You are on page 1of 288

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne

KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE


ŞEHBENDERLERİ
YA­YIN NO: 643

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne


KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ
Dr. Uğur Özcan
Dr. Abidin Temizer

© Bil­ge Kül­tür Sa­nat Ya­yın Da­ğı­tım San. ve Tic. Ltd. Şti.


Ser­ti­fi­ka No: 16228

1. Basım, Nisan 2015

ISBN: 978 - 605 - 4921 - 43 - 0

Genel Ya­yın Yö­net­me­ni: Ah­met Nu­ri Yük­sel


Ka­pak: Ke­nan Öz­can
Sayfa Düzeni: Nurel Naycı
Baskı: Alemdar Ofset
Davutpaşa Cad. Besler İş Merkezi No: 29-30 Topkapı / İstanbul
Tel: (0212) 544 23 09
Kapak Baskı: Azra Matbaacılık
Cilt: Çevik Matbaacılık

BİL­GE KÜL­TÜR SA­NAT


Nu­ru­os­ma­ni­ye Cad. Kar­deş­ler Han No: 3 Kat: 1 34110 Ca­ğa­loğ­lu / İS­TAN­BUL
Tel: (0212) 520 72 53 (Pbx) Faks: (0212) 511 47 74
bil­ge@bil­ge­ya­yin­ci­lik.com www.bil­ge­ya­yin­ci­lik.com
Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE
ŞEHBENDERLERİ

Doç. Dr. UĞUR ÖZCAN


Yrd. Doç. Dr. ABIDIN TEMIZER
Doç. Dr. Uğur Özcan, 1977 yılında Eskişehir’in Çifteler ilçesine bağlı
Kadıkuyu köyünde doğdu. İlköğrenimini Eskişehir’de, orta ve lise öğ-
renimini Ankara’da tamamladı. Lisans eğitimini 1999 yılında Isparta
Süleyman Demire1 Üniversitesi Tarih Bölümü’nde alan Dr. Özcan, yük-
sek lisans derecesini Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde, Makedonya
Sorunu üzerine hazırladığı teziyle 2004 yılında kazandı. 2001-2003 ara-
sında ABD’nin California eyaletinde tez çalışmalarında bulundu. 2004’te
doktora eğitimine başlayan Dr. Özcan, 2009 yılında “II. Abdülhamid
Dönemi Osmanlı Karadağ Siyasi İlişkileri” başlıklı teziyle Isparta Sü-
leyman Demirel Üniversitesi’nden doktora unvanını aldı. Aynı yıl Ahi
Evran Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yrd. doç. olarak göreve başladı.
2013 yılı başında İstanbul Üniversitesi, Avrasya Enstitüsü’ne geçiş ya-
pan Dr. Uğur Özcan, 2015 Martı’nda doçent unvanını aldı. Hâlen aynı
üniversitede yüksek lisans düzeyinde Balkan Tarihi dersleri vermektedir.
Ayrıca Anadolu Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans
eğitimi alan yazarın Yakınçağ Osmanlı Tarihi, Balkanlar ve özellikle Ka-
radağ ile ilgili yayımlanmış uluslararası düzeyde bildiri, makale ve kitap
çalışmaları vardır.
Eserler: II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Karadağ Siyasi İlişkileri
(2012); Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Defter-i Hâkânî, (2015, Editör,
Abidin Temizer ile birlikte).

Yrd. Doç. Dr. Abidin Temizer, 1981 yılında Van’ın Gürpınar ilçesinde
doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Van’da tamamladı. Lisans derecesini
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü’nde 2003 yılında aldı. Aynı
üniversite ve bölümde 2007 yılında “Osmanlı-Karadağ Sınır Anlaşmaz-
lıkları ve Çözümü 1878-1912” başlıklı teziyle yüksek lisans eğitimini;
2013’te “Karadağ’ın Sosyal ve Ekonomik Yapısı 1853-1913” başlıklı te-
ziyle de doktora eğitimini tamamladı. Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde
arş. gör. olarak başladığı akademik hayatına, 2010-2014 arasında Balı-
kesir Üniversitesi’nde okutman olarak devam etmiştir. 2014-2015 eğitim
öğretim yılında yrd. doç. unvanıyla Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Tarih
Bölümü’ne geçiş yapan Dr. Temizer, yine aynı eğitim öğretim yılında TÜ-
BİTAK bursuyla ABD’nin Texas eyaletine bağlı University of Texas-Pan
American’da “misafir öğretim üyesi” olarak çalışmalar yürütmüştür. Aka-
demik çalışmaları Balkan tarihi, daha ziyade Karadağ tarihi odaklı olan
yazar, evli ve bir çocuk babasıdır. 
Eserler: Balkan Tarihi Araştırmalarına Metodolojik Yaklaşımlar
(2014, Editör); Şefik Avni Özüdoğru’nun Serbest Fırka Hatıratı (2014,
Hazırlayan); Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Defter-i Hâkânî (2015,
Editör, Uğur Özcan ile birlikte); South-East European Diplomacy:100
Years Since the Balkan Wars (2015, Editör, Ionut Cojocaru ile birlikte).
Özlem Acer Özcan ve
Gülden Temizer Hanımefendilere…
İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR..................................................................................................................................9

ÖNSÖZ................................................................................................................................................... 11

GIRIŞ......................................................................................................................................................15
a. Osmanlı Devleti’nde Sefirlik Müessesesi ve Sefirler. ...............................17
b. Osmanlı-Karadağ İlişkilerine Genel Bir Bakış. .............................................39

BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ’NİN KARADAĞ’DAKİ SEFİRLERİ
a. Sefirler Şehri Çetine’nin Kısa Tarihçesi. .............................................................47
b. Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefirleri. ....................................................................51
Babanzade Halil Halid Bey (1879-1880)...........................................................52
Hüseyin Hüsnü Sermed Efendi (1880-1881)....................................................57
Raufpaşazade Mehmed Rıza Bey (1881-1883)...............................................60
Aris Dakes Bey (Maslahatgüzar) (1883)............................................................71
Şedid Ceyş Efendi (Maslahatgüzar) (1883)......................................................74
İsmail Hakkı Paşa (1883-1884).................................................................................77
Ahmed Cevad Paşa (1884-1888)..............................................................................79
Hüseyin Hüsnü Paşa (1888-1889)........................................................................123
Dağıstanlı Seyfullah Paşa (1889). ........................................................................132
Saraylızade Ahmed Tevfik Paşa (1889-1891)...............................................135
Aydınoğlu Ahmed Fevzi Paşa (1891-1908)....................................................141
Abdulbâki (Bâki) Bey (1908-1910). .....................................................................152
Mehmed Sadreddin (Seymen) Bey (1910-1911)..........................................156
Alfred Bielinski (Ahmed Rüstem) (1911-1912)............................................162
8 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Rumbeyoğlu Fahreddin Reşad Bey (1912-1912).......................................170


İbrahim Halil Bey (Maslahatgüzar) (1912)...................................................172
c. Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefarethanesi......................................................173

İKİNCİ BÖLÜM
OSMANLI DEVLETİ’NİN KARADAĞ ŞEHBENDERLERİ
a. Osmanlı Devleti’nde Şehbenderlik Müessesesi..........................................185
b. Podgorica Şehbenderleri. .............................................................................................188
c. Bar-Ülgün Şehbenderleri..............................................................................................201

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KARADAĞ’DAKİ
BÜYÜKELÇİLERİ
a. Türkiye Cumhuriyeti’nde Elçilik Müessesesi.............................................. 211
b. Cumhuriyet Dönemi Türk-Karadağ İlişkileri...............................................217
c. Türkiye’nin Podgorica Büyükelçileri. ................................................................238
Hasan Servet Öktem (2007-2008).........................................................................238
Murat Oğuz (2008-2009).............................................................................................241
Emine Birgen Keşoğlu (2009-2012)....................................................................245
Mehmet Niyazi Tanılır (2012-2015)....................................................................252
d. Cumhuriyet Dönemi Karadağ Büyükelçiliği Kâtipleri. ........................267

SONUÇ................................................................................................................................................269

BIBLIYOGRAFYA.......................................................................................................................272

EKLER................................................................................................................................................281

İNDEKS..............................................................................................................................................282
KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser


a.g.m. : adı geçen makale
a.g.t. : adı geçen tez
a.g.web. : adı geçen web
Bkz. : Bakınız
BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
C. : Cilt
çev. : Çeviren
D.A.O.H.N.C.S : Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Hâriciyye
Nezâret-i Celilesinin Salnâmesidir
DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi
e.t : Erişim Tarihi
İA : İslam Ansiklopedisi
OTAM : Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi
Dergisi
NATO : North Atlantic Treaty Organization
BM : Birleşmiş Milletler
No. : Numara
s. : sayfa
S. : Sayı
TDAV : Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
TDVY : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
TTK : Türk Tarih Kurumu
TVYY : Tarih Vakfı Yurt Yayınları
V. : Volume
DH. SAİDd. : Dâhiliye Nezareti Sicill-i Ahval Defterleri
10 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

HR.HMŞ.İŞO. : Hâriciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare


Odası Evrakı
HR.TO. : Hâriciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı
İ.DH. : İrâde Dâhiliye
İ.HR. : İrâde Hâriciye
İ.MBH. : İrâde Mabeyn-i Hümâyûn
İ.MMS. : İrâde Meclis-i Mahsus
İ.ŞD. : İrâde Şûrâ-yı Devlet
İ.TAL. : İrâde Taltifat
Y.A.HUS. : Yıldız Sadaret Husûsî Maruzat Evrakı
Y.A.RES. : Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı
Y.E.E. : Yıldız Esas Evrakı
Y.PRK.BŞK. : Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi
Maruzatı
Y.PRK.MK. : Yıldız Perakende Evrakı Müfettişlikler ve
Komiserlikler Tahriratı
Y.PRK.NMH. : Yıldız Perakende Evrakı Evrakı Name-i
Hümâyûnlar
Y.PRK.AZJ. : Yıldız Perakende Evrakı Arzuhâl ve Jurnaller
LC. : Library of Congress
H. : Hicrî
Z : Zilhicce
K : Kânunusani
KA : Kânunuevvel
L : Şevval
M : Muharrem
N : Ramazan
RA : Rebiyülevvel
R : Rebiyülahir
S : Safer
Ş : Şaban
B : Receb
ÖNSÖZ

Osmanlı Devleti’nin, Fatih Sultan Mehmed (1451-1481)


döneminde 1479 yılında başlayan Karadağ’da hâkimiyet kur-
ma çabaları, ancak II. Bayezid döneminde 1499 yılında tam
anlamıyla gerçekleşebilmiştir. Yaklaşık dört asır Osmanlı
hâkimiyetinde kalan Karadağ, nihayet 1878 Berlin Antlaş-
ması ile bağımsızlığını kazanmıştı. Bu bağımsızlıktan son-
ra Osmanlı Devleti Karadağ’ı tanıyan ilk devlet olmuş ve
Çetine’ye gönderilen ilk daimi Osmanlı sefiri Halil Halid
Bey, görevine Temmuz 1879’da başlamıştır. 1879’dan 1912
Balkan Savaşları’na kadar Karadağ’da dördü maslahatgüzar
olmak üzere 17 Osmanlı sefiri görev yapmıştır. Bu süreçte
aynı zamanda Çetine Sefareti’ne bağlı olarak Bar-Ülgün ve
Podgorica’da Osmanlı şehbenderlikleri açılmış, buradaki
Müslümanların sorunlarıyla yakından ilgilenilmiştir. Bal-
kan Savaşları’nın patlak vermesiyle Osmanlı Devleti, Ka-
radağ ile olan diplomatik ilişkilerini dondurmuş, Çetine’de-
ki son sefiri İbrahim Halil Bey’i geri çağırmıştır. 1912’de
kapanan Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefareti, Birinci Dünya
Savaşı’ndan sonra 1918’de Karadağ’ın Sırbistan’la birleşme-
si ve 1946’da Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ni
oluşturan altı özerk federe biriminden biri olması nedeniy-
le yeniden açılamadı. Yugoslavya Sosyalist Federal Cum-
huriyeti’nin 1992’de dağılması üzerine Karadağ’la Sırbis-
12 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

tan birlikte Sırbistan-Karadağ Cumhuriyeti’ni kurdular.


Nihayet Karadağ 2006 yılında yapılan referandumdan iki
hafta sonra Sırbistan’la yollarını ayırarak 3 Haziran 2006’da
bağımsızlığını ilan etti. Karadağ’ın bu ikinci bağımsızlık de-
neyiminde Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin 127
yıl önce yaptığı gibi Karadağ’ı tanıyan ilk devletlerden birisi
oldu. Türkiye bu ülkedeki büyükelçiliğini 2008 yılında yeni
başkent Podgorica’da açmıştır. Böylece 1912’de kapanan
Osmanlı sefirliğinden bu yana Karadağ’da açılan ilk Türk
büyükelçiliği, mütekabiliyet esasına uygun şekilde görevine
başlamıştır.
Bu kitap daha önce, Öncü Yayınları’ndan çıkan çalışma-
mızın genişletilmiş, yeniden gözden geçirilmiş, yeni belge ve
bilgilerle desteklenerek tashih edilmiş hâlidir. Başta Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki belgeler ol-
mak üzere yerli ve yabancı muhtelif kaynaklardan istifade
edilerek hazırlanmıştır. Bu kapsamda Sicill-i Ahval Defterle-
ri, Hariciye salnameleri, sefaretnameler taranmış, iki devlet
arasında çeşitli konularda yapılan resmî yazışmalar görül-
müştür. Ayrıca Sultan II. Abdülhamid’in Yıldız Albümü’nden
ve ABD’de Library of Congress’de bulunan albüm katalog-
ları arasında bugüne kadar hiç görülmeyen fotoğraflara bu
kitapta yer verilmiştir. Çalışmamız bu hâliyle yepyeni bir for-
mata bürünürken görsel zenginliğe de kavuşmuştur. Osmanlı
sefirlik müessesesi anlamında önemli bir literatür taramasının
da yapıldığı çalışmamız giriş ve üç bölümden oluşmaktadır.
Giriş kısmında Osmanlı’da sefirlik müessesesi ve Osmanlı-
Karadağ diplomatik ilişkileri genel hatlarıyla anlatılırken Bi-
rinci Bölümde Osmanlı’nın Karadağ sefirleri ve Çetine Sefa-
rethanesi; İkinci Bölümde Osmanlı’nın Karadağ şehbender-
leri incelenmiştir. Üçüncü Bölümde ise ana hatlarıyla Türkiye
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 13

Cumhuriyeti’nde elçilik müessesesine yer verilerek Türkiye


Cumhuriyeti-Karadağ ilişkileri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
Karadağ’daki büyükelçileri konuları araştırılmıştır. Başlıklar
genel itibariyle değişmemekle birlikte yeni ilaveler yapıldı.
Örneğin, “Osmanlı’da Şehbenderlik Müessesesi”, “T.C. Dö-
neminde Elçilik Müessesesi” gibi bazı konular için ayrı baş-
lıklar oluşturuldu. İlk baskıda gözden kaçan yazım hataları,
bilgi eksiklikleri, üslup bozuklukları, mümkün olduğunca
minimize edildi. Ayrıca çalışmanın daha önceki baskısında
yer alan İngilizce özete bu yeni baskıda yer verilmemiştir.
Ancak kitabın yabancı dilde basımına duyulan ihtiyacın da
farkındaydık. Bu nedenle geniş kapsamda düşünerek kitabın
ileriki yıllarda İngilizce ve hatta Karadağca/Boşnakça/Sırpça
tam çevirisinin yayınlanmasının daha verimli olacağı düşün-
cesiyle özet fikrinden vazgeçtik.
Diplomasinin büyük önem kazandığı günümüz dünyası-
na bilimsel bir üslup ve objektif bir yaklaşımla ortaya koy-
maya çalıştığımız bu eserimizin, günümüz bilim insanları,
tarihçileri, devlet adamları ve diplomatları için önemli bir
kaynak teşkil etmesini umuyoruz. Son olarak çalışmamızın
her aşamasında bizden değerli yardımlarını esirgemeyen, bil-
gi ve belge desteği sağlayan hocalarımız, Prof. Dr. Bülent Öz-
demir, Prof. Dr. Hasan Babacan ve Doç. Dr. Zafer Gölen’e;
olumlu yönde değerlendirmeleri ve teşvikleri nedeniyle Prof.
Dr. Kemal Çiçek’e; tashih aşamasındaki katkılarından dolayı
Yrd. Doç. Dr. Murat Tuğluca’ya, Başbakanlık Osmanlı Arşi-
vi çalışanlarına ve tabii ki bu kitabın elinizde olmasını sağla-
yan Bilge Kültür Sanat Yayınevi’ne, ismini sayamadığımız
dostlarımıza ve meslektaşlarımıza teşekkürü borç biliriz.
Dr. Uğur Özcan & Dr. Abidin Temizer
İstanbul 2015
GİRİŞ

Devletlerarası ilişkilerde önemli bir faktör sefir (elçi)


tayini meselesidir. İki devlet arasında sefir atamaları, büyük
problemlerin çözümüne vesile olduğu kadar, başlı başına
problemin kaynağını da teşkil etmiştir. Elçi bazen savaş-
ların başlamasına yol açan kıvılcım, bazen barışa uzanan
eldir. Özellikle 19. yüzyılda önemi çok daha iyi anlaşılan
daimi elçiliklerin yaygınlaşmasıyla devletlerarası ilişkiler-
deki konumunu daha da güçlendiren bu müessese, Osman-
lı-Karadağ ilişkileri başlayınca bu platformda da kendisini
gösterme fırsatı bulacaktır. Osmanlı-Karadağ ilişkilerinde
diplomatik temas ve elçilerin tayin edilmesi meselelerine
geçmeden önce, elçilik müessesesi hakkında kısa bir izahat
yapmakta yarar görüyoruz.
Bilindiği gibi uluslararası ilişkilerde bir ülke kendini
devlet olarak kabul ettirmiş ve diğer devletler tarafından
tanınmasını sağlamışsa bu beraberinde diplomatik ilişkiyi
getirmektedir. İki devletin birbirini tanıması, diplomatik
düzeyde kendi temsilcilerinin karşılıklı o ülkelerde bu-
lunması manasına gelmektedir. İki ülke arasında ilişkileri
yürütme sanatı diye tarif edebileceğimiz diplomaside1 el-
çilik kurumu çok büyük bir önem ifa etmektedir. Almanca
1 Ali İbrahim Savaş, Osmanlı Diplomasisi, 3F Yayınevi, İstanbul 2007,
s. 9.
16 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Botschafter, Fransızca Ambassadeur, İngilizcede Ambas-


sador ve Arapça ve Farsçada Sefir anlamına gelen elçinin
görevi daimi ya da geçici olarak gönderildiği ülkede kendi
devletini temsil etmektir2. Fakat bu görevi kendini siyasi
makamın yerine koyarak değil, ülkesinin karar mercileri-
nin doğru karar verebilmesi için bilgi desteği sağlayarak
ve devletinin çıkarlarını tehlikeye sokabilecek gelişmeleri
fark ettiği anda olası felaketlerle ilgili hükûmetini haber-
dar ederek ve uyararak yerine getirir. Tarihi çok eskilere,
ilk çağlara kadar dayanan elçilik müessesesi, bir anlamda
uluslararası dokunulmazlığa sahip bir yapısı olduğu için,
“elçiye zeval olmaz” şeklinde ifade edilen bir Türk atasö-
züne de yansımıştır3.
19. yüzyıldan itibaren sefirler üç sınıfa ayrılmıştır.
Sefirikebir (Büyükelçiler), Orta sefirler (Orta elçiler) ve
Maslahatgüzarlar. Büyükelçiler bulundukları devlet baş-
kanının yanında, kendi devlet başkanlarını temsil etmeleri
açısından diğerlerinden üstündür. Orta elçiler ise devlet
başkanlarının şahsını temsil etmiyorlardı. Onlar yaptık-
ları işlerinde ülkelerini temsil etmektedirler. Dolayısıyla
doğrudan devlet başkanıyla diyaloğa geçemezler, Dışişle-
ri bakanı aracılığıyla devletlerinin mesajlarını iletirlerdi.
Maslahatgüzarlar, itimatnamelerini Dışişleri bakanları se-
viyesinde verirlerken büyükelçi ve elçiler itimatnamelerini
devlet başkanlarına verirlerdi4.

2 Longman Dictionary of American English, “Ambassador”, Longman,


NY 1983, s. 21.
3 Mehmet İpşirli, “Elçi“ Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), C. 11,
TDVY, İstanbul 1995, s. 3.
4 İpşirli, a.g.m., s. 14.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 17

a. Osmanlı’da Sefirlik Müessesesi ve Sefirler


Osmanlı Devleti 18. yüzyılın sonlarına kadar yabancı
ülkelerde daimi sefirlikler bulundurmamış, gerekli gör-
dükçe geçici süreliğine sefirler göndermiştir. Oysaki Avru-
palı devletlerin çok eski tarihlerde başlamak üzere Osman-
lı Devleti’nde daimi sefirlikler tesis ettikleri görülmekte-
dir. Avrupalı devletlerin Osmanlı payitahtında daimi sefir
bulundurma geleneklerinin mazisi 16. yüzyıla dayanırken
Dersaadet bu konuda gecikmeli davranmış ve 1792 yılına
gelinceye kadar hiçbir ülkede daimi sefirlik açmamıştır5.
Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelerde elçilikler bu-
lundurmamasına karşın Batılı devletlerin Osmanlı’da da-
imi elçilik bulundurmaları şeklinde bir tablonun oluşma-
sında elbette ki çok farklı nedenler vardır ama belki de en
önemlisi Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumu nedeniyle
o dönem dünyasının hem siyasi, hem askerî, hem de ticari
faaliyetlerinin merkezi konumunda olmasını gösterebiliriz.
Çıkarların ve menfaatlerin ön planda olduğu bir zaman-
da, çıkarları açısından en elverişli yaklaşıma sahip olmak
için çaba sarf eden Avrupalı devletler, var olan çıkarlarını
korumak için dahi olsa Osmanlı Devleti’yle ilişkilerini iyi
tutmak istemişlerdir. Bu maksatla her daim Dersaadet’te
sefaret açma ve daimi sefir bulundurmanın yollarını ara-
mışlardır6. Osmanlı Devleti’nde yabancı sefirlerin bulun-
ması sıradan bir hadiseydi. Rumeli ve Anadolu’da yapılan

5 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, TTK, Ankara


1992, s. 15; Kemal Girgin, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri Harici-
ye Tarihimiz (Teşkilât ve Protokol), TTK, Ankara 1994, s. 40.
6 Ömer Düzbakar, “XV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik
Geleneği ve Elçilerin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri” Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal of International Social Re-
search) Volume 2/6 Winter 2009, s. 184.
18 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

fetihler sonucu hâkimiyet sahası hızla genişleyip Karade-


niz ve Akdeniz’de söz sahibi olmaya başlayınca Venedik
ve Ceneviz gibi bölgede ticari çıkarları olan devletler, se-
firler göndererek diplomatik temas kurmaya çalışmışlar-
dır7. II. Mehmed dönemine bakıldığı takdirde görülecektir
ki Venedik balyosları, daha sonraları Avusturya, Rusya,
İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa, İngiltere ve Lehistan’ın
sefirleri İstanbul’da daimi sefir olarak faaliyet göstermiş-
lerdir8. Venedik Cumhuriyeti İstanbul’da ilk daimi sefirliği
açan devlet olmuştur. İstanbul’un fethinden hemen sonra
gerçekleşen bu açılışı, Lehistan 1475, Rusya 1497, Fransa
1525 yılıyla takip etmiş ve Osmanlı topraklarında daimi se-
firlik bulunduranlar kervanına katılmışlardır9.
Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerde yabancı devletlere
yolladığı sefirlerin hangi sınıf ve derecelere ayrıldığı hakkın-
da net bir bilgiye sahip değiliz. Ancak 16. yüzyıldan itibaren
görevlendirilen sefirlerin, görevlerinin önemine ve gönderil-
dikleri devletin büyüklüğüne göre Sefirikebir (Büyükelçi) ve-
ya Orta elçi olmak üzere iki sınıfa ayrıldıkları bilinmektedir.
Bunun yanı sıra bazen basit bir görevle, özellikle bir mektup
götürmek vazifesiyle yollanan görevlilere de rastlanmaktadır
ki bunlara da “Nameres” denilmektedir. Bazen de çok daha
basit işler için “Çavuş” adı altında memurların gönderildiği
de görülmektedir10.
Görüldüğü gibi Osmanlı Devleti, kuruluştan bu yana
muhatap olduğu devletlere sefirler göndermiyor değildi.
Fakat bu sefirler, daimi sefirler değil, kısa süreli, bir prob-

7 İpşirli, a.g.m., s. 8.
8 Cahit Bilim, “Tercüme Odası“ Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi
Dergisi (OTAM), S. I, Ankara 1990, s. 29.
9 Düzbakar, a.g.m., s. 184.
10 Unat, a.g.e., s. 19.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 19

lemi çözmek adına gönderilmiş ya da bir mesajı iletmek,


yeni padişahın tahta çıktığını haber vermek, ikili antlaş-
maların onaylanması adına gönderilen sefirlerdi. Özellik-
le 16. yüzyılla birlikte Kanuni Sultan Süleyman’ın kapı
komşusu ülkelere ve dünyanın çeşitli noktalarındaki ülke-
lere sefirler gönderdiği arşivlerde yapılacak kısa bir çalış-
mayla anlaşılabilir11.
Çavuş, kapıcıbaşı gibi yüksek rütbelerin bu sefirlere
verildiği görülür. 17.-18. yüzyılda yurt dışına gönderilen
sefirlerin mevcudunda da ciddi oranda artış olmuştur. Gi-
den sefirler döndüklerinde gezdiği gördüğü ve görev yap-
tığı ülke ile ilgili rapor mahiyetinde sefaretnameler yaz-
mışlardır. Bu sefaretnameler o dönem dış politikasında ne
gibi etmenlerin rol oynadığını, diplomasi trafiğinin nasıl
bir seyir izlediğini ve Osmanlı diplomatlarının Avrupa’ya
bakışını göstermesi açısından son derece verimli ve önem-
li kaynaklardır. Bu sefaretnameler, ayrıca Osmanlı elçile-
rinin sınırlarda nasıl mütekabiliyet esasına göre değiştiril-
diklerini ve yabancı ülkeler nezdinde kabul merasimlerini
yani resmikabulleri (audience) nasıl gerçekleştirdiklerini
bütün detayıyla görebilmemize yardımcı olur12.
Bir sefir gittiği yerde kendi devletinin siyasi iktidarını
temsil ettiği gibi mensup olduğu ülkenin kültürünü ve dini-
ni de temsil ederdi. Avrupalılar baktıklarında onun şahsında
bütün kurumlarıyla, kimliğiyle, diniyle Osmanlı Devleti’ni
ve Osmanlı Milletini, Müslüman âlemi görürdü. Onun ya-
pacağı bir hata, telafisi mümkün olmayan yaralara neden
olabilirdi13. Bu nedenle Osmanlı Devleti’nde sefir olmak,
11 Hacer Topaktaş, “Osmanlı’nın Süferâsı”, Mostar, S. 72, Yıl 6, Şubat
2011, s. 30-33.
12 Ali İbrahim Savaş, “Osmanlı Elçilerinin Resm-i Kabul Protokolleri”,
Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XI, Yıl 1996, s. 111.
13 Topaktaş, a.g.m., s. 30-33.
20 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

büyük bir deneyim gerektiriyordu. Sistemin içinde yoğrul-


muş deneyimli bürokrat olması en önemli şarttı. Bir sefir,
devletini çok iyi temsil edebilecek vasfa sahip olmasının
yanında, çok iyi bir gözlemci de olmalıydı. Gittiği yerde
şartları, kültürü, siyasi havayı iyi koklamalıydı. Ülkesinin
aleyhinde olabilecek gelişmeleri de ülkesine rapor edebil-
meliydi. Akıllı, pratik ve çözümcül olmalıydı. Çünkü o sı-
radan birisi değil, “Haşmetli Devlet-i Âl-i Osman”ın sefiri
olmak gibi büyük bir sorumluluk taşıyordu14.
Osmanlı Devleti sefirlerinin Batılıların gözünde oluş-
turduğu intiba hep bu şekilde olmamıştı tabii. Zaman za-
man abartıya kaçan tavırların sergilendiği gözlerden kaçma-
maktadır. Müteferrika Süleyman Ağa, 4 Ağustos 1666’da
Paris’e sefir olarak gönderildiğinde olmadık işler yapmış ve
Fransızları hayretler içinde bırakmıştır. Fransız Dışişlerini
küçük düşürücü davranışları, bir de Kral XIV. Louis’i ayağa
kaldırmak istemesi, “kralın debdebesi en aşağı Türk padi-
şahının altındadır” şeklindeki ifadeleri Fransızların tepkisi-
ni çekmeyecek gibi değildir. Paris’e Türk-Fransız ticaretini
geliştirme düşüncesiyle gönderilmişti ama diplomatik ne-
zaketten uzak tavırları, neredeyse büyük bir skandala yol
açacaktı15.
Osmanlı sefirlerinin yabancı ülkelerde karşılanışı, huzura
kabul edilişi ve gönderilişi ayrıntılı bazı gösterilerle yapılırdı.
Sefaret heyeti ilk geldiğinde o ülkenin başkentine girişinde
yapılan merasim, ikincisi resmikabul ki bu Osmanlı sefirinin
o ülkenin hükümdarı için padişahtan hediye olarak getirdi-
ği malzemelerin ve namenin tesliminin yapıldığı merasimdi.
14 Topaktaş, a.g.m., s. 30-33.
15 Namık Sinan Turan, “Osmanlı Diplomasisi’nde Batı İmgesinin De-
ğişimi ve Elçilerin Etkisi (18. ve 19. yüzyıllar)”, Trakya University
Journal of Social Science, Volume 5/2, December 2014, s. 58.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 21

Üçüncü tören ise sefaret heyetinin memlekete dönme yolcu-


luğu başlamadan önce Sultan’a götüreceği cevabî mektup-
ların ve hediyelerin Osmanlı sefirine teslim edildiği son res-
mikabuldü. Özellikle sefir açısından payitahta giriş, devle-
tin ihtişamının ve büyüklüğünün bir göstergesi olduğu için
çok mutantan oluyordu. Gittikleri ülkenin uygulamak istediği
protokolü bir tarafa bırakıyorlar ve kendi istedikleri biçimde
bir protokol hazırlıyorlardı. Sefirler payitahta girmeden önce
yakın bir kentte konaklarlardı. Heyete o ülkenin hükümdarı,
yüksek rütbeli bir kumandanını ya da başvekilini gönderir ve
selamını ileterek saraya davet ederdi. Bundan sonra sefaret
heyeti, alayı tamamen kendi istedikleri gibi düzenlerlerdi.
Alay için ihtiyaç duyulan atları da kraliyet atlarından karşı-
larlardı. Evliya Çelebi buna dair seyahatnamesinde verdiği
bilgilerde, merasimle payitahta giren sefaret heyetinde bu-
lunan asker ve pehlivanlardan bahsederek onların yaptığı
çeşitli gösterilere yer verir. Ayrıca konvoyun zengin bay-
raklarla süslendiğini, mehteran eşliğinde alayın tekbirler
getirdiğini yazan ünlü seyyah, bazı görevlilerinse etrafta
toplanan meraklı seyircilere içecek dağıttığını anlatır16.
Osmanlı’nın yabancı ülkelerde neden daimi sefirler bu-
lundurmadığı konusu hep tartışılagelmekle birlikte, esas ne-
denin “yükselme döneminden itibaren süregelen ihtişamdan
dolayı kendisini daha üstün görmesi” olduğu yönünde ge-
nel bir kabul vardır17. Bir ülkeye daimi sefir göndermenin
o devleti kendisine eşit görme anlamına geleceği düşünce-
si, devletin içinde bulunduğu üstünlük duygusu nedeniyle
negatif olarak algılanmıştı18. Osmanlı Devleti’nin kendisi-
ni Müslüman bir devlet olarak kabul etmesi ve dolayısıyla
16 Savaş, a.g.m., s. 113.
17 Unat, a.g.e., s. 15; Girgin, a.g.e., s. 40.
18 Savaş, a.g.e., s. 40.
22 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Müslüman bir devletin Hristiyan bir devletle “eşit şartlar-


da” bir masaya oturup anlaşma yapmasının İslam’ın “aza-
metine ve asaletine” yakışmayacağı düşüncesinin hâkim
olması söz konusu bu gecikmede önemli bir faktördür. Bu
düşünce gitgide bir üstünlük psikozuna dönüşmüştür. İm-
paratorluğun şaşaalı yıllarında bu tavır doğal bir refleksti.
Çünkü dünyanın en güçlü imparatorluklarından olan bir
devletin kendini “küçük” devletlerle eşit görmemesi do-
ğal karşılanabilirdi. Öyle ki Osmanlı Devleti için, en bü-
yük tehlike olarak görülen Avusturya bile o döneme kadar
baş edilebilir bir durumdaydı. Devletin en şaşaalı olduğu
dönemde Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa kralına gön-
derdiği mektupta, kendisinden bahsederken “Sultanların
sultanı, Kralların kralı dünya prenslerine taçlarını dağıtan,
dünyada Tanrının gölgesi, alev saçan ve muzaffer kılıçlarına
boyun eğmiş nice ülkelerin imparatoru” gibi kendini öven
ifadelere yer vermesi, buna mukabil aynı mektupta Fransa
kralından ise “sen ki Fransa krallığının kralı Fransuva”19
şeklinde çok kısa ve övgüsüz sözler kullanması, Osmanlı
Devleti’nin Sultan Süleyman şahsında sahip olduğu üs-
tünlüğün dışa vurumuydu20. Bu üstünlük psikozu sonraki
dönemlerde beraberinde yalnızlaşmayı getirirken elçilere
de sirayet etmişti. Örneğin 1722 yılında Rusya’ya elçi ola-
rak gönderilen Nişli Mehmed Ağa, Rus Çarı’nın huzuru-
na çıkmış ve ona Padişah’ın mektubunu teamüllere aykırı
olarak yüksek bir setin üzerine çıkarak takdim etmişti. Rus
başvekilin kendisini “bir kademe aşağı inin!” uyarılarına
ve engellemelerine rağmen Osmanlı elçisinin aldırış etme-

19 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. II, TTK, Ankara 1995,


s. 502-510.
20 Turan, a.g.m., s. 58.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 23

mesi21, bu duygunun bir süre daha devam ettiğini göster-


mesi açısından önemlidir.
Fakat bu durumun zirveden inişe geçildiği dönemlerde
devam ettiğini ve yalnızlık politikasının sürdürülebilir oldu-
ğunu söylemek yanlış olur. Zira 18. yüzyılın ikinci yarısından
yani 1750’lerden sonra Avusturya ve Rusya’nın gittikçe kuv-
vetlendiği, güçlü ordular edinerek, devletler muvazenesinde
söz sahibi devasa devletler hâline geldikleri görülmektedir.
İnişte olan bir Osmanlı Devleti’nin, tehlike dozajı iyiden iyiye
artmış iki devlete Avusturya ve Rusya’ya karşı tek başına ve
müttefiksiz bir şekilde mücadele edebilmesinin imkânsızlığı
da ortadaydı.
Osmanlı Devleti’nin yalnızlığı tercih etmesi onu bir
başka hususta da Avrupa’dan uzak bırakıyordu: Diploma-
si usulleri. Anlaşmazlıkların çözümü için doğrudan irtibat
kurulabilecek bir unsur olarak önemli bir işlev yürüten
daimi sefirlik müessesesinden yoksun olması, Osman-
lı Devleti’ni gelişmelerden uzak bırakmış ve yalnızlığa
mahkûm etmiştir. Avrupalı devletlerde ise kabul ettikleri
daimi sefirlik usulü mevcuttu. Fransa’da bir İngiliz sefiri,
İspanya’da bir Fransız sefiri uzun yıllardır hep var olagel-
diği gibi Venedik, İngiltere Fransa, Avusturya, Hollanda
gibi devletlerin yüzyıllardan beri İstanbul’da bulunan se-
firleri Osmanlı Devleti’nin iç ve dış politikasının dayandı-
ğı temel prensiplerini, kurumlarını, devlet adamlarını, za-
aflarını, saray içindeki ve dışındaki etkili çevreleri ile ilgili
bilgileri anbean raporlar hâlinde hükûmetlerine geçiyorlar-
dı. Bu daimi sefirler kimlerle nasıl temas kurulacağını çok
21 Muhammed Safi, Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları, Ural Ya-
yıncılık, İstanbul 2011, s. 14; Konu hakkında geniş bilgi için bkz. Ay-
dın Mertayak, Nişli Mehmed Ağa’nın Rusya Sefareti ve Sefaretnamesi,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sos-
yal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Tokat 2005.
24 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

iyi analiz etmişler, bilgi toplamak ve casusluk etmek gibi


çalışmalarda da bulunmuşlardı. Kendi ülkelerine Osmanlı
Devleti hakkında sundukları raporlar bugün tarihçiler için
çok zengin bir kaynak teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti
ilk daimi sefirlikleri açtığı 1792 yılına kadar, Avrupalı dev-
letlere gönderdiği sefirlere şöyle bir göz atılırsa Avrupalı
devletlerin Osmanlı Devleti’ne gönderdiği sefirlerin sayı-
sına oranla çok daha az bir konumda olduğu net bir şekilde
ortaya çıkar. 16. yüzyıl ile 18. yüzyıl arası Avusturya’nın
gönderdiği elçilerin sayısının 120 olması bile aradaki farkı
anlatmak için yeterlidir22.
III. Selim, henüz daimi sefir gönderme kararına varma-
dan birkaç yıl önce Avrupa başkentlerine Osmanlı Devle-
ti tarafından geçici sefirler gönderilmişti. 1791’de Prusya
Kralı Fredrich’in politikalarının aslını anlamak için Berlin’e
gönderilen Ahmed Azmi Efendi bu sefirlerden birisidir. Az-
mi Efendi ile ilgili o dönemin Prusya gazetelerinde övü-
cü şekilde çeşitli haberler yayınlanmıştı. Azmi Efendi,
Lehistan’dan geçerken halkın ilgisiyle karşılaşmış ve Leh
gazetesi Gazeta Warszawska “Türk elçisi bugünlerde Lehis-
tan topraklarında. Kendisi çok genç ve yakışıklı, ayrıca bir
tane eşi var” şeklinde ifadeler kullanması Osmanlı sefirle-
rine duyulan ilginin ve alakanın göstergesiydi. Yine aynı yıl
Viyana’ya gönderilen Ebubekir Ratib Efendi ile ilgili Avus-
turya gazetelerinde ve Lehistan gazetelerinde çıkan haberler
ilgi çekicidir. Avusturya başkentine gönderilen son muvak-
kat (ad hoc) sefir olarak tarihe geçen Ratib Efendi’nin kabul
töreni için Avusturya İmparatoru’nun huzurunda nameyi
takdim esnasında teamüller gereği eğilmesi gerekirken bu-
nu reddetmesi ve İmparator’u selamlamadan çıkıp gitmek
istemesi şaşkınlıkla karşılanmıştı. Bu ilginç hadise gazetele-
22 Düzbakar, a.g.m., s. 183.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 25

re de aynen yansımıştı23. Bu elçilerin hazırladıkları seyahat-


nameler ve raporlar, III. Selim’e ne derece ilham vermiştir
bilinmez ama anlaşılan o ki seyahatnamelerden ve sefirlerin
verdiği bilgilerden etkilendiği muhakkaktır.
Diplomasinin önemli bir argümanı olarak bakıldığında
daimi sefirliklerin ne derece elzem hâle geldiği daha net an-
laşılabilir. III. Selim dönemine değin karşılıklı mütekabiliyet
esasına dayalı bir temsilden ve daimi sefirlikten söz etmek
mümkün değildir. Bu zamana kadar gerektiğinde ve çok ih-
tiyaç olursa “fevkalade sefir” unvanıyla sefirler gönderildiği
için daimi sefirliğe gerek duyulmuyordu. Daimi sefirlik sis-
temine geçmeden önce Osmanlı Devleti’ni dıştaki gelişme-
lerden haberdar eden Osmanlı Devleti’yle Avrupa’nın âdeta
haber ağını ve iletişimini sağlayanlar arasında, Kırım han-
ları, Eflak-Boğdan voyvodaları, Dubrovnik Cumhuriyeti ve
Erdel beyleri ve Bâb-ı Âlî tercümanları vardı. Yine sınır vi-
layetlerinin valileri, tüccarlar ve İstanbul’daki yabancı tem-
silciler aracılığıyla da muhatap ülkeler hakkında bilgi edi-
niyor, istihbarat toplayabiliyorlardı24. Eflak ve Boğdan bey-
lerinin Avrupa’daki ajanları, İstanbul’da yabancı sefirlerin
tercümanlığını yapan ve onların dilek, istek ve şikâyetlerini
hükûmete ileten Bâb-ı Âlî tercümanları ana haber kaynağıy-
dı. Bu haber ağı ve bilgi edinme kaynaklarından Bâb-ı Âlî
tercümanlarının önemli bir kısmını Rumlar teşkil ediyordu.
Ancak son dönemde çıkardıkları isyanlar ve yabancı dev-
letlerle yaptıkları işbirlikleri, Rumların güvenirliliklerini
23 Topaktaş, a.g.m., s. 30-33; Ebubekir Ratıp Efendi’yi yazdığı “Sefaretnâ-
me-i Viyana” adlı eserinde, Avusturya’nın askerî, mali, idari örgütlen-
mesine dair ayrıntılı bilgiler vermiş, III. Selim’e ışık tutmuştur. Hüner
Tuncer, “Osmanlı Elçisi Ebubekir Ratıp Efendi’nin Viyana Mektupları”
Belleten, XLIII, S. 169, TTK, Ankara 1979, s. 73.
24 Girgin, a.g.e., s. 40-41.
26 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

yitirmelerine sebep olmuştu25. Fenerli Rumlar ve özellikle


Tercüme Odası’nda görev yapmış Rum ailelerden seçilen
voyvodalar, Romanya’da 1711-1821 yılları arasında “He-
len” davasının filizlenmesine yol açarken bölgede Rumluk
merkezlerinin çoğalmasını sağlamışlardı26. Gerçekten de
o yıllara kadar Osmanlı diplomasisinde Rumlar tercüman
olarak çok ciddi görevler ifa etmişlerdi. Dîvân-ı Hümâyûn
tercümanı, İstanbul’daki yabancı elçilerin tercümanlarıy-
la diyalog hâlindeydi. Zaten yabancı sefirler de isteklerini
onun vasıtasıyla Dîvân’a iletebiliyorlardı. Çoğu Rum olan
bu tercümanlar sayesinde gelişmelerden kısmen haberdar
olunabiliyordu. Devletin “güvenirlilik düzeyi azalmış” bir
milleti bu görevlere getirmesi aslında biraz da mecburi-
yettendi. Zira Türklerde henüz zihniyet olarak yabancı dil
öğrenmeyi, “küçültücü” bir davranış olarak gören genel bir
kabul vardı. Bernard Lewis bu durumu, “Geçmişte Osmanlı
hükümdarları ve vezirleri Avrupa’nın ‘barbar’ konuşmala-
rını öğrenerek kendilerini küçük düşürme ihtiyacını hiç his-
setmemişti” ifadeleriyle27 çok güzel özetlemiştir. Yabancı
lisan öğrenmeyi ve gayrimüslim memleketlerde uzun yıllar
yaşamayı kendilerine bir hakaret olarak addetmeleri, tercü-
manların din ve mezhep birliği nedeniyle Avrupa lisanlarını
öğrenen ve kültürlerini bilen Rumlar arasından seçilmesini
kolaylaştırmıştır. Diplomaside bu nedenle Rumların etkin
olduğu görülmektedir. Bu da özellikle ulusçu düşüncelerin
25 Cezmi Karasu, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Diplomasisine Genel Bir Ba-
kış” Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi (OTAM)
Dergisi, S. 4, Ankara s. 205-206.
26 Sezai Balcı, Osmanlı Devleti’nde Tercümanlık ve Bab-ı Ali Tercüme
Odası, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bi-
limler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Ankara 2006, s. 70-71.
27 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş Yayınları, çev.
Boğaç Babür Turna, Ankara 2011, s. 122.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 27

hız kazanmaya başladığı dönemlerde beraberinde “iha-


netleri” de getirmiştir. Özellikle yıkılma evresine girmiş
bir Osmanlı Devleti için böylesine bir haber alma teşkilatı
büyük tehlikeler doğuruyordu. Avrupalı devletlerin iyiden
iyiye Osmanlı Devleti’ni paylaşma düşüncelerini dile ge-
tirdikleri bir dönemde, muhatapların iyi tanınması, iktisa-
di, ekonomik ve ticari, kısacası her yönden iyi bilinmesi,
incelenmesi ve analiz edilmesi gerekiyordu. Şu durumda
Avrupa’da gelişen bir olayın içeriğini ve detaylarını öğren-
mek için gönderilen sefir bilgiyi getirene kadar, üzerinden
bir hayli zaman geçiyor ve gelene kadar iş işten geçiyordu.
Dolayısıyla devletin aleyhine gelişen, herhangi bir oluşuma,
habere, ittifaka anında karşılık vermek, bilgi almak ve tepki
koymak, ancak bizzat o olayın geçtiği ülkede bir daimi sefir
bulundurulmasıyla mümkün olabilirdi28.
III. Selim (1789-1807) döneminden itibaren belli başlı
Avrupa ülkelerine daimi sefirler gönderilmesine karar veril-
mesi topyekûn sefirlik müessesesinde bir değişmeyi göster-
mesinin yanında Osmanlı Devleti’nin dış politika parametre-
lerinin de değişmesi anlamına geliyordu. Zaten III. Selim dö-
nemi Osmanlı Devleti’nin dış politikasında önemli bir kırılma
noktasıdır. Topraklarını koruma refleksi savaşla değil artık
diplomasiyle, uzlaşma arayışlarıyla mümkün hâle gelmiştir29.
O döneme kadar büyüklüğün ve azametin verdiği rehavet-
le başka devletlerde sefirlik bulundurmayan ve buna ihtiyaç
hissetmeyen Osmanlı Devleti ancak 1720 yılına gelindiğinde
28 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, TTK, Ankara 1995, s. 9; Ka-
rasu, a.g.m., s. 205-206.
29 Roderic Davison, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Diplomasisinin Mo-
dernleşmesi”, çev. Hayrettin Pınar, Tanzimat, Değişim Sürecinde Os-
manlı İmparatorluğu, Editör: Halil İnalcık- Mehmet Seyitdanlıoğlu, İş
Bankası Kültür Yayınları, s. 291 (291-302).
28 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

dünyada neler oluyor diye etrafına bakabilmiş ve Avrupa’yı


tanımadan, diplomasi kurallarını bilmeden ve tatbik etmeden
toparlanmanın mümkün olmadığı gerçeğini görebilmiştir30.
Avrupa devletlerini “muhatap” olarak kabul etmenin artık
zamanı gelmiştir31. İlk defa bu dönemde Avrupa’nın bazı
başkentlerine daimi sefirler gönderilmiştir. Dış politikada
yeni bir dönemin habercisi olan bu atılım, Avrupa’yı tanıma
ve gelişmeleri anbean takip etmek adına önemli bir merhale
olmuştur. Osmanlı teşrifat dairesinin varlığı ve elçi kabulle-
rinde en ince detayına kadar hesap edilen organizasyonlar, bu
müesseseye verilen önemi göstermektedir32.
Osmanlı Devleti III. Selim dönemine kadar (1789-1807)
dışişlerini bu şekilde takip ederken III. Selim döneminde bu
konuda birtakım reformlar yapılmıştır. III. Selim Avrupa’da-
ki gelişmeleri daha yakından ve sağlıklı bir şekilde izlemek
ve Avrupa ile sürekli irtibat hâlinde olabilmek için Viyana,
Berlin, Paris ve Londra gibi Avrupa başkentlerine daimi se-
firliklerin açılmasını gerekli görmüştür33. Aralık 1793’te Sul-
tan Selim, ilk defa daimi sefir olarak Yusuf Agâh Efendi’yi
sefirikebir sıfatıyla maiyetiyle birlikte Londra’ya gönder-
miştir34. Osmanlı diplomasi tarihinde bu olay, bir dönüm
noktası olarak kabul edilmektedir. Daha sonra Fransa’yla
olan ilişkileri geliştirmek ve Rusya’ya karşı  Directoire* 
30 Belkıs Altuniş-Gürsoy, “Türk Modernleşmesinde Sefir ve Sefaretna-
melerin Rolü”, Bilig, Kış / 2006, S. 36, s. 139-165.
31 Savaş, a.g.e., s. 40.
32 Ömer, a.g.m., s. 192.
33 Karal, a.g.e., s. 73; Kemal Girgin, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri
Hariciye Tarihimiz, TTK, Ankara 1994, s. 41.
34 Girgin, a.g.e., s. 41-42.
* 1789 Fransız Devrimi’nden sonra Fransa’da oluşturulan ve asıl gücün
5 direktörde olduğu yönetim şeklidir. Yaşlılar Meclisi ve 500’ler ol-
mak üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 29

hükûmetinin desteğini kazanmak amacıyla 1797-1802 yıl-


ları arasında Paris’e önce Esseyid Ali Efendi35 ardından
1806 yılında Seyyid Abdurrahim Muhib Efendi maiyetiyle
birlikte gönderilmişti36. Diğer taraftan yine 1797’de Giritli
Ali Aziz Efendi’nin de daimi sefir olarak sefirikebir sıfa-
tıyla Prusya’nın başkenti Berlin’e, 1798’de İbrahim Afif
Efendi’nin Avusturya’nın başkenti Viyana’ya tayin edil-
diklerini biliyoruz37.
Daimi sefirlikler kurularak doğrudan karşılıklı ilişkiler
tesis edilse de Avrupa diplomasisiyle tam bir uyum sağlana-
mamıştı. Avrupa diplomatik temaslarda Fransızca Sublime
Porte* terimiyle nitelediği “Bâb-ı Âlî”yi muhatap alsa da
henüz Avrupai anlamda böyle bir daire, hatta bir Dışişleri
35 Ancak sonraki yıllarda Mısır olayları dolayısıyla Osmanlı-Fransa ilişki-
lerinin gerginleşmesi ve Fransız elçisinin Yedikule Zindanları’na kapatıl-
ması karşısında Ali Efendi de Paris’te uzun süre gözaltında tutuldu. Ül-
keye döndükten (1802) sonra Defterdarlık ve Bahriye nazırlıkları yaptı.
Bu son görevinde bulunduğu sırada patlak veren ayaklanmanın (Alem-
dar Vakası) genişlemesi üzerine önce Yeşilköy’e, oradan da Rumeli’ye
kaçtı. Daha sonra başı kestirilerek İstanbul’a gönderildi.
36 Napolyon’a takdim ettiği namede onun için kullanılan elkaba ek olarak
“İtalya Kralı” ibaresinin yer aldığı iddiaları Fransa resmî gazetesinde
yer alınca Osmanlı Devleti milletlerarası arenada zor durumda kalmıştı.
Muhib Efendi’nin III. Selim’i bir hayli sinirlendiren bu hatası karşısında
“Benim vezirim Muhib... böyle zamanda Paris’e gidecek elçi değilmiş...
Sübhanallah! Ne acayip adammış. Bu pek eşek herifin ikameti (Paris’te)
muzırdır.” şeklinde zehir zemberek ifadeler kullanmıştı. Bekir Günay,
Paris’te Bir Osmanlı Elçisi Seyyid Abdurrahim Muhib Efendi’nin Paris
Sefirliği ve Büyük Sefaretnamesi, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2009, s. 60.
37 Mehmet Alaaddin Yalçınkaya,  “Osmanlı Zihniyetindeki Değişimin
Göstergesi Olarak Sefaretnamelerin Kaynak Defteri”, OTAM (Ankara
Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi),
S. 7, Ankara 1996, s. 333.
*
Fransızca olan bu terim, büyük kapı anlamına gelen Bâb-Âli’nin bire-
bir çevirisi olup Osmanlı Devleti’ni niteleyen bir metafor olarak kulla-
nılmış, daha sonra İngilizceye de geçmiştir.
30 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

bakanlığı dahi kurulmamıştı. Bu ise sadece Padişahın söz


sahibi olduğu diplomatik kararlarda dış politikada zafiyet
oluşturuyordu38. Fakat her şeye rağmen ilk daimi sefirlerin
Osmanlı modernleşmesine çok önemli katkılar sağladığın-
dan şüphe yoktur. Yusuf Agâh Efendi’nin, Havadisnâme-i
İngiltere adlı eserindeki iktisadi tedbirlere dair saptamaları,
Paris Sefiri Esseyid Ali Efendi’nin Fransa Sefaretname-
si’ndeki Fransa’ya girişte 36 gün tutulduğu karantina böl-
gesi hakkındaki olumlu görüşleri belirli noktalarda Osmanlı
yönetimine modernleşme doğrultusunda ilham kaynağı ola-
caktır39. Osmanlı tarihi boyunca tespit edilebilen 48 sefaret-
nameden, 7’sinin 1790-1800 yılları arasında yazılmış olma-
sı ve hatta yeni atanan her daimi sefirin görevinin sonunda
bir sefaretname bırakması40, bu dönemin başlı başına verim-
li addedilmesi için yeterli olabilir. Ancak bu elçiler yabancı
dil konusundaki eksiklikleri nedeniyle III. Selim tarafından
geri çağrılarak yerlerini daha düşük rütbede memur olan
maslahatgüzarlara bırakmışlardır41.
38 Niyazi Berkes, Türkiyede Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, haz. Ah-
met Kuyaş, İstanbul 1996, s. 120.
39 Yusuf Agâh Efendi eserinde İngiltere’nin iktisat politikalarını mercek
altına alırken “İngiltere halkının evlerinde bulunan kelplerden (köpek-
lerden) senelik her birisinden ikişer şilin vergi alınsa tahminen 100 bin
sterlin toplanacağını” ifade ederek, bu paranın sefer masraflarının en
azından bir kısmının karşılanması için çözüm olabileceğini savunmuş-
tur. Onur Kınlı, Osmanlı’da Modernleşme ve Diplomasi, İmge Kitabe-
vi, Ankara 2006, s. 128.
40 İçlerinden sadece 1798’de Viyana’ya daimi elçi olarak atanan İbrahim
Afif Efendi bir sefaretname yazmamıştır. Alaaddin Yalçınkaya bu du-
rumu, zaman ve mekân şartlarının müsait olmamasına ve Viyana’nın
çok işlek bir yer olmasından kaynaklanan yoğunluğa bağlar. Yalçınkaya,
a.g.m., s. 333.
41 Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform,
Eren Yayınları, İstanbul 1993, s. 72.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 31

II. Mahmud döneminde (1808-1839) Osmanlı Devle-


ti Paris, Londra, Viyana, Berlin, Petersburg ve Tahran’da
sefirikebir, fevkalade sefirikebir, orta sefir veya maslahat-
güzar unvan ve sıfatını taşıyan diplomatlarla temsil edil-
miştir42. Bilindiği gibi bu dönemde diplomatik temsilcilik-
lerle ilgili 1815 yılında Viyana Kongresi’nde devletlera-
rasında doğabilecek tartışmaların önüne geçmek için bazı
düzenlemeler yapılmış, ardından 1818 Aux-la-Chapelle
protokolüyle temsilciliklere yeni bir şekil verilmiştir. Os-
manlı Devleti’nin de onayladığı kararlara göre diploma-
si memurları üçe ayrılmıştır. Bunlar sefirikebir, orta sefir
(murahhas) ve maslahatgüzar (işgüderler)dır. Ayrıca yine
1818’de orta sefirlik ile maslahatgüzarlık arasında mukîm
(yerleşmiş) sefirlik statüsü konulmuş43, fakat daha sonra
kaldırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin de imza koyduğu bu
protokol, Avrupa diplomasisine uyum noktasında atılan
çok ciddi adımlardan birisiydi.
II. Mahmud döneminde görevlerini 1821 yılına kadar
sürdüren daimi sefirlerin birçoğunun yabancı dil bilmeme-
si büyük bir handikap oluşturuyordu. Diplomatik mesele-
leri ancak Rum tercümanların yardımlarıyla ya da bulun-
dukları ülkenin vatandaşları kanalıyla çözmeye çalışıyor-
lardı. Bu da hâliyle tercümanların taraflı davranmalarına
ve hatta gizli olması gereken görüşmeleri diğer elçilere ha-
ber vererek diplomasinin gizlilik ilkesini ihlal etmelerine
yol açıyordu44. Hatırlanacağı üzere Yunan ayaklanmasının
patlak verdiği sırada Rum maslahatgüzarların hepsi, Bâb-ı
42 Unat, a.g.e., s. 20.
43 Hüseyin Agâh, Diplomasi Usûl-i Kitâbeti, Matba‘a-i Ebû’z-ziyâ,
Konstantiniyye 1308, s. 6; Savaş, a.g.e., s. 40.
44 Günay, a.g.e., s. 140.
32 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Âlî’ye verdikleri bilgilerin asılsız çıkması nedeniyle II.


Mahmud tarafından azledilmişlerdi. Bu azille, daimi se-
firlik müessesesi 28 yıl yaşayabilmiş ve kısa süreli de olsa
bu uygulamaya ara verilmiştir. Görüldüğü gibi sefirlik mü-
essesesindeki hazırlıksız bir şekilde yapılan köklü değişim
sıkıntılı bir süreci de beraberinde getirmiştir. Zira Batı
kültürüne hâkim, dil bilen yetişmiş eleman eksikliğinden
doğan boşluk, ancak gayrimüslim sefaret tercümanlarıyla
giderilmeye çalışılmıştır. Yaşanılan müşahhas örnekler ne-
deniyle sadakatlerinden şüphe duyulan bu tercümanlardan
istifade etmek yerine 1821’de sırf bu iş için “Müslüman
diplomat yetiştirmek” amacıyla Bâb-ı Âlî Tercüme Odası
kurulması yoluna gidilmiştir45. Batı dillerine hâkim Türk
sayısı çok az olduğu için bu tercümanlar genellikle Hristi-
yanlar ya da sonradan Müslüman olanlardan oluşuyordu.
1821 Yunan isyanına destek verdikleri düşünülen Fenerli
Rumlar, tercümanlık görevinde sakıncalılar listesine gi-
rince Tercüme Odası’nın kurulması kaçınılmaz hâle gel-
mişti46. Ama bu çabalar daimi sefirlerin tekrar atanmasıyla
ilgili meyvelerini 1834 yılında ancak verebilmişti. 1834
yılına kadar daimi sefirlikler devletin içinde bulunduğu
mali sıkıntılar ve tasarruf tedbirleri bahane edilerek kapalı
kalmış, ancak 13 yıl aradan sonra yine aynı başkentlerde
açılabilmişti. Bunun yanında örneğin İspanya’nın başkenti
Madrid’de daimi sefirlik açılması 1857 yılına kadar gecik-
miştir. Bu süreçte diğer başkentlerdeki Osmanlı sefirleri
kapatılan yerlere akredite edilmişti. Örneğin sadece 3 yıl
hizmet verebilen Madrid Sefarethanesi 1860 yılında tasar-
ruf tedbirleri nedeniyle geçici olarak kapatılınca 1881 yı-
45 İpşirli, a.g.m., s. 9.
46 Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğunda Reform 1856-1876,
Agora Kitaplığı, çev. Osman Akınhay, İstanbul 2005, s. 30.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 33

lına kadar Paris Sefaret-i Seniyyesi’nin Madrid’e akredite


edildiğini biliyoruz47.
19. yüzyılda yapılan ıslahatlar ve Avrupalılaşma çaba-
ları, Osmanlı Devleti bürokrasi yapılanmasında da kendi-
ni göstermişti. II. Mahmud döneminde İçte ve dışta girift
problemlerle uğraşan devletin, bu problemlerle baş edebil-
mesi için Paris, Londra ve Viyana’ya tekrar büyükelçiler
göndermesi kaçınılmaz hâle gelmişti. Fakat karmaşık hâle
gelen dış politikada koordinasyonu sağlayacak ve sefaret-
lerle haberleşmeyi temin edecek kurumun, isminde artık
harici işleri yürüttüğünü çağrıştırmayan Reisülküttaplık mü-
essesesi olması büyük bir eksiklik olarak görülüyordu48.
Nihayet 6 Şubat 1836’da, II. Mahmud döneminde Reisül-
küttaplık müessesesinin Umûr-ı Hariciye Nezareti’ne dö-
nüştürülerek modernleştirilmesi ve Avrupa’ya daha uyum-
lu bir hâle getirilmesi, ilişkilerde senkronizasyonu sağlar-
ken Osmanlı Devleti mütekabiliyet esasına dayalı olarak
karşısında bir muhatap bulabilme imkânına erişmiştir. Bu,
uluslararası konjonktürde dengeyi kurma açısından önemli
bir adımdı49. Dış teşkilatın makam ve rütbeleri sefirikebir
(büyükelçi), sefir (elçi), başşehbender (başkonsolos), şeh-
bender (konsolos) olarak belirlenerek denklik sağlandı50.
Sefirler artık daha modern sistemleri kullanıyor ve Avru-
palı meslektaşlarının standardına kavuşuyordu. Şifreli ya-
zışma sistemine geçilirken sefirlerin bürokratlar arasından
seçilmesi uygulamasına başlanmıştır. Sefirlik yaptığı ülke-
nin dilini iyi bilen ve tercümansız işlerini görebilen sefirler,
47 Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Madrid Büyükelçiliği, “Bü-
yükelçilik Tarihi ve Önceki Büyükelçilerimiz” http://madrid.be.mfa.
gov.tr/MissionChiefHistory.aspx, e.t. 03.07.2014.
48 Akyıldız, a.g.e., s. 78.
49 Davison, a.g.m., s. 291-292; Karasu, a.g.m., s. 205.
50 Girgin, a.g.e., s. 29.
34 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

kısa süreli değil uzun süreli daimi sefir olarak görevlendi-


rilmiştir51.
Osmanlı Devleti’nin diplomasi alanında Tanzimat Dö-
nemi (1839-1876), çok önemli gelişmelerin olduğu bir dö-
nemdir. Sorunların çözümünde artık daha çok diplomasi
ön plana çıkmaya başlamıştır. Hariciye Nezareti’nde yapı
olarak taşlar yerine oturmuştu. Avrupa’da büyük başkent-
lere gönderilen daimi sefirlerin başarılı görevler ifa ettikle-
rini söyleyebiliriz. Zaten daimi sefirliklerin açılması başlı
başına Osmanlı diplomasisi açısından bir dönüm noktası-
dır52. Bu süreç içinde teşkilatın yapısında bazı değişiklik-
lere de gidilmiştir. 1871’de dış teşkilat makamları sefaret-i
kübra (embassy), sefaret (legation), baş şehbenderlik (gene-
ral consulate), şehbenderlik (consulate), şehbender vekâleti
(consular agent), tüccar vekâleti (commercial agent) olarak
şekillenmişti53.
Osmanlı Devleti’nin 1830’ların başında tekrar açılan
daimi sefirliklerde, Saltanatın kaldırıldığı 1922 yılına kadar
135 adet sefirikübra, sefir ve mukîm maslahatgüzar görev
almıştır. Bu süre içerisinde 22 diplomatik misyon açılmıştır.
İlk daimi maslahatgüzarlık 1832’de Viyana’da; sonuncusu
ise Brest-Litovsk Antlaşması neticesinde bağımsızlığını ka-
zanan Ukrayna’nın başkenti Kiev’de açılan temsilciliktir54.
Yukarıda değindiğimiz 135 sefirden diplomat tanımına
uyanların sayısı 45’tir. Geri kalan 90 misyon şefi çok farklı
mesleklerden gelmişlerdir. İçlerinde en çok dikkati çeken
51 Topaktaş, a.g.m., s. 30-33.
52 Davison, a.g.m., s. 291-292; Karasu, a.g.m., s. 205.
53 Girgin, a.g.e., s. 29.
54 Sinan Kuneralp, “Tanzimat Sonrası Osmanlı Sefirleri”, Çağdaş Diplo-
masi: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 1997, Sempozyuma Sunu-
lan Tebliğler, TTK, Ankara 1999, s. 113.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 35

de asker kökenlidir. 135 sefirden 14’ü askerlik mesleğinden


gelmiştir. Özellikle II. Abdülhamid döneminde 1897’de mev-
cut 15 sefirlikten altısının başında asker bulunmaktaydı (Çe-
tine, Belgrad, Berlin, Madrid, Stockholm ve Petersburg).
Bu sefirlerin önemli bir kısmı sefirlik görevinden önce veya
sonra valilik, nazırlık, sadrazamlık gibi görevlerde bulun-
muşlardır55. Örneğin Çetine Elçisi Cevad Paşa, asker köken-
lidir ve Çetine sefirliği görevini tamamladıktan bir müddet
sonra sadrazam olmuştur (4 Eylül 1891-9 Haziran 1895).
Dikkati çeken bir diğer husus 135 sefirden 30’unun gay-
rimüslim olmasıdır. Bunlardan 12’si Rum, dördü Ermeni,
dördü Levanten, üçü Romen, üçü yabancı ülke vatandaşı do-
ğup Osmanlı hizmetine geçmiş olan Avrupalı, ikisi Hristiyan
Arap, biri Bulgar ve biri de ihtida etmiş Yahudi bir ailenin
oğlu Hacı Kamil Paşa’dır. Gayrimüslim sefirler başlangıçta
sefirikebir unvanını alamıyorlardı. Londra Sefareti’nde 35
yıl boyunca görev yapan Kostaki Musurus Paşa’nın (1851-
1885) sefirikebirliğe yükselmesine kadar gayrimüslimler an-
cak orta sefirliğe kadar terfi edebiliyorlardı56. Musurus Paşa
ile birlikte bu gelenek de yıkılmıştır.
19. yüzyıldaki bu diplomatik faaliyetler, Osmanlı mo-
dernleşmesinde etkili olmuş, kılık kıyafet uygulamaları,
salon davetleri ve Batı müziği gibi pek çok uygulamanın
Osmanlı hariciyesine girmesine sebep olmuştur. Devlet,
içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya rağmen, diplomasi-
nin yüzyılın olmazsa olmaz unsurları arasında olduğu bi-
linciyle hareket ederek, “diplomatik faaliyetin tüm unsur-
larını iyileştirme” doğrultusunda çalışmalar yürütmüştür.
Onur Kınlı’nın ifadesiyle, Osmanlı Devleti, “Batı ile olan
55 Kuneralp, a.g.m., s. 114.
56 Kuneralp, a.g.m., s. 115.
36 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

diplomatik ilişkilerini aristokratlaşamayan bir elit, burju-


valaşamayan bir tüccar ile yürütmeye çalışmış aczi nis-
petinde mağrur, gücü nispetinde mütevazı bir diplomasiyi
modernleşmenin aracı olarak başarıyla kullanmıştır57.”
Sefirlerin kimi zaman zor şartlarda görev yaptıkları bi-
linir. Bu, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyla da
doğrudan ilgilidir. Osmanlı Devleti’nin mali sisteminde ciddi
bozulmalar, daimi sefirlerin yaşantılarına doğal olarak yan-
sımıştı. 20. yüzyılın başlarında durumun çok da düzeldiği
söylenemez. 1900 yılında Washington Sefirliği’nde ikinci
kâtip olarak çalışan ve daha sonraları II. Meşrutiyet’in ilanın-
dan sonra Çetine sefirliği de yapacak olan Alfred Rüstem’in
yazdığı 1900 tarihli rapor ve ardından Londra’da yayınlanan
Daily Mail gazetesine gönderdiği makale, o dönem harici-
yesinde ve sefirliklerde yaşanılan sıkıntıları, çarpıklıkları ve
ihmalleri gözler önüne seriyordu. Rüstem Paşa, sefirlikte ça-
lışan Hariciye görevlilerinin ülkeyi içinde bulunduğu sıkıntı-
ya aldırmadan soyup soğana çevirdiklerini, sefirlerin şatafat
içinde yaşayarak imparatorluğun çıkarlarını kendi menfaat-
leri doğrultusunda hiçe saydıklarını belirtmişti. Hariciye’de
klikler oluştuğunu, hatta büyükelçilerin Hariciye’nin parasını
zimmetlerine geçirdiklerini ve bu davranışların “Osmanlı”
adını kirlettiğini belirten Rüstem Bey, dönemin Hariciye Na-
zırı Tevfik Bey tarafından tepkiyle karşılanarak “devlet sırrını
ifşa etmek”le suçlanmıştı58.
Diğer taraftan sefirlerin düzenledikleri kokteyl ve da-
vetler, ülke imajı olarak görülüyor ve devletin menfaatle-

57 Kınlı, a.g.e., s. 160.


58 Avni Özgürel, “Polonyalı Türk Milliyetçisi”, Radikal Gazetesi İnternet
Baskısı, 25/01/2004, http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=
103830, e.t. 13.07.2014.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 37

ri öne sürülerek masraftan kaçılmıyordu. Hatta Osmanlı


gelenekleri dışına çıkıldığı durumlar da yüzyılın sonunda
görülmeye başlanmıştı. Örneğin uzun yıllar Türk sefirlerin
düzenledikleri davetlere eşler davet edilmiyor ve bu da or-
ganizasyonları Avrupalıların bakış açısıyla “erkek erkeğe
parti” görünümüne büründürüyordu. Bu geleneğin dışına
çıkanlardan birisi 1899’da Almanya nezdinde Berlin sefi-
rikebiri olarak görev yapan Ahmed Tevfik Paşa’dır. Tevfik
Paşa elçilik yaptığı dönemde Berlin’de düzenlediği ilk bü-
yük kokteyle, ilk defa konuklarını eşleriyle birlikte davet
etmişti. Bu hadiseyi kaçırmayan Alman gazeteleri, “Türk
elçiliğinde ilk kez Padişahın bir temsilcisi düzenlediği bir
eğlenceye kadınları da davet etti” şeklinde haber yapmış-
lar, serbestçe yorumlar yazmışlardı. Diğer taraftan davetin
organize edildiği mekân çiçeklerle donatılmış, âdeta kışın
dondurucu soğuğunda içeride bahar havası estirilmişti59.
Ayrıca Osmanlı sefirlerinin 19 yüzyıl sonuna kadar se-
fir eşlerinin Avrupa başkentlerindeki görevlerinde kendileri-
ne eşlik etmelerine müsaade edilmiyordu. Hâl böyle olunca
ailelerini yanlarında götüremeyen Osmanlı elçileri, görev
sürelerinin bitimini iple çekiyor, “memleket hasretinden” bir
an evvel ailelerine ve vatanlarına kavuşmak istiyorlardı. Eş-
lerini yanlarında getirmeyen Osmanlı sefirlerinin bu durumu
bulundukları devlet ricali tarafından zaman zaman istismar
ediliyordu. Örneğin Paris’e gönderilen elçilerin sefaretna-
melerinde yemekli toplantılar sırasında “arz-ı endam” eden
kadınlardan sıklıkla bahsedilmesi bu durumun bir yansıma-
sıdır60. Eşlerini beraberlerinde götüremeyen sefirlerin, kimi
59 Mme Morel, From an Eastern Embassy Memories of London, Berlin
& the East, J.B. Lippincott Company, Philadelphia 1920, s. 138-142.
60 Günay, a.g.e., s. 139.
38 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

zaman yabancı kadınlarla evlendikleri de vakidir61. Diğer


taraftan eşlerinden ve çocuklarından uzak kalmaları, içine
düştükleri boşluk, onları bazen intihara sürükleyecek kadar
vahim hadiselerin meydana gelmesine yol açabiliyordu. Ni-
tekim 1891’de Avusturya nezdinde dokuz yıl boyunca Viya-
na büyükelçisi olarak görev yapan Sadullah Paşa’nın (1838-
1891), girdiği bunalım sonucu odasındaki havagazını açarak
intihar ettiği söylenir. Bu intiharın asıl nedeninin çocuklarını
görmek için dahi olsun İstanbul’a dönmesine izin verilme-
mesinden kaynaklanan umutsuzluk mu, yoksa Büyükelçilik
hizmetindeki kadınlardan biriyle yaşadığı gönül ilişkisinin
bir sonucu olan hamilelik durumunun62 ortaya çıkmasının
oluşturacağı açıklanamazlık mı olduğu net olarak bilinmez.
Ama bu intihar vakası, sefaretin bir sürgün yeri gibi görülerek
“istenilmeyen” devlet adamlarının memleketten uzaklaştırma
aracı yapılmasının, Osmanlı sefirlerinin uzun yıllar eşinden
ve çocuklarından uzakta yaşam sürmeye zorlanmalarının bir
sonucu olmakla birlikte, içinde bulundukları ruhsal duruma
biraz olsun ışık tutması açısından son derece önemlidir.
61 1885-1895 yılları arasında Berlin sefirliği yapan son Sadrazam Ah-
med Tevfik Paşa (1845-1936), 1879 yılında Atina maslahatgüzarı
iken İsviçreli bir köy polisinin kızı Elisabeth Tschumi ile evlenmiş-
ti. Elisabeth Tschumi, orada bir diplomatın çocuklarına mürebbiyelik
yapan Protestan bir kadındı. Hatta bu evlilikten beş çocuğu olmuştu.
Cemil Kalyoncu, “Son Sadrazamın Torunu”, Aksiyon Dergisi, S. 259,
20.11.1999.
62 Ali Akyıldız, “Sadullah Paşa“ DİA, C. 35, İstanbul 2008, s. 432-433; Viya-
na Sefiri Sadullah Paşa’nın bunalıma girip intiharında yasak aşk yaşadığı
sefaretin hizmetli kadrosunda çalışan Anna Schumann isimli 24 yaşındaki
kadının Avusturya kanunlarına göre reşit sayılmaması ve bu nedenle skan-
dalın duyulması hâlinde olacaklar karşısındaki çaresizliğinin etkisi büyük-
tür. Avni Özgürel, “Viyana Sefirinin Yasak Aşkı”, Radikal, İnternet Baskı-
sı, 10.7.2005. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=158267, e.t.
19.01. 2015.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 39

Sefirlerin eş yasağı, II. Meşrutiyet’in ilanına değin


sürmüş, ancak o yıllardan sonra eşlerini yanlarında gö-
türebilme ve resmikabullere başı açık olarak katılabilme
imkânına erişmişlerdir63. Fakat bu yasağın delindiği du-
rumlara nadiren de olsa rastlamak mümkündür. Örneğin
1897 yılında Belgrad orta sefirliğinden Berlin büyükelçi-
liğine tayin edilen Tevfik Paşa’nın eşi bu kuralı reddetmiş
ve eşinin yanında kalmak için sahte pasaportla Berlin’e
giriş yapmıştı. Yaklaşık 10 yıl boyunca Berlin’de ev, ço-
cuk ve özel arkadaş dairesi içinde yaşamaya özen göster-
mişlerdi64.

b. Osmanlı-Karadağ İlişkilerine Genel bir Bakış


Osmanlı Devleti, 15. yüzyılın sonunda hâkim oldu-
ğu Karadağ topraklarını, yaklaşık 4 asır boyunca elinde
tutabilmişti. Bu süreçte, Karadağ’la ilişkiler bir devle-
tin vassaliyle olan ilişkisi boyutunda olmakla birlikte,
özellikle 19. yüzyılda artan milliyetçi ayaklanmalar ve
isyanlar, bu ilişkileri ister istemez diplomatik boyuta ta-
şımıştır. Özellikle Büyük Güçlerin müdahalelerinden ve
kendisine özerk bölge statüsü verilmesinden aldığı güçle
Karadağ, Osmanlı Devleti’ne karşı bağımsız bir devlet
gibi davranmaya başlamıştı.
Osmanlı Devleti ile Karadağ arasında ilk diplomatik
ilişki kurma girişimi Prens Danilo (1851-1860) zamanına
dayanır. Osmanlı Devleti kendi sınırları dâhilinde olarak
kabul ettiği Karadağlılara karşı 1858 yılında yapılan Gra-
hova Savaşı’nı kaybedince bir imtiyaz hattı belirlenmişti.
63 Temel İskit, Diplomasi (Tarihi, Teorisi, Kurumları ve Uygulamaları),
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012, s. 140.
64 Morel, a.g.e., s. 138-142.
40 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Prens Danilo, bu çerçevede yapılan diplomatik temasları


kendi ülkesinin bağımsızlığının onaylandığı şeklinde yo-
rumlamıştı. Bu doğrultuda uluslararası alanda kendisine
destek arayışlarına başlayan Danilo, amacına tam olarak
ulaşamamıştı. Bağımsızlık isteği her ne kadar Fransız, Rus
ve Prusyalı delegelerce desteklense de İstanbul’daki kon-
feransta Büyük Güçlerin sefirleri tarafından bazı haklar ve
imtiyazlar elde etme noktasına indirgenmiştir. Buna göre
Osmanlı Devleti ile Karadağ arasındaki diplomatik iliş-
kiler, doğrudan İşkodra Vilayeti yöneticileri arasında sı-
nırlandırılmak istenmiştir. Ancak Osmanlı delegeleri hem
Prens Danilo’nun hem de Büyük Güçlerin teklifini kabule
yanaşmadılar. Zaten böyle bir teklifin dönemin Padişahı
Sultan Abdülmecid tarafından kabul edilmeyeceği açıktı65.
Zira daha 1852 yılında Hariciye Nazırı Fuad Paşa tarafın-
dan Karadağ’ın tezine antitez niteliğinde kaleme alınan ve
“Memâlik-i mahrûse-i hazret-i şâhâneden olan Karadağ”
ifadesiyle başlayan layihada, Karadağ’ın bir Osmanlı top-
rağı olduğu savunuluyordu. Buna delil olarak da bölgenin
Avusturya’nın resmî ve askerî haritalarına göre Osmanlı
Devleti sınırları dâhilinde yer alması ve Devlet-i Aliyye’nin
burası üzerinde yaptığı tasarruflar gösteriliyordu66.

65 Tatjana Jović, Diplomatic Missions in The Pricipality and The King-


dom of Montenegro, Cetinje 2010, s. 150.
66 Layiha için bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Yıldız Peraken-
de Evrakı Arzuhâl ve Jurnaller (Y.PRK. AZJ), Dosya No: 1, Gömlek
No: 3, Tarih: 15 Rebî‘ü’l-evvel 1269; Fuad Mehmed Paşa, Karadağ’ın
Devlet-i Aliyye’ye İsbât-ı Taallukuna Dâir Fuad Paşa Hazretlerinin
Kaleme Aldıkları Lâyıha, Ankara Milli Kütüphane Yazmalar Koleksi-
yonu, Arşiv No: 06 Mil. Yz. B. 117; Layihanın tahlili için bkz. Abidin
Temizer, “Karadağ’da Osmanlı Hâkimiyetine Dâir Bir Layiha” Alma-
nah, V. 50, Podrorica 2011, ss. 163-174.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 41

Dolayısıyla Abdülhamid dönemine kadar olan Osman-


lı-Karadağ ilişkilerinin odak noktasında isyanlar, imtiyaz
hattının belirlenme süreci ve süreçte çıkan anlaşmazlıklar,
sınır ihlalleri, adam öldürme, hayvan hırsızlığı, otlak so-
runları gibi meseleler bulunmuştur. İki ülke arasındaki dip-
lomatik ilişkiler bu ilk girişimden 20 yıl sonra yeniden baş-
latıldı. II. Abdülhamid’in saltanatı sırasında patlak veren
1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından imzalanan 1878
Berlin Antlaşması ile Karadağ bağımsızlığını kazanmış ve
bu durum uluslararası alanda da kabul görmüştür. Bundan
sonra artık sıra iki ülkenin birbirlerine temsilci (sefir) gön-
dermelerine gelmiştir. Karşılıklı açılan elçilikler iki ülke
arasındaki sorunların halledilmesi noktasında önemli bir
adım olmuştur67. Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşması’ndan
sonra Karadağ’ı resmen ve ilk olarak tanıyan devlet olma
özelliğini taşımaktadır. Antlaşmanın 31. maddesine göre
Karadağ, İstanbul’a ve Osmanlı Devleti’nin uygun gördü-
ğü yerlere atayacağı Karadağlı memurların seçimine Bâb-ı
Âlî ile Karadağ arasında doğrudan doğruya yapılacak mü-
zakereler sonucunda karar verecekti68. Diplomatik ilişkinin
bir gereği olan bu durum neticesinde gerekli adımlar atıl-
mış, sefir atamaları yapılmıştır.
1879-1912 yılları arasında on beş Osmanlı diplomatı Ka-
radağ’da akredite olmuştur69. Osmanlı Devleti, Karadağ’da
mukim elçilik düzeyinde temsil edilmiştir. Fakat daha son-
67 Uğur Özcan, II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı-Karadağ Siyasi İlişkile-
ri, TTK, Ankara 2012, s. 96.
68 Ali Fuad Türkgeldi, Mesalih-i Mühimme-i Siyasiyye, haz. Bekir Sıtkı
Baykal, TTK, Ankara 1987, s. 77.
69 Zivko M. Andrijaşeviç, “Montenegro from Ancient Times to the Balkan
Wars” The History of Montenegro, CICG, Podgorica 2006, s. 126; Zivko
M. Andrijaşeviç, kitabında 9 elçiden bahsetse de tespitlerimiz bu bilgi-
nin eksik olduğunu ortaya koymuştur.
42 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

raları mukim elçilik (minister resident) yerini orta elçilik


(minister plenipotentiary) ve bazı durumlarda en alt sevi-
yede maslahatgüzarlık (chargé d’affaires) düzeyinde tem-
sile bırakmıştır.
Karadağ’ın İstanbul’da sefirlik açma meselesine gelin-
ce bu Karadağ için biraz sıkıntılı olmuştur. Zira dış temsil-
cilik açmak için ülkenin önünde ciddi bir finans sorunu var-
dır. Bu sorun Rusya’nın Karadağ heyetinin İstanbul’daki
işlerini finanse etmeye söz vermesiyle çözülmüştür. Rus-
ya bu desteğini, Sultan’la yapılacak sefirlik açılmasına da-
ir görüşmelerde Rusya’nın Çetine Büyükelçisi Alexander
Semionovich Yonine’nin yetkili kılınması şartına bağla-
mıştı. Prens Nikola, Rusya’nın teklifini iki sebepten ka-
bul etmişti. Birincisi, Karadağ böylelikle finans sorununu
çözmüş oluyordu. İkincisi ise, Alexander’ın güvenilir bir
insan olması ve üstelik Nikola’nın yakın arkadaşı olmasıy-
dı. Onun önerisi ile Karadağ hükûmeti İstanbul’a Stanko
Radonjic’i mukim sefir olarak göndermiştir. Radonjic, 22
Haziran 1879’da Karadağ’dan İstanbul’a gitmek üzere ay-
rılmıştır. Ancak iki ülkeden kaynaklı ve kasıtsız bazı prose-
dür hatalarından dolayı Radonjic görevine 5 Eylül 1879’da
başlayabilmiştir70. Osmanlı Devleti ise Halil Halid Bey’i
Çetine’ye göndererek oradaki ilk temsilciliğini kurmuştur.
Halid Bey Temmuz 1879’da göreve başlamıştır71.
Karadağ bağımsız olduktan sonra, çoğu zaman sorunlar
“dostluk hisleri” gereğince diplomasi ve barış yoluyla çö-
zülmeye çalışılmıştır. Bu devletlerarası dostlukta hiç şüp-
hesiz ki Prens Nikola ve Sultan Abdülhamid’in şahsi dost-
luklarının büyük etkisi vardır. Abdülhamid’in Balkan poli-
70 Jović, a.g.e., s. 150.
71 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Hariciye (İ.HR), 278/17091
(Hicrî 16.RA.1296-Miladî 9.3.1879).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 43

tikasında devletlerarası dengeyi gözeterek Karadağ’ı kendi


yanına çekme amacını taşıyan bu girişimlerde başarılı oldu-
ğunu söyleyebiliriz. Ayrıca II. Abdülhamid’in daveti üzerine
gerçekleşen Prens Nikola’nın İstanbul ziyaretlerinin, iki ülke
yakınlaşmasındaki payını da unutmamak gerekir. Prens’in
ilki 1884 ve ikincisi 1899 yıllarında gerçekleşen iki İstan-
bul ziyareti ve burada krallar gibi ağırlanması, iki liderin
birçok meselede ortak noktada buluşmalarını ve bunu iliş-
kilere yansıtmalarını kolaylaştırmıştır72. II. Abdülhamid’in
Prens Nikola’ya hediye ettiği iki yat, Emirgan’da bir köşk,
atlar, madalyalar, kılıçlar ve daha birçok irili ufaklı hedi-
yeler bu dostluğun somut örneklerinden bazılarıdır. Ayrı-
ca özel günlerinde birbirlerine yazdıkları tebrik mesajları,
taziye telgrafları, doğum kutlamaları, bayram tebrikleri,
dostluğun devamiyetinin sağlanması açısından fevkalade
önemli bulunmuştur73.
Boyana Nehri’nde temizlik, ticaretin geliştirilmesi, iade-i
mücrimîn, tahdid-i hudud meseleleri, hayvan hırsızlığı, adam
öldürme, kız kaçırma, kan davaları, Müslümanların malları-
nın akıbeti ve onların haklarının korunması, Osmanlı sınır-
larında çalışan Karadağlı işçiler vb. meseleler bu yeni süreç-
te de iki devlet ilişkilerinin odak noktasında bulunmuştur.
Abdülhamid’in Balkanlar’da bir birlik kurulmaması için
Karadağ’ı yanına çekme girişimleri, büyük oranda başarılı
olurken öte taraftan Karadağ’la yaklaşık 30 yılı aşkın sa-
vaşsız bir dönem geçirilmesini sağlaması açısından ayrı bir
önem taşımaktadır.
72 Uğur Özcan, “II. Abdülhamid’in Diplomasisinde Yüksek Topuklar: Ka-
radağ Prensesi Milena ve Sultan Abdülhamid” OTAM (Ankara Üniversi-
tesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı: 32,
Yıl: 2012, s. 113-140.
73 Uğur Özcan, a.g.e., s. 96.
44 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla etkisini ve gücünü


kaybeden II. Abdülhamid, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
öncülük ettiği Jöntürk hareketinin artan etkisine boyun eğe-
rek tahttan çekilmişti. Bu ise Osmanlı Karadağ ilişkilerinde
yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Balkanlar’da başla-
yan çalkalanmalardan endişe duyan Karadağ, İşkodra’da-
ki gelişmeler karşısında Balkan birliği çalışmalarına yeşil
ışık yakmıştır. Zaten çok geçmeden uzun süredir üzerinde
çalışılan ittifak kurulmuş ve 1912 yılında Balkan Savaşları
patlak vermişti.
İki ülkenin mütekabiliyet esasına göre açtıkları sefirlik-
ler, Balkan Savaşları’na kadar aktif bir şekilde çalışmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NİN KARADAĞ’DAKİ


SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ
Karadağ haritasında Çetine’nin konumu (http://www.wannadive.net)
a. Sefirler Şehri Çetine’nin Kısa Tarihçesi
Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde (1651-1653) “Os-
manlı toprağı olan küçük bir kasaba”74 diye bahsettiği Çe-
tine, 40-50 haneden müteşekkil, dağın tepesinde kurulmuş
bir karyeydi75. Kuruluşu 15. yüzyıla kadar dayanan bu tarihî
şehir, politik, tarihî ve ekonomik birikimiyle Balkanlar’ın en
dikkat çekici yerleri arasına girmiştir. İsmini içinden geçen
Cetina Nehri’nden almıştır. 1484 yılında burada inşa edilen
manastır, daha sonraları Zeta Metropolitanı’nın ikametgâhı
hâline gelmiştir. Böylece sadece seküler yaşamın merkezi
değil aynı zamanda dinî hayatın da odak noktası olma özel-
liğini ele geçirmiştir.
Crnojeviç hanedanlığı 17. yüzyılda sona ermiş ve şeh-
re 1697’de Danilo Petroviç’le Petroviç hanedanlığı hâkim
olmuştur. Petar II. Petrović Njegoš döneminde büyük ge-
lişmelerin ve ilerlemelerin yaşandığı şehir, 1838 yılında in-
şa edilen yeni kraliyet ikametgâhı Bilardo evi (Biljarda)76
74 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.12, Ötüken Yayınları, İstanbul
1983, s. 346.
75 Kâmil Kapudan, Karadağ Hakkında Bazı Ma‘lûmata Şamildir, Maârif
Nezâret-i Celîlesi, İstanbul 1294, s. 7.
76 Bu bina Rusya’nın finansal yardımıyla Bishop Rade Tomov (Njegos)
için yapılmış ilk konut binasıydı. Bilardo Evi olarak adlandırılmasının
nedeni 1839 yılında Viyana’dan getirtilen meşhur Viyana bilardo ma-
sasının binanın en geniş salonuna kurulmasından kaynaklanmaktadır.
Visit Montenegro, “Cetinje-History”, http://www.visit-montenegro.com/
cities-cetinje-h.htm, e.t. 5.9.2014.
48 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ile bu yükselişini gitgide hızlandırdı. Prens Nikola (1860-


1918) zamanında en parlak dönemini yaşayan Çetine, yine
onun döneminde birçok kamu binası, otel, Prenslik Sarayı,
Kız Enstitüsü ve hastahane gibi sosyal ve ekonomik yaşa-
mın gelişmesine yönelik yapıtlarla canlanmıştır. Osmanlı
ordusunun Ömer Paşa komutasında Çetine’ye yaptığı iki
ciddi saldırıdan 1853’teki hezimetle sonuçlanırken77, 1861-
62 yılında gerçekleştirdiği ikincisi başarıya ulaşabilmiştir.
Bir müddet sonra 1862 yılında imzalanan İşkodra Konven-
siyonu ile Osmanlı Devleti ile Karadağlılar arasında anlaş-
ma sağlanarak şehir tekrar Karadağlılara terk edilmiştir.

CİHET-İ GARBİYEDEN ÇETİNE’NİN MANZARASI


1. Daire-i Prens, 2. Otel, 3. Kızlar Mektebi, 4. Sefâret-i Saltanat-ı Seniyye, 5.
Tiyatro, 6. İstanbul maslahatgüzarının hanesi, 7. Rusya Sefareti, 8. Etfal Mektebi,
9. Harbiye nazırı hanesi, 10. Hariciye nazırı hanesi, 11. Maliye nazırı hanesi, 12.
Avusturya Sefareti, 13. Damad-ı Prens Prens Karayorgi Dairesi, 14. Prens Mirko
hazretlerinin dairesi, 15. Başvekil ve Dahiliye nazırı hanesi, 16. Hükûmet Dairesi
(İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yıldız Albümü, 91243/56)

77 Zafer Gölen’in tespitlerine göre yaklaşık iki aylık mücadele sonucun-


da 900 esir, 4.500 şehit verilirken 4000 ila 6000 civarında yaralı ve
hastayla dönülmüş, maliyeti ise 35.000.000 kuruş olarak tespit edil-
miştir. Detaylı bilgi için bkz. Zafer Gölen, “1852-53 Karadağ Askerî
Harekâtı ve Sonuçları” History Studies, Volume 1/1, 2009, s. 247.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 49

Büyük Devletlerin ilgisini 19. yüzyıla kadar yeterince


çekmeyen Karadağ ve başkent Çetine, ticari anlamda ca-
zip bir yer değildi. Büyük Devletler, Osmanlı topraklarında
ticaret yaptıkları ve imtiyazlı oldukları şehirlere şehbender-
likler açarlarken Çetine’de 19. yüzyıl sonuna kadar tek bir
şehbenderlik dahi yoktur. Bunun nedeni ise oraya nadiren
gidip yerleşen ya da ticaret yapan yabancıların, işlerini İşkod-
ra’daki şehbenderleri kanalıyla halletme yoluna gitmeleri-
dir78. Prensliğin merkezi Çetine, 1878 Berlin Antlaşması’yla
bağımsızlığını kazanan Karadağ’ın başkenti olarak kabul
edilmiştir. Artık Çetine, bir “Avrupa ülkesi”nin başkentidir
ve şehir neredeyse bütün Avrupa ülkelerinin, Rusya ve Os-
manlı Devleti’nin modern bir mimari üslupla inşa edilen se-
farethaneleriyle süslenmiştir. Bunlar arasında Fransa, İtalya,
İngiltere, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya sefaret-
haneleri en dikkat çekici olanlarındandır. Ayrıca ilerleyen
yıllarda bu şirin dağ şehri, Bulgaristan, Belçika, Yunanis-
tan, Sırbistan ve ABD’nin sefarethanelerinin boy göste-
receği bir sefirler diyarını andıracaktır. 19. yüzyılın son
çeyreğinde karşılaşılan şehir mimarisindeki bu hızlı geliş-
mede, Çetine’ye akın eden Avrupalı mimarlar, inşaatçılar,
sanatçıların faaliyetlerinin yanında79, Avrupa diplomasisi
açısından Çetine’nin edindiği konumun önemi büyüktür.
Dünyanın en küçük başkentlerinden birisi olarak kabul
edilen Çetine’nin 1910 yılında Kraliyetin ilanıyla gelişme-
sini sürdürmesi ve o yılda dahi nüfusunun 5895 civarında
kalması dikkat çekici bir husustur.

78 Mehdî Fraşerli, İmtiyâzât-ı Ecnebiyyenin Tatbikât-ı Hâzırası, Yayına


haz. Prof. Dr. Fahrettin Tızlak, Fakülte Kitabevi, Isparta 2008, s. 300.
79 The Old Royal Capital Cetinje “Cetinje/History” The Old Royal Ca-
pital Cetinje, http://www.cetinje.me/ index.php/en/cetinje-en/history,
Prijestonica Cetinje 2014, e.t. 5.9.2014.
50 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

20. yüzyıla girerken Çetine’den bir görünüm (Prijestonica Cetinje 2014)

Çetine’den bir görüntü. Obod Matbaası’nın kuruluşunun 440. yıldönümü


resmî töreni 1891-1892, (Yıldız Albümü, 91479/1)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 51

b. Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefirleri


Elçinin İsmi Göreve Başlama Temsil Düzeyi
Tarihi

Babanzade Halil Halid Bey 25 Temmuz 1879 Mukim elçi

Hüseyin Sermed Efendi 20 Eylül 1880- Orta elçi


Şubat 1881
Aleko Aristarki (Aristarchi) Bey 16 Mart 1881- Maslahatgüzar
2 Haziran 1881
Raufpaşazade Mehmed Rıza Bey 14 Mart 1881- Orta elçi
Ağustos 1883
Aris Dakes Efendi Kasım 1882- Maslahatgüzar
Mart 1883
Şedid Ceyş Efendi Eylül 1883- Maslahatgüzar
Kasım 1883
İsmail Hakkı Paşa 6 Kasım 1883 Orta elçi

Ahmed Cevad Paşa 21 Ocak 1884 Orta elçi

Hüseyin Hüsnü Paşa 31 Temmuz 1888 Orta elçi

Dağıstanlı Seyfullah Paşa 12 Ağustos 1889 Orta elçi

Saraylızade Ahmed Tevfik Paşa 16 Ağustos 1889 Orta elçi

Aydınoğlu Ahmed Fevzi Paşa 25 Haziran 1891 Orta elçi

Abdulbâki Bey 1 Ekim 1908 Orta elçi

Mehmed Sadreddin Bey 1 Haziran 1910 Orta elçi

Ahmed Rüstem (Alfred Bielinski) 13 Aralık 1911 Orta elçi

Rumbeyoğlu Fahreddin Reşad Bey Ağustos 1912 Orta elçi

İbrahim Halil Bey Eylül-Ekim 1912 Maslahatgüzar

Tablo 1: Osmanlı Devleti’nin Karadağ Nezdinde Çetine Sefirleri80

80 Ohannes Şekip Efendi ve Dağıstanlı Seyfullah Paşa hariç Ahmed Fevzi


Paşa’ya kadar olan liste için bkz. Salnâme-i Nezâret-i Umûr-ı Hariciy-
ye, Hariciyye Sicill-i Ahval Müdüriyeti, 3. def‘a, Matbaa-i Osmaniyye,
Dersaadet 1318, s. 197-198.
52 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Babanzade Halil Halid Bey (1879-1880)


Babanzade Halil Halid Bey,
Osmanlı-Karadağ ilişkilerinde kö-
şe taşlarından birini teşkil etmekte-
dir. Zira o, Karadağ’ın bağımsız bir
devlet olarak tanınmasının ardından
Osmanlı Devleti’nin Karadağ’daki
ilk sefiri olma özelliğine sahiptir.
Mukim elçi olarak Mart 1879’da
Çetine’ye tayin olan Halil Halid Bey
yayınlanan nâme-i hümâyûnla Tem-
muz 1879’da Çetine’ye gitmiştir81. Babanzade Halil Halid Bey
Böylece Karadağ-Osmanlı arasın-
daki diplomatik ilişkilerde tarihî bir adım atılmıştır.
Süleymaniye şehrinde 1840 yılında doğan Halil Halid
Bey82, kökeni Bağdat’a uzanan Baban ailesinden Adana
Valisi Ahmed Paşa’nın oğludur83. Mekteb-i Harbiye’den
yetişip kolağası olmuşken sonra mülkiyeye geçmiş ve bâlâ
rütbesi84 almıştır85. 1285 yılında askerî rütbesini mülkiye-
81 BOA, İradeler Hariciye (İ.HR), 278/17091 (Hicrî 16.RA.1296-Miladî
9.3.1879); Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, Hariciye Vekâleti, 1306, s.
544. Yeni harflerle basıma haz. Ahmed Nezih Galitekin, İşaret Yayınları
İstanbul 2003, s. 175; Mukim elçilik yukarıda da ifade ettiğimiz gibi orta
elçilik ile maslahatgüzarlığın arasına sonradan ilave edilmiştir. Görülü-
yor ki mukim elçilik ile orta elçilik zaman zaman aynı anlamda kulla-
nılmıştır. Çünkü bazı belgelerde Halid Bey’den “mukim elçi” diye söz
edilirken bazılarında ise “orta elçi” diye söz edilmiştir. Örneğin bu bel-
gede Halid Bey’in “orta elçi” sıfatıyla tayin edildiği yazmaktadır. BOA,
İ.HR, 280/17232 (Hicrî 04.Ş.1296-Miladî 24.7.1879).
82 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, a.g.e., s. 544.
83 BOA, Dâhiliye Sicill-i Ahval Defteri (DH. SAİDd), 2/988, (Hicrî
29.Z.1256-Miladî 22.01.1841).
84 Osmanlı Devleti’nde mülkiyede kullanılan sivil rütbelerden biri. Bkz.
Mehmet Ali Ünal, Paradigma Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Ya-
yıncılık, İstanbul 2011, s. 81-82.
85 Sicill-i Osmanî, C. 2, s. 349.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 53

ye tahvil ederek, Bâb-ı Âli Tercüme Odası’nda çalışmaya


başlamıştır. O sıralarda Dârülfünun’da coğrafya muallimliği
de yapmıştı. Bir sene sonra Londra Sefareti’ne ikinci kâtip
olarak atandı. İki sene sonra terfi ederek Paris Sefareti başki-
tabetine tayin edildi. Burada yaklaşık bir buçuk sene görev
yapan Halid Bey’e, Paris Sefareti’nin tadili nedeniyle gö-
rev verilmemiş ve kendisi dört buçuk sene boşta kalmıştır.
15 Mart 1879’da komiserlik hizmeti için Manastır’a gön-
derilmiştir86.
En nihayetinde 25 Temmuz 1879’da mukim sefir olarak
Çetine’ye atandığında 38/39 yaşındaydı. İlk sefirlik deneyi-
mini bu yeni ve küçük Balkan ülkesinde yapacak olmanın
hem kolaylığını hem de zorluğunu bir arada yaşayacak olan
Halid Bey, Karadağ’a geldiği gün Prens Nikola tarafından
törenlerle karşılanmıştı. Düzenlenen karşılama töreni bü-
yük yankı uyandırmış, hadise o günkü Karadağ’ın resmî
ve en saygın gazetelerinden 27 Ekim 1879 tarihli Glas
Crnogorca’da haber olmuştu. Gazete, Halil Halid Bey’in
Karadağ’a sefir olarak teşrifiyle ilgili Prens Nikola’nın şu
değerlendirmeyi yaptığını yazmıştır: “Beni fevkalade mut-
lu eden şey Karadağ ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki
ilişkilerin iyi olmasıdır.” Töreni müteakip Nikola, Halil Ha-
lid Bey’in onuruna bir akşam yemeği vermişti87. Osmanlı
Devleti ile ilişkilerin geliştirilmesi için bunu bulunmaz bir
fırsat olarak gören Karadağ Prensi Nikola, Halil Halid Bey’i
Osmanlı-Karadağ ilişkilerine olumlu katkılarından dolayı
tebrik etmişti88. Halid Bey’in görev yaptığı dönemde Os-
manlı-Karadağ sınır anlaşmazlıkları olduğu hâlde iki ülke
arasında ciddi bir sorunun ortaya çıkmamasında, onun bu
86 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, a.g.e., s. 544.
87 Glas Crnogorca, (Глас Црногорца) 27 October, 1879.
88 Uğur Özcan, a.g.e., s. 96-97.
54 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

kritik dönemde göstermiş olduğu performansın etkisinin


büyüklüğü unutulmamalıdır.
21 Ağustos 1880’de Belgrad Sefiri Sermed Efendi’yle
becayiş yapan Halid Bey, Çetine’deki görevini de böylece
tamamlamış oldu89. Prens Nikola’nın memnuniyetine rağ-
men Halid Bey’in Belgrad’a tayin edilmesinin nedeni, onun
bedensel zayıflıktan kaynaklanan hastalığı olabilir. Zira
İstanbul’a yazdığı bir mektupta sağlık sorunlarından dolayı
Atina’ya tayinini istediği anlaşılmaktadır90. Ama görülüyor
ki daha sonra bu arzusu gerçekleşmemiş, Belgrad Sefareti
orta elçiliğine ataması yapılmıştır. Belgrad sefiriyken Ka-
radağ Prensi tarafından nişanla taltif edilmesi91, Halil Halid
Bey’e ve onun çabalarına karşı gösterilen teveccühün bir
delilidir92.
Bu arada Halid Bey’in sefirliği döneminde başkitabetin-
de vekâleten Aleko Aristarki (Aristarchi) bulunmuştur. 17
Haziran 1880’de 20 lira maaşla Çetine’ye gönderilen Aleko
Bey, bu görevde Mart 1881 tarihine kadar kalmıştır93.
Halid Bey, 20 Eylül 1880’de Belgrad Sefareti’ndeki va-
zifesine resmen başlamış ve bu görevini Ocak 1885’e ka-
dar sürdürmüştü. Buradaki hizmetlerinden dolayı dördüncü
dereceden Mecidî Nişân-ı zişânıyla ödüllendirilse de94 çok
89 BOA, İ.HR, 282/17479, (Hicrî; 3.L.1297-Miladî 08.09.1880); Devlet-i
Aliyye-i Osmaniyye Hâriciyye Nezâret-i Celilesinin Salnâmesidir
(D.A.O.H.N.C.S), C. II, Matbaa-i Osmaniyye, Dersaadet 1306, s. 544.
90 BOA, Yıldız Esas Evrak (Y.E.E.), 44/3 (Hicrî 15.N.1296-Miladî 2.9.1879).
91 BOA, İ.HR, 335/21595, (Hicrî 4.B.1298-Miladî 1.6.1881)
92 Uğur Özcan, a.g.e., s. 97.
93 Taceddin Kayaoğlu, Osmanlı Hariciyesinde Gayr-i Müslimler (1852-
1925), TTK, Ankara 2013, s. 9.
94 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, a.g.e., s. 544; Sinan Kuneralp, Son Dö-
nem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922). Prosopoprafik Rehber. Isis
Yayınları, 2. baskı, İstanbul 2003, s. 75.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 55

da başarılı bir görev süresi geçirdiğini söylemek güçtür. Zi-


ra sağlık sorunu nedeniyle etıbba tavsiyesiyle tebdil-i hava
(hava değişimi) için izinli ya da izinsiz Paris ve Viyana’ya
gitmesi, Osmanlı hükûmetinde rahatsızlık oluşturmuştu95.
Ayrıca hakkında, Sırp hükûmeti lehine çalıştığı ve ahalinin
haklarını çiğnediği yönündeki jurnaller ve İslam ahalisinden
gelen azil istekleri bardağı taşıran son damla olmuştu96. Bir
ara istifa edip Midilli Adası’nda ikamet etme isteğinde bu-
lunmuş ama bu isteği kabul görmemişti. Tüm şikâyetler ve
rahatsızlıklar nedeniyle Osmanlı Devleti çareyi, onu Ekim
1885’te İran’a sefirikebir olarak atamakta bulmuştur97.
Halid Bey’in ilk büyükelçilik tecrübesi ise Ekim
1885-Aralık 1891 tarihleri arasında görev yaptığı Tahran
Büyükelçiliği’dir98. İran’ın başkentinde yaklaşık altı yıl
bulunmuş ve Aralık 1891’de Adana valiliğine tayin edilmiş-
ti99. Fakat sağlık durumunun elverişsizliği nedeniyle karadan
seyahat edecek kudreti yoktu. Buna kış mevsiminin şidde-
tinden yolların karla kapanması da eklenince yeni memu-
95 Halid Bey’in Mart 1884’te hava değişikliği maksadıyla Fransa’ya
gitmek için izin isteği reddedilmişti. BOA, Y.A.HUS, 177/12, (Hicrî
08.Ca.1301-Miladî 6 Mart 1884); Ama o, müracaatına cevap geci-
kince bir telgraf çekerek “gitmek zorunda olduğunu” iletmişti. BOA,
HR.TO, 18/77, (1884); Bir sonraki sene hiç izin almadan Viyana’ya
gitmiş, döndüğünde etıbba tavsiyesi gereği yazın tekrar tedavi için git-
mek üzere iki ay izin talebinde bulunmuştu. BOA, Y.A.RES, 28/16,
(Hicrî 02.C.1302-Miladî 19 Mart 1885).
96 BOA, Y.PRK.AZJ, 6/84, (Hicrî 17.Ş.1300-23 Haziran 1883); Sırbistan’ın
Niş, Vraniçe, Leskovaç, Ürgüb ve Kurşunlu kasabalarındaki Müslüman-
ları temsilen dört kişi, Belgrad Sefiri Halid Bey’in azlini talep etmişlerdi.
BOA, HR.TO, 526/59, (1882).
97 BOA, İ.HR, 299/18917, (Hicrî 02.M.1303-Miladî 11 Ekim 1885)
98 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciye, a.g.e., s. 544; Kuneralp, a.g.e., s. 75; Tahran
Sefareti’ne tayin edilen Halil Halid Efendi için yazılan nâme-i hümâyûn
için bkz. BOA, İ.HR, 299/18926, (Hicrî 14.M.1303).
99 BOA, DH.MKT, 1900/39, (Hicrî 10.Ca.1309).
56 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

riyetinden affını istemişti. O artık ömrünün geri kalanını


“padişaha dua ile geçirmek üzere bir köşeye çekilmek” is-
tiyordu. Ayrıca bahar oluncaya ve sağlığına kavuşuncaya
değin Tahran’da ikamet etmesine müsaade edilmesini istir-
ham etmişti. Öyle görülüyor ki mazereti makul bulunmuş
ve Aralık 1892’ye kadar orada kalmış100, sıhhatine kavuş-
tuktan sonra Tahran’dan ayrılmıştı101.
Bu arada Adana’ya hiç gidemeden Temmuz 1892’de
Beyrut valiliğine atanan Halid Bey102, burada da sağlık so-
runları yaşamıştı. Son olarak Ağustos 1894-Haziran 1896
tarihleri arasında Kastamonu valiliği yapmıştı103. Bu me-
muriyeti sırasında şahsi mazeretlerinin hizmetine mani ol-
masını sebep göstererek Ekim 1895’te istifa etmişse de104,
görevden ayrılışı Haziran 1896’yı bulmuştur. Hayatının
son demlerini Kayseri’de kendisine ancak 1899’da bağla-
100 Bazı kaynaklarda onun 1891-1892 yılları arasında Adana valiliği yaptı-
ğını yazar. Bkz. Kuneralp, a.g.e., s. 75. Fakat o, görüldüğü gibi o tarih-
lerde Tahran’da kış nedeniyle mahsur kalmış, rahatsızlığı nedeniyle de
yola çıkamamıştı. BOA, Y.A.HUS, 254/36, (Hicrî 12.Ca.1309); Y.A.HUS,
254/42, (Hicrî 17.Ca.1309); Y.A.HUS, 255/10, (Hicrî 03.C.1309). Kısa
bir süre sonra Mart 1892’de Adana valiliğine, Basra valiliğinden ayrılan
Hoca İzzet Efendi’nin tayininden anlıyoruz ki Halil Halid Bey, Adana
valiliği yapmamıştır. Hoca İzzet Efendi’nin Adana valiliğine tayini hak-
kında bilgi için bkz. BOA, DH.MKT, 1930/20, (Hicrî 08.Ş.1309-Miladî
8 Mart 1892); Kendisine, görev yapmadığı ve açıkta kaldığı bu süre için-
de mazüliyet maaşı bağlanmıştır.
101 BOA, Y.PRK.BŞK, 28/66, (Hicrî 21.Ca.1310 - Miladî 11.12.1892); BOA,
HR.TO, 104/89, (Miladî 23Aralık1892); HR.TO, 104/90, (Miladî 29 Ara-
lık 1892).
102 BOA, İ.DH, 1281/100875, (Hicrî 18.Z.1309-14 Temmuz 1892).
103 Kuneralp, a.g.m., s. 121. Halid Bey’in Kastamonu valiliğine tayini ile
ilgili bkz. BOA, Y.PRK.A, 9/50, (Hicrî 16.S.1312); Kara yolculuğuna
sağlığı el vermeyen Halid Bey’in Beyrut’tan Kastamonu’ya geçişi de
bir hayli zor olmuş, memuriyet mahalline Dersaadet’e uğramadan, de-
niz yoluyla ulaşmıştır. BOA, İ.HUS, 28/1312, (Hicrî 19.S.1312).
104 BOA, Y.A.HUS, 337/58, (Hicrî 15.R.1313)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 57

nabilen emeklilik maaşıyla idame ettirerek geçirmiş105 ve


Nisan 1902’de Kayseri’de vefat etmiştir.106
Halil Halid Bey, elçilik hayatı boyunca çeşitli madal-
ya ve nişanlar almıştır. Karadağ Prensi Nikola ve Sultan
Abdülhamid’in verdiği nişanlara yukarıda değinmiştik. Bu-
nun yanında Belgrad sefirliği döneminde yaptığı başarılı hiz-
metler nedeniyle Sırbistan Kralı Milan Obrenović’in (1882-
1889) takdim ettiği107 Takova Nişanı’nı* ve yine İran Şahı’nın
kendisine verdiği madalyayı unutmamak gerekir108.
Halil Halid Bey’in hiç şüphesiz ki Osmanlı-Karadağ dip-
lomatik ilişkilerinin iyileşmesi için gösterdiği çaba, takdi-
re şayan bulunmuştur. Her şeyden önce o, tarihî bir görev
ve sorumluluk üstlenmiş Karadağ nezdinde gönderilen ilk
Osmanlı orta elçisi olma şansına erişmiştir.

Hüseyin Hüsnü Sermed Efendi (1880-1881)


1834 yılında İstanbul’da doğan Hüseyin Hüsnü Sermed
Efendi, Niğdeli Timurtac Beyzade ailesinden gelen, Dîvân-ı
Hümâyûn kaleminde görevli Osman Safder Efendi’nin oğ-
luydu. Âdeta diplomat okulu gibi çalışan Tercüme Odası’nda
yetişen Sermed Bey, Berlin ve Londra sefaret kâtipliği yaptı.
Daha sonra Ekim 1872’de Macaristan’daki Peşte şehben-
105 BOA. Yıldız Hususî Maruzat (Y.A.HUS.), 337/58; BOA. Dahiliye
Mektubî (DH. MKT.), 689/30.
106 BOA, DH.MKT, 473/49, (Hicrî 28.Z.1319). Geride bıraktığı emlakın
mukabili olan aylık maaşı, kardeşi Mustafa İzzet Bey ve eşi Süheyla
Hanım’a bölüştürülerek tahsis edilmişti. BOA, BEO, 3568/267531,
(Hicrî 18.Ca.1327).
107 BOA, İ.HR, 299/18965, (Hicrî 07.Ra.1303-14 Aralık 1885); HR.TO,
19/42, (Miladî 09 Aralık 1885).
*
Takova Nişanı, Sırpların Osmanlı Devleti’ne karşı giriştiği ve Takova’da
başlayan ikinci Sırp İsyanının ellinci yıldönümü anısına 1865 yılında
çıkarılmıştır.
108 BOA, İ.HR, 317/20387, (Hicrî 05.N.1307).
58 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

derliğine tayin edildi109 ve yaklaşık yedi sene bu görevini


başarıyla sürdürdü. Onun ilk sefirlik deneyimi ise 16 Mart
1879’da orta elçi olarak atandığı Sırbistan’daki Belgrad
Sefaret-i Seniyyesi olmuştur110. Belgrad’da görev yaptığı sü-
re içinde önemli çalışmalar yürütmüş, yazdığı detaylı rapor-
larla, Sırbistan’daki gelişmeleri Dersaadet’e duyurmuştur.
Çetine Sefareti’ne 20 Eylül 1880’de orta elçi olarak
atanmıştı111. Çetine’ye atanması, selefi Halil Halid Bey ile
becayiş sonucu gerçekleşmiştir112. Ülkelerini terk etmek
zorunda kalan Karadağlı Müslüman muhacirlerin, geride
bıraktıkları mülkleriyle ilgili sorunların çözülmeyi bekle-
diği bir dönemde Çetine’ye atanan Sermed Bey, iki ülke
ilişkilerinde savaş sonrası birbirini tanıma ve alışma döne-
minin sıkıntılarını yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nin Çetine
Sefareti’nde görevlendirdiği ikinci sefiri olan Sermed Bey,
aslında Çetine’ye gitmeyi hiç istememişti. Zira 1880 yılı
sonunda Dersaadet’e, Çetine’ye gitmek istemediğine ve bu
görevi kabul edemeyeceğine dair bir telgraf çekmiş ve isti-
fanamesini sunmuştu113. Böylelikle Çetine’deki görevi son
bulan Sermed Bey’in yerine Mart 1881’de Mehmed Rıza
Bey atanmıştır114. Onun bir ara Haziran 1881’de Brük-
109 BOA, İ.HR, 256/15314, (Hicrî 09.Ş.1289-Miladî 12 Ekim 1872).
110 BOA, İ.HR, 279/17118, (Hicrî 18.R.1296-Miladî 11 Nisan 1879); Uğur
Özcan, a.g.e., s. 97; Kuneralp, a.g.m., s. 125.
111 Salnâme-i Nezâret-i Umur-ı Hâriciyye, Hariciye Sicill-i Ahval Müdüri-
yeti, 3. defa, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, h. 1318, s. 197-198.
112 BOA, İ.HR, 282/17479, (3.L.1297).
113 BOA, HR.TO, 137/97, (Miladî 24//1880); BOA, HR.TO, 18/21, (Miladî
12//1881).
114 Hicrî 1318 tarihli Hariciye Salnamesinde onun göreve başlama tarihi 16
Rebiyülevvel 1298 (16 Şubat 1881) olarak geçer. Bkz. Salnâme-i Ne-
zâret-i Umur-ı Hâriciyye, h. 1318, s. 197; Fakat bu tarihte bir yanlışlık
söz konusu olabilir. Zira ileriki sayfalarda da değineceğimiz üzere,
26 Şubat 1881 tarihine kadar Çetine Sefareti için Nikolaki Efendi’nin
ismi gündemde olmuştur. Padişah’ın onay vermemesi üzerine ancak
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 59

sel Sefiri Karatodori Efendi’nin yerine Brüksel’e tayini115


gündeme geldiyse de bu gerçekleşmemişti. Sermed Bey
daha sonra Eylül 1881’de Madrid orta elçiliğine tayin edil-
miş116 ve oradaki görevi Ekim 1886 tarihine kadar devam
etmişti117. Madrid sefirliği sırasında Kuzey Afrika ve Fas’ta
Fransız yayılmacılığının İspanyol çıkarlarını tehdit ettiğini
gören Hüseyin Sermed, bunun engellenmesi için Fas’ta bir
Osmanlı himayesi kurulmasının gerekli olduğunu düşünü-
yordu. Onun bu fikirlerini reel politik açıdan II. Abdülha-
mid olumlu bulmamış ve itibar etmemişti118.
1886’da görev yeri olan Madrid’de vefat eden Ser-
med Efendi’nin naaşı önce demiryoluyla Barselona is-
tasyonuna sevk edilmiş, askerî ve mülki erkânın yanı sıra
şehbenderlik memurları tarafından karşılanmış119, daha
sonra 23 Aralık’ta Barselona’dan Fresine Kumpanyası’nın
İstanbul adlı vapuruna konularak yirmi bir pare top atı-
şıyla İstanbul’a uğurlanmıştı120. Diplomatın mezarı, Sul-
tan Mahmud Türbesi’ndedir121. Cenaze davetiyesi sade ve
içinde hiçbir dinî unsur barındırmayan bir formda düzen-
lenmişti. O zamana değin ölüm ilanlarında çok sık rast-

o tarihten sonra Rıza Bey’in ataması gündeme alınmıştır. Bkz. BOA,


İ.HR, 283/17555, 26 Rebiyülevvel 1298.
115 BOA, İ.HR. 284/17660, (Hicrî 22.B.1298).
116 BOA, İ.HR, 284/17684 (Hicrî 13.L.1298-Miladî 7.9.1881); İ.HR,
284/17708, (Hicrî 01.Za.1298); Bazı kaynaklarda onun atama tarihi
olarak Ağustos 1881 tarihi geçer. Bkz. Salnâme-i Nezâret-i Umur-ı
Hâriciyye, h. 1318, s. 194.
117 Kuneralp, a.g.m., s. 125.
118 Kemal Beydilli, “İspanya (Tarih)”, DİA, C. 23, TDVY, İstanbul 2001,
s. 168.
119 BOA, HR.TO, 68/15, (1886).
120 BOA, Y.A.HUS, 197/142, (Hicrî 26.Ra.1304-23 Aralık 1886); DH.MKT,
1388/85, (Hicrî 04.R.1304).
121 Mehmet Süreyya, a.g.e., C. 5, s. 1495-1496.
60 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

lanılmayan bir unsur olarak, Hüseyin Sermed Efendi’nin


Madrid’deki ölümü üzerine yayımlanan ilanda siyah çer-
çeve kullanılmıştı. Bu ölüm ilanı, içinde alafranga özel-
likler barındıran tipik bir Avrupai unsur olarak dikkatleri
çekmişti122.

Raufpaşazade Mehmed Rıza Bey (1881-1883)


Sermed Bey’in istifasının ardından ilk başlarda, Çeti-
ne sefirliği için Nikolaki Efendi’nin ismi geçiyordu. Hatta
Hariciye Nazırlığı, Başvekâlet’e gönderdiği 26 Şubat 1881
tarihli yazıda Çetine’deki görevinden istifa eden Sermed
Efendi’nin yerine daha önce “Paris maslahatgüzarlığında
bulunup ibraz-ı hüsn-i hizmet etmiş olan saadetlü Nikolaki
Efendi hazretleri”nin bu göreve “münasib” bulunduğu ya-
zıyordu. Bu öneri Başvekâlet tarafından aynen onaylanıp
Padişaha arz edilmişti ama Nikolaki Efendi’nin ataması
tam bu noktada engele takılmış ve tezkire iade olunmuştu.
Zira Sultan Abdülhamid’e göre Çetine Sefaret-i Seniyyesi
ehemmiyetli bir makamdı ve böylesi önemli bir makama
dinibütün, ehliyetli, kifayetli ve “Müslüman” birisinin ge-
tirilmesi gerekirdi ki Nikolaki Efendi’nin bu vasıflara haiz
birisi olmadığı düşünülüyordu. Başkitabetin kaleme aldığı
iradede Padişah, buraya tayin edilecek kişinin “salâbet-i
diniyyesiyle (din sağlamlığı) beraber, ehliyet ve kifâyeti
meczum ve muhakkak olan bir memur-i Müslimin” olma-
122 Edhem Eldem, İstanbul’da Ölüm, Osmanlı-İslam Kültüründe Ölüm ve
Ritüelleri, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul 2005;
Ayrıca bkz. Edhem Eldem, “Osmanlı Müslüman Ölüm Ritüellerinde
Devamlılık ve Değişim” Etkinlikler, Voyvoda Caddesi Toplantıları
2005-2006, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi’nin (OBA-
AM) 1997-2010 Etkinlik Arşivi, http://www.obarsiv.com/vct_0506_ed-
hemeldem. html, e.t. 11.12. 2014.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 61

sını istemiş ve Nikolaki Efendi’nin bu vasıflara haiz birisi


olmadığı düşüncesiyle atama kararını iade etmişti123.
Bu süreçte ilişkilerin maslahatgüzarlık seviyesin-
de yürütüldüğünü görüyoruz. Nitekim sefaretin işlerini
o dönemde Çetine Sefareti başkitabeti vekili olan Aleko
Aristarki (Aristarchi) Bey 16 Mart 1881’de 45 lira maaşla
maslahatgüzar olarak atanarak idare etmiştir. Kaynaklarda
Aleko Bey’in maslahatgüzarlık vazifesini 2 Haziran 1881
tarihine kadar sürdürdüğü yazılıdır124. Her ne kadar 14 Mart
1881 tarihli yeni bir kararla Mehmed Rıza Bey’in, orta elçi
sıfatıyla Çetine Sefareti’ne atanması uygun bulunmuşsa da125
onun göreve başlaması Mayıs ayının sonunu bulacaktır.
Hassa Ordû-yı Hümâyûnu’ndan Çerkez Abdipaşaza-
de Rauf Efendi’nin oğlu olan Mehmed Rıza Bey, 1 Mart
1851’de Manastır’da doğmuş, 1870 yılında 19 yaşında
Mekteb-i Hâriciye Kalemi’ne girmiştir. İlk işi Burğos
mahalli hükûmetiyle oradaki mukim İngiltere konsolosu
arasında meydana gelen meselenin soruşturulması için
İngiliz Büyükelçiliği tercümanıyla birlikte bölgeye git-
mesi olmuştur. 1872/73’te Paris Sefaret-i Seniyyesi fah-
ri ikinci kâtibi olmuştu. Bir sene sonra muvazzaf ikinci
kâtipliğe yükselmişti. Fahri kitabet memuriyetinde bulun-
duğu sürede bir ara İstanbul’a gelmiş ve dönüş yolunda
123 BOA, İ.HR, 283/17555, 26 Rebiyülevvel 1298.
124 Aleko Aristarki (Aristarchi) Bey, Miltiyadi Paşa’nın oğludur. Hicrî
1274’te İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta Paris’te ve Lon-
dra’da eğitim görmüş, Fransızca ve İngilizceye hâkimiyet kazanmıştır.
Bu diller yanında Türkçe, Rumca ve İtalyanca da biliyordu. 1880 yı-
lında Karadağ hükûmetinden üçüncü rütbeden Danilo nişanı almıştır.
Bkz. Kayaoğlu, a.g.e., s. 9.
125 Salnâme-i Nezâret-i Umûr-ı Hâriciyye, h. 1317, s. 197; BOA, İ.HR,
283/17572, (Hicrî 13.R.1298-Miladî 14.3.1881).
62 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

kendisine tevdi edilen önemli bir görevi yerine getirmek için


Roma’ya uğramıştı. Ziyaret sebebi, İtalya Kralı Victor Ema-
nuel (1820-1878)’e Sultan Abdülaziz’in hediyesi olarak
bazı “hayvanat-ı vahşiye-i nadire”yi ulaştırmaktı. Kral bu
görevi nedeniyle “Saints Maurice Lazarus Nişanı”nı ofi-
siyelik rütbesinden kendisine takdim etmişti. 1875 Hersek
İsyanı sırasında, olağanüstü memur olarak Hâriciye Nazırı
Safvet Paşa maiyeti kitabetinde sekiz ay müddetle hazır
bulundu. Bu vazifesinin ardından üçüncü rütbeden Mecidî
Nişân-ı zişânıyla ödüllendirildi126.
Rıza Bey, memuriyet hayatı boyunca Osmanlı tarihini
etkileyecek önemli görüşmelere ve antlaşmalara bizzat ta-
nıklık etmişti. Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzalanan Ayas-
tefanos Muahedenamesi’nin (3 Mart 1878) mübadelesi
için Petersburg’a giden babası Rauf Paşa’nın kitabetinde
olarak ona eşlik etmişti. Rus İmparatoru, heyette bulunan
Rıza Bey’e ikinci rütbeden “Saint Stanislaus Nişanı” tak-
dim etmişti. Ayastefanos Antlaşması kadük kalınca Berlin
Kongresi toplanmış ve yeni bir antlaşma için taraflar ma-
saya oturmuştu. Osmanlı Devleti tarihi açısından en zor
görüşmelerin yaşandığı anlarda Rıza Bey, Osmanlı murah-
haslarının yardımcılığıyla görevlendirildiği için kongrenin
bitimine kadar orada bulunmuş, âdeta bir tarihe tanıklık
etmişti. Varılan antlaşma sonucunda kapı komşusu olarak
Karadağ, Sırbistan ve Romanya gibi üç yeni devlet olu-
şunca Osmanlı Devleti, zaman kaybetmeksizin harekete
geçerek diplomatik temas için hazırlıklara başladı. Rıza
Bey, ilk olarak Bükreş Sefaret-i Seniyyesi başkitabetine
tayin edilmiş ve dokuz ay kadar burada görev yapmıştı.
Bir müddet sonra yine yeni açılmış olan Belgrad Sefaret-i
126 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, s. 552-553.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 63

Seniyyesi başkitabeti vazifesiyle görevlendirilmişti. Fakat


o, görev yerine hiç gitmeden istifa mektubunu yazmıştı127.
Mehmed Rıza Bey’in Mart 1881’de orta elçi sıfatıyla
Çetine Sefareti’ne ataması gerçekleşince128 Padişahın dosta-
ne niyetlerinin bir göstergesi olarak gören Prens Nikola, ata-
madan duyduğu memnuniyeti dile getirerek 25 Mayıs’ta bir
teşekkür mektubu göndermişti129. Prens Nikola, Mehmed Rı-
za Bey’e, meşhur Rauf Paşa’nın oğlu olması hasebiyle ayrı
bir hayranlık duyuyor ve kendisine yeni Osmanlı sefirini
karşılama fırsatını yakalamanın en büyük arzusu olduğunu
belirtiyordu. Bu atama onun iki ülke arasında yeni kurulan
dostane ilişkileri güçlendireceği ve geliştireceği ümitleri-
ni arttırmıştı130. Prens Nikola’nın ümit ettiği gibi, Osmanlı
Sultanı da bu amaçla Mehmed Rıza Bey’i Çetine’ye sefir
olarak göndermiştir.
Rıza Bey burada bulunduğu yaklaşık 3 yıl içinde iki ülke
dostluğunu geliştirme ve problemlerin çözümü ekseninde gö-
revini ifa etmişti. Osmanlı hükûmeti ve Sultan’ın Karadağ’a
ve onun yöneticilerine karşı yeni ve geçmişe kıyasla önemli
ölçüde hoşgörülü tutumunu başarılı bir şekilde göstermiştir.
Diplomasinin ve diyaloğun hâkim olduğu bir atmosferde,
önemli sorunlar oldukça kolay çözülebilir duruma gelmiş-
tir131. Özellikle iki ülke açısından hayati öneme sahip üç
konu, Rıza Bey’in görev süresi dâhilinde hep gündeminde
olmuştur. Bunlar, Osmanlı-Karadağ sınırının belirlenme-
127 D.A.O.H.N.C.S., C. II., s. 552-554.
128 Salnâme-i Nezâret-i Umûr-ı Hâriciyye, h. 1317, s. 197; BOA, İ.HR,
283/17572, (Hicrî 13.R.1298-Miladî 14.3.1881).
129 BOA, Yıldız Perakende Mektubi (Y.PRK.MK), 1/42 (Hicrî 29.CA.1298-
Miladî 28.5.1881)
130 Jović, a.g.e., s. 161.
131 Uğur Özcan, a.g.e., s. 219.
64 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

si132, Karadağ’daki Müslümanların statüsü ve mültecilerin


mülkiyet haklarıdır. Sert diplomatik protestolar ve çatış-
malar olmadan, iki ülke arasında başlayan sıcak ilişki-
leri korumak, bölge barışı için çok önemliydi. Osmanlı
hükûmeti ve onun Çetine’deki temsilcisi, bunun için kendi
ülkelerini ve ünlerini tehlikeye atabilecek bazı durumla-
rı bile kabullenmişlerdi. Örneğin Karadağ hükûmetinin,
ziyaretini 8 Mayıs 1883 olarak bildiren Bulgar Prensi
Alexander Battenberg’i (1857-1893) “bağımsız bir ülke-
nin egemen yöneticisi” olarak kabul etmesidir133. Kaldı ki
Osmanlı Devleti Bulgaristan’ın bağımsızlığını değil özerk
statüsünü tanımakla birlikte onun Atina ve Çetine’ye yap-
mayı planladığı gezilerin, asker tedâriki maksadıyla yapıl-
dığının farkındaydı134. Bu hadise normal şartlar altında her
an diplomatik bir krize dönüşebilecek potansiyele sahipti.
Diplomatik temayüllerde, Karadağ Prensi’nin bu ziyareti
kabul etmemesi gerekiyordu. Ne var ki Osmanlı hükûmeti,
Karadağ Prensi’ne Batenberg’in bir Osmanlı derebeyi ol-
duğu yönünde ısrarcı bir tutum sergileme yönünde talimat
vermekten kaçınmıştı. Devletin itibarının zedelenmemesi
adına Bâb-ı Âlî, sefirine bir çıkış yolu olarak, sadece “o
gün Çetine’de olmamayı” önerebilmişti. Ancak iyi niyet
ve dostane duyguların bir göstergesi olarak bu kırmızıçiz-
gilerde kendi hükûmetinin sergilediği esnekliği, Mehmed
Rıza Bey göstermemiş, Karadağ’ı protesto edercesine o gün
132 Osmanlı-Karadağ sınır meselesi için bkz. Abidin Temizer, Osmanlı-Ka-
radağ Sınır Anlaşmazlıkları ve Çözümü (1878-1913), (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens-
titüsü, Samsun 2007; Uğur Özcan, a.g.e., s. 140.
133 Jović, a.g.e., s. 163.
134 Osmanlı Devleti, Bulgar Prensi’ni asker tedariki amacını taşıyan bu
seyahatlerden vazgeçirmek için çeşitli girişimlerde bulunmuştu. Bkz.
BOA, Y.A.HUS, 173/17, (Hicrî 16.Ca.1300-25 Mart 1883).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 65

Çetine’den ayrılmamıştır135. Rıza Bey’in bu tavrı, aslında Ka-


radağ hükûmetiyle arasında soğuk rüzgârların estiğinin bir
başka işaretiydi.
Bu arada Prens, İstanbul’a doğru yola çıkmadan aylar
önce, Mehmed Rıza Bey Mayıs 1883’te İstanbul’a bir istifa
mektubu yollamıştır136. Zira o da Çetine’nin çetin kışından
muzdarip olmuş sık sık hastalanmıştı. Hatta 1882’nin Ka-
sım ayında müzmin bir hastalığa yakalanması onun 1883
senesi Mayıs ayındaki istifasının önemli bir gerekçesi ola-
bilir. 18 Kasım 1882 tarihinde Hâriciye Nezareti’ne çekti-
ği telgrafta bu durumdan bahsetmiş, müzmin bir nıkrîsin
(ayak ağrısı) verdiği sürekli ızdırabın, göğsünde başlayan
ağrılarla dayanılmaz hâle geldiğini, Prens Nikola’nın ta-
bibinin tavsiyesi üzerine Çetine’den ayrılarak İşkodra’ya
gideceğini ve orada Asâkir-i Şahane doktorlarına muayene
olacağını bildirmişti. Görev müddeti boyunca sadece bir kış
geçirdiği Çetine’de, münharif (sağlam olmayan) ve hassas
mizacı nedeniyle bir kış daha ikamet etmesi imkânsızdı. Ni-
tekim Prens’in özel doktoru, buna dair tespitlerini yazdığı ra-
porda beyan etmişti. Rıza Bey telgrafında ayrıca İşkodra’daki
tedavisi müddetince onun ricası ve Karadağ Hâriciye Nazırlı-
ğının da muvafakatiyle Hükûmet-i Seniyyenin (Tahdid-i Hu-
dud) komiseri (Aris) Dakes Efendi’nin, Çetine Sefareti’nde
maslahatgüzarlık vazifesini ifa edeceğine dair bir bilgiye de
yer vermişti137.
Fakat Mayıs ayında gönderdiği istifa mektubunda so-
runun sadece bir hastalık olmadığı, Karadağ makamları ile
arasındaki soğukluktan ve güvensizlikten kaynaklandığı an-
laşılmaktadır. İşkodra’da tedavi gördükten sonra Çetine’ye
135 Jović, a.g.e., s. 163.
136 BOA, YA.RES, 20/37, (Hicrî 03.B.1300-Miladî 10.05.1883).
137 BOA, HR.TO, 45/85, (Miladî 18.11.1882).
66 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

dönen Rıza Bey, 22 Nisan 1883’te Hariciye Nezareti’ne


gönderdiği zehir zemberek telgrafında bütün olup bitenleri
anlatıyordu. Özellikle Tahdid-i hudud meselesinde Karadağ
yönetiminin kendisini değil İşkodra’da bulunan Mustafa
Asım Paşa’yı muhatap alması, gördüğü incitici muamele,
oradaki sefirlerin davet edildiği ziyafetlere birkaçı dışında
davet edilmemesi ve Prens’le mülakat için çıkarılan zorluk-
lar, onun Karadağ’da görev yapmasını imkânsız hâle getir-
mişti. Bulunduğu mevkiin Karadağlılara muadil bir mevki
olması hasebiyle, muhatap olarak kendisinin alınması gere-
kirken hiçbir yere haber verilmeden, bizzat bulunduğu ma-
kamı ilgilendiren bir konuda bir başkasıyla görüşme yapıl-
ması, onun için bardağı taşıran son damla olmuştu. Sadece
Karadağ makamlarının değil Osmanlı hükûmetinin dahi bu
meselede Mustafa Asım Paşa’ya görev verildiğinin kendi-
sinden gizlemesine Çetine Sefiri bir hayli içerlemişti. Rıza
Bey şöyle devam ediyordu138:
“Şurasını dahi maatteessüf (üzülerek) arz ederim
ki Karadağ Emareti’nin hatt-ı hudud meselesine müte-
allik son tahrirat-ı umûmiyesi gönderileliden beri gerek
Prens ve gerek Emaret memurları tarafından pek bârid
(çirkin) muamele görmekdeyim. O vakitten beri Dağlı-
ların hakk-ı acizânemde gösterdikleri etvâr-ı haşinâne
(sert) ve mütekebbirânelerine (kibirli) tahammül etmeye
ve Prens tarafından hususî olarak süferâ-yı saireye (di-
ğer sefirler) verilen ziyafetlere birkaç defalar davet olun-
madığıma dahi ses çıkarmamağa mecbur oldum. Elhasıl
Prens müşarünileyh ile mülakat hususunda bile bazen
mertebe-i müşkilata uğradım. Fakat Bâb-ı Âli ile Emaret
(Karadağ) beyninde (arasında) muahharen kararlaşdı-

138 BOA, YA.RES, 20/37, s. 4.


KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 67

rılan suitesviyenin burada malum olan esbaba mebnî


adım icrâsı cihetiyle bendeniz en çok sabır ve sükût ile
hareket etmek iktiza etmiş olmakla, bu muamelelerin
hiçbirisinden dolayı müteessir görünmemeyi lazımeden
addeyledim. Fakat mahal-i memuriyetimden iki adımlık
bir yerde vuku bulup, ne taraf-ı âli-i nezaretpenahileri-
ne ve ne de İşkodra Vilayeti’ne asla haber verilmeyen
mülakat maddesi bendenizi burada Karadağlılara karşı
bulunduğum mevki, muâdil (denk) bir mevki îsal eylemiş
olunmakla, bundan dolayı pek ziyade müteessir oldu-
ğumu arz ve i’şardan geri duramam. Prens hazretleri,
Paşâ-yi müşarünileyhin uhdesine tevdi olunan memuri-
yeti, Hükûmet-i Seniyye’nin bendenizden kâmilen mah-
rem (gizli) tutduğunu elbette anlamışdır. Ve dün akşam
buraya avdet eylediğinden ihtimal ki bendenizle görüşe-
rek Mustafa Paşa hazretleriyle müzakere eylediği mese-
leden bahseder. O hâlde ne söylemeli? Çetine’de iki sene
müddet ikametim esnasında burada bulunan Slavların
meslek ve etvarını (tavırlarını) tahkik ve tecessüs (giz-
lice araştırmak) eylemiş olduğumdan her ne kadar ken-
dileriyle münasebet üzere bulunduğum kâffe-i zevâtın
hakkındaki efkâr ve temâyülâtına kâmilen vâkıf oldum
diye iftihar edemesem bile buna kesb-i vukûf için elden
geleni varıyok eylemedim. O hâlde müzâkerât-ı vâkıada
(gerçekleşen müzakerelerde) hazır bulunmaklığımın ne
mahzuru vardı?.. Hiç olmazsa mevki müzâkerâta gidi-
lip hazır bulunmakdan ictinab etmek üzere, vaktiyle bir
emir almış olaydım, işin zahirini (üstünü) olsun örtme-
ye çalışırdım. Şu sakin-hub nefsime dokunarak artık bu
memleketde ifâ-yı memuriyet itmekliğimi her vakitden
ziyade gayr-i kâbil (imkânsız) bir hâle getirmişdir139.
139 BOA, YA.RES, 20/37, s. 4.
68 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Anlaşılan o ki Çetine sefirinin istifa nedenleri arasında,


muzdarip olduğu hastalığı küçük bir yer tutuyordu. Çetine’de
kendisinin âdeta “yok” sayılma hâli, bu telgrafı geçtikten beş
gün sonra gerçekleşen bir başka hadisede çok daha belirgin
hâle gelmişti. 27 Nisan 1883 tarihli telgrafında Rıza Bey,
Prens Nikola’nın, Hariciye Nazırı Gavro Vukoviç’i Musta-
fa Asım Paşa ile görüşmek üzere İşkodra’ya gönderdiğinden
bahseder. İşin ilginç yanı bu hadiseden Çetine’deki Osmanlı
sefirinin gayriresmî kanallardan haberi olur140. Bu hadiseyi
şöyle anlatır Rıza Bey;
Mösyö Gavro (Vukoviç) Prens hazretleri tarafından
bu kere dahi memuren devletlü Mustafa Asım Paşa haz-
retleri nezdine gönderilmiş olduğundan, dünden beri
İşkodra’da bulunmakdadır. Rivâyet olunduğuna göre
mumaileyh Paşa müşarünileyh hazretlerinin ma’heza
doğrudan doğruya vuku bulan bir teşebbüsü üzerine
İşkodra’ya gitmişdir. Bunun azîmeti hakkında Emareti
tarafınca, bendenize hiçbir haber ve malumat virilme-
mişdir. Gerek Prens ve gerek kurenası bizzat evvelen
metbuamın bendenizi bu işlerden kâmilen el çekdir-
mesine nazar-ı memnuniyetle bakmakda iseler de bu
hakaret yalınız bendenize değil Bâb-ı Âli’ye dahi aittir.
Kulunuza gelince, zaten son telgrafname-i acizanemle
memuriyetimden istifa eylemişdim141.”
Mehmed Rıza Bey Karadağ makamlarının bu girişim-
lerini, kendisinin görevden el çektirme isteklerine bağlar
ve bu yapılanları sadece kendisine değil aynı zamanda Os-
manlı hükûmetine “hakaret” olarak görür. Mevcut durum
göz önüne alındığında Rıza Bey’in teknik olarak burada

140 BOA, YA.RES, 20/37, s. 3.


141 BOA, YA.RES, 20/37, s. 3.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 69

sefirlik mesleğini icra etmesi gerçekten mümkün değildir.


Zira ortada ciddi manada bir güven problemi vardır142..
Onun istifasının kabul edilmesi durumunda boşalacak
olan Çetine sefirliğine, dirayet ve ehliyetli birisi olması cihe-
tiyle Raguza Şehbenderi Daniş Efendi’nin tayini gündeme
gelmişti. Gerek Hâriciye Nezareti’nden Sadaret’e gerekse de
Sadaret’ten Padişah’a yazılan 9 ve 10 Mayıs 1883 tarihli tez-
kirelerde bu isim üzerinde mutabakata varıldığı görülmekte-
dir143. Anlaşılan o ki Sultan Abdülhamid bu karara pek sıcak
bakmamış, Ağustos ayına kadar Mehmed Rıza Bey görevde
kalmıştır.
Rıza Bey’in tanıklık ettiği bir diğer önemli hadise ise
Prens Nikola’nın İstanbul ziyaretidir. İki ülke arasında
ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla Prens Nikola Sultan II.
Abdülhamid’in davetlisi olarak Ağustos 1883’te İstanbul’u
ziyaret ettiğinde Çetine’den ayrılmayı dört gözle bekleyen
Mehmed Rıza Bey kendisine eşlik edenler arasındaydı. Prens
Nikola’nın iki ülke arasında politik olarak doğru ilişkiler
kurma konusunda İstanbul seyahatine kadar bazı şüpheleri
vardı. Ancak, İstanbul’daki görkemli karşılanışı ve onun II.
Abdülhamid ile yaptığı konuşmaları bu şüpheleri tamamen
ortadan kaldırmıştır. Bu, iki ülke arasındaki güvensizlik ve
tartışmalara rağmen Sultan II. Abdülhamid’in yönetiminin
sonuna kadar sürecek bir dostluğun başlangıcı olmuştur144.
Mehmed Rıza, Çetine’de yaklaşık üç sene kalmış, 1883
yılının Ağustos ayında Karadağ Prensi’nin İstanbul ge-
zisine eşlik ederek İstanbul’a dönmüştü145. Rıza Bey’in
İstanbul’a dönüşüyle Çetine sefirliği bir müddet vekâleten
142 BOA, YA.RES, 20/37, s. 3.
143 BOA, YA.RES, 20/37, s. 1.
144 Prens Nikola’nın İstanbul seyahatleri hakkında detaylı bilgi için bkz.
Uğur Özcan, a.g.e., s. 166.
145 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, s. 552-553.
70 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Şekip Efendi’ye emanet edilmiştir. Şekip Efendi, İsmail


Hakkı Paşa Çetine sefiri olarak atanana kadar bu görev-
de kalacaktı146. Sefirin ayrılık kararını İstanbul’da öğrenen
Prens Nikola kendisine birinci dereceden Danilo Nişanı’nı
hemen orada vermişti. İstifasının ardından sekiz ay kadar
açıkta kaldıktan sonra sabık Çetine Sefiri Rıza Bey, 11 Ma-
yıs 1884’te Şurâ-yı Devlet azalığına memur edilmişti. Beş
yıl aradan sonra 9 Ağustos 1888’de bir başka Balkan ülke-
sine Yunanistan’a gönderilerek, Atina Sefaret-i Seniyyesi
orta elçisi olmuştu147. Rıza Bey bu görevini Mayıs 1890
tarihine kadar sürdürmüştür148. Nihayetinde 1899-1900 yı-
lında bâlâ rütbesiyle ikinci dereceden Osmanî ve birinci
dereceden Mecidî nişanlarını haiz bir şekilde Hariciye Ne-
zareti Umûr-ı Hukûk-ı Muhtelite Müdürü olarak görevlen-
dirildiğini Hariciye Salnamesi’nden öğreniyoruz149.
Şunu ifade edebiliriz ki Mehmed Rıza Bey bölgeyi tam
manasıyla tanıyan birisidir. Dikkat edilirse memuriyet ha-
yatında Çetine sefirliği öncesi bölgede çeşitli görevlerde
bulunma vesilesiyle sahaya inmiştir. Öte taraftan diplomasi
tecrübesi vardır. Her şeyden önemlisi babası Rauf Paşa’nın,
onun bilgisine ve tecrübesine kattığı çok şey vardı. Ayas-
tefanos Antlaşması, Berlin Kongresi gibi Osmanlı tarihinin
dönüm noktaları diyebileceğimiz meselelerin bizzat tanığı
olmuştur. Bir de Karadağ Prensi Nikola’nın İstanbul seya-
hatine eşlik ederek bu tarihî sürece tanıklık etmesi, onu Os-
manlı-Karadağ ilişkilerinde mühim bir konuma taşımıştır.
Unutulmaması gereken ilginç bir ayrıntı da Çetine sefirliği-
nin, onun ilk daimi sefirlik tecrübesi olmasıdır.
146 Jović, a.g.e., s. 163.
147 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, s. 552-553.
148 Kuneralp, a.g.m., s. 124.
149 Salnâme-i Nezâret-i Umûr-ı Hâriciyye, h. 1317, s. 197 ve 224.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 71

Mehmed Rıza Bey’in Çetine sefirliği döneminde sefa-


rette başkitabet görevini Gabriyel Noradunkyan Efendi
(1881-1883)150 yapmıştır. Noradunkyan Efendi, bilindiği
gibi Hâriciye Nezareti’nde başta Tahdid-i Hudud komis-
yonları olmak üzere birçok karma komisyonda yer almıştı.
28 Mart 1881 tarihinde Çetine Sefareti başkâtipliğine geti-
rilmiş ve 12 Mart 1883 tarihine kadar da bu görevini başa-
rıyla sürdürmüştü. Çetine Sefareti’ndeki başkitabet vazi-
fesi onun yurt dışı görevi olarak sefirliklerde yaptığı ilk ve
tek görev olması açısından da önem taşır151. O İstanbul’a
dönünce görevi Şedid Ceyş Efendi devralmıştı152.

Aris Dakes Efendi


(Maslahatgüzar Kasım 1882- Mart 1883)
Mehmed Rıza Bey’in Kasım 1882’de hastalanarak İş-
kodra’da tedavi görmek için Çetine’den ayrılması üzerine,
Bâb-ı Âli’ye de çektiği telgrafta bildirdiği gibi153 yerine
Dakes Efendi’yi maslahatgüzar olarak bırakmıştı. Onun
bu görevi Sefir’in Mart 1883’te tekrar görevinin başına
dönmesiyle birlikte son bulacaktır. Sicil dosyasında yak-

150 Gabriyel (Kabriyel) Noradunkyan Paşa (1852-1936), Ekmekçibaşı


Krikor Ağa’nın oğludur ve aslen İstanbullu bir Ermeni’dir. 18 yaşın-
da Hariciye’ye memur olarak girmiştir. Fransa’da Sorbonne, Collége
de France ve Ecole Polytechnique’te eğitim görmüştür. Noradunkyan
Efendi, 1912-13 yılları arasında 6 ay süreyle Gazi Ahmed Muhtar Paşa
kabinesinin Dışişleri bakanı olarak görev yapacaktır. Murat Bardakçı,
“Gündem” Sabah Gazetesi, 11 Şubat 2007.
151 Ercan Karakoç, “Osmanlı Hariciyesinde Bir Ermeni Nazır: Gabriyel
Noradunkyan Efendi“, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar
2010), s. 159 (157-177).
152 BOA, İ.HR, 289/18111 (Hicrî 10.CA.1300-Miladî 18.4.1883); BOA,
İ.HR, 283/17577 (Hicrî 26.R.1298-Miladî 27.3.1881).
153 BOA, HR.TO, 45/85, (Miladî 18.11.1882).
72 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

laşık 6 ay maslahatgüzarlık görevinde bulunduğu kayıt-


lıdır154.
1850 yılında sarraf Daniel Efendi’nin oğlu olarak İstanbu-
l’da dünyaya gelen Dakes Efendi, 18 yaşında iken h. 1284’te
Hariciye’ye adım atmıştır. 1871’de Raguza başşehbenderlik
vekâletinde bulunmuş ve Balkanlar’da birçok yerde çalışmış-
tır155. Korfu, Zanta, Hersek, Tımışvar156 şehbenderliklerinde
görev yapmıştı. Anadolu Tahdid-i Hudud Komisyonu’nda
ikinci şubesi kâtipliği de yapan Dakis Efendi, 30 Haziran
1879’da Karadağ Tahdid-i Hudud Komisyonu’na komiser
olarak tayin olmuş157 ama sağlık sorunları nedeniyle görevin-
den istifa etmek zorunda kalmıştır. Daha sonra Eylül 1879’da
Niş şehbenderliği158, Şubat 1880’de Yergöğü başşehbender-
liği görevlerinde bulunmuştur. Yine bu görevi sırasında 10
Mart 1881’de kendisine Nişân-ı Osmânî159 takdim edilmiş-
ti. Bu memuriyetinin ardından 7200 kuruş maaşla Karadağ
tarafındaki Emlâk-ı Vakfiye ve Emiriye Komiserliği’ne tayin
edilmiştir. Çetine Sefareti’ne maslahatgüzar olarak görev-
lendirilmesi ise bu tarihlerde gerçekleşir. Bazı kaynaklar-
da ve sicil dosyasında onun 6 ay Çetine Sefareti maslahat-
güzarı olarak çalıştığı yazmaktadır160. Bu tarih aralığının
Kasım 1882-Mart 1883 yani Çetine Sefiri Rıza Bey’in has-
talanarak İşkodra’ya gitmesi ve tedavisi neticesinde tekrar
görevinin başına döndüğü tarihlere denk gelmesi de onun
maslahatgüzarlığını doğrulamaktadır. Daha sonra komiserlik
154 Dakes Efendi’nin sicil dosyası için bkz. BOA, HR.SAİD, 20/32.
155 Taceddin Kayaoğlu, Osmanlı Hariciyesinde Gayr-i Müslimler (1852-
1925), TTK, Ankara 2013, s. 71-73.
156 BOA, İ.HR, 278/16997, (Hicrî 05.L.1295-Miladî 2 Ekim 1878).
157 BOA, İ.HR, 279/17205, (Hicrî 10.B.1296-Miladî 30 Haziran 1879).
158 BOA, İ.HR, 280/17275, (Hicrî 12.L.1296- Miladî 29 Eylül 1879).
159 BOA, İ.HR. 283/17596, (Hicrî 08.R.1298-Miladî 10 Mart 1881).
160 Kayaoğlu, s. 71-73.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 73

vazifesini yürütürken 2 Aralık 1885’te rütbesi terfi ettirile-


rek161 Podgorica’da muhacirler için teşkil edilen muhtelit
komisyona memur edilmiş, lakin bu komisyon kısa bir sü-
re sonra lağvedilince açıkta kalmış ve İstanbul’a dönmüş-
tür162. Mart 1886’da Şire başşehbenderliğine Kasım 1886da
Napoli başşehbenderliğine ve 3 Şubat 1887’de Atina ve
Pire başşehbenderliğine tayin edilmiştir163. Fakat bu göre-
vi sırasında 150 bin küsur kuruş zimmetine geçirdiği suç-
lamasıyla hakkında soruşturma açılmış ve Ocak 1892’de
“hakkında şüphe hâsıl olduğundan” azline ve yerine ehl-i
İslam’dan bir zatın tayini yönünde irade yayınlanmıştır164.
Bunun üzerine İtalya’ya kaçan Dakes Efendi’nin, önce Sul-
tan Abdülhamid’in iradesiyle Şûrâ-yı Devlet Muhâkemat
Dairesi’nde gıyaben yargılanmasına karar verilmiş ama da-
ha sonra bu karardan vazgeçilerek yine Padişah iradesiyle,
1 Mayıs 1893’te Lahey ve Stocholm Sefareti başkitabetine
getirilmesi yönünde inisiyatif kullanılmıştır. Bu görevlen-
dirme nedeniyle Padişah’a bir teşekkür mektubu yazan Da-
kes Efendi165, buradaki başkitabetin lağvedilmesine kadar
çalışacaktır. Daha sonra 19 Eylül 1893’te Almanya’daki
Manheim başşehbenderliğine atanacak ve ardından sadece
20 gün sora bu kez Korsika’da bulunan Ajaccio başşehben-
derliğine tayin edilecektir166.
Avusturya Devleti’nden dördüncü rütbeden Fransuva
Joseph, Yunanistan Devleti’nden üçüncü rütbeden Saint
Sauveur Nişanı alan Dakes Efendi, ayrıca Osmanlı Devleti
161 BOA, Y.PRK.HR, 9/20, (Hicrî 24.S.1303- Miladî 2 Aralık 1885).
162 BOA, Y.PRK.ASK, 30/81, (Hicrî 25.Ra.1303-Miladî 1 Ocak 1886).
163 BOA, İ.MTZ.(01), 17/626, (Hicrî 06.Ca.1303-Miladî 1Şubat 1886).
164 BOA, İ.DH, 1260/98963, (Hicrî 12.C.1309- Miladî 13 Ocak 1892).
165 BOA, Y.PRK.EŞA, 17/43, (Hicrî 20.L.1310- Miladî 7 Mayıs 1893).
166 Kayaoğlu, a.g.e., s. 71-73.
74 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

tarafından Umum Muhabere Madalyası ve ikinci rütbeden


Mecidî, İran Devleti tarafından ikinci rütbeden Şîr-i Hur-
şid Nişanı ile taltif edilmişti167.

Şedid Ceyş Efendi (Maslahatgüzar) 1883


Mehmed Rıza Bey’in hastalığı ve Karadağ makamları
arasında oluşan güven problemi nedeniyle Nisan 1883’te
istifa mektubu yazması ve Mayıs ayında bunun kabul edil-
mesiyle Osmanlı Devleti, burada görev yapabilecek liya-
katli, dirayet sahibi ve ehliyetli bir isim arayışına girdi.
Hariciye Nazırlığı, ilk etapta bu vasıfları taşıması cihetiyle
Raguza Şehbenderi Daniş Efendi üzerinde karar kılmış ve
yazıyı Sadaret’e arz etmişti. Sadrazam da 10 Mayıs 1883’te
aynı isim üzerinde mutabık kalarak kararı Padişah’a bildir-
mişti. Buna göre Raguza Şehbenderi Daniş Efendi, Çetine
Sefareti-i Seniyyesi’ne orta elçi olarak atanacak ve aynı
zamanda rütbesi ûlâ sınıf-sânîsine terfi ettirilerek kendisi-
ne ikinci rütbeden bir kıta Nişân-ı Âl-i Osman verilip tal-
tif edilecekti. Fakat emr-ü ferman Padişah’ındı ve Sultan
Abdülhamid’in onayı olmadan bu kararın geçerli olmasına
imkân yoktu. Kaldı ki Sadaret’ten yazılan tezkire üzerin-
de başkitabet kanalıyla düşülen herhangi bir irade yazısı
bulunmaması, Daniş Efendi’nin tayininin neticelenmediği
intibaını uyandırmaktadır168.
Dolayısıyla bu arayış bir müddet daha sürrmüş, Meh-
med Rıza Bey Ağustos 1883 tarihine kadar görev yapmıştı.
Ağustos 1883’te Prens Nikola ile birlikte İstanbul’a dön-
dükten sonra yerine, Başkâtip Şedid Ceyş Efendi 23 Ağus-
tos 1883’te 2500 kuruş maaşla, maslahatgüzar olarak görev-
167 Kayaoğlu, a.g.e., s. 71-73.
168 BOA, YA.RES, 20/37, s. 1.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 75

lendirilmişti169. Yaklaşık 2 ay kadar bir süre sefaretin işlerini


o göğüslemiştir.
6 Kasım 1845’te Lübnan’da doğan Şedid Ceyş Efendi,
Benî Ceyş Şeyhi İbrahim Şedid’in oğludur. Eğitimini Lüb-
nan’daki Cizvit Mektebi’nde almış ve 10 yılda Süryanice,
Latince, Arapça, Fransızca, İtalyanca ile tarih, riyâziyat,
tabiîyat, edebiyat ve hikemiyat dersleri okumuştur. Mezun
olduktan sonra Beyrut’ta bir Rum Katolik Mektebi’nde 8
sene öğretmen ve idareci olarak görev yapmıştır. Harici-
yeye ilk adımı ise 1872 yılında stajyer olarak atmış ve iki
yıl sonra Eylül 1874’te Viyana Sefareti’ne gönderilmişti.
Bir müddet sonra Şubat 1875’te sefaretin fahrî ataşesi ola-
rak görevlendirilen Şedid Efendi, 10 Ocak 1876’da Viya-
na Sefareti’ne bağlı Peşte Şehbenderhanesi kançılarlığına
atandı170. Ardından 18 Nisan 1880’de Viyana Sefareti ikin-
ci kâtibi olmuş ve aynı yılın sonunda Aralık 1880’de dör-
düncü dereceden Mecidî Nişanı’yla taltif edilerek171, rütbe-
si 26 Mayıs 1881’de Rütbe-i Saniye Sınıf-ı Mütemayizine
terfi ettirilmiştir172.
169 Kayaoğlu, a.g.e., s. 340-342. Bazı kaynaklarda (Bkz. Jović, a.g.e., s.
163), Başkâtip Şedid Efendi’nin değil “Başkatip (Ohannes) Şekip
Efendi’nin maslahatgüzar yapıldığı yazsa da bu bilgi yanlıştır. Zira 1851
Edirne doğumlu Ohannes Şekip Efendi’nin o yıllarda Bükreş’te bulun-
duğu arşiv belglelerinde açıkça anlaşılır. Şekip Efendi’nin 3000 kuruş
maaşla Çetine başkitabetine getirilmesi, ancak Şedid Ceyş Efendi’nin
Atina-Pire başşehbenderliğine Haziran 1885’teki tayininden sonra ger-
çekleşecektir. Dolayısıyla Şekip Efendi’nin Çetine Sefareti’nde masla-
hatgüzarlık yapmadığı net bir şekilde görülür.
170 Kayaoğlu, a.g.e., s. 340-342.
171 BOA, İ.HR, 283/17534 (Hicrî 16.M.1298-Miladî 19 Aralık 1880);
Avusturya’daki bu memuriyeti nedeniyle, Çetine’ye atandıktan sonra
kendisine Avusturya Devleti tarafından nişan verilecektir. BOA, İ.HR,
290/18236, (Hicrî 29.N.1300-Miladî 3 Ağustos 1883).
172 BOA, İ.HR, 284/17628 (Hicrî 26.C.1298-Miladî 26 Mayıs 1881).
76 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Şedid Ceyş Efendi’nin Çetine macerası ise başkitabet-


te bulunan Gabriyel Noradunkyan Efendi’nin Mart 1883’te
görevden ayrılmasıyla başlamıştır. 19 Mart 1883’te Çetine
Sefaret-i Seniyyesi başkitabetine Şedid Efendi tayin edilmiş-
ti173. Rıza Bey’in şehirden ayrılmasıyla, yukarıda da ifade et-
tiğimiz üzere, sefarete maslahatgüzar olarak atanmıştır.
Uzun arayışlar neticesi ismi üzerinde karar kılınan İsmail
Hakkı Bey Çetine’ye orta elçi olarak tayin edilmiş ama Şedid
Efendi, aynı görevini Haziran 1885’e kadar devam ettirmiştir.
2 Haziran 1885’te 3000 kuruş maaş ve 750 kuruş tahsisatla
yeni görev yeri olan Atina ve Pire Şehbenderliği’ne gönderil-
miş ve burada yaklaşık iki yıl başşehbender olarak çalışmıştır.
Daha sonra Mart 1887’de Napoli Şehbenderliği’ne aynı gö-
revle tayin edilmişti174. Aradan bir yıl geçmemişti ki Çetine
Sefaret-i Seniyyesi Kâtibi Emin Bey ile becayiş yaparak 26
Nisan 1888’de Çetine Sefareti başkitabetine atanmıştır. Üç
yılın ardından tekrar Çetine’ye başkâtip olarak gelen Şedid
Ceyş Bey’in bu ani tayinin ardında hiç şüphesiz ki Çetine Se-
firi Ahmed Cevad Paşa’nın özellikle onu istemesinin önemli
bir etkisi vardır. Süryanice, Latince, Arapça ve İtalyancanın
yanında konuşur yazar düzeyinde Fransızca da bilmesi175,
Ahmed Cevad Paşa’nın en çok aradığı başkâtip özelliklerin-
den birisiydi. Zira Ahmed Cevad Bey, o sıralarda sefaretin
başkâtibi olan Emin Bey’in Fransızcasının bu görev için ye-
terli olmamasından dert yanıyor ve onun yerine isim de vere-
rek daha önce bu görevde bulunmuş olan Napoli Şehbenderi
Şedid Ceyş Bey’in tayin edilmesini istiyordu176. Nitekim se-
173 BOA, İ.HR, 289/18111 (Hicrî 10.Ca.1300-Miladî 19 Mart 1883).
174 BOA, İ.DH, 1078/84583, (Hicrî 12.Ş.1305-Miladî 24 Nisan 1888).
175 Arapça birçok tiyatro eseri telif etmiştir. Fransızcası, Fransız şairler-
den Racine’in Mithridate ve Esther isimli eserlerini Arapçaya tercüme
edecek kadar iyidir. Kayaoğlu, a.g.e., s. 340-342.
176 BOA, Y.EE, 46/134, (Hicrî 07.B.1301- Miladî 3 Mayıs 1884).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 77

firin istediği olmuş ve bu tayin gerçekleşmişti. Fakat Şedid


Efendi, ikinci sefer görevlendirildiği Çetine’de fazla uzun
kalmadı. 30 Eylül 1888’de Napoli başşehbenderliğine ge-
ri döndü. Daha sonra Haziran 1889’da dokuz yıl görev ya-
pacağı Taygan başşehbenderliğine becayiş yoluyla geçti.
Mayıs 1898’de Korfu, iki ay sonra Köstence, Ocak 1899’da
ise 2700 kuruş maaş ve 1900 kuruş tahsisatla Paris başşeh-
benderliğine tayin edildi. II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte
yapılan yeni düzenlemeler gereği Paris başşehbenderliği
lağvedilince Ekim 1908’de Tiflis başşehbenderliğine atan-
dı. 8 Eylül 1909’da yapılan ikinci düzenlemelerle istih-
damına uygun görülmemiş ve kendisine mazuliyet maaşı
bağlanmıştır. Fakat bu durumu içine sindiremeyen Şedid
Efendi, bir müddet sonra istifa etmiştir. Yaklaşık 32 sene-
lik memuriyet hayatı da böylelikle son bulmuştur177.

İsmail Hakkı Paşa (1883-1884)


Osmanlı hükûmeti, Mehmed Rıza Bey’in istifasıyla bo-
şalan Çetine Sefareti’ne Eylül 1883’te bir müddet Başkâtip
Şedid Efendi’nin maslahatgüzar unvanıyla vekâleten atan-
masını uygun görmüştür. Yaklaşık iki ay sürecek olan bu
görev esnasında Osmanlı Devleti’nde Çetine’ye asaleten
atanacak elçinin kim olacağı tartışmaları yaşanmıştır. Yeni
bir sefir tayinine kadar maslahatgüzar düzeyinde ilişkiler
yürütülmüştü178. Osmanlı hükûmeti bu duruma bir son ver-
mek ve elçiliğin vekâleten idaresinin önüne geçmek için
Ferik İsmail Hakkı Paşa’yı 28 Ekim 1883’te “olağanüstü
elçi” olarak Çetine Sefareti’ne atama kararı aldı179.
177 Kayaoğlu, a.g.e., s. 340-342.
178 BOA, İ.DH, 892/70995, (Hicrî 23.L.1300-Miladî 27 Ağustos 1883).
179 BOA, İ.HR, 337/21726, (Hicrî 26.Z.1300-Miladî 28 Ekim 1883).
78 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Daha önce Teftiş-i Askerî Komisyonu azası olan Ferik


İsmail Hakkı Paşa 2 Eylül 1883’te komiserlik memuriyetiy-
le Karadağ’a gönderilmişti180. Çetine’ye sefir tayin edildi-
ğinde hâlen Osmanlı-Karadağ Hudud Komisyonu’nda me-
mur olarak İşkodra cihetinde bulunuyordu. İsmail Paşa’nın
buraya atanmasında onun mevcut görevi, bölgeye aşinalı-
ğı ve tahdid-i hudud muâmelâtına vukufiyeti etkili olmuş-
tu. İleride münasip bir sefirin tayinine ve hudud işlerinin
hitam-ı tesviyesine kadar suret-i fevkalade ile Paşa’nın bu-
rada görevlendirilmesinin muvafık-ı maslahat göründüğü
Hariciye Nezareti tarafından Başvekâlet’e bildirilmiş, Pa-
dişah tarafından da 5 Kasım 1883’te karar onaylanmıştı181.
Bu nedenle onu Çetine’deki dördüncü Osmanlı sefiri olarak
sayabilmemiz mümkündür.
Karadağ hükûmeti bu atamayı isabetli ve yerinde bir ata-
ma olarak görmüş, konu hakkında memnuniyetini bildirmiş-
ti182. İsmail Hakkı Paşa, kısa sürede Karadağlıların sevgisini
kazanmıştı. Prens Nikola’nın, Padişah’a olan saygılarını ve
180 BOA, İ.DH, 891/70937, (Hicrî 29.L.1300-Miladî 2 Eylül 1883).
181 BOA, İ.HR, 291/18329, (Hicrî 4.M.1301-Miladî 5.11.1883).
182 BOA, Y.A.HUS, 175/64 (Hicrî 08.S.1301-Miladî 8.12.1883); BOA,
İ.HR, 337/21726 (Hicrî 26.Z.1300-Miladî 28.10.1883). Aslında 21 Ey-
lül 1883 tarihli “Taraf-ı Eşref-i Mülukâneden Karadağ Prensi Hazret-
lerine yazılacak Nâme-i Husûsi-i Hümâyûn Sûretidir” başlıklı belgede
Karadağ ile karşılıklı elçi atanmasından bahsedilmekte ve “Yaverân-ı
şahaneden İslam Bey’in” elçi olarak gönderileceği belirtilmektedir.
BOA, Y.PRK.NMH, 2/91, (Hicrî 19.ZA.1300-Miladî 21.09.1883);
Yine başka bir belgede Karadağ Prensi’nin Osmanlı elçisi İslam Bey’i
yemeğe davet ettiğinden bahsedilmektedir. BOA, YA.HUS, 174/103,
(Hicrî 06.Z.1300-Miladî 08.10.1883). Kısacası denilebilir ki Ağus-
tos 1883’te İstanbul’a geldikten sonra Çetine elçiliğini bırakan Rıza
Bey’in yerine, 5 Kasım 1883’te Ferik İsmail Paşa göreve atanana ka-
dar 1883’ün Eylül ve Ekim aylarında Çetine’de İslam Bey elçilik va-
zifesini ifa etmiştir. Fakat yine de bu bilginin teyide muhtaç olduğunu
unutmamak gerekir. Uğur Özcan, a.g.e., s. 112.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 79

samimi hislerini belirtmesi üzerine, buna karşılık, atamay-


la ilgili Padişah’ın fermanına uygun ifadeler konulmuş ve
çok özenli bir dil kullanılmıştır183. Çetine sefirliğine İsmail
Paşa’nın atanmasının temel sebebi, iki ülke arasındaki sınır
meselesinin çözümünün hızlandırılmasıdır. Zira İsmail Paşa
daha evvel “Sınır Tahdit Komisyonu”nda görev almıştır184.
İsmail Paşa’nın atandığı dönemde Osmanlı Devleti ile
Karadağ arasındaki sınır meselesi bütün hararetiyle devam
ediyordu. Özellikle Karadağ’ın, stratejik noktaları almak
istemesi, sorunun uzamasına neden oluyor ve çatışmaların
sonu gelmiyordu185.
Ferik İsmail Paşa 20 Şubat 1884’te Dersaadet’e çağrı-
lınca186 dönüş hazırlıklarına başlamıştı. Celp kâğıdı kendisi-
ne ulaştığında Berane’de Osmanlı-Karadağ sınırını düzen-
leyen Hudud Komisyonu’yla çalışma yürütüyordu. Bunun
üzerine komisyon heyetiyle birlikte Çetine’ye geçerek bir
anlamda veda mahiyetinde Prens Nikola’ya ziyarette bulun-
muş, Prens ve Prenses’e Padişah’ın selamını iletmiş ve daha
sonra İstanbul’a doğru hareket etmişti187.
Osmanlı-Karadağ sınır meselesinin devam ettiği bir
dönemde İsmail Paşa, mirlivalığa yükseltilmiş ve 22 Ocak
1884’te Çetine’deki görevini tamamlamıştır.

Ahmed Cevad Paşa (1884-1888)


Ahmed Cevad Paşa, Karadağ’ın başkenti Çetine’ye
gönderilen beşinci daimi sefirdir. Afyonkarahisarlı Kaba-
ağaçlıoğlu Mustafa Asım Bey’in oğlu olan Ahmed Cevad
183 BOA, İ.HR, 337/21729, (Hicrî 08.M.1301-Miladî 8.11.1883).
184 Jović, a.g.e., s. 163.
185 Temizer, Osmanlı-Karadağ Sınır Anlaşmazlıkları..., s. 55.
186 BOA, İ.HR. 292/18402, (Hicrî 22.R.1301-Miladî 20 Şubat 1884)
187 BOA, Y.PRK.BŞK. 8/39, (Hicrî 28.R.1301-Miladî 26 Şubat 1884)
80 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Paşa, 1851 yılında Şam’da doğ-


muştur. Küçük yaşta annesini ve
babasını kaybeden Cevad Paşa,
daha sonraları şeyhülislam olacak
olan Rumeli Kazaskeri Atıfzade
Hüsameddin Efendi’nin hima-
yesine girmiştir. Bursa’daki il-
köğreniminin ardından Mekteb-i
Harbiye’ye girmiştir. “Yâver-i
harb-i şehriyarî” olduktan sonra
Ahmed Cevad Paşa Harbiye Mektebi’nde matematik
hocalığı yaptı. 93 Harbi’nde Tuna cephesinde bulunan Ce-
vad Paşa, buradaki başarıları sayesinde miralaylığa yüksel-
mişti. Berlin Antlaşması’nın ardından oluşturulan Sırbistan-
Rusya-Yunanistan tahdid-i hudud komisyonlarında bulunan
Ahmed Cevad Paşa188, Çetine Sefareti’ne atanmadan önce
bir müddet Ceride-i Askeriyye gazetesinde başyazarlık yap-
mıştır189.
Cevad Şakir Paşa olarak da bilinen Ahmed Cevad Paşa,
hızla terfi ettirilerek İsmail Hakkı Paşa’nın tam iki buçuk
ay süren memuriyetinin ardından 21 Ocak 1884’te mirliva
rütbesiyle Çetine Sefareti’ne orta elçi olarak atanmıştır. Bu
atamayla ilgili Karadağ Prensi’ne bir nâme-i hümâyûn yazı-
larak sefir ataması hakkında bilgi verilmiş ve Prens’e iltifat-
ta bulunulmuştur190. Prens Nikola, Padişah’ın teveccühüne
188 Abdülkadir Özcan, “Cevad Paşa” DİA, C.7, İstanbul 1993, s. 430-431; M.
Cavid Baysun, “Djawād Pasha.” Encyclopaedia of Islam, Second Edition,
V. 2, Eds: B. Lewis-Ch. Pellat-J. Schacht, E.J. Brill, Leiden 1991, s.
489-490.
189 Türk Ansiklopedisi, “Cevat Paşa, Ahmed” C. 10, MEB, Ankara 1960, s.
264; İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C. IV, Dergâh
Yayınları, İstanbul 1982, s. 1476.
190 BOA, İ.HR, 292/18403, (Hicrî 22.R.1301-Miladî 19.2.1884).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 81

teşekkür etmiş ve ifadelerinde Ahmed Cevad Paşa’nın sefir


atanmasını memnuniyetle karşıladığına yer vermiştir191. II.
Abdülhamid, Ahmed Cevad Paşa’yı 10 bin kuruş maaş ve
ihtiyaçları için de ilk etapta 100 kuruş, sonra ilaveten 100
kuruş daha tahsis ederek Çetine’ye yollamıştı. II. Abdülha-
mid, yeni sefirini Çetine’ye gitmeden Çit Köşkü’nde huzura
kabul ederek ona şunları söylemiştir192:
“Sizi mühim bir memuriyete tayin ediyorum. Karadağ
Prensi İstanbul’a geldi, sadakatini arz etti. Onun Devlet-i
Aliyye’ye sadık kalmasını arzu ediyorum. Prensin Rusya ve
Avusturya’nın menfaatlerine alet olmayıp Devlet-i Aliyye’ye
sadık kalması için mesai sarf ediniz. Bâb-ı Âli’ce bir zorluk-
la karşılaşırsanız tesviyesini vadederim. Karadağlılar ile
Gusineliler arasında çıkmış olan kavganın tekrarlanmama-
sına dikkat ediniz. Boş yere askerin idare ve işgaline mey-
dan vermeyiniz193.”
Görüldüğü gibi II. Abdülhamid, Ahmed Cevad Paşa’dan,
sınır kavgalarının tekrarlanmama-
sı için gayret göstermesini istemiş-
tir. Ayrıca Abdülhamid, ona ikinci
rütbeden ‘Nişân-ı Osmanî’ vermiş
ve rütbesini de mirlivalığa yüksel-
terek geniş yetkilerle donatılmış
bir şekilde Çetine’ye göndermiş-
tir194. Osmanlı Devleti, bilindiği
gibi o yıllarda altı büyükelçilik ve
Çetine ile birlikte dokuz orta elçi- Ahmed Cevad Paşa’nın mührü
191 BOA, Y.A.HUS, 176/109, (Hicrî 28.R.1301-Miladî 25.2.1884).
192 Mehmet Mercan, Sadrazam Ahmed Cevad Paşa, Yayımlanmamış Dok-
tora Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstan-
bul 1998, s. 15-16.
193 Mehmet Hocaoğlu, Abdülhamid Han ve Muhtıraları, Türkiye Matbaa-
cılık, İstanbul 1989, s. 67.
194 Mercan, a.g.e., s. 15-16.
82 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

likle dış ülkelerde temsil ediliyordu195. Bu durum göz önü-


ne alındığında Karadağ, Osmanlı Devleti’nin daimi elçilik
açtığı 15 ülkeden birisi konumundaydı ki bu da fevkalade
önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır196.
Ahmed Cevad Bey’in tayini Rus temsilcinin ifade et-
tiği gibi, Osmanlı ile Karadağ arasındaki ilişkilerin iyileş-
tirilmesinin bir işaretiydi. 20 Mart 1884’te Çetine’ye vasıl
olmuş, 23 Mart’ta Prens Nikola’ya selefinin görevinin sona
erdiğine ve kendisinin bu göreve atandığına dair Padişah’ın
iradesini havi itimatnamesini sunmuştur. Bu resmikabul,
dostane ilişkilerin ve Osmanlı Devleti ile Karadağ arasında
kurulan tam uyumun geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için
karşılıklı iyi dileklerin vurgulandığı samimi bir selamlaşma
olmuştur197.
Ahmed Cevad Paşa’nın sefirlik yaptığı dönemde Os-
manlı-Karadağ diplomatik ilişkileri tam anlamıyla ra-
yına oturmuştur198. Bu dönemde halkla daha iyi iletişim

195 Berlin, Paris, Petersburg, Roma, Londra ve Viyana’da büyükelçilik;


Atina, Bükreş, Brüksel, Belgrad, Çetine, Madrid, Washington, Lahey,
Stocholm’de ise orta elçilikler vardır. Girgin, a.g.e., s. 46.
196 Büyükelçilikler: Berlin (1837-1919/büyükelçilik: 1874), Londra (1834-
1922), Paris (1835-1922), Petersburg (1857-1918/büyükelçilik: 1870),
Tahran (1848-1922), Viyana (1832-1919); Orta elçilikler: Atina (1840-
1917), Belgrad (1879-1915), Bükreş (1878-1916), Brüksel (1855-1860;
1868-1900; 1908-1915), Çetine (1879-1912), Lahey (1854-1860; 1877-
1881; 1895-1922); Madrid (1857-1860; 1811-1922), Roma (1870-1922/
büyükelçilik:1896), Washington (1867-1917/büyükelçilik: 1908). Os-
manlı Devleti daha sonraki dönemlerde şu başkentlerde orta elçilikler
açmıştır: Bern (1915-1922); Kiev (1918-1919), Kopenhag (1917-1920),
Sofya (1909-1919), Stockholm (1881-1922). Çetine Sefareti’nden önce
açılan ve kısa bir süre sonra kapanan orta elçilikler: Torino (1857-1870),
Napoli (mukim maslahatgüzarlık). Bkz. Sinan Kuneralp, a.g.m., s. 119.
197 Jović, a.g.e., s. 163.
198 Uğur Özcan, a.g.e., s. 113-114.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 83

kurabilmek ve onları daha iyi an-


lamak adına yerel dile vakıf müter-
cim alınması gündeme gelmiştir199.
Karadağ Prensi ile çok iyi diyalog
kuran Ahmed Cevad Paşa, Prens
tarafından “Altın Şecaat Madalya-
sı” ile taltif edilmiştir200. Karadağ
halkını, âdetlerini ve geleneklerini
tam anlamıyla öğrenmek için, çok
iyi gözlemler yapabilmişti. Kara- Ahmed Cevad Paşa Çetine
orta elçisiyken
dağ Prensi’yle çıktığı yurt gezi-
sinde, Prens’in Karadağlılarla nasıl iletişim kurduğunu,
Karadağ sofra âdetlerini, davranışlarını bazen uzaktan
seyretmiş bazen de bizzat onlarla birlikte yemek yiyerek
izlenimlerini Padişah’a iletmiştir201.
Ahmed Cevad Paşa döneminde Çetine’deki önemli
gelişmelerden birisi de sefaret binası ile ilgili olmuştur.
Sultan’ın sayısız değerli hediyeleri, desteği ve saygısına bir
minnettarlık göstergesi olarak ve ayrıca Osmanlı heyetinin
Çetine’de 1885’te sürekli kalacak ve çalışacak yer mesele-
sinin çözümünün gerekliliğinden dolayı Prens Nikola, Ah-
med Cevad Paşa’nın, Bajo Caddesi’ndeki Maso Virbıça’ya
ait evi satın almasına izin vermiştir. Bu Karadağ’da ya-
bancı bir ülke heyetinin Çetine’den mülk satın aldığı ilk
gelişmeydi. Üç yıl sonra, Prens Nikola, mevcut sefaretha-
nenin dar bahçesinin genişletilmesi için kolları sıvamıştı.
Osmanlı hükûmetine hediye olarak peyzajı oldukça şık
planlanmış bir bahçeyi sefirlik binasına dâhil etmişti. Bu
199 BOA, İ.HR, 298/18861 (Hicrî 14.L.1302-Miladî 27.7.1885).
200 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, a.g.e., s. 1476.
201 BOA, YEE, 86/87, (Hicrî 9.N.1301-Miladî 3.7.1884)
84 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

bahçe sefirlik binasının karşısında, Zetski dom ve Voivoda


Batric caddelerinin arasında bulunuyordu202.
Ahmed Cevad Paşa’nın sefareti döneminde aldığı önemli
görevlerden birisi de Sınır Tahdid Komisyonu’nda olmuştur.
Sınır belirleme çalışmaları esnasında rahatsızlanan Mustafa
Asım Paşa’nın yerine istenilen vasıflara sahip daha önce fark-
lı yerlerde görev almış olan Çetine Sefiri Ahmed Cevad Paşa,
birinci komiser olarak tayin edilmiştir203.
Çetine sefirliği süresince Prens Nikola’nın daveti üzeri-
ne ülke içinde yaptığı yurt gezilerine de katılan Cevad Paşa,
18 Mayıs 1884’te gerçekleştirilen bu gezideki gözlemlerini,
izlenimlerini ve yaşadıklarını, seyahatnamesinde anlatmış-
tır. Ahmed Cevad Paşa bu ülkedeki Müslümanlarla ilgilen-
miş; onlara, ülkelerinde kalarak varlıklarını devam ettirme-
leri yönünde telkinlerde bulunmuştur. Ülkedeki Osmanlı
mirası camileri ziyaret etmiş, gittiğinde mutlaka içlerinde
namaz kılmış ve cemaatle hemhâl olmuştur. Prens’e refa-
kat ettiği mayıs ayındaki gezi sırasında Kolaşin’de ziyaret
ettiği bir camiin içler acısı hâlini gördüğünde gözyaşlarını
tutamadığını seyahatnamesinde anlatır. Yine Nikşik’te bir
camiin imamının, kendisini aralarında gördüğünde sevinç
gözyaşları döktüklerini ve Padişah’a selamlarını ilettikleri-
ni etkileyici bir üslupla dile getirir204.
Cevad Paşa, Karadağ’daki Müslümanların durumlarıy-
la yakından ilgilenirken onların bazen tahrik edici boyuttaki
sevgi gösterilerine de karşı çıkmıştı. Prens’e refakat ettiği
gezi sırasında Podgorica yolu üzerinde, Müslüman ahali-
202 Jović, a.g.e., s. 165.
203 Ahmed Hilmi Çoban, Ahmed Cevat Paşa’nın Târih-i Askerî Osmanî
(Kitab-Râbi) Adlı Eserinin Transkripsiyonlu Metni, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ens-
titüsü, Tarih Anabilim Dalı, Afyon 2009, s. 8.
204 BOA, Y.E.E., 86/87.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 85

den hayvan sahibi olanlar, kasaba kaymakamı Bekir Bey


ve bu civardan teşkil edilen bir tabur asker, resmî karşıla-
ma töreni düzenlemişlerdi. Kasabaya yakın yerde Müslim
ve gayrimüslim halk toplanmış, Podgorica kalesinden top
atılmış, bütün kasaba çoluk çocuk, kadın erkek, sevgi göste-
risinde bulunmuştu. Ardından çadırlar kurulmuş ve ziyafet
verilmişti. Ahmed Cevad Paşa’yı sağ tarafına alan Prens,
yemeğin bitiminden sonra ayağa kalkmış ve Padişah’ın
ömrünün uzun olması ve afiyette olması dileğinde bulun-
duğu bir konuşma yapmıştı. Konuşmasının sonunda Sultan
Abdülhamid’in ismini zikrederek şerefine kadeh kaldırın-
ca orada bulunan binden fazla kişi ve sofradakiler hep bir
ağızdan “Yaşasun Gazi Abdülhamid Han, yaşasın Padişah-ı
Âl-i Osman” diye tezahüratta bulunmuşlardı. Bu tezahü-
ratın Prens’in topraklarında ve onun karşısında yapılıyor
olması, Ahmed Cevad Paşa’yı endişelendirmişti. Prens’in
ardından bu kez herkes otururken Ahmed Cevad Paşa ye-
niden ayağa kalkarak Prens’in bu jestine karşılık vermiş,
“Metbu-ı müfahhâmım şevketlû kudretlû azimetlû velini-
metim olan zât-ı hazret-i mülükânenin sıhhat ve âfiyet-i
hümâyûnlarına olarak teklif ve nûş eyledikleri bâdeden
dolayı zât-ı fehimânelerine beyân-ı teşekkür eder ve zât-ı
fehîmâneleriyle familyaları afiyet ve sa‘âdetine olarak şu
bâde-yi nûş etmekliğime müsâadelerini istirhâm eylerim”
diyerek Prens Nikola için kadeh kaldırınca yine hep bir-
likte ayağa kalkılarak Prens’in sağlığına içmişlerdi. Fakat
Müslüman ahalinin tezahüratlarının Prens’i kızdırabilece-
ğini düşünen Ahmed Cevad Paşa, bu durumda bir gariplik
olduğunu sezmiş, “Prens’in resmî istikbaline şitâb eden
ahali-i İslâmiyeden bir şey anlayamadığını” belirtmişti.
Neden sonra öğrenmişti ki Kaymakam Bekir Bey, Prens’in
Osmanlı sefiriyle birlikte ziyarete geleceğini duyunca zap-
86 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

tiyeleriyle dükkân ve hanlarda bulunan şahısları toplamış


ve “şöyle çağrışın böyle bağrışın” diye talimat vermişti.
Onlar da Kaymakam Bekir’in şerrinden korktukları için
bu şekilde tezahürat yapmışlardı. Ahmed Cevad Paşa,
bunu birkaç yerden de doğrulattıktan sonra, Kaymakam
Bekir Bey’in zulmüne uğrayan Müslüman ahaliyi kurtar-
mak için, Prens’e durumu iletmiş, “Sizin iç işlerinize ka-
rışmaktan ictinâb ederim. Ancak şu Bekir Bey’in etmek-
de olduğu zulm ü cevr hakikaten bura ahâlî-i Müslime-
sini ve bâ-husûs muhâcirîni cayır cayır yakdığını arz ve
ihtârdan da kendimi almam” şeklinde uyarıda bulunmuş-
tu. Prens’in Çetine’ye dönüşte konu hakkında aldığı karar,
Osmanlı sefirinin, Prens nezdindeki güvenilirliğinin açık
bir kanıtı gibidir. Prens şu ifadeleri kullanmıştır. “Bugün
bir adalet eyledim ki işitirseniz memnûn olursunuz. Sizin
Bekir’i azl eyledim”205. Bu hadise göstermektedir ki Ah-
med Cevad Paşa, iki ülke ilişkilerini zedeleyebilecek en
küçük hususlarda dahi çok hassas düşünmüş, meselelere
diplomatik bir gözle bakarak ince eleyip sık dokumuştur.
Ama Çetine sefiri, Prens Nikola ile bazen de bir akran,
bir arkadaş yakınlığı içinde, beraberce ava çıkmışlar, onun
meydan okuması üzerine göl kenarında “taş atma yarışı”
dahi yapmışlardı. Yine aynı gezide Piva Nehri kenarında
çimenlik bir alana gelindiğinde Prens Nikola soyunmaya
başlamış, çizmesini, çoraplarını, nişanlarını, kalpağını, be-
lindeki silahlarını ve kuşağını çıkarıp kollarını sıvadıktan
sonra “Taş atacağım, bakalım kim ziyade atar? Paşa sen
de hazır ol!” diyerek etrafındakilere ve Osmanlı sefirine
meydan okumuştu. Eline büyük bir taş almış, elli adım ge-
ri gittikten sonra koşarak önceden işaretlenen bir noktaya
var gücüyle fırlatmıştı. Ahmed Cevad Paşa da Prens’in
205 BOA, Y.E.E., 86/87, s. 2.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 87

hatırını kırmamak için elbisesini çıkarmadan, kaldırmakta


dahi güçlük çektiği taşı ancak yedi sekiz adımlık bir mesa-
feye fırlatabilmişti206.
Taş atma yarışında Prens’e mağlup olsa da Ahmed Ce-
vad Paşa’nın, Mayıs 1884’teki bu seyahatte sergilediği ta-
vırlar, onun bir Osmanlı askeri ve Padişahın sefiri olduğu-
nun bilincinde olarak hareket ettiğini gösteriyordu. İlerleyen
sayfalarda tamamını göreceğimiz seyahatnamesinde Nikşik
yolculuğunu anlatırken Prens’le birlikte Nikşik’e girmemek
ve bu kadar yorucu günlerden sonra, hâlâ yolculuk yapa-
bilecek kuvvette olduğunu göstermek için menzi yürüyü-
şüyle 11 saatlik yolu 7 saatte katetmişti. Cevad Paşa’dan
beş saat sonra Nikşik’e varabilen Prens, ona “Bir Kazak
gibi binici, bir Karadağlı gibi meşakkate mütehammil ol-
duğunuza binâen hakikaten tebrik ederim” sözleriyle, onu
kutlamıştı. “Ancak bîçâre hayvanınızda hâl kalmamış ve
ayakları tutulub berbâd olduğunu duydum” deyip Nik-
şik’teki ikametgâhının ahırından genç bir kısrağı gösteren
Nikola, bunu kendisine hediye etmeyi teklif etmişti. Fakat
Ahmed Cevad Paşa, hediye konusunda da “Padişahın sefiri
hediye kabul etmez” anlayışındaydı. O Padişah’tan başkası-
nın minneti altına hiç girmemiş ve şimdiden sonra girmek
istemediğinden münasip bir dille bu hediye teklifini reddet-
mişti. Prens hediyede kararlıydı ve “Eğer kabul etmemekte
ısrar ederseniz bir tüfengle vuruveririm!” sözleriyle latife
yapmıştı. Bir müddet sonra Cevad Paşa, Hariciye nazırına,
“Prens hazretlerinin şu seyâhatde hakkımda gösterdikleri
me’âsir-i mihmânnüvâzî beni zaten minnetdâri eylemişdir.
Bir de bu hediyeyi de kabul edersem bütün bütün mahcûb-ı
iltifatları olmuş olurum. Almış kadar memnun olduğumdan
kendilerine teşekkürât-ı hâlisânemi takdim ve tebliğ etmeni-
206 BOA, Y.E.E., 86/87, s. 9.
88 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

zi temenni ederim” diyerek bu hediyeyi kabul etmemekteki


kararlılığını göstermişti207.
Birçok kez Karadağ Prensi ile görüşme imkânı bulan
Ahmed Cevad Paşa, onunla yakın bir dostluk kurmuştur. Bu
görüşmelerin konusu bazen Padişah’ın cülusu, doğum günü
bazen de iki ülke arasında siyasi meseleler oluyordu. Örneğin
12 Haziran 1884’te Cevad Paşa, Hariciye Nezareti’ne çektiği
telgrafta, Prens’in kendisine yaptığı özel yemek davetini şu
şekilde anlatır. “Evvelsi gün Çetine’ye avdet eylediğimizden
Prens hazretleri dün bendenizi hususi bir taama davet ey-
ledi. Velâdet-i hümâyûn-ı cenab-ı Padişâhîye tesâdüf olan
rûz-ı firûzda (kutlu gece) kendi sofrasında bulunmaklığım
tesadüfsareden olduğunu Prens hazretlerine beyan eyledi-
ğimde müşarünileyh sıhhat ve afiyet cihankıymet cenab-ı
mülukâneye bade-nûş oldu”208. Bu görüşmeler sırasında
edindiği bilgiler kimi zaman bütün Balkanlar’ın ve Osmanlı
Devleti’nin güvenliğini ilgilendiren hassas bilgiler olabiliyor-
du. Nitekim 1887 yılının Mart ayının ilk haftasında gerçek-
leşen görüşmede Prens Nikola’nın, Ahmed Cevad Paşa’ya
Bulgaristan’da yeni ihtilaller çıkacağından korktuğunu ve bu
nedenle Rumeli’de bulundurulacak güçlü bir Osmanlı ordu-
sundan memnun olacağını belirtmesi, Bulgaristan Prensi’nin
Çetine’ye yaptığı ziyaretler düşünüldüğünde, Balkanlar’da
ileriki yıllarda ortaya çıkacak karışıklıkların habercisidir209.
Ahmed Cevad Paşa’nın Çetine’de başardığı önemli
işlerden birisi de Podgorica Şehbenderliği’nin açılması
izninin alınmasıdır. Prens Nikola, iki ülke arasındaki iliş-
kilerin iyi niyetle işbirliği derecesine ulaştığına inanarak,
Osmanlı hükûmetinin Podgorica’da bir şehbenderlik aç-
masına 1888’de izin vermiştir. Osmanlı’nın burada bir şeh-
207 BOA, Y.E.E., 86/87, s. 9.
208 BOA, YA.HUS, 178/76, (12 Haziran 1884)
209 BOA, Y.A.HUS, 200/52 (Hicrî 11.C.1304-Miladî 7 Mart 1887)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 89

benderlik açmak istemesinin nedeni Podgorica’daki Müslü-


man topluluğunun mülkiyet haklarını korumaktı210.
Cevad Paşa’nın Karadağ’daki görevi 1888 yılında yeni
bir diplomatik göreve getirilmesi ile son bulmuştur. Prens
Nikola, onun onuruna verdiği veda yemeğinde kendisine bi-
rinci derece Danilo Nişanı vermiştir211. Prens’le olan ilişki-
lerini sıcak tutmaya büyük özen gösteren Sefir, daha sonraki
dönemlerde de kendisiyle irtibatını kesmemiştir. Daha son-
raları Girit’te vali vekilliği yaptığı dönmemde (1889)212 Ah-
med Cevad Paşa, Prens’i unutmamış, Padişah’ın da onayıy-
la, seçtiği kandia-zaban cinsi iki saf kan atı, Prens Nikola’ya
hediye edilmek üzere Çetine’ye göndermişti213.
Ahmed Cevad Paşa’nın sefirliği döneminde sefaret baş-
kitâbetinde sırasıyla Şedid Ceyş Efendi (1883-1885)214,
Ohannes Şekip Efendi (1885-1886), Ali İhsan Efendi (1886-
1887)215, Emin Bey (1887-1888) ve ikinci defa olarak Şe-
did Ceyş Efendi (1888)216 görev almışlardı. Başkâtip Emin
Bey’in aslında Fransızcası bu görev için yeterli değildi. Ce-
vad Paşa, bunun yerine sefaret başkitabetine daha önce de
210 Jović, a.g.e., s. 165.
211 Jović, a.g.e., s. 165.
212 Baysun, a.g.m., s. 489.
213 Jović, a.g.e., s. 167.
214 BOA, İ.HR, 293/18467 (Hicrî 04.B.1301-Miladî 29.4.1884).
215 Ali İhsan Bey’in Çetine Sefareti başkitabetine tayini için bkz. BOA,
İ.HR, 300/19002, (Hicrî 05.R.1303-Miladî 11 Ocak 1886); Karadağ
prensi tarafından Çetine Sefareti Başkâtibi Ali İhsan Efendi ile ata-
şemiliteri Binbaşı Şakir Bey’e altın tütün kutuları hediye edilmiştir.
BOA, İ.HR 303 /19253 (Hicrî 01.M.1304-Miladî 29.9.1886).
216 Tahran Sefareti başkâtibi olan Emin Bey, Çetine Sefareti Başkâtibi
İhsan Efendi ile becayiş yaparak Çetine Sefareti’ne gelmiştir. BOA,
İ.HR, 306/19449 (Hicrî 26.Ş.1304-Miladî 20.5.1887); Emin Bey, bir
yıl sonra da Napoli Şehbenderi Şedid Ceyş Efendi ile becayiş yapa-
rak Napoli şehbenderliğine geçmiştir. BOA, İ.DH, 1078/84583, (Hicrî
12.Ş.1305-Miladî 24 Nisan 1888).
90 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

bu görevde bulunmuş olan Napoli Şehbenderi Şedid Ceyş


Bey’in tayinini önermişti. Ancak bu teklif 1888’in Mayıs
ayında gerçekleşebilmişti217. Ataşemiliterlik vazifesi ve
Türkî kâtipliğinde ise Ahmed Cevad Paşa’nın öz kardeşi
Mehmed Şakir Paşa bulunmuştu218.
Girit’te gösterdiği başarılar nedeniyle Abdülhamid tara-
fından 1891 yılında müşir yapılmış ardından da sadrazam-
lığa getirilmiştir. 1895’te Ermeni isyanlarının ayyuka çıktığı
dönemde bir padişahın emirlerini yerine getirmekten daha
fazlasını yapmak istemiş ve bu isteğini Padişah’a bir layihay-
la ileterek yetkilerinin artırılmasını teklif etmiştir. Fakat bu
istek onun sadrazamlık görevinin sonu olmuştur. Görevin-
den el çektirilen Cevad Paşa, ev hapsiyle cezalandırılmıştır.
Ahmed Cevad Paşa, ev hapsinden bir müddet sonra Girit’te
çıkan olayları bastırmak üzere bölgeye gönderilmiştir. Alman
İmparatoru Kayzer II. Wilhelm’in Suriye ve Filistin seya-
hatinde, onun mihmandarı olarak görev yapan Cevad Paşa,
ardından Şam’daki 5. Ordu Kumandanlığı’na tayin edilmiş
fakat hastalığından dolayı geri çağrılmış ve 1900 yılında ve-
fat etmiştir219.
Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları’nda Ahmed Cevad Paşa’-
nın, Abdülhamid’in sadrazamları arasında “mânen ve mad-
deten en çok i‘nâm ve ihsânına mazhar olanlardan birisi”
olduğunu söylemektedir. Cevad Paşa, Padişah’ın meslek ve
mizacına çok uygun hareket etmesi bakımından da dikkat
çekmiştir220. Arapça, Farsça, Fransızca, Rumca ve İtalyanca
gibi dilleri bilen başarılı diplomat, asker ve devlet adamı sı-
fatlarını haiz Paşa, aynı zamanda devrinin bir aydını olarak
217 BOA, Y.EE, 46/134, (Hicrî 07.B.1301- Miladî 3 Mayıs 1884)
218 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, C. I, s. 220-221.
219 A. Özcan, a.g.m., s. 430; Baysun, a.g.m, s. 490.
220 Tahsin Paşa, Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamid, haz.
A. Ergenekon, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1990, s. 44.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 91

yazdığı “Târîh-i Askerî-i Osmânî (Osmanlı İmparatorluğu


Askerî Tarihi)” gibi başarılı eserler bırakmıştır221.
Ahmed Cevad Paşa’nın Karadağ’daki görevi sırasında
Prens Nikola’nın yurt içinde yaptığı seyahate iştirak ettiğini
yukarıda belirtmiştik. Seyahati boyunca edindiği izlenimleri-
ni daha sonra bir layiha şeklinde II. Abdülhamid’e sunmuştur.
Ahmed Cevad Paşa Seyahatnamesi Karadağ’ın söz konusu
dönemdeki sosyal, kültürel, ekonomik özelliklerini yansıtma-
sı bakımından önem arz etmektedir. Bu nedenle seyahatna-
menin tam metninin paylaşılmasında yarar görüyoruz.

Prens Nikola, aralarında Ahmed Cevad Paşa’nın (soldan ayakta dördüncü) da


bulunduğu yabancı misyon şefleriyle bir av partisinde (1884)
(Yıldız Albümü, 91228/1)

221 A. Özcan, a.g.m., s. 430; Baysun, a.g.m., s. 489-490; Osmanlı Devleti’nin


kara ve deniz kuvvetleri, coğrafyası, yeryüzü şekilleri gibi konularda
malumat veren ve Sultan Abdülaziz devrinde Askerî liselerde ders kitabı
olarak okutulan “Ma‛lumâtü’l-kafiye fî memâliki’l-Osmaniye”, 1700
yılına kadar gerçekleşen meşhur savaşlarla ilgili çeşitli bilgiler veren
“Târîh-i Askerî Hulâsası”, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Niğbolu
Savaşı’na kadar geçen olayları anlatan “Tarih-i Osmânî”, onun en dikkat
çekici eserleri arasındandır. Onun sahip olduğu bu tarih ve coğrafya bil-
gisi hiç şüphesiz Çetine sefirliği döneminde işini daha kolay ve güvenle
yapmasını sağlamıştır.
92 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Seyâhatnâme-i Cevâd222
Bin üç yüz bir sene-i hicriyesi Receb-i şerîfinin yirmi
ikinci Mayıs-ı Rûmînin altıncı pazar günü Karadağ Prensi
hazretleriyle beraber bir arabada olarak Riyaka nâm karye-
ye ve andan Muş vapuruyla Plaminçe dedikleri mahalle vâsıl
olundu. Mahall-i mezkûr gölden yarım saat içeride ise de ci-
varından Plaminçe Nehri geçdiğinden küçük vapurlar nehir-
le mahall-i mezkûr civarına kadar yanaşabiliyorlar. Burasını
Karadağlılar ba‘de’l-harb tuz izhârına mahsûs olmak üzere
inşâ ve anbar ittihâz eylediklerinden oradan Podgorica’ya
kadar bir yol yapmağa mübâşeret etmişlerse de ikmâl ede-
meyerek hâli üzre bırakmışlardır. Gölden nehrin mansıbına
değin yarım saatlik sath-ı mâda birtakım ağaçlar tenebbüt et-
mekle Prens-i müşârûnileyh, vapurdan “İşte buraları evvel-
den kara iken gölün istilâsıyla
şimdi deniz olmuştur. Boyana
Nehri ta‘mîk olunsa buraları
kâmilen kuruyacak ve zirâata
kabil cesîm tarlalar hâsıl olacak-
tır. Şevketlû kudretlû şehrîyârü’l-
Osman hazretleri Boyana’nın
ta‘mîkına müsâade buyurdukla-
rı gün Karadağ için bir yevm-i
bahtiyârî ve bu da semere-i lûtf
Ahmed Cevad Paşa (1850-1900) ve müsâade-i şehriyârî olur”

222 BOA, Y.E.E., 86/87, (Hicrî 9.N.1301-Miladî 3.7.1884). Metin içinde, ori-
jinal metindeki paragraflara sadık kalınmış olup verilen sayfa numaraları,
seyahatnamenin başlangıcı birinci sayfa kabul edilerek tarafımızdan oluş-
turulmuş sayfa numaralarıdır. Belgenin ayrıca transkripsiyonu ve tahlili
için bkz. Mehmed Mercan, “Sadrazam Ahmed Cevad Paşanın Seyahatna-
mesi”, Türk Dünyası Araştırmaları, TDAV, S. 102, ss. 141-166.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 93

yollu heme ân vird-i zebân eylediği Boyana maddesini tekrar


eylemiş idi.
Plaminçe’den müşârûnileyh, ihsân-ı şâhâne buyrulan
esbân-sabâ reftârândan birisine ve cümlemiz hayvanlarımı-
za binerek hareket ve dört saatte Podgorica’ya muvâsalat
olundu. Yarı yolda ahaliden hayvana mâlik olanlar ile ka-
saba kaymakamı Bekir Bey ve bu cıvârdan teşkil eyledikleri
bir tabur asker resm-i istikbâli icrâ için çıkmışlar idi. Prens
taburu muayene ve cümlesini taltif eyledi. Ve kasabaya ya-
kın yerde Müslim ve gayrimüslim ahâli kudümüne muntazır
olmalarıyla anlar civârına gelindikde cümlesi resm-i hoş
amedi îfâ eylediler. Kasaba civarına varıldıkda kal’adan
top atılmağa başlanıp ve kasabada kalan kâffe-i ahâli ve
nisvân ve etfâl ve sıbyân dahi sokaklarda bulunmağla şu
kalabalıkdan güçle geçilerek karargâha varıldı.
Bütün Karadağ ülkesinde yalnız Prens’in nefsine mahsûs
iki çadır olmağla kabl-el-hareke Hariciye müdürü nezd-i
ubeydâneme gelip mümkün ise birkaç çadır celp olunmasını
kullarından temenni eylemiş ve İşkodra Kumandanlığı’na
bi’l-iş‘âr Asâkir-i Hümâyûn-ı cenab-ı mülûkâneye mahsus
olan çadırlardan altı tane
getirtilmiş idi. Prens haz-
retlerinin nefsine mahsûs
olan mezkûr iki çadır öyle
kıymetdâr şeyler olma-
yıp Paris’de seyyahlara
mahsûs olan mağazadan
mübâyaa olunmuş âdî
ve fakat biraz vâsî ve bir
hayli müsta‘mel şeyler
idi. (s.1) Prens mezkûr Çetine Sefareti ateşemiliteri
Mehmed Şakir Paşa (1855-1914)
94 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

çadırlardan birisini kendi nefsine ve diğerini abd-i derfahr-


dîde-i veliyyü’n-ni‘met-i âleme tahsis ve diğer altı çadırı da
ministro ve voyvoda ve hademelerine i‘tâ eylemekle herkes
çadırında biraz ârâm ve kasaba halkı fevcâ-fevc çadırlar
pişgâhına vusûl ve kıyâm eylemiş idi. Kasaba hân ve hâne
ve dükkân ve meyhânede ne kadar masa var ise toplanup
çadırlar önünde tavil bir sofra kuruldu. Ve işbu sofra üstün-
de buralarda ve Arnavutluk’da câri olduğu vecihle yekpâre
kızartılmış sopa kebabı ta’bir olunabilecek koyun ve kuzu
elliden mütecaviz nâ-kâbil-i ekl ve hazm şeyler ve etrafına
bakraçlar ile yoğurt ve şarab ve yekpâre dört kıyye gelir
penairler ve mısır ekmeği konulup dağyâne donatılmış ol-
duğundan vakt-i hulûlünde yüz kadar vücûh ve â’yân cüm-
leten bu uzun sofraya oturdular ve herkes bellerinde olan
yatağan bıçaklarını çıkarıp ma‘hûd kebabları doğramağa
ve elleriyle koparmağa başladılar. Çünkü bu kebabların
ismi kebab olup ekserisi daha yarıca pişmiş olmağla esnâ-
yı tabhda tebhîr edemeyip adalât arasında kalan sular ko-
yun ve kuzular doğranır iken akmağa ve ruha girân gele-
cek bir râyiha neşr etmeğe başlamış idi. Prens hazretleri
kullarını sağ taraflarına Podgorica’ya kadar gelip oradan
İşkodra’ya giden Yunan sefirini sol taraflarına alıp hitâm-ı
ta‘âmda kıyâm ederek devam-ı ömr ve afiyet-i hümâyûn-ı
cenab-ı mülûkâne için bir nutuk irâd ve cehren nâm-ı şev-
ket ittisâm-ı hümayûn-ı hilâfetpenâhîyi yâd eyleyerek teklif-i
bâ‘de eylediğinden ol sahrâ-yı vasi‘de toplanan binden
mütecâviz halk ile cümlemiz kâmilen “Yaşasun Gazi Abdül-
hamid Han, yaşasın Padişah-ı Âl-i Osman” diye çağrışıp
yine mahallerimize oturduğumuz sırada kulları da kıyâm ve
vecibe-i mukabeleye müsâra‘aten “metbû-ı müfahhâmım
şevketlû kudretlû azimetlû velinimetim olan zât-ı hazret-i
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 95

mülükânenin sıhhat ve âfiyet-i hümâyûnlarına olarak tek-


lif ve nûş eyledikleri bâdeden dolayı zât-ı fehimânelerine
beyân-ı teşekkür eder ve zât-ı fehîmâneleriyle familyala-
rı afiyet ve sa‘âdetine olarak şu bâde-yi nûş etmekliğime
müsâadelerini istirhâm eylerim” diyerek bir nutuk irâd ey-
lediğimde yine cümlesi kalkılıp sıhhatine bâde içmişler idi.
Gece civar dağlara yakdıkları katranlı ve gazyağlı ağaç-
lar ve kal’aya dizdikleri kandiller ile izhâr-ı şâdmânî ve me-
serret eylediler ise de bu izhâr-ı şâdmânî suret-i resmiyede bir
şey idi. Hatta Podgoricalı olub Çetine mahkeme-i kebîrinde
bir aralık a’zâlık hizmetiyle istihdam olunmuş olan Derviş
Bey bendeleri nezd-i müstemendâneme geldikde “Prens’in
resm-i istikbaline şitâb iden ahâli-i İslâmiyeden bir şey an-
layamadım” dediğimde “evvelâ ahâli-i mezkûre kendi arzu
ve hâhişleriyle Kaimakam Bekir, zaptiyeleriyle dükkân ve
hanlarda olanları topladı ve şöyle çağrışın böyle bağrışın
deyu öğretti. Onlar da Bekir’in şerrinden korkup cümlesi
ibrâz-ı müserret itmişlerdir” cevabını verip bu cevabı mu-
ahharan birkaç kişiden işitmiş olduğum tahkikat dahi teyid
eylemiş idi.
Geçenlerde hudûda civar Klementi ve Karadağlılar
beyninde bir muhârebecik vukûuyla her iki tarafdan bir
iki maktûl ve mecrûh olmağla, esbâb-ı mûcîbesini tahkik
ve bâdî ve müşevviklerini te’dib için Karadağ ve Devlet-i
Aliyye me’murlarından mürekkeb bir komisyon teşkili
taraf-ı müstemendânemden Emâret-i Hariciye Müdürü’ne
bi’t-teklif kabul etmekle taraf-ı Devlet-i Aliyye’den Tuz
Kaimakamı Şaban Bey kulları ve Karadağlıdan bir ka-
pudan me’mur edilip, bunlar mahall-i vak‘aya azimet ve
tahkikata mübâderet etmişler ise de âra ve kararlarında it-
tihad olmadığından Podgorica’ya azimeti kemterânemden
96 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

istifade ve hakikat-i hâlî zâhire ihrac için mîr-i mumai-


leyh kullarını Tuz’dan celb ettirmiş idim. İşkodra hükûmeti
Prens’e resm-i hoş-âmedî îfâ içün bir me’mur gönderecek
mu‘âmele-i nevâzişkârâ ve hemcivârîde bulunamamış ol-
mağla mîr-i mumâileyh, bendelerinin vürûdunu mahzâ resm-i
hoş-âmediyi îfâ içün olduğunu beyân ve ifâde etmekliğime
Prens izhâr-ı memnûniyet ve kendisine üçüncü rütbeden
bir kıt’a nişan hediyyesiyle vilâyet-i celile he’yetine tara-
fından beyân-ı teşekkür eylemesini tebliğ eyledi ve abd-i
müstemendleri ile Hariciye müdürü ve mezkûr komisyon
â’zaları geceleyin hayme-i kemterânemde tecemmu‘ ile
Klementi Vak‘asına dahi bir karar verildi.
Ertesi Pazar günü sabahı Prens Podgorica ahâli-i Müs-
limesini celb ile Kaimakam-ı belde Bekir Bey’in haklarında
hilm ü mülâyemetle mu‘âmele etmesi için kendisine tenbihât-ı
kat’iye verdiğini beyân ve Hristiyanlar ile güzel geçinme-
lerini tavsiye eylediğini kullarına tebliğ eyledikde, “umûr-ı
dâhiliye-i fahîmânelerine müdahaleden tevakki ve ictinâb
ederim. Ancak şu Bekir Bey’in etmekde olduğu zulm ü cevr
hakikaten bura ahâlî-i Müslimesini ve bâ-husûs muhâcîrîni
cayır cayır yakdığını arz ve ihtârdan da kendimi almam” de-
miş idim. Şu ihtâr-ı müstemendânem te’sir etmiş olmak ge-
rek ki seyahatden Çetine’ye avdetten sonra kullarını çağırıp
“Bugün bir adalet eyledim ki işitirseniz memnûn olursunuz.
Sizin Bekir’i azl eyledim” diye i‘tâ-yı ma‘lûmat etmiş idi.
Bu Bekir Müslümanlara cidden düşman bir hâin ve gad-
dar olub tahkîkat-ı vak‘a-i müstemendâneme göre ecdâdı
heme’ân Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’ye isyân edegelmekle
müştehir ve yakın vakitde birâderlerinden birisini devletlü
Hüseyin Hüsnü Paşa bendelerini harfiyyen katletdirerek levs-i
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 97

vücûdundan Memalik-i Mahrûse-i Şâhâne’ye tathîr etdirdiği


elsine-i avâm ve hasdâ dâir olduğundan me’mûriyetinden
azli ora halkının istirâhatine bâdi ve Karadağ ministrola-
rından bazılarının taht-ı himâyesinde olduğu hâlde Prens’in
nazarından dûr olması ihtârât-ı muhikkat-i bendegânem se-
meresi idi.
Yevm-i mezkûrda on iki saat yol alınarak Livaryaka
nâm karyeye vasıl olundu. Karye-i mezkûre Karadağ mas-
lahatgüzarının yani Mösyö Gavro’nun vatanı olmağla mu-
maileyhin pederi ve biraderleriyle görüşüldü. Bugünkü yol
Karadağlıların da itirâfkerdeleri olduğu vechile Karadağ
ülkesinde olan turuk ve maâbirin en sa‘b ve müşkili olmağla
Prens’in maiyetinde olan iki yüz neferden mütecâviz piya-
delerin pek çoğu yolda muntazır iken hiçbirisinin Prens’den
ayrılmayarak yol aldıklarını müşâhede ile hakîkaten ta’accüb
eyledim. Yol Moraça Nehri’nin teşkîl eylediği bir boğazdan
geçer, nehr-i mezkûr gayet sâfîyy bir âb-ı tâhir olub beş altı
metre derin olan yerlerinde bile kâr-ı mâ’da bulunan ufak
taşların pırlanta gibi lemeân eyledikleri görülür. Ve nehrin
yatağı gûya mahsûs yapılmış gibi amûdî ve on metreden
mütecâviz yalçın kaya olup bunların fevkinde güzâ ve âlî ve
mürtefi dağların heybetli manzaraları arasında nehrin yer
yer teşkil eylediği kaskad ve şelalelerden bir sedâ-yı garib
ile akışı muhabbet ile karışık bir halâvet bahş eder. (s. 3)
Diyosa nâm karye civarında kâin güzel bir köprüden
geçildikden sonra yekpâre kayalık ve biraz mahall-i or-
manlık sa‘bü’l-mürûr bir dağa sarıp sekiz saat cebel-i
mezkûr üzerinden gidilerek öteki eteğine varılıyor ve Liva
nâm nehri boyunca gidilib nâm-ı mezkûr ile müteârif ve
bâlâda mezkûr karye görülür.
98 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Salı günkü yol o kadar sarp değil idiyse de on üç buçuk


saatten ziyâde olmağla bir günde kat’ edilmesi hakikaten
müşkil idi. Gerçi yolumuzun güzergâhında her dem soğuk
sular ve el dokunmamış cesîm ormanlar ve karlı dağlar ol-
duğundan tabîatın şu gûnâ-gûn letâifi meşâkk-ı seferiyeyi
bir derece kadar unutturabiliyor ise de yolda efrâd-ı müs-
tahfazadan birisi bir çaya düşüp re’sine isabet eden bir
taş bîçâreyi derhâl vâdi-i ademe irsâl eylediğinden şu hâl
cümleyi mağmûm ve mukedder eylemiş ve kable’l-gurûb
ancak Anderjavica’ya muvâsalat olunabilmiş idi.
Mahall-i mezkûrda hedâyâ-yı seniyye-i hazret-i veliyyü’n-
ni‘met-i âlem, şehriyâr-ı hatem-i şiyemi ve nâme-i hümâyûn-ı
cenâb-ı hilâfetpenâhîyi hâmil olan Yâver-i Harb-i Hazret-i
Şehriyârî Kolağası İslam Bey kullarını Prens’in vücûduna
muntazır bulduğumdan mîr-i mûmâileyh kulları gibi daha
yenice dîdâr-ı melek misâl-i hümâyûnla teşerrüf eden bir
bende-i veliyyü’n-ni‘metin müşâhedesiyle cemâl-i veliyyü’n-
ni‘metin ekrem ve efhamîyi teşerrüf etmiş olduğum cihetle çe-
kilen mihem ü meşâkkın cümlesi o anda zâil ve bir meserret-i
uzmâ hâsıl olmuş idi. Ertesi günü hedâyâ-yı seniyye ve nâme-i
hümâyûn kemâl-i tevkîr ve ta‘zim ile Prens’e teslim ve itâ ol-
du ki tafsîlât-ı mîr-i mûmâileyh kullarının tevlîgat-ı şifâhiyesi
ve taraf-ı müstemendânemden bâ-telgraf olunan ma’rûzât ci-
hetiyle muhat-ı ilmi kâ’inat-ı ârâ-yı şehriyârî buyrulmuş ola-
cağından burada tasdî-i ser-i âlî-i mülûkâneden ihtiras bâdî-i
kasr ve îcâz oldu.
Anderjavica’daki ikâmet müddetinden bi’l-istifâde
Prens’e resm-i hoş âmedî îfâsı için gelen Tahir Paşa ve Bed-
ri Bey kullarının avdetlerinde onlarla beraber Berana’ya
azîmet ve ol vakde kadar kendilerini teşhis eylemediğim
Mustafa Asım Paşa bendeleriyle orada arâm-saz-ı satvet
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 99

olan asâkir-i şâhâne-i cenâb-ı mülûkânenin karargâhlarına


bi’l-azîme ziyâret olundu ve efrâd-ı mezkûreden beheri yegân
yegân münâsib sûretle taltîf ve isticlâbı da’vât-ı hayriye-
ayân-ı hümâyûna müsâra‘at kılındı. Buradaki efrâd-ı
mülûkânenin yarısı evlâd-ı Arab’dan olmağla ba‘zısı ile
hatır-ı müstemendânemde kalabildiği kadar lisân-ı Arabiyle
konuştuğum sırada birisine Suriye’yi mi yoksa hâlâ ikâmet
eylediğim mahalli mi tercih eylediğini suâl eylediğimde
hiç düşünmeksizin, “Mâdemki veliyyü’n-ni’ bî-minnetimiz
padişâhımız beni şimdi burada istihdâm buyuruyor burası-
nı vatanım biliyorum” cevabını vererek asâkîr-i hümâyûn-ı
mülûkânelerinin müştehir-i âlemiyân olan zekâvet-i fıtriye
sadâkat-i ezeliyyelerini bir kat daha isbât etmiş idi.
Anderjavica’ya avdet-i müstemendânem gecesi hudûd
boyunda olan ahâli-i Müslimeden bazılarının da’valarının
rü’yet ve Prens’i hudûd meselesi için yumuşatmağa him-
met edip bir aralık müşârûnileyh müvâfakat bile etmiş
ise de esefâ ki çadırlarına avdet edip de ministrolarıyla
müşâvere eylediği zaman (s. 4) müşârûnileyhin efkârını
tahvîl etmeleriyle hayme-i bendegâneme gelerek “Bu işi
Çetine’ye avdetde müzâkere etsek daha iyi olur. Ve ol vakit-
te karar Bâb-ı Ali’nin vereceği cevap dahi anlaşılır. Eğer
bu cevab uyuşulacak derecede değil ise artık Avrupa’ya
mürâcaatdan başka çâre kalmaz. Çünkü Avrupa Komis-
yonu sizi haklı çıkarıp bir hayli yer kazandırsa bile ben
ahâlinin yanında tebrie’-i zimmet etmiş olurum” demesiyle
kulları “Hakk-ı fahîmânelerinde ber-kemâl olduğu ashâr-ı
mütea’ddide ve eltâf-ı mütetâbia-i hümâyûn-ı cenâb-ı
mülûkâne ile müsbet olan eser-i muhabbet ve teveccühat-ı
celîle münâsebetiyle bu işin her iki hükûmetin marzisi
100 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

vechile tavsiye olunacağı me’mûl-ı kavîdir. Böyle olduğu


hâlde Avrupa Komisyonu’na mürâcaat bir faideyi mûcib
olmadıkdan ma’ada bilakis câlib-i mazarratdır. Çünkü
Devlet-i Aliyye komiserlerinin iddiâları daha esâslıdır.
Sâniyen eser-i teveccühât-ı hümâyûnu bir tarafa bırakarak
Avrupa’ya müracaat buyrulur ise hatır-ı hümâyûn-ı kesre
mûcib olursunuz. Sâlisen velev süllim Avrupa Komisyo-
nu size hak verüb de beş-on evli bir köy kazandırsa bile
bu yüzden eylediğiniz istifâde teveccühât-ı mülûkânenin
hakk-ı fahîmânelerinde ber-kemâl olduğu zaman edece-
ğiniz istifâdeye nisbetle lâ-şey mesabesinde kalır. Ezcüm-
le Boyana meselesinin hallî dûçâr-ı müşkilât olur. Amma
buyuracaksınız ki Boyana nehrinin ta‘mîkıyla Devlet-i
Aliyye toprağında dâhi bir hayli şeyler kabil-i zer’ hâle
geleceğinden bundan devlet-i müşârünileyhâ dahî istifâde
edecekdir. Fi’1-hakika bunda hakk-ı fahîmâneleri var ise
de şunu da arzetmekten kendimi alamam ki Memâlik-i
Mahrûse-i Şâhâne fesîhetü’1-inhâ bir ülke-i cesîmdir. Bo-
yana işi gibi ve belki daha mühim ol kadar işler ve umûr-ı
nafi’aya mahsûs ol kadar i‘mâlât vardır ki devlet onları
icra eylerse Boyana’nın ta‘mîkıyla edeceği istifâdenin yüz
katı istifâde eder ve sâye-i şahanede pek çok taraflarda
böyle i‘mâlât-ı nâfi‘aya mübâderet olunmuşdur. Halbuki
Boyana’nın ta‘mîkına müsâade-i şâhâne erzân buyrul-
mazsa Karadağ bugünkü bulunduğu hâl ile sittîn sene
daha kalır ve fakr ü zarûret içinde bulunur ve isticlâb-ı
teveccühât-ı hümâyûn Karadağ’ın kuvve-i hayâtiyyesine
ba’is olacak iken şimdi bu teveccühât-ı celileyi bir iki ka-
rış yer için Avrupa’ya müracaat etmekle kaybetmek zât-ı
fahîmânelerine daimî mazarrat olabilir” diye ihtârât-ı
hâlisânede bulunmuş idim.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 101

Cuma günü Anderjavica’dan bi’1-hareke akşamı Ko-


laşin’e muvasalat olundu. Yolda Mehmed Ali Paşa merhu-
mun Karadağlıları bozduğu muharebe meydanları görül-
dü ve ol cihetde bulunan cibâl-ı şâhika üzerindeki karlar
daha erimemiş olduğundan pek çok defa bir iki arşın sah-
nında olan karlar üzerinden geçmeğe mecbur olunmuş idi.
Mâh-ı Mayıs evâsıtında böyle karlı dağlardan Dağlılar ile
gidilmesi buraları ve kendilerini daha birinci def‘a gören
bende-i kemîne ve ahkarları gibi bir ecnebi için câlib-i
hayret olur idi.
Kolaşin’i kulları bir kasaba zannederdim. Meğerse
yetmiş seksen evli bir karye imiş. Bâ-husûs ahâlî-i Müs-
limeden çoğunun hicreti cihetiyle bir harâbezâra dönmüş,
mâli-i inhidam olan kışlası yanına merkûz çadırlarda iki-
üç gün vakit geçirildi. (s. 5)
Bir sabah Prens arabasıyla kullarına bir hançer ve bir
tüfeng ve bir revolver gönderip bunları takınarak hazır
olmaklığımı ihbar etmeğle ne olduğunu bilmeyerek me-
şin silahlığı Karadağlıvârî takınıp hazırlandım ve yarım
saat sonra hayvanlara binerek yola düzüldük. Kullarının
hâlâ nereye gidildiğinden haberim olmamağla yolda suâle
müsâraat eylediğinde hayvânât-ı vahşiye sayd ü şikârı
için bir gece evvel iki yüz nefer Karadağlı civar dağların
birine gönderildiğini ve oraya muvâsalatımızla beraber
bunlar borular ve muhîb sadâlar ile hayvânât-ı mezkûreyi
ürkütüp üzerlerimize sevk edeceklerinden, her ağaç arka-
sında saklanacak olan avcılar önlerine tesadüf eden avı
sayda müsâra‘at edeceğini ve ancak buralarda canavar ve
sair hayvânât-ı vahşiye çok olmağla, şâyed ateş edilip de
tesadüf etmez ise ol vakit revolver ve hin-i icâbında han-
çer isti’mâl olunacağını ve her suretle tedârik ve ihtiyatlı
davranmak îcâb edeceğini söyleyince müddet-i ömrümde
102 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

başıma gelmeyen bu garîb sayd ü şikârdan dolayı kazaya


rızadan başka çare olmamakla sûret-i memnuniyet göste-
rerek saydgâha varıldı.
Filhakika herkes birbirinden yüzer ve daha ziyâde
hatve mesafede birer ağaç arkasında kemâl-i sükûtla birer
meteris alıp verilen bir işaret üzerine karşımızdaki dağ-
lardan borular ve acîb ve garîb sadâlar ile bir vaveyla ve
feryâd koparıldı. Ve yarım saat sonra önlerine av tesadüf
eden avcılar tesadüf eyledikleri şikâra ateş etmeğe başla-
maları şikârın takarrüb eylediğini gösteriyor ve vahşi bir
canavar ile pençe pençeye vücûd vücûda harb edilmesi
me’mûl olan bu garîb şikârda nazar-ı dikkat lâ-yenkat’ ça-
lınmakta olan borular ve hay huy ile karışık mehîb sadâlar
cihetinden ayrılamıyor idi.
Saydgâhı temâşâ ise hakikaten safâ-bahşâ idi. Zirveleri
âsumân ve eflâka ser çekmiş ve ormanları zümrüt gibi yeşil
renge boyanmış olan iki dağ arasında müte’addid şelâle ve
kaskadlar teşkil ederek akan derenin dağlara in’ikâs etdirdi-
ği sadâ-yı garîb ve cibâl-i mezkûre üzerinde ormandan hâlî
olan yerlerin gâh yekpare bir duvar-ı üstuvâr gibi yalçın ve
boz renkli kayalar ile vahşiyâne donanmış olması ve gâh
o açıklığın bir çemenzâr-ı letâfet-nisâr ile tezyin eylemesi
cihetleriyle husûle gelen şekl-i acîb şu manzaraya dehşetle
karışık bir halâvet bahş ediyor idi. Bâ-husûs mezkûr dere
yanında ve gayet derin ve haylice vâsi‘ bir çukura suların
terekküm ve bir ufak göl şeklini teşkil etmesiyle civarında
bulunan cibâl ve tilâlin yeşil gölgelerinin buraya in’ikâsı
hakka ki tabiatın nâdir görülür asâr-ı safâ-bahşâsından idi.
İki saat kadar müddetde öteden beriden edilen ateşler işi-
dildikten sonra nâgâh bulunduğumuz cihete dört dâne yaban
keçisi gelmiş ve kullarından yüz elli hatve uzakta meteris alan
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 103

Prens’le bendeleri tarafından ateş edilmiş ise de önümüz or-


manlık olup iyice nişan alınamadığından (s. 6) vurulamamış
ve bugünkü şikâr altı re’s yaban keçisinden ibaret bulun-
muş idi.
Kolaşin’de bulunan ahâlî-i İslâmiye ile akîb-i muvâsa-
lat-ı müstemendânemde görüşülerek: ba‘zı maslahatlarını
tesviyeye gayret etmiş ve Dağlıların zabt edib red ve i‘âde
etmek istemedikleri tarlalarını istirdâd etmiş idim. Bir sabah
şafakdan evvel câmi‘-i şerife azîmet ve ahâli-i merkûmeyi
oraya da‘vet eyledim. O ma‘bed-i Hudâ-yı müte‘âlin kapısını
açıp girdiğim zaman tâk ve revâkı mâil-i inhidam ve harâb ve
aşiyâne-i bûm u gurâb almuş idüğünü gördüğüm cihetle he-
men arkamda bulunup mes’ele-yi mündefi‘ada Rodop ve Ka-
racadağları ric’atında yegâne libâsım ve berd ü şitâda mu-
hafaza etmiş olması cihetle aziz arkadaşım olan kürklü abâ
kocuğunu yere serip sabah namazını eda etmiş ve huzûr-ı
Hâkk’da bulunduğum zaman böyle bir ma‘bed-i âlînin
bu derecede dûçâr-ı inhidam olmasma adalet-i ilâhiye ne
suretle kail olmuş idüğünü tahatturla husule gelen rikkat-
den ağlamış idim. İmâmın sûre-i şerîfî kırâatından sonra
böyle bir makamu’llahın harâb durmasına velinimetimiz
Halîfe-i Zemân ve Müslümânân Efendimiz razı olmadık-
larından ta’mir ve ihyasını emr ü ferman ve içinizde fakır
ve muharebede yetim olanlara da işte şunu atiyye ve ihsan
buyurdular. Beyninizde taksim ediniz diye münâsib mikdâr
para verdiğim zaman bir haylî vaküdenberi İslâm yüzü ve
askeri görmemiş olanlar şu fukarâ-yı Müslimîn bu inâyet-i
celîle-i şehriyârîden dolayı dünyalar bulmuş kadar mesrur ve
şâdân ve girye-i şâdî dökerek cümlesi kemâl-i sıdk ve hulûs
ile du’âyı temâdî-i ömr ve ikbâl-i hilafetpenâhîyi âverde-i
tezkâr-ı zeban eylemişler idi.
104 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Bu vakte kadar Karadağlılar da hazırlanıp kullarına


haber göndermeleriyle cümlesiyle veda ve Prens’e iltihâk
olundu. Vakt-i zevalden sonra yolda sıkı bir bora ile karı-
şık rahmete tutulup, varılacak yerde ise karye bulunma-
dığından başka, çadırlar mesafenin on bir sâatden müte-
caviz olması cihetle iki saat sonra ancak gelebildiğinden
saat yediden gece saat bire kadar yağmur altında kaldık.
Prens’le beraber kulunuzun birer başlıksız gocuğumuz-
dan başka bir şeyimiz olmadığından altı saat imtidâd
eden berf ve bârân ile iyice ıslanıp bu hâl ile yağmur ya-
ğarken yenir yenmez biraz yemek yemeğe dahi mecbur
olunmuş idi. Konak mahallinin ismi Bodansa olup erte-
si gün Jabyak nâm karyeye gelindi. Burada Hafız Paşa
bendeleri muharebe edip Karadağlıları münhezim etmiş
olduğundan ertesi günü kullarını Prens da‘vet etmeyerek
tevâbi‘iyle meydân-ı muharebeye azimetle ziyaret edip
avdetinde muhârebe-i mezkûrede bulunmuş olan Kara-
dağlıları halka edip kendisi derûn-ı halkada olduğu hâlde
bir münâkaşa ve muhaveredir kopdu. Artık gürültünün ve
tebrie-i zemmet dâ‘iyesiyle birbirini mesul etmeye çaba-
layan Dağlı zâbitânın avâze-i feryâdlarının hadd ü hesabı
yok idi. Ahşam ta‘âmı yine yağmur altında edilip ba‘de’t-
ta‘âm Dağlıların âdât-ı milliyelerini iyice öğrenmek
için sofradan (s. 7) biraz uzakda tevakkufla ta‘âm eden
Dağlıları seyretmeğe başladım. Prens’le beraber ta‘âm
eden yüz kadar Dağlı izâle-i cû‘ ile sofradan kalkdıkdan
sonra bir o kadarı daha bakıye-i ta‘âmı ekle şitâb eyledi.
Ve onlar da işlerini görmeleriyle yerlerine şâir Dağlılar
geldi. Zaten sofrada kırk kadar kuzu kebabı olup bunun
ise dört beş yüz kişiye kifayet etmeyeceği derkâr olmağla
artık ikinci sıradan sonra sofraya oturan Dağlılar, tabi‘î
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 105

bakıye-i ızâm ile biraz yoğurd ve ekmek bulabiliyorlar idi.


Bâ-husûs her defada Dağlıların başları üstünden bir hay-
li nisvân bakayâ-yı adalât ü ızâmı kapışıp ağaçlar altında
belâ-yı cû‘ ile nâlân olan çırılçıplak yavrularına biraz
nafaka tedarik etmeğe savaşırlar idi. Hülâsa karârgâhda
bulunan kesân şu bereketli sofrada ta‘âm eyleyip artık hiç
kimse oturmaz olduğu zaman kulları tekrar sofraya ya-
naşıp bakdım bir ekmek habbesi bile kalmamış ve kab ve
kacak kâffesi yıkanmış gibi silinmiş idi. Bunların ta‘âm
eylemesi de fevkalâde câlib-i hayret olup şöyle ki tâife-i
nisadan bahtiyarca olan veyâhûd sofrada zevci bulunup
onun vasıtasıyla biraz ziyâdece me’kûlât yakalayabilen-
ler kemâl-i sürûr ve şâdmânî ile işbu me’kûlâtı tobrala­
rına [torbala­rına] veya çıkınlarına ve kimesne görüp ta-
lep etmemek üzere setre say ü gayret ve sofrada taâm ey-
leyenler ise Cenâb-ı Hakk’ın ihsan buyurduğu iki el idare
etmiyormuş gibi tekmil azalarıyla taâm etmeğe inhimak
ve müsâraat ederler idi. İşte şu garîb manzaralar ile bu
halkın hakikaten şöhret bulunduğundan ziyâde vahşî ve
zannolunduğundan ziyâde fakir oldukları anlaşıldı. Bun-
lar senede bir kerre biraz lahm yüzü görseler kendileri-
ni şüphesiz en bahtiyar addediyorlar idi. Şayân-ı hayret
olan şeylerin birisi de indlerinde sofra ve tepsi gibi şey-
lerin ehemmiyeti olmaması olup pek çok defalar ma‘hûd
kuzu kebâblarını civar ormanlardan kesip getirdikleri ye-
şil dallar üzerine uzunca donatup ba‘dehû yatağan bıçak-
larıyla rîze rîze ederek yaprakları mülemmac eyledikten
sonra kemâl-i tehalükle eki ve belc ve şu yeşil yaprak sof-
rasını tabîatın kendileri için izhâr eylemiş olduğu en sâde
ve basît ve nazîf bir hediyesi gibi addeylerler idi.
106 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Mayıs-ı Rumînin on yedinci Perşembe günü pişke nâm


cesîm mera’îde haymenişin-i ikâmet ve ertesi gün Piva
Kazası merkezi olan Goranko nâm karyeye muvasalat
olundu. Yolda Piva nâm nehir geçildi. Nehr-i mezkûr hayli
arîz ve amîk olduğundan hayvanla geçilmeyip bir sahil-
den öteki sahile gelip gitmekten ibaret ve (vargel) nâmıyla
müsemmâ olan bir sal ile mürûr ve hayvanât yüzdürüle-
rek güzâr olundu. Prens denizden pek ziyâde korkmakda
olduğundan gerek Muş vapuruyla gölden gider ve gerek
böyle nehirleri geçerken mantardan imâl olunup vapur-
larda bir kaza-yı nâgehânî zuhurunda isti’mâl olunmak
üzere yer yer asılı olan müdevver cankurtaranlardan bi-
risini dâima yaranda bulunduruyor. Piva nehrinden güzâr
eder iken işbu cankurtaranlardan birisini hademesi hemen
müşarünileyhin boynuna geçiriverecek (s. 8) ve kendisi de
mezkûr halkayı alacak birer vaz’ aldıkları hâlde nehrgü-
zer olunmuş idi. Nehrin öteki sahili bir çemenzâr olmağla
oraya muvâsalatda müşarünileyh soyunmağa başladı ve
çizme ve çoraplarını çıkarıp tozluklarını devirdi. Ba‘dehû
nişanlarını ve câmedân ve kalpağıyla belindeki silahlarını
ve kuşağını da atıp kollarını sığadıktân sonra cemâ’atine
“Taş atacağım bakalım kim ziyâde atar? Paşa sen de hazır
ol!” diye tevcîh-i hitâb ve da‘vet ve herkes müşarünileyhin
eserine tevfîk hareket ettiği sırada azîm bir sengpâre alıp
geri geri elli hatve gitdikden sonra koşarak evvelce işâret
olunan bir noktaya vâsıl ve oradan “yâ hay” diyerek o ağır
taşı endâht ve sâ’irleri de kendisine mütâbacat eylediler.
Kulları mahzâ hatırı kalmamak için elbisemi çıkarma-
yarak zaten kaldırmasında bile sucûbete dûçâr olduğum
hacer-i mezkûru yedi sekiz kadar hatveye atabilmiş ve şu
asr-ı medeniyet hasrda Avrupa’nın tâ kalbgâhında Afrika
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 107

vahşîlerine taş çıkarır adamlar bulunduğunu kemâl-i hay-


ret ile hatırdan geçirmiş idim.
Piva nâm manastır ki indlerinde en mukaddes ve atîk
ma‘bedlerden birisidir. Ertesi gün Prens-i müşarünileyh ora-
ya gidip bir muhârebe-i zâ’ilede dört duvarını biraz harâb ey-
ledikleri hâlde bu kere ta’mir olunduğundan resm-i güşâdını
icra eyledi ve daha ertesi yani Mayısın yirrni birinci Pazar
günü Nikşik’e müteveccihen hareket olundu.
Abd-i kemîneleri müşarünileyhle beraber Nikşik’e gir-
memek ve bu kadar meta’ib ve meşâkk-ı tâkat-fersâdan
sonra bir o kadar seyahate devam edebileceğimi göster-
mek için menzil yürüyüşüyle sür’atlice hareket ve on bir
saatlik yolu yedi sâatde kat’ ile Nikşik’e muvasalat etmiş
idim. Bir sıkı yağmura tutulub beş saat sonra yetişebilen
Prens hazretleri kullarını görünce elini uzatıp “Bir Kazak
gibi binici bir Karadağlı gibi meşakkate mütehammil ol-
duğunuza binâen hakikaten tebrik ederim ancak bîçâre
hayvanınızda hâl kalmamış ve ayakları tutulub berbâd
olmuş idüğünü işitdim” diye ahırından getirtmiş olduğu
genç bir kısrağı göstererek “Bunu kabul etmenizi temenni
ederim” demesiyle, çünki sâye-i veliyyü’n-nimet-i âlemde
şehriyâr-ı hatem-şiyem efendimizden başka hiç kimse-
nin minneti altında kalmağı lehü’l-hamd şimdiye kadar
itiyâd eylemediğimden müşarünileyh hazretlerine sûret-i
münâsibede i‘tizâra mübâderet eylemiş isem de adem-i
kabulde ısrar ederseniz bir tüfengle uruveririm” dernek-
le sükût olunub ancak biraz sonra Hariciye Müdürüne
“Prens hazretlerinin şu seyâhatde hakkımda gösterdikleri
me’âsir-i mihmânnüvâzî beni zaten minnetdârî eylemişdir.
Bir de bu hediyeyi de kabul edersem bütün bütün mahcûb-ı
iltifatları olmuş olurum. Almış kadar memnun olduğum-
108 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

dan kendilerine teşekkürât-ı hâlisânemi takdim ve tebliğ


etmenizi temenni ederim” diye nazikâne adem-i kabulde
ısrar edilmekle Prens’in artık sesi çıkmamış idi.
Müşarünileyhin Nikşik’de dört odalı bir hanesi olup alt
tarafı penâir ve yağ kârhânesidir. Mezkûr odalardan birisini
kullarına tahsis eylemiş ise de alt katdaki kârhânenin taaffü-
nü cihetiyle uyumak kabil olmadığından vuku‘ bulan taleb-i
bendegânem üzerine ertesi günü (s. 9) abd-i kemîneleri
hayme-nişîn ve anlar da hanede mekîn oldular. Nikşik’de
beş gün kalınıp bu müddet zarfında hayvanın biraz kendi-
sini bulabilmesi için tedavisiyle iştigâl olunmağla beraber
ahâli-i Müslimenin umûr ve mesâlihini tesviyeye sa‘y olun-
muş idi. Ve bir gün ahâlî-i mezkûre câmi‘-i şerife azimet-
le istifsâr-ı hatırlarına müsâra‘at olunduğu sırada câmi‘-i
şerîf her ne kadar pâk ve nazîf ise de bir hayli noksanı ol-
duğunu şehriyâr-ı fârûk-şiâr efendimize akib-i muvâsalatda
arz etmiş idim. Îkmâl-i noksanını emr ü ferman ve fukara ve
yetim ve bîkes olanlara atiyye ihsan buyurmuşlardır deyü
taltîf ve tatyîb eylediğimde cümlesi ağlayarak muharebe-
den beri işte bugün bizim için bir ‘îd-i sa‘îd oldu. Bizim
mübarek hatır-ı şahanelerinden dûr buyurmayarak eltâf ü
inâyâtıyla müstağrak eylediği için Rabbimiz Ulu Allahımız
hâmî-i dîn-i mübîn ol Halife-i Müslimîn Efendimizin ömr ü
ikbâlini müzdâd buyursun deyü cümlesi yekzebân âmîn-hân
olmuşlar ve bu kullarını da ağlatmışlar idi.
Nikşik imâmı sinnî yetmişe yetmiş bir pîr-i nûrânî olmağ-
la teyemmünen elini öpüp hayır duasını temenni eylediğim
sırada eli yaralı olub sebebini suâl eylediğimde geçen mu-
harebede ve muhasarada iki yerinden yaralandığını söyledi.
Nikşik kasabası bir ovada olub etrafında dağınık birkaç tepe
vardır. Bu dağların iki tepesini muhâfızîn-i Osmaniye işgal
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 109

eyledikleri hâlde diğerlerini kâmilen Karadağlılar tutub top


tabyaları inşasıyla şehri hasr ü tazyîk eylemişlerdir. Mezkûr
top tabyaları hatta hanelerin içinde bile adam gezdirme-
yecek derecede kasabaya hâkim ve yakın ve topu bir tabur
asâkir-i şâhâne ve beş yüz kadar ahâlî var iken Karadağların
rivâvetlerine göre on altı tabur askerle altmış yedi gün ka-
leyi ve şehri döğmüşler ise de bir avuç şüce’ân-ı Osmaniye
iki sandık cebhâne kalıncaya ve işte yetmiş yaşında bir pîr-i
rûşen-i zamîr bile muharebede iki yara alıncaya kadar sebât
ve metânet göstermişler ve hakka ki Bar Kalesi’nden ziyâde
dayanmışlardır. Mezkûr tabur kumandanı Hacı Nuri Ağa is-
minde olub zamân-ı muhâsarada atına binerek açıkdan bir
noktaya ve öteye beriye şitâb ve düşmanın tob ve tüfenginden
tehâşî etmeyerek asker ve leşkeri teşci‘ eylediğini Prens’le
beraber yâr ü ağyar i‘tirâf etmekde idiler. Ağa-yı mûmaileyh
sâye-i şahânede kaimakamlık rütbesiyle hâlâ Selânik tahsil
memurluğunda müstahdem imiş. Mes’ele-i mündefi‘a her-
kesin derece-i şeca’atini mehekk-i imtihana vurduğundan
Bar kulları gibi bu cihet muhârebelerinde cümleyi şecâ’at
ve besâletleriyle hayran etmiş olan zâbitân-ı askeriyye-i
şehriyârînin Ordû-yı Hümâyûn-ı cenâb-ı mülûkânenin baş-
kumandanı ve bütün ümmet-i Muhammediyenin Halife-i
zîşân-ı ve millet-i Osmaniyenin şehriyâr-ı merhamet-şiârı
olan zât-ı şevketsimât-ı hilâfetpenâhilerince ma‘lûm olması
içün burada hasbeten-lillah arz ve ihtâra mücâseret eyledim.
İmâm-ı mumaileyh dâ‘ilerine “Sizin bu sinn ü sâlda
uğur-ı şehriyârîde ibraz eylediğiniz hidemât mükâfat-ı se-
niyyeye mazhariyete şâyeste etmiş (s. 10) iken nail mükâfat-ı
seniyye olmadığınız mahzâ ba‘de’l-muhârebe buralara bir
me’mûr gelmemiş olmasındandır. En ahkar bendelerini bile
müstağrak-ı eltâf bî-gayât eden ol Halîfe-i zîşân efendimizin
110 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

atebe-i ulyâ-yı mülûkânelerine hâlinizi arz ederim” dedi-


ğimde bir devlet sefirinin elini öpmesinden zâten rikkate
gelmiş olan o ihtiyâr-ı gayûr bir de böyle eltâf-ı mâlâ-
nihâye-i hilâfetpenâhîyle temeyyüz edeceğini işitince hün-
gür hüngür bünâyâ âgaz ve veliyyün’n-nimet-i ekrem ve
efhâm efendimize hayır duâlar etmeğe müsâra‘at eyledi.
İşbu şüce’ân vatandan bir sûretle müfârakat olundu ki
cümlesi muktedir olsalar o anda uğur-ı hümâyûnda fedâ-
yı can edecekler ve kullarını yanından ayırmayacaklar idi.
“Hayme-i kemterâneme avdet-i âcizânemde Prens hazret-
lerini görüb burada bulunan câmi‘-i şerif imâm-ı ahâlî-i
Müslimenin umûr-ı şer‘iyesine bakmağa me’mûr ve Bar
ve sâ’ir mahâl gibi bir ma‘aşla tavzîf buyurulmamış ol-
duğundan hakkında lûtf-ı fahîmânelerini temenni ederim”
diyerek mumaileyh için cüz’î bir maaş istihsâline dahi mu-
vaffak olundu.
Mumaileyh da‘ilerine bir muhârebe madalyası ile be-
şinci rütbeden bir kıt’a Mecidî nişân-ı zîşânıyla taltif ve
tesrîr buyrulursa Nikşik ahâlî-i Müslime-i sadıkası bir kat
daha âsitân-ı bulend-i erkân-ı hilâfetpenâhilerinin duâgûyî
olurlar idi.
Mayıs-ı Rûmînin yirmi altıncı günü Nikşik’den azi-
metle üç sâatde Ostrog Kilisesi’ne muvasalat olundu.
Ostrog’da her sene mâh-ı mezkûrun yirmi yedinci günü
azîm bir cem‘iyyet olurmuş. Çünkü mezkûr kilise üzerinde
olan cibâl-ı şahikanın bir tarafında Senbazil nâm azizleri-
nin medfeni olmak hasebiyle Bosna ve Hersek ve Karadağ
ve Dalmaçya ve İşkodra İslav ve Ortodoksları gelip üç gün
icrâ-yı id ve burasını lâ-teşbih bir hac addederler ve hatta
has ve marîz ve mecnûn olanları da getürüb bir gece azi-
zin medfeninde bırakarak istimdâd ve sabahleyin ekseri-
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 111

sinin icâde-i afiyetle avdet eylediğine i‘tikâd ederler imiş


ve hedâyâ takdim ve hatta Karadağ köylü kadınları bile
penâir ve yoğurd ve ekmek gibi şeylere varıncaya kadar
medfen-i azize hediye eder ve bunları Ostrog papazları
ahz ü bel’ eder imiş.
Ancak bu sene Avusturya Devleti Hersek ve Bosnalı-
ların buraya azimetini men‘ eylemeğle pek o kadar halk
tecemmu‘ edememiş ve hele Hersek ve Bosna ve Dal-
maçya cihetlerinden bir ferd gelememiş idi. Bu cem‘iyyet
münâsebetiyle İşkodra’dan pek çok tüccar gelip azîm
bir panayır küşâdıyla haylice ahz ü itâ olunageldiği gibi
Prens, Bosna ve Hersek ve Dalmaçya İslavlarına kendisi
göstererek ve belki bazılarına sûret-i hareketlerini telkin
ederek teksîr-i nüfuz ederken bu sene buna muvaffak ola-
madığına fevkalâde mütee’ssir olup hitâm-ı taamda eline
bir kadeh şarab alup lisânınca “Hersek ve Bosna’da bu-
lunan dindaşlarımızın böyle bir mahall-i mukaddese gel-
mesini men‘ eden devleti unutan ve bugün husule gelen
tee’ssürümüzü hatırdan çıkaranlara la‘netler olsun” deyü
bir nutuk îrâd etmiş ve âcizlerine Devlet-i Osmaniye ve
İslâmiye’nin men‘ eylememiş olduğu bir ziyareti işte bir
Devlet-i Hristiyaniye men‘ ediyor (s. 11) deyü hasbihâl-
gûne şikâyetde bulunmuş idi.
Ostrog’a muvasalatının ertesi günü Prens ihsân-ı
şâhâne buyurulan seyfi miyân-bend-i iftihar ederek kilise-
ye azimet ve icrâ-yı âyin eylediği gibi gerek muvasalatı
ahşamı ve gerek ertesi günü oraya tecemmu‘ eden halk
ile sohbet ve onların çağırdıkları makam ve âhengden
mu’arrâ millet şarkılarını istimâ‘a rağbet etmekde ve
manga manga kurulan dansları seyreylemekde idi. Çünkü
Karadağca âdet-i mer‘iyyeden olduğu vechile Prens bir
112 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

yere vâsıl olduk da kura ve mahalde ne kadar zükûr ve


inâs var ise müşârünileyhin vâsıl olacağı mahalle tecem-
mu’ ve taraflarından ziyafet i‘tâ ederler. Taamdan sonra
oynamaya ve dans ederek şarkı çağırmağa başlarlar ve
Prens ol mahalde kaç gün kalırsa onlar da ol kadar müd-
det açıkda imrâr-ı zaman ederler. Hatta beşik makamın-
daki ufak teknelere memede olan çocuklarını vaz’ ile be-
raberce götürürler.
Bunların dansı bütün bütün başkadır. Yani iki ayak-
larını mümkün olduğu kadar şiddetle yere urarak havaya
doğru pertâb etmek ve sıçrar iken iki ellerini açıp aynı
Dersaâdet’deki martı kuşlarının savt-ı acîbleri ki garîb
sadâlar çıkarmakdan ibaret olup ekseriya “bir erkek bir
hatun ile dans etmesi âdetdir. Ve bu hâlde erkek ve kadın”
oldukları yerde tekmeleriyle birer kere sıçrayıp ve gırîv-i
feryâd eyledikden sonra mahallerini tebdil yani erkeğin
bulunduğu tarafa diğeri azîmet eyler ve en iyi dans eden-
ler en ziyâde sıçrayanlardan ibaret olub Prens halkı teşvik
için ministrolarını da dans etdirir. Şarkıları ise hakikaten
ahenkden mu’arrâ olub bir şeye teşbih olunmak mümkün
olsaydı arz ve beyâna cüre’t ederdim. İşte şu şarkı ve dans-
lar yağmakta olan yağmura bakmayarak yine sabahdan
öteki sabaha kadar ta’kîb eylediğinden bu müddet zar-
fında hâriçten birisi civâr-ı cem‘iyyetgâha takarrüb ve
havâle-i sem’-i dikkat ile bir gulgule-i garâbet-nüma ve
gırîv-i takat-tersâdan bir şeyi işitemez idi.
Hülâsa mâh-ı Mayıs-ı Rumî’nin yirmi sekizinci günü
Ostrog’dan hareketle gerek mesele-i mündefîada ve gerek
daha evvelki Karadağ muharebesinde Ordû-yı Hümâyûn-ı
cenâb-ı mülûkânenin geçtikleri Zeta Nehri vadisi ile Dani-
lograd ve İşboz kasabalarına ve andan Podgorica’ya avdet
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 113

ve bir gece tevakkufdan sonra yine yağmurlu bir hava ile baş-
tan tırnağa kadar ıslanmış olduğumuz hâlde Jabyak Kalesi
civarında muntazır olan Muş vapuruyla gölden Rijaka’ya ve
arabalarla Çetine’ye muvasalat kılınmış idi. (s. 12)
Karadağ’ın ahvâl-i sâ’iresine gelince: Evvelâ geşt ü
güzâr olunan mahallerdeki yollar kat’â ıtlakına şâyân ol-
mayub Memâlik-i Mahrûse-i Şahane’de en sarp addolunan
ve keçi yolu ismiyle tevsîm kılınan ufak yollar bile bunlara
nisbetle yine bir şâhrâh addolunabilir. Zira Karadağ arazîsi
dağlık ve kayalık olub hükûmetçe yol inşasına rağbet olma-
dığından veyâhûd müdâfa‘a-i vatan nokta-i nazarından iş-
lerine gelmediğinden yol nâmıyla mevcûd olan şeyler mürûr
ve ubûr münâsebetiyle husûle gelen izlerden ibaret olmağla,
ekser mahallerden top imrârı derece-i istihalededir.
Zirâat ve filâhat bu memleketde hemen hiç mesabesinde-
dir. Çünkü zirâat edecek mahal ve arz yok gibidir. Karadağ
ülkesinde en ziyâde mezrû‘ denilebilecek mahal Zeta ve Lim
vadileri ile Podgorica ve Nikşik ve Çetine ve Rijaka ovaları
ve Ulgün ve Bar ve Virpazar civarı olup hâlbuki bunların da
cümlesi bir yere getirilse Hüdâvendigâr vilâyet-i celîlesinde
olan mahsuldar kazalardan birisi kadar vüs’at peyda ey-
lemez. Dağlılar gerçi taşlar ve kayalar arasında bulunan
çukurlara ve bir karış yerlere bile tırnaklarıyla toprak ge-
tirip zer ediyorlar ise de bunlar dahi toplansa birkaç bin
etmez. Bu cihetle burada fakr ü fâka hakikaten derece-i
fevkalâdedir. Hatta yetişdirdikleri zahire kendilerini idare
etmediğinden Drac cihetlerinden dâima kokoroz mübâya’a
etmektedirler. Devlet-i Aliyye ve Avusturya hâsılâtı kendi-
lerine sed edilse açlıkdan telef olurlar indlerinde sebzevat
hemen meçhul gibi olmağla seyâhat-i ahîrede bazen beş
on baş taze soğan bulunub sofraya getirildikde gûyâ bir
114 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

et’ime-i semaviye gibi Prens ve tevâbi‘i izhâr-ı meserret ve


bunlardan bir baş soğan yakalayabilen kendilerini bahtiyar
addederler idi.
Memleket fakir olduğundan yedi sekiz sâatde bir kere
köy ve haneye tesadüf olunur. Haneleri bir kat ve taşdan
üstü otdan ma’mûl olup derûnlarına girilmez derecede
müstegrehdir. On haneden ibaret bir karye hemen bir saat
murabba’ yer ihata edecek derecede vâsf ve haneleri dağı-
nık ve ekseriya dağ yamaçlarında olub hiçbir zaman dere
ve vâdî kenarında hâne yapmazlar. Bunun sebebi bir hücum
vuku‘unda dağlardan kolayca mukabele eylemek mümkün
olmağla hanelerinin düşman baskınından emin olması ve
tarlaları civarında bulunması olduğu derkârdır. Kurâ-yı
mezkûrenin böylece dağ yamaçlarında inşâ kılınmış ol-
ması sebebiyle tabî’i suya uzak olduklarından bu husus
hâneleriyle kendilerinin adem-i taharetine bâdı olmaktadır.
Kasaba ıtlâkına şâyân yerleri olmayıp payitahtları
olan Çetine’nin bir karyeden farkı yok gibidir. Nikşik ve
Antivari ve (s. 13) Ülgün ve İşboz gibi mes’ele-i menfia?
ve Berlin Muahedesi beliyyesiyle ellerine geçen yerler
ise bugün birer harâbezâr ta’mîri akçe ve zaman gibi iki
şeye muhtaçtır ki birincisi Dağlılarda mefkud ve ikincisi
meşîme-i tevlîd edegelmekte olacağı ifâdelere nazaran ve
istikbâl en meçhuldür. Yani buraların yine Devlet-i aliyye-i
ebediyyü’d-devâma geçmesi eltâf-ı îlâhiyyeden müsted’â
ve mes’ûldür.
Karadağ’da bir hayli orman varsa da yol olmadığın-
dan Dağlılar bundan hemen hiç istifâde edemiyorlar. Hat-
ta Çetine’de son senelerde yapılan haneler için lüzumu
olan ahşâb kâmilen Kotor’dan celbolunmakta zarûriyeleri
için ormanlardan istifâde edemiyorlar.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 115

Bu memleketde biraz hâsılat getiren şey hayvanât ve ca-


navar makûlesidir. Çünkü Vasovik ve Dormitor ve Yezero ci-
hetlerinde olan vâsi‘ mer‘alar hayvan yetiştirmeğe sâlihdir.
Kuvve-i askeriyelerine dâ‘ir ileride ber-tafsü arz-ı
malûmata müsâra‘at olacağından burada şu kadarının ar-
zına, mücâseret olunur ki Karadağ ülkesi beş asker livası-
na münkasım olup her livanın mevcudu muhafaza eylediği
mahallin ehemmiyyetine göre beşden on bir tabura kadar-
dır. Vakt-i sulhda Dağlı hükûmetinin bir nefer silâh altın-
da askeri yokdur. Ahâlinin cümlesi asker olmağla beraber
vakt-i sulhda işleri güçleri başında bulunurlar. Ma’mâfîh
bir işaret ile pek az vakit zarfında silâh başına toplanır-
lar. Hükûmetin masârıf-ı askeriyesi yalnız zâbitâna yani
miralay demek olan Brigadya ve tabur binbaşısı ve yüz-
başı ve sancakdarlarına verilen cüz’î ma’âşa münhasır
olub vakt-i harbde efrada ta’yinât verilmesi muhârebe-i
sabıkadan beri ittihâz olunmuş bir nizâm ve kanun ise de
bu i‘tâ-yı tayînât ne bulunabilirse anı vermekten ibaret ol-
mağla ba’zan yalnız nân-ı azîz verdiklerini bazan bir şey
bulunamaz ise hiçbir şey vermediklerini esnâ-yı seyâhat-i
müstemendânemde Mösyö Gavro’nun biraderi ve Vasoviç
Brigadyası Teodor söylemiş idi. Bu zâbitân öyle mekteb-
lerde tahsil etmiş şeyler olmayub muharebede şecâ’at ib-
raz edenlere Prens’in emriyle rütbe-i askeriye tevcih olu-
nur ise de bazan bir livanın rütbesinin bütün bütün ref’iyle
âdî bir köylü menzilesine tenzil olunmak gibi hâlât vuku‘
bulur. Çadır ve sâ’ir levâzımât-ı askeriye kâmilen mef-
küd olup vesâit-i nakliye-i askeriye yegâne tâ’ife-i nisaya
münhasırdır. Çünkü bu memleketde tâ’ife-i zenân hacer ve
şecer makûlesi addolunur. Nisanın asla kadr ve i’tibârı ol-
madığından kâffe-i şâkkayı anlar görürler. Hatta hamallık
116 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

hizmetini bile bu bîçâreler îfâ eder. Bu cihetle bir muhare-


be hâlinde Ordû-yı Hümâyûn-ı cenâb-ı mülükânede beher
tabura altmışar mekkârî ve ester i‘tâ olunmasına mukabil
Karadağ Ordusu’nun beher tabura altmışar re’s nisa (s. 14)
verilegelmektedir. Tâ’ife-i mezkûre ise sigar-ı sinnlerinden
beri bu hizmete alışdırıldıklarından bir erkekden ziyâde
meşâkk-ı seferiyeye tahammül ederler. Tâ’ifei zükûr ise
mahzâ istirahat için yaradılmış olduklarına zâhib oldukla-
rından Çetine sokaklarında sabahtan akşama kadar kalın
yabanî kirazdan ma‘mûl çubuklarıyla geziniyorlar. Hatta
Prens’in yanında bile bu çubuklarını uzadarak bu yolda
gezerken ellerinde tutarak içmeleri âdetleridir. Cenâb-ı
vâcibü’l-vücûd tâ’ife-i nisayı aslen hüsn ü ân ile halk bu-
yuruyor ise de küçük yaşlarından beri meşâkk u mihenle
perverde olduklarından on-on beş yaşlarına varmazdan
evvel o hüsn ü ân-ı tabfî zail olarak erkeğe ve kadına ben-
zemeyen bir sûret-i garibe peyda ediyorlar.
Prens-i müşarünileyhin ziyaretine gelen Dağlılar kâmilen
müşarûnileyhin elini öpmek âdet olub seyahat esnasında her
uğranılan yerlerde ahâlînin âdât ve emzicesine muvafık
nutuklar îrâdıyla bunların uruk ve a‘sâb-ı ta’assublarını
tehyic edegelmekde ve saatlerce ahâlî-i merkûme ile ko-
nuşmakda idi.
Prens’in muvacehesinde Şark’da âdet olduğu üzere
edîbâne davranmak ve oturmağa me’lûf olmadıklarından
bir yerde bulundukları vakit huzurunda ayaklarını uzat-
mak ve yatmak gibi şeyler indlerinde muayyebâtdan ol-
mamak gerekdir. Vardıkları mahalde büyük bir ateş yakıp
etrafına tecemmu’la çubuklarını tellendirip “guzla” dedik-
leri tek telli sazı çalar, Islavca saatlerce bitip tükenmeyen
şiirleri okurlar ve herkes kemâl-i dikkat ve sükût ile şâiri
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 117

istimâ’ eder. Bu şiirler şüce‘ân-ı Osmaniye’nin ve Avustur-


ya ve Macar ve Hırvatlar aleyhinde olan muhârebâtının
târihçesidir. Bosna şâirlerinin tanzim eylemiş oldukları
eş‘âr-ı mezkûrede Selâtîn-i izâm-ı Hümâyûn-ı Osmani-
yenin nâm-ı şevket ve celâdet ittisâm-ı şahaneleri hemen
her beyitde tekerrür eder. Eş‘âr-ı mezkûre olmasa asıl Sırp
milletine mahsûs olan şiirler bir ikiden ziyâdeye varmaz.
Muhavereleri sür’atli ve şamatalı olup ekseriya Prens’in
huzurunda ettikleri muhavereyi bir ecnebi mücâdele zan-
neder. Fi’l-i sirkat nâdirdir. Çünkü sârık olduğu ta‘ayyün
eden bir Dağlı kızını evlendiremez. Etvâr ve evzâ‘larını
neş’eden ziyâde sekînet gösterirler. İşrete inhimâkları az
olduğundan sarhoş olmazlar. Her Karadağlının behemehâl
bir tek revolveri olması ve bunun da dâ‘imâ dolu ve bera-
berinde bulunması mecburidir. (s. 15)
Esnâ-yı seyâhat-i müstemendânemde Prens-i müşarüni-
leyh Avusturya’ya karşı Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin bir
muharebesi hâlinde Karadağ hükûmetinin ma’a’t-teşekkür
müttefik olacağına dâ‘ir dûr u dırâz makalât edüb bâ-husûs
Hersek ve Bosna’nın istirdadına elinden gelen gayreti îfâ
edeceğini hemen her gün birkaç defa yâd ve tekrar eyle-
diği hâlde çâker-i kemînelerinin bu hususa dâir bir gûne
ta’lîmâtım olmadığından müşarünileyhin makalâtına lâ ve
na’am hiç cevâb verilemiyor ve bir tebessüm ile iktifa olu-
nuyor idi.
Karadağlılar Ortodoks, Avusturyalılar ise Katolik ol-
duklarından mezheben iki hükûmet beyninde bir zıddiyet-i
kâmile olduğu gibi Prens Moskova’da iken Çar’ın kendisi-
ne etmiş olduğu vesâyâdan birisi de Karadağ hükûmetinin
Devlet-i Aliyye ile Avusturya aleyhine müttefik olması idü-
ğünü müşarünileyh bir suret ve fakat zımnen ağzından kaçır-
118 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

mış olmasıyla ve Bosna ve Hersek’in Avusturya vâsıtasıvla


işgali fevkalâde hakd u hasedlerini isticlâb eylemiş olma-
sıyla müşarünileyh Avusturya’ya karşı Devlet-i Aliyye-i
Osmaniye’nin tabi‘î bir müttefiki olmak azmine düşmüştür.
Avusturya ise Bosna ve Hersek’de İslavlığı esâsından
mahv eylemek isteyüb ez-ân-cümle İslav sazı olan bâlâda
mezkûr guzlanın çalınmasını men‘ eylemiş ve bu sene
Ostrog’a kimesneyi göndermemiştir.
Prens elinden gelebildiği kadar Hersek’de nüfuz ka-
zanmağa sâ’y olub hatta Bosna ve Hersek ahâlisinden ve
hânedân-ı memleketden birkaç kişi müşârünileyhin taht-ı hi-
mayesinde olub müşâhedât-ı müstemendâneme göre Prens-i
müşârünileyhin bunları himaye etmekden ziyâde kendi nef-
sini muhafaza etdirmek istediği anlaşılmaktadır. Mumailey-
hinin zîr-i cenah müstevcibü’1-felâh-ı saltanat-ı seniyyeye
dehalet etmeyib de burada bir Karadağ prensine hizmet ey-
ledikleri kullarına gîrân geldiğinden esbabını hafiyyen ken-
dilerinden suâl etdirdiğimde Bosna ve Hersek Avusturyalı-
ların nâire-i zulm ve adâvetleriyle cayır cayır yandığı hâlde
kendileri Avusturyalıya karşı koyub beheri birer ikişerini itlaf
ile ahz-i sâr ve muahharen terk-i dâr u diyar ile İşkodra’ya
hicret ve dehalet ve bir zabtiye neferliği istid‘âsına müsâra‘at
etmişler iken anı da istihsâl edemediklerinden ta‘ayyüş bela-
sıyla Prens’e dehalet eylediklerini ve hizmet-i cihân-kıymet-i
şahaneyi dünya ve mâ-fîhâda bâ’is-i sa‘âdet ve felah addey-
leyeceklerini cevaben kullarına haber göndermişlerdir.
Prens’in kendilerine senevî verdiği şey nihayet yirmi
altına kadar bile olmayub ve mîr-i mumaileyhim Hersek ha-
nedanından ve şecr ve cesur kimesnelerden idüğü Prens’in
şehâdetiyle müsbit olmağla bu bâbda her ne gûnâ emr u
fermân-ı hilâfetpenâhî şeref-sudûr buyrulursa isabet ve
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 119

kerâmet-i mutlaka anda olacağı şüphesiz olub isim ve şöh-


ret ve memleketlerini mübeyyin pusulası ise leffen huzûr-ı
kerâmetnüşûr-ı Hazret-i Hüdâvendigâr a‘zamî kılınmıştır.
(s. 16)
Sâir musâhebât ve muhâverâtdan birisi de mes’ele-i
zâilede Asâkir-i Osmaniye’nin Karadâğ’ı artık mahv ü pe-
rişan etmelerinden na-ümîd olmalarıyla Çetine kapıları-
na kırkar kantar kireç hazırlatdırıb Asâkir-i Osmaniye-i
mülûkânelerinin vurûdlarından evvel kuyulara ilka ve su-
ları içmeyecek hâle ifrâğ etmeği tasmîm eylemiş olduk-
larına dair sohbet eylediği esnada geçenki muhârebede
kumandan olsaydınız ne vechile hareket ederdiniz deyü
suâl eylediğinden abd-i müstemendleri bidâyet-i i‘lân-ı
harbde Bosna ve Hersek ve Karadağ civarında bulunan
kuvve-i külliye-i Osmaniye’yi Rusya’ya karşı kâmilen celb
ve cem’ üzerinize Arnavud ve Boşnakları taslît ve cihâd-ı
umûmîyi i‘lân ederdim. Siz Memâlik-i Şahane’ye hatve-
endâz-ı ta‘arruz olabilseniz bile çünkü Bosna ve Hersek
ve Karadağ civarında bulunan kuvve-i-külliye-i Osmaniye
ile Rusya karşısında bulunan kuvve-i asliye-i mülûkâne
bir kat daha tekvin bulacağından eltâf-ı Samedâniye ile
Rusya’ya galebe çaldığı hâlde sizi koğalıya koğalıya
Bahr-i Adriyatik’e kadar döker idim.
Ya bundan sonra Karadağ’la bir muharebe vukuunda
kumandan olsanız nasıl hareket edersiniz diye tekrar sual
eyledikde Asâkir-i Osmâniyye’nin bir katre-i hûnunu bütün
şu kayalara feda edemem. Sizi Zaten Vadisi gibi hududa ya-
kın münbit yerlerinizi aldıktan sonra tevakkuf ve Asâkir-i
Şahane’yi mahsulâtınızla i‘âşe edib şâyed ta‘arruz eder-
seniz redd ve def etmeyüb durur iseniz sizi zahîresizlikten
istid’â-yı sulh ve âmâna icbar ederdim. Yoksa Çetine’yi
120 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

alacağım diye hûn-ı gül-gûn-i Osmaniye ile bu kayala-


rı irvâ etmekde bir ma’nâ göremem. Çetine’nin zabtıyle
Karadağ mahv olsaydı telefata bakılmayarak ilerlemek
göze alınır idi. Hâlbuki Katunska nahiyesi Karadağ’ın
tahaffuzgâhı ve melce’ ve penâhıdır. Orası varken ilerle-
meyi beyhude görürüm cevâblarını bilâ-tehâşî vermiş ve
müşarünileyhle akranca olan muhâverat ve mübâhesâtdan
dolayı böyle ağırca cevablar kat’an iğbirarını mûcib ol-
mayıp bil’akis çâker-i müstemend ve bîvâyelerinin asker-
ce davranışım ve safvet ile mukabele edişim daha ziyâde
mahzûziyetini câlib ve müstelzim olmakda bulunmuş idi.
Filhakika zirâ‘at ve filâhat ve servet ü samandan ârî
ve kâmilen kayalardan ibaret ve müteşekkil bir memleketde
asâkir-i Osmaniye’yi itlaf eylemekden ise Karadağlıların
kuvve-i hayatiyeleri demek olan münbit mahallerini zabt ve
işgal ve Antivari (Bar) ve Ülgün gibi sahilden mahreçleri-
ni sedd ile kendi kayalarına kendilerini muhasara etdirerek
âmâna getürmek akl-ı kasırâne ve âcizânemce bu havalide
olacak muhârebâtın en ehveni gibi zannolunur. (s. 17)
Bir def‘asında dahi sözü Boyana mes’elesine intikal
etdirerek “Şimdi bu mes’eleye dâir kim bilir ne mütâlâ‘ât-ı
askeriye arz ederler. Bilir mi ki ümerâ-yı Osmaniye nikat-ı
sevkü’l-ceyşiyye ile pek ziyâde iştigal eylerler” demesiy-
le afv-ı fahîmânelerine mağrûren arz ederim ki Karadağ
ülkesine karşı ümerâ-yı askeriye-i Osmaniye hiçbir vakit
nikat-ı sevkü’l-ceyşiyye aramağa hacet görmezler, bâ-
husûs Boyana ta‘mîk olunur da îşkodra Gölü’nün bir
mikdârı çekilirse ne mahzur tevellüd edebiliyor, keşke tek-
mili kurusa da bir ova hâsıl olsa bundan askerce daha iyi
olur. Çünkü Karadağ askeri ovada muharebe etmeğe pek
ol kadar me’lûf olmamak gerekdir cevâbı verilmiş idi.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 121

Seyâhat-i müstemendânem ve ubeydânem esnasın-


da Prens-i müşarünileyh istirahat günlerinde hayme-i
müstemendâne ve çâkerâneme geldiği günde dört beş
defa vuku‘ bulup müşarünileyhin gösterdiği şu âsâr-ı
mihmânnüvâzî ve musâhabet ve muâşeretde kâmilen ak-
ranca mu‘âmele etmesi bi’1-hâssa velîyyü’n ni‘met-i bî-
minnet-i şehriyâr-ı bülend-menkıbet efendimiz hazretlerine
olan ubudiyet ve hususiyetinden ileri geldiği-derkâr olub
seyahati esnasında ikinci merhaleden sonra “Meşâk ve
metâ‘ib-i seferiyeye tahammül edemeyerek hasta düşeceği-
nizi ve böyle meşakkatli yerlere sizi getirdiğimi bir nazar-ı
nefrîn ile göreceğinizi biliyorum” demesiyle, “Evvelâ zât-ı
fahîmânelerini sitayiş ve senadan başka şey bilmem. sa-
niyen asker olduğum hâlde meşakkate tahammül eyleme-
mek ve zât-ı fahîmâneleri gibi bir Prens bu metâ‘ibe kat-
lanırken âcizleri gibi bir Osmanlı askerinin rû-yi şikâyet
göstermek suretlerinde bulunacağını hatıra bile getirme-
melerini temenni ederim” cevâbı verilmekle beraber yine
kendilerine kanâ‘at gelmemiş ve hakikat-ı hâlde dahi bu
seyahatin gayet sa‘b ve düşvâr olması cihetinde iken mahzâ
kuvve-i kudsiye-i hilâfetpenâhî ki her şeyde te’sirini göster-
diği kirâren tecârib-i vâkıa-i bendegânemle anlaşılmış ve
yegâne istinâdgâh ve melce ve penâh-ı ubeydânem bulun-
muşdur. O kuvve-i ma‘neviye-i celîle imdadıma yetişerek
çekilen mihen ü meşâkkdan sûret-i şikâyet göstermemek ile
beraber bil’akis dâ‘imâ izhâr-ı memnuniyet ve etimeleri-
ni enfes ta‘âm deyü ekle müsâra‘at ve Prens hazretlerine
sa’ir Karadağlıların göstermedikleri hürmeti izhâr ve fa-
kat mübâhasât-ı bendegânemde bir diplomatın değil fakat
bir askerin verebileceği ecvibeyi i‘tâ ile Devlet-i Aliyye-i
Osmaniye’nin kendisine muhtaç olmayıp bil’akis kendisinin
122 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

o devlet-i kaviyyü’l-şevkete boyun eğmeğe (s. 18) mecbur


olduğunu efhâm ve işaret dahi cümlesinin tahvîl-i efkâr et-
melerini mûcib olmuş ve avdet-i ubeydânemden sonra bile
üç kere da‘vet ve bir kere Çetine’ye üç saat mesafede va-
ki’ Lofça nâm yaylağa azîmet ve ahşamı avdetde kendisini
istikbâle gelen Prenses hazretlerinin arabasına kabul ey-
lemek gibi âsâr-ı memnuniyet ve mahîmmeye nakl-i kelâm
olununca Japon Devleti’nin Prens-i müşarünileyh hazret-
lerine verdiği ve Rusya Devleti maslahat-güzârının teslim
eylediği birinci rütbe nişanıyla Fransa Devleti’nin ihdâ ve
sefiriyle irsal etdiği Lejyon de Nor nişanının kezalik birinci
rütbesi vuku‘ât-ı mezkûrenin şayan-ı arz olanlarından iba-
ret bulunmuştur.
Rusya mekteblerinde tahsîl-i ulûm eden üç nefer pren-
ses müddet-i ta‘tîli burada geçirmek üzre birkaç gün avdet
eyledikleri gibi Paris’de bulunan büyük kerîmesinin dahi
zevci Prens Karageorgeviç ile on güne kadar muvasalat
edeceklerini ve mezkûr üç nefer prensesin Petersburg’dan
hareketlerinden evvel Rusya İmparatoru ve Hariciye na-
zırından husûsî mektublar getireceklerini ve postaya emin
olmadığından böyle bir gelir gider vuku‘unda Çar hazretle-
riyle muhabere ettiklerini evvelce bir aralık kullarına beyân
eylediği cihetden müşarünileyhim prenseslerin avdetlerin-
den sonra inşâllah prensesler güzel haberler ve mektublar
getirmişlerdir diye suâl eylediğimde cevaben yalnız evet de-
miş olduklarını da arz ve beyâna cür’et ederim.
Seyâhatnâme-i ubeydâne ve müstemendânemin tasdî-i
ser-i ulyâ-yı hazret-i veliyyü’n-ni‘met-i âlem-i hakan hâtem-
şiyem efendimizi mûcib olacak derecede tatvîli bi’l-hassâ,
bu memleketin hâl ve şânıyla ahâlî ve hükümdarının taba-
yi‘ ve emzicesine ve Prens hazretleriyle olan mükâlemât-ı
çâkerâne ve âcizâneme dâ‘ir her bende-i sâdıkın mevdû‘-ı
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 123

farîza-i zimmeti olduğu veçhile âlâ-vechü’s-sıhha icrâat ve


istitla’tından veliyyü’n-ni‘met-i bî-minnet-i efham ve ekre-
mini haberdâr eylemek neş’et eylemiş olduğu mahâtt-ı ilm-i
kâ’inat-ârâ-yı cenâb-ı zıllullâhîleri buyuruldukda ol bâbda
ve katıba-i ahvâlde emr ü ferman ve bu çâker-i asdak ve
nâ-tüvân veliyyü’n-ni‘met-i cihan şevketlü kudretlu azamet-
lü kemâl-i derece-i lûtf ve merhametlü efendimizindir. Fî 9
Ramazan-ı şerîf sene 1301 [3 Temmuz 1884]”

Hüseyin Hüsnü Paşa (1888-1889 )


Ahmed Cevad Paşa’nın görevinin sona ermesiyle, ismi
Karadağ Sefareti için geçenlerden birsi Nikola Gazban
(Gadban) Efendi’ydi. Hükûmet çevreleri ve bilhassa Ka-
radağ Prensi onun görevlendirilmesine sıcak bakıyorlardı.
Osmanlı tarafında soru işareti oluştursa da Karadağ Prensi,
Gazban Efendi isminden memnuniyet duymuştu. Karadağ’ın
ısrarcılığının altında yatan neden Gazban Efendi’nin nasıl
bir kişiliğe ve siyasi düşünceye sahip olmasıyla doğrudan
alakalıydı. Zira müstakbel sefir, tam bir Rus taraftarıydı.
Hatta bu şöhreti Bulgar çevrelerinde de yayılmış, onun Rus
yanlısı ve “Rus dalkavuğu” olduğu diplomasi camiasında
dilden dile dolaşmıştı. Dolayısıyla Prens’in yaklaşımındaki
bu makuliyetin sebebi Rusya’ya beslediği sempatinin ya-
nında, Katolik Arnavut Malisörlerini yanına çekmenin yine
Katolik fakat Rusya yanlısı Gazban Efendi’yle başarılabi-
leceğine olan inancıydı. Böyle bir ihtimalin varlığını öğre-
nen Osmanlı Devleti, onu Çetine sefirliğine atamaktan vaz-
geçmişti223. Anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti Karadağ’a
223 BOA, Yıldız Askeri Hususi (Y.A.HUS), 213/55 (Hicrî 15.Ş.1305-Miladî
26.04.1888). Stanbolov’la görüşmeye memur edildiğinde ona baskı ya-
parak Koulbars’ın teklifini kabul etmesini çünkü Rusya’nın, karşısın-
da durulamayacak kadar güçlü bir devlet olduğunu söylemişti. Duncan
124 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

gönderdiği sefirler konusunda birliğe ve bütünlüğe zarar


verebilecek yaklaşımlar sergileyenlerle ilgili titiz bir tavır
takınmıştır. Bu da Osmanlı Devleti’nin Karadağ’a verdiği
önemi göstermektedir.
Gazban Efendi’nin Çetine sefirliği konusu üzerinde bir
mutabakata varılamamasını müteakip yeni bir aday üze-
rinde uzlaşı aranmış ve sonunda Erkân-ı Harbiye Mirlivası
Hüseyin Hüsnü Paşa’da karar kılınmıştır.
Hariciye salnamesinde Hüseyin Hüsnü Paşa’nın, II.
Mahmud zamanında saray-ı hümâyûnda teşkil edilen
Asâkir-i Şahane mütekaidlerinden ve kendisiyle aynı adı
taşıyan Hüseyin Hüsnü Efendi’nin oğlu olduğu yazılıdır.
Hicrî 1255 (1839/1840)’te İstanbul’da doğan Hüseyin Hüs-
nü, Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn İdadisi’nde öğrenim
görmüş, daha sonra 1270 (1853) yılında Paris’e giderek St.
Cyr Askerî Akademisi’nde ve Erkân-ı Harp Mektebi’nde
eğitimine devam etmişti. O yıllarda devlet, birçok öğren-
ciyi yurt dışı tahsili için Avrupa’ya burslu olarak gönde-
riyor ve özellikle askerî okulların örnek alındığı Fransa
seçiliyordu. Hüsnü Efendi’nin başarılı bir öğrencilik ha-
yatı olmuştu. Bu okullarda verilen bütün dersleri başarıyla
M. Perry, Stefan Stambolov and the Emergence of Modern Bulgaria,
1870-1895, Duke University Press, USA 1993, s. 108; Gazban Efendi,
kendisinin Çetine sefirliği henüz gündeme gelmeden kısa bir süre önce,
yürütmekte olduğu Bulgaristan komiserliği görevinden 22 Mart 1888’de
istifa etmiş ve kendisine 2 Mayıs 1888 tarihinde 2500 kuruş mezuli-
yet maaşı tahsis edilmişti. Bir müddet sonra Yunan hükûmeti tarafından
kendisine ikinci rütbeden Saint Sauveur nişanı verilmiştir. Nişanı takma
izni 22 Şubat 1892’de çıkmıştır. Gazban Efendi 17 Temmuz 1892 tari-
hinde geçici sefir (sefir-i muvakkat) unvanı ile Atina Sefareti’ne tayin
edilmiş, bu memuriyeti 17 Nisan 1893’te asalete çevrilmiştir. Gazban
Efendi izinli olarak İstanbul’a geldiği dönemde, 5 Mayıs 1894’te vefat
etmiştir. Bkz. Taceddin Kayaoğlu, Osmanlı Hâriciyesinde Gayr-i Müs-
limler (1852-1925), TTK, Ankara 2013, s. 266.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 125

tamamlamış, her iki okulun da diplomasını eline almıştı.


1281 (1864-1865)’de okulu birincilikle bitirince mükâfat
olarak Osmanlı Devleti, onu Erkân-ı Harp sınıfına almış
ve basamakları hızlı adımlarla çıkmıştı. Sırasıyla yüzbaşı,
kolağası, binbaşı ve mezuniyetinden dokuz sene sonra da
kaymakamlığa terfi etmişti. 1876 yılında Osmanlı-Sırbis-
tan-Karadağ Savaşı’nda Yenipazar mevkiinde göstermiş
olduğu büyük çaba ve mücadele, onu Erkân-ı Harbiye mi-
ralaylığına taşımıştı. Daha sonra Tuna cephesine geçerek
Tuna Şark Ordusu’nun refakatinde bulundu. Özverisin-
den dolayı 23 Ekim 1877’de tekrar terfi ettirilerek mirli-
va yapılmış, ikinci dereceden Mecidî ve üçüncü rütbeden
Osmanî nişanlarıyla ödüllendirilmişti224.
Hüseyin Hüsnü’nün diplomasi kariyeri 1867-68 yılların-
da başlamıştı. Altı yıl boyunca Paris Sefaret-i Seniyyesi’nde
ataşemiliterlik görevinde bulunmuştu. Bu süre içinde 1870-71
yılları arasında patlak veren Fransa-Prusya Savaşı sırasında
8 ay müddetle Osmanlı Devleti’nin Fransa nezdinde Paris
maslahatgüzarı olarak görev yaptı. Bu onun sefirlik anla-
mında ilk diplomasi deneyimiydi. İstanbul’a döndüğünde
1873-74 yılları arasında Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye’de tarih
ve askerî coğrafya dersleri vererek eğitime katkı sağladı.
1874 yılında İspanya’nın yeni kralı XII. Alfonso’ya Padi-
şah adına tebriknâme takdimi için Madrid’e gönderilmiş-
ti. Osmanlı-Sırp-Karadağ Savaşı sonrası 1876’da Müşir
Mehmed Ali Paşa maiyetinde ikinci komiser sıfatıyla Ko-
sova cihetinde sınır anlaşmazlıklarının çözümü için çaba
sarf etti. 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından Avus-
turya-Macaristan ile Osmanlı Devleti arasında Bosna-Her-
sek ve Yenipazar Sancağı meselesini çözümlemek için 21
Ekim 1879’da imzalanan Yenipazar Mukavelenamesi’nin
224 Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, s. 557-558.
126 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

icrası ve Bosna-Hersek sınırlarında kalan mühimmat ve


savaş malzemelerinin imhası ve toplanması için komiser
sıfatıyla Saraybosna ve daha sonra Viyana’ya görevlendi-
rildi. İstanbul’a dönüşünde kendisini yeni bir görev, hatta
görevler bekliyordu. Bunlar Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye
ikinci şubesi müdürlüğü ve Tophane-i Amire’de komisyon
başkanlığıydı. Hatta o yıllarda Osmanlı Devleti’nin taraf ol-
duğu Süveyş Kanalı hakkında Paris’te toplanan komisyona
ikinci komiser sıfatıyla katılmıştı. 1882 yılında Padişah’ın
iradesiyle Kolordû-yı Hümâyûn’a müfettiş olarak tayin
edilmiş, Karadeniz sahilini ve istihkâmlarını teftiş etmişti.
1884 yılında Sanayi Mektebi’nin durumunun araştırılma-
sı ve ıslahıyla görevlendirildi. Bu çalışmaları neticesinde
Sultan Abdülhamid tarafından bir kıt’a Sanayi-i Nefise ma-
dalyasıyla onurlandırılmıştı. Temmuz 1888’de onu yeni bir
dış görev bekliyordu225. O da Osmanlı Devleti’nin Karadağ
nezdinde Çetine Sefaret-i Seniyyesi orta elçiliğiydi.
En nihayetinde 31 Temmuz 1888’de Çetine Sefareti’ne
fevkalade murahhas ve orta elçi olarak atanmış ve 21
Ağustos’ta vazifeye başlamıştır226. Fakat bazı kaynaklar-
da onun Cevad Paşa’nın Çetine’den ayrılmasından bir ay
sonra 28 Eylül’de göreve başladığı yer alır227. Esas göreve
başlama tarihinin Osmanlı belgelerine göre resmikabulün
yapıldığı ve güven mektubunun verildiği tarih olan 27 Ey-
lül 1888 olduğu çok açıktır. Zira Hüsnü Paşa, kabul töreni-
ni ve yaşanılanları Yıldız Sarayı Başkitabeti’ne ertesi gün
bildirmiştir. Hüsnü Paşa 27 Eylül tarihinde gerçekleşen bu
225 Salnâme-i Nezâreti Hâriciyye, s. 557-558.
226 BOA, İ.HR, 311/19865 (Hicrî 13.Z.1305-Miladî 21.8.1888); BOA,
İ.HR, 311/19823 (Hicrî 22.ZA.1305-Miladî 31.07.1888).
227 Jović, a.g.e., s. 165; Bu bilgiyi muhtemelen büyük ölçüde Jović’ten
istifade eden Akkan Suver de tekrar etmiştir. Suver, a.g.e., s. 53.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 127

kabul töreninin başlangıcından itibaren nasıl vuku buldu-


ğunu şu şekilde anlatır:
“Resm-i mülakat için tayin edilen bugüne Prens haz-
retleri, yaver-i harbîsini bendenizi alay arşıyla saraya
getirmeye memur eylemişdir. Sarayın avlusu dâhiliye ka-
pısı önünde asker dizilmiş idi. Hariciye müdürü bende-
nizi binek taşından istikbal ile Prens hazretlerinin et-
rafında elbise-i resmiyelerini lâbis müdirânıyla eâzım
bendegânı olduğu hâlde vürûduma muntazır bulun-
duğu salona götürdü. Müşarünileyh tarafından kabul
olunduğumda nutk-ı atiyi irad eyledim228.”
Karadağ Prensi’nin bir Osmanlı elçisini kabulüne dair
uygulamanın nasıl olduğunu, nasıl bir teşrifat uygulandı-
ğını çok net ve somut olarak gösteren bu ifadelerden sonra
Hüseyin Hüsnü Paşa, törende yaptığı konuşmayı anlatır.
“Metbû-ı mufahhâmım ve muazzâmım zatı şevket-
semat hazret-i Padişâhî taraf-ı eşrefîlerinden nezd-i
asilânelerine fevkalâde murahhas ve orta elçi sıfatıy-
la i‘zam buyurulduğuma ve selefim Cevad Paşa’nın
memuriyetine hitam virildiğine dair nameleri yed-i
fehîmânelerine tevdi ile kesb-i fahr eylerim. Zât-ı şev-
ketsemat hazret-i Padişâhî hükûmet-i seniyyeleriyle
hükûmet-i fehîmâneleri beyninde temenniye-i mevcud
ve payidâr olan münâsebât-ı hüsnenin anbean teş-
yid ve takviyesine müşahid buyurmak arzû-yı sami-
miyesi ile mütehassis olduklarından bütün mesâi ve
ikdâmâtımı bu cihete sarf etmeyi vazife-i kat’iyyeden
addedeceğim. İşbu maksada vusul için deruhde eyle-
diğim vazifemin daha ziyade kesb-i suhûlet etmesi için

228 BOA, Y.PRK.EŞA, 8/44, (Hicrî 21.M.1306-Miladî 27 Eylül 1888).


128 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

hakkımda lûtf ve muâvenet-i aliye-i fehîmânelerinin


lûtfen raygân bulunmasını rica ederim.”229
Hüseyin Hüsnü Paşa’nın bu konuşmasına Prens’in ce-
vabı da aynı nezaket cümleleri ve temennileriyle örülüdür.
Hüsnü Paşa bu telgrafta Prens’in neler söylediğine de yer
vermiştir.
“Prens şöyle cevap verdi. ‘Paşa hazretleri, taraf-ı
hazret-i Padişâhî’den sizin fevkalâde murahhas ve orta
elçi sıfatıyla nezdime tenezzülen ta‘yin ve i‘zam buyurul-
duğunuza dâir nâmelerle selefinizin me’mûriyetine hitâm
virildiği hakkında olan nâmeleri kemâl-i mahzûziyetle ahz
ve kabul eyledim. Zât-ı şevketsemat hazret-i Padişâhî’nin
Devlet-i Muazzamalarıyla Prensliğim beyninde teminen
mevcud olan revâbıt-ı hüsniyenin daha ziyade takviyesi
kabil ise bu babda bilcümle mesai ve ikdâmâtımı sarf ide-
ceğimi zât-ı sefirânelerini temin edebilirim. Zât-ı âlîleri
bu andan itibaren her hâl ve zamanda me’mûriyetinin
ifâsını teshil için gerek benim ve gerek hükûmetimin mu-
avenetine itimad idebilir.” 230
Prens bu cümlelerle sonlandırdığı konuşmasında Hüsnü
Paşa’nın görevinin “27 Eylül 1888” tarihinde bu törenle res-
men başladığını ifade ederken onun konuşmasından selefi
Cevad Paşa’nın görevinin son bulmasının da bu nâmeyle
resmîleştiğini öğrenmekteyiz.
Resmikabulü aynı gün telgrafla Yıldız Sarayı’na bildi-
ren Hüsnü Paşa, yine aynı gün gerçekleşen Prens Nikola’nın,
Osmanlı Devleti’nin yeni sefiri onuruna verdiği büyük ziya-
fetle ilgili gelişmeleri ve ziyafet sırasında neler yaşandığını
229 BOA, Y.PRK.EŞA, 8/44, (Hicrî 21.M.1306-Miladî 27 Eylül 1888).
230 BOA, Y.PRK.EŞA, 8/44, (Hicrî 21.M.1306-Miladî 27 Eylül 1888).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 129

bir gün sonra yani 28 Eylül’de iletmiştir. Hüseyin Hüsnü


Paşa onuruna verilen bu ziyafetle ilgili şunları kaydeder:
Dünkü gün (27 Eylül) Prens hazretleri şeref-i acizâ-
neme olarak bir büyük ziyafet verib bunda Prens aile-
siyle heyet-i müdirân ve küberâ-yı bendegân hazır bu-
lunmuşlardır. Bütün ziyafet müddetince Prens hazret-
leri layenkati’ zât-ı şevketsemat hazret-i Padişâhî’den
bahsederek gerek kendisinin ve gerek memleketin te-
şekküratını beyân eylemişdir. Rahatsız olan Prenses
hazretleri Prens’in teminatına nazaran zât-ı şevket-
semat hazret-i Padişâhî’nin sefiri şerefine verilen bu
ziyafetde hazır bulunmaya sarf-ı gayret eylemişdir.
Ziyâfeti takib eden mülâkat-ı husûsiyede Prens haz-
retleri Avrupa politikasını ima ile Prensliğin Devlet-i
Aliyye’ye rabıta-i kuvviyesi olub Avrupa’da zuhuru
melfuz olan iğtişaşatdan her iki memleketce bir korku
bulunmadığını ve hakimâne ve âkilâne politikası nice
fırtınaları def eylemiş olan zât-ı şevketsemat hazret-i
Padişâhî’yi büyük bir Padişah tanıdığını ve asayiş ve
sükûnet hâllerinden dolayı zât-ı hazret-i şehinşâhîye
müteşekkir bulunduklarını dermeyan etmişdir. Taraf-ı
acizine dahi meatteşekkür münasib sözlerle idare-i ke-
lam olunmuşdur”. 28 Eylül 1888 Hüsnü231
Başka kaynaklarda ayrıca Prens Nikola’nın, Hüseyin
Hüsnü Paşa’yı samimi bir şekilde karşılayarak kendisi gibi
Fransa’da eğitim gören biri ile çalışacak olmaktan duyduğu
memnuniyeti dile getirdiğinin ifade edildiği yer alır. Prens
Nikola, Paris’te Louis le Grand Lisesi’nde, Hüseyin Hüs-
nü Paşa ise St. Cry Askerî Akademisi’nde okumuşlardı232.
231 BOA, Y.PRK.EŞA, 8/44.
232 Jović, a.g.e., s. 165.
130 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Paris’te okumuş olma ortak paydası, Prens Nikola ile Hüse-


yin Hüsnü Paşa’nın samimiyetlerine vesile olmuştur.
Ayrıca dikkat edilirse Orta Elçi Hüsnü Paşa asker köken-
lidir. Aslında bu II. Abdülhamid’in dış politikasını yürütme
tarzının bir yansımasıydı. Fakat sefirliklere asker kökenli
kişilerin atanmasını Abdülhamid’in diplomasi sisteminde-
ki en büyük hata ve ihmallerinden birisi olarak görenler de
vardır. Onlara göre bu tavrıyla Abdülhamid, diplomasiden
çok askerî meseleleri önemsediğini gösteriyordu. Bu da
diplomasiyi askerîleştirirken askerî meseleleri diplomatik
ilişkilerin önüne koyduğu algısı oluşturuyordu233.
Hüseyin Hüsnü Paşa aynı zamanda iyi bir coğrafyacı
ve tarihçiydi. Paris’te maslahatgüzarlık ve ataşemiliterlik
görevlerinde bulunmuştur. Fransızcayı okulda ders vere-
cek kadar iyi bilmekteydi. Rusçası da babasının Peters-
burg’daki vazifesi nedeniyle çok iyiydi. Hüseyin Hüsnü
Paşa tüm bunların yanında Osmanlı-Sırp ve Karadağ sa-
vaşında bulunduğu için ve hatta Kosova civarında sınır
anlaşmazlıklarının çözümüyle ilgili çalışmalar yaptığı için
bölgeyi de çok iyi biliyordu234. Kısacası çok donanımlı bir
kişiliğe sahip olmasının yanında edindiği coğrafya bilgisi
Çetine sefirliğine atanmasında etkili olmuştu. Bir başka
ilginç nokta ise Çetine sefirliği görevinin onun ilk daimi
sefirlik görevi olmasıydı.
Hüsnü Paşa’nın sefirlik yaptığı dönemde başkitâbet vazi-
fesini, sırasıyla Ahmed Cevad Paşa döneminde başkitâbetlik
görevini yürüten Şedid Ceyş Bey ve ardından Lütfi Bey yü-
rütmüştür235. Lütfi Bey Napoli’de genel konsolosluk göre-
233 Doğan Gürpınar, Ottoman Imperial Diplomacy: A Political, Social and
Cultural History, I.B.Tauris, New York, 2013, s. 2014, s. 181.
234 D.A.O.H.N.C.S, C. II. s. 556
235 D.A.O.H.N.C.S, C. II. s. 606; BOA, İ.HR, 311/19878 (Hicrî 24.M.1306-
Miladî 30.09.1888).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 131

vinde bulunmuş, Çetine’deki görevinden önce de Bükreş’te


heyet sekreterliği yapmıştı236.
Hüseyin Hüsnü Paşa, yaklaşık bir yıl görev yaptığı Çe-
tine Sefareti’nin ardından 29 Temmuz 1889’da Rusya nez-
dinde sefirikebir olarak Petersburg Sefareti’ne atanmış237
ve oradaki görevini Ağustos 1908 tarihine kadar sürdür-
müştü238. St. Petersburg sefirliği döneminde yaver-i ekrem
Hüsnü Paşa, Rusya’nın 1905 Meşrutiyet deneyimini ve
ihtilali hazırlayan olayları239 -ki bunlar arasında Rus Japon
Harbi, Potemkin zırhlısı isyanı, üniversite öğrenci boy-
kotları, amelelerin iş bırakma eylemleri, cinayetler, yağ-
malar vardır- bunun gibi birçok hadiseyi Yıldız Mabeyn’e
yazdığı yüze yakın evrakla detaylı şekilde bildirmesi ve
gitgide yayılan bir “ahval-i ihtilaliyye”yi haber verererek
Dersaadet’i uyarmasıyla bilinir. Hatta bazı yazarlar onun
236 Jović, a.g.e., s. 165.
237 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C. 9, Ötüken Yayınları, İstanbul
1978, s. 52-53.
238 Kuneralp, a.g.m., s. 122; 1908 devriminden sonra yönetime hâkim olan
İttihat ve Terakki, Hariciye Nezareti bünyesinde ciddi manada bir temiz-
lik operasyonu başlatmışlar ve bu operasyon neticesi, Abdülhamid yanlısı
olduklarını düşündükleri birçok sefir görevden alınmıştı. Bu kapsamda o
dönemde St. Petersburg sefirikebiri olarak görev yapan Hüseyin Hüsnü
Paşa ve Avrupa başkentlerinde uzun yıllar görev yapan elçilerin görevle-
rine son verilmişti. Bkz. Aykut Kansu, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları,
çev. Ayda Erbal, İstanbul 2011, s. 196; “Kıdemli diplomatların tasfiyesi”
olarak nitelenen bu girişimlerle âdeta Abdülhamid’in ve Osmanlı Harici-
yesinin “A takımı” tasfiye edilmişti. Bkz. Murat Bardakçı, “Bir Önceki A
Takımı Tasfiyesi Bize Rumeli’yi Kaybettirdi”, Hürriyet, 26.01. 2003.
239 1905 Rus ihtilali sırasında ve sonrasında Hüsnü Paşa Osmanlı
Devleti’nin St. Petersburg büyükelçisiydi. Petersburg elçiliği sırasında
Sultan’a bağlılığını ve sadakatini kanıtlamış, ihtilal sırasında ve sonra-
sındaki hadiseleri düzenli ve detaylı bir şekilde Yıldız’a rapor etmişti.
Murat Yaşar, The Russian Revolution of 1905 in The Ottoman Empire,
Unpublished MA Thesis, The Institute of Economics and Social Scien-
ces, Bilkent University, Ankara 2003, s. 82-86.
132 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Jöntürkler tarafından “müstebid” Abdülhamid’in hariciye


bürokratı olarak tanımlandığına vurgu yaparken240 kimile-
rine göre o, Petersburg büyükelçiliği sırasında inşa ettiği
karşılıklı güven ilişkisine dayanan dostluk sayesinde özel-
likle Ermeni meselesinde iki hükûmet arasında herhangi
bir görüş ayrılığının oluşmamasını sağlamıştı241. Memuri-
yeti müddetince İspanya Devleti’nden Santa Elizabeth Ni-
şanı*, İran Devleti’nden Şir u Hurşid (aslan ve güneş) Ma-
dalyası, Rusya Devleti’nden üçüncü derece St. Anna Nişa-
nı** ve Fransa Devleti’nden dördüncü dereceden “Légion
d’honneur Nişanı”242 alarak büyük bir başarı göstermiştir.  

Dağıstanlı Seyfullah Paşa (1889)


Mirliva Hüseyin Hüsnü Paşa, Petersburg Sefareti’ne ata-
nınca Atina Sefareti ataşemiliteri olarak görev yapan Kayma-
kam Seyfullah Paşa bir rütbe terfi ettirilerek Çetine Sefareti’ne
getirilmiştir. Yıldız Sarayı başkitabetinden 6 Ağustos 1889
tarihli “Serkâtib-i hazret-i şehriyârî Süreyya” imzasıyla gön-
240 Saime Selenga Gökgöz, “Karamazov Kardeşler, 1905,1908: Ahvâl-i
İhtilâliyye, İhtilâlci Gürûh ve Müfsid Muhalefet Üzerine (Takdim)”,
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl 4, Sayı 7, Bahar 2008,
Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilâp Tarihi Enstitüsü, An-
kara 2008, s. 5-6 (1-11).
241 Yakup Karataş, “Ermeni Meselesinin Enternasyonalizasyon Sürecine
Dair Tespitler ve Osmanli Diplomasisi”, Turkish Studies, V. 8/5 Spring
2013, s. 384.
* St. Elizabeth Rahipleri Nişanı olarak da bilinir. Katolik Kilisesi ürünü
olan bu madalya 1622’de çıkarılmaya başlanmıştı. St. Elizabeth Rahi-
beleri hastaların bakımı için hastaneler açmayı gelenek hâline getir-
mişlerdir.
** Rus imparatorluk madalyasıdır. 1735’te Büyük Petro’nun kızı Anna Pe-
rovna onuruna, Holstein-Gottorp Dükü Karl Friedrich tarafından çıkar-
tılmıştır.
242 Salnâme-yi Nezâreti Hâriciyye, s. 557-558.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 133

derilen yazıda da Padişah’ın Seyfullah Paşa’nın Çetine elçi-


liğine atanmasını istediği ve bu konuyla ilgili işlemin usu-
lünce hızlı bir şekilde ilgili kurumların görüşlerinin alınarak
gereğinin yapılmasının arzulandığı vurgulanmıştır243.
1852 yılında Dağıstan’da doğan Seyfullah Paşa, ilk
eğitimini Tiflis’te almıştır. Daha sonra ailesiyle İstanbul’a
göç eden Seyfullah Paşa, Harbiye’yi 1873 yılında kurmay
yüzbaşı olarak bitirmiştir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda
Abdülkerim Paşa’nın yaverliği ve fırka erkân-ı harbi görev-
lerinde bulundu. Harbiye’de dersler de veren Seyfullah Pa-
şa, çeşitli Avrupa ülkelerinde askerî konularla ilgili olarak
vazifelendirildi. 1885 yılında Atina Sefareti’nde ataşemili-
ter olarak görevlendirildikten sonra bu görevi sırasında bir
rütbe terfi ettirilerek 1889’da boşalan Çetine Sefareti’ne or-
ta elçi olarak tayin edilmişti244. Fakat onun göreve başlayıp
başlamadığı açıklık kazanmamıştır.
Prens Nikola, Seyfullah Paşa’nın Çetine sefiri olarak
görevlendirilmesine 12 Ağus-
tos 1889’da muvafakat etmiş
ve olumlu bakmıştı245. Bura-
dan onun elçi olarak görevi-
ne başladığı sonucunu çıka-
rabilmemiz mümkün olsa da
Hariciye Salnamelerinde Çe-
tine sefiri olarak ismi zikre-
dilmeyen Seyfullah Paşa’nın
Atina’daki görevinin önemi- Mirliva Seyfullah Paşa

243 BOA, Y.A.HUS, 228/71 (Hicrî 14.Z.1306-Miladî 11.8.1889); İ.DH,


1150/89633, (Hicrî 9 Zilhicce 1306).
244 BOA, Y.A.HUS, 228/71.
245 BOA, Y.A.HUS, 228/80 (Hicrî 15.Z.1306-Miladî 12.8.1889); BOA,
HR.TO, 48/12, (Miladî 11.8.1889).
134 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ne ve o yıllarda Yunanistan’la yaşanan savaş gerginliği-


ne binaen Atina’daki stratejik görevinde kalmasına karar
verilmiş olabileceği ihtimal dâhilindedir. 16 Ağustos’ta,
yerine Ahmed Tevfik Paşa’nın atanması ve Nikola’nın 22
Ağustos’ta onayı246 düşünülürse Seyfullah Paşa’nın sefir-
lik vazifesinde resmen dört gün geçirdiği görülür.
Atina ataşemiliterliği görevine kaldığı yerden devam
eden Seyfullah Paşa, aynı zamanda bu göreve ilave olarak
Ağustos 1893’te kendisine tevdi edilen Tesalya Yenişehir
başşehbenderlik görevlerini de uhdesine almıştır247. 1895
yılının Haziran ayına kadar bu
iki görevi birlikte yürütmüş ve o
tarihte ataşemiliter olarak değil
şehbender olarak anılması kara-
rı verilmiştir. Fakat şehbenderlik
vasfını sadece bir ay taşımış ve 30
Temmuz 1895’te Seyfullah Bey,
Yenişehir başşehbenderliği göre-
vinden alınarak Atina ataşemili-
Seyfullah Paşa’nın mührü
terliği görevine iade edilmiştir248.
Dağıstanlı Seyfullah Paşa’nın ilginç bir özelliği de askerî
ateşe olarak 1885 yılında Atina’ya gönderildiğinde, ‘ava gi-
diyorum’ bahanesiyle kimi zaman uçarak Yunanistan’ı gez-
mesi ve bilgiler toplamasıydı. O dönemde Atina’da uçan bir
balona hiçbir yabancı binmeye cesaret edemezken Seyfullah
Paşa’nın balona binme cesareti göstererek 1500 metre yük-
seldiği ifade edilir. Elde ettiği bilgilerin daha sonra Erkân-ı
Harbiye ikinci reisi olarak iştirak ettiği 1897 Osmanlı-Yu-

246 BOA, HR.TO, 48/17 (Miladî 22.8.1899).


247 BOA, İ.MTZ, 19/804, (Hicrî 29.M.1311-Miladî 12.08.1893).
248 BOA, İ.HUS, 40/1313, (Hicrî 07.S.1313-Miladî 30.07.1895).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 135

nan Savaşı’nda çok işe yaradığı söylenir. Seyfullah Paşa’nın


İstanbul’a ilettiği bu bilgiler Osmanlı Devleti’nde ilk hava
istihbaratı olarak tarihe geçmiştir249. Savaştan sonra Yeni-
şehir mutasarrıflığı, hudud müfettişliği, Kosova, İşkodra ve
Yanya valiliği ve kumandanlığı görevlerinde bulunan Sey-
fullah Paşa, 1909 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.

Saraylızade Ahmed Tevfik Paşa (1889-1891)


1855 yılında doğan Ahmed Tevfik*, soylu bir aileden
gelmekteydi. İstanbul’da askerî okulu okumuş ve daha
sonra askeriyede teftiş heyetlerinde çalışmıştı. 1881 yılında
Mısır’da Derviş Paşa’nın ve ardından Alman eğitmen Hobe
Paşa’nın emir subaylığını yapmıştı250. Daha sonra kayma-
kamlığa kadar terfi eden Ah-
med Tevfik Bey, 16 Ağustos
1889’da aynı rütbeyle Çetine
Sefareti’ne tayin edilmiştir251.
Eylül ayı sonunda Çetine’ye
giden yeni sefirin, itimatna-
meyi ve Padişah’ın gönderdi-
ği hediyeleri, Prens’in o sıralar
teftiş maksadıyla şehir dışına
çıkması nedeniyle takdim et- Saraylızade Ahmed Tevfik Paşa
249 Stuart Kline, Türk Havacılık Kronolojisi (A Chronicle of Turkish Avia-
tion), Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri, İstanbul 2013.
* 1885-1895 yıllar arasında Berlin sefirliği yapan son Sadrazam Ahmed
Tevfik Paşa’yla (1845-1936) karıştırılmamalıdır.
250 Hermann Julius Meyer (ed), “Tewfik Pasha (2)”, Meyers Großes Kon-
versations-Lexikon, cilt 19, Leipzig und Wien Bibliographisches Insti-
tut Leipzig 1909, s. 447.
251 BOA, İrâde Hahiliye (İ.DH), 1147/89469 (Hicrî 19.Z.1306-Miladî
16.08.1889); BOA, Hariciye Tercüme Odası (HR. TO), 48/17 (Miladî
22.8.1899).
136 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

me imkânı olmamış, bir hafta kadar onun dönüşü beklen-


mişti252. 1 Ekim’de Prens’in muvafakati ve itimatnamesi-
nin kabulüyle görevine başlayan Osmanlı sefiri, Prens’in
kabul töreninde beraberinde getirdiği hediyeleri takdim
etmiş253 ve yeni kâtib Mahmud Bey’i de tanıtmıştır254. Ah-
med Tevfik Bey, bu töreni Hariciye Nezareti’ne gönderdi-
ği 12 Ekim 1889 tarihli tahriratında şöyle anlatır:
Fehâmetlu Prens hazretleri cânibinden mülâkata ka-
bul olunduğum gün, müşârünileyh hazretleri başkitâbet
ile bendenizi saraya götürmek içün Sefaret-i Seniyye’ye
iki arabayla Hariciye Nezareti kâtibi ve bir yaver gön-
dermişdir. Saray kapısı önünde asâkir-i hassa safbeste
(saf tutmuş) selam olunduğu hâlde Hariciye nazırı veki-
li bendenizi merdiven başından istikbal etmiş ve büyük
üniformalarını labis olan veliaht ve vükelâ ile beraber
Prens hazretlerinin bulundukları büyük salona kadar
refâkat etmişdir. Salona girer girmez âtîde muharrer
nutku irad ettim.
“Metbû-ı muazzâmım ve mufahhâmım zât-ı şev-
ketsemât hazret-i Padişâhî’nin senâverlerini nezd-i
fehîmânenizde fevkalade ve murahhas orta elçi sıfatıyla
tayin buyurduklarına dair itimadnamelerimle selefimin
memuriyetine hitâm verildiğini mutazammın name-i
hümâyuna cenâb-ı mülûkâneye yed-i fehîmânelerine tevdî
ile kesb-i fahr ederim. Şevketsemât hazret-i Padişâhî’nin
ahz-ı amel hümayûnları beyn-ed-devleteyn mevcud olan
münâsebât-ı dostî ve hüsnî, hemcivârînin günden güne
bir kat daha tahkim ve tespitinden ibaret olunmağla
evâmir-i seniyye-i hazret-i Padişâhî’ye imtisâlen bu mak-
252 BOA, Y.PRK.HR, 12/49, (Hicrî 27.M.1307-23 Eylül 1889).
253 BOA, Y.MTV, 40/21 (Hicrî 05.S.1307-Miladî 1 Ekim 1889).
254 Jović, a.g.e., s. 167.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 137

sada vusûle bezl-i mâhasal iktidar edeceğim. Ve vazife-i


senâverânemi teshil idecek olan teveccüh-ü asilânelerine
kesb-i istihkâka çalışacağım”
Prens hazretleri de zîrde muharrer cevabı verdi.
“Taraf-ı eşref-i hazret-i Padişâhî’den nezdime fevkalâde
ve murahhas orta elçi sıfatıyla tayin buyurulduğunuza
dair olan itimatnamenizle selefiniz saâdetlu Hüsnü Paşa
hazretlerinin memuriyetine hitâm virildiğini mutazam-
mın nâme-i hümâyûna kemâl-i mahzuziyetle ahz ede-
rim. Nâm-ı nâme-i cenâb-ı mülûkâneye beyan ettiğiniz
hissiyat-ı hayrhâhâneden dolayı fevkülgâye müteşekki-
rim. Devlet-i Aliyye ile hükûmetim beyninde.. mevcud
olan münâsebât-ı dostî ve hüsnî.. bir kat daha tahkim
ve takviyeye sarf-ı mesâi edeceğimi temin edebilirim. Bu
günden itibaren vazife-i memurenizi îfâda gerek tarafm-
dan ve gerek hükûmetim cânibinden daima mazhar-ı tes-
hilat olacağınızdan emin olmanızı rica ederim.”
İşbu merasim ile resm-i takdim hitam bulduktan son-
ra Prens hazretleri bendenizi bir küçük salona götürerek
orada bendenizle birkaç dakika gayet nevâzişkarâne bir
suretde müsâhabe etmiş ve sıhhat ve afiyet cihankıymet
hazret-i Pâdişâhî’ye biddefeat istifsâr eylemişdir. Prens
hazretleri sefaret-i seniyye şerefine ber-mutad keşide olu-
nacak ziyafetin fehâmetlu Prenses hazretlerinin inhirâf-ı
mîzâcı hasebiyle te’hir olunduğunu Mösyö Gavro vasıta-
sıyla bendenize bildirdi”255.
Ahmed Tevfik Bey, Çetine’de görevde bulunduğu süre
içerisinde, Karadağ’da Osmanlı resmî tatillerinin kutlanma-
sını sağlamıştır. 1890 yılı sonunda Sultan II. Abdülhamid,
Karadağ Süvari Sınıfı Muhafızlarına hediye olarak gerekli
255 BOA, YA.HUS, 230/9, (Hicrî 03 Ra 1307-Miladî 28 Ekim 1889).
138 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

bütün teçhizatları yine onun girişimi ile vermiştir256. Daha


sonra Osmanlı Devleti’nin bir önceki Çetine Sefiri Ahmed
Cevad Paşa tarafından seçilen kandia-zaban cinsi iki saf kan
at, Çetine’ye gönderilmiş ve Prens’e takdim edilmişti257.
İki yıl görevde kalan Ahmed Tevfik Bey, sağlık prob-
lemleri nedeniyle görevini kendi isteği ile bırakmış 25 Ha-
ziran 1891’de mazereti kabul edilerek yerine Kaymakam
Ahmed Fevzi Paşa tayin edilmişti. Tevfik Bey bu karar
üzerine Hariciye Nezareti’ne bir teşekkür telgrafı gönder-
mişti258. Daha sonra veda hazırlıklarına başlayan Osmanlı
sefiri, Prens Nikola ile bu bağlamda bir görüşme yapmıştı.
Veda görüşmesinde, Prens onu iki ülke arasındaki ilişkilerin
gelişmesi ve korunması için verdiği hizmetlerinden dola-
yı, birinci dereceden Danilo Nişanı’yla ödüllendirmiştir259.
Ahmed Tevfik Bey, yeni sefir gelene kadar işleri yürütmek
için yerine başkâtibi Mehmed Bey’i maslahatgüzar olarak
görevlendirerek 2 Temmuz 1891’de İstanbul’a gitmek üzere
Çetine’den ayrılmıştır260. Tevfik Bey daha sonra Belgrad or-
ta elçiliği (Gesandten) (Mayıs 1893) ve Berlin büyükelçiliği
(Botschafter) (30 Kasım 1897-Ağustos 1908) yapmıştır261.
Berlin büyükelçiliği deneyimi nedeniyle çoğu zaman Sad-
razam Ahmed Tevfik Paşa’yla karıştırılır.
Tevfik Bey de tıpkı Ahmed Cevad Paşa gibi asker kö-
kenliydi. Çalışma prensipleri ve karakteri hakkındaki bilgi-
yi daha çok o Berlin Sefareti’ne sefirikebir olarak atandıktan
sonra hakkında yapılan yorumlardan elde ediyoruz. Onun
hakkında tespitleri 1898’de Berlin Sefareti’nde çalışan bir
256 Uğur Özcan, a.g.e., s. 150.
257 Jović, a.g.e., s. 167.
258 BOA, YA.HUS, 248/55, (Hicrî 18 ZA 1308-Miladî 25 Haziran 1891), s. 3.
259 Jović, a.g.e., s. 176.
260 BOA, YA.HUS, 248/86, (Hicrî 28.ZA.1308-Miladî 5 Temmuz 1891) s. 2.
261 Hermann Julius Meyer (Ed), a.g.m, s. 447; Kuneralp, a.g.m., s. 126.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 139

diplomatın eşi Mme Morel’den alıyoruz. Morel’in hatı-


ratına göre Tevfik Bey geldikten sonra “per se” diploma-
tik çalışma yok olmuş ve her şey askerî disiplin çizgisine
girmişti. Paşa, kısa konuşma ve kısa emirlerle işini çözer,
tartışma kabul etmez ve askerî itaat isterdi. O daha çok
askerî erkânla bir an evvel temasa geçmeye odaklanmıştı.
Zamanla birçok Alman aileyle tanışmış ve etrafı askerî sı-
nıftan Almanlarla dolmuştu262.
Osmanlı sefirlerinin 19. yüzyıl sonuna kadar sefir eş-
lerinin Avrupa başkentlerindeki görevlerinde kendilerine
eşlik etmelerine müsaade edilmiyordu. Tevfik Paşa’nın
eşi hanımefendi de kocasının yeni görev yerinin İstanbul
olacağını hayal ederken Berlin çıkmasıyla, hayal kırıklı-
ğı yaşamıştı. Ama hanımefendinin bu konuda yazılı ya da
yazısız kurallara aldırdığı yoktu. Şartlar ne olursa olsun
eşinin yanında olmayı ve ona destek olmayı tercih etmişti.
Alman sınırını ise kendi hizmetinde bulunan bir kadının
pasaportuyla geçmişti. İstanbul’a gitmeye hazırlanırken
rotayı Belgrad’dan Berlin’e çeviren çiftin bir de Pervin
isimli kızları vardı. Her ne kadar daha sonra itiraz gelse de
o kocasının yanında kalmak istediğini ve bunun için izin
verilmesi yönünde talebini iletti. Yaklaşık 10 yıl Berlin bü-
yükelçisi olarak burada ikamet edecek olan Ahmed Tevfik
Paşa’nın eşi hanımefendi, Avrupa toplumuna karışma te-
şebbüsünde bulunmamış, mutlu bir ev ve oluşturdukları
özel arkadaş dairesi içinde hayatlarını sürdürmüşlerdi. Ha-
nımefendi ayrıca bu süre içinde ülkenin dilini öğrenmek-
ten geri durmamış, akıcı bir Almancaya sahip olmuştu.
Uzun yıllar Türk sefirlerin düzenledikleri davetlere eşler
davet edilmiyor ve bu da organizasyonları Avrupalıların
bakış açısıyla “erkek erkeğe parti” görünümüne büründü-
262 Mme Morel, From an Eastern Embassy Memories of London, Berlin
& the East, J.B. Lippincott Company, Philadelphia 1920, s. 138-142.
140 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

rüyordu. 1899’da Ahmed Tevfik Paşa büyük bir parti dü-


zenlemiş, ilk defa konuklarını eşleriyle birlikte davet et-
mişti. Bu hadiseyi kaçırmayan Alman gazeteleri, “Türk se-
firliğinde ilk kez Padişah’ın bir temsilcisi, düzenlediği bir
eğlenceye kadınları da davet etti” şeklinde haber yapmış-
lar serbestçe yorumlar yazmışlardı. Diğer taraftan davetin
organize edildiği mekân çiçeklerle donatılmış, âdeta kışın
dondurucu soğuğunda içeride bahar havası estirilmişti263.
Ahmed Tevfik Bey döneminde Çetine Sefareti’nde bi-
rinci kâtip olarak Mahmud Bey görev yapmıştır. Mahmud
Bey, Mayıs 1890 tarihinde atandığı kâtiplik görevini Mart
1892 tarihine kadar sürdürmüştür264. 1895’te ise bir mahal-
le bekçisi ve arkadaşı tarafından saldırıya uğrayan Erkân-ı
Harb kaymakamlarından sabık Karadağ Sefiri Ahmed Tev-
fik bu saldırı sonucu yaralanmıştır.265

Ahmed Tevfik Paşa (soldan ikinci) Berlin Sefareti’ndeyken (1897-1908)

263 Mme Morel, a.g.e., s. 138-142.


264 Jović, a.g.e., s. 179.
265 BOA, Y.PRK.ŞH. 4/3, Tarih: 02.S.1310 (Hicrî).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 141

Aydınoğlu Ahmed Fevzi Paşa (1891-1908)


1891 yılına gelindiğinde daha
önce 1889 yılında Çetine Sefareti
için adı geçen Gadban Efendi’nin
ismi tekrar gündeme gelmiştir266.
Fakat onun uygun olmayacağı yö-
nünde rapor gelince267 yerine Pe-
tersburg Sefareti ataşemiliteri olan
Kaymakam Mirliva Aydınoğlu
Ahmed Fevzi Paşa uygun görüle-
rek 15 Temmuz 1891’de Çetine’ye
atanmıştı268. 17 Eylül’de Prens’in
Çetine Sefiri
resmikabulünde itimatnameleri Ahmed Tevfik Paşa’nın mührü
takdim ettikten sonra resmen göre-
vine başlayan Ahmed Fevzi Paşa, kabulün ardından Prens’in
odasında hususi surette görüşmede bulunmuş, aynı günün
akşamı da elçilik heyetiyle birlikte ziyafete davet edilmişti269.
Aydınoğlu Ahmed Fevzi Paşa, Trablusgarp Vilâyeti
Kumandanı Arif Paşa’nın oğludur. 24 Haziran 1858 ta-
rihinde İstanbul’da doğmuştur. Şumnu Kasabası Sıbyan
Mektebi’nde eğitime başladıktan sonra, Dersaadet Mekteb-i
İdâdi-i Tıbbiyesi’nde ve Şam İdâdi-i Askeriyesi ihtiyât ikinci
müntehî sınıfında, Dersaadet Mekteb-i İdâdi-i Harbiyesi’nde
ve Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne’de eğitim hayatına devam
etmiştir. Ahmed Fevzi Paşa, Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne’de
iken Zağra ve Derbend Köyü Muharebelerine katılmış ve bu

266 BOA, Y.A.HUS, 213/55 (Hicrî 15.Ş.1305-Miladî 26.04.1888).


267 BOA, Y.PRK.BŞK, 20/81 (Hicrî 13.Ş.1308-Miladî 24.03.1891).
268 BOA, İ.HR, 322/20781(Hicrî 08.ZA.1308-Miladî 15.6.1891); BOA,
İ.HR, 322/20791 (Hicrî 30.ZA.1308-Miladî 7.7.1891). Ayrıca bkz.
Salnâme-i Nezâret-i Umûr-ı Hâriciyye, Dersaâdet Alem Matbaası Ah-
med İhsan ve Şürekâsı, 1320, s. 234; Öztuna, a.g.e., s. 52-53.
269 BOA, YA.HUS, 251/94, (Hicrî 15.S.1309-Miladî 04.08.1906).
142 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

muharebelerindeki başarısından dolayı İftihar Madalyası


almıştı270.
1877 yılında Erkân-ı Harbiye sınıfına geçiş yapan Fev-
zi Paşa, iki sene sonra 1879’da Erkân-ı Harbiye mülâzım-ı
saniliğini ve Kasım 1882’de de mülâzım-ı evvelliğini ka-
zanmıştı. 26 Temmuz 1881’de Erkân-ı Harbiye yüzbaşı-
lığıyla Mekteb-i Harbiye’den mezun olmuş ve bir sene
geçmeden Haziran 1882’de Mısır fevkalade komiserliğine
atanmıştır. Ancak onun buradaki görevi fazla uzun sürme-
miş, 48 gün çalıştıktan sonra 60 Osmanlı lirası harcırah
alarak 23 Ağustos 1882 tarihinde İskenderiye Kolordû-yı
Hümâyûn Erkân-ı Harbiyesi’nde görevlendirilmiştir. Bu
görevine atanmadan evvel 6 Temmuz 1882 tarihinde dör-
düncü rütbeden Nişân-ı Osmânî verilmiştir271.
Şubat 1883’te Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne Erkân-ı
Harbiye’de ikinci ve üçüncü sınıflarda okutulan istatis-
tik, coğrafyâ-yı sevkü’l-ceyş, piyade ve süvari dersleri ile
üçüncü sınıflarda okutulan coğrafyâ-yı askerî derslerini
vermek üzere öğretmen olarak
atanmıştır. 13 Mayıs 1883 ta-
rihinde Dâhiliye Nezareti ta-
rafından oluşturulan Taksim-i
Vilâyet Komisyonu’nda görev-
lendirilmiştir. Bu göreve dört
ay devam etmiş ve 5 Ağustos
1883’te rütbesi Erkân-ı Harbiye
binbaşılığına yükseltilmiştir272.
Fevzi Paşa, ilk yurt dışı
Ahmed Fevzi Paşa (1891-1908) tecrübesini 17 Haziran 1884’te
270 BOA, HR. SAİDd, 13/7, (Hicrî 08.Ca.1324-Miladî 04.08.1906).
271 BOA, HR. SAİDd, 13/7 (Hicrî 08.Ca.1324-Miladî 04.08.1906).
272 BOA, HR. SAİDd, 13/7.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 143

yaşamıştı. Prusya Mekteb-i İdâdi-i Askeriyesi’nce yapıla-


cak olan mektep binası mevkiinin keşfi için görevli olarak
gittiği Prusya’da 15 gün kalmış ve vazifesi bittikten son-
ra yeniden İstanbul’a dönmüştür. Temmuz 1886’da Kas-
tamonu Rüşdiye-i Askeriyesi’nce yapılan bazı tahkikatın
icrasına memur edilmiş ve yaklaşık iki hafta içinde kendi-
sine verilen görevi yerine getirerek İstanbul’a dönmüştür.
Fevzi Paşa daha sonra Ocak 1887’de Harbiye Nezâreti’nde
oluşturulan “Askeralma Komisyonu”nda görevlendirilmiş ve
burada yaklaşık üç ay görev yapmıştır. 21 Nisan 1887’de altı
bin kuruş maaşla Petersburg Sefareti ataşemiliterliğine tayin
edilerek rütbesi kaymakamlığa yükseltilmiştir. Petersburg
Sefareti’ndeki bu görevi onun diplomatlığa doğru attığı çok
önemli bir adımdı. O yıl kendisine üçüncü rütbeden Mecidî
Nişanı verilen Fevzi Paşa, Mart 1891’de miralaylığa terfi
olmuştur. Nihayet 15 Temmuz 1891 tarihinde altı bin kuruş
maaş ve dört bin kuruş tahsisat ile Çetine Sefareti’ne tayin
edilmiştir273.
Ahmed Fevzi Paşa Çetine’ye 1891 yılının Ağustos ayın-
da ulaşmış ancak Prenses Milena’nın rahatsızlığı nedeniyle
Prens Nikola’nın sarayında yapılacak kabul töreninin erte-
lendiği kendisine bildirilmiştir. Bunun üzerine Ahmed Fev-
zi Paşa, İşkodra’ya geçmiş ve Eylül ayının ortalarına kadar
orada kalmıştır. Fevzi Paşa, Osmanlı Devleti’ne ait resmî
bir tatili kutlamak üzere İşkodra’dan Çetine’ye dönmüş ve
17 Eylül’de saat 11’de saraya kabul edilmiştir. Ahmed Fev-
zi Paşa, büyük salonda kalabalık bir devlet ricalinin önünde
Prens Nikola’ya itimatnameyi takdim etmiştir. Yine aynı
gün Karadağ Prensi, yeni Osmanlı sefiri onuruna sarayda
bir yemek vermiştir274.
273 BOA, HR. SAİDd, 13/7.
274 Jović, a.g.e., s. 167; BOA, Y.A.HUS, 251/94, (Hicrî 15.S.1309-20 Ey-
lül 1891).
144 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Ahmed Fevzi Paşa, Çetine’deki görevini sürdürürken


1896 yılında paşa rütbesine yükselmiş ve kendisine Ma-
yıs 1896’da tebdîlen ikinci rütbeden Osmanî Nişanı ve-
rilmişti. Maaşında ve tahsisatında iyileştirmeye gidilerek
1897 yılında maaşı 5.400 kuruşa, tahsisatı ise 3.600 kuru-
şa yükseltilmişti. Fakat Ağustos 1898’de Çetine Sefareti
kâtiplerinin harcırahlarının ayrılması nedeniyle bu tahsisat
800 kuruşa inerken Fevzi Paşa’nın rütbesi yükselmiş ve
Paşa, Erkân-ı Harbiye mîrlivâlığına terfi edilmiştir275.
Ahmed Fevzi Paşa’nın Çetine sefirliği sırasında, çok
ciddi hadiseler meydana gelmişti. 1898 yılında küçük bir
kıvılcımla başlayan hadiseler bir anda büyümüş Osmanlı-
Karadağ sınırında yer alan Berane’de vahim olayların zuhur
etmesine neden olmuştu. İki devlet arasında siyasi bir krizin
patlak vermesinin an meselesi hâline geldiği bu dönemde
Karadağlılar Berane’nin zaptına kalkışmışlar, sınır kulele-
rini yıkarak içindeki askerleri öldürmüşlerdi. Kendilerine
müdahale eden kimsenin olmayışı onları biraz şaşırtsa da
Berane kasabasını ele geçirmeyi düşünecek kadar da cesa-
retlendirmişti. Berane kumandanı Kâzım Bey Karadağlıları
ancak top ateşi ile durdurabilmiş, yoğun ateşe karşı koya-
mayan Karadağlılar çekilmek zorunda kalmışlardı276.
Ahmed Fevzi Paşa’nın tarafsız öneri ve bildirileri sa-
yesinde, Osmanlı hükûmeti yerinde kararlar alarak olay-
ların daha da büyümesini önlemiş ve sorunun çözülmesi
sağlanmıştır. Bu münasebetle, Ahmed Fevzi Paşa, Karadağ
hükûmetinin gayritabii şekilde tasarlanan sınırın, karşılık-
lı ihtilaf nedeni olarak kalacağı kanaatini taşıdığı için, bu
problemi çözmek amacıyla görevlendirilen milletvekille-
rinin Karadağ’a gelmesini Osmanlı hükûmetine ısrarla bil-
275 Jović, a.g.e., s. 167.
276 Temizer, Osmanlı-Kardağ Sınır Anlaşmazlıkları..., s. 57-58.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 145

dirmiştir. Nihayet Paşa’nın bu önerisi 1905 yılında kabul


edilmiştir. Seçilen heyetin aylarca süren arazi çalışmala-
rından sonra Osmanlı-Karadağ sınır anlaşması bir sonraki
yılın ortalarında gerçekleştirilebilmiştir277.
Karadağ’ı ziyaret eden ve Osmanlı Devleti’nin siyase-
ten tanımadığı kişilere karşı nasıl bir tavır takınacağı ko-
nusu sefirleri eskiden beri uğraştıran bir mevzuuydu. Bir
örneği Mehmed Rıza Bey’in sefirliği döneminde yaşanılan
durum, Fevzi Paşa’nın 31 Mayıs 1898 tarihinde çektiği ve
Bulgaristan Prensi’nin Haziran’ın 15’inde Karadağ’a zi-
yaret gerçekleştireceğine dair telgrafıyla tekrar gündeme
gelmişti. Çetine sefiri, Bulgaristan Prensi orada bulunduğu
müddet içinde Bulgar Prensi’ne ve beraberinde gelen Bul-
gar politika memurlarına nasıl muamele etmesi gerektiği
konusunda bir yanlışlık yapmak istemiyordu. Zira Bulgaris-
tan, Osmanlı Devlet tarafından resmen tanınmıyor ve özerk
statüsüyle kabul ediliyordu. Bu durumda konuk Prens’in
kabul töreninde bağımsız bir devlet lideri gibi karşılanması,
Osmanlı Devleti’nin uluslararası arenada saygınlığına göl-
ge düşüreceği gibi, karşılan-
maması da evsahibi Karadağ
Prensi’ne karşı bir tavır ola-
rak addedilecekti. Bunun için,
hükûmetten ne yolda hareket
edileceği hakkında talimat is-
tiyordu. Konu hassasiyeti ne-
deniyle 8 Haziran’da Meclis-i
Mahsus-ı Vükelâ’ya sevk
edilmiş ve orada görüşülmüş-
tü. Hatta bu hususta geçmişte
Aydınoğlu
Bulgar Prensi’nin benzer ziya- Ahmed Fevzi Paşa’nın mührü
277 Jović, a.g.e., s. 167, 169.
146 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

retlerinde Osmanlı sefirlerinin nasıl bir tavır takındıklarına


bakılmış ve 1881 yılında Bulgaristan Prensi ve Prensesi’nin
Romanya ziyaretinde Bükreş sefirinin uygulaması incelen-
miştir. Sonuçta konuk Prens’in Çetine’ye gelişinde Fevzi
Paşa’nın onu karşılamaya gitmesine, mülakat esnasında
misafirliğin gerektirdiği lisan ve nazikâne muameleyle ik-
tifa edilmesine karar verilmişti. Fakat gelen talimat Fevzi
Paşa’yı tatmin etmemiş, ziyarete günler kala 29 Haziran
1898’de çektiği yeni bir telgrafta, talimata uyacağını ancak
bu gezide bir siyasi maksat sezdiğini ve Bulgar politika me-
murlarının tahrikleriyle Bulgar Prensi’nin Çetine’de âdeta
müstakil bir hükümdar gibi kabul edileceği endişesi taşıdı-
ğını ifade etmişti. Ona göre, konuk Prens’e refakat edil-
mesi mani olmak için ne gerekiyorsa yapılmalıydı. Fevzi
Paşa, Prens’in Çetine’ye girişinde düzenlenen karşılama
töreninde çok müşkül bir duruma düşmemek için bu gezi-
nin Bulgar Komiserliği kanalıyla tamamen engellenmesi
yoluna gidilmesinin daha uygun olacağına inanıyordu278.
Anlaşılan o ki Osmanlı hükûmeti Bulgaristan Prensi’ne
karşı tutumunu gitgide yumuşatıyordu. Hatta bu krizden
bir yıl sonra Bulgaristan Emareti tarafından Çetine Sefiri
Ahmed Fevzi Paşa’ya verilen nişanın kabulü bu politika
değişiminin net bir işaretidir279.
Ahmed Fevzi Paşa’nın çalışmaları önemli derecede,
Karadağ’daki Osmanlı tebaasının konumu, Müslüman nü-
fusun yükümlülükleri ve sivillerin hakları meselesi üzeri-
ne odaklanmıştır. Çalışmalarının sonuçlarından biri, dev-
let okullarındaki Müslüman çocukların zorunlu eğitim ve
öğretiminin resmen kabulü ve Karadağ’daki ilk Müslüman
okulunu inşa etmek için Karadağ hükûmetinin verdiği karar
278 BOA, BEO, 1142/85592, (18.M.1316-Miladî 8 Haziran 1898).
279 BOA, BEO, 1278/95786, (Hicrî 26.L.1316-Miladî 9 Mart 1899).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 147

olmuştur280. Fevzi Paşa 1894 yılında Yıldız Sarayı’na gön-


derdiği şifreli telgrafta, Karadağlı Müslümanların eğitim ih-
tiyaçları konusunda Padişah’a bilgiler vererek Müslümanlar
için Podgorica’da bir okula ihtiyaç duyduğunu aktarmıştı.
Telgrafında Bar ve Ülgün mekteplerinin öteden beri açık ol-
duğunu ve eğitim verdiğini söyleyen Osmanlı elçisi, Müs-
lüman nüfusunun önceden yoğun olarak bulunduğu Nikşik,
Kolaşin ve İşboz gibi yerlerde Müslüman halkın göç etme-
si nedeniyle sayıca azaldıklarını dile getirmişti. Podgorica
dışında Müslümanların mektebe ihtiyaç duydukları yerler-
de çocuklarına dinlerini ve kültürlerini öğretebilecekleri
mekânlar varlığına vurgu yapan Fevzi Paşa, Podgorica’da
ise hâlihazırda iki mektep olmasına rağmen bu okulların
harabe durumda olduğunu söylemişti. Osmanlı sefiri daha
önceden 21 Kânunusani 1307’de merkeze yazdığı yazıda,
mekteplerin açılması için yardım isteğinde bulunmuş ve bu
girişimi sonucunda, Maarif Nezareti’nin 1 Ocak 1890 tarihli
yazısıyla 100 lira atıyye-i seniyye (padişah yardımı) alma-
yı başarmıştı281. Ahmed Fevzi Paşa’nın Podgorica’da harap
hâlde olan iki Müslüman mektebinin yerine yeni bir Rüşdiye
mektebi yapılması için sonunda çabalar sonuç vermiş Prens
Nikola’nın onayıyla okul inşası 1892 yılında başlanmış282
ve bir yıl içinde tamamlanmıştır. Mektebin açılışına ise
bizzat oğlu Prens Mirko’nun katılması gündeme gelmişti.
Sultan Abülhamid’in cülus yıldönümü yapılması planlanan
bu anlamlı açılış anısına Prens Mirko’ya bir Nişân-ı Âl-i
Osmâni verilmesine karar verilmişti.283 Nitekim Mirko, vaa-
280 Jović, a.g.e., s. 169.
281 BOA, Y.PRK.EŞA, 20/34 (Hicrî 19.Ra.1312-Miladî 19.09.1894);
MF.MKT., 148/1, 25.M.1310 (Hicrî)
282 BOA, MF.MKT, 147/130 (Hicrî 24.M.1310 -Miladî 17.08.1892)
283 BOA, YPRK EŞA 20/34, 19.RA.1312-19.9.1894
148 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

dini yerine getirmiş ve okulu törenle açmıştır. Ekim 1894’te


törenle açılan okulun bu açılış töreninde Çetine Sefiri Ah-
med Fevzi Paşa başta olmak üzere Podgorica şehbenderi ile
Karadağ memurları hazır bulunmuşlardı.284. Her ne kadar
Karadağlılar, Müslüman mekteplerine pek iyi gözle bak-
masalar da Podgorica’da Müslüman mektebinin açılışına
Prens’in oğlu Mirko’nun bizzat katılması, Karadağlı Müs-
lümanları olduğu kadar Çetine Sefiri Ahmed Fevzi Paşa’yı
da memnun etmiştir285. Her ne kadar Karadağ hükûmetinin
İslam mekteplerine bakışında bir olumsuzluk söz konusu
olsa da söz konusu bu Rüşdiye mektebinin açılmasına ses
çıkarmamışlar hatta bizzat açılışını dahi yapmışlardı. Ah-
med Fevzi Paşa dindaşlarına karşı yaptığı naçizane büyük
bir hizmet olarak tarif ettiği okul açılışını anlattığı telgrafın-
da ayrıca Podgorica’daki Karadağlı Müslümanların bu ha-
dise nedeniyle kendilerine pişva olarak gördükleri halife-i
zîşanlarına (Padişaha) dualar ettiklerini belirtmiştir286.
Fevzi Paşa’nın en dikkat çekici ve bugüne kadar hiç bi-
linmeyen girişimlerinden birisi Karadağ’ın o zamanki baş-
kenti Çetine’de cami-i şerif yaptırma çabasıdır. Çetine’de
münasib bir mahallin camii inşası için tahsis edilmesi tekli-
fi 1899 yılının Mart ayında Prens’e iletilmiş o da “Hilafet-i
284 Prens Mirko’ya o gün, Nişân-ı Âl-i Osmânî takdim edilmiştir. Prens
Mirko’nun Padişah’ın gönderdiği bu madalyaya layık görülmesi, Kara-
dağ Prensi’ni de oldukça memnun edecektir. Küçük oğlu Prens Mirko
ve büyük oğlu Prens Danilo da cülûs yıldönümünde Padişahı tebrik için
Osmanlı elçiliğine gitmişler kendilerine takdim edilen nişanlar için teşek-
kürlerini iletmişlerdi. Okulun açılış sırasında ayrıca Sultan Abdülhamid’e
ömrünün uzun olması için dualar edilmiştir. BOA, Y.A.HUS, 310/2 (Hicrî
01.R.1312-Miladî 30.09.1894).
285 BOA, Y.PRK.EŞA, 20/34 (Hicrî 19.Ra.1312-Miladî 19.09.1894).
286 BOA, Y.PRK.EŞA, 20/34. Karadağ’da Müslümanların eğitimleri konu-
sunda ayrıntılı bilgi için bkz. Temizer, Karadağ’ın Sosyal ve Ekonomik
Yapısı..., s. 157-164.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 149

Muazzama-i İslamiye canib-i âlîsinden ibraz-ı lûtf ve muave-


net buyurulmasını” arzu ettiğini belirterek yeşil ışık yakmış-
tı. Fevzi Paşa, aldığı bu olumlu cevap üzerine, Dersaadet’e
çektiği şifreli telgrafla durumu Padişah’a iletmişti. Çetine’de
Müslüman ahali için bir cami-i şerif vücuda getirilmesi me-
selesinin, Padişah’ın tensibiyle Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ’da
müzakere edilmesine ve sefaret-i seniyye ile bil-muhabere bu
camiin nasıl inşa edileceğinin bildirilmesine karar verilmiş-
ti287. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetinde dahi tam anlamıyla
ele geçirilemeyen, geçirilse dahi kısa süre sonra hâkimiyetin
tekrar Karadağlılara terk edildiği Çetine’de bilindiği kadarıy-
la hiç Müslüman mabedinin yapılamamış olması bir anlamda
onun bu çabalarının ne derece dikkate değer girişim olduğu-
nu göstermektedir.
Karadağ Prensi tarafından nişan da verilen Ahmed Fevzi
Paşa288 II. Meşrutiyet’in ilanı dönemini müteakip iki ay da-
ha sefirlik vazifesini yürütmüştür. Halefi Abdulbaki Bey’in
(Baki Bey) 9 Eylül 1908’de Çetine Sefareti’ne atanmasıy-
la görevi 1 Ekim 1908’de son bulan Ahmed Fevzi Paşa289,
yaklaşık 17 yıldır sürdürdüğü Çetine sefirliği görevini böy-
lelikle noktalamıştır290. O, Karadağ’daki II. Meşrutiyet’in
ilk, Abdülhamid’in ise son elçisi olmuştur. Ayrıca Prens
Nikola’nın yaptığı tarihî ikinci İstanbul ziyaretine şahitlik
edenler arasında bulunması, ona ayrı bir önem katmak-
tadır. Osmanlı-Karadağ ilişkilerinin gelişmesine büyük
katkı sağlayan tecrübeli diplomat, Çetine Sefareti’nde en
uzun süreli görev yapan kişi olmuştur. Bu başarısında hiç
287 BOA, BEO, 1280/95998, (Hicrî 4.Za.1316-Miladî 16.3.1899)
288 BOA, İ.TAL, 18/1310/N-177 (Hicrî 12.N.1310-Miladî 30.3.1893);
BOA, İ.TAL, 115/1315/S-074, (Hicrî 02.S.1315-Miladî 2.7.1897).
289 BOA, İ.HR, 415 /1326/Ş -09 (Hicrî 13.Ş.1326-Miladî 9.9.1908).
290 Uğur Özcan, a.g.e., s. 118.
150 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

şüphesiz onun Arapça, Fransızca, Farsça, Rusça ve Sırpça


dillerini biliyor olmasının etkisi vardır. Fevzi Paşa’nın bu
özelliği, onun Karadağ bürokrasisiyle daha rahat iletişim
kurmasını sağlarken diğer taraftan Karadağ halkıyla da
bütünleşmesini kolaylaştırmıştı291.
Ahmed Fevzi Paşa’nın görev yaptığı dönemde başki-
tabette İskender Efendi, Edonijadis Bey (Temmuz 1892-
1895), Mehmed Bey, Mustafa Nazım Bey (1893-1897),
Mahmud Nefi Bey (1897-), Fedon Bey, Fatih Bey (1896-
1898), Nasuhi Bey, İhsan Fevzi Bey, Hüseyin Cevad Bey
(Haziran 1905-Haziran 1907) ve Süleyman Faik Bey (Ha-
ziran 1907) görev yapmışlardır292.
Karadağ Prensi tarafından üçüncü rütbeden Danilo
Nişanı’na layık görülen Başkâtip Fedon Bey293, 1895 yılı
Aralık ayında Londra Sefareti başkitabetine atanmış ye-
rine İbrail Şehbenderi Fatih Bey getirilmiştir294. Mustafa
Nazım Bey, 1897 yılı Şubat ayında Tahran Sefareti ikin-
ci kâtipliğine atanmış, yerine Tercüme Odası hulefasın-
dan Mahmud Nefi Bey getirilmiştir295. Yine Ahmed Fevzi
Paşa’nın memuriyetinde başkâtip olarak görev yapanlar
arasında daha önce Atina Sefareti ikinci kâtipliği vazife-
sini yürüten Hüseyin Cevad Bey dikkati çeker296. Cevad
Bey Çetine’de göreve başlamasından iki yıl sonra Peters-
burg Sefareti Başkâtibi Süleyman Faik Bey ile becayiş
291 BOA, HR. SAİDd, 13/7, (Hicrî 08.Ca.1324-Miladî 04.08.1906).
292 BOA, Y.A.RES, 53/4 (Hicrî 09.R.1308-Miladî 22.11.1890); BOA,
İ.HR, 324/20934 (Hicrî 11.CA.1309-Miladî 11.1.1892); BOA, İ.DH,
1256/98630 (Hicrî 18.CA.1309-20.12.1891); Jović, a.g.e., s. 179.
293 BOA, İ.TAL, 74/1312/N-051 (Hicrî 02.N.1312-Miladî 27.2.1895).
294 BOA, BEO, 722/54083 (Hicrî 11.B.1313-Miladî 28.12.1895 ); BOA,
Y.PRK.BŞK, 44/88, (Hicrî 15.B.1313-Miladî 01.01.1896).
295 BOA, BEO, 907/67974, (Hicrî 9.N.1314-Miladî 11.02.1897).
296 BOA, İ.HR, 395/1323/M-09 (Hicrî 16.M.1323-Miladî 23.03.1905)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 151

yaparak Petersburg’a giderken Süleyman Faik Bey Çetine


Sefareti’nin yeni başkâtibi olmuştur297.

Çetine Sefiri Ahmed Fevzi Paşa (ayakta ortada), Prens Nikola’nın oğulları
1. Prens Danilo, 2. Prens Mirko, 3. Prenses Helena, 4. Prenses Anna, 5. Prenses
Aksana (Ksenija) ve yabancı ülke elçilerinin bazıları ve haremleri, 11. Sefaret-i
Seniyye katibi Nazım Bey. Tenis sporu sonrası, Hicrî 310 (1892-93)

Çetine Sefiri Ahmed Fevzi Paşa (ortada ayakta fesli) ve Ülgün şehbenderi
(sol başta oturan) ve sefaret-i seniyye başkâtibi (sol başta ayakta) Çetine’de
yabancı devlet elçileri ve eşleriyle

297 BOA, İ.HR, 406/1325/R-35 (Hicrî 28.R.1325-Miladî 10.6.1907); BOA,


BEO, 3075/230625, (Hicrî 01.Ca.1315-Miladî 12.07.1907).
152 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Çetine Sefaret-i Seniyyesi çalışanları, H.1313.


Oturanlar sağdan sola: Başkatip Nazım Bey, Orta elçi Ahmed Fevzi Paşa, Bar-
Ülgün Şehbenderi Serkiz Efendi (Yıldız Albümü, 91243/5)

Abdulbâki (Bâki) Bey (1908-1910)


1860 yılında İstanbul’da doğan Abdulbâki Bey, Ragıb
Bey’in oğludur. Sırasıyla Muallim-i Mahsus, Aksaray’da-
ki Mahmudiye Mekteb-i Rüşdiyesi ve Mekteb-i Mahrec-i
Aklam’da (Lisan Mektebi) eğitim görmüştür. Başarılı bir
öğrencilik hayatı geçirmiş, son okuduğu iki okuldan da
pekiyi derece ile mezun olmuştur. Baki Bey Farsça, Fran-
sızca ve Arapça biliyordu298.
13 Ekim 1877 tarihinde 18 yaşında iken Hariciye Kâtibi
Kalemi’ne dâhil olmuştur. 1878’de 25 kuruş olan maaşı,
1880 yılı sonunda 125 kuruşa, 1881 yılında 300 kuruşa yük-
selmiştir. Aynı yıl Umûr-ı Hukukiyye-i Muhtelita Kalemi’ne
nakledilen Abdulbâki Bey, Eylül ayında buradaki maaşın-
298 BOA. HR. SAİDd, 22/21, (Hicrî 04.S.1328-Miladî 15 Şubat 1910).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 153

dan feragat ederek Hariciye Mektûbî Kalemi’ne 17 Aralık


1881’de stajyer olarak girmiş ve maaşı 750 kuruşa kadar
çıkmıştır. 14 Eylül 1883 tarihinde 750 kuruşluk maaşını
almak kaydıyla ayrıca 3.000 kuruş maaş ve 5.000 ku-
ruş harcırah alarak Karadağ Tahdid-i Hudud Komisyonu
Fransızca kâtipliğine tayin edilmiştir. Bu münasebetle
kendisine Eylül 1883’te dördüncü rütbeden Mecidî Nişanı
verilmiştir. Mart 1884’te rütbesi yarbaylığa yükseltilmiş-
tir. Daha sonra Hariciye Kitabeti’ndeki görevinden istifa
eden Abdulbâki Bey Mektûb-i Hariciye Kalemi’ndeki gö-
revine dönmüştür299.
Abdulbâki Bey 13 Aralık 1885’te Hariciye Mektûbî Kale-
mi maaşı baki kalmak üzere Hariciye Başkitâbeti hizmetine
girmiştir. Bu görevi müddetince çeşitli ülkeler ve Osmanlı
Devleti’nden muhtelif nişanlar alan Bâki Bey 1886’de Ka-
radağ hükûmeti tarafından üçüncü dereceden Danilo Nişa-
nı, Ocak 1887’de İran Devleti tarafından üçüncü sınıf Şîr
ve Hurşid Nişanı ve Ağustos 1887’de Osmanlı Devleti ta-
rafından dördüncü rütbeden Osmânî Nişanı’yla taltif edil-
miştir. 1887 yılının Ağustos ayında 1.200 kuruş maaş ile
Umûr-ı Şehindarî İdaresi’ne tayin edilen diplomat, Ekim
1888’de 1.500 kuruş maaşla Hariciye Nezareti İstişare
Odası’nda göreve başlamıştır. Bu görevi sırasında Yaban-
cı Postalarının İlgası Komisyonu ile Avusturya ve Rusya
devletleriyle imzalanacak gümrük tarifelerinin tetkiki ve
ayrıca Almanya ve Avusturya devletleriyle imzalanan an-
laşmanın yenilenmesi çalışmalarında bulunmuştur. Bâki
Bey bu çalışmalarının ardından, 10 Eylül 1889’da üçün-
cü rütbeden Mecidî Nişanı’yla taltif edilmiştir. Bunu Sırp
hükûmetinin Şubat 1890’da kendisine verdiği üçüncü rüt-
beden Takov Nişanı takip etmiştir. 27 Mart 1891 tarihinde
1900 kuruş maaşla Petersburg Sefareti başkâtipliğine tayin
299 BOA. HR. SAİDd, 22/21, (Hicrî 04.S.1328-Miladî 15 Şubat 1910).
154 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

edilmesi300, onun ilk yurt dışı temsilcilik görevi olmuştur.


Daha sonra Hariciye Nazırlığı Mektûbî muavinliği görevine
getirilmiş ve bu görevini Çetine Sefareti’ne atanacağı 1908
yılına kadar sürdürmüştür301.
Abdulbâki Bey 9 Eylül 1908 tarihinde Osmanlı De-
vleti’nin Karadağ nezdinde Çetine sefiri olarak atanmış, 1
Ekim 1908’de görevine başlamıştır302. II. Meşrutiyet dö-
nemi Osmanlısının, Karadağ’da görev yapan ikinci sefiri
olan Abdulbâki Bey, yazışmalarda “Bâki Bey” diye anıl-
mıştır303. Karadağ hükûmeti tarafından Danilo Nişanı veri-
len304 Abdulbâki Bey’in başkitabetinde ise vekâleten Talat
Bey bulunmuştur305.
Sefirliği döneminde Osmanlı Devleti’nde köklü deği-
şiklikler olmuş, İttihat ve Terakki yönetimi gücü eline ala-
rak Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirmiştir. Abdulbâki
Bey, bu yönüyle gerçekten zor bir dönemde zor bir görev
ifa etmiştir.
Bu dönemde Karadağ hükûmetinin Sancak bölgesine
saldıracağı söylentileri yayılmaktaydı. Prens Nikola önce-
likle, Karadağ’ın Sancak’a saldırmayı planladığı söylenti-
lerini inkâr etmek ve Osmanlı hükûmetini bu konuda ik-
na edebilmek için Brigadier Janko Vukotic’i özel temsilci
olarak İstanbul’a göndermişti. Prens, bir taraftan İstanbul’a
özel temsilci göndererek İstanbul hükûmetini iknaya çalışır-
ken diğer taraftan Abdulbâki Bey’i de bu konuda ikna etme-
300 BOA. HR. SAİDd, 22/21.
301 BOA, BEO, 3389/254153, (Hicrî 07.Ş.1326-Miladî 02.11.1908).
302 Öztuna, a.g.e., s. 52-53.
303 BOA, İ.HR, 415/1326/Ş-06 (Hicrî 06.Ş.1326- Miladî 2.9.1908).
304 BOA, İ.TAL, 462/1327/Ş-16 (Hicrî 13.Ş.1327- Miladî 30.8.1909).
305 Karadağ Prensi tarafından üçüncü derece Danilo Nişanı takdim edil-
miştir. BOA, İ.TAL, 458/1326/Za-042 (Hicrî 18.ZA.1326-Miladî
12.12.1908).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 155

ye çalışmıştır. Prens, Abdulbâki Bey’i Karadağ ile Osmanlı


Devleti arasındaki ticaret sözleşmesinin yapılmasındaki
gayretlerinden dolayı birinci sınıf Danilo Nişanı ile ödüllen-
dirmiştir. Prens Nikola nişanın takdimi sırasında Abdulbâki
Bey’e şu konuşmayı yapmıştır: “Şu anda sizin ülkenize kar-
şı iyi niyetimin bir göstergesi olarak size bu rütbeyi veri-
yorum. Aramızdaki güvensizliği yayan gücü, saldırıları ya
da bunlara neden olan unsurlardan birisini yok etmek için
kendimizi ortaya koyduğumuz öylesine çok dostane duy-
gularımız var ki. Bunu Sultan’a bildiriniz” Abdulbâki Bey
nişanı aldığı için çok memnun olmuştu306.
Abdulbâki Bey, Berlin Antlaşması’nın 29. maddesini
geçersiz kılmak için alınan uluslararası kararla Karadağ’ın
menfaatine sonlandırılan ilhak krizinin çözümü konusunda-
ki meşguliyetinden başka, dikkatini Karadağ’daki Müslü-
manlara vermiştir. Karadağ’daki Müslümanların konumu-
nun tehlikeye atıldığını söylemiş ve Karadağ hükûmetini
bu konuda eleştirmiştir. Abdulbâki Bey ayrıca Karadağ’ın
ekonomik planlarındaki yabancı sermaye yatırımları konu-
sundaki görüşmelerle de yakından ilgilenmiştir307. Osmanlı
Devleti ile Karadağ arasında akdedilen 3 Nisan 1910 tarihli
Ticaret Mukavelenamesi’nin ortaya çıkmasında gösterdiği
gayret dikkate değer bulunurken bu mukavelenamelerin
mübadele işleriyle yine o ilgilenmiştir308.
Abdulbâki Bey Çetine’de zor bir dönemde yaptığı se-
firlik görevini 16 Mayıs 1910 tarihinde Mehmed Sadred-
din Bey’e bırakmıştır. Mehmed Sadreddin Bey Hariciye
Nezareti Evrak-ı Umûmiye müdürlüğü görevinde bulunu-
yordu. Çetine Sefareti’ne atanınca Abdulbâki Bey de onun
306 Jović, a.g.e., s. 173.
307 Jović, a.g.e., s. 173.
308 BOA, İ.HR, 422/18, Hicrî 22.R.1328.
156 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

yerine söz konusu göreve atanmıştır. Başka bir ifade ile


görevlerinde becayiş yapmışlardır309.

Mehmed Sadreddin (Seymen) Bey (1910-1911)


Mehmed Sadreddin Bey aslında Çetine Sefareti’ne çok
daha önce, Ahmed Fevzi Paşa’nın yerine atanmayı 8 Ara-
lık 1908’te istemişti. Hatta o zamanlar Tahran Sefareti’nde
maslahatgüzar olan Mehmed Sadreddin, Sadrazam Kamil
Paşa’ya bu isteğini bildirmişti.310 Fakat bu isteği yerine
getirilmeyen Sadreddin Bey, Hâriciye Evrâk-ı Umûmiye
müdürlüğü vazifesiyle görevlendirilmişti311. Ancak iki yıl
sonra 16 Mayıs 1910’da Abdulbâki Bey’le becayiş yönte-
miyle görev değişimi yaparak bu arzusu yerine getirilecek-
ti312. Abdulbâki Bey’in yerine Mehmed Sadreddin Bey’i
Karadağ nezdinde Çetine sefiri olarak atayan Osmanlı
Devleti, kararı Karadağ Prensi’ne bir name-i hümâyûn ile
bildirmiştir313. Sadreddin Bey göreve başladıktan iki ay
sonra 28 Ağustos’ta Prens Nikola krallığını ilan edip ye-
ni bir dönem başlatınca yeni rejimle birlikte, doğal olarak
elçilerin yenilenip yenilenmeyeceği sorusu gündeme gel-
mişti. Fakat Mehmed Sadreddin Bey, mevcut görevinde
kalarak314, Osmanlı Devleti’nin “Karadağ Krallığı“ nez-
dinde ilk Çetine elçisi olarak tarihe geçmiş ve yeni krala
yeniden itimatname sunmuştu.
Onun göreve başladığı dönemde Karadağ ile Osmanlı
Devleti arasında Malisör mültecileri sorunu yaşanmaktaydı.
Bu nedenle Çetine’deki diğer yabancı sefirler gibi Mehmed
309 BOA, BEO, 3749/281117, (Hicrî 04.Ca.1328-Miladî 14.05.1910).
310 BOA, Y.E.E.KP, 33/3274 (Hicrî14.ZA.1326-Miladî 8.12.1908).
311 BOA, İ.HR, 422/1328/Ca-12 (Hicrî 03.CA.1328-Miladî 13.05.1910).
312 BOA, BEO, 3749/281117 (Hicrî 04.Ca.1328-14 Mayıs 1910).
313 BOA, İ.HR, 422/1328/Ca-01 (Hicrî 06.CA.1328-Miladî 9.11.1910).
314 BOA, İ.HR, 423/42, (Hicrî 02.N.1328- Miladî 7 Eylül 1910).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 157

Sadreddin Bey de dikkatini bu olay üzerine yoğunlaştır-


mıştır. Karadağ hükûmetinin mülteciler konusundaki poli-
tikasına Çetine’deki sefirler arasında en sert tepkiyi, Rusya
Sefiri Arseniew göstermiş, Karadağ hükûmetini, Arnavut
mültecileri almaya devam etmeleri durumunda askerî öde-
nek yaptırımıyla tehdit etmişti315. Ekim ve Kasım 1910 tari-
hinde Kuzey Arnavutluk isyancıları yani Malisörler, 2.500
kişiyle Karadağ sınırını aşıp tepelere sığınmışlardı. Mali-
sörler, Nikola’dan bazı isteklerde bulunuyorlar, Osmanlı
yönetimiyle kendileri arasında arabulucu rolü üstlenmesini
istiyorlardı. Osmanlı sefiri aslında bu noktada Nikola’nın
tam istediği gibi birisiydi. Sadreddin Bey itidal sahibi ve
yumuşak huylu birisi olarak meseleye anlayışlı bir tarzda
yaklaşabilen bir görüntü çizmişti. Malisörlerin isteklerinden
anadil, askerlik muafiyeti ve genel af gibi maddelere yeşil
ışık yakınca Nikola Kasım ayında Malisörlere Türklerin is-
teklerini kabul ettiğini ve artık evlerine dönmeleri gerekti-
ğini bildirmişti316.
Karadağ Kralı Nikola 27 Nisan 1911’de diğer sefirlerle
birlikte Çetine Sefiri Sadreddin Bey’i huzuruna kabul etmiş,
bu sırada temenniyat-ı halisanede bulunarak Sultan Meh-
med Reşad’ın cülûs-ı hümâyûnû tebrik için keşide eyleye-
ceği telgrafnameyi orada okumuştu. Sadreddin Bey, Sadra-
zam Rifat Paşa’ya çektiği telgrafta Kral’ın, Osmanlı sınırına
tevacüz etmiş olan Karadağlıların 70’inin geri döndüğünü,
1000’e yakın mültecinin silahsız bir şekilde memleketlerine
dönerek afv-ı şâhâneye sığındıklarını, diğer asilerin de si-
lahlarını terk ederek cülûs-ı hümâyûn münasebetiyle afv-ı
315 Jović, a.g.e., s. 175.
316 Christian Medawar, Mary Edith Durham and The Balkans (1900-
1914), Unpublished MA Thesis, Graduate Program in History McGill
University, Montreal 1995, s. 53.
158 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

şâhâneye mazhar olma ümidini taşıdıklarını dile getirdiğini


yazmıştı. Selçe’de meydana gelen çatışmada asilerden bir-
çoğu öldürülmüştü317. Dolayısıyla Kral Nikola, silahsız bir
şekilde geri dönen asilerin affedilmesini istiyor ve işin tatlı-
ya bağlanmasını umut ediyordu.
Sadreddin Bey, 2 Ağustos 1911’de Podgorica’da Arna-
vut isyancıların sözcüleriyle bir araya gelmiş ve onları din-
lemişti. Bu ekip arasında Mary E. Durham da vardı ve de-
legasyonun başını oluşturuyordu. Osmanlı sefiri, sözlerine
kendisinin de bir Arnavut olduğunu ve dostluğunu bildire-
rek başlayınca Durham sözünü kesmiş ve “Sen!.. Sen bir
Türk’sün!… Bunu bütün dünya biliyor!” şeklinde sert bir
çıkış yapmıştı. Bu provakatif çıkış üzerine Sadreddin Bey
hiddetlenmiş ve öfkeli bir şekilde: “Ben Yunan’ım. Ben
Ermeni’yim. Ben Bulgar’ım ve ben Arnavut’um. Ben va-
tandaşlarım için her şeyim!” demişti. M. Edith Durham’ın
bu sözlere verdiği cevap ise bir anda ortamda soğuk duş
etkisi yapmıştı. “O hâlde hiçbir şey değilsiniz!” Fakat bu
kışkırtıcı ifadelere rağmen Sadreddin Bey sözlerine “Gör-
müyor musunuz Malisörlere nasıl davrandığımızı (top-
lantıyı kastederek). Onların hepsini öldürmekle zor ikna
ederiz. Bakınız ne kadar ödün verdik, ayrıcalık tanıdık, ne
kadar iyiyiz.” Sadreddin Bey’in çözüm çabalarına muka-
bil, Durham’ın Arnavut birliğini sağlayarak Arnavutların
topyekûn bağımsızlık bayrağını kaldırması yönündeki
telkinleri ve çabaları ortamı germişti. Bu görüşme sonra-
sı Çetine Sefiri Sadreddin Bey, 19 Ağustos’ta Çetine’deki
İngiliz Sefiri Count de Salis’e, Bayan Durham’ı beyanatla-
rından dolayı şikâyet etmişti. Onun Podgorica’da yaşayıp,
Karadağ hükûmetine Arnavutlar üzerinden Türklere karşı
317 BOA, HR.SYS, 143/37, (Miladî 29.4.1911)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 159

şiddete dayanan siyasi propaganda yaptığından dert yan-


mıştı318.
Mehmed Sadreddin Bey, Rus sefirinin aksine, Osmanlı
hükûmetinin siyasetini izleyerek bu çatışmanın çözümüne,
tüm göçmenlere affın çıktığı Sultan’ın kararı ile sonuçlanan
daha akıllıca taktiklerle yaklaşmıştı. Osmanlı hükûmetinin
hoşgörülü davranması Karadağ’a karşı düşmanca niyetleri
olmadığını göstermiştir ki bu da II. Meşrutiyet’in ilanından
sonra bozulan iyi ilişkilerin yeniden kurulmasını sağlayan
tek faktördür. Karşılıklı memnuniyet için Malisya’daki Mali-
sör isyanı sorunu 1911’de tamamen çözüme kavuşturulmuş
gibi gözükmektedir. Bu olumlu gelişmeler üzerine Karadağ
gazetelerinde aşağıdaki duyuru yayınlanmıştı:
“Doğu sınırındaki yakın komşumuzda silahlar
susmuştur. Malesya halkı evlerine geri döndü. Ka-
bul ettikleri anlaşma her ne kadar bütün ihtiyaçlarını
karşılamasa da Malesya halkı durumdan memnundur.
Malesya’nın zaferi aynı zamanda bizim zaferimizdir.
Onlar mutlu ve huzur içinde olduğunda yakın komşusu
olarak biz de huzur içinde oluruz. Türk komşumuzda-
ki çatışmalar bizi herkesten fazla üzdü. Müdahalemiz,
komşumuzun menfaati ve salih amaçları içindir. Uma-
rız Türkiye (Osmanlı Devleti), iyi ilişkilerin ilk şartı-
nın, sınırımız yakınında yaşayan vatandaşların mem-
nuniyeti olduğunu öğrenmiştir319.”
Osmanlı hükûmetinin Malisör isyanındaki bu tutumu
Osmanlı Devleti ile Karadağ arasındaki ilişkiler açısından
olumlu bulunmuştu. Bu tutumu daha da sağlamlaştırmak
isteyen Osmanlı Sultanı, Sadreddin Bey vasıtasıyla Ka-
318 Medawar, a.g.t., s. 63.
319 Jović, a.g.e., s. 175.
160 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

radağ Kralı’nın gelini Natalija (Konstantinović) (1882-


1950) için bir Şefkat Nişanı göndermişti. Osmanlı Sultanı,
Mehmed Sadreddin Bey tarafından en iyi şekilde temsil
edilmişti. İki ülke arasındaki ilişkilerde var olan sorunla-
ra rağmen, politik açıdan doğru tutumundan ve Avrupalı
tavrından dolayı Mehmed Sadreddin Bey, başkent Çeti-
ne çevrelerinden derin bir sevgi ve saygı kazanmıştı320.
Ekim 1911’de kendisini huzuruna davet eden Karadağ
Kralı Nikola’nın, olası bir savaşta Karadağ’ın Türkiye ile
dost kalacağını söyleyerek Osmanlı hükûmetine teminat
vermesi321 dikkat çekici bulunmuştu. Fakat her şeye rağ-
men bölgede gelişmelerin pamuk ipliğine bağlı olduğu
yine Sadreddin Bey’in Hariciye Nezareti’ne gönderdiği
raporlardan anlamak mümkündür. 24 Kasım 1911 tarih-
li raporunda Karadağlılar ile Malisörler arasındaki üzücü
hadiselerin devam ettiğini belirtmesi bu sorunun kolay ko-
lay sonlandırılamayacağını göstermektedir. Diğer taraftan
İtalya’nın Trablusgarb’ı işgal etmesiyle bozulan Osman-
lı-İtalya ilişkileri, İtalyanların Malisörleri isyana teşvik
için girişimlerde bulunmasıyla farklı bir boyut kazanmıştı.
Karadağlılarla birlikte İtalyanların Malisörlerle kurdukları
münasebeti hazırladığı raporlarla merkeze bildiren Çetine
Sefiri Sadreddin Bey, raporlarında alınması gereken ted-
birlere yer vermişti322. Malisör meselesi başta olmak üzere
onu en çok uğraştıran meselelerden birisi de uzun zaman-
dır gündemde olan fakat bir türlü üzerinde mutabakata va-
rılamayan “iade-i mücrimin antlaşması”dır323.
320 Jović, a.g.e., s. 175.
321 BOA, A.MKT.MHM.,738 /22, (Hicrî 16.ZA.1329)
322 BOA, HR.SYS, 150/5, (Miladî 12 Kasım 1911).
323 BOA, HR. HMŞ. İŞO, 7/24.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 161

Mehmed Sadreddin Bey döneminde Çetine Sefareti


başkâtipliğinde sırası ile önce Vitalis Efendi daha sonra
Mustafa Celaleddin Bey bulunmuşlardı. Vitalis Efendi,
Çetine Sefareti başkâtipliğinde bulunduğu dönem, Vene-
dik şehbenderi olarak görev yapan Mustafa Celaleddin
Bey ile 1911 yılı Haziran ayında becayişle yer değiştirmiş-
lerdi. Böylece Vitalis Bey Venedik şehbenderliğine geçer-
ken, Mustafa Celaleddin Bey Çetine Sefareti başkâpliğine
getirtilmiş oldu324. Sefirliğin kançıları ise Şarl Efendi’ydi.
Şarl Efendi, Gusine’de sınırda meydana gelen olayların
engellenmesi için Karadağlı heyetle görüşmeler yapmış
ve bu başarılı çalışmaları neticesinde Karadağ hükûmeti
tarafından kendisine Jubilee madalyası verilmişti325.
Mehmed Sadreddin Bey bir buçuk yıl süren sefirlik
vazifesini ifa ettikten sonra, Aralık 1911’de görevini Alf-
red (Ahmed) Rüstem (Bielinski)’ye bırakmıştır. Mehmed
Sadreddin Bey, Çetine sefirliğinden sonra Haziran 1913’te
Tahran büyükelçiliğine atanacak326 ve bu görevini Haziran
1913-Ocak 1914 tarihleri arasında sürdürecekti327.

Çetine Sefiri Mehmed Sadreddin Bey’in imzası

324 BOA, BEO, 3910/293200, (Hicrî 02.B.1329-Miladî 29 Haziran 1911).


325 BOA, BEO, 3968 /297585, (Hicrî 05.Z.1329)
326 BOA, BEO, 4283/313705, (Hicrî 11.B.1331-Miladî 16.06.1913).
327 Kuneralp, a.g.m., s. 125.
162 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Alfred Bielinski (Ahmed Rüstem) (1911-1912)


Mehmed Sadreddin Bey’in görevi sona erdikten sonra
onun yerine Alfred Rüstem Bey Çetine Sefareti’ne 13 Aralık
1911’de tayin edilmiş ve Kral Nikola, biri görev sonlandır-
ma diğeri atama yazısı olmak üzere iki name-i hümâyûnla
durumdan haberdar edilmişti. Yeni orta elçi Çetine Sefaret-i
Seniyyesi’ne kendisinin tayin kılındığına ve eski Sefir Sad-
reddin Bey’in memuriyetine son verildiğine dair Padişah ta-
rafından “Haşmetli Karadağ Kralı Hazretlerine” hitaben ka-
leme alınan bu iki kıt’a nâme-i hümâyunla328 Çetine’ye hare-
ket etmişti. O sıralarda Rijeka’da tatilde bulunan Kral, tatilini
yarıda keserek başkent Çetine’ye dönmüş ve 31 Aralık günü
öğle saatlerinde yeni Osmanlı sefirini karşılamıştı329.
Alfred Rüstem Bey, 1848 devriminden kaçarak 1854’te
Osmanlı’ya sığınan ve sonradan
Nihad adını alan Polonyalı Se-
weryn Bielinski’nin oğludur. 18
Nisan 1862 tarihinde Midilli’de
doğan Alfred330, genç yaşlarda
Müslüman olduktan sonra Ah-
med adını almıştır. Ahmed Rüs-
tem Bey, İlkokul eğitimini İz-
mir’deki İngiliz Mektebi’nde,
Ahmed (Alfred) Rüstem Bey lise eğitimini ise İstanbul Kadı-
(Library of Congress) köy’de Frer Mektebi’nde ta-
328 BOA, BEO, 3975 /298109, (Hicrî 21.Z.1329- Miladî 13 Aralık 1911).
329 Akkan Suver, Prenslikten Krallığa, Krallıktan Cumhuriyete, Osmanlı’-
dan Cumhuriyet’e Karadağ, Karadağ İstanbul Fahri Başkonsolosluğu,
İstanbul 2014, s. 60.
330 Ahmed Rüstem Bey, Cihan Harbi ve Türk-Ermeni Meselesi, çev. Cen-
giz Aydın, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2001, s. 11.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 163

mamlamıştır. Yüksek tahsilini Avusturya’da tamamladıktan


sonra İstanbul’a dönmüş ve burada bir süreliğine Galatasaray
Lisesi’nde dersler vermiştir. Neredeyse bütün Avrupa dilleri-
ni biliyordu. Fransızca, İngilizce, Almanca, Lehçe, Rumca,
İtalyanca gibi Batı dillerinin yanı sıra, Arapça ve Farsça gibi
Doğu dillerine de vakıf olan Ahmed Rüstem Bey, 1881 yı-
lında Bulgaristan Komiserliği fahrî Fransızca kâtibi olarak
1.500 kuruş maaşla Hariciye Nezareti’nde göreve başlamış-
tır. Ahmed Rüstem Bey,
Aralık 1885’te bu göre-
vinden azledilmiş ve daha
sonra 1 Haziran 1886’da
Atina Sefareti üçüncü
kâtipliği, dört sene sonra
3 Haziran 1890’da Belg-
rad Sefareti’nde aynı gö-
reve getirilmiş ancak 3
ay dayanabilmiş ve istifa
etmiştir. Çok geçmeden,
bir ay sonra aynı sefaretin
ikinci kâtipliğine ataması
yapılmıştır. İki ay sonra da
(22 Ocak 1891’de) Atina
Sefareti ikinci kâtipliğine
tayin olmuştur. Yaklaşık
iki yıl, Atina Sefareti’nde
çalıştıktan sonra, 7 Mayıs
1893 yılında Londra Se-
Ahmed Rüstem’in
fareti ikinci kâtipliğine 1905 yılında çekilen fotoğrafı
atanmıştır. Ahmed Rüs- (Library of Congress)
164 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

tem Bey, Londra’daki bu görevinden sonra, terfi etmiş ve 14


Ocak 1894 tarihinde Bükreş Sefareti başkâtipliği görevine
getirilmiştir331.
Ahmed Rüstem Bey, 1897’de Osmanlı-Yunan Harbi’nde
Tesalya Ordusu’nda Yunanlılara karşı kazanılan Dömeke
Muharebesi’nde fahrî yüzbaşı rütbesi ile savaşmıştı. Savaş
sonrasında devlet tarafından “Yunan Muharebe Madalya-
sı” ile ödüllendirilmiştir. Eylül 1897’de Bükreş Sefareti
başkâtibi olan Rüstem Bey’e bu görevi sırasında Romanya
hükûmeti, üçüncü rütbeden “Kron dö Romani“ Nişanı ver-
miştir. 10 Temmuz 1898’de Londra Sefareti başkâtipliğine
getirildikten kısa bir süre sonra 11 Ocak 1899’da Washing-
ton Sefareti başkâtipliğine ataması yapılmıştır332.

Çetine Sefiri Alfred Rüstem Bey’in imzası

Kendisine 27 Haziran 1909 tarihinde fahrî süvari yüz-


başılığı unvanı verilmiştir333. 1910 yılı Mayıs ayında Pe-
331 Şenol Kantarcı, “Osmanlı’da Onurlu Bir Diplomat ve Millî Mücade-
le’nin Önemli Siması: Ahmed Rüstem Bey”, Ankara Üniversitesi Türk
İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S 42, Kasım 2008, s. 250.
332 Şenol Kantarcı, a.g.m. s. 252; BOA, Y.A.HUS, 416/79, (Hicrî 25.S.1319-
Miladî 13.06.1901).
333 BOA, İ.TAL, 461/1327/C-04, (Hicrî 08.C.1327-Miladî 27.06.1909).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 165

tersburg Sefareti Başkâtibi Ragıp Efendi Washington’a


atanınca, Ahmed Rüstem de onun yerine Paris Sefareti
başkâtipliğine atanmış334, bu görevini Çetine’ye sefir ola-
rak atanana kadar sürdürmüştür. 13 Aralık 1911’de Çetine
Sefareti’ne atanmış ve ilgili yazı krallara uygun bir prose-
dürle yazılmıştır335. Alfred Rüstem Bey’in sefirlik görevin-
de bulunduğu dönemde sefarette Reşat Danyal Bey (Tem-
muz 1912-Kasım 1912) kâtiplik görevinde bulunmuştur336.
Alfred Rüstem Bey, henüz Çetine Sefareti’ne atan-
madan evvel, 1909-1910 yıllarında Osmanlı Devleti’nin,
Arnavutluk’a kuvvet göndererek sınırdaki kuleleri yıkma-
ya ve silah toplamaya başlaması, Karadağ’a bazı ilticalar
meydana gelmesine neden olmuştu. Rüstem Bey’in Çetine
Sefareti’ne atandığı dönemde hem ilticalar artmış hem de sı-
nırdaki güvenlik zayıflamıştır. Bu durum 1912 yazında Kara-
dağ hududunda kanlı hadiselerin meydana gelmesine neden
olmuştur. Karadağ Kralı, 4 Mart 1912’de Petersburg ziyareti
dönüşü Alfred Rüstem Bey’i huzuruna kabul ederek mülakat-
ta bulunmuştu. Karadağ kralı Petersburg’dan döndükten son-
ra görüşmek için çağırdığı ilk kişi oydu. Bu görüşmede Kral
Nikola, Petersburg’da yaptığı temaslardan ve muhtevasın-
dan bahsederek Karadağ ile hem-hudud vilayetler dâhilinde
güvenliğin sağlanması ve intizam hususundaki vazifeler
konusunda Rusya hükûmetinin kendisine bazı uyarılarda
bulunduğunu söylemişti. “Dostluğumdan emin olun” diyen
Karadağ Kralı, bazı tatbikat talimlerinde hazır bulunmak için
Podgorica’ya gerçekleştireceği seyahati esnasında kendisine
refakat etmek üzere Rüstem Paşa’yı da davet etmişti. Dostlu-
334 BOA, BEO, 3744/280756, (Hicrî 23.R.1328-Miladî 04.05.1910).
335 BOA, İ.HR, 427/1329/Z-06 (Hicrî 21.Z.1329, Miladî,13.12.1911);
BOA, İ.HR, 427/1329/Z-06 (Hicrî 21.Z.1329-Miladî 13.12.1911).
336 Jović, a.g.e., s. 181.
166 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ğun teminatı açısından anlamlı bulduğu bu daveti kabul eden


Çetine sefiri, yine de Kral Nikola’ya karşı daima müteyakkız
bulunmaya devam etmenin ve Arnavutluk’ta bir isyana mahal
vermemek için bütün kuvvetleriyle gayret etmenin gerekli ol-
duğunu söylemişti. Balkanlarda suların ısınmaya başladığını
ve Arnavutluk’ta çıkacak bir isyanın kötü sonuçlar doğuraca-
ğını Çetine sefiri de çok iyi fark etmişti. Hariciye Nezareti ise
Kral’ın bu teminat veren ifadeleri ve hissiyat-ı dostanisinden
memnun olmuştu. O gün-
lerde ilginç bir söylenti de
ortalıkta dolaşıyordu. Bazı
gazete haberlerine de yan-
sıyan söylentiye göre Kral
Nikola 1912 yılının baha-
rında zât-ı şâhâneyi ziyaret
maksadıyla İstanbul’a ge-
lecekti. Hariciye Nezareti
20 Şubat 1912 tarihli bir
yazıyla Çetine Sefiri’nden
bu havadisin gerçek olup
olmadığını araştırması-
nı istemişti337. Osmanlı
Devleti açıkçası Karadağ
Kralı’nın Petersburg’da-
ki temaslarının içeriğini
merak ediyor ve bir sürp-
rizle karşılaşmak istemi-
yordu. Ahmed Rüstem
Ahmed Rüstem’in 1905 yılında
Bey, Kral’ın Petersburg
çekilen bir başka fotoğrafı
(Library of Congress) seyahatinde Rusya’dan,
“Arnavutluk meselesinde
337 BOA, BEO, 4010 /300750 (Hicrî 15.Ra.1330).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 167

Osmanlı Devleti’ne karşı dostane politika izlemesi yönünde


kat’i ihtar aldığını” hissetmiş ve bu izlenimini raporunda da
ifade etmişti338.
Fakat gelişmelere ve gelen haberlere bakılırsa Ka-
radağ sınırında çok iç açıcı bir durum yoktu. Berane
Kaymakamlığı’ndan edinilen bilgilere göre Karadağ, İtalya
ve Avusturya’dan gelen paralarla Arnavutlara maddi yardım-
da bulunuyordu. Alfred Rüstem 8 Haziran 1912’de Hariciye
Nazareti’ne cevaben gönderdiği telgrafta bu haberlerin, söz
konusu iki devletin bölgedeki siyasi menfaaetleri göz önü-
ne alındığında gerçekliğine ihtimal vermediğini aktarmıştı.
Zira İtalya hükûmetinin, takip ettiği siyasetle Arnavutluk’ta
bir ayaklanma çıkartması, en büyük rakibinin işini kolaylaş-
tırmak anlamına gelirdi. Dolayısıyla İtalya’nın en azından
şu sıralar böyle bir girişimde bulunmasına imkân yoktu.
Avusturya’ya gelince Balkanlar’da patlayacak tüfenklerin
Avrupa genelinde büyük tesirler oluşturacağı ve bunun da
çok ağır sorumluluğu olacağından Avusturya’nın da böylesi
bir girişimde bulunması söz konusu olamazdı. Rüstem Paşa,
bu nedenlerle çıkan haberlerin doğru olmadığı inancınday-
dı. Ona göre o böl-
gede bazı kimselere
verilen bu paralar
yeni bir şey değildi
ve eskiden beri veri-
liyordu. Karadağ’ın
ise Arnavutluk’ta
doğal seyri ile neşet
edecek bir karışıklık
Ahmed Rüstem Bey /1862-1934)
fırsatından istifade 12 Eylül 1914 tarihinde bir gemide
etmek üzere dikkatli (Library of Congress)

338 BOA, BEO, 4190 /314222 (Hicrî 28.Ra.1330).


168 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ve itinalı bir şekilde hazır beklediğini belirten Alfred Rüs-


tem, mevcut durumda Karadağ’ın herhangi bir kışkırtma ya
da tahrik içinde bulunmadığını raporuna eklemişti339.
Fakat sınırdaki kanlı hadiseler gitgide ciddiyet kesbet-
meye başlamış, Kolaşin’de patlak veren hadiselerde 12 Ka-
radağlı ve 50 Osmanlı vatandaşı hayatını kaybetmişti. İki
ülke ilişkilerini çıkmaza sokan bu durum karşısında Osman-
lı hükûmeti, Karadağ’a tepki olarak Çetine Sefiri Ahmed
Rüstem Bey’i Temmuz 1912’de geri çağırmıştır340.
Ahmed Rüstem Bey’in Çetine Sefareti’ndeki görevi
Kasım 1912’de geri çağrılmasıyla son bulmuştur. Onun
bundan sonraki görev yeri ABD olacaktır. 1914 yılı Nisan
ayında Washington Sefareti’ne atanacak ve bu görevini 1915
Martı’na kadar sürdürecektir341. Osmanlı Devleti’nin 1914
yılında atanan ABD nezdinde ilk Washington Büyükelçisi
olan Ahmed Rüstem, görev süresi içinde Amerika’nın politi-
kalarını eleştirmiş ve özellikle Amerikan basınında “Ermeni
meselesi” ile ilgili Osmanlı Devleti aleyhinde çıkan yazılara
büyük tepki göstermişti. Diplomatik kurallar dışına çıkarak
8 Eylül 1914 tarihli Evening Star gazetesine verdiği pro-
testo amaçlı zehir zemberek mülakat, ortalığı karıştırmıştı.
ABD’de siyahlara karşı yapılan ikinci sınıf muamelesinden
Filipinlerdeki “su işkencelerine” kadar, yapılan insanlık dı-
şı politikaları ardı ardına sıralamış ve bunların hiçbirinin
Osmanlı Devleti’nde olmadığını söylemişti. Başta Başkan
Wilson olmak üzere, ABD yönetimi bu beyanlar üzerine
küplere binmişti. Dışişleri Bakanlığı’nın özür dileme talebini
339 BOA, HR.SYS, 151/34, 8 Haziran 1912)
340 Besim Darkot, “Karadağ”, İslam Ansiklopedisi, MEB, s. 229; Suver,
a.g.e., s. 60.
341 BOA, İ.MBH, 15/1332/C-026, (Hicrî 22.C.1332-Miladî 18.05.1914);
BOA, İ.HR, 434/1332/C-18 (Hicrî 16.C.1332-Miladî 12.05.1914).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 169

de reddeden Ahmed Rüstem Bey, ABD yönetimi tarafından


“istenmeyen kişi” (persona non grata) ilan edilmiş ve ülkeyi
terk etmesi istenmişti. Bunun üzerine sabık Çetine Sefiri Alf-
red Rüstem, 9 Ekim 1914’te bir İtalyan vapuru ile ABD’den
ayrılmış ve Türkiye’ye dönmüştür. Böylece Washington’da-
ki görevi sadece 3 ay sürebilmiştir342. Türkiye’ye döndükten
sonra Sivas’a geçerek burada Mustafa Kemal Paşa tarafın-
dan önce “Hey’et-i Temsiliye İstişare Kurulu Üyesi” yapıl-
mış, daha sonra Ankara mebusu olarak son Osmanlı Meclis-i
Mebusanı’nda görev almıştır. Meclis-i Mebusan’ın dağılması
üzerine İstanbul’dan Ankara’ya gelen Ahmed Rüstem Bey,
Birinci Büyük Millet Meclisi’ne Ankara mebusu olarak ka-
tılmıştır343. Mustafa Kemal’le girdiği bir tartışmadan sonra

1. Sivas Kongresi sırasında kongre binası önünde (Ahmed Rüstem Bey, en


sağda oturan) 2. Mustafa Kemal’le Ahmed Rüstem Bey (sakallı), 20 Aralık
günü Kayseri’de Heyet-i Temsiliye üyeleriyle

342 Erdal Açıkses, Osman Kubilay Gül, “Osmanlı Toplumunda Aidiyetlik


Duygusuna Bir Örnek: Ahmed Rüstem (Alfred Bilinski) Bey”, Fırat Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, Elazığ 2009, s. 178.179.
343 Kantarcı, a.g.m., s. 248-249.
170 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

mebusluktan istifa ederek Avrupa’ya gitmiştir. Rüstem Bey,


1935 yılında 73 yaşındayken Viyana’da vefat etmiştir344.

Rumbeyoğlu Fahreddin Reşad Bey


(Ağustos 1912-Ekim 1912)
Ahmed Rüstem’in Çetine Sefareti’ne Temmuz 1912’de
son verilince ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Osmanlı
hükûmeti, Kolaşin vakası nedeniyle Karadağ hükûmetinden
özür bekliyordu. Beklenen özür gelince345 Osmanlı hükûmeti
Avusturya-Macaristan’daki Peşte Başşehbenderi Fahreddin
Bey’i, 14 Ağustos 1912’de Çetine’ye tayin etmişti346. Daha
1908 yılında Petersburg Sefaret-i Seniyyesi müsteşarı olarak
görev yaparken hükûmete yazdığı bir yazıda “müsteşarların
en kıdemlisi” olduğunu belirterek hükûmetten kendisini bir
sefirliğe tayinine dair istirhamda bulunmuştu347. Çetine se-
firliğine atanması bu anlamda
Fahreddin Bey’in istediği ma-
kama sonunda ulaşması olarak
görülebilir. Bir açıdan Çeti-
ne Sefareti onun ilk sefirlik
tecrübesidir. Fakat işin ilginç
tarafı o yeni görev yeri olan
Çetine’ye hiç gelememiştir.
Bu nedenle işleri, İbrahim Ha-
lil Bey maslahatgüzar (char-
Çetine Elçisi Rumbeyoğlu ge d’affairs) olarak birinci
Fahreddin Bey (1912)
kâtip Cevdet Bey ve ikinci
344 Açıkses ve Gül, a.g.m., s. 182-183.
345 Jović, a.g.e., s. 181; Suver, a.g.e., s. 60.
346 BOA, İ.HR, 429/1330, (Hicrî 01.N.1330); Sinan Kuneralp, Son Dönem
Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), Prosopoprafik Rehber, Isis, İs-
tanbul 2003, s. 72.
347 BOA, Y.PRK.EŞA, 52/51, (Hicrî 22.R.1326).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 171

kâtip Ali Rıza Bey’le birlikte onun yerine Ekim 1912 tari-
hinde yürütmüştür.
1867 yılında doğan Fahreddin Reşad Bey, Çetine Elçi-
liği’ne atanmadan önce Peşte başkonsolosluğu yaptı. Bu
görevi sırasında Budapeşte’deki eski Osmanlı eserlerinden
olan Gül Baba Türbesi’nin restorasyonuna çaba harcamış
ve bu konuda bir de makale kaleme almıştı348. Hiç gitme-
diği Çetine sefirliğinden sonra Ocak-Kasım 1914 tarihleri
arası Rusya nezdinde Petersburg sefir vekilliği görevin-
de bulundu. İtalya ile 18 Ekim 1912’de imzalanan Uşi
Antlaşması’nın altında yine onun imzası vardır. Bu neden-
le İtalya hükûmeti tarafından Çetine eski sefiri Fahreddin
Bey’e birinci rütbeden Kuron Ditali Nişanı verilmişti349.
Nisan-Temmuz 1920 tarihleri arasında üç aylığına Maa-
rif nazırlığı yaptığı işgal döneminde, okul kitaplarından
“Türk” kelimesinin çıkarılarak onun yerine “Osmanlı”
ifadesinin kullanılması yönünde talimat vermesi hiç unu-
tulmamış ve çok tartışılmıştı. 1921 yılına kadar ise Adli-
ye nazırlığı görevinde bulundu. Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmasından sonra 1924 yılında yeni yönetim, Fahred-
din Bey’in de içinde bulunduğu 150 civarında kişiyi (yü-
zellilikler) sınır dışı etmişti. Fahreddin Bey’in suçu Sevr
Antlaşması’nın imzalandığı sırada kabinede bulunması ve
Kuvâ-yı İnzibatiye üyesi olduğu iddiasıyla suçlanmasıydı.
348 Bu eser için bkz. Rumbeyoğlu Fahreddin Bey, “Macaristan’da Bazı
Âsâr-ı Osmâniyye” Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, (Rumî 1
Ağustos 1328- Hicrî 14 Ağustos 1912) tarih ve cüz 15, Ahmed İhsan
ve Şürekası, s. 962-965; Günümüz Türkçesine çevrilmiş hâli için bkz.
Rumbeyoğlu Fahreddin Bey, “Macaristan’da Bazı Âsâr-ı Osmâniyye”
Türk Dünyası Tarih Dergisi, Cilt 54, S. 320, haz. Hazan Fevzi Çügen
ve Mehmet Emin Yılmaz, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Ağustos
2013, s. 30-35.
349 BOA, İ.TAL, 488 /1332, (Hicrî 16.M.1332); BOA, BEO, 4240/317979,
(Hicrî 18.M.1332).
172 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Türkiye’ye ancak 1938 yılında ilan edilen afla geri döne-


bilmiş ve 1943 yılında ölmüştür.

Osmanlı ve İtalyan delegeler Uşi Antlaşması’nı imzalarken.


Osmanlı delegesi Rumbeyoğlu Fahreddin (sağdan ikinci)
Kaynak: The Martyr Omar al-Mukhtar Festival: Catalogue of Exhibition,
Arabic-English version, Garyounis University, Benghazi 1979, s. 78.

İbrahim Halil Bey (1912)


İbrahim Halil Bey, Fahreddin Reşat Bey’in Çetine’ye
intikal etmemesi nedeniyle Eylül-Ekim 1912 arası dönem-
de sefaret işlerini devralmıştır. Maslahatgüzar (Charge
d’affairs) olarak, elçiye vekâlet eden İbrahim Halil Bey’in,
bu görevi çok kısa sürmüş, Çetine’de en kısa süre görevde
kalan Osmanlı sefirlerinden biri olmuştur. Eylül 1912’de
başladığı görevi, 8 Ekim 1912’de son bulmuştur350. İbra-
him Halil Bey’in geri çağrılmasında Karadağ’ın Osmanlı
Devleti’ne 8 Ekim’de savaş ilan etmesi etkili olmuştur. Bu
350 BOA, İ.M.M.S, 154/1330/L-06 (Hicrî 26.L.1330-Miladî 8.10.1912);
Andrijaşeviç, a.g.e., s. 126; Jović, a.g.e., s. 181.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 173

açıdan bakıldığında denilebilir ki Halil Bey, Karadağ’da


görev yapan sefirler arasında belki de en zor dönemde ta-
yin olunanlardan birisidir. Onun maslahatgüzarlığı döne-
minde, sınır çatışmaları artmış ve en nihayetinde Balkan
Savaşı patlak vermiştir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti,
Çetine Sefaret-i Seniyyesi Maslahatgüzarı İbrahim Halil
Bey’in derhâl Dersaadet’e dönmesi yönünde talimat ver-
miş ve savaş ilanına şiddetle mukabele edilmesini karar-
laştırmıştı. Böylece Osmanlı Devleti ile Karadağ arasında-
ki diplomatik ilişkiler de son bulmuştur351.

c. Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefarethanesi


Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefarethanesi’ne gelince;
Osmanlı Devleti, Karadağ’daki sefaret hizmetini ilk etapta
Karadağ Devleti’nin tahsis ettiği bir binada sürdürmüştür.
Kançılarya* ve elçilik binası Ahmed Cevad Paşa’nın sefir-
liğine değin kiralıktır. Bir hane ve sefaret memurları için iki
oda yaklaşık 1.700 florin kira bedeli ödenerek kiralanmıştır.
Fakat oturulmayacak bir hâlde bulunan odalar yerine sefaret
görevlileri, ikamet için aylık 135 florine bir otele nakledil-
mişlerdir. Kançılarya için de aylık 30 florine başka bir bina
kiralanmıştır. Ahmed Cevad Paşa yüksek kira bedelleriyle
uğraşılması yerine Hâriciye Nezâreti’ne müracaat ederek
1.600 Osmanlı lirasına bir hane inşa edilmesini teklif etmiş-
tir352. Tam bu sırada Karadağ Umûr-ı Dâhiliye eski Müdürü
(Bakanı) Mösyö Virbıça’nın oğlu Çetine’de bir bina inşa et-
351 BOA, MV., 227/239, (Hicrî 26.L.1330-Miladî 8 Ekim 1912); BOA,
İ.M.M.S, 154/1330/L-06 (Hicrî 26.L.1330-Miladî 8.10.1912); Andri-
jaşeviç, a.g.e., s. 126; Temizer, “Montenegro in the First Balkan War”,
Annals Series on History and Archaelogy, Volume: 5/1, 2013, s. 70-71;
* Kançılarya, “Elçilik ve konsolosluklarda, yönetimle ilgili görevlilerin
bütünü ve bu görevlilerin çalıştığı yer.” Türkçe Sözlük, TDK, Ankara
2005, s. 1059.
352 Mercan, a.g.e., s. 18.
174 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

tirmektedir353. Ahmed Cevad Paşa, satılık olduğunu öğrendi-


ği inşaat hâlindeki bu binayı alabilmek için Prens Nikola’dan
izin istemiştir. Osmanlı heyetinin Çetine’de 1885’te sürekli
kalacak ve çalışacak yer sorununun çözülme gerekliliğinden
ve iki ülkenin gelişen iyi niyetli ilişkilerini muhafaza etmek
istediğinden Prens Nikola, Cevad Paşa’ya Mösyö Virbıça’nın
Bajo Caddesi’ndeki evini satın almasına izin vermiştir354.

Çetine’deki Osmanlı Sefârethanesi (19. yy sonu) (Yıldız Albümü, 91243/56)

Sefarethane olarak kullanılmak üzere satın alınan hane-


nin iç boyası, dış kapısı, ahır, arabalık ve bahçe parmaklık-
larının imalat ve inşaatının gerçekleştirilmesi için Padişah
iradesiyle 450 Osmanlı lirası tahsis edilmişti. Fakat evdeki
hesap çarşıya uymamış söz konusu inşaat ve tamir masrafla-
rı için sarf edilen miktar toplamda 6.121,94 florini bulmuştu.
450 Osmanlı lirası o yıllarda florine tahvil edildiğinde 5.085
florine tekabül ediyordu. Dolayısıyla 1.036,94 florinlik bir
miktara daha ihtiyaç hâsıl olduğu ortaya çıkmıştı. Daha ön-
ce bu binanın 1.100 küsur Osmanlı lirasına satın alınması ve
sefarethane olarak tefriş edilmesi için de 450 altın (Osmanlı
lirası) ödenek ayrılması Padişahın fermanıydı. Görülen o ki
353 BOA, İ.HR, 298/18886 (Hicrî 07.ZA.1302-Miladî 18.8.1885).
354 Jović, a.g.e., s. 165.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 175

10.360 kuruş irade-i seniyye haricinde kullanılmıştı. Hari-


ciye Nezareti bütçesindeki “sefaret-i seniyyelerin tamiratı
ve eşya bedeli tertibi”nde dahi bu kadar paranın tesviyesine
kâfi gelecek akçe kalmadığından 20 Şubat 1885’te, yarım
kalan inşaat ve tamiratın tamamlanması için meblağın gele-
cek senenin bütçesinden tesviyesine karar verilmişti.355
Toplamda yaklaşık 13 bin İtalyan florini ödenen ko-
nağın inşaatı tamamlanmış356 sefirliğin yeni adresi olmuş,
eşyası da yenilenmiştir357. Açılışa, sefarethanenin duvarına
asılmak üzere II. Abdülhamid tarafından tuğra gönderil-
miştir. Sefarethane, Prens Nikola ve damadı Prens Karage-
orgeviç, kayınpederi Voyvoda Petroviç, Karadağ vükelası
ile İngiltere ve Avusturya-Macaristan sefirlerinin katılı-
mıyla 5 Mart 1886’da törenle açılmıştır358.
Ahmed Cevad Paşa, açılışta yaptığı teşekkür konuşma-
sında “…Bu tuğra bu sefirlik binasını süsledikçe, Hükûmet-i
Seniyye ile Karadağ arasındaki zaten var olan iyi ilişkile-
rin bir kat daha iyileşeceği ümidindeyim.” demiştir. Prens
Nikola ise sefirlik bahçesine dikilmek üzere kendi sarayın-
dan 100 ağaç göndermeyi ve bir kuyu açtırmayı vadetmiş-
tir359. Böylelikle, Osmanlı Devleti bir taraftan kira soru-
nundan kurtulurken diğer taraftan yeni bir hizmet binasına
kavuşmuştur. Ayrıca, kuyu açtırma ve 100 ağaç gönderme
355 BOA, İ.HR, 304/19360, Hicrî 5.CA.1302-Miladî 20.02.1885.
356 BOA, İŞD, 74/4372 (Hicrî 03.B.1302-Miladî 14.4.1885). Ayrıca bkz.
BOA, İ.HR, 298/18859 (Hicrî 21.L.1302-Miladî 03.08.1885).
357 BOA, İ.HR, 298/18886 (Hicrî 07.ZA.1302-Miladî 18.8.1885).
358 BOA, Y.A.HUS, 189/12 (Hicrî 02.C.1303-Miladî 8.3.1886).
359 BOA, Y.A.HUS, 189/12; Çetine’de yirmiye yakın kuyu vardı. Bu ku-
yuların ekseriyeti Fazıl Mustafa Paşa’nın Karadağ seferi sırasında aç-
tırdığı kuyulardı. Bkz. Ahmed Tevfik, Karadağ Coğrafyası, Sırpçadan
Osmanlıcaya Tercüme: Mirliva Ahmed Tevfik, Muhmud Bey Matbaa-
sı, Dersaadet 1329, s. 7.
176 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

jestleri360 ise Osmanlı Devleti-Karadağ siyasi ilişkilerinin


gelişmesine yardımcı olmuştur.
Osmanlı Sefareti’nin Çetine’den hizmet binası satın al-
ması Karadağ’da yabancı bir ülke heyetinin Çetine’de mülk
aldığı ilk gelişmeydi. 3 yıl sonra, Prens Nikola, sefaret bina-
sının oldukça dar bahçesinden dolayı Osmanlı hükûmetine
hediye olarak, peyzajı gayet şık planlanmış bir bahçe verdi.
Bu bahçe sefaret binasının karşısında, Zetski dom ve Voivo-
da Batric caddelerinin arasında bulunuyordu361.
1912 yılında Balkan Savaşları başladıktan sonra sefaret-
haneye kilit vurulmuş ve Osmanlı elçisi şehirden ve ülkeden
ayrılmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın en büyük sebepleri ara-
sında gösterilen Balkan Savaşları son bulduğunda Balkan
haritası altüst olmuştu. Osmanlı Devleti, 28 Şubat 1914’te
Çetine Sefareti başta olmak üzere bazı yurt dışı temsilcilik-
lerini kapatma ya da temsil seviyesini düşürme yönünde bir
karar almıştı. Bu karar doğrultusunda Çetine Sefareti’nin de
lağvedilmesi gerekiyordu362. Birinci Dünya savaşı arifesinde
1914 yılı Temmuz ayında sefarethanenin bahçesiyle birlik-
te kaça satılabileceği tartışılmaya başlanmıştı363. Temmuz
1914’te patlak veren I. Dünya Savaşı’na 29 Ekim 1914’te
Almanya’nın yanında İttifak Devletleri safında giren Os-
manlı Devleti, İtilaf Devletleri tarafında olan Karadağ’la bu
savaşta da karşı karşıya gelmişti. İbrahim Halil Bey’in geri
çağrılmasıyla, 1879 yılında Osmanlı Devleti ile Karadağ ara-
sında başlayan diplomatik ilişkiler böylece kesilmiş oldu.
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde İttifak Devlet-
leri safında yer alan Avusturya-Macaristan, İtilaf Devletleri
cephesindeki Karadağ’ı işgal etmişti. Bunun sonucunda Çe-
360 Mercan, a.g.e., s. 18.
361 Jović, a.g.e., s. 165.
362 BOA, İ.HR, 433 /1332, 02.R.1332 (Hicrî); BOA, BEO, 4263 /319704,
(Hicrî 02.R.1332).
363 BOA, BEO, 4300 /322428, (Hicrî 22.Ş.1332).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 177

tine, Avusturyalıların işgali altında birkaç yıl geçirmiş, Kral


Nikola’nın Ocak 1916’da ülkesini terk etmesiyle birlikte,
şehir Avusturya askerî yönetiminin kontrolüne geçmişti. Bu
büyük savaşta müttefik olarak Avusturya’nın yanında yer
alan Osmanlı Devleti, Çetine’deki kendi mülkü sefaretha-
neyi, müttefiki Avusturya hükûmetinin talebi üzerine, bina-
nın içinde bulunan belgelerin korunması ve zarara uğratıl-
maması kaydıyla Avusturya askerî kumandanının ikametine
tahsis etmişti364.

Sefaretin 1911 yılından itibaren belgelerde kullanmaya başladığı


“Çetine Sefaret-i Seniyyesi” yazılı antet

Savaştan sonra kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nda


mahallî hükûmet, kullanım hakkı Osmanlı’dan Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetine geçen Çetine Sefarethanesi’ni ve
bahçesini 1924 yılında işgal ederek mektep hâline getirmiş,
içinde bazı tahribatlar yapmıştı. Diğer yandan Sırp-Arnavut
Bankası Müdürü Mösyö Aleksivo Marnakoviç binaya talip
olmuş, satın alma talebini İstanbul Borsa ve Bank-i Osmâni
Komiserliğine bildirmişti. Bu teklif değerlendirilirken Harici-
ye Vekâleti, 18 Haziran 1924 tarihli aynı yazıyla İstanbul’da-
ki Yugoslavya mümessilliği vasıtasıyla yerel yönetim tarafın-
dan binada yapılan tahrifatın bedeli ve işgal olduğu müddete
ait kira bedelinin tahsil edilmesi için harekete geçmişti. Bu
kapsamda binanın içindeki eşya ile ilgili de tespit yapılması
için girişimler başlatılmıştı365. Nihayet Temmuz 1924’te, sefa-
ret binasında muhafaza edilen kıymetdar eşyanın durumunu
364 BOA, BEO, 4405/330329, (Hicrî 18.Ca.1334- Miladî 23 Mart 1916).
365 BOA, HR.İM, 109/15.
178 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

teftiş ve bu eşyanın Türkiye’nin bazı elçiliklerine ve şehben-


derhanelerine nakil meselesini araştırmak üzere Türkiye’nin
Triyeste Şehbenderi Ali Refik Bey’in memuren Çetine’ye
gönderilme kararı alınmıştı. Şehbenderin seyahatinin temini
için de Sırp-Hırvat-Sloven Sefareti nezdinde teşebbüste bu-
lunulmuştu366. Fakat bir yıl sonra aynı surette yazışmalar ya-
pılıyor olması bu meselede sonuç alınmasının ne derece güç
olduğunu göstermektedir367. Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti,
mirasının peşini bırakmamaya kararlı gözüküyordu. 7 Şubat
1926’da Türkiye Cumhuriyeti, buradaki sefarethanenin vârisi
olarak Hariciye Vekâleti kanalıyla bu mülkünün tekrar peşi-
ne düşmüştü. Hariciye Vekâleti, “İstanbul Tasfiye-i Hesabat
Müdüriyet-i Celilesine” yazdığı yazıda Çetine’deki Türkiye
sefarethanesinin tapu senedine lüzum görülmüş olduğu ve
mülga Hariciye evrakı içinde olabileceği ihtimaline binaen
cevap istenmişti. Fakat gelen cevapta tapu senedinin mülga
Hariciye evrakı arasında bulunmadığının tespit edildiği ve
söz konusu bu belgenin Hazine evrakı arasında olabileceği
hatırlatılmıştı368. Daha sonra 28 Ağustos 1926’da Hariciye
Vekâleti, “İstanbul Murahhaslığına” gönderdiği bir yazıyla,
bu senetlerin akıbetini sormuştu. Buna göre Çetine’deki eski
sefaret binasıyla, sefaretin müştemilatından olup asıl bina-
dan bir sokakla ayrılmış olan bahçenin, Bâb-ı Âli Hazine-i
Evrakı’nda mevcudiyeti muhtemel tapu senetlerinin ve bu
emlak ile ilgili dosyaların, bulunması hâlinde derhâl Hariciye
Vekâleti’ne ulaştırılması gerekiyordu369. Yaklaşık iki ay son-
ra gelen cevapta Devlet-i Aliyye sefarethanelerinin bazıları-
na ait tasarruf senedlerinin bulunduğu Muhasebe odasında
bir kutunun mevcudiyeti tespit edilmişti. Fakat bu kutunun
366 BOA, HR.İM, 110/6, ( 7.7.1924).
367 BOA, HR.İM, 109/15, (9 Mayıs 1925).
368 BOA, HR.İM, 175/7.
369 BOA, HR.İM, 197/8, (Miladî 24.8.1926).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 179

içinde söz konusu belgeler olup olmadığı bilinmiyordu. Ge-


len emirde bu kutunun ve Çetine Sefarethanesi hakkındaki
dosyanın “buldurularak gönderilmesi” isteniyordu. Hazine-i
Evrak Müdürlüğü de talebe olumsuz cevap vermiş “Sefaret-
hanelere ait tasarruf senedlerinin Hariciye Muhasebesinde
olmadığı, bunların vaktiyle mülga Maliye Nezaretine gönde-
rildiği, Çetine Sefareti hakkında bir dosyaya da rastlanmadı-
ğı” karşılığını vermişti370. Kısacası her şey o kadar karışmıştı
ki, Çetine Sefarethanesi’nin tapusunu bu karışıklık içinde bu-
labilmek samanlıkta iğne aramaya benziyordu.
Bina uzun yıllar farklı kurumlar tarafından kullanılmış-
tır. Türkiye Cumhuriyeti, Karadağ’ın 2006 yılındaki bağım-
sızlık ilanından sonra binayla tekrar ilgilenmeye başlamış ve
diplomatik girişimler neticesinde 2010 yılında restorasyonu
TİKA tarafından tamamlanmıştır. Günümüzde bu tarihî bi-
na, Karadağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne bağlı
tiyatro okulu (Fakultet Dramskih Umjetnosti Univerziteta
Crne Gore) olarak hizmet vermektedir.

Osmanlı Devleti’nin Çetine Sefarethanesi

370 BOA, HR.İM, 86/42.


180 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Osmanlı Sefarethanesi’nin restorasyon öncesi görünümü (Mayıs 2009)

Osmanlı Devleti’nin Karadağ’ın eski başkenti Çetine’de bulunan Sefarethanesi


KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 181

Osmanlı Devleti’nin Çetine’de bulunan Sefarethanesinden bir görünüş (Mart 2013)

Osmanlı Devleti’nin Karadağ’ın eski başkenti Çetine’de bulunan


Sefarethanesinden bir görünüş (Mart 2013)
İKİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NİN KARADAĞ


ŞEHBENDERLERİ
a. Osmanlı Devleti’nde Şehbenderlik Müessesesi
Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlerdeki bir diğer
temsilciliği şehbenderlikler (konsolosluklar)’dir. Farsça bir
kelime olan şehbenderin karşılığı bugün kullanılan adıyla
konsolostur. Osmanlı Devleti’nde “şehbender“, Ticaret Ne-
zareti kurulmadan önce ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar
arasındaki ihtilafları çözmekle görevlendirilen memurun
adıdır. II. Mahmud döneminde yerel ticaretin yabancıların
eline geçtiğinin görülmesi üzerine ticaret iki kısma ayrıl-
mıştır. Müslüman tüccarlara “Hayriye Tüccarı”, gayrimüs-
limlere ise “Avrupa Tüccarı” denilmiş ve Hayriye tüccarla-
rına bazı imtiyazlar tanınmıştır. Hayriye tüccarlarının ileri
gelenleri arasından biri seçilerek ona “şehbender” unvanı
verilmiş ve tüccarı gözetlemek ve bunlar arasındaki ihtilaf-
ları çözmekle görevlendirilmiştir. “Şehbender“ tabiri daha
sonraları “konsolos” karşılığı olarak yabancı devletlerde,
devletle vatandaşın ticarî menfaatlerini korumak vazifeleriy-
le mükellef tutulan memurlara verilen unvana dönüşmüştür.
Nihayet 1908 devriminden sonra “şehbender” tabiri terk edi-
lerek yerine “konsolos” kullanılmıştır371.
Her ne kadar Osmanlı Devleti’nde şehbenderlik mües-
sesesinin gelişimi daimi elçiliklerle aynı paralelde seyretse
de ilk şehbenderliğin açılması, daha eskiye dayanır. Pasarof-
371 Mehmet Zeki Pakalın, “Şehbender“, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Te-
rimleri Sözlüğü, C. III, MEB, İstanbul 1993, s. 316.
186 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ça Antlaşması gereği ilk Osmanlı şehbenderliği, Viyana’da


açılmıştır. Fakat bunun istisnai bir özellik taşıdığını söyle-
mek gerekir372.
Şehbenderlik ihtiyacı, ticari açıdan önem arz eden şehir-
lerde Osmanlı tebaasından olan tüccarların çıkarlarını koru-
ma ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Avrupa başkentlerindeki
daimi elçilerin raporlarında bu ihtiyaç yansımış, şehbenderlik
açılması talepleri dile getirilmiştir. Viyana’daki istisnai girişi-
mi göz ardı edersek ilk Şehbenderlik 1802 yılında Napoli’de
açılmıştır denebilir. Napoli’yi Avrupa’nın 16 farklı merke-
zinde açılan şehbenderlikler izlemiştir. 1821 Rum isyanında
yoğun olarak gayrimüslim tebaanın görev yaptığı bu şehben-
derlikler kapatılmış, 1832 yılında daimi elçiliklerin tekrar
açılmasıyla birlikte yeniden faaliyete geçmişlerdir373.
İlk başlarda şehbenderler, Osmanlı tebaası olmak şar-
tıyla o şehirlerde ikamet eden ya da o şehirle ticari iliş-
kileri olan tüccarlar arasından seçilmekle birlikte, büyük
oranda Rum olan gayrimüslimler arasından tercih edili-
yordu. 1884’te yayınlanan nizamnameyle şehbenderlerin,
“Muvazzaf Şehbenderler” ve “Fahrî Şehbenderler” olarak
ikiye ayrıldığı görülmektedir. Buna göre muvazzaf şeh-
benderler Osmanlı tebaasından olacak ve devlet tarafından
maaşa bağlanacaktı. Fahrî şehbenderler ise yerli ahaliden
seçilecek ve o ülke vatandaşı olabilecekti. Fahrî şehben-
derler Osmanlı elçisinin teklifi ve padişahın iradesiyle
ancak tayin edilebileceklerdi. Yine nizamnameye göre
şehbenderlikler, başşehbender, şehbender ya da şehbender
vekili adı verilen kişiler tarafından yönetilecekti374.
372 Musa Kılıç, Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüslimler (1836-1876), Ya-
yınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü Tarih Anabilim Dalı, Ankara 2009, s. 235-237.
373 M. Kılıç, a.g.e., s. 235-237.
374 M. Kılıç, a.g.e., s. 235-237.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 187

Muvazzaf şehbenderliklerin büyük çoğunluğuna Müslü-


man isimler getirilse de fahrî şehbenderliklerde bunu söyle-
mek çok güçtür. Hicrî 1265 tarihi itibariyle 24 başşehbender-
lik ve şehbenderlikten sadece Tebriz şehbenderinin Müslü-
man olduğu ve Hicrî 1292 tarihli verilere göre 134 şehben-
derlikten yalnızca 19’unun Müslüman olduğu düşünülürse
şehbenderliklerdeki gayrimüslim hâkimiyeti çok açık bir
şekilde görülür375.
1900 yılında yayınlanan “Saltanat-ı Seniyye Şehbender-
lerine Dair Dâhili Nizamname”de şehbenderlerin görevleri,
sorumlulukları tek tek anlatılmıştır. Şehbenderler (konsolos)
biri vazifeli, diğeri fahrî olmak üzere ikiye ayrılır. Vazifeli
şehbenderler üç sınıfa ayrılırlar: “Başşehbender”, “Şehben-
der” ve “Şehbender Vekili (Kançılarya)”. Başşehbenderin
görev alanı tüm vilayeti kapsamaktadır. Şehbenderin gö-
rev yeri “liva”, şehbender vekili (kançılarya)nin ise “li-
va merkezi”dir. Şehbenderler ticaret, sanayi, genel durum,
sağlık gibi halkla alakalı malumatları devlete bildirmek-
le yükümlüdürler. Vatandaşların her türlü doğum, ölüm ve
nikâh gibi işlerine bakarlar. İki ülke arasında yapılan ant-
laşmaların uygulanmasını takip ederler. Ayrıca bulundukları
bölgede kendi devletleri hakkında gazetede çıkan veya halk
arasında konuşulan her türlü konuyu devletlerine iletmekle
yükümlüdürler376.
Tıpkı sefirlerde görüldüğü gibi şehbenderler arasında
da gayrimüslimlerin istihdam edildiği görülmektedir. Hat-
ta gayrimüslim şehbenderlerin oranı, gayrimüslim sefirle-
re oranla daha fazladır. Karadağ’da açılan Podgorica ve
Ülgün-Bar şehbenderliklerinde bulunanların hatırı sayı-
lır bir kısmı Rum veya Ermeni kökenlidir. Karadağ’daki
375 M. Kılıç, a.g.e., s. 235-237.
376 Âgâh, a.g.e., s. 8; Girgin, a.g.e., s. 49-51.
188 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

şehbenderlerin ayrıntılarına aşağıda değinilecektir. Ancak


burada bir duruma kısa bir açıklık getirmekte fayda vardır.
Gayrimüslimlerin hem sefirlik hem de şehbenderliklerde
bu kadar fazla istihdam edilmelerinin nedeni yabancı dil
bilmelerinden kaynaklanmaktadır. Hatta hatırı sayılır bir
kısmı Türkçeyi çok az bildiği hâlde Fransızca ve İngilizce
gibi yabancı dilleri çok iyi bilmektedirler.
Osmanlı Devleti Podgorica ve Ülgün-Bar’da şehbender
bulunduruyordu. İki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmek
amacıyla Prens Nikola Podgorica ve Ülgün-Bar’da şeh-
benderlik açma izni vermiştir. Osmanlı’nın buralarda şeh-
benderlik açmasının nedeni bölgenin yoğun bir Müslüman
nüfusuna sahip olmasıydı. Zira buralarda Karadağ’a yeni
katılan diğer bölgelere oranla Müslüman göçü oldukça dü-
şüktü. Üstelik buralara doğru yoğun bir Müslüman göçü de
söz konusuydu. Her ne kadar, Karadağ hükûmeti tarafından
çıkarılan eğitim ve askerlik konusundaki yeni düzenleme-
ler Bar ve Ülgün’de bazı Müslüman ailelerin göç etmesine
neden olduysa da (yaklaşık 200 aile), söz konusu düzenin
değiştirilmesi üzerine göç eden birçok aile yeniden Bar ve
Ülgün şehirlerine dönmüştür377.

b. Podgorica Şehbenderleri
Bugün Karadağ’ın başkenti olan ve 1326 yılından beri
Podgorica ismiyle anılan şehir378, mevkii itibariyle önem-
377 Jović, a.g.e., s. 191.
378 Yugoslavya döneminde devlet lideri Josip Broz Tito’nun onuruna 1946
yılında “Titograd” ismi verilse de daha sonra eski ismi 1992 yılında tek-
rar iade edilmiştir. Podgoriçe kelime manasıyla “under the Gorica” yani
“küçük tepenin altı” anlamındadır. Edith Durham ise Podgorica’nın “At
the Foot of the Mountain” yani “dağın dibinde” anlamına geldiğini ifade
etmektedir. Mary E. Durham, Through The Lands Of The Serb, Edward
Arnold, London 1904, s. 10.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 189

li bir noktada olması hasebiyle ekonomik anlamda güçlü


bir pazar yeri olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı hâkimiyeti
öncesinde Podgorica; Dubrovnik ve Sırbistan’daki Ne-
manjici Hanedanlığı’nın arasında âdeta bir ticaret yolu
vazifesini görmüştür. Nitekim Trebinje ve Nikşik arasın-
da uzanan ticaret yolu buraya ekonomik bir güç katarken
şehrin aynı zamanda bir ticaret merkezi olmasının önünü
açmıştır. Askerî yönden stratejik öneme sahip hâle gelen
şehir, aynı zamanda tüccarlar, seyyahlar ve ulaklar için bir
buluşma ve aktarma noktası olmuştur379. 1466 yılında Fa-
tih Sultan Mehmed döneminde başlayan Podgorica’daki
Osmanlı hâkimiyeti 1474 yılında iyice pekişmiştir. 1479
yılında yapılan tahrir kayıtlarında İşkodra Sancağı’nın bir
kazası olarak kaydedildiğini biliyoruz. 18. yüzyılın ortaları-
na kadar İşkodra Sancağı’na bağlı kalan Podgorica, 1756
yılında Karadağ Kazası’yla beraber Hersek Sancağı’na
bağlanmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde 1835 yılında tek-
rar İşkodra Vilayeti’ne bağlı bir kazaya dönüştürülen şe-
hir380, 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan
Berlin Antlaşması’nın 28. maddesi gereğince Karadağ’a
terk edilmişti381. Böylece Podgorica’da 400 yıllık Osmanlı
hâkimiyeti sona ererken Osmanlı-Karadağ ilişkileri açı-
sından da yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Osmanlı Devleti bölgeden çekilmiş ama geride yerle-
rini ve yurtlarını terk etmek istemeyen binlerce Müslüman
379 Capital Podgorica, “History Throught the Century”, http://www.pod-
gorica.me/AboutPodgorica/History/Throughthecenturies/tabid/245/
language/en-US/Default.aspx, Capital Podgorica Official Website,
Glavni Grad Podgorica 2011, e.t. 10.05.2013.
380 M. Kemal Özergin, “Rumeli Kadılıklarında 1078 Düzenlemesi”, Ord.
Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, TTK, Ankara 1988, s.
285; Temizer, Karadağ’ın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, s. 32.
381 Uğur Özcan, a.g.e., s. 255.
190 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ahali bırakmıştır. Bu da beraberinde geride kalan Müslü-


manlara baskı, mallarına el koyma ve göçe zorlama gibi
uygulamaların olabileceği endişesini getirmiştir. Bütün bu
hususların çözümü, Müslümanların güvence altına alınarak
sağlıklı bir komşuluk ilişkisinin tesis edilmesi ciddi anlam-
da diplomatik temasa dayanıyordu. Prens Nikola, iki ülke
arasındaki üst düzeyde diplomatik ilişkilerin katı ve politik
olarak doğru işbirliği derecesine ulaştığına inandığı zaman,
Osmanlı hükûmetinin Podgorica’da Müslümanların mül-
kiyet haklarını koruma amaçlı bir şehbenderlik açmasını
1888 yılında kabul etmiştir382. Hakikaten Podgorica’dan
göç eden Müslümanlar ile Karadağlılar arasında sürege-
len mülkiyet haklarından doğan bir borç meselesi vardı ve
bu durum iki ülke arasında sıkıntıların yaşanmasına neden
olmaktaydı383. Bu meselenin yakından takibi ve halli için
Podgorica’da bir şehbenderliğin kurulması artık kaçınılmaz
hâle gelmişti. Ayrıca bölgede göç etmeyen Müslümanların
varlığı da söz konusu şehbenderliğin açılmasına önemli bir
gerekçe olmuştur.
Nihayet açılan Podgorica Şehbenderliği’ne 15 Şubat
1888’de Aleksandr Efendi vekâleten tayin edilmiştir384. Os-
manlı Devleti’nin Podgorica’nın ilk şehbenderi unvanını ta-
şıyan Aleksandr Efendi, Müslüman muhacirlerle Karadağ-
lılar arasındaki sorunları çözmede bir nebze yetersiz kalınca
başka bir göreve tayin edilmiş, yerine Haziran 1888’de yi-
ne vekâleten Korfu Şehbenderhanesi İmamı Resul Efendi
tayin edilmiştir. Resul Bey’in tayini Osmanlı Devleti’nin
Müslüman muhacirlerle Karadağlılar arasındaki borç me-
selesini çözmek isteğinin bir göstergesidir aslında. Zira bu
382 Jović, a.g.e., s. 165.
383 BOA. DH.MKT, 1495/98 (Hicrî 08.B.1305-Miladî 21.03.1888).
384 BOA. İ.HR, 309/19692 (Hicrî 02.C.1305-Miladî 15 Şubat 1888).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 191

atama yapılır yapılmaz Resul Bey borç meselesinin halli


için oluşturulan komisyonda görevlendirilmiştir385. Resul
Bey de Podgorica’da uzun müddet kalamamış ve görevini
1 Ağustos 1889’da Ayamavra Şehbenderi Ermeni asıllı Kri-
kor (Gregor) Efendi ile becayiş etmiştir386.
Krikor (Gregor) Efendi Hekimoğlu: İlki 1889-1891 yıl-
ları arası ve ikincisi 1895-1896 yılları arasında olmak üzere
iki dönem Podgorica şehbenderliği görevinde bulunmuş-
tur. Kuyumcu Okohtinos’un oğlu olarak 3 Mayıs 1852’de
İstanbul’da dünyaya gelmişti. Venedik’te bulunan Mıkhi-
tarist Mektebi’nde, daha sonra da Padova Üniversitesi’nde
öğrenim gören Krikor Efendi, Fransızca, İtalyanca, Türk-
çe, Ermenice ve Rumca olmak üzere beş dil biliyordu.
Bu özelliği onun 20 yaşında iken Mart 1872’de Tahrîrât-ı
Hâriciye Odası’na stajyer olarak girebilmesini sağlamıştı.
Kasım 1874’te 800 kuruş maaşla Liman İdaresi tercüman-
lığında memur olarak göreve başladı. Krikor Efendi Mart
1875’te buradaki görevinden istifa ederek maaşsız olarak
yine Tahrîrât-ı Hâriciye Odası’ndaki görevine döndü. Da-
ha sonra Eylül 1876’da Manastır Vilayeti tercümanlığına
tayin edilen şehbender, buradaki memuriyetinden Şubat
1877’de azledilmiştir. Ekim 1878’de 1200 kuruş maaşla
Tiflis Başşehbenderhânesi kançılarlığına tayin edilen Krikor
Efendi buradaki memuriyetine ilaveten 3000 kuruş maaşla
Anadolu Tahdid-i Hudud Komisyonu Başkâtipliği’nde gö-
revlendirilmiştir. 1880 yılının Ağustos ayında becayiş sure-
tiyle Batum kançılarlığına atanmış ve adı geçen komisyon-
daki görevine de devam etmiştir. Söz konusu komisyonun
görevi 1881’de sona ererken, Krikor Efendi Ocak 1881’den
Eylül-Ekim 1881’e kadar Hariciye Dairesi’nde bulunan
385 BOA. DH.MKT, 1517/47 (Hicrî 20.L.1305-Miladî 30 Haziran 1888).
386 BOA. İ.HR., 315/20154 (Hicrî 04.Z.1306-Miladî 1 Ağustos 1889).
192 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Umûr-ı Şehbender Kalemi’nde istihdam edilmiştir. Aynı


yıl içerisinde Rostof şehbender vekâletine tayin olmuştur.
Mart 1886’da 1000 kuruş maaş ve 1000 kuruş tahsisatla
Poti şehbender vekâletine atanmıştır. Bu görevi sırasında
tarifede gösterilen miktardan fazla vergi aldığından hakkın-
da yapılan şikâyetler üzerine tahkikata tabi tutularak suçlu
bulunmuş ve 28 Ağustos 1887’de görevinden azledilmiştir.
Krikor Efendi 14 Ağustos 1888 tarihinde Ayamaura (Sainta
Maura) şehbender vekâletine tayin edilmiştir387.
Ayamaura’da bir yıl görev yaptıktan sonra 1 Ağustos
1889’da 1000 kuruş maaş ve 1000 kuruş tahsisatla Podgo-
rica şehbender vekâletine becayiş ile gönderilmiştir. Kri-
kor Efendi bu görevinde fazla kalmak istememişti. Zira
Podgorica’daki görevine atandığı andan itibaren ailesinin
hastalıklarındaki şiddetin artmasından şikâyet ediyor ve bu
nedenle başka bir memuriyete atanmak isteğinde bulunu-
yordu. Çetine Sefareti’nin durumu merkeze bildirmesi üze-
rine mazereti geçerli bulunmuş ve Krikor Efendi 23 Tem-
muz 1891’de Sünne şehbender vekâletine tayin edilmiştir388.
Ancak onun tayininde ailevi faktörlerden ziyade hakkında
yapılan şikâyetlerin etkili olmuş olabileceği göz ardı edil-
memelidir. Zira Krikor Efendi, Podgoricalı Müslümanların
haklarını savunmak için atanmasına rağmen, haklarını sa-
vunmak şöyle dursun bilakis onları aşağılayıcı hâl ve tavır-
lar içine girmesi şaşkınlıkla karşılanmıştı389. Bu konudaki
şikâyetlerin artması üzerine hakkında tahkikat başlatılmış
ve neticesinde Krikor Efendi, 23 Temmuz 1891’de Sünne*
Şehbenderi Ahmed Bey ile becayiş edilmişti390. Bir ara Ekim
387 Kayaoğlu, a.g.e., s. 208-209.
388 Kayaoğlu, a.g.e., s. 209.
389 BOA. Y.MTV. 49/115 (Hicrî 17.N.1308-Miladî 26 Nisan 1891).
*
Romanya’da bugün Sulina adı verilen şehir.
390 BOA. Y.MTV, 322/20801 (Hicrî 16.Z.1308-Miladî 23.07.1981).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 193

1891’de daha önce kapatılan ve yeniden tesis edilen Raguza


şehbenderliğine tayini gündeme gelse de391 bu gerçekleşme-
miştir. Sünne şehbender vekilliği sırasında Aralık 1891’de
Karadağ Prensi Nikola tarafından kendisine üçüncü rütbe-
den Danilo Nişanı verilmiştir392. 27 Temmuz 1893 tarihinde
Sünne’deki görevinden azledilmiştir393.
Krikor Efendi 25 Şubat 1895’te ikinci defa Podgorica
şehbenderliğine 2000 kuruş maaş ve 500 kuruş tahsisat-
la atanmıştır. Ancak hakkında ileri sürülen bazı iddialar-
dan dolayı bu görevinden 29 Haziran 1896’da azledil-
miştir. Tam o tarihlerde Bar ve Ülgün Şehbenderi Serkiz
Efendi’nin de görevinden azledilmesi, her iki şehbenderin
de Ermeni kökenli olması ve o dönemde Osmanlı toprak-
larında Ermeni isyanlarının zuhur etmesi göz önüne alındı-
ğında meselenin siyasi konjonktüre bağlı bir gelişme olup
olmadığı sorusunu akla getirmişti. Fakat görünen odur ki
yapılan incelemeler sonucunda Krikor Efendi’nin birtakım
akçeli işlere bulaştığı ve bu iddiaların ciddiyet kesbetmesi
nedeniyle görevden alındığı tespiti daha gerçekçi bir yakla-
şım olacaktır. Krikor Efendi Braşov şehbender vekâletinde
bulunduğu dönemde vekâletin kasasında bulunan fazla pa-
rayı zimmetine geçirmesi ve bu durumun ortaya çıkması
üzerine hakkında soruşturma açılması bu yaklaşımı doğ-
rulamaktadır. Nihayetinde suçlu bulunmuş ve zimmetine
geçirdiği para kendisinden nakit olarak tahsil edilmiştir394.
Ancak daha sonra yapılan tahkikatta, hakkındaki suçlama-
391 BOA, İ.DH, 1248/97861 (Hicrî 18.Ra.1309).
392 BOA, İ.HR, 324/20935 (Hicrî 14.Ca.1309-Miladî 16 Aralık 1891)
393 Kayaoğlu, a.g.e., s. 209.
394 BOA, BEO, 2070/155234, (Hicrî 20.S.1321-Miladî 18.05.1903); BOA,
BEO, 2157/161761, (Hicrî 08.C.1321-Miladî 01.09.1903); BOA, ŞD,
2727/47, (Hicrî 28.L.1321-Miladî 17.01.1904)
194 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ların asılsız olduğunun ortaya çıkması, aziller konusunda


kafaları tekrar karıştırmıştır. Hatta 7 Ağustos 1902 tarihli
Sadaret tezkiresi ile Krikor Efendi’nin muktedir, sadık ve
gayretli bir kimse olduğu ifade edilmiş ve rütbesine uygun
bir şehbenderliğe atanması Hariciye Vekâleti’nden isten-
miştir. Bunun üzerine Krikor Efendi 31 Ocak 1904 tarihin-
de Eğriboz şehbenderliği’ne tayin edilmiştir395.
Krikor Efendi 28 Ekim 1907’de 1800 kuruş maaş ve
500 kuruş tahsisatla Bar ve Ülgün şehbenderliğine, 14 Ey-
lül 1908’de Yunanistan’da bulunan Kervansaray şehben-
der vekâletine, oradan da 5 Aralık 1909 tarihinde Brindizi
şehbender vekâletine tayin edilmişti. Krikor Efendi, bu
görevine atandıktan yaklaşık 2 yıl sonra, 4 Ocak 1912 ta-
rihinde vefat etmiştir396.
Ahmed Bey (1891-1892): Krikor Efendi’nin Podgori-
ca’daki ilk şehbenderlik döneminde (1889-1891), hakkın-
daki şikâyetlerin artması üzerine, 23 Temmuz 1891’de Sün-
ne Şehbenderi Ahmed Bey ile becayiş edilmesiyle göreve
başlamıştı397. Ahmed Bey’in yeni hizmet yeri Podgorica’da
yaklaşık bir yıl görev yaptığı anlaşılmaktadır. Bu kısa Pod-
gorica görevlendirmesinden sonra azledilen Ahmed Bey,
yerini Salih Sabri Bey’e bırakmıştır. Ahmed Bey’in göre-
vinin bu kadar kısa sürmesinde onun babasının Maarif’e
olan borcu etkili olmuş olabilir. Ahmed Efendi her ne kadar
mağdur olduğunu ve yardım istediğini belirtse de mevcut
durum değişmemiş398 ve Salih Sabri Bey 7 Eylül 1892’de
Podgorica’ya gelerek görevine başlamıştır399.
395 Kayaoğlu, a.g.e., s. 210.
396 Kayaoğlu, a.g.e., s. 210.
397 BOA. Y. MTV, 322/20801 (Hicrî 16.Z.1308-Miladî 23.07.1891)
398 BOA, BEO, 99/7356 (Hicrî 10.R.1310-Miladî 01.11.1892); BOA,
MF.MKT, 156/90 (Hicrî 27.Ca.1310-Miladî 17 Aralık 1892).
399 BOA, İ. DH, 1244/97463 (Hicrî 02.S.1309-07.09.1891).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 195

Salih Sabri Bey (1892-1895): Salih Sabri Bey, Rusya’da


eğitim görmüştür. Fransızca ve Rusça bilmekle beraber Slav
dillerine de aşinadır. Bu nedenle yukarıda bahsini ettiğimiz
komisyonda iyi derecede tercümanlık yapmış ve bunun sa-
yesinde maaşına zam almıştır400. Salih Sabri Bey, Podgori-
ca şehbenderliği görevini 8 Şubat 1895 tarihine kadar sür-
dürmüş ve o tarihte Kars şehbenderliğine atanmıştır. Onun
yerine Sünne Şehbenderi Krikor Efendi Hekimoğlu’nun
tayiniyle Podgorica şehbenderliğinde ikinci Krikor Efendi
dönemi başlamış oldu401.
Mehmed Ali Bey (1896): Krikor Efendi’nin 1896 yı-
lında Podgorica şehbenderliğinden azledilmesiyle birlikte
boşalan Podgorica şehbenderliği koltuğuna Tırhala Şeh-
benderi Mehmed Ali Bey oturmuştur402. Ancak çok geç-
meden Osmanlı hükûmeti hem Krikor Efendi’nin hem de
Bar ve Ülgün Şehbenderi Serkiz Efendi’nin azlinden vaz-
geçerek görevlerine devam edebileceklerini belirtmesi403,
sürecin Mehmed Ali Bey’in buradaki görevine başlayama-
dan Petras şehbenderliğine tayiniyle sonuçlanmasına yol
açmıştır. Mehmed Ali Bey, azledilen bir diğer Ermeni kö-
kenli şehbender Aram Efendi’nin yerine Petras şehbender-
liğine gönderilmişti404. Dolayısıyla Krikor Efendi görevini
1897 yılına kadar korumuştur.
Hayri Bey (1897-1899): Bu kısa süreli görevden al-
ma girişimi sonuçsuz kalınca Krikor Efendi’nin Podgorica
400 BOA. BEO, 197/14747 (23.L.1310).
401 BOA, İ.HR, 346/1312/Ş-16 (Hicrî 29.Ş.1312-Miladî 8 Şubat 1895).
402 BOA, A.MKT.MHM, 536/22 (Hicrî 02.N.1313-Rumî, 19.01.1896);
BOA, İ.HR, 3352/1314/M-24, (Hicrî 18.M.1314-Miladî 29.06.1896).
403 BOA, BEO, 827/61864, (Hicrî 08.Ra.1314-Miladî 17 Ağustos 1897);
BOA, İ.HUS, 49/1314/Ra-18, (Hicrî 06.Ra.1314-Miladî,11.10.1896).
404 BOA, İ.HR., 353/1314/Ca-05, (Hicrî 04.Ca.1314, Miladî 11.10.1896);
BOA, BEO, 852/63849, (Hicrî 07.Ca.1314-Miladî 14.10.1896).
196 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

şehbenderliği görevi 11 Mart 1897 tarihinde azledilmesi-


ne kadar sürmüştür. Onun azlinden sonra yerine, Belgrad
Sefareti’nde üçüncü kâtip olarak görev yapan405 Hayri
Bey atanmıştı.406 Hayri Bey, bu görevini azledildiği Ma-
yıs 1899 tarihine kadar sürdürmüş, bir müddet sonra 16
Kasım 1899’da Bar ve Ülgün şehbenderliğiyle görevlen-
dirilmişti407.
Necib Bey (1899-1901): Hayri Bey’den boşalan Podgo-
rica şehbenderliğine Maksim Efendi getirilmek istenmiştir.
Ancak Maksim Efendi bu görevi mazeret göstererek kabul
etmeyince onun yerine İvranya Şehbenderi Necib Bey atan-
mıştır408. Onun ardından Ragıb Bey’in bu görevi devraldığı
bilinmektedir409.
Ragıb Bey: Necib Bey’in görevinin bitmesi üze-
rine boşalan Podgorica şehbenderliğine Ragıb Bey
atanmıştır. Ancak Ragıb Bey’in buradaki görevi fazla
uzun sürmemiş ve kısa bir süre sonra yerine Kostaki
Efendi atanmıştır410.
Kostaki Petropulo Efendi: Ragıb Bey’in ardından 22
Şubat 1902 yılında Rum asıllı Kostaki Petropulo Efendi,
Osmanlı’nın Podgorica şehbenderi olarak atanmıştır411. 6 Ha-
ziran 1838’de İstanbul’da doğan Kostaki Petropulo, Dîvân-ı
Hümâyûn tercümanı Aleko Bey’in oğludur. Fener’deki Büyük
Okulda eğitim görmüş, daha sonra Atina’da Fransızca eğitimi
almıştır. Rusça, Fransızca ve İtalyanca bilen Petropulo’nun
405 BOA, BEO, 918/68821, (Hicrî 10.L.1314-Miladî 14 Mart 1897).
406 BOA, İ.HR, 354/1314/L-17, (Hicrî 07.L.1314-Miladî 11 Mart 1897).
407 BOA, BEO, 1402/105137, (Hicrî 12.B.1317-Miladî 16.11.1899).
408 BOA, A.MTZ.(04), 61/91, (Hicrî 25.Z.1316-Miladî 06.05.1899).
409 BOA, İ.TAL, 242/1318/, l-161, (Hicrî 13.L.1318-Miladî 3 Şubat 1901).
410 BOA, BEO, 2838/212832, (Hicrî 05.R.1324-Miladî 29.05.1906).
411 BOA, BEO, 2838/212832, (Hicrî 05.R.1324-Miladî 29.05.1906).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 197

Türkçeyi biraz okur-yazar olması dikkat çekicidir412. 1854-


1857 yılları arasında Atina Sefareti’nde görev alan Kostaki
Petropulo, sonraki dönemlerde çeşitli şehbenderliklerde gö-
revlendirilmiştir413. Kostaki burada fahrî ataşe tayin edilmiş
ve kendisine Sefaret’e ait şehbenderhâne hâsılatından aylık
100 frank maaş bağlanmıştır414.
Kostaki Efendi, Atina’da üç yıl görev yaptıktan sonra
1857 yılı sonlarında İstanbul’a gelmiş, 1858’de Dersaa-
det Liman Odası’nda 500 kuruş maaşla kâtip ve tercü-
man olarak çalışmaya başlamıştır. Üç yıl sonra Pasaport
Odası’na memur atanan Kostaki Efendi burada da üç yıl
görev yapmış, 1864 yılı sonlarında Kerç Şehbenderha-
nesi (Rusya’da) kançılarlığına 1.000 kuruş maaşla tayin
edilmiştir. Aralık 1866’da başarılı çalışmalarından dolayı
dördüncü rütbeden Mecidî Nişanı’yla taltif edilen Kosta-
ki Efendi, 1868’de Şira şehbender vekilliği, 1893’te ise
Ayamavra şehbender vekilliği yapmıştı. Buradaki göre-
vini Eylül 1901 yılına kadar devam ettiren diplomat, 23
Eylül 1901’de Turnu Magurele (Romanya’da) şehbender
vekâletine tayin edilmiştir. Kostaki Efendi Turnu Magu-
rele şehbenderi iken Aralık 1906’da 1800 kuruş maaş ve
500 kuruş tahsisatla Podgorica şehbenderliğine atanmış-
tır. Rum kökenli olan Kostaki Efendi’ye Yunan Devleti
tarafından beşinci rütbeden Saint Sauveur Nişanı veril-
miştir. Kostaki Efendi 28 Ekim 1907’de Eğriboz şehben-
derliğine atanmış ardından da 24 Ağustos 1909’da tekaü-
de ayrılmıştır415.

412 BOA, DH. SAİDd, 16/18, (Hicrî 9.B.1325-Miladî 18. 8.1907).


413 BOA, DH. SAİDd, 26/37, (Hicrî 29.Z.1253-Miladî 24.2.1858).
414 BOA, DH. SAİDd, 16/18.
415 BOA, DH. SAİDd, 16/18.
198 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Serkiz Efendi: Kostaki Efendi’nin Podgorica’daki görevi


sona erince onun boşalan koltuğuna Bar ve Ülgün Şehben-
deri Serkiz Efendi416 oturmuştur417. 1910 yılı Temmuz ayına
kadar görevde kalan Serkiz Efendi’nin gidişiyle bu kez onun
yerini Ohannes (Hovhannes) Nafilyan Efendi almıştır418.
Ohannes (Hovhannes) Nafilyan Efendi: Osmanlı
Devleti’nin Katolik Ermeni milletinden Bedros Efendi’nin
oğlu olarak H. 1285 (1868-1869) yılında İstanbul’da dün-
yaya gelmiştir. Sırasıyla, Beyoğlu Ermeni Katolik Sıb-
yan Mektebi’nde, Fransa’da Saint Benoit Mektebi’nde ve
Mekteb-i Sultanî’de eğitim görmüştür. Türkçe, Fransızca,
Rumca dillerini okuyup yazabiliyor, Almanca, Romence
ve Ermenice dillerini de konuşabiliyordu. Ohannes Efendi,
31 Mayıs 1897’de Hariciye Nezareti Umûr-ı Şehbenderî
Kalemi’ne girerek memuriyet hayatına başlamıştır. Sırasıyla
Temmuz 1891’de Turnuseferin Şehbenderhanesi kançı-
larlığına, Ağustos 1892’de Karayova kançılarlığına, Ma-
yıs 1898’de Korfu şehbender vekâleti ve kançılarlığına,
Nisan 1899’da Tiflis şehbender vekâleti ve kançılarlığına,
Nisan 1901’de Köstence şehbender vekâleti ve kançılarlı-
ğına, Mayıs 1906’da Trieste Başşehbenderhânesi şehben-
der vekâleti ve kançılarlığına atanmıştır. Nihayet 15 Tem-
muz 1910 tarihinde Podgorica şehbender vekâletine terfi-
an tayin edilmiştir. 31 Ağustos 1910’da Trieste’den ayrılan
Ohannes Efendi 3 Eylül’de Podgorica’ya gelerek görevine
başlamıştır. Ohannes Efendi’nin Podgorica’daki çalışma-
416 Serkiz Efendi hakkında detaylı bilgi Bar ve Ülgün Şehbenderleri kıs-
mında verilecektir.
417 BOA, BEO, 3175/238111, (Hicrî 24.N.1325-Miladî 31.10.1907); BOA,
İ.HR, 409/1325/N-26, (Hicrî 21.N.1325-Miladî 28.10.1325).
418 Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1324, s. 380; BOA, İ.HR,
423/1328/B-23 (Hicrî 07.B.1328-Miladî 15.07.1910).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 199

ları kısa sürede takdir toplamıştı. Özellikle İşkodra Vali ve


Kumandanlığı’ndan Hariciye Nezareti’ne gönderilen telg-
rafta Ohannes Efendi’den övgüyle bahsedilmişti. 13 Nisan
1911 tarihli bu telgrafta aynen şu ifadeler yer alıyordu:
“Vekâyi-i hâzıra münâsebetiyle Podgorica Şeh-
benderi Nafilyan Efendi’nin ân-be-ân hüsn-i hizmet
ve gayreti görülmekte olmasıyla bilhassa takdîr-i âlî-i
nezâretpenâhilerine arz olunur” 419.
Hariciye Nezareti, bu övgü dolu sözleri karşılıksız bı-
rakmamış ve Çetine Sefareti kanalıyla 26 Nisan 1911’de
Ohannes Efendi’nin hizmetlerinden dolayı kendisine şu
takdir dolu ifadelerin kullanıldığı yazı iletilmişti:
“Podgorica Şehbenderi Nafilyan Efendi’ye
Vekâyi-i hâzıra münâsebetiyle ân-be-ân hüsn-i hiz-
met ve gayretiniz görülmekte olduğu İşkodra Vali ve Ku-
mandanlığından cânib-i muhibbiye ve Dâhiliye Nezâret-i
Celilesine vârid olan telgrafnâmelerden anlaşıldığından
kemâl-i memnûniyetle beyân-ı takdirât-ı mahsûsaya
ibtidâr eylerim efendim420.”
Ohannes Efendi bu görevini Ekim 1912’ye kadar sür-
dürmüş, Karadağ hükûmeti ile Balkan Savaşları’ndan kay-
naklı olarak siyasi ilişkilerin kesilmesi üzerine İstanbul’a
geri dönmüş ve 14 Ekim 1912 tarihinden itibaren Şehben-
derler Nizamnamesi’nin hususi maddesi gereğince yalnız
maaşı verilmiştir421. 7 Kasım 1912’de Brendizi şehbender-
liğine atanmıştır422. Ohannes Nafilyan Efendi arşiv kayıt-
419 Kayaoğlu, a.g.e., s. 292-293.
420 Kayaoğlu, a.g.e., s. 292-293.
421 Kayaoğlu, a.g.e., s. 292-293.
422 BOA, İ.HR, 429/1330/Za-10, (Hicrî 27.Za.1330-Miladî 07.11.1912);
BOA, BEO, 4111/308251, (Hicrî 29.Za.1330-Miladî 09.11.1912).
200 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

larında Osmanlı Devleti’nin ismine rastladığımız son Pod-


gorica şehbenderidir.
Ohannes Efendi Brendizi şehbenderliğinden sonra 15
Mayıs 1916’da İstanbul’da Matbûât-ı Umûmiye İdâresi’nde
istihdam edilmiş, 19 Ocak 1920’de Birinci Sınıf Şehbender
unvanı verilerek Umûr-ı Şehbenderî Kalemi’ne tayin edil-
miştir. Anadolu’da yeni bir hükûmetin kurulması üzerine
evvela 1 Kasım 1922’de açığa alınmış ve hakkında yapılan
tahkikatlar neticesinde millî maksat ve emellere muhalif bir
harekette bulunmadığı anlaşıldığından yeninden memuriye-
te atanması talep edilmiş ve Hariciye Vekâleti’nce 15 Tem-
muz 1923’te yeniden memuriyete atanmıştır423.
Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki Osmanlı hükûmeti
1902 yılı başından itibaren sınıra yakın bölgelerde gelişen
askerî hadiselerden dolayı bu çevreye atanacak şehbender-
lerin asker kökenli olmalarına dikkat edilmesi gerektiğine
inanıyordu. Zira bölgedeki askerî hadiselerin doğru algıla-
nıp, merkezin bu doğrultuda bilgilendirilmesi bu anlamda
önemliydi. Podgorica, Niş, Vranya, Yenişehir, Kars, Kir-
manşah, Savuçbulak, Hoy, Selmas, Sünne gibi şehirlere
asker kökenli şehbenderler atanması424 bu kapsamda on-
lardan istifade edilmek istenmesine bağlanabilir. Ancak
söz konusu kararın alınmasından sonra Karadağ’a atanan
şehbenderlere baktığımızda buna riayet edilmediği gö-
rülmüştür.

423 Kayaoğlu, a.g.e., s. 294.


424 BOA, BEO, 1811/135819, (Hicrî 07.Z.1319-Miladî 07.03.1902); BOA,
BEO, 2009/150618, (Hicrî 28.Za.1320-Miladî 26.02.1903).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 201

Şehbender Göreve Başlama Görevin Bitimi


Aleksandr Efendi 15 Şubat 1888 Haziran 1888
Resul Bey Haziran 1888 1 Ağustos 1889
Gregor Efendi 1 Ağustos 1889 23 Temmuz 1891
Ahmed Bey 23 Temmuz 1891 7 Eylül 1892
Salih Sabri Bey 7 Eylül 1892 8 Şubat 1895
Krikor Efendi Hekimoğlu 8 Şubat 1895 11 Mart 1897
Mehmed Ali Bey Haziran 1896 Ekim 1896
Hayri Bey 11 Mart 1897 6 Mayıs 1899
Necib Bey 6 Mayıs 1899 3 Şubat 1901
Ragıb Bey 3 Şubat 1901 22 Şubat 1902
Kostaki Petropulo Efendi 22 Şubat 1902 28 Ekim 1907
Serkiz Balyan Efendi 31 Ekim 1907 Temmuz 1910
Ohannes (Hovhannes) 15 Temmuz 1910 Kasım 1912
Nafilyan Efendi
Tablo 2: Podgorica Şehbenderleri ve görev süreleri

c. Bar ve Ülgün Şehbenderleri


Yaklaşık üç asrı aşan bir süre Osmanlı hâkimiyet sahası
içinde bulunmuş Bar ve Ülgün, Venedik ve Ceneviz gemi-
lerinin uğrak yeri olmuştur. Osmanlı bu kadar uzun zaman
içinde hem kültür olarak hem de yaşayış olarak, Karadağ’ın
diğer şehirlerine nazaran çok daha fazla “Osmanlı” bir gö-
rünüm arz eder. Nitekim Müslüman nüfusun en yoğun ya-
şadığı yerlerin başında bu iki Adriyatik liman kentleri gelir.
Fakat Bar ve Ülgün’ün Osmanlı Devleti’nin elinden çıkışı
sancılı ve bir o kadar da ilginçtir. Bu yerlerin, savaşta değil
masada kaybedilmiş olması Osmanlı Devleti için ayrı bir
202 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

vahamet olmuştur. Berlin Antlaşması gereğince Gusine ve


Plav’ı Karadağ’a veren Osmanlı Devleti, halkın infiali ve
bu işleme topyekûn karşı çıkmasından tahliye taahhüdü-
nü yerine getiremeyince işler karışmıştı. Büyük Devletle-
rin “Gusine ve Plav yerine Ülgün’ü” verin şartına çaresiz
evet diyen Osmanlı Devleti, Ülgün Düzenlemesiyle Kasım
1880’de Ülgün’den de çekilmiş oldu425. Fakat geride bin-
lerce Müslüman bırakılmıştı. Karadağ’ın şehre hâkim oldu-
ğu 1881 yılında şehrin nüfusu 10.100’dü. Bunun 8.400’ü
Müslüman, 1.500’ü Katolik ve 200’ü Ortodokslardan olu-
şuyordu426, 1900 yılına gelindiğinde ise bu rakam 5.000 ci-
varındadır427. 1913 yılında Ülgün merkez kazasında 1.000’i
aşkın hanede 5.000 civarında bir nüfusun yaşadığı tespit
edilmişti428. Büyük bir göçün olduğu demografik rakamlar-
dan da çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tıpkı
Podgorica’da olduğu gibi, Müslümanların haklarını koru-
mak için Ülgün’e de bir şehbenderlik açılması artık şart ol-
muştu. Nitekim Osmanlı Devleti Bar ve Ülgün şehirlerine
bir ortak şehbender tayiniyle mesele vuzuha kavuşmuştu.
Şehbender sık sık yer değiştirmek suretiyle iki şehirde aktif
olarak bulunmaya çalışmıştır.
Fevzi Bey: Sahildeki ilk Osmanlı sehbenderi Fevzi
Bey’dir. Fevzi Bey, Eğriboz şehbenderi iken 30 Mart 1888
tarihinde Bar ve Ülgün şehbenderliğine atanmıştır429. Fev-
425 Ülgün’ün teslimi hakkında ayrıntılar için bkz. Temizer, Osmanlı-Kara-
dağ Sınır Anlaşmazlıkları..., s. 95-97; Uğur Özcan, a.g.e., s. 270-284.
426 Peter Bartl, Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müs-
lümanları, çev. Ali Taner, Bedir Yayınları, İstanbul 1998, s. 206-207.
427 Hugh Chisholm, “Dulcigno”. Encyclopædia Britannica V. 8, Cambrid-
ge University Press, 1911, s. 652.
428 Ahmed Tevfik, a.g.e.., s. 17-20; Temizer, Karadağ’ın Sosyal ve Ekono-
mik Yapısı..., s. 77-78.
429 BOA, İ.HR., 309/19736, (Hicrî 17.B.1305-Miladî 30.03.1888).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 203

zi Bey öncelikle Bar’da şehbenderlik işlerinin yürütüldüğü


bir binada ikamet etmiştir. Fakat aynı zamanda Ülgün’de
de bir ev kiralamıştır. Fevzi Bey kariyerinin ilk dört yı-
lında hoşgörülü olduğunu kanıtlamıştır. Yerel hükûmet ile
ilişkilerinde karşılıklı hoşgörü ve saygıya önem vermiştir.
Karadağ’a yönelik yaptığı iyi niyetli çalışmaları ve sami-
mi duygularıyla tanınmıştır. Prens Nikola, Fevzi Bey’in
bu tavrından dolayı 1890 yılında kendisine üçüncü dere-
ceden Danilo Nişanı takdim etmişti430. Fevzi Bey, Aralık
1892’de, Tiflis Başşehbenderi Hasip Efendi azledilince
onun yerine gönderilmiş ve böylece Karadağ’daki görevi
sona ermiştir431.

Ülgün Şehbenderhanesi (Yıldız Albümü, 91243/112)

Serkiz Balyan Efendi: Fevzi Bey’in görevinin sona er-


mesi ile Ülgün-Bar şehbenderliğine daha önce Tahran
Sefareti’nde ikinci kâtip olarak görev yapan Ermeni asıllı
Serkiz Balyan Efendi tayin edilmişti432. Serkiz Efendi Evkâf-ı
430 Jović, a.g.e., s. 191.
431 BOA, BEO, 131/9807, (Hicrî 11.C.1310-Miladî 31.12.1892).
432 BOA, BEO, 131/9807, (Hicrî 11.C.1310-Miladî 31.12.1892).
204 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Hümâyûn Ser-dellallığı’nda görev yapmış olan Ermeni Bali


Efendi’nin oğlu olarak 20 Eylül 1860 tarihinde dünyaya gel-
di. Ortaköy’deki Sıbyan Mektebi’nde başladığı eğitim haya-
tını Mekteb-i Sultanî’de tamamlamıştır. Türkçe, Ermenice ve
Fransızca bilen Serkiz Efendi Farsçaya da aşina idi433.
Serkiz Efendi 1877 yılında henüz 17 yaşında iken Bâb-ı
Âlî Tahrîrât-ı Hâriciye Odası’na stajyer olarak girmişti.
12 Nisan 1878’de 160 kuruş maaşla söz konusu odanın
ikinci mukayyidliğinde memur olarak göreve başladı. Bir
yıl sonra çalıştığı bölümün Başmukayyidliğine getirilen
Serkiz Efendi, teşkilat yapılanması sırasında Bâb-ı Âlî
Tahrîrât-ı Hâriciye Odası’nın ikinci sınıf memurları ara-
sına dâhil oldu434.
Serkiz Efendi 4 Şubat 1881 yılında 1.900 kuruş ma-
aşla “rütbe-i sâniye sınıf-ı sânisi” derecesi aldı ve ardın-
dan Tahran Sefareti’nin ikinci başkâtipliği’ne tayin edildi.
12 Haziran 1882’de yaptı-
ğı işe ilaveten kançılarlığı
da üstlendi. Serkiz Efendi
Osmanlı Devleti tarafın-
dan 24 Ocak 1884 tarihinde
dördüncü rütbeden Mecidî
Nişanı, 30 Ekim 1890’da
ise üçüncü rütbeden Mecidî
Nişanı ile ödüllendirilmiş-
tir. Dönemin Tahran Sefa-
reti Maslahatgüzarı Ahmed
Rıfkı Bey tarafından ya-
zılan mülahazada; Serkiz
Serkiz Efendi (Balyan) Bar-Ülgün
şehbenderi iken (H.1312)
Efendi güzel ahlaklı, di-
433 Kayaoğlu, a.g.e., s. 323.
434 Kayaoğlu, a.g.e., s. 323-324.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 205

rayet ve ehliyet sahibi biri olarak tavsif edilmiştir. Ser-


kiz Efendi 31 Mayıs 1891’de Tahran Sefareti’nin ikinci
başkâtipliği görevinden azledilmiştir435.
Tahran Sefareti’ndeki görevinden azledilen Serkiz
Efendi 27 Aralık 1892’de 2000 kuruş maaş ve 500 kuruş
tahsisatla Bar ve Ülgün şehbenderliğine tayin edilmiştir.
Burada yararlı çalışmalarda bulunmuş ve Şehbenderhane
binasının tamiratını gerçekleştirmişti. Yaklaşık 42,5 Os-
manlı altını masraf edilen bina436 böylelikle daha kullanışlı
hâle gelmişti. Onun görev yaptığı dönemde Bar ve Ülgün
taraflarına Bosna’dan Müslüman göçü yaşanmaktaydı.
Bu konuda yoğun bir mesai harcayan Şehbender, gelen
Müslüman göçmenlerle gereği gibi ilgilenmişti. Bosna
tarafından göç eden Müslümanların yol ücretlerini Şeh-
benderliğin kasasından karşılaması buna güzel bir örnek-
tir. Şehbenderliğin kasasından yapılan masrafları Osmanlı
hükûmeti daha sonra kendisine iade etmiştir437.
Serkiz Efendi’ye bu görevinde gösterdiği özveri ve
yaptığı hizmetler nedeniyle 1895 Şubatı’nda Prens Nikola
tarafından üçüncü dereceden Danilo Nişanı verilirken438
yine aynı yıl “rütbe-i sâniye sınıf-ı mütemâyizi” derece-
si almıştır. Fakat bir müddet sonra durumlar değişmiş ve
bu kez sû-i idareyle suçlanan Serkiz Efendi 27 Temmuz
1896’da görevinden azledilmişti. Hadisenin üzerinden yir-
mi gün geçmişti ki 17 Ağustos’ta tekrar aynı görevine iade
edilmiştir439.
435 Kayaoğlu, a.g.e., s. 324.
436 BOA, BEO, 256/19141, (Hicrî 29.M.1311- Miladî 12.08.1893).
437 BOA, DH.MKT, 145/37, (Hicrî 24.Ra.1311-Miladî 05.10.1893).
438 BOA, İ.TAL, 74/1312/N-051, (Hicrî 02.N.1312-Miladî 27.02.1895).
439 BOA, BEO, 827/61864, (Hicrî 08.Ra.1314-Miladî 17 Ağustos 1897);
BOA, İ.HUS, 49/1314/Ra-18, (Hicrî 06.Ra.1314-Miladî 11.10.1896);
Kayaoğlu, a.g.e., s. 324.
206 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

14 Kasım 1896’da 1800 kuruş maaş ve 500 kuruş tah-


sisatla Karagujevac şehbenderliğine gönderilen Serkiz
Efendi’ye Karadağ Prensi Nikola tarafından altın Ronosi
Madalyası verilmiştir. Karagujevac şehbenderliğine nak-
lolduğu hâlde 26 Şubat 1899’da 1800 kuruş maaş ve 500
kuruş tahsisatla tekrar Bar ve Ülgün şehbenderliğine ibkâen
tayin edilmiştir. Ancak onun bu görevde kalması konusunda
idarecilerin kafası biraz karışık gibidir. Nitekim 30 Ağustos
1899’da Bar ve Ülgün şehbenderliğinden azledilmesine ka-
rar verilmiştir. Ne var ki çok geçmeden bu azil kararından da
vazgeçilmiş ve Serkiz Efendi eski görevine iade edilmişti440.
Uzun yıllar burada görev yapan Serkiz Efendi nihayet
28 Ekim 1907’de 1800 kuruş maaş ve 500 kuruş tahsisatla
Podgorica şehbenderliğine tayin edilmiştir.14 Eylül 1908
tarihinde yapılan düzenleme ile Serkiz Efendi’nin üzerin-
deki şehbenderlik unvanı baki kalmak üzere Podgorica
şehbenderliği, şehbender vekâletine tahvil olunmuş, ma-
aşı da 1500 kuruşa indirilmiştir. Podgorica şehbenderliği
Temmuz 1910’da Şire ikinci sınıf şehbenderliğine atanma-
sıyla son bulmuştur. Şire’de bir buçuk yıl kadar çalışan
tecrübeli şehbender 1914’te emekliye ayrılmış ve 3 Mart
1936 tarihinde Bakırköy’de vefat etmiştir441.
Bar ve Ülgün’te Serkiz Efendi’den sonra Sünne eski
Başşehbenderi Rasim Efendi Temmuz 1896’da tayin edil-
miştir442. Onu Maksim Efendi takip etmiştir. Maksim Efen-
di daha sonra Podgorica Şehbenderi Hayri Bey ile becayiş
yapılmak istenmiş fakat o bu görevi kabul etmemiştir443.
Buna rağmen Hayri Bey’in yedi ay sonra Kasım 1899’da
Bar ve Ülgün şehbenderi olarak tayin edildiğini444 belge-
440 Kayaoğlu, a.g.e., s. 324-325.
441 Kayaoğlu, a.g.e., s. 325-326.
442 BOA, İ.HR., 352/1314/S-09, (Hicrî 16.S.1314-Miladî 27.07.1896).
443 BOA, A.MTZ(04), 61/91, (Hicrî 25.Z.1316-Miladî 06.05.1899).
444 BOA, BEO, 1402/105137, (Hicrî 12.B.1317-Miladî 16.11.1899).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 207

lerden anlıyoruz. Fakat Hayri Bey’in bu görevi uzun süre-


li olmamış, başladıktan yaklaşık bir buçuk ay sonra 1900
yılı Ocak ayında Narda başşehbenderliğine atanmıştır445.
Böylelikle boşalan Bar ve Ülgün şehbenderliğine Serkiz
Efendi ikinci defa tayin edilmiştir446.
Serkiz Efendi’nin Bar-Ülgün şehbenderliğindeki bu
ikinci görevi ilki gibi kısa sürmemiş, uzun bir süre burada
şehbenderlik vazifesi ifa etmiştir. Yaklaşık 7 yıl sürdürdü-
ğü görevini 1907 Ekimi’nde Eğriboz Şehbenderi Krikor
Efendi Hekimoğlu’na bırakmıştır447.
Krikor Efendi: Krikor Efendi hakkında “Podgorica
Şehbenderleri” kısmında detaylı bilgi verildiği için burada
tekrar etmiyoruz. Krikor Efendi, Kasım 1909’a kadar bu
görevini sürdürmüştür
Hüseyin Bey (1909-1911): Krikor Efendi’den sonra Bar
ve Ülgün şehbenderliğine vekâleten Korfu Şehbenderi Hü-
seyin Bey atanmıştır448. Hüseyin Bey 1911 yılı ortalarında
birinci sınıfa terfi edip Temmuz ayında Paris şehbenderli-
ğine atanınca onun yerine Eburrıza Namık Bey vekâleten
atanmıştır449.
Eburrıza Namık Bey (1911-1913): Vekâleten yürüttü-
ğü görevini 1913 Temmuzu’na kadar devam ettirmiş ve
buradan Reşt başşehbenderliğine atanmıştır450. Namık Bey
aynı zamanda Bar ve Ülgün’deki son Osmanlı şehbende-
riydi. Şehbenderliğin ilgasından sonra şehbenderhânedeki
eşyalar satılmış ve böylece bir dönem kapanmıştır451.
445 BOA, İ.HR, 365/1317/Ş-10, (Hicrî 28.Ş.1317-Miladî 01.01.1900).
446 BOA, BEO, 1428/107071, (Hicrî 07.N.1317-Miladî 09 Ocak 1900).
447 BOA, BEO, 3175/238111, (Hicrî 24.N.1325-Miladî 31.10.1907).
448 BOA, BEO, 3665/274803, (Hicrî 06.Za.1327-Miladî 09.11.1909).
449 BOA, BEO, 3915/293572, (Hicrî 15.B.1329-Miladî 12.07.1911).
450 BOA, İ.HR. 431/1331/Ş-03, (Hicrî 03.Ş.1331-Miladî 08.07.1913);
BEO, 4193/314434, (Hicrî 03.Ş.1331-Miladî 08.07.1913).
451 BOA, HR. HMŞ.İŞO, 320/94 (Rumî 17 Nisan 1334-Miladî 17 Nisan
1918).
208 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Osmanlı Devleti’nin Bar ve Ülgün şehbenderleri ve gö-


rev süreleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:

Şehbender Göreve Başlama Görevin Bitimi


Fevzi Bey 30 Mart 1888 31Aralık 1892
Serkiz Efendi 31 Aralık 1892 27 Temmuz 1896
Rasim Efendi 27 Temmuz 1896 ?
Maksim Bey ? ?
Hayri Bey 16 Kasım 1899 1 Ocak 1900
Serkiz Efendi (ikinci
9 Ocak 1900 31 Ekim 1907
defa)
Krikor Efendi 31 Ekim 1907 09 Kasım 1909
Hüseyin Bey (vekâleten) 09 Kasım 1909 12 Temmuz 1911
Namık Bey (vekâleten) 12 Temmuz 1911 8 Temmuz 1913
Tablo 3: Bