh etmediği (krş. 1 74 , 2 5 ) bu sfü:lerin buray:ı :ı'yı suni olar:ık B'ye
\'C ii7,·ll i klc birinci sonına (aporie) (B, I, 995 b 5) bağlamak amacıyla eklcn<li�i ,liişiinülmckte­

<lir. A n ,·:ı k bu emin olmal'tan uzal"t ı r. Askl., ( 1 40, 24) kelimesi kelimesine onları 7ikretmektc<lir.

1 52
I f l. K i T A P ( B )

1 . Bölüm
< Metafiziğin Ana Problemleri( l ) >

Arad ığı m ız bilimle(2) ilgili olarak ilk önce tartışılması gere­


ken soru nları ele almakla işe başla mamız zoru nludur. Bununla
2 c; hem hazı filozofların ilk ilkeler hakkında ileri sii rmiiş oldukları
bizimkinden farklı görüşlerin i , hem de bunların yanı nda -on ları n

1 \ �ıı hiil ii m dah:ı sonraki bölümlerde tartışılacak olan 1 1 sonınu (aporil'l orrnya ko}'mal·ta­
.lır. � ı ..min anlaşılm:mnı kolaylaştırmak için biz de Ross gihi' sonınlardan hı.:r hirine bi r numara
wr.lik .
.!l � ı,·r:ıfoik bilimi - Bölümün başlangıcı (24-995 b 3. s:ırırlar) Metafoik'e ıırgulanması nda
,/i.ıf"''rııı.ua· yüntemin genel bir sergilenmesidir. Daha önce A kitabınd:ı tqd1l ıiis edilmiş olan
ii� ı ,·ıil .. rin r:ırihi, A ris ro reles ' in ana kaygılanna cevap veren sorunların bir il k rcıpl:ınmasıyll ı. Bir
iin.-.li l ir:ıpl:ı bağl :ı n r ı halinde olarak, bir tilr eserin birliğini sağlayan B ki r :! h ı .Lı. kendi payına
�-i\7 i i m l.-ri n i .l:ıha so n ra k i kitaplarda bulacak olan bir dizi sonımı ortaya kor:ıc:ıkrır:
1 1i �·:ıkkri�in alanına ait olan Diaporematik yöntemin ö1dliğini, her sonı nl:ı ilgili olarak aynı
i•l,·ii, I,· : ı k l : ı ıı�·gun bir tez ve antitezin ortaya konması teşkil ,·,ler. Aristoteles'in hıır:ı.l:t her türlü
si,ı,·nı 1ih11i�·,·rind,·n h:ığımsız olarak kendi kendine, sonu\·lar:ı varmaksızın. sorıınl:ır koyan ve
r:ırrı�nı:ı�·ı :ı\·ık bır:ık:ın bir araştırıcı dunımunda olduunu ileri siirmek aşırı oLıcıkrır. i ki nci dere­
""!,· ;; n,· m r:ışıyan h:ı11 sorunlarla ilgili olarak belki bu do ğrıı .lur. Ancak Ç<•i!ıınhıkla tercihleri
:ı\·ık ol .ı rı k kendisini gilstermektedir ve yazarın kişisel kanaati, ldtte ve alepek i kanırların sergi-
1.:ıınwo;inc s ı k ı bir bic;iımle kanşmakradır. Başka deyişle rartı�ma yöntemi biiriin ana kısımlarında
k :ı r:ı rl ı hir , logmar i mı i n, Aristoteles'in akıl yürütmeyle haklı çıkarmaya çal ı ş r ı ğı hir dogmatizmin
s.·rı:il.·nnıc yi\ ntem id i r. Karşıt tezlerin dengesi, ortaya çıkac:ık sonınl:ı ilgili g•·rçck h içbir tered­
<liiı,· inık.i n \•ermenıekrellir ve bu çözüm, tartışmanın sadece si.izlcrifülc .l.:ğil h:ı\'asının kendisin·
.J,· .le urr:ıya çıkmakr:ı.l ı r. O halde Ross'un (/. lntrod., s. LXX\'II) ve diğer ç:ığd:ış rorumculann
rer,i ı w lıi1 Maafizil/ i "doğruyu araştırma çabasında bir zih nin serii\'enl.:ri" ( r he ath•cntures of a
millll in irs search ı;ır rnıth) olarak göz önüne almak gerekriğini d!iş ii nmii p ı n ı 1. Aristotclesçili­
�in ın:ı t(7lcri, sağ.lııpınun verileri ve bilgelerin öğretilerin.len h�eh't e.ler,·k ramamen hii r bir
hi., i nı, le \'e ileri siiriil,·n nedenleri acımasız bir elqtiriden geçir.likren sonra hirhirine k:ı rşır iki id­
.li.ı.l.ın birini seçen olıışum halinde olan bir düşüncenin son ucu değil.lirler. <_;,·r\·ckre Aristotcles
için s:ıı k'l.·e sisteminin ana pozisyonlarını diyalektik bir biçi m.le tesis ermek sii1 ko nı ısııd ur. Kuv­
\'C ve Fi i l , Madde ve Form, fail neden ve erek vb. sistemin. her riirlii gerçek rarrışma.l:ın önce ta­
s:ı rl :ı n mış temel cklcnıleridir. Bunlara, kendilerini gösterdikçe, Aristotdes'in �'\'teninin nihai
a\·ı k l :ı nı :m nd a yerl.:rini :ı lacak olan gözlemler, deneykr, genci \'era kısmi gi i ri i ş lc ri gd ip bağlanır­
l:ır. � ler:ıfoik'in as ı l konusu olan Varlık üzerine spekiilasronl:ır, .loğ:ı bilimlerinin. Fizik ve Psi­
kulı ıj i ıı in reşekkülii n.I,· .loğruluklarını göstermiş olan kavr:ını l:ı r.lan h:ışk:ı k:ı\'f:ı nı l:ı r:ı baŞ\'\I rma­
y:ıcık l . ı rll ı r. l\ilginin d.: alınıp işlenmesini yöneten temel k :ıvr:ıml:ır. hiirlece. her riirlil gerçek
.ı...,l i i k s iro ndan bağınısmlırlar.

1 53
M ETAF İ Z İ K

dikkati nden kaçm ış olabilen her şeyi kastediyoru m . Çü nkü bir


sorunu çözmek İsteyen kimsen i n önce onu her yönüyle i n cele­
mesi yararlıdır. Bunun da neden i düşü ncen in daha son ra kendi­
sine erişeceği kolaylığın daha önceki sorunları n çözümünü ge­
rektirmesidir ve hakkında herhangi bir şey bilin meyen b i r dü-
30 ğümü çözmek m ümkün değildir. Ancak düşüncem izin karşılaştı­
ğı güçl ük nesnesinin bizzat kendisinde bir soruna işaret ermek­
tedir. Çünkü bir sorunla karşılaşması bakımından ele alınan dü­
şüncenin durumu, zincire vurulm uş bir ada m ı n durumuna
benzer: O nun da bu adam gibi ileri gi rmesi imklnsızd ı r . Bun­
dan dolayı gerek yukarda bel i rttiğimiz nedenlerden ötürü, ge­
rekse daha önce sorunları her yönden İ ncelemeksizin araştırma-
35 ya girişmek, nereye gitmek gerektiği ni bil meksizin araştırmaya
girişmek, nereye gitmek gerektiği n i bil meksizin yürü mek. hatta
belli bir anda i nsan ı n aradığı şeyi bulup bul madığı n ı bil memek
anlam ına geleceğinden önce bütün sorunları gözden geçirmemiz
gereki r. Çünkü aksi takdirde tartışmanın sonunu açık olarak
<)<)c:; b göremeyiz. O, ancak dJ.ha önce soru nları ortaya koymuş olana
açık görü nür. Nihayet mahkemede karşıt görüşleri savu nan in­
sanları di nler gibi birbirine karşıt bürün kanıtları dinleyen bir
i nsan , zorunlu olarak, daha doğru bir yargıda bulunma
i mkan ı n ı elde eder.
5 1 ) Biri nci sorun daha önce G i riş're< O üzerinde durduğumuz
konuyla ilgi lidir: Nedenlerin i ncelenmesi tek bir bilime m i ,
yoks:ı bi rçok bilime m i aitcir?(2) v e 2 ) Böyle bir b i l i m i ni.') sade-

O halJe Aristoteles neden Metafizik'i, kıyasın kuraJlarına dayanan daha sıkı bir yö�teıne tabi
kılmara çalışmamış ve analitik bir yolla kavramlardan çık.ırılmış doğnıdan bir kanıtlama yerine
"di.ıpomnatilt" tartışmanın ancak görüntülerinden birini teşkil ett iği Ji)'a!ektiğin alanına ait bir
t!İ7i ddili tercih etmiştir� Hiç şüphesiz Aristotdes ilk ilkeleri ve şerlerin ilk tloğnılannı ele alan
Mcratlzik'in bunları daha önce gelen ilke ve doğrulardan çıkaramayacağını ve her tiirlii "kanıtla­
nacak şeyi önceden varsaymak" (petition de principe) ithamından kaçınmak için başb bi r yola,
Jiy�ldaiğin yoluna tli:inmesi gerektiğini düşünmüştür.
Ru ve daha sonraki bölümlerde "aporia" (daha seyrek olarak "aporhema") keli mesi, "güçlük",
"snnın" anlamına gelmektedir. Hamelin "aporia" hakkınJa şu tanımı vermektedir: "O, bir aynı
sonı�-a cevap olarak, birbirine karşıt, fakat aynı derecede akla uygun iki kanaatin ortara konması­
dır" l !t' 5_yst. d'Ar s. B:'\) "Aporia"nın tanımı ile ilgili olarak krş. Topik/", VI, 1 4 5 b 1 7.
..

1 ) A kitabına atıf (dört neden).


:2) Ru ikinci dunımda, bir bilim fail nedenle, bir diğeri ereksel netlenle, bir başkası formd ne­
tlcnlc meşgul olacaktır (Syr., 2, 9).
�) l\lecafizik bilimi.

1 54
1 1 1 . K i TA P

ce tozun i lk ilkelerin i mi ele al ması gerekir, yoksa onun b i r ve


aynı şeyi ayn ı zamanda hem tasdik etme, hem de inkar erme­
n i n mü mkün olup olmadığı türünden her türlü kanıdamanın
temel inde olan i lkeleri ve diğer benzerleri ni de m i ele alması
1O gerekir? 3) Eğer sözü edilen bilim, tözü ele almaktaysa, bürün
rözleri<O ele alan tek bir b i l i m midir, yoksa bi rden fazla b i l i m
midir? Eğer birden fazla bilimse, acaba onların tüm ü aynı cins­
ten midir,(2) yoksa bazısını Bilgel ik'in kısımları diğerlerini ise
başka bir şey o larak mı adlandırmam ız gerekir? 4) Zorunlu ola­
rak rarrışılması gereken sorunlardan biri de şudur: Acaba yal n ız-
15 ca duyusal rözlerin varlığını m ı kabul ermemiz gerekir, yoksa
onları n yan ı nda başka bazılar da var mıdır? Acaba bu başka
şeyler, tek bir cinsten midirler, yoksa İdeaların yanı nda onlarla
duyusal şeyler arası nda aracı nesneler olarak matematiksel şeyle­
rin varl ığına i nanan kimselerin farzettikleri gibi farklı ci nsten
rnidirler?IJ) Yukarda dediğimiz gibi bütün bu soru nları da ince­
lememiz gerekir. 5) Ayrıca acaba incelememizin konusu sadece
tözler midir, yoksa o aynı zamanda tözlerin özsel nitelikleri n�4)
20 de içine almak zorunda mıdır? Bundan başka(5) Ayn ı ve Başka ola­
nı, Benzer ve Benzemez olanı, Özdeşlik ve Başkalık'ı, Önce ve
Son ra gelen'i ve diyalektikçilerin yaln ızca muhtemel öncüllerden
hareketle araştırmaya çalıştıkları diğer tüm benzeri kavramları ince-
25 lemek hangi bilimin alanına aittir?<6) Sonra bu kavramların kendi­
lerinin özsel n itel iklerini tartışmamız ve sadece her birinin doğası­
nın ne olduğunu değil, aynı zamanda bir şeyin her zaman tek bir
karşıtı olup olmadığını soruşturmamız gereki r. 6) Başka bir soru:
Varlıkları i lkeleri ve öğeleri, cinsler midir, yoksa her varlıkta bulu-

1 ) Duvusal ve akılsal tözleri (Alek., 1 75, 1 9).


:! ) lki �ci durumda o nları n hepsini felsefi bilimler olarak adlandırmamız gerekecektir (Alek.,
l "''i. 2'i).
3) Krş. A , 6, 987 b 1 4.
-il Tanımın ana öğcleri olan tözlerin özsel niteliklerini - Özsel nite!iklcr (symbcbckora kata
hama) hakkında aşağıda 2, 997 a ?'ye ve bununla ilgili nota bkz.
'i) Alek., ( 1 76, 3·1 ) ve Ask!., ( 1 43, 8) burada yeni bir sorunun söz konusu old uğunu düşünü­
yorlar. Gerçekte bunu İ7.lcyen (ve B'nin daha sonraki bölümlerinde yeniden de :ılınmayan) satır­
hr. hemen daha önce gelen saarlara ( 1 8-20) bir ektirler. Bu sonı nlar r (2, 1 001 a 1 7) ve 1 (3-
1 O) k i tapları n da çö1iillirler.
6) \'c Metafızik'in bıı kavramları incelemesi durumunda, bu inceleme artık "ihtiımli" (en­
doksas) b ir inceleme otmayacaktır, "gerçek", hakiki (alethos) hir inceleme ol:Kalmr. (Al.:k., 1 77,
2).

1 55
M ETA F İ Z İ K

nan ve bu varlığın kendilerine böliindüğü kısımlar mıdır?< ! ) 7)


Eğer onlar cinsler ise, bu cinsler bireyler hakkında r:ısd ik edilen en
yakın cinsler m idir, yoksa en uzak ci nsler mi? Örneğin ilk ilkc(2)
30 ve bi reyden en bağımsız olan hayvan mıdır, yoksa ins:ın m ı? 8) Bir
başk:ı soru özellikle ele alınmalı ve incelenmelidir: Maddenin dı­
şında. kendinde neden olan bir şey var m ıdır, yoksa yok mu? Bu
şey kendi başına var olabilir mi, yoksa olamaz mı? O rek midi r,
yoksa çok mu? Somur bileşik varlık dışında (somur bileşik varl ık-
35 tan, kendisine bir şey yüklenmiş olan maddeyi k:ısrediyorum)<3)
bir şey var mıdır, yoksa maddeden bağımsız olan bir şey yok mu?
Veya nihayet bazı varl ıklarla i lgili olarak maddeden h:ığımsız olan
bir şey yok mu? Veya nihayet bazı varlıklarla ilgili olarak m:ıdde­
den bağı msız bir şey vardır da başka h:m varlıklarla ilgili olarak m ı
yoknır? B u varlıklar hangileridir? 9) Sonra ister formel İster maddi
ilkeler söz konusu olsunlar, ilkeler sayı bakımınd:ın mı, yoksa rür
?96 a bakı mından mı sonludurlar?<4) 1 0) On:ıdan kalkabilir v:ırlıklarla,
yokoluşa tabi olmayan varlıkların ilkel�ri aynı mıdır, yoksa farklı
m ıdır? Acaba onların tümü mü ortadan kalkabilir nirel ikredir yok­
sa sadece ortadan kalkabilir şeylerin ilkeleri mi yokoluşa tabidir?
5 1 1 ) Blirün bu sorular içinde en zor olanı ve en biiyiik bir güçlük
arzedeni şudur: Birlik ve Varlık, acaba Pyrhagorasçıların ve Pla­
ron'un ileri sürdükleri gibi bir başka şeyin nitelikleri olmayıp b iz­
zat şeylerin cözü müdürler, yoksa böyle olmayıp da örneği n Empe­
dokles için Doscluk, bir başk:ı filozof için Areş, bir başkası için Su,
yine bir başkası için Hava'nın olduğu gibi, onlara dayanak ödevi
gören bir başka şey mi vardır?(5) 1 2) Bir başka soru: ilkeler, rümel-
1 O ler midi rler, yoksa bireysel nesnelere benzer şeyler midirler? 1 3) 1 1-

1 ) Yani madde ve form veya dört öğe (Alek., 1 77, 28).


:!l Orneğin birey Kallias'ın ilkesi (Syr., 7, 6).
Jl "Synolon" veya "he synolos ousia", form ve maddeden meydana gdcn somur bileşik, var­
lık. somur blitündlir.
-i l Ö rneğin dört Ôğc, "sayı bakımından" {arithmo) sonludurlar; buna k:trşılık alfabenin harf-
1,·ri �riir bakımından" (cidei) sonludurlar. (Syr., 9, 1). Sayısal birlik, bireyin hirli�illir; tilrsel bir­
l ik. riiriin birliğidir. O halde Colle'in haklı olarak işaret eniği gibi (s. 207), "ilkdcrin sayısal ba­
k ı ın.l.m mı, yoksa riir bakımından mı sınırlı olduklarını sormak, her ilkenin hir birey mi, yoksa
bir riir mii olduğunu sormak demektir". 9% a 1 -2. satırlanfa Aristoreles "fomırl illrrlrr" Jen (hai
en rnis logois), tanmım öğekrini, "maddi ilkekr den {hai en hypokeimeno), ,<rylrri mrydana geti­
"

mı 111,ırldi pnrpılannı kastetmektedir {krş. Bonitz, 1 39).


'i) Sırasıyla Her:ıklciros, Thales ve Anaksimenes kastedilmckredir. Empclloklcs için olduğu
gihi hnnbr için de Varlık ve Bir olan, ana tözün (veya tözlerin) modifikasyonl:ırınllan ibaretrirler.

1 56
1 1 1 . KİTAP

keler hilkuvve olarak mı, yoksa bilfiil olarak mı vardırlar? Sonra


onlar acaba hareketcen başka bir anlamda bilkuvve veya bil fiil mi­
di rler?! 1 1 Bu sorular da büyük güçlükler ortaya koyahilir. 1 4 ) Bun­
dan başka sayılar, uzunluklar, geometrik figürler ve nokralar rözler
m idi rler, yoksa değil m idirler? Eğer tözler iseler, duymal v:ı rl ıklar-
15 dan ayrı mıdırlar, yoksa onlarda m ıdı rlar?
Bliri.in bu noktalarda doğruyu keşfermenin kolay olnu�ı şöyle
dursun, sorun ları rasyonel olarak ve uygun bir bi�·imde elt" alıp in­
celemek bile kolay değildir.

2. Bölüm < Birinci, İ ki nci, Üçüncü. Beşinci ve


Dördüncü Sorunlar >

O halde önce ilk olarak işaret ettiği miz sorunu ele alalım: Bü­
tün neden türlerini incelemek tek bir bilime mi, yoksa birçok bili­
me mi airtir? Birbirlerine karşıt olmadıklarına göre ilkelt"ri bilmek
20 nasıl rek bir bilime ait olabilir?(2) AyrıcaOl kendilt"rinde bu ilkele­
rin ti.imi.ine rastlanmayan birçok şey vardır. Çünkü harekersiz var­
lıklarda bir hareket i lkesi veya İyi'nin doğası!41 nasıl var olabilir?
Çünkü kendinde ve kendi doğası gereği iyi olan her şey.ır;ı bir
.erek, bu ndan dolayı da diğer şeylerin kendisi nden dolayı gerek var­
lığa geldiği, gerekse var olduğu bir nedendir ve yine çi.inki.i bir
,
2 5 erek veya amaç, bir eylemin sonudur<61 ve her eylem, harekede bir­
l ikte bulunur. O halde hareketsiz varl ıklarda ne bir hareker ilkesi­
nin, ne de bir kendinde İyi'nin varlığı kabul edilehilir.! 7 1 Marema­
tikte bu neden türüne dayanılarak hiçbi r şeyi n kanı rlan m:ım:ısı nın
ve onda "çünkü bu daha iyidir veya daha köri.idlir" ri.i ri.indt"n hiç­
bir k:ınırlama bulunmamasının da nedeni budur. 1 li�·bir marema­
tikçi bu ri.ir bir nedeni anmaz bile. Yine bundan dolayıdır ki, Aris-

1 ) Rışka deyişle onbrın kuvve veya fii lleri hareket gerekririr mi?
:! ) Karşıtların bilimi, birdir; ancak dört neden, kendi ar:ıl:ırımfa birbi rlerine k:ırşıt tk·ğildirler.
(Askl ., 1 '19, 27). Birinci sorun r, l 'de tartışılır ve çözülür.
;il Hiiriin neden rürlerini tek bir bili m in incelem ediğini giistermere yönelik di�er hir kanır.
·l l Sırası}�a İdeal S:ıyı'lar gibi hareketsiz varlıklarda var olmaları miinıkün olmayan fail neden
\'C kı:rnlimle İyi veya ereksel neden (Alek., 1 8 1 , 35 ve 182, "i). Krş . .M. 1 0 78 a 3 1 nl.

"\ ) Yani kendinde l \'i.


6l l l :treket gerekri �en eylem, her ikisi de thcoretik bilimlerden ayrı olan ro�"fik ve pratik bi­
liml.·riıı konusudur (Alck., 1 82, 1). Keş. Bonirz, 1 39 .
..,.) Diyalektik bir kanıtlama söz konusu olmakla birlikte. burada Arisrotd.-s'in kendi gerçek
.lii�iim:csini dile getirdiğine şüphe yoktur. Keş. M, 3, 1 078 a J 1 -34.

1 57
M ET A F İ Z İ K

ripposl l l gibi bazı Sofıscler matematiği küçümseme alışkanl ığı nday­


dılar. Çünkü onlar şunu i leri sürmekreydiler: Diğer sanarlarda,
hatta örneği n marangozluk, ayakkabıcılık gibi zenaarlarda, her za­
m an başvurulan neden "çünkü bu daha iyidir veya daha kötüdür"
35 cinsindendir. Oysa matemacik bilimi iyi veya kötü şeyleri hiç gözö­
nüne al maz.(2)
996 b Ancak eğer nedenlerle ilgili birçok bilim ve her farklı ilken in
farklı bir bilimi varsa, bu bilimler arasında hangisinin aradığı m ız
bilim olduğunu söylememiz gerekir? Başka deyişle bu b i l i mlerin
sahiplt"ri arasında hangisini söz konusu şey hakkında en mükem-
5 mel bilgiye sahip olan kişi olarak gözönüne almak �erekir? Çünkü
bir aynı şeyin kendisinde bütün bu neden riirlt'ri ni toplaması
mümkündür. Örneğin bir evin hareket ettirici nedeni, sanat veya
m i mar; ereksel nedeni, bu evin yerine getirdiği işlev; maddesi top­
rak ve taşlar; formu ise onun tan ımıdır. Şimdi hangi bilimin bilge­
lik adı nı almaya hakkı olduğuna ilişkin yukarda yaptığımız rarrış­
ma açısından sorunu ele alırsak, bu nedenlerle uğraşan bilimlerden
1O her biri bu adı ayn ı hakla talep edebilir. Çünkü diğer bili mlerin
h izmetkarları olarak kendisine İtaat ermelerinin doğru olduğu
h akim ve üstün bilim olmak bakımı ndan bu adı almaya en l:iyık
olan, ereğin ve iyinin bilimi olacaktı r (zira diğer şeyler, ancak iyiyi
elde ermek için vardırlar) . Öte yandan, felsefenin ilk nedenlerin ve
en yüksek anlamda bil inebilir olan şeyin bilimi olarak ran ıml:ın ma­
sı bakımı ndan(3) bilgelik olacak şey, formel tözün bilimi olacaktır.
Çünkü i nsanlar bir aynı şeyi bi rçok biçimde bilebilirler. Ancak bir şeyi
15 olduğu şey bakımından bilenin, onu olmadığı şey bakımında n bilen­
den &.ıha ram olarak bildiğini söyleriz ve bu birinci tür bilme biçi mi-
- nin kendisinde de dereceler ayırdederiz: Bir şeyin en mükemmel bilgi­
si, onun özünün bilgisidir, yoksa niceliği veya niteliği veya doğal erki n­
lik veya edilgenliğinin bilgisi değildir. Ayrıca bi.irün durumlarda da her
şeyin - harta kanıtlanması mümkün olan şeylerin(4) - bi lgis i n i n , an-

1 ) ·HO'lara doğru Kyrene'de doğmuş olan Platon'un dostu ve çağdaşı Arisrippos. Tanım teo­
risi (krş. 1--1 , 2, I OS3 a 2 1 ) ancak hakkında Aristoreles'in söylC\liği şeylerle hilinmektcdir. Rkz.
Rirrer er Pr., s. 50, nor 6 1 ; Robin, la Pensle gr s. 204-209.
.•

2l Rıı ilk sorunun rczi, Askl. tarafından iyi bir biçimde bclirrilmckreJir: ( l 'iO, 26-37). Syr.'la
d:ı krş. 1 3, 30 vd. Anrirez ise hemen 996 b 1 . satırdan itibaren başlanıakradır.
�l A. 2, 982 a 32.
'\) Raşka deyişle rözler gibi doğrudan doğruya değil, kanıdama ile bilinen niceliklerin (ami­
hıırsl . Rir şeyin özii ("lngos"u), bir tözün özü olabilir (ve bu en sık karşılaşılan dıınım,fur); ancak

1 58
1 1 1 . KİTAP

20 cak o şeyin ne olduğunu bildiğim izde o rtaya çıktığı n ı düşünü­


rüz. Örneğin b i r dikdörtgenin eşdeğeri olan b i r kareyi mt>ydana
getirmek nedir? Oransal bileşkeyil l l bul maktır. Bu diğer du­
rumlar içi n de geçerlidir. Nihayet öre yandan varlıkların oluşu,
eylemler ve her türlü değişmeler ile ilgili bilgiye ancak hareke­
tin i l kes i n i , yani erekten farklı olan, hana ona tama men karşıt
o lan i lkeyi b il diğim izde(2) sahip olduğu muza inanı rız. O halde
25 bu nedenleri n her birinin i ncelenmesi fark l ı hilimlt>re ait gibi
görünmektedir.
2) Kan ıtlamanı n i lkeleri , nedenlerle birl ikte tek bir b i l i m i n
mi,(3) yoksa b i rçok b i l i m i n m i konusudur? Bu da ta rtışmalı bir
sorundur. Kanıtlamanı n i l kelerindt>n, herkesin kanı tlamalarını
kendileri ne dayandırdığı ortak inançları nı,(4) örneğin "her şeyin

o hir niteliğin veya herhangi bir belirlemenin, hatta bir doğal olaylar ve ön·lliklcr gnıbunun, ay
nırıılması gibi bir olayı n özü de olabilir - Bir niteliğin tanımının alahileceği anbml:ı ilgili olarak
bk1. Z. 4, 1 030 a 1 7-27.
1 ) Dikdörtgenin köşeleri arasında. Krş. Euclide, Vl, 1 3 ve H, 1 4.
2) Rö}1ece felsefe, fuil nedenin incelenmesine indirgenecektir. - Hareketin ilkesi, hareketin
sonunu ifade eden ereğe karşıttır (krş. Sylv. Maurus, 59).
3) Alek. ile birlikte bunu şöyle anlamak gerekir ( 1 87, 20): Kanıtlamanın ilkdcri, tfüün ve
varlığın ilkelerinin bilimi ile aynı olan bir bilim (yani ilk felsefe) tarafından mı incclcnir? Ayrıca
aşagılla 3 1 . satıra bakınız. - Bu sorun r, 3'de çözülür.
4) Aristoteles "koinai doksai" deyiminden (daha sonra Euklides'in "koinai cnnoiai" deyimin­
den anlayacağı gibi) "aksiyomlar"ı (aksiomata) anlıyor. (Ayrıca aşağıd:ı 997 a 7. satırla karşılaştı­
rın). Aristotelesçi terminolojide "aitema", "aksioma", "thesis", "hypothesis" \'e "horismos", birbi­
rine yakın kavramlardır. Bununla birlikte aralarında işaret edilmesi önemli f:ırklılıkl:ır vanlır (Bu
farklıl ıklar özellikle ikinci Analitikler, l, 2, 72 a 14 ve devamında bclinilirler). i'ostiiLt (to aitema)
teorem niteliğinde olan, anca.le kanıtlanamayan daha doğrusu kanıtlanmaya kalkışıl mayan, bu­
nunla birlikte zihne kendisini kabul ettirmeyen ve bir kanıtlamaya ihtiyaç gilsteren hir ilnerme­
dir. O, hocanın, öğrencinin isteksizliğine rağmen kendisine bahşetmesini istc\liği (aitcitai) şey­
dir. Ak.<�yom (to aksiyoma) mutlak olarak kanıtlanamaz bir ilke, kemli kendine yeten ve "hypot­
hcsis" gihi varlık içeren evrensel ve formel bir kuraldır. Tez (thcsis), m:mtıks:ıl hir pmisyon, üze­
rinde tartışılan bir sonın (Topikler. l, 1 l , 104 b 35), belli hir şeyi kanıtlama amacına s;thip bir
\'eridir. ifa kelimenin anlamını vaz eden tez, bir tanımdır (h<Hismos) Eğer o ayrıca şeyin v:ırlığı­
nı .Lı \'az ederse, bir "hipotez" (hypothesis), bir temel pozisyondur. Ancak Aristotdcs'in mkabü-
1,·rinin sık sık tereddütler gösterdi ği ni ve bu terimlerden birinin sık sık diğeri yerine kullanıldığı­
na iş:ı.ret edelim. Örneğin "thesis" ve "hypothesis" hazan eşanlamlı olarak alınırlar. �'aitz (il,
J08): l lamelin (Lr ��ı·st. d'Ar., s. 244); Leblond (Log. et M.ıth. chn Ar. s. 1 1 5) \'e özellikle adı
.

geçen maddelerle ilgili olarak lnd. A rist. e başvurabilir. Ayrıca L. Robin, Ari.<toft', s. 5 1 ve G. R.T.
'

Ross\ın "De Smsıı" üzerine şerhinde (Cambridge, 1906, s. 1 24 - 1 25) ilginç bir notuna (436 a
5 'le ilgili nonına) bkz.
3 1 . satırdaki "protasis", öncül olarak alınması bakımından bir önerme anlamına gelmektetfü.
O, hir sonucu hazırlayan tarafından öne sürülmüı olan (proteinomenos) bi r sii7lliir. Üte yandan

1 59
M ET A F İ Z İ K

zorunlu olarak ya tasdik veya inkar edilmesi gerekir" veya "bir şe­
yin aynı zamanda hem olması, hem olmaması imkansızdır" ilkele-
30 rini ve hlitün diğer benzeri öncülleri kastediyorum. Burada da so­
run bu biliminin tözün bilimi ile aynı olup olmadığını ve eğer on­
dan ayrı bir bilimse, onun aynı deği lse, bu bilimlcrdc.>n hangisini
aramakta olduğumuz bilime özdeş kılmak gerektiğini bil mektir.
Bunların tek bir bilimin konusu olması, akla uygun dc.>ğildir. Çün­
kü bu aksiyomları incelemek neden diğer herhangi bir bilime değil
.'.\ 5 de özel olarak geometriye ait olacaktı r? Eğer o aynı öl�·üde her bili­
me aitse. bununla birlikte bu bilimlerin hepsinin onu uygulaması
'J'J7 a kabul edilemezse, bu doğruları bilmek özel olarak diğer bili mler­
den daha fazla tözlerin bilimine ait olamaz. Sonra hangi anlamda
bu ilk ilkelerin bir bilimi olabil ir?< O Çünkü onların her birinin ne
olduğunu gerçekte doğrudan bir deney aracılığıyla kafi derecede
bilmekteyiz. H iç olmazsa bütün diğer bilimler de onla rı iyi bilinen
5 şeyler olarak kullanmaktadırlar. Öte yandan bu ilkelerle meşgul
olan kanıtl ayıcı bir bilim olduğu takdirde, onlara d:ıyan:ık ödevi

i>ndil. cılıımlu veya olumsuz olabilir (krş. Birinci Analitikler, ( , l , 24 a 1 6). Scınıı\· ol:ı rak o, genel
olu.ık hir önnmıdir. Kıyasta, büyük önermeye "he prote protasis," l..ilçilk i\ncrmcyc "he demera
prnr:ısis" tlenir. Krş. lnd. Arist., 650 a 36.
1 ) 2 - 1 1 . satırlar :ır:mndaki akıl yürütme şudur (krş. Askl., 1 60, 1 9 vd.; Boniı1. 1 H-1 4 4, Col­
t.... '.! 1 'l nl. Alek. 'd:ı bir boşluk vardır: 1 88, 26): Aksiyoml:trın bilgisi ilk f-dsd�nin :ılanına gir­
mcm"kl<.' kalmaz; aynı 1.amanda bu ilkelerin herhangi bir bilimi de diişll niil,·me7.. Çilnkll aksi­
ycınıl.ırın hilimi ne "t:ınıma dayanan" bir bilim (episteme horistike) olabilir (1ir:ı tlcığrml:ın doğ­
nı�·:ı hil,liğimiz (khoris epistemes) bir şeyi tanımlamak yararsmlır: Alek., 1 88. :?'.!), ne de •kanıt­
l:ıııı:ı�':ı tl:ıy:man" bir bilim (episteme apodiktike) olabilir. Bu sonunru idtli;ı şiiyl.: kanırlanmak­
t1.lır: Eğer aksiyomlar kanırlanabilirlerse, her bilimin konusu td.: � ir cins ol.lıı�ıın:ı gi\re (krş. r,
'.! , 1 01 1:\ b 1 9), onların. içlerinde zorunlu olarak aksiyom niıdiğini konı�':ıt':tk ve k:ınırlanamaz
ol.ır:ık kalacak olan h:111ları müstesna, kanıtlanabilir niteliklerinden başka hir şey olmaracakları
cinsin hirliğine imlirı;cnmeleri gerekecektir. Öte yandan büriin bilimler öndilb cıl:ır:ık aksiyom­
tırı lmllantlıklanna \•e sonuçların öncüllerle aynı cinse ait olm:ılan gerektiğine göre, bunun sonu­
m. :ıynı konuya sah ip olan bütlln bilimlerin tek ve evrensel bir bilim içind.: "rimclcri olacaktır.

Bıı is.: Aristoteles'e gi\re saçmadır. Çünkü bildiğimiz gibi, Arisrotcles'e göre ı:insl.·r arasıntfa geçiş
yoktıır. - 8-9. satırl:mla Aristoteles, aksiyomların kanıtlanmasının özelliklere ("tinon", "pat­
h""l.·r) erişmek üzere bir hareket noktası ("ek tinon", yani k:ınırlanamaz :ıksiroml:ır) ve bir öz
n·ı,:ri ıi", yani ortak l·ins) gerektiren her türlü kanırlamanın yolunu izlemesi ı;erckıiğini göster­
nwl.;ı....tir.
�. sarırd:ıki "patheft (symbebekota, symbebekota kata haura), ö:ullikl�r. öulrn cıkım, ancak öze
aiı cılmaran nittüklı•ı\lir. Kanıdanarnlaz olan özün tersine olarak, özsel niıdikl.:r kanıtlamanın
kcınmu ulan şeyin k<.'ntlisidirler (krş. ikinci Analitikkr, I, 7, 75 b 1 ; aynca krş. 1, 22, 83 b 1 9) .
H i r iiı;ı;en için, açılarının toplamının i ki dik açıya eşit olması ö1.clliği böyle hir şeytlir (bkz. l!ı. 30,
1 01'i :ı 30; Rııh Üurine, 1, I , 402 b 20; lntl. Arist., 7 1 3 b 43-71 4 a 1 9) - (hsd (k:ıt;ı hauto) ni­
rdiklc-rin çeşitli cinsleri hakkı nda bkz. aşağıda Z, 4, 1 029 b ve ilgili not.

1 60
1 1 1 . K i TA P

gören bir cinsin varlığını kabul ermek gerekir ve bu r:ıkdirde onla­


rın bazısı kanırlanabilir nitelikler, diğt'rleri aksiyomlar olmak zo­
rundad ırlar (zira onların tümünün kan ıtlanması imk;iıısızdır);
Çünkü kanırlaman ı n bazı öncüllerden hareket ermesi, bdli bir
konu hakkında olması ve bazı nirelilderi kanıtlaması zorunludur.
O zaman kan ırlanan bütün şeylerin tek bir cinse ait olmaları gere-
1O kir; çü nki.i bütün kanıtlayıcı bilimler. aksiyomlar kullanırlar.
Öre yandan aksiyomlarla uğraşan bilim, töziin bil iminden
farklı ise. onlardan hangisi doğası bak ımından hakim ve ilk bil i m
olacaktı r? Çünkü aksiyomlar, e n evrensel şeylerdir ve her şeyin il­
keleridirler. Filozofun alanına girmediği takdi rde. onların doğru l uk
15 veya yan lışlığını araş tırma işi kimin alanına ait obcakrır?
3) Acaba genel olarak bütün rözler< l l tek bir bili min mi. yoksa
birden çok bilimin mi konusunu teşkil ederler? Eğer birden çok
bilimin konusunu teşkil ederlerse, bizim bilimimizin konusu h:ıngi
rözler!�l olacaktır? Öte yandan onların riimünü rek hir bilimin incele­
mesi de :ıkla uygun değildir. Çünkü o zaman varlıkları n biirün nire-
20 li klerirle meşgul olan tek bir kanıtlayıcı bilim olacıkrır. Çünkü her
kanıtl:ıyıcı bil i m belli bir konu ile ilgili olarak. aksiyombrdan hareket
edip, bu konunun özsel niteliklerini İnceler. O halde hir veya aynı
cinse ait ana niteli kleri incelemek, aynı aksiyomlardan hareket eden
bir tek bilimin konusu olacaktır. Böylece burad:ı bürün tözlt·rin özne­
si olan cins, bir cek bilime, aksiyomlar da - İster bu aynı bilimin ken­
disi, isterse ondan başkası söz konusu olsun - yine bir tek bilime ai c
olacaklardır. Bunun sonucunda da, ister bu iki bili m . isterse hu iki bi­
li mden meydana 'gelen cek bir bilim tarafı ndan İncdensinler, nitelik­
ler de tc:>k bir bilimin konusu olacaklardı r.!.\)

1) Oupıs:ıl ve h:ırckcdi tözlerle, akılsal ve hareketsiz tÖ7lcr (Alck . , 1 ? I , 1 5 ) - Ru surun r, 2,


1 001 :ı .?-•> \'e E, J' de çi.iziilü r
1) Duyus:ıl mı, pıks:ı akılsal tözler mi?
� l Td,; h i r bilimin konusunu teşkil eden ci nsi n bi rl iği ml.:n ve aks ip ı nı l:ı rın hilinıinin hirliğin­
d,·n doLıt·ı, bir önL·cki durumda olduğu gibi tek ve evrcn scl bir h i l i ın k:l\'r:ı m ı n:ı \':trıl:ıc:ıktır
(\·ii nkii hir :ıynı cin s le il gi li biitün nitelikler aynı aksiyoml:ırd:ın çık:ırl:ır) ; füı is,· L'İnsl.:r :ır:ısında
!,!•\·iş olm:ıdığı ilk..-s i ne aykırıdır. - 23. satırllaki "peri ho", hiliınin kıınımı olan cinse i ş:ıret et­
nwkr,·d i r . �,·ks hon" ise kanıtlamanın hareket noktası ol:ın a ks iyonı l:ı rı ifad,· cr nıckı.:ll i r. - 24.
s:ııml:ı �ii1ii ed ilen iki hil i m, cinsin bilimi ile aksiyomların hiliınidir. N iı,·l ikl..-r (spn h,·hckota) ,
ı.·k hir hil inıin, yani ,�er aynı iseler bu iki bilimin, eğer ayn ı dcğilseb bu iki hiliıııd..-n mLı·d:ına
ı,:d,·n ı,·k hir bili m in konusu olacaklard ı r. Aksiyomların bilimi ile cinsin hiliıninin :ı�·nı olup ol­
nı:ı..lıi!ı sn nı nıı n u n hi r lin ceki uaporie"de onaya konduğu ve onun �u :tnlla ı:ırtı �ıl :ı n konuyu ilgi -
1,·nıli rın,·.Ji�ine dikk:ıı ermek gerekir.

161
M ETAF İ Z İ K

25 5) Sonra bizim araştırmamızın( I l sadece cözleri m i kapsadı­


ğı, yoksa ayn ı zamanda onların n i cel i kleri n i de mi içine aldığı n ı
kend i m i ze sorab i l i riz. Örneğin eğer cisim b i r tözse v e doğru ve
yüzeyler de tözlerse, bu tözleri ve onların her birinin n i celikleri­
ni, macematik bili mleri n h aklarında kanıtlamalar gerirdikleri ni­
telikleri ni b ilmek bir aynı b i l i me m i ait olacakm, yoksa ayrı bir
bilime m i ? Eğer o bir ayn ı b i l i m olursa, tözün bil i m i n i n de ka­
n ıtlayıcı b i r b i l i m olması gereki r.12) Oysa genell ikle şeylerin
.� o özünün kanıtlaması olmadığı kabul edi l i r. Öce ya ndan eğer o
ayrı b i r b i l i mse, tözün niteli klerin i ele alacak bilim hangi bil i m
olacakm? Bu, son derece güç b i r soru n dur.
4 ) Sonra acaba sadece duyusal rözlerin va rlığı nı m ı kabul
etmek gereki r, yoksa bu tözleri n ya nı nda başka rözler de var
� 5 mıdı r? Acaba tek bir çeşit töz mü vardır, yoksa bi rçok çeşit
.

<)<)7 b m i?(Jl i deaların ve matematik b i l i mlerin konusunu oluşturduk­


larını düşü ndükleri aracı Şeyleri n varl ığını savunanlar bu iki nci
görüştedi rler. İ deaların hangi anlamda neden ler ve bağımsız röz­
ler oldukları n ı düşündüğümüze bu kon uyu ele alan b i rinci k i ca­
5 b ı m ızda işaret enik. Bu öğreti b i rçok türden İtirazlara yol aç­
makradı r; ancak duyusal evrende görd üğümüz varl ıkları n dışın­
da b i rtak ı m varlıkların olduğunu, duyusal varl ı kLırın ortadan
kalkab i l i r ol malarına karşılık kendilerinin öncesiz son rasız ol m a­
ları dışın da bu varlıklarla duyusal varlıklar arasında h i�·bi r fark
1 0 olmadığı n ı iddia etmekcen daha saçma b i r şey yok rur. Çünkü
başka h içbi r şey ilave etmeden kendinde l nsa n'ın kf'ndi nde
At' ı n ve kendinde Sağlık'ın var old ukları söylf'ndiği nde yapılan

1 l < �l·ne Metafoik kastediliyor. - B u sorun, r, 2, 1 003 b 3'i- 1 OO'i a 1 8\I.: çii1iiliir.
� ) 3 1 -32. satı rl :m l :ı işaret edilen özii kanıtlamanın i m k ans l 1 1l ığ ı h:ıkkınd:ı h:ıkın11: E, 1 , 1 02 5
h 10 w il7cllikle ikinci Analitikler, Il, � . Öz (veya başka d.:.-rişle onu i f.ul e eden t:mım) kan ıt­
l:ın ııı:ı1: çiinkü her kanırlama bir yüklemin bir özneye uygun diişriiğiinii orr:ıp koyar \'C cins, ay­
rım brşısında bir y iik l e m gibi iş görmez (ikinci Analitikler. i l , 3, 90 h 3 1 ) . T:ınıml:ır. k:ı n ı rlama­
ıla ill; ,·la ödevini gi i r ii rl er ve endüksiyomın sonucu olan bu ilkder k:ınıcl:ın:ım:11l:ır. Çiinkii aksi
r·ık . l i nle sonsuza girm.:k gerekir (ikinci Analitik/er, [, 3, 72 h 1 8 -25: L 2 2 , lM :ı 30 - il 2; il. 3.
•)() h �'i). Ôzii k:ınırl:ımak, kanıtlanacak şeyi önceden \':ırs.'tymak :ınl:ımına gelct·ekrir ı/kinci
A 11.1/iıiNt'ı; II, 4, 9 1 :ı 3'i). Böyle bir kanıtlamanın m ii mkiin olma�ı i\·in, ü1iin ned.:n i n i n , ö1iin
k,·ıufi,in.len farklı olnı:ısı gerekir. Oysa bir şey, bizzat kendisi il.: kendi il1ii. m:ıhiycri.l ir. �\frt4i­
:za·. '/.. 6. höl ii m ii n riinıii; ikinci Analitikler, II, 8, 93 a 4 - 1 3 ve il7cll ik l e 1 'i-(l}. 01 k:ınırlana­
• .

m:lm:ıkl:ı b irli kte , k:ı nırlama yoluyla· açıklığa kavuşturulabilir. Ru dunımı.l:ı ilz, ort:l terim işlevi
giiriir ,.e sonucun n.:d.:ni olarak bulunur (keş. ikinci Antıliıiklrr. i l , 8. 'H :ı r nl.; 2. <JO a 1 'i; 8,
').\ h �. Aynca bkz. T rendel., plemmta s. l 54).
. . .•

�) l1iirdiincü sonın A 6- lO'da ele alınmaktadır; Ayrıca 1'1 ve N kirapların:ı da bh.

1 62
1 1 1 . K İ TA P
şey, Tan rıların var oldukları, an cak insan biçiminde olduklarını söyle­
yenleri raklit etmekten başka bir şey değildir. Bu sonuncuların yaptık­
ları sadece Tanrıları ölümsüz insanlar kılmaktan ibarerri. Aynı şekilde
Platoncular da İdealarını ortaya atarlarken, ezeli-ebedi duyusal varlık­
lar ortaya atmaktan başka bir şey yapmamaktadırlar.( I l
Sonra İdealar ve duyusal varlı kların dışında aracı varlı klar
olduğu kabul edil irse bundan sayısız güçl ükler ortaya çı kacak­
tır;C2l Çünkü bu durumda hiç şüphesiz, kendi nde Doğrularla
15 duyusal doğrular arasında aracı doğrular olacak ve bu diğer her
çeşit şey için de geçerl i olacaktır. Bunun sonucunda asrronomi
matematik b i l i mlerden biri olduğuna göre, duyusal göğün dışın­
da da bir başka gök, duyusal güneş ve ayı n dışı nda bir başka
güneş, bir başka ay var olacak, bürün diğer göksel cisi mlerin
durumu da böyle olacaktır. Ancak insan bürün bunlara nasıl
i nanabilir? Böyle bir cismi hareketsiz farz ermek, akla uygun
değildir. Ancak onun harekecli olması da ayn ı öl�·füie i mkansız-
20 dır. Optiği n ve matematiğe dayanan Armoninin ele aldığı şey­
lerle ilgili olarak da durum aynı olacaktır. Çün kü aynı neden­
lerden ötürü bu varlı kl arın da duyusal varlıklardan ayrı olarak
var olmaları i mkansızdı r. Zira eğer i dealarla duyusal şeyler ara­
sında aracı duyusal şeyler ve duyumlar olduğu kabul edi l i rse,
h iç şüphesiz kendinde Hayvan' la ortadan kalkabi l i r hayvanlar
arasında da aracı hayvanlar olacakcır.Ol
Sonra bu aracı varlıkların bilimleri n i n hangi rür varl ıkları
kendilerine konu olarak almaları gerektiğini de kendi kendim ize
25 sorabil iriz.(4) Çünkü eğer geometri ile Yerölçümü birbi rleri nden
sadece Yerölçümünün algıladığı mız nesnelere yönel mesine karşı­
lık geometri n i n duyu-üstü varl ıkları kendisi ne konu olarak al­
m ası bak ı m ı ndan ayrılıyorlarsa, Tıp ve diğer bürün bili mlerle il­
gili ol ara k da aynı şey söz konusu olacaktır. O zaman kendinde

1 ) Krş. A, 9, 990 b 2. Bu son yerde de aynı kanıt ileri sürülmektedir.


2) 1\1, 2, 1 076 b 39'a bkz.
;:\) Ru ise tamamen saçmadı r.
-i l Aristoteles, Pbroncuların kendileriyle tutarlı olmayı istedikleri takdirde saçma bir sonuca
\':u:ıcakl:mnı gösteriyor. Çünkü yerölçümü ve geometride olthığu gibi duyusal \'arlıklarla duyu­
sal-tılmayan varlıkların bulunduğu her durumda aracı şeylerin \'arlığı kabul edilirse, Tıpta ve du­
pısalla duyusal-üstü ayrımının kendisini gösterdiği bütün tliğcr bilimlerde tle aracı bir bilimin
konusunu teşkil eden aracı şeylerin varlığını kabul etmek gerekecektir. Aracı m:uematikscl şeyle­
rin ger�·ckliğine karşı ileri sürülen tüm kanıtlama için bakınız: Robin, La Th. Plıtton s. 2 1 1 vd.
..

_;, Rir başka itiraz M . 2, 1 077 a 9- 1 4'de bulunmaktadır.

1 63
M ET A F İ Z İ K

30 Tıp ile duyusal tıp arası nda aracı bir bil imimiz olacakrır. A ma
böyle bir şey nas ı l m ümkündür? Aynı şeki lde bu duru mda du­
yusal sağl ıklı şeylerle kendinde Sağlı k arası nda aracı sağl ıklı şey­
ler olacaktır. Sonra Yerölçümünün duyusal ve orradan kalkabilir
büyükliikleri ele aldığını ileri sürmek de doğru değildi r. Çünkü
o zaman bu bilimin bu büyüklüklerin ortadan kalkması ile or­
tadan kal kması gerekirdi.O >
Ancak öre yandan astronominin konusu ne duyusal büyük­
.� 5 l ükler, ne de başı mızın üstündeki gök olabilir .. Çünkü ne du-
998 a yusal doğrular, geometri bilgi n inin sözünü erri�i doğrula rdır
(zira h içbi r duyusal şey, geometri bilgi ninin "d oğru"yu ve
"eğri"yi tan ı ml adığı anlamda doğru ve eğri değildir; çünkü bir
çember bir teğete tek bir noktada dokunmaz; ona Pror:ıgoras'ın ge­
o merricileri reddedişinde her zaman söylediği gibi dokunur ,!2>)
S ne de göğün hareketleri ve yörüngeleri , astrono m i n i n ele aldık­
larının ayn ıdır. Nihayet geometrik noktalar dal.\l gerçek yıldız­
larla aynı doğada değillerdir. İdealarla duyusal dü nya arasın da
aracı diye adlandırılan bu varlı kların varl ığını kabul eden, ancak
onları duyusal şeylerden ayı rmayan ve onların duyusal şeylerin
içinde olduğunu söyleyen filozoflar vardır.(4) Böylı:- bir görüşün
doğurduğu bütün imkansız sonuçları ayrıntılı olar:ık açı klamak,
sözü gereği nden fazla uzatmak olacakrı r.(5) Bundan ötürü ş u
düşüncelerle yeti neli m k i yal nızca bu aracı varl ıkla rın duyusal
1O nesnelerde olduğunu kabul ermek, akla uygun değildir. H iç
şüphesiz İdeaların kendileri de onlarda olacaklardır. Çünkü bu
her iki durumda da aynı nedenler geçerl idir.! 61 Sonra bundan,

1) Krş. Alek., 1 99, 29-30. Alek. tarafından işaret edilen sonuç şudur ki her hilimin konusu ne
.lunıs:ıl ,.e hireysel şeydir, ne de aracı şeyler. Onun konusu genci ve ezeli-ehc.li ol:ımlır. Bunu ta­

k i p <·.len amitezde Ariswteles bunu astronomi ile ilgili olarak k:ınıcl:ıyacalmr.


�) Rumia belki !liogenes Laenius'un sözünü ettiği (IX, 5 5 ) M11trm11tİN.<t'I $ı:ıla O:urine (pe­
riotnn mathematon) s\iz konusudur. Duyusal şeylere dayanarak geometric.:ileri rl·d.Icden Prota­
!!"m · � gilre (Alek., 200, 1 8), gerçek tı:ğet çembere birçok noktada değer (kr�. Dids. Von. . 74 b
-ı Kıı ise açıkça bir s:ıçmalıktır. Ayrıca Birinci Analitikler, l, 4 1 , 49 b 35-r'rl· .!..- hkı.
3 ) A�tronomların kendileri vasıtasıyla yıldızları temsil enikleri noktalar.
l l � hıhtemelen l'l:ıtoncular. Krş. M, 2, 1076 a 38. - Matematiksel aracı Şl')'lerin du)'usal şey­
l<· rin i�·i ndc bulundıığıı görüşüne karşı yöneltilen tüm bu k:ınıclama için hb. lfohin. lr Th. . Pla­
tnıı., s. ��8 vd. ve not � 1 7. Bir başka itiraz için bkz. M, 2 R:ış kısım.
'i l Kk1. rukarda A. <J, 99 1 a 1 4; M, 2, 1 076 a 38; N, 3, 1 090 a 20.
6 ) (i i nk ii tdeal:ır ve aracı şeyler aynı şekilde "kata hauta" ti.i1.lcrdir.

1 64
1 1 1 . K İ TA P

zorunlu olarak iki cismi n b i r ayn ı yeri işg:ıl ettikleri( ! ) v e hare­


kette bulunan duyusal nesnelerin içi nde bulun:ıc:ıkları na göre
bu ar:ıcı varlıkların harekecsiz olam:ıy:ıcakları sonucu çıkacaktır.
15 Sonra genel olarak, kendilerini tutup duyusal varl ıkların içine
yerleşri rmek üzere aracı şeylerin varlığını ortaya :ırman ı n yararı
nedir? Çünkü bu varsayımda da b i raz önceki saçmal ı kları n ay­
nıları kendileri n i göstereceklerdir; Böylece yine duyusal göğün
dışında bir gök olacak, ancak bu sefer bu gök; duyusal gökten
ayrı olmayıp onunla aynı yerde bulunacakrır. Bu ise daha da
i mkansızdır.

3. Bölü m < Altıncı ve Yedinci Sorunlar >(2)

20 O halde bütün bu noktalarda doğruya erişmede büyük bir


güçlük söz konusudur. İlk ilkelerle ilgili olar:ık d:ı durum ayn ı­
dır: Acaba varlıkların öğeleri ve ilkeleri olarak cinsleri m i al m ak
gerekir, yoksa bu daha çok h e r bireyi n kendileri nden meydana
geldiği il k kısım ların m ı görevidir? Örneğin relaffuz edilen se­
sin (3) öğeleri ve i lkeleri olduğu düşü nülen şey, rel:ıffuz edilen
25 sesin kendilerinden meydana geldiği ilk kısı mlardır, yoksa ortak
cins, y:ıni telaffuz edilen ses değildir ve biz geomerri nin öner­
meleri içinde "öğeler" adı n ı , kanı tlamaları başkaları nın kanı rla­
malarında - ister onların tümünün, İsterse ço'ğ unun - içeri l m iş
b ulunanlara veririz. Aynı şeki lde cisi msel varl ı klarla ilgili olarak ge­
rek birçok öğenin, gerekse tek bir öğenin varlığını kabul edenlerin

1 ) Y:ıni matemariksd cisimle duyusal cisim. Çünkü metamatiksel cisim, duyusal cismin için­
d,·dir.
:!) Aln nca ve yedinci sorunlar daha sonraki kitaplarda açık olarak çözülmcrler. Ancak Z kitabı
nnhr:ı gi1il cevaplar içerir: Al ancı sorunla ilgili olarak Z, 1 0, 1 035 a 21, 30 a. yedi nci sorunla il­
gili nl.ır:ık Z, 1 2 , ı o:�s a 1 9 a .ve genel olarak Z, 1 3'e bakınız. Altıncı sonın A 4\lc d e t:ırtışıl­
ııı:ı kr :ıd ır. Bu ise bu noktada Brandis'i izleyen Hamelin'in h:ıklı olarak işaret en iği gibi l/r -�y!t.,
rl>fr. . s. 34) A'nın Bnnirz'in düşündüğü gibi bağımsız bir kitap olmadığının kanıtıdır.
:'\ ) 2:\. Satırdaki "phone" terimi, kelimesi kelimesine, ister hece, ister kdime söz konusu ol­
sun. trlılfiız tdi/m .<t.< anlamına gelmektedir O, söz. insan dilinin meydana geti rdiği .rr.r. hatta ge­
nd olarak canlı bir \'arlık tarafından çıkarılan sestir. "Phone", sözün cinsi, maddesidir. Söz, yal­
nız insanın çıkartığı sestir (krş. Hayvanlann Tarihi, IV, 9, 535 a 27; Hayvan/111-m Olıışumu. V, 7,
7R6 h 2 1 ; Özellikle Ruh Üurint, il, 8, 420 b 5'e ve bu eser hakkında yazmış old uğu şerhinde
R. n. 1 1 icks'in ilginç notuna bakınız (386. sayfa). - Kelimenin öğeleri (stoikhcia) hartlcrdir. -
"Sroikheion" ve "arkhe" arasındaki farklarla ilgili olarak aşağıda 6. kitabına ve nodanna bkz.

1 65
M ETA F İ Z İ K

cümüCI l ilkelerden, cisim lerin kendileri nden meydana geldikleri kı­


sımları anlamaktadırlar. Örneğin Empedokles, şeyleri meydana ge-
30 tiren öğelerin Aceş, Hava ve geri kalan diğer şeyler olduğunu söy­
lemekredir. Ancak bunları var olan şeyleri n cinsleri olarak rasvir ec­
memekredir.(2) Sonra yine başka herhangi bir va rlığın.t'l ö rne-
998 b ğin bir yatağı n doğasını i ncelemek isrediğimizde, onun hangi
kısımlardan meydana geldiği n i ve bu kısımları n birbi rleriyle bir­
leşme rarzı nı araştırır ve o zaman ya rağı n doğasını biliriz. lşre
b ütün bu nedenlerden ötürü cinsler, varlıkların ilkeleri olamaz­
lar.
Ancak öte yandan her şeyi can ı m ı ile bildiğim ize ve ci nsler
tanı mların ilkeleri veya hareket nokraları olduklarına göre, onla­
r ı n aynı zamanda tanımlanabilen şeylerin ilkeleri ol maları gere-
5 kir.(4) Ve eğer şeylerin kendileri ne dayanılarak adlandı rı ldıkları
türleri bilmek, şeyleri bilmekse, cinsler hiç ol mazsa türlerin ha­
reker nokcalarıdı r.(5) Sonra varl ıkların öğeleri olarak R i r olan
10 veya Va rlık'la Büyük olan ve Küçük olan ' ı kabul eden bazı filo­
zoflar,C61 bunları açıkça cinsler olarak ele almakradı rla r. Ne
olursa olsun, ilkelerden aynı zamanda iki farklı anla mda söz er­
mek mümkü n değildir. Çünkü tözün rek b i r ran ı m ı n ı n olması
gereki r. Oysa cinslerle yapılan can ı m , bir şeyi n kuru cu öğeleriy­
le yapılan tanımdan farklı olacakcır.1 7 l
7) Sonra en gerçek anlamda ilkelerin ci nsler olduğunu ka-
15 bul ersek bile, ilkeler olarak ilk cinsleri mi, yoksa bi reylerelB)

1 ) Aristoteles al ı şkan l ı ğına uygun olarak kendisinden önce gelenler i n ororicesine başvurmak-
tadır.
2) Raşka deyişle o, varlıkların cinslerinin ilkeler olduklarını söylememekcedir.
3) Suni bir varlığın (Sylv. Maunıs, 6 5) .
1 ) Varlığın ve bilginin ilkesinin özd�liği, tanımın ve canı mlanan şeyin ilkesinin i.İ7lleşliğini
doğurur (St. Thomas, s. 1 45 , not 427) .
5 ) Çünkü türler, ancak cinslerle bilinir (Askl., 1 75, 30 vd.).
6) Aristoteles burada Pythagorasçılar ve Platon'u kastetmektedir.
7) Şeylerin ilkelerin i n , onların kendilerinden meydana geldikleri öğcler ve cinsler olmak üzere
iki riinlcn olduğunu söyleyerek bu güçlüğü onadan kaldı rmaya çalışabiliriz. Aristorcles bunun
imkansız olduğunu si.lyleyerek cevap vermektedir. Çünkü o zaman öğclerle yapıl:ın tanı m la. ci ns­
lerle yapıl an tanım olmak üzere bir ikiliğe düşülecektir. Oysa özü ifaJe ell�·n canım ancak tek
olahilir (krş. Alek., 201 , 1 2 vd.).
8) 1 6. Satırdaki "bölünmez şeyler" (ta atoma) deyiminin anlamı ile ilgili olarak krş. a, 2, 991
b 22 ve bununla ilgili not. Bu pasajda "ta atoma" bireylere işaret etmekceı.l ir. Aş:ığıd:ı 2'J. satırda
o, "en alt türler" (intlmae species) (ta atoma eide) anlamına gelecckcl r. - 7. sonın un çö1iimil için
höl ii mü n b:qı nd aki nora bkz.

1 66
1 1 1 . K İ TA P

doğrudan doğruya yüklenen e n son rürleri m i kabul etmemiz


gerekir? Bu da bir tarcışma kon usudur. Çünkü eğer her zaman
genel olan daha çok ilke ise,(0 en yüksek ci nsler i n ilkeler olaca-
1 ) Aristoteles en _yiik.ıek cinskri.n ilkeler olamayacakları rrzini onaya atm:ıkl:t işe başlıyor. 1 7-
28 sarırlar arasındaki :ıkıl yürütme son derece karm�ık bir fö'.dliktedir. O, t:mımJa cins ve ayrı­
mı hirhiri}1e birleştiren ilişkilerin analizi üzerine dayanmaktadır. Ru an:ılİ7i Aristoteles gerek
,\ /rt4izillte (K, 1 , 1 O"i9 a 3 1 ; A 4, 1 070 b7) gerekse Oıxanon\la (özellikle T"piklrr iV, 1, 1 2 1 a
1 6: 6, 1 27 a 28; ve VJ, 6, 1 44 a 36-b 1 l 'e bkz.) çeşidi vesilelerle yeniden de alacaknr. Eski ve
reni farklı yorumcuların açıklamalarından esinlenerek pasaj hakkımla bir şerh vereceğiz. Rıınun-
1:.ı ilı,:ili olarak özellikle şu kaynaklara b�vurulabilir: Alek., 205, 1 0-2 1 1 , 6; Sr. Thomas, 1 4 5, not
' B 2 (ve ayrıca Summa Theol , 1 , queast. 3, art. 5); Bonitt, 1 5 1 , 1 53; Rohin, /_,, Th. PIAton. s. .

1 39; Ross, 1, 235; Colle, 239.


Arisroteles şöyle diyor: En yüksek cinsler (surnma genera) , ilkeler olamazlar. Çiinkii o zaman
hiiriin kavramlar içinde en genel olanları ve birbirleriyle aynı kaplama sahip olup her şey hakkın­
da rasdik edilen (kara panton) ( 1 8 . satır) Varlık ve Bir olan'ın 1:insler olm:ıl:ırı. dolayısıyla ilkeler
olmaları gerekir. Bu ise i mkansızdır.
Çünkü verilmiş olan bir cinste (örneğin "insan"), bu cinsi özelleştiren ayrımların ("akıllı" ve
"iiliiınlii": Alek.'u i1.liroruz) bizzat kendileri, her şey gibi, var ve birdirler. F.ğer Varlık ve Birlik
cinsler olurlarsa onların kendilerine yüklenmeleri mümkiin ol:ı1:ak özel ayrımları, kendi payları­
na var ve bir olacak olan özel ayrımları olacaktır. Oysa bir riiriin kenJi ayrımlarına yiiklenmcsi
miimkiin olmadığı gibi (24. satır) , türlerinden ayrı olarak alınan cins <le kendi ayrımları hakkın ­
da rasdi k edilemez (sarır 25). Bunlar ayrı ayrı incelenmesi gereken iki i.inermedir:
1 l Rir tllr, kendi ayrımlarına yüklenemez. Bunun kanırlaması Topikler. VI, 6, 14'1 b 9- 1 1 'de
verilmiştir.
1 . neden: Tür, ayrımdan daha dar kaplama sahiptir. O tiiriin total tanımının ancak bir pai'ça­
sıtlır; Eğer A (insan) C (akıllı) olan bir B (hayvan) olarak tanımlanırsa, C, A'dan daha biiyük bir
kaplama sahiptir. Şimtli daha dar kaplama sahip olan bir kavramın doğru bir biçimtle kendisin­
tk·n daha geniş bir kaplama sahip olan şey hakkında tasdik edilmesi diişiiniilemez.
2 . n.."llen: Eğer tiir aynm hakkı nda tasdik edilirse, ayrım hir tiirün tiirii olacaknr. Rıı ise saç­
maJır.
3. ne..len: Eğer tiir ayrım hakkı nda tasdik edilirse, ayrımdan önce gelecekti r. Oysa gerçekte o,
ayrımdan sonra gelir ve ilk olan, ayrımdır. Çünkü o, cinsle birleşip ayrımı oluşnınır.
l il Türkrdm a_yrı oLrrak alınan cins, aynmlAnna yüklenrmrz. Runun nedenleri Topikler Vl, 6,
1 4'1 a 36-b'de bulunmaktadır.
1 . ne<len: Cins tiir hakkında birçok defa tasdik edilecektir. Ru ise saçmatlır Örneğin "hayvan"
sadece insan türü değil, aynı zamanda "akıUı" ayrırru hakkında tla tasdik edilecektir. Ru ise yeni
bir tiir teşkil edecektir. Aynı güçlük bu yeni türle ilgili olarak yeniden onaya çıkacaktır. Aslında
cins, ayrımlar hakkında değil, ayrımları da tasdik edilen tiirlerin kendileri hakkında tasdik edilir.
B�ka derişle AJek'un haklı olarak işaret ettiği gibi (jn Topii:. , 4 5 1 , 1 -3 Wallies) cins, ayrımlara
biiliinmcz, ayrımlarla bölünilr.
2. neJcn: Ayrımların hepsi türler veya bireyler olacaktır. Çiinkii cinsin içinde bulunan her
h:ırvan, ancak bir riir veya bir birey olabilir (Alek, in Topic. , '152, 1 7 \X'allies).
Aristotcles şu sonuca varmaktadır ki (26. satır) eğer Varl ık ve Birlik cinsler iseler, cinsin, ay­
rımlarına yüklenmesi miimkün olmadığına göre; onların ayrımları ne var, ne de bir olacaklardır.
Bu ise saçmadır. Eğer onlar cinsler değilseler, o zaman da ilkeler olmayacaklardır. Aslında Varlık
ve Rirlik ancak çok anlamlı kavramlar (pollakhos legomena), Skolastiklerin tleyimi ile �aşkın
kavramlar"dır "termini rranscendantales", (Bu nokta ile ilgili olarak f, 2 ye ve noılarına bkz.)
'

1 67
M ETA F İ Z İ K

ğı açıktı r. Çünkü onlar varlıkların tümüne yüklen irler. O zaman


kaç tane ilk cins varsa, şeylerin o kadar çok ilkesi olacaktır. Bunun
sonucu da Bir olan'la Varlık' ı n ilke ve tözler olmaları olacaktır;
Çünkii varlıkların tümüne en genel olarak yüklenenler, bu kav-
20 ramlardır. Ancak Bir olan'ın veya Varlık'ın varlıkların bir cinsi ol­
ması mümkün değildir. Çünkü bir cinsi n ayrımlarının her birinin
hem var olması, hem bir olması zoru nludur. Fakat cinsinden ayrı
olarak alı nan türler gibi türlerinden ayrı olarak alınan cinsin de
25 kendi ayrımlarına yüklenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla eğer
Varlık veya Birl ik cins ise, o zaman hiçbi r ayrım ne var, ne de bir
olacaktır. Eğer Varlık ve Birlik cinsler değilseler, o zaman da cins­
lerin ilkeler olmaları durumunda, onları n hiçbiri ilke olmayacak­
l ardır. Sonra( I ) bu kuramda, son türlere varıncaya kadar cinsin
kendilerinde birbirlerini izleyen ayrı mlarl a bi rleştiği aracı türlerin
tümünün cinsler olmaları gerekir. Oysa Platonculara göre gerçekte
30 onlardan sadece bazıları cinstir, diğerleri cins değildir;I::?) Buna bu
takdi rde ayrımların cinslerden daha fazla ilkeler olacakları nı ekleye­
l i m . Ancak ayrımlar da ilkeler olurlarsa, özel l i kle ilke olara k en
999 a yüksek cinsin kabul edilmesi durumunda, ilkeleri n sayısı adeta
sonsuz olacaktır.<3) Sonra eğer birliğin daha çok ilke nitel iği göste­
ren şey olduğunu,{4) bölün mez olanın bir olduğunu. her bölünmez

1 ) Aristoteles biraz önce Varlık ve Birliğin, cinsler olmadıkları için ilkeler olmaliıklarını kanıt­
ladı. Şimlli, bir yandan, Varlık ile Birlik arasında aracı olarak bulunan gerçek cinslerin, öte yan­
dan en alt türlerin (infımae species) de ilkeler olmadıklannı göstermek kalmaktadır (Bu 998 b
28-9<>9 a 1 arası sarırların konusu olacaktır) - 28. satırdaki uta: metaksy", cins ve ayrımlardan
meydana gelen ·aracı türleri ifude etmektedir. Bu araa türler, cinsler, dolayısıyla evrenselliklerin-
·
den ötiirü, ilkeler olacaklardır.
2) Platoncular yl.'lksun olmaların (privation), olumsuzlaoıaların, bağıntıların ve yapma şeyle­
rin {anef.ıcta) ldealarını (yani cinslerini) kabul etmemekteyd iler.
]\) En yüksek cins (32. satırdaki uto proton"), Varlık veya Rir olan'dır. Eğer Varlık veya Bir
olan hir cins ise, bütün aracı kavramlar da (28. saarda: uta metaksy") , evrensclliklerinden dolayı,
cinsler olacaklardır. Runun sonucunda da bütün kategoriler bakımından gl\z ününe alındıkları
takdirlle, ilkelerin sayısı sonsuz olacaktır (krş. Bonitz, l 52).
4) Aristoteles şunu söylüyor: Eğer ortak cinslerin ilkeler olduğu kabul edilirse, bu niteliği ilk
cinslerden çok doğrudan doğruya bireylere yüklenebilen en son türlere (infımae species) izafe et­
mek daha uygun olacaktır. Aristoteles bununla ilgili iki neden onaya sürmekredir. Bunlardan bi­
rincisi 'J99 a 1 -6. satl!lar arasında verilmektedir:
ilkenin bir ve oohinmez bir şey olması gerekir (çünkü eğer biilünebilirse. ilke olan, onu mey­
dana getiren öğeler olacaktır). Şimdi en yüksek bölünemezlik "tür bakımınllın" (kata eidos) bö­
liinemczliktir. Çünkü o ucins" ve udoğa bakımından" (ute taksei", ute physei") �nicelik bakımın­
dan" (kata poson) oolünemezlikten önce gelir. Bunun da nedeni onun micce nicelik kategori­
sinde değil, bütün kategorilerde mevcut bulunmasıdır (Ask!., 1 82 , 2) Bu ukata eidos" oolünmez-

1 68
I I I . K İ TA P

şeyin ya nicel ik, ya da tür bakımından bölünemez olduğunu, tür


bakım ından bölünmez olanın diğerinden önce geldiğini, nihayet
cinslerin türlere bölündüğünü düşünürsek (çünkü "insan" , bireysel
5 i nsanların cinsi değildir), doğrudan doğruya bireye yüklenen şeyin
daha gerçek anlamda bir olması gereki r. Başka bir kanır� ı ı Önce-

lik. ü1cllilde "en son türler" e (infimae species) aittir. Çünkü üst .cinslerin türlere bölünmesine
karş ı l ık . tllrler anık :ılt-tiirlere bölünemezler, sadece bireylere bülünürler (çünkü insan, hiçbir za­
man b i reysel insanların cinsi değildir). O halde en son rür, en � ükçmmel anlamda biiliinemez­
tlir \'e ilke olma şerefini o, talep edebilir.
1 l ilkeler niteliğini en son türlere izafe etmemiz gerektiğin i gösteren ikinc.:i bir neden (6- 1 6.
s:mrlar): O, önce gelen ve sonra gelen kavramlarının incelenmesinden çı karı lm ı ştı r ve son derece
kompl i ketl i r. Onu şöyle anlamak gerekir (krş. Alek., 208, 28 vd.; Ronitt, 1 5 2; Rob in, f_a Th.
['/,1ton., s. 61 5 ve 622: Colle, 244 vd.):
Ünce ve sonra gelenin (proteron, hysteron) kendilerinde rol oynadığı hi}·crarşik ola rak birbir­
ll·rine uhi özlerde, binat Platonculann kabul ettikleri gi b i (Alek., :?09, 1 0) ortak cins var ola­
ma1. Çünkü cins kelimesi, daha aşağıdaki bulunan clbi türlerden ayrı , gerçek ortak öz an lamın­
d:ı kullanılır. Örneğin en açık bir biçimde öncelik ve sonralığı kabu l 1.'llcn saplar ve geo metri k fi­
gürler, genel olarak sayı ve genel olarak geometrik figür anlamına gelecek hir ortak cinse sahip
d.:ğillcrd i r. Aristotelcs, burada bu imkansızlığın nedenlerini belirtmemektedir. Ayrıca Mnıtfizik
on<l.tn bahsetmek zo ru nda da değildir. Bununla birlikte onu açıklamak üzere şunu sti}�erebi l iriz:
Öz, ilull ikle en yüksek kavramda kendini açiga vurur ve o 1.aman o, daha :ışağılla hulunan kav­
ramlara uygulanamaz. Bunun tersine daha aşağı kavramlar için geçerl i olan hir kavram da daha
yııkardaki kavramlar için geçerli olamaz. Ortak bir tanım kabul etmeyen "ruh "un tlıınımu özel­
likle hudur. Çünkü farklı ruhlar (bitkiler için "besleyici ruh", hayvanlar için w:uzu eden, duyan
ve hareket ettiren nıh " , insan için "düşünen ve entdlektüel nıh ") aynı sıra<la h u l u nan , aynı plan­

llan olan türler dcği ll.:rd i r. Onlar birbirlerine tabi olan varl ıkl ar<l an meydana gd.:n bir lli1i teşkil
c<lcrlcr. Bu dizi, daha az mükemmelden daha çok mükemmde doğru gider ve bu Ji1ide en son­
d:ı bulunan, daha ö ncekilerin varlığını gerektirir (krş. Ruh O:urine, 1, 1 . 402 b 5 -8; i l, 3, 4 1 4 b
l 'l<H: Al.:k.'un şerhi , 16, 1 8 - 1 7, 5; 28, 1 5-20 Bruns; Rodier; Traiu dr f_ 'Jme, il, 2 1 6-2 20,
222). Ve eğer sayılar ve geometrik figürler gibi kavramlar, birbi rlerine tabi olan özler arasında or­
tak hir cinsin olmatlığını söyleyen Aristotdesçi ilkeye tabi isder, biitiin diğer ,·arlık dil1.cnleri de
ona t:lb iJ i rler ( 1 3. satır). Çünkü herşeyde daha iyi ve daha ktltüye rastlanır. Rıı ise önce ve sonra
gdcn a}Tımına ind i rgeni r. Çünkü daha iyi, her zaman önce gdend i r (canlılar arasında T;mn, in­
san: renkler arasında beyaz; çifte göre tek; düz çizgilere göre daire; doğru boyunca yapılan hare­
kete göre dairesel hareket: Alek., 2 1 0, 6-9; Syr. , 34, 33-35); bıınıın sonucu ise hcrşeyi n "en yük­
sek cins"ini (summus genus) dışan atmak ve sadece "en son tii rler"i (infimac speci<.-s) ortada bı­
rakmak olacaktır. Anc.:ak cins-ilkenin varlığına yöneltilen bu itiraz, en son tür-ilkenin varlığına
bir zarar vermez. Çünkü en son türler, bireylere yüklenirler. B i reyler ise bild iğimiz \i1.cre önce ve
sonra gelme durumuna tibi değildirler. Çünkü onlar aynı sıradan, aynı dii7..:nJcndirler (i nsan ,
insanların cinsi deği ld ir) ve bu bakımdan ortak, ayrı bir öz kahul ctlerlcr. O halde ilke olan ortak
cins değil. en son tür olacaktır. Robin'in haklı olarak işaret ett iği gibi (/..ıı Th. f'lıron. . s. 6 1 6. not
1 5 2) lince gelen ve sonra gelenle ilgili bu pasaj B kitabının "diaporematik" fücll iği ne rağmen,
Aristoteles'in gerçek düşüncesini ifade etmektedir. "Burada gd işti ri llliği n i gi\rdiiğlimüz ve en
yüksek i.\zü (eskhaton eidos) bir töz ve formd bir ilke kılmakta n iharct olan çfüiim . tamamen
Aristotdcsçidir" Ayrıca bkz. Kategorilrr. 1 2, 1 4 a 30-31 ; l'oliıilra, 1 , 1 2 .. 5 a 31-38; "Nikh.
AhLiln � c, 4 1 096 a 1 7-23, Eud. Ahlakı, c, 8, 1 2 1 8 a 1 - 1 O.

1 69
M ETAF İ Z İ K

lik ve sonralığı kabul eden varlıklarda, bu varlıklara yüklenen şeyin


onları n dışında var olması mümkün değildir. Örneğin iki, sayılar
içinde ilk sayı ise, özel sayı cürleri dışında bir kendinde Sayı var ola-
1 0 maz. Aynı şekilde özel geometrik şekil türleri dışı nda bir kendi nde
Şekil yoktur. Şimdi eğer bunlarda cürleri n dışında cinsler yoksa, di­
ğer şeylerde de bu cinsler haydi haydi yokmr. Çünkü cinsler, özellikle
sayılar ve geomecrik şekillerle ilgili olarak var gibi görünmektedirler.
Buna karşılık bireylerde ne önce, ne de sonra vardır. Sonra daha iyi ve
daha körünün olduğu her yerde, daha iyi her zaman daha kötüden
önce gelir. Bundan bu durumlarda da cinslerin olamayacağı sonucu
1 5 onaya çıkar. Bu düşüncelerin ışığında ilkeler görevini cinslerden çok,
bireyler hakkında casdik edilen cürlere yüklemek daha doğru gibi gö­
rünmektedir. Ancak öce yandan bu türlerin ilkeler oldukları nı nasıl
düşünebiliriz?O) Bu, açıklaması kolay bir şey değildir. Çünkü neden
veya ilkenin, ilkesi olduğu şeylerin dışında var olması ve onlardan ay­
rılabilmesi gerekir. Ancak bireylerin dışında bu tür bir ilkenin varl ığı-
20 nı niçin farzecmekceyiz? Bunun nedeni sadece, onun bireyler hakkın­
da evrensel bir carzda ve cümü i le ilgili olarak tasdik edilmesi değil
midir? Ancak eğer nedenimiz bu ise daha genel ve evrensel olanın,
daha çok ilke olduğunu farzecmemiz gerekir. Bu takdi rde de ilkeler,
ilk cinsler olacaklardır.(2)

4. Bölüm < Sekizinci, Dokuzuncu, Onuncu ve


On birinci Sorunlar >

8) Şimdiye kadar ele aldığımız sorunlarla ilgili bir diğer sorun


vardır. O, bu sorunlar içinde en zorlu ve incelenmesi en zorunlu ola-
25 n ıdır. Şimdi bu sorundan söz ecmenin sırası gelmiştir: Eğer bi reylerin
dışında hiçbir şey yoksa, bireyler sonsuz sayıda olduklarına göre, bu
sonsuz sayıdaki bireylerin bil i mi ni elde etmek nasıl mümkün olabi­
lir?(3) Çünkü bildiğimiz bütün varlıkları, bir birlik ve özdeşliğe sahip
olmaları ve bir n iceliğin kendilerine evrensel olarak ait olması bakı­
mından biliriz. Ancak eğer bu zorunluysa ve yine eğer (bundan dola-
30 yı) bireylerin dışında bir gerçekliğin olması gerekliyse, İster bireylere
en yakın, İster en uzak cinsler olsunlar, bireylerden bağımsız olan

1) Antitez: en son türlerin kendileri ilkder olamazlar.


2) Böylece tezin doğurduğu güçlüklere yeniden düşülecektir.
3) Krş. "//tinci Ana/iti/tin� 1 , 3 1 -8. sorunun çözümü ile ilgili olarak kış. Z, 8, 1 3, 1 4 ; A, 6-
1 0; M, 10.

1 70
1 1 1 . K i TA P

cinslerin v ar olması zorunlu olacaktır. Ama b u imkansızdır. Çünkü


hemen yukarda yaptığımız camşmalar bunun imkansız olduğunu or­
taya koymuştur. Bir başka kanıc: İstenildiği kadar somut bileşik varlık
dışında bir şeyin varlığı kabul edilsin: maddeye herhangi bir şeyin
yüklendiği her seferinde, eğer bağımsız olan bir şey varsa, bu şeyin
bürün varlıkların< O dışında mı var olması gerekir, yoksa sadece onla­
rın bazısının dışında mı? Yoksa onun onların hiçbiri dışında var ol­
maması mı söz konusudur? A) Bireyler dışında hiçbir şey olmadığını
??? b kabul edelim. Ancak bu cakdirde akılsal hiçbir şey var ol mayacak, bü­
tün varl ıklar duyusal varlıklar olacak ve eğer duyuma bilim demiyor­
sak, hiçbir(2) şeyin bilimi olmayacaktır. Bu durumda ezeli-ebedi ve
hareketsiz hiçbir şey de olmayacaktır. Çünkü bütün duyusal varlıklar
yokoluşa cabidirler. Ancak ezeli-ebedi bir şey olmadığı takdi rde olu-
5 şun kendisi mümkün değildir.{3) Çünkü her oluşca, olan bir şeyin ve
bu olan şeyin kendisinden oldUğu bir şeyin(4) olması ve bu dizi nin en
son teriminin meydana gel memiş bir şey olması zorunludur. Çünkü
bu dizi, sonsuza girmez ve var-olmayandan hiçbir şey varlığa gelmez.
Sonra oluş ve harekec var olduklarına göre, zorunlu olarak onların bir
de sonu olması gerekir. Çünkü hiçbir harekec sonsuz değildir; cersine
1 O her harekecin(5) bir sonu vardır ve gerçekleşmiş bir şey olma
imkanına sahip olmayan bir şeyin oluş içi nde olması mümkün değil­
dir. Gerçekleşmiş bir şeyin ise gerçekleşir gerçekleşmez var olması zo­
runludur.<6) Sonra varlığa gelmemiş olmasından dolayı maddeye (so-

1 ) Doğal veya yapma bütün varlıkların (Alek., 2 1 1 , 32) .


2l Protagoras'la birlikte (krş. r, 5) . 99 1 b 1 - 1 6. satırlann konusu, bireylerin dışında bir şey
-

olmadığı rakdirde aklın konusu olan hiçbir şeyin (noeton), yani ne ezeli-ebedi ve hareketsiz, ne
ı.lc dolarısıyla meytfana gelmiş bir şeyin var olabileceğini göstermektir. Çünkü her oluş, meydana
gdiş C?'.cli ve ebedi "ayrı" bir madde (6-8. satırlar) hareketin bir "terminus ati quem"i (8- 1 2. sa­
rırbr) ve bir ezeli-ebedi ve "ayn" form ( 1 2- 1 6. satırlar) gerektirir. Krş. Bonitz, 1 66- 1 57 ve Ross,
'· 238.
3) Alck.'un iyi ll:leti (2 1 2, 25): Ezeli-ebedi bir şey olm:v.sa, oluş "genesis" olmayacaktır. Oluş
(gcnesis) olmazsa, "geneta", "genata" olmaz.sa "a.isthcta" olmayacaktır.
'1) Yani maddi nedenler zincirinin en son terimini teşkil eden ezeli-ebetli Ye ayn maddenin.
Krş. a, 2.
5) 1 O. satırdaki "kinesis" terimi geniş bir anlamda alınmıştır ve o pratik olarak "merabole"
(genci olarak değişme) ile eşanlamlıdır. O, asıl anlamında hareket olduğu gibi niteliksel bir değiş­
me veya niceliksel bir büyüme olabilir. Bütün durumlarda bir başlangıç ve bitişin olması zonın­
ludur (Alek., 2 1 3, 34).
6) Aristoteles, genel olarak harekede ilgili söylediği şeyi, oluşa uyguluyor: Oluşunun sonuna
ulaşmak, gerçekleşmiş ve tamamlanmış bir şey olmak imkanına sahip olmaran bir şey var ola­
maz. Ürneğin köşegen hiçbir zaman karenin kenarı ile ölçülemez. Gerçekk-şmiş varlığın (gego-

171
M ETA F İ Z İ K

mut bileşik varlıktan) "ayrı" bir varlık iz:ıfe erriğimize göre, aynı ne­
denden örürü maddenin belli bir anda olduğu şey demek olan formel
1 5 tözün de (somut bileşik varlıktan) "ayrı" varlığını kabul etmemiz ge­
rekir.O l (Çünkü eğer ne form, ne de maddenin var olmadığı ileri sü­
rülürse hiçbir şey var olmayacaktır. Bu imkansız olduğuna göre, so­
mut birleşik varlık dışında bir şey olmak zorundadır. Bu ise, biçim
veya formdur.)(2)
B) Şimdi tersine formun b ileşik varlığın dışı nda varlığını farıede­
l i m. Bu rakdirde güçlük, hangi varlıklarla ilgili olarak bu "ayrı" varlığı
kabul edip hangileri ile ilgili olarak onu kabul ermeyeceğifT'iz konu­
sunda onaya çıkacaktır. Çünkü tüm varlıklarla ilgili olarak onu kabul
edemeyeceğimiz açıktır. Çünkü bireysel evlerin dışı nda, onlardan
20 "ayrı" bir ev olduğunu söyleyemeyiz.{.\) Bir başka güçlük: Bürün bi­
reyleri n, örneğin i nsanların formel tözü bir mi olacakrır? Ama bu saç­
madır Çünkü formel tözleri bir olan her şey, birdir.<41 Peki onların
formel rözü birçok ve farklı m ı olacaktır? Ama bu da saçmadır.
Sonra madde nasıl bireysel şeylerden her biri ol makradır ve somut

nos). oluşun (gcncsis) sonu olduğunu gösteren şey, her gerçddqmiş varlığın (gegonos), gerçek­
leştiği ilk andan itibaren, yani oluşunun bittiği arulan itibaren var olmasıdır. Alek. 'a (:? 1 3, 35
vd.); Syr.'a (38 vd.) ve bilhassa St. Thomas'ya (s. 1 5 1 , not 45:?) başvurulabilir (bu sonuncunun
açıklaması mükemmeldir).
1) Ezeli-ebedi ve "ayn" bir maddenin varlığını kanıtladıktan sonra Aristoteles, genci olarak
hareketin ve özel olarak oluşun sonu ol:ı.rak ayrı ve hareketsi?. birformun varlığını kanıtlıyor. Bu
form bireylerden ayrı olacaktır; çilnkü hareketsizdir ve yine çünkil bireyler siirekli hareket halin­
dedir.
2) Maddenin ayn varlığı, formun ayn varlığını doğurur. Çilnkü form, gerçcklqmiş maddedir
ve form olmazsa, madde form olarnayacal..."tlr. Madde ve formun varlığı inkar mı edilecekrir? O
zaman da hiçbir şey var olmayacaktır; o halte tezin sonucu şudur: Arrı furmlar var gibi görün­
mektedir.
1 6. satırdaki "morphe" hemen hemen "eidos"la eşanlamlıdır ve "hyle" (mad<le)ye karşıt ola­
rak "form" anlamına gelir. Ancak "morphe" daha çok nesnenin dıı lurtarlanm if.ıde eder (imi.
Arist. , 474 a 1 1) ve "biçim"le iyi bir tarzda karşılanır. Keş. Harnclin, Ph,ysique-11, s. 42.
3) Krş. A, 9, 99 1 b 6-Syrianw haklı olarak şunu eklemektedir (39, 3): Yapma şeylerle (arte­
f.tcta) ilgili güçlüğün aynı, kötü ve çirkin şeylerle ilgili olarak da kendisini gösrerccckrir. Ru so­
nuncularla ilgili olarak da formel, ayn bir tözün varlığını kabul etmek gilçtilr.
4 ) Ve bu durumda örneğin, formunu kazanan maddeden meydana gelen ancak rck bir insan
olacaktır (Alek., 2 1 5, 35). Aristotelcs şöyle devam ctmekredir: Eğer bu saçmalıktan kumılmak
için formun çok olduğu ileri sürülürse, bir başka güçlüğe düşülmüş olacaktır: Çünkü bir aynı tü­
riin bireyleri form bakımından birbirlerinden ayrılamazlar. Onlar ancak maddderi bakımından
amlahilirler.
. Aristotcles'e göre bireysellqtirmenin formla mı, yoksa madde ile mi meydana gdtiiği konusu,
ilgili rerinde (Z, 8, 1 034 a 1 7 ile ilgili bir notta) incelenecektir.

1 72
1 1 1 . K İ TA P

bileşik varlık nasıl aynı zamanda kendisini meydana getiren b u iki


şeydir?( ) )
25 9) i lkelerle i lgil i olarak onaya çıkabilecek bir başka sorun
şudur: Eğer ilkeler sadece tür bakımından bir iseler, kendi nde
B i r ve kendinde Varlı k da içinde ol mak üzere hiçbi r şey, sayı
bakımından bir olamaz. Eğer bir varl ıklar bütününün orrak ola­
rak paylaştığı herhangi bir şey yoksa, bilgi nasıl mümkün ola­
cakcır? C? l Ancak öte yandan ilkeleri n sayı bakı mından bir ol­
dukları kabul edilirse ve eğer onlardan her biri biricikse ve on­
lar, duyusal şeylerin ilkelerinde olduğu gibi başka durumlarda
başka değilseler (örneğin tür bakımı ndan bir başka hece ile aynı
olan şu özel hece, yine tür bakımından bu diğeri ni nki lerle aynı
30 olan öğelere sahiptir. Yalnız "tür bakım ından" diyorum; çünkü
sayı bakım ından bu öğeler de farklıdırlar), evet, eğer durum böyle
değilse, tersine eğer varlıkların ilkeleri sayı bakı mı ndan bir iseler, o
zaman öğelerin dışında hiçbir şey var olmayacakrı ıOl (çü nkü "sayı
bakımından b i r" demekle "birey" demek arasında hiçbir fark
yoknır. Zi ra bizim birey diye adlandı rdığı m ız, sayı bakımı ndan
bir olan, tümel diye adland'ı rdığımız da bürün bireylere yükle-
1 000 a nen şeyden başka bir şey değilc;lir) . O halde burada duru m san­
ki çıkarılan sesin öğelerini n sayı bakımı ndan sın ırlı ol ması gibi
olacakrır.(4) Bu takdi rde yazabileceğimiz harAerin toplamı, bu
öğeleri n toplamını aşamayacaktır; Çünkü onlarln ne bir defa,
ne de daha fazla tekrarlanmamaları gerekecektir.

1) Daha önce Plaron'u da meşgul etmiş olan bir başka giiçliik (Phaidon. 1 00 b vd.; Parmmi­
d�. 1 3 1 a; krş. Askl., 1 90, 1 ) : Eğer madde ile form, ayrı varlığa sahiplerse onların "synolon"da
(somur bileşik varlık) birbirleriyle birleşmelerini nasıl açıklayacağız?
2) "sayı bakımından" (arithmo) birlik'le, "tür bakımından" (eidei) birlik arasındaki furkla ilgi­
li olarak krş. il., 6, 1 O 1 6 b 3 1 . llke, sadece "specie" değil, "nıımero" bir olmalıdır; krş. Sylv. Mau­
rus, 70. Eğer ilkelerin bireyselli kleri yoksa (veya sayısal bakı mdan bir değilseler), onlanlan çıkan
şeylerin de, kendinde Bir ve kendinde Varlık da içinde olmak iiıere, hireyscllikleri olmayacakrır.
- Rıı dokıızuncu sorun Z, 14; A 4 ve 5; M, I O'da çözülür (Bu son pasaj, tlaha aşağıtlaki sarırlar­
tla ele alınan harfler ve heceler örneğini geliştirir).
3) Başka deyişle meydana gelen şeyler, ilkelerden daha fazla sayıda olamayacaklardır. Bu ise
�açmatlır: Eğer BA hecesi nin B ve A'sı kendi kendilerine var iseler ve bireysclli�e sahipseler, an­
c:ık rek bir hece var olabilir: (30, satırdaki BA hecesinin "arke"leri-"ilkeler" yerine "öğdcr" ola­
rak çevirmeyi tercih eniğimiz "arkhai", - B ve A harfleridir. Onlar, hecenin k.:mlisi gibi riir bakı­
mından bir, sayı bakımından çokturlar.
1) Yani adeta alfabenin harflerinin sayı bakımından bir olması gibi - 999 h 33-31 . bireyselli­
ğin ancak sayısal bakımdan bir olma olduğunu açıklığa kavuşrnrmakradır. Riiriin bu pasaj hak­
kında bkz. Colle, 260 ve 2 61 ve Bonitz'in notu: 1 5 8.

1 73
M ETA F İ Z İ K

5 1 O) Daha az güç olmayan ve gerek çağdaş, gerekse eski filozoflar


tarafından bir yana bırakılmış olan bir sorun da ortadan kalkabilir
varlıkların ilkeleriyle, ezeli-ebedi varlıkların ilkeleri nin ayn ı ilkeler mi
oldukları, yoksa farklı ilkelerin mi söz konusu olduğunu bil mekle ilgi­
lidir. ! 1 J Eğer onlar aynı ilkelerse, bazı varlıkların ortadan kalkabilir
olup diğerlerinin öyle olmaması nasıl ve hangi nedenle açıklanabilir?
1 O Hesiodos 'un çağdaşları ve bütün teologlar gerçekte, sadece kendi akıl­
larına uygun şeylerle ilgi lenmişlerdir. Çünkü onlar, ilkder olarak
Tanrıları ve Tanrılardan doğmuş varlıkları göz önüne aldıklarından,
nektar ve ambrosia'yı tatmamış varlıkları n ölümlü olduğunu söyle­
mektedirler. Bu hiç şüphesiz anlamı sadece kendilt"ri için anlaşılır
olan birtakım kelimeler(2) kullanmaktan başka bir şey değildi r. Ancak
bu nedenlerin uygulamasının kendisi ile ilgili olarak söyledikleri şey-
i 5 ler bizi aşmaktadır: Çünkü eğer ölümsüz Tanrılar sadece zevk için
bunları yiyip içiyorlarsa, bu takdirde ambrosia ile nektar hiçbir şekil­
de onları n varlıklarının nedeni değildirler. Eğer varl ıklarını devam et­
tirmek için onları alıyorlarsa, o zaman da yiyecek ve içeceğe ihtiyaçla­
rı olan Tanrılar nasıl ölümsüz olabilirler? Ancak miroloj istlerin ince­
likleri ciddi bir inceleme zahmetine değmezler. Biz daha ziyade kanıt­
lama yoluyla akıl yürütenlere bakalım ve onlara, aynı ilkelerden mey-
20 dana gelen bazı varlıkların ezeli-ebedi bir doğaya sah ip olmaları na
karşılık diğerlerinin ortadan kalkabil i r olmalarının nasıl mümkün ol­
duğunu soralım. Ancak bir yandan bu filozofların hunun nedenini
belirtmemeleri, öte yandan böyle bir durumun akla aykırı olması,
açıkça. bu iki tür varlığın ne ilkeleri, ne de nedenlerinin aynı olama­
yacağını göstermektedir. Tümü içinden> en tutarlı düşüncelere sa-

1 ) Z, 7- l O ve A, l-7'de çözülen apori. Krş. Gök Ü.urine ıır, 7, 306 a 9 - Aristoteles'in 9. sa­
tmlaki rcologlardan (rheologoi) kimleri kastettiği hakkında bkz. yukarda A, .3, 98.3 b 29 .
.:! ) N\!ktar ve ambrosia kdimeleri. Alaycı niteliği gözden kaçmayacak olan bu pasajla ilgili olarak E.
Rohdc'ye (Psyche, 60-6 1 ) başvurulabilir. Alek., onun çok açık bir özetini vermektedir: 2 1 8, 29-32.
Collc'in şerhine de başvurmak gerekir: 262-264 - Ayrıca keş.Sofist, 242 c-24.3 c; P11rmmides, l 28 b .
.'ll Yani ubütün doğa fılowflan içinde". Empedokles'e yönelcilebilecek elc:ştiri, onun da diğer
do�:ı tllowfları gibi, ilkeler aynı olduklarına göre, bazı varlıkların ortadan kalkabilir olmasına kar­
şılık diğcrlerinini ezeli-ebedi olmalarını meydana getiren nedenin ne olduğunu belinmemesidir.
Ayrıcı kendisinden önce gelenlerden ve çağdaşlarından farklı olarak Empedokles - sistemi onlara
na1.aran daha fazla gelişmiş olan Empedokles - kendi kendisiyle çelişkiye düşmektedir: O, varlık
ve oluşun ilkesi olarak Dosduk'u, yokoluşun ilkesi olarak Ncfrer'i kabul etmektedir. Ancak öte
yandan Ncfret'e, Dostluk'un rolünü yüklemekten geri kalmamaktadır. Çünkü da.ha önceden de
bildiğimiz gibi (krş. A, 4, 985 a 2 1 ) Bir olan'ın (veya Tanrı'nın veya Spherus'un; krş. fragm . .3 1
Dids \'e aşağıda l 000 b l 4 ile ilgili not) dışında bütün varlıklar Nefrec're çıkmaktadırlar. O halde
ne Enıpcdokles'in kendisinden, ne de başkalarından öğreneceğimiz bir şey yoktur (Bonitz, 1 60).

1 74
1 1 1 . KİTAP

hip biri olarak ele alınabilecek Empedokles'i göz önüne alalım: O


da aynı yanlışı yapmakcadır. Çünkü o yokoluşun nedeni olarak bir
2 5 ilkeyi, Nefreci kabul ecmekcedir. Ancak öre yandan onun, Bir
olan'ın dışındaki bücüQı varlıkları bu ilkeden çıkarrmakran geri kal­
madığı görülmekcedir. Çünkü Tanrı'nın dışındaki bürün varl ıklar
Nefrer'ren çıkmakcadırlar. lşce kendi sözleri:

Olmuş olan, olan ve olacak olan her şey Nefret ve


Doscluk'tan gelir.
�ğaçlar, erkekler ve kadınlar,
30 Vahşi hayvanlar, kuşlar ve suyla beslenen bal ıklar
Hatta uzun ömürlü Tan rılar,( 0

Bu mısraları göz önüne almakla bile, bu anlayış açıkça ken­


t 000 b dini gösrermektedi r; Çünkü eğer şeylerde Nefret var olmamış
olsaydı. Empedokles'e göre, her şey bir olurdu. Çünkü şeyler
b i r araya geli r gelmez,

Nefret ortaya çıktı.<2)

Empedokles'i n düşüncesine göre en yüksek ölçüde mutlu


olması na rağmen Tanrı'nın diğer varl ıklardan daha az bilge ol­
masının nedeni de budur.(3) Kendisinde Nefrer bulunmadığı
5 için Tan rı , bütün öğeleri bilmez. Çünkü benzer benzerle bili-
n ir. Empedokles'e göre:

Biz toprağı toprak, suyu suyla


Tanrısal eceri eter, yakıcı ateşi areşle,
Sevgiyi sevgi, nefreti korkunç nefretle görürüz.14)

1 ) Fragm. 2 1 , Dicls (Ritter et Pr., 1 66).


:!) Fragm. 36, Dicls (Ritter et Pr., 1 69). Öte yandan alıntı, kelimesi keli mesine değildir. - O
halde Nefret, varlıkların oluşunun, meydana gelişinin nedenitfü.
3) Aristoteles'in kendisinin de itiraf ettiği gibi (aşağıda 9. satır) bu sonuç dar anlamda üzerin­
de konuşulan konuyla ilgili değildir. Bununla birlikte ona tam olarak yabancı da değildir. O, so­
nuç olarak, Empedoklcs'in öğretisinin bir başka noktada da belli bir nıtarsızlık İ\·erdiğini göster­
mektedir. Çünkü sistemde en yüksek ölçüde mutlu olan Tanrı (veya Spherus), bununla birlikte,
Nefret'i Jışarda bırakan bileşimi nden dolayı, diğer varlıklardan daha az bilge (tlaha az bilgin)dir.
Krş. Bonicz, 1 6 1 . Empedokles'e yöndtilen bu eleştirinin bazı çağdaş yazarlar (füellikle Rrenta­
-

no) tarafından, yaygın yorumun tersine olarak, Aristoteles'in Tanrı'sının evrenin bilgisine ve bili­
mine sahip olduğunu savunmak için kullanıldığını göreceğiz (A, 9, 1 071 b 35 ile ilgili not).
4) Fragm. 1 09, Diels. Aynca Ruh Üurint de zilcrcdilmekred ir: 1. 2, 401 b 1 3- 1 5 (Rittcr et
Pr., 1 76).

1 75
M ETA F İ Z İ K

Hareket noktamıza dönersek, bu öğretide hiç ol mazsa Nef­


rec'i n varl ıktan ziyade yokoluşun nedeni olmadığı açıkrır. Aynı
1 O şekilde Doscluk da özel olarak varlığı n nedeni değildi r. Çünkü
o bürün varlı kları Bir olan'da bir araya coplayarak geri kalan
her şeyi ortadan kaldı rmaktadır. Aynı şekilde Empedokles değiş­
menin kendisi i le ilgili bir neden de kabul ecmemekredi r.O l O ,
şeylerin doğasının böyle olduğunu söylemektedir:

Ancak Nefret sonunda güçlendiği nde


Ve sağlam anclaş manın Dosrluk ve Nefrer ıçın saptadığı
15 Zamanı n tamamlanmış olmasından dolayı egemen
olmaya yöneldiğinde.(2)

Bu, değişmenin zorunlu olduğunu söylemekrir. Ancak Em­


pedokles asla bu zorunluluğun nedenini göstermemektedi r. Bu­
n unla b i rlikte onun hiç olmazsa varl ıkların bazısını ölümlü, di­
ğerleri ni ölümsüz kılma anlamında sözünü ecriğimiz çelişkiden
kaçı nmasını bilmiş olan tek kişi olduğun u kabul ermemiz gere­
ki r: Ona göre öğelerin dışındaki her şey yokoluşa ribidir. An-
20 cak burada karşı mıza çıkan sorun şudur: Hepsi aynı ilkelerden
çıktıkları na göre bazı varlıkların yokoluşa tabi olup diğerleri n i n
öyle olmamas ı n ı n nedeni nedir?(3)
Böylece bu sözlerim iz, ilkelerin(4) aynı ilkeler olamayacakla­
rı n ı onaya koymak için yeterli olacaktır. Ancak ilkeleri n(5) fark­
l ı olmaları durumunda da bir sorun ortaya çıkar: Bu ilkelerin
kendileri de ezeli-ebedi mi, yoksa ortadan kalkabilir m i olacak-
25 tardır? Ortadan kalkabilir şeyler olmaları durumunda onların da
zorunlu olarak bazı öğelerden çıkmaları gerekeceği açıkrır. Çü n­
kü orradan kalkan her şey, öğelerine geri dönmek sureriyle or­
tadan kalkar. O zaman, bu ilkelerden önce gelen başka ilkelerin
var olacağı ortaya çıkar. Bu ise ister bir yerde durulsun, ister

1) Aristotdes şunu eklemektedir: Empedokles evrenin akışını karakterize eden ve karışım­


dan dağılmaya, daha sonra dağılmadan tekrar karışıma doğru giden iki ezeli-ebedi ve birbirinin
yerini alan hareketi açıklamamaktadır. Burada Dostluk ve Nefret ar.ısında, sırayla birbirlerine
yerlerini terketmek konusunda yapılan andaşmanın sonucu olan kaçınılmaz bir kader söz ko­
nusmhır .

.!) Fragm. 30, Dicls - Spheros adı belki Parmenides'in küresel Varlığından gelmekted ir (Di-
els're 1 6, 17 ve 26. fragm.'lere de bkz).
3) Ru soruya Empcc.lokles cevap vermemektedir.
lı l Orradan kalkabilir şeylerle ezeli-ebedi şeylerin ilkeleri.
'i) Orradan kalkabilir şeylerin ilkeleri.

1 76
1 1 1 . K İTAP

sonsuza gidilsin, i mkansızdır.O) Sonra ilkeleri orradan kalkcığı


rakdirde orradan kalkabilir şeyler nasıl var olabileceklerdir? O
halde bunun rersine orradan kalkabilir şeylerin ilkeleri n i n ezeli­
ebedi oldukları mı söylenecek? O zaman da bazı ezel i-ebedi il-
30 kelerden çıkan varlıkların ölümsüz ol malarına karşılık, diğer
bazı ezel i-ebedi ilkelerden çıkan va rlıkların orradan kalkabilir
olmalarının nedeni ne olacakrır? Bu, akla uygun bir şey değil­
dir: Ya düpedüz imkansız veya özel olarak açıklamadan yoksun
bir şeyd ir. N ihayer şimdiye kadar hiçbir filozof, farklı ilkelerin
1 00 1 a var olduğunu görüşünü kabul errirmeye kalkmam ışrı r.(2) Tersi­
ne onların rümü, bürün varlıkların ilkelerinin ayn ı ilkeler oldu­
ğunu kabul ermekredi rler. Ancak yine onların bu onaya koydu­
ğumuz sorunu(3) önemsiz bir şey olarak görüp üsrü nkörü geç­
tikleri de bir gerçekrir.
1 1 ) Bürün bu sorunlar i çinde en güç ve doğru nun bilgisine
5 erişmede çözülmesi en zorunlu olan ı, nihayet, Va rl ık ve Birliğin
şeylerin tözü olup ol madıklarını bilme sorunudur. Başka deyişle
acaba onlardan her biri Varlı k ve Bi rl iği n kend isinden mi iba­
rerrir, yoksa Varlı k ve Birl iğe daya nak ödevi gören ve doğasını
araştı rmamız gereken bir başka gerçekl ik mi va rdı r?<4) Çünkü
bazı fi lozoflar Varl ık ve Birliği n doğasını birinci, diğerleri ise
i ki nci biçi mde rasarlamaktadırlar. Gerçekten de Plar� n ve
1O Pyrhagorasçılara göre Varllk ve B i rlik, başka herhangi bir şey
değildir. Onların rözü Varl ı k ve Birliğin kendileri olduğundan,
doğaları da Varl ı k ve Birliğin kendileridi r.('i) Buna karşılık doğa
fi lozofları diğer görüşredi rler: Örneği n Empedokles ilkesi ni daha
alışık olduğumuz bir kavrama indirgeme düşü ncesindedi r. O,
B i rliği n ne olduğun u söylemekted ir.1 6 1 Çünkü sözlerinden Bir

1 ) Kendilerinin de ilkeleri olan ilkeler, artık ilke değildirler. Krş. Ronirz, 1 62.
2 ) Ortadan kalkabilir şeylerle, ezeli-ebedi şeylerin ilkeleri.
3) Yani ilkeler ara�ında bazılarının. ortadan kalkabilir, diğerlerinin yokoluşa tabi olmayan ilke­
b olup olmadığını bilmekle ilgili sorunu. ·
1 ) Ve bu diğer gerçeklik, Birlik ve Varlık'ın ancak belirlenimleri olacakları Ateş veya Hava
veya Toprak mıdır? (Alck., 233, 1 3).
5) Colle, (270-27 1 ) bu öğretiyi çok doğru bir biçimde şö}1e onaya koymaktadır: uPlaton ve
Pythagorasçılar, Varlık ve Birlik kavramlarının tözsel bir özii temsil eniğini ileri siirmekteydiler.
Dolayısıyla Varlık ve Birlik, onlar için, bir varlıktan başka bir şey değildi ve Varlık ve Rirlik'in
do�a.�ı. Varlık ve Birlik kavramlarının ifade ettiği doğanın kendisinden, yani varlık ve birlikten
ihar..-ni".
6) Empedokles için dayanak, Birliğin hakkında tasdik edildiği Dosthık'tur.

1 77
M ETAF İ Z İ K

olan'ın Dostluk olduğu sonucu ortaya çıkıyor gibidir. Hiç ol­


ma1..sa Dostluk, bütün varlıkların birliğinin nedenidir. D iğer
1 5 bazı Doğa fılozoflarıO) B i r olan ' ı n ve Varlık'ın Ateş, başka bazı­
ları Hava olduğunu ve varlıkların bu öğelerden ol uştuğu ve
meydana geldiğin i ileri sürmektedi rler. Aynı görüş öğelerin çok­
luğu n u kabul edenler tarafından da savunulmaktadır. Çünkü
onlar da kaç tane ilkenin varl ığını kabul ediyorlarsa o kadar sa­
yıda Varl ı k ve Bir olanı kabul ermek zorundadı rlar.('.!) A) Eğer
B i r ol:ı n ' ı n ve Varlık'ı n bir töz olduğu kabul edilmek isrenmez-
20 se, bundan diğer tümellerin de h içbirinin bir töz ol madığı so­
n ucu ortaya çıkar. Çün kü Bir olan ve Va rlık, en tümel şeyler­
dir. Eğer ne kendinde Birlik, ne de Kendinde Varl ık yoksa, bi­
reysel diye adlandırılan varlıkların dışı nda başka herhangi bir
varl ığın nas ıl var olabileceği kavranılamaz.O) Sonra eğer Bir
olan bir töz değilse, sayını n kendisi nin de varl ıklarda n ayrı bir
gerçekl i k olarak var olamayacağı açıkrı r.(4 1 Çünkü sayı . birim-
25 lerden meydana gelir. Birim ise bir tü r birdir. B) Ancak öte
yandan eğer bir kendi nde Bir ve kend inde Varl ık varsa , onların
tözünün Bir olan ve Varlı k ol ması zoru nludur. Çünkü Bir olan
ve Va rl ık' ı n kendilerinde başka, var olan veya bir olan her şeye
yüklenebilecek herhangi bir şey yoktu r.('\) Ne var ki bir kendin-

1 l Krş. A, 3, 98- :ı i.
'.!l T:ırihsd açıklama burada bitmekte ve tezin sergilenmesi başlamakta<lır.
31 En tiimel ka\Tamlar olan Varlık ve Birlik töz olmara layık gl>riilme.likleri takdird.: başka
lıi�hi r kavram, sadece tiimelliğinden dolayı, töz olamaz. Rıı durumda ancak birey tti7 ol:ıcakrır.
Hıı ise hilimin ortadan kalkmasını doğurur. Çünkü bilimin koniısu "tiimcl ola n'\l ır (katholou).
(krş. Alek., 224, 2') \'C Ronitz, 1 63).
·i l Pythagoras�·ıl:ır, Platon ve özellikle Speusippos'un ileri siirdiikk-ri gil.,j , Alek., (221ı. 33-35)
hıınıı �i>�·le açıklıyo r: Çiinkii sayı birimlerinden "meydana gelir (synrhesis mon:ıdon l ve hirim,
Hir ol ııu fü:deştir. 1 )olayısıyla eğer Bir olan töz değilse, bi riınl.:r de ti.iz değildirl er; bıı dıınım<fa
s��·ı ,h tilz değildir. Rüylece sayı töz değil, i li nek olacaktır \'e dııyıısal şeyl.-rdcn bağımS11 ol:ırak
nr olma\'acaktır.
'\ l Hıı pasajın (:!7-29. satırlar) açıklaması güçtür. Alek . . (225-4321 onıın h:ıkkınd:ı iiç farklı
p•nım getirmektedir. Ancak bunlardan hiçbiri Bonirz'i t:ıtınin etmiyor '""t.ıph. . 1 M : Oh.c. 'in
,\ l,·r.ıph., s. 1 1 4 \'e son rası ) . Bonitz bütüP el yazmaları nın tersine ol:ır:ık '.!X satml:ıki "katho­
loıı"nıın yerine " btholu"yu geçirmeyi teklif etmektir. Bu dıı nımda (yuk:ınl:ı 8 . satırda olduğu
gihil Doğa fi101.0 tl arı nı n öğretisi ve Platon ve Pythago r:ısçı l :m n öğretileri k:ı rş ım m.l a olac:ıktır.
Ancık Robin'in işaret ettiği gibi (La Th. Platon b, s. 5 1 7, not 1 6 1 11 Ronirz "Aristotdcs'i n ka­
.•

nıtbmasının gerçek anlamı üzerinde yanılmış görünüyor. Çii nkii o, Ronitz'in 7-ınncrriği gibi
"eğe r bir kendimle Rir ve kendinde Varlık varsa, onların tözler olmaları w rıı n h1<lı ı r" demiyor.

1 78
1 1 1 . KİTAP

de Varlık'la kendinde Bir olan ' ı n var olduğu kabul edi ldiği tak­
dirde de Varlık ve Bir olan'ı n dışı nda başk:ı. herhangi bir şeyin
30 nasıl var olabileceği, yani varlıkları n nasıl çok olabi leceğini an­
lama güçlüğü ortaya çıkar. Çünkü varl ıktan başka olan bir şey,
yoktur. O halde bunun kaçınılmaz sonucu Parmenides'in ileri
sürdüğü şey, yani bütün varlıkları n bir olduğu ve bu Bir
olan'ın Varlık olduğu olacaktır.
J OO I b Bu iki tez de güçlükler ortaya çıkarmaktadır. Çünkü İster
Bir olan b i r töz olmasın, isterse bir kendi nde Bir olan var ol­
sun, sayının bir töz olması imkansızdır. Kendinde Bir olan'ın
bir töz ol madığı durumda neden dolayı sayı nın bir töz olama­
yacağı nı yukarda gördük.O> Kendi nde Bir olan ' ı n bir töz olması
durumunda ise güçlük, yukarda Va rlık'la ilgili olarak ortaya
koyduğu m uz güçlüğün aynı olacaktı r.!::!) Çi.inki.i kendi nde Bir
5 olan'ın dışı nda bir başka bir nasıl var olabilir? Onun, zorunlu
olarak Bir-olmayan olması gerekir. Ancak bürün varl ıklar ya
bi rdirler veya her biri bir olan bi rçok varl ıkta n meyda na gelir­
ler. Bir başka güçlük: Eğer kendinde Bir olan bölünemezse, Ze­
non'un görüşü uyarı nca, o hiçbir şey ol mayacaktır. Çünkü Ze­
non bir başkasına eklendiği veya ondan çıkarıldığı nda bu başka
şeyi daha büyük veya daha küçük kılmayan bir şeyi n var ol ma­
dığını ileri sürmektedir. Çünkü ona göre var olan bir şeyi n , bir
10 büyüklüğü olması gerekir ve eğer Varlık bir büyi.iklükse, cisim­
seldir. Çünkü cisimsel olan bütün boyutlarda varl ığa sah iptir.
Buna karşılık m atematiği n nesneleri, yilzey ve doğru , belli bir
piçimde eklendikleri nde, eklendikleri şeyi daha büyük kılarlar;
ba�ka bir biçimde eklendiklerinde ise hiçbir değişiklik meydana

Çiinkii hu tam bir tekrar olurdu . . . Tersine eğer bir kendinde Rir ve kendifül.: \'arlık varsa, onla­
rın hi11at kendilerind.:n başka tözleri olmadığını eklemek yararsız değildir. Çiinkii onların "ken­
ıliııd,·" varlıklar ol,lııkl:m, ancak daha üst bir tözden, yani Platoncu görüş açısından daha F.ızla
cins olan ve daha gerçekten tümel olan bir tözden pay alma yoluyla oldukları şey olacakları anla­
mında büyle varlıklar oldukları düşünülebilir. Bundan dolayı Aristoteles şerlere tiimd olarak
yiikl,·nen Varlık ve Rirlik'ten daha başka bir şey olmadığını söı.lerine eklemı:ktedir. "Ross" tara­
ti ndan kabul edilen bu yorum (I, 244) Alek.'un üçüncü olarak verdiği yonım<lıır (Ayrıca keş.
Syh- 46, 1 00-16).
..

1) Yukarda a 24-27. satırlar.


2) 1 00 1 a 3 1 - 1 00 1 b 1 . satırlarına atıf. Nasıl ki Varlık'ın dışında varlık yoksa, Rir olan'ın dı­
şında da bir yoktur. Ancak bu takdirde çok da olmayacaktır. Çiinkii çok olan. kendinJe Bir olan
ister tiil olsun, İster olmasın, birimlerden meydana gelir. O halde her halükarda, sayı da olmaya­
caktır (krş. Ross, I, 24"i).

1 79
M ETA F İ Z İ K

getirmezler. Nokta ve birime gelince, onlar böyle değildirler,( 1 ) Ancak


1 5 bu görüş, şüphesiz yanlış bir görüştür. Çünkü bölünmeyen bir şey var
olabilir. Bu, bu zemin üzerinde bile Zenon'a şöyle cevap vermenin
kolay olduğunu gösterir: Bölünemez olan bir başkasına eklendiği nde
onun büyüklüğünü artırmayacak, ancak sayıyı arcıracakrır.m Bunun­
la birlikre böyle bir Bir olan' dan veya çok olandan bir büyüklük nasıl
meydana gelebilir? Çünkü bu, doğrunun nokralardan meydana geldi­
ğini söylemek anlamına gelecektir. Bazı filozoflar gibi sayı nın, ken­
dinde Bir olan'la, Bir olaıı'dan başka' bir ilkeden(3) harekerle meydana
20 geldiği ileri sürülse bile, bu Bir-olmayan her zaman aynı şey, yani eşit­
sizlik olduğuna göre ve her iki durumda da aynı ilke olduğuna göre,
meydana gelen şeyi n niçin ve nasıl bazen bir sayı, bazen ise bir bü­
yüklük olduğu araştırılması gereken bir sorun olarak kalmakra devam
edecekrir. Çünkü büyüklüklerin nasıl olup da Bir olan'la Eşirsiz-
25 lik'ten veya herhangi bir sayı ile Eşirsizlik'ren meydana gelebileceği
kavran ı lamamakradır.

1 ) 6- 1 J. satırlar&ı Aristoteles, kendinde Bir olan'ın varlığına karşı yönehriği polem iğinin ihti­
pl\·l:ırı için Elealı Zcnon'un bir anlayışından yararlanmakta.lır (Zenon hakkın.la hk:r.. Robin, /a
l'm.<lr Gr. , s. 1 1 0- 1 1 1 ) . Bu anlayışa göre Varlık, böliinehilir tek şey olan hiiyilklüklc, hatta üç
ho�ı!rhı cisimsel biiyiikliikle tanımlanır. Sadece o "kyrios" varlığa (ens simpliı.:ircr) sahiptir. Çün­
kü ,-kl,·n.liği veya çıkarıldığında büyüme veya küçülmeyi meydana getiren rck şey odur. Doğ­
'
nı nnn ancı.k "pos" hir varlığı (secundum quid) varlığı vardır. Çiinkii o ancak "kara mekos" bir

t:ıml:ı eklendiği veya çıkarıldığında bir büyüklüğü büyütür vey:ı küçiiltiir. Eğer "kat:ı platos" bir
ramla onun üstüne konarsa, bunu yapmaz. Aynı dunım yilzcy için de si.lz konusudur. O da
·:ı..::ır:ı pl.ıtos" bir biçimde eklenmeli veya çıkarılmalıdır, yoksa " kara bathos" bir tal'7.da üste ko­
nııl ııı:ımalıdır. Nokra veya birime gelince, bölünemez ve biiyükliiğü olmayan bir şey olduğun­
d.ın. ,·!denme veya çıkarılma tarzı ne olursa olsun, bir sonuç meydana getirmez. O halde o mut·
hk ol.ırak "var-olmav:ın"dır (non ens) ve bundan ötürü hii\iiklüklerin ilkesi olamaz. O halde
k,·ndin.le Rir olan, h i,·hir şey değildir - Bu pasajla ilgili ol:ır:ık krş. Alck, 22'.', 1 1 vd.; açıklaması
ıııiik,·mmd olan Askl. , 2 06, 22 vd.; Simpl. in Phys 1 39, 'l Oicls (Rirrer et Pr., I J2, krş. Rurnet,
..

/. '.-lıır. tir lıı Ph. Gr . s. '.\62-363).


.

2) Aristoteles Zenon'un akıl yürümesinin geçersiz olduğuna işaret ediyor. Çiinkü bölünemez
oLııı, hiç lleğildir: O, bir başkasına eklendiğinde sayıyı armrır. O halele Zcnon'un sisteminin
kcndisimle de o "pos" bir varlığa sahiptir ("ad hominem" bir çürütme). Dolayısıyla sonuç (yani
ken.linde Bir olan'ın hiçbir şey olmadığı), geçersizdir. 1 i. satın şi.lyle anlamak gerekir: "Ze­
-

non'un kötii akıl yiiriirmesine rağmen sorun varlığını sürdiirmektedir: Böyle hir bir olandan . . . ".

'.\) Rir olan'dan h�ka olan bu ilke, Platon'un Belirsiz i ki olan'ıclır (dpcle) , (b�ka deyişle
nnnn Eşitsizlik veya Riiyük ve Küçük olan'ıdır). Aristotcles' in akıl yürütmesi sürekli nicelikle
(hii)iikliikler), süreksiz nicelik (sayılar) arasında yaptığı küklii ayrıma dayanm:ıkr:ul ır. Platon ve
P)ıh;ıgorasçılar Bir'leri toplamak suretiyle sayıdan büyilkliiğe nasıl geçilehik'CCğini açıklamaya
mm·:dfak olamıyorlar. Ru, doğrunun noktalardan meydana geldiğini sö}1emek demektir ki saç·
matlır. Platon sırf hu zorunluluktan kaçmak için ( 1 9. satı r) , hem sayılar, hem de biiyiikliikleri
t;ırmd hir ilke ile, yani Bir olan'la maddi bir ilkeden, yani belirsiz i ki olan\lan merdana getirt-

1 80
1 1 1 . K İTAP

5. Bölüm < Ondördiincü Soru n >

Öncekilerle ilgili bir sorun şudur:m Sayılar, g�metrik cisimler,


yüzeyler ve noktalar tözler midirler, yoksa tözler değil midirler? Eğer
tözler değilseler,( 2) varlığın ve varlıkların tözlerinin ne olduğu asla an-
30 !aşılamaz. Çünkü belirlenimler, hareketler, bağı ntılar, haller ve oran­
lar, herhangi bir şeyin tözünü ifade eden şeyler olarak görünmemek­
tedirler. Çünkü onlar belli bir özneye yüklenen şeylerdir ve hiçbiri bi­
reysel bir töz değildir.(3) Bileşik cisimlerin kendilC"rinden meydana
geldikleri Su, Toprak, Hava ve Ateş gibi en gerçek anlamda birer töz
olma karakteri gösteriyor gibi görünen şeylere gelince, onların sıcak-
1 00:! a lık, soğukluk ve bunlarla aynı türden diğer özellikleri, basit duygulan­
malardan (affections) ibaret olup, tözler değildirler. Gerçek bir varlık
ve bir töz olarak var olan, bu özel belirlenimlerin taşıyıcısı olan cisim­
lerdir. Ancak öte yandan hiç şüphesiz cisim yüzeyden, yüzey doğru-
5 dan ve doğru da birim ve noktadan daha az tözdürler. Çünkü cismi
bu büyüklükler sınırlar. Bu büyüklüklerin cisim olmaksızın var olabi­
leceği. ama cismin onlar olmaksızın var olamayacağı düşünülür. İşte
filozofların çoğu, bu arada onlar içinde en eskileri,(41 töz ve Varlık'ın
cisi m olduğuna, diğer şeylerin yaln ızca cisimlerin duygulanımla-

md;r,·.lir. B u nun l a birlikte, bu ortak kaynak, meydana gelen şeylerin neden ba7.en sayılar, bazen
i�c hil)iiklilkler oMuğıınu açıklamamaktadır. Çünkil mad.li ilke f.ırklı adlar alrın<la (Bilyük ve
Kii�·iik olan, Çok ve A7. olan vb.) hep bir ve aynı ilkedir. Krş. Alek. , 228, 1 5- 1 7.
1 ) Ru ondö�dil n cii sorunun cevabı ile ilgili olarak " maremat i ksel şeyler" i (res marhematicae)
·

d.: :ıl:ın şu bölilmlere hakınız: M , 1 -3; 6-9; N, 1 -3; 5-6.


:?) T,7i kan ıtlamak içni başvurulan akıl yilrüanede iki aşama şudur: ( 1 00 1 b 26- 1 002 a 1 4.
s:ırırLır):
:ıl Önce ne du)'gubnımlar (pathe) (29. satır), ne de öğeleri n (32. satır) ri\zler olamayacağı nın
on:ıya ko n m as ıyla b:ışlanmaktadır: Yalnızca belirlenimlerin öznesi olan maremarikscl cisim {to
som:ı) b ir tözdiir (2-4 . satırlar).
hl Ancak bu cismin (corpus) kendisi, kendisini meydana getiren ve sınırlayan büyüklüklerden
()ii1ı:yl.:r, lloğrular \'e noktalar) daha az bir tözdür (4. sat ı r ) : O h alde yilıe)1ı:r. doğrular ve nok­
ubr en mü kemmel ri.iılerdir. Kq. Bonitt, 1 66.
31 Tmle ti" (hoc a li qu id) deyimi, "ousia" ile (bu son u ncu kelime ile ilgili olarak bkz. yukar­
'

lla A. 3. 983 a 27) ay n ı anlamlara sahiptir. Ama o "birinci llereceden " "ousi:ı"yı, hireysd tözil, şu
i\ nii m llı: huhınan şeri. belli bir varlığı, somut ve bağımsız bir varlığa s."th ip ol:m hi reri ifalle eder.
1 hh:ı sarih olarak "((w.I.: ti", gerçek bir birey olmak için b i r mall<lcJe gerçekleşmesi yererli olacak
ol.ın form veya öZlliir (krş. Ind. Ariıt., 495 b 4 5). O, n i tcl iğ.: karşıt oluak k,·mli kend is ir le var
uhn.lır. " O usia" ile arnı anlamlara sahip olan bu kavram baı.cn de "cillos" il.: eş anlamlıllır ve
"lıylı:" ( m:ulde) ye k:ı rşı m r
.

'il S:ıllcce maddi ilkelerin varlığını kabul etmiş olan ve kendilerine Prrh:ıgorasçılarta Pla­
ron'ıın karşı çıktığı ilk Doğa Filozoftan (Şununla da krş. Z, 2, 1 028 b 1 5).

181
M ETAF İ Z İ K

rı olduğuna, bundan dolayı cisimlerin ilkelerinin ayn ı zamanda var­


l ıkların ilkeleri olduklarına inandıkları halde, daha yakın zamanlar-
ı O da ortaya çıkan ve kendilerinden önce gelenlerden daha bilge ola­
rak tanınan filozofların varlıkların ilkeleri nin sayılar olduğu görü­
şünü ileri sürmelerinin nedeni budur. O halde yukarda söylediği­
miz gibi eğer yüzeyler, doğrular ve nokralar tözler dt"ğilseler, hiçbir
töz veya hiçbir varlık var değildir. Çünkü bu varl ıkları n ilinekleri
de hiç şüphesiz varlıklar olarak adlandırılmaya layık değillerdir.
Ancak doğrular ve cisimlerin nokralarının, cisimlerden daha
fazla töz oldukları görüşünü kabul eniği miz takdi rde, bu şeyle-
1 5 rin hangi cisimlere ait olabilecekleri ni kavrayamarız (çünkü on­
ların duyusal cisimlerde bulunmaları imkansızdır) . O halde bu
duru mda hiçbir töz var olmayacakrır. - Sonra doğru, yüzey ve
n oktaları n, doğrunun cismin gen işl iği. yüzeyin derinl iği, nokta­
n ı n uzunluğu bakı mından bölünmesinden ortaya çıkan şeyler­
den ibaret oldukları açıktı r.O > Sonra ya cisimde ht>rhangi bir şe­
kil ayn ı ölçüde vardır veya hiçbir şekil onda yokrur.(2) Bundan
20 dolayı örneğin Hermes taşta değilse, küpün ya rısı da belli bir
şey olarak küpte değildir. O halde yüzey de onda değildi r.
Çünkü eğer onda herhangi b i r yüzey bulunsaydı , küpün yarısı n ı
sınırlandıran yüzey d e onda bulunurdu. Doğru, nokta ve birim-
25 le i lgili olarak da bu aynı akıl yürütme geçerl idir. Bundan çı­
kan sonuç şudur ki eğer bir yandan cisim en fazla tözse, ancak,
öte yandan, yüzey, doğru ve nokra cisi mden daha da fazla töz­
lerse, bununla birlikte (görüldüğü gibi), ne yüzeyler. ne de doğ­
ru ve noktaların kendileri asl ı nda rözler deği lselerPl ne varl ı­
ğın, ne de varlıkların tözünün ne olduğu kavran ı labil ir. - Bu
görüş bu güçlük dışında oluş ve yokoluşla ilgili sayısız akla ay­
kırı başka sonuçlar da onaya çıkarı r: Gerçekten genellikle daha
30 önce var olmayan töz şi mdi var olduğuna göre, bu değişmen in
b i r oluş ve yokoluş süreciyle birl ikte bulunduğunu kabul ermek

1 ) Dolayısıyla onlar tözler değil, basit duyguİarumlardır (Alck., 230, 30).


2) Aristoteles şimJi şunu göstermekcedir: Yüzeyler, doğrular vb. cisimlcnlc zihinsel olarak,
(Alck., bunu "epinoia" diye if.ı.de ediyor: 230, 34) veya daha doğnısu Mcrkiir'ün formunun
mermer hloğunda bulunduğu türden, bilfiil bir tarzda değil, bilkuvve olarak bulunurlar. Nasıl ki
heykdin yonculmadan önce var olduğu söylenemezse, aynı Jurum yüzeyler, (loğnılar ve noktalar
iı;in de geçerlidir. Başka deyişle her figür aynı ölçüde var olmak hakkına sahiptir.
3) Bu, bizzat cismin kendisinin bir töz olmasının imkansız olması sonucunu doğunır. O ci­
sim ki aslında bir "malista ousia"dır, yani en mükemmel varlıktır.

1 82
I I I . KİTAP

gerekir. < O Oysa bazen var olan , bazen var ol mayan nokta, doğ­
ru ve yüzeyler, mantıksal olarak, oluş ve yokoluşa elverişli de­
ğildirler. Çünkü cisimler birbirleri ne temas eu ikleri nde veya bö-
l 002 b lündüklerinde, bu temas anında tek bir yüzey, bölünme anında
ise iki yüzey ortaya çıkar. O halde cisimler bir araya gel ir gel­
mez, artık yüzeyler yoktur, onlar varl ıktan kesilirler. Cisim bö­
lündüğünde ise önceden var olmadıkları halde yüzeyler var
olurlar (çünkü bölünemez nokta, ikiye bölünmüş olamaz) .(2) ·

Sonra eğer bu gerçekJ ikJer oluş ve yokoluşa tibi iseler, bir daya-
5 naktan çıkmak zorundadırlar. Bu varlıkların durumunun zama­
nın anları nın durumuna benzer olduğu söylenebili r.O) An da

1 ) A.sld.'un açıklamaları - ki bu açıklamalar da aslında Alek.'un geliştirilerek tekrarlanmasın­


<lan haşka bir şey değildir: 23 1 , 29 vd. - son derece açıktır (2 1 4, 3-7): Şunu bilmek gerekir ki
her til1 '\lia genesoeo�" yokluktan varlığa gelir ve "dia phthorasou" varlıktan yokluğa gider. Eğer
riin·yler, doğrular ve noktaların (tauta) tözler oldukları f.m edilirse, hun(lan bir tüzün "oluş" ol­
maksmn (ou dia genesos) yokluktan varlığa gelebileceği ve "rokolu.ş" olmaks111n varlıktan yoldu­
�a gi,lcbileceği sonucu ortaya çıkar. Bu ise i mkansızdır. Başka deyişle cisimlerin yani matematik
1.:i.,iınlcrin, birbirleriyle temas etmesine veya etmemesine bağlı olarak bazen var olan, bazen var
olmayan (34 . satır) )iizeyler, doğrular ve nol-calar olmuş. mrydıma g,fmiı değillerdir, _yarntılmıı.
ort.ıya rıkmıılardır; yokluğa gitmiı veya yok tdilmi/ değillerdir, ortadan kıılm lu ı. rınr olmaktan pk­
ım,clımlır. O halde onlar tözler değillerdir Onların ortaya çıkışları (gignesthai) ve kayboluşları
(ptheiresthai) tözleri idare eden yasalardan başka yasalara boyun eğerler. Ru sonuncular, yani
tii1l.. rle ilgili olarak olup biten şeylerin tersine, matematik şeyler bir anda varlığa gelir ve yine an­
sal olarak varlıktan kesilirler: Bir an önce var olmayan, şimdi vardır ve bir an önce var olan şimdi
amk yokmr. Öte yandan bu onların Form ve tlinekle paylaştıkları bir özelliktir; Bu sonuncula­
rın d� ortaya çıkış ve yokolu.şları bir oluş ve yok oluş süreci ile birlikte olmaz. ilinek için krş. E,
2, 1 026 b 2 4 ; 3, 1 027 a 29; form için -krş. Z, 1 5, 1 039 b 26; H, 3, 1 043 b 1 5; 5, 1041 b 22.
Matematiksel kavramlarla ilgili olarak H, 5, 1 044 b 25'e <le başvurulabilir - Ru ansal meydana
geliş anlayışı ile ilgili olarak Ross'wı ilginç bir notuna da bkz. [, 360.
Aristoteles'in özellikle yüzeylerin meydana gelişini de aldığı gÖ7.4ien kaçmayacaktır. Ancak 8.
satırda akıl yürütmesini doğrular ve noktalar üzerine de teşmil etmektedir. Çünkü naienler aynı­
dır - Rütiln bu pasajla ilgili olarak Alek., 23 2 1 1 - 1 6; Robin, la Th. Platon. s. 233-234 ve not
, .

234 ve özellikle Colle, s. 290 ve devamına başvurulsun.


2) Genel anlamını ortaya çıkarmak için parantez içine koyduğumuz bu cümle (4. satır), he­
men daha önce gelenleri açıklamaktadır. Aristoteles yukarda bir cisim billiimliiğünde, daha ön­
ceden mevcut olmayan iki yüzeyin ortaya çıktığını söylemişti. Buna, bu durumda, yüzerin, doğ­
nınun veya noktanın bölünmesiyle elde edilen bir oluş karşısında bulunduğumu1 ileri sürülerek
itiraz edilemez. Çünkü nokta (ve Aristotdes'in gizil olarak kendilerini de kastettiği doğru ve yü-
1.cyl büliinemez (Bu kanıda ilgili olarak krş. St. Thomas, s. 1 7 1 , not 5 1 1 ) - 4. satırda Aristoteles
bir başka neden daha ileri sürüyor: meydana gelen her şeyin "ex aliquo" meydana gelmesine kar­
şılık, matematiksel kavramların meydana gelişinde hangi maddenin, hangi öznenin hareket nok­
tası öJcvi göreceği görülmemektedir.
3) Krş. Colle, 2'.12: " Burada durum, zamanın farklı anlarının durumunun aynıdır. Sonın,
aynı sonındur: daha önce var olmayan bir an, şimdi vardır. Ancak burada bi r oluş olmamıştır.

1 83
M ETA F İ Z İ K

her z:ım:ın kendisinden başkası gibi göründüğü halde ne oluş,


ne de yokoluşa tabidir. Çünkü o, bir töz değildir. Yüzeylerin
duru mu neyse nokra ve doğruların durumu d:ı şüphesiz odur.
Çün kü heps iyle ilgili olarak aynı nedenler geçerl idir. Çünkü
1 0 bütün b u şeyler aynı şekilde ya sını rlardır, ya d:ı böl meler.

6. Bölüm < Onüçüncü ve Onikinci Sorunlar >

Genel olarak duyusal varlıklar ve :ıracı şeyler d ışı nda neden


dolayı başka varlıkları , örneğin bizim v:ır olduklarını ileri sür­
düğümüz İdeal arı aramamız gerektiği sorunu d:ı orr:ıya arılabi­
l i r: O l Eğer bunun nedeni m:ırem:ıti ksel şeylerin bu dünyadaki
varlı klardan bir başka bakımd:ın(2) farlı oldukları halde aynı
1 5 türden birden fazlasını n var olması bakımından onlardan farkl ı
olmamaları, bundan dolayı onları n ilkelerinin sayı bak ım ı ndan
s ı n ı rlı olmamaları ise ( matematik şeyleri n durumu duyusal dün­
yadaki her türlü insani dilin öğeleri n i n durum una benzer; Bu
öğeler sayı bakı m ı ndan değil , sadece tür bakı m ın dan sı n ı rlıdır­
lar. Yeter k i fil anca özel hecenin veya filanca özel sesi n öğeleri­
ni göz önüne almış olmayalım. Çünkü bu du rumda onların
öğeleri sayı bakımından da sınırl ı ol:ıcakl:ırdır.C\l İşte :ıracı Ş ey-
20 l erle ilgili olarak da bu ayn ı durum söz konusudur. Çünkü on­
larda da bir ayn ı türe ait olan şeyler, sonsuz sayıdadı rlar), bu­
n un sonucunda duyusal şeylerle matematiksel şeylerin dışında
bazı filozofların İ dealar adı nı verdikleri gerçekliklere benzer bazı
gerçekler ol madığı takdi rde sayı bakım ından bir olan bir tözün
var ol mayacağı , sadece tür bakı mı ndan bir olan bi r r Özün var

Runun açıklaması şudur: Anlar, herkes tarafından kabul ,:.Jilıliği İİ7.ere, tlill.:r ılcğillerdir. Hiç
şiiphc:si7. aynı çöziimii noktalar, doğrular ve yüzeyler için de k:ıbul etmek gcr.:kir." Alek., 23 a,
.!7-:n ve Sylv. Maunıs, 79'a da bakınız. Aristoteles'in zaman anlapşı hakkın,l:ı Fizik iV, 1 O. Bö­
liim ve devamına başvunınuz.
1 ) Ru sorun, konu dışıdır ve 1 . bölümdeki sorunların sayımında geçmemektedir. Ancak onun
gi1il olarak 4, (2, 997 a 34-998 a 1 9) ve 9. sorunlarda (4, 9'J•J b 21- 1 000 a 4) i\·crilmiş bulundu­
ğu sö)1cnebilir: krş. Ronitz, 1 68.
2 ) Yani ezeli-ebedilik ve hareketsizlik bakımından - Matematiksel şeyler ıhırusal şeylere çok
olımları bakımından benzerler (ve bu bakımdan da ldealarılan ayrılırlar), (krş. A. (\, 987 b 1 4 ve
<lcnmı: Alek., 233, 7 vd.); Bu da onların töz ve i lkeler olm:ıl:ınna engel teşkil etler. O halde du­
pısal şerlerle matematiksel şeylerin dışında başka tözler bulmak gerekir. Runl:ır ise ancak İdealar
olabilirler.
3) Krş. yukarda 1 , 999 b 24 vd.

1 84
1 1 1 . K i TAP

olacağı ve varlıkların ilkeleri nin sayı bakımı ndan değil, ancak


rür bakı m ı n dan belirlenmiş olması gerekeceği ise. O l eğer bu so­
25
n uç sorunlu ise,( 2) İ deaların varlığını kabul ermek de zorunlu
olacakrı r. Çünkü bu öğretini n tarafrarlarının açık bir biçi mde
i fade ermeseler de söylemek istedi kleri budur.Ol Onlar İdeaların
varlığın ı kabu l etmek zorundadı r; çünkü İdealardan her biri bir
rözdür ve hiçbir ilineksel olarak var değildi r.!4l - Ancak İdeala­
rı n varlığını ve tür bakımından değil de sayı bakımından bir ol-
30 dukları kabul ettiğimiz takdirde bu ndan zorunlu olarak hangi
güçlüklerin çıkacağını yukarda söyledik,!'\)
1 3) Bir önceki soruna sıkı bir biçi mde bağlı olan diğer bir
sorun şudur: Ôğeler bilkuvve olarak mı vardırlar. yoksa bir baş­
ka tarzda mı? Eğer onlar başka bir rarzda var iseler, il kelerden
1 003 a önce gelen bir varlığın olması gerekir.(6) Çünkü kuvve, bilfiil
nedenden önce gelir ve bilkuvve olan her şey. zoru nlu olarak
bi lfiil olmaz. - Ancak öte yandan eğer öğeler sadece bilkuvve
olarak varsalar, var olan her şeyin var olmaması mümkündür .(7)

i l Ru uwn cümle ( 14-25. satırlar arası) kötü kunılmuşnır: Cümlenin "prorase"ı rerke­
tlilnıi�ıir \'e "apodose"u eksiktir. Aristoteles'in İdeaların varl ığını savunanlara izafe eniği
akıl yiiriirme de ih ınalcidir. Krş. Bonitz, Obs. erit., s. 36 ve Colle, s. 291 . Özet olarak söy­
l\.'nnı,·k istenen şudur: ilkeler sadece matematiksel nesnelerin riir bakı mından birliklerine,
ııııLırın riimelliklerinin sonucu olan tamamen ilineksel birliklerine sahip olamazlar. Aynı
1am: mtl:l onların savı bakımından bir olduklarını, birevsellik öıellikleri ni de kabul etmek
�erek i r. Riiylece lde� l:ırı i fade eden duyusal-üstü gerçek İiklerin varlığını kabul etmeye gi<lil­
nı.:kredir.
�) Yani ilkelerin sadece tür bakımından değil, sayı bakımından da sınırl ı olması sonu-
CU.

:il "r>iarıhroun" ve "boulesthai" fiillerinin karşıtlığı ile if.ule edilen açık öğreti ile onun
t\.'mdin.lc bulunan giıil öğreti arasındaki karşıtlık. Robin ("La Th. Nrton., s. 26, not 2 1 6)
şii�·lc d iyor: "Arisrnrcles'in söylemek istediği Platoncul:ırın i dea ların tö1scl \'arlığını kesin
olar:d.: tastlik etmedikleri değildir; onların, benimsedikleri öğre.ıyi zorunlu kılan nedenleri
a\·ıklayamamış olduklarıdır. (La Th. Platon. . s. 26 not 2 1 6).
tl l Krş. yukarda 5. 1 00 1 a S ve devamı: Gerçek anlamda bir töz olmak için ideanın bir
dayanağın iimenin basit bir belirlenimi olarak değil bi1-1ıihi (kara auton) v:ır olması gere­
kir.
5) ti. 9'>9 b 27- 1 009 a 4.
6) Y:İni kuvvenin. Ve böylece Alek.'un işaret ettiği gibi ol:ıcak ı ı r (B"i. 1 2) - Arisrorcles
şöyl ... diyıır: Eğer llkder bilfiil varsalar (34. satır) kuvve, i lkderd\.'n (;ncc gdccckıir: çiinkü
kıı,·w h ... r 1aman fiilden önce gelir ve her kuvve, zonınlu obrak, fiil haline �eçme7.
- ı " Fğcr ilkelerin bilkuvve var olduklan, bilfiil var olmadıkları ileri siiriiliirse (anrirez).
hun.l:ın h iı;bir şeyin va,r olmamasının mümkün olduğu sonucu ortaya ı;ıkar. Çiinkii henilz
\·ar olmayan.sadece var olma imkanına sahiptir; dolayısırla eğer i lkeler bilkııwe isder. onla-

1 85
M ETA F İ Z İ K.

Çünkü henüz var olmayan bir şey de var olma imkan ına sahip­
tir. Çünkü varlığa gelen, var olmayandır, ve yi ne çünkü var
5 olma imkanına sahip olmayan bir şey, varlığa gelmez.
1 2) İlkelerle ilgili olarak ortaya arı imaları kaçınılmaz olan
sorunlar bunlardır. Ayrıca kendi m ize onların tümeller m i ol­
dukları. yoksa b i reysel diye adlandı rdığımız varlı klar kategorisi­
ne m i gi rdiklerin i de sorabiliriz.O l Eğer onlar tümeller iseler,
tözler olamazlar; çünkü ortak olan şey, asla bireysel bir töze işa­
ret etmez, bir ni teliğe işaret eder. Oysa töz. bireysel bir varl ı k­
tır.(2) Orrak bir ni teliğin bireysel bir varl ık olduğu ve bağı msız
10 bir varl ığa sahip olduğu i leri sürüldüğü takdirde Sokrates're
" kendisi " "insan" ve "hayvan" olmak üzere bi rçok canlı varl ı k
olacaktı r. Çünkü b u varlıkların her biri bi reysel v e bir olan b i r
varlığa işaret eder. - l tkelerin tümeller oldukları varsayımından
ortaya çı kan saçmalıklar bunlardır. Öre yandan eğer ilkeler tü­
meller değilseler, bi reysel varlı klara benzer şeyseler. bu kez de
bilimin konusu olamayacaklardır. Çünkü her bilim konu olarak
tümeli ele alır. O halde eğer i lkeleri n bir biliminin mümkün
15 olması İsteniyorsa, i lkelerden önce gelen başka ilkelerin, yan i bu
i lkelere tümel olarak yüklenen başka şeyleri n var ol maları gere­
ki r.(3)

rın var olmamaları da mümkün olacaktır.Eğer onlar var olmazlarsa, onlardan çıkan varlıklar
Ja var olmayabileccklerdir. Çünkü oluş halinde olan \.arlık var olmadığına ve kuvve halinde
olan varlık oluş halinde olduğuna göre, kuvve halinde olan varlık, yoktur." (Alek., 235, 24
vd.l.
Bonicz, ( 1 70) ve Colle'un (298) açıklamasından csinlenilc=rek bu akıl yürütme şu biçim­
de de cakdim edilebilir: Bilkuvve olan bir şey, zorunlu olarak var olan bir şey J'--ğildir. O,
henüz var olmayan bir şey de olabilir. Başka deyişle kuvve, ronınlu olarak fiil haline geç­
mez. ilkeler sadece kuvve halinde olduklarına göre var olmayabilirler ve onlann var olma­
yışları, kendilerinden çıkan varlıklann ortadan kalkmasını lloğunır.
Bu sorunun çözümü için blcz. H 8; A, 6,7.
1 ) Bunun çözümü Z, 1 3, 14, 1 5; M, l O'da verilmektedir. Bundan "verbis magis quam
re" olarak ayrılan dokuzuncu soruna da blcz. (4, 999 b 24- 1 000 a 4).
2) Kq. Kııttgoriler, s. 3 b 20. Aristotelcs daha sonra ortak niceliğin hir bireysel somut
varlık (to de ti) olamayacağını gösteriyor, o, sadece bir "roionde" (quale quid ese) bir nite­
lik veya daha doğrwu belli bir nitdiğe sahip olan varlıL."tır.
3) ilkelerin illrelcrin i farz etmek de aynı şekilde saçmadır.

1 86
iV. KİTAP ( r )

1 . Bölüm < Metafizik : Varlık Olmak Bakımından Varl ığın Bil i m i >

20 Varl ık olmak bakımından varl ığı(t ) v e ona özü gereği ait


olan ana nicelikleri inceleyen bir bilim va rdı r. Bu bilim özel bi-

1 ) l\l('t:tfoik veya ilk Felsefenin konusu, varlık olmak bakımından varlık (r, 1 -2) ve aynı
1:ımaml.1 hilimlerin ve eylemin ilk ilkeleridir (aşağıda, 26. sam ve 3-8. büliimler).
Varlık olmak bakımından varlık (to on he on) nedir? Ünlfan, bütün var olan şeylerde or­
ı,ı/r obn \':trlığı. Aristoteles'in cins olarak gerçekliğinin kendisine karşı çıkrığı varlığı - çünkü
o . Varlık kavramını (ve ona bağlı olarak l:nrlik kavramını) cşanlamlılıkla (srnonym ie) cşsesli­
lik (homonrmie) arasında aracı bir kavram, "tıbbf' kavramına benzeyen ve ralnızca bir bcn-
1crliği. hağlanrıyı it:ule eden "kata hen" bir kavram (r, 2) olarak ele almaktadır - mı anla­
mak g.:rckir? (1\1.:tatlziksel spekülasyonun konusu olarak, Platon'un tersine, gerçekliği inkar
.:tlik·n bir kavramı almanın görünüşteki çelişkisi hakkı nda bkı.. G. Rodier, "Quelqım rmıar­
'1'"'-' .rur /,ı conaption Aristotllicimne de la Substana", Annle Philos 1 909, s. 1 - 1 1 ; Etudes de
/'/ıilM. gr. içi ntlc 1 6� - 1 76. sayfalar arasında yeniden neşredilmiş). Blitün r kitabında (öı.cl­
likl.: 1 . \'e 1. büliimlcrde) Aristoteles'in anlayışı tamamen ontolojik olan bu anlayış gibi gö­
riiniiyor. Ancak biiyiik öneme haiz olan başka pasajlarda (E, 1 , 1 026 a (1; K, 7, 1 064 a 28)
nrlık olmak bakımı ndan varlık, duyusal-üstü tözleri ()'ani Tann, gök kürcl.:rinin Akıllan ve
insa n rııhumın f-aal Akıl diye adlandırılan ve bedenden ayrı olarak yaşarabilen kısmını) ve
h:irta A kirahı nd:ı en mükemmel, tek ve aşkın bireyi, yani Tann'yı ifade etm<!ktedir.
Ru k:ıdar birbiri nden farklı olan bu tavırlan nasıl uzlaştıracağız? Jaeger l/lristot., s. 2 1 7-
2 1 il), Aristotcles'in dii.şüncesinde bir evrimi kabul ederek bu güçlüğü çözmektedir. Buna
gür.: l'bron\lan miras aldığı tamamen teolojik bir görüş açısına yerleşen Aristotcles, başlan­
gıçta v:ırl ı k olmak b:ıkımından varlığı, varlığı diğer varlıkların varlığının koşulu olan Birey
ol.ır:ık t:ısarlamışm. Daha sonra yavaş yavaş zihninde gerçekleşen bir değişmenin sonucunda
Mrt.ıjizilr. onun için, var olan her şeyin genel özelliklerinin ontolojik bilimi olmuştur ve r
kit:ıhı (hiç olma7-�a daha yakınlardaki bir yeniden elden geçirme sonunda) bu evrimin en
son :ış:ı.m:ısını temsil etmektedir. Öte andan bu çok yavaş ve Jaeger'e göre Assos dönemi
diye atlbndırılan dünemden (348-345) Aristoteles'in hayatının sonuna katfar uzanan bir ev­
ri mdir. � l'rri Philosophias "nı n ve en eski kitapların [A, B , T, E, Z, H, 1 1 , 1 ve M ( 1 086 a
20'y.: kadar)J kalı:me alınışı (veya ilk kaleme alınışı) bu döneme aittir. Aristotclcs daha felse­
fi foalir.:tinin başlarında Alem Ruhu kavramı yerine tek, tinsel ve aşkın bir Hareket ettiriciyi
geçirmek suretirle Platon'dan ve Timaios i.ınun teolojisinden bağımsız bir öğrenci olarak ken­
dini göstermekte ise de en yüce ve tek bir Tanrı'nın varlığını kabul etme konusunda Akade­
mi ile aynı göriiştedir. Jaeger'e göre ancak yavaş yavaş, Aristoteles'in daha pozitif ve deneysel
tiirtlen araştırmalara röneli k kaygılarının etkisi altındadır ki (Probkm/,r ve Hayt11mlan11 Ta­
rihini bu k:ıygılar:ı borçluyuz) metafiziği, bir ontoloji olmak ve Gök Üuriniden ve Fizik'in
Vl l l . kiı:ıbıııdan geçerek A kitabının 8. bölümündeki - bu bülümde o, kesin olarak birçok
har.:ketsiz hareket ettiricinin varlığını kabul etmektedir - astronomik diişiincdere ulaşmak
üzere teolojinin zararına gelişecektir.
Ancak g.:rçekte, bazen konusu (genel konusu) varlık olan n•"nsrl bir bilim, bazen ise ko­
nusu (öul konusu) Tann, ilk hareket etıirici olan öul bir bilim olarak göz önüne alınan
l\lt·tafoik'in bu iki anlayışı mükemmel bir biçimde tutarlı olan bir sistemin birliği içinde
birbirl.:riyl.: uyuşmakta, kaynaşmaktadır ve onların zıtlığının Aristoteles'in 7.ihninde hiçbir

1 87
M ETA F İ Z İ K

!i mler diye adlandırılan bilimlerin hiçbi rinin aynı değildir.


Çünkü bu diğer bilimlerden hiçbiri genel olarak varl ığı varlı k
25 olmak bakım ı ndan ele almaz; tersine onlar örneği n matematik

1.a m:ın ıçın var olmamış olduğunu göstermek bizce zor <leğildir. Aristoıclesçiliğin o kadar
1engin ve değişik içeriğini eski şcrhçiler ve Ravaisson gibi k:ıtı, dar bir senıcze indirgemeyi
İstemek aşın görünse bile, onun iç çelişkilerini, antinomi ve dilemmalarını çoğ:ılımak (bura­
da fücllikle tatsız havasına rağmen ilginç düşüncder içeren /\. Bremond'un il' Dill'mme Aris­
ıoıllicim, 1 933 adlı kiıabını ve J.M.L. Blond'un Logiqul' l'I /ıllıhode (hl'Z Ari.<totl'. 1 939'unu
,liişilnii)'oruz) ve J:ıegcr'in çalışmalarının etkisi altında, biitiin güçlüklerin tek bir görüş için­
,ıc ona,lan kalkabilecekleri bir "perspektif merkezi"ni keşfetme ümidini peşinen terk etmek,
aralarındaki çaoşmanın Aristotelcs'in dikkatinden kaçmış olması hayret verici olacak olan o
k:ıd:ır birbirine zıt bu anlayışlar arasında bu uzlaştırmayı gerçekleştirmekten vazgeçmek de
aynı <lercccde tehlikeli olacaktır. Böylece, r'nın başında kendini gösteren sorunun çözümü,
bilzat Aristoteles tarafı ndan E'nin daha önce zikredilen bir pasajında ( 1 , 1 026 a 6) veril­
mekıedir ve bu çi.lziim, onun açık işaretlerine uygun olar:ık, Varlık kavramının ve onun
farklı göriinliileri nin llaha derinlemesine bir incelenmesinde aranmalı,lır: ilk Varlık, varlık
olm:ık bakımından Varlı ktan başkası değildir; çünkü incelenmesi Metafızik'i teşkil eden ger­
�·ek ıi.irliiğiln kendisin<le gerçekleştiği şey, her türlU 1..-uvveden bağımsız, saf form olan tik
V:ırlık'nr. Her varlık, madde ve kuvveyi kendisinde bulunduran somur bireyden, Sokrates
veya Kallias'tan, kuwenin belirsizliğinin tersine, mudak anlamda gerçek olan tek varlık olan
ve aşkınlığında - ki bu aşkınlık, öte yandan, onun şeylere içkin bir eylem ini kesinlikle dışar­

da bırakmamakta,lır (krş. A, l O, l 075 a l 2- 1 9) - bu dünyadaki büliin varlıkların kaynağı


ve ereği olan salt tanrısal fiile kadar yükselen formlar zinciri ve hiyerarşisinde kendi sabit ye­
rine sahiptir. Tanrı'rı bilmek, bütün özel tözleri bilmektir; çiinkü şeyler, ancak formları ile
vardırlar ve ancak onlarla kavranabilirler ve yine çünkü formlar, Tanrı'ya tabid irler ve kendi­
leri için en yiilcşek iyi olan şeye yönelir gibi Tann'ya yönelirler. Tanrı'nın ezeli-ebedi ve
mükemmel hayatı, onların faaliyetleri için bir model ve erek ödevi göriir ve yine bu en yüce
Akıktl'a olan az ve)'a çok bağlılıkları, onların kendi varlık ,ıerecelerini tayin eder. O halde
konunı Varlık ol<luğu ve mutlak anlamda Varlık, varlık olmak bakımınll:ın Varl ıkta mutlak
Zihin, Tanrı olduğu için Metafizik, Teolojidir. Ancak o, biitiin varlıkl:m, hamı duyusal (Z
\'e 1 1 kitapları) matematiksel varlıkları (M ve N kitapları), hangi ölçiide v:ırlıklar olthıklannı
belirlemek için hiyerarşilerinin bütün derecelerinde ve varl ıklar olmaları bakımından varlıklar
olar:ık incder. O halıle Aristoteles'in E, l , 1 026 a 6'da, açık olarak ilk Felsefenin, ilk oldu­
ğu ·i\·in evrensel bir bilim olduğunu beyan etmesinde şaşıl:ıc;ık bir şey yoknır (Krş. L. Robin,
Ari.<toll', s. 1 06- 1 07). Runa şunu da ekleyelim ki Aristotelcs'in bilimin birliğini tasdik etmek
için tasarladığı anlamlla birbiri ardından gelen ve hiyerarşik bir dizi teşkil eılen şeylerin (te
ephckses) birliği anlayışı da Teolojinin önceliği hakkımlaki bu yorumu ılcsteklcmektedir
(Krş. Aşağılla, 2, 1 005 a l l 'le ilgili not)
l lanıclin (le 5_y.<t. d'Ar., s. 406) Varlık hakkındaki bu iki anlayışı birbi rine bağlayan sıkı
ilişkiri iri bir biçimıle ortaya koymuştur: "Varlık olmak b:ıkımımbn varl ık bir tiimcl, bütün
varlıld:mla onak olan bir özellik değildir. Aristotdcs . . . cinse llayanan bi rlikle (un ite generi-
4uc), hcnzerliğe dayanan birlik (unitc d'analogie) arasınd:ıki :ıyrımı yanl ımına çağırmaktadır:
Riir!ln varlıklar, varlığ-.t sahiptirler. Ancak onların sahip ol,lııkları v:ırlık, \•arlığın bir parçası,
h:ına zihinsel bir par\"351 değildir. O, onların her birinin bir nitelikle vera lliğer varlıklarla
S."lh ip ol,hığu bağıntı tizlleşliği ve varlık olmak bakımından varlığın. kemli yiiklemleri ile sa­
hiı' ollluğu bağıntı i.l7lleşliğidir. Bütün varlıklarla ilgili ol:ı rak kendisiyle karşılaşmamız bakı-

1 88
i V . KİTAP

bilimleri n yaptıkları gibi, varlığın bell i bir parçasın ı ayırarak sa­


dece bu parçanı n ana nireli klerin i incelerler.i l i Şimdi biz ilk il-
. keler ve en yüce nedenleri aradığım ıza göre. bu ilkeler ve ne­
denlerin doğ:ısı gereği kendisine air olacakları bir şeyini:?) zo­
runlu olarak var olması gerekriği açı krı r. O halde eğer varl ı kla­
rın öf:elerin i arayanlar,(3) gerçekle murlak anlamda ilk il keleri
30 aramakra idiyseler, onların aradıkları bu öğelerin de ili neksel
anlamda varlığın değil, varlı k olmak bakımın da n varl ığın öğeleri
olmaları gerekir. Bundan dolayı bizim de va rlık olmak bakımın­
dan varl ığın ilk nedenlerini kavramamız gerekir.

mımtın \•:ırlığın evrensel olduğu söylenebilirse de bu özel bir evrensellik fiiriidiir: V:ırlık, ev­
rensd.lir; \·iiııkil ilkfir ve benzerliğin temelidir. Varlık olın:ık tı:ıkımıml:ın v:ırlık ilk ol.luğıın­
dan bir rip olur ve diğer varlıklar tarafından taklit edilir. Onlardan her hiri kendisini ona
giire ay:ırl:ır. Ancak o, onların tilmünden ayrıdır ve bu manrıks:ıl bir ayrılık değil.lir, gerçek
tıir :ıyrıl ıkrır. Ri.irlcce i lk felsefeni n gerçek adı, Teolojidir".
11. s:ımdaki ö1.sd nitelik, varlığa özü gereği ait olan nirdik (to hyparknn kata :ıuro) kav­
ramı ile ilgili olar.ık krş. Yukarda 8, 2, 997 a 3 ile ilgili not - Varlığın hu il7.scl, ana nitelik­
leri iirneğin özdeşlik, karşıtlık, başkalık, cins ve tür, biltiln ve parça, miikcmmdlik ve birlik
\'O.\lir (krş. Aşağıda 2, 1 004 b 1 -8; 1 005 a 1 1 - 1 8) ve bunlar 1 kir:ı bının konusu olacaklar­
dır.
1 ) Ô1.scl nirdiklcrle ilgilenmek üzere ilineği dışarı at:ırak Mctafö.ik'in konusunu sınırla­
<lıktan son ra Arisrordes bundan sonra gelen satırlarda (:!:!-32. sarırl:ır) l\.kr:ıfoik'iıı konusu­
nun "varlık olm:ık b:ıkımından varlık" (ens ut ens) ol<hığu nıı giisterecckrir. Bunun için o,
iki kanıt \'ermckrc<lir: B irinci olarak (22-26. satırlar), tıilinmcyen tıir şer ol:ır:ık kılmaması
içi n varlık olmak tı:ıkımından varlık, bir bilimin konusu olın:ık zorıın.Lı.lır. Ancak o ne fizi­
ğin, ne matematiği n. ne de başka herhangi bir özel bil imin konusudur IAk·k., şu noktaya
.Iikkari çekiyor: M:ıfematik bilimler, var olan şeyler (tina cnr:ı) ol:ın sayıl:ır w bii� iikliiklcrin
·

ö1scl niceliklerini incelerler. Bkz. 239, 18 vd.J . O halde "ens 11t cns , en .\'İice ve e\·rensel tıi-
"

lim ol a n Mctafoik'in konusu olmak zorundadır (Sylv. l\.faunıs, 82).


1) Ku şey, varl ık olmak bakımından Varlıl.."tır. - 26 ve .I:ıha sonraki satı rlar.la Arisroteles,
l\. l..-r:ıtİ7ik'in konusunu varlık olmak bakımından Varlığı n teşkil cHiğinc ilişkin ikinci kanıtı
vermekre<lir.
3l Yani Ooğa F ilozofl arı - 28. 32. satırlar arasındaki :ıkıl yiiriitme, Ak-k. 'un .I:ı k:ıtıul et­
tiği gibi (2'10, 30), kısalığından dolayı karanlıktır. Onu Ronirz'e giire şi.irle :ınlam:ık gerekir:
Si igitıır pl�ı·.ciologi ıwe"s, quum e/ementa rerum quaerert'flf, re ı rı�ı h.ı.r in qııilm.< nrmc 1•t'rs11-
·

m11r. Sllll/lnllJ llC pri11cipes CllUSaJ quaesİverunt (çünkü J, 1 00'; a ;\:!'de �ii rcccğiz ki s:ıdece
ma.I.li doğanın varlığını kabul eden Doğa Filozofları , .Iııyııs:ıl cisimleri : 11; ık la rkcn Doğa ve
Varlık hakkın.la genci bir açıklama verdiklerine inanm:ıkr:ıy.Iılar. Onlar hiiyh·e f-i1ik'le l\.te­
tati?ik'i birhirine karıştırmakta ve maddi düzenden i lkdere evrensel bir geçerlil i k izafo et­
mckteplilcr) : etiı1111 illa elemmta non unius cujusdam renı111 generi<, ı•elııti .<rmihiliıı m. .<ed m­
.

Iİ.<, q111ıtmtt.< m t'flS, oportet elnnenta foisse. Perinde eri,1111 11ohi.< pro.frcto primıtt' ip.riııs t'fltİs
stıl/f q111ıtrend11e n111.<11e. Tek kelime ile Doğa filozoflarının Varlığın kendisinin öğderini ara­

<lıkları rarzd:ı varlık olmak bakımından Varlığın nedenlerin i aram:ılıyız.

1 89
M ETA F İ Z İ K

2. Bölüm < Merafızik : Tözün, Bir olanın, Çok olanın ve Bunlar­


dan Çıkan Karşırları n Bilimi ( l l >

"Varl ık" birçok anlama gelir.(2 ) Ancak bu anlamların hepsi


rek bir kavram, rek bir bell i doğayla ilgi l idi r.Ol Bu basir bir eş-

1 ) Bu bi.ilümün anbşılması ile ilgili olarak krş. Alek., 210, :H vd.; Rohin. l.tı Th. Nırnn s...

1 r \'<I.; Colle, 44 Aristotelcs, varlık olmak bakımından Varlığın tek olan hir hiliıninin oldu­
-

ğunu k:ınıtlamak istemektedir. Burada iki tuzakcan kaçınmak gerekir: Önce hunun kanıtına 1.a­
ten sahip olduğumurn düşünebiliriz: Varlık olmak bakımından Varlık her şerde onak olan var­
lık olar;ık tasarlamiığına göre, bütün varlıklar doğal olarak bir ve aynı bil imin konusunu teşkil
ed,.,·,·klmlir. Bununla birlikte bu sonuç kabul edilemez: Çünkü bu takdirde Varlığın bilimi, bü­
tiin iizd bilimleri içinde eritecek ve anık ancak tek bir bilim var olacaktır l kinl"i hülii m işte Aris­
tntdes'in Varlığın mahiyeci üzerine düşüncesini açıklığa ka\'\IŞtıır:ırak hu gfü;liiğe bir çüziim bul­
mayı amaçlamaktadır: Varlık olmak bakımından Varlık, bir tiimel değildir. Orrak bir a<I olmak­
la hirlikte o, bir özü ifa.le ecmcz. Tek kelime ile o, bir cins değildir (krş. B, 3. 'J'l8 b 22). Riirlece
farklı bili mlerin füerkliği kurtarılmış olur. Ancak buna karşılık başka hir tehlike içine <liişiiliir:
Çünkü eğer Varlık bir cins değilse ve eğer ancak bir aynı cinsin içine giren şerler bir \'e aynı bir
hilimin konusunu teşkil edebilirlerse, Mecafiz ik'in tanımlandığı biçimdeVarlığın evrensel bir bi­
limi nasıl mümkün olacakcır? Eğer sadece cinse dayanan tümel var olsaydı: eğer. başka deyişle,
bir hilimi teşkil etmek ü1.ere mudaka ona tekabül eden cinsin birliğinin zonınhıhığu kahul edil­
miş olsaydı, bu güçlük gerçek olurdu. Ancak bu koşul, zonınhı değildir. Çünkü cinse dayanan
tümelin yanında benzerliğe dayanan tümel (l'universel analogique) vardır (aşağıda 2 numaralı
nota hkz.). Bir aynı bilim alcında bir araya gccirilecek farklı şeylerin tip obrak :ılınan tek bir doğa
ile ilgili olarak benzerlik orcaklığına (communaute d'analogic) sahip olmaları ve onları her türlü
cinse dayanan birlikten bağımsız olarak ortak bir niteliğin fonksiyonunda (ürnı..-ğin sağlığı. ila\-la.­
rı ve sağlıkla ilgili aletleri tıbbın fonksiyonunda) düşünmenin mümkün olması hudur: füitiin ka­
tegorilerin üstünde bulunan varlık (Skolastik, onu bir "aşkın" olarak aJland ı rmaktadır) . onların
her hirinde özü bakımından f.ırklı, ancak benzer bir tarzda bulunur ve hu hen1etme nrt:ıklığı hir
varlıkbilimini kurm:ık için yccerlidir.
2) Yani farklı kategorilere göre, ("to on legetia pollakhos" deyimi (33. satır) ile ilgili olarak
krş. pıkarda A, 9, 9'J2 b 1 9'1a ilgili not) Daha az gdiştirilmiş bir biçimde aynı iiğreti Topiklrr [,
..

1 � , 1 07 a 3- 1 7'de de sergilenmektedir.
3) "pros hen" veya "apo hcncs" veya yine "kata analogien" ("Nikh. Ah/iik/ , I , 4, 1 0% b 27)
olar:ık, yani benzerliğe dayanan bir ortaklık ilişkisi içinde tek bir Joğa, tek hir kavramla ilgili
olan şeyler, eşanlamlı ve eşscsli kavramlar arasında bulunan (bu kavramlarla ilgili olarak krş. A,
6. 987 b 1 O'la ilgili not) şeylerdir. Bu şeyler, özel bir türden eşscslilerdir (homonrmes); a.�ıl anla­
mında cşscsliler deği llerdir; onların ortak bir adı caşımalarının varlık nedeni şudur: Onl:ırın bü­
tiin anlamlarında ortaya çıkan, kendisinden ötürü ne iseler o şey oldukları bir şer ve ortak bir
a.Ila aJlandırılmalarının ilkesi ödevini gören belli bir doğa vardır" (Robin, la Th. P/,uon., s.
1 S 1 ) . O halde burada yalnızca bir benzerlik aynılığı, (jdmtitl d'nnalogiel var<lır; buradaki "ben­
zerl ik" kelimesi, gerçekren ortak olan bir kavramı ifade etmektedir. Yalnız bu kavram, ancak tür­
lerinde bdli bir anlama sahip olan ve bu türleri birleştiren bir aJdan ibaret olan kavramdır. Var­
lık'ın dunımu işte tam buna uyar.
Burada kesişme merkczI ödevi gören kavram "ikinci tiinlen benzerlikler"e veya "pa}�aşılan
ben1erliklere" karşıt olarak Skolastiklerin "temel, birinci türden bcnzerlik"lcridir. (analogum

1 90
i V . K i TAP

seslilik (homonymie) değildir; nasıl ki biri nin sağlığı koruması ,


35 bir başkasının onu meydana getirmesi , bir diğeri nin onun bir
beli rrisi olması, nihayec bir sonuncunun onu kabul ermesi nden
dolayı çeşidi "sağlık"lı şeyler, "sağl ık"la ilgili t�eler; yine nasıl ki
ı 003 b iscer hekimlik sanacına sahip olan, ister doğası bakımından ona
uygun düşen, iscer onun bir eseri olan anlamı nda k"ullanılsın
"cıbbi" sözcüğü bücün bu anlamları nda "rıp"la il�_;i ise ve bun­
lara benzer başka örnekler de(O verebilirsek, ayn ı şekilde "var-
5 t ı k" sözcüğü de her biri cek ve aynı ilkeye işaret eden çeşidi an­
lamlarda kullanılır. Çünkü bazı şeyleri n cözler olmaları ndan,( 2)
başka bazılarının ise cözün belirlenimleri olmaları ndanC\) dolayı
"va( oldukları söylenir. Başka bazıları nın röze doğru b i r giriş
olmaları(4) veya bunun tersine cözün orcadan kalkışı veya var
olmayışı<'i) veya cözün nicelikleri olmaları(6) veya isrer rözün, is­
cerse tözle ilgili bir şeyin harekec erri rici veya meydana geti rici
nedenleri olmaları(7) veya n ihayec bürün bunlarda n herhangi bi-
l O ri nin veya bizzac cözün kendisinin ink:ir edi lişleri olmaları anla­
mında "var" oldukları söylenir. Bundan dolayı biz hacca var­
ol mayan ı n olduğunu, yani onun var-olmayan olduğunu söyleriz.
Ve nasıl ki "sağlıkla" ilgili şeyleri ele alan ancak rek bir bil i m
varsa aynı şey benzeri bücün diğer durumlar için de geçerl idir.

princeps). Yüklem leme benzerliği (/lnalogit diıttribution) diye adlandırılan hu b,·n7.erl ik riirü, Po­
t'tik11\la ranımlanmış olan (2 1 , 1 457 b 6, 1 6 vd.: A'nın B'ye göre olan durumu, C'nin D'ye olan
Jurumunun aynıdır) ve metaforun dört türünden biri olan "nishet hen7.erliği) (an:ılogie de pro­
portionalite) ile karıştırılmamalıdır. - Bütün devirlerin misrik ve batıni (esorcrique) öğrerilerinde
(veya barıni eğilimlerinde) olduğu gibi, Hıristiyan Tanrı savunmasında (Theodic.:el, Kilise baba­
larında ve Ortaçağ din bilginlerinde de yeryüzü ile göksel dünyanın çeşitli "planlar"ı arasında
gerçek veya sözümona ilişkiler, tekabüllere dayanan benzerlik ka\nmının önemi bilinmekredir
(Ru son nokta ile ilgili olarak E. Dermenghem'in ilginç sayfalarına bkz . jost'ph flt' M11istrt' m_ysti-
1
qut', Paris, 1 946, s. 1 32 vd.).
1 ) Yani Mtıbbi" kavramına benzeyen ve bir ve aynı doğayla ilgili olarak kullanılan (pros hen
kai mian physin) diğer kavramlar da bulunabilir. Ancak bu, Mrıbbi" ile ilgili diğer örnekleri n söz
konusu olJuğu şeklinde de yorumlanabilir.
2) Töz, mutlak anlamda varlık olduğundan (Alek., 242, 1 O).
3) Örneğin sıcaklık, soğukluk, kuruluk, yaşlık (Alek., 2 4 2, 1 8}.
4) Oluş ve büyüme.
5) Kürlük.
6) " l laJler" (hekseis), Mgelip geçici özellikler" (diathesis), Mşckiller, figürler" (skherama).
7) Alek. bunun örneği olarak tohumu, spermayı veriyor: Ask., (230, 1 4 ) , Alek.'u gelişrirerek
(24 2, 27) buna sıClklığı ekliyor.

191
M ETA F İ Z İ K

Çünkü s:ıdece ortak bir k:ıvr:ım:ı s:ıhip ol:ın şeylerin incelenmesi


rek bir bilimin alanına air değildir; bir ve aynı doğayla ilgil i
şeylt>rin i ncelenmesi de rek bir bilimin alanına aitti r. Çünkü bu
1 5 şeyler de belli b i r anlamda ortak bir kavrama sah i pti rler.O l O
halde varl ık ol mak bakı mı ndan bürün varlıkları n incelen m esi n i n
d e tek b i r b i l i m i n alan ına a i r olacağı açıktı r.(21 Ancak b i l i m i n
özel konusu dai ma biri ncil olan, bütün diğer şeylt>ri n kendisi ne
bağı m l ı oldukları ve adları n ı kendisi nden ald ıkları şeydi r.(3)
Şimdi eğer bu şey rözse, filozofun tözleri n ilke ve nedenlerini
kavra ması gerekecekrir.
Nasıl ki her varlık cinsi ile ilgili tek bir algı varsa aynı şe­
kilde onun için rek bir bilim v:ırdır.(41 Örneğin bürün telaffuz
20 edilen sesleri tek bir bilim, gramer bilimi i nceler. Bu ndan dola­
yı va rlık olmak bakı mı ndan varl ığı n bütün rürleri ni İncelemek,
cins bakımından rek olan bir bilimin görevidi r. Onun çeş id i
türleri ni i ncelemek de bu bil i m i n özel kısı mlarının görevidi r.(5)
Şi mdi Varlık ve Birlik, ayn ı tanım t:ırafııidan açıklanmaları
anlam ında değil,(6) neden ve eser gibi birbirleri ne bağlı , birbir-

1 ) Aynı bir do�":\ ile ilgili şeyler de, aralarında bir cins özdeşliğinin olması 1.0nı nlu olmaksızın,
hcn1erliğe dayanan ortak niteliklerinden dolayı bir bilimin konusunu teşkil ederler.
2) w Riiriin varlıklar, varlık olmak bakımından gözönüne alın malan bakımından hir ve aynı bi­
limin hir parçasını reşkil ederler. Özel ve farklı olmaları bakımından ise farklı hilimlcrin konusu­
nıı r•·şkil ed.:rler" (Cııllc, 47).
:\) Ürncğin rıpl;ı ilgili olarak Sağlık, umurlak ve asıl anl:ımda" (kyrios bi m:ılisra) konudur
(..\l,·k . , 2 -1-1, 1 5) Felsefe ile ilgili olarak bütiln diğerleri n i n kcn(lisine bağlı ııMıığu bu birincil
kıınıı, Tii1dilr ve mt-'tafızik spekülasyonun, tözü konu olar:ık :ılması gerekir. K rş. Ak·k., 244, 1 7-
:? 1 . Rıınirz'e (le hh. 1 74 - 1 75.
'1 ) 1 003 b 1 ?- 1 00'1 a 3 1 , satırların gend planı: Felsefenin geri kal:ın her şeyin kendisinden
çıkrıi:ı ti\1iln incd.:nmesini ele alması gerekriğini ortaya koyd ukt:ın sonra, Arisrordcs Rir olan'ın
foklı riirlcrinin, Varlığın farklı türleri nin aynı olduğunu gi\srcrccckrir (1 ?-36. sarırlar). Varlık ile
R i rlik arasında bu karşılıklı bağına, ona Varl ığı yine Felsdcnin alanına giren kavram lara (Aynı­
lık. R.:01erl ik, Eşirlik \'e bunların zırları) yeni bir bölme imk:inını sağlayacakrır (36- 1 004 a 2. sa­
rırLırl ve her bilim konusu ile tanımlandığına göre, uousi:ı"nın çeşirli rürlerinc, t'd s.:-fcnin farklı
d:ıll:ırı t.:bbiil edecckrir (2-9. satırlar) . Felsefe, özellikle yukarda anılan Rir olanın furklı zırlannı
in,·ck-r..'(:ekrir
(1 '>-3 1 . satırlar).
'i) Krş. Aşağıda 1 004 a 2.
Cl) Alck., şöyle diyor: Çünkü Varlık, şeyin gerçekliğinin, ri.\liinün (hrparksis) kendisini, Bir
olan ise onun çok olandan ayrılığını ifade eder. Yine börlcce biitün-parça, ruhum-meyve ve çı­
kış-iniş kavram çifrl.:ri uto hypokeimeno" bakımından aynı. ancak wru logo" hakı m ı ndan farkl ı
\'İlilcrd ir (Askl .'a d:ı bkz. 236, 1 4) Bu kavramlar şerhçiler raratindan uJeğişik atll.- (hererony­
m:ı) kavramlar dire a(lland.ırılırlar. Öte yandan bu Arisrordcs'in kenJisinin bil me(liği bir kdi­
mcdir.

1 92
iV. K iTAP

)erini i�·eren şeyler olmaları anlamında b i r v e ayn ı şeydirleı{O


25 (kaldı ki onların tan ımları bakı mın da n da b i rb i rlerine özdeş
oldukla rını farz etmemiz, bir şey değişri rmezJ�l I brra bu işi­
m izi, daha da kolaylaştırır} . Çünkü "bir insan" ve " i nsan" ayn ı
şeydi rler. "Varolan i nsan" ve "insan" da ayn ı şeyd irler.(�) Sa­
dece "o, b i r i nsandır" demek yeri ne, kelimeyi iki defa tek­
rarlaya rak "o, varolan b ir i nsandır" desek, farklı b i r şey ifa­
de ermiş olmayız ( İ nsanın varlığı n ı n ne oluş, ne de yokoluş
bakımından birl i ği nden ayrılmadığı açıkrır. Ayn ı şeki lde bir­
l i k de varl ıktan ayrıl maz} . Aynı şekilde "varolan b i r adam"
da "varolan adam"a hiçbir şey eklemez. O halde bürün bu
durumla rda sözü edilen eklemen in ayn ı şeyi ifade eniği ve
B irlik'in Varlık'ı n dışı nda h içb ir şey olmadığı açıkça görül­
mekted i r. Sonra her varl ığın tözü sadece ili neksel an lamda
bir değildi r.<4) Aynı şekilde o, kend i özü gereği var olan bir
30 şeydi r. Şim di durum böyle olduğu na göre kaç rürl i.i Varlık
varsa, o kadar da B i rl ik'i n olması zorunludur. füı fa rklı tür­
lerin i ncelen mesi(5) de cins bakı mın dan bi r ol.ın bir b i l i m i n
3 5 konusu olacaktır. Yan i örneğin Aynılık, Benzerl ik v e bu tür
diğer kavramlarla onların zıtları nı bir aynı b i l i m i ncdeyecek­
ti r.(6J Hemen hemen bütün karşıtlar da- bu zırl ığ;ı i nd i rgenebi-

1) ilke, nedendir ve neden, ilkedir; Ancak onların kavr:ımları aynı deği ldir.
2l B u takdirde \·ok adlı" şeyler (polyonyma) karşısıml:ı hıılıımın11: Alck.. 11:, 2:. Rıı upol­
\'on\·m:ı" kelimesine Aristoteles'te ancak tek bir defa rastl:ınır: l ft1yM11lırnn ı:ırihi. 1. :.? , 1 8'1 a 2.
(Ari.•rcırcles'in olm:ulığı kesin olan de Mundo adlı eseri bir tar:ıfo h.ır:ıkıyonı 1: �. 101 a 1 2) Aristo­
rck.os için uropion" ve uhimation" (her ikisi de uelbise" :ınl:ımınd:ı) hüyle kelimelerdir; Rıınlar
:ırnı k:l\'ra ma sahiptirler; sadece farklı adlarla birbirlerinden :ırrılı rl:ır.
3) Ru pasajla ilgili ol:ırak (26. satır) Christ'in metnini i7.lironı7.: Rıır:ıcla [uv:ırııl:ın insan"la (on
anrhrnpos) ifade alilcn[ Varlık'la, [ubir insan"la (heis anrhropoı.) ifade eılilen [ Birlik'in ii7.ıleşliği ­
ni nrr:ıra koymak sfü konusudur. Krş. Alek., 247 , 35-36. Rıınıın sayısız v:ıry:ıntl:ırı vardır Riz
Rosç'un (1, 257) okumasını paylaşıyoruz. Bu durumda karş ı mıza şıı eşitlikler ç ıkmaktad ı r: Bir
ins:ın=insan; Varolan insan=insan; Bir insan.,varolan insan; Bir olan=Varl ık.
4 ) Rıı Varlık ve Rir olan'ın özdeşliğine ilişkin yeni bir k:ınımr. Krş. Ronit7.. 1 76.
Sl V;ı.rlık'ın ve Bir olan'ın. fuklı türlerinin incelenmesi; çünkü bu kavr:ınılar birhirlerine bağ­
lıdırl:ır. - Alek., 249, 28 haklı olarak bütün bu pasajda Arisrorclcs'in, ıliişiincesini ılcığru ifaıle et­
mc..liği noktasına işarer etmektedir; çünkü Varlık ve Bir olan, cinsler d..-ğill,·rılir; ılulayısı)�a da
onların rilrlcrinden sfü edilemez.
, (,) Arnı olan (to taııto) ve Benzer olan (to omoion), Bir ol:ın'ın tiirleri<lir. Aynı olan, töz bakı­
mından birdir; Ben1.er olan ise nirclik bakımından birdi r (Al..-k., 250, 1 ) . K:ı�ırların bilimi bir
ol,111�'1.ın.1 göre (aşağıda 9. satır) Varlık ve Bir olan'ın zıtları da (B�k:ı olan. Bcn1emC7. ol:ın, Eşit
ol mayan) aynı bilimin alanına girecektir.

1 93
M ETAF İ Z İ K

1 004 a l i rler. Bu nokcada Karşıtların Seçimi 'nde yaprığı mız inceleme ile
yerinelim.O>
Kaç türlü cöz varsa, felsefenin o k:ıdar kısmı vardır.m O halde
zorunlu olarak bu kısımlar arasında bir ilk Felsefenin ve ondan sonra
gelen bir ikinci felsefenin olması gerekir. Çünkü Varlık ve Birlik,
5 doğrudan doğruya bazı cinslere bölünürler ve bu bölünme de kendisi­
ne rekabül eden bir bilimler bölünmesini doğurur. Çünkü filozofun
durumu, "matematikçi" keli mesinin kullanıldığı anlamda matemarik­
çinin durumuna benzer: Matematiğin de kısımları vardır ve onda da
bir ilk bilim, bir ikinci bilim sırasıyla bunlardan rüreyen diğer bilim­
lerin varlığı ayırc edilir.
1O Zı rların incelenmesi cek bir bilime airrir ve Çokl uk da B i r-
lik 'in zıddıdır.(3) Öce yandan i nkar ermek ve yoksu n olma (pri­
vava rion) da bir ve aynı bilimin konusudurlar. Çünkü her iki
durumda da ele aldığım ız, gerçekre, inkar erme ve yoksun ol­
manın hakkında söylendiği tek bir şeydir<4l (çünkü biz ya basic
olarak bir şeyin olmadığını söyleriz veya onun bdli hir cinsre ol­
madığın ı söyleriz. Bu son durumda inkar ermenin i�·erdiği şeye bir
ayrı m eklenir. Çünkü inkar etme, sadece söz konusu olan şeyi n
1 5 yokluğu anlamına gelir. Oysa yoksun ol mada, bir öznC"de bulunan

1 ) &:lirsiz atıf. Rdki bu Diogenes Laertius'un listesindd.:i uPrri Enantion" (Karşıtlara Dair)
(krş. fragm. 1 1 5- 1 :! 1 Rose. 1 1 8- 1 24 Teubner baskısı. i l �lurchmann'ın Diı•İ.<İonn q1111r 1•11{(0
di,·imıır Ari.<totalrıır. Ldpzig, 1907'ye de bkz.) veya kaybolmuş bir risale veya dr Bononun bir bö­
liimfüliir (:!. Röliim. Alek., 250, 20. Krş. Fragm. 26, 1 478 h 36 Rosel . 1 001 :ı 1 'tic sfüii elli len
ana mlık, Varlık ve Var-olmayan, Birlik ve Çokluk arasınd.ıki zıtlıktır. Riitiin lliğcr karşıtlıklar
hu mlığa indirgeni rler (Benzer ve Eşit olan, Bir olan'ın; Ren1emez ve Eşir olmayan, Çok olanın
içine girerler). 36- 1 001 a 2 satırları basit bir parantez teşkil etmektedir ve akıl }'iirürme 2. sam­
dan iıiharen tekrar ba.şlamaktadır.
:!) \':ırlık'ın ve h:lsefo'nin birbirine tekabül eden bölmeleri (2-6 satırlar) ve matematiğin fark­
lı dalları ile rapılan karşılaştırma (6-9. satırlar) hakkı nda R, 1 , 995 b 1 0- 1 3; 2. 997 a 1 5-25; E,
1 , 1 0:!6 a 1 3-32. satırlara başvurulabilir. Krş. Alek., 25 1 , 26-38 Nasıl ki matematikte konuları­
nın foklılığına tebhiil eden farklı dallar varsa (çünkü ilk Matematik. Aritmctiktir; ikinci �l:ıre­
maıik. Dii1lcm geomctrisidir. 8. satırdaki ubunlardan türeyen lliğer hiliınlcr" l '7ar p:eom•>trisini,
Amonomiyi ve � l ii1iği içine alırlar), aynı şekilde farklı tÜ7ler. tclscfcnin farklı kısımlarının konu­
larını teşkil ederler.
3) Ak·k.'un işaret ettiği üzere (252, 3), bu pasaj 1 004 a l 'e hağlanmaktallır. Rir ııtın'ın çeşitli
cinslerinin tek bir bilimin alanı içine girdiğini gösterdikten sonra Arisrotcles. Çok olan'ın farklı
tiirlerinin hıı aynı hilimin alanı içine girdiğini gösterecektir. Ve Bir olan'la Varlık birbirine özdeş
c•ldııkl:ırın::ı giire, hıı bilim, varlık olmak bakımından varlığın bilimidir. Syk �Lıunıs hu akıl yü­
rfümeniıı �enci riiriiriişiinü iyi görmüştür (86).
'İ l Mtasdik" (kataph:ısis) ve uinkir"ı (anophasis) veya ba.şk:ı llerişle sahip olma (fıeksis) ve yok­
sun olmayı (steresis) bir ve aynı bilim incder.

1 94
i V . KİTAP

ancak kendisi nden yoksun olunduğu söylenen özel bir doğa var­
dır). (0 halde çok olan, Bir olan ın zıddıdı r) .m Bürün bunlardan
Başkalık. Benzemezlik, Eşitsizlik gibi yukarda saydığımız kavram la­
rın karşıtlarıyla, İster bu kavramlardan,(:!) İsterse Birlik ve Çok­
luk'tan rüremiş olsunlar,(3) bütün diğer zıtları n incelenmesi nin sö­
zünü ettiğimiz bilimin alanına ait ol ması gerektiği sonucu çıkar.
20 Bu zıtlar arasına karşıtl ığı da sokmak gerekir. Çünkü karşı tlık,
farklılığın bir türüdür. Farklılık ise başkal ığın bir tiirüdür.(4) Şi mdi
Birl ik birçok anlamda kullanıldığı na göre, bu farklı kavramlar da
birçok anlamda kul lanılacaklardır.t'i) Bununla birli kte onların tü­
m ünü bilmek, tek bir bilimin konusudur. Çünkü bir kavramı fark­
lı bilimlerin konusu kılan şey, onun anlamlarının farklı oluşu de­
ğildir. sadece bu kavramın tek bir ilkeye işaret ermemesi ve tanı m-
25 larının tek bir ana anlamla ilgili olmamasıdır. Fakat burada her şey
bir ana kavramla ilgili olduğuna, örneği n bir olan her şey bir ana
kavramla ilgili olduğuna, örneğin bir olan her şey bir ilk Bir
olan'la ilgili olarak bir olduğuna göre Ayn ıl ık, Başkalık ve genel
olarak bütün diğer karşıtlarla ilgili olarak da bu aynı durumun söz
konusu olduğunu söylememiz gereki r.!6) O halde bu kavramlardan
her birinin farklı anlamlarını ayı rderrikren sonra açıklamamızın söz
konusu her yüklemde(7) ilk olanın ne olduğuna yönelmesi ve ilk
olanl a bu bağlantının nasıl meydana geldiği ni sörlemesi gerekir.(8)
30 Çünkü bazı şeyler adlarını kendilerinde bu ilk kavramın bulun ma­
sından, diğerleri onu meydana getirmelerinden, nihayet başka bazı­
ları da buna benzer başka nedenlerden alacaklardırJ'>ı

1 ) Rnss'un haklı ol:ırak parantez içine koyduğu şüpheli tekrar.


:!) ister aynı, Benzer \'e Eşit olan' dan, isterse Başka, Bememeı ve Eşit olm:ıy:rnd:rn türemiş ol­
sıınlar.
3l Felsefenin istisnasız olarak bütün zıtlan ele aldığını giistermck için Syri:ınus'un iyi özetine
(62, 5 - 1 ll başvurulabilir.
'il Karşıtlık bir farklılıktır; hatta en büyük farklılıktır ([, 'i, 1 055 a 'i l .
'il Rir cılan'ın birçok türü vardır (Benzer, Aynı, Eşit ol:ın ,.h.l ve dol:ıyısıyla hu tilrl ... rin kendi­
Jcri de bi r ve aynı olan bir bilim tarafından bilinmekle bi rlikte birçok anlamda kullanılacaktır
[bir eşitlik, örneğin, "sayı bakımından" (en tois arithmoisl. bir d iğeri "biiyiikliik bakımından"
(en rois megethesinl meydana gelir. (kış. Aslcl., 240, 1 vd.l 1
6) Karşıdann biliminin bir ve aynı bilimin alanı içine girmesi bund:ın ötürfüliir (Alck. , 255, 1 8).
7) Yani aynı olan, Başka olan, Karşıt o1anda. 29. satmla geçen ve " kategori" değil, rüklem,
yüklem leme anlamına gelen "kategori" kelimesinin özel anlamı ile ilgili olarak krş. Bonitz, 1 80.
8) Krş. Alek., 255, 2'i-3 I ; Bonitt, 1 80. Aristotdes'in kendisi 20-2 1 . sanrl:ırda k:ırşıılıkl:ı ilgili
t>larak bu indirgemenin bir örneğini vermiştir.
'J) Ki11iimiin başına bkz. 1 003 a 34 vd.

1 95
M ETAF İ Z İ K

O halde gerek bu kavramların, gerekse tözün açıklamas ı n ı ver­


men i n tek bir bilime ait olduğu şüphesizdir. Bu konu. Üçüncü Ki­
tap'ta onaya attığımız sorunlardan biri idi.( 0 Buna bir filozofun
her şey üzerinde düşünceler ileri sürme gücüne sah ip olması gerek­
tiğini ekleyeli m. Gerçekten Sokrates'le oturan Sokrntes'i n aynı olup
1 004 b olmadı ğı.!2) tek bir şeyin tek bir karşıtı olup ol madığı , karşıtın
ne olduğu ve kaç anlamda kullanıldığı n ı fi lozof incelemeyecek
de kim inceleyecekcir?(3) Bu tür diğer sorunlarla il�ili olarak da
durum ayn ıdır. Bu kavramlar,(4) sayılar, çizgiler veya Ateş olma­
ları bakım ından değil , Birlik ve Varl ı k olmak bakımından B i rl i k
v e Varl ık ' ı n a n a n i telikleri oldukları na göre, onların gerek özle-
5 ri , gerekse ana n itel ikleri n i i ncelemen i n bu bil i me ait olduğu
açıktı r. i ncelemeleri nin kon usu olarak bu ana nitelikleri alan fı­
l ozofların!'il yaptığı yanlış, Felsefeye yabancı konuları ele alma­
ları deği ldi r;(6) hakkında doğru b i r anlayışa sahip olmadıkları
1O tözün, ana niteliklerden önce geldiği n i unutmala rıdır. Ç ü n kü
n ası l k i sayı, sayı olmak bakı mından çiftlik ve tek lik, ölçülebi­
l i rl i k ve eşi tl i k, çokluk ve azlı k gibi özel niteliklere, sayılara biz­
zat kendileri bakımından veya b i rbirleriyle i l işkilt"ri bak ı m ı ndan
ait olan niteliklere sah ipse, yine nasıl k i cisi m , hareketsiz ve h a­
reketl i , hafif ve ağır varlı kl ar da diğer bazı özelliklere sah i plerse,
aynı şek ilde varl ı k ol mak bakım ı ndan varl ığın da kendine has
15 bazı ana nitelikleri vardır ve fi lozofun bu ana n i teli klerle i l gili

1 ) R. l , 995 b 1 8-27; ve 2, 997 a 25-34.


2l Rışka deyişle. d:ıha genel olarak asıl anlamında (haplos) gfü.önüne alın:ın tfü:iin, bir nite­
lik!.: hirlilae ele alın:ın tözün aynı olup olmadığı (Alek., 257, :!'i).
:\l 3. s:umhki "poll:ıkhos legetai" (" . . . kaç anlamda kull:ııııldığı . . . ") ib:ır.:si il.: siirlenmek is­
r.:n.·n şudur: Karşıdık s:ıdece nitelikte mi vardır, yoksa o tÜ7. ve diğer kategorik·rd.: ,ie mevcut
mııılıır? (Alck., 2 5 7 29). - Bu son üç sorun sırasıyla şuralard:ı de alınmışl:mlır: l . 'i , 1 055-a 19-
,

23: 1 0'5 '5 :ı 3 1 7, H-3J, 38-b 20; ve 1 005 a 33-38, b 20-26.


-

'il Y:ıni aynı ol:ın. Raşka olan, Benzer olan, Benzemez ol:ın ve daha önce işaret C\lilmiş olan
hiitiin mlar. Eğer bu kavr'.lmlar, sayılar, doğnılar veya Ateşin i.iıcllikleri olar:ık de :ılınırlarsa, on­
l:ırın bilgisi sırasıyla Aritmetik, Geometri ve Fizik'in alanına ait olacaktır. Anc:ık gerçekte bu
ii1dli kl.:r bütün varlıkl:ırda kendile �ini gösterirler. Dolayısıyl:ı bu Ö7.sel nitelikleri incelemek, var­
lık olmak b:ıkımıml:ın varlığın bilimi olan İlk Felsefeye aittir (Aynca bkz. f, 1 . 1 OOJ a 2 1 ); Kq.
AH . 2'58, 1 5; Askl.. 2'12, 1 7 vd.
.

'5 l Arisroteles bur:ıd:ı Sofisderi kastetmektedir.


6) Çiinkii bu k:ınamlar ( 1 0- 1 7. satırların gösterdiği gibi) felsefenin alanı içine girerler. Sofis­
tik, K·lsdcnin göriiniişüne sahiptir. Sofistler aslında "ilk" ol:ı.n ti.17.iin nitelikl.:rilllk·n h:ışka bir şey
olmayan kavramları de aldıklarından, yalnızca onları göz önüne al<lıklarınd:ın titiirii hatalı dav­
ranmışlardır.

1 96
i V . KİTAP

olarak doğruyu araştırması gerekir İşte bunun bir kanıtı: Filozofluk


taslayan Diyalektikçiler ve Sofısrler (çünkü Sofistik, yalnızca görü­
nüşte bilgeliktir. Diyalektiğin de durumu :ı.yn ıdır) , her şeyi tanışır-
20 lar. Bu her şeyde ortak olan şey, varlıktır. Şimdi hiç şüphesiz onla­
rın bu konuları tartışmaları, bu konuları n felsefesinin kendi alanı­
na ait olmasından ötürüdür. Sofıstik'le Diyalektik, Felsefe ile aynı
gerçeğe yönel i r. O l Yalnız Felsefe Diyalektik'ten, bunun için gerekli
olan yerinin doğası , Sofıstik'ten ise felsefi hayata ilişkin amaçları
25 bakımı ndan ayrılır: Diyalekcik sadece bilgiyi eleşti rmekle yetinir;
oysa Felsefe somut olarak onu üretir. Sofıstik'e gel ince o ancak gö­
rünüşte felsefedir, sahte felsefedir.
Sonra(2) iki karş ıtlar dizisinden biri, diğerinin yokluğundan
ibaretti r ve bütün karşıtlar Varlı k ve Var-olmayana, Birlik ve Çok­
luk'la indirgenebilirler. Örneği n sükunet Birlik'e, Hareket Çok­
l uk'a indirgeni r. Ve hemen hemen bütün filozoflar, varl ıklar ve tö-

1 ) Sotistik, Diyalektik ve Felsefenin üçünün de konusu, gerçekliğin bütiiniinü incelediklerine


(\•cy:ı incelemek iddiasında olduklarına göre) varlık olmak bakımından Varlık ve ona ait olan
:ın:ı nitdiklerdir. Yalnız şu farkla ki; ilk ikisi tözün kendisi hakkında birşcy bilmezler (yukarda
1 0. s:mr).
Aristoteles bundan sonra gelen saarlarda Felsefeyi bir yandan Diyalektik'ten, öte yandan So­
fısrik'ren ayıran d:ıha özel farkı gösteriyor: Fdsefe, Diyalekrik'ten "giiç bakımın.lan" ["to tropo
tı::s .lrnamis", 24. satır, modo pottstatis veya Bonitz'e göre ( 1 8 1 ), Di.rputnndi faculıatt] ayrılır. Şu
ani.un.la ki Diyalektik "ihtimali şeylerden" (eks endoksen) "iknai şeyler"den (ek pithanon) hare­
ket t."\lcr. Amacı yalnızca öğrenciyi in utramqut partmı denemek,. çalıştırmakrır. Oysa Felsefe
"gcrçcklenlen ve kesin şeyler"den (eksalethon kai autopiston) hareketle akıl riiriitiir; amacı ise
ralı111ca lioğrudıır (Ask!., 245, 1 6- 1 9). Başka deyişle, Aristotcles'e göre, (25 ve 26. satırlar) Diya-
1,�k rik basit bir eleşti risel hazırlık, bir incelemedir ("peira"llan "peirestike"): O, bilgiyi sınamaya
çalışır; pn- rationts communts, disputando in utramqur partnn ihtimali varlığı gö1.öniine alır.
(Sylv. Maurus, 87). Buna karşılık Felsefe, doğrudan doğruya hakikate erişir, bilgiyi meydana ge­
tirmeye çalışır; o, bilme gücüne sahip olandır (gnoristike). Öte yandan Fclsdc, Sofistik'ten şu
h;ıkıından ayrılır: Sofistik, hayat kuralı olarak (24. satır) başarı ve kazancı teklif eder. O, maddi
şeyler peşinde koşar (khrematistike): Sofistik Delillerin Çüriitiilmni, 1 1 , 1 7 1 b :!8 ve 1 72 a 20 vd.
Sulİsrik'in amacı bilim değildir, sadece bilimin, bilginin göriintiisüdiir. Dolayısıyla o, gerçek ne­
denleri araştırmaz, sadece görünüşteki nedenleri araştırır (26. satır).
2) Arisrotdes şimdi karşıtların biliminin felsefenin alanı içine girdiğini kanırlayacalmr. Krş.
Bonirz. 1 82- 1 83.
Ru pasajda sergilendiği biçimde - ki buna göre kaqıdık, ancak bir yoksunluktan ibarettir -
karşırların doğası üğretisi, Aristotdes'in açık olarak karşıtların pozitif gerçekliğini kabul ettiği di­
�er ra�ajlaria çelişmektedir. Böylece Oluş Vt Yokoluş Üurine, ı ı . 2, 329 b 24".le soğukluk ve sı­
Cll.. l ık gerçek bir tiil gücüne sahiptirler ve Hayvanlann KmmLm, il, 3, 649 a 1 8".le soğukluk bir
yoksunluk olarak değil, bir doğa olarak takdim edilir. Bu son görii.ş Aristoteles'in gerçek lliişün­
ce-;ini ifade ediyor gibi görünmektedir: Karşıtlık, çdişiklik ve özellikle bağıntılfan ayrı bir şey ola­
rak takdim edildiğine göre bunun nedeni karşıtların her ikisinin de gerçek olmasıdır.

1 97
M ET A F İ Z İ K

zün karşırlardan hareketle meydana geldiğini kabul ermekre görüş


30 birl iği içindedi rler. Hiç olmazsa onları n tümü karşıtları ilk ilkeler
kabul etmektedirler. Bazıların göre<O onlar Tek ve Çifr olan, diğer­
lerine göre(2) S ıcak ve Soğuk olan, başka bazıları içinOl Sınır ve Sı­
n ı rsız olan, n i hayet daha başkaları içi nC4) Dostluk ve Nefrer'tir. Bü-
1 005 a tün diğer karşıtlar da Bir olan ve Çok olan':ı indirgenebileceğinden
(bu indi rgemeyi yeterli ölçüde kanıcl:ıdık) ,('i) diğer filozofların ilke­
leri de, İstisnasız b i r biçimde, cinsleri ol:ır:ık bu Bir olan ve
Çok ola n ' ı n içinde yer alırlar. O halde bu düşüncelerden de
varlı k ol mak bak ı m ı ndan varlı k üzeri nde :ıkıl yürütmen i n tek
b i r bil i me ait olduğu sonucu ortaya çıkm:ıkradır. Çünkü bürün
varlı klar ya karşırlardır, ya da karşırl:ırdan meyda na gelen şey­
lerdir. Karşıtların ilkeleri ise Bir olan ve Çok ol:ın 'dı r. Şi mdi
b u Bir olan ve Çok olan ise, ister rek bir anlamları olsun, isrer-
5 se daha muhtemel olarak tek b i r anlamları ol ması n, bir aynı bi­
l i m i n konusudurlar.(6) Ancak Bir olan farkl ı anlam larda kul la­
n ı lsa bile, diğer anlamların tümünün bu ilk :ın:ı :ınl:ımla ilgi l i
o l maları gerekir. B i r olan ' ı n karşıdan i l e ilgi l i olarak .d a aynı
şey geçerl idir.(?) Varlı k veya B i rl i k, b i r rümel ve bürün v:ırl ı k-
1O larda aynı olan b i r şey olmasa(B) veya m uhremelen gerçekte de
olduğu gibi onlardan ayrı olmasa;(9) B i r olan sadece bazen or­
tak bir referans birliği n i , bazen ise b i r dizi birl iğini remsil erse
de duru m değişmez.(I O) Bun dan örürü Karşıtın veya Mükem mel

1) P�'thagorasçılar.
2) " Kanının Yolu"nun Parmenides'i
3) Pythagorasçılar Jcğil, Platoncular (Alek. , 262, 5).
4) Empedokles.
5) 1 004 a 1 .
(ı) Runu biliyonız: Özelli kle yukarda 1004 a 9 vd. ile krş.
il Ve bütün türemiş karşıtlar Bir olan ve Çok olan'a indirgenirler.
8) Raşka deyişle biitiin varlıklar hakkında tasdik edilen hir cins ol masa (Alck., 263. 1 3) .
9 ) IJı:.-aların varlığını savunanların iddia ettiklerinin tersine olarak.
1 0) "tek bir doğaya dayanan birlik"le (unitl ad unum, "ta poros hen", 1 0. satı r) , "llizi birli­
ği" veya birbirlerin i h iyerarşik olarak izleyen şeylerin meydana getirdiği hirlik �miti t{,. con.<mı­
ıion, "ta to ephekses") arasındaki ayrımla ilgili olarak krş. Alek., 263, 2"i vd. Hirinci tiir hirlik,
örneğin bu bölümün başı nda incelediğimiz türden, sağlıklı olanın, tıhbi olanın \'e varl ığın birli­
ğidir. Oizi birliğine gd ince, o, fuklı birimleri bir hiyerarşi teşkil eden ve doğaları gereği birbir­
lerinden önce gelen bir dizinin sonucu olan birli ktir. O halde kendisinden sonra gelen terimle­
rin tamamlanmasına katkıda bulunan, ilk terimdir ve bu ilk terim hakkında sahip l>l ıınan hilgi,
daha sonraki terim lerin bilgisini de içine alır. Böylece bilimin birliği, bütiin terimler d izisinin,
konusu bu dizinin ilk terimi olan bilimin bir parçasını teşkil etmesi anlamında gerçekleşmiş ol-

1 98
i V . KİTAP

olan ' ı n veya Varlı k' ı n veya Bir olan' ı n veya Aynı olan ' ı n veya
Başka olan ' ı n ne olduğunu i ncelemek , ge� merrici nin işi değil­
dir; o sadece bu harekec noktası ndan i cibaren akıl yürütmekle
yetinecektir. O halde varlı k olmak bakım ından va rlıkla, varl ı k
olmak bak ı m ı ndan varlığa a i c olan ana niceliklerin incelen mesi­
n i n rek bir b i l i me aic olduğu apaçı ktır. Aynı şekilde apaçık
olan diğer bir şey, bu ayn ı kuramsal bilimin sadece tözleri de-
15 ğil, ayn ı zamanda bu tözleri n ana nicel i kleri n i , yani yukarda sö­
zünü erriğim iz kavramlarla birl ikte önceli k ve sonralık, cins ve
tür, bürün ve parça gibi kavramları ve bunların benzerleri niO )
i nceleyeceğidir.

3 . Böliim < Aksiyomlar ve Çelişkisizlik İlkesi nin incelenmesi >

Şi mdi cözlerle b i rl i k te, matemarikre aksiyomlaı{2) diye ad-


20 landı rılan doğruların i ncelenmesinin rek bir b i l i me mi, yoksa
çeşitli b i l i m lere m i ait olduğunu bel irtmemiz gerekir. Onların
i ncelenmes i n i n de bir ve aynı bili m i n konusu olduğu ve bu bi­
l i mi n , felsefe bilimi olduğu apaçıkrı r.Cll Çünkü aksiyomlar var-

nıakra.lır" (Colle, 63. Robin'in yorumuna da bkz. La Th. Platon. . s. 1 68 vd. not 1 72�IIr. iV
\'e \').
� Ephekses" kavramı varlık olmak bakımından Varlığın teolojik anlayışı hakkında r kitabının
luşınıla söylediğimiz şeyi ( 1 , 1 003 a 21 ile ilgili not) açıklığa kavuşturmaktadır; O, aynı zaman­
.ı� E. 1 . 1 026 a 29-3 1 . satırlar arasındaki pasajı anlamamıza da yardımcı olmaktadır. Ru pasajda
Arisrotdes Teolojinin. birincil tözle meşgul olduğundan llolayı ilk olduğunu ve ilk olduğundan
.lol:ı�·ı da evrensel olduğunu söylemektedir. Eğer varlıklar dizisi daha az mükemmelJen daha çok
miikcm mcle doğm hiyerarşi k bir dizi olarak kendini gösteriyorsa, sonsuz mükemmel varlığı
konu olarak alan bilimin yetki alanı, varlıklar olmak bakımından gözönüne alınan biitiin daha
:ışağııl::ı bulunan varlıklara kadar uzanacaktır.

1 ) Va rlık olmak bakımından Varlığın belirlenimleri olan bu kavramlar (Alek. , 264-2 1 ) .


.:!) Aksiyomlar hakkında yukarda B 2, 996 b 28'e ve bununla ilgili nota bkl.
3) Aksiyomlar, biitiin varlıklar hakkında geçerli olan evrensel şeyler olmaları bakımından Me­
r:ıfoiğiıı alanına aittirler. Onlar varlık olmak bakımından Varlığın kendi kendisiyle ilişkisinin
i ful.-si.lirler. O nların evrensellikleri, varlık kavramının bir analizinden ibaret olmalarından ileri
ı:dir. i nsanın, örneğin, hayvan olmasından, ölümlü olduğu sonucuna geçilir. Çiinkii insan eğer
har\'an olup da öliimlii olmazsa bu onun aynı zamanda hem bir şey olması, hem de olmaması
aııl:ımına gelecektir.
O halde aksiyomlar bütün bilimlerle ilgili olarak aynıdırlar. Fakat onların genellikleri, sadece
riinıiiniin çelişkisizlik ilkesine bağlı olmaları ;lJ!lamında "analoji bakımından"dır (kata analogi­
aıı). Aksiyomların onaklığı, kanıtlamanın onaklığını gerektirmez. Çünkü her aksiyom, söz ko-

1 99
M ETA F İ Z İ K

l ı kl arın rümü hakkı nda geçerlidirler. Onları n , varl ıkların bir kısmı
için geçerli olup, diğerleri için geçerli olmamaları söz konusu de­
ğildir. Bütün i nsanların aksiyomları kullanmalarının nedeni de ak­
siyomların varlık olmak bakımından varl ığa ait olmaları ve her cin-
25 sin varlığa sahip olmasıdır. Ancak insanlar aksiyomları kendi amaç­
larına uygun düştüğü ölçüde, yani kanırlamalarının konusu olan
varlık cinsi i le ilgili oldukları ölçüde kullanı rlar. Aksiyomların var­
l ı kl ar ol mak bakımından bütün varlıklar için geçerl i oldukları apa-
' çık olduğuna göre - çünkü varlı k, var olan her şeyde ortak olan
şeydir -, onların incelenmesi de varlı k ol mak bakımından varl ığın
bilimine aittir. Nitekim bundan dolayıdır ki özel bili mlerden her-
30 hangi biri ile uğraşan insanlardan hiçbiri, örneği n ne arirmerikçi,
ne de geometrici, aksiyomların doğruluk veya yanl ışl ığı üzerinde
herhangi bir şey söylemek çabasına gi rmemişrir. Bu çabaya sadece
bazı Doğa fi lozofları girişmiştir. Onların bu tavrı da bizi şaşırtma­
malıdır; çünkü onlar kendilerinin Doğanın bütününü ve genel ola­
rak varlığı inceleyen biricik kişiler olduklarını düşi.i nmekredirler.<O
Ancak doğa fi lozofunun üzerinde de biri olduğuna göre (çü n kü
35 doğa, varlığın sadece özel bir cinsidir) , bu doğruları n incelenmesi
ona, yani rümeli ve birinci dereceden tözü inceleyen kişiye ait ola-
1 005 b cakm.(2) Doğa felsefesi, felsefesinin bir türüdür; ancak o. ilk felse­
fe değil dir. Doğru üzerine tartışmaları nda önermeleri n hangi ko­
şullarda doğru kabul edilmeleri gerektiğini belirlediklerini ileri sü­
ren bazı fi lozofların çabalarına gel ince.Ol onların bu çabaları yal­
nızca Analitikler hakkında bilgisizli klerinden ileri gel mektedir.

nusu bilimin konusunu teşkil eden cinsin sınırları ile sınırlıdır. Örneğin Arirmcrik aksiyomları
sayılar, Geometri büyüklükler hakkında geçerli olmaları bakımı ndan ele alır. Krş. K, 4; ikinci
Annliıikler. l, 7, 75 b 2; 72 a 38; 77 a 26-3 1 .
1 ) R�ka deyişle, cinsel ve hareketsiz tözlerin varlığını bilmeyen bu doğa fılm:oAarı, yalnızca
ma(Mi cisimlerin var olduğuna inanmaktaydılar ve bilimleri bu maddi cisimleri konu olarak alclı­
ğımlan onlar tamamen doğal olarak ancak bu cisimler hakkında geçerli olmaları miimkiin olan
ak�iyomlarla uğraşmaktaydılar (Alek., 265, 33 vd.; Askl., 250, 1 7 vd.).
2) Kanaatimizce ilk olarak Colle, ( 1 65) bu önemli pasaj ii1.erine dikkati çekmiştir ( 1 005 a 33-
1 00.'i b 1 ): Aristoteles aksiyomların incelenmesini varlık olmak bakımımfan Varlığın bilimine
hağlamakla yetinmemektedir; "O, varlığın genel biliminin, dol:ıyısıyla aksiyomların biliminin
:ıonınhı olarak konusu ilk Tözü incelemek olan bilime ait olduğu sonucuna geçmektedir: Böyle­
ce a�·ık olarak Ontoloji ile Teolojinin birliğini tasdik etmektedir" ve Colle haklı olarak bu görüş
tarr.ını, Aristotcles'in "ephekses" kavramını kullanması ile açıklamaktadır (hkz. rukarda 2, 1 005
a 1 1 ve ilgili not).
3) Tüm bu pasaj (2-5. satırlar) sayısız tanışmalara yol açmıştır. Colle, (66) onu, daha önce ge­
lenlerfe hiçhir ilgisi olmayan açık bir "interpolation" olarak göz önüne almaktad ır. Ronitt, ( 1 85)

200
iV. K i TA P

Çünki.i herhangi bir özel bilimsel incelemeye girişmeden önce bu


5 şeyleri bilmem iz, eğer onları henüz öğrenmek safhasındııysak, araş­
tırmaya girişmememiz gereki r.
O halde kıyası n ilkeleri ni incelemen in de filozofun, yan i her
türl i.i tözün doğas ı n ı i nceleyen ada m ı n çalışma alanına ait olduğu
açıktır. Şimdi herhangi bir ci nsle ilgili olarak en mükem mel bilgi­
ye sah ip olan insanın, söz konusu konunun en kesin ilkeleri n i or-
1O taya koyma gücüne sahip ol ması gereki r.< O Dolayısıyla varl ıklar
olmak bak ı m ı ndan varl ı kları(:?) bilen kişi nin, büti.in varl ıkların
en kesin i l kelerini ortaya koyma gücüne sahip olmas ı gerekir.
Ş imdi bu kişi fi lozofun kendisidir ve bürün ilkeler içinde en
kesin olan i lke, h akkı nda yan ıl mamızın i m kansız olduğu ilke­
dir.Cl) Çünkü böyle bir i l keni n hem_ bütün ilkeler içinde en iyi
b i l i nen i lke olmas ı (zi ra i nsanlar, her zaman, bil medikleri b i r
şey konusunda yanılab i l i rler) ,(4) h e m de koşulsuz olması(5) zo-
15 runludur. Çünkü herhangi bir varl ığı kavramak için sah i p olun­
ması zoru n l u olan bir ilke, bir başka ilkeye bağl ı değildir ve
h erhangi b i r varlığı bil mek için bilin mesi zorunlu olan b i r şeye,
zorunlu olarak her türlü b i lgiden önce sah ip ol mak gereki r.(6)
O halde böyle b i r ilke h iç şüphesiz bütün ilkeler içi nde en ke­
sin olanıdır. Ancak bu ilke hangi ilkedi r, şimdi onu bel i rrece­
ğiz. Bu ilke ştıdur: Aynı niteliğin, aym zamanda, np11 özneye. aynı

si\1ii e.lilen filozofların (2. satır), daha önce 3 1 . satırda adı geçen Doğa Filo1.otlarının aynıları ol­
dıığ11n11 düşünmektedir. Ross'a göre (1, 263), Aristoteles'in kastettiği Antischcnes'tir ve bu pasa­
jın şiirle anlaşılması gerekir: "Bazı kimseler hiç şüphesiz "he alethia"nin, yani gerçekliğin nihai
ii1iiniin tartışmasına, kanıların hangi koşullarda doğru olarak kabul edilmeleri gerektiğine ilişkin
hir araştırmayı soknılar". Nihayet Alelc., (276, 3 4 vd.) bu satırların her şeyin bir kanıtlaması ol­
ması gerektiğini ileri silren kişilere yöneltilmiş olduğuna inanmaktaliır (ve /ltinri Analitikler. l,
:re göndermektedir). Antisthenes'e yapılan atıf bir yana bırakılırsa, metne en uygun görilnen
Ross'un yorumudur. Syr., da (65, 1 2) onu aynı şekilde anlamaktadır.
1 ) Çiinkü eğer o kendi özel biliminin ilkelerini bilmezse, nesnenin kendisinin de bilgisine sa-
hip olamayacaktır (Alck., 268, 22) .
..!) ilk Felsefenin konusu varlıkların bütünü olduğuna göre biitiin varlıktan.
3) F.n kesin ilkenin tanımı.
4 ) Ürneğin nıhun ölilrnsüz olup olmadığını bilme konusunda (A�kl.'un verdiği örnek: 257,
33).
5) " Koşulsuz olan" (anypotheton) ( 1 4 satır), bir başka ilkeden çıkarılmış olmayan, kendi ken­
<li�irle hilinen şeydir (Alelc., 295, 5). Şimdi her türlü bilgiden önce gel<liğine göre çelişkisizlik il­
kesi 10nınl11 olarak "koşulsuz olan" bir ilkedir.
61 l ler şeyde bir ilk bilginin zorunluluğu ile ilgili olarak krş. yukarda A, 9. 992 b 24-33 ve il­
gili not: ikinci Analitikler, l, I , vb.

201
M ETA F i Z i K

20 bakımdan hem ait olması, hem de olmaması imkflmızt'1r.O l Buna


diyalekrik türden iti razları önlemek üzere bütün diğer bel irlemeleri
de eklememiz gerekir. İşte bu i lke, bürün ilkeler içi nde en kesin
olanıdır. Çünkü o yukarda verdiğimiz ranıma uymakradır.(2) Ger­
çekten de bazılarının Herakleicos'un ileri sürdüğüne inandıkları
25 gibi, bir aynı şeyin hem var olduğu, hem de ol madığı nı düşünmek
mümkün değildir (zira bir i nsanın söylediği her şeye inanması zo­
runlu değildirO>) . Eğer karşıt n iceliklerin ayn ı zamanda ayn ı özne­
ye air olmaları i m kansızsa (bu öncüle de alışılagelen bürün bel i rle­
meleri eklememiz gerekir)C4) ve yine eğer bir başka düşü ncenin çe­
l işiği olan düşünce, bu düşüncenin karşırı ise, aynı zihnin, ayn ı za­
manda, aynı şeyin, hem var olduğu, hem de olmadığı n ı düşün mesi
30 kesin olarak i m kansızdır. Çünkü eğer bu nokrada yan ıl ıyorsak,
ayn ı anda b irbirine karşıt olan düşüncelerimizin ol ması gereki r.
İşre bundan dolayı her kanıclama sonunda nihai bir doğru olarak
bu il keye indirgen i r. Çünkü bu i lke, doğası gereği bütün diğer ak­
siyomların da hareket noktasıdır.

1 ) Aristoteles, ö1.1.l eşlik ilkesinin olumsuz yanı olan ve düşünceni n kendisinin kanunu olma­
dan önce varlığın temel kanunu olan çelişkisizlik ilkesini bu şekilde i fade ediyor. O, bir u hypot­
hesis"Jir. Çd i şki si 7.li k ilkesinin mantıksal formu ile ilgili olarak krş. lkin'i A11t1'itikler, 1, 1 1 , 77 a
1 0-22. i lkeni n i fadeleri Peri Hermmeias (6, 1 7 a 34) ve Sofistik Delillerin Çüriitiilmerinde (5, 1 67
a Hl Jaha tamdır - 2 1 . satırdaki udiyalektik güçlülcler", diyalektik olarak (logikos) akıl yürüten
Sofistler tara fından yöneltilmesi mümkün itirazlardır (ulogikos" terimi ile ilgili olarak krş. Z, 4,
1 029 b l 3'le ilgili not).
2) 1 1 - 1 2. satırlar.
3) l lerakleitos'un çelişkisizlik ilkesini inkarı, Aristotdes 'e şüpheli görünüyor. Alek., (270, 3-
1 2) şüphe ifade eden deyimler kullanmalcla yetiniyor. Buna karşılık Ask!. (258, 31; 259, 1 ) kesin
olarak l lerakleitos'un Zcnon'un hareketi inkir ediş tarzına ben7.er biçimde usem bolik " ve utartış­
macı" (srmholikos, gymatikos) olarak konuştuğunu söylemektedir. Srr. da aynı kanıdadır (65,
32 vd.). Ona göre eğer Herakleitos ve diğer Doğa Filozofları çelişkisizlik ilkesini inkar etm işlerse,
bunu sırf tanışı:nak için tanışmak uğruna (logou hencka) yapmışlardır. Nihayet Ross'la birlik-re
(1. 2M) şu noktayı da bclinmek gerekir ki Aristotelcs burada Herakleitos'u ralancı lıkla itham et­
memektedir; ancak �nun sarfettiği kelimelerin anlamını tam olarak anlamadığını ima etmektedir
(Aynı yünde hkz. B u rnet, L 'Aur. tk la Ph. gr.. s. 1 62, not 1 ).
4 ) Çdişkisi7.lik ilkesin i n ifadesini tamamlamak için Aristoteles'in talep ettiği belirlemeler (2 1 .
satır), karşııların aynı zamanda aynı özneye ait olamayacaklarını söyleyen önermeni n if.ıdcsi için
hurada Ja ıorunlmlurlar. Her iki durumda da diyalektik İtirazları önlemek söz konusudur. Krş.
Alek., 270, 27-38. Aristoteles'in akıl yürütmesi Alek. tarafindan açık bir biçimde ifade edilmiş­
tir: Eğer sirah ve beyaz aynı zamanda ayru özneye ait olamazlarsa, beyaz ile beyaz olmayan haydi
haydi ö}1e olamazlar ve karşıdar hakkında geçerli olan şey, bir aynı zihinde yer alan karşıt kanılar
için de geçerlidir. Çdişkisizlik ilkesi, her şeyden önce, onrolojik bir kanundur ve ancak dolaylı
olarak, zih nin bir kanun udur (krş. bir sonraki bölümün başı).

202
4 . Bölü m < Çelişkisizlik İlkesinin Dolaylı Kan ulanması >

35 Yukarıda dediğimiz gibi gerek ayn ı şeyi n , ayn ı zamanda


ı 006 a hem ol ması, hem de olmaması n ı n mümkün olduğunu, gerek­
se düşünceni n bunu tasarlayabileceğin i ileri süren fılozoflar<O
vardır.12) Diğerleri yan ı nda çok sayıda Doğa filozofu da b u
görüşredi r.(3) B ize gel i nce, b i z b iraz önce bir şeyin aynı za­
manda hem olması, hem de olmamasının imkansız olduğunu
söyledik ve onun i mkansız ol masına dayanarak da bu ilken i n
bürün ilkeler içinde e n kes i n i olduğu n u gösrerdik. Ş imdi
bazı fılozoflar(4) bu ilken in de kan ıtlanmasını isremekredirler.
5 Bu, hiç şüphesiz büyük bir bi lgisizlikrenC5) ileri gel mekredir.
Çünkü kan ı dama gerekriren şeylerle ona ihriyaç gösrermeyen
şeyleri birbirinden ayırc ermemek bilgisizl ikren ileri gelir.
Çünkü her şeyi kanıdamak i m kansızdır. Aksi rakdi rde sonsu­
za girmek gerekir. Dolayısıyla bu durumda da kanıtlama, söz
konusu olamaz. Eğer orcada kanıdamasının aranmaması gereken
10 doğrular varsa, onun bu ilkeden başka hangi ilkeye daha uygun
düşeceği b ize söylensin!
Bununla birlikce(6) aynı şeyin hem olması , hem de olmama­
sının i mkansız olduğunu çürürme yoluyla kan ırlamamız m ü m­
kündür; yerer k i buna karşı çıkan, herhangi bir şey söylesi n .m
Eğer o h içbi r şey söylemezse, herhangi bir şeyden söz ermekren
aciz olan bir adamla, böyle bir adam olması bakım ından, camş-

1 ) Muhtemelen Megara okulu - Mcgaralılar ile i lgili olarak krş. H, 3, 1 016 b 29 ve ilgili not.
2) Rir önceki bölümün sonundan ve bu bölümün başından şu sonuç çıkmaktadır ki Aristotc-
1.:s'e gtirc, yüklemi öınc hakkında aynı zamanda tasdik ve inkar etmenin imkansızlığı, karşıtların
bir arada bulunmasının ontolojik imkansıılığına dayanmaktadır (3, 1 005 b 21). Çelişkisizlik ve
iiçiincii halin imkansızlığı ilkeleri, gerçekliğin kanunları, varlıkla ilgili yargılar, "hipotczlcr"dir
(hypothesis).
3 ) Alek.'a göre (272, 2), bununla Demokritos ve Protagoras'ın tilmizleri kastcJilmcktcJir.
Ancak Aristoteles, aynı zamanda Herakleitos, Empedokles ve Anaksagoras'ı da kastetmektedir.
1) Antisthenes (krş. yukarda 3, 1 005 b 2).
';) Analitikler hakkınJaki bilgisizlikten (krş. 3, 1 005 b 3).
6) 1 006 a 1 1 -b 34. satırlar" arasındaki akıl yürütmenin güzel bir özeti Ross'ta bulunmaktadır:
A risıoı/,, s. 1 60.
7) Aristoteles diyalektik akıl yürütme yoluyla çelişkisizlik ilkesini tesis etmekteı.lir. llkdcrinte­
- sis edilmesinde Diyalektiğin rolü ve önemi ile ilgili olarak krş. Hamdin, /r Sysı., d'Ar., s. 235
(('hellikle bkz. Topiklfr, l, 2, 1 0 1 a 36) . - Genci olarak Diyalektik yukarda kısaca incelenmiştir:
A. 6, 987 b 33'le ilgili not.

203
M ETAF İ Z İ K

m aya çal ışmak gülünçcür. Çünkü böyle bir adam , böyle b i r :ıd:ım
olm:ısı b:ık ı m ından<O b i r b i ckiden fa rksızdır. Ancak çürücme yo-
1 5 l uyla kanıclamanın, ası l anlamı nda k:ın ı clamadan ba mbaşka b i r
şey olduğunu söyleyeceğim . Çünkü burada ası l anlamda kan ıcla­
ma, k:ın ıclanac:ık i l keyi önceden varsaymayı gerektirecekrir.{2)
Böyle bir kanı clanacak i l keyi önceden varsaymadan sorumlu ola­
n ı n b i r başkasının olduğu durumda ise b i r kan ı rlama değil, çü­
rücme yol uyla kanıclama karşısında bul unmam ız söz konusudur.
20 Böyle bir yapıda olan cüm kanıclamaların hareket nokcasını kar­
ş ı mızdak i i nsandan bir şeyin ya olduğu veya olmadığı n ı söyle­
mes i n i değil (çünkü bunun söz, konusu ilken in va rlığını önce­
den varsaymak olduğu düşünüleb ilir), gerek kendisi gerekse baş­
kaları için b i r anlam ifade eden herhangi bir şey söylemes i n i is­
cemem iz oluşcuracakrı r Çünkü- o gerçekcen bir şey söylemek is­
ciyorsa, bu zorunludur. Eğer o h içbir şey söylemek istem iyorsa,
böyle bir ada m ı n ne kendi kendisiyle ne de bir başkasıyla her­
hangi bir carcışmayı yürüceb i l mesi mümkündür. O halde eğer o
bunu k:ıbul ederse, bir kanıclama orc:ıya çıkabilecektir. Ç ü n kü
bu durumda eli mizde belli b i r şey olmuş olacaktı r. Bununla
25 b i rli kte burada kanıclanacak ilkeyi önceden varsaymaktan so-
·

Aristoteles şöyle diyor ( 1 1 . satır): Çelişkisizlik ilkesi ancak bir "çürütmeye <layanan kanıtla­
ma"nın (elengtikos) konusunu teşkil edebilir Bu kanıtlama bir "demonsratio ad hominem"dir.
Rurada hetleflenen şey, doğru değildir, ancak muhtemel olandır. "Çürütme" (clenchus), hasmın
harası nın nedenini göstermez, sadece onun var olduğunu gösterir. Aristoteles onun kuramını So­
fi!tik Drlilltrin Çün'itiilmm"nde vermektedir: 5, 1 67 a 23-27. "Çiirütme", yanlış sonuç vasıtasıyla,
mdik edilen yüklemin çelişiği (eğer hasnun sonucu olumsuz ise bir tasdik, eğer olumlu ise bir
inkar) olarak ortaya çıkar ve onun eşanlamlısı olan bir başka kelimenin adı altında değil, kendi adı
altın<la alınması gerekir (örneğin eğer hasım "palto"dan etmişse, "elbise"ye karşı akıl yürütmemek
gerekir). Bundan b�ka burada hasım tarafından teslim edilen önermelerden hareket etmek, onlar­
<lan 1.onınlu sonuçlar çıkarmak, kanıtlanacak ilkeyi önceden varsaymaktan (pctition <le principe)
kaçınmak, bağıntı, zaman vb. ile ilgili bütün diğer koşullara riayet etmek gerd.:ir. Tek kelime ile
"çürütme" sıkı bir biçimde hasnun akıl yürütmesine uydunılmalıdır. (Alek. in Soph. El romm.,
,

H. 20. Wallies uzun uzun bu koşullar üzerinde durmal..-cad ır). Diyalektiğin alanına ait olan bu
ikinci sınıf kanıtlamanın karşısında, zorunlu bir sonuca varmak üzere zonınlu öncüllerden hareket
eden asıl anlamında kanıtlama (apodeiksis "veya" apodeiksis haplos") bulunmaktadır.
1 ) Ru son kelimeler faydasız görünmek-redir. Bununla birlikte Alek., geri kalanlarla ·birlikte
onu da şerhetmektedir: 273, 1.
2) Kanıtlanacak ilkeyi önceden varsaymanın kuramı ( 1 7. satırdaki "aiteisrhai to en arkhe"
ibaresi, kanıtlanacak şeyi önceden varsaymak, tartışmanın konusunu teşkil e<len şeyi vaz etmek
anlamındadır), Aristoteles tarafından Birinci Analitikkr, il, 1 6. bölümde sergilenmiştir. - Çeliş­
kisi1lik ilkesinin asıl anlamında bir kanıtlaması, bir kanıtlanacak ilkeyi önceden varsaymak ola­
caktır.

204
i V . KİTAP

rumlu olan, artık kan ıclamayı yapan değildir, onu din leyendir.
Çünkü burada akı l yürütmeyi dinleyen , onu reddederken akıl
yürütmeye kacıl mı ş olur. Ayrıca bunu kabul eden. her türlü ka­
n ıclamadan bağı msız olarak bir şeyi n doğru olduğunu kabul et­
m iş olur.O) Bundan da h içbi r şeyin aynı zamanda hem şö_ı•le olma­
sı, hem de öyle olmamasının mümkün ol madığı ortaya çıkar.
< 1 > Ş i mdi b i rinci o larak(2) hiç olmazsa şu apaçık bir doğ­
rudu r ki "dır" veya "değildir" kel imeleri belli b i r şeyi i fade
30 ederler. Dolayısıyla bir şeyin hem ıö.yle olmım. hem de ö_ı•le olma­
ması m ümkün değildir.(3) Sonra " i nsan" ın tek bir şey ifade etti­
ğini ve bu ifade ettiği şeyin "iki ayaklı hayvan" olduğunu farz
edel i m ("insan"ın tek bir şey ifade ettiğini söylerken şunu kas­
tediyoru m : Eğer bir "x" anlamına gel iyorsa ve yi ne eğer herhan­
gi bir varlık i nsansa, bu x i nsanın özü, " i nsan ol ma" anla m ı na
gelecektir.(4) Bu arada şunu da bel irteyim ki aynı kelimeye, sı­
n ırlı sayıda olmaları koşuluyla b i rçok anlam yüklenmesi, bu sö-
1 006 b zün i.i ettiğimiz durumda herhangi bir değişi klik meydana getir­
mez. Çünkü her tan ı m l a i lgi li olarak farklı bir kel i me kullanıla­
bilir; Örneğin " i nsan"ın bir deği l , içleri nden biri "iki ayaklı
hayvan " tan ı m ı n ı n karş ılığı olacak olan bi rkaç anlamı olduğu
söylenebi l i r. S ı nırlı sayıda olmaları koşuluyla burada bi rçok baş­
ka tan ı m da olab i lir. Çünkü bu ta nımlardan her biri için özel
b i r kel ime kullanılması mümkündür.<Sl Ancak eğer bu s ı n ı rlar
konulmaz ve keli menin sonsuz anlam ları olduğu söylen i rse, her-
5 hangi b i r akıl yürütmeni n mümkün olamayacağı açıkrı r.(6) Çün­
kü tek bir anlam ifade etmemek, hiçbi r a nlam ifade etmemektir.

1 ) Yani kanırlama olmaksızın, "şöyle" bir şey olan, onun milli olmayan bir Şey olduğunu ka­
bul etmiş olur. Riiylcce de çürütme gerçekleşmiş olur (Alek., 204 , 37).
2) Aristotdes şimdi yedi kanıt vasıtasıyla "çürütme" yoluyla (cleuptikos) çcli�kisizlik ilkesini·
kanıtl:ıyacaktır. M etnin anlaşılmasını "kolaylaşcırmak için bu }'C\i i kanıtı parant�>Zlcr içine koydu­
ğumm numaralarla göstereceğiz.
31 Aristoteles İster olumlu (einai), ister olumsuz (me einai) olsun, önce bağlacın (copulc) belli
karakterini tasdik etmekle işe başlamaktadır (30. saar). Daha sonra (3 1 . satır) özneye geçmekte­
dir.
4) Ari�-roteles, bağlaçtan öznenin incelemesine geçiyor ( 1 006 a 3 1 - 1 006 b 1 3): Özne de belli
bir şeyi ifade eder.
s ı Oznenin (örneğin "insan"ın) tek veya birçok şey ifade etmesinin önemi yoktur: yeter ki bu
son durumda bu anlamlar net olarak bdirli olsunlar ve ayrı isimlerle belirtilmiş olsunlar.
6) Çünkü sonlu bir zamanda bu sonsuz anlamlar bütliniinil nasıl tüketebiliriz? (Askl., 252,
J(i).

205
M ETAF İ Z i K

Kelimeleri n h içbi r anlam ifade etmemeleri durumu nda da insa­


n ı n gerek başka i nsanlarla, gerekse kendi kendisiyle her türlü
düşünce alışverişi ortadan kalkar. Çünkü tek bir şeyi düşün medi­
ği miz takdirde h içbir şeyi düşünmemiz mümkün değildir. Eğer dü-
1O şünmenıiz mümkünse o halde her şey için tek bir kel ime kullanıla­
bilir) . O halde yukarda başta dediğimiz gibi( I ) kelimenin belli bir
anlamı olduğu ve bu anlamın tek bir anlam olduğu kabul edilsin ..
Şimdi bunu kabul ercikten sonra "bir insan olma"nın. "bir insan ol­
mama" anlamına gelmesi mümkün dt"ğildir. Çünkü "insan" sadece
bell i bir öznenin yüklemini ifade etmez; o aynı zamanda belli bir öz­
neyi ifade eder; çünkü biz "bell i bir özneyi ifade etmek"le, "bir özne
15 hakkında herhangi bir şey ifade etme"nin birbiri nin aynı olduğunu
söylemeyiz. Aksi takdirde " müzisyen", "beyaz" ve "insan" keli meleri­
nin de aynı şeyi ifade etmeleri, dolayısıyla bi.irün varl ıkların tek bir
varl ı k olmaları gerekirdi. Çünkü bu takdirde onların tümü aynı şeyi
i fade edeceklerdi.(2) O halde bir şeyin hem ne ise o şey olması, hem
de o şey olmaması mümkün olmayacaktır. Bu ancak ortada basit ola­
rak sadece bir eşsesliliğin olması, örneğin bizim "insan" diye adlandır-
20 dığımız şeyi başkalarının "insan-olmayan" diye adlandırmaları duru­
munda söz konusu olabilir.(3) Ancak burada sorun bir :ıynı şeyin isim
bakımından aynı zamanda hem insan olması, hem de olmamasının
mümkün olup olmadığını bilmek değildir; onun gerçek bakımından
öyle olmasının mümkün olup olmadığını bilmektir. Şimdi eğer "in­
san"la "insan olmayan" farklı bir şey ifade etmezlerse, şüph�siz "in­
san-olmama"nın özü, " insan olma" nın özünden farklı ol mayacaktır.
Dolayısıyla "insan " ı n özü, "insan-olmayan "ın özünün aynı olacaktır.
25 Çünkü onlar, bir olacaktır. Gerçekten bir olmanın anlamı budur,
yani "pal to" ve "elbise" kelimelerinde olduğu gibi kavram bi rliğidir.
Şimdi eğer "insan olma" ile " insan-olmama" tek bir şeyseler, "insan
olma"nın özü ile "insan-olmama"nın özü bir ve aynı şeyi ifade ede­
ceklerdi r. Ancak onların farklı şeyler ifade ettiklerini yukarda gördük.
O halde(4) eğer herhangi bir şeyi doğru bir anlamda "i nsan" ke-

1 ) a 2 1 , 3 1 .. saarlar.
2) Aristotcles şunu demek istiyor: müz.i.sytn, beyaz ve in.can. bir aynı öznenin yüklemleri olma­
ları anlamımla bir tek şeydirler, yoksa bir aynı anlama sahip olmaları anlamında bir tek şey dcğil­
tlirlcr. Çünkü böyle olsaydı, ortada farklı isimler alan tek bir varlığın olması gerekirdi.
3) Çiinkii adlar, nihayet, uyl�ımın ürünleridirler (Alek., 280, 3 1 ).
ti) bir aynı şey hakkında, bu şeyin çelişiğini tasdik etmenin miimkiin olmatlığını kanıtlamak
İsteyen akıl yürütmenin sonucu.

206
i V . K İ TAP

l i mesi ile i fade ediyorsak, bu şeyin zorunlu olarak " ik i ayaklı


hayvan" olması gerekir. Çünkü yuka rda "i nsan" keli mesine ver-
30 diğimiz anlam buydu.O ) Ve eğer bu zorunlu ise, bu aynı şeyin
i ki ayaklı hayvan olmaması mümkün değildir. Çünkü "zorunlu
olma" n ı n anlam ı , "olmaması mümkün olmama"dı r.m O halde
sonuç olarak bir ayn ı şeyin aynı zamanda hem i nsan olduğu,
hem de i nsan olmadığı n ı söylemen i n doğru ol ması mümkün
değildir.
1 007 a Bu ayn� akıl yürücme " insan-ol mama" için de geçerlidir.(3)
Çünkü "beyaz olma" ile " insan olma" bile birbirleri nden farklı
şeyler olduklarına göre " insan olma" ile " i nsan-ol mama ol ma"
haydi haydi birbirleri nden farklı şeyleri iade ederler. Çi.inkü bu
son iki dey i m b i rbirlerine çok dah:ı zım rlar; dolayısıyla onların
haydi haydi farklı şeyleri i fade ecmelt:'ri gerekir. Eğer . "beyaz" ile
" i nsan " ı n bir ve aynı şeyi i fade enikleri ileri sürülürse,<4) gene
5 yukarda söylediğim i z şeyi, yan i o zaman sadece zırları n değil,
her şeyin bir ol ması gerekeceğini tekrar edeceğiz. Eğer bu
mümkün değilse, karşı mızdaki sadece sorduğumuz soru nun ken­
disine cevap verdiği cakdirde, yukarda bel i mi ği m iz şey ortaya
çıkacakrı r.(5) Ancak eğer o, kendisine sorduğumuz basit b i r so­
ruya, bi rcakı m i n karlar ekleyerek cevap veri rse,!<il sorduğumuz
soruya cevap vermiş olmaz. Çünki.i b i r aynı şeyin hem i nsan,
1O hem de beyaz ve benzeri sayısız şey olması na engel olan b i r şey
yoktur. Ancak kendisine herhangi bir şeyin insan olduğmm sö)'le­
menin doğru olup olmadığım sorduğumuzda, hasmımızın tek b i r
şey i fade eden bir cevap vermesi v e b u şeyi n aynı zamanda "be-

1) Yukarıda, a 3 1 . satır.
2) Krş. !:ı., 5. 1 0 1 5 a 35.
3) Ters yönde olmak üzere: Bonitz'in haklı olarak işaret eniği gibi ( 1 92), porizif "insan" kav­
ramınllan değil, olumsuz "insan-olmayan" kavrarrundan hareket eden kanırlama da aynıdır.
1) Her ikisinin de aynı şey hakkında tasdik edilmelerinin mümkün olmasındnan ötürü
(Al.:k. 283, 28) - 6. satırda Aristotdes 1 006 b l 5 - l ?'ye atıfra bulunuyor.
.

5) Yani hir şeyin aynı zamanda hem olması, hem de olmamasının mümkün olmaması
6) Akıl yürütmenin devamının gösterdiği gibi eğer o A R'Jir ve B- JeğiMir dire cevap verirse
- Tek bir soru, tek bir cevap gerektirir ve hasnun, doğnı olsalar bile, diğer cevaplan eklememesi
gereki r. Örneğin Sokrates'in aynı zamanda insan, beyaz, ba�ık bunınlu ollhığu gibi insan ve in­
san�ılmayan olduğunu kabul etsek bile, onun bütün ilincklerini söylcmediğimi1.e göre, bunu da
si.iylcmememiz gerekir. Çünkü burada iki şeyden biri sözkomısudur: ya insan ile insan-olmayan
aynı şe�·dir, dolayısıyla insan dedi ği mizde, bununla insan-olmayanı Ja söylemiş oluruz. Veya
bunlar farklı kavramlardır; o zaman da soru insan-olmayan ile ilgili değildir. O halde her iki du­
nımda da onu söylememek gerekir.

207
M ETAF İ Z İ K

yaz" ve "büyük" olduğunu da bu cevabına eklememesi gerekir.


Çünkü başka nedenler bir yana, sayı bakımından sonsuz oldukla­
rında n ilineksel n icelikleri saymak imkansızdır. O halde karşım ız­
dak i n i n ya onları n cümünü sayması veya h içbirini saymaması gere-
15 kir. Ayn ı şekilde bir ayn ı şey bin defa hem İnsan. hem de i nsan­
olmayan ise, onun bir i nsan olup ol madığı sorusuna cevap verir­
ken hasmımızın cevabına bürün diğer ili neksel nirelikleri ni, yan i
b u öznenin olduğu ve olmadığı her şeyi eklemeksizin onun aynı
zamanda i nsan-olmayan olduğunu söylemell\esi gereki r. Eğer bunu
yaparsa kanıclamanın kurallarına uymamış olur.
20 Genel olarak bu biçimde akıl yiiriirenler<O tözii ve özü orca-
dan kaldı rmakcadı rlar. Çünkü onlar her şeyin ili nek olduğunu
ve özi.i gereği i nsan olma veya özü gereği hayvan olma diye b i r
şeyin ol madığını söylemek zorundadtrlar. Çünkü eğer "özü �reği
i nsan olma" diye b i r şey varsa, bu şey " i nsan-ol mama ol ma" veya
" insan olmama" olmayacakcır. (Bununla birl i kce "i nsan olma"nın
inkarları bunlardır) ;(2) çünkü burada "i nsan olma" ile ifade edilen
25 cek bir şey vardı(3) ve bu şey de bir şeyin tözü idi . Şimdi bir şeyin
cözüni.i i fade ermek, bu şeyin özünün başka b i r şey olmadığı nı ifa­
de etmekcir. Ancak eğer i nsanı n özü gereği insan ol ması. özü gere­
ği insan-olmayan olması veya özü gereği insan ol maması ile ayn ı
şey olursa, i nsan ın özü başka b i r şey olacaktı r.14) Bundan dolayı b u
30 filozofların, h içbir şeyin b u cür bir tanımı olmayacağı nı, tersine
her şeyin ili nek olacağını kabul ermeleri zorunlud ur.l'il Çünkü i l i­
nekle töz arasında şu ayrı m vardır: Beyazlık, insanın bir ili neğidir;
çünkü i nsan beyazdır. Ancak beyazlık, insanın özi.i değildir. Ne var
k i eğer her şeyin i l i nek olduğu söyleni rse, ili nekleri n bir ilk öznesi
ol mayacakcır,(6). Çünkü i l i nek daima bir öznenin yüklem i n i ifa­
de eder.m O halde bu durumda yi.iklemlemen i n sonsuza kadar

1) Yani çelişiklcri kabul edenler.


2) Ve karşı çıkılan görüşe göre bunlar, "insan"la bir aml:ı bulunabilen şeylerdir.
3) i nsanın özii ile ifade edilen şey, yani "iki ayaklı hayvan" (krş. yukarda 1 006 a 32).
4 ) Y:ıni insan h:ıkkında, onun kavramından farklı olan bir şey tasdik e.Jil...'Cckrir ve if.ı.dc edi­
len ŞC}'. anık, töz olmayacak, ilinek olacaktır (Bonitz, 1 93).
5) l l içbir şey töz olmayacak, her şey ilinek olacaktır; Bir şeye ait olması ve�":! olmaması miim­
kiin olan bir şey, o şeyin özü veya tanımı içine girmez. Bir şeye :ıit olması veya olmaması miim­
kiin olan şey, ancak bir ilinek olabilir. Kq. Syr., 69, 25-28
6) Yani " en yüksek dayanak" olan töz (to ekshaton hypokcimenon) (Alc:k. 288, 1 4).
•.

7) Ve kendisi hiçbir zaman özne olamaz.

208
i V . K i TA P

35 gitmesi gerekir.O) Ancak bu imkansızdı r. Çünkü hiçbir zaman,


1 007 b birbirine bağlı iki i l i nckten fazlası mevcut deği ld ir. Çiinkü bi­
ri nci bir anlamda, b i r ilinek. her ikisi de aynı öznen in i l i nekleri
olmaları bakım ından bir ili neğin ili neğidir. Bunu nla örneğin
her ikisi n i n de insanı n ilinek leri olmaları ndan dolayı beyaz ola­
n ı n m üzisyen, müzisyenin beyaz ol ması n ı kasted iyorum. - ik in­
5 ci bir anlamda ise m üzisyenlik Sokr:ıtes'in bir ili neğidi r. Ama
bu, b u iki şeyin bir başka varlığın ili nekleri ol maları anlam ı n da
değildir.(2) O halde bazı ili nekler bu biri nci, bazıları ise ikinci
anlamda i l i nektirler: a) Sokrares' in beyaz ol ması örneği nde ol­
duğu gibi i ki nc i a nlamda kullanı lan i l i neklerle ilgil i olarak yük­
lem yönünde sonsuza kadar gi rmek imkinsızdı r.L\I Örneğin be­
yaz Sokrates'e bir başka ilinek bağkınamaz. Çünkü böyle bir i l i­
nekler toplam ı ndan b i r birlik elde edilemez.H l Ayn ı şeki lde
10 b) birinci anlamda da beyaz olana bir başka ilinek. örneğin
müzisyenlik yüklenemez. Çii n kü beyazlık ne kadar m üzisyen l i­
ğin bir ili neği ise, müzisyenlik de o kadar beyazlığı n ilineğidirJ'i)
Sonra biz i l ineğin anlamlarını birbi ri nden a)'ı rdık: O bazen bu
anlamda, bazen m üzisyenliği n Sokrares'in bir ili nt"ği olması an­
lamı nda kullanı lmaktadır. Şi mdi bu son dur u mda ilinek. hiçbi r
15 zaman b i r ili neğin ilineği değildir. l l i neğin ili ne�i olabilecekler,
ancak b i ri nci durumdaki ili neklerdi r. O halde her şeyi n ilinek
olduğu söylenemez.(6) Yani bu du rumda da tözü ifade eden b i r

1 ) Raşk:ı. llcyişle, ilinekler sonsuz olarak birbirlerine yiiklen irlcr Rıı ise imkfosl7llır. Çii nkü
:ıncak �·a /.ir i linek bir özneye veya bir ilinek başka bir i l ineğe yüklenehi lif-.
2) Te rsine müzisym ilineğinin bir tözün, örneğin Sokr:m:s'in ilineği olması :ınlamı nd;ulır. l li­
n<i':in açık anlamı budur. Bu durumda doğal anlamda (kara physin) hir ilinek karşısında hulıınu­
nız (Askl., 226, 20). Uineğin diğer anlarru (ilineğin ilineği: al·cidens accidcnris), hıınıın tersine,
da h a az lloğaldır; o doğaya aykırıdır (paraphysin) </kinci A11nliıilrlrr, 1 , 22, 83 a ve devamına da­
yanan Askl., 266, 20).
3) Çiinkii yüklemleme, ilineğin özneye yüklenmesinden üreye götiiriileıncz. O, i l i neği n özne­
ye yii k l enm cs i nde son bulur. Krş. Bonitz, 1 94.
,'ı) Reyaz olan Sokrates, ayru zamanda, sonsuza giden bir hiçimdc A, R, C. \'b.'dir. Ancak bu
hir önerme lleğildir O halde bir töz zorunludur ve sonsuz hir ilinckler toplamı imkansmlır.
.

'il O halde bir özneye değil, bir ilineğe yükleme söz konusu olllıığu i\·in huraJa gerçek bir
}'iil.. l,·nıleme yoktur. Krş. Bonitz, 1 93- 1 94.
6) Çiinkii özne vardır: O halde ilinek iki anlamdan h angis i bakımınlian ele alınırsa alı nsı n sa­,

lh·c ilinekleri n var olduğunu söylemek yanlıştır. Ne olursa olsun, bir röz zonınlıılhır. Krş. Ross,
aynı �-erle ilgili çeviri: "Birinci anlam (ilineğin ilineği) iki n c i ;ınlama (bir öznenin ilineği) imli rge­
nir ve iizned.: bir araya getirilmiş sonsuz sayıda ilinek imk:i nsızJ ı r Rir röziin varl ığı 1.orunhlllıır".

209
M ETAF İ Z i K

şeyin ol ması gereki r. Ancak böyle olduğu takdi rde de çel işikle­
ri n aynı zamanda doğru olamayacaklarını gösterm iş olu ruz.( 1 )
<::?.> Diğer bir kan ıc: Eğer ayn ı özne ile ilgili bürün çel işik­
ler ayn ı zamanda doğru olurlarsa. bütün varl ıkların tek bir şey
olacakları açıktır. Çünkü Procagoras' ın akıl yürütmesini ben i m­
seyen kişileri n kabul ecmek zorunda oldukları gi bi,!'.!) her özne
i le ilgili olarak herhangi bir yüklemi tasdik veya inkar etmenin
20 ayn ı ölçüde m ümkün olması durumu nda bir gem i. sur ve insan
ayn ı şey olacaklardır. Çünkü i nsanın bir gem i ol madığı na ina­
nan biri varsa, i nsan hiç şüphesiz bir gemi değildi r. Dolayısıyla
bunun çel işiği de doğru olduğuna göre o ayn ı zamanda bir ge­
m id i r.Lll Böylece her şeyin birbi rine karışmış b i r halde bulun­
duğuna, dolayısıyla h içbir şeyin gerçekte var olmadığı na ilişkin
Anaks:ıgoras'ın görüşüne varmış oluruz. O halde bu filozoflar,
25 beli rsiz olanı ele alıyor gibi görünüyorlar ve varl ığı ele aldıkları­
nı zan nederken, aslında var-olmayandan söz ediyorlar. Çünkü
bel irsiz olan, bilfiil varl ık değildir. bil kuvve varl ı km.C4J Ancak

1 ) O h:ılılc çelişkisizlik ilkesi, doğrudur.


21 Krş. Aş:ığı&ı c;, f\ölilin.
:� ı 1 1.:r ş.:y tek hir varlık olacal.."tır. Alek., 267 , 1 1 -1 ')\I.: şi\ylc liiyor: Çiinkil .:i!cr "A insandır"
t:ıs,likin.: :ı�·ııı öl�·iiıl.: doğru olarak "A, insan-değildir" ink:irı ile karşı çıkıbhilirsc. "A insan­
ıl,·�il,lir"in. aynı 1:ım:ında "A gemidir", (çünkü gemi de i nsan-olmayanliır) "A ıl.:ni1,1 ir", "A at­
rır· aııl.ımın:ı gel,lii!i. A'nın mudak olarak insan-olmayan ha ,<ryi iF.ı,lc etrii!i :ı�·ıknr. Sylv. M :ıu­
nıs'ıın �i1d sergil,·mcsine de bkz. (95).
'il Arisrotelesçilii!in temel tözlerinden birini teşkil eılen iinlii kuvve ve tiil :ı�·rımı, tiim genişli­
i!i il<· :ınc:ık e kit:ıhınıla sergilenmektedir. Ancak 28-29. s:ırırl:ırın anl:ışılm:ısı için şimlıli.lcn ter­
nıin lnjiy.: ilişkin h:m noktaları tesbit etmek uygundur.
. .

" llyn:ımis" (kuvvet, yeti, güç, kabiliyet, kapasite), "porcnti:ı" ve "possihilit:ts" anlamlarına ge­
lir 1 Krş: 9. I , 1 016 a 35); O, madde (hyle) ile birleşir ve �·nğunhıkl:ı "fıil".: (cnergci:ı) karşıttır.
K :ılın ii1dlik. hal\l.:n (heksis, habitus) farklıdır. - "to dynamci", bilkııvve olan anlamına gelir -
" tn llynaton", mııktt.'1. lir, güçlü, mümkün anlamındadır (".lynamis"lc aynı :t)Tımlara sahip ola­

r:tkl - "miimkiin" (to dynaton) ve "olumsal" (to endekhomcnon) arasındaki gerçek veya varlığı
ibi siiriil,·n farklılıkla ilgili olarak krş. il., 1 2, 1 0 1 9 b 33 - " Dynamis"lc ilgiti ol:ırak 9 kitabını n
tiiıniin.l.:n h:ışk:ı bkz. F\onitz, lnd. Arist. , 206 a 32; R.ivauıl, /, l'robl. du Dn•mir, p. 2656, § 1 79
ve s. 38';-�'):\, § 2'7')-279; Vo<ab. de Phi/os, II, 654 v0 Puimtn<t' Ve Rohin'in notu.
" Encrg.:i:ı", (fiil. faaliyet, 6il haline geçme) anlamlann:ı gelir. O, bir şeyin fiil halinde onaya
çıkı�ı,lır. " Energei:ı", "oıısia", "eidos" ve "logos"la eşanlamlı olup, uılynamis" ,.e "hylc" nin mMı­
dır. O. m:ı<l<lcyi gcr\·ckleştirir ve belirsizliğine belirlilik getirir. Bir kuvvenin tiil haline geçmesi
birçok .l,·r�'l·c içerir. Salt imkan, herhangi bir işleve sahip olan bir "hal"I.: (h.:ksis) bdirlemliğinde
hir ti il olur. F\ıı işi.."· ,le kendi payına tam olarak gerçekl..-şmiş, tamamlanmış olan hir fül.I.: hclir-
1,·nir v.: hiltiil hale geçer. Örneğin bilimin bilgisizliğe olan dıınımu, fiilin kuwere olan Junımu
gihi,lir. Oıc ranılan uygulama, çalışma durumunda olan hilim (to th.:orcin. ıh.:orial. sadece sa-

210
i V . K i TAP

bu filozoflar hiç olmaz.sa her yüklemin her özne hakkı nda tasdik
edilebileceği veya inkar edilebileceği ni kabul ermek zorundadı rlar.
Çünkü her özneye kendi i nkarı n ı n yüklenmesi mümkün olduğu
30 halde, kendisine yüklenmeyen, bir başka öznenin inkarının yükle­
nememesi saçmadır. Bununla şunu demek istiyorum ki eğer insan
hakkında onun insan-olmayan olduğunu söylemek mümkünse,
onun bir gemi-olmayan olduğunu söylemek< O de hiç şüphesiz
mümkündür. O halde tasdik kabul edilirse, zorunlu olarak onun
i nkar edilmesini de kabul ermek gerekir. Eğer tasdikin yüklen­
mesi kabul edi lmezse, hiç olmazsa bu inkarı n , insanın bizzat

h i p olunan ancak şimdi ve burada (hic et nuna) kullanılmayan hilime göre, hir fı ildir. Aynı şekil­
.le bilkuvve hayata sahip olan organize cismin ilk fiili olan rııh, bilin�·li işlenık· riml.·n ve uygula­
masın.lan bağımsız olarak (çünkü bu işlemler ikinci ve daha yüksek dii zey<lc n hir fiil r..-şkil cder-
1.-rl hedcni hayat haline geçirir. Bundan dolayı Aristoteles Ruh O:urinr. i l , 1 . 4 1 2 a B'de ruhun,
hilkuvve hilimin bilg is izliği n zıddı olduğu gibi bir "entellckya" olduğunu sürler. O, uygulama
h:ılinde olan, çalışan bilimin, basit olarak sadece bilime sah i p olmaya karşıt olduğu gihi hir "en-
·

tdlek�·a" ((eği ldir.


"Fntdlc:kheia", rntrl!rkya, fiil anlamındadır. Bu öneml i kavram hakkında bkz. Trendel, Dr
A11im11, s. 242 vd.; Ronitz, 387; Ind. Arist., 253 b 46-254 a 1 2 ; \'o<. dr Philo.c. , \'0 Acte, 1, s. 14-
1 5 , Rohin ve Verner'in notları ile birlikte ve "Entellechie", 1, s. 206
"
" Fntellekya" keli mesi tam olarak "energeia" ile eşanlamlı değildir. " En tell d..-ya e)iem(len çok
statik mükemmelliğe işaret eder. O, fiil haline geçmeyi değil , tlil halinde olmayı i fade e<lcr. Fiil
(energcia), eylemdir. Entellekya, eyfemle gerçekleşmiş olan ve artık hi�·bir oluş içe rmeye n sonuç­
tur. l 'o<. dr Philos. . "Acre" -, 14. sayf.a, 2. sütun, D anlamı ile de krş. Her "d 1..'ğ iş men i n a) miim­
kiin, h l gerçekleşme halinde, c) gerçekleşmiş olması mümkiin olduğun.lan, hiltlil tleyimi önce,
bir yandan, bilkuvve deyiminin i fade ettiği a'ya; öbür yan.lan c'ye, yani değ iş me n i n sonucu olan
ge rçekleş m iş ve kalıcı varlığa karşıt olarak b anlamına gelir. Arisrotcles her zaman olmamakla bir­
likte çoğunlukla b'ri " energeia", c'yi ise "entellekheia" ile ifade eder. Ancak sık sık onun bu iki
teri mi foksız olarak hirbiri yerine kullandığı da olur (keş. ///fi. Ari.<t. , 2-13 b 4(ı vd.) ve onun her
ikisi <le "fıil"le çevrildıilir Aralarındaki ortak anlam şudur: olgu ol:ırak konul:ın şey, var olan bir
hd irle mey i , bir veri ri teşkil eden şey. Bu iki anlam 0, 6, 1 018 b 8\le iyi hir hiı;imde tesh i r etlil­
nıiştir.
Ariscotcles'in nıh tanımında "entellekheia" kavramının i.inemi bilinmektedir: Ruh O:urinr, II,
1 , 1 1 2 a 27.
1 ) Ve daha da haklı olarak Krş: bir yukardaki not - 29. satırdan itibaren Aristotclcs'in akıl yü­
riitmesi şudur: Eğer "insan", "insan-olmayan" ise, haydi h aydi "gemi-olmayan".lır. (JO-:H str.)
O halde tasdik, örneği n insanın gemi olduğu kabul edilirse, çclişkisizlik ilke-;ini rcdd1..'ftiğimize
glire. onun "gemi-olmayan" olduğunu da söyfemek gerekir (JJ-J'i str). Eğer insanın bir gemi ol­
duğu tasdiki kabul 1..'llilmezse, "insan" aynı zamanda "insan-olmayan" olduğuna göre, onun hay­
<li hapli "gemi-olmayan" olduğunu söyfemek gerekir (J'i-1 008 a 1 ) ve eğer "insan", "insan­
olmayan" ise hayd i hardi gemi olmayandır ve dolayısıyla da (çelişkisizlik ilkesinin i nka rı n dan
ötürü) gemidir ( 1 -2 str).
Ru ince kanıtlama ile ilgili olarak şuralara bakılabilir:
Ask., 268, 5- 1 9; Colle, 89-90; Ross, c, 266 veAristotle, s. 1 60- 1 6 1 .

21 1
M ET A F İ Z İ K

35 kendisi n i n inkarından daha fazla kendisine ait olduğu nu kabul


etmek gereki r. O halde eğer i nsanı n bizzat kendisin i n i n karı
kendisine yüklenirse, gemi n i n i nkarı da ona yüklenecekti r. Ve
1 008 a eğer o kendisi ne yüklenirse, onun tersi olan tasdik de kendisi ne
yüklenecekti r.
<3> O halde bu filozofların görüşlerinin sonuçları bunlar­
dır. Ancak onların görüşlerinin bir başka sonucu daha vardı r ki
o da bir şeyi ya tasdik, ya da inkar etmek zorunda olduğumuzu
kabul etmek zorunda olmadığım ızdır.O l Çünkü eğer bir şeyi n
hem insan , hem i nsan-ol mayan olması doğru ise, onun ne i n-
5 san, ne de i nsan-olmayan olması nın da doğru olduğu açıktır.
Sözü nü ettiği miz iki tasdike, iki inkar tekabül eder ve eğer bi­
ri nci iddia, iki önermeden meydana gelen tek bir önerme ola­
rak ele alı nırsa, ikinci iddia da birinci nin zıddı olan tek bir
önerme olacaktır.
<4> Bir başka neden: Bizim bu saldırdığı mız görüş ya bü­
tün durumlarda doğrudur, yan i bir şey hem beyazd ır. hem be­
yaz değildir; hem vardır, hem var değildir ve bi.iti.in diğer tasdik
ve inkarlarla i lgili olarak da bu geçerl idir veya bu görüşün isris-
1 O naları vardır; yani o bazı tasdik ve inkarlarla ilgili olarak geçer­
l idir ve diğer bazıları için geçerli değildi r. Eğer o. onların hepsi
için geçerl i değilse, b� geçerli olmadığı durumlar, bizzat bize
karşı çıkanların kendi itiraflarına göre. kesiı� kan ılar olmuş olur­
lar. Eğer o hepsi için geçerli ise, o zaman da iki şık vardı r:C! l Ya
tasdi k edi lebilen her şey aynı zamanda i nkar ed ilebilir ve inkar
1 5 edilen her şey aynı zamanda tasdik ed ilemez. a) Ru son durum­
da kesin olarak var olmayan bir şey olacaktır ve bu durumda
yine ortada kesi n bir kanı olacaktır. Ve eğer va r-ol maya n , kesin
ve bilinebilir bir şeyse, onun karşıtı olan. daha fazla bili nebilir
b i r şey olacakur.(3 ) b) Eğer i nkar edil mesi müm kün olan her

1) Çdişkisizlik ilkesinin inkarı, üçüncü halin imkanS11l1ğı ilkesinin iııkirını d oğı ı n ı r. Peri
llmnmrim. ?, 1 8 b 1 7 ile de krş. - 6-7. satırları şöyle anlamak gerekir: Eğcr hirinci id<lia (yani
hir Ş<Ti n hem bir ins:ın olduğu, hem de bir insan olmadığı iddiası), iki i.lncrmcd,·n meydana ge­
lcn ı,·k hir i)nerme olarak göz önüne alınırsa, ikinci iddia &t (yani bir şerin nc insan ol<hığıı , ne
,ı,. insan olmadığı iddiası da) birincinin zıddı olan tek bir l\ncrme ol:ıc:ıkıır. K rş. St.'Thomas,
::! 1 3, nor 61 1 - Diğcr bir çok pasajda olduğu gibi burada d:ı son d ,·rece i.lı ol : ın Arisroıdcs'in
metnini :ıçm:ık zorunda kaldık.
::!) Y,·ııi bir dilemma
Jl (iinkii ra.�<lik. birincildir ve inkardan önce gelir (krş. Prri llmnrnriıı.<, i , 1 7 a 8, ikinci
A •ı.ıliriHa. 1 . 25, 86 b 34).

212
i V . KİTAP

şeyi aynı şekilde tasdik etmek de mümkünse, o zaman da zo­


runlu olarak ya "bu beyazdır" deyip sonra tersine "bu, beyaz
20 deği ldir" dediğimizde olduğu gibi, ayrı başlarına alınan her
yüklemin doğruluğunu tasdik etmek, ya da ayrı başları na alı nan
her yüklemin doğruluğunu tas.d ik ermemek söz konusudur.O }
Eğer 1) bu sonuncu durum söz kon usu ise hasmı m ız söylediği
şeyi söylemiyor olacakC2} ve h içbi r şey var ol mayacakrır. Ancak
varolmayan şeyler,(3} nasıl konuşabilir veya dolaşabilirler? Sonra
yukarda işaret edildiği gibi(4} bu d uru mda her şeyi n tek b i r şey
ol ması ve i nsan, Tanrı ve gem iyle bunları n çel işiklerinin ayn.ı
şey ol ması gereki r.C5 } Çünkü eğer çel işikler her özneye eşit ola-
25 rak yüklenebili rlerse, b i r varlık bir başka varl ıktan hiçbir şekilde
farkl ı olmayacaktır. Zira eğer fa rkl ı ol ursa, bu farkın doğru ve
ona has olan bir şey olması gerekir. il) Ayrı başlarına alı nan
her yüklemin doğruluğunun tasdik edil mesi durum unda ise yu­
karda bel i rttiğimiz şeylerin tümü yan ındaC6l bir de ayrıca herke­
sin hem doğruyu, hem yanlışı söylemesi ve bizim hasm ı mızın
kendisi n i n yan ılgı içinde olduğunu itiraf etmesi sonucu ortaya
çıkar. Ayrıca bu insanla tartışman ın hiçbir yararı olamayacağı
30 açıktır. Çünkü o h içbir şey söylememektedir. Zira o ne "evet,
öyledir", ne de " hayır, öyle değildir" demektedi r. O hem "öyle­
dir", he"\ de "öyle değildir" demekte, son ra derhal bu önerme­
lerin her i kisin i de reddederek, "ne öyled ir" " ne de öyle değil­
dir" demektedi r. Çünkü aksi takdirde ortada belli b i r şeyi n ol­
m ası gerekecektir.(7}
35 <5> Sonra eğer tasdik doğru olduğunda inkar yanlış ve
inkar doğru olduğunda tasdik yanlış ise, aynı şeyi n ayn ı zaman-

1 ) Yani bu durumlla düşüncemizi artık ayn olarak (disjuncrim) d.:ğil. "hirl.:şik olarak" (con­
jıınnim) dile gctiriri1. Aynı bir şeyin hem beyaz, hem (k· beyaz-olmayan olduğunu söyleriz
l:\,U., 26<J. 2'i } .
2) Çiinkii o söyk·diği şeyi, onu söylediği anda onadan kaldırmaktadır.
3) Örneğin var-olmayan insanlar.
'1) 1 006 h 1 7, 1 007 a 6, b 20
'i l Çiinkii örneğin eğer insan, insan-olmayan ise, o, insanın dışımla herhangi bir şey olacaL."tır.
6) Yüklemler, o halJe, ister "ayrı", İster "birleşik" olarak ifalle eclilsinler, aynı saçma sonuçlara
\':ırılnı:tktallır. Krş. Syr., 72, 7-9.
7) Çdişkisizlik ilkesini inkar eden, ne evet, ne hayır demektedir. O, aynı zamanda hem evet,
h,·m hayır demektetlir. Ancak daha sonra söylediği şeyi tash ih ederek ne evet, ne hayır dcmeL."te­
dir. Bu koşullar altınJa hiçbir karşılıklı konuşma ("koinologia", AJ..-1.: . , 2%, 2'1), hiçbir konu
h:ıkkında herhangi bir araştırma mümkün değildir. Krş. Thriırıos. 1 83 a ve b.

213
M ETAF İ Z İ K

da doğru olarak hem tasdiki, hem de inkarı m i.imkün olmaya­


] 008 b cakcır. Yalnız belki bunun, kanıtlaması isrenen şeyi önceden
varsaymak olduğu söylenebilir.O )
<6> Sonra b i r şeyin "şöyle" olduğu veya "öyle ol madığı " n ı
düşünen kişi yanılacak d a h e r ikisi ni b i rden rasdik eden k i ş i m i
doğruyu söyleyecektir? Eğer haklı olan b u i kinci ise onlar var
olan şeylerin doğasının bu türden olduğunu söylerk � n . ne de­
mek isreyebi li der? Eğer o haklı değil, ancak bir şeyi n "şöyle"
5 olduğu veya "öyle olmadığı"nı düşi.inen kişiye göre daha haklı
ise, varl ı kları n belli bir doğası olmuş olacak, dolayısıyla hiç ol­
mazsa bu yargı doğru olacak ve aynı zamanda ya nlış ol mayacak­
tır. Eğer herkes aynı şekilde hem doğru hem ya nlış içi ndeyse,
bu durumda olan bir varlık ne konuşabilecek, ne de anla m l ı bir
şey söyleyebilecekti r. Çünkü ayn ı za ma nda hem h i r şey söyleye­
cek, hem de söylemeyecekti r. Eğer h içbir yargı oluşnırmazsa
1O veya daha doğrusu hem düşünüp hem di.işün mezse, onun b i r
bitkiden n e farkı olacaktır? O halde n e bu göri.işi.i ileri sürenler,
ne de başkaları arasında h iç kimse gerçekte böyle bir zihin du­
rumuC:!) içi nde olamaz. Çünkü bunu ileri si.iren filozofu muz ne­
den Megara'ya gidiyor da oraya gittiği n i düşünmekle yet i nerek
rahat rahat evinde oturmuyor? Neden sabahleyin öni.ine bir
15 kuyu veya uçurum çıktığında yürüyüşüne devam erm iyor? Ne­
den rersi ne, onun kuyuya veya uçuruma düşmenin ayn ı zaman­
da hem iyi, hem de kötü ol madığı nı düşünür gibi di kkatl i dav­
randığı n ı görüyoruz? O nun, alacağı bir kararı daha iyi . diğer
b i ri n i daha kötü d iye değerlendi rdiği açı krır. Eğer o burada
böyle davranıyorsa, şu varl ığı n bir adam olduğu. diğerinin bir
adam olmadığı , şu şeyin tatlı olduğu. öbü ri.inü9 rarlı ol madığını
20 söylemek zorundadır. Çünkü onun su içmen in veya bir adamı
görmeni n daha iyi olduğunu düşi.ini.ip onları gerçekleşti rmeye
gi riştiği nde her şeyi ayn ı ölçüde peşinden koşup. ayn ı şekilde
yargılamadığı n ı görüyoruz. Oysa eğer i nsan ve i nsan-ol mayan

1 ) Gcrçckren bu, hasmın bu kanıra yöneltmeyi ihmal ermeyeceği bir iriranlır. Ru kanır, he­
m<'n hemen kelimesi kelimesine Peri Hermenrias 9, 1 8 b 1 8\le de vanlır. 1 008 a '."_j, ::! arası pa­
sajLı ilı:ili obrak kq. Ross, AriJtotk, s. 1 6 1 (iyi özer) .
.:!) Hiıkinin doğasına uygun olan, ancak akıllı bir varlığın doğasına aykırı olan hiiylc hir 1ihin
<l11rum11. Arisrorelcs sağduyuya dayanan örneklerle çelişkisi1lik ilkesine brşı \·ıbnbırın onu söz­
d.: inkar edebilecekleri, ancak gerçekre ve fiillerinde inkar edemeyeceklerini (non re er agenJo)
gii�rereı:ekrir (Bonitz, 1 98).

214
i V . K i TAP

ayn ı şey olsalardı, onun böyle yapması gerekmez miydi? Ama yu­
karıda da dediğimiz gibi h içbi r i nsan yokru� ki bazı şeyler-den kaçı­
nıp diğerlerinden kaçınmasın? O halde her şey hakkı nda değilse
bile, hiç olmazsa daha iyi ve daha körü üzeri nde insanların kesin
25 yargıları olduğu ortaya çıkmaktadır.O ) Eğer bu rür yargıların bili­
min değil, sanının alan ına ait olduğu söylenerek bize karşı çıkıl ı r­
sa, buna şöyle cevap veririz: nasıl ki hasra bir adam, sağlığı yerinde
olan bir adamdan daha fazla sağlığı ile ilgilen mek zorundaysa, aynı
şekilde eğer durum buysa, bizim de daha fazla doğru ile ilgilenme­
m iz gerekir. Çünkü bilime sahip olan kişiyle karşılaşrırılırsa, sanı-
30 lardan başkasına sahip olmayan kişi doğru ile ilgili olarak sağlıklı
bir durumda bulunmamaktadır.
Nihayet istenildiği kadar bir şeyin hem "şöyle" olduğu, hem
de "öyle olmadığı" farz edilsin, şeylerin doğasında daha fazla ve
daha az mevcuttur. Örneğin h içbir zaman iki ve üçün aynı ölçüde
çift oldukların ı n söylenemeyeceği gibi ,(2) dördün beş olduğuna
i nanan kişi de dördün bin olduğuna inanan kişiyle aynı ölçüde ya-
35 n ılgı içi nde değildir. Şimdi onlar aynı ölçüde yanılgı içi nde olma­
dıklarına göre, biri nci insanın daha az yanlış olan bir şeyi düşün­
düğü, dolayısıyla doğruya(3) daha yakın olduğu açıktır. Eğer bir şe­
yin daha fazlası, bu şeye daha yakınsa, daha doğrunun da kendisi-
) 009 a ne daha yakı n olduğu bir doğrunun(4 ) olması gerekir. Bu doğrunun
var olmadığını kabul etsek bile, hiç olmazsa orrada daha kesin ve
daha doğru bir şey vardır ve böylece, bizim düşünceyle herhangi bir
5 şeyi belirlememizi yasaklayan bu ölçüsüz görüşren kurtulmuş oluruz.

5 . Bölü m < Protagoras' ı n Göreceliğinin Eleştirisi >

Proragoras'ın(5 ) öğretisi de bu aynı görüşten kaynaklanmak­


tadır ve her iki öğreti de ya aynı şekilde doğru veya aynı şekil­
de yanlış olmak zorundadır. Çünkü bir yandan, eğer bürün gö-

i l Krş. Theaiwos. 1 7 1 - 1 72 b
�) iki ve üçün, aynı zamanda hem çift, hem de tek olduğu kabul edilse bile, ikinin üçten
d.ıhı1 çok çift, ilçiin ikillen daha fazla tek olduğu kabul edilmek zonındadır (Ald.:., 300. 29).
:i l Kcmlisindc dıığnıya (to auto alethos, Alek., 30 1 , 6).
1) Kcmfüindc doğrunun. Krş. Bonitt, l 98 ,
<;) Ahdcra'da 48'i 'c doğru doğmuş, 5 l l yılında ölmüş olan ünlil filorof V. yilzyılda Sofist
-

hard.:ct, Protagoras ve Gorgias ile ilgili olarak krş. Robin, /11 I'emle gr.. l 68- 1 77. Ru dönemin

215
M ETA F İ Z İ K

rüşler ve izleni mler doğru ise, bürün yargıların :ıynı zamanda


hem doğru, hem de yanlış olması gerekir. Zira çok sayıda i nsan
1O b i rbirine karşıt görüşlere sahiptir ve bu insanlardan her biri
kendi görüşleri n i paylaşmayan i nsanların yanı lgı- içinde oldukla­
rına i nanır. Bunun sonucunda, o halde, zoru nlu olarak bir aynı
şeyin hem olm ası, hem de olmaması gerekir. Öre yandan , eğer
durum böyleyseO ) bütün görüşleri n doğru olmaları gereki r.
Çünkü doğru ve yan l ış düşünenler, karşıt görüşlere sah iprirler.
Eğer şeylerin kendileri, sözünü ettiğ i m iz görüşün varsaydığı gi-
15 biyseler, i nsanların tümünün doğru düşün meleri gerekir.
O halde bu iki öğreti n i n de ayn ı düşünce r:ırzı ndan kay­
naklandığı açı ktır. Ancak tartışmada herkese ayn ı yöntemin uy­
gulanmaması gerekir. Çünkü bazı insanlar ikna edilmeye, bazı­
ları ise mantıksal zorlamaya i htiyaç gösteri rler. Gerçek güçl ük­
lerden ötürü(2) yukarda sözün ü ettiği m iz anlayışa varmış insan­
ların bi lgisizliklerin i tedavi etmek kolaydır. Çünkü bu durumda
uğraşmamız gereken, onların i leri sürdükleri ka nıtlar değil , dü-
20 şüncelerin i n kendileridir.{3) S ı rf tarrışm:ık için tartışan insanlara
gelince, onları ancak onaya koymuş oldukları biçi mde kan ıtları­
nı çürüterek tedavi edebili riz. Burada gerçek güçlükleri n varl ığı­
nı h issetmiş olan i nsanları bu görüşe götüren şey, duyusal var­
lıkl arı gözlemlemeleri olmuştur. Onlar 1) Bir aynı şeyden karşıt­
ların çıktığın ı gördüklerinden, çeliş i k veya karşıtların varlıklarda
ayn ı zamanda var oldukları sonucuna girm işlerd ir. Onlar şöyle
25 d üşün mektedirler: Yokluktan hiçbir şeyin çıkması mümkün ol­
madığına göre, nesnede karşıtların daha önceden ayn ı zamanda
var olmuş olması gerekir. Bu Anaksagoras' la birlikte her şeyin
her şeyle karışmış olduğun u veya Demokri ros'la birlikte varl ı k-

gcnd fikir hareketleri hakkında şuna da bakınız: V. Delbos, Figıım l't Dortrİnl'.< dl' l'hilo.<oplm,
l 'aris 1 9 1 8, s. 4.
,

6- 1 6. satırlarda Proragoras'ın öğretisi (yani görünen her şerin lioğnı ollhığu iiğrerisi) ile, çdiş­
kisi1.lik ilkesini inkar edenlerin öğretisinin özdeşliği şu iki önerme ile tesis ellilmckmlir:
a) Protagoras'ın öğretisi çelişiklerin doğru olduğu ve çelişkisi7.l ik ilkesinin inkarını içermekte­
Jir (her bir insana doğru görünen her şey, doğrudur. Şimdi insanlann her şer hakkımla gilriişleri
hirhiri}�e çelişiktir. O halde çdişikler doğrudur). Krş. 302 22-23.
,

h) Aunıın tersine ( 1 2. satır), çelişkisizlik ilkesinin inkarı da insanın herş.:yin ölçiisii olduğu
i�rerisini içerir.
1 ) Eğer çelişkisizlik ilkesi inkar edilirse
:?) Şerlerin doğasının kendisinden ileri gelen güçlüklerden öriiril (Bonin, 200).
3) Onlara doğruyu bildirmek yeterli olacaktır.

216
I V . KİTAP

l:ırın her parçası nda Dolu ve Boş olan ' ı n bi rlikre bulunduğunu
söylemekle aynı şeydir ve Demokri ros için Dolu olan , Varl ık;
Boş olan, Var-olmayandır. Görüş rarzları bu :ıkıl yürürmeye da­
y:ınan b ra, bu akıl yürürmelerinin bir anlamda doğru, ancak bir
30 başka anlamda yanlış olduğunu söyleyeceğiz.( 1 } Çünkü varl ık,
iki :inl:ımda kullanılır; dolayısıyla herhangi bir şeyin var­
ol may:ından çıkması bir anlamda mümkün ol madığı halde, bir
başka anlamda m ümkündüd2) Ayn ı şeyi n :ıynı z:ım:ınd:ı hem
varlı k, hem var-olmayan olması mümkündür. Anc:ık bu, Var­
l ı k'ın ayn ı açıdan ele al ınmamasıyl:ı mümkündür. Çünkü bil­
kuvve ol:ırak bir aynı şeyin karşır şeyler ol ması mümkündür.
35 Ama bilfiil olarak bu mümkün değildi r. Ayrıc:ı bu fı lozoAardan,
varlıklar arasında h içbir biçi mde ne h:ıreker, ne oluş. ne de yo­
kpluş:ı r:ıbi olan diğer bir tür tözün olduğunu göz önüne al ma­
larını rica edeceğiz.(3)
Aynı şekilde il) bazılarını(4) göriinrülerin doğru olduğu inan­
cına görüren şey de duyusal dünyayı göz önüne :ıl maları olmuştur.
1 009 b Çünkü onlar doğrunun ölçütünün, bir görüşü savunan insanların
.
sayısının azlığı veya çokluğu olmaması gerek riğini düşünmekredir­
ler.(5 ) Şimdi bir aynı şey, kendisini rad:ın bazılarına rarl ı, başka ba­
zılarına acı görünür. Bunun sonucu şudur ki sağlığı yerinde ve aklı
5 başında olan iki üç kişi dışında herkes hasra olsa veya aklını kay­
betmiş olsa, bu sonuncuların değil, sözünü erriğimiz iki üç kişinin
hasta veya deli olduğu düşünülecektir.

1 ) Aristotdcs iki kanıt sunmaktadır: a) kuvve ve fiil aynm ı (3 1 -36. satırlar) ve b) kuvve ve de­
ğişmC"tiC'n tamamen korunmuş olan bir başka tür tözün varlığı (36-38. satırlar) .
.:?) Onların farz ettiklerinin tersine olarak bir başka anlamda, herhangi bir şeyin var­
olınayandan çıkması mümkündür.
3) Kendisinde aruk bilkuvve karşıtları bulundurmayan salt fiil. Bunlar, tanrısal şeylerdir (the­
ial. (Alek., 304 , 29-33; Syr., 75- 1 6-20 ile de krş.)
4 l Prot:tgoras'ın okulunu (Syr., 75, 2 1 ) .
5 ) Arisrotcles'in d�üncesini kavratmak için oldukça serbest bi r biçimde çeviriyoruz. Krş:
Al,�k. , 305, 7-9; Colle, ( 1 0), doğrunun ölçütü olarak göriintiiyii k:tbul eden kişilerin akıl yiirilt­
mC'�ini çok açık bir biçimde sergilemektedir: Oyların sayısı hir şeyi belirleyemt.-z. Ancak yaptığı­
mıl şey hudur. "Aynı bir şey, örneğin bal, kimine tadı, kimine acı göriiniir. Biz en bilyiik sayıyı
tC'msil eden birincilerin beden ve ruh bakımından sağlıklı olduklarını, yargıları i�-risna teşkil eden
ikincilerin ise hasta veya deli olduklarını söyleriz. Bunun sonucu şudur ki eğer durum tersi olsa,
yani hasta olJuklan söylenen kişiler büyük çoğunluğu, diğerleri küçiik azınlığı oluştursalar, bu
kez hasta tliye kabul edeceğimiz ikinciler olacaktır" (Bal i.lrneği ile ilgili olarak krş. Askl., 276,
1 1 l Bursa k:tbul edilemez bir sonuçtur. Septiklere göre, bi reysel duruma başvurmak ve doğru­
nun varlığını veya hiç olmazsa onu elde etmenin imkanını reddetmek, çok daha tercihe şayandır.

217
M ETA F i Z i K

Bu filozoflar sözlerine bi rçok hayvan ın ayn ı Şt>ylt>r hakkı nda


bizimkilerine karşıt izlenimlt>re sah i p olduğu. harra insanın biz­
zat kendi duyularına şeylerin her z:ıman aynı görün mediği ni de
eklemekredirler. O halde bu izle n i mler arası nda hangileri n i n
doğru . hangileri n i n yanlış old uğu :ı�·ık deği ldir. Çünkü onların
1O bazı ları diğerlerinden daha doğru dl·ğildir; tersine tümü aynı öl­
çüde doğrudur. Her neyse bundan dolayı Demok riros. ya h içbir
şeyin doğru olmadığı veya doğrunun, hiç ol mazsa bizim için,
ulaşılmaz bir şey olduğunu söylemekredir.O l
Genellikl e bu fi lozofların duyulara görü nen şeyin doğru ol­
ması gerektiği n i söylemeleri nin nedeni, onl:ırın düşünceyi duyu­
ma, duyumu da basit fiziksel bir değişmeyeC2) özdeş kıl maları­
dır. Gerçekten E mpedokles, Demokriros ve hana deyi m yeri n­
deyse bütün diğer filozofların bu rür görüşlere kapılmaları n ı n
15 nedeni budurJ3) Empedoklese göre i nsa nlar fiziksel durumlarını
değişrirdiklerinde, düşüncelerin i de değiştirirler:
"Çünkü duyularına kendini gösreren şeylt"re bağlı ola­
rak i nsanın zihni gelişi r. "(4)
· Bi r başka pasajda da Empedokles, şöyle demek redi r:
"İnsanların doğaları değiştikçe. zihinlerine daima farklı
düşün celer gel i r. "( 5)
Parmenides de aynı düşünceleri şöyle dile gerirmektedi r: ·

"Nasıl ki her zaman karış ı m , yum uşak uzuvları meyda­


na getirirse, insanlarda düşünce de öyle ortaya çıkar.
Çünkü i nsanların tümü ve her bir insa nla ilgili olarak
aklı n ve insanların uzuvları n ı n doğası bir VI! ayn ı şey-

1 ) Fragm. 1 0, Dicls - krş. Sext. Empir., Adv. Math VI I , 1 35 (s. 220 Bckkcr); Diog. Laen.,
..

IX, 72 (kr�. Çiçero. Amd pr il, 32)


..

2) 1 3. samdaki "alloiosis", nesnenin etkisi altında değipnt' anlamındaliır. Krş. Sylv. Maunıs,
1 O 1 . Bunu i1leyen sa)falarda Aristoteles, hatarun nedeninin, kenJilerinlic llcğişmenin büyük rol
orn•ulığı duyusal şeyleri gerçekliğin bütününe özdeş kılmakta yanığını gösterecektir Ruh Üu­
-

rinl', 1 1 1 , -i 27 a 2 1 nl. ile de karşılaşann.


3) 1 7. sarırJaki "enokhoi", "hypeuchynoi", yani "sorumlu" anlamınJaJır (Asld., 277, 6), On­
hır hu kanaatlerden sorumludurlar ve onlardan bununla ilgili olarak hesap sormak hakkı na sahi­
hi1 (hatif bir kınama nilansı ile birlikte)
-i l hagm. 1 06. Oicls (Ritter et Prell., 1 77).
5) Fr;ıgm. 1 08, Oicls (Ritter et frell., 1 77 a).

218
i V . KİTAP

25 dir. Zira düşünceyi meyd:.ı na geriren, bedene egemen


olan şeydir. "0)
Anaksagoras'ın da bazı dosclarına şeyleri n, onları rasarladık­
ları biçi mde olduklarına ilişkin bir söz söylediği söylenmektedir.
l Iomeros'un da açık olarak bu görüşü paylaşrığı söylenmekre­
di r.(2) Çünkü o alm ış olduğu yaran ı n etkisi altı nda uzanmış ya­
ran Hekror'a "başka düşünceler di.işiindürmekre"di r. Ki bu da
30 normal i nsanları nkilerle aynı olmamakla bi rlikre rers düşünen
i nsanları n d:ı düşünceleri olduğu anlam ı na gelmekredir. O h al ­
d e eğer i k i türlü akıl varsa, gerçek şeylerin d e hem "şöyle" ola­
cakları , hem de "öyle olmayacakları'' açıkrı r. Fak:ır böyle bir
öğretinin sonuçların ı n en güç kabul edileceği nokra da burası­
dır. Eğer bizim için m ümkün olan rii m doğruyu en :ıçık bir bi­
çimde fa rk ermiş olan bu insanlar - ki onlar doğruyu en çok
3 5 seven ve e n büyük bir istekle arayan insanlardır - b u ri.ir görüş­
lere sah ip iseler ve doğru hakkında bu öğretileri ileri sürmek­
reyseler, felsefe yapmaya gi rişecek ins:ınların cesaretleri nin kırıl­
ması doğal olmayacak m ıdır? Çi.in ki.i bu durumda doğrunun
araştırıl ması , uçan kuşları kovalamakr:.ın başka ne olacakrı r?O)
101 O a Bu filozofları n bu görüşleri ileri sürmeleri nin neden i, var-
lı klarda doğruyu araşcırırken "var ola n"dan, yal nızca duyusal
şeyleri anlamalarıdır. Ancak duyusal şeylerde büyük ölçüde be­
l i rsizl ik ve yukarda sözünü ettiği m iz rürden varl ığın doğası var­
dır.(4) Söz konusu görüşleri n, doğrunun ifadeleri olmamaları na
rağmen akla uygun görünmeleri n i n neden i budur (çünkü soru-

1 ) f-ragm. 1 6 - Krş. Ritter et Prell, Hist. philos. gratc., s. 1 O I , no 1 28 a ve Ross l, 275: "insa­
nın \iicuJunda soğuk veya sıcağın hakim olmasına göre d iişiince değişir. Sıcağın hakim old uğu
dıınımd:ı o d:ıha iyi ve llaha safur."
2) Riiriin d iğer eski yazarlar gibi Aristoteles de Homeros'u. Metafizik'in kendisimle olmasa da
(hıı A 1 O, 1 076 a 4'le birlikte tek pasajdır), hiç olmazsa diğer eserleri nlle sık sık zikmler. Listesi
ile ilgili olarak bkz. hu/. A rist. , 506 a 34 vd. - Burada 1ikmlilen Homeros'un metni, /(ya­
r/,ı <l.ındır (XXIH, 698). Ancak, öte yandan, o Hektor'la ilgili değildir: Ruh Ourinr, J, 2, 404 a
21fda (krş. Trende!, "De Anima", s. 1 79), Aristoteles (yanlış l•br:ıkl Demokriros'a hasta insanın
1ihni il.: sağlıklı insanın zihninin aynı değerde olduğunu s<>rl.:uirir. 1 lektor'un sayıklama anın­
d.ıki lliişiiııcderi, sağlığı yerinde olan insanın düşüncelerinden farklı d iişii ncdı.:rdir (allophrone­
in: 30. s:ırır), yoksa yanlış düşünceler (paraphronein) değil.lir (3 1 sa tı r) . Sonuç ol:ır.ık, diişii nce­
sinin konusu ne olursa olsun, herkes doğru düşünür (Bu p:ıs:ıjl:ı ilgili ola rak A. R remond , l.r Di­
/,.mmr Ari.<t. , s. 27'ye başvurulabilir).
3) Ara.o;özii (lcrş. Leutsch et Schneidewin, Paroemiogr. gr. . il, 677).
ti ) 1 009 a 32 - Aynı zamanda hem Varlık, hem de Var-olmaran old uğund an Öz(lcşli k ilkesini
ort:ıdan bldırıyor gibi görünen bilkuvve varlık kastedilmckr.::d ir.

219
M ETA F İ Z İ K

5 n u Epikharmos'unO) Ksenophanes'e karşı onaya koyduğu gibi


ğ
deği l, bu biçimde onaya koymak daha do rudur) . Son ra bu fi­
lozonar cüm bu duyusal doğanın harekec içinde olduğunu gör­
dükleri ve değişen bir şey hakkında doğru bir yargıda bulunula­
mayacağın ı düşündükleri için hiç olmazsa her tarafra ve her
yönde değişme içinde olan . şeylerle ilgili olarak hiçbi r doğrunun
i leri sürülemeyeceğini düşünmüşlerdi r. Bu görüş tarzı en keskin
i fadesini saydığımız öğretiler içinde en köktenci bir rutum u
1O temsil eden b i r öğretide, Herakleiros'un tilm izleri oldukların ı
söyleyen filozofların, özellikle Krarylos'un öğrecisinde bulm uş­
tur. Kratylos sonunda h içbi r şey söylememek gerektiği düşünce­
sine ulaşm ışcı ve sadece parmağın ı sallamakla yetin mekteydi. O,
Heraklei ros'u aynı ı rmağa iki kez girilemeyeceği ni söylediği nden
ötürü kı namakcaydı .(2) Çünkü kendis ine göre ona bir kez b i le
girilemezdi.
15 Fakat bu kanıta da cevap olarak şöyle diyeceğiz: O nların
değişen şeyin , değişciğinde var olmadığı na ilişkin düşü nceleri n i n
belli ölçüde hakl ı bi r yanı vardır. Ancak b u gene d e tartışmalı­
dır. Çünkü ni hayet bir niteliği kaybetmek üzere olan, bu kay­
betmek üzere olduğu şeyden h ali bir şeylere sah ipti r ve varl ı ğa
gelen şeyden de daha önce b i r şeyler var olmalıdır. Genel ola-
20 · rak, yokluğa. giden bir varlıkta, varl ığı nı devam ettiren bir şey­
ler var.dır ve varlığa gelen bir varlıkla ilgili olarak da bu varl ığın
kendisi nden meydana geldiği şeyle, kendisi sayesinde meydana
geldiği şeyin(3) var olması zorunludur ve bu süreç de sonsuza
kadar gidemez.(4) Ancak bunları bir yana bı rakal ım ve yalnızca,
n icel iksel değişmeyle niteliksel değişmeni n aynı şey olmadığın ı
söyleyel im. Niceliksel değişme bakı mından varl ıkların varl ıkları­
nı devam ettirmedikl erini kabul edel i m . Ancak her şeyi biz for-

1 ) Epikharmos, Hcrakleitos'un öğrencisi, Ksenophanes'in çağdaşı olan komik şairdir. 5 4 5'e


doğnı Kos'ta doğmuş, 45 0 ye doğru Syrakuza'da ölmüştür. Theaitetos, 1 52 c'dc Elcalılara kaqı
'

çıkar. Diogenes l.aertius (III, 1 2 , 1 0) onun Herakleitos'tan esinlenmiş birçok mısramı m uhafaza
etmiştir. Klemens, "Sırom", l, 1 4 , 64 , 2'ye de bkz. Aristoteles tarafından Rt'lorilt, l, 7, 1 365 a
1 '.le de 1ikredilmckto.lir.
Rıı pasajda Arisrordes'e göre Epikharmos Kscnophanes hakkında, onun görüşlerinin doğru,
ancak çdişik Ve)'a benzeri bir şey olduğunu söylemiş olabilir (krş. AJelc., 308, 1 � - 1 ti).
2 ) Fragm. 9 1 , Dids - krş. Theaitetos, 1 79.
3) Sırasıyla bir özne ve bir nedenin (AJelc., 309, 1 3- 1 5).
ti ) Sonsuza kad:ır giden süreçle {proo:ssus ad infınitum) ilgili olarak krş. a, 2.

220
i V . KİTAP

mu(O bakı m ından biliriz. Sonra bu şekilde düşünenlere yönelte-


25 bileceği miz bir başka eleştiri daha v:ırdır: Onl:ır :ıncak duyusal
nesneler, h arca onlar arası nda da çok az sayıdaki varl ıklar h ak­
kı nda geçerli olan gözlemleri n i evrenin tümüne teşmil etmekte­
dirler. Çünkü oluş ve yokoluşun hüküm sürdüğü birici k bölge,
bizi doğrudan doğruya çevreleyen duyus:ıl dü ny:ı bölgesidir. An-
30 cak bu bölge, evrenle karşılaştı rıl ırs:ı. onun bir parçası b ile de­
ğildir. Dolayısı ile göksel dünyayı duyusal di.inyadan ötürü
mahkum etmektense, duyusal düny:ıyı göksel düny:ıyı göz önü­
ne alarak bağışlamak daha doğru olacakm. Nih:ıyer bu filozof­
larla ilgili olarak yukarda verdiği miz cevaba!'.!) rekrar başvurabili­
riz. Onlara değişme içinde olmayan bir doğanın!.l ) var olduğunu
göstermemiz ve kendilerini bu gerçekliğin varlığı na inandırmamız
35 gerekmektedir. Buna şunu da ekleyel im ki şeylerin aynı zamanda
hem var oldukları, hem de olmadıkları nı ileri sürenler, her şeyin
hareketli ol maktan ziyade hareketsiz olduğunu kabul ermek zorun­
dadırlar.<4> Çünkü bu varsayımda her şey her şeye air olduğuna
göre,( 5 ) şeylerin kendisine dön üşebilect"kleri bir şey yoktur.
101O b Doğru ile ilgili olarak, görünen her şeyin doğru ol mad ığını sa-
vunmak zorundayız;(6) çünkü önce duyumun hiç olmazsa kendi
özel konusu ile ilgili olarak b izi aldatmadığı n ı kabul ersek bile,
i mge ile duyumun aynı şey olduğu söylenemez. Sonra büyük­
lükler ve ren kleri n, gerçekte uzaktan m ı , yoksa yakından mı,
5 hastalara m ı , yoksa sağlığı yerinde olan insanlara m ı göründük­
leri gibi oldukları, ağı rlığın zayıf insanlara m ı , yoksa kuvveti�
i nsanlara m ı göründüğü gibi olduğu, doğrunun uykuda iken

1) De�işmcz olan formu (�. Oluş ve Yokoluş Üurinr. 1. 5). Dupısal şeylerle ilgili dilşil nce-
1.-r h<iyle1.:e sona ermektedir. Ross, (1, 276) haklı olarak 23. samdaki nicdiksel değişmenin zıd­
dı olan niıdiksel değişmenin nitelik değiştirme değil, oluş ve yokoluş olduğu na ..likkari çek­
mekre..lir.
2) 1 009 a 36.
3) l larekctli ve değişken varlıkların ilkesi ve nedeni olan b ir doğanın
1) Krş. Bonitt, 205 - O halde Herakleitos'un sistemi oluşun bile gerçekliğini tasdik etmeye
imkan vermemektedir.
5) Veya başka deyişle �bütün nitelikler bütün öznelere ait olJuklanna göre". Eğer bir özne
:ıynı 7,am::ında hem sıcak hem de sıcak-<>lmayan ise, sıcaktan sıc:ık-olmayana veya sıcak­
olınayandan sıcak olana geçiş gereksizdir ve anlaşılmaz bir şeydir. Krş. Askl., 279, 32-31 . Syr.'un
..!.ıha geliştirilmiş akıl yürütmesine de bkz. 76, l 7-24 .
Cı) Aristotcles şimdi özel olarak Protagoras'ı çürütecektir ve bu çiiriirme bir sonraki böliimde
de devam e1.leccktir.

22 1
M ET A F i Z i K

m i , yoksa uyanıkken mi gördüğümüz şey olduğu konularında


onaya arı tabilecek sorulara, doğrusu. şaşmak hakk ı m ızdır. Çün­
kü bu konularda h asımlarımızın kendilerinin SÖ)1led ikleri şeylere
10 i nanmadıkları açıkm: O ) Libya'da olduğu halde gece rüyası nda
Atin a'da olduğunu gördüğü için sabahleyin kalkıp Odeon'a
doğru yola koyulacak h iç kimse yokrur.(2) Son ra Platon'un be­
l irttiği gibi(3) gelecekle ilgili olarak, örneğin bir hasran ı n sağl ığı­
na yeniden kavuşup kavuşmayacağını bil mek söz konusu oldu­
ğunda, bir hekimle bilgisiz b i r insan ı n görüşleri şüphesiz aynı
ağı rl ığa sahip deği ldir. Nihayet bizzar duyumların(4 l kendi ara­
larında, b i r duyunun başka b i r duyunun konusuna i l işkin tan ı k­
l ığı ile kendi konusuna il işkin tan ıklığı . hana kendisi ne yakın
15 bir duyu nun konusuna i lişki n tanıklığı ile bizzar kendi kon usu
ile ilgili tanıklığı aynı değerde değildi r.!'il Renk konusunda oto­
ri te olan görme duyusudur, tatma duyusu deği l . Tar konusunda
karar verecek olan da tatma duyumdur, görme duyusu değil .
Ayn ı zamanda ayn ı nesneyi konu olarak alan b u duyulardan
hiçbiri bize bu nesneni n hem "şöyle" olduğu, hem de "öyle . ol­
madığı " n ı söylemez. H ana 'bi r duyu farklı zamanlarda bile, hiç
ol mazsa n i telikle ilgili olarak, kendi kendisiyle çel işmez; O, n i-
20 tel iği r:ışıyan tözle ilgili olarak kendi kendisine rers düşebilir.
B i r örnek vereyi m : Aynı b i r şarap, ya kendisi veya bizim vücu-

1 ) Riiyiiklükler ve renkler, gerçekte yakından göründükleri gibidirler, 111.akran göründükleri


gihi ,(ı:ğil; onlar s:ı.ğlığı yerinde olan insanlara göründükleri gibi,(irler, h:ı.mlara gi.iriindükleri
ı:ihi ,(eğil; ağırlık, güçlü kuvvetli insanlara ağır göriinendir. Ooğnı da uyanık hal,lc iken doğru
gi>riincndir. O h:ılılc her "imge" (phantasia) doğnı değildir. (Alck., 3 1 2, 21-26) - Arisrordes bu
r:mışmada, giiçlü bir s:ığduyu gösteriyor ve pratik bakımd:ın doğnıyu yanlışt:ın :ıyırdctmede hiç­
bir giiçliik görmüyor.
1) O halde bıı tilozofların eylemleri, sözlerini yalanlamaktadır (Syr., 76, 2?)
3) Tl1rtıitrtos, 1 78 h- 1 79 a.
1) " lmı:der"lc (phantasiai) ilişkilerinde göz önüne alın:ın dııyıımların değil. bizzat kendileri
hakımınd:ın göz önüne alınan duyumların.
'i) Arisrmdes'in doğal algılarla, kazanılmış (kata syrnbchckos) algılar arasındaki klasikleşmiş
arrımı rcsis ettiği giiç pasaj. Krş. Ruh Üzerine, il, 6, 4 1 8 a 20; iTi, 3, 428 a 1 1 - 1 2. Ortak duyu­
s:ıll:u hakkımla hkz. i l i , 1 , 425 a 1 4 vd. - Burada Ross'un (1, 277) ve Collc'lin ( 1 1 3) kısmen fa­
ra1i olan yonımıınu takip ediyoruz. Rodier'ye de bkz. Traiıl de l'Amt. H, 3'i8-36 1 .
Arisrotdcs şunu demek istiyor: kendi konusuna yönelen (örneğin rengin. görmeni n konusu
olması), bir ,luyunun otoritesi, bir başka duyunun konusuna yönel,liğin,lcn - hu başka duyu,
komşu bir ılııyu ols:ı hile - daha fazladır. O halde duyu yanılmaları, klasik psikolojiye uygun ola­
rak, ancak yonım ve yargı yanılmalarıdır.

222
i V . KİTAP

dumuz( l l değiştiğinden, bize belli bir zamanda rarlı. başka b i r


zamanda acı gelebilir. A m a burada değişen, hiç ol mazsa o var
olduğu biçimdeki tatlıl ığı n kendisi değildir. Onunla ilgili olarak
söylediği miz, her zaman doğrudur ve rarl ı olan şey. zorunlu ola-
25 rak öyle kalmak zorundadır.<2) Ne var ki sözünü erriği m iz sis­
remlerin yıktığı da bu zorunluluğun kend isidir. Onlar nası l her
rürlü rözü i n kar etmekteyseler, zorunlu bir şey olduğunu da
reddermekreydiler. Çünkü "zorunlu'" olan, aynı z:ımanda hem
şu tarzda, hem de ondan başka b i r tarzda olamaz. Dolayısı ile
eğer herhangi bir şey zorunlu ise, o ayn ı zamanda, hem "şöyle'',
hem de "öyle-değil" olamaz.
30 Genel olarak, eğer gerçekten sadece duyusal olan var olsay-
dı,(3) canlı varlıklar ol madığı takdi rde, hiçbir şey var ol mazdı.
Çünkü o zaman duyum (yetisi) ol mazdı .!4) Bu du rumda da n e

1 ) O.ıha doğrusu Juyu organımız (aistheterion). - "Zorunlu arnmlar yapıldığı 7.aman, lluyu­
mu kemli kendisine ters düşmekte gibi gösteren görünüşkki çdişki ortallan kılbr" (Ross, Aris­
ror/,, s. 1 (ı.:!) .
.:!) Krş. K. 6, 1 062 b 33-1 063 a 1 0.
3) l'rotagoras'ın düşündüğü gibi.
'il Ancak bu saçma ve gerçeğe aykırı bir sonuçtur. Keş. K.ffegorilrr. 7, 7 b 3'i-8 a 8 - Eğer her­
ş�· anç.ık düşüncede var olsaydı, herkesin kabul ettiği gihi in�-:ının varlığının kendisi "percipe­
r,·"dc (lliişiinme olayında) değil, "percipi "de (düşünülme ul:ırınlb) bulunur, ondan ibaret olur­
du. - l\iiriin bu pasajda Aristoteles, daha geniş bir biçimde Rulı Üuri11' il I, .:!. 4.:!'i h .:!(ı \'ll.nda
s<"rı:i lenen iinlü bilgi teorisini özetliyor. Duyum, duyusalla lluran ı n ortak tiili olarak tanımlan­
m:ıku,lır. Bunlardan biri diğeri olmaksızın olmaz. Bu nokt:ırla ilgili ol:ırak krş. Rııh Curin' aynı
r•·r: "dııpısalla duyunun fiili, bir ve aynı fiildir. Ancık onların kavr.ımı, aynı J1:ğild i r.
«lıırusalın ve duyunun fiilinden> örneğin bilfiil sesle, bilfiil durmayı kastc..l irnnım" (Roı.lier çe­
\•irisi. Trııitl dt l'Amt, l, 1 53). Öte yandan, duyusalın ve duyanın bu Cildcşliği, çağdaş rdativist­
k·rin anla.l ı ğı anlamda, özne ve nesnenin gördiliğini doğıırın:l7.. ROll ier, bu noktap iyi bir biçim­
de açıklığa kavuşturmuştur (il, s. 370 ve 373). Duyusal, ll u�·usal olm:ık bakımınllan, yani d uyu
organında (aisthetihon), ancak duyan öznede bilfiil hale geç.·n hclli bir faalircr meydana getirme­
si h.ıkımınllan "aistheton•dur. Bununla birlikte duyıısalın nesnd, du}'\l mllan bağımsız olan bir
"hypokcimenon"u (tözü) vardır. (Aristoteles, yukarıda Mnıifizik teki pasajımızJa bunu açık ola­
rak bdirtmcktedir). Bu töz, ancak bilkuvve olarak "aistheton" dur. Duyumdan önce gelen bu bil­
kuwe duyıısal (aistheton), duyumun hareketsiz hareket ettiricisillir (Rodier, i l , 370). - 30. satır­
daki "aistheton" o halde bilfiil duyusal anlamına gelmektedir. " l lypokeimena" hilkuwe d u)'\ı sal­
lardır (/\,ıugorikr. 7, 7 b 36'da "aistheton" terimi benzeri bir anlama sahiptir).
Aristotdesçi terminolojiye göre "aisthema". duyum; "aisıhcsis", fiil halinde olan lluyum, du­
}'lısal scıgi; "to aistheterion", duyu organı (sensorium); "ro aisthetihon duyu yetisi: ":ıisthetos",
·,

duyusal; "to aistheton", duyusal, duyumun nesnesi anlam ınd ad ı r . (f\u sonuncu sıfat çoğunlukla
"ınarhematikon"un (matematiksdin) zıddıdır. (Örneğin "du)·usal" l·isimlc "matematikSl.'I" cisim­
d,- olduğu gibi). O, "noeton"un (akılsalın) da zıddıdır (örn..-ğin ",lupısal" say ı ile "akılsal" sayıda
olduğu gibi).

223
M ETA F İ Z İ K

duyusal nicelikleri n, ne de duyumun olacağını söylemek doğru


olurdu (çünkü bunlar, duyan öznen i n halleridi r) . Ancak duyu­
mu meydana getiren tözlerin, duyumdan bağımsız olarak var
35 ol madıkları kabul edilemez. Çünkü duyum, hiç şli phesiz, kendi
kendisinin duyumu değildir. Duyumun ötesind� l l bir başka şey
daha vardır ve bu şeyi n varlığı zoru nlu ola rak duyu mdan önce
geli r. Çünkü h areket ettiren, doğa bak ımından, hareket eden-
iO1 1 a den önce gel i r.(2) Duyusalla duyumun birbirlerine bağl ı kavram­
lar oldukların ı kabul ersek bile, bu öncel ik varlığını kaybetmez.

6. Bölü m < Procagoras' ı n Çürütül mesine Devam >

Gerek bu görüşlerin doğruluğuna inanan, gerekse s ı rf tartış­


mak için tartışma uğruna on ları savunan insanlar arası n da, sağ­
lığı yerinde olan kişi üzerinde kim in karar vereceği veya genel
olarak her türlü sorun üzerin de doğru bir biçimde karar verecek
olan ın kim olduğu sorusunu ortaya atanlar vard ı r. Ancak bu
5 tür soruları vaz etmek, kendi kendim ize şu anda uyuduğumuzu
mu, yoksa uya n ı k mı olduğumuzu sormam ıza benzeı<-� l ve bu
tür soruların tümü şu özelliğe sah iptir ki onları onaya atanlar,
kendilerine her şeyin neden inin verilmesi ni isterler. Çünkü on­
lar b i r ilke, hareket noktası ararlar ve ona bir ka nıtlama ile eriş-
10 mek isrerler.(4) Ancak onların eylemleri açık olarak bu istedi kle­
ri şeye inanmadıklarını gösterir. Onların yanlışının hangi nokta-

1 ) Ve duyumu meydana getiren. Onun "imge"den (phanr:ısi:ı) farkı d:ı budur. Krş. St. Tho­
m:ıs. s. :!J5, noc 706.
2) Çii nk ii o, belirk...l iği harekec olmaksızın var olabilir; ama bunun rersi doğru değildi r (krş. /1
1 1 , 1 0 1 9 a 2-4). - Rtiliimün son satırlarında kastedilen duyusalın duyanla ili�kisi nin cinsi ile il­
gili olarak krş. 11, 1 5, 1 02 1 a 3 1 . satır. Bu sözünü ettiğimiz yerde zonınlu arrınrılarb karşılaşıla­
c:ıkrır: Olçiilen, bilinen, duyulan şeyler "karşıda bulunan şeyler"dir (pros ri); şu anl::ı.m<h ki bir
h:li'ka şey, onlara gürclidir. Dolayısıyla onlar, mantıksal olarak, kendi l.:rine gii rdi ol:ın şeylerden
iince gelirler. Kategorilenn yukarda zikredilen pasajı (7, 7 b 1 5 8 a 1 2) aym şeki lde genel olarak
gördilerin "doğa ile birlikce" bulunan (hama physei) şeyler ol,hıklarını söylcmekre<l i r. Ancak
",hıyusal"la "duyum " (aistheton, aisthesis) ve "bilinen"le "bilgi" (episreron, episteme) terimleri
ile ilgili olarak bir iscisna kabul edilmelidir.
J) Ru, cevabında n - h iç kimsenin şüphe etmediği bir soru,l ıır. (Topikler, 1, i l . 1 05 a 3'e gönde­
ren A.�kt., 284, 1 9-2 1 ).
1 ) i m kansız bir reşebbüs; çünkii her ilke doğası gereği "kanırlanamaz" bir şeydir (anapodeik­
ron) . Eğer ilkelerin kanırlaması olsaydı, sonsuza giderdik (Askl., 285, 2-5. Krş. /kinri Analiıik/er,
1, J. 7..! b 5- 1 8).

224
i V . KİTAP

da olduğuna daha önce işaret etcik: Onlar nedeni olmayan bir şe­
yin nedenini aramaktadırlar. Çünkü kanıtlamanın ilkesinin kendisi
bir kanıtlama değildir.
iyi niyedi i nsanları buna inandırmak kolaydır. Çünkü bu, an­
laşıl ması güç bir şey değildir. Ancak sadece manrığın .zorlamasına
15 boyun eğmek isteyenler, imkansız bir şeyi aramaktadı rlar; çün kü
onlar kendilerine kendi kendileriyle çelişkiye düşme imtiyazın ı n
veril mesini istemektedirler. B u ise yapısı gereği, kendi kendisiyle
çelişik bir istekti r. Fakat(l ) eğer her şey göreli değilse. eğer kendin­
de ve kendinden ötürü var olan(2 ) varlıklar varsa, görünen herşey
doğru olamaz. Çünkü görünen bir şey, birine görünür. Dolayısıyla
20 görünen şeyin doğru olduğunu söylemek, her şeyin göreli olduğu­
nu söylemek demektir. Bundan dolayı kesin manrıksal kanıt ara­
yan ve aynı zamanda görüşlerinin hesabını vermek iddiası nda olan
fılozonar,(3) görünen şeyin var olduğunu söylemekten kaçınmak
zorundadırlar. O nların görünen şeyin göründüğü insan iç'İn, ona
göründüğü anda ve göründüğü anlam v e koşullar nltmdn var oldu­
ğunu bel i rtmeleri gerekir. Eğer bir yandan görüşlt-rinin hesabını
vermeye hazı r olduklarını söyledikleri halde öte yandan bu bel irle­
meleri yapmayı reddederlerse, derhal kendi kendilt'riyle çel işkiye
25 düşeceklerdir. Çünkü aynı şeyin görme duyusuna bal olarak gö­
rün mesi, ancak tatma duyusuna öyle görünmemesi ve iki gözümüz
olduğuna göre, onların görmeleri nin farkl ı olması durumunda,(4)
şeylerin iki gözümüzden her birine aynı şekilde görünmemesi
mümkündü r. Gerçekten, hiç olmazsa yukarda sergilediğimiz ne­
denlerden ötürü, aynı şeylerin gerek herkese aynı şeyler, gerekse
30 ayn ı insana her zaman aynı şeyler olarak görünmedikleri , tersine
çoğu kez aynı anda birbirine karşıt şeyler olarak göründüklerini
ileri sürerek (çünkü parmaklarımızı üst üste koyduğumuzda do­
kunma duyusu iki, görme duyusu tek bir varlığin olduğunu söyle-

1 ) Şiiyle anlamak gerekir: Bununla birlikte gene de onları çiiriitmeye çalışalım ve onlara şöyle
tli�·clim: . . . (Alck :1 1 8, 20-2 1 }.
..

ll Duyumdan bağımsız olarak var olan(krş. yukarda 5 . 1 O 1 O b 30 \'ti.). Kıı�kıısuz burada röz­
l•·r kasrc..l ilmcktetlir.
3) Eğer Protagor:ıs'un taraftarları gönqlerinin hesabını \'ermek ve çelişkiye tliişmekten kaçın­
mak istiyorlarsa, mutlak bir biçimde (haplos) konuşmak (Alek., 3 1 'J. 1 2) ve güriinen her şeyin
tlnğnı olduğunu siirlcmekten sakınmalıdırlar. Onların ek hclirlemcler (addir:ımenra) kullanma­
l:ırı ve bu genel lincrmeyi "tarz, zaman, bakım, anlam" ifulc eden (hu, horc. he, hos) terimler
}"Jr,lımırla açıklığa kamşturmaları gerekir.
'i) Hiri hasta, diğeri sağlıklı olduğundan (Alek., 320, 30).

225
M ETA F İ Z İ K

yecekri r) gorunen şeyin doğru olduğu, bundan dolayı herşe­


yin ayn ı zamanda hem doğru, hem de ya nlış olduğunu söy­
leyen kişilereO) şöyle cevap verilebili r:!::!) Evet, şeyler b ize
b i rb i ri ne karşıt niteli klerle görünürler; ancak on lar, h i ç ol­
mazsa, ayn ı duyuya, ayn ı bakı mdan, aynı koşullarda ve ayn ı
35 zamanda öyle görünmezler Bunlar ise duyumun doğruluğu
101 1 b i le ilgili olarak zorunlu olan bel i rlemelerdi r.Ul Ancak h i ç
şüphesiz bu aynı nedenden ötürii ,14) çözül mesi gereken b i r
güçlükle karşılaştıkları içi n değil , sı rf tartışmak i ç i n tartışan
kişiler b ize duyumun doğru olmadığını, sadece herhangi b i r
adam i ç i n doğru olduğunu söylemek zorundad ırlar. Yukarda
işaret ettiğimiz gibi böylece onların her şeyi kan ıya ve duyu­
5 ma göreli kılmaları gerekecektir. Şimdi bunun sonucu ise
kendisi ni daha önce herhangi b i r varl ığın düşü nmemesi du­
rumu nda h içb i r şeyi n ne var olduğu, ne de var olabi leceği­
d i r. Ancak eğer geçm işte herhangi bir şeyin var olmuş oldu­
ğu veya ilerde var olabileceği doğru ise, her şeyin kan ıya
bağl ı , ona göreli olamayacağı açı ktır.

1 ) 5, 1 009 a 38- 1 0 1 0 a 1 5'e atıf. B u nedenler burada 3 l - l 1 . satı rl:ır araçınd:ı yeniden ele alın­
nı:ıkı:ıdır. Aristotdes yukarda kendilerinden söz ettiği (5, 1 00? a 1 8) iyi niyerli hasımları ile, du­
pı nıl:u arasındaki açık farklılıklardan ileri gelen nedenlerden ilıiirii çdişki s i 1 li k ilkesini ml<leden
i ıı�:ıııbrı kastetmel"tedir. Bu tür hasımlarla Aristoteles an l :ış manın nıiiınkiin old uğunu <liişiin­
m<· kr,·di r: Onlara bir aynı algının gerçekte hiçbir zaman farklılık glistermed iğiııi göstermek ye­
terli olacaktır. "Hiç olmazsa bu dunımda, aynı zamanda evet ve h ayı ra işaret <"tmeyen dupıların
hir ta n ı kl ığı, kısaca doğrunun kendisinin olması gerektiği gibi muılak olar:ık b.:lirli olan bir ta­
nıklık \•ardır." Colle, 1 1 9.
::! ) Kend i l erini çürütmek gerekmeksizin, sadece doğnıyıı gliste re rek .
3) Aristoteles'in kendisinin biraz yukarda (23-24. satırbr) işarer eniği gihi.
·il Arisrordes, biraz önce duyuların farklılıkları konusıı nda iyi n iy<'!l i til01ollırla anl:ışıl:ıbile­
c�ini söyledi. Gördiiğiimiiz gibi bu farklılıkların rorunlu o l : ı r:ı k bizi \·cl işkisi1l i k ilkesi nin i n kar
ı.:ı l i l mes ine görürmemesi gerekir. Şimdi o, rartışmak için r:mışanlara (logou kharin: ::!3. satır) dö­
niiyu r. Fğer rartışmamızı mümkün kılmak istiyorlarsa, yukarda denildiği gibi. süıiinii ı.:ı r iği m iz

farklılıklardan dolayı onlar düşüncelerini "ek belirlemeler" (yukarda 1 O 1 1 a !!) ya rdı mıyla daha
r:ıııı hir biçimde açıklığa kavuşturmak zorundadırlar. Anc:ık onlar tanı da bundan <lı ıbyı hiçbir

ril1iin \'a rlığını kabul etmediklerini ve her şeyin duyum ve ka nıya giir.:li o l<l ı ı ğı ı n u itiraf <"!mckre­
<l irl<"r. Ancak bu, savunulamaz bir görüştür; çünkü (5. satır) bundan halihazırda, geçmişre veya
gı.:h·ck re var olmak için her varlığın önce biri tarafından d uyu l ması veya tliişiiniil nıı.:si gc rc k ı iği
sunucu çıkar ki bu, şüphesiz saçmadır. "Kendilerini diişiinnıl'ksizin" (aneu to prcxioks:ısıhenai),
binar kendileri bakımından, kendileriyle var olan şeylerin old u ğu veya ol:ıc:ığı :ıçı k r ı r (6. satır)
eğer bu doğruysa, artık şeylerin tümünün gördi olmarac:ıkları ve Uher gilriintiiRniin (ro phai­
\'e

nemenon hekasto) doğru olduğunun söylenemeyeceği de açıkrır (biirii n bu ak ı l yiiriirme ile ilgili
ıılar:ık krş. Alek., 322, 1 1 vd.; Bonitz, 209-2 1 O\ Colle, 1 1 9).

226
i V . KİTAP

Son ra<O eğer bir şey birse, tek bir şeye veya belli sayıdaki
şeylere göre birdir. Ve bir aynı şey, ayn ı zamanda hem yarı m,
hem de eşitse, h iç olmazsa onun e ş i r l iği . iki karı obn şeye göre­
li değ i ld i r. ( 2 ) O halde eğer düşünen özne ile ilE:ili olarak i n s a n,
düşünülen şeyin ayn ı ise, i nsan, dii�iinen özne oLımayacak, sa-
lO dece diişünülen şey olacakm.(3) Ö te yandan eğer her varlık. dü­
şünen özneye göreli ise, düşünen özne tür bakı mı ndan birb i ri n­
den farkl ı sonsuz şeylere göreli olacakrı r.(4 )
Bütün i nançlar içinde en sa�lam ı n ı n çel işik önermeleri n
aynı zamanda doğru olmadıkl arı inancı olduğunu onaya koy­
mak ve buna karşı olan görüşün sonuç ve nedt>nlaini göster-
·1 5 mek üzere kafi derecede şeyler söyln{ik. Şi mdi aynı özneye aynı
zamanda çelişik şeyleri yüklemek im kansız olduğuna göre, kar­
şıtların da aynı özneye aynı zama nda ait ol mala rının imkansız
olduğu açıkm. Çünkü iki karşıttan hiri,('il karşıt olduğu kadar
20 yoksun olmadır; yani özden yoksun ol madı r. Yoksun ol ma ise,
belli bir cins h akkında bir şeyin in kar edil mesidir. Tasdi k ve

1 ) A risıu rcles doğrunun göreli olmadığını ve görünen her şeyi n doğru u l ,lıığıın ıı si iylemenin
pnlış ı ıldıı ğu nu kanıtlamaya devam ediyor. Krş. Bonitz, 2 1 O .
.:!) Gii rd i ulan, herhangi bir şeye göreli değildir; göreli olduğu şeye (cnm·bri l) gi i rd idi r (iki
kar. prıma: cşir, eşite) . Ve eğer bir şeyin birçok bağınr ısı tskhcsis) \':ırsa. hıı h:ığınııl:ırd:ın her
hiri il,· ilgili olarak belli bir şeye görelidir. Böylece eğer hir �ey başka şe)icrc ı;iin: :ı�·nı 1amanda
h,·nı •'şiı. lh·m çift ve hem de yarımsa, o, ancak eşiti ol<lıığıı şeye giire eşit, yarısına giire iki k:ırı,
iki k:ırın:ı giire yarısıdır. Krş. Alek., 323, 1 6- 1 7.
:\) "I lüşii nen" (to doksazon) ve "düşünülen" (to doks:ıwınenon), giird i şeyler uLırak hirhirle­
rind,·n :ıyrılırl:ır ve birbirlerinin zıddıdırlar ve biz, göreli ul:ının, hdli hir şeye giir,·li oldıı�'lınu bi­
liyo r\17 . Eğer her şey ancakdüşünen varlığa göreli olarak v:ırsa, h:tji k:ı deyişi.· 1.'ğcr her Ş<-'Y ancak
<liişiiniildiiğünden dolayı (to doksazestai) varsa, insan "düşünen" (to doks:ı10n) .l.·ğil,lir. "diişü­
niil,·n"dir (ro doksazomenon). O, "percipere" değildir, "p1.·r•ipi"dir. Rıı ise s:ı\·ın:ıdır, \'İi nk ü in­
san ii1ii ger..-ği d�ünen b i r varlıktır. "Her göreli varlığın. kendisine gii rdi olılıığıı hdli hir şeyin
ol,lıı�·u k.ıhııl edilirse d�ünen varlığa göreli olan insanın. l'rnt:ıgor:ıs'ın te7ine giire diişii nmedi ­
ği, çü nkü o 1�1man düşünen varlığa göreli olan iki farklı şeyin (diişiinülen \'.e düşünen ) olduğu
sonıını orr:ıya çıkar" (Colle, 1 22); Şunlara da bkz. Alek., �.:?:i- 3 1 -32·1 : 1; Ronir1, 21 O, 2 1 1 ; Ra­
v:ıisson. F<.<11İ .rur la Metaph. d'Arist., l, 1 4 5 ; Ross, 1, 282.
1) Çünkü bu takdirde d�ünen özne "karşıda bulunan varlık" (prns ti) k;manıının gcr..-ktirdi­
ği gibi ıek bir kendisine göreli olduğu şeye göreli olmayac:ık, s.ıd<.'Ce son suz s:ıyıd:ı b i rey lere değil,
d iiş ü nii len sonsuz sayıda rür bakımından farklı nesnelere ı;iird i ul:ıc:ıkrır. Rk1. Al ek. , :-\.:? ) . 32-34
Rıın,tın diişü nen öznenin bir nesneler çokluğuna ayrışmas ı ve t:ı n ı mı n ı n inık;\nsız olması sonu­
cu d:ı çık:ıc:ıknr ki, bu da aynı şekilde saçmadır.
5) Yani "ro heiron" (Ask!., 293, 6) - Bilindiği (krş. yukard:ı 2, 1 001 a 1 2) \'e Alek.'un tfa ha­
rırlamğı üzere (327, 1 2- İ 4 ) , asıl anlamında inkar etmeden farklı ol:ırak yoksı ı nl ıık, belli bir cins­
t"'°b ı ı l u n ı ı r. - Aristoteles'in akıl yürütmesi ile ilgili olarak krş. Ro n i t1 , 2 1 1 .

227
M ETA F i Z İ K

i nkar ermenin ayn ı zam:ında doğru ol m:ısı i mkansız olduğuna


göre k:ırş ıcların aynı zam:ında b i r öznede bulunm:ısı da imk:ın­
sızdır; meğer ki onlar bu özneye belli bakımlardan veya biri
belli b i r bakı mdanO) diğeri genel olarak air olsunlar.(:?)

7 . Bölüm < Üçüncü Halin İ mkansızlığının Kanıtları >

Ö re yandan çelişik önermeler arasında bir ar:ıcın ı n olması


da imkansızdır. Bir özne hakkında rek b i r yüklemi - h:ıngi yük­
lem olursa olsun -, zorunlu ol:ır:ık y:ı r:ısdik ermek veya i n kar
25 ermek gerekir.(3) Bu, ilkin , doğru ve yanl ışın ne olduğunu ra­
nımlam:ımızdan çıkar. Çünkü v:ırlığın v:ır ol m:ıdığı nı vey:ı v:ırol­
m:ıy:ının var olduğunu söylemek y:ınl ışrır. Bun:ı k:ırşılık varl ığın
var olduğunu, var-olmay:ının var ol madığın ı söylemek doğru­
dur. 1 4 1 Dolayısı ile herhangi bir şeyi n v:ır olduğu nu vey:ı var ol­
madığını söyleyen, ya doğru veya y:ınlış b i r şey söylemiş olacak­
tır. (Çelişik kavramlar aras ında bir ar:ıcı nın olduğunu söylemek
ise) ne varlık, ne var-olmayanın, ne var olduğu. ne de var ol-
30 madığı nı söylemek demekcir.(5 ) Sonr:ı bu :ı r:ıcı şey. y:ı gri n i n si­
yahla beyaz arasında aracı olması :ınl:ı m ı nd:ı çelişikler :ırasın da
gerçekten var olan aracı bir şey olacaktır veya ne İnsan , ne de
:ır olanın i nsan ile at arasında ar:ıcı ol ması anlam ı nda :ıracı b i r
şey ol:ıcakm.<6> Eğer o, a) bu ikinci riirden b i r :ır:ıcı varlıksa,
değişme mevcut olamaz. Çünkü değişme, eğer varsa örneğin iyi-

1 ) Orncğin hilkuvve veya kısmi olarak (Habeşli, dişleri h:ıkımın.l:ın hcraz. ,;icmlunun geri
bbn kısmı h:ıkı ın ından siyahtır. Askl., 293, 1 6 vd.).
�) Riri hilkuwc. diğeri bilfiil olarak.
3) (\-iindi h:ılin imkansızlığının mantıksal kullanımı Riri11ci An11/iıikla. T . 77 a 22-25'de in­
cd,·nmekre.lir.
1) K rş. Pı·ıi /lrnnmeias, 9; Platon'da da krş. Kratylos, 385 b; Sofi.<ı, 210 ,[ 21 1 a ve 263 b.
Doğnıl ı ık sonınu ilerde E, 4 ve H, l O'da yeniden ele alı n:ıc:ık nr . - Doğnınıın skolasrik ranırru
r:ı.b,·qıı:ırio rei ,1 inrd lecnıs" gerfek ve zihnin birbirine uyg11 11/11ğ11) , Arisrordes'in ranımı<l ır.
'il O halde hu, hiçbir şey söylememektir. (Askl., 294, Cı). Aristotdes şunu diyor: Doğnı ve
y:ınlış \·dişiklcri p:ırlaştıklarına göre, bundan bir yargının ne doğnı ne de y:ı n lış olthığu sonucu
\·ıbcıkrır ki h u da s:ıçmadır. O halde aracı durwn yol'tur. A risrordcs'in kanıtlaması ile ilgili ola­
r:ık krş. Bonit7. 2 1 2.
(l) Çdişikler arasında aracı bir şey (metaksy) düşünülem,--z. Ne insan, ne ar olan bir şeyin (ör­
n..ı;in ki ip<:ğin ve genel olarak ayn bir cinse ait olan her şeri n ) insan ile at ar:mnda araa oltlıığu
riir. lcn "ni.irr" hir a racı şey mi söz konusudur? O, insan veya ara doğnı <lcğişemcz (çiinkii onun
hiri rcrine .l iğcri nc doğru gitmesi için hiçbir neden yoknırl. Aracı şeyler h:ıkkımla bildiklerimiz

228
i V . K İ TAP

olmayandan iyi olana veya iyi olandan iyi-ol mayana doğru­


dur.O l Bir olgu olarak, aracı bir varlık var olduğunda onun dai­
ma uçlara doğru gicciği görülmekredir. Çünkü k:ırşırlara ve on­
ların aracılarına doğru gitmeyen değişme yokrur. Öre yandan,
b) gerçek bir aracı varlığın varl ığını farz erriği m iz durumda da,
35 bir değişme olacakrır; ancak b u deği şme, beyaz ol mayandan be­
yaza doğru b i r değişme olmayacaktır. Böyle bir değişmeye ıse
hiçbir yerde rastlan maz.
ıO1 2 a Sonra İster çıkarsa malı düşünce. isterse sezgi söz konusu ol-
sun ,(21 her türlü düşünce doğru ve yanlış olduğu her seferi nde
konusu nu ya tasdi k eder, ya da i nk;i r eder (bu, doğru veya yan­
lış yargı n ı n tan ı m ı nın apaçık son ucudur). Diişiince, özne ve

is,· hıına açıkça ters diişmekcedir; çiinkii her değişme "karşırbr:ı doğnı" (eis ta anrikcimena), yani
kırşm:ın karşıta vep :ır:ıcı şeyden karşıta veya karşırran ar:tcı şeye doğru olur. O h:ıltle o, "aynı
cinsten şeyler" arasında (ek ton syngenon) olur, "ayrı cinsten şeyler" (eks :tllotriou) arasında ol­
m:t7. (:\ski., 295, 1 5- 1 'J ) . Grinin beyaz ile siyah arasında :ıracı ıılduğu gibi :ıynı cinse :ıit olan ger­
\·d: h i r :ıracı varlık mı söz konusudur? Şüphesiz griden bep1a geçiş vardır: :ınc:ık gri nin beyaz­
olm:ı�·:ın olması bakımından geçiş vardır. Eğer griyi bey:ı1-olmayan olmay:ın olarak göz önüne
:ılır"ık (onu i.lyle de :ılınak zonındayız; çiinkii ancak böylece o, aracı şeydir). hı:ya1-olmayan ol­
m:ı�·:ınd:ın beyaza doğru bir değişmen in olmadığı �ikardır (Rnss, 1, 285; Ronitz'e bkz. 2 1 2-
� 1 .\ J . O h:ılde bir :ıracı şey, h içbir biçimde var değildir.
1 ) Oys:ı nötr ol:ın :ır:ıcı şey, ne iyidir, ne de iyi-olmayan.
21 N:ısıl ki "dianoi:ı" (pkarsamab diişiince: Bu, Skolastiklı:rin, yanlışın bnağı ol:ın "cognitio
:ıh�tr:tcrİ\'a"sıdır. Şununla da krş. Descartes, "Regııla XI/, Ad. et T:ınn. X, ti 20). "nocsis"in [.<ezgı'­
.<rl tlii,<iinrr. ilkelerin (:ırkhai) doğrudan, deneysel, yanılm:ız ve :ıpaçık bilgisi, "cngnirio inmiriva"J
ml.lı isı: 2. satırdaki "ro dianeron" (diişiinülen, çıkarsam:ılı .liişiincenin konusu olan şey) " noe­
ron "un (kavranan, sı:.7giscl düşünceni n konusu olan şey) 11.ld ıdır. Ôte yandan "noesis" ve "dia­
noi:ı", bilgi n i n herh:ıliik:\rda ister doğrudan, ister söz düzen ine güre çıkars:ımalı olar:ık nesnenin
k:ın:ınm:ısı na indirgı:nmesinden ötürü, birbirlerini ramanıla d:ır. R:ısir doğa h i r h'7 elde edilir
cdilıne1. rümdengdim yoluyla ona bizzat kendileri bakımııı.l:ın ap:ıçık olmayan doğnılar bağla­
n ı r. Aslında rümdengclim sezgiden sadece bir hareket ve bir silsile olması h:ıkıımntl:ın ayrılır. O,
d:ıh:ı sonra gelen terimlere, b�langıçraki teri min apaçıklı ğıııı n:ıklcdcn bir Sl7�idir. Ru kavram­
Lırb ilgili ol:ırak krş. Alı:k., 33 1 , 1 -3. lnrl. Arist. 'e de bkz. ( 1 SO :ı 60). "[ Jypol.·psis" (hu terimle
ilf!ili olar:ık krş. A, 1 . 987 a 1 ) , böylece "dianoia" nın sonumdur \'e cins ol:ır:ık '"cpisreme", "dok­
s:ı" \'c "phronesis"i i�·inc alır. ("phronesis"le ilgili olarak bb. A. 1 , 980 b 22). '"1 l i:ınoetikos" sıfa­
rı. \·ık:ırsamalı " , ":ıkıl yürütmeye dayanan" anlamına gd ir. "Dianoerike episreme" (dianoetik
i>ğrı:tinı ) , li ııyusal se7gi (ve bu anlamda "vonton ", "aisrheron"un da mltlıdı r) \'cya akılsal sezgi ile
k:11:111ıl:ın i.lğretime k:ırşımr (akılsal sezgi, "nous"rur). O, her kanıtlayıcı bili m i n indirgendiği, kı­
)�ısa d:ıranan tümevarımdır. Öte yandan "ro dianoetikon", rııhun :ıkılsal, çık:ırsamacı kısmı, dia­
on.·rik yeri , çıkarsanıacı akı ldır. O, "psykhe"nin üst ve ayrı kısmı ol:ın :ıkıl, düşünce, zihine veya
"en nn<.-r i kon"a, yani ruhun entelektüel kısmına, enrelleL."tiiı:I yetiye karşıttır.
" nianoi:ı" ile ilgili ol:ırak Waitz, il, 298'e de bkz. Bıı ra.l:ı konusu sayı ve geometrik figürler
olan �di:ıncıia" ile konusu iyi olan ve ideaların bilimini rc�kil eden "nocsis" :ırasında Pl:ıron'un
yaptığı ayrımı (Deı•lrı. VII, 5 1 1 d e; VII, 533 a-534 a) harırhral ım.

229
M ETA F İ Z İ K

yüklemi iscer tasdik ister i n kar etmek sureriyle, bdli b i r biçi m­


de birbi ri ne bağladığında doğruyu, bir başka biçimde b i rbirine
bağlad ığında, . yan lışı ifade eder.Ol
Sonra eğer sırf tartışmak için t:ırrışm ıyorsak, bütün çelişik­
ler arası nda birer aracı varlığın olması gerektiğin i kabul etmek
5 zorun dayız. Bundan da bir yandan. bir i nsanın ne doğru, ne
yanlış olan b i r şey söylemesinin m ii mkün olacağı. öte yandan,
varl ıkla yokluk arasında aracı bir şeyin olacağı. dolayısıyla oluş­
la yokoluş arasında bir başka tür deği �menin va r olacağı sonucu
ortaya çıkar.( 2) Sonra bu durumda bir yüklemin inkarı n ı n onun
karşıtı olan yüklemi n tasdik edil mesinden başka bir şey ol madı-
10 ğı cinslerde(3) de bir aracı varlığı n olması gereki r. Ö rneğin bu
durumda sayılar dünyası nda da ne tek . ne çift olan bir sayı ola­
caktır. Bu ise sayı n ı n tanım ın ı n göc;rerdiği gibi imkansızdır.<4 )
Buna hu duru mda sonsuza kadar gidi leceği n i de ekleyel i m : Yani
bu takdi rde gerçekleri n sayısı sadece üç tane olmayacak, çok
daha fazla olacakcır.(5 ) Çünkü sözü ed ilen :ıracı varl ığı n kendisi­
nin de tasdik ve inkar edilmesi bakım ın dan in kar edil m esi
mümkün olacak ve böylece bu yeni kavram da belli bir şey ola­
caktır. Çünkü onun özü fa rkl ı bir şeydir. Son ra kendisine bir
15 şeyi n beyaz olup olmadığı sorulan b i r insan huna "hayır" diye
cevap verirse, beyazın varlığı n ı i nk:ir etmekten başka bir şey
yapmaz. O nun var-ol mayışı da bir inkar etmedi r.1 6 1

1 ) Yani her h:ıliikarda düşünce ya tasdik, ya da inkar eder: ikisinin ortası )"l•krıır. Oüşiincenin
hu ra\TI, iiçiincü halin imkansızlığını kanıtlar. 8onitz (2 nı haklı ol:ır:ık ı . 3 \"e 7 numaralı ka­
nırlar arasındaki büyiik benzerliğe işaret etmektedir.
::!) Arnı tilçüde saçma olan iki sonuç (6-7 ve 7-9. satırlar)
31 Krş. Aiıt�orilrr. 1 0, 1 2 a l .
4) Çiinkii sayı r:ı tek, ya da çifttir (Alek., 332, 1 4 - 1 5).
5) Arisrord es in akıl yürütmesi Bonicz tarafından şu biçim.!.: rak<lim edilnwkrcıli r: E ğe r A ile
'

A-olm:ıyan ar:ısıml:ı ne A, ne de A-olmayan olan bir aracı \':ırlık. R \':usa. R il.: A ar:mnd:ı da ne
R oLın. ne de A olan bir diğer aracı varlık, C olacak ve R il.: A-cılın:ı�·an arasın.la ne t\ ne de A­
nlmayan olan bir aracı varlık D olacak ve bu böylece sonsu1:ı k:ıdar gi,b:ckrir.
Anl·:ık Ross (1. ::!86) haklı olarak bu yoruma karşı çıkm:ıkr:Hlır. O. A ve R. R ve A-olmayanın
ı;elişikler olmad ığına işaret etmektedir. Dolayısıyla Alek. 'un aı;ıkl:ımasını benimsemek (33, 7- 1 7)
w hıınu ş<;�ic anlamak daha uygundur: Eğer A ile A-olm:ıyan arasımla ne A. ne ,ıc A-0lmayan

olan bir t\ varsa, R ile 8-olmayan arasında da ne 8, ne de R-olmayan olan hir C ol:ıc:ık ve bu
bii�i,-ce sonsu1.a gid.:l·ekcir.
bl M Er tertium non dacur" (Bonicz, 2 l 5); Alek., (333, 1 '>-331 , 3 al hu kanın geniş ol:ır:ık ;ın­
Lırmakra,lır.

230
iV. KİTAP

Diğer bi rçok paradoksal görüşre old uğu gibi fılozonarın b u


görüşel i ) varmaların ı n d a nedeni şudur: Onlar erisrik akıl yü­
rütmeleri çürütme gücüne sahip olmadıkları ndan bu ka nırı ka­
bul erm iş ve son ucunun doğruluğu nu beni msem işlerdir. O hal­
de bazı filozofları bu görüşü ben imsemeye İ ren . budu r. Başka
20 bazıların ı n onu kabul etmeleri n i n nedeni ise, her şeyin neden i n i
aramalarıdır.(2) Ancak b u h e r i k i gru p dal .l l kend ilc-ri ni h e r reri­
me belli bir anlam verme zorunlulu�u karşısı nda b ı rak:111 ra nım­
lardan hareket edilerek çürütülebilirler.!41 Çünkü bir kdimen i n
i fade erriği kavram , şeyin tan ı m ı n ı n kendisidir.
Şimdi her şeyin hem var olduğu. hem de ol madığın ı söyle­
yen Herakl eitos'un öğretisi herşeyin doğru olduğu �'il bunun rer-
25 sine çelişikler arasında aracı bir şeyin olduğunu söyleyen Anaksago­
ras'ın öğrerisi ise her şeyin yanlış olduğu sonucunu doğuruyor gi­
bidir. Çünkü şeyler birbirlerine k�rışmış iseler, bu karışım ne iyi­
dir, ne de iyi-olmayan. Dolayısıyla burada doğru olan bir şey söy­
lenemez.

8 . Bölüm < Her Şeyin Doğru Olduğu Veya Her Şeyi n Yanlış
Olduğu Görüşünün i ncelenmesi >

Bu beli rlemelerden :ıçıkç:ı anlaşılm:ıkradır ki bazı insanların


şeyler hakkında i leri sürdükleri görlişler, yan i hiçbir şeyin ne
doğru olduğu (çünkü onlara göre her önermen in durumunun,

1 ) Yani :ıracı varlıklann olduğu görüşüne.


21 Aristntdes belki burada Antisthenes'i düşünmektedir (Ross. arnı yer).
:il Rira7. önce sözü edilen her iki grup; hem ikinciler, hem birinciler - Krş. Rıı ni f7 . 2 1 5-:? 1 6.
'i l Krş. Yukarda, 4, 1 006 a 1 8.
'il A ristordes şunu söylemektedir: Herakleitos, daha çok çcl işkisi1l i k ilk es i n i ort:ı<lan k:ıldın­
pır gilıi.lir. Krş. Alek., 336, 1 3- 1 5 (bkz. Fizik. 1, 2, 185 b 20). Buna karşılık An:ıks:ıgor:ıs (26.
s:ıtırl ii1dl ikl..: üçüncü halin imkansızlığı ilkesine saldı rıror giirii n mekı..-.lir: Dcı i!n ı :ıncık ya tas­
.tik. y:ı .la inkarda bulunabilir, "aracı" şeyde (metaksy) bulunmaz. Bunu Askl., 21>8, :n-34,
şiiyl..- yonı mluyo r: Her şey, her şeyde olduğundan ve zı ıl a r birhiri içimle buhındu�ımlan her
şey y;ı nlışnr. Çünkü bir karışım (27. satır) kendisini mey.l:ına getiren hiçbir şey.!.: d ..-ği l.li r. Ne
hir şeyin iri olduğu söylenebilir (çünkü o, iyi iyi-olmayan.lır). ne de i r i olma.lığı (çiinkii o, iyi
i\'i ·nlm:mın<lır).
.
2'J. s�tmlaki (monakhos), ayn bll/lanna (sensu diviso) anla m ı ndadı r: Her şey doğnıdıır (Pro­
t:ıgoras); 1 1.:r şey yanlıştır (Anaksagoras). 30. satırdaki (kata panton), hirlilm (scnsu composito,
tcıı:ıliıcr) anlamındadır: Her şey hem doğru, hem de yanlıştır (l l er.ıklciros).

23 1
M ETA F İ Z İ K

karenin köşegen inin, kenarı ile ölçülebil ir olduğu önermesine<O


benzer ol masına engel olan bir şey yoktur) . ne de her şeyi n doğru
olduğu görüşleri, gerek ayrı başlarına. gerekse b i rlikte doğru değil-
30 dir. Bu görüşler pratikte H erakleitos'un görüşü ile aynı kapıya çı­
karlar: Çünkü her şeyin hem doğru. hem de yanlış olduğu n u söy­
lemek. aynı z:ım:ında bu iki önermenin her birini ayrı ayrı ileri
35 sürmek demekti r. Dolayısıyla teker teker imkansız olduklarına
1O12 b göre. onların b i rl ikte imkansız olmala rı zorunludur. Bir başka ne­
den: Şüphesiz ayn ı zamanda doğru ob mayan çelişik önermeler var­
dır.(2J Öre yandan hepsinin yanlış olması m ü mkün ol mayan çelişik
önermeler vard ı r (ancak yukarda söylc"d ikleri m izden P I bu sonun­
cu duru m daha fazla mümkün gibi �öriinmekredir) . R uımnb b i r­
l i kte bu görüşleri savunan bütün filozoflara. daha öncc-ki t:!rtışma-
5 larımızda da işaret ettiği miz gibi,(4 ) hir şeyi n var olup olmadığı n ı
savunup savun madıklarını değil, kulb ıı d ı kları keli melerin b i r an la­
mı olup olmad ığı nı sormamız gerek i r. Çünkü bi)ylece özell ikle
doğru ve yanlışın ne anlama geldiği ni beli rleyerek bir tan ı mdan
hareketle tartışmaya girişmemiz mi.i m kii n olur. Şimdi eğer tasdik
edilmesi doğru olan şey, i n kar edilmesi yanlış olan şeyden başka
b i r şey değilse, her şeyi n yan lış olması i m kinsızdır. Çi.inki.i çel işki­
n i n iki parçasından biri n i n doğru olması zorunludur. Yi ne eğer her
1O şeyin ya tasdiki, ya i n karı zorunlu ise her iki önermen in )'anlış ol­
ması i mkansızdır. Çünkü çelişkinin iki parçasından sadece b i ri
yanlıştı r.!'i) O halde bu görüşlerin tümüne. o kada r sık rc-krarlan­
m ış olan kendi ken di leri ni ortadan kaldırdıkları eleşririsif(i) yönelti-

1 l K i bıı önerme, r:ınlış bir önermedir. O halde herşcy. �·:mlış olahi l i r. Krş. Sr. Thom:ıs, s .
:! ·i6. nnr '37.
2) O rneğin Giineş'in harcker ettiği ve Güneş'in hareker l'rnı.-'1.liği iine rm d l- r İ (Alck. . :!'l'l. 1 ?l
31 Şıı ş..-kilde :ınl:ım:ık gerekir: "Herakleiros ve Anaks:ı!!or:ıs'ın liğreri k·r i h : ı k kı ml :ı rıı k:ı rda
si iy k·. l ik k· ri m izde n " . Onl:ır, şüphesiz her şeyin doğnı oldıı�ıııııı k:ıhııl ..·n irnı.-krcn �-uk hl·r şcri n

pnlış c ıld ıığıı nu k:ıhııl ettirmere yönelmektedirler: 1 lcr:ık k·iros'a ı;iirc Şl·� ·k -r i n siird.li akışı,
An.ı ks:ıı::oras için ise evrensel karışım, herhangi bir doğrıım ifa.le er meye cnp;cl c ıl ın:ıkr:ı.l ır.
(All·k. . :ns. 1 7.22ı.
-1) -1. 1 006 a 18 nl. - 6. 7. satırları Alek.'dan (338, 30- 1 -1 ) cs i ıı lcner..-k h:ıfif hir h içi ıml c şerh
c<li\'nnı1.
5) 1 1 - 1 3. satırları şüyle anlamak gerekir: Sonra her şeyle ilı:: i li oLır:ık <.�er İİ\"ilndi h i r halin
iııık:l nı sii1 konusu olmaksızın ya rasdik, ya da inkar e;nwk 111 n ı n hıys:ı. her i k i i.i ncrmenin de
y:ı nlış \'cp tloğnı olm:ısı imkansızdır. Çünkü çdişkinin s:ı.ı,-,;c hir parçası p nlıştı r (<li�cri (loğ­
rıı. l ı ırl. :\ristoteles hıı rada üçüncü halin imkansızlığı il kes i n i kıılbnııı:ıkt:ı.l ı r. Krş. Ak·k. , 3-1?, 9
nl.
6) Ô7.cllikle krş. Thrrıiwos, 1 7 1 a vd.

232
I V . KİTAP

J 5 lebilir. Gerçekten de her şeyin doğru olduğunu söyleyen bir insan,


bu kendi iddiasına karşıt olan iddia n ın da doğru olduğunu söyle­
mek zorundadır. (Çünkü ona karşı çıkan. bu önermenin doğru ol­
madığın ı söylemektedi r.) Her şeyin yanlış olduğunu söyleyen de
aynı zamanda bu kendi söylediği nin de yanlış olduğunu söylemek
durumundadı r. Eğer biri ncisi sadece kendisininkine karşıt olan
önermen in doğru olmadığı nı, ikincisi yal nı z kendi önermesinin
yanlış ol madığını ileri sürerek İstisnalar kabul ederlerse, onların ge­
rek doğru, gerekse yanlış önermelerle ilgili olarak sonsuz sayıda is-
20 risnala rı kabul ermeleri gerekir. Çünkü doğru önermenin doğru ol­
duğunu söyleyen önermenin kendisi doğrudur ve bu süreç bizi
·

böylece sonsuza kadar görürür.( 0


Son ra(2) gerek her şeyin hareketsiz olduğu, gerekse her şeyin
hareketli olduğunu ileri sürenlerin doğruyu söylemedikleri açıktır.
Çünkü eğer her şey hareketsiz olursa, b:m önermeleri n ezel i-ebedi
olarak doğru, bazılarının ise ezeli-ebedi olarak yanlış ol maları gere­
kir. Oysa şeylerin bu bakımdan değiştiği açıktır. Çünkü herşeyin
25 hareketsiz olduğunu söyleyen kişi nin kendisi bir zamanlar var de­
ğildi ve bir başka zaman da anık var olmayacaktır. Eğer bunun
tersine her şey h areketli olursa, hiçbi r şey doğru olamaz. O halde
her şeyin yanlış olması gerekir. Ancak bunun da im kansız olduğu­
nu gösterdik.Ol Sonra(4) değişen şeyi n. bir varlık ol ması<�) zorun­
ludur. Çün kü değişme, bir şeyden bir şeye doğrudur. Nihayet her
şeyin bazen hareketsiz, bazen hareketli olduğu ve hiçbi r şeyi n ezeli­
ebedi ol madığı da doğru değildi r. Çünkü har�kerre ol:ın şeyleri ha-
30 reket ettiren bir şey vardır ve bu hareket erri rici nin kt>ndisi(6) hare­
ketsizdir.

1) "Tek bir yanlış i.lnermenin varlığı, varlıklarını vazetmek ve yanlış oldukl:ırını kabul etmek
10nında oldukları h:ışka sonsuz sayıda yanlış önermeni n varlığı n ı gerektirir. Tek bir doğnı öner­
m.-n i n varlığı, aynı şekilde sonsuz sayıda doğru önermelerin varlığını gerektirir" Colle, 1 55. Or­
lll"f: in "Sokrates oturmuştur" önermesinin doğru olduğunu kabul eddim. "Sukrates"in oturmuş
ul.lub'\I doğrudur" iinermesi n i n doğru olduğunu kabul etmcmiı gerekir. Dul:ıyısıyla "Sokrates'in
oturmuş l•ld uğunıın doğru olduğu doğnıdur" önermesi nin doğnı olduğunu bhul etmemiz gere­
kir \'e hu büylece sonsuza kadar gider. "Sokrates oturmuştur" iinermesinin pnlış o l d uğunu ka­

bul erri�imiıde de sonsuza giden bir süreç söz konusudur. K rş. Alck., 31 1 , 1 2 "" ·
2) Aristotcles. hi raı önce diyalektik olarak kanıtladığı şeyi şimdi fi1ik'e uyg u l ı ı yo r.
:�ı O hal.le her şey, hareketli değildir (Askl., 30 1 , 8).
-il l ler şeyi n h:ırckctli olmadığını gösteren diğer kanıt.
5l \'c d.:ğişmen i n maddesi olarak devam etmesi - Bonit1. 2 1 7.
(>) Tanrı - Krş. Ronitz, 2 1 7.

233
V. KİTAP ( L\ )

1 . Bölü m < l lke >( 1 1

" l lke"(2) şu anlamlara gelir 1 ) R i r şeyi n kendisinden h :ı reket


etmeye başlanan i l k noktası: Örneğin b i r doğru nun veya yolun
35 her iki ucu, bir ilkedi r. 2) Her şeyle ilgili en mükem mel hare­
1013 a ket noktası: Ö rneğin bilimde bile b:ızen bir konuyu incelemeye,
bu kon unun i l k noktasından veya h:ışından deği l, onu en ko­
layca inceleyebileceğimiz bir nokradan b:ışl:ım:ımız gereki r. 3)
Meydana gelen bir şeyi, bu şeyin b i r p:ırç:ısıC\l olarak meydan a
5 gçti ren ilk şey: Örneğin bir gem i n i n omurg:ısı vey:ı b i r evi n te­
meli. H:ıyvanlara gelince bazıları(4 ) yüreği n , baz ılarıC"il beyni n ,
dah:ı başka bazıları d a diğer bir kısmın böyle bir şey olduğunu
düşü nürler. 4 ) M eydana gelen bir şeyi . bu şeyin bir parçası ol­
maksızın meydana getiren ilk şey ve ha reket ve değişmen i n do­
ğal b:ışlangıç noktası: Ö rneğin b i r çocuğun anne ve babasın­
dan, savaş ı n h akaretten çıkmasında olduğu gib i . 5) Bili nçli

1) !:!.. Kir:ıb ı n ın hiiriin bölümlerinde anlamı açıklığa ka\'uşnırm:ık için, Arisrotcles tarafından
İncelenen reri m l.:ri n farklı anlamlarını numaralarla birbirlerin.len ayır.lık. 01dlikle zor olan bazı
bt;liiml.:rle ilgili olarak her zaman açık bir biçimde görülmeyen plan hakkın.la kısa açıklamalar
.la vcrllik.
2) "Arkhe", ilkr, hareket noktası, başlangzperimi, ba,ıkmgıpn l amın.lad ır. O. ":ıiria", "aition"
ve bazen de (örneğin B, 3, 998 a 23) "stoikheion " ile ayn ı anhm&ı.lır. Ancak çoğunlukla "ark­
he", "srnikheion"clan aynlır; "stoikheion", daha tam olarak " i.iğe"yi i fade eder. " Sroikheion" , "ai­
rio n en�·parkhon"dir, yani "içkin neden"dir; buna karşılık "arkhe", "airion toıı el"tos"dur, yani
"dış. aşkın neden"dir. [Böylece sırasıyla İdeaların formel ve maddi nedenleri olan, Bir olan ve
Büyiik ve Kiiçiik olan, aslında "öğder"dir {stoikheia)J - "Arkhe" ile "stoikheion" arasındaki iliş­
kil,·rl.: ilgili olarak krş. Ps. - Alek., 2-3 (!:!.., 4, 1 070 b 23 iizcrine) . Bonirz'e d.: hkz. 225-26. Bu
k:wramla ilgili olarak şunlara da bkz. Diels, Ekmmtum, s. 21; Rh"aııd, l.t f>ro/.l dıı Dtıı., s. 96;
Wairz, 1. 117-459 - "Arkhe"nin asli anlamı "başlangıç"tır.
3) _" Üğe" (stoikhcion) kavrarru ile "ilke" arasındaki farkh ilgili olarak bir pıkarki not ve krş.
Boniız"le (.2 1 8).
-1) Empc<lokles, Demokritos ve Aristotdcs'in kendisi (l!t�yMnlann KımnLırı. il, 2, 647 a 3 1 ).
) ) Alkm,"On, Pbron ( Tim11ios, 44 d).

234
V . KİTAP

ıo i radesiyleO ) hareket eden i, hareket etti ren ; değişen i , değişti ren


şey: Örneğin şehi rlerde yargıçlar, ol igarşi ler, mon:ırşi ler, ti­
ranlıklarla sanatlar, özellikle mim:ıri s:ın:ırlar<2l "i lkelc-r" (ark­
hai) diye adlandırılırlar. 6) N ihayet bir şeyin hi lgisi n i n ken-
15 disi nden başladığı şeye de bu şeyi n ilkesi den ir. Örneğin ön­
cüller.Ol kanıtlamaların ilkeleridirler. "Neden" kavramı da
ayn ı s:ıyıda, farkl ı anlamlarda kulla n ı l ı r; çünkü her neden,
bir ilkedi r. Bütün ilkelerde onak olan şey, o halde, v:ırlığın
veya oluşun veya bilginin kendileri nden çıkrığı kaynak ol ma­
l:ırıdır. Ancak bu ilkelerin bazısı şeyleri n içindedir, b:ızısı ise
20 onları n dışın dadır. Bundan dolayı bir şeyin doğası ,(4 ) bir i l­
kedir. Ayn ı şekilde bir şeyi n öğesi, di.işünce, irade. formel
töz de birer ilkedirler. Nihayet hu nlara ereksd n edeni de
eklememiz gerekir: Çünkü iyi olan ve gi.izel olan. b irçok şe­
yin gerek bil gisi, gerekse hareketi n i n ilkesidi r.

1 ) "proairesis", asıl anlamında akla, düşünüp taşınmaya dayanan bili n�·li seçimdir. . Onu
ne "cıreksis", ne de "boulesis"le karıştırmamak gerekir. "Oreksis", al711\lur ve o, "epith­
�·mi:t", "thymos" ve "boulesis"in türlerini teşkil ettiği, cinstir. "Epithym ia", akıl-dışı iştah,
kiir ar7mlıır. "Thymos", belli bir ölçüde akla uymakla hirl ikte şi.ldetinden ötiirii onu tanı­
mama <lıınımuna giren cesaret, itkidir. "Boulesis", akıls:ıl. iil\·iip hiçmcye dayanan ar7mlur.
" �oıılesis", "proaircsis"e yakındır; ancak bu sonuncu yaln ı1ca milmkiin ve faal iyet alanımız
i�·ine �iren nesneleri konu olarak alır (Nilth. Ah'41tı. I l l , 1 , 1 1 1 b 1 9 vd .l. O hal.le boule­
sis" a"I :ı nbmında irade değildir (asıl anlamında irade dah:ı çok "houlcıııike oreksis" diye
;ı.lh nılırıl:ın "proairesis"tir); o, akıl tarafından belirlenmiş olan ereğe yönelmesi hakımın­
.la n arnı.lur. " Proairesis", bundan başka, hedeflenen am:ıcı gerçekleştirmenin ara\·larını tes­
hit e.len diişiiniip taşınma tarafından belirlenmiş olması hakımından amıdur - Aristote-
1,·s'in term inolojisinde "to proaireton", tercihin, seçimin konusu, "to orekton", arzunun
kcınıısu, amı edilebilir şey ("to proton orekton", arzu edilen birinci şey, yani Tanrı) ; "to
or,·krikcın", arzu yetisi anlamın ı ifade eder. .
2) Sanatlar, özell ikle " mi mari" (arkhitektonikai) sanatların ilkeler olmalarının (krş. A, I ,
98 1 a : m ı nedenleri hakkında bkz. S t . Thomas, s. 2 5 2 , not 7 5 8 . - 12. satmh "arkai" ile
yapılan kelime oyunu, çevrilemez. "Arkhe" kelimesinin "başlangıç" anlamı ile birlikte
"em i r, yetki" anlamına geldiği bilinmektedir.
J) 1 6. satırdaki "pyhothesis", (bkz. B, 2, 996 28'1e ilgili not) "önciil, koşul" (protasis)
anl.ımıfüla,lır (krş. Ronitz, lnd. Arist. , 756 b 5 9 ve 797 a 1 5). "I l ipote1lcr" (h�'Jlothcseis),
,fcıj!nıdan tloğruya, herhangi bir kanıtlama olmaksızın bilinen "dnğnıdan ilkder"tlir (ame­
soi arkhai) (Alek., 346, 25 vd.).
1) Yani şeyin m:ı,l<lesi (Alek., 347, 1 1 ) . Doğa ve öğc, içkindirler. Diğer ilkeler, şeyin
tlışın<lad ırlar. - 2 1 . sarırdaki "ousia", "form" anlamındadır (aynı yer, 3 17, 1 6. "Ousia"nın
bu anlamı ile ilgili olarak krş. A. 3, 983 a 27 ile ilgili not).

235
M ETA F İ Z İ K

2. Bölüm < Neden >1 1 l

"Neden" şu anlamlara gelir: 1 ) B i r şeyi. bu şeyin bir parça­


sı olarak meydana getiren içkin madde: Ö rneği n tunç, heykel in;
25 gümüş. bardağın nedenidir. Aynı şek ilde ru nç ve gii m iişün cins­
leri. nedendirler.(2) 2) Form veya modd . yani özün ran ımı(3) ve
cinsleri (örneği n 21 1 oranı ve genel olarak sayı,1 4 1 okravın n e­
denleridir) , tanımın içi nde bulunan kısım lar. 3) Değişmenin
30 veya sükunetin kendisinden başladığı i l k ilke: Örneği n bir karar
veren, eylemin; baba, çocuğun bir nedenidir. Genel olarak ya­
pan , yapılan şeyin; değişti ren , değişmeye uğrayan şeyin nedeni­
dir.('il 4) Erek, yan i bir şeyin kendisi için olduğu şey: Ö rneği n
sağl ık, gezi nti yapmanın nedenidi r; çiinkü "i nsan niçin gezinti
35 yapar" sorusuna, "sağlıklı ol mak için" cevabını veri riz ve bunu
derken de bu olayın nedenini açı kladığı mızı diişiinii rüz. Bu,
kendisi nden bir başkası tarafından hareket etti ril ip. ha reket eni-
)O13 b rici ile erek arasında bir aracı rolü oynayan her şey için de ge­
çerl idir. Örneğin zayıflama, m üsh il alma, ilaçlar veya aletler,
sağlığın nedenleridir. Çünkü bütün hu araçlar. bir amaç için
kullanı lırlar. Bazıları araç, diğerleri eylemler olmaları bak ı m ı n­
dan birbirleri nden ayrıl ırlarsa da biiriin hu nedt"nler b i r erek
için vardırlar.
"Neden" kelimesinin p ratik olarak bürün anla mları bunlar­
dır ve nedenlerin bu anlam çeşitliliği. gerek bir ve aynı nesney-

i l Ru bi)liim hemen hemen kelimesi kelimesine Fizik. il, 3, 1 9 1 b 2:\- 1 95 b 2 l ' i tekrar
etmekted ir. Krş. l l a ınel in, Phys., I I, s. 83 vd., Bonirz'e gi.ire (22 1 ), hu hi.iliimiin, ister Aristote­
b'in kendisi. İsterse yayıncıları tarafından Fizik'ten çıkarılmış ve bıır:ıy:ı n:ıkled ilnıiş l>l<luğuna
�iiphe ynkrıır.
"Aiıion" (veya "aitia " )terimi, ntdm. sebep. genel olar:ık moıf :ınl:ımın<b<lır. O, çoğu kez
"arkhe" ve "sroiklıeion"la aynı anlamdadır. - "proton aition" (prote aiıi:ı), b:ı7.en ilk ne.leni, ilk
harl·kct çnİril.·iyi, T:ınrı'yı; bazen yakın nedeni, esere en y:ıkın nc.,leni, b:ı1en bir şeye h:ıs olan ilk
nl."t leııi, en u1.1k nedeni ("to akroraton aition"la aynı anlamda) ifade eder. i lk nedenler. <lörr ne­
dl'll ( ma.l<li. fail, tiı rmcl ve ereksel), "hai prot� aitiai, ta eks :ırkhes :ıir i:ı", ili neksel (k:ıra sym be­
hckosl ne.lenlerin 71lldıdırlar. - "aitiaton", nedenin sonucu ulan şey, eser; ":ı n :ı iri on " , neden ol­
m:ıyan şçyJ i r. - ":ıirion enyparkhon" (içkin neden), genel ol:ır:ık "ma.l.le" :ı nl:ıınına gdi r. Ancak
bazen • t;ırnı "u da i fade eder. O, "to ekcos"un (dış, aşkın n..... lenin) zıddıdır (iirneğin foil neden
vcp h:m·kcr ettirici nedenin, yani "aition poietikon"un) .
.:!) � ı ...l,li ne<lcn - cins, madendir (Bonitt, 222).
:il Formcl ne<len.
ti) Okr:ıvın fo rm u , 2/1 oranıdır ve sayı, ikiliğin cinsidir.
5) F.ıil \'e}'3 h:ırcker ettirici neden.

236
V . KiTAP

5 le ilgili olarak bir çok nedenin - hem de ili neksd ol mayan an­
lamda nedeni n - nasıl olabileceğini (örneğin heykd in başka bir
bakımdan değil , heykel olması bakı m ı ndan nedenleri, heykeltra­
şın sanatı ve tunçtur; ancak bu ikisi, aynı anlamda nedenler de­
ğildi rler. O nlardan biri maddi neden, diğeri h:ırt"ket erri rici ne­
den anlamı nda n edendir), gerekse şeylerin nasıl karşıl ıklı olarak
birbirleri n i n nedenleri olabilecekleri n i (örneği n idman, vücut
sağlığı n ın; vücut sağlığı d:ı idman ı n nedenidir; ancak bu ikisi
10 ayn ı bakımdan neden deği ldirler. Biri ncisi hareketin ereği, diğe­
ri İse onun kaynağı olmak b:ıkı mınd:tn nedendirler) açıklar. Ay­
rıca tek bir şey, karşıt sonuçların neden i olabilir: çi.inkü varlığı
herhangi bir sonucun nedeni olan şeyi n yokluğu nun bazen
onun karşıtı olan bir sonucun neden i olduğu söylen i r. Ö rneğin
bir gem i n i n kazaya uğramasının neden i n i n , dümenci n i n yoklu­
_ğu old uğunu söyleriz (çünkü dümenci n i n varlığı. onun kurtul-
15 m:ısı n ı n nedeni olacaktı). O h alde bu her iki neden, yani dü­
menci n i n varl ığı ve yokluğu, h:ıreketi n k:ıyn:ığı olmak bakı m ın­
dan nedendirler.
Bu saydığımız nedenlerin tümü, açık olarak, dört grupta
toplan maktadı r: Hecelerle ilgili olarak harfler, yapma şeylerle i l­
gili ola rak onların maddesi, cisi mlerl e ilgili olarak Ateş. Toprak
20 ve bi.iti.in diğer öğeler, bütünle i lgili olarak parçala r, sonuçla il­
gili olarak öncüller, bu biri ncileri n kendilerinden meydana gel­
dikleri şeyler olmaları anlamında neden lerdir. Ancak bunlar :ıra­
sında b i r kısmı , örneğin parçalar dayan:ık, özne (subsrr:ınım)
olarak,10 diğerleri, yani bürün, bileşim ve form ise öz ol:ır:ık-<2)
nedt"nlerdir. Toh u m , heki m , bir kara r veren ve genel olarak fai-
25 le gel ince, onların tümü hareket ve sükunetin kaynağı ol maları
a n la m ın da nedendirler.{3) Geri kalanlar ise başka şeylerin ereği
ve iyiliği olarak nedendi rler. Çünkü başka şeylain kendisi n i
elde ermek için var oldukları şey, en iy1 olandır ve o, bu başka
şeylerin ereğidir. Bu ereği Kendi nde iyi veya görü nüşte iyi ola­
rak adlandırmamız herhangi bir şey forkerri rmez.(41

1) � 1 :ı<l.li ne.len.
:?l ı:.. rmcl ne.len.
3) F:ıil netlcn.
·1 l Erek. mk-cc iri olduğu düşünülen bir şey olabilir (A�kl., 306, 1 ') . Gerçek iri ile görünüşte
iri ::ır:ısımlaki :ırrıml:ı ilgili olarak krş. Topikler, VI, 8, 1 46 h 36.

237
M ETA F İ Z İ K

O halde nedenler bunlardır ve onbrın rürlerinin de sayısı budur.


30 Nedenler çeşidi tarzlarda kendilerini gö�rerebili rler. Ancak bu rarzlar
bi rkaç ana grupta toplanabilir. Böylece nedenler farkl ı bakımlardan
birbirlerin den ayrılabilirler ve aynı riirden olan nedenler içi nde bile
bazısı önce, bazısı sonra gelir. Örneğin sağl ığın nedeni hem hekim,
· hem de genel olarak meslek sahibidir. Okravın nedeni hem 21 1 oranı,
hem de sayıdır ve özel bir nedeni içeren sınıflar, her zaman özel eserin
35 nedenleridir. Sonra ilineksel anlamda nedenler ve onları içine alan sı­
nıflar da vardır. Örneğin bir anlamda heykelin neden i, heykelrraşrır;
1 O 1 4 a bir başka anlamda ise Polyklitos'rur. Çii nkü heykelrraş'ı n Polykli ros
olması ili neksel bir şeydir. Sonra ilineksel şeyleri içine alan sı nıflar da
nedendirler. Örneğin "insan" veya daha genel olarak "hayvan", hey­
kelin nedenidir. Çünkü Polyklitos bi r insandır ve insan bir hayvan­
dır. Sonra heykeli n nedeninin Polykliros veya insan değil de "beyaz
5 olan" veya "müzisyen" olduğunun söylenmesinde olacağı gibi bu ili­
neksel anlamda nedenlerin kendilerinin de bir kısmı daha uzak, di­
ğerleri daha yakın nedenlerdir.O ) Bürün bu nedenler - isrer asıl an­
lamda isrerse ilineksel anlamda nedenler söz konusu olsunlar - b i l­
kuvve veya bilfiil nedenler olarak da orraya çıkabilirler: Ö rneğin
mesleği ev yapmak olan bir m imarla fii len bir ev yapan mi marda
olduğu gibi . Ayn ı kural, nedenleri nedenler olan şeyler bakı mın-
ı O dan da geçerlidir.(2) Örneğin bir şey, şu somur heykeli n veya basit
olarak heykeli n veya genel olarak imgen in, şu somur bireysel run­
cun veya tuncun veya genel olarak maddenin nedeni olarak adlan­
dırılabilir. i li neksel eserlerle ilgili ola rak da bu aynı şey söz konu­
sudur. Nihayet ilineksel anlamda nedenlerle, asıl anlamında ne­
denler, bir yandan Polyklitos, öre yandan heykelrraş demeyip
· J 5 " heykelcraş Polykli tos" dediğimizde olduğu gibi, ayn ı kavramda
bi rleşmiş olabilirler.
Bununla b i rl i kte nedenleri n bürün bu biçimleri özer olarak,
her biri iki anlamda olmak üzere alrı ranedir. Çünkü neden ler
A) ya birey olarak veya cins olarak veya ili neksel an lamda veya
ilineksel olan ı içine alan cins olarak veya bunların b i rleşmesi

1) Çilnkii Polyklitos en yakın; insan, daha uzak; müzi.�ym ı•e brynz daha da u7.ak ncıl.:n<li rler.
Arismh.�.:s·in örnek olarak verdiği Polyklitos, ünlü "canon"un )>apıcısı olan h.:rkdcraştır. tl90'a
doğnı Siq·one veya Argos'ta doğmuştur. Sanatçı olduğu k:lll:ır kuramcı da olan Polykliws'u, Di­
ds ( 1 rmnkr., 28. Bölüm), Pythagoras'ın okuluna bağlamakr:ıdır.
.!l 1 O. satırdaki "epi hon aitia ta aitia" ifadesi, "aidata", yani ned.:nin eseri olan şeyler (causa­
ra), eserleri.: aynı anlamdadır (kış. Sylv. Maurus, l l 5).

238
V . KİTAP

olarak veya ayrı başına her biri olarak nedendirler ı ı ve B) bu alcı


durumdan her biri de bilkuvve ve bilfiil olmak üzere iki biçimde göz
20 önüne alınabil i r.(2) Ancak onlar arası nda şu fark vardır ki bilfiil
ve bi reysel n edenler, nedenleri oldukları şeylerle aynı zamanda
vardırlar veya yokturlar (örneği n şu hastayı tedavi eden şu he­
kim veya şu i nşa edi l miş evi yapan şu mim:ır gibi). Buna karşı-
25 l ı k bilkuvve nedenler her zaman böyle değildirler: Çünkü evle
mim:ır aynı zamanda orradan kalkmazlar.

3 . Bölüm < Öğe >I�)

"Öğe" kelimesi, 1 ) Bir şeyin içinde bulunan, onu meydan:ı geti­


ren ve tür bakımından başka türlere höliinemeyen ilk şey anlamına
gelir.14) Örneğin kelimenin öğeleri, kelimenin kendilt'rinden meyda­
na geldiği ve en sonunda kendilerine hölündiiğü kısımlardı r. Bu kı­
sımla r, :ırcık cür bakımı ndan kendilerinden farklı öğelere bölünmeleri
30 mümkün olmayan kısımlardır. Bölündükleri t:ıkdirde, bir su parçası­
nın gene su olması gibi, bu parçalar da kendileriyle :ıynı türden ola­
caktır {oysa bir heceni n parçası, hece değildir) . Aynı şek ilde cisimlerin
öğelerinden söz eden fılozoflar,(5) cisimlerin kendilerine bölündük-

1 ) Ru aln tür nC\lcn o halde şunlardır: Bircysd neden (hL·ykclle ilgili olarak hcykclrraş), birey­
sd n,·Jcnin cinsi (sanatkar), ilineksel neden (Polyklitos), ili n.:kscl ne..l .:nin cinsi (insan), bireysd
nC\l.:nle ilineksd n.:dcnin bir araya gelmesi {heykeltraş Polrkliros), bireysel nc\l.:nle ili ndsel ne­
denin cinsinin birleşmesi (sanatkar insan.)
:?) R(>lümiin sonunun tümünün kendisine bağlandığı hu ikinci genel bölme ile ilgili olarak
açıkl:ımalan son \lcrccede ayrıntılı olan St. Thomas, s. 26 1 . not 794'c bkz.
3) "Sroikheionw terimi b�langıçta sıraya konmuş, dizilmi,r nrsnr {"to systt� ikha", "systoikhia":
bir araya getirme, düzenleme kelimeleri de bundan çıkmaktadır. Krş. A, 5. 586 a 23 ile ilgili
notl, 11/fiıbrnin hı11.fi anlamına gelmekteydi. "Öğe" anlamında bdki ilk önce Plaron'Ja (Elllle­
mos'a gfüe: Simplikius, in Phys 7, 1 3, Diels; Aynca Thf'llitrıo.<, 201 e'ye hkz.), ancak ö1dlikle
.•

Arisrotd.:s'in cserl.:riıule ortaya çıkmaktadır ve eğer, sonund;ı ilğe anl:ımına kullanılmaya başlan­
mışsa. hunun ned.:ni hiç şüphesiz Demokritos'un, kanırlam:ılarını orr:ıya ko�·m:ık iı;in iirnckler
olarak alfahenin harfl.:rini kullanmış olmasıdır (krş. Diels, Elnnrn111111. , s. 58 \'tl. l . f\:.: olursa ol­
sun, "stoikheion", ":ukhe"ye, yani şeyin dışında olan ilkerc lhb. yuk:mla 1 . hüliinıl karşıt ola­
rak. i�·kin öğe, şeyi meydana getiren parça anlanuna gdmd•rL'llir. Ancak bildiğimi1 gibi bu iki
hliıne, aralarında bir ayrım yapılmaksızın her biri yerine de sık sık kullanılmıştır. "Stuikhicon"
kdimesi ilk olarak Empedokles'in sözünü ettiği anlamda "Ji.ln öğctlen hiri"ni (ta prota somata)
t i.: ifaJe .:Jer. Gcomctri'de öğder, kavramlar, önermelerin aksiyomları, postiilaları, hipotcrlcri<fü
(tliagrammata).
41 Krş. Z, 1 7, 1 04 1 b 1 2; Poaika, 20, 1 456 b 20 (Bonirz. 2 27).
5) Doğ:ı Filozotları.

239
M ETAF İ Z İ K

leri en son kısımlara bu adı vermek ted i rler. Ru kısı mlar ar­
tık farklı türden diğer cisimlere böliin meleri mümkün ol m a­
yan kısımlardır. İster b i r, isterse çok olsunlar, işte bu yapıda
.V i olan şeyl eri onlar öğeler olarak adlandırm:ıkt:ıdırlar. - Geo­
metrik kanı da maları n öğeleriO ) denen şeylerle. genel ola rak
kanıtlamanın öğeleri de hemen hemen benzer bir öze llikte­
di rler. Çünkü her b iri birçok kan ıtlamanın tem eli nde olan
1 0 1 4 b ilk kanı tlara, kanıclaman ın öğeleri den i r. F\iri orta terim öde­
vi gören üç teri mden meydana gelen b i rin cil kıyaslar,(:!) bu
yapıdadırlar.
Bu noktadan harekede, anbm genişlemesi sonucunda
"öğe"den 2) b i r ve küçük olduğu ndan örürü bi rçok şeye ya­
rayan şey de anlaşılmaktadır. Bundan dolayı kiiçük, basit,
5 bölünemez olana "öğe" denmektC"d ir. Rundan da en tümel
kavramları n(3) öğeler oldukları sonucu çıkmaktadı r (çünkü
onların her biri b ir ve basit olduğundan ya biitün varl ı klar­
d a(4) veya onl arı n çoğunda içerilmiş bulunur) . Yi ne bu ndan
dolayı bazı filozoflar Bir olan ' ı ve Nokta'yı ilkelC"r olarak ka­
bul etmektedi rler.<5) Böylece adlandı rılan ci nsler, evrensel ve
1 0 bölün mez oldukları ndan (çünkü onların tan ı m ı yoktu r) ,(6)
bazıları cinsleri n öğeler, hatta ayrımdan daha fazla öğeler ol­
duğunu (çünkü cins, daha geneldir) ileri sürmektedi rler.
Gerçekten ayrım ı n olduğu yerde cins onunla birlikte bulu­
nur. Ama cinsi n olduğu yerde, ayrım onu nla bi rlikte bulun-
1 5 maz. (7} "Öğe" kelimesinin bütün a n lamlarında bulunan ortak
özellik, her varlığı n öğesi nin onun meyda na geti rici ve içk i n il­
kesi olmasıdır.

1 ) D iagr:ı mma ile ilgili olarak keş. Yuk.uda B, 998 a 2'i ile ilgili noc.
" "

2) Ari�ınrdes 10 1 4 b 2. satırdaki "syllogismoi hoi protoi"d;ın . snriı'l.::rc k:ırşır ol:ır:ık "h:ısi ı kı­
r:ı�lır�ı bsıelliyor (Waitz, 1, 450; Bonirz, 227; Ross, 1, 29'i); Al.::k ., (J'i6, 2.!) \'C Askl.'ıın (:WB ,
.!l d iişiindiikleri gibi birinci figı::rden kıyasları kasretmiyor.
J ) Rı�k:ı deyişle en yüksek cinslerin {ro anotaro gene). (Al.::k . . J'i'i. 30).
·l) Ürn.·�in öz ve birlik kavramı (keş. B, 3, 998 b 20).
'i) Sırasırb sayının ve doğrunun ilkeleri.
6) " F n �·iiksek cinsler (summa genera) , cins ve ayrıma hiiliinemc1lcr, dolarısıyl:ı ranımlana­
m:ı1l:ır - ,._ l.::ı inle ilgili olarak krş. Bonirz, 227 -228.
7) Cins \'e ayrım arasındaki ilişkilerle ilgili olarak krş. Topiklrr, iV, 2, 1 22 h 1 'i ve p.ık:ırda B,
J. 'l'l!l h 1 1\ vd. (notları ile birlikte) .

240
V . KİTAP
4 . Bölüm < Doğa > 0 l

"Doğa" şu anlamlara gelir: 1 ) Bürüyen şeylerin meydana geli­


şi: Örneği n "physis"in y'sini birinin umn olarak telaffuz ermesinde
olacağı gibi.(2) 2) Büyüyen şeyin kendisi nden çıkrığı i l k öğe.(3)
3) Her doğal varlıkta, bu doğal varlığın özü gereği sah ip olduğu
ilk harekerin i l kesi . Bir varlığın kendisi nden başka bir varlıkla re-
20 ması ve doğal bi rleşmesi yoluyla veya embriyonLırd;! olduğu gibi
onunla organik olarak yapışık bir halde bulunması sonucunda ka­
zand ığı büyümeye, doğal büyüme den ir. Doğal birleşme, remasran
farklıdır; çünkü bu sonuncu durumda,. remasın kend isinden başka
bir şeye ihriyaç yoktur. Oysa doğal birl eşmede her iki varl ıkta bir
ve ayn ı olan bir şey vardır ki bu şey. basit bir temas yeri ne gerçek
bir kaynaşmayı meydana getirir ve varl ıkları. nitelik bakımından
25 olmamakla birlikte, nicelik ve süreklilik bakımından tek b i r şey kı­
lar. (4) 4) Doğa, aynı zamanda, herhangi bir yapma nesnenin ken­
disinden yapıldığı veya kendisi nden çıkrığı ilk madde anlamına ge­
l i r. Bu ilk madde, formdan yoksun olan ve kendisi ni kuvve duru­
m undan çıkaracak bir değişmeye uğrama gücüne sahip olmayan
bir şeydir.(5) Örneğin cuncun, heykd in ve nınçran yapılan şeyle-
30 rin; tahranın, tahtadan yapılan şeyleri n vb. doğası olduğu söylenir.
Çünkii bu öğelerden harekede yapılan her varlıkta. ilk madde var­
l ığı nı siirdürür.(6) Doğal şeyleri n öğelt"ri nin de - bu öğeler olarak

i l Ari�totdes'cc "doğan (physis) ile ilgili olarak şunlarla d : ı krş. Fizik. H. 1 : Riv:md, le Probl
rlıı l>rl'. . s. 26 1 ; t- l :lnsion, lntrod. ,ı /a Phys. Arist. , s. 20 \'<I. Çok brın:ışık ohn hu önemli kav­
r:ını h:ıkkı nda Vimıh. rle /,ı Philos. . V. Natııre, il, s. 503 nl . n:ı. füclliklc 50-.. s:ıyfad:ıki eleştirisel
·
kı"m \'c P:m ly-Wissowa'da Leisegang'ın makalesine ("Pl�ı.,,i/, vol. 3'J. ( 1 ? 1 1 ) . wl . 1 n0- 1 1 64)
,ı,. l > : ık nı :ı k yararlı ol:ıc:ıktır. - Genel olarak "physisn, Arisrocclcs i\·in, :ırnı 1:ım:ınd:ı hem dcğiş­
m··�·i . hem de dc�işıııcnin temelinde olan devamlılığı açı k l :ı y:ıh il ccck biç inuk· ol uş \'C oluşun da­
pndı�ı ilkderd i r (" Fizil/i n il. kitabına bkz.).
2l " Hilyiimen :uıl:ııııına gelen "phytcst:ıi"nın çoğu biçiminde oldıığu gihi.
3 1 Poğ:ıl varl ıkl:ırın ilk maddesi (Alek., 357, 13 vd. ) vey:ı hdki tohum ( Ross . 1. 2%).
1) Ru k:ı\'faml :ı rl :ı ("haphen, "symphysisn, "synckheian) K. 1 2 , 1 0<•') :ı 'i - 1 2 ' .lc c,·kr:ı r karşılaşı­
l:ıc:ıkcır. - "( Taphc" ("h:ıpteschai": temasa, iliıkiye girmek, trııııı.< h.ılil/llı· olııı.d·: ."h:ıptos": temas
r,/ilm, rlnlmnıt/1111) "fl'/11asn demektir. O, doğal ve organik birlik. ı�ı·nı rloğ.u!.ı olıı111 :ml:ımın:ı gdcn
"s�·ııı ph�'>; i sn ten farklıdır. ("Symphyei nn: doğııl bir birlik 0/111,ık; "symplı�'tos": ,f,,ğ.ıl olımık hir ,<ry­
rlı· ,.., ,. olm; "ra syınph)'tan: Hay11am meydana getiren kmmlıı; "symphycsn: l>oğııl ol. mık a_ym tiir­
r/,·ıı t1!.ııı. - Ru p:ıs:ıj l:ı ilgili olarak krş. Alek., 358, 32-34.
'il Aristotcles şey i n yakın maddesin i kastediyor (Alek., 3'i8-37).
6) t- 1 :1<1lleni n şu vey:ı. bu belli bir forma dönüşümü içinde.

24 1
M ETAF İ Z İ K

ister Ateş, ister Toprak, ister Hava. İster Su, İster başka herhangi
bir benzeri ilke, ister bu öğelerden birkaçı veya nihayet ister onla­
rı n tümü kabul edilsi n - bu anlamda onların doğaları oldukları
35 söylenir. S) Doğa, ayrıca doğal şeylerin tözü anlamına geli r.O ) Do­
ğanın, başlangıçta bulunan bileşim olduğunu İ'leri sürenlerin veya
Empedokles gibi

101 5 a Hiçbir varlığın bir doğası yoktur.


Var olan sadece karışı m ve karışanların ayrıl masıd ır.
Doğa, insanlar tarafından veri len bir addan başka bir
şey değildir.(2)

diyenleri n ona verdikleri anlam budur. Bundan dolayı, doğal bir


tarzda var olan veya varlığa gelen her şeyi n, kendisinde oluş ve varlı­
ğın doğal ilkesini taşıdığı halde, bir form veya yapıya sahip olmadığı
5 sürece, henüz doğası olmadığını söyleriz. Doğal bir nesne,!.\) o halde,
hayvanlar ve kısımlarında olduğu gibi . madde ve formun bi rleşmesi­
nen meydana gelir. Ve sadece ilk madde. doğa değildi r (o, iki bakım­
dan ilktir: Ya nesnenin kendisiyle ilgili olarak veya mutlak anlam­
da.(4) Örneğin tunçtan yapılan nesnelerde tunç, bu nesnelerle ilgili
1 O olarak ilktir. Mutlak bakımdan ilk olaıı:ı gelince o. bii rüıı eriyen ci­
simlerin sudan meydana geldiklerinin kabul edil mesi durumunda. hiç
şüphesiz sudur) , form veya töz(5) de doğadır. Çünkü o oluşun ereği-

1 ) �(;, s:ırırdaki "owia" kelimesi, l O l 5 a 6 vd.nın da işa rer etriği ii1ere, m:ıdde ve forma ayrıl­
m:ısınd:ın i i n ce madde ve formdan meydana gelen başla n g ı ç r:ı k i h i lcşi m anLımında ku llan ı l ıror
ı:iiriin md.a<.'\lir. Bu bileşim forma bürünmediği sürece "do�:ı- , ke)tl ol:ır:ık verilen hir addan h� ­
k:ı hir şer .k--ğildir.' (keş. De Corte, Chroniqut d'Hist. dt !tı l'hilos. 11rıdmnr. Rc\'llC de Ph i losop­
lıic. 1 •ı.n, s. 623. Bu eserin ilk baskısının kritiği).
2) Fr:ıgm. 8, Dids (Ritter et Prell., 1 65). Ancak Aristordcs onu r:ım ol:ır:ık 1ikrerm iyor. Bu
p:ıs:ı j.l:ı Ar isrore les "physis"i doğa anlamında yorumluyor. Ancık eski ve yeni yonımcııbrın ço­
(:ı ı ıı l ı ı (:ı ı n :ı giire "physis", "genesis" (oluş, meydana gtlq) an l :ı ınınd :u l ır (k rş. T:ınnerr, 1'011r /'llist.
,/,. l.ı .<e. fır//. . 2. baskı, Dies, s. 339). 2. satırdaki "değiş toku�. re:ıri" anlamın:ı g.·k·n ".li:ıll:ıksis"e
gd incc. o hı ı rada "ayrıl m a" ile (diakrisis) aynı anlamdadır. l's.-Ar. dr Mrt. Xl'lloph. l'I Gorg 975 .•

h 1 'i - Timt1İos, 58 d ile de keş.


�) "5ymheron", bileşik, somut varlık.
-i l R ı ı r:u l:ı ilk doğadan, mudak anlamda i l k maddeyi, yani hdirlenmcmiş ol:ın km·vcyi değil,
yin,· ilk diye :ıdlandırılan, şeyin yalım maddesine nisbetlc giirdi olan ilk maddcri :ınl:ım:ık gere­
kir. Rii)'lccc runç, şeyin yakın maddesidir ve su - suyun kendisinin rıı ncıı n m:ıddcsi ol,lıığıı ka­
hııl ,-dilirsc - onun uzak maddesidir. (Alck., 359, 25 vd.).
'i) "�r ı ıı hcron "un, yani somut bileşik varlığın ana öğes i olmak h:ı k ı m ın d:ı n (çii nkii form, be­
l i ı l,·�·,·n ve ii1clliğini veren ilkenin kendisidir) - O halde "duğ.ı ". lıer ş•·rd en iincc tiırmdıır: :ınc:ık

242
V . KİTAP

dir. 6) "Doğa" kelimesi, bu sonuncu anlamda n harekt'rle bir :ınl:ım


genişlemesi ne uğramış ve genel olarak her rürlü röz. bir "doğa" olarak
:ıdlandı rılmışcır. Çünkü bir şeyin doğası, bir tür rözdlir.m
Bürün bu söyledikleri mizden ilk ve remel anla mda doğan ı n,
15 kendi leri nde ve kendileri bakı mından harekerlerinin ilkesini ta­
şıyan varlıkların cözü olduğu orray:ı çıkmışrır.m Çünkü madde­
nin doğa adı nı almasını n nedeni, bu kab �ıl erme yeteneğine sa­
hip olmasıdır. Oluş ve büyüme sü reçlerinin doğa diye adlandı­
rılma ları n ı n nedeni de bu süreçlerin ondan çıkmalarıd ır. Ve do­
ğal varlıkların kendilerinde taşıdıkları bu hareker ilkesi, onlarda
ya bil kuvve veya bilfiil bir durumda bulun ur.

5. Bölüm < Zoru nl u >

20 "Zoru nlu"(3) sözcüğü şu anlam la ra gel ir: 1 ) Bir koşul olarak


kendi lt'ri ol maksızın yaşamanı n mümkün olmad ığı şeyler.(4 ) Ör­
neğin solunum ve yiyecek bir hayva n için zoru nludur . Çünkü
o, o n la r ol maksızın var olamaz. 2) Kend ileri ol m:ıksızın iyi ola­
n ı n ne var olabileceği, ne de va rlı ğa gelt'hi leceği veya kilriinün
n e uzaklaşcırılab ileceği, ne de orrad;ı n kald ı rı lahilt'ceği koşullar.
Ö rn eğ i n ilaç almak hasra olmamak içi n, bir insa nın Aigina'ya
yelken açması parasını alabilmesi i�·i n zoru n ludur. 3) Zorunlu,
25 zorla yapılan şey ve zorlama anlamına da geli r. Yani o. a rzu ve
bilinçli seçime karşı çıkan, onlara engel olan şeydir. Çünkii zor-

f. ırm. m:uldeden ayrılamaz olduğundan madde de doğ:ulır. " Ooğ:ı" kavramının raşı<lığı çift an-
1.ı mlılık hu radan k:ıyn:ı.klanmaktadır. Fizik'in aşağıdaki p:ıs:ı.jı hu çifı anl:ı.nılıl ı ğı iyi hir hi�· inıde
.
cın:ıy:ı. kcıymaktadır: " Ooğa, form ve madde olmak üzere iki :ınlam:ı gddiğiııd..- n , onu h:L�ık bu­
nın11n ii1iinii inc..-bliğimiz gibi incelememiz gerekir. Yan i hu riir şe ler ne m:ıdd..-,k·n. h:ığımsız­
r

d ı rl:ır. ne de sadece m:ı.ddi olarak tanımlanabilirler" lfizik. i l . 1 91 a 1 2- 1 5).


1) 1 2. s:ı.rmhki bu son cümlenin yonımlanm:ısı güçrlir \'e metnin hcırnk cılm:ısı miimkiindiir.
RııımnLı hirlikre hi1ce Aristoteles'in gerçek düşüncesi, bi raı iince dcığ:ıl şeyl... r h:ıkkınd:ı siiyblik-
1,·rini y:ıpm:ı. şeylere (:ınefacta) de teşmil etmektir.
2) Arisrntdes "phpis" i n bürün anlamlarını, temel :ınLımın:ı ind i rgiyor. R11 anl:ım:ı Fizik're
wrilıni� c ıl :ın <loğ:ı ı:ınımı yaklaşttırılabilir: "Doğa, kendisinde :uaç517 ul:ı.r:ık ii1ii gereği hulıınd u­
ğu. il i n,·ksd cılar:ık huhınmadığı şeyde, bu şeyin hareket ve siikiınerinin bir ilkesi wy:ı ne,ieni
c ıl .ı.n ş<·�·dir" (Fizik. i l , l , 1 92 b 20).
3) "Zcınııılu"ıııın (anankaion) farklı anlamları için A, '." , 1 072 b 1 1 'e <le hkz. - I .chlcıncl'un
ll.�1·1•,111l·mn Krs1111/,ırt' nı neşrinde s. 1 34-1 36'da bulunan ill!inç hir nonına d:ı hkz.
· i l .!O. s:ı.rırd:ıki "syn ai ton " bir koşul, yardımcı bir ned..-ıı . eseri n gerçcklcşm1.:s iııdc 10nınl11 ol­
nı.ıkLı lıirlikıc asıl :ınlamında bir neden olmayan şey anl:ı nı ı n:ı gdnıckı�...ıir.

24 3
M ETA F İ Z İ K

la yapılan şeye zorunlu deni r. Bundan dolayı da. o Evenos'un


dediği gibi, acı vericidi r:< O

"Zorunluluğun doğurduğu her eylem, doğal olarak üzü­


cüdür."

30 Sophokles'in dediği gibi şidder de bir zoru nlulukrur:

"Bunu yapmaya beni zorlaya n. şidderri r" .C::! I

Zonınlulukra serr, yolundan döndiiriilemez bir şey kavramı


vardır. Bu, doğrudur. Çünkü zorunluluk, insanın seçmesi. rarrma­
sı, öl�·iip biçmesi nden doğana harekt>ri ne karşır ola n bir şeyd ir. 4)
Olduğundan başka rürlü olamayan bir şeyle ilgili ol arak da onun
öyle olmasının zorunlu olduğunu söylt"riz. Biiriin diğer zorunl uluk-
1 0 1 5 b lar herhangi bir biçimde "zorunlu"nun bu anlamınd;ın riirerlt'r;(J)
çünkü bir şeyin bir baskı sonucunda doğal eğilimini yerine gerireme­
diği bir durumda, zorlama anlamında zorunlu bir şey yaprığını veya
ona maruz kaldığını söyleriz. Bu ise zoru nluluğun. kt-ndisinden dola­
yı bir şeyin başka rürlü olmasının imkinsız olduğu şey olduğunu söy­
lemek demekrir. Hayarın ve iyi olanın koşulları ile ilgili olarak da du-
5 rum aynıdır: Çünkü gerek iyinin, gerekse hayar ve varlığın bazı koşul­
lar olmaksızın imkansız olması durumunda. hu koşulbr zorunlu ol­
muş olurlar ve bu rür bir neden de bir çeşir zorunlulukrur. - Sonra
kanı damanın zorunlu bir şey olmasının neden i, asıl anla mında bir ka­
nıclaman ın söz konusu olduğu durumda,141 sonucu n olduğundan
başka rürlü olmasının imkansız olmasıdır. Bu zoru nluluğun neden­
leri, ilk öncüllerdir, yan( kıyasın kendilerinden çıkrığı önermeleri n
olduklarından başka rürlü olamamalarıdır.
Zorunlu şeyler arasında bir kısm ı zorunluluğu nu, kend isinden

1 ) fr:ıgm . 8, Hiller - Paros'lu Evenos, Sokrates zam:ınınd:ı yaş:ıpn hir sotlsr w hir "dcgia­
ııııc" �:ıirdi (krş. Retorik, [, l l , 1 370 a 1 0. Bu yerde Evencıs'ıın "penr:ımctrc"si yeniden 1ikmlil­
nwkr,·.lir).
�) Fkl.:ım. 256. mısra.
�) Y:ıni ezeli-ebedi ve hareketsiz varlıkların zorunlıılıı�ıııı.l:ın lkrş. Aş.ığıd.ı 1 O 1 c; h 1 O) Aris­
-

rord,·s . 711nınlunun ilk anlamlarının, asıl temel anlam ol:ın hıı ii\·iindi :ınl:ım:ı hağlı oldııkl:ı rını
k:ın ııln·or.
'i l Hıı k:ınırlama, tamamen diyalektik nitelikte olan ":ııl lıonıincm" k:ınırhm:ının r(·rsi nc (krş.
T. 1 . 1 006 :ı 1 3 ile ilgili not} kıyasa dayanan kanıdamadır lkıpsın r:ınınıı i\·in hk7. Hiri111i A11.ıli­
tiH,·ı-, 1 . 1 , 21 b l 8).

244
V . KİTAP

10 başka bir şeye borçludur.O l Bazıları ise böyle değildirler; tersine


onların kendileri başka şeylerde bulunan zorunluluğun kaynağı­
dırlar. O halde ilk ve temel anlamı nda zoru nlu olan, basit olan­
dır. Çünkü basit olan, birçok biçi mde olamaz. Dolayısıyla o şu
biçimde ve ondan başka bir biçi mde olamaz. Çünkü aksi tak­
dirde onun bi rçok biçi mde olması gerekir. O halde eğer ezeli-
15 ebedi ve hareketsiz varlıklar varsa . doğaları na aykırı veya zorla­
yıcı hiçbir şey onlarda bulunamaz.(:?)

6 . Bölü m < Rir >0)

"Rir" ya 1 ) ilineksel anlamda bir olan veya 2) kendi özü gereği


bir olan anlamlarına geli r.
ili neksel anlamda bir olanı ele alalım:C4). Örneğin "Koriskos" ve
"m.üzisyen"le, "müzisyen Koriskos" bir ve aynı şeydirler. Çünkü "Ko­
riskos" ve "müzisyen"le, "müzisyen Koriskos" deyi mleri. birbirlerine
özdeştir. "Müzisyen" ve "adil"le "müzisyen Koriskos" ve "adil Koris-
20 kos" da bir olan şeylerdir. Bütün bunlar ilineksel anlamda bir diye ad­
landı rılırlar; çünkü "müzisyen" ve "adil". tek bir tözün ili nekleridir.
Öte yandan "müzisyen" ve "Koriskos" da karşılıklı olarak biri diğeri­
nin ilineğidir. Aynı şekilde bir anlamda "müzisyen Koriskos". "Koris­
kos"la birdir; çünkü bu deyimin iki parçasından biri. diğerinin iline-
25 ğidir. yani "müzisyen", "Koriskos"un ili neğidir. "Müzisyen Koriskos"
da "adil Koriskos"la birdir; çünkü bu iki deyimin her birinin ilk par­
çası,(<;) bir ve aynı öznenin ilineğidirler.

1) " Kemlisindcn b:ışka bir şeye borçlu olanlar", somu;hrdır. "Kendileri başka şeylerde bulu­
nan ıonınhıhığun kaynağı olanlar", zorunlulukları, başka şeylerin wnınluluğun ncc.leni olan do­
laysız önermeler ve ezeli-ebedi varlıklardır. (Alek., 36 1 , 22 \'ll.).
2) Çiinkii bunun rersi olduğu takdirde onlar, olduklarınd;ın b:ışk:t riirlü olabilirler. Oysa on­
lar en ram. en m iikemmel anlamda (l..'}'rios) zorunlu varlıklardır ve her rilrlii wnınluhığıın kay­
nağıdırlar.
:\) Rir olan, rürleri ve doğası ile ilgili olarak [, J 'le de krş.
1) 1 7-36. sarırl:u arasında incdenen ilineksel anlamda (kara sym�+.ekos) Rir'in farklı anlam-
larının sayısı beşrir:
a) koriskos ve "müzisyen" gibi töz ve ilinek ( 1 7-22. samlar): Rıı. remel anlamdır.
" "

hl "müzisyen" \'e "adir gibi ilinek ve ilinek ( 1 9-2 1 . sanrl:u).


c) "l\liizisyen Koriskos" ve "adil Koriskos" gibi rfü ve ilinek + aynı röz ve başka ilinek
(20-26. sarırl:ı.r) .
ll) "l\tiizisyen Koriskos" ve "Koriskos" gibi töz ve ilind• + töz (23-26. sarırfar).
el "insan" ve "müzisyen insan" gibi cins + ilinek ve cins (29. sanr).
';) Yani "milzisyen" ve "adir.

245
M ETA F İ Z İ K

lli neğin cinse veya herhangi b ir ri.i mel kavra ma<O yüklendi­
ği, yan i örneği n "ins:ın"la "müzisyen insan "ın bir ayn ı şey oldu-
30 ğunun söylendiği durumda da ayn ı şey söz konu�udur. Çünkü
bu ya " m üzisyen"in, kendisi bir röz olan i nsanın bir ilineği ol­
masından örürüdür veya "insan " ve "mi.izisyen"in her ikisi n i n
bir bi reyi n, örneğin "Koriskos"un i l i nekleri olmalarından ötü rü­
dür. Ancak bu i ki i l i nek ayn ı tarzda ona air deği ldirler. Onların
b i ri muhremelen cins ve tözün içi nde bul unan bir şey olarak,
35 diğeri rözün basir bir hali veya belirlenimi olarak ona a i n i r. O
ha.ide ili neksel anlamda bir olduğu söylenen şeyler bu anla mda
b i r olarak adlandırılırlar.
1016 a. 2) Kendi özü gereği b ir diye adlandırılan şeylere geçel i m :(2)
Bunlardan b i r kısmı a) sürekl i olduklarından öri.i rü (örneğin bir
demer. bağdan ötürü; tahta parçaları . yapışrırıcı maddeden örü­
rü) bir diye .adlandırılı rlar. Nasıl ki kol ve bacak gibi vi.icudun
her kısmı bir diye adlandırılırsa, bir çizgi. kı rık bile olsa.Dl sü­
rekli olması koşuluyla, b ir diye adlandırı l ı r. Bu şeylerin kendile­
ri içi nde doğası bak ı mından sürekl i olanlar, ancak yapma. b i r
5 sürekliliğe sahip olanlardan da.ha fazla birdirler.14l Doğmı bakı­
mından tek bir harekete sahip olan ve ondan haşkasma sahip olama­
yan şqe. sürekli şey denir. Şi mdi b ir hareker, bölünernediği rak­
dirde, birdir ve bölünmezl i k de za m:ın bakım ından böl ünemez­
l iktir.<51 Doğaları bakımından sürekli olan şeyler, sadece remas­
ran ileri gelen birl ikten daha deri n b ir birl iğe sahip olan şeyler­
dir. Çünkü tahta parçaların ı b irbirlerine remas edecek bi r rarz­
da bir araya getirdiğimizde, ortada rek bir rahra parçası veya bir
cisi m veya başka herhangi b i r ri.i rden si.irekli varlık olduğu n u
söyleyemeyiz. O halde herhangi bir biçi mde si.irekli o l a n şeyler,
1 0 bir bükül m e gösterseler bile b ir olan şeyler diye ad landırılırlar.
Ancak büküm lü olmayan şeyler, daha fazla birdirler. Örneğin
kaval kemiği veya oyluk, bacakran daha fazla birdir. Çi.i n kü ba­
cağı n hareketin i n b ir olması zorunlu değildir. Diiz çizgi de kı-

J) Yani amk bir bireye değil.


2) uKen.li özü gereği (kata hauto) Bir olan" hakkında 1 , I , I O'i2 a 1 9- I O'i3 h 8 de hkz.
3) "Gramma kekammene"nin (kırık çizgi) kesin anlamı Ronirz tarafından bdi"ilmiştir.
(23'i). Rııra<la eğri çizgi değil, kırık doğru veya kırık çizgi k:ısre<lil mekreı.lir. "Gramma kekamme­
ne"nin tanımı De lncessu Animalium, 9, 708 b 22'de verilmekrc<lir.
-il Örneğin bir heykelin koluna oranla bir insanın kolu (Alck., 363, 2 3 ) .
5) Raşb deyişle sadece bau kısımlar değil, bütün kısımlar aynı zamanda hareket eı.lcrler.

246
V . KİTAP

rık çizgiden daha fazla birdir. Bükü mlü ve köşeli olan bir çizgi­
n i n hem bir • olduğunu, hem de ol madığı nı söyleriz. Çünkü
onun ha reketi (bücün uzun luğu boyu nca) ayn ı zamanda olabilir
1 S veya olmayabilir. Oysa düz çizgi n i n harekeri her zaman aynı za­
manda olur ve onun bir uzunluğu olan parçalarının her biri,
kı rık çizgide olduğu gibi diğer b ir parçası hareker erriği hal de
hareker ermemezl ik ermez.O )
b) Maddeleri cür bak ı m ı nda n birbi rinden farklı olmayan
şeyler de kendi özleri gereği b ir olan şeyler diye adlandırıl ı rlar.
Maddeleri cür bakımı ndan birbirleri nden farklı olmayan şeyler,
rürleri duyum bakım ı ndan birbi rlerinden ayırdedilemez olan
varlıklardı r. Burada kastedi len madde, ya en son duruma en ya­
kın olan veya ondan en uzak olan maddedi r.1 2 1 Örneğin bir
20 yandan şarap ve suyun, tür bakı mından birbirlerinden ayı rdedi­
lememeleri anlamında b ir oldukları söylen ir. Öre yandan zeyrin
yağı , şarap gibi bücün sıvıl arla, biiriin eriyeb i l i r cisi mleri n , en
uzak maddeleri n i n aynı olması ndan örü ri.i (çünkü onların rüm ü
Su veya Hava'dır) bir oldu kları söylen i r.
Birbi rlerine karşıc özel ayrımlara bölünmekle birlikre cinsle­
ri bir olan varLklar da kendi özleri gereği bir olan varl ıklar
diye adlandırıl rlar. Bunların da bir oldukları söylenir: çünkü
ıc; burada ayrımh rı n caşıyıcısı olan cins. birdir. Örneğin İn san , ac
ve köpek, bir 'ıayvan ol maları bakı m ı ndan bir birlik ol uşruru­
lar. Bu hemen hemen bir önceki duru ma, yani maddenin bir
ol ması durumuna benzer bir durumdur.Ol Bu varl ıklar bazen
bu söylediği m iz anlamda(4) bir diye adla ndırılırlar. Bazen ise
onların daha yüksek bir cinse göre b i r ayn ı şey oldukları söyle-
30 n i r. Bu onların, cinsleri n i n en son ri.i rleri olmala rı durumunda
orcaya çıkar (daha yüksek cins, yakın cinslerin üsriinde olan
cins anlamına gel i r.(5)) Örneğin i kizkenar üçgenle eşkenar üç-

1 ) Arisroıclcs'in burada söylediği, bir çizginin, bu çi zgi n i n hir nokı:ısı eır:ıfın.l:ı diindiiriilmesi
.lıınım11nıı d ışarda. bırakmal'tadır; çünkü nokta, uzam:ı s:ıhip değil,lir (Riiıiin hu pasajı Ak·k. ,
:�M . 1 2 \'<l. nd:m esinlenerek çevirdik).
�l � Kendi fızü gereği Bir olan"ın bu tiirü ile ilgili ol a ra k krş. Rııniız. 23'i.
3) Çiinkii burada cins, ayrımların maddesi rolünü oyn:ır krş. Roniı7. H<ı.
-1) Y,ın i \':ıkın cins bakımı ndan.
'il Zor p:ıs:ıj. Biz Christ'in okuyuşunu takip ediyonız. - Aristoıdcs ş11n11 demek isıiyor: R i r
:1�11 1 cinsin i\·inde bulunan varlıklar birdir. Ancak eğer bu pk ın cinsin kendisi. ,!aha �ii ksı:k bir
l·i ıı-in i,·inc girerse (örneğin üçgen cinsi, geometrik şekil l·insi içine). on11n ıiirbi (isıcr en son
ıiiı l,· ri olsıınl:ır, isterse olmasınlar; örneğin ikizkenar üçgcn ve qkcn:ır iiçgcn) ��ıkın cins bakı-

247
M ETA F İ Z İ K

gen, her ikisi de üçgen olmalarından dolayı, bir ve aynı geo­


metrik şekildirler. Ancak onlar b i r ve aynı üçgen değildi rler.
c) Her tan ı m kendi içinde b<;>lünebilmekle beraber,m eğer bir
şeyin özünü ifade eden tanım, d iğer bir şeyin özünü ifade eden di­
ğer tanımdan ayırdedilemezse, bu şeylere de özleri gereği bir olan
şeyler denir.( 2) Örneğin nasıl ki yüzeyler söz konusu olduğunda
35 o'nların formunun tanımı birse, büyii;ını ve kiifiilen /tj'ler de. ta­
1016 b nımları bir olduğundan, bir birlik oluşrururlar. Tek kel ime ile. öz­
lerini konu olarak alan düşüncenin bölünemez olduğu ve kendile­
rini ne zaman, ne yer, ne de tanımla rı bakım ından birbi rlerinden
ayırmasının mümkün olmadığı şeyler, en fazla bir olan şeylerdir.
Bu şeyler arasın da da özellikle tözler. en fazla birliğe sah iprirler.C3l
Çünkü genel olarak bölünme kabul ermeyen şeyler. bölünmeyi ka­
5 bul ermemeleri bakımından bir diye adlandırılırlar. Örneğin eğer
iki şey. insan olmaları bakımından birbirleri nden ayrılmayı kabul
etmiyorlarsa, karşı mızda tek bir İnsan rürü. hayvan olmaları bakı­
mından birbirlerinden ayırdedilemezlerse, karşımızda rek bir hay­
van türü. büyüklük olmaları bakımı ndan birbirleri nden ayırdedile­
m ezlerse. karşımızda tek bir büyüklük türü var dem('krir. O halde
10 varlıkların çoğunluğunun bir diye adlandırıl malarının nedeni. ya
bir olan başka bir şey yapmaları veya ona sahip olmaları veya onun
etkisine uğramaları veya onunla ilgili olmalarıdırJO Buna karşılık
asıl anlamda bir diye adlandırılan şeyler. tözleri bir olan şeylerdir. Bu

mın.l:ın değil, b u daha yüksek cins bakımından b i r olacaklardır. R:ışk:ı llerişlc iki1kenar iiçgenle
eşkenar iiçgen birbi rleri nden yakın cinsleri (üçgen) bakımından furklıdırlar, ancak 111.ık ı:insleri
(�,·omerrik şekil), bakımından birdirler. Ross (aynı yerin l ngili7:ce çevirisi) Aristotdes'in liiişiin­
n,;i h,ıkkında çok açık bir açıklama vermel.."tedir: "At, insan \'c kiipck, hepsi de haY'·an olduğun­
dan , birdirler. Ancak onları bir şey olarak adlandırmamız gerekirse, hepsini hir hayvan tiirii ola­
rak alllandıramayız. Onlan daha yüksek bir cinse göre adlandırmamız ve bir canlı varlık (tiirü)
llcnı.:nıi1 gerekir.
1 ) Cins ve ayrıma böliinebilmelde beraber.
2 l Türsel birlik.
3l Tfüiin , kategoril.:rin başında gdmesinden ötürü. Krş. Ross. [, 303; "Diğer kategoriler töze
hağlı oldukları için. unlarda bulunan şeyin birliği, tözün birliğine bağlıllır". Tü1scl birliğin bu
iin,·diği ile ilgili olarak RıJı Üurine nin bir pasajına (il, 1 , ti 1 2 b 8) başvıınıbhilir. Rıı pa.�ajda
Arisııııd...-s Bir'in ve \'arlık'ın temd anlamının "entellel..-ya" ultlıığıınıı söylem.:ktellir. Çiinkii en­
rdk·kya ram fiil, en ram, en sıkı anlamda var ve bir olandır. O, formd rü1diir ve formcl töz en
mükemmel anlamda varlık ve birliğe sahip olan şeydir (Ro..lier, rr' s. 1 76- 1 ..'J).
ti ) O halllc tözlcrllen başka varlıklar, kendi özlerine yabancı olan hir şeye h:ığlı olmalarından
lloları. ancak ilineksel bir birliğe sahiptirler. Yalnızca tözsel hirlik, gerçek, mııılak anlanı&ı birdir
(Al,·k.. 36.,, 1 1 vd.).

248
V . KİTAP

bir olma da ya süreklilik veya form veya tanım bakımı ndan bir olma­
dır.(! 1 Çünkü biz ya sürekli olmayan veya formları bir olmayan
veya tanımları bir olmayan şeyleri çok şeyler sınıfına sokarız.
Buna şunu da ekleyelim: Biz bir anlamda, bir nicel ik ve sürek­
l ilik ifade eden bir şeyin bir olduğunu söyleyebilirsek de bir başka
anlamda onu söyleyemeyiz: Bu şeyin aynı zamanda bütün olması,
başka deyişle formu bakımından bir ol ması gerekir. Örneği n dü­
zensiz bir biçi mde bir araya getirilmiş bir ayakkabının parçaları n ı
1 5 gördüğümüzde, onların b i r olduğunu söyleyemeyiz. Ancak basit
süreklil iğin dışında tek bir forma sahi p olacak ve bir ayakkabıyı
meydana geti recek bir biçimde bir araya getirildikleri nde bunu
söyleriz. Aynı nedenden ötürü dairesel doğru, bütün doğrular için­
de en gerçek anlamda bir olandır. Çü nkü o,(:!) bir bütün oluşturur
ve tamdır.
3) Bir olanın özü,(3) bir tür sayısal ilke olmasidı r. Çünkü ilk
ölçü, bir ilkedir. Bunun da nedeni, esas itibariyle kendisiyle her cinsi
bildiğimiz şeyin, bu cinsin ilk ölçüsü ol masıdır. O halde her cinste bi-
20 !inebilir olanın ilkesi, Bir olan'dır. Ancak Bir olan bütün cinslerde
aynı değildir: O, şurada yarım tondur,!4) öte yanda sesli veya sessiz
harfrir. Ağırlıkl a ilgili olan Bir, hareketle ilgili Bi r'den farklıdır.
Ancak her durumda Bir olan, ya n icelik ya da tür bakımından bö­
lünemezdir. Nicelik bakımından bölün mez olana, hiçbi r yönde bö-
25 lünemez olduğu ve bir konumu ol madığı takdirde. birim denir.
H içbir yönde bölünemez olmakla birlikte bir konumu olan şeye,
Nokta deni r. B i r yönde bölünebilir olan Doğru, iki yönde böl üne­
bilir olan Yüzey, her yönde, yani üç yönde bölünebi lir olan Cisi m

1 ) Yukarda 1 0 1 ) a 36 ve devamında dendiği gibi Doğru, yiizey ve cisim, "siircldilik ba­


-

kımımfan" (synckhcia) birdirler. Üçgen veya insan, "tür bakımından" (ei<lci) binlir. Tözleri
arnı olan "çok adlı" şeyler (polynomie) "tanım bakımın<hn" (logo) birdirlcr (Alek., 367, 23
vd.l.
::?) Siirckli ohışıın<lan başka, ayrıca.
3) Air olan'ın çeşitli türlerini saydıl..tın sonra (kaplam), Arisroreles şimdi Air olan'ı tanımlaya­
calmr (içlem). [, 1 . 1 052 b 1 5- 1 053 b 8'1e karşılaştırma yapılabilir. Aonitt'in anlam dolu diişün­
cderinc de bkz. (::?38) Aristoteles'i n düşüncesi şu gibi göriinilyor: Bir olanın özii (ro heni cinai)
-

hir riir ilke, sayısal hareket noktası (arkhe tini) olmakrır; aynı cinsten şeyler için bir ölçü ödevi
gi\ren en kiiçiik (minima) sayısal birim olmaktır. Gerçekten bir şeyin ilk ölçiisii , bir ilkedir; çün­
kü hiz şeyi, onun vasırasıyla biliriz ve bir şeyi kendisi vasırasıyla bildiğimiz şey <le ancak bir ilke
olahilir.
-il Çeyrek ron <lcğil, yarım ton (her halükarda en küçük müziksel ara) anlamına gelen "diesi­
is" bvramı ile ilgili olarak krş. Robin, la Th. Platon., s. 404. nor 327.

249
M ETA F İ Z İ K

diye adlandı rıl ı r. Ters yönden alırsak iki yönden bölünebil ir olan
bir yüzey, tek yönde bölünebilir ol:ın bir doğru, ni�elik bakı mın­
dan hiçbir yönde bölünebilir olmayan nokra veya birimdir - yani
30 h içbir konumu olmayan, birim; konumu olan, noktadır -.
SonraO ) bazı şeyler sayı bakı mı ndan, bazıları tür, pazıları
benzerl ik bakımından birdir. Sayı bakımından bir olan varl ıklar,
maddeleri bir olan varl ıklardır.(2) Tür bakımından bir olanlar,
tan ım ları bir olan; cins bakım ından bir olanlar, kendilerine
aynı tür kat'cgorinin yüklendiği varl ıklardı r.Ol Benzerl ik bakı­
m ından b i r olan varl ıklar ise, birbirlerine olan durumları. üçün­
cü bir şeyin dördüncü bir şeye olan durumu gibi olan varlıklar-
35 dır.(4) Bir olan daha sonra gelen tü rleri , daima daha önce gelen
türleri nde içeril miş bulunur: Örneğin sayı bakımı ndan bir olan,
tür bak ı m ı ndan da birdir; ama tür bakımı ndan bir olan, her za­
man sayı bakım ından bir değildir. Tü r bakım ından bir olan her
şey, cins bakımından da birdi r; an cak cins bakı mından bir
1 0 1 7 a olan, her zaman tür bakı mından bir değildir, sad!'-'ce benzerl ik
bakım ı n dan birdir. Nihayet benzerl ik bakımından bir olan, her
zaman cins bakım ı ndan bir değildi r.(<;)

1) Ô1ü gereği bir olanın başka bir bölünme tarzı. Bir ol:ı n'ın füünü bdi rlemalen ünce 1 0 1 6
b 1 -'ye ek.
2) Yani bireyler (lcrş. B, 4, 999 b 2 1 ). Madde, bö}1ece, bi reysclleşr i rme ilkesi olarak onaya
'
çıkmakradır. (Bu i lke Z, 8, 1 034 a 5-8 ile ilgili bir norta incclcnccckrir).
3) "Skhema tou syllogismou"ya yaklaştırılabilecek "skhema tes karegori�" deyimi (34 . sa­
rır) esas olarak "yüklemleme figürü", "kategori tipi veya b;L�ir obrak "karegori" anlamına
l!dmek red i r. Kategorilere işaret etmenin en doğru biçimi, odur. Krş. Ross. 1. l .),.'XXIV "fnt­
rod11ctio11" "ra skhemarau (veya ta gene) ton kategorion (n:ya rcs karcgoriasl deyimi karcgori­
lcrin, hiiriin yüklemlerin içlerinde yer aldıkları en yüksek ıürlcr veya sı nı flar olmalan olgusu­
nıı vurg u !ar".
Mcınin kendisine gelince, zordur. Kelimesi kelimesine alındığı rak.l i rde o, cinsin karegori ile
aynı kaplama sahip olduğu anlamına gelmektedir ki bu şüph�iz Ariswrclcs'in düşüncesine aykı­
mlır. Rıınunla birlikte kategorilerin, türler olmadıkları için bi ric ik gerçek c i nsle r oldukları söyle­
nchilir. (krş. L\, 28, r l 024 b 1 2- 1 6; 1 045 b 35; 8, 1 058 a 1 :\- 1 4 . Askl.'a bkz. 3 1 6, 1 8- 1 8. Bo­
n ir1'll· de krş. 238-239).
4l Benzerlik (analoj i) hakkında krş. r, 2, 1003 a 34 ile ilgili nor - Benzerlik, farklı karegorile­
re air l•lan varlıklar arasındaki iliıki eıitliği olarak tanımlanır. Ö rneğin görmen i n b...Jene olan du­
n ım ıı neyse, aklın ruha olan durumu odur. Fırsatın zamanla ilişkisi neyse, sağlık verici ikamerin
yerle ilişkisi odur (krş. Nikh. Ahi.akı, l, 4, 1 096 b 25). Benzerlik kavramı Arisrorelcs'in biyoloji­
sinde i.lzcl bir önem kazanır: Böylelikle balığın pulu, kuşun riiyiinc "l'e insanın kemiği. balığın kıl­
çığına benzerdir (Hayvanl.ann Kmml.an, 1, 4, 644 a 21 ve b 1 2).
5l örneğin cins bakımından değil, benzerlik bakımından (kara an:ılogian) bir olan görme ve
akıl.

250
V . KİTA P

''Çok olan " ı n , ters yönde ol mak üzere, Bir olan 'ın anla mla­
rı kadar çeşidi anlam ları olacağı açıkrır; Bazı şeyler sürekli ol­
madıkları içi n, bazıları , ister yakın , ister uzak maddeleri söz ko­
nusu olsu n , maddelerinin tür bakımından bölünebil i r ol masın-
5 dan örii rü , . başka bazıları özü ifade eden tan ı mlarının bi rden
çok olmasından dolayı çokturlar.

7. Bölüm < Varlık >

Şeyleri n 1 ) ya ili neksel bir anlamda, 2) veya özleri gereği


var oldukları söyleni r.O >
1 ) Örneğin "adil adam, m üzisyendir" veya "insan , müzis­
yendir" veya " m üzisyen, insandır" dediğim izde, ili neksel anlam­
da varl ık söz konusudur.(2) Hemen hemen aynı şek ilde muzıs-
10 yen in bina yaptığınt söylemek, m i marın il ineksel olarak müzis­
yen veya m üzisyeni n ilineksel ola rak m i mar olduğu nu söyle­
mekrir. Çünkü "bu, ş udur" sözü. "bu" nun "şu"nun ili neği ol­
duğu anlamına gelir.(3) Yukarda bdi miğimiz durumlarla ilgili
olarak da ayn ı şey geçerlidir. Örneği n " i ns:ın, müzisyendir" ve
" müzisyen, b i r i nsandır" veya "beyaz olan, müzisyendir" veya
" m üzisyen, beyaz olandır" ifadelerinden son ikisi, her iki niteli­
ğin var olan ayn ı öznenin ilinekleri oldukları;( 4) birincisi. n iteli-
15 ğin va r olan bir şeyin ilineği olduğu anlam ına gelir.C'il "Müzis­
yen , bir insandır" önermesi ise, "müzisyen"in bir insanın ilineği
olduğunu ifade eder.<6) (Bu aynı anlamda ol makC'l üzere beyaz-

1 ) Gerçekre Ariswrdes bu bölümde - ki bu bölümle E, 2, 1 026 a 3 3-b 2; 9, 1 O, 1 06 1 a 34-


b 2 ve haşka yerler k:trşılaştınlabilir - varlığın dön biçimini incelcmckrcdir: ltineksd anlamda
varlık ( 1 0 1 7 a 7 22 ) özü gereği varlık ( 1 0 1 7 a 22-30) . doğru olarak varlık ( 1 0 1 7 a 3 1 -3'i) ve
- ,

kuvve ve fiil olarak varlık ( 1 0 1 7 a 35-69) .


2) Ru son iki )iiklcmlemeni n sırasıyla "doğal" (kara physin) ve "doğaya aykırı" (para physin)
)iiklcm leme olmalarından dolayı (Alek., 371 , 1 3; Askl., 3 1 8, 1 , 2).
3 ) " Ru şudur", yani " müzisyen bina yapar", "şu"nun, "hu"nıın ilin�'ği olJıığu, yani "bina yap-
ma"nın "mii1isyen in ilineği olduğu anlamına gelir (Krş. Askl., 3 1 8, 8, 6).
"

tj ) " Mii1isyen" ve "beyaz", insanın ilinekleridir.


'il Çiinkii insan hir varlık, bir tözdür.
6) 1 nsanın miizisyeni n bir ilineği olduğunu değil; çünkü bu "doğaya aykırı" bir )�iklemleme
ohcıkrır (Alck., .37 1 . 7). O halde onu "doğaya uygun b ir hale getirmek için önermenin tersine
"-

çevrilmesi. dnğnıl m l ınası söz konusudur.


-ı Kuralın bir yoksun olmayı ifade eden ilineklere de rl-şmil ..:dilml'lii.

25 1
M ETAF İ Z İ K

ol m:ıy:ın ı n da var olduğu söylen ir; çünkü onun bir ilineği oldu­
ğu şey vardır) . O halde b i r şeyin ili neksel bi.r anlamda var ol-
20 duğu söylendiğinde bu ya her iki ili neği n var ol:ın bir aynı öz­
n eye< ı ı ait olmalarından veya yüklC'min kendisine air olduğu öz­
nenin var olmasından veya n ih ayer :ıslınd:ı bir }'üklemi olduğu
şey kendisine bir ilinek olarak ait ol:ın bir öznenin var olmas ı n­
dan dolayıdı r.(2)
2) Özü gereği varlığı n türleri, kategori rürleri}'le aynı sayı­
dad ı r.<�> Çünkü Varlık'ın anlamları, bu karC'gorilerle ayn ı sayı-

1 ) Aynı 1.amanda varlık ve töz olan şeye.


2 ) " Doğ.tya aykırı" (para physin) yüklemlemede ("miizisyen, bir insandır"), özne yüklemin
hir ilineği olduğu ve yüklem var olduğunda. "Müzisyen, hir insandır" gi.\rii niişte yüklem olan,
aslında ise özne olan insanın varlığını gereL."tirir.
3) Eğer Metafüik varlığın bilimi ise, varlığın bilimi, varlığın gözöniine alınahilcceği bütün gö­
riinriil,·rini tiikertiği anlamda tam olacaktır. O halde kategorilerin veya varlığın cinslerinin tam
sayısını hilmck önemlidir. Oysa Aristoteles, kategoriler hakkında bazıları eksik olan furklı listeler
\'ermektedir (Kategorikr, 4, 1 b 25-27, /kinci Ana/itik/.er, l, 22, 83 b 1 S- 1 7; Topikler, l, 9, 1 03 b
20-23; Fizik. V, 1 , 22') b 5; Metafizik, K, 1 2 , 1 068 a 8,9 vb.) Runlar arasında on kategoriyi sa­
yan ve Aristotdes'in nihai düşüncesini ifade ediyor gibi görünenlerini tercih etmd.: gerekir.
Aristotcles'in zihninde kategoriler öğretisinin amacı, varlığın birliği ve her tiirlii yiiklemenin
gcçersi1liği ile ilgili t•larak Elea okulu veya Antisthenes (bu sonuncu ile ilgili olarak krş; Aşağıda
2•1. 1 021 b 32 ile ilgili not) tarafından ortaya aalrnış güçlükleri çözmektir. Arisroteles buna, var­
lığın kategoriler adını verdiği birçok simültane görüntüsiinii birbirinden a)ınlc.forck cevap ver­
mekt.-dir: Kategoriler, en yüksek cinsler (summa genera), varlığın, onun gerçcJ,: belirlenimlerini
ifade eden en genci yüklemleridir. La Logique de Port-Roynl Uoımlain haskısı, 1 869, s. 45) onları
doğru olarak şöyle tanımlamaktadır: "Aristoteles'in düşüncemizin biitün nesnelerini, bütün töz­
leri birincisi, bütün ilinekleri diğerleri içine sokmal.: suretiyle kendilerine indirgemek istediği
f.ı.rklı sınıflar". Zellcr'in iyi bir biçimde gösterdiği gibi kategoriler, mantıksal olduğu kadar meta­
tlzik ve onrolojik bir karal.:tere sahiptirler. Bunlar Kant'ta olduğu gibi düşüncenin öznel formları
değil, yüklemin formları, varlığın yüklemleridir. - Trendcl (Gnchichte der Ktıtrgorienlehre: "His­
tor. Hritruge"nin birinci cildi, 1 846, s. 23 vd. ve "Ekmentn . . . " s. ')6 nl.) Arisrotcl..:sçi kategorile­
rin gramatikal dediiksiyonunu savunmuştur (Bu görüş Grote tarati ndan da paylaşılmıştır: Aris­
totll', 1, 1 1 2- 1 44). Buna göre örneğin "ousia" substantif, "polion" sıfat, "poson" sayı, "pros ti"
karşılaştırma ve ba�ıntı biçimleri vb. olacal."tır. Ancak bu t<.7. bugün tamamen terkeJilmiştir. Di­
lin lormları çeşitli kategorilere yabanadır. Çünkü, Brehier'nin işaret ertiği iizere Hi.<t. de la Phi­
lo.<. , 1. s. F6: "lengüistik biçimine rağmen, beyazlık subst:mtifi. bir tözii Jeğil. bir niteliği iade
cJebilir". Üstelik Aristoteles'te dilin kısımlarının bu tür bir sınıflandırılmasının herhangi bir izi
ile karşılaşılmam:ıkt:ıdır. Aslında kategorilerin belirlenmesi tamamen ampirik kayn:ıklı görün­
mektedir (krş. H:ımdin, le Sys. d'Ar. s. 97).
.

On kategori farklıdırlar, birbirlerinden ayrıdırlar ve Plaron'Ja olduğu gibi bir en yüksek cins­
ten pay almazlar. Platon için duyusal dünya ile İdealar dünyasının, tepede biitiin aşağıda bulu­
nan gerçekliklerin kendisinden pay aldıkları Varlık veya Bir olan'ın buhımlıığu tek bir türler ve
cinsler hiyerarşisini oluşturdukları bilinmektedir. Aristotdes ise bunun tersine varlıkta kesin böl­
meler yapmaktadır. Varlık böylece arak sadece bir "pollakhos legomena" (çok anlamlı bir kav-

252
V . Ki TA P

dadır. Kategori leri n bazıları tözü, bazıları n i teliği , bazıları nice-


25 liği, bazıları bağıncıyı, bazıları etken liği veya edilgenliği, bazıları
yeri, bazıl arı zamanı ifade ettiklerine göre, onların her birine
varlığın anlamlarından biri tekabül eder. Çünkü "i nsan, sağlı klı­
dır"la, " i nsan, sağlıkl ı bir durumda bulunuyor" veya " i nsan, ge­
zen ve kesendir" le " i nsan, gezer ve keser" i fadeleri (ve benzerle-
30 ri) arası nda hiçbir fark yoktur.O>
3) Sonra varlık ve "dır", bir önermenin doğru olduğu, var
olmama onun doğru ol madığı anlam ına geli r.m Bu hem tasdik,
hem de inkar için söz konusudur. Örneğin "Sokrates, müzis­
yendir" önermesi, bunun doğru olduğu anlamına gelir. "Sokra­
tes, beyaz-değildi r"de bunun doğru old uğu anlamına gel ir. " Ka­
renin köşegeni, kenarı ile ölçülebilir değildir" önermesi ise
35 onun öyle olduğun u söylemenin yanlış olduğu anlamına gel ir.
4) Son ra "varl ık" ve "var olan " , sözü nü ettiği miz çeşitli var­
l ı klarınnl bazen bilkuvve, bazen b i l fi i l oldukları anlamına geli r.
1017 b Çünkü gerek bilkuvve göreni, gerekse bilfiil göreni "gören"; ge­
rek bilgisini b ilfi il hale geçirmek i mkanına sah ip olanı , gerekse
bilfiil bi lgiye sahip olanı "bilen "; gerek şu anda bilfiil hareketsiz
olanı, gerekse hareketsiz olabileni "hareker.siz olan" diye adlan-
5 dırırız. Tözlerle ilgili olarak da aynı şey söz kon usudur.<4 ) Her-

ram) olmak üzere ilke olma şerefini yitirmektedir. Aristotcles'in varlığı kendilerine böldüğü kate­
�orilcr hi rh irlerine indirgenemez, sadece birbirleriyle bir ar.tda bulunan kavramlardır ve onlar
arasında anık hiçbir iletişim yoktur. Bu, daha önce karşılaştığımız ve bö}1ece sıkı bir biçimde ka­
tegoriler i.lğretisine bağlanan ünlü "ayrı cinsler" öğretisidir.
" Katcgorein" fiili genel olarak, ister olumlu ister olumsuz, bir yüklemi bir özneye yüklemek,
tasdik etmek anlamına gelir. Krş. Trende!, Elementa, s. 56. - "K:ıtegori:ı"nın latince çevirisi "pra­
f'rfi,·ıı mmrımı"dur. (Roctius); "to kateporoumenon" ve İstisnai olarak "kategorcma" (fizik. Hl,
1 , 20 1 a 1; Mnnfizik. 2 , 1 , 1 028 a 33 vb.) veya hatta "kategori:ı.", yüklem, yükleme anlamına ge­
lir.
1 ) Aristntcles, gizil bir itiraza cevap veriyor; Bu itiraz şudur: l ler şey, varlık dcğilllir. Şüphesiz
i))'l<·dir. Anc:ı.k her şey "esti" bağlacı yardımıyla varlığa indirgenebilir. Ru bağlacın kendisi. ken­
tlisi h:ıkımından hiçhir şey değildir ve ancak birbirlerine b:ı.ğladığı şeylerle \·ardır. Onun değeri,
sö1 konusu olan kategori tarafından belirlenir: O, ya bir tii1ün, ya bir niceliğin, ya bir niteliğin
vb. \·arlıwnı b>Österir. Krş. Bonitz, 24 1 . - Önermede "esti"nin rolli ilı: ilgili olarak Pf'ri /lmnenti­
as. :rıc dı: krş.

2) Doğru olarak Varl ık'la ilgili olarak krş. E, 4.


31 Ve i.i7cllikle f.ırklı yüklemJemelere göre.
1 ) Yani sadece bi r:ı.z önce sözü edilen yüklemler ("gören" vb.) ile ilgili olarak değil - "Aristo­
tek-sin i.lrncklcri (Hermes, yarım-doğru) çok kısadır ve S)1v. Maunıs onları uygun bir biçimde
geni�lı:tmcktcdir ( 1 28).

253
M ETAF İ Z İ K

mes'in raşca, yarım-doğrunun doğruda olduğunu söyleriz ve he­


nüz olgunlaşmamış olan şeye, buğday deriz. Ancak varl ığı n ne
zaman bilkuvve, ne zaman b il kuvve olmadığı nı başka yerde be­
l i rlememiz gerekir.O >

8. Bölü m < Töz >C:!)

1O 'Töz" keli mesi 1 ) Toprak, A reş, Su ve bürün benzeri şey-


lerCll gibi b:ısic cisimler; genel olarak cisimler ve hayvan larla
ranrısal varlıklar gibi onlardan meydana gelen şeyler, ni hayec bu
cisi m lerin kısı mları anlamına geli r. Büriin bunları n röz diye ad­
landırıl maların ı n nedeni, onların bir özneni n yüklem i ol mama­
ları, rersine diğer her şeyin kendi lerinin yüklemleri ol masıdı r.
15 2) B i r başka anlamda, ruhun hayvanın va rlığının nedeni olduğu
gibi, doğaları bir öznenin yüklemi olmama anlamına gelen şey­
lerin varlığın ı n i çki n nedeni olan her şey de cözdü r. 3 ) Sonra
bu rür varlı klarda bulunan, onları sı n ı rlandırıp bi reysel varl ıklar
olarak onaya koyan; orradan kalkmaları , rözün orradan kalkma­
sını doğuran kısımlar da cözdür. Örneğin · bazılarına göre< 4> yü­
zeyin orradan kalkması ile cisim, doğru nun orradan kalkması i le
yüzey o rradan k:dkar. Bazı ları da genel olarak sayı nın bu rür
20 bir şey olduğu görüşündedirler. Çii nki.i onlara göre sayı orradan
kalkrığı nda, her şey orradan kalkar, her şeyi sını rlayan odu r. 4)
Nihayer can ı mda(5) ifade edilen öz de her şeyi n rözü ol;ırak ad­
landı rı l ı r.
O halde cözün iki anlamı vardır: A) Töz bir yandan en
son dayanak, başka hiçbir şeyi n yüklemi haline geri rileme-

n e. 9.
2) "Ousia" (tfü) kavramı ile ilgili olarak krş. Yukarda, A. 3. 983 a 27 ile ilgili not. Ô1cllikle
A�ıtrgorilf'l''in 5. bl\liimiine b�rmak gereketektir. Bu bliliimde i.izcllikle ikinci llercceden tözle
(d,·ıırcra ousia), yani riirler ve cinslerle ilgili olarak daha ayrıntılı bir teori serı;ilcnmekrcdir. ikin­
ci dereceden töz, hirinci dereceden tözün (yani "to eidos ro enyparkhon re hyle"nin) mldıdır.
3) :\rcş. Su, l l :ı\'a ve Toprak'ın farklı türlerine işaret eden d ey im (Gök Ourinl', 1, 2, 268 b
rı A�'Tlı anlamda olmak ilzere bu deyimle Z, 2, 1 028 b 1 1 ve H, I , 1 012 a 8'de yine karşıla­
-

şılnı;ıkradır. 1 2. s.1 rırdaki "ta daimonia" deyimi, "ta theia", yani yıld11lar \'e kısıml;ırı anlamına
-

gelmektedi r.
1) 1 9.sarı rda Arisrorcles Pythagorasçılar ve Platon'u k:ıstetl iyor (özdlikle krş. Timaio.<, 53 c
nl. ).
"i ) Örneğin insanın tanımında (hayvan, akıllı, ölümlü).

254
V . KİTAP

yendir. B) Töz, ö re yandan özü bakı mı ndan ele alınan bi rey


25 olarak. (maddeden) ayrılabilen şeydi r,< O yan i her varl ığın şekli
veya form udur.

9 . Bölü m < Aynı, Başka. Farklı, Benzer >

"Ayn ı",(2) önce ilineksel anlamda aynı olan anlamına gel i r.


Ö rneğin "beyaz olan"la "müzisyen", aynı öznenin ili nekleri ol­
malarından dolayı; " i nsan"la "müzisyen" de biri diğeri nin ili ne­
ği olduğu için birbirleri n i n ayn ıdırlar. Yi ne "müzisyen, bir i n­
san"dır;(3) çünkü m üzisyenl i k i nsanın bir ilineğidir. (Bileşik i fa-
30 de, kendisini meydana getiren iki basi t reri min her biri nin, ba­
sit terimlerin her biri, bileşik ifaden in aynıdır; çünkü "i nsan"
ve "müzisyen", " müzisyen insan "ın, "müzisyen insan" da " i n ­
san" v e " müzisyen "in aynıdır) . Bürun bu önermelerin rümel
olarak tasdik edi l memeleri n i n neden i de bürün bu aynılıkları n
i l ineksel olan özelliğidir. Çünkü her i nsanın müzisyen olduğunu
söylemek, doğru değildir. Zira rümel n irel ikler şeylere, kendi
35 doğaların dan ötürü aitti rler; oysa ili nekler onlara, kendi doğala-
1 0 1 8 a rı bakım ı n dan ait değildirler. l l i nekler bi reylere basir olarak,
yan i herhangi bir beli rleme geriril meksizin yükleni rler; çünkü
"Sokrares"le " müzisyen Sokrares"in birbirinin ayn ı olduğu düşü­
nülür. Ama Sokrares, bir özneden fazlası için söylenemez. Bun­
dan dolayı "her insan" deriz, ancak " her Sokrares" demeyiz.(4)
i l ineksel a·n lamda ayn ı olan ın yanında kendi özü bakımın­
dan ayn ı olan da vardır. Bu kendi özü bakımından Ayn ı olan,

1) Form ekseriya Aristoteles tarafından "tode ti" (25. sarır) ile ifade edilir. Ancak bu terim,
dah:ı 1iyadc .<omut birey: işaret eder (krş. B, 5, 1 00 1 b 3 1 ile ilı;ili not) - 25. satırda Aristorcles
tiırımın gerçekte maddeden ayrılabilir olduğunu söylemek isremiyor; onun s:ıdece :ıihinscl ol:ırak
ond:ı.n ayrıl:ı.hilir olduğunu kastediyor; (Keş. Alek., 375. 30 vd.; H, I , 1 04 2 a 26'ya da bk:ı.) -
26. samdaki "morphe", "eidos"la eşanlamlıdır (Bkz: B, 4, 999 b 1 6 ile ilgili not) .
.:!) Arnı olan'ın (tauton) daha iyi bir sınıflandırılması Topikler. 1 , 7\le verilmektedir.
3) " Doğaya aykırı" önerme (7. bölümdeki ilineksel anlamda varlıkla. 6. büliimdeki ili neksel
anlamda Rir olan'ın buna tekabül eden bölmelerine bakınız).
4) Aristoreles, ilineksel yargıların hiçbir zaman tiimel olmadıklarını ortaya koymakradır: Tii­
mcllcr özsddirler, i li nekler ise özsel değildirler. Sonra şunu eklemekredir: Tiimd fünclcr hakkın­
da. bu ömder bir "tis"le ("herhangi bir"le) sınırlanmış olmadıklarında tasdik Cliilmcleri miim­
kiin olmay:ın ilinekler, tikel öznelerle ilgili olarak mutlak (h:ıplos), yani hdirlemesiz olarak ta.�ik
c.lilirlcr. Riz burada Alek.'den esinlendik: 377, 1 0- 1 5.

255
M ETAF İ Z İ K

5 kendi özü bakımı ndan Bir olan'la aynı sayıda anlamda kulla­
n ıl ı r. Çünkü maddeleri gerek tür, gerekse sayı bakı m ı n dan
ayn ı olan varlıklarla tözleri bir olan va rlıkların kendi özleri
bakı m ı ndan ayn ı olan varlı klar olduğu söylen i r . O halde ay­
n ılığın bir varlı k birl iği - ya birden fazla varl ığın veya bir
şeyin kendi kehdisinin ayn ı olduğunu söylediği mizde olduğu
gibi bi rden fazla varlık olarak göz onune alınan b i r varl ığın
(çünkü b urada onu iki varlı k olarak göz öniine al maktayız)
- olduğu açıktır.
10 Türleri veya maddeleri veya özleri nin tan ım ları bi rden
fazla olan şeylere "başka" şeyler den i r ve genel olarak "baş­
ka" , "ayn ı " n ı n anlamlarına karşıt anlamlara sah i pt i r.
Birbirinden başka ol makla birlikte bir bak ıma aynı olan
şeylere "farklı"' şeyler den ir.<O Yal nız bu aynı ol ma, sayı ba­
kımından ayn ı olma değildir; tür, cins veya benzerl i k bakı­
mından aynı olmadır. Ci nsleri başka olan şeyler,(:!) karşıtlar;O)
nihayet özleri başka olan şeyler(4) de " farkl ı" şeyler diye adlan­
dırı l ı rlar.
15 H er bakımdan aynı öznitel iklere sah i p olan şeyler,('i) aynı
özni telikleri farklı özn itel iklerinden fazla olan şeyler ve n itel ikle­
ri bir olan şeyler, "benzer" şeyler diye adlandırılırlar. Bir başka
şeyle en fazla sayıda karşı tları veya en önem l i karşıtları (bu kar­
şıtlar, şeylerin kendi lerinden ötürü başkalaşabi ldikleri karşı rlar­
dır) paylaşan şey, bu diğer şeyin benzeridir.ili )
" Benzemez"e gel i nce, o da "benzer" in bürün bu anlamları ­
na ka rşıt anlamlarda kullanılır.

1 ) O haltle başkalık, farklılığın cinsidir. Aristoteles aynı olmanın "sayı bakımından ft (arithmo)
aynı o lnmlığını tasrih ediyor; çünkü bu, yani sayı bakımından aynı olma. her tiirlii farklılığın

ortadan k:ılkmasını doğuracakar.


2) l ler bakımd:ın h:ışkalık (Alek., 379, 1 0): Örneğin hayvan ve renk. Ancak bdki ele henzerli­
ğe da�·:rnan birlik kastedilmektedir (Bonitz, 246).
J) Karşıtlar, en b ii yiik farklılığı teşkil eden şeylerdir.
'il brklılık, satlcce maddeden değil, özden de ileri gelen bir başkalıktır (Krş. r, 8, 1 058 a 7) -
Ak·k.. (379, 1 8) ve Askl . ile (3 1 2, 1 6) birlikte bunu, bumla karşıt olmamakla birlikte aralarında
bdli bir karşıtlık bıılıınan şeylerin kastedildiğini şeklinde anlayabili riz: Kuru olmak bakımından
tcıpr;ık, yaş olmak b;ıkımından suya karşıttır. Veya yine karşıclar olarak birbirlerinden !arklı olan
siy:ıh ve beyaz, her ikisi de renkler olmaları bakımından ortak bir şeye sahi p ti rler. Sonuç olarak
Ron itz'in tbliği gihi (246) bu, cinse dayanan birliktir.
') ) Örneğin iki1.ler.
6) Krş. St. Thomas, s. 2 1 5, not 920. Alek.'un örneğine de bkz. 379, 37-380, 3.

256
V. KİTAP

1 O. Bölü m < Zıtlar, Karşıtlar, Tür Bakımından Başkalık >0 )

10 "Zır kavramı(2) çelişikler, karşıtlar. göreliler, yoksun olma ve


sahip olma, oluş ve yokoluşun kendisi nden çıkrıkları ve kendisine
döndükleri uçlar hakkinda kullanılır. Kendileri ni kabul eden özne­
de birlikte bulunmaları mümkün olm:ıy:ın iki nitelik de gerek b iz­
zac kend ileri, gerekse öğeleri bakımından birbirlerinin zıddı olarak
adlandırılırlar. G ri ve beyaz aynı zamanda, aynı özneye ait ol:ımaz-
25 l:ır. Bundan dolayı onları meydana getiren öğeleıOI birbirinin zıd­
dıdırlar.
"Karşırlar"(4) şunlardı r: 1 ) Aynı z:ım:ınd:ı, ayn ı özneye · aic
ol maları m ümkün olmayan cins bakımı ndan birbi rinden farklı
n iceli kler, C5) 2) Ayn ı cins içinde birbiri nden en fa rklı nirelikler,(6)
3) Kendilerini kabul eden öznede birbi rinden en fa rklı nirelikleı<7)
4) Aynı yecinin alanı içine giren şeyler :ırasında bi rbi rleri nden en
farklı ola nları,(8) 5) Aynmları isrer murlak ol:ır:ık,!9 ) Lrer cinsO O) ,
ister riir! ı 1 ) bak ı m ından birbirlerinden e n hüyi.ik olan şeyler.

1 ) Rk1. K.ıtegorilrr. 1 O ; Topik!", II, 2, 1 09 b 17; V, 6; Aş:l�llh ( , 1. 1 O'i'i :l '.\8 : 7, 1 0"\7 a 33


- 1 1.ımdin'in le �)'.<. . d:..lr. 'da yeniden ele alınan "Kavrambrın Zırlıkbrı" h:ıkkındaki derin ana­
li71,·rin,· h:ışvurulsıın (/. Opposition des Concepts. Annle Philo.<ophiqıır. XVI, l IJO'i: l.t -�>'·'· rl'Ar. . s.
1 2� - 1 "2).
2 l ":\nriıhcsis" {zır/ık/ ("ta antikeimena": zıtlar: "anti keimcnos": zıt bir bi,'imrlr) ":ıntip:ısis"in
fr,·/i,,h,' ("Ani ri keisr:ıi anripharikos": reli/ik zıt!tk) cinsidir. "En:ınriusis": kar,<ıtlık (vera "en:ıntio­
r,·s" !wl. Ari.<t. , 24 8 a 1'1; "to enantion": karı11); "pros ti": gör,./ilik. gört'Iİ: "h,·ksis": .rahip olma
(hıı bn:ınıl:ı ilgili olarak krş. A., 3, 98� b 1 5 ile ilgili nor): "srcrcsis": _yok.<1111 olma ("heksis" ve
"ci,los"un 11ddı; "srcresis prote": 11J!i, tam yoksun olmtr, "srcrcsis" ha1cn "ink:ir" anlamı ndadır.
imi. A ri.<t. "'00 a 1 6; "Srcrctika apophasis": yoksunluğa rf,�yıman ink,ir) . Ru :ı l ı ş ıl:ı ı;dc n r:ısnife
Arisrnrd.:s bu pasajd:ı. oluşun başlangıç noktası ile (terminus :ı quo) hiriş nokr:ısını (rerminus ad
q ı ı<·m l w hir :ıynı i.im<·d.: bir arada bulunması mümkün olm:ır:ın nirdiklcri <·klcmekrcdir. Ancak
Koııir1'in y:ıprığı gihi (217), son iki tür zıtlık öncekilere (birinci çdişk i rc, ikinci k:ırşırlığ:ıl indir­
g<'n•·hilir.
j) Y:ıııi s i yah ve hep7. (Ask!., 322, 4-6). Krş. Bonitz, 247.
'i l K:ırşırl:ırla ilgi l i ol:ır:ık krş. 1 , 4, 1 05 5 a 24-38; Kategoriler, 1 1 (\·tık ö1er).
51 O rıı <·� in ayaklı h:ıyvan ve kanatlı hayvan, yanmak ve marm k:ılın:ık ( A lck ., 38 1 , 3 vd).
Kr�. A:ıırgorilrr, 1 1 , L \ h 36; Topikler. IV, 3. 1 23 b 9.
hl S i �· ;ı h ve beyaz. :ıcı ve tadı.
'.") Yi ne s ir:ıh ve hcyaz (Alek., 38 1 , 1 6).
8) Y;ıni hir aynı bilimin nesneleri arasında birbirlerinden en farklı . olanları.
•)) \':ırlık ve Yokluk. Doluluk ve Boşluk (Alek., 382, 7).
1 0) Canlı ve cansız (Ask!., 322, 1 8) .
1 1 ) Siph ve beyaz.

257
M ETA F İ Z İ K

30 Karşır diye adlandırı lan diğer şeylere< O gel ince, onları n bir kıs­
mı sözünü ettiğimiz karşı tlara sahip olduklarından,1 2 ) bir kısmı
bu ri.i r karşıtları kabul etcikleri ndenP ) bazısı bu rür karşı rları
meydana getirme<4) veya onların erkisine uğrama<"il i mkanına
sahip olduklarından veya onları fi ilen meydana geri rdikleri nden
veya fi ilen erkilerine uğradı klarından veya bu karşırları kaybet­
mele-ri veya kazanmalarından(6) veya onlara sahip ol maları
veya o n l ardan yoksun olmalarından!? ) dolayı "karşı rlar" diye
adlandırılırlar. Bir olan ve Varlık, bi rçok anlama geldikleri ne
35 göre.ısı onlardan türeyen kavramların da bu aynı anlamlarda
kullan ı l ması, dolayısı ile Aynı , Başka ve Karşır olan ' ı n(9 ) da
her bir kategori ile i lgi l i olarak farklı anlamları n ı n ol ması
zoru n l udur.
"Tür bakı m ı ndan başkalı k" 1 ) ayn ı ci nsren olmakla bir-
i018 b l i kre birbirlerine tabi ol mayan varl ıklar,( 1 0 ) 2) aynı ci nsren
ol makla birli kte araları nda bir ayrı m olan varl ıkla r< ı o, 3)
rözleri birb i ri ne karşıt olan varl ıkla r 0 2) hakk ında kullan ı l ır.
l srer bürün karşıtlar, İster keli menin asl i anlamın da karş ı rlar

1 ) Rışk:ı llcyişlc rüremiş karşıtlara; çünkü daha önce gdcnlcr asli karşnbr, as ı l anlamındaki
k:ırşırlardır.
2l Orncğin mmbk, asıl anlamda karşıtlar olan sıcak ve soğuğa sah ip olan arcş ve kar.
3) A kıl l ı (logikon) ve akılsız (alogon) , birincinin bilimi, iki n c isin i n bilgisi1liği kabul etme ye­
fisinc s:ı h i p nl ınal:ırından dolayı, karşıclardır. (Alek., 382, 2 1 -22).
1 1 " I snan, sıcaklık veren" (to chermatikon) , "soğutan, soğukl uk \'cren"c (ro psykrikol karşır�
rır.
'il Soğu ma ycrisine sah ip olan" (ro dynamenon psykhesr:ıi l , "ısınma yeris i ne sahip obn "a (ro
"

rh.·rmaincsrhai dyn:ımeno) karşıttır. (Alek., 382, 27).


(,) Ka7:lnılan sıc:ıklık (ro thermon ginomenon), kazanıl:ın Sl>f,'l ıklıığ:ı (ro ginomeno psykh ro)
\'c k:ıyh,·.lilcn sı cak lı k (ro abollon ten thermoteta), kaybed i l c· n soğııklııf,o:ı (ro r,·n psykrnrcra) kar­
şımr (Al,·k. 382, 30-3 1 ).
- ı l;i i rm c ve kiirliik (Alek., 382, 33), ışık ve gölge (Askl . , 322. 2·'ıl.
8) hrklı k a tegori lere göre.
'I) 0 1 ,·ll i klc k:ı rşır olan'ın; çünkü Alek.'un da belirttiği ii 1e re (:'\llJ. H l A ı isrordcs hıırada bu
k:wr:ıın \'Csilesiylc V:ırl ık'ın çeşitli anlamlara geldiğini harırl:ırmakradır.
1 O) //,mıd11 yaşay:ın hayvan, karada yaşayan hayvan, sııdıı yaşayan h:ı�'Van (Askl.. 322. 3'i)
1 1 l Hi ıbirlerinc r:ıb i olsalar da (Alck. , 383, 23).
1 2) Tii1lcri birbirine karşıt olan ateş ve su; çünkü areş, sıc:ık ve kuru; su ise soğuk ve yaştır.

258
V . KİTAP

söz konusu olsun,0) karşıtlar arası nda rür bakımından başka­


lık da vardır. Tan ı m ları, cinsin en son rüründc:(:?l farklı olan
varlı klar da tür bakı mından başka ola n varlıkbrdır. Örneğin
5 i nsan ve at, cins bakı mından birbi rleri nden a}'ı rdedilemezler;
ancak ran ı mları farkl ıdır. Nihayer aralarında bir ayrım olan
ayn ı rözün n i tel i kleri de tür bakı m ı ndan başkadırlar.L\)
"Tür bakımından aynılık", yukarıdaki hlirün anlam lara karşıt
anlamlarda kullanılır.

1 1 . Bölüm < Önce Gelen, Son ra Gelen >141

Her cinste bir ilk olanı n , yan i bir başlangıç nokras ı n ı n


varlığı n ı n kabul edil mesi durumunda "önce gelen" kel i m esi,
10 l ) ya a) m utlak anlamda, (yani doğası bakımından) ilk olan
veya b) b i r şeyle veya bir yerle ilgili olarak ilk diye beli rle­
nen veya c) i nsanlar tarafı ndan ilk diye kabul edilen bir
şeye daha yakın olan şeyler hakkı nda kul lan ılır. Örneğin yer
bakımından önce gelen bir şey, ya doğa rarafından bel irlen­
miş olan b i r yere (örneğin bir şeyi n orrası veya sonuna)
veya rasgele herhangi bir nesneye daha yakın olan bir şey­
dir. Bu "ilk şey"den uzak olan şeye ise ''sonra gelen" den ir.
l5 - Zaman bakı m ından önce gelene gel i nce, bazı şeyler, örne-

1 ) Yuk:ır.la a 25-3 l 'de kastedilen asıl, gerçek anlamda karşırl:tr.


:?l "Awma eide"ler, en son türler (infımae species) Kış. Ronirı. 211) - En .1011 tii r kavramı ile
ilı-:ili ol:ır:ı.k bkz. a, 2, 994 b 22 ile ilgili not.
:\l Ru son cümle ile ilgili olarak hiçbir kabul edilebilir :ı.çıkl:ıma wrilmcnıi�rir. Ak-k.. (38, 5)
\'<' Askl. , (3:?3, 9) a göre Aristoteles, Toprak ve Su gibi vey:ı hir :ıynı riiriin için.lc bulunan birey­
karşıt olmaksızın farklı olan cisimleri ka�rcrmckr.>ılir. Ross c ı . 3 1 6 \'C aynı yerle
lcr �ihi. hi r hi ri ne
ilı-:ili �···"irisimleki
not) bu pasajda aynı öznede farklı zamanlar.la bulunan nirdiklcre arıf yapıldı­
ğını , liişiinmck tedir.
-i l "ünce gelen" (proteron) ve "sonra gelen" (hysteron) il c ilgili ol:ı r:ık şunl:ı.rl:ı ,fa krş. Katego-
·

rila. !:?: Z, 1 . l 028 a 32; Robin, lA Th. Platon.. s. 6 l 2 vd.


Arisrordcs, bu bölümde özet bir biçimde Ôncdik ve Sonr:ılık'ın diirr riiriinii incclcmekrc<lir.
al Yer, 1.aman . . . bakımından daha yakın olarak tanımlanan, önce gdcn ( 1 0 1 8 b 9-29).
h) B i lgi h:ıkımından (to gnosei) önce gelen - (ister tanım) (k:ır:ı ton logon) , İster <luyusallık
(k:ıra ren aisrhcsin) bakımından - 1 0 1 8 b 30-36. satırlar.
el Nitelikler bakımından önce gelen (b 37- l O l 9 a l . sarı rl:ı. r) .
<il Ooğa ve röz bakımından (kata phrsin kai ousian) i.lncc gdcn ( 1 O 1 9 a 2 ad fıncm) Ru so­
nııncu, :ı.�ıl anlamında önce gdendir.

259
M ETA F İ Z İ K

gın geçm i �reki olaylar, içinde yaşadığımız andan daha uzak ol­
maları anl.ı rn ı n da (örneği n Troya savaşı, Med savaşlarından
önce gel ir; ç i.ı ı ı k ii o. içinde yaşad ığımız andan daha uzakrır) ,
başka bazıları, örneğin gelecekceki olaylar ona daha yakın olma­
ları anlamında (örneğin Nemea oyu nları, Pyrhia oyunları ndan
önce gel i r; çünkü Nemea oyunları, başlangıç ve hareker nokrası
olarak kabul erciğimiz içi nde bulunduğumuz ana daha yakındır­
lar) diğerleri nden önce gelirler - Bazı şeyler. hareker bakımından
20 önce gelirler; çünkü ilk harekec ecci riciye daha yakın olan, diğerle­
rinden önce gelir (örneğin çocuk, yerişki nden önce geliı r n) ; ilk ha­
reker erririci de muclak anlamda bir başlangıçrır. - Güç bakı mın­
dan önce gelen ise,(2) daha güçlü olan . daha çok şeye gücü yeren­
dir. Bir başka varlığı i radesine boyun eğdiren, öyle ki kendisini ha­
reker ecci rdiğinde o varlık hareker eden, kendisini hareker eni rme­
diğinde hareker ermeyen her şey, bu başka varl ıkran güç bakı mın­
dan önce geli r; bu başka şey ise gliç bakımı ndan sonra gelir.
25 Burada d a irade, i l k olan, başlangıçrır. - Bazı şeyler ''mevki bakı­
m ı ndan önce" gelirler. Bu şeyler belli bir şeye göre. belli bir kuralı
izleyerek, belli aralıklarla yerleşri rilmiş şeylerdir. Örneğin koroda
iki nci sıradaki adam, üçüncü sıradaki adamdan önce gelir. Lirde
pes rellerin sondan bir evvelkisi, en pes relden önce geli r. Çünkü
birinci örnekre, ilke olan koro şefi, ikinci örnekre ise orta teldir.
30 "Önce gelen" kelimesinin anlamları bunla rdır. Ancık onun bir
başka anlam ı daha vardır: 2) O, bilgi bakı mından önce gelendir ve
bu bilgi bakım ından önce gelen mutlak olaraklJl önce gelen diye
de kabul edilir. Bu rür şeyler arasında tan ı m bakımın dan · önce ge­
lenle duyusal algı bakımından önce gelen aynı değildir. Çünkü ta­
n ı m bakı mından önce gelen, rümeldir. Duyusal algı bakımından
önce gelen ise, bireydir.(4) Sonra canı mda da ili nt'k, bürii ndenıc;ı
35 (örneğin "müzisyen", " müzisyen adam"dan) önce gel i r. Çünkü
" müzisyen"in m üzisyen bir varlık ol maksızın var ol ması mü mkün
ol mamakla(6) birlikre, bürünün can ımı, parçası ol maksızı n mevcuc
olamaz.

1 ) Çiinkii o, varlığa geri rene {babaya) daha yakındır (Ak-1.:., 381, 31).
21 in moralibııs (Sylv. Maıırus., 334).
J) Ve �lloğal".
1) Krş. Alek., 386, 27-30.
'i l Y:ıni özne ve ilinekren meydana gelen biiründen (AlcL '.'Ul6. 32)
(1) \',· hilcşik varlığın (synrheton) i lineklerinden önce gd nıcsi 10rııııl11 olmakb birlikre.

260
V . KİTAP

3) Önce gelen şeylerin özellikleri de "önce gelen" şeyler


diye adlandırılırlar. Ö rneği n doğruluk, düzlükren önce geli r;
1019 a çünkü doğruluk, doğru olmak bakımından doğrunun bir niteli­
ğidir; düzlük ise yüzey olmak bak ı m ı ndan yüzeyin bir niteliği­
dir.i l )
O halde bazı şeyler bu anlamda önce ve sonra gelen
şeyler diye adlandırılı rlar. 4 ) Ayrıca bir de doğa ve töz bakı­
mından önce gelen ve son ra gelen vardır: Plaron'un yaptığı
5 bir ayrıma göre başkaları kendileri olm aksızı n var olamadı k­
ları halde, kendileri başkalarından bağımsız olarak var olabi­
len şeyl er, bu anlamda önce gel i rler.( 2) - Varlığın çeşitli an­
lamları n ı ele alı rsak, biri nci olarak özne önce gel i r, dolayısıy­
la töz önce gelir. İ ki nci olarak, kuvve veya fiilin göz önüne
alın masına göre, fa rklı şeyler birbi rleri nden önce gel i rler. Ö r­
neğin kuvve bakım ı ndan yarım doğru, tam doğrudan; parça
10 b ütünden; m adde, somut bileşik varll ktan önce gelir.O) Oysa
fiil bakımında n(4) bu biri nciler, iki ncilerden son ra gel irler.
Çünkü biri nciler, ancak bütünün çöziilmesindc:-n sonra fi i l
hali nde olacakl ardı r. Bundan dolayı b i r anlamda önce ve
sonra diye adlandı rılan her şey, bu dördü ncü anlamda önce
ve sonraya tabidi rler.<5) Çünkü bazı şeyler, örneği n parçaları
olmaksızın bütün, oluş bakı m ından, bazı şeyler ise, örnegın
bürün olmaksızın parçalar, yokoluş bakımı ndan diğer şeyler­
den bağı msız olarak var olabilir. Ö nce gelen in bürün diğer
anlamları ile ilgili olarak da bu aynı şey geçerl idir.

1 ) Onğnı ise yüzerden önce gelir.


2) l'lawn'un eserlerinde böyle bir şeye rastlanmamaktall ır (krş. Ronitz, 25 1 ) . Bununla birlikte
Apdr onlla Timtıİo.f, ;H'e bir atfın varlığını görmel.."tedir (Rrirmrgr zıır Grsrhichrr. 227-229) Bel­
li Arisrordes burada r laton 'tın yönteminin temellerinden hirini reşkil cc.len l'olirilta ı•r Sofi.fi telci
lliilrnderc bir imada bulunmaktadır. F. Blass tarafından da tas\'ir görmiiş olan Vfpophortton,
R<·rlin. 1 903, s. 6-1) Christ'in görüşü budur ve Hayvanlamı Kı.<mı/,mnın (1, 2, M 2 b 1 2) "gegra­
mcnnai diaıı riseis"i bu pasaja yakl�ınlabilir.
:il Riitiin bu k:ıvramlar bilfiil olan bütünden önce gelirler.
1) Yarım-doğru. rarça, madde gerçeldeştiklerinde ve anık biitiiniin parçaları olarak değil, biz-
1at kendilerinde (k:ıra hauta kai metou holou mere) göz öniine alındıklarında (Alck., 287, 23).
O 1.1m:m parçalarını oluşturdukları bütün onadan kalkar.
5) Yani remel :ınl:ımı teşkil eden doğa ve öz bakımından Önce ve Sonra gelene ( 1 0 1 9 a 1 3) .
'1 - 1 1 . samlar böylece bir tür parantez ödevi görmektedir.

26 1
M ETA F i Z i K

1 2. Bölüm < Güç, Yetenek, Güçlü, Yetenekli-Güçsüzlük,


Yeteneksiz, G üçsüz >(1 )

15 "G üç, yetenek" (puissa nce) şu anlamlara gelir: 1 ) Bir başka


varl ıkta veya bir başka varl ık olmak bakımı ndan aynı varl ıkta
bulunan, hareket veya değişmenin(2l ilkesi. Ö rneğin bina yapma
s:ın:ırı, yapılan binanın kendisinde bulun mayan bir güçtür.
Buna karşılık yine bir güç olan redavi erme sanarı, tedavi edi­
len adamda(3) - yalnız tedavi edilen adam ol ması bakımı ndan
deği l - bulunabilir. O halde "güç, yetenek'', genel olarak, bir
başka varl ıkta veya bir başka varlık olmak bakımından aynı var­
l ı k ra bulunan, değişme veya harekeri n ilkesidir. 2) Bir şeyi n bir
20 başka şey veya b i r başka varlık olması bakım ından kendisi tara­
fı ndan değiştirilebilmesi veya hareker eni rilehilmesi nin ilkesi .(4)
Çünkü biz, bir etkiye uğrayanın hu ilkeden örürü bir etkiye
uğrama "yeteneğine" sahip olduğunu söyleriz: bazen et�iye uğ­
rayan ı n genel etkiye uğraması anlamında bunu söyleriz, bazen
ise onun herhangi bir etkiyi değil , ancak iyi yönde bir etkiyi
kabul ermesi anlamı nda bunu s<?yleriz.('i) 3) Bir varl ığın herhan­
gi bir şeyi başarıya eriştirme ve özgür bir biçi mde gerçekleşti r-
25 me yerisi. Çünkü bazen, yürüyebilen ve konuşabi len, ancak
bunları iyi veya istedikleri gibi yapamayan insanlarla ilgili ola­
rak, onların konuşma veya yürüme "yeteneğine" sah ip olmadık­
larını söyleriz. 4) Bu ayn ı durum edilgin an lamdaki "güç" için

1) " Oynamis" (siiç, yetenek) kavramı (r, 4, 1 007 b 29'1a ilgili nota ve özellikle 0, 1 -9'a da
hb). Arisrorcles'in fdscfesinde büyük bir rol oynar ve tarihi, ilginçtir. Başlangıçta o "fiziksel
km·v1."t" anlamına gdınekteydi. Şunlara başvurulabilir: ]. Souilhe, E111dr sur lr terme Dynamis,
Pa ris , 1 '> 1 9; Vocab. dr Philos. , v. Puissancr, s. 654-655 (Robin'in ilginç bir nom ile birlikte).
2) "Veya değişmenin" (metaboles); çünkü AJek.'un işaret ettiği iizere (389 , 5), "dynamis",
ayn ı 7.amamla, d:ıha önceden hareket halinde bulunan bir v:ulığın sükunet ilkesidir. Aynca bkz.
Aşağıda 3tl. satı r - Aristotcles burada önce erkin gücün tanımını vermektedir.
.i) K rş. Fhjk. i l . 1 . 1 92 b 23 vd.
ti ) Fdilgin gikiin r:ınımı. Bu, örneğin, bir odunun ateşin etkisine maruz kalması ve yanması­
llır. (Asli.. .'\� ti . 21\).
F,l i l�n giiç kavramı, Aristotdes'in felsefesinde büyük i.\neme haiHlir . O, sair maddenin (pri­
ma matcrial SO)'l.lt hir sınırdan başka bir şey olmadığı ve Sallcce her 1aman için hclli pozitif belir­
lemdl.'re sahip olan maddenin (materia signara) var olduğu likriylc hi rlcşir. O halde edilginlik,
mıırlak hareketsizlik \'e belirlenimsizlik h�i değildir. Etkiye uğrayan varlık etkiye uğrama, etkide
huhınan varlığın r:ıhrik ve hareketlerine, onunla bir tür işhirliği içi nll e olaraL: cevap verme duru­
mumlallır.
5) Örneğin hastalık değil, sağlık }'önünde (AJek., 389 , 38). Gerçek c..l ilgin giiç bml ur.

262
V . KİTAP

de geçerl idir. 5) Bundan b�ka şeyleri n kendileri nden dolayı


muclak olarak h içbi r şeyin etkisinde kalmama veya değişmeme
i mkan ı na sahi p oldukları veya kötü bir yönde ancak zorlukla
değiştirilebildikl eri hallere de "güçler" den ir. Çünkü şeyler bir
güçten dolayı değil, rersine güçsüzlükren ve bir şeyden yoksun
30 olduklarından dolayı kırıl ı r, ezi l i r, eği l i r, kısaca orradan kaldırı­
l ı rlar. Bu rür değişmelerin sahip oldukları bir güçren , kudrer­
ren, davran ıştan dolayı ancak zorlukla etkilenen veya çok az er­
ki lenen şeyler, bu değişmelere di rençl i olan, onlardan etkilen­
meyen şeylerdi r.O)
"Güç, yetenek" in çeşidi anlamları bunlar olduğundan, "güçlü,
yetenekl i" keli meleri de bu anlam lara karşılık olacak bir biçimde
şu anlamlara gelir: 1 ) Gerek bir başka varlıkta, gerekse bir başka
varlık ol mak bakı mından kendi kendisi nde bir harekeri veya genel
35 olarak değişmeyi (çünkü sükuneri meydana gerirebilen şey de güç­
l ü bir şeydir) başlarma gücüne sahip olan şey. 2) Kendisi üzerinde
bir başka varlığın bu rür bir güce sahip olduğu şey.!2) 3) İsrer daha
1 O 1 9 b körü, isrer daha iyi bir yönde bir değişme gücüne sahip olan şey
(çünku orradan kalkan bir varlığın da orradan kalkma gücüne sa­
h ip bir varlık olduğu görülmekredir; eğer o böyle bir güce sahip
ol mamış olsaydı, ortadan kalkmazdı. O halde onda böyle bir değiş­
me yönünde bir isridadın, bir nedenin, bir ilkenin var olması gere­
kir. O halde öyle görünüyor ki, bir varlık bazen bu tür bir isridada
sahip olduğundan, bazen ise ondan yoksun olduğundan dolayı
5 güçlüdür. Ancak eğer yoksun olmanın kendisi bu tür sahip olmay­
sa,(3) her şey bir şeye sahip olduğundan dolayı güçlüdür. Bu du­
rumda da şeyler gerek pozirif bir niteliğe ve ilkeye sah ip oldukla­
rından� geTekse - eğer yoksun olmaya sahip olmak mümkünse -
böyle bir nirelikren yoksun olmaya sahip olduklarından dolayı giiç-
1 O lüdürler. Eğer yoksun olma, bir tür sahip ol ma değilse, o zaman
"güçlü" iki ayrı anlama gelir. 4) Bir başka anlamda, ne herhangi
bir başka varlığın, ne de başka bir varl ık olarak kendisinin, kendi-

1 ) Alck. 'ıın özetlemesine bkz. 390, 21 vd. Kötü yönde etkilenme (euparhcia ton kheironon),
giiç�ii1liik hakımınd:m (kata adynarnian) ; etkilenmeme (dyspatheia) ve kolay etkilenmeme (apat­
hcial. giiç bakı mındand ı r (kata dynamin). Böylece Tanrılar mutlak anlamda etkiye uğramaz var­
lıkl:mlır; i.1liimlü varlıklar arasında da semender ateşten, çelik bölünmeden etkilenmez.
2) Edilgin güç.
�) Ve basit bir inlclr değilse. Krş. Yukarda r, 2, 1 004 a 1 2 ve Fizik. il, 1 , 1 93 b 1 9 . Asıl anla­
mında yoksun olma, olumsuz bir formdur.

263
M ETA F i Z i K

sini onadan kaldırma gücüne veya ilkesine sah ip olmadığı bir var­
lık, "güçlü" bir varlıktır. 5) Nihayet bütün bu varlıklaı r n ya sadece
gerçekleşme veya gerçekleşmeme gücüne sahip oldukları ndan veya
uygun bir biçimde gerçekleşme veya gerçekleşmeme gücüne sahip
olduklarından dolayı "güçlü"dürler. Çalgı aletleri gibi cansız var­
l ı klarda bulunan güç, bu tür bir güçtür. Örneği n bir lirle ilgili ola-
1 5 rak onun sesler çıkarma gücüne sahip olduğunu. akort ed ilmemiş
olan bir başka lirin ise bu güce sahip olmadığı nı söyleriz.
''Güçsüzlük" , güçten, yani yukarda tasvir ettiğimiz türden bir
ilkeden yoksun olmadır. Bu ya mutlak anlamda ondan yoksun ol­
madır veya doğal olarak böyle bir güce sah ip olan bir varl ığın ona
sah ip olmaması veya yine doğal olarak ona sahip ol ması gereken
bir zamanda ona sahip olmaması anlamında ondan yoksun ol ma­
dır. Çünkü bir çocuğun, bir yetişkinin ve bir hadımın aynı anlam-
20 da çocuk yapma gücünden yoksun olduklarını söyleyemeyiz. -
Son ra "güç"ün her türüne, yani gerek sadece hareketi meydana ge­
tirme gücüne, gerekse onu iyi bir biçi mde meydana getirme gücü­
ne, karşıt bir "güçsüzlük" tekabül eder.
''Güçsüz, gücünden yoksun" deyi mleri, o halde. bu tür bir
güçsüzlük anlamına gelir. Ancak o bir başka anlamda, "mümkün"
ve "i mkansız" olandır. imkansız, karşıtı zorunlu olarak doğru olan
şeyd iı . Örneğin karenin köşegeninin. kenarı ile ölçülebilir ol ması
25 imkansızdır. Çünkü böyle bir önerme yanl ıştır ve onun karşıtı,
yani karenin köşegen inin, kenarı ile ölçülemez olması sadece doğru
ol makla kalmaz, aynı zamanda zorunludur. O halde onun ölçüle­
bilir olması, sadece yanlış değildir, aynı zamanda zorunlu olarak
yanlıştı r. İ m kansızın karşıtı, yani mümkün, karşıtı zorunlu olarak
yanlış olmayan şeydir. Örneğin bir insan ı n · "oturuyor" ol ması
·' 0 mümkündür; çünkü onun "oturuyor" olmaması. zorunlu olarak
yan lış değildi r.(2) O halde mümkün, yukarda denildiği gibi , bir an­
lamda zorunlu olarak yanlış olmayan şey anlamına gelir. Rir başka
anlamda o, var olduğunun söylenmesi doğru olandı r.Dl Bir başka
anlamda, var olma imkanına sahip olduğunun söylen mesi doğru

1 ) uGiiç"iin (drn:ımis) daha önce gden anlamlarına tek:ihiil e..len "giiçlii"niin (dyn:ıton) an-
1.ınılarının her biri h:ıkımından göz önüne alınan bütün varlıklar.
.! ) l'rri llrnnmri.ı.c in 1 3. bölümünün ince analizleriyle krş.
3l \':ır ol:ın şeyin n:ısıl müml'Ün olduğu sorunu ile ilgili olar:ık krş. Prri llmnrnri,L<, 1 3. 23 a
8 ,.c Alck . , 3'H, 29.

264
V . KİTAP

olandır. O > - N ihayet bir anlam genişlemesi sonucunda geomet­


ride de "kuvvet" ten söz edilir.(2) - Mümkünün bu anlamları­
n ın(3) "güç" kavramı i le bir ilgisi yoktur. Ancak "güçlü" teri mi­
n i n "gi.i ç"le(4) ilgili olan bütün anlamları. biri nci türden bir
35 güçle. yan i bir başka varlıkta veya bir başka varl ık ol mak bakı-
l o�o a m ında n ayn ı varl ıkta bulunan değişme ilkesi ile ilgili olarak
kullanılır. Çünkü diğer şeylerin "güçlü" diye adland ırılmaları n ı n
nedeni y a başka b i r varl ığı n onlar üzeri nde böyle bir güce sah ip
olması veya tersine bu tür bir güce sah ip olmaması veya niha­
yet belli bir anlamda(5) ona sahip olmasıdı r; "G üçsüz" denen şey­
lerle(6) ilgili olarak da aynı şey geçerl idir. O halde biri nci türden
"güç"i.in asıl anlamında tanımı şu olacaktır: "Bir başka varlıkta
5 veya bir başka varlık olmak bakımından aynı varlı kra bulunan bir
değişme ilkesi".

1 3. Bölüm < Nicelik <(7)

Her biri doğası gereği bir ve bi reysel bir şey olan iki veya
daha fazla tamamlayıcı (İntegrant) öğeye bölünebi len şeye n ice­
l i k denir.fB) Bir n icelik, sayılabilirse çokluk; ölçülebili rse. bir bü-

1 ) Ru sonuncu anlam "özel anlam" olduğundan - Ohımsalh (to enllekhomenon) mümkiln


(rn .lrn:ıron) arasında varlığı ileri sürülen bir &rklılıkla ilgili olarak l lamdin, /,. ��Y-" d'Ar. . s.
1 •ı:r .ı....ki nota bakmak İstifadeli olacaktır. Waitt'in Birind Antıliriklt'r, 1, 3, 25 a 37 h:tkkında ile­
ri siinliii:,'ii gl\riqüniin (1, 375-378) tersine olarak (Wairz'e göre "en<lekhomenon" mantıksal ba­
kımdan miimkün olandır; buna karşılık "dynaton" ontoloj ik olarak miimkiin olanllır), gerçekte
hu iki ka,·ram arasınd:ı hiçbir f.ırk yoktur. (Hamdin'le aynı yönde diişiinen t.. 1aier, 5_yl/og. d.
Ari<., 1. 1 •H ve Ross. i l , 425) 0 3, 1 047 a 26 üzerine düşiincesi ile krş.).
2) Orneği n kareler ve küpler. Krş. Alek., 394, 34-36; Askl . . 32'i, 22-25 (:\..�ki., dikdö"geni
meydana gcriren doğnınıın "&il neden" (poietikon aition) anlamında "dynamis" olduğunu gös­
r.. rııı,·k iı;in Euklides'i (X, 73) zikretmektedir). 0, [, 1 046 a 1 7\·e de hkı..
:� l Y:ıııi 27-33. samlar arasındaki mümkün (ve alt-bi.lliiml�ri) i le gco mcr ri k kuvvet: Ru nl ar
g<?r�-..k anlamda "gii<,:lcr" değildirler, sözel anlamda "güçler"dir (Askl., 5.�0. 21).
· : ) Yukarda l O 19 :ı 32 ve devamında incelenmiş olan gerçek anlamdaki güçle.
5) Orncğin iyiye gid iş yönünde - Tüm bu "dynata"lar erkin gücün ad i c:rnımına (krrios oros)
indirgcnirb. (Alek.'un 395, 8 ve devamındaki geniş açıklamalarına bkz.)
6) 1 0 1 9 b 2 l 'de işaret edilen birinci anlamdaki "güçsüz" ş1..·ylerle.
i) l': icdik (poson) kategorisi üzerine Kıtttgoriler'in çok daha önemli açıklamalarına (6. Bö­
him); a�Tıca (süreklilik kavramı ile ilgili olarak) Fizik, V, 3'c bkz.
8) Al...-k. , (395, 32 nl.) ve onu izleyen Bonitt'in (257) iy i bir biçi mde işaret ettikleri gi bi nice­
li�in hu tanımının amacı, tekil ve bireysel ("en ti kai tode ri": 8. satır) nicclikscl kısımları, her so-

265
M ETA F İ Z İ K

yüklükrür. Bilkuvve olarak, sürekli-olmayan parçalara bölünebilen


1O şeye çokluk, sürekli parçalara bölünebilen şeye büyüklük denir.
B üyüklükler içi nde tek bir yönde sürekli olan, uzu nluk: iki yönde
sürek1 i olan, genişlik; üç yönde sürekli olan, deri nl iktir. Sın ırl ı bir
çoklukl l l , bir sayı; sınırlı bir uzunluk, bir doğru: sınırlı bir geniş­
l ik, yüzey; sınırl ı bir derinlik, bir cisimdir.
Sonra bazı şeyler, özleri gereği, bazıları ise ilineksel anlamda
"n icelik" diye adlandırılırlar. Örneği n, doğru, özü gereği (par soi)
bir niceliktir. Müzisyen ise ilineksel anlamda bir nicel iktir.<2) -
1S Özü gereği nicelik olanlar içinde bazısı, tözler olarak niceliklerdir.
Örneği n doğru, böyle bir niceliktir (çünkü "n icelik", doğrunun
özünü ifade eden tanımın içine girer.)Ol Çok ve az. uzun ve kısa,
-
geniş ve dar, yüksek ve alçak,(4) ağır ve hafifti\) ve bu tür diğer ni-
20 rel ikler gibi diğer bazıları ise, böyle bir tözün(6) bel irlen imleri ve
halleri olarak niceliklerdir. Gerek bizzat kendileri, gerekse birbirle­
riyle karşılıklı ilişkiler bakımından ele alınan büyük ve küçük,
daha büyük ve daha küçük de niceliğin özsel biçi mleridir. Ancak
25 bir anlam genişlemesi sonucunda bu adlar, başka şeylere de verilir­
ler.m - İ lineksel anlamda nicelikler arasında bazıları, müzisyen ve
beyaz olanı n n icelikler olduklarının söylendi'ği anlamda, yani mü­
zisyenlik ve beyazlığın kendisine ait oldukları şeyin bir nicelik ol-

mur rözün kendilerine bölünüyor gibi göründüğü i lineklerdcn ayırdermckrir. Rumfan dolayı Bo­
nirz'e göre Arisrorcles ranınuna uipsas irerum partes esse posa�yı eklemeliydi. Askl. CHO, 35 vd.)
aynı yönde şu düşünceyi ileri sürmektedir: Nicelik bilfiil (kara energeian) hölüncbilir; oysa cins
ancak bilkuvv.e (dynamei) bölünebilir, çünkü bölmeni n kendilerine göre gerçckleşriği ayrımlar
cinsre bilkuvve halindecUrler [ve Askl. (33 1 , 3) Poıphirios'un l.<agodsine ( 3, 1 1 , 4 Rıısse) arıfta
bulunuyor].

1 ) Sayı, sayılabilir olduğundan, sınırlıdır. O halde sonsuz bir çokluk, bir sayı olmayacakrır
(Aldc, 396 . 25).
2) Bunun canımı aşağıda 26. satırda verilecektir.
3) Cins olarak.
·1 ) Sırasıyla sayının, uzunluğun, yüzeyin ve cismin belirlenimleri olan rüm kavramlar.
5) Rir sonraki btiliimde ağır ve hafif olan (bary kai kouphon), niulikkr arasına yerleşririlmek­
tedir ( 1 4, 1 020 b 1 O). AJek., (397, 22 24) bunu onların, kendilerine sahip olan şeylerin aşağıya
-

veya yukarıya doğru yer değiştirme hareketlerinin nedeni olmaları bakımından nicelikler, bir
ağırl ık (rhope) çokluğu veya azlığı olmaları bakımından nicelikler anlamına gelmeleri ile açıklı­
yor.
6) Yani asıl anlamında töz olan niceliğin (krş. 8, 1 0 1 7 b 1 9 vd.).
7) Örneğin niceliğe elverişli olmamakla birlikte büyük veya küçük olarak adlamiırılması
miiml.:iin olan hastalı k veya acı gibi.

266
V . KİTAP

masından dolayı n icelik olarak adlandırılı rlar. Bazıları ise hareket


ve zama nın nicelikler olmaları anlamında nicelik diye adlandırıl ır­
lar. Çün k ü h areket ve zamanın nicelikler,· sürekl i nicelikler olarak
30 adlandı rılmalarının nedeni, onların nicelikleri oldukları şeylerin
bölünebilir olmalarıdır.O> Bununla hareket eden şeyin kendisini n
değil, onun katettiği uzayın bölünebilirliğini kastediyorum . Çünkü
h areketi n bir n icelik olması, uzayın bir nicel ik olmasından ötürü­
dür ve zamanın bir nicelik olması da hareketin bir nicelik olmasın­
dan ötürüdür.

1 4. Bölüm < Nitelik >( 2)

"Nitelik", 1 ) bir ilk anlamda tözün ayrı mını i fade eder.C3l Ör­
neğin insan, iki ayaklı hayvan olduğundan belli bir nitelikte bir
hayvandır. Ac, dört ayaklı olduğundan yine böyie bir h ayvandır.
35 Daire, köşeleri olmadığından, belli bir nitelikte bir geometrik şe-

1 ) Aristoteles şunu söylemektedir. Hareket {kinesis) ve zaman (kh ronos) niceliklerdir; onlar
a.� ıl anlamında nicelikler değillerdir; ancak ilineksel anlam<fa niceliklerdir. Çünkü onlar, bölil­
nchilcn bir şeyin nitelikleridirler. Bu şeyin kendisi ise, özii gereği nicelik olan şeydir. Bu şey
nt...lir? Aristotelcs bunu 3 1 . ve daha sonraki satırlarda açıklığa kavuşnıracaknr. Bu, hareket
eden şey, hareketli varlığın {to kinoumenon) kendisi olamaz; çiinkü o zaman (bu açıklamayı
veren Alck.'mr: 395, 1 5), karşınuzda m üzisyen ve beyaz olanın nicelikler olmaları anlamında
ili neksel anlamda salt bir nicelik bulunacaktır. B izzat nicelik olan şey, hareket eden varlığın
har..:ketinde katettiği uzaysal büyüklüktür {megethos). Çünkü doğrudan doğruya ölçülebilir
olan uzaysal bir büyüklük, özü gereği bir niceliktir. Ancak uzayla ölçülebilir olan hareket ise
ilinı:ksd anlamda bir niceliktir. Hareketin içinde meydana geldiği ve ancak hareketle ölçülebi­
lir olan zaman ["zaman, hareketin sayısıdır" {ho khoronos aritmos esti kineseas) , "Fizik", IV,
i l . 2 1 9 b 1 1 da o halde haydi haydi ve bir anlamda ikinci derecede "ilineksel anlamda bir ni­
cdik"tir Krş. Kategoriler, 6, 5 a 6.
2 ) Cı:niş açıklamaları çok önemli olan Kattgorikr'in B. bölümii ile tamamlanması gereken bö­
lüm.
:il Askl.'ıın belirttiği gibi (335, 2) insanda iki ayaklı olma nitcliği, onu dört ayaklı hayvanlar­
dan a�ırır.
O halde tiirsd ayrım niteliğe bağlıdır. Başka pasajlarda ise o, röze bağlıdır (/(ategorilrr, 5, 3 a
2 1 ; 7"rıpiklrr, 1, 4, 1 O 1 b 1 8). Aslında burada Aristoteles tarafından verildiği biçimde niteliğin ta­
n ımı, yalnızca analiz ihtiyaçları için birbirlerinden ayırdedilmeleri miimkiin olan röz ve nitelik
Ka\'J'amları arasındaki sıkı bağlantıyı açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekte ne sair b<.-lirsizlik olan
nitd iksiz bir töz, ne de tözsüz nitelik vardır ve bir tözün ayrımı, bir niteliktir. Gerçek anlamda
ne "şey" "poion", ne de "nitelik" "poiotes" (quale, qualitas) vardı r, sadece bir "şöyle bir şey" "toi­
ondc" (4mlc quid sit), yani filanca niteliğe sahip olan bir varlık, filanca nitelikle birlikte "şu şey"
"torlr ,,- vardır.

267
M ETA F İ Z İ K

kildi r. Bütün bunlar, tözle ilgili ayrı mın, bir nitel ik olduğunu gös­
termektedi r. O halde niteliğin bir anlamı budur, yani tözün ayrı-
l 020 b m ıdır. Ancak nitelik bir başka anlamda 2) matematiği n harekets.i z
varlıkları hakkında da kullanılır.O) Bu, sayıların belli b i r nirel iğe
sah ip ol maları i le ilgili anlamdır. Bu sayılar, örneği n , bileşik sayı­
lardı r; başka deyişle tek boyutlu sayılar değil, yüzey ve cismin birer
kopyası oldukları sayılardır (bunlar sı rasıyla iki veya üç çarpanın
5 ürünleri olan sayılardır) ve kısaca, sayı nın özünde niceliğin dışında
kalan şey, n i teliktir. Çünkü her sayı nın özü, onun bir defa olduğu
şeydir. Örneğin altı, iki veya üç defa bir sayı değildir, bir defa bir
sayıdır. Çünkü altı, bir defa altıdır. 3) Nitelik, sıcaklık, soğukl uk,
beyazl ık, siyahlık, ağırlık, h afiflik(2) ve benzerleri gibi, değişrikle-
1O rinde cisi mlerin de değiştikleri söylenen hareket içi nde olan tözle­
rinOI her türlü özel halleri anlamına da gel i r. 4) Ni hayet erdem ve
erdemsizlik (vice) ve genel olarak iyi ve kö rü de bu son türden ni­
telikler anlam ına gel irler.
O halde niteliğin, pratik olarak, iki anlam ı var gibi görünmek­
tedi r!4) ve bu iki anlamdan biri, asıl anlamdır. Asıl anl a m ı n d a nire-

1 ) Sayıdaki nirclikle ilgili olarak krş. Alek., 399, 2 5 vd.; Ron i tz, 2 'i8.
Genci olarak, bir sayıda onun özü itibariyle niceliksel doğasının - ki sayı, bıı doğadan ötürü
olduğu ve "bir defa" (hapaks; 8. saar) olduğu şeydir - dışında olan her şey, nircliğin alanına ait­
tir. Örneğin nasıl ki 3 sayısın ı n özü 3 olmaksa, 6 sayısının özii de 6 olmaktır: Şimdi bu, sair ni­
cclikrir. Ancak eğer ben 6 yerine 2 defa 3 dersem, artık gerçek anlamda n iceliği ve 6 sayısının
ö1iinii ifade etmiş olmam; ona bir nitelik olan bir belirlemeyi eklemiş olıınım. O hallle neden
dolayı Aristoreles'in 4. satırdaki "epi hen" (tek boyutlu) sayıları, yani geometrik lloğnıya benzer
olan, daha sonraları "euthymetrikoi , euthygrammikoi: doğrusal" Uamblikos) veya "grammikoi:
dnğnısal" (Kheon) sayılar olarak adlandırılacak olan basir sayıları - ki bıı sayılar, çarpanlarına
biiliin mcleri mümkiin olmayan sayılardır - dışarı attığı anlaşılmaktad ır: Çiinkii bir sayının bir
defa kendisi olması özelliği, bütün sayılarda ortaktır ve o, dolayısıyla bir farklılık bir nirclik mey­
dana getiremez. Bununla ilgili olarak Ask!., 33 2 , l 2- l 5 'le krş. � O halde nirclik kavramı ancak
Arisrordes'i n "yüzey ve cismin birer "minema"sı (kopyası) oldukları sayılar" diye adlandırdığı
(satır 4-5) bileşik sayılarda işin içine karışmaktadır. Çünkü onlar, biiyükliiklcrden öncedirler
veya bir yüzey gibi iki çarpanı n [örneğin 4 2 x 2 ; 6 2 x 3 veya 9 3 x 3: şerhçiler bunları
= = =

"dii1lem" (epipedo i) veya "dikdörtgen" (heteromekeis) veya "kare" (tetraponoi) sayılar olarak ad­
landırırlar! veya bir cisim gibi üç çarpanı n (örneğin 8 2 x 2 x 2 veya 27 3 x 3 x 3; bunlar kQp
= =

sayılard ır) ürünleridi rler. Bu bileşik sayıların düzlem, kare, küp vb. sayılar olma özellikleri, nite­
likrir.
2 ) Ağırlık ve hafıtlikle ilgili olarak krş. yukarda l 3, l 020 a 2 1 . J lareker içinde olan tözlerin
-

bürün bu özellikleri Aristoteles tarafından " patheti kai poiotetes" olarak acllamlı rıl makradır (/(ate­
gorilrr, 8, 9 a 2 8) ve erdemle erdemsizlik bu türdendirler ( 1 2. satır).
3) Daha önceki s.uırların konusunu teşkil eden "matemariksel şeyler"e (maıhematika) karşıt
olarak.
4) Aristoteles .Şimdi, biraz önce i ncelediği dört tür niteliği iki ana ci nse indirgemekredir.

268
V . KİTAP

l ik, rö1.ün ayrımıdırOl ve sayılardaki nitelik, bunun bir değişik biçi-


l5 midir. Çünkü o, hareketsiz olan şeylerin veya hareketli olmamaları
bakımından ele alınan şeylerin tözleri nin bir ayrımıdır. i kinci anlam­
da nitelik, hareketli şeylerin hareketli olmaları bakımı ndan belirle­
nimlerini ve hareketlerin ayrı mlarını içine al ır.C2) Erdem ve erdemsiz­
lik, bu sonuncu türden şeylerin özel bir parçasını oluşrururlar. Çünkü
onlar, hareket içinde olan varlıkların kendilerinden ötürü iyi veya
20 kötü yönde eylemde bulundukları veya etkiye uğradıkları hareket ve
erkinlik fa rklılıkların ı ifade ederler. Çünkü filanca yönde hareket etti­
rilebilen veya etkide bulunabileQ iyi, bir başka, ona karşıt bir biçimde
hareket ettirilebilen veya etkide bulunabilen, köriidii r. iyi ve kötü,
özellikle canlı varlıklarda, bunlar arasında da bilhassa özgürce seçme
yetisine sahip olanlarda niteliği ifade ederler.
25

1 5 . Bölüm < Göreli, Bağınrılı >

Bağı n tısı 1 ) çiftin yarımla, üç misl i olanın üçte bir olanla ve


genel olarak bir başka şeyi birkaç defa içi nde bulunduranın, bir
başka şeyde birkaç defa bulunan şeyle ve fazla olanın az olanla ba­
ğıntısı gibi olan şeyler, "göreli'', bağı n rılı şeylerdir. Yi ne bağı n tısı
2) ısıtılabilen şeyin, ısıtılabilen şeyle; kesilebilen şeyi n, kesilebilen
şeyle ve genel olarak erkin olanın edilgi n olanla bağıntısı gibi olan
şeyler de "göreli , bağıntılı" şeylerdir. Nihayet bağıntısı 3) ölçüleni n
30 ölçüyle, bilinenin bilgiyle, duyusalı n , duyumsalla bağıntısı gibi
olan şeyler de "göreli", "bağıntılı" şeylerdir.(J l
1 ) Birinci türden göreli şeyler sayısal bakı mdan görel idirler.
Bunlar ya belirsiz veya belirli bir tarzda, ya birbi rleri ne veya bir
olana görelidirler.(4) Örneğin çift olan bir olanla sayısal bakı mdan

1 ) Çiinkii töz, kategorilerin başında gelir.


2) Ari�10tcles "ton kineseon diaphoroi"dan ( 1 8. satır) hareketin farklı türlerini (tk'ğişme, bü­
yiime, kiiçiilme, yer değiştirme) kastetmektedir: Krş. Alek., -10 1 ,9 (birinci yorum).
31 Aç ık olarak işaret edilen plan. Görelinin çeşitli türleri sı rasıyla 1 020 b :-\2, 1 02 1 a 1 4 ve
1 0 2 1 a 21fde incelenecektir. Göreli olanla (pros tİ) ilgili olarak Aiırrgorilrr. 7. hüliime (bu bö­
l ii md e Arisrotcles gi.lrcli olanı
. ve onun farklı türlerini tanımlamaktadır) ve Topiklrr, i V, 4, 1 25 a
3:'\-h 'i 'e de bakınız.
ti) :'\2-:H. satırlarda Aristoteles daha sonra gelen örneklerin içlerinde yer alacakları dört tiirlü
sayısal (kata arithmon) bağıntı ortaya koymaktadır:
a) "haplos pros autow" sayısal bağlantı, yani snytların krndilrri ara.rmd.ıki hrlirriz sayısal ba­
ğıntı (haplos aoristos belirsiz; prosautos prow tow arithmous sayıların kendi aralarında-
= = = =

269
M ETA F i Z İ K

beli rl i bir bağıntı içindedir; oysa çok olan bir olanla sayısal ba-
35 kı mdan belirl i olmayan bir bağı ntı içi nded i r: yan i o bir olanla
şu veya bu, bell i bir sayısal bağı nrı içi nde değildir. Bir başka
1 02 1 a şeyden yarım misli büyük olanın b i r başka şeyden yarım misli
küçük olanla bağıntısı, bir sayıyla bel irli bir sayısal bağıntıyı
n+ 1
ifade eder. B i r başka şeyden -- kadar biiyük olan bi r şeyin
n
n
bu başka şeyden -- kadar k Jçük olan bir şeyle bağıntısı, ço-
n+ 1
ğun bir oranla bağıntısı gibi bel i rsiz bir bağıntıdır. Fazla ola n ı n
a z olanla bağ ı ntısı, tamamen beli rsiz b i r sayısal bağı ntıdı r.<O
5 Çünkü her tam sayı, ölçülebilir bir şeydir ve ölçülemeyen büyük-

ki). Ru hağıntı bel i rs izdir; çünkü konusu basit olar:ık hesaplamaya içlerinlle h i çhi r ö7ccl sayının
ye r al maracağı genci formülleri sağlamaktır. Öte yandan o, bir ol,111dtm ht1ıkı1 sayıLır arasmd4
mey<l:rna gdir.
Hu ilk sınıfa iki hağı ntı aittir:
1 ) lfo haşka şeyi hi rkaç defa içinde bulunduranın, bir haşka şeyde birkaç llefa bulunan şeyle
1
hağı nrısı (pollaplasion, pollostemorion: x, - ), çok genel bağıntı.
x
n+ l
21 Rir haşka şeyden kadar büyük olanın, bir başka şeyli� kadar kiiçiik olana ba-
n n+ l
ğınrısı (epi morio n superpartiens superparticulare bir biiriin + bi r parça içeren (nume­
= = =

rarii r ii 1 ) ; hypepimorion supparriens, supparticulare


= bir biltiin - bir parça içeren) Baş­
=

ka llerişle bir birim fazla olan bir kısmın, bir birim az olan bir kısımla ha ğın tı sı (örneğin
4 2
- ve -) 1 02 1 a 2-3. satırlarda verilen örnek.
3 :-\
b) � haplos pros hen" sayısal bağıntı, yani bir sayı ile bir olan ara.rtndtıki /,,.lil'!iz !l1,Ylll11 hağmtı.
Arisrordes bunun örneği olarak (34. saar) n/ 1 biçiminde ifade edilebilecek olan, çok olanın bir
oLma hağıntısını \'ermel..'tedir.
d " h ı ı risme n os pros autos" sayısal bağına, yani saJllarm kmdi 111-,1lımnrl11ki b,.lirli sa_yl!al ba­
ğmrı. O, hd i rlilii r: çünkü bağına içinde olanlar, özel sayılard ı r. 1 02•fa 1 'de i ş:ırer edilen bir baş­
ka şerden yarım m isli büyük olanın bir başka şeyden yanm misli kii çii k olanla bağıntısı bö}�e bir
hağı ntıdır (hcm io l i o n, hyphemiolion: 3/2, 2/3; Bu kavram larla ilgili olarak krş. Nicomaque de
Gcrasa. lmrod. Arithmt'tica. [, 1 9 ve 1 36, Ed. R. Hoche, Lei pz i g, 1 862- 1 866).
dl " hori smenos pros hen" sayısal bağına, belli bir sayıntn hir olımLı ht'lirli !11.Ylll11 b11ğmtmdır.
Ru. ti rncği n (34. sam)/ çiftin, yansına bağınasıdır (diplasion, hem isy: 2, 1 12 veya 2/ 1 ).
Hürün hu konular hakkında bkz. Bonitz, 260; Ross, 1, 328-32?.
1 ) fazlıı olanı n (hypcrekhon) az olAnla (hyperekhomenon) b:ığınrısı, tamamen bd irsi z bir ba­
ğınııdır: çii nkii (Askl. 'nun dediği gibi: 332, 39-333, 1 ) eğer on:ı "bo:lli bir iilçii" (merren horis­
m,·non) tahsis edilirse, o artık genel olarak fazla ol mayacak . az ol:ının ürno:ğin iki karı veya iiç
karı oLu.:a krır.

270
V . KİTAP

itikleri hiçbir sayı i fade edemez.( 1 ) Zira az olana göre çok olan, az
olan kadar olan bir şeyle, ona .ek olan bir şeydir. Bu ek olan ise be­
lirsiz bir şeydir (çünkü o az olana eşit olab ileceği gibi eşit olmaya­
bilir de) - O halde bütün bu bağıntılar, sayısal bağı n cılardır, sayı­
n ı n özel belirlenimleridir. Bu aynı durum bir başka anlamda ol-
1O mak üzere Eşi t olan, Benzer olan ve Aynı olan için de geçerlidir.
Çünkü bütün bunlar da Bir olan'la bağı ntılıdı rlar. Aynı olan şey­
ler, tözleri bir olan şeylerdir. Benzer olan şeyler, nitelikleri bir olan
şeylerdir. Eşi t olan şeyler, nicelikleri bir olan şeylerdir. Şimdi Bir
olan ise, sayının ilkesi ve ölçüsüdür. Ö halde bütün bağı ntıların
aynı anlamda olmamakla birlikte{2) sayısal bağı ntılar oldukları söy­
lenebilir.
2) Erkin olanın edilgin olanla bağınrısı, etkin gücün edilgin
15 güçle ve bu güçlerin fiillerinin birbirleriyle bağıntısıdır. Ö rneğin
ısıtabilen in, ısıtılabilenle bağıntısı vardır ki bu kuvve hali nde olan
varlıkların bağıntısıdır. Sonra ısıtan şeyin ısıtılan şeyle; kesen şeyi n,
kesilen şeyle bağıntısı vardır ki bu da fiil hali nde olan varlıklari n
bağınrısıdır. Buna karşılık sayısal bağınrılar,0) fi i l hali nde, bağıntı­
lar değildirler; meğer ki "fiil" den başka yerde işaret ettiği miz an-
20 lam kastedilmiş olmasın. Ancak o zaman hareket anlam ında ol ma­
yan fi iller söz konusudur.
"Kuvvet, güç"le ilgili bağı ntılar içi nde bazıları, ayrıca, zaman ı n
belli dönemlerine ilişkin b i r öğe d e içeri rler. Örneğin yapmış olan,
yapılmış olanla; yapacak olan, yapılacak olanla bağıntılıdır. Böyle­
ce bir babaya, bu anlamda oğlunun babası den ir; Çünkü geçmişte
onlardan biri belli bir tarzda etkide bulunmuş, diğeri belli bir tarz­
da bu etkiye maruz kal mışcır.(4) - Son ra "imkansız" ve benzeri (ör-

1 ) Cümlenin bu parçası çok zordur ve metni, muhtemelen bowlmır. Biz, ratmin edici bir an­
lam ifade eden Apelr'in düzeltmesini (B�itr., 229-23 1 ) kabul ecrik. Arisrotcles şunu demek isre­
mekredir: Fazla ve az olanın bağıntısı gibi tamamen belirsi1 olan bağı ntılarda, onları her zaman
için hclli ve ölçülebilir büyüklükleri belinen sayılarla ifade edemeyi1. Bu pa.çajla ilgili olarak
Apclt'in metnini onaylayan Robin, la Th. P'4ton. , s. 659, not 26 1 ve Ross, 1, 32'J'a bakınız.
2) Daha önceki bağıntılarla aynı anlamda olmamakla birlikre.
J) Daha önce incelenmiş olan sayısal bağıntılarla karşılaşrırma. - 20. satırdaki "başka yerde"
(enheferois) if.ıdesi idealar Ü.urine'den (Ross, [, 329) daha muhtemel olarak 1 1 , 9, 1 05 1 a 30 a
(Al.:k., 105, 28-34; fX>nitz, 26 1 ) atıfta bulunmaktadır. Arisrotclcs şunu demek istiyor: Sayılarla
ilgili olarak da "fiiller"den (energeia) söz edilebilir; çünkii onlar bir lihnin fıili ile tasarlanırlar
(Alck .. aynı yer).
1) R�ka deyişle, "lcuvvef, !Wç"le ilgili bağıntının halih:mr, geçmiş veya gclecekre olma.çının
hir t\nemi rokrur (ve bu gözlem, şüphesiz "kata energeion" hağınrılar için de geı;erlidir).

27 1
M ETA F i Z i K

25 negın "görünmez") bazı göreli kavr:ıml:ır, güçren yoksun olm:ıyla­


ilgil i hağınrıl:ırı ifade ederler.! 1 1
O h:ılde sayısal bakımd:ın vey:ı kuvver, güç bakımı nd:ın göreli
ol:ın hir şey bir başka şeyi n kendisine h:ığl ı olm:ısı anlamı nd:ı de­
ğil, rersine kendisinin kendi doğ:ısı bakımın dan bir haşka şeye bağ­
lı olm:ısı anlamı nda göreli bir şeydir. Bunun ramamen rersine 3)
"ölçülen " , "bili nen" ve "düşü nülen" şeyler. hir haşka şeyi n kendile­
rine hağlı olması anlamında göreli şeyler diye adlandırılırlar,(2)
3Q Çünkü düşün ülen, düşünceni n kendisine göreli olduğu şey anl:ımı­
na gel ir. Ama düşünce, düşüncesi olduğu şeye göreli değildir. Çün-·
kü bunu söylemek, aynı şeyi iki defa tekrar etmek :ınlamına gelir.
Ayn ı şekilde görme, bell i bir şeyin görülmesidi r, yoksa görülen şe-
1 O:! 1 b yin görül mesi değildir (mam:ıfih bir :ınlamda bunu söylemek de
doğrudur) . Görme, renk veya bu tür b:ışka bir şeye görelidir: yoksa
:ıynı şeyi iki defa tekrarlamak, yani "görme, görülen şeyi n görül­
mesidi r" demek gerekir.
Özleri bakım ından göreli diye adlandı rıl:ın şeyler, b:ızen yu­
karda sözünü ecciğimiz anlamlardaC3) göreli şeyler diye adlandırı l ı r­
lar. Bazen ise cinslerinin bu t:ırzda göreli olmal:ırı ndan dolayı göre-
5 li şeyler diye adlandırılırlar. Örneği n "rıp", göreli bi r kavramdır;
çünkü onun cinsi olan "bilim", genel kanıya göre, göreli şeyler sı­
n ı fına girer.(4) Sonra kendilerine sah ip ol:ın varlıkların, kendilerin­
den örürü göreli diye adlandı rıldıkları nitelikler de özleri bakı m ı n­
dan göreli olan şeyler sınıfı n:ı gi rerler. Örneği n eşitlik, göreli bir

1) u Kuwer, gii\·le" ilgili bağıntılara karşıt olan bağı ntıları.


::!) lfü:u: önce i ncdenmiş olan sayı veya güç bakımından göreli olaııl:ırJa siiz konusu olan şe­
yin tersine olarak iil\-iilen {to metreton), düşii niilen (to &ınocton) ve bilinenin (to episteton)
\'a rlığı. tümüyle bağınrısında bulunmaz (28. sarınla wrilen ugi.ircl i"nin tanımı ile ilgili olarak krş.
A:ır,-gnri/,.,., 7, 8 a 3 1 .) Başka deyişle bu türden gü reli olanl:ır.la, görel i l•lan sadece kendisine gö­
reli ol.luğu şe}1e (veya bunun tersi) tanımlanmaz: Çiftin i.i7ii, yarısının iki katı olmaktır ve yarı­
mın ii7ii. iki katı olanın yansı olmaktır. Ama diişiiniileni n füii, diişiirice ile b:ığrntısından bağım­
sız olan kend ine h:ıs bir doğaya sahiptir. Bunun tersini iddia etmek ve iki karının, yarısının iki
katı olduğunu söylemeye benzer bir biçimde diişiincenin, diişiincesi olduğu şeyi n (yani uto liia­
noeton "un) diişiincesi olduğunu söylemek bir ruroloji yapmak ve gerçek nesneyi ortatlan kaldır­
makm. Bunun yerine udüşünce, filanca nesnenin diişiincesi.lir" elemek gtrekir. Görme ve renkle
ilf;ili olarak da arııı dıınım söz konusudur: Görme. rengi gi\rme(lir, göriileni gi'>rme değil.lir. Tek
kdiıne ile bilgi, gerç..-ğe uyar; gerçek, bilgiye değil. Nesne, diişiinceye gi1reli değildir - Aynı kesin
reali7mle 1. 6, 1 05 .. a 7- 1 24'de de karşı laşı lacaktır. Tiim bu pasajla ilgili olarak krş. Alek., 406, 25
nl.: Askl . , :'H7, 2 1 nl.; St. Thomas, s. 320, not 1 026: özellikle de Ronitz, 26 1 -262.
3 ) Daha sarih olar:ık, birinci gruptakilerin anlamında (krş. [, 6, 1 05 6 b 31).
-1) Krş. Topik/,.,., iV, 4, 1 24 b 1 8.

272
V . KİTAP

kavramdı r; çünkü eşit olan, göreli bir şeydir. Ayn ı şekilde benzer­
lik de. benzer olanın göreli bir şey ol ması ndan dolayı, göreli bir
kavramdır. - N ihayet ilineksel anlamda görel i olan şeyler vardır.
Ö rneğin bir insan, tesadüfen herhangi bir şeyin çifr katı olmasın­
dan ve çifrin de göreli bir kavram olmasından dolayı göreli bir şey-
iO dir. Son ra yine bir ayn ı varlığın tesadüfen hem çi fr, hem de beyaz
ol ması durumunda, beyazlık da göreli bir şey olabilir.

1 6. Bölüm < Tam, Mükem mel >

"Tam", "mükemmel" 1 ) kendisinin dışında hiçbir parçasın ı


bulmanın mümkün olmadığı şey anlamına gelir.< l l Örneği n bir şe­
yin "tam" zamanı, kendisine ait hiçb i r parçasını kendisi dışında
bulmanın mümkün olmadığı zamandı r. Son ra "tam " "mükem mel"
2) kendi cinsinde, kendisi ne has olan nitelik ve erdemler bakımın­
dan kendisinden daha üstün bir şey olmayan şey anlamına da ge­
lir.(2) Ö rneğin kendi alanlarına has olan erdemleri bakımından
15 hiçbi r eksiklikleri olmayan bir hekim veya flüt çal ımın ın " mükem­
mel bir hekim" ve "mükemmel bir fl üt çal ıcısı" olduğunu söyleriz.
Bir anlam geniş lemesi sonucunda bu keli me, kötü şeyler için bile
kullanıl ı r: Örneğin " mükemmel bir casus", "mükemmel, usta bir
20 h ı rsız"dan söz ederiz. Hatta onlar hakk ında iyilerin sıfatı nı da kul­
lanırız. Örneği n "olağanüstü bir casus", "olağanüstü bir h ı rsız" de­
riz. O halde bir varl ığın üstünlüğü de onun mükemmelliğidi r;
çünkü kendisine has olan erdemler, üstünlükler açısı ndan ele alın­
dığında doğal olarak büyüklüğünü meydana getiren parçalarından
hiçbiri eksik olmayan varlı k, her öz tamdı r, mükemmeldir. Sonra
3) ereklerine ulaşmış olan varlıklar da bu erekleri nin '' iyi" olmala­
rından dolayı, "mükem mel" varlıklar diye adlandı rıl ırlar. Çünkü
25 ereğine erişmiş olma, mükemmellikti r. Son ra erek nihai bir şey ol­
duğundan, bu kelime b i r anlam genişlemesi sonucunda. kötü olan
şeyler hakkında da kullan ı l ı r. Örneği n yıkılma ve bozulması nın ni­
hai derecesine ulaşmış şeyler hakkı nda "tamamen )'ıkık" veya "ta­
mamen bozuk" deyimlerini kullan ı rız. Ölümün de mecazi anlamda
bir son olarak nitelendirilmesi nin nedeni budur (çünkü onların

1 ) Ni�·di ksd bakımdan tam, mükemmel (tdeion) olan.


� ) N iıdikscl bakımdan tam, mi.ikemmd olan.

273
M ETA F İ Z İ K

ikisi de n ihai olan şeylerdir) . Ancak ereksel nedenle nihai neden de


bir sondur. - O halde özü bakımı ndan "tam", "mükem mel" diye
adlandı rılan şeyler işte bu anlamlarda "tam", "mükemmel" şeyler
30 diye adlandı rılırlar. Yani "cam", "mükemmel" olan şey, bazen iyi
olma bakımından h içbir eksiği olmayan, kendisi nden üstün bir şey
olmayan ve kendisine ait hiçb i r parçası kendisi nin dışında olmayan
şeydir. Bazen ise o daha genel bir anlamda, her ci nsle ilgil i olarak
en üstün olan ve kendisine aic h içbi r parçası dışında olmayan şey-
1 02 2 a dir. - Nihayet başka şeyler,0 ) bu iki tür mükemmelliği gerektirir­
ler veya m ükemmel bir şeyi meydana getirdikleri veya ona sahip
oldukları veya onunla uyum içinde oldukları veya asıl anlamında
m ükemmel olanla herhangi bir canda bir il işki içi nde oldukları
için mükemmeldirler.

1 7. Bölüm < Sınır >

"Sınır" şu anlamlara gelir: 1 ) Her şeyin en son noktası, yan i


kendisi nden ötede bir şeyin hiçbi r parçasını bulman ın mümkün
olmadığı, kendisinden beride onun her parçasının bulunduğu ilk
5 nokta.12) 2)Uzaysal bir büyüklüğünOl veya büyüklüğü olan bir şe­
yin,C4 l hangi biçimde olursa olsun formu. 3) Her şeyi n ereği. yani
hareket ve eylemin başlangıç noktası deği l, varış noktası. Ancak ba­
zen bu ad, varış noktası , yani ereksel neden kadar hareket noktası
hakkında da kullanılır.(5) 4) Her şeyin formel tözü ve özü. Çünkü
formel töz ve öz, bilginin sını rıdır ve bilginin sınırı olarak, nesne-
lO nin de sınırıdır.(6) - O halde açık olarak "sınır"ın ilke kadar, harca
ondan daha fazla sayıda anlamları olduğu onaya çıkmaktadır:
Çünkü ilke bir sınırdır; ama sınır, her zaman bir ilke değildi r.m .

1 ) "llineksd anlamda tam, mükemmel olan".


2) i l k (proroıı) (5. satır) kelimesinin anlamı ile ilgili ol:ır:ık krş. Alck., -i 1 2. 28-3 1 .
u ".

3 ) Ra.şka <leyişle cismin.


-i l Kir cisim ve biiyiiklüğe sahip olmakla birlikte·basit olarak cisimler ve biiyüklükler olmayan
hayvanların.
5) Vanş noktasından (terminus ad quem) farklı olarak "hareket noktası" (rerminos a qııo), sı­
nır (peras) değildir; kendisine bazen yanlış olarak "sınır" adı verilmekle birlikre, "ilkc"dir (Ark­
he).
6) Şeyin sınırı ile onun hakkı nda sahip olduğumuz bilginin sınırı :ırasında özdeşlik vardır.
7) Örneğin birinci anlamında.

274
V . KİTAP

1 8. Bölü m < Kendisinde, Kendisinden Ötürü, Kendisine Göre >

"Kendisinde, kendisinden ötürü. kendisine göre"O ) deyi minin


bi rkaç anlamı vardır. 1 ) Biri nci olarak o. her şeyin formu veya
15 tözü anlamına gelir. Örneğin "kendisinden ötürü" iyi bir adamı n
iyi olduğu şey, "kendinde iyi"dir. (2) 2 ) ikinci olarak o, bir nitel iği n
ilk ve doğal öznesi (örneğin renkle ilgil i olarak yüzey) anlamına ge­
l ir. O halde "kendisinden ötürü", birinci anlamda form, ikinci bir
anlamda ise her şeyin maddesi ve ilk, yakın öznesidir.Ol 3) "Ken­
disinden ötürü" genel olarak "neden" teri mi ile aynı anlamlarda
20 kullanı l ı r.(4) Çünkü biz aralarında bir ayrım yapmadan "o, neden
ötürü. hangi amaçla geldi?" de deriz; "o, neden geldi?" de deriz.
Yine "o, neden ötürü yanlı§ veya doğru bir çıkarsama yaptı ?" dedi­
ği miz gibi "onun, yanlış veya doğru bir çıkarsama yap� asını .n ne­
deni nedir?" de deriz. 4) " Kendisine göre" ayrıca pozisyon anlamı­
na da gelir; örneğin "kendisine göre onun ayakta durduğu" veya
"kendisinden ötürü onun yürüdüğü" deyim leri nde olduğu gibi.
Bütün bu durumlarda "kendisine göre, kendisi nden ötürü" bir po­
zisyon ve yer b ildi rir.
O halde "kendi kendisinden ötürü, özü gereği" (par soi) deyi-
25 minin de zorunlu olarak birkaç anlamı ol ması gerekir,!'i) Aşağıdaki
şeyler bir şeye "kendi kendisinden ötürü. özü gereği" aittirler: 1 )
Her şeyin özü: Örneğin Kallias, kendi kendisinden ötürü Kalli­
as'cır ve onun özü için de aynı şey söz konusudur. 2) Özde bulu­
nan her şey;(6) Örneğin Kallias, kendi kendisi nden ötürü, özi.i ge­
reği hayvandır. Çünkü "hayvan", Kallias'in tan ımı nda bulunur:
Kallias. özel bir tür hayvandır. 3) Bir şeyin doğrudan doğruya ken­
disi veya bir parçası bakım ından kabul eniği her ni tel ik: Örneği n

1 ) " Karho" terimi, r.:k bir kelime ile çevrilemez. Onun i\·in aynı anlama gd.:n birka�· kdime
kull.rnmak 10mnda k:ıldık.
:! ) iri olanın fo rm u özü; Platoncu etkinin varlığı fark.:dilmckmlir. Ru. A'nın A-isos dünemi­
.

n.: :ıir olduğu görüşiinii relkl n etmektedir.


31 Ürnct!in insan sadece form bakımından (kata to eil-los) insan dct!ildir: aynı 7.amanda mad­
,ı.. h.ıkımından (kara ren hylen, kata ten hypokeimenon) insandır (Alck., -i l 'i, 6-Sl.
-i l Onun dö" anlamında. Bundan önce gelen satırlarda Arisrorcl.:s, formd ve madll i ned.:nle­
rin i\rn,,klcrini venl i Bundan sonraki satırlar da ereksel ve fail nccl.:nlcrin fün.·kl.:rini verecektir.
.

'il " Karho" ile "kara hauto" (kendi kendisinden ötürü i.\7.ü gereği, par soi) arasındaki ilişki.
,

K rş. Al,,k., -i 1 5, 35-36; A-ikl.'un da iyi bir biçimde dediği gibi (3-i 2, 22-23) "kata hamo", " kat­
ho".lan �-ıkar.
6l Ccrck l"ins, ge r.:kse ayrımlar.

275
M ETAF İ Z İ K

30 yüzey. kendi kendisinden ötürü, özü gereği beyazdı r.O l Bir insan
da özü gereği canlıdır; çünkü hayatın doğrudan doğruya içi nde bu­
lunduğu ruh, insanı n bir parçasıdır. 4) Kendisi nden başka bir ne­
deni olmayan şey: İ nsanın "hayvan" ve "iki ayakl ı" gihi bi rden faz­
la formel nedeni vardır. Ancak yine de ins:)fl , kendi kendisinden
ötü rü insandır.( 2) 5)Tek başına ele al ınmış olması bakı mından tek
bir özneye ait olan her n itelik.(3) Bundan dolayı bağımsız olarak
35 var olan , kendi kendisinden ötürü, özü gereği var olandır.

1 9. Bölüm < Özellik, Eğilim, istidat >

"Özellik, eğilim, istidat" (disposition) ,(4) parçaları olan bir şe­


t 0:!2 b yin, yer, güç ve form bakım ından düzenlen mesi anlam ına gelir.
Çünkü kelimenin kendisini de gösterdiği gibi burada bir durumun
(posirion) ol ması gerekir.(5)

20. Bölüm < Sahip olma, Hil. Varlık Tarzı >

"Sahip olma, hil, varlık tarzı"(61 1 ) Sahip olan ve sahi p olunan


5 şeyin bir tür fiili, bir eylem veya bir hareket gibi bir şey anlamına
geli r. Çünkü yapan varlıkla, yapılan şey :ırasında bir "yapma" var­
dır. Aynı şekilde bir elbiseyi giyen, ona sahip olanla, giyilen, sahip
olunan elbise arası nda elbiseyi giyme. ona sahip olma hali vardır.
Bu tür bir hile sahip olmaya sahip olamayacağı mız açıktı r. Çünkü
eğer sahip olduğumuz bir şeye sahip olmaya sahip olmam ız m üm-

1 ) Krş. Yukanb 1 6- 1 7. satırlar ve Z, 4, 1 029 b 1 7.


::?I i nsan , h a}"·:ın olarak (katho zoon) insan değildir; i nsan ol arak (k:trho anrropos) insandır
(:\ski.. :'\11 3 , 4).
:il Yani özün i\·inc gi rmemekle birlikte, bir şeyin kend isine has olan i.i1clliği , hassa ; örneğin
ins:ın ile ilgili olar:ık giilme (Alek., 4 1 6, 28-37; Askl., 343. 5- 7; Krş. Topilılrr, 1. 5, 1 02 a 1 8).
'i l · ni:ırhesis" i l c ilgili olarak Kattgoriln, 8, 8 b 27-9 a 1 3'e bakınız; Ru st>1ii edilen yerde
Arisrordcs " hek.� i s " \'c "diathesis"i niteliğin türleri olarak tanımlamakt:ı<lır. l lcr iiçil de nitelikler
lpoior.'fcs) olan "h,·ksis", "diathesis" ve "pathos" arasıml:ıki farklarla ilgili ol a r.ak A, 3, 983 b
·

l "i'lo: i l�ili nornm111:1 lla bakın ız.


'il Ku. nı hu n mclo:kclerinin "giiç bakımından" (kata dyn:ımin) sıralanışını <lışar<la bı rakmakta
gihi gilriinmelm:..l i r: \'ii nkii bu fal..-ültelerin "pozisyon "u rol mır. Anc:ık krş. Alo:k., 4 1 7. 1 5-22.
(ıl " I li:ırhesis"lc il�li yerlerin aynılarına bakınız.

276
V. KİTAP

kün olursa, b u süreç böylece sonstİ�� �idecrkri r.( l l 2) Sahip olma


veya hal (habit), bir istidat, özellik (disposi,ion),(2 ) bir varlığın ya
1O kendisi bakımından veya bir başka varlıkla ilgili olarak sah ip oldu­
ğu iyi veya kötü bir eğilimi, özelliği anlamına da gelir.Ol Ö rneğin
sağlık bir " ha.I"dir; çünkü o, bu tür bir özellikrir. 3 ) Nihayet bu
deyim böyle bir özellik veya eğilimin bir parçası anlamında da kul­
lanılır. Bundan dolayı bir şeyin parçaların ı n iyi bir durumda bu­
lunması, onun bütününün bir "ha.I"idi r.(4)

2 1 . Bölüm < Duygulanım >

"Duygulanım" (affection) ,(5) şu anlamlara gelir: 1 ) Kendisin-


15 den dolayı bir varlığın değişebileceği, başkalaşabileceği bir nite­
l ik;(6) Ö rneğin beyaz ve siyah, acı ve rarlı, ağırlık ve hafı A ik ve bu
tür bütün diğer belirlenimler. 2) Bu niteliklerin fıil halleri ve bun­
dan doğan değişmelerin, başkalaşmaların ken,dileri. 3 ) Özellikle za­
rarlı değişme ve hareketler, özellikle de üzüntü verici tahripler, zarar-

1 ) "Halin hilr (heksis hekseos) yoktur; yalnızca bir "sahip olan"ın (ekhomenou) hali vardu.
(Alck., 4 1 8, 3). Krş. S)�v. Maunıs, 1 49.
2) Ancak "diathesis"in gelip geçici olmasına karşılık, "hcksis" dC\'llmlı, kalıcı öullilctir. Krş.
Kılttforİlt'r, 8, 8 b 27-9 a 13 (bu yerdeki açılclamalar çok daha tamdır); Bonirz'e de bakınız:
268.
3) Ö rneğin sağlık, "kendisi balonundan" (pros heauten), dostluk ise "bir başka varlıkla ilgili
olarak" (pros hereron) sahip olunan bir özellik, haldir (Askl., 347, 1 1 ).
4) "Heksis"in anlamı, tüm vücuttan şu veya bu yapıda olan f.lrklı kısımlarına yayılır; Böylece
iyi bir biçimde (kalos) çalıştığı ve kendi işlevini yerine gerirdiğimle, göziln "hal"inllen (heksis)
sfü'elleriz (Ask!., 343, 29).
5) "Pathos" kelimesinin genel anlamı nitelik, belirlenim. du_ygulAmm. yüklmaJir. O sık sık tö-
7.iln (ousia)nın karşımlır ve ekseriya ilinekle (symbebekos) eşanlamlıdır. "Parhos", niceliğin (poi­
otes) bir tilrüdür ve "heksis"le "diathesis"ten farlclıdır (1 9. ve 20. Röllimlcre bk7.). "Pathos" ve
"parhema" kelimeleri hemen hemen aynı anlamdadır. Aralarındaki hafif bir farklılıkla ilgili ola­
rak krş. !ntl. Arist. , 55'1 b 27. - Edilginlik, maruz kalma, ed i\gin olma, uğrama, karlanma (pask­
hcin) C)'lcmi, "pathesis"dir. - "to paskhon", maruz kalan, özne; "to proton paskhon" maruz ka­
lan ilk füne, yalon maddedir.
" Parhe" (veya symbebekota) kata hauto" hakkında bkz. R, 2, 997 a 3 ile ilgili not.
M Tek kdime ile o, değişmeyi kabul eden nitdiktir. Ronitz, (268) daha sonra gelen biltiln
anlamların bu ilk anlamla ilgili olduğunu söylemektedir. Ronirz haklı olarak "alloisois (değişme
başkalaşma)nın da kendi payına "poiotes" (nitelik) ve "pathos" (duygulanım) tarafından tanım­
landığını bdirtmelctedir (N, l , 1 088 a 32 ; Fizik, V, 2, 226 a 26 vs.). Böylece sıcaklık ve soğuk­
luk. "pathe" (edilgin haller, maruz kalmalar)dir; çünkü onlar kendilerinden dolayı öznenin, ısı­
tan veya soğutan fa.ilin etkisi ile değqtiği nitdilderdir. (Sylv. Maunıs, 1 49).

277
M ETA F İ Z İ K

lar, ( l l 4) Büyük cali hsizlikler ve felaketler de "duygulanım" diye


adlandırılı rlar.
20

22. Bölüm < Yoksun olma, Yoksunluk >(2)

"Yoksun olma"nın {privacion) bir anlamı 1 ) bir varl ığın doğal


olarak sahip olabileceği niceliklerden birine - bu varl ığın kendisi ona
sahip olmak için yapılmamış olsa bile - sah ip olmamasıdır. Örneğin
bu anlamda bir bicki n i n gözlerden yoksun olduğu söylenir. Yoksunlu­
ğun diğer bir anlamı 2) bir varlığın doğal obrak bizzat kendisinin·
veya cinsinin sahip olması gereken bir niteliğe sahip olmamasıdı r. Ör­
neğin kör bir adamla bir köscebek, farklı anlamlarda görmeden yok-
25 sundurlar: Köscebek, hayvan cinsinin doğasına ay�ı rı ol ması anlamın­
da, insan ise bizzac kendi doğasına aykırı olması anlamın da görmeden
yoksundur. Yoksunluğun diğer bir anlamı 3) bir niteliğe doğal olarak
ve belli bir zamanda sahip olması gereken bir varl ığın . bu zamanda
ona sahip olmamasıdır. Örneğin körlük bir yoksunluktur. Ancak bir
varlı k, her yaşca kör değildir; eğer doğal olarak görmeye sahip olması
gereken bir yaşca ona sahip değilse, kördür. Ayn ı şekilde bir insan da
30 gerekli olan orcamda, ilgili organ ve nesne bakımından ve doğal ola­
rak görmeye sahip olması gereken koşullarda görmeye sahip değilse,
kör diye adlandırıl ır.(3) 4) Herhangi bir şeyin birinin zorla el inden
alınmasına da yoksunluk denir.
Başına olumsuzluk bildiren b i r öntakı n ı n geld iği ne kadar
keli m e varsa, o kadar türden yoksunluk vardır. Çü nkü doğal
olarak sah ip olması gereken b i r eşi rliğe sahip olmayan b i r şeyle
i lgili olarak "eşic-olmayan" kel i mes i n i kullanı rız. Murlak olarak
35 renksiz veya çok az b i r rengi olan b i r şeye "görü nmez", ayakları
ol mayan veya gelişmemiş ayaklara sah i p olan b i r - varl ığa "ayak-

1 ) Örneğin aşırı hir ısınma veya soğu ma (Ask!., 347, 20) .


2) Z.ı ı l ı ğı n (anrichcsis) bir türü olan "yoksun olma" (stercsis) hakkın.la hkıo:. �'tıkar.la 1 O, 1 O 1 8
a 20; 0, 1 , 1 046 a 3 1 ve özellikle çok daha fazla işlenmiş hir öğreci içeren A�11rgorila. 1 O , 1 2 a
26- l l a 36.
3) Bu, gerçek yoks u n olmadır. - 30 ve 3 1 . saa rl arda koşullar sarih hir hiçim(le hdirtilmişler­
dir: "en ho" gerekli olıın ortamda yani ıııkta (luce); "kata ho" ilgili olım organ bakımmdan yani
gözlerde (oculis); "pros ho", ilgili olan nesne bakımından yani göriilrhilm ff'_Ylrr hıılmnındıın (res
\'isibiles); k ör, sesleri görmeyen değildir; "hos" tarzla ilgili olıımlr, nesneler k a rşıd a n görülmelidir­
ler, çok fazla bir U7.1klıktan değil [Örnekler Alek, 4 1 9, 1 2- 1 9 ve Bonicz\lcn (269) alınmıştır.
Askl.'un açıklamaları (348, 2 vd.) daha az doyurucudur].

278
V . KİTAP

sız" deriz. Son ra çok küçük bir çeki rdeği olan bir meyvenin çe-
l 023 a ki rdeksiz meyve diye adlandırıl ması nda olduğu gibi yetersiz b i r
m iktarda bulunan b i r şeyle ilgili olarak d a yoksunluk i fade
eden bir kelime kullanılabilir.O> Sonra kolayl ı kla ve iyi b i r biçim­
de yapılamayan bir şeyle ilgili olarak da yoksunluk ifade eden bir
kelime kullanılabilir. Ö rneğin bölünmez, parçalanmaz bir şey, sa­
dece bölünemeyen b i r şeyi değil, aynı zamanda zorlukla bölünebi­
len veya iyi bölünemeyen bir şeyi i fade eder. Nihayec yoksunluk
bir nitel iğin mutlak yokluğudur. Çünkü rek bir gözü görmeyen
değil, iki gözü görmeyen bir i nsanı n kör olduğunu söyleriz. Bun-
5 dan dolayı( 2) her insan, ya iyi veya körü, ya adil veya haksız değil­
dir; bir de ikisi arasında bir aracı durum vardır.

23. Bölü m <Sahip Olma, i çinde Bulundurma, Tutma>

"Sah ip olma içinde bulundurma, tutma" çeşitli anlamlarda


kullanılı r.(3) Onun b i r ilk anlamı 3) bir şeyi kendi doğasına veya
kendi eğilimine uygun olarak yönetmek, sevkermekri r.14J Örneğin
10 bu anlamda aceşin i nsana "sahip olduğu", ciranları n şehirlerine, i n­
sanların, giydikleri elbiselerine "sahip oldukları" söylenir. Bir başka
anlal mda 2) içinde b i r başka şeyin bir kapta bulunur gibi bulundu­
ğu bir şeyin bu başka şeye "sahip olduğu" söylenir. Ö rneği n bu
anlamda olmak üzere cunç, heykeli n formuna; beden , hastal ığa "sa­
h ip"ci r.('i) 3) O ayrıca bir şeyi içeren bir şeyi n, bu şeyi içinde bu­
lundurması anlamına gelir. Çünkü b i r başka şeyde bir kapta bulu­
nur gibi bulunan bir şeyin bu başka şey tarafından içerildiği söyle-
15 ni r. Örneğin bu anlamda olmak üzere vazonun suyu; şehrin, i n­
sanları ; geminin, cayfaları "içinde bulundurduğu"nu söyleriz. Ayn ı
şekilde bürün de parçaları "içi nde bulundurur". 4) Ayrıca bir varlı-

1) Krş. Rııh Üzrrinf', il, l O, 422 a 27.


2) Tek bir ğözle görmenin mümkün olmasından ötürü {Ask!., 344, 32): Krş. 1, 4, 1 055 b 23-
26.
J) " Ekhcin" hakkında Kattgorilrr'delci kısa 1 5. bölüme de bakınız. - "ekhein" fiilinin birçok
anlamı olduğundan, a.�lında onunla ancak uz.ak bir ilişki içinde bulunan Fransızca (Türkçe)
eşanlamlı kdimderi kullanmak rorunda kaldık. Bununla birlikte genel anlamın değişmediğini
<lüşiinllyoruz.
'i ) Dua" (sevketmek). gt�rt (yönetmek); Krş. Bonitz, 270.
5) Ve genel olarak, madde formu kabul eder, onun biçimini alır. (Alek., 42 1 , 3).

279
·M E T A F 1 Z 1 K

ğın kendi doğasına uygun bir carzda harekec ermesine veya eylem­
de bulunmasına engel olan bir şeyin de bu varlığı "rurruğu" söyle­
n i r. Böylece sücunlar, Üzerlerinde bulunan ağı rl ıkları "rurarlar" . Şa-
20 i rler de Aclas'a göğü "cuccururlar".( 1 ) Bununla bazı doğa filozofları­
nın söyledikleri gibi, eğer böyle olmazsa, göğün yeri n üzerine düşe­
ceğini söylemek iscerler.<2) ayn ı anlamda olmak üzere bu kelime,
bir arada bulunan nesneleri bir arada "ruran" şey hakkında da kul­
lanılır: Çünkü aksi cakdirde bu şeyleri n kendi eğilimlerini izleyerek
birbi rlerinden ayrılmaları gerekirdi.
Nihayec "bir şeyin içinde bulunmak" deyi minin "sahi p ol ma,
içinde bulundurma, cucma" deyiminin anlamlarına benzer olan ve
bu anlamlara cekabül eden anlamları vardır.
25

24. Bölüm <: B i r Şeyden Çıkmak, Meydana


gelmek (proveni r de) >

"Bir şeyden çıkmak, meydana gel mek",m 1 ) bir şeyden mad­


deden çıkar gibi çıkmak, maddeden meydana gelir gibi meydana
gelmek anlamına gelir. Bu da maddenin en uzak cins veya en ya­
kın riir olarak göz önüne alınmasına bağlı olarak(4) iki biçimde an­
laşılabilir: Örneğin bücün eriyebilir şeylerin sudan çıkması birinci
anlamdadır; heykelin cunçcan çıkması veya meydana gelmesi ise
ikinci anlamdadır. 2) Bir başka anlamda o, bir ilk hareker erririci­
den çıkma anlamında çıkmayı ifade eder. Örneği n "savaş neden
30 çıktı?" H akareccen! Çünkü savaşı n başlamasının remel inde hakarec
olayı vardı. 3) Yine o, parçaların büriinden, mısraların llyada'dan,
raşların evden çıkrığı gibi, madde ve formdan meydana gelen bile­
şik varlıkcan çıkmayı ifade eder. Çünkü form, erekrir ve ancak ere­
ğine erişmiş olan, tamdır. 4) B i r başka an lamda o, İnsan ın iki
ayakl ıdan, genel olarak hecenin genel ola rak harfren meydana gel­
mesinde olduğu gibi formun, parçasından meydana gel mesi n i ifade

1) Hcsiodos, Theogonie, 5 1 7.
2) Anaksagoras'a ima (Askl., 345, 1 1 ) krş. Gök Üurine. il, I , 281 a 20-26.
-

3) u(O ek rinos cinai"


4) Başka deyişle onun (cinsi fade eden) ilk madde veya (riirii i fatlc Clicn) son madde olarak
göz önüne alınma.çına bağlı olarak: Heykelin ilk maddesi su. son maddesi runçrur (Çiinkii nınç,
eriyik (rckron) olmak bakımından sudan çıkar. Bu nol"ta ile ilgili olarak krş. yukarda 4, 1 0 1 5 a
1 O: Alf'uoroloji. Hl, 6, 378 a 32 ve Alek.'un şerhi, 1 77, 27, l layJuck.

280
V . KİTAP

35 eder.Ol Bu meydana gelme heykelin tunçtan meydana gelmesi ile


1 023 b aynı anlamda bir meydana gelme değildir. Çünkü bileşik töz, du­
yusal maddeden meydana gelir; oysa form, formun maddesinden
meydana gelir.
O halde bazı şeylerin bu farklı anlamlarda bir başka şeyden
çıktıkları söylenir. Ancak 5) bu başka şeyin sadece bir parçasından
çıkan şeylerin de bu anlamlardan biri bakımı ndan "çıktıkları" söy­
lenir. Örneğin bu anlamda çocuk, babası ve annesinden,( 2) bitki­
ler, topraktan çıkarlar; çünkü onlar, onların bir parçasından çıkar­
lar. 6) Bir başka anlamda o, zaman bakımından bir şeyden sonra
gelmeyi ifade eder. Örneğin gece gündüzden; fırtına, güzel hava­
dan çıkar; çünkü bunlardan biri diğerinden son ra gel ir. Bu durum­
da çıkmalarda bazen son örneklerimizde olduğu gibi bir karşılıklı
değişim , bazen ise sadece zaman bakı mından bir şeyin diğerinin ar­
dından gelmesi söz konusudur: Örneğin "yolculuğa ekinokstan çı­
kıldı", yan i "yolculuğa ekinokstan son ra çıkıldı" veya "Thargelia
1 O festivalleri, D ionysos festivallerinden çıkar", yani "Dionysos festi­
vallerinden sonra başlar. "(3)

25. Bölüm < Parça >(4)

"Parça", 1 ) bir ilk anlamda,(5) bir n icel iğin herhangi bir bi­
çimde kendisine bölünebileceği şeyi ifade eder. Çünkü bir n ice­
lik olmak bakım ından nicelikten çıkarılan her şeye, bu nicel iğin
bir parçası deni r. Ö rneğin iki, üçün bir parçası olarak adlandı­
rılabilir. 2) B i ri nci anlamdaki parçalar içinde sadece bütünü öl­
çen parçalara denir. Örneğin iki, bir anlamda üçün bir parçası
olduğu halde, bir başka anlamda onun bir parçası olarak adlan-

1 ) Form, öğelerinden meydana gelir: İnsan kavramı, iki-ayaklıdan, hece kavramı, harf kavra­
mından meydana gelir. O halde burada cinsinden hareketle meydana gelmiş ö:r.el bi r insan veya
Ö7cl bir hece söz konusu değildir; cins ve ayrımdan hareketle meydana gelen tanım söz kon\ISU­
dur. Böylece 2. saardaki aformun maddesi" (tes ton eidos hyles), formun (duyusal olmayan
maJllenin) tanınu içine giren öğeleri ifade etmektedir: İ nsan kavramı, parçalarından biri olarak
iki�ayaklı kavramını içine alır (krş. St. Thomas, s. 337, not 1 088 ve 1 089; Alek., 422, 23)
2) Yani baba ile ilgili olarak sperma, anne ile ilgili olarak "aybaşı akıntısı"ndan (Alek., 4 23,
. 1 7-2 1 ) .
3) Krş. a: 2, 994 a 23.
4) "Meros" (parça) ile ilgili olarak Z, 1 0, 1 034 b 32- 1 035 a 4 ile de krş.
5 ) Nfrtlikstl açıdan ( 1 2- 1 7. satırlar): ya toplama ( 1 2- 1 5. satırlar) veya çarpmadan ( 1 5- 1 7. ) ile­
ri gelmesi anlanunda. Nittlikrtl açıdan da iki biçimde: 1 7- 1 9 ve 22-25. satırlar.

28 1
M ETA F İ Z İ K

15 dırıl:ımaz.( l ) 3) Sonra nicelik göz önüne al ınmaksızı n,( 2 ) formun


kendilerine bölünebileceği şeyler de onun parçaları olarak adl andı­
rılırlar. Bundan dolayı türlerin, cinsin parçaları oldukları söylen ir.
4) Sonra bir bütünün kendi lerine böl ündüğü veya kendilerinden
meydana geldiği öğeler de onun parçalarıdır (burada bütün ya
f� rm veya forma sahip olan şey anlamındadır:Ol Örneği n tunç
20 küre veya tunç küpte, gerek tunç, yani formun içi nde bulunduğu
madde, gerekse açı,(4) birer parçadırlar. 5) Nihayet her varlığı ifade
eden tanımın öğeleri de bütünün parçalarıdır. Bundan dolayı bir
anlamda tür, cinsin bir parçası olduğu halde, bir başka anlamda
cins, türün bir parçası olarak adl:ındırılabilir.C5 l
25

26. Böl üm < Bürün >

Bir "bütün" (touc, whole) 1 ) doğal olarak bir bütün oluştur­


dukları söylenen parçalarından hiç bi risi eksik olmayan şey anlamı­
na gelir.(6) 2) Ayrıca o, içi nde bulundurduğu şeyleri, bir birlik
ol uşturacakları bir biçimde içinde bulunduran şey anlam ına da ge­
lir. Bu birlik de iki çeşicrir: Ya bu içerilen şeylerin her birisi nin
kendisi n i n de bir birliği vardır veya onların bütününün bir birliği
vardı r. m B i rinci durumda tümel olan ve genel olarak bürün oldu­
ğu söylenen şey, bir varlıklar çokluğunu - bu varlı klardan her biri­
nin yüklemi olmasından ötürü - içine al ması bakımı ndan tümel-

1 ) Ancak çift sayıları böldüğünden, iki yalnızca çift sayıların parçası olacaktır.
2 ) Çünkü cinsin nicdiksel bakımdan (karo poson) bölünmesi, onun hayvanın vücudunun
parçalarına bölünmesi olacaktır. B�ka deyişle cinsin, cins olmak h:ıkımından bülünmesi gerekir.
:-\) " Forma sahip olan şey", tunç küre gibi fo rm + maddcdC'K!"riırı•dana gelen şeydir.
tj) Kiihün formunu belirleyen açı: O da bir parçad ır; çünkii o. •ilqik varlığın formudur.
5) Cins, türün bir parçasıdır; çünkü cins (hay.:•an) türün (insan) tanımı içinde bulunur; ancak
tür de cinsin bir parçasıdır; çünük cins, türlere bölünür (yukarda 1 7. sam).
'
6) Ve "holon"un asıl, gerçek anlarru budur: Bir sonraki anlamdan farklı olarak burada yalnız­
ca <loğal varlıklar süz konusudur. O halde vurg u yu 2 5 . satırdaki "doğal olarak"ın (physei) üzeri­
ne vurmak gerekir. Bu, örneğin tam olarak teşekkül etmiş (cel.::ios) insandır (krş. Alck., 4 25, 7;
Askl., 3'16, 1 2) .
7 ) 27-34 . satırlarda Aristoteles, tümelin birliği veya tiirlcri içine alan cinsin birliğini, yani
parçaların hürün kavramını kabul etmesinin sonucu olan biirünü [örneğin "canlı varlık" (zoon)
bir biirün<liir; çünkü o, insan, at ve Tanrı hakkımla tasdik c<lilir (32. sarır) ] , tamamlayıcı parça­
ların sürekliliğin<icn doğan birlik veya bütünün (herhangi bir insan, bu anlamda bütündür) kar­
şısına koymaktadır (krş. Alek., 4 25, 5 vd.; Sr. Thomas, s. 339, not 1 1 00; Bonirz, 273; lnd.
Arin. 356 b 4. )

282
V . KİTA P

30 dirO ) ve onların tümü, her birinin bir birim olması anlamında bi rdir­
ler. İkinci duruma gelince sürekli, sınırlı olan, birçok tamamlayıcı
parçanın sonucu olarak ortaya çıkan bir birlikren dolayı bir bütün­
dür. Bu anlamda bütün, özellikle bu parçaların sadece kuvve hali nde
oldukları durumda ortaya çıkar. Yalnız böyle olmadığı. bu parçaların
bilfiil oldukları durumda da ortaya çıkar.m Bu sonuncu türden bü­
tünler içi nde doğal varlıklar, daha önce Bir olan'la ilgili olarak da
söylediği m iz gibi,(3) yapma varlıklardan daha gerçek anlamda bü­
tündürler. (Çünkü bütün olma asl ında bir rür bir olmadır.)
35 Son ra bir başlangıç, bir orta ve bir de sonu olan14) nicelikler
1 024 a içinde, parçalarının pozisyonunun hiçbi r önemi olmayanlaı<'i) bir
"toplam" (somme), parçalarının pozisyonunun bir önemi olanlar
bir "bürün'� (tout) diye adlandırılırlar. Bu iki özelliği kendileri nde
birleşriren nicelikler ise hem "bütün", hem de "coplam"dı rlar. Bal­
mumu ve elbise gibi parçalarının yerlerini değişri rmelerinden sonra
5 da doğaları aynı kalan, ancak biçimleri değişen şeyler, bu rür şey­
lerdir.16) Bunlara hem bütün", hem de "roplam" deni r; çünkü on­
lar bu her iki özelliğe de sahiptirler. Ancak su, bürün sıvılar ve
sayı, yalnızca "toplam" diye adlandırılırlar. "Bürün" keli mesi ancak
bir anlam genişlemesi sonucunda sayı ve su hakkı nda kullan ılabi­
lir. Bir birlik oluşturmaları bakı mından göz Önüne alı ndı klarında
haklarında " toplam" kelimesi kullanılan şeyler, reker reker ele alı n­
dıklarında "bütün, tüm" kel imesi ile birlikre kullanı labil irler: Ôr-
10 neğin "rüm bu sayı , bütün bu birimler"de olduğu gibi.(7)

1 ) Ve bir bütündii r.
2) Krş. Z, 1 3, 1 039 a 4. Gerçek anlamda süreklilik, özellikle, tamamlayıcı parçaları kendile­
-

rinde s:ulcce bilkuwe olarak var olan şeylerin sürekliliğidir (örneğin canlı bir vücudun veya hatta
hir heykel in birliği); ancak o , anlam genişlemesi sonucunda, bu parçaların hiltlil olarak var ol­
dııkl.m şeylerin de birliğidir (örneğin bir geminin farklı kısımlarının birliği). krş. Alek., 425, 28
v<l.
3) Krş. 6, 1 0 1 6 a 1 3 İnsan, bir heykelden daha fazla bir bütündür.
-

'1) Yani sınırlı olan.


5) Ürnt.-ğin su veya hava veya "homeomere"ler (Alek. , '1 26, 5); parçalarının belli bir düzen
i�·inde sıralanması gereken nicelikler, yüz, el, vb. gibi "anhomeomere"lerdir (Alek., 4 26, 8. -
Askl., (346. 23-25) hiitiin (holon) ve toplam (pan) arasındaki bu farklılığı iyi hir biçimde açıkla­
maktatlır.
6) Ürneğin balmıımıı aynı şey olarak kalması bakımından toplam.lır (pan). Biçimi bakımın­
dan farklıl ıklar kabul etmesi bakımından ise bütün (holon) diye atllandırılır.
7) Bir sayı, bir birimler bütünü olarak göz önüne alındığımla "tüm bu sayı" denir; eğer sayı­
nın kendisinden meydana geldiği birimler göz önüne alınırsa, "bütün bu hirinıler" (pasai) denir.
Th�.ıimos 204 a'da aynı ayrımlar vardır.

283
M ETA F i Z i K

27. Bölüm < Sakat Edil miş >

"Sakat edilmiş" (mutile, cronque) deyimi, nicel ikler hakkı nda


kullan ılır; ancak herhangi bir n icel ik hakkında kullanılamaz: B u
n icel iğin sadece bölünebilir olması yetmez; aynı zamanda bir bü­
tün olması gerekir. Çünkü kendisinden iki birim inden biri çıkarıl­
dığında, iki sayısı "sakat edilmiş" olmaz (zira sakatlama yoluyla çı­
karılan parça, h içbir zaman geride kalana eşit değildir). Bu, genel
olarak bütün sayılar için de geçerlidir; çünkü aynı zamanda tözün
varlığı n ı sürdürmesi gerekir.O ) Örneğin "sakatlanma" anlamında
15 bir parçası kırılan bir bardak, yine bir bardaktır; ama sayı, artık
aynı sayı değildir. Sonra şeyler benzer olmayan parçalardan meyda­
na gelmiş olsa bile her zaman "sakatlan ma" olmayacaktır: Çünkü
bir anlamda bir sayının da örneğin iki ve üç gibi benzer olmayan
parçaları vardır.(2) Ancak genel olarak su ve ateşte olduğu gibi,
parçalarının pozisyonunun h içbir önemi olmayan şeyler, "sakatla­
namazlar". Bu tür şeylerin, parçalarının pozisyonunun tözle ilgisi
20 olacağı bir doğada olmaları gerekir. - Sonra "sakat edilebilecek"
şeylerin sürekli olmaları da gerekir; çünkü müziksel bir harmon ide
belli bir düzen içinde sıralanmış farkl ı sesler vardır, ama bir m üzik­
sel armoni "sakar edilemez".
Sonra birer bütün olan şeyler, herhangi bir parçalarından yok­
sun bı rakılmalarıyla "sakarlanamazlar"; çünkü bu alıp götürülen
parçanın ne tözle ilgili bir parça olması,(3) ne de herhangi bir parça
olması(4) gerekir. Örneğin delinmiş bir bardak, "sakatlanm ış" de­
ğildi r. Ancak eğer o kulpundan veya dış kenarından kırılmışsa, "sa-
25 karlan m ış"tır. Derisini kaybetmiş veya s.afra kesesi alı n mış bir
adam da "sakat edilmiş" değildir; ancak o eğer el ve ayak gibi
uzuvları ndan biri alınmışsa, sakat edil mişti r. Bu da her uzuv içi n
geçerli değildir; bunun için, tamamen al ınmış olan uzvun bir daha
asla çıkmaması gerekir. Bundan dolayı keller, sakatlanm ış değiller­
dir.

1 ) "Sak.arlanma"dan sonra.
2) 5 3 + 2
..

3) Örneğin baş.
4) İşgal ettiği yer göz önüne alınmaksızın.

284
V. KiTAP

28. BÖiüm < Cins >

"Cins", "ırk", 1 ) önce aynı forma sahip varl ıkların sürekli meyda­
na gelişi anlamına gelir. Örneğin "i nsan ci nsi varlığını sürdürdükçe"
30 sözü, "insanların sürekli meydana gelişi var oldukça" anlamına gelir.
2) "Cins" aynı zamanda varlıkların kendisi nden çıkrığı. onları ilk ola­
ra� varlığa geciren şey hakkı nda kullanılır. Böylece bazıları ı rk olarak
J lellenler, bazıları ise İonlar olarak adlandı rılırlar; çünkü birinciler ilk
araları olarak Hellen'den, ikinciler ise İon'dan gelmekredirler. I rkın
35 adı nın bir kadından gelmesi de mümkün olmakla birlikre (örneğin
Pyrrha halkı), bu kelime maddeden çok varlığa geriren< l l hakkında
kullan ılır. 3) Bir başka anlamda düzlem düz şekillerin. geometrik ci­
sim, geomecrik cisimlerin cinsidir. Çünkü her geometrik şekil, şu
veya bu biçi mde bir düzlemdir ve her geometrik cisim de şu veya bu
1 024 b biçimde bir geomecrik cisimdir. Düzlem ve geometrik cisim, ayrı mla­
rın taşıyıcısı, dayanağıdırlar. 4) Nihayec tanımlarda,m özde casdik
edilenL\) ilk kurucu öğe ödevini gören, cinsti r. Onun nireliklerine ise
5 ayrımlar deni r.(4) - O halde cinsin çeşirli anlamları bunlardı r (yani o
bazen bir ayn ı formun sürekli meydana gelişi, bazen harekec errirdiği
şeylerle aynı cürden bir hareket erririci ile ilgili olaral..·<Sl kullanılır.
Nihayet bazen de madde anlamına gelir; çünkü ayrım ve nireliğe sa­
hip olan şey, madde diye adlandır�ığımız dayanaktır (substrarum).
1O "Cins bakımından farklı olan" şeyler, yakın özneleri(6) birbirle-
rinden farkıl olan ve ne birbirlerine, ne de ortak bir özneye indirgene­
bilen şeylerdir. Örneğin form ve madde. cins bakımından birbi rlerin­
den farklıdırfar. Farklı varlık karegorilerine ait şeyler de bu rür şeyler­
dir. Çünkü var oldukları söylenen şeylerden bazısı tözü, başka bir kıs­
mı bir niceliği, başkaları daha önce saydığımız diğer herhangi bir ka-
l 5 regoriyi ifade ederler. Şimdi bu varlık tarzları da ne birbi rlerine, ne de
tek bir şeye indirgenebilirler.m

1 ) Dişi ve maddi ilkeye karşıt olan erkek ve formel varlığa getirici.


2) Bonitz (274) ve Ross'a (1, 343) göre burada daha önceki satırlarda olduğu gibi içerdiği töz­
leri kapsayan tümel kavram anlamında göz önüne alınan "cins" (genos) söz konusu<lur. Ayrıca
krş A.şağıda 8. satır.
. .

.'\) Şeyin doğasının kendisi tanımlandığında.


4) Krş. Yukarda i ti , 1 020 a 33.
5) Başka deyişle kendisinden çıkan varlıklarla aynı türden bir ilk hareket ettirici ile ilgili olarak.
6) M:uldc (Alek., 430, 1 ).
7) Varlığın kendisinin bir cins olmamasından dolayı. Bu, tamamen Aristotclesçi olan cinsler
arasında geçiş olmadığı görüşüdür. (Krş. A, 9, 992 a 1 7 ve ilgili not).

285
M ETA F i Z i K

29. Bölüm < Sah re, yanlış >

"Sahre, yanlış"(l) ilkin 1 ) bir şey olarak yanlış olan anlamına


gelir. Bu durumda da o ya fi ilen bi rleşik olmayandı r, ya da birleş-
20 riril mesi imkansız olandır; yani o ya "karen in köşegen inin, kenarı
ile ölçülebilir olması"dır veya "senin oruruyor olman"dı r. Bu şey­
lerden birincisi daima yanlıştı r; diğeri bazen yanlışrır. Onlar bu iki
anlamda var-değildirler. - "Sahre, yanlış" bir de gerçekren var
olan , ancak doğaları oldukları ndan farklı görünmek olan şeylerle
(örneğin derinlik duygusu veren bir resim), düpedüz var olmayan
şeyler (örneğin düşler) hakkında da kullanılır. Ever, bunların bir
gerçekliği vardır; ancak onlar bizde görünrülerini uyandırdıkları
şeyler değildirler. O halde bu anlamda şeyleri "sahre, yanl ış" diye
25 adlandı rmamızın neden i ya onları n var olmamalarıdı r, ya da uyan­
dırdıkları görüntünün var-olmayan bir şeyin görünrüsü olmasıdır.
2) Yanlış bir "beyan"('.!) (enonciarion ) , yan l ış olmak bakı­
m ı ndan .O) var-olmayan bir şeyi i fade eden bi r beyandır.
Bundan dolayı kendisi hakkı nda doğru olduğu bir nesneden
başka bir şey hakkında i fade edi len her beyan , yan l ıştır. Ö r­
neğin dai reni n beyanı , üçgen hakkı nda her zaman yanlışrı r.
B i r anlamda, her şeyin ancak rek b i r beyanı, yani mahiyeti­
n i n beyan ı vardır. Bir başka an lamda ise, şeyin kendisi ile
bir nirel ikle bi rlikte bulunan şeyin (örneğin Sokrares'le, m ü-

1 ) Sahre. yanlışl:ı (pseudos) ilgili olarak E, 4'1e de krş. - Arisroreles sırasıyla a) nesnede yanlış
( 1 7-:!6. mırlar), bl 1ihinde yanlış (26- 1 025 a 1 ) ve c) yanlış. yalancı insanı ( 1 02'i a 2 sonuna ka­
,(;ır) inccleyccekrir.
1) 1 011 b 20- 1 025 a 1 ile, yani zihinde yanlışla ilgi l i olarak A. J . Fesnıgiere,Anththmira (&­
' '"' drs Sc. phil. et ıhro.). Ağustos 1 932,
' s. 345 ve devamına bakmak yararlı olacakrır. - Terim i n

anlamlarının çokluğundan ileri gelen birçok rereddiirren sonra "logos"u, <l:ıha önceki baskıları­
m11da olduğu gibi «kavram"la (notion) değil, "beyan "la (Ross: aynı yerin çe,·irisi. 2. baskı ise
onu "açıklama" (account) olarak çeviriyor) karşıladık. Ore yandan "kavram" kdimesini muhaliı-
1.a ermekte veya onun yerine "tanım" kelimesini geçirmekte de p rarik bakımdan hiçbi r mahzur
yoknır (wnınlıı nüansları belirtmek şartıyla) . A, 3, 983 a 27 ..le "logos" kelimesinin incelenmesi­
ne rahsis �"1.li l miş olan nottan ayrı olarak okuyucu Z, 4, 1 0 30 a 7'de bu kelimenin "horismos"
(öziin analirik ifadesi olan asıl anlanunda tanım) ile ilişkilerinin kesin anlamı hakkında bazı açık­
hıınal:u bulacakrır.
3) 27. sa rırdaki "yanlış olmak bakımından" (he pseıllles) deyimi zorunlu olan bir sarahate ka­
\11şnı rmayı sağlamakradır: Var olmayan bir şeyi i fade eden bir beyan , her 1.aman yanlış deği ldir:
Orncğin var-ol mapnın var olmadığını söylersek, bu yanlış dq;ildir: veya iiçgeni doğnı olmayan
bir hiı;i ımlc tanımlarsam, bu tanım da başka bir şey hakkında doğru olabilir.

286
V . KİTAP

30 zisyen Sokraces'in) b i r bakımaO ) aynı şey olmalarından dolayı,


onun bi rçok beyanı vardır. Ancak yanlış bir beyan, dar anlamda(2)
h içbir şeyi n beyanı değildir. - Bu söylediklerim iz, bir yüklemin
ancak tek bir özne hakkında casdik edilmesinden dolayı. bir varlığa
ancak kendi beyanının yüklenebileceği ni düşünen Antisthenes'in(3)
öğretisinin naifliğin i göscermekcedir. Antischenes bundan, çel işki­
nin mevcuc olmadığı ve hemen hemen hiçbi r şeyin yanlış olmadığı
sonucunu çıkarmakcaydı.(4) Oysa gerçekte her şeyi yalnız kendi be-

1 ) Ômenin, dayanağın birliğinden dolayı mevcut olan özdeşlik (Aldı:., 4.'H, 8). Sokrates'le
oturan Sokmw bir anlamda (quodammodo) aynı şey olduklarından. ona birçok yiiklem yüklene­
hilir.
2) Şeyin füünü t:ınımını ifade etmelı: bakımından; Yanlış bir beyan, bir tanım, yani gerçelı: an­
lamda beyan (!eğildir.
3) 41 5'e doğnı Atina'da doğmuş, 365'te ölmüş, Kinik okulunun kurucusu, "paradoksologos"
(inanılmaz şeyler anlatan kişi) lakabı ile bilinen Antisthenes. Muhtemelen Gorgias'tan esinlen­
miş olan tiğrctileri hakkında pek az şey bilinmektedir ve kendisinden hiçbir şey kalmamıştır. Pla­
ton, Jialoglarının bazısında, özellikle Theaitetos, 20 1 e ve Sofi.<t, 2 5 1 a\la belki Antisthenes'e atıf­
ta hulıınmaktadır. Eserinin fragmentleri A. W. Winckelmann tarafınd:ın yayınlanmışnr: Antisthe­
ni.< fragmrnta, Turici, 1 842. Başlıca metinler Ritter ve Preller; fli.<t. Philos. gr.. no 277-287'de
bulunmaktadır. - Antistehenes'in mantığı hakkında yukarda adı geçen Femıgiere'nin makalesi
ve genci Yunan felsefesi, tarihleri (özellikle Robin, l.a Pensle gr. . s. 1 99-20:!) dışında bilhassa .
G . /1. 1 . Gillespie, Thr logic ofAntisthenes, (Archiv far Gesch. d. l'hil. , X)(V/, 1 9 1 3, 4, s. 479 vd. ve
XXVl l , l 'J l t\ , 1, S. 1 7 Vll.) bakınız. Aristoteles Antisthenes'ten seyrek olarak Ve o(um(u olmayan
bir dille söz eder (krş. H, 3, 1 043 b 23; Topikler, 1, 9, 1 04 b 1 9 ve Alek., şerh i, 79, 7, Wallies).
Rclki bunun nedeni Antisthenes'in bir yabancıdan doğma olması (hathos) ve tara�arlarıru hal­
kın arasında bulmasıydı.
4) 33. satır "en epi henos": Biryüklemin ancak tek bir özne hakkmda ta.<dik rdilmt'!indm dol.a­
p; ancak şerin tanımı olabilecek tel<: bir önerme. Çünkü eğer A R\lir dersem, B A'dan başka şey­
llir: dolayısırla A A\lan başka şeydir. O halde sadece A'nın A olduğunu sö}iemekle yetinmek,
bir şeyi kendi kendisi hakkında tasdi k etmek gerekir. Aristotcles Sotlst Lykophron 'un bir aynı şe­
yin hem bir, hem de çok olduğunu kabul ettirme sonucunu doğuracak olan yüklemleme konu­
suriJaki sıkıntısından da söz eder. Fizik, l , 2, 1 85 b 25 vd. (krş. 1 1 , 6, 1 04 5 b 7 vd.).
Anristhenes'in öğretisinde her türlü yüklemlemenin imkansızlığı, özün bölünmezlik niteliği­
nin ve: her tümdin inkarının sonucudur. Gerçekten var olan, bireysel varlıklardır ve kavramlar
hiçhir şeye karşılık olmayan d�ünce tarzlarından ibarettirler. Simplikios sayesinde bu radikal
nominalirnıi ifade eden özlü formülü biliyoruz (in Ar. catrp. . 208, 28 Kalbtlcisch): MBir at görü­
yorum, atlığı görmiironım" (hippon men horo, hippoteta de oıık horo). Birçok atta ortak olan
öğe. arların kendisinden pay aldıkları bir kendinde form lleğildir; sadece onların adıdır (Arnmo­
nius, in l'orph. isago. . 40, 6 Busse ve H, 3, 1 043 b 23 ile ilgili yonımumu1.a d:ı bkz). Her nesne
ancak arrı. bağımsız olarak beyan edilebileceğinden sadece bireysel varlıklar arasında basit bir
karşıl<4cırma mümkündür (krş. H, 3, 1 043 b 24 ve ilgili not).
Düşünceyi totoloji içinde donduran bu mantıksal atomculuk türünden Antischenes iki para­
Joksal sonuç çıkarmaktaydı:
a) birbirine zıt şeyler söylemenin imkansızlığı (34. satır: me einai antilcgin), krş. Alek., 435,

287
M ETA F İ Z i K

yanı değil, bir başka şeyin beyanı ile de açıklamak mümkündür. Hiç
35
şüphesiz o zaman bu açıklama tamamen yanlış olabilir. Ancak onun
doğru olabileceği bir durum da vardır: Örneğin ikinin açıklamasın­
ı 02 5 a dan- yararlanılarak sekizin bir çift sayı olduğu söylenebilir.O >
3) O halde "sahte, yanlış" kel imesinin çeşitli anlamları bunlar­
dır. Ancak onun bir başka anlamı daha vardır: Nasıl ki yanlış bir
göriinrü uyandıran şeylerin yanlış olduğunu söylüyorsak,(2> aynı
şekilde bu tür beyanları başka herhangi bir nedenle değil ,(:\} sırf
yanlış olduklarından ötürü seven ve tercih eden veya onları başka
5 insanların zih i n lerinde uyandıran insan da "yanlış, }'alancı" bir i n­
sandı r. Böylece aynı insanın hem doğruyu söyleyen , hem de yalan­
cı olduğunu ileri süren Hippias'taki kanırın!4) ne kadar aldatıcı ol-

6- 1 3: Rdli bir özne ile ilgili olarak farklı, hatta karşıt şeyler arasında verilmiş olan nesneye uygun
olan mlece rek bir heyan vardır. O halde kon uşan iki kişi aynı şeyi sö)ieyemczler; eğer farklı şey­
ler siiylerlerse, bıınıın nedeni aynı şeyden söz etmemeleri<l i r. Askl., 358, 1 8 ve devamına ve özel­
likle Fesrugiere' i n 319. sayf.ıda zikrettiği Proklos, in Cr11ry/111n (129 <il c, 37 'ye bkz. Çün kü her
"

beyan tloğnlll ur; zira bir beyanda bulunan bir şey beyan cJer. Şimtli bir şey beyan eden, varlığı
h..·y: m '-'-lcr; va rl ığı heyan eden ise doğruyu beyan eder.•
bl Rıından ikinc i paradoksal sonuca vanlır: Hemen hemen hiçbir şey yanlış değildir (34. sa­
rı t rlıhrdon dr mrdr pmulesthaı); Hiçbir şey yanlış değiltlir; çilnkii bir ö:r.ne ile ilgili olarak nedi
• .

ranımıntlan haşka bir şey beyan edilemez. Başka deyişle }'anlış, nesne ile ilgili olmayan "başka
tliişilnce" dir (Allcxl t• ksia) .
1 ) Anrisrhenes'c k arşı Aristoteles şimdi yüklemlemenin meşrulıığıı nıı sa\'Unmakradır. Yargı ,
mıırlak olarak yanlış olabilir (örneğin üçgene, dairenin ranımı veya in sana, arın ranımı uygulan­
t l ı ğ ı n <f a l . Ancak Anrisr h enes' in savunduğunun tersine o, Joğnı da olahilir. Ril�ece iki sayısının
ranımı mlan rararlanarak sekiz sayısının bir çift sayı ol.ı ıığunu söylememize hiçhir şey engel de-·
ğilJir (krş. Alek., 435, 25 vd.).
Aslında Antisrhenes'in yanlışı, "dır" bağlacının özd..ıl iği iade etriği yargı ile (ki, bu durumda
o, hiricik olan asıl ran ı m dır) , onun sadece ilineksel bir yiiklcmlemeyi ifade <.1riği yargı arasında
hir ayrım yapmamasıtlır. Aristoteles, bu karıştırmayı ona.lan kaltlırmakra<lır (özellikle Sofistik
Drlillrrin Çiirütülmr.<İ. 5, 1 66 b 28-36 ve buradaki sotlıma örnekleri ile krş) - Yilklemleme soru­
nıı ve bu sonınun Plaron, daha sonra Aristoteles rarafınılan çöıiimii ile i lgil i olarak Trttitl fk Lo­
giqıu fimnr}lr adlı eserimizde (Paris, 1 930, s. l O 1 - 1 03) de verd i ğimi z kısa açıkl amal ara bakınız.
• .?l Krş. 1 021 b 23. satır: Derinlik duygusu veren r�im (sk i agraphia ) ve <liişlcr.
3) Örneğin bu neden, kazanç sağlama arzusu ı;ılabilir (Ald.:., 1 36, 1 6) . Cherle, yalancı adamı
yö neren rek mori t: sa.lece yalana karşı duyduğu aşktır.
4) Bu rdan sonra gelen (6- 1 3 . satırlar) ve M, 4, l 078 b 2 8 'cleki anlamda bir tiimevnnmsal söz
(c:pakrikon logos) özelliği gösteren geniş açıklamada Arisroteles Kiipik Hippinlı n iki iddiasını
elcşri rmekreJ ir:
a) Küciik llippins. 365-369'da Platon yalancı (pesudes) cliye, d oğn ı nu n bilgisine (ve dolayısıy­
la yanl ış ın bilgisine) sahip olduktan sonra yalan söyleyeb i len, yalan söyleme yeteneğine sahip
olan kişiyi, yani bilgin kişiyi (honhronimos) adlandırmakradır. Oysa Arisrorelcs'e göre, yalancı,
)"alan söyleyebilen değildir, yalan söylemeyi sevendir: Bilgiye, ak ı llı iradenin özgiir seçimini (pro­
airesis) cl.:lemek gerekir.

288
V . , KITAP

duğu görülmektedir. Çünkü bu eserde yal:ıncı olar:ık, y:ılan söyle­


yebilen kişi (yani bilen ve bilgin ol:ın kişi) :ıdl:ınd ırıl makt:ı, :ıyrıca
isteyerek kötü olanın, daha iyi olduğu söylenmektedir. Oysa bu
son iddi:ı yanlış bir tümevarıma dayanm:ıkt:ıdır: Çünkü anc:ık to­
p:ıll:ımakt:ın bir topalı taklit etmek k:ıstedili rse, isreyerek ropall:ıy:ın
1 O · İstemeyerek topallayandan daha iyidir. Çünkü isteyerek top:ıll:ıyan,
kuşkusuz daha kötü bir i nsandır. Onun buna tekabül eden :ıhlak­
s:ıl k:ır:ıkteri ile i lgil i olarak da aynı şey söz kon usudur.

30. Bölüm < il i nek >( 1 )

" i l i nek", bir şeye ait olan ve onun hakkı nda doğru olarak t:ıs-
1 5 dik ed ilebilen, ancak ne zorunlu, ne de çoğu zaman olan şeydi r.(2)
Buna bir örnek, bir ağaç dikmek için çukur k:ızan bir ad:ımın, ora­
d:ı b i r h:ızi ne bul masıdır. Ş i mdi bu, yani çukur kazan ın b i r h:ızine
bulması, ili neksel bir şeydi r; çünkü ne bu olaylardan biri zorun lu
olar:ık diğerinin sonucudur veya diğerinden son r:ı geli r, n e d e bir
ad:ım :tğ:ıç dikerken çoğu zaman hazine bulur. Bir müzisyen beyaz
20 ol:ıbi l i r; ama bu ne zorunlu, ne de çoğu zaman karşılaşılan bir şey-

hl /ı."i;.·iik llippim. 3""3-376, isteyerek kötü olanın, istemeyerek körii olandan daha iyi olduğu­
nıı (veya ha�ka deyişle. hakkında yalan söylediği şeyi bilen yalancının. hakkınlfa Joğnı sö)1ediği
Ş<')'İ hilmeyen doğnıcııdan daha iyi olduğunu) söylemekredir. Ve bu "skan&ıl niteliğindeki tezi"
k:ınıtlam:ı.k iı;in Platon, deneye başvurmaktadır: İsteyerek topallayan kişi, isremeyerd.: topallayan
kişi.len daha iyidir (Ald.:. bunu "daha sağlıklıdır" (hygeinoteros) lliyerek açıklığ:ı kavu.şrurmakra­
Jır). Şimdi Aristotcles buna karşı şunu söylemektedir: Burad:ı. bir karıştırma vardır ve verilen ör­
neğin hiçbir değeri yoknır; isteyerek topal bir insanı taklit ulrn şiiphesiz, topal olanlia{I daha sağ­
lıldıdır: ancak eğer o gerçekten, topal ise ve ayrıca isteyerek rop:ıllıyorsa, gerçekten topal olan,
ancak istemeyerek topal olandan daha kötüdür. Yalancı ile ilgili olarak tfa aynı şey söz konusu­
dur: l sreyerek yalan siiyleyen ve yalan söylemeyi seven yalancı, iste.meyerek yalan söyleyen yalan­
Clllan daha kötiidiir.
Ru pasajın tümil ile ilgili olarak krş. Alek., 436, 25-437, 1 8.
1 ) llineklc ilgili obrak E, 2 ye de bkz.
'

.:!l 1 'i. satırdaki "cpi to poly" (veya "hos epi to poly" Jcyi mil roğrı uıman 0/,,111, alt,<ılagrlrn (ut
in plıırihııs). ekseri_yn ınrydan11 gelm, her zaman meydana gelenin (acil ve ilineği n (symbcbckos)
mlllı anlamıntfa olup. Aristoteles'in felsefesinde temel bir kwramdır. O, belli hir sıklıkla tekrar­
lanan şey, )·.ıklaşık gcnclll ir. Ay-altı dünyasında, zonınlu ve değişmez olanın yerini ruran mü­
kemmel olmayan bu şey, doğanın düzeninin if.adesidir. Bu kavram nesnel anlamda alınmalıtlır; o
gfi1lemJcki bu kusıının sonucu değildir, şeyin bizzat kemli içinde bulunan bir giiçsil7fok ve ram
olmayışın sonucudur lkrş. Waitz, 1 , 378, ikinci Analitiklrr. 1. 3, 2'i b 1 4; -iO'i (1, 1 3, 32 b 1 9
i11erincl 1.

289
M ETAF İ Z i K

dir. Bundan dolayı onun b ir i l inek olduğunu söyleriz. O h alde


-

evrende nitelikler olduğuna ve bu nitelikler öznelere ait olduğuna


göre: yine onlar arasında bazıları bu öznelere ancak bel l i bir yerde
.
ve belli bi r zamanda ait olduğuna göre,m işre b ir özneye ait olan,
ancak özneni n o özne, zamanın o zaman , yerin o yer olmasın dan
dolayı ona ait olmayan her n icelik bir ilinekri r. Yi ne bundan dola-
25 yıdır ki b i r i l i neğin bell i b i r nedeni yokrur; ancak rasrlan rısal yani
bel i rsiz bir nedeni vardır. Aigina'ya gi rmek üzere yola çıkmayan,
ancak bi r fı rtınadan veya korsanlar tarafı ndan esir alındığından do­
layı oraya giden b ir adamın, Aigina'ya gi rmesi, tamamen ilineksel­
dir. O halde bu il ineğin meydana gelmesi veya varl ığı . kendi doğa­
sı ndan örürü değildir, b ir başka şeyden öriiriidür; Çünkü bu ada­
m ı n gi rmek istemediği bir yere, yani Aigi na'ya girmesin in nedeni,
fı rrınadı r.
30 f l i neği n b i r başka anlamı daha vardır: Bu anlamda o, b i r üç-
genle ilgi l i olarak onun iki dik açıya eşir olan üç açısının ol ması
gib i , bir şeye b izzat kendisinden örürü air olan, ancak onun özü
içine girmeyen şeydir. Bu tür bir il i nek, öncesiz-sonrasız olabilir,
ancak diğer türden h içbi r il i nek böyle değildir.(2) Bunun nede n i n i
başka yerlerde açıkladık.(3)

1 ) llineğin ölı,iitü - Aristoteles'in . bütün akıl yürütmesinin amacı, ili neği diğer ananitelikler­
dcn ayırmanın aracını vermektir. St. Thomas, 23-24. sarı rl:ır.h sayılan ilincği n ii1clliklerini dik­
k;uc llcğcr bir açıklıkla açıklamaktadır: Bkz. s. 348, not 1 MO; Alck.'a da başvunılabilir: 437, 33-
HR. 1 :? .
2 ) Başka deyişle; birinci kanıdanabilir, ancak diğeri l.:anırlanamaz - "srmh,-hckos kata hauto"
(ii1ncnin tanımı iı,·ine girmeyen, ancak ondan zorunlu olarak çıkan fücllik, niıclik) ile ilgili ola­
rak krş. pıl.:arda R, :?, 997 a 3 ile i lgili not.
3) Jt satırdaki "başka yerlerde" (en heterois) ibaresi şuralara atıfta bulunmaktadır: lkind
Anııliıil&r, 1 , 7, 7"i a 1 8-22 ve 39-4 1 ; 1, 1 0 76 b 1 1 - 1 6.

290
VI. KİTAP (E)

1 025 b 1 . Bölü m < Teoretik Bil imlerin Bölünmesi ve


Teoloj in i n Üstünlüğü >

Araştırmamızın kon usu, varlıkları n ilkeleri ve nedenleridir.


Ancak şüphesiz burada Varlık olm:ık bakı mı ndan varlıklar söz
konusudur.O > Çünkü sağlığın ve vücut s:ığl:ımlığının bir nedeni

1 ) Eserin başında (A, 1 ) Metafizik, ilk ilkeler ve ilk nedenlerin bilimi olarak tanımlandı. Bun­
dan sonra onun konusunun ne olduğunu göstermek kalıyordu. Bu soruya Aristotelcs r kitabının
başında cevap verdi: Bu konu, Varlık olmak bakımından Varlık ve onun ö7..5el nitelikleridir. An­
cak bu tanım ha.la yetersiz kalmaktadır: Bu varlık olmak bakımından Varlık nedir? Onun hangi
gerçekliği olduğunu kabul etmek gerektir? O, bir tümel mi yoksa birey midir? Eğer bir tümelse,
basit bir soyutlama karşısında bulunmuyor muyuz? Eğer bireysel bir varlık ise, doğası nedir ve o,
nasıl elde edilebilir? E'nin birinci bölilmünde Aristoteles, bu sorunları çözmese de hiç olmazsa
çözümlerinin öğderini ortaya koyacaktır. O, önce varlık olmak bakımından Varlık'ın gerek ili­
neksel anlamda varlıktan (2 . bölüm),, gerekse doğru anlamında varlıktan (4. bölüm) farklı olan
mutlak olarak var olan varlı k olduğunu ve yalnızca varlığın özel bir görüntüsünil göz önüne alan
özel bilimlerden farklı olarak Metafızik'in tilm gerçeklik ve bütünlüğünde varlığı incelediğini
açıklığa kavuşturur. Bu varlık, bu özellikleri itibariyle, diğer teoretik bilimlerin, yani Fizik ve
Matematiğin konularını teşkil ederi şeyle karıştırılamaz. O, Metafızik'i en yilce bilim, her türlü
gerçekliği içine alan bilim kılan bir genellik, bir evrenselliğe sahiptir. Ancak, öte yandan bu ev­
rensellik, bireyselliği dışarı atmaz ve Metafızik'in gerçek adı Teoloji'dir.
Metafizik, o halde, her şeyden önce, şeylerin özünün kendisini açıklama amacına sahip bir on­
toloji olarak kendisini takdim eder. Ancak araştırmasının evrensel özelliği, onun realist ve somut
kısmını gözden saklamamalıdır. Onun çözeceği sonın, soyut veya belirsiz bir sorun değildir; han­
gi varlıklar olurlarsa olsunlar, tüm varlıkların özü ve tanımı sorunudur. Başka deyişle bir varlığı o
varlık, bir insanı bir insan, bir masayı bir masa yapan şey nedir? Ne Platon'un ileri sürdüğü gibi
Diyalektik, ne de hatta (tanımdan hareket eden, ancak onu tesis etmeyen) kanıtlayıcı bilim bu so­
ruya cevap verme gücüne sahiptir ve sonuç olarak, bir şeyi bize tanıtan ve kendisinde bütün geri
kalan şeylerin temelini bulduğu şey töz olduğuna göre, ilk Felsefe, her şeyden önce Töz'ün bilimi
olacaktır. Z kitabı bu bakımdan E kitabının analizleri ve sonuçlarının bir devamından ibarettir.
Dört kısa bölüme aynlmış olan kitabın genel planını kavramak kolaydır. Aristoteles Teolo­
ji'nin diğer teoretik bilimlere olan üstünlüğünü tesis ettikten sonra ana türlerinde göz önüne alı­
nan Varlık'la birlikte ilineğin doğası ve-ka.ynağı konusunu ele almaktadır. tlineği ve doğru anla­
mında varlığı bir yana bıraktıktan sonra en yilksek kategori olan Töz'ü ortaya koymaktadır.

29 1
M ETA F i Z i K

S vardır;O) matematik nesneleri n de i lkeleri , öğeleri ve nedenleri


vardı r ve genel olarak, çıkarsamaya dayanan(2) veya herhangi bir
biçimde akıl yürütmeden pay alan her bilim,(3) çok veya az ke­
s i n neden ve i lkeleri ele alır.(4) Ancak b ütün bu b i l i m ler, dik­
katleri n i bel l i bir nesne, bel l i bir cins üzerinde yoğu nl aştırırlar
10 ve bu nesne ile meşgul olurlar. Onlar ne mutlak anlamda var­
l ı k.la veya varlık ol mak bakı m ı n dan va rlıkla ilgilenirler, ne de
ele aldıkları varlıkların özlerine i lişki n herhangi b i r kan ıtlama
geti ri rler.('i) Ters i ne onlar bu özü hareket noktası olarak alarak,
ya duyuları n yardımıyla açıkl ığa kavuşrururlar(6) veya • başka b i r
kısm ı n ı n yaptığı gibi onu b i r h i potez olarak v az ederler.m Son­
ra da daha çok veya daha az kesin bir biçimde(S) ele aldıkları
özel cinsin özsel n i tel ikleri n i(9) kan ı tlarlar. O h alde( I O) böyle bir
tümevarımdan çıkan şeyin tözün veya özün bir kanıtlaması olama-
15 yacağı, sadece onun başka bir biçi mde sergilen mesi olacağı açıktır.
Sonra aynı şekilde bu bili mler ele aldıkları cinsin varlığı veya yok-

1 ) Sağlık için müshil ve kan almalar; vücut sağlamlığı için beden eğitimi (Ps.-AJek., 44 1 , 2).
2) uEpisteme dianoetike" (6. satır): Dianoetik veya çıkarsamaya dayanan bilim, duyusal sezgi
(aisthesis) veya entellel..-cüel sezgi (noesis) aracılığı ile kazanılmış olan bilgiye karşımr. Bu ana ay­
nm ve unous" ile "dianoia" arasındaki farkla ilgili olarak krş. r. 7. 1 0 1 2 a 2 ile ilgili not.
3) Başka deyişle " pratik bilim"; "çünkü 'akıl' (dianoia) olmaksızın bir şey yapılamaz" (ou gar
aneu dianoias ta prakta prattetai) (Ps.-AJek., 44 1 , 5); Askl., (359, 1 8) aynı zamanda akla ve kula­
ğa başvuran Armoni'yi (müzik) örnek olarak vermektedir.
4) Örneğin Geometri'nin ilkeleri Astronomi'nin ilkelerinden daha kesindir: Krş. A, 2, 982 a
28 ile ilgili not.
5) Kanıtlama yoluyla özü ortaya koymanın imkansızlığı ikinci Analitikkr, il, 4-8'de gösteril­
miştir. Bu imkansızlığın nedenleri ile ilgili olarak krş. B, 2 , 997 a 3 l ile ilgili notumuz.
6) Örneğin Tıp; Tıp bilimi cisimleri, akılla değil, duyularla bilinen dört öğeye ayınr. (Ps.­
AJek., 44 l , 1 6)
7) Pozisyonu olmayan (athetos) bir töz olarak birimi vaz eden Aritmetik veya pozisyonu olan
(thete) noktayı vaz eden Geometri gibi. Birim ve nokta ise, ne duyular, ne de akıl tarafindan bili­
nirler (Ps.-AJek., 44 l , 24).
8) Örneğin kesinlikleri gitgide azalan ilkelere tabi olan Geometri veya Astronomi veya Tıbbın
söz konusu olmasına göre.
9) Özel bilimler, uilkeler"ini (arkhai) (dört öğe, birim, nokta) kanıtlamazlar; sadece onlardan
çıkan nitelikleri (özsel nitelikleri: "ta kara hauta hyparkonta", 1 2 . satır) kanıtlarlar: Krş. B, 2,
997 a 3 ile ilgili not.
1 0) Duyu verilerinden (ubu tür bir tümevanmdan": ek tes ıoiautes epagoges. 1 5. satır) veya bir
hipotezden harekede gerçek bir kanıtlamaya varılamaz (krş. ikinci Anııliıikler. l, 3 1 ) .

292
V I . KİTAP

l uğuna i l işkin b i r şey de söylemezler;( O çünkü bir şeyin ozu n u ve


varlığı nı açı k bir biçi mde gösrermek ayn ı zih i n işlemine airrir.
Fizik(2J de diğer bili mler gibi bell i bir varlık cinsi ile (yani ha­
reker ve sii kunerinin i l kesini kendisinde raşıyan rözle) ilgili olduğu-

1) Özel bilimlerin en son özellikleri: Onlar, cinsin varlığı hakkında hiçbir şey söylemezler, sa­
dece onu vaz etmekle yetinirler { 1 6- 1 8. satırlar) - Bir şeyin özü "ti esti" ( 1 8 . satır) "quid sit", do­
ğası ile varlığı ("ei esti", " mım quid sit," "esse") arasındaki a}Tlm ile ilgili olarak keş. ikinci AnAli­
tikler, H, 1 , 8. iki şey de aynı zihin fiiline bağlıdırlar: Nasıl ki insanın iki ayaklı hayvan (zoonpc­
zondipoun) oldı.ığu kanıtlanamazsa (çünkü tanım kanıtlanamaz; krş. ikinci Analiıikkr, II, 8, 93
b 1 6), insanın var olduğu da kanıtlanamaz (Ps.-Alek., 442, 5 vd.) - Bonitt'in bu pasajla ilgili yo­
rumu, özellikle ilginçtir: 28 1 .
2) Bu bölümün devamı, bilimlerin smıflandmlmasmı sergileyecektir. Topikler, VI , 1 4 5 a 1 5;
VIII, 1 . 1 5 7 a 1 O ve Nilrh. Ahlakı. VI, 2, 1 1 39 a 27'de de işaret edilen (ayrıca aşağıda K, 7'nin

t
paralel pasajına da bakınız) bu üçlU bölme şöylece özetlenebilir:

Epınrm f mm)

Praktike Poietike Thı:orı:tike
(pratik bilim) (poerik bilim) (tı:oretik bilim)


Mathematike

Physike Theologike
matematik (bi lim i) Fizik (bilimi) Tann (bilimi)
Burada Mantık'ın yokluğunun farkına varılacaktır. Bu, Zeller'i bu sınıflamanın Aristotelcs'in
kesin görüşiinü belirtmediği görUşUne götürmüştür. Gerçekte Mantık, asıl anlamında bir bilim
olmayıp bir "araç" (organon), bir metodoloji, bir giriştir (propedötik). Bu noktayla ilgili olarak
krş. Hamelin, le Syst. d'Ar. , s. 86-88.
Aristotdes 1 025 b 1 8- 1 026 a 7. satırları arasında hem Fizik' in teoretik bir bilim olduğu, hem
de Metafızik'in, Fizik'ten ayrı olduğunu göstermektedir. Ve buraya kadar yaptığı gibi sadece özel
bilimlerin biitiinü ile değil, özellikle Fizik'le meşgul olmaktadır. Bunun nedeni, en yüksek bilim
olma iddiasına sahip olduğundan (krş. yukarda T, 3, 1 005 a 32) Fizik'in özel bir ilgiye la}'tk ol­
masıdır.
Fizik'in teoretik bir bilim olduğunu gösterme amacına yönelik akıl yürütme P.s. Alek. tarafın­
dan açık bir biçimde ortaya konmaktadır (447, 7 vd.): Fizik, bir bilimdir ve her bilim ya tcore­
tik, ya pratik veya poetiktir. (Aristotcles tarafından apaçık doğnılar olarak kabul edilen ve kanıt­
lanmayan iki önerme). Şimdi Fizik ne pratik, ne de poetik bir bilimdir. O halde o, teoretik bir
bilimdir. 22. satırdaki "ya zihin ya sanat veya herhangi bir güç, yetenektir" (e nous, e tekhne, e
dynamis ti) ilidcsi git gide azalan üç akılsallık derecesine işaret etmektedir (ç\inL.ii "güç, yete­
nek", deneye (empciria) benzer bir şeydir); sanat (tekhne) ve güç, yetenek (dynamis) kavramları
aşağıda 2, 8, 1 033 b 8'dc de birbirinden ayırdedilll'lişlerdir; ancak pratiL."tc onlar aynı anlamda­
dırlar.

293
M ETA F İ Z İ K

na göre, onun eJı pratik, ne de prodüktif (meydana getirici) b i r bi-


20 l i m olmadığı açıktır. Çünkü meyd.ına getirilen şeylerde ilke, mey­
dana getirende bulunur. O ya zihin, ya sanat veya herhangi bir
güç, yetenektir. Yapılan (rıratik) şeylerde ise ilke, yapanda bulunu r.
O, akıllı se�·i nı . i radedir. Çünkü yapılanla, seçilen aynı şeylerdir.O >
O halde her düşünce ya pratik, ya prodükcif, ya da teorik olmak
durumunda olduğuna göre Fizik' i n(2) ancak teorecik bir b i l i m ol-
25 ması gereki r. Yal n ız o hareketi kabul eden varlı klarla(3) ve çoğun­
l ukla maddeden ayrı bulunamayan formel tözlerle(4) ilgi li b i r teo­
recik bilim olacaktır. Özün ve tan ımın varl ık tarzını gözden kay­
becmemem iz gerekir; çünkü aksi takdi rde her araşcırma, boş ola­
caktır.(5) Şi mdi tan ı mlanan şeyler, yani özler içi nde bazıları "basık

1) Yarmanın, eylemin ilkesi yapandadır, (in agente); yapılan şeyde (in actionibus) değildir;
çünkü r .pan (to prakton) ve seçen (to proaireton). (seçme "proiresis" ile ilgili olarak krş. il., ı .
1 O13 � 1 O) aynı olduklarına ve seçme, açık olarak seçilen şeyde (en to proaireto) olmadığına
göre, ımn yapılan şeyde de (en to prakto) olmadığı açıkm (Ps.-Alek.; 443, 33-34). Nikh.

Ahlôk/ ıa (VI, 4) atıfta bulunan Ps. Alek. ile birlikte poetik bilimin örneği olarak, eseri ev olan
yapı san ıtı nı (oikodo mike) ve pratik bilimin örneği olarak, hiçbir dış eser meydana getirmeyen
dans sana:ını (orkhcstike) verebiliriz. - Pratik bilimle poetik bilim arasındaki fark için krş. A, 2,
982 b 1 O il.: ilgili not.
2) Ne pr:ırik, ne de prodüktif bir şey olan.
3) Başka deyişle maddeye girmiş bulunan ve ondan aynlamaz olan bir formun söz konusu ol­
duğu fiziksel tözler, "madde ile birlikte bulunan doğalar"la ilgili bir teoretik bilim.
4) Aristoteles şunu demek istiyor: Fizik, maddi tözü inceler; ancak o, Fizik'in en az doğal, en
az genel konusudur. Daha özel olarak o, formel tözü ve formu inceler - Aristotelesçi bilimler hi­
yerarşisinde Fizik'in inceleme konusu, o halde, gerçek doğalardır ve bu bakımdan o, matematik­
ten daha üstün bir me,•kii işgal eder. Eğer onun üzerinde Metafizik veya İlk Felsefe bulunmanuş
olsaydı, bu mevki daha d:ı yüksek olurdu. O halde Fizik sadece ikinci dereceden, ikincil bir felse­
fedir. O, maddi tözü ele ;ılır; ancak maddi töz en az doğal, en az genel konusudur. O, özellikle
maddeye girmiş olması bakımından formel tözü, yani duyusal tözü, form ve maddeden meydana
gelen ve örneği basık bıının u; ·n bütünü inceler. Duyusal tözler, ister ay-altı alemindeki varlıklar
gibi oluş ve yokoluşa tabi olsunlar, isterse göksel cisimler gibi ezeli ebedi olsunlar, bağımsız varlı­
ğa sahiptirler. Ancak Matematiğin saf formlarından farklı olarak hareketsiz değillerdir. Onlar
kendilerinde bir sükunet ve hareket ilkesine, değişme yönünde doğal bir eğilime sahiptirler ve bu
ilke, cismin doğasının kendisidir. O halde Fizik onları var olmaları bakımından değil. hareketle
ilgili olarak inceleyecek ve özelliklerini belirleyecektir.
5) Bu, fiziksel töılerin maddesinin bilgisinin, formun bilgisi kadar wrunlu olduğu ve şeyin
tanımının bir parçasını teşkil etmesi gerektiği görüşünü içerir. Ps.-Alek. bunu şöyle açıklığa ka­
vıışturmaktadır: Öz ve formu araştırdığımız zaman onu madde ile birlikte (meta tes hyles) mi,
yoksa maddesiz mi (anen hyles) tanımlamamız gerektiğini bilmiyorsak, hiçbir şey yapmıyoruz
demektir.

294
VI . KİTAP

burun"O l b:ızıl:ırı "içbükeylik" gibidirler. Bunl:ır arasındaki fark şun-


30 l:ırdan ib:ırecci r ki "basık burun" maddeyle bi rliği nde ele :ılın mışcır
(çünkü "b:ısık burun", içbükey bir biçimde olan bir burundur), buna
k:ırşı lık "rçbükeylik" , duyus:ıl bir maddeden b:ığımsızdır. Şimdi eğer
bücün doğ:ıl şeyler - örneğin göz, yüz, ec, kemik ve genel olarak hay­
vanl:ır; y:ıprak, kök, k:ıbuk ve genel olarak bickiler - doğal:ırı bakı-
1 026 a mından basık buruna benzer iseler (çünkü onl:ırın h içbiri harekec göz
önüne :ılınmak.sızın canımlan:ımaz ve yine onların her zaman bir
m:ıddesi v:ırdır) , doğal şeylerle i lgili olar:ık özü n:ısıl araşcırm:ımız ve
tanımlam:ımız gerektiği(2) ve belli bir anlamda, yan i m:ıddeden ba­
ğımsız olm:ıması ölçüsünde ruhun i ncelenmesinin de Fizik bilgininin
5 alanına ait olduğu açıktır.(3)
Bu söylediklerimizden Fizik' in teoretik bir bilim olduğu açık bir
biçimde ortaya çıkm:ıkt:ıdı r. Matem:ıtik de teorecik bir bilimdir. An­
cak onun uğraşcığı varlıkların h:ıreketsiz ve (m:ıddeden) b:ığımsız şey­
ler olup olmadık.l:ırı şimdilik açık değildir. Bununla birlikte matema­
tiğin bazı d:ıl larının h:ırekecsiz ve (m:ıddeden) bağımsız şeyler olarak
bu varlıkl:ırı ele alıp i ncelediği açıktır.C4l
Ancak eğer ezeli-ebedi, h:ıreketsiz ve m:ıddeden b:ığımsız bir şey
10 v:ırs:ı, bu şeyin bilgisinin teoretik bir bilime :ıit ol:ıcağı :ıçıkcır.<'il Bu­
nunl:ı birlikte bu bilim ne Fiziktir (çünkü Fizik' in konusu, bazı h:ıre­
kecli varlıkl:ırdır), ne de Matematik; .bul:ırın her ikisinden de önce ge­
len bir bilimdir. Çünkü Fizik bilimi, bağımsız bir varlığa sahip olan,

1) 3 1 . satırdaki to simon (simotes) , basık bunın (basık bunınhıluk), iç bükey burun, bu­
=

nındaki iç bükeylik, (koilon, koilotes) yani maddede gerçekleşmiş olan formdur. Bu, Aristote­
les'in içlerinde formun maddeyle birlikte bulunduğu ve ondan ancak tanımda ayrılmasının
mümkün olduğu doğal tözleri ifude etmek için sık sık kullandığı bir örnektir (krş; Z, 5, 1 030 b
8; Ruh Üurine. I II , 3, 4 29 b 1 3; şunlara da bkz. imi. Arisı 680 a 40; Mansion, lnırod. a la phys.
. .

Arisı. s. 7 1 )
2)Yani umadde ile birlikte" (meta tes hyles) olarak.
3) Krş. Rııh Üurine. l, l , 403 a 28 ve Rodier, uTmiıl de l'Ame", il, 35. Ruh bedenin for­
mudur ve bu niteliği ile de Fizik'in alanına girer. Ancak b...'Clene hiçbir bakımdan bağımlı ol­
mayan asıl anlamında akıl (Nous), yine aynı nedenden ötürü, fizikçinin yetki alanı içinde de­
ğildir.
4) M ve N kitapları, Platonculara karşıt olarak, matematik şeylerin bağımsız bir durumda var
olmadıkları ve hareketsiz olmadıklarını kanıtlayacaktır. Aristoteles şimdilik sorunu askıda tut­
maktadır. Ancak saf matematiğin dalları (9. satır): mia mnıhemnın (bunlar, Optik, Armoni ve
Astronomi gibi hareketsiz, ancak maddenin içinde bulunan nesneleri inceleyen uygulamalı mate­
matik disiplerine ( 1 5. satır) karşıt olan matematiksd disipli nlerdir, hiç olmazsa hareketsiz ve
maddeden bağımsız olmaları bakımından matemati k şeyler üzerinde akıl yürütürler.
5) Aristoteles şimdi Metafizik, Fizik ve M:ı.tematiği birbirinden ayıracaktır.

295
M ETA F İ Z İ K

ancak harekersiz olmayan varlıkları inceler.( 1 ) Maremariğin bazı dalla­


rı da harekersiz olan, ancak muhremelen1 2) maddeden bağımsız ola-
1 S . rak var olmayıp, onun içinde gerçekleşen varlıkları ele alı r. Oysa tık
Bilim'in konusu, aynı zamanda maddeden bağımsız ve harekecsiz
olan varlıklardır. Şi mdi(J) bürün ilk nedenler, zorunlu olarak ezeli­
ebedidirler. Özell ikle de onlar içinde harekersiz ve maddeden ba­
ğımsız olanlarının böyle olmaları gerekir. Çünkü onlar can rısal şey­
ler içinde duyularımız carafından algılananların nedenleridirler. O
halde(4) üç reorecik bilimin olması gerekir: Maremarik, Fizik ve bizim
20 reoloji diye adlandıracağımız bilim. Çünkü eğer ranrısal olan , herhan­
gi bir yerde varsa, onun bu harekersiz ve (maddeden) bağımsız varlı k­
larda var olacağı açıktır. En yüce bilimin de konu olarak en yüce cin­
se sahip olması gerekir. Böylece eğer ceorerik bilimler en çok aranması
gereken bilimlerse, Teoloji de en çok arzu edilmesi gereken ceorecik
bir bilimdir. Çünkü ilk felsefenin evrensel mi olduğunu,(5) yoksa bir
cinsi, yani belli bir varlık riiri.inü mü ele aldığı nı kendi kendimize so-

1 ) Fizik, bağ11nsız ve l111rekali; uygulamalı macemacik, hareketsiz ancak bağ1mJ1z olmayatT, Me­
tafizik ise hareketsiz ve bt1ğ11nsız şeyleri i ncder.
2) "Muhtemelenn; çiinkii macemacik şeylerin bağımsız-olmayan varlıklarının kanıtlaması he­
nüz yapılmış değildir (Ps.-Alek., 446, 6).
3) Aristoceles şimdi ilk Felsefe'ye veri len Teoloji adının haklılığının nedenini onaya koyacak­
tır - Her neden, her ilke, zonınlu olarak ezeli -ebedid ir; çiinkii aksi takdirde o başka bir ilkeden
çıkacak ve bu böylece sonsuza gidecektir. Bu özellikle gük cisimleri nin harekeclerini meydana ge­
tiren harekccsiz ve bağımsız nedenler için geçerlidir ve şimdi biz en mükemmel anlamda gerçek­
liğin, var olan her şeyin nedeni n i n kendisi karşısında bulumluğumu1.1 göre, onunla u�n bili­
min lup.<i ifinde birinci (prima i n ter omnes) olacağı açıktır. Krş. Sc. Thomas, s. 354, noc 1 1 64 .
4) Varlıkların böliinmcsine uygun olarak - Krş. Olıq ı•e Yoko/11,< Üzerine. i l , 1 ) , 338 a 1 4 .
Aristotelesçi bilimler sınıflaması, konularının oncolojik değerine dayanmaktadır (krş. J. Chevali­
er, La Notion d11 Nlmsnire . . s. 1 4 3 vd.) Teolojinin üstiinliiğii ile ilgili olarak keş. Ps.-Alek.,
.

447, 5-7.
5 ) Aristoceles biraz önce Mecafizik'in gerçek adı olan Teoloji'nin en yüksek bilim olduğunu
gösterdi. Ancak buna varl ık olmak bakı mından Varlık'ın bilimi olan Met:ıfizik'in genel olarak
biiciln varlıkların bilimi olduğu, en yüksek gerçekliğin bilimi olmadığı söylenerek iciraz edilemez
mi? Bur.ula gerçek bir çatışma karşısında bulunmakcayız: Ya ilk Felsefe, bilimin evrensellik ko­
şullarına cevap verir, bir oncolojidir; o zaman bütiin özel bili mleri içinde eritmek tehlikesini gös­
terir veya o gerçek bir Teoloji'dir; ancak o zaman da evrenselliği ne olacaktır? Daha önceden
Aristotclcs'in tavrını tanımladık ve onun düşiincesinin Jaeger' i n kend isine izafe ettiği evrimi ge­
çirmediğini gösterdik (Krş. yukarda r, 1 , 1003 a 2 1 ) . Bu pasaj , çeli�kiyi en muclu ve Bonitz ne
derse desin ( 285), en açık bir biçimde çözmektedir: Metafizik, aynı 7."lmanda ontoloji ve teoloji­
dir ve teoloj i olduğu için, ontolojidir. O, varlığın ilk tilriinii inceler ve bu varl ık çeşidi, bütün di­
ğer varlıkların, varlık ve akılsallıkların ı n temeli olduğu, öte yandan yine bu varlık biitiin daha alt­
ta bulunan terimleri yöneten bir dizinin ilk terimi olduğu için ("epheksesn önemli kavramı ile il-

296
Vl . K i TA P

rabiliriz. Gerçekten matematik bili mler bile b u açıdan birbirlerine


25 benzer değildi rler: Geomerri ve asrronomi ·belli bir varlık türünü ele
alıp incelediği halde, genel matematik, genel olarak bütün nicelikleri
inceler.O > Bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Eğer doğa tarafından
meydana getirilen cözlerden başka bir töz var olmasaydı, Fizik ilk<2)
bilim olurdu. Ama eğer hareketsiz bir töz varsa.O> bu tözün biliminin
önce gelmesi ve bu bili min i lk Felsefe olması ve onun bu tarzda, yani
30 ilk olduğundan dolayı, evrensel olması gerekir. Varlığı varlık olmak
bakımından ele almak, yani ayn ı zamanda onun özünü ve varlık ol­
mak bakımından özüne ait olan niceliklerini incelemek bu bilime ait
olacakcır.( 4 )

2. Bölüm < Varlığın Anlamları - llineksel anlamda Varlık >(5)

Genel olarak Varlı k, birkaç anlama gel ir: Önce ili neksel an­
lamda Varlık'ın, sonra var-olmama anlamındaki yanlışın karşıtını

gili olarak krş. e , 2, 1 005 a 1 1 ile ilgili not), onun hakkında sahip olduğumuz bilgi, varlıklar ol­
maları bakımından bütün özel varlıkların, tözlerin bilgisini doğunır. Tüm varlıklara uygulandığı
ve bi.ltün diğer bilimleri içine aldığı için değil, bu niteliğinden ötürü ilk Felsefe, evrenseldir. O,
bö)�ece iki anlamda, birinci olarak konusunun yilceliğinden, ikinci olarak da genelliğinden ötü­
rü, en yüksek bilimdir.
Özetlemek için şunu si:i�eyelim: Metafizik böylece salt, ezeli-eba.li ve bağımsız form olan ko­
nusunun gerçekliğinden ötürü teoretik bilimler hiyerarşisinin zirvesini işgal eder. Onun alanı,
Varlık'ın sadece belli ve sınırlı bir kısmı değil, her türlü ilişkiden bağımsız olan tam gerçekliğin­
de varlık, v:ırlık olmak bakımından Varlıktır. O, basit töz ve salt fiil olan Varlığın ilk türünü in­
celemesi bakımından ilktir ve bu varlık ilke olduğu için, bürün diğer gerçekliklerin temeli oldu­
ğu için, ilk olmasının yanında evrenseldir. Öte yandan bir varlığın gerçeklik derecesi, fiil halinde
olmasıyla ölçüldüğünden, salt fiil, mutlak olarak gerçek olan tek şeydir; çünkü onda hiçbir kuv­
ve bulunmaz. Bundan sonuç olarak, bağımsız form, ezeli-ebedi ve mükemmel birey olan Tan­
rı'nın, Metafızik'in konusunun kendisi olacağı ortaya çıkar. Metatl7.ik bö�ece bütün diğer bi­
limlerin kendisine tabi olacağı Teoloji olarak adlandırılmayı h:ık eder (çünkü teoretik bilimler,
konularının doğasına göre bölünürler ve gerçeklik dereceleri , saf bilgi hiyerarşisinde onların işgal
enikleri mevki ve yeri belirler.
1 ) Bu genel matematik (A, 2, 982 a 26'ya göndermede bulunan) Ronin'e göre (285) Ariune­
tik'tir. Ross'a göre ise ( 1 , 3 5 6) o, Geometri ve Aritmetik'ten daha geniş olan ve her türlü büyük­
lük arasındaki ilişkileri içine alan bir bilimdir (krş. Eudide, Elemmts, V).
2) Ve evrensel.
3) Aristoteles'in akıl yürütmesini Ps.-A!ek. ile birlikte (447, 22) şu biçimde tamamlamak ge­
rekir: Eğer hareketsiz bir töz varsa, bu tözün, Fizik'in konusu olan tözden önce gelmesi ve dola­
yısı)h bu tözün biliminin ilk Felsefe olması.
4) Sonuç (Ps.-Alek., 447, 28-29) - Bölümün bütünü ile ilgili olarak Mansion'un özlü eserine
başvurulsun: lntrod. lı la Phys. Arist. , s. 1 vd.
5 ) Mctatizik'in konusunu ortaya koyduktan sonra Aristotelcs, bu konu içine girmeyen iki tür

297
M ETA F i Z i K

reşkil erriği doğru anlamında Varlık'ın var olduğunu görmüşrük.O >


35 Bundan başka karegori rürleri, yani röz,( 2) n i celik, nicelik, yer, za­
m an ve Varlı k' ı n sahip olabileceği diğer benzeri anlamlar vardır.(3)
Nihayer bürün bu varl ı k çeşirleri dışında bilkuvve varlı kl a bilfiil
ı oır, b varlık vardır.«O Şimdi Varlı k'ın farklı anlamlarından söz erriğimize
göre, önce ilineksel anlamda Varl ı k' ı n hiçbir zaman bilimsel bir
araşrırmanı n konusu olmadığını belirrmemiz gerekir. Bunu iyi bir
biçi mde gösreren şey, ne prarik, ne prodükrif, ne de reorerik h içbir
bilimin onunla meşgul ol mamasıdır. Çünkü bir e\'.i meydana geri­
ren, bu evin yapım ı ile birl i kre varlığa gelen çeşidi ili nekleri mey-
5 dana gerirmez;(5) çünkü bu ilinekler sonsuz sayıdadı rlar.<6> Gerçek­
ren, yapılmış olan bir evin bazılarına güzel, başka bazılarına kulla­
nışsız, daha başkalarına yararlı görünmesine, rek kelime ile onun
bürün diğer varlıklardan farklı olmasına(7) t içbir şey engel değil­
dir: Bürün bunlardan h içbiri, yapı sanarının içine girmez. Aynı şe­
kilde bir geomerrici de ne şekilleri n bu rür ilineksel nicelikleri n i ,
10 ne de " üçgen"in, "üç açısı nın roplamı i k i d i k açıya eşir olan üç­
gen"den farklı olup olmadığı nı göz önüne alır.(8) Sonra ilineğin bi-

varlığı incelemeye geçmektedir: Bunlar kesin olarak bilime elverişli olmayan "ilineksel anlamda
Varlık"la ( 2 ve 3. bölümler), muhtemelen mantığın konusu olan ve tik Felsefe'ye yabancı olan
"doğru anlamında Varlık"rır (4. Bölüm). Bununla birlikte 0, l O'a bakınız.
1 ) A, 7.
2) 36. satırdaki "ti", töz, "ousia" anlamındadır - "kategori türleri" (skhemeta tcs kategorias)
ile ilgili olarak krş. A, 6, 1 0 1 6 b 34.
3) Z ve H kitaplarının konusu.
4 ) e kitabında i ncelenen konu.
5 ) Veya genel olarak onları göz önüne almaz, hesaba katmaz.
6) Sonsuzu tüketmekse, imkansızdır.
7) Evrenin "bütün diğer varlıklarıyla bu fuklılık", evin özünün kendisine yabancıdır; o "ev
olmak bakımından" eve aic değildir: O halde bir ilinektir.
8) Ps.-AJek.'a göre (448, 26) burada geometrik üçgenle, duyusal üçgen arasındaki fuklılık
kastedilmektedir. Bir üçgenin tahtadan veya madenden olması, üçgen kavramında bir değişiklik
meydana geti rmeyen bir ilinektir. De Corte'nin kendisine katıldığı (Chroniqr« d'histoi" tir la
Ph. andennt, Rtvut dt Phil , 1 933, VI, s. 624) AJek.'un yorumu, bununla birlikte, Aristotclcs'in
metnine tam olarak uygun olmama kusurunu taşımaktadır (Bonin, 287) . Bundan dolayı da
Ross'un açıklaması (1, 358) bize tercihe şayan görünmüştür. Bizim düşüncemize göre burada i ki
geometrik üçgen söz konusudur ve sorun, üçgen olmak bakımından üçgenin, yani üç kenarı
olan bir şekil olmak bakımından üçgenin, nitelikleri ile birlikte - bu nitelikler özsel nitelikler bile
olsalar - göz önüne alınan üçgenle aynı olup olmadığını bilmektir. Geomctricinin meşgul olma­
dığı ilinek, "üç açının, iki dik açıya eşit olması" değildir; çünkü bu "symbebckos kata hauto" bir
niteliktir. Onun ilgilenmediği i linek, "iki dik açıya eşit olan açılara sahip olan üçgenle aynı veya
başka olma"dır.

298
V I . KİTAP

t iminin olmaması doğaldır; çünkü il inek ancak sözel bir varlığa sa­
h ipcir.0 ) Bundan dolayı Placon Sofıscik'in konusunun var-olmayan
olduğunu söylerkçn , bir anlamda haksız değildi .( 2) Çünkü Sofısc­
ler'in kan ıtları, deyim yerindeyse, esas olarak ilineksel olanla(3 ) ilgi-
1 S l idirler. Örneğin müzisyenle gramercinin farklı mı, yoksa ayn ı m ı
oldukl arı; müzisyen Koriskos'la Koriskos'un aynı olup ·olmadıkları;
var olan, ancak ezeli ol mayan her şeyin varlığa gelmiş olup olmadı­
ğı (bundan çıkan saçma sonuç şudur ki eğer biri müzisyen olduğu
için gramerci olmuşsa, gramerci olduğu için de müzisyen olm uş ol­
ması gerekir) ve benzeri bücün diğer sorunları ele alan kanıclar, b u
cürdendirler.(4) O halde ilineğin , var-ol mayana benzer b i r şey ol-
20 duğu açıktır. l l i neği n bu özelliği, başka bir tarzda var olan bücün

1 ) Ps.-Alek. şunu belirtmekcedir (449, 1 -5 ) : Eğer ilinek, içine düşen her şeyi yakan aceş gibi
gerçek bir şey (ti hyphescos) olsaydı, evin herkes için güzel veya kullanışsız olması gerekirdi. Ama
onun böyle olmadığı ve eckilerinin farklı olduğu bilinmektedir. O halde ilinek, bir şey değildir;
sadece bir isimdir.
2) Sofist, 237 a, 254 a.
3) Ve var-olmayanla: Sofisderin kanıtları, kelime kavgalarından başka bir şey değildir.
4) Üç Sofiscik kanıc şunlardır:
l . Kanıc: Sokrates, gramercidir - Gramerci Sokraces, Sokraces'in aynıdır - Sokraces, mü­
zisyendir - Müzisyen Sokrates, Sokraces'in aynıdır. - Müzisyen Sokrates, gramerci Sokra­
ces'in aynıdır - Müzisyen, gramercinin aynıdır Ancak eğer böyleyse, gramercinin olduğu
-

her yerde, müzisyenin olması gerekir - Aristarkos gramercidir, ama müzisyen değildir - O
halde gramerci, müzisyenin aynı değildir.
2. Kanıc: Müzisyen Koriskos ile Koriskos aynı mı, yoksa f.uldı mıdırlar? Bonitz bu kanıtı
bir öncekine indirgemekcedir (287). Ross ise (I, 359) Sofistik Delillerin Çürütülmesi, 1 3, 1 73
a 24'e atıf yapmakta ve şu açıklamayı vermekcedir: Eğer Koriskos, müzisyen Koriskos'un aynı
ise, o zaman "müzisyen müzisyen Koriskosftun aynıdır ve bu böylece sonsuza gidecektir. Ne
olursa olsun Ps.-Alek. haklı olarak şunu belirtiyor: Burada mantık aldacmacası şundan ileri
gelmektedir: Gerçekte aynı zamanda hem aynılık, hem başkalık, yani özne bakımından aynı­
lık, kavram bakımından başkalık vardır. Sofistler ise bu iki farklı bakış açısını bilerek birbirle­
riyle karıştırmaktadırlar (449, 20-22) .
3. Kanıc: K, 8, 1046 b 23-26 ve Topikler. l, 1 1 , 104 b 25'de tekrar karşımıza çıkan bu ka­
nıt Ps.-Alek., 449, 27-4 50, 22; Askl. 367, 3- 1 1 ; Bonitt, 288; Ross, 1, 359 tarafından farklı bi­
çimlerde sergilenmiştir. İlk olarak Ps.-Alek. carafından verilmiş olan ve Bonitz'in kendisinden
esinlendiği yorum şudur "Var olan herşey, ya ezelidir, ya da meydana gelmiştirn türünden
apaçık bir doğrunun varlığını kabul edelim. İşce Sofistler buna itiraz ecmektedirler. Gerçekten
eğer bir müzisyen gramerci olursa, bu onun her zaman için gramerci olmamış olmasından
ötüriidilr. O halde müzisyenden harekede onun gramerci olmuş olması mı söz konusudur?
Ancak bu imkansızdır; çünkü müzisyen, gramercinin ne maddesi, ne de 1.:.-trşıtıdır. O halde
burada karşımızda ne her zaman için var olmuş olan, ne de meydana gelmiş olan bir şey mev­
cutnır - Bu açıklamanın açıklığı, onun Aristoteles'in metnine hemen hemen hiç uygun olma­
dığı gerçeğini göulen saklamamalıdır. Bu bakımdan Ross tarafıntlan verilen yonım daha ter­
cihe şayandır: Eğer bir adam, müzisyen iken gramerci olmuşsa, o halde o müzisyen olduğu

299
M ETA F İ Z İ K

varlıklarınO ) oluş ve yok oluş süreçleriyle birlikre varlığa gelmeleri


ve varlıktan kesilmelerine karşılık, ilineksel anlamda var olan şey­
lerde bunun söz konusu olmamasından da açık bir biçimde ortaya
çıkmakradır. Ancak gene de mümkün olduğu kadar ilineğin doğası
25 ve nedeninin ne olduğunu bel irlememiz gerekir. Çünkü böylece
belki aynı zamanda neden ilineğin bilimi olmadığın ı da görmüş
oluruz.
Varlıklar arasında bazıları her zaman aynı durumdadırlar ve
zorunludurlar (bununla "zorlama" anlamındaki zorunluluğu değil,
bir varlığın olduğundan başka rürlü ol masının imkansız olması an­
lamındaki zorunluluğu kasrediyorumC?>). Buna karşılık başka bazı­
ları ne zorunlu olarak, ne de her zaman ayn ı durumdadırlar. Onlar
sadece çoğu zaman öyledirler.C3l lşre ilke olan ve il ineksel anlamda
30 varlığın nedeni olan, budur. Çünkü biz ne her zaman, ne de çoğu
zaman var olan şeye, "ilinek" adı nı veririz. Örneğin yazın en sıcak
gün lerinde fırrınalı ve soğuk bir hava hüküm sürerse, bunun bir
· rasdanrı (ilinek) olduğunu söyleriz. Ancak eğer hava sözünü erriği­
miz günlerde kuru ve sıcak olursa, böyle demeyiz. Çünkü bu so­
nuncu, her zaman veya çoğu zaman onaya çıkan bir şeydir. Oysa
yaz gününde fırrına ve soğuk hava, böyle bir şey değildir. İ nsan
için beyaz olma da bir ilinekrir. Çünkü insan ne her zaman, ne de
35 çoğu zaman beyazdır. Ancak onun hayvan olması ili neksel bir şey
değildir. Mimarın sağlığı meydana gerirmesi de rasrlanrısal (ili nek­
sel) bir şeydir; çünkü sağlığı meydana gerirmek mimarın değil, he­
kimin doğası nda olan bir şeydir. Mimarı n hekim olması ise ilinek-
1 027 a sel bir şeydir. Son ra amacı haz vermek olan aşçı, buna rağmen sağ­
lığa yararlı bir yemek hazırlayabil ir. Ama bu sonuç, gene de aşçılık

için gramercidir. Eğer dımım böyleyse, o zam an o , gramerci olduğu için müzisyendi r. Ancak o
gramerci olduğu için her 1.aman müzisyen olmuş değildir. Eğer onun şimlii olliıığu ve her zaman
için olmamış olduğu şey, meydana gelmek zonında olan bi r şeyse, o zaman o, gramerci olduğu
için müzisyen olmuştur. Başka deyişle onun gramerci olmadan önce müzisyen olduğu gibi, mü­
zisyen olmalhn önce gramerci olmuş olması gerekir ki bu ela saçmadır.
1) i lineksel anlamda varlıktan "başka bir tanda var olan" varlıklar, tözlerdir. Tözler, oluş ve
yokoluş sürecine tabi olan yeg:\ne şeylerdir. Oluş ve yok oluş sürecinden geçmeksizin ortaya çı­
kan ve kaybolan ilinek (öte yandan noktalar, doğnılar yüzeyler ve formlar da böyledirler: Krş.
yukarda B, S, 1 002 a 32 ile ilgili not), o halde, bir varlık değildir (Aşağıda 3, 1 027 a 29; ve Ps.­
Alck., 4 53, 1 2 ve devamına da bkz).
2) Krş. /!ı, 5, 1 O 1 5 a 33.
3) "Çoğu zaman ortaya çıkan, meydana gelen" (hos epi to poly) kavramı 41e ilgili olarak bkz.
Yukarda /!ı, 30, 1 025 a 1 5 'le ilgili not.

300
V I . KİTAP

sanatına yabancıdı r. Dolayısıyla onun bir rasclantı (ilinek) olduğu­


nu söyleriz. Aşçı bir anlamda onu elde edebilir; ancak genel olarak
5 ona erişemez.O ) Çünkü diğer şeyler, kendilerini meydana getiren
yetilerin sonuçları oldukları halde,(2) ilinekler h içbi r belli sanatın,
h içbir bell i yetin i n sonuçları değildirler.(3) Çünkü ilineksel olarak
var olan veya meydana gelen şeylerin nedenleri de ilineksel şeyler­
dir.(4) Şimdi varlıkların hepsi, ne varlıkları, ne de oluşları bakımın­
dan zorunlu ve ezeli-ebedi olmadıklarına, aksine çoğu sadece çoğu
zaman meydana gelen şeyler sınıfına girdiği ne göre,(5) ilineksel ola-
10 n ı n var olması zorunludur. Örneği n beyaz bir adam n e her zaman,
ne de çoğu zaman müzisyendir. Ancak bu bazen ortaya çıkan bir
şey olduğuna göre, onun ilineksel bir şey olması gerekir. Çünkü
aksi rakdirde her şey zorunlu olurdu. O halde ilineğin nedeninin
çoğu zaman olduğu şeyden başka bir şey olma imkanına sahip olan
madde olması gerekir. Ve biz ne her zaman, ne de çoğu zaman var
15 olan herhangi bir şeyin olup olmadığı sorusunu kendimize hareket
nokrası olarak almalıyız.(6) Hiç şüphesiz böyle bir şeyin var olma­
dığını farz ermek i mkansızdır. O halde onların yanında başka bir
şey vardır ve bu şey, rastlantısal (ilineksel) olan şeyden başkası de­
ğildir. Varlıklar içinde sadece çoğu zaman olan m ı vardır? Her za­
man olan yok mudur? Öncesiz-sonrasız bazı varlıklar yok mudur?
Bu soruları ilerde ele almamız gerekmekredir.m Ancak şimdiden,
ilineğin biliminin olamayacağı açıkrı r. Çünkü her bilim ya her za-
20 man olana veya çoğu zaman olana yöneliı:{S) (çünkü aksi takdirde
neyi öğrenecek veya başkasına neyi öğrereceğiz?). Bilimde şeyi n ya
her zaman veya çoğu zaman meydana gelen bir şey olarak belirlen­
miş olması gerekir. Örneğin bal şerbetinin areşli hastalara çoğu za­
man iyi geldiğini söyleyebil iriz. Ama genel kurala aykırı olan özel

1 ) Yani aşçı (opsopoias) olarak, aşçı olmak bakımından ona erişemez.


2) Örneğin sağlık, tıbbın sonucudur (Ask!., 368, 33). 5. satırdaki uJiğer şeyler"le, zorunlu
-

olarak veya çoğu zaman meydana gelen şeyler kastedilmektedir.


3) Tersine onların nedenleri sonsuz ve belirsizdir.
4) Krş. Ask!., 369, 2-4.
5) Bkz. Peri Hmneneim, 9.
6) tlincğin doğası ve nedenini belirledikten sonra Arisrorcles ilineğin varlığını kanıtlamanın
kur:ılını vermektedir (krş. Peri Hmnmeias, 9).
7) A, 8.
8) Asıl, gerçek anlamda sadece ezeli-ebedi ve zorunlu \'arlıkların bilimi vardır (Krş. ikinci
Annlitikler, [, 1 , 7 1 b 1 5). Ancak daha geniş anlamda (lariore scnsu), çoğu zaman meydana gelen
şeylerin de bilimi vardır (Krş. Birinci Annlitik/er, rr, 1 3, 32 b 1 8. Bkz. Bonin, 290).

30 1
M ETA F i Z i K

durumların açlklamasını veremez, bal şerbecinin sozunu emgımiz


etkisinin ne zaman meydana gelmediğin i (diyelim ki ayın ilk çıktı­
ğı günde) söyleyemeyiz. Çünkü ayın ilk çıktığı gün meydana gelen
şey de ya her zaman, ya da çoğu zaman meydana gelir. Oysa ilinek
25 gerek her zaman, gerekse çoğu zaman meydana gelen i n dışında
olan bir şeydir. O halde, böylece, ilineğin ne olduğunu, hangi ne­
denden çıktığın ı ve onu kon u olarak alan bir bilim i n olmadığın ı
ortaya koymuş olduk.O)

3 . Bölüm < llineği n Doğası ve Nedenleri >

Bir oluş ve yokoluş süreci nden geçmeksizin varlığa gelen ve


varlıktan kesilen ilke ve nedenlerin olduğu açıkcır.( 2) Bir oluş ve

1 ) tlinek, bilme yetimizin ansal ve gelip geçici bir yetersizliğinin sonucu değildir; bizzat kendi
doğası gereği ne "her zaman meydana gelen" (paro to aei),.ne de "çoğu zaman meydana gelen"dir.
(para to hos epi to poly) . O, her türlü kanunun dışındadır. Aristoteles'in örnek olarak aldığı istis­
nai durumu, yani bal şerbetinin ayın ilk çıl.."tığı gün etkisiz olma durumunu açıklamaya muvaffak
oldujumum kabul ettiğimiz takdirde, yine ya her zaman meydana gelen veya çoğu zaman meyda­
na gelenle karşılaşmış ohınız ve o artık bir ilinek olmaktan çıkar. Başka deyişle ilineğin ilinek ola­
rak koşullan belirlenemez; çünkü aksi takdirde bu koşullar, bir yasaya, kendisi de daha genel bir
yasaya itaat eden bir yasaya boyun eğmiş olurlar ve böylece karşımızda artık salt bir ilinek söz ko­
nusu olamaz. - Bu pasajla ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 452, 34 vd., ve Ross, 1, 36 1 .
2) Aristoteles yukarda (2, 1 026 b 22; şununla da karşılaştınn: B, 5, 1 002 a 32 ile ilgili not)
ilineklerin ansal olarak doğdukları ve ortadan kalktıkları ve bir oluş ve yok oluş surecinin sonucu
olmadıklannı gösterdi. Nedenleri ile ilgili olarak da aynı şey söz konusudur. Örneğin evin sağlı­
ğa uygunluğu (ilineksel neden) "zaman-dışı (akronas)" olarak ortaya çıkar (Ps. Alek., 4 53, 32) ve
derhal evi sağlıklı kılar (ilinek). O halde ilinek bir oluş sürecinden geçmeksizin ortaya çıkar ve
kendisi de bir oluşa tabi olmayan ve kendisini· zorunlu-olmaksızın meydana getiren ilineksel bir
nedeni vardır. İlineksel bir sonuç, birbirinden bağımsız ve doğaları bakımından bu biçimde bir
işbirliğine gi rmek üzere düzenlenmiş olmayan nedenlerin rastlantısal birleşmelerinin sonucudur.
Aristoteles'in akıl yürütmesi şu olacaktır: Eğer bütün olayların ilineksel-<ılmayan nedenleri ol­
duğu furzedilirse, bunun sonucu neden ve eserler zincirinde sarsılmaz bir zonınluluğun varlığı
olacaktır. Eğer bazı olayların zonınluluğun dışında kaldığı ortaya konabilirse, aynı şekilde ilinek­
sel nedenlerin varlığı da kanıtlanmış olacaktır. Bunun arkasından gelen örnek, zorunlu olanla ili­
neksel olarak ortaya çıkan şey arasında yapılan ayrımdan hareket etmektedir. Aristoteles böylece
katı bir determinizmin karşısına, varlığının kendisini bir olay olarak takdim ettiği ve nedensel
bağın dışında kalan bir "ilke"yi teşkil eden ilineğin (Aristoteles'in örneğinde bu ilinek, baharatlı
yemekler yeme olayı olacal.."tır) yumuşattığı ılımlı bir determi nizmi koymal..;adır. Canlının ölme­
si, zorunlu bir olaydır ( 1 027 b 8); Ancak o, hastalıktan mı ölecektir, yoksa cinayetten mi? Bura­
da belirsiz ve olumsal olanın payı işin içine karışmaktadır.
Aristoteles'in örneğini iyi anlamak için akıl yürütmenin eserden nedene doğru gittiğini gör­
mek gerekir. Kq. Fizik, il, 5, 1 96 a 24. - Tüm bu güç bölümle ilgili olarak Peri Hmnmeias, 9
ve Ross, 1, 362 ye başvunın.
'

302
V I . KİTAP

yok oluş süreci ile birlikte varlığa gelen veya ortadan kalkan her şeyin,
30 zorunlu olarak ilineksel-olmayan bir neden i olması gerektiğinden
eğer birinci tür varlıklar olmamış olsaydı, her şeyin zorunlu olması
gerekirdi. Gerçekten acaba filanca şey olacak mıdır? Eğer şu diğer şey
olursa olacak, olmazsa olmayacaktır. Bu ikinci şey de bir üçüncü şey
olursa olacaktır. Böylece ilerleyerek ve sınırlı bir zaman parçasını sü­
rekli olarak küçülterek içinde bulunduğumuz ana erişeceğimiz açıktır.
1 027 b O halde filanca adam, acaba hastalıktan mı ölecektir, yoksa cinayet­
ten mi? Eğer evinden dışarı çıkarsa cinayetten ölecektir. Susuzluk du­
yarsa çıkacaktır ve eğer şu diğer şey ortaya çıkarsa da susayacakcır.
Böylece içinde bulunduğumuz andaki bir olaya veya daha önceden
gerçekleşmiş olan bir olaya varmış olacağız. Örneğin sözünü ettiğimiz
adam susarsa, dışarı çıkacaktır; eğer baharatlı yemekler yerse, susaya-
5 caktır. Bu son olay ya vardır ya da yoktur.O ) O halde bu adam ya zo­
runlu olarak ölecek veya zorunlu olarak ölmeyecektir. Geçmiş olaylar
içine atlarsak da aynı şey geçerlidir.( 2) Çünkü bu, yani geçmiş olay,
herhangi bir varlıkta zaten mevcut bulunmaktadır. O halde gele­
cekte meydana gelecek her şey, zorunlu olarak meydana gelecektir.
Örneğin canlı olan, zorunlu olarak ölecekti r. Çünkü o şimdiden
kendisinde ölümünün koşulunu, yani aynı bedende karşıtların var-
ı O lığını(3) taşımaktadır. Ancak onun hastalıkcan· mı, yoksa cinayetten
mi öleceği konusunda henüz hiçbir şey bilmiyoruz. Çünkü o, bir
başka şeyin ortaya çıkmasına bağlıdır. O halde böylece belli bir il­
keye kadar gitciğimiz,(4) ancak bu ilkenin kendisinin hiçbir başka
ilkeye i ndirgenmediği açıktır. İşte rastlanrıdan ileri gelen her şeyin
ilkesi bu olacaktır ve onun ortaya çıkışının da kendisi nden başka
bir nedeni olmayacakrır. Ancak böylece rastlantıyı, ilineksel olanı
ne tür bir ilkeye, ne tür bir nedene indirgemekteyiz, yani onu
1 5 maddeye mi, ereksel nedene mi, hareket eccirici nedene mi i ndirge­
mekteyiz? .Bu, dikkatle incelememiz gereken bir sorundurJ 5)

1) O halde zorunlu değildir.


2) İçinde bulunduğumuz anın olayları üzerinden atlayarak. Böylece yok oluş ve ölümün ilke­
leri canlının içinde mevcut bulunmaktadır.
3) Sıcak ve soğuk, yaş ve kuru.
4) Örneğin bir "ilineksel anlamda" (kata symbebekos) neden olan baharatlı yemekler yeme
olayına. O halde nedensel zincir burada kopmaktadır.
5) Krş. Fizik, II, 6, 1 98 a 2 vd. - Aristoteles formel nedeni zikretmiyor. Bu, doğrudur, çünkü
ilinek, öz.den çıkmayan şeyin ta kendisidir. llinek, ancak fail nedenle ilgili olabilir; çünkü olayın
zaman içinde yer alması gerekir. O, salt madde olamaz; çünkü salt madde, biri veya diğerine
doğru yönelmeksizin bir karşıtlar imkanıdır (Ross, I, 364).

303
M ETAF İ Z İ K

4. Bölüm < Doğru Anlamında V:ırlık >Cl l

İlineksel anlamda Varl ık'la ilgili ol:ır:ık yukarda söyledikl eri­


m izle yeri nelim. Çünkü onun doğasını yeterli ölçüde ortaya koy­
duk. Doğru anlamında Varlık'la, yanlış anlamı nda v:ır-olmama'y:ı
gelince, onlar birletme ve ayrılmadan ibarertirle ı<2l ve doğru ile
20 yanlış, birlikte çelişik yargıları paylaşırlar (çünkü doğru, özne ile
yüklemin gerçek bi rleşmelerinin tasdik edil mesi ve gerçek ayrılma­
larının inkar edilmesidir. Yanlış ise bu tasdik ve inkarın çelişiği
ol:ındır. (3) Şeyleri nasıl birleşik veya ayrı olarak düşündüğümüze
geli nce, o ayrı bir konudur.(4 ) "Birleşik" ve "ayrı" derken şeyleri,
düşünceler :ırasında basit bir ard :ırdalık ol:ıc:ık bir biçimde düşün­
meyi değil, onları, bu düşüncelerin bir birlik meydana getirecekleri
bir tarzda düşünmeyi kastediyorum). Çünkü doğruluk ve yanlışlı k,
25 sanki iyi, doğru; kötü, yanlış olan mış gibi, şeylerin kendilerinde
değildir, düşüncededir ve basit doğalar ve özleri göz önüne alırsak,
doğru ve yanlış, hatta düşüncede bile değildir. O halde bu anlam­
da göz önüne alınan Varlık ve var olm:ım:ı ile ilgili olarak neyi b il­
memiz gerektiğin i daha sonra incelememiz gerekir.C'i) Şimdi bi rleş-
30 me ve ayrılma şeylerde değil, düşüncede bulunduğuna ve bu an­
lamda ele :ılınan varlık,(6) asıl anlamda varlıktan farklı olduğuna
göre (çünkü düşünce, verilen bir özne ile i·l gili olarak ona bir özü
veya bir niteliği veya bir n iceliği veya başka bir şeyi bağlar veya
onu ondan ayırır), gerek ilineksel anlamda varlığı, gerekse doğru
anlamında varlığı bir car:ıfa bırakmamız gerekir. Çünkü ilineksel
anlamda varlığın neden i belirsizdir; doğru anlamı nda varl ığın ne­
deni ise düşüncenin bir duygulan ımıdır. Sonra bu her iki tür var­
lık, varl ığı n diğer cinsi ne(7) bağlıdı rlar ve ne biri, ne ötekisi her-

1) Krş. 0, 1 O.
2) Yiiklem ve öznenin birleşme (synthesis) ve ayrılması (diairesis). Krş. St. Thomas, s. 369,
not 1 223.
3) Örneğin "ins� h'ayvandır": doğnı; "insan hayvan değildir": yanlış; "insan eşektir": yanlış;
"insan eşek Jeğildir": doğnıdur. .
4 ) Aristotclcs'in tanımın birliğini incdeyeceği Z, 1 2'de çözülecek olan sonın. Örneğin hay­
fll1n. lltmrda yaşayan ve iki ayaklı ayn ayrı düşüniilcbilir veya insanın tanımında birlikte düşünü­
lebilir. Krş. Ps.-Alek. , 457, 1 0 vd.
sı e. 10.
6) Doğnı ve yanlış olarak varlık.
7) 1 028 a l 'deki "varlığın diğer cinsi", asıl anlamında, gerçek anlamda (L.-yrios) varlıktır. Bu,
metafizikçinin dikkatine layık olan tek varlık türüdiir. Metafizikçinin bu varlığa tabi olan şeyler­
den ibaret olan diğer tür varlıkları bir yana bırakması gerekir. Krş. Bonitz, 294.

304
VI . KİTAP

1 028 a hangi bir nesnel varlık cinsine işarer ermezler. Bundan dolayı onla­
rın üzerinde durmayalım ve varlık olmak bakı mından varlığın ken­
disi nin neden ve ilkelerini inceleyeli m (Her rerimin çeşidi anlamla­
rını belirlerken Varlık' ı n da birkaç anlama geldiği(l ) orraya çıkmış-
··'
5 rı).

1 ) Yani birçok kategoriyle ilgili olduğu (krş. A, 9, 992 b 1 9). Öre yandan, bu pasaj şüpheli­
dir; daha sonraki bir ilave olabilir.

305
VII. KİTAP (Z)

1 . Bölüm < Töz: Varİığın İlk Kategorisi -


Varlığın İ ncelenmesi, Önce Tözün
İ ncelenmesidir. >

1O Daha önce kelimelerin çeşidi anlamlarıyla ilgili kicabımızda


işarec ecciğimiz gibi( ! ) Varlık, çeşidi anlamlara gelir: Bir anlamda
o, bir şeyin olduğu şeyi veya cözü, bir başka anlamda bir niceliği
veya bir niceliği veya bu cür diğer yüklemlerden birini ifade eder.
Varlık bücün bu anlamlara gelmekle birlikce, asıl anlamında var
olan bir şeyi n, "bir şeyi o şey yapan şey", yani onun cözünü ifade
15 eden şey olduğu açıkcır. Çünkü herhangi bir şeyin hangi n icelikce
olduğunu söylediğimizde, onun iyi veya köcü olduğunu söyleriz;
üç dirsek uzunluğunda veya bir insan olduğunu söylemeyiz. Buna
karşılık onun ne olduğunu belimiğimizde onun beyaz, sıcak veya
üç dirsek uzunluğunda olduğunu söylemeyiz; bir insan veya Tanrı
olduğunu söyleriz. Başka bücün şeylerin varl ıklar olarak adlandırıl­
malarının nedeni ise, bu asıl anlamı nda var olan şeyin ya nicel ikle­
ri veya nitel ikleri veya duygulanımları veya bu cürden başka bir be­
lirlenimi ol malarıdır. Hacca bundan dolayı "gezmek" , "sağlıklı ol-
20 mak", "ocurmak" kel imelerinin, bu şeylerin her birinin var olduğu
anlamına gelip gelmediğini kendi kendimize sorabiliriz. Bu cür di­
ğer herhangi bir şeyle ilgili olarak da aynı durum geçerl idir; çünkü
bunların hiçbirinin doğal olarak ne kendi kendine yecen bir varlığı
vardır, ne de cözden ayrıl ması mümkündür.(2 ) Tersine, eğer orcada
25 bir varlı k varsa, o daha çok, "gezinen", "oturan", "sağl ıkl ı olan"
şeydir. Bu sonuncu şeylerin daha gerçek varlıklar olarak görünme­
lerinin nedeni, her birini n alcında gerçek ve belli bir öznenin ol­
masıdır. Bu özne, böyle bir kategoride kendisini gösteren Töz veya

1 ) 6., 7 r, 2, 1 003 a 33 ile ilgili notla da krş.


-

2) Bağımsız (kara hauro) bir varlığı olmayan şey ise, bir varlık olamaz.

306
Y i i . KİTAP

bireydir. Çünkü biz "iyi" veya "ocuran" kelimelerini, hiçbir zaman


30 böyle bir özne olmaksızın kullanmayız. O halde diğer kategoriler­
den her birinin bu kategoriden dolayı var olduğu açıktır. Bundan
dolayı :ısıl anlam ında Varlık, yani herhangi bir anlamda Varlık de­
ğil, mudak anlamda Varlık, ancak Töz olabilir.
"llk, biri ncil" sözcüğünün bi rkaç anlamda kullanıldığı n ı bi­
l iyoruz. Ancak her bakımdan, yan i hem tanım, hem b ilgi, hem
de zaman bakımından i lk olan , Tözdür. Çünkü ilkinO) diğer
kategorilerden hiçbiri bağı msız olarak var olamaz; oysa Töz, ba­
ğımsız olarak var olabilir. Töz, tan ı m bakı mından da ilktir;
35 çünkü her varlığı n tan ım ında, onun tözünün tanı m ı zorunlu
olarak içerilmiş bulunur. Ni hayet her şeyi, onun niteliği ni, n i­
celiği n i veya yeri ni değil, ne olduğunu,(2) örneğin insan ı n veya
ateşin ne olduğunu bildiğim izde en tam bir biçi mde bildiği mizi
1 028 b düşün ürüz. Hatta bu yüklemlerin kendilerini de ancak ne ol­
duklarını, yani örneğin n icel ik veya n i celiğin ne olduğunu bildi­
ğimizde biliriz.(3)
Geçmişteki ve şimdiki araştırmaları n değişmeyen , ezeli­
ebedi konusunu oluşcuran ve üzerinde her zaman şüpheler ol­
muş olan sorun, Varlık'ın ne olduğu sorunu, aslında Tözün ne
olduğu sorunudur. Çünkü filozofların bazısı nın bir,( 4) bazısının
çok olduğunu - bu sonuncular arasında da bir kısmının sı n ı rl ı

1 ) Zaman bakımından (khrono). Töz, zaman bakımından, kendisini erkileyebilen ve birbiri


ardından sahip olduğu nirelilderden önce gelir. Ps.-Alek.'un mükemmel açıklamasına bkz. 461 ,
1 -7. Ps.-Alck. rözii, her giin farklı bir şarabı içine alan bir küpe benzetiyor. Arisroreles'e göre rö­
ziin, diğer kategoriler olmaksızın var olabilecğini söylemek, onun dilşilncesini rahrif ermek ola­
cakrır; çiinkü Arisrordes için tözsüz bir nitelik ne kadar imkansızsa, hiçbir belirlemesi olmayan
bir röz de o kadar imkansızdır. Aslında Arisroreles, diğer kategorilerden f.ı.rldı olarak sadece tö­
ziin bağımsız varlığa sahip olabileceğini söylemek istiyor: Töz, bilriin nitelik ve bağınrıları ile bir­
likte kemli kendine yeten, bireysel varlıktan başka bir şey değil<lir ve ancak bu niteliği ile bağım­
sız bir varl ; ğa sahip olabilir. Birinci dereceden töz (32. sarır) böyle bir şeydir. İkinci dereceden
(deurera ousia) röz ise böyle değildir; çünkü o, bir riimel olduğundan içine aldığı bireylerin dı­
şında bir varlığa sahip değildir. (Krş. Ross, I, lntrodıu:ıion., s. XCI).
33. sarı rdaki "karegorema", "karegoria" anlamındadır (Krş. !:!., 7, 1 0 1 7 a 24); ancak belki
daha doğru olarak "durum, yüklem, nirelik" anlamına gelmektedir: Yani o, röz dışındaki bütün
<liğer kategoriler hakkında tasdik edilen şeydir.
2) Bilgi bakımından (gnosei) öncelik.
3) Yiiklrmlerin kendilerinin özünün ("ri esti", (öz) 2. sarır] bilgisi ile ilgili olarak krş. Aşağıda,
4, 1 030 a 1 7-27 ve ilgili no<.
4) Miler okulu ve Elea okulu.

307
M ETA F i Z i K

5 sayıda,0 ) başka bir kısmının ise sonsuz sayıda( 2) olduğunu ileri


sürdükleri bu Tözdür. Bundan dolayı bizim için(3) de incelememi­
zin ana, ilk, deyim yerindeyse biricik konusu, bu anlamda ele alı­
nan Varlık'ın doğası olmak zorundadır.

2 . Bölüm < Töz Hakkındaki Farklı Kuramlar >

Genel kanıya göre Töz'ün en açık biçi mde ken.d ileri ne ait ol­
duğu şey, cisimlerdir. Dolayısıyla genel olarak sadece hayvanlar,
bitkiler ve onların kısımların ı değil, Ateş, Su, Toprak gibi doğal ci-
10 simleri v e b u türden diğer öğelerin her birini( 4) v e gerek b u öğele­
rin kısı mlarını, gerekse onlardan meydana gelen - gerek bu kısım­
lardan, gerekse cisimlerden meydana gelen - tüm varl ıkları, örne­
ği n fiziksel evren ve kısımlarını, yani yıldızlar, Ay ve Güneş'i birer
töz olarak adlandı rmaktayız. Acaba sadece bunlar mı tözdürler,
yoksa başka tözler(5) de var mıdır? Acaba bu yukarda adı geçenle­
rin sadece bir kısmı mı tözlerdir, yoksa onların bir kısmı ve başka
bazıları mı tözlerdir? Yoksa bunların hiçbiri tözler değildir de sade-
15 ce başka bazı şeyler mi cözlerdir? İşte bütün bunların ele alınıp
araştırılması gerekir. - Bazı fılozoflaı:<6J yüzey, doğru, nokta ve bi­
rim gibi cisimlerin sınırlarının tözler olduğu. hatta bunların fizik­
sel veya geometrik cisimlerden daha fazla tözler olduğu görüşünde­
dir. - Ayrıca bazılarım duyusal varl ıkların dışında tözsel hiçbir şey
ol madığını düşünmektedirler. Başka bazıları ise gerek daha çok sa­
yıda, gerekse daha gerçek ezeli-ebedi tözlerin varlığı nı kabul et-
20 mektedirler. Örneğin Platon, üçüncü bir tür tözlerle, yani duyusal

1) Empedokles ve Pythagorasçılar.
2) Anaksagoras ve atomcular.
3) Varlık olmak bakımınd:ın Varlığı bilmesi gereken bizim için. Özede bireysel tözlerde, on­
ların esas itibariyle doğalarını teşkil eden şeyin ne olliuğunu bdirlemek söz konusudur: Bir son­
raki bölümün konusu bu olacaktır.
4 ) Krş. d, 8, 1 O 1 7 b 1 1 ile ilgili not.
5) Cisimsel-olmayan tözler.
6) 1' l:uematiksel şeylerin (mathematika) cisimlerin dışında olduğunu düşünen Platoncular­
d:ın furklı olarak onların duyusal şeylerin içinde bulunan tözler olduğunu ileri süren Pytha­
gorasçılar.
7) Ps.-Alek.'tın dediği gibi (4 62 , 29) sadece Hippon değil {"tanntanımaz" lakabına sahip
r lippon hakkında krş. yukarda, A, 3, 984 a 3 ve ilgli not), gend olarak lyonya okulu.

308
V I I . KİTA P

cisimlerin tözü ile birlikte, ilci tür tözün, İdealar ve matematiksel


Şeylerin varlığını ortaya atmaktadır.O l - Speusippos, daha da fazla
sayıda tözleri kabul ermektedir: O, Bir olan'dan hareket ermekte,
sonra sayılar için bir ilke, büyüklükler için bir başka ilke, ruh için
bir başka ilke olmak üzere her türlü tözle ilgili olarak ayrı bir ilke­
yi kabul ermekte, böylece devam ederek töz çeşitlerin i istediği kadar
2 5 çoğalrmakradır.C2l - Nihayet İdealar ve sayıların ayn ı doğada �ldu­
ğunu, maddi evrenin tözüne ve duyusal cisimlere varıncaya kadar
diğer şeylerin onlardan - doğru ve yüzeylerden - çıktığını ileri sü­
ren filozoflar vardır.(3)
Bürün bu noktalarda kim haklı, kim haksızdır? Hangi tözler
vardır? Duyusal tözlerin dışında tözler var mıdır; yoksa yok mu­
dur? Duyusal tözlerin kendileri nasıl vardır? Maddeden bağımsız
30 bir varlığa sahip olan bir töz var mıdır? Eğer varsa, niçin ve nasıl
vardır? Yoksa duyusal tözlerden ayrı hiçbir töz yok mudur? Önce
ana çizgileri ile tözün doğasını sergiledikten sonra inceleyeceğimiz
işte bunlardır.(4)

1 ) Krş. A, 6, 987 b 1 4 .
2 ) Aynnrılar için bkz. A, 1 0, 1 075 b 37; M , 2, 1 076 a 2 1 ; 6, 1 080 b 1 4 ; N, 3, 1 090 b 1 9; 4 ,
1 091 a 34. Şuna da bkz. Scıct. Empir., Adı,, MatJmn .. VII, 1 47 - Frank'a göre (Plato und dit so­
gmnnntfn P,rthagorttr, Halle, 1 923) Spcusippos on farklı alanı birbirinden ayırdetmiştir. Ancak
hipottti kısmen tahmine dayanmaktadır (Krş. Ross, i l , 1 63 ) Bununla birlikte Spcusippos'un
şerlerin farklı cinslerini mutlak olarak ayırmadığı, tersine sayısal çokluL."tan Ruh'a ve İyi olan'a
doğnı giJcn bir hiyerarşiyi benimsediği kabul edilmelidir. (Bkz. A, 7, 1 072 b 30- 1 073 a 3 ve
Ronitz'in bu pasaj hakkındaki yorumu: s. 503) . O, bu hiyerarşiyi zaman içinde bir evrim olarak
yonıml:ımaktaydı.
Platon'un yeğeni ve halefi olan ve 1.0. 395-393 yılları arasında Atina'da doğmuş, 1.0. 334
plına doğnı cilmiiş olan Speusippos'la ilgili olarak krş. Robin, /.n Pmslt gr. . s. 286. Frank'a göre
Spcusippos P_�thagorasf1 SaJ11.nr Üul'int adlı bir kitabın yazarıyliı ve İtalya okulunun öğretileri
hakkında llerin bilgiye sahipti. Onun kitabı veya dersleri, Aristotdes için Pythagorasçılık hakkın­
daki açıklamalarının kaynağı olmuştur. (Krş. Fragm. 4 Langl - 22. satırdaki �daha çok sayıda"
ibaresi, Plaron tarafından kabul edilen üç tür tözden (İdealar, Matematiksel şeyler ve duyusal
şeyler) daha da fazla sayıdaki tözleri kastetmektedir.
3 ) Ksenokrates'in okulu (Askl., 379, 1 7) ; Krş. M, l , 1 076 a 20. Şunlara da bkz. Theophras­
tos, lvft.tnph. , 6 b 6-9; 3 1 3 Brandis, 1 2 Ross ve Sext. Em pir. Adı•. Mnthun. . VII. 1 4 7 (Beklcer, s.
223). Bu pasajla ilgili olarak krş. Ps.-Alek. 463, 6-8 - Spcuisoppos ve Ksenokrates'in görüşleri
arasındaki karşıtlık E. Brehier tarafından iyi bir biçimde belinilmektedir: Hist. d, IA Phil. 1,
1 62- 1 63.
4) M,tnjizik, cisimsel tözleri esas olarak Z ve H'de; Pythagoras ve Platoncular tarafından ka­
bul edilen cisim-dışı tözleri M ve N'de de alır. A'da ise Aristoteles sadece bizzat kendisinin ger­
çekliğini kabul ettiği cisim-dışı gerçekliklerle meşgul olur.

309
M ET A F İ Z İ K

3. Bölüm < Dayanak Olarak Göz Önüne Alınan Töz >

Töz, çok sayıda anlamda olmasa da hiç olmazsa dört ana an-
35lamda kullanılır; çünkü genellikle gerek öz, gerek cümel, gerek cins
ve nihayec dördüncü olarak gerekse öznen in her varlığın cözü ol­
duğu düşünülür.O>
Özne, başka her şeyin kendisi hakkında casdik edildiği, ancak
kendisi başka hiçbir şey hakkında casdik edilmeyen şeydir. Bundan
1 029 a dolayı önce onun doğasını belirlememiz gerekir. Çünkü genel ka­
n ıya göre bir şeyin en gerçek anlamda cözünü oluşcuran şey, onun
ilk öznesidir; Şimdi bu ilk öznenin, bir anlamda madde olduğu,
bir başka anlamda form olduğu,( 2) üçüncü bir anlamda ise madde
ve formun birleşmesinden meydana gelen şey olduğu söylenir
(maddeden, örneğin cuncu; formdan, onun sahip olduğu biçimi;
her i kisin i n bileşi minden de heykeli, somuc bücünü kasrediyorum).
5 Bundan şu sonuç çıkar ki eğer form, maddeden önce gelirse ve on­
dan daha fazla gerçekliğe sahipse,(3) aynı nedenden öcürü madde
ve formun bileşiminden de önce gelecekrir.
Tözün, bir öznenin yüklemi olmayan, rersine geri kalan şeyle­
rin kendisi nin yüklemi oldukları şey olduğunu ifade ederken,
onun doğası hakkında şemacik bir açıklama vermiş olduk. Ancak
onun özelliğin i bu biçimde belirlemekle yerinmemeliyiz.(4) Çünkü

1 ) Mahiytt, 4-6 ve 1 0- 1 2. bölilmlerde; tümel 13 ve 1 4 . bölümlerde; özne bu bölümde incele­


nir. Cimt gelince o, Z'de ele alınmaz; ancak bir tümel olduğundan onun 1 3 ve 1 4 . bölümlerde
incelendiği düşünülebilir.
2) Formun, özne olması şaşınıcıdır ve Bonitz (30 1 ) burada bir "lapsus" a inanmaktadıreBu­
nunla birlikte özellik ve ilineklerin taşıyıcısı olduğu söylenerek form, özne olarak göz önüne alı­
nabilir. Böylece 11, 1 8 , 1 022 a 32'de ruhun, hayatın öznesi (hypokeimenon) olduğu söylenir. -
3. satırdaki "morphe" (şekil, duyusal· biçim), eidos (tür, form) ve ti en cinai (mahiyet) ile aynı
anlamdadır (Bkz. B, 4 , 999 a 1 6) .
3 ) �ağıda 2 8 . satırda Aristoteles'in ortaya koyacağı gibi - Form, maddeden önce geldiği için,
aynı nedenden ötürü somut bileşik varlıktan (syntheton) da önce gelir (St. Thomas, s. 383, not
1 279).
4 ) Onun bir özne hakkında tasdik edilmeyen şey olduğunu söylemekle yetinmemeliyiz -
Aristoteles'in genel akıl yürütmesi ( 1 1 -33. satırlar) Bonitz tarafından sergilenmeL.'tedir (300-32);
Burada "hypokeimenon"un (özne, dayanak) töz olma şerefine sah ip olduğuna ilişkin iddiasının
haklı olup olmadığını bilmek söz konwudur. Şimdi tözün iki ana özelliği vardır: a) O, başka hiç­
bir şey hakkında tasdi k edilmez ( 1 028 b 36'da yeniden hatırlatılmaktadır); b) O, bağımsız ve bi­
reyseldir (krş. 1 . bölüm ve 11, 8, 1 O 1 7 b 23; Kııttgoriltr, 5). Eğer ilk özellikle yetinilirse (9. satır)
öznenin sadece başka hiçbir şey hakkında tasdik edilmemesinden dolayı töz olduğu söylenirse,
zonınlu olarak tözü maddeye özdeş kılma yoluna gidilmiş olur ( 1 0. satır); çünkü başka bir şeyin

310
Yi i . K İ TAP

10 bu, yes.erli değildir. Açıklamamızı n kendisi belirsizdir. Ayrıca o


zaman madde, bir töz olmaktadır. Zira eğer o töz değilse, başka
neyin töz olduğun u söylemek zor olacaktır. Çünkü bütün n ice­
likler orcadan kaldırıldığı nda, geride hiç şüphesiz maddeden
başka bir şey kalmaz. Zira bir yandan, ikinci dereceden n i telik­
ler,(1 ) cisimlerin salt duygulanımları, fi illeri ve güçlerinden (puis­
sances) başka şeyler değildirler. Öte yandan uzunluk, genişlik ve
derinliğin kendileri de tözler olmayıp sadece niceliklerden ibaret-
} 5 tirler (nicelik ise, bir töz değildir) . Buna karşılık töz, daha ziyade,
bu niteliklerin kendisine ait oldukları ilk öznedir. Eğer uzunluk,
genişlik ve derinliği ortadan kaldırırsak, geriye bu nicelikler tarafın­
dan belirlenen şeyden başka bir şey kalmadığını görürüz; O halde
bu açıdan bakıldığında madde, zorunlu olarak, biricik töz görün-
20 mekcedir. M addeden, kendisi bakımından ne özel bir şey olan, ne
belli bir n iceliğe, ne de varlığı belirleyen diğer kategorilerden her­
hangi birine sahip olan şeyi anlıyorum: Çünkü bu kategorilerin
her birinin yüklemi oldukları ve varlığı bu kategorilerin her birinin
varlığından farklı olan bir şey vardı r (zira tözün dışında kalan bü­
tün kategoriler, tözün yüklemleridir; tözün kendisi de maddenin
yüklemidir) .(2) O halde en son özne, özü bakımından, ne belli bir
şeydir; ne belli bir niceliğe, ne de başka herhangi bir kategoriye sa-
25 hip olan şeydir. O, bu kategorilerin basit i nkarından bile ibaret
olamaz; çünkü inkarlar da ona ancak ilineksel anlamda ait olacak­
lardır.
Sonra bu açıdan bakıldığında, mantıksal olarak, tözün madde
olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak bu imkansızdır. Çünkü tözün,
esas olarak bağımsız(3) ve bireysel bir şey olma özelliklerine sahip
bir şey olduğunu düşünürüz. Bu açıdan(4 ) maddeden ziyade, form

yüklemi olmadığı en büyük bir doğrulukla söylenebilecek şey, maddedir. Ancak ikinci özellik
göz önüne alınır alınmaz (bağımsızlık ve bireysellik) maddenin bir töz olduğunu savunmak
imkansız olur (27. satır). Çünkü salt madde yoktur.
1 ) Kelimesi kelimesine: "uzunluk, genişlik ve derinlikten başka nitelikler". Bu salt duygula­
nımlann, tözler olmadıkları açıktır.
2 ) Bu son kdimder ile ilgili olarak krş. Askl., 380, 33. Sylv. Maurus'un dediği gibi ( 1 73),
-

madde "subjectum omnium mutationum, etiam substantialium"dır. O, salt kuvvedir.


3) 2 8. satırdaki "khoriston", pratik olarak "kara hauro" ile aynı anlamdadır; Yani bağımsızlık,
mutlak olmadır.
4) Yani tözün "khoriston (bağımsızr ve "tode ti (bireysel olma)" özelliği göz önüne alındığın­
da. Bu açıdan form ve bileşik varlık, maddeden daha çok töz olduklarını iddia etme hakkına sa­
hip olabilirler.

31 1
M ETA F İ Z İ K

30 ve madde ile formdan meydana gelen bileşik varlık töz olarak gö­
rünmektedir. Bileşik töz, yani madde ile formun birleşmesinden
� eydana gelen tözü bir yana bırakabiliriz; çünkü o, sonra gelir ve
onun doğasını bilmekteyiz.(I ) Maddeyi de kendi payına belli bir
anlamda bilmekteyiz. Bizim üçüncü bir tözü incelememiz gerekir;
çünkü en fazla güçlük gösteren odur.
Bazı duyusal tözlerin, tözler olduğunu kabul etme konusunda
görüş birliği vardır. Bundan ötürü araştırmalarım ızı önce onlar
üzerine yöneltmemiz gerekir. Çünkü daha az bilinebilir olandan,
1 029 b daha çok bilinebilir olana geçmek yararlıdır. Öğrenmede herkes bu
3 yöntemi izler, yani doğası bakım ı ndan daha az bilinebilir olandan
5 daha çok bilinebilir olana geçil ir. Nasıl ki davranışlar alanında gö­
revimiz,(2) her birimiz için iyi olandan hareket etmek ve m utlak
anlamda İyi olanın her biri m iz için iyi olan olmasını sağlamaksa,
aynı şekilde görevimiz bizim için daha bilinebilir olandan başla­
mak ve doğası bakımından bili nebilir olan şeyi bizim için bilinebi­
lir olan şey hali ne getirmektir. Bu kişisel ve ilk bilgiler, çoğu za­
man son derece sınırlı b ilgilerdir ve çok az veya hemen hemen hiç­
10 bir gerçekli k içermezler. Ancak gene de bu mütevazı, ama kişisel
b ilgilerden hareket etmemiz ve yukarda dediğimiz gibi bildiğimiz
şeylerin kendilerinden mutlak anlamda b ilgilere erişmeye çalışma­
mız gerekir.

1) Aristoteles, konusunu sınırlandırmaktadır: O önce iki nedenden ötürü bileşik varlığı dışarı
atmaktadır: Birinci olarak bileşik varlık, bileşik varlık olarak, bileşenlerinden, yani madde ve
formdan sonra gelir. İkinci olarak o, açıkça "kata hauto" ve "horiston" varlıl.."tlr ve onun üzerinde
durmak gereksizdir. Daha sonra madde de bir tarafa bırakılmaktadır; çünkü o da belli bir anlam­
da (32. satır), yani benzerlik yoluyla bilinmektedir (Fizik, [ , 7, 1 9 1 a 7). Ps.-Alek. onun bir tür
"belirsiz, karanlık akıl yürütme" (notho logismo) ile elde edildiğini söyleyerek bu bilgiyi açıklığa
kavuşturmaktadır (465, 1 2) . Kq. Timaios, 52 b. O halde geride sadece form kalmal.."tlld ır. O, 4-
1 2. bölümlerin konusu olacakor ve önce duyusal tözlerde incelenecel.."tir. 32. satırda -Aristote­
les'in işaret ettiği büyük güçlük, formun, Platon'un savunduğu gibi bağımsız olarak mı var oldu­
ğu, yoksa ancak madde ile birlikte mi var olduğunu bilmekle ilgili güçlüktür.
2) Kq. Ross, II, 1 68: "Başlangıçta, bizde bulunan bir kusurdan dolayı, kendinde İyi bizim
için iyi olmayabilir. Ancak durumun artık böyle olmayacağı ana kadar (bizim için iyi olan şeyleri
seçmekle işe başlayarak) kendimizi değiştirmemiz gerekir. Aynı şekilde doğası bakımından akılsal
olan, başlangıçta, bizim için akılsal değildir. Ancak daha önce akılsal olan şeyleri kavramakla işe
başlayarak zihnimizi onun (doğası bakımından akılsal olanın) bizim için akılsal olacağı ana kadar
aydınlatmamız gerekir."
Aristoteles doğası bakımından akılsal olanla bizim için akılsal olan arasındaki ayrımı birçok
kez ele alır: ikinci Analitikler, 1 , 2, 7 1 b 33; Fizik, [, 1 , 1 84 a 1 6; R11/J Üzerine, bölümün başı i l,
2, 4 1 3 a I 1 ; Nikh. AhlJkı. V, I , 1 1 29 b 5.

312
V I I . KİTAP

4. Bölüm < Hangi şeylerin Mahiyeti ve Tanımı Vardır >

1 029 b l BaşlangıçtaO ) tözün farklı anlamların ı ayırdcttiğimize ve onlar­


2 dan biri b ize " mahiyet" (quidditc) olarak göründüğüne göre, şimdi
onun ne olduğunu incelemeliyiz.
13 Önce onun hakkında diyalekti k türden bazı düşünceler ileri
sürelim: Her varlığın mahiyeti, onun özü, doğası gereği (par soi)
olduğu şeydi r.(2) Çünkü sen olman, müzisyen olman değildir; çün-

1) 3. bölümün başı.
2) Arasından "doğabilimci"ye uygun (physikos) bir akıl yürütmenin geleceği bütün bu "d.iya­
ldi:tik" akıl yürüttne ( 1 029 b 1 3- 1 030 a 27) çok incedir. Onun belli başlı adımlan şunlardır:
a) Aristoteles önce ilineği, mahiyetin alanından dışarı atmaktadır ( 1 3- 1 6. satırlar).
b) Aristoteles daha sonra Varlık'ın bazı özsd (kata hauto, propter se) niteliklerini de bertaraf
ediyor ( 1 6-23. satırlar). Çünkü ikinci Ana/itik/n.'de işaret edilen bir ayrıma göre (1, 4, 73 a 34-b
5), bir niteliğin iki anlamda "kata hauto" olduğu söylenir. Birinci anlamda şeyin özüne ve tanırru­
nın kendisine ait olan nitdik "kata hauto" niteliktir: Doğru, "kata hauto", üçgene aittir; Nokta da.
"kata hauto" doğruya aittir. Askl.'un dediği gibi bu niteliklerin toplamı, şeyin kendisine eşittir ve
onunla qdeğerd.ir (383, 27). Bir bakıma bu birinciye kaqıt olan ikinci bir anlamda ise, bir şeyin
içinde bulunan, ancak kendi tanırru içinde de bu şeyi bulunduran bir nitelik "kata hauto" bir nite­
liktir. Başka deyişle, burada nitelik amk öznenin tanımı içinde vaz edilmez; tersine niteliğin tanı­
mı içinde özne vaz edilir. Böylece nitelik, ancak özne ile tanımlanmış olur. O zaman "kata hauto"
deyimi "protes"le (birincil, asli) aynı anlamdadır (Ps.-Alek., 468, 1 ; Ask!., 38 1 , 22; Bonitz, 304).
Böylece, tek ve çift, sayının, bu ikinci anlamda "kata hauto" niteliklerid.irler; çünkü onlar sayı kav­
ramı olmaksızın tanımlanamazlar. aynı şekilde doğru ve eğri, doğrunun; beyaz, yüzeyin "kata hau­
to" nitelikleridir. Bu ikinci türden "kata hauto" nitelik, şeyle eşdeğer değildir ve açık olarak onun
özil içine girmez: Yüzey olmaksızın beyazı tanımlayamayız; buna karşılık beyaz olmaksızın yüzeyi
tanımlayabiliriz; beyazın özü, yüzeyin özü değildir. Aristoteles buna şunu ekliyor ( 1 8. satır): İkin­
ci anlamda "kata hauto" niteliğin (Aristoteles'in örneğinde beyazlığın) bertaraf edilmesinden ka­
çınmak için beyazın mahiyeti ile beyaz yüzeyin mahiyetinin bir ve aynı olduğunu ileri sürmek hiç­
bir işe yaramayacaktır; Onlar, aynı değildirler; çünkü her tanıma, totoloji yapmaksızın, tanımla­
nacak isim sokulamaz (Bununla ilgili Ps.-Alek.'un tüm açıklaması çok açıktır: 468, 9-2 1 ).
. 2 1 -23. satırlarda Aristotdes, yüzeyin mahiyeti ile beyaz yüzeyin mahiyetini birbirine özdeş
kılmanın imkansız olduğu .sonucunu çıkarıyor: Yü.uy tekrarlandığından, bu özdeşlik yüzeyin
özünü VFrmez; o, tekrarlanmayan, ancak yerine bir eşdeğeri konu1an beyazı özünü verir.
c) Aristoteles en sonunda bir töz ve nitelikten meydana gelen şeylerin (örneğin töz ve nitelik
kategorisine ait olan bir nitelikten meydana gelen "beyaz insan"ın) bir mahiyeti olup olmadığını
incelemektedir (23- 1 030 a 27). O, bir itirazı önceden görmektedir: Beyaz, bir ilinek değil midir
ve öyle olması bakırrundan onun dışarı atılması gerekmez mi? Aristoteles buna bir niteliği, uy­
gun olmayan bir biçimde töze ekleyip çıkarmadıkça, "beyaz insan" gibi bileşik bir kavramın, bel­
li ölçüde bir bir öz olmasına mani olan hiçbir şeyin olmadığını söyleyerek cevap vermektedir.
Bu, asıl anlarrunda bir öz olmayacaktır ( 1 030 a 2. satır); asıl anlamında özil, ancak bir töz ifade
edebilir. O ancak türemiş bir anlamda bir öz, ikinci dereceden bir öz olacaktır.
Daha önce adı geçen yazarlar (Ps.-Alek., 467, 33 vd.; Ask!., 38 1 , 33 vd.; Bonirz, 304) dışında
şunlara da bakılabilir: Hamelin, Le Syıt. d'Ar. , s. 1 2 1 - 1 22 ve Ross, 1, lntrod., s. XCIV vd.).

313
M ETA F i Z i K

15 kü sen, doğan gereği müzisyen değilsin. O halde senin kendi do­


ğan gereği olduğun şey, seni n mahiyetindir.
Ancak bir şeyin doğası gereği olduğu her şey de onun mah i ye­
ti değildir. Örneğin beyazlığın , kendi doğası gereği bir yüzeye aic
olması anlamında bir şeye ait olan şey, mahiyeti ifade etmez; çün­
kü yüzeyin mahiyeci, beyazın mahiyeti değildir. Bu iki kavramı n
b ileşimi - yan i "beyaz b i r yüzey olma" - d a yüzeyin mahiyetini
ifade etmez; çünkü burada da "yüzey"i n kendisi, canıma eklenmiş­
tir. O halde her varlığın mahiyetini belirten gerçek beyan (enon-
20 ciacion), tanımlanan varlığın doğasını ifade eden, ancak bu varlığın
kendisini içinde bulundurmayan beyandır. Bundan dolayı eğer be­
yaz yüzeyin mahiyeci, düz yüzeyin mah iyeti nin aynı ise, beyazlığın
mahiyeti ile düzlüğün mahiyeti bir ve aynı mahiyet olacaktır.
Tözün diğer kategorilerle birleşmesinden meydana gelen bile­
şikler de olduğuna göre, (çünkü nicelik, nicelik, zaman, uzay, hare­
ket gibi her kategorinin caşıyıcı bir öznesi vardır), bu bileşiklerin
2 5 her birinin mahiyetinin canımı olup olmadığını, yan i b u bileşikle­
rin de bir mahiyeci olup olmadığı nı, örneğin "beyaz insan"la ilgili
olarak bir "beyaz insan" mahiyetinin olup olmadığı nı araştırmamız
gerekir. "Beyaz insan" yerine "elbise" kelimesi ni kullanal ım.O ) " El­
bise"nin mah iyeti nedir? Bu mahiyetin de bir şeye, o şeyin kendi
doğası gereği sahip olduğu şeyler sınıfına girmediği söylenebilir.(2)
30 Buna bir şeye doğası gereği ait ol mayan şeylerin iki anlamda kulla­
n ıldığı n ı söyleyerek karşı çıkabiliriz. Bunlardan biri bir ekleme, di­
ğeri eksik söyleme (omission) sonucu ortaya çıkar.(3) Birinci du­
rumda can ımlanacak terimin kendisi nin bir başka şeye eklenmesin­
den dolayı bir şeye doğasi gereği ait olan şey ortada yoktur. Buna

1) "elbise" (himetion) basit deyiminin "beyaz insan" bileşik deyimi yerine keyfi olarak
geçirilmesinin amacı, "beyaz insan"ın (leukos authropos) bir isim değil, söz (discours) ol­
duğunu, bir sözün ise tanımının yapılamayacağını ileri silrerek "beyaz insan "ı tanımlama­
nın tilm imkanını ta baştan bertaraf ettiğini iddia edecek bir itirazı önlemektir. Krş. Ps.­
Alek., 469, 26-29.
2) İnsan ile "beyaz" arasında özsel bir bağlantı yoktur.
3) 1 029 b 29'dan 1 030 a 2'ye kadarki tüm akıl yi.lrütme, zordur. "Beyaz insan"ın hiç
şilphesiz "kata hauto" bir şey olmadığı ve dolayısıyla bir mahiyetinin olamayacağı söylene­
cektir. Aristotcles bir şeye doğası gereği ait olmayan şeylerin iki anlamda kullanıldığını ve
bu iki anlamın hiçbirinin üzerinde konuşulan durumla ilgili olmadığını belirrerek "beyaz
insan"ın "kata hauto" şeyler sınıfına girdiğini göstermeye çalışacaktır. Birinci anlam, ilineği
(beyaz) tanımlamak isterken, bu ilineğin öznesi olan somut bileşik bütünü, yani beyaz ye­
rine beyaz insanı tanımlamaktır: Burada tanımlanacak şeye, uygun olmayan bir biçimde

314
V I I . KiTAP

örnek olarak "beyaz"ın mahiyecin i canımlayan birinin, bunun ıçın


"beyaz insan"ın canımını vermesini göscerebiliriz. ikinci durumda
ise onun nedeni, canı mlanacak cerimin kendisine, aslında, bir baş­
ka şeyin eklenmesin i n gerekli olmasıdır. Buna örnek olarak da "el­
b ise"nin, "beyaz i nsan" anlamına geldiği nin kabul edilmesi duru­
munda "elbise"n i n "beyaz" diye canımlanmasını göscerebiliriz.
Evec, "beyaz i nsan" beyazdır, ama onun mahiyeci "beyaz"ı n mahi-
1 030 a yeci değildir.
Ancak elbiseni n özü, asıl anlamında mahiyec midir?O) Bu so­
ruya daha ziyade olumsuz yönde bir cevap vermek gerekmez mi?
Çünkü bir varlığın mahiyeci, onun bireysel ve belirli özüdür. Ş i m­
di bir şeyin, bir yüklem olarak başka bir şeye yüklen mesi duru­
munda orcaya çıkan bileşik varlık, bireysel, belirli bir özü ifade ec-
5 mez. Örneğin "beyaz i nsan" bireysel, belli bir öz değildir.( 2) Çün­
kü bireysel öz, ancak cözlere aiccir. O halde yalnızca beyanları bir
canım olan şeylerin mahiyecleri vardır.(3) Bir isimle aynı şeyi ifade
eden beyan, canım değildir. Çünkü bu cakdirde her beyanın can ı m
olması gerekir. Zira herhangi b i r beyanla aynı şeyi ifade eden b i r

bir şey {insan) eklenmiştir ve dolayısıyla beyaz, insana, yani kendisini taşıyan özneye ait
olduğu için, doğası gereği olmayan bir şey, olarak tanımlanmıştır. İkinci anlama gelince o,
bunun tersine, bir bileşik kavramı {beyaz insanı) tanımlamak İsterken , sadece ilineği {be­
yaz) tanımlamaktır: Burada da tanımlanacak kavramda, uygun olmayan bir biçimde bir şey
eksik söylenmiştir; dolayısıyla insandan ayrılmış olan beyaz, artık bir "kata hauto" olamaz.
Tilm bu pasajın sonucu o halde şudur: Beyaz insan {veya elbise) bir "kata hauto" var­
lıktır ve bu bakımdan belli bir mahiyet kabul edilebilir.
1 ) Aristoteles biraz önce bir şeyin uygun olmayan bir biçimde bir başka şeyin ilineği ol­
duğunun söylenmesinin mümkün olduğu iki durumdan hiçbirinin beyazın insan hakkında
tasdik edilmesi durumunun aynı olmadığını gösterdi. O halde "beyaz insan" {elbise) bileşi­
minin bir mahiyetinin olması imkanına engel teşkil eden hiçbir şey yoktur. Ve Aristoteles
yeniden daha önce sorduğu soruya {1029 b 25. satır) dönüyor: Ancak bu kabul edilen
mahiyet asıl anlamında bir mahiyet midir? Aristoteles bu soruya olumsuz cevap veriyor;
çünkli asıl anlamında, ancak tözün tanımı vardır. Oysa beyaz adam bir töz <leğil, töz ve
ilinekten meydana gelen bir bileşimdir.
2) "beyaz insan", tam anlamında "kata hauto" değildir; o, "insanın içinde" {en to ant­
ropo)Jir. {Ps.-Alek. , 4 7 1 , 1 4 - 1 5). Bile/ik varlık, h"hangi bir ıryin kalıcı temel doğasını gös­
termez; böyk bir doğaya i/aret edm bir terimin ilineksel bir nitelikle birk,ımesini gösterir
{Ross, [, lntrod.. XCVI). Aristoteles'in genel akıl yürütmesi ile ilgili olarak krş. Bonitz,
308.
3) "logos" kelimesinin kesin anlamı ile ilgili olarak krş. il, 29, 1024 b 26. Onu biz
"beyan" olarak çevirmekteyiz. Ancak formül, açıklama, açıklayıcı söz olarak da karşılanabi­
lir. Asıl anlamında tanım, mahiyeti ifade eden ve ekseriya onunla karışan tanım, "horis­
mos"dur. O halde bu ve başka birçok pasajda {özellikle aşağıda 1 0. bölilme bkz.) "lo-

31 5
M ETA F i Z i K

ısım var olabilir. Bu durumda "llyada"nın bir tanım olduğunu


1O söylemeye gidilecektir.<O Gerçekte aynı beyanı, bir ilk nesnenin
beyanı olan şeyin, yani bir şeyin başka bir şeye yüklenmesinden
meydana gelmeyen bir şeyin tanımı vardır.(2) O halde bir cinsin
türünü ifade etmeyen hiçbir şeyin mahiyeti olmayacak, sadece
cinslerde bulunan formların mah iyeti olacaktır. Çünkü yalnızca bu
sonuncular, bir başka öğeye bu başka öğeden pay alma yoluyla
onun bir duygulanımı veya ilineği olarak yüklenmeyen şeyler(3)
1S olarak görünmektedirler. Bununla birlikce(4) diğer varlıkların her
birinin, eğer bir adları varsa,(5) bu adın işaret ettiği şeyi ifade eden,
yan i filanca niceliğin filanca özneye ait olduğunu belirten bir beya­
nı olabilecektir. Veya yine basit bir beyanın yerine, ondan daha

gos"tan, gerek kavramın kendisini, gerekse onun bir önermede, sözde açılması, açıklanma­
sını anlamak gerekir. Zaten "logos"un bu iki anlamı (insan=hayvan-akıllı-ölilmlil) arasında
gerçek hiçbir fark yoktur. Kavram, tek kelime içine sıkıştırılmış sözdür; söz, bir önerme
içinde açılmış, yayılmış kavramdır. Krş. St. Thomas, s. 34 1 , not 1 460. Daha önce de işa­
ret ettiğimiz gibi, "logos"u (zorunlu kayıtları yapmak şartıyla) kavram veya tantm olarak
çevirmel"te hiçbir anlam yanlışı yol"tur. Çünkü nihayet bir kavramın, tanımda ifade edilen
ve açıklığa kavuşturulan kısımları vardır. Zaten Aristoteles'in terminolojisinde "horismos"
ve "logos", ekseriya eşanlamlı olarak kullanılırlar.
1 ) Bir kelimeler topluluğu (logos) olan tüm şiir, llyada isminin bir tanımı olacaktır
(Homeros'un şiiri, Aristoteles için, sadece bir arada bulunmaklıktan ileri gelen (syndesmos)
bir birliğe sahip olan şeylerin tipik örneğidir).
2) O halde ancak doğası gereği var olan şeyin, tözün tanımı vardır; bir özneye bir yük­
lem olarak yüklenen şeyin tanımı yoktur (krş. Robin, La Th. Platon. s. 85, not 92) Ha­
.

melin, Le Sys. d'Aris. , 1 2 1 )


3) 1 2. satırdaki "cinsin türünü ifade etmeyen şeyler (ta me genousi eide)" den (krş. A,
6, 987 b. 8 ile ilgili not) Aristoteles, kendisinin tasarladığı biçimde duyusal şeylerin içinde
bulunan �ürsel formlara (ta genous eide) karşıt olarak duyusal varlıklardan ayrı olarak bu­
lunan Platoncu İdeaları kastetmektedir. Yalnızca birinciler, mahiyetlerdir; çünkü saf tümel­
ler olan Platoncu İdealar, ancak duyusal şeylerin nitelikleri veya ilinekleridir. İdealar doğ­
rudan doğruya kendi kendileriyle var değildirler; ancak tanımlan içine giren ve kendileri­
nin biçim (mode) veya ilinekleri oldukları daha genel İdealardan pay alma yoluyla vardır­
lar. O halde Platonculuk, kendisinin zannettiği gibi İdealara tözsel bir varlık tanıması şöy­
le dursun, formlar hiyerarşisi görüşü ile onları ideal modelleri karşısında duyusal şeyler
gibi ele almaktadır [Robin'in yorumu, La Th. Platon., .s. 85, not 92; 1 3. satırdaki "pay
alma yoluyla" (kata metokhen) ifadesi, bu noktada Ps.-Alek. (472, 1 4) ve Askl.'u (385, 8)
takip eden Bonitz'in (308) düşündüğünün tersine olarak, Platon'un pay alma teorisini kas­
tetmektedir. Ps.-Alek.'un kendisi de bunu hissetmişti: 472, 1 7).
4) tike olarak ancak tözlerin tanımı ve mahiyeti olduğunu ortaya koydul"tan sonra Aris­
toteles "beyaz insan" gibi bileşik varlıkların da ikinci dereceden, asli olmayan bir anlamda
tanımları olabileceğini kabul etmektedir. .
5) Örneğin eğer "beyaz insan", "elbise" olarak adlandırılırsa.

316
VI I . KİTAP

doğru, daha kesin bir beyan konulabilecektir.O ) Ancak burada ne


ranım, ne de mahiyet(2) söz konusu olacaktır.
Tanımın da bir şeyin mahiyeri gibi bi rkaç anlamı olduğu söy­
lenemez mi? Çünkü bir şeyin özü, bir anlamda tözü ve belirl i var-
20 lığı, bir başka anlamda ise yüklemlerden her birini, yani nitelik,
nicelik ve benzerlerini ifade eder. Çünkü nasıl ki "vardır" keli mesi
aynı anlamda olmamakla birlikre bütün kategorilere airse - zira o
asıl, gerçek anlamında töze, ancak ikinci dereceden bir anlamda di­
ğer kategorilere aittir-, aynı şekilde "öz"(3) de murlak anlamda
töze ve sadece belli bir ölçüde, diğer kategorilere aittir. Çünkü bir
nitelikle ilgili olarak da onun "ne" olduğunu sorabiliriz. O halde
n itelik de, mutlak anlamda olmamakla birlikte, özler sınıfına girer.
25 Niteliğin durumu, bazı fılozofların(4) diyalektik bir akıl yürütmey­
le var olduğunu, yani mutlak anlamda değil de var-olmayan anla­
m ı nda var olduğunu ileri sürdükleri var-olmayanın durumunun
ayn ıdır.
Her konuda düş� ncelerimizi nasıl dile getirmemiz gerektiğin i
h iç şüphesiz incelememiz gerekir. Ancak bu, olayların kendilerinin
nasıl oldukların ı b ilmekten daha öneml i değildir.(5) Bundan ötürü
şimdi artık öz sözcüğünün gerçek anlamını açıklığa kavuşturduğu­
muza göre, mahiyetin de öz gibi gerçek ve murlak anlamda töze ve
30 ancak ikinci dereceden, diğer kategorilere ait olacağını söyleyebili­
riz. O halde bu ikincilerde murlak anlamda mahiyet değil, bir n i-

l ) "Beyaz adam" demek yerine.


2) Asıl anlamında bir tanım, asıl anlamında bir mahiyet.
3) Ve onu ifule eden tanım - Bu pasajda sergilendiği biçimde Aristoteles'in öğretisinden
(şunlarla da krş. Yukarda l , 1 02 8 b l ; Topiklu. l , 9, 1 03 b 27-39) şu sonuç çıkmaktadır ki öz
(ti esti) özellikle ilk kategoriye ait olup, onu bütün diğerlerinin karşısına koyma ödevini görüyor­
sa da, bu sonuncular içinde de yer almaktadır. O halde nitelik, nicelik vb. de de, onları ne isder
o şey kılan bir yarı-tözün varlığı ayırdedilebilir. Sonuç olarak Ross'un iyi bir.biçimde işaret ettiği
gibi (1, lntrod., s. LXXXVI I I), Aristoteles, töz kategorisinde birinci dereceden tözle ikinci derece­
den töz arasında yaptığı ayrırru ikinci dereceden, kategorilere de taşımaktadır (Krş. Kattgorikr, 5,
2 a l l - 1 9; 7, 8 a 13 vd.). H. Maier, (Syllogistik, il, 2 , 3 2 l ) bu konu ile ilgili olarak kategoriler
öğretisinin bir değişmesinden söz etmiştir; ancak burada daha ziyade Aristotdes'in töz hakkında­
ki analizinde erişmiş olduğu sonuçları diğer kategorilere teşmil etmesi söz konusudur - "ti
esri"nin, (öz) "protos" (asli anlamda) "ousia"ya (töze) ait olması, "to ti"nin (veya onun daha tam
bir ifadesi tarzı (plenior forrnula) olan "to ti esti"nin (öz) çoğu zaman "ousia" ile aynı anlamda
olmasını açıklar (örneğin A, 8, 989 b 1 2 ; H l , 1 04 5 b 32 3 vb.).
4) Platon, Sofist. 237, 2 56 vd. (Peri Hemımeias. l l, 2 1 a 3 2) .
5) Diyalel..'tik akıl yürütme burada bitmektedir. "Ti en cinai" deyiminin farklı nüanslarını
ayırdettil..'ten sonra Aristoteles şimdi doğabilimci (physikos) olarak akıl yürütecektir.

3 17
M ETAF İ Z İ K

relik veya n iceliğin mahiyeti söz konusudur. Çünkü tözler ve


diğer kategorileri varlıklar olarak adlandırdığı mızda, bu ikinciler
ile ilgili olarak ya salt bir · eşsesliliğin (homonymie) veya bili ne­
mez bir şeyin bilinebilir olduğun u söylediğimiz anlamda "var­
lık"a bir belirlemenin eklen mesi veya ondan bu bel i rlemeni n çı­
karılmas ı n ı n söz konusu olması gerekir.O) Daha doğrusu kate­
goriler tözle, ne ayn ı anlamda vardı rlar, ne de öte yandan on­
larla töz arası nda yalnızca bir eşseslilik mevcuttur. Burada du­
rum, çeşitli anlamları bir ve ayn ı şeyle ilgil i olan, fakat bir ve
aynı şeyi ifade etmeyen,( 2) bununla birlikte eşsesliler de olma-
35 yan "tıbbi" keli mesi nde olduğu gibidi r: Çünkü "tıbbi" keli mesi,
1 030 b bir hasta, bir ameliyat, , bir alet hakkı nda kullanılır; ancak o ne
b i rbirinden ayrı şeyleri ifade eden eşsesl i (homonyme) bir kel i­
me, ne de bir ve aynı şeyi ifade eden eşanlamlı (synonyme) bir
keli me olarak kullanılır. O, sadece ortak bir doğayla(3) ilgilidir.
Kaldı ki bu konuda hangi kanıya sahip olursak olalım,(4 ) fazla
bir önemi yoktur. Açık olan, tanım ve mahiyetin, asıl ve mutlak
5 anlamda ancak tözlere ait olduklarıdır. Diğer şeylerin de tanı m ve
mahiyetleri olduğu kabul edilebilir; ancak bu anık asıl anlamında
değildir.
O halde herhangi b i r beyanla ayn ı şeyi ifade eden bir keli­
meni n bir tanı m olması zorunlu değildir; bu kel i men i n belli bir
tiirdm bir beyanla ayn ı şeyi ifade etmesi gerekir. Bu koşulu ye­
ri ne geti ren beyan, İ lyada gibi sürekl ilik bakı mından bir olan
veya parçaları n ı n bir bağla bağlan mış ol ması anlamında bir olan
bir şeyin değil, "Varlık" ı n farkl ı anlamlarına tekabül eden Bir
10 olan ' ı n gerçek anlamı nda bir olan bir şeyin beyanıdır. i mdi
Varlık, ya töz veya nicelik veya nicel ik anlamına gelir.(5) O hal-

1) Töz ve diğer kategoriler salt çift anlamlılığı (veya b�a deyişle basit benzerliğe) dayanan
varlıklardır; İkinci dereceden kategoriler söz konusu olduğunda, bilinemez olanın bilinemez ol­
duğunun bilinebilirliği anlamında bilinebilir olması gibi, varlığı, nicdik veya nitelik bdirlernesi­
ne eklemekteyiz. Töz söz konusu olduğunda ise bu belirlemeyi çıkartmakta ve basit olarak tözün
var olduğunu söylemekteyiz [Ps.-Alek.'un (474, 1 6 vd.) ve Askl.'un (387, 6) yorumu).
2) Yani eşanlarnlı olmayan.
3) Yani tıp sanaa ile, "Pros hen legomena"lar (onak bir doğa ile ilgili şeyler, kavramlar) ile il­
gili olarak krş. r, 3� 1 003 a 34 ve ilgili not.
4) O, İster 32-34. satırlardaki, isterse 34-b 3. satırlardaki kanı olsun.
5 ) Şeyin bir olması ve bu birliğin sun'i olmayan, doğal bir birlik olması gerekir. Açıklaması
mükemmel olan St. Thomas, s. 398, not 1 340'a bkz. 1 0. satırda hatırlatılan Varlık'la Birlik ara­
sındaki karşılıklı bağıntı ile ilgili olarak krş. r, 2, 1 003 b 22 vd.

318
V I I . KİTAP

deO ) "beyaz"ı n veya bir tözün tanımının oldukları anlamda ol­


mamakla birl ikte "beyaz insan"ın da beyanı veya tanımı olacak­
m . ( 2)

5 . Bölüm < Bir İkilik İçeren Doğaların Tanı m ı Hakkında >(3)

Fakat önümüzde bir sorun bulun maktadır: Eğer bir ekleme


sonucunda meydana gelen beyanın bir tanım olmadığı kabul edi-
l5 l i rse,(4) basit olmayan, tersine bir ikilik içeren bir kavram nasıl ta­
nımlanabilecektir? Çünkü burada tanım, zorunlu olarak bir ekleme
ile ifade edilebil ir.(5) Bir örnek vereyi m: Şimdi bir yandan "burun"
ve "içbükeylik" (concavite), öte yandan bunların birinin diğerinde
bulunmasından meydana gelen "basık burun" (le camus) vardır.(6)
Kuşkusuz içbükeylik ve "basık burunluluk", ilineksel anlamda bur-
20 nun nitelikleri değildirler, tersine ona özü gereği aittirler. Burada
durum bir i nsan olan Kallias'ın ilineksel olarak beyaz olmasından
dolayı Kallias'a veya insana yüklenen "beyazlık"ta olduğu gibi de­
ğildir; dişiliğin hayvana, eşitliğin niceliğe ve her türlü özsel (kata
hauto) niteliklerin, öznelerine ait oldukları gibidir. Bu niteliklerle,
tanımları içine bir hali oldukları varl ığı n kavramı veya adı giren ve
özneden ayrı olarak ifade edilmeleri mümkün olmayan nitelikleri

l) Üçüncü bir anlamda - Sözü edilen tanım örneğin asıl anlamında bir özle, bir niteliğin özü­
nün birleşmesinden meydana gdecek olan Mbeyaz insan"ın tanımıdır. MBeyaz insan" kavramı,
belli bir mahiyeti ve belli bir tanımı mümkün kılan belli bir birliğe sahiptir (krş. Ross, 1, lntrod,
s. XCVI).
2) Bu böliimdeki tüm kanıtlamadan - ister doğabilimsel (physikos), ister diyalektik (logikos)
kanıtlamadan - ortaya çıkan sonuç şudur ki a) önce töziin, b) sonra diğer kategorilerin, c) daha
sonra Msyntheta"ların (töz ve başka bir kategorinin birleşmesinin örneğin Mbeyaz insan"ın) tanınu
olacaktır. 5. bölüm bunların yanında (ancak yine asli olmayan anlamda) d) bir Mkata hauto" ni­
telikle öznesinin birleşmesinden meydana gelen Msyndedyasmena"ların da tanımının olduğunu
gösterecektir - Basit kavramın tanımından bir çokluğun birliğinin kavramı olan Mfonksiyon kav­
ramı"na geçişle ilgili olarak krş. Hamelin, Lt Sys. d'Ar. s. 1 20 vd.).
.

3) Mbasit doğalar"a (apla) karşıt olan bileşik doğaların tanımının meşruluğu sorunu: Aristote­
les, bu sorunu, olumlu yönde cevap vererek çözmektedir. Krş. Hamelin, le Sys. d'Ar. s. 1 18 vd.
.

- MSyndedyasmena"ların ikiliği, bir özne ile bir Mkata hauto" niteliğin birleşmesinden meydana
gelen ikiliL."tir.
4) Bizim de yukarıda 4, 1 029 b 1 8 ve 30'da kabul ettiğimiz gibi.
5) Yiiklemin özneye eklenmesi ile. Ancak ( 1 029 b 18 ve 30) Mekleme" (prosthesis) kabul edi­
lemez; çiinkii o her türlü gerçek (haplos) tanımı imkansız kılar: A, A+B olarak tanımlanamaz.
6) Bunın ve basık burun örneği ile ilgili olarak krş. Yukarda, E, 1 025 b 3 1 .

319
M ET A f İ Z İ K

25 kasrediyorum. Örneğin "beyazlık" , insandan bağımsız olarak açık­


lanabilir; ama "dişilik", hayvandan bağımsız olarak açıklanamaz.O )
Bundan dolayı ya bu şeylerin hiçbi rinin özü ve ranımı olmayacak­
rır( 2) veya eğer onların özleri ve ranımları varsa, bu, yukarda dedi­
ğimiz gibi, bir başka anlamda olacakrır.0)
Bileşik doğalarla ilgili ikinci bir sorun daha vardır: Eğer "basık
burun"la (nez camus) , "içbükey burun" (nez concave) aynı şey ise­
ler, "basıklıkla" (le camus), "içbükeylik" (le concave) aynı şey ola­
caklardır.(4 ) Eğer özü gereği kendisine air bir nireliği olduğu şey
olmaksızı n "basıklık"tan söz ermeni n imkansız olmasından dolayı
30 (çünkü "basıklık", bir burundaki "içbükeylikcir"(5>) "basıklık" ile
" içbükeyli k" aynı şey değilseler, o zaman da ya "basık bu­
run"dan söz edilemeyecek veya ayn ı şeyi iki defa tekrarlamak,
yani " içbükey burun olan burun" demek gerekecektir (çünkü
"basık burun " (nez cam us) , "içbükey burun olan burun" (nez,
nezconcave) olacakrır) . O halde bu rlir şeylerin bir özü olduğu­
nu kabul ermek saçmadır. Eğer onların bir özü olursa, sonsuza
35 girmek gerekecekrir; çün kü "basık buru n olan burun" da i çeril­
miş bir başka "burun" olacakrır.(6)
1 03 1 a O halde Töz'ün ranımının olduğu görülmekredir. Çünkü eğer
diğer kategorilerin de bir ranımı varsa, onun ekleme ile yapılan bir

1 ) Bunlar, özsel nitelikler, hassalardır (propres). Beyazı, tanımına insan kavramını sokmaksı­
zın tanımlayabiliriz; ancak dişiyi, hayvan; basık burunluluğu, burun kavramını işin içine sok­
maksızın tanımlayamayız (krş. Ps.-Alek., 472, 2 vd.).
2) Pratik bakımından imkansız çözüm; çünkü bu, tüm nesneleri "basık burun" gibi olan Fi­
zik'i ortadan kaldırmak demektir (E, l , l 025 b 34).
3) Bu kavramların hiçbiri (ne basık burun, ne dişi, ne de beyaz) "kata hauto" değildir. Oysa
ancak "kata hauto"lann asıl anlamda (protos) tanımları vardır. Ve eğer onların tanımı varsa, bu
ancak asli olmayan anlamda, ikincil anlamda (hepomenos) bir tanım olabilir - Aristoteles'in yap­
tığı atıf, bir önceki bölümedir (ö:ı.cllikle 1 030 a 1 7-b 1 3e). Bu sözü edilen yerde beyaz insanın
"protos" tanımının olamayacağı, ancak "hepomenos" tanımının olacağı kanıtlanmıştı. Şimdi
aynı dunım tüm "syndedyasmena"lar için de geçerlidir; bunun da nedeni tanıma tanımlanacak
kavramdan başka bir şeyi sokan "ekleme" (prosthesis)dir.
4) Bu ise açık olarak yanlıştır.
5) Oysa içbükeylik (koilon) bir odunda, tunçta vb.'de de olabilir.
6) St. Thomas (s. 399, not 1 349) "basık burun" örneğini iyi bir biçimde açıklamaktadır.
Ross'a da bkz. il, l 73). Demek ki bu tür şeyler ile ilgili olarak bir mahiyetin ve bir tanımın varlı­
ğı kabul edilemez. "Basık burun"un il.;jliği, her türlü mahiyeti dışarı atan basit bir totolojidir
(krş. Sofistik De/ilkrin Çürütülmesi, l 4. bölümün tümü ve 31 1 82 a 4). Ôte yandan sonsuza ka­
dar gitmek te imkansızdır.

320
V I I . KiTAP

tanı m olası zorunludur. Örneğin nitel ik, böyle tanımlanır; tek (sa­
yılık) da böyle tanı mlan ı r; çünkü o, sayıda bağımsız olarak tanı m­
lanamaz ("ekleme" i le yapılan tanımlarla, verdiğimiz örneklerde ol­
duğu gibi mantıksal olarak ayn ı şeyi iki defa tekrarlamak zorunda
kaldığımız tanımları kastediyorum). Fakat eğer bu doğruysa, bir
5 ikilik içeren bir şeyin, örneğin tek sayının da tanımı ol mayacaktır.
Ne var ki kavramlarımızın düzgün bir biçi mde belirlenmemiş ol­
malarından ötürü, bu bizim gözümüzden kaçmaktadır. Eğer bu tür
tanımların da mümkün olduğunu kabul edersek,0) o zaman ya on­
lar farklı doğadırlar veya daha önce dediğimiz gibi(2) tanı m ve
10 özün birkaç anlamı olduğunu kabul ermemiz gereki r. O halde bir
anlamda yalnızca rözlerin mahiyetleri ve tanı mları olacaktır. Ancak
bir başka anlamda diğer şeylerin de tanımları ve mahiyetleri ola­
caktır. O halde tanımın, mahiyetin tanımı olduğu ve mahiyetin sa­
dece tözlerde bulunduğu veya hiç olmazsa asıl anlamında, birinci
derecede ve mutlak olarak tözlerde bulunduğu apaçık bir doğru­
dur.

6. Bölüm < Her Varlığı n, M ahiyetinin Aynı Olduğuna Dair >(3)

15 Her varlık, mahiyetinin aynı mıdır? Yoksa bl,lnlar birbirlerin-


den farklı gerçeklikler midir? İ ncelememiz gereken budur; çünkü
bu i ncelemen in, tözün incelenmesine büyük yararı vardır; zira her
varlığın, kendi tözünden farklı olmadığı düşünülür. Her varlığın
tözü ise onun mahiyeti diye adlandı rılır.
Bir tözle ilineksel anlamda bir yüklemden oluşan kavramlarda
genellikle mahiyetin varlıkcan farklı olduğu düşünülebili r.(4) Ôrne-
20 ği n "beyai: insan", "beyaz insanın mahiyeti"nden farklıdı r. Çünkü
eğer onlar aynı iseler, "insanın mahiyeti" ile "beyaz insanı n mahi-

1) Burada "protos" tanımla "hepomenos" tanım arasındaki ayrımı yeniden ele alan Aristote-
·
les'in kendisi ile birlikte.
2) 1 030 a 1 7-b 1 3.
3) Aristoteles, mahiyetin ne olduğunu belirledikten ve kavramını belli bir anlamda diğer nite­
liklerden ayırdıktan sonra şim_di onun, m ahiyetini teşkil ettiği şeyle ne tür bir ilişki içinde oldu­
ğunu araştıracaktır.
4) Önce "ilineksd anlamdaki varlıklar�ı (ta legomena kata symbebekos: 1 9. satır), yani bir töz
(insan) ve ilineksel anlamda bir yüklemden (beyaz) meydana gelen kavramları inceleyen Aristote­
les, 2 1 -24. satırlarda bu ilineksel birliklerin, kendi mahiyetleri olmadıklarını ortaya koymaktadır.

32 1
M ETAF İ Z İ K

yeci" de aynı şey olacaktır. Zira, denildiği gibi, "bir insan" i le "be­
yaz bir insan" aynı şeydirler. O halde bu takdirde "beyaz i nsanın
mahiyeti" ile "insanın mahiyeci" aynı şey olacaklardır. Ancak belki
ilineksel anlamda bir olanların mahiyeci ile "özü gereği" (par soi)
varlıkların mahiyecinin aynı olması zorunlu olarak gerekmez;(l )
çünkü (kıyasın) büyük ve küçük cerimleri (ona terimle) aynı an-

Buradaki akıl yürütmesi �ğıdaki biçimde bölümlerine ayrılabilecek olan bir abese irca, saçmaya
indirgemedir (reductio per absurdum):
Eğer "beyaz insanın mahiyeti" = "beyaz insan" ise, o zaman "beyaz insan" = "insan" ve "in­
san" .. "insanın mahiyeti" olduğuna göre, "beyaz insanın mahiyeti" = "insanın mahiyeti" olacak­
tır ki bu saçmadır.
Veya eğer istenirse Bonitz, (7 1 6-3 1 7) ve Ross'la (II, 1 70-1 77) birlikte, bu "reductio per ab-
surdum "u kıyaslar biçimine sokabiliriz:
1 . Kıyas:
"Beyaz insan" = "beyaz insanın mahiyeti"
"İnsan" = "beyaz in.san" (A.skl. , 369, 36 ve 392, 1 6) bu önermeyi Sofistlere izafe etmel.."te (ger­
çekten de krş. Yukarda E, 2, 1 026 b 1 5) ve şöyle açıklamaktadır: Eğer "insan", "beyaz insan"dan
farklı olursa, "insan" ve "beyaz insan" olan Kallias, kendi kendisinden farklı olacaktır ki bu saç­
madır).
O halde "insan" = "beyaz insanın mahiyeti".
2. Kıyas:
"İnsan" = "beyaz in.sanın mahiyeti" [Birinci kıyasın sonucu. Bonitz ve Ross (aynı yer) bizce
hilyük önciil olarak "beyaz insan" = "beyaz insanın mahiyeti"ni almal..'ta haksızdırlar; çiinlcü bu
durumda akıl yürütme zincirinin kopması dışında, kıyas hem kip (modus) hem de şekil (fıgura)
bakımından kusurlu olmaktadır.]
İnsanın özü = in.san (Bonitz, haklı olarak bu öncüliln açıkça beyan edilmediğine dikkati çek­
mektedir.)
İn.sanın özil = beyaz insanın özü - Bu ise açıkça saçmadır. A.skl.'un işaret ettiği gibi (392 , 23-
25) insan ve beyaz insan ancak "özne bakımından" (kata to hypokeimenon) aynıdırlar; "tanım,
öz bakım1ndan" (kata ton horismon) farklıdırlar.
O halde böylece "beyaz insan"ın, mahiyetinden farklı olduğu ortaya konmuştur.
1 ) Aristotele.s derhal bu "saçmaya indirgeme"ye dayanan akılyiirütmenin 1..-usursuz olmadığını
belirtmektedir (24-25. samlar): İlineksel bir yükleme sahip olan varlıkların (beyaz insan) mahi­
yeti, bu varlıklara tekabül eden "kata hauto" basit terimin mahiyetinin aynı değildir. Beyaz in.sa­
nın mahiyeti ile beyaz insanın aynı olmasından, beyaz insanın mahiyeti ile insanın mahiyetinin
de aynı olması gerektiği sonucu zorunlu olarak çıkmaz. Ve Arisroteles şunu eklemektedir (25. sa­
tır): Çiinkiibirinci kıyasın büyük öncülünün terimleri ile i kinci kıyasın küçük önciiliinün terim­
leri arasında (ta akra = kıyasın uçlan, yani küçük terim: "ta clanon" veya "ta esk haton akron" ve
biiyiik terim: "to meizon" veya "to proton akron") "özsel bakımdan" (kata ousian) bir özdeşlik
bulunduğu halde, birinci kıyasın küçük öncülünün terimleri arasındaki özdeşlik, sadece "ilinek­
sel bakımdan" (kata .syrnbebekos) bir özdeşliktir.

322
V I I . KİTAP

25 lamda özdeş değildirler. Şüphesiz hiç olmazsa büyük ve küçük te­


rimlerin, yani ilinek.leri n, örneğin beyazın mahiyeti ile müzisyenin
mah iyetinin aynı şey olmaları gerektiği düşünülebilir. Ancak her­
kes onların böyle olmadıklarını kabul eder.<O
"Özleri gereği var olan varlıklar" (ecres pour soi) diye adlandı­
rılan varlıklara gelince, acaba onların tözleri nin, mahiyecleri ile öz­
deşliği zorunlu mudur? Örneğin başka hiçbir tözün, başka hiçbir
gerçekliğin kendileri nden önce gelmediği tözleri (bazı filozoflara
30 göre İdealar bu türden sözlerdir) ele alal ım: G erçekten eğer ken­
dinde İyi'nin mahiyeti, kendinde İyi'den; kendinde Hayvan' ı n ma-
1 03 1 b hiyeti, kendinde Hayvan'dan; kendinde Varlık' ı n mahiyeti, Ken­
dinde Varlık'tan farkl ı ise, birinci olarak, bu saydıklarımızın dışın­
da başka tözler, başka gerçeklikler ve başka İdealar olacak; ikinci
olarak da mahiyet töz olduğuna göre bu tözler, onlardan önce ge­
lecekcir.( 2)
Eğer böylece İ deaları mahiyecleri nden ayırırsak a) artık İ deala­
rın bilimi olmayacak, b) onların mahiyetleri artık varlıklar olmaya-
5 cakcır. ("Ayrılık"dan, kendinde İyi'nin artık kendi nde lyi'nin ma­
h iyetine sahip olmamasını ve kendinde lyi'nin mahiyetinin artık

1) Aristotcles şu konuda ısrar etmekredir (25. satır): "müzisyen insan"la "beyaz insan"ın her
ikisinin de orra terim olan "insan"la, aynı anlamda yani "ilineksel anlam"da (kata symbebekos)
özdeş olduklarından kalkarak ilineksel bir birliğin, mahiyetine özdeş kılınmasının, zorunlu ola­
rak ilinekleri (kıyasın büyük ve küçük terimini), yani beyazın mahiyeti ile müzisyenin mahiyeti­
ni de birbirlerine özdeş kılmak sonucunu doğurduğu düşünülebilir. Ancak burada da apaçık bir
imkansızlıkla karşılaşmal..-rayız: Beyaz, milzisyen değildir. Çilnkil onları birbirlerine özdeş kılma­
ya yönden akıl yürütme [Bonitz'den (3 1 7) daha iyi bir biçimde farklı aşamaları gösteren Ross'a
(çevirisimie aynı yer) göre] şu olacaktır:
Müzisyen insan = müzisyen insanın mahiyeti
İnsan = Müzisyen i nsan
Beyaz-insan = insan
Beyaz insanın mahiyeti = beyaz insan
Beyaz insanın mahiyeti = müzisyen insanın mahiyeti
Beyazın mahiyeti = müzisyeni n mahiyeti (bu ise saçma bir sonuçtur.)
Tiim bu birinci kısımdan orraya şu sonuç çıkmaktadır: İlineksd anlamda varlıkla onun mahi­
yeti arasında özdeşlik yol-rı.ır. Buna karşılık özleri gereği var olan varlıklarla (28. satır: ta kata ha­
uto legomena) ilgili olarak durumun tamamen farklı olduğunu gôreceğiz.
2) Krş. Askl., 390, 1 9-24: "Eğer kendinde İyi, kendi mfo İyi'nin mahiyetinden f.uklı ise, iki
şeyden biri söz konusu olacalmr: ya bu gerçeklikler birliktedirler; o zaman İdealar basit değil, bi­
leşik (synhetoi) olacaklardır - ki bu, İdeaların özsd basitliklerine aykırıdır - veya bu gerçeklikler,
ayrıdırlar; o zaman da İdealardan önce gelen başka tözler var olacal.."tl r - ki bu da sistemin içinde
imkansızdır -.

323
M ETAF İ Z İ K

kendinde İyi'nin içinde bulunmamasını kascediyorum); çünkü a)


her varlığı ancak bu varlığın mahiyetini bildiğimizde biliriz,(l} b)
öre yandan bütün geri kalan İdealarla ilgili olarak kendinde İyi ile
ilgili olan şey söz konusudur: Dolayısıyla eğer İyi'nin mahiyeti İyi
değilse, Varlık'ın mahiyeti de varlık değil, Bir olan'ın mahiyeti de
10 bir değildir. Şimdi mah iyet ya bütün İdealarla ilgili olarak şeyi n
ayn ıdır veya onların hiçbiri ile ilgili olarak şeyin aynı değildir. O
halde eğer Varlık'ın mahiyeti Varlık değilse, geri kalan bürün İde:ıl
mahiyetleri n durumu da aynı olacakcır.
Sonra İyi'nin mahiyetinin kendisine ait olmadığı şey, iyi değil­
dir.( 2) O halde zorunlu olarak İyi'nin, lyi'nin mahiyeti, G üzel'in,
G üzel'i n mahiyeti ile bir olması ve bir başka varlık hakkı nda tasdi k
edilmeyip kendi kendisiyle var ve ilk qlan her şeyle ilgili olarak da
durumun böyle olması gerekir. Eğer böyle varlıklar varsa, İdealar
l5 var olmasalar da onlar yeterlidir. Harta belki idealar olsalar da on­
lar yecerlidirler.(3) Sonra eğer idealar, bazı filozofların ileri sürdük­
leri gibiyseler,(4) öznenin bir cöz olamayacağı açıktır. Çünkü İdea-

1) Mahiyec ve varlığın birbirinden ayrılması (bunun Platoncu anlamda ayrım olduğunu unut­
mayalım) iki sonucu doğunır:
a) Mahiyet, Varlık'ın kendisinden başkası olduğunlfan, Varlık'ı bildiğimizde özil bilmeyiz ve
füil billliğimizde de artık Varlık'ı bilmeyiz. Böylece ideaların bilimi imkansız olur ve dolayısıyla
da lhıyı.ısal şeylerin bilimi imkansız olur (çünkü Varlık ve Mahiyet ayrımının onlarda da kendisi­
ni göstennesi gerekir, Ps.-Alek., 482, 2 1).
b) Varlıklardan ayrı olduklarından dolayı İdeaların mahiyetleri artık varlıklar değildirler. Bu
sonuç özellikle kendinde Varlık'la (veya onun bir korelatifi olan kendinde Bir'le) ilgili olarak
önemlidir: Eğer Varlık'ın mahiyeti Varlık değilse veya başka llcyişle var değilse, ldealarından ayrı
olan diğer m:ıhiyederin hiçbiri de artık·var olmayacakcır; çiinkii diğer mahiyetleri farklı bir bi­
çimde ele almak için hiçbir neden yoknır (Ps.-Alek., 482, 33 vd.).
2) Bu ise saçmadır - "kata hauto" tözler olarak orcaya konmuş olan İdealardan hareket eden
Aristotcles akıl yürütmesini, bir istisna yapmaksızın, bir başka varlık hakkında casdik edilmemiş
olan biitiin varlıklara, başka deyişle "syntheta"lara teşmil etmektedir (krş. Askl., 383, 23; Bonitz,
3 1 8).
3) "Bu, llfalann hiçbir şeye yaramadıklarını söylemek demektir" (Robin, La Th. platon.� s.
56, not 59). şeylerin, mahiyederinin aynı olmaları için, idealara ihtiyaç olmaksızın "kata hauco"
varlıklar olmaları yecerlidir.
4) Yeterli bağınuız varlıklar (kata hautas) ve tözler (ousiai) iseler. Eğer idealar böyle iseler,
"hypokeimenon", yani İdeanın hakkında casdik edildiği duyı.ısal özne, bir töz olmayacaktır. Bu
ise tözün doğası hakkında bildiğimiz şeye aykırıdır (krş. 3, 1 029 a 1 ) . Ancak Robin'in haklı ola­
rak işaret ettiği gibi (la Th. Platon. s. 46, not 60), "Ariscoteles burada Platon 'u, Bonirz'in dü­
.

şilmliiğü gibi duyı.ısal şeylerin tözsel varlığını kabul ermiş olmasından dolayı eleştirmiyor; tersine
İllcalardan vaz geçmedikçe onların tözsel varlığını reddetmek zonında olmasından dolayı eleşciri­
yor. Bu, onun çürütmek için kendisinden yararlandığı sistemin zonınlu bir sonucudur". Ve eğer

324
V I I . KİTAP

ların tözler olmaları ve bir özne hakkında tasdi k edilmemeleri zo­


runludur. Çünkü aksi takdirde onlar ancak pay alma yoluyla var
olacaklardır.
Bu kanıtlardan her varlığın kendisinin, mahiyeti ile bir ve aynı
olduğu ve bu aynılığın ilineksel anlamda bir aynılık olmadığı orta­
ya çıkmaktadır.O ) Çünkü her varlığı n ne olduğunu bil mek, onun
20 mahiyetini bilmektir. Dolayısıyla tümevarım( 2) da zorunlu olarak
onların her i kisinin bir ve aynı şey olduğunu göstermektedir.
Buna karşıl ı k "müzisyenlik" ve "beyazlık" gibi ilineksel anlam­
da varlığa gelince, iki anlamı olduğundanDl onun varlığının, mahi-
25 yeti ile aynı olduğunu söylemek doğru değildir. Çünkü o, hem be­
yazlığın ili neği olduğu şey, hem de ilineğin kendisi anlamına gelir.
Dolayısıyla bir anlamda ilinekle, mahiyeti arasında aynılık varsa da
bir başka anlamda yoktur. Çünkü "beyazl ık"ın mahiyeti, insanı n
veya beyaz insanı n ayn ı değildir, beyazlık niteliğinin aynıdır.(4 )
Şeyle mahiyeti n birbirinden ayrılmasının imkansızlığı, mahi­
yeclerin her birine bir ad verildiğinde de açıkça ortaya çıkar: Çün­
kü bu takdirde bu ilk mahiyetin dışında ayrı bir mahiyet var ola­
caktır. Örneğin kendinde At' ın mahiyeti ne, bir başka mahiyet ait
olacaktır.(5) Ancak töz, bizce mahiyet olduğuna göre, varlıkların ta
30 işin başında kendi mah iyetleri olmalarına engel olan nedir? Sonra
yalnızca töz ve mahiyet bir tek şey değildi rler; yukarda söyledikle-
1 032 a rimizden açıkça onaya çıkcığı üzere, onların tanımları da :ıynı şey-

lllcaların ancak "kata meteksin" ( 1 8. satır), yani duyusal öznelerinden "pay alma yoluyla" var ol­
duklarını kabul edersek, bu kez de sistemin tam bir tersine çevrilmesine gitmiş oluruz: Bu du­
nımda duyusal şeylerden pay olanlar İdealar olacaklardır. Böylece ideaların hiçbir faydasının ol­
madığı görülmektedir.
1 ) O, özsel, "kata hauto" bir aynılıktır.
2) 2 1 . satırdaki "ekhtesis" kelimesi, Bonitz ne düşünürse düşünsün (3 1 8-3 1 9) teknik ve Platon­
cu bir anlama sahip görünmemektedir. Ps.-Alek., (484, 1 O) onu "tümevarım" (epagoge) anlamına
gelen ve basit olarak "örnekler aracılığıyla kanıtlarna"yı ifade eden bir şey olarak yorumlamaktadır.
Özet olarak Aristoteles şunu söylemek İstemektedir: Neyi düşünürseniz düşünün, bir şeyi bilme­
nin, onun özünü bilmek olduğunu göreceksiniz (aynı yönde olm:ık üzere krş. Ross, II, 1 79).
3) Hemen arkadan gelen 24. satırda belirtilen anlamlar: "Müzisyen", aynı zamanda hem Sok­
rates'in nıhundaki nitelik, hem de Sokratcs'in kendisi anlamına gelir (Ps.-Alek., 484, 1 4- 1 5).
4) Bu son cümle ile ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 484, 23-25.
5) Ve böylece sonsuza gidilecektir. Krş. Ps.-Alek., 484, 30: Mahiyetinden ayrı bulunan ken­
dinde At örneğini alalım: Onun mahiyetine bir ad verelim, örneğin elbise (himation) diyelim.
Ôte yandan her ad bir mahiyeti ifade ettiğine göre, bu dunımda karşımızda at ve atın mahiyeti
yanımfa elbiseden ayn olarak elbisenin mahiyeti olacaktır. Şimdi bu mahiyete "bitki" adıru vere­
lim. Bu dunımda yine karşımızda elbise ile elbisenin mahiyetinden ayn olarak bitkiden ayrı olan
bitkinin mahiyeti olacak ve bu, böylece sonsuza gidecektir. O halde karşımızda sadece At'ın iki

325
M ETAF İ Z İ K

dir. Çünkü örneğin Bir olan'la, Bir olan'ın mahiyecinin bir olan
b i r şey olmaları ilineksel anlamda bir bir olma değildir.
Ayrıca eğer mahiyec varlıkcan farklı bir şey olursa, sonsuza gic­
mek gereki r. Çünkü bir yanda a) Bir olan'ın mahiyeci, b) diğer
yanda Bir olan'ın (kendisi) olacakrır. Bu durumda bu kavramlarla
ilgili olarak da aynı akıl yürücme geçerli olaca.km.O l
5 O halde ilk ve kendi kendilerinden öcürü var oldukları söyle-
nen varlıklarda, her varlığın mahiyeci ile kendisinin bir ve aynı şey
olduğu açıkcır. Tezimize yönelcilen sofısrik icirazlar,(2l Sokraces'le
Sokraces'in mahiyecinin aynı olup olmadığı sorusuna verilen cevap­
la aynı cürden bir çözümle(3) çürücülürler. Çünkü ne bu soruları
sordura:ı nedenler,(4) ne de onlara verilen cevapların gerisinde bu-
l O lunan bakış açısı bakımından arada bir fark mevcur değildir. O
halde, böylece, hangi koşullarda her varlığın, mahiyecin i n aynı ol­
duğunu, hangi koşullarda aynı olmadığı nı belirlemiş olduk.(5)

"töz" (ousiai) ve "doğa"sı (physies) bulunmayacak, sonsuz sayıda şeyin "töz" ve "doğa"sı buluna­
caktır. Ancak sonsuza kadar gidemeyeceğimize göre belli bir noktada ister istemez mahiyeti, ken­
disinden farklı olmayıp aynı olacak olan bir töze varmamız gerekecel..-cir. Peki o halde bunu ne­
den işin ta başında yapmıyonız ve tözle mahiyeti birbirine özdeş kılmıyoruz? (krş. La Th. Pla­
ton. s. 51, not 57).
.

l) Eğer mahiyetti, şeyden ayırırsak, bu mahiyetin kendisi bir mahiyet gerektiren bir şey olur.
O zaman bu mahiyetin bir mahiyeti olması gerekir ve bu böylece sonsuza gider [Robin'in yoru­
mu: La Th. Platon., s. 55. Robin, 2. satırdaki "ayrıca" (eti) edatından dolayı burada oldukça
miiphem bir biçimde olmakla birlikte yeni bir kanıtın söz konusu olduğunu, Ps.-Alek., (485,
22-28) ve Askl.'un (396, 1 1- 1 5) düşündiikleri gibi bir önceki kanıtın basit bir tekrannın söz ko­
nusu olmadığını kabul etmektedir.).
2) Aristotcles'in burada kastettiği sofistik itirazlar, Ps.-Alck.'a göre (485, 36) şu türdendir:
Eğer Sokrates, mahiyetinden farklı ise, kendi kendisinden farklı olacaktır. Eğer Sokrates'le mahi­
yeti aynı ise ve Sokrates beyazsa, Sokrates'in mahiyeti, beyaz Sokrates'in mahiyetinin aynı olacak
dolayısıyla bir töz, ilineğin aynı olacaktır ki bu da saçmadır.
3) Yani "tözsel" (kata hauto) varlıklarla " ilineksel" (kata symbebckos) varlıklar arasında yapı­
lan ayrımla.
4) Sonınl:mn her ikisi de töz ve ilinekler arasında bir karıştırmadan ileri gelmektedir ve bu
k:ırışrırma, töz ve ilinekler arasında ayrım yapmaya dayanan Arisroteles'in cevapları ile ortadan
·

kalkmaktadır.
5) Tiim bu bölüm için özellikle bkz. robin, La Th. Platon. , s. 50 vd. - Onun genel anlamı
İdealar kuramının çok sıkı bir eleştirisi olmasıdır. Platoncular, tümeller olan İdeaların aynı za­
manda her şeyin mahiyeti anlamına gelmesini istemektedirler. Ancak bu fılozofhrın yaptıkları
gibi mahiyeti, formu olduğu şeyden ayırabilir miyiz? Bu ayırma "ilineksel" (kara symbebekos)
kavramlar için mümkündür. Ancak Platoncu İdealar gibi "tö1.scl" (kata hauto) bir varlığa sahip
olan varlıklarla ilgili olarak mümkün değildir. O halde ideaların aşkınlığı yerine formların içkin­
liğini geçirmek gerekir.

326
Y i i . KİTAP

7. Bölüm < Oluşun Analizi - Farklı Türleri >(1 )

Olan şeyler içinde bazıları doğanı n, bazıları sanatın, n ihayet


başka bazıları rastlantının ürünleridirler.(2) Olan her şey, bir şey
vasıtasıyla ve bir şeyden harekede b i r şey olur. Bu "bir şey"den de
15 her kategori (yani töz, nicelik, nicelik veya yer kategorisi) bakımın­
dan olmayı kastediyorum.(3)

1 ) 7-9. bölÜ mler oluş (devenir) ve tarzları üzerine bir tür bağımsız bir incelemeyi teşkil eder­
ler. Bununla birlikte, öte yandan, Z kitabına bağlanmaktan geri kalmazlar ve 1 5. bölüm (-1 039 b
26) açıkça ona atıfta bulunur. Konusu, formun meydana gelmemişliğini kanıtlamak olduğundan
Aristoteles'in önce bizzat kendisinde oluşu incelemesi gerekmekteydi. Daha sonra o meydana
gelmemiş olan formun, somut bileşik varlığa içkin olduğunu, Platon\ın savunduğu gibi aşkın
bir gerçeklik olmadığını ortaya koyacaktır (Bonitz'le de (320) krş.) .
2 ) Örneğin sırasıyla hayvanlar ve bitkiler, ev ve heykel, sağlık (Ps.-Alek., 478, 3-6).
3) Başka deyişle şey, töz veya nicelik vb. olur. Bu pasajla ilgili ohrak krş. Bonitz, 320.
Aristotclcs'in terminolojisinde genel olarak değipne. " metabole"dir. O, "genesis"le "kinesis"in
türleri e>ldukları cinstir. Farklı kategoriler bakımından farklı tür değişmelerin bir tablosu aşağıda
verilmektedir:

Metabole
D eğişm e)

Genesis ve Phrhora Kinesis


(Oluş ve Yokoluş) (Hareket)
Kara Ousian
(Töz bakımından)

Aukhesis ve Phthisis Alloiosis Phora


(Biiyüıne ve Küçülme) (Başkalaşma) (Yer değiştirme)
Kata Poson Kara Poion Kata Topon
(Nicelik (Nitelik (Yer
bakımından) bakımından) bakımından)

�27
M ETA F İ Z İ �

Doğal meydana gelişler (generations),( l ) doğal olarak olan


şeylerin meydana gelmeleridir. Onların kendileri nden meydana
geldikleri şeye madde adı n ı veririz. O nların kendileriyle meyda­
na geldi kleri şey, doğal olarak var olan bir şeydir. Onların ol­
dukları şey de bir insan veya b i r bitki veya bu tür diğer b i r
şeydir v e bizim esas olarak tözler adın ı verdiğimiz şeyler, b u
varlı klardır.(2) Ayrıca gerek doğa, gerekse sanat tarafından mey­
dana getiri len her şeyin bir maddesi vardı r. Çünkü onların her
20 biri aynı zamanda hem olma, hem de olmama i mkanına sahip­
tir ve bu imkan onlarda bulunan maddedir. Genel olarak, var­
l ı kların kendisinden meydana geldikleri şey, doğadır. O nların
kendisi ne göre meydana geldikleri şey de doğadır. Çünkü mey­
dana gelen şeyi n , örneği n bir bitki veya hayvanın bir doğası
vardır. Nihayet meydana gelmenin kendisi vasıtasıyla ortaya çık­
rığı. gerçekleştiği şey de doğadır. Ancak bu, bir başka varlıkta
bulun makla birl i kte, form ve tür bakımından aynı olan(3) anla-
25 mında doğadır. Çünkü i nsanı meydana geti ren, i nsandır.
O halde doğal şeylerin meydana gelişleri böyledir. D iğer
bürün meydana gelmelere "yapmalar, gerçekleştirmeler" ( ma-

Aristoteles "ti.iz bakımından" değişme olan ve içine "oluş"u ve karşıtını alan asıl mutlak an­
lamda (simpliciter) olU/. meydana gtlmt (genesis haplos) ile; hareket olan ve içine, Aristoteles'in
14. satırda yanlış olarak söylediği şeyin tersine olarak sadece "nicelik kategorisi bakımından" de­
ğişmeler (auksesis ve phthisis: büyüme ve küçülme), "nitelik kategorisi bakım!ndan" değişmeler
(alloiosis: başkalaşma) ve "yer kategorisi bakımından" değiş1J1eleri (phora: yer değiştirme) alan,
ikindi nnlamdıt (secundum quid) olU/. meydana gelmeyi (genesis tis) birbirinden ayırır - Aristote­
les'in Fizillin birçok pasajı ile (özellikle m, I , 200 b 32; V, 1 ve başka yerler) Mttnfizik in bir­
'

çok pasajında (bu pasaj; H. 2, 1 042 b 8 ve diğerleri) ileri sürülen alışılagelen öğretisi budur. An­
cak bazen "genesis" (veya "phthora") kavramının benzerlik yoluyla bütün kategorilere uygulan­
dığı da olur (krş. örneğin OIU/ vt Yokol"I Ü:urint, I, 3, 3 1 9 a 14-17). - Oluş ve yokoluş üzerine
ayrıntılı bir inceleme için, OIU/ vt Yokol"l Üurint, I, 3; başkalaşım, nitelik bakımından değişme
için 1, 4; biiyüme ve küçülme için I, 5'e bakınız.
1 ) Aristoteles sırasıyla a) doğal meydana gelişleri ("genesis physikai", 1 5. satır), b) sanatın ürü­
nii olan meydana getirmeleri ("poiesexis, 26. satır), c) rastlantının sonucu olan meydana getir­
meleri ("apo tautomatou", 1 032 b 2 1 . satır) incelemektedir.
2) Yani somut bileşik varlıklar (krş. Kategoriler. 5, 2 a 1 1 ; Fizik, il, I , 1 93 b 5), "doğa"
(physis) kelimesinin farklı anlamları ile ilgili olarak krş. Fizik il, 1 , 1 93 a 28 ve özellikle tüm bu
.

pasajın anlamını aydınlatan A, 4 ve 18.


3) Bunu "merdana getirende bulunmakla birlikte meydana gelenin aynı olan" şeklinde anla­
mak gerekir (krş. e, 8, 1 049 b 27). 25. satırdaki "insanı meydana getiren, insandır" (anthropos
aurhropon genna) sözü ile ilgili olarak krş. lnd. Arist. , 59 b 40.

328
V I I . KİTAP

kings, realisations)O> den i r. Bütün yapmalar, gerçekleştirmeler,


ya sanattan veya bir güçten veya düşünceden çıkarlar. Onlar
:ırasında bazıları, doğal meydana gel melerde bazen karşılaş ıldığı
30 gibi rastlantı n ı n ve şansı n da ürünleridir (çünkü doğada da bazı
varl ıklar, farksız olarak bazen spermadan ürerler, bazen onsuz
meydana gel irler) ,( 2) Bu son durumları(3) ilerde i nceleyeceğiz.
Sanatı n ürü n lerine gelince bunlar, formları sanatkarın zihni nde
1 032 b olan şeylerdir ("form"dan, her şeyin mahiyetini ve biri nci dere­
ceden tözünü kastediyorum) .(4) G erçekten karşıtlar bile, bir an­
lamda ayn ı fo rma sahiptirler:(5) Çünkü bir yoksunluğun tözü,
karşıt tözdür. Örneğin hastalığın tözü sağlıktır (çünkü hast:ı-
5 lık, sağl ığın yokluğu ile kendisin i gösteri r) . Sağlı k ise heki­
m i n zihninde olan kavram, bilginin konusu olan kavramdır.
Çünkü sağlıklı olan şu türden bir düşünceler dizisinin sonucu
olarak meydana geli r: Sağlı k fi lanca şey olduğuna göre eğer sağ­
lıklı olmak istiyorsak, zorunlu olarak şu diğer şeyi, örneğin

1 ) Yani anık "meydana gelmeler" (generations) değil. - Sanat, güç ve düşünce ayrımı (28. sa­
tır), daha önce E, 1 , 1025 b 23'de onaya çıkmıştı ( 1 02S b 23'le ilgili notumuza bakınız). Kq.
Ps.-Alek., 480, 32-34. Düşüncenin ürünil olan meydana getinnderin örneği olarak Ps.-Alek.,
(488, 29-30) erdemleri vermektedir.
2) Aristotdes'e göre balıkların (HayvanlAnn Tarihi, Yii, l S, S69 a 1 1 ) ve sineklerin (Hayvan-'
lann Ol11ıumu, il, I, 732 b 1 2) durumu böyledir.
3) Yani 1 032 b 23-30'da ve 9, 1 034 a 9-2 1 'de incelenecek olan rastlantı ile ilgili durumları.
4) Bu pasaj, Aristoteles'in "cinsler" ve "tilrler" olan "ikinci dereceden tözler"e (deuterai ousi­
ai) karşıt olarak "bi reysel şey", "birey"i, "birinci dereceden töz" (prote ousia) olarak adlandırdığı
diğer, sayısız pasajla ancak görünüşte bir çelişki içindedir (/Guegorikr, S, 2 a 1 1 - 1 9, 7, 8 a 13 vd.;
A, 3, 1 070 a 20 ve diğerleri. A, 3, 983, a 27 ile ilgili notumuzla il., 8, Bölümiln başlığı ile ilgili
notumuza da bkz.); Çünkü bireyde gerçek olan her şeyi meydana getirenin, madde ve formdan
meydana gden bireyin kendisinden daha dolaysız olarak töz olan öz olduğu söylenebilir. Bu
Aristotdesçiliğin zihniyetine tamamen uygun olan bir görüştür. Bu zihniyete göre, öte yandan,
bireyselleştirici özelliklerin tümü, madde ve ilineğin alanına ait değildirler; çilnkil bir aynı türün
içinde form, bir bireyden diğerine fuklılık gösterir (krş. Aşağıda/\, S, 1 07 1 a 24-29; Gök Üzeri­
ne, 1 , 9, 278 a 25). Özede "ousia" form tarafından meydana getirilmek bakımından bireydir ve
gerçekten töz olan, bireysel varlıktan ayn olmamakla birlikte, formdur (ve o sadece bireysd var­
lıl..."tan ayn olmaması bakımından "deutera ousia"dır). O halde birinci dereceden töz, Platoncu
ideadır; yalnız o, maddede gerçekleşmiş olmak bakımından (bu düzeltme, önemlidir), Platoncu
İdeadır. (ilerde 8, 1 034 a 7'de "bireyselleştirici ilke" hakkında I S , 1 040 b 4'de bireyin bir tanını­
şının imkansızlığı hakkında söylediğimiz şeye de bakınız).
S) Aristoteles şu itiraza cevap veriyor: Hastalık da, sağlık gibi Tıp tarafından meydana getirile­
mez mi? Ancak hekim, zihninde hastalığın formuna sahip değildir. Aristoteles buna şöyle cevap
vermektedir: Aslında form, bir anlamda, (tropontina) yoksunluğun formudur, yani var olmayışı
ile onun formudur (kış. /Jı., 2, 1 O 1 3 b 1 1 - 1 6; Aynı yönde Ross, i l , 1 83).

329
M ETAF İ Z İ K

dengeyiO) gerçekleştirmek gerekir. Bu dengeyi meydana getir­


mek için de sıcaklı k gerekir. Hekim böylece adı m adım düşün­
ce aracıl ığıyla, meydana getirilmesi bizzat kendisinin elinde olan
n ihai b i r şeye kadar çıkar ve bu noktadan itibaren başlayan ha-
l O rekere,( 2) yani sağlığı meydana geti rmek üzere başlarılan sürece
"y:ıpma, gerçekleştirme" denir. O halde bundan manrıki olarak,
bir anlamda, sağlığın sağlıktan, evin evden, maddi olanın maddi­
ol mayandan çıktığı anlaşılmaktadır. Çünkü heki mlik ve yapı sa­
narı, sağl ığın ve evin(3) fo rmudurlar (maddi-olmayan tözden de
mahiyeri kastediyorum) .(4)
15 Meydana getirme ve harekerler içinde bir aşamaya "tasarla-
ma, düşün me", diğerine "yapma, gerçekleşrirme" denir. tlkeden
ve formdan çıkan şey, düşünmedir. Düşüncenin en son adı m ı n­
dan doğan şey, yapma, gerçekleşti rmedir. Diğer aracı şeylerin
her biri de bu şekilde meydana gel ir; örneğin sağlığı n dengeyi
gerekri rdiği n i söylüyorum. O halde bu denge nedir? Filanca
şey. Bu şey de eğer sıcaklık olursa, onaya çıkacaktı r. Bu sıcak­
lık nedi r? O da fi lanca başka şey.(5) Bu- son şey, kuvve olarak
20 vard ır ve kuvve olarak var olan şey, hekimin gücü içindedi r.

1 ) Örneğin viicuna soğuğu hakim dunıma geçiren hasfalığın bozmı� olduğu sıcak ve soğuk
dengesini. O halde bu sıcak ve soğuk dengesini {symmefria) yeniden kurmak için, sıcaklığı mey­
dana gedrmek gerekir. Bu ise ovalama surefiyle olabilir. O hallie hekimin zihnindeki düşünceler
zinciri şudur: Sağlık, denge, sıcaklık, ovalama. (Ps.-Alek., 489, 36-490, 9). Böylece hekim, iyileş­
firme siirecinde, sağlığın özünden, tanımından harekef eder ve sağlığın kesin koşulunu (yani sı­
cak-soğuk deng�ini) gerçekleşfirmek için vilcuda yeniden sıcaklık kazandırmaya çalışır ve bu sı­
caklığın kendisini dc ovalamak sııredyle elde eder. Burada kendisini ters yönde çalışacak (ovala­
ma, sıcaklık, licnge, sağlık) "gerçekleşfirme kıyası"nın famamlayacağı gerçek bir "iç kıyas" söz
konusudur.
G. Fonsegrivc'in (la Causalitt Elficientt, Paris, 1 89 1 , s. 1 40 vd.) nüfuz edici analizleriyle
krş.
2) Çıbrsamadan eyleme geçişle ilgili olarak kq. Ruh Üurine, TII, 1 0, 433 a 1 5 vd. ve Bonitz,
322.
3) Hekimin ve mimarın zihninde mevcut olan.
4) Mimarın ve hckimin zihninde mevcut olan evin ve sağlığın formu. Tilm bu açıklamada
Arisfofeles fail nedeni izole Cfmekfe ve çağdaş düşiiniirlerin tasarladığı biçimde fail nedene ol­
dukça yaklaşmakr:ıdır. Bu önemli pasaj ile ilgili olarak Hamelin, Essai sur le ili pr. de la Repr.,
2. baskı, s. 264 v,i.; k Syst. d'Ar s. 271 -273'e bakılabilir (Ayrıca bkz. Aşağıda H, 4, 1 044 b
..

9-1 2).
5) Örneğin ovalama - Genel olarak sağlığın meydana gefirilmesinde sağlık fikrinden ovala­
maya kadarki han:ket "düşünme" (noesis), ovalamadan sağlığa bdarki harekef "yapma, gerçek­
leşrirme" (poesis) olacaktır. (Ps.-Alck., 49 1 , 1 2- 1 3).

330
V I I . KİTAP

O halde sağlığı n, sanatın ürünü olması durumunda, fail ne­


den , yani sağl ıklı olma sürecinin ilkesi, zihinde bulunan form­
dur. l l l Sağlığın, rastlantının ürünü ol ması durumunda ise ne­
den . sanata dayanarak eylemde bulunan insan ı n asıl anlamında
"yapma, gerçekleştirme" süreci nin hareket noktası nı oluşturan
25 her şeydir.(2) Örneğin iyileşti rmede ilke, h i ç şüphesiz, sıcaklığın
meydana getirilmesidir ve hekim sıcakl ığı, ovma ile meydana
getirir. O halde bedendeki sıcaklık, ya sağlığı meydana getire n
bir parçadır veya (İster doğrudan), İster bi rkaç adım aracılığıyla,
sağl ığı n bir parçası olan aynı türden bir şey tarafından takip
edilir. Ve bu en son aracı, s�ğlığın parçasını gerçekleşriren şey­
dir; dolayısıyla sağlığın parç:ısıuır. Aynı durum bir ev (evde en
son aracı, taşlardır) ve bütün geri kalan şeyler için de söz kon u­
sudur.Ol
30 O halde dediğimiz gibi, daha önce hiçbir şeyin var olma-
ması durumunda oluş imkinsızdı r.! 4) Meydana gelen şeyin bir
parçasının daha önceden zorunlu olarak var ol ması gerektiği
açıktı r. Çünkü madde, oluşun içkin öznesi olmasından dolayı,
bir parçadır. Fakat şeyin tanımında da daha önceden var olan
1 033 a bir öğe var m ıdır? (Hiç şüphesiz vardır); çünkü tunç dairelerin
doğası nı iki biçimde beli rleriz: Tunçtan olduklarını söyleyerek
onları n maddesini, filanca şekilde oldukları nı söyleyerek de on­
ların formları nı beli rleriz. Şimdi şekil, dairenin içine yerleş�iş
5 olduğu yakın cinstir. O halde daire, tanımında maddi öğe içe­
rir. 1 '\J

1 ) Daha tam olarak ifade etmek gerekirse: hekimin zihninde olan sağlığın formu - Arlstoteles
ra.<tlAntmm üriinii oltm (apo tautomatau) meydana getirmeleri incelemeye geçmektedir.
2) Sıcaklığı - ki bu sıcaklık, sıcak-soğuk dengesini, bu denge de sağlığı yeniden gerçekleştire­
cektir - meydana getirmek amacı ile hekim tarafından meydana getirilen ovalama, hastanın ken­
di kendisini ovalaması durumunda rastlana sonucu olarak da meydana getirilebilir. Ovalama her
iki dunımda da sağlığın nedeni olacaktır.
3) 26 . satırdan itibaren tUm bu pasaj, zordur. Genel anlamı şudur: Vücudun sıcaklığı, heki­
min müdahalesi olmaksızın sağlığı meydana getirebilir ve sanki heki m müdahale etmiş gibi etki­
de bulunur. Nasıl taşlar c:vin yapımında zonınlu asgari koşul iseler, o, sağlığın meydana getiril­
mesinde zonınlu asgari koşuldur (Bu karşılaştırma için bkz. Ps.-Alek., 492, 1 3- 1 6). 2 7. satırda­
-

ki "aynı türden bir şeyftle kastedilen, sıcak-soğuk dengesidir.


4 ) Tersine merdana gc;len her şey, bir şeyden meydana gelir (ek tinos ginetai). Sağlık örneğin­
de, taşın evlerle olan durumu gibi, sıcaklık, madde rolü oynar.
5 ) Cins, mad,1..-,l ir (hyle). Onun aynmla olan ilişkisi, maddenin formla olan ilişkisinin aynı­
dır.

33 1
M ET A F İ Z İ K

M eydana gecirmede madde rolü oynayan ilkeye gelince,0 )


bazı şeylerin, gerçekleşcikcen son ra "şu" oldukları değil, "şun­
dan" oldukları söylenir. Örneğin heykel, "caş" değildi r, "caş­
ran"dır. Buna karşılık sağlığı na kavuşan i nsan, sağlığına kavuş­
mak üzere kendisinden harekec eniği şeyin adını almaz. Bunun
nedeni şudur: Bir şey aynı zamanda hem yoksunluğundan , hem
de maddesi diye adlandı rdığım ız öznesinden çıkar (örneği n sağ-
10 lığına kavuşan i nsan aynı zamanda hem " insan", hem "hasca"
olandır). Ancak onun daha ziyade yoksunluğundan çıkcığı söy­
lenir. Örneğin sağlığına kavuşan insan, insandan ziyade hasca­
dan çıkar. Bundan dolayı sağlı kl ı insan ın bir "hasra" olduğu

1) Kendisinc e, 7, 1 049 a 17 vd., Fir.ik, l, 7, 1 90 a 25 ve VU, 3, 245 b 9'un da bağlanabile­


ceği bölümün sonunun bütünü (5-23. satırlar) çok ince bir yonım gerektirmektedir. Bizim açık­
lamamız Ps.-Alck. (492, 32-493, 23) ve Bonitt'in (324) şerhlerinden esinlenecektir:
Oluş hakkındaki analizinde Aristoteles her meydana gelen şeyden (gignomcnon) önce zorunlu
olarak var olann öğcnin, maddeden (sağlıkla ilgili olarak sıcaklık, evle ilgili olarak taşlar, tunç dai­
re ile ilgili olarak tunç ve gcomctrtk şeklin ifade ettiği cins) başka şey olmadığını göstermişti. 5-7.
satırlarda şeyin kendisinden çıktığı maddenin (5. satır) feyc adını vermediğini, şeyin kendisinin
sadece türemiş olan bir sıfada adlandırıldığını sözlerine eklemektedir: Şey, "şu şey" (ckcino, illud)
değildir, •şu şcyden"dir (ckcininon, illiusmodi) (7. satır). Heykel, "taş" (lithos, lapis) değildir,
"taştan"dır (lithinos, lapidca); "tunç" (khalkos, aes) değildir, "tunçtan"dır (khalkous, aerca);
"tahta" (ksylon, lignum) değildir, "tahtadan"dır (�inon, ligrıca). Ve ev "tuğlalar" (plinthoi, la­
tcres) değildir, "tuğladan"dır (plinthinc, latcritia) { 18- 1 9. satırlar). Bu çözüme, Aristotdes'in bir
varlığın, maddesi ile değil, formu ile adlandınldığını söylediği 10, 1 035 a 7-9 arasındaki pasaj
bağlanabilir - Aristoteles şöyle devam etmektedir (7. sanr): Başkalaşma, rtitelik bakımından de­
ğişmede (alloiosis) durum tamamen farklıdır. Başlangıçtaki hastalık halinden tamamen sağlıklı
insan (hygianon) haline geçen hasta insanın (kamnon), "hasta" olduğu söylenmez; "insan", "sağ­
lıklı insan" olduğu söylenir; o, böyle adlandınlır; yani .burada halin adı, madtkiıin bizzat kendi­
sinden çıkanlır. Bu farklılığın nedeni nedir? Aristotcles onun nedenini 8. ve �a sonraki satırlar­
da açıklamaktadır: Bir şey aynı zamanda hem yoksunluğundan, hem de.maddesinden çıkar [tk ti­
nos (bir şeyden çıkma, meydana gclme)nin çeşitli anlamları ile ilgili olarak krş. l1, 24) , ancak o
maddesinden ziyade, yoksunluğundan çıkar; çünkü bir şeyin kendisinden çıktığı şey, devam
eden bir şey değil, değişen bir şeydir (21 . satır - krş. Askl., 402, 25-28). Ancak şeyin gerçekleştiği
anda tamamen ortadan kalkan yoksunluk, ona adını veremez: Ad, sadece maddeden gelir {o
madde ki aslına bakılırsa şeyin kendisinden çıkoğı şey değildir) Kural budur ve bu kuralın nitc­
likdcğiştirmeye uyduğunu gördük: Sağlıklı insan, bir "insan"dır, bir "hasta" değildir. Eğer asıl
anlamında meydana gelişte (genesis) böyle değilse ve eğer heykelin "tunç" olduğu söylenmiyorsa,
bunun nedeni, yoksunluğun belirsiz ve adsız ("addos" ve "anonymos", "incc:rt.l" ve "adefinita")
olmasıdır ( 1 4 . satır); şu anlamda ki o, heykdden başka bir sürü formun yoksunluğudur ve sağlı­
ğın yoksunluğunun adının hastalık olmasına kaqılık, heykelin yoksunluğunun bir adı yoktur. O
halde doğru olmayan bir biçimde olmakla birlikte, bu durumda meydana gClen şeyin (gignomc­
non) kendisine yoksunluktan daha fazla adını vermesi mümkün olmayan maddeden çıkağı söy­
lenebilir: Olsa olsa "taştan" veya "tunçtan" deyimlerinde olduğu gibi asıl anlamda olmayan bir
anlamda, türemiş anlamda bir ad kabul edilebilir. Krş. Ps.-Alck., 493, 1 9-23.

332
V I I . KİTAP

söylenemez; bir " i nsan", "sağlıkl ı bir insan" olduğu söylenir.


Tunçr:ı herhangi bir biçimin, caşlar veya mertekte herhangi b i r
belli evi n olmaması anlamında yoksunluğun beli rsiz v e adsız ol-
1 5 duğu durumlara geli nce, bunlarda da şeyin bu maddi öğelerden
çıkrığı düşünülür. Böylece nasıl ki biri ncilerle ilgili olarak şeyin,
kendisi nden çıktığı şey olduğu söylenemezse, ayn ı şekilde bura­
d:ı heykeli n "cahta" olduğu söylenemez; bir isim değişikliği i le
"cahtadan" olduğu söylenir. Heykel "cunç" değildir, "tunç­
tan "dır; " taş" değildir, "caşcan "dır. Ev de "tuğla" değil , "tuğla­
dan" olacakcır. Çünkü iyice düşünülürse, aslı nda gerçek anlam-
20 da heykeli n tahtadan veya evi n tuğlalardan çıktığı söylenemez.
Zir:ı bir şey diğer bir şeyden çıktığı nda, bu diğer şeyin devam
etmemesi, değişmesi gerekir. O h:ılde bu cürlü konuşmamızın
n edeni budur.

8. Bölü m < Oluşun Analizine Devam -


M adde ve Form, Meydana Gelmemişlerdir.
Sadece Somuc Bileşik Varlık, M eydana Gelmişcir>

Meydana gelen, bir harekec eccirici nedenden ötürü ("harekec


ectirici neden"den, meydana gelmenin ilkesini kascediyorum) ,
25 b i r özneden harekecle (öznenin de yoksunluk değil, madde ol­
duğunu kabul edelim; çünkü ona verdiğimiz anlam yukarda be­
l i rlendi)O) meydana gelir ve bir şey(2) (örneği n bir küre veya
dai re veya başka herhangi bir nesne) olur. Böyle olduğuna göre
nasıl özne, yan i cunç, meydana getirilmezse, aynı şekilde küre
deOI - cunç kürenin bir küre olması ve cunç kürenin meydana
geri ril mesi i le ilineksel anlamda meyd:ına gecirilmesi müscesnaC4 )
30 - meyd:ına geciri lemez. Çünkü belli bir şeyi meydana gecirmek,
keli menin cam anlamında alınan cözden(5) hareketle belli b i r
şeyi meydana geci rmek demekcir. Şunu demek isciyorum : Tun-

1) 7, 1 032 a 17 ve 1 033 a 1 3- 1 6.
2) "Syncheton", yani madde ve formdan meydana gelen somur bileşik varlık.
3) Bundan hiç şüphesiz meydana gelmiş olan belli bir küreyi değil, "kürenin formu ve özil"nü
anlamak gerekir (Ps.-Aldc., 495, 2 ) .
4) Krş. Sc. Thomas, s. 4 1 8, not 1 4 1 8.
5) 3 1 . samdaki "kelimenin tam anlamında (holos) alınan cöz", verilmiş olan bir madde ile ve­
rilmiş olan bir formu içine alan bir somut bücündür (synolon) (Ps.-Aldc., 495, 9) .

333
M ETAF i Z i K

cu, yuvarlak bir biçime sokmak, yuvarlaklığı veya küreyi mey­


dana geti rmek demek değildir; o, başka bir şeyi meydana getir­
mek, yan i bu formu, farklı bir şeydc( I J meydana getirmektir.
Çünkü eğer formun kendisini meydana getirirsek, onu da, ken­
di payına bir başka şeyden meydana geti rmemiz gereki r. Zira
1 033 b yukarda bu başka şeyin varlığı nı kabul enik.( 2) Ö rneğin bir
tunç küreyi meydana geti rmek, tunçtan yapılmış olan bir
şeyi.küre olan bir başka şey haline getirmek demektir. Eğer bu­
rada özneni n kendisini de meydana getirirsek.O l hiç şüphesiz,
5 onun kendisini de aynı şekilde meydana getirmemiz ve böylece
bu sürecin sonsuza kadar gitmesi gerekir. O halde formun(4 ) -
veya duyusal şeylerde bulunan şekle (confıguration) hangi adı
vermemiz gerekiyorsa onun-oluşa tabi olmadığı,t'i) meydana gel­
mediği ve kendisini mahiyet olarak göz önüne aldığımız takdir­
de de aynı durumun geçerli olduğu açı ktı r; çünkü o ya sanat,
ya doğa veya basit bir güç aracılığıyla,<6l bir başka varl ıkta mey­
dana getirilen şeydi r. Ancak bizim IJleydana getirdiği miz, örne­
ğin, bir cunç küredir. Çünkü o, cu nç ve küreden yapılmıştır,
yani form özel bir madde içinde gerçekleşti rilmiş ve onaya tunç
10 küre çı kmışm.( 7) Eğer bunun tersi ne, genel ol:irak küren in özü­
nün bir meydana gelişi kabul edilirse, onun bir başka şeyden
çıkan bir şey olması gerekir. Çünkü meydana gelen şey, daima

1 ) Yuvarlaklığı tunçta. .
2) 25.satıra atıf. Kendisi de bir form ve madlieden meydana gelen ram anlamında (holos) bir
özne gerekecek-Ur. Krş. St. Thomas, s. 4 1 8, not 1 420.
3) Burada formun öznesi, kendisi de form ve maddeden meylfana gelen somut bütün (syno­
lon) kastediliyor: Form da kendi payına bir diğer form-maddeden çıkacak ve bu, böylece sonsu­
za kadar gidecektir. Krş. St. Thomas, s. 4 1 8, not 1 420.
4) Sadece maddenin değil.
5) Bunlian her formun ezeli-ebedi olduğu sonucu çıkmaz. Ezeli-ebedi olan formlar sadece,
duyusalın içinde bulunmayan formlarla (fanrı, gök kürelerinin Akılları, insan aklı), yeni bir
tözü meydana getirdikleri için aynı türden bir başka varlıkta önceden var olmaları gereken form­
lardır. Buna karşılık bir tözün içinde yeni bir nitelik veya nicelik vb. ortaya çıl.."tığında, bu nitelik
veya nicelik ezeli-ebedi değildir. Yalnız o, oluşa tabi değildir, ilinek gibi ansal olarak [Ps.-Alek.,
"zaman-dışı bir biçimde" (akhronos) veya "bir anda" (en aromo mm) diyor: 4595, 23) ortaya çı­
kar: Form, biraz önce var değildi; şimdi vardır. Beyaz bir şey, siyah olabilir; ama beyaz, siyah ol­
maz. "Olan, meydana gelen, parça parça olur. Formun ise parçaları yoktur. O, bürünün yapısı­
dır" (Ross, Aristotk, s. 1 75i il, 1 88'e de bkz.). O, özün devamlı ve değişmez özelliklerinin bütü­
nildiir ve ne oluş, ne gdişme, n.e de derece f.uklılığı içerir.
6) Sanat (cekhne) ve güç (dynamis) arasındaki ayrımla ilgili olarak krş. E, 1 , 1 025 b 23 ve
1 025 b 1 9'1a ilgili notun son kısmı.
7) Kürenin mahiyeti değil.

334
V I I . KiTAP

bölünebilir ve onun bir parçasını n filanca şey, diğer parçasının


filanca diğer şey, yan i bir parças ı n ı n madde, diğer parçasının
form ol ması gerekir. O halde eğer küre "çevresinin bütün nok­
taları merkezinden ayn ı uzaklıkta olan bir geometrik şekil"se,
bu ta nı mda, bir yandan meydana gelen şeyin içi nde gerçekleşe-
} 5 ceği cinsi, diğer yandan bu cinsin içi nde bulunan ayrımı, n iha­
yet somuc cunç küre · örneğinde olduğu gibi meydana gelm iş
·olan tiirle ilgili bücünsel formu( I ) birbirlerinden ayı rmak gere­
kir.
Bu söyledikleri mizden form veya töz denen şeyin meydana
gel memiş olduğu, meydana gelen şeyin adını formdan alan,
form ve maddenin birleşmesi nden meydana gelen bütün oldu­
ğu. her meydana gelen şeyi n, bir parçasının madde olm:ısından
dolayı madde ve bu madde yan ında diğer bir şey, yani form
içerdiği açıkça ortaya çıkmaktadır.
20 O halde duyusal kürelerin dışın da bir küre, tuğlaların dı-
şı nda bir ev m i vardır?<2l Aslında tersine eğer böyle olsaydı,
herhangi bir bi reysel varlığın hiçbir zaman meydana gelemeye­
ceği n i söylemek gerekmez mi? Çünkü form belli bir nitelikce
bir varl ığa işaret eder; kendisi bireysel ve belli bir varlı k değil­
dir. Formun bir şey üzerine gelmesi, belli bir varlıktan harekec-

1 ) Tunç kür..-nin madde ve formdan meydana geldiği gibi, cins ve ayrımdan meydana gelen
türle ilgili bütü ns..-1 form.
2) Mcı•tfana gelmesi mümkün olmayan bir şey olmasından tlolayı, formun Platoncularla bir­
likte, ezeli-cb..-di ve bireysel tözlerden bağımsız olarak var olduğu görüşü ileri sürülmek istenebi­
lir. Aristotclcs buna cevap olarak (2 1 . satır) bireysel ve belli, bağımsız bir formun varlığının so­
mıcunun somut ti.l7:lerin meydana gelişini engellemek olacağını söylemektedir. Neden? Çünkü
ideaların töz olmalarının, duyusal varlıkların töz olmalarını imkansız kıldığı daha önce (6, 103 1
b 1 5- 18) kanıtlanmıştı. Öte yantan bilfiil iki tözün, bilfiil bir ti.lzü meydana getiremeyeceklerini
ilerde ( 1 3, 1 039 b 3) göreceğiz. O halde eğer bir yanda kendi başına ve bağımsız bir formun, öte
yanda maddenin varlığını kabul edersek, onlardan somut varlığı meydana getiremeyiz (Bu nokta
"
ile ilgili olarak krş. Bonitz, 327). Gerçekte (22. satır) form, hiçbir zaman bir töz, bir şu şey"
(tocle), bireysel \'c bdirli bir şey değildir. O, ancak madde il..- birliğinde vardır. O yalnızca kendi­
sinin ancak bir fi ili, gerçekleşmesi, tamamlanması olduğu ve yine kendisinden ancak düşünce ile
ayı rdedilmesi mümkün olan şeyin iki meydana getirici parçasından biridir. O, salt niteliğe (poi­
on) değil, bir niuliğr .rahip o/An varlığa, bir "toionde"ye (quale quid) işaret eder (22. satır). (/(ale­
gori/er, 5, 3 b 20 krş. Ps.-Alek., 4%, 38-497, 1 1 ). "Aristoteles, maddeyi kuvveye özdeş kılrruş­
-

tır. Onun bi1.zat kendisi bakımından kavranamaz olduğunu, göreli bir kavramdan ibaret olduğu­
nu söylemiştir" (l l:ımelin, Essai sur k.r Elem. pr. de IA Repr s. 1 80, 2. baskı). Harnelin şu nokta­
. ..

ya işaret etmektedir: "Böyle bir keşif, her şeyi balta ile keser gibi birbirinden ayırmak isteyen bu
mutlakçı ve ayırıcı zihniyete i ndirilen bir darbedir". Aristoteles şöyle devam etmektedir (23. sa-

335
M E T A F, İ Z İ K

le belli bir varlığı meydana geciri r ve bu meydana gelmeden


sonra bu varlık, bell i bir niceliğe sahip olan b i r varlık olur. Kal­
lias veya Sokraces gibi her bireysel - bileşik varlığı n durumu her-
25 hangi bir bireysel cunç kürenin durumunun aynıdır. İ nsan ve
hayva nın durumu ise, genel olarak tunç kürenin durumunun
ayn ıdır. O halde bazı filozofların genell ikle İ dealara izafe eccik­
leri neden olmaklık, bireylerden ayrı bu tür gerçekl iklerin varlı­
ğını kabul etciğimiz takdirde, h iç olmazsa tözlerin meydana ge­
lişi ve yapıları ile ilgili olarak hiçb i r işe yaramaz. O halde İdea­
lar. hiç olmazsa bu nedenden öcürü, kendinde tözler olamazlar.
30 } Jarra bazı durumlarda meydana getiren şeyin, meydana ge-
len şeyle ayn ı türden olduğu açık tı r.l l l Ancak burada sayısal ba­
kımdan bir ve aynı şey olma değil, sadece form bakı mından
aynı şey olma söz konusudur; Doğal varlıkların meydana geli­
şinde karşılaşılan durum budur: Çünkü i nsanı meydana geti ren
i nsa ndı r. Gerçi doğaya aykırı meydana geliş lehi ne bir istisna­
n ı n varlığı nı kabul etmek gerekir: Ö rneğin kacırı, at meydana
geti rir.C2l Ancak burada da meydana getirmeni n kanunu aynı­
dır. Çün kü burada meydana gelme, at ve eşekte ortak olan bir
1 034 a tipe. hem ata, hem eşeğe yaklaşan ve ikisi arası nda aracı olduğu
anlaşılan, kama benzer olan adı konulmamış bir cinscOl uygun
olarak gerçekleşir.
Demek ki doğal varlıklar için bir modelin bir form sağla­
ması n a kesinli kle ihciyaç yoktur (gerçekten de ona esas olarak

tır): Bu form, bi:ı:7.:ır kendisi daha önceden belirlenmiş olan bir töz (belli bir tunç) üzerinde so­
mur bir şeyi (belli bir runç küre, belli bir insan) meydana getirmek üzere ya bir sanatkar (poiei)
veya meydana geriren varlık veya baba olarak (23. satır: genna) etkide bulunmal.."tadır. (Kq. Yu­
karda 1 033 a : H ve Askl., 405, 1 7-20). Aristotelcs formu alarak belirli bir şey (belli bir tunç
kilre) olan madd.:nin (belli bir tunç) kendisinin, daha önceden belirlenmiş bir madde olduğunu,
gmel oillrak mt1fMı- olmadığını, çünkü bu genel maddenin, ancak gmel olaralt kürenin maddesi
olabileceğini, genel olarak l..ilrenin ise gme/ ol.ıtrak insan'dan daha fazla mevcut olmadığını söyle­
yerek diişüncesini a\·ıklığa kavuşrurmal..udır (24-26. satırlar) [Krş. Asld., 405, 23-24). Genel ola­
rak insanın kemlisi (insan türü) de madde içerir; ancak bireyi meydana getiren, Skolastik bilgin­
lerin umateria signara" dedikleri şeydir; Bu şey, daha önceden belirlenimlere sahip olan madde,
dolayısıyla gdecekre olacığı formu beldeme halinde olan gerçek bir varlıktır. Böylece Aristoteles
şu sonuca varmakrallır ki Platonculann ileri sürdükleri İdeaların modeller olarak nedenler olma­
lan tözlerin, yani bireysel tözlerin meydana gelişlerini açıklamada faydasızdır (26. satır).
1 ) Ps.-Alek. , 4?7, 1 5- 1 7'de bunu açıldığa kavuşturmakradır. Aynca St. Thomas, s. 420, not
1 432 ile krş.
2) O halde meydana getirenle meydana gelen arasında tür bakımından özdeşlik mevcut değildir.
3) Bu tür soym riimele (Ross, il, 1 89).

336
V I I . KiTAP

bu varlıklardan dolayı başvurulur; çünkü doğal varlıklar en mükem­


mel rözlerdir): Aslında meydana gecirmek için, meydana geciren var-
5 lık yererlidir. M addede formun gerçekleşmesinin nedeni odur. O hal­
de meydana gelen bücün, filanca ec ve kemikler içinde gerçekleşmiş fi­
lanca özellikce bir form, Kallias ve Sokraces, (yani) maddesi bakımın­
dan kendisini meydana getiren şeyden farklı,( 1 ) formu bakım ından
onunla aynı olan (çünkü form, bölünmez) şeydir.

1) Bu böliimün son satırları önemli ubireyselleştirme sorunu"nu ve bu soruna Aristotelesçilik


tarafından getirilen çözümü ortaya atmaktadır.
Bireyselleştirme ilkesi sorununun, belli bir varlığı, örneğin Sokrates veya Kallias'ı aynı türün
içindeki diğer bireysel varlıklardan ayıran şeyin ne olduğunu, onun nihai bir türsel ayrımla rru
(bu takdirde bircysdlcştirmeyi meydana getiren form olacaktır), yoksa maddi bir ilkenin işe ka­
nşması ile mi ayrıldığını (madde aracılığıyla bireyselleştirme) sormaktan ibaret olduğu bilinmek­
tedir.
(Bu pasaja, ayrıca l:ıı. , 6, 1 0 1 6 b 32; Z, 1 0, 1 035 b 27-2 1 ; A, 8, 1 074 a 33'e ve kısmen Gök
Üzerine, 1 , 9, 278 a 7-b 3'e dayanan) geleneksel yorum, Aristoteles'e göre bireyselleştirmenin
madde ile meyllana geldiğini ileri sürmektedir: Form, türsel ollhığundan , türün içindeki bütün
bireylerde aynıllır. Ru bireyler, sayısal bakımdan, ancak formu paylaşan madde ile birbirlerinden
aynlırlar. Bunlfan çıkan sonuç, bireyi meydana getiren bütün ek öğelerin maddenin alanı içine
girdikleri ve basir ilincl<ler olmalanndan dolayı yalnızca en son türiin, tümel ve ikinci dereceden
töz olarak aklın ve bilimin konusunu teşkil ettiğidir.
Ancak Aristordes'in bunun tersini bireyselleştirmeyi forma izafe ettiği metinler de daha az ke­
sin değildir (8, 4 , 999 b 2 1 ve Z, 1 3, 1 038 b 1 4 [her ikisimle kullanılan açıl<lama aynıdır]; Z, 7,
1 032 b 1 ve özellikle A, 5, 1071 a 27-29: Ruh Üzerine, il, ) , 4 1 2 a 6-9) ve çağdaŞ yorumcular
(Ross, 1, lntrod.. s. CXVI-CXIX; Robin, Sur la Notion d1ndiııidu chez Aristote, Rn1ue des Sc. Phi­
los. et Throl . XX, 1 931 ve özelli ide Aristote, s. 90-98) onların Aristoteles'in gerçek düşüncesini
ifade ettiği görüşündedirler: Salt form olan Tanrı, en mükemmel birey değil midir? Bunun tersi­
ne madlie. belirsiılik ve düzensizliğin ilkesi, dolayısıyla özü itibariyle 6il ve form olan birinci de­
receden töıü, bireysel tözü temellendirmekten aciz bir şey değil midir? Form, özneyi belirlerken,
aynı zamanda onu gerçekleştirir ve bireyseUeştirir. Ôte yandan en alt türün kendisine bölündüğü
maddenin salt bir madde olmayıp, bir usignata", yani daha i.lnceden, ancak formdan ileri gelmesi
mümkiln olan poıitif nitelikler, belirlemeler almış bir umadde" olduğunu hatırlamak gerekir. Bu
ise bir aynı tiiriin içinde formun, bir bireyden diğerine farklı olması demektir. Nihayet Robin
(la Pense! HeU., s. 486 ve 5 1 9), Hayvanlarm Kımnları hın, kendisiyle ilgili olarak aşağıdaki açık­
lamayı teklif ettiği bir pasajı (1, 4, 644 a 23-b7) üzerine dikbti çekmiştir: uDoğ:ı. bilgini Aristote­
les'in hayvanlarla ilgili olarak en son türiin, kendisinin altıml:ı llaha alt bir türii izlemenin müm­
kün olmallığı bir tümel olduğu, buna karşılık insanlar söz konusu olduğunda, gerçek en son riir­
ler olan bireyler arasında aynm yapılacağı görüşünü belimiği görülmektedir. O halde birinci du­
nımda bireyler birbirlerinden ancak madde ile, yani en son türün içinde özelleştiği bedenle ayrıl­
maktadırlar. Runa karşılık ikinci durumda, bireyler birbirlerimlen kişilikleri, uben"leri ile, yani
onları bireysellcşrU-crck özeUeştiren formel bir şeyle ayrılmaktad ırlar . . . Çünkü eğer madde mut­
lak olarak bireysdlcştirme ilkesi olsaydı, ayırarak belirleyecek olan belirsiz olan olurdu ve bu du­
rumda Tanrı'nın en gerçek birey olması anlaşılamazdı". Ancak bu yorum, Robin'in kendisinin
de kabul ettiği gibi. gerçel<liğin Platoncu anlayışı ile sonuçlanmaktadır; çünkü o, usaf dilşilnce­
nin tedrici karanlıklaşması" anlamına gelmektedir. - Bireylerin ldealarını kabul eden Ploti-

337
M ETAF i Z i K

9. Bölüm < Oluşun Analizinin Sonu - Kendiliğinden


M eydana Gelme ve Farklı Karegoriler Bakımından
Meydana Gelme >

Sağlık gibi bazı şeylerin gerek sanar, gerekse rasrlanrı sonucu ola-
1O rak meydana gelmelerine karşılık, bir ev gibi başka bazı şeylerin ne­
den aynı şekilde meydana gelmediklerini kendi kendimize sorabiliriz.
Bunun nedeni, bazı durumlarda, sanar rarafından .gerçekleşririlen
veya meydana gecirilen her şeyin meydana geririlmesini yöneren ve
kendisi nde meydana gelen şeyin bir parçası bulunan maddenin,0 ) di­
ğer durumda sahip olmadığı bir hareker kendiliğindenliğe (sponcanei­
te) sahip olmasıdır. Birinci durumda, filanca maddenin diğeri nin sa-
l5 hip olmadığı özel bir harekeci olabilir; Çünkü birçok varlık sponran
bir harekere sahip olduğu halde herhangi bir belli harekeri yapamaz,
örneği n dans edemez. O halde raşlar gibi bu cinsren bir maddeye sa­
hip olan şeyler, sponcan olarak bir harekeri yapma imkanına sahip ol­
dukları halde dış bir nedenin erkisi olmaksızın başka bir belli harekeci
yapmakran acizdirler.C 2l Ateşin durumu da böyledir. Bu nedenle bazı

nos'un kendisine karıldığı, forma! bireyselleştirme öğretisi diişiinı:e tarihimie uhaecceite" (haec­
ceiras) öğretisi ile hirleşecel.."tir; Duns Sconıs bu teoriyle, Thomas'çılığa tepki olarak, bireyin, tü­
rünkilne ben7.er hir ;tkılsallığı olduğunu kabul etmek İstemiştir. Sokratcslik (saum esse individua­
le) ona, formun nih:ıi gerçekleşmesi olarak insanlık (forma suhit:ıntialis specilica) kadar gerçeklik
içeren bir şey obr;tk görünmektedir.
Aristotelcs'in diişiincesinin bu yorumunun Metafüik'inin k:ır:ınlık idealist eğilimlerine uygun
olduğu inkar edilemez; çünkü madde ancak formla karşılıklı ilişkisinde vardır ve o, son tahlilde
bir bağıntıdan iharettir. Öte yandan moddciliği eleşti risiyle Aristoteles, bir tümel ve genel tip
olarak tasarlanan l1Lttoncu ideada özii meydana getiren ilkeyi gi.irmeyi reddetmiştir; çiinkü ona
göre her varlık kemli mahiyetini kendisinde taşır ve o bu m:ıhirctle karışır: O halde bu, madde­
nin bireyselliği açıklamakta yetersiz olduğunu kabul etmektir. Ancak Platon'la birlikte bir sını­
finn biitiin bireyl.:ri tek bir ideaya bağlanmak istendiği t;tkdirde, bireysel şeylerin varlığını açıkla­
mak için maddeye b:ışvurmak zorunludur: O halde Pl:ıroncıılıığa karşı çıkışında Aristoteles, ken­
di kendisirle nıtarsı1lığa düşmeksizin hem özü bireysel bir şer. hem de maddeyi bireyselleştirici
ilke olarak tasarl:ıy:ımazdı.
Bıınunla birlikte realizmi o kadar kesin biçimde Plaronrn modelciliğin karşısında bulunan
Aristotdcs'in, tti1l.:rin bireyselleştirilmesinde maddenin po7.itif nıliinii ve varlık ve olıışun ayrı ve
karşıt bir ilkesi olar:ık onun varlığını feda etmeye razı olmıış oldıığu şiiphdillir.
1 ) u llk malld.:"nin değil, daha önceden pozitif belirlemelere sahip olan maddenin (matcria
signata).
2) Taşlar aşağıy:ı doğru doğal ve spontan bir harekete sahipti rler; ancak bir evi teşkil etmek
Ü7.ere spontan olarak birbirleriyle birleşemezler. Aynı şekili.le ateşin de yukarıya lioğru doğal bir
hareketi vaHlır; ama kendiliğinden, yani demircinin fiili olnı:ıksızı n, tuncu eritemez (Ps.-Alek.,
498, 1 9 vd.).

33 8
V I I . KİTAP

şeylerin sanatkar olmaksızın var olmamalarına karşıl ık, bazı şey­


ler onun m üdahalesi olmaksızın var olacaklardır. Çünkü on ların
bu söz konusu sanata sahip olmayan , ancak kendileri nin a) ister
bu sanata sahip olmayan başka şeyler tarafı ndan, b) İster mey-
20 dana gelen şeyde daha önceden mevcut olan bir şeyden ileri ge­
len bir harekede hareket etciril meleri mümkün olan şeyler tara­
fın dan hareket etcirilmeleri mümkündür.O l - Bu söylediğimiz­
den, bir anlamda, her sanat ürünü olan şeyin de(2) doğal şeyle­
rin meydana gelmelerinde olduğu gibi, kendisi ile ayn ı adı taşı­
yan bir şeyden veya daha doğrusu , evin zihi nde olan evden çık­
tığı gibi (çünkü yapı sanatı , evi n formudur) kendisinin, kendisi
ile aynı adı taşıyan bir parçası ndan veya kendisinin bir parçası­
nı içi nde bulunduran , ancak yine kendisi ile aynı adı taşıyan
25 bir şeydenO l meydana geldiği açıkça ortaya çıkmaktadır (meğer
ki bu rada salt ilineksel anlamda bir meydana geliş söz kon usu
olmasın); Çünkü doğrudan doğruya ve doğası gereği meydana
geti rmenin( 4) nedeni, meydana gelen şeyi n parçasıdır. Böylece
ovalaman ı n içi nde bul unan sıcakl ık, vücunaki sıcakl ığı meydana
getirir ve bu sıcaklık, ya sağlığı n kendisidi r veya onun bir par­
çasıdı r veya sağlığın bir parçası tarafından takip edilir veya sağ­
lığın kendisi tarafı ndan takip edil i r. Bundan dolayı ovalamanın
verdi ği sıcaklığın, sağlığı n nedeni olduğu söylen ir; çünkü o, so­
n ucu olarak sağlığın ortaya çıktığı şeyin nedenidir.
30 Bundan çıkartılacak sonuç şudur: O halde kıyaslarla olduğu
gibi. her türlü meydana gel işi n neden i , formel tözdür.(5) Çünkü
kıyaslar, özden hareket ederler. Bur ada meydana gelmeler de
ondan hareket ederler.

1 ) 1 9-2 1. samlar arası pek emin değildir. Anlamı şudur: Ev gibi bazı şeyler, sanatkar olmaksı­
zın var değildirler: Sağlık gibi bazı başka şeyler ise, spontan olarak mevcut olabilirler. O zaman
sağlık ya bir hekim-olmayanı n etkisiyle veya maddi bir nedenin etkisiyle veya hareket noktasını
daha önceılen \':ır olan sağlığın bir öğesinin (örneğin sıcaklığın) teşkil ettiği bir harekede meyda­
na gdecektir. Ru dıınımda o, kendiliğinden bir harekettir (krş. Yukarda, 7, 1 032 b 2 1 ). Ross, 1,
lntrod., s. CXXl'c de bkz.
2) Bir ev, bir ev t:ı.rafından değil, "evin formu" tarafindan meydana getirilir. Bu form ise mi­
marın zihnind.....lir. D(llayısıyla o, doğal şeylerin meydana gdmclcrinde olduğu gibi dar anlamda
lundisi ile nym ııılt ltl,<ıynn bir ıeydm (ek �ynonymou) meydana gelmez. (ek merous homonymou)
yani "kendisi ile :ı.rnı adı taşıyan bir parçasından" meyd:ı.na gelir.
3) Örneğin s:ı�ık. sağlığın bir parçasını teşkil eden sıcaklıktan çıkar.
4 } ilineksel :ml:ımlla meydana getirmenin değil.
5) Daha doğnısu her türlü sanata dayanan (apo tekhnos) (Ps.-Alek., 500, 9) meydana gelişin;
çünkü Aristotclcs. doğal meydana gelişlerden 33. satırda söz ecleccktir.

339
M ETA F İ Z İ K

Doğa tarafından meydana getirilen şeylerin durumu da sanat ta­


rafından meydana getirilen şeylerin durumunun aynıdır: Sperma,
1 034 b özerle, sanackirın rolünü oynar. Çünkü o, bilkuvve forma sahiptir ve
spermanın kendisinden çıkrığı varlık, bir anlamda, meydana gelen
varlıkla aynı adı taşır ("bir anlamda" diyorum, çünkü kadının da er­
kekren çıkmasından ötürü burada "insan" ın "insan"dan meydana gel­
mesinde olduğu gibi tam bir isim aynılığı nı (homonymie) aramama­
mız gerekir). M eydana gelen varlığın eksik. kusurlu bir forma sahip
olduğu durumları bu kuralın dışında rutmak gerekidO Katırın kam-

Bu sonuç ve ?� bülümün b� kısmının climü Aristotelesçi bilimin incdemcsi ile ilgili olarak
ana bir önem taşımaktadır. Aristoteles burada sisteminin hakim i.}ğelerinden biri olan nedenselli­
ğe ilişkin analitik bir teori gelişcirmel-ı:edir. Platon gibi onda da nedensel işlem, kıyasta sonucu
öncüllere bağlayan bağıntıya benzer olan tamamen analitik bir bağıntı olarak tasarlanmaktadır.
Her iki dıınımd:ı da özün mantıksal bir gelişmesi, açıklayıcı düşüncenin dedilktif bir hareketi
karşısında bulun maktayız. Böylece nedenle'(cause) sebep (raison) veya b�ka deyişle nedenle orta
terim birbirine önl..-ş kılınmaya ve bilimsel düzenden her araştırma, mediasyonun keşfine indir­
genmeye doğru gillilmektedir. Nedensel işlem, kıyas işleminin somut bir eşdeğeri olarak ortaya
çıkmaktadır ve bu eşdeğerlik nedenselliğin bütün biçimlerinde kendisini göstermektedir: Maddi
nedensellik (/kinci A11nlitik/er, il, 1 1 , 94 a 24-36), fail nedensellik (94 a 36-b 8), ereksel neden­
sellik {b 8-1 O). O halde gerçek neden her zaman form ve özdür; bununla birlikte nedensel işlem­
le, kıyasa dayanan kanıtlamanın özdeşliği ancak eserin nedenle hemzarnan olduğu formel neden­
de tam olarak ger�·ı:kleşmektedir. Bu hemzamanlığın mevcut olmadığı diğer nedenlerde nedensel
bağı soyutlamak için lleneye başvurmak ronınludur. Them istius'ıın ifadesine göre o zaman artık
ukatothen", yani nt.'tlenden esere değil, uanothen", yani eserden nedene doğru akıl yürütmek ge­
rekir. Ancak bu dıı nımlarda bile gerçek neden olan sonuçta, formdur.
Aristotelesçi nL'tlı:n teorisinin çeşidi cepheleri hakkında ikinci Annfitikkr, n. 2, 89 b 36-90 a
24 arasındaki pas:ıja bakmak yararlı olacaktır. Burada orta terimin neden olduğu kanıtlanmış bu­
lunmaktallır. Öte yandan Aristoteles'in nedensellik ve dedüksiyon sonımı karşısındaki analitik
tavrının, id.::ılist tclsı:fcnin (örneğin krş. Spinoza, Eıh. . XLVI, cxl. Appuhn, s. 2 1 9) ve belki de
tümiiyle Dcscartes'çılıktan çıkma (E. Meyerson'un epistemelojik çalışmalarını düşünüyoruz)
çağdaş biliriıin tavrının aynı olduğunu belirtmek gerekir. Biitün bu konularda Hamelin'in derin
analizlerine [Emıi mr fes Elemdıts princ, de la Repr. . s. 2 1 1 ve 243 (2. baskı, s. 265)) ve daha özel
olarak Aristotelcs'le ilgili olarak L. Robin'in hayranlık verici incelemesine !Sur la Concepıion aris­
totrlicirnne de /,ı m11.wlite (Lı Pense! helkniqru: içinde), s. 423 vd.J göndermekten daha iyi yapa­
bileceğimiz bir şey yoktuc.
1 . Aristoteles -i . satırdaki ueksik, kusurlu varlık"lardan ("peroma"lardan) utdeios"a, yani nor­
mal g,/işmesine 11/,1,rmıı olan şeye karşıt olarak anormııl. ekik, kmurlu her ıryi anlamaktadır. Asıl
anlamınlfa anorm:ıllik [doğaya aykırı (paraphysin) meydana gelme. Krş. yukarda 8, 1 033 b 33)
meydana gelen şeyi n meydana getirenle aynı türden olmadığı dunımlar ile ilgili olarak geçerlidir
(katırı me)'llana getiren at). Ancak basit bir benzemezlik de geniş anlamda anormalliği meydana
getirmek için yeterlidir. Böylece bir erkek yerine meydana gelen dişi de bir uperoma"dır; çünkü
o, usakat edilmiş" bir erkel-ı:ir. (Hayı111nlarm 0/11114mu. II; 3, 737 a 27) ve erkek ilkenin bir zayıf­
lığının sonucudur (llıtJl'aniArm O/Ujumu. iV, 3, 767 a 5). Bir çocuğun babasından çok annesine
benzecliği ,Junımda lfa anormallik vardır. Nihayet Aristoteles uterata" adı ile uperoma"ların (pe­
rometa) aşırı dunıml:ırı olan hilkat garibelerine işaret etmektedir.

340
Y i i . KİTAP

dan doğmamasının nedeni budur. Biraz önce göz onune aldığı­


mız sanatı n ürünü olan nesneler gibi rasclantının sonucu olma­
ları mümkün olan bütün doğal şeyler, maddelerin i n , spermanın
doğal bir tarzda meydana getirdiği hareketi sponcan olarak yap-
5 ma gücüne sahip olduğu şeylerdir. Bu türden bir maddeye sa­
hip olmayan varlıklara geli nce, onlar ancak canlı ana babaları
tarafından meydana getirilebilirler.O l
Fakat bu akıl yürütmemiz sadece tözle ilgil i olarak for­
mun meydana gelmesi mümkün ol mayan bir şey olduğun u
kan ırlamamaktadır;( 2) o , aynı zamanda bütün i l k cinsler, yan i
10 n icel ik, n i telik v e diğer kategoriler için d e geçerlidir. Çünkü
nasıl meydana gelen şey, tunç küre olup, ne küre, ne de tunç
değilse ve bu durum, meydana gelen bir şey olduğu takdirde
tuncun kendisi için de geçerliyse (çünkü o her zaman daha ön­
ceden var olan bir madde ve form gerektirir) , gerek töz, gerekse
n icel ik, n i telik ve bütün diğer kategorilerle ilgili olarak ayn ı şey
15 söz konusudur. Çünkü meydana gelen, n i telik değildir, fi lanca
n iteliğe sah i p olan tahtadır. O, nicel i k de değildir; filanca n i ce­
l iğe sahip olan tahta veya hayvandır. Bununla birlikte sadece
töze has olan ve bu örnekler yardım ıyla kavranabilecek bir özel­
l i k vardı r: Bir tözün meydana gelişinde, bu tözü meydana geti­
ren ve ondan önce gelen bilfiil bir başka tözün, örneğin meyda­
na gelen eğer bir hayvansa bir hayvanın varlığın ı kabul etmemiz
gerekir. Eğer bunun tersine bir nitelik veya niceli k söz kon usu
ise, önce gelen bilfiil varlık zorunlu değildi r, bu varlığın bilkuv­
ve ol ması yeterlidir. C3l

1) Kış. Ps.-Alek., SO i , 7; Bonitz, 33 l 'e de bkz. Aristoteles kendiliğinden üremeyi kabul ct­
mel.."tcdir ve onun siirecini Hayvanlann O/UfUmu. I II, 1 1 , 762 a 9 ve devamında tasvir etmiştir:
Birkiler gibi çok sayılla aşağı türden hayvanlar, özellikle sinekler, solucanlar ve bazı balık türleri
bu biçimde meydana gelebilirler.
2) Tözle ilgili olarak formun meydana gelemezliğini gösrerdikren sonra Arisroreles şimdi di­
ğer karegorilere veya ilk cinslere geçiyor (9. satır "ra prore".)
3) K�. Askl., 408. 23-27. O halde ilineklerin (nirelik veya nicelikler) meydana gelme durum­
larında, form ezeli ltq,.;ldir. Ancak gene de o, her rürlü oluş siircci dışında ansal olarak ortaya çı­
kar. "O, hiçbir zaman meydana gelmez: Biraz önce var değildi, şimdi vardır. Beyaz bir şey, siyah
o!abilir; ancak beyaz, sirah olmaz. Beyaz şey, parça parça siyahlaşır; ancak her parçada siyahlık,
beyaz üzerinde ansal olarak ortaya çıkar" (Ross, l, !ntrod., s. cxxm.

34 1
M ETA F İ Z İ K

1 0 . Bölüm < Tanımın Kısımları, Sadece Formun Kısımlarıdır >( l )

20 Tanım, bir beyan( 2) olduğuna v e her beyanın kısımları(3)


olduğuna göre; öte yandan beyanın şeyle ilişkisi, beyanın kısı m­
larının şeyi n kısımları ile i lişkisi nin ayn ı .olduğuna göre kısımla­
rı n beyanının , bürünün beyanı içinde bulunması gerekip gerek­
mediği ni bilme k sorunu orcaya çıkar. Bazı durumlarda kısımla­
rın beyanının, bütünün beyanı içinde bulunduğu, bazı durum­
larda ise bulunmadığı görül mekredi r. Böylece hecenin beyanı­
n ı n , harflerin beyanı n ı içermesine karşılık, dairenin beyanı, kı-
25 sımlarının (segments) beyanını içermez. Oysa nasıl ki hece harflere
ayrıl ırsa, dai re de kısımlarından meyda na gel ir. - Sonra eğer kı­
sımlar. bütünden önce gelirlerse, dar açı. dik açının; parmak, hay­
vanın bir kısmı olduğuna gi:*e dar açın ın dik açıdan, parmağın in­
sandan önce gelmesi gerekir. Oysa insanın ve dik açın ı n (hem ta-
30 n ı m . hem de varlık bakımı ndan) onlardan önce geldi kleri düşü­
nülür; çünkü; a) tanım. bakı mı ndan onları n parçaları kendileriy­
le tan ı mlan ı rlar; b) onlar, kısımları ol maksızın var olabil i rler.
Acaba daha çok "kısı m " kelimesi nin çeşidi anlamlarda kul­
lanıldığı n ı söylememiz gerekmez mi? · Bu anlamlardan biri , n ice­
lik bakımından b i r şeyi ölçeni i fade eder.C4 ) Ancak bunu bir ke­
n:ıra bırakmamız gerekir. Burada i ncelememiz gereken , tozu
meydana geriren kısımlardır.(5) Şimdi eğer madde bir şey, form

1 ) 4 . ve 6. biiliimlerin bir devamı olan bu bölümde Aristoteles iki sonınu tanışmaktadır: a)


Bütünün tanımı. parçaların tanımını içerir mi? ( 1 034 b 20-28 sonınu ortaya koyar. Sonın, 1 034
b 32- 1 035 b 2 ve tekrar 1 035 b 3 1 - 1 036 a 1 2'de incelenir). b) Parçalar bütiinllen önce mi gelir­
ler? (Sonın 1 031 h 28-32'de ortaya konur, 1 035 b 3-3 J 'de incelenir ve 1 036 a 1 3'te yeniden ele
alınır.
2) " Horismos" ve "logos" kavramları daha önce incelendi (�. 29, 1 024 b 26 ve Z, 4, 1030 a 7
ile ilgili notlarımml:ı). Burada ancak onlara bir göndermede bulunabiliriz. Aristotelcs'in bu keli­
meleri birbiri yerine kullandığı ve özellikle "logos" kelimesinin biiyük bir anlam çeşitliliği göster­
diği bilinmelm:d ir. Böylece bu ve daha sonraki bölümlerde o, bryan ve ılflklnym söz yanında ba­
zen k111•rnm, tamın veyafonn anlamına da gelmektedir. Anlam onu gerektirdiğinde biz de ıamm,
form veya k111•rnmı benimsemek üzere beyanı feda etmekte tereddüt etmedik. Bu bakımdan
Ross'un lngilizce çevirisinin (2. baskı) esneklikten yoksun olduğun düşünülebilir. Onun "logos"
kelimesini sürekli olarak kendisiyle karşıladığı fonniil. Z kitabının birçok pasajına uygun düş­
mekten 111.aktır.
3) Yani hiç olma1.sa cins ve ayrımlar.
4) Örneğin 3 sayısı 9 sayısını ölçer {Ps.-Alek., 503, 5).
5) Diğer kategorileri değil.

342
Y i i . KİTAP

1 035 a başka bir şey, form ve maddenin bileşimi üçüncü bir şeyse ve yine
eğer gerek madde, gerek form ve maddenin bileşimi birer cöz ise­
ler, o zaman , bir anlamdaO ) maddenin de bir şeym kısmı olduğu
söylc.-nir, ancak başka bir anlamda o söylenmez. Bu sonuncu an­
lamda yaln ızca formun canımı içine giren öğcler, kısımlardır. Ör-
S neğin ec, içbükeyliğin bir kısmı değildir (çünkü ec, içbükeyliğin
kendisinde gerçekleşciği maddedir) ; o, yal nızca basık burnun bir
kısmıdır.( 2 ) Tunç, form anlamında heykelin değil, bireysel somuc
varlık olmak bakımından heykelin bir kısmıdır (çünkü bir şeye
adı nı vermesi gereken şey, formdur veya forma sahip olması bakı­
mı ndan nesnedir ve bir şeyi asla bizzat kendisi bakımından ele alı­
nan maddi öğesiyle adlandırmamak gerekir) .(3) İşte hecenin beya­
nının, harflerin beyanını içermesine karşılık, dairenin beyanının,
10 kısımlarının beyanını içermemesinin neden i budur; Çünkü harfler,
formun beyanının kısımlarıdır, hecen in maddesi değildi rler. Oysa
dairc.-nin kısımları, daire formu tunçta gerçekleştiğinde bu forma,
tunçtan daha yak ı n olmakla birlikce,(4) formun gelip kendilerine
eklc.-ndiği maddi kısımlar anlamı nda kısımlardır. Bununla b irlikte
bir anlamda hecenin öğelerinin kendileri de her zaman hecenin be­
yanı içine gi remezler: Örneğin balmumuna basılmış veya telaffuz
1S edilc.-n harfler; çünkü eğer burada heceni n parçası olan bir şey söz
konusu ise, o, ancak duyusal madde anlamı nda bir şeydir. Gerçek­
ten doğrunun, bölündüğünde, iki yarı m doğruya, i nsanın, kemik,
sinir ve kaslara ayrılmasından, bunların doğru ve insanla ilgili ola­
rak, onları n formel tözlerini meydana getiren öğeler oldukları so­
nucu çıkmaz; Tersine burada daha ziyade onların maddelerin i n kı-
20 sım l::ı rı söz konusudur. Evet, bunlar somuc bileşik varlığın kısımla­
rıdı rlar; ama formun, yani beyanı olan şeyin kısımları değildirler.
Bundan dolayı onlar, beyanlar içine de girmezler.
Demek ki bazı beyanlarda bu tür kısımların beyanları mev­
cut olacakcıc. Başka bazılarında, örneğin, beyanın, somut varlı-

1 ) Madde, bil..1 ik varlığın parçası olduğunda. Eğer form anlamında alınan töz söz konusu ise,
madde onu mcrdana getiren öğeler içine girmez. Formun kısımlan, sadece cins ve ayrımlardır
(krş. Ps.-Alck., 'iOJ, 1 7- 1 8) .
2 ) Basıklığın tİ.>rm olmasına karşılık, basık burun veya içbükey burun, bilqik varlıktır. Kq.
St. Thomas, s. 4JJ, not 1 472.
3) Krş. Yukanla Z, 7, 1 033 a 5 vd. ve Bonitz, 333.
4) Zihinsel malide olmalan sıfaayla daire kısımları (segments), dairenin formuna, duyusal
madlie olan nınçran daha yakındırlar. Kq. Ps.-Alek., 504 , 28-30.

343
M ETA F İ Z İ K

ğın beyanı veya canı m ı olmadığı durumlarda ise, onları n bulun­


maması gerekir. İşte bazı şeyleri meydana getiren i lkelerin onla­
rı n kendileri ne bölündükleri öğeler ol malarına karşılık, başka
25 bazı şeylerde durumun böyle olmamasının nedeni budur. O
halde basık burun ve tunç küre gibi madde ve formun bi rleş­
mesinden meydana gelen bütün varl ıklar, öğelerine bölünü rler
ve madde, bu öğelerden birini oluşturur. Buna karşılık bileşim­
leri ne maddenin girmediği bütün varl ıklar, başka deyişle beyan­
ları sadece formun beyanları olan madde-dışı varlıklar ya h içbi r
biçimde öğelerine ayrılmazlar veya h i ç olmazsa bu tarzda ayrıl-
30 mazlar.Ol O halde ilkeler ve kısımlar olarak bu maddi öğelere
sah ip olanlar, yalnızca somut, b ireysel varlıklardır. Forma gelin­
ce, maddi öğeler onun ne kısımları, ne de ilkeleridir. Bundan
dolayı kilden yapılmış bir heykel, kile; tunç küre, tunca; Kal l i­
as, er ve kemiğe ayrılır. Yi ne bundan dolayıdır ki daire, kısım-
1 035 b larına bölünür; çünkü maddeden meydana gelen bir tür daire
vardır (zira daire keli mesi çift anlamlıdır: O, ayn ı zamanda
hem mutlak anlamda daire, hem de - bireysel dai reler için özel
b i r ad olmadığın dan - bireysel dai re anlamına gelir) .(2)
Böylece bu nokta üzerinde doğru tesis edilmiş oldu. Ancak
sorunu yeniden ele alıp(3) onu daha da açık bir hale getireli m .
5 Beyanın(4 ) kendilerine bölündüğü kısımlar, y a tümü itibariyle
veya sadece bazıları bakı mı ndan(5) beyanların kendilerinden
önce geli rler. Bununla birlikte dik açı n ı n beyanı , dar açın ı n be­
yanına i ndirgenmez; tersine dar açının beyanı dik açı n ı n beya­
nına i ndi rgen i r. Çünkü dar açıyı tanımlamak için, dik açıdan
yararlanılır: "Dar açı, dik açıdan daha küçük açıdır". Daire i le
1 0 yarım dai re arasındaki ilişkide de aynı şey söz konusudur. Ya­
rım dai re, daire ile tanı mlanır. Ayn ı şekilde parmak da be­
den i n tümü ile tanımlanır; çünkü parmak, insan ın "filanca kıs-

1) Form, öğclcrine ayrılmaz; o, ezeli-ebedidir veya ansal olarak varlıktan kesilir (yukarda 8,
1 033 b 5). Söylcncbilecdc tek şey, formun öznenin ortadan kalkması ile (corupto subjecto) ili­
neksel olarak yokluğa gittiğidir. (Krş. Ps.-Alek., 506, 8-1 1 ) .
2 ) Kallias adını taşıyan ve insan kavramının tersine ortadan kalkan yegane şey olan bireysel
insanla ilgili özel bir adın mevcut olmasının tersine.
3) Formun biitiin kısımlarının, bütünden önce geldiklerini ekleyerek (Ps.-Alek., 506, 35-37).
4) Yani formcl ti.iziin (krş. aşağıda 1 3. satır) - Beyanla karşılamaya devam ettiğimiz "logos"
kelimesi tiim bu pasajda şllphcsiz tamm veya ktZrmtm anlamındadır.
5) Çünkii en son ayrımın türden ne önce, ne de sonra gelltiği söylenebilir. O, türle hemza­
mandır. (Ross, il, 1 98).

344
VI I . KİTAP

m ı"dır.0 ) O halde maddi kısımlar olarak göz onune alınan ve


kendilerine bir şeyin(2 ) maddesine bölünür gibi bölündüğü kı­
sımlar, bütünden sonra geli rler. Buna karşılık beyanın ve formel
tözün kısım ları anlamındaki kısımlar, ya tümü veya sadece bazı­
ları ile ilgi l i olarak bütünden önce gelirler. Hayvanların ruhu
1 5 (yani canlı varlığın tözü), onların formel tözü.Ol yani form
veya belli türden bir cismin mahiyeti olduğuna göre (hiç ol­
mazsa, kendilerin i i yi bir b içimde tanımlamak İstediğimiz tak­
dirde, beden i n hiçbir parçasının, işlevinden - ki bu işlev du­
yumdur(4) - bağı msız olarak tanımlamaması gereki r) , bundan,.
ruhun kısımlarının, ya tümü veya bazıları bakı mından ,C5) form
20 ve maddeden meydana gelen hayvandan, dolayısıyla da her bi­
reysel hayvandan önce geldiği(6) sonucu çıkar. Buna karşılık be­
den .;e kısı mları, bu ruh-tözden sonra gel i rler ve maddesi ne bö­
lünür· gibi bu kısımlara bölünen, töz değildir, somur bileşi k
varlı ktır. O halde b i r bakıma bedenin kısımları , bütünden önce
geli rler;(7) ancak bir başka bakımdan, kendi başlarına var ola­
madıklarından dolayı, öyle değildirler: Hayvanın parmağı, bü­
tün durumlarında gerçekten bir parmak değildir; örneğin ölü
bir parmak, ancak ismen (par · homonymie) bir parmakrır.(8)
25 H atta bedeni n bazı kısımları, bütünle hemzamandı r.(9) Bunlar
bedenin ana organları olan ve kavram ve tözün dolaysız olarak

1) Ve tanımlanan, kendisiyle tanımlandığı şeyden sonra gelir (Ps.-Alek., 507, l 2) . Sonuç ola­
rak, formun kısımlan (hayvan. karada yaşayan, iki ayaklı. altılbı bütünden (iman) önce gdir.
Buna karşılık bileşik varlığın kısımlan (ap, yanm daire, pannak) bütünden <filanca dik afi. filan­
ca daire, filanca insan) sonra gelirler.
2) Daha doğrusu bir (synthcton)un.
3) Krş. Ruh Üzerine il, l, 4 1 2 a 27, ruhun tanımı.
,

4) Dolayısıyla ruhtur. Krş. Ps.-Alek., 507, 30-3 2 . Heykelin formu nasıl heykelin her parçasın­
da ise, nıh da hayvanın her parçasındadır.
5) Ps.-Alek.'un belirttiği gibi (508, 2-3); çünkü ruhun aşağı dereceden kısımlan, bileşik var­
lıktan önce gdir, ancak "düşünen kısmı" (to thcorein) ondan önce gdmcz: yukarda l , 5 ve ilgili
notla da krş.
6) Kallias'ın ruhunun kısımları. Kallias'ran önce gelirler.
7) Ôğelerin, bilqik varlıktan önce geldikleri gibi.
8) Çünkü o, parmağın işlevini yapmaz (yukarda 10. satır): Krş. Ruh Üurinr. H, l , 4 1 2 b 3 1 .
9 ) Ana organlar, somut bütünden ne önce, ne de sonra gelirler; ne onlar biitiin olmaksı7.ın, ne
debiitün onlar olmaksızın var olabilir.

345
M ETAF İ Z İ K

kendileri nde bulunduğu kalp ve beyin gibi,( 0 - bu o rganın,


b i ri veya diğeri olmasının önemi yokrur - kısı mlardır. - Ancak
gene olarak i nsan, genel olarak ar ve rümel b i r yüklem olarak
bir bi reyler çokluğu hakkında rasdi k edilen bu tür diğer kav­
ramlar,(2) bir töz değildi rler. Onlar, tümel olarak alınan belli
bir formla belli bir maddeden meydana gelen belli bir bileşik
30 varl ıkrırlar. B ireysel olana gelince, Sokrares, kendisinde sonuncu
bir bi reysel madde içerir. Bütün diğer durumlarda da aynı şey
söz konusudur.
O halde(3) b i r kısım, formun bir kısmı olabilir (mahiyeti,
form diye adlandı rıyorum), madde ve formdan meydana gelen
bi leşik varlığın bir kısmı olabilir, maddenin kendisinin bir kıs­
mı olabilir. Ancak yalnızca formun kısı mları, beyanınC4) kısım­
larıdı r ve ancak tümel i n tanımı vardır. Çünkü daireni n mahiye-
1 036 a ri ile dai re, ruhun mahiyeti ile ruh, bir ve aynı şeydirler.CS) O
halde somut varlıklar, örneğin şu daire, yani isrer duyusal, ister­
se akılsal ("akılsal dai reler" derken, örneğin matematiksel daire-

l ) Kalp veya beynin rolü ile ilgili olarak krş. ll., l, 1 0 1 3 a 1 5.


2) Aristoteles, bi reysel duyusal tözlerle (Kallias, Sokrates) ilgili olarak kısımların öncelik ve
sonralık ilişkileri sonınunu biraz önce inceledi. Aynı sorun şimdi genel olarak insan veya genci
olarak at gibi tiimcllerle ilgili olarak onaya konmaktadır. Aristotelcs şunu ileri siirmcktcdir (28.
satır): Tiimel kavramlar, tözler oldukları iddiasında bulunamazlar. Hiç olmaz.sa onlar birinci de­
receden tözler olmayıp (krş. aşağıda 1 3. bölüm), ancak Kategoriler, 5, 2 a 1 7 anlamında ikinci
dereceden tözlcrdir. Bununla birlikte kavramın bileşikliği ve onu meydana getiren kısımların bir­
birlerinden ayrılması ile ilgili olarak tümel, birinci dereceden töz olan bireyden farklı davranmaz
ve bundan dolayı onunla özel olarak meşgul olmaya gerek yol.."Tur [Bonitz (336) haldı olarak
Aristotdcs'in bunu "açıkça söylemediğine, ancak böyle düşündüğünün anlaşıldığına" dikkati
çekmektedir]. Tiimeldc de bi! madde ve formun varlığı ayırdcdilir. Ancak tümelin maddesi ve
formu, yani cins ve ayrımları, tümd olarak göz önüne alınmışlardır (30. satır). Oysa bireyin
maddesi, belli yakın bir maddedir: Duyusal maddenin bu iki anlamı onları sırasıyla duyusal
veya bireysel belirlenmiş madde (matcria sensibilis signata vcl individualis) ve ortak duyusal
madde (matcria sensibilis communis) diye adlandıran St. Thomas tarafından gayet iyi bir biçim­
de birbirinden ayırdedilmiştir: 1 497, 1 499. Özede "tümd, son tahlilde, bireyin, ancak kendisine
has olan ve özelliği ni bclinen maddi öğclcrinden soyulmuş olan bireyin kendisidir" (Robin, La
Th. Platon.. s. 58).
30-3 1 . satırlarda temas edilen bireyselleştirme sonınu yukarda 8, 1 034 a 5-8 ile ilgili notta tar­
tışıldı
- 10 ve 1 1 . bölümlerde tanımlandığı ve i�cdendiği biçimde salt formlardan (fanrı, gök
kürdcrinin Akılları) bireylere kadar tözler hiyerarşisi ile ilgili olarak krş. Ross, 1, Introd., s. C.
3) Birinci soruna dön�.
4) Veya tanımın.
5) Krş. Ps.-Alck. , $09, 1 7- 1 9.

346
V I I . KİTAP

leri, "duyusal daireler" derken, örneği n tunç ve tahtadan daire-


5 leri kastediyorum)O> bireysel dairelerden biri söz konusu olduğu
durumda, tanı m yoktur. Onlar, sırasıyla sezgisel düşünce veya
algı yardımıyla bil i n i rler. Sezgi veya algılama fıilimizle bilfiil
hale getirilmedikleri zaman, genel kavramları bakımından her
zaman tanı mlanabilir ve bili nebi lir ol malarına rağmen,( 2) onla­
rın var olup olmadıklarını bilmeyiz. Ni hayet madde, doğası ba-
lO kımından bilinemezdir.(3) Madde ya duyusal, ya akılsaldır. Du­
yusal madde, ö rneğin runcun, tahranın maddesi veya değişmeye
elverişli olan maddedir. A... ılsal madde ise duyusal varlı klar ola­
rak ele alı n mamaları bakımından duyusal varl ıklarda, örneğin
macemaciksel varlıklarda, var olan maddedir.(4)
Bütün, parça ve onların öncel i k ve son ralı kları ile ilgili ola­
rak şeylerin durumunun ne olduğunu inceledik. Şi mdi iki nci

1 ) Matematik dairder, daire (daire olma) ile duyusal daireler arasında aracıdır. Onlar, bu so­
nuncular gibi, çoknırlar. 5. samdaki "sezgisel' düşünce veya algı yardımıyla" (meta noeseos e aist­
heseos) if.t,fosi ile ilgili olarak krş. Ross, I I, 1 99: "sadece akılsal sezgi veya algı ile değil, onların
yardımıyla çıkarsamacı düşünce ile". Duyusal veya zihinsel bireyin mümkün tanımı yoknır: Kış.
Aşağıda 1 'i. Bölüm. Adı geçen bölümde konusu tümd olan bilimin talepleriyle bireysel ve tekil
olan gerçekliğin verilerinin birbirleriyle nasıl uzlaştırılacakları sorunu da incelenecekcir.
2 ) Krş. Ps -Alek., 5 09 , 25-28.
3) Çilnkii madde, belirsizdi r (kış. Fizik. lll, 6, 207 a 25).
4) 1 0. ve daha sonraki satırlarda Aristoteles, çeşidi madde türlerinin gerçek bir hiyerarşisini
ortaya koymaktadır:
a) Önce uzaysal uzamdan başka bir şey olmayan ve diğer tilr maddelere temel ödevi gören
akılsal madde (hyle noete) vardır. Bu, bir şeyin sahip olabileceği en ince maddedir. "Basit bir
matematiksel varlık olarak tasarlanan bir daire, aynı yarıçapa sahip olan diğer bir daireden, bir
bireyin diğer bir bireyden ayrıldığı gibi ·ayrılır. Aynı özün farklı öznelerde çoğalmasını mümkün
kılan, akılsal m:o.ddedir. Bu akılsal madde ise ancak geometrik uzay olabilir" (Mansion, "lntrod. a
la phys. Ari.ıı. ." s. 8 1 ) . Ross'un çok açık açıklamalarına da bkz. Arinoutk, s. 1 67- 1 68 - Akılsal
maddeyi, Timaios'un, Platon tarafından eıırtmtl kap (to pandekhes) hazne (tithene) , kap (hypo­
dokhe) olarak nitelendirilen ve bir duyum-olmayanın (meta anaisthesias) yardımıyla hemen he­
men hiç giiveniimez (mogis piscin) bir karanlık akıl yürütme (logismo notho) ile bilinenytri
(khora) ile karşılaşarmak yararlı olacaktır;
b) Duyusal madde (hyle aisthete); Bu da içine şunları almaktadır:
1 ) Aşağıdaki maddelerin dışında yalnızca göksel cisimlerin sahip oldukları "yer değişcir­
me"nin maddesi (hyle kinete veya topike veya pothen poi).
2 ) Bir öncekini gerel"tiren "niteliksel değişme"nin maddesi veya gücü (hyle alloiote)
3) Daha önceki iki maddeyi gerektiren "niceliksel değişme"nin (büyüme veya küçülme) mad­
desi veya giicii (hyle auksete, phthite).
4 ) Daha önceki üç maddeyi gerektiren "oluş" veya "yokoluş"un maddesi veya gücü (hylegen­
nete, phtharte). Bu asıl ve tam anlamında maddedir (hyle malista kai l")'rios).

347
M ETAF İ Z İ K

sorunucı ı çözmemiz gerekmekcedi r: Dik açı, daire, hayvan ın m ı ,


15 yoksa bunların kendilerine bölündükleri ve kendileri ni meydana
geciren kısımların mı önce geldiği n i soran birisine, basic bir ce­
vap veri lemez.(2) Çünkü eğer ruh da hayvansa veya daha genel
olarak canl ı varlı ksa veya her b i reyin ruhu, bireyin kendisi ise;
eğer dai ren i n mahiyeci daire, dik açı n ı n m·a hiyeci di k açı ise, o
zaman bir anlamda bürünün, bir anlamda kısımlardan, yan i be­
yanda içeri l m iş bulunan kısımlar ve bireysel dik açın ı n kısımla-
20 rından önce geldiğini söylemek gerekir. Çünkü cunçran yapıl­
m ış duyusal. maddi dik açı ile bi reysel doğrulardan meydana
gelen akı lsal maddi dik açı , kısı m ların dan sonra gelirler. Maddi­
olmayan dik açıya gelince o, beyanı içine giren kısı mlardan
sonra, ancak bireysel dik açın ı n kısı mlarından önce gel i r ve bu
soru basic b i r biçimde cevaplandırıl mamal ıdır. Eğer bunun cer­
sine ruh , hayvandan farklı bir şeyse, hayvanın aynı değilse, bu
durumda da yukarda işarec ecciğim iz gibi, bazı kısımları n bü-
25 cünden önce geldiğini, ancak başka bazı kısımları n öyle olm a­
dıkları nı söylemek gerekecekci rJ1)

1 1 . Bölüm < Formun Kısımları ve Bileşik Varlığın Kısımları >

Orcaya acıtması doğal olan diğer bir sorun, hangi kısı mla­
rın(4 ) forma aic olduğu, hangi leri nin fo rma değil de fo r m ve

Şunlarla da krş. 1-1, 1 , 1 042 a 32 vd.; Ofuı ve Yoko/U/ Üzerine, l, 4, 320 a 2. Bu not boyunca
adı geçen yazarlar dışında şunlara da bakılsın: Ps.-Alek., 5 1 0, 3 vd.; Bonitt, 337; Ross, 1, ln­
trod., s. CIIII, 200; H. H. Joachim, Gen. et Corr. neşrine yazdığı Giriş, s. XXXIV.
"Matematiksel şeylcr"in varlık tarzı ile ilgili olarak krş. M, 2 ve 3; Bunlar, töz olma iddiasında
bulunamayacak olan salt soyutlamalardır.
1 ) 1 034 b 28'de vaz edilen ve daha önce 1035 b 3-3 1 'de de ele alınmış olan. Aristoteles bura­
da yeni açıklığa kavuşnırmalar da bulunmaktadır.
2) Ps.-Alek., (5 1 O, 1 6) yukarda ( 1 034 b 32) "kısım" (meros) kelimesinin anlamlan arasında
yapılmış aynını hanrlamakt:adır.
Pasaj şöyle anlaşılmalıdır: Bazı bütünler, bazı kısımlardan sonra gelirler. Örneğin bireysel ve
maddi (bu madde İster duyusal, İster akılsal madde olsun) dik açı, a) tanımın öğelerinden b) bi­
reysel dik açının (İster duyusal, ister akılsal dik açı olsun) kısımlanndan sonra gelir. �una karşı­
lık maddi-olmayan dik açı, a) tanımın kısımlanndan sonra, b) bireysel dik açının kısımlarından
önce gelir.
3) Muhtemelen 1 035 b 20 vd.'na (özellikle 22-23. saarlara) gönderme.
4) 26. satırdaki "poia", "hangi tür kısımlann".

348
V I I . K i TA P

maddeden meydana gelen bileşik varlığa ait olduklarıdır. Bu


n oktayı açıklığa kavuşturmadan, herhangi bir şeyi tan ı mlamak
mümkün değildir. Çünkü ancak tümeli n ve formun tan ı m ı var­
dır. O halde hangi kısımların maddi kısımlar olduğu, hangileri­
30 nin öyle olmadığı açık olarak anlaşılmazsa, şeyi n tan ı m ı n ı n
hangisi olması gerektiği de anlaşılmaz.
Bir daire n i n tunçtan , taştan veya tahtadanO l olabilmesi
gibi, bir ayn ı formun, tür bak ı m ı ndan farklı maddelerde bulun­
duğu görülen durumlarda, dai ren in onlarınkinden ayrı bir varlı­
ğa sahip olmasından ötürü ne tunç, ne de taş ı n daireni n özü
içine girmediği<2l açık gibi görünmektedir. Ancak ayrı baş ların a
varl ıkları algılan mayan şeylerde de(3) aynı durumun geçerli ol­
maması için h içbir· n eden yoktur. Bu, örneğin görülen bütün
35 dai relerin tunçtan olması gibi bir şeydi r (ama bundan dol ayı
1 036 b runcun, formun bir parçası olması gerekmez) . Ne var ki mad­
deyi. düşünce ile ortadan kaldırmak zordur: Örneğin i nsan ı n
fo rmu bize h e r zaman et, kem ikler ve benzeri kısımlarla ·birlikte
5 görünür. Bundan dolayı onlar formun, dolayısıyla t:ın ı m ı n kı­
sımları mıdı rlar? Yoksa böyle değildi rler de daha çok maddeni n
kısımları değil m idirler? Ancak insanı n formu, başka maddelerle
bi rli kte görünmediğinden bu ayırmayı yapma gücüne sahi p de­
ğil izdir.
O halde formu ayırmak, mümkün gibi görün mektedir. An­
cak onun h angi durumlarda böyle olduğu açık olarak görünme­
diği nden bazı fılozoflar,(4) kendi leri ni doğrular ve sürekli olanla
tan ımlaman ı n uygun olmadığı nı i leri sürerek, dai re ve üçgenle
ilgili olarak da ayn ı sorunu ortaya atmaktadırlar. Onlara göre,

1) Yani tür bakımından f.uklı olan maddderden.


2) Dolayısıyl:ı tanımdan dışarı aalması gereken maddi kısımlar olduklan.
3) Bir önceki durumdan f.ı.rldı olarak formun, kendisiyle birlikte bulunduğu maddeden hiç­
bir zaman bağımsız olarak algılanmadığı (örneğin insan, hiçbir zaman kemikler, et ve sinirlerden
ayrı olarak var değildir ve genel olarak bütün hayvanlarda da aynı şey söz konusudur) ve kendisi­
ni maddeden ayırmanın güç olduğu durumda, maddenin alanına ait olan ve dolayısıyla tanım
içine girmeyen kısımların hangileri olduğunu anlamak zordur. Ancak ne kadar değişmez olurlar­
sa olsunlar gene de maddi öğelerin (kemikler, et ve sinirlerin) şeyin özü ve tanımı içine girmderi­

nin mümkün ol mallığını kabul etmek gerekir. (Krş. Ps.-AJek., 5 1 1 , 38-5 1 2, 14; St. Thomas, s.
443, not 1 505).
4 ) Bazen özle ilgili kısımlan maddi kısımlardan ayırmamızın güç olmasından yararlanan
Pyrhagorasçılar, her şeyin özünü sayılara indirgemek istemişler ve geri kalan her şeyi maddenin
kısımları sınıfina sokmuşlardır.
,

349
M ETA F i Z i K

doğrular ve sürel<li olan şeyler,0 ) daire ve üçgene olan durumları


10 ec ve kemikleri n insana, cunç ve caşın, heykele olan durumunun
aynı olan niceliklerden ibareccirler. Böylece onlar bütün matemacik
kavramları sayılara indirgemekce ve doğrunun formel kavramının,
ikinin kavramının kendisi olduğunu söylemekcedirler. İdeaların
varlığını kabul edenler içi nde de bazıları,(2) Kendinde Doğru'yu
iki ol:ına indirgemekce, başka bazıları ise onun doğrunun İdeası ol-
15 duğunu söylemekcedirler. Çünkü onlar şöyle demekcedirler: Öyle
şeyler vardır ki onlarda İdea ile onun ideası olduğu şey, örneğin
iki olanla iki olanın ideası, aynı şeydi rler. Ancak doğruda durum
böyle değildir. - Bundan, Pychagorasçıların öğretileri nden orcaya
çıkmış olan bir sonuç, yani birbi rlerinden tür bakımından farl<lı
olan birçok şeyin cek bir İdeası olacağı sonucu orcaya çıkar.(3) Ni­
hayet yine bundan bücün İdeaları n tek bir Kendinde İdeayı mey-
20 dana getirmeleri nin mümkün olacağı sonucu orcaya çıkar. Bu ise
bu İ deadan farklı olan her şeyi İdea olarak orcadan kaldırmak ve
böylece her şeyi cek bir şey haline gecirmek demektir.
Her halükarda bu, işaret ettiğimiz ve nedenini bildiği m iz,
tan ım larla ilgili bir sorundur.(4) Yine bundan dolayı,('i) bücün
şeyleri . bu biçimde İdealara indirgemek ve maddeyi ortadan kaldır-

1 ) Silrekli olan şeyler (synekhos), yani bilyilklükler (Askl., 4 1 9, 27). O halde Pythagorasçılara
göre ne daire, ne üçgen, ne de doğru tanımlanabilir. Çünkü doğnı ve büyüklük, maddenin ala­
nına ainirler ve matematiksel kavramlar ancak formları ile, yani sayılarla tanımlanabilirler. O
halde doğnınun tanı mı ( 1 2. saur) , iki sayısıdır. Çünkü malldesinlien ayrılnuş olan doğru, artık
ancak saf bir iki olmadır (zira öte yandan nokta bir, yüzey üç ve geometrik cisim dörtle tanım­
lanmaktadır), ilk bü�iiklüktür (to praton diastaton).
2) Platon ve Platoncular. Bazıları doğruyu ikiye özdeş kılmaktadırlar (ki bu onları Pythagoras­
çılara bağlamaktadır). Raşka bazıları ise doğrunun iki olarak değil, doğrunun ldeası olarak ta­
nımlanması gerektiğini söylemektedirler. Çünkü formun kesin olarak her türlü maddeden arın­
mış olduğu iki sayısıyla ilgili olarak formla, onun formu olduğu şeyi birbirinden ayırmak imkan­
sızsa da, doğru ile ilgili olarak aynı şey söz konusu değildir.
3) lki ile doğnınun formu arasındaki özdeşlik, iki saçma sonuç doğurur:
a) Tek bir ldea (yani iki), tür bakımından farklı olan birçok şeyin (yani özel doğnıların ve
öıel ikilerin) ldeası olacaktır. Bu ise Pythagorasçıların öğretilerini incelerken ( 1 7- 1 9. satır) gör­
düğilmüz gibi (A, 5. 987 a 20 ve onunla ilgili notlar) saçmadır. Bu sonuçla ilgili olarak krş.
Askl., 420, 6- 1 1 .
b) Bütün ldea.lar tek bir ldea olacak ve dolayısıyla idealardan pay alan bütün varlıklar tek bir
şey olacaklardır (Krş. Ps.-Alek., 5 1 3, 1 9-22). O halde burada tam bir saçmalık içinde bulunmak­
tayız.
4) Krş. Yukarda Aristoteles'in maddi kısımlarla formel kısımlar arasında ayrım yaptığı 1 0,
1 034 b 32.
5) Maddeyi hesaba katmaksızın sadece formla tanımlamanın güçlüğünden dolayı.

3 50
V I I . KİTAP

mak, gereksizdir; çünkü özleri, belli bir maddede gerçekleşen bell i


bir form olmak olan veya belli niteliklere belli bir carzda sahip
25 maddeler olan varl ıkların olduğu şüphesizdir.O > Genç Sokraces'in
yapma alışkanlığı nda olduğu karşılaşcı rma,( 2) yani hayvanın daire
ile karşılaşcırılması, doğru değildir; çünkü o, bizi doğrudan uzak­
laşcırmakca ve daireni n cunç olmaksızın olabilmesi gibi i nsanın da
kısımları olmaksızın var olabileceğini düşündürmekcedir. Oysa du­
rum, aynı değildir: Hayvan, duyusal bir varl ıkcır ve onun ne hare­
ket, ne de dolayısıyla belli bir organizasyona sah ip olan kısımları
ol maksızın canımlanması mümkün değildir. Çünkü insanın gerçek
30 anlamda kısmı olan el değildir; işin i yapma gücüne sahip olan el­
dir, yani canlı eldi r. Cansız el, insanı n bir parçası değildir.C3)
Macemacik kavramlarda neden kısımların canımları, kısımlar
olarak bütünün canımı içine girmezler? Örneği n neden yarım dai­
reler, dairelerin tanımı içine girmezler? Bunun nedeni, dairenin kı­
sımlarının, duyusal şeyler olmaları değildir; çünkü onlar, duyusal
şeyler değildirler.<4> Ancak belki bunun bir önemi yokrur: Çün-

1) Platoncuların kendilerinin de kabul ettikleri gibi, formları kendilerinden ayrılması milJn­


kiin olmayacak bir biçimde maddeden meydana gelen şeyler v:ırsa (evin formu, taşlar ve tahtada;
heykelin formu, tunçtadır), her ıeyin bağımsız "horista" ve "kata hauto" İdeaları olduğu görüşü­
nü savunmak doğru değildir. (Ps.-Alek., 5 1 3, 33 vd.).
2 ) Genç Sokratcs, Theaitetos'un çağdaşı olan bir Sokratesçi idi. Hakkında az bilgiye sahibiz.
Platon tarafindan Theaitetos ( 1 4 7 c) ve Sofist'te (2 1 8 b) zikredilir ve Politika'nın konuşmacıların­
dan birisidir (257 c). St. Thomas, Ps.-Alek.'a dayanarak Genç Sokrates'in Platon'un kendisi ol­
duğunu düşünmüştür (s. 44 5, not 15 1 8) . Ancak bu teşhis, savunulamaz. Ps.-Alek. bu faraziyeyi
göz öniine alır (5 1 4, 4) ; ancak hemen arkasından reddetmek için göz önilne alır.
Genç Sokrates'in karşılaştırmasının aman birbirinden ayrılmaz bir biçimde form ve madde­
den meydana gelen özlerde, İdeaların varlığını kurtarmakrır. Bu karşılaştırma şudur: Et ve ke­
miklerin insanın formuna olan durumu, tuncun, dairenin formuna olan durumunun aynıdır.
İnsanı, llaireyi tanımladığımız gibi, maddi kısımları olmaksızın tanımlayabiliriz. Aristotelcs bu
karşılaştırmanın yanlış olduğunu söyleyerek cevap vermektedir (28. satır): Daire, aralarında bir
fark olmaksızın, şu veya diğer bir maddede gerçekleşebilir; oysa liuyusal varlık olan insan, ancak
belli ve muayyen bir biçimde organize olmuş olan maddede gerçekleşebili r (Ps.-Alek., 5 1 4 , 1 0
vd.).
3) Bkz. yukarda 10, 1 035 b 24 . Maddenin kendisi ancak form ve işlevle insanın parçası (d)
ol<luğumlan, madde ile form arasında çözülmez bir bağ vardır. •

4) Ps.-Alek. (5 1 5 , 8 ) ve Bonitz (34 1 ) bu paragrafın (32- 1 037 a 5) diişiinceler zincirinde bir


kopukluk meydana getirdiğini ve yerinde olmadığını diişüniiyorlar. Ama bu temelsiz bir görüş­
tilr. Dairenin duyusal maddesinin dairenin tanımı içinde bulunmaması gerektiğini ortaya koy­
muş olan Aristoteles şimdi neden ötürü yarımdairelerin de dairenin tanımı içine girmediklerini
kendi kendisine sormaktadır. Öte yandan cevabı aynıdır: Yarım-daireler, dairenin nkılıa/ madde­
sidirler; akılsal madde olduklarından ötilrü de tanımın dışındadırlar. O halde bir maddenin du­
yusal olması zorunlu değildir, onun akılsal olması yeterlillir (krş. Ross, II, 203) .

35 1
M ET A F İ Z İ K

35 kü duyusal olmayan varlıklarda da madde olabilir. Çünkü ma­


h iyet ve salt form olmayan, bununla birlikte bireysel bir varlığa
1 037 a sah ip olan her şeyin maddesi vardı r.m O halde yarım-daireler,
genel olarak dai renin değil, yukarda dediğim iz gibi, bi reysel da­
i relerin kısımları olacaklardır. Çünkü biri duyusal, diğeri akılsal
olmak üzere iki tür madde vardır.
5 Ruhun, biri nci dereceden töz olduğu,(2) bedeni n madde ol-
duğu, genel olarak insan veya genel olarak hayvanın, her b i ri
tümel olarak ele alınan ruh ve bedenden meydana geldiği de
apaçıktır ve Sokrates veya Koriskos kel i mesi de, eğer Sokrates'in
ruhu Sokrates diye adlandı rılabilirse,0) ikili bir anlama sahiptir
(çünkü onunla bazen ruh, bazen somur bi leşik varl ık kastedilir) .
Eğer Sokrates veya Koriskos, sadece ş u özel, bireysel beden ve
şu özel , bireysel ruh an lam ı na geliyorlarsa, o zaman bi rey, bile­
şimi bakı mından tümele tekabül eder.( 4 )
10 Bu tür tözlerin maddesi dışında başka türden bir madde
var m ıdır? Bu tözlerden başka bir tözün, örneğin sayıların veya
benzeri bir şeyin var olup olmadığını aramamız gerekir m i ?
Bunu daha sonra inceleyeceğiz. Çünkü duyusal tözlerin doğası­
nı da asl ında bunun ken disi için beli rlemeye çalışıyoruz. Çünkü
bir anlamda, duyusal tözlerin araştırıl ması, doğabilimci nin, yan i
15 İ ki nci Felsefenin işidir. Z i ra doğabilimcinin yalnız maddeyi de­
ğil aynı zamanda ve terci hen tan ı m da ifade edilen tözü i ncele­
mesi gerekir. - Tanımlara gelince, tan ı mda içerilmiş bulunan
öğeler nasıl tan ı m ı n kısı mlarıdı rlar ve tan ı m neden dolayı bir
olan b i r sözdür (çünkü tan ımlanan şeyin b i r olduğu açıktı r.
20 Ancak nesne, kısımlardan meydana geldiği halde, neden dolayı
b i rdir?) Bunu ilerde inceleyeceğiz.
Mah iyeti n ne olduğunu(5) ve h angi a nlamda özü gereği var
olduğu nu genel ve her durumla ilgili olarak doğru olacağı b i r
tarzda gösterdik. Mahiyetin tan ı m ı n ı n neden bazen tanı mlanan
şeyin kısımları n ı içerdiği n i , bazen ise içermediği n i de söyledik.

1) "Matematiksel şeyler"in akılsal veya mantıksal bir maddesi (hyle hoete) vardır. Örneğin
doğrunun maddesi sürekli olan (basık burunun maddesinin burun olması gibi), formu ise i ki
ldeasıdır (basık bunınun formunun içbükeylik olması gibi).
2) Yani form olduğu {to eidos) (Ps.-Alek., S 1 5, 30). Krş. Ruh Ü:urine, il, 1 ve 2.
3) Bu nol."ta ile ilgili olarak bkz. Yukarda, 1 036 a 1 6.
4) Çünkil nasıl ki insan, beden ve ruhtan meydana gelen bir bilqik varlıksa, aynı şekilde Sok­
rates de şu beden ve şu nıhtan meydana gden bileşik bir varlıl."tır. Krş. Ps.-Alek., 5 1 6, 2-7.
5) Ayn bir eser teşkil eden 7-9. bölümler hariç olmaz üzere 4- 1 1. bölümlerin genel bir özeti.

352
Y i i . KİTAP

Tözün tanı m ı na, maddi kısımlar anlamında ele alınan kısımların


25 giremeyeceğin i orcaya koyduk (çünkü onlar, cözün kısımları değil­
dirler. somuc bileşik varlığın kısımlarıdı rlar. Somuc bileşik varlığın
tanımı vardır; ancak sadece bir anlamda vardır, diğer anlamda ca­
nımı yokcur. Gerçekcen somuc bileşik varl ığın maddc(l) ile birleş­
mesi nde can ı m ı yokcur; çünkü madde beli rsizdir. Onu ancak i nsa­
nın ruhla canı mlanmasında olduğu gibi, birinci dereceden formel
cözi.i bakımından canımlamak mümkündür.( 2) Çünkü cöz, madde
ile bi rleşmesi bileşik töz denilen şeyi meydana geciren içkin form-
30 dur. Örneğin içbükeylik, bu cür bir formdur; çünkü ondan ve bu­
rundan, basık burun ve basık buru nluluk orcaya çıkar) . N ihayec
mahiyetle bireysel varlığın bazı durumlarda, yani birinci dereceden
cözlerde aynı şey olduklarını orcaya koyduk.(3) Örneğin biri nci de-
l 037 b receden bir töz olduğu cakdirde eğrilikle eğril iğin mah iyeti birbiri­
nin aynıdır (bi rinci dereceden cözden, bir şeyin, maddi dayanağı
olan bir başka şeye yüklenmesi nden meydana gelmeyen tözü kasce­
diyorum) . Ancak maddi yapıda olan veya madde ile bir bileşim
5 oluşturan şeyler, mahiyecleri ile aynı şeyler değildi rler. Yalnızca ili­
neksel anlamda birbirlerinin aynı olan Sokrates ve müzisyenlik gibi
ilineksel birlikleri n de durumu böyledir.

1 2. Bölüm < Tanı mlanan Nesnen in Birliği >

Şimdi ilk olarak Analicikler' de(4) bir carafca bıraktığımız nok­


calarla yecinerek canımdan söz edelim; çünkü bu eserde ortaya koy­
duğumuz sorunun,(5 ) cözle ilgili araştı rmalarım ızda faydası vardır.
10 Bununla şu sorunu kascediyorum:(6) Beyanı n ı n bir canım olduğu-

l ) Et, kemikler, sinirler gibi bileşik varlıkta bulunan madde ile. Çilnkil madde belirsizdir ve
belirsiz olanın tanımı olamaz. (Ps.-Alek., 5 l 7, 4-6).
2) Birinci dereceden formel töz, daha sonra Aristoteles'in açıklayacağı gibi, bedende bulunan
formdur. Örneği n Sokrates'in gerçek anlamda tanımı yoktur; anak o, bir insan olduğu ve insa­
nın da tanımı olduğu için, bir anlamda, Sokrates'in tanımı vardır (Krş. Ps.-Alek., 5 1 7, 6).
3) 6. Böliim.
4) /kind Analitikler, il, 3- 1 0, 1 3 - Aristotdes aynı soruna H, 6'da yeniden dönecektir ve onu
Peri Htmrmtias. 5, 1 7 a l 2'de de onaya koymuştur.
5) lkinri Analitikler. il, 6, 92 a 29.
6) E. Brehier, llist. dt la Philos. [, s. 1 95'de şöyle demektedir: �Bu çok ciddi bir sorundur;
.

çünk(i atomcuların ileri sürdükleri gibi varlığın özünün, öğderin basit olarak yan yana konması
ile mi elde edilebilı:ceği, yoksa özün gerçek bir birliği mi olduğunu bilmek söz konusudur".

3 53
M ETA F İ Z İ K

nu söylediğimiz canımlanan varl ığın birliğini nasıl açıklayabiliriz?


Örneği n "iki ayaklı hayvan"ı ele alalım; çünkü insanı n beyanının
bu olduğunu kabul edelim. Şi mdi bu varlık niçin birdir, çok değil­
dir. yani "iki ayaklı" ve "hayvan" değildir? " i nsan" ve "beyaz" ör-
15 neği nde, bu öğelerden birinin diğerine air olmadığı duru'!lda çok­
luk, birinin diğerinin niceliği olduğu ve öznenin, yani insanın belli
bir ni teliğe sahip olduğu durumda birlik vardır. Çünkü bu durum­
da tek bir varlık elde edilir ve bu varlık "beyaz insan"dır.< O Ancak
bizi ilgilendiren örnekre canımın öğeleri bi rbirinden pay al mamak­
rad ı r . l 2 l Gerçekcen cinsin, ayrı mlarınd·a n pay aldığı düşünülmez;
çünkü ci nsi bölen ayrımlar karşırlar olduklarından, o zaman bir
ayn ı şeyi n, aynı zamanda karşırlardan pay alması gerekir. Cinsin
20 ayrı mlardan pay aldığını kabul ecsek bile.Ol yine aynı sorun orcaya
çıkacakrır: Çü nkü o zaman da insanın özelliğini belirren ayrımlar
(yani. "yürüyen", "iki ayaklı " , "kan:ırsız" olma) , bir çokluk meyda­
na geti recekrir. Burada neden bir çokluk değil de bir birlik karşı­
sında bulun makc:ıyız? Hiç kuşkusuz bunun nedeni bir aynı cinse
air ol maları değildir; çünkü böyle bir :ıkıl yürürmeye göre, bir şe­
yin hiiıii11 nireliklerinden bir birliğin meydana gelmesi gerekir.(4 )
25 Bununla birl ikce ranımın içine giren her şeyin gerçekren bir olması
gerekir; çünkü canım, bir olan bir beyan, rözü dile geriren bir be­
yandır. O halde onun bir olan bir nesnen in beyanı olması gerekir.
Çünkü röz, bir olan bir şey ve bireysel bir varlıkrır.(5)

1 ) Öte yandan hu, ancak ilineksel bir birlikrir. Özü konu alan asıl anlamında tanımın birliği
ise niteliksel, ilincksd (kata pathos) bir birlik değildir. (Krş. Askl., 425, 14 vd.). O halde bir ilk
nokta açıklığa k:wuşmuştur: tanımın birliği, bir nirdiğin hir i.i:rneye yüklenmesinden meydana
gelmez.
2) ikinci nokra: Tanımın birliği "pay alma yoluyla" (kar:ı mereksin) ortaya çıkan bir birlik de
değildir. insanın r:ınımı örneğinde "hayvan", "iki ayaklı"dan p:ıy almaz; çünkü o zaman hayva­
nın, örneğin, "diirtr ayaklı"dan da pay alması gerekir. Bu ise aynı öznede aynı zamanda karşıda­
nn gerçekleşmesi demektir ki imkansızdır (Krş. Ps.-Alek., 5 1 8, 20). Cins ve ayrımlar arasındaki
ilişki hakkında hk7. B, 998 b 1 7 ile ilgili not.
3) Arisroreles 1.:insin, karşıtlar olmayan ayrımlardan (çiiı'ıkii "yürüyen", "iki ayaklı" ve " kanat­
sız", karşıtlar değildirler) pay almasını kasteJiyor (Krş. Ps.-Alck., 5 1 8, 20-32). Bir öncekinden
daha az prohlcm doğuran bu durumda da varlığın neden bir olduğu, çok olmadığını açıklamak
gerekir.
4) Biitiin ayrıml:ırı ile cinsin, bir birlik teşkil etmesi gerekir ki bu imkansızdır; çünkü o zaman
"her şeyin bir l•lllıığunu" söylemek gerekir (Ps.-Alek. , 5 1 9, 1 ). Şununla da krş. Bonirz, 343.
5) Tanımın üğdcri, bir olan bir şey olmalıdır; çünkü ' tanımın konusu olan röziln kendisi, bir
olan bir şeydir.

354
VI I . KİTAP

O halde önce bölmelerle elde edilen ranı mları i ncelememiz ge­


rekir. O > Tan ı mda, ilk denen ci nsle, ayrımlardan başka bir şey yok-
30 mr. Alr cinsler, kendisine eklenen ayrımlarla birl ikre ilk cinsrir.
ôrıieğin ilk cins, "hayvan"dır; ondan sonraki " iki ayaklı hay­
van"dır; ondan sonraki "kanarsız iki ayaklı hayvandır" ve tanımın
daha fazla öğesi olması durumunda bu böylece devam edip gider.
1 038 a Genel olarak tanımın çok veya az öğeyi içinde bulundurmasının
bir önemi yokrur; dolayısıyla onların az sayıda ol ması veya sadece
iki rane ol ması da bir şey fark enirmez. iki öğeden biri ayrım, di­
ğeri cinsdr. Ö rneğin " iki ayaklı hayvan"da, "hayvan" cins, diğer
öğe ayrımdır.
5 Ci ns, kes i nl ikle içi nde bulunan rürlerden( 2) ayrı olarak var ol-
madığına veya eğer varsa sadece onları n maddeleri olarak var oldu­
ğuna göre (çünkü örneğin ses, cins ve maddedir; ayrımları kendi­
si nden rürleri, yani harfleri meydana geri ri r), r:ınımın sadece ay­
rımlardan h arekede meydana gelen beyan olduğu açıkm.
Fakar ;n·n ı zamanda bölmenin, ayrımın ayrımı ile devam er-
111 esi de gereki r. Örneğin "hayvan" cinsi nde bir ayrım , "ayakları
10 olan"dır. Şimdi derhal "ayakları olan hayvan" ayrımını da ayaklara
sah ip olması bakımından böl memiz gereki r.(3) Dolayısıyla eğer
doğru konuşmak isdyorsak, "ayakları olanın içi nde bir yanda ka-

1 ) Riilme )'İ.İntemi ve en son ayrımın önemi ile ilgili olarak krş. B, 3, 998 b 1 3. 28.satırda vade­
der gibi güriimlii�ii şeyin ("önce") tersine olarak Aristoteles burada sadece bölmelerle (cinsin tür­
lerine böliinmesi ile) elde edilen tanımlardan söz edecektir. Çözüm şu olacaktır: Tanımın birliği,
tanımlanan nesnenin birliğinin ifadesidir. Tanımlanan nesnede madde (cins) ve form (ayrım), bir
ve aynı şeydirler; çiinkü birinci, ikincinin bilfiil olarak olduğu şeyin billnıvve biçimidir ve ancak
ikinci ile v:mlır. - Cins ve ayrımın birliği ile ilglii olarak ayrıca krş. Ps.-Alek., 520, 14- 1 8.
2) "cin.�in için.le bulunduğu türler" (tahos gencius eide) lleyimi (5. satır) ile ilgili olarak krş.
A. 6, 987 b 8 ve Z. 1, 1 030 a 1 2 ile ilgili nodar.
Aristoteles'in :!9. satırdan itibaren tanımın birliğini göstermek üzere yaptığı akıl yürütme üç
etapta gerçekleşnıclm.-..l i r. Birinci olarak (29- 1 038 a 4) Aristoreles, tanımın cins ve ayrımlardan
(ister bi rçok, İsterse rek ayn m olsun) meydana geld iğini ortaya koymaktadır. İkinci olarak (4-9)
cins (ister ayrımbrından ayrı olarak var olmasın, isterse sadece onların maddesi olsun), tanımın
birliğine bir engd rcşkil etmez, Tanım sadece ayrımlarla meydana gelir; çünkü malide, onlarda
gerçekleşir. Niharer (9-25. satırlar) bu ayrımların kendileri, bir dizi bölmelerle, yalnız başına şe­
yin tiim tanımını mC\•dana getiren en son ayrıma indirgenir. Ross\ın "el çabukluğu" diye adlan­
dmlığ; ([, lnırorl. . s. Cv.) bu birliğe doğnı adım adım ilerleme böylece önce cinsin, ayrımnların­
da onalla.n kaldırılması, sonra ayrımların en son ayrımda ortadan kaldırılması ile gerçekleşmekte­
dir.
3) R:qka deyişle. onun kendi ayrımlarını göz öniine alm:ık gerekir.

355
M ET A F İ Z İ K

nacları olan, diğer yanda kanarsız olan vardır" demememiz gerekir;


çünkü eğer bunu dersek sadece özsel ayrımları keşfermedeki yeter­
sizliğimizden ötürü bunu söylemiş oluruz. Sözünü ettiğimiz bölme
ancak şu olacaktır: "Ayakları olanın içinde çatal tırnaklı olan ve ça­
tal tırnaklı olm ayan vardır"; çünkü ayağın ayrımları bunlardır: Ça-
15 tal tırnaklılık özelliği , ayağın bir varlık tarzıdır. Ve bu sürecin böy­
lece adım adım ayrımı olmayan türlere varıncaya kadar devam er­
mesi gerekir. O zaman elimizde en son ayrı mların sayısınca ayak
türleri olacak ve ayağı olan hayvan türleri, ayrımlarla eşit sayıda
olacakrır. Eğer durum böyleyse, en son ayrım , hiç şüphesiz, şeyin
özünün kendisi ve tanımı olacaktır.O ) Çünkü tanımlarda, gereksiz
20 olduğundan, aynı şeyleri tekrarlamamak gerekir. Ancak bunun ya­
pıldığı olur: Örneğin "ayakları olan ve iki ayakl ı hayvan" dt"diği­
m izde "ayakları olan, iki ayağı olan hayvan"dan başka bir şey söy­
lemiş olmayız. Eğer bu sonuncu öğeyi kendisine has olan böl me ile
bölersek, ayrımların sayısınca tekrarlar yapmış oluruz.(2)
25 O halde her aşamada bir ayrı mın ayrım ı karşısında bul unma-
mıza rağmen, onların yalnızca bir tanesi, en sonuncusu. form ve öz
olacaktı r. Eğer bunun tersine bölmeyi. ilineksel nitelikler bakımın­
dan yaparsak, örneğin ayaklı hayvanları, siyah ve beyaz hayvanlar
olarak ikiye bölersek, bu bölmede ne kadar derece varsa. o kadar
ayrım olacakcı r.C3) O halde tanımın, h iç olmazsa bölmenin doğru
olarak yapılması durumunda, ayrımlardan veya daha doğrusu en
son ayrımdan harekede meydana gelen beyan olduğu açıktır. Eğer
30 bu yapıda olan tan ımların öğelerinin sırası değişti rilirse, örneğin
i nsan '' iki ayaklı bir ayakları olan hayvan" diye ran ımlanırsa.< 4 l bu
derhal fark edilecekrir.C5 ) Çünkü "iki ayaklı" dedikten son ra "ayak-

1 ) uGerçcğe tek:ı.biil eden şey, cins değildir, en son ayrı m, y:ı.ni kavramların büliinmesinin
ul:ı.ştığı en son böliinmez öğedir. Bu öğenin veya kavramın ötesinde bilinemez ol:ı.nın çokluğu,
berisinde ise zihnin bir soyudamasından ibaret olan boş tiimellik buhınur" (Ch. Werner, Ariıt.
tt id,al Platon., s. 62). En son ayrımla ilgili olarak şunlarla &t krş. ikinci Amılitik/er, i l , I , 96 b
1 2 ; Hayı•nnlann KmmLın, 1, 4, 644 a 29.
2) En son ayrım, kendisinden önce gelen bütün ayrımları gerektirlliği gibi (bunll:m dolayı on­
ları beyan etmek gereksizdir: 20-2 1 . satır) cinsi de gerektirir. Krş. Ps.-Al.:k., 522, 5-9.
3) Ve anık en son ayrımla yetinilemeyecektir.
4) uAyaklan olan ve iki ayaklı hayvan" yerine. Böylece uöğelerin yerini değiştirmek" (meta
taksis) suretiyle aiki ayaklı", uayaklan olan"ın önüne konulmaktadır. Şimdi (.;;er bu son itadede
uayakları olan"ın gereksiz olduğu açık ise, uayaklar; olan"ın uiki ayaklı"nın öniine konması (hıru­
munda da onun gereksiz olduğu açık olmalıdır; çünkü özde sıra yoktur.
5) Yani en son ayrımın yeterli olduğu fark edilecektir.

356
Y i i . KİTAP

· ıarı olan" ibaresi gereksizdir. Ancak tözde sıra yoktur; çünkü nasıl
onda bir öğenin önce geldiğini, diğerinin son ra geldiğini düşünebi­
l i riz?(t) Bölme yöntemi ile ortaya çıkan tan ımların doğaları hak-
35 kında bu seferlik söyleyeceğim iz şeyler bunlardır.

1 3. Bölüm < Tümeller, Tözler Değildirler >

1 038 b Araştırma konumuza, yani töze yeniden dönelim: Nasıl ki töz,


özne, mahiyet ve ikisinden meydana gelen şey anlamına gelirse, aynı
zamanda tümel anlamına da gclir.( 2) Bu anlamlardan ikisini, yani ma­
hiyetle(3) özneyi(4) daha önce inceledik ve öznen in iki anlama, yan i
5 niteliklerin taşıyıcısı olan bireysel varlık (örnek hayvan) veya bilfiil
gerçekliğin taşıyıcısı olan madde anlamı na geldiği ni söyledik,C''i)
Tümel de, bazı fılozofların(6) düşüncesine göre, "neden" kelime­
sinin tam anlamında bir neden ve bir ilkedir. O halde bu konuda da
tartışmaya girelim: Çüqkü hangisi olursa olsun, tümel bir öğenin töz
10 olması i mkansız görünmektedir. Birinci olarak, bir bireyin tözü, ona
has olan ve bir başkasına ait olmayan tözdür. Oysa tümel, bunun ter­
sine, ortak olan şeydir; çünkü doğal olarak birden fazla varlığa ait
olan şeye, tümel denir. O halde tümel, neyin tözü olacaktır? Onun ya
kendilerine yüklendiği bütün varlıkların tözü olması veya hiçbirinin
tözü olmaması gerekir. Ne var ki onların hepsinin tözü olması müm­
kün değildir; eğer tek bir varlığın tözü olursa, o zaman da bu varlık
aynı zamanda bütün diğerleri olacaktır: çünkü tözleri bir olan, başka
15 deyişle mahiyetleri bir olan varlıklar bir ve aynı varlıkrı rlar.m Sonra

1 ) Krş. Ps.-Alek., 522, 38-523, 3. - O halde tüm bölümün sonucu şudur: Tanımın birliği,
cins ve aynmlann birbirinden aynlamazlığı ile açıklanır: Cins, ayrımlann malidesi olup her ay­
rım da bir sonraki ayrımın maddesidir.
2) Yukarda gend planı veren 3. bölümün baş kısmı ile krş. - Cins bir tümd olduğundan, tü-
mel hakkında söylenen her şey, cins hakkında da söylenir.
3) 4-6 ve 1 0- 1 2 . bölümler.
4) 3. bölüm.
5) 3, 1 029 a 2.
6) Platonculann.
7) Aristotdes'in l 0- 1 5. satırlardaki akıl yürütmesi ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 523, 32-524,
1 3; St. Thomas, s. 458, not 1 572- 1 574; Robin, '4 Th. Pkuon s. 36, not 35. - Tümel, yüklemi
..

olduğu bütün bireylerin tözü olamaz; çünkü töz, bir varlığa has olan bir şeydir ve bir başkasına
ait olamaz ( 1 0. satır), Tümd, tek bir varlığın tözü de olamaz; çünL.-ü o zaman da bütiin varlıkla­
nn bir ve ayru varlık olmaları gerekir ki bu da saçmadır.
l 4 ve l 5. saorlarda vaz edilen bireyselleştirme problemi daha önce 8, l 034 a 7' de incdendi.

357
M ETAF i Z i K

töz, bir öznenin yüklemi olmayan şey anlamına gelir.( l > Oysa riimel,
her zaman bir öznenin yüklemidir.
Şöyle mi denecektir? Tümel, mahiyet anlamında töz olma­
makla bi rlikte mahiyetin içinde bulunamaz mı?<2 1 Örneğin genel
olarak Hayvan, i nsanın mahiyetinin ve arın mah iyetinin bir öğesi
olamaz mı? (Buna şöyle cevap vereceğiz): O zaman bu öğen in bir
20 tanımının olduğu açıktır. Öre yandan, tözün içine giren bürün
öğelerin tanı mlanabilir olmamalarının bir önemi yoktur: Çünkü
böyle olsa b ile, nasıl ki genel olarak insan içi nde bulunduğu birey­
sel insanın tözü ise, genel olarak Hayvan da bir şeyin tözü olacak­
tır. Yani ayn ı sonuçlar bir kere daha kendilerini göstereceklerdir.
Çünkü tümel, örneğin genel olarak Hayvan. içinde hass:ı$ı olarak
bir türde bulunur gibi bulunduğu şeyin tözü olacaktır.
Sonra bireysel bir varlığın ve bir tözün, kısımlardan meydana
gelm işseler,(3) ne tözlerden, ne de bi reysel bir şeyden meydana gel­
memeleri, aksine sadece nirelikren(4) meydana gel meleri. imkansız,

l) Krş. Kategoriler, 5, 2 a l l .
2) (Bonitz ne derse desin (3 1 7), 23-29 ve 29-30. satırlardaki kanırlamal:mfan arn olan) bu
1 6-23. sarırlardaki kanrılama çok güçtür. Birçok noktada Bonitz'inki mlen (3•'17-318) ayrılan Ro­
bin'in yonımu {ula Th. Platon.", s. 48 vd.) şudur: Platoncular "tamam" diyorlar, "riimclin, ma­
hiyet anlımında şeylerin tözü olmadığını kabul ediyoruz. Tümelin, şe}1erin ö7.iinde hulıınan bir
öğe olduğu için bir tfü olduğunu söylüyoruz". Aristoteles, bunun savunulama7. bir gürtiş olduğu­
nu Sö)1eyerek cevap veriyor ( 1 9. satır): Eğer örneğin genci olarak Hayvan'ın, insanın mahiyeti­
nin bir öğe:.i olduğu kabul edilirse, bireyin birliği tehlikeye düşecek ve Sokr:ıres bir tfüler "yığı­
nı" olacaktır (Ps.-Alck., 524, 3 1 ). Çünkü sınırlı sayıda olmakla birlikre (zira tfü:ün blitiin öğeleri
tanımlanabilir değildir: başka deyişle onların mahiyeti yoknır). Bu tümeller. birbi rlerinin tözleri
olacaklardır. Nasıl ki genel olarak insan, insanın tözü ise, genel olarak Hayvan, hayvanın, yani
insanın tözii olan şeyin tözü olaca.lmr. O halde karşımızda tü7.lerin tözleri ol:tcak ve genci olarak
Hayvan, bizzat kemlisi insanın cinsi olan hayvanın cinsi olal·akrır.
Ross, II, 2 1 0: "Nasıl ki uinsan", içinde bulunduğu insanın tözii ise, tiimcl lle bir şeyin tözü
ol:ıcaktır. Böylece riimclin, tikellerinin özünde bulunan bir töz olduğu yönündeki yeni görüş,
daha önce, 9- 1 6. sarırlarda çürütülmüş olan eski görüşe, yani riimclin öz olrl11ğım11 sü)1eren gö­
rüşe indirgenmiş olacakrır. Çünkü tümel, örneğin hayvan, şüphesiz insanın değil. kendisine has
bir şey olarak içinde bulunduğu şeyin, yani tüm hayvanları içine alan sınıfin ril7.ü olac:ıktır".
Robin, 48 ve 49. sayta, not 492: uAynı sonuçlar bir daha ortaya çıkacaktır: Çiinkii nasıl ki ge­
nel olarak İnsan, Plaron'a göre, içinde bulunduğu insanın tözii ise, aynı şekilde genci olarak
Hayvanın tözü oltiuğu bir şeyin olması gerekir. Bu içinde bir hassası olarak bir tiirdc hulıınur
gihi bulumiuğu harvandır. O hayvan ki bizzat kendisi de insanın tfüillhlr. O halde bir insanın
töziiniin tözü vardır . . . İnsanda bulunan hayvan, insana göre cins ise de genci olarak Hayvana
göre türdür".
3) Hayvan vs. gibi.
4) Yani tümelin olduğu şeyden - Bildiğimiz üzere (yukarda 1 6. sarır) tümel, sadece hir yük-

358
Y i i . KİTAP

25hamı saçmadır. Çünkü o zaman röz-olmayan ve nirelik, rözden ve


bi reysel varlıkran önce gelecekrir. Bu ise i mkansızdır; çünkü ne
mantık. ne zaman, ne de oluş bakı mından bel irlenimler rözden
önce gelemezler: Aksi rakdirde onların ondan bağımsız olmaları ge­
rekir. ( 1 1 - Son ra kendisi bir röz olan Sokrares're bir başka rözün
ol ması ve bu rözün, böylece iki şeyin rözü ol ması gerekir.( 2)
30 Genel olarak bürün bunlardan çıkan sonuç şudur ki eğer i nsan
bir rözse ve benzeri rürler rözlerse, onları n ranı mlarında bulunan
öğelerin hiçbiri, ne herhangi bir şeyin rözüdürler, ne de rürlerden
ayrı olarak başka herhangi bir şeyde var olabilirler.Ol Demek isre­
diği m örneğin özel hayvan rürlerinin dışı nda başka bir hayvanın
var ol madığı ve ranımlarda bulunan başka herhangi bir öğenin
kendi başına var olmadığıdır.
Bu düşünceler, varlıklarda rümeller olarak var olan h içbi r şe­
yin töz olmadığını gösrermekredir. Orrak yüklemlerden hiçbirinin
35 bireysel bir varlık anlamına gelmeyip sadece şeyin bir niteliği anla-
1 039 a mına gel mesi de bunun diğer bir kanıtıdır. Çünkü aksi rakdirde
başka bi rçok güçlüğün yanı nda Üçüncü Adam sorunu ile karşı kar­
şıya kalınır.( 4)
Bu sonuç, aşağıdaki düşünceden de açığa çıkmakradır: Bir rö-
5 zün bilfiil var olan rözlerden meydana gelmesi imkansızdır. Çünkü
bilfiil olarak iki olan şeyler, hiçbir zaman bilfiil rek bir şey değil­
dirler. Onlar ancak bilkuvve olarak iki şey oldukları takdirde rek
bir şey olabilirler. Örneğin bir doğrunun iki karı olan doğru, an­
cak bil kuvve olarak iki yarım-doğrt.!dan _meydana gelir; çünkü fiil,
ayırır. !'i) - O halde eğer röz birse. o kendisinde bulunan rözlerden

lemden ibaretti r v.: bir "nitelik" (poion) gibi davranır (krş. Karrgorikr, 3 b 1 8). Ps.-Alek. bu pa­
sajla ilgili olarak iki açıklama teklif etmektedir; ancak ne derse desin (525, 1 2), onlardan ikincisi
en iyisidi r (525, 9- 1 2) .
1 ) " O 1.aman onların kendi kendileriyle tözler olmaları gerek ir" (Askl. , 43 1 , 20) . Krş . lkinci
Analitikler. 1 , 22. 83 a 2 1 -35.
2) Hayvan, Sokrares'te töz olarak var olacaktır; böylece hayvan, Sokrates'in ve hayvanlar sını­
fi nın tözii olacakrır ki bu da imkansızdır.
3) 30. satırdaki insandan Ps.-Alek. bi reysel insanı anlamaktad ır (525, 1 6-20). Ancak Bonitz
(3'18) ve Ross'l:ı hirli kte (il, 2 1 1) burada tiir olarak göz öniine alınan insanın kastedildiğini dü­
şiinmek metn� d:ıha uygundur (şununla da krş. HayMnlann Kmmlan. 1, 4, 644 a 23). Robin'in
diişilncelerine de hkz. La Th. Platon s. 609, not 5 1 .
..

ti ) Ü�·iincii Ad;ını kanıtı ile ilgili olarak krş. A. 9, 990 b 1 7.


5) Bir ve aynı özne, bilkuvve olarak iki karşıttan her biridir; Ancak bilfiil olarak, mutlaka iki
karşıttan biri veya diğeridir. Başka deyişle iki karşıt aynı zamanda var olamaz. Krş. Ps.-Alek.,
526, 5-9. Kanıtın temeline gelince, şudur: Töz yalnızca bilkuvve lieğil, bilfiil olarak var olduğun-

359
M ETA F İ Z İ K

meydana gelemez. Demokritos'u'n sözü bu anlamda doğrudur: O,


birin ikiden veya ikinin birden çıkmasının imkansız olduğunu söy-
10 lemektedir;(l ) çünkü tözleri bölünemez cisi mciklerine özdeş kıl­
maktadır. Aynı şeyin, eğer sayı bazılarının savunduğu gibi birim­
lerden meydana gelen bir şeyse,(2) sayılarla ilgili olarak da geçerli
olacağı açı ktır. Çünkü iki olan, ya bir olan bir şey değildi r veya
birl ik, iki olanda bilfiil bir durumda bulunmaz.{3)
Ancak sonucumuz bir sorun doğurmaktadır. Eğer tümelin bi rey­
sel bir varlığa işaret etmeyip onun belli bir niteliği anlamına gel mesin-
15 den .dolayı hiçbir şey tümellerden meydana gelmezse ve eğer bir tö­
zün, bilfiil halde bulunan tözlerden meydana gelmesi mümkün değil­
se, bu takdirde her tözün bölünemez olması gerekir ve dolayısıyla da
h içbir tözün tanımı olamaz.(4) Oysa herkes tarafından kabul edilen ve
bizim de yukarda söylediğimiz,(5) yalnızca tözün veya hiç olmazsa
esas olarak onun, bir tanımı olduğudur. Ne var ki şimdi onun bir ta-
20 nımının olmaması durumu i le karşı karşıya bulunmaktayız. O halde
hiçbir şeyin canımı yok mudur? Yoksa bir anlamda tanım vardır da
bir başka anlamda mı yoktur? Bu nokta ilerde aydınlanacaktır.(6)

1 4. Bölüm < İdealar, Tözler Değildir >

Bütün bu söylediklerimiz,(7) İdeaların bağımsız bir varl ığa sa-


25 hip tözler olduklarını i leri süren, bununla birlikte onları cins ve

dan, eğer Platoncularla birlikte, tümeUerin tözler olarak türlerin veya bireylerin yapısı içine gir­
diklerini kabul edersek, o zaman birçok bilfiil tözün de bir olan bir tözü meydana getirebilecek­
lerini kabul etmemiz gerekir. Fakat bu imkansızdır; çiinkü tl il, ayırır ve gerçek bir birliğin mey­
dan� gdmesine değil, sadece bir yan yana gelişe izin verir. Krş. Bonitz, 348-349.
1) Yani iki atomdan bir atomun veya bir atomdan iki atomun çıkmasının. Dolayısıyla bir
atom, iki atom içeremez. - Oemokritos'un bölünemez büyüklükleri, atomlardır (ta atoma): krş.
Gök Üurine, III, 4, 303 a 6; Oluş ve Yoko/U/ Üurine, l, 8, 325 a 35 - Bu karşılaştırmanın anla­
mı ile ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 526, 23- 1 6.
2) Arisroteles, Mısırlılardan alınma bir geleneği izleyerek krş. lamblikos, in Nicomachi nrithm.
introd. ed. Pistelli, s. 1 O) sayının bir "birimlerin birliği" (monadon systema) olduğunu söyleyen
,

Thales'i kastediyor.
3) Belli bir sayıda, onu meydana getiren birimler (veya sayının kısımları: 6 3+3 veya 2+4)
=

bilkuvve olarak bulunurlar, bilfiil olarak bulunmazlar.


4) Çünkü bileşik olmayan tözün, tanımı yoktur; ancak sezgisel bilgisi vardır. Krş. Ask!., 429,
30-3 ) .
5 ) 5 , 1 0 3 1 a 1 - Jıl .
6 ) Z , 1 5; H, 6.
7) 1 2 ve 1 3. bölümler.

360
V I I . K İTAP

ayrımlardan meydana gelen türlerO l kılmaktan da geri kalmayan


İnsanları hangi güçlüklerin bek)ediğini göstermektedir. Çünkü eğer
İdealar varsa ve eğer kendinde Hayvan, kendinde İnsan ve kendin­
de At da mevcutsa, ya "hayvan" sayısal olarak tek ve aynı şeydir
veya o her türde farklı bir şeydir. Ancak onun tanı mda bir tek ve
aynı şey olduğu açıktır; çünkü "hayvan" kavramı, "insan"dan "at"a
geçildiğinde aynı kalır. O halde eğer bir birey ve bağımsız bir var-
30 lık olan kendinde İ nsan varsa, onun kendilerinden meydana geldi­
ği "hayvan" ve " i ki ayaklı" da zorunlu olarak bireysel varlıklar, ba­
ğımsız varlıklar, yani tözler anlamına gelirler. O halde kendinde
Hayvan da bir cözdür.
Şimdi seni n kendi kendinin aynı olman gibi kendinde Hayva­
nın, kendinde Atı n ve kendinde İ nsanın bir ve aynı şey olduğunu
farz edelim. Bu takdirde bir olan şey, nasıl bağımsız varlıklarda bir
1 039 b olarak kalabi lecektir ve yine bu durumda bu kendinde Hayvan ni­
çin kendi kendisinden ayrı olmayacaktır?( 2) Sonra eğer kendinde
Hayvanın, iki ayaklı hayvanla çok ayaklı hayvandan pay aldığı ka­
bul edilirse, bundan mantıksal bakımdan imkansız bir şey çıkacak­
tır; çünkü bu durumda bir ve bireysel olan bir aynı şeyde, aynı za­
manda karşıt nitelikler bir arada bulunmuş olacaktırJ3) Eğer bu
pay almadan vazgeçersek, hangi anlamda, "hayvan" bir ikiayaklı ve
yürüyen olabilir? Belki burada iki şeyin yan yana gelmesinden,

1 ) 26. satırdaki "to eidos", idea anlamındadır {Ps.-Alek., 527, 1 8) . Burada üst İdealarla {örne­
ğin hayvan cinsi ideası ile), onlara tabi olan idealar {insan türü ideası) ar.ısındaki ilişkiler söz ko­
mısudur. Platon'da türün yapısı, bireylerin yapısı gibi meydana gelir. 27. satırda Aristoteles, bi­
rinci kısmı 1 039 a 33, ikinci kısmı 1 039 b 7'de incelenen bir ikilemi ortaya atmaktadır.
28-33. satırlar arasındaki akıl yürütme şudur: Kendinde İnsan ile kendinde At'ın pay aldıkları
cins olan kendinde Hayvan'ın tanım bakımından her iki rürde aynı olduğu açıktır. O halde eğer
Sokrates veya Kallias'ın kendileri gibi belli ve gerçekten bireysel bir varlık olarak bir kendinde
İnsan varsa, onun kendilerinden meydana gddiği öğeler olan kendinde Hayvan ve kendinde İki­
ayaklı'nın da belli, bağırrısız ve bireysel tözler olmaları gerekir; çünkü onların tözsd varlığını red­
detmek için hiçbir neden yoktur. O halde kendinde Hayvan vardır ve o, insanın özüne ait olan
basit bir ilinek olmayıp bir tözdür. Böylece Ps.-Alek. çok haklı olarak şu sonuca varıyor (527,
30-36) : Eğer dunım böyleyse bir töz, bilfiil ve bağırrısız olarak var olan tözlerden meydana gd­
miş olacal..-rır. Ayrıca bu durumda yalnızca İdealar İdealardan meydana gelmekle kalmayacak,
İkiayaklı ve Hayvan İdeaları da kendinde İnsan İdeasından önce gdecektir. Bonitz (350) ve St.
Thomas (s. 463, not 1 593) ile de krş.
2 ) Va:ı edilen bu son sorun ile ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 528, 2-4 - PannmİMJ, 1 3 1 b'ye de
bkz. Orada da hem akıl yürütme, hem i fude ayrudır.
3) Cinsin, ayrımlardan pay almadığını biüyoruz ( 1 2, 1 037 b 1 8) ; çünkü aksi takdirde bir aynı
şey, aynı zamanda karşıdardan pay alrruş olacaktır.

361
M ETAF i Z İ K

5 yani birbirlerine birişik olmaları veya birbirlerine karışmalarından


söz edilecektir;O ) ancak bütün bu varsayımlar aynı şekilde saçma­
dı rlar.
O halde kendinde Hayvan'ın her türde başka olduğunu mu
kabul etmek gerekir?(2) O zaman hemen hemen tözleri hayvan
olan sonsuz sayıda tür var olacaktır. Çünkü idealar kuram ına göre
"insan", kendi özünde " hayvan"a ilineksel anlamda sahip değildir.(3)
- Son ra bu durumda kendinde Hayvan , sonsuz bir çokluk içinde
kaybolaca,ktır. Çünkü her türde bulunan hayvan, bu türün tözü-
1O nün kendisi olacaktı r; zira her tür, acJını hayvandan başka bir şey­
den alamaz. Eğer başka bir şeyden almış olursa, o zaman insan tü­
rünün tözü, bu başka şey olacaktır, yani bu başka şey, insanın cin­
si olacakm. (4 ) Ayrıca(5) <Platoncularla birl ikte>. insan türünü
meydana getiren bütün öğeleri n İdeaları olduğu kabul edilirse, İde­
alar bir şeye, töz başka bir şeye ait olmayacakrır; çünkü <sistemin
içinde> bu ayrılma i mkansızdır. Dolayısıyla türleri n her biri nde
bulunan hayvan, kendinde Hayvan olacaktır. - Sonra <her türde
bulunan> bu kendinde Hayvan da, kendi payı na, hangi üst tözden
çıkacakrır ve bir kendinde Hayvan'dan nasıl çıkabilecektir? Eğer
15 ondan çıkmazsa, töz olan bu kendinde Hayvan'ın, kendinde H ay­
van'dan ayrı olduğu halde, olduğu şey ol ması nasıl mümkündür?<6)

1 ) Bunlar kabul edilemez olan mekanik türden varsayımlardır (Askl., 437 , 24-2 5) .
2) ikilemin ikinci kısnu.
3) Çiinkii Plaronculara göre genel olarak Hayvan, bir tözdiir (krş. A, 9, 990 b 2 7-99 1 a 2).
Ve Ps.-AJck. şunu eklemektedir (5 2 8, 23-24 ) : O halde, hayvan, sayı ve riir bakımından başka ol­
duğuna göre, insanda olan hayvanın doğası ile atra olan hayvanın doğasının hangisi olduğu söy­
lensin. Biiriin bunlar saçmadır; çünkü {krş. 1 3, 1038 b 1 4) tözleri bir olan şeyler, birdir.
4 ) "Örnek <leğişmiş olacak, ancak kanır aynı kalacaktır" (Robin, "!.ı Th. Pt.11on. , s. 45, not 44).
"

5) Ken<linde Hayvan'ın çok olmasının bir başka nedeni. Plaroncu öğretide idea ve rözii, ayrı
gerçekliklere ait olan şeyler olarak birbirinden ayırmak imkansızdır. Dolayısıyla hayvan rürleri­
nin her birinde töz olarak bulunan hayvan, bir kendinde Hayvan, başka deyişle bir idea olacak­
tır. Krş. Bonitz, 35 1 : ideaların kendileri, hiyerarşik olarak daha iisr i<lcalardan meydana gddiklc­
rin<len, örneğin kendinde Hayvan İdeası, her türde tözsel olarak var olacakrır.
6) 1 4- 1 6. sarırlar arasındaki pasaj çok karanlıkrır. Biz Bckker'in, Ch risr tarafından kabul edil­
miş olan okuyuşunu izleyen Robin'in yorumunu (/a Th. PLıton. s. 46, not 47) benimsiyoruz -
.

Eğer kendinde insan, kendinde At farklı türlerinde çok olan kendimle Hayvan<lan çıkıyorlarsa,
bu çok olan kendinde Hayvan da kendi payına hangi ikinci dereceden ken<lin<le Hayvan'dan çı­
kacaktır? Öre yandan eğer onu bir üst kendinde Hayvan'a bağlamayı kabul ermezsek, kendinde
Hayvan'ın tözliiğiinii nasıl açıklayabiliriz? O halde son kdiınderi şi.iyle anlamak gerekir: Eğer
çok olan kendinde Hayvan, bir olan bir kendinde Hayvan'dan çıkmazsa, i nsan, at, vs.\le töz
olan bu çok olan kendinde Hayvan'ın, bir olan kendinde 1- layvan\lan ayrı olması dunımunda,
tözsel kendinden hayvan olmasını nasıl açıklayabiliriz? (krş. Robin, /,a Th. Pt.11on s. 46, nor 46) .
.•

362
V I I . KİTAP

Nihayet İ deaların duyusal varlıklarla ilişkilerini göz önüne alır­


sak, aynı sonuçlarla, onlardan daha da ruhaf olan diğer bazıları ye­
niden orraya çıkmaktadırlar. Eğer bu sonuçlar kabul edilemez ise­
ler, bazı filozofların kastettikleri anlamda duyusal nesneleri n l dea­
larının var olmadığı açıktır.CO

1 5. Bölü m <Birey ve dolayısıyla idea, tanı mlanamazlar>( 2)

20 Töz, somut bileşik varlık ve form olmak üzere iki çeşittir.


Şunu demek istiyorum ki tözün bir rürü, madde ile bi rleşmiş
formdur, diğeri ise. kelimenin tam anlam ında formdur.C3> Somut
bileşik varlık anlamında ele alınan her töz, oluşa rabi olduğundan,
yokoluşa da tabidir. Forma gelince o, bunun tersine orradan kalk­
maz; şu anlamda ki o yokoluş sürecine tabi değildir; çünkü oluşa
da tabi değildir (gerçekten de olan, meydana gelen şey, evin mahi­
yeti değildiri filanca özel evin varlığıdır). Formun kendisi meydana
25 gelmeksizin veya yokoluşa gitmeksizin vardır veya yoktur; çünkü
onun ne meydana geldiği, ne de meydana getirildiğini yukarda
gösterdik.(4)
Yine bu aynı nedenden ötürü, bireysel duyusal rözlerin(5) ne
tanımı, ne de kanıtlaması vardır. Çünkü bu rözlerin, maddesi var­
dır; maddeni n doğası ise olmak veya olmamak i mkanıdır ve bun-
30 dan dolayı duyusal tözler içinde bireysel olanlarının tümü, yokolu­
şa tabidir.(6) O halde eğer kanıtlamanın konusu zorunlu olan ise
ve eğer tan ı m sadece bilime aitse; öre yandan nasıl ki bazen bilgi,

1) ÇUnkü eğer kendinde Hayvan yoksa, ne kendinde lnsan'ın, ne de, genel olarak, i<leanın ol­
madığı açıktır.
2) Bu bölümün konusu, tanımın imkanının incelenmesidir.
3) 22. satırdaki (holos: "tam anlamında") deyimi ile ilgili olarak bkz. Bonitt, 352-353 ve
Ross, il, 2 1 5. Bu kelime, aslında "haplos" ile qan.l;unlıdır: Burada form olmak bakımından
form kastedilmektetfü (Oluş ve Yokolıq Üzerine, l, 8, 326 a 28 ve H.H. Joachim'in s. 1 68'deki
şerhi ile krş.)
4) Krş. Yukarda 8. bölüm. B 2, 1 002 a 32'ye ve onunla ilgili nottaki göndermelere de bk:z.
5) Onların niteliklerinin. Zorunlu oluşundan ötürü, ortadan kalkabilen varlıkları (phtarta)
değil, ancak tümellcri ve ezeli-ebedi gerçeklikleri konu olarak alabilen tanımın evrensdliği · ile il­
gili olarak ikinci Annlitikkr l, 8 ve özellikle 75 b 24 vd. ile krş.
6) Çünkü onların maddesinin özü, olmak veya olmamak imUnı<lır. Krş. Ross, l, lntrod., s.
CVlll: "Bireyler, tanımlanarnazlar; çünkü madde içerirler ve bundan dolayı yokoluşa tabidirler.
Belli bir zamanda <loğnı olan bir tanım, bundan ötürü, doğnı olmaktan çıkabilir ve dolayısıyla
bilgi değil, sadece sanı olabilir".

363
M ET AF İ Z İ K

bazen bilgisizli k olan bir bilim olamadığı gibi (çünkü bu eğrecilik,


ocurmamışlık durumu, sadece sanının özelliğidir), aynı şekilde ol­
duğundan başka cürlü olabilen şeyin kanıclaması ve canımı ol ması
da mümkün değilse (çünkü olumsal olanı ele alan, sadece sanıdır),
1 040 a bireysel duyusal cözleri n ne canımları, ne de kanıclamaları olamaya­
cağı açıkcır. Çünkü orcadan kalkabilen varlıklar, duyumun alanın­
dan kaybolduklarında arcık bilginin konusu olamazlar. Formları­
n ı n ruhra varlığını sürdürmesine karşılık bu varlıkların arrık ne ca­
nımı, ne de kanıdaması olur.(1 ) Bundan dolayı bu rür ranımlarla
5 ilgili olarak bir bireyin canımını n daima gelip geçici, eğreri olduğu­
nu ve bu cür varlıkların gerçek bir canımının mümkün olmadığı n ı
bilmemiz gerekir.
Yine bundan dolayı, herhangi bir ideayı tanımlamak da
i mkansızdır; çünkü İdea, varlığını savunanların söyledikleri gibi,
b i reyler sınıfına girer ve bağımsız bir varl ığa sahiptir. Oysa tanı m,
zorunlu olarak kelimelerden meydana gel ir ve kelimeler de eğer an·
10 laşılmaz olarak kalmak iscemiyorlarsa, ranımlayan kişinin uydurdu­
ğu bir şey olmamak zorundadırlar. Fakac kullanımı yerleşmiş keli­
meler, işaret ettikleri bir sınıfın bürün üyelerinde ortaktırlar. O
halde onların can ımlanan varlıkran başka şeyler hakkında da geçer­
l i· olmaları gerekir. Örneğin sen canımlansan ve sen in zayıf veya
beyaz bir hayvan veya başka bir şey olduğun söylense, bu, bir baş­
ka varlığa da yüklenmesi mümkün bir özellik olacakrır.( 2 )
Eğer biri buna "çeşidi adların yalnız başlarına birçok varlığa
aic olmaları, buna karşılık birlikte rek bir varlığa ait olmalarına
h içbi r şey engel değildir" diye icirazda bulunursa, ona şöyle cevap

1) Bireysel şeyler söz konusu olduğunda, tanınu olan şeyin kendisi, kavrama ve kanıtlamaya
sahip olan zihin ve ruhta olan kavram varlıklarını sürdürdükleri, unutma onaya çıkmadığı halde
kanıdama ve tanımın anık var olmamaları m ümkündür: Çünkü kavramına sahip olduğum nes­
ne bilfiil duyum alanından kaybolur kaybolmaz, ben, kavranuna sahip olduğum nesne ve bu
kavramın kendisi istediğimiz kadar varlığınuzı sürdürelim; unutma istediğimiz kadar ortaya çık­
masın, nesnenin var olup olmadığını anık bilmiyorumdur ve eğer nesne onadan kalkmışsa, nes­

nesi olmadığı için tanım da ortadan kalkmıştır. (Krş. Ps.-Alck., 530, 35 vd. - Şunlara da başvu­
rulabilir: Z, 10, 1 036 a 6-9; Birinri A111llitikkr, il, 2 1 , 67 a 39; ikinci Analitikkr. l, 6, 74 b 32-
39; Topikkr. V, 3, 1 3 1 b 2 1-23).
2) İdealar, bireyler olduklarından, tanımlanamaulırlar. Çilnkil aksi takdirde zorunlu olarak
birçok birey haldcında geçerli olan ortak isimlerden vazgeçebilmek gerekir. Bu bölümün son sa­
arlan ( 1040 b 2) şu dilşünceye bağlıdır: O halde Platoncular, güçleri yeciyorsa, bir ideayı tanım­
lamaya çalıpınlar bakalım!

364
Y i i . KİTAP

15 vermem iz gerekir:O ) Birinci olarak bileşik varlığın kendisi, kendisi­


ni meydana geciren iki öğeye ait olan bir yüklemdir; örneği n "ikia­
yaklı-hayvan" , hem "hayvan" hem de "ikiayaklı"ya aini r. "Hay­
van" ve "ikiayaklı"nın ezeli-ebedi varl ıklar olmal arı durumunda da
yine zorunlu olarak aynı şey söz konusudur; çünkü onlar, h iç ol-

1 ) 1 4. satırdan paragrafın sonuna kadarki (27. satır) tilm akıl yürütme, son derecede incedir.
Aşağıda, yonımu Bonin'inkinden (354-355) çok daha açık olan Robin'in (/...tı Th. Platon., s. 38
vd. ve not 39) yorumuna dayanan bir açıklamasını vereceğiz ve bu açıklamada Ross'tan (II, 2 1 5-
2 1 6)da yararlanacağız.
Platoncularla birlikte bireyi tanımlamak için kullanılan çeşidi özelliklerin (Hayvan, ikiayaklı)
ayrı ayn birçok varlığa, buna karşılık birlikte (Hayvan-İkiayaklı) tek bir varlığa (insan) ait olabi­
leceğini kabul etmek imkansızdır. Bunun iki nedeni vardır:
a) ( 1 5-22. satırlar). Bileşik bir şey (Hayvan-İkiayaklı), cins {Hayvan) ve aynmda (İkiayaklı)
onak olan bir yüklemdir; dolayısıyla, varsayımın tersine o, tek bir şeye (İnsan) değil, iki şeye ait
olacal..·nr. "Hayvan-lkiayaklı", "Hayvan" hakkında tümd olarak değil, sadece bazı durumlarda,
"İkiayaklı" hakkında ise tümel olarak tasdik edilir; çünkil "İkiayaklılık" özelliği, bir aynmın sa­
dece cinsine ait olmasından dolayı (krş. Topiklrr, VI, 6, 1 43 a 3Q), yalnızca hayvanlara aittir.
İdealar dünyasına geçilirse ( 1 7. satır), kendinde Hayvan ve kendinde lkiayaklı, öz bakımından
kendinde İnsan'dan önce gelirler ve böylece, mükemmelliklerinden ötürü, kendinde lnsan'dan
daha fazla bağımsız varlığı hak ederler. Her halükarda, İster aşkın, ister duyusal dünya söz konu­
su olsun, bir bileşik şerin sadece tek bir varlığa, öğderinin ise birçok varlığa ait olduğu söylene­
mez. Çünkü { 1 8. satır), burada bilfiil varlıklar olan bileşenler (composant) karşısına'\ bulunmak­
tayız ve bu bilfiil varolma, varlıktan her türlü birliği ortadan kaldırır ve onak bir niteliğin sadece
bu varlığa ait olmasına engd teşkil eder: O, ancak onun öğelerine ait olabilir. Eğer Hayvan ve
İkiayaklının her ikisi de ayn bir özne ise, bunun sonucu, insanda bir yandan Hayvan'ın, öte yan­
dan "Hayvan-İkiayaklı" olan İkiayaklının olması olacaknr. Robin'in bdintiği gibi {a.g.e. s. 40,
not 392). " İdealar bilfiil varlıklardır. Bu, söz konusu tanışmada büyük önem taşır: Çünkü on­
dan, ayrım ve cinsin birliğini açıklamak üzere Platonculann, Aristotelcs'in yaptığı gibi form ve
maddenin birliğini yardıma çağıramayacaklan ve pay alma görilşüne başvurmak zonında olduk­
lan sonucu çıkar" - Ross, tüm bu akıl yürütmeyi birkaç kelime ile özetlemektedir: . . . Platoncu­
lara göre "hayvan", "ikiayaklı " ve "insan", bağımsız olarak var olan idealardır ve "lkiayaklı hay­
van", üçüne de ayrı ayrı yüklenebilir. Dolayısıyla o, insana özel (proper) bir tanım değildir" (il,
2 1 5-2 1 6).
b) Birinciye bağlı olan ve Bonitt'in anlamakta güçlük çektiğini İtiraf ettiği (355) bu ikinci ka­
nıt, Robin'in kabul ettiği gibi (s. 42; not 39) "son derece karanlık"tır. Ps.-AJek. (533, 9 vd.) ve
Askl., (443, l 5)1a bi rlikte burada duyusal şeylerin göz önüne alınmasını işin içine karıştırmaya
gerek yoktur; Çünkü sadece İdeanın, kendisini meydana getiren üst ve daha önce gelen idealarla
ilişkileri söz konusudur. Aristotelcs'in düşüncesi şudur: Cins ve ayrımı içeren ldta, bir idealar bi­
leşimidir. Bu İdeaların da kendi paylarına daha basit İdealardan ("l)ayvan" ve "ikiayaklı", "in­
san"dan daha fazla idealardır), meydana gelmeleri ve bunun böylece devam etmesi gerekir. An­
cak bu meydana getiren İdeaların da bir çokluk hakkında tasdik Cdilmderi gerekir; çünkü aksi
takdirde bireyler olarak onlar ( 1 3, 1 039 a 17 ile karşılaştırın: bileşik olmayanın tanımı yoktur),
tanımlanamaz, bilinemez ve kendilerinden pay alınamaz (yani bileşenleri olmayan) şerler olacak­
lardır; Bu ise Platoncu İdea kavramı na aykındır; çünkü Platon için idea (/Jnı/t'f, X, 596 a), ortak
bir ada karşılık olamiır.

365
M ETA F İ Z i K

mazsa, bileşik varlıktan önce gelirler ve onun kısımlarıdırlar. Ayrı­


ca onlar bağımsız varlıklardır; zira "insan"ın kendisi, Platonculara
göre bağı msız bir varlıktır; çünkü ne "hayvan", ne de "ikiayaklı"
bağımsız olarak vardırlar, ya da her ikisi de bağımsız olarak vardır.
20 Eğer ne biri, ne de diğeri bağımsız olarak var değilse, cins, türler­
den ayrı olarak var olmayacaktır. Eğer cins, rürlerden ayrı olarak
varsa, o zaman ayrım da öyle olacakrır. ikinci olarak O J "hayvan"
ve "ikiayaklı'', öz bakı mdan , "ikiayakl ı-hayvan"dan önce gelirler ve
b ileşik varlıktan önce gelen, bileşik varlığın ortadan kalkması i le
ortadan kalkmaz. Sonra eğer i dealar, idealardan meydana gelmek­
teyseler - ki öyle olmaları da gerekir; çünkü öğeler kendilerinden
meydana gelen bileşik varlıklardan daha basirtirler - ideaları mey­
dana geriren bu ideaların, örneğin "Hayvan" ve " lkiayakl ı"nın, bir-
25 çok varl ık hakkında tasdik edilmeleri gerekecekrir; çünkü aksi tak­
dirde onlar nasıl bilinebileceklerdir? Zira bu rakdi rde ortada tek
bir bi revden fazlası hakkında tasdik edilmesi imkansız olan bir
idea ola �aktır. Bu ise, mümkün görünmemekredir; çünkü sisremde
her İdea kendisinden pay alınabilir bir şeydir.
O halde yukarda dediğimiz gibi,!2J ezel i-ebedi varlıklar, özel­
l ikle Güneş ve Ay gibi biricik varlıklar söz konusu olduğunda, bi­
reysel varlıkları tanı mlamanın imkansızlığı gözden kaçmakradıd3)
Çünkü sadece ortadan kalkmaları, G üneş' in var olmasına engel ol-
30 mayacak özellikleri,(4) örneğin "dünyanın errafında dönme" veya
"geceleri görünmeme"yi eklemek, bir hara değildi r (zira bu görüş­
ten, Güneş'in durduğu veya her zaman parıldadığı<'il takdirde, ar­
tık güneş olmayacağı sonucu çıkar ki bu saçmadır; çünkü Güneş,

1 ) Hayvan ve lkiayaklı'nın, lkiayaklı-Hayvan'dan daha bCyük hakla bağımsız özneler olmala-


,
rıgerektiğini gösteren ikinci kanıt.
2) Yukarda 1 7. satıra imi.
3) Onları diğer tliğer duywal bireylerden ayıran ortadan kalkmazlık nircliklcrintien ötürü o
gözden kaçmaktadır - Bu pasajda Aristoteles, bireylerin tanımının l riirlcrinin biricik örnekleri
(monakha) bile sö:r. konusu olsa] , her zaman için bir yanılgı olduğunu o"aya koymaktadır: O, ya
fazlalıktan (tanımlanan şeye ilineksel niteliklerin, örneğin Güneş'le ilgili olarak "geceleri görün­
meme"nin yüklenmesinden) veya bu varlıklara yüklenen niteliklerin, bir bireyi tanımlamak söz
konusu olduğu halde kullanılaı:ı kelimelerin doğasının kendisinden ötürü, başka varlıklara da uy­
gun düşmesinden doğmaktadır. Gizil sonuç: Birey, 4olayısıyla idea (çünkü tüm Z kitabının ko­
nusunu Aristoteles'in Platon'a karşı yürüttüğü polemik teşkil ctmektctlir), tanımlanamaz (Ru pa­
sajla ilgili olarak krş. Robin, Aristote, s. 1 1 4 - 1 1 5) .
4) O halde tanıma tamamen yabancı olan salt ilinekleri.
5) Geceleri de.

366
V I I . KİTAP

bel li bir töz anlamına gelir;(l) aynı zamanda bir başka özneye uy­
gun düşmesi m ümkün olan nicelikleri zikretmek de bir hatadır.
Ôrnc:-ğin bu nicel iklere sahip olan bir başka varl ık varlığa geli rse, o,
1 040 b hiç şüphesiz bir Güneş olacak ve dolayısıyla orcak bir tanı m var
olacaktı r, oysa Güneş' in, Kleon ve Sokraces gibi bir birey olduğu
farz edilmişti. - N ihayet ideaları kabul edenlerin hiçbiri niçin her­
hangi bir ideanın tanımını vermemektedirler?< 2> Onu yapmaya ça­
l ıştı kları takdirde söylediğim iz şeyin doğru olduğu anlaşılacaktıd3)

l) Ve tanım, sadece bir tözün tanımıdır; oysa geceleri görünmeme bir ilinektir (Ps.-Alek.,
543. 3).
2) Ps.-Alck. şi.>�·le diyor: "Çünkü onlann kendileri de bireylerin tanımı olmadığına kanidir­
ler", (534, 1 8).
3) Tüm bu bliliimiin genel sonucu, o halde, bilimin alanı dışında kalan bireyin tanımının im­
kansızlığıliır; hiçbir hayvan, tanımlanamaz (Omnt anima/ intffoh/�). Birey, sonsuz olan içlemin­
den ötürü tanınıl:ınamaz. O, bilimin konusu değildir ve olamaz lla. Çünkü her türlü akılsallık ve
bclirlenime yabancı olan bir madde içerir. Tümdler değil, gerçek bireyler olacak en son tiirlerin
a�tırılmasının bilim adamına hiçbir yararı yoktur.
Ancak o 1.aman bir sorun ortaya çıkmaktadır: Eğer bir taraftan birey, birinci dereceden töz
olarak yegane gerçek olan şeyse ve eğer, öbilr yandan, bireyin değil sadece tümelin, her tiirlil töz­
sd varlıktan yoksun olan tümelin kanıdamacı (demonstrative) bilime varsa, mantık ile ontoloji,
bilgi teorisi ile varlık teorisi, bilimle gerçek arasında kökten bir ayrılık ortaya çıkacakrır: Varlık,
bireyseldir; bilim ise tümeli konu alır. F.xistmtia est singu/.arium, sdtntia est h uniı•tr.<abihi/us. O
halde bilimin konusunun var-<>lmayan olduğunu söylememiz mi gerekecektir?
Güçlük, Aristmclcs'in keskin kavrayışından kaçmamışrır ve o, bu güçlüğü tümeli konu alan
bilkuvve bilimle, konusu birey olan bilfiil bilim arasında ayrı m yaptığı M kitabı, 1 0, 1 087 a
1 O'da çözmeye çalışmıştır. Buna göre görme, doğrudan doğnıya belli bir rengi görür; çünkü bu
renk bir renktir. Yine böylece gramercinin zihninde bir yeti olarak göz önüne alınan gramer bili­
mi, genel olarak alfanın, bilfiil olarak göz önüne alındığı takdirde ise bdli bir alfanın bilimidir
( 1 087 a 1 9-2 1 ): Bilfiil gramer bilimi, dilin gend kanunlarını kavramak ve onları diişilncede bir­
biriyle birleştirmekle yetinmez; belli, özel bir sorunu yorumlamaya ve çözmeye çalışır. Böylece
tilmdin, içine aldığı bireysel örneklerden ayn olarak var olmamasından dolayı, gerçek kurtanl­
mış olur. Tümel, Ross'un mutlu deyimi ile "bir bireyler tümeli"dir. Tek kelime ile biltiil bilim,
ancak bilfiil gerçekliğin, yani gerçek olan tek şey olan bireyin bilimi olabilir. - Bu cevapla sorun
tamamen ortad:m kalkmamaktadır: Bilfıil bilimin konusu bireylerse de onlar, bilim tarafından
öyle olmaları bakımından, yani bireysel gerçekliklerinde incelenmczler ve bundan dolayı da onla­
rın, bilimin alanı dışında kaldıkları iddiası doğruluğunu konır. M kitabının adı geçen pasajının
"Aristotclesçiliğin ana düşüncesi"ni içerdiğini diişünen E. Bourroux ne derse desin IF-tutks
d'Hist. de la Phil , s. 1 3 1 - 1 33), tek başına kalan bu pasajı, Aristoteles'in derin düşüncesini dile
getirmeyen (krş. Bonirz, 569) "basit bir polemik unsuru" olarak görmede görüş birliği mevcuttur
(Robin, Aristou. /,ı ?ensel HtU., s. 520).
Bir diğer çözüm, bilgide birçok tarzı ayırdetmeden ibarettir; buna göre Sokrates ve Kallias
gibi duyusal birerler, duyusal bir sezgi olan algı (aisthesis) ile kavranırlar. Salı formlar (hiç ol­
mazsa duyusal maddeden arınmış olan formlar) olan akılsal bireyler ise (şu daire, şu küre), entd­
lektüel bir sezgi ile, bir "noesis"le kavranırlar. Bu sezgi, bilimden üstün, doğnıdan ve somut bir
bilgi tarzıdır ve ilkelerin, basit şeylerin bilgisi de bu bilginin alanına aittir (krş. Z, 1 0, 1 036 a 2-

367
M ETAF İ Z İ K

8 ; H, 1 O, 1 0 5 1 b 1 7-33). Nihayet tümel tanımlardan hareket ederek aynı şekilde t\lmel sonuçla­
ra varan kanırlama yöntemi, sadece bilime aittir.
Bu açıklama kahul edilebilir ve çok sayıda pasaja dayanmaktadır. Rununla birlikte Aristoteles­
çiliğin temel tezlerinden biri olan türsel formun bireyden aynlamazlığının, ,lııyumla bilim, tikel
ile tümel arasında kökten bir aynma engel teşkil ettiğini ve ontolojiyi mantığın karşısına yerleşti­
ren ve birbiri ardından incelenmeleri uygun olacak olan iki karşıt tavrı belli bir ölçüde birbirine
yaklaştırdığını belinmek doğru olacaktır:
1 ) Sadece birey gerçektir ve o, duyumla algılanır. Şüphesiz bu doğrudur; ancak Aristoteles, bi­
reyden neyi anlamaktadır? Duyumun konusu, bizzat kendisi bakımından tikel değildir. Benim al­
gıladığım, Kallias değildir, Kallias'ta bulunan insandır (krş. /kinı·i An11/iıik/rr, [, 3 1 , 87 b 30; Ruh
Üznine, il, 12, 424 a 23). O, bir "şöyle bir şey"dir, "niteliğe sahip olan şey"dir, (toionde), "quale
quid sit"tir; bir "şu şey" (tode ti), "hoc aliquid" değildir. Duyumun kendisi bireyden, özellikle
canlı bireyden, onun temsil ettiği tipin aynı olan ve bağımsız olarak var olmayan genel kavramı
soyurlar. Nasıl ki balmumu yüzükten, onun kendisinden yapılmış oltluğu ma<len ne olursa olsun
sadece biçimini alırsa, duyum da tikel nesnenin maddesi d ..-ğil, sadece tiilini alır. Tek kelime ile
gerçek töz, Aristoteles'in bireyin kendisi gibi "birinci derecalen töz" Jiye adlandı rmakta tereddüt
etmediği öz, formdur. Çünkü bildiğimiz gibi, içinde bulumluğu bireysd varlığın tüm gerçekliğini
meydana getiren şey öz, formdur. O halde duyumun kendisi, konusunun birey değil, somut ola­
na bağlı olan türsel form, tek kelime ile onun fiili olmasından ötürü, bilginin bir başlangıcı olarak
onaya çıkar. "Töz" {ousia), sadece birey değildir, aynı zamanda Ariswtclc:s'in "ikinci llereceden
töz" diye adlandırdığı (Kaugorikr, 5) , verilmiş olan bir sınıfta onak olan öğc<lir.
il ) Sadece tümelin bilimi vardır; Evet ama tümel nedir? Türsel form, Platoncu soyut kavram
anlamında bir tümel midir? Hayır, öyle görünmemektedir. Aristoteles, cinsin varlığına itiraz et­
mekle birlil.."te türün varlığını kabul etmektedir ve canlı varlıkların özünün kendisini teşkil eden
ier• töz olma niteliğinin esas olarak kendilerine ait olduğu, bireylerin hemen üstünlle olan en
son türdiir. O, bu niteliğiyle, yani tür olarak bilimin biricik ve birincil konusudur. Aristotelesçi­
liğin zihniyetinin maddeden ziyade form aracılığıyla bir bireyselleştirme anlayışına yönelik oldu­
ğunu ve aynı tür içinde bir bireyin diğerinden form bakımından ayrıldığını biliyonız (krş. yukar­
da 7, 1 032 b l ; 8, 1 034 b 7 ve notlarınuzda bulunan gön,lermcler). O halde bilim, formun bu
çok sınırlı genclligi sayesinde mümkün olduğu ölçüde bireye yakın bir bilgiye ulaşmaktadır. Öte
yandan bilimin gerçek konusu, genel olan değildir, zorunlu olandır ve eğer o aynı zamanda ge­
nelse, bunun nedeni zorunluluğun genelliği içermesidir (Rodier, Qurlques Rnn11rqws .rur lr Con­
"
<ept. Arist. de la Substan<e, "Etudes de Philos gr. , 1 73). Tümel (katholou), (Platon'un "bütünle
ilgili olan" "kata pantos"u), "zorunlu olan"a, (kata hauto). dayanır. Tümel kavram içinde bulu­
nan bireylerin sayısının önemi yoktur. Bu sayı birden sonsuz.'\ kadar değişebilir. Kavramın genel­
liği, sınırsız bir kapsam imkanından başka bir şey değildir ve murlak bir tarzda tekil olana kaqıt ·

değildir. Tümellik, zorunluluğun ilineksel bir sonucundan, Hameli n'in mutlu deyimi ile "onun
deneysel karşılığı"ndan (Essai, s. 1 3) başka bir şey değildir. Başka deyişle kapsam, özün bir işare­
tidir ve onu gerektirir ve tanım gerçekte içlemle yapılır. Eğer bireyin bilimi yoksa, bu birey oldu­
ğu için değildir, olumsallıkla dolu olduğu içindir ve onda bulunan madlle, akılsallığına karşı çı­
kan bu her biçime girebilen belirsizlik ilkesidir. Bu olumsallık kaybolsun, bireyin kendisi, birey
olma özelliğini kaybetmeksizin gerçek bir tanınun konusunu teşkil edebilecektir. Nitekim ay­
üsttl alemi ile ilgili olarak meydana gelen, budur. Örneğin yıldızlar, Ay, Güneş ve en yüksek töz,
bireyler oldukları halde, bilimin konusudurlar ve onların özlerine dayanan tanımları, bir ikinci
veya üçüncü güneşin varlığını öğrenmiş olsak da değişmeyecektir. Aynı şekilde sadece tek bir in­
sanın var olduğunu fan etsek bile, insanın tanımı aynı kalacaktır; çünkü insan, tanımının birçok
şeyle ilgili olarak doğru olmasından dolayı değil, belli bir doğaya sahip olmasından dolayı ne ise
o şeydir. Ôte yandan bilimsel bilginin konusu, zorunlu olarak cinse dayan:ın tümel değildir.

368
Y i i . KİTAP

1 6 . Bölü m <Duyusal Şeylerin Kısımları,


Bir olan ve Varlık, Tözler Değildirlet'>I O

5 Tözler oldukları düşünülen şeyler arasında da çoğunluğunun


sadece güçler oldukları açıkcır.(2) Hayvanların kısımları böyledir

Çilnkü r kitabının varlık olmak bakımından b ir varlık biliminin gerçekliği sorununu ortaya ko­
yan ikinci bölilmü bize kendisine has bir konusu olan ayrı bir bilimi kurmak için benzerliğe da­
yanan tiimelliğin yererli olduğunu öğretmişti. Aynı cinse ait olmaksızın, kesişme noktaları olarak
bir asli .benzerliğe llayanan (analogume princeps) şeyler, aynı bilimin alanına girerler. Böylece Tıp,
sağlıkla ilgili olan her şeyle meşgul olur ve yine böylece bir cinsten diğerine özdleşcn aksiyomlar,
bu özelleşmenin değiştirmediği doğa ortaklıldanndan, kendilerini bir aynı bilimin konusu kılan
bir tümdlik çıkarırlar. O halde kesin olarak bilimin konusunun her zaman asıl anlamında tümel­
ler olduğu söylenemez. O, cinslerdeki kaplamsal öğc olarak cinslerden vazgeçer. Nihayet çıkarsa­
macı akıl yürütmenin tüm durumlarda kavramsal olmadığını unutmamak gerekir. Kıyasın ilk ilci
şekli içinde yer alan birçok kip (Darii, Ferio-Festino, Baroca) ve üçilncü şeklin bütün kipleri, ön­
cilllerin birinde beyan edilmiş olan genel bir önermenin alrına konmuş, olumlu rikel sonuçlan
meydana getirirler.
Bu düşünceler, fü:il gerçeldil.."ten ayıran boşluğu büyük ölçüde doldurucu ve kanırlayıcı bili­
min alanını en alr genelliğin en uç sınırlanna kadar genişletici nirdiktedirler. Ancak en alr türlere
karşı gösterdiği özel ilgisinden dolayı Aristotelesçi bilim soyut ve gerçeklikten yoksun kavramlar
hakkında geçerli olduğu deşcirisini üzerine çekmezse de, onun bireyi yakalamadığı bir gerçek ola­
nk kalır ve kökten olumsallığından dolayı bilimin anlaşılabilirlik koşullannın dışında kalan bi­
rey, sonuç olarak, ne bilinebilir, ne de gerçektir. A. Rivaud'nun mükemmel bir biçimde dediği
gibi (les gram/ coımıntJ de la pmsel antiqur. s. 1 29) "Aristotcles için bilmek, türü ve onun özellik­
lerini bilmek ve bireyde bu özellikleri görmektir. Netice olarak bilim, bir sınıflandırmadan iba­
renirft. O halde bireyle ilgili olarak hiçbir doğrudan bilgiye sahip değiliz ve onu açıklanamaz bir
olay verisi, kendisini ne kadar belirli farz edersek edelim, "mareria signaraftnın bünyesinde en alt
tilriln özelliklerini taşıyan salt kap olarak kabul etmek zorundayız. Tanımlanamazlığının sonucu
olarak bireyin bu foda edilmesi, bir yandan herkesin kabul ettiği llzcre insan ruhunun kişisel
ölümsüzlüğünlln Aristoteles tarafından reddedilmesi, öte yandan ve özellikle her tiirlii yaratım ve
inayet anlayışı nın yokluğunun (krş. A, 9), bireysel varlığı her türlü varlık ve anlaşılabilirliğin kay­
nağına bağlamaya bir engd teşkil etmesi ile daha da çaresiz bir hal almaktallır. Eğer Tanrı , dün­
yayı bilmiyorsa (ki bunun O'nun mükemmelliğinin ve özü bakımından değişmezliğinin koşulu
olduğunu göreceğiz), eğer onu yaratmamışsa, bireyin bağımsız olarak var olmadığı açıktır.
Aristotelesçi bilimin bu çok belirgin özelliğine, ondan çıkmış olan ve ancak genel olanın ve
kavramın alanında rahatlıkla hareket eden çağdaş bilimde lie rasdanmal.."tadır. Onun olağanüstü
verimliliği, bireyin kanıdayıcı bir bilimini teşkil etmek üzere organik ve ruhsal olanın alanına gi­
rilir girilmez azalmakta, hatta ortadan kalkar görünmektedir. Fikirler tarihi. Rcrgson'un sezgici
teşebbüsiinü kavramsal bilimin bu yetersizliğine bir çare bulmak amacıyla yapılmış en ilginç bir
çaba olarak kaydedecektir.
Aristotelesçiliğin bu ana sorunu hakkında şunlara başvurmak yararlı olacaktır: Ch. Wemer,
Arist. n /'ideal l'Luon., s. 67 ve sonrası; la Philos. gr s. 1 43 ; Ross, l, lntrod., s. CVll l-CX.
..

1 ) 1 6. Bölilm, eleştirisini yeniden ele aldığı 2. bölümün devamıdır.


2) Askl., (444, 8 ve 445, 3 1 ) bu pasajı, Aristotela'in bir töziln bilfiil rözlenleı:ı meydana gd­
mesinin imkansız olduğunu söylediği 1 3, 1 039 a 3 ve devamına bağlamaktadır. Ps.-Alck., 534,
23-25'le de krş.

369
M ETAF i Z i K

(çünkü onların hiçbiri ayrı başına var değildi r; Ayrı olsalar bile bu
takdirde onların hepsi ancak madde olarak vardı r) ,(1 ) Toprak,
Hava ve Ateş de böyledir. Çünkü bu öğeler veya kısımların h içbiri
b i r birl i k değildir; tersine onlar işleninceye ve bir olan bir şey oluş­
turuncaya kadar sair bir yığından ibarerrirler. Hayvanların eklemle-
10 rinde bulunan bir şeyden harekede hareket ilkelerine sah ip olmala­
rına bakarak - ki bu onların bazısının bölündükten sonra yaşama­
ların ı açıklar(2) - canlı varlıklarınO) kısımları ile ruhun bu kısımla­
ra tekabül eden kısımlarının hem bilkuvve, hem de bilfi i l var ol­
duklarını düşünmek eğiliminde olabili riz. Ancak bu durumda dahi
bürün bu kısı mlar, birlik ve süreklil ikleri nin doğanın eseri olması,
zorlamanın veya kusurlu bir doğal birleşmen in!41 eseri olmaması
15 şartıyla {çünkü bu bir doğuştan anormall ikten başka bir şey değil­
dir) ancak bilkuvve var olacaklardır.
Bir olan, Varlık'la aynı anlamlara geldiğine,("i) bir olan şeyin
tözünün kendisi bir olduğuna ve tözleri sayısal bakımdan bir olan
şeyler, sayısal bakımdan bir olduklarına göre, ne Bi r olJn, ne de
Varlık'ın, şeylerin cözü olamayacakları açıkrı r.ICil Bu bakımdan on­
l arın durumu, genel olarak Ôğe ve genel olarak l lke' nin duru mu-
20 nun aynıdır:(7) Daha fazla bilinebilir bir gerçekliğe erişmek ama­
cıyla "hangi ilke" diye sorarız. Bu kavramlar içinde Varl ık ve Bir

1 ) Örneğin el, vücudun bütününden ayrı olarak var d..-ğildir: o , bir tüz değildir, rü1iin mad­
tlcsidir. Vücuttan ayrıldığında o artık sadece bir aynı doğada ulan parçalar (honwimcrc) (kemik­
ler, sinirler) yığınıdır.
2) Krş. R11h Üurine. l, 4, 409 a 9 ve Rodier'in notu: Tmiıl rlr /'Amr. i l . s. 1 1 1 ; III. 433 b 1 9-
237 ve Rodier'nin nonı: s. 547.
3) Ps.-Alck. "sadece bazı canlıların" diyerek bunu açıkl ı ğa kavuşnırmakradır: 535, 28.
4) "Symphysis" kelimesi ( 1 5. satır) burada Ross tarati n d :ı n işaret edilen ( i l , 220) fücl bir an­
lam k:v.anmaktadır (bkz. A, 4, 1 0 1 4 b 26 ile ilgili not). Ariscorcles'in //,�yı'tl11/ı�rm 0/11,<1111111. iV,
773 a 4 ve devamında verdiği örneklerle de (Siyamlı ikizler) karşılaştı rın. Sr. Thomas. s. 1'73, not
1 636 ile de krş.
1 6. sarmlaki "perosis" ile ilgili olarak yukarda 9, 1 034 b 1 \le "pcroma" h:ıkkın<la söylediği­
miz şeylere bakınız. Bu terim doğaya aykırı olan "ou kara physin" ile eşa nl:ı ml ı d ı r. (l's.-Alek.,
536, 5)
5) Krş. r. 2, 1 003 b 22 vd.
6) Eğer Bir olan ve Varlık, şeylerin töziiniin kendisi olıırl:ırsa, her şer bir olacaktır.
7) Ürneğin öğe ("stoikheion") kelimesi, Ateş hakkında r:ı...;,.lik edilir (ı,i inkii Ar..-ş'in hir ilke ol­
tlıığunıı sürleriz) ve şüphesiz Ateş'in tözünün kendisinin bir ilke olmak oldıı�'ll sl\rlencm;.'7.. Ger­
çekten Areş'in tözü sıcak ve kuru olandır. Oysa ilke ve öğc ancık }'ii k l.:ın l.:r \'C Ar.:ş'l.: ilgili ola­
rak si.i)ienen isimlerdir. Bir ve Varlık'ta da aynı durum söz konusudur. Bunlar da şerlerin kendi­
lerinin tfüü ve doğası olmayıp sadece onlarla ilgili basit isimler<l ir.

370
Y i i . KİTAP

olan, llke, Ôğe ve Neden'den daha gerçek anlamda rözdürler. An­


cak gene c;le, varlıklarda ortak olan hiçbir şeyin töz olmamasından
dolayı, tözler değildirler; çünkü töz ancak kerydi kendisine ve ken-
25 disine sahip olan, tözü olduğu şeye aittir. Sonra bir olan, ayn ı za­
manda birçok yerde olmaz; oysa ortak olanO l aynı zamanda bi rçok
yerde bulunur. Dolayısıyla h içbir tümelin bireyler dışında ve ayrı
başına var olmadığı açıktır.
Bununla b i rlikte ideaların varlığın ı savunanlar, bir anlamda,
yani i deaları n bireylerden ayrı olarak var olduklarını kabul etmekte
haklıdırlar; çünkü onlar İdeaları tözler olarak ele almaktadırlar.
Ancak bir başka anlamda, yani İdeayı bir çokluğun_ birliği olarak
30 ele almakta haksızdırlar.(2) Onların yanlışı. bu tür tözlerin. yani bi­
reysel ve duyusal tözlerden ayrı olarak var olan ezeli-ebedi rözlerin
doğasının ne olduğunu açıklamaktan aciz olmaları nda yarmaktadır.
Bundan dolayı onlar bu İdeaları tür bakı mı ndan, yokoluşa rabi
olan varlıklarla aynı kılmaktadırlar (çünkü bizim bi ldiğim iz, bu
ikinci tür rözlerdir): Kendinde i nsan ve kendinde Ar. duyusal i n­
sanlar ve duyusal acların aynıdırlar. Ancak onlar bunlara sadece
" kendinde" kel i mesini eklemişlerdir.Ol Bununla birlikte kendileri-
1 04 1 a ni görmemiş olsaydı k dahi yıldızlar, herhalde bildiği miz tözlerden
farklı ezeli-ebedi tözler olacaklardı . O halde üzerinde konuştuğu­
muz konuda da hangi duyusal-üstü rözlerin var olduğunu bil­
mesek de h iç olmazsa onların var oldukların ı kabul ermemiz zo­
runludur. (4 )
O halde böylece(5) h içbir tümel in töz olmadığı ve bundan baş­
ka, tözlerden(6) meydana gelen hiçbir tözün var ol madığını açıklığa
5 kavuşturmuş olduk.

1) Varlık ile Bir olarun durumu budur.


2) Plaroncular İdeaların bağımsız varlıklarını ileri sürmekre haklıllırl:ır; çünkü her ri.lı. bağım ­
sız olarak vardır. Ancak onlar İdeaları bir çokluğun birliği olarak ele :ılınakra h:ıks11dırl:ır: çünkü
röz hiçbir zaman bir çoklukla ilgili olarak kullanılmaz.
3) Buna paralel pasajlar için bkz. Nikh. AhlııJu. l, 6, 1 096 a 34- 1 0% b 3; Eıul Ahlıkı. l, 8,
1 2 1 8 a 10.
4) Arisrordes, bilinemez duyusal-üsrü cöılerin var olduğu kabul edilse bile . Plaronrnların lde­
alan farz ermek ve onların doğalarını duyusal şeyler örneğine bakarak rasawı.ır ermek hakkına sa­
hip olmadıklannı söylemek istemektedir. Kq. Ps.-Alek., 538, 6-8.
5) 1 3- 1 6. bc5lümlerin sonucu.
6) Bilfiil rözlerden.

371
M ETA F i Z i K

1 7. Bölüm <Töz, formdur>

Bir kez daha, bir başka ilkeye dayanarak, tözün doğasını, baş­
ka deyişle onun ne tür bir şey olduğunu orraya koymamız gerek­
mektedir.(0 Çünkü belki bu yolda, duyusal tözlerden ayrı olarak
var olan tözü de biraz aydınlığa kavuşrurmak i mkanına sahip ola­
cağız. Töz, bir i l ke ve bir nedendir: Hareket noktamız bu ol malı­
dır. Ş imdi "niçin " i sormak, her zaman, bir niteliğin niçin bir özne­
ye ait olduğunu sormak 'demektir. Çünkü m üzisyen insanın niçin
10 m üzisyen insan olduğunu araşrırmak, ya biraz önce dediğimiz gibi,
i nsanın niçin m üzisyen olduğunu araştırmak veya bundan başka
bir şeyi araştırmakrır.(2) Bir şeyin niçi n kendisi olduğunu araştırmak,
15 hiçbir şeyi araştırmamakcır (çünkü "niçin" diye sormadan önce, ola­
yın veya şeyin varlığının, örneğin ayın bir tutulmaya maruz kaldığı-

.
1 ) Önceki bölümlerde töz olma iddiasında olan her şeyi bertaraf eui kten sonra Aristoteles, bir
başka hareket noktasına dayanarak, form olduğunu ortaya koymak ilzere tözün doğası sorununu
yeniden ele almaktadır.
Bu hareket noktası, neden kavramı olacaktır. Çünkü biz töziln, bir şeyi o şey yapan bir neden
olduğunu biliyonız (A, 3, baş kısım). O, niçin sorusuna cevap verir. Şimdi A'nın niçin A oldu­
ğunu sormayız; çünkü bu saçmadır ( 1 4 - 1 5. satır). Bizim sorduğumuz, örneğin göğün neden gür­
lediğidir (24. satır), başka deyişle buludarda neden belli bir gürültünün meytlana geldiğiJir (25.
satır), başka deyişle bulutlarda neden bdli bir gürültünün meydana gddiğidir (25. sam) . Bu du­
rumda biz fail nedeni aramaktayızdır. Tuğla ve taşların neden bir evi meytfana getirdiklerini de
soranz (25. satır) ve o 7..aman da araştırma konumuz, ereksel nedend ir. Bu bakımJan doğal varlık
ve olaylarla, yapma şeyler arasında var olan farklılık gözden kaçmamaktadır Ancak her iki du­
.
rumda da genel açıklama ilkesi, bazen fail, bazen ereksel neden olarak göz önüne alınan form
veya özdilr. Bununla birlikte Aristoteles analizini daha ileriye götilrmektetlir: Şu kemikler, sinir­
ler ve et yığınıru biçimlendiren ve onları bir insan, Sokrates veya Kallias kılan �eyin insan formu
olduğunu söylemek, şilphesiz geçerli, ancak bir tür statik ve eğreti bir açıklama vermektir. Dü­
şünce, yapıyı işlevle ac;ıklayarak (çünkü form, varlığı işlevini yerine getirmeye muktedir kılan şey­
dir) ve örneğin filanca et, kemik ve sinirlerin, insanın ereği olan şeyi , yani zihinsel ve ahlaksal et­
kinliğini gerçelcleştirecek bir biçimde organize olduklarından dolayı bir insanı meydana getirdik­
lerini belirterek, gerçek bir ilerleme gösterir. Böylece Aristoteles'in zihnirıde ereksel net-len, for­
mel neden ve özle, hatta belli bir ölçüde fail nedenle karışmaya doğru gi<ler: Çünkü Aristote­
les'in kendisinden alınmış bir ömelcle belirtmemiz gerekirse (ikinci Amıliıiklrr. il, 1 1 , 94 b 27-
3 1 ), eğer ışık lambadan geçmekteyse bu, bizim düşmemize engel olmak içindir (ereksel neden);
:ancak aynı zaman da bunun nedeni ışığın parçacıklarının, kendilerinden daha geniş olan tlelikle­
rin içinden geçmek rorunda olmalarıdır (fail neden). Formun bu dinamik özelliği için H. 2, 3 ve
4'e ve yukarda Z, 7, 1 032 b 2 1 ve devarru na da başvurulabilir. Ha_yMnLmn lı."mmLın. 1, I , 640 b
20 ve 35'1e de krş.
2) Örneğin müzisyen insanın niçin müzisyen olduğunu. Bu ise birazdan göreceğimiz gibi ta­
mamen anlamsız bir sorudur.

372
Y i i . KlTAl'

nın bilinmesi gerekir.O > Ancak bir varlığın kendi kendisi olm:ısı,
" i nsan. niçin i nsandır" veya "müzisyen n için müzisyendir" rürün­
den her soruya cevap olarak verilebilecek rek açıklama. rek neden­
dir; meğer ki i nsan her varlığın kendi kendisinden ayrılamaz ol ma­
sını bir neden, b i r açıklama olarak vermeyi rercih erm iş olmasın.C2)
Ancak bu. onun birliğini r:ısdik ecmekren başka bir şey değildir ve
kısalığı ndan dolayı, bu cür her şey için geçerli olan genel bir cevap­
m): Sorulm:ısı doğru olan soru, i nsanın n için filanca yapıda bir
20 hayvan olduğu sorusudur. Bu durumda şüphesiz bir i nsanın neden
bir insan olduğu araşcırılmamakradır; bir şeyin n için başka herhan­
gi bir şeye aic olduğu araşcırılmakradır.l.' l Ancak sözü edilen şeyin,
özneye aic olduğunun açık bir şey ol ması gerekir; çünkü aksi tak­
dirde araşcırman ı n konusu yokcur.(41 Örneğin "gök, niçin gürler?"
diye sormak, "bulutlarda n için bir gürülrü ortaya çıkar?" diye sor-
25 makla aynı şeydir. Çünkü böylece araştırılan şey, filanca şeylerin,
örneğin ruğlalar ve caşların niçin bir ev olduğunu sormakra olduğu
gibi, niçin filanca şeyin bir diğer şeye yüklendiğidi r. O halde bura­
da aranan şeyin, neden olduğu açıkrır.C 'i l Şimdi neden , mantıksal
bakımdan özdür; Öz de bazı durumlarda ereksel nedendir. Nice­
kim ev ve yacakla ilgili olarak o, ereksel nedendir. Diğer durumlar­
da ise öz, ilk harekec ecciricidir;(6) çünkü ilk hareket ertirici de b i r
30 nedendir. Yalnız fail nedeni sadece oluş ve yokoluş söz konusu ol­
duğu durumda araşcırdığımız halde, diğer nedeni Varlık söz konu­
su olduğunda da ararız.(7)

1 ) Bir şeyin mahiyeti (quid sit) araştınlmadan önce varlığının (esse) tesis ellilmcsi gerelcir.
wGi\k gürilltilsü buhıılardaki bir gürültüdür"; way nıtulması, ayın kısmi bir karanlıklığı<lır" til·
rilnllcn önermeler doğrudan doğruya bilinirler ve bir kanırlamanın konusu llcğilllirlcr. Onlar
normal yapıda olan her zihne kendilerini kabul ettirirler. Olayların var ollhığunu ve onların hiç
olın:ı1�u kısmen doğalarını bilmek gerekir (krş. ikinci Analiıiklı-r. i l , 8).
2) Bu ise bir şeyin kendi kendisi olduğunu söylemekle aynı şeydir. Aristotdcs buna bu cevabın
hcrşey hakkında geçerli olması anlamında gend olduğundan liolayı yetersiz olduğunu cklcmekte­
llir ( 1 9. satır). Oysa bizim sorduğumuz, özel ve belli bir camla, insanın niçin insan oMuğmlur.
3) Örneğin be)'37. ve i kiayaklı, insandan farklı oldukları hal<le niçin insana ainirkr? (Ps.­
Alck., 510, 1 2- 1 3) .
4) Yiiklemenin wniçin"inin araştınlması, şüphesiz bu yüklemenin varlığının kenJisini gerekti-
rir.
'i) Formcl neden, form.
6) Fail neden (gök gürültüsü, ateşin sönmesinden ötürii bulurlanl:ı meyll:ına gelen bir gürül­
tildilr. Krş. ikinci A1111'iıikkr. il, 8, 93 b 8.)
il Örneğin yapılan veya yıkılan bir evde rol oynayan, f:ıil nalemlir. Eğer asıl anlamında Var·
l ık araştınlmaktaysa o, lliğer neden, yani ereksel nedendir (krş. Ps.-Alck., 5 4 1 . 6-9).

373
M ETA F İ Z İ K

Araştırma konum·, ızun en büyük bir kolayl ıkla dikkatim izden


kaçtığı durum, İnsanın ne olduğunu araştı rdığımızda olduğu gibiO >
bir öğenin diğerine yüklem olarak yüklen m ediği durumdu r: Çün-
1 04 1 b kü bu durumda basit bir ifade karşısı nda bulunuruz ve bazı öğele­
rin neden dolayı belli bir bütün oluşturduklarını belirlemeyiz. O
halde araştırmaya girişmeden önce sorunu açık bir biçimde ortaya
koymamız gerekir. Yoksa hem bir şeyi araştı rmak, hem de araştır­
mamak durumunda kalırız.(2) Sonra şeyin kendisi n i n daha önce
verilmiş olması ve var olması gerektiğine göre araştı rman ınUI mad­
de üzerine, maddenin niçin filanca şey olduğu üzerine yöneleceği
5 açıktır. Örneğin şu maddeler, niçin bir evdir? Çünkü evin mah iye­
ti, onlara bir yüklem olarak aittir. Aynı şekilde şu varl ı ğı n bir in­
san olduğu veya filanca belirlemeyi alan şu cismi n bir insan olduğu
söylenecektir. O halde "niçi n"in araştı rı lması. nedt>nİn araştı rıl ma­
sıdır ve bu neden de kendisinden ötürü maddenin bdli bir şey ol­
duğu, formdur ve töz olan, budur. O halde basit doğalarla ilgili
hiçbi r araştı rmanın, hiçbir öğreti min m ii mkiin ol madığı görül m ek-
1 0 redir. Bu tür nesnelerle ilgil i araştırma yön tem i . başka bir doğa­
dandır.
Bürünün bir olacağı bir tarzda bir şeydt>n mt>ydana gelen şey,
salt bir kümeye değil, heceye benzer. Ş i mdi hece. kt>ndisini meyda­
na getiren harfler değildir: Ne BA, B Vt' A' n ın . ne de er. Ateş ve
Toprak'ı n ayn ıdır. Çünkü öğelerin çözül mesinden sonra, harfler,
Ateş ve Toprak'�n var ol maya devam ermelerine karşılık, bütün ler,
1 5 yani et ve hece, artık var değildirl er. O halde hece. sadece sesli
veya sessiz harflerinden ibaret olan bir şey deği ldi r. O ayrıca. başka
bir şeydir. Et de sadece Ateş ve Toprak veya S ıcak ve Soğuk olan
değildir; aynı zamanda başka bir şeydir. Bu birl eştirici ilke n i n ken­
disinin de zorunlu olarak bir öğe veya öğeler bileşim i ol ması gerek-

1 ) 2 1 . Samda olduğu gibi insanın neden filanca özellikte bir hayvan olduğu nu değil.
2) Kanıtlamanın anlamı ile ilgili olarak, Aristoteles'in d ii�ii ncesin i çok :ı\·ık hir bi\·İımle sergi-
1,·ycn St. Thomas, s. 480, not 1 663 ve devamına bkz. Bu p:ısaj "quid" (nd sorusunu "propter
qııid" (niçin) sorusuna indirgemek gerekeceğini söylemek is temektedir. 1 n s:ı n ı n ne oldu&'UnU
sormak yerine, sinirler, kemikler vs.'r:.in bir araya gelişinin 11wlr11 bir i nsa n ı m eyda na getird iğini
soracağız (k rş. Ps.-AJek., 54 1 , 20-22) ve buna verilecek cevap şu olacaktır: Çiinkii insanın for­
mu. yani nıh, bu bileşime biçim vermektedir. Başka deyişle gerçek neden, m:ıhiycttir.
:H. satırdaki "araştırma konumuz", formel nedenin ara,şnrılması :ınl:ımına gelmektedir. - 4-
2R. sat ı rla rla ilgili olarak krş. Robin, la Pense/ Hel , s. 458
;\) Neden araştırıldığında.

374
VI I . KİTAP

tiği mi düşünülecektir? Eğer o bir öğe ise, aynı akıl yürütme tekrar
20 edilecektir: O zaman Et Ateş, Toprak, diğer şeyle bu öğeden mey­
dana gelecek ve J>öylece sonsuza gidilecektir. Eğer o bir öğeler bile­
şimi ise, şüphesiz tek bir öğeden değil, birçok öğeden meydana ge­
lecektir (çünkü aksi takdirde bu biricik öğe. şeyin kendisi olacak­
tır); dolayısıyla et ve hece ile ilgili ayn ı güçlüğü yine ortaya alab i li­
riz. Ancak bir öğe olmamakla birlikte, h iç ol mazsa, bu şeyin et,
öbürünün b i r hece olmasının nedeni olan bir birleştirici ilkenin
25 var olduğunu düşünebiliriz. Bürün diğer bileşik varl ıklar için de
aynı şey söz konusudur. Şimdi bu birleştirici ilke, her şeyi n formel
tözüdür (çünkü onların varlığın ı n ana nedeni odur) ve bazı şeyler
töz ol madıklarına, töz olan şeyler ise doğaya uygun olarak ve doğal
bir oluşla meydana geldikleri ne göre, bu sonuncuların tözünün
maddi bir öğe değil, fo rmel bir ilke anlamında "doğa" olduğu an-
30 l:ışılmakradır; Çünkü öğe, hece ile ilgili olarak A ve B harAerindc
olduğu gibi, bir şeyin kendisine bölündüğü ve bu şeyde madde
·

olarak bulunan şeydi r.

375
VII I . KİTAP ( H)

1 . Bölüm < Duyusal Tözler, Madde >

1 042 a Söylediklerimizden şimdi sonuçlar çıkarmamız, ana nokraları


özetlememiz ve soruşturmamızın sonucunu onaya koymamız ge­
rekmektedir. ( 1 )
5 Soruşturmamızın konusunun rözlerin nedenleri, ilkeleri ve
öğcleri olduğunu söyledik. İ mdi tözler içinde bazıları herkes rara­
fından kabul edilmektedir. Buna karşılık diğer bazılarının varlığı
açıkça yalnız bazı özel okullar carafından ranınmakradır. Herkes ta­
rafından kabul edilenler Ateş, Toprak, Hava, Su vb. gibi doğal röz­
ler ve diğer basit cisimler,(2) ayrıca birkiler ve kısı mları, hayvanlar
1O ve kısımları, n ihayet Gök ve onun kısımlarıdır. Özel bazı okullarca
kabul edilen tözler ise İdealar ve maremariksel varlıklardır. Ancak
bir akı l yürütmenin sonucu olarakl.\) manrıken öz ve dayanak
(özne, substratum) gibi başka rözlerin varlığı da orraya konabilir.
Yine bir başka akıl yürütme bizi cinsin rü rden, riimdin bi reyden
daha büyük ölçüde töz olduğu sonucuna göriirmekrc-dir. Ö re yan­
dan İdealar ile tümel ve cins arasında da sıkı ilişki vardır; çünkü
15 onların tözler olarak kabul edilmeleri aynı akıl yiirijtmenin sonu­
cudur.(4)
Öz bir töz olduğundan ve tanım özü beli rren bir söz (disco­
urs, formula) olduğundan tan ımın ve özsel nirel iğin (arrribut par

1 ) Ru hüliimün 22. satıra kadar olan bütün baş kısmı kendisine sıkı bir hiı;�nulc sağl a ml ığı Z
kiuhının bir özetidir;
'1-6. samlar • Z, 1 . Bölüm
6- 1 2. satırlar .. 2. Bölüm
1 2- 1 5. satırlar 3. Bölüm, 1 028 b 33-36
1 7- 1 8. satırlar 4-6, 1 2, 1 5 Bölümler,
1 8-2 1 . satırlar 1 O, 1 1 . BölürnJer
2 1 -22. satırlar 1 3, 1 4, 1 6, Bölümler - 1 04 1 a5.
(Z kitabı 7-9. bölilmlere hiçbir gönderme mevcm değildir.)
2) Yani Su, Hava, Ateş ve Toprak'ın farklı türleri. Krş. !J., 8. 1 0 1 7 h 1 1 ile ilgili not - Aristo­
td<.""S 0in ti.i1.lcr sınıflaması hakkında H.H. Joachim'in 0/111 ,.,. }'oko/11,< Ouri11r h :ıkl.: ı ml:ı r:ıptığı
şcrhrcki ilginç bir notuna bkz. s. 1 9 1 , 1 92 .
.:\) Çilnk:ii öz (quiddice) ve dayanak: (mbstranım) ne durıılarla :ılgılanahilirlcr. ne llc kanının
konusudurlar. Onlar ancak bir akıJ yürütme ile ortaya kon:ıhilirlcr.
'1) IJealar tümele ve cinse bağlıdırlar; çünkü her iki durumda da hir ı;oklıı�'lın birli�i mcvcut­
nır.

376
V I I I . K İ TA P

soi) mahiyerini belirlemek zorunda kaldık.< O Yine ranım bir beyan


(enonciarion) oldµğundan ve beyanın da kısımları olduğundan do-
20 layı kısım (partie) kavramını, hangi kısımların rözün kısım ları ol­
duğu. hangilerin i n olmadığını,(2) ranı mlanan rözün kısımları nın
aynı zamanda tanımın da kısımları olup olmadığı nı da incelemek
zorunlu oldu. Bundan başka gördük ki ne ri.imel, ne cins rözdür­
ler.1.\1 İdealar ve matematiksel şeylere gel ince, onları daha sonra i n­
celeyeceğiz;(4) çünkü bazı filozoflar bunların duyusal varlıklarından
ayrı rözler olduklarını ileri sürmekredirler.
25 Şimdi herkes tarafından kabul edilen rözleri inceleyel i m : Bun-
lar, duyusal tözlerdir. Duyusal tözlerin ise rümünün maddesi var­
dır. İmdi dayanak (özne) bir anlamda madde olarak (maddeden,
fiil değil, sadece kuvve olarak belli bir varlık olan şeyi kastediyo­
rum), bir başka anlamda form vey:ı biçim (confıgur:ırion) olarak
(ancak mantıksal bir ayrımla ayrılabilir belli bir varlık olarak),
üçüncü bir anl amda ise madde ve formdan oluşan bileşik varlı k
30 olarak (oluş ve yokoluşa tabi olan mutlak anlamda bağımsız varlık
ol:ın tek şey budur; çünkü tanımlanabilir özler olarak göz önüne
alınan rözler :ırasında ancak bazısı bağı msız bir varlığa sah ipti r, di­
ğerleri öyle değildir) tözdür.(5)
Maddenin kendisinin bir töz olduğu aşikardır; çü nkü bir zıt­
ran diğerine giden değişmeler içinde bu değişmelerin dayanağı (öz-
35 nesi) olan bir şey v:ırdır.(6) Örneğin yer değiştirmelerde şimdi bu­
rada olan, daha sonra başka yerde olacak olan şey; niceliksel değiş­
melerde şimdi şu büyüklükte olan, ancak daha büyük veya daha
küçük olacak olan 'şey; n iteliksel değişmelerde şimdi sağl ıklı olan,

1 ) Çilnkii progr:ımınuz tözlerin nedenlerini araştırmakrır.


2) Bun lar tö1iin. kısımlan ol mayıp, maddenin kısımları olan şeylerd ir.
3) Veya eğer tii7.lersc, tilremiş tözlerdir, kata pollan (çok anlamlı bir bwam ol:t r.ı k l iimeye
iş:uct eden ikinci dereceden tözlerdir (deutera ousia) (Krş . .1, 8, başl ıkla ilgili not; Kıttrgorikr, 5,
2. h 29-39; 3 b 1 0-23).
ti l llenle M ve N k i taplarında.
';) Ri.ililmiin son kısnunın genel akıl yürütmesi şudur: Aristotcles d:ıha lin ce işaret eniği ilzere
(Z, 3, 1 029 a 20) maddenin töz olma hakkı na sahip old uğ u nu kanıtl:ımak istemektedir. Bunu
th�·:ınak, özne (hypokeimenon, subscranım) kavramından yararlanmak suretirlc başarm:ıl..-radır.
�ıı k:wram, bild iğim iz gibi (krş. Z, 3, 1 029 a 2 ve 1 029 a 27 vtl> ister matltl.:. ister form. İster bi­
l<"şik varlık (synolon) (26-3 1 . saarlar) olarak göz önüne alınsın. tö7. olma hakkını t:ılep etlcbi l i r.
! ıııtli her değişme. dt.'ğişmenin maddesi olarak bir hypokcimenon'u gerektirmckt1..'ll ir (32-b n.
�ıınun sonucu tl:ı şııtlıır ki madde bir tözdiir (32 satır). Krş. Bonin, :i62.
(>) M:ıtltle <le işte t:ım bu dayanak olan şeydir.

377
M ETAF İ Z İ K

1 042 b daha sonra hasta olacak olan şey; nihayet aynı şekilde tözsel değiş­
melerde de şimdi oluş içi nde olan, daha sonra yokoluş içinde ola­
cak olan şey, şimdi form tarafından belirlenen bir özne olan, daha
sonra formdan yoksun olma (privarion) tarafından bel irlenen bir
özne olacak olan şey. Ve töz bakımından değişme, diğer değişmele­
ri içeri r. Buna karşılık tözsel değişmeyi diğer değişmeler (onları n
5 ne biri, ne ikisi(O içermezler. Çünkü yalnızca yer değiştirme mad­
desine sahip olan şeyin, oluş ve yokoluşun da maddesine sahip ol­
ması zorunlu değildir.(2)

2. Bölüm <Madde, Form ve Bileşik Varlık; Bell i Başlı Türleri>

M utlak anlamında oluşla muayyen bir anlamda oluş arası nda


ne fark vardır?(3) Bunu fizikle ilgili eserlerimizde ortaya koyduk.<4 )
Özne ve madde olarak alınan töz hakkında görüş birliği oldu­
ğuna,('i) bu şey ise kuvve olarak var olan şey olduğuna göre, bize
1O duyusal şeylerin fiil olarak göz önüne alı nan tözünün ne olduğunu
söylemek kalmaktadır. Demokricos şeyler arasında yaln ızca üç tür
farklılık olduğunu kabul etmiş görünüyor.(6) Özne ve madde olan

1) Diğer değişmel ere nisbede "yer değişcirme"nin (ph ora) ana özelliği ile ilgili olarak krş.
Olıt,• tJe Yokolu.ş Üurine l, 5 . 320 a 1 6-25. Yer değiştirme (phora) bürün tiiğer harekerlerde bulu­
nıır (ve yer değişrirme harekecinin çeşitleri arasında dairael hareker, rek sllrddi ve mükemmel
hakd;:er olduğundan dolayı birincildir). Bunun nedeni diğer harekerlerin yer değişrirme hareke­
rine indirgenebilmcleri değildir (çünkü bu Aristoreles'in diiş.ilncesine ramamen yabancı olan De­
mokrirosçu bir göriişriir), yer değiştirme harekecinin büciin diğerlerinin koşulu olmasıtlır. Örne­
ğin bilyiime, nicelik tleğişcirme (alceracion), dolayısıyla yer dcğişcirmcyi gerckririr. Çii nkii besi­
nin. beslenen tarafından, bizzat kendisi bir yaklaşmayı, dolay ısıyla yer tk'ğişrirmeyi gerckriren bir
remas aracılığıyla öziimlenmesi gerekir (krş. Fizik. Vlll , 7, h�langıç kısmı). Hana tlenebilir ki
Arisrorcles için değişmenin temel biçimi, nicelik değiştirmedir. Çiinkil o formun retlrici olarak
biltiil hale geçişini en iyi bir biçimde gerçekleştirir.
2) Yalnızca yer dL'ğişcirme maddesine sahip olan göksel cisimler. bu riir v:ı rl ı klanl ı r.
3) Dıı}'usal şeylerin maddesinin bir töz olduğunu kabul cnikren sonra Arisrordes madtlcyi be­
lirleyen fiilin (energeia) doğasını araşrırmakradır.
4) Fizik, V, l , 22') a 1 2-20; Oluş ve Yoko/u.ş Üzerine, 1, 2, 3 1 7 a 1 7-3 1 . �lıırlak anlamJa oluş,
;ısıl anlamında oluş, tÖ7. balonundan oluşrur (kara ousian). Murlak olmayan anlamda, muayyen
anlamda oluş, diğer değişme türlerini, yan i yer değişrirme hareketini (phora), nircliksd değişme­
yi (al loiosis) , nicelikscl büyümeyi (auksesis) içine alır. Kq. Z, 7, 1 032 a 1 5 ile ilgili nor.
5) Çiinkü bütün Doğa Filowflan formel nedenle ilgilenmeksizin yalnızca matltli nedeni göz
i.lnilne almışlardır (krş. Ps.-Alek., 547, 33-34).
6) Arisroreles alışkanlığına uygun olarak tarihsel bir sergileme ile başlıyor. 1\11 pa.�ajtl:ı kuvve
· ve liil ayrımının aroıncıılar tarafından daha önce sezinlenmiş o ltluğu k:tnırlanmak isrenmekredir.

378
V I I I . K i TA P

cisim< n bir ve aynı şey olarak kaldığına göre şeyler ya oran (pro-
1S portion). yani biçim veya yön, yani durum (posirion) veya içremas,
yan i düzen (ordre) bakı mından birbi rlerinden farkl ıdı rlar. Ancak,
gerçekre farklılıkların çok sayıda olduğu apaçıkrır.(2 1 Örneğin bazı
şeylerin özelliği ni maddelerinin oluşum biçimi reşkil eder (örneği n
karışım sayesi nde meydana gelen bal şerberi.Lll Bazılar için bu bir
birl ikre bağlamanın (örneğin demer), bazıları için yapışrı rmanın
(örneği n kirap) sonucudur. Bazılarında bu çivilerle çakarak bi rleş­
tirmenin ürünü olarak ortaya· çıkar (örneğin sandık). Bazılarında
ise bunlardan bir kaçı nın birlikte sonucudur. Bazı şeyler (örneğin
20 eşik ve kapı kirişi) durum bakımından farkl ıdırlar (çünkü bunlar
yalnızca yerleştirilme tarzları bakımından birbi rlerinden ayrıl ırlar).
Bazı şeyler (örneğin akşam yemeği ile kahvalrı) zaman bakı mın­
dan , bazıları (örneği n rüzgarlar) yer bakımından,141 bazıları (örne­
ğin serrlik ve yumuşaklık, yoğunluk ve seyreklik. kuruluk ve yaş­
lık) duyusal n itelikler bakımından farklıdırlar Bazılar bu duyusal
niteliklerin yal nızca bazısı bakımı ndan. bazısı ise onların ri.imü ba­
kımı ndan farklıdır. Ve genel olarak bazıları eksikl ik (refri r) . bazıla-
25 rı fazlalık (ifrat) bakımından farklıdır. Bundan dolayı şeyin varlığı
(etre)l'll da ayn ı ölçüde farklı anlam lara gelir. Çünkü filanca şey
bir eşikrir, çünkü o şöyle bir durumdadır. Onun varl ığı o biçimde,
o durumda bulunması anlamına gel ir Aynı şekilde buz olma, o bi­
rimde kt1tılaşmış su olmak demekrir. Bazı şeylerde varlık aynı za­
manda bütün bunlar rarafından belirlenir; yani o. onun bazı kı-
30 sımları n ı n karış m ış, bazılarının kaynaşmış. bazılarının bi rleş m iş,
başka bazı kısımlarının yoğunlaşmış olmasının ve nihayer başka
bazı kısımların da başka farklılıklara sah ip olmasının sonucudur.
Örneğin el ve ayağın durumu budur. Bu koşullarda gereken şey,

1 ) Yani tele maddi neden olan atomlar. Daha sonra işare{ edilen farklılıklar (krş. A. ti, 985 b
l 5) Aristoteles'in fonnuna benzer bir rol oynamak{adırlar. Runl:ı.r ulıışnınıcu , meyllana gedrici
nC\fonlenfü.
2) Yani sadece onların üç tane olmadığı ve Demokriws'un bclimiği farklılıkl:ıra hağlı olma­
liıklan aşikardır. Daha sonra gelen satırlarda onların neler oldukları verilen örneklerle açıklığa
kavuştıınılmakfadır.
3) Su ve balın k:ırışımı sayesinde. Bütün bu pasajda Arisw{cles'in başka yerlerde, i.i7.elliklc To­
pikler, lV, 2, l 22 b 30; Oluş ııe Yokoluş Üzerine, 1, 10, 328 a B'lle {esis e{miş olduğu ayrıml:ı.rdan
sapmış olduğu nok{asına dikkat edilmelidir.
4) Rüzgarlar, maddeleri aynı kaldığı için, estikleri ana yerler {arafimlan belirlenir ve adlandırı­
lırlar (krş. Mt'teorologim. passim ve özellikle l l, 4-6. Ps.-Alck., 548, 27 nl.)
5) Formu.

379
M ETAF İ Z İ K

bu farkl ılıkların türlerini kavramaktır (çünkü şeylerin varl ığının ilke­


leri bu türler olmak zorundadır) . Örneğin ilke olarak daha çok ve
daha azl l l veya yoğun veya seyrek olmayı ve benzeri rürden farklılık-
35 lara sahip şeyleri ele alalım: Bütün bunlar eksik ve fazlanın türlerin­
den başka şeyler değildirler. Aynı şekilde bir şeyin biçim veya düzlük
veya pünüklülük bakımından farklı olması özelliği. onun düzlük ve
1 043 a eğrilik özelliğine indirgenebilir. Nihayet bazı şeylerde onların varlığı,
karışm ış olmaları, yokluğu ise bunun rersinden ibaret olacakrır.
Bu sergilemeden açıkça ortaya çıkmakradır ki töz, bir şeyi o
şey yapan şey olduğuna göre,(2) bu gerçekl iklerin her bi rini ne ise
o şey yapan nedeni n ne olduğunu bu farklılıklarda aramam ız gere-
5 kir. Bu farklılıklar şüphesiz hiçbir zaman bir röz değildirler. Onlar
madde ile birleşik olma durumlarında da töz deği ldirler. Bununla
birl ikte bütün bu durumlarda onlar töze benzerdirleıOl ve nasıl ki
cözün tanımında madde hakkında tasdik edilen şey, fiilin kendisi
ise, bu diğer canımlarda da o fi ile en çok benzeyen şey olacaktır.
Örneğin eğer bir �iği tanı mlamamız söz konusu ise. onun filıınca
tarzda, filanca durumda bulunan bir t11hta vrya taş parrnsı olduğu­
nu söyleyeceğiz. Bir evi tanımlamam ız söz konusu ise onun filıınca
tarzda vrya durumda bir araya getirilmiş olıın tttğlıı ve 111h111lıır oldu­
ğunu söyleyeceğiz {yalnız bazı durumlarda ereksel nedenler de
buna eklenir) .(4) Bunu tanımlamak isriyorsak onun filımrn tarzda
1 0 donmuş veya katılaşmış su olduğunu söyleyeceğiz. Bir armoni, tiz ses­
le pes sesin filanca biçimde karışımı olacaktır ve bu böyle giclecektir.
Bu düşünceler açıkça göstermektedir ki fiil. farklı maddelere
göre farklıdır,(5) Aynı şekilde can ım da farklıdır. Çünkü o bazı du-

1 ) Başka deyişle derece farklılığını. Bu pasajın bütünü ile ilgili olarak Ps.-Alı:k., 5'19, 3- 1 7'yi
rakip ediyoruz. Bu sö7.ünü ettiğimiz yerde şerhçi, formları meydana g..'tiren farklılıkların onların
cimlerine nasıl indirgendiğini göstermekte ve indirgemenin ilginç örneklerini vermelmxlir.
2) Krş. Z, 1 7.
3) Söz konusu gerçekliklerin (eşik, donmuş su, sandık vs.) doğasını açıkla)�tn ve belirleyen
farklıl ıklar, ister binar kendilerinde, isreı:�e özel olarak bcli rlc:ı.l ikleri mad(lcleri ile birlikre -göz
i\niine alınsınlar, tö7.iin dışındaki kategorilere aittirler. Örneğin o eşikle ilgili olar:ık (hınım (veya
gfüdilik) kategorisi, donmuş su ile ilgili olarak nitelik karcgorisi(lir vb. Söylent:bilel·ck olan tek
Şl.J' · bu farklılıklara tabi olan çeşidi gerçekliklerin, kendilerinde ma(lde rolii oyna)'an bir öğe ile
(eşiğin tahtası), form rolü oynayan diğer bir öğenin (filanca dıınımda olma) aymlcdilebilmcsi
anlamında tözıere ben7.er olduklarıdır. Eşik örneği ile ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 519. 3 1 -33.
4) Aşağıda 18. samda olduğu gibi.
5) Rö)�ece buzun maddesi sudur, buğday değildir; yığının ma(Mcsi de buğdaydır, su değildir.
['.,·in maddesi tahra ve ta.şiardır, (bal şerbetinin maddesi olan) su ve bal (!eğildir vb. Aşağıda 4'.
b\\liime de bkz.

380
V I I I . K i TA P

rumlarda bir birleşim.O> bazen b i r karışım. bazen ise nihayet yu­


karda işaret edilen tarzlardan herhangi bi ridir. Bundan örürü bir
ev tanımlandığında onun taşlar, tuğlalar ve tahtalar olduğunu söy-
1 5 leyebiliriz. Bu durumda kuvve olarak evden söz ederiz, çünkü bü­
tün bunlar maddedirler. Öce yandan onu rn11/dnr ve mnllnr içi11 bir
barmnk olarak veya bu tür başka bir şey olarak tanı mlarsak, ondan
bir fiil olarak söz ederiz.(2) Nihayet tanımda aynı zamanda kuvve
ve fiili birleştirerek üçüncü bir tözden , yani madde ve formun bile­
şiminden söz edilebil i r (çünkü ayrı mlarla yapılan tanım. form ve
20 fiilin alanına, bileşenlerle (composant) yapılan tanım ise daha çok
madden in alanına aic bir şey gibi görünmektedir). Arkhytas'ın(3)
kabul ettiği tanım türlerinde de aynı durum söz konusudur; çi.i n kü
onlar da iki şeyden, madde ve formdan mt"ydana gelt"n bi leşimi
konu almaktaydılar. Örneğin rüzgarların dinmt"si ne demektir? O,
bir hava kütlesindeki sükılnerrir. Burada hava madde sükunet ise
fiil ve tözdür. Denizin durgunluğu ne demektir? Bu. deniz yi.izeyi-
. nin düzlüğü demektir. Burada madde olarak alınan şey deniz, fi i l
25 v e form ise den iz yüzeyinin düzlüğüdür.
Bu söylediklerimizden duyusal tözün ne olduğu. ne tarzda var
olduğu açıkça görülmektedir: O bazen madde, baun form ve fi il,
üçüncü bir anlamda ise madde ve formdan oluşan bileşimdir.

3. Bölüm <Form ve Öğeler, Antisthenes'in Kuramının Reddi-Sayı


ve Tanım>

30 Bazı durumlarda adın bileşik bir tözü mü, yoksa fiil ve formu
mu i fade eniğini görmenin zor olduğu noktasını gözden kaçırma­
malıyız. Örneğin ev deyimi acaba madde ve formun bileşim ini, fi­
lanca durumda bulunan ruğla ve taşlardan meydana gelen bir barı­
nağı mı, yoksa fi i l ve formu, yani barı nağı mı ifade eder? Aynı şe­
kilde doğro (lignc) deyimi uzunluk bakımından ikiyi mi,14J yoksa

1 ) Bal şerbetinde olduğu gibi.


2) Bu aynı zamanlla yapıyı (structure) işlevle (fonction) açıklamalmr. Formd nellen normal
ol:ırak ereksel nedendir.
3) Pl:ıton'un çağc.laşı ve dostu olan Tarentum'lu Arkhyr:ıs. O, T:ırennım\l:ı bii)iik bir siyasi
rol oynamıştır. Onun. Aristotelcs'in değişme öğretisinin teındimle bulunan tanım ve mantıksal
ll:ıran:ık kuramı hakkınlla ancak Metafizik'in bu pasajı sayesiml.: bilgi s:ıhibi olmaktayız.
4 ) Çiinkii burall:ı iki form, uzunluk ise maddedir (Ps.-Alc.:k., "i"i 1 , Ml

38 1
M ETAF i Z i K

sadece ikiyi mi, hayvan deyimi bir bedendeki ruhu mu. yoksa tuhu
35 mu i fade eder? Çünkü ruh, bir bedenin tözü ve fiil idir. !!tryııan
deyim i her ikisi için de doğru olabilir. ancak her iki durumda tek
bir tanım aracılığıyla ifade edilebilir olması bakımındanı ı ı değil,
tek bir şey hakkı nda söylenmesi bakımı ndan. Fakat başka alanlarda
önemli olan bu çifr anlamlılık, duyusal tözle ilgili araştırmalarım ız-
ı 043 b da önemsizdi r; çünkü öz, her halükarda ancak form ve fiile ait­
tir.C2l Zira mhla mhım mahiyeti özdeştir, ama immmı mnh�ı·rti ile
iman özdeş değildir; meğer ki ruha da insan adı verilmiş ol masın .
O zaman b u son durumda her ikisi b i r bakı ma özdeş olacaklar, bir
bakıma ise özdeş olmayacaklardır.
5 Bununl a birlikte araştırma sonucu ortaya çık maktadır ki hece,
harflerden ve onların bileşiminden, aynı şekilde ev de ruğlalardan
ve onların bileşi m inden meydana gelmez.D l Ru doğrudur, çü nkü
bileşim veya karışım, bileşi m veya karışım oldukları şeyden ibaret
değildirler. Geri kalan şeylerde de durum aynıdır . .örneği n eğer
eşik, durumundan ötürü eşikse,(4) durum eşikten meydana gelmez,
10 tersine daha ziyade eşik durumun bir sonucudur. Arn ı şekilde i n­
san, hayvan ııe iki ayaklı değildi r, tersine eğer bunlar madde iseler,
onların dışında ne öğe olan, ne de öğelerin bileşimi olan bir şey ol­
malıdı r. Bu şey, forma ilişkin töz, maddi öğelerden söz ermekle ye­
rinildiği nde adı zikredilmeyen birlik ilkesidir.l'il Eğer bu birlik i l­
kesi bir şeyin varlığının nedeni ise, varlığı nın nedeni de eğer onun
tözü ise <birl i k ilkesini zikretmeksizin.> tözün kendisini zikretmek
mümkün değildir.
15 B u tözün zorunlu olarak ya a) ezeli-ebedi varl ık veya b) yoklu-
ğa girme süreci nden geçmeksizin yo� olabi lir ve varlığa gelme süre­
cinden geçmeksizin var olabilir varl ık olması gerekir.!<') Ancak bir
başka yerde(?� formun hiçbir zaman ne varlığa. ne meydana geldi-

1 ) Krş. r. 2.
2) Rilcşik varlığa air .!eğildir.
3l Krş. Z, 7, 1 01 1 h 1 2.
ti) Sahip o lduğu dıınım eşiğin formu olduğundan dolayı (krş. yukar.l:ı 2. 1 012 b 26 ) . BA,
R+A .ı..-ğildir, BA\lı r. i nsan, hayvan + iki-ayaklı değildir, iki -ayaklı hayvandır.
'il Arisroreles'in :ıkıl yürütmesi çok açıkm: Fenomencil.:r gibi bir hiiriinii unun hirl.:şririci il­
k,·si nl:ın özünü göı i.i niine almaksızın kısımlarının toplamı otuak r:ınınıl:ıy:mlar:ı hilcum ermck­
fl>tlir.
6) M:uematiksel şerlerin, ilineklerin ve formların meyll:ına gelişi ile ilgili olarak krş. B, 5,
1 002 a 32 ile ilgili nnr (b'Öndermeleri ile birlil.."te).
�) Z, 8, 1 033 b 'i; 0/111 ııt Yokoluı Üz.nine, (, 4 .

382
V I I I . K İ TA P

ği . varlığa gelen şeyin sadece bell i bir varl ık. meydana gelen şeyin
madde ve formdan oluşan bileşik varlık-olduğu k:ını rlandı ve açık­
l ığa kavuşturuldu. Yok oluşa cabi (corruprible) varlıkların bağımsız
bir va rlıkları olup olm;ıdığına gelince, bu henüz açık değildir. Açık
olan sadece bunun hiç olmazsa bazı varlıklar için mümkün olma-
20 dığıdır. Bunlar bir ev veya mobilya gibi bireylerden bağımsız ola­
rak var olamayacak varlıklardır. Belki de ne bu nesneleri n kendile­
ri, ne de doğal bir carzda var olmayan diğer şeyler gerçek anlamda
töz bile değildirler (çünkü belki de röz mevki ini hak eden biricik
şey, sadece yok oluşa tabi şeylerin doğasıdır) .
Bundan dolayı Anristhenes'in tarafrarları( 1 ) ile o rlirden eğiri msiz
insanları n ortaya accıkları sorunu da ele almak faydalı olacakrır. Onlar
25 özü t:ınımlamanın mümkün olmadığını, çünkü böylece yapılan tanı­
mın :ısl ında boş bir söz (verbiage) olduğunu, bir şeyi n sadece ne cür

1) Antisrhenes ile ilgili olarak kış. il, 29, 1024 b 32 ve onunla ilgili olar;tk venliğimiı hibli­
ro�tik bilgiler. Runa Meyerson'un Kinik okulun kunıcusunun cesur tC71crine tahsis ermiş ol­
dıı�'lı nilfiız eılid s:trfulannı (Du CJmninnnent de la Pmsle 1, s. 262 vd; i l i, s. 818 \ ll .l ckl...j'ebi­
'

liri1. Ru sa)f:tbnla Anschcnes, önemini abartan K. Joel'e ve bunun tersine onıın i.inemini kiiçül­
ren rranrl'a göre llaha hakkaniyetli, daha ılımlı bir şekilde değerlenllirilmdm..."tlir (krş. r-c.mıgic­
rı.:'nin ıikretlilen makalesi Antisthenica, Rn11« dn Sc. Phil et. Thlol. Ağustos 1 '13:!, s. :H 'i \'ll.)
Rıı pasajın yorumuna gelince, Bonitt, 369; Ross, il, 232-233 ve i.\ıdliklc A. Dies. Thlrtn�
(G. Rudc baskısı). s. 1 53, not 3'e bkz. Ps.-Alek.'un (553, 3 1 -554, 1 8) açıkbmalarına gelince, on­
hırın Aristotdes'in metnine uygun olmadıklarından dolayı redllctlilmderi ger.·kir.
23-32. satırlar ara.çını şöyle anlamak gerekir: Onlar Aristorelcs'in yukarda 1 O- 1 4. satırlarda ka­
nıtladığı şeyle ili�kilidirler. Bütünün, öğelerinin toplamından başka bir şey olmadığını kabul
eılcnler, gerçekte Anrischencs'in bilinebilir hece ve bilinemez öğe adıyla adl:ındırılan kuramı ile
görilş birliği ic;intlellirler; çiinkii Ancisthenes her tanımın nesnenin i.iıiine ııbşma giiciine sahip
olmadığımlan dolayı imkansız olduğunu, onun bir "dolaylama" (periphrascl olmakla yerinmek
zonın\la ol<luğunu savunmaktaydı (boş söz, fazla uzun söz, nırarsıı konuşma. fa1la kelimelerle
açıklama, birma riikenmcz konuşma anlamlarına gelen ve N, 3, 1 0') ) a 7\lc kendisiyle tekrar
karşılaştığımız "makros logos" deyiminin k�in anlamı ile ilgili olar;ık krş. l's.-Alck., 8 1 8, 4-9;
Ronirz, 582; 1.. Rt1hin, La Th. Platon. , s. 424, not 335) Aynı şekilde tanımın ralnııc:t maddi
üğcleri içine aldığını (hayvan + iki-ayaklı) ileri sürenler, özii ortadan k:ıldırmakıadırl:ır. Aristote­
k-s'e göre basit i.i7, tanımlanamaz; çünkli her tanım bir kelimelerin birbirlerirle ilişki içine sokul­
mamlır (anomaron sumplake). O, yalnızca adlandırılabilir. Örneği n giimiişiin dunımu hudur
(17. satır). Rileşik i.i1lere geünce, onlar ancak basicr öğderi, ama bi.irle ulmal:ırı bakımından ta­
nımlanamaz olan i>ğcleri aracılığıyla tanımlanırlar. Örneğin insan, yani bileşik durusal varlık, ay­
nşcırılamaz olan öğder olan hayvan + iki-ayaklıya ayrışır. Akılsal bileşik varlık t1lan doğru (30.
s.·mr) iki ve uwnlıığ:ı ayrıştırılabilir. Bu bileşik tanımlarda bir öğe (h:t}'\':tn. ımınlukl m :ıdde ro­
liinil. ,l iğer bir i.>ğc (iki,ayaklı, iki) form rolünü oynar. Ross biiyiik bir niihııla :!'J-JO. satırlarda
ortaya konulan dıı)ıısal bileşik varlıkla akılsal bileşik varlık arasındaki ayrımın hiç şüphesiz An­
tisıhencs'in diişiincesine yabancı olduğuna dikkati çekmektetlir. Çiinkii Anrisıhencs tiki rlcr tari­
hinde aşırı ,lııyuım.:u bir filozof olarak görünmektedir. Bu ayrım, Arisroteb'in kentli gliriiŞiillilr.

383
M ETA F İ Z İ K

bir şey olduğunu söylemenin mümkün olduğunu ileri sürüyorlar.


Böylece örneğin ohlara göre gümüşün ne olduğunu dC"ğil, sadece ka­
laya benzer olduğunu söylemek mümkündür. O halde ranımı ve kav­
ramı mümkün olan rek bir cöz vardır: O halde ranımı ve kavramı
30 mümkün olan rek bir röz vardır: Bu, İster duyusal isrer akılsal olsun, bi­
leşik rözdür. Ancak bu cözün kendilerinden meydana geldiği en genel
bileşenler (composanc) ranımlanamazlar; çünkü bir şeyi ranımlamak
onu bir başka şeyle ilişki içine sokmak dC"mektir ve ilişkide de ranımın
bir parçasının madde, diğerinin ise form rolünü oynaması gerekir.
O halde şurası da açıkrır ki eğer rözler herhangi bir biçi mde· sayı­
lara özdeş kılınabilirlerse, onlar bu anlamda sarılardır,1 1 ) yoksa bazı
fılozoAarın(2) ileri sürdükleri gibi birlerden meydana gelen şeyler ol­
maları anlamında sayılar değildi rler; çünkü tanım. bir rür sayıdır.
35 Zira o bölünebilir ve canımın bölün mesi sonsuza gidemeyeceğine
göre,t.' l bölünmezlere bölünür. O halde sayı da bu rürdendir. Bir baş­
ka benzerlik: Nasıl ki sayıyı oluşruran kısımlardan biri ondan çıkarıl-
! 044 a dığı veya ona eklendiğinde, bu çıkarma veya ekleme ne kadar küçük
olursa olsun, o arrık aynı sayı değil, başka bir sayı ise, aynı şekilde ken­
dilerinden bir öğe çıkarıldığı veya eklendiğinde ne tanım, ne öz aynı
şey kalmazlar. Sonra sayıda onu bir yapan bir ilkenin olması gerekir.
Sayıyı birlerden oluşturanlar, eğer o bi rse neyle bir olduğunu söyle­
mek gücüne sahip değildirler; çünkü ya sayı bir değildir. sadece bir tür
yığındır (juxtaposirion) veya o birdir, ancak o 1.aman da bu çokluğun
5 birliğini teşkil eden şeyin ne olduğunu söylemek gerekir. Tanım da
birdir. ama filozoflarımız aynı şekilde onu bir yapan şeyi açıklayamaz­
lar. Bu doğal bir sonuçrur; çünkü her iki durumda da neden aynıdır:
Töz, işaret ectiğimiz anlamda birdi r, bazılarının söyl�dikleri gibi bir
birin veya bir noktanın bir olduğu anlamda bir değildir. Çünkü her
röz ram bir gerçeklik (entellekheia) ve belli bir doğadır.<4> Nihayer
1 O nasıl ki sayı ne daha çok, ne daha az içermezse, form olarak de alınan
töz de öyledir; meğer ki o madde ile birleşik olmuş olınasın .ıc;ı Genel

1) Y:ıni tözün, öğdcrden ayn olan form olması anlamın&t.


:!) Prthagorasçıl:ır ,.e rlatoncuların.
Jl Rüliinemez kavr:ımlarda duracağına göre sayı da böliincmcz birlere bi.iliiniir.
4) Çiinkii entelll'krıt. öz, bilkuvve maddi kısımların birl..�ririı:i ilkcsi\lir.
')) O 7.aman bileş i k varlık derecelere elverişli olacaktır. Anı:ak Arisrordcs bunun tersini söyle­
nwkrey\li: Kaugorilrr 5, 3 b 33. Robin (la Th. Platon. . s. 329, not 283, 1 :!l Ps.-Alek.'ıın (')55,
'cr ki
2'1-3 1 ) tersine şöyle :ınl:ımakradır: "Formel röz ne daha f.uhyı, ne ı l :ı ha ıl:ıh:ı :171 içerir: mq,,
o çoğ:ılması veya 37�ılması mümkün olan bir madde ile birlqik ulm:ısın." Rıı yonım bi:ıe m uh te­
mel �ri.'ıriinmel"tedir.

384
V l l l . KİTAP

olarak rözlerin oluş ve yokoluşu, bu yokoluşun imkanı ve imkansızlığı


ve rözün sayıya i ndi rgenmesi konusundaki çözümlememizi burada
keselim.

4. Böl ü m <Farklı Varlıklar ve Olaylarda Nedenlee>

15 Maddi rözleO ) i lgili olarak unurmamalıyız ki her şey aynı i l k


nedt"nden(2) çıksa veya i l k nedenleri olarak aynı şeylere'-'' sahip
olsa ve meydana gelen her şeyin remeli nde neden olarak aynı mad­
de bulunsa bile her bi reysel şey için ona özgü olan bir yakın mad­
de vardır.(4) Örneği n balgamı n yakın maddesi rarlı ve yağlı olan­
dır. Safranın yakın maddesi acı olan veya başka bir ŞC"ydir. Ancak
şüphesiz bürün bunlar b i r aynı asli maddeden gelmekre"di rler.<"il O
20 haldt' bir madden i n diğerinin maddt"si ol ması durumunda orraya
ayn ı şeyin bi rçok maddesi · çıkabilir. Örneğin balgam. yağl ı ve cadı
olandan gelir; çünkü yağl ı olan, carlı olandan gel ir. Ancak o. safra
ilk maddesine ayrışrığında safradan da gd ir. Çünkü bir şey diğe­
ri nden iki biçimde çıkar: Ya daha sonraki bir dönemde onaya çık-
25 m ak üzere veya b u diğer şey öğeleri ne ayrışrığında ondan çıkmak
üzere". Öre yandan(6) veri olan cek bir maddeden fail nedendeki b i r

1 ) Gerçekten nedenler bilinmek isteniyorsa bilgisi formun bilgisi k:ıdar :wnınlu olan maddi
n.'\t... nle (krş. E, 1 . 1 025 b 30).
2) Yani ma,Mi ne,lenden.
3) Dört öğe)'e (krş. Ps.-Alek., 556, 8).
ti ) Rir varlığın n<.'deni ve maddesi arasındaki zorunlu tekabül ile ilgili ol:ır:ık krş. yukarda Z,
1 0 1 3 a 1 3 ile ilgili not. Yine Mtteoro/ogira. iV, I , 378 b 32; /JI' Animıı. 1, 5, ti 10 a I , 01111 ,,,. Yo­
ko/11,< Üurinl'. i l . 6. 3.H a l 6'ya da bakılabilir.
'i ) Yani dürt i;ğ...den. Bundan sonraki satırlarda Arisrotclcs b:ılg:ım ve s:ıfr:ının mcy,l:ı na geliş
tal7l:ınnı incclcm.:ktCliir {çünkü safranın kendisi de balgamd:ın gclm,·kre,lirl. O h:ıl.lc k:ırşımıza
şu rahlo çıkmakr:ı.lır:
Dört Ôğc
J.
Tarlı olan
Aş:ığı iniş J. J. t Yukarı Çıkış
Yağlı olan
J.
Balr
Safu.
C.l Yalnııc:ı bir :ıynı form birçok maddeye sahip olmakla k:ılm:ız, h i r aynı m:uldenin lle birçok
f. ırınıı olabilir.

385
M ETA F İ Z İ K

farkl ılı kran dolayı farkl ı varlıkların çıkması mümkündür. Örneğin


rahradan hem bir sandık, hem de yarak çıkabili r.i l i Ancak madde­
ni n farklı şeyler için farklı olmasının zorunlu olduğu duru mlar var­
dır. Örneğin tahtadan, bir bıçkı çıkmaz. Bu. fail neden in kudreti
içi nde değildir. O hiçbir zaman yünden veya rah radan harekede
30 b i r bıçkı yapamaz. Ancak aynı şeyl farklı madddc:rle yapmanın
mümkün olduğu durumda sanarın, yan i fail neden olarak :ıl ınan
ilkeni n aynı olması gerektiği açıktır. Çünkü eğer gerek madde, ge­
rekse fail neden farklı olurlarsa, orray:ı çıkan eser de fa rklı olur.
Neden araştırıldığında "neden" birçok anlama geldiği içinPI bü-
35 rün mümkü n nedenler sayılmalıdır. Örneğin i nsanın maddi nedeni
nedir? Aybaşı akıntısı değil mi? Fail nedeni nedir? Meni değil mi?
Formel nedeni nedir? i nsanı n özü. Ereksel nedeni nedir? İ nsan ın ere-
1 044 b ği. Öre yandan bu son iki neden, belki gerçek re rek bir nedendi r. Ne
ol ursa olsun her zaman en yakın nedenleri, yani maddi neden olarak
Areş ve Toprak değil , şeyin özel maddesini zikrermek gerekir.Ll l
Eğer araşmma düzgün bir biçimde yürürülmek isreniyorsa doğal
ve oluşa tabi tözler için takip edilmesi gereken yol budur. Çünkü ne-
5 denlerin sayısı ve doğası budur. Doğal, fak:ır ezel i-ebedi rözlere geli n­
ce, (4) onlarla i lgili olarak verilmesi gereken açıklama farklıdır. Çünkü
belki onların bazısının maddesi yokrur veya hiç ol mazsa onların mad­
desi sadece yer değiştirme kabiliyeti olduğundan aynı mahiyerre değil­
dir. Doğal olmakla bi rlikte tözler ol mayan şeylerde de( 'i) madde yok­
tur. Töz, özneleri olan şeydir. Örneği n ay rurul m:ısı nın nedeni ne-

1 ) Zih ninde ger�·ekleştirilecek birçok fikri olan fail nedeni r�kil eden işlji nin al"lusuna giire.
2) Oi.irr riir nedenle ilgili olarak krş. A, 3, 983 a 24 ve Z, 1 7, 1 01 1 :ı 6.
3) Örneğin ins:ın söz konusu ise dörr öğeyi değil, aybaşı :ık ınrısın ı (rs.-Alek., 557, 25-26). O
h;ıl,le ne<lenleri n :ır:ışrırılmasında tercihen içlem bakı mından en zengin ol:ın nc."tlene, yani cins­
ren çok özel riire h:ığlanmak gerekir. Aristoreles'in "prore :ıiri:ı", (ilk neden ) , M:ıkroreron :ıirion"
(y:ıkın neden) diye adlandırdığı budur. O halde bazı pasaj l:ırd:ı ikinci Aıutlitikla. 1, 2, 7 :ı 1 ; Me­
rmrologim. baş kısım) Arisroteles ilk nedenlerden özel olan ve dıırııml:ınl:ın en u1.:ık nL'tlenleri
:ı n l ıyors:ı d:ı rii ın e l . ci nsler arasında herh:ıngi bir geçişin olm:ıması i lkı..'Sine uygun ol:ır:ık herhan­
gi hir hilimin konusıınu rqkil eden cinsin sını rlarıyla sın ırlandırılmış hulunur.
1 ) Yani Giik küreleri ve yıldızlara gelince.
'i l Runlar y:ılnızca "parhe" olaylardır. (Ps.-Alek., 558, l l l. Ru şeylerin bir ö:mesi vardır, ama
hir maddesi yoknır. Rurada bir yarı-röziin karşısında bulun m:ıkr:ıyız (krş. Z, 1. 1 030 a 1 7-27 ve
ilgili nor; Z, 1 3. 1 038 b 5).Başka bir deyişle sadece rözün füii rokrıır, isrer m:ıremariksel i.izellik-
1.-r, <loğal ol:ıyl:ır. isrerse fiziksel olaylar rarafindan sağlanmış ol:ın tl il ve k:ırmaşık biiriiııler söz
konusu olsunl:ır, ilinrkleiın de özü vard ır. Böylece ar rurulm:ısı ol:ırında, Ay ti7.nedir, olaya ma­
nı1 k:ıland ır ( 1 1 . s:ırır), madde değildir. rs.-Alek.'un belimiği iizere (558, 1 4 - 1 7 ) eğer Ar. ay ru­
nılın:ısı nın maddesi olsaydı, ay tutulması form olur ve ay nınılnı:ısı orr:ıd:ın kalkınca Ay'ın ken­
,foi de orr:ıdan kalkardı.

386
V I I I . K i TA P

dir? Maddesi nedir? M addesi yoktur; çi.inki.i sadece nırul maya ma-
lO ruz kalan özne, Ay vardır. Işığın fail nedeni, ışığı orradan kaldıran
neden nedir? D ünya.O ) Ereksel nedene gel ince, şüphesiz böyle b ir
şey yokrur. Formel neden, a y tutulması kavra mıdır. Ancak kendisi­
ne fail neden kavramı eklen medikçe, bu karan lık bir kavramdı r.(2)
Böylece ay tutul ması nedir? Işıktan yoksunluk. Ancak buna "Dün-
15 ya' nı n araya girmes in in sonucu olarak" cümlesi ni eklersek, ortaya
nedeni içeren b ir tan ı m çıkar. Başka örnek: Uyku olayında bu et­
k i lenmenin {affeccion) yakın öznesinin hangisi olduğu açık değil­
dir. Hayvan m ı ? Evet, ancak ne bak ımdan?L\J Başka deyişle yakı n
özne hangisidir? Kalp veya başka bir kısı m . Son ra fail neden hangi­
sidir? Sonra bütün hayvanın değil , bu yakın öznenin etkilenmesi­
nin mah iyeti nedir? Bu, fi lanca türden bir hareketsizl iktir mi diye-
20 ceğiz? Peki ama o yak ı n öznenin hangi etkilenmesinin soniıcudur?

5. Bölüm <Madde ve Zırlar>

Bazı şeyler, örneğin eğer var oldukları söylenebili rse noktalar


ve genel olarak formlar ve biçimler (confıgurations<41) oluş ve yo-

1 ) Ay ile G iineş' in arasına girmek sureriyle.


2) Fail ne(lenle y:ı.pılan açıklamanın önemi ile ilgili olar:ık daha önce verd i�imi1 h ilgilerc (Z,
1 i, 1 01 1 a 6 ile ilgili not) ek olarak ikinci Analitik/erin iki i.inemli p:ı.sajın:ı. h:ık ıl:ıhilir U 1. 2, bü­
tiln bi.lliim, özellikle 90 a 1 5 ve II, 8, 93 a 23 vd.) Daha hu pasajl:ml:ı ay nınılması iirneği bir
anal i7.e t:ı.bi nırııhır. Formcl nedenle verilen açıklama Aristorclı.:s'e, h:ı7.en. hu a�·ıkl:ımay:ı f.ıil ne­
licn kavramı eklen medikçe yetersiz görünmektedir. Ay turıılm:ı.sı örm.-ği bu :ıçıd:ın k:ır:ıkreristik­
tir. Ay nmılması k:ınamının kendisi ile yapılan tanımlam:ı (hir ışık pıkl ıığu ) . son ,ı..-r�"Ce yeter­
si7llir; çiinkii k:tr:ı ıılığın kendisi de bir ışıktan yoksunluk ol:ır:ık t:ını ml:ımlı�ı n:ı gilre ışıkr:ı.n yok­
sunluğun ay mmlm:L�ının özü ve formu olup olmadığı soru Lıhi l i r (krş. Ps.-Alek., 'i'i8 U-25). . .

RunJan ,ıul:tyı hu ışı ktan yoksunluğun asıl anlamındaki ne,lenini il:ıve ermek \'e hunun Dün­
}';t'nın Ay i le Giineş arasına girmesinin sonucu olduğunu ( M- 1 "i. sarırl:ır) sii�·lemek gereki r. Bi­
limliği gibi Fizik're (111, 2, son kısım) hareket ettirici vep f.ı i l nedenin tii l i . hir trııııı.< gihi göz
i.) niine :ı.lınır ve Arisroreles'e göre bir temas olmaksızın hareket ertirici ne•len yok mr (krş. Gen.
Aniın. i l, I , 731 :ı. ;-\ ) . Üsteli k bu temas karşılıklıdır; çiinkii temas edenin kl·ndisine de temas edi­
lir. l larekersiı ilk hareket ettirici yine bu tarzda temas ycıhıyl:ı. ancak ka rşılıkl ılık cıl maks11.1n ilk
h areket eden şeri. pni sabit yıldızlar küresini hareket ettirir. S:ıbi r yıl.l11l:ır kiiresinin hareketi ise
kendi payına gerek ay-üstü, gerekse ay-altı aleminin biiriin h:ıreketlerinin ko�ulu.lıır (krş. De
Grn. et Corr.; i l . 6. 323 a 25).
3) Bu rakın iime, örneğin doğasını tayin etmemiz gereken ( 1 0-20. samlar) h:ıreketsi1liği ile
uykuru meydana getiren kalp (krş. De Somno, 2, 455 a 230-26: 2, '1 "i6 a 4) wy:ı hqin (Dr Part.
Aniın. H, i, 6'\:i a 1 O) olabilir.
.

4) Krş. R, 'i. I 002 a 32; Z, 1 5, 1 039 b 26; H, 3. 1 043 b l "i \'b.

387
M ET A F İ Z İ K

koluş sürecinden geçmeksizin var olduklarına veya olmadıklarına


göre (çünkü oluşa uğrayan, beyaz değildir. beyazlaşan tahtadır.
25 Zira ol uşa uğrayan her şey bi r şeyden çıkar ve bir şey olur) bürün
zırlar b i rbirlerinden çıkamazlar. Ancak bir başka anlamda he.ynz bir
hun11, siyah bir imanda" ve beyaz, s�ıwhtan çıkar.! ı l Yine bürün
varlı kların da maddesi yokcur,(2) ancak varl ığa gelen ve birbi rlerine
dönilşen şeyleri n maddesi vardır. Değişmeye tabi ol maksızı n var
olan veya olmayan şeylerin maddesi yokrurJ\l
Maddeni n , her şeyin maddesinin zırlar karşısında nasıl davran-
30 dığı soru nunda b i r güçlük vardır. Örneğin eğer vi.icur bilkuvve sıh­
hatli ise ve eğer hastal ık sıhhacin zıddı ise beden bil kuvve sıhhad i
oldu�u gibi bilkuvve de hasca m ıdır? S u da bilkuvve si rke ve şarap
mıd ı r? Buna zırları ndan bi ri olumlu bir durum ve form olan. diğe­
ri ise formdan yoksunluk ve doğaya karşı b ir bozulma olan b ir
aynı maddeni n olduğu cevabı verilemez mi?<4) Bir diğer güçlük şa-
3 5 rahı n niçin ne si rkenin maddesi , ne bilkuvve si rke olduğu. ancak
gene de sirkeni n şarapcan çıkcığın ı bilmekle ilgi lidir. Sonra yine
neden canlı, bilkuvve bir kadavra(5) değildir? Gerçekten öyle değil-
1 04 5 a di rler; ancak söz konusu bozulmalar<6l tamamen ilinekseldir. Bo­
zulması ile kadavranın maddesi ve kuvvesi olan. hayvanın maddesi­
nin kendisidir. S i rkeni n maddesi de su�ur. Kadavra ve si rke hay­
van ve şaraptan gecenin gündüzden çıkrığı tarzda çıkarlar.m Böy-

1 ) Arisrorclcs ".:n:ınria", yani "zıtlar" içinde zıt ırylmc Zil 11itrliklrr ar:ısın.l:ı h ir :ıynm rarıyor.
Siyah hir şey (iirıwğin form ve maddeden meydana gden .<�rııh iman hir "synrhcmn ) hir ol UJ
, "

siir.:dyle beraz ulur (/>ryaz in111n) ve bu anlamda bir zıdJın hir zılltl:ın çıkrığı siirlcn.:hil ir Ama .

ı�rııh. br_yaz ol m:ı1. Sirah olan, yerini beyaz olana bırakır ve s ir;ı h JoğnıJ :ın <lnğnıya. hir olu.J sü­
r�-cintlen gcçmcks i1 i n beyaz olur. Özetle bu zıtlar arasındaki f.ı.rk lı l ı k mali.lenin \•arlığı veya yok­
,

lıığıından ileri gdi r.


.?) Örneğin rıl.l11ların (yukarda 4, 1 044 b 6-8) ve ay rurulması gibi ul:ırl;ırın (4, I OH b 8-
1 2).
3) Örneğin re m:L�l a r (aphai).
4) Krş. Ps.-Al.-k . 559, 35-38. Aristoteles'in düşüncesi şmlıır: Ürncğin �;ır:ıp ve sirke hir aynı
.

n1:1<l<lcn in,surun iiriinleridir. Ancak �ap suyun normal iiriinfüliir, onun 0/11111/11 Junımunu ve
jörm11nıı rqki l .:<1.-r. Runa karşı l ık sirke suyun olumsuz. ve ıloğı�yıı ı�ykm b i r riin.'\·iJir. O h:ıl.te na­
sıl ki canlı.lan k:ıJ:ı,•raya doğrud:ın geçiş yoksa, şarapran sirk,·re <le yo krı ır Hıı hozulnı:ıl:u ancak
.

ilin,·kscl olarak on:ıya çıkabi l ir. O halde ürünün, önce kemlisini rcşkil .ı.len m:ıd<lcsine indirgen­
mesi gerekir.
5) Ve k:ı<l:ıvr:ının maddesi.
6) Sirke ve ka.l:wra.
7) Giln<lüziin. gecenin maddesi olmaksızın gecenin giimliiztlen çıkrığı r:ımla. Şarap ve sirke
gerçckre orr:ık hir m:ıddcden,sudan çıkarlar; nasıl ki gece ve giindilz <le on:ık hir ma<l<kı.len, ha­
\•:ulan çık:ırlaru.

388
V I I I . KİTAP

l«e karşılıklı değişmenin olduğu her yerde varlıkların maddelerine


geri dönmeleri gerekir. Örneğin bir kadavranın hayvan olması için
5 önce madde durumundan geçmesi gerekir ve ancak o zaman o bir
hayvan olur. Yine daha sonra şarap olması için sirken in önce suya
dönüşmesi gerekir.

6. Bölüm <Tanımın Birliği> '

Tanımlar ve sayılar konusunda ortaya amğımız soruna geri


döndim:O) O nların birliğinin nedeni nedir? Çünkü bu kısımlar
çokluğundan meydana gelen, ancak bürünü yalnızca bu kısımların
1O bir yığı nı olmayan, tersine kısımların bir :ıraya gelişlerinden tama­
men farklı bir şey olan her şeyin bir birlik ilkesi vardı r. Zira cisim­
lerde bile bazı durumlarda temas, bazı durumlarda akışkanlık veya
bu tür başka bir nitelik, bu birlik ilkesini teşkil eder. Şimdi tanım
l�J•ıırlıı gibi tek tek kısımların birbiri ardı ndan gelişi nden dolayı de­
ğil. kônusunun özsel birliğinden dolayı birliği olan sözdür (dis-
15 cours). O halde insanı bir yapan şey nedir? O niçin birdir de hay­
van + iki-ayaklı gibi çok değildir. Özellikle de hayvan + iki-ayaklı,
bazı filozofların ileri sürdükleri gibi kendinde Hayvan ve kendinde
iki-Ayaklı iseler. Çünkü bu durumda insan, insanların bir kendin­
de lnsan'dan veya tek bir ideadan pay al malarından dolayı değil,
Hayvan + iki-Ayaklı ldealarından pay almalarından dolayı insan
olacakları şekilde niçin bu i ki ideanın kendileri ol mayacaktır? Ge­
nel olarak bu durumda insan bir olmayacak, ama çok, yani hayvan
+ iki-ayaklı olacaktır.

20 O halde bu filozofların alışılagelen tanım ve öğretilerini kabul


edersek, bu sorunu açıklama ve çözmenin mümkün olmadığı açık­
tır.m Ancak bizim savunduğumuz gibi bir tar:ıfran madde diğer

1) Z, 1 2 ve 1 1 3. 1 044 a 2.- Ross'un dikkati çektiği üzere (il, 238) sayı söz konusu olmaya­
,

calmr.
:?) Örneğin insanın birliği ancak insanın tek bir İdeadan pay almasıyla açıklanabilir. Oysa bu
iki ltlea, Hayvan ve iki-Ayaklı ideaları, her biri bağımsız ve bilfül varlığa sahip oltluğundan tek
bir ltlca<la kaynaşam:t7Jar 2 1 . saorda Aristotclcs smıeıik ve gmetik yolla cinsten hareketle türle­
-

ri rcsis ermeyi h....ldlcycn


. Platoncu bölme yöntemini bstcrmd.:redir. Cinsren tilre, b:ışka deyi§le
kuvveden füle gitl..-n Platon'un tersine Aristotclcs sürekli olarak kuvveden önce gden kendinde
ram ulan, bfüiln hil ..-şcn öğderi açıklayan ve içine alan fülc başvurmaktadır. O halde öz(ln birliği
bir hlcık halimle nrraya konmakta ve onun yapısı ve özü problemi bö)�cce onatlan kaltlırılmakta­
,lır (kfJ. E. Rrch icr. ilin. de Uı Phil, l, s. 1 96- 1 99).

389
M ET A F i Z i K

taraftan form, b i r taraftan bilkuvve varl ık, diğer taraftan bilfiil var­
l ı k varsa, söz konusu sorun artık güçlük çıkarmaz gibi görünmek-
25 red i r. Burada problem, tunç kiiren i n elbisen i n r:ı n ımı olduğunda
onaya çıkacak problemin aynıdır. Çünkü elbise ftli mesi tan ı m ı n
bi r işareti olacaktır; dolayısıyla burada sorulacak soru şudur: Küre
ve ru ncun bi rliği n i n nedeni nedi r?O l Anık bu rada güçlük ortadan
kaldırıl mıştır: Çünkü onlardan biri madde. diğeri formdur. Oluşa
rabi varlıklarda bilkuvve olandan bilfiil olana geçişi meydana geti-
30 ren neden, fail nedenden b:ışka nedir? Çünkü bilkuvve küreni n
bilfiil küre olması n ı meydana getiren neden, birin in veya diğerinin
özünden b:ışka bir şey değildi r.(2) Ancak iki çeşit madde vardır:(3)
Akıl sal madde ve duyusal madde. Ta nı mda da daima hem bir fi il
35 tarafı , hem de m adde tarafı vardır. Örneğin dai re b ir düzlemsel şe­
kildir. Ne akılsal, ne duyusal bir maddesi ol mayan şeylere(4 l gel i n­
ce, onların her biri doğrudan doğruya ve özi.i gereği bir_ b i rli ktir,
nasıl ki yine İster töz, ister nicelik, İster nitelik olsun onları n her
1 045 b bi ri özü gereği bir varl ıksa. Bundan dolayı da bu kategorileri n tan ı­
m ı na ne Varlık, ne de Bir gi rer:C'il Onların her b iri doğrudan doğ-

1 ) Ps.-Alek.'un dikkati çektiği üzere (56 1 , 20) eğer Pl:ıronrnbrın y:ıprığı �ihi f.ırm, hağı msız
ve ke ndimle hir şey olarak ortaya konacak olursa, güçlük v:ırl ığını siird ii reı.:d.: r i r.
2) Yorıımlanm:m güç bir cümle: Aristoteles şunu söylemek isriyur: l de:ıbr i.iğrerisinin açıkla­
masını veremediği madde ve formun (örneğin ruh ve bedeni n) birl iği hu iki i.iğenin ke nd i le rinin
.

i.\ıiinden başka h ic;hir açıklama ilkesine i htiyaç göstermez. Ru, bilkuwe kürenin hir h:ı rekct etti­
ridnin tlili sonummla form ve fiil haline geçme özü ve bilfiil kürenin kuvveyi belirlemek ve mü­
kemmelliğe erişri rmek özüdür. Krş. Ps.-Alek., 562, 1 0 (2. açıkl:ıma): Ronirı, 375; Rohin'in dü­
şüncesine göre (/ıı Th. Platon. s. 1 1 1 ) "Platon için olduğu gibi Aristordcs ic;in de hiriı:ik fail ne­
.

<len, remelde, f.ırmcl nedendir". 1 49. sayfa, not 1 68-111: "Ru iki \ a rl ığı n (m:ı.lde ve formun) bir­
'

liği, onların öıiinün doğal bir sonucudur".


3) Aristoteles'in biraz önce duyusal madde hakkında si.iyle<liği, akılsal m:ı<lde ic;in de geçerli­
<lir: diizlnn.rr/ ,rrkil (tigure plane), dairenin akılsal maddesini reşk i l eder.
1) Yeni kategorilere - (krş. Ps.-Alek., 562, 2 1 -22); Bu pas:ıjın konusu Pl:ıronnıl:mn miimkün
hir iıirazını cevaplamaktır: Kaıegoriler gibi mutlak olarak m:ı<l.le.len yoksun ol:ın şerle r ha.kkın­
<l a (kategorilerin akılsal bir madde1eri, yani cinsleri bile yok nı r; çünkü en yüksek ı.:insler oldukla­
rından onların kendilerinin cinsi yol..ı:ur). Onların birliğinin madde ve formun birliğin.len mey­
da na geldiği sür le ne mez. O onlara Bir'den pay aldıklarından dolayı aiı <k'ğil midir� Aristoteles
buna kesinlikle "hayır" diye ceyap vermektedir; çünkü kategorilerden her biri hin.u kendileri iti­
bariyle, özleri gcn.'ği ve dolaysız olarak bir birlik ve varlıkrırl:ır. O halde onlarin b i rliği ken<lisiyle
açıklanır.
5) Cinsler olmayan (krş. B, 3, 998 b 20), ancak bildiğimiz gibi (krş. 2, baş kısım) Rir\len ileri
gdcn ve Bir'e ilişkin (ra aphenos kai pros hen) olan kavramlar. Tanımlar cins ve ayrımd:ın mey­
dana geldiklerinden, bunun sonucu, Ps.-Alek.'un da dikkari çckriği ih:ere (56J, 1 8) kategorilerin
ranımlanabilir olma.lıklarıdır.

390
V I I I . K İ TA P

ruya v e ozu geregı b i r varlık olduğu gibi b i r birli kri r de. Böylece
bu karegorilerin hiçbiri ile ilgili olarak onları n varl ık ve birlikleri n i
teşkil eden yabancı b i r neden yoktur; çünkü onların her biri Varl ık
S ve Bi r'den bir ci nsten pay alır gibi pay aldıkları için veya Varl ık ve
Bir' i n kendilerin i n bireylerden bağımsız olarak var olabilmelerinin
mümkün olması anlamında değil, doğrudan doğruya ve özleri ge­
reği bjr varlık ve birli ktirler.
Bi rliğe i l işkin güçlükten dolayı bazı fi lozoflar " pay al ma"dan
söz ermektedirler. Ancak onların kendi leri pay almanın nedeninin
ne olduğu ve onun neden ibaret olduğunu· göstermekte güçlük içe-
10 risindt>dirler. Başka bazıları Lykoph ron 'unm bilimin bilme fiilinin
ruhla ve "bi rleşme"si (communion) olduğunu söylediği anlamda
pay al manın bir b i rleşme olduğunu söylemektedirler. Başka bazıla­
rı için hayat ruhun bir bedenle "bi rleşme"si (composition) veya
onunla "ilişki"sidi r (con nexion) . Fakar aynı açıklama hürün du­
rumlar için geçerlidir. Çünkü böylece sağl ıklı ol mak da ruhun ve
sağl ığı n bir birliği veya birleşmesi veya il işk isi olacakrır. Tu ncun
1S üçgen olması , tunç ve üçgenin bir bi rleşmesi, bir şeyin beyaz ol ma­
sı yüzey ve beyazlığın bir birleşmesi olacaktır.
Bürün bu h ataların nedeni insanların kuvve ve fi i li (enrellek­
heia) birleştiren nedeni ve onlar arasındaki farkın ne olduğun u
araşrı rmaları olmuştur. Oysa daha önce söylediğimiz gib�2J yakın
madderle form, bir ve aynı şeydir. Ancak biri kuvve, diğeri fi il ola­
rak. O halde onları n nasıl birleştikleri ni sormak, birliğin nedenin in
ne olduğunu ve bir olanın neden dolayı bir olduğunu araştırmakla
20 ayn ı şeydir.O> Çünkü her şey birdir ve kuvve hali nde olanta fiil ha-

1 ) Gorgias'ın üğrencisi olan sofist. Sofistik Delillerin Çiiriitiilınni. I '), 1 7'1 b 32; Fizik l, 2 ,
1 8') b 1 8\le zikrcdilmel.."tcdir. Krş. Zeller, Ph. d. Gr. . 1 , s . 1 06?, 3, Ubcrweg. Gnmdr., 1 ,
1 1 8-9. samdak i "sıınousia" kelimesinin anlamı "aynı tözden olma" 'fonmb.<tıtntialiftls, St.
Thomas, s. 5 1 0, not 1 765), birl ikte var olma" (roe.ı:istmtiıı: St. Thomas, Robin), bağlaçtır
"

(Rcssarion, Rckkcr haskısı, III, 5 1 2) . Biz onu Ross'la birlikte "birleşme" "commıınion" olarak
çeviriyonız.
Aristotclcs birli�i (Lykophron un bilimle ruhun bi rliği ni açıklamak için yaptığı tarzda) bir
'

birl'{m' (krş. Ps.-Akk, 563, 35-37) veya bir smtez (syn thcsis) ile ( 1 1 . sarır) wya bir ilişki, bağ­
Lmtı ( 1 1 . satı r: sıındcsmos) ile açıklamanın açıkça saçma ollhığıınu ve gcrçekre hiçbir şeri açıkla­
madığını si.l)1cm,·k istemektedir. De Anima. il, l , 4 1 2 b C>'ya da bkz. St. Thomas ('i l O, not
l 766) haklı olar:lk nıhun durumunu imtiyazlı bir durum olarak göz ö nü ne almaktadır.
2) Yukarda l 0'1 'i a 22-33 de.
3) Hiçbir anl:ımı olmayan bir soru. Rodier nin bu pasajl:ı aynı öğretiyi sergileyen De Animıı.
'

il, I , 4 1 2 b 6-9'b ilgili mükemmel açıklamasına bkz. Traiıl d, /_ 'Am,, i l , s. 1 77- 1 79.
Aristoteles'in (Descarrcs ve DcscartcsçılıL."tan çıkan bütün t��sdeyi o kallar rahatsız ermiş olan

39 1
M ET A F i Z i K

linde olan, herhangi bir biçimde tek olan bir şeyden başka bir şey
değildir. Bundan dolayı burada kuvveden fiile geçişi meydana geti­
ren failin fiilinden başka bir neden mevcut değildir. Maddesi ol­
mayan şeylere gelince, onların hepsi mutlak olarak ve özleri gereği
birdirler.O)

tfülerin birbirİ)1C ilişkisi problemini Ortadan kaldıran) ÇÖ7.iimii O halde )'akın madde ile formun,
biri kuvve, diğeri tiil halinde olmak üzere bir ve aynı şey ol,hığudur. 1 lamel in 'in Es.rai sur in J!J.
Prinr. de l.n R�r. 2. baskı, 29. sarf.ada da dediği gibi "form yalnızca maddenin hiçbir tUr çelişki
.

olmaksızın kabul edebileceği şey değildir, kabul etmek için yapılmış oMuğu şeydirw. Aristotdes
birçok defa her mad,(enin her formu almadığını, marangoıun sanatının tliitçilniln nıhuna ine­
meyeceğini tclmır etmektedir (Özellikle bkz. Fizilt, il, 2, 191 b 9 ve marangoz ben1.etmesi ile il­
gili olarak da bk7.. /Je Anim4. l, 3, 407 b 25).
1 ) Krş. Yukarda 1 045 a 36. Aynca bkz. J. Chevalier, l..n Noıion d11 Nlm.<aire, s. 1 %.

392
IX. KITAP (0)

25 1 . Bölüm < Asıl Anlamında Kuvve >0)

Birincil anlamda, bütün diğer varlık kategorilerinin kendisiyle il­


gili oldukları anlamda Varlık'ı, başka deyişle rözü ele aldık. Gerçek­
ten bürün diğer kategoriler - nitelik, nicelik ve benzerleri - röz kavra­
mıyla ilişkilerinden dolayı varlıklar olarak adlandırılı rlar. Çünkü on-

l ) Kuvve ile ilgili olarak kq. r, 4, 1007 b 29'la ilgili not ve il, l 2.
Dynamis (kuvve) kavramı Aristotclcs'te ve özellikle bu kitap boyunca bazen birbirine kanpn,
anl-ak birbirinden kesinlikle ayn iki anlama sahiptir ( 1 045 b 35- l 046 a l l ; 6, l 048 a 25-b 4). ll­
kin o tül gildl (la nansivite de l'action), A'nın bir başka şeyde, B'de bir değişme meydana getir­
me ltud"ıi (puissance) ve hatta A'nın bir kısmının A'nın bir başka kısmında bir değiş�e meyda­

na getirme ltur•l't'Iİ (potentia, Vcrmögcn) anlamına gelir. ikinci olarak o, A denen şeyin bir du­
nım.lan başka hir lhıruma geçme imkanıdır (possi bilitas, �föglichkeit). Ru ayrım, oluş olarak
kuvve ve varlık olarak kuvve aynmına karşılık gelir. Son anlamında kuvve Aristotelcs·tarafından
anı:ak formla olan ilişkisinde varlığı olan maddeye özdeş kılınır. O, bdli bir varlığa yönelme, eği­
limdir. Es.fili ntr in f:llm. prin,, de la Repr., 2. baskı, s. 1 80'de (yani ,faha önce z. 8. 1 033 b 20
ile ilgili notta zil.:rettiğimiz pasajda) Hamclin kuvvenin belirsiz özelliğini ve zıtlardan hiri veya di­
ğerin.le gcrçddeşme imlcinını derin bir biçimde tahlil etmiştir: uKuvve, varlığını koruyacak belli
bir doğa veya belirsiz bir doğa değil di r. O, henüz gelecek nitelik olmayan, saf ve basit olarak o an
ol.luğu şey de olmayan bir. şeydir. Böyle bir buluş, her şeyi bir balta ile ayınr gibi ayırmak isteyen
ayırıcı ve mutlakçı zihniyete indirilen bir darbedir." Bu metni tekrar zikreden Robin ona şu notu
eklemektedir: uB:�ka deyişle kuvve kavramının tam anlamına ulaşması için onun eşit imkanını
temsil ettiği zıtların birbirlerini basit olarak takip etmemeleri, birbirlerini davet etmeleri ve hatta
birinden diğerine bir ilerlemenin olması gerekir (Vocab. de la Phil. i l 654, v0• Puissandla i lgili
no<).
Rurada Aristotdcsçi kuvve kavramının köklerinde Platoncu metafiziğin ve Platon'un kendisi­
ni içinde bulduğu Elcacılığın Varlık'ın mudak birliği görüşünün yarattığı giiçlükleri çözme zo­
nı n l ul uğunun yattığını hatırlamak yeterlidir. Parmenides'in katı formillü wvarlık var•l ı r; var­

olmayan var değil.lir" , çokluğu ve değişmeyi inldr etmekle sonuçlanıyordu. Mantıken ondan aıi­
cak her türlü sentetilt hatta belki analitik yüklcmlemenin imkansızlığı ile ontolojik bakımndan
u1.ay ve zaman.la şeylerin dcğifmczliği ve devamlılığı çıkıyordu. Sophisrrs. bir gördi var­
olınayanın, başka olanın (ta thatcron) varlığını vaz ederek onu cevaplamıştı. Çünkil bir f,lea aynı
1amanda hem kendisi, hem de kendileriyle ilişkiye gi rebileceği geri kalanlar.lan baıkdSı ill i. Olu­
şun doğrüdan analizi Aristordcs 'e her türlü idea metafiziği .lı�ımla hu göreli var-olmayan kavra­
mını aı;ıklığa kavıı.şnırmak ve kullanmak imkanını vermekte.lir: Duyusal oluş ne mutlak Var­
l ık'tan, ne mutlak Var-olmayan 'dan çıkar; Varl ık ile Var-olmayan arasın.fa bulunan bilkuvve
varlıkran çıkar. Ril)1cce Platoncu madde salt alma, kabul etme (rı!ccptivitc!) olmal.."tan çıkacak ve
forma yönelecek, w,li�inin erkeği arzu ettiği gibi" (Fiz.ik. 1, 9, l 92 a 22) onu kabul edecektir. O
halde kuvve ve tlil, imkan ve gcrçddik ayrımı, Aristotcles için sadece psikolojik veya mantıksal
bir aynm değildir; O, varlığın kendisinde bulunan ontolojik bir bülmeye tekabül e•lcr: Müm­
kiln, sadece dilşilnillebilir olan değildir; o, ikinci dereceden bir gerçekliktir.
r 4 ve il. 1 2 ile ilgili nod arımn: dışında Peri Hmnmeiı11. 1 3. 23 a 7 vJ; Dr Gır/o. 1, 1 2, 282 a

393
M ETA F İ Z İ K

30 ların hepsi bu çalışmanın birinci kısmı nda işarer erriğimiz gib� I ) töz
kavram ını içerirler. İ mdi varlık bir yandan töz, nitelik veya nicel i k
hakkında kullanıldığına, öte yandan kuvve v e fi i l bakımından varl ı k
olarak ayrıldığına göre şimdi de kuvve ve fi ili i.nceleyelim.
35 Önce şu andaki amacımız için en yararl ı ol masa da kuvveyi
(pu issa nce) en temel anlamında ele alalım; çünkü asl ında kuvve ve fi i l
1 046 a yalnızca hareket içeren durumların ötesine uzanırlar. Ancak bu asıl
anlamı ndaki kuvveden söz ederkenC2) fiil hakkındaki açıklamaları mız­
la aynı zamanda kuvve çeşitleri ni de açıkl ığa kavuşturacağız.l.ll
Bir başka yerde kuvve ve fi ilin çeşitli anlamlarda kullanıldığın ı
5 beli rledik.(4) Bunlardan sadece eşseslil iğe (homonymie) dayananların ı
bir yana bırakabiliriz; çünkü bazı şeyler, örneğin geometride bir şeyin
bir diğer şeyin, aralarındaki bir ilişkinin · varlığı veya yokluğunun so­
nucu olarak " kuvvet"i olup olmadığın ı söylediğimizde olduğu gibi,
sadece bir benzerlikten dolayı kuvve olarak adlandırılırlar. Ancak bir
10 aynı kuvve kavramıyla ilgili olan bütül1 kuvveler muayyen bir tür il­
keleri teşkil ederler ve bir ilk ve tek kuvve ile ilgili olarak kuvve diye
adlandı rılırlar. Bu kuvve, bir baıka llllrlıkta vqa btııktı ııarl!k olmak
baknnmdan aynı varlıkta bir değiıme ilkesi olarak tan ımlanan kuvve­
dir. Gerçekten türemiş bir kuvve çeşidi. edilgin kuvvedir, yani edilgin
varl ıkta onun bir başka varlığı n veya bir başka varl ık olarak kendisi­
nin fiiline uğramayı kabul etmesi demek olan değişme ilkesidir. Bir
başka çeşit kuvve, varlığın bir değişme ilkesinin etkisi altı nda bir baş­
ka varlığın veya bir başkası olmak bakımı ndan kendisi nin etkisine uğ-
15 rayarak kötü yönde veya ortadan kalkmak yönünde bir değişmeyi ka­
bul etmemesi durumudur. Bütün bu ta nımlarda ilk anlam ında kuvve
kavramı söz konusudur. Yine bu şekilde adlandırılan kuvveler ayrıca
ya sadece fiilde bulunmak veya iyi yönde fiile uğramak anlamı ndaki
kuvveler olarak ayrılabilirler. Bunun son ucu şudur ki bu son kuvvele­
rin kavramı nda dalla önceki kuvvelerin kavramları belli bir biçimde
içerilmiş bulunur.
O halde etkin kuvve (puissance active) ile edilgin kuvvenin (puis-

5; De Gm. at Corr., ( , 2, 3 1 6 a 1 5'e de bakılabilir. Ayrıca Trendel'in De Aniına iizerine incele­


mesi, s. 242-262: Ronitt, 379; lnd. Arist.. 206 a 32 vd.'na bkz.

1 ) Z ve H.
2) 1 .- 5. böliimlcr asıl anlamında (kurios) kuvve olan harcker erririci (morricc) kuvveyi , gücü
incclemekredirlcr.
3) 6- 1 0. böliimlcr. Özellikle 6. bölüm 1 048 a 27- b 6.
4) L\, 1 2 ve kendilerine gönderdiğimiz nodar.

394
I X . K İ TA P

20 sance passive) bir anlamda yalnızca tek bir kuvve olduğu (çünkü bir
varlık ya kendisinde değişme kuvvetine sah ip olduğu için veya bir
başka varl ı k tarafından değiştirilebilme gücüne sah ip olduğu için kuv­
ve sahibidi r,C O) buna karşılık bir başka anlamda farklı oldukları açık­
tır. Çünkü bi ri fiile uğrayanda bulunur; zira belli bir ilke içerdikleri
ve madde de bir ilke olduğu içindir ki fiile uğrayanlar. biri fila nca fai-
25 lin, diğeri bir başkasının etkisine uğramak suretiyle değişirler. Örne­
ğin yağlı olan, yanabilir; dövülgen olan, sıkıştırılabilir ve bu böylece
sürüp gider. D iğer kuvve ise failde bulunur. Sıcakl ık ve yapı sanacı
böyle şeylerdir. Onlardan biri ısıtılabilen cisi mde, diğeri yapı yapabi­
len İ nsanda bulunur. Bir varlığın organ ik bir birlik olduğu ölçüde
kendisi nden gelen h içbi r değişime uğramamasının neden i ise budur;
çünkü o birdir ve kendisinden başka bir şey değildir.m
Güçsüzlük, kuvvetsizlik (impuissance) ve imkansızlık. tan ımladı­
ğımız şekilde kuvvetin, gücün zıddı olan yoksunluktur; öyle ki bir
30 aynı özne ile ilgi l i olarak ve bir aynı bakımdan her kuvveye (güce),
onun karşılığı olan bir kuvvetsizlik (güçsüzlük) tekabül eder. 1 mdi
yoksunluk da birçok anlama gelir; çünkü o belli bir ni reliğe sah ip ol­
mayan ın yanında bu niteliğe doğal olarak sah i p olması gerekriği halde
sahip olmayanın da durumudur. Bu da ya murlak olarak veya doğal
olarak ona sahip olunması gerektiği zamanda ona sahip olmama ola­
rak ikiye ayrılır. Bu son durumda yoksunluk iki rürlü olabilir. Muay­
yen bir biçi mde ona sahip olmama, örneği n ona t:ım olar:ık sah ip ol­
m:ım:ı vey:ı ona h içbir şekilde sahip olm:ım:ıPl Nihayer şeyleri n ken­
dileri için doğ:ıl ol:ın şeylere s:ıhip olmalarının zorla engellendiği du-
35 rumlarda d a bu varlıkların b i r yoksunluğa maruz kaldı klarını söyleriz.

2. Bölüm <Akılsal Kuvvetler ve Akıl-Dışı Kuvvetler>


Bu rür etki il kelerinin( 4) bazıları c:ınsız şeylerde,( 'i) bazıları ise
1 046 b c:ınlı v:ırl ı klarda, yani ruhta, ruhun akıllı kısm ında!Gl bulunduğuna

i l Erk in kuvve veya güçle, edilgin kuvve veya güç bir anlamda ( 1 9. sarır) yalnızca bir rek ve
:ıynı gerçekliğin tam:ımlayıcı iki yüzüdürler: Ateş, suyu ısırma erkin giiciine s.-ıhiprir; su ise aceş
r:ırafıııdan ısırılma ile ilgili edilgin güce sahipcir. Ancak bir b:ışka anlamda (2 1 . sarır) erkin kuvve
ile �-..l ilı:in kuvve, kend isinde bulundukları özne göz önüne alındığımla. farklıdırlar.
2 ) {,'.i i nk ii fiile uğrayan failden başka biri olmak zorundadır.
:\l Hu son iki dunımla ilgili örnekler sırasıyla iyi görmeyenin ve ki.irün llunımlamlır.
'il Y:ıni kuvverlcrin, güçlerin - Akıl-dışı (alogoil kuvvcrlcrle akılsal (mera ll•goul kuvvetler
h,ıkkın<la Peri Hmnmriııs, 1 3, 22 b 37 ve devamına da bkz.
'il Areşteki sıcaklık gibi.
6) Ürneğin Tıp.

395
M ETAF İ Z İ K

göre kuvvecler içinde bazılarının akıl-dışı, bazılarının ise akıllı olacağı


açıkrır. N icelcim bücün sanaclar, bücün meydana gerirmeye yarayan
(producrif) bilimler, kuvveclerdir; çünkü onlar bir başka varlıkra veya
bir başka şey olarak sanacçıda değişmenin ilkeleridirler.
5 Bürün akılsal kuvvecler zıc fiiller gerçekleşrirme gücüne sahipcir-
ler. Ama akıl-dışı kuvveclerin her biri ancak rek bir erkide bulunabi­
lir. Örneğin sıcaklık, ancak ısıtma gücüdür;O ) oysa rıp aynı 1.:ımanda
hem hasralık hem de sağlık gücüdür. Bunun nedeni , bilimin akılsal
bir neden (raison) olması ve şeyi ve onun yoksunluğunu ayn ı rarzda
olmasa da açıklayanın aynı akılsal neden olmasıdır. O bir anlamda
10 hem şey, hem d e onun yoksunluğu, bir başka anlamda ise daha çok
olumlu şeydir.(2) O halde bu cür bilimler zorunlu olarak zırların bi­
limleridir. Ancak onlar zıclardan birini özleri gereği , diğerini ise özleri
gereği olmaksızın konu olarak alırlar.131 Çünkü akılsal neden birinci
ile doğası gereği, diğeriyle ise bir anlamda, yani ilineksel olarak ilgile­
n ir. Çünkü o, zıddı olumsuzlama ve orradan kaldırma yoluyla göste­
rir. Zira nesnenin yoksunluğu, onun zıddıdır ve ilk yoksunluk, diğer
15 öğenin orradan kaldırılm:ısıdır. Zıclar aynı varlık içinde meydana gel­
mediklerine,(4) bilim ise şeylerin nedenini içinde bulunduran güç oldu­
ğuna göre, ruha gelince o, bir harekec ilkesini içerdiğine göre, sağlıklı
olanın ancak sağlığı, ısıtabilenin ancak ısıyı. soğurabilenin ancak soğuk­
luğu doğurabilmcsine karşılık, bilen insan her iki zıt etkiyi de meydana
gecirebilir. Çünkü şeylerin nedeni her ikisi nin de - aynı şekilde olma-
20 mak şarrıyla - nedenidir. Ve o, kendisinde bir hareket ilkesine sahip
olan ruhra bulunur; öyle ki ruh bu durumda aynı ilkeden iki zıddı çıka­
rır. Çünkü o her ikisini de aynı nedene bağlar. O halde akılsal güçlere
sahip olan varlıklar etkilerini, akıl-dışı güçlere sahip olan varlıklara zıt
bir tarzda meydana getirirler. Çünkü akılsal güce sah ip olan varl ıkların
eckileri rek bir ilkede yani şeylerin akılsal nedeninde içerilmiş bulunur.
25 Yalnızca eclcin veya edilgin kuvvetin de iyi yönde erkin vc'Ya edil-
gin kuvvetin içinde içerilmiş bulunduğu. ancak bunun tersinin her
zaman söz konusu olmadığı da açıkrır; çünkü iyi bir biçimde etkide
bulunan zorunlu olarak eclcide bulunur, ama sadece etkide bulunan
bundan dolayı zorunlu olarak iyi etkide bulunmaz.

1) Şu anlamda ki hekim bilim.ini arzusuna göre hastanın iyiliği için de kötiiliiğU için de kulla-
nahilir.
2) Çünkü bilim. Ö7.il gereği formun (eidos) bilgisine yönelir.
3) Krş. St. Thomas, s. 5 1 8, not 1 790.
4) Hiçbir şey aynı 1.amanda hem beyaz, hem beyaz-olmayan değildir.

396
I X . KİTA P

3 . Bölüm <Mümkün Kavramının Gerçekliği. Megara Okul una


Karşı Polemik>

Yalnızca fiil olduğunda kuvvenin olduğunu. fiil olmadığında


30 kuvvenin olmadığını iddia eden fılozoAar, yani Megaralılar var.<n
Böylece bina yapmayan, bina yapma gücüne sahip dt"ğildir: bu güce
bina yapan ancak bina yapcığı an sahiprir. Bürün diğer durumlarda
da aynı şey söz konusudur. Şimdi bu anlayışın saçma sonuçlarını fark
ermek 1.or değildir. Çünkü bu anlayışa göre insan bir bina inşa erme-

1 ) Sroalılann kendilerinden derinden edcilenmiş oldukları Mcgaralılar mmlak bir zonınluluk­


çulıık (ncn-ssirarismc) ileri süren Elealı Sokrarcsçilerdi. M.Ô. 400'lere lloğnı M.:ı,>ara'lı Euklidcs
rar.ıtİnllan kurulan Megara okulunun başlıca temsilcileri Milcros'lu Euhilillcs. Mcgara'lı Srilpon
\'<' Ditl(loros Kronos'nır (bu sonuncu Aristordcs'in çağdaşıllır). Ru okula kan,iım:ı kanırlamala­
rımlan dolap (Yalancı, Yığın veya Kel, Boynuzlu kanıdamaları) rrisıik okul lla llen i r. Esas metin­
ler Riner ve Prell., I/İ.ft. Phil gr. 288-305 numaralarda, milmkün kavramı ile ilgili olarak ise
.

2R'; numarada ve onunla ilgili notta bir araya getiri lm iş bulunmakraliır. Eulibi,lcs'in Unlu sofiz­
maları Pr:m rl., Gnrh. der logilt. l, 2, s. 33'de ayrıntılı olarak sergilenmiştir. Mcgaralılann öğreti­
s in in iri hir ti1.cti Robin, la Pmselgr.. s. 1 96- 1 99'da ve Rr.!hier, /foı. de la /'hil.. (, 2. f.ısikUI, s.
2<•�-169\la hulunacakrır. Aristotdcs gek,tie iliıltin olums11/Lrn. Peri l/mnmrİtl.<, 9\la elqrirmiş­
ri r. 1 .. Rohin'i n Arisıoır. s. 1 67'si ile de krş.
Aıı çok ince pasaj ı n genel akıl yürütmesi Ps.-Alek., (570, 55 Vll.); Sr. Thomas, s. 522, not
ı -ocı ve Ronitz, (381) rarafından açık bir biçimde ortaya konmuşnır. O anı:ak haşlıı:a Megaracı
t..-71crin bir hatırlanmasından sonra iyi anlaşılabilir.
M ..garalılar sınırsı7. olarak, hatta gelecekteki olaylara uyguladıkları çelişme7.lik ilkesinin mut­
lak l"--ğ'-T ini ortaya armaktadırlar: lk.i gelecekten ancak biri miimkiinJiir ve o diğl"rini çelişiği ola­
rak Jışanl;ı bırakır. Doğru olan doğrudur, ezdi-ebedi olarak doğrudur; yanlı� olan pnlışrır, eze­
li-�.J>.:,li olarak yanlışrır. Her şey ezeli-ebedi olarak belirlenmiştir. l ler şey ya zonınlııdur veya
imkansmlır. Raşka ll...·y işle var olan ile var olmayan arasın.la hiçbir geçiş, hi\-bir ara varlık veya
<lunım (inrermediaire) yol.."tur. Onlar böylece imkan kavramını ve oluş kavramını ortadan kaldır­
maya ve Arisrotdcsçi kavramlarla ifade edersek kuvve ve fiilin ö1.1.leşliğini ileri siirmeye gitmektc­
<lirlcr (30. sanr). Çünkil onlara göre bina yapan, ancak mesleğini icra eniği anda bina yapandır.
Arisrotdes'in bunu çüriltmcsi Pm Hmnmnas'ta gdiştinniş ollluğu Joğru ve yanlış, ŞC)�ere uy­
gun <lilşmek veya düşmemekten ibaret olduklarına göre, onların milmkünlerle <lcğil. fakar ister
şu andaki İster gcçmişrcki gerçek olanla ilgili olduklan ve belirsiz olan söz konusu ol,luğunda çc­
lişme7.lik ilkesinin kemlisinin de belirsiz olduğu, mudak olmadığı tikrinden hareket etmektedir.
lie'>ylcce gelecekteki olaylann olumsallığı korunmaktadır. Çiinkü gelecekle i lgi l i olarak iki çelişik
önermeden biri diğeri kadar doğru olabilir. Bina yapan örneğini tekrar ele alarak Aristorelcs (32-
1 017 a 4) hiç kimsenin o:nnpıo, sed Jis,ipli114 dmıum n m11/la r.cerriı11ıione rmn sibi romparaıfa­
ru/1t11nn mimar olma<lığını, aynca exmrpıo mimar olmakran çıkmadığını, sadece prr loguis tnn­
porum inımw//um ,.,./ oblivio vt:I grllflior qwudam affeaio inımmeriı olduğu nu söyleyerek cevap
vermekte wrluk çekmemektedir. Başka deyişle Mcgaralılar bina yapanın zihnimle bina yapmadı­
ğı 1.aman hina yapma yönünde bir eğilim, bir yetmek, bir kunoerin ol,luğunu inkar etmd.reydiler
ki bu açıkça saçmadır.
Ross'un bilyük bir nüfuzla gösterdiği gibi 36. satırdaki proıasr gerçekte mey.lana gelen şeyi or-

397
M ETA F İ Z İ K

35 dikçe m i mar değildir (çünkü( ) ) mi marl ığın özü. bina yapma gücün­
den başka bir şey değildir) . Bürün diğer sanarlarda da durum budur.
Şimdi eğer bu rür sanadara belli bir zamanda onları öğrenmiş ve ka­
zanmış olmaksızın sah ip olmak imkansı7..sa, yine bdli bir zamanda
1 047 a kendilerini kaybermiş olmaksızın - ki bu da ancak ya unurma sonu­
cu. ya hascalık sonucu veya zamanın erkisiyle onaya çıkabil i r; çünkü
onun söz konusu nesnenin orcadan kalkması sonucu orraya çıkması
mümkün değildir; çünkü bu nesne ezeli-edebi bir formdur - onlara
arrık sahip olmamak da imkansızsa, bir insan bu sanan kullanmakran
kesildiği an arcık ona sahip olmayacak. ama hemen arkasın dan yine
bina yapmaya başlayabilecekcir. Peki bu durumda o sanarı rekrar nasıl
elde ermiş olacak.cır? Cansız varlıklar için de aynı şey söz konusu ola-
5 cakrır. O zaman ne soğuk ne sıcak, ne rarlı, ne genel olarak duyusal,
duyandan bağımsız olarak var olacakrır.l :? l Öyle ki bu görüşü ileri sü­
renler Procagoras'ın görüşünü benimsemek zorunda kalacaklardır.
Çünkü bU' durumda hiçbir varl ık algılamadığı, yan i bilfiil olarak algı­
ya sah ip olmadığı durumda algılama yerisine bile sah ip ol mayacakcır.
O zaman eğer kör, doğasında görme özelliği olmasına rağmen ve yine
doğal olarak görmesi gerekriği anda görmeyen ise, aynı varlı klar gün-
1O de bi rkaç kez hem kör, hem de sağır olacaklardır.
Sonra(3) eğer kuvveden, güçren yoksun olan, imkansız olan ise,
meydana gelmemiş olan hiçbir zaman meydana gelemeyecekrir. Ve
meydana gelme gücüne sahip olmayan bir şeyin olduğunu veya olaca­
ğını söyleyen, yanlış bir şey söylemiş olacakrır: Çünkü imkansızın an­
lamı budur.(4) Megaralılar'ın akıl yürürmesi o halde harekeri ve oluşu
15 orradan kaldırmakla sonuçlanmakradır: Ayakra duran. daima ayakra
duracak, ocuran varlık da daima ocuruyor olacakrır. O eğer oruruyor-

ra)':t koymakrallır ( Rir sanara, onu öğrenmiş olmadan sahip olanam:ı1. On:ı onu kayhermiş ol�
m:ıks11.1n da sahip olunamaz). Yalnız başına apodou Megar:ı.cı rezin sonucmhır ( Rir işin icr:ısında
durma. sanarın k:ıyll<:lli lme:sidir) ve son soru daha sonraki bir giiçliiğii o rt:ır:ı kl>)':tr ( Eğer hu sa­
n:ırın iaasına hemen derhal yine başlanıyorsa, o nasıl oldu d:ı yenillen kazanıld ı ?).
1 ) l\tiylece f\ ı �ı;aralıl:ı.r tarafından ortadan kaldırılan) gmrl kmı�ya görr diye anlayı nı1.
:? l Dulayısı)�:ı duyumla birlil.."te ortadan kalkacaktır. Arisroreles'in 6. sarml:ı llikkar çektiği
ii1cre hu Protagor:ıs'ın duyumun her şeyin ölçüsü ve varlığı olduğunu söyleyen öğrerisinden (krş.
r. 'il h;qka bir şey lleğildir: Duyusal nitelikler fiilen algılannı:ıll ıkları 1.am:ın artık var değildirler.
3) i kinci i nık:insız sonuç.
4) Çünkü inık:insız, meydana gdme gücüne sahip ol mayanll ı r (Ps.-Alck . 57:?, 1 5; Ronitz,
.

3�6l . Eğer kuwe ve fiil birbirine karışırsa, meydana gelmeyen meydana gelmeye mukrcdir olma­
r:m olur ve o 7_1m:m hiçbirşey meydana gelemez. Bunun zıtldını idllia ermek. kaba hir haradır ve
e�<·r hiçhir şey meydana gelemezse (Aristotele:s 14. satırda eklemckr�"l.lir) her riirlii değişme orta­
d;.ın kalkmış olur.

398
IX. KİTAP

sa ayağa kalkamayacaktır; çünkü ayağa kalkma gücüne sahip olmaya­


nın ayağa kalkması i m kansızdır. Eğer bu sonuçlar kabul edilemezler­
se. kuvve ve fi ilin farklı şeyler oldukları açıkrır. Oysa Megaral ılar'ın
akıl yürütmesi kuvve ve fiili özdeşleşri rmekredir. Bunu yaparken on­
ların orradan kaldı rmaya çalışrıkları şey hiç de önemsiz bir şey değil-
20 dir. l l l Sonuç: Bir şey, var olma gücüne (kuvvesine) sah ip olabilir -a ma
va r olmayabilir; var olmama gücüne sahip olabil ir, ama var olabilir.
Blirün diğer kategori lerle ilgil i olarak bu durum budur. Bir varl ık yü­
riime kuvvetine sahip olabilir, yürümeyeb il ir; yürümeme kuvvetine
sah i p olabil i r, yürüyebilir. Kuvve oltımk keudisine snhip olduğu söyle­
nen fiile geçişi hiçbir imknmızlık içenneym şey. miimkiindiir.<'ll Bir
25 örnek vereyim: Eğ�r bir varlığın oturma gücü varsa ve oruruyorsa, bil­
fi il oruruyor ol ması bu varlık için hiçbir imkansızlık içermez. Hareke­
te geçi rilme veya hareket etme, ayakra durma veya ayağa kaldırma,
var olma veya varlığa gelme, var olmama veya varlığ-J gelmeme gücü
ile il�ili olarak da aynı durum söz konusudur.
30 'Tam gerçekli k" (entellekheia) deyimi ile birlikre kullandığımız
" fi il (t-nergeia) deyim i , esas olarak kendisinden çıkrığı harekerlerden
diğer şeylere uzanır; çünkü en mükemmel anlamda fiilin, hareketin
aynı olduğu düşünülür.(3) Yine bu nedenle<4l insanlar var olmayan
şeylere başka yüklemleri yükledikleri halde, harekeri yüklemezler. Ör­
neğin var olmayan şeyler düşüncenin. veya arzunun konusudurlar,
35 ama hareketli değildi rler. Çünkü b il fiil olarak var olmadıkları halde
ha rekerre oldukları kabul edildiği takdirde bilfiil olarak var olmaları
gerekir. l'i) G erçekten de var olmayan şeyler içinde bazıları bilkuvve
1 ) Siiz konusu olan şeyler, hareket ve oluşun kendilerid ir (k rş. M. s:ınr) w h un l:ır ur:ı magis­
ra". �·:ıni hii�·iik şc�·lerJ ir.
21 D:ıh:ı iinl·e Hirinci Antılitikler I, 1 3, 320 a 1 8'de verilmiş olan ve Aris(llrek-s'in dfüdiincil
hiiliimdeki :ıkıl )'İİriirmesi boyunca çeşitli defalar kullanacağı b u canımda Ronirz, (387) gerçek
hir kısır di ingilrii görmektedir. Çünkü gerçekten Ross'un dikk:ır çckr iği ilzere ( i l , 21';) bu, asıl
anlamımla hir ranım değildir, prarik türden basir bir ölçiirtiir. Onun anlamı şudur: A, R olma
giidinc sahiptir: şu ş:ınla ki gerçekleşme anında A bunlfan llol:ıyı on:ıdan kal k mış olma�ın veya
ba�k:ı deyi ş le: şu ş:ırrl:ı ki B, A'nın özünün kendisi ile uyuşmaz olmasın. Ru. Skolasriklerin çelişik
olmaran her şeyi içine alan mantıksal mümkünleridir.
31 E n rcl lekhc i :ı" (ram gerçeklik) kavramını incelerken (r, 4, 1 007 b 29'la ilgili nor) Arisroce-
1.:sçi rerminolojide bu deyimin gerek ereği, yani fiilin kendisinin sonucunu (örneğin beyazlık),
�cr,·ksc tiilin k.:ndisini (örneğin beyazlaşma) ifade eniğine iş:ırer ermişrik. Arisrocelcs burada fii­
lin (cnergcia) daima ram gerçekleşme (enrellekheia) ile birlikre bulunduğunu söyletl ii,ri mle (30-
1 1 . sarırbr) ikinci anlamı göz önüne almakradır. imdi en milkemmcl anlamd:ı llil, harckcrrir ve
d,·�·im d:ıha sonra h:ırckere yabancı olan şeylere genişlerilmekrcdir.
1 1 Çii n k ii her h:ırckec eden veya harekec eniren şey, biltiil bir varlı kr ır.
'il Gerı;ckrc n var olan bilfiil varlıkrır, bilkuvve varlık değildir.

399
M ETAF İ Z i K

1 047 b vardır, ama "tam gerçeklik" olarak var olmadığı için gerçek anlamda
var değildir.

4. Bölüm <İmkansız Kavram ının Gerçekliği>

Eğer mümkünün gerçekleşebilir olduğu ölçüde var olduğu doğru


ise, filanca şeyin mümkün olduğu, ama gerçekleşemeyeceğini söyle-
5 menin doğru olmadığı açıkrır; çünkü bu imkansız kavramının kendi­
sini orradan kaldırmak sonucunu doğuracakrır.0 1 Bu örneğin
i mkansız olan şeyin doğasını göz önüne almayan biri nin karenin kö­
şegeninin, kenarı ile ölçülebilir olduğunu, ancak ölçülmeyeceğini,
çünkü bir şeyin var olması veya varlığa gelmesinin mümkün olduğu­
nu, ancak gene de var olmadığını veya varlığa gelmeyeceği ni söyleme­
sine benzer. Ancak öncüllerimizden zorunlu olarak onaya çıkmakta­
dır ki var olmayan, ancak var olması veya varlığa gelmesi mümkün
10 olan bir şeyi var farz eniğimizde ortaya hiçbir imkansızlık çıkmamak­
radır. Oysa öncekinde o ortaya çıkmakradır; çünkü karenin köşegeni­
nin kenarı ile ölçülmesi imkansızdır. O halde yanlış ile imkansız aynı
şey deği ldir. Senin şu anda ayakta duruyor olman yanlışrır; ama
i mkansız değildir.
Yine açıktır ki A var olduğunda B'nin de var olması zorunlu ise
A mümkün olduğundan B'nin de mümkün olması zorunludur; çün-
15 kil eğer B'nin varlığı mümkün olmak zorunda değilse onun varlığının
i mkansız olmasına engel olan hiçbir şey yokrur,l:?I Şi mdi A mümkün
olsun. O zaman A'nın varlığı mümkün olduğunda A'nın var olduğu­
nun farz edilmesinde imkansız olan hiçbir şeyin var olmadığını kabul
enik.<.l l O halde B de hiç şüphesiz var olmak zorundadır. Ama B'nin
20 imk:insız olduğu farz edilmişti.(4) Peki 8 o halde imkansız olsun. O
zaman eğer B imkansızsa A'nın da imkansız olması zorunludur. An­
cak A'nın mümkün olduğu farz edilmiştir.('i) O halde B de mümkün­
dür. O halde(6) eğer A ile B arasında A var olduğunda B'nin de zo-

1) Raşka bir deyişle eğer bir � müml..ilnsc, ama hiçbir 1.aman var olmayaetks.1, milmkiln ile
imkansl7. al'3Sında h içbi r f.ark olmayacaktır. Çünkü imkansız ,ıa gerçeklcşme}'ecekrir. O zaman
imkansl7. kavramı ona,lan kalkacaktır (kq. Ps.-Aldc., 574, 1 3-22).
:?) Raşka deyişle eğer bir hasım A'nın imkanının B'nin imkanını doğurma,lığını ileri silrerse,
R'nin varlığı da imkansız olacaktır.
3) :t 1 047 a 24're yapcığımız imkana ilişkin tanımımrz gereği. O halde A vardır.
4) 1 lasım öyle farz c:tmişci (krş. l 7. satır)
'il A baştan (ah inirio) mümkün f.arz edilmişti ( 1 7. sacır).
6) O halde A milmkiln olduğunda B'nin öyle olamayacağı söylenemez.

400
I X . K i TA P

runlu olarak var olacağı türden bir ilişki varsa. A mümkün olduğunda
25 B de mümkün olacaktır. Eğer A ile B :ırasında böyle bir ilişki olduğu
halde A mümkün olduğunda B mümkün değilse. bu A ile B :ırasında
farz edildiği gibi bir ilişki olmayacağı anlamına gel ir.C O Ve eğer A
mümkünken A'nın var olduğu durumda B'nin mümkün olması zo­
runlu ise o B'ni n de var olması zorunludur; çünkü A'nın mümkün ol-
. duğu durumda B'nin zorunlu olarak mümkün olması gerektiğini söy­
lemek, A'nın var olduğu durumda, onun var ol ması nın mümkün ol-
30 duğurıun farz edildiği zaman ve tarz bakımı ndan B'nin de var olması­
nın zorunlu olduğunu söylemek anlamına gel ir.

5. Bölüm <Kuvvenin Fiil J laline Geçişi<:?»

Bürlin güçler içinde bazıları duyular gibi doğuşran geldiği. bazısı


flüt çalma kabiliyeti gibi alışkanlık sonucu, diğer bazısı s:ın:ırçıların
yetileri gibi(3) öğrenme sonucu elde edildiği için al ışkanlık ve akıl yü­
rütmen in sonucu olan güçlerle ilgili olarak d:ıh:ı önceki bir :ılışrı rma­
nın (exercisc) zorunlu olmasına karşılık diğer rürlerden olan ve edil-
35 ginlik içerenleri i l e ilgili olarak ise böyle bir alışrırmay:ı i hriy:ıç yok­
rur.(4) Gücü olan - tan ıma zorunlu olarak eklenen diğer bürün özel­
likler ile birlikte - bir şeye gücü ol:ın ve belli bir z:ım:ında ve belli bir
1 04 8 :ı rarzda gücü olan olduğuna göre, yine bazı varlıkların :ıkıl-dışı olup
güçlerinin de akıl-dışı olmasına karşılık. bazıları akılsal olarak hareket
errirme gücüne sahip olup güçleri de akılsal olduğuna göre, yine bu
5 ikincilerin zorunlu olarak bir canlı varlıkr:ı bulunup. öbürleri nin ara­
larında bir ayrım ol maksızın gerek canlı gerekse cansız varlıkra bulun­
maları mümkün olduğuna göre,(5) bu koşullarda bu sonuncu güçlerle
ilgili olarak söz konusu olan güce uygun bir r:ırLda erkide bulunan ve
erkiye uğrayan bir araya gelir gelmez, biri nin erkide bulunması. diğe­
ri nin ise etkiye uğraması zorunlu olup. diğerinde ise bu zoru nlu değil-

1 ) Raşka lleyiJle eğer B'nin ııarbğı A'nın ııarlığma bağlı ise. R'nin imk/lm lla A'nın imltAnma
haı:fı olmak zorumlallır ve bunun tersine olarak (26-30. sarırlar) cğ'"-r R'nin imltıim A'nın
i111ltıi111na hağlı ise, A'nın varlığı zorunlu olarak B'nin 1111rhjmı gerektirir.
2) 3 ve '1. bölümknldci konudan uzaklaşmalardan sonra Aristotdcs kuvve {gilı;) kavra m ını in­
cdcmC\'C veniden dönmektedir.
3) Ör�l�in mimarın sanatı.
'il Krş . .�ağıda 8, 1 04 9 b 29; Nik. Ahl.4kı. il, 4 , 1 1 05 a 1 7-h 1 8 .
. ')) Çiinkii ateş Ollunu her durumda (panta tropon) yakmaz, ancak fail ve tlilc uğrayan bir ara­
lla hıılıındıığunda ve hiçbir şey onların temasına engel olmallığımla )'akar (krş. P,s.-Alck., 576,
3 1 -32).

40 1
M ETA F İ Z İ K

dir. Çünkü her akılsal gücün znları meydana getirmesine karşılık her
akıl-dışı güç ancak tek bir etkiyi meydana getirebilir. Bunun sonucu
akılsal gücün aynı zamanda zıt etkileri meydana getirmesi olacakrır ki
1O bu imkansızdır.CO O halde onlarda bir başka belirleyici öğeni n , yani
arzu veya akıllı seçimin olması zorunludur.<:!l Bi r hayvan, arzu ettiği
iki şeyden hangisi olursa olsun etkiye uğrayanla karşılaşrığında söz ko­
nusu güce uygun olarak kesin olarak onu gerçekleştirecektir. Bundan
dolayı akılsal kudrete sahip olan her varl ık. gücüne sahip olduğu şeyi
ve bu güce sahip olduğu şartlar al tında arzu eder etmez. gerçekleştirir
ve bu güce de o edilgin nesne var olduğu ve bel li bir duru mda bulun-
15 duğu zaman sah iptir.Ol Eğer bu olmazsa o da tlilde bul unma gücüne
sah ip olmayacaktır (buna "dış bir engel in bu güci.i n fıil ine engel ol­
ma ması durumunda" belirlemesini eklemeye gerek yoknır; çünkü bir
varlık. bir güce, bu güç murlak anlamda bir güç değil de bir fiilde bu­
lunma gücü olduğu ölçüde, yan i bazı koşullar altında sahiptir. Bu ko-
20 şullar içinde dış engellerin olmayışı zaten mevcurnır. Blı gizil olarak
tanımımızın bazı özell ikleri nin sonucudur). Bundan dolayı bir insan
aynı zamanda iki etki veya iki zıt etkiyi meydana getirme bilinçli İste­
ği veya arzusuna sahip olsa bile bunu yapamaz. Çünki.i güç. bu şekil­
de zı rlar üzerine uygulanamaz ve onun onları aynı zamanda meydana
getirme gücü de yokrur. Çünkü yapma gücüne sahip olduğumuz şey­
leri . ancak o nları yapma gücüne sahip olduğumuz tamia yapabil iriz.

6. Bölüm <Kuvve ve Fiil Ayrı mı>

25 Ruraya kadar harekede ilgili kuvve türünü inceledi k.<4> Şi mdi fii-
l i inceleyelim. Fiilin ne olduğunu, ne tür bir şey olduğunu belirleye-

1 ) Eğer :ı kı ls:ı l b'İİÇ rorunlu olarak etkilerini meydana gerirscydi, aynı 7.:ını:ınd:ı rnl:ırı meyda­
na gcririrdi.
.! ) Akıl sahihi f:ıilin, etkiye uğray:ın:ı y:ıkl�m ası n ı s:ığl:ıy:ır:ık ı:.'f kide hııhının:ısını gcrçeklcşti­
r,·n, h:�k:ı hir erkinin değil de onun zıddı olan bir etkinin :ımısıı. böyle hir erkinin seçi mi.
3) Ümeğin h,·kiın i n gücünün uygulanması için bir h:ısr:ı. bir ins:ın. h:ısr:ı olan hir insan la-
11nıdır (Ps . -Alek .. 'i77, 26).
4l 1 -'i. böliiınler. Harekede ilgili kuvve (25. satır) temel :ınlamımla. asıl :ınl:ımınd:ı k uvved i r.
Gerçeğin, onrolojik anlamda ele alınması milmkiin ve inık:ins11.1n ölçüsü ol d ıı ğıı nu gli7. önü­
ne :ıl:ı n Aristotcles kuvveyi tanımlamak içi.n fiile dönmektedir. l l ermcs'in kııwcsini açığa çıka­
ran tiildir. Bl.irlece l lermes'in kuvvesi, salt belirsizlik değildir, bdirlen ..-bilirlikrir ve o ancak ger­
çckk-şnıcsi ile hilinehilir. Kuvve sadece fiille sonuçlanmaz, o tiil için v:mlır: nasıl ki kusurlu olan
miik..·m mcl olan için, göreli olan mutlak ol an için varsa. Vc n:ıs ı l ki Arisrocdcs yukarıda 3, 1 047
a .! i \l c milmkiinii fiille açıkladıysa, bu pasajda da fiili, ona 7.ıt ol:ın ıniimkiin ka\ ra m ı ilc açıkla­
'

nı :ı k r:ı d ı r.

402
IX. KİTAP

lim. B u inceleme bize aynı zamanda açıkça kttıı11enin sadece b i r başka


şeyi harekere geçirmek veya bir başka şey rarafından harekere geçi ril­
mek - isrer genci anlamda, iscer bir tür hareker< l l söz konusu olsun -
anlam ında doğal özellik anlamına gelmediği ni, bir başka anlama da,
bürün bu önceki antamların kendilerini araşrırırken incelediğimiz
30 araştı rmamızın gerçek konusunu teşkil eden anlama geldiği ni göscere­
cekrir.l:!l O halde fiil bir şeyin, örneğin Hermes'in kuvve halinde tah­
tada veya yarım-doğrunun kendisinden çıkması mümkün olduğu için
ram doğruda bulunduğunu veya inceleme yapma yerisine sahip olsa
bile İnceleme yapmayanı n kuvve halinde bilgin olduğunu söylediği­
miz durumlarda olduğu gibi kuvve halinde var olduğunu söylediği-
35 miz rarzda değil, gerçekte var olması durumudur. lşre şimdi bürün
bunların zıddı olan varlık carzı, bilfiil varlıkrır. Kasrerriğimiz fiil kav­
ramı öul örnekler yardı mıyla, cümevarımla açı kl ığa kavuşrurulabilir
ve biz her şeyin tanımını aramamalı, benzerliği görmekle yeri nmel i-
1 048 b yiz(3): O halde fiil, bina yapanın bina yapma yerisine sahip olana,
uyan ık olanın uyuyana, görenin gözleri kapalı olan. ancak görme du­
yusuna sahip olana, maddeden ayrı olanın maddeye. mamul olanın
5 işlenmemiş olana göre olan durumudur.14) Fiil adı nı bu farklı ilişki­
lerdeki birinci öğeye verelim, diğer öğe ise kuvvedi r. Ancak her şeyin
aynı anlamda bilfii l var olduğu söylenmez, yalnızca benzerlik yoluyla
öyle olduğu söylenir: Örneğin filanca şeyin filanca şeyde olduğu veya
ona göre olduğu veya filanca başka şeyin filanca başka şeyde olduğu
ve bu başka şeye göre olduğunu söylediğimizde olduğu gibi. Çünkü
fi il bazen kuvve ile ilgili olarak hareker, bazen bi r madde ile ilgili ola­
rak rözdiir.
1O Sonsuz, boşluk ve bu tür her şeyin bilfiil ve bil kuvve olduğu söy-
lenir. Ancak bu gören , yürüyen veya görülebilen gibi bi rçok başka

1 ) Örneğin daha kürüye doğru giden bir hareket (yukarıda 1 , 1 046 a 1 7; 1 O 1 9 a 22 vd.)
2) Yukarda ) , 1 O'l'l b 34'de söylenen kuvvenin (dynamis) "imkan" şeklindeki ikinci anlamı.
Krş. Ps.-Alek., 578. 3'l-36.
3) Tiimevarım bu işe yarar. Tanımlamanın miimkiin olmadığı (lunımlarla ilgili olarak krş Z, .

1 O. 1 036 vd. ve St. Thomas, s. 529, not 1 826: nam pn11n11 siıııpliciıı (tlil biiylc hir şeydir. O var­
l ıkLırın hiitiinüne uygulanabilir olan, dolayısıyla hiçbir cins içine girmeyen ı;nk gend hir kav­
r:ını.l ır. Oysa her tan ım. cins ve ayrımla çalışır) defi11iri non pomını. mm non .ıiı in dr.fiııitionibiu
ııl•irr i11 i11finiıum. Ross, il, 2 5 1 'e de bkz.
4) Demek ki b urada benzerlikle çalışılacaktır. Örneğin Sokraces'lc ilgili ol:ırak yv.ma fıili ta­
nıml:ınmak istenirse ştıyle denecektir: Bina yapmanın bina yapma yerisinc ol:ın durumu neyse
y:m �·a1an Sokrates'in de yazı yazma yetisine olan dunımıı odur. Hmurlik (:ın:ılogic) ile ilgili
oLır;ık k rş. fl, 6, 1 O 1 6 h 34 'le ilgili not.

403
M ETA F İ Z İ K

varlık içi n olduğundan farklı bir anlamdadır.C O Çünkü bu sonuncu­


lar hakkında sözü edilen yüklemler, onları n bilkuvve veya bilfiil olma
durumları bazen mudak anlamda doğru olarak tasdik edilebilirler.
Zira görünebilen bazen görünendi r, bazen görünebilendir. Oysa son­
suz daha sonra bağımsız bir gerçeklik olarak bilfiil var olacağı anlam-
15 da bilkuvve değildir. O sadece bilgi ile ilgili olarak bilkuvvedir; Son­
suzla ilgili fiil i n ancak bilkuvve var olduğu. bağımsız bir gerçeklik ola­
rak var ol madığını açıklayan, bölme işlem inin hiçbir 1.aman bir sonu
olmamasıdır.
BirC:?I sonu olan fiillerin hiçbiri bir erek olmayı p bir erekle ilgili

1) Şimdiye kadar göz önilnc aldığımız fiil haline geçme imkanına sahip olan gören, yi\rüycn,
göri\ncbilen bu gibi \':ırlıklardan farklı olarak sonsuz, �hık ve bu ti\r cliğ..-r kavramlar bilfiil ola­
rak gerçcklqemczler. Örneğin sonsuz, bölmenin hiçbir zaman durmamasımfan clola)ı ralnızc:a
dilşi\m:cnin bölmeyi sonsuza kadar takip etme imk.\nıdır. Aristotelesçi füikte (krş. Fizik. III, 4-
8, (l.t). Rkz. Ross, i l , 252) uzay, sayı ve zamanın farklı t:ml:mla sonsuz olcluğunu hatırlatalım:
l '1ar h<ili\nmc bakımımian (kata diaircsin) sonsuzdur; o sonsu1.a kadar bciliinebilir. Sa)ı, topla­
ma bakımından (kata prosthcsin) sonsuzdur, yani veri olan bi r sayı}'a her 1.aman bir clii,'Crinin ck­
lcnnw!iinin mi\mki\n olması bakımından sonsuzdur. Zaman arnı umamla hem hölme, hem
toplama bakımından sonsuzdur (krş. L. Robin, Aristote, s. 1 41 vd.) .
.?l Ru böli\mün son kısnu bazı yazmalarda yoktur ( 1 8-35. satırlar). Ancak o şUphcsiz Aristotc·
lcs'in dinden çıkmadır ve onun genci öğretisine uygundur. Q.ık bomk olan metin Ronitz tara·
f111<.lan bU}'ük ölçüde isbh edilmiştir. 30. satırdan itibaren de S.'\}'ısız val)':lntları vardır.
l'aragratin genci anlamına gelince, onu anlamak kolaydır. Aristotdcs buracla iki ti\r f.uliycti
(:ınh·itcl ayırdctmckt.."\lir: Asıl anlamında fıil denen (energci:ı: 33. satır) irkin tiille, yalnızca bir
har.:.-ket (kincsis) olan (34. satır) gefiıü ve meydana getirici (fubricatrice) fiil.
içki n fiil, kendisinden başka bir ereği olmayan, faili miikemmdleştiren ve bu fail clışında bir
ı:seri (ergon) gerçekleştinncyc yönelmeyen fiildir. Onun nihai ereği. kullanım ve uygulamanın
kcnclisi,lir. Örneğin glirmck, ereğini ve mükcmmdlcşmcsini görmede bulur. Dans ve kitara çal­
ma tiili. harta hayatın kendisi (krş. Nik. Ah/4/u, VI, 4, 1 1 10 a 1 -2J ve Magna Moıwliıı ( , 35,
1 1 1)7 a ;\ vd.ndaki milkemrncl bir yorum) ve genci olarak her tiirlil eylem (pr:ıksis) ile ilgili du­
nım huclıır ("Eylem " (praksis) ve "davranmak" (prattein) ile ilı;ili ul:ı rak krş. A. 2, ')82 b 1 O ile
il�ili not!. O zaman liil bütünüyle &ildedir ve bir nesnede sumutlaşmal. Giirme. gfücn iizncdc­
clir: temaşa, temaşa eden zihinde, hayat ruhtadır (dolayısı)1a mııtlıılıık da nıht:l(lır, ı,ilnkii o belli
bir tilr hayattır). Bu içkin faaliyet Aristotdcs için en mükemmel anlamcla faalirer (energcia) kcn­
clini <levam cttinne k:ıbiliyctine sahip olan tek ve asıl anlamında ti ilcl ir. O her an, ta md ır, ta·
maml:ınmıştır ve amacına eriştiği an ottadan kalkmaz: ln�n aynı Z.'\mancla hem <li\şiinmi\ş ola­
bilir. hem hMa düşilnilyor olabilir; tam olarak yaşanuş olabilir, h:\la }'aşıyor olabilir; mutlu olmuş
olabilir, şimdi hala mutlu olabilir. Aristoteles ilk Hareket Ettirici'nin biinycsi nclcki içkin tiili göz
önilne alclığında bir hıtrdutsizJik f11Aliyninden (cnergcia akincsias) söz ctmcktcclir (krş. Nilt.
Ahlıikı. VII, 1 4 , 1 1 51 b 27). Ahlakta muduluk ve hazzı n bir siircç veya hard•<.'f olarak ck'ğil, bir
fualiret (veya hiç olma1.sa haz söz konusu olduğunda faaliy..'tin birlikte bulunması) olarak ranım­
lanm:uını açıklayan ela bu kavramdır. Aynca içkin fiilin, fiil ve furmıın füc.lcşliğine engd olmadı­
ğını bdinrnck uygun olacaktır. Çilnkü akıl, akılsalla karışır ve miikemmd cliişilnce, (Tanrı'nın
cliifilnccsi) <liişüncenin <lilşünccsidir.

404
I X . K İ TA P

olduklarına göre, örneğin zayı flama ve yağlardan kumılunması ola-


20 yında ve vücudun farklı kısımlarının kendilerin i n zayıflarılmasında
bu kısımlar bu rarzda bir hareket içinde bulunduklarına göre (yani bu
fi illerin kendileri, harekerin hedefleri olmadığına göre), l:ıütün bu du­
rumlarda bir fi i l i n veya hiç olmazsa ram, mükemmel (achevee) bir fi i­
l i n karşısında olmadığımız açıkrır (çünkü bu fı illedn kendileri, bir
erek dt"ğildir). Yaln ızca ereğin kendisinde içkin buliınduğu hareket,
25 bir fiildir (action). Örneğin aynı zamanda hem görürüz, hem görmü­
şüzdür; hem tasarlarız hem tasarlamışızdır; hem düşünürüz, hem dü­
şünmüşüzdür. Ama aynı zamanda hem öğreniyor, hem de öğrenmiş,
hem iyileşiyor, hem de iyileşmiş olmamız söz konusu değildir. Fakat
aynı zamanda hem iyi yaşıyor, hem de iyi yaşamış olabili riz; hem
murlu bir durumda bulunabil ir, hem de murluluğu daha önceden rat­
mış olabili riz. Böyle ol masa, zayıflamada olduğu gibi muayyen bir
anda bir durmanı n olması gerekmez mi? Ama gerçekte durma nokta­
ları yokrur. Yaşıyoruz ve yaşamışızdır. İşte bu farklı süreçleri n bir gru­
bunu hareket, diğerini ise fi il olarak adlandırmamız gerekir. Çünkü
her hareket, zayıflamada olduğu gibi, eksikti r. Araşrırma, yürüme,
30 b i na yapma, bunlar harekeclerdir ve şüphesiz eksikti rler. Çünkü aynı
zamanda hem yürüyor, hem de yürümüş, hem bina yapıyor, hem de
bina yapmış, hem oluyor, hem olmuş, hem bir hareke-ti kabul ediyor,
hem de kabul etmiş olamayız. Hareker errirmek ve hareket erri rmiş
olmak da farklı şeylerdir. Buna karşılık hem görmekteyizdir, hem
görmüşüzdür. Bunlar bir ve ayn ı şeydir. H em düşün üyoruzdu r, hem
35 düşü nmüşüzdür. Bu tür bir sürece fiil, diğerine hareket diyorum.

7. Bölüm <Bir Şey Ne Zaman Diğeri n i n Kuvvesidi r?>

Fiilin ne olduğu ve ne tür bir şey olduğunun yukarıdaki ve diğer


aynı rürden mülahazalarla açıkfığa kavuşturulmuş olduğunu düşüne-

Bunun rersine geçişli fiil, {yapma, meydana getirme) yani "poiesis" (krş. A, 2, 982 b 1 O ile il­
gili norl faaliretten (acre) farklıdır ve sanatçının dışında olan bir eserde gerçeklqir: Bina yapma
ti ilinde bina böyle bir şeydir (29 satır). Erek, evde fiil haline gelir. Bina yapma fiili, inşa edilen
evde kendisini gösterir ve evle aynı zamanda vardır. Amaca ul�ıldığında ise tiil birer (krş. Fizik,
i l . 2. 201 h 27). ôrn..-ğin zayıflamak, zayıtfama elde edildiğinde orradan kalkar. B<4ka bir deyişle
ı:ıptl.ıma tiili kendimle bir amaç değildir, onun amacı zarı tlıkm (ıskhynorcs) veya başka genci
bir derişle sağlıL.'t ır (krş. fl., 2, 1 0 3 1 b 1 ) . Aynı şekilde bir ev bitirildiğimle, inşa erme birer: ders
i\�rcnil<liğinde öğrenme biter. lyilcşildiğinde iyileşme biter. Burada asıl anlamın<ia fiil değil, ek­
sik (:udcsl bir faaliyer karşısında bulunuruz. Tek kdime ile bu bir h:ırckenir (kinesis; Yt. sam) -
Krş. aşağıda 8, 1 050 a 2 1 vd. ve notları.

405
M ETAF İ Z İ K

biliriz. Şimdi bir varlığın ne zaman bilkuvve olduğu. ne zaman öyle


1 049 a olmadığı nı belirlemek gerekmekredir. Çünkü bu her zaman olmaz.
Ö rneğin roprak bilkuvve İ nsan mıdır? O daha ziyade ancak meni ol­
duğu zaman bilkuvvc insandır. Hana bu durumda bile öyle olduğu
şüphelidir. Sağlıkla ilgili olarak da durum aynıdı r: Tıp sanan veya re­
sadüfle her şey O > sağlığa kavuşmrulamaz. Ancak rek bir şey vardır ki
sağlığa kavuşrurulabilir; o da bilkuvve sağlıklı olandır.
5 Di��ıl11ceni11 ürü11ü ola11 meydana gerirmelerde (producrion)(2)
kuvveden fiile geçişi n belirleyici işareri. eğer fail onu isrerse. dış bir
engel olmadığı rakdirde onun meydana gel mesidir. Buna karşılık di­
ğer durumun - yani sağlığa kavuşmrulanın durumunun - koşulu,
onun kendisinde h içbir şeyin sonucu engellememesidir.O> Aynı şey
ev, erkiye uğrayanda, yani maddede, eğer hiçbir şey onun bir ev olma-
1O sına engel değilse ve eğer ona - yani maddeye - eklenmesi veya on­
dan çıkarılması veya üzerinde değişiklik yapıl ması gereken hiçbir şey
yoksa. bilkuvve evdir. Meydana gelmeleri nin ilkeleri kendileri nin dı­
şında olan bürün varlıklarda da durum budur.
Fiil hal ine geçişlerinin ilkesini kendilerinde raşıyan varlıkla ra ge­
li nce, onlar herhangi bir Şeyin engel olmaması durumunda, kendi do-
15 ğaları gereği başka bir şeyin kuvvesi olacaklardır. Örneğin meni he­
nüz bilkuvve insan değildir, çünkü onun bir başka varl ığa bırakıl ma­
sı(4) ve bir değişmeden geçmesi gerekir. Ancak o kendi ilkesi gereği
bu rür bir doğa olduğunda, anık bilkuvve insandır. Oysa bi rinci du­
rumda bir başka ilkenin eylemine ihriyacı vardır. Böylece roprak he­
nüz bilkuvve heykel değildir; çünkü onun daha önce runç olmak üze­
re bir değişme geçi rmesi gerekir.
Bir şeyin bir ıey değil bir ıeyden<C.l olduğunu söylediği mizde (ör-
20 neğin bir çekmece ağaç değildir, ağııçta ndır; ağaç. toprak değildir,
top rakı1111dır. Aynı şey roprak için de - eğer o da bir şey değil de bir

1 ) Örneğin billmvve tedavi edilebilir (hugianta) olmayan od u n ve taşlar. Tcsadiifiin ilrünü


olan sağlıkla ilgili olarak (3. satır) krş. Z, 7, 1 03 1 b 2 1 .
2) Yapılmış olan şe)1erin (tekhneta) meydana getirilmesi. Ari)wtelcs 1 2 . sarınla doğal şeylerin
(physika) meydana getirilmesini inceleyecektir.
3) Yani hana varlığın bütün kısımlarının sağlığı kabul edecek bir halde olması(lır.
ıll Ana rahmine.
�) Krş. Z, 7, ı o:H b 6 ile ilgili not. Aristoteles bu sözü ellilcn yenle bileşik Joğaların adlandırıl­
maları problemini inı:demişti. Adlandırılacak bileşik şeyin aJı, mall.lellcn çıkarılacaktır ( 1 8. sa­
m) , ama maddenin kendisi olmayacaktır. Aristotdes 2 1 . sarmla bunıınynkm maddi' olduğunu
(rakın madde, billmvvc bu şeydir ve adını ona verir) uzak veya ilk mallllc olmallığını eklcmel..'te­
dir.

406
I X . K İ TA P

şeyden ise - söz konusu olacaktır) öyle görünüyor ki bu başka şey,


her zaman, kelimenin tam anlamında bilkuvve olarak, bu dizide sözü
edilen şeyden hemen önce gelen şeydir: Böylece çekmece ne toprak­
tandır, ne topraktır; o ağaçtandır. Çünkü bilkuvve çekmece olan ağaç­
tır ve genel olarak ağaç, genel olarak çekmecenin maddesidi r. Filanca
25 özel ağaç da filanca özel çekmecenin maddesidir. Ve eğer kendisi ile
ilgili olarak bir başka şeyin kendisinden olduğu söylenemeyecek bir
ilk şey varsa bu şey ilk madde olacakrır. Örneğin eğer toprak hava­
dansa, hava ise ateş değil de ateşten ise areş ilk madde olacak, böylece
o belli bir şey ve bir töz olmayacaktır.O 1 Özneler veya dayanaklar bir­
birlerinden belli varlıklar olmaları veya olmamalan bakımından ayrı­
lırlar,(21 Böylece örneğin ilineklerin öznesi bir insandır, yani bir be­
den ve ruhrur; ilinekler ise müzisyen ve beyazdır. Müzik bir ilinek
30 olarak bu belli özneye gelip onunla bi rleşriğinde, o öznenin miizik ol­
duğu söylenmez. müzisyen olduğu söylenir. insanın bqaz/Jk değil be­
yaz olduğu, hareket veya yürüyÜf değil, hareketli veya yiiriiym olduğu
söylenir ki bunlar da "ağaçtan" deyimine benzerler. Bu durumlarda
35 e n son özne bir tözdür. Böyle olmadığı. yüklemin kendisi b i r form
veya belli bir özne olduğu durumlarda, en son özne madde ve maddi
rözdür. Bunun sonucu, haklı olarak gerek madde gerekse ili nekleri
1 049 b için(3) "bu" değil, "bundan" demenin doğru olacağıdır. Çünkü gerek
madde, gerekse ilinekler belirsizdirler.(41
Böylece bir şeyin ne zaman bilkuvve olduğu veya olmadığını söy­
lemek gerektiğini ortay� koymuş olduk.

1 ) Ancak bu malllle mutlak olarak ilk değildir; o ateşte gerçekleşmiş olan ve daha şimdiden
bazı bdi rlemdcre sahip olan maddedir.
2) Bozuk metin. B iz Ross'un (II, 257) Apclt'i izleyerek teklif ettiği okumayı takip ediyoruz.
Ps.-Alck.'un (583, 25) şllphcsiz takip ettiği geleneksel okuma şu anlarr.ı vermektedir: Tiimd ile
Ö7.ne ara.�ındaki fark, sonuncunun belirsiz bir varlık olmasından, oysa tiimelin öyle olmamasın­
,Jan ibarenir. Ancak bizim takip ettiğimiz anlam daha tatmin edicidir: Aristotcles iki dayanak ya­
tağı olduğunu söylemektedir. Formun öznesi olan ilk madJe (veya göreli olarak ilk madde) ve
ilincklerin öznesi olan bircysd töt. Nitekim verilen örnek de bunu açıklamaktadır.
3) Oaha doğnı olarak: Gerek özne, yakın madde olduğu zaman birinci dunımda, gerekse
özne, yüklemi bir ilinek olan bir töz olduğunda ikinci dunım,la.
4) Madde formdan yoksun olduğu için bdirsizdir; ilinekler ise herhangi bir belli varlık yerine
bir başkasında bulunmamalan bakımından bdirsizdirler. Aristotcles şunu açıklamak istemiştir:
Nasıl oluyor da bir nesne yalnızca adını yakın maddesinden almakla kalmıyor (\·ekmece, ağn(t4n­
J ı r) bir özne de ilin..-ksel bir niteliği ile adlandırılıyor (/,ryaz. müzispn). Bunun nedeni gerek
,

ma.lde gerekse ilineklerin kendileri bakımından belirsiz olmaları ve birinci dımımda ancak form­
la. ikincisinde ise ancak bir •todc ttye, yani bireysel bir töze yüklenmek suretirle belirli olmala­
rı,lır (Ps.-Alek., 584, 1 0- 1 4).

407
M ETA F i Z i K

8 . Bölüm <Fiilin Kuvveye Ö nceliği>

Önce geleni n çeşidi anlamları hakkında açıklamamızdanO l fiilin


5 kuvveden önce geldiği açıkça ortaya çıkmakradır. Ve ben kuvveden
sadece bir başka varlıkta veya bir başka varl ık olmak bakımından aynı
varlıkra değişmenin ilkesi olarak tanımlanan belli gi.icü kasrerm iyo­
rum, genel olarak her türlü hareker ve sükunet ilkesini kasrediyo­
rum.!21 Çünkü doğa da kuvve ile aynı riirdend ir.Lll Zira o bir başka
varlıkra değil, bir başka varlık olmak bakımından aynı varlı kta bulu-
! O nan bir hareket ilkesidir. Böylece anlaşılan her kuvve ile ilgil i olarak
fiil, gerek tanım, gerekse cöz bakım ından kuvveden önce gel ir. Za­
man bakımından ise fi il bir anlamda önce gelir, bir anlamda gelmez.
Tanım bakımından ondan önce gel mesi açıkrı r. Çünki.i ilk anla­
mındal4l bilkuvve olan, bilfiil hale geçmesi mi.imki.in olan olduğu
1 5 için bilkuvve olandır. Örneğin ben bina yapabilene bilkuvve bina ya­
pan, görebilene bilkuvve gören, görülebilene bilkuvve görülebilen di­
yorum. Aynı akıl yürütme bütün diğerleri için de geçerlidir. Bundan
çıkan zorunlu sonuç, fiilin canımı ve bilgisinin kuvvenin bi lgisinden
önce geldiğidir.(5)
Zaman bakımından ise fiil şu anlamda önce gelir:!6) Sayı bakı­
mından değil, cür bakımından aynı türden bilkuvve bir varl ığa özdeş
20 olan bilfiil varlık, bu bilkuvve varlıkran önce gelir. Şunu kasrediyo­
rum: Şi.iphesiz halen bilfiil olan filanca insana, filanca buğdaya. filan­
ca görene sırasıyla zaman bakı mı ndan madde, rohum ve görme yetisi
önce gel ir. Bütün bu ikinciler ancak bilkuvve İnsan. bilkuvve buğday,
bilkuvve gören varlıklardır, henüz bilfiil onlar değildirler. Ancak bu
bilkuvve olan şeyleri n kendilerinden de zaman bakım ın dan, onların
kendilerinden çıkmış oldukları başka varl ıklar önce gel i rler. Çünkü
bilkuvve bir varlıktan bilfiil bir varlık her zaman ancak bir başka bilfı-
25 il varl ık sayesinde çıkar. Böylece i nsanı bilfiil hale geriren. insan; mü­
zisyeni. bilfiil hale geçiren müzisyendir: Daima bir ilk hareket ettirici
vardır ve bu hareket ettirici daha önceden bilfı ildi r.

1 ) 6., 1 1 .
2) Krş. Fizik. il, 1 , 1 92 b 2 1 vd.
3) Başka deyişle doğa ve kuvve hareket ettirici nedenlerdir (:ırkhai kinetikai). (Ps.- Alck., 584,
27-28). Asıl anlamında tanımlanan kuvve ile ilgili olarak krş. yıık:ırda 1 . 1 0-46 a 1 O.
4) l larckct anlamında kuvve.
5) Çünkü kuvve ancak fiil için vardır ve ancak onunla bilinir.
6) Aristoteles 1 1 - 1 2. satırda onaya koym� olduğu ayrımı açıklayacaktır. Fiilin 1..aman bakı­
mından (tempore) kııvveye önceliğinin ilk kanıtı 29. satıra kadar devam etmcktcılir.

408
I X . K İTAP

Öre yandan tözü incelerken her şeyin bir şeyden, bir şey olduğu­
nu ve bir şey tarafından meydana geririldiğin i , meydana gelen şeyin
meydana getirenle tür bakımından aynı olduğunu söyledik.O l Bun­
dan dolayı öyle görünüyor ki hiçbi r bina yapmaksızın m imar ol-
30 mak, C!I harp çalmış olmaksızın harp çalgıcısı olmak imkansızdır.
Çünkü harp çalmayı öğrenen harp çalarak çalmayı öğrenir. Öğrenme
i le ilgili bütün durumlar da böyledi r. Bilime sahip olmayanın, bili­
min konusunu teşkil eden şeyi meydana gerirdiği ni, çünkü bir şeyi
öğrenenin ona sahip olmadığı şeklindeki sofısri k akıl yürütmeye yol
açan da bu zorunluluktur.Ol Ben buna şöyle cevap veriyorum: Her
35 meydana geliş, daha önceden meydana gel miş olan b i r şey, her hare­
ket genel olarak daha önceden harekene olan bir şey gerektirdiğine
göre (bunu "Hareket Üzerine" adlı incelememizde gösrerdik«O) bilim
1 050 a yapan kişin i n de bilimin bir kısmına daha önceden sahip olması hiç
şüphesiz zorunludur. O halde fıilin bu anlamda da yani meydana ge­
liş ve zaman bakımından da kuweden önce geldiği açıktı r.
Ancak fiil töz bakım ından da şüphesiz kuweden önce gel i r.(5 )
5 Çünkü ilki n , meydana geliş bakımından sonra gelen, form ve röz ba­
kım ından önce geli r (örneği n büyük insan çocuktan, insan meniden
önce geli r(6) çünkü biri n i n forma sahip olmasına karşılık öbürü he­
n üz ona sahi p değildir) ve çünkü olan her şey, bir ilkeye, yani bir ere­
ğe yöneli r (çünkü bir şeyin ereksel nedeni onun ilkesidi r ve oluş, erek
1O içindir) : İmdi fi il , bir erekti r ve kuwe bir erek için tasarlanmıştır.
Gerçekren hayvanlar görme yetisine sahip olmak içi n görmezler, gör­
mek içi n görme yetisine sahiptirler; aynı şekilde bina yapma sanatına
bina yapmak, temaşa erme yetisine temaşa ermek için sahibizdir, yok­
sa remaşa erme yetisine sahip olmak için remaşa ermeyiz; meğer ki i n­
san br alışcırma (exercise) amacıyla remaşa ermeyi öğrenme süreci

1 ) Z, 7, 8-fiilin 1aman bakımından önceliğinin ikinci k:tnırı. Sonuç. tlilin kendisinin' bu akıl
yiiriirmt."C.lcn dolap kuvveden önce geldiğidir.
�) Kina yapma giicüne sahip olan mimarın daha önccı.lcn bina yapmajii/ini gerçekleştirmiş
olması gerekir. O halde fiil kuvveden önce gelir.
�l Yani mert.lana gelen , olan her şeyin bilfiil olan ilk fuildcn meylbna gelmesine ilişkin zorun­
hıhık l l's,-Alck., 'l86, 1 2).
-i l Fizik. VI, 6. 236 b 2 vd.
'il Yani fül llıha gerçek, daha tözsddir. Burada da iki kanır vardır. Riri I O'lO a 4 \len b 6'ya
katlar siirmekre.lir. Diğeri daha ilerde 1 050 b 5-34. satırları arasında vcrilmckrcdir. Fiil kuvve­
tlt.·n rli1 hakımıfllbn (cousiai) önce gelir, çünkü onun varlık nedenidir (r:ırio t."Ssemlil.
(ll Oysa oluş bakımından (genesiei) büyük insan ve insan, sırasıyl:ı çocuk ve meniden sonra
gdirk·r.

409
M ETA F İ Z İ K

15 içinde olmasınlar. Ancak bu son durumda dahi temaşa, muayyen bir


anlamda mevcut değil midir? Veya çünkü onlar hiçbir şekilde temaşa
erme ihtiyacı içinde değildirler. Ayrıca madde ancak formuna doğru
gidebildiği için bilkuvvedirO> ve bilfiil olduğunda o arrık formunda­
dır.(2) Aynı şey bütün diğer durumlar için, harta erekleri bir hareket
olanC'\) şeyler için geçerlidir. Bundan ötürü doğa, ereklerine ancak öğ­
rencilerini fi il içinde gösterdiklerinde ulaşrıklannı düşünen ustalar gi­
bidi r. Zira eğer böyle olmasaydı, Pauson'un Hermes'inde olduğu gibi
olurdu. Çünkü burada Hermcs figüründe olduğu gibi öğrencin i n bi-
20 timinin özümlenm iş mi olduğu, yoksa ona tamamen dıştan mı kaldı­
ğı anlaşılmayacaktır.(4) Çünkü burada eser, erekrir ve fiil, eserdir. O
halde bundan dolayı da fiil kelimesi - ki eser kelimesinden türemiştir
- tam gerçekli k anlamına doğru gider.<5>
Bazı durumlarda erek, uygulamanın kendisiyle karışır. Ö rneğin
25 görmek fiilinde (vue) n ihai şey, görmedir (vision) , ondan görmenin
yanında başka bir eser ortaya çıkmaz. Buna karşılık başka durumlarda
meydana gelen başka bir şeydir. Örneğin bina yapma sanatı ndan sa­
_ dece bina yapma fiili değil, ev de çıkar.!6) Gene de birinci durumda

1 ) Krş. Fizik, r. 9, 1 92 a 22: "Madde formu, dişinin erkeği arzu eniği gibi anu eder".
2) Ve orada durur. O halde fül öncedir.
3) Ve mad<lcnin varlığını gerektirmeyen, öyle ki ereğin, harekerin kendisinden ibaret olduğu
ve alıştırma (exercisc) ile kanştığı şeyler için. Örneğin dans, böyle bir şeydir (Ps.-Alek., 588, l 1).
Rurada da fiil kuvveden öncedir (Krş. Aşağıda 23. satır).
4) Karanlık bir ima. Ps.-Alek.'un söylediğine göre (588, 20) heykcltraş Pauson'un eseri olan
l lcrmes heykelinin raşın içine mi oyulmuş olduğu, yoksa ram şeffaf bir ma<lde içine mi geçiril­
miş olduğunun anlaşılamaması gibi bir özelliği vardı. O halele Hermes'in içeride mi yoksa dışarı­
da mı olduğu bilinmemekteydi (2 1 . satır). Ancak bu açıklama ranışmalıdır, çilnkü Pauson bir
ressamdı. Öyle görünmektedir ki söz konusu olan daha çok insana gerçeklik duygusu veren de­
rinliği olan bir resimdi.
Durum ne olursa olsun Aristoteles'in düşüncesi açıktır: Eğer hoca öğrencisini eylem içinde
gösrermezse - burada eylem, eserin kendisidir - ve sadece rakdim ermekle yeriiıirse, bu öğrenci­
nin biliminin özümlenmiş ve derin mi olduğu, yoksa yüzeysel mi, bir ciladan mı ibaret olduğu
anlaşılmayacakrır. Raşka deyişle onun bilime sahip olup olma<lığı sorulacalmr.
5) Energt'ia, ergon, entellelthda. Ps.-Alek. bu etimolojiden söz etmemekmlir. Arisroteles şunu
diyor: Etıon'dan (eser) gelen [ve böylece artık değişme anlamına gelen bir şey olarak değil, dina­
mik ve biyolojik bir bakış açısından fiilin uygulammı (exercise de l'action) anlamında rakdim
edileni energeia (fiil, eylem), entellekheia (tam gerçeklik) ile aynı şco/i itade etmeye yön4:1ir. Çün­
kü t"rgon. işlev, u/osrur (erek). Krş. Bonitz, 387.
6l Başlıca ve temcide fi ilin, kendisi üzerine ifkin fiili ile bir şeyi imal alenin sanatçıdan ayrı
olan bir şeyin meydana getirilmesiyle sonuçlanan gtfiıli veya imal edici fiili anlamlarına gelen
nıergt"ia' nın ilci anlamı arasında yapılan aynmla ilgili olarak krş. yukarda 6, l 048 b 1 8. Daha
önce verdiğimiz bilgilere ek olarak burada le Blond'un log. et Mlth. chn Arist., s. 369-370'de
vermiş olduğu yerinde mülahazalarını ekleydim: "Faaliyet, yalnızca harckene değildir, aynı za-

410
I X . K i TA P

fi il, erekrir ve ikinci durumda da kuvveden daha fazla erekrir. Çünkü


burada bina yapma fiili inşa edilen şeydedir. O evle aynı zamanda do­
ğar ve aynı zamanda var olur. O halde alıştırma veya tt_Vgıtlamanı n dı-
30 şında bir şeyin meydana gelmesinin söz konusu olduğu bürün du­
rumlarda fiil, meydana gelen nesnededir. Örneğin bina yapma fi il i
yapılan binada, dokuma fi ili dokunan şeydedir. Geri kalan şeylerde
de durum budur ve genel olarak harekec, harekec eccirilendedir. Buna
karşılık fiilin dışında hiçbir eserin meydana gelmediği bürün durum-
35 larda fiil. failin kendisinde bulunur. Böylece görme gören öznede, bi­
lim bilginde, hayac ruhcadır. Yi ne bundan dolayı mucluluk da ruhca-
1 050 b dır; çünkü o belli bir hayac carzıdı r O l o halde rözün, formun . fiil ol­
duğu açıktır.(2)
Bu kanıtlamaya göre fiilin cöz bakımı ndan kuvveden önce geldi­
ği açıktı r ve daha önce söylediğimiz gibi ilk ezeli-ebedi Harekec Ectiri-
5 ci'ye ulaşılıncaya kadar bir fi il her zaman için zaman bakı mından bir
başka fiilden önce geli r. Ancak fiil daha remel bir anlamda da önce
gelir.(3) Gerçekten ezeli-ebedi varlıklar cöz bakımından, yokoluşa tabi
varlıklardan önccdirler. Öce yandan ezeli-ebedi hiçbir şey bilkuvve
olarak var değildir, çünkü her güç, aynı zamanda çel işiklerin gücü­
dür. <•> Çünkü bir yandan gerçekcen var olma gücüne sahip ol mayan

manda hareketsizliktedir (encrgcia akincsias). Oluş halinde olan (devienc) faaliyerle, mükemmel­
liği uygulayan faaliyet arasında; geçişli fiille, içkin tii l arasınlfa bir aynm vardır. Entrgeia'nın tam
ve asli anlarru hareketsiz, içkin, Aristotdcs'in evrenin tepesine yerlcşrirdiği saffiille ram olarak
gerçekleşen faa1iyet anlamıdır. imdi böyle bir fiil kavramı, hayat alanına ainir, Arisrorelc:s bunu
w.,-zdi-ebcdi olarak mükemmel canlı" diye adlan,iırdığı saf fiil ile ilgili olarak kabul etmektedir.
"Çünkil aldın etkinliği, hayattır" (A, 7 1 072 b 26). Bu Metnfizik'in mükemmellik ve erek halc­
kındaki açıklamalarında kendisini göstermektedir ve mükemmelliğin işareti olan en büyük haz,
erekleri bizzat kendilerinde bulunan fiillerde yarar. Duyum, haz, içkinlik biiriln hayat alanına
aittir". Krş. Nile. Ahlakı, Yii, 1 5, 1 1 54 b 1 7: "Sükunette hareketten daha F.ula haz vardır".
1 ) Nik. Ahlakı, l, 8, 1098 b 1 2-22'ye de bkz.
2) 1 050 a 4 - b 2 lcısmının sonu.
3) Fiilin töz bakımından önceliğine ilişkin ve en önemli kanıt (6-34. samlar). Genel akıl yü­
riitme şudur: Ezeli-ebedi olan, yokoluşa tabi olan varlıl"tan töz bakımından önce gelir (6-7. satır­
lar) (Krş. B, 4, 999 b 5; Z, 7, 1032 b 30; A. 6 ve 7. bölümler) Ezeli-ebedi şeyler bilfiil, yokoluşa
tabi tözler bilkuvve vardırlar [8- 1 8. satırlar. 1 8- 1 05 1 a 2 bu önermenin sonuçlarını onaya koyar­
lar ve uzun bir konudan aynlmayı (digression) teşkil ederler]. O halde biltiil olan, bilkuvve olan­
dan önce gdir ve dolayısıyla Topilekr'de vaz edilmiş olan bir ilke gereğince (1 1 1 . 1 , 1 1 6 b 1 2; krş.
Ps.-AJck., 59 1 , 14-22) - ki bu ilkeye göre daha iyiye ait olan bir şey, daha kötüye ait olan bir
şeyden daha iyidir - fiil, kuvveden önce gelir (krş. Ross, JI, 264).
'1) Örneğin tıp ve gend olaralc her türlü akılsal güç "sağlıklı olmanın ve sağlıklı olmamanın"
(tou hugiazcin et tou mc hugiazein) gücüdür [b�ka deyişle "hasta olmanın" (tou nosazein) gü­
cüdür] (rs.-Alck., 591, 26).

41 1
M ETAF i Z i K

1O bir şeyin gerçekten var olan bir şey olarak bir özneye ait olması müm­
kün değildir. Öre yandan mü mkün olan her şey. fiil haline gelmeye­
bilir. O halde var olma gücüne sahip olan bir şey var olabilir veya ol­
mayabilir. O halde aynı şey hem var olma, hem de olmama gücüne
sahiptir ve var olmama gücüne sahip olan bir şeyi n var olmaması
mümkü ndür. Var olmamas·ı mümkün olan şey ise ya mutlak anlamda
15 veya "mutlak anlamda" deyimi "töz bakımından" anlam ına geldiğin­
den O ) örneğin yer, niceli k veya nitelik bakımından var olmamas ı n ı n
mümkün olduğunun söylendiği dar anlamda yok oluşa tabidir. O
halde mutlak anlamda ortadan kalkamaz olan hi çbi r şey. bazı bakım­
lardan, örneğin yer veya nicelik bakımı ndan bil kuvve olmasına engel
olan h içbir şey olmamasına karşılık, mutlak anlamda bilkuvve değil­
dir. O halde ortadan kalkamaz olan her şey, bilfıildir. H içbi r zorunlu
varlı k d a bilkuvve var değildir. imdi zorunlu varlıklar, bi rincil varlık­
lardır. Çünkü eğer bu varlıklar ol masaydı, h içbir şey olmazdı.l .? l
20 Yine aynı şekilde ezeli-ebedi hareket - eğer bir ezeli-ebedi hare-
ket varsa - bilkuvve var değildir ve eğer bir ezeli-ebedi hareket eden
varsa o bir yerden bir başka yere geçebil mek dışı nda bilkuvve hareket
edemez ve bir yerden bir başka yere geçebilmek anlamı nda ona bir
madde i;r.afe etmeye de h içbir engel yoktur. Bundan ' ctolayr�ı Gü neş,
yıldızlar ve bürün Gök daima bilfıildir ve bazı Doğa FilozoAarı nın
korktukları gibi(4) onların duracakları ndan korkmak içi n hiçbir ne­
den yokrur. Bu varlıklar yörüngelerinde h içbir zaman yorulmazlar;
çi.in k ü hareket onlar için, yokoluşa rabi olan varlıklar içi n olduğu gibi
2'l bir zıtların gi.icü('il değildir. Yokoluşa tabi olan varlıkların hareketleri­
n i n devamlılığını zahmetli kılan, bu zırların gücüdür. Bu yorgun lu-

1 ) R i r şeyi n öziinii kaybettiğinde mııdak anlamda (haplos) (14. s;mr) yokolıışa r:ıhidir. Bir
şey. iirn ,l! in Güneş. u1ayda yer değiştirdiğinde yer akımınıbn (kara copun) ( 1 1. s:ırı rl . nicelik
ıkğişcirdiğindc (büyüyen bitki) nicelik bakımından (kara poson) yokolıış:ı c:ıhidir. Fak:u her ha­
liik;lr,l:ı p ıkoluşa t:ıhi olınakl ı k varJır.
.?l A k ı l �iirtlcme şııdur: Zonınlu olarak var olan şeyler, bilkuvve va r dcğil dirl .: r (\·ünkii :mrun­
lıı v:ırl ıklar her zanı:ın, "özü gereği" olan (hosaucos) şeyl.:rdir; oys:ı hilkuwc v:ırlıkl:ır (dynata)
h.:m v:ır olabilirler, hem olmayabilirler (Ps.-Alck., 592, 1 6- 1 �ı. 1 ındi ilk varlıklar (protal 11.ı runlu
nl;frak \'ar ol:ın varlıklardır.
O halde ilk varlıklar bilkuvvc \•ar d.:ğil l.·rd ir. O h:ılıl.: tlil kııweden
iincc �dir. Ariscotclcs sonsuz varlıkların (aid ia), biicün geri k:ıl:ınların kenılil.:rin.: b:ığlı olmala­
rınılan \'C �er onl:ır ol masa hiçbir şeyin var olmayacağından dolayı ilk \'arl ı k l :ır olduklarını sözle­
rin,· ,·kl.:nwk rcdir.
;\) Yani onda kııwc olmadığından dolayı.
'i) Fmpcdokles'c günderme (Ps.-Alek., 592, 3 1 ). Krş. /Jr Gulo i l , 1 , ::!Slı a ::!'i. Ama Empc­
ıloklcs"in climimc ol:ın hiçbir fragmencinde bu teoriye bir :ınf yok nı r.
1) Y:ıni h:ıreket ve sükunet gücü değildir.

412
I X . K İ TA P

ğun nedeni, yok oluşa tabi olan varlıkların tözü nün madde ve kuvve
olması . fıil olmamasıdır.
Yok oluşa tabi olmayan varlıklar, Toprak ve Ateş gibi sürekli de­
ğişme halinde olan varlıklarca taklit edili rler. Bu varlıkların kendileri
.�O de ezel i-ebedi olarak bilfıildirler; çünkü onları n hareketleri de kendi­
leriyle ve kendilerindedir. Ancak diğer güçlerin hepsi. yukarıdaki tar­
tışmamızı n gösterdiği gibi(l ) zıtların gücüdür. Çünkü filanca özel ma­
hiyette bir hareketi meydana getirme gücüne sahip olan şey, bu mahi­
yette olmayan bir hareketi de meydana getirebilir. Bu, örneğin akılsal
güçlerin durumudur. Akıl-dışı güçlere gel ince onlar da var olmalarına
veya olmamalarına göre(2) zıcların güçleri olacaklardır.
O halde eğer İdeaların taraftarların ın diyalektik akıl yürürmele-
35 ri nde sözÜnü ettikleri türden gerçeklikler veya tözler olmuş olsalardı,
kendi nde Bili m'den çok daha bilgin olan bir şey ve kendinde l lare-
1 oc:; 1 a ket' ten çok daha harekecli olan bir şeyi n olması gereki rdi; çünkii bun­
lar, kendilerin i n sadece güçleri olan kendi nde Bilim ve kendinde Ha­
reket'ten daha çok fiil olacaklardı.Ol
O halde fi ilin kuvveden ve her değişme ilkesi nden önce geldiği
apaçıktır.

9. Bölüm <Fiilin Önceliğine Devam - Bilkuvve İyi ve Bilfıil iyi -


Geometrik Kan ı rlaına>

İyi'nin fiilinin de İyi'ıün kuvvesi nden daha iyi ve daha dt"ğerli ol­
duğunun kanıtı şudur:(4) Bir şeyi yapma giiciine sahip olduğunu söy-
5 lediğim iz bütün varlıklarda bu güç, zıtları yapma giiciidür. Örneğin

1 l Yıık;ml:ı b 8- 1 '.!. satırlar.


:!) Ak ı l -d ı şı varlıkl:ır yoklukları veya varlıklarıyla zıt sonuçları mı:yd :ına ger irirler (Ps.-AJek.,
'i'J:\ . .!0-:!.!l.
:� ı l ' b ro n cu l ar ancak Bilim'i n ve Hareket'in i dea ol arak varl ığını k:ıbul crım:kred irler. bilenin
.
\'e h:ı rd;,·t edenin d,-ğil. Oysa İdealar, rüm ell er olarak bireylerde gen;ck leşcn h:ısir giiçlcrd i r ve bi­
r,·)·l,·r on lardan daha gerçekti r l er; çünkü onlar fiiller ve formlard ı r. Krş. Ps . - A l ek . , 'i'J3, :!8-3 1 ;
Hnı ı i r1 . ;\06 ve özelli kle Robin, la Th. Platon., s. 63.
·'i l Hiiliimiin b�l:ıngıcın ı n (4-2 1 . samlar) genel akıl yüriirmı::; i şudur: Ku\'\'c iyi ve kiirii ol:i>i­

/,·11.l i r. Fiil ya iyidir. o zaman kuvveden iyidir veya körüd ür. o za ma n ku\'\'ed�·n dalı:ı klirüdür.
(ii ııkii kı ı \'\'e iyiyi de içinde taşır. Ö ce yandan kötünün ti i l i ıı i ıı. kuwesi ııden daha kiirii olmasın­
,1.ın iiriirii, kür ü , duyusal nesnelerden bağımsız olarak kendinde var deği ldir. Çiinkii o ya l n ızca
km·wııiıı 1.ı ı larından hirinin fiil haline geçişi olduğundan i.i1ü gereği h i l ti i l \'ar değildir. O bir te­
md g,· r�·dd i k . bir ilke de değildir; çünkü ilke ancak biltiil obhi l ir. Du l :ıyısıyb " y<•k olma. hata
·
w kiiıiiliikrcn kon ı n m uş tu r . Bütün bunlar ancak kuvve ve m:uldı.:c.le hu l ıı nıı rl :ı r.

Arisrordes'in akıl yürütmesi, şeylerin ilkesi olarak göz i.lniine alınan l'yrhagnrasçı l y i - Kiirü çif-

413
M ETA F İ Z İ K

sağl ıklı olma gücüne sahip olduğunu söylediğimiz varl ık, aynı zaman­
da hasta olma gücüne de sahip olan varl ıktır. O her iki güce de aynı
zamanda sahiptir; çünkü aynı güç hem sağlık hem hastalık, hem hare­
ket hem sükönec, hem yapma hem yıkma. hem yapılma hem yıkılma
10 gücüdür. O halde zıcları kabul ecme gücü varlı klarda aynı 1.amanda
mevcutrur. Ancak zıcların kendileri aynı zamanda mevcut olamazlar
ve fiillerin, örneğin hastalık ve sağlığın. aynı zamanda var olmaları da
mümkün değildir. Bunun zorunlu sonucu şudur ki bil fiil lyi'nin iki
zma n biri olmasına karşılık, kuvve ayn ı zamanda hem biri, hem diğe­
ri veya aynı zamanda ne biri ne diğeridir. O halde f yi'nin fiili. fyi'nin
kuvvesi nden daha iyidir.
15 Kötü'ye gelince, onun ereği veya fiili. zorunlu olarak kuvvesin-
den daha köcüdür. Çünkü bilkuvve varlık. ayn ı zamanda iki zıddın
kuvvesidir; dolayısıyla Kötü'nün duyusal şeylerden bağımsız olarak var
olmadığı açıkcır. Çünkü Köcü, doğası gereği kuvveden sonra gel ir.O )
O halde ilk ve ezeli-ebedi gerçekliklerde ne kötülük, ne kusur. ne yoko-
20 luş (corrupcion) mevcuttur (çünkü yokoluş da bir tür kötülüktür).
Geomecrik önermeler de fiille keşfedilirler;('.!I çünkü onları böle­
rekOI keşfederiz. Eğer geometrik.şekiller daha önceden bölünmüş ola­
rak verilmiş olsalar(4) geomecrik önermeler (veya teoremler) derhal
fark edilirlerdi. Ancak onlar yalnızca bilkuvve ola rak mevcurrurlar.
25 Bir üçgenin üç açısının coplamı niçin iki dik açıya eşirri r?<'il Çün kü
tek bir ı:ıokca ecrafı nda coplanmış açılar. iki dik açıya eşinir de ondan.
O halde eğer üçgenin kenarı na paralel olan doğru daha ön ceden yu-

ri anlayışına yönclrilmişcir {krş. A, 5, 986 a 26). Ancak o, özellikle bağımsız bi r röz olarak kabul
ec.lilen Platoncu Ki\rii'nün ideası anlayışı ile (Theaiutos, 1 76 al Körü'nün ilkesi olarak vaz edil­
miş olan Belirsiz iki anlayışını (aşağıda N, 4, 1 09 1 b 30-3')) heclctler gfüünmckrcc.lir.
1 ) Oysa C7.cli-cbedi varlıklar kuvveden daha iyidirler. Bu öğreti Arisrorcles'in A, 7, 1 072 b
30- 1 073 a 3'de sergileyeceği ve Kötü'nün en yüksek ilkede var olmadığını, ancak şeylerde bulun­
lluğunu söyleyen arnı öğretidir (A, 1 0, 1 075 b 20 vd.'da bkz. Burada ilk varlık zıtlığa maruz ol­
mayan bir varlık olarak ortaya konmaktadır) .
.2) Bu bölümün son kısmının amacı (2 1 -35. satırlar) geri kalan şeyler için olduğu gibi mate­
mariksd şeylerle ilgili olarak da fiilin kuvveden önce geldiğini gösrermckrir.
3) Veri olan geometrik şekilleri bölerek.
4) Başka derişle bilfiil olsalar. Fakat gerçekte Aristoteles'e göre önermeler şekillerde ancak bil­
kuvve olarak takdim edilirler (fiile geçmek işini yapmak için biilme ve ispatlamayı zonınhı kılan
Ja budur).
5) Kq. Eukfüles, I, 32 - Kanıtlama şudur: ABC üçgeni olsun. AB'ye EC paraleli çizilir. O za­
man CAB açısı ACE açısına ve ABC açısı ECD açısına eşirrir (Eukfüles, ( , 29). Dolayısıyla BCA
açısı + CAB açısı + ABC açısı BCA açısı + ACE açısı + ECD açısı BCA açısı + ACD açısı
= = =

iki Jik açı olur (Euklides 1, 1 3).

414
I X . K İ TA P

karıya doğru çizil miş olsaydı, yalnızcı bu şeklin görülmesi önermeyi


derhal apaçık bir hale ·geti ri rdi. Yine yarım-daire içine çizilen bir açı
niçin bürün durumlarda dik açıdır?< ! ) Çünkü eğer bu üç doğru ara­
sında eşi tlik varsa - yani tabanı teşkil eden iki doğru ile merkezden
<karşı açının tepesi ne doğru çizilen> dikey doğru - sonuç, ilk öner­
me bili ndiğinde, yalnızca bu şeklin kendisinin görülmesi ile apaçık
30 ortaya çıkar. O halde bilkuvve var olan geometrik yapıların (conscruc­
rion), fiil hal i n� geçirilmeleri sureriyle keşfedildikleri açıkrır. Bunun
da nedeni geometricin i n düşün mesinin (inrellecrion) , bir fiil olması­
dır. Dolayısıyla kuvve, fiilden çıkar ve geomerrik yapı ları, onları geo­
metrik olarak inşa etmek suretiyle tanı rız; ancık şu kayırla ki geomet­
rik şeklin özel fiili, meydana geliş bakım ından bu şeklin özel kuvve­
sinden sonra gcli r.(2)

A E
I
,
,
,
,
,
.,
I
I
,
I
,

25-26. satırları �yle anlamak gerekir: Eğer üçgenin AB kenarına paralel olan lloğnı (EO çi­
zilmiş olsaydı {= eğer geometrik şekil, üçgeni çevreleyen u1.ayın bölünmesinllen ötürü bilfiil ol­
muş olsarli ı), bu şeklin görülmesinin kendisi (yukarıda göstenliğimiz u1.antıları ile birlikte) bir
ilçgeni n iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğu önermesini derhal apaçık hale getirirdi.
1 ) Krş. Eul<lidcs, i l i , 3 1 . İşte doğurduğu yorum güçlükleri ile birlikte (krş. Ross, i l , 27 1 ) İs­
patı:
Bir yanm-daire olsun, BC'nin ortasında bulunan O noktasından DE dikey doğnısunu çize­
lim. O 1.aman OE.,[)R ve DEB açısı=DBE açısı, DE=DC ve DEC açısı .. l >CE, DER açısı +
Dl'.C a1rısı .. DCE olur. Başka deyişle BCE açısı = CBE+BCE olur. Ancak BEC açısı bir dik açı­
dır. imdi RAC açısı = RCE açısıdır. O halde BAC açısı bir dik açıdır.
E

B o

Yarım-llaire teoremi Birinci Analitik/er, l, 24, 4 1 b 1 7 ve ikinci Antıliıil&r il, 2, 94 a 28'de


llc bulunur.
2) Aristoteles şüphesiz şunu demek istiyor: Geometrik olarak inşa ermenin lmvvesi, diişiince­
nin tiilini gerektirir. Ama inşa fiilinin kendisinden önce gelir. Bu pasajı çok geniş bir şekilde çe­
vtrmd• wrunda kaldık.

415
METAF İZİ K

1 0. Bölüm <Doğru ve Yan lış> ! I )

Varl ık ve Var-olmayan kavramları önce farklı k:ıtegoriler hakkın-


35 da kullanılır. iki nci olarak bu kavramlar, bu k:ıtegorilt"rin kuvve veya
fiili veya bunların zıcları, n ihayet üçüncü olarak en dar anlamında
1 0') 1 b "doğru" ve "yanlış" ile ilgili olarak kullanılırlar. İmdi doğruluk ve
yanlışlık nesneler açısından onların bi rleşme ve ayrıl maları na tabidir;
öylt' ki ayrı olan ı ayrı olan olarak, hi rlt"şik olanı birlt"şik olan olarak
düşünen doğru düşünmekte, düşünmesi nesnelerin durumuna aykırı
bir durumda olan ise yanlış düşünmektedir. O halde doğruluk ve
5 yanlı�lık denen şey ne zaman vardır veya yoktur? Ger�·ekten hu de­
yi mlt"rle ne kastettiği mizi iyi İncelemem iz gereki r. Doğru bir biçimde
senin beyaz olduğunu düşündüğümüz için sen beyaz değilsin, ancak
sen heyaz olduğun içindir ki sen in beyaz olduğunu söylerken bir doğ­
ruyu söylemiş oluruz.(2)
O halde(J) eğer bazı şeyler her zaman birleşikse ve onları ayı rmak
1 O im kansızsa, buna karşılık başka bazıları da gerek ayrı. gerek birleşik
olmayı kabul ediyorlarsa, o zaman va rlık, bi rleşik ve bir ol ma, var­
olmama ise birleşik olmamak, birden çok olmakrır. O halde olumsal
(con ri ngent) şeyler söz konusu olduğunda aynı kanı veya ayn ı beyan
doğru ve yanlış olur ve onun belli bir zamanda doğru, başka bir za-
1 5 manda ise yanlış olması mümkündür. Buna karşılık başka türlii olma­
ları mümkün olmayan varlıklara gelince, onlarla ilgili olarak bir kanı
belli hir zamanda doğru, başka bir zamanda yanl ış ol maz; aynı kanılar
her zaman doğru veya her zaman yanl ıştı rlar.
Ancak bileşik olmayan varlıklarla! 4J ilgili olarak var olma veya
20 var-ol mama, doğru veya yanlış nedir? Çünki.i bu tür bir varl ık, örne-

il Arisrorelcs'in doğrullık öğretisi daha az kesin bir ramb daha önce E . t\ \le sergilend i . Aris­
rcırdes dcığnıluğu. düşüncenin sair bir etkileni m i (affecrion) olarak takd im ermekle rerinmekrey­
di. Rıı hiilüımle Ari sroreles doğruluğun ancak düşüncede bulıınduğunıı sa\•ıınnı:ıkra. yalnı7. (bel­
ki J :ıeger' i n Sıııt!im . . . s. 2 l -28'de işaret ermiş olduğu E, t\ 'e ve onunl:ı aynı diinı:me ;ıir olan K,
ı f,. giire h i r C\'rİ m i n sonucu olarak) noolojik (di.işiinscl) bağın onwlojik hir hağa karşılık olması
g,·r,·kr iğini eklemektedi r (Krş. P�ri Humm�ias. 9, 1 9 a :Ul. lhsir \•arlıkLır (h;ıpLı) l wya hiilüne­
m.·1ler (adierar:ı l l . yani sezgi ile kavranan şeylere gel ince, onlar bilgisi1liğin konusu olabilirler,
ancık y:ınlışın konusu olamazlar. Skolastikler bu realist anb�·ışı benimsemişlerdir: Örneğin krş.
Sr. Thoma.�. Sıım. J/1rol 1 a, qu. XVI, arr. I . Bu bölümün daha ünceki bi.ilüıııle il işkisi hakkında
.•

kr�. Ronit7.. 409 n: Ross, i l , 274.


�) �ooloj ik !diişiinsel) doğruluğu belirleyen, onroloj i k (\·arlıksall doğnı l ııkmr.
J) Şeylerde dnğnılıığun aı'ıa özelliği i.izerinc daha önce gd.:n şeylerin sonucu.
t\ l lh�ir dnğ:ıl:ırı n (asynrhecon) lfoğruluğu nun ne olduhFJ.ınun i ncelenmesi.

416
I X . KİTAP

ğin tahranı n beyaz veya köşegenin <kenarıyla> ölçülemez old uğunu


söylediğimizde olduğu gibi bileşik olduğu zaman ıwr olrrmğı, ayrı ol­
duğu zaman var olmayacağı bir anlamda bileşik değildi r.l ı l Dolayısıy­
la doğru ve yanlış da bunlarda bileşik varlıklardakinin aynı olmaya­
caklardır. Gerçekcen nasıl ki doğru, bileşik olmayan varl ıklarda bile­
şik varlıklarda olduğunun aynı değilse, Yarl ık da aynı değildir. O za­
man doğru veya yanlış nedir? Doğru, kavranan şeyi kavrama ve beyan
2 5 erme (çünkü casdik (affirmarion) ve beyan (enonciarion)!:!J aynı şey­
ler değildirler), bilgisizlik ise kavramamadır.Dl Çünkü bir şeyin doğa­
sı üzerinde - ilineksel bir anlamda olmak dışındal4l - yanılmak
mümkün . değildir. Aynı durum bileşik-ol mayan rözler için de söz ko­
nusudur. Onlarla ilgili olarak yanlış içinde olmak mümkün değildir
ve onların cümü bilkuvve değil, bilfiil vardırlar. Çünkü aksi rakdirde
onların varlığa gelmeleri ve ortadan kalkmaları gereki rdi. Oysa ken­
dinde Varlık için(5) ne oluş, ne yokoluş mümkün değildi r. Çünkü
30 eğer öyle olm uş olsaydı, onun bir şeyden meydana gelmesi gereki rdi.
O halde bir öz olan ve bilfiil var olan her şeyle ilgili olarak yanlış
mümkün değildir, yalnızca onların ya bi lgisi vardır veya yokrur. An­
cak onlarla ilgil i olarak onların ne olduklarını, yani filanca rür bir do­
ğaya sahip olup olmadıklarını ara.şrırmak gereki r.
Doğru olarak göz önüne alınan Varlık'la,!6) yanlış olarak göz
önüne alınan var-olmama'ya gelince, bir durumda, özne ile yüklem
gerçekren birleşik olduğunda doğru, birleşik ol madıklarında ise yanlış
35 söz konusudur. Bir başka durumda ise eğer nesne varsa, belli bir rarz­
da vardır ve eğer bir carzda var değilse kesinl ikle var deği ldir.(?) Doğ-

1 ) Oilşiince basir doğayı konu aldığında onu ya yakalar. ya yakalamaz. Ona kendisi nden bir
ş..·-r k11rma1 ve o zo runlu olarak şeye uygundur. (Krş. Teoph ra.�ros , Mrtı�fizik. ') b 1 5, 3 1 8 Br.,
28 l{uss. Ro1.lier'nin incelemesine de bkz. Traitt de l'Ame. i l , 1173 vd.
2) Aristordes basir 1.loğalardaki doğru ve yanlışı, sıra.�ırla 7.ihindc gii7. i.i niine alınmış olarak
(.:!3-3·i.'-\. samlar) ve n_esnede göz önüne alınmış olarak incclcınekrcı.lir. Ru iki nciler nesnel olarak
hir iincckilcre kaqılık olmaktadırlar (33- 1 052 a 1 . satırlar).
3) lhsir doğaların kavranması bir sezgi , dolaysız bir temas (per tanionem qııan..kım, Ronitz,
1 1 Ol k:wranan şeyin kendisi gibi bölünmez bir sezgi, bir dokunmad ır. Rasir doğa ancak 10nınlu
ol:ı r;ık ŞC)'e U)'gun olan düşünce tarafından bütünü ile kavranabilir.
1 ) l:\a.�ir doğa (asynrheton) bileşik bir önermenin bir unsımı olmak bakımından b:L�irrir. An­
cak o hinar kendisinde cins ve ayrımdan meydana gelen bir unsurdur. Onıınl:ı ilgili olarak yan­
lış. hıı son bakış açısından göz önüne alındığında, i l ineksel :rnlamda bir ya nlış ol:ıcakrır.
'i) Form için; yalnı7.ca bileşik varlıkların meydana gdd iklcri bilinmckreJir (Z, 8, 1 O;H b 1 7).
(>) naha doğru ol:ır:ık, doğru kavrama ile kavranan nesnel varlıkla.
-ı Oldıık�-a karanlık olan bu pasajda iki rür doğruluğa (bileşik şeyler, hileşik olmayan şeyler)
geri diinen Aristotelcs, nesnede göz önüne alınan doğru ve yanlışı, başka derişle bileşik şeyle bile-

417
M ETAF i Z i K

ru da bu varlıkları bilmekcir. Bu durumda onlarla ilgili olarak ne yan­


i 052 a l ış, ne doğru söz konusudur. Sadece bilgisizlik vardır. Ancak bu. kör­
lüğe benzer olan bir bilgisizlik değildir; çünkü burada körlük. düşün­
me yerisinin cam bir yokluğu anlamına gelecekrir.
Harekersiz varlıklarla<O ilgil i olarak da onları n harekersiz olduk-
5 tarını kabul edersek zamanla ilgili bir yanlışın<2l var olamayacağı açık­
rır. Örneğin üçgenin değişmediğini kabul edersek açıların ın roplamı­
nı n filanca zaman i ki dik açıya eşir olduğunu, başka bir 1.:ıman ise
böyle olmadığını düşünemeyiz. Çü nkü aksi rakdirde o değişmeye rabi
bir şey olur. Bununla birlikre fi lanca sınıfın bir üyesi nin belli bir nice­
l iğe sahip olduğunu, bir diğerinin ona sah ip ol madığı nı düşünebiliriz.
Örneği n hiçbir çifr sayının ilk olmadığın ı düşünebildiğim iz gibi on­
lardan bazısının i l k olduğunu, bazısını n olmadığı nı da düşünebili­
riz. Ol Ancak sayısal bakımdan bir olan basir bir harekersiz varl ık söz
konusu olduğunda arrık bu yanlış mümkün değildir: çünkü o 1.:ıman
amk bir şeyin bir nireliğe sahip olduğu. diğerlerinin ona sahip olma-
1O dığını dlişünemeyiz. Tersine yargımız onunla ilgili olarak ezel i-ebedi
bir varl ık rarzını beyan ermesi bakımından ya doğru veya yanlış ola-
4
c;ıkrır.141

şik -ol mayan şeylerin lloğru olduklannın söylendikleri wlamlara rekabiil cJı:n varlığı ele almakta­
dır. Bileşik şeylerle ilgili olarak (34. satır) denebilir ki, onlar bileşik olduklarında vanl ı rlar. bileşik
olma<lıkları nda yoknırlar"(özne ve yüklemin gerçek birliği). Rileşik-olmayan şeylere geli nce (35.
sarır) . onlar bir başka şeyle her türlü ilişkilerinden ayrı olarak biz1�ı.r kendileri n,le güz üniine alın­
mak ,lunımundadı rlar. Onlar ya vardır veya yoktur. A, A\lır veya h i\·bir şey değildir. Raşka de­
yişi.: zihindeki kaııramıı-kaııramama seçeneğine (24-25. sarırl:ır). burad:ı ncsn ..-.lc bir aracı nlmak­
s11ın var olma ve v:ır-olmama karşılık gelmektedir.
1 ) Hareketsiz varlıklar (akineta) yukarıda 105 1 b 9 ve 1 '; . s:mrlard:ı kasreclilen bileşik varlıklar
(�'}'nrhera) sınıfına gi rerler. Bunlar ezeli-ebedi olarak yiiklem lerini muhata1.a eden şeylerdir.
2) Rasir doğalar ol:trak değil, murlak anlamda bir erkiye uğramayan (aparhcl şcyk-r olarak.
3) 1 laha doğru olarak: Çünkü iki sayısı ill...'tir.
1 ) Dolayısıyla iki nin çift olduğunu söylerken, doğruyu söylemiş olacağız: bunun rersini söy­
lersek daima yanlışı süylemiş olacağız (krş. Ps.-Alek., 6 1 -3 1 -.: U).

418
X. KİTAP (1)

1 . Bölüm <Bir'in Anlamları-Bir'le Ölçme>

15 Kelimelerin Farklı Anlamları hakkındaki kitabımızda söylediği-


miz gibi Bir, birçok anlama gelir.O l Kelime birden fazla anlamda kul­
lanılmakla birlikte ilineksel anlamda değil,( 2 ) biri ncil ve asli anlamda
bir olarak adlandırılan şeyler, toplam olarak, dört ana başlık altında
roplanabilirler:(3) 1 ) Önce ister genel olarak sürekli olan, ister özellik­
le ne bir. temas, ne bir dış bağı n ürünü olmayıp doğal olarak sürekli
20 olan . şeylerin birliği vardır.(4) Sürekli varlıklar içinde de hareketi daha
bölünmez ve daha basit olan, daha fazla birdir ve önce gdi r.(5)
2) Rundan başka bir bütün olan(6) ve bir biçim ve forma sahip bulu­
nan şeyler, birdirler ve hatta daha yüksek anlamda birdirler; özellikle
de bütün, doğa bakımından bir bütünse ve bir yapıştırıcı, bir çivi, bir
bağla bağlanan şeylerde olduğu gibi zorlama (conrrainte) sonucunda
25 me}'dana gelen bir bürün değilse veya başka deyişle eğer bütün, sürek­
liliği nin nedenini bizzat kendisinde taşımaktaysa. Şimdi hareketi yer
ve zaman bakımından bir ve bölün mez olan bir şey, bu anlamda bir­
dir. Bunun sonucu açıkça şudur ki eğer doğası gereği bir hareket ilke­
sine, yani birinci türden hareketin (yer değiştirme hareketinin) birinci
türden hareket (dairesel hareket) ilk�sine sahip olan bir şey varsam
bu şey bir olan bütün büyüklüklerin ilkidir. O halde bazı şe}'ler bu
anlamda, yani sürekli veya bütün olmak anlamlarında birdirler. Bu
30 anlamda bir olan başka bazı şeyler de, kavramı bir olan şeylerdir. Dü­
şünceleri bir olan şeyler, yani düşünceleri bölünmez olan şeyler, bu
tür şeylerdir ve eğer bir şey tür veya sayı bakımından bölünemezse, o
şey düşünce bakımından bölünemezdi r. 3) Sayı bakımından bölüne-

1 ) 6. 6.
::!) Aristotek-s (6, 6, 1 0 1 5 b 1 6-36'da sözii nil eniği) ilineksel anlamda birliği bir tarafa bırak­
makt:lllır.
J) Krş. �ağı.la 3"i. satır.
4) Yani hayvanların, bitkilerin ve gend olarak doğanın iiriinil olan, fakat sanatın ilriinii olma­
r:m şerlerin (ta ...ı.,; physeos ginomcna alla me apo tekhes) birliği (Ps.-Alek., 603, 9- 1 0).
S i Sabit rıl.l11lar küresi. Ps.-Alek., (603, 1 3-2 1 ) kendileri}1e llonatılmış olliııklan eklemlerden
llulap hareketleri ne basit, ne bölünmez olmayan hayvanların hareketleriyle, muttlak olarak basit
ve siirckli olan Gük'ün hareketi arasında ilginç bir karşılaştırma yapmaktadır.
6) 6, 26. bölümle krş.
7) Örneğin bir göksel küre.

419
META F i Z i K

mez olan. bireydir. 4) Tür bakımından bölünemez olan ise bilgi ve


bilim bakımından bölünemez olandır; öyle ki tözleri n bir olması nın
nedeni olan şey( I ) birincil anla mda bir olmak zorundadır. işte Rir'iıı
farklı anlamları bunlardır: Yani doğa bakım ından si.irt"kli olan, bütün,
]5 bi rey ve ti.imel .( 2 ) Bürün bu varl ıkların birliğini teşkil eden şey. bazıla­
1 O 'i :! b rı ile il�ili olarak hareketin, diğt'l'leri ilt' ilgili olarak di.işi.incenin veya
kavra m ın bölünmezliğidi r.
Ne tür şeylerin bir olduğu sorunu ile Bir'in özii ni.in ne olduğu,
kavram ı n ın ne olduğu sorununu birbirine karışrırmamak gerekir.(3)
Çünkü bir yandan Bir'in farklı anlamlarını gösterdik ,1-l l ve Rir' i n bu
5 farklı ri.irlerinden herhangi birinin kendisi ne air olduğu her şey bir
olac:ıkrır. Öre yandan "bir olma" bazen bu işaret ettiği miz şeylerden
birinin birliği olacak, bazen bir kelimesinin kelime an lamın:ı daha da
yakın bir başka birlik anlamına gelecek. buna karşılık Bir'in diğer an­
lamları sadece bilkuvve birl iğe sah ip olacakrır. Aynı ayrım bir y:ından
öğe veya neden oldukları söylenen şeylerin neler oldukların ı belirle­
10 mek, öte yandan öğe ve neden kelimesinin ranımını vermek söz konu­
sunda olduğunda öğe veya neden için de söz konusudur.('\) Röylece
bir anlamda Ateş, bi r öğedir {ve belki "sını rsız olan" veya bu rür bir
başka şey de doğası gereği öğedir); ancak bir başka anlamda o, öğe de­
ğildir. Çünkü Areş'in özüyle öğenin özü örrüşmezler. Gerçekren de
Areş'in belli bir şey ve bir doğa olmak anlam ında bir öğe olmasına
karşılık. öğe kelimesi bir varlığın yapısına ilk bileşen (composanr) ola­
rak gi rme özelliği ne sahi p olan şey anlamına gel i r. Öğe hakkı nda bu
15 söylediğim aynı şekilde neden,Bir ve bu rür bürün diğer şeyler için de
geçerlidir. Bundan dolayı da Bir'in özü, bölünmez olma, doğası gere-

1 ) Yani form. Ru remel birliktir. Tür (insan, ar) birdir; çünkii o tliğer riirlcre biiliinemez. Bi­
r,·r için de aynı şey sfü: konusudur. Buna karşılık genel ol:ır:ı.k hayvan, bir tk-ğildir; çiinkii o kav­
r:unLırı şüphesiz farklı olan rürlere bölünebilir (krş. Ps.-Alek., MM , 1 4 -2J).
2 ) Rıı riimel (ro brholou) 3 1 . samda kasredilen rür (eitlos) , yani hiilünmcz olan rck rümel
ol:ln en alr riirdiir (intima species) .
J) Rir'in k:ı.plamı il.: içlemi arasında yapılan ayrım. Bu içlem, 1 6. s:ı.rır \'e sonrasında Arisrore­
(,".( in rd.;lif crciği ilç r:ınımla açıldığa kavuşnınılacakrır.
-i l Yukarda 34-36. sarırlarda özetlenen anlamlar.
'i) Rıınd:m sonr:ıki sarırlarda Arisroreles bir yandan Bir, diğer. yantlan Ôğe ve !':etlen arasında
hir karşıl:tşrırma yapınakradır. Her iki dunımda da özeni.: kaplamcı bakış açısı ile içleml·i bakış
açısını hirhirinden ayırdermek gerekir. ÖzellikJe bazen öğe ile eşanlamlı, bazen üğetlen ayrı ola­
rak gii7 iiniine alınan Areş örneği ile ilgili olarak (9. sarır vd.) Ps.-Alck.'ıın gdişıirdiği diişii nceler
(CıO'i, -10-606, 2) ilgi ile izlenecel..ı:ir. !:ı., 3, 1 0 1 4 a 26-30'd:ı "üğe"nin ranımın:ı da lıakınız. 1 1 .
s:ırmLıki "sınırsız olan" (ıo apeiron) Anaksimandros'a bi r imadır.

420
X . K i TA P

ğ i belli ve özel b i r şey olmaCl ) ve yer veya form veya düşünce bakı­
mı ndan bağımsız olma veya bir bütün veya bir bölünmez olma veya
nihayet ve özellikle her cürün ilk ölçüsü olma, daha da özell ikle n iceli­
ğin ilk ölçüsü olmadır; çünkü diğer kategorilere o bundan yayılmışcır.
Çünkü ölçü, niceliğin kendisiyle bilindiği şeydir. Nicelik ise nicelik
20 olarak Bi r'le veya bir sayı ile bi linir ve her sayı, Bir'le bil inir: dolayı­
sıyla nicelik olmak bakımı ndan her nicelik Bir'le bilinir ve nicelikle­
rin ilk olarak kendisiyle bilindikleri şey. Bir'in kendisidir ve dolayısıy­
la Bir. sayı olmak bakımından sayının ilkesidir. Diğer kategorilerde
de ölçü adını, her birinin kendisiyle ilk olarak bilindiği şeye veril mesi­
nin ve her bir farklı varlık türünün ölçüsünün de bir birim olmasının
25 - urnnluk birimi, genişlik birimi, deri nlik birimi, ağırlık birimi, hız
birimi - neden i de budur (çünkiiC21 ağırlık ve hız iki zıddın her birin­
de ortak olan bir şeydir. Zira onların her birinin iki anlamı vardır:
Örneği n ağırlık, hem belli bir ağırlığı olan, hem de aşırı bir ağırlığı
olan şey anlamı na gelir. Aynı şekilde hız da belli bir hareketi olanla
aşırı bir harekeci olan anlamındadır; çünkü yavaş olanın da belli bir
30 hızı ve hafif olanı n da belli bir ağırlığı vardır).
O halde bürün bu durumlarda,C.ll bir ve bölünmez bir şey
olan b i r ölçü ve ilke vardır. Çünkü doğruların ölçümünde bile bir
ayak (foot) uzunluğunu bölün mez bir şey olarak göz önüne alı­
rız.<41 Zira her yerde ölçü olarak aradığımız, bölün mez ve bir olan
35 b i r şeydir. Ancak bu ölçü de nitelik veya nicel ik bakımından basit
olandı r.(5) Şimdi kendisine bir şey eklemek veya kendisinden b i r
şey çıkarman ı n mümkün olmadığın ı n düşünüldüğü durumda,
1 053 a ölçü tamdır. B undan dolayı da sayının ölçüsü, bürün ölçüler için­
de ram olanıdır. Çünkü sayıda bir biri m , her bakımdan bölünmez
bir şey olarak vaz edilir. Bürün diğer ölçüler ancak onun taklitleri-

1 ) Aristoteles'in Bir kavramına getirdiği b u kesin belirleme açıkça Platon'un Bir anlayışına
karşı yöneltilmiştir. Öte yandan Aristoteles için Rir'in bir cins olmadığı, fakat bir onak doğa
ile ilgili olan şey (pros hen legomenon) olduğu bilinmektedir (Krş. r. 2, 1 003 a 33 ile ilgili
notl.
2) "T latiflik ve yavaşlık hakkında bir şey demiyorum; çünkü . . diye tamamlamak gerekir.
. ft

Aristotdes ağırlık ve hızdan biraz önce söz ett iği için, hafiflik ve yavaşlığı neden es geçtiğini açık­
lamaktadır. 27-3 1 . satırlar kısaca bir tür parantez nitdiğinliedir. Akıl yürütme 3 1 . samdan itiba­
ren de\'am etmektedir.
3) R ii rii n bu çeşidi rürlerde uzunluk, genişlik, derinlik, ağırlık ve hızda, bütün bu pasajla ilgi­
,

li olan krş. /ltinı·i Anııliıiltkr [, 23, 84 b 37.


4) A.�lı mla biiliincbilen bir şey olduğu halde.
')) r>emck ki Aristoteles niteliklerin doğrudan ölçüsünü kabul etmektedir.

42 1
M ETAF i Z i K

dir. O l Gerçekcen de sradion, calanc veya bir başka gördi olarak büyük
bir ölçüye herhangi liir şey eklense veya ondan bir şey çıkarılsa. bu iş­
lem, onun daha küçük bir ölçü üzerinde yapılmasına kıyasla <;laha ko-
5 layca fark edilmeyecek bir işlem olacaktır. lşre bundan dolayıdı r ki is­
rer sıvılar, iscer kacılar, iscer ağırlık veya büyüklükler söz konusu ol­
sunlar, kendisinden herhangi bir şey çı karı lması nın duyular rarafı n­
dan fark edilmesi mümkün olmayacak ilk şey. daima bir ölçü olarak
alınır ve bu ölçü vasıcasıyla bilindiğinde söz konusu nicel ik bilin miş
sayıl ır. Aynı şekilde harekec de basic ve en h ızlı harekede bilinir; çün­
kü bu harekec en küçük bir zaman aral ığı n ı (laps) işgal eder. Bu ndan
1O dolayı yine Ascronomide de ölçü ve ilke olan bu cür bir Bir'dir. Çün­
kü Gök'ün harekecinin cek düzenli (u n i forme) ve bi.icün harekecler
içinde en h ızlı olduğu kabul edilir ve diğer hareketleri ölçmek için de
bu harekece dayanılır.(2) M üzikce de b i r veya birim. ya rım-sescir.
Çünkü o en küçük müziksel aral ıktır Kelimede ise bir veya biri m,
harfti r. Biicün bunların her biri bu anlamda bird irler; onlar Bir'in
aynı anlamda kendileri hakkında söylenmesi anlam ında değil. bu zik­
reniği miz anlamda birdirler.(3)
15 Ancak ölçü her zaman sayı bakım ı ndan bir deği ldir; bazen o bir-
den çokrur. Ö rneğin yarım-sesler-kulak carafından al gılananlar de­
ğil,(4) , akılsal yarım-sesler-iki çeşiccir; ayn ı şekildt> kendileriylt> konuş­
mayı ölçtüğümüz sesler,(S) çokcurlar. Nihayec karenin köşegeni ve ke­
narı iki ölçü ile ölçülür. Bücün uzaysal büyüklükler de benzeri b ir bi­
rim çeşitliliği sergilerler.<6) O halde Bir. her şe)'İn ölçüsüdür. Çünkü

1 ) Riiriin bu diğer iilçülerde ö lçü olarak ağırlıklar için r11/m11. uzıınhıklar i\·in .<tm/İQf/ gihi bü­
yiik hiri rnlı:r değil, rıı kii(iik bir duyusal alınarak sayı nın itbl hiriminı: y:ıkl:ışınara \·alı ş ılır. Krş.
Sr. Thnmas, s. 560, no r 1 945.
2) Krş. Gok Üzrıirır. H, 4, 287 a 23; Müziksel yarım-sı:slı: ilgili ol:ır:ık ( 1 2. s:ıml hkz, 6., 6,
1 O 1 6 h 22 ile ilgili nor.
3l Yani hir bölünmez ve bir "tode ti" (bireysel töz, birinci dı:recedı:n tüz) ol:ır:ık binlirlcr (krş.
yu karda 1 052 b 1 5 - 1 6 ve onunla ilgili not).
'il Yarım-ses kulak rarafından algılanmak bakımından (k:ıt:ı ten akııc:n) s:ırıs:ıl olar.ık daima
hirdir. Ronirz'e gö re ('i 1 8) 1 6. satırda kastedilen iki tiir akılsal r:ırım-scs. majiir yarım-ses (apote­
mcl ve minör yarı m-ses tir (leimme). Pasajın genel anlamı il.: ilgili ol:ır:ık krş. Sr. Thom:ts, s. .=;6 1 ,
nor 1 '150.
'\) Yani alfabenin hmflm. (Ps.-Alek., 609, 30) . Şimdi alfahcnin h:ırtlı:ri aynı iilçfük· konuşma­
nın hirimlı:ridirler: " Raşkalarından daha fazla konuşmanın i.ilçiisii tılan hir harf yoknır. A, E, l,
O. LI. yine R, C, D \'b., bunların hepsi qit olarak konuşmanın birimlcridirlcr ve zo nı nlu ollı.rak
da arnı ımınlul..'"ta d.:ği ldirler" Ross, ll, 283.
(1) l's.-Alck., (6 1 0, 1) açıklama olarak bir doğnınun ya itk-:ıl bir til\·ii ile VC)'a somm bir ölçü
il,· li lt;ii ld iiğii n il sörlemcktedir. Ross ise (aynı yer) metnin bağl:ım ının daha zir;ulc hi rbirleriyle

422
X . K İ TA P

rözü oluşruran öğeleri, şeyi ya n icelik veya rür bakımı ndan bölmek
20 sureriyle biliriz ve Bir'in bölünmez olmasının neden i de ram da her
varlık rürünün ilk öğesinin bölünmez olmasıdır. Ancak bi r olan her
şey aynı rarzda bölünmez değildir: Örneğin bir ayak ve bir biri m.
ikincinin her bakımdan bölünmez olması na karşılık. ayak, daha önce
söylediğimiz gibi( O algı bakım ından (ama yal nızca· algı bak ı mından)
bölün mez olan şeyler grubuna dahil edilmek durumundadır. Çünkü
her sürekli şey, şüphesiz bölünebilir.
25 Ölçü . daima ölçülen şeyle aynı cinsrendir: Biiyüklüklerse büyük-
lükle, daha özel olarak uzunluk uzunlukla, genişlik genişlikle, sesler
sesle, ağı rl ık ağırlıkla, biri mler birimle ölçülürler. Demek ki konuyu
böyle anlamak ve sayıların ölçüsiiniin bi r sayı olduğunu söylemek ge­
rekir. Eğer aynı rürden kavramlar söz konusu olu rsa öyle demek gere­
kir. Ama gerçekre böyle bir durum söz konusu değildir. Bu san ki biri­
nin biri m lerin ölçüsünün biri mler oldukları nı. bir birim olmadığını
iddia ermesine benzer; çünkü sayı bir biri mler çokluğudur,(2)
30 Duyum ve bilimin de aynı şekilde şeylerin ölçüsü olduğunu söy-
leriz; bunun nedeni b iraz önceki neden, yani bir şeyi bizim bunların
sayesinde bilmemizdir. Aslında bilim ve algı diğer şeyleri ölçmekren
ziyade. kendileri ölçülen şeylerdir. Onların durumu gerçekre bizim
bir başkası rarafından ölçülmemize benzer: Boyumuzun ne olduğunu
biliriz; çünkü biri kaç kulaç olduğumuzu anlamak üzere birçok kez
.3 5 üzerimize kulaç ölçüsünü uygulamışrır.L'l Oysa Proragoras iman her

iikiilı:nıC7. olan büyükliiklerin farklı birimlerle ölçülmesi gerektiğine işaret ettiği noktasına dikka­
ti \·,·kmı:ktedir. Netice <•larak pasajın bütünü karanlıktır.
1 ) 1 052 b 33 ve 1 053 a 5.
::!) Aristoteles diyor ki: Saytlann bir sayı ile ölçüldüğü lliişiinülebilir. Ancak gerçek sayıkı1fa
.<ı�Y' ar:mmlaki ilişki. :ıkrabalık (sungeneia) yalnızca görünüştedir. Çünkü s.ıyı bir birimi" toplu­
lu�u,hı r ve birimler bi r birimle ölçülürler. O halde Joğru bir şekil,le if.ule etmek için birimlerin
(til:ınca sayının) ölçiisiiniin birim değil, (ölçü olarak alınan sayıyı meydana getiren) birimler ol­
dıı�unu söylemek gerekir. Krş. Bonitz, 4 1 9.
�il Aristotdes bu pasajda güçlü bir biçimde daha önce de yaptığı (r, 'i. 1 0 1 20 b 30; A, 1 5,
1 O.:! 1 :t ::!9: 0, l O, 1 O 'i 1 b 6-9) ve daha sonra da yapacağı gibi (6, 1 O'i? :t 7) nesnenin özne üzeri­
ne iincdiğini vurgulanı:ıktadır. Bize şeyleri tanıtan ölçil ollhığuna ve bilim ve duyum lfa dış diln­
r:ı h:1kkımlaki bilgimi7.in kaynaklan olduğuna göre, onların şe}1erin llc i.ilçiisii olduklarını düşil­
nd,iliri7.. Oysa g�çd.:te doğru olan, bunun tersidir. Ve bilimle lhıyum ölçil olmaktan çok, öfrü­
lrıffliıfer. O halde gerçek bir kelimeleri kötüye kullanma sonucu bilim ve duyumun ölçüler ol­
dııl.. l arını söyleriz. Ru aşağı yukarı bizim üzerimize bizi ölçmek için o kadar çok kez uygulanrruş
nhn hir kulacı ölçmeyi iddia eunemize benzer (Bonitt, 4 1 9-420, haklı olarak bu ben1.ctmeyi
kiiril hir benzetme olarak görmektedir). Gerçekte kulaçla ölçi1len be\lenimiz,lir, yoksa bedc:ni­
nıi1lc lil\·ülen kulaç lk'ğildir.

423
M ETAF İ Z i K

ıeyin ölçüsüdür dediğindeO) bundan bilm im11111 veya d11.y1111 imanı


1 053 b kastetmektedir. Bunları kastetmektedir; çünkü onlar yukarda söyledi­
ğimiz nesnelerin ölçüsü olan duyum ve bilime sahipti rler. O halde bu
öğreti olağanüstü hiçbir şey söylememektedir. O ancak görünüşte
dikkate değerdir.
O halde görülüyor.ki keli me anlamında bir veya birim, bir ölçü-
5 dür. _ Özellikle de n icel iğin,daha son ra ise nitel iğin ölçüsüdür. Filanca
şey nicel ik bakımından bölünmez, fi lanca diğeri nitelik bakı mından
bölün mez olmaları durumunda bir olacaklardır. Bundan ötürü Bir
gerek mutlak anlamda,(2) gerekse bir olmak bakımı ndan bölün mez­
dir.

2. Bölüm <Bir'in Doğası>

Töz ve gerçeklik derecesi bakımı ndanC ll Bir'in ne biçimde var ol-


1 O duğunu araştırmak gerekir. Bu soru Prohlemler hakkında tartışma­
mızda ele alındı;(4) yani bir nedir ve onu nasıl tasarla mamız gerekir?
Kendinde Bir'i gerek ilkin Pythagoras'ı n gerekse daha sonra Pla­
ton 'un iddia ettikleri gibi bir töz ola rak mı almamız gerekir? Yoksa
daha ziyade Bir'e dayanak ödevi görecek bir başka gerçeklik mi var-
15 dır? Bi r'i daha bilinen bir şeye geri götürüp biri onun Dostluk, diğeri
Hava, bir başkası Sınırsız-olan (apeiron) olduğunu söyleyen Doğa Fi­
lozoflarının görüşlerini kabul etmek daha doğru ol maz mı?<'il
Töz ve Varlık hakkındaki tartışmalarım ızda söylediği miz gib�6)

Ps.·Alek.'un açıklamaları (6 1 1 , 3· 1 9) çok yorucudur. Buna karşılık Ross'un kısa açıklaması


(lı. 284) mükemmeldir.
1 ) Fragm. 1 (lcrş. Theaimos, 1 52 a), Aristotelcs, Protagoras'ın ünlü vecizesinin ( r, 5 ve noda·
nna bb..) olağanüstii bir şey söylemediğini, çünkü biraz önce eleştirdiğimiz görilş gibi duyum
veya bilimin her şeyin ölçüsü anlamına geldiğini söylemek istemekto.lir.
2) Birim olarak.
3) Bir önceki b<ililmde Bir'i nitelik ve nicelik bakımımfan ele aldıktan sonra (krş. I , 1 053 b
4 -8) Aristotdcs Bir'i varlık ve töz derecesi bakım ından incelemeye geçmektedir.
4) B. 4, 1 00 1 a 4·b 25.
5 l Sırasıyla Empcdoklcs (Dosduk). Analcsimencs (Hava) ve Anaksimamlros (Sınırsız-olan)
söı konusudur.
6) Z, 1 3 ve H- Bölümün sonuna kadarki bütün bu pasajla ilgili olarak krş. Robin, la Th.
Platon., s. 1 44 vd. ve not 1 68. Aristotelcs Platonculara karşı aslında birbiriyle cşanlamlı olan
Varlık ve Bir'in kesinlikle birlik ve varlığın aşkın ilkeleri olmadıklarını, tersine doğnıdan doğru·
ya çeşitli kategorilerle i&de edildikleri ve yüklemlenmeleriyle (attribıırion) belirlendiklerini ka·
nıtlamak istemektedir. Bir'in kendisi bir töz değildir, bütün kategorilerde birlik bakımından bel·
li bir doğaya özne olandır.

. 424
X . K İ TA P

eğer rümel olan h içbir şeyin cöz ol ması mümkün değilse ve eğer
Varl ı k'ın kendisinin duyusal çokluk dışı nda (çünkü o, bu çokl ukca
orrak olandır) bir ve bel l i bir şey olarak bir röz ol ması mümkün
20 değilse, cersine eğer o ancak basic bir yüklemse, Bir'in de bir cöz
olamayacağı , çünkü Varlık ve Bir'in bürün yükl emler içinde en ge­
nel yü klemler oldukları açıkcır. O halde bir yandan cinsler belli
gerçekl ikler, duyusal şeylerden ayrı rözler değildirler: öbür yandan
da Bir, bir cins değildir, çünkü ne Varl ık, ne rözünC l l b i r cins ol­
maları mümkün değildir.
Bürün kacegoriler bakım ından ele al ı nan Bir'in durumu da zo-
25 runlu olarak budur.(2) İmdi Bir, Varlık'la ayn ı anlama geldiğinden ,
bunun sonucu şudur ki eğer n i relik alanında Bir belli b ir şey, özel
bir gerçeklikse ve ayn ı durum nicel ik alanı için de geçerliyse, nas ı l
ki Varl ı k' ı n ne olduğunu sormak zorundaysak, açıkça bücün kace­
gorilerle i lgili olarak Bir'in de ne olduğunu sormak zorundayız.
30 Zira B i r' i n doğas ı n ı n sadece bir olduğunu söylemek yermez. Ancak
ren klerde Bir, bir renkcir, örneğin beyazdır ve diğer renklerin be­
yaz ve siyahcan çıkcığı, nasıl ki karanl ı k gerçekre ışığın yokluğun­
dan ibarecse siyahın da sadece beyazın yokluğu olduğu görü lü r.
Bundan dolayı eğer v�rlıklar renkler olsalar, onlar belli bir sayı ola­
caklardır. Ama neyin sayısı? H iç şüphesiz ren klerin bir sayısı ve
35 Bir. belli bir bir, yani beyaz olacakcır. Aynı şekilde eğer bü rün var­
l ı klar m üziksel sesler olsalar, bir sayı, ancak yarım-seslerin bir sayı­
sı olacaklardır. Ama onların özlerini reşkil eden sayı olmak ol ma­
yacak ve B i r, cözü Bir değil , yarım-ses olacak olan belli bir şey ola-
1 054 a cakrı r. Telaffuz edilen sesler için de durum ayn ıdır: Varl ıklar o za­
man harfleri n bir sayısı olacak ve Bir, bir sesli harf olacakrır. Niha­
yer eğer bücün var olan şeyler doğrulardan meydana gelen geomec­
rik şekiller olsalar, onlar şekillerin bir sayısı olacaklar \ e Bir, üçgen
olacakrır.
Bürün diğer varlı k cinsleri için de aynı akıl yürürme geçerl idir.
5 O halde büciln belirlemelerde (yani) niceli klerde, nirel iklerde, ha­
rekerre, sayılar ve bir birim var olduğuna, rözün dışındaki bücün
karegorilerde sayı bel l i bir şeyin sayısı olduğuna ve Bir, belli bir
şey olduğuna göre ve Bir olmak, Bir'in cözü nü reşkil ermediğine

1 ) Genci olarak tözün-2 1 -24. satırlarda Aristoteles Varlık hakkında bi raz i.lnce sörlemiş oldu­
ğu şerleri Rir'e teşmil etmektedir.,
l) Yan i Rir, bir töz değildir.

425
M ET A F İ Z İ K

göre, tözlerde de aynı durum söz konusu ol mak zorundadı r; çünkü


Bir, bütün kategoriler bakımından ayn ı şekilde davranır.< O
O halde Bir'in her cinste belli bir doğa olduğu ve Bir'in doğası-
1 O nın asla kendinde Bir olmadığı açıktır. Fakat nasıl ki renklerde ken­
dinde Bir'in, yani bir rengin ne olduğunu araştırmak gerekl iyse. aynı
şekilde rözlerde de onu araştırma ve bir tözüL?l kendinde B i r'i reşlcil
eden şey olarak almak gerekir. İmdi(3) Bir ve Varl ık' ın hemen hemen
aynı anlama geldikleri, Bir'in herhangi bir karegoriye aynı şekilde ait
olmasından ve özel olarak hiçbir kategoride, örneğin ne röz, ne nite­
l i k k:ıregorisinde bulunmamasından, tersine karegoriler karşısında
15 Varlık'la aynı şekilde davranmasından açıkça onaya çıkmakradır. Bu
yine nasıl ki Varlık, töz, nicelik ve niceliğin dışında hiçbir anlama gel­
miyorsa. bir iman dendiğinde sadece imnn dendiğinden daha fazla
' bir şeyin tasdik edilmemesinden de onaya çıkmakradır.141 Çünkü Bir
olmak. bi reysel varlığa sahip olmaktır.

3. Böl ü m <Birlik ve Çokluk - Türem iş Anlamlaf'.>('i)

20 Birl i k ve çokluk birçok bakımdan zıttırlar. Bunlardan biri Bir ve


Çok'un birbirlerine, bölünemez ve bölünebilir olmak bakımı ndan zıt
olmalarıdır. Çünkü bölünmüş olan veya bölünebilir olana bir çokluk,
bölünemez olan veya bölünmemiş olana bir Bir denir. Şimdi dört tür­
lü zıtl ı k (opposition) olduğuna göre<6> ve iki şeyden biri yoksunlu k
25 . bakımı ndan söylendiğine göre burada b i r çelişme zırlığı veya görelilik

1 ) O halde Bir, b i r töz değildir, b i r yüklemdir - Eğer diğer kategorilerde i.izü gereği mevcut
olan hir Bir var olam:v.sa, töz kategorisinde de hiçbir şeyi n, ne Sokrates, ne Tanrı, ne tle b�ka
bir şeyin kendisine bir dayanak ödevi göreceği bir Bir var olamaz. Çünkü nitelik. nicelik vb. de
h...-.tli hir gerçekliğin Rir'e dayanak ödevi gördüğü, tözde ise hiçbir şeyin ona tlayanak Öticvi göre­
meyeceği ni, Rir'in kendisinin töz olacağını söylemenin ne gerekçesi varclır? (Krş. Ps.-Al.:k., 613,
.
).':" ) .
2) Örneğin bir insanı.
3) Bir'in nitdik, nicelik vb.'den ayrılmadığını gösterd ikten sonra Aristotclcs, aynı şekilde ne
Rir'in bu şekilde bdirlenimlerine bağlı olan Varlık'tan ne de Varlık'ın Bir'den ayrılmadığını söz­
lerine eklemektedir: Her bir, varlıktır; her varlık, birdir. Bir olmak, bürün belirlenim leriyle bi­
reysel varlığa sahip olmaktır.
4) r. 2, 1 003 b 26 vd.
'i) Ku bülüm Aristotdcs'in Bir kavramını belirlediği bir önceki böliimiin doğal bir devamı
olarak görünmektedir.
6) Krş. tı, 10, 1 0 1 8 a 20; Kaıegorikr, 1 O-Çelişme ve görel ilik dışarı anldığına göre geriye yok­
sunluk \'C karşıtlık kalmaktadır. Ancak karşıtlık, yoksunluğun �ırı biçimitlir. O halde sonuçta
ancak karşıtlık kal maktadır.

426
X . K İ TA P

(relation) zıtlığı değil, ancak karşıdık {con trariere) zıtl ığı söz konusu
olabil i r ve Bir, adını ve açıklamasını karşıtından; böliinemez. bölüne­
bilir olandan alı r. Çünkü çokluk ve bölünebil i r olan. duyular tarafın­
dan bölünemez olana nispetle daha fazla algılanabilirdir. Öyle ki çok­
luk, algı koşulları nedeniyle bölünemez olandan bilgi bakımı ndanO )
önce gelir.
Karşıtların bölünmesi hakkında tartışmam ızda gösterdiği m iz
30 gibi(:?) Ayn ı, Benzer, eşir olan Bir'e aittir. Buna karşılık Başka. Benze­
mez, Eşit-Olmayan ise çokluğa aiccir.
Ap11 olan farklı anlamlara gelir: 1 ) Bazen onunla Sl1J'' h11kımm-
35 dan 11)'111lıkl3) kastedilir. 2) Bazen hem tanım, hem de sayı bakı mın­
dan bir olan bir şeyi aynı diye adlandırı rız: Örneğin sen gerek form,
1 054 b gerek madde bakımından kendinle birsi n .«O 3) Ni hayet o biri nci de­
receden tözün tanımının bir olması anlamı na da gelir. Örneğin eşit
doğrular ve eşit açıl ı dörtgenler birbi rlerin i n aynıdırlar. Bu tür şeyler
çoktur, ancak bunlarda eşitlik, birliği teşkil eder.
M utlak anlamda aynı olmayan, somut tözleri bakımındanC5) da
aralarında fark olan varlıklar, eğer form bakımı ndan aynı iseler, ben­
zerdirler. Örneğin daha büyük bir kare. daha küçük bir kareye ben-
5 zerdir. Eşit olmayan doğrular da benzerdirler. Onlar benzerdirler,
mutlak olarak aynı değildirler.(6) Aynı forma sah ip olan ve aralarında
derece farkı olması mümkün olan şeyler de eğer araları nda de�ece far­
kı yoksa benzerdirler.(7) Aynı şekildel8l nitelikleri form bakımı ndan
bi r ve aynı olan - örneğin beyazlık - an cak daha az veya daha çok
1O olan şeyler, formlarının bir olmasından dolayı benzerler olarak adlan­
dırılırlar. N ihayet ister özsel nitelikler. ister göze görünen nitelikler
söz konusu olsunlar, sahip oldukları nitelikleri bakımından aralarında
farklılıktan çok benzerlikler gösteren şeyler benzer şeyler diye adlandı­
rılırlar. Örneğin tunç, beyaz olmak bakımından gümüşe; altın, sarı ve

1 ) Rilgi bakımmdım ve yalnızca bilgi bakımından. Oysa dobra bakımın<l:m (ra physei) Bir
iince gelir (Ps.-Alek., 6 1 5 , 1 1 ) Böylece biz Bölünmez ve Bir olan'a nisperlc böliin.:hilir ve çok
olanı tlaha iyi biliriz.
:?) r. 2, 1 004 a ve 2 veya belki De Bono, 2 (kaybolmuş eser, Krş. Fragm. 26. 1 478 b 36).
3) &. 9, 1 0 1 7 b 24 'de kastedilen ilineksel birlik (Bonirz. 425).
4) Burada madde ve sayı aynı şey olduğundan. Bu murlak arnılıkrır (krş. Ps.-Ald.:., 6 1 5, 26-27).
5) Bileşik varlıkları (synrheton) bakımından. Örneğin Sokrares ve Plaron (Ps.-Alek., 6 1 6, 3-4).
(ı) Çiinkü eşit olmamaları (in�ire) bakımından farklıtlırlar.
7l Rcrazlık, derece f.ukını kabul eden bir şey olmakla lıirlikre, ben1.er şekiltlc beyaz cılan iki
şeyin benzer oldukları söylenir (Ps.-Alek., 6 1 6, 1 2- 1 4; Bonirı, 426).
8) Bir öncekinin rersi olan durum.

1 427
M ETA F İ Z İ K

kırmızı olmak bakımından ateşe benzer.


15 Bnıkn ve Benzemez olanı n da birçok anlamı olduğu açıkrır. Baş-
ka, bir ilk anlamda Aynı'nın zıddıdır; öyle ki her şey başka her şeyle
karşılaşrırıldığında onun ya aynıdır veya ondan farklıdı r.! l l Bir başka
anlamda şeyler gerek maddeleri, gerekse kavramları bakı mından bir
değilseler, başkadı rlar. Sen, komşundan başkası n. Üçüncü bir anlam­
da başkal ığın örnekleri matematik nesnelerdir.<:?> O halde Bıııka ve
Aynı, her şeyle ilgili olarak her şey hakkında, ancak şeylerin b ir ve var
olmaları koşuluyla tasdik edilebilirler. Çünkü bırıkn. �ı·mn ın çelişiği
değildir. Bundan dolayı başka ve ayn ı , var-olmayan şeyleri n yi.iklem-
20 leri değildi rler (var-olmayan şeyin yüklemi olab il-en. aynı olma­
yan'dır) ; onlar her zaman ancak var olan şeylerin yüklemleridi rler;
çünkü Varlık ve Bir olan her şey, doğası gereği. bir başka şeyle ya bir­
dir veya bir değildir.(3)
Demek ki başka ve aynı bu şekilde wrırlar. Ancakfirrk/J!tk. bav
kalığm aynı değildir; çünkü başka olan iki varl ıkla ilgili olarak başka-
25 l ığın konusunun belirli b i r şey olması gerekmez.141 Çi.inki.i var olan
her şey aynı veya başkadır. Fakat farkl ı olan. bd li bir şeyden. hdli bir
bakımdan farklı olmak zorundadır; öyle ki şeylerin kendisiyle farkl ı­
laşcıkları ayn ı bir öznenin zorunlu olarak var olması gerek ir.f'I J Bu
aynı olan şey, cins ve türdür. Çünkü farklı olan her şey. ya cins veya
tür bakı mından farklıdır.(6) Aralarında ortak madde veya ka rşılıklı
30 dönüşmem olmadığı takdirde (yani farkl ı bir karegori rürüne ait ol­
dukları rakdirde) cins bakım ından, aralarında orra bir ci ns olduğu
takdi rde (çünkü cins, her iki farklı şey hakkında özi.i gereği rasdik edi­
len aynı şey anlam ına gelir) tür bakımından farkl ıdırlar.

i) Ps . -Alek. 'a göre (6 1 6, 35-38) Aynı Başka'nın zırlığı bir çelişme 11ılığı,lır. Ama Ross rarafin­
,bn d<·�·h.'°"lenen (fi, 28 8 ) Bonia:, bu yoruma kaqı çıkmakr:ı \'e s:uk'l:e bir k:ırşırlık mlı�ının söz
kon ı ı m nl,hığunu sa\'lınmal."tadır. ÇünkU varlık için ancak bu mevcm olabilir. Bu :ıçıkl:ıma ke­
sindir \'e :ırkadan gdcn 1 8-22. satırlar rarafindan teyid e,lilınckrcdir. Karşıtlık ve çelişme :ırasın·
<l.ıki farklılık St. Thomits rarafi ndan açık bir şekilde belinilmişrir: s. 573, nnr 20 1 5 .
2 ) Ve o yukarda 1 054 a 5-b 3 ' de verilen Aynı'nın anlamına mt ı r.
J) Yuk:mfa 1 6. sarırla ilgili nota bkz.
11 Kiiylece töz ve nirclik, başka şeyler olmakla birlikre, birbirlerine bdli hir şey olmak bakı­
mınıl;ın onak olma1lar.
Sl Aristoreles f.ırklı şeylerin onak bir öğeye sahip olduklarını değil. kendisiyle farklılaştıkları
hir ş('ye (.:ins veya rii r) sahip olduklarını gösrermck istemckrcd ir. Krş. Aşağı da 8, 1 OF b 36.
C>l Cırneğin farklı ulan Sokrates ve Plaron onak öğe olarak l"İns ve riirc sahiprirler: Oysa insan
\'e ar onak i.iğe olar:ık sadece cinse sahiptirler (Ps.-Alek., 6 1 8. 3-5 ).
"'.") Kirhiriııe dö n iiş mcni n olmaması, onak bir madde olmadığının ddilillir.

428
X . K İ TA P

Karşırlar, farklıdırlar. Karşırlı k da bir rür farklılıkrır.l l l R u varsa­


yı mımızı n doğruluğu rümevarım rarafınd:ın gösrerilir. Çünkü bürün
karşırlarda açıkça salc bir başkalık değil , gerçek bir fa rkl ılık v:ırdır.(2 )
.v:; Ancak bazıları cins bakımından başkadır. bazıları ise aynı kategori di­
zisine airrir; öyle ki onlar aynı cinsin içi n e girerlc>r ve cins bakım ından
1 o ::; ::; :ı aynıdırlar. Hangi şeylerin cins bakım ından ayn ı veya başka oldukları­
nı bir başka yerde belimik.

4. Bölüm <K:ı rşırlar>! J l

Farklı olan şeyler birbirlerinden daha çok veya daha az farklı ola-
5 bilecekle-rine göre, en büyük bir farklılık da vardır ve buna ktTr{ltlık
adını veriyorum. Karşırlığın en büyük farkl ılık olduğunu tü mevarı m
gösterir. Çünkü cins bakımından farklı olan şeyler arasında i lerişi m,
geçiş olmamasına, birbirlerinden fazla uzak olm:ıl:ırı ıı:ı. bi rbirleriyle
karşılaşrı'rılamam:ı.ların:ı14) ka rşılı k , tür ba k ım ı ndan fa rklı olan şeyle­
rin karşı lıklı meydana gelmeleri nin (gene rat io n ) hart"ker noktası , uç­
lar olarak alı nan karşırlardır. İ mdi uçlar. dolayısıyla karşıtlar a rası nda­
ki mesafe, en büyük mesafedi r.(5)
1O Ancak her cinsce en büyük olan şüphesiz tam, mükemmddir.(6)
Çünkii en büyük olan, aşılması kabil olmayandı r ve mükemmel. ken­
disinden öre hiçbir şeyin düşünülmesi mümkün olm:ıyandır.! 71 Çün-

1 ) 1 l:ma en büyiik farklılıktır. Bonirz'in Jikkaci çekciği ii1ere (42'1) bu ntıkı:ı bir sonr:ıki bö­
lii nı.I,· de :ılınacağından burada yerinde değildir. Anc:ık bi7. Ross"un iirneğini i1leyerck m , 2 88)
nıanıık "ıl ı ıl:ı rak daha iince gelen şeyleri izleyen bu par:ıgrafı konıyo nı7..
.!l Oı 1:1k bir öğe d.:.'ğil, bildiğimiz gibi kendisiyle �r l.: r i n farklıl:ı�rık l:ırı hir Ş<.'}' (cins \'eya ciir)
i�wım ı:e�·,·k hir farklılık.
;\) K rş. A.;ırrgori/r.,., 1 O ve 1 1 ; Peri Hermeneias. 1 4 ; 6., 1 O \'e gi.;ıulernıdcri.
4) l:klki l'l:ıtoncu kaynaklı olan ve Ariscoceles'e .M " e N kiı:ıpl:ırında sayıların birimlerini nice­
k·ıuli rnıe i m kanını \'eren "asymblecos" sıfacı, karıılıııtml111ıııız. ıoplıınamaz a n l a nı ına gdnıekcedir
\'e "symhlccos"a "kı1r:ılıı,<tmlııbilir" karşıccır. Aralarında ilcıişiın, geçiş olmayan varl ıkl:ır (6. satır)
hirhirl,·rimlen çıkma1l:ır ve birbirleriyle "karşılaşrırılanı:v:lar" . yani aralarında orcak hir şeye sahip
ıleğilılirlcr (Ps.-Alek., 6 1 9, 1 -2).
') ) Kcmlilerinden h:ırekecle karşılıklı oluş veya değişmeni n meydana geldiği u\·lar, karşırlardır
ve U\-1.ır arasındaki mesafe, dolayısıyla karşırlar arasındaki ıııcsatC. ancık en biiyiik mes:ıfo olabi­
l ir. Ktirlecc karşıt k:l\'ramı, değişme kavramına bağlıdır.
6) Akıl yilıilcmenin genel adımları şudur: En biiyiik farklılığın k:ır�ırlık olduğunu giisıerdik­
ten sonra Arisrotele; en biiyiik farklılığın mükemmel farkl ılık oldıı�ıınıı ( 1 1 . sam nl . ) güsceri­
ror. !\unun sonucu karşıclığın en miikemmel farklılık olduğu ( 1 6. s:ıw) ve hir şeyle ilgili olarak
ancak ıck hir karşıcın ohbileceğidir ( 1 9. sacır).
il Ürneğin Evren hi.i}ie bir şeydir (Ps.-Alek. , 6 1 9, 1 7).

42 9
M ETA F İ Z İ K

kü cam farkl ılık, sonu( l ) ifade eder - nasıl ki mükemmel olarak adlan­
dırılan şeylerin böyle adlandırılmalarının nedeni de bir sona ulaşma­
ları ise - ve sonun ötesinde hiçbir şey yokrur. Çünkii her şeyde o, son
noktadır ve o, geri kalan her şeyi içerir. Bundan dolayıdı r ki sonun
dışında hiçbir şey yokrur ve mükemmel olanın hiçbir şeye ihtiyacı
yokcur. O halde açıkça ortaya çıkm:ıkradır ki karşıtlık en ram. mü-
15 kemmel bir farklılıktır. i mdi karşıtlar farklı anlamlarda karşıtlar ola­
rak adlandırıldıklarına göre(2) bu mükemmellik özelliği karşıtlara ait
olan farklı k:ırşıd:ır tarzlarına karşılık olacakrırJ.\1
20 Durum böyle olduğuna göre bir şeyin birçok karşıtı olamayacağı
açıktır, çünkü önce ne bir uçtan daha uç ol:ın bir şey olabil i r, ne de
bir mesafenin i kiden fazla uç noktası olabi lir. Sonra genel olarak söy­
lemek gerekirse, her karşıtlık bir farklılık olduğuna. farklılık, dolayı­
sıyla en ram farklılık da iki şey :ırası nda olmak zorunda olduğuna
göre bu yine apaçıktır.
Karşıtlar hakkında genel olarak verilen diğer t:ınıml:ır da doğru
olmak zorundadır.(4) Çünkü 1 ) sadece ram farlılık en büyük farkl ılık
25 değildir: çünkü nasıl ki cins bakımından farklı olan şeylerle ilgili ola­
rak daha ileri bir farklılığı vaz etmek mümkün değilse, tür bakımın­
dan farklı olan şeylerle ilgili olarak da cinsin içi nde olmayan hiçbir
şeyi vaz ermek mümkün değildi r; çünkü bir şeyle onun dışında bulu­
nan şeyler arasındaC'i) düşünülebilir bir farkl ılık olmadığı kanıtlan mış­
cır.(6) Oysa bir şeyle onunla aynı cinse ait olan şeyler arasındaki tam
farkl ılık. en büyük farklılıktır 2) Aynı cins içi nde birbi ri nden en farklı
olan şeyler de karşırlardır; çünkü ram farklılık bir cins içindeki rUrler
arasındaki en büyük farklılıktır. 3) Yine kendileri ni kabul eden bir

1) Rir dizinin sonunu.


2) 21-33. satırlar :ırasında göreceğimiz gibi (krş. t:ı., 1 O).
3) R=4ka deyişle 111111, mükonmel terimlerinin anlamı, karşırı n anlamına giire dcğişccckrir (Bo­
nir1, 4 3 1 ).
1 l t:ı., 1 O, 1 038 a 2'l 'de sayılmış olan farklı karşıtlık çeşirlcrine - ki bunlar bu pasaj.laki karşıt-
lık çcşirlcriyle tam örtüşmemektedir - bkz. 23-33.satırlar arasında verilen dürt tanım şunlardır:
al en hiiyiik farklılık ( 24 satır), yani karşıt olan.
b) aynı cinse ait olan şeyler arasındaki en büyük farklılık (27. satı r).
c) Aynı özneye ait olan şeyler arasındaki en büyük farklılık (2?. sarır).
dl Arnı güce tabi olan şeyler arasındaki en büyük farklılık (:i 1 . sarır).
'il Ps.-Alek. şöyle açıklamaktadır (620 16-29): Örneği n beyazla doğru arasında ne farklılık, ne
kar�ırlık vardır; oysa b.:yazla siyah arasında en büyük furklılık ve karşırlık \'ar.lır. Çünkii onlar
aynı cinse girerler, başka deyişle onlar aynı türdendirler.
6) Muhtemelen 6. satırda.

430
X . K i TA P

aynı madde, dayanak içinde birbirlerinden en farkl ı olan şeyler de


karşıtlardır; çünkü madde, karşıclar için ayn ıdır. 4) Ni hayet aynı güce
30 tabi olan şeyler içi nde birbi rlerinden en farklı olan şeyler yine karşıc­
lardır; çünkü tek bir şeyler sınıfını tek bir bil i m inceler ve bu şeylerde
cam farklıl ık, en büyük farklılıkrır.
Biri nci karşıdık,( l ) sahip olma ile yoksun olma arası ndaki karşıt­
lıktır. Ancak, bu, her türlü yoksunluk değildir (çünkü yoksunluk bir-
35 çok anlama geli r), cam yoksunlukrur.121 Bütün diğer karşıtlar da bu
birincil karşıtlığa göre karşıclar olarak adlandırılı rlar: Bazıları ona sa­
hip oldukları için,(3) bazıları onu meydana gerirdiklt:"ri veya meydana
getirme gücüne sahip oldukları için , n ihayet başka bazıları da bu kar­
şıtların veya başka karşıtların kazan ıl ması veya kaybedilmesi oldukları
1 O 'i 5 b için.(41 Şimdi çelişki, yoksunluk, karşıtlık ve görel ilik zırlar oldukları­
na,(5) birincil zıclık çelişki olduğuna ve çel işki hiçb ir ara durum kabul
etmediği ne göre (oysa karşı darda ara durum mevcut olabilir) , çelişki
ve karşıtlığın b ir aynı zıtlık olmadıkları açıktır. Yoksunl uğa gelince, o
bir tür çelişkidir;(6) çünkü bir varlık için mutlak yoksunluk veya belli

1 ) Karşıtlığı onu t:ım farklılık kavramına indirgeyip t:ınımladıktan sonra Aristotcles, şimdi
onun öıiinii daha iyi ;çı klamak için diğer zıtlarla karşılaştırmasına girm�ktcdir
:?) Örneğin beymfan yoksunluk olan esmerlik, beyazlığın _hirinl·il karşıtlık :ınlamında karşıtı
tl..ğil,lir (Ps.-Alck., 62 1 , 3-4) .
.il t\<1}�ece beyaz beden siyah bedene, siyah ve beyaz olandan ötiirii karşımr.
1) Örneğin sağlığa kavuşma hugiansis) ve hastalanma (nosansis) arasım�tki karşıtlık böyledi r
(Ps.-Alck., 62 1 , 6) . R u örnekleri tamamlamak kolaydır.
5) 4. bölümün sonunun bütünü yoksun olma ve karşıtlığın çelişme mlığı alanına girdiklerini,
haşka <lcyişle hiç olma7.sa mua�en bir anlamda yoksunluk \'e karşıtlığın çdişikler olduğunu gös­
terme amacına sah iptir. Ancak Aristoteles çelişki ve karşıtlığı birbirinden ayıran f.uklılık iiıerin­
Jc ısrar etmekle başlamaktadır: Yalnızca birinci, ara dunımların varlığını tlışarır (bu noktada krş.
Onmneler Üzerine, 6). Aristoteles ancak karşıtlık bir yoksunluk, yoksıınluğun kendisi ise bir çe­
lişki olduğu için karşıtlığı çelişkinin alana yerleştirmeye muvatf.tk olacaktır. Ru konuda kendi­
sindeıı esinlendiğimiı Ps.-Alck'un açıklaması mükemmekl ir (62 1 , 1 1 - M : 1 7- 1 9; 6:?3, 6-9); Bu
pasajla ilgili olarak krş. Hamelin, Lt syrt. d'Ar., s. 1 4 1 : "Zıtların bu hiyerarşik sınıftamasının yeri­
ni . . . hir bağlantının (liliation) açık olarak gösterilmesi almakratlır. En murlak mlık. çelişiklerin
mlığıJır. Sahip olma ile yoksun olmanın zıtlığı, bir öncekinin bir sınırlamlırılmasıtlır. Kentli he­
sabına sınırlandınlan sahip olma ile yoksun olma arasındaki zıtlık ise karşıtlık mlığı olur. O hal­
de gürelilerin zıdığını �n son safhaya koymak gerekir ve eğer onun yeri zorunlu olarak bu ise, bu­
nun nedeni Aristotcles'in düşüncesinde, bunu söylemese de, bu zıtlığın en .az olumsuzlama
(ncgation) içermesidir".
6) Yoksunluk bir tiir çelişkidir. Bu nasıl olmaktadır? 6.. 22'de mmlak yoksunluk ile göreli
yoksunluk arasında tesis edilmiş olan bölmeyi tekrar ele alan Ariscocdes önce ('i-7. samlar) yok­
sunlıığıın genel olarak bir çelişki olduğunu göstermekted ir: Kir şeye sahip olmanın imkanS11J1ğı
(taş, giirme duyusuna sahip olamaz) veya doğal olarak sahip olunması gereken şeye sahip olma­
ma (!,,'Örme yetisi olmayan hayvan), mümkün-olmama, imk:i nın ohımsuzlanmasımlan başka bir

43 1
M ETA F i Z i K

bir anlamda yoksunluk, belli bir niteliğe murlak anlamda sah ip olma-
5 m:ı veya doğası gereği sahip olmak duru munda olduğu şeye sahip ol­
mamadır; çünkü başka bir yerde ortaya koyduğumuz bölmelere uy­
gun olarak yoksunluğun birden fazla anlamı mevcumır. O h alde yok­
sunluk bir tür çelişkidir: O ya belli bir güçsüzlükrür veya kabul edici
madde ile ilgili bir güçsüzlüktür. Çelişkinin :ıra durum kabul erme­
mesine karşılık, yoksunluğun bazen on u kabul ermesinin nedeni bu-
lO dur. Çünkü her şey y:ı eşittir veya eşir deği ldir. Ama her şey ancak
eşitliği kabul ermeye müsait bir özne ilt' ilgili olarak ya eşirrir. ya da
eşit değildir. O l O halde eğer oluş, maddenin içi nde karşırl:ırdan hare­
kede meydana geliyorsa ve ister formdan ve forma sahip olmakran. is­
ter formdan veya biçi mden yoksun olmakran ha rekerle işliyorsa, her
15 k:ırşırlığın bir yoksunluk olacağı. ancık muhremelen her yoksunlu­
ğun bir karşıtlık olmayacağı :ıpaçıkrır<:?I (bunun neden i. yoksun olan
varlığın . bi rçok biçimde yoksun olmuş olması n ı n mümkün olm:ısı­
dırOl). Çünkü yalnızca değişmeni n kendisinden çık mış olduğu uç
şeyler. karşırl:ırdır. Bunu rümev:ırımla görmek. de mi.imki.indüd4)
Çünkü her karşıtlık, iki karşınan birinin bir yoksu nluk olmasını ge­
rekti rir. Ancak bu yoksunluk her zaman aynı rürden dt"ğildir: Eşirsiz-
20 lik eşirlikren, benzer olmama benzerlikren. erdemsizl ik erdemden
yoksun olmadı r. Ancak durumlar daha önce işarer erriğimiz rarzda(5)
farkl ıdırlar. Bazen yalnızca şeyin bir yoksunluğa maruz kaldığını kas­
tederiz . .Bazen bir zamanla veya bir kısı mla sınırlı (örneğin hayatın
belli bir dönemiyle veya ana bir organla sı nırlı) olan veya bürünü
konu alan bir yoksunluk söz konusudur. Bu anlam çeşirliliği niçin

Ş'-!' ,!eğildir. Ancak A ristotelcs (özellikle 7-8. saurlarda) gcnd olarak (haplos) hir çd işk ini n değil,
muayyen (tis) bir \·di ş ki n i n söz konusu olduğunu açıkl ığa bvu.şnırm:ıkt:ı,lır. O örn'-ı; in bizzat
k,·n,li,imle deği l , bir iimedc körlüktür. Ba.şka deyişle o ki.i rl i ik değil, kiirdilr.
1 l Sair ve basit çd i ş kidc söz konusu olandan f.ı.rklı olarak - onda A ya eşinir veya eşit ,icği l di r
- rnksnnluk, ara thı rı ı m lar kabul eder; çHnkü o bir özne gerektirir. Ru lime. t.1 ir ol:ın ve eşit ol­
mayanla ilgili olarak biiyüklil klerdir, başka bir şey deği ltl ir. Yoksunluğun hu i i1cll iği onu bir bi­
ç i ıfülc. arnı özelliğe sahip olan karşıtlığa özdeş kılmayı miimkiin kılar.
:?) Yoksunluk i le k arşı tlık arasındaki benzerliği biraz önce gtisteren Arisrordes, <l:ıh:ı sonra de­
ğişme kavramına dayanarak aralarındaki f.ı.rklılığa işaret ermektedir. Demek ki roksunhığun kar­
ş n l ı k r:ı n tf aha gen iş bir kaplamı vardır: Karşıtlık, yoksunluğun i ç i ne girer; ama her yoksunluk,
hir karşıtl ı k değild ir; Mükemmel bir karşıtlık lazımdır.
3) bm erl i k, s i ph l ı k gibi beyazdan yoksunluknır. Ama ancak hu sonuncıı. yani s iya h lık, uç
durum olarak, bir k:ı rşımır (krş. Ps.-Alek., 623, 30-33).
4) Aristotdcs şimdi ilmekler yardımıyla yoksunluk ile karşıtlık :ırasında rc:sis eniği :ırrı m ı gös­
rermc:kt'-"tlir: Bu sonuncu, yoksunlul.."tan daha dar kaplama s:ıhiprir ( Krş. B..m it7.. 431).
5 l Yuk:ımia 4-6. sanrlar.

432
X . K i TA P

bazı yoksunl uk türlerinde bir ara du rumun olmayıp (her sayı zorunlu
olarak ya çift sayı, ya da tek sayıdır) bazıları nda ise onun olabilt:"ceğini
25 (örnt:"ğin n e iyi, ne d e kötü olmayan insan vardır) açıklar. Nihayet
bazı karşıdarın bell i özneleri vardır, bazıları nın yoknırJ 1 1 O halde
karşırlardan biri n i n daima diğf'rinin yokluğu olduğu apaçıkrı r. Ancak
zaren bunun birincil karşıtlar için, yani diğer karşırların ci nsleri için,
ya ni Ri r ve Çok olan için doğru olması yererlidir; çünkü bi.iriin diğer­
leri onlara dayan ır.

5. Bölüm <Büyük ve Küçük Olana Zıt Olan Eşir Ola rı>l :! I

30 Tek bir şeyin ancak tek bir karşırı olduğu için Rir' in çok olan'a
ve eşirin büyüğe ve küçüğe ne tarzdaL'I zır olduğu sorusunu sorabili­
riz. Çün kü seçenekse! soru daima bu siyah mı, bt"yaz mı veya im siyah
mı. szı•rıh-Mğil mi soruları n ı sorduğumuz durumlarda olduğu gibi zıt­
lar hakkında sorulur. Buna karşılık bu i11sn11 1m, br_J•nz 1m diye sor­
mayız; meğer ki daha önceden bir varsayımla14 l bir zırlık resis ermiş
35 olup örneğin şunu sormuş olmayalım: lki:;i11dm hn11gi.fi grlrli? Sokra­
tes mi. Klton mıı? Ancak bu son seçenek h içbi r varl ık cinsinde zorun­
lu dt:"ğildir. Hatta bu durumda bile o iki şeyin gerçek anlamda zırlar
oldukları ası l anlamındaki sorudan rürer; çünkii yal111zca zırlar aynı
zamanda var olamazlar ve ikisinden hangisi nin geldiği sorulduğunda
da kullanılan, bu aynı zamanda var-ol mamal ıdı r. Çiinkü Klt"on ve
1 056 a Sok rares'i n birlikte gelmelerinin mümkün olması durumunda bu
soru,l'il saçma olurdu. Ancak bu durumda16) bile sorulan soru gene

1 ) Rö)iece Ps.-Alek.'dan örnekler alarak (524- 1 2- 1 7) diyebiliriz ki çift ve t<.- kin öznesinin yal­
nızca sayı olmasına karşılık, iyi ve körü bütün kategorilerde mevcuttur.
2) Rölümiln konusu eşit olanın büyük ve küçük olanla zıtlığının bir karşıtlık zıtlığı olmadığı,
onun ( 1 056 a1 'i) gerek bir çelişki, gerekse bir yoksunluk olmak 1.0nında ollhığunu göstermektir.
Bir ve Çok arasındaki zıtlık bir sonraki bölümde de alınacaktır.
3) Yani o karşıtlar olarak mı - ki bu a prio� olarak 4, 1 O'i'i a 1 9\la bir şeyin birllen fazla kar­
şın olmasının imkansız olduğu hakkında söylenen şeyle uyuşmamaktad ır - veya sahip olma ve
yoksun olma olarak mı veya göreliler olarak mı veya tasdik ve: inkar olarak mı zıttır? l mJi seçe­
nc:kscl sonınun ancak zıdarda, hiç olmazsa ilke olarak onlarda kullanıldığı açıktır. O hallle bü­
�i.ik-kliçlik veya eşit çiftinin bir zıtlık olduğunu mu söylemek wnındayı:ı:? O 1.aman bu zıdık
hangisillir? (3-6. satırlar): Kq. Ps.-Alek., 624, 32 vd.
4) Yani gelen phsın ya Kleon veya Sokrates olduğunu varsaymak suretiyle. Ancak bu, siyah­
bcyv:ın doğal zıtlığını taklit eden bir tür yapay zıtlıktır.
5) Yani gelen Sokrates mi, yoksa Kleon mu sorusu.
6) Yani Sokrates ve Kleon'un birlikte gelebilmeleri dunımunda.

433
M ETAF i Z i K

de bir zıclık, Bir'le Çok'un zıclığı alrın:ı, yani 011/11rd1111 ikisi mi geldi,
_ı•olurr hiri mi? şekline girer. Seçeneksel soru daima zırlarla ilgili olarak
sorulduğunda ve acaba ikisinden hangisi dah11 bı�ı·iik vryn dtrhn kü­
ıiik ı•rya eşittir? sorusu sorul:ıbildiğine göre eşir olanın diğer iki şeye
5 olan zırlığı nedir? Eşir, sadece onlardan birinin k:ırşm olam:ız;( I ) ama
her ikisinin birlikre karşın da olamaz. Çünkü neden daha küçüğün
dt"�il de daha büyüğün karşın ol:ıcakrır? Sonra eşir, eşir-olm:ıy:ına kar­
şımr; öyle ki bu durumda o birden fazla şeyin k:ırşırı olacakrı r. Ancak
eşir olmayan eğer ay111 zamanda hem daha büyük. hem de daha kü­
çük anlamına gelmekreyse, eşir olan her ikisinin de karşın ol:ıcakrır (o
zaman bu güçlük, eşir-olm:ıy:ının iki olduğunu söyleyenlerin görüşü-
1O nü destekleyecekrir). Fakat bundan tek bir şeyi n iki başka şeye karşıt
oldu�u sonucu çıkar ki bu ise imkansızdı r. Nihayet eşir. açıkça büyük
ile ki.i�·i.ik :ırasında :ıra durumdur. Oysa hiçbir karşırlık. deneyin gös­
terdiği üzere, ne ara durumdur, ne de tanımı gereği öyle olabilir: çün­
kü o eğer bir :ıra durum olsaydı, tam bir farklılık olmazdı.Cl O daha
çok kendi öğeleri arası nda bir ara duruma .rnhip ol1111dır.
O halde geriyeOJ eşirin büyük ve küçüğe ya olumsuzlama veya
15 yoksunluk olarak zıt olduğu şıkkı kalmaktadır. Ama o sadece ikisin­
den h i rinin olumsuzlaması veya yoksunluğu olamaz; çünkü neden
ki.iı;iiğün değil de büyüğün olumsuzlaması veya yoksunluğu olacaktır?
O halde her ikisinin yoksunluksa! (privative) olumsuzlamasıdır.(4 )
Bundan dolayıdır ki seçeneksel soru, iki şeyin sadece biri ile değil. iki­
si ile ilgili olarak sorulmal ıdır. Örneğin o d11/ı11 bii_ı•iik mii. eşit mi
20 veya r,··it mi, yoksa daha kiifiik mii? diye sorul may:ıcakrır. l ler zaman
üç şey v:ırdır.(5) Ancak zorunlu bir tarlda bir yoksunluk mevcut de­
ğild ir; çünkü ne d:ıh:ı büyük, ne daha küçük ol mayan her şey eşit de-

1 ) Cl- 1 'i. s:mrLır arasında Aristorcles eşir-daha biiyiik-d:ıh:ı kiiçiik mlığının bir karşıclık ola­
m:ıyacığını ı;>sr.·rmekredir. Eşitin yalnızca iki şeyden birine. yani ll:ıha biiyiiğc \'eya ll:ıh:ı küçüğe
kırşır 111,111�'\1 mıı sl\ylenecek? Ancık neden birinin değil de i.\r.:kiııin? Onun eşir olm:ıy:rnın kar­
şırı cıl,l11�u mu si\ylenecek? O zaman aynı zamanda hem daha hiiyiiğiin. hem daha kii�·iiğiin kar­
şırı ol:ıcıkıır. Çiiııkii eşir-0lmayan onların her ikisidir de. Oysa rek bir ş.:yin plnı7.ca rek hir kar­
şırı 11ld11ğıınıı bil iynnız. Eşir olmayanın aynı z,ımnntlıı hem daha biiyiik. hem d:ıha kii\·iik olduğu
mu si\ylen•'l.·ek? l.;i\7. önüne alınan varsayım hargisi olursa olsun. o h:ıldc hir karşıtlık zırlığı söz
·

kıınıım 1 1l:m1a7..
:!l Krş. -1. I O'i'i a 1 6.
31 K:ırşırlık dimine edildiğine göre -- Arisroreles gört!lilikren SÖ7. ermemekıi.'l lir. Riiriin bu pa­
sajda olıımsu1lama (negation), çelişki anlamında kullanılmakı:lllır.
-il Eşir. daha biiyiik ve daha küçük olanın olumsuzlamasıllır: çiinkii �ir. ne ll:th:ı hiiyiik, ne
ılaha kiil,:iik ıılandır (Ps.-Alek., 626, 23-24) .
'i) O hald.: şiiyle llcnir: O eşit m i , daha büyük mil, d:ıha kii�·iik mii?

434
X . K i TA P

ğild ir, sadece doğası bu tür niceliklere sahip ol mak olan şeyler eşi nir. O
halde eşit, ne büyük, ne küçük olan değil , doğası gereği büyük veya kü­
çük olma özell iğine sahip olandır. O daha büyük ve küçük olana yok­
sunl uks:ıl olumsuzlama olarak zıt olandı r ve onun bu kavr:ımlar :ır:ısın-
25 da bir ara durum olması nın da nedeni budur. N e iyi. ne körü ol mayan,
aynı zamanda hem iyi, hem kötü olana zırrır. Ama onunl l l bir adı yok­
tur; �-i.inkü iyi ve kötü çeşidi anlamlara gel ir ve onları kabul eden özne
bir değildir.(2) Daha çok bir ad kabul eden. ne beyaz. ne siyah olma­
ya ndır. Bununla birl ikte bu durumda dah i rek bir ad yokrur. Fakat
kendileri hakkında bu olumsuzlamanın yoksunluk anlamı nda rasdik
.� O edildiği renkler bir bakıma sınırl ı sayıdadır: Çünkü onların ya gri, ya
sarı _veya bu tür bir başka renk olması gerekir. Dolayısıyla bi.irün bu
tür cümlelerin aynı biçimde kullanılabileceğini düşünen kişilerin iti­
razları geçerli değildir: Bu, ayakkabı ile bir el :ırasın da ne ayakkabı ne
el olmayacak bi r ara şeyin olacağı, çünkü ne iyi. ne körü olmayanın
35 iyi il'-' körü :ırası nda bir şey olduğunu söylemeye benzer. Sanki bürün
duru mlarda bir ara şeyin ol ması zorunluymuş gibi: Ama bu sonuç zo­
ru nlu değildir. Birinci durumda bir ara şey ve bir do�al aralık kabul
eden zırların müşterek bir olumsuzlaması söz konusudur.
Diğer şeyler arasında ise mümkün bir fark yokru r. Çünkü olum-
1 OC\6 b suzlamaları birleştirilen şeyler, farklı sın ı tlara airrirler; öyle ki onların
öznesi bir değildir.

6. Bölüm <Bir ve Çokl uk>

Bir ve Çok'un zıtlığı ile ilgili olarak da benzeri sorunlar onaya


koyabiliriz. Çünkü Çok Bir'e murlak anla mda zır olsa. bundan bazı
i mkansız sonuçlar çık:ır:(3) O zaman önce 1 ) Bir. bi rkaç veya az sayı­
da olan olacaktır. Çünkü çok, az sayıda olana da zırrır. Sonra 2) İki,
5 çok obc:ıkcır. Çünkü çifr bir çoklukrur ve çifr. anlamın ı ikiden alı r.

1 ) Ru aliı alan cşir olandan farklı olarak.


2) Tersine farklı k:ıregorilere göre değişir.
3) l\u imkanm şerlerin (adynara) sayısı iiçriir: Onların riimii Rir'i Çok'ıın mldı olan :ız sayıda
ol::ına i n.l irgemck ıcn ibarettir. Bu ise onun bölünmezliğini, harra varlığını orra.Lııı k:ı l.l ırır: çiinkil
o 1aman Rir, Çok olur. Bu sahte manrıkçılığa (paralojizm) ArisrordL"S 1 1. s:ırı r \'C lb·amında ce­
vap vcrmelmxlir. l\u çiiriltmesinin özünde, çokluğun iki anl:ımı arasında raprığı ayrım yarar.
1 . l ıiraz (6- 1 O. suırlar): Eğer çokluk, az sayıda olana da 7.lf old uğu için l\ir'e msa. l\ir. :ız sayı­
lla olan (oligon) ul:ıcakrır; o halde o çok sayıda olan, (plerhos). bu durunul:ı .l:ı b<iliindlilir olan
(&ıircros) ulacakrır. Ru ise saçmadır (Ps.-Alek., 628, 29). Cevap: Az sayıda olana zır olan çok­
lııkla. l\ir'e zıt olan rck şey olan sayı anlamındaki Çokluğu birbirin.lcn aymlcımck gerekir.

435
M ETAF i Z i K

Dolayısıyla Bir, bi rkaç olacakrı r. Çünkü kendisiyle karşılaşrırılırsa iki-


1O nin çok olduğu şey, Bir' den başka nedir? Gerçekten h içbir şey daha
kü�·iik değildir. 3) Nihayet çokla azı n çoklukraki durumu. uzunla kı­
sanın uzunluktaki durumunun aynıdır ve çok olan (much , beaucoup)
her şey. aynı zamanda çokluktur (many. plurali re) ve çokluk. çoktur.
Ancak kolayca sınırlandırı labi len bir sürekli varlıkra durum farklı­
dır.< ı 1 Dolayısıyla az sayıda olan , bir rür çokl uk olacaktır. O halde
Bir'in kendisi aynı zamanda birkaç ise. bir rür çokluk olacakrır ve
eğer iki çokluksa, Bir, zorunlu olarak çokrur.
15 Ancak şüphesiz şöyle cevap verilebil ir: Çokluğuna (many. plura-
l i ry) bir anlamda çok (much, le beaucoup) olduğu söylendiğinde ara­
da hir fark vardır. Örneğin su, çokrur (much, beaucoup). ama çokluk
{many. pluralite) değildir. Gerçekren çokl uk. bölünebilen her şey
hakkında kullanılır. O bir anlamda, gerek murlak olarak. gerekse gö­
reli ola rak, az olana zıt olan anlamı ndaki ifrar anlamı nda bir çokluk
anlamına gelir. Buna karşılık az olan da göreli bir kavram olarak tefri t
anlamı nda çokluktur. Bir başka anlamda, çokluk, sayı anlamına gelir
ve o. ancak bu an lamda Bir' i n zıddıdır. Çü nkü Bir veya bi rler veya
beyaz veya beyazlar dediğimiz anlamda veya ölçülen şeyleri karşılaşm-
20 mada olduğu gibi bir veya çok deriz. Yi ne çok olanlar. bu sonuncu
anlamda çok diye adlandı rıl ırlar. Her sayıya çokluk denmesinin nede­
ni, onun bi rlerden meydana gelmesi ve her sayı nın Bir'le ölçülebilir
olmasıdır. Ve o birkaçı n veya az sayıda olan ın zıddı olması bakı mın­
dan değil, Bir'in zıddı olması bakımından çokrur.C?I O halde bu an-
25 lamda iki de çokluktur; ancak İster göreli, İster murlak olarak ifrat an­
lamında çokluk olarak çokluk değil.(31 iki, ilk çoklukrur. iki. mutlak

il. lciraz { 1 0- M . samlar): iki, çok olacak ve Bir, az sayıda olan olacaktır. Çiinkil i ki, yalnızca
Rir'c m olarak çnkrur (Kq. St. Thomas, s. 590, not 2077). Cevap: Rir, az sayılla olan llcğildir;
çiinkii Çok olan lfo'e, az sayıda olana zıt olduğundan fuklı bir anlamda zımr.
1 1 1. lriraz ( 1 0- M. satırlar): Çok (beaucoup), çoklul..'tur (mulciplc) ve çokluk, çokmr. O halde
az sayıda olan ve dolayısıyla Bir olan, yani ikinin bir çokluk olmasından öciirii az sayıda olan Bir
olan hir çokluk ulacal..'tlr. Cevap: iki, çoğun az sayıda olana zıt olması anlamında çok Jcğildir,
yalnı7ca çokluğun R i r olana zıt olması anlamında çoktur.
1 ) Örneğin sıı veya hava veya gend olarak akışkanlar (eurista), hrne detmninabi/ia, yani ko­
layca sınırlandırılahilen şeylerdir (krş. De Gm. et. Con:, il, 2, 32? b 30).
2) Böylece 5-6. satırlarda ortaya konmuş olan ilk güçliik o"aJan kalkmaktadır: Çokluk Bir'e
ve v sayıJa olana rntır. Ama bundan Bir'in bir az (kiiçük) sayıda olan olduğu sonucu çıkmaz.
Çiinkil çokluk Rir'e ve az sayıda olana farklı anlamlarda zımr.
3) 6- 1 O. satırlarda ortaya konmıq olan ikinci güçliik de çöziilmcktedir: iki. bir çoklul..-rur ve
Jolayısıyla Bir, az sayıda olandır denemez; çünkü iki, çokluğun az sayıda olanın Zlllllı olması an­
lamın.la çok licğiklir, yalnızca çokluğun Bir'in zıddı olması anlamında çoktur.

436
X . K i TA P

anlamda az sayıda olandır. Çünkü o cefri c anlamında ilk çokluktur


(bu nedenle Anaksagoras " her şey çokluk ve küçüklük bakımından
30 sonsuz olarak bir aradaydı" derken haksızdı. Çünkü "küçüklük bakı­
mı ndan" yerine "az sayıda olmaklık bakımından" demesi gerekirdi.
İ mdi onlar az sayıda olmaklık bakı m ı ndan sonsuz olamazlardı. Çün­
kü azı meydana geciren, bazılarının dedikleri gibi bir değil, ikidiı( l )),
Sayılar da bir çokluğa o halde ölçünün ölçülebilen şeye zır oldu­
ğu gibi zımrlar ve bunlar birbirlerine özü gereği göreli olmayan göreli
şeyler gibi zımrlar. Görelilerin iki anlama geldiklerin i bir başka yerde
35 gördük:(2) Onlar 1 ) Karşıdann birbirlerine göreli olmaları anlamında
görel iler, 2) bilimin bilinen şeye göreli ol ması anlamında görelilerdir;
bu anlamda bir şeyin bir başka şeye, o başka şeyin kendisine göreli ol­
masından dolayı göreli olduğu söylenir. i mdi Bir'in herhangi bir şey-
1 057 a den. örneğin ikiden daha küçük olmasına h içbir engel yokcur. Çünkü
eğer Bir, daha küçükse, bundan dolayı az sayıda olan değildir.{3)
Çokluk, sayın ın ci nsi gibidir; çünkü sayı Bir'le ölçülebilir bir çokluk­
tur ve Bir ve sayı bir anlamda, yani karşırlar olarak değil, bazı görelile­
rin olduklarını söylediği miz biçimde birbirlerine zırnrlar. Bundan do-
5 layı bir olan her şey, bir sayı değildir. Örneği n eğer o bölünmez bir
şeyse, bir sayı değildir.(4) Ve aynı anlamda(5) bilimin bilinene göreli
olduğu söylenmekle birl ikce, burada göreli l ik benzeri bir carzda iş gör­
mez. Çünkü bilimin(6) ölçü, bilinenin ölçülen olarak düşünülmesi

1 ) Anaksagoras, Fragm. 1 . Ancak Aristotelcs onu doğru olmayan bir tarzda zikrediyor ve yo­
rumluyor. Çünkü gerçekte Anaksagoras her şeyin sonsuz küçük olduğunu, şu anlamda ki her şe­
yin ne kadar küçiik olursa olsun kendisinden daha küçük parçalar içerdiğini söylemektedir. Bu
pasajdaki akıl yürütme i ncedir. Bonitz 440, onu açıklamaktan vaz geçmiştir. Aristotclcs'in Anak­
sagoras'ta eleştirdiği , onun küçüldüğü, çokluğun karş:sına koymasıdır. Çünkü gerçekte çokluğun
zıddı olan, az sayıda olandır ve eğer Anaksagoras "şeyler az sayıda olmaklık bakımından sonsuz­
dur� deseydi, hatası açık hale gelirdi. Şeyler az sayıda olmaklık bakımı ndan sonsuz olamazlar;
çünkil iki, mutlak olarak az sayıda olandır. Krş. Ps.-AJek., 630, 1 7-2 1 .
2) � . 25, 1 02 1 a 26-30 ve nodan (aynca bkz. r, 5 , 1 0 1 0 a 30; 1 , 1 , 1 053 a 3 1 vd.; qağıda
1 057 a 7- 1 2). iki rilrlü göreli vardır: İki katı ve yansı gibi özü gereği göreli olan şeyler (iki kaa,
yarısının iki katıdır ve yansı iki katının yarısıdır) ve özü gereği göreli olmayan şeyler (örneğin bi­
limin konusuna göreli olması). Bu sonuncuda artık karşılıklı bir görelilik yoktur, tek yönlil bir
görelilik vardır; Çilnlil bilim konusuna görelidir, ama konusu bilime göreli değildir. i mdi Bir,
Çokluk ilişkisi bu son türdendir.
3) Aristotelcs Bir'in, ikiden daha kilçilk olmasından dolayı - ki gerçekten ölçü olmak için
onun milmkiln olan en küçük (şey) olması gerekir az sayıda olan. olduğu sonucunun çıkmaya­
-

cağını söylemek istiyor.


4) Örneğin nokta böyledir (kq. St. Thomas, s. 592, not 2094).
5) Bir'in çokla olan ilişkisi anlamında.
6) Bir gibi.

437
M ETA F i Z i K

1O mümkündür. Ancak gerçekte durum şudur ki her bilim, bilinenin


kendisi ise deO ) her bil inen, bilim değildir: çünkü bir an lamda bi­
lim. b i l i nenle ölçülür. Çokluğa gel i nce o az sayıda ola n ı n zıddı de­
ğildir. Az sayıda olanın zıddı olan, çok olandır; nasıl ki ifrar anla­
m ı nda çokluk, tefrit anlamında çokluğun zıddı ise. Çokluk, m ut­
lak an l amda Bir'in de zıddı değildir. Fakar yukarda söylediğimiz
15 gib i bir anlamda Çokluk ve Bir, zırrırlar. Bir ise bölünemez. Bir
ba�ka anlamda bilimin bili nene görel i ol ması anlamında ise onlar
görel idi rler. Bu da çokluğun bir sayı. Bir'in ise sayı n ı n ölçüsü ol­
ması durumudur.

7. Bölü m <Ara Duru mlar>(:!)

Karşı rlar arasında bir ara durumun (i nrermediaire) olması m üm­


kün olduğuna ve gerçekren de bazı duru mlarda'-'l mevcur olduğuna
göre, ara durumları n karşırl:ırdan oluşmuş olması gereki r.
Çünkü 1 ) hürün ara durumlar, ara durumları oldukları varlıklar-
20 la aynı cinse aiuirler. Zira ara durum dediğimiz, değişen şeyin zorun­
lu olarak önce kendisine doğru değişmesi gereken şeydir. Örneğin li­
ri n en kalı n celinden cedrici olarak en ince reline geçmek isriyorsak
önce ara seslerden geçmemiz gerekir. Renklerde de eğer beyazdan si­
yaha geçmek iscersek, siyaha gelmeden önce kı rmızı ve griden geçme­
miz gereki r ve bu böylece devam edip gider. Şimdi bir ci nsren diğer
25 b i r ci nse değişmenin olması, renkren şekle doğru değişme gibi ili nek-

1 ) Ol�·ii olın:ıkr:ın çok ölçülen ise de - Birçok pasajda giiçlii b ir b i çi mde ifade erriği gi hi (özel­
l ik le .ı1, 1 5, 102 1 :ı 26'ya ve yukarda 1 056 b 35 zikredilen diğer merinlere hkz.) gerçeğe uygun
olan b i l i mdir, hilimc uygun olan gerçek değildir.
2) Ru bölüm oldukça karanlıktır. Ross tarafından açığa çıkarıldığı biçi m de (fi, 298) genel
planı şudur: Ariswrdes ara durumlar veya şeylerin (metaksu) karşıtlardan olıışmğunıı kanıtla­
mak isremekrcı.lir. Çünkil a) bütiln ara durumlar uçlarla aynı cinsremlirlcr ( 1 9-:!9. sanrlar).
Çiinkii 1 ) ara dunım, değişen şeyin kendisine doğru değiştiği şeydir (:! 1 . sarı r ) . 2) Rir cinsten di­
ğerine değişme im kansızdır (26. saar). b) Bürün ara dunımlar, ka rş ı r l:ml ı r (30-b 2); çiinkü 1 )
ara du nı m lar ml:ır arasındadır (30. saar) 2) onlar diğer zı rların hariı.:inde ol m:ık üzere yalnızca
k arşı rl a r arasında,lır (33-b 1 saarlar). c) Karşıt türler arasındaki (yani arnı cinse ait olan karşıt
tiirl�r arasındaki) hfüiin ara durumlar, karşıt ayrımlar arasında ara durumlar gerektirirler. Bunlar
cinse ait değil,l iı ler. ancak cinse cklendiklerinde türleri teşkil ederler (b 4-22. samlar) ve karşıt
ayrıml:mlan oluşan ara bir aynm olduğuna ve eğer tek bir ara <lıınım karşıtlardan olu�muşsa, di­
ğer hepsinin de i.iylc olması gerektiğine göre, bunun sonucu biitiin ara <lıırumlar veya aracı var­
lıkların. karşıtlar.lan meydana geldikleridir (22-32. saa rlar) . Rörlecc kanır sağlanmış olur. (1 . ki­
tabının 7- 1 O. bt>l ii m leri Ps.-Alek. tarafından şcrhedilmemiştir: bunun ncı.lcni bili nmemektedir).
3) En fazla sarı.l:ı olan durumlarda.

438
X . K İ TA P

sel a� lamda değişme hariçO) mümkün değildir. O halde ara durumla­


rı n aynı cinse ait olmaları ve ara durumları oldukları şeylerle aynı cin­
sin içinde bulunmaları gerekir.
30 Ancak öce yandan 2) bücün :ıra durumlar zırlar (opposes) arasın-
da ar:ı durumdurlar. Çünkü değişme, ancak özleri bakımı ndan ele al ı­
nan zırlar arası nda gerçekleşebilir. O halde zırlar olmayan şeyler ara­
sında bir ara durum olması i mkansızdır. Çünkü aksi takdirde bir zıt­
can diğeri ne gicmeyen bir değişmen in de olması gerekir. imdi zıclar
arasında çelişikler, ara durum kabul ermt"Zler. Çünkü çelişki. iki öğe­
sinden biri zorunlu olarak bir özne hakkında. yani arada hiçbir ara
35 durum olmaksızın bir özne hakkında doğru olan b ir zıclıkran (opposi­
tion) ibarecci r.(2) Geri kalan zıclıklar görelil ik, yoksunluk, karşırlıkcır.
İ mdi göreli şeyler içinde karşıc olmayanlarOI ara durum kabul ermez­
ler. Bunun nedeni onların ayn ı ci nsce bulunmamalarıdır. Çünkü bi-
1 057 b l i m ile bil inen arasında ne ara durum olabilir? Ama büyük ile küçük
arasında bir ara durum vardır.
Nihayec 3 ) yukarda göscerdiği miz gibi ara durumlar aynı cinse
aic olduklanna(4) ve karşıclar arası nda olöuklarına!'il göre, onların bu
karşırlardan meydana gelmeleri zorunludur. Çünkü karşıclar ya bir
aynı ci nse ai c olacıklar veya bir aynı cinse air olmayacaklardır. a) Eğer
onlar karşırlardan önce gelen bir şeyin var olacağı bir rarLda aynı ci nse
5 aic olurlarsa, aynı cinse giren karşıc cürleri reşkil eden ayrımların ken­
dileri, türlerden önce gelen karşıclar olacaklardır: çünkü rürler. cins ve
ayrımlardan meydana gelirler. Örneğin eğer siyah ve beyaz karşıclarsa
ve eğer biri nci ayrışcırıcı, diğeri coplayıcı bir renkse,161 bu ayrı mlar,
yani ayrışrıran ve coplayan, siyah ve beyazdan önce gelirler. O zaman
1O birbirlerinden önce gelen karşıclar karşısında bulunuruz. Sonra karşıc

1 ) Beyaz olan, kareye doğru değişebilir, ama beyaz olmak bakımından değil, kamlen başka
bir şekil olması bakımından böyle olabilir.
.!l Krş. r, 7, 1 0 1 1 b 23 vd; lkinri Ana/itikkr. I, 2, 72 a 1 2.
3) Yukarıda 6, 1 0% b 35- Ara durumların olması için :mların olması gerekir. imdi çelişki,
gürclilik gibi dimine edildiğine göre, geride sadece karşıdık ve yoksunluk kalmaktadır. Bu kanıt-
1.ımanın biltünü ile ilgili olarak keş. Fizik, 5, 3, 227 a 7.
1 ) Yukarıda b 1 9-29. satırlar.
5) a 30-b 2.
6) Ayrıştırıcı (diakririkon, disgrcgativum) ve toplayıcı (sunkritikon, congregativum) terimleri­
nin anlamı ile ilgili olarak keş. Timaios, 67 d ve e; Topiklrr, 1 , 1 5, 1 07 b 26-32; i l i , 5, 1 1 9 30
vb. Rmk. cinstir, top/11_yıcı ve aynıımcı, ayrımlardır. Aynı cinse (renk) ait olan karşıtlar (siyah ve
-

b..j'll7 ) . cinste özel ayrımlarla (toplayıcı-ayrıştırıcı) teşkil cc.lilcn türler gibi ele alınmalıdırlar. Do-
1.ıyısıyla cins, karşıdardan önce gelir, nasıl ki o ı:ürlerden <le önce gelirse. Ayrım için de durum
�rnıJır.

439
M ETA F İ Z İ K

ayrımlar karşı c türlerden daha gerçek anlamda karşıtlardır.m Bu du­


rumda diğer türler, yan i ara türler, cinsleri ve ayrımlarınd�n meydana
gelmiş olacaklardı r. Örneğin siyah ve beyaz arasındaki bürün :ıra du-
l5 rvİriların cins (çünkü renk, cinsci r) ve bazı ayrı ml:frdan meydana gel­
diğini söylemek gerekir. Ama bu ayrı mlar ilk karşıtlar olmayacaklar­
dır. Çünkü aksi takdirde her renk, ya siyah, ya da beyaz olac:ıkrır.
Demek ki onlar i l k karşıtlardan başkaları olacaklardır ve dolayısıyla
da ilk karşıtlar arasında ara durumlar olacakcır. ilk ayrımlar ise ayrıştı­
ran ve roplayandır.
Bundan dolayı b) bizim ilk olarak ara durumlarının neden mey­
dana geldiği araştırmak için kendileriyle ilgilenmemiz uygun olan
20 karşıtlar, bir ci nse ait olmayan bu ilk karşıclardırC!l (çünkü aynı cinse
ait olan karşıtların zorunlu olarak ya cinsi n, bir öğesini reşkil ermediği
şeylerden meydana gelmesi veya onların bizzar kendilerinin bileşik ol­
mayan şeyler olmaları gerekir).(3) İ mdi karşıtlar. birbirlerinden mey­
dana gelmezler, dolayısıyla ilk ilkelerdir. Buna karşılık ara duru mların
cümü ya karşıtlardan meydana geli r veya h içbiri karşırlardan meydana
gelmez. Ancak gerçekte karşıclardan meydana gelen bir şey vardır. Bu
25 öyle bir şeydi r ki bir karşıttan başka bir karşıra değişme ol madan önce
kendisine doğru gidilel ::k bir değişme olacakcı r. Çünkü bu şeyin kar­
şırlardan bi rinden daha fazla, diğerinden daha az olması gerekir. · O
halde o da karşıtlar arasında bir ara durum olacakrır.14> O halde bü­
tiin diğer durumlar, karşıtlardan meydana gelmiş olacakcır. Çünkü
bir şeyden daha fazla, bir diğerinden daha az olmak, herhangi bir bi­
çimde, kendilerine n ispetle daha az veya daha çok olduğu söylenen
bu şeylerden meydana gelmekcir. Ve bir ayn ı cins içinde karşırlardan
önce gelen başka şeyler olmadığına göre, iscisnasız olarak bürün ara
30 durumlar karşıtlardan meydana gelecekrir. Dolayısıyla da isrer karşıt­
lar, ister ara durumlar olsunlar, bütün alc şeyler ilk karşırlardan mey-

1 ) Yorumu taunin edici olmayan çok şüpheli bir ifade (krş. Ross, i l , 300). Ari)"totclcs şilphe­
si7. karşıt ayrımların türlerdeki karşıtlığın nedenleri olarak karşıt türlerden daha karşıt olduklarını
söylemek istemektedir.
2) Yani renkle ilgili olarak gerçekten renk cinsine ait olmayan, ancak onu türler olarak belirle­
yen ayrışmış olan (to diokritikon) ve toplanmış olan (to sunkritikon).
3) Ro�'la birlikte bizim de parantez içine koyduğumuz (ve Aristotdcs'in aynı cins içindeki
karşıtların durwnuna geri döndüğü) bu önerme, bir aynı cinsin türlerinin ya cins ve özel ayrım­
dan meydana gelmesi gerektiğini - ki bu özel ayrım, tür için olduğundan farklı olarak cinsi içine
almaz - veya bileşik olmaması gerektiğini - bu ise tür kavramının kendisi ile uyuşamaz - göste­
rir.
4) Bu ara ayrım, nasıl ara tür uç türler arasında bir türse, uç ayrımlar arasında bir ayrımdır.

440
X . K İ TA P

dana gelecektir.(l ) Özetle görül mekredir ki bürün ara duru mlar


1 ) aynı cinse aittirler, 2) onlar karşırlar arasında ara durumlardır ve
3) onların tümü karşıtlardan meydana gel irler.

8. Bölüm <Türsel Başkal ık>

35 Tür bakımından başka olan, bir başka şeyden, her ikisinde orıak
olması gereken bir şeyde başka olandır. Örneğin eğer o, rür bakı mın­
dan başka bir hayvansa, her ikisi de hayvandır. O halde rür bakımın­
dan başka olan varlıkları n ayn ı cinse air ol maları zorunludur. Çünkü
ben cinsten, iki varlığın bi rlik ve özdeşliğini teşkil eden ve isrer mad­
de olarak, ister başka şekilde rasarlansın bu varlıkJarda yalnızca ili nek-
1 058 a sel olarak farklılaşmay:ın(2) bir şeyi kasrediyorum. Çünkü yalnızca iki
varlık arasında bir ortaklığın olması, örneğin her ikisinin de hayvan
olması zorunlu değildir; aynı zamanda bu hayvanlığı n bu iki varlığın
her biri ile i lgili olarak farkJı ol ması zorunludur. Örneğin o biri için
at, diğeri için insan olacaktır. Böylece rür bakımından farklı varlıklar­
da orıak olan bu cinsin kendisi farklı rürlerde farklıdır. O halde on-
5 !ardan biri kendi doğası gereği filanca rür bir hayvan, diğeri yine ken­
di doğası gereği filanca tür başka bir hayvan (örneğin biri ar, diğeri
i nsan) olacaktır. Türsel ayrım o halde zorunlu olarak cins bakımın­
dan başkalıktır. Çünkü ben "cinste başkalık" derken, cinsi kendisin­
den başka bir şey yapan başkalığı kasrediyorum.
O halde bu başkalık bir karşıdık olacakrır.(J) Tümevarım saye­
sinde de bunu görmek mümkündür. Çünkü her şey zıclarla bölünür

1) Güç yorum : "Muhtemel anlam, her uç türiin mantıksal öğe olarak tek bir aynm içerdiği -
diğer öğe cinstir-, buna karşılık her ara türün aynı zamanda iki aynm (örneğin renklerle ilgili
olarak ll_Yrt{tıran ve toplayan ayrı mları) içerdiğidir" (Ross, i l , 300). 22. satırdan itibaren akıl yü­
riltmenin son bölümü çok wrdur.
2) Tersine öz.sel nitdikler itibariyle fuklılaşmış olan (oikeia diairesis) (krş. Z, 1 2 ve aşağıda 9,
1 058 a 37).
3) Raşka deyişle cinsin türsel ayrımı karşıtlarla gerçekleşir. Aristoteles'in akıl yüriltmesinin do­
ğurduğu güçlüklerle ilgili olarak krş. Bonitz, 446. Bonitz, özellikle daha önce gdenlerden Aristo­
reles'in başkalığın bir karşıtlığı olduğu sonucuna nasıl geçtiğinin iyi görüleme<liğini söylemekte­
dir. Doğru! Ancak Ross'la birlikte (il, 30 1 ) hatırlamak gerekir ki bu önerme özellikle daha sonra
gden satırlarla tesis edilmektedir. O zaman buradaki kanıt şudur: Bücün bölmeler zıdarla yapılır.
Karşıtlar, çdifikler ve görelilerin tersine (7, 1 067 a 38) aynı cinse ait olan tek zıtlardır. Krş. St.
Thomas, s. 60 1 , not 2 1 20-2 1 2 1 .
1 3 - 1 6. satırlar, fikirlerin bağlantısını koparan bir parantez teşkil etmekt(..Jir. 1 3. satırda (yu­
karıda 3, 1 054 b 35'le krş.) cins, kategoriye özdeş kılınmaktadır. Bu nokta ile ilgili olarak l:ıı., 6,
1 0 1 6 b 33 ile ilgili nota ve 28, 1 024 b 1 2 1 6'ya bkz.

44 1
M ETAF İ Z İ K

10 ve karşıtların aynı cinse ait oldukları n ı gösterdi k. Çünkü dedi­


ğimiz gibi karşıclık, cam farklıl ıktır ve tü r bakımın dan farkl ılık,
daima bir şeyden bir şeyde farkl ı olmadır; öyle ki bu şey. cinsi­
n i reşkil ettiği iki şey için, dolayısıyla, ayn ıdır. Cins bakı m ı n­
dan değil tür bakı mı ndan farkl ı olan bürün karşı rl:ırın aynı ka�
15 tegori dizisine ait ol maları ve bi rbrrlerinden en büyük ölçüde
fa rklı ol maları n ı n da nedeni budur. Çünkü burada farkl ı l ı k
tamdır v e onlar b i rbi rlerini karşılıklı olarak dışarırlar. O h alde
ayrı m , bir karşıtlıktır.
O halde varlı klar arasında " tür bakımından başkalık" şun­
dan ibarettir: Aynı ci nse ait ol mak, karşıtlar olmak ve böl ün­
mezl er ol m ak. O ) Buna karşılık böl ünemez ol makla b i rli kte kar­
ş ıtlar ol mayan varlıklar ise tür bak ı m ı ndan ayn ı olan varlı klar­
dır.('.!) " Bölü n mezler ol mak" diyoruz, çün kü böl me esnasında
20 bölünemezlere ulaşmadan önce ara aşamalarda da karşıtlıklar or­
taya çıkar. Bundan dolayı cinsin türleri n i n cins denilen şeyle
i l işki lerinde ne türsel bakı mdan ayrıl ı k, ne de rü rsel bakı mdan
başkalık vardı r(3) (bu anlaşılabilir bir şeydir; çünkü madde. fo r­
mun olu msuzlanması i le b i l i n i r ve cins. cinsi olduğu söylenen
şeyin maddesidir. Burada kasteniği miz Heraklid'lerin<4J cinsi
veya ailesinden söz ederken kasteniği m iz cins değil, bir şeyin
doğasının b i r öğesi olduğunu söyled iği mizde kasrerriği miz ci ns-
25 tir) ve türlerin aynı ci nse ai t olmayan varl ıklarla ilişkileri nde de
durum aynıdır: Türler, o halde, bu varlıklarla cins bak ı m ı ndan,
aynı ci nse ait olan varl ıklarla ise tü r bakımından farklı olacak­
lardı r. Çünkü b i r şeyi n, kendisinden rür bakı mı ndan farklı ol­
duğu b i r şeyden farkl ı lığı n ı n , zoru nlu olarak bir karşı tlık olması
gerek i r ve karş ıtlık, ancak ayn ı ci nse ait olan varl ıklar arası nda
var olabilir.

1 l Yani öz vera form bakımından (cssentialiter-formalirer) anık riirlere höliinebilir olmayan,


yalnızca madde bakımından (matcrialiter) bireylere bölünebilir olan m son tiirlrr (ta aroma eide)
olmak. Krş. St. Trhomas, s. 602, not 2 1 23.
2) Tiirscl başkalık, kavranunda bölünmezliği içermek rorundadır: Cins ö1.deşliği ve karşıtlık
yermczler. Çiinkii rilrsd başkalığın ancak en son, en alt tiirlerJe var olmasına karşılık cinslerin
böliinmesinin her aşamasında karşıtlıkla karşılaşılır: Türlerden daha )'i.iksck ara sınıflar söz konu­
su olduğunda cinsin bölünmesiyle elde edilen karşıtlıklar, daha çok cins bakımından başkalığı
meydana getirirler.
3) Örneğin insan. hayvandan ne rür bakımından ayndır, ne de tiir bakımından ona ö1�ieştir.
4) Krş. t:ı., 28, 1 024 a 32.

442
X . K i TA P

9. Rölüm <Tür Bakımından Farklı l ığı Meydana Geri ren Şey, Ôz


Bakımından Karşırlıkrır>

30 Erkek ve dişin i n karşıtlar olmalarına ve rü rsel ayrımlarının bir


karşı rlık olmasına rağmen kadının erkekren neden rür bakımından
farklı olmadığı, yine dişi bir hayvanla erkek bir hayvan arasındaki ay­
rımın hayvanı n özüne ilişkin bir ayrım olmasına ve kesinlikle beyazlı k
ve siyahlık gibi olmamasına rağmen (çünkü dişi lik ve erkeklik hayva­
na. hayvan olması bakımından airrirler). neden rür bakımı ndan farklı
olmadıkları sorusu sorulabilir. Bu problem aslında şu problemin he­
men hemen aynıdır: Neden filanca karşı rlık, rürsel bir ayrımı meyda­
na gerirmekce, filanca diğeri ise gerirmemekredi r? Örneğin "ayaklı"
35 veya .. kanadı" olmak farklı cürleri meydana gerirmekre, ama beyaz ve
siyah ol mak gecirmemekcedi r? Bunun nedeni belki de bu özelliklerin
birincilerinin cinslere özgü değişik haller (modifıcarions) olmaları di-
l 058 b ğerlerinin ise daha az onlar olmalarıdır ve bir yanda form, diğer yanda
madde olduğu için kaynağı formda bulunan karşırlıklar, rür farkl ılık­
larını meydana geciri rler. Buna karşılık ancak maddesiyle bi rleşik ola­
rak ele alınan varlıkta<O bulunan karşırlıklar rür farkl ıl ıkları nı meyda­
na gerirmezler. Bundan dolayı i nsanın ne beyazlığı. ne siyahlığı rürsel
ayrı mlar teşkil ermezler ve beyaz insanla siyah insan arasında, her bi ri­
ne bir ad verilse bile türsel bir ayrım yokrur. Çünkü burada insan
5 madde olarak ele al ınmıştır ve madde bir farkl ılık meydana getir­
mez. Çünkü o bireysel i nsanları, onların her birisinin kendisinden
meydana geldikleri er ve kemikler farklı olmasına rağmen, i nsan rür­
leri yapmaz. Somur varlık şüphesiz başkadır; ancak rür bakı m ı 1 11.ıan
başka değildi r. Çünkü özde karşı tl ı k yokrur ve insan rürü en son ve
1O bölünemez rürdür.(2) K:ıllias form + maddedir. Beyaz insan da o hal­
de form + maddedi r; çünkü beyaz olan bi reysel Kallias'tır. Bir runç
çember ile rahra çember de rür bakımından farklı değildirler. Bir runç
üçgenle rahta üçgen birbi rinden tür bakımından farklı ise, bu madde-
15 den dolayı değildir, özde k:ırşırlı k olmasından örürüdür.

1 ) B�ka Jcrişlc madde ve formdan meydana gden bileşik varlıkta (synchecon), somur varlık­
ta.
2) Aristoteles Jiişiincesini arkadan gelen Kallias örneğiyle açıklamaktadır; Beyaz insan, form
ve maJJooir; çiinkii birey Kallias beyazdır. Beyaz, insan hakkında tasJik edilm1..-kre.:lir; çiinkü şu
ve)"a şu insan ber:mlır. O halde insan, ancak ilineksel olarak beyazdır, yani somur varlığı itibariy­
le (bra to synolon) beyazdır; özü ve formu bakımından beyaz JeğilJir. BunJan Jolayı Ja beyaz­
lık. tiirscl f.trklılığı meydana geti rmez.

443
M ETA F İ Z İ K

Acaba madde herhangi bir carzda başka olduğunda tür bakımın­


dan farklı varlıkları meydana getirme gücünden yoksun mudur veya
bunu yapabileceği bir anlam var mıdı r? O l Çünkü şu at neden şu i n­
sandan cür bakı mından farklıdır? Oysa onların maddeleri formlarıyla
bi rleşik değil m idir? Cevabı mız şudur: Bunun nedeni onların for­
munda karşıdık olmasıdır. Çünkü beyaz insanla siyah at arasında da
20 karşırlık olmasına ve bunun türsel bir karşıtlık olmasına karşılık o, bi­
rinin beyazlığına, diğerinin siyahlığına bağlı değildir. Zira her ikisi de
beyaz olsalardı dahi tür bakı mından f.ırklı ol maya devam edeceklerdi.
Ama erkekli k ve dişilik, hayvana özgü olan, ona tözü bakımı ndan de­
ğil, ama maddesi, yani bedeni bakımı ndan özgü olan değişik haller­
dir. Bundan dolayı aynı meni şu veya bu değişime uğramasına bağlı
olarak erkek veya dişi olur.
Böylece tür bakımı ndan başkalığın ne olduğunu ve neden dolayı
25 bazı varlıkların tür bakımından farklı olup bazıların ın olmadığın ı or­
taya koyduk. ·

1 0 . Bölüm <Yokoluşa Tabi Olan ve Olmayan Varlıklar, Cins


Bakımından Farklıdırlar>

Karşıdar tür bakımından farklı olduklarına, yokoluşa tabi olanla


ol mayan, karşıtlar olduklarına göre (çünkü yoksunluk, belli bir güç­
süzlüktür), yokoluşa cabi olanla olmayanlar zorunlu olarak cins bakı­
m ı ndan farklıdırlar.(2)

l ) St. Thomas (s. 606, not 2 1 33) bu pasajı milkemmel- bir biçimde açıldam!ftır: Madde
belli bir tanda varlıkların türsel ayrımlarını meydana getirir gibi görünmektedir; Filanca at, fi­
lanca insandan tür bakımından ayndır. Bununla birlikte onların her birinin formu bireysel bir
maddeye bağlıdır. Ancak Arisi:otelcs buna, bu türsel farklılığın nedeninin maddenin farklılı­
ğında değil, form ' • .lgili karşıtlıkta bulunduğunu söyleyerek cevap vermektedir.
2) Yalnız tür bakımından değil - Sonuç §aflrtıcıdır; çünkü insan "cins bakımındanft (genci)
yerine daha çok "tür bakımındanft ibaresini (cidci) beklemektedir (28. satır) Bonitz (449) "tür
bakımındanft diye okumaktadır. Ancak 1 059 a l O'da aynı dilzcltmcyi yapmak zorundadır.
Ross, (il, 305) "gcnosft ve "cidosfta teknik olmayan özel bir anlam verdirmeyi tercih etmekte
ve onlan sırasıyla "türft ve "formft olarak çevirmektedir. Ancak kabul etmek gerekir ki 1 059 a
t 4'tc, sonda işaret edilen anlam, "gcnosft ve "cidosftun alışılagelen anlamıdır. Ross bölümün
son paragrafının ( 1 0- 1 4. satırlar)
- ki o Platonculara karşı yöneltmiştir - daha sonraki bir ka­
leme almanın ürünü olduğu sonucuna varmıştır. Buna göre Aristotclcs İdealar sistemine karşı
polemiğinin ihtiyaçlarının sonucu olarak yok oluşa tabi olan varlıklarla öyle olmayan varlıkla­
ra ilişkin bir tart11mayı kullanmış ve yeniden elden geçirmiştir.

Bize göre ise tersine Aristotdcs'in son argümanı sıkı bir biçimde daha önce gelene bağlıdır
ve bir aynı bölüm içinde "gcnosft ve "cidosft terimleri için farklı anlamlar kabul etmek güçtür.

444
X . K İ TA P

30 Ancak şimdiye · kadar tümel kavram ların kendil erinden söz et-
tik.O l Dolayısıyla nasıl ki beyaz bir şeyle siyah bir şey arasında tür ba­
kımından bir farklılık yoksa, herhangi bir yokoluşa tabi varlıkla her­
hangi bir yokoluşa-tabi-olmayan varlık arası nda zorunlu olarak tür
bakımından bir farklılık olmadığını düşünebiliriz. Çünkü aynı şey,
eğer tümeller sınıfının bir parçasını teşkil ediyorsa, aynı zamanda kar­
şıt özelliklere sahip olabilir. Örneğin i nsan aynı zamanda beyaz ve si­
yah olabil ir. Eğer varlık bir birey ise, yine onlara sah ip olabilir, ancak
35 aynı zamanda sahip olamaz: Ayn ı insan önce beyaz sonra siyah olabi­
l i r. Bununla birlikte beyaz siyahın zıddıdır.
Buna şöyle cevap vereceğiz: Karşıtlar içinde bazısı bazı varlık­
lara ilineksel olarak aittir: Biraz önce sözünü erriklerimiz ve daha
1 059 a bi rçoğu böyledir. Başka bazıları ise böyle olamazlar. Yokoluşa tabi
olanla öyle o lmayan bu gruptandır. Çünkü hiçbir şey ilineksel ola­
rak yokoluşa tabi değildir. Çünkü ilineksel olan, varl ıklarda ol ma­
yabilendir. Oysa yokoluşa tabi olma, ait olduğu şeye zorunl u ola­
rak ait olan özellikler grubundandı r. Aksi tak_d i rde yok olabilirliği n
kendisine ait olmamasının mümkün ol masından dolayı. bir ve aynı
5 şeyin hem yokoluşa tabi olması, hem yokoluşa tabi ol mayan ol ma­
sı gereki r. O h alde yokoluşa tabi olma, zorunlu olarak yokoluşa
tabi olan varlıkların tözüdür veya onların tözlerine airrir. Bu aynı
akıl yürütme yokoluşa tabi olmayan şey �çin de geçerlidir. Çünkü
gerek yokoluşa tabi ol ma, gerekse yokoluşa tabi ol mama zorunlu
olarak varl ıklarda vardır. O halde kendilerinden ötürü ve kendileri­
nin sonucu o larak bir şeyi n yokoluşa tabi olduğu. diğerlerin in yo­
koluşa tabi o lmadığı özell ikler birbiri nin zıddıdırlar. Bunun sonu-
10 cu, şeyleri n zorunlu olarak cins bakımından birbi rlerinden farklı
o lduklarıdır.
O halde açıktı r ki bazı filozofları n kabul ettikleri anlamda i de­
aların var olması mümkün deği ldir; çünkü bu takdi rde duyusal yo­
koluşa tabi i nsanla, yokoluşa tabi ol mayan kendinde i nsan var ola­
caktır. Oysa onlar İdeaların bireylerle sadece ses benzerliği ne (ho-

Bizce Aristotelcs'in akıl yürütmesin i kabul etmek ve yokoluşa tabi olan varlıkla öyle olmayan
varlık arasında türsel ayrımdan daha derin cinsle ilgili bir ayrımın var olduğu sonucuna varmak
daha emindir. Kq. St. Thomas, s. 607, not 2 1 372 ve aynı yönde olmak üzere Sylv. Maunı.s,
282.
l ) ·vokoluşa tabi olan" ve "yokoluşa tabi olmayan kavramlarından", - Yokoluşa tabi olan ve
yokoluşa tabi olmayan kavram/.armın karşıtlar olmalarından, her durumda rokoluşa tabi olan bir
ıryin, yok oluşa tabi olmayan bir ıeyden tür bakımından farklı olduğu sonucu çıkmaz.

445
M ETA F i Z i K

monymie) sahip olmadıkları, tür bak ımı ndan da ayn ı oldukları n ı


ileri sürmektedi rler. Ancak cins bakı mından farklı olan va rlıkl ar
arasında tür bakımı ndan farklı olan varl ıklar arasında olduğundan
daha büyük bir uzakl ık vardı r.( 0

1 ) Raıı karşıtlar (örneğin siyah ve beyaz) türsel bir farkl ılık b ile meydana get i rmaken diğer­,

leri (ynknluşa tabi olan ve yokoluşa tabi olmayan) daha derin bir farklılık, cinsle ilgili hir farklı­
lık meydana getirirler. İdealar öğretisi bu aynı nedenle çii rii ıii l m ii ş olur; çii nk ii yok ulıışa tabi ol­
mayan kendinde lnsan'la yokoluşa tabi olan i nsan arasında ıiirsd değil cinsi.· ilgili bir farklılık
,

\"a rd ı r (krş. Robin, La Th. Platon. , s. 608, not 26).

446
XI. KİTAP (K }

15
1 . Bölüm <B, 2, 3. Böl ümlerin Ôzeri>

Bilgeliğin bir ilkeler bilimi olduğu.( I J ilk ilkeler hakkı nda diğer
filozofların ileri sürdükleri görüşlerle ilgili olarak başlangıç bölümün­
de yaptığımız tarcışmadan açıkça orraya çı kmakradır. Ancak Bilgeli-
20 ğin tek bir bilim mi yoksa bi rçok bilim olarak mı di.işi.inülmesi gerek­
riği sorusunu sorabili riz.(2) Eğer o tek bir bili mse, tek bir bilimin her
zaman karşıtları ele aldığı, oysa ilkelerin karşıtlar olmadıkları itirazı
yapılabilir. Eğer o tek bir bilim değilse. Bilgelik olarak kabul edilmesi
gereken bilimler hangileridir?
SonraO) kanıtlamanı n ilk ilkelerini i ncelemek<4ı rek bir bilimin
mi, yoksa bi rden fazla bilimin mi işidir? Eğer rek bir bil imin işi ise,
25 neden daha ç ok fılanca bilimin işidir de diğer herhangi bir bilimin işi
değildir? Eğer birden çok bilimin işi ise bunların hangi bili mler oldu­
ğunu kabul etmek gereki r?
Sonra Bilgeliğin konusu bütün tözler midi r?t'i l Eğer bütün
tözler değilse, onun alan ına girenlerin hangileri oldukların ı beli rle­
mek zordur. Eğer o tek bir bilim olduğu için büti.in rözleri inceler­
se, bir aynı bilimin birçok konuyu nasıl kucaklayabileceği şüpheli­
dir. (6)
Sonram Bilgeli k yalnızca tözleri mi ele alır, yoksa ayrıca ili nekle-
30 ri de ele alı r mı? Çünkü h iç olmazsa ili neklerle ilgili olarak kan ı tlama
mümkünse de tözlerle ilgili olarak mümkün değildir. Ama eğer tözler
ve ilinekler iki ayrı bilimin konularını reşkil ederlerse. bu bilimlerin
her biri ve Bilgelik olan hangisidir? Eğer onu kanıtlayıcı bilim olarak
tanımlarsak, Bilgelik, o halde, ili neklerin bilimi olacaktır.

i l i lk ilkeler-19. satırda Aristoteles A, 3- 1 O. bölümleri kastermekredi r.


2) R. 1 , 995 b 6 ve 2, 996 a 1 8-b 26'da ele alınan aynı problem (aporie) .
3) R, ) , 995 b 6- 1 0 ve B, 2, 996 b 26-997 a 1 5'dc ele alınan aynı problem.
4) i fadeyi gizil olarak "dört nedenle birlikteM şeklinde ele almak uygun olacakrır. Gerçekten
K'yı kaleme alanı n (muhtemelen Aristoreles'in kendisinin) şiiphesiz ihmalkar bir ramla zikrettiği
R'nin paralel pasajı ile krş. B, 2, 996 b 27 (B'nin metni ile ilgili olarak bkz. Ross, 1 , 22')).
5) R, 1, ')')5 b l 0 1 3 ve 2, 997 a 1 5-25'le aynı problem.
-

(ı) Çünkii ltar11tlann bilimi birdir; oysa tözler, karşıtlar değildirler (Ps.-Alck., 634. 38-39)
7) R, 1 , 995 b 1 8-27 ve 2, 997 a 25-34'1e aynı problem-Töz ve özii kanıılamanın imkansız­
lığı ile ilgili olarak krş. ikinci Analitiltkr, II, 3 ve yukamfa R, 2, 997 a 2 1 ; E, 1 . 1 0-25 b 1 O ve
notları.

447
M ETAF i Z i K

Sonra aradığı mız bilim Fizik'te zikredilen nedenlerim ele alması


35 gereken bilim olmayacaktır. Çünkü o A) ereksel nedeni ele almaz
(çünkü erek, lyi'den başka bir şey değildir. İyi ise yalnızca pratikle il­
gili alanda ve harekedi varlıklarda bulunur ve o, ilk Hareket Ettirici­
dir, - çünkü ereğin özelliği budur - Ancak hareketsiz varlıklarda on­
ları hareket ettiren bir ilk hareket ettiriciden söz edilemez). B) Öte
yandan genel olarak araştırma halinde olduğumuz bilimin duyusal
tözlerin mi bilim i olduğu, yoksa eğer onların bilimi değilse başka ba-
1 059 b zılarının mı bilimi olduğunu söylemek güçtür. Eğer o başka şeylerin
bilimi ise ya ideaların, ya da matematiksel şeylerin bilimi olacaktır.
Ş i mdi a) İdealara gelince, onları n var olmadıkları apaçıktı r; onların
· var olduğu kabul edilse bile ortada bir güçlük kalacaktır: Matematik­
sel şeyler hakkında doğru olan niye ideaları olan bütün diğer şeyler
5 hakkında geçerli değildir? Ne demek istediğimi açıklayayım: Platon­
cular matematiksel şeyleri duyusal matematiksel şeylerle onların İdea­
ları arasında aracı bir varlık, idealarla duyusal dünyadaki şeylerin dı­
şında üçüncü bir varlık sınıfı olarak almaktadırlar. Ama kendinde l n­
san'la bireysel i nsan veya kendinde At'la bireysel at dışında üçüncü
bir insan veya üçüncü bir atın varlığını kabul etmemektedirler.(2) Öte
yandan eğer bu filozofların sözünü ettikleri aracı matematiksel şeyle-
1 O rin kendileri, kendi paylarına var değilseler, matematikçinin hangi
şeylerle meşgul olduğunu söylemek gerekir? Hiç şüphesiz bu dünya­
daki duyusal şeylerle değil! Çünkü onların hiçbiri matematiksel bi­
limlerin talep ettiği özelliklere sal1ip değildir. b) Şu anda kendilerini
araştırdığımız bilim matematiksel şeyleri de konu olarak almaz; çün­
kü onların hiçbiri bağımsız bir varlığa sahip değildir. Ancak öre yan­
dan o duyusal tözleri de konu olarak almaz; çünkü onlara da yokoluşa
tabi şeylerdir.

1 ) ((. 8-Yani dört nedeni (Ps.-Alek., 635, 1 O- B, 2, 996 a 2 1 -b l 'e paralel olan 34-38. satır­
lar arasındaki bütün bu pasaj, bir problem (aporie) ortaya atmamaktadır, Bilgelik ile ilgili basit
hir rastl ikren ibarettir. O yukarda 20-23. satırlar arasında vaz edilen birinci probleme bağlanıyor
(!:iirilnmckredir. Bu bölüm boyunca kullanılan Bilgelik terimi A, 1 , 98 1 b 28 ile ilgili nona ince­
!cntli: O ilk F�lseft anlamına gelmektedir.
Rurada 38 b 1 4. saor B, l , 995 b 1 3- 1 8 ve B, 2, 997 a 34-998 a 1 9'un aynıdır. Ancak ortaya
acılan problem aynı değildir: B'de duywal tözlerin dışında tözler olup olmadığı sorulmaktadır.
oysa K\la sorulan, Bilgeliğin duyusal tözleri mi, diğerlerini mi tartışması gerektiğidir.
:? l Kendinde Üçgen'le duywal üçgenler arasında maremariksd Uçgenlerin varlığının kabul
edilmesine karşılık kendinde İnsan'la bireysel insan arasında aracı bir varlığın varlığını reddet­
mek i\·in neden yoktur-Bu zor pasajla ilgili olarak Robin 'in yonımunu rakip enik (/_ır Th. Pla­
ton s. 6 1 1 , not 5 1 -V).
. .

448
X I . K İ TA P

Genel olarak matematiksel şeyleri n maddesi( I ) ile ilgili güçlükle-


15 rin incelenmesinin hangi tür bilimin işi olduğu sorulabilir. O, Fiziğin
konusu değildir; fizikçin i n bütün çalışmaları, kendilerinde bir hareket
ve sükunet ilkesine sahip olan varlıklarla ilgilidir.(2) Kanıtlama ve bili­
m i n ne olduğunu araştıran bilimin de konusu değildir�3) çünkü ka-
20 nıtlarna ve bilim zaten bu bilimin konusunu teşkil eden şeydir. O hal­
de geriye bu inceleme ile mcş-gul olan şeyin bizim bilimi miz, yani tik
Felsefe olduğu sonucu kalmaktadır.
Bir başka problem:(4) Aradığımız bilimi, bazı fılozoAarın öğeler
olarak adlandı rdıkları(5) ilkeleri ele alan bilim olarak mı onaya koy­
mak gerekir? Ancak herkes öğelerin bi rleşik varlıklara içkin bulundu-
25 ğunu kabul etmektedir. Fakat aradığımız bilim daha çok rümelleri ele
al ması gereken bir bili m olarak görünmekredir. Çünkü ranımı ve bili­
mi olan, yalnızca tümeldir, birey değil. O halde bu durumda o, en
yüksek cinslerin bilimi olacaktır. Bu cinsler ise Varlık ve Bir olacak­
lardır. Çünkü varlıkların bütününü kucaklayan ve en yüksek ölçüde
ilkeler olma özelliğini taşıyan şeyler olarak düşünülmesi mümkün
olan şeyler, özellikle bunlardı r. Bunun da nedeni onların doğaları ge­
reği ilk olmalarıdır: Çünkü eğer Varl ık ve Bir orradan kalka rsa. onlar-
30 la birlikre her şey ortadan kalkar. Çünkü her şey. var ve birdir. Ancak
öte yandan Varlık ve Bir'in ci nsler oldukları farz edilirse, ayrımların
zorunlu olarak Varlık ve Bi r'den pay almaları gerekir. Oysa gerçekte
hiçbir ayrım, cinsinden pay almaz. Bu nedenle onları n ne cinsler, ne
ilkeler olarak ortaya konmamaları gerekir. 1 6 1

1 ) Yani ııktlsa/ maddr (hyle noete) (Bu kavramla ilgili olarak krş. Z, 1 O, 1 036 a 9 ve ilgili not)
- Rıı prohlcmin B'tlc hiçbir paraleli yoktur. Problem, matematiksel şeyleri hangi bilimin incele­
tliği prohlt·mi değildir (şüphesiz o bilim, matematiktir), hangi bilimin matematiksel şeylerin
mtltltlr.<İni incelediği problemidir. Dolayısıyla bu bilgiyi meraflziğe tahsis eden sonuç (20. satır),
metafoiğin matematiksel şeyleri incdemediğini söyleyen 1 2. sanrla çelişik değildir (krş. Ross, il,
309). Prohlcm N, 2, 1 088 b 1 4 vd.'da tamşılmaktadır.
2) Oysa matematiksel şeyler hareketsizdirler.
3) Yani Analitik'in. Analitik'in konusu matematiğin akılsal maddesi olamaz; çünkii o, yani
Analitik. tamamen kanıtlama ve bilimle ilgilenir (Ps.-Alck.'un açıklamaları açıklıktan yoksun­
dur: 6:\6, 30 vd).
4 ) 2 1 - 1 060 a l , R, 1, 995 b 27-29 ve 8, 3, 998 a 20-b 1 1 'iln aynıtiır ve 27. satıritan itibaren
de R. 1 . 995 b 29-3 1 ve 8, 3, 998 b 1 4-999 a 23'ün aynıdır.
'il Ateş, Toprak vb. söz konusudur.
6) Krş. R, 3, 998 b 1 7 ile ilgili not - Varlı k ve· Bir'in cinsler olmadıklarını Aristoteles şu şekil­
de kanıclamal..-ıadır: l-liçbir aynm cinsten pay almaz; insan türilnlln özd aynmı olan 11/1101 ol­
mak. h.ıyr•an cinsinden pay almaz. Hayvan cinsinden pay alan insan türüdür. Başka deyişle ay­
nmlar bu durumda, cinslerin yüklemleri olacakları özneler olacaklartlır. Oysa onlar sadece basit

449
M ETA F İ Z i K

35 Sonra daha basic olan, daha az basir olandan daha çok ilkedir.
i mdi ci nslerin en son türleri, cinslerinden daha basicrirler (çünkü on­
lar bölünemezler, oysa cins farklı türler çokluğuna bölünür). O halde
türler, cinslerden daha fazla ilkeler olarak görünmekredirler. Ama öte
yandan cinsin � rtadan kalkmasının türün orradan kalkmasını doğur-
t 060 a ması bakımından, daha çok ilke olma özel iğini raşıyan cinslerdir; çün­
kü yokluğu bir başkasının yokluğunu doğuran. bu başkasını � ilkesi­
dir. O halde bunlar ve benzeri cürden diğer sorunlar.
, orraya arılması
mümkün olan sorunlardır.

2. Bölüm <B, 4-6. Böl ümlerin Ôzeri>

Sonra< O bireysel şeylerin dışında bir gerçekliği n olduğunu farz


ermemiz mi gerekir, yoksa aradığımız bil imin ele aldığı şeyler bireyler
5 midir? Ancak bu bireyler sonsuz sayıdadırlar. Öte ya ndan bi reylerin
dışında bulunanlar, cinsler veya türlerdir. Ancak araşrırdığı mız bilim,
bunların hiçbirini ele almaz. Bunun neden imkansız olduğu daha
önce bel irrildi. Çünkü genel olarak problem, duyusal rözlerin, yani
bu dünyadaki cözlerin dışında bağımsız bir rözi.in varlığını mı kabul
1 O etmek, yoksa bunu kabul etmemek ve yalnızca duyusal rözlerin biri­
cik gerçeklikler olup, Bilgeliğin konusunu onların oluşrurduğunu mu
söylemek gerektiği problemidir. Bununla birlikre biz bir başka cür
cözü arıyor gibiyiz ve amacımız da özü gereği bağımsız olarak var olan
ve duyusal hiçbir şeye ait olmayan bir şeyin var olup olmadığını bil­
mektir.
Sonra eğer duyusal şeylerin dışında ve onla ra karşılık ola rak bir
başka röz varsa, bu şeyi hangi duyusal şeylerle ilgili olarak kabul et-
1 5 mek gerekir?(2) Çünkü bu bağımsız tözün niçin diğer hayvanlar veya
genel olarak cansız varlıklardan çok insanlar ve arlarla ilgili olarak on­
ların dışında var olduğu söylenecekrir? Fakar öre yandan duyusal ve
yokoluşa tabi olan tözlerle eşit sayıda, başka ve ezeli-ebedi rözlerin var­
lığını kabul etmek de ihtimal sın ırların ı aşar gibi görünebilir. Ancak
şu anda aradığımız ilke, eğer cisimlerden ayrı değilse hangi ilke mad-
20 deden daha çok bu rolü oynamaya uy�un olabilir? Ama madde bilfiil
mevcur değildir, ancak bilkuvve va : dır. Bu ise forma veya biçi me

niıdikl.:rdir. Öte yandan ayrımların Varlık ve Bir\'..:n par aldıkları inkar cdil.:mez. Çiinkii bir
a�·rım hcrşey gibi var ve birdir. O halde Varlık ve P. ı r. ·.İnsl.:r d.:ğilll i rl.:r.
i l Krş. B, l , 995 b 3 1 -36; B, 4, 999 a 24-b 2•! . A•ıı:ak l 'J-llı saml:ır K'ya i.izgfüliirlcr.
:?l !\aşka deyişle nd.:rin İdeası vardır, nelerin : :c ..sı yokmr?
X I . K İ TA P

maddeden daha çok bir i lke olma hakkını verdirir gibi görünen bir
nedeni teşkil etmektedi r.<O Ancak formun kend isi yokoluşa tabi olan
bir şeyd ir. Bu da bağımsız ve ayrı bir varl ığa sah i p ezeli-ebedi bir tözün
mutlak olarak var ol madığı sonucunu doğurmaktadır. Ama bu da saç­
madır; çünkü h iç şüphesiz böyle bir varlık vardır ve en seçkin zihinle-
25 · rin(2) bu tür bir ilkenin ve tözün varl ığına inanmış olarak her zaman bu
araştırmayla meşgul olmuş oldukları söylenebilir. Çünkü bağımsız ve
kal ıcı. ezeli-ebedi bir Varlık olmaksızı n. düzen nasıl var olabilir?
SonraO) şi mdi aradığımız türden bir töz veya bir ilke varsa ve o
ister ezeli-ebedi varlıklar, isterse yokoluşa tabi olan varl ıklar olsunlar
30 şeylerin biirünü için tek bir şeyse, ilke aynı olduğu halde neden dolayı
bu ilke içine giren bazı varlıkların ezeli-ebedi olup, diğerlerinin öyle
olmadıkları nı açıklamak zordur. Çünkü bu saçmadır. Öre yandan
eğer bir yanda yokoluşa tabi olan varlıklarla ilgili bir ilke, öre yandan
ezeli -ebedi varlı klarla ilgili bir ilke varsa. yokoluşa tabi olan varl ıkların
i l kesiyle ezeli-ebedi varlıkların ilkesinin ezel i-ebedi olması durumun­
daki gi.içli.iğün aynı ortaya çıkacakrır. Çünkü eğer ilke ezeli-ebedi ise
35 neden dolayı aynı ilke altına giren şeyler d e ezel i-ebedi değildir? Eğer
tersine o yokoluşa tabi ise, bir başka ilkeden, bu ilke de bir başkasın­
dan çıkacak ve bu böylece sonsuza gidecekri r.14)
Bir başka güçlük:(5) İlkeler olarak. yaygın görüşe uygun olarak en
hareketsiz il kelerin, yani Varlık ve Bir'in kabul edilmesi durumunda;
1 060 b birinci olarak eğer bu ilkelerden her bi ri bi reysel bir gerçekliğe veya
bir töze işaret etmemekteyseler, nasıl ayrı ve bağımsız var olacaklar­
dır? Oysa bunlar ezeli-ebedi ve ilk olan il kelerde bul mayı arzu erriği­
miz özelliklerdir. Fakat eğer onlardan her biri belli bir gerçekl i k ve
töze işaret ederlerse, o zaman bütün varl ıkla� 6 J tözler olacaklardır.
5 Çünkü Varlı k bütün varlı klar, Bir ise bazı varlıklar hakkındPI tasdi k

1 ) O h alde form almamış maddenin (aneideos) Ps.-Alek., 639, 9 ) aranan ilke olduğu ileri sü­
riiliirse. aslında ilkenin maddeyi belirleyen ve düzenleyen formun kendisi olduf,'1. ınu si.iylernek
dah;ı rercihe şayandır. Rununla birlikte formun kendisi de bu şeretl iddia edcm;.-z.
:!) Seçkin zihin ler (hoi horicntes}. kitleye (hoi polloi) zıcrırlar ve bilgelik sahihi olanlarla (hoi
sophoi) eş anlamlıdırla r (lnd Aris 845 b 57).
..

:il H. l , 996 a 3-1 ve B, 4 1 000 a 5- 1 00 1 a 3'iin aynı.


1 ) Hu ise irnkansmlır (krş. a 2)
5 l H, l, 996 a 4-9. 1 2- 1 5; 4 1 00 1 a 4-b 25; 5, 1 00 1 b 26- 1 002 b 1 l 'in aynı.
6) Nirelik, nicelik ve diğer kategoriler.
7) Gerçekte Varlık ve Bir, birbirinin yerine geçen (reciproque) kavramlardır ve Rir'le ilgili ola­
rdk Ari sro reles in bu sınırlaması, gerçek anlamda doğnı değildir. Ps.-Alek.'ıın \'erdiği (MO, 2 vd.)
'

ve Hir'in sadece sayılar ve çokl uk hakkında geçerli olduğunu ileri siiren açıklaması kabul edilemez.

45 1
M ETA F İ Z i K

edilendir. Ancak bütün varlıkların tözler olmaları doğru değildir.


Sonra ilk ilkenin Bir olduğunu ve Bir'in röz olduğunu İl(':ri süren
ilkO l sayıyı Bir ve maddeden meydana geri nen ve bu ilk sayı nın töz
olduğunu söyleyen fılozoflaı:(2) nasıl haklı olabilirler? Çünkü lki 'nin
1O ve diğer bileşik sayıların her birinin bi rliğini nasıl tasarlamak duru­
mundayız? Bu konuda onlar tek bir şey söylemedikleri gibi bir şeyin
söylenmesi kolay da değildir. Eğer ilkelerin doğrular (ligne) veya on­
lardan çıkan şeyler (yani i lk yüzeyler)nl oldukları ileri sürülürse, b u
15 şeyler hiç olmazsa bağı msız tözler değildi rler, onlar parçalar (secrions)
ve bölümlerdir: Biri nciler yüzeylerin, ikinci cisimlerin. Noktalar da
doğruların parçaları ve bölümleridir. Ayrıca onlar bu aynı şeylerin sı­
nırları ndan başka şeyler değildi rler ve bürün bu varl ıklar, bt1ıka var­
lıklarda vardırlar, onların hiçbiri bağımsız bir varlığa sahip değildir.
Sonra Bir'in ve nokran ın bir töz oldu�u nasıl düşünülebilir? Çünkü
röz oluş süreciyle varlığa gel ir. Oysa bir nokra için böyle bir şey söz
konusu değildi r; çünkü nokra basir bir bölmedi r.<-0 Bir başka güçlük
20 daha ortaya çıkmaktadır ki o da şudur:l"i) Her bilimin konusu rümel­
ler ve "şöyle" olanlardı r. Oysa töz bir rümel değildi r,1 6) daha çok bi­
reysel ve bağımsız bir varlıktır. O halde eğer bilim il keleri ele almak­
raysa, ilken in bir röz olduğunu nasıl düşünebili riz?<7J Sonra somur bi­
leşik varlık dışında bir şey var mıdır, yoksa yok mudur?<81 Bileşik var-
25 lı ktan maddeyi ve onunla birleşen şeyi kastediyorum. Eğer yoksa bize
maddi olan her şeyin yokoluşa tabi olduğu söylenecekrir. Eğer bir şey
varsa, o ancak form ve biçim olabilir. Ancak o zaman formun hangi
durumlarda ayrı olduğunu, hangi durum larda olmadığı nı belirlemek
güç olacaktır. Çünkü bazı durumlarda, örneğin bir ev söz konusu ol-

1 ) 8. satırdaki "ilk" (proton) kdimcsini Ps.-Alek., (640, 7) bir "Zarf olarak almaktadır. Boniı:z
(4"i'i) ve Ross da (il, 31 l) onu takip etmektedirler. O "Zaman onlar bu kelimeyi önr�. ilkin şeklin­
tle anlamaktadırlar. Bu ise burada Speusippos'un söz konusu oldıığıı fikrini telkin etmektedir
(krş. Z. 2, 1 028 b 2 l vd.). Ancak Trandelenburg'un teklif eniği (D' ld. '' Nımı. . 78) ve Robin ta­
rafından tasvip edilen (la Th. Platon., not 257 1 ) yorumu kabul etmek, proton' un önünde harf-i
tarifolmamasına rağmen, burada İdea-sayının kastedildiğini anlamak daha doğru olacaktır.
2) Pythagorasçılar ve Platon veya belki (lcrş. Robin, la Th. PL11on. , s. 270, not 257) Speusip-
pos. Bir yukarıdaki nota da bkz.
.'\) ideal yüzeyler veya İdea-yüzeyler.
4 ) Krş. R. 5, 1 002 a 32 ; H, 5, 1 044 b 22.
5) R. 1 . 996 a 9- 1 0 ve 8, 6, 1 003 a 5-17'nin aynı.
6) z. 1 3.
7) Başka deyişle ilk tike nasıl bir töz olabilir? (Krş. Ps.-Alek., 640-35, 36. )
8) Aristotel15 yukarıda 1 , 1 060 a 3-27'de tartışılan probleme geri dönmektedir (krş. Boniı:z,
4 'i6).

452
X I . KİTA P

duğunda, formun ayrılabilir olmadığı açıktır. Nihayet ilkeler tür ba­


kımından mı, sayı bakımından mı aynıdırlar? Eğer sayı bakımından
30 aynı iseler, her şey aynı olacakur.( 1 )

3 . Bölüm <tik Felsefenin Konusunun Belirlenmesi>

Felsefe bilimi, kısımlarından birinde değil, evrensel olarak ele alı­


nan varlık olmak bakımından varlığın bilimidir. Ancak Varlık birçok
anlama gelir,(2 ) tek bir anlamda kullanılmaz. Eğer Varlık, çeşidi an­
lamları arasında gerçek anlamda ortak hiçbir şey olmayan eşsesli bir
terimden (homonymie) başka bir şey değilse, tek bir bilimin altına
3 5 girmez (çünkü cşsesli bir terimin çeşidi anlamları arasında bir cins
birliği yoktur). Bunun tersine eğer ortak bir- şey varsa. o zaman Var­
lık'ın incelenmesi tek bir bilimin alanına girecektir. i mdi bu terim
öyle görünüyor ki tıbbi ve sıhhi terimlerde olduğu gibi daha önce işa­
ret eniğimiz anlamda kullanılmaktadır. Gerçekten tıbbi ve sıhhi te-
l 06 1 a rimler birçok anlamda kullanılırlar ve bu terimlerin anlamlarından
her birinin, ister tıp bilimi ile, ister sıhhatle, İster başka bir şeyle, ama
her seferinde bir aynı kavramla ilişkisi vardır. Gerçekten bir akıl yü­
rütme ve bıçağın, birincinin tıp biliminden çıkması, ikincinin ona ya-
5 rarlı olmasından ötürü "tıbbi" olduğu söylenir. "Sıhhi" ile ilgili olarak
da aynı şey söz konusudur. Filanca nesne sıhhatin işareti olduğu için,
filanca diğeri onu meydana getirdiği için sıhhidirler. Geri kalan her
şeyde de durum aynıdır. O halde var olan her şeyin bu aynı anlamda
"var" oldukları söylenir: Var olan her şeyin varlık olmak bakımından
1 O varlığın ya bir etkilenimi (affection), ya bir hali, ya bir eğilimi (dispo­
sition), ya bir hareketi veya n ihayet bu tür bir başka şeyi olduğu için
var olduğu söylenir. Ve var olan her şeyin bir ve orr:ık bir kavrama
bağlanması mümkün olduğundan, brşıdardan her birinin de varlığın
ilk ayrımlarına - varlığın ilk ayrımları olarak İster çokluk ve birlik, is­
ter benzerlik ve benzemezlik, ister diğer ayrımlar kabul edilmiş olsun­
lar - ve karşıtlıklarına bağlanması mümkündür. Bu daha önceden de­
rinliğine araştırdığımızı düşünebileceğimiz bir sorundur.Ol Öte yan-
1 5 dan var olanı ister Varlık'a, İster Bir'e bağlamak fark etmez. Çünkü

1 ) 1 lcr JC>' bir olacak ve çokluk onadan kalkacaktır B'dc paralel pasaj 1 , 996 a 1 -2 ve 8, 4,
-

9'19 b 21- 1 000 a 4'tcdir.


21 Yani furldı kategorilere göre (krş. A. 9, 992 b 1 9) .
3l Ps.-Alck.'a göre (643, 2) Dt Bono'da ( 1 478 b 35-1 479 a 5 - 1 497 a 32-1 498 b 43). r, 2,
1 001 a 2 ile ilgili nota bla..

453
M ETAF i Z i K

Varlık ve Birl ik'i n kendileri aynı olmayıp farklı iseler de hiç olmazsa
birbiri ni n yerine geçebilecek kavramlardır: Bir olan aynı zamanda var
olandır ve var olan da bir olandır.
Bürün karşıt çifrler bir ve aynı bilimin inceleme alanına girerler
20 ve her çifrre bir şey, diğerin i n yoksunluğudur. Bununla birlikre adil­
olan ve adil olmayan gibi bir aracı varlık kabul eden karşırlarda nasıl
yoksunluktan söz edilebileceği sorusu sorulabilir. Bu rür bürün :ıracı
varlıklar (veya ara durumlarla) i lgili olarak :ıracı varlığı n , bürünü ba­
kımından :ılınan tanımdan yoksunluk değil, sadece en son rürden
yoksunluk olduğunu söylemek gerekir. Örneğin eğer adil insan her­
hangi bir kalrcı eğilim sormrn kamml11rn itaat edm insan olarak r:ı-
25 n ımlanırs:ı, adil-olmayan i nsan, adil i nsanın tanımı nda içeri lmiş bu­
lunan her şeyin kendisi hakkında i nkar edildiği insan olmayacaktır.
O, herhangi bir bakımdan kanunlara itaatte eksiklik gösterm iman
olabilir. lşre onda ancak bu bakımdan adalerren yoksunluk olacaktır.
Bürün diğer durumlarda da ayn ı şey söz konusudur.
M:ırem:ırikçinin incelemesini soyutlamalar üzerine yönelrriğin i
30 görüyoruz. Çünkü o nesnesi ni ağı rl ık, hafi flik; karılık ve onun karşıtı
olan şeyler, sıcaklık, soğukluk ve bürün diğer duyusal rürden nirelik­
lerden soyutlayarak göz önüne :ıl ır. Ve sadece niceliği ve bazen bir,
bazen iki,· bazen üç boyutta sürekli olanı! 1 1 - bunların niceliksel ve
sürekli olmak bakımından özellikleri ile birlikre - alı koyar. O bunları
35 asla başka bakımlardan incelemez. Bu nesnelerden bazıları nın göreli
pozisyonları nı ve bunların belirlenimleri ni göz önüne alır. Başka bazı-
1 06 1 b larının ölçülebilirlik ve ölçülemezl i k ilişkilerini, nihayer başka bazıla­
rı nı n oranlarını inceler. Bununla bi rlikre biirün bu rür şeylerle ilgili
olarak tek bir bilimi, yani geometriyi kabul ederiz. Varlık içi n de aynı
şey söz konusudur: Çünkü varlığın varlık olmak bakımı ndan ili nekle-
5 ri ve onun içinde varlı k ol mak bakımından mevcur olan karşırlıklaı<2)
da felsefeden(3) başka h içbir bilimin konusu değildi r. Çünkü fiziğin
görevi, şeyleri varlı klar olmaları bakımından değil. daha çok hareket­
ten pay alan şeyler olmaları bakımı ndan incelemekrir.
Diyalektik ve Sofısrik'e gel ince, onların konusu varl ıkların il inek­
leridir, varlık olmak bakımından varl ıklar değildir. Onlar varlık ol-
1O mak bakım ından varlığın kendisi ile de meşgul olmazlar. O halde sö-

1 ) Başka deyişle doğru, yüzey ve geometrik cismi .


.:?)Orncğin Bir ve Çok.
J) Daha doğru olarak ilk Felsefeden (prote philosophia) (Bonitı, 4"i8 ve Promn. 6).
.

454
X I . K İ TA P

zünü erriğimiz şeyleri varlıklar olmak bakımı ndan ele alan kişi olarak
ortada sadece filozof kalmakradır. Şimdi var olan her şeyi n çeşidi an­
lamla rda olmakla birlikreO ) bir ve o rrak olan bir şeyden örürü var ol­
duğu söylendiğine, karşıdar da ayn ı du rumda olduğuna (çünkü onlar
varlı ğı n ilk karşıdıkları ve ayrımlarına bağlanı rlar) ve n ihayer bürün
15 bu nesneler rek bir bilimin alanı içine girebildiklerine göre. başlangıç­
ra sözünü eniğimiz problem,( 2) yani ci ns bakımından farklı ve çok
olan varlıkların nasıl bir aynı bilimin konusunu reşkil edebilecekleri
problemi çözülmüş görünmekredir.

4. Bölüm <Felsefe, Merafızik ve Fizik>Cll

Maremarikçi bile aksiyomlardan ancak onları konusuna(4) uygun


bir biçi mde uygulayarak yararlandığı na göre maremariği n ilkeleri nin
i ncelenmesi de tık Felsefe'nin alanına air olacakrır. Çünkü eıit ıryler-
20 dm eıit ıryler çıkarıldığında geri kalanlar eıittir aksiyomu bürün n i­
celiklerde orraknr. Ama maremari k kendisine özgü olan konusunun
belli bir kısmını ele alıp inceler.(5) Örneğin bu kısım doğrular veya
açılar veya sayılar veya bir başka rür nicel ik olacak rı r. l mdi bu kav­
ramlar, varlıklar ol mak bakımından varlıklar olarak ele al ın mazlar;
her biri bir, iki veya üç boyuna sürekli bir şey olarak ele al ınırlar.
25 Buna karşılık Felsefe'nin i ncelemesinin konusu. her biri ili neksel bir
özel liğe sahip olması bakı mından özel nesneler değildir, bu özel nes­
nelt-rin her biri ni n bir varlık olması bakı mı ndan Varl ık' rır.
Fizik biliminin durumu da maremarik biliminin durumunun ay­
n ıdı r. Çünkü fizik, varl ıkların ili nek ve ilkeleri ni, harekerli olmaları
bak ım ından ele alır, varlıklar olmaları bakımı ndan ele almaz. Oysa
t ık Felsefe daha önce dediğimiz gibi şeyleri yal nızca dayanakları
30 (subsrrar) varlıklar olmaları bakımından ele alır, başka şeyler olmaları
bakımı ndan ele almaz. Bundan dolayı fizik bilimi ile maremarik bili­
minin B ilgel i k'in kısımları olarak kabul edilmeleri gerekir.

1) Farklı kategorilere göre (kq. A, 9, 992 b 1 9).


:?l Yııkarılla 1, 1 059 a 20-234de sözü edilen problem.
3l Hu hillUmle ilgili olarak daha ayrıntılı bilgiler içeren r, 3 e (ve özellikle 1005 a 1 9-b 2'ye)
hk7..
4) Rıı konu geometrici için doğrular, aritmetikçi için sayılar olduğuna göre. 1 8- 1 9. satırların
anlamı ile ilgili olarak krş. Bonitt, 458.
5l Ve evrensel aksiyomu bu kısma tatbik eder. Krş. Ps.-Alek., 646, 1 6- 1 8.

455
M ETA F İ Z İ K

5. Bölüm <Çelişki><O

Şeylerde, hakkında yanılmamız mümkün olmayan, tersine her


35 zaman doğruluğunu kabul ermemiz gereken bir ilke vardır. Bu, aynı
şeyin bir ve aynı zamanda hem var olması, hem de olmamasının
mümkün olmaması ilkesidir. Bürün diğer benzeri .zıtlık çiftleri için de
1 062 a aynı durum söz konusudur.(2) Bu rür doğrularla ilgili olarak asıl anla­
mında kanıtlama mevcut değildir, ad homirmn bir kanırlama müm­
kündür. Çünkü bu i lkeden daha kesin ve bu ilkenin kendisinden çı-
5 karılabileceği bir başka ilke yoktur. Bu ise ram anlamında bir kanıtla­
ma istendiğinde gerekli bir şamır.(3) Çelişik tezlerin aynı ölçüde doğ­
ru olduğunu iddia eden birine, hara yaptığı kanıtlanmak istenirse,
ona bir şeyin bir ve aynı zamanda hem var olması, hem de olmaması­
nın mümkün olmadığı ilkesine aslında tamamen özdeş olan . ancak
öyle görünmeyen bir ilkeyi kabul etti rmek gerekir. Çünkü çelişik
önermelerin aynı özne hakkında aynı zamanda doğru olmasının
1 O mümkün olduğunu ileri süren kişiye, karşısındakinin kendi re-.ıi ni ka­
n ıtlamasının mümkün olan cek yolu budur.
O halde birbirleriyle tarrışmaya girecek insanların önce herhangi
bir nokta üzerinde birbirleriyle anl:ışm:ıları gerekir. Bu şart gerçekleş­
meksizin birbirleriyle ortak bir tartışmayı nasıl yürütebilirler? O h:ılde
her keli menin onlar tarafından anlaşılması ve onun bir şeyi; bi rçok
1 5 şeyi değil, sadece tek bir şeyi ifade ermesi gerekir. Eğer kelime aslında
birçok şeyi ifade ediyorsa, açıkça onun onlardan hangisini ifade eniği­
ni beli rtmek gerekir. O zaman filanca şeyin hem var olduğunu, hem
de var olmadığını söyleyen kişi tasdik ettiği şeyi, tasdik ettiği anda
inkar ermiş olur. Dolayısıyla kelimenin, ifade ettiği şeyi ifade etmedi­
ğini söylemiş olur ki bu i mkansızdır. Bunun sonucu şudur ki eğer.fi­
lanca ıey vardır sözü bir şey ifade ediyorsa, onun çelişiğinin doğru ol-
20 duğu söylenemez.
Sonra eğer keli me bir şeyi ifade ediyorsa ve bu ifade eniği şey bir
özne hakkında doğru diye r:ısdik ediliyorsa, öznenin zorunlu olarak
bu özelliğe sahip olması gerekir. i mdi zorunlu olarak var olan şeyin
var olmaması mümkün değildir. O halde zır olumlam:ılar ve olum-

1 ) Parald pasajları ile ilgili olarak kendisinde gönderdiğimiz r. 3. 4 ve S'lc krş.


2) Yani A ııardır ve A var tkği/.dirin yalnızca bir tiiriinii teşkil ettiği A B\lir ve A B değildir
zıtlık çitli için. 1 06 1 b 36 - 1 062 a 2 , r. 3, 1 005 b 8-34'iin aynıdır.
3) I 062 a 2-5. r, 4, 1 006 a 5-S'in aynıdır.

456
XI . K İ TA P

suzlamalar aynı özne hakkında doğru olamazlar.<O


Sonra eğer olumlama, olumsuzlamadan daha doğru değilse i nsan
25 diyen insan-değil diyenden daha doğruyu söylemiş olmayacakrır. O
halde insanın bir at olmadığını söylemek, onun bir insan olmadığını
söylemeye nispetle ya daha doğruyu veya hiç olmazsa aynı ölçüde bir
doğruyu söylemeye benzer bir şey olacakrır.12) Öyle ki insan aynı kişi­
nin bir at olduğunu söylerken de doğruyu söylemiş olacaktır. Çünkü
çelişiklerin aynı ölçüde doğru olmasının mümkün olduğu kabul edil­
mişti. Bunun sonucu ise aynı kişinin bir insan veya bir at veya her-
30 hangi bir hayvan olduğu olacaknr.(3)
· O halde bu doğrulara ilişkin asıl anlamında hiçbir kanıtlama ol­
mamakla birlikte bu tür varsayımları ileri sürenleri çürütmeye yeterli
olabilecek bir kanıtlama vardır. Belki de eğer biri Herakleitos'un ken­
disini bu şekilde sorguya çekmiş olsaydı, onu aynı özne hakkında çeli­
şik önermelerin hiçbir zaman mümkün olmadığını itirafa mecbur
ederdi. Çünkü gerçekten Herakleitos'un bu görüşü benimsemesinin
35 nedeni, son tahl ilde onun neyi içerdiğini anlamamış olmasıdır. Her
halükarda eğer onun söylediği doğru ise, söylediği şeyin kendisi, yani
aynı şeyin bir ve aynı zamanda hem var olması hem de olmamasının
] 062 b mümkün olduğu tezi anık doğru olamaz.(4) Çünkü nasıl ki önerme­
ler birbirlerinden ayrı olduklarında olumlama olumsuzlamadan daha
doğru değilse, aynı şekilde olumlama ve olumsuzlamanın tek bir olum­
lama meydana getirmek üzere birleştirilmeleri durumunda ela bir
5 olumlama olarak alınan olumlama ve olumsuzlamanın bütünü de onu
kabul eden bir bütün olarak olumsuzlamadan daha doğru değildir.
Nihayet eğer h içbir şeyi doğru olarak tasdik ermek mümkün de­
ğilse, hiçbir tasdikin doğru olmadığını söylemek de doğru olmayacak­
rır. (5) Ama eğer doğru bir tasdik mevcutsa, bu tür İtirazlar ileri süren

1 ) 1 9. ve 23. saorlar, r, 4, 1 006 b 28-34'iln aynıdır. Ancak bu son yerde aynı argüman daha
açık bir şekilde sergilenmiştir. Ps.-Alek., 650, 1 0- 1 5 'le de krş.
2) r, 4, 1 008 a 1 .
3) 23-30. sanrlar ile ilgili olarak kq. r, 4, 1 007 b 1 8- 1 009 a 2 . Ps.-Alek., (650, 1 8) bu kanın
bürün kanıtlar içinde en derin olanı olarak görmektedir.
4) Başka deyişle, çelişmezlik ilkesinin inkirı, bu inkarın kendisinin inkarını gerektirir. Bu
inkar, onun tasdikinden daha doğru olamaz. Kış. Ps.-Alek., 65 l, 1 6- 1 9. 36-b 7 satırları için de
(ki bu bölüm de r, 4, 1 008 a 4-7'nin aynıdır; yalnız burada akıl yürütme hafitÇe farklıdır) St.
Thomas, s. 634, not 2222'ye bkz. Aristotelcs'in akıl yürütmesi kısaca şudu r: Eğer A B dir, A B�
drğil dir'dc n daha kesin değilse A B dir ve 8-tkği/ dir ol u m l u yüklemi, A nt B dir, nt dt 8-deji/
dir olu msuz yüldcrnindcn daha doğru olmayacaktır.
5) 7-9. satırlar, r, 8, 1 0 1 2 b l '- 1 8'in aynıdır.

457
M ET A F İ Z İ K

1O ve murlak olarak her türlü akılsal konuşmayı orradan kaldıran kişile­


rin sisremi bu tasdil<le çürütülmüş olur.

6. Bölüm <Çelişki ilkesine Devam>

Protagoras'ın öğretisi yukarda tarrışrığımız görüşlere benzerdir.


Çün kü bu filozof insanın her şeyin ölçüsü olduğunu ileri sürmektey­
di. Bu, her bir insana görünen şeyin gerçeğin kendisi olduğunu söyle-
t5 mek demekcir. Böyle olursa sonuç, aynı şeyin hem var olduğu, hem
olmadığı, aynı zamanda hem iyi hem de körü olduğu, bürün diğer
rasdiklerin aynı ölçüde doğru olduğu olacakrır. Çünkü çoğunlul<la
belli bir şey bazılarına güzel, bazılarına güzelliğin rersi görünür ve her
insana görünen şey de şeylerin ölçüsüdür.
20 Güçlük.O > belki bu inancın kaynağının ne olduğu incelenerek çö-
zülebilir. Bazıları bunun kaynağında Doğa FilozoAarının anlayışları­
nın bulunduğunu düşünmekcedirler. Diğer bazıları onun bürün i n­
sanların aynı nesneler hakkında aynı izlenimlere sahip olmamaları ve
bazılarına tadı görünen bir şeyin başka bazılarına onun ram rersi gö­
rünmesi gözleminden doğduğu görüşündedirler.( 2)
Hiçbi r şey var-olmayandan gelmez, her şey varlıkran gelir. Bu he-
25 men hemen bütün Doğa FilozoAarının orrak görüşüdür. O halde ram
beyaz olan ve hiçbir şekilde beyaz olmayan var olarak kabul edildiği
rakdirde, hiçbir şey beyazlaşamayacağına göre beyazlaşan, beyaz olma­
yandan gelmek zorundadır. Onlar bundan beyaz olmayanla beyaz
olanın özdeşliğini kabul ermedikçe, beyaz olan ın var-olmayandan gel-
30 diği sonucuna geçmek gerektiğin i düşün mekredirler.!3) Ancak bu
güçlüğü çözmek zor değildir; çünkü fizikle ilgili eserlerimizde, olan,
meydana gelen şeyin hangi anlamda var-olmayandan\ hangi anlamda
varlıkran geldiğini söyledik.(4)

1 ) Yalnı7. Protagoras değil, genel olarak çel işmezlik ilkesine karşı çıkanların doğurmuş olduk­
ları güçlük kastedilmektedir.
2) A,·ık olarak işaret edilen plan. Birinci neden 24-33. satırlar arasında, ikinci neden 33- 1 063
b 7. sat ı rları arasın<l:t geliştirilecektir. 1 2-24. satırlar. r, 5, 1 009 a 1 6 ve 22-30. satırların aynıdır.
3) Hu 7.or pasaj için (24-30. satırlar) Ro�'un teklif ettiği metni ve yorumu (il, 3 1 8) kabul edi­
yomı. Arisrotclcs tarafından sergilendiği şekilde so6stik akıl y\lrilrme şudur: Varlık, Var­
olmayan'dan gelemez. Beyaz, beyaz-olmayandan gelir (çünkü bir şey eğer önce tam olarak beyaz
olsaydı, bcrazlaş:unazd ı ) . O halde beyaz-olmayanın da beyaz olmuş olması gerekir. Raşka deyişle
b..1·aı. bcraı - olm aya na özdeş olur ve çelişikler aynı zamamfa doğnı olmuş olurlar. Krş. Bonitz,
16 ı . 24-3.'i . satırlar, (hafif değiş ikliklerle) r, 5, 1 009 a 30-36'nın aynıdı r.
1) Fizilr. 1 , 7-9; OIU/ ve Yokoluş Ü:urine, ( , 3, 3 1 7 b 1 4-3 1 9 b 5-Aristotdcs kuvve ve fiil ayrı­
mını kastetmektc(lir. Krş. Ps.-Alek., 654, 1 -2.

458
X I . K J TA P

Öre yandan kendi aralarında görüş ayrılığı içi nde olanların sanı
35 ve hayallerine<O aynı değeri ve_rmek aprallıkrır. Çünkü onların ya bi­
rileri, ya diğerleri zorunlu olarak aldanmak durumundadırlar. Duyu­
sal bilgide olup bitenlerin ışığı altında bunu anlamak mümkündür:
1 063 a Çünkü hiçbir zaman aynı şey bazılarına rarlı, bazılarına onun rersi gö­
rünmez; meğer ki bazılarında söz konusu rarları yargılayan duyu orga­
n ı bozuk ve kusurlu olmasın. Ama eğer öyleyse, şeylerin ölçüsü olarak
5 alınması gereken bazılarıdır, diğerleri değildi r. Ayn ı şeyi iyi ve kötü,
güzel ve çirkin ve bu tür diğer nirelikler için de söylüyorum. Çünkü
söz konusu görüşü ileri sürmek, şeylerin, göz yuvarlaklarının alr kıs­
mına parmakları ile bastırmak sureriyle rek bir nesneye iki nesneymiş
görünrüsü verdiren kişilere göründüğü olduğunu ileri sürmek demek-
!O rir. Burada önce iki şey olarak görüldüğü için iki nesnenin var oldu­
'· ğuna inan mak, ancak daha son ra göz yuvarlaklarına basrırmayan kişi­
ler için artık onun tek bir şey olduğuna i nanmak söz konusudur.
Genel olarak bu dünyadaki şeylerin daima değişme içinde görün­
meleri ve hiçb i r zaman için aynı halde kalmamalarından hareket ede­
rek, bunu doğru hakkındaki yargımızın temeli kılmamız saçmadır:
Tersine her zaman aynı kalan ve hiçbir değişmeye<21 maruz kalmayan
varlıklardan hareket ederek doğruyu aramamız gerekir. Örneği n gök
15 cisimleri böyle varlıklardır. Onlar bazen şu özelliklerle bazen diğer
özelliklerle kendilerin i göstermezler, rersine her zaman ayn ıdırlar ve
hiçbir değişmeye uğramazlar. Sonra eğer hareket varsa, hareket eden
bir şey de vardır ve her şey bir şeyden harekede bir şeye doğru hareket
eder. O halde hareket edenin önce kendisinden kalkarak hareket ede­
ceği şeyde olması, son ra artık orada olmaması, diğer şeye doğru hare-
20 ker ermesi ve diğer şeyde ortaya çıkması gerekir. Böylece de muarızla­
rımızın iddia ettikleri gibi çelişik önermelerin aynı zamanda doğru ol­
maması gerekir.(3)

1 ) Ru kavramlar lsanı(doksa) ve hayal (phanrasia)J arasındaki akrabalık ile ilgili olarak kq.
Wairz. 1, 444. Trende!., De Ani., 373 (De Ani. i l i , 3, 4 2 7 b 1 7-24; 4 28 a 1 8-b 1 0) e de bla.
.

/'h,mtd.•İıı bize rabidir, dolua değildir. /mi. Aris. 8 1 1 b 44-53'c \ic başvunılabilir.
.

2) Ps.-Alek., (6';'), 7) "yer dcğişrirme bak.ımındanft (kara ropon) değişme miisrcsna diyerek
bunu açıklığa kavuşturmaktadır. 1 4. satırdaki gök cisimleri, gök kürdcri ve onlarda sabideşciril­
miş olan yıl\lızlanlır (krş. /nd. Aris. 406, 50). 1 0- 1 7. samlar r. 5, t o l O a 25-32'nin a}'nıdır.
.

3) ( 1 7-2 1 . samlar arasındaki bu pasaj ki ona çok gend bir rarzda olmak üzere r. 5. 1 0 1 0 a
-

35-b 1 sarırları ara.sınclaki bölüm tekabül etmektedir - en zor pasajlanfan biriJir. Onun gend anla­
mı şuJur: Kendisi n\len geldiği şeyde olan hareket eden, kendisine giuiği şeyde değildir. Bunun so­
"
mıcu karşır yiiklemlerin hareket halinde olan bir şey hakkında ancak farklı zamanlarda rasdik ed.i­
lchileccğidit. Aksi rakdirde bu, hareketi inkar etmek olacalmr. Krş. Sr. Thomas, s. 638, not 234.

459
M ETAF i Z i K

Sonra nicelik bakımından bu dünyadaki şeyler sürekli bir akış


(Aux) ve hareket içi nde olsalar dahi - doğru olmadığı halde bunu farz
etsek dahi -, neden dolayı nitelik bakımından varlıklarını sürdürme­
ycceklerdir?O> Çünkü çelişik önermelerin aynı şey hakkında doğru ol-
25 duklarına dair iddia, cisimlerin niceliği nin varlığını sürdürmediği
i nancı ndan kaynaklanır görünmektedir. Bu muarızlarım ıza göre aynı
cism i n hem dört dirsek uzunluğunda olduğu. hem de olmadığını söy­
lemeyi mümkün kılmaktadır. Ancak töz, nitelik alanına aittir,(:?) yani
belli bir doğaya sahiptir. Nicelik ise belirsiz bir doğaya sahiptir.
Sonra hekim fi lanca yiyeceği almalarını söylediğinde insanlar ni-
30 çin bunu yapmaktadırlar? Bu elmukıir, hangi bakı mdan bu ekmek
ekği/dirden daha doğrudur? O halde yemek yeme ile yememe arasın­
da bir fark olmayacakrır.(3) Ama gerçekte insanlar almaları söylenen
yiyecekleri alırlar; çünkü onunla ilgili doğruyu, yani onun ekmek ol­
duğunu bildiklerini düşünürler. Ama eğer duyusal varlıklarda hiçbir
doğa gerçekten değişmez kalmasaydı, eğer her şey sürekli bir oluş ve
hareket içinde olsaydı, insanların bunu yapmamaları gerekirdi.
35 Öte yandan eğer aralıksız olarak değişiyorsak ve hiçbir zaman
aynı kalmıyorsak, duyusal nesnelerin bize aynı görün memeleri nde şa­
şılacak ne vardır? Durumumuz, hastaların durumu gibidir: Hastalara
1 063 b sağlık.lan yerinde olduğu zamana göre aynı durumda olmadıklarından
öcürüdür ki duyusal nesneler aynı görünmezler. Ama duyusal nesne­
lerin kendileri, hiç olmusa bundan dolayı, herhangi bir değişmeye
uğramış değillerdir. Onlar sadece, hastalara aynı duyumları değil,
5 farklı duyumları vermektedirler. O halde yukarda sözünü ettiğim iz
değişmede de(4) aynı durumun söz konusu olması zorunludur. Eğer
değişmiyorsak ve aynı kalıyorsak, o zaman da yine değişmeyen bir şey
olacaktır.(5)
Sözünü ettiği miz güçlükleri ortaya atmak için diyalektik akıl. yü­
rütmelere dayanan muarızlarımıza geli nce, onları tatmin etmek üzere

1 ) Nicdik •hyle" (madde), nitelik •eidos" (form) ile epnlamlıdır. İmdi � varlık veren, ei­
dos, yani değişmez formdur. 23. saardaki •doğru olmadığı halde" kaydı, gerçekre büyüme ve kü­
çülmenin sürekli olamayacaklanru söylemek istemektedir fFir.ilt, VIII , 3, 253 b 1 3).
2) Yani herhangi bir forma sahiptir. Kq. Sylv. Maurus, 297, 22-28. sarırfar, r, 5. 1 0 1 0 a 32-
25'in aynıdrr.
3) Çilnkil bu rakdirde yemekle yememek ayru şeydir.
4 ) Sağlığı yerinde olan insandaki bizim balanumndan (eph'emin) değiımcde (Ps.-Alek., 656,
29): Değifcn biziz, nesnder değildir.
5) Hakkında çelişiklerin doğru olmasının milmlcün olmadığı şey- 35. 1 063 b7, r, 5, 1 009 a
38-b 33'iln aynıdır.

460
X I . K İ TA P

güçlükleri çözmek kolay değildir, meğer k i onlar nedenini talep et-


1O mekten vazgeçtikleri bir ilkeyi kabul etmeye razı olsunlar. Çünkü her
türlü akıl yürütme ve kanıtlama, ancak bu tür bir ilke yardım ıyla ger­
çekleşir. Eğer hiçbir şeyi kabul etmezlerse tartışma ve genel olarak her
türlü akıl yürütme mümkün değildir.i l ) Bunun sonucu şudur ki yu­
karda söylediğimiz şeylerden(2) açıkça görüldüğü ü1�re geleneksel
güçlüklerden dolayı rahatsızlık içinde bulunan diğerlerine cevap ver­
me ve onları n tereddütlerini doğuran şeyi ortadan kaldırmanı n kolay
olmasına karşılık, bu i nsanlarla ilgili olarak mümkün bir akıl yürütme
mevcut değildir.
15 Bu kanıtlardan açıkça onaya çıkmaktadır ki aynı nesne hakkında
ve aynı zamanda ileri sürülen çelişik beyanlar (enonce) doğru olama­
yacakları gibi karşıtlar da doğru olamazlar; çünkü her karşıtlık - kar­
şıtların tanımları i lkelerine geri götürüldüğünde açı kça görüleceği gibi
- bir yoksunluk gerektirir.(3)
20 Aynı şekilde karşıtlar arasında hiçbir aracı şey de (karşıtlardan bi-
ri nin hakkında tasdik edildiği) bir ve aynı özne hakkında tasdik edile­
mez. Farz edelim ki özne beyaz olsun. O nun ne beyaz ne siyah olma­
dığını söylerken(4) hata yapmış olacağız. Çünkü bundan ayn ı özneni n
hem beyaz olduğu hem beyaz olmadığı sonucu çıkar. Çünkü burada
ne beyaz, ne siyah bileşik ifadesi nde bulunan iki şeyden biri özne hak­
kı nda doğru olacaktır. Bu şey ise beyazın çel işiğidir.
25 O halde Herakleitos'un(5) veya Anaksagoras'ın görüşleri ni kabul
edersek, doğru yapmış olmayız. Aksi takdirde bundan çelişiklerin
aynı özne hakkında tasdik edildikleri sonucu çıkar. Çünkü Anaksago­
ras'la bi rlikte her şeyde, her şeyin bir parçası vardır demek, h içbir şe­
yin acı olmaktan çok tadı olduğunu söylememek demektir. Diğer
herhangi bir karşıtlıkla ilgili olarak da aynı durum söz konusudur.
Çünkü ona göre her şey yalnız bilkuvve değil, bilfiil ve ayrı mlaş mış

1 ) Aynı görüş Teophr.ıstos'ta Mttaph.. 9 b 2 1 -22'de mevcurrur: 3 1 8 Br., 28 Ross.


2) 1 062 b 20- 1 063 b 7.
3) Karşıtlar üzerine akıl yürütmeyi Sylv. Maurus (298-299) güzel bir biçimde ortaya koymak­
tadır. 1 7- 1 9. satırlar r, 6, 1 0 1 1 b 1 7-22'nin aynıdır. Bu sözii c<lilen yerde Aristotck.-s karşıtlığı
yoksunluğa indirgemişti.
4) Başka deyişle onun örneğin gri olduğunu söylerken- 1 9-24. satırlar, (gend bir biçimde ol­
mak üzere) r, 7, 1 0 1 1 b 23- 1 0 1 2 a 24'ün aynıdır. Buradaki akıl yüriirme şudur: iki karşıt ara­
sında bulunan aracı varlık, uçlardan birinin yüklemi olduğu özne hakkımla tasdik cJikmcz.
Çiinkü eğer aynı şey bcyıwa ve eğer o ne beyaz, ne siyah olmayan bir aracı renge de sahipse o
aynı zamanda hem beyaz, hem beyaz olmayan olur ki bu da çelişmezlik ilkesinin ihlilitlir.
5) Krş. Yukarda 5. 1 062 a 3 1 -b 2/24-35. satırlar. r, 7 1 0 1 2 a 24'Jen 8, 1 0 1 2 b l 8'in aynıdır.

46 1
M ETA F İ Z İ K

olarak her şeydedir.


30 Yine bütün önermeler ya doğru ya yanlış olamazlar: çünkü önce
bu rez sayısız güçlükler doğurur ve yine çünkü eğer her şey yan lışsa
her şeyin yanlış olduğu rezi doğru olamaz: eğer her şey doğru ise bu
35 kez de- her şeyin yanlış olduğu tezi yanlış olamaz.

7. Bölüm <Teoloji, Matematik ve Fizikten Ayrıdı ı'.>< l l

l ler özel bilim, bildiği konularının her biri ile ilgili bazı ilkeler ve
1 064 a nedenleri araştırır: Tıp, jimnastik ve diğer gerek prodiikrif (poetik),
gerek matematik bilimlerin her biri böyle çalışır. Çünkii onlardan her
biri çabasını belli bir varlık cinsi üzerinde yoğunlaştırarak bu nesne ile
bir gerçeklik ve bir varlık olarak meşgul olur. Ancak bu. varlık olmak
5 bakımından ele alınan varlık değildir. Çünkü varlık olmak bakımın­
dan varlığı inceleyen, bu bilimlerden başka bir bilimdir. Adı nı andığı­
mız bilimlerden her biri konu olarak her varlık cinsinde özü alır ve
geri kalan her şey hakkında az veya çok kesin kanıtlamalar vermeye
çal ışır. Ancak bazılarının özü duyum arJcılığıyla kavramasına karşılık,
bazıları onu varsayım yoluyla kabul ederler.<:!> Sonuç olarak bu tür
bir tümevarımdan töz ve öz hakkında hiçbir kanıtlama olmadığı orta­
ya çıkmaktadır.(3)
1O Öre yandan bir doğa bilimi olduğuna göre, o şüphesiz gerek pra-
tik bir bilimden gerekse prodüktif bir bilimden farklı olacaktır. Çün­
kü prodüktif bilimlerde yaratım ilkesi fiile uğrayanda değil, sanat­
karda bulunur ve bu ilke ya bir sanattı r veya bir başka yerenekri r.(4)
Aynı şekilde p�tik bilimlerde de hareket, fiilin nesnesinde değil,
15 daha çok failinde bulunur. Oysa doğa bilimi, kendilerina'e bir hareket
ilkesini bulunduran varlıkları ele alır. Bu düşünceler göstermektedir
ki doğa bilimi, ne pratik, ne prodükrif bir bilimdi r. O ancak zon.mlu
olarak reoretik bir bilimdrr. Çünkü onun bu üç türden birinin altına
girmesi gereki r ve her bilimin şu veya bu şekilde özü bilmesi ve on­
dan bir ilke olarak yararlanması zorunlu olduğuna göre, dikkati mizi
20 fizikçinin şeyleri nasıl tanımlaması ve tözün tanımını nasıl ortaya
koyması gerektiğin noktası üzerine yöneltmemiz lazımdır. Acaba o

1 ) Arnnrı ile ilgili açıklamalar için kendisine gönderdiğimiz E, 1 'le krş.-Bu böllim, yukarda
1 . 1 0')'} a 16-29\la ortaya atılmış olan soruyu cevaplamaktadır.
2) Sırasıvla fo.ik ve matematik {Ps.-Alek., 659, 16) .
3) Krş. I�. 1 1 02 ') b 1 O'dan başka 8, 2, 997 a 3 1 ile ilgili not ve gömlermderi.
4 ) E, 1 . 1 02 ') b 23'deki paralel pasajla ve daha önce gelen 1 9. satınn alrındaki notla krş.

462
X I . KİTAP

basık burun mu, yoksa daha çok basıklık olarak mı ranımlanacaktır?


Çünkü bu iki kavramdan basık burun kavramının şeyin maddesini
içermesine karşılık, basıklık kavramı maddeden ayrıdır. Çünkü basık
25 burunluluk bir burunda bulunur; bu onun kavramının burun kavra­
mı ilt' birlikte de alınmasını doğurur. Çünkü basık burun, basık olan
bir hunındur. O halde erin, gözün ve bedenin diğer kısı mlarının ranı­
mına daO ) maddenin her zaman girmesi gerekriği açıkrır.
Öre yandan Varlık ve bağımsız olarak Varlık olmak bakımı ndan
varlığı inceleyen bir bilim olduğuna göre. bu bilimin fizikle aynı mı,
yoksa daha çok ondan farklı mı olduğu konusunu da incelemek gere-
30 kir. Fizik, kendilerinde bir hareker ilkesine sahip olan varlıkları ince­
ler. Öre yandan maremacik ceorerik bir bilimdi r ve o değişmez, ancak
bağımsız bir varlığı olmayan şeyleri inceler. O halde bağımsız ve harc­
kersiz varlık - cabii ilerde göscermeye çalışacağı mız gib�2 l eğer bu cür
35 bir röz. yani bağımsız ve harekecsiz bir röz mevcursa - bu iki bilim-
1 064 b den ramamen farlı bir bilimin konusudur. Ve eğer varlıklar arasında
bu rür bir gerçeklik varsa burada ranrısal bir şey olacak ve ancak bu
ranrısal şey, ilk ve egemen ilke olacakrır. O halde görülüyor ki üç cür
reorerik bilim vardır: Fizik, maremarik ve reoloji. i mdi reorerik bilim­
ler sınıfı en yüce ve reorerik bilimler içinde de onların sözünü erriği-
5 miz en sonuncusu en üscün bilimdir. Çünkü onun konusu bürün var
olan şeyler içinde en değerli olanıdır. Çünkü her bilim kendi konusu­
nun yükseklik veya alçaklığına uygun olarak bir değer ifade eder.
Nihayec varlık olmak bakımından varlığın biliminin evrensel bir
bilim olarak göz önüne alınıp alınmaması gerekriğini kendimize sora­
biliriz. Böylece macematik bilimler alanında her özel bilim cek bir bel­
li varl ık cinsini(3) ele alır. Ama öce yandan bürün nicelikleri kucakla­
yan evrensel bir matematik de vardır. Buna şu şekilde cevap vereceğiz
ki eğer doğal tözler bütün :varlıklar içi nde ilk varlıklar olsalardı fizik
1O bürün bilimler içinde ilk bilim olurdu.141 Ama eğer başka bir gerçek­
lik, bağımsız ve hareketsiz bir töz varsa, bu gerçekliği n bilimi zorunlu
olarak ayrı bir bilim, fizikten önce gelen ve bu önceliğinin kendisin­
den örürü de evrensel olan bir bilim olmak zorundadır.

1 ) Rasık bunınıın tanımına girdiği gibi. Krş. Ps.-Alek., 660, 33-38.


2) Krş. A, 6 vc.I.
3) Niceliğin hclli bir cinsini.
ti) Bu konuru çok daha iyi bir biçimlde işlemiş olan E, I , 1 025 a 23-32. satırlan arasındaki
paralel pasaja bkz. Yukarda l , 1 059 a 26-29'a da bkz. Ps.-Alck.'un bu pasaj üzerine şerhi mü­
kemmel.lir (66 1 , 2�-3 1 ) .

463
M ET A F İ Z İ K

8 . Bölüm <tlineksel Anl:ımd:ı Varl ık ve


Doğru Anl:ımınd:ı Varl ığın An:ılizi>O )

15 Genel olarak Varlık, birçok anlama geli r. Bunlardan biri ilinek.sel


anlamda varlıktır. O halde bu anlamda :ılınan varlığı incelemekle baş­
layalım. Geleneksel bilimlerden hiçbiri nin ilinelJe meşgul olmadığı
açıktır. Çünkü bina yapma sa.narı hiçbir 7.aman bir evi kullanacak i n­
sanların başına gelecek şeylerle, örneğin onların orada 7.:ıh merli bir
20 hayat sürüp sürmeyecekleri ile ilgilenmez. Dokumacılık, ayakkabıcı­
lık vey:ı aşçılık san:ırı d:ı böyledir. Bu s:ın:ırl:ırın her biri yalnızca ken­
di özel konusuyla, yani özel ereğiyle ilgilenir. "Müzisyen ol:ın gramer­
ci olduğunda (devient) aynı zamanda her ikisi de olacaktır. Oysa
d:ıh:ı önce ne biri, ne diğeri idi. Ancak her zaman ol maksızın var olan
şey, olmuş veya meydana gelmiş olmak zorundadır. O halde böyle bir
25 ad:ım da aynı zamanda müzisyen ve gramerci olmuş olmak zorunda­
dır"(:!) türünden akıl yürütmelere gelince, bu tür :ıkıl yürütmeleri hiç­
bir 7.:ıman bilim olarak kabul edilen bilimler incelemezler, onları sa­
dece Sofistik inceler. Çünkü ilinekJe meşgul ol:ın yalnızca odur. Bun­
da dolayı Pl:ıton'un "Sofistik vaktini yoklukla geçirir" sözü pek yanl ış
değildir.
30 tli neğin bir -biliminin mümkün bile ol:ım:ıyac:ığı , onun doğası-
nın ne olduğu görülmek istendiğinde :ıçıkç:ı ort:ıy:ı çıkar. Biz diyoruz
ki her varlık y:ı her zaman ve zorunlu olarak vardır (burada zorlama
anlamındaki zorunluluk değil, kanırl:ım:ıl:ırda kendisine başvurduğu­
muz zorunluluk söz konusudur)(3) vey:ı o ekseriya ortaya çıkandır.
35 Örneğin Ağustos ayında havanı n soğuk olması ne her zaman ve zo-
1 065 a runlu olarak onaya çıkandır, ne de ekseriya ortaya çıkandır. O sadece
bazen ortaya çıkabilendir. O halde ilinek, ortaya çıkan, ama ne her
z:ım:ın ve zorunlu olarak, ne de ekseriya ort:ıy:ı çıkandır. Bizce iline­
ğin doğası bu olduğundan bu tür bir varlığın biliminin imkansız ol­
duğu apaçık bir biçimde ortaya çıkm:ıkt:ıdır. Çünkü her bilimin ko­
nusu ezeli-ebedi olarak var olandır vey:ı ekseriya ort:ıy:ı çıkandır.
5 Oys:ı ilinek ne biri, ne diğeridir.

1 ) Kendisine gönderdiğimiz E, 2-4. bölümlere kq.


2) i nsanın daha önce zaten müzisyen olduğu varsayımına aykın dilşcn sofistik sonuç. E, 2,
1 026 b 1 8\lcL:i parald pasaj ile krş. (not ve göndennderi ile birlikte, öı.cllikl.: de Tupiltler r, 1 1 ,
1 04 b 25'e yapılan gönderme ile birlil..'te).
3) Raşka türlü olmanın mantılaal imkansızlığı anlamında zonınluluk (krş . .:1, 5 ve E, 2, 1 026
b :!9).

464
X I . K İ TA P

Öre yandan ilineksel anlamda varlığın. özü gereği varlığınm ne­


denleri ve ilkeleriyle aynı mahiyene nedenler ve ilkelere sahip olmadı­
ğı açıkrır. Eğer başka türlü olsaydı İstisnasız olarak her � zorunlu
olurdu. Çünkü eğer B olduğunda A varsa ve eğer C olduğunda B var-
1O sa ve eğer C tcsadüft olarak değil zorunlu olarak varsa C'nin nedeni
olduğu şey de zorunlu olarak var olacak ve böylece son esere (ona bu
ad verilmektedir) kadar gidilecektir oysa bu eserin ili neksel anlamda
varlık olduğu kabul edilmişti. O halde her şey zorunlu olacakrır ve
böylece her türlü tesadüf, her türlü olma veya ol � ama imkanı kesin
bir biçimde �lerin alanı dışına arıtmış olacakrır. Nitekim nedenin
bir varl ık değil de bir oluş olduğu kabul edilse bile sonuçlar aynı ola-
1 5 cakrır: Çünkü yarınki ay tutulması, eğer şöyle bir şey olursa meydana
gelecekrir. O şey ise bir başka şey, bu başka şey de bir üçüncü şey
meydana geldiği takdirde meydana gelecektir. Şimdi böylece içinde
·bulunduğumuz anı yarından ayıran sınırlı zamandan 1.:ımanı çıkart­
maya devam ettiğimizde muayy�n bir nokrada şu içinde bulunduğu­
muz anda mevcut olan bir koşula ulaşmış olacağız. Dolayısıyla bu ko-
20 şulun varlığı zorunlu olarak kendisinden sonra gelecek olan her şeyi
doğuracak, böylece de her şey zorunlu olacakrır.
Doğru anlam ında ve ilineksel anlamda varlığa gelince, birincisi
düşünceni n bir b irleştirmesinden ibarettir. O düşüncenin özel bir
halidir (modifıcation).C2) Dolayısıyla bu şekilde tasarlanan varlığın
değil. düşüncenin dışında ve ondan bağımsız olan varlığın ilkeleri
25 ar:ışrırılır.(3) Diğer varlığa, yani ilinek anlamında varlığa gelince. o zo­
runlu değil, beli rsiz olandır ve bu tür bir varlığın nedenleri dü1.ensiz
ve sonsuz sayıdadır.
Ereksellik (fınalitt�). doğa gereği onaya çıkan veya düşünceni n so­
nucu olarak meydana gelen olaylarda bulunur. Bu olaylardan biri te­
sadüfi olarak meydana geldiğinde o, şanstı r (forrune). Çünkü nasıl ki
varlık özü gereği veya ilineksel anlamda varlık olabili rse. neden de
30 böyledi r.(4 ) Şans, normal olarak bilinçli bir seçim sonucu belli bir
amacı gerçekleştirmek üzere meydana gelen olaylarda iş gören tesa­
düfi bir nedendir. O halde şans ve düşünce aynı �lere aitti r. Çünkü

1 ) Yani belirlenmiş varlığın (kq. E, 2, 1 027 a 6). tlincğin bilimi olmadığının yen! kanıtı.
21 E\lcki paralel pasajla aynı öğreti. Ama Aristorclcs'in JU�iinccsi belki Jaq,>er'in üzerine dik­
kati ç..·l.:riği 0\lcki bir evrime uğramıJtır. (105 1 a 35'in ahın&1ki nora bkı). Bundan 0 kitabının
K. 1 -H\lcn sonra okluğu sonucuna vanlrnışrır.
�l Krş. rs.-Alck. . 666 , 26-34- llineğin belirsiz nedenleri ile ilgili olarak krş. Fizilt il. 5.
'il Krş. Fizilt. i l , 5, 1 96 b 2 1 -25.

465
M ETA F i Z i K

düşünceden ayrı olarak seçim mevcur değildir. Ancak şansa bağlı so­
nuçları meydana geciren nedenler beli rsizdir. Bundan dolayı da şans
i nsa ni hesaplamaya gel meyen bir şey, ancak ili neksel anlamda bir ne­
35 dendir. Aslında gerçek anlamda o hiçbir şeyin nedeni değildir.l l l So­
1 065 b nucun iyi veya körü olmasına göre iyi veya körii şans vardır. Bahrlıl ık
veya hahrsızlık ise büyük murluluklar veya büyük fdakerler içi n kulla­
nılı r.12l
1 liçbi r ilineksel anlamda va rl ık, özü gereği varlıkran önce gelme­
diği için hiçbir ili neksel neden de özii gereği nedenden önce gelmez.
O h;ılde eğer şans veya cesadüf göğün nedeni ise. ondan da önce gelen
bir neden vardır ki o da Akıl veya Doğadır. L\ l

9. Bölüm <l brekerin Anal izi> 1 4l

5 Bazı şeyler sadece bilfiil,('\) bazı şeyler sadece bil kuvve, bazı şeyler
ise hem bilfiil, hem bilkuvve ola rak vardırlar ve bu gerek röz. gerek
nicdi k. gerekse diğer kaceg� riler için geçerlidir. Sonra şeylerin dışında
ha rekt'r yokcur.(6) Çünkü dt'ğişme daima varlık kart'gori lc:"rine göre
gerçekleşi·r ve belli bir karegoriye girmeyen, onların üzerinde olan bir
cins yokrur. N ihayec bu kategorilerden her hiri hiiriin öznelerde iki
rarzda gerçekleşir: Örneğin röz söz konusu olduğunda onun formu ve
10 yoksunluğu vardır. Nireli kle ilgili olarak o, siyah ve ht'yaz; nicel ikle il­
gili olarak cam olan ve eksik olan , nihayer yer değişrirme harekerinde

i l Krş. Fizik. i l . 'i, 1 97 a 6- 14.


::!) Krş. Fizik. il. 5, 1 97 a 25-27.
J) Rı�k:ı lleyişle şans (rukhe) akıl; resadiif (rauromaron) llnğarı gerekririr. Ru aromcul:ıra yö­
ndril,·ıı hir deşr iridir. Krş. Fizik, il, 6, l 98 a 5- 1 3.
-1 l 1\11 hi>liimiln 1 066 a 7'ye kadarki birinci kısmı Fizik. 1 1 1 , 1 . 200 b 2'i-::?0 1 b 1 'i ' in hir öze­
ri.lir. ikinci kısmı ( 1 066 a 8-27) Fizik. i li, 2, 201 b 1 6-202 :ı 3'iln. nih:ıyer son kısmı (::!7-3 1 . sa­
rırtırl Fiuı·. 1 1 1 , 3. ::?02 a l 3-20'nin bir özeridir. Bununla birlikre iş:ırer ermeyi gereksiz gi:inliiğü­
mil7 ha11 h:ıtif farkl ılıklar da vardır.
'i) S:1tlcce hilliil olan şeyler, maddesi olmayan ilk formlardır (Simpl.. /n [>/�I'-'- · 398, 7-8) Bil­
kuvve olan şeyler, örneğin sonsuz ve boşhıkrur. Bilfiil ve bilkııwe olan şerler ise madde ve form­
llan meydana gelen bürün varlıklardır. Değişmenin farklı riirleri ile ilgili ol:ır:ık krş. Fizik, ili, l ,
200 h :\2 (yukmla Z, 7, l 032 a l 5 ve onunla ilgili nora da hkz.)
6) Eşyanın llışında (para ra pragmara) harekerin öznesi olacak bir cins yoktur (Philop., in
Pl�Y! 3-19, M vd.). Krş. Fizik, 111, l , 200 b 32. Hareker o h:ılde b;ısir hir ili nekrir, kcnllisi bakı­
..

mından gii1 öniine alınabilen bir röz değildir (kai oııkhı:ı ousia k:ırh'heaıırcn rhcoroumene)
(Simpl -102. 1 - 1 8) Bir kinemarik düşüncesi Arisrorclcs'e r:ımamcn y:ıb:ınmlır: l ler d ..-ğişme
.. "" .

hir \.'tkilenm..'llir (p:ırhos); o bir öznededir, bir özne değildi r (hu konu ile ilgili obr:ık krş. H.
C:meron. J ı Notion de For�e dans le Sysı. d'Ar., s. l vd.).
.•

466
X I . K İ TA P

yukarı ve aşağı, hafif ve ağırdır.O l O halde n e kadar varlık türü varsa


15 o kadar hareket ve değişme türü vardır.12) Her varlık cinsinde bilkuv­
ve olanla bilfiil olan arasında bir ayrım olduğu için ben bilkuvve ola­
nın bilkuvve o l mak bakımından fiiline hareket adını veriyorum.(3)
Bu verdiğim iz tanımın doğru olduğu şu örneklerden açığa çıkmakta­
dır: inşa edilebilir olan, onun böyle bir şey olduğunu söylediğimiz an-

1 ) l lareket şerlerin kendilerinde gerçekleştiğinden, kategorilere göre töz bakımından


(k;ırh'mL�ian) veya nicelik bakı mından (kata poson) vb. bir hareket olacaktır. Töz kategorisi ba­
kımından göz önüne alındığında o daha kötüden daha iyiye doğnı (apo tou kheiron sepi ra kpe­
inon) veya bunun tersi bir tarzda gerçekleşecektir. Başka deyişle o ya var-olmayandan varlığa
ve}':l varlıktan var olmayana veya yine (form şeyin pozitif hali, yoksu nluk ise onun negatif ve ku­
surlu hali ol,hığıına gi.lre) yoksunlııktan forma veya form,fan yoksunlıığa doğnı gerçekleşecekti r
(l'h ilop., 34 1 , 25 vd . ) . Nitelik, nicelik vb. kategorileriyle ilgili olar;tk d a ben7.er ürnekler verilebi­
lir.
2) Çiinkii eşyanın dışında hareket yoktur (Simpl., 407, 23). Ross, (il, 327) bu ta.çdikin tam
olarak lloğru olmadığı noktasına dikkat çekmektedir. Çiinkii genci olarak değişme (inetabole)
anc�k diirc katcgn riri (töz, nitelik, nicelik, yer); hareket (kinesis) ise yalnı1ca fü; kategoriyi (nite­
lik. nil·clik, yer) cıkiler.
3) 1 lareket tl·misi. Aristotelesçi fiziğin en iinlii tezlerinden biridir. Bi7.im hıırada yapahileceği­
miz nnıın konusıınu teşkil ettiği sayısız i ncelemeye okuyucuyu gündermek oLKaknr. Kısa, fakat
duğrıı hir sergilemesi için özellikle Hamclin'in le Syst. d'Ar. . s. 309 vd. ve Rohin'in l.11 Pense/
Grt'rqııe, s. 3•H'e başvurulabilir. S i mplikius'un bu konuda gdiştinliği J iişiinccler (4 1 3, 1 5 vd.)
çok iinenılidir. l l:ıınclin ' i n Essni sur /es EL prin(. de /;ı Repr.. s. 1 1 9- 1 2"'.'" de harekeı kavramı üze­
rine llcrin diişii nl·cleri de ilgiyle okunacıknr.
Bizim için Aristoıeles'in genel akıl yürütmesini ve harekete ilişkin tanımının haklı çıkarılma
biçimini açıklığa kavuşturmak yerinde olacaktır. Arisıotelcs lliyor ki: 1 larekl't, bilkuvve olanın,
billrul'l•e olmak /ı.ık11111ndnn fiilidir ve şeyin spesifik özell ikleri ıuic değil (tunç olmak bakımından
tnnçl, fakat kendisinde tam mükemmelliğini bulacağı formu gerçekleştirmeye kabiliyeti olması
bakıınınd:ın (örneğin bu, hareketli olması bakı mından nınç, y:ıni heykel olabilmesi bakımından,
hl·rkdin maddesi olabilmesi bakı mından tunç olacaktır) göz öniine alınması gerekir. Çiinkil fiil
bildiğimiz gibi (krş. r. 4, 1 007 b 29 ile ilgili not) ya oluş h;tlinde bulunan şey tarafın,lan ulaşıl­
mış c ıl;m miikcmmclliktir ve bu şey oluşu esnasında, meydana gelişi esna.çında kuvvesini (dyna­
mis) teşkil .:.·den her şeyin i terketmiştir (mullekhein hın dar anlamı budur) veya o - ki bu da asıl
anlamında tl ildir (cnergeia) - şeyin fiil haline geçişi, forma lloğrıı gidişitlir, gdişmesidir ve bu
iki n,·i dunıında o miikemmelleşmesini oluşturacağı kuvveden hala unsurlar taşır. i şte o ancak bu
son anl:ımd:ı har..·h'fin kendisidir (krş. Philop., 34 2, 15 vd.l. Ve hareketin, kuvve olarak gdiş­
mck tlışında bir tl ili olamaz. Aristotcles daha sonra ( 1 7. satır) bu tanımını bina y:ıpma siireci
(wy:ı hareketi) i.irncğiyle haklı kılmaya çalışıyor. Tuğlalar, tahta, taşın biitiinii bilkuvve ev olan
Şl�·i (i11,ıtt ,.dilrhilir o/,ım, to oikodnneton 'u) veya daha doğnı bir it:ule ile bir evi inşa etmek için
işin içine sokıılması miimkün olanı teşkil ederler. inşa etme süreci, inşa edilebilir olanın inşa edi­
ll·hilir ul ın;ık b:tkımından fiil hali ne geçmesidir (actual isation) ve genci olarak her hareket (Aris­
tntdcs 1 CJ-2 1 saıı rlatda onlardan bir kısmını saymaktadır) bir kuvvenin, kuvve olmak bakımın­
llan, bir har..-k ..'t edenin (mobile) hareket eden olmak bakımından gerçekleşmesi,lir. Bu kuwe
hiçhir 7.am:m gerçekleşmeyecektir (çiinkü aksi takdirde hareket ramamlanmış olur ve yerini sü­
kıınete hırakır). ıersine daima gerçekleşme yolunda olacaktır. Başka ticyişle Aristotcles'in daha
ilerde diyeceği gibi ( 1 066 a 2 1 ) hareket eksik (incomplet), tnmnmlanmnmq (inachevc) bir fi ildir

467
M ETAF İ Z İ K

lamda. bilfiil hale geldiğinde, inşa edilir ve bu, inşa erme sürecidir.
20 Öğrenme, iyilcşrirme, yürüme, adama, yaşlanma, büyümede de aynı
şey söz konusudur. O halde hareker, fıilin kendisi var olduğunda var­
dır. ondan ne daha önec, ne daha sonra var değildir. O halde bilkuv­
ve var olan bir şey, bilfiil sahip olduğu fı ili içinde, bizzar kendisi ol­
mak bakımından değil, harekerre olması bakı mından ele alındığında,
işre bu varlığın fiili harekerrir. "Kendisi olmak bakımından" deyimi
ile şunu kasrediyorum: Tunç, bilkuvve olarak heyk�ldir. Ama hareket
25 olan. runcun runç olması bakımından fiili değildir. Çünkü runç ol-
. makla belli bir kuvve olmakO ) aynı şey değildir. Eğer onlar ran ımları
açısından murlak. anlamda aynı şey olmuş olsalardı. runcun fı ili bir
hareker olurdu. Ama gerçekre onlar aynı şey değildi rler (zaren bu kar­
şırlarda görülmekredir;(2) çünkü sağlıklı olma kuvvesi ile hasra olma
30 kuvvesi aynı şey değildir; çünkü aksi rakdirdc sağlıklı olmakla hasta
olmak da aynı şey olurlardı. Bir ve aynı şey olan raşıyıcı öznedir - is­
rer bu özne nem, ister kan olsunC3) - yani sağl ıklı ve hasra olandır).

(energcia arclcs). O ramamlanmamıştır; çünkü iki uç arasımla bir geçişrir ve yine çilnkil o silrckli
olllıığu için içinlle sonsuzu bakındım:
Ana1izimi7.den ortaya çıkmaktadır ki hareket mergriad ır, mtrllrkhri,ı değildir. Ancak Aristote­
lcs'in rerminolojisi bazen kesinlikten yoksundur ve bu terimlerden ilki daha çokg,,,.rlrlqmr yo­
lımd,ı o/,m bir fiil. ikincisi tam bir grrrrklrımr. sona mnr fikrini ifade eniği hal<ie, onların sık sık
birbirlerinin yerine kullanıldığı da görülür. Ancak bu pasajda (2 1 . sarır; ayrıca Fizilr'in buna te­
kabiil eden 1 i l , I , ve VIII , 1 , 25 1 a 9 pasajlarına da bkz.) hareketi tanımlamak için Arisrotelcs'in
rntrllrlrhria lleyimini tercih etmesi amaçsız değil :gibi görlinmcktcliir. "Çiinkii hareket iki tarzda
göz önüne alınabilir: Önce meydana gelen, mükemmelliğe yönelen bir şey olarak. Ancak o daha
önceden bi7.7.at kendisinde herhangi bir şey, bitmemiş bir şey, ram olarak belirlenmemiş (atelcs,
aoriston) bir ŞC)' olarak da göz önüne alınabilir. Birinci dunımlla hareket birecek, tamamlanacak
olması bakımından, ikincide ise olduğu gibi, yani eksik, ancak gerçek olması bakımından ele alı­
nır. O zaman o grrrrk/qmq br/irsizlik. bilfiil Mr ol.an statik k111•r•r paralloksunu ifade Cller. O,
kuvvenin. kuvve olmak bakımından mükemmelliğidir. Kuııı•t', bu chınımtfa şilphcsiz imk�n de­
ğil. belirsizlik, \·okluk anlamına gelir ve bu açıdan sonsuza özgil olan kuvveye hcn1.cr" (Le Rlond,
l.og. rt M,11h. chrz Ar.. s. 422-423). Böylece hareket, özü itib-.uiyle, doğasının belirsizliğinde gcr­
çckl..-şmiş eksik olandır.
1 ) Yani heykel olma kuvvc:Si olmak. O halde kuvve, öznenin ·kemlisinden furklıllır ve "şu
şey"i (he toiouron) ifude eden, bu farklılıktır. Tunç örneği ve onu izl..1•en renk (bilkuvve varlık)
ve gürilnebilir şey (bilkuvve varlık) örneği (32. satır vd.) ile ilgili olarak krş. Philop., 352, 1 9-20.
!) Özne ile kuvve arasındaki farklılık öz.ellikle karşıtların llunımunda orraya çıkmaktaliır. Eğer
hayvanın sağlıklı olmak gibi hasta olma kuvvcsi varsa, kuvveyi i.iznenin �enllisine (hayvana) özdeş
kılllığımmla, bilriin ka11ıt l.."Uvvcleri özdeşleştirmiş oluruz. Çiinkil kuvvenin ö1.0eye özdeş kılın­
ması isrisnasız olarak biltün kuvveler için geçerli olacaktır. K 11. Philop., 352, 3 1 -353, 7.
3) Sırası��a bir yandan Hippokratcs ve Platon'un (Timaios, 8 1 a vJ. Ru lliraloğu neşrinde Ri­
vaud'un onun başına koyduğu önsöı.c blcz.), öre yandan muhtemelen Empedoklcs'in görilşleri
(Dids, Vorsokr., 1, 206, 9; 222, 38).

468
X I . K i TA P

Nasıl ki renkle, görülebilen şey aynı şey değillersc<O onlar da aynı şey
olmadı klarından dolayı hareket, bilkuvve varlığın bilkuvve olmak ba­
kımından fiil haline gelmesidir (entellekheia). �farekerin böyle oldu­
ğu. hareket olgusunun ne daha önce, ne daha sonra var olmayıp fiilin
35 kendisi var olduğunda var olduğu apaçıktı r. Çünkü her şey bazen bil­
fiil olma kuvvesi, bazen bilfiil olmama kuvvesidir. Örneğin inşa edile­
bilir olanın inşa edilebilir olması bakımından durumu budur. inşa
edilc:-bi lir olanın, i nşa edilebilir olmak bakımından fiilinin inşa etme
1 066 a süreci olduğunu söylüyorum. Çünkü fiil ya yukarda söylediğimiz şey,
yani inşa etme sürecidir veya evdir. Ancak ev var olur olmaz, artık
5 i nşa ed ilebilir olan ortada yoktur. Öte yandan inşa edilen inşa edilebi­
lir olandır. O halde fiilin inşa etme si.ireci olması gerekir. i nşa etme
si.i reri ise bir harekettir.(2) Bütün diğer hareketler içi n de aynı akıl yü­
ri.itme söz konusudur.(3)
Tezimizin doğruluğu hareket hakkında diğer filozofların görüşle­
rinden ve onun hakkında bir başka ranım vermenin güçlüğünden
açıkça ortaya çıkmaktadır. Gerçekten onu bir başka varl ık cinsine
1O sokmak imkansızdır. Bu onların sözlerinden açıkça ortaya çıkmakta­
dır: Razıl:ırına göre hareket başkalık, eşitsizlik, var-olmayandır.14 l Bü­
ri.in bunlar ise zorunlu olarak hareket içermeyen kavramlardır. Ayrıca
bu kavramlar, karşıtlarından daha fazla değişmenin sonu veya kayna­
ğını teşkil etmezler. Bu filozofları hareketi bu kavramlar içine koyma­
ya İren neden, hareketin belirsiz bir şey olarak görünmesi ve iki "kar-
15 şırlar" dizisinin ikincisinde bulunan ilkelerin, yoksunlukla ilgili ol­
duklarından ötürü belirsiz olmalarıdır.<"> Çünkü onların hiçbiri ne
töz. ne nicelik ne de bir başka kategoriye ilişkindir. Gerçekte hareke­
tin bdirsiz bir şey olarak görünmesinin nedeni, onu ne bilkuvve var­
lıklar. ne bilfiil varlıklar grubu içine sokmanın mi.imkün olmaması-

1 ) Yıık:mla :!6. s:ınrla ilgili norla krş. Görillcbilirlik, kendisi ancak ışığın etkisi ile görillebilir
ul:ın rı·nk-ii7 nenin hir ilineğidi r (krş. De Anima, II, 7. 4 1 8 b 2l.
�) Arisıoıdı·s hir :ılıematif onaya koyuyor: Söylenen şerler göz öniine alınınca, inşa edilebilir
oldnın tiili :ınc:ık p evin kendisi veya inşa etme süreci olabilir. Şimdi o, ev olamaz, çlinkii ev var
uldıı�'l.ı ntla inşa ,·dilebilir olan varlıktan kesilmiştir. O hal.le inşa edilebilir olanın tiili olan, inşa
emıc siirı.'C idir. ( Ross, il, 328)
:'\) Y:ıni lirle ki her hareket, hareket edenin hareket eden olmak bakımından fiili olacaktır
(krş. Simpl . 4� 33)
.. .. .

lj) l'yrhagorasc;ıl:ır ve Platonculara göre (krş. Sophisw, 2'i6 d; Timaios, 'i7 a vd.).
'il l'yıhagnr:L.;çıların ilkderinin paralel dizileri ile ilgili olarak krş. A, 'i, 986 a 22. On ilkenin
nıl->a ıif ılİlisi i�·inc Ki.ltü, Sonsuz, Çift, Çokluk vs. girer. Hareketin kendisi bir yoksunluk oldu­
ğıııı.(;m (çilnkü tİ•rma ulaşılır ulaşılmaz onadan kalkmaktadır) onu negatif dizi içine yerlcştir­
mı·k doğaldır. Krş. Philop., 360, 1 6-22).

469
M ETA F İ Z İ K

dır. Çünkü ne bilkuvve n icelik, ne bilfiil nicelik zorunlu olarak hare-


20 ker eder. Hareker bir rür fiil olarak görünmekredir; ancak eksik, ta­
mamlanmamış bir fiil. Bunun nedeni, harekerin fiili olduğu bilkuvve
şeyin ramamlanmamış, eksik olmasıdır. işte bundan dolayı hareketi n
mahiyerin i kavramak zordur. Çünkü onu ya yoksunluk, ya kuvve
25 veya sair fiil içine yerleştirebiliriz. Ama bürün bu şıkların hiçbirinin
kabul edilemeyeceği açıkrır. O halde geriye bizi m anlama rarzım ız,
yani hareketin bir fiil olduğu, ancak sözünü eniğimiz rürden bir fi i l
olduğu( I ) şıkkı kalm:ı.kradır. Bu şüphesiz anlaşılması zor, ama varol­
ması mümkün olan bir şeydir.
Öre yandan harekerin, hareker edende olduğu açıkrır.C:!) Çünkü
hareket, hareket ettiricinin fi il i sonucunda hareker edenin fi il haline
gelmesidir. Ama hareket ettiricinin fiili, hareker edenin fiilinden baş­
ka bir şey değildir. O her ikisinin de fıili olmak zorundadır. Çünkü
30 hareker ettirici bilkuvve olarak göz önüne alındığında hareker ettirici,
bil fiil olarak göz önüne alındığında hareker edendir. Ancak onun fi i l
hali ne getirdiği, hareket edendir; öyle k i gerek hareker erririci, gerek
hareker edenle ilgili olarak fiil rekrir, nasıl ki birden ikiye ve ikiden
bire aynı aralı k varsa ve nasıl ki varlıkları bir olmaksızın çıkışla iniş
bi rse. hareker ettirenle hareket edenin il işkileri de aynı şekildedir.

1 0. Bölüm <Sonsuzun Analizi>Ol

35 Sonsuz ya doğası bakımından kat edilemez olduğu için kat edil-


mesi imkansız olandır (bu, sesin görülemez olması anlamı nda sonsuz-

1 ) Yani eksik, ramamlanmamış bir fi il olduğu. Krş. Simpl., 434 , 1 8- 1 9.


2) l lareker sair bir ilinek olduğundan zomnlu olarak ya hareker eden veya hareker ettiren bir
rö1Je bulunmak wnındadır. Aristoteles bunun hareket eden olduğunu ispat ermekredir. Çiinkü
hareker. hareket edenin fiili olarak tanımlanır. İmdi bir şeyin fiili lenrellckheia), ancak fi ili oldu­
ğu şerin kendisinde bulunabilir. O halde hareket, hareket ..... tendedir. Ancak kenli i parına erkisi
hareker edeni tlil h:ıline geçirmek olan hareker ettirici de gerek yalnızca bilkuvve (kincrikon), ge­
rekse bilfiil (kioun, ro kinein) olarak göz önüne alınabilir. Bilfiil olarak göz öniine alındığında, o
harc..-ker edeni ti il haline geçirir ve bu fiil haline geçirme şüphesiz hareker edenin kenlfüini n fiil
haline geçmesinden ayrı değildir. Eğer hareket ettirenin fiili hareker errirmekse, hu tlille hareket
eJenin kendisi tiil halinde bulunur. O halde hareket erriren ve hareker a.ienin yönüne doğru
dönmemi1.e göre ikili bir görüntü altında göz önüne alınan bir rek ve aynı fiil karşısımia bulun­
makrayız. K rş. Sylv. Maurus, 308.
3) Bu bölüm Fizil/in 111. kitabından alınmış seçmelerden meydana gelmekredir.
1 066 a 35-1 066 b 2 1 =Fizik, l ll , 4, 204 a 3-5, 204 a 35
1 066 b 23- 1 067 a 7=1H, 5, 204 b 5-205 a 7
1 067 a 7-2.'1=111, 5, 205 a 1 0-32

470
X I . K İ TA P

dur) ( l l veya kat edilmesi mümkün olan , ancak sonu olmayandır veya
kar edilmesi hemen hemen imkinsız olandıı:( 2) veya doğası gereği kat
edilebilen, ama katedilemeyen olan veya sınırı olmayandır.(3) Ayrıca
birleşrirme bakımından sonsuzla, bölme bakımından sonsuı.<4) veya
1 066 b her ikisi bakımından sonsuz vardır.
Sonsuzun bağımsız bir varlık, bir kendinde şey olması mümkün
değildir.(5) Çünkü eğer o ne uzaysal bir büyüklük, ne çokluk değilse,
eğer sonsuz onun tözü ise, bir ilineği değilse, o bölünmez olacaktır;
5 çünkü bölünebilir olan ya büyüklük veya çokluk olmak zorundadır.
Ama- eğer o bölünemczse, sonsuz olamaz; meğer ki sesin görülemez
ol ması anlamında sonsuz olmasın. Ama bizim sözünü eniğimiz ve
araştırdığımız sonsuz bu sonsuz değildir, kar edilmesi mümkün olma­
yan anlamındaki sonsuzdur.(6)
Ayrıca sonsuzun yalnızca bir yüklemi olduğu sayı ve büyüklüğün
kendileri özleri gereği var değilscler,(7) sonsuzun kendisinin özü gere-

1 067 a 2J-.H=III, 5, 205 b 24-206 a 7


1 067 a 33-3'.'.= l l l , 7, 207 b 2 1 -25
(Kii\·iik metin farklılıklarına işaret etmiyoruz)
1 l Çiinkii onun doğası, görülemez olmasıdır. Genci olarak nicelik olmayan her şey sonsuzdur.
2) Örneğin Okyanus (Philop., 4 1 0, 6.)
3) Oaire (Ph ilop., 41 O, 1 2)
4 ) Kelimesi kelimesine çevirmek gerekirse: Toplama bakımınlfan (prosthesei) veya ayırma ba­
kımından (aphairesei). Ancak burada ayırmak (aphaircsis), biilmek (diaircsis) anlamındadır. Bir­
leştirme bakımından sonsuz, örneğin sayının sonsuzluğu; bölme bakımından sonsuz, örneğin
lt7.ayın !!Onsuzluğu; bölme ve birleştirme bakımından sonsuz ise zamanın sonsuzluğudur. Zaman,
bir sayı olma.�ı bakımından birlqtirme, sürekli olması bakım ından bölme bakımından sonsuzdur
(krş. Simpl., 470, 36 vd; St. Thomas, s. 66 1 , not 23 1 9-0, 6, 1 048 b 1 2 ile ilgili nota da bkz.)
5l Burada kastedilen öğreti Pythagorasçılar ve Platoncuların öğretisidir. Krş. Fizik Hl, 4, 203
a 4: lnrl. A ri.<t. , 6')') b 53. Aristoteles önce bilfiil sonsuzun duyusal şeylerden ayn bir varlık olarak
var olmadığı nı, başka bir deyişle bir töz olmadığını ( 1 066 b 1 -2 1 ) sonra onun şeylenie de var ol­
madığını kanıtlamaktadır (b 22'den sonuna kadar). Ru arada (9- 1 1 ve 1 9-2 1 . satırlar sonsuzun
bir ilinek olmadığını lfa göstermeL.'tedir. Krş. Hamclin, u 5_yst. d'Ar., s. 28 1 vd.
6) Eğer sonsuz, niceliğin türleri olan bir bilyükliik veya çokluk lieğilse, tersine özü gereği bir
töz ise böliinebilir olmayacaktır (çünkü bölünebilirlik, niceliğin bir özelliğidir). Ama böliinemez
hir sonsuz, katellilmcsi mümkün olmayan bir sonsuzu arayan ne bizim kendimizi, ne de fizikçi­
leri ilgilemlirir (krş. Philop., 4 1 3, 1 8-22). Şu şekilde de akıl yilriitiilebilir (Philop., 4 1 1 , 3-8):
Eğer sonsuzun Ateş veya Su gibi bir töz olduğu kabul edilirse, o ya bölünebilir veya bölilnemcz
olacaktır. Eğer bölünebilirse zorunlu olarak büyüklük veya çokluk olacaktır; öyle ki bu durumda
sonsuz, bir kendinde töz değil, bir nicelik olacaktır. Eğer bunun tersine o böliinemczse, ihtiyacı­
mız olan bu tür bir sonsuz değildir - St. Thomas, s. 60 1 , not 2322'ye de bkz.
7) Tersine s:ıdece tözlerin belirlenimlerinden ibaret iseler. Ru etkilenimler (pathe) eğer özü
gereği (kath'autal var değilseler, ancak öznede bulunmak bakımından (en hypokeimeno) vana­
lar. sayı ve bii}'iiklüğiin yalnızca bir hili (mode) olan sonsuz da haydi haydi özil gereği var olan
hir şer Jcğilllir. (Simpl., 476, 3-6)

47 1
M ETA F İ Z İ K

1 O ği va r olması n asıl mümkün olabilir? Sonra eğer sonsuz ilineksel an­


lamda varsa, sesin görülemez olmas ı na karşılık görülc.-mez olan ın dil i n
b i r öğesi olmadığı gibi, o d a sonsuz olmak bakım ından şc.-ylerin bir
öğesi olamaz. ( 1 ) Ve nihayet şüphesiz sonsuz bilfiil var olamaz.! '.!l Çün­
kü o zaman onun ayrı başına alınan hc.-r bir parçasının sonsuz olması
gc.-rekir. Çünkü eğer sonsuz, bir öznenin yük lc.-mi olmayıp bir tözse,
sonsuzun özü ile sonsuz aynı şey olurlar. Bundan dolayı o ya böl üne­
mc.-z vc.-ya eğer bölünebilir ise sürekli olarak bölünebilir kısı mlara bö­
lü nebilir. Ancak bir aynı sonsuzun bir sonsuzlar çokluğu olması
15 im kansızdır. Çünkü nasıl ki Havanın bir parçası Hava ise sonsuzun
da. bir töz ve i lke olması durumunda bir parçası sonsuz olacaktı r. O
halde.- onun bölünemez ve parçalanamaz olduğunu mu söyleyeceğiz?
Fakat bilfiil sonsuz böyle bir şey olamaz, çünkü o zorunlu olarak belli
bir niceliktir. Demek ki sonsuz, öznesine ancak b ir ilinek olarak ait
20 olabilir. Ama eğer öyleyse daha önce değindiğimiz gibi o bir ilke ola­
maz. il ke olan, sonsuzun bir i lineği olduğu şey, yani 1 fava veya çift
sayı d ır.
Ancak buraya kadarki araşcı rmamız genel türden bir araşrırma­
dır. Lll Geriye sonsuzun duyusal şeyler grubuna girmc.-diği ni göster­
mek kalmaktadır. Eğer bir cisim, yiizqler t11mf111d1111 smırlnnan şey
olarak ran ımlanıyorsa. İster duyusal . isrer akılsal olsun sonsuz bir ci-
25 sim var olamaz. Bağımsız olarak sonsuz bir sayı da var olamaz. Çünkü
sayı ve sayısı olan her şey sayılabilir.<41 Şc.-yleri fizik gerçc.-klikleri için-

1 ) 'l- 1 1 . :mırlar. akıl yürütme zincirini bozmaktadır. Aristotdes bir ti.iz olmayan sonsuzun
(hıın:ı 1 1 . samda ı::..:ri dönecektir) bir ilinek de olmadığını bnırlanıaktadı r. Eğer sonsu7., bir ili­
nd;s..·. hir iiğe olamaz, ancak nasıl ki sesin bir öğesi olan gi.irillcmC7 ol:ın d..:ğil. giiriilemC7. olanın
:ınc:ık h i r il ineği ol,luğu telaffiız edilen sesse, o da bir ilineği olduğu iiğe olahilir.
2) H il ti i l sons111. var olamaz (o halde sonsuz bir ti.iz değildir). Çiinkii eğer snnsum n hilfıil bir
ilke ve tfü olduğu farzedilirse, sonsuz ile özii arasında bi r i.i7.dcşlik nl:ıcıkrır. Başka d.:yi şl e sonsuz,
/ı,ı.•itı ir ve onun hiitiin kısımları benzer olacaklardır. Ancak ..:ğ..:r dunım i.lyl..:yse. o ya biiliinemez­
dir \'eya hiiliin..:hilirdir. Eğer böliinebilirse, bir sonsuzlar çokluğuna hiil ii nec..:kı i r. r:ıkat b irçok
son�nrnn t..:k bir sonsuz te�kil etmesi i mldnsızdır. O ha lde geriy..: sonsu7.un htiliinemez olduğu­

nn s:mınm:ık kal mak tad ı r ( 1 7. satır). Ancak böliinemC7. olanın biltiil sonsuz olması iınk:insm.iır;
ı;iinkii sonsıı1 ii1ii hiiliinebilir olmak olan bir nicelik olmak :r.onınd:ıdır. Oola�'ısırla son su7., bir
ıii1 d..:ğildir. sıı<kw bir il inektir. Bu ise onun her tiirlii ilk.: olma iddiası ve hakkını on:Kh n kal­
dırmaktadır. ilk.: olan onun ancak bir ilineği olduğu ŞC}' o b hi l i r. (krş. kendisinden esinlemiiği­
mi1 Simpl . . ti-:\. 1 -.24). 2 1 . satırda (IJava veya çi!T sayı) Aristotd..:s'in kastettiği Anaksimenes
ve l'yıha!!or:m;ılardır. .
:i l Haşka d ..:y iş l ..: mantıksal (logikos) bir ar:• tırmadır (S i m pl . . tl76, 23 vd: Krş. Z, 4, 1 029 b
1 :l il.: il�ili not) \'c onun fiziksel (physikos) bir araşt ı rma il.: terid ed il mesi gerek ir.
tj) fl. l :ıtemat iksd veya fiziksel sonsuz bir cisi m , bir riizeyl..: sı nı rb ndırı laın a1 . Ru ise cisim kav­
ramı n ı n kcn<lisini ortadan kaldıran imkansız bir durumdur. Aynı şekil,le bir sayı hiçbir zaman

472
X I . K İ TA P

de p;öz önüne aldığımızda ise kanırlarımız şunlardır:( I l Sonsuz bir fi­


ziksel cisi m, ne bileşik, ne basir olabilir. a) Bileşik bir cisim olamaz;(2)
çünkü bileşen öğeler sayı bakımından sonsuzdurlar. Çünki.i karşırla­
rın eşir olması ve onlardan birinin sonsuz olmaması gerekir. Çünkü
30 herhangi bir niceliğe sahip olan iki cisimden biri diğerinden güç bakı­
m ın dan daha zayıf olursa, sonlu olan sonsuz olan rarafından yok edi­
lecekrir. Öre yandan bileşen öğelerden her birinin sonsuz olması da
i mkansızdır, çünkü cisim her yönde uzanan şeydir. Sonsuz ise sınırsız
olarak u1.anandır; öyle ki eğer sonsuz bir cisim olursa o her yönde
sonsuz olarak uzanacakrır. b) Sonsuz yine ne bir ve basir bir cisim,(3)
35 ne de bazı filozofların iddia enikleri gibi öğelerin dışında olan ve bu
filozofların öğeleri kendilerinden çıkardıkları herhangi bir şey olabilir.
Çi.inki.i öğelerin dışında bu rür bir cisi m yokmr. Çünkü her şey ken­
dilerinden meydana geldiği öğeleri ne ayrışır. Ancak basir cisimlerin
1 067 a öresinde böyle bir şey olmadığı açıkm.141 Öre yandan ne Areş, ne di­
ğer öğelerden herhangi biri sonsuz olabilir. Çünkü onlar arasında bi­
ri nin nasıl sonsuz olabileceğini anlama güçlüğü bir yana, Bürün'ün,

ayrı başına var lleğildir, o daima kat edilmesi mümkün olması gereken sayılanların içinde (en
rois arim1etois) bulunur. O halde ne sonsuz bir cisim, ne sonsuz bir sayı var olabilir (krş. Phi­
lop. . 4 1"', 1 -8).
i l Köliimiin biitiin geri kalan kısmı Philop.'un (4 1 7, 23) iiç gnıpta topladığı bu kanıtlan ge­
liştiret.·clair. Ru iiç gnıp "kuvveden hareket eden" kanır (ek ton dunameon) (27- 1 067 a 7), "yer­
den h:m:k•'t ,...ten" kanıt (ek ton topon) (7-23. satırlar) ve "ağı rlıktan hareket c<len" kanıttır (ek
ton rhopon) (23-37. satırlar).
27. satmla Aristntcles'in işaret ettiği bileşik (syntheron) ve basit (haploun) olma nitelikleri fı-
1ikscl cisme l\1�iidiirler. O hallle Smpl. ile birlikte (4 78 , 1 2 vd.l bu kanıtlamanın sırfsonm.z bir
fiıilm-1 dmıi11 \'arlığına karşı yöndtildiğini diişünmemiz gerekir ve biz de buna urgun olarak çe­
\'İrtl ik.
::?l Arisrotdes iinl·e (28-34. sar.ırlar) sonsuz bir fiziksd cismin bileşik bir cisim olamayacağını
(yani iki k:ırşıtlar \·i ttini - sıcak-soğuk, kuru-yaş - teşkil eden dön remel nitelikten meydana ge­
len bilqik bir cisim olamayacağını) kanıtlar. Sırasıyla iiç varsayımı inceler ve raltlccler:
a) Riitiin bil.-şenler sınırlı sayıdadırlar: Onlardan meydana gelen biitiiniin kendisi de sınırlı
olacak ve sonsu7. olınayacal..·tı r .
hl l\ilcşenler İ\·imk bazıları sınırlı ve bazıları (hatta ve yalnızca onlardan bir tanesi - çünkü
Simplikius'un işaret ettiği gibi kanıtlama için bu yererlillir-) sonsuzdur: Sonsuz bileşen. biitün
diğcrl,·rini yutacaktır ve artık ortada bileşim (composition) olmayacaktır, yalnızca birlik olacak­
nr. O halde üğelerin varlığı korunmall: İsteniyorsa, onların eşit olmaları gerekir.

el Riitiin bileşenler sonsuzdur: Ancak birçok sonsuz cismin mrlığını siirdiiremeyeceği açıktır.
3l !\aşka deyişi..: dört öğcden biri (Simpl., 479, 32); aşağıda 1 067 1 a'tla yeniden ele alınan
varsayım.
4) Dün öğe, şeylerin kendilerine aynşrıklan en son öğdmlir. Eğer Anaksimandros'un istediği
gibi sonsuz, i.'ığelerden ayrı olarak var olsaydı, varlıkların ona geri gidip onda arrışmaları gerckir­
lli. Oysa açıkça biirle değildir.

473
M ETA F i Z i K

sonlu olsa bile bir öğe olması veya Her:ıkleito�'un her şeyin belli anda
5 Ateş'e dönüştüğünü söylediği gibi öğeye dönüşmesiO > imkansızdır.
Bunun nedeni Doğa Filozoflarının öğelerin dışına yerleştirdikleri
Bir'le ilgili nedenin aynıdır: Çünkü her değişme karşıttan karşıta, ör­
neğin sıcaktan spğuğ:ı doğru gerçekleşir.(2)
Sonra duyusal cisim belli bir yerdediıH> ve bu gerek bürün, gerek
parça için - örneğin Toprak için - aynı yerdir.(4) imdi sonsuz cismin
eşrürden (homogene) olduğu farzedilirse, o ya hareketsiz veya sürekli
1O yer değiştirme hareketi içinde olacaktır. Ama bu imkansızdır, çünkü
o niçin daha çok sükönette olacaktır veya daha çok yukarı veya aşağı
veya herhangi bir yönde hareket edecekrir?Ci) Örneğin bir toprak par­
çası olsun. O nereye doğru hareket edecek veya nerede sükönette ola­
caktır? Çünkü kendisiyle aynı türden olan cismin yeri sonsuzdur. O

1 ) Fragm. 63-66 Diels, (Bu, Herakleiros'a aidiyeti tanışma kontau olan evrensel yanma (ek­
purosis)Jır. Krş. J. Burnct, L 'Aurort de la Ph. gr s. 1 80 vd.)
.•

2) Sonsuzun liön öğeden biri veya öğelerin dışında bir Bir olan (örneğin Anaksimandros'un
"apeiron"u) olarak göz önüne alınmasının fazla önemi yoktur. Her değişme kaqıttan karşıta
doğru gerçekleştiğinden, sonsuz ne dön öğe dışında bir en son öğe olabilir (çünkü bu tür bir
öğe, dön öğeye karşıt değildir), ne de dön öğeden biri olabilir (çünkü bu öğe de üç öğeye karşıt
olamaz) Krş. Simpl., 4 8 1 , 1 -4.
3) 7-23. satırlar arasında Aristoteles "yerden hareket eden" (ek ron topon) kanıra geçerek ye­
rin durumunun yarattığı güçlükler nedeniyle sonsuz bir fiziksel cismin olamayacağını kanıtlama­
ya çalışmaktadır. Önce (9- 1 5. satırlar) sonsuz homojen bir cisim varsayımını, sonra ( 1 5-23. satır­
lar) sonsuz heterojen bir cisim varsayımını ele almaktadır.
Sonsuz eştilrden (homoeides) cisimle, sonsuz ayn türden (anomocides) veya benzer-olmayan
(anomoion) cisim arasındaki ayrımla ilgili olarak Simpl., (482, 28 vd.), bu ayrımın yııkarda sözü
edilen ayrımla, yani basit (haploun) ve bileşik (syntheron) cisim ayrımı ile karıştırılmaması ge­
rektiği noktasına dikkati çekmektedir. Çünkü bileşik bir cismin eştürden (homojen) veya parça­
lan benzer olan (homoiomeres) bir şey olmasına (örneğin er veya kemik) engel olan hiçbir şey
yoktur. Bundan dolayı qtürden ve parçalan benzer olan terimleri ile benzer olmayan, ayrı tür­
den ve parçalan farklı olan (anomoiomeres) terimleri eşanlamlıdırlar.
4) Bürünün doğal yeri, kısımlarından her birinin doğal yeridir. Bir toprak parçası, bir blltün
olarak alınan toprağın doğal yeri olan dünyanın merkezine doğru düşmek eğilimindedir.
5) Sonsuz bir eştürden veya homojen cisim olmadığını tesis ermek üzere Arisroteles'in dayan­
dığı akıl yürütme iki iddiadan hareket etmektedir: Birincisi aynı türden bir cismin her parçasının
cismin bütünü ile aynı doğal hareket ve sükllnct yerine sahip olduğudur. ikincisi sonsuz bir cis­
min ancak sonsuz bir yerde olabileceğidir. Şimdi bu durumda sonsuz bir cismin bir parçası ola­
cak olan bir toprak parçası nı alalım: O ne sükuneme, ne harekette olabilir. Eğer o herhangi bir
yerde sükönene olursa, aynı şekilde her yerde sükunette olacaktır ve hareket onadan kalkacaktır.
Eğer o belli bir yerde harekette olursa, her yerde harekette olacak ve hiçbir yerde sükllnct var ol­
mayacaktır. Zır, fakat aynı derecede saçma olan ve sonsuz bir eştilrden cisim varsayımını reddet­
meyi gerektiren sonuçlar.
Bu ina: akıl yilriitmenin güçlükleri ile ilgili olarak keş. Ross, il, 333. Ayna kendisinden esin­
lendiğimiz Simpl.. 438, 9-1 8'e de bakılabilir.

474
X I . K i TA P

zam:ı.n o onu tümüyle mi dolduracaktır? Ama nasıl? Son ra onun


süköne-ti ve h:ı.rekeri nasıl ol:ı.c:ı.krır? O her yerde sükunene mi kala­
c:ı.ktır? O z:ı.m:ı.n artık hareket ol m:ı.yac:ı.ktır. Yoksa her taraft:ı. hareket
15 m i ol:ı.c:ı.krır? O zaman da anık durm:ı. olm:ı.yac:ı.krır. Öre yandan eğer
Bütün'ün farklı rürden (hererogene) olduğu farzedilirse,C l l onun par­
ç:ı.larının yerleri de öyle ol:ı.c:ı.krır. Ve ilk ol:ı.r:ı.k, o rakdirde Bütün'ün
kendisinde temas birliğinden başka bir birlik olmayacaktır. ikinci ola­
r:ı.k parçalar rür bakımından y:ı. sınırlı, ya sınırsız ol:ı.c:ı.kl:ı.rdır. i mdi
onl:ı.rın s:ı.yı bak ı mınd:ı.n sonlu olm:ı.sı imkansızdır. Çünkü o zaman
eğer Bütün sonsuz ise b:ı.zı p:ı.rçalar nicelik b:ı.kımınd:ı.n sonsuz olacak,
b:ı.zı p:ı.rç:ı.l:ı.r öyle olm:ı.yac:ı.klardır. Örneğin Areş veya Su sonsuz ola-
20 c:ı.krır. Am:ı. böyle bir sonsuz öğe, karşıt öğelerin ortad:ı.n k:ı.lkması an­
l:ı.mın:ı. gelecektir. Öre yandaı:ı eğer p:ı.rç:ı.lar sonsuz ve b:ı.sir iseler, on­
l:ı.rın ye-rleri de sonsuz ol:ı.c:ı.k ve öğele-rin s:ı.yısı da sonsuz ol:ı.cakrır.
Eğer bu iınkansızs:ı. v� eğer yerlerin s:ı.yısı gerçekte sınırlı isc(2) Bütün
de zorunlu ol:ı.rak sınırlıdır.
Ve genel olarak sonsuz bir cismin ve aynı zamanda cisimlerin bir
yerinin olm:ısı i m kansızdır.(3) Çünkü eğer her duyusal cisim :ı.ğırlık
vey:ı. hafiflikle don:ı.rılmışsa o y:ı. merkeze vey:ı. yuk:ı.rıy:ı. doğru gide-
25 cektir. Ancak sonsuz cismin, isrer bütünü, isrer y:ı.rısı irib:ı.riyle, bu
yerlerden birine veya diğerine doğru hareker etmesi imkansızdır.
Çünkü onu nasıl bölebiliriz? Veya sonsuzda :ı.şağı, yukarı, uç veya
merkez n:ı.sıl belirlenebilir? Sonr:ı. her duyus:ı.l cisim bir yerdedir ve
sonsuz bir cisimde varlığı k:ı.bul edilmesi mümkün olm:ı.y:ı.n altı çeşit
30 yer v:ı.rdır.(4) Tek kelime ile eğer sonsuz bir yerin olması imkansızsa,
sonsuz bir cisi m de ol:ı.m:ı.z. Çünkü bir yerde olan, herhangi bir yer-

1 ) 1 'i.-23. satırlar arası sonsuz bir heterojen cisim varsayımını ele almaktadır. Aristotdcs onu,
kendi ıtörüşiine göre kabul edilemez olan öğelerin çokluğunun sonucu olan yerlerin çokluğu so­
nuçlarını incelemek suretiyle reddedecektir.
2) Yerlerin sayısı almlır (bkz. aşağıda 27. samla ilgili not) - Ôğelerin sayısının sonsuz olması
imkanS17.sa ve doğ:tl yerlerin kendileri sonlu sayıda iseler, evrenin sonlu sayıda kısım türlerini
içermesi ve dolayısı}h sonlu olması gerekir (krş. Simpl., 484, 28-30).
3) "Ağırlıktan hareket eden" (ek ton rhopon) diğer kanıt. (Philop., 452, 14-1 5). Göksel ci­
simlerin ne ağırlık, ne hafiflikleri olmadığını, onların duywal cisimler olmadıklarını hatırlatalım.
Aristotelcs'in buradaki akıl yürütmesi Sylv. Maurus tarafından iyi bir biçimde sergilenmiştir
(3 1 2).
4) Aristotelcs bu alrı riir yeri veya daha doğrwu yerin alrı ana belirlenimini Fizik'in paralel bir
pa.�ajında (ili, 5, 20'i b 32) saymaktadır: Yukan ve 11/11/ı• ön ve arka. Jllğ ve sol (ano, kato, emp­
rosthen, opisthen, deksion, aristeron). Sonsuz bir cismin bir yerde olamayacağını gösterdikten
sonra Arisrorclcs bir yerde olan bir cismin de sonsuz olamayacağını göstermektedir (Simpl., 489,
1 0- 1 1 ).

475
M ETA F i Z i K

dedi r. Ancak bu herhangi bir yer, yukarı veya aş:ığı veya her biri bir
sınır ifade eden diğer yönlerden biri anlamına gelir.
Nihayer büyüklük bakımından sonsuz, hareker bakı mından son­
suz ve zaman bakımından sonsuz, sonsuzun sanki rek bir gerçekmiş
gibi olacağı anlamda aynı değildirler. Bu farklı kavramlardan daha
35 son ra gelen, kendisinden önce gelen tarafından beli rlenir.O l Örneğin
bir hareker, kendisine göre hareketin veya başkalaşmanın veya büyü­
men i n meydana geldiği büyüklükle sonsuzdur. Zaman da hareketle
sonsuzdur.

1 1 . Bölüm <Değişme ve Hareker>C:!I

1 067 b Değişen şey, ya müzisyenin gezinri yaprağını söylediğimizde ol-


duğu gibi ilineksel anlamda veya kendisinde bir şeyin değişmesinden
ötürü murlak anlamda değişir; asıl anlamında değişme denen şey bu­
dur ve kısımlar bakımından değişme, böyle bir değişmedir: Reden,
5 gözün iyileşmesinden örürü iyileşir. Nihayer hareketi özü gereği ve bi­
rincil olan, yani özü gereği harekerli olan vardır. Hareker erririci için
de aynı ayrımlar söz konusudur: O ya ilineksel anlamda veya kısmi
olarak veya özü gereği hareker erririr. Her harekerre, yakın hareket ec­
ririci vardır, harekec eden şey vardır ve ayrıca hareketi n kendisinde
gerçekleştiği şey, yani zaman vardır. Nihayet bir hareket noktası ve
1O varış noktası vardır. Ama formlar, eckilenimler (affections) ve hareket
eden şeylerin kendisine yöneldikleri yer, hareketsizdirler: Örneğin sı­
caklık ve bilim gibi. Bir hareket olan sıcaklık değildir. ısınmadır. i l i­
neksel olmayan anlamda değişme her şeyde bulunmaz, sadece karşıc­
lar, onların ara durumları ve çelişikler arasında bulunur. Tümevarım
bize bunu gösrerecekcir.
15 Değişen şey ya bir özneden özneye veya bir özne-olmayandan bir
özne-olmayana veya bir özneden özne-olmayana veya bir özne­
olmayand:ın özneye doğru değişir<.J> (özneden olumlu bir terimle ifa-

1 ) Sonsuz, rekanlamlı (univoque) bir kavram, bir onak cins değilliir: O, önce ve sonra itiba­
riyle (per prius er posrerius) belirlenir. Böylece şu sıra elde cıtilir: Bilylikliikre olan sonsu:r., hare­
kl'ne olan sonsuz ve 1.amanda olan sonsuz. Zaman hareketle sonSlmhır (Simpl., 509, :H-35).
l larckcrin sayısı olan 1.'tmanla ilgili olarak krş. Fizik, aynı yer ve ö:r.clliklc iV, il, 2 1 9 b 1 . fl., 13,
1 0:?0 a 28'e de bkz.
2) Fizik. V, 1 , 221. a 2 1 -225 b 5'in özeti ve ondan yapılan seçmeler.
3) Parantez içine korduğumuz bir sonraki cümlede açıklallığı gibi Arisrorclcs ö:r.ne (hypokei­
menon) terimini, llaranak, taşıyıcı (subsrrar) anlamında licğil, po:r.irif bir şey olarak almaktadır.
O ha.ille şöyle anlamak gerekir. Değişme A'dan B'ye, A-olmayamlan B-olmayana, A'llan A-

476
X I . K i TA P

de ed ilen şeyi kastediyorum). O halde zorunlu olarak üç rür değiş­


me vardır; çünkü özne-olmayandan özne-olmayana doğru bir de-
20 ğişme, bir değişme değildir. Çünkü burada şeyler ne karşıtlar, ne
çelişikler ol madıklarından, zıtlık yokrur. Bir özne-ol mayandan
onun çelişiği olan bir özneye doğru değişme. bir oluşrur (genera­
rio n ) : rlıutlak bir değişmeyle ilgili olarak murlak bir oluş. görel i bir
25 değişme ile ilgili olarak göreli bir oluş. Bir özneden bir özne­
olm:ıyana doğru değişme ise bir yokol uşrur (corruprion): m urlak
bi'r dt'ğişmeyle ilgili olarak murlak bir yokoluş, göreli bir değişmey­
le ilgili olarak göreli bir yokoluş.O l İ mdi eğer var-olmayan birçok
anlama geliyorsa(2J ve eğer özne ve yüklemin bi rleşmesi ve ayrıl m a­
sı ndan ibaret olan var-olmayan hareket erririlemezse ve eğer sadece
bilkuvve anlamında olan ve asıl anlam ında varl ığın zıddı olan var­
ol mayanla ilgi l i olarak da ayn ı durum söz konusu ise (beyaz­
ol mayan veya iyi-olmayan, beyaz-olmayanın bir insan olması n ı n
mümkün olmasından dolayı ilineksel anlamda hareket edebilirler,
30 ama murlak anlamda muayyen bir varlığı ol mayan şey, hiçbir bi­
çi mde hareket edemez), var-olmayan ı n hareket ermesi imkansız-

ol mayana ve A-olmayandan A'ya doğnı gider. Aristotcles'in liiişiincesini açık bir şekilde sergile­
yen Sr. Thomas. s. 669, not 2364'1e krş. Simpl., 1 2- L l'e de hkz.
1 l �hırlak anlamda, asıl anlamda (simpliciter) oluş ve yokoluş, sırasıyla var-olmarandan varlı­
ğa ve varlıktan var-olmayana doğni olan "töz bakımından" (k:ır'oıısuian) ll.:ğişmC\lir. ikinci de­
ren...l.:n (secıımlıım quid, tis) oluş ve yokoluş ise örneğin bcpz-olmay:ından hcraza ve beyazdan
�·a7-olma�'ana .loğnı olan nitelik değiştirme veya başkalaşın:ulır (:ılloiosis) .
."!l Ari�rorcles 2 1 -24. satırlarda sözünü ettiği iiç ı.lcğişıne•l.:n ikisinin (A-olmayamlan A'ya ve
A\ldn A-olmayana doğnı olan değişmelerin) hareketler olmadıkları nı, çiinkii hareket noktası
ve�-a hiriş nokt:L�ı olan var-olmayanın hareket veya siik(ınete d\•erişli ol ma.lığını gi.lsrerecektir. O
hal,1.- ıı;.:riyc anctk iiı;iincii değişmenin (A'dan B'ye olan değişmenin) bir har.:k.:t ol.luğu kalmak­
ta,lır 1 1 068 a 1 -1 . samlar).
2'i-�O. samlar arasında Aristoteles iiç tür var-olmayanı birbirinden ayırmaktadır:
a) Y:mlış olar:ık tanımlanan var-olmayan (krş. E, 2, 1 026 a :H; N, 2, 1 089 a 28 vh). O, yük­
lem ve öznenin gerçeğe uygun düşmeyen birleşme ve ayrılmasınllan ibarctfİr. Ru var-olmayan,
har.·kcre milsair d.:ğildir; şu anlamda ki doğru hale gelen yanlış bir ünerme Vl."Ya yanlış hale gelen
dt;!nı bi r önerme gerçekte değişmezler, değişen yalnızca şeyin kendisi.lir.
hl S:ılr kuvve anlamında alınan var-olmayan, bilfiil varlığ:ı karşıt olan var-olmayan; örneğin
in.<mı-o/1111� yım. Ru güreli var-olmayan da harekete rabi dl.'ğil.lir. Runun nı..'lleni Siınpl., tarahn·
•lan verilmiştir (8 1 6. 29 vd): Hareket, bitmemiş, eksik bir tiil olm:ıkl:ı hirlikrc, gene lle bilfiil bir
v:ulıkm. Ama sair kuvve böyle bir şey değildir.
c) Varlı�rını •IC\·am ettiren bir öznede bulunan ve bdli bir şey olan şeye (ro ti on), yani pozicif
bir nirdiğe zıt olan var-olmayan. Örneğin Beyaz olmayan veya iyi-olmayan (27. satır) böyle bir
şey.lir. Ki.iyi.: hir var-olmayan, kendisine ait olduğu öznenin (insanın) kcn(lisinin harekete milsa­
ir bir varlık olması bakımından ilineksel olarak hareket edebilir.
Demek ki hareketin olması için bilfiil bir şeyin varlığını vaz ermek gerekir.

477
M ETA F i Z i K

' dır. Ve eğer böyleyse, oluşun da bir hareket olması imkansızdır;


Çünkü meydana gelen var-olmayandı r.m Ne kadar bu oluşun ili­
neksel anlamda gerçekleştiği kabul edil irse edilsin, mutlak anlamda
meydana gelenin hareket noktası olarak var-olmayanı kabul etmek
gerektiği n i söylemek doğrudur.(2) Yi ne Yar ol mayan süktinette de
35 olamaz.l.lJ O halde bu görüş tarzından çıkan güçlükler bunlardır.
Bir başk:ı güçlük de şudur: Hareket eden her şey bir yerdedir; oysa
var-olmayan bir yerde değil dir. Çünkü aksi takdirde onun herhan­
gi bir yerde olması gerekirdi.(4) Yokoluş da bir hareket değildir;
1 068 a çünkü bir harekete karşıt olan, bir hareket veya sükunettir. t mdi
yokoluş. oluşa karşıttır ve her hareket bir değişme olduğuna, değiş­
menin daha önce söylediği miz gibi üç çeşidi var olduğuna ve üç
türden. oluş ve yokoluş anlamındaki değişmeler, harekerler ol ma­
yıp çel işikler arasındaki değişmeler olduklarına göre, bundan çıkan
5 zorunlu sonuç sadece özneden özneye doğru olan değişmenin bir
hareket olduğudur. İ mdi özneler<5l ya karşıtlar veya aracı varlıklar­
dır (çünkü yoksunluğun da bir karşıtlık olduğu kabul edilebilir) ve
pplak, diısiz, siyah gibi pozitif kavramlarla ifade edilirler.

1 ) Töz bakımından oluş, meydana geliş, hareket noktası olarak sair kuvve olan bir var­
olmayana sahip olduğunllan, şüphesiz bir hareket değildir. Krş. Simpl., 8 1 7 , :?3.
2 ) Olan, meydana gdenin, var�lmayanın kendisi olmayıp var-olmayanın kendisinin ancak
bir ilineği olduğu bir ilk madde (matcria prima) olduğu söylenerek itiraz edilebilir (örneğin o,
meni<lir: meniye ancak ilineksd olarak ait olan insan-olmayan değildir denebilir). Ama bu, tözsel
oluşta mutlak anlavıda olan, meydana gelenin var-olmayan ollhığu gerçeğini değiştirmez (kq.
Ross, Fizik. s. 6 1 8).
3) Var-olmayanın harekene olmasının mümki.ln olmadığına ilişkin aynı nedenle; Siikllnet ve
hardm eşit olarak \':ulığın fiilleridir ve var olmayan bir şeye izafo edilemezler. Krş. Simpl., 8 1 9,
5-7.
4) Simpl., 8 1 9, 9-20\le Arisroteles'in bu akıl yürütmesini şu şekilde bir kıyas olarak ifade et­
mektedir (l lala oluşun. meydan gdmenin bir hareket olmallığını ispat etmek söz konusudur):
Olan, meydana gelen şeyler (gignomenon), bilfiil var değildirler. İmdi billlil var olmayan, bir
yerde değildir (çü nkü bilkuvve varlık hiçbir bdli yer işgal ermediğine göre bilfiil varlık belli bir
yerde olacak ve bilfiil olacaktır). Bir yerde olmayan hareket ermez. O halde olan, meydana gelen
hareket etmez. O halde oluş, meydana geliş (gencsis) bir hareket değildir.
5l Yani hareketin bir bil/langır (urminw ad quem) veya bir bitiı (terminus 11 quq) olarak kendi­
leri arasında meydana geldiği pozitif şeyler. - Bu şeyler (oluş ve yokoluşla ilgili olarak olduğu
gibi) çclişilJer değildirler, fakat karşıtlar veya karşıdar arasındaki aracı varlılJar veya hatta yok­
sunluksa! şeylerdirler !Aslında tam kesin olarak konuşmak gerekirse yoksunluk bir karşıtlık ol­
mam:ıkl.ı birlikte; çiinkii bildiğimiz gibi (0, 2, 1 046 b 1 4; 1, 4, 1 055 a 35) karşıtlık en büyük
roksunlukrur]. Hareketin unsurları, oluşun kendisinden kalktığı veya yokoluşun kendisine gitti­
ği şeylerden farklı olarak poziri fbir kavramla ifade edilirler.

' 478
X I . K i TA P

1 2 . Bölüm <Değişmenin Değişmesinin l mkinsızl ığı>(l )

Kacegoriler cöz, nicelik, yer, eckinlik veya edilginlik. görelilik (ba­


ğıncı) ve niceliğe bölündüklerine göre zorunlu olarak üç tür harekec
1O vardtr:(2) Nicelik, nicelik ve yer bakımından hareket. Tözle ilgili ola­
rak harekec yokrur; çünkü tözün hiçbir karşıtı yoktur. Görelilik ile il­
gili olarak da harekec yokcur; çünkü birbirine göreli olan �ylerin biri
değiştiğinde, diğeri aslı nda kendisinde hiçbir değişme olmadığı halde,
doğru olmaktan çıkar. O halde onun hareketi sadece ilineksel anlam­
da harekecrir.(3) N ihayec etkide bulunan ve etkiye uğrayan, harekec
15 ettiren ve harekec ecririlenle ilgili olarak da hareket yokrur�4} çünkü
harekecin harekeci veya oluşun oluşu veya genel olarak değişmenin
değişmesi yoktur. Çünkü bir harekecin hareketinden ancak iki anlam­
da söz ecmek mümkündür: Ya, a) beyazdan siyaha doğru değişciği
için bir insanın harekec eniği ni söylememizde olduğu gibi bir hareke­
tin harekeci nden özne olarak. Bu anlamda hareketin ısındığını, soğu­
duğunu, yer değiştirdiği ni veya çoğaldığını da söylememiz mümkün-
20 dür. Ancak bu i m kansızdır, çünkü değişme hiçbir tür özne değildir
veya b) insanın hastalanmadan iyileşmeye doğnt değişmesinde olduğu
gibi bir başka öznenin bir değişmeden başka bir tür değişmeye doğru
değişmesi anlamında bir harekecin harekeci olabilir.("i) Ama bu da

1 } 1 2. böliim de Fizik İn V. kitabından alınmış seçmelerden meydana gdmiştir.


1 068 a 8- 1 068 b 25 = Fizik, V, l , 225 b 5-2, 226 b 1 6
1 068 b 26- 1 069 a 1 4 V, 3, 22 6 b 2 1 -227 a 3 1 .
=

2 ) Çünkü birazdan göreceğimiz gibi töz, görelilik, etkinlik ve etlilginlik, hareket içemczler
(l larck<.'f in farklı türleri için bkz. Z, 7, 1 032 a 1 5 ile ilgili not).
3) Nasıl ki hiçbir değişmeye uğramaksızın, ancak nesnede meydana gelen bir değişmenin so­
nucu olarak, doğru bir önerme yanlış veya yanlış bir önerme doğru hale gelirse (krş. yukarda 1 1 ,
1 067 b 16), aynı şekide şeyin dışında olan bir değişme nedeniyle önce sağtla olan bir şey, sonra
solda olur, önce daha büyük olan bir şey sonra daha küçük olur vb. (krş. Simpl.. 8 34 , 27 vd.)
4 l 1 :\- 1 6. satırlar arasındaki akıl yürütme St. Thomas tarafından iyi bir biçimde ortaya kon­
mu.şnır: s. 674 , not 2386. Değişmenin değişmesi olmadığına ilişkin Aristotclcs'in kanıtlaması,
diirt kanıta dayanmaktadır. Birinci 1 6-33. satırlar arasında, ikinci 33- 1 068 b 6. satırla arasında,
ilçüncü 6- 1 O. satırlar arasında, dördüncü 1 0- 1 5. satırlar arasında verilmektedir.
Daha önce (9, 1 065 b 7 ile ilgili not) hareketin, tözün bir niteliği olduğundan bi:aat kendi­
sinde incelenemeyeceği ve ayn bir bilimin konusunu teşkil edemeyeceğini görmilştük. O halde
bir hareketin hareketi, apriori olarak tasarlanamaz bir şeydir.
5) Simpl., (839 , 20) ile birlikte 22. satırdaki "allo eidos" kclimderini "bir başka tür varlık"
olarak değil, "bir başka tür değişme" olarak çeviriyonız. Bu ilk yonımun literal anlama daha uy­
gun olduğunu savunan Ross'un kendisi de (il, 340), 22. satırdaki "nosas" ve "hygeia" kclimderi­
nin hastalık ve sağlık anlamına gelmedikleri ni (bu anlam, yalnm:a 26. satmlaki anlamdır), hmta­
lanmalı: ve �yi/qm�lı: anlamına geldiklerini kabul etmektedir. O halde her ikisi tle değişmeler olan
iki teri m söz konusudur.

479
M ETA F i Z i K

mümkün değildir; meğer ki ili neksel anlamda bir değişme olmasın.


Çünkü her hareket, ne tür bir hareker ol ursa olsun, bir formdan bir
başka forma doğru değişmedir O ) (Öre yandan oluş ve yokoluşla ilgili
25 olarak da bu geçerlidir; ancak şu farkla ki harekerin � b ir başka rarzda"
zır olan bir şey olmasına mukabil, değişmeler belli bir rarzda zır olan
şeyler arası ndaki değişmelerdir.C2l O h aldet' l bir şey aynı zamanda
sağl ıkran hasralığa ve bu değişmenin kendisinden başka bir değişmeye
doğru değişir. O halde açıktır ki eğer bir şey hasra ol muşsa, onun bir
başka şeye doğru değişmiş olmas ı gerek ir (manrıks:ıl olarak aynı du­
rumda kal mak mümkünse de) ve ayrıca da bu yeni değişmenin, her
30 zaman ramamen tesadüfi bir değişme olmaması gerekir: Bu yeni de­
ğişme bell i bir şeyden, başka belli bir şeye doğru olacakrır; o halde o
zır değişme, yani iyileşme yönündeki değişme olacakrır. Asl ı nda an­
cak ilineksel anlamda değişmeni n değişmesi olabi l ir.<4 l Örneğin ham­
lama işlemi nin unutma işlemine doğru değişmesinin nedeni, işlemin
öznesi olan varlığı kendisin in bazen bilme hali ne, bazen bilgisizlik ha­
l i ne geçmesidir.
Sonra değişmenin değişmesi, meydana gel men in (generarion)
meydana gelmesi durumunda sonsuza girmek gerekecekrir. En son
meydana gelme hakkında doğru olan ın daha önceki meydana gelme
35 hakkında da zorunlu olarak doğru olması gerekir.( '\ ) Böylece asıl anla-

1 ) \'c l• halde bir üme gerektirir. Başka deyişle hareker, ili neksel :ml:ımd:ı bir har..:ker olması
milsrcsna (hu özel k:ıyırla ilgili olarak kış. aşağıda 3 1 -33. sarı rl:tr) hiçb i r 1�1m:ın harekerin bir öz­
nesi lrcrminus)u d..:ği l.lir.
.! l Ol uş \'e yokolıışra şeyler ubelli bir tarzda"' yeni rrliıiklrr ol:ır:ık mrırl:ır. l larckerre ise şeyler
uhir h,� ka r:ır7da", y:ı ni karşıtlar olarak zırurlar (krş. 1 ı , 1 067 a 2 1 ,. .ı: Simpl., ı;. 7) - Bu pasaj
\'C ı:ı· n..l ular.ık bu hiiliimiin en bilyük bir kısmı çok bornkrur. K:ırşır uyarıl:ır müsresna. bazen

di�..:r ş..:rh\·il..:ri. özel likle Simpl.'u kullanmakla birlikte esasr:ı Ross'un merin ve yonımunu rakip
ediyoru1 ( i l . ;HO vd . l
31 Yani b i r harekecin hareketi varsayımında (daha önce 21-26. sarırlar a ras ı nda gdc n kısım,
basir hir parantezdir) - Eğer değişmenin değişmesi varsa, sağl ıklı iken h asra ol:ın (hasr:ıl ıkr:ın sağ­
l ığa doğru olan birinci dcğ işme) , bir başka değişmeye gi rme k wnında.lır. 1 l:ıngisine? 1 hrekersiz­
l i ği d ışarı :ırmak ger< k i r. O halde geriye ikinci bir değişme k:ı lm :ık c:ıd ı r. Bu. h:m..-kerin hareketini
·

miimkiin k ılmak i\·i ıı :ını:ak birincinin karım olabilir. Çünkii h:ır..:k..:r k:ırşı rl:ır :ırasında gerçekle­
şir: Bıı. i yil<-ş me , n..:k:ıh:ır süreci olacakrır. Hareketin hareketi büylece anl:ı:ş :ıbi l i r ol:ıL·akrır. Aris­
rordcs hıın:ı :-\O. s:ır ml:ı cevap vermektedir (krş. Simpl., 812, J:i- 1 ';).
18. s ar ır. l :ı ki par:ınre7i açıklamak zordur. Arisroreles şii p hes i7. onu nla erişilmiş ol:ın llıtnımda
k a l mak m:mııksal ol:ır:ık mümkilnse de bunun sergilenen tL.'7. in rCLlderr i ği bir varsayım olduğunu
siivl..:ınek isrcmekrcdir.
0 1 ) A ri srorcles y:ıl nı7.c:ı ilineksel anlamda değişmenin deği şm es i n i n nıilmkiin olllıığunu söyle­
y..:rck cevap vcrmekr..:dir: Değişme gerçekte ancak öznenin kendisin.le meydana gelir.
';) O 1.1man sons111.a giden (ad infınirum) bir meydana gelmenin meydana gdmcsi, oluşun

480
X I . K i TA P

m ı n&:ı meydana gelişin kendisi eğer muayyen bir 1.amanda meydana


1 068 b gelmişse meydana gelen de meydana gelmişrir. O halde meydana ge­
len şey henüz kesinlikle var değildi. Ama o meydana gelmek üzere
olan bir meydana gelendi . Bu meydana gelen de kendi payına belli
bir zamanda meydana geldi. O halde o heni.iz bu zamanda meydana
gelmek üzere değildi. i mdi soı1suz bir varlıklar dizisinin ilki olmadığı
için bu dizinin ilki olmayacak, o halde onun bir sonraki öğesi de ol­
mayacakrır. ( I J O zaman hiçbir şey ne meydana gelebil ir, ne hareket
5 edt"hilir veya değişebilir.
Sonra bir harekere muktedir olan. karşır harekere ve süklınere de
mukredi rdi r ve varlığa gelmesi mümkün olanın orradan kalkması da
mümkündür. Bundan dolayı meydana gelen şey, meydana gelen şey
olarak meydana geldiği anda orradan kalkar; çünkü o meydana gel­
meye başladığı anda orradan kalkamaz. Meydana geldikren sonra da
1O orradan kalkamaz; çünkü orradan kal kmak için var olmak gerekir.(2)
Nihayer varlığa gelen ve değişen şeyin raşıyıcı öznesi olan bir madde
olmalıdır. O zaman bu ne olacakrır? Bedenin veya ruhun, değişik hal­
lerinin öznesi olduğu rarzda hareker veya meydana geliş olan nedir?
Son rJ hareket veya meydana gelişin kendisine yöneldiği şey nedir?
Onun bir şeyden hareketle bir şeyin bir şeye doğru harekeri veya olu­
şu ol ması gerekir. Ama bu nasıl olabilecekrir� Çünkii öğrenmeyi öğ­
ren me olmaz. Bundan dolayı da meydana gel işin meydana gelişi ola­
maz.
15 Ne röz, ne görelilik, ne erkinlik ne edi lginlik bakı mından hareket

oluşu ol<tcaktır (krş . Simpl. , 844, 6 vd.) - 35. satırdaki "asıl anl:ımm,l:ı meydana geliş". gcncllik-
1.: ul,lıı�u gibi tli1 .;cl meydana geliş ve oluş anlamında de�ildir. ikind dereceden merdana geliş

wy:ı oluşun (\'('��' oluşun oluşunun) zıddı olan bmit oluş veya nı cyd:ın:ı geliştir (krş. Sinıpl., 844,
:?:\ ,.,ıı.
1 l Ru k:ınırlam:ının gend anlamı şudur: Eğer meydana gelmenin m•·pl:ına gelmesi olursa b:q­
ka deyişle eğer bir meydana gelmeni n kendisi meydana geli rse. onun meydana gelişinin de mey­
<l<tna gel miş olmas ı gerekir ve böylece sonsuza gi<lilir. Ancak cj;:,rcr hi.iyle ulurs:ı ne ilk şey. ne daha
sonraki şer, ne nih:ıyet son şey olacaktır. Bu ise her türlü merd an :ı gdiş vep değişmeyi ortadan
kıldırır (krş. Simpl . . 844, 3 vd. Philop.'da açık bir özetlemeye de hk7.. :'<JO, •J- 1 :·n .
:! ) Kendisi h:ıkıınından bu akıl yürütme basittir ve Simpl. t:ır:ıti nd:ın iyi hir hiçinıtlc sergilen­
mi şt i r UM9, 1 'i- ı -ı. Aristotelcs üç varsayımı göz önüne alnıakt:ulır: al Ol:ın. meydana gelen şey,
olm:ıkta, merd:ın:ı gdmektedir, henüz var değildir ve tlul:ıyısırb urra,lan k:ılk:ını:ı1. hl Olan,
mcnl:ına gelen şey. olmuş, meydana gclmişrir. O oluş, meyd:ın:ı geliş (gegonoshir. Anık var de­
i:ildir \'e yok da ol:ımaz, onadan kalkamaz, c) Olan, meydana gden \'ardır. oluştur: Arnı anda
h,·m var olur, h,·m de onadan kalkar. Bu ise saçmadır.
� l etilllldd hdirsi1liklerden ötürü Sim pi., (849, 1 5 vd.) ve Ross, (il. :H3)t:ın aldığımız hıı yo­
nım kı�nıen tahminidir.

48 1
M ET A F İ Z İ K

olmadığına göre geriye ancak nicelik, nicelik ve yer bakımından hare­


kecin var olduğu sonucu kalmakcadır. Çünkü bu karegorilerin her
biri karşırlığı kabul eder.O l Nicelikcen rözde bulunan niceliği değil
(çünkü ayrım da bir nicelikcir). kendisinden örürü bir varlığın üzerine
eckide bulunulmasının mümkün olduğu veya mümkün olmadığının
20 söylendiği edilgin niceliği anlıyorum. Harekecsiz özneye gelince, o ya
mutlak anlamda hareket etme kudrecine sahip olmayan veya uzun bir
zaman zarfında güçlükle hareket eden veya harekecli bir doğaya sah ip
olan ve ·hareket kabiliyeti olan, ancak doğal olarak hareker ecmesi ge­
reken zamanda, ye�de ve biçimde hareket etmeyendir. Ancak bu son
25 anlamdaki harekecsiz varlığın sükunette olduğunu söyleyebil irim; çün­
kü sükunet harekece karşımr ve dolayısıyla hareketi kabul etme özelli­
ğine sahip olan bir öznedeki yoksunluk olmak zorundadır.
Dolaysız olarak cek bir yerde bulunan varl ıklar. J•er bakımından
bi rlikte, aynı yerde(2) olan varlıklardır. Farklı yerlerde bulunan varlık­
lar ise yer bakımından ayrıdırlar. Uçları birbirine dokunan şeyler, bir­
birlerine temtts ederler. Değişen bir şeyin doğasına uygun olarak sü­
rekli bir biçimde değişmesi durumunda kendisine doğru değiştiği uç
30 noktaya varmadan önce doğal olarak ulaştığı şeye aracı şey, ttracı var­
lık den ir.Ol Yer,(4) form(5) veya başka bir bakımdan belli bir sıraya
göre başlangıçcaki bir şeyden sonra gelen ve kendisiyle arkasından gel­
diği şey arasında aynı ci nsten bir başka aracı şeyin bulunmadığı şeye
ardışık (consecucif) şey den ir. Örneğin doğru doğrudan, birim birim-
35 den, ev evden son ra gel ir (ama başka cinsten olan bir aracı şeyin arada
bulunmasına hiçbir engel yokcur). Çünkü ardışık olan veya cakip
eden, bir şeyi cakip eder ve daha sonra gelen bir şeyd ir. Bir ikiyi. ayın

1 ) Ve hareket karşırran karşıca gider. Aristoteles 1 8. satırda nitelikten tÖ7J.le bulunan şeyi (baş­
ka d<-'yişle tiirsd ayrımı) örneğin akıllı olmayı (to logikon), (Simpl., 862, 7) kastetmediğini açık­
lığa ka\'uşmrmaktad ır. Çünkü özsel bir bdirlenim üzerine eckide bulunan bir llcğişme, bir oluş
veya yokolıış (senesis-phthora) olacaktır.
.:!) i ki şey, başka her şeyi dışarda bırakarak ikisi için tek bir yer işgal ederlerse, yani aralarında
hiı;hir şey olmazsa birlikte, aynı yerdtdirler (hama). i lk yer bir şeyin dolaysız olarak ve asli olarak
i\·inde bulunduğu yerdir. O, kendisi bir başka yerde (Diinya), bu başka şeyin kendisi hir başka
yerde il lava), bu başka şeyin kendisi de bir başka yerde (Gi.i k) olması miimkiin olan öıo:cl yerdir
(tnpos idiosl. Krş. Fizik. iV, 2, 209 a 33-b I _.
Gend ol<trak birlikcclik, eşzamanlılık (hama) ile ilgili olar:ık krş. Kııt"Kori/rr, 1 .3 .
.3) !\aşka deyişle hareketin kendisinden geçtiği aracı varlığın (metaksu), ar:ıl:ırımla bulunduğu
şeylerle aynı lloğada ol ması gerekir. Simpl., 872, 9.
'1) Örneğin sünınlar (Philop., 792, 1 4).
5) Rcyaz ve siyah arasındaki renkler gamı (S impl., 875, 2).

482
X I . K i TA P

1 069 a ilk günü, i kinci gününü takip etmez. onun ardışığı değildi r.O ) Bir
şeyi rakip eden şey eğer onunla temas halindeyse ona bitişiktir (conti­
gu) (her değişme zıtlar, yani karşıtlar veya çelişikler arasında meydana
geldiğinden, çelişikler ise aracı varlık kabul ermediğinden, aracı varlı-
5 ğın karşıtların arasında olduğu açıkrır). Sürekli olan, bir rür birişik
olan veya temas halinde olandır. Kendileriyle iki şeyin birbirlerine do­
kunduğu ve birbirleriyle birleştiği sınırların bir ve aynı sınır olması
durumunda ortada siireklilik vardır. O halde açıkrır ki sürekli olan,
birbiriyle temas hali nde bulunduklarında doğal olarak rek bir varlık
1O ol maya elverişli olan varlıklarda bulunur ve yine açıkrır ki bu kavram­
lardan ardışık olma veya takip ediş, birincidir. Çünkü rakip eden zo­
runlu olarak takip edendir. Ama remas halinde olan, zorunlu olarak
rakip edendir. Süreklilik varsa temas vardır, ama sadece remas varsa
henüz süreklilik yokrur. Temas hali nde olmayan varlıklarda doğal
birl ik yokrur.(2) Bundan çıkan sonuç, nokranın birimle aynı şey ol­
madığıdır.(3) Çünkü nokralar birbi rleriyle remas halinde olabilirler.
Ama birimler veya birler öyle değildirler. Onlarda sadece takip ediş
vardır. N ihayer i ki nokta arasında bir aracı şey vardır, ama iki birim
arasında yokrur.

1 ) Tersine rersidir.
2) Kö)1ece sayılar ardışık olmakla birlikre remas halinde <icğildirler, <lolayısıyla birbirlerine bi­
rişik .lcğilJirlcr (Simpl., 877, 4 vd.). Paranrcz içine koyduğumuz 2-4. s:mrlar, onları özel bir pa­
ragrafra şerh eden Simpl.,'a göre (877, 25), yukardaki 27-29. sarırlara bağlanmakra.lırlar. - Aris­
roh.�CS reması O/ıq l't' Yolto/uş Üzerine, l, 6'da inceler.
3) Plaroncuların ileri sürdükleri gibi.

483
Xll. KİTAP (A)

15
1 . Bölüm <Farklı Töz Türleri>

Araştı rmamızın konusu tözdür; çünkü aradığımız ilke ve neden­


ler, tözlerin ilke ve nedenleridir( 1 ) ve çünkü eğer evren bir bütün gibi
20 ise,(2) töz onun i lk kısmıdır ve eğer o yaln ızca birbi rini taki p eden
şeylerin bir birliği ise bu durumda da röz ilkti r ve ancak ondan sonra
n itel ik. daha son ra da nicelik gel ir. Aynı zamanda bu son karegoriler,
aslı nda anlamında varlıklar bile değildirler. onlar varl ıkların n i rdik ve
harekerleridi r.(3) Çünkü aksi rakdirde beyaz-olmayan ve doğru­
ol mayan (non-droit) da varlıklar olarak ele alı nacaklardır. J liç ol maz­
sa "beyaz-olmayan vardı r"(4) dt."diğimizde onlara bir varlık vermekte­
yiz. Runa, tözden başka bu kategorilerin hiçbirinin ayrı ol m adığı nı
25 ekleyeceği m.<'il Nihayer eski fılozoAar pratikte tözi.inu;ı üsti.i nli.iği.ine
işaret etmektedirler; çünkü onları n ilkeleri . öğeleri ve nedenlerini ara­
dıkları şey. tözdü. Günümüz fılozoAarı17 l daha ziyade tümelleri röz
mevki ine yükselrmekredirler; çi.i nki.i cinsler, ri.imellerdir ve bu fılozof­
ların, araştırmalarının diyalekti k, soyur<!!l özelliğinden öriirü kendile­
ri n i töz ler ve i lkeler olarak orraya koymak eğiliminde oldukları cins­
ler, ti.imellerdir. Ancak eski fılozo Aar i�·in tözsel bireyler şeyler. örne­
ğin Ateş ve Toprak' ur; onlarda orrak olan şey, yani cins deği ld ir.

1) 1 8- 1 'l . satırlarla ilgili olarak krş. Ps.-Alek . , 668, 20- 21 . - Arisrotdcs diirt argiimanla ( 1 9,
2 1 , 2 1 ve 25. satırlar) i lk Fdsefe'nin konusunu teşkil c!\len ti.iıiin asliliğini, sı ra bakımından iis­
tiinliiğilnil (primaıır.:) ispat etmektedir.
2) hren. bir biitiin olarak d�lşiiniileb ilir: O zaman töz, (yani form), onun ilk kısmıtl ır (prima
pars): Çiinkii form. m atMeden önce gelir ve ondan daha gerçek anlamda vardır. Krş. Z, 3, 1 029
b 6 ve l 's . - Alek. , 661J, 4 \•d.
3) Tii1iin nitelik ve hareketleridir. Bu ise sonuç olarak ti.iıiin biitiin kategorilere olan iistiinlü­
ğiinii tloi!ıınır.
1) F:ıkat "cinai" fiili sadece bir bağlaç değerine sah ipt ir. O yiiklenıin i.i7.neyle bağı nı ("filanca
Ş•"}'· b,·y:ı1-ulmayamlır") gi)sterir, mutlak, asıl anlamında (lıaplos) \'arlığı gilstermcz. Ps.-Akk 'un
işar.·t ··ııiği gibi (669. r-3?), bu da töziin iistiinliiğiinii n bir k:ınıwlır: lky:ı1 ve sıcak gibi nite­
likl,·r ancak tüzle vanlırl:ır. Beyaz-olmayan, sıcak-olmayanın kendileri de :ınl-ak beraı ve siyah
:ır:ıcılıii;ıda varlıklar ol:ır:ık adlandırılabilirler.
5) \;ıni tliğer kat ..-ı:orilerin, kendisinde varlıklarına sahip ol,lukları töıden bağı msı7. olarak,
tii1.l..-n :ıyrı olarak '':ır olmadıklarını ekleyeceğim.
h) \'e plnm::a tli1iin (krş. Ps.-Alck., 570, 4-7).
�ı l'l.ıtonrnlar - Syh-. � 1:ıurus, Aristotcles'in di�iinccsini :wık bir hi\·i mlle sergilemektedir.
8) ..!!!. s:ınrtlaki '\lipldaik, soyut" (logikos) kelimesi nin anlamı ile ilgili olarak krş. Z, 4,
I O.!' I b U ile ilgili nur. Bu terim bu pasajda açıkça pejoratif hir anlama sahiptir.

484
XI I . KİTAP

30 Üç rür töz vardır: Biri, duyusaldır ve o ezeli-ebedi tözle, yok olu-


şa rabi röz olarak ikiye ayrılır. Bu sonuncu herkes tarafından kabul
edilmekredir ve örneğin bitkiler ve hayvanları içine alır. Bu duyusal
rözün isrer tek, ister çok olsunlar, öğclerini kavramak zorunludur. Di­
ğer röz, hareketsizdir. O bazı filozoflara göre tamamen bağımsız bir
gerçeklikrir. Bazıları(l) onu iki gruba bölmektedirler. Bir kısma idea-
35 l:ır ve matematiksel şeyleri aynı şey olarak almaktadırlar.(2) Nihayet
bazı başkaları bu iki tözden ancak matematik tözlerin varlığını kabul
ermekredirler.(3) Duyusal ilk iki töz, fiziğin konusudur. Çünkü onlar
h:ıreker içerirler. Hareketsiz töz ise diğer tözlerle hiçbir onak ilkeye
1 069 b sahip olmadığından farklı bir bilimin konwudur.(4 )
Duyus:il töz, değişmeye tabidir.(5) İ mdi eğer değişme zırlar veya
5 :ıracı şeylerden harekcrle,(6) şüphesiz bürün zıtlardan değil (çünkü ses
de bey:ız-olmayandır)<7> sadece karşırlardan harekede meydana gcl­
mekreysc, zorunlu olarak bir karşıttan diğerine doğru değişen bir [afl­
yıcı özne vardır; çünkü birbirlerine dönüşen şeyler, karşıtların kendi­
leri değildirler.

2. Bölüm <Değişme, Madde İçerir>

Sonra kalıcı (permanent) olan bir şey vardır. Ancak karşıt olan,
1O kalıcı değildir. O halde karşı darın dışında üçüncü bir varlık, yani
madde vardır. Şimdi değişme dön türlü olduğuna göre - töz veya ni­
relik veya nicelik veya yer bakımından değişme - (töz bakımından de­
ğişme, mutlak anlamda oluş ve yokoluşrur. N'icelik bakımından de­
ğişme, büyüme ve küçülme; nitelik bakımından değişme, başkalaşma;
yer bakımından değişme ise yer değiştirmedir) değişme bu kategori-

1 ) l lcr ikisi de •ın gerçeklikler olduklanndan dolayı idealar ve matenmiksel şeyleri birbi­
rinden ayırJeden Platon (krJ. Ps.-Alek., 67 1 , 1 -3).
2) rs.-Alck.'a göre (67 1 , 3-5) bazı Pythagorasçılar söz konusudur. Ancak Aristotcles'in kastet-
·

tiği daha çok Kscnokrates'tir.


3) rs.-Alck., 67 1 , 5'de •diğer Pythagonsçılar" diyor; ama gerçcl."te kastedilen Spcusippos'tur.
4) ApğıJa 6- 1 O. bölümlerde hareketsiz tözü inceleyecek olan metafiziğin konusudur Duyu­
-

sal tö7.lc hiçbir Joğa ortaklığına sahip olmayan ve farklı ilkdere tabi olan hareketsiz töz, 6:ıiğin
alanına ait olamaz (kq. Ps.-Alek., 67 1 , 1 5)
.

5) Arisrotdcs, ilke ve nedenlerini belirleyeceği duyusal tözleri incdcmcye bqlıyor. ikinci bö­
lüm. kcnJisinJcn ancak keyfi bir tanda ayrıldığı bu paragrafı devam cttinncktcdir.
(l) Eğer lleğiıme örneğin griden bcyua doğru olmaktaysa "aracı ıcylerJcn harekede".
i) Ps.-Alek., 67 1 , 29-34'le de kq. Bqb deyifle değiıme çclişikler arasında değil, aynı cinse
giren karşıtlar an.�ında meydana gelir.

485
M ETAF i Z i K

lerden her biri bakımından göz önüne alınan karşırlar arasında ger­
çekleşecekcir. O halde değişen maddenin zorunlu olarak aynı zaman-
15 da bilkuvve iki karşın olması gerekir ve varlık iki anlama geldiğine
göre, her değişme bilkuvve varlıktan bilfiil varlığa, örneğin bilkuvve
beyazdan bilfiil beyaza doğru gerçekleşir. Büyüme ve küçülmede de
duru m aynıdır. Dolayısıyla sadece meydana gelen her şeyin ilineksel
olarak var-olmayandan geldiğini söylemek değil. aynı zamanda her şe­
yi n varlıktan, ancak bilfiil değil de bilkuvve varlık olarak anlaşılan
20 varlıkran(l ) geldiğini söylemek mümkündür. Anaksagoras'ın Bir'inin
- çii nkü onun " her şey bir aradaydı" sözü yerine bu kelimeyi tercih
etm<-k gerekir - ve Empedokles'le Anaksimandros'un k11rıpmların ı n
(melange) anlamı buydu. "Her şey b i r aradaydı" dediği nde D<-mokri­
ros'un da söylemek istediği buydu. Yalnız şu şartla ki ona "bilfiil de­
ğil . bilkuvve olarak" ibaresini eklemek g<-r<-ki r. O halde bu filozoflar
madd<- hakkı nda belirsiz bir fikre sahip olmuş görünm<-ktedi rler.<21

1 ) !\ i mi.ık var-olmayandan hiçbir şey meydana gelmez; her şey göreli var-ol mayand:m, yani
hillmvve varlıkran gelir. ·Krş. Bonin, 473. St. Thomas da (687, not 2· H3) Aristotcles'in düşünce­
sini açık bir hiçi m.le sergilemektedir.
2) 20-21. samlar büyük yorumlama güçlükleri ortaya koymaktad ırlar.
Kendi liğretilerini kendisinden önce gelenlerde yeniden bulmaktan ibaret olan her 7.amanki
yi;ntem ini - ki hu röntem, bazen tarihsel doğrunun büyük z.·uarına yol açmaktadır - i7.leyen
Aristotcles bilkuwc varlığı, Anaksagoras'ın Bir'ine (20. sam: to hen), Em p..'lltıkles ve Anaksi­
mamlros'ıın k1111,<11nma (22. satır: to migma) ve Demokritos'un nırrmrl hiramr/11/iğma (23 . satır:
hen homoıı panta) i.l7.deş kılmaktadır. O halde Aristoteles'in madde :ınl:ıyışının bu farklı anlayış­
larla hağlantıları olacaktır (24. satır) .
l ıntli Aristoteles'in bu kısa işaretleri (indications), Ross'ıın geleneksel metin Ü7.erincle önemli
değişiklikler yapmak suretiyle çözebi ldiğini düşündüğü (i l , ;i'lO) n:v.ik prohlemlcr ortaya koy­
maktadır. Bize giireyse bu değişiklikler zonınlu değildir. Biz Honirz'le hirlikte (1'.'3) 23. samdaki
upanu • kelimesinden sonra bir virgül koymak suretiyle geleneksel metni konımanın tlah:ı tercih
edilir oldıığıınıı düşünüyoruz. Aynca da ortaya çıkan problemler üm.-si ntlen gelinmC7. türden de­
ğiller. Onları sıra�ıyla inceleyelim:
a) Hıı pasaj Anaksagoras'ın Bir'inin, maddi ilkesinin, rı•rrnsrl /,irımırl.tlığmd:ın tlaha iyi bir bi­
çi mde "panspermia"yı (evrensel birlikte oluşu) ifade ettiğini söylemekted ir; Orsa A kir:ıbı (8,
')8') h l '.") An;tksagoras'ın düzenleyici Akıl'ını (nous), Platon'ıın Rir ol:ın'ına (to en) ii7deş kıl­
makıadır. Hıı iki i.l.liayı birbiriyle nasıl uzlaştırabi liriz? Aslında onlar çdişik tleğillcnlir. Anaksa­
gora�'ın m:ı.l.l i ilkesi bir karııım (migma) olarak adl:ındırılın:ıkt:ıdır (krş. Fizik. ( , 4, 1 87 a 23;
A!rt.ıjhik tJ.., 7, 1 O 1 2 a 28) ve kendisinden çıkan tözlerle ilişk ilerinde t• Rir olan :ıtlını alabilir.
hl Empctlokl..-s'le ilgili olarak teklif edilen özdeşleştirmenin şaşırtıcı bir y:ını yoknır. Empe­
ılokb'in haşl:ıngıçtaki Kaos'ıı, içinde Dostluk'un hakimiyt:rinin dtırıık noktasına ulaştığı Küre­
dir (Spherııs): Ps.-Alck.; 673 , 1 7. (Krş. Fragm. 273 vd., D iels; A. 4, '.18'l a :Z3-2•J; R. 4. 1 000 a
26).
c) (Ps.-Alek. şerhinin sessiz geçtiği) Anaksimandros'a gdince, onun sınırsı7.-olan (apei ron)
tliye atllantlırdığı şey, bazen bir karışım, nitelikler veya karşıtların bir karışımı olarak taktlim edi­
lir (fücllikle krş. Fizik, 111, 5, 204 b 22).

486
X I I . KİTAP

25 Değişen her şeyin maddesi vardır; fakat bu madde her durumda


farklıdır. Oluşa tabi olmayan, yalnızca yer değiştirme hareketi nde bu­
lunan ezeli-ebedi varlıkların da maddesi vardır. Ancak bu oluşun taşı­
yıcı öznesi olan madde değil, bir yerden başka bir yere hareketin öz­
nesi olan maddedir.
Var-olmayan üç anlama geldiğinden ötürü( l l hangi tür var­
olmayandan harekede oluşun meydana geldiği sorusunu onaya atabi­
li riz. Oluşun, bilkuvve var-olmayan anlamındaki var-olmayandan
meydana geldiği kesinse de o ayrımsız olarak herhangi bir şeyi meyda­
na getirme. kuvvesi değildir. Tersine farklı şeyler farklı maddelerden
meydana gelirler. .. Her şey bir aradaydı" demek de yeterli değildir;
30 çünkü onlar maddeleri bakımından farklıdırlar.1 2 l Öyle olmasaydı n i­
çin tek bi r değil de sonsuz sayıda varlı klar orraya çık:ıc:ıkrı? Çünkü
(Anaksagoras'ı n sisteminde) Akıl (Nous) birdir. Eğer madde de bir
olsaydı. fiil haline, ancak maddenin bilkuvve olduğu şey geçecekti.
O halde nedenler ve ilkeler üç tanedir: Onlardan ikisi bir k:ırşıc­
lar çiftini teşkil etmektedir ki biri tanı m ve form, diğeri yoksunluk­
tur. Üçüncü ilke ise maddedir.

35 3. Bölüm <Madde ve Form Varlığa Gelmezler; Doğal Varl ıklarda


ve Yapma Varlıklarda Bağı msız Form>

Bu düşüncelerden sonra kaydedel im ki ne madde, ne de form


varlığa gel memişlerdir. Bunlarla yakı n maddeyi ve yakın formu kasce­
diyorum.L'l Çünkü değişen her şey, bir şey tarafından bir şey olmaya
!1:ıh:ı (ince birçok kez "apeiron"dan söz eden Aristoreles'in ilk defa bur:ul:ı Anaksiman<lros'un
ad ı n ı :ındı�ı noktasına d i kkat etmek gerekir. Miletos'hı An:ıksimamlroslı ilgili olar.ık (M.Ô.
L. Robin, la Pensle gr.. s. 18-')J. Apciron 'un mahi yeti ile ilgili
6 1 o. ı; 1 '\'e doğru yaş.1 mışrırl krş.
ıılar:ık k rş. Rivaud, /.r l'robl d11 Deııenir, s. 87 vd.; Burnet, /. 'Aıırort' rlr lı f'h. gr. . s. ')2 v<l.
dl n.·n11 1kritos'un " he r şeyin birliL."te oluşu, evrensel b ira r:ıd:ıl ı k " ı ile ilgili olarak k rş. r, 5.
ı oo•ı :ı 2-.
1 ) Krş. 0, 1 0, 1 0') 1 a 34; N, 2, 1089 a 26-28 - Farklı kategorilere gi.ire mml:ık anlamda var­
olmay:ın. ��ınlış anl:ımımla var-olmayan ve kuvve olarak va r-ol mayan vard ır O's.-Alck. . 674, 4-
(l} •
."!) Aristotcles'in <lüşiincesi şöyle yorumlanmalıdır: Farklı şeylerin farklı ma<lıldenlen meyda­
na ı:ddiklcri kesin u ld ı ığu na göre, her şeyi Anaksagoras'ı n evrensel birar:ıd:ı oluşuna i nd i rgemek
r•·M li değiltl i r. Söylenmesi gereken şey, filanca ıeylmn fiLııım maddelerd en mepl:ına geldiğidir,
\·ii ııkil oııbr sadece form bakımından değil, madde bakı mından forklıdırl:ır. Eğer form birliği
gihi (Anaksagoras'ın Nous'u birdir) madde birliği olsaydı, meyda n a gdcn varl ık ayrımlaşmamış,
fokl ılaşmamış bir hirlik olurdu ve şeylerin çokluğu onadan kalkardı.
3) Z. 8 ' i n biitiinii i le krş. - Ps.-Alek., 675, 75, Fizik. (, l'J2 a 2 ') 'e •hrana r-dk 36. samdaki "ta
esi. hara" (ııo;lar)dan ilk madde ve en son formu an lam akt ad ır . Ancak Ross'un i�aret etiği ii1.cre (II,

487
M ETA F İ Z İ K

1 070 a doğru "değişen bir şeydir. Değişmenin kendisi rarafından meydana ge­
cirildiği şey, yakın hareket ettiricidir. Değişen şey, maddedir. Madde­
nin, kendisi olmaya doğru değiştiği şey, formdur. O halde eğer sadece
tunç kü�e değil,( 1 ) yuvarlak şekil veya runç da varlığa geririlmiş olsay­
dı, sonsuza gidilirdi. Bundan dolayı durmak gerekir.
Bundan sonra şunu söyleyelim ki her röz, kendisiyle aynı adı taşı-
5 yan bir failden meydana geliı:(2) (çünkü gerek doğal nesneler, gerekse
diğer şeyler, tözlerdir). Çünkü varlık ya sanamın, ya doğadan, ya şans­
tan veya tesadüften doğarlar.<3) Sanat, bir başka varlıkra bulunan bir
hareket ilkesidir. Buna karşılık doğa, şeyin kendisinde bulunan bir il­
kedir: Çünkü insanı meydana getiren insandır.(4) Geri kalan neden­
ler, yaln ızca bu iki ilkenin yoksunluklarıdır.C5)
1O Üç çeşit töz vardır: Önce görünüşre belli bir töz olan maddc(6)

354), Aristotelcs'in böylece "


ta eskhata"ya iki zıt anlam verdi rmiş olmasını kabul etmek zordur.

Daha sonra gelen örneğin gösterdiği gibi burada gerçekteyakm madJ.: ile _rııkm form söz konu­
sudur. - 1 070 a 1 . satırdaki "proton" kelimesi "yakın" anlamına da gelmekte<lir.
1 ) Yuvarlaklığı tunca vermek suretiyle - Eğer sadece bileşik varlık değil, yakın madde (tunç)
ve yakın form (yuvarlaklık) meydana gelmiş olsalardı, bu form ve maddenin de kendi paylanna
form ve madJdcri olur ve böyiece sonsuza gidilirdi (Akıl yilrütmenin ayrıntılan ile ilgili olarak
Z, 8 ve sonsuza kadar gidişin imldnsızlığı ile ilgili olarak a, 2 ile keş.).
2) "Aynı adı taşıyan" (ek synonymou) deyimi (meydana getirmede "cşanlamlılık" (jyno11Jmİe)
ile ilgili olarak Z, 'J, 1 034 a 23 vd. ile krş.), maddi nedeni d1..'ğil, meydana gelen şeyle aynı adı ta­
şıyan fail, hareket ettirici nedeni ifade etmektedir. Ps.-Alek.'un şerhi (675, l 'J-2 1 ) Aristoteles'in
söylemek istediği şeyi açık bir biçimde göstermektedir.
3) Buraya Ps.-Alck. ile birlikte (675, 28) "sanat ve doğa arasındaki f.uk şudur ki . . . " cümlesi
sıkıştırılabilir - Aristoteles'in sisteminin ana lasırnlanndan birinin sanatın prodüksiyonları ile
doğanın prodüksiyonlarının birbirine özdeş kılınması olduğu bilinmektedir: Sanat, doğayı taklit
e<lc:r. Doğa, kendi kendisini tedavi eden bir hekimin fiiline benzer olan içkin bir sanattır; ancak
şu üstün özellikle ki doğanın teleolojik etkinliği mükemmel, İçten ve kendiliğindendir, düşünüp
taşınmaya dayanmaz ve bilinçsizdir: O, tahtanın içinde bulunacak olan gemi yapım sanatıdır
(krş. Fizilt, ır, 8, l 'J'J a 1 8 vd.). Bundan başka doğa (kendisinde fiilde bulunan ve fıile manız ka­
lanın birliğinin özsd olmadığı hekimden f.uk.lı olarak) biz.zat kendisinde ve doğnıdan doğnıya fi­
ilinin ilkesine sahiptir (krş. Fizik, l, I , 1 92 b 22).
4) Ps.-Alek., (676, 30) ve onu takiben Bonitt, (476) haklı olarak Aristotelcs'in alışılagelen bu
örneğinin hemen bir önce gelen kısımla ilgili olmadığını [çünkü oluşta meydana gelen doğal ge­
lişme "kendinde� (en auto) değil "başkasındadır" (en allo)J 5. sanrdaki aynı aJı taşıyan tözle ilgi­
li olduğunu belirrmektedirler.
5) Şans ve tesadiif, sanaon ve doğanın yoksunluklarıdır - Automaton (tesadüf) ve nıkhe
(şans) arasındaki f.trkla ilgili olarak krş. A, 3, 984 b 14.
6) 1 O. sacırJaki "görünüşte" (to phainesdıai) ifadesi tanışmalıdır. ROnitz, (476-477) ve Ha­
melin'in (Le Sys. d'Ar., s. 265) kendisine kaoldıklan Ps.-Alck.'un görüşüne göre (679, 9 vd.)
'1'. :ot<"les, maddenin kendinde var olmadığı, ancak hayalgücünün etkisinin sonucu olarak bir
tf gibi göründilğünü söylemek istemektedir. Biz de daha önceki baskılarda aslında doyurucu
ı � Fizilt"in maddeyi göreli varlıklar (pros ti) mevkiine yerleştirdiği bir pasajına dayanabilen

488
X I I . K İ TAP

(çünkü kendilerinde basit temasın olduğu, doğal birliğin (connc-x:ion)


bulunmadığı yerde madde ve özne vardır) , sonra form, olumlu bir
hal, oluşun ereği olan şeyin doğası; üçüncü töze gelince, o ilk iki töz­
den meydana gelir, Sokratcs veya Kallias gibi bi reysel tözdür. Şi mdi
bu son varlıkların bazılarında(l ) form, bileşik varl ığın dışında mevcut
15 deği ldir. Örneğin bir evin formu böyledi r; meğer ki formdan, ev Y3P:­
ma sanatının kendisi anlaşılmış olmasın (öte yandan yapma şeylerin
formlarının oluşu ve yokoluşu yoktur. Madde-dışı olan ev, sağlık ve
sanarın alanına ait olan her şey, başka rarzda vardırlar veya var değil­
di rler) . (2) Fakat eğer form, bileşik şeylerden bağımsız olarak var ol ma
özelliğine sahipse,(3) bu sadece doğal varlıklarda söz konusu olabilir.
20 Bundan dolayı Platon,«O eğer bu dünyadaki şeylerden ayrı olarak ide­
alar varsa, ancak doğal şeylerin İdealarının olduğunu, ateş, et, baş gibi
şeylerin ideaları olmadığı nı söylemekre haksız değildi; çünkü bütün
bunlar maddedi rler ve en fazla töz olan en son maddedir.(5)
Hareket ettirici nedenler, eserlerinden önce gelen şeyler olarak
vardırlar. Buna karşılık formla ilgili nedenler anlamındaki nedenler
eserleriyle cşzamanlıdı rlar: Çünkü i nsan sağlıklı olduğunda sağlı k da
vardır. Tunç kürenin şekli de tunç küre ile aynı zamanda vardır.(6)
Bileşik varlık çözüldüğünde bir şeyin varlığını sürdürüp sürdürmedi-

(il, 2, 1 94 b 9) bu yorumu kabul etmiştik. Ancak De Cone'nin yaptığı itirazlar sonucunda (/lnı.
Dt Phil. Kasım-Aralık sayısı, 1 933, s. 629) Ross 'la birlikte (il, 353) maddenin ancakgörürıüıte
bir bireysel varlık (tode ti) olduğunu, onun farklı kısımlarının birliğinin bir basit temas olduğu­
nu ( 1 1 . satır), doğal ve organik bir birlik olmadığını anlamayı tercih ediyoruz. Maddenin bu
Ö7.cllildcrine takip eden parantezde işaret edilmektedir ( 1 0- 1 1 . satırlar).
1 ) Bazı bileşik varlıklarda, yani yapma şeylerde.
2) Yapma şeylerin (artefacta) formları, doğal varlıldann oluş ve yokoluş yasalanna uymazlar.
Ps.-Alck.'un sözleriyle (677, 1 vd.) onlar oplcı temaslar gibi (hospcr hai aphai) (noktalar, yüı.ey­
ler ve Joğrulann meydana gelip ile ilgili olarak kq. B, 5, 1 00 2 a 32), yani zaman-dışı bir biçim­
de ve ansal olarak varolurlar ve yokolurlar. (Onların varlıklan tözlcrde değildir, fakat yalnızca
düşüncededir.) (Sanatldr onları dl4findüğünde vardırlar; o onları düşünmekten kesildiğinde,
varlıktan kcsilirkr) (Z, 8, 1 033 b 5 vd. ile de kq.).
3) Aristoteles'in ilerde söyleyeceği gibi ldcalann ayn varlıkları kabul edildiği takdirde.
4) Maton'un kendisi, Platoncular değil (Bu noktayı belinen Ross, (il, 356), öte yandan bu
konuda kesin hiçbir sonuca varılamayacağını da eklemektedir. - Platon'un yapma şeylerin idca­
lannı kabul edip etmediği önemli sorunu ile ilgili olarak kq. A, 9. 99 1 b 7 ile ilgili not.
5) Başka deyişle ateş, etin maddesidir; et bir eştürden varlıktır (homc!om�rc) ve baş, canlı vü­
cudun, Sokratcs veya Kallias'ın maddesidir. Bu sonuncu ise en milkemmd anlamda töulür (Ro­
bin, IA Th. PIAıorı . s. 1 1 3, not 2'ye de baş\IUfUlabilir).
.

6) Dolayısıyla formlar, Platonculann savunduklannın aksine ayrı bir varlığa sahip değillerdir.
- Şimdiye kadar Aristotclcs formların ayn başlanna var olup olmadıkları sorununu askıda bırak­
mıştı. Şimdi bu sorunu olumsuz bir yönde çözüme kavuşturmaktadır.

489
M ETA F i Z i K

25 ğine gelince.O> bu incelenmesi gereken bir sorundur. Bazı varlıklarla


ilgili olarak buna hiçbir şey engel değildir. Örneğin ruh böyle bir var­
lıknr; ancak bücünü icibariyle ruh değil, :ıkıl. Çünkü ruhun bürünü
için muhremelen bu imkansızdır. O halde hiç olmazsa bu nedenler­
den öcürü açıkça görülmekcedir ki ideaların varl ığını kabul ermek ke­
sinlikle zorunlu değildir.(2) Çünkü bir insanı meydana geciren bir in­
sandır, belli bir bireyi meydana geciren belli bir bireydir. Sanarlarla il-
30 gili olarak da durum aynıdır; çünkü cıp s:ınarı, sağlığı n formel nede­
n idir.Dl

4. Böl üm <Bürün Varlıklarda Nedenlerin Ôzdeşliği>(4)

Farklı varlıkların nedenleri ve ilkeleri bir anlamda farklı , ancak


bir başka anlamda, genel olarak ve benzerlik anlamında, bürün varlık­
lar için aynıdır.(5) Gerçekcen cözler ve göreli şeylerle ilgili olar.ık ilke
ve öğelerin farklı mı, yoksa aynı m ı oldukları sorusu onaya arıl:ıbi­
lir. (6) Ancak o zaman ayn ı soru, karegorilerin her biri ile ilgili olarak
35 da aynı şekilde sorulabilir. Ama bücün karegorilerle ilgili olarak ne­
denlerin aynı olduğunu kabul ecmek saçmadır; çünkü o zaman göreli-

1 ) Aristotelcs formun kendisiyle birleşik olduğu maddcı.lcn ayrılama7. ollluğunu tesis eni. Bu­
mınla birlikte bazı formları n bileşik varlığın dışında, ondan ayrılllıktan sonra varlığını licvam et­
tirip ettirmedikleri sonınunu ele alma meselesi geriye kalmaktadır. Ancak bu şimdilik bir tarafa
bırakılacak bir sorundur (25. satır). Bununla birlikte Aristotdcs bunda imkansız bir şey olmadı­
ğını söılerine eklemektedir; Ruhun akıllı kısmının, yani Nous'un veya şerhçilcrin terminolojisini
kullanarak daha kesin bir biçimde ifade etmek gerekirse uNous Poerikos"un (Faal Akıl'ın) ayn
varlığı ve ölilmsüzliiğü kabul edilebilir (keş. Dt Anima, IH, 5, 437 a 1 7 ve G. Rodier"nin ilginç
bir notu: Eıh.lı Ni< X, s. 1 1 7- 1 1 8).
..

2) Aristoteles'in sonucu: Bütün bu tartışma açıkça göstermektedir ki onlardan ötilril Wia gt­
tauıa) yani oluş ve değişmeyi açıklamak için, ideaların varlığı zonınlu değilliir ve hareket ettirici
veya f.ıil neden yeterlid ir.
3) Krş. Ps.-Alek., 679, 8-9; Ve genel olarak htr öul sanat. öul sonuronun n,dmidir (Ross, il,
353).
4) 4. bölümdeki tartışma B, 3'e bağlıdır (1 numaralı nota bl.-z.)
5) Genel olarak (kata men to katholou) ve benzerlik anlamında (kat' analogian) ilkeler ve ne­
denler, bütün varlıklar için aynıdırlar (madde, form, yoksunluk) Benzerlik ile ilgili olarak r. 2,
1 003 a 34 ve ıi, 6, 1 O 1 6 b 35 ile ilgili nodarla keş). Ancak şeyler özel olarak göz önüne alınırlar­
sa, ilkeler ve nedenler "kata de ta prosekhe" (yani özel olarak ele alındıklarında) farklı varlıklara
göre farklıllırlar: Heykelin maddesi başkadır, kapının maddesi başkadır; Sokrates'in maddesi de
daha başkadır. Bu aynı durum onların formu ve yoksunlukları için de geçerlidir (keş. Ps.-Aldc.,
678, 1 5 vd.).
6) Görelilik kategorisi tözden en uzak olan şey olduğu için (N, 1 , 1 088 a 23) örnek olarak
alınmıştır: Aynı durum haydi haydi bütün diğer kategoriler için de geçerlidir.

490
X I I . KİTAP

lerle töz aynı ilkelerden çıkmış olacaklardır. O halde bu ortak ilke ne


1 070 b olacaktır?< O Çünkü 1 a) töz ve kategorilerin üstünde hiçbir ortak cins
yoktur; oysa bir öğenin, öğesi olduğu şeylerden önce gelmesi gerekir.
5 b) Ne töz, göreli şeylerin bir öğesi olabilir,(2) ne herhangi bir göreli
şey(3) tözün öğesi olabilir. 2) Sonra her şeyin öğeleri nasıl aynı olabi­
lirler?C4l Ôğelerden oluşan bir şeyle, bu şeyi n öğeleri arasında bir öz­
deşlik olamaz. Ö rneğin B veya A, kendilerinden oluşan BA'ya özdeş
değildir. Bir veya Varlı k gibi ortak akılsal bir öğe de mevcut değildir;
çünkü bunlar hem basit varlıklar, hem de bileşik varlıklar her biri
hakkında tasdik edilen kavramlardır. Bunun sonucu bileşik varlı kla­
rın h içbirinin İster töz, İster göreli şey olsunlar, ne varlık, ne bir ola­
caklarıdır. Bununla birlikte onların var ve bir olmaları zorunludur.
10 O halde(5) varlı kların tümü aynı öğelere sahip değildir veya daha
ziyade yukarda dediğimiz gibi bir anlamda aynı, bir başka anlamda
aynı değildirler. Böylece şüphesiz duyusal cisi mlerfonn olarak sıcaklı­
ğa ve bir başka anlamda onun yoksunluğu olan soğukluğa ve nihayet
madde olarak dolaysız ve özü gereği bilkuvve bir tal7..da bu iki niteli­
ği(6) içine alan şeye sahiptirler ve tözler, hem bu öğelerin kendileri,
hem de onlardan oluşan, onların ilkeleri oldukları cisimlerdir veya et
ve kemik gibi sıcak ve soğuktan hareketle meydana gelen her bi rim-
15 dir. Çünkü meydana gelen varlık zorunlu olarak öğelerinden farklı­
dır. (7) O halde bu duyusal tözler her durumda değişik olmakla birlik-

1 ) Aristotcles biri ncisi 1 070 b 1 -3. satırları arasında, ikincisi .3-4. sarı rları arasında çürütülecek
iki varsayım ı furmiile edecektir� Krş. Ps.-Alek., 678, 37-38.
2) Gerçekten de bir töz nasıl olur da bir töz olmayandan çıkabilir? Bir töz daima bir tözü
meydana getirir (krş. Z, 1 .3, 1 038 b 1 8).
.3) Ne, llaha genci olarak, diğer kategorilerin herhangi biri. Çünkü töz olmayan nasıl olur da
bir tii7ii mcrdana geti rebil i r?
4) l's.-Alck.'un (679, 1 1 - 1 6) işaret ettiği üzere (Bonitt'c de bkz. 479) bu yeni argüman 1 -3,
sarırl : ml aki argümanın hemen hemen aynıdır: Bileş ik Sokrates, bileşen öğelerinden F.ı.rklıdır veya
Aristotd.:.'S0in kendi füneğini vermek gerekirse (6. satır), hece, kendilerinden meydana geldiği
harlterden başkadır.
'5) Aristoteles, F.ırklı şeylerin nedenlerinin farklı olduklarını gösterdi. Şimdi ona onların ben­
zerlik bakımından aynı olduklarını tesis etmek kalmaktadır (ve bu kanıtlaması 5. böliimiin sonu­
na kallar devam edccckrir).
6) Yani sıcaklık ve soğukluğu - Bu paragrafın devamında Aristotelesfonnun örnekleri olarak
beyazlık, ışık ve sıcaklığı; yoksunluğun örnekleri olarak s iyahlık , karanlık ve soğukluğu; maddenin
örnekleri olarak yü1.ey, hava ve billruvve sıcak ve soğuk olanı vermektedir.
7) Aristoteles börlcce üç tür tözü birbirinden ayınyor: A) Madde, form ve yoksunluk ( 1 3. sa­
tmlak i tauta: bu öğrler, bu ilkekr); B) Bunlardan meydana gelen tözler, yani bik-şimlcrine madde
olar.ak illt maddmin, form olarak örneğin sıcaklığın, formllan yoksunluk olarak soğukluğun gir­
diği dört öğe; C) Bir önceki sınıftan meydana gelen eştiirdcn (homeomeres). Bu eştiinlcn rözler

49 1
M ETA F i Z i K

te,O l aynı öğcler ve aynı i lkelere sahiptirler. Ancak bütün varlık­


ların<2l bu anlamda aynı öğelere sahip olduklarını savunmak doğru
değildir. Burada sadece örneğin üç ilkenin - form, yoksunluk ve
madde - var olduğu söylendiğinde olduğu gibi bir benzerlik özdeşliği
20 söz konusudur. Ama aslında bu üç ilkeden her biri her cinste başka­
dır. Örneğin onlar renkle ilgili olarak beyaz, siyah ve yüzey, gece ve
gündüzle ilgili olarak ışık, karanlık ve havadırlar.(3)
Madem ki şeylerin içkin öğcleri değil, aynı zamanda dış bir fak­
tör, yani hareket eİ:ririci dc(4) nedendir, o halde ilke ile öğe arasında
bir fark olduğu,(5) her ikisinin de nedenler oldukları, ilkeleri iç ve dış
nedenler olarak bölmek gerektiği ve hareket ettiren veya sükönet hali-
25 ne sokan varlık olarak dıştan olan bir varlığın bir ilke ve töz olduğu
açıkrır. O halde benzerlik anlamında Uç öğe ve dön neden ve ilke var­
dır.<6l Ancak onlar farklı şeylerde farklıdırlar ve hareket ettirici neden
olarak göz önüne alınan yakın neden farklı şeylerle ilgili olarak farklı­
dır. Örneğin madde olarak alınan insan vücudu ile ilgili olarak form
sağlık, yoksunluk hastalık; hareket euirici neden ise tıptır. Bir evle il­
gili olarak madde tuğlalar, form ev kavramı, yoksunluk belli bir dü-
30 zensizlik ve hareket euirici neden ve yapı sanatıdır. ilkelerin bölünme
tarzı budur ve bir yandan doğal varlıklar, örneğin insanla ilgili olarak
hareket ettiren, bir insan olduğuna ve öre yandan düşüncenin ürünü
olan şeylerde hareket ettiren, form veya onun karşm(7) olan şey oldu­
ğuna göre, bir anlamda üç neden, bir başka anlamda dön neden var
olacakrır.(8) Çünkü tıp bir anlamda sağlığın kendisi, yapı sanan, evin

de kendi paylanna, Aristotdes'in bunda kendilerinden söz etmediği farklı türden tözleri (an­
homc!om�rcs) meydana getirirler (kq. Ross, il, 360).
1) Daha taın olarak: Tür bakımından farklı olan şeyler rilr bakımından farklı olan öğcler ve il­
kelere sahip olmakla birlikte.
2) Yani duywal olmayan tözleri ve tözGn dqında diğer kategorilere ait olan ıcyleri içine ilan
(!uf. Roa, il, 36 1).
3) Beyaz form, siyah yolcsunluk, yüzey maddedir. Işık form, karanlık yoksunluk, hava madde­
dir. Gündü:r: (hava ve Jfık) ve gece (hava ve yoksunluk) bunlardan çıkar.
4) 23. satırdaki "to kinoun" (hareket ettirici), "to poictikon" (fail olan) anlamındadır - Aris­
totdcs içkin ilke ve öğelerin bcnzcrlik bakımından öı.dqliğinden sö:r: ettikten sonra dlf nedenle­
rin benzerlik bakımından ö:r:dqliğinin incdcnmesine geçmektedir.
5) ôie (stoikheion) ile neden (arkhe) aruındaki farkla ilgili olarak kq. 11, 3 ile ilgili not ve
Ps.-Alck., 68 1 , 2-3.
6) Yani öğdcr olarak, madde, form ve yoksunluk; ilkeler olarak, madde, form, yoksunluk ve
fail neden veya hareket ettirici neden (çilnlcü crcksd neden formel nedene indirgenir: H, 4, 1 044
b 1 ). Çünkü i&t (principe) kavramı, 6lt (demcnt) kavramından daha gcnddir.
7) Yoksunluk.
8) Hareket ettirici nedenle formcl neden birbirinden ayırdedilirsc dört neden, birbirine öulq

492
XII . KİTAP

formudur v e i nsanı meydana geriren insandır. Nihaycr b u nedenlerin


35 dışında bürii n varlıkların ilki olarak onların rümünü harekcr errircn
varlık vardır.<O

5. Bölüm < Bürün Varlıkların Nedenleri nin Özdeşliği Konusuna


Devam - Fiil ve Kuvve Nasıl Bürün Varlıklara Uygulanı r? >

Bazı varlıklara ayrı başlarına var olabilirler, bazıları olamaz ve


1 07 1 a rözler, biri ncilerdir.(2) Tözlerin nedenlerinin bürün varl ıkların varlık­
larının nedenleri olmalarının da nedeni budur. Çünkü rözler ol maksı­
zın belirlenimler ve hareketler yokrnr. Ayrıca bu nedcnleırn muhre­
melen ruh ve beden vcya(4) akıl ve arzu ve beden olacaklardır.
Ve yine bir başka rarzda, benzerl ik anlamı nda, bürün varlıklar
5 aynı ilkelere, yani fiil ve kuvvcye sahiprirler.C5) Ancak bunlar da yal-

kılınırsa y:alnm:a üç neden var olacakor (krş. Fiz.ilt, il, 7, 1 98 a 26). Bonitz, 4 1 2. insanı meyda­
na getiren insan örneği ile ilgili olarak (33. satır) krş. St. Thomas, s. 698, not 2473.
Rütün bu pasajda Aristotdcs (Maafizilt'in birçok pasajında ve özellikle Z, 7 ve 9'da tasdik edi­
len) ünlü öğretisini, bilfiil varlığın her türlü oluşun kaynağında bulunduğuna ilişkin öğretisini ha­
tırlatmaktadır. Bu bilfiil varlık ya bilfiil bir şey, yani maddeye girmiş olan ve meydana gden şeye
tür bakımından (insanla ilgili olarak insan) veya cins bakımından (neden olarak L'Uru olana değil,
sıcak olana sahip olan kuru olan) öulq olan bilfiil bir şey veya "tekhne"nin (imal etmenin) sonu­
cu olan "poicscisler" (imal edilmiş şeyler) ile ilgili olarak sanatçının zihninde entellekya halinde

bulunan bir formdur. O halde gerçek ve belki biricik nedensdlik, etkisi fül haline geçme derecesi­
ne göre mümkün olanın bütününü gerçeklqtiren ilk Hareket Ettirici'den her formun fiili okluğu
mümkün olanın bilfiil haline geçmesine kadar az veya çok büyük olan tlilin nedenselliğidir.
1) Metafiziğin konusu olan ve 6 ve 7. bölümlerde de alınacak olan hareketsiz ilk Hareket Et­
tirici. Werner (Arisr. et L 1tiea/. Plllton., s. 340, not 6) Arisrorelcs'in G\lneş'i kastettiğini iddia et·
mektedir. (�da 5, 1 07 1 a 1 5'1e krş.). Yalnız onun görüş\l münferit bir görüş olarak kalmakta­
dır.
2) Bir önceki bölümde Aristotelcs farklı şeylerin nedenlerinin benzerlik bakımından aynı şey­
ler olduğunu tesis etti. Bunpn bir birinci nedeni daha önce verilmişti ( 1 0-35. satırlar). Şimdi
ikinci bir kanın verilmektedir (36- 1 07 1 a 3): Töz, bütün diğerlerinin kendisine bağlı olduklan
ana kategori olduğundan, tözün nedenleri, ona tabi olan belirlenimlerin de nedenleridir. Bun­
dan da yine aynı sonuç, hef1C}'in aynı nedenlere, yani rözlerin nedenlerine sahip olduktan ortaya
çıkar. Krş. Ps.-Alek .. 68 1 , 35-682, 1 .
3) Aristotelcs'in özellikler düşündüğü canlı varlıklarla ilgili olarak.
4) insanlarla ilgili olarak. Beden maddi neden, ["nous" (akıl) ve "oreksis"e (arzu) bölünen]
nıh ise formel nedendir. "Orcksis" kavramı ile ilgili olarak krş. il, I , 1 O 1 3 a 1 O ile ilgili not.
5) (4. bölümün konusunu teşkil eden) madde, form ve yoksunluk gibi, kuvve ve fiilin kendi­
leri de durumlara göre farklı davranan evrensel ilkelerdir (karholou . : ka.i kar'analogian, 1 070 a
.

3 2 ) . Ancak Aristordcs daha ileri gitmektedir ve bir aynı şeyin farklı tarzlarda bil.kuvve ve bilfiil
olabileceğini sözlerine eklemektedir. Şarap, et ve insanın durumu böyledir. Örneğin bilfiil şarap
olan, bil.kuvve sirkedir veya bunun tersine bilfiil besin olan, bilkuvve enir (krş. Ps.-Alek., 682,
29 vd.).

493
M ETA F i Z i K

nızca farklı şeylerle ilgili olarak farklı olmakla kalmazlar, aynı zaman­
da bu farklı şeylere farklı biçi mlerde airrirler. Çünkü bazı durumlarda
bir 11)1111 şey bir zaman için bilfiil, bir başka zaman için ise bilkuvve
olarak vardır. Örneğin şarap, er veya insan böyledirler ve bu iki ilke
de yukarda zikreniğimiz nedenler O l grubu içine gi rerler. Çünkü bir
yandan form eğer ayrı başına var olabilirse, fiile bağlıdı r ve form ve
1O maddeden meydana gelen bileşik varlık ve yoksunluk da böyledirler
(örneğin karanlık veya hasralık) . Öre yandan madde de kuvveye bağ­
lıdır; çünki.i o, form veya yoksunlukla gerçekleşme kabiliyerine sahip
oland ır. Fakar kuvve ve fiil ayrımı, neden ve eserin maddesinin aynı
olmadığı durumlarda ve hiç olmazsa bu durumların bazısı ile ilgili
olarak formun kendisinin aynı olmadığı . başka olduğu durumlarda
bir başka biçi mde de gerçekleşir.!2) Örneğin bir İnsanın nedenleri sa­
dece, 1 ) onun öğeleri, yani madde olarak alınan Areş ve Toprak +
15 özel formu değildir; 2) ayn ı zamanda onun bu kez dışmdt1 bulunan
bir neden, yani babası ve nihayer 3) bu nedenlerden başka i nsanın ne
maddesi, ne formu, ne formundan yoksunluğu olmayan, kendisiyle
aynı rlirden de olmayan, bununla birli kre hareker- erririci neden ödevi
gören G üneş ve Ekliprik'rir.(3)

1 ) t.. la<lcle ve form yoksunluk - 8- 1 1 . satırlar şu şekil.le anlaşılmalıdır: Fiil, bileşik varlı k ve
hana yoksunluk.fomr.ı, kuvve ise madtieye özdeş kılınabilir. 9. samdaki ayn başına var olabilme­
.len kasretlilen, dü,<iiııı·r bakımından ayırmadır. Sonra Ps.-Alek., ( 682, 33) yanlışlıkla kuvveyi
yoksunluğa bağlamakra.lır. Gerçekte yoksunluk bir tür formdur. Krş. Fizik. 1 1 , 1 , 1 93 b 1 9.
2) 1 1 - 1 7. satırlar arasımlaki bütün bu güç pasajla ilgili olarak, yorumunu bizim de izlediğimiz
Ross'a ( i l , 362 - 36'1 ) hkz.
Arisrorcles her şeyllc fiil-kuvve ilişkisinin varlığını rasdik erri ve onun sa.lece bir varlıktan di­
ğerine farklı olmadığını, aynı vadıkta da f.uklı olduğunu gösrer.li . Şimdi o kuwe ve fiil aynmını,
biri !kuvve (dynameis) olarak alınan baba Güneş), diğerini l tiil (energeia) olarak alınan çocuk)
mey.lana gcriren ve aralarında ortak hiçbir şey olmayan bireysel şeylcrin dıı (exrerieur) ilişkisine
llc urgulamakradır. Çiinkü neden ve eser (yani sonuçta kuvve ve ti il .ayrımının kendisine geri git­
riği a�·rım) farklı bir m:ıll.teye (G!incş, çocuk) ve hatta farklı hir form:ı (Giincş. çocukla aynı for­
ma <la sahip değil.lir) sahip olabilir. - Madde ve form ÖZlicşliğin.leki bıı eksiklik ile ilgili olarak
krş. Ps.-Alck., 683, 1 2 -3 1 . O halde daha önceki durumda ol.tuğu gibi bura.la arrık hir varlıkla il­
gili olarak bir başka lhıruma geçme imkanı olarak rasarlanan kuvve değil, bir şcyin bir başka şey­
de bir d.:ğişme meydana getirme gücü olarak tasarlanan kuvve söz konusudur. Krş. 0, 1 , bütünü
ve notları.
3) D:ıha doğnısu Ekliptik boyunca hareket eden Güneş'rir. Ekliprik'in netlcn olmaklığı ile il­
gili olarak aşağıda 6, 1 072 a 10 ve 8. bölümün bütünü ile k.rş.
Eudoksos, Kalippos ve Aristotdes'in kendisinin astronomisimle Güncş'in Dürıya etrafında iki
yer değiştirme harekeri vardır: günlük dönüş ve zodyak di:iniişü. Günlük <löniiş, ilk Hareke< Et­
ririci' nin dolaysız eseri olarak Sabit Yıldızlar Küresi'nin güneyden geçerek Doğu'<lan Batı'ya doğ­
nı görünüşteki harekeri<lir. Zodyak dönüşü ise Giineş'i n eğri Daire veya Ekliprik boyunca
Barı\lan Doğu'ya doğnı yıllık yer değiştirmesidir. Ekilprik'in d.-vator dairesine göre olan eğimin-

494
X J I . K i TA P

Sonra nedenler arasında bazılarının rümel olarak göz önüne alı­


nabileceği. bazılarının ise öyle olmadığına dikkar etmek gerekir. Böy­
lece bürün varlıkların yakın ilkcleri,O 1 bir yandan bilfiil olarak doğru­
dan doğruya belli bir şey olan bir şey, öre yandan bilkuvve olar.ık bu
20 aynı şey olan şeydir. O halde kendilerinden söz ettiğimiz tümel ne­
denler yoktur. Çünkü bireylerin ilkesi, bireydir. Genel olarak insan­
dan, ancak genci olarak insan çıkar. Ama genel olarak insan yoktur.
Akhilleus'un babası Pcleus'cur, senin ilken ise babandır. Şu özel B. şu
özel BA hecesinin ilkesidir; çünkü genel olarak B. ancak genel olarak
BA hecesinin ilkesidir.
Sonra tözlerin nedenleri her şeyi n nedenleri ise dem nedenler ve

Jen dolayı Güneş }'lll l n Dilnya'ya yaklaşır, kışın ondan uz.'lklaşır. Mevsimlerin nöbet değiştirme­
lerini meydana getiren bu harekettir. Mevsimlerin birbirlcri ni izleyişlcri ise ekimler, hasatlar,
hayvanların doğuşu gibi sonuçlan meydana getirir: Güneş yaklaştığında oluş, uzaklaştığında yo­
kt•lıış meydana çıkar. v..."Ya daha doğru bir biçimde i f.uie etmek gerekirse bir şeyin (örneğin i nsa­
nın) oluşu (genesis), bir başkasının (meninin) yokoluşudur (phtora): Yaklaşmak suretiyle Güneş
bir şeri (insanı) daha gerçek, uz.aklaşmak suretiyle bir şeyi (meni) daha az gerçek yapar. Aynı şe­
kil,lc Aristotdes kuramına organizmaların gelişmesi ve yaşlanmaları nın açıklamasını tla sokar:
Organi1malar, Güneş'in birbirini takip eden bir dizi (Dllnya'ya) raklaşmaları sonucu meydana
gdirler ve olgı.ınlııi,r.t erişirler ve yine onun birbirini izleyen bir diıi 111.aklaşmaları sonucu, gdiş­
mdcrine eşit olan bir 7.'\man zarfında yavaş yavaş sönerler (krş. Olıq ''' }'oko/ıq Üurin,, il, 1 0,
bilriin bölii m).
Pasajın biitünü ile ilgili olarak (3- 1 7. satırlar) Trende!, Gnchkhu d. Kaı,gorimkl'", s. 1 9 1 ve
de\'ll m ına ve Ronitt. 483-484'e başvurulabilir.
1 ) Yani ö1.el nalenlcri. Tümel nedenler, ancak tümel escrlcr meydana getirebilirler (genel ola­
rak insan, aslı nda var olmayan genel olarak insanı meydana getirir: Bu kuralla ilgili olarak krş.
1 lamclin, l::<.ıııi mr /,.ı Elim. princ. de la Repr., s. 242 (2. baskıda s. 2M ); ilk ncJcnler, var olan
biri.:ik ş...;1er olan tikd varlıkları meydana getirirler. (Akh illcus'u mertlana getiren Pcleus'nır ve
var olan Akhilleus'nı r). Krş. Ps.-Alek., 684, 1 4- 1 5. Örneğin çocuğun tlolaysız ne<lenleri kendi
babası, tilanca bireysel baba ( 1 8. satır: bilfiil olarak doğnıdan doğnı)'ll belli bir şey olan bir şey,
yani fail neJen ve ti.ırmcl neden) ve bireysel annesidir ( 1 9. satır: bilkuvve olarak bu aynı olan şey,
yani tilanca özel madde, maddi neden). l<If. Bonitz, 486.
Rütiin bıı pasajla ilgili olarak Robin'in La Th.Platon .. s. 58 vd. ve nodarı}1a. ö1.cllikle 63 nu­
maralı notla, La Pm.<1 1 Mlmique'inin 468 ve 469. sayfalarına başvunılabilir.
2) Bundan sonra gelen satırlarda Aristoteles iki dunımu birbiri ntlcn ayırmaktatiır. Bi rinci du­
nım , renkler, sesler vb. gibi aynı türe ait olmayan varl ıkların JunımUtlıır: Bu varlıklar, benzerlik
ö1.Jeşliğine sahip olmakla birlikte tür bakı mından farklı nedenlere sahiptirler. Aynı rilre ait olan
(27. satır) ve yaln11.ca sayı bakımından (to arithmo) farklı ulan varlıklara gelince, onların ilkeleri
de anık ancak sayı bakımından farklıdır, tür (spccie) ve kavram (notionc) bakımından aynıdır.
Aristoteles'in, sistem inin derin eğili mine uyarak mümkiin olduğu kadar açık bir biçimde bir
aynı tilriin bünyesimle formun bir bi reyden diğerine farklı olduğunu tasdik ett iği 24-29. satırlar
Z, 8, 1 034 ve a 6 ve tliğcr benzeri metinlere yaklaştırılmalıdır. Bu metinlerin tiimil sonuç olarak
madde ile değil,fonnLı birryu/lqtimıe öğretisini içermektedirler (Özellikle Z, 8, 1 034 a 7 ile ilgi­
li notta ve Z, 1 5 , J 040 b 4 ile ilgili notta bu konu üzerinde söylediğimiz şeylerle krş.)

495
M ETA F i Z i K

25 öğeler daha önce söylediğimiz gibi farklı varlıklarla ilgili olarak farklı­
dırlar. Aynı türe ait olmayan varlıklar (örneği n renkler, sesler, tözler,
nicelik ler), benzerlik özdeşliğine sahip olmakla birlikre farklı nedenle­
re sahi prirlcr. Aynı türe ait olan varlıkların nedenleri de farklıdır: an­
cak tür bakımından değil, yalnızca farklı bi reylerin nedenleri nin farklı
olmaları bakı mından farklıdırlar. Sen in madden, sen in formun , senin
hareker ettirici nedenin, genci kavramları bakımından aynı olmakla
30 birlikte benimkilerden farklıdır. O halde tözler, göreliler ve nitelikle­
rin ilke veya öğderinin neler oldukları, onların aynı mı farklı mı ol­
dukları araştı rıldığında, çeşidi anlamları bakımından araştırıldığında,
onları n her varlık için ayn ı oldukları, farkl ı anlamları arasında ayrı m
yapıldığında ise onların artık ayn ı olmayıp farklı oldukları açıkm�l )
ş u kayırla k i bütün şeylerin nedenleri şimdi işaret edeceğimiz anlamda
aynıdırlar: 1) Onlar önce madde, form, yoksunluk, hareket ettirici
nedenin her şeyde ortak olmaları anlamında benzerl i k bakı mından
aynıdırlar. 2) Son ra rözlerin nedenleri, tözler orrad:ın kalkınca bütün
35 diğer kategorilerin de ortadan kalkacakları anlamda her şeyin neden­
leri olarak göz önüne alı nabilirler. 3) Nihayet fiil bakımı ndan ilk
olan, aynı zamanda her şeyin neden idi r.(2) Ancak bundan bir başka

l ) 3 1 ..satırdaki "çeşidi anlamlar" ve 32. saurdaki "farklı anlamlar" terimlerinin anlamı ile ilgi­
li olarak krş. Ps.-Alek., 684, 32 vd. Birinci durumda ortak öğder (madde, form, yoksunluk, ha­
reket ettirici) genci olarak, hangi özel maddenin veya hangi özd formun söz konusu olduğu özel
olarak belinilmeksizin de alınmaktadırlar. İkinci durumda ise bu aynı öğeler, bireysel nedenlere
ve bireysel ilkelere bölOnmüş olarak ele alınmaktadırlar.
2) "i-=iil bakımından ilk olan"dan (36. satır. to proton enrellckheia) Ps.-Alek.'un zannett iği
gibi (685, 1 2- 1 4) , yakın ve doğrudan nedeni değil (Sophmniskos bu anlamda Sokrates'in nedc­
niJir), daha önce 4, 1 070 b 35'de söylenen şeye uygun olarak ilk Hareket Etririci'yi; mekanik
olarak değil, doğurduğu arzu ve aşkla etkide bulunan en son ve en yüce nedeni anlamak gerekir.
4. ve 5. bölümlerdeki varlıkların nedenleri ve ilkelerine ilişkin biltiln bu uzun tahlillerden çı­
kan sonuç şudur ki üç İf neden (form, madde ve yoksunluk) ve üç d11 neden vardır. Doğrudan
doğruya hareket ettirici neden, Ekliptik boyunca yer değiştiren Güneş ve tik Neden; bu son ne­
den, aynca tümel bir neden, genci bir ilke değildir; özel bir neden, bir bireydir. Krş. Ross , Aris­
totk,s. 246-247: A kitabı o halde Z kitabından daha ileriye gider. Z kitabının önemi, form ve
..

madde arası ilişki ii1.crinde getirdiği aydınlatmada yatar. Buna kaqılık A kitabının önemi her şc·
yin aynı nedenlere sahip olduğunu söylemenin hangi ölçüde mümkün olduğunu bilme sorunun­
da yatv. Aristotclcs, ilk neden bir yana bınkılırsa, f.uidı cinslere ait olan şeylerin ancak benzerlik
anlarru nda aynı nedenlere sahip olduklarını ortaya koyar ve başka yerlerde ollluğundan daha net
olarak tiirsd formdan ayn olan bireysel formun varlığını kabul eder. Çünkü o şöyle der. "Gend
kavramları bakımından aynı olmakla birlikte sizin formunuz, sizin maddeniz ve sizin hareket et·
tirici nedeniniz benimkilerden f.uidıdırlar" ( 1 07 1 a 1 9-23) ve yine aynı zihniyetle "tümel neden­
lerin var olmadıkları"nı savunur ( 1 071 a 1 9-23). Yine böylece ilk neden, genci bir ilke değildir,
·

bireysel bir zihindir".

496
X I I . KİTAP

t 07 1 b anlamda. farklı yakın nedenler vardır: Bunlar ne cinsi ifade eden, ne


bi rçok anlama gelen karşıtlardır.CO Ayrıca farkl ı bi rC'ylC'rin maddeleri
farklıdır.
BöylC'ce duyusal şeylerin ilkelerinin neler oldukları, sayılannın ne
olduğum hangi anlamda aynı olup hangi anlamda farklı olduklarını
açıklamış olduk.

6. Bölüm <Ezeli-Ebedi Bir İ lk HarekC'r Erririci nin Zorunluluğu>Cl )

Yukarda ikisi fiziksel rözler, birdi harekC'rsiz röz olmak ÜZC're üç


röz olduğunu söylediği mize görc(4) bu sonuncudan ba�CmC'k ve zo­
runlu olarak ezeli-ebedi harekecsiz bir rözünC5) var olması gC'rC'kriğini
göscC'rmek zorundayız.
5 Çünkü rözler var olan şeyler içi nde birincil olanlardır VC' C'ğer on-
ların rümü onadan kalkabilir (corruprible) olsalardı, hC'r ŞC'Y onadan
kalkabilirdi.(6) Ama hareketin varlığ� gelmiş ol ması vC'ya varlıkran ke-

1 ) Aristotcles'in kasteniği, aynı cinse ait olan {beyaz ve siyah) veya tlaha da genel bir anlam
ifade eden (form ve yoksunluk) karşıdarın tersine her bir şerin ö1.clliğini belirleyen (lllanca belli
furm. lllanca belli yoksunluk) bireysel karşıdardır. 36. satmla �zü eJilcn "karşularft o halde Ps.­
Alek.'un tlaliği gibi (68 5 , 1 6) "formw {eidos) ve "yoksunlukft (stercsis) anlamına gdmclm:..l ir,
ancak her hir şeye has olmak bakımından form ve yoksunluk anlamına gclmckt.....Jir. Bonitt
hunu anlamamış gilriinmektcdir {487).
2) Çiinkü onlar bazen üç tane, bazen dört tanedir {yukarda 5, 1 070 b 25).
3) A kirabının 6- 1 O. kicaplanndan ortaya çıktığı biçimtle Aristotcles'in tallojisi sık sık ve mU­
kemmd bir şekilde sergilenmiştir. En dikkate değer incdemcler arasıntla Wemer'inki Vf ri.•t. d
/. 'Ml11l /1/,u., s. 299-.:\70), Ross'unki (1, lntrod,) ve Brehier'inkilere (llist. de la Phil . 1 . f.uikül)
işaret edelim. Bremoml'un kitabı da {le Dilnnme aristotllidm) bu konuda ilginç görilşler içer­
mektedir rıe dilemme theologiqueft, s. 89- 1 1 5).
4) 1. 1 069 a 30.
5) Bu tözün tekliği veya çokluğu sorunu {aşağıda 2 1 . samda verilen kısa bilgi dışında) 8. bö­
lüme tahsis cılildiği iı;in.
6) 5- 1 1 . satırlar arasındaki kanıt Ross'un deyimiyle (/tri.<toU, s. 252) bir "tür kozmolojik ka­
nıt•tır. Onun konusu kendisi ezeli-ebedi, ortadan kalkamaz olan ve ezeli ebedi ve dairesel bir ha­
rekete sahip bulunan bir (veya birkaç) tözün varlığını kanulamaktadır.
Bu kanır şudur: töz, bütün kategorilerin başında gelir. O, Bütün'ün ilk kısmıdır {krş. Z, 1 ;
A, 1 , 1 069 a 1 9-26). BiitUn diğer şeyler ancak onda ve onunla vardırlar {krş. Ps.-Alck., 685, 3 1 -
32). O halde eğer bllriin tözler ortadan kalkabilir olsalardı, onlardan çıkan büriln diğer şeyler de
onadan kalkabilirler& imdi töze aykırı olan {para ten ousian) iki belirlenim vardır ki onlar orta­
dan kalkama7Jar ve CT.eli-cbcdidirlcr: Bunlar zaman ve harekett ir.
Zıman. czeli-ebc.fülir, çünkü önce ve sonra kavramları zamandan bağımsız olarak tasarlana­
mazlar. Zamanın dışıntla ne önce, ne sonra vardır. Zaman hi1r-b ir zaman başlamamıştır vcı hiçbir
zaman ortaı.lan kalkamaz. Çünkü eğer başka türlü olsaydı, 1.amandan önce bir zamanın olduğunu
ve 1.amandan sonra bir 1.amanın olacağını 'söylemek gerekirtli (Krş. Fizik. Vlff . 1 , 25 1 b 1 9-26).

497
M ETA F İ Z i K

silmiş olması imkansızdır (çünkü onun her zaman için var ol muş ol­
ması zorunludur). Aynı durum zaman için de geçerlidir; çünkü eğer
zaman var olmamış olsaydı, ne önce ne sonra var olabilirdi. O halde
1O hareker de zaman gibi süreklidir. Çünkü zaman ın kendisi ya hareke­
rin ayn ıdır veya hareketin bir belirlenimidir ve yer değişrirme hareke­
rinin dışında da sürekli hareket yokrur. Bu hareker içi nde de yalnızca
dairesel hareket, sürekli olan yer değiştirme harekeridir.
Ancak şeyleri hareket errirme veya onlar üzerine erkide bulunma
gücüne sahip olan bir şey varsa,( O fak:ır fiilen bunu yapmıyorsa, hare-
15 ket, zorunlu olarak var olmayacaktır. Çünkü bir kuvveye. güce sahip
olanın onu kullanması zorunlu değildi r. i deaların varl ığını savunanlar
gibi ezeli-ebedi tözleri kabul ersek bile onlar arasında değişmeyi mey­
dana gerirebilecek bir ilke olmadıkça bu tür bir nedeni kabul ermenin
hiçbir faydası yoktur. O halde ne bu töz yeterlidir, ne de idealardan

i l larckcr "kinesis" (hareket) burada "mctabole" (değişme) ile aynı anlamlıdır] 1.aman gibi C7.C­
li-,-hc<li.lir, çiinkii culi-cbcdi olan zaman, ya hareketi n kendisi.lir ve)'a onun bir lleğişik halidir
(moc.ld (Arismreles 1.1manı, önce ve sonraya göre hareketin sı�yı.<ı olarak ranımlanmakıa<lı r: Krş.
Fizik. i V. 1 1 , 2 1 '> h 1- Değişmenin ezeli-ebediliği zamanın ezcli-ehe<liliğimlen hağıms11 bir
ramla ispar edilmekıedir, Fizik, VIII , l, 250 b 23-25 1 b 1 3) .
H u i k i belirlenim (1:ıman ve hareket) ezeli-ebedi oldukl:ı.rına ve remellerini ancak rfüde bul­
<luklarına gi\rc (çiiııkii hareket, hareket edendcdir) , bund:ın \·ık:ıcak Sl•nııç. ona.lan kalkamaz ve
C7cl i -•·h,... li t•l:ı.n bir rii7:iin (veya rözlerin) var oldui,"lı<"lur.
1 1,·p�i hu değil. Arisroıclcs, harekerin ezeli-ebediliğinden ve birliğinden bir sonuç çık:ırır: Bu,
onun siirekliliğidir (9. sarır - Krş. Fizik. VIII, 6, 259 a 1 6) ve süreklilik ancık rer <11.:ğişrirme ha­
r,·keıinin sürekliliği (krş . Fizik, VIII , 7, 26 1 a 3 1 -b 26), hana dairesel yer J ..-ğişıirme h:uekerinin
süreklil iği olabilir (krş. Fizik. VIII, 8 , 26 1 b 27-263 a 3; ve 2M a 7-26'i :ı 2 1 l.
Sonuç: O"adan kalkamaz ve ezeli-ebedi olan röz (veya rfüler) C1cli -,·h..... l i \'e dairesel bir hare­
keıle h:m.:ker eden rfüdiir.
Hu kanıılamanın gii1d bir sergilemesi Ross, I, lntrod. , s. CXXXll \le bulıın:u:akrır.
1 ) Kir önceki paragrafra Arisroreles ezeli-ebedi bir röziin \'arlığını resis erıi ve harekerin C7.cli­
ehcdi olduğuna dair kanıılamaya girişti ( 1 0- 1 1 . satırlar). Bundan .l:ıircscl ve c1cli-ebedi bir hare­
kere s:ıhip C1di-ebedi bir röziin var olduğu sonucuna geçri. Şimdi 1 2-22. s:ırırların konusu, bu
l'7di-,·h,...l i rözün, C1di-cbedi harekeri meydana gerirmek için hiltlil we m:ıdde-<lışı olduğunu
kanırtımakrır. Çünkii böyle bir hareketi meydana gerirmck için cr.cli-ehc<li bir ri.lziin var olması
gerekir. Ama özleri iıibariyle hareketsiz olan ve hareketsizlik ve siikiıncr ilkek-ri olan Plaroncu
1 .. 1.. :ıl:mlan (krş. A, 9, 99 1 a 8-1 1 ; b 3-9; 992 a 29-32 ve pt1.1.<i111) farklı olar.ık bu ezcli-chc<li rö-
7iin harckeıli (kincrikon) ve fi i l halinde (poierikon) olması gerekir. Sonra onun basir olarak fıil­
<le bıılıınma gilciine sahip olması yermez, onu uygulaması. biltlil olar:ık harekcr erıirmesi gere­
kir. Riirle bir bilfiil harckerin ayrıca her riirlii kuvvenin bcmıraf e<lilcccği ve onıın <lcv:ımlılığının
s:ıj!l:ınahileceği bir r::ıl7da kusursuz bir biçimde ve h iç kcsilnwtlen mcr.lana gelmesi gerekir. Bu
isl' :ıncık hard•ct erıirki ri.lziin özü itibariyle fiil olması dımımuml:ı el.le '"lilehik"l',·k hir sonııç­
rıır. Anl·:ık s:ıf fiil. 1.0nınlıı olarak gayrı-maddidir, başka deyişle kııwe-dışı<lır: �·iinkii her malide,
km·wnin k:ıynağı.lır. - Akıl yiirürmenin bürün ile ilgili olarak krş. Ross, 1. lmrod., CXXXl l ve
cxxxı ı ı .

498
X I I . KİTAP

başka ol:ın herhangi bir töz yeterlidir.il l Çünkü bu röz. bilfiil hareket
ettirmedikçe hareket olmayac:ıkrır. Dahası var: O bilfiil h:ırekeri ger­
çekleşti rmiş olsa bile, eğer özü kuvve ise bu hareket ezeli-ebedi olma­
yacaktır. Çünkü bilkuvve olan, var olmayabilir. O halde tözünün
20 kendisi fiil olan bir ilkeni n var olması gereki r. Ayrıc:ı söz konusu röz­
lerin madde-dışı olması gereki r;(2) çünkü eğer herhangi bir ezeli­
ebedi şey v:ırsa, onların ezeli-ebedi olmaları gerekir. O halde onların
bilfiil olmaları gereki r.
Ancak bir sorun var: Fii lde bulunan her şeyin. fiilde bulu nma
kuvvesine sahip olduğu, ancak fi i lde bulunma kuvvesine sahip olan
her şeyin fiilde bulunmadığı, öyle ki kuvvenin önce geldiği düşü-
25 nülür.t.\l Ama eğer böyleyse hiçbir şeyin v:ır olın:ımış olması müm­
kündür. Çünkü her şeyin var olma kuvvesine sahip olması. ancak
henüz var olmam ış olması mümkündür. Bun unla birlikte isrer her
şeyi Gece'den meydana geriren Teologların görüşü rakip edilsi n. is­
rer Doğa Filozofları gibi "her şey bir aradaydı" den ilsin, aynı
i m kansız sonuçlarla k:ırşılaşılmakradır.141 Çünkü b i l fi i l var olan
30 bir neden yoksa hareket nasıl olacaktı r? Ş üphesiz rahra kendi
kendi ne hareket etmez, onu marangozun sa na,rı hareket ettirir.
Ne aybaşı kan ı, ne toprak kendi kendileri ne hareket ermezler;
rohumların toprak, meninin aybaşı kanı üzeri ne etkide bulunm ası
gerekir.
Leukippos ve Platon gibi bazı filozofların ezeli-ebedi fiilin varlı­
ğını kabul ermeleri niiı - çünkü onlar hareketi n ezel i-ebedi olduğunu

1 ) R ı ı b�ka töıle Aristotdes ya sayılan (Ps.-AJek., 688, 30; Ronirz, 489: Ross, i l , 369) veya
d<1ha 7.iy;ulc Alem Rııhıı'nu kastetmekted i r (Tim11io1, 30 a nl.; Robin , /..a Th. Plt11on. . s. 93, not
1 00- 1 1 1 ).
2) 1\11 riizler, gök kiirderinin Akıllarıdırlar - ilk tözle rin rddiği veya çokluğu p rob lem i hurad:l­
hir önl·('\lm çözüme bYUşrunılmuş gibi göriin mekred ir. 8. hi.iliimtle Arisru rcl..:s açıkça onların
çok nl.lıığunu sö}1e�·cn:krir. Bu ise göreceği mi z gibi biiyiil.: problemler .loğıım1akr<1tlır. (Rıı pa­
s<1jL1 ilı.:ili olarak krş. l's.-Alck., 689, 9 vd.; Bonirz, 489; Ross. i l , J69).
:\l l's.-Ak-k., 68? . .!'l-30, kuvvenin önceliğini, onu ci nsi n riire göre olan (inceliği ile karşıl�tı­
rıp çnl.: a,·ıL: hir bi,·inıtle göstermektedir. Ve eğer kuvve, fiil.len i.ince ise. i,·intle hiı;hir şeyin var
olma.lıı; hir 1�1man olıımşmr.
1\) l;erck Teologlar. ge rekse Doğa Filozofları (27. sarmlaL:i Teologlar ile ilgili ola rak krş. A, 3,
9HJ h !'>. A risrotelcs hurada Orpheus'u kastermekredir, Fr:ıgm . 1 2, 1 >ids: 1 11.:siodos. Tı�m rr. J,
1 ., \'C "/",og. . 1 1 6 vd.: Ayrıca Aristophanes, Aves, 69J. Doğ:ı Filozotl:ırı ile ilgili nl<1rak L:rş. Anak­
sagora.�. Fr-.ıgm. 1 ) fiili kuvveden, başka deyişle formu m:ı.IJ ...,lcn, bir hard.:cr erririı:i n1..'\lcn ol­
m ak� ızın çı ka "mak r:ı.l ırl :ır . Gece ve Khaos, ayrımlaş mamış matltlC\lirlcr Anaksagoras'ın evrensel
hirarada oluşunda .l:ı arnı durum söz konusudur (krş. Ps.-AleL:., 690, 9- 1 4 l. 29. sarml<1ki bilfiil
neden, (encrgeia airion) hareket enirici nedene işaret ermeL:retlir.

499
M ETAF İ Z İ K

kabul ederler - nedeni budur.CO Ancak onlar bu ezeli-ebedi harekecin


ne nedeni, ne doğası hakkında bir şey söyleme-Ller ve eğer dünya şu
veya bu yönde harekec ccmekceysc onun neden böyle yaprığın ın nede-
35 n ini de açıklamazlar. Oysa hiçbir şey resadüf'i olarak hareker ermez.
Her zaman belli bir nedenin var olması gerekir. Örneğin her şeyi n ha­
reker eniğini, bir harekecini doğası gereği. bir harekerini zorlama so­
nucu veya aklın eckisiyle veya başka bir nedenle yaprığı nı görüyoruz.(2)
Son ra hangi cür harekec, ilk harekeni r?Ol Bu, çok önem lidir. Plaron
burada bazen harekeci n kaynağı olduğunu farzerriği şeyi, yani kendi
1 072 a kendini harekec ecciren Alem Ruhu'nu<4l yardıma çağırmak imki­
n ına sahip değildir; çünkü Alem Ruhu onun kendinin de iri raf erriği
üzere harekenen daha sonradır ve Gök'le aynı zamanda varlığa gelir.
Böylece kuvveyi fiilden önce gelen olarak farzermek bir anlamda doğ­
ru, bir başka anlamda yanlışrır. Onların nasıl olduğunu söyledik.(5)
5 Fiilin önce olduğuna Anaksagoras - çünkü onun sisreminde ..Akıl", fi­
i ldir - Dosrluk ve �efrec öğrecisiyle Empedokles ve h:ırekeri n ezeli ol­
duğunu söyleyen Leukippos gibi fılozoAa�6) ranıklık ermekredirler.
O halde Gece veya Khaos, sonsuz bir zaman zarfında<7l var ol­
mamışrır. Ama ayn ı şeylerCS) iscer bir değişmeler çemberin i rakip ede­
rek, isrer bir başka yasaya göre her zaman için var olmuşlardır; çünkü

1 ) Ru saçmalıklanlan (aropa) kaçınmaktır - L:u kippos için krş. De Gu/o, i l i, 2, 300 b 8 ve


Platon için krş. Timnio.c, 30 a - Tiamiolun mekanisr fiziği ile Aromcuların fo:iği arasınc.laki ilif­
kilerle ilgili olarak (ancak Platon Atomculann anci-fınalisr görüşlerinden nefret eJer) krş. Robin,
l'Aromisme ancien, l..ıı Pensle Hellmiquide s. 77 (302-303. sayfalara da bkz.). ·

2) Ps.-Alek., 69 1 , 1 -7'de bu farklı tilr hareketlerin örneklerini v.:rmckrcdir: Doğası gereği


(phrsc:i) hareket, taşın aşağı , ateşin yukarı doğru hareketidir. Zorlama sonucu yapılan (kasri) ha­
reket (bia) t3f1n yukarı, ateşin aşağı doğru olan hareketidir. Aklın erkisi alrımlaki hareket, insa­
nın hareketi, başka bir nedenle yapılan hareket de hayvanların hay.tlgücilniln (phanta.sia) etkisi
altındaki hareketleridir.
3) l.cukippos ve Plaron'un teorilerinin bir başka yetersizliği - doğaya uygun (kara physin) ha­
reketle doğaya aykırı (para physin). hareket arasındaki farl.:, btiyilkrilr ve hangisinin ilk olduğunu
söylemek gerekir (krş. Ps.-Alek., 69 1 , 8-9. Ayrıca St. Thomas, s. 707, not 2505'e bkz.).
4) Kendi kendini harekete geçiren Alem Ruhu ile ilgili olarak krş. Phnidros. 24 5 , c 2. satırda­
ki Gök (Ouranos) kosmos, evrenin biltilnil anlamında kullanılmaktadır.
5) Yukarda 1 07 1 b 22-26. Bonitt, 492, bunun şüpheli bir gönderme ol�luğunu söylemekte­
dir. O halde L.-uvvenin daima fiilden önce gddiği özel bir şeyin söz konusu okluğu tiu nımla, var

olmak için bilfül bir nedenin müdahalesini gerektiren şeylerin bilriinii arasında bir ayn m yap­
mak gerekir.
6) Maddi neden dışında bilfiil bir hareket ettirici ilkenin varlığını ortaya koymuf olan bütün
filozotlar.
7) Fiil haline germulen ön« sonsuz bir zaman zartında. Krş. Sr. Thomas, s. 708, not 2)08.
8) Halm ml!llnlt oLın şrylme aynı feyler.

500
XI I . K İ T A P

fiil kuvveden önce gelir. O halde eğer değişmez b i r değişmeler çembe-


1O ri (eyde) varsa, aynı şekilde etkide bulunan bir neden dc O l her zaman
için varl ığını sürdürmek zorundadır. Öte yandan oluş ve yokoluş
açıklanmak İsteniyorsa, bazen bir yönde bazen başka bir yönde ezeli,
ebedi olarak fiil halinde olan bir diğer nedenin var olduğunu kabul
c-rmek gerekir. Bu nedenin özü gereği belli bir tarzda, bir başka şey­
den ötürü ise b ir başka tarzda etkide bulunması gerekir. Bu başka şey
de o halde ya üçüncü bir neden veya ilk neden olacaktır. Ancak o zo­
runlu olarak ilk nedenden ötürü etkide bulunacaktır. Çünkü bu ne­
den de kendi payına hem ikinci, hem üçüncü nedeni nin nedenidir.
15 Bundan dolayı onun ilk neden olduğunu kabul ermek tercihe şayan­
dır. Çünkü ezeli-ebedi tekdüzenliliğin (uniformire) nedeni n in o oldu­
ğunu söyledik. Oysa diğeri çeşitl iliğinin neden idi r ve her ikisi birlikte
hiç şüphesiz ezeli-ebedi çeşitliliği n nedenidir.
O halde hareketlerin bir olgu olarak sergiledikleri özell ikler bun­
lardır. O 7.aman başka ilkeler aramanın gereği nedir?< 2 l

1 ) 1 O. satmlaki bu ne(len, bi16il olan ve aynı tarzda etkide bulunan Sabit Yıldızlar Küresidir.
ÇOnkii Ekvator'a parald olan ve Dilnya'ya sabit bir mesafede bulunan Sabit YıMı7.lar Küresi
tliin�·:ı.l:ıki ..ı ..:vamlılığın. kalıcılığın (pcrmanence) nedenidir. Buna karşılık Günq'in Ekliptik bo­
pı nrn yaptığı rıllık 1.l1<.ly:ık dönilşil (revolution) (Ekliptik'le ilgili olarak yukarda S , 1 07 1 a 1 l 'le
k�l oluş ve rokoluşl:ırın birbirlerinin yerlerini almalarını meydana getiren diğer nedendir ( 1 2.
s:mrl. l,:unkii Güneş eğik olarak (obliquement) meyilli olthığundan, Jairesd hareketi ile bazen
1 liin�·:ı 'ya daha yakın. bazen daha uzak olur (kq. Ps.-Alek., 692, 'i-7); Ayrıca St. Thomas, s.
70'1. not 2 5 1 l 'le de krş; Gilneş'in nedenselliği ile ilgili olarak krş. daha önce 'i, 1 07 1 a 1 'i). An­
cık l;ilnt>ş bu çeşitliliği ile birlikte Dünya'nın etrafında gcrçeklcŞtirdiği giinliik hareketinden
füilrii muayyen bir dc\•:ımlılık da sağlar.
(iinkii o iki hareketle donatılmıştır: O özü gtreği belli hir ltırztftı har,./ut f'drr( 1 3. sam); bu yıl­
lık 7.11<.l�·ak diiniişiidiir. Hir baıka ıryden ötürü bir başka tarultı hareket eder; bu onun Sabit Yıldız­
lar Kiircı;inin hareketi gibi El..-vator'a parald olan günlük dönüş harckeri<lir. Ekvator'a paraldli­
ğimk·n ötiirii devamlı olan bu son hareket açıklanmak ihtipcındadır, çiinkil osuapk naı11ra (ken­
di ,(oğ:ısı bakımıml:ın) meydana gdmeı. iki açıklama arasında seçim yapmak durumundayız:
Onun ii(lincii bir nedemlen ötürü (kath'ctaron: 1 3 sam), örneğin Satiirn küresinin hareketinden
i.\tilril ul..hığunu sörlcrebiliriz. Öte yandan onun ilk nedmi11, ( 1 3. satır: to proton) , yani hareketi
biitiln cm:ni doğuran Sabit Yıldızlar Küresinin hareketinin etkisi alnn ..la mey<lana geldiğini söy­
l\'ycbili ri7.. Yalnızca bo ikinci varsayım kabul edilebilir. Çii nkii bir iiçiincil ne..len varsayarsak, o
7.aman Sabit Yıldı7.lar Kiiresi kendi payına aynı zamanda hem devamlı olan Satilrn Küresi nin ha­
reketinin ve hem de riiremiş olan Güneş Küresinin hareketinin nedeni olacaktır Ama bu gereksiz
bir ..lolanıbaçtır. Tasamıf için Sabit Yıldızlar Küresinin, hareketi kendisinin hareketi gibi El..-va­
ror'a parald olan Giineş'in günlük hareketinin nedeni ol,iuğunu varsaymak daha tercihe şayandır.
Ariscoteles'in akıl )'ilriltmesi Ross, II, 37 1 -372' de iyi bir biçimde sergilenmiştir. Onun amaa
ilk har..-kcrin doğası gibi l'lıvve ve fiilin önceliğine ilişkin güçliiklere bir son vermektir. Bu bir
'
sonraki btiliimiln başımla daha iyi görülecektir.
2) Platoncu idealar gibi (Ps.-Alek., 692, 34) .

501
M ETAF İ Z İ K

7. Bölü m <ilk Hareket Ecti rici n i n Doğası, Sah Fiil,


Düşünceni n Düşüncesi Olarak Tanrı> l l l

1 ) Durumun söylediğimiz gibi olması mümkün olduğundan ve


20 2) Eğer açıklamamız kabul edilmezse evrenin Gece'den, eıırmsel bir-

1 ) Ru hülil m, 9. hüliimle birlikte Aristoteles'in metafizi ğinin merke1inde hulunur ve sistemin


zirvesidir. O, Batı tliişiincesinin yönü ve içeriği üzerinde deri n bir eckide huhınmuşnır. Batı dü­
şiinccs i , gerek doğnıdan doğnıya gerekse Ortaçağ düşün ii rleri ve ceologla rı aracılığıyla, dünya ve
Tanrı anlayışın ı n ana unsurlarını ve metafizik yapısının cemd leri ni n kendil.:rini bu böliimden
almışcır. l ler tloğal ceoloji denemesi, tanrısal öz üzerine her sp<.-külasyon, evreni var olan meka­
nik kuvveclerin basic bir sonucundan başka bir şey olarak açıklamak yöniindeki her çaba Antik
Çağ\lan hu yana sayısız i ncelemeye ilham vem1iş olan ve zenginliği a.�la ciikcnmemiş bulunan bu
iinlii sayful ara şu veya bu şekilde borçludurlar. Biz de kendi payımııa ve onca yorumdan sonra
bir yonım verme..l en iince en genel çizgilerinde ve mümkiin olduğu kadar iizec olarak Arillbte­
lc:s'in d ii nya tasarımı ve onun ilk ilke ile ilişkileri hakkındaki gi.lriişiinii hamlacmayı fu.ydalı bulu­
yonız.
Saf ve aşkın, en yüksek kişi olarak Tanrı, varlığın iki kııcbıı, m:ulde ve saf d iişil nce arasında
gelişen forml:ır dizisinin donık noktası ve sonudur. Arisrotclcs'in evreni . hir gerçeklikler hiyerar­
şisinden oluşur. Bu gerçddikler hiyerarşisi ise muayyen bir camla birbirine bağlı olan , hepsi fark­
lı tlerecclerde madde ve formdan meydana gelen bileşimler olan ve b i leş im ler. len her birinin ken­
disini cakip eden şeye bir dayanak ve özne ödevi gördüğü ve onu kend i ne ö:rgii tlili ile aştığı sü­
rekli hir merdivene gi.ire düzenlenmiştir. Çünkü her tözsel t't1rm , kemlisine tlışcan olan hir mad­
dede gerçekleşmesinin koşulunu bulur. Örneğin i nsan, bir gerçeklik olmak için, org:mla.şmış bir
b;,.'\lenin varlığı nı gerekcirir. Daha üscün form, belirlenimlerinin daha hiiyiik zenginliğinden ötü­
ril. daha aşağıdaki formun varlık nedeni ve akılsal ilkesidir. Böyl...>ee cetlrici tıl:ırak matlde öğe ve
kuvveyi sür...-kli olarak dışarı atmak suretiyle kendisine ulaşcığımız mmlak olarak saf olan form,
anık gerçekleşmek için daha önceden var olan bir maddeye dayanmak ihc iyac ı göstermez. O
kendisinden başka bir koşula sahip değildir. O, en yüksek, en miikemmcl anlamda ger\·ekliktir.
Riitiln d iğe rle rine varlık ve akılsallık veren en gerçek varlıknr (ens realis.� imum). O halde var
olan her şey, muayyen bir derecede ve kendisine has miikeınmelliği i.i lç iisii m le mml:ık anlamda
gerçek olan tek şey olan, çiinkü her tilrlü madde ve kuvveden mmlak anl:ınıtla arınmış tek şey
oLın tanrısal Varlıktan, en yüksek formdan pay alır. Her şeye form veren, hi\·hir şeyd en form al­
maran Tanrı. böylel·e kendisinde bütün diğer akılsallıkları i\·eren en yüksek :ıkılsal ve t'tırmcl ne­
dendir. - Yine bundan dolayı o, ereksel neden, en yüksek iyi. evrensel çekim \'e mıknatıs. aşk ve
arzunun en son objesidir; çünkü biltiln varlıklar, faaliyetlerinde, Tan rı'nın kendisi olan e7.eli­
eb.:d i , mükemmel, hağımsız ve tinsel hayatı taklit etmeye çalışırlar - Tanrı. s:dt fiil l•l:ır:ık aynı
zamanlla ezeli-ebedi, hareketsiz ilk Hareket Ettirici'dir. O. fail netlen ol:ırak dtığnıtl:ın doğnıya
cemas yoluyla (hareket etcirici nedenin bir temas olarak tasarlanan fiili ile ilgili ol:ırak krş. Fizik,
1 1 1 , �. son kısım). ancak karşılıklılık olmaksızın ve kendisine temas l.>tlilnıeksi1in (Krş. O/u,r ve
}'okolu,r Üurine, i l , 6, JH a 25) Sabit Yıldızlar Küresini hard.;...-r ettirir ve ona td.;tlii1enli (uni­
forml. sürekli ve e7.cli-eh...,J i bir hareket verdirir. Bu, salt fiilin ha rekec ine en y:ıkın olan hir hare­
kertir ve ö1sd ilişkilerini mııhafuza eden sıkı özdeşlikten llol:ıyı dilşiinccnin kendi harekl.-r ine en
miikcmmcl anlamd:ı ben1.eyen bir harekettir. İster doğnıdan tloğnıya ister aral·ı kiirdcr vaçıtasıy­
la ilk Kiirc ile temaç halind.e olan diğer küreler de kendi payl:ırına crcli-eh...>tli ve siirekli hir hare­
kcce sahiptirler. A ma bıı , kendilerini İlk Hareket Ettirici\len ayıran aracı varlıkl:ırın gi tgi ,l c anan
sapsından ötiirü amk tekd üzenl i olmayan bir harekettir. l larekecin derece \'e tlcğcrinin :ıl çalma-

502
X I I . KİTAP

nrndt1hkt11n ve var-olmayandan çıkması gerekeceğinden dolayı bu


güçlükler çözülmüş olarak göz önüne alınabilirler. O halde kesilme­
yen bir hareketle, yani dairesel bir harekede her zaman için harekec
halinde olan bir şey vardır. Bunu öte yandan sadece akıl yürütme de­
ğil, ol�u daO l açıkça göstermektedir. O halde ilk Gök'ünC ?l ezeli-
25 ebedi olması zorunludur. Yine o halde onu hareket eni ren bir şey var-

sı :\r-:ılıı ıliinya.�ı kii r,·sine kadar devam eder. Burada dairesel hareket, yerini, zaman bakımından
ıliirt iiğ,·nin ılüngiisd tkğişimlerine ve oluş, yokoluş, büyüme, kiiçiilme ve değişme bakımından
ıl;ı c:ınlı varlıkların \'C insanın harekederine bırakır. Her şey miimkiin olan en ram v:ırlığ:ı, czdi­
eh,·ıl i li �e )•i>ndir. Ancık Ay-altı aleminin bireyleri, ilk llkc'Jcn fazla uzak ol<hıklan, başka deyişle
m:ıtlıl,·�·e fool:ı giimiilıniiş ve kuvve tarafından kendilerine fazla nüfuz edilmiş oldukları iı;in yük­
s,·k kiircleri n iımir:ı11 olarak kalan bu ezeli-ebediliğe ulaşmak imkanından mahrum.hırlar. Eğer
tlnj!:ı hu tehlikeye. hircye değil, onun türünün kendisine, oluşun sürekliliği ve devamlılığı saye­
simi,· hir ç:ıre 1-ııılm:ımış olsaydı, bireylerin kaderi yokolmak tehlikesine mamz kalırdı. O halde
hii�·l.:cc c\'renin mükem melliği ve tanrısal Hayat'tan pay alma emniyet altına alınmış bulıınmak­
r:.ı.lır. T:ınrıs:ıl h:ıy:ır. kendisini dolaylı olarak evrenin her nokr:ısı nd:ı hissetrirmckreJir ve o bü­
riin sistemin ereğ i \'c sonudur. Dön öğenin silrckli olarak birbirine düniişümü tle kenJi tarzında
ilk l l:ırek.-r Eıri ri.-i 'nin sü reklilik ve ezeli-ebediliğini taklit ermcktC\lir ve analitik nalcnselliğc
ul.ışın:ıku,lır (krş. O/ıı,ı rıe Yokolıq Üz.nine, il, 1 1 , 338 b 1 vıl.). Dünyanın oluşu, bi.i)�ece hare­
ket :ır:ıcılıj!ıyl:ı C7d i-d,e.l iliğin hareketli bir taklidi içinde gerçekleşmektedir. Bu hareket ise sayı­
p )?İ\rc ge r\·ekll!Şe n hir harekettir. Oluş ve yokoluş içinde olan varlıkların Ay-.ılu dünyası, C?.eli­
dx·ıli �.-n;eklikl.·rin kusurlu bir taklidine indirgenmektedir. Bireylerin gerçekleşemez olan sürek­
l ilik \'e ..'7cli -dıcdilikk-ri n i n yeri.n e Ay-altı alemi, formu n devamlılığı ilc riirsd süreklilik ve ezeli­
,·h.·,lilij!,· erişmektetlir. Evrenin (göreli) milkemmelliği böylece bu alemde bile gerçeklqmckredir
(krş. l>r A11imn. i l . ti, 4 1 5 a 25-b 7: yine krş. Şölen, 207 <I v.I.) . J. Chevalier'nin gayet gilzel bir
hi\·iımlc ifa.le eniği gihi (LA Notion du Nlcb.saire, s. 1 66- 1 67) "sü rekli ve dairesel oluş, doğada,
onun s:ıh ip ol:ıbilec..-ği bütün zorunluluğu gerçekleştirmekte<lir. Meydana getirme zorunluluğu,
siir.·kli mcyd:ına getirmeyi içerir ve ifade eder. Çünkil wnınlu olan, ezeli-ebedi olanla paralel gi­
,1,·r. �
An:ı h:ıd:ırı}i:ı Ariswrcles'in binası budur. Öte yandan varlık olmak bakımın,fan varlığın bili­
mi olan m.-utiziği n :ıynı nedenle nasıl aynı zamanda teoloji ve T:ınrı'yı ifiulc eden en }iiksek bi­
r•·yin hilimi nl.lıığunıı gi.inlük (r, l , 1 003 a 2 1 ve ilgili not).
) ) 1 )U)'llS:ıl t:ınıklık <la.
2l Sahir Yıl.lı1l:ır Küresinin (krş. De Cu/o, il, 6, 288 a l ))-21 -26. satırlar arasın<l:ıki akıl yü­
rihmc şudur: ilk Gi'ı k (Sabit Yıldızlar Küresi) ezeli-ebedi bir h:ırekede (2 1 . satır) , bir hareket etti­
rici r :ı r:ı li n.l :ı n veril miş olması gereken bir harekede (23. s:ınr) ha reket ermektedir. Bu hareket et­
ririciyi n:t.�ıl usarl:ıy:ıcığız? Onun kendisi aynı zamanda hem ha reket ettiren (kinoıın). hem harc­
k,·r .:rririlen (kin:ııımenon) olabilir veya hareket ettirilmeksizin hareket ettiren bir ŞC}' olabilir.
Anc:ık hareket eden h:ıreket ettirici, uç varlıklar olarak sair h:ır<.-ket eden ve s.-ılr hareket ettireni
gcr,·krircn :ıracı hir k;ı,·ramdır. Salt olarak hareket ettirilenin hareket ettiren ha rek.."t ettirilene
nish..'fi. hareket ettiren hareket ettirilenin hareket etmeyen hareket ettirene nisbctinin aynıdır.
lın.li h:u.-kcr ettirilen ve hareket ettiren Sabit Yıldızlar Kii residir; sadece ha rckct enirilen gczc­
�enl.·rin kiircleri.lir. O halde geriye hareket ettirilmeksizin hareket ettiren, yani Tanrı. salt Fiil
kalnukraJır (krş. fizik, VI I I , 5, 25 6 b 20 vd.). Aristorek'S i\·in Pl:ıwn\lan furklı olarak kendi
kcnılini h:ıreket \.'ftiren bir nedenle yetinmenin zorunluğu ile ilgili olarak Ross'un ilginç bir no­
mn:ı hkz: 1 , /11ırod. . s. cxxxm . not 5.

503
M ETAF İ Z i K

dır ve aynı zamanda harekec eden ve hareket eniren ancak b ir aracı


varlık olacağına göre harekec ecmeksizin hareket ettiren ezeli-ebedi,
töz ve salt fi i l olan bir uç şeyin varlığını kabul ermemiz gereki r.
Şi mdi arzunun ve düşünceni n konusu olan şeyler bu şekilde ha­
reket ettirirler: Onlar harekec ettirilmeksizin hareket ettirirler.< ı l Bu
iki kavram en yüksek derecelerinde göz önüne alındıkl:ırınd:ı, özdeş­
tirler.(�) Çünkü arzunun konusu görünüşteki iyi. akıllı İsteğin ilk ko-

1 ) Arisrnrcles'in remel öğr�tisi St. Thomas, Sum. Thl'ol, 1 a qu. 70\lc bununla ilgili iinemli
gdişri rmclere bkz. Ps.-Al.:k., 693, 35, biraz esprili bir taml:t amı e,lil.:n ve ,lüşiiniil.:nin erki bi­
çimini. otun eşek, se,·ilen şeyin ponresinin seven şey üzerind.:ki crkisine bcn7.ct mekr.:dir.
:?) Amı edilen (to ord.:ron) ve düşünülen, akıls:ıl olan 1.ro noeron l farklı k:ıvraml:ıtd ır. Ps.­
Alek.'un işaret ettiği ü1.cre (693, 35 vd.) düşünülmeksizin :ınu <Xlilen şcrl.:r olduğu gihi (i.irne­
ğin ekmek) arzu edil.:n şeyler olmaksızın düşünülen şeyler v:mlır (iirneğin kiirüliik l . Anc:ık bu
iki kavram en yüksek derecelerinde ele alındıklarında (F. sarır) i.i1deşrirler. lt�k:ı deyişl e en
yiiks,·k amı edilir ol:ın (ro proton orekton) ile en yüksek düşiinüliir olan (rn proron nı ıeton)
h i ı biri ne karışırlar. :?7- 1 072 b 1 satırları arasındaki akıl yiiriirme \·ıık giic;riir. Onu şüyl.: anla­
mak g'·rekir:
En yüksek arzu cı.lilir olanın en yüksek düşünülür olan olduğunu isp:ıt etmek si.17 konusudur.
(iinkii anu e,lilir nLın = iyi olandır (to kalon). Bu iyi olan is.: gerekgöıiiııi�<tı· iyi olan ol:ıhilir [o
1aman amı (oreksis), h:ısit "epithymian, yani ruhun akıl-dışı ol:ın kısmıml:ı hulunan durus:ıl İ,f·
tııllftrj krş. �. 1 , not], gerekse gl'rfl'k iyi olan ol:ıb ilir (:?8. s:ıtır: to on k:ılon
t o n a I O'la ilgili =

gerçek iyi): "Oreks is", "houlesisn, yani iraAi a1Zu. akıUı isırk. trınrnnAlir).
i mdi "boulesis" açık olarak "epithymianya üstün olduğun:ı güre en yüksek :117 u edilir ııl:ın (to
proton orekton) gerçek iyi (to on kalon) özdeşliği karşısıml:ı bulununız.
=

Ancak Aristotdes hemen arkasından (29. satır) hareket nokr:ısı olar:ık her 1:ıman Akıl'ı (nous)
almak gerektiğini bclirrir. Çünkü bildiğimiz şeyi arzu etmeyiz (o halde Ross, :ıdı geçen yerle ilgili
çe,·irisi n,leki nona :?'J.-30. sarırları basit bir paranrez olar:ık giiz i.i niine al ınakt:ı h:ıt:ılıdır): Rir şeyi
iyi ul,lıığu için arm cı.leriz ve o, kendisini arzu ettiği miz i\·in i)•i deği ld ir (Ru iincclikle ilgili ola­
r.ık krş. l lamclin, fa,11; mr ll's P.l princ. de la Repr. , 2. baskı. s. 4 7 1 ) . i mdi Akl ın. diişiinceniı:ı ko­
nusu akılsal olan, diişiiniilendir. Bu ise ancak az veya çok rüksck derı.:ı:ede poziı�fhir kavr:ı ın ola­
bilir. Ve karşıtların hu pozitif dizisinde (3 1 . satır zıtlar dizisind.:n hiril tiiz h:ışta gelir, i.i1dlikle de
s<ılt tiil olan ilk töz h:ışta geli r. O, böylece ilk akılsal olan, ilk diişiiniilend ir (proton nocton).
O h;ıld.: hi.iylece problemimizin iki unsuru olan "to proton orekron" ve "to proton noetonnu
elde etmiş olduk. Onl:ırı nasıl birbirine özdeş kılacağız?
k"fo kalonnun p01itif bir kavram olduğunu ve dolayısırl:ı hir "ncıcton" ol,lıığunu hclirrmek
y,·r,·rlidir. Ru dunımd:ı karşımızda:
to proron kaJon = to proton noeton
to ııro:kron = to k:ılun olacaktır. Bu durumda da to proton orektıın = to proton k:ılcın = to
proton noeron eşitlemesi ile karşı karşıya bulunmuş olac:ığı:r..
Aristorclcs'in akıl }'iiriirmesini şu şekilde özetleyebiliri:r.: V:ırlıkanı po:r.itif di:r.isinin başında töz
hulunıır. f\la,lde-c.i ışı ti.\7. de madde içeren diğer tözlcrden önı:e gelir. Hi.irlece o en riiksek diişü­
niil.:n. akılsal olandır. Ancak iyi olan da bir "kalanların (iri ol:ınl:ırın) tııpl:ımı olan p01itif diziye
aittir. Ôte yandan iri olan, en yüksek arzu edilir olandır. Börlcce m:ıdde-dışı tii7. arnı :ı:am:ında
hem en yüksek düşiiniilen, akılsal olan ve hem de en yüksek :ınu edil.:mlir. (:\ı;ıkl:ım:111117.ın i.iğe-
1.:ri özdlikl.: Ps.-Alck., 693, 35-694, 1 5; Bonitt, 496-497; Ross, i l , J:''i\len :ıl ınm ıştırl.

504
X I I . K İTAP

nusu ise gerçek iyidir. Bir şeyi biz kendisini arzu ettiğimizden ötürü
bize iyi görün mesinden ziyade, bize iyi göründüğü içi n arz:u ederiz:
30 Çünkü hareket noktası, düşüncedir. Düşünce ise düşünülenle hareke­
re geçer ve iki zırlar dizisinden biri, özü gereği düşünülendi r. Bu
olumlu dizide töz, ilk olandır. Tözde ise ilk olan, basir ve bilfiil olan­
dır (öre yandan Bir ve basit, özdeş deği llerdir. "Bir" . bir şeyin ölçüsü-
35 nü ifade eder. " Basit" ise şeyin kendisinin belli bir doğası olduğu an­
lamına geli r) . Ancak kendinde İyi ile kendinde Arz:u Edi lir olanın her
i kisi de aynı diziye aicrirler ve bu dizide ilk olan. her zaman en iyi
·

1 072 b olan veya en iyiye benzer olandır.


Ereksel nedenin hareketsiz varl ı klar :ırasında bulunabileceğin i,
onun an lamları arasındaki ayrım lar gösrerir. Çünkü ereksel neden 1 )
ereksel nedenin kendisi içi n erek olduğu şey, 2) ereğin kendisi :ınl:ım­
ların:ı gel ir. t ik anlamda değil, bu son anlamda olmak üzere erek, ha­
rekersiz varlıklar arası nda olabilir.O l Bu durumda ereksel neden, aş­
kın nesnesi olarak hareket ettirir ve bürün diğer şeyler. kendileri hare-
5 ket ettirildikleri için hareket ederler.< 2 > Şi mdi eğer bir şey harekerli
3. satırdaki siitrın. pnrnkl dizi (systoikhia) kavramı ile ilgili olarak krş. A, 5, 986 a 23. Pozitif
,füi Varlık, Bir olan, Töz gibi özü gereği bilinen şeyleri içine alır. Ncg:ıtif ,(izi ise VaHllmayan,
Çokluk. nız-olmayan gibi kendisine tekabül eden pozitif şeyin olumsuzlanması ile bilinen şeyle­
ri, başka derişle ilinek.�d olarak bilinen şeyleri içine alır.
3.?-31. s:mrlarda tasliik edilen Bir olan ve Basit olan arasındaki ayrımla ilgili olarak Ross, (II,
376), bura,la başka herhangi bir amaç olmaksızın basit bir parantezin söz konusu olduğunu ,iü­
şiinmektcJir. Bu kesin değildir. Aslında Aristoteles burada bir itir:v.a cevap vermektedir: Eğer
hareketsiz ilk töz basitse, bir olmak zorundadır. O zaman 8. bi.iliimde bir hareketsiz varlıklar
çokluğunu nasıl kabul edebiliriz� Aristoteles buna karşı gerçekte basit olan her şeyin zomnlu ola­
rak hir olmadığını sörleyerek cevap vermektedir - Nihayet 1 072 b J 'dcki "e anallllogon", (en
iyiye benzer olan), dar anlamında en iyi olmadığında söz konusuclur. Ri.iykı:e dairesel hareket,
bcn1.crlik anlamında "en iyi" hareket olarak adlandırılabilir Ols.-Alek., 695 . .?2 ) .
1 ) Erek, amaçtır (to hou. finis quı), örneğin mutluluknır; O, aynı 7.'\mamla bu ereğin kendisi
için iri olduğu varlık (to ho, finis cuı), örneğin Sokrates'tir. (Öte yandan bu iki anlam birbi rlerini
dışarmaılar. Böylece ruh, hiç olmazsa A. Torstrick'in De Animn üzerine şerhinlle (s. 1 39) yapmış
olduğu yoruma göre aynı zamanda bunların hem biri, hem diğeridir). Ru son anlamda erek, ha­
reketsiz varlıklarda bulunamaz; çünkü İyi'ye sahip olma, ona sahip olan varl ıkta bir değişme ge­
rektirir, bu ise czdi-eb...�i varlıkların hareketsizlikleriyle uyı�amaz (krş. De Animn. i l , 4, 4 1 5 b 2
ve 20 ve Rodier'nin Trnitt de /'Ame, il, s. 228'deki notu. Themisrius'un Ar. de Animıı, 50, 1 1 ve
devamındaki ilginç bir notuna da işaret edelim.
2) 1. satırı Ross'la birlikte (il, 377) "kinoumeno" (hareket ettirilme) yerine "L:inoumena" (ha­
reket ettirildikleri için) şeklinde okuyoruz: Ereksel neden "eromenon" (arzu nesnesi) olarak yani
kendisi fiarekct ettirilmeksizin hareket ettirir. Bu diğer şeyler ise (4. satır: talla), yani göksel küre­
ler, kendileri hareket ettirildikleri için hareket ettirirler ve kendilerine verilmiş olan hareketi nak­
lo.lerler - Bu vesile)1e Tann'nın, ereksd neden olarak hareket ettirmekle birlikte geleceğe yansı�
tılmış olan saf bir illeal olmadığını, tersine bilfiil, ve czcli-dıedi olarak var olduğunu unutmaya­
lım (bu noktada krş. Ross, ( , lntrod. , s. CXXXIV) .

sos
M ETAF İ Z i K

İşe, bu onun olduğundan başka türlü olmaya elverişli olduğu anlamı­


na geli r.O l O halde eğer onun fiili, yer değiştirme hareketinin ilk biçi­
mi ise, bu yaln ızca değişmeye tabi olması bakımından başka türlü ol­
masının mümkün olmasından, yani töz bakımından başka türlü ol­
ması nın mümkün olmayıp yer bakımından öyle olmasının mümkün
olması ndan ötürüdür. Ancak kendisi hareketsiz kalarak hareket etti­
ren bilfiil var olan bir varlık olduğuna göre, bu varlık hiçbir biçimde
olduğundan başka türlü olamaz. Çünkü yer değişti rme hareketi, de-
lO ğişmelerin ilk türüdür ve ilk yer değiştirme hareketi de dairesel yer
değiştirme hareketidir. İmdi işte bu dai resel hareketi meydana geti­
ren, ilk Hareket Etririci'dir. O halde ilk Hareket Ettirici, zorunlu bir
varlıktır ve zorunlu olarak var olması bakımı ndan da onun varlığı iyi
olan'dır ve bu anlamda da o, ilkedir. Çünkü zorunlu olanın bi.irün
anlamları şunlardır: a) zorlama sonucu, yani doğal eğilimimize zır ol­
ması bakımından zorunlu olan, b) kendisi olmaksızın lyi'nin olması­
nın imkansız olduğu anlamda zorunlu olan, c) başka türlü olması
mümkün olmayan, yalnızca tek bir tarzda var olmasının mümkün ol-

1 ) 4. ve 1 3. samlar arasındaki akıl yürütme çok incetlir. Aristotek"S şunu söylemek iste­
mektcJir: Hareket eden her şey, hareket ettirilen bir şey olmak bakımından oldub'lımlan baş­
ka tiirlii olma giiciine sahiptir. o niceliksel, niceliksel tleğişmeye, rer değişti rmeye vb. tabidir.
i lk Hareket Enirici'nin doğrudan doğruya üzerinde etkitle buhıduğu Sahit Yıldı7.lar kiiresi,
tö7.SCI değişme hariç olmak üzere (7. satır: "kata ousian", yani tfü bakımı ndan değişme, oluş
ve yokoluş değişmesi), değişmenin ilk tilrü olan yer değiştirme hareketine, hatta yer değiştir­
me hareketinin ilk türü olan dairesel yer değiştirme hareketine sah iptir. O halde onun ancak
ilk tür gücü, kuvvesi, yani yer değiştirme kuvvesi vardır. Ancak Sabit Yıldızlar Küresinden
farklı olarak (7. satır) ilk Hareket Ettirici (primum movens) salt fiil, hareketsizliğinden ötilrü,
mutlak anlamda olumsallık ve hareketten korunmuştur (8. satır: "oudamos", yani ne "kata
ousian", ne "kata topon"; ne töz bakımından, ne yer değiştirme bakımından). Çiinkil o an­
cak dairesel yer tleğiştinne hareketine tabi olabilir. Oysa o hareketi meydana getiren kendisi­
dir ve nasıl ki ilk değiştiricinin kendisi (primum Alterans) değiştirilemer.se. ilk hareket ettirici
de (primum Movens) hareket ettirilemez. Öte yandan yer ticğiştirme hareketi, tözil daha doğ­
rudan ilgilendiren bütün diğer hareketlerin gerektirdiği bir şey oltluğundan (krş. H, 6, 1 042
b 5) bundan çıkan sonuç, yer değiştirme hareketine bile tabi olmayan ilk Hareket Etti rici'nin
kesin olarak kuvve ve değişmeden korunmuş olduğudur. OltluğıınJan başka türlü olması
mümkün olmadığı için o rorunlu olarak, rorunlu kavramının asıl anlamı olan ilçüncü anlam­
da 7.orunlu olarak, ne ise odur. ( 1 3. satır. krş. L\, 5, 1 0 1 5 a 34). Zonınhı olduğu için o en
yüksek anlamda l yi\lir (kalos, 1 1 . satır: krş. L\, 5, 1 0 1 5 b 1 4). Çiinkil doğasına karşıt olan
hiçbir şey onu etkileyemez. Başka deyişle onun iç zorunluluğu milkemmdliği ile karışır. Ve o
i yi olan veya arzunun objesi olan olmak bakımından bir ilke, yani Evren'in hareketinin ilkesi­
Jir.
Geliştirmeleri çok önemli olan Bonitz, 498'le krş. Bu önemli pasajın bütünü ile ilgili olarak
yine St. Thomas'ın anıtsal sergilemesine (s. 7 1 4 not 2529 vd.'na ve J. Chevalier'nin miikemmel
şerhine bakılabilir: (özellikle 1 0- 1 1 . satırlarla ilgili olarak): la Notion du Nlrlmıirr. s. 1 4 1 - 1 4 2.

506
X I I . K i TAP

duğu anlamı nda zorunlu olan.


Demek ki Gök ve Doğa böyle bir llke'ye bağlıdı r.( ! ) Ve bu ilke
15 bizim kısa bir süre yaşamamız mümkün olan en mükemmel hayatla
karşılaşrırılabilir bir hayattır.(2) O her zaman bu hayamr (bizim için
i mkansız olan bir durum); çünkü onun fiili aynı zamanda zevkrir.(3)
Zaren uyanıklık, duyum ve dü�üncenin en büyük zevkler olmalarının
nedeni . onların fi il ler olmalarıdır. Ümitler ve hatıralar ise ancak on­
lardan dolayı zevklerdir. İ mdi özü gereği olan Düşünce,(4) özü gereği
20 en iyi olanı, en yüksek Düşünce de en yüksek lyi'yi konu al ır. Akıl,
akılsalı kavrarken kendi kendisini düşünür. Çünkü onun kendisi ko­
nusuyla temas haline girmek ve onu kavramak suretiyle akılsal olur.
Öyle ki sonuçta akıl ve akılsal bir ve aynı şeydir.l'il Akılsalı kabul
eden şey. yani formel töz, akıldı r ve akıl, akılsala sahip olduğunda bil­
fı ildi r. O halde aklın içerir gibi göründüğü tanrısal öğe, kuvveden zi­
yade fıildir(6) ve temaşa fiili, en yüksek ve en mükem mel murluluk-
25 tur. O halde Tanrı bizim ara sıra sahip olduğumuz haz verici duruma
her 1..aman sahipse, bunun kendisi hayranlık vericidir. Eğer o ona
daha büyük ölçüde sahipse, bu daha da hayranlık vericidir. i mdi Tan-

1 ) Ve bu tannsal ve ezeli-ebedi ilkeyi Gök, hareketinin rekdüzenliliği ile, canlı varlıklar ise
oluşun devamlılığı (pcrpemitc!) ile ellerinden gelJiğincc taklit ermeye çalışırlar (Krş. Dt Anima.
i l . ti , ti 1 5 a 26-27) - ilk Hareket Ettirici'yi töz ve saf fiil olarak tanımlaJıkran sonra Aristoteles,
hıı faaliyeti n doğasını incelemektedir. O bildiğimiz bütün taal iycder içinde en yüksek olan, yat1i
ancak se7.gisel Düşilnce olabilir.
2) ilk ilke hayata sahip oları değil, hayatın kendisi olan bir şey olarak tanımlanmaktadır; çün­
kil o saf flilllir- 1 5. satırdaki hayat (diagoge), temaşasal harar, güzelin temaşasıdır. O, pratiğin
ereği ve her hayatın illealidir. O aynı zamanda asil bir fualiyet ve en yüksek mutluluktur (krş.
Nilt. Ah/Jltı, X, 7, 1 1 77 b 26; Politika. VIII, 5, 1 339 b 1 7. Bu terim daha önce A, J , 98 1 b
1 :rlle, ama tamamen furklı bir anlamda kullanıldı). Arisroreles sözlerine bizim onu "mikron
khrono" ( 1 5. satır), yani ancak aklırruzın sczgide bilfiil olarak akılsalların kendileri olllıığu nadir
anl.ın.1-.t raşarabilmemize karşılık, İlk llke'nin her zaman bu Hayat olJuğunıı eklemekrcJir.
3) Başka lleyişle Nilt. Ah/4kı, X, 4, 1 1 74 b 23 ve dcvamımla sergilenen öğretiye uygun olarak,
haz, özü İtibariyle, fualiyerin uygulanmasının kendisine ve flilin gerçekleşmesine, ram olarak ken­
dini onaya koymasına bağlıdır: Ünlü formüle göre, haz Hile, gençliğe meyvesinin eklendiği gibi
eklenir. i mdi buradaki fualiyet sürekli ve ezeli-ebedidir.
ti) Tanrısal düşünce "karh cauten" ( 1 1 . satır), yani özü gereğidir, çünkü o summa ı•t absoluta
(biitiinü itibariyle ve mutlak anlamda) duyular ve hayalgiicünden bağımsrtdır. - Bu pasaj ile ilgi­
li olarak krş. St. Thomas, s. 7 1 7, not 2538.
5) Ouyum fiilinde lhıyusal ile duyanın, bilgi fiili nde ise akıl.salla (noeron) aklın (nous) özdeş­
liği Arisrorelesçiliğin ana tezleridir. (Krş. Birinci ile ilgili olarak Dt Anima. i l , 1 2, 4 2'1 a 1 8, 25;
1 1 1 . 2. 125 b 25 ve ikinci ile ilgili olarak Dt Anima. III, 4, 429 b 30 vd.). Ôte yandan öule�leştir­
me eylemi her iki <lunımda aynıdır.
(>) Çiinkil fül kuvveden önce gelir ve ondan üstündür (krş. 0, 8) - 2'1. sarırJaki (rheoria) tt­
mıqıt fiili. basit bilmt giirii olan (episteme)nin uygulamasının kenllisidir (krş. e. 6, 1 018 a 34).

507
M ETAF İ Z İ K

rı bu söylediğimiz biçimde ona sahiprir. Hayar da Tanrı'dır; çünkü


aklın fiili hayarrır ve Tanrı bu fiilin ra kendisidir. Tanrı'nın kendi
kendisiyle kaim olan fiili, en mükemmel ve ezel i-ebedi bir hay:mır.
Bundan dolayıdır ki b iz Tanrı'yı ezeli-ebedi, mükemmel bir canlı ola­
rak adlandırmakcayız. O halde hayar ve sürekli ve ezeli-ebedi ömür,
3.0 Tanrı'va aittir. Çünkü Tanrı, bunun kendisidir.O l
B irkiler ve hayvanların ilkelerinin nedenler oldukları, oysa güzel
ve mükemmel olana ancak türemiş varlıklarda rastlandığını ileri süre­
rek(2) en yüksek Güzcl' i n ve en yüksek lyi'nin ilkede bulunmadığın ı
düşünen Pyrhagorasçılar ve Speusippos gibi fılozoAar vardırJ. l > Bu
35 görüş remellendirilmiş bir görüş değildir; çünkü meni, daha önce ge­
1 073 a len ve mükemmel olan varlıklardan gelir ve ilk olan, meni değildir,

1) Krş. Dt Caelo. l f, 3, 286 a 9 Bu fikrin ve daha öncekilerin miikemmcl bir biı.; mde geliş­
-

tirilmderi ile ilgili olarak St. Thomas, Sum. Thtol, passi m ve özellikle (:ı quacst. X\/1 1 1 , an. 3'e
bkz. - Tanrı 'nın içkin eylemi, hareketsizlik faaliyeti (energcia akinesias) hakkında daha ünce 0,
6, 1 M8 b 1 8 ve 8, 1 050 a 27' de verdiğimiz notlara gönderiyonız.
2) Raşka deyişle Spcusippos için olgunluğa erişmiş canlı varlık kendisinden geltliği tohum­
dan, insan, meniden daha mükemmeldir.
3) Aristotcles'in hiraz önce tesis ettiğinin tersine olarak, Aristoteles şimti i şeylerin ilk ilkderine
ek.� iklik, tiiremiş olan şeylere ise mükemmellik izafe edenlerin göriişlerini deştirecektir.
l'ythagorasçılarl:ı ilı;ili olarak Aristoteles'in saldırdığı öğretinin h:ıngi öğreti olduğu tartışmalı­
tlır (krş. Bonitz, 503; Ross, il, 38 1 ) Aristoteles muhtemelen lyi'ye, zıtlar listesinde verilen yeri
kastetmektedir: iri orada sadece dokuzuncu sırada bulunur (A, 5, 986 a 26). Öte yandan
1 +2+3+1 sayılarının toplamı olan 1 0 sayısı , yani mükemmel sayı, diğer sayılar dizisinin sonunda
gclmektedir.
Speusippos ve onun özler hiyerarşisi ile ilgili olarak krş. Z, 2, 1 028 b 2 1 -21 ve ilgili not (gön­
dermeleri ile birlikte). Onun öğretisi Bonitz tarafından açık bir biçimde sergilenm iştir (503).
Speusippos tedrici olarak zaman içinde gelişen, farklı ilkelere tabi olan ve birbirlerine bağımlı ol­
mayan birçok gerçeklik uplan "ırun varlığını kabul ettiği (krş. yukarıda z. 2, 1 028 a 2 1 ; aşağıda
1 0, 1 075 a 36 ve N, 3, 1 090 b 1 3) ve öte yandan şeylerin kaynağına Bir'i yerleştirip, onu iyi
olan 'la birleştirmeyi retltiettiği için (N, 4, l 09 l b 35) mil kem melliği ancak kendisine gidilen
şeye (terminus ati quem), i lkeden en uzak olan ve tam gdişmesine ulaşmış olan varlıklar olan tü­
remiş varlıklara il'afo etmeye yönelmişti. Bundan meninin varlıktan, kuvvenin tlilden ve madde­
nin formdan önce geldiği sonucu çıkmaktaydı. Başka tieyişle (çağdaş evrimcilikte olduğu gibi)
onda aşağı yukarıyı, kusurlu olan mükemmel olanı açıklamaktadır ve eserde, nedende olduğun­
dan d.ıh,ı jiızlıt şer vardır. Platoncu iyi kavramı veya Arimxdcs'in hareketsiz ve aşkın ilk 1 f areket
Ettiricisi, yerlerini evren hakkında panteist bir görüşe terketmek i11.ere o 1.aman onadan kalk­
maktadırlar: iyi bir, tieri'dir (edilgi) ve dünya, ezeli-ebedi bir canlı, kendi kendine muttluhığa
doğru hareket eden ezeli-ebedi bir töz ve lyi'nin nedeni olarak tasarlanan Tanrı'nın kendisidir
(krş. Syr., 22, 56). Aristotelcs (34. satır) buna bir kez daha insanı � meniye veya daha gend ola­
rak formun ve fiilin madde ve kuvveye olan önceliğini tasliik etlcrek cevap vermekltedir: Demek
ki başlangıca konulması gereken , mükemmel olandır ve tilremiş varlıklarda bulunan ancak eksik,
yetersiz olandır. Aristoteles'in ana tezlerine bundan daha uygun bir şey yoknır.
(Skolastiği takip ederek) Dcscanes Aristoteles'in çözümiinü yeniden ele altiı ve daha fazla ola-

508
X I I . K iTAP

mükemmel varlıkcır: Örneğin meniden önce gelen bir i nsan olduğu,


onun bu meniden meydana gelen i nsan değil, meninin kendisinden
geldiği i nsan olduğu söylenebilir.( l l
O halde ezeli-ebedi, hareketsiz ve duyusal şeylerden ayrı bir varlı­
ğın var olduğu bu açıl<lam:ılarımızdan açıkça orraya çıkmakradır. Bu
5 rözün h içbi r büyüklüğe (etendue) sahip olamayacağı. parçaları olama­
yacağı ve bölünemez olduğunu da gösrerdik.121 Çünkü o, hareketi
sonsuz bir zaman süresince meydana geririr. Ama sonlu olan hiçbir
şeyin sonsuz gücü yoktur ve her büyüklüğün ya sonsuz veya sonlu
olabilmesine karşılık bu töz, yukarıda belimiğimiz nedenden örürü,
sonlu olamaz. O, sonsuz bir büyüklüğe de sahi p olamaz: çünkü son-
1O suz bir büyüklük kesinlikle mevcut değildi r. Onun etkilenmez (i mpas­
sible) ve değiştirilemez (inalterable) olduğunu da gösrerdik. Çünkü
bütün diğer hareketler, yer değişti rme hareketinden sonra gelirler.O l
O halde bu şeyleri n neden bu şekilde davrandıklarının açık ne­
denleri bunlardı r.

8. Bölüm <Gök Küreleri n i n Akılları>«O

Ancak bu tür tek bir tözün mü, yoksa bi rden fazla rözün mü var­
lığı n ı farz ermemiz gerektiği, ikinciyi farz ermemiz durumunda onla-

nın, daha az olandan ç ıkamayacağını savundu. Çünkü aksi taktlirde onun nedeni olmaması teh­
likesi onaya çıkmaktardı. Krş. ·3 , Mlditatio11, VII, 1 0-4 1 , (Ad:ım ve T annery baskısı, IX, 32-33).
Giiniimüziin evrimci öğretileri de aynı cevabı gerekt irm cktcı.li r: Aristotclcs ve Ocscanes'ın be­
nimsc<likl..-ri tutum hana ondan güçlenmiş olarak çıkmakt:ıtl ı r. Çii nkii Carnot-Claus i us'un mt­
ropi/nin anışına ve doğal olayların geriye çevrilmeıliğine ilişkin ilkeleri (bu arada bu ilkeye Bolt­
zman taratindan sağlanan geliştirmeleri de unutmayalım), yani kapalı bi r sistemde 7.amanın her
anında, kullanılabilen enerjinin nihai bir birbirinden farksızlık (inditforence), hareketsizlik ve ka­
lorik öliim durumuna gi r mek üzere tedrici olarak bozulduğu ve azaltlığını slirk1·en ilke, eserin
ne<lcnden daha fazla şer içermemekle kalmayıp, ondan d:tha rlııhıı dıı 11z ft'J içe nl iği tezini tl�ek­
lcmd.rc yararlı olabilir. l latta Aristotdes ile birlikte (aşağıda 8. 1 071 a 3 1 ) Evrenin tekliği kabul
eJildiği takdirde bu argüman hemen hemen karşı konulmaz bir giiç kaz.anacaktır: Çiinkii böyle­
ce o J ışardan hiçbir yeni enerji katkısı olmayacak ve böylece mutlak olarak Carnot-Oasius ilkesi­
nin talepleri ni karş ı l:t)'aCak olan sistemin tam bir izolasyonu gerçekleşm i ş bulunacaktır.
32-.H . satı rlardaki "bitkiler ve hayvanların ilkeleri", h:ırvanlarl:ı ilgili ol:ırak sperma ve meni­
dir: Bunlar ilkderdirler ve iyi-olmayanlardır.
1 ) Krş. 0, 6, 1 019 b 1 7-27.
2) Belki Fizik, Vl l l , 1 0, 267 b 1 7'nin sonunda - Aristotcles bu son paragrafta ilk I l areket Et­
tirici'nin diğer iki Ö7.elliğini incdemektedir: Uzarnsal olmama ve etkilenmeme (impassibilite) .
Krş. Bonitz, 504.
3) Onsuz var olamazlar.
4) Bu bölümün gerçekten Aristoteles'e ait olduğuna itiraz et.iilmiş ve Buh/.e, baba ideler

509
M ETAF İ Z İ K

rın sayısının ne olduğu sorusunu görmezlikren gelemeyiz. Ru :ır:ıda


15 diğer filozoA:ırın beyanları n ı da hacırlarm:ılıyız: Tözlerin sayısı ile ilgi­
li olarak onlar ı n hiç biri t:ım bir açıkl:ım:ı vermemişrir. Böylece İdea-

(Cmn111. dr Fııdo.\·io Cnidio, Bertin, 1 828- 1 830, s. 46) ve J.C. t,lder (Mrtror. 1. Lcipıig. 1 834-
Ur\6. s. 3 1 8-3 1 9) , hu bölilmde Aristoteles'in 7, 1 072 b 1 3\le ol,lıığu gibi artık tek hir h;m·ket­
si1 h:ı rekct ettirici d ..-ğil, birçok hareketsiz hareket ettirici nin varlığını kabul etmesin,len ,!olayı
hu h;iliimii s:thte ul:ır.lk nitelendirip reddetmişlerdir. Ancık onun Aristotel�'e ait olduğu şilphe
j?iiriirm1..'7. Hıınu nl:ı hirlil.."te Aristoteles'in kozmoloji alanındaki diişiinı.:dcrinin. ,(ah:ı iinwki so­
nııı;l.ırırtı pl"k U)'uşın:ı,l ığını ve birçok sorun doğurduğunu d:ı k:ıbul ermek gerekir. Daha Antik
ç:ı�d.111 irih:ıren Th ..,ıph rastos, (Mttaph. 5 a 1 6 vd., 3 1 0 Br. Ross, 6) giik kiirderinin hiiriln ha­
.

rekerlerinin n:ısıl rek hir hareket ettirici tarafından meydana getirilebileı.:..-ğini sormakray,lı. Ploti­
nos d:ı (/:'1111. . V, 1 . •ı, 7-27) aynı soruyu sormaktaydı: Eğer her hareh't erririı.:i bir ilke ise, bu il­
kd,·rin rd;: eser ol:ın Giik'ün (evrenin) uyumunu meydana getirmek ii1ere na.�ıl işbirliği yapahile­
n·k l,·ri iri giiriilm,·mektedir. O, bundan başka cisim-dışı olduklarına ve h i�·bir mall,lenin kendi­
lerini lıirhirlerinden ayı rdetmediğine göre hareket ertiricilerin nasıl çok olabildiklerini sormak­
tayd ı ( l l :ıreket errirkilerin madde vasıtasıyla bireyselleşmesi (imlividuarion) konusumla krş. Aşa­
ğıda 1 0"'4 a 3 1 -38). Bu itirazlar çağd� yorumcular, özellikle Bonitz, 5 1 2; Jaeger, V'rist., s. 375)
ve Rnss. i l , .'\'15 t:ırafından yeniden ele alınmışlardır. Ancak Keplc:r'i n Ang,./i Rrcıom'ine (i,lareci
mddder) benzer ş•-rler olarak Kilrelerin Akıllarının ilk ll a reke r Erririı:iye hağlı ol,lııklarını far­
zermeye hiı;hir engel yol.."tıır. Özellikle St. Thomas'ın yorumu budur. /'. I . De Conle l/?n•ur tk
/'lıi/11.<ophir. kasım-aralık sayısı, 1 933, s.630) şöyle demekr ...... lir: M Arisrorcles' in i lk 1 fard;:cr Etriri­
cisi nin gerçekleştirdiği ereksel nedenselliği gök kürelerin i n Akıllar taratimlan harekete geçi rilme­
si giiriişiinii vaz etmeksizin açıklamak imkansızdır. O Akıll:ır ki arzu ile harekete gcçirilel-ck bü­
tiin Eweni teşkil ,·den gezegenleri harekete geçirirler". Öre yamlan çokranrıcılık Aristoteles'i n
li7.erin,le izini bm ıkınışrır (bu noktada E . Gilson'un L 'E<priı ,/,. /,ı Philosophil' Mldirı•alr. Paris,
1 'H 1 . s. 18 ve dev:ımında ve 226. sayfa 6 numaralı nottaki nüfoz e•lici gört�leriyle krş.) - Ne
olursa olsun özellikle l\1.enli üslubu ve Kalippos'un zikredil mesi, Jaeger'le birlikte V1risı 366; A.
..

/'. lansion, M l .e Gencse .ıe L'Oeuvre D'Aristote", RrTJUI' nl'o.<ehol. dr l'hil . xxvı ı ı . L9:?7, s.
338-
3·1 l 'e <le bk1.) bıı hliliimün, eserin geri kalanından daha rakın bir zamana air ,,(dıığunu ve hare­
kersi1 h:m·ker etriri,·ilerin çokluğu i le ilgili olarak Aristordes'in düşüncesi nin evriminin en son
�:ım:mnı teşkil ettiğini düşünmemize izin vermektedir.
Fu,lt•ksos, K.-ılippos ve Aristoreles' in astronomi sistemleri P. Ouhem'in eserin<le (/.r S,r.<teme
r/11 ,Woıull', 1. /..a Comıologir Helkniqur, s. 1 30 vd.) anıtsal bir biçimde sergilenmişlerdir. Th. He­
arh 'in Samos'lıı Arisrarkos'a tahsis etmiş olduğu kitaba da Vtri.<1t1rd111s of��ımos, 1 9 1 3) başvunı­
Lıhilir: Gerek bu esere, gerekse Brunet ve Mieli'nin Hisı. dn S.-irnm. Aııtiqqııiıl. s. 432 ve deva­
mına sık başvu rduk ( Bütiln bu çalışmalar hakkında daha kesin bilgi i\·in Bibl�yogra_fjıı 'm ıı.a bkz).
Burada birkaç kelime ile hatırlatalım ki Kepler zamanına kadar hürün astronomlar a priori
bir d<•ğru ol:ır:ık ,bircscl hareketin gök cisimlerinin dönüşleri ni açıkl:ınıada yeterli oldıığunıı ka­
bul ermişlerdir. Enen saydam, cisimsel (Dr Car/o, il, 1 2, 2'H a 7), birbiri içine giren ve eksenle­
ri ilıerinde ortak bir merkez etrafı nda dönen küreler biçimi mle temsil edilmiştir. Ortak merkez,
h:ırd;:crsiz tek cisim olan D ünya caratindan işgal edilmekteyd i. i lk dış küre. kendi amaanı ger­
çddeşrircn ve tek bir di.inüşle m ükemmel bir biçime ulaşmaya çalışan S:ıbit Yıldızlar Kilresidir.
1 )ah:ı aşağıd:ı bulunan kürelerin her birinin büyük dai resi iizerimle, bıı kürenin t�lllığı gezegen
hulunıır. Bı ı kiirenin hareketi hemen kendisinJen bir yuk:ırıd:ıki kürenin hareketi rarati n,lan yö­
n ..'tilir ve Sahir Yıldızkır Küresi veya ilk Gök, hareketi ni ilk l l arcker Erririci\len alır. Kürderden
her biri (veya belki kürelere bağlı olan yıldızlardan her biri \'cya belki hem biri hem ,liğcri) hare-

510
X l l . K iTAP

l a r kuramının bununla ilgili özel b ir görüşü yokrur. Çünkü ideaların


varlı ğın ı kabul edenler O l İdeaların sayılar olduğunu söylemekredi rler.
20 Ancak onlar bu sayılardan bazen sonsuz olarak. bazen on sayısı ile sı­
nırlanmış bir sayı olarak söz ecmekredi rler. Ama neden özellikle bu
sayı yı kabul ecrikleri konusunda h içbir kesi n kanıclama geri rmemek­
tedirler. Biz ise bu sorunu daha önce orcaya koyduğumuz remeller ve
ayrımlardan harekede ele almalıyız.C2l
Varlıkların ilkesi ve ilki harekecsizd ir: O gerek özü bakımı ndan,
gerekse ili neksel bakımdan harekecsizdir. Bununla birlikre o ezeli-
25 ebedi. ilk ve tek bir hareketi meydana geririr. Ancak harekec eden bir
şey zorunlu olarak bir şey tarafından harekec erririldiğine, ilk hareket
erririci ise özü bakı mı ndan harekersiz olduğuna. ezeli ebedi bir hare­
ket ezeli-ebedi bir varlık tarafından, rek bir hareker de rek bir varlık
rar:ıfından verilmek zorunda olduğuna göre.O l öre y; ndan evren in,
ilk ve hareketsiz tözü rarafınd.an meydana geririldiğini söylediğimiz

kerin ilkesi olan hir nıha sahiptir.


Ru diinya ta.�:ırımı gezegenlerin çeşidi hareketleri, durmaları, geriye gitmeleri sapmalarını
:t\·ıkl:ıma<l:m bırakmaktaydı. Bundan ötiirii Eudoksos'tan iribaren asrronomlar ge7egenlcrinin
kiirdcrinin sayılarını çoğaltmak ve yalnıZCl onlann dilny:ıya olan özcklleş (concenrrique) dön·
m.:lı:rini dl.-ğ il, aynı zamanda eksantrik ve episikller iizerindcki döniişlı:ri ni de kombine ermek
1onında kalmışlardır. Böylece sonuçta onlar çok komplike bir diinya tasarımına ulaşmışlardır.
Ru tasarım Barl:ımyus'ra en son 1..-uramcısını bulmuştur. Yer-merkezci sistem daha sonraki yiiz·
yıllanla modern ç:ığı n şafağına kadar büyiik değişme olmaksızın kenllisini kabul ertirmişrir. Mo­
lk·rn çağlla ise daha önce Samos'lu Arisrarkhos tarafın..lan öne siiriilen Kopcmik'in giincş·
merk..'7.d sistemi. zorlukla yer-merkezci teorinin ve tek-merk ..-zli küreleri n yı:rini almıştır. Ve
rinc hu çağlla Kcpler, gezegenlerin yörüngelerinin dairesel değil, elips şeklinde olduğunu kabul
etmiştir.
Arisroreles'in kozmolojisi tamamen rasvirid.ir. O, evrenin oluşumuna ilişkin hiçbir kuramla
birlikte bulunmaz. Raşka deyişle o bir kozmogoni değil.lir. Göğiin dairesel harck..'ti, başlangıcı
ve sonu olmayan, zorunlu ve devamlı, ne kaynağı, ne süresi İtibariyle bir açıklama gerckrirmeyen
bir hard.:ettir.
1 ) Platon. Krş. aşağıda M , 8, 1 084 a 1 2 ve Fizik. Ill, 6, 206 b 32.
2) 22-33. satırl:ır arasıda akıl yürütme şudur: Hareketsiz ilk J lareket Ettirici, ilk Gök'ii ezeli­
ehcJi, hir ve siirekli bir harekede hareket ettirir (bu görüniişreki giinliik harckcnir). Ancak her
ezdi-ehOOi harcker, ezeli-ebedi bir nedenin fii li ni gerekcinliği ve sabir yılllızların harekeri d ışında
haşka ezdi-cbe..l i harckeder de (gezegenlerin hareketleri) var olduğu için, bu hareketler de ayn
ezdi-ebe..l i hareker eniriciler gerektirirler.
23-25. satırl:ml:ı Aristoteles tik Hareket Ettirici'nin gerek ilineksel, gerek özsel anlamda mut·
lak hareketsizliğini tasdik etmektedir. Özü gereği harekersiz olmakla hirlikte, bellenin hareketine
katılan insan nıhıından farklı olarak (De Anima l, 4 , 408 a 30-34) ilk Hareker Erririci sabit yıl­
dızların harekeriyle harekete sürüklenemez.
3 l Krş. Fizik. \'i l i , 6.

51 1
M ETA F i Z i K

basi r uzaysal yer değişrirme harekerininl l 1 dışında diğer ezel i-ebedi


yer değiştirme harekerlerinin, yani gezegenlerin hareketleri nin de var
olduğunu gördüğümüze göre (çünkü Fizik' te gösrerdiğimiz gibi dai-
30 resel bir hareket yapan b ir cisim, ezel i-ebedid i r ve sükunette ol:ı­
maz) C:! I bu yer değiştirme harekecleri nin her birinin de aynı zamanda
özü gerc:-ği harekersiz ve ezeli-ebedi bir töz rarafından meydana geti ril­
miş olması zorunludur. Çünkü yıldızlarınOI doğası. ezel i-ebc-didi r.
Çün kii onlar bell i bir rür rözlerdir ve hareket ettiren ezeli-ebed idir ve
35 hareket edenden önce gelir. Bir rözden önce gden ise zorunlu ola rak
bi r töz olmak zorundadır. O halde açıktır ki yıldızların ne kadar hare­
kerleri varsa, o kadar doğaları gereği ezeli-ebedi, özleri bakımı ndan
1 073 b hareketsiz ve büyüklüğü-olmayan rözler ol malıdı r (hunun nedeni n i
yukarıda gördük). O halde hareker erriricilerin tözler oldukları, içle-
'
ri nden biri nin yıldızların yer değişrirme hareketleri :ırasında hüküm

1) ilk l lareket Erririci'nin eseri olan Sabit Yıldızlar Kiiresi'nin gi.i riiniişteki giinliik hareketi.
:?) Fizilr. vm. 8. •>; 8, 9; De Caelo. ı. 2, ı ı . 3-8.
3) Yani sabit yıldızların ve gezegenlerin - Aristoteles satlece eıcli-ehedi h:ırekL'f eniricilcr oldu­
ğunu değil. ayru 7.amanda bu hareket ettiricilerin tözler olduklarını orr:ıra koyıı�·or. 1 0"."3 b
l 'tleki ki.;lerimlen hiri" muhtemelen 1 073 a 5- 1 1 'e yapılan bir göntlcrmL,l ir.
Ps.-Alck., 706, 32 giiksd hareketlerin hareket ettirici nedenleri nin. (Aristotcles'in binat ken­
tlisintle bulıınmay:m , şerhçilerin taktıkları iF.ı.de ile gök kiirderinin "Akıllar"ının), giik kiirderi­
nin ruhları ile karıştırılmamaları gerektiğini belinir. Çiinkii rıldı:ı:lar canlı \'arl ıklartl ır. l latta on­
ların prati k bir F.ı.alirctleri (praksis) vardır. Bu onları hemen kendilerinden hir yııkamla olan gök
kilrcsi ile ilgili olar-.tk kendilerini hareket ettiren arzularıyla, Sabit Yıldızlar kiircsinin Tanrı'ya
ilişkin arzusunu açık l:ırabilecek bir özelliktedir. Hareket cnirici nedenlerin. ilk l l:uekct Eniri­
ci'nin Sabit Yıldızlar Kiircsi'ne a.Jkın olduğu gibi, gezegenlerin �kın nL,lenleri olmalarına karşı­
lık. ge7cgenlcrin nıhl:ırı tınlara içkindir ve bu, gezegenlerin tiil ve ha�·atl:mnın kemlisitlir.
l\u farklılık Ariswtdes tarafından hiçbir yerde açıkça tasdik cdilml7.: ancak Dr Gır/o' nun bir
pasajının ( i l , 1 2, 29.:! a 20 vd.) sonucudur. Bu pasajda gök cisimlerine hayat izatc edilir. Ru,
ArisıotdL-s'in kozmolojik sisteminde çok büyük bir karm�ıklık mey\lana gL'firınekle sonuçlanır.
Çiinkii 1 68 hareke( cnirici tarafından meydana getirilen altı farklı tiir elde ı:.,l ilir. Riltiin bu hare­
ketler doğnıtlan doğnıy:ı (gök kürelerinin EL."Vator düzlemi İİ7.erimlcki hareketleri miistcsna), hiç
ulma7.sa Skolastiklerin yonımuna göre, daha a.Jağı dereceden faillerin (Gök kiircleri nin Akıllan­
nın) iiriiniitliir. Ancak bu tiillerin ilk Hareket Enirici ile olan ilişkilerinin ne katlar karanlık ol­
\lui:'l ınu gfütetdik.
(Ross, I. !ntrod. . CXXXVI'da haklarında arzu edilebilecek bütiin açıklamalar bulunacak olan)
bu komplikasyonlar baıı mükemmel şerhçilere (lbni Rüşt, 7.abardl:ı. /Jr Rrhıt< Naııımlibııs. Dt
N.1tımı C'orli. VI; Ayrıca bkz. Wemer, Arisıott ti L Ueal l'Lııon.. s. 3 1 9 vc.I.) bbul C\lilemez gö­
rilnmiişlcr\l ir. Bunlar ilk Gök'ün formu veya ruhunu llk l lareker Erririt:i'ye ve kürelerin nıhlan­
nı, hareket enirici Akıllara özdeş kılmakta tereddüt etmemişlerdir. Ancak bu yonım, hiç olmazsa
Sabit Yıldızlar Kiir�ini n nıhunu ilk Hareket Ettirici'ye özdeş kılmak konusunda savunulamaz.
Çiinkü bu Aristotdes tarafından o kadar açık bir şekilde tasdik edilmiş olan ve sistemin mantığı,
hatta 1Hr1ttjizilt'in metni taffifından o kadar emredici bir şekilde talep ctlilen tanrısal �kınlığı ter­
kctmck c.lemckrir.

5 12
X I I . K i TA P

si.iren aynı düune göre birinci, diğerin i n ikinci olduğu açıktır. Ancak
bu yer değiştirme harekederinin sayısı , felsefeye en yakı n olan mare-
5 matik biliminin, yani astronominin verileri ışığı nda incelenmek zo­
rundad ır. Çünkü astronominin konusu duyusal, fakat ezel i-ebedi
olan bir tözdür. Oysa diğer marematiksel bilimler, örneği n aritmetik
ve geometri, h içbi r tözü ele almazlar. Ş imdi yer değişri rme hareketle­
ri nin, hareket eden cis imlerden daha fazla sayıda oldu�u bu konulara
fazla dikkat sarf ermeyen İnsanlar içi n bile apaçık bir şeydir. Çi.inkü
1O gezegenlerin her b iri , b irden fazla yer değiştirme hareketi yapmakta­
dır. Bu hareketlerin gerçek sayılarına gel ince, onlar hakkında bir fikir
vermek üzere, düşüncelerimizin taleplt-rini bdli bir sayı ile tatmin
edecek biçimde batı matematikçilerin! ı 1 söyledi kleri şeyleri naklede­
ceğiz. Geri kalanı ile ilgi l i olarak ise onu kısmen kendimiz araşrı rma­
mız, kısmen de başka araştırıcı lardan bilgi edinmemiz gerek mekredir.
1 'l Bizim göri.işlerim izle yetkili i nsanla rın bu kon u üzerinde söylt'dikleri
şeyler arasında bir uyuşmazlık kendini gösterdiği takd irde, şi.iphesiz
her iki rarafı da hesaba katacağız; ancak onlar içi nde en kesin ola n ı iz­
leyeceğiz.
Eudoksos(2) Güneş'in ve Ay'ın yer değiştirme hareketi ni, bu yıl­
dızların her biri için üç küre kabul ederek aı,., klamaktad.ır. Ru ki.ireler­
den birincisi, sabit yıldızlar küresiyle aynı harekere sahi prir.L\1 iki ncisi

1) Emluksos ve K:ıllippos'un.
::?l Fıı.luksos hakkın.la krş. yu karıda A, 9, 99 1 :ı F - Eıı.llıksos'un asrronoınik sisreminin ye­
ni.l...·n inş:ısı kesin hir h i�imde G.V. Sciaparelli (/-11 -Vrrt' oıııocmn·idmli Eurln.•.•o di Ct!ippo t' di
A ri.<tntrli. �lilan, l �""'i) rar:ıfından yapılm ıştı r. P. 11ııhem onıınl:ı ilgili giiıd bir sergileme sun­
makı.ı.lır ( 1 . 1 1 4). Ü1cllikle Th. H ealc' i n Ari.•tım·lm• of,'\,11110.<, s. 1 'l'i nl.'na hakılmalı.lır. Eu­
.luks us'ıın sisremini r:ınımak için b�ınılan ka�·n:ıkl:ır Arisrordcs'in kenıl isin.lcn ha�ka Simpli­
kiııs'nır (iıı A r. dt' Car/o, 488, 1 8-23; 493, 4 -506. 1 8 l leihcrgl. Simplikius. kenıli payı na Eude­
mos'ıın A.srronomi Tarihi ni kullanmış olması gereken Sosi gen ııs 'ra n alınrıl:ır y:ıpmışrır. Simpli­
kiııs'ıın :ıçıkhmasının Güneş ve Ay kürelerinin ikinı.:i \'e ü\·ündi harek...-rlcrirle ilgili ol:ır:ık haca­
l:ır i\·,·r.liğini kayılcrmck gerekir. Ancak bu haralar Arisrordes'in kendisine �ıkmakraılır.
l_;;;k küreleri nin \·ı ıkluğunıın gezegenlerin bilriin .lii1enli ve d i11ensiı harek,·derini açıklamak
i\·İn 1onııılıı olılııb'lınıı giirmiişrilk. Bundan sonr:ıki ıuııl:ml:ı her r ii rl ii reknik :ıyrınrılı :ı\·ıklama-
1.u,l.ın \':171?CÇeceği1. S:ııl."Ce zonınlu açıklamalarl a }'•'fi ncı:eği1. Dah:ı ıl.·rinliğine bir a\·ıHıma için
okııpını T. l learh'in hi lgince incelemeleri gib i Ross'ıın ş•·rhine ( i l , :·UH -31l 'i ) h:ışv u r:ıhili r (Anrik
ç:ığ'ın fırklı a.mononıi si,-remleri ile ilgili olarak şıı nı ın l:ı .l:ı k�: A. R...�·monıl. //i.<t. rl� Sc. t'XtrcUS
t'I nı1111rr/lr.< rl.ms L 'A ntiqııiıl gr. rom. , 1 924, s. 1 66- 1 6'J.
31 G ii ncş ' in (ver:ı Ar'ın) ilk küresi, en dış kü res i. li r. O. Giineş'in O ii ny:ı crr:ılinıla giineyden
geçerek ıloğıı.lan h:ırır:ı ılı•f,rru 24 saacre yaprığı gilrüniişreki giinliik h:ırckeri. gii n<lü7. ve geceleri
nwy.tıııa g•'firen h:ırek...-ri açıklar. Bu ilk kiire, Sabir Yılılııl:ır Küresi ile arnı h:ırekere. düıdril­
m.-ye ih ıiy;ıı:ı olm:ır:ın ve hiiriln diğerlerinden dah:ı hüyiik h 11.:ı sahip ol:ın rck harcker ul:ın h:ıre­
k,·ıe sahiprir.

513
M ETAF i Z i K

20 Zodyak'ın orrasından geçen daire üzerinde hareket eder.m Üçüncüsü


Zodyak'ın genişliğini kesen eğimli bir daire üzerinde hareket eder.(2)
Ancak Ay'ın üzerinde hareket ettiği dai re, Güneş'in üzerinde hareket
eniği daireden daha büyük bir açıyla eği mlidir. Gezegenlerin hareke­
tine gelince, onların her biri için dön küre gereklidir: Birinci ve iki nci
25 küreler. Güneş'in ve Ay'ın birinci ve ikinci ki.irderiylc- aynı hareketi
yaparlar (çünkü sabit yıldızlar küresi büri.in diğer kürdere hareketleri­
ni verdiren küredir. Onun altında bulunan ve Zodyak'ın ortasından
geçen daire üzerinde hareket eden küre de bürün gezegenlerde ortak­
rır).C\1 l ler gezegenin üçüncü küresinin kutupları Zodyak'ın ortasın­
dan geçen kürede bulunur.(4) Dördüncü kürenin hareketi, üçüncü
30 küren in Ek-vatoruna göre eğimli olan bir daire i.i zerindediıöl ve üçün­
cü kürenin kutupları geri kalan gezegenlerin her biri için farklıdır.
Yalnız l\·f erkür ve Venüs'ünkiler aynıdırlar.
Kalippos'un sistemi nde(6) küreleri n pozisyonu. yani uzakl ıkları­
nın sırası Eudoksos'un sistemindekinin aynıdır. Ancak Kalippos, Jü­
piter ve Satürn için Eudoksos'la aynı sayıda kürelerin varlığını kabul
ermesine karşılık olayların(7) açıklamasını vermek İstiyorsak Gi.ineş'e
.H başka iki küre ve Ay'a yine başka iki ki.ire ilave ermemiz, geri kalan
her gezegen için de yine fazladan birer küre eklememiz gerektiği ni
düşi.inmekreydi.
1 ) Ru, Gilneş'in Ekliptik'e ait olan bir eksen etr:ıti nd:ı b:tml:ın doğuya d oğnı yıllık hareketi­
.lir. O. m ('\'s i ın l.· r in hirbirlerinin yerine geçişini meydana geririr: "Zo.lpk'ın orrası ml:ın geçen
yukarda A, 5, 1 07 1 a 1 1 ile ilgili not.
.ı.ıir,·", Fk l i pr i k' r i r: K rş.
,! ) (\iiııdi kiir.: ii1ellikle ay ile ilgili olarak bir önceki kür.:ııin ml.lı ol:ın yiin.le Ekliprik'e pa­
r.ıld h i r �·k il. I .: ger\·ekk-şen aylık dönü� hareketini (�ağı yuk:ı rı 27 gün . .lr:tı:omik ay) ;ıçıkl : u.
:\) K.ı�kı . ley i� I ,· hiiriin gezegenler Ay ve Güneş gibi doğu.lan b;ı r ı�·a günlük h:ırd.:erle Fkliptik
ı,.,�,ı nr:ı pllık h:ırd«"t yaparlar. (Krş. Bonitt, 507; Ross, i l . J88) - .!b. sar ı r.l:ı ki ":ılrınd:ı bulu­
n;ı ıı " la kısre.lil.:ıı. birincinin ahında bulunan ikinci küre..l ir. Bu ikinl·i küre hiiyleı:e e\Teııin mer­
k,7ine. .liinyaya d:ıh a r:ı kı ndı r.
'i l Yani Fk li pri k ' re. Üçüncü kürenin kutupları, kurupl:uın kemlil.:ri ikinci kürenin hard.:eciy-
1,· h:ır.·ker eHiğiml.:n Zı ...iyak dairesinin iki zıt n o kras ımia b u l ı ı nı ı r.
Sl :\O. sarml:ıki �eğimli daire" (mesos k7klos) El"Vator\hır (RonİC'l.. 'i08). Üçiincii ve clilrıliin­
cii kii r,· ıı i ıı h:ır.:k.·rleriııin kombinasyonunun etkisi ile ilgili olarak krş. Simplikius . . İn Ar. tir Ca­
r/11. 1 ' 1(" :?:\ - 1 'F . l leilberg.
(>) F11.l1 1ks11s'un i\ğrencisi Kyzkos ' l ıı Kalippos, olgıı nlıık 7.:ı m :ın ı , JJO. F ıı .loksos ' ıı n dostu
oLın l'olenı:ırkoslı birlikte tahsil yaptı ve Atina'da onml ıı. Si nı pliki ıı s':ı giir.: li11 Ar. tir Ciır/o.,
·'1'1.\. 'i-X. 1 l.:ilhergl F.ıııloksos'un sisteminde yaptığı clii7.clrnıder Arisrurdes'I.· i şh i rliğ i s:tyesind�
''":ı�':l \· ı k mı şr ı r.
:"l Ve onların har.:k.:rlerinin düzensizliklerinin - 36. s:ırml:ıki \'C 1 07'1 :ı 1 'ıl.:ki "ph;ı i ııemc­
non" kdimcsi "gi i rii ıı ii ş ler" anlamına gelmektedir. Olayların, kendi leri ni gii1 lenılemeyc r:ıkılim
··ırikl.·ri gihi :t\·ıkbnm:ıl:m gerekir ve artık Eudoksos'ta ol.lıığıı gi bi s:ılr hir geo m.:rrik sisrem söz
konı ısıı .l.·�i lılir. ;i'i. samdaki "geri kalan" gezegenler Mars. Veııiis w � l.:rk ii r0dii r.

514
X I I . K i TA P

Ancak tasarlanan bürün b u kürelerin gözlemlenen olayları açıkla-


1 074 a yabil meleri içinO> her bir gezegenle ilgili olarak bir eksiği ile aynı sa-

1 ) K:ılippos'un kiirdcrine Aristotclcs gezegenlerin harckctlcrinde gö7.lemlcnen dii7.ensi7.likleri


tl:ıha kul:ır :ıçıklay:ıhilcı:d• şekilde 22 ulafi ediri küre daha ekleyecck r ir O h:ı.lde Kalippos için .

oltl ı ıi�untl a n tlaha tl:ı fazla olarak onun için yalnızca marem arik bir açıklama vermek dcğil. meka­
nik /,ir morM raktiim er mek söz konusudur.
Arisrorck"S ve K:ılippos'un kozmolojilerinin aynnmları ilc ilgili ol:ırak tl:ıha önce 7.ikredilen
eserlere başvıınılabilir. Onlara St. Thomas, s. 726 vd., not 256i \'ll.; Robin. /.ıı Pm.rle gr. . s. 348
(Aristotcles için), Rey, l 'Apogle tk la Scimce technique grecqıu-. Paris, 1 916, s. 63-67 eklenecek­
tir Arisrmcles ko7.molojik rasavvurlannı De Cae/o, il, 7, 8, 1 0 - 1 2 \lc de sergilemişrir. Riz bazı
.

ö7et bilgilerle yeti neceğiz.


Gök Kiirelerinin Gend T:ıblosu
Kal ippos Ariscotcles i ndiri mden sonra
Sarilrn " ........ + o .. 4 ........ + 3 = 7 ............................................ 7
J iipi rer 4 ........ + o= 4 ........ + 3 = 7 ............................................ 7
� l:ırs 4 ........ + 1 = 5 ........ + 4 = 9 ............................................ 9
Venils 4 ........ + 1 = 5 ........ + 4 = 9 . .
........ ... . ... 9
............... . . . . . . . . . ...

� l,·rkiir 4 ........ + 1 = 5 ........ + 4 = 9 . - (4 +2)


.... .
............ 3 ..... . . . . . =

Ar 3 2 ..
. . . . . . .. . 5 ........ + o = 'i .. - 2 ...................... = 3
........

Toplam 26 ............ 7 33 . . 22
........ 55 .......... - 8 . . . . . 4i
..... ..... . .. ... ...

Aristorcles tarafın.lan sisteme getirilen bu karmaşı kbşrı rınal:m n gerisind e yaran şey, daha
önce tlc sörled iğimi7. gibi, onun gök cisimlerinin gerçek harckctlcrini :ı\·ıkl:ım:ı arzusu olmuştur.
Çiinkii K:ılippos'u n kuramı ve özellikle de Eudoksos'unki yaln ızca ramamen geometrik varsa­
rım lar tqkil etm ek reyd i l er ve farklı sistemlerin h areke rlerinin karşılıklı etkil.·rini hes:ı,ha kat m a­
m:ıkt :ıydıl :ır Oysa boşluk var olmadığı için içiçe geçen kiirder birhirleri}�e temas h:ılimlc oltlu­
.

ğtıml:m bir gök cism i n i raşıyan küre, dönme hareketinde i\· sistemin dış küre5 ini de hareket erri­
r•>ı.·d,;rir. lşre buratlan Aristotdcs için Kalippos'un kilrclerine eşit sarıd:ı (yal n ız ubir ek sibri ile"
tliye açıklama yapılm:ı k r:ıdır) ters yönde hareket eden (2. s.'ltır) u/,ıji ,.,/;..; kilrderin varlığını fu.rz
ermek 1.0nı nlul uğu orr:ıya çıkmaktadır {Bonitz, 609-Duhem, s. J ::?".'- l 28'c de bk ı ) Bürlece .

Aristordes aşağıdaki r:ıblo.la görüldüğü gibi toplam olarak 'i 'i küreye ulaşm:ık r:ıtl ı r:
J ii pi rer vı: Satürn i \·in ....................................................... 1 4
Mars, Veniis ve �lerkiir için . . . . . . . . . .. . . ... 27
..... . . .. ... . ...... .. . .. . ...

Giineş i çin · ....................................................................... 9


ve Ay için 'i
. . . . . . . . . ......... . . . . . . . . ...... . . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....

'>'i küre
veya 1 ::?. samda işaret etlilen indirimi göz önüne alırsak sad .:.-çc 47 kilreye ulaşın:ıkratlır. Ote yan­
d:ın hu indi ri m in ncdenlerini açıklamak da kolay değild ir \'c şerhç ilcr•·e farklı \"arsayınıl:ır ortaya
arılmışrır (Krş. üç yonım veren Ps.-Alck.-706, 8- 1 5; Sı:h- Wegler Bonirz. 'iO'l-'i l O: Ross, il, .

3tJJ.;N4 l Sc.•nuç ol:ır:ı k biz de Ross'la birlil..""te Ps.-Alek.'un ikin�·i yonımıınu hcnimscmenin uy­
gu n oltlıığunu diişiiniironız. Aristotdcs'in Güneş ve Ay'l:ı ilgili olar:ık kemli kuramını ve Kalip­
pos'ıınkini b:ısirleşrirnıek ve Eudoksos'un sistemine geri diinınek istemiş t1lm:ısı muhremcldir. O
hal.lc C iincş 'ren alrı kiire (iki telafi edici küresi ve K...lippos'ıın iki kiir<.-s i) ve Ay'&ın iki küre
( K.'llippos'ıı n küreleri) çıkarmaktadır.

SiS
M ETAF İ Z İ K

yıda haşka kürelerin olması bu kürelerin ters yönde dönmeleri ve her


durumda söz konusu yıldızın alcında bulunan yıldızın en dış küresi ni
aynı pozisyona gecirmesi zorunludur. Ancak bu büri.in bu iş gören
5 güçlerin gezegenlerin gözlemlenen yer değişrirme harekerlerini mey­
dana gerirme gücüne sahip olmaları şarrıyladır. Şimdi bu durumda
gezegenlerin kendilerinin içlerinde hareket errikleri küreler Jüpirer ve
Sacürn i�·in birlikce olmak üzere sekiz,( ı 1 bürün diğerleri içi n birl ikte
olmak iizere yirmi beş tane olduğuna ve kürelerden, rers yönde hare­
kec. eden başkalarını gerekcirmeyenler yalnızca bürün diğer gezegenle­
rin alrında bulunan gezegenin(2) içi nde hareket erriği ki.ire olduğuna
göre. ilk iki gezegen içi n cers yönde hareket eden alrı küre, daha sonra
1 O gelen dört gezegen için on alcı küre var olacak ve kürelerin, yani gerek
doğru yönde, gerekse ters yönde hareker eden kürelerin ro�)lam sayısı
elli beş olacakcır. Fakac eğer Ay'a ve Güneş'e sözünü erriği miz hare­
kecleri ilave etmezsek toplam olarak ancak kırk yedi küre olacaktır.
1 5 Gök kürelerinin sayısının bu olduğunu kabul edelim. O halde aynı
sayıda tözler ve hareketsiz ilkeler var olacaktır. Bu, hiç olmazsa düşü­
nülmesi makul bir görüştür. Bu konuda zorunluluk iddiası üzeri nde
hüki.im vermeyi ise daha güçlü düşünü rlere bırakmamız gerekir.1.1 1
B i r yıldızın yer değiştirme hareketi ne bağlı olmayan herhangi bir
yer değişri rme hareketinin var olması mümkün olmadığına göre, ayrı­
ca değişmeden korunmuş olan ve özü gereği en yüksek İyi'ye erişmiş
20 bulunan her gerçeklik, her tözün kendisi bir erek olarak göz önüne
alınmak zorunda olduğuna göre, sözünü ertiğimiz varlıkları n dışında
bi r va rlık olamaz ve göksel hareketlerin sayısı da zorunlu olarak hare­
ketsiz rözlerin sayısı kadardır.(4) Çünkü eğer başka tözler olsaydı, on-

1 ) 1 Jcs;ıp şudur: K:ılippos'un sisteminde Satürn için 4. J iipiter için 1. di�cr hcş g<."7..--genin her
hiri i\·in 5 kilre vardır. Aristotcles bunlara Satürn için 3, J ü p i ter için 3. ayrıct l\l:trs i\·in 4. Vcnils
i\·in 1. l\ lcrkilr için 1 ve G ilneş için 4 küre eklemektedir.
2) Yani A,··ın.
;:\) K,·ntli�i de tl:ıhil olmak üzere Kopernik'e kadar llkç:ığ ve Ona�·ağ amt•nomisi r>uhcm"in
hdimi�i i11ere sadece göriinii.fü kurtarmakla ilgilenmiştir. 1\ lck:ınik mo..l din gcr\·eğe uyup O}'ma­
<lı�ını s4iylcmeye gcl iım.: o fizikçilerin gözlemleri ve <lene}1crinin i�i<lir (1.. Fdwrc'in 1 .- l'rohleme
, .

dr /"/11c·m_rtınrr au X\'I .<iecle, La Religion de Rabelais, Paris. l 'MO, s. H7-1 1 1 'tlcki niili.ız etlici
.

<liişilnC"dcrine bkz). Aristotcles'in bizzat kendisi tarafından k:ıbul c..lilen kmmolojisinin varsa­
-

yım sa l ii1ı:lliği (aulngos) ile ilgili olarak De Gu/o, i l , 1 2, 2 'J I b 25\lcki kayıtlarla krş. Mrrafi-
·

zik İn hu pasajı aym-a hiraz alaycı bir havaya sahipcir. ,

1) 1 i-J 1 . satırl:ır arasında Aristotelcs gezegenlerin har..-kctlcrinin sayısının C7.cli-cb....li. hare­


ketsiz tii7lcrin sayısınd:ın ne daha faz.la ne daha az olmayıp onunla a}·nı sa}1.l:ı ol.lui,'1 ınu kanıtla­
m<tk amanmladır. Kanıtlaması şudur: Her mükemmd ti.i7. (y:ıni her dış etkid.:n konınmuş töz;
1 'J. satır aph:ucs atK"t:tionum immunis değişmeden konınmuş), hir erektir. Ve arm nesnesi
= =

516
X I I . K İ TAP

lar yer değiştirme hareketinin e�kscl nedeni olarak hareket nedenleri


olurlardı. Ancak sözünü eniğimiz yer değişti rme hareketlerinden baş-
25 ka ha reke tleri n olması i mkansızdır. Bu. hareket içinde olan cisimleri
göz önüne aldığımızda normal olarak ortaya çıkan bir sonuçtur. Çün­
kü yer değiştirme hareketinde her hareket ettirici doğal olarak hareket
ettiri len bir şey için varsa ve her yer değiştirme hareketi de hareket et­
tirilen bir şeye aitse, amacı bizzat kendisi veya bir başka yc-r değiştir­
me ha reketi olan bir yer deği ş tir me hareketi olamaz. Tersi ne bürün
30 yc-r değiştirme hareketlerinin, yıldızlar için olması gerekir. Çünkü bir
yer dt>ğiştirm e hareketinin amacı bir başka yer değişr.i rme hareketi ol­
duğu takdirde bu yer değiştirme harc-kc-rinin de amacı nın bir başka
şc-y olması gerekir. Ancak böylece sonsuza kadar girmek mümkün ol­
madığından her yer değiştirme hareketinin amacı, gökre hareket c-den
göksel cisimlerden biri olmak zorundadır.
Tek bir Gök'ün olduğu açı k m.( I J Çünkü eğer bir çok insan oldu­
ğu gibi birçok gök olsaydı, her göğün hareket ettirici ilke-si form bakı­
mı ndan bir, sayı bakı m ından çok olurdu. Ancak sayı bakımından çok
olan her şey madde içerir. Çünkü Sokrares'in rck olmasına karşı lık, bir
35 ve- aynı tan ım , örneğin insanın tanımı. bi rden çok varlığa uygulanır.(2)
Fakar ilk özün kendisi nin maddesi yoktur, çünkü o ram fiildir. O hal-

,•._.er..l;sd n,•tl cn ol:ırak ayrı bir hareketi meydana getirmek 1.onınll:ulır (ilk l lareker Erririci'nin
Sahir Yıld11lar kil resi üzerine fiili böyledir). ralm her harckcrin konusu. bir glik cisminin llavra­
nışını :u;ıkl:ımakrır. Ve biz bu gök cisimlerinin davranışşları için 1.0nınlu olan harekcrlcri sayd ı k.
1 lul : ıyı s ı yb h:ırckcrsiz rözl eri n sayısı, gök cisimlerinin f.ırklı harckcılcrini açıklamak için gerekli
olan h:ırd.:cılcrinin sayısı kadardır. Bonitt'in dikkate değçr gdişrirmclcri)�c (5 1 0- 5 1 1 ) krş.
2. s:mrtl:ıki " si i1 ii n il etti ğimiz varlıklar", 55 {veya 47) küreni n 55 (vcra 47) h :ı rck..'tsiz hareket
erıiriôl,·ritlir.
1 l Ross f:tynı r•·rin çevirisi) bu paragrafı (3 1 -38 . sarırlarl ıırnak i \· i nc alm:ıkıa ve bııralla daha
sonra bl.·mc :ıl ı nmış olan bir bölüm içine sıkıştırılmış daha eski bir pasajın siiz kommı olll,ığu­
nıı <lii�ilnmd.:ı... lir. Oysa hareketsiz hareket er ri ricileri n ıekliği vcra �·uklıığu ml.-sclcsimlc Aristo­
t<·l.-s'in �·anlış p o1 i sp >nu bir kez kabul edildi mi parça yerine unırmakr:ıllır. Bonir1'in bt.�imiği
,.ılıi ('\ I .! ) hu :ıq;iiman De Gulo hun bir pasajı ile ( 1 , 8, F7 b •)) ilnl'l.'llen h:ıllo!r verilmdm.,lir.
Kıı p:ı�_.j,l:ı Arisıurdl.-S fiziksel düzenden nedenlerle evrenin birliğini ispar l.'t ıikrcn sonra metafi-
1il.:..-I ıı,•J,·nlcrc de b;ışvunılabileceğini söz;erine eklemokı..'llir. 1 > ımı m ne ulıırS3 olsun, akıl yü­
ri ir m,• . m:ı.l,le her rilrlil çokluğun nedeni olduğu için i l k Hareket Erririı:i' nin maı.lde­
,ıı�ılı�ın,l;ın. hir oluşuna geçmel..'tcn ibarettir. (Bu nokrall:ı Werner, Ari.<tou rt /Ur,,/ ı•Lıton. s.
;- - il ..· krş. Kur:tlİ:ı Wcrner bu vesileyle Bergson'un L 'E1J0/11tio11 Crlatria. s. 312\lcki tanımını ha­
tırl:ıtnı:ıkı:ı..lı r: � l :ıdtlc "metafizik bir sı6rdır; o aritmetik sıfırın nukrayla birlikre olması gibi idea
il,· hiı likıc hıılıın,lıığunda onu uzayda ve z.tmanda çoklaşnrırR). Ayrıca L Roh i n 'e lk bkz:Aristo­
ft'. s. 1 1 8- 1 1 '>.
21 f-nrııı . kcnılilcrine uygulandığı bireylerle çoklaşır, R i rcy birdir, başka llcyişle o matkle ile
di�··r hirl.·rlcrtlcn ayrılır - Bonitt, 5 1 3, Aristoteles'in n.: ,lcnıck im..
. liğini anl:ımall ığını belirt-

517
M ETA F i Z İ K

de ilk hareket ettirici aynı zamanda hem fonn, hem sayı bakı mından
birdir ve dolayısıyla da ezeli-ebedi bir tarzda ve sürekli hareket içi nde
olan şey de yalnızca birdir. O halde sadece tek bir Gök vardır.
1 074 b En uzak atalarımızdan kalan ve bir efsane şeklinde daha son raki
kuşaklara aktarılmış olan bir gelenekl l l bize ilk tözlerin tan rılar ol­
dul<ların ı ve tanrısal olan ın tüm doğayı içine aldığını söylemektedir.
Bu geleneğin tüm geri kalan kısmı, daha sonraları efsane biçimi altın­
da kitlelai i kna etmek ve yasalara ve kamu çıkarına .hizmet etmek
5 amacıyla eklenmiştir. Böylece tanrılara i nsan biçimi verilmiş veya on­
lar hayvanlara benzer olarak temsil edilmişler<'.?J ve onlara bu tiirden
her çeşit bel i rlenimler eklenmiştir. Başlangıç temeli bu eklentilerden
temizlendiğinde ve bu başlangıç, yalnız başına. yani ilk rözleri n tanrı­
lar oldukları şeklinde ele alındığında, bu göri.işün gerçekten tanrısal
1O bir ifade olduğu düşünül melidir. Çeşirli sanatlar ve fdsefenin muh te­
melen çoğu kez mümkün olduğu kadar ileri götürülüp gel iştirilmele­
rine, ancak daha sonra tekrar kaybolmalarına karşılık,(.'> bu göri.işler
adeta eski bilgeliği n zamanı m ıza kadar devam eden kal ıntıları olarak
korunmuşlardır. O halde babaları mızın ve daha eski öncellerimizin
düşüncelerini bu kayıtlar altında kabul ediyoruz.141

9 . Böl üm <Tan rısal Aklın Mahiyeti>

15 Tanrısal aklın mahiyeti bazı gi.içli.ikler içermektedi r.<'il Bu akıl,

mckte ve hurada metiOllc bir bozukluğa inanmaktadır. Bunıınl:t birlikte onun :ınl:ımıru Themis­
tiııs taratindan (29, 3-'i) açık bir şekilde işaret cdilmişrir: Uıuı mim t'.<t notio mdt'ln'f"" omni11m
hominum. l>ücrimm ı•f'ro inter Socrntem n Platoneın t'X mıttrriıı mnnıtt. (Ross'ıın tla atlı geçen
yerle ilgili çevirisine hkz: Logos, bütün insanlarda ortaktır; öyle ki Sokrates'c hiricikliğini veren
ŞC)'in nmille olması gerekir. Buna karşılık Ps.-Alek.'un açıklamaları ('.'09, 1 7) :ı�·ıklıktan yııksun­
tlıır.
1 ) Aristotdes eski fılo1.0tlann öğretileri ile ilgili olarak sık sık yaptığı gibi kcntli vanlığı sonuç­
lar ill• eskilcrin göriişleri arasında bir karşıl�tırma yapmakt:tdır 3. s:mnl:ıki "ouroi". gcrd• gük­
-

sd cisimler, gerek giik kiirderi, nihayet 9. satırda söylenen şeye uygun olarak tfüler ar.ısında ilk
olanlan anlamına gclchilir. Biz bu görüş tanını kabul ettik. füı göriiş tarzı �l:ınsion'un d:ı gfüüş
tan:ıJır (Rn•. neo-scol dr Phil, 1 938, s. 442: "Doğrudan doğruya göksd ı:isimlcr SÖ7. konusu ola­
maz: Ya7.ar ya bunlarla onların göksel ruhlarını kastetmckt1.'\ lir veya doğrudan doğruya giik kilre­
lerinin hareket ettiricilcri olan madde-dışı tözlere işaret etmektcJir."
2) Ps.-Alck., 7 1 0, 1 8, haklı olarak burada Aristoteles'in Mısırlılar'ı kaçtcttiğini tliişiinmel..-re­
dir. Yunan dininde harvana tapmanın izleri az ve şüphelidir.
3) Daha önce Platon\la da rastlanan (Timaios. 2 l d vd.; 25 c, d) ve sık sık Aristotcles tarafin­
dan tekrar ele alınan göriiş (De CM/o, [, 3, 270 b 1 9; Metror., 1, 1 . 33'J b 25; Politiltn, Yii, 1 0,
1 329 h 25 vd.)
4) Krş. Ps.-Alek., 7 1 0, 33-35.
5) Aristocelcs 7. bölilmdc b�rruş olan tanrısal Akıl'ın incelemesine geri dönmektedir ve

518
X l l . KİTAP

ranrısal görünen şeyler içinde e n tanrısaJ olan görünmekredi r. Ancak


bu öze-iliği göstermek için onun varlık ram ne olmalıdı r? l şre bu ko­
nuda bazı güçlükler var. Çünkü ya o hiçbir şey düşünmez; o zaman
onun değeri ne olacaktır? Bu takdirde o uykuya hem.er bir durumda
olacakrır. Veya o düşünür; ancak eğer düşüncesi başka bir ilkeye ba­
ğımlı ise bu rakdirde o (tözü düşünme fiili deği l, basir bir kuvve ola-
20 cağından) en yüksek röz olamaz. Çünkü onun değeri düşün meden
ibarerrir. Sonra özü isrer akıl kuvvesi, isrer düşünme fiili olsun, neyi
düşüni.ir? Ya kendi kendini veya bir başka şeyi düşünür. Eğer bir baş­
ka şeyi diişi.inürse, bu ya her zaman aynı şeydi r veya bazen bir şey,
bazen bir başka şeydir.( O O zaman onun düşüncesinin nesnesinin iyi
25 olan olması veya başka herhangi bir şey ol masının ne önemi vardır?
Veya bundan ziyade bazı şeylerin onun düşüncesi nin konusu olması
saçma ol mayacak mıdır? O halde açıkrır ki o, en tanrısal ve en değerli
olan şeyi düşünür(2) ve düşüncesini konusu da değişmez. Çünkü bu,
daha köriiye doğru b ir değişme olacakrır ve böyle bir şeyin kendisi de
zaten bir hareket olacaktır.(3)
O halde ilkin eğer tanrısal akıl düşü nme fiili değil. basir bir kuv­
ve ol ursa. düşüncenin sürekliliğinin!4l onun için zahmerli bir yük
olacağını farz etmek mantıklı olacakrır. İ kinci olarak bu durumda ak­
l ı n kendisinden daha yüce bir şeyin, yani düşüncenin konusunun
30 kendisinin mevcut olacağı açıktır.(5) Çünkü düşünme. düşünme fiili,
en körü şeyi düşünene de ait olacakrır; öyle ki eğer bundan kaçın ıl-

planı ol,lukça bulanık olan aşağıdaki güçlükleri incelemekreJir:


a) Akıl hiçbir şeri Jiişiinmez mi? ( 1 7- 1 8. satırlar)
hl lhşka herhangi bir şey mi düşiinür? ( 1 8-2 1 ve 28-;H. sarırlar)
c) Ne Jiişüniir? (2 1 -27 ve 33-35. samlar)
,1) O nasıl olıır &ı kendini düşünebilir? (35, 36, 38- 1 075 a 5. samlar)
e) �liikemmclliği ile ilgili olan düşünme midir, yoksa Jiişiiniilme mi,lir? (37. satır)
f ) Konusu bileşik midir? ( 1 075 a 5 sona doğru).
1 ) Başka ,leyişle bıınl:ır f.ı.rklı anlarda f.ı.rklı nesneler olabilirler..
2) Ra�ka ,leyişle: kendi kendisini (autos o nous, Ps.-Alek., 7 1 1 , 33)
3) Orsa i lkenin hareketsiz olduğ1.1nu daha önce (7. bölüm) resis enik.
'1) 7, 1 072 b 14 vJ.n.la ispat edilmiş olan Ps.-Alek., (7 1 2, 7 \'J.) aklın, özünün kendisini tq­
kil c,lcn ,liişiinmekre ,ıcvam etmesinin (perseverance) onun için hiçbir yorg1.1nluk doğurmayaca­
ğını açıklar. Böylece insan hiçbir zaman insan olmaktan yonılmaz. Buna ka�ılık insan için y\lrü­
menin devamlılığı ona bir yük olacaktır; çünL.-ü yürümek insanın özü Jcğilllir.
5) Na.� ıl ,foyum, ancak duyusalın etkisi alanda fiil haline geçerse, aklın fiil haline geçmesi için
akılsalın erkisine uğraması gerekecektir. Böylece saf akıl, akılsala rabi olacakrır. Emile Brehier
(l li.<t. dl' /,ı Phil, 1, 1 . fasikül, s. Z22) şöyle diyor: "Ciddi bir sonın. Çünkü bihlen göklerin hare­
k,·r erriricilcrinin ii1.erindc, Demiorgus'un, kendisinin üzerinde olan bir model gibi temaşa eniği
rı.. ron 'un biirün akılsallar aleminin yeniden doğduğunu göıiiyonız."

519
M ETAF i Z i K

ması gerekliyse (ki gereklidir, çünkü öyle şeyler vardır ki onların gö­
rülmemeleri, görülmelerinden iyidir) düşünme fiili şeyleri n en iyisi
olamaz.
O halde ran rısal düşüncenin düşündüğü şeyin onun kendi�i ol­
ması gereki r. Çünkü o var olan en mükemmel şeydir ve onun d iişiin­
cesi, düşüncenin düşüncesidir.O >

1 ) Ru ilnlii satırlarda 5crgilcndiği şekilde ve tannsal Düşilm:e'nin L:cn,li L:cn,lisini dilşllmlilğü­


nll (:mron ar:ı noci , .H. satır) ve Düşüncenin Düşüncesi olduğunu (c nooi s nc�1s noesis, 34.
satır) sörleycn Arisrorelcsçi anlayış, her türlü teolojik düşii nccn i n ve füclliL:k h:ıL:lı ol:ır:ıL: Arisro­
rdesçiliğin l l ı risrira n inancına en müL:cmmd enregrasyonunu ı;erçekl�rirmiş olan Sr. Tho­
mas'cı m er at'iz i ği n rcmdi olmal..'tall hiçbir zaman kesil me ın işrir. Bununla birliL:rc Sr. Thomas'nın
po1isyon u ArimKdes'inki ile kesinlikle çakışmaz: Arisrordcs'in ili.: l larcL:cr Eniricisi, L:en,li L:cn­
Jisini J ilşil nc n Oilşilnce'n i n saf Fiili'dir. Bu saf Fiil, öre }':lmfan e7.di-cll\:tl i dil�ilnme (inrdlecti­
on) tiili olmaL:ran 7.i y:ıde ilk Akılsal, nesnel noais t ir. Thomas'nın Tann'sı ise (Sum. Thrnl, /a,
qu. J. art. 4; qu. 1 3 art 1 1 vb.) saf varo l Lq fiili, kendi ken disi }1c kaim olan V;ırlıL:'rır l.l pmm esse
suhsisrcn.� ); o, en yiiL:sck Öz'e özdeş olan kendinde Varol uş. rd• L:dimc ile kcn,lisin,lc ü1,lcşliL: il­
k.:sinin en mil kem mel anlamda gerçekleştiği AsCitC'dir. Tanrı'nın dışındaki hi i ril n \-:ırlıld:u yal ­
nı7C'3 \'ar ol ma gikiine sahipken - çünkü varolLq yararılmış hir varlıkla ilı;ili olar.ık ilincksd bir
}'\l kl .:m , lir - y:ılnızca Tanrı'da ôz ve VarolLq bir ve aynı şcy,li r. T:ınrı 'nın kendisini ·varnlan
�.,.- olarak ranıml:ı.dığı ve yine kendisini dile getirilemez Tcrragram'da if.t<le erriği Çiltl/'ın
(l.'Exo,ld ilnlil pasajından (111, 13 ve 1 4; kq. Ap0<al , [, 4 ve 8) es i n le ne n "Ilıomas'cı anlay ış , saf
Oilşilnce mcratl7. iği n i aşan ve açıklayan bir saf Varl ı k meratİ7.iği ile sonuçlanır. ÇllnL:il Oilşilnce
ancak VarlıL:'a gtire ra n ı mlanı r. O, Varlık'ın madde-dışılığına J:ıyanı r \'C Tanrı ancak V:ırlıL:'ının
nmrl:ıL: ma,f,le-,lışılığından d olayı mutlak Düşü nce'dir. Ü7.nc ve nesne ikiliği. her ikisinin pc1ran­
siyalir.osi ile ortadan kalbr. Sr. Thomas'nın pozisyonu börl..-cc Arisrorck:sçiliğin ıihniycrinc Aris­
rıırdcs'in kcmlisin,lcn daha sadık görünür ve saf Fiil rcorisine kesin hir milhmmdleşrirme sağ­
lar. l >a h a iince l'lorinos, (Enn.. V, 1 8) Aristoreles'i kendisi ne ,liişilnce ve hilinç i1atC ermekle
l\ir'in ,ı..p.�ını iri :ı nlamamakl a suçlamıştı. Çünkil böylece o, öıii ı;cl'\.'ği hasir ol:ın l lL:ı:'nin hiln­
ycs i nc hir ikilik soL:maL.uydı.
Arisrmdes'in rczi, öneminden dolayı, Ari stotclcs 'i n diişiinccnin nesnesi ol:ın ,IUJ(lncc ii7.cri ne
a�'ll ı iiğrcriyi sa\'lı nd u ğu diğer metinlerin ışığında (kq. D,. A11iınn, 1 1 1 , 6. 1:\0 h :?O v,I . : M.ıp11
Mor. . i l. 1 5, l :? J:? b 38- 1 2 1 3 a 4; Eud. Ah/Altı, VH, 1 2, 1 2-15 b 1 6) ,1..-rinlqririlmclillir. l ler
yo L: mn l ı ı L:, ona rcL::ıbill eden pozitif kavramla bilinir. Anc:ık bir L::ırşırın rc ıksıı nluğıı n u hilmek
ic;in 1ihnin iki L::ırşıra sahip olması ve bilginin nesnesi ol:ı r:ık tiil haline geçen ncgari f karşıda öz­
,lcşlcşml'Si ı;ereL:ir. R un u n sonucu, ilk Hareketsiz HareL:cr Erririci'nin, karşın o l m a,l ı ğıml a n ,
(aş;tğkla 1 O. 1 0'."5 b 20) kendi kendisinin nesnesi o lacağıd ı r. O, her ,1...-ğiş mcni n !.:arşınlar ar:ısın­
Ja m "'Y'l :ı na gdml·sinJen ötilr\I saf fıil olacak, n ih ayer bağımsız Y.u lıkla ,lnnarılmış ol-ıcakrır.
Çilnkii eğer o madılcye girmiş olsa, onda karşıtların L."Uvvesi ve hareL:cr olmıış ola"-akrır.
Sr. Thomas hu remd metni her zamanki ustalığı ile şerh ooiL:ren sonra şıınlan ek lemckre..Hr:
(s, "'3(,, nor 26 1 -i ) : Nt'< 111mm uquitur IJU"d omnin a/ia n Sf' sinı ti ipotıı n11111 inıi/ligrndo st, in­
ı,.l/igiı 0111ni.ı ıı/i,ı. . . Quanto illmi lliitpU>tl prindpium pt'rftı·ıi11.< i11uUigi11tr; 1111110 mıJtİ.< İllll'lligitur
İlı t'O f'jfi-rrıı.< l'ju.<: nıı111 pri"'ipi11111 <0ntintntur in virtutt printipii. C11111 igitıır ,, pori1'1o pri11cipio,
'I""'' ,..., IJnı.<, d,.pmdt'nt <«lum a totll """''"· . . paltt qııotl /Jnıs <0po.<ı-mılo .<t'İpsuın. 0111niıı ı-og-
110.<dt. Tan r ı her şeri görür, ama onların kendilerinde değil (c,iinL:U bu rilr bir bilgi. pır:ırılmış
varlığın rannsal akıl ic;in doğwaağı spcs i tikasyondan ötii rii bir kusur r...-şk il "'l...'Cckrir), kcnJisin-

520
Xl l . K i TA P

35 Ancak buna karşı b i l i m . duyum, kanı v e çıkarsamacı düşünceni n


konusunun her zaman kendileri nden farklı b i r şey olduğu v e onların
kendi kt'ndileriylc ancak ilineksel olarak meşgul olduğu söylenecek-
.ı.· giiril r. \'İlnl..il o her şeyi ve kendisini bizzat Ö7.il gereği göriir (krş. •laha i.inı:e St. Augustinus,
/>, <."iı·. J>,i. XI, 7 t.'C Q.ıurtst.lib 83, q. 45). Ancak St. Thomas')"a öıgü olan bu yonım. Aristo­
.•

t•·l60in .lllşilncesini tamamen aşmakta gibi görilnmektcdir. Kentli ken.lisini hilirken Tann, Ev­
ren 'i hilme7. ve Evren (b:crine etkisi, insanın faaliyeti gibi, sah ip olJuğu bilimin bir sonucu •foğil­
.lir. O, crd.:sd dü1.ene airrir ve etkilerini, aşk ve ar7.u nesnesi olarak kcnc.line lloğru çekmek sure­
tirlc 111<1'tl;ına getirir. Tanrı'nın edcilenmezliği (impassibilirc), Aristordcsçiliğin ana re7JerinJen
hiritl ir ve hu tez b ir çok kez yeniden tasdik edilmektedir (krş. Dt Gtt'lo, il, I .?, 292 a 22; Nilt.
A/,/,iln. \'1 1 1 . 8, 1 1 58 b 3"i. l 1 59 a 4; X. 8, l 1 78 b 1 O; Politika, Vll, 3, 1 325 b 28). Rununla
hiriikte Alcksandros'ıın kendisinden başlayarak, lbni RiiŞt ve St. Thoma.�'yı izleyerek (Orta­
çağ\lal ta gilnümUze katlar (örneğin Brentano; Werner, Arisı. ti L 1d{al Platon. . s. 367; Mari ra­
in. l�ı /'/,il. Bnf., 2. haskı, s. 420 vb.) Arisroteles'in eserin.le tannsal bir inayetin izini bulmaya
tt.'Şl.-hhil� ermiş olan bir silril yorumcunun çabalarını kilı;iimsememeliyiz. Rv.ı metinlerin bu yo­
nıma oklukça dverişli gı'.i ril ndUğü Jilphesizdir: Topiklt'r 1 , 1 4 , 1 05 b 32 1 -3-i'te birbirine göreli
ş..�·lı:rin hir td.: ve aynı hilimi olduğu söylenmektedir. Mt'tafiz.ik. 8, 4, 1 000 h 3'Je, glir•liiğilmilz
gihi. Fmpc..lokles, T:ınn'nın bilgisini sadece kenc.li kentlisirle sınırladığı için dt.-ştirilmektedir.
(/ '" A11iın1ı, 1 . 5, 4 20 h 1'1e de krf). Nihayet aşağllla 1 O, 1 075 a 1 1 - l 'fde Tanrı'nın (Ve')'a daha
7i�-:ı·I·· iyi olan'ın) arnı zamanda hem aşkın, hem i\"kin ol.luğu söylcnmektCllir. Ancak Zdlcr ve
şcrh,·il.·rin bilyük \·oğunluğu ile birlikte biz, bu metinlerin, ne k.'\dar ilginç olurlars.:ı olsunlar,
ht•*iiril)1c karşılanmak ihtiyacında olduklarını, ancak tliğcr tanıklıklara ve sistemin ana pozis­
ronl;ınnJan hirine karşı ağırlık taşıyamayacaklarını di4ilnmekteyiz. Rrentano, IJJi" P�rı·hologit
dn Ari.t1ott'ln, 1 867 , s. 234 vd.) ve Rolfes, (Dit Aristoıtlisdx Aııffemmg ı•om \',,-Jıatlı11isu Gotta
aır \f't'lt und zum Mt'llsdım, 1 892, s. 66 vd.) ne dil§ilntlrlersc JilşUnsilnkr, a)'Tll F)'İ yararım fik­
ri ve maJdc ve formun ezdi-ebedi olduğunu diiJünen Aristtlfdcs'in kemlisine tamamen yabancı
ol.ın hu yahu.li-hıristi)':ln .IUJOncesi ile ilgili olarak da sö)1eyebiliriz. Aristoteks hana hu tilr bir
\"ars:ıyıma '""'1' kanı t boeti rmektedir (kq. Dt Gttlo, 1, 1 0, 27') h i l Vll. ; 111. :?, 30 1 b 3 1 ) ve öre
)"an.lan aklın ezdi hir ön-varlığını (prCexistence) ileri sürmektedir (krş. n" A11iına. 111. c;, "30 a
:?.il - lı-fr1ttjiz.ilt'in E, I , 1 026 a l?'deki pasajı Jilphesiz St. Thomas'nın (s. 3"i"i. nor 1 1 64) kendi­
sine }'ilkl.....liği erime sah ip değildir. Aristoreles, Platon gibi mutlak bir ikiliği ileri silrmckrir.
�latklc, Tann ka,lar ezelidir (coeternelle). Doğa'hın bir tlış ilkesi olan Tanrı, onun hart.-k crini
açıklar, ama varlığını açıklamaz: O ancak ereksel nedenin karşı konulmaz çı:kiıni ile bi7Zat ken­
disin.le varlık ve h3yat ilkesi ne sahip bulunan bir dilnyayı hart.-kct ettirir. 1 >aha sonra Stoacılık
evren ve Tann'nın birliğini ancak kaba bir natUralizme tliişmck ilzere yeni<len tesis c.l..'CCktir.
Yalnızca Yeni-Plato ncu okuldur ki Doğu teolojilerinden esinlenerek reni bir tl!lşiince yflntemini
haşlatacak ve evreni, milkemmel varlığın bir taşması, (emanation) saf Öı'tle i4r-crilmiş olan giiçle­
rin bir yaplması olar.ık tasarlamak suretiyle problemi çöıme)'e teşchbi.ls c.l.....·d.:tir. Ancak bu
Arisrordes'inkine mUmkiln olan en aykı n bir düşilnmc biçimidir \'e hiz ken.li payı m11a onun
merafüiğindc Yunan tli4ii ncesi n i n bu lskenderiyeci ve)'a l lıristipn 111.ıntılarını görmC)'i rc.IJe­
,fo·oruı
. .
l lamdin'in idealist sonuçlan da (µ Sys. d'Arist., 1 40) thha fazla kahul e.lilchilir tk-ğil.lir. 1 la­
mclin şiiyle demekte.lir: "Diğer varlıklar varlıkların ilkini taklit ettiklerine giirc Pl:uun\laki kav­
ram folscfcsinin, ramamen nesnd olan idealizmin, Aristotdcs'tc şim.fülen �içli\ hir hiçim.le bir
\"arlığı bir nesne ile ı'.1znenin sentezi olarak gören ram idctlizme y.:lncldiğini gi>rilyonız�. Şiiphcsiz
Arisrotdt.'S için bilim, nesnesine özdC§ti r; ancak bu , nesnenin kenJisinin •lil�iln..·cyi yutma.�• anla­
mın.latlır, yoksa nesneyi dilfüncenin bir hareketi olarak gi.ll ı'.1nilne alan 1 k-g..fo anlam.la .1.-ğil-

52 1
M ETA F i Z i K

rir. ( 1 l Sonra(2) düşünme ve düşünülme farklı mahiyerre şeyler iseler,


düşünceni n mükemmelliği onların hangisine ai nir? Çü nkü bir dü-
1 075 a şünce fiili olmakla, düşünülen olmak aynı şey değildir. Buna vereceği­
m iz cevap şudur: Bazı durumlarda bilim, nesnesinin kendisi değil mi­
dir? Prodükcif bilimlerde o, maddesi nden soyurlanmış olarak röz ve
nesnenin özüdür. TJıeorecik bilimlerde de bilimin gerçek konusu, ta­
nım ve düşünce fıilidi r.(3) O halde maddesi olmayan şeylerden düşü­
n ülen ile düşünce farklı olmadığından ranrısal düşünceyle onun ko­
nusu aynı olacak ve düşünce, düşüncenin nesnesi ile bir olaca.km.
5 Geride bir güçlük daha kalmakradır. Tanrısal düşüncenin nesnesi-
n i n bileşik olup olmadığı meselesi . Böyle olduğu r:ıkdirde tanrısal ak­
lın, bürünün.bir parçası ndan diğerine geçerken değişmesi gerekecekrir.
Buna.da cevab ı mız şudur ki maddesi ol mayan şey,14) bölünemez. Tan­
rısal aklın durumu, bazı geçici anlarda insan aklının (veya daha doğru­
su her bileşik varlığın aklının) durumuna benzer: Bu ak ıl, lyi'ye şu veya
bu anda sahip değildir, kendisi . içi n dışran bir şey olan bu en yüksek
10 lyi'yi o bölünmez bir içinde kavrar. İşre ran nsal düşün menin düşünme
rarzı budur. Ancak o ezeli-ebedi olarak kendi kendisin i düşünür.

1 O. Böl ü m <Dünyada lyi'n i n Varlığı - Karşı Kuramların


Çürücülmesi>
1
Bürün'ün(5 ) doğasının iki carzdan hangisi bakımından, yani ba-
ğımsız, kendi kendine ve özü gereği var olan bir varl ık olarak mı, yok-

dir. Aristotclcsçi metafizik, özü itibariyle realisttir ve Hamelin ve Prand'ın yaptıkları gibi ondan
gerek sistemin lafıma, gerek ruhuna aykırı sonuçlar çıkarmayı istemek boşunadır.
Düşüncenin düşüncesi ile ilgili olarak, Aristoteles'in felsefesine ilişkin bilinen şerhler ve ge­
nd açıklamalar dışında Blondel'in Pm ti ks Etra, Paris, 1 935, s. 1 85 ve devamındaki; La
Pm<le. Paris, 1 9.:H , s. 1 60 vd.'ndaki ve /'Aaion, [, s. 1 4 1 vd.'ndaki düşünceleri ilgi ile ol-u­
nacaktır.
1 ) Ps.-Alck., 7 1 3, 4, bunu şöyle açıklamaktadır: Örneğin hekim dolaylı olarak, ikinci derece­
den (acccsso irement) , yani ilineksel olarak abbın, sağlığın ve hastalığın sanan olduğunu, yalnız
başına onların hiçbirinin sanao olmadığını bilir.
Nit..>kim tluyu da kendi kendisini duyar, ama bu onun ana konusu değildir.
Bu ilk itiraz St. Thomas tarafından açık bir biçimde sergilenmektedir (s. 736, not 261 7).
2) ikinci itiraz.
3) Çünkil o 1.aman bilimin konusu, madde-dışı bir tiimeldir. O halde bu dıınımda akıl ve
akılsalın özdeşliği milmkün olduğu kadar tamdır.
4) Yani "noeta" (akılsallar) (Ps.-AJelc., 7 1 4, 1 0) - Aristotdes'in onaya koyduğu som, Tan­
rı'nın se7.giscl mi yoksa çıkarsamacı yolla mı bildiği sorusunun aynıdır. Nesnenin madde-dışılğı
ve b;;lünemczliğimlen dolayı bu, ancak sezgisel yolla elde edilen bir bilgi olabilir.
5) Ouyusal evrenin - 25. satıra kadar 1 0. bölümün konusu, lyi'nin Tanrı'daki aşkınlığını te­
sis etmektir. O halde iyi, evrene içkin değildir. O, evrenin kaynağı olan Tanrı'dan çıkar.

522
X I I . K İ TA P

sa Büri.in'ün düzeninin kendisi olarak mı lyi'yi ve en yüksek lyi'yi


içinde bulundurduğu sorusunu da ele almalıyız. Daha çok o bir ordu­
da olduğu gibi her iki bakımdan da var olacak değil midir? Çünkü or­
dunun iyisi hem düzeni nde, hem de ona kumanda eden komuranın-
15 da bulunur, hatta daha çok ikincide bulunur. Çünkü komuran ordu­
nun di.izeninden öcürü var değildir, rersine ordu nun düzeni komuran
sayesi nde vardır. O > Her şey bir bürün olarak belli bir biçimde düzen­
lenmişrir. ama aynı biçimde düzenlen memişrir (örneğin balıklar, kuş­
l:ır ve birkiler). Şeyler birbirleriyle biri nin diğeriyle h içbir i lişkisi ni ol­
madığı bir r:ırzda değil , tersi ne birbirleriyle karşılıklı ilişkiler içi nde
oldukları bir carzda düzenlenmişlerdir. Çünkü her şey rek bir amaç
için düz�nlenmiştir. Evrenin durumu, özgür insanların kesinlikle en
ufak bir şekilde keyiflerine göre harekec ermedikleri, tersine onların
20 bütün eylemlerin in veya hiç olmazsa onları n en büyük bölümünün
düzenli olduğu b ir evin durumuna(2) benzer. Buna karşılık köleler ve
hayvanlarda onların eylemlerinin az bir bölümü ortak iyi ile ilişkilidir
ve onların çoğu cesadüfe terk edil mişrir. Çünkü her şeyle i lgili olarak
onun doğasını ceşkil eden i lke, böyledir: Demek isrediğim örneğin
bütün varl ıkların(3) hiç olmazsa öğeleri ne ayrışmak zorunda oldukla­
rıdı r ve herkesin kendileriyle Bürün'ün uyumuna karıldıkları diğer
özell ikleri ile ilgili olarak da durum budur.
25 Bizim bu görüşümüzden farklı görüşleri, harra onlar içinde erı çe-
kici ve en az güçlük taşı r gibi görünen öğrerileri savunanları bekleyen
ne kadar imlcl.nsız ve saçma sonuçların var olduğu hokrasını gözden
kaçırmamalıyız: Örneğin bücün filozoflar her şeyi karşıclard:ın hare­
ketle meydana gecirmektedirler. Ama onlar ne "her şey", ne de "k:ır­
şırlardan harekede" sözlerinde haklı değildi rler.<4l Karşırları kabul
eden şeylerde bile onlar nasıl k:ırşıclardan harekede meydana gelebilir-

1) Aynı benzecme Plocinos'ta da vardır (,Enn. , III, 3, 3): Komman, ilk akıldır (ho protos
nous). Başka deyişle ilk Neden, genci bir i lke değildir, bir Birey'dir.
2) 1 9. samdaki "oikia" er, halltı anlamında kullarulmışnr Bonirz, ( ') 1 9) bunun yerine dr•itas
kelimesini kullanmakcadır. Aristotdcs'in benzetmesinde sarsılmaz bir zorunluluğa cabi olan öz­
gür insanlar, gök cisimlerine karşıbktırlar. Eylemlerinin çoğuna olumsallığın nilti.ız etmiş ol<luğu
köleler ve hayvanlar ise Ay-altı alemine ait varlıklardır. Ps.-Alck., 7 1 5, 33 vJ."nda, bu dış crekscl­
likle ilgili dli.şüncclerini uzun uzun geliştirmektedir.
3) Bütün yokoluşa tabi olan varlıkların. Bu varlıklar hiç olmazsa kendilerini oluşturan öğderi­
ne ayrışmaları ile gend uyuma katkıda bulunurlar. Çünkii bu çözülme daha milkemmel varlıkla­
rın doğuşuna imkin verir (Ross' un yorumu; Bonirz, 5 1 9 a'ya <la bkz.).
4) Çünkü, diye açıklıyor Ps.-Alek., 7 1 7, 8-9, gök cisimleri oluşa tabi dcğilllirler. Ôte yandan
onların ka11ıclan olmadığından, �ıdardan harekede meydana gdişren söz edilemez.

523
M ETAF i Z i K

30 ler? Onlar bunu açıklamamakradırlar. Çünkü karşıtlar birbirleri üze­


rinde etkide bulunamazlar. Bizim için ise bu problem üçüncü bir
öğeninl ı l varlığını kabul ecmemizden ötürü tamamen doğal bir bi­
çimde çözümlcnmekcedir.
iki karşırcan biri n i diğerin i n maddesi olarak alan fılozoAar var­
dır. 1 Örneğin Eşic-olmayan'ı Eşir-olan' ın, Çok ola n'ı Bir olan'ın
1 2
maddt>si olarak alanlar böyledirler. Ama bu görüş de aynı şekilde çü-
35 rütüllir: Beli rsiz madde hiçbir şeyin karşıtı değildir. Ayrıca o 7.:ıman
Bir olan hariç, her şey köcüden pay alac:ıkrı r; çünkü Köri.i'nün kendi­
si iki öğeden biridir. Başka fılozoAaıOl Ne iyi. ne Körü olan'ın ilkeler
oldukları nı söylemekcedirler. Bununla birli kte her şeyde en mükem­
mel anlamda olan ilke İyi olan'dır. lyi'yi ilke olarak kabul edenler
şüphesiz haklıdırlar. Anc:ık onlar da lyi'nin 111ml bir ilke olduğunu,
1 075 b yani ereksel neden olarak mı, hareker erririci neden olarak mı, yoksa
formel neden olarak m ı bir ilke olduğunu söylemiyorlar.<4> Empc­
dokles'in öğrecisi de saçmadır; çünkü ona göre i yi, Dosrluk'rur. Ama
Dostluk, hem harekec ecririci neden olarak (çünkü o öğeleri tekrar
bi rleşrirmekredir), hem de maddi neden olarak (çünkü o, karışımın
bir parçasıdır)(5 ) ilkedir. Şi mdi bir ayn ı şeyin aynı zamanda hem
madde, hem harekec ecririci neden olarak farz edil mesi mümkün olsa
bile, maddenin özü ile hareker ecriricinin özü gene de birbirinden
5 farkl ı olacakrır. O halde Doscluk bu iki bakış açısından hangisi bakı­
mı ndan bir ilkeyi reşkil ermekcedir? Bir başka saçmalık Nefrer'i yok­
oluşa tabi olmayan bir şey olarak almakrır. Oysa Nefret, özü iribariyle
Körü 'den başka bir şey değildir.(6) Anaksagoras lyi'yi hareket erririci

1 ) Yani taşıyıcı öznenin. Karşıtlar birbirleri üzerine doğnıJan doğnıya etkitlc bulunamazlar ve
hir karşmn diğerine Ji.inüşmesi yoktur. Onlar özne üzerine erkide bulunurlar ve karşırran karşıta
geçen, hu sonuncudur.
2) l 'l aro ncu lar. l'laroncu öğretide maddi ilke bazen qit-iJlmayan, bazen Çok olan olarak ad­
landınlır. Formcl ilke ise Bir-olan veya qit-olan'dır. Maddi olanın doğası Ki.kil olanın, formd
olanın doğası iri olanın doğasıdır (kq. A, 4, 985 b 5; 988 a 1 4). O hakle Bir olan'ın kendisi dı­
şınJ aki her şey Ki.irii olan'dan pay alacaktır. Bu ise kabul c..l ilcmc:z.. - 34. sarırJaki Mhrle e mia",
h:ufı harfine bilku \"Ve karşıtlar olan bir olan maddedir. Ondan kasredilen öğck'l'in taş ıyıcı öznesi
ol;1n ilk mnddr değil. "göreli olarak belirlenmiş" olan bir matMedir (Rohin. /-" Th. Platon., s.
5'; 1 . nor 50';; 1 laklı tıl;uak Ps.-Alck.'un yorumunu (7 1 7, 34-36) retf,fo,lcn Bonirz, (62 1 ) ile krş.
3) l'yrh:ıgorasçılar ve Spcusippos (krş. yukarda 7, 1 072 b 30).
4 l Oysa A risrmcl� onun ereksel neden olarak ilke olduğunu resis eni (krş. 7, 1 072 a 26).
5) Krş. ITagm. 1 7, 1 8, 19 ve 20, Dicls ve yukarda A, 1, 985 a 6 - Empctloldcs ramamiyle
maJJc-dışı bir güç ,liişilnmemcktcdir (bkz. Burner, Lll llur. dr /,ı Phil t"· · s. 2M).
6) Ve eğer o Köril olan ise, yokoluşa tabi olmak zorun&ıdır. Ps.-Alek.'un yorumlarına da hb.
7 1 8. l ';-20.

524
X I I . K i TAP

ilke olarak kabul ermekredir; çünkü (onun sisreminde) Akıl. şeyleri


h:ıreker enirmekredir. Anc:ık o, bir :ım:ıçl:ı h:ıreker errirmekredir. Bu
:ımaç ise dol:ıyısıyla kendisinden farklı bir şey olmak zorund:ıdır; me­
ğer ki Anaks:ıgor:ıs bizim fail nedenle ereksel nedenin b ir ve :ıynı şey
1O oldukları görüşümüzü kabul ermiş olsun. Çünkü bize göre rıp sanatı
bir anlamd:ı sağlıkrır. Sonra İyi'ye, yani Akıl'a bir k:ırşır kabul erme­
mek de saçmadır.O ) Çünkü karşıtları ilkeler ol:ır:ık orraya koyanlar,
gerçekre onl:ırdan yararlanmıyorlar, meğer ki biz onl:ırı n sisremlerini
yeniden resis ermiş olmayalım .(2) Sonra neden b:ızı şeyler orradan k:ıl-
15 kabilir şeylerdir de diğerleri öyle değildir.O> Onların hiçbiri bunu
açıklamamakcadır; çün kü onlar bürün varl ıkl:ırı aynı ilkelerden rürec­
mekredirler.(4) O nların içinde varlıkları var-olm:ıyandan rürerenler de
v:ırdır. Başka bazıları ise bu zorunlulukr:ın kaçı nm:ık içi n her şeyi rek
bi r şeye i ndirgemekcedirler.
Sonr:ı('i) n için her zam:ın oluş olacakrı r ve oluşun fail nedeni ne­
dir? ki mse bunu söylememekcedir. ilkeler olarak iki k:ırşırı kabul
edenler. bir diğer, dah:ı üscün i lken in v:ırlığını kabul ermek zorunda­
dırl:ır.Hi l Aynı durum ideaların .t:ır:ıfrarları içi n de geçerlidir: O nların
20 da ldealardanC7) üsrün bir ilkeyi kabul ermeleri gerekir. Çünkü neden
şeyler i dealardan pay almışl:ırdır veya p:ıy :ılmakradırlar ve diğer fılo­
zofl:ır<B I da bilgeliğin ve en yüksek bilimin k:ırşısın:ı. ona k:ırşır bir şey

1 ) Karşıt, karşmnın kendisine göreli olan varlığını gercti nl iği nllen . O hallle Anaks:lgoras
Ki\ril olan'ı lla ilke olarak vaz etmek zorundaydı.
2) Krş. A. 4 , 98'; a 1 7.
J) Krş. H, 4 , 1 000 a ').
'il Arisrorcles'in kendisinin kaçınabildiği bir eleştiri: Aristotclcs oluşa tabi olan varlıklan oluşa
rahi ı•lma}'lln varlıkla�dan ayırdetmek hakkına sahiptir; çiinkii o bu sonun1."l.ıları ll iğc rlerinden
a�TI ofan beşinci bir ilğclien meydana gctirtmel-tedir.
5) Arisrorclcs genci olarak kendisinden öncekileri oluş ve hareketin nCllcni hakkımfa yererli
bir a\·ıklama vercmem dde suçlamaktadır. Özel olarak ise Plaroncıılara salllırmakrallır.
<» Örneğin ilkeler olarak form ve yoksunluğu kabul ermek, insanı daha riiksek bir ilkeyi, fail
netleni kahu l etmeve . mecbur etmektedir.
7) Değişmenin ilkeleri olmaları mümkün olmayan idealardan (krş. aşağılla 28. sarır; A, 9,
99 1 h :i l .
81 i lkele r olarak karşıdan kabul eden diğer filozoflar rs.-Alek. 'ıın (7 1 9, 22) 1.anncniği gibi te­
ologla r değil, daha çok Dn•lrt, V, 477-478'de konusu var-olma�':ln ol:ın Rilgisi1lik'i, konusu var­
l ık oLm Hiliın'in karşısına koyan Platon'un kendisidir. Bilim, bilgi tlilinlle konusu ile ve en yiik­
sd• Hilim ll e en yüksek bilinenle öz.deş hale geldiği için bir karşıtlık içeren ilkeler vaz cJilir edil­
me7 ilk ilkenin biinycsine bir karşıtlık ithal etmek ve en )'liks.:k bilinene karşıt olarak bir en yiik­
sd• hilinmeycnin, tanrısal bilgelik, felsefeye karşıt olarak bir en }'iiks.:k Bilgisi1lik'in varlığını ka­
hul etmek zonınlu olur. O zaman da evren içinde Kötil'nlin lle iyi vlan kallar gerçekliğe sahip
ol.lıı�ı hir lyi Ki.lrll ikiliği tarafından yönetilcıc:ekcir. Arisroterc:s'in pozisyonu böyle bir anlayıp.
-

525
M ET A F İ Z İ K

koymak zorundadırlar? Bizim ise kendi payı mıza böyle bir saçmalığa
düşmemiz söz konusu değildi r. Çünkü bize göre ilk Varlık'ın hiçbir
karşı tı yoktur. Çünkü bürün karşıcların bir maddesi vardır ve onlar
bilkuvve ayn ı şeydirler ve tik Varlık'ın hiçbir karşıt kabul ermemesine
karşı l ık en yüksek bil im in karşın olan bilgisizl ik, en yüksek bilimin
nesnesine karşıt bir nesne gerektirir.
Ayrıca duyusal varlıklar dışı nda başka varlıklar olmadığı takdi rde
25 ne ilk ilke, ne düzen, ne oluş, ne göksel hareketler olacak, Teologlar
ve Doğa Fi lozoflarında görüldüğü gibi sonsu1.a varıncaya kadar her il­
keden önce gelen bir ilke olacaktır.! 1 1 Ancak öre yandan ldeların ve
sayıların var oldukları ileri sürüldüğü takdi rde onlar hiçbir şeyin ne­
deni ol mayacaklardır.C2) Eğer bu noktaya kadar girmek istenmiyorsa,
onlar hiç olmazsa hareketin nedeni olmayacaklardır. Sonra bir u1.ama
sahip olmayan sayılar nasıl olup da u1.amı n ve sürekli olanın nedenle-
30 ri!3) olacaklardır? Çünkü ister hareket ettirici neden, ister form olarak
sayı, sürekli olan ı meydana getiremeyecektir. Bundan başka hiçbir
karşır!4 1 ö1..sel ola rak bir meydana getirici veya hareket ettirici ilke ola­
maz. Çünki.i onun var olmaması mümkündiir veya hiç olmazsa onun
fi il i kuvvesinden sonra gelecektir. O halde bu durumda ezel i-ebedi
varlıklar ol mayacaktır. Ama evrende e-Lel i-ebedi varl ıklar vardır. O

miimkiin olduğu ka,far zıttır: Her karşıtlık bilkuvve olarak aynı zamanda karşıtlanlan her biri
olm hir madde gerektirir. İ mdi ilk t ike saf ve mutlak olarak madde-dışı bir tiil ol,luğuna göre,
karşıtlığa manız değil.lir.
i lk \'arlık'ın hiçbir karşıtı olmadığına ilişkin Aristotelesçi öğreti böylece Pythagorasçı İyi­
Kiitii \·itt ilkesinin tersine olarak Kötü'nün ilkenin kendisinde değil, yaln11.ca şeylerde olduğunu
siiylemekle sonuçlanmakmlır (krş. yukarda 7, 1 072 b 30- 1 073 a 3; 9, 9, 1 05 1 a 1 7). Teophras­
tos. M�tııph. 8 a 22, 3 1 6 Br., 22 Ross'a da bkz.
.

1 ) F�er aşkın bir \'arlık var olmazsa, a) ne ilk ilke olacaktır: Olumsallık ve kuvve içeren bü­
tiin <lııyusal şeyler sonsuza kadar birbirlerinden çıkacaklardır; b) ne düun olacaktır: Çünkü dü-
1cn e7di-ehc,li ve hağımsız bir gerçeklik gerel..-cirir (krş. K, 2, 1 060 a 26); c) ne olıq olacaktır:
(iinkii oluş gök cisiınl.:rinin hareketine ve sonuçta tik l lareket Ettirici'ye tabi.lir (yukarda 6,
1 072 a 1 0- 1 8); d) nihayet ne de hareketlerini i lk Hareket Ettirici\len alan gök.re/ hıırrkn/�r ola­
c:tktır. O halde zonınlıı olarak şeylerin başlangıcında bir biltiil Varlık bııhınm;ık dımımunJa,lır.
2) Krş. A, 9, 99 1 b 9.
3) l l:ueket ettirici ve formd nedenleri.
4) Ü rncği n Kötü-ol:ın ve qit-olmayan-Karşıt, madde içerdiği için için.le kuvve ve olumsallık
huındırır. Bundan ütiirii o var olmayabilir veya hiç olmvsa tii l s.1 thası ancak kuvve safhasından
sonra gelir. O halde onun ezeli-ebedi varlıkları teşkil etmek üzere ta ezelden b.:ri fıil,lc bulunma­
mış olması miimkiindiir. Ama bu ezeli-ebedi varlıkların varlığı kcsiıulir. O h;ıl,le karşıtların, şey-
1.:rin ilkderi ,1lmaları kabul edilemez. Dolayısıyla Aristotcl1.'S 0in 34 . sanrda kendisine antta bu­
lıındıığu 6. 1 07 1 b l 'J-20. satırlar arasındaki pasajda tanıınlan.lığı şekilde tli7.scl ve ezeli-ebedi
hir ilk i lke gerekir (krş. Ps.-Alek., 720, 26 vd. ve özellikle kendisinden esinlendiğimiz Boniı:z,
5.!5 ).

526
X I I . KİTAP

halde bu öncüllerden b irinin reddedilmesi gerekir ve bunun da nasıl


olması gerekriğini gösterdik. Sonra sayılar hangi ilke gereği bir b irl i k
reşkil ederler? Ruh v e bedeni n ve genel olarak form ve maddenin bir-
35 l iğini oluşruran nedir? İdeların taraftarları n ı n hiçbiri bunu açıkla­
mamakradır. Ve bizimle birl ikte onları bir kılanın hareker erririci ne­
denO l olduğu söylenmedikçe de hiç ki mse onun ne olduğunu söyle­
yemez. Marematiksel sayının ilk varlık olduğunu ileri sürenler ve
böylece rözlerin sonsuz birbi rlerini rakip edişini ve her röz için farklı
1 076 a ilkeleri kabul edenlere gelince(2) onlar evrenin rözünü, aralarında bir
bağ olmayan bir epizorlar dizisi olarak rakdim ermekredi rler (çünkü
bu sisremde bir töz, bir başkası üzerinde. varlığı veya yokluğu ile hiç­
bir erkide bulunmaz) ve bize bir i lkeler çokluğu bahşermekredirler.
Ancak varlıklar, kötü yönetil meyi isremezler: ''Çok kişin i n yönerimi
iyi değildir; tek b ir yöneticin i n olması gerekir" JlJ

1 ) Yakın maddcri kuvveden fiile geçiren hareket ettiril·i nctlcn (k�. 1 1 , 6. büliimiln tilmii ve
füclliklc 1 04 5 a 30. satır) .
.:!) Speusippos. Krş. Z, 2, 1 028 b 2 1 ; N, 3, 1 090 b 1 3 vb. Ps.-Alck.'un bıı konllllaki şerhi il­
ginçtir C'2 1 , 1 1 - 1 6).
3) /(yadıı, il, 201 Ayrıca bkz. Hayrıan/ann /(Jmn/an, ili, 1 , 65'\ b 11: Tcophrasros, Mt­
-

taph 1 a 1 3- 1 6, 308 Br 2 Ross.


. . .,

527
XI l l . KiTAP (M)

1 . Bölüm < G i riş ve Pl:ın >

Duyusal şcyledn tözleriyle ilgili ol:ır:ık onların doğasının ne ol­


duğu nu önce Fizik kicabımızda maddeden söz ederken , daha sonra
1O bilfiil rözü i ncelerken orray:ı koyduk.< 1 ı Şimdi :ır:ışrırm:ımızın konusu
şudur: Duyusal tözlerin dışında harekersiz ve ezeli-ebedi bir röz v:ır
m ı , yok mu? Eğer böyle bir röz v:ırs:ı onun doğası nedir? Bununla il­
gili olarak daha önce diğer fılozoA:ırın görüşleri ni incelememiz lazım­
dır: öyle ki eğer onlar herhangi bir nokrada yanılmakrays:ılar biz de
aynı haraya düşmeyelim ve eğer onlarla herhangi bir görüşü p:ıyl:ışı­
yorsak bu paylaştığımız görüşü k:ıbul ermekren çekinmeyelim. Çün­
kü bazı noktalarda bizden daha önce gelenlerden daha iyi akıl yüri.it-
15 mekle, bazı noktalarda ise onlardan daha köri.i olmamakla yetinme­
miz gerekir.
Bizi meşgul eden konuyla ilgili iki görüş mevcurrur: M:ıremarik­
sel nesnelerin (yani sayılar, doğrular ve benzeri türden şeylerin) rözler
oldukları (2) ileri sürülmektedir ve yine ideaların tözler oldukları ileri
sürülmekredir. Bazıl:ır(3) bu varl ıkları, iki farklı rür v:irl ıklar - ya ni
20 idealar ve matematiksel sayılar - olarak almakla. bazıları is� 4) bunla­
rın her ikisi nin tek bir gerçeklik olduğunu söylemekredirler. Nihayet
başka bazı larına(5 ) göre ise yalnızca maremariksel nesneler, rözlerdir.
Bu durumda dikkatimizi öncef6) matemariksel nesneler üzeri ne yö­
nelrmemiz ve onları diğer her rürlü gerçeklikren bağımsız olarak al­
mamız gerekmektedir. Yani onların gerçekren idealar olup olmadı kla­
rını veya onların varlıkların ilkeleri ve tözleri olup olmadıklarını sor­
mayıp yalnızca matematiksel nesnelerin var olup olmadıklarını ve

1 l Oaha hasir ol:ırnk, Aristotcles'in duyusal şeylo:rin ma,ld..:sini Fizil/re ( 1 . Kirap; krş. Rcinirz,
s. 'i ,'!6 \'ti.). (ınl:mn tiili veya formunu daha sonr:tki bir esenle inccl ...'1.liğini anl:tmak gero:kir. Ru
tt..ha soıiuki eser h:ıngisidir� Bonitz, 5 2 6- 527 ve Jaeger, Stııdim. . . s. 'J7, Fizik'in son kısmına
gi>ntl..:rm..:krctlirl..:r. Anı.-ak daha çok Metafialt'in z. H, ve e kirapları söz konusmlur Uacger'in
k.- n. l isi .ı.- Ari.<t. 'da hunu kabul etmiştir).
::!) l's.-Alo:k., ('."23. 35) u b i l fii l ve özü gereği rözlcrft olduklarını tasrih etmcl.:r�lir (cncq;cia kai
brh :uır:ı): \'C Ronirz. (526): tanqU11m submantias uttmm.
31 Platon.
4) Kscnnkrarcs.
'i) Spı.'tısippos.
(,) ı ve :i. bölilmlerde.

528
X I I I . KİTAP

25 �er varsalar ne tür b i r varlığa sahip oldukların� 1 > araşrı racağız. Bun­
dan sonra12) asıl anlam ındaki İdeaları ayrı ve kendi başlarına, ama ra­
bii sadC'ce konumuzun gerekti rdiği ölçüde ele alacağız: Çünkü bürün
bu soru nlar daha önce herkese açık olan rarrışmalardaf .l l ele al ı n ıp iş­
lenmişti. Ayrıca incelememizin en büyük bölümü,«'> bu iki nci prob­
lemi aydınlarmakla sona ermelidir. Bu aydınlarma. varlıkların rözleri
30 ve ilkderi nin sayılar ve İdealar olup olmadıklarını incelediği miz za­
man onaya çıkacaktır. Çünkü İdeaları rarrışrıkran sonra önümüzde
üçüncü bir araştırma kalmaktadır.(�)
l\fatC'mariksel şeyler eğer kendilerine has bir gerçekliğe sahipse-

1 ) Y·ıni "hilflil ,.� ii1ii gereği" şeyler (energeia kai karh 'ama) olarak var olup ulmatlıklarını.
21 -1 \'C 'i. bölilınlcr - 27. satırdaki "�ıl anlamındaki" (h:ıplos) kdimesinin anlamı ile ilgili
uhr:ık kr�. Ronirz, 'i�".": qı11ıesrionem de numeris et de pri11dpiis mm hıı.- de itlri.< nondı11n 1•11ir ron­
jımgi.
.il !R s:ınrdaki "cksorerikoi logoi" (herkese açık olan ramşmalar) tlcrimi (ki hu dcriml.: Nik.
Al•l.ı�·ı. 1 . 1 3. 1 1 02 :ı �C>: \'(, 4, 1 1 40 a 3; Poliıilta, 1 11 , 6, 1 2-g b 3 1 \1.: yine karşıl:ışılmalmıtlır)
\·uk karanlıktır ve s:ırısı7. r:ırtışmalara yol açmışrır. Ciceru'nun bir pasajına (/Jr Fin. . V, 5, 1 2:
/ '11rul.ıritrr .rrriptmn q11{1(/ "cksorerikon" appellnbıınt (Ari.et. rı Throphr. ) ; Şunlarla tla krş: ad ttt­
tiı·. . I\', 1 6. 2 ve Plıır:ırkhos, adıı. Col. XIV, 1 1 1 5 el dayanan bazı şcrhçilerc gfüe (Ravaisson,
F<.<ııi mr l.ı Mltttph. d'Ar.. s. 229 vd.; J. Bcrnays , Die Diııloge ıln Ari.<t., Rcrlin, 1 863, s. 29-93;
Clıri�r. :ıpp. crir., Ja..-g.:r. Arisı., 257 vd.) Arisrordes bununla halka :ıçık (exorerique,ç) rani bü­
�11k halk ropluluğun:ı r:ıhsis edilmiş ve yayınlanmış olan eserlerine (Girit hülii milmi17le krş), ör­
n,·f:in ,/,. H11no vey:ı ılr l'/.ıilo.cophia'ya arıfra bulunmaktadır. lfü de ilk neşrimi1ll.: bu gfüilşil be-
·

niıııs..,lik.
l\ıınıınl:ı hirlikre hu rasajda bu varsayımı güçsüz kılan kilçiimseyici bir havanın varlığına dik­
k:ır l'tlilınditlir; Öre �·:ıılllan Nik. AhiAkı'nın bir pasajı (1, 1 3, 1 1 02 a 26) "cksorerikui lngoi"ya,
Arim•rdcs'in ruh ii7\'rine haklı olarak kabul etmediği b:t7.ı giirilşl.:rin scrgilentliği rarrişm:ılara
�i\n.l,·rınc.le hulunnı:ıkratlır. lşre bu nedenler bizim de Rotli.:r'nin (Tmiıl dr /. 'Amr. i l , 1 1 8) ve
Rnss'un m . -108) giiriişilne kacılmamn ve bu sonuncu il.: hirlikrc onu şu şckiltk anlamamı7. için
�'\·tcr ıl\'r\'l."\.'tlc gfü;li i giirilnmilşrtlr: "Bu sonınlar harta Arisrordcsçi okııl:ı il1gii olm:t}':ln (tliscus­
sinns nıırsi.I" otır s,·hooll kanıtlarla tartışılmışrırft; bunlar t\:lsdi çevrdcrtle (en koino) "tlol�ımda
hıılıınan � kn egkııkliois) ve şifahi yolla yayılan kanırlanlır. 1 lcr neys.: Arisrord.:s s.'lğlhı}11�'3 hi­
r:ıp t'tlcn. inı:dena·,-1.: konuya uzak bir L:anırlarnayı kasrermd.:r..,lir. - Sii1 konusu f.ırklı boiirilşle­
rin iyi hir sergilem.:si l l:ımelin, le Syn. dN-. 'da 53-37. sarfalar arasımla hıılunmakratlır.
·'i l l\-ilndi (ve en iinemli) bölümü, ikinci problemi :ırtlınlıl,':t k:l\'uşruraı::ıkrır: iirlc ki hasit
ol:ır:ık (simpliciter) l.le:ıl:ır üzerine olan ikinci tartışmanın ılerinliğine \'c geni�liğine de alınıp iş­
lenm..-sine ihtiyaç rnkrıır (keş. Ross, il, 4 1 O).
�) � l 'nin planı a\·ık olarak gösterilmeL.'tedir: a) Marem:ıriksd şerlerin tloğ.ısının kentlisi (keş.
1 . h<iliimiln sonu ve 2 \'c 3. bölümler), b) idealar (4 ve 5. bi\liiınlcr). d :ıyrı h:ışına var olan röz-
1,·r w ilL.d...r olarak gi\7. iinilne alınan İdealar ve Sayılar (6-'J. hiililınl.:r).
lkind htililme b:ığl:ınması gereken son paragraf (32-37. s.ırırlar) k.:ntli h.:s:ıhına birinci kıs­
mın (ı11:ır.m:ıriksd ş..1·ler) planını vermeL.'tedir: a) Maremariksd şerlerin thıyuS;tltl:ıki varlığı ilze­
rine ('.!. 1 0..6 a 38- 1 0"."{1 b 1 1 ) , b) Maremariksd şeylerin ayrı başlarına \':lrlığı i11crine (2. hCililm,
1 o-r-. h 1 1 \len itibaren). el Maremariksel şeylerin özel varlık cinsi ii1.crinc (3. blililm).

529
M ETAF i Z i K

ler, ( l > zorunlu olarak ya bazı fılozofların(2) dedikleri gibi duyusal şey­
lerde mevcutturlar veya duyusal şeylerden ayrı olarak vardırlar (çünkü
35 onlar içi nde bu görüşü savunanlar da vardır). Eğer onlar ne duyusal
şeylerde. ne duyusal şeylerden ayrı değilseler ya var değildirler veya
bi r başka rarzda vardırlar;(3) öyle ki böylece rarrışmamızın konusu on­
ların var olup olmadıkları değil , ne rür bir varlığa sahip oldukları ola­
caktır.

2. Bölüm < Matemariksel Şeyler Ne Duyusal Varlı kların Bilfiil Var


Olan Tözlerdir, Ne De Duyusal-Üsrü Gerçeklerdif.>

Prohlemler kitabımızda(4 ) maremariksel şeylerin duyusal varlıkla­


rın içinde (immanenr) olmalarının imkansız olduğunu ve bu söz ko-
l 076 b nusu görüşün saf bir hayal olduğunu, çünkü bir aynı yerde iki cismin
(solid) var olmasının i mkansız olduğunu ve yine çünkü aynı kanıta
göre duyusal varlı klarda diğer güçler ve doğaların da bulunması gere­
keceği nil'i l ve onların h içbirinin onlardan ayrı olarak var ol mayacağı-

Ja'l.w'e giire(Ari.rı. , 1 87- 1 89) 8-22. satırların daha sonra, 8, 1 086 a 2 1 -32\le bir tekrar edil­
mesi s4i1 konusudur. Ancak bu pasaj, Jacger'e göre daha işlenmiştir ve daha yakın bir tarihe ait­
tir. Çiinkil Aristorclcs orada özenli ve ayrıntılı bir tarza ldeal:ır ve sayılar ilzerine olan farklı öğre­
ril,·ri hirhirillllen ayırm:ıkra ve öre yandan (26-29. satırlar) halka açık olan eserlerimle kafı dere­
C<'\lc tartıştığını sörlcdiği tlleaların ilk şekl ine zayıf bir önem art-.:tmektCllir.
t\u .liişiin�·cler, makııllliir ve M kitabının birtakı m yeniden elden geçirmelere uğramış olması
nı i iı ıı ki i n .l i i r (Gili,c'inıizl..: krş . ). Ancak "herkese açık olan tartışmal:tr" (cksoterikui logoi) llerimi­
nin şiiphdi olduğu ve Arisroreles'i n diyaloglarına göndermede buh ı nd ı ığu nun kesin olmadığını
h:ırı rLırnuk gerekir.
1 ) F ğ..:r tiizler, hiltiil gerçeklerse, yal nızca bilkuvve gerçeklikler değil�cler.(krş. Ps.-Alek., 724,
3 i l.
2) Rıı tilowflar muhtemelen bazı Platoncular (Bonitz, 528) veya llaha ram olarak Rohin'e
ı:ii rc (l .ı. 111. Platon. , s. 205, not 2 1 3) Platoncu Pythagorasçıl:mlır. Kastcllilcn iki gfüiiş sıra.çıyla
hir sonraki büliimdc 1 076 a 38-b 1 1 ve 1 076 b 1 1 - 1 077 b l 'i \le i ncclcnmcktellir.
3) Yani sadece snpırl:tma yoluyla vardırlar. Aristoreles J:ıha sonra tartışması nın, varlığına iti­
r:ı7 �'fmc.liği matematiksel şeylerin kendilerini konu almay:u:ağın ı onların var uluş tarzları n ı konu
al:ıL":ığı nı. yani onların hiltiil ve özil gereği (energeia kai k:ırh'aur:ı) mi. yoksa soyutlamanın ilriin-
1,·ri oLı rak mı var oldııkl:mnı i ncdeyeceği ni açıklığa kavuşturm:ıkradır (Krş. Ps.--:\1..k , 725, 7-8 ) .
·1 ) t\, 2. '1')8 a 7- l 'J - Söz konusu olan Pythagorasçıların sapların tlııyus:ıl ŞC}�erin töziinil teş­
kil cni�inc ilişkin gi.lriişleri değildir; marematiksd şeyleri. <lıırusal ın içimle olmakla birl ikte du­
pısal şeylerden bağımsız gerçeklikler olarak, kısaca onları aynı 1.aman<la hem aşkın. hem içkin
,-,ııl ıklar ol:ır:ık ele alan göriiştür.
"il ldc::ıtırı duyusal \':trlıktan ayıran sistemin taleplerine aykırı olar.ak - 2. satırdaki "giiçler ve
,ı, ·�:ıl:ı r".l:ın (tlynameis kai physeis) kastedilen, cisimlerin m11rL11·1 (ra pcrara), yiizeyler ve lloğru­
ı�nlır.
1 . Ri.iliimde dc..l iğinıiz gibi ( 1 076 a 34'1e ilgili nor) Aristoreles'i n salllırJığı öğreti Pyrhagoras­
çıl:ır r:ır:ıtindan etkilenmiş olan ayrılıkçı Platoncular tarafından savumılm:ıkr:ıytlı.

530
X I I I . K iTAP

5 n ı söyledik. Daha önce söylediğim iz bunlardı. Şimdi onlara şunu i la­


ve edeli m ki bu öğreride herhangi bir cismin böl ünemeyeceği açık­
rır. ( 1 1 Çünkü o düzlemlere, düzlemler doğrulara, doğrular nokralara
bölün mek zorundadır; öyle ki eğer nokra bölüneme7..se. doğru da bö­
lünemeyecek, eğer doğru ve düzlem böliinemezler5e geomerrik cisim
de bölünemeyecekrir. O halde duyusal şeylerin bu rür bölünemez ger­
çeklikler olmaları veya onların kendilerinin böyle şeyler ol mayı p içle­
rinde bölü nebilir varlıklar bulundurmaları arası nda ne fark vardı r?<2)
1O Çünkü her halükarda sonuç aynı olacakrır: Ya duyusal şeylerin bölü n­
mesi onların da bölünmesini doğuracakrır veya duyusal şeyler için de
böl ünme söz konusu olmayacakrır.
Bu rür gerçekliklerin ayrı olarak var olmaları da imkansızdır.(3)

1 l C ism in btiliinemeyeccğinden çıkanlan kantı şudur: Eğer macem:uikscl şeylerin (geometrik


cisim. }'il7.cy. doğnı. nokta) kendisinde bilfiil var oldukları dııyusala içkin oldukları kabul edilir­
se. (Ronir7.'in doğnı olarak işaret ettiği gibi önemli nokc:ı bııdur: 'i2<J) cisimlerin b<ililnmesinin
k.·n.lisi i m k:msıı olacaktır. Çünkü bu, duyusal cisimlerin i çerm iş oldııkları matematiksel cisim­
ler.!.· söz konusu bülilnmeye tekabül eden bölünme olmaksızın gerçckk1emC7.. Çilnkii biltiil yü-
7•·rl..·rdcn m ey&m a gdcn matematiksd cismin bölünmesi bir yii1cye. bilfiil lloğnı la n la n meyda­
na gd.·n }'iiıeyin hiiliinmesi bir doğruya, bilfiil noktalardan m <.')'ll an a gelen doğnınun biiliinmesi
hir nokcara hi.iliinmc olacak ve noktanın da kendi payına hi.iliinmesi gerd.;.'\.·ekc i r. Ama hu tilo-
1c1tlır:ı �iirc m:uenucikscl nokta bölünmez olan bir şeydir. Ancık eğer o hiiliineme7se (yan yana
gl'ti rilmiş olmayan hiltiil noktalardan meydana gelen bir siirekli şer ol:ınl d oğnı da b<iliinemez
ol:ı<·:ık. aynı şekilde riizey ve matcmaciksd cisim de bi.ililnemcz ol:Kaknr. Eğer matemaciksd ci­
siınler. ll4iliineme7se llııyusal cisimler de bölünemez olaı.--akl:mlır. Ru ise s:ıçm :ıd ı r. Rir sonr:ıki bö­
liinıd.:: .gdişcirilnıiş ol:ın Aristoteles'in görilşü ise bu güçlüklerden kurnılm:ıkc:ıdır. Çiinkii Aristo­
cd,-s nıacem:ıriksd şe)'ll'rİ yalnızca bilkuvve var olan şeyler ol:ır:ık k:ıhııl .'fnı<·kc.:llir: \'ii7<')' mate­
nı:ırik�d d�min. duğnı yüzeyin, nokta doğrunun sadece hir sınırıdır. O h:ıld.: hunlar ll4ilmenin
ti il h.ıline g<-ı;İ re<x·ğ; s:ılr kuvvelerdir. Soyutlama yoluyla (eks :ıph:ıirı:seos) d,I.: .·dill'n hıı k:ınam­
l:ır o halde ;ıyrı h;ışı n:ı var olan şeyler, özii gereği (kath';uıı:ıl şerler değillerdir. y:ılnıı1.·:ı dıırıısal
şeylerin hasic ö1ellikleridirler ve matematiksd kanıclamal:ırııı konııl:ırını teşkil .·denler de hıınlar­
llır. l 's. -Al.:k . , (7:!'i, :!09 -726, 32) ve ö1.ellikle şerhi zikredilmeyi h:ıkkı:den l:lonitı'e hkı. ( 'i 28 -
'i l'l).
::!) Ariswcdcs şunu açı kl ığa kavuşturmaktadır: Hiç ol ma1.s:ı dı�yıL"ı/ doğru veya noktanın bö­
liin.:hilir uldıığıınıı k:ıhııl etmek hiçbir işe yaramayacaktır, qııoııi111n .rnurhiliıım n mıllhr111tl1İca­
ru111 rmım rxri.rmıtiıı nrqıu: Stctio disjuncts tst (Bonirz, 529). Syr., 86, :!1 -26 ile <lc krş. ·
31 Ariscotclcs şimdi bilfıil matematiksel şeylerin dııyıısalll:ı n ayrı ob r:ık v:ı r ol am ayacağını ka­
nıc bya cak nr. Raşk:ı deyişle matematiğin konusıı (dııyus:ıldan) ayn v:ırlıkların incelenmesi değil­
dir: o. lhıpısal şcrl.::r in incelenmesidir. Yalnız duyusal bir maddeye \'c hıı madderle birlikte bulu­
nan niceliklere sah i p olması bakımından değil, büyiikliik ve şekle sah ip olması bakımından du­
yı.ısal şeylerin incelenmesidir. (krş. Ross, 1, lntrod., s. CI II).
Rıınllan sonr.tki akıl yiirütme son derece i ncedir. (Ronir7.'in deyişirlı: "do�rru olmaktan daha
7.İ\·a,le i nced i r". Ri7. Ps.-Alek., (725, 35-727, 40) ve Rvnicı"len ("il'J-'i3 1 1 . öıellikle Jc Ro­
h in "len (/.,, Th. l'luon., s. 2 1 8 vd.) esinlenerek onu şu şckillle scrbrileyeceğiı: Eğer d uyusal cisim­
den ayrı bi r matem:ıcikscl cisim varsa, aynı şekilde duyus:ıl-iiscii )'ii7.c}1er, ,ııırusal-iiscii lloğrular

53 1
M ETAF1 Z 1 K

Çünkü eğer duyusal cisimler dışında onlardan ayrı olan ve onlardan


15 önce gelen başka cisimler varsa, duyusal yüzeylerin dışı nda da onlar­
dan ayrı başka yüzeylerin, yine duyusal-üsrü başka nokraların. başka
doğruların zorunlu olarak var olacakları açıkrır. Çünkü rurarlılık
bunu gerekririr. Ancak durum böyle ise maremariksd cisimlerin yü­
zeyleri, doğruları ve noktaları dışında (maremariksel cismi r:ınımla­
yan) diğer yüzeyler, doğrular ve diğer noktaların da varlığını kabul et­
mek gereki r. Çünkü bileşik olmayan bileşik olandan önce gelir ve
20 eğer duyusal cisimlerden önce gelen duyu-dışı cisimler varsa, aynı ne­
denle hareketsiz matematiksel cisimleri reşkil eden yüzeylerden önce
gelen kendinde yüzeylerin var olması gerekecekrir. O zaman bu düşü­
nürlerin ayrı bir varlığa s:ıhip olduklarını söyledikleri marem:ıriksel ci­
simleri n reşckkülüne (constitution) bağlı olan yüzeyler ve doğrular..
dan b:ışk:ı yüzeyler ve doğrular da olacakrır; çiinkü birinci (yani mare­
matiksel cisimlerin teşekkülüne b:ığlı olan) yilzey ve doğruların mare­
matiksel cisimlerle cşzamanlı olarak var olmalarına karşılık. diğerleri
matemariksel cisimlerden önce gelirler. Sonra yine bunun sonucu ola­
rak bu yüzeylere :ıit olan doğrular olacak ve bu doğrulardan önce ge-
25 len diğer doğrular ve (doğruların teşekkülüne bağlı olan) nokraların
varlığını vazetmek gerekecektir. Nih:ıyer bu önce gelen doğrula rın bi­
leşimine giren noktalardan önce gelen ve kendibinden önce gelen
nokraların artık olamayacakları başka nokralar olacakrır.1 1 1 Rilylece
saçma bir ii.st üste yığılmtı karşısında bulunmuş olacağız: Çünkü önce
karşım ızda duyusal matematiksel cisimlerin dışında rek bir cisimler
30 rürü olacak. sonra duyusal yüzeylerin dışında i.iç çeşir yüzey. yani du­
yusal-iisrü yüzeyler, maremaciksel cisimlerde bulunan yüzeyler ve bu
cisimlerin yüzeylerinin dışında başka kendinde Yüzeyler bulun:ıcak­
rır. Sonra karşı mızda dörc çeşit yüzey ve beş çeşir nokra olacaktır.

\'1.'<lı ıp ıs:ıl·ih"Tll nnkr:ıl:ır <la var olmalıtlırlar. Ancak marl.'m:ıriksd ı:ism i n k.: nd isi . kl.'ndisimlen
iinn· gd.·n rii7.erler. d ı ığn ıl ar ve noktalar aracılığıyla ta n ı nı l :ı nd ığı n :ı giire hu �teşk i l 1.'tliı:i� (23.
s:ırırl )" i l 1,·rl.: rden iinı:,· gelen bizzat kendilerinde ele alın:ın d iğl.' r rii 1.:rbin \':ırlığı n ı f.ır1 etmek
�··rd.; ,···,· kı i r. Aynı :ıkıl );iriitme yfücyler, doğrular ve nokı:ıl:ır i�·in d.: ge�wli.lir. Aristntd.:s'in
d,11inliği .<ııfıntt ii.<t ii.<rr pğtlmn (28. satır) o halde ş un l ara :ır rı ş:ıcık r ı r: :ı) hir .lt ı rı L�:ı l cisim. bir
m:ır,•m:ııiksd cisim . hl durusal )iizc)ier ve d iğer iiç yüzer ( m:ı r�m:ır i ksd yii11.'ylcr, m:ırem:ıriksd
l"İ<ınin yi l7.:yleri , murl:ık );i7.eylcr), c) duyusal doğnıl:ır ve diğ.:r diin <lnğnı ( m :ı tc.-m:ı r i k sd yil7.ey­
l,·rin du�nıhn, m:ırcm :ıı i ksd cismin yil1.cyleri nin doğnıl:ırı . ımııl:ık ,;i71..')'lcrin .loğnıl:ın. mutlak
ılıı�nıl.ırl. <il .l uyus:ı l ııokralar ve diğer beş nokta ( matenı :ıri ksd );İ7•')·1.:rin .1 .. �r ı ıl :ı rını n nokt:ıla­
rı. ın:ır,·m:ııiksd c is min ,;i1cyleri nin doğru la rın ı n noktaları . nıuıl:ık yii1,-rlcrin doğnıl:ırının nnk­
r.ıl.ırı. nmrl.ık doğn ı b rı n noktaları, mate mari ksel n oktala r) .
1 1 Rı�k:ı ılcyişll.' hıı noktalar kendinde Noktalar ol:ıc:ıkl:mlır.

532
X I I I . K İTAP

Şimdi bürün bunlar içinde matemariksel bilimlerin konusunu teşkil


edecek olanlar hangileri olacaktır? Hiç şüphesiz harekecsiz maremaci k-
35 sel cisimlerde bulunan yüzeyler, doğrular ve nokralar değil! Çünkü bi­
limin konusu daima önce gelendir.O l Aynı akıl yürücme sayılar için
de geçerlidir: Beş çeşit noktamızın dışında başka b irin:ıler olacak, yine
her duyusal bi rey dışında ve her akılsal varlık dışında diğer biri mler
olac.ık. öyle ki matematiksel sayıların sonsuz bir çeşicliliği söz konusu
olacakrır. ( 2)
Sonra Probkmkr kicabımızda saydığımız problemleriCJl çözmek
1 077 a nasıl mümkün olacakrır? Çünkü geomercinin konuları gibi ascrono­
minin konuları da duyusal-üscü şeyler olmak zorundadır. Şimdi bir
Gök'ün ve kısımlarının - veya hareker sah ip olan herhangi şeyin -
ayrı varlığı nasıl mümkündür.(4 ) Aynı güçlük oprik ve müzik için de
söz konusu olacaktır: Çünkü duyusal ve bireysel sesler ve görmeler dı-
5 şında bir ses ve bir görme olacaktır. O halde bürün diğer duyumlar ve
duyusal br i çi n de şüphesiz aynı durum söz konusu olacaktır. Çünkü
neden onlardan bir kısmı ayrı olarak var olacak da diğeri öyle olmaya­
cakrır? Ama eğer durum böyle ise bu rür duyumlar olduğuna göre

ayrı başına var olan hayvanlar da olacakm.

1 ) O h:ılllc amk matematiğin, konusu olmayacal.."tır; oysa ad ronjil'flrandıı ipsa mntheseos fon­
hıll'r smtrııtiıı proposita m (Bonitz, 530).
d.mıl'lllıı
2) Rcş tllr nokt:ı dışında bir uzama ve mevkie sahip olmallıklarınllan dolayı daha da basit olan
aşkın hiri nılcrin varlığını kabul etmek zorunludur (krş. 6., 6, 1 0 1 6 b 30). O halde beş tiir bi­
rim+hir ;ıltıncı, yani mutlak birim olacal.."tır. Hepsi bu da lleğil: Her duyusal nesneni n, Sokrates
vera Platon'un bireysel birimine ona tekabül eden aşkın bir birim eklemek gerekecektir. Her
akılsal bir�·· yani hı.:r idea ile ilgili olarak daha da haklı olarak aynı şey söz konusu olacaktır;
çiinkil bu lluyusal-iistii gerçekliklerden her biri herhangi bir duyusal bireyden daha fuzla birim­
dir. Kıınunla birlikte onların birliği basit değildir; çilnkil onlar olllukları şey + kendilerinde bulu­
nan birlikten teşekkül etmişlerdir. Böylece sonsuz bir birimler dlle c..l ik'Cek ve dolayısıyla tiı.rklı
birim tilrlı.:rinin mcrllana getirdiği sonsuz sayıda matematiksel sarı tilrlı.:ri o"a}'a çıkacalmr
(Kı.:nllisinllı.:n esinlı.:nıliğimiz Ps.-Alek., 725, 5 vd. ile krş).
3l 1\. 2. '>')7 b 1 2-34. - Aristoteles duyusallardan ayn başına var olan bilfiil matematiksel şey-
1.·r h:ıkkınılaki eleştirisini silrdilrmektedir. Ancak burada özellikle matematiksel şeylerin, bu ma­
tematiksd şe�1erin ideaları ile duyusal matematiksel kavramlar arasıntla aracı gerçckliklı.:r oldu­
ğıınu ılilşilncn Pl:ıton'un kuramını çürütmeye yöndmektc..l ir. Eğer geometrinin konusunu teşkil
ı.:ılı.:n aracı geometrik cisimler, yüzeyler, doğrular ve noktalar varsa, matematiksel bilimler olan
a.çtronomi. optik ve müzik biliminde de aynı durum söz konusu olmal11lır ve eğer aracı sesler ve
gilrmdcr varsa, niye aracı renkler ve tatmalar ve bu duyumlara özne ö<le\i görecek olan aracı
h:ı�'\oanlar olmayacaktır? (Bu Milçilncü adam" kanıtının özel bir biçimidir). Krş. Robin, La Th.
l'l.uon s. 2 1 1 ve not 220- 1 .
..

1 l "Ancak ne Gök, matematiksel şeyler gibi hareketsiz kılınabilir, ne de eğer o matematiksel


ve maılılcsiz bir şey ise onun hareket eniği söylenebilir" (Robin, /..n Th. P/,ıron., a.g.e. s. 2 1 1 .).

533
M ETAF İ Z i K

Sonra bazı evrensel aksiyomlar maremarikçiler rarafından mare­


matiksel rözlerden bağımsız olarak formüle edili rler.< 1 1 O zaman bu­
rada gerek i deadan, gerekse aracı maremariksel şeylerden ayrı olan di-
lO ğer bir aracı tözün, ne sayı, ne nokta, ne uzaysal büyüklük. ne 7..aman
olmayan bir tözün varlığı söz konusu olacakrır. Eğer bu riir bir mate­
matiksel rözün düşünülmesi imkansızsa, matemariksel şeyleri n de du­
yusal varlıklardan ayrı bir varlığa sahip olmaları imkansızdır.
Genel olarak matematiksel şeyler ayrı varl ıklar olarak vazedilmek
15 İstenirse. bundan gerek doğrunun kendisine, gerekse yaygı n görüşlere
aykırı sonuçlar ortaya çıkar. Çü nkii varlık rarzlarından dolay�2)
matemariksel büyüklüklerin duyusal büyüklliklerden önce gel meleri
zorunludur. Oysa onlar gerçekte duyusal biiyükliiklerden sonra gelir­
ler. Çünkü nasıl ki cansız, canlıdan sonra gelirse. kusurlu olan hüyiik­
lük,01 meydana geliş bakımından önce olmakla b i rlik re, öz bakımın­
dan sonra gelir.
20 Ayrıca ve nihayet hangi neden maremariksel büyiildüklerin birli-
ğini meydana gecirecektir?( 4) D uyusal cisimlerin birliğini meydana
getiren, ruhtur veya ruhun bir kısmıdı r<'il veya kendisi olmaksızın cis­
min da ğı lacağı ve ayrışacağı bir başka U)'gun ilkedir. Fakat nicelikler
olduklarından dolayı bölünebilir olan maremariksel büyüklüklerde bu
bi rliği n varlığı ve devamlılığının (permanence) neden i nedir?
Doğru olduğumuzu gösteren bir b aşka del il. maremariksel bü-
25 yüklüklerin meydana geliş tarzıdır. Çünkü o önce nokradan uzunlu-

1 ) " Formüle o.l ilirler" (graphecai), "kanıdanmazlar" Ô7.d m: uem :u iksd ��')·lerde on:ık şeyler
-

olduklarından aksiyo m la rın da bağımsız varlıklarının olması h>crekir. Ru ise dii�iiniilemcr: �·ii nkü
ne sayısı. ne bUyilkl iiğil . ne süresi (dure) olmayan bir şey \':ır deği ld i r. Şiımli orr:ık aksiyc ımla rın
i�wiğinin olmayışı, m:ırem:ıriksel şeylerin de var olmayı�ını dob'lınır: Çiinkii eğer onlar v:ır cılur­
larsa, hu il7 de var cılacıkrır. Eğer bu öz var değilse, diğer \'arlıkl:ır da \':tr cıl nı:tyal�ıkl:mlır (krş.
Ps.-Ald;., 7::? ?, 3 1 -33: "'30, 1 O- 1 C:: ) .
21 Ay rı h:ışına \'e li7.ii gereği (karh auta) var olan şeyler olm:ı ü1dlil.Jcrimlcn dolayı.
3l f\larcmatiksd h ii yii k l ii k canlı bir varlığa bağlı olnudığın.l:ın k us ur l u d u r. K�. P s . A lek .
- ,

7.'.iO. 1 H-2 1 .
-i l Matematiksd cisimler yüzeylerden meydana gddiklerinc göre - 20-21 . sa r ı rl :ır Ronirz'c
giire ( 5 3 2 ) :ık ıl yilriirmc i bozan bir konudan ayrılmadır. Ri1 ise rers i nc Arisrnrcles'in buml:ı ma­
y

rem:ı ri ksd gerçekl ik leri n savunucularına yönelttiği irira7.ın en :ıklı b�ınd:t irir:ı1l:ırd:ın biri cılllu­
ğunu ve onun tamamen doğal bir tarzda diğer irirazlar aras ında ye ri n i bulllıığıınu lliişiiniiyonız.
5) Ürneğin hayv:ınlarl:ı ilgili olarak bUriinsel (tot:ıll nı hun anc:ık bir kısmı ol:tn lhıy:ın (scnsi­
tive) nıhnır veya rine (Ps.-Alck., 73 1 , 6) sadece dokunma durmı.ın:ı s:ıhip ol:ın h:ıyv:ınl.mlır. - .

:?:?. samJ:ı k i "bir b=4ka uygun ilkc"nin Ps.-Alek., (73 1 , 6-7) yapışrırıcı v.:y:ı bir b;tğ olduğıınu
si'>ylemekre,(ir. Robin ise (/.n Th. Plnıon., s. 224, not 2282 1 onun nıııh tenıcl.:n nıh rcıl ii n ii oy­
"

n:ıyabilccd• bir b:qk:ı ilke" olduğunu söylerken şüphesiz ll:ıh:ı doğnı hir yorumda bulunmakta­
dır.

534
X I l l . KİTAP

ğa, sonra genişliğe, daha sonra derinliğe doğru gerçekleşir ve burada


süreç r:ımamlanır. Şimdi eğer oluş, meydana geliş bakımından sonra
gelenin röz bakımından önce gelen olduğu doğru ise gerçekre cisimO >
yü1.ey ve doğrudan önce gelecekrir. O daha mükemmel bir varlığa sa­
hip olduğu ve büyüklük ve yüzeyden daha fazla bürün olduğu içi n de
30 öyledir; çünkü o, canlı olabilir. Buna karşılık bir doğru vey:ı yüzey hiç
c:ınlı olabilir mi? Böyle bir düşünce duyusal bilgimizin sınırlarını aş­
m:ıkradır.
Sonra cisim bir tür tözdür; çünkü dah:ı cisi m olarak muayyen bir
mi.ikemmelliğe s:ıhiptir.(2) Ama doğrular n:ısıl rözler olabili rler? On­
lar ne ruh gibi (eğer ruh gerçekten öyle ise) form vey:ı biçim ol:ırak,
ne de cisim gibi madde olarak röz olabilirler. Çünkü doğrular veya
yüzeyler veya nokr:ı.lardan meydana gelmesi kabil ol:ın hiçbir cisim
35 görmemekteyiz. Oysa eğer doğrular, yi.izeyler ve nokralar maddi bir
röz olsalardı, bunlardan meydana gelmesi kabil olan şeyler görmüş ol­
mamız gerekirdi.(3)
1 077 b O halde noktalar, doğrular ve yüzeyler mantıksal önceliğe s:ıhip-
rirler. Bunu kabul edelim. Ama manrıksal öncelik her zaman rö1.sel
önceliği doğurmaz. Çünkü tözsel öncelik, bağımsız olarak var olma
yeteneği ile başkalarından üstün olan varlıkların özelliğidir. Manrıksal
öncelik ise kavramı diğer kavramların bileşimine giren varlıkların ön­
celiğidir.(4 ) Bu iki özellik ise eşkaplamlı (coexrensive) değildirler.
5 Çünki.i nicelikler, örneğin bir harekerli veya bir beyaz, rözlerden ba­
ğımsız olarak var değilseler de, beyazlık. röz bakı mı ndan olmamakla
bi rlikre canı m bakı mından "beyaz ad:ım"dan önce gelir. Bunun nede­
n i beyazlığın ayrı başına var olmaması, her zaman ancak bileşik olana
- bileşik olandan "beyaz adam"ı kasrediyorum - bağlı olmasıdır. O

1 ) Y:ıni matem:uiksel cisim: O, Platoncuların idliialarının tersine )'İİ7.C)' ve umnluktan önce


gden-ltir.
.2) f\ latenıatiksd cisim (to soma) bir tözdilr; çünkü mıı'��ym (pos 3 1 . satır) hir mükemmelliğe
sahipıir. Sa.lece iic; hoyuta sahip olan şey olarak göz önüne alınan matematiksd cisim, canlı ol­
mamakla birlikte, muayyen bir mükemmelliği, doğal varlıklarınkinden daha aşağı dercceı.ien
ulan hir miikemmdliği gerçekleştirir. _

3 l Kıı �on saml:ırh ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 732, 1 5 ve Bonitt, 53 2 : ın,ıurfr mim si habe­
""' natım1111, es.<r oporrrret quae r.c lindı ııe/planiı ment coınpositıı. Ol•ğnılar ve }'Ü7.e}�er ne mad­
.le. ne form roliinii oynamadıklarından dolayı tözler değildirler ve tfülcnlen sonra gelirler.
'1 ) 3. satırdaki "kavr:ımı diğer kavramların bileşimine gi ren (oson oi logoi ek ton logon) keli­
mek·ri 7.ordıır (krş. Bonitz, 533 ve Ross, il, 4 1 5 ) ve onların harti hartine çevirisi ("km•raınlan di­
ğrr IMmıınlardan meydana gelen şeyler� mantıksal bakımından öncedirl.:r) tam bir ters anlam ola­
caktır. Ancak onl:ırın anlamı şüphdi değildir: Bir kavram (vera bir tanım) bir başka kavram için­
de içerilmiş olliuğunlla ondan önce gdir. Krş. Ps.-Alek., 733, '1-8.

535
M ETAFi Z i K

1O halde görülmekcedi r ki ne soyuclamanı n ürünleri rÖ7..sel önceliğe. nede


roplamanın ürünleri(] ) cözscl sonralığa sahiprirler. Çi.inkü "adam"ı
"beyaz" a eklemek sureciyle "beyaz adam" deriz.
O halde macemaciğin nesnelerin in cisimlerden daha az rözler ol­
duklarını. onların duyusal şeylerden varlık di.izeni bakımından değil,
sadece ranım, mancık bakımından önce geldiklerini ve yine onların
h içbir yerde bağımsız olarak var olamayacaklarını yererli ölçüde kanıt­
ladık. Ancak öre yandan onların duyusal şeylerin kendileri nde var ola-
15 mayacakları nı da göscerdiğimize göre,1 2 1 onların ya di.ipedüz hiç mev­
cut olmadıkları veya özel bir varlık rar1.ına sahip oldukları,C\l dolayı­
sıyla kel i menin gerçek anlamında mevcut olmadıkları açıkrır. Çi.inkü
bi ldiği miz gibi Varlık birçok anlama geli r.

3. Böl üm <Macemaciksel Şeyleri Özel Varl ık Türü - Maremariksel


Soyuclamanın Meşruluğu>

N:ısıl ki(4) maremarikce tümel önermeler. büyüklükler ve sayılar-


20 dan ayrı. onlardan bağımsız olarak var olan varlıkları ele almazlar, bu­
nunla birlikce büyüklükler ve sayıları da büyükli.iğe sah ip olma veya
böli.inebilmeleri bakımından olmamak üzere ele alırlarsa. aynı şekilde

1 ) ? ve 1 O. s:mrl:ınlaki (soyudamanın ürünleri) ve (ropl:ımanın ürünleri) (w eks aphaireseos)


ve (w ek grosreseosl ,leyimleri ile ilgili olarak kış: A, 2, ?82 :ı 28.
Rıı pa�aj<la onl:ır sı'r:ısıyla "maremariksel Fyler (ro marhem:ırikon) ve nitdikk-rle birlikrc bulu­
nan matematiksel l·isim(ler)"i: (to machematikon soma mc:ta ton poroteton) (l's.-Alek., 7:H . 24-
2"") ifaJe etmekt<.-ılirler.
2) 1 O''.'(l a 38-b 1 1 . satırlar.
3) Onlar ancak soyutlama ile vardırlar.
1) 1 7-30. satırlar ar.ısında Arisroteles matemariksel soyutlamanın ana aşamaları 1i1crine bir
raslak vermckmlir. Ku soyutlama bütün belirlenimlerinlle de :ılınan lhıyusal cisimler.len hareket
c,l,·rek l'.lebnik. Cisimler Geometrisi ve Düzlem Geomerrisinin ilerlemdcrini teşkil ettiği birbi­
rini i1lcycn <lışarı atmalarla safAritmetik'te son bulmakta<lır. Çünkü l'.lck:ınik. cisi mleri hard.:et-
1.·rin.lc. yani sadece akılsal maddeleriyle - ki bu akılsal madde uuys:ıl yayılım,lan başka bir şey
<lcğil,lir - ve lokal m:ı,ldeleriyle ilgilenerek göz önüne alır. Cisimler GL-ıtmetrisi onları iic; boyut­
lıı akıls:ı.I bir ma.l.lcye, Düzlem Geometrisi ise iki boymlıı bir m:lll<l<.-ye vb. sahip olması bakı­
mın.lan gö1 önilnc :ılır. Nihayet soyutlamanın sonu olan Arirm<.ı: ik"in konusu s:lllcl"C her türlü
u1aysal konıımllan kurtulmuş birimler ve sayılardır. (Ma<l<lenin farklı tiirleri ile ilgili olarak gön­
dermeleri ile birlikre Z, 1 0, 1 036 a 1 2 ile ilgili nota ve farklı biliınlenleki soyutlama ile ilgili ofa­
rak Ravaisson, far,,; mr la Mtraph. d'Ar., 1, s. 257 vd.'na bb.)
Riitün bu bölümden çıkan sonuç bilimsel kesinliğin miikemmcl ripini t<.-ş kil <.-ılen m:ıtemati­
�in bıınıınla birlikrc Aristoteles'in gözünde varlığın en gerçek-olmayan kısmını incdelliğitli r. O
-1.lııyıısal tözleri bile ele almaz; sadece duyusal tözlerin basir bir belirlenimi ile, yani İster siirekli,
isrer silrd.:.siz olsıın. nicelikle i lgilenir. Aristoteles'in Plaron'u i1lcyerck genel �matematik.sel şey­
ler· a.lı�1a atllantlırdığı aritmetiğin sayıları, geometrinin nukt:ı, }'Ü7.C}' ve cisimleri, o hal.le, ken-

536
Xl l l . K İTAP

duyusal büyüklüklerin kendileriyle ilgil i olarak, ancak duyusal olma­


ları bakımından değil bazı belirli özelliklere sah ip olmaları bakımın­
dan gerek önermelerin , gerekse kanıtlamaların var olmasının müm­
kün olduğu açıktır.CO Çünkü nasıl ki her birine has olan özelliklerin­
den bağımsız olarak yaln ızca hareketli olmak bakımı ndan ele alınan
25 nesneleri ve onların özell iklerini konu edinen birçok önerme varsa ve
bundan dolayı duyusallardan ayrı hareketli bir nesnenin olması veya
hareketin geri kalanlardan ayrı özel bir doğa olması zorunlu değilse,
aynı şekilde hareketli nesneler de kendilerin i hareketli olmaları bakı­
mı ndan ele almayan, yaln ızca cisimler ol maları bakı mından göz önü­
ne alan önermeler ve bilimlere imkan vereceklerdir. Cisimler de kendi
payla rına!:?) sadece yüzeyler olmaları veya sadece uzunluklar veya sa-
30 dece böl ünebilir şeyler olmaları veya bölünemeyen. ama bir mevki iş­
gal eden şeyler olmaları veya nihayet sadece bölünemeyen şeylC'r ol­
maları bakımı ndan ele alı nacaklardır.
O haldc-(3) son tahlilde ve tamamen haklı olarak yalnızca ayrı ol­
ması mümkün olan şeylerin değil, ayrı ol ması mümkün olmayan var­
l ı kların da var olduğunun söylenmesi mümkün olduğuna göre (örne­
ğin hareketli şeylerin var oldµğunun söylendiği gibi) aynı şekilde son
tahlilde ve tamamen haklı olarak matematiğin nesnelerinin de mate­
matikçilerin bu nesnelere izafe ettikleri özelliklerle birlikte var oldu­
ğunu söylC'mek mümkündür. Ve nasıl ki diğer bilimlerle ilgili ola rak
35 ve tamamC'n haklı olarak onların konuları nda ili neksel olanı değil (ör­
neğin sağlı klı olan ı n beyaz olması, bilimin konusunun ise sağlıklı
olan olması durumunda beyazlığı değil). tersine onların her biri ile il­
gili olarak konusunun kendisini (örneğin nesnesini sağlıklı olmak ba­
kımından ele alması söz konusu olduğunda insan olması bakımından
1 078 a sağlıkl ı i nsanı) ele aldığı söylenebilirse, geometri için de ayn ı şey söy­
IC'nebilir. Onun ele aldığı nesneler, duyusal şeyler olabilirler; ama o,

llilcrimlen ancak mancıksal bir soyutlama ile ayrılmaları miimkiin ol:ın lloğal cisimlerin hareket­
si1. f.ıkaf boş fonnlarıJır. O halde matematiğin konusu ne flİ7lliir (çiinkii föz, arn b�ına varlığa
sahipfir). ne de töziin bir öğcsidir (çünkü salt nicdiksel belirlenimler duyusal doğalann yapısı içi­
ne girmezler.)
1 ) Nasıl ki tümel matematiksel önenncler matematiksel şeylerin farklı tiirleri ara.çında bir ay­
rım yapmazla rsa aynı şekilde geometri, bilyüklüklerin duyusal Ö7elliklerini bir yana bırakır ve sa­
lk1:e onların uzaysal üzcllikleri ile ilgilenir. Krş. Ps.-Alek., 731. 29-30.
2) Baş ka bilimler tarafından.
3) Arisrotclcs şu sonıya cevap vermektedir: Eğer matematiksel şeyler ancak �soymlama yohıy­
la" (eks aphaircscos) hir varlığa sahipseler, nasıl olup da onbrın var tıldukları si.lylend:ıilir? (Ps.­
Alck. 7'Yi, .?';-26).
,

5 37
M ETA F i Z i K

onları h içbir zaman duyusal olmaları bakımından incelemez ve mate­


matiksel bilimler bundan dolayı duyusalların bilimleri değildirler.
5 Öte yandan onlar duyusallardan ayrı olan başka şeyleri n de bilimleri
ol mayacaklardır. Şeylerde çok sayıda öyle bazı özsel nirelikler vardır
ki onlar o şeylere bu tür özell iklerin her birinin yalnızca onlarda bu­
lunması anlamında aiccirler<O. Örneği n hayvanlardan ayrı olarak h iç­
bir şey erkek veya dişi olarak mevcut olmamakla birlikre hayvana er­
kek veya dişi olması bakımı ndan özgii olan bazı özellikler vardır.
Bundan çıkan sonuç şudur ki şeylere sadece uzunluklar veya yüzeyler
olmaları bakımından göz önüne alındıkları nda air olan bazı özellikler
de vardır ve bilginin nesneleri mancık bakımı ndan ne kadar önce ve
1O ne kadar basitseler, bilgimiz de o ölçüde kesindir (çünkü kesin lik ba­
siclikren başka bir şey değildir). Bunun sonucu da şudur ki uzamla il­
gisi olmayan bir bilim, uzamı konu alan bir bilimden daha kesi ndir
ve en kesin bilimin hareketsiz varlıkların bilimi olmasına karşılık, ha­
rekeri konu alan bili mler arasında en kesi n bi lim, birinci rür hareketi
konu alan bilimdir. Çünkü o en basir harekerrir ve bu hareket içi nde
de tekbiçimli {uniform) hareket en basit olandır.
Müzik ve optikle ilgili olarak da aynı açıklama geçerli olacaktır.
l5 Çünkü onların h içbiri konusunu görme veya ses olmak bakımından
· ele al maz, doğrular veya sayılar{2) olmak bakımından ele al ı r. Çünkü
doğrular ve sayılar, görme ve sesin kendisine özgü olan değişik halleri­
dir (modi fıcations). Aynı durum mekanik bilimi için de söz konusu­
dur.
O halde kendileriyle birl ikte bulunan özelliklerden ayrı olarak
bazı özell i kleri ele alıp, onları öyle olmaları bakımından bir inceleme­
ye tabi tutarsak, bir yan l ış yapm ış olmayız; nasıl ki yere bir doğru çi­
zen bir geometrici, bu doğru bir ayak uzunluğunda olmadığı halde
onu bir ayak uzunluğunda bir doğru olarak kabul ermede bir yanlış
20 yapmazsa: Çünkü burada yanlış, akıl yürürmenin öncüllerinde bulun­
maz.
Bu yön remle her problemin çözümünde arirmetikçi ve geo­
metrici n i n yaptıkları gibi ayrı olmayan b ir şeyi ayrı olarak ortaya
koymak suretiyle mükemmel sonuçlara ulaşılabilir. Çünkü i nsan,
i nsan olarak bir ve bölünmez bir şeydir. Ari tmerikçi de onu bölün-

1 ) Ve onlar öznenin, dayanağın kendisine değil, özsd niteliklere bağlıdırlar. Krş. Ps.-Alek.,
737, 3 vJ.; Syr., 97, 1 8-24; Bonitt, 534 - Öz.sel niuliltkrk ilgili olarak krş. B, 2, 997 a 3 ile ilgili
not; ı\, 30, 1 025 a 30.
2) Optik doğnılar, Müzik sayılar olmak bakımından (krş. /ltind Analiıilt/u, ( , 7, 75 b 1 5).

538
X I II . KİTAP

mez b i r şey olarak onaya koyar v e son ra bölün mez olmak bakı­
mı ndan i nsana herhangi b ir özell iğin ait olup olmadığın ı araşmı r.
25 Geomerrici ise onu ne i nsan, ne bölün mez olarak değil, matema­
riksel bi r cisim olarak göz önü ne alır. Çünkü onun bölünmez ol­
madığı nı n farz edi lmesi duru m unda bile i nsana ait olacak özell ikle-·
rin, bu böl ü n mezl i k ve i nsanl ı k n i teli kleri nden ayrı olarak o na ait
olabilecekleri açıkm. Bunda dolayı burada geomerriciler düzgün
bi r biçi mde akıl yürürürler: O n lar var olan şeyler üzeri nde konu­
şurlar ve konuları var olan şeylerdir; çünkü varl ığın iki anlam ı var-
30 dır: Tam fi i l (entellekheia) olarak varl ık ve madde olarak varl ıkJl )
Öte yandan i yi ve Güzel olan, farklı şeyler oldukları na göre (çün­
kü birinciye ancak eylem alanında rastl anmasına karşı l ı k Güzel
olan' a hareketsiz varlıklar alanı nda da rastlan ır) , matematiksel bi­
l i mleri n G üzel ve lyi olan'a hiçbir yer vermediğin i iddia eden filo­
zoflar, şüphesiz yan ılgı içindedirler.1 2 l Tersine Güzel olan , bu bi­
l i mleri n akıl yürütmeleri ve kanı tlamalarının başlıca nesnesidir.
35 Onların bunu açıkça zikretmemeleri, ondan söz etmedikleri anla­
m ı na gd mez. Çünkü onlar, onların eserl eri ni ve i l işkileri n i göste­
ri rler. G üzell iğin en yüksek biçimleri, düzen, si metri ve bel irl i l i ktir
1 078 b ve matematiksel bilimlerin özel bir b içi mde gösterdikleri de bun­
lardır ve bu biçimler (yani düzen ve bel irlilik) açıkça birçok eserin
nedenlt-ri olduklarından matematikçileri n bu tür bir nedensel lik il­
kesini, yan i Güzel olan'ı, muayyen b ir tarzda b ir neden olarak ele

1) Geometrinin konusu varlıklardır: Matematiksel şeyler varlıklardır. Madde olarak varlık


(h�1ikos. 30. satır) kuvve olarak (dynamei) varlıktır.
l's.-Alek., 738, 25 ve Jevamında 2 1 -3 1 . satırların kesin konusunu açıklığa kavuşnırmaktadır.
Aristotdcs kendisine rapılabilecek bir itiraza cevap veriyor. Matematikçilerin Jü.Jiincclcrrinin
komm ı ne du yusal cisi mlerdir, ne de ayrı başlarına var olan şey le rd i r. Ari)10tclcs bu itirat.a kuvve
w tiil a �·n m ın ı yaparak cevap vermektedir: Matematiksel şcyl.:r ne ayrı başlarına vardırlar, ne du­

�ı ı sa l( l a hiltiil vardırlar; onlar sadece bilkuvve vardırlar - M kitabının b irin ci kısmı burada bit­
mek ıe(lir.
2) Aristoıclcs muhıemelen Aristippos'u kastetmel.."tedir (krş. B, 2, 996 a 32). Ps.-Alek.'a göre
(':';\'1, 22-2'1) Aristippos'ıın İyi ve Gilzel olan ilzerine millahazasının amacı, matematiksel şerle­
rin varlığını inkar eımckıi: Eğer her şey İyi ve Güzel için eylem(le bulunmakıa ise ve eğer mate­
m:ııikscl şc)1er İyi ve Güzel olan'a hiç yer vermiyorlarsa, demek ki onlar var değildirler. Robin
(/.n Th. J>lıtton., s. 367. not 302) bir başka yorum teklif ermektedir. Buna göre Arisrotcles sözü­
nü eniği fıl01.ofları iri ve Güzel olan'a matematik şeyler i n hiç yer vermediğini söylemiş olmala­
rından öıilrii eleştirmemektedir, İyi olan ile Gilzel olan arasında bir ayrım yapmaksızı n bu görü­
şii ileri silrmil.J ol(luklarından ötürü eleştirmel.."tedir. Oysa matematiksel bilimler hareketsiz var­
lıklar alanında (32. sarır) karşılaşılan Gilzel olan'a ilişkin (liişiinccl.:rlc ilgilenirler. Buna k:ırşılık
iyi olan'ın bu şeylerle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü o, eylem alanına aitıir ve eylem de (laima hare­
kede hirlikte bulunur (R, 2, 996 a 27). Oysa matematiksel nesneler har.:k�-rsiz<l irler.

539
M ET A F i Z i K

al maları gerektiği açıkcır. Ancak bu konuları bir başka yerde de-


5 ri nlemesi ne ele alacağız.( 1 }

4. Bölüm <Platon'un S isrem inin Tarih i ve Eleşti risi>

O halde matematiksel şeylerle i lgili olarak onları n var oldukları­


nı , varl ık tarzlarını,(2) hangi anlamda önce gel ip hangi anlamda önce
gelmedikleri n i böylece göstermiş olduk.Ol Şimdi idealara geleli m:
Ö nce sayıların doğası konusuna te :nas ermeksizin idealar reoris inin
10 kendisi n i i ncelememiz gerekmektedir. Bu reoriyi. ideaların varlığı n ı
i l k olarak ileri sürenlerin başlangıçta kendisini rasarlamış oldukları
biçi mde ele alacağız.
idealar öğretisi, kurucuları(4 ) tarafi ndan Herakleiros'un şeylerin
hakikari üzerine olan ve kendilerini i kna ede.n düşünceleri nin sonucu
15 olarak orcaya acılmıştır. Herakleitos'un görüşüne göre bütün duyusaI
şeyler sürekli bir akış içindedirler; öyle ki eğer herhangi bir şeyin bil­
gisi ve bilimi varsa, duyusal şeylerin dışı nda bazı başka gerçekliklerin,
kalıcı ger_çekliklerin var olması gerekir; çünkü sürekli akış içinde olan
şeyin bilimi olamaz.
Sokrates ise ahlaksal erdemlerin incelenmesi ile meşgul olmuş ve
onlarla ilgili olarak tümel tanımlar tesis ermeye çalışan ilk kişi olmuş-
20 rur. Çünkü Doğa Filozofları içinde sadece Demokriros - o da çok
küçük ölçüde - bu yöncemi ele al mış. o da yaln ızca sıcaklık ve soğuk­
luk ile i lgili bir tanı m vermeye çalışmışrır. Ondan önce Pyrhagorasçı­
lar ran ımları n ı sayılara geri götürdükleri az sayıdaki bazı şeylerle ilgili
olarak (örneğin fırsat, adalet ve evliliğin özünün ne olduğu ile ilgili
olarak<'i l ) bu doğrultuda bazı teşebbüslerde bulunmuşlardı. Sokrares
hakl ı olarak özü aramaktaydı; çünkü o kıyaslar yapmak isriyordu.

1 ) Kesin olmayan bir gönderme. Aslında Aristoteles bu vaaliini ne Diogenes'in l.:aralogunda


bulunan "Peri /\,1/011"lla ('iyi Üurine'de), ne De Gu/o'Ja, ne ilMia edildiği gibi A, 7, 8, l O
(Oırist) veya N, 4 Je yerine getirmiş görünmemektedir.
'

2) 2 ve 3. bölümler.
3) 2, 1 077 a 1 7-20; 1 077 a 24-b 1 1 .
4) Platon l 5. samdaki "phroncsis" gend olarak Platoncu "bilgi" anlamıln<ladır; oysa Aristo­
-

telcs'te bu kdime ahlaksal bir anlam kazanu {kış. A, l , 980 b 22 ile ilgili norl.
5) Ru pasaja De />art. Anim., l , 642 a 24-3 1 yaklaştırılabilir {özellikle de Jaeger'e göre (,Arist
..

352-353) Aristotdcs'in zooloji ile ilgili eserleri, özellikle De Part. Anim. 'un birinci kitabının geç
bir Jönemlk, M 4'1e aynı dönemde kaleme alınmış olmasından dolayı) - Alck., (38, 1 6) bizcfir­
.ratın 7 sayısına, ad11kiın 5 sayısına (74 1 , 5) veya 4 sayısına veya 9 sayısına (38, 1 2) ve n•liliğin
yine 5 sayısına (39, 8) özdeş lcılındığıru (çünkü bu son sayı ilk çift sayı ile ilk tek sayının topla­
mıdır) söylemektedir.

540
X I I I . K i TAP

25 Kıyasın il kesi ise özdür.<O B u zamanda D iyalekrik sanarı, özün bilgisi


olmaksızın karşıtları i nceleyebileceği ve karşırları ele alan bilimin bir
ve aynı bilin\ olup olmadığını belirleyebileceği ölçüde gelişmiş değil­
di.(2) Çünkü haklı olarak Sokrares'e mal edilebilecek iki başarı vardır:
Tümt"Varımsal konuşmalar ve ranım (ki bunların her ikisi de bilimin
30 hareker nokrasında bulunurlar) ,L\J Ancak Sokr:ıres ne rümellere, ne
ranımlara bağımsız bir varlık izafe ermemekreydi. Daha sonra gelen
fıtozoAar ise onun tersine onlara ayrı bir varlık verdirdiler ve onların
idealar olarak adlandırdıkları şeyler işre bu şeylerdi r. Onlar aşağı yu­
karı bir aynı akıl yürütmenin sonucu olarak rümel olarak rasdik edi­
len her şeyi idealar olarak kabul ermeye yöneldiler. Bu adera(4) şeyleri
saymak isreyen birinin, onların sayısı çok az olduğu için onları saya-
35 mayacağı na i nandığından bu sayma işi ni yapmak üzere onların sayısı­
nı çoğalrmasına benzemektedir. Çünkü i dealar adeta bu fılozoAarın

1 ) Öz, (w ti esti) kelimesi n i şüphesiz özsel ol)"\ın veya olmasın geniş anlam,la her tilrlil oluşru­
nıcu . mey,lana getirici şey olarak almak gerekir (kil. A, 3, 983 a 28, "logosft hakkındaki notu­
mu7). Ari)-rotelcs bu satırlarda kıyas hakkında, bilimliği Ü7.ere Ariswtclcs'i n kı}'ak kuramının
kaplamcı oltluğunu llilşiinen Hamdin'in tersine içlemci bir yorumu teklif eder görilnm ı..-k ted ir.
Dunım ne olursa olsun 1 famclin'in haklı olarak si.iyletliği gibi (/..r S_r.rı. d'Ar., s. 78-79) bu satır­
lanla asıl anlamında Aristotelcsçi kanıtlama "Sokrarcs tarafından az çok bulanık bir raml:ı i.l ncc­
,ıcn sC7inlenmiş olan bir idealin gerçekleştirilmesi olarak gi.\ riinmekte..li rft . Gerçekten Sokratcsçi
yöntem, apotliktik kıyasın bir çeşit embriyonudıır.
2) Yan i bu dönem,le gerek hayali (fıctives) ö7.lcr..len gerekse gerçek özlcnlcn hareketle akıl yü­
riiriil..-b ileccği heniiz fark C\lilmemişti (key. Soji.<tik Delilkri11 Çiiriiıiilmni, 34, 1 84 a 8-b 3). Bu
dönemde asıl anlamın,la Aristotelcsçi diyalektik henilz mevcut değil,li ve öziln bilgisinden ba­
ğımsız olarak karşıt tezleri göz önüne alma yoluyl:ı bilimin eserine ha7.1 rlamar.1 imkan vermiyor­
lhı ( Oiyalcktik'in kcşfı ile i lgili olarak key. A, 6, 987 b 32).
3) Tümnıanmsal konııımalar (epaktikai logoi) asıl anlanııml:ı bilimsd tiimevanmlar llcğildir­
ler, Ö7e kadar yükselmeye imkan veren, benzerlikten çıkarılmış kanıtlamalardır. Onların tlrnckle­
ri Ksenephon'un "!ılrmorabi/iaftsında (özellikle iV, 6, 1 3- 1 5) ve Placon'un lliploglarımla bulu­
nacaktır. Aristoteles'in kendisi bu kanıtların birisini t:ı., 29, 1 02 5 a 6- 1 'de naklctmektellir. - Til­
mevarımsal kanıtların örneklerini eski Hipokratcsçi y:ml:ırd:ı bulduğunu diişiinen A, E. Taylor
ne derse dcsin (Varia Socraıica. 72) Aris to telcs bıı kcştin başarısını Sokrates'e mal etmekte haklı­
dır. Şu anlamda ki riimevarımsal konuşmalann önem ini ilk defa kabul 1..-dcn ve onu özlln bilgisi­
ne ulaşmak ve tünıd r:ınımların peşine d�mek ii1cre sistemli olarak kullanan ilk kişi Stıkra­
tcs'tir. Aynca Sokrarcsçi diişllncenin biricik olmasa da an:ı konusunu rcşkil eden, yalnızca ahlak­
sal şerleri konu alan (bıı konu ile ilgili olarak krş. A, 6, 987 b 2 ile ilgili not) bııgent'l 1t1n1111/drdır
ve tiimt'ı•amma/ kon u,cm11lıtr ona ulaşmak için ar.t\·l:ml:ın ibarettirler.

4) :H. satı rdaki bıı kelimeden (osper) 1 079 b :re katlar olan metin çok hafıf F.ırklıl ıklar dışın­
tla A. 9, 990 b 2'dcn 99 1 a 8'e kadar olan buna tck:ıbiil c..lcn metnin aynıtlır. En önemli dı..-ğişi k­
lik. daha önce de işaret ettiğimiz gibi şahıs değiş mesid i r: Arisrotcles burada Pl:ıtoncu lanlan artık
birinl·i şahıs olarak değil, üçilncil şahıs olarak söz ermektedir. Rundan M kitabının A ki tabı ndan
sonra olJuğu son ucu na vanlmıştır. Bu bölümün tiim geri kal:ını ile ilgili ol:ırak A kitabının not­
lanna gi\mleriyoruz.

54 1
M ETA F i Z i K

nedenleri ni araşcırdıkları ve kendilerinden harekerle bu İdealara var-


ı 079 a dıkları bireysel şeylerden daha fazla sayıdadırlar. Çünkü her şeye aynı
adı raşıyan ve ayrı varlığı olan bir gerçeklik tekabül ermekredir. Bu
gerek asıl anlamında tözlerle ilgili olarak, gerekse isrer duyusal. isrer
ezeli-ebedi bir çokluk söz konusu olsun bir çokluğun birliği ni reşkil
eden diğer şeylerin özleri ile ilgili olarak geçerlidir.
Sonra Platoncuların kendileriyle ideaların varlığını kanıtladıkları-
5 nı ileri sürdükleri bütün diyalektik kanıtlardan hiçbiri ikna edici de­
ğildir. Çünkü onların bazıları hiçbir zorunlu sonuca götürmemekte­
dir; bazıları Platoncuların kendilerinin görüşlerine göre ideaları olma­
yan şeylerin İdealarını onaya koymaktadır. Çünkü bilimleri n varlı­
ğından çıkarılan kanıdara göre bilimi olan her şeyin ideaları olacaktır.
Bir çokluğun birliği kanıtına göre ise olumsuzlamaların da ideaları
olacaktır. Nihayet ortadan kalkan bir şeyin bile bir düşünce nesnesi ni
1 O teşkil ettiğini söyleyen kanıra göre ortadan kalkabilir şeyleri n de idea­
ları olacaktır; çünkü bu şeylerin tasavvuru zihi nde varlığını si.irdür­
mektedir.
Daha doğru olan akıl yürütmelerin de bir kısmı görelilerin 1 dea­
larını kabul etmeye (oysa göreli şeyler. Platoncular tarafından ayrı ba­
şına bir cins olarak ele alınmamaktadırlar), diğer bir kısmı "üçüncü
adam" kanıtına göcürmektedir.
Genel olarak İdeaların varlığına ilişkin diyalektik kanıtlama. İde-
1 5 alarm taraftarlarının, varlığına ideaların varlığı nın kendisindefl daha
çok önem verdikleri ilkeleri ortadan kaldırmaktadır. Çünkü ondan çı­
kan sonuç, tik olan'ın belirsiz iki olan değil, sayı olacağı ; göreli ola­
nın, özü gereği olandan önce geleceği ve bazılarının idealar öğretisi­
nin peşi nden giderken içine düşmüş oldukları bütün diğer kendi ilke-
·

leriyle çelişmeleridir.
Sonra Plaroncuların İdeaların varlığını tasdik etmek üzere kendi­
sinden hareket etrikleri anlayışa göre, sadece tözlerin değil, başka bir-
20 çok şeyin de ideası olacaktır (çünkü sadece rözlerin değil, diğer röz­
olmayanların da kavramı birdir ve böylece tözden başka şeylerin de
bilimi ve bu türden daha binlerce saçma sonuç ortaya çıkmaktadır).
Oysa sistemin mantıksal zorunluluklarına ve idealara ilişkin olarak
ifade edilmiş olan görüşlere göre eğer idealar. kendilerinden pay alı­
nan şeyler iseler, zorunlu olarak yalnızca tözlerin ideaları olabilir.
2 c; Çünkü ilineksel olarak pay alma yoktur. Tersine her ideadan. İdea­
nın kendisinin bir özne hakkında ilineksel olarak tasdik edilmemiş ol­
ması ölçüsünde pay alınması gerekir. Bununla şunu kastediyorum:

542
XI I I . KİTAP

Eğer bir şey "kendinde Bir"den p:ı.y :ılırs:ı.. "ezeli-ebedi ol:ı.nd:ı.n da


30 p:ı.y :ılır; :ı.m:ı. ilineksel ol:ı.r:ı.k p:ı.y :ılır. Çünkü "kendinde Çifr" için
"ezeli-ebedi" olm:ı.sı bir ilinekcir. O halde :ı.nc:ı.k rözlerin fde:ı.ları ol:ı.­
c:ıknr. 1 mdi duyusal düny:ı.d:ı. cözü ifade eden şey, :ı.kılsal dü ny:ı.d:ı. da
onu ifade eder. Aksi c:ı.kdirde bir çokluğun birliğinin bu çoklukr:ı.n
:ı.yrı olduğunu söylemenin :ı.nl:ı.mı nedir? f mdi eğer ldeal:ı.rla onlard:ı.n
p:ı.y :ı.lan şeyler ar:ı.sınd:ı. bir form özdeşliği v:ı.rs:ı. (ldealarl:ı. bu varlıkl:ı.r
:ı.r:ı.sında) orr:ı. bir şey ol:ı.c:ı.kcır. Çünkü yokoluş:ı. rabi ol:ı.n ikilerle,
m:ı.cemariksel, dol:ı.yısıyl:ı. çok ol:ı.n , :ı.ma ezel i-ebedi olan ikiler :ı.r:ı.sın-
35 d:ı. ikilik bakı mınd:ı.n birlik ve özdeşlik olac:ı.krır da kendinde i ki ile
herh:ı.ngi biri özel iki ar:ı.sınd:ı. bu birlik ve özdeşlik niçin olm:ı.y:ı.c:ı.k­
rır? Eğer bunun cersine o nl:ı.r :ı.r:ı.sında bir form özdeşliği yoks:ı.. bu sa­
dece onların orc:ı.k bir ada sahip oldukl:ı.rı :ı.nl:ı.mın:ı. gelecek ve yine
bu s:ı.nki :ı.ralarınd:ı. orcak olan hiçbir şeyi göz önüne :ı.l m:ı.ksızın K:ı.lli-
1 079 b :ı.s'la bir rahca p:ı.rç:ı.sının her ikisi ne birden "insan" demeye benzeye­
cekrir.
NihayetO > bücün geri kalan şeylerle ilgili olarak orr:ı.k kavr:ı.mla­
rı n lde:ı.larla uyuşcukları nı, örneğin keı1dinde D:ı.ire'de şekil, yüzey ve
k:ı.vr:ı.m ın geri kalan kısımlarının kendinde D:ı.ire ile uyuştuğunu, an­
c:ı.k "gerçekten v:ı.r olan"ı eklemek gerektiğini kabul ettiğimiz r:ı.kdir-
5 de, bu eklemenin c:ı.m:ı.men boş, :ı.nl:ı.msız bir ekleme olup olm:ı.dığın ı
d a İncelememiz gerekir. Çünkü bu b i r lde:ı. olm:ı. özelliği , k:ı.vr:ı.mın
h:ı.ngi unsuruna eklenecektir? Dairenin merkezine mi. yil7.eyine mi
veya k:ı.vr:ı.mın bücün unsurl:ı.rın:ı. mı? Çünkü tözde bulun:ı.n h er şeyin
(ins:ı.n kavr:ı.m ında bulunan) H:ı.yv:ı.n ve lki-:ı.y:ı.klı gibi idealar olm:ı.sı

1) M'ye özgü olan bu kanıtla ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 7'1 2, 3-7'13, 3; Syr., 1 1 'i, 'i - 1 1 6, 3;
Ronirz. 'i3'J-'i40; Robin, /.a Th. Platon., s. 67, nor 732: Sıkı bir ramla hemen bir önce gelen 33-
1 0-:'9 b 3 samlarına bağlanan bu kanıt şudur (Bu nokta ile ilgili olarak krş. Ronirz, 'i3l)): lllcala­
rın .lıı}ıısal şeylerle ne ramamen eşanlamlı, ne tamamen çok anlamlı şerler olmadıkları söylene­
bilir. <;iinkii her idea bir ek (supplemantaire) ve özgiin özellik taşır: Ru Ö7.cllik, bir idea olmak,
kentlisinden pay alan du}ıısal şeylerin örnek (exemplairc) nedenini teşkil etmektir. Rl>rlece bu
ar::ı çfüiimle bir önceki pasajda eşanlarnlılık ve eşseslilik ile ilgili olarak on:ır::ı çıkan irirazl:mlan
kıırnıhınmuş olacaktır. Aristoteles bunu, bir ideayı mcyd:ın::ı getiren her şeyin bir l llea olduğunu
ve bir l tlc::ı olma ö1dliği nin kendisinin kendinden Yiizey'in kemlin.le O::ıi rc'ye ait olduğu gibi
h.·r ideaya ait olduğunu söyleyerek cevaplamaktadır.
Ru konu ile ilgili Ronitz'i n açıklaması mükemmeldir (538-539). Çağdaş şerhçilere geli nce on­
lar hu çok ince kanıtı farklı biçimlerde değerlendirmişlerdir. Tr::ı ndclenburg ve M khclis'in (/Je
Ari.rtou/, N1tonis Arlm"Mrio, 1 864) M'de bu pasajın varlığının M'nin önceliğini göstenliğini dii­
şiinmelerine karşılık (\·iinkii Aristoteles bu ince kanıtı A, l)'da zikretmemekteJi r). Ucbcrweg,
(Grumlriss, ( 9, 23 1 ) ve Jaeger, (Stutlim. . . 32) için tersine hu A'nın M \len önce olJuğunun bir
kanın,lır.

543
M ETA F I Z I K

gerekir. Ayrıca İdea olma özelliğinin kendisi nin (kendinde Dai re'ye
1O n isperle kendinde Yüzey gibi) hürün idealarda cins olarak bulunan
belli bir doğa olması gerekeceği de açıkrır.

5. Bölüm <İdealar Değişme nin Nedenleri Değildirlef.>I ı ı

Sorulması gereken en önemli soru, nihayer, ideaları n isrer ezeli­


ebedi, isrer oluş ve yokoluşa tabi varlıklar olsunlar. duyusal varl ıklara
ne gibi bir yardımda bulunduklarıdı r. Çünkü onlar bu varl ıkları n ne
hiçbir hareker, ne de değişmelerin i n nedenleridi r. Sonra onların ne di-
15 ğer varl ıkların bilinmesinde bir yardım ları vardır (çünkü onları n röz­
lc.-ri değildirler; aksi takdirde onlarda olurlardı) ne de onların varl ıkla­
rın ın açıklanmasında. Çünkü o nlar en azından kendilerinde pay alan
şeyleri n İfinde (immanent) değildirler. Eğer onların içinde olsalardı. be­
yazın beyaz varlığın bileşimine girerek beyaz varlıkra beyazl ığın nede­
ni olduğu gibi belki varlıkların nedenleri olarak diişünült-bilirlerdi. An-
20 cak kaynağı n ı Anaks:ı.goras'ta bulan ve daha son ra problemlerle (apo­
ries) ilgili tarrışmasında Eudoksos ve diğer bazı fılozotlar ra�afından
yen iden ele alınmış olan bu kanm sarsmak çok kolaydır. Çünkü böy­
le bi r görüşe üstesinden geli nemez birçok iriraz yönelrmek kolaydı r.
Sonra bütün diğer nesnelerin ldealardtln bu "dan" kel imesinden
genellikle anlaşılan anlamların hiçbiri bakımından meydana gelmesi
mü mkün değildir. İ deaların modeller (paradigmes) olduklarını ve di­
ğer şeylerin onlardan pay aldıklarını söylemek ise boş sözler söylemek
25 ve şiirsel benzermeler yapmaktan başka bir şey değildir. Çünkü gözle­
ri ni i dealara dikmiş olarak çalışan nedir? Sonra bir başka varlı kran
kopya edil meksizin bu başka varlığa benzer olan bir şey var olabilir
veya bu başka varlığa benzeyebilir. Örneğin Sokrares var olsun veya
ol ması n, ona benzeyen bir i nsan doğabilir ve şüphesiz ezeli-ebedi bir
.�O Sokrares var olmuş olsa da durum değişmez.
Sonra bu görüşe göre bir aynı varlığın birçok moddi ve dolayısıy­
la da birçok İdeası olacaktır. Örneğin insan içi n bunlar Hayvan , iki­
ayaklı ve aynı zamanda kendinde i nsan olacaklardır. Sonra idealar sa­
dece duyusal varlıkların değil , i deaların kendileri nin de model leri ola­
caklardır ve örneğin ci ns, cins olarak, cinsre içerilmiş bulunan rürlerin
35 moddi olacakrır. O halde aynı şey h e m model. hem kopya olacakrır.
Son r.ı rözün , tözü olduğu şeyden ayrıl ması imkansız gibi görünmek-

1 ) 1 080 a 8'c katlar hemen hemen bu bölümün bfüünii harfi harfine A, 9, 99 a 9-99 1 b 9'u
r,·krar ctmckrcd ir.

5 44
X I I I . K İTAP

1 ORO a redir. Peki o zaman şeylerin tözleri olan ideala r nasıl şeylerden ayrı
olacaklardır?
Phtıidon'da varlığı n ve oluşun nedenleri nin idealar olduğu söy­
lenmekredir. Ancak İdeaların varlığı nı kabul ersek b ile. pay alan var­
lıklar fail nedeni n müdahalesi olmaksızın varlığa gelemezler ve ideala­
rın rarafrarlarının ldcalarının olmadıklarını söyledikleri birçok başka
5 şey (örneğin bir ev ve bir yüzük) de varlığa geldiği ne göre. bundan
onların ldcalarının var olduğunu söyledikleri diğer şeylt"ri n de ideala­
rı n t"Serlt"ri olarak değil de sözünü erriğimiz şeyleri n nedt'nlerine ben­
zer nt'denlerin sonucu olarak var olmaları veya varlığa gel melt'rinin
açıkça mi.i mkü n olduğu sonucu çıkar.
Ore yandan İdealar öğretisine bu aynı çi.irlirme rarzı yardımıyla
1O Vt' daha manrıks:ıl, daha kesin kanırlarla bu incelt'd iğimiz irirazlara
benzt'r daha bir sürü iriraz yönelrilebilir.

6 . Böli.im <idea-Sayılar Öğretisi-Varl ıkların Tözleri Olarak Göz


Önüne Alınan Sayıların Doğası Üzeri nt' Varsayı mlat>

Bu farklı noktaları belirledikten sonra bağımsız rözler ve varlıkla­


rın ilk nedenleri olarak göz önüne alınan Sayılar kuramının sonuçları-
15 n ı da kendi paylarına incelemek iyi olacakrı r. Eğer sayı b ir gerçeklikse
ve eğer onun tözü bazı filozofları n ileri sürdükleri gibi sayı nın kendi­
si ndt'n başka bir şey değilse, bundan zorunlu olarak çıkacak sonuçlar
şunlardır: l l )
1 ) Ya her varlık tür bakımı ndan fa rklı olduğu için onda bir birin­
ci ve bir i kinci vardu{ 2J ve o zaman a) ya bu özellik doğrudan doğru-

1 ) Arisfor.:lcs'in sınıflaması çok bulanıktır (Doğu rduğu giiçliiklerlc ilgili olarak k11. Ronitt,
'\ 'ı �l. lfohin ".: glir..: (/.ıı Th. Platon., s. 272, not 258) onun reni.len şu şekil.le fes is edilmesi gerd.ir:
Ari'fll{des iki rilr :ıyn başına var olan, bağımsız (separes) sayıyı hirhirin.len ayırm:ıkf:ıdır: 1 )
riir h:ık ımıml:ın f.ırklı olan ve ya a) hepsi birbiriyle toplan:ıhilir olan birimler.len. h l vcy:ı ancak
hir :\�"Ilı s:ı�·ı için.!.· hirbiriyle toplanabilir olan bi rimlerden mey.lana gelen 1.k":'l-Sayıl:ır. .?l bilriln
hiı iıııhi hirhi riyle wpl:'lnabilir olan matemarikscl sayılar örn<.-ğine güre ras:ırl:ınmış ol:ın Sa�·ılar.
l':ih�r•'f �'i -:r·. s:ırırlar da daha öncekilerin bir özetidir.
lfoss. ( 1 1 , 126) ıner n i daha yakından rakip eden, anc:ık daha az manrıklı olan farklı hir sını Aa­
m:ı �'3pm3kr:ı.lır - Aslında Aristotelcs 20. sarırda, muhremclcn kasr..:niği m:ırcm:ırikscl s:ıyı ile
1,1,·:ı-s:ıyı nın riimii h i rbi riyle toplanabilir olarak göz önilne :ılın:'ln birimleri :ır:ısın&ı bir k:ırışrır­
m:ı }":'lpıyor giiriinmekrcdir. Her ne ise bize 35-37. sarırl:ırı bir özet obrak <k-ğil, sayıların daha
iincd,i hiifiin riirlerini içine alan yeni bir böliinmesi olar.ık gi.i7. i.iniine :ılm:ık .l:ıh:ı uygun gi.iriin ­
mda,'llir (krş. Ronil7.. ';43).
.? ) K:ışka deyişle ön ce ve sonra, önce gelen ve sonra gelen V3nlır (k11. aşai,rı.l:ı 1 080 b 1 2) : Ps.­
:\1,·k. , �.u. 1 8-20'.le hu nu şöyle açıklıyor: Bu sanki insanın M:ıkıllı� ayrımına s:ıhip ol.l ı ıf,"lından

545
M ETA F i Z i K

ya bürün birimlerin özelliğini belirler ve hiçbir birim bir başka biri m-


20 le roplanamaz (inaddirioı:ıable, inassociable) veya b) bürün biri mler
doğrudan doğruya birbirlerin i rakip ederler (consecurive)< ı 1 ve her­
hangi bir birim, b�ka herhangi bir birimle roplanabilir. Örneği n ma­
remari ksel sayı nın böyle olduğu söylen mekredi r. Çünkü maremariksel
sayıda bir birimle diğeri arasında hiçbir fark yokrur veya c) bazı bi­
rimler birbi rleriyle roplanabilir, bazıları roplanamaz. Örneği n l ki'nin
Bi r'den sonra ilk olduğunu, daha sonra Üç'ün geldiği ni ve bürün di­
ğer sayılarla ilgili olarak durumun böyle oldugunu ve her sayıda bi-
25 ri mler arasında coplama olduğunu, yani ilk lki 'deki birimlerin birbir­
leriyle. ilk Üç'reki birimlerin birbirleriyle ropland ığı n ı , bürün diğer
sayılarda da durumun böyle olduğunu. ancak kendinde lki'dt'ki bi­
ri mleri n kendi nde Üç'reki birimlerle roplanamaz olduğunu ve birbi ri­
ni rakip eden bürün sayılarda durumun böyle olduğunu farz edel i m.
30 O zaman maremariksel sayıların şu şekilde sayı labilir olmalarına karşı­
l ık - Bi r'den sonra İki (yani ilk bir + bir başka bir) lki'den sonra Üç
(yan i bu iki + bir b�ka bir) vb. - İdea olan s;.ı yılar şöyle sayılacaklar­
dır: Bir'den sonra ilk Bir'den başka olan ve ondan bağımsız olan bir
İ ki, bundan sonra İ ki'den başka olan ve ondan bağımsız olan bir Üç
ve bu da bürün diğer sayılarla ilgili olarak böylece devam edip gider.
2) Veya sayılar arasında bir kısmı sözünü etriği nıiz birinci gruba gi­
rer,<2 1 bir kısmı maremariksel anlamda anlaşılan sayı lardır ve sonuncu
olarak zikretriğimiz de üçüncü bir rürü reşkil eder.

,ı ..tı�·ı Amn ünce gel mes i n i söylemek gibidir. Anetk Ronir1'le hirlikre (512) "w men proron"
(l >i ri nd ol:ınl ( 1 7. s:ım) . . . "co ekhomenon" (birbirini r:ıkip eden) (20 sam) deriminin \·itT an-
1.ıııılı uld u�ı ı n:ı ve o n u n maremarikscl sayılar dizisini de ifade edehi l,'\.·eği ne dikkat ermek gere­
kir.
l 'l. sarırd:ık.i "asyıııhleros" s ıf.ıı ı ile ilgili olarak k rş. 1. 1. 1 O'i'i ;ı 7 ile ilgili not. Onu k"1'f1Lt,rt1-
nlt11/ftZ \'cy:ı topLmıtmıtz şe kl i nd e çevirchili riz. O, tiir httk111111ulııı .f.'ırklı ol1t11 il.· eş:mbnılıdır (he­
ll' rn n on tn ,·idci) ( 1 - . s:ınr). Bunun tersine "synıhlcros" toplm11/,i/ir u!.ııılıt ( :ı i:ı ph oros) ('.''. 1 08 1
:ı 'i l il.· l� a n l : ı ın( ı, l ı r .
O halde kendinde i ki Dört'iin y:ırısı ,1,-ği ldi r ve h i r s.1 yı. h i r b i ri m ler topla­
mı .1.-�il,lir ( k rş. Syr. 1 1 :\, 21).
l l ( lııLır farklı r ii n l.· n (hetcrocideis) deği l di rl er, fak:ır hi �·er:ı rş i k o l : ı r:ı k d ii 1e n l e nmi ş ııl m a ksı -
1 1 11 hi l' l t i rkr i n i tak ip ederler. Robi n ' lc bi r l i kıc (yu k:m la ki 'i- s:ıyılı noıLı kr�.l A r is ıote les 'i n 20.

s�rml:ın k:ısıeıtiği nin l d,::ı -Sayı'nın bir türünden çok Spcusippos'un ke n,l i ler ini taçarl:ımış oldu­
�ıı ş.·k ilde m:ırem:ı ı ik.-cl sayı örneğine göre reşkil etlilnıi� uLın h:ığımsız. :ıyrı h:ışl:ırın:ı var olan
S.ıpl:ır old u(,'lı n ıı dii�iinehiliriz.
2) l "i-20. sarırl:ml:ı A ri sroteles s ı rasıyla daha sonr:ı.ki 20-2'.'\ \'c 23-.:\0. s:ınrbrı kaçretmcktC\lir.
l's.- ..\1,·k.'ıı (""1 1 , I C1) i1leyerck Robin'in bıı son sanrl:ırı daha iincc gelen lerin hir i.izcti ol:ırak göz
iinilne :ı l,l ı�ı n ı h:ırırLııal ı m. Biz ise Ross ve Bo n i rz'l c birlikıc onl:mLı d:ıh:ı c;uk Aristordo.:s' i n sı­
nıtl.ını:ısı nın furkl ı h i r d :ıl ı n ı görmekrcyiz.

546
X I I I . KİTAP

35 Bir başka ayrım: Ya b u sayılar< ı ı şeylerden ayrıdırlar veya onlar-


dan ayrı olmayıp duyusal şeylerde bulunurlar (ancak daha önce göz
öniine aldığımız tarzda değil,(2) duyusal şeylerin içi nde bulunan ve
1 ORO b onları n varlıkların ı teşkil eden sayılar olmaları anlam ında onlarda bu­
lunurlar). Bu ikinci durumda ise ya bazıları duyusal şeylerde vardır,
bazıları yoktur veya bütün sayılar onları n içinde aynı şekilde vardır.
O halde sayıların doğaları üzerine bürün farklı varsayı mlar bun-
5 !ardır ve bunlar zorunlu olarak mümkiin olan bürün durumlardır. Bir
olan 'ın her şeyin ilkesi, rözü ve öğesi olduğunu. sayı nın Bir olandan
ve bir başka şeydenOl meydana geldiği ni söyleyen filozoflar içinde he­
men hemen hepsi sayıyla ilgili olarak bu varlık rarzlarından birini ka­
bul t-rmişlerdi r (ancak hiç kimse birimlerin birbi rlt-riyle toplanamaz
1O oldu�tınu söylememişrir).(4 ) Zaren bu çok doğal bir şeydir; çünkü sa­
yıla rLı ilgili olarak bu zikrettiğimiz varlık rarzlarından başka bir varlık
rar11 r:ısarlanam:ız.
Böylece bazı filozoflar<'il iki rür sayı olduğunu ilt'ri sürmekredi r­
ler: Ünce ve sonrayı içinde barındıran sayılar - ki bunlar idealara öz­
deş olan sayılardır - ve matemariksel sayılar - bunlar ise idealar ve
duyusal şeylerden farklı olan sayılardır - Öre yandan bu iki rür sayı
da duyusaldan ayrıdırlar.
15 Başka bazı filozoflar<6> varlıkları n ilki ve duyusaldan ayrı olarak
yalnızcı maremariksel sayının varlığını kabul ermekredirler. Pyrhago­
rasçılar da tek bir rür sayının varlığına, maremariksel sayıya i nan mak-

1 ) l sfer hirhi rler.iyle foplanabilir olarak, İster toplanam:v olarak gi.iz i.iniinc alınsınlar. hunun
hir i>n.·ıııi yoknı r.
.:!l Krş. � 1 . 2. 1 o�6 a 38 vd. Aristotclcs matematiksel sorurlama}ı kastctmektC(lir ve bizi te­
min ••fnıekf,·,l i r ki şim,(ilik matematiksel şeylerin duyus:ıld:ıki v:ı.rlığını bu sli7ilnil eniği tarzda
,(..�il. s:ıyı l:ırın şc�-1.:rin i.iziinün kendisi olduğunu diişiinen Pyth:ı.gorası;ılar �hi gi.iz i.iniinc almak
g,·r,·_k i r. K r,;. l's.-Al.-k.. 744, 28-32. Ross'la birlikte (i l . 1 .:!"."-1\ .28) 2-J. sa r ı rb r ı bir par:mtcr ola­
-

r:ık ı.:i>1 i>n ii ne al nı:ık gerekir. Bonitz'in yorumunu (543) 'k"•:ı.m enirmemd• l:ı.11mdır.
.\) �l:ı.l.li ilke ro l ii n ii oynayan bu başka şey, Pythagorası;ıların Msınırsız ol:ı.n"ı (apciron) ve
Pl.uon 'un l\ii}ilk w Kiiçük olan'dan meydana gelen bclirsi1 lki'si,lir.
'il n hal.le birimlerin birbirleriyle mutlak toplanam:vJığı gi.iriişii aslımla hiç kimse rarafından
s:l\ıınıılın:ınıışrır \'e o bu tanışmada ancak "simetri için" yer :ılnıakf:ıd ı r (Rohin. /..11 Th. l'lıtton ..

s . .:!-.\. not 2'i8- l l l . Runun Platoncu ilkelerden mantıksal olarak çıknğını diişiinen Aristofclcs
g,·n,· .ı,. hir sonraki h<>liimde ona uzun sayfalar ayıracaktır. Demdi ki l'lawn ve okuluna karşı
yiiıwlrıi�i polemiği hdli ölçüde kasıtlıdır.
'i) l'Luun (l's.-.�1.:k., 745, 30).
6) Ps . Alek. 7-1'i. :n Ksenokrates'in veya (766, 6) "bazı Pyfhagorasçılar"ın ;ulını tddif etmek­
- ,

t.-ılir. Ronit7in (51 1 ) b i raz tereddüde olsa da bu görüş rarzını kabul etmesine _karşılık, Ravaisson
(h.<ııi .rut- /,ı Mltııph. d'Ar., l, 78 ve 388) ve Ross, (il, 428) ile birlikte burada Speusipros'a bir
giin,lerme y:ıpıl,l ı�ını llii.şilnmek daha tercihe şayandır.

5 47
M ET A F İ Z İ K

radırlar. Yal nız onlar bu sayının ayrı olmadığı nı, tersine duyusal töz­
leri reşkil edenin o olduğunu söylemektedi rler. Çünkü onlar biitün
evreni sayıların yardımıyla inşa etmektedirler. Yalnız bu sayılar, soyu'
birimkrden meydana gelm iş değillerdir: Onlar birimlere u1.am atfet-
20 mektedirler. Ancak ilk birimin (birin) u1.ama sahip olabilecek şekilde
nasıl teşekkül ettiğini açıklamaktan aciz görün mektedi rler.( 1 1
Bir diğer filozof{2) yalnızca biri nci tür sayının, idea-sayının var
olduğunu söylemektedir ve İdea-sayı ile matematiksel sayıyı birbiri ne
özdeş kılanlar da vardır.(3)
Doğrular, yüzeyler ve matematiksel cisimlerle ilgili olarak da aynı
görüş çeşi tliliği mevcunur. Bazı filozoAar<41 matematiğin konusu olan
25 büyükliiklerin, İdealardan sonra gelenlerden farklı olduğunu düşün­
mektedi rler. Farklı bir görüş ileri sürenler arasında bazıları matema­
tiksel bi.iyüklükleri kabul etmektedi rler; ama onları ancak matematik­
sel büyükliikler olarak kabul ecmekredirler, yani onlar ideaları sayılar
olarak görmedikleri gibi İdeaların varl ığını da kabul ermemekredir­
ler.('i l Başka bazıları(6) matematiksel şeyleri kabul ermekredirler; ama
onları matematiksel şeyler olarak kabul etmemektedirler: Çünkü on-
30 lara göre her büyüklük, büyüklüklere böl ünmediği gibi herhangi bir
biçimde alın mış iki birim de ikiyi meydana geriroıez. Bir olan'ı n var­
lı kların bir öğesi ve ilkesi olduğunu söyleyen bürün fılozoAar, Pytha­
gorasçılar hariç olmak üzere, sayıları soyur birim lerden meydana ge­
tirmekted irler. Pythagorasçılar ise daha önce dediğimiz gibil71 sayılara

1 ) Pyrh:tgorasçı l ar sarılan uzamlı birimlerden meydana gelen şe)1cr olarak rasarlamakraydılar


(h�ka ll..-yi�lc on la r gcomcrrik nokta ile ari rmeti k sayıJI birhirinc i.11.ı.lcş kılın:ıkrarllılar) ve hu sa­
pLu onlar.ı glire C\'rcnin ti.lzil n ü n kendisi idiler. Ancak onl:ır i\·in ilk birimin (birin) u1.1ys:tl i.iıcl­
liğini açıklamanın gilçliiğii büyüktü (krş. N, 3, 109 1 a 1 5 \'ll. ve norl:ırıl.
,! ) l 's . - A l d, . " un ,(.·.!iği gibi (746, 4) b ir Pythagorasçı d.:.-ğ il. hili nmcyen bir Plaroncu (Ross, II,
'1 111).
:\l Ps.-Alck."a gfüc (760, 13 ve 766, 6) bazı Pythagor:ıS1, ıl:ı r. Ancak daha zir:ulc Ksenokr:ıtes
·

sii1 kıın ı ı� ı,lıı r (Rohin. /.11 Th. PIAıon .. s. 274, not 258- l l l .
'1 ) Pl.tron (krş. Ps . -Alck 746, 20-22). 2 5 . satı rdaki ldmlıırdıtn sonra g,/m/,r (ta m etat:ıs ille­
.•

:ısl. /ılrıı-Bi�riiklüklmlir. Ru deyimle (veya "ta meta tos arirhnıos " l:t) ilgili ol:ır:ık krş. A. ?, <J?:? b
! :\ \"C Ros.�. il, 42'J. lllc:ı- Rilyüklükler kuram ı �ağıda 'J. bi.ililmiin konusunu teşkil cllccekti r.
Ruhin. /.,ı ·n. Platon .. s. 286 ve devamına da bkz.
'il Sp•-.
. ıs i ppos.

C>l A risrordcs ' in m:uematiksel sayı ile i dea-S ayıy ı birbirine i.lzlleş kıldığından ve marematiksel
h ii�;ild ii kl c re ancak 1.1..-a- Rüyüklüklere ait olması miimkiin ulan öıdliklcri }'ilklediğimlen dulayı
d.-şri r.l iği Ksenokratıs (aşağıda 8, 1 083 b 1 ve 9, 1086 a 5'lc llc krş): Çiinkii bu. matematiksel
sarırı ortad:ı n kaldırmak llemekcir. 29. satı rda özellikle Ksenukrates'in savu nll ı ığu böliinmn doğ­
m lm ram ı n :ı bir gi.lndcrme vardır. Bu kuramın Platon"a d:ı i1.1ti: C\l illl iği A, 9, ')')2 a 20 ile kış.

7) l 'I. s:ı r ı rda - 3 0-:H. satırlarda Aristotdes daha önce 1 7-20. sarı rl:ınla si.irlcdiği şeye yen i -

548
X I I I . KİTAP

uzam atfetmektedirler.
Bu düşünceler sayıların kaç tarzda göz önüne alı nabileceği ni ve
35 b u konu ile ilgili farklı mümkün varsayımların ram sayımını göster­
mekredir. Bürün bu varsayımların hiçbiri kabul edilemez; ama bazıla­
rıO > hiç şüphesiz diğerlerinden daha fazla kabul edilemez.

7. Bölüm <İdea-S�yılar Teorisine Devam - Plaron'un Sayıların


Biri mlerinin Birbirleriyle Toplanamayacağına il işkin Görüşlerini n
l ncelenmesi><2J

Önce biri mlerin birbirleriyle toplanabilir mi, toplanamaz mı ol-


1 08 1 a duklarını, eğer roplanamazlarsa aralarında ayrı m yaptığımız iki tarz­
dan O l hangisi bakımından toplanamaz olduklarını incelememiz gere­
kir. Çünkii bir yandan herhangi bir birimin herhangi bir birimle :>p­
lanamaz olduğun u söylemek mümkün olduğu gibi, öre yandan ken­
dinde lki'nin birimlerinin kendinde Üç'ün birimleriyle roplanamaz
olduğunu ve böylece her İdea-sayıda bulunan birimlerin başka bir
İdea-sayıda bulunan birimlerle roplanam:ız olduğunu söylemek de
mümkündür.
5 Şimdi eğer bürün birimler birbirleriyle toplanabili rlerse ve ar:ıl:ı-
rında bir fark yoksa,(4) onaya maremariksel sayı çıkar ve ancak o çı-

....l,·n Jönmektedir. Bu pasaj yerinde görünmemektedir.


1) Özellikle Ksenokratcs'inki (krş. 8, 1 083 b 1 ).
2) 7. bölümün biiriinii ile 8. bölümiln 1 083 b 23. satıra kadar olan kısmının gend planı şu­
Jıır:
a) Platon'un öğretisinin eleştirisi (7. bölüm ve 1 083 a 20'ye kadar olan 8. bölilm). Burada
ayrı başına var olan. l:ıağımsız sayıların doğası üzerine üç varsayım gfüden geçirilip m.lllellilecek-
tir;
1 . Birimlerin mııtlak toplanabilirlikleri ( 1 08 1 a 5- 1 7)
2. Birimlerin mutlak toplanamazlıkları ( 1 08 1 a 1 7-b 35)
3. Aynı sayı içindeki birimlerin toplanabilirliği, farklı sayıl:ı rın birimlerinin ise birbirle-
riyle toplanamazlıklan ( 1 08 1 b 35-a 8, 1 083 a 20)
b) Speusippos'un öğretisinin eleştirisi (1083 a 20-35)
el Ksenokrates'in kııranunın eleştirisi ( 1 083 b 1 -8)
J) Pythagorasçıların öğretisinin eleştirisi (1083 b 8-23)
3) 6, 1 080 a 1 8-20, 23-35.
4) Birimlerin mutlak toplanabilirlikleri ancak matematiksel sayıyı lloğurabilir (5- 1 2. satırlar)
Örneğin Üç'iin kend inde İnsan olduğunu kabul edeli m. Hangi Üç olacaktır bu? Dokuz'un ilk
mi. ikinci mi, üçiincii Üç'il mü olacaktır? Yoksa her bir Üç mii olacaktır? Ancak Üç'ler sonsuz
sayıda olJuklarından o zaman sonsuz sayıda kendinde lnsan'l:ır olacaktır. Bu ise imk:ins11.dır.
Bunun yerine bu Üç'lmlen hiçbirinin kendinde insan olmallığını ve ldea'nın bir unomadikos
arirhmos" (Ps.-Alek., 748-8- 1 5), yani ubiricik olan bir say( olduğunıı söylerdim.

549
M ET A F i Z i K

kar. ideaların ise böylece meydana gelen sayılar olmaları imkansızdır.


Çünkü kendinde İnsan veya kendinde Hayvan veya başka herhangi
bir idea hangi sayı olacakrır? Çünkü her varl ık için ancak rek bir
1O i dea, örneği n kendinde İnsan için rek bir idea, kendinde Hayvan için
de yine rek ve başka bir İdea vardır. Oysa benzer ve birbiri nden fark­
sız olan sonsuz sayıda sayılar vardır; öyle ki bu durumda kendinde l n­
san'ın şu Üç değil de diğer Üç olması için bir neden olmayacakrır.
Fakar eğer İdealar sayılar değillerse O > kesinlikle var da olamazlar; çün­
kü onlar hangi ilkelerden varlığa gelebileceklerdir? Çünkü Bir olan ve
15 Belirsiz iki olan' dan meydana gelen, sayıdır ve ilke veya öğelerin . sayı­
n ı n ilke ve öğeleri olduğu söylenmekredir. Ancak idealara ne sayılar­
dan önce, ne sonra gelen şeyler olarak bakmanın imkanı yokrur.
Bunun rersine eğer birimler birbi rleriyle roplanamazlarsa ve de
her bir birimin başka bir birimle roplanamaz olması anlamında ropla­
namazlarsa,(2) bu şekilde meydana gelen sayı. ne maremariksel sayı

1 ) Eğer f dealar sayılar değillerse, onların varlığının kendisi savunulamaz olur; çiinkil onlar sa­
yılarla aynı ilkclerllı:n, yani Bir olan'la belirsiz İki' den meydana gelirler ve onların başka hangi il­
kelerden meydana gdcbilecekleri görülmemektedir. İlkelerin özdeşliği, idealarla Sayıların özdeş­
liği sonucuna varmamızı (ki bu imkansızdır) veya ldcı.ların Sayılardan gerek önce (nedenler ola­
rak) gerekse sonra (eserler olarak) gddiğini söylememizi gerekrirmekredir (Oysa İdealar Sayılarla
birlikre varlığa gelmişlerdir ve onlarla birlikte varlıktan kesilirler): Ps.-Alek., (7'18, 30-3 1 ) eğer
Üç, kendinde insan ise bu iki kavram arasında nasıl olup <la bir öncelik ve sonralıkran söz edile­
bileceğini söyleyerek haldı olarak itirazda bulunmaktadır.
Pasajın biiriinil ile ilgili olarak, yorumunu kabul ettiğimiz Robin'le (J_a Th. PLrton. s. 6'12,
.

not 2 6 1 (D-IV, 1 2) karşılaştırın. Ross, III, 435'e bkz.


2) 1 7-29 satırlar arasındaki akıl yürütmenin genel akışı Ps.-Alek., (749, 1 O vd.) ve Robin'e
göre (/.a Th. flaton., s. 333, not 285) şudur:
Birimlerin birbiriyle toplanarnazlığı varsayımı
1 ) matematiksel sayıyı ortadan kaldırır; çünkü matematiksel sayı işlemleri için bileşen bi­
rimlerin mutlak farksızlığını (l 7-2 l. satırlar) gerekririr.
2) idea-Sayıyı ortadan kaldırır (2 1 . satır vd.); çiinkü a) ya büriin birimler Bir olan ve belir­
siz i ki ' den harekede aynı zamanda meydana gelirler: Nirekim Plaron (2'1. sarır) lki'nin birim­
lerinin, Bir olan tarafından eşicleşririlen eşit-olmayan varlıklar olan Bilyiik olan ve Kilçilk
olan'dan bu şekillle meydana geldiğini savunmaktaydı. Ancak bıı dunınula sayıların hepsi
aynı umanda meydana geldiğinden, sayılar dizisi ortadan kalkar; artık ne ilk iki, ne de daha
sonraki sayılar olur. Başka deyişle artık önce gelen ve sonra gelen olmadığı için, sayı da yoktur
(21 -25. sarırlar) Veya b) birimler birbirini takip ederek meydana gelirler. Ancak o zaman, za­
man içinde hiyerarşiklcşmiş bu birimlerden teşekkül eden idea-Sayı bir karışım gibi aracı bir

varlık olacaktır; öyle ki bu durumda onun milkemmd, ram yapısından önce geldiğini kabul
ermek gerekecektir ki bu da saçmadır ve onun ortadan kalkmasını doğunır (25-29. satırlar),
Karışım (mixte) kuramı ile ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 750, 30-36. Bonirz, (5'17-548) Ps.­
Aldc'un akıl yilriitmesini biltilnil itibariyle, özellikle de karışım sonınu ile ilgili olarak yeni­
den rekrar ermckredir.

5 50
X I I I . K İTA P

olabilir (çünkü maremariksel sayı birbirinden farksız olan birimlerden


20 meydana gelir ve maremariksel sayı üzerinde gerçekleşririlebilen bü­
rün işlemler, bu şekilde meydana gelmiş olan bir sayıya uygundurlar),
ne de idea-sayı olabilir. Çünkü bu durumda idea olan i ki, Bir'in ve
beli rsiz lki'nin hemen arkasından gelmeyecek ve onu birbirini rakip
ediş sırası içinde "iki; üç, dön, beş vb." diye adlandırılan sayılar rakip
ermeyecekrir. Çünkü idea olan l ki'nin birimleri isrer kuramın ilk sa-
25 vunucusunun ileri sürdüğü gibi eşir ol mayan öğelerin eşirleşririlmesi
(egal isarion) sonucu onaya çıksınlar, isrer bir başka rarzda meydana
gelsinler, aynı zamanda meydana gelirler. Şimdi eğer lki'nin bu bi­
rimlerinden birinin diğerinden önce geldiği farz edilirse, o bu iki bi­
rimden meydana gelen l ki'den de önce gelecekrir. Çünkü önce gelen
bir şeyle sonra gelen bir şey olduğunda, bunlardan meydana gelen şe­
yi n onların birinden önce, diğerinden sonra gelmesi gerekir.
30 Sonra (bu son varsayımda)( l ) kendinde Bir, ilk Bir olan olduğu-
na göre bu durumda diğer sayılar arasında ilk olan. ancak kendinde
Bir' den sonra gelen bir diğer Bir, yine ikinciden sonra gelen, ona göre
iki nci, ama ilk olan kendinde Bir'e göre üçüncü olan bir başka bir
vardır; öyle ki bunun sonucunda birler, kendilerini reşkil enikleri sa­
yılardan önce geleceklerdir. Böylece örneğin l ki'de, kendinde Üç var
olmadan önce bir üçüncü bir, dörr ve beş var olmadan önce Üç're bir
35 dördüncü, Dön're bir beşinci bir var olacakrır. Şüphesiz söz konusu
filozoflardan hiçbiri aslında birimlerin bu şekilde roplanamaz olduk­
larını ileri sürmemişrir.(2) Bununla birlikre biri mlerin murlak ropla­
namazlığı, onların ilkelerinden manrıksal olarak çıkmakradır. Ancak
1 08 1 b bu gerçekre kabul edilemez. Önce ve sonra olan birlerin olduğunu
söylemek mantıklıdır; çünkü bir ilk bir, yani ilke olan Bir vardır.
Ayn ı şey i kiler için de geçerli olmak zorundadır. Çünkü bir ilk iki de
vardır. Çünkü bir ilk öğeden sonra bir iki nci öğenin, ikinci öğeden

1 ) Aristotclcs akıl yürütmesini devam ettiriyor: Eğer bileşimi oluşturan birimlerin birbirini iz-
1,�·en hir meytlana gelişi kabul edilirse, iki şeyden biri, a) ya kendinde Rir'den sonra - ki bu Bir
ilktir, hdirsiz iki olan ile birlikte kendinde İki'nin ve diğer ldca-Sayılann ilkesidir - bir başka
Rir. örneğin lki'ri oluşturan birlerin birincisini vaz etmek gerekecektir. Bundan ise lki 'den önce
gden hir ikinin meydana gelmesi sonucu çıkar ve bu iki bir Jefa teşekkül edince, kendinde
(\/ten önce gelen bir üç tane bir olacak ve bu böylece devam alccektir. Bu ise saçmadır veya b)
kendinde lfü\len sonra ilk İki vaz edilecektir; bu da aynı şekilde saçmadır, çünkü o, ilk Bir'e ek-
1..-nincc kcntlinJe Üç'ten önce gelen bir üç teşkil edecektir (Ru ikinci varsayıma aşağıda 9, 1 085
a 3'Je işaret etlil mekredir). - 30-3 1 . satırlardaki "ilk olan ancak kendinde Ri r'den sonra ikinci
olan diğer Rirft, l ki'nin ilk biridir. 3 1 -32. satırlardaki üçüncii Rir, lki'nin ikinci biridir,
.!l Krş. pıkarda 6, 1 089 b ve onunla ilgili not; ayrıca Bonirz'in haklı işareti (548).

55 1
M ETAF İ Z i K

.5 sonr:ı üçüncü öğenin olması ve bürün birbirini rakip eden sayılarla il­
gili olarak durumun böyle olması manrıklı. hana zorunludur. Ama
iki şeyi aynı anda savunmak, yani bir biri n ilk olduğunu ve bir başka
birin ldea-bir'den sonra ikinci olduğunu ve bu ikinin ondan sonra ilk
olduğunu söylemek imkinsızdırJ O i mdi bu fılozoAar ilk biri. ilke
olan Bir'i kabul etmektedirler. Ama bu ikinci ve üçüncü Birler hak­
kında h içbir şey söylememektedirler. Onlar bu ilk lki'yi kabul ermek­
redirler. ama ikinci ve üçüncü i kiler hakkında hiçbir şey söylememek­
redirler.12)
1O Eğer bütün birimler birbirleriyle ropl:ınamaz iseler, ne kendinde
i ki, ne kendinde Üç, ne de başka hiçbir şeyin var olamayacağı açıkrır.
Çünkü isrer birimler birbirlerinden farksız olsunlar. isrer her biri di­
ğerinden farklı olsun, her halükarda her sayı nın bir sayı nın diğeriyle
coplanması yoluyla sayılması zorunludur.Ol Böylece iki Bir'le bir ba.ş-
15 ka Bir' i n roplanması, Üç İki'yle bir başka Bir'in coplanması sonucu
meydana gelir. Dört için de aynı şekilde meydana gel me söz konusu­
dur. Şi mdi eğer durum böyle ise sayıların bu fılozoAarın kendilerin i
meydana getirdikleri gibi (belirsiz) i k i ile Bi r'den harekerle meydana
gelmesi imkansızdır. Çünkü İki aslın da Üç'ün bir parçası, Üç de
Dörr'i.in bir parçasıdır ve bunları takip eden sayılar hakkı nda da ::ıynı
şey geçerlidir.(4 ) Buna onların Dörc'ü ilk l ki('il ile belirsiz lki'yi çarp-
20 mak sur�riyle meydana getirdikleri söylenerek irir:ız edilecekrir. Ol­
sun! Ama o zaman bu, kendinde l ki'nin dışında iki tane l ki'nin olma­
sı dernekrir. Eğer bu sonuç kabul edilmiyorsa, kendinde l ki'nin

1) Aynı 1amaml:ı. ilk olan şeyin l tke-Bir'den sonra gelen kendinde iki ollluğıınu ve onun Rir'e
lldha fa1la ben1.ediği için l ki4de bulunan bir olduğunu s:mınmak imkansm.lır; bir seçim yapmak
g.:n·ki r (krş. Ps.-Alek., 752, 20-25). Bu cümle daha önce 2 1 -29. samlar arasında bulunan açık­
-

lamaya hağtınan bir paranrcz olarak görünmekredir.


.:!) Nasıl ki eğer bir ilk Bir varsa, ondan sonra gelen Rirlcr olmak zomnllaysa, eğer bir ilk i ki
varsa, ondan sonra gelen ikinci ikiler (örneğin Sekiz'in ikil.:ri, Di.i rr'iin ikilerinden sonra gclecek­
k•rdir) olmak zorundallır. Plaroncular bunu kabul edemczlcr; çiinkii onların sisremlcrimle her
l llca-Sayı bireysel ve biricik olan bir rözdür. Ama gene de hu sonuç, onların üğrerileriıulen man­
nksal olarak \·ıkar (Robin, LJı Th. Platon. , s. 339 ve nor 28').
:il 1 1. samdaki "ariıhmeisrhai kara prosrhesin": "bir sayının, kendisinden ünce gelen sayıyla
f••pl•ınma.çı" anlamına gelir. Bu, şüphesiz sayının varlığa gdişini bu şekilde diişiinen sa�rc.hıyuya
hir ha.şvuruclur.
'1) " I lolayısıyla da idea-Sayılar mevcur değildirler; çiinkil bu sayılar ancak maremarikscl sayı­
lar gihi meydana gclcbilirler" (Robin, La Th. Platon. , s. 37�. nor :i0'J2).
Si Kerıclinde İ ki ile (Ps.-Alek., 753, 9). Aristoteles kenll isinin sayıların coplama yolu ile mey­
d:ma gddiği kuram ının karşısına Plaron'un kendi kuramını koymakrallır. 22. sarmfaki "eğer bu
sonuç kabul eliilmiyorsa": "eğer onlar kendinde Dön're kendimle l ki\len b�ka lki'lcrin var ol ­
lhığunu kabul ermiyorlarsa" anlamındadır.

552
XIIL K iTAP

Dörr'ün b i r parçası olması gerekecekrir. O zaman Dörr, i l k i ki ile bir


başka lki'nin coplanması sonucu meydana gelecekri r ve ilk l ki'nin
25 kendisi de kendinde Bir ile bir başka Bir'in toplanması sonucu mey­
dana gelecektir. Ama eğer durum bu ise sayı nın diğer öğesinin belirsiz
bir i ki olması mümkün değildir; çünkü belirsiz iki o zaman ancak bir
biri meydana getirir,O l belirsiz bir ikiyi meydana getirmez.
Sonra kendinde Üç ve kendinde l ki'nin dışı nda başka Üçler ve
başka ikiler nasıl var olabileceklerdir<2l ve onlar nasıl önce ve sonra
gelen bi rlerden meydana geleceklerdir? Bürün bunlar saçma ve salt
30 hayal ürünü şeylerdir ve bir ilk iki, sonra bir kendi nde Üç olması
i mkansızdır. Bununla birlikre bu, Bir'in ve belirsiz lki'nin sayıların
öğeleri olduklarını kabul etmekre tereddi.ir etmeyen bir kuramın kaçı­
nılmaz sonucudur. Eğer bu sonuçlar kabul edilemezse, sayıların ilke­
lerinin bunlar oldukları da kabul edilemez.
Demek ki birimlerin hepsinin kendi aralarında farklı olmaları
35 durumunda zorunlu olarak onaya çıkan sonuçlar bunlar ve benzerleri-
1 ) Sisremin gerekrirdiği gibi. - Bütün bu pasajın genel anlamı şudur: Eğer IJea-Sayılar kurta­
rılmak isreniyorsa, onl:mn matematiksel sayıların wplama yolu)h meydana gelişlerine rabi olma­
l:m gerekir. Çünkü meydana gelişi roplama kuralına rabi olmayan bir sayı, rasarlanamaz. O za­
m: m 2'nin 4'ün bir parçasını teşkil eniği gibi kendinde iki Je kendinde Dörc're içerilmiş olacak­
rır. Ancak bu ldea-Sayı'yı oltadan kaldırmak demektir. Çünkü o, bireysd ve bir olan doğasından
öriiıii, Plaronculara gi\re, bdirsiz iki ve Bir olan'Jan harekerle özel bir meydana geliş tarzına rabi­
ıiir. Bu ö1d meydana geliş rarzını örneğin Dört için kabul eddim. O zaman Dört, kendinde
lki'nin (:!O. sarırdaki ilk iki, kendinde lki'dir) Büyük ve Küçük olan'ın belirsiz iki ile toplanması
rolu)1a ıleğil çarpılması yoluyia ortaya çıkacakrır. l ler halükarda belirsiz l ki'den meydana gelen
l lki'nin iki karına çıkarma (duplicative) işlevi ile ilgili olarak krş. aşağııfa 1 082 a 1 5 ve 1 083 b 36)
Diirc'ün iki lki'si, kendinde lki'ye eklenecelderdir. Bu ise bir tane yerine Uç rane ldea-lki'yi mey­
dana gcrireı:ektir. Eğer bu sonuç kabul edilmek İstenmiyorsa. kendinde lki'nin kenJinde Dörr'ün
hir parçası olmjlSı gerekecektir. O zaman tekrar roplama yoluyla maremarikscl meydana gelişe dü­
şiil m�kreJir ve (en saçması) tik lki'nin kendisi bund:m 1..-urnılamamakr:ıdır: Dörc'le aynı neden­
Jen öriirü o, kendinde Bir'in bir başka Bir'le topkmması yoluyla meydana gelecekrir. Oysa bu
başka Bir, sisremde bir biri değil (lki'nin ikinci biri), belirli bir l ki 'yi meydana getiren belirsiz iki
değildir. Krş. Ps.-Alck. 753, 1 -754, 3 ve Robin, uı Th. Pkıton. s. 373, not 309.
.

21 Orneğin Alrı\la bulunan Üçler ve Dört'te veya Sekiz'de bulunan ikiler. 1 mdi Plaroncu sis­
remde kenJinıie Üç ve kendinde iki rorunlu olarak rür bakımından birdirler (krş. Ps.-Alek., 754,
5 vd. ; Sylv. t-.faunıs. 373; Robin, La Th. Platon. s. 312, nor 2902; Ross, i l, 137). Yukarda sözü
.

edilen :-\1 2. sayfaılaki Robin'in açıklaması özellikle sarihrir: " Kendimle lki'yi veya Üç'ü rakip
cd,·n sayılarJa �ka ikilerle veya üçlerle karşılaşılmaz mı? Örneğin On'ıla iki Beş yok mu? 1 O'ılan
ılaha kiiı,:iik ve 5'ten daha büyük olan her sayılh içerilmiş bulunan beşlerle diğer onlar teşkil C\lile­
me7.lcr mi? Eğer bu kabul edilmezse, tartışılmaz bir doğru redJedilmiş olur. Bununla birlikre on­
lar hu a�·ık gerçeğe rağmen ancak rek bir iki, rek bir Üç, rek bir Reş, rck bir On olduğunu savun­
makr:tılırlar. Eğer bu k:ıbul edilirse rür bakımınd:ın kendinde lki'ye veya kendimi.: Oı,:'e özıieş
ol:m bu Jiğer ikiler, iiçler vb.'nin nasıl önce ve sıınra gden, dolayısı}i:ı riir bakımından ayrı olan
hirlcnlcn meydana gelebileceğini açıklamak gerekir. Bu, idea-sayının inkarının kendisidir".

5 53
M ETAF i Z i K

dir. Eğer bi rimler farklı sayılarda farklı iseler ve yalnızca bir aynı sayı
içinde birbirlerinden farksız iseler, yine ortaya daha az sayıda olmayan
1 082 a güçlükler çıkmaktadır. Böylece örneğin kendinde On'da on tane bir
vardır ve On hem bu birlerden, hem de iki Beş'ten meydana gelir.
Ancak kendinde Oı\ herhangi bir sayı olmadığına( ! l ve nasıl ki her­
hangi bir birlerden meydana gelmiyorsa, herhangi bir iki Beş'ten de
meyda�a gelmediğine göre bu On'da bulunan birlerin tür bakı mın-
5· dan farklı olmaları zorunludur. Çünkü eğer onlar farklı olmazlarsa
onu (On sayısın ı) meydana getiren iki Beş de farklı olmayacaklardır.
Madem ki bu i ki Beş'in farklı olduğu kabul edilmektedi r, o halde bir­
ler arasında da farklılık olmak zorundadır. Ama eğer onlar birbi rlerin­
den farklıysalar On'da sadece bu zikredilen iki Beş'ten başka Beşler ol­
mayacak mıdır, yoksa olacak mıdır? Onlardan başkaları nın olmaması
1 O saçmadır. Eğer başkaları olursa onlardan meydana gelen hangi On ola­
caktır? Çünkü On'da On'un kendisinden başka olan bir On yokcur.(2)
AyrıcaOl sistem Dörr'ün de herhangi bir ikilerden meydana gelme­
mesi gerektiğini söylemektedir. Çünkü bu filozoAarın dediklerine göre
belirli l ki'yi aldıktan sonra iki İki'yi meydana getiren belirsiz l ki'dir.
Çünkü belirsiz İki'nin doğası, aldığı şeyi iki karına çıkarmaktır.

1 ) Kendinde On, herhangi bir sayı değil, bireysel ve belli bir sayıdır - idea-Sayı olan kendin­
de On, anctk bazı idea-sayılardan, yani belli iki kendinde Bcş'ten meydana gelebilir. Bunlar da
kendi paylarına ancak bazı idea olan birlerden meydana geleceklerdir (bütün bu varlıklar belirsiz
iki ile Rir olan'dan meydana geldiklerinden ötürü). Nasıl ki iki Bq, tür bakımından ayrı iseler,
ilk Beş'in birleri de ikinci Beş'in birlerinden ayrıdır. Bu ise aynı sayı içinde (On sayısı içinde) bi­
rimlerin f.ı.rksıılığı varsayımına aykırıdır. Eğer birler farksızsa, o zaman Bq'lerin kendileri de
f.ı.rksıl olacaklardır. Bu ise kabul edilemez sonuç olarak bir idea-Sayının idea-olmayan
Bcş'lerden meydana gelişini doğuracak ve iki Bq'in f.ı.rksız birleri kendi aralarında birbirleri ile
roplanabilir olacaklardır. Bu da varsayıma aykırıdır (Krş. Ps.-Alek., 754, 35-755, 88; Bonitt,
5"i0; Rl•bin, la Th. Platon., s. 343, not 2904; Ross, II, 437).
2) Eğer On'daki birler rilr bakımından farklı iseler, On'un kendilerinden meydana geldiği iki
Bcş'tcn başka Beşler olacaktır. Örneğin birincinin iki birini, ikincinin ilç birini alarak bir üçüncü
Beş meydana getirmeye hiçbir şey engel değildir (bunun tersini ileri sürmele saçmadır). Ancak o
1aman b<iyla:e iki Bcş'ten daha fazlasından meydana gelen bu On hangisidir? O zaman On'da
bir başka On olacakrır, oysa ipsi �cadi non possit alia prtmer ipsam inme (Ronitz, 550). Ps.­ -

Alck., 7.i5. 35 vd.; Ross il, 437 de bkz.


3) Aristoteles On'da iki tane Bq'in varlığına ilişkin biraz önce söylediği �yleri ideaların taraf­
tarları nın kendi beyanlarıyla teyid ediyor. Quod atem in demde duas pmtades inme dixit, non re­
C'l'de" st demonstrat ııb ipsis pl.atonis placitis, quippe qui tamdem ideıılem confici ııo/uerit (Bonitz,
5"i0) 14. samda işaret edilen belirsiz lki'nin, iki katına çıkarma işlevi ile ilgili olarak aşağıda 8,
1 083 b 36 ile de krş. Belirsiz İki, çoğalocı (multiplicacive) işlevi ile erkek ilke olan belirli lki'ye
nispetle dişi ilke rolünü oynar. Böylece Dön, tamamen belirli ve bireysel iki iki'den meydana ge­
lir: Bunlar ilk İki ile belirsiz lki'nin fiili sonucu meydana gelmiş olan bir diğer lki'dir (çilt ve tek
sapların m..--ydana gelişi ile ilgili olarak krş. 8, 1 084 a 1 vd.).

5 54
X I I I . K İTAP

15 Sonra kendinde lki'nin, iki birinden ; kendinde Üç'ün, üç bi-


ri nden ayrı bir gerçeklik teşkil ermesi nasıl mümkün olabilir?(l)
Çünkü bu ya bir öznenin, ilineğinden pay alması gibi olmak zorun­
dadır. Örneğin beyaz insan, beyaz ve insandan ayrıdır (çünkü o hem
bi rinden, hem diğerinden pay alır) veya bu bir şeyin başka bir şeyin
20 türsel ayrım ı gibi olmak zorundadır: Örneğin insan, hayvan ve iki­
ayaklıd:ın ayrıdır. Sonra şeylerin bazısı temasla, bazıları karışma ile,
bazıları yan yana gelmeleri sonucunda bir. olurlar. Ama bu tarzların
hiçbiri iki ve üçü teşkil eden birlere air olamaz. Tersine nasıl ki iki i n­
san, her ikisinden bağımsız olarak bir olan bir şey değilseler, birler
için de zorunlu olarak aynı .şey söz konusudur ve onların bölünemez
olmaları bir şey fark ettirmez; çünkü nokr:ılar d:ı bölünemezdirler;
25 bununla birlikte bir çift nokta, iki ayrı noktadan farklı bir şey değil­
dir.
Gözümüzden kaçmaması gereken diğer bir sonuç, önce ve sonra
gelen İkilerin var olacağı ve bürün diğer İdea-sayılar için de bunun

.
1 ) 1 5-20. satırların yorumu ciddi güçlükler doğurmaktadır. Mesele, idea-Sayının nasıl olup
lla hir hi rler çokluğunun tek bir sayı teşkil edebileceğini açıklamakta yetersiz olduğunu göster­
mektir. Örneğin kendinde iki veya kendinde Oç'iln, birlerinden bağımsız bir gerçeklik oldukları
na.sıl diişüniilebilir? Onların bu birleştirilmeleri {unification) şu tarzlanfan biri bakımından ola­
bilir:
1 ) ya bileşik bir tözün {beyaz insan) tözilnden (insan) veya ilineksel yilkleminden (beyaz)
pay almasına benzer bir pay alma tarzında. Bu durumda lki'nin veya Üç'iln bir çokluk teşkil
ellen birleri, özne rolü oynayacaklar iki veya Üç ise ilinek rolil oynayacak veya tersine iki
özne olacak, birler ilinekler olacaklardır.
2) Veya bir öznenin (insan) cinsinden (hayvan) veya aynmından (iki-ayaklı) pay almasına
benzer olan bir pay olma tan.ında. Bu durumda iki, iki birinden başka olacak, çünkü onların
biri cins, diğeri ayrım olacaktır {Z, 1 2, 1 037 b 1 3-2 l 'de incdenen benzeri bir problemle krş.)
3) Nihayet birleşme (unification) temasın (aphe) veya karışımın (miksis) veya salt yan
yana gelmenin (thesis) sonuaı olabilir.
1 mdi bu tarzlardan hiçbiri idea-Sayıların birliğini açıklayamaz.:
a) Birler, ne özne olarak alınan idea-Sayının bir ilineği, ne ilinek olarak alınan lliea­
Sayının bir öznesidir.
bl lki'nin iki biri lki'ye göre bir cins veya türsel ayrım olarak da göz önüne alınamazlar;
çilnkii l ki'yi teşkil eden iki bir, iki'den farklı değildirler.
c) Temas, karışım ve yan yana gelme varsayımları da birlerin madde-dışı ve bölllnemcz
şcyier olma özelliklerinden ötürü daha fazla kabul edilebilir değillerdir; nasıl ki insandan ayrı
olarak bir çifi insan yoksa, birlerden ayn olarak da hiçbir şey yoknır.
Pasajın bütilnü ile ilgili olarak bize geleneksd metni takip e1.iiyor ve bu metinde hiçbir de­
ğişiklik talep etmiyor gibi görünen Ps.-Alek.'u (753, 1 - 1 3) izledik. Aynı şeyi Ross'un yorumu
için (il, 438) söyleyememekteyiz. Ross, 1 7- 18.satırlanfaki ilinrk.re/ bir/ilAc 1 8-20. satırların
özul birliğini fazla mutlak bir tarzda birbirinin karşısına koymaktadır. Aslında beyaz insanın,
insandan pay almasının ilineksel bir yanı yoktur.

555
' M ETAF İ Z İ K

geçerli olacağıdır.O> Çünkü kendinde Dörc'ün iki lki'sinin birbirle­


riyle aynı zamanda meydana geldiği ni kabul edelim. Ancak onl:ı.r
30 gene de kendinde Sekiz'deki i kilere göre onlardan önce gelirler. Çün­
kü nasıl ki i lk iki, onların kendilerini meydana gerirmişse, onların her
biri de kendinde Sekiz'de bulunan iki Dörc'ün her birini meydana ge­
tirmişlerdir. Bundan ilk lki'nin bir lde:ı. olması durumunda diğer
lki'leri n de birer idea olacakları sonucu ortaya çıkar. Aynı akıl yürüt-
35 m e birlerle ilgili olarak d a geçerlidir: tik lki'de içerilmiş bulunan bir­
ler, Dört'te bulunan dört biri meydana geririrler. Dolayısıyla bürün
bi rler idealar olacak ve idealar, idealardan meydana gelmiş olacakrır.
Dolayısıyla da bu ideaların lde.al:ı.rı oldukları duyusal şeyler de bileşik
şeyler olacaklardır. Örneğin eğer hayvanları n ideaları varsa, hayvanla-
1 082 b rın hayvanlardan meydana geldiği söylenebilecekrir.
Genel olarak birler arasında herhangi bir farklılık resis etmek saç­
ma ve keyfıdir.<2) "Keyfi" derken de bir varsayımı doğrulamak için
doğruya karşı yapılan bir zorlamayı kastediyorum. Çünkü açıktır ki
bir bir, diğer bir birden ne nicelik, ne nirelik bakımından farklıdır<J>
5 ve sayının zorunlu olarak ya eşit veya eşit olmaması gerekir. Bu, bü­
tün· sayılar için geçerlidir; ancak soyur bi rlerden meydana gelen sayı­
lar için özellikle geçerlidir; öyle ki bu durumda eğer bir sayı diğer bir
sayıdan ne daha büyük, ne daha küçük değilse ona eşinir. Fakar eşit
olan, kesinlikle farklı olmayan şeyleri, sayılar söz konusu olduğunda
özdeş şeyler olarak göz önüne alırız. Öyle olmasaydı On 'un içine gi­
ren lki'ler de eşit olduk.l:ı.rı halde birbi rlerinden farksız olmayacaklar-

1 ) Bu ise idea Sayının özilnün kendisine aykırıdır. Çünkü o, bir ve bireyseldir (ancak tek bir
iki, tek bir Üç vh. v:ırdır. Krş. Ps.-Alek., 758, 8). Örneğin belirsiz lki,lcn hareketle meydana ge­
liş tarzlanndan ötüril kendinde lki'lerin çokluğu kesin oldui,rıınd:ın Oön'te içerilmiş bulunan
ikilerin, Sekiz'de içerilm:iş bulunan ikilerden önce gdmesi g\.-r�-kcce� tir. Sonuç (3 1 . satır) biitiin
ikiler ve onları teşkil eden biner zorunlu olarak idealar oldukhrından, ldea'nın kendisinin idea­
lardan meydana gelen bir bileşik varlık olması ve bütün ideaların anık ancak tek bir ideayı teşkil
etmeleri olacaktır.
2) idea-Sayıların, aritmetik meydana gdişe tabi olmamalarına ve Bir ve belirsiz iki'den hare­
ketle meydana gelmelerine rağmen sayılar olduklarını sörlemek bir varsayım ve bir hayaldir
(plasmal. Kq. Ps.-Alek., 759, 1 6-23).
3) Çünkü biltiln birler niceliği, cisimselliği ve bu nedenle de niteliği olmayan şeylerdir (apo­
soi, asomatoi kai ,iia touto kai apoioi) Aristoteles şunu eklemektedir: Belli bir sayı bir başka sayı­
dan ne daha büyük, ne daha küçüktür: Bir dön, özellikle kendileriyle ilgili olarak büyüklük fark­
lılıldannın tasarlanabilir olduğu fiziksel (physikos) sayılara karşıt olarak (örneğin, diyor Ps.­
Alek., 759, 30-32, eğer üç odun parçası ve başka üç odun parçası karşısındays:ık bu iki ilç arasın­
da mutlaka eşitlik olması gerekmez) biricik (monadikos) ve cisimsel-olmayan (asamatos) bir sayı
söz konusu olduğunda, bir başka dörde eşittir.

5 56
X I I I . K İ TA P

dır. Çi.inkü onların farksız olduğunu ileri si.iren insan bunun için ne
1 O neden ileri sürebilecektir?
Sonra bir bir + bir bir her zaman ikiyi meydana getiriyorlarsa,
kendinde lki'den alınan birle kendinde Üç'ren alınan bir bir ikiyi
meydana gerirecekcir.<O Ama bu iki, farklı birlt-rden meydana gelm iş
olacaktır. Öre yandan o kendinde Üç'ten önce mi gelecekrir, sonra
15 mı? Daha çok zorunlu olarak ondan önce gelmesi gerekir gibi görün­
mektedir. Çünkü bu birlerden biri Üç'le, diğeri iki ile aynı zamanda
meydana gelmiştir. Biz kendi payımıza genel olarak isrer şeyler eşir ol­
sunlar. isrer eşit olmasınlar bir + birin iki olduğunu (örneğin iyi ve
kötü, bir ar ve bir insan) kabul erriğimiz halde, sözünü ettiğimiz fılo-
20 zoflar iki birin iki eniğini bile kabul ermemekredirler. Kendi nde
Üç'ün kendinde l ki'den daha büyük bir sayı olmaması tuhaf olacak­
tır. Fak:ır eğer o daha büyükse Üç'te lki'ye eşir olan bir sayının bu­
lunduğu açıktır. O zaman bu iki, kendinde lki'den farklı olmayacak­
tır. Ancak eğer bir ilk ve bir ikinci sayı nın olduğu doğru ise(:?) bu
mümkün değildir.
Eğer sayılar birbirinden farksız ise, idealar da sayı lar olmayacak-
25 rır. Bu bakımdan eğer yukarıda denildiği gibiOI sayı ların idealar ol­
maları İsteniyorsa bi rlerin farklı olmaları gerekriğini düşünen Platon­
cular haklıdırlar; çünkü İdeanın kendisi biricikrir. Tersine eğer bi rler
farksızs:ı, ikiler ve üçler de farksız olacaklardır. Bu filozofları bir, iki
diye saymanın bir biri veri olan bir başka birle toplamak demek olma-
30 dığını söylemeye İten neden budur. Çünkü o zaman onlar belirsiz

1 ) 1 1 - 1 IJ. satırlar arasındaki akıl yürütme açık değildir. Onu şöyle anlam:ık milmkündiir (krş.
Rohin. l.n Th. Platon s. 3'10, not 288).
..

Kcndintk fki'den alınan bir, kendinde Üç'ten alınan bire eklendiğinde bir iki meytiana getir­
mek 1onıntladır. Çünkü 1 + 1 bütün durumlarda ııu/gn n ı"t'ı:U (Ronirz, 55 1 ) (iyi ve kütü. at ve
insan gibi) farklı şeyler söz konusu olsa bile, 2'ye eşittir. Oysa Platoncular iki birin - ki aslında
parc;alanama:dardır - bir ikiyi meydana getirdiğini kabul etmemektedirler; çiinkii onlarda iki,
)"dlnı:ı:ca Bir olan'ın bdirsiz İki üzerine olan etkisi sonucu merdana gclmekı(., lir. O h:ılde bir
l k i n i n \"arlığını bbul cımek gerekir. Ama bu İki, farklı birlefllen meytlana gck-cekıir; b u ise bir
'

S:l)'ının hirimlerinin diğeriyle toplanamazlığı varsayımına aykırıdır. Kaıı bir biçimde toplanamaz­
lığı kabul edelim: O zaman saçma bir sonuç, yani karş.ımml:ı 1 + 1 in 2'ye eşit olm:ıtlığı bir du­
nım var demektfr. Bununla birlil.."te böyle bir ikinin teşekkül eııiğini kabul t.,ldim. O kendinde
Üç'en önce mi sonra mı gelecektir? O, birleri arasında l ki\len alınan birinin Üı;'ıen önce gdme­
si anlamında Üç'ten,önce gelecektir (çünkü diğer biri , Üç'le aynı zamanda \'arlıf,'2 gelir). Ancak,
öre yan.lan Üç'ten sonra da gelir, çünkü o bu Üç'il teşkil ....len birlefllen birini ondan almaktadır
(bu ünrdik ve sonralık ile ilgili olarak krş. Ps.-Alek., 76 1 , 1 -1 ).
2) B�ka deyişle eğer sayılar Platonculann iddia ettikleri gibi nitelik bakımından birbi rle rin­
den farklı iseler.
3) 1 08 1 a 5-7.

5 57
M ETAF İ Z İ K

l ki'den harekede özel bir meydana geliş rarzına muhraç olmayacakları


gibi, bir sayı nın bir idea olması da mümkün olmayacakrır; çünkü o
zaman bir İdea bir başka İdeada içerilmiş bulunacak ve sonuçra bü­
rün l dc.-alar rek bir İdeanın parçaları olacakrır.1 1 l Böylece bu fılozoAar
kendi varsayımlarına göre doğru akıl yürürmekredirler. Ama murlak
anlamda alındığında onların akıl yürürmelerinin bir değeri yokrur.
Çünkü onlar bir sürü maremariksel doğruyu orradan kaldırmakradır-
35 far. Bunun nedeni bir, i lci , ü ç diye saydığımızda roplamak sureriyle
mi saydığımız veya her sayıyı ayrı başına mı meydana gerirdiğimiz ko­
nusunda bir problem olduğunu düşünmeleridir. Oysa biz her ikisi ni
yapmakrayız. Dolayısıyla sayma biçiminde bu kadar önemsiz bir far­
kı, onu bizzar sayının kendi özünde bir fark meydana gerinecek kadar
büyürrüklerinden dolayı onlar gülünç olmakradırlar.

8. Bölüm <Sayılar Kuramına Devam - Sayıların Biri mleri nin


Birbi rleriyle Toplanamayacağına i lişkin Plaroncu Görüşleri n
i ncelenmesine Devam - Ayılıkçı (dissidenr) Plaroncular ve
Pyrhagorasçıları n Eleşcirisi - İdea-Sayıların Varl ığına lrirazlar -
Kendinde Bir'in Doğası>

1 083 a Her şeyden önce bir sayının ayrımının ne olduğunu ve eğer bir
ayrımı varsa birin(2) ayrımının ne olduğunu belirlemek iyi olacakrır.
Birler zorunlu olarak ya nicelik veya nirelik bakımından farklı olmak
durumundadırlar. Ama bunların da hiçbiri açıkça mümkün görün-

1 ) Bir sayının J:ıha büyük bir sayının içinde, örneğin ken<linde lki'nin kendinde Oc;'ün için­
de bulunması gibi (Ps.-Alek., 762, 1 , 2) - İdea-Sayının bir idea olarak bir olan bir bireysdliğinin
olması gerekir. Bu öıelliğini korumak için mutlaka onun matematiksd sayı ile her tilrlil ortaklı­
ğını kaldırmak gerekir. İdea-sayılar dizisinin özel meydana geliş tarzı buradan kaynaklanmakta­
dır. O haMe Platoncular kendi sistemleri içinde doğru görmilşlcrdir. Ama çabaları boşunadır.
Onlar sayı sayma tarzımızda önemsiz bir ayrımı (bir sayıyı bir b�k:ı sayı ile toplamak suretiyle
sayabiliriz veya "kata meridas", yani her sayıyı ayrı b�ına teşkil cı.lcrek ayrı parçalar olarak saya­
hiliriı) sayılar kuramının temeli yapacak kadar ileri gitmektedirler.
Pasajın biitiinilniin ve 36. satırdaki "kata meridas" deyiminin "her sayıyı ayrı başına" yonımu
çok wr.lıır. Bizim teklif ettiğimiz Apelt'in (Bntratgt zur Ge.ıchirhu d. gr. i'hilos.. 250 vd.), Ro­
bin'in (/.11 711. Platon. . s. 34 1 , not 279 ve s. 2-79, not 283) ve Ross'unkidir (iL 442). Ps.­
Alek.'ıın açıklamaları (760, 20-763, 3), şerhettiği Aristotclcs'in metni bizim metnimiz olmadığı
ve çok Jaha geniş hir metin olarak göründüğü için devam ettirilmemek dunımumladı r.
2) idea-Sayının bileşimine giren bir, söz konusudur (krş. Ps.-Alek., 763, 4 vd.). Aristordcs
şunu sormaktadır: idea-Sayılardan her biri farklı bir tö7. olduğuna göre kemlinde Üç'll tqkil
c<lcn birlerle kendimle Dört'ü teşkil eden birler arasında da tözsel bir ayrım kabul edilebilir mi?
(Krş. Robin, l..a Th. Plnton s. 330 vd.).
.•

558
X I I I . K İTAP

memekredir. Fakac sayı, sayı olarak nicelik bakımından farklıdır ve


5 eğer sayıyı ceşkil eden birler de nicelik bakımından farklı olurlarsa bir
sayı nın . birlerinin coplamı bakımından kendisine eşir olan bir sayı­
dan , nicelik bakım ından farklı olması gerekir. Sonra ilk birler daha
mı büyüktür, daha mı küçükcür ve bu sonuncular da anarlar mı. yok­
sa azalırlar mı? Bürün bu varsayımlar akıl-dışıdı rlar. Öte yandan bir­
ler nirelik bakım ından da farklı olamazlar; çünkü hiçbir nicelik onlara
10 ait olamaz. ( 1 ) Çünkü sayılarda bile nireliğin, kendisine bağlı olduğu
nicelikren sonra geldiği söylenir.(2) Sonra böyle bir nireliksel farkl ılık
onlara ne ilke-Bir'den, ne de belirsiz l ki'den gelebilir. Çünkü ilke­
Bir'in niteliği yoktur ve niceliği meydana geriren belirsiz l ki'dir. Çün-
15 kü zaren varlıkları çok kılan şey, doğası gereği, bu varlıkrır. O halde
eğer birlerin herhangi bir biçimde farklı olmaları İsteniyorsa, onu söy­
leyerek başlamak ve özellikle neden dolayı bi rler arasında bir farkın
olması gerektiğini ve hiç olmaz.sa ne tür bir farklılık kasredildiğini be­
linmek gerekir.
O halde görülüyor ki eğer idealar sayılarsa, onların bürün birleri­
nin birbirleriyle ne toplanabili r olmaları, ne de yukarıda işarer erriği­
miz iki rarzdan biri bakımından hepsinin birbi rleriyle coplanamaz ol­
maları mümkündür.
20 Ancak diğer filozofların sayılar hakkında söyledikleri şey, daha
doğru değildir. Bu fılozoflarC3) ideaları n ne mutlak anlamda, ne de
bazı sayılara özdeş kılınmış olarak var olmadıklarını düşünen, fakac
marematiksel şeylerin var olduğunu, sayıların var olan şeyler içi nde
ilk şeyler olduklarını ve sayıları n ilkesinin kendinde Bir olduğunu ile-
25 ri sürenlerdir. Şimdi bunların söyledikleri gibi diğer birlerden önce
gelen bir ilk Bir olması, ama diğer ikilerden önce gelen bir ilk iki, di­
ğer üçlerden önce gelen bir ilk Üç'ün olmaması çelişik olacaktır; çün­
kü bürün durumlarda aynı neden söz konusudur. O halde eğer sayı­
larla ilgili olarak söylenen şeyler doğru ise ve eğer yalnızca matematik-

1 ) Röhinemezliklerinden ötürü (Dt Catlo, III, 8, 299 a 1 7).


2) Birlerde olup bitenlerden farklı olarak sayılar formları İtibariyle nicelik bakımından birbir­
lerinden farklı olabilirler (krş. ll., 1 4, 1 020 b 3), ancak bu niccliksd farklılık yalnızca onların ni­
celikleri nin bir sonucudur.
3) (Ps.-Alek.\ın 1..a nnettiği gibi (766, 6) "bazı Pythagorasçılar" değil}, Speusippos. Biltün bu
eleştiri ile ilgili olarak krş. Robin, La Th. Platon s. 437. Ariscoceles özede Spcusippos'u tutarsız
..

olmakla suçlamaktadı r: Eğer sayıların ilkesi olan kendinde Bir, ayrı başına bir gerçekli�e. ldca­
sarıların varlığına ilişkin sistemi bu bakı mdan daha tercih edilebilir olan Placon\la olduğu gibi
bir kemlin.le iki veya bir kendinde Üç'ün var olmaması için bir nalen rokmr. Ancak her iki öğ­
reti Je aynı şekil.le iiscesinden gelinmez güçlükler doğurmaktadır.

5 59
M ETA F i Z i K

30 sel sayının var olduğu düşünülüyorsa onun ilkesi, Bir olmayacaktır


(çünkü bu tür bir Bir'le diğer birler :ırasında bir fark olmayacaktır.
Ama eğer böyle olursa, ilk lki'nin de ikilerden farklı olması, bunu iz­
leyen bütün diğer sayılarda da durumun böyle olması gerekir) . Eğer
Bir'in ilke olması isteniyorsa, sayılar hakkında Pl:ıron'un görüşleri ni
ben imsemek ve bir ilk iki, bir ilk Üç'ün var olduğunu ve sayıların
kendi aralarında birbirleri ile toplanamaz olduklarını söylemek daha
doğrudur. Ancak öte yandan bu görüş kabul edildiğinde de daha
35 önce sözünü ettiğimiz birçok imkansız sonuç orr:ıya çıkmaktadır.
Ama şeyler ya bu tarzda, ya diğer tarzda davranmak zorundadırlar;
öyle ki eğer bu iki görüşten hiçbiri doğru değilse. bu demektir ki sayı­
nın il)'" olarak var olması mümkün değildir.
1 083 b Bu düşüncelerden üçüncü görüşün, yani idea olan sayı ile mate-
matiksel sayının bir ve aynı sayı olduğunu söyleyen görüşün( l ) en
kötü görüş olarak nitelendirilebileceği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Çünkü bunda daha önceki iki yanlış tek bir öğretide bi rleşmek zo-
5 rundadırlar: 1 ) Bir yandan matematiksel sayı bu özellikle olamaz.(2)
Fak:ır bu filozoflar matematiksel sayıya keyfi olarak her tür özel niteli­
ği izafe ederek onun kavramını ölçüsüz bir biçi mde genişletmektedir­
ler. 2) Öre yandan idea-sayı kuramı nın sonucu olan bürün güçlükler
zorunlu olarak burada tekrar k:ırşımız:ı çıkmaktadı rlar.
Pyrhagorasçıların sistemine gelince,Lll o bir bakıma bu öncekiler­
den daha az sayıda güçlük arz etmektedir. Fakat bir başka bakımdan
1O kendine özgü başka birtakım güçlüklere yol açmaktadır. Sayıyı duyusal­
dan ayrı olarak var olabilen bir şey olarak almamak, şüphesiz kendileri­
ne işaret ettiğim iz birçok imkansız sonucu ortadan kaldırmaktadır.
Buna karşılık cismin sayılardan meydana geldiğini ve bu meydana geri­
ren (composant) sayının matematiksel s:ıyı olduğunu kabul etmek
15 imkansızdır. Çünkü bölünemez (uzaysal) büyüklükler olduğunu söyle­
mek doğru değildir.(4) Bu tür büyüklüklerin varlığı kabul edilse bile hiç
olmazsa birlerin büyüklükleri yoktur ve bir uz:ım nasıl olur da bölüne-

1 ) Kscnokratcs'in giiriişiiniln - Ps.-Alek., ( 1 4 1 , 25) ve Syr., yanlış olarak Speusippos ve Kse­


nokratcs'e gi:indermı:ktı:di rler.
2) Yani Ksenokr:ucs'in ona vermek istediği özdlikte, doj::,'ada olamaz. Ronitz'in açıklamasıyla
krş. ') ')-1 ,
3 ) Krş. 6 . 1 080 b 1 6-2 1 Ps.-Alek.'a göre (767, 1 1 ) böylece Pythagorası;ılar genci olarak Ci­
-

sim'in 2 1 0 sayısından, Ateş'in 1 1 sayısından, Hava'nın 1 3 sayısından ve Su'yun 9 sayısından


meydana geldiğini düşünmekteydiler.
'il Rilyilkliikler ise ancak büyüklilklerle meydana getirilebilirler. Krş. Ronitz, 555. Yine De
Gulo, i l i . 'i , 303 a 2 ve Df' Gen. et Corr., 1, 2, 3 1 5 b 3 1 ile krş.

560
X I I I . KİTAP

mez olanlardan oluşabilir? İmdi hiç olm;v.sa arirmerik sayının birlerifil)


bir roplamı olmasına karşılık bu filozoflar gerçek şeylerin sayının kendi­
si olmasını isriyorlar ve her halükarda cisimlere, sanki onlar sayılardan
oluşmuş gibi, sayılar hakkındaki önermelerini uygulamakradırlar.
O halde(2) eğer sayı gerçek ve özü gereği bir varl ıksa, onun yu-
20 karda zikrettiğimiz tarzlardan biri bakımından var olması zorunludur.
Eğer bu tarzlardan hiçbiri bakımından var olamazsa, sayının doğası­
nın. sayıları ayrı bir varlık olarak alan bu filozofların onlarla ilgili ola­
rak oluşrurdukları doğa olmadığı açıkrır.
Sonra(3) her bir, Büyük ve Küçük olan'ınC4) eşirlenmesinden
(egalisarion) mi çıkmaktadır veya onlar arasında bazıları Küçük
1 ) � fa,l.le-tl ışı büliinemez birlerin (Ps.-Alek., 767, 3). Fli.iyleı:e bürüklükler olan gerçek şeyler
Pphagoras\·ıların fon: ettikleri gibi sayılardan meydana gclem<.7.ler. 1 3- 1 8. samlar arasınthki akıl
)'İlrfümc ile ilgili ol:ı rak Bonitı, 555'le krş. Bölünemez büyüklüklerin (aroma magerhe) var oldu­
ğıınu kabul etsek bile, Arisroreles devam etmektedir, marem:ırikscl sayının birlerinin hiçbir bü­
}iikliild..-ri olma.lığı açıktır.
2) 6. 7 \'e (kısmen) 8. bölümlerin genel sonucu.
3) Aristntdes şinuli ( 1 083 b 23\ien 9. bölüm, 1 085 b 3'i 'e kadar) genci bir biçinıtle, sayıyı
:ıyrı başına hir gen;,·klik olarak kabul eden bürün öğretilere saldırm:ıkr:ıdır. lci r.ı1l:ırı bel li bir dü-
1ensi1lik giisrermdde birlikte (Bonitı, 555 ile krş.) şu şekilde yenitlen sınıffamlırılabilirler:
a) Hirleriıı belirsiz İki'den hareketle meydana gelişinin deştirisi ( 1 083 h 36- 1 08" h 1 ) ,
h l l ,lc:ı- Sar ıl:ı rın sayısal bakımdan sonl.u mu sonsu1 mu ol,lııkl:ırını si.lylemenin
inıkans11lığı ( 1 083 b 36- 1 084 b 1 ) .
c) S:ıy ıla rı n formel ilkesi olan kenti inde Bir'in doğası ( 1 08'1 b 2 - 1 085 a 6).
dl l ,lc:ı- R ii yiik lü klerin doğası ( 1 085 a 7-b 4).
e) ('>7.cllikl..- Speusippos tarafı ndan sergilendiği camla ld c:ı- Flilriik lii kler ve idea-Sayıların
mC)•tlana gelişine itirazlar ( 1 085 b 5-34).
Nih:ıvct kısa hir i.i1ecren (34- 1 086 a 2 1 ) sonra, A risroteles '). böliimiin sonumla ( 1 086 a 2 1 )
asıl a nl:ı;n ında l ıle:ıl:ır kuramına geri dönecek ve şeylerin ilkeleri olarak :ıl ınan ltlcal:ırın rolilnü
iım:k·p.'t:ektir (bıı genel planla ilgili olarak krş. Bonitz, 5)6-565 ve Ross, i l, -1-i5-'i'i6).
1) Hi r t:ır:ıtimlan - Birler arasında bazılarının Büyük ol:ııı\lan, b:111l:ırının Küçük ol:ın'dan
geldikleri dıınınılanl:ı Büyük olan ve Küçük olan'ın, sayının 1onınlu tiğcleri olmadıklan sonucu­
na geçmek gerek ir. Flu dunımda ilkelerine göre bazı birler d:ıh:ı kilçilk. b:u:ıl:ırı daha bü)iik ola­
ı::ı klardır. O h:ıltle onlar ne eşit (isai) ne de toplanabilir (symbk,.ai) olac:ıklanlır.
Flonit1, (5)6) ve Ross'la (I[, 446) birlikte Aristoteles'in sayıl:ırın m:ı.Mi ilkesine karşı yil r\ittü­
ğii p ol ..- m iğinin flii)iik olan ve Küçük olan'ın belirsiz lki'sinin doğası ve rolii i11.erine tloğnı ol­
mayan hir ronım :ı dayandığını kaydetmek uygun olacaktır. Plaron\l:ı flü)'iik ve Kilçiik olan (to
mega kai mikron) tleyimi iki farklı ve birbirine bağlı ilke anl:ımına gelmez. O. Ph{lehohın usınır"
(pc:r:ısl tarafından belirlenmiş olan ubelirsiz olan"ına yakl�rırılmalıtlır. O halde L. Robi ıı ' i n ga­
yet gii7cl hir biçimde Jediği gibi (IA Pensle HeU. . s. 3 1 ı . not) ltlca-Sayıların merdana gel i şi , URii­
)'iik ve K il çiik ol:ın'ın meydana geciniiği İki demek olan çift sonsıı7.un bir s:ıl ını m hareketi \'e bu
hard.:ene Bir ol:ın'ın füli ile belirlenmiş olan sınırlı bir lhı rm:ıl:ır sistemidir". iki olan'ın böliine­
m('7. tloğasıml:ın lir!irii Aristoteles'in, Eğer Platon'un tilişünl·esine saygı göstermek isıiyor itliyse,

yaln11ca Flii )'iik ve Küçük olan (to mega kai mikron) deyimini kullanması (nitekim başka yerler­
tlc tx;)1e tle yapm aktadır: Örneğin A, 6,, 987 b 26; 992 a 1 2: Fi, ;\, 998 b 1 0: M, 8. 1 083 b 24;

561
M ETA F i Z i K

25 olan'd:ın, diğerleri Büyük ol:ın'd:ın mı çıkm:ıkradır? Bu son durumda


ne her bir, sayının bürün öğelerinden oluşur, ne de onlar birbirlerin­
den farksızdırlar. Çünkü onların bazısında Büyük olan, b:ızısınd:ı ise
doğası gereği Büyük ol:ın'a karşır olan Küçük olan olacakrır. Sonra
kendinde Üç're birler nasıl bölüneceklerdir?O > Çünkü onlardan biri,
rek (s:ıyı) ol:ın bir birdir. Bu filozofların kendinde Bir'i rek s:ıyıl:ırda
bir :ır:ıcı öğe ol:ır:ık almalarının nedeni şüphesiz bu güçlüğü berrar:ıf
30 erme arwlarıdır. Eğer bunun tersine kendinde lki'nin iki birinden
her birinin Büyük olan'ın ve Küçük olan'ın eşirlenmesinden çıkrığı
söylenirse kendinde iki, Büyük ve Küçük olan'd:ın meydana geldiği
halde nasıl olup da rek bir gerçeklik olacakrır? Onun birden farkı ne
ol:ıcakrır?12) Sonra bir ikiden önce gelirJlJ Çünkü bir ortadan kalkar-

3::?; 'J, 1 085 a 12; N, 1 . 1 087 b 8, 1 0; 1 088 a 1 6; 3, 1 090 h 37) ve Riiyiik olan ve Kiiçiik olan
(tn mq:a kai to mikron) Jememesi (A, 6, 987 b 20; 7, 988 a ::?6; M, 8. 1 083 b 27; 9, 1 085 a 9;
N, 1 . 1 08... b 1 1 , 1 1 , 1 6; 3, 1 09 1 a 1 O) gerekir.. li. Gerçekten bıı iki it:llle aralarıntla bir aynm ya­
pılmaksmn kııllanılın:ıktadır ve bütiin dıınımlarda Aristotd.:s Riiyiik ol:m ve Kiiçiik olan'ı ayn
unsurlar ol:ırak gi.ll ilniine almaktadır.
1 ) (\'te hirlertlcn hiri Biiyiik olan' dan, bir diğeri Kih;iik olan \bn gelecektir. Ama Üçündl
(rd• sayı Jiye adlan.lırılan budur) nereden gelecektir? Biiyiik olan\l:ın mı veya Kiiçiik olan'dan
mı veya Kiiljiik ol:ın 'J:ın mı? Tek sayıda (Üç'te veya genel ol:ır.ık biitiin diğer td.; sayılartla) aracı
öğc olan Rir, yukan birlerle 3,Jağı birler arasında dengeyi yeniden tesis eder, bir tiir h:tkemlik ya­
p:uak Riiyiik olan'dan gelen birlerle Küçük olan'dan gelen hirleri eşiılo;şti_rir.
Rıı ronım Ps.-Alek.'ıındur (768, 1 0- 1 ti). Belli güçlükleri olan bu yonımla ilgili olarak krş.
Rohin. /..11 Th. P/,11011. . s. ('66 vd., not 266 v. Belki bunun yerine Aristotclcs'in kemlisi gibi Bir
olan'ı (hir tek sayıya eklendiğinde bir çift sayıyı, bir çift sayıya eklentliğinde bir tek sayıyı meyda­
na geti ren bir şey ol:ır:ık) aynı zamanda çittin ve tekin doğ:ısın&m p:ıy :ılan bir şey Pyrhagorasçı­
ların "arrit>pcrissos"ıına (hem tek, hem çift olan şeylerine) hcnzer ol:ın hir şey (yalnız şu kayıtla
ki "arriopcrissos" bir ljift sayıdır) olarak düşünmek gereki r IAristotdı..-s'in hu gi.irilşc sahip oldu­
ğunu Thcon 'un (Arif/mı. , V, 22, S H iller) p�ri 1011 P1ıhııgorrion (llphagorası;ıl:ır üzerine) fragm.
I ) 1. l 'i 1 3 a 8- 1 3 Rose adlı eserinden öğrenmekteyiz].
'

::?l Çitt ubn bclir�i1 tki ile, basit olan bir arasında çelişki vartlır. Ririnci. ikinl·iri "meydana ge­
tiremC7. Ve ..:ğer iki t:ım olarak c:şidenirse, o birle kanşacak, onunla aynı olaı::ıkm.
3l Rir. lki\len i.inı:c gelir, çünkü ııblaıa uniıau, aufirt11r rlı11ılitm, ııU,ıta r/11,ı/itau. non a11firtur
ımiı.ı.< I Srh-. �launt�. ;\80). Fakat lki bir IJea olduğundan ( ikiliğin ld ...-ası) Rir'in kemlisinin. ön­
cdi�indcn iiıiirii, bir idea olması gerekir: O, ikilik ideasının ld�ısıdır. O h:ıl..le o nereden gelir?
K,·lirsi1 lki\len gcl ...·mı..7.: çünkü belirsiz iki biri meydana gcıiren (enopoios) llci;il.. lir. ikiri meyda­
na g.-tirendir (duopoios) (32-36. satırlar). Krş. Robin, Ltı n. 1'"11011 s. 3""6: MTam tla ikiliği
.•

m.-�·,l:ına g...>tiren olnı:ısı h:ıkımından belirsiz iki olan, bu ilk ikiliğin varlı�ını iınk:insız kılar. Çiin­
kii iki hirden meyd:tn:ı gelen bu ilk ikilik, bir gerektirir. Eğer bir ortadan kalkarsa onun kenJisi
tle orr:ıJ:ın k:ılkar \"c hir. bir ideadan, yani ikilik İdeasından ünce gcldiği ntlen ötilrii hir IJca ol­
m:ık \"e ikilikten önl·c ını..')'Jana getirilmiş olmak zorundadır. Anı::tk u neJcn çıkacaktır? Belirsiz
lki ",l,·n ,·ıkamaz. Çiinkü beli rsiz İki, ikiliği meyJana getiren şq ot..l ı ıb'lıntlan. biri meydana geri­
rem...'7. K ıı n.. l:ın çık:ın sonuç, ilkelerde bir lki'nin varlığı birin varlığını inık:insız kıldığından, ilk
iki 'nin :ırtık 10runlu ol:ır:ık açıklanamaz olduğudur; çünkü o, kemli p:ırına biri gerektirmektedir."

562
X I I I . K i TA P

sa, iki de orcadan kalkar. O h:ı.lde Bir'in zorunlu olarak b i r ideanın


35 ideası olması gerekir. Çünkü o lkilik'in ideasından önce gelir ve lki­
lik'ren önce varlığa gelmiş olmak zorundadır. Peki o zaman o neden
varlığa gelecekcir? BelirsiZ l ki'den olamaz: çünkü onun işlevi lki'yi
meydana gecirmekci.
Sonra sayının zorunlu olarak ya sonsuzO l veya sonlu olması gere­
kir. Çünkü bu filozoflar sayıyı ayrı başına var olma gücüne sahip bir
1 084 a şey olarak görmekcedirler: öyle ki bu durumda onun ya sonlu veya
sonsuz olmaması mümkün değildir: Ancak onun sonsuz olamayacağı
aşikardır: çünkü sayı, sonsuz olarak ne rek, ne çifrcir. Oysa sayıların
meydana gelişiC2) daima ya bir çifc veya rek bir sayının meydana geli­
şidir. Bir ilk meydana geliş carzına göre Bir' in çifr sayıya uygulanması
rek sayıyı meydana geririr. ikinci bir rarza göre ise lki'nin (çifr sayıya)
uygulanması, Bir'den harekede onun iki karının alınması yoluyla çifc
5 sayıları meydana gecirir. Nihayec üçüncü bir tarza göre rek sayıların
(çifr sayıya) uygulanması diğer çifc sayıları meydana geririr. - Sonra
her idea eğer bir şeyin ideası ise ve eğer sayılar idealar ise, sonsuz sayı­
lO nın da isrer duyusal, ister bir başka türden olsun bir şeyin ideası ol­
ması gerekir. Ama bu ne idealar varsayımına göre, ne akıl bakımın-

1 ) Riltiil sonsu7. - Platoncularla birlikte ayrı başına var ol:ın sayının gerçek ve bireysel hir var­
lığı olJuğu. hir "wde ri" olduğu kabul edilir edilmez, İdea-S:ırıl:ırın sonlu mu. sonsu1 mu nlduk­
btrını hilme meselesi orraya çıkar. Aristoteles'in kendisi bu gi.i\·liikren sayının kendisi için yalnız­
ca hilkuvve sonsu7. olmasından dolayı kurrulur.
Arisrorcles önce ld ...oa-Sayının sayı bakımından sonsuz olamayacağını ( 1 081 a 2- 1 O) . llaha son­
ra sayı hakımımlan sonlu olamayacağını ( 1 0- 1 084 b 1) kanıdayaı::ıkrır.

2) fa· prinripis d l'/,ırone positis (Bonitz, 557).


Platon 'd:ı mükemmel ve sonlu olan On sayısı içinde çifr sayıl:ırın ve tek sayıların mcyll:ı.na ge­
lişi şu ilç ramla (>hır:
Onı:e Biiyiik ve Kiiçilk olan'dan meydana gelen belirsi7. l ki'nin eşirk-şririlmcsinin 2 sayısını
meydana gerirdiğini harırlaralım.
Sonra lki'nin siirckli bir biçimde iki karına çı karılması çift sarıları (21(2=1 ve 4x2=8l meydana
g�-ti rir. rs.-Alek.'un (769, 1 3- 1 6) "ikinin iki karına çıkarılması (arti:ıkis arria)" diye alllamlır<lığı
hulhır. Böylece çmpmn yoluyla 2'nin kuvverleri elde edilir.
Bir'in çift sayılara uygulanması (2+ 1 =3, 4+ 1 =5, 8+ 1 =9) ıop!.111111 yolııylA tek sayıları verir.
3 ve 5 rek sayılarının iki karlarının alınması (3x2=6 ve :5"2= 1 0) ı;ifr sayıları verir. Bu Ps.­
Alek.'un "arrioperissl•s"udur (çift ve tek olan) ve böyleı:e cmpma :ro/ı�y/,ı elde edilen ı;ifr sayı,
2'nin kuvveti lleğildir.
N iharet Bir'in 6 çifr sayısına uygulanması (6+1 =7) toplııına :rolı�rlıı 7'yi verir.
Böyk-ce On sayısı tamamlanmış olur. O, kendisini teşkil eden S:ıyıl:ırın her hiri gibi sonludur.
Ps.-Alek. şerhiıılle çok daha fazla sayıda sayıların türlerini zikreder: :ıncak hunun t:t7.la bir de-
ğeri yokmr. Çiinkil onlar On sayısının sınırlarını aşarlar.
Biitiln bu nokr:ılarla ilgili olarak krş. Bonitz, 557; Robin. /.11 Th. l'lııton s. 282. not 261; s.
..

1·i6-1 'i0: s. 660, ntlt 266; Rosc, II, 447. Pannenidn 143 e. l 'i'i a ile de karşıl�tırıl:ıbilir.

563
M ETAF i Z i K

dan ( l l mümkündür. Ama Placoncular ldealarını da böyle cesis ermek­


redirler.
Eğer bunun cersine sayı sonlu ise, o nereye kadar U7.anır? Bu ko­
nuda onun (belli bir sayıya kadar) ulaşcığını söylemekle yerinmemek,
aynı 7A1manda bunun nedenini de söylemek gerekir.<:? ! imdi eğer sayı
bazılarının söylediği gibi sadece On'a kadar ulaşıyorsa hemencecik bir
15 defa şeylerin İdeaları eksik kalacaktır. Çünkü eğer Üç, kendinde i n­
san ise kendinde Ar hangi sayı olacakrır? Çünkü şeylerin kendileri
olan idea-sayılar dizisi ancak On'a k:ıd:ır ulaşmaktadır. O halde onun
On'a kadar olan sayılar içinde bir sayı olması gerekir. Çünkü rözler ve
idealar olan, onlardır. Fakat onlar çabucak yerersiz kalacaklar ve sade­
ce hayvan cinsinin cürleri için bile yermeyeceklerdi r.
Sonra eğer İdea olan Üç, kendinde insan ise, diğer Üçleıü> de
insanlar olacaklardır. Çünkü aynı sayıların içinde bulunan üçler bir-
20 birlerine benzerdirler. O zaman sonsuz sayıda bi r kendinde lns:ın'lar
var olacakcır ve eğer her üç bir İdea ise her sayı . kendinde insan ola­
cakrır. Eğer bunun cersine bu üçlerden her biri bir idea değilse, bu
gene de sonsuz sayıda insanların olmasına engel olmayacakrır.<4 1
Sonra eğer daha küçük sayı, daha büyüğünün bir parçası ise
(çünkü hiç olmazsa aynı sayı içinde o sayıyı meydana geriren birler
birbirleriyle toplanabilirler) ve eğer kendinde Dörr bir şeyin, örneğin
arın veya beyazın İdeası ise ve eğer kendi nde iki. insansa. insanın arın

1 l l.lc:ıbr:ı tek:ıh ii l eden bu şeylerin sonsuz sayısı b i r sınırl:ıma ilkesi olarak tasarlanan idea
k:wramının kendisine aykındır. Öte yandan o, akıl bakı m ıml:ın (kara logon) lla miimkiln Jcğil­
ll i r; çilnkii o 1.aman hiltlil bir sonsuz karşısında bulunulacaktır (Krş. Rosc, i l , 447).
::? ) l':,"tl.·n o şu sa y ıd ır da daha büyük veya daha küçiik bir haşka sarı Jcğiltlir? (Ps.-Alek., 770,
1 <1- 1 -ı - n. satmlak i "bazılan" ile kastedilen Platon ve m uhtcm de n Spcıısippos'nır. On sayısı,
l'phagora.�çı kayn:ıklıdır.
:i l Yani kendin.le Altı'lann ve diğer sayıların Üç'leri . Ancak On sayısının sınırlan i çi nde nasıl
hir l.'\:nllimle i nsanlar sonsuzluğundan söz edilebilir? Onl:ml:ın ols:ı olsa ancak on tlört tane ola­
cak tı r ( Rir Ü ç Ü\· ' te . hir diğer Üç Beş'te, iki tane Üç Alrı\l:ı. iki tane Üç Y..-..l i'de, iki tane Üç Se­
ki1'J,·. Ü ç tane Üç Dokuz'da, iiç tane Üç, On'da). Bu itim: Rohin'i (j.a nı. Pl.aıon., s. 35 1 )
Aristntdcs'in bur.ıtl:ı (On'la sınırlı olmayan) matematiksel sayıyı göz ö nii nde bu lumhı rd uğu ve
a.'lıllltı kcn.limle i nsanlara benzer olan veya onlara tckabiil etlen duyusal insanlann söz konusu
olıhığunu farz etmeye götürmilştür. Ancak Ross'un işaret ettiği gibi ( i l . 448-449) on tlört ken­
din.le Ü\·'iin tl ış ı nıl:ı Beş'te bulunan Üç'te bulunan Üç, Altı'd:ı bulunan Üç'te bulunan Üç.
Alrı'tla huhınan Beş'te bulunan Üç, Altı'nın Beş'inin Üç'iinJe bulunan Üç vs. vard ı r. Bu hiç ol­
ma1sa hdirsi7. olan bir listedir ve o "apeiron" kavramının kııll:ınılışını haklı çı karı r.
4) l's.-Alek., (770, 34-35) Aristotclcs'i n diişünccsini tamamlayarak şöyle demek tecl i r: Bu son-
5117 sarıılaki insanlar. kendinde insanlar olmayacaklar, fakat aynı 7.amanJa hem kentlintic lnsan­

Lu. hem duyusal insanlardan farklı olacaklardır; çiinkii O n sayısını aşan hu Üçler ne ldea­
S:ı�·ıl:mlır. ne thı�ııs.ı l sayılardır.

564
X I I I . K İTAP

bir parçası olması gerekecekcir - Sonra On'un bir ideası olduğunu,


25 a m a ne Onbir'in n e d e daha sonraki sayıların bir ideası olmadığını
söylemek saçmadır. Çünkü( l l İdeaları olmayan varlıkların da var ol­
duğu ve varlığa geldiği bir gerçekrir. O halde bizi ilgilendiren bu du­
rumda da ideaların olmadığını niçin farz ermeyeli m? Demek ki tdela­
lar nedenler değildirler.
Sonra sayıların meydana gelişinin On'da birmesi ruhafrır. Sis-
30 remde Bir, formu olduğu On'dan daha fazla gerçekliğe sahipriı<'.!l ve
Bir'i On'd:ın ayıran şey, On'un meydana gelişinin olması na karşılık, .
l lke-Bi r'de meydan a gelişin olmamasıdır. Bu filozoflar On'a erişilir
erişilmc-z mükemmel sayıya ulaşıldığını savunmak eğilimindedirler.
l liç olın:ı.7.s a onlar rüremiş şeyleri - örneği n Boşluk, O ran, Teklik
(lmpair) ve benzeri diğer şeyleri - Hareker, Sükuner. iyi, Körü gibi
35 bazılarını ilkelere, diğerleri ni ise sayılara bağlayarak On'un içi nde
meydana gerirmeyi çalışmakradırlar.L\l Bundan dolayıdı r ki onlara

1 ) Ne olumsU71anı:ıların (A, 9, 900 b 3 M, 4, 1 079 a 9), ne gi.ircli leri n (A, 9, 9'>0 b 1 6 ,.


=

1\ 1 . 1. ıo-•J a 1 2) , ne yapma şeylerin (artefacta) (A, 9, 91J l b 6 � I . 1, 1 080 a 'i) ideaları <•ima­
=

.l ığın ı k;ıhul \.'\len Pl:ıwnrnların kendilerinin de itiraf eni kleri ı;ibi. O h:ılde On\lan sonra gelen
s:ıyıl;ırtı il�rili olarak ne.len ldealan farz edeceğiz? Madem ki ba11 şeyler ve bazı sayılar onlara kar­
şılık olan idealar olmaksızın varlar, o halde İdealann moı.lcl olarak nedenselliği Je gerek.si z bir
\'arsayımılır (krş. Robin, /..11 Th. PLıton. , s. 390, not 3 1 8).
!) Çiinkii o mer<lana gdmemiştir (agenneton) ve form, maıldeden dah:ı fazla ge rçekliğe sa­
hiprir. ılah:ı fazla bir..·ysd tözdür (tode ti) (Ps.-Alek., 77 1 , 1 8- 1 9). - '.!9-3 1 . sarı rların genci anla­
mı şuıl ıı r: lıl..oa-S:ıyıl:ırın meydana gelişini neden On ?yısında ıhmhınıyonız? Eğer On meydana
ı:dııı işsc ve eğer İlkc-Rir onun formu ise daha sonraki sayıların da merılan:ı gelmesine hiçbir şey
cn�I ıl.:ği l.li r. Örneğin Onbir sayısı, Rir'in bu k:ıdar sınırlı bir opcr:ısyonl:ır ılizisimle varlığını
riikı·mıenıiş olmasınıl:ın ötiirü madde olarak On sayısına fo rm ol:ır:ık rarbik edilmesinin sonucu
ol:Kakrı r.
Jl l'}-rhagorasçı iiğd eri n Platoncu öğretiyle karışık b ir şckilde bir arada bul undu ğu biiriin bu
pasaj hii�·iik yorum gii�-lii kleri doğurmaktadır (3 1 -36. samlar).
Hi ıim.:i bir açıkl:ı nı:ı 1 .. Robin'inkidir (la Th. Plıtton. . s. :tn vd . ve not ı-'i: Erııdt' mr la signi­
fi... ıtio11 "' /,ı plnct t/,. /,, />l�y.ciq� dans la Philosophit dt P/,ıto11, ayrı hasımın :i'.!. sarfası (/.11 Pmslt
1 1�/lmiqııt. s. 260l rl:ıroncuların Yer'i, Boşluk'u ve Sonsu7.'ıı belirsiz l ki'ılen. nıh gihi ba7.ı başka
ş(·yl.·ri sarıl ar ve Rir'ılo:n meydana getirJiklerini söyleyen Tcophr:ısros'ıın Mt't'!fizik'inin b ir pasa­
jına ıtıranarak (6, a ::!8, 3 1 2, 1 8-3 1 3, 3 Br., 1 2 Ross ve lngili1ce şerhin 'i1 -'i5. sayfala rı ) Robin,
H.ışlıık. Oran, Teklik (impair) gibi şeylerle Hareket, Silkiıncr, iyi ve Ki.irii 1.1.:;ıl:ırı nın ıloğnıdan
.ı .. �'Tll�':l On sayısını mey.lana getiren ilkelerden, yani Bir ol:ın ve bclirsi7. iki ol:ın'ılan çıktıkları­
nı. w.liğer şeylerin", yani şiiphesiz onlara tabi olan, fakat haklarıml:ı bi lgiye sahip olmadığımız
k:wranıların (hclki T..·ophrastos'un "ruh ve diğer şeyler" ( rsrkhc k:ıi all:ı arra) diye a.ll:ınılmlığı
\':ırlıHır si\1 konusudur) On'un sayılarının kendilerine h:ığlı olıhıkl:ırını .liişiinmd•r..,lir ve şun-
1.ırı dd.·nıckrcdir: M l'::L�ıl ki akılsal alanda temel (elcmcnr:ıircl sayıların ve remel şd..: i l. ılii1lem
""�"' cisiml,·rin özleri varsa ve bunlar aritmetiğin sayılarının ve somur niceliklerin (quanta) temsil
crrikkri s:ırıl:ırın, geometrinin şekillerinin ve duyusal u1�1nıl:ırın ı;ösrerdiklcri şd.:illcrin mo.l dleri
ise. a�'ll ı şd;ilıle akılsal :ıl:ında, boşluğun veya yerin veya hardi..'tin de hir moıldi olmalıdır" '1-a

565
M ETA F İ Z İ K

göre Bir, Tek olandır (impair); çünkü eğer Tek olan Üç olan olsaydı ,
Beş nasıl tek olabilirdi?O )
Sonra onlarda büyüklükler ve bu tür kavramlar On sayısı nın öte­
sine geçmeksizi n açıklanmakcadırlar: Örneğin önce bölün mez doğru,
1 084 b Bir gelmektedir. Onu, İki ve On'a kadar diğerleri takip etmektedir.(2)
Sonra eğer sayı, ayrı başına var olabil irse, önce gelt'nİn hangisi ol­
duğu. Bir mi, Üç mü veya İ ki mi olduğunu bilme güçlüğü ortaya çı­
kar.1.'l Ayrı başına var olan sayının birlerden meydana gelen bileşik

Pm.w !Mlmiq"'· s . 260).


rs.-Al.:k.'un (77 1 , 1 9 vd.) ve Ross'un (il, 4 5 1 ) yorumu olan bir diğer yonım metne daha uy­
gundur ve tiyle gi\riiniiyor ki birinciye tercih edilmesi gerekir. Buna göre 2. 1. (,, 8 çift sayılan
arasımlaki aralıkl:ı (inrervalle) 3, 5, 7, 9 tek sayılan arasıml:ıki aralık. tiziksd boşluğun bir imgesi
ve ömeğillir. 2, 1 (6: haklı olarak Bonitz tarafından Alck. neşrinde eklenen sayı: 1'50, 24 772, •

3 l IJ). il sayılar llİlisi aritmetik oranın, 2, 3, 6, 9 sayılar lli1isi gcom.:trik oranın örneğini sağla­
mıştır. 1 sayısı ise Td.: Sayı'nın (impair) ideası idi. Sükiınet ve iyi, Rir olan\l:ın tilremişleflli ve
Hareket \'e Könl. bdirsiz İki olan 'a bağlı idiler. Ancak Ross'un rs.-Alck. 'ıın yorumunu tekrar
Cllcrken l l:m:kct v.: iyi olan'ı Bir olan'a, Sükönet ve Köt(i olan'ı belirsiz iki ol:ın'a tabi kılması
bir hata sonucudur. Ps.-Alek.'un metninin kesin olması bir yan:ı, Eudemas'a göre (ap. Simplic.,
in l'J�y.<., H 1 , 6-9, 1 3, Diels) Platon Hareket'in Büyilk ol:ın ve Kilçilk olan ollluğunu, Var­
olma�·an ve Tek-Biçimli (uniform)-olmayan olduğunu sö)icmişcir.
1 ) Krş. Rubin, l..ı Th. Platon., s. 665, not 266. Bir olan ve Tek ol:ın (impair) Platoncularda
}'3 ii1dcşti rler vey:ı birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar; çünl..il Bir ol:ın, Tek ol:ın\l:ı aracı v:ırlıktır (yu­
karıda 1 0113 b 29) . Aristoteles biraz önce bu filozoflara göre Bir ol:ın 'ın lliğer k:wraml:ırl:ı birlil.."te
On sayısını meydana getiren ilkelerden çıktığını söyledi. Opa Rir olan, anc:ık llke-Bir\len çıka·
bilir. Eğer o ilk tek sayılfan (Üç'ten) çıkarsa, Beş t�k sayı ol:ımaz. Çünkü Beş, lfü'in Oiirt çift sa­
yısına uygul:ınmasından meydana gelir, İki'nin Üç tek sayısırla topl:ınmasınll:ın meylfana gel­
mez. B:qka lleyişle Pl:ıtoncular için Beş "' 4 + l 'dir, }+2 lleğildir (krş. yukarıd:ı 1 081 d 4 ve ilgili
not) . Ronitz, 559 ve Ross, II 4 5 1 de bkz.
2) Plaroncııların On sayısını miikemmd sayı olarak göz önüne aktıklarını gösteren son kanıt.
- Gerçekten 1 =nokta (başka deyişle bölünmez doğrudur. krş. A. '), ')')l a 22); 2..doğru;
3,.Jüzlem; '1=(geometrik) cisim. Ve 1 +2+3+4= 1 0'dur (Pphagorasçı yeminllc "tilkenmez doğa·
nın karnağı" olarak :ılllandınlan (krş. Rincr ec Pr., Hist. Phil gr. . 65 a, s. 52: J. Rurnet, /. ilıırort'
dr Lı Phil gr. . s. 1 1 ')) P}'thagorasçı Tt'trtutys'in (ilk dört sarının toplamı olan On) hatırası bu an­
larışa yabanı:ı değildir. (Tt'tractys ile ilgili olarak A. 5, 986 a il ile ilgili nora d:ı bkz). ld..-a-Sayılar
Ji1isi ile ldca -Büyiiklül<ler dizisi arasında özdeşlik değil, fakat tekabül vardır 1 1Jca-Bil)1ikliikler
kuramı ile ilgili olarak krş. aşağıda 9. böliim).
3) 1 081 b 2-20. satırları arasındaki akıl yürütmenin biitiinü açıknr. Aristotelcs önce Z kira­
bında ( 1 O ve 1 1 . bölHmler) geliştirmiş olduğu mantık bakımımfan öncelik ve uman bakımından
i.\ncelik kavramlarını hatırlatmakla başlamabadır. Sonra şöyle devam etmekt.:llir: Platoncular
Bir olan'ı bölHnemez olduğu için formel bir ilke kılmakta<lırl:ır. Anc:ık form (tHmel), öğc ve bi­
re�'Sd bileşik varlık, farklı anlamlarda olmakla birlikte, aynı şd.:iill.: bö1Unem .."7dirler. l ımli bu fi.
lo1.0tlar Bir olan'ı aynı zamanda hem bir.fomı (dik açının d:ır açının formu olması gibi), hem bir
öğr (dar açının, dik açının bir öğesi olması gibi) kılmaktadırlar. Form olarak Rir, bürlcce kav­
ramsal önceliğe ve aynı zamanda 'öğc olarak da zamansal i.incdiğe sahiptir. Rıı, kabul C1.lilemez
bir birleşmellir. O halde Bir, aynı zamanda hem öğe, hem rHmel olarak biiliinemez olamaz.

566
X I I I . K i TAP

5 bir şey olması bakımından önce gelen Bir'dir. Ama rümelin ve for­
mun önce gelen şeyler olmaları bakımından önce gelen , sayıdır: Çün­
kü birlerin her biri, sayının maddesi olarak onun bir öğesidir. Buna
karşılık sayı, burada form rolünü oynar. Aynı şekilde dik açı bir an­
lamda dar açıdan önce gelir; çünkü dik açı bel irlidir ve kendi ranımı
gereği öyledir.O > Ama bir başka anlamda dar açı, dik açıdan önce ge­
lir: çünkü o, dik açının bir parçasıdır ve dik açı dar açılara bölünebi-
1 O lir. Böylece madde bakım ından dar açı, öğe ve bir önce gelirler. Ama
form ve ranımla ifade edilen öz bakı mından önce gelen, dik açı ve
madde ve formdan meydana gelen bfüündür. Çünkü somur bileşik
varlık. form ve ranımda ifade edilen şeye daha yakındır. Buna karşılık
meydana geliş bakımından o sonra gelir. O halde Bir hangi anlamda
t lke'dir?(2) Placoncular buna onun bölünemez olduğu için ilke oldu­
ğunu söyleyerek cevap vermekcedirler. Fakar bölünmezlik rümele, bi-
1 5 reysele ve nihayef öğeye de aiccir; ancak başka rarzda airrir. Bireyseli n
ve öğenin zaman bakımından bölünemez olmasına karşılık cümel,
mantık bakımından bölünemezdir. O halde bu iki rar1.dan hangisi ba­
kımın dan o ilke olacakm?Ol Yukarıda söylediğimiz gibi dik açı dar
açıdan önce gelir görünmekcedir. Ancak öre yandan dar açı, dik açı­
dan öncedir ve onlardan her biri birdir. Şimdi bu filozoflara göre Bir
aynı zamanda her iki bakımdan da ilkedir. Ama bu imkansızdır.
Çünkü burada Bir hem form veya röz olarak önce olacak, hem de
parça ve madde olarak önce olacakcır. Çünkü lki'nin iki birinin varlık
20 rarzı hangisidir? Aslında onların her biri onda ancak bilkuvve olarak
vardır (eğer hiç olmazsa sayı Plaroncuların söyledikleri gibi bir olan
bir bireyse ve yalnızca basic bir yan yana geliş değilse, öre yandan
farklı sayılar, onların dedikleri gibi, kendileri ni reşkil eden farklı bir­
lerden dolayı birbirlerinden furkJı iseler). O halde lki 'de onun iki bi-

1 ) Oik açının ilncdiği ile ilgili iki neden: a) dar açının sıtir derece ile doksan derece arasında
l•lahilmcsine karşılık llik açı belirlidir; b) dar açının dik açının r:ınımında içerilmemiş olmasına
karşılık. tlik açı tl:ır :ıçının tanımında içerilmiştir (krş. Ross, 1 1 , '1 ') 1 -1 '>2).
2 l llke-Rir m:ultle olarak nu , form olarak mı ilkedir ve dah:ı önce gelir? (krş. Ps.-Alek., 733,
3""- JH). - Tiimd, hir form olduğu için bölünemezdir; Birey, bileşik \'arlıkta formun daha önce
\'af olmasın,lan ve bileşik varlığın bir parçası olmamasınd:ın dolayı 7.aman bakımından böliine­
ml'?'.dir. Ôğc, şerlerin bölünmesinde en son varlık olduğu için z.,m:ın bakımından böliinemezdir.
3) Rir olan, ıiiıncl gibi mi yoksa öğe gibi mi böliinemezdir? (Robin'in işaret etıiği gibi: L11 Th.
l'lıton. . s. 39'1, noı 320) "epi merous" (birey olarak) böliinemC7.lik yalnızca saymayı tam kılmak
için 1ikr..'\lilmişıir. 1 8 . saardaki "(onlardan) her biri biniir" (kai hekatera mia) ,leyiminin anla­
mını belirlemek gii�·liik arzctmektedir: Aristoteles muhıemclen şunu sü}1emek istemektedir: Dar
açı. hir öğenin bir ol.luğu gibi birdir ve dik açı bir biitilniin. bi r riimclin bir olduğu gi bi birdir
(krş. Rus.�. i l , 4 '>3).

567
M ETA F i Z i K

rinden her biri bilfiil olarak var değildir.< 1 ) Bu filozofların içine düş·
rükleri haranın(2) nedeni, onların araşrırınalarının aynı zamanda hem
maremariksel speliilasyonlardan . hem de rümel hakkındaki spekiilas-
25 yonlardan hareker el1tıesidir; öyle k i bunun sonucunda birinciler on­
ları Bir' i , yani l lke'yi bir nokra olaraknl vaz ermeye göriirmüşrür.
Çünkü Bir, ancak konumu olmayan bir nokradır. Diğer bazı başkala­
rı nın dal 4 1 yapcı kları gibi ontar o zaman varlıkları en son bölünemez
parçalardan meydana gecircmişlerdir. O halde hu durumda Bir. sayı­
ların maddesi olmakca ve aynı zamanda lki'den önce gelmekredir.
Buna karşıl ık öre yandan o (Bir), . lki'nin bir biiriin. hir birlik ve bir
30 form olması bakım ından, lki'den sonra gelmekredir. Öre yandan rü­
mel üzerine olan araşrırmaları onları sayıları n hasir rümel yüklemi
olan B i r'i bu anlamda da sa)i1İ1 1 n bir parçası olarak ele almaya göriir­
müşrür. Ama bu özelliklerin aynı şeye aynı zamanda air olmaları
mümkün değildir.(5)
Eğer yaln ızca kendinde Bir'in konumu olmaması zorunlu ise
(çünkü onunla diğer birler arası ndaki rek fark. onun ilke olmasıdır)
ve eğer Rir'in bölünemez olmasına karşılık iki hölünt'hil i rse. kendin-
35 de Bir'e en fazla benzer olacak olan hir olandır.ICiJ Ancak eğer Bir'le
ilgil i olarak durum buysa kendinde Bir. bire lki'ye benzediğinden

1 ) Arisrordes aynı zamanda hem maddi ilke, hı:m de formcl ilke ol:ır:ık \':17 ı:llilen ifa ulan'ın
fİı rmcl ilke olmadığını. çii nkü onun Sayıda biltiil d.::ğ il anl·:ık bilkuvve \•ar ultlıığıınıı ispat ermek
isriror. K rş. Ronitt, 560. Robi n , La Th. Platon. s. . :i97, nor J:!J l 'e dı: bh.
.:!) Y.:ı.ni Hir olan'ı aynı 1.amanda hem madde, hem form: hem i\ncc gden. h.:: n1 sonra gelen bir
şey olar;ık almaları nın nedeni . Daha kesin olarak: ilkenin (formd veya maddi) doğ:ısı hak kında
l ' l.m,ncııların kesin ol mayan görüşlerinin nedeni.
J ) l lıılarısı)1a bir madlli ilke, noktan ı n doğnınıın bir iiğ<-'Si olmasına benı.::r bir ramla sayıla-
rın bir ii�si olarak.
tl l I A·ııkippos ve Ocmokritos'un da.
';) Hiiyle1.:e Bir, arnı 1.amanda bütün (kathaloıı) \'e parç:lll ı r (mcros).
6) 32 - 1 085 a 1 satırları arasındaki bu karanlık pasajla ilgili olarak krş. Rııbin la Th. l'lıton. .

s. ;\'JH \'C not 324 1 . Arisroreles b i r itiraza cevap \'ermcktell ir. Bıı irira7. sa�·ıl:ırı oluşnır:ın hirl.:: r in
ma<ldi üğeler olmalarına karşılık, sayılar dizisinin d ışında bulunan kendi mle Hir'in tiırm oldıığu­
nıı i,ltlia cdel·ek ol:ın ifiraıdır. Oysa gerçekte kend i nde Bir'lı: bi rler tı:k:ınl:ımlıdırlar (un ivoc.1ue)
vı: kendimle Bir'in tek farklı özelliği yalnızca onun ilkı: obr:ık \'al Ctlilıııiş olmasıdır. Dolayısıyla
l k i 'nin bi rleri, kenli i mlc Rir gibi bölünemez oldukl:ırından. kendimi.: Hi r'e l ki'yc benze,liklı:rin­
d,·n daha fazla benıenlirler {çünkü i lkeye daha benzer olan, öne.: gd ir) ve onların bu <lıınımda
l k i \lı:n önce gelmeleri gereki r . Oysa sistemde bu iıııkansı7dır; \"iinkü Placonrnlar bdirsiz l ki'yi
l lk,·-Hir'in hemen arkasına yerleştirmektedirler. Bonirı, 561 ' e dı: bkı.
(i i1iilmt."S i ger<.-kı:n cİlltli bir problem lcalmakr:ıdır: 33. satml:ı ilke-Bir Matht.·tonft (konumu ol­
mayan) tek şey olarak raklli m· edilmel.."tedir. Oysa u1.arsal-ol maran, ll iğer birlerin l lke-Rir'ini de­
ğil. nokranın birini aymk'ller. O halde bir diizelrmenin yapıl ma�• gerckmekrcdir.

568
X I I I . K i TA P

daha fazla benzer olacalmr. Dolayısıyla bu iki birden her birinin


l ki'den önce gelmesi gerekecekrir. Ama bu filozoflar bunun rersiı1i id-
1 08'l a dia ermekredirler. Onların ilk olarak meydana gerirdikleri, l ki'dir.
Son ra kendinde i ki ve kendinde Üç'ün her biri bir olan bir bireyse,
onları n her ikisi birlikre bir l ki'yi oluşmracaklardır. Bu iki o zaman
nereden gelmektedi r?<O

9 . Bölüm <idea-Sayılar Kuramına Devam - Kendinde Bir'in


Doğası na Devam - ldea-Biiyükliikler Kuramı n ı n Eleşri risi -
idea-Sayıların Eleştirisi - idealar Kuram ının Özel Eleşri risi::>

Sonra şu soruyu da sorabiliriz: Sayılar arasında rem:ıs olmadığına,


sadece basir bir birbiri ardından geliş (consecurion) olduğuna göre,(2)
kendinde Bir' i rakip eden, aralarında ar.ıcı bir varlık olmayan birler,
S örneğin iki veya Üç'ün birleri midir, yoksa rersine lki'nin iki birin­
den herhangi biri olmakran çok rakip sırası bakımından önce gelen
l ki'nin kendisi m idir?
Sayıdan önce gelen varlık rürleri , yan i doğru. yüzey ve geometrik
cisimle ilgili olarak da ayn ı güçlükler kendi ni gösterir. Bazı fılozof­
lar(3) onları Büyük olan ve Küçük olan'ın rürlerinden rürermekredi r-

1 ) Çiinkil o ken1lindc iki ve kendinde Üç gibi ltk.:-lfü'lc h.:lirsiz lki'tlen gelmem.:kralir (Ps.­
Al,·k. . ';'".'(l, 20-22) - Konirz ne derse desin (56 1 ), bu kanır 7,
1 08 1 a 2'i-2S\lcn ramamen F.ı.rklı­
dır.
:?) Krş. Fizik, 3, 227 a 20. - Bu kanır, 7, 1 08 1 a 3S'e bağlanmakradır: Ken,linde R i r'dcn son­
ra gelen netlir? İki mi, yoksa İki'yi oluşruran iki bir,lcn her biti mi? Arisroreles'i n dilşiinccsine
güre sarıların kendi aralarında olduğu gibi bir sayının birleri arasında da basir bir birbiri ardın­
dan gelme v:ı,rJır.
:'\l l'laron - İdca-Riiyiikler kuramının clcşririsi ( 1 08') a 7-b 4) Arisrorelı.3 rarafından biraz
b;ığlanns11 bir ramla yapılmaktadır. Bilriln parçanı n genci planını orraya koyalım:
1. ,._ I A ODİ i LKE
a) 9- 1 3. sarırlar: Razı filozoflar bilyilklüklcrin maddi ilkesinin (1,tea-Sarıların ınad,ti ilkesi
olan) Rilrük olan ve Küçük olan değil, Riiyilk olan ve Kiiçiik olan 'ın rilrlcri olduğunu
süylcmekreyd ilcr. Onlar Büyük olan ve Kiiçiik olan'ı (sayının ilkesi ulan) Az ve Çok
olan'a ve hiiriiklüklerin ilkesi olan Uzun ve Kısa, Geniş ve Dar ve Yukarı ve Apğı olan'a
biilınekrerd ilcr (krş. N, 2, 1 089 b 1 1 ).
b) :'H-b 5. mırlar: Başka bazıları büyüklüklerin m:ıdJi ilkesi olarak Çukluk'a (plCfhos)
benzer bir şeyi. Rüyilklüklere nispeti çoklıı�'lın saplara nisperi gibi t•lan bir şeyi ileri silr­
mekrcdirlcr (Speusippos).
i L FORMEL 1 1 .KE
a) 1 3. sarır vJ.: Plaroncular İdea-Sayı ların l lke-Rir'ine karşılık ulan furmcl ilke ü1.erinde
anl:lflmam:ıkraydılar. Arisroteles onların gi.iriiş ayrılıklarına işarer ermckrcdir. Ps.-Alek.,
T7, 1 7 iki görüşü ayırdermekredir.
1 l Kscnokrares (krş. Z, 2, 2, 1 028 b 24) IJ.:a-Sarıl:ırın geomerrik nesnelerin formları ol-

569
M ETA F i Z i K

ler. Örneğin doğruları Uzun olan ve Kısa olan'dan, yüzeyleri Geniş


1 0 olan ve Dar olan'dan, geometrik cisimleril l l ise Yukarı olan ve Aşağı
olan'dan harekede oluşcurmakcadırlar. Şimdi bürün bunlar Büyük
olan ve Küçük olan'ın rürleridirler - Bu rür varlıkların Bir olan'a kar­
şılık olan formel ilkesine gelince, bu konuda onların görüşleri farklı­
dır. l:?l Bu görüşler de yine binlerce imkansızl ığa. ha)'ali şeylere, hiç
15 muhtemel görünmeyen sonuçlara yol açmaktadır. Çünkü 1 ) doğru­
lar, yüzeyler ve geometrik cisimler, aralarında herhangi bir özsel bağ
olmayan varlı klardır;(3) meğer ki ilkeleri Geniş olan ve Dar .olan 'ın,
aynı zamanda Uzun olan ve Kısa olan olacağı şekilde birbirlerine
manrıksal olarak bağlı olmasınlar. Ancak böyle oldukları takdirde yü­
zey doğru, geomecrik cisim de yüzey olacakrır. Sonra bu durumda
20 açılar, geomecrik şekiller ve benzeri şeyler nasıl açıklanacaktır? 2) Son­
ra büyüklüklerin bu ilkeleri ile ilgili olarak sayının belirleniınler�·O ile
ilgili olan ayn ı şey orcaya çıkacakrı r: Çünkü Uzun olan ve Kısa olan
vb. yal nızca uzamı n belirlenimleridirler; nasıl ki Uzunluk, Doğru
duğuna inanmal.."taydı: İki, doğrunun; Üç, yüzeyin; Dört, geometrik cismin formudur.
Ps.-Alek .. (777, 1 6) ve Syr., ( 1 54, 9) bu tezi Platun'a tla i1.1fo etmckrcc.lirler (Zcller de
bu görilşii onaylamaktadır: il, 1 4 , 949, not 2). Ancak bu çok şiiphdidir (krş. Rohin, La
Th. Platon .. s. 295-298).
2) Ps.-Alek.'un haklarında bize hiçbir bilgi vermediği bazıları Bir'in geometrik nesnelerin
formu olthığunu düşünmekteydiler.
b)_ 32. satır: Aristoteles formel ilkenin Nokta olduğ\ınu söyleyen Speusippos'un görilşilne
işaret etmektedir [O ne Ksenokratcs, ne de bildiğimiz gibi (krş. A, 'J, ')')2 a 20) nokta­
nın varlığına inanmayan Platon olamaz) .
1 ) Kelimesi kelimesine kütkkri. Ancak Aristoteles'in terminolojisinde "onkos" ağ1r'1k, kütk,
ri.rim, gromnrik fİ.<İm, hana hacim genel anlamına sahiptir ve o ekseriye "soma" (cisim) ile eş an­
lamlıtlır (aşağıda N, 2, 1 089 b 1 4'de aynı deyimle karşılaşılmaktadır).
:? l idea-Sayıların meydana gdişi gibi ldea-Büyükliiklerin meydana gelişi de bir maddi ilke
(Ril)iik olan ve Kiiçiik olandan meydana gelen bir tllr belirsiz iki olan) ve hir ilk Rir'e benzer
ol.1n bir tC.lrmel ilkcd.:n harekede gerçekleşmektedir. Bu formd ilke muhtemden Platon için bö­
liinma doğru, Speusippos için Nokta, Ksenokratcs için Sarı'nm kendisi idi. (Krş. aşağıda 1 085
a 3 1 ). Rk7.. Teophrastos, Mnafizik, 5 a 27, 3 1 O Br., 8 Ross.
3) 1 5. satırdaki (aralarında özsel bağlar olmayanlar) "apolclumena", yani dit't'l'1tt n natura f"'1
srjun'1a (lnd. AriJı. . 84 a 1 1 ). Doğrular, yüzeyler ve geometrik ı:isimler arasıntlaki bu bağ yoklu­
ğunıın sonuaı, yüzeyin doğrusuz, geometrik cismin yüzeysiz olması olacaktır. Bu ise, Ps.-Alek.,
777, 31 eklemektedir, daha fazla imkansız olan bir şeydir. Ariswtelcs devam etmektalir: Onlann
ilkelerinin (Uzun olan ve Kısa olan vb.) mantıksal olarak birhirlcrine bağlı oldukları mı söylene­
cektir? O zaman onlanlan çıkan doğru, yüzey ve geometrik cisimlerin birbirl.:rine kanşması kar­
şısımla bulunulacaktır. Ayrıca ( 1 9. satır) ilkeleri daha Çok ve daha Az olan açılar ve ö1.cllikle geo­
metrik şekiller nasıl açıklanacaklardır?
4) Yani Çift sayı ve Tek sayı (Ps.-Alek., 778, 1 6). Doğru ve Eğri, Düz ve Piirrilklii olan her­
k..-sçe kabul edildiği üzere kesinlikle büyüklüklerin ilkeleri ,lcğiltlirler, onlar sadece uzamın (eten­
due) bclirlcnimleridirler. Krş. Bonitz, 562.

570
XI l l . KİTAP

olan ve Eğri olandan, Geomecrik cisi mler Düz olan ve Pürtüklü


olan'dan çıkmazlarsa, Büyüklükler de bu ilinc:klerden meydana gel­
mezler.
Büri.in bunlar cümeller ayrı başları na var olan rözler olarak vaz
edildiklerinde cinslerine içkin formlar olarak göz önüne alı nan f dea-
25 larla ilgili ortaya çıkan güçlüğün aynı olan güçlüğü doğururlar.il 1 Ör­
neğin bireysel hayvanda bulunan, kendinde Hayvan mıdır, yoksa
kendinde: Hayvan'dan başka bir şey midir? Eğer kendinde Hayvan
ayrı bir varlık değilse, bu hiçbir güçlüğe yol açmaz. Ama Plaroncula­
rın ileri sürdükleri gibi Bir ve sayılar ayrı başlarına var olan şeylerse, o
zaman güçlüğü çözmek kolay değildir, daha doğrusu ramamen im-
30 kansızdır. Çünkü lki'de ve genel olarak bir sayıda bulunan biri dü­
şündüğümüzde İlke-Bir'i mi, yoksa tike-Bir' den başka bir biri mi dü­
şünmekreyiz?
Demek ki bazı filozoflar<21 büyüklükleri bu tür bir maddeden tü­
retmektedirler. Bazıları onları noktadan (nokra onlara Bir değil. Bir'e
benzer bir şey olarak görünmekcedi r) ve Çokluk'a benzer ola n ama
Çokluk ol mayan bir diğer maddeden rüretmektedirler. Bu ilkelerin
3 5 seçimi de aynı güçlüklerin onaya çıkmasına engel olmamakradır.(.3)
Çünkü eğer madde birse, doğru, yüzey ve geometrik cisim aynı şey
olacakrır ve bu üçlü maddi ilke, bir cek ve aynı ilkeyi teşkil edecektir.
1 08 5 b Eğer hunun tersine madde çoksa, o zaman da doğru için başka, yüzey
için başka ve geomecrik cisim için başka bir madde olacakrır. Ancak
bu farklı maddeler arasında özsel bir bağ olacak mıdır. olmayacak m ı­
dır? O halde bu durumda da aynı güçlükler ortaya çıkacakrır: Ya yü-
1 ) :!3-3 1 . satırlar arasındaki Aristoteles'in akıl yürütmesi çok ö1.ı.lilr. Onun Ps . -Alek., (778,
r."."-•). :?5l ve Bonil7.. {%2) tarafından verilen [ve bize Ross, {il, 456--157, larafımbn teklif edi­
len yon ı ma nisbcdc terl"ihe şayan görünen] yorumu şudur: Bireysel hayvanlar<la bulunan hay­
van. kcnllimle Harv:ın mıllır, değil midir? Eğer kendinde llayvan ayrı varlığa sahip licğilse, hiç­
bir prnhlcm yoktur. Ebrcr ayrı varlığa sahipse, problem çözillcme7.. Çilnkil eğer hayvanlanla bulu­
nan ayrı başına varlıb-a sahip olan kendinde Hayvan ise, o aynı 1.am:ın<la hem rilmd hem rikd
oLm hir rt\1 olacaknr. Eğer o kendinde Hayvan'dan başka bir şeyse, bu şeyin doğası nedir? Aynı
şek illi�· eğer Bir ve saplar, ayn başlarına varlığa sahipseler her bireysel sayı ile ilgili ol:ırak bu sayı­
Ja hulıınanın ken diml e Bir ve İdea-Sayı olup olmadığı sonılacalmr. Eğer o kemlimic Bir olan ise
o nasıl olup da aynı 7.'lmanda hem tümd, hem de tikel olal"almr? Eğer o başka bir birse. bu bir
k"nllinıle B ir'den sonra mı gelecektir, yoksa o, sistemin gercklir<liği gibi kcmlisinlie birin içeril­
miş olduğu iki mi olacaktır? Bu takdirde de daha önceki gil �-hı klere tekrar Ji�illmüş olacaknr.
1) Bölilmiln baş ı nlla 9, 1 2. satırlarda de alınan maddi ilke ve fo rmcl ilkenin çeşidi biçimleri­
ne yap ı l an hir göml .:r me - 32. samdaki "bu tür bir mad<lc<l.:n � {ek wtaurcs hylı:ı;): Yani maddi
ilke olarak :ılınan Bil�ilk ve Küçük olan'ın çeşidi türleri nd en - " Ba7.ıhırı" (heleroi) ile kastedilen,
nokranın formd ilk.: rolilnil oynad ığı nı düşünen Speusippos'nır.
3) Rb. �ııkaml:ı 'J-:!O. satırlar.

57 1
M ETAF i Z i K

zey doğruyu i çcrmeyecekci r veya o doğru olacakrır.


Sonra sayı nasıl Bir ve Çok olan 'dan oluşabilir? Filozofları mız
5 bunu açıklamak için h içbi r çaba sarfermemekredirler. Fakar cevapları
ne olursa olsun onlar sayıyı Bir olan ve bel irsiz İki olan'dan türeren­
lerle aynı güçlüklerle karşılaşmakcadırlar. Çünkü biri< I l sayıyı. belli
bir Çokluk'can değil, cümel bir yüklem olarak göz öni.ine alınan Çok­
luk'tan harekede varlığa gecirmekcedir. Diğer biri<:?l ise onu belli bir
Çokluk'ran, i lk Çokluk'can (belirsiz İki'den) meydana geci rmekcedir.
1O Çünkü İ ki olan, bir cür ilk Çokluk'cur. Bundan dolayı prarikre bu gö­
rüşler arasında h içbi r fark yokcur; onlar aynı güçlükleri doğuru rlar: O
bi r karışı m m ı veya b ir yan yana geliş mi veya bir birbiri içinde eri me
mi (fusion) veya bir meydana gelme (generarion) mi veya bu tür baş­
ka herhangi bir birleşme (unifıcacion) m idir?D l
Ama en rahacsız edici soru şudur: Eğer her bir birse, o nereden
gelmekredir? Çünkü şüphesiz onlardan her biri bir kendinde B i r de­
ğildir. O halde o zorunlu olarak bir yandan kendi nde Bir'den, diğer
1S yandan Çokluk'can veya Çokluk'un bir parçasından (porcion)<4l gel­
mekrc."dir. Ama Bir olan'ın bir çokluk olduğunu ileri sürmek imkan­
sızdır; çünkü o bölünemezdir. Onu Çokluk'un bir kısmından rürec­
mek de." başka birçok iciraza yol açar. Çünkü a) önce Çokluk'un kı­
sımları ndan her biri bölünmez olacak (meğer ki bu kısı mlardan her
biri ni n bir çokluk olduğun u kabul ermiş ol mayalım: Ama bu da Bir
olan'ın kendisini bölünebilir kılmak olacakrır) ve sayının öğeleri Bir
20 olan ve Çokluk olmayacakcır; çünkü her bir, Çokluk ve Bi r'den çık­
maz. Sonra b) Bir'i böylece meydana getirmek. sayı nın i lkesi olarak
1 ) SpeıL�ippos.
21 1 l;tha i.ince 7. samda kastedilen Platon ve Ksenokrates.
3) Ren1.cri bir problemin incelendiği 7, 1 082 a 20 ile krş. Yalnıl bir fark var: 7. bi.ililmdt
prohlc:m. bunların nasıl bir tek sayı oluşturabildilderini bilmekti. Bu pasaj(la ise m:ul<li ilke ile
formel ilkenin hangi tarzda birleştiklerini bilmek söz komı.su(hır.
4) Hliyiik ve Kii\·iik olan'dan meydana gelen iki olan (Çokluk.un bir parçası, belli hir rok/uk
(lemcktir) 1 4 -2 1 . sarırlar arasındaki akıl yürütme şudur: Rir, genci olarak Çokluk'tan gdemcz;
-

çiinkii bölünemez olan, bölünebilir olandan gelemez. O, B ii yiik ve Kiiçiik olan'dan oluşan iki
olan gibi belli bir çokluktan da meydana gdemez. Çiinkii a) Bir olan ve belirsil iki olan'dan çı­
k;ın kısımların her biri bir gibi bölünemez olacalrur. O zaman Çokluk, ilke ([eğildir (çünkll bölü­
nemcı bir şeyi bölünebilir şeylerle meydana getirmek saçma(iır) veya b) bu kısımlanfan her biri
gerçdiren çokluk ve böliinebilir olacal"tır ve bir de öyle olacaktır. Ru da aynı l>lçilde saçma ve bi­
rin füilniln ken(iisine aykındır. O halde Çokluk'tan çıkan şey, bir olamaz. 1 ler iki durumda da
hirl<·ri, hu tilo1.0lbrın ortaya attıkları ilkelerden {Bir olan ve Çokluk'ran) harekede meydana ge-
.

rirmd. milmkiln llct:,rildir.


Ru pasajla ilgili olarak kendisinden csinlediğimiz Robin, l.ıı Th. Pltıron s. 277 ve not 3 1 4 ile
..

Ross. 1 1 . 1')7'ye bkl. Ronin'in kısa açıldaması da (563) miikcmmcl,lir.

572
X I I I . K i TAP

bir başka sayıyı almaktan başka bir şey değildir; çünkü bölünemezler­
den meydana gelen her çokluk, bir sayıdır.
Sonra bu sistemin taraftarlarına söz konusu sayının sonsuz mu,
sonlu mu olduğunu sormak gerekir.O 1 Çünkü öyle görünüyor ki baş­
ta kendisi sonlu olan ve kendisiyle Bir'den sonlu birleri n meydana
25 geldiği bir çokluk vardı ve bir de kendinde Çokluk ve sonsuz Çokluk
olan bir başka çokluk vardır. O halde burada Bir'le işbirliği yapan
öğe, hangi tür çokluktur?
Aynı soruyu Nokra, yani bu fılozoflarınC?) kendisi ile Büyüklük­
leri oluşru rdukları öğe ile ilgili olarak da sorabili riz. Bu nokra hiç şüp­
hesiz rek ve biricik nokra değildir. Her halükarda o zaman diğer nok-
30 raların her birinin nereden geldiğini söylemek gerekir. Şüphesiz bu
noktalar kendinde Nokra ile belli bir aralıktan meydana gelmezler -
Birlerin kendilerinden meydana geldikleri söylenen öğelerin, çoklu­
ğun bölünemez parçaları olmaları gibi bir aralığın bölünemez parçala­
rı da var olamaz. Çünkü sayı, bölünemezlerden oluşur. ama büyük­
lükler öyle değildir.
35 Bürün bu güçlüklerm ve aynı ci nsten diğerleri, sayı ve uzaysal
büyüklükleri şeylerden ayrı olarak kabul ermen in imkansız olduğu­
nu göstermektedir. Sonra sayıları ilk ele alan filozoflar arasındaki
görüş ayrılıkları, onların sistemleri nin yanlışlığının kendileri ni içi-
l 086 a ne armış olduğu karışıklığı n bir iş:ıreridir. Çünkü idealar öğretisi­
nin doğurduğu zorlukları ve keyfiliği görerek duyusal şeylerden
ayrı olarak var olan şeyler olarak sadee maremariksel şeyleri kabul
eden filozoflar, İdea-Sayıları reddetmişler ve yalnızca maremariksel
5 sayıları kabul etmişlerdir. Ancak ideaların ayn ı zamanda sayılar ol­
m aların ı İsteyen, bununla birlikte bu ilkeler<41 kabul edildiği tak-

i l Arisrnrdcs tliyor ki: Söz konusu sayının, yani i ki ol:ın\la bulunan Çokhık'ıın, pıkamla 9.
s::ırmla sii7il cllilen �hdli hir çokluk"un (plcrhos ci) (krş. Ps.-Alck.,, 78 1 . 21). hu tilowlbr::ı göre
sonlıı mu, yoksa sonsuz mu olduğunu kendimize sormamız gerekir. Çiinkii Çokluk ka\'ramı ke­
sinlikle sonsuzluk içermez ve sonlu birlerin meydana geririlmesi için sonlu hir çokluk gcrcklitlir.
- O hal.I,· hu som &ıh:ı önce sayıyı Bir olan ve Belirsiz iki tıl:ın\l:ın riircren kişiler i\·in sonıltlu­

ğıı gihi (8, 1 083 b 36) Spcusippos ile ilgili olarak sonılahilir.
.:?l Sp.=usippos'ıın - .:?7-34. satırlar arasındaki kanır, yukarı.l :ıki 1 2-2 1 . samlar arasındaki kanı­
tın aynıdır. .?1>. sam 1 1., 30 ve 3 1 . satırlar 1 5- 1 7. sarırlara, ;\ l -3-1. s.ırırl:ır ise 1 7-2 1 . sarırl:ır::ı kar­
şılık olımıkra.lır. Rir nokra öğe olarak ne bir uzaklık, aralığa sahip ol:ıhilir (çiinkii aksi t:ıktlirde
nokra hiiliincbilir vlacakrır), ne de kendisi bir aralık (di:ısrcma) olan aralığın bir patçası olabilir
(krş. Rohi n. l.11 Th. PLtton. , s. 370).
:il ld,-:ı-S::ıyılar h:ıkkımlalci genci tartışmanın özeti ve sonuçları. 37. samdaki "sayıları ilk de
aLın tilomtlar" Pl:ıron, Spcusippos ve Ksenokrarcs'e işarer ermckrc.lir.
-1) Yani Rir olan ve Ril)'iik olan ve Kilçük olan'ın meydana gcrirtliği iki olan. - 1 2. sarırdaki

573
M ETA F İ Z i K

dirde, marematiksel sayın ı n idea-Sayıdan nasıl bağı msız kılı nabile­


ceğini görmeyen filozoflar, i dea-Sayı ile maremari ksel sayıyı aynı
şey kılm ışlardı r. Ama bunu sadece sözle yapabilmişlerdir. Çünkü
1O bu gen;t'kre matematiksel sayıyı orradan kaldırmak demekri. Çün­
kü onlar matematiksel sayıya m aremariksel özelli kler değil , keyfi
olarak bazı özel öZell ikler yüklemekredirler ve ilk olarak ideaların
aynı zamanda sayılar olduğunu söyleyen kişi, hakl ı olarak idealarla
matematiksel şeyleri birbirinden ayı rm ışrı - O lulde sonuç şudur
ki bürün bu filozoflar belli bir nokrada hakl ıdırlar, ama genel ola­
rak haksızdı rlar. Görüş ayrılıkları ve çarışmaları da bunu doğrula-
15 makrad ı r. Bunun nedeni varsayımlarının ve ilkeleri nin yanl ış ol ma­
sıdır. Yanlışran harekede doğruya varmak zordur. Epikharmus'un de­
diği gibi "ya � lış, söylenir söylenmez, yanlış olduğunu gösreri r".l l J
Sa}'ılarla ilgili olarak ortaya amğı mız problemler ve ulaşrığı m ız
sonuçlar yererlidir. Çünkü daha fazla sayıda kanırlar arrık ikna olmuş
bir insanın inancını daha s:ığlamlaşrı rır, ama henüz ikna olmamış
olan insanı daha fazla ikna edemez.
20 t ik il keler, ilk nedenler ve öğelere geli nce,12) yalnızca duyusal
rözü ele alan fi lozofların(.'J ) öğrerileri doğa üzeri ne olan eserleri miz­
de kısmen14) incelen miştir. Geri kalan ise bu şu andaki araşrı rma­
m ızın alanı içine girmemektedir. Ancak duyusal tözlerin dışın da
başka rözlerin olduğunu ileri sürenlerin görüşleri, bu zikrerriğim iz
25 görüşlerden son ra ele alınmalıdırlar. Şi mdi bazıları idealar ve sayı­
ların bu tür tözler oldukların ı söy lediklerine ve bunları n öğeleri

"ilk olarak IJeaların aynı 1.amanda sayılar olduğunu söyleyen kişi" Placon'dur.
1 l Fragm. 1 4, Dicl� - Epikharmus ile ilgili olarak krş, r. 5, 1 0 1 O a 6.
21 Ariscorclcs burada (2 l . satır) İdealar öğretisinin özel bir clcşcirisini başlacmakraJır ve onu
N, 3, 1 Cl'lO a 2'ye kadar ,ıevarn ettirccekcir. Bu yeni kısım - ki Syr.'a göre (1 60. 6) bazı elyazma­
l:ırı I'\ kiıahını bu kısımdan itibaren başlacmaktaydılar - aşağı,laki şekilde böhın..-bilir:
al Plaroncularcı cilmdlere ve ilkelere izafe edilen ayrı başına varlığı n cl�ririsi (1 086 a 2 1 -
1 087 a 2 5 , M 'nin sonu);
hl Karşıdar olarak gözönüne alınan, formd ve maddi ilkelerin eleştirisi (N, kitabının 2.
·
biililme kadar olan baş kısmı. l 090 a 2). Krş. N kitabının norları.
Rıı pasajın 2 1 -32. sarırları belki M, I , 1 076 a 8-32'nin bir cckrarıliır (1 076 a 32'nin nocuna
hbl. Bonir7., (565), Ariscoreles'in gerçcklqcirmcye çalıştığı planı açık bir biçimde scrgilemckrc­
llir.
3) Yani Sokrates-önccsi filozofların.
'1) Dürt neden kuramı ile ilgili olarak: Fizik, il, 3 (Ps.-Alck... 785, 8-9) veya daha kesin ola­
rak 1 , 4 -6 (Bonitt, %6); Dört öğe ve karşılıklı dönüşümleri kuramı ile ilgili olarak: De Gen. a
Cm7'., (, l : H, 5. - 2'1 . samdaki "geri kalan" (ta de), ahlak ve mantığın ilkelerini kastetmektedir.
Ô7cde "şu andaki araşrırmamız" yalnızca duyusal-olmayan rfüderi konıı almaktadır.

574
X I I I . K İ TA P

v:ırlıkların öğeleri ve ilkeleri oldukl:ırın:ı göre, onları n bu konuda


ne söyledikleri ve onu hangi anl:ımda söyledikl«-rin i incelemek uy­
gun olacakcır.
30 Sadece sayıl:ırın, y:ıni m:ıcem:ıriksel s:ıyıların varl ığı n ı kabul
edenlerel O gelince onlar daha sonra inceleneceklerdir. ideaları ka­
bul edenlere gelince, onların düşünce r:ırzl:ırı nı doğurdukları güç­
lüklerle birlikce inceleyebiliriz. Çünkü onl:ır ideaları rümel rözler
ol:ırak göz önüne :ılırken :ıynı z:ım:ında onları bağı msız ve bireysel
.� 5 rözler olar:ık orcay:ı :ırm:ıkr:ıdı rl:ır. Bunun miimkün olm:ıdığını ise
yukarda gösterdik.
ideaları tümeller olarak ortaya koyan filozofları n ayn ı nesnede
bu kadar farklı doğaları(2) bi rleşcirmeleri n i n neden i, onl:ırı n ideala­
rı duyusal şeylere özdeş cözler olarak göz önüne :ılm:ımaları idi.
Onlar duyusal dünyada bi reysel şeyleri n si.irekli bir akış içinde ol-
1 086 b dukları ve hiçbirin i n kararlı (stable) olmadığı. buna karşılık rüme­
lin bu bi reysel varlıkların dışı nda bulunduğu ye onlard.a n farklı bir
şey olduğunu düşünmekteydiler. Bu kurama ilk arıl ı m ı n ı veren,
yukarda söylediğimiz gibi,(3) tanı mları ile Sokrares olmuşrur. Ama
5 o hiç olmazsa tümeli bireyden ayı rmam ışrır. Ayırmam:ıkla da doğ­
ru yapmıştır. Ol:ıyl:ır bunu açıkça göstermekredir: Tümel olmaksı­
zın bilime ulaşmak imkansızdı r.141 Ancak ci.imelin (bi reysel olan­
dan) ayırdedilmesi idealar öğretisi nin doğurduğu bürün gi.içlükle­
rin kaynağıdır. Fakat Sokrates'i izleyenler. sürekli akış içinde bul u­
nan duyusal tözlerin dışında gerçekren diğer rözler vars:ı, onların
ayrı olması gerektiği görüşünde oldukları için bu tümel olar:ık
1O alınmış olan tözleri ayrı gerçekl ikler olarak vaz erriler. Bunun so­
nucu ise onların sisteminde tümel tözlt'rle bi reysel varl ıklar arasın­
da hemen hemen bir doğa özdeşliği nin var ol masıdır.!'\) Demek ki
sergilediği m iz öğretinin doğurduğu güçlüklerden biri işre bunun
kendisidir.

1) Srcusippos'a - 30. samdaki "daha sonra" (hysteron) ibaresi N, 2, 1 090 a 7- 1 5 ; 3. 1 090 a


20 - b .!O. 1 O')l a 1 3 22 ye göndermektedir. 35. samdaki "yukarıda" (proter:ın) ibaresi muhte­
- '

melen R. 6, 1 003 a 7- 1 3'e göndermektedir.


2) Y:ıni tümellik ve ayn başına varlığı (Ps.-Alek., 785, 35 Vll.) - 35-37. satırlarda geleneksel
metni takip ettik. Ross ve Jaeger tarafından teklif edilen değişiklikler zorunlu deği ld i r.
3) l l iç olmazsa ( bu kronoloji sonınunu Arist., 1 95, not 1 \le tartışmış olan) Jacger'e gö re ese­
rin bugilnkii şekl inin 1.annettirebileceği gibi M, 4, 1 078 b 1 7-30 (la değil, A, 5, 987 b 1 -C>'lla.
4) Ve bu bakı mdan Sokraces tüm eli kabul etmekle haklı olmuştur.
5 ) Onlar arasında yalnızca "kendinde" kelimesinin ilave edilmesinden doğan sözel bir f.ı.rklılık
vanl ı r (krş. Z, 1 6, I 040 b 32-34 vepassim) . Ps.-Alek. , , 786, 33-35'e bkz.

575
M ET A F i Z i K

1 0 . Böl i.im <Tümel lerin Ayrı Varlığının Eleştirisi - Tözlerin Formel


ve Maddi tlkelerin i n Bi reysel Veya Tümel Doğası>

Şimdi gerek İdealar kuramını kabul edenler, gerekse onu redde-


15 denler için belli bir zorluk gösteren ve kendisinden f>roMem/er kitabı­
m ızın başında söz erciğimiz bir noktayı ele alalım.1 0
Eğer tözlerin ayrı başlarına varlığın ı reddedersek ve bunu bireysel
varlıkların ayrı başlarına var olduklarını söyled iği miz anlamda yapar­
sak o aman "töz"den anladığımız anlamda her türlü rözü orradan kal­
dırmış olacağız. Buna karşılık eğer tözleri ayrı varl ıklar olarak vaz
20 edersek. onların öğeleri ve ilkderini<21 nasıl tasarlayacağız? Eğer bu
öğeler ve ilkeler cümel değil bi reysel rözler iseler a) öğderden tliremiş
varlıklar bu öğelerle aynı sayıda olacakrır.!.11 b) Bundan başka öğeler
bilinebilir olmayacaklardır. Çünkü a) farz edelim ki kelimenin hecele­
ri rözlerdir ve onların harfleri, rözlerin öğeleridir. O 1.aman BA hecesi­
nin tek olması ve hecelerin her birinin biricik olması gerekecektir;
25 çünkü onlar tümeller değildirler ve tür bakımından özdeş değildirler.
Tersine onların her biri sayı bakımından birdir, aynı adı taşıyan bir
varlıklar · sınıfını değil, bir belli tözü teşkil eder (zaten Plaroncular
kendinde Gerçeklik'in her durumda bir olduğunu ileri sürmektedir­
ler) ve eğer heceler biricikseler, heceleri n kendilerinden oluştukları
harfler de birici k olacaklar, öyle ki bu durumda tek bir A'dan fazlası
30 olmayacaktır. Bir aynı heceni n birden fazla var olamayacağı nı söyle­
yen aynı kanır gereği, bürün diğer öğelerin her biri ile ilgili olarak da
durum budur. Ama eğer durum buysa öğelerin dışına diğer varlıklar
var olmayacaklar, ancak öğeler var olacaklardır. b) Sonra14l öğeler bi-

1) R. '1. '>?? b 2-i ve R, 6, 1 003 a 6 (ramamen diyalekıik bir inccl.:me) - Rıından sonra gele­
n-k hiiriin rarrışma(la (�I. 1 0 ve N, 1 ve 2 bölümleri) i/lulml.:n. bir randan maJlli ilk.:�·i (b.:lir­
si1 lki 'yi ve dı.:ğişik halleri) (modes), diğer yandan formel ilk.:ri (k.:ndind.: Bir'il anlamak gerekir.
Roni11.. (%7-%9). 1 0. bölümün planını iyi bir biçimd.: onaya knymuşrıır. Daha i.ince R'de
d,· alı n:ın ilkderi n ıiimdliği veya bireyselliği sorunu burada ikili bir dilemma ranlımırla scrgi-
1,·nm.-kre ve çözülmekıellir. Aristoteles önce ( 1 6-20. satırlar) llk-alar gibi bağımsı?. bir varlığa sa­
hip ol�n r.:kil rözlerin varlığını ortaya armanın gerekip gerekmClliğini ve sonr:ı (20- 1 08 .. a '1 ) bu
ri>1l,·rin ilkderinin ı,•kill.:r m i tümeller mi olduklarını kendine sormakr:ıdır. An<.-ak hangi çi.lli lm
hcnimsenirce benimsensin ayrı başına var olan rözlerin varlığı onaya aıılır arılma7. ciddi gih;lilk­
lere ı.liişiilm..-kredir. Rıı gliı.;lilkler sırasıyla 20-37. sarırlanla (ıekil ilkeler) ve 3 ..- 1 087 a 4. sarırlar­
da (nimd ilkder) inl·clemekte ve sonunda 4-25. sarırlarda çi.i7.iilmekı.::d i r.
.?) Y:mi i lke-Bir \'e Rdirsiz iki olan'ı.
3) Rıı ise saçmadır. Arisrotdes bunu heceler örneği ile kanıılayacakrır: Eğer RA hecesinin öğc­
lcri olan B ve A hartlcri kendilerinde ve bireysd olarak var isder, anc:ık ıck bir RA hecesi olacak­
tır lkrş. R, '1. 1 000 a i l.
'1 l 11. sarmla hahcr verilen ilkelerin bireyselliğinin ikinı:i sonucu.

576
X I I I . K i TA P

limin nesneleri de olmayacaklardır. Çünkü onlar rümeller değildi rler


ve kanırlamalar ve ranı mlar hakkında bilinen şeylerin açıkça gösterdi­
ği gibi ancak tümeli n bili mi vardır. Çünkü her üçgenin üç açısının
3 c; toplam ının iki dik açıya eşit olduğu gösteril medikçe şu bireysel üçge­
n i n açılarının iki dik açıya eşir olduğunu manrıksal olarak kanıtlaya­
mayac;ığı mız gibi genel olarak her insanın hayvan olduğu tanımlan­
madıkça şu insan bir hayvan olarak ranımlanamaz.1 1 1
Fakar eğer öre yandan ilkeler tümeller iselt'rC!I ya onlardan mey-
1 087 a dana gelt'n tözler de tümeller olacaklar veya töz-olmayan röz-olandan
önce gelt'cektir.(3) Çünkü tümel bir töz değildir, ama ilke ve öğe tü­
mellerdir ve ilke ve öğe, ilke ve öğesi oldukları şeyden önce gelirler.
5 Blirlin bu güçlükler, İdealar öğelerden meydana geririldiğinde ve
aynı zamanda aynı forma sahip olan rözlt"rin dışında her biri bir bi­
reyselliğe sahip ve ayrı olan İdeaların da varlığı kabul edildiği nde
manrıksal olarak ortaya çıkmakradırlar.141 Fakart'>I kelimenin öğele­
ri nde söz konusu olan durumun (tözler ve öğeleri ile ilgili olarak da)
geçerli olmasına h içbi r şey engel deği ldir: Eğer örneğin önümiizde

1 ) Krş. ikinci A11tılitiklt'r,1, l , 7 1 a 1 9-29 Hamdin (/.t' Sy.<t. d'Ar . s. 1 80. nor 1 ) h:ıklı ola­
- .

r.ık hu iirn,·i,rc dikkari ,·ek miştir: Bu ö rnekre kıyasın sonum. biiriik iinermenin bir :ılı ıkl ığı (su­
h.ılı,•rn:ıriııııl olar:ık giiriinmekrelli r. 1-Iamcli n bu örnekren Arisrcırdes'iıı kargıları :ır:t.� ında birin­
ci sı r.ı�·ı kır:ısın k:ıpl:ımcı yorumunun işgal eniğini gösrermek iı;in r:ır:ırl:ınnıışrır. Bu pasajda
orr:ı r.·riın. hiiyiik w ku,·iik rerimiıı kendisinde birbirlerirle ii1,lcş ııldııkl:ırı hir li1 ol:ır:ık •k-ğil,
kii�·iik r•·riıııin bir p:ırı;:ısı veya bir bireyi olduğu bir sınıf ol:ır:ık güz iiniine :ıl ın m:ıkr:ı.lır. 1 l:ımc­
lin 'in l.ıl7i h:ıkım•l:ın doğru olan ve bu pasajın konusunu l'l:ırunrn lde:ıların riimdl..-r d.-ğil.rekil
ş•:·l..-r nlduğıınu rcsis ermen i n ohışrurması ölçilsilnde de anl:ını lı ol:ın bu rorıımu. gene .le bi1.c
Arisrıırdes iı;in riimdin her şeyden önce zorunlu ve ö7.Scl ol:ın olduğunu ve riinıcl olanın (kara
r1nros) Mİİ7İİ gereği obıı�:ı (kath'auto) dayandığını unumırnı:ım:ıl ıdır (hu nokrn ile ilgili olarak
Z. 1 "i'in son notıın:ı hb.) .
.:!) Yıık:ı mlaki 20. s:ırı r:ı cevap vermekredir.
�) 1 1,·r ikisi de :ırııı iil,·iide saçma olan iki sonuç 4. s:ıtı r:ı k:ı.l:ır hiltiin hu p:ıs:ıj ile ilgili ola­
-

r:ık Ro�s'ıın metni ve �·ımımunu {i l, 467) izliyoruz. Eğer ilkelerden lken.li ııd,· l f ü ve bdirsi7 i ki
ol:ın',l;ın) \":ırlığa gelen rii1lcr, tümellerse, anık töz yokrıır; ı;iinkii bir riİ7 10nınlıı ulır:ık bircysd­
dir. Ür.:; \';m,lan rli7 olm:wanın röz olanın ilkesi olması da i mk:insmlır.
-il ı <-Akk , bu sun s;tırlarla ilgili olarak iki açıklama reklif crmişrir. Arisrurcles siizU edilen
gii,·liiklerin nC1.len inin durusal tözlerin dııında bireysel ve :ırrı başına v:ırlığ:t s:ıhip ulan hir şeyin,
)·.ın i f ,ı.�.mın \'arlığı ıılduğı.ınu söylemek istemiş olabilir (7'J 1 . 2 ,.,1 . ) Yine bura.la birerscl gcrçek­
.

likl..-r ol:ır:ık göz iiniine :ıl ınan ldcalann kendilerinin dışınd:ı onl:ırın formd ilkesi. kendinde
l\iı 'in \":ırlığının kasrcd ilıniş olduğu li iişiiniilebilir. Bonir7.'..- giire ('i68-'i<><J) her iki gtiriiş •le aynı
iikiitl..- �:mınulabi lir. An�-:ık her iki görilşün de merinle uzl:ışrı rıl ın:ıl:ırı arnı iil,iidc giiı;riir. Ro­
ni11 'in kı·ndisi, Ps.-Alek.'u rakip ederek tercihinin ilk ruruma giniğini gi1lemenıdaetlir.
Clırisr'in de güri4ii hudur. Riz de bu ilk yorumu benimsironız.
'il Arisrordes sı r:ısırl:ı 7- 1 0 ve 1 3-25. satırlar arasında, d:ıh:ı i.'ı nce yuk:ıml:ı 1 08(• b 22-32 ve
�::! -�.,.. s:ırırl:ırJa on:ır:ı konmuş olan iki güçlüğü çözecekrir.

577
M ETAF i Z i K

birçok A ve birçok B varsa, bunun için bu harfler çokluğundan ayrı


kendi nde A'nın veya kendinde B'nin varl ığını farz ermek zorunlu de­
ğilse, aynı şekilde sonsuz sayıda benzer heceler var olabili r.m
1O } lt'r bilimin konu olarak cümeli aldığı. öyle ki varlıkların ilkeleri-
nin riimeller olmaları, bununla birlikte ayrı tözler olmalarının zorun­
lu olduğu önermesine gelince, bu önerme bürün söylediğim iz şeyler
içinde bizim içi n en büyük zorluk arzeden bir şeydir.!'.!) Bu önerme
bir anlamda doğrudur, ama bir başka anlamda doğru değildir. Çünkü
15 bilim. "bilmek" kelimesinin kendisi gibi iki anlama gelir: Bilkuvve bi­
lim vardır, bilfiil bilim vardır. Kuvve, madde olarak, tümel ve belirsiz
olduğu için rümel ve belirsiz olanla ilgi lidi r. Bilimin fiili ise belirli ol­
duğundan belli bir nesneyi konu alır. Belirli bi r şey olduğundan belir­
li bir nesneyi konu alır.O) Fakat ilineksel olarak göz, genel olarJk ren-
'
20 gi görür; çünkü onun gördüğü bel irli bi r renk, bi r renkrir ve gr:ımer­
cinin incelediği şu özel A, bir A'dır. Çi.inki.i eğer ilkeler zorunlu ola-
1 ) t.ı,':llar vars:ıpmının terkedilmesi her türlü giiçliiğii on:ulan bldı rmakr;ulır. Nasıl ki keli­
m,·�·i olıışnıran h:ırtlcr (A ve B) belirli şeyler olmak.la birlikte. ldc:ı. olm:ım:ıları k11şulurl:ı ken.lilc­
rin.l,�n nll'y<lana gdcn heceler (BA) çokluğuna mani dcğill.:rsc. aynı şckildc ilkdcr .lc hdirli bir
Şl!' 111 ı hi l i rlc r: Aşkın olmamaları koşulurla, duyusal çokluk hundan eıkilcnmcycccktir (krş. Ro­
.

hin. /.,ı ·n ,, l'/,11011 . s. 532, not 480).


.

'.!) Rıı gii�-liik Ps.-Alck., tarafından iyi bir biçimde ortaya konmuşnır (79 1 . 20-21 ) : Ancak tü­
mdin hili ıııi \'ard ır. i mdi tilmel var olma<iığına göre, bilimin konusu \'ar olınayan<lır. Aristotc­
b'in l�lsd�·sin<lc i)nemli olan bu problemi Z, 1 5, 1 010 h tl 'le ilgili hir norra de aldık. Ru nota
giin.l,·rip>nı7.
;il Ps.-Al,·k.,'ıın :ıçıklamaları (792.35 vd.) açıktır ve nakledilmeye <leğmlir. Ô7il i ıibariylc göz
i>niine :ılınan (proı:goıımenos) bilim, özel (merike) ve biltlil.lir. Onun konusu helli bir nesnedir.
K11nıısu tiimd ve hcli rsiz olan beli rsiz ve bilkuvve genel bilim (he k:ııholou cpisteme) ancak özel
hilim.I,· ve il7.d hiliml.: vardır. Ve biz bireyselde içerilmiş ol:ın tiimdi ancak ilincksd olarak bili­
ri1. Rıır:ıd:ı dıırıını iim:e ve esas olarak filanca özel rengi güren vc·tiimd nitelik olan genel olarak
rl'ngi ise anl�ık belli hir tarzda ve ilineksel olarak gören gfü.iin dunımıınıın :ırnıdır. Yine gramcr­
d de :ıynı şekild.: helli bir özel A'yı inceler ve ancak bu A bir A tılduğu i�·in ilineksel olar:ık genel
111.ua'k A 'yı iıKcler (/Jr Anima. ll, 5, 4 1 7 a 28'le aynı örnekl. !\aşka d.:yi�le bireysel olanın ve rü­
mdiıı hilı;isi. bir hakıma aynıdır: Akıl tiimcli bilirken tikeli bilir. l>ol:ıyısı}1:ı Platon gibi bilimin
konİı�unıı olııştıır.ıcak hağımsız ve özii gereği varlığa sahip ıiiınd ıözleri farz etmek k.:sinlikle zo­
nınlıı tk·�ildir: prr .wlıun modum rogno.rcendi (sadece bilgi bakımından) bir ayrılık kahul etmek
yl'terlidir. Si>yl.:nehil.:ı:ek tek şey, bilimin "katholou" ve "dyn:ımei" (tiimd \'c bilkuvve) ol.luğun­
,tı hclli hir ı:ımla tümeli konu olarak aldığı ve "merike" ve "cncrgeia" (li7.cl vc hilliil) olduğunda,
�,·n;,·krcn v:ır olan tek şey olan özeli ve bireyseli konu aldığıdır.
Rıı hilim :mla�·ışının Aristorelcsçiliğin kendi zihniyeti ilji n<lc kahul c<lilcmez ol,luğunu gör­
miişıiik l_Z. 'i, 1 OtlO b ti) ve Robin, (La Pensle Hellmiqrır. s. 'i20) Aristotd.:s'in açıkl;lmasını bir
�pok·ınik çar.:" obr:ık nitclendirmekre haklıdır (Bonirz'in diişiinccleri ile <le krş: 569. nor 1 ) :
(iinkii Ariswtelc:s'in değişmeyen öğretisi, bireysel olan, duyumun konusu olduğu için. bilimin
tiimdi konu al<lığıdır. Öte yandan bu tiimel bir çokluğun birliği olmakla birlikte, bu çokluktan
a�Tı oLuak var <h.'ğil,lir.

578
X I I I . K i TA P

r:ık rümdsc, onlardan çıkanın d a kanırlamalarda olduğu(J ) rümcl ol­


ması gerekir. Eğer durum böyleyse bağımsız hiçbir �y var olmayacak.
25 ve arrık röz de var olmayacakm.(2) Ancak şüphesiz bilimin rümcl ol­
ması bir anlamdadır, bir başka anlamda ise o riimcl deği ldir.

1 ) Tii md öncüller, tümel bir sonuç verirler.


2) Arisrordcs iı;in tümeller tözün basit nirclilderi old u ğu nda n ve riimd il kdcnlcn meyda na
gdcn hı:r J'..'Y llc riimeller olduklarından, ayn başına hiçbir �ey var ol mayacak ve Jolayısıyla rli7:ler
olmavacakl;mlır. - Ps.-Alelc., belki haklı olarak 2 1 . ve daha sonraki samfarı. ,faha i.lnl·ı: IJ.:alann
ilkd�rini (Rir obn ve lki olan'ı) tümdler olarak göı öniinc alm:mın imkansızlığı hakkında da
söyk.'<liklcrinc bağl a maktad ır (793, 1 9).

579
XIV. KİTAP ( N)

l . Bölüm <Karşıclar Olarak Göz Ön üne Al ınan Maddi ve Formel


İlkeleri n Eleşti risi - Bir Olan ve Çok Olan 'ın Farkl ı Biçimleri>

Bu rözle<O ilgili olarak söylediklerimiz yeterli görülmelidir. Bü-


30 tün filozoflar ister doğal varlıklar, ister .hareketsiz varl ıklar söz konusu
olsunlar. onlarda. ilkeler olarak karşıtları almaktadırlar. Ancak her şe­
yin ilkesinden önce gelen bir şeyin ol ması mümkün olmadığından il­
kenin hem ilke olup hem de bir başka şeyin yüklemi (arrribur) ol ması
35 imkansızı r.1:!) Bu, beyazın b i r başka şey olarak dc:ğil, beyaz olarak ilke
olduğunu, yani beyazın varlığının beyazdan başka bir şey olduğunu
söylemeye benzer: Bu ise saçmadır: çünkü o zaman bu özne, önce ge­
len olacakrır. Gerçekte her şey. karşıtlardan harekerle. ancak onların
1 087 h bir özneye air olmaları bakımından meydana gelir. O halde karşırlar,
her şeyden önce zorunlu olarak bir öznede bulunurlar. O halde bürün
karşırlar her zaman için bir öznenin bdirlenimleridirler ve onlardan
hiçbiri ayrı başına var değildir. Ancak deneyin gösterdiği ve akıl yü­
rütmenin de reyid erriği üzere tözün karşıtı yoktur. O halde: hiçbir
karşır. gerçek anlam ında her şeyin ilkc:si olamaz: ilke daima farkl ı bir
şeydir.
5 İmdi Platoncular karşıtlardan biri olarak maddeyi almaktadı rlar.
Bazıla rı!.\) Eşit ola.n'a benzer olan Bir olan'ın karşısına çokluğun özü
olarak kabul ettikleri Eşit-olmayan'ı, başka bazıları141 Çokluk'un ken-
1 ) Y:ıni h:ırekersi 1 rii7I..:; Platoncularla ilgili olarak idealarla.
1 ox- h .H 'e k:ıd :ı r Arisroteles, llkdcr olarak her tiirlii d:tpn:ıkr:tn lıağımsı1 (llı..l,>ages) olarak
k:ırşnbrı ! Rir olan \'<.: i k i ul:ın'ı) kabul Clien Platoncu kuram ın re ınd i n i n k.:ndisini d.·şr i rc.-cı..-k ti r.
:\o. s:ırml:ıki " i lkd,·rft (r:ıs arkhas) madlli ilke olan Bclirsi1 i k i ııl:ın"ı (veya unun bi �inıl.:ri ni) ve
t; ırmd i l k,· ol:ın l lk.:- lfü'i i fade etmektedir. Platoncular iı;in hdirs i1 i ki tılan ( veya onun riirleri ,
(ul.luk. Fa1l.ılık, Ek�iklik \'b.) Bir olan'ın maddesidir. Arisrord.:s bir k:ırşınn hir ilke olama�':lca­
ğı nı. çii nk ii onun hiri,·ik töz olan ve karşıtların kendisinin hdirlemcl.:ri ve \':ırlık t:ml:ı rını teşkil
eni�i. iisrdik de birhirl... r ini onadan kaldı rdıkları bir özne ı;er.:krirdiğini k:ın ııl:tmara ı;alışm:tkta­
tlır.
.:!) 1 1.·r k:ırşıtın nld ı ı�
'l ı gibi: Karşıtlar ancak bir öznede mcvcumırlar ve Jnhyıs ırla hıı fl7ne­
tl,·n sonra gdirler. - :H -:\6. satırlar arasındaki akıl yüriirm.: l 's . -Alck . rarafııul:tn C'J5. 1 0- 1 4)
a\·ık hir hi,·i mde sergilcnmekreı.fü: Eğer her şeyin ilke�i !k:ırşıı olma nirdi�İ nlld iimı.."\le (en
hyp ok.:i meno) ise, onda n önce gelen bir şey (y:ıni onun r:ışırıl·ısı ul : ı n bir ii1ncl var c ılaı::tktır.
Ancık i l k.,ı �n dah:ı iinı:c gelen hiçbir şey var olamaz. O, ömı..,lc d..-ğildir.
Jl Ptucın.
'il S pt·usippos - f\ l :ıddi ilkenin farklı adlandırılmaları ile ilgil i olarak krş. Rc ıhi n. /.ır Th. PIA­
toıı., s. (,;\5 nl., nor :!6 1 .

5 80
X I V . KİTAP

disini koymakcadırlar. Birinciler sayıları Eşic olmayan'ın l ki'sinden,


yani Blirük ve Küçük olan'dan, iki nciler ise Çokluk'tan harekede
meydana gecirmekcedirler. Ancak her iki grup da bunu formel töz
olarak göz önüne alınan Bir olan aracılığıyla yapmaktadırlar. Çünkü
Eşic-olmayan'ın ve Bir olan'ın öğeler olduğunu ve Eşir olmayan'ın
Büyük ve Küçük olan'dan meydana gelen iki olan olduğunu kabul
10 eden fılozoftO bile burada sayısal değil, yalnızca ranım bakımından
bir Bir olan olduğunu belircmeksizin Eşit-olmayan'ın Büyük ve Kü­
çük ol:ın 'la özdeşliğini kabul ecmekredir.m Dahası var:L1l Bu filozof­
lar ayrıca öğeler olarak adlandırdıkları ilkeler hakkında doğru bir
açıklama da vermemekcedirler: Çünkü bazıları Büyük ve Küçük
15 olan 'ı Bir olan 'la birlikte ,zikrecmekre ve böylece ortaya sayının üç
öğesi (ilk ikisi onun maddesi, üçüncüsü yani Bir olan ise onun fo r­
m u) ortaya çıkmakradır. Başka bazıları ise Çok olan ve Az olan'ı
öğeler olarak alm:ıkcadırlar; çünkü Büyük ve Küçük olan. onlara
sayılardan çok büyüklüklere ilkeler ödevi görmeleri daha uygun
olan şeyler olarak görünmekcedirler. Nihayet başka bazıları da sayı­
l arın öğeleri olarak daha büyük bir genelliğe sahip olan şeyleri,
Fazla ve Eksik olan'ı kabul ecmekcedirler. Şimdi aynı sonuçlara gö­
türen bu görüşler arasında cesis edilt"bilecek hiçbir fark yokrur.
20 Onlar sadece bu sonuncu filozofların kendilt"rinin kanıtlamalarını
genel kavramlar(4) üzerine dayandırmalarından dolayı kaçındıkları di-

1 l '>. s:ır mla Arisrordcs çoğul yerine tekil usöyleyen" (tilu1.0f) if:ulesini kullanmaktadır. Ancak
hıı l>:ısir l>ir ihmal.lir \'C rine aynı tilozoftar söz konusulhır. Zdler'le birlikte "'""· Stıuf., 220, l )
r.·kil uho· ifa.lesinin her 1.aman Platon'a işarer ettiğini ,liişiinmek aşırı olacakrır.
7-9. s:ırırlar fikirlerin akışını bozan bir tür parantez nitdiğin,l..·dir.
2) Cümlenin bu pan;asının çevirisi için Ps.-Alek.'un yoru munu (797, 1 ';) kabul eJiroruz.
Arisrotdes hiitiin Pbroncularda karşıtlann iki tane olJuğunu kanırl:ıınak isrcmcktcı.lir. O halde
iLi ill,,,len .t:ıha fa1l:ısını kabul eder gibi görünenler aslımla yaln ızca iki tane ilkeri kahul ctmek­
t,,lirl,·r.
Ross kendi payına rine mümkün görilnen bir başka açıkl:ıma teklif etmekt1..>tlir. "Platon F-1it-
11lmar:ın'ı (wya Bilriik olan ve Kilçük olan'ı) bir olarak ele almakta ve onun tek bir ranınıla ta­
nınıl:uuhilir olm:ı.� ın:ı karşılık içintie bir çokluk, yani Biiyiik olan ve Kih;iik olan'ı ihtiva ettiğini
hdinml'm,·ktcJir . . . Aristotelcs'in kendisi Büyiik ve Kiiçilk ol:ın'la ilgili alışıl:ıgclen yanlış yo­
nınılam:ısına uygun ol:ır:ık (krş. M, 8, 1 083 b 24 ile ilgili norunı111. ) onl:ırı iiı; şey gibi ele :dmak­
t:ı ısr:ır •·tnıdmxlir ( M . s:ırır)".
3) Y:ıni "karşıtları ilkeler olarak alma yanlışından ayrı ol:ır:ık". - 1 'i. sarırJ:ıki "bazıları"ndan
(hoi m.·n) k:ı.�tcdilen l'bton'dur; 1 7. satırdaki ubaşka bazıları" ıul:ın ! h oi Jel k:u"tcdilcn, bilinme­
yen l'l:ıronnıl:ırdır. l 'J. samdaki ubaşka bazılan"ndan (hoi de) k:ıstellilen belki l l ippasos okulu­
na :ıir ubn l'}"thagor:t5','.ıl:ırdır (kq. Robin, La Th. Plaıo11., s. 6'i9).
'O .:!il w .:! 1. sarırlarJ:ıki ulogikas" teriminin iki anlamı ile ilgili olarak krş. Robin, /.11 Th. Pla­
'"" · · s. 1 1 :�. not 3J 1 - 1 © I - Aristoteles şunu demektedir: Kiitiin bu tilo10tl:ır tamamen SO}'\lt bir

58 1
M ETA F İ Z İ K

yalekrik giichıl<ler bakı mından farklıdırlar. Ancak bu sonuncu filo­


zoflara ilkeler olarak Büyük ve Küçük olan'dan çok Fazla ve Eksik
olan 'ı kabul ettirten neden, onları sayının beli rli iki olan 'dan önce
gelen öğelerden çıkrığını kabul etri rmeye görürmeliydi. Çünkü
25 Fazla ve Eksik olan, Büyük ve Küçük olan'dan daha genel oldukla­
rı gibi Sayı da iki olan'dan daha geneldir. Ancak gerçekre onlar bu
sonuçlardan biri n i kabul etmekte, diğerini ise reddermekredirler.<O
Diğer bazı fılozoflar(2) Farklı ve Başka olan'ı, Bir olan'ın karşırı ola­
rak almaktadırlar. Nihayet başka bazıları Çokluk'u bir olan'ın karşısı­
na koymaktadırlar.
Bu filozofların iddia enikleri gibi varlıkların karşıtlardan meyda­
na geldiğini farz edelim: Ya Bir olan'ın hiçbir karşıtı yoktur veya eğer
bir karşıtı olması gerekli ise o ancak Çokluk olabilir. O ne Eşit
olan' ın karşıtı olan Eşit-olmayan' dır. ne özdeş olan' ın (l'Idenrique)
30 karşırı olan Farklı olan'dır, ne de Aynı olan'ın (le Meme) karşıtı
olan Başka olan'dır. Bu şartlarda Bir olan'ın Çokluk'un karşırı ol­
duğunu söyleyen görüş en akla yakı n göriişrii r. Ama o da yerer de­
recede doğru değildir; çünkü o zaman Bir olan Az sayıda olan (le
peu nombreux) olacakrır.(3) Çünkü Çokluk. Azlık'a, Çok olan da Az
olan'a karşıttır.
Bir olan'ın bir ölçü birimi olduğu açı krır.141 Çünkü ölçülen her

h:ıkış açısı içine yerk-şmişlerdir; onlar "tamamen diyalektik" (logikos) ;ıkıl yiiriitmiişlenlir. Bu­
nıınb hirlikte onbr, Fazla ve Eksik olan kavramları dah:ı hiiyiik gendliğe s;ıhip olduğumlan,
llaha d:ır hir beli rlemenin doğurduğu güçliiklerden _kunulm:ıkt;ulırl:ır. Krş. Bonin:, '; "." 1 .
1 ) Genclliğintlen dolayı Fazla ve Eksik olan'ı tercih eden tilowlbr, Sayı gcnd bir şey oltluğu
iı;in �ncl olarak sayıyı, sayılar dizisinin ilk varlığı olan belirli iki olan\lan lince b-clen hir şey ola­
rak de :ılmalıyı.lılar. Krş. Bonirz, 57 1 (Robin, LA Th. Plaro11., s. 1 1 2 \'e not 33 1 -1 ve l l'ye tlı: hkz).
:?) Rilinrn<.'}'en l1phagorasçılar (Ps.-Alek., 23; 798, 23; Fr.ıgm. 1 ı; 1 1 a 21 Oam:ıskios. de
=

Pri"'·. . c. 306; Timnios, 35 a, b ile de krş.) - 2 6. satmfaki Mdii,oer h:ı:ı:ı lll111otbr" (hoi tle) Sf'<.'\ tsip­
pns'nır.
3) Oola�·ısırb Rir olan, eğer Az olan ise (Az sayıda olan, oligon : Ru terimin kesin anlamı ile il­
ı;ili olarak krş. [, 6. 1 016 b 5 ile ilgili not) iki olan olacaktır: bu ise saçmallır (Ps.-Alı:k .. 71J1J, 4-'i) .
1) ld ..-a-S:ırıl:ırın ilkeleri olarak karşıtların seçimini elcşrinlikten sonra Aristııtclcs sırasıyla for­
mcl ilk.-yi (Bir obn'ı) ve maddi ilkeyi göz önüne alacaktır:
a) Formd ilke ile ilgili olarak ( 1 087 b 33'ten 1 088 a 1 4'e bli:ır) Arisrotcles Rir l•l:ın'ın gerçek
lloğ:mnı tesis ellcı:ı:ktir: O, bi r töz değildir, basit bir ölçil birimidir (metron), :H. satır; 1 . I , ve 2
il.· ,.... k rş.).
h) r.. ıa,l,li ilke ile ilgili olarak ( 1 088 a 1 5'ten böliimiin sonuna k:ılbr) Aristotelcs ci1dliklı: iki
olan'ı oluşnır:ın k:l\'ramların göreli şeyler oldukların ı ve gürdiliğin (rd:ıtion) hiitlin kategoriler
için,le en :ı:ı: tfü obn kategori olduğunu kanırlay:ıcaktır. O h:ıldc en miikcmınd anl:ımlla tii:ı:ler
obn 1,1.-a-Sapları onbrdan türetmek saçmadır. - O halde n t\ir olan, ne i ki ubn llk-a-S:ırıların
ilkd,·ri i>.. le,•ini gilrcmczler.

582
XIV. KiTAP

şey içi n. her cinste farklı olan ve özne olan farklı b i r şey vardı r.CO
35 Örneğin müzik akordunda bu yarım-ses, büyüklükte b i r parmak,
bir ayak veya benzeri bir ölçü, ritmlerde bir vuruş veya bir hecedir.
Aynı Şt'kild.e ağı rlıklarda da o belli bir ağırlıktı r. Nih:ıyet bürün di­
ğer duru mlarda da o niceliklerde bir nirdik, nidiklt>rde bir nicelik­
tir (vt> ölçü birimi, birinci durumda türsel bakımdan, ikinci du-
l 088 a rumd:ı duyum bakım ından bölünmt>z bir şeydir) J .! l Bu ise B i r
olan'ın kendinde b i r gerçeklik, özü gt>reği var olan b i r töz olmadığı
anlam ın:ı gelir. Bu da makul bir şeydir; çünkü "Bir olan" herhangi
5 bir çokl uğun ölçü birimi olmaktan başka bir özdliğe sahip değil­
dir; "sayı" ise ölçülen bir çokluk Vt' bir ölçüler çokluğLf\ J anlamına
gelir (o halde Bir olan'ın bir sayı olarak göz ön üne alın mam:isı
doğrudur; çünkü ölçü birimi, bir ölçüler çokluğu dt'ğildir. Ancak
ölçü birimi ve Bir olan'ın her ikisi dt> ilkt>dirlt>r). Ölçü. her zaman
ölçülen şeyleri n hepsinde orcak olan bir yi.iklem (arrribur) olmak
zorundadır. Örneği n eğer ölçü biri mi atsa, ölçi.ilen varl ıklar atlar-
ıO dir. Eğer o i nsansa, i nsanlardır. Eğer insnn . nt ve ımm'yı ölçmek
söz konusu ise, ölçü muhtemelen "mnlı Mrlık" olacaktır. Yt> bu var­
lıkların oluşcurdukları sayı, bir canlı varlıklar sayısı olacaktır. Eğer bu­
n un tersine buradaki şeyler imn11. be_v11z ve )'t"irt�)'el/ ise bunlar total
bir sayı oluşturmazlar; çünkü bi.irün bu özelliklt'r burada sayı bakı­
mından bir ve aynı olan bir varlığa airrirler. Ols:ı olsa onların oluşrur­
dukhm sayı. bir cinsler sayısı veya benzeri ad taşıyan bir şeyin sayısı­
dır. C4 l
15 Öte yandan (5) Eşir-olmayan'ı basit b i r şey ve bdirsiz iki olan'ı
Büyük ve Küçük olan'dan meydana gden bilt>şi m olarak de alanlar
muhtemel veya hana mümkün göri.işbin çok uzağındadırlar. Çünkü
a) bunlar gerek sayılar, gerekse büyüklüklerin öznebi olmaktan çok
Çift ve Tek, Düz ve Pürtüklü, Doğru ve Eğri olan gibi Çok ve Az
olan sayı nın; Büyük ve Küçük olan ise büyüklüğün olmak üzere belir-
20 lenimleri ve ilinekleridir. Sonra b) bu yanlışa Büyük ve Küçük olan'ın

1 ) Şiiri.: anlamak gı:rd.;ir: "Her cinste farklı olan, bir d:ıyanağ:ı (su hst rat) sahip olan vı: hirinci
olanı iil\·ı:n hir diğer Şlj' vardır".
2) l':itdikler söz konusu olduğunda "tür bakımından" (k:ıta ıo eidos), nkdikler söz konusu
ııl,fıı�un.b ",fııyum bakımı ndan" (pros ten aisthesin) bi.i liinmcr bir şey. A\·ıkbması biraz furklı
nl:ın l's.-Ald.;., 799. 26-30'la krş. Ross'un eleştirilerine de hb. (1 1 , 37.!).
3) 6. satırd aki "pl.:.'fhos metron" (ölçüler çokluğu) ver:ı ba.şk:ı dı:yişlc "enatlon" "birler çoklu­
ğıı "dıır: \'İi nkü Bir olan. çokluğun ölçüsüdür.
'1) 1 1. s:ıtmlaki "ı:insler" (genon) "kategoriler" (kategorit1 n) ile eş!tnlamlıd ı r.
'i) A ri sıntclcs burada maddi ilkenin dcştirisine geçmekretlir.

583
M ET A F i Z i K

ve benzerlerininOl zorunlu olarak göreliler olduklarını ekleyiniz. imdi


görelilik ise bücün kategoriler içinde en az belirli gerçeklik ve töz olan
25 şeydir. f fana o nicelik venicelikten sonra gelir. Görelilik daha önce
söyled iğimiz gibi niceliğin bir halidir, onun maddesi değildir. Çünkü
İster hürünü, isrer kısı mları ve cürleri bakımından göz önüne alınsın,
görelilik. kendisine özne ödevi gören bir başka şey olmasızın tasarla­
namaz. Çünkü hiçbir şey, büyük veya küçük. çok veya az veya göreli
olmakla birlikce bir başka şey olmaksızın büyük veya küçük. çok veya
30 az veya daha genel olarak göreli olamaz. Görelil iğin kı:ndisinin ne bir
röz. ne gerçek bir varlık olmadığını gösteren şey. y�ıln ızca onun ne
oluş. ne yokoluş, ne değişmeye tabi olmamasıdır. Oysa nicdikle ilgili
olarak büyüme ve küçülme, nicelikle ilgili olarak nirdik değiştirme,
yerle ilgili olarak yer değiştirme, tözle ilgili olarak basit oluş ve yoko­
luş vardır. Görelilik.le ilgili olarak ise böyle bir şey yoktur. Çünkü
kendisi bir değişmeye uğramaksızın bir şey. bir başka şeyin niceliksel
olar.ık değişmesinden öcürü bir durumda daha büyük. başka bir du-
35 rumda daha küçük.bir başka durumda ise eşit olabilir ve c) bir şeyin
maddC'sİ, zorunlu olarak bilkuvve bu Ş<"Y olan şeydir. Dolayısıyla ge-
l 088 b nel olarak cöz için de aynı şey söz konusudur. Oysa görelilik ne bil­
kuvve, ne bilfiil bir cöz değildir. O halde bir töz-olmayanı(:?) tözün
öğesi kılmak ve onu tözden önce gelen bir şey yapmak saçma. hatra
i mkansızdır. Çünkü röz dışında bürün kategoriler. tözden sonra
5 gelirler. d) Sonra öğeler, öğeleri oldukları şeylerin yüklemleri değil­
dirler.l.ll Oysa Çok ve Az olan, ister ayrı başlarına, İster birlikte sayı­
nın, Uzun ve Kısa olan, doğrunun yüklemleridirler; yüzeyin yüklem­
leri de Geniş ve Dar olan'dır. - Ve eğı:r hakkında Az olan'ın her za­
man tasdik edildiği bir çokluk varsa - örneğin iki - (çünkü <"ğer iki

il E 11 l ;ı
w Eksik ulan, Aynı v e 83.Jb olan vb. (Ps.-Ald.: . . 80 1 . 1 7). Robiıı\ : gi.ire l/.ıı Th. Pin­

ton., s. 108. not ;l2'J) bunlar yukarda 1 7-2 1 . satırlar ar:uınJ:ı sii7il �... lilcn 111lıkl:ır (Çok .ılan ve
A1 ulan \'l-ı.l ver:ı harra Uzun ve Kısa olan, Geni§ ve Dar ol:ın (k rş. f\ I . ') . I OH'; :ı 9- 1 2) veya ni­
h;ıyc-t Çok w A:ı ol:ın. Fazla ve Eksik olandır ( 1 087 b 1 6- 1 8).
2� (.;tird ilik gibi bir şeyi - Bir şeyin maddesi, bilkuvve bu ��-,· olan şcpli r. Ama görclil.:r (pros ti)
n,· hilkııwc. ne biltlil röllerdir. O halde onlar tözün ma\idcsi ol:ım:11l:ır. Ve gcnd ol:ır:ık giirdi ola­
nı. rii1iin m;ıJJesi \"C iiğcsi kılmak saçmadır. Çünl.ii töılin öi,'Clcri ti.i7llcn linı:c gelirler. oysa gi.>rcli
ol:ın. s:uk....·c töldcn lk'ğil, aynı zamanda nicelik ve nitelikten llc sonra gelir (Ps.-Al.:k., 80;\, 2 1 -26).
3) Ôm�in ins.ı nın ateş veya su olduğu söylenmez. Bıın.ı karşılık s�:,.ı nın Çok ver:ı A7. ,.b. ol­
llu�ı siirlcnir. o h:ılJc Çok olan veya Az ol:ın vb. Öbrcler llt::ğillli rl.:r. - b. s:ıtml:ıki � isrer arrı baş­
l:trın:l, ism birlikte� (bi khoris kai hama) ifadesi ile ilgili ulr.ık krş. Ps.-Alck 802, :H-:iC.; Çok
.•

ol:m l r olus) ve Al ul:m (oligon) gerek birlikte, gerekse ayrı arrı öm�-ğin üç s:ırısı veya diğer sayı­
l:ır h:ıkkınJ:ı ta.�Jik edilebilirler. Böylece üç, aynı ıam:mJ:ı hem çul.: ol:ınllır (pohıs). hem az
ol:ınllır (oli�us); lli.inlc göre o az olandır, i kiye göre ise çok ul:ınllır.

584
X I V . KiTAP

çok olursa, Bir az olur), mutlak çokluk olan bir şeyin de olması gere-
) O kir. Örneğin eğer On'dan d:ıha büyük bir sayı yoksa On, Çok
olan'dır veya Onbin Çok olan'dır. O halde nasıl olup da her sayı Az
ve Çok olan'dan meydana gclebilecekrir? O halde herşey hakkında ya
onların her ikisini de aynı zamanda rasdik ermek veya onların hiçbiri­
ni rasdik ermemek gerekir. Oysa gerçekre sayı hakkında yalnızca onla­
rın ikisi nden biri tasdik edilir.

2. Bölüm <Bir Önceki Bölümün Devamı - Tözlerin Çokluğu


Hakkındaki Plaroncu Kuramların Eleşririsi ve Bağımsız Sayılar>

Şimdi, genci bir tarzda,(1) ezeli-ebedi varlıkların öğlerden meyda-


15 na gelmesinin mümkün olup olmadığını incelemek gerekir. Eğer bu
mümkünse, onlar maddeye sahip olacaklardır. Çünkü öğelerden olu­
şan bir şey, bilcşikrir. O halde isrer e"lC'li-ebedi isrer zamanda meyda­
na gelmiş olsun, bir varlık, kendisini rcşkil eden öğclerden meydana
gelmekreysel2) ve eğer her varlık bilkuvve olduğu şeyden harekerle ne
ise o şey olmaktaysa (çünkü şüphesiz o kendisini meydana gerirme
gücüne sahip olmayan bir şeyden meydana gelemez ve ondan reşek-
20 kül edeme-l) ve eğer, öte yandan, bilkuvve olan, bilfil olma veya olma­
ma güciine s:ıhip ol:ın bir şeyse, bu koşullarda sayı vera maddeye sa­
hip olan diğer herhangi bir şey, nasıl ki yalnızca bir günlük ömrü
2 5 olan,Cll var olmama gücüne s:ıhip olması bakımından birçok yıllık
ömrü olan bir şeyden hiçbir bakımdan farklı değilse, e-1.eli-ebedi oldu­
ğu kabul edilse bile, var olmaması mümkün olan bir şey olacakrır.
Ancak eğer durum böyleyse, var olmama gücü, ömrü sınırsız olan bir
şeye de air olacaktır. O halde bu şeyler ezeli-ebedi olmayacaklardır;
çünkü var olmama gücüne s:ıhip olan şey, diğer escrleriı:nizde onaya
koyma fı rsarına s:ıhip olduğumuz gibil41 ezeli-ebedi değildir.

1 ) Rıından sonra gdcn akıl yüriltme ile ilgili olarak krş. Robin, l.ıı Th. />l,uon., s. 324, not
2R 1 - l'l:ıroncıılar l,lca-s:ıyılann ezeli ebedi olduğunu dilşilnmdm:..Jirkr. imdi Sayılar ezeli-ebedi
olama1l:ır; çilnL.il sarıl:ır öğclerden meydana gdirler. Öğdcri olan her şey .İse bilqiktir. Bilqik
ol:ın şcrin de maddesi vardır. Maddesi olan, var olmaktan kesilebilir. Var olmaktan kesilebilir
ol.m ise 1.?di-ebedi do..'ğil,lir. O halde öğderi olan bir şey, eıdi-eb..""tii dcğil,lir. l\C.iylccc Sayılar eze..
li-1..-l>..·,li ,ı ..�il,lir. - l's.-Alek.'un Ö'Zeti (804, 1 -3) çok açıktır.
2) Giiç pasaj. Riz Christ'in metnini takip ediyoruz. Ross\ın, çevirisinde bununla ilgili yerde
teklif eniği noktalama :ı:onınlu görilnmemeL."tcdir.
3) l/i.rt. Anim., V, 1 9, 552 b 1 7 gelip geçici varlıkların örndderini vermektedir.
'1) [)� Cır/o, [, 1 2 I Bonitz'in dediği gibi (574) I, 7 değili veya bdki 0, 8, 1 050 b 6 vd.

585
M ETA F i Z i K

Öre yandan eğer bu kanıtlamamız evrensel bir hakikat olma özel­


liği ne sahipse - yani bilfiil olmayan hiçbir töz ezeli-ebt'di değilse - ve
eğer öğeler cözün maddesi iseler, hiçbir ezeli-ebedi töz, kendisi nde,
kendisini meydana geciren öğclere sahip olam:ızJ ı l
Rir olan'la işbirliği yapan öğenin bı:lirsiz iki olan olduğunu söyle­
yen, ancak Eşir olmayan'ı ondan çıkan imkansız sonu�·lardan12l ötürü
haklı olarak kabul ermeyen filozoflar vardırJll Ancak bu filozoflar
30 höylece yalnızca Eşir-olmayan'ı, yani göreli olanı bir öğe olarak ele :ıl­
makran zorunlu olarak doğan güçlüklerden kumılınakradırlar. Bu
özel görüşten bağımsız olan diğer güçlüklere gelince, bu öğderden
meydana gerimikJeri iscer idea-Sayılar, isrer maremariksel sayılar ol­
sunlar. onlar da o güçlüklerin kendileri ni göğüslemek zorundadırlar.
35 Plaroncuların, ilkeleri ni seçmelerinde yollarını ş:ışırmalarını açık-
1 089 a layan bir sürü neden vardır.(4) Bunlardan başlıcası onların kendilerin i
eski güçlüklerden kurcaramamış olmalarıdır. Onlar Parmenides' in
"var olan şey asla var-olmayan kılınamaz"('il diyen ünlü kanıtını çöz­
meyi ve çürütmeyi b:ışaram:ızlarsa, bürün varlıkların yalnızca rek bir
şey, yani Varlık'ın kendisi olacağına inanmaktaydılar. O halde onlar
Var-olmayan'ın var olduğunu göstermenin zorunlu olduğuna inan-
5 makraydılar. Eğer varlıkların çok olmaları isteniyorsa ancak bu şartla
varlıklar Varlık'tan ve Varlık'tan başka bir şeyden meydana gelebile­
ceklerdi.
Ancak ilkin eğer varlık birçok anlama geliyorsa (çünkü o bazen
rözü. bazen bir niteliği, bazen bir niceliği ve diğer kategorilerden her­
hangi birini iade eder) var-olmayan var olmadığı nda var olan bürün
1 O varlıklar hangi bakımdan "bir" olacaklardır?<6 J Bir olan onların tözleri

1 ) Oolarısırla öğderden meydana gelen sayı, bilfiil olama7. ve C7.cli-dıc<li olınayacaknr.


2) N. 1 \lc incelenen.
3) Ksenokrares. - 28-35. satırların ptrtirımı ad posuromn lparwn mpiti.< ol.lıığunıı <iiişilnen
Chrisr'in tersine olarak Ross'la birlikte (II, 474) bu pasajın yerimle oldıığıınıı kabul ermek gere­
kir. Sapların öğclcnlcn meydana gelmesinin sonuçları olan genci gilçliiklcri ( M . sarır: "haplosft,
genci hir tarı:da) inceledikten sonra Arisroteles tamamen doğal olarak l�ir-olmaran terimini l.."Ul­
lanmakran kaçınan kurama has olan güçlüklere geçmektedir.
ti) Arisrordcs şimdi Plaronculann temel yanlışlarını eleşrirccckrir ( 1 088 b 3'i- 1 090 a 2). On­
lar Ek-acı Rir ol:ın'dan kurtulmak için Varlık'a Var-olmayan'ı sokmanın 7.orunlu ol.luğunu dü­
şilnmiişlcrdir (Krş. Sophisıts, 2 3 7 a, 256 e) iki ilkderini, yani Varlık'la öniişen, onun yerine ge­
çen Kir ulan'la Va r-ol mayan ın ö7.el bir hali olan belirsiz iki olan'ı seçmelerinin karn:ığı burada
'

yatmakra.lır.
'i l Fragm. 7, O icls - Sophistts, 237 a'ya da bkz.
6) Arisrorclcs'in ilk itirazı (6- 1 4. satırlar): Parmeni<les'in Rir olan'ı hangi varlık kategorisi al­
tında gcrçckl.:şecckrir? O, belirlemeler olmaksızın var olmayan ti.iz ol:ım:ı7.. Rir röz gerektiren ni-

586
X I V . KİTAP

mi, yoksa nitelikleri mi veya benzeri diğer karegoriler m i olacakm


veya her biri bir varlık sınıfını ifade eden röz. nirelik, nicelik ve
bütün diğer kategorilerin hepsinin bir olduğu bir rarzda büri.in ka­
tegoriler bir arada mı bir olacaklardır? Ancak bu bi ricik doğanın
işin içine sokulmasının kategoriler çeşitliliğinin nedeni olması ve
böylece bir varlı k cinsinin töz, bir diğerinin nitel ik, bir diğerinin
n icel ik. nihayet bir diğerini !) yer olması tuhaf veya daha doğrusu
imkansızdır.
15 Sonra Varlık'la bi rleşerek var olan şeylerin çokluğunu meyda-
na getiren ne tür bir var-olmayandı r?! ı 1 Çünkü Varlık'ın kendisi
gibi Var-olmayan'ın da bir çok anlamı vardı r: "Bir insan olmama",
töz bakımından var-olmamadır. "Düz-olmama", nitelik bakımından
var olmamadır. "Üç dirsek uzunluğunda-olmama", nitelik bakımın­
dan var olmamadır. O halde varlı kları n çokluğu hangi tür varl ığın ve
20 hangi ti.ir var-olmamanın sonucudur? Aslında bir filozof. şeylerin çok­
luğunun Varlık'la bi rlikte kendisinden çıkrığı bu Var-olmayan'ın do­
ğasını "yanlış olan" diye tanımlamak istemiştir. Geometricilerin bir
ayak uzunluğunda olmayan bir şeyi bi r ayak uzunluğundaymış gibi
varsaydıkları gibi ona yanlışı hipotetik bir ilke olarak ele almak gerek­
tiğini söyleten budur.(2) Ama böyle olması imkansızdır. Bir kere geo­
metriciler yanlış h ipotezler kabul etmezler (çünkü geometrik akıl yü-
25 rütmede söz konusu olan, çizilen şekil değildir) .!.\) Sonra varlıkların
oluşların ın hareket noktası veya yokoluşların ın bitiş noktası, bir an-

tdik. nil·dik vb. <le olam:ız. Varlıklar hep birlikce bürün karegorilcr bakımıntl:ın da bir olamaz-
lar; çilııkii Var-olmar:ın gibi rbiricik doğa� 1 3. sarır) tek bir ilkenin, Varlık cinslerinin çeşitliliği
ve on kat�'llfiyi :ıçıkl:ım:ık için yeterli olması tuhaf olal�ıkm. Ross"ıın <la işaret eniği gibi (il,
'1-r;ı Var-olın:ıyan oka olsa Varlık'ı iki kısma bölebilir, on k:ıteg<•rire değil.
1 ) Aristntdes 3 1 . satınn sonuna kadar gelişen ikinci iti rp.ı gcçmckte<lir: Hangi tiir Vaı:­
olnıar:ın. ilk-.>c.lir� Ne katlar varlı k biçimi varsa o kadar Var-olmaran bi\·inıi \';mlır: Farklı katego­
riler hakımımlan Var-olmayan, yanlış anlamında V:ır-olmaran, kuvve anl:ımınd:ı Var-olmayan.
Pl:ıtnn huna şöyle ce\·ap vermektedir (Sophisus, 237 a): Bu. yanlış :ınlamıntla Var-olın:ıyamlır.
Ancık �':lnlışın matematikte onun kendisine tahsis eniği rolii oyn:ımaması bir )'ana, her kategori
h;.ıkımıntl:ın oluşun. mer<lana gelişin hareket noL.-rası aslımla bilkuwe Var-olm:ıyan'tlır. Fakat
m··�·tb n:ı gdcn Varlık l'armenides'in istediği gi bi , çok değil bir ohıhil..'l·l'ğimlen oml:ın kesinlikle
\·oL.lıık \·ıkm:ız.
1) Kısıl ki geomctril·i ranlış olan bir şeyi, doğru olan bir şeri kanıtlamak i\·in ort:ı}':I at:ırsa. fı­
luwf ,l.ı tlt�nı olanı \'c Varlık'ı tesis etmek için yanlış olana ve V:ır-olm:ı)-an °:1 tl:ıyanm:ılıdır (Bir
:ır:ık umnlıığıındaki doğnı (podiaia) örneğin Platon'da yokmr. Krş. Bonit7., c;-c., not 1 l.
:il Çi1ilcn şekil tlcğil. şeklin yani akılsal şekli n tanım1<lır. Boniu:"i ("i:-6) t:ıkibcn bi7.İm de be­
,

nimst>c.liğimi1 Ps.-Alek.'ıın yorumu bu akıl yiirütmenin tinciiliine Çlık i.i7d hir anlam venlirmek­
t•·,lir: <,:i1ilıııiş ol:ın şek il r:ıklaşıktır; oysa akılsal şekil zorıınlıı olarak tloğrmlıır (krş. t-. 1 . ;-\, 1 078
:ı �Ol.

587
M ET A F İ Z İ K

l:ımda v:ır-olmayan değildir. Farklı k:ıregoriler b:ıkımı nd:ın ele :ılı n:ın
v:ır-olm:ıyanın varlığın kategorileri ile :ıynı sayıda çok :ınl:ım:ı geldiği
ve bund:ın başka "yanlış olan" :ınl:ımı nd:ı v:ır-olm:ıyanın y:ınınd:ı
kuvve olan anlamında var-olmayanı n var olduğu da bilinmektedir.
30 1 mdi oluş ancak bu sonuncu anlamd:ıki var-ol may:ından h:ırekerle
meydana geli r. İ nsan, İnsan-olmayandan, :ıncak bilkuvve ins:ın anla­
mı nd:ıki var-olmayand:ın hareketle i nsan olur. Beyaz, beyaz-olmayan­
dan , :ıncak bilkuvve beyaz-olmayan :ınl:ımındaki v:ır-olm:ıy:ından ha­
rekerle meydan a gelir ve meydana gelen isrer rek bir şey, isrer çok ol­
sun durum değişmez.
Varl ıkların çokluğunu açıklamak için Plaroncul:ırın ancak röz
çerçevesinde konuşmuş oldukları aşikardır. Çünkü onların i lkele­
ri nden harekede meyd:ına gelen şeyler sayı lar, uzunluklar ve cisim­
lerdir.m Ancak töz olarak göz önüne alınan varlığı n çokluğunun
nedeni ni araştı rmak, buna karşılık nirclikler ve n iceliklerin çoklu-
35 ğu nun nedeni n i sormamak ruhafrır. Şüphesiz ki iki rür beyaz ol­
masının veya renkler, tadar veya şekiller çokluğunun olmasının ne-
1 089 b deni ne belirsiz İki olan, ne de Büyük ve Küçük olan'dı r.C:!I Eğer
bu filozoAar bu problemi(3) ele almış olsalardı, rözlerdeki çokl uğun
da nedenini görmüş olacaklardı. Çünkü neden, bütün karegorilerle
ilgi l i olarak hiç olmazsa benzerl ik bakı mından141 ayn ıdır. Bu yan ıl-
5 gı Plaronculara kendisinden harekede Varlık ve Bir olan'la b i rl ikte
bürün varlıkların meydana geti rileceği Varl ık ve Bir olan'a zır olan
bir ilkeyi aram rmışrır ve onlar bu ilkeain aslı nda Varlık ve Bir
olan'ın ne zıddı, ne olumsuzlaması ol may:ın,1�1 gerçekre röz ve ni­
rel i k gibi varlığın bir cinsi(6) olan göreli l ik ve Eşir-olmayan oldu­
ğunu farzetmişlerdi. Onların yine araştırmaları gereken şey, göreli­
l iği n kendisinde nasıl olup da b irlik deği l, çokluk olabileceği idi.
Gerçekre onlar i lk Bir olan'ın dışı nda nasıl bi rler çokluğu olduğu-

1 ) Yani Plaroncular için, rözlerdir (Ps.-Alek., 807, 25).


2) Rilyiik ve Kilçiik olan veya belirsiz iki olan yalnıZct Sayılann ve Rilyiiklüklerin. ba.Jka de­
yişle rözlcrin merJana gcriricileridir.
3) Ttiı Jışındaki Jiğer karegorilerdeki çokluk problemini (Ps.-Akk., 808, 1 1 ) .
4) K 11. fi. . 4, 1 070 b 1 7
Her p:yin kendine has ve özel b i r ncJeni olmakla birliL:re, benzerlik
-

bakımından (karh analogion) her şeyin neden ve ilkderi aynı şeylenlir (mali.le ve form): Ps.-
.
Alek. 808, 2:!-24.
.

51 Ru tilozotlann f.uz ettiklerinin tersine olarak. Çiinkil (Ps.-Alck., 808, 36) Rir olan'ın
olumsuzlaması ve ka11ın Bir-olmayandır (ro oukh hen) yoksa r�ir-olma}'lln (ro :ınisonl dcğiltlir;
Varlık'ın ka11ıtı ise M\'llr-olmayan"dır (to ouk on) .
6) Başka Jcyişle b ir karegori" (harfi harfine: bir •doğa", physis, 7. sanr).
M
xıv. KiTAP

1O nuO l araşrırmakcadırlar; fakac Eşir-olmayan 'mi:?) yanında nasıl Eşit­


olmayanların çokluğu olabileceğini araşrırmamakradırlar. Bununla
birlikre onlar bunları ilkeler olarak kullanmakra ve kendilerinden sa­
yıların meydana geldikleri Büyük ve Küçük olan'dan, Çok ve Az
olan 'dan, kendilerinden uzunluğun meydana geldiği Uzun ve Kısa
olan'dan. kendilerinden yüzeyin meydana geldiği Geniş ve Oar
olan'dan. kendilerinden cisimlerin meydana geldiği Yüksek ve Alçak
olan'dan söz ecmekredirler ve daha birçok göreli kavr-J m rürlerini say­
makradırlar.(J) Peki eşic-olmayan'ın bu biçimleri ile ilgili olarak onla­
rın çokluğunun nedeni nedir?
15 O halde bizim yapcığımız gibi her şeyin maddesi olarak bu şeyi n
bilkuvve olduğu şeyi(4) kabul ecmek zorunludur. Bizim karşı çıkrığı­
mız kuramı ileri süren kişi ise{5) bundan başka bilkuvve bir varlık ve
bir töz olan, özü gereği bir varlık olmayan bu şeyi n doğasını bi1.c ra­
nırmak isremişcir ve onun göreli olan olduğunu söylemişrir. Bu rıpkı
onun nirelik olduğunu söylemesi gibidir. Oysa görelilik, nirelik gibi
ne bilkuvve olan, ne de var olan bir şeydir. O, Bir olan'ın veya Var-
20 lık'ın olumsuzlııması da değildir. Gerçekre o ancak Varlık'ın karego­
rilerinden biridir. Daha önce dediğimiz gibi(Ci) bir aynı karegori ile il­
gili olarak varlıkların çokluğunun nedenini değil (örneğin röz katego­
risindeki veya nicelik kacegorisindeki çokluğun nedenini değil}, her­
hangi bir şekilde var olan her şeyle ilgili olarak çokluğun nedenini
araştırmak daha tercihe şayandı; çünkü varlıkların bazıları rözler, ba­
zıları nirelikler, bazıları da görelilerdir - f Ier halükarda rözden başka
kategorilerle ilgili olarak bir başka araşrırma konusu daha orraya çık-
25 makradır: 1 7l Bu, ilineklerin çokluğunun nereden çıkrığı sorunudur.

1 ) 1 ı...,. 1,1..-a-Sayıyı meydana getiren bi rleri.


2) ilk Eşir-olmar:ın'ın (ro ouroanison) yanında nasıl cşir-ul ma�'a nların çokluğu ol:ıhi lcccğini
(\•c gcnd olarak nasıl gürdilcr (pros ti) çokluğunun olahih·cğini) araşrırmamakr:ulırlar. rs.-Alck.
801), 1 1 ).
3) R u ise göreliliğin çokluğunu kabul etmeyi gcrd.."tirir.
4) Yani hilkuvve nicdik olanı, bilkuvve nitelik olanı. hilkuvve tü7. olanı - f�ir-olmayan ne
k<-ndisindcn rllremiş olan biçimlerinin, ne varlıkların çokl u ğ u n u açıkl:ımakra,lır. Çoklut:.'\Jn kay·
nağı n.la her şeyin hilkuvve olduğu şey olan mad<lc vardır. Bi.iyk-çe m:ıJJc hir rilr Var­
olmaya n.lı r. Ancak l ' laro n cu l ar Var-olmayan'ın göreli ol:ın ol.luğunu li7.cl olar:ık belirtmek iste­

m.:kl,· h:u:ı rapmışlardır. Göreli olan ne bilkuvve, ne bilfiil ol:ırak rü7.<llir. O nirdik gibi basir bir
kar<-gori<l,•n ibarettir.
5l Yani Rilyük ve Kilçiik olan'ı veya qir-olm ayan 'ı ma<l,li ilke olarak ilan C\lcn k işi , rlaron.
(") Yukamla 1 089 :ı 7 1 5 ve 34 .

7) Krş. rs.-AJck. . 8 1 0, 26-8 1 1 , 7; Bonirz, 578; Robin, /_,, Th. J>/,uon., s. 540 vJ. ve ilgi li not
- Çokluk sonınu, rii7.lcrin ilinelderi ile ilgili olarak ortaya <;ıkm:ıkr:ıdır: llinek lcr rözlcrdcn aynla-

589
M ETA F i Z i K

Bunun nedeni, tözlerden ayrılabilir olmadıklarından dolayı nitelik ve


niceliklerin, ancak öznelerinin kendisinin çoklaşması veya çok olma­
sından dolayı çok olmalarıdır diye cevap verilecekti r. Ancak gerçekte
(bu çokluğu açıklamak için) gereken şey, her karegori için bir madde­
nin - bu madde tözlerden ayrılabilir olmasa da - varl ığını kabul et­
mekti r.
Fakar tözlerle ilgili olarak da tözdeki çokluğun varlığı nın nedeni­
ni bilmek sorunu ortaya çıkar.< O Buni.ın içi n ancak rek bir çözüm
vardır: Bu. tözü aynı 'zamanda belli bir form ve sözünü erriğimiz
madde ci nsinden bir doğadan meydana gelen bir şey olarak göz önü­
ne al makrır. lmdi bu güçlüğün kaynağı daha ziyade Plaroncuların na­
sıl olup da tek bir tane değil , birçok bilfiil röziin var olabileceğin�2)
açıklamakta karşılaştıkları zorluktur. Ama röz ve nicdiği birbirine öz­
deş kıl madıkça(J) onların, nasıl ve niçin, varlıkların çok olduklarını
göstermiş oldukları söylenemez. Onlar yal nızca nasıl nicelikler çoklu­
ğu olduğunu göstermişlerdir. Çünkü her sayı bir niceliğe işaret edeı<4)
ve Bir olan 'ın kendiside niceliksel bakımdan bölünemez öğe olması
bakı m ın dan ölçü olarak göz önüne alınmadığı sürece bir niceliktir. O
35 halde eğer nicelik ve tözün birbiri nden farklı şeyler olduğu kabul edi­
1 0?0 a lirse ne hangi ilkeden hareketle, ne nasıl tözlerin çok olduğu açıkla­
namaz. Eğer buna karşılık töz ve niceliği n birbirine özdeş olduğu ka­
bul edilirse. o zaman da bir sürü çelişkiyi göze almak geki r.!'il
Sayılarla ilgili olarak belki başka bir problemin incelenmesi de

m:ı1 ııl.lııkl;ırından, rii7.lerin çokluğunun ilineklcrin çokluğunu gcrekrinliği il.:ri süriil.:bilir. Aris­
torcl.:s hıına onun yercrsi7. bir cevap olduğunu söyleyerek iriraz crmekre.lir: Çokluk, madde ge­
r.·kririr ve her varlık l·insine özel bir madde; ancak rö1Jenlcn ayrı ola rak v:ır olmayal-ak olan bir
m;ı.l,lc. i1;ıfo ermek gcrckecekcir.
i l PLırcın 'ıın giirclilik üzerine çözümü kabul edilemez ol.luğu iliin. - 2'J-J 1 . s:ınrlar zordur.
Ri7. Ps.-Al ..:k., 8 1 1 , J 'i'i izleyen Robin'in yonımunu (la Th. l'lıuon., s. 513-'i·H, nor -19 1 ) be­
nimsiyonı7.. Tözlerin çokluğu, ilinekler için olduğu gibi, m:ıddc gerckririr (Ross, i l , ·f'."7 r:ıma­
m.·n farklı hir anlam rcklif etmektedir) - 29-30. satırlardaki "rli7" (rn de ri). formla (cidas) cş:ın­
l:ıııılı.lır - 30. sarmlaki "cinsinden bir Joğa" ile k.ıstedilcn, ilincklerlc ilgili ol:ır:ık sil1ii c<lilen
cinsrı:n hir <loğadır; başka deyişle bir madd�Ur.
21 Nasıl cılup ,fa bir şeyin öznirdiklerindcki çokluk anl:ımınd;ı li"k olahik'\.''-iini' açıklamakta
k:ırşıl�nkl;ırı zorluk <k-ğil<lir.
�il Vc l'bron'un sisreminde lJealar (veya tözler - çünkii l.le:ılar en miikemmcl anlam<la röz-
1,•r,fir) sarıl;mlır, o h al.le niceliklerdir (Ps.-Alek 8 1 2, 6 V<i.).
.•

-1 ) Aynı akıl }iiriirmenin devamı. Tözlerin çokluğunu aliıkbm:mın zorluğu m:ı.l.li ilkenin
}h�ni Fşir-olmayan'ın veya göreliliğin yetersizliğinden ileri gelir. liiinliiğiimil1: gibi Eşir-ıılmaran­
wp giirclilik ne kentli riirlerinin çokluğunu, ne varlıkların \·okluğunu :ı�·ıklapbilir.
'il O 7.:ıman özellikle röz ve ilineği birbirine özdeş kılm:ık zonın.l:ı kalı n:ıl�ıktır: çiinkii nicelik
i\7.iin hir ilincğidir (Ps.-Alck. 8 1 2, 1 9).

590
XIV. KiTAP

önerilt'bilir.<O Bu, onların varlığına inancın kaynağı nın n e olduğu


5 problemidir. ltke olarak ideaları n varl ığı nı onaya :ıran biri içi n sayı­
lar; var olan şeyler için bir neden sağlarlar; çünkü sayıların her birj
bir f dt"adır ve idea da diğer şeylerin varlığının şu veya bu biçiıtıdc(2)
nedenidir. Plaroncuların bu varsayı mını kabul edel im. Ama idealar
kuram ın ın içerdiği güçlüklerden ötürü bu aynı görüşü ileri sürmeyen
(öylt' ki sayıların varlığını hiç olmazsa im nedmdm ötürü onaya at­
mayan) ve sayı olarak yalnızca matematiksel sayının varlığını kabul
eden fılozofa(3 ) geli nce, onun bu tür sayıların14l var olduğu görüşüne
neden inanmalıyız ve bu tür sayıları n diğer varl ıkların yapıları ile ilgi-
1O li olarak ne faydaları vardır? Kendi başına var olan sayının varlığı nı
kabul etmek. onun hiçbir şeyin sayısı olmadığını söylemek demektir
ve onu sadece kendi kendisiyle var olan ve açıkça bir neden olmayan
özel ve tözsel bir gerçeklik kılmak demektir: Çünkü arirmetikçilerin
bi.irün önermeleri, daha önce gösterdiğimiz gibi,!'i) duyusal şeylerin
kendilt"ri hakkında doğru olmal ıdırlar.

15 3. Röli.im <Bağımsız Sayılar Hakkındaki Görüşlerin Eleştirisi ne


Devam - Sayıların Meydana Gelişinin Eleştirisi>

f deaların var olduğunu ve onları n sayılar olduğunu kabul eden­


lereı<;ı gelince, onlar mantıksal soyutlamaya (ecthese) başvurarak her
özi.i, özi.i olduğu çokluktan ayrı olarak göz önüne aldıklarında hiç ol-

1 ) Arisrll(cles N kirabının bütün geri kalan kısmını ayrı b�larına var olan Sayılar kuramuun
cl,·ştirisine uhs is ermektedir. Onda şu bölümler ayırd ı..>tl i lehil i r:
a) Arn başına bir varlığa sahip olan şeyler olarak göz i.lniine alınan matemarikscl Sayılaı
k ura mın ı n inccl.:nm�i ( 1 090 a 2'den 3, 1 09 1 a 1 2'ye kallar olan kısım) - Bu kısmın M. 2 ve 3
il.- ilişkisi hakkımla krş. Bonin, 579. M ve N'nin iki ayrı deneme olduğunu <lii�"ilncn Ross'a rağ·
men (i l , '1 .. ')) Bonicz'in ayrımı kabul edilebilir.
hl Ezdi-Eh.-di Sayıların meydana gelişinin (gcnerarion) clcşririsi (3, 1 09 1 a 1 :?\len 4 ,
1 or)) a ::?9' :l kadar ol:ın kısım).
c) llkdcr ve iri olan arasındaki ilişki (4 , 109 1 a 29'dan 5, 1 092 a 2 l 'e kadar olan kısım).
dl Sayı ve ilkeleri arasındaki ilişki (5, 1 092 a 21 -b 8).
e) Varlıkların ncıleni olarak göz önüne alınan Sayılar (5, 1 092 b S'dcn N'nin sonuna ka-
llar olan kısım).
2 ) lsc.:r fail neden (ılarak, ister ereksel neden olarak, ister başka h erhan gi hi r t:l rzda.
3) S pcusi ppos'a (krş. aşağıda 3, 1 , 25-30).
'1) Yani :ıyrı b:ışın:ı var olan ve tözsel sayıların (Ps.-Alek .. 8 1 3, 1 0).
5) f\I. J, i.izcll ik le 1 077 b 1 7-22. Kış. Sylv. Maurus, 40::?.
(>) 1 6-::?0. satırl:ır ar:lSında Arisroteles Platon'a (yukamla '1. sarırd:ı kendisin.: işaret edilen Pla·
ton'a) geri llönmd.:rcdir. - 1 7. satırdaki "mantıksal soyutlam:ı� (1..'\:hccsc) ile ilgili l•l:ır:ık krş. A. 9,
'J'J.:! b 1 0.

59 1
M ETA F i Z i K

m:ı7.sa n:ısıl ve n için bu özün bir ol:ın bir birey olduğunu :ıçıklam:ıya
ç:ılışıyorl:ır. Ancak onl:ırın nedenleri ne zorunlu h:ırra ne de mümkün
olduğundan, şüphesiz bu nedenlerden dol:ıyı l dl":l-Sayıların varlığı n ı
r:ısdik ermek zorund:ı değiliz.
Pyrhagor:ısçıl:ır:ı gelince, onl:ır sayıların bdi rlenimlerinin çoğu-
20 nun duyusal cisimlerde bulunduğunu gördüklerinden. duyusal v:ırlık­
ların sayılar olduğunu vars:ıymışl:ırdır. Ancak bu sayılar, şeylerden
:ıyrı değillerdir. Onlar, varlıkl:ırın kendilerindc-n mt'ydana gddikleri
sayılardır. Neden? Çünkü onlar s:ıyıların bel i rlc-nimleri ile müzik ska­
lasında, Gök'ce< O ve başka birçok varlıkra karşılaşıldığını söylemek­
reydiler.
25 Var olan biricik sayının macemariksel sayı olduğunu iddia eden
fılo1.0Aar isc(2) böyle bir görüşü ileri si.irme gücüne sahip değillerdir.
Çün kü kendi v:ırsayımları buna engcldir.1 .ll Onlar bundan dolayı du­
yusal şeylerin bilimi olamay:ıcağın ı söylemekle yerinmişlerdir. Biz ise
bunun cersine, daha önce söylediğimİ7. gibi<4J bu rür şeylerin bilimi­
nin olduğunu i leri sürüyoruz. Maremariksel şeylerin ayrı başlarına v:ır
olmadıkl:ırı da açıkcır. Çünkü eğer onlar :ıyrı başlarına var olsalardı,
duyusal şeylerde onların bclirleni mleri ne rasrhın mazdı. Bu nokrada
gerçekren Pychagor:ısçılar clcşcirilemezler.<"il Bun:ı karşılık onlar sayı-
30 larla doğal cisimleri meydana gecirdiklerinde, yani ağırlığı vey:ı hafıA i­
ği olm:ıyan şeyden, ağır ve hafif olan şeyi oluşnırduklarında. duyusal
bir gök ve cisimlerden başka bir gök ve başka cisimlerden söz ediyor
35 gibidi rler. Sayının ayrı başına varl ı ğını kabul eden Phuoncular isc(6)

1 ) E\Tcn'tlc.
2) Rir iinccki biil iim de 7. satırda kendisinden Ariscocc l..-s"in süz eniği Spcıısirpos (:?'i-30. sa­
rırl.ır) .
."il Arisrord..-s şu n u diyor: Bu filozoflar durwaJ şeylerin sayıl;ml:m ohışruğıınu kemli \�ırsayım-
1.ın gı.-rcği savunama7lar, çünkü eğer matematiksel sayı duyusal şcrlcnlcn 3rrı olarak \":ırsa, du yu ­
sal ş..·ylcr onl.mlan rcşekkü l edemezler (krş. yukarıda 2, 1 O'JO a 1 1 ) \'c ,h ıyusal şerlerin bilimi ol­
m:ı.lığına giire, her riirlü maddeden arınmış ve töz öıdliğinc sahir olan sayıfar var olnıak zorun·
tl;ı,l ı r.
4) Ari5forcl�'in matematiksel şeylerin varlık tarzı Uz.erine kentli liğretisini sergilc,liği M, 3'e
gi >n,lc nne: Marem:ıriksel kavramların biliminin olması iı;in arrı başına var ol:ın biltiil sayıların
var olması kesinlikle zorunlu değildir, onların düşünce ile ayrıl ması , hilkuwc ve soyutlama yolu
ile var olması ( rs.-Alck., 8 1 4, 2 1 22 ) Kq. Bonitt, 580 yercrli,lir.
- .

'i) Çiinkil onl.ıra göre sayılar, teşkil enikleri duyusallanlan ayrı ,1..-ğillcnlir.
6) Plato n ve S rcus i ppos - 2. satırdaki "rakip l.."tıramftla kast ..,lilcn yu ka rı tla 20-25. sar ı rlarda
sil7U ctlilcn 1,ythagorasçılan n kuramıdır. Aristoteles'in 2-3. sarı rla nl:ı .l:ıha önce bahsctriğin i söy­
IC\liği sonın, )'\ık:ımla 29. satırda iiarcC eniği sorundur. Ô7.crlc Arisrocdcs sı ras ıyl a 1 6-20, 2 'i -30
\'c 10-2'i. sarırlanl3 sergilenen Platon, Spewippos ve Pychagorası;ıl:ırın üğrefil.:rini 30-3'i'k çelii­

ki i\·ine sokmakt:l\lır.

592
xıv. K i TAP

m:ıremariğin önermelerinin doğru olup zihni rarmin ermesine k:ırşı­


lık, aksiyoml:ırın duyusal objelere uygulanmam:ısı neden iyle onun
(s:ıyının) hem var hem de :ıynı olduğunu iddia ermekredi rler ve m:ıre-
1 090 b m:ıriksel büyüklükler için de :ıynı şey söz konusudur. O halde :ıçıkrır
ki bunu çürürmeye çalışan rakip kuram ram:ımen rersini söyleyecek,
sözünü erriğim Pl_:ıroncular ise bir:ız önce bahserriğim şu sorunu çöz­
mek zorunda kalacaklardır: Eğer sayıların kendileri hiçbir şekilde du­
yusal nesnelerde var dee;il lerse. onlarda onların özellikleri niçin var­
dır?
5 Nokranın doğrunun sınırı ve ucu. doğrunun yüzeyin sınırı ve
ucu , yüzeyin cismi n sınırı ve um olmasından dolayı bu rür gerçekl i k­
leri n zorunlu olarak var olması gerekriğin il ı 1 düşünen filozoflar var­
dır. Ama bu :ırgümanr:ısyon da incelt'n meli ve onun çok zayıf olup
olm:ıdığı görülmelidir. Çünkü a) ilkin uçlar (exrr�mires) rözler değil-
1O dirler.L �l biirün bu şeyler daha �-ok s ı nı rlardır. Çünkü yer dt'ğişrirme
harekeri ve genel olarak h:ırt'kt."r dt." bir sın ıra sahip olduğundan onl"rı
dinlerst'k bu sı nırın d:ı belli bir varlık. bir röz olm:ısı gerekir. Oysa bu
saçm;ıdır.UI Sonra b) sınırlar rözlt"r olsalar bile. onlar anc:ık bu duyu­
sal şeylt'rin rözleri olabilirler ve bir önceki k:ı nırla mamız<41 bu sınırla­
rın ayrı varl ığına karşı da geçerlidir: O halde onları niçin :ıyrı b:ışın:ı
var olan varlıklar kıl mak gert'kir?
Sonra yine çok kolay rarmin t'dilebilen insanlar dt'ğilsek. her rür-
15 lü sayı ve maremariksel nesneler ile ilgili olarak. onların birbirlerine
h içbir yararları olm:ıdığını. bi rincilerin ikincilt'rin varlıklarını remcl­
lendirmedi kleri ni bcl i rrebiliriz: Çünkü sayı var ol masa bile. s:ıdece
maremarikscl şeylerin varl ığını kabul edenler için ,!'i l büyüklükler yine
de v:ır olurlar. Ancak olayların gözlen mesi doğanın körü bir rr:ıjedi
gibi araların d:ı hiçbi r bağ olmayan bir epizorlar dizisi olmadığın ı gös-
20 rermekrt'di r - ideaların varlığın ı kabul t'denleı<Cil şüphesiz bu irirazlar-

1 ) Tii1lcr ve arrı h:ışın:ı var olan formlar ol:ır:ık ,·:ır cılın:ısı brcrckıi�ini (l's.-Alck.. 8 1 "i, 8) -
$ii7ii l'llilcn tilorotl:ır ı·�'thagorasçılanlır (kq. z. �- 1 o�x h l "i).
::?l l'l:c ,ı,· o haltlc h:ı�ımsız cözlenii rlcr.
;\) 1 Lm·k,·r gibi hir tİİ7. hile olmayan bir şerin sınırını hir tİİ7. ol:ırak onar:ı kcırm:ık saçm:ıdır.
1) I J. s:ırmla sii1ii ,·dilen "bir önı:eki kanııl:ını:ı". s:ıpl:ırın :ırrı \�ırlıi�ına k:ırşı )'İindıilmi� cılan
kınııbın:ı.lır. "Arisıoıdcs bura"a ayrı varlığ:ı s:ıhip nı:ucm:ııiksd �rl,·r ii�r,·ıisini l'ph:ı�:nr:ısçı
r.·, .rinin hir :ıh:ınılın:ısı ol:ır:ık göz önüne alm:ıkı:ıdır. l'rıh:ı�or:ıS4,·l:ır:ı k:ırşı �<.\'•·rli ol:ın k:ınııl:ır o
lı.ıl.I,· l'l:ırcınrnl:ır.ı k:ır�ı d:ı geçerli olıcaknr" (Rcıhin. /.11 11•. l'/,11011. s. 118. ncıı .!:l 1 ).
.

11il Sı.,.·ıısippos i,·in. - Kiiyiikliiklcri, Speusippcıs �ihi. s:ırılar":ın h:ığınıs11 ş,·�-lcr ol:ır:ık de al­
m:ık . • ı ı:,':"lnın hirli�ini p:ırç:ılamakıır (krş. Z, 2, 1 11�8 b 1 1 : J\. 1 O, 1 o-.:; h :rı.
..

h l l l:ıh:ı <lcıi,rru cıl:ır:ık "ltlca-s.'l)'ll:mn v:ırlığını k:ıhııl •'\lcnlcrR (l's.-.-\lck . 8 1 6. :?Ol. Kscnokra­
.

rcs - 1'i.�ıml:ıki \·iinkil arada bir furk yokıurR, r:ıni i.iğrccinin ilk ..-simlc bir lk-ğişme nll.')'ll:ına

593
M ETAFi Z i K

dan korunmuşlardır. Çünkü onlar büyüklükleri madde ve i dea­


Sayı 'dan, uzunlukları iki olan'dan, Yüzeyleri Üç olan'dan, geomerrik
cisi m leri Dörr olan'dan harekede meydana getirmektedirler veya on-
25 lar başka sayılar da kullanmaktadırlar. Çünkü arada bir fark yoktur.
Ancak bu büyüklükler hiç olmazsa, i dealar olacak mıdırlar? Onların
varlık tarzı ne olacaktı r? Onların duyusal şeylerin varl ığını temellen­
di rmekte ne faydası olacaktır? Nasıl ki maremariksel şeylerin bir fay­
dası yoksa, onların da bu konuda hiçbir faydası olmayacaktı r. } fana
hiçbir matematiksel önerme onlara uygulanamayacıkrır; mt"ğer ki
matematiği n alt üst edilmesi ve duruma gört' varsayı mla r uydurulma­
sı amı edilmiş olmasın: Çünkü herhangi bir varsayımı almak ve on-
.'.\O dan uzun bir sonuçlar diıisi çıkarmak giiç değildir. lşre bu diişiiniirler
matematiğin nesnelerini İdealara özdeş kılmayı İstemiş olmaları nda
hu nedenden dolayı haksızdırlar.
iki tür sayı, idea-Sayı ve matematiksel sayını n varlığını onaya
aran idealar kuramının ilk temsilcileri, matemati ksel sayı nın nasıl var
olduğunu, neden meydana geldiğini söylt'memiş oldukları gibi bunu
35 söylemezlerdi de. Çünkü onlar matematiksel sayıyı idea-Sayı ile du­
yusal sayı arasına yerleştirmektedirler. Eğer onu Büyük ve Küçük
olan 'dan meydana getiriyorlarsa, O diğer sayı. idea-Sayı ile aynı ola­
caktır. Onun bir başka Büyük ve bir başka Kü�·ük olan'dan mt"ydana
1 O'> 1 a geldiği mi söylenecek? <Ever, bir başka iki olan vardır>. ama o bü­
yüklükleri meydana geri rendir. Eğer ayrıca bir b;ışka iki olan daha ka­
bul t>dilirse, o zaman bir ilkeler çokluğu ortaya çıkacakrır.1 1 1 Öre yan­
dan eğer iki tür sayıdan her birinin formel ilkesi Bir olan ise, bu Bir
olan bi.itün i ki olan 'larda ortak olan bir şey olacaktır. O zaman da Bir
olan'ın nasıl olup da çok olduğunu araştırmamız gerekir. Oysa Pla­
ron'a göre de sayı ancak Bir olan'la belirsiz iki olan'dan hareketle
5 meydana gelir. Bundan başka bir rar1.da meydana gelmesi miimkün
değildir.

g•'fi rnwksi1in. Arisrordes muhtemelen daha bü)'lik sayıla rın . ar nı ilkeye uygun ol:mı.k. ll:ıha k:ı.r­
m:ışık f;l'omerrik l· is i ın ler meydana getireceğini söylemek isrcınekredi r.
i l .�-. s:ırml:ııı iribarcn biitiin b ıı p.ısajb ilgili ol.ırak krş. Rohin. l.11 Th. Pl.11011. , s. 2 1 6, not
:!.! 1 .!, - O 7:tman hiri idea-sayı için, diğeri Büyüklükler i ç i n . iiçiinciisii marcm:ırikscl �rı i\·in ol­
m:ık ii1,·r•· hir m:ılldi ilkeler çokluğu var o lacı krı r. Öre yand:ın l2. sarırl forınd ilke ile i lgi l i ola­
rak nnıın \·,�irliliğiııi açıklamak gerekecektir. Bu ise başka her rilrl ii \·ıkış rolıınun bizı: b p:ılı ol­
m:mnll:ın üriirii ,.ı: marcmatiksel sayıyı meydana geri rmck için bir b:ışk:ı i lkeye haşvuramayacağı­
mı1 için çok d:ıh:ı giif;tür: Çünkü Platon'a göre sayı ancak Bir o l:ı n \'e bdi rsiz iki ol:ın\l:ın mey­
ll:ı na gd ,·hi l i r. l 1 (l•J 1 a l 'de Aristotcles'in diişiincesi çok üz,l i\r lellipriquc); b u ndan iiriirii paran­
r<."7 i,·in.I.: hirkaç kelime eklemek wnında kaldık).

594
X I V . K i TA P

Bi.iriin bu görüşler akı l dışıdır; kendi aralarında çelişki hali ndedir


ve sağduyuya aykı rıdır. ' O nlar Simonides' i n sözünü erriği bihnez tii.­
kmmez komıımaya benzerler. O l Çünkü insanların söyleyecekleri sağ­
l ı kl ı bir şeyleri ol madığında, köleleri n ya prıkları gibi bitmez tüken­
mez konuşmalar ortaya çı kar. Ôğelerin kendileri - Büyük ve Küçük
olan - kendilerine uygulanan şiddete karşı çı kıyor gibi görü n mekte­
di rler. Çünkü on ların Bir olan' ı n iki karına çıkarılmasından meydana
1O gelen sayılardan başka sayıları herhangi bir şek ilde meydana getirme­
leri mümkün değildir.(2)
Sonra ezeli-ebedi şeylere oluş izafe ermek de saçmad ı r veya daha
doğrusu i mkansızdır.Ol Pyrhagorasçıla rın ezeli-t"bedi varlıklara oluş
izafe ed i p etmedikleri konusunda bir şüpheye mahal yokrur.1 4 1 Çün-
15 kü onlar açıkça İster yüzeylerden, ister d üzlem lerden, ister men i den,
İster ne olduğunu bel i rrmekre zorl uk çektikleri öğelerden hareketle
Bir olan meydana geli r gel mez, hemen arkasından S ı n ı rsız ola n ' ı n en
yakın kısm ı n ın S ı n ı r tarafından süriiklt"nmeye ve s ı n ı rlan maya başla­
d ığını söylemekcedirler. Ancak bir evren me)'dana gerirdikleri ve fizi­
ğin dili nden söz ecrikleri için onların doğa üzeri ne olan kuramları n ı
b i r i ncelt"meye tab i tutmak doğru olsa bile. o n u ş u a ndaki a raşrı rma-
20 m ızın dışında tutmak uygun olacaktır. Çünkü şu anda bizi m araştır­
dığı m ız, harekecsiz v:ırlıkfarın il kelerid i r; öyle ki bizim meydana geli­
şini incelt"memiz gereken, bu tür sayı l;ırdır.

1) Fr:tgm. 1 89; Rcrok , Poeı. lyr., (uAtaktoi" kitab ı nda : Krş. Sl·hncdcwin. A/m. Rhm., \'i l, s.
1\60 \'ll. l - Simonid1.:s hakkında bkz. yukarıda A, 2, 982 b :i 1 . " Birma tiikenmcz konuşma"
(ın.ıkros logos) derimi (7. satır) daha önce 1-J, 3, 1 01\3 b 21 \le tekrar karşım ı1�1 \·ıkmışrı. Bu siizü
('<lil1.·n �·1.·rd1.· Antisrhcn1..-s onu tanıma uygulamıştı.
2) Y:ıni onların :ınl�tk 2'nin çarpımları (produits) dizisini meydana gctirmdcri miimkiimliir;
çiiııkil iki olan, iki yapandır (dyo po ios ) . Krş. yukarda tv1 , 8, 1 081 :ı 3-'.". (Ps.-Al..:k., 8 1 8. 21\-27).
l liğ..:r s.1 �·ıl :ı r:ı gclinl'c. onhrla ilgili olarak Platoncular kendi ilkelerine aykırı ol:ır:ık çırpmanın
r=ınııub top l:ımayı d:ı kullanmak 1..onınJadırlar.
:il b...l i -dx'tli v:ı rlıkl:ırı üğelerden teşkil ettirmenin imk:inmlığı ile ilgili ul:ır:ık krş. yıık:ırıda
1. 1 ONN. h 1 1-35 - Aristııtdes şunu demektedir: ldc:ılanl:ın hem 1..7...l i -chc.li \':ırlıkl:ır ııl:ır:ık söz
1.·m11.·k. l ı..·ın de ar nı 1:ım:ında onların Bir olan ve belirsiz iki ol:ın \l:ııı lı:ırek ..·ıl..: mer.l:ın:ı �d işle­
ri11<l..·n sii1 ermek iınk:i nsmlır. Krş. Ps. -Alck . , 8 1 8, 33-36.
1) 1 :\- 1 N. sat ı rl :ır ii1 hir biçimde ve karanlık i fadelerle l'ph:ıgor:L�çı kozmolııjinin an:ıh:ıtl:ırını
scr�ilcmekt1..'\lir. Sınır'a ( 1 ti . sam) ve merkezi Areş'e ÖlllCŞ olan ve nı1..:·llana gdişi d:ıh:ı iincc Aris­
tı.ıt1.·b tarafından sistemin içinde ciddi bir güçlük olarak t:ıkdinı ellilcn Hir ol:ın (ı;iinkii iki olan
l liinrı \lır \'e Giin.::ş lle Y......li'dir) veya ilk uzaysal birim, lr:ılra l•kulıına göre gerek }'İize�·l ..·rllen
Vl..')�I llii1lcnılcnlen ( 1 6 . . :ıtm lak.i uyiizey" (khroia) kelimesi mııhtcnıdcn Prth:ıgurası;ı b�·ıı:ıklı­
dır). ger1.·k meni vcy:ı tohumlard.ın (sayıların meydana brclişi börlc l':ınlı \'arlıkların mepl:ın:ı geli­
şine hcn1cr; Çiinkii onlar erkek ebeveynden ayrılmış ol:ın hir p:ırç:ul:ın meydana gelirler) , gerek
di�cr ı ı n m rl :mlan tcşckkiil eder. Bu Bir olan, Pythagorasçıl:ırın btışlubr:ı. sonsuz hav:ıy:ı , su btıha-

595
M ETA F İ Z İ K

4. Bölüm <İyi ile i lişkilerinde ilkeler:>

Her halükarda Platoncular tek (sayının) bir oluşu olmadığını


söylemekredirlerO l ki bu açıkça çifr (sayını n) bir oluşu olduğu anla­
mına gelmektedir ve bazıları ilk çifr sayıyı eşir-olmayan öğelerin. Rü-
25 yük ve Ki.içük olan'ın eşirlenmesi ile meydana getirrmektedi rler. O
halde eşirsizlik, zorunlu olarak eşirlemeden önce gelir. Ama eğer onlar
her Z1m11111 eşirlenmiş iseler, eşir-olmay;ın önce gelemez. Çünkii her
r.mn1111 olandan önce gelen bir şey yoknır. O halde Plaroncuların sayı­
ların oluşunu (gener:ırion), sadece onların do�asını göstermek. orraya
koymak amacıyla kabul ermedikleri a�·ıkrırJ ! l
Çi.lzi.imünün kolay olduğunu diişiinec:t'k bir insanın haklı olarak
deşririlt"hileceği<J) bir güçlük. öğder Vt' ilkdt"rin Giizd ve iyi olan ile
30 ilişkileri ni nasıl ras:ırlamak gerekriği ni bilme giiçlüğiidi.ir. Soru şudur:
İki ilkeden biri bizim kendinde İyi ve kendinde Gi.izd'den anladığı-

rına ii7.leş kılllıkları Sınırsız olan'ın (to apciron: 1 7. sam) içine daldırılınışm. Ru ha\·a,lan o,
içine çdmıek yolurla. l>tışluğun en yakın kısımlarını pıtar. Htışlıık :ı1ar :u:ar onun i\·ine s11mak
sım·rirle ıltı(:aları sınırlan,lırır ve birbirinden ayırır v..: biirb:.: \·okluk \'c sayıp meydana �tirir.
Krş. Fizik. 1 1 1, 4: iV. 6, 2 1 3 b 22 vd. Dr Gıelo, i l , 2. •ı. U. l'hilol:nıs':ı ,ıa bk7:. Fraı:m. 7,
l )ids.
rphagora�çıların k01molojisi ile ilgili olarak Ross, II, 4 8J -48·i 'e: Rurner, /. i.fıırorr dr lıı Phil
Gr., s. 1 .2.2 nl.'na; A. Rey, /Jt ]nmem dr la Sı:. Gr., s. 208'.:: Brchi.:r. lli.<t. r/,./,ı Phil., 1, 1 . fasi­
kiil. s. 'i !'ye b:qvunıl:ıhilir.
1 l Ari�"tordcs diyor ki: rlatoncular tek sayının meyd:ın:ı gelişi hakkımla hi,·hir şey stiyleme­
m,•ktc\lirler. l lartl h:ırtlne alındığında bu görüş, savumılaın:ı7. <;iinkil Rir olan ve l'll.� irsiz iki
obn'ı Sayıl:ırın ilkeleri ol:ırak onaya anıktan sonra Pl:ıronrnb rın hu sapların prısını erkinlikle­
rinin al:ını lhşına \·ık:ırmış olduklarını naı;ıl kabul ..,lı.-bili ri1? Zeller \'c Honir1'i ('i8'i ) r:ıkir '-'1.le­
r,·k \'e Rcıhin (s. 66 1 ) \'C Ross'un (il, tl84) yonıml:ırın:ı uygun ııl:ır:ık hur:ıd:ı yaln11ca ilk tek
sa�ının. r:ıni Üç'iin Sli7. klınusu ol,Juğunu farzetmek gerekir. Bu :wıkl:ıma Arismrdes'in 21. sa­
tınl:ı Riiriik ve Kiiçiik ol:ın'ın eşitlenmesi sonucu ilk çifr s:ıpnın r..-ş,·kkiilii ii7erine söyle,liklc:­
riyle teri.! ...,lilmekrl,lir. Syrianus, Plaroncuların kcmlileriııi scmholik ol:ır:ık i fo,le ..·rriklerini
diişiinml"'-t•·llir: Tek sap tanrılara (gerçekte formcl ilke ııl:ın Hir ııl:ın':ıl h,·n1er hir şer ııl:ırak
m•'}'llan:ı �dınemişri. Huna karşılık çitt sayı bileşimine ın:ıd,l,·ıı in ginli�i ş.-rk·rc hcn1,·r ıılllıığu
i\·in. mcpl:ına gclmişri ve o madde ve değişmenin ilkesi ol:ın iki ııl:ııı':ı he111,·nli. Krş. Srri:ınus,
1 ı; 1 . .20- .2 1 .
.21 Rıı scın satırl:ml:ı Arisrotclcs Rir olan'ın iki olan ii1,·rine tıl:ın tiiliııin s:ıd,·l·e m:ınrıksal hir
işl.·m ıılılıı�unu, onun s:lll.:ce göstermek, ortaya koymak :ım:ıl·ırl:ı (.lid:ısk:ıli:ıs kharinl l l's.-Alek.,
R ı •ı. JR) y:ıpılmış ol.lıığu nu ileri siircn Ksenokratcs'in yıınıımın:ı s:ıl.lırm:ıkr:ııl ır. Arisrotdcs,
rbtnnrn ii�retidc 7.:ım:ının işin içine: karıştığı gerçek bir tılıışıın. nwyd:ına ı:cli�iıı si.i1 konusu ol­
llıı�unu ı:iisrermckrcdir: ÇiinL.-ü Bir olan 'ın fiiline manı1 kılıı\:ıd:ın iince iki nl:ın . hclirsi1llir ve
onun iki ii�csi,yani Rii�'iik olan ve Küçük olan, ancak Bir ııl:ııı'ın tiiline m:ını1 k:ıld ıkr:ın sonra
eşirlenmd.:rc ve ancak Hir ol:ın'ın fıili sonucun&t belirli olm:ıkt:lllır. Ors.1 bıı nlıış, meydana geliş
s::w11 n ul:ım:ı1. Krş. l>r Cır/o, I, 1 O, 279 b 32-280 :ı 1 0 ve Rııhin. 1.ıı 111. /'/,11011. s. 40'i nl.
.

Jl Çiinkii o iyi hiçhir şey söylemeyecektir (rs.-Alek., 8 1 .2. i ) .

596
X I V . K İTAP

m ız rürden bir şey m idir veya öyle bir şey olmayıp kendinde İyi ve
kendinde Mükemmel olan, oluş sırası bakımı ndan sonra mı gel i r­
ler?O 1 Teologlar bu soruya olumsuz cevap vermekre zamanımızı n
bazı fılozoflarıyla(2) görüş birliği içinde görünmekredirler. Onlar İyi
35 ve Güzel olan' ı n şeylerin doğasında varlıkların gelişi mi esnasında or­
raya çı krığını söylemekredirler (Bunu yapmakla onlar bazı filozofları
1 09 1 b rakip ederek B ir olan'ı ilke olarak alanların bu görüşünün doğurduğu
gerçek bir güçlükcen kurrulmak iscemişlerdir:OI Fakac bu güçlük, ilk
ilkeye bir yüklem olarak iyiliği arfecmelerinden doğmamakradır; Bir
olan'ı bir i lke, bir öğe anlamında bir ilke olarak almalarından ve sayı­
yı Bir olan'dan m eydana geci rmelerinden ileri gelmekredir). Eski şair­
ler de aynı görüşcedirler; şu anlamda ki onlar hüküm süren ve yönere­
n i n Gece ve Gök gibi zamanda önce gelen varlıklar değil, Zeus oldu-
5 ğunu söylemekcedirler.<4 ) Ancak şairlerin böyle konuşmalarının nede­
n i yalnızca onlara göre evren i yöneren ranrıların her zaman aynı ranrı­
lar olmamalarıdır. Çünkü onlar içinde hiç olmazsa şair n iceliğine, her
zaman efsane dil i n i kullanmamaları bakımından, filozof n ireliği ni de
ekleyenler, örneği n Pherikydes ve diğerleri, başlangıçra bulunan her
1O şeyin ilkesi rolünü Mükemmel olana verdi rmekredirler. Magilerin ve
daha sonra gelen Empedokles ve Anaksagoras gibi bazı bilgelerin gö­
rüşü de budur.(5 ) Çünkü b unlardan biri ncisi Dosrluk'un bir öğe ol-

1) B�ka deyişle iyi olan, ilkenin kendisinde olmayıp ancak varlıkların gelişiminde mi ortaya
çıkar?
2) Speusippos ve Pythagorasçılarla.
3) Krş. Robin, La Th. Platon., s. 560, not 5 1 52 Burada "bazı filozoflar" ile kastedilen Aris­
-

totdes'in ilke-Bir anlayışına ekseriya eleştiriler yönelttiği Platondur.


'1) Eski şairler iyi ve Mükemmel olan'ı tlke'ye değil, tilremiş varlıklara yerleştirme konusunda
34. satırda sözü edilen filozoflarla aynı görüştedirler (36- 1 09 1 b 3 gelişmeyi kesen basit bir pa­
rantez rcşkil etmekrC1.fir). Çünkü bu şairler evreni, i lkeler olarak Gece ve Gök'ten [Nyksr kai Ou­
ranos, 5. satır: Orfık kozmogoni, Syrianus tarafından zikredilen Orpheus'un mısraları ile ( 1 80,
1 0) Orphka AbrUi, fragm. 78, 2 , 87, 96'ya bkz. Ross, il, 487 ile de kış.) veya Khaos'tan (Khaos,
6. satır: l lesiodos, Throg., l 16) veya Okyanus'tan (Okeanos, 6. satır: l(rada, XIV, 20 1 1 hareketle
meydana geti rmckrcJirler. Bunlar ise kronolojik bakımdan Zeus'ran, yani evrenden sonra gelen,
tanrıların efonJisi olan ve İyi ve mükemmel olan'ın türemiş bir vadı�a bulunur gibi kendisinde
·
bulunduğu Zeııs'ran öncedirler. Krş. Bonia, 585.
5 ) 9. satırdaki Pherikydes, Anaksimandros'un çağ�ı olan (aşağı yukarı 600-525), Ps.­
Alck.'un Pyrhagoras'ın hocası olmakla vasıflandırdığı (82 1 , 24), Syros'lu Pherikydes'rir. Onunla
ilgili olarak krş. Riner et Prel., Hist. Ph. gr. , s. 43, no 51 a ve b; Robin, La Pmsle gr., s. 34.
1 0. satırdaki Magi'ler (magcs) ile ilgili olarak kq. Herodotos, 1, 1 0 1 . lranlı Magi'lar Zer­
düşt'ün dinini takip etmekteydiler ve Laene'li Diogenes (/'rooem., 8) Aristoreles'in bugün kay­
bolmuş olan De Philosaphia adlı diyalogunda Hürmüz ve Ehrimen'i Jüpiter ve Pluton'a öıdq
kıldığını haber vermektedir (krş. fragm. 8, 1 475 a 34-38 Rose).

597
M ETAF İ Z İ K

duğunu söylemiş, ikincisi Akıl'ı bir ilke kılmıştır. Hana hareketsiz


tözleriıi<O varlığını savunanlar arasında bazıları keıtdinde Bir'in ken­
dinde İyi olan olduğunu söylemektedirler. Ancak onlar onun tözü­
nün özellikle birliğinde yattığını düşünmektedirler. O halde bütün
15 mesele bu iki öğreti arasında( 2) karar vermektir.
Şimdi (3) ilkenin bir ilk, ezeli-ebedi ve kendi kendine tamamen
yeten bir şey olduğu kabul edildikten sonra, onun bu özelliklere. yani
kendi kendine tam yeterlilik ve bağımsızlığa, özü bakımından İyi olan
olması itibariyle sahip olduğunu anlamamış olmak şaşırtıcıdır. Şüphe­
siz o başka bir nedenden ötürü değil, iyi olan'ın doğasına sahip oldu­
ğundan ötürü ortadan kalkamaz olandır ve yine aynı nedenle kendi
kendine yetendir. O halde ilkenin en yüksek iyi olan olduğunu söyle-
20 mek doğru ve akla uygun konuşmaktır. Ancak böyle bir ilkenin Bir
olan olduğunu veya Bir olan değilse bile hiç olmazsa bir öğe olduğu­
nu ve sayının bir öğesi olduğunu iddia etmek i mkansızdır. Çünkü
bundan ciddi güçlükler çıkar ve bu güçlüklerden kaçınmak içindir ki
bazı fılozoflar(4) bu öğretiyi reddetmişlerdir: Onlar Bir olan'ın bir ilk
ilke ve bir öğe olduğunu kabul etmekle birlikte onu sadece matema-
25 tiksel sayın ı n( 5) bir ilkesi olarak ele al mışlardır. Çünkü bu öğretide
bütün birler özleri itibariyle bir iyi olmakta ve böylece büyük bir iyi­
ler çokluğu ortaya çıkmaktadır.(6) Sonra ideaların sayılar olmaların-

1 ) Yani ldealann, Aristoteles burada Platon ve Pythagorasçıları kastetmektedir. Krş. Bonitt,


586-587.
2) Yani ilkelerden birinin İyi olan ve Mükemmel olan olduğunu ileri süren öğreti ile 1 09 1 a
30-33'e uygun olarak ilkelerin laonolojik bakımdan sonra gddiğini ileri süten öğreti arasında.
3) ilke ve iyi olan arasındaki ilişkiler üzerine mevcut çeşidi görüşleri sergiledikten sora Aristo­
teles, bunlardan hangisinin tercih edilmesi gerektiğini araştıracaktır. O, kendinde Bir olan'la
kendinde iyi olan'ı birbirine özdeş kılan Platoncuların görüşünü benimsemektedir. Ancak onları
ilkenin iyi olan değil, Bir olan olduğunu düşünmüş olmalarından ve İyi olan'ı böylece Bir
olan'ın basit bir yilldemi kılmış olmalarından dolayı eleştirmektedir. O haltle ilkenin, en yüksek
iyi olan olduğunu söylemek gerekir.
4) Bir olan ve iri olan'ın özdeşliğini reddeden Spcusippos.
5) Tam bir gcrçeldiğe sahip olan İdca-Sayı'nın değil. Bir olan yalnızca matematiksel sayının
ilkesi olduğundan şüphesiz onunla iyi olan'ı birleştirmekten kurtulmuş olmaktayız (Ps.-Alek.,
822, 26-28).
6) 25-30. satırlar arasında sayılan bu çeşitli sonuçlar gerek 20-22. satırlara (Ps.-Alek., 822-
29), gerekse daha ziyade (Robin, L4 Th. Platon., s. 561 ve not 5 1 7) daha önce 1 09 1 b 2'de işaret
edilmiş olan yanlışlara (İlke öğc anlamında alınmaktadır. Bu ilke, Bir olan'dır; Bir olan İdca­
sayıların bir öğesidir) bağlanmaktadırlar ve dolayısıyla onlar Speusippos'un öğretisinin bir eleşti­
risi değildirler. Bu sonuçlar şunlardır:
a) Bir iyi olan llke-Bir'e benzeyen her birin kendisi, bir İyi wan olacaktır (krş. Ps.-Alek., 822,
3 1 -33)

598
XIV. KİTAP

dan örürü bürün İdealar özleri gereği iyi olacaklardır. Ancak biri isre­
diği her şeyin İdeasını ortaya arsın: Eğer s:ıdece iyilerin ideaları varsa,
30 idealar rözler olmayacaklardır. Eğer aynı zamanda rözlerin de İdeaları
vars:ı, İdealardan pay aldıklarından dolayı bürün duyusal şeyler, hay­
vanlar ve birkiler, iyi olacaklardır.
Bürün bunlar saçma sonuçlardır. İşre bir saçma sonuç daha�I )
B i r olan'ın zıddı olan ilkeler isrer Çokluk, ister Eşir-olmayan, yani
Büyük ve Küçük olan olsun, kendinde Körü olacakrır. Bundan dola­
yıdır ki bir fılozoft2) İyi olan'la Bir olan'ı bi rleşri rmeyi reddermişrir.
Çünkü bu öğrecide oluş zıdardan meydana geldiğinden Çokluk'un
35 doğasının körü olduğu kabul edilm�k zorunda kalı nacaktı. Buna kar­
şılık bazıları(3) Kötü olan'ın doğası olan şeyin Eşir-olmayan olduğunu
söylemekredirler. O halde bundan çıkan sonuç< 41 kendinde Bir olan
müsresna, bütü n varlıkların Körü olan'dan pay aldıkları olacakrır.
Bundan başka sayılar, kendinde Körü olan 'dan büyüklüklere göre
1 092 a daha fazla pay alacaklardır. Yine bundan çıkan diğer bir sonuç Körü
olan'ın İyi olan'ın yeri olacağı,(5) onun İyi olan'dan pay alacağı. harra
onu almayı arzu edeceğidir. Oysa iyi olan, onun kendisinin orradan
kalkmasıdır. Çünkü zıt, zıddı ortadan kaldı rır. Nihayer daha önce re­
sis ettiğimiz gibi(6) her varlığın maddesi, bu varlığın bilkuvve olduğu
şeydir. Örneğin bilkuvve aceş, bilfiil areşin maddesidir. O zaman
5 Kötü olan , bilkuvve olarak, İyi olan'ın kendisi olacakrır. - Bütün bu

b) iyi olan Bir olan'dan harekede meydana gden İdea-Sayılar, idealardır; o zaman ya ancak
iri olan'lann ideaları kabul edilecektir veya her şeyin ideaları kabul edilccckrir. Birinci durumda
iyi olan bir nirelik olduğundan, ancak nircliklerin ldca'ları var olacalmr ve lticalar kendilerinden
pay alan şeylerle aynı anlamda (univoques) olduklarından, yalnızca nirdikler olacaklardır. İ kinci
durumda ilke olarak iyi olan-Bir olan'a sahip olan bürün idealar iyi olacaklar ve dolayısıyla on­
lardan pay alan her şey de iyi olacaktır (krş. Ps.-Alek., 823, 4 vd.).
Bu yorumun biirünü ile ilgili olarak krş. Robin, a.g.e. aynı yer.
1 ) Arisrorcles şimdi diğer ilkeyi maddi i lkeyi göz önüne afacakrır.
2) Bir olan ancak şeylerin gelişimi sırasında ortaya çıkrığınclan Bir olan'ın içine iyi olan'ı yer­
leşrirmckren kaçınmış olan Speusippos (yukarda 1 09 1 a 35).
3) Plaron ve Ksenokrarcs.
4) Maddi ilke olarak isrer belirsiz İlci olan, ister Eşir-olmayan alınsın, her halükarda çıkan so­
nuç. Yalnızca ilke olan'la iyi olan'ı birbirinden ayırdığından öriirü (ki öre yandan bu ayırma da
imkansı7.dır: krş. 1 09 1 b 1 6 ve 5. bölüm başlan) Spcusippos her rürlil irirazdan kunulmakradır.
Arisrorclcs diyor ki: Biiriin varlıklar Körü olan'dan pay alacaklardır. çünkü onların hepsi az veya
çok doğrudan doğruya belirsiz İlci olan'dan türemişlerdir ve Büyüklüklerden daha çok öğdere
yakın olan sayılar daha f.azla kötülük ihriva edeceklerdir (Bu son nokra ile ilgili olarak krş. Ps.­
Alek., 823, 1 8-23).
5) Maddenin formun .'f"İ (khora) olduğunu ileri süren Timaios, 52 a b ile krş.
6) 1 1 088 b 1 .

599
M ETAF İ Z İ K

sonuçlar bir yandan Platoncuların her ilkeyi öğe anlamında ele alm a­
larından, yine öce yandan Bir olan'ın bir ilke olmasından, nihayet sa­
yıların ilk tözler, kendi başına var olan gerçeklikler ve idealar olmala­
rından kaynaklanmaktadır.

5. Böl ü m <Sayını n Oluşu - Sayı, Tözlerin Nedeni midir?>

O halde gerek İyi olan'ı ilkeler içine yerleşcirmemek, gerekse onu


1O bu tarzda yerleştirmek aynı şekilde i mkansız olduğuna göre, gerek il­
kelerin, gerekse ilk cözlerin<O doğru bir biçimde casvir edilmedikleri
açıktır. Sonra daha mükemmel olan ı n her zaman belirsiz ve kusurlu
olandan son ra onaya çıkmasından ötürü evrenin ilkelerini hayvanla-'
rın ve bitkilerin i lkelerine özdeş kılan bazı fılozofların( 2) da doğru bir
varsayıma sahip olmadıkları açıktır. Bu filozofları ilk ilkelerin doğası­
nın da böyle olduğunu, dolayısıyla kendinde Bir olan'ın bir varlık
15 bile olmadığın ı ileri sürmeye götüren neden budur;<Ancak bu doğru
değildir>; çünkü hayvan ve bitkilerin meydana gelişi ile ilgili olarak
da onların kendilerinden meydana geldikleri ilkeler mükemmeldi rler:
i nsanı meydana getiren insandır ve ilk olan, meni değildir.
Sonra yeri, macemacik cisimlerle eşzamanlı olarak meydana gecir­
mek yanlış olduğu gibi(3) (çünkü her bireysel varlık, kendisinin uzay-
20 sal farklılığının nedeni olan özel yerine sahipcir. Buna karşılık macema­
cikscl nesneler h içbir yerde değildirler) ne tür bir şey olduğunu söyle­
meksizin onların bir yerde olmaları gerekciğini söylemek de saçmadır.
Var olan şeylerin öğelerden meydana geldiğini ve var olan ilk şey­
lerin sayılar olduğunu söyleyenler,(4) önce bir şeyin başka bir şeyden

1 ) O halde sayılar olmayan ilk tözlerin (Ps.-Alek., 824 , 6).


2) Speusippos'un 13-15. saurlarda Aristotdes tarafından Speusippos'a izafe edilen akıl yü­
-

rürme şudur: Bir olan, bütün varlıkların ilkesidir; her ilke, belirsiz ve kusurludur. Dolayısıyla Bir
olan kusurludur ve gerçek anlamda var değildir; çünkü kusurlu olan, tam olarak gerçekleşmez.
Ps.-Alek., ( 824 , 1 2- 1 9) bu argümantasyonu açık bir biçimde sergilemektedir. Speusippos'un bu
argümanına Aristotdes ( 1 5. satır) ilkenin gerçekte mükemmel olduğunu ve insanın, meniden
önce geldiğini söyleyerek karşı çıkmaktadır.
3) Bu pasaj Ps.-Alek.'un sandığı gibi (824 , 27) Platon'un öğretisine değil (çünkü Timaiolun
yeri (khora) ezeli-ebedidir), Speusippos'un öğretisine yeni bir İtiraz gibi görünmektedir. Ancalc
Bonitz'in işaret eniği gibi (589) o, daha önce gelenle daha sonra gelene şüphesiz köri.1 bir biçim­
de bağlanmaktadır.
4) Bütün bu bölüm (b 8 e kadar) özellikle Speusippos'u hedef almaktadır; yalnız sadece onu
'

hedef almamaktadır. Aristotdes'in argümantasyonu Platon için de geçerlidir. Genel olarak o sa­
yıyı, bu sayı ister idea-sayı olsun, ister matematiksel sayı olsun, ayn başına var olan bir varlık kı­
lan her kuram için geçerlidir. {Krş. Robin, La Th. Platon., s. 379 vd.).

600
XIV. KİTAP

meydana gelmesinin farklı tarzlarını birbirinden ayırdermek ve sayı­


nın bu tarzlardan hangisi bakımından ilkelerinden meydana geldiği ni
söylemek zorundaydılar.
Acaba bu meydana geliş, karışım (melange) sonucunda mı ol-
25 maktadır? Ancak 1 ) her şey karışmaya elverişli değildiı:{ l ) ve 2) ayrıca
karışım sonucu meydana gelen şey, öğelerinden başkadır.( 2) Böylece
bu görüşte Bir olan, bu filozofların istediklerinin tersine artık ne ayrı
olarak, ne de bağımsız bir gerçeklik olarak var olacaktır.
Acaba o bir hecede olduğu gibi yan yana gelme (juxtaposition)
sonucu mu olacakcır?(3) Ancak o zaman 1 ) öğelerin uzayda bir yeri­
nin (posirion) olması gerekir ve 2) d�ünce, Bir olan ve Çokluk'u bir­
birinden ayrı kavrayacağına göre sayı, Bir+Çokluk veya Bir+Eşit­
olmayan olacaktır.
30 Sonra bir şeyden meydana gelen her şey ya meydana gelen şeyde
(produit) bulunan (İmmanenc) öğelerden veya dış ilkelerden meyda­
na gelir. Şifndi sayının meydana gelişini hangi anlamda açıklamak ge­
rekir? Sayı tneydana gelen şeyde bulunan öğelerden ·meydana gelmez;
çünkü me1dana geliş, ancak tabi olan varlıkların meydana gelişi ola­
bilir. (4) O halde sayı, öğelerinden meniden meydana gelir gibi mi
meydana gelir? Ama bölünmez olan Bir olan'dan herhangi bir şeyin
ayrılması mümkün değildir. (5 ) Acaba sayı zıddı olan şey artık varlık-

1 ) "Karışım" (miksis) için gerekli olan şartlarla ilgili olarak krş. De Gm. et Corr. , I, 1 0, 328 a 3 1 .
2 ) Yine De Gen. et Corr. , [, 1 0, 328 a 3 0 ile lcrş. - Bir olan, İki olan'la karışıma girmesinin so­
nucunda, bütün bu filozofların kendisine en fuzla önem verdikleri bağımsız doğasını, yok olmaz­
lığını (aphtharsia) kaybedecektir (krş. Ps.-Alek., 825, 1 0). Aristoteles'in hakkında hiçbir şey söy­
lememiş olmasına karşılık, aynı durum karışımın maddi ilkesi olan belirsiz İki olan için de söz
konusu olacaktır (bu nokta ile ilgili olarak geleneksel metinde ilginç bir düzeltme teklif eden Ro­
bin, la Th. Platon., s. 382, not 3 J 7- I 2'ye bkz).
3) Bir olan'ın ve maddi ilkenin yan yana gelmesinin sonucu - Yan yana gelme fjuxtaposition),
uzayda bir yer alma (position) gerektirir: Oysa Bir olan'ın bir yeri (position) olamaz. Öte yandan
yan yana gelme durumunda, yanyana gelen öğeler artık bir kanşım teşkil etmezler ve ayrı düşünce
nesneleri olabilirler. Böylece (İster idea-sayı, ister matematiksel sayı olsun, fakat bağımsız, ayn ba­
şına var olan) sayı, birliğini kaybedecektir (O, Bir olan+Çokluk veya Eşit-olmayan olacaktır).
4) Oysa Sayı, ezeli-ebedidir - Ps. Alelc., (8 25 , 25) 3 2. satırdaki "oluşa tabi olan varlıklar"
(hon esti genesis) ile "yapılrruş olan şeyler"in (tekhneta) kastedildiğini liiişiinmekredir. Bonitz ise
(590) haklı olarak bu yorumu mahkUm etmektedir: Aristoteles "oluş, meydana geliş"le (genesis),
"yapma, imal etme" (poiesis) arasında özenle ayrım yapmaktadır. Bunlardan ancak birincisi canlı
varlıkların oluşu, meydana gelişi anlamına gelebilir. Krş. Z, 7, 1 032 a 1 6, 26. Ross'a göre (il,
4 9 1 ) ezeli-ebedi olan Sayı'nın tersine olarak "genesis" aynı zamanda hem doğal varlıklara, hem
de yapılmış şeylere (artef.acta) uygulanmaktadır.
5) Sayı, oluşun dış ilkesi olan meniden mi meydana gelmektedir? Hayır, çünkü erkeğin meni­
si bir başka canlıyı meydana getirmek üzere canlıdan ayrılır. Oysa Bir olan, bölünmez olandır;

60 1
M ETAF İ Z İ K

tan kesildiği için zıddından mı meydana gelir? Ancak bu şekilde mey­


dana gelen her şey değişmenin öznesi olarak varlığını sürdüren bir
35 başka şeyden de meydana gelir.O ) Bir filozof Bir olan'ı Çokluk'un
zıddı, bir diğeri ise Bir olan'a Eşit-olan rolünü oynatıp Eşit-
i 092 b olmayanın zıddı olarak ortaya attığına göre, sayının zıtlardan meyda­
na gelen bir şey olarak tasarlanması gerekir. O halde bu durumda or­
tada karşıtlardan başka olan ve kendisinden karşıtlardan biri ile sayı­
nın oluştuğu veya meydana geldiği bir öznenin olması gerekir.(2)
Sonra ·neden dünyada karşı dardan meydana gelen veya içlerinde kar­
şıtları ihtiva eden şeyler, velev ki kendilerini meydana getirmekte bü­
tün karşıtlar harcanmış olsalar bile, yokoluşa tabi olan şeylerdi r de
5 sayı ortadan kalkma tehlikesinden kurtulmaktadır? Bu konuda Pla­
toncular hiçbir açıklama vermemektedi rler. Oysa İster bileşimin ken­
disinde bulunsun, İster onun dışında olsun (Empedokles'in sistemin­
de) Nefret'in karışımı ortadan kaldırdığı gibi karşıt, bu bileşim üze­
rinde ortadan kaldırıcı bir etkide bulunur (ancak öte yandan onun
ortadan kaldırması gereken de o (karışım) değildir; çünkü onun zıddı
olduğu şey, başlangıçtaki karışım değildir).
Diğer taraftan sayıların hangi tarzda tözlerinC3> ve varlığın ne­
denleri oldukları da kesinlikle belirtilmemiştir. Acaba onlar a) nokta­
ların büyüklükleri belirledikleri tarzda sınırlar olarak mı nedendirler?
Eurytus'un(4) her şey için bir sayı tespit ederken yaptığı buydu: Ör-

dolayısıyla ondan hiçbir şey ayrılamaz. - Bütün bu güç pasajla ve 32. satırdaki "meni" (sperma)
kelimesinin anlamı ile ilgili olarak, yorumunu benimsediğimiz Robin, La Th. Platon. s. 380 ve
.

not 3 1 7-I 2 ile krş. Buna krş. Bonitt'in açıklamasını (590) reddetmek gerekir: O bir şeyin mmi­
dm ayrıldığını düşilnmel"tedir; bunun ise fazla anlamı yoktur, çünkü erkekten ayrılan meninin
kendisidir.
1) Zıtlardan ayn olan bir maddeden (krş. A, 1 , 1 069 b 3 - 35. satırdaki "bir fılozof'la bste­
dilen Speusippos, 1 092 b l 'de "bir diğeri" ile kastedilen Platon'dur.
2) 2-8. satırlar arasındaki akıl yürütmenin yorumlanması çok güçtür. Aristoteles esas olarak
karşıtlardan birinin diğerinin maddesi olamayacağını söylemek İstemektedir. Ancak sayının mey­
dana gelişini açıklamak için Bir olan'ın karşıtının (belirsiz iki olan veya benzerleri) varlığını sür­
dürdüğü "ve sayıyı diğer karşıtı ile birleşerek meydana getirdiğini söylediklerinde Platonculann
savunmakta tereddüt etmedikleri, budur. Aynca (3. satır) sayı, karşıtlardan oluştuğuna göre, kar­
şıtlardan veya karşıtlardan harekede oluşan herşey gibi özsel bir ortadan kalkabilirliğe tabidir. O
halde o, Plaroncuların istedikleri gibi ezeli-ebedi olamaz. - 7. samdaki Empedoklcs'in ilk lıarııı­
mı (to migma), onun Spherus'udur (krş. fragm. 17, Dids) ve Nefret, Spherus'un değil, Dost­
luk'un karşıtıdır. - Akıl yürütmenin bütünü ile ilgili olarak krş. Bonirz, 59 1 . Robin'in La Th.
Pwton., s. 380 ve rİot 3 1 7 1 O, 1 1 1 2 , 1 3'üne de başvurulabilir.

3) Duyusal tözlerin. Aristotelcs bu son kısımda - ki bu kısım özellikle Pythagorasçılara yönd­


tilmiş görünmektedir - İdea-Sayıların nedenselliğini eleştirecektir.
4) Ps.-AJek., taratindan "Pythagorasçı" olarak nitelendirilen (326, 35) Tarenrum'lu (veya

602
x ı v . K i TA P

1O neğin filanca sayı belli bir insanın, bir diğeri atın sayısı idi. O, bazıla­
rının sayıları üçgen veya kare şeklinde gösterdikleri gibi çakıl taşlarını
kullanarak canlı varlıkların biçimlerini temsil etmekteydi. b) Veya
acaba sayı, müzik ak.ordunun sayısal bir oran olması, böylece insan ve
15 her şeyin de sayısal oranlar olmalan anlamında mı nedendir? Ancak o

Kroton'lu) Ewynıs, Philolaus'un bir çömezi idi ve IV. yüzyılın başlarında yaşamıştı. Yöntemi,
bir şekli ona karşılık olan bir sayı ile ifade etmekten ibaretti (örneğin insan, 250 idi). O, renkli
çakıl raşlanyla tanımlanacak şeyin dış kenarlarını yaklaşık bir biçimde çözmekte ve böylece onla­
n sayarak bu şeyin özilnil oluşturan sayıyı elde etmekteydi (Ps.-Alek., 827, 1 7- 1 9) . Pyrhagorasçı·
ların daha önceden de aritmolojiyi uyguladıkları ve doğruyu 2, yüzeyi 3, geometrik cismi 4 ile
temsil enikleri bilinmcktafü. Buna karşılık bir sayı da şekle çevri lebilirdi ( 1 2 . satır). Böylece 3,
6, 1 O sayıları üçgenler olarak temsil edilmekteydi:

• • • • •

4, 9, 1 6 gibi eşit çarpanlı (facteur) sayılar kareler olarak temsil edilmekteydi sayının kare (isople­
uron: aequi laterum) olduğu söylenmekteydi:
• • •

• • •

• • • • • • •

• • • •

Sonra dikdörtgen (oblong) sayılar da vardı (eteromekes) (scalenon) . Bunlar eşit-olmayan çaıpan·
lı sayılardı ve dikdöngen biçiminde dilzenlenmiş noktalarla temsil edilmekteydiler. Örneğin 6,
ilç dizi iki ile temsil edilmekteydi:

• •

• •

Gerasa'lı Nikomakhos (fntrod. arith., s. 83, 1 2 R. Hoche) ve lzmir'li Theon (fixpositic s. 3 1 -


. • .

33, Hiller) aynı usulden yararlanarak sayılan aşağıdaki şekilde dilzenlenmiş a'larla temsil etmek­
teydi ler:
2 3 4 5 6 9
a a a a a a \ a a a a a a a
a a a a a a a a a a a a
a a a a a

Sayıların bu şekilde gösterilmesi ile ilgili olarak krş. Platon, Theaitdos, 147 e - 148 b ve A
Dies'in bu eseri neşrindeki notu (coll. Bude) , s. 264; Maafizilt, 6., 1 020 b 3 ve Bonitz, 258; Fi­
zilt, iV, 4, 203 a 1 3 - Eurytus ve yöntemi ile ilgili olarak krş. Theophrastos, Metaphy 6 a 1 5 .•

vd., 3 1 2, 1 5 Br. 1 2 Ross (ve Ross ' un Commmtary'si s. 39); Ps.-Alek., 826, 3 5 vd. (iyi açıklama);
Zdler, Ph. d. Gr., 15, 338, 5; 339, I, 2; Ueberweg, Grundr., (9, 7 1 ; Dids, Vorsoltrat., 33; Bumet,
L �ur. dr la Phil gr. . s. 1 1 2 vd.; Heath, Gr. Maıkm., I, 76-84; Ross, il, 494-495 (Bu sonuncu
yorumcu Aristoteles'in bilgilerini Arkhytas'tan aldığını dilşilnmektedir).

603
M ETA F i Z i K

zaman beyaz, tatlı ve sıcak gibi nitelikler nasıl sayılar olacal<lardır10 )


Sayıların formun ne özü, ne nedenleri olmadıkları aşikardır. C::ü nkü
özü teşkil eden orandır; buna karşılık sayı ancak maddedir. Örneğin
et veya kemik ile ilgili olarak madde anlamında tözü, bir sayı teşkil
eder. Örneğin o üç parça Ateş, iki parça Toprak'tı ı<2 l ve bir sayı han­
gi sayı olursa olsun her zaman muayyen şeyleri n bir sayıdır: Ateş'in
20 veya Toprak'ı n kısımlarının veya birimlerinin bir sayısı! Ama formel
tözü teşkil eden şey, karışımdaki niceliklerin oranıdır. Burada artık
bir sayı değil, ister cisimsel olsunlar, ister başka türlü olsunlar sayıla­
rın karışımının bir oranı (ratio) söz konusudur.
O halde sayı, yani İster genel olarak sayı, ister birlerden meydana
gelen sayı,(3) şeylerin ne fail nedeni, ne maddesi, ne oranı (ratio), ne
25 formudur. Şüphesiz o onların ne de ereksel nedenidir.

6 . Bölüm <Sayının Formel Neden Olmasının İmkansızlığı>

Şu soruyu da ortaya atabiliriz: Şeyleri n, bileşimlerinin bir sayı ile


- ister bu sayı kolayca hesaplanabilir bir sayı, ister bir tek (impair)
sayı olsun - tanımlanmasından elde ettikleri fayda nedir?<4 l Çünkü

1 ) Tözlerin nedenlerinin İdea-Sayılar olduğunu kabul etsek bile, aynı §Cyi nitdikler ve il inek­
ler için söyleyemeyiz (Ps.-Alek., 827, 32-33).
2) Krş. Empedokles, fragm. 96, Diels (daha önce A, 1 0, 993 a 1 7'de de kullanılmıştır). -
Aristoteles sayının her varlığın formu olmadığı, yalnızca maddesi olduğunu (veya daha doğru
olarak Ps.-Alek.'un işaret ettiği gibi maddenin niceliği ve ölçüsü olduğunu (828, 4) göstermek
için Empedokles'ten bir örnek almaktadır.
Öte yandan Ariscotdes daha sonra 24. saorda sayının maddi neden olmadığını söylediğinde
bir dü1.eltme yapacaktır; Çünkü madde olan, sayının ancak bir ölçüsü olduğu cisimlerdir: Ke­
mik, üç kısım ateşten ve iki kısım topraktan meydana gelir ve kemiğin formunu tqkil eden şey,
bdli bir orana göre bu öğelerin karışımıdır.
3) Yani ister duywalın öğcsi olan Pythagorasçı sayı, ister soyut ve matematiksel birimlerden
meydana gelen sayı.
4) Özellikle Ps.-Alek.'un işaret ettiği gibi (829, 8) (eğer sayılar) nihai olarak benzer bir tarzda
ve çarpım sonucu meydana gelmekte iseler - (28-30. satırlar arasında verilen bal şerbeti örneği
vd. Pythagorasçıların çarpmaya verdikleri önemi göstermektedir).
Aristoteles 27. satırdaki "kolayca hcsaplanabilirft (eulogistos) bir sayıdan ne anlamaktadır?
Ps.-Alek.'a göre (829, 4-5) "kolayca hesaplanabilirft sayı, çift sayıdır. Ancak bu bir hatadır ve Bo­
nitz'in açıklamasını (583) benimsemek daha uygundur. Ross (il, 4 95) unsurları rasyonel sayılar
olması gereken bir oranın söz konusu olduğuna inanmaktadır. Belki de bu unsurlar aynı zaman­
da On sayısı _içine giren sayılarla ifade edilebilir olan şeylerdir. Mükemmelliği Pythagorasçılar ta­
rafından kabul edilen tek sayıya gelince (Pythagor.ısçılar onu iyi olan'ın sütununda göstermek­
teydiler) (kq. A. 5, 986 a 23), o, 1 /3 veya 2/3 (n/n+ 1 ) oranı olacaktır.
6. bölümün bütün bu karanlık baş kısmı On sayısı ve tek sayının kendine mahsus özcllikleri
olduğunu ileri süren Pythagor.ısçı teorileri hedef almaktadır.

604
x ı v . KİTAP

bal şerbeti 3 x 3 oranında düzenlenmiş bir karışım olmasıyla sağlığa


daha fazla yararlı değildir. Buna karşılık eğer o hiçbir belli oran işin
içine karışmaksızın, belli bir sayıya göre karışmış, ancak saf olacağı-
30 na, O l daha fazla sulu olsa daha yararlı olacaktır. Sonra karışımları dü­
zenleyen oranlar, sayıların kendilerinden değil, onların toplanmasın­
dan meydana gclirler.(2 ) Örneğin o 3+2'dir, 3x2 değildir. Dolayısıyla
1 x2x3 çarpanlarının sonucunun 1 ile, 4x5x6 çarpanlarının da 4 ile öl­
çülebilir olması gerekir. O halde kendisinde aynı çarpanın bulunduğu
35 bütün sonuçlar bu çarpan tarafından ölçülebilir olmalıdır. Demek ki
Ateş'in sayısı 2x5x3x7 ve onunla aynı zamanda suyun sayısı 2x3 . ola­
maz.
1 093 a Sonra eğer her şey zorunlu olarak sayıdan pay alırsa, zorunlu ola-
rak birçok varlığın aynı olacağı ve bir sayının birbirinden farklı şeyle­
re ait olması gerekeceği sonucu onaya çıkar. O halde bu pay alma,
neden olabilir mi? Onun nesnenin varlığını belirlediği söylenebilir
mi? Tersine bu daha çok oldukça karanlık olan bir şey değil midir?
5 Örneği n Güneş'i n hareketlerine tekabül eden bir sayı olsun. Bir .baş­
kasının Ay'ın harekederine(3) tekabül ettiğini, nihayet bir başkasının
hayvanların her birinin hayat ve ömrüne tekabül ettiğini farz edelim.
Bu sayılar arasında bazısının kare sayılar, bazılarının küp sayılar, bazı­
larının eşit, bazılarının iki misli olmalarına ne engel olabilir?<•O Böyle

1 ) 30. satırdaki "akraton" "saf', daha kuvv�tü. daha gürlü anlamındadır. O halde öğdcr ara­
sındaki oran (logos) meselesi ikincildir. Empcdokles'in öğelerin oranlarına ilişkin sistemi o halde
gerçek "töz" (ousia) kavramını ortaya koymaz.
2) 3 1 . satırdaki "sayıların (kendilerinden değil)" ifadesi, "sayıların çarpımlarının (kendilerin­
den değil)9 ifadesi anlamındadır. - Bütün bu pasajda ( 1 093 a l 'e kadar) Aristotdcs Pythagoras­
çıların kanşımın doğasını ve nedenini bilmediklerini ortaya koymaktadır. ÇünL.'Ü bir karışım
aynı çarpanla (tacrcur) ölçülebilir öz.deş tözlerin rarpılmasmdan değil, farltlt olan, dolayısıyla or­
tak bir ölçü kabul etmeyen tözlerin topl.anmasmdan meydana gelmek wrundadır. Örneğin bal
JCrbctinin formülü Pydıagorasçıların ileri sürdükleri gibi 3x3 değil, 3+3 (üç kısım suyla toplan­
mış üç kısım bal) olacaktır. Yine bundan Ateş'in sayısı 2x5x3x7 (veya 6x35) ise, Su'yun sayısının
2x3 (veya 6) olamayacağı sonuaı çıkar: çünkü o zaman Ateş, Su'yun kısımlanndan meydana gd­
miş olacalı:tır ki bu saçmadır [Ross'un yorumu, budur: il, 486. O, 1 093 a l 'in son kelimelerini
("suyun sayısı 2x3 olamaz") böylece açıklamaktadır) . Belki Bonirz'le birliL."te (593) daha basit
olarak Ateş'in sayısının 2x5x3ıı:7 olamayacağı gibi, Su'yun sayısının da 2x3 olarnayxağı fCklinde
anlamak gerekir.
3) Bu hareketlerle ilgili olarak krş. A, 8, 1 073 b 1 7, 35.
4) Aristotdes'in akıl yürütmesi şu olduğu görünmektedir: Eğer her şey sayıdan pay almaktaysa,
bazı uman sürelerinin veya bazı hareketlerin sayılarla ifade edilmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
Ama bu, söz konusu sayıları bu ferlerin nedenleri olarak göz önüne almak için bir neden değildir,
ve farlclı şeylerin aynı sayının formu içine girmesi mümkün olduğuna göre (çünL.'"il sayıların cinsle­
ri sınırlıdır), birçok şey aynı sayıya sahip olacak ve birbirine özdeş olacaktır. Bu ise saçmadır.

605
M ETA F İ Z İ K

olmamalarına hiçbir engel yokmr ve eğer bu filozofların bizi remin et­


tikleri gibi her şey sayıdan pay aJıyorsa ve farklı sayıların aynı sayının
1 O formu içine girmesi mümkünse buna hiçbir engel yokrur, hana rersi­
ne onlar şüphesiz bu sınırlar içinde hareker ermek zorundadırlar. Bu­
nun da sonucu şudur ki eğer aynı sayı birçok varlıkra orrak olursa,
aynı sayı formuna sahip olan bu şeyler birbirlerinin aynı olacaklardır.
O zaman örneğin Güneş ve Ay aynı olacakrır.
Ama bu sayılar niçin nedenler olacaklardır? Yedi sesli harf var­
dır. O l Müzik skalasında yedi tel vardı r. Boğa rakım yıldızı nın yakı­
nında görülen yıldızlar da yedi tanedir. Hayvanlar (hiç olma7..sa onla­
rın bazısı) dişlerini yedi yaşında dökerler<2 l Thebai önündeki kahra-
1 5 manlar yedi kişiydiler. Şimdi yedi sayısı doğ�I olarak bu özelliğe sahip
olduğu içi n mi kahramanlar yedi kişiydiler veya sözünü euiğimiz
Boğa rakım yıldızının yakınındaki yıldızları yedi yıldız olarak sayan
biziz, nasıl ki Büyük Ayı'yı on iki yıldız olarak sayan da bizsek. Ama
başka millerler<3) onların her ikisinin de sayısını daha fazla olarak he-
20 saplamakradırlar. Yine onlar =: 'I' Z çifr sessizlerinin akordlar olduğu­
nu ve üç rane müzik akordu olduğundan örürü üç çifr sessiz olduğu­
nu söylemektedirler.<4) Ama bu durumda bu rür binlerce harfin ola­
bileceği gerçeği tamamen bir tarafa bı rakılmakradır. Çünkü niye r p
tek bir işaretle ifade edilecektir? Bunun tersine bütün diğerlerinden
farklı olarak yalnızca bu üç çift sessizin iki basit harfe eşir olmasının
nedeninin ağızda yalnızca üç bölgenin olması ve her bölgede tek bir
harfin, Sigma'nın(5 ) ana harfe uygulanması olduğunu söylemek, ne­
den dolayı yaJnızca üç çift sessiz olduğunun gerçek nedenine işaret et-
25 mektir. Yoksa onun nedeni akordların kesinlikle üç tane olması değil­
dir. Çünkü aslında üçten fazla akord vardır, ama üçren fazla çifr sessiz
var olamaz. (6)

1 ) Ycdi sayısı Pythagorasçılar için özd bir öneme sahipti. Çünkü o, On sayısının içinde ne
çarpımdı (produit), ne çarpandı (facteur).
2) Krş. llayvanlarm Tarihi, il, 1 , 5 0 1 b 1 vd.
3) Ps.-Alek., 833, 1 'de bunların Kaideliler ve Babilliler olduklarını söyleyerek konuya daha
açıklık getirmektedir. Syr., 1 9 1 , 23, bunlara Mısırlıları ilave etmektedir.
4) Ps.-Alek., 833, 4-5, Z'nin dört notalık aralığa (quarte), 3'nin beş notalık aralığa (quinte),
'l"nin sekiz notalık aralığa (octave) tekabül ettiğini söylemektedir.
5 ) Ağzın üç bölgesi şunlardır: Gırlaktan çıkan =: (= :XO) sesi ile ilgili olarak damak; dudaktan
çıkan 'I' (JtO') ile ilgili. olarak dudaklar ve dişten çıkan Z (M) ile ilgili olarak dişler. Krş. Boniı:z,
594.
6) iki çift sessizle yeni bir sessiz in dde edilememesine karşılık temel müziksd akonlardan yeni
ses birleşmeleri meydana gelebilir.

606
X I V . KİTAP

Bu filozoflar küçük benzerlikleri fark eden, ama büyüklerini göz­


den kaçı ran eski moda Homeros bilginleriO l gibidi rler. içlerinden ba­
zıları diğer benzer durumları da zikretmektedirler: Örneğin orta telle­
rin biri dokuz, diğeri sekiz gibi olduğundan epik mısranın on yedi he-
30 ceden meydana gelmesi - ki bu, iki relin toplamına eşinir - ve bu
mısranın sağ yarısının dokuz, sol yarısının sekiz heceye ayrılması
gibi.(2) Onlar ayrıca Alpha harfi ile Omega harfini birbirinden ayıran
l 093 b uzaklığın flütte en pes nota ile en riz notayı bi rbirinden ayıran uzaklı­
ğın ayn ı olduğunu ve bu son notanın sayısının.Ol göğün ram uyumu­
nu teşkil eden sayıya eşit olduğunu söylemektedirler. Ancak ezeli ebe-
5 di varlıklar arasında bu tür benzerlikler tesis etmek veya keşfetmek
kolaylığından kaçınmak gerekir. Çünkü oluşa tabi olan şeyler içinde
bile bu tür şeyler ancak zorlukla yapılabilir.
Sayıların ve onların zıtlarının bu kadar övülen özelliklerif4 ) ve ge­
nel olarak kendilerini doğanın nedenleri kılan bazı filozoflar tarafı n�
dan tasarlandıkları biçimde matematiksel gerçeklikler onları bu tarzda
bir incelemeye tabi tuttuğumuzda ortadan kalkar görünmektedirler.
Çünkü matematiksel şeylerden hiçbiri,('i) ilkelerle ilgili olarak belirle-
) O diğimiz anlamlardan hiçbir bakımından neden değildirler; Bununla
birlikte bu filozofların bizi İyi olan'ın sayılarda bulunduğunu ve tek
sayı, doğru, kare ve bazı sayıların kuvverlerinin Güzel olan'ın alanına

1 ) Homcros'u allegorik olarak yorumlayan (Pherikydes, Theagcncs, Lapseki'li Metrodoros,


Anaksagoras, Demokrirns) gibi eski moda Homeros bilginleri.
2) Epik veya eroik mısra (epos), altı ölçülü mısra (hcxametrc), altı heceden meydana gelir. tik
beş hecenin her biri, en sık olarak, üç heceli bir "daccyle"Jir (bir uzun iki kısa hece); son hece ise
bir "spon�" (iki uzun hece) ya bir "trochee"dir (bir uzun ve bir kısa hece). Toplam olarak o
halde 1 7 hecedir (5x3 + 2). Ôte yandan lirin en yüksek teli ile en alçak teli arasındaki - ki bu tel­
ler L:endi aralarında 1 2/6 oranındadırlar - iki ara tel vardır: dördüncü ve bqinci teller. Bunlann
birbirlerine göre olan oranı ise 9/8'dir. Başka deyişle dördüncü ve beşinci ede tekabül eden oran­
lar veya nisecler sırasıyla 8/6 ve 9/6'dır. Bu da toplam olarak l 7'yi verir. Homeros yorumcuları
derin bir benzerlik olarak ele aldıkları rakamların bu salt bir çakışmasına epik mısranın ilk yarısı­
nın dokuz heceye, ikinci yansının sekiz hecey� bölünmesi olgusunu bağlamaktaydılar (9+8• 1 7):
Krş. Ps.-Alek., 834 , 1 6 vd.).
3) Ki o 24 'tür. Başka deyişle en alçak notadan en yüksele notaya kadar 24 nota vardır -
4.satırJaki "göğün tam uyumu" ifadesi şüphesiz Pythagorasçı gök kürelerinin uyumu öğretisine
yapılan bir göndermedir.
4) Ps.-Alek., 835, 21 -26 haklı olarak Pythagorasçılann karşıtların paralel diıilerini tesis ettik­
leri, bu iki Jiıiden veya sütundan birinin iyi olan'ın diğerinin ise Kötü olan'ın başlığı altında
toplandddarını hatırlatmaktadır (A, 5, 986 a 23). - 8. satırdaki "bazı filozoflar" şüphesiz Pytha­
gorasçılara �aret etmektedir.
5) Ne maddi neden olarak, ne formd neden olarak, ne fail neden olarak, ne ereksel neden ola­
rak. Aristoteles tıı., 1 ve 2'ye göndermektedir.

607
M ETAF İ Z İ K

15 ait · oldukların ı fark ettirdikleri söylenebilir.O ) Çünkü mevsimlerle


belli bir tür sayı arasında tekabül vardırJ 2 ) Matematiksel önermeler­
den çıkardıkları bütün diğer yakınlaşmmalar da başka bir anlama sa­
hip değildirler ve dolayısıyla onlar tamamen rastlantısal görünmekte­
.dirler: Onlar ilineklerdir. Ancak şeylerin hepsi benzerlik birliği anla-
20 mında birbirlerine yakındırlar. Çünkü her varlık kategorisinde benzer
bir şey vardır: Doğrunun uzunlukta olduğu şey, düzlüğün yüzeyde ol­
duğu şeydir. Belki de tekin sayıda olduğu şeyle beyazın renkte olduğu
şey de aynıdır. Ayrıca müzikteki ses düzenleri (consonnancc) ve ben­
zerlerinin nedenleri idea-Sayılar değildir (çünkü idea-Sayılar birbirle­
rinden tür bakımından farklıdırlar. Bunun da nedeni sayıları teşkil
eden birimlerin kendi aralarında farklı olmalarıdır). O halde hiç ol­
mazsa bu nedenle ideaları kabul etmememiz gerekir.
Bu kuramın sonuçları işte bunlardır ve ona karşı daha başka iti­
razlar da yöneltilebilir. Hasımlarımızın sayıları meydana getirmekte
büyük problemlerle yüz yüze bulunmaları gerçeği ve sistemin birliğini
25 sağlamada ortaya çıkan imlclnsızlıklar, matematiksel şeylerin, onların
bazılarının iddia ettikleri gibi duyusal şeylerden bağımsız olarak var
olmadıkları ve şeylerin ilkeleri olmadıklarının kanıtım sağlar gibidir.

1 ) Aristotelcs burada belli bir tarzda İyi olan'ın sayılara ait olduğunun söylenebileceğini, an­
cak burada nedensel bir bağıntırun değil, tamamen ilineksel basit bir hem.erlik ilişkisinin söz ko­
nusu olduğunu kabul etmektedir.
1 4. saardaki "bazı sayıların kuvvetleri" ifadesi örneğin kare, üçgen, altıgen vb. sayılara işaret
etmektedir (Bu sayılarla ilgili olarak krş. yukarıda 1 092 b l O'le ilgili not ve Robin, L4 Th. Pla­
""'· · s. 656, not 4 1 23).
2) Böylece Pythagorasçılara göre ilkbaharın sonbahara oranı dört derecelik bir aralık (quarte).
kışa oranı beş derecelik bir aralık (quinte), yaza oranı sekiz derecelik bir aralık (octave) gibidir;
öyle ki dört mevsim birbirine göre 6, 8, 9, 1 2 gibidir (Ross, il, 499 ve 500) - 1 6. satırdaki "öner­
meler", genel olarak SllJWI bağıntılar anlanundadır. Aristotdes bu tür bağıntıların nesnelerde bu­
lunduklarını, ancak onların hiçbir nedensel öulliğe sahip olmadıklarını söylemek istemektedir.
19. saordaki "şeylerin hepsi" (panta) benzerlik birliği bakımından birbirine benzeyen şeylerin
kendilerine işaret etmektedir.

608
YABANCI TERİ MLER VE KAVRAMLAR DİZİNİ

A
Ab initio : Baştan (400)
Abso/ı,ta : (507)
Accessoirement: i kinci dereceden (522)
Accidens accidmtis : llincğin ilineği (209)
Actualisation : Fiil hal i ne geçme (467)
Additammta : Ek belirlemeler (225)
Adefi11ita : (332)
Adfinem : Sona doğru, sona yönelik (95, 259)
Ad hominem : insana göre, insandan insana değişen ( 1 80, 204, 244, 456)
Adiareta : Bölünemez olanlar ( 1 38, 1 50, 1 68, 1 69, 1 79. 1 80, 1 83, 240, 246,
248, 249, 360, 384, 4 1 6, 4 1 9, 420, 426, 427, 438, 442, 443, 450. 47 1 ,
472. 509, 522, 53 1 , 5 55, 559, 560, "56 1 , 566, 567, 568, 572. 573, 590,
bölünemczler (1 38, 1 50, 1 69, 1 80. 1 83, 240, 248, 249, 360, 384, 420,
426, 427, 438, 442, 443, 47 1 , 472, 509, 522, 5 3 1 . 555. 560, 56 1 ,
566, 567, 568, 572, 573. 590)
Ad i11.fi11itum : Sonsuza giden (220, 403, 480)
Adioristos : Kesin olan ( 1 07)
Adynata : imkansızlıklar (43 5)
A.ffection : Etkilenim (9 1 , 99, 1 8 1 , 277, 387, 4 1 6, 4 53, 476. 5 1 6)
Affectionum immımis : Değişmeden korunmuş (5 1 6)
Affirmation : Tasdik (4 1 7)
Agrapha dogmata : Şifahi öğretme ( 1 1 3, 1 25)
Aidia : Sonsuzluk (İngilizce'de "Eternicy"); Sonsuz varl ıklar (4 1 2)
Aike : (96)
Aisthema : Duyum (49, 223)
Aisthesis : Fiil halinde olan duyum, duyusal sezgi, duyusal sezgi olan algı (49,
223. 224, 292, 367)
Aistheta : ( 1 7 1 )
Aisthetenon : Duyu organı (223)
Aisthetihon : Duyu organında, bilfiil duyusal (223)
Aisthetiko11 : Duyu organı (223, 459)
Aistheton : Duyusal (49, 223, 224, 229); Duyum (Aisthesis)(49, 223. 224,
292, 367)
Aisthetos : Duyusal ( 1 24, 223)
Aiteitai : ( 1 59)

609
M ETAF İ Z İ K

Aitmıe : ( 1 59)
Aitia : Neden (86, 87, 1 23 , 234, 236, 238, 386)
Aition : Neden (86, 87, 1 23 , 234, 236, 265 , 386, 499)
Aition poietikon : Hareket ettirici neden (236)
Aition myparkhon : içkin neden; genel olarak madde ve zamanda forma işaret
eder (234, 236)
Aition tou ektos : Dış, aşkı n neden (234)
Akhronos : Zaman-dışı (334)
Akineta : Hareketsiz olanlar, hareketsiz varlıklar (4 1 8)
Akraton : Saf (605)
Akribesteroi : Daha kesin, daha seçkin kanıclar ( 1 27)
Akrotaton aition : Yakın neden (86, 236)
Aksioma : Aksiyom ( 1 59)
Aksiomata : Aksiyomlar ( 1 59)
Aletheia : Gerçek varlıkların doğası, gerçek (94, 1 0 5)
Alethos : Gerçek, hakiki ( 1 5 5 , 2 1 5)
AUoiosis : Niteliksel değişme, başkal�ma (90, 1 49, 2 1 8, 327, 328, 332, 378,
477); Nesnenin etkisi ahında değişme (2 1 8)
Allophronein : Sağlıklı bir insanınkinden farklı düşünceler (2 1 9)
Alogoi : 1 rrasyonel; Akıl-dışı (395)
Alogon : Akılsız, bilgisizliği kabul etme yetisine sahip (258)
Altlration : Nicelik değiştirme (378)
Ambrosia : ( 1 74)
Amesoi arkhai : Doğrudan ilkeler (235)
Anaition : Neden olmayan şey (236)
Analogit : Benzerlik ( 1 90, 1 9 1 , 403)
Analogit d'attribution : Yüklem leme benzerliği ( 1 9 1 )
Analogie de proportionalite: Nisbec benzerliği ( 1 9 1 )
Analogum princeps : Asli benzerliğe dayanan (369)
Analogıım princeps : Temel, birinci türden benzerlik ( 1 90)
Anamntsis : Hatırlama ( 1 42)
Anankaion : Zorunlu (243)
Anankt : (89)
Anaporkikton : Kan ıclanamaz (224)
Aneidos : Form almamış madde, belirsiz ( 1 20)
Anm hyles : Maddesiz (294)
Antu to prodoksasthmai: Kendilerin i düşünmeksizin (226)
Angeli rectorts : Yönetici (yardımcı} melekler; İdareci melekler (5 1 O)
Atıhomeomtrt : Aynı doğada olmayan parçalar, ayrı türden olan parçalar

610
YABANCI TERİMLER VE KAVRAM LAR DiZiNi

(283)
A11homlomem : Canlı varlıkların organları (492); Ayrı türden ve parçaları
farklı olan (474); Farklı cürden cözler (492)
Ano : Önce gelen ( 1 37); Yukarı doğru ( 1 47); Yukarı (475)
Anomaton symplake: Kelimelerin birbirleriyle ilişkiye sokulması (383)
Anomoeides : Ayrı cürden (474)
Anomoion : Benzer-olmayan (474)
Anomomier: Canlı varlıkların organlarının meydana çıkışı (93)
A nonymos : (332)
Anophasis : i nkar ( 1 94)
Anothm : Eserden nedene doğru akıl yürücme ( 1 24, 340)
An sit : (88)
Anthropos authropon genna: İnsanı meydana getiren insandır (328)
Antikeimenos : Zıc bir biçimde (257)
Antikeistai antiphatikos: (257)
A11tikhıon : Karşı-yer ( 1 O 1 )
A111iphasis : Çelişki (257)
A11ıithesis : Zıclık (257, 278)
Anypoıheton : Koşulsuz olan (20 1 )
Aoriston : Tam olarak belirlenmemiş (468)
Aoristos : Belirsiz (269)
Apathe : Bir eckiye uğramayan (263)
Apatheia : Kolay eckilenmeme (4 1 8)
Apeira : Sayısız ( 1 26)
Apeiron : Sınırsız, sonsuz ( 1 06, 1 1 3, 1 5 1 , 420, 424, 474, 486, 487, 547,
564. 596)
Apeiron kata ten diairesin : Bölünme bakımından sonsuz ( 1 5 1 )
Apele/umma : Araları nda özsel bağlar olmayanlar (570)
Aphai : Temaslar (388, 489)
Aphairesei : Ayı rma bakım ından (47 1 )
Aphairesis : Ayı rmak (47 1 )
Aphates : Değişmeden korunmuş (5 1 6)
Aphe : Temas (555)
Apla : Basi c doğa (3 1 9)
Apodeiksin : Yerleşcirme ( 1 24)
Apodeiksis : Zorunlu bir sonuca varmak üzere zorunlu öncüllerden harekec
eden asıl anlamında kanıclama (Apodeiksis haplos) (204)_
Apodose : ( 1 85, 398)
Apo henes : ( 1 90)

61 1
M ETAF İ Z İ K

Aporein : Sorun olmak, güç olmak (84)


Aporia (Aporie, Aporhema} : Sorun, güçlük ( l i, 1 3, 84, 89, 1 54)
Aporie : Sorun ( 1 52, 1 53 , 1 6 1 , 447, 448)
Apories : Problemler ( 1 3, 544)
Aposoi, asomatoi kai dia touto kai apoioi: Niceliği, cisimselliği ve bu nedenle
de niceliği olmayan şeyler (5 56)
Apo tautomatou : Rasclancının sonucu meydana gecirme (328): Rasclancının
ürünü olan (34 1 )
Apo tekhnos : Sanaca dayanan (339)
Apotome : Majör yarı mses (422)
Apo tou kheiron epi ta kpeitton : Daha köcüden daha iyiye doğru (467)
Aristeron : Sol (475)
Arithmo : Sayı bakımından ( 1 56, 1 73, 256, 495)
Arithmos aisthetos : Duyusalı n içindeki sayı ( 1 24)
Arkhai : Ôğeler, ilkeler ( 1 73, 229, 235, 292, 408)
Arkhai kinetikai : Harekec eccirici nedenler (408)
Arkhe : tike, şeyin dışında olan ilke (87, 9 1 , 95, 1 0 1 , 1 3 5, 1 38, 1 6,5, 204,
234, 235, 236, 239, 249, 274, 492)
Arkhe hos pathe te kai hekseis : Değişimler ve haller olarak ilke ( 1 0 1 )
Arkhe tes arkhes kai proton ti tes arkhes: llkenin ilkesi ve ilkeni n temel i olan bir
şey ( 1 35)
Arkhitektonikai: M imari (sanaclar) (235)
Artefacıa : Yapma şeyler; yapılmış şeyler ( 1 32, 1 68, 1 72, 243, 489, 565. 60 1 )
Artioperissos : Pychagorasçılara göre hem cek hem de çifr olan (562, 563)
Aslitl: (Sainc Thomas'da) en yüksek Öz'e özdeş olan kendinde varoluş, yani
Tanrı (520) .
Asomatos : Cisimsel o\lnayan ( 1 1 7, 5 56)
Asymbletos : Kıyaslanamaz, karşılaşmılamaz, coplanamaz olan (429, 546)
Asyntheton : Basit cabiac (cekil) (4 16, 4 17)
Ate/es : Tam olmayan fiil, cam olarak belirlenmemiş (405, 468)
Atheton : Konumu olmayan (568)
Athetos : Pozisyonu olmayan (292)
Atoma eide (infimae species} : Enalc alc cürler, en son cürler ( 1 50, 1 66, 259,
442)
Atomisme quaiificatif Niceliksel acomculuk (93)
Atomos gramme : Bölünemez doğru ( 1 3 8)
Atopa : Saçmalıklar (500)
Attribution : Yüklenim (424)
Att.khesis : Niceliksel değişme, büyüme, Niceliksel büyüme (327)

612
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

Automaton : Tesadüf (488)


Auton ara noei : (Düşüncenin) kendi kendisini düşünmesi (520)
Aı1tos o noııs : Zihnin kendisi (5 1 9)
Autozoon : Kendinde canlı ( 1 1 2, 1 40)

B
Bia : Zor, cebir (500)
Bary kai kouphon : Ağır ve hafif olan (266)
Boulesis : Akılsal, ölçüp biçmeye dayanan arzu (23 5); iradi arzu, akıllı İstek,
temenni (oreksis) (504)
Boulesthai : ( 1 85)

c
Cause : Neden (340)
Civitas : Ev halkı (oikia) (523)
Colternelle : (Tanrı kadar) ezeli (52 1 )
Commımautl d'analogie: Tek b i r doğayla ilgili olan benzerlik orraklığ İ ( 1 90)
Composant: Bileşenler (93, 1 1 9, 365, 38 1 , 384, 420, 560)
Composition : Bileşim (39 1 , 473)
ConcmtriqUt: : Ôzekdeş (5 1 1 )
Conjımction : Birleşik (2 1 3)
Copule : Bağlaç (205)
Corpııs : Cisim (27, 1 23, 1 8 1 )
Comıpto mbjecto : Öznenin ortadan kalkması (344)

D
Deksior� : Sağ (475f
Dcmonsratio ad hominem : i nsana göre kanırlama, insandan insana değişen ka-
nıdama (204)
Dcmonstrative : Kanırlamacı (367)
Deutera oıuia : i ki nci dereceden tözler (87, 254, 307, 329, 3n)
Devmir: Oluş (89, 1 1 0, 2 1 0, 327, 487)
Dia gmesos : ( 1 83)
Diagrmnmata : Geometri nin ögeleri (önermenin aksiyomları, posrülaları , hi-

613
M ETAF i Z i K

potezleri) (239, 240)


Diagoge: Hayat, tema.şasal hayat, güzelin temaşası (507)
Diairesis : ikili bölme, ikili bölme yöntemi { 1 09); Ayrılma (304); Bölmek
(44 1 , 47 1 )
Diairetos : Bölünebilir olan (435)
Dia!trisis : Ayrılma (242)
Diakriıikon : Ayrıştırıcı (Platon, Timaios, 439); (Disgregativum) (439)
Diakgesıhai : Diyalog ( 1 1 4)
Dial/aksis : Değiş tokuş, teati (diakrisis) (242)
Diametros : Karenin köşegeni (86)
Dianoaike epistmıe: Dianoetik öğretim (229)
Dianoailtos: Çıkarsamalı, akıl yür'-'tmcye dayanan (229)
Dianoia : Çıkarsamacı aklın eylemi (77); Çıkarsamalı düşünce; bu skolastik­
lerin yanlışın kaynağı olan "cognitio absrracriva"sıdır (229, 292)
Diaporein : Sorun olmak (aporein) (84)
Diapormıatilt : Her sorunla ilgili olarak akla uygun bir tez ve o rezin bir anti-
tezini ortaya koymak ( 1 3, 1 53, 1 54, 1 69)
Dia phthorasou : {1 83)
Diapormıatik : ( 1 3, 1 53, 1 54, 1 69)
Diarthroun : ( 1 85)
Diathesis : Gelip geçici özellikler (9 1 , 1 9 1 , 276, 277)
Diathige : Temas (99)
Didaskalias kharin : (596)
Dioti : Neden (78)
Disrorsif: Mantıksal, çıkarsamacı (88)
Diveru a natura sua sejuncta: Aralarında özel bağlar olmayanlar (570)
Doltsa : Sanı (94, 229, 4 59)
Duplicative : lki'nin iki katına çıkarma (553)
Dynamei : (2 1 0, 266, 539, 578)
Dynameis : Kuvve (494); Güçler ve doğalar (530)
Dynamis : Sanat, güç; (63, 83, 1 97, 2 1 0, 262, 264, 265, 293. 334); Kuvve
(393. 403, 467)
Dynata : (265, 4 1 2)
Dynaton : G üçlü (264)
Dyopoios : i ki olan, iki yapandır (595)
Dyspatheia : Etkilenmeme (263)

614
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DİZİNİ

E
E nous, e tekhne, e dynamis ti: Ya zihin, ya sanat veya herhangi bir güç, yenc-
tckcir (293)
E analologon : En iyiye benzer olan (505)
Echtese : Mannksal soyudama (59 1 )
Eitki : Tür bakımından (90, 1 56, 1 73 , 249, 444, 546)
Eidos : (Ousia, To ti en cinai, Skhcma, morphe, Logos, Horismos): Form,
tür ( 1 4, 87, 88, 89, 1 09, 1 1 0, 1 47, 1 5 1 , 1 68, 1 69, 1 72, 1 8 1 , 2 1 0, 254,
2 5 5. 257, 275, 28 1 , 3 1 0, 352, 36 1 , 396, 420. 444, 460, 479. 497,
5 83)
Einai : (87, 88, 89, 1 07, 1 1 0, 1 39, 1 5 1 , 205 , 249, 280, 287, 3 1 0, 3 1 7, 4 84) .
Eis euthyrion : Dizi bakımından ( 1 47)
Eis ta antikeimma : Karşıdara doğru (229)
Ek : den ( 1 48)
. . .

Ekei : Aşkın dünyada ( 1 29)


Ekeininon : Şu şeyden, şu maddeden yapılmış olan (İlliusmodi) (332)
Ekeino : Şu şey (İllud) (332)
Ekhein : (Sahip olma, içinde bulundurma, Turma) Bir şeyi kendi doğasına ve
kendi eğilimine uygun olarak yönetmek, sevkecmek (279)
Ekhommeu : Sahip olan (277)
Ekliptik : Zodyak'ın ortasından geçen daire (62, 68, 494, 496, 50 1 . 5 1 4)
Ek merous homonymou : Kendisi ile aynı adı taşıyan bir parçasından (339)
Ek pithanon : İknai şeylerden ( 1 97)
Ek prostheseos: Ekleme sonucu, daha karmaşık (82, 1 00)
Ekpurosis : Hcrakleicos'a aidiyeti tartışma konusu olan evrensel yanma (474)
Eksakthon kai autopiston : Gerçek ve kesin şeylerden ( 1 97)
Eks allotriou : Aynı cinsten (229)
Eks aphaimeos : Soyurlama yoluyla (53 1 , 536, 537)
Eks elattonon : Daha az sayıda (82)
Eks endoksm : lhcimali şeylerden ( 1 97)
Ekshate hyle : En son madde (89, 907
Eks hon : Kanıtlamanın hareket noktası olan aksiyomlar ( 1 6 1 )
Eksoterikoi logoi : Herkese açık olan tartışmalar (529)
Ekso ton proton : ilk sayılar dışındaki ( 1 1 5)
Ekstrapolasyon : (8 1 )
Ek synonymou : Kendisi ile aynı adı taşıyan şeyden (339. 488)
Ek tes toiautes epagoges : Bu tür bir tümevarımdan (292)

615
M ET A F İ Z İ K

Eltthesis : Mantıksal soyutlama ( 1 40, 1 4 1 )


Elt tinon : Hareket noktası ( 1 60)
Elt tinos : Bir şeyden çıkma, meydana gelme (332)
Elt tinos ginetai : Bir şeyden meydana gelir (33 1 )
Elt totautes hyles : Bu tür bir maddeden (57 1 )
Elt ton dynameon : Kuvveden hareket eden (kanıt) (473)
Elt ton rhopon : Ağırlıktan hareket eden (kanıt) (473, 475)
Ek ton syngmon : Aynı cinsten şeyler (229)
Ek ton topon : Yerden hareket eden (kanıt) (473. 474)
Elegiaque : İçli şiirler yazan şair (244)
Element : Öğe (492)
Elenchus : Çürütme (204)
Elengtiltos : Çürütmeye dayanan kanıtlama (204)
Eleuptikos : Çürütme (205)
tmanation : (varlığın) taşma(sı) (52 1 )
Empnria : Deney, deneysel bilgi, gözlem, deney (76, 293)
Emprosthm : Ön (475)
Enadon : Birler çokluğu (583)
En aUo : Başkası nda (488)
Enantia : Karşıtlar, zıtlar (388)
Enantiosis : Karşıtlık (Enanciotes) (257)
En atomo nun : Bir anda (334)
En auto : Kendinde (488)
En dido tis panta : Her şeyin kabul edilmesi durumunda ( 1 40)
Endoksas : İhtimali ( 1 55)
En egkukliois : Dolaşımda bulunan (529)
Energna : Fiil, faaliyet, fiil haline geçme, bilfiil ( 1 4, 2 1 0, 2 1 1 , 27 1 , 378,
399, 4 1 0, 467, 494, 528, 529, 530, 578)
Energeia aition : Bilfiil neden (499)
Energeia akinesias : Hareketsizliğin fiili, hareketsizlik faaliyeti, hareketsizlik
(404, 4 1 1 , 508)
Energna ate/es : Eksik, tamamlanmamış fiil (468)
Energna kai kath 'auta : Bilfiil ve özü gereği (529)
En heterois : Başka yerde (290)
En ho : Gerekli olan ortamda (278)
En hyles eidei : Maddi yapıda olmak (90)
En hypokeimmo : Öznede bulunmak bakımından ( 1 56, 471 , 580)
Enia mathema : Saf matematiğin dalları (295)
En koino : Çevre (529)

616
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR Df ZINt

Enokhoi : Sorumlu (Hypeuthynoi) (2 1 8)


Ens rtalissimum : En gerçek varlık (502)
Ens ut tm : Varlık olmak bakımından varlık ( 1 89)
En tautha : Duyusal dünya ( 1 29)
Enttllekhia : Fiil, fiil halinde olma, statik mükemmell ik, (EnteHekya)Bir ve
Varlık'ın temel anlamı; tam fiil, en tam, en sıkı anlamında bir ve var
olan, formel töz; tam bir gerçekleşme, sona erme (2 1 1 , 384, 39 1 , 399,
4 1 0, 467, 468, 469, 470, 496, 539)
En ti kai tode ti : Tekil ve bireysel (265, 565)
En to antropo : İ nsanın içinde (3 1 5)
En tois arithmttois : Sayılanların içinde (473)
En tois arithmois : Sayı bakımından ( 1 95)
En tois logois : Rasyonel (yarımses) ( 1 56)
En tois megtthtsin : Büyüklük bakımından ( 1 95)
E11 to prakto : Yapılan şey (294)
En to proairtto : Seçilen şey (294)
Epagoge : Tümevarım ( 1 42, 292, 325)
Epaktikai logoi : Tümevarımsal konuşmalar (54 1 )
Epaktikon logos : Tümevarımsal söz (288)
Ephekses : Birbiri ardı na gelen ve hiyerarşik bir dizi teşkil eden şeyler ( 1 88,
1 98, 1 99, 200, 296)
Eph 'emin : Bizim bakımımızdan (460)
Epi hm : Tek boyutlu (268, 287)
Epi hon aitia ta aitia : Nedenin eseri. olan şeyler (Aitiata, Causata} , eserler
(238)
Epi mtroıu : Birey olarak (567)
Epimorion : Bir bütün+bir parça içeren (mumeratörü 1 ) . (superparciens, su-
perparticulare) (270)
Epinoia : 1 82
Epi panton : Her bakı mdan, her durumda ( 1 44)
Epiptdoi : Düzlem (268)
Epistemt : Bilgi, bilme gücü (iV, 76, 77, 80, 224, 507, 578)
Epistnnt apodiktikt: Kanıtlamaya dayalı bilim (1 60)
Epistnnt dianoetikt: Dianoetik ya da çıkarsamaya dayanan bilim; duyusal sez­
gi (aisthesis) veya entellektüel sezgi (noesis) ile kazanılmış olan bilgiye
karşıttır (229, 292)
Epistemt horistikt: Tanıma dayan�n ( 1 60)
Epistnnt praktikt : Pratik bilim (83, 293)
Episttton : Bilinen (224, 272)

617
M ETAF İ Z İ K

Epithymia : Ruhu n akıldışı kısmında bulunan duyusal iştah, kör arzu (235 ,
504) ; Orelcsisin bir türü, akıl-dışı iştah, kör arzu (504)
Epi to poly : Çoğu zaman olan, alışılagelen, cskeriya meydana gelen (Ut in
pluribus) (Hos epi to poly) (289, 300, 302)
Epos : Epik veya eroik mana (607)
Ergon : iş, eser (404, 4 1 0)
Erlthe tes arlthes ltai proton ti tes arlthes: İlkenin ilkesi ve ilkenin ( 1 3 5)
Erommon : Arzu nesnesi (505)
Eros : Aşk (96)
Eskhata : Uçlar, yakın madde ve yakın form (487, 488)
Eslthaton eidos : En yüksek öz ( 1 69)
Esoteriq�: Batıni ( 1 9 1 )
Esoterika : Özel, gizli ( 1 , 2)
Esse : Bir şeyin varlığı (373)
Essmtialiter: Özsel olarak, öz bakımından (442)
Esti : Vardır ( 1 4, 88, 1 07, 1 28, 253, 267, 293, 307, 3 1 7, 54 1 . 60 1 )
Et tertium non datur: Ve üçüncüsü olmaz (230)
Eıhos : (9 1 )
Eti : Ayrıca (326)
Eulogistos : Kolayca hesaplanabilir (604)
Eupatheia ton kheironon :(263)
Eupraksie : Eylem (83)
Euthymetrikoi, Euthygrammikoi: Doğrusal (268)
Ex a/iquo : Bir şeyden, herhangi bir yönden {1 83)
Exmıplaire: Örnek (543)
Exisımtia est singularium, sdmıia est de univmabibi/ibus: Varlık bireyseldir, bi-
reyseldir, bilim ise tümeli konu alır (367)
Exoteriqtt.es : Halka açık (529)
Experimce (Erkbnis) : Tecrübe (76)
Experiment (Erfahrung) : Deneyim (76)
Exterieur: Dış (494)

F
Facteur: Eşit çarpanlı (603, 605, 606)
Fieri : Edilgin (508)
Figura : Şekil (322)
Forma subitantialis specifica: (338)

618
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZİN i

G
Gegmos : Gerçekleşmiş varlık { 1 72, 4 8 1 )
Gmeta (gmata} : ( 1 7 1 )
Gegonos : Oluş, meydana geliş ( 1 72, 48 1 )
Gmeration : Gerçek varoluş ( 1 48, 1 49)
Gmerations : Meydana gelmeler (328)
Gmesis : Oluş, meydana geliş ( 17 1 , 1 72, 242, 327, 328, 332, 478, 495, 60 1 )
Gmesis haplos : Oluş, meydana geliş (328)
Gmesis physiltııi : Doğal meydana geliş (328)
Gmesis tis : Oluş, meydana geliş (328)
Gmon : Cinsler (583)
Gmos : Cins ( 1 1 0, 1 36, 1 40, 285, 444)
Gerere : Yönetmek (279)
Gignesthai : Ortaya çıkma ( 1 83)
Gignommon : Meydana gelen, olan şeyler ( 1 49, 332, 478)
Gnomon : ( 1 02)
Gnoristilu : Bilme gücüne sahip olan ( 1 97)
Gnosei : Bilgi bakımından öncelik (259, 307)
Gramma lteltammme: Kırık doğru veya kırık çizgi (246)
Grammiltoi : Doğrusal (Khcon} (268)
Gymatiltos : Tartışmacı (202)

H
Habitus (Habiıwk} : Özellik, hal (9 1 , 1 0 1 , 2 1 0)
Haecceite: (338)
Hai m hypoltmnmo: Maddi ilkeler ( 1 56)
Hai m tois logois : Forrricl ilkeler ( 1 56)
Hai protai aitai (ta elts arlthes aitiai) : tik nedenler, ana nedenler (87, 236)
Hama : Birlikte, aynı yerde (482)
Hama physei: Doğa ile birlikte (bulunan şeyler) (224)
Hapalts : Bir defa (268)
Haphe : Temas (24 1 )
Hapla : Basit varlıklar (4 1 6)
Haplos : Asıl anlamda, mutlak, mutlak biçimde, gerçek, beli rsiz, basir olarak, ge­
nci anlamda, genci tarzda (80, 94, 1 07, 1 1 5, 1 34, 1 96, 204, 225, 255,
3 1 9, 328, 363, 4 1 2, 432, 484, 529, 586)

619
M ETAF İ Z İ K

Haplos pros autos : Sayıların kendi arasındaki belirsiz bağınrı, sayısal bağı ntı
(269)
Haplos pros hm : Bir sayı ile bir olan arasındaki belirsiz sayısal bağı ntı (n/ 1 gibi)
(270)
llaploun : Basit olma (473, 474)
llapttsthai : Temasa, ilişkiye girmek; temas h�inde olmak (24 1 )
Haptos : Temas edilen, dokunulan (24 1 )
llarmonia : Ahenk, ( 1 00)
llathos : Bir yabancıdan doğma olmak (287)
He : Bakım (225)
ile akthia : Gerçekliğin nihai özü (20 1 )
He deuttra protasis : Küçük önerme ( 1 60)
Heis anthropos : Bir insan ( 1 93)
He katholou episteme: Bilkuvve genel bilim (578)
Hekseis : Haller ( 1 O 1 , 1 9 1 )
Heksis : Varlık tarzı, sahip olma, kalıcı özellik (Habirus), hal (80, 9 1 , 1 O 1 , 1 94,
2 1 0, 257, 276, 277)
lleksis apodektike: Bilim (80)
Heksis hekseos : Halin hali (277)
lleksis tis meta logou akthous poietike: (80)
llemiolion: 312 tarzında, yani yarım misli büyük olanın yarım misli küçük
·

olanla bağıntısı (270)


Hemisy : Çiftin yarısına olan bağıntısı, 2, 2/ 1 veya 1 /2 gibi (Diplasion) (270)
Hm homou panta: Evrensel biraradalık (486)
Hen ti para ta palla: Bir olan çok olandan önce gelir ( 1 27)
llepommos : İkincil anlamda (320, 32 1 )
ile prote protasis : Büyük önerme ( 1 60)
!le pseudes : Yanlış olmak bakımından (286)
Heteroeideis : Farklı rürden (546)
Heteromekeis : Dikdörtgen (268)
Heteron : Başka olan ( 1 22)
Heteron allos : Başka olan ( 1 22)
Heteron on to eidei: Tür bakımından farklı olan (546)
Heteronyma : Değişik adlı ( 1 92)
He toiouton : Şu şey (468)
flic et nuna : Şimdi ve burada (2 1 1 )
Himation : Elbise ( 1 33, 325)
Hippon mm horo, hippoteta de ouk horo: Bir at görüyorum., arlığı görmüyorum
(287)

620
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

Ho : Tarz (225)
Hoi de : Başka bazıları (58 1 )
Hoi horimtes : Seçkin zihinler (45 1 )
Hoi kalo11mmoi: Adlandırılanlar (99)
lloi mm : Bazılar (58 1 )
lloi polloi : Kide (45 1 )
Hoi sophoi : Bilgeli k sahibi (4 5 1 )
llo khronos aritmos esti kineseas: Zaman harekerin sayısıdır (267)
Holon : Bürün (282, 283)
Holos : Tam, ram anlamında, kelimenin ram anlamıyla. ram anlamında (l lap-
los) ( 1 39, 333, 334, 363)
Homeomere : Aynı doğada olan parçalar (283)
Homoiomeres : Eşrürden rözler (474)
Homoeides : Eşrürden (474)
Homoiomeraiai: Çoğul isimler (93)
Homoeomerous : Aynı rürden (56)
llomoiosis : Pay alma ( 1 1 O)
Homojen: Eşrürden (474)
llomonymie: Eşseslilik ( 1 87, 1 9 1 , 3 1 8, 340, 34 5. 394, 44 ';, 4':U)
Hon esti gmesis : Oluşa rabi olan varlıklar (60 1 )
Honhronimos : Bilgin kişi (288)
Ho protos nous : llk akıl (523)
Horismmos pros autos : Sayıların kendi aralarındaki belirli sayısal bağıntı (270)
Horismmos pros hm : Belli bir sayının bir olanla belirli sayısal hağınrısı (270)
Horismos : Tanım (88, 89, 1 1 0, 1 50, 1 59, 286, 3 1 5. 3 1 6. 342)
Horista : Bağımsız (35 1 )
lloros : Sınır ( 1 4)
llos : Anlam (225), rarzla ilişkili olarak (278)
llos anti geometrike dogmati: ( 1 38)
llosatttos : Benzeri rürden, özü gereği (4 1 2)
llos epi to poly : Çoğu zaman onaya çıkan, meydana gelen (289, 300 �02)• .

llosper hai aphai: Tıpkı remaslar gibi (489)


llote: Zaman (225)
Hoti : Çıplak olay (78) ; varlı k ( 1 42)
Hugiansis : Sağlığa kavuşma (43 1)
Httgiansis et nosansis : Sağlığa kavuşma ve hasralanma (43 1 )
llugianta : Tedavi edilebilir olan (406)
Hygeinoteros : Sağlıklı (289)
Hygianon : Sağlıklı (i nsan) (332)

62 1
M ETAFi Z i K

Hyk : Madde ( 1 4, 54, 87, 90, 1 1 0, 1 72, 1 8 1 , 2 1 0, 254, 33 1 . 352, 449, 460)
Hyk aisthete: Duyusal madde (89, 347)
Hyk alloiote: Niteliksel değişmenin maddesi veya gücü (347)
Hyk asomatos : Cisim-dışı madde ( 1 17)
Hyk auksete, phthite: Niccliksel değişmenin maddesi veya gücü (347)
Hyk e mia : Bilkuvve karşıtlar bir olan madde (524)
Hyk gmnete, phtharte: Oluş ve yokoluşun maddesi veya gücü (347)
llyk !tinete veya topike veya pothm poi : Yer değiştirmenin maddesi (347)
Hyk malista !tai ltyros: Asıl ve tam anlamında madde (347)
Hyk noete: Alcılsal madde (89, 347, 449)
Hyk topi!te: Akılsal madde, salt lokal madde, yer değiştirmenin maddesi (89)
Hyli!tos : Madde olarak varlık (539)
Hyparksis: Töz ( 1 92)
Hypepimorion : Bir bütün-bir parça içeren (suppartiens, supparriculare) (270)
Hyperelthommon : Az olan (270)
Hyperekhon : Fazla olan (270)
Hypeuthynoi: Sorumlu (2 1 8)
Hyphemiolion : 213 tarzında, yani yarım misli büyük olanın yarım misli küçük
olanla bağıntısı (Horismenos pros autos) (270)
Hypodokhe: Kap (347)
Hypo!teimma: Bilkuvve duyusallar (Aistheton) (223)
Hypokeimmon : (Substrat) Dayanak/Özne, Töz, hayatın öznesi, İdeanın hakkın­
da tasdik edildiği duyusal özne (49, 88, 89, 1 48 , 208, 223, 275. 3 t O;
322, 324, 377, 476)
llypokpsir. Genellik, evrensellik karakteri gösteren yargı. inanç. kanı (77, 8 1 ,
229)
Hypothtsis : Hipotez; doğrudan doğruya herhangi bir kan ıtlama olmaksızın bili­
nen doğrudan ilkel�r, doğrudan ilke (amcsoi arkh:ıi); öncül, koşul (prota­
sis) ( 1 59, 202, 203)
Hystnon : Sonra gelen ( 1 69, 259, 575)

I-i
ldmtitl d'analogie: Benzerlik ayrulığı ( 1 90)
lmpair: Teklik (565, 566, 604)
lmpassibi/itl: Etkilenmezlik (509, 52 1 )
/nachevl:Tamamlanm:ımış (467)
in actionibus : Yapılan şeyde (294)

622
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

in agmu: Yapanda (294)


lnurta: (332)
lncompkt: Eksik (467)
lndiffermu: Farksızlık (509)
bıdividuation: Bireyselleşme (5 1 O)
Infermct: Çıkarım ( 1 42)
lnfimae spedes (ro atoma eide): En alc cürler ( 1 50, 2 59)
lntellection: Ezeli-ebedi düşünme (4 1 5, 520)
lntnpolation: Mecne sonradan konan ilave (200)
in utramque partem: Her ilci konuda, her iki alanda ( 1 97)
lpsum esse suhsistms: Kendi kendisiyle kaim olan varlık (520)
lsai: Eşitler (56 1 )
lslthynotes: Zayıflık (405)
Isonomia: Karşıcların dengesi ( 1 03)

J
}uxtaposition: Yanyana gelme (384, 60 1 )

K
Kai heltatera mia: Her biri bi �dir (567)
Kai lthoris ltai hama: İscer ayrı başlarına iscer birlikte (584)
Kainonia: Pay alma (1 1 O)
Kai oulthıa ousia ltath 'heautm theoroumene: Kendisi bakımından gözönüne alı-
nabilen bir cöz (466)
Kairos: Fırsac, uygun zaman ( 1 00, 1 24)
Kai to hm: ( 1 06)
Kala: İyi olanlar (504)
Kalos: iyi, en yüksek anlamda iyi (277, 506)
Kamnon: Hasra (insan) (332)
Kasri: Zorlama sonucu yapılan (500)
Kata adynamian: Güçsüzlük bakımından (263)
Kata aktheian: Gerçek bakımdan (94)
Kata analogian: Benzerlik anlamında ( 1 99, 250, 490)
Kata analogim: Benzerlik bakımından ( 1 90)
Kata anthropos: İnsan bakımından ( 1 26)

623
M ETAF İ Z İ K

Kata arithmon: Sayısal (269)


Kata auton: Bizatihi ( 1 85)
Kata bathos: ( 1 80) -
Kata tk ta prosekhe: Özellik (ya da "özel") bakımdan (ele alı ndığı nda) (4?0)
Kata diairesin: Bilkuvve sonsuz ( 1 5 1 ) ; bölünme bakımından (404)
Kata doksa: Sanı bakım ından (94, 459)
Kata dynamin: Güç bakımından (263, 276)
Kata eidos: Tür bakımından ( 1 47, 1 5 l , 1 68)
Kata mtrgeian: Bilfiil (266)
Kata mantiosin: Meydana gelmesinden dolayı ( 1 3 1 )
Kata hauta: Özü gereği, bağımsız, zorunlu olan, Par soi, Tözsel (1 2 1 , 1 5 5, 1 60,
1 64, 26 1 , 292, 324)
Kata hauta kai metou holou mere: Bizzat kendilerinde (26 1 )
Kata hautas: Bağımsız varlıklar (324)
Kata hauto: Özsel (1 60, 246, 275, 277, 290, 298, 306, 3 1 1 , 3 1 2, 3 1 3, 3 1 4,
3 1 5. 3 1 9, 320, 322, 323, 324, 325, 326, 3 5 1 . 368)
Kata hm: Bağımsız varlıklar ( 1 87)
Kata ho : (278)
Kata logon kai ten aletheian: Akıl ve gerçek bakımından ( 1 05)
Kattı men to katholou: Genel olarak (490)
Kata me ousion: Töz olmayan şeyler ( 1 29)
Kata mtridas: Her sayıyı ayrı başına (558)
Kata mtteksin: Pay alma yoluyla (325, 3 54)
Kata metokhen: Pay alma yoluyla (3 1 6)
Kata oıısian: Tözsel (322, 327, 378, 506)
Kata pa11ton: Tasdik edilen ( 1 67); Birlikte (Sensu composito, totalirer) (2� 1 )
Kata pa11�os: Tümel olan, bütünle ilgili olan (368, 577)
Kata pathos: Niteliksel, ilineksel (354)
Kataphasis: Tasdik ( 1 94)
Kata physin: Doğal anlamda, doğal (209, 25 1 , 500)
Kata physin kai ousian: Doğa ve töz bakımından (259)
Kata platos: ( 1 80)
Kata poio11: Nitelik bakımından (327)
Kata poson: Niceliksel bakımdan ( 1 68, 327, 4 1 2, 467)
Kata prosthesin: Toplama bakımından ( 1 5 1 , 404)
Kata pul/on: Çoklarına karşı ( 1 5 1 , 404)
Kata symbebekos: ilineksel, kazanılmış (algılar), ilineksel anlamda, ilineksel ba­
kımdan (87, 222, 236, 245, 303, 32 1 , 322, 323, 326)
Kata ten aisthesin: Duyular bakımından, duyusallık bakımında,n ( 1 05, 25?)

624
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMl.AR Df ZfNf

Kata tm akom: Kulak tarafından algılanmak bakımından (422)


Kata ttn a11ton physi11: Kendi doğaları gereğince ( 1 3 1 )
Kata tm hylen: Madde bakımından (Kata ten hypokeimenon) ( 1 04, 275)
Kata tm hypokeimmon: Madde bakımından (275)
Kata ten prosthesin: Toplama bakımından ( 1 5 1 )
Kata to eidos: Form bakımından (275, 583)
Kata to epi pollon: Çokluğun içinde bulunan Bir'le ilgili kanıt ( 1 26)
Kata to hypokeimmon: Özne bakımından (322)
Kata ta polla, kata pollon: Çokluğun içinde bulun.an Bir'lik ( 1 27)
Kata ton horismon: Tanım, öz bakımından (322)
Kata ton hypokeimmon: Özne bakımından (322)
Kata ton logon: Formel, zihinsel bakımdan, tanım bakımından (87. 1 04, 2 59)
Kata topon: Yer bakımından (327, 4 1 2, 459, 506)
Kategorein: Bir yüklemi bir özneye yüklemek, tasdik etmek (praedicamentum)
(To kateporoumenon, kategorema, kategoria da bazen ayn ı anlamda kulla­
nılır (253)
Katagorema: Durum, yüklem, nitelik (kategoria) (253, 307) ,
Kategoria: Yüklem, yüklemek (253, 307)
Kategorion: Kategoriler (250, 583)
Kaıhalo11: Tümel, tümel olan, bütün (568)
Kaıh analogion: Benzerlik bakımından (588)
Kathaper (Hoion): Örneğin (93)
Kaıhaper hydor e pyr: Su ve ateş gibi (93)
Kath imta: Özü gereği (47 1 , 529, 530, 53 1)
Kath 'at4to: Özü gereği (577)
Kaıh eautm: Özü gereği (507)
Kath etaron: Üçüncü (bir neden) (50 1 )
Katho: Kendisinde, kendisine göre, kendisinden ötürü (276)
Katho anthropos: insan olarak (276)
Kath 'oıtsian: Töz bakımından (467)
Katho zoo11: Hayvan olarak (276)
Kato : Sonra gelen, aşağı doğru ( 1 37, 1 47) ; aşağı (475)
Katothm : Nedenden esere doğru akıl yürütme (340)
Kat 'ousuian : Töz bakımından (477)
Khalkos : Tunç (Aes) (332)
Khalkous : Tunçtan (Aerca) (332)
Khaos : Düzensizlik, kozmosun zıddı (96, 499, 500, 597)
Khora : Yer (347, 599, 600)
Khoris : Doğrudandoğruya bildiğimiz ( 1 60, 584)

G25
M ETAF İ Z İ K

Khoriston : Bağımsız, mutlak olma (Kata hauto) (3 1 1 )


Khrmıatistike: Maddi şeyler peşinde koşan { 1 97)
Khroia : Yüuy (595)
Khrono : Zaman bakımından (307)
Khronos: Zaman (267)
Kintin : Bilfiil (470)
Kinesis {Metabo/e) ; Genci olarak değişme; Hareker ( 1 7 1 . 267, 327, 404, 405,
467, 498)
Kinttikon ; Bilkuvve, Hareketli (470, 498)
Kinoumma : Hareket ettirilme, hareket ettirildikleri için (505)
Kinoummo ; Hareket ettirilme bakımından (505)
Kinoummon : Hareketli varlık, hareket ettirilen (267)
Kinoun ; Hareket ettiren, hareket ettirici (492, 503)
Koinai doksai: ( 1 59)
Koilon : içbükey, içbükeylik (295, 320)
Koilotes : içbükeylik (295)
Koinologia: Karşılıklı konuşma (2 1 3)
Kosmos : Dünya (95, 500)
Krasis : Pay alma { 1 1 0)
Ksylinon : Tahtadan (332)
Ksylon : Tahta (Lignum) (332)
Kurios: Asıl olarak, {varlık hakkında) en mükemmel anlamında (Ens simplici­
ter), gerçek anlamda (394)
Kyrios kai malista: Mutlak ve asıl anlamda ( 1 92)
Kyrios oros : Asli tanım (265)

L
lapsus : Hata, yanlış, yanıltı, adama, ihmal (3 1 O)
Leimmt : Minör yarımses (422)
Ltukos anthropos : Beyaz i nsan (3 1 4)
L 'F.xode : Çıkış (520)
Lithos : Taş (Lapis) (332)
Logikon : Akıllı, bilimi kabul etme yetisine sah ip (258)
Logikos ; Diyalektik, mantıksal, soyut, tamamen diyalekrik (202. 3 1 9, 472.
484, 582)
Logismos (Logis tst hai) : Akıl yürütme, pratik akıl yürütme, bilin�·li hesap
(76)_

626
YABANO TERİMLER VE KAVRAMIAR DiZiNi

Logismo notho : Karanlık akıl yürütme (347)


Logo : Tanı m bakımından (249)
Logos : Ôz; (78 , 88, 89, 1 1 0, 1 58, 2 1 0); oran ( 1 44); tanım, bC"y:ın. kavram,
form, formül, açıklama, açıklayıcı söz (286, 288, 3 1 5, 3 1 6, 342, 344,
383, 5 1 8, 54 1 , 595. 605)
Logou hmelta : Tartışma uğruna (202)
Luce : lşık(ta) (278)
L 'univeru/ ana/.ogique : Benzerliğe dayanan evrensel ( 1 90)

M
Makros logos : Bitmez tükenmez konuşma (383, 595)
Ma/ista ousia : En mükemmel varlık ( 1 82)
Matmaliter : Madde bakımından (442)
Materia prima : tık madde ( 1 22, 1 49, 478)
Matteria sensibi/is communis: Ortak duyusal madde (346)
Matma smsibi/is signnta ve/ individua/is: Duyusal veya bi reysel bdirlt'n miş
madde (346)
Matma signata : Her zaman için belli pozitif belirleni mlere sahi p olan mad­
de; Daha önceden belirlenimlere sahip olan ve dolayısıyla gelt'cC"kte ola­
cağı formu bekleme halinde olan gerçek varl ık (262, 336, 338, 369)
Mathmıatilta : Matematiksel; Matematiksel şeylC"r ( 1 1 2, 1 1 4, 1 37, 268, 308)
Mathmıatike : Matematik bilimi (293)
Me einai : Var olmama (205)
Megethos: Uzaysal büyüklük (267)
Merike : Özel (578)
Meros : Parça; Kasım (28 1 , 348, 568)
Mesos kyklos : Dönen kürenin ekvatoru; Eğimli daire (5 1 4)
Meta anaisthesias : Duyum-olmayan (347)
Metabok: Değişme ( 1 7 1 , 327, 467, 498)
Metaboles : Değişim (262)
Metaksu : Aracı varl ık (438, 482)
Metaksy : Aracı olan şey, arada kalan ( 1 12, 1 1 3. 1 68, 228, 23 1 )
Metakpsis : Pay alma ( 1 1 0)
Meta logou : Rasyonel; Akılsal (80, 395)
Meta noesos e aisthesos : Sezgisel düşünce veya algı yardımıyla (347)
Meta taksis : Ôğclerin yerini değiştirmek (356)
Mrta tn hyles : Madde ile birlikte (294, 295)

627
M ETA F İ Z İ K

Meteksis : Pay alma ( 1 1 0)


Metisato : (96)
Metrm horismenon : Belirli bir ölçü (270)
Migma : Karışım (486) ; Mikron khrono: (Aklın sezgide bilfiil ol:ır:ık :ıkıls:ıl-
ların kendileri olduğu) nadir anlar (602)
Miksis : Pay alma; Karışım ( 1 1 0, 1 5 5, 60 1 )
Minmuı : Kopya (268)
Mimesis : Tak.lir ( 1 1 1 )
Mixte : ( 1 09, 1 34, 550)
Mixtes : Karışımlar (93)
Mnnne phantasia : Duyusal hacıralar (76)
Mobile : Hareket eden (467)
Mode : Biçim; Hal (3 1 6, 47 1 . 498)
MotkJ potestatis : ( 1 97)
Modus : Kip (322)
Mogis pistin : Hemen hemen hiç güvenilmez (347)
Monadikos : Biricik (5 56)
Monadikos arithmos : Biricik olan bir sayı (5497
Monadon systmıa : Birimlerin birliği (360)
Monakha : Türlerinin biricik örnekleri (366)
Monakhos : Ayrı başlarına (Sensu divisio) (23 1 )
Morphe : Form (Eidos) (89, 1 09, 1 1 0, 1 72, 255); Şekil. duyusal hiçim (3 1 0)

N
Neikos : Nefret (96)
Nektar. ( 1 74)
Noei11 ti phtharmtor. Orcadan kalkan, yok olan şeyi ( 1 27)
Noesir. Sezgisel düşünce, ilkelerin (arkhai) doğrudan, deneysd . ya n ı l maz ve
apaçık bilgisi (cognitio intuiriva) (229, 292 ) ; Düşü n m e (3.� 0); Enrdlek­
tüel sezgi (367, 520)
Notta: Akılsallar (522)
Noeton: Kavranan, sezgisel düşüncenin konusu olan şey ( 1 0?. 1 7 1 . 223,
229, 504); akılsal (507)
Non mr. Var olmayan ( 1 80)
Non re et regmtkJ: Gerçekte ve fi illerinde inkar edilemez (2 1 4)
Nosazein: (4 1 1 )
Nosansir. Norho logismo: belirsiz karanlık akıl yi.irürme (43 1 )

628
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DIZINJ

Noıiu: (88 , 1 09, 1 26, 5 1 8)


Noıionr. Kavram (495)
Noumenon: Akıl tarafından bilinebilir olan zaman dışı öz ( 1 0 9)
NoılS". Akıl, akılsal sezgi, Anaksagoras'ın düzenleyici Akıl'ı (80. 95. 97. 1 1 7,
1 2 1 . 229, 292, 293, 295. 486, 487, 490. 493. 504 , 507, 5 1 9, 523)
Nous diaksomor. Yönetici akıl (97)
Noıu Poeıikor. Faal akıl (490)
Nfu : (1 47)

o
Obliqıtm1mt: (Güneşi n) eğik olarak meyilli olması (50 1 )
Oblong : Dikdörrgen (603)
Onılis : (278)
Oikeia diairesis : (Bir nesneye aic olan) özsel n itelikler iribariyl� böl ünebil i r-
lik, farklılaşmış olan (44 1 )
Oikia : Ev halkı (523)
Oikodomike: Yapı sanacı, ev yapma sanacı (294)
Okeanos : (92)
Oligon : Az sayıda olan (43 5, 582, 584)
Oligos : Aynı zamanda az olan (584)
Omne a11imal ineffobk: (367)
011 aıhropos : İ nsan olma ( 1 93)
011kos : Ağırlık, kürle, cisim, geomecrik ci sim, hacim ( 5 7 0)
011te kata eidos : Tür bakımından sonsuzluk ( 1 5 1 )
Opsopoias : Aşçı (30 1 )
Oreksis : Arzu; İ radi arzu, akıllı istek, temenni (boulesis) (23 C), 49.1, 504)
Organa : Organlar (93)
Organon : Araç (ıı, 27, 77, 293)
Orkhesıike: Dans sanacı (294)
Oson oi logoi ek ton logon : Kavramı diğer kavramların bileşimine giren (C).15)
Oudamos : (506)
O" dia gmı:sos : (Oluş olmaksızın) yoklukcan gelmt'k ( 1 83)
Ou gar aneu dianoias ta prakta prattetai: Çünkü akıl (dianoia) ol maksınız h iç-
bir şey yapılamaz (292)
Oım amhropine: lnsan-üscü (84)
Ouk anthropos : İnsan olmayan ( 1 26)
011 kata physin : Doğaya aykırı (370)

629
M ET A F İ Z İ K

Ouk zoon : Hayvan olmayan ( 1 26)


Ouranos : Gök, evrenin bücünü, yani kozmos (500)
Ousia : Mahiyec, öz, form; cöz; Form; Madde ve fonnun ayrılması ndan önce
·

madde ve formdan meydana gelen başlangıçraki bileşim (ıv, 87, 8 8 ,


1 07, 1 1 0, 1 56, 1 8 1 , 1 82, 1 92, 2 1 0, 2 3 5 . 242, 252. 2 54. 277, 298 .
307, 3 1 7, 329, 368, 377, 466, 605)
Ousia eidike, kata ta eidos, kata ton logon: Formel cöz (87)
Ousia hylike, os hyk, kata ten hyk: Maddi cöz (87)
Ousia kyritotata : En mükemmel anlamda cöz (88)
Ousiai : Ôz bakımından; Tözler; Töz bakımından (324, 326, 329)
Outoi : Göksel cisimler, cözler arasında ilk olanlar (5 1 8)

p
Pan : Toplam (283)
Panspermia : Evrensel birlikce oluş (486)
Panta : Şeylerin hepsi (608)
Panta tropon : Her bakımdan (40 1 )
Paradeigma . . . ti . . . kyrios on : Kesin bir model ( 1 27)
Paradgimatizm : M odelcilik ( 1 1 4, 1 24)
Paradoksologos : i nan ılmaz şeyler anlacan kişi (287)
Paralojizm : (43 5)
Paraphronein : Yanlış düşünceler (2 1 9)
Paraphysin : Doğaya aykırı (209, 340)
Para to hos epito poly : Çoğu zaman meydana gelen (302)
Paro to aei : Her zaman meydana gelen (302)
Parousia (Miksis, Metakpsis, Kainoia, Krasis, Homoiosis): Pay alma ( 1 1 O)
Pas arithmos tinos esti : Her sayı bir şeye bağlıdır ( 1 28)
Pasai : Bücün bu birimler (283)
Paskhein : Edilginlik, maruz kalma, edilgin olma, uğrama eylt"mi (277)
Pathe : Duygulanımlar, edilgin haller, maruz kalmalar, erkilen imlt'r ( 1 O 1 ,
1 60, 1 8 1 , 277, 386, 47 1 )
Pathesis : (277)
Pathe symbebekota (Symbebekota kata houta): Özden çıkan ancak öze air olma­
yan nicelikler (277)
Pathetikai poiotetes : Harekec içinde olan cözlerin nirel ik, sıcaklık, soğukluk,
renk, ağırlık, hafiflik gibi özellikleri (268)
Pathos (Affection) : Yüzeysel duygulanım, nicelik, beli rlt'n im, duygulan ım,

630
YABANCI TERİMLER•VE KAVRAMLAR OtZINI

yüklem (Pathema), etkilenme (9 1 , 277)


Peirtt : ( 1 97)
Peiresıike : l ncekme ( 1 97)
Pmıametre : Beşli ölçü (244)
Peperasmmon : Sınırlı, sonlu ( 1 06)
Pmıs : Sınır ( 1 1 3, 274, 56 1 )
Perdpere : D�ünme olayı (49, 223, 227)
Perripi : Düşünülme olayı (49, 223, 227)
Peri mantion : Karşırlara dair ( 1 94)
Peri ho : Bilimin konusu olan cins ( 1 6 1 )
Periphrase: Dolaylama (383
Peri ti : Ôz ( 1 60)
Peri ton Pythagoreion : Pythagorasçılar Üzerine (562)
·

Peritton : ( 1 1 5)
Permanmce : Kalıcılık (50 1 , 534)
Peroma : Eksik, kusurlu varlık (340, 370)
Perosis : Doğaya aykırı (Ou kata physin) (370)
Perpltuitl: Devamlılık (507)
Per prius et postmtu: Önce ve sonra itibariyle (4 76)
Penlvlrmce : Devam etme (5 1 9)
Per solt1m modum cognoscmdi: Sadece bilgi bakımından ( 5 78)
Per tactionem quandam : Dolaysız temas, sezgi (4 1 7)
Petiıio11 de principe : Kanıtlanacak ilkeyi önceden varsaymak ( 1 54. 204)
Phamasia : imge, hayal, hayal gücü (76, 1 27, 222, 224, 4 59. 500)
Phantasiai : imgeler (222)
Philia : Dostluk (96)
Philomythos : Efsaneyi seven (84)
Philosophia : Bilgelik sevgisi (9, 1 0, 2 1 , 83, 9 1 , 1 87, 4 54. 529. 597)
Philosophos : Felsefeyi seven (84)
Phone : Telaffuz edilen ses, sözün maddesi ( 1 65)
Phora : Taşıma; Yer değiştirme (327, 328, 378)
Phrormis : Basiret, Platoncu bilgi (ıv, 80, 83, 229. 540)
Phrontisterion : Düşünme yeri ( 1 08)
Phıarta : Ortadan kalkabilen varlıklar (363)
Phıhisis : Küçülme (327, 328)
Phthora : Yokoluş ( 1 83, 327, 328)
Physei : Kendisi bakımından, doğal olarak (76, 1 4 5, 1 68, 224, 282. 427,
500)
Physies : Doğalar (326)

63 1
M ETA F İ Z İ K

Physilıa : Doğal şeyler (4, 9, 406)


Physilte : Doğa bilimi (293)
Physiltos : Doğabilimci, doğabilimscl, fiziksel (3 1 3, 3 1 7, 3 1 9, 472, 556)
Physiologues : Doğa filozofları (92)
Physis : Doğa, (Genesis) oluş, meydana geliş (90, 96, 24 1 -243. 328. 588)
Phyıesıai: Büyüme (24 1 )
P/miorfonnu/a : Eksiksiz bir ifade (3 1 7)
Pkıhos : Çok sayıda olan (435, 569)
·Pkıhos metron : Ölçüler çokluğu (583)
Pkıhos ti : Belli bir çokluk (573)
Plinıhine : Tuğladan (Lateritia) (332)
Plinthoi : Tuğlalar (Laceres) (332)
Podiaia : Bir ayak uzunluğundaki doğru (587)
Poesis : Gerçekleştirme (330)
Poeıilt : (76, 83, 1 57, 293, 294, 462)
Poetilta : (89, 239)
Poia : Hangi tür kısımların (348)
Poiei : Sanatkar (336)
Poiein : (83)
Poiesais : Sanatın ürünü olan meydana getirme, sanarla meydana gerirme
(328)
Poiesis : Sanatların dışında olan bir eserin gerçekleşririlmesi, yapma, imal
edilmiş şeyler, yapma, imal etme, meydana getirme (76, 83, 405, 60 1 )
Poieıilte: Poecik bilim (80, 293)
Poieıilton : Fiil halinde (236, 265, 492, 498)
Poietilton aiıion : Fail neden (265)
Poion : Şey, sair nicelik, nicelik (267, 327, 335, 359)
Poiotes : Nicelik (Quale, Qualicicas) (267, 277)
Poioıeıes : Nitelikler (9 1 , 268, 276)
Pol/althos kgetai : Kaç anlamda kullanıldığı ( 1 96)
Po//akhos kgomma : Çok anlamlı kavramlar, çok anlamlı bir kavram ( 1 4 1 ,
1 67, 252)
Pol/akhos kgomenon : Çok anlamlı ( 1 37)
Polu : Çok olan (584)
Polus : Aynı zamanda çok olan (584)
Polynomie : Çok adlı şeyler (249)
Polyonyma : Çok adlı şeyler ( 1 93)
Pos : Bir anlamda, (secundum quid) (94, 1 80)
Posiıion : Uzayda yer alma (60 1 )

632
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

Poson : Nicelik (265)


Poıhm poi : Bir yerden diğerine (347)
Pra/ıtseis : insani eylem (83)
Praksis : Eylem, faaliyet (83, 404, 5 1 2)
Prakıilu : Pratik bilim (83, 293)
Praıubı : Pratik bilim (83, 404)
Prima İ'11er omnes: Hepsi içinde birinci (296)
Prima maıni4 : Salt madde (262)
Prima pars : ilk kısım (evrenin ilk kısmı, yani töz) (484)
Primauıl: Sıra bakımından üstünlük (484)
Priml4m Alurans: ilk Değiştirici'nin Kendisi (506)
Primum Movms : ilk Hareket Enirici (506)
Pri'1ripe: ilke (492)
Prindpia essmdi: Varlık ilkesi ( 1 42)
Proairesis : Seçmeye dayanan, akla, düşünüp taşın maya dayanan bilinçli se­
çim; irade (Boulecika oreksis), aklın yönettiği arzu veya aklın arzusu,
akıll ı iradenin özgür seçimi (83, 235. 288)
Problnna : Problem ( 1 1 4)
Proussus ad infinitum : Sonsuza kadar giden süreç (220)
Protit«"tion : Meydana gerirme (83, 406)
Produiıs : ikinin çarpımları (595)
Propedöıilt : Giriş (293)
Proper: Özel (365)
Propres : Özsel nitelik, hassa (320)
Propıer quid: Niçin (374)
Prosauıos : Sayıların kendi aralarındaki (Prous ro us arirh mous) (269)
Pros heat4tm : Kendisi bakımından (277)
Pros hnnas : Bizim bakımımızdan ( 1 45)
Pros hm : ( 1 90, 1 9 1 . 270, 390)
Pros hnı kgomma : Ortak bir doğa ile ilgili şeyler (3 1 8)
Pros hnn legommon : Ortak bir doğa ile ilgili olan şey (42 1 )
Pros heteron : Bir başka varlıkla ilgili olarak (277)
Pros ho : i lgili olan nesne bakımından (278)
Pros ım aisthesin : Duyum bakımından (583)
Prosıhesei : Toplama bakımından (47 1 )
Prosthesis : Ekleme (3 1 9, 320)
Pros ti: Karşıda bulunan şeyler, görelilik, görel i; göreli olan, görcliler ( 1 28,
224, 227, 252, 257. 269. 488, 584� 589)
Prota : ilk, ilk varlıklar (8 1 , 239, 4 1 2)

633
M ETA F İ Z İ K

Protase : ( 1 8 5 , 397)
Proıasis : Öncül olarak alınması bakımından bir önerme ( 1 59, 1 60, 235)
Prott aiıia : tık neden (86, 236, 386)
Prott hyle : tık madde (89, 90)
Protei11ommos : Öne sürülmüş olan ( 1 59)
Prote ousia : Birinci dereceden cöz (88, 329)
Prote Philosophia : tık felsefe (2 1 , 454)
Prottron : Önce gelen ( 1 69, 259)
Protes : Birincil, asli (9, 3 1 3)
Proton : Yakın (452, 588)
Proton aiıion (Prote aiıia) : Bazen esere yakın nedene, bazen esere en uzak ne­
dene (To akrocaron aicion) ve bazen de ilk nedene, Tanrı'ya işarer eder
(236)
Protos : Asli anlamda, asıl anlamda ( 1 07, 3 1 7, 320, 32 1 )
Protou : İlk (274)
Prw.knre : Basirec (77)
Pseudos : Yalancı (286)
Psykhe : Ruh (229)
Psykhe kai alla atta : Ruh ve diğer şeyler (565)
Ptheimıhai : Kayboluş ( 1 8 3)

Q
Qua11ıa : Somuc şeyler (75 , 565)
Qumion : Sorun (89, 1 08)
Quid: Ne (373)
Quid siı : Bir şeyin doğası, mahiyec (76, 88, 267, 293, 368, 373)
Quodammodo : Bir anlamda, aynı mahiyecce ( 1 37. 287)

R
Raiso11 : Sebep (Causa) (340, 396)
Raıio : (Logos) (89, 604)
&ııio mendi: Varlık nedeni (409)
.Rııtiocinaıio : Kanıc, kanı, siscem (89
Reducıio per absurdum : Abese irca (322)
Res visibiles : Görülebilen şeyler bakımından (278)

634
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZi Ni

Rlvolution : Güneş' in Ekliptik boyunca yaptığı yıllık zodyak dönüşü (50 1 )


Rhope : Ağırlık (266)
Rhysmos : Oran (99)

s
Sapimce : Bilgelik (83)
Saum esse individuale: (338)
Secunaum quid: İkincil anlamda, ikinci dereden ( 1 80, 328, 477)
Segmmts : Kısımlar (dairenin) (342, 343)
Separls : Bağımsız (545)
Signata : Formdan belli birtakım pozitif nitelikler, belirlt"meler almış olan
·

madde (336)
Simotes : Basıklık, burundaki içbükeylik (295)
Simplidter: Mutlak anlamda, asıl anlamda, basit olarak ( 1 80, 328, 477, 529)
Skepsis : (89, 1 1 4)
Skhedon de metle pseıulesthai: Hemen hemen hiçbir şey yanl ış değildi r (288)
Skhnnata : Şekiller, figürler ( 1 9 1 )
Skhnna tes kategorias : Yüklemleme figürü, kategori tipi, kategori (250)
Skhesis : Kategori türleri (227)
Skiagraphia : Bağıntı (288)
Soma : Derinlik duygusu veren resim (570)
Sophia : Bilgelik (9, 80, 83, 1 38)
Sophia haplos : (80)
Spede : Tür ( 1 73, 495)
Sperma : Meni (28 1 . 340, 509, 602)
Spennata : Tohum, tohumlar (93, 94)
Sphairos : Bir olan, tek bir bütün (97, 98)
Spherus : Küre ( 1 75 , 4 86)
Spheros : ( 1 76)
Sıadion : 606 feet uzunluğunda uzunluk ölçüsü (422)
Stemis : Heksis ve Eidos'un zıddı, hazan inkar anlamında, yoksun olma (9 1 ,
1 94 , 257, 278.' 497)
Stemis prote: Asli, tam yoksun olma (257)
Steretika apophasis: Yoksunluğa dayanan inkar (2 57)
Stoikheia : ideaların formel ve maddi nedenleri olan Bir ve Büyük ve Küçük
olan, şeyler, öğeler ( 1 65 , 234)
Sıoikheion : Ôğe, şeye içkin olan öğe; ilk olarak Empedokles tarafından kulla-

635
M ET A F i Z i K

n ıldığı şekliyle dört öğeden birini (Ta prot:ı som:ıt:ı) ifade eder; sır:ıy:ı
kon muş, dizilmiş nesne, :ılfabenin harfi (87. 9 1 . 1 38 . 1 65. 234. 2 36.
239. 370, 492)
SUtıple natura (eğer "ma que. . . " ise) : Kendisi b:ıkımınd:ın doğa. kendi doğ:ısı
bakımından (50 1 )
Suhsıa11ce : (88, 1 87, 368)
Suh.ctmt : Dayan:ık, taşıyıcı (89, 94, 98, 1 33, 1 34. 1 39. 4 5 5 . 476, 583)
Summa : Bütünü icib:ıriyle (507)
Smnma gmtra : En yüksek ci ns ( 1 67, 240, 25i)
Sımmm.s gmu.s : En yüksek cins ( 1 67, 240, 252)
Su11gmeia (Homoios} : llişki, akrabalık (benzer bir şekilde.>) (4 23)
Sımkritikon : Bütünleştirici (Platon, Tim:ıios, 67 e), toplayıcı (4 39 , 440)
Su11ot4Jİ11 : Tözdeşlik, aynı tözden olma (39 1 )
Supplnnantairt : E k (543)
Syllogismoi hoi protoi : (Soritlere karşıt olarak) Basit kıyaslar (240)
5_ymbebeltos : ilinek (78, 87, 222, 236, 245, 277, 289. 303, 32 1 . 322. 323,
326)
5_ymheheltos kata hauto : Öznenin tanımı içine girmeyen, anc:ık ondan zorunlu
olar:ık çıkan özellik, nicelik, özsel nicelik (290. 298)
S,.vmlubekota : Nicelikler ( 1 6 1 , 277)
S.vmbebekota kata hauta : ( 1 5 5 , 1 60)
Symbkıai : Toplanabilir (56 1 )
Symbktos : Topl:ınabilir, karşıl:ışcırıl:ıbilir (429, 546)
5_ymbo/ikos : Sembolik (202)
Symmetria : Denge (330)
S.ı•mphyein : Doğ:ll bir birlik olmak (24 1 )
Symphyes : Doğal olar:ık :ıynı türden olan (24 1)
Symphysis : Doğal ve org:ınik birlik, aynı doğada olma (24 1 . 370)
Symph.yıos : Doğal ol:ır:ık bir şeyde varolan ( 1 42. 24 1 )
5_)waito11 : Bir koşul, bir yardı mcı neden, eserin gerçekleşmesi nde zorunlu ol­
m:ıkla birlikte asıl anlamında bir neden olm:ıy:ın şey (24.')
Sy11ded_yasmma : Özsel bir nicelikle öznesinin birleşmesi ndeıı meydana gelen
şey (3 1 9, 320)
Syndennos : Bir arad:ı bulunmaktan ileri gelen (3 1 6)
5_y11ekheia : Süreklilik bakımından (24 1 , 249)
Sy11ekhos : Sürekli ol:ın şeyler (3 50)
S.v11heıoi : Bil�ik (323)
Sy110/o11 (Synolos ou.sia) : M:ıdde ve formdan oluş:ın somut bileşik varlık, bir
somur bürün (87, 89, 1 56, 1 73, 333, 334. 377, 443)

636
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR OIZIN I

5_ynolos Ousia : Bileşik varlık (töz) (87, 1 56)


5_y1101�)'1nie : Eşanlamlılık ( 1 87, 488)
Synthesis : Bileşim, bir araya gelme, birleşme (93 . 1 78 , 304, 39 1 )
5_ynthnis monaJon : Sayı birimlerinde meydana gelen ( 1 78)
Symheta : Bileşik varlıklar, töz ve bir başka kategorinin birleşmesi, birleşik
varlıklar (3 1 9, 324, 4 1 8)
Synıheton : Bileşik somut varlık, bileşik olma, bileşik somur cisim (242, 260,
3 1 0, 333, 345, 388, 427, 443, 473, 474)
5_ysıoikhia : Düzenleme, sütun, paralel dizi (239. 505)

T
Ta almı : Kıyasın uçları (322)
To anotato gene : en yüksek cinslerin (240)
Ttı amikeimma : Zıtlar (257)
Ta aphmos kai pros hm : Bir' den ileri gelen ve Bi r'e ilişkin olanlar (390)
Ta atoma : Bireyler, bölünenşeyler, atomlar, Demokriros'un bölünemez bü-
y�klükleri ( 1 50, 1 66, 360)
Ttı atoma eide: En alt türler, en son türler (442)
Ttı d.ıimonia : Yıldızlar ve kısımları (Ta theia) (254)
Ta ek physeos ginomma alla me apo tekhes: Doğan ın ürünü olan fakat sanatın
ürünü olmayanlar (4 1 9)
Ta eks arkhes aitiai : Dört neden, ilk nedenler (87, 236)
Ta ela11on : Küçük terim (Ta esk haton akron) (322)
Ta eskhata : Uçlar, yakın madde ve yakın form (487, 488)
Ta gmoıu eide: Türsel formlar ( 1 1 O, 3 1 6)
Ta hapla somata : Basit cisimler (90)
Ta hos genous eide: Cinsin içinde bulunan türler (3 55)
Ta ka111 hauta hyparkonta : Özsel n itelikler (292)
Ta ka111 hauto legomena : Özü gereği var olan varlık (323)
Ta kata hekaston : Bireyler ( 1 50)
Ttı kata tekhnm : Suni, yapay şeyler (76)
Ta legomma kata symbebekos: ilineksel anlamındaki varlıklar (3 2 1 )
Talla : Diğer şeyler (50 5)
To mega kai mikron : Büyük ve küçük olan (561 , 562)
Ta me gmous eide: Cinsin türünü ifade eden şeyler ( 1 1 O)
Ta meıaksy : Aracı kavramlar ( 1 68)
Ta meıatas ideas : idealardan sonra gelenler (548)
M ETA F İ Z İ K

Ta meta tos arithmos: (548)


Ta physti � Doğal şeyler (76, 427)
Ta poros hm : Tek bir doğaya dayanan birlik ( 1 98)
Ta prosti : ( 1 28)
Ta prota somata : Dört öğe (239)
Ta prott : tik cins (34 1 )
Ta skhematau (veya ta gmt) ton kattgorion {veya tts kattgrits} : Karegorileri n ,
bütün yüklemlerin içlerinde yer aldıkları en yüksek türler veya sınıflar
olmaları olgusu (250)
Ta symphyta : Hayvanı meydana getiren kısımlar (24 1 )
Tahos gmous tük: Cinsin içinde bulunan türler (3 5 5)
Tt ta/esti (Tt physti) : Doğa bakımından ( 1 68)•
Talanı : Yaklaşık 59 kilogramlık ağırlık ölçüsü (422)
Tas hylikas kai tas poittikas: Maddi ve fail nedenler (95)
Tas hypokpsis : (8 1 )
Tas toiarıtas arkhas : Bu tür ilkeler (95)
Ta to ephtksts : Dizi birliği ( 1 98)
Tttraktos : ( 1 O 1 ) •
Tauta : Noktalar, bu noktalar, bu ilkeler ( 1 40, 1 83, 49 1 )
Tauton : Aynı olan (255)
Tekhnt : Sanat, imal etme (76, 77, 83, 293, 334. 493)
Ttkhntta : Yapılmış olan şeyler ( 1 32, 406, 60 1 )
Ttkhnetalartefacta : Yapılmış, yapma şeyler ( 1 32)
Ttkton : Eriyik (280)
Tekion : Mükemmel (273)
Ttkios : Normal gelişmesine ulaşmış olan, tam olarak oluşmuş, reşekkül er-
miş (282, 340)
Tnnport : Zaman bakımından (408)
Tm ekhommm arkhm : Salt fail neden (95)
Tmtsis : (96)
Terata : (340)
Termini transcmdantales : �kın kavramlar ( 1 4 1 , 1 67)
Tmni11os a quo : Hareket noktası (274)
Tmni11us : Özne (480)
Ttnnimt.S ad qunn : Bitiş noktası, varış no�tası, kendisine gidilen şey ( 1 7 1 .
257. 274, 478, 508)
Temıinus a quo : Başlangıç noktası (257, 478)
Tts ton eidos hyks : Formun maddesi (28 1 )
Tttraponoi : Kare (268)

638
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

Theia : Tanrısal şeyler (2 1 7)


Theodide : Tanrı savun ması ( 1 9 1 )
Tht'ologoi : Teologlar (92, 1 74)
Theologike : Tanrıbilimi (2 1 , 293)
Theoretike : Teoretik bilim (84, 293)
Theoria : Temaşa etme; uygulama durumunda olan bilim (83 . 2 1 0, 507)
Thermatikon : Isıtan (258)
Thesis : Tez, mantıksal bir pozisyon; yanyana gel me ( 1 59, 555)
Tht'te : Pozisyonu olan (292)
Thymos : Oreksisin bir türü, belli bir ölçüde akla uymakla birlikre, şidderin-
den ötürü onu tanımama durumuna giren cesarer, irki (235)
Ti : Ôz, Töz (ousia) (298)
Ti m einai : Mahiyet (87-89, 1 07, 3 1 0, 3 17)
Ti esti : Ôz, bir şeyin varlığı (num quid sit, esse) ( 1 4, 87, 88, 1 07, 293, 307,
3 1 7, 54 1 )
Ti hyphestos : Gerçek b i r şey (299)
Ti,,011 (pathe) : Özellik ( 1 60)
Ti"a mta : Var olan şeyler ( 1 89)
Tis : Belli bir anlamda, herhangi bir (255)
Tithme : Hazne (347)
To abol/on ten thermoteta : Kaybedilen sıcaklık (258)
To aistheterion : Duyu organı (sensorium) (223)
To aistheton : Duyusal, duyumun nesnesi (223)
To aitnna : Postüla, teorem niteliğinde olan, ancak kanırl:ın mayan, k:ırınlan-
maya kalkışıl mayan ( 1 59)
Ta akra : Kıyasın uçları (322)•
To akrotaton aition : En uzak neden, nesneye özgü olan neden (86, 236)
To aksiyoma : Mutlak olarak kanıtlanan ilke ( 1 59)
To ""ison : Eşit olmayan (588)
To apeiron : Maddi ilke, sınırsız olan (420, 596)
To arithmo : Sayı bakımından (495)
Ta atoma : Bölünemez ( 1 50)•
To auto : Aynı olan (2 1 5)
To auto alethos : Kendisinde doğruya (2 1 5)
Torlı : Şu şey (
Tode ıheion pases khreias eleutheron : En yüksek özgürlük (84)
Tode ti : Bireysel ve somut varlık (88); Hoc aliquid, Ousia. Eidos. form, öz
( 1 8 1 , 368); form, somut birey (255); Bireysel olma (3 1 1 ); Şu şey; Töz;
Bireysel töz (265 , 267, 407, 422, 489, 563 , 565)

63 9
M ETAF i Z i K

To diakritikon : Ayrışmış olan (439)


To dianoetikon : Ruhun akılsa, çıkarsamacı kısmı: dianocrik yc-ri: çıbrsamacı
akı l (229)
To dianoettm : Düşünülen, çıkarsamalı düşüncenin konusu olan şc-y (272)
To doksaz:estai : Düşünmeden dolayı, düşünüldüğündc-n dolayı (2.27)
To doksar.ommon : Düşünülen (227)
To doksar,on : Düşünen (227)
To d_ynamei : Bilkuvve olan (2 l O)
To d_ynammon psykhestai: Soğuma yetisine sahip olan (2 58)
To d_ynaton : Muktedir, güçlü, mümkün; mümkün (onrolojik olar:ık) (2 1 O,
2 65)
To eidos : İdea, form (275, 3 52, 36 1 , 583)
To ridos to myparkhon te hyle: Birinci dereceden röz (254)
To t•k grosteseos : Toplamının ürünleri (596)
To ekhommon : Birbirini takip eden (546)
To eks anan/us: Zorunlu nedensellik (89)
To eks aphaireseos: Soyutlamanın ürünleri (536)
To ekshaton hypokeimmon : En yüksek dayanak (olan röz) ( 2 08)
To rktos : Dış, aşkın neden (236)
To ek tinos einai : Bir şeyden çıkmak, meydana gelmek (280)
To manıion : Karşıt (257)
To mMkhommon : Olumsal (mantıksal bakımdan) (2 1 O. 265)
To rpistasthai : (bilimsel olarak) bilmek ( 1 50)
To episteton : Bilinen (272)
To n4 einai : İyi olan ( 1 39)
To gignoskein : Tanımak, bilmek ( 1 50)
To ginomeno psykhro : Kazanılan soğukluk (258)
To gnosei : Bilgi bakımından (259)
To heiron : İki karşıtr:ın biri (227)
To hm : Platon'un Bir Olan'ı (486)
To holos einai : Tam gerçekleşmiş olan ( 1 39)
To horistou to logo pleo111lUi : Duyarlı ve akıllı canlı töz ( 1 50)
To hou hmeka : Ereksel neden (89)
To hyparkhon kata auto: Özsel nitelik, varlığa özü gcrC'ği :ıir olan nirclik
( 1 89)
To hypokeimmo : ( 1 92)
ToionM : Bir niteliğe sahip olan varlık (Qualc quid esr) ( 1 86); Bir nircl iğc­
sahip olan varlık (Quale quid) (335); Şöylc- bir şey, (Qualc- quid siı )
(265 , 368)

640
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

To iso11 : Eşit olan ( 1 27)


To ka/011 : iyi olan (504)
To logikon : Akıllı olmak (482)
To logo : ( 1 92)
To mathnnatilton : Matematiksel şeyler (223)
To mathnnatilton soma meta ton porotdon : Niteliklerle birlikte bul unan mate-
matiksel cisimler (536)
To megeıha (Corpus mathmıaticum): Matematiksel cisimler ( 1 23)
To meizon : Büyük terim (To proton akron) (322)
To men proton : Birinci olan (546)
To metrdon : Ölçülen (272)
To migma : Karışım, ilk karışım (486, 602)
Ton ltineseon diaphoroi : Hareketin farklı türleri (269)
To 11oeıikon : Ruhun entellektüel kısmı (229)
To 11oeton : Akılsal olan (504)
To oikodnneton : İnşa edilebilir olan (467)
To omoion : Benzer olan ( 1 93)
To on he on : Varlık olmak bakımından varlık ( 1 87)
To 011 kalon : Gerçek iyi (504)
To on kgetia po/Jalthos: Farklı kategorilere göre ( 1 90)
To orektikon : Arzu yetisi (235)
To orekıon : Arzunun konusu, arzu edilebilir şey, arzu edilen (B5. 504)
To 014/eh hm : Bir olmayan (588)
To 014/t on : Var olmayan (588)
To ouıoımison : llk Eşit-Olmayan (589)
To p1111dekhes : Evrensel kap �347)
To paskhon : Etki altında kalan, maruz kalan, özne (277)
To phainnnmon heltasto : Her görüntü (266)
To phııinesthai : Görünüşte (488)
Topion : Elbise ( 1 93)
Topoi (lod, lod communes): Ort:ık yerler ( 1 1 5)
To poietikon : Fail olan (492)
Topos idios : Özel yer (482)
To prakton : Yapan (294)
To praton diastaton : llk büyüklük (350)
To proaireton : Tercihin, seimin konusu olan (2.� 5. 294)
To proton : En yüksek cins, varlık, Bir olan; ilk neden ( 1 68. 2.� 5. '277. 496,
50 1 , 504)
To proton altron : Büyük terim (322)

64 1
M ET A F İ Z İ K

To proton entelkkhia : Fiil bakımından ilk olan (496)


To proton kakm : (504)
To proton noeton : En yüksek düşünülür olan (504)
To proton orekton : Arzu edilen birinci şey, yani Tanrı (235 . 504)
To proton paskhon : Maruz kalan ilk özne, yakın madde (277)
To psyktiko : Soğutan, soğukluk veren (258)
To simon : Basık burun (295)
To soma : Cisim, matematiksel cisim ( 1 8 1 , 535)
To sımkritikon : Bütünleşmiş olan (440)
To systoikhia : Biraraya getirme (239)
To tauto : Aynı olan ( 1 93)
To tm psykroteta : Kaybedilen soğukluk (258)
To theorein : Çalışma durumunda olan bilim (Theoria) (2 t O); Uygulama du-
rumunda olan ilim, ruhun düşünen kısmı (345)
To thermainesthai dynameno : Isınma yetisine sahip olan (258)
To thennatikon : Isıtan, sıcaklık veren (258)
To ıhermon ginomenon : Ôz {To ti esri) (258)
To ti : Öz (To ti ese) ( 1 1 0, 3 1 7)
To ti ei11ai : Mahiyet (88)
To ti en einai (Quod quid erat esse): Bir şeyin olmuş olduğu şey, doğa (87, 88)
To ti esti11 (To ti) (Quid est) : Ôz, töz (87, 88, 1 07, 3 1 7) ; her rürlü meyJana
getirici şey (54 1 )
To ti 011 : Belli olan b i r şey (477)
To ı;opo tes dynamis : G üç bakımından ( 1 97)
Triıos a11thropos : Üçüncü adam ( 1 28)
Trope : Dönüş (99)
Tropontina : Bir anlamda (329)
Tou hugiazein et tou me hugiazein : Sağlıklı olmanı n ve sağlıklı olmam a n ı n ( . . .
h asta olmanın) (4 1 1 )
To11 nosazein : Hasra olmanı n (4 1 1 )
Tukhe : Şans (466)

u
Unification : Birleşme (55 5, 572)
Unifonn : Tekdüzenli (502, 538, 566)
Uuite ad ımum : Tek bir doğaya dayanan birlik (1 98)
Unitl dimalogie: Benzerliğe dayanan birlik ( 1 88)

642
YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi

Unitl tk conm:ution : Dizi birl iği ( 1 98)


Unitl gmerique: Cinse dayanan birlik ( 1 88)
Univodtl: Tek anlamlılık ( 1 30)
Univoque : Tek anlamlı ( 1 29, 476, 568, 599)

v
Verbis magi.s quam re: ( 1 86)

z
Zoon : Canl ı varlık (282)
Zoon pezondipoun : iki ayaklı hayvan (293)

643
ŞERHÇİLER VE FİLOZOFLAR otztNt

AMu1111dros : 7, 9, 1 9, 88, 9 1 , 1 34, 1 74, 222, 229. 2.1 4, 242. 258. 288. 292. 2?3.
294, 296, 297, 298, 299, 300, 302, 304. 307. 308, 30?. 3 1 2. 3 1 3. 3 1 4. 3 1 5,
3 1 6. 3 1 8, 320, 324. 325. 326, 327. 329. 330. 33 1 . 332. 333. 334. 335. 336.
338. 339, 34 1 , 342. 343. 344. 345, 346, 347. 348. 349. 350. 3 5 1 . 352. 353.
3 54. 355, 356, 357, 358, 359, 360. 36 1 , 362. 364. 365. 367. 369. 370. 37 1 .
373. 374, 378. 379, 380, 38 1 , 383. 384, 385. 386. 387. 388. 390. 3? 1 . 3?7,
398, 400, 40 1 , 402, 403. 407, 408, 409, 4 1 0. 4 1 1 , 4 1 2. 4 1 3. 4 1 8. 4 1 ?. 420.
422. 424, 426, 427. 428, 429, 430, 43 1 . 432. 433. 434. 435. 437. 438. 447.
448. 449, 45 1 . 452, 453. 455, 457, 458, 459. 460. 462. 463. 465, 484 . 4 8 5 .
4 R6. 487, 488, 489, 490, 49 1 , 492, 493, 494. 4 9 5 . 496. 497. 4 99. 500. 50 1 ,
504 . 505. 5 1 2, 5 1 5, 5 1 8, 5 1 9. 52 1 , 522. 523. 524. 525. 526, 527. 528. 530.
53 1 . 533. 534, 535. 536, 537. 538, 539. 543. 545, 546. 547, 548 , 549. 5 50,
552. 553. 554, 55 5 . 556, 557. 5 58, 559. 56o. 56 1 . 562. 563. 564 . 565, 566.
567. 569, 570. 57 1 . 573. 574, 575, 577. 578. 579. 580. 58 1 , 582, 583. 584.
5R5, 587, 588, 589, 590, 59 l , 592, 593. 595. 596, 5?7. 5?8. 599, 600. 60 1 ,
602. 603, 604, 606, 607
A/l.,,.,,.,,,, : 1 03, l 04, 234
A 11nmmitu : 287
A 11.1't.ftl,(IJrtU : 73. 92. 93. 94. 95. 96. 97, l 06, 1 ] 6. 1 ] 7. 1 1 8. 1 2 1 . 1 22. 1 3 1 . 203,
2 1 0. 2 1 6, 2 1 9, 23 1 . 232, 280, 308, 437, 46 1 , 486. 487. 499, 500, 524. 525.
544. 597, 607
Anııl·simandros: 1 02, 1 1 7, 420, 424, 473, 474, 486. 487, 5?7
Aıı,tluimenn : 92, 94, 99, 1 06, 1 1 7, 1 56, 424, 472
A11ıis//mus : 1 08 , 201 . 203, 23 1 , 252, 287, 288. 38 1 . 383. 595
Apı·lı : 27, 26 1 , 27 1
Ari··1t1rkhos : 5 1 1
Ari.rıippns : 1 58, 539
A ri.'lnksmes : 1 1 1
Ar;st"fllfmes : 146, 499
A rkl�ı·tııs : l 3 1 . 38 l . 603
A .•·kt�pins : 1 1 1 , 8, 9, 1 2, 27, 76, 79, 86, 92, 94, 98. 1 00, 1 08. 1 24. U2. U6. US • .

1 40. 1 5 1 , 1 52. 1 55. 1 57. 1 58. 1 60, 1 66, 1 68. 1 73. 1 80. 1 8.'.\. 1 92. 1 95. 1 96,
1 97. 200, 20 1 , 202, 205, 209, 2 1 3. 2 1 7. 2 1 8. 22 1 . 224. 227. 228. 229. 23 1 .
233. 237, 240, 250. 25 1 . 256, 257. 258, 259. 262. 265. 266. 267, 268. 270.
272. 275, 276, 277, 278, 279. 280, 282, 283. 288. 292. 299. 30 1 . 309. 3 1 1 ,
3 1 3. 3 1 6, 3 1 8, 322, 323, 324. 326, 332. 336. 34 1 . 350. 354. 35?. 360. 362.
365, 369

645
M ETAF İ Z İ K

Asprısim : 76
fl,., lmumn A. : 1 33
Rrrgsım : 369, 5 1 7
8/,ıss F : 28, 261
RlmuM: 522
Rortim : 253
Bouitz !!. : 111, 1 , 6, 8, 1 2, 1 4, 1 5, 1 7, 1 9, 20 , 2 1 , 22, 23, 25, 27. 76. 78, 80. 8 1 ,
82. 83, 85, 86, 88, 90, 93, 95, 96, 99, 1 05, 1 07. 1 0?. 1 1 1 . 1 1 4. 1 1 ". 1 1 6.
1 20. 1 23, 1 26, 1 27, 1 28, 1 29, 1 30, 1 32, 1 33. 1 34. 1 35. 1 40. 1 4 1 . 1 49, 1 5 1 ,
1 56. 1 57, 1 60, 1 65, 1 67, 1 68, 1 69, 1 7 1 , 1 73. 1 74. 1 75. 1 77. 1 78. 1 8 1 . 1 84,
ı s ı:; , 1 86, 1 89, 1 92, 1 93, 1 95, 1 97, 200, 207, 208. 20?. 2 1 0. 2 1 1 . 2 1 4 . 2 1 5.
2 1 6. 22 1 , 226, 227, 228, 229, 230, 23 1 , 233. 234. 235. 236. 239. 240. 246,
247, 249, 250, 253, 256, 257, 259, 26 1 , 265. 266, 268. 270, 27 1 . 272. 277.
278. 279, 282, 285, 293, 296, 297, 298, 299. 30 1 , 304. 309. 3 1 0. 3 1 3. 3 1 5.
3 1 6. 322, 323, 324, 325, 327, 330, 332, 335. 34 1 . 343. 346. 348. 3 " 1 . 3 54.
358. 359, 360, 36 1 , 362, 363, 365. 367, 377. 383. 390. 394. 397. 398. 399,
404. 4 1 0, 4 1 3. 4 1 6, 4 1 7, 422, 423, 427, 428. 429, 4,, 0. 432. 4., 7. 44 1 . 444,
452. 454, 455, 458, 486, 488, 49 1 , 493, 495. 497. 499. 500, 504. "06, 1)08,
509. 5 1 0, 5 1 4, 5 1 5, 5 1 7, 523, 524, 526, 528. 52?. 530. 53 1 . "33. "34. 535,
538. 543, 545, 546, 547, 550, 55 1 , 554, 5 57. 560. 56 1 . 563 . "66. "68. 569,
5�0. 57 1 , 572, 574, 576, 577, 578, 582, 585. 587. 589. 59 1 . "92. 596. 597,
598, 600, 60 1 , 602, 603, 604, 605, 606
Bmttrou.v: E. :' 1 37, 367
llrımrlis C. A. : 1 , 6, 1 9, 25, 1 1 2, 1 1 5, 1 27, 1 33. 1 65 , 309
Rrllıirr E. : 25, 80, 88, 1 1 0, 1 25, 252, 309, 353. 389, 397. 497, 5 1 9. 596
Brrınond A. : 1 88, 21 9, 497
Brrntmıo : 70, 7 1 , 1 75, 5 2 1
Bnmrt f>. : 5 1 O
Rrum : 78, 1 69
Rıı•ron : 1 28
Rurıırt}. : 27, 79, 9 1 , 92, 94, 99, 1 00, 1 O l , 1 03, 1 05. 1 08, 1 1 1 . 1 24, 1 80. 202,
4�4. 487, 524, 566, 596, 603
Rııı_ı· R. G. : 1 1 3
Rus.er : 2. 9, 1 02, 266, 287
Grrtrron il. : 27, 466
Clımıi.cs H. : l 1 , 93
C/ı,.ıwlirr}. : 1 , 28, 296, 392, 503, 506
Clırisı w� : 8, 1 2, 1 8, 25, 1 32, 1 93, 247, 261 , 362. 529. 540. 577. 581), 586
Ciaro : 2, 5, 7, 66, 529

646
ŞERHÇILER VE FiLOZOFLAR OIZINI

Collr G. : 76, 8 1 , 87, 95, 1 07, 1 1 9, 1 47, 1 49, 1 60, 1 67, 1 69, 1 73. 1 77, 1 83. 1 85,
1 90, 1 92, 1 99, 200, 2 1 1 . 2 1 7, 226, 227, 233
Dr Corıe M : 28, 242, 298, 489
D,:/bos V. : 2 1 6
Drmon Th. : 1 08
Dmıokriıos : 98, 1 09, 203, 2 1 6, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 234. 239, 360, 378. 379, 486.
487, 540, 568, 607
Drmımghmı E. : 1 9 1
Demırtf'S R. : 1 37, 229, 340, 39 1 , 508, 509
Dh� !l : 2, 9, 9 1 , 92, 93, 95, 96, 98, 1 05, 1 2 1 , 1 40. 1 64. 1 74. 1 75. 1 76. 1 80,
2 1 8. 220, 234, 238, 239, 242, 468, 474, 486, 499, 524, 566, 574. 586. 596,
602. 603, 604
Dies A. : 28, 80, 1 03, 1 08, 1 1 3, 242, 383
Diodoros Kronos: 397
Diogmes : 3, 4, 9, 1 4, 92, 99, 1 06, 1 64, 1 94, 220, 540, 597
Diogmrs Laertios : 3, 1 4 , 92, 95, 1 1 4, 1 3 1 , 1 64, 1 94, 2 1 8, 220. 597
Du'1nn P. : 5 1 0, 5 1 3, 5 1 5, 5 1 6
DU11S Scotıu : 7 1 , 338
Elen 1ı Zmon : 1 1 4, 1 79, 1 80, 202
Emprdokles : 7 1 , 92, 93, 95, 96, 97, 98, 1 06, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8, 1 20. 1 2 1 . 1 44. 1 47,
1 �6. 1 66, 1 74, 1 75, 1 76, 1 77, 1 98, 203, 2 1 8. 234. 239. 24 2. 308. 4 1 2. 424.
468. 486, 500, 52 1 , 524, 597, 602, 604, 605
Epikhnnnos : 280, 574
Euhilidrs : 397
Eudemas : 566
Eıvlrmos : 7, 1 2, 239, 5 1 3
Eudoksos : 2 1 , 1 3 1 , 494, 5 1 0, 5 1 1 , 5 1 3, 5 1 4, 5 1 5 . 544
EuklidN : 1 59, 265, 397, 4 1 4, 4 1 5
Eıımos : 244
Fel11•rr L. : 5 1 6
Frswgiere A.j. : 286, 287, 288, 383
Fon.cegri11e G. : 330
Frımk : 309
Gillespie G.M : 1 09, 287
Gilson E. : 5 1 O
Gobloı : 1 1 0
Gorgi11S : 77, 2 1 5, 287, 39 1
Groıe G. : 252
!ltnneli11 O. : 1 , 41 5, 6, 1 9, 20, 82, 87, 1 14, 1 1 5, 1 54 , 1 59. 1 65, 1 72. 1 88. 20.1.

647
M ETAF İ Z i K

136. 252, 257, 265, 293. 3 1 3. 3 1 6, 3 19, 330. 335. 340. 368. J91. 393. 43 1 ,
467. 47 1 , 488, 495, 504, 52 1 , 522, 529, 54 1 , 577
l!ı·.ıtlı : 79, 1 00, 5 1 0, 5 1 3, 603
llı·ihrrg : 1 02, 5 1 3
llı·i11u : 23, 1 1 5, 1 33
llı•r,ıklriıos : 92, 94, 99, 1 06, 1 08, 1 56, 202, 203. 210, 22 1 . :!J 1 . 2.'\ 2, 457. 46 1 ,
474. 540
llı·nnoıimos : 95
1 lrmn : 1 02
!lı·siodns: 92, 96, 1 1 7, 1 20, 1 74, 280, 499, 597
!11:11/1111 : 76
!fidu R. D. : 1 65
!li/lrr : 84, 1 02, 244, 562, 603
!lil'f'11Sm : 92, 1 06, 58 1
!lil'f'nlm1tes : 468
!li/'/''"' : 98, 287' 308
! lnd1r R. : 270, 603
!lomrrns : 92, 2 1 9, 3 1 6, 607
''""'''" : 1 3 1
//,,,; Riişrf: ı , 111, 8, 9, 23, 70, 5 1 2, 52 1
}ıTı''(t'I" \\'� W. : l , 2, 9, 10, 1 1 , 1 2, 1 3, 1 5, 1 6, 1 7, 1 8, 1 9, 20, 2 1 , 22, 2.3. 24. 25,
1 26. 1 87, 1 88, 296, 4 1 6, 465. 5 1 0, 528, 529, 530. 540, 543. 575
lımıhlikns : 360
}flılc'1iın 11. H. : 27, 93 , 97, 348, 363, 376
.
Jorl K. : 383
Kt1l�flrisch : 1 02, 287
Kt1lippos : 494, 5 1 0, 5 1 4, 5 1 5, 5 1 6
Kıılliıu : 4 1 , 57, 77, 78, 1 30, 1 33, 1 56, 1 88, 275, 3 1 9. 322, 336 . .H7. 344 . 34 5,
346. 36 1 , 367, 368, 372, 443, 489, 543
Kımı !. : 252
Kt'flrr: 5 1 O, 5 1 1
Kim/in : 86
Klnnrm : 2, 220
Klro11 : 367, 433
Kopmıik : 5 1 l , 5 1 6
Ksmokrrıtes : ı, 22, 1 24, 1 26, 1 37, 1 39, 309, 485. 528, 547. 54 8. 54'), 560, 569,
570. 572, 573, 586, 593. 596. 599
Ksmophanes : 1 04, 1 05, 220 ·
Kmıopho11 : 1 08

648
ŞERHÇILER VE FILOZOFLı\R nlZINI

Lıdmulı· M.A. : 8 8 , 1 1 O
u BlmulJM. : 87, 1 1 0, 1 1 4, 1 88, 4 1 0, 468, 522
Lei.trgtı,,g: 24.l
Lı·ukippos : 92, 98, 499, 500, 568
Le11ısd1 ııt Schnttkwin : 86, 2 1 9
Ly�·nplmm : 287, 39 1
Mııier il. : 46, 1 4 1 , 265, 3 1 7
J.f,,,,_,;n,, A. : 2 , 24, 28, 76, 82, 24 1 , 295, 297, 347, 5 1 O, 5 1 8
J.f,ırit1ıi11 : 5 2 1
J.f,,/i.f.rns : 1 04, 1 05, 1 06
A-fr_wrwı E. : 1 37, 340, 383
Mi,·/.,._./is F. : 23, 543
Afirli : 5 1 O
A-fi/111md G. : 1 02, 1 03 , 1 1 l , 1 38
M11ıı·hmann H. : 1 94
Ogle \f� : 87
Orphm.s : 92
P"'·ııi11 B. : 89
Pamu'llides : 94, 95, 96, 1 04, 1 05, 1 1 O, 1 1 1 , 1 1 5. 1 1 7, 1 2R. 1 7.'. 1 74. 1 76. 1 79,
1 9R, 2 1 8, 36 1 , 393, 563, 586, 587
Pımso11 : 4 1 O
Pherermtes : 1 46
Pl11·rikrdcs : 597, 607
Philo/1101 : 1 03
Philo11 : 89
Philophonos : 1 02
Phi/npo,,oı : 1 00
Phrynrs : 1 45
Pkvmis : 1 46
Piaı : 76
PiJ1elli : 360
Pi.un" : 23, 55, 73, 77, 79, 88, 89, 9 1 , 96, 1 08, 1 09. 1 1 0. 1 1 1 . 1 1 2. 1 1 .'\ , 1 1 4,
1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 1 8, 1 22, 1 24, 1 25, 1 26, 1 27. 1 28. 1 29. DO. U l . 1.'\2. 1 .H .
1 34. 1 36, 1 37. 1 38, 1 39. 1 42. 1 63, 1 64, 1 67. 1 69, 1 77. 1 78. 1 80, 1 83. 1 85.
1 90. 1 99, 234, 249, 252, 259, 27 1 , 287, 288. 2 89. 299. 308. �09. 3 1 6. 3 1 7,
324. 326, 340, 346, 347, 350, 35 1 , 356, 3 57. 358, 3 59, 362, �65, 369, 3R3,
384. 390, 4 1 3, 424, 427, 428. 446, 448, 4 52. 485. 489, 49.'\, 495. 499. 500,
5 1 1 . 5 1 2, 5 1 7, 52 1 , 524, 528, 530, 53 1 , 533. 534. 539. 540. 543. 545, 547,
548. 5 50, 552, 5 53, 554, 557, 558, 5 59, 562. 563. 564. 565. 5(,6, 567, 568,

649
M ETAF İ Z İ K

569. 570, 572, 573. 578, 580, 58 1 , 582. 584. 585. 587. 589. 590. 592. 593,
594. 596, 597, 598, 599, 600, 60 1 , 602. 603. 608
J>loıinos : 337, 5 1 0, 520, 523
J>l111t1rklıos : 1 00, 1 93
Polo.c : 77
Pol)1ldiıos : 238, 239
J>o�ı1kmm : 1 28
I'orphirios : 266
J>ouı·hrı : 93
Prttntel: 27, 397
J>rnklos : 8, 288
J>rrııagortıs : 47, 84, 93, 1 64, 1 7 1 , 203, 21 O, 21 5. 2 1 6, 2 1 7, 22 1 , 223. 224, 225,
227, 23 1 , 398, 423, 424, 458
J>s. A /,.ksnndros : 1 9, 292, 293, 294, 296, 297, 298. 299. 300, 302 . .�04. 307,
308. 309, 3 1 3, 3 14, 3 1 5, 3 1 6, 3 1 8, 320, 324. 325. 326. 327. 329. 330. 33 1 ,
332. 333, 334, 336, 338, 339. 34 1 , 342, 343. 344, 345 , 346. 347, 348. 349,
3 �0. 35 1 , 352, 353. 354, 355. 356, 357, 3 58. 359, 360. 36 1 . 362, 364. 365,
367. 369, 370, 37 1 , 373. 374, 378, 379. 380. 38 1 , 383. 384. 38�. 386. 387,
388. 390, 39 1 , 397, 398, 400, 40 1 , 402, 403. 407, 409, 4 1 0, 4 1 1 . 4 1 2. 4 1 3.
4 1 8, 4 1 9, 420, 422, 424, 426. 427, 428, 429. 430. 43 1 . 432. 433. 434 . 435.
437. 438, 447, 448, 449, 45 1 , 452, 453. 4 5 5 . 4 57, 458. 459. 460. 462. 463,
465. 484, 485.� 86, 487, 488, 489, 490, 49 1 . 492, 493, 494. 495. 496, 497,
499, 500, 50 1 , 504, 505, 5 1 2, 5 1 5, 5 1 8. 5 1 9. 522. 523. 524. 525. 526. 527.
528. 530, 53 1 , 533, 534. 535. 536. 537, 538. 539. 543. 545, 546. 547. 548,
549, 550, 552, 553. 554, 555, 556, 557. 5 58. 5 59, 560. 56 1 . 562. 563. 564,
565. 566, 567, 569, 570, 57 1 . 573, 574, 575. 577, 578. 579. 580. �8 1 . 582,
583, 584, 585, 587, 588, 589, 590, 59 1 , 592. 593. 595. 596, 597. �98, 599,
600. 60 1 , 602, 603, 604, 606, 607
J>s. A r. : 242
I'_ı•thııgoras : 1 00, 1 1 O, 309
lı11ıaisso11 F. : 4, 88, 1 33, 1 88, 227, 529, 536, 547
Rmoıu•ier : 1 03
RtJ' A. : 86, 1 1 l , 5 1 5, 596
Riuer ıı. : 92, 1 08; 1 58, 175, 1 80, 2 1 8, 2 1 9, 242. 397. 566. 597
Ritter ,,,. Ereli: 4, 88, 9 1 , 95, 96, 1 0 1 , 1 03, 1 1 1 . 287
Riı•mu/ A. : 89, 1 1 0, 2 1 0, 234, 24 1 , 369, 468, 487
Rohin l. : l , 2, 4, 23, 25, 27, 28, 79, 87, 88, 9 1 , 92. 93. 94. 96. 98, 1 00, 1 O 1 ,
1 03. 1 05, 1 08, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 3. 1 1 4, 1 1 5. 1 1 6. 1 1 7. 1 1 8, 1 22. 1 26. 1 27. 1 29,
1 30. 1 3 1 , 1 32, 1 33, 1 34, 1 36. 1 38. 1 39,. 1 42. 1 58. 1 59. 1 63. 1 64. 1 67. 1 69,

650
ŞERHÇlLER VE FlLOZOFLo\R DiZi N i

1 78. 1 80, 1 83. 1 85, 1 88, 1 90. 1 99, 2 1 0, 2 1 1 . 2 1 5. 249. 259. 262. 271 . 287.
309. 3 1 6, 324. 326. 337. 340. 346, 357. 358. 359. 362. 365. J66. 367. 374.
383. 384, 390, 39 1 , 393. 397. 404, 4 1 3, 424. 446. 448. 4 52. 467. 487. 489,
495. 499, 500, 5 1 5, 5 1 7. 524, 530, 53 1 . 533. 534. 539. 543. 545. 546. �47,
548. 550, 552, 553. 554, 557. 558, 559, 56 1 . 562. 563. 564. 565. 566. 567.
568. 570, 572, 573. 578. 580. 58 1 , 582, 584. 585. 589. 590. 593. 594. 596,
597. 598, 599, 600, 60 1 , 602, 608
Rodirr G. : 27. 76, 78, 1 1 3, 1 69, 1 87, 222, 223. 248. 295, 368. 370. 39 1 . 4 1 7,
490. 505, 529
Rol1dı· E. : 1 74
R(l/fi·s E. : 1 84
Rnce Vtıl : 1 26, 1 27, 1 93
Rm.c \f.� D. : ııı, ıv, v, vı, 2, 3, 7, 9, 1 3, 1 5, 1 7, 1 9, 20. � 2 . 2 5 . 27. 42. 6�. 77, 78,
80. 83. 88, 90, 92, 95. 99. 1 00, 1 0 1 , 1 02, 1 03. 1 05. 1 08. 1 09. 1 1 1 . 1 1 2.
l u. l 1 4, 1 ı s. 1 23, 1 27, 1 28, 1 30, 1 33. 1 34. 1 35. 1 38 . 1 43. 1 4 5 . 1 48. 1 49.
1 5 1 . 1 53. 1 59, 1 67, 1 7 1 . 1 79, 1 83, 1 93. 1 95. 20 1 , 202. 203. 209. 2 1 1 . 2 1 4,
2 1 9. 22 1 , 222, 223, 227, 229, 230, 23 1 , 240. 24 1 . 248. 250. 259. 265. 270.
27 1 . 285, 286, 297, 298, 299. 302, 303, 307. 309, 3 1 2. 3 1 3. 3 1 5. 3 1 7. 3 1 9,
320. 322, 323, 325. 329, 334. 336, 337. 339. 34 1 . 342. 344. 346. 347. 348,
3 5 1 . 355, 358, 359. 363. 365. 367, 369, 370. 383. 389. 39 1 . 397. 399, 403.
404. 407, 4 1 1 , 4 1 5, 4 1 6, 4 17, 422, 424, 428. 429. 438. 440, 44 1 . 444 . 447,
449. 452, 458, 46 1 , 467, 469, 474, 478, 479. 480. 48 1 . 486. 487. 4 89. 490,
492. 494, 496, 497. 498, 499. 50 1 , 503, 504. 505. 508. 5 1 0. 5 1 2. 5 1 3. 5 1 4.
5 1 5. 5 1 7. 5 1 8, 523, 526. 527. 529, 53 1 , 535. 545. 546. 547. 548, 550, 5 53.
554. 555, 558, 56 1 , 564. 565. 566, 567, 570. 57 1 . 572. 575. 577. 58 1 . 583,
585. 586, 587, 590, 59 1 , 596. 597. 60 1 , 603. 604. 605. 608
Sdıuh/ f>.M. : 92, 1 0 5
Sd,rpıırelli G. V. : 5 1 3
S.·.,·ım fmpiricus : 93, 1 09, 2 1 8, 309
Si111eterre : 1 08
Siu/(lnides : 84
Siınplikios : 93, 95. 96, 98, 1 02, 1 29, 1 40, 1 80, 239. 287 . .�28. 403. 466. 4 67,
469. 470. 47 1 , 472. 473. 474. 475, 476. 477. 478. 479. 480. 48 1 . 482. 483.
5 1 3. 5 1 4. 529. 566
Sfllm11es : 4 1 , 53, 57. 73. 77, 90, 9 1 , 97. 1 08, 1 09. 1 32 . 1 33. 1 88 . 209. 233. 244,
253. 255, 287, 299. 326, 336. 337. 346. 3 5 1 . 352. 353. 358. 36 1 . 367. 372.
426. 427, 428, 433. 489, 49 1 . 533. 540, 54 1 . 544. 575
SouilhlJ : 262
Speıısippos : ı, 22, 1 24, 1 37, 1 78, 309, 452, 485. 508. 5 24, 527. 528. 546. 547,

65 1
M ETAF i Z i K

548. 549, 559, 560, 56 1 , 564. 569, 570, 571 . 572. 573. 575. 580. 582. 59 1 ,
592. 593. 597, 598. 599, 600, 602
Sri,·lmmm A. : 1 28
Sjıiıu•w : 340
Sıilpmı : 397
Surr,,,ihl: 27, 1 3 3
s_,./,.. Mıttmu : 8, 82, 84, 85, 1 04, 1 1 9, 1 4 1 , 1 59. Hi6 , 173. 1 84. 1 89. 1 94 . 1 97.
2 1 0. 2 1 8, 238, 253. 260, 277, 3 1 1 , 445, 460. 46 1 , 470. 475. 484. 553. 562,
59 1
��ı·ri,11101: ııı, 8, 1 2, 27, 84, 1 00, 1 26, 1 54, 1 56, 1 58, 1 69, 1 72, 1 9ı; , :'.!0 1 . 202,
�08. 2 1 3, 2 1 7, 220, 22 1 , 222, 508, 53 1 , 538. 543. 546. 560. 570. 574. 5?6,
597, 606
T,11mt'")' P. : 9 l , 1 03, 242, 509
T,�vlor A. : 1 08, 54 1
T'1,ık-ı : 1 2, 9 1 , 92, 94, 1 06, 1 56, 360
TJıt'aİlt'lnı : 3 5 1
Tht'mİ!Iİnı : 111, 8
Tllt'mı ek Smyrnaios: 1 02
TJ1ı·nr'1rasıos : 1 1 2 , 1 1 5 , 1 4 5, 309, 5 1 0, 603
Thumı Ch. : 1 1 4
Timnlht'ns : 1 45 , 1 46
Tr1111Je/mb,,rg F.A. : 27, 78, 1 1 5, 452, 543
Trr11del: 82, 86, 88, 89, 9 1 , 1 62, 2 1 l , 2 1 9, 252. 253. 394. 4 59. 495
Uı•l>t'ru•t'g F. : 23, 1 33, 543, 603
\1,ıdıt'rn/ E. : 1 25
W�ıiız Th. : 27, 77, 82, 87, 88, 1 59, 229, 234. 240. 265, 28?. 459
W�ııdıler: 1 03
\f'rgk-r : 5 l 5
W'rmt'r Ch. : l , 88, 3 56, 369, 493, 497, 5 1 2, 5 1 7, 52 1
'W1irıh : 8 1
Zı/ı,ırelkı : 5 1 2
Zrllı·r E. : 1 , 7 1 , 1 1 5, 1 33, 39 1 , 52 1 , 570, 596, 603
Zeıın11 : 1 79, 1 80

652
İÇİNDEKİLER

ÇEViRENiN ÔNSÔZÜ . . . . . ............ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . ....... . Vll-XII


GiRiŞ ..... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 -28
BiBLiYOGRAFYA . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . 29-39
ARlSTOTELES'lN M ETAF1Z1G1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 1 -73
M ETAFiZiK . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . 75-608

/. KlTAP (A)

1 . Bölüm < Duyum, Deney, Sanat, Bilim, Bi lgelik > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75-8 1


2. Bölüm < Felsefenin Mahiyeti > . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 1 -86
3. Bölüm < ilk Yunan Filozoflarının Neden Araştırmaları: Maddi
Neden, Hareket Ettirici Neden ve Ereksel Neden .. . . 86-95
4. Bölüm < Platon-öncesi Felsefelerin incelenmesi > . . . .. . . . . . . . . . . . . . . 96-99
5. Bölüm < incelemenin Devamı : Pythagorasçılar, Elealılar,
Formel Neden > .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99- 1 07
6 . Bölüm < Platoncu idealar Kuramı > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 08- 1 1 6
7. Bölüm < incelenen Sistemlerin Aristoteles'in Dört Nedeni ile
ilişkileri > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 6- 1 1 8
8. Bölüm < Platon' dan Önceki Sistemlerin Eleştirisi > . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1 8- 1 24
9. Bölüm < Platon'un Paradigmatizminin Eleştirisi > . . . .......... . . . . . 1 24- 1 43
1 0. Bölüm < Birinci Kitabın Sonucu: Ancak Dört Neden Vardı r > 1 43- 1 44

il KlTAP (a)

1 . Bölüm < Felsefe Hakkında Genel Düşünceler > . . . . .. . ............... 1 4 5- 1 47


2. Bölüm < Sonsuz Bir Nedenler Dizisinin imkansızlığı ve Bir ilk
Nedenin Varlığının Zorunluluğu Hakkında > . . . . . . . . . . 1 47- 1 5 1
3 . Bölüm < Yönteme ilişkin Düşünceler > . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 52- 1 52

fil KlTAP (B)

1 . Bölüm < Metafiziğin Ana Problemleri > . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 53- 1 57


2. Bölüm < Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci ve Dördüncü
Sorunlar. > .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 57- 1 65
3. Bölüm < Altıncı ve Yedinci Sorunlar > .... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 65- 1 70
M ETAF İ Z İ K

4. Bölüm < Sekizinci, Dokuzuncu, Onuncu ve Onbirinci


Sorunlar > ....................................... ......... ................ . 1 70- 1 80
5. Bölüm < Ondördüncü Sorun > .......................... . . . . ............... . 1 8 1 - 1 84
6. Bölüm < On üçüncü ve ünik.inci Sorunlar > .......................... . 1 84- 1 86

iV. KITAP (I')

1 . Bölüm < Metafizik : Varlık Olmak Bakımından Varlığın


Bilimi > ................ .... ........... ........... ........... . . . . . . . . . . . . . . 1 87- 1 89
2. Bölüm < Metafizik : Tözün, Bir Olan'ın, Çok Olan'ın ve
Bunlardan Çıkan Karşıtların Bilimi > ..................... . 1 90- 1 99
3. Bölüm < Aksiyomlar ve Çclişkisizlik llkesinin 1 ncelenmcsi > .. 1 99-202
4. Bölüm < Çelişkisizlik llkcsinin Dolaylı Kanırlanması > ......... . 203-2 1 5
5. Bölüm < Protagoras'ın Göreciliğinin Elcşririsi > ........ ............ . 2 1 5-224
6. Bölüm < Proragoras'ın Çürütülmesine Devam > . . . . . . . . . .......... . 224-228
7. Bölüm < Üçüncü HMin imkansızlığının Kanıdan > .............. . 228-23 1
8. Bölüm < Her Şeyin Doğru Olduğu Veya Her Şeyin Yanlış
Olduğu Görüşünün incelenmesi > .......................... . 23 1 -233

V. KITAP (A)

1. Bölüm < Uke > ............. ............................. ............................ . 234-235


2. Bölüm < Neden > ............... ........ . ....................... .................. . 236-239
3. Bölüm < Ôğe > .......................... . . . . . ......... ....... . . . . . . . . .............. . 239-240
4. Bölüm < Doğa > .................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ . 24 1 -243
5. Bölüm < Zorunlu > ............. .......... ............ ............... ............. . 243-245
6. Bölüm < Bir > . . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 245-25 1
7. Bölüm < Varlık > .............. . . . ................................................. . 25 1 -254
8. Bölüm < Töz > . . ........... . . . . . . . . ........... ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......... . 254-255
9. Bölüm < Aynı, Başka, Farklı, Benzer > ................. ........... ...... . 255-256
1 0. Bölüm < Zıtlar, Karşıtlar, Tür Bakımından Başkalık > .......... . 257-259
1 1. Bölüm < Önce Gelen, Sonra Gelen > .................. ....... . . . . . ...... . 259-26 1
1 2. Bölüm < Güç, Yerenek, Güçlü, Yetenekli, Güçsüzlük,
Yetencksiz, Güçsüz > ............................ . ................. . 262-265
1 3. Bölüm < Nicelik > ................................................................. . 265-267
1 4. Bölüm < Nitelik > ............................................... .................. . 267-269
1 5. Bölüm < Göreli, Bağıntılı > . .................................................. . 269-273
1 6. Bölüm < Tam, Mükemmel > ................................................ . 273-274
İÇİNDEKİLER

1 7. Bölüm < Sınır > ............................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 274-274


1 8. Bölüm < Kendisinde, Kendisinden Öcürü, Kendisine Göre > . 275-276
1 9 . Bölüm < Özellik, Eğilim, İstidat > ......................................... . 276-276
20. Bölüm < Sahip Olma, HM, Varlık Tarzı > . . . . . . . . .................... .. 276-277
2 1 . Bölüm < Duygulanım > ....................... . . . . . . . ......................... .. 277-278
2 2 . Bölüm < Yoksun Olma, Yoksunluk > ...... . . . . . ....... .................. . 278-279
23. Bölüm < Sahip Olma, lçiRde Bulundurma, Tutma > ........... . . 279-280
24. Bölüm < Birşeyden Çıkmak, Meydana Gelmek > . . . . . . . . . . . . . .... . . 280-28 1
2 5 . Bölüm < Parça > ................. ................................ .......... . . . . . . . .. 28 1 -282
26. Bölüm < Bücün > . . ........................... . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . 282-283
27. Bölüm < Sakat Edilmiş > . . . . . . ......... . . . . . . . . . ............. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. 284-284
28. Bölüm < Cins > ................................ . . ............... . . . . . . . ............. . 28 5-285
29. Bölüm < Sahte, Yanlış > ................................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 286-289
30. Bölüm < ilinek > ........................................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 289-290

Vl KITAP (E)

1. Bölüm < Teorecik Bilimlerin Bölünmesi ve Teoloj inin


Üscünlüğü > .................................... . . . . . . . . . . . . . . . ....... .. 29 1 -297
2. Bölüm < Varlığın Anlamları: llinekscl Anlamda Varlık> . . . . . . . . 297-302
3. Bölüm < llincğin Doğası ve Nedenleri > ................................ . 302-303
4. Bölüm < Doğru Anlamında Varlık > .................................... .. 304-305

Vll KITAP (Z)

1. Bölüm < Töz: Varlığın tik Kategorisi - Varlığın f ncclenmesi


Önce Tözün incelenmesidir > ............................ . . . . . . 306-308
2. Bölüm < Töz Hakkındaki Farklı Kuramlar > .................. . . . . . . . . 308-309
3. Bölüm < Dayanak Olarak Gözönüne Alınan Töz > .............. .. 3 1 0-3 1 2
4. Bölüm < Hangi Şeylerin Mahiyeti ve Tanımı Vardır > . . . . . ..... . 3 1 3-3 1 9
5. Bölüm < Bir ikilik içeren Doğaların Tanı � ı Hakkında > ...... . 3 19-321
6. Bölüm < Her Varlığın Mahiyetinin Aynı Olduğuna Dair > .. .. 32 1 -326
7. Bölüm < Oluşun Analizi -· Farklı Türferi > ............................ . 327-333
8. Bölüm < Oluşun Analizine Devam-Madde ve Form, Meydana
Gelmemişlerdir. Sadece Somut Bileşik Varlık
Meydana Gelmiştir > .............................................. . 333-337
9. BöJüm < Oluşun Analizinin Sonu - Kendiliği nden Meydana
M ETAF İ Z İ K

Gelme ve Farklı Kacegoriler Bakı mı ndan Meydana


Gelme > ................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................. . . . . . . . . . . . . 338-34 1
1 0. Bölüm < Tan ımın Kısımları, Sadece Formun Kısımlarıdı r > .. . 342-348
1 1 . Bölüm < Formun Kısımları ve Bileşik Varlığın Kısımları > . . . . . 348-353
1 2. Bölüm < Tanımlanan Nesnenin Birliği > .......... . . . . . . . . . . ........... . 3 53-357
1 3. Bölüm < Tümeller, Tözler Değildir > ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. . 357-360
1 4. Bölüm < İdealar, Tözler Değildir > . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . ........... .. 360-363
1 5. Bölüm < Birey ve Dolayısıyla İdea, Tanımlanamazlar > . . . . . . . . .. 363-368
1 6. Bölüm < Duyusal Şeylerin Kısımları, Bir Olan ve Varlık,
Tözler Değildirler > .......... . . . . . . . . . ........... ................. . . 369-37 1
17. Bölüm < Töz, Formdur > . . . . . ...... ................... . . . . . . . . . . . ............. . 372-375

VIIJ. KiTAP (H)

1 . Bölüm < Duyusal Tözler, Madde > . . . . . . . . . . . . ...... . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . 376-378


2. Bölüm < Madde, Form ve Bileşik Varlık; Belli Başlı Türleri > 378-38 1
3. Bölüm < Form ve Ôğeler, Ancischenes'in Kuramının Reddi -
Sayı ve Tanım > . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .................. . . . . . . . . . . . . . 38 1 -385
4. Bölüm < Farklı Varlıklar ve Olaylarda Nedenler > . . . . . . . . . . . . . . . . .. 385-387
5. Bölüm < Madde ve Zıtlar > .......... . . . . . . . . . . . . . . .......................... . . 387-389
6. Bölüm < Tan ımın Birliği > . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . ..................... . . . . . . . . . 389-392

IX. KlTAP (B)

1 . Bölüm < Asıl Anlamında Varlık > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . 393-395


2 . Bölüm < Akılsal Kuvvecler ve Akıl-Dışı Kuverler > ..... . . . . . . . . . . . . 395-396
3. Bölüm < İ mkansız Kavramının Gerçekliği > . . . . . . ........... . . . .. . . . . . 397-400
4. Bölüm < Mümkün Kavramının- Gerçekliği - Megara Okuluna
Karşı Polemik > .... . . . . . . . . . . . ......... . . . . . . . . . .. . . . . . . ............. . 400-40 1
5. Bölüm < Kuvvenin Fiil Haline Geçişi > ..... . . . . . . . . . . . . . . .............. . 40 1 -402
6. Bölüm < Kuvve ve Fiil Ayrımı > . . . . . . .............. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . 402-405
7. Bölüm < Bir Şey Ne Zaman Diğerinin Kuvesidir? > . . . ........... . 405-407
.. .
8. Bölüm < F ı ı I ı n Kuvveye Ô ncel ıgı
· v • > .............. . . . . . . . .................. . 408-4 1 3
9. Bölüm < Fiilin Önceliğine Devam: Bilkuvve İyi ve Bilfiil İyi -
Geometrik Kanıclama > ........................ ................. .. 4 1 3-4 1 5
1 0. Bölüm < Doğru ve Yanl ış > ................................... ............... . . 4 1 6-4 1 8
iÇiNDEKiLER

X KiTAP (!)

1. Bölüm Bir'in Anlamları - Bir'le Ölçme > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


< . . 4 1 9-424
2. Bölüm Bir'in Doğası > . . . . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
< . 424-426
3. Bölüm Birlik ve Çokluk - Türemiş Anl:ıml:ır > . . . . ..... ......... .
< 426-429
4. Bölüm Ka�şırlar > . . . . . . . . . . . ............. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ................ .
< . 429-433
5. Bölüm Büyük ve Küçük Olan'a Zıt Olan Eşit Ol:ın > . . . .....
< . 433-435
6. Bölüm Bir ve Çokluk > . . . . . . .................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
< . 435-438
7. Bölüm Ara Durumlar > .... ................... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
< 438-44 1
8. Bölüm Türsel Başkalık > . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..
< 44 1 -442
9. Bölüm Tür B:ıkımından Farklılığı Meydana Getiren Şey, Öz
<
Bakımından Karşıtlıktır > . . . . . . . . . . . ...... . . . . . ................. . 443-444
1 0. Bölüm < Yokoluşa Tabi Olan ve Olmayan Varlıkl:ır, Cins
Bakımından Farklıdırlar > .............. . . . . . . . ........... . . . . . . . . 444-446

XI. KiTAP (K)

1. Bölüm < B 2, 3. Bölümlerin Özeti > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 447-450


2. Bölüm < B 4-6. Bölümlerin Özeti > . . .... . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . 450-453
3. Bölüm < llk Felsefeni n Konusunun Belirlenmesi > . . . . . . . . .. . . . . . . . 453-455
4. Bölüm < Felsefe, Metafizik ve Fizik > . . . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . .. . . . . . . 45 5-455
5. Bölüm < Çelişki > ................................ ............ . . . . . . . . . . . . . ........ . 456-458
6. Bölüm < Çelişki llkesine Devam > ....... . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . 458-462
7. Bölüm < Teoloji, Matematik ve Fizikten Ayrıdır > . . . . . . . . . . . . . . . . . 462-463
8. Bölüm < llineksel Anlamda Varlık ve Doğru Anl:ımında
Varlığın Analizi > . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 464-466
9. Bölüm < Hareketin Analizi > . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 466-470
1 O. Bölüm < Sonsuzun Analizi > . . . . ........... . . . . . . . . . . .......... . . . . . . . . . . . . . . . 470-476
1 1 . Bölüm < Değişme ve Hareket > . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . 476-478
1 2. Bölüm < Değişmeni n Değişmesinin İmkinsızlığı > . . . . . . .. . . . . . . . . 479-483

Xll KiTAP (A)

1 . Bölüm < Farklı Töz Türleri > ..................... . . . . . . .................... . 484-485 .

2. Bölüm < Değişme, Madde içerir > . . . . . . . ......... . . . . . . .................. 485-487 .

3. Bölüm < Madde ve Form Varlığa Gelmezler; Doğal V:ırlıklarda


ve Yapma Varlıklarda Bağımsız Form > . . . . . . . . . ......... 487-490 .
M ETA F İ Z İ K

4. Bölüm < Bütün Varlıklarda Nedenlerin Özdeşliği > .............. . 490-493


5. Bölüm < Bütün Varlıkların Nedenlerinin Özdeşliği Konusuna
Devam - Fiil ve Kuvve Nasıl Bürün Varlıklara
Uygulanır > ................................... . .. . . . . . . . . . ............ .. 493-497
6. Bölüm < Ezeli-Ebedi Bir ilk Hareket Ettiricinin Zorunluluğu> 497-50 1
7. Bölüm < llk Hareket Ettiricinin Doğası. Sah Fiil,
Düşüncesinin Düşüncesi Olarak Tanrı > .. .............. . 502-509
8. Bölüm < Gök Kürelerinin Akılları > ............... ..... . . . ..... . . . . . . .... . 509-5 1 8
9. Bölüm < Tanrısal Aklı n Mahiyeti > ........ ........... . . . . . ............... . 5 1 8-522
1 0 . Bölüm < Dünyada İyi'nin Varlığı - Karşı Kuramların
..
Çuru"t"l
u mesı' > ............. . . . . . .................... ........... . . . . . .. . 522-527

Xlll KlTAİ' (M)

1 . Bölüm < G iriş ve Plan > ...... . .................. . . . . .......................... .. 528-530


2. Bölüm < Matematiksel Varlıklar Ne Duyusal Varlıklarda Bilfiil
Var Olan Tözlerdir, Ne De Duyusal-Üstü
Gerçekliklerdir > ................... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ......... . 530-536
3. Bölüm < Matematiksel Şeylerin Özel Varlık Türü -
Matematiksel Soyutlamanın Meşruluğu > .............. . . 536-540
4. Bölüm < Platon'un Sisteminin Tarihi ve Eleştirisi > .............. . 540-544
5. Bölüm < İdealar Değişmenin Nedenleri Değildirler > ........ .... . 544-545
6. Bölüm < İdea-Sayılar Öğretisi - Varlıkların Tözleri Olarak
Gözönüne Alınan Sayıların Doğası Üzerine
Varsayımlar > ....... ......................... . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 545-549
7. Bölüm < İdea-Sayılar Teorisine Devam - Platon'un Sayıların
Birbirleriyle Toplanamayacağına ilişkin Görüşlerin in
İ ncelenmesi > .................. . . . ............ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 549-558
8. Bölüm < Sayıların Kuramına Devam - Sayıların Birimlerinin
Birbirleriyle T9planamayacağına ilişkin Platoncu
Görüşlerin İncelenmesine Devam - Ayrılıkçı
Platonculann ve Pythagorasçıların Eleştirisi -
İdea-Sayıların Varlığına İtirazlar - Kendinde Bir'in
Doğası > . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 558- 569
9. Bölüm < İdea-Sayıların Kuramına Devam - Kendinde Bir'in
Doğasına Devam - idea-Büyüklükler Kuramının
Eleştirisi - İdea-Sayıların Eleştirisi - idealar
Kuramının Özel Eleştirisi > .................................... . 569-575
İÇİNDEKİLER

1 0. Bölüm < Tümellerin Ayrı Varlığının Eleştirisi - Tözlerin


Formcl ve Maddi tlkelerinin Bireysel veya Tümel
Doğası > . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 576-579

XIV. KlTAP (N)

1 . Bölüm < Karşıclar Olarak Gözönüne Alınan Maddi ve Formel


tlkclerin Eleştirisi - Bir Olan ve Çok Olan'ın Farklı
Biçimleri > ............ ................. ................................. . 580-585
2. Bölüm < Bir Önceki Bölümün Devamı - Tözlerin Çokluğu
Hakkındaki Platoncu Kuramların Eleştirisi ve
Bağımsız Sayılar > . ........................................ .......... . 585-59 1
3. Bölüm < Bağımsız Sayılar Hakkındaki Görüşlerin Eleştirisine
Devam - Sayıların Meydana Gelişinin Eleştirisi > . . . . . 59 1 -595
4. Bölüm < İyi ve ilişkilerinde ilkeler > ......... . . . . . . ................. ..... . 596-600
5. Bölüm < Sayının Oluşu - Sayı Tözlerin Nedeni midir? > . . . . . . . 600-604
6. Bölüm < Sayının Formcl Neden Olmasının imkansızlığı > ... . . 604-608

YABANCI TERİMLER VE KAVRAMLAR DiZiNi . . .............. . .


.. 609-643

ŞERHÇILER VE FİLOZOFLAR DİZiNi . ... . ..


. ... .. .. . ..... . . . .. . . . . .
. . . . 645-652

You might also like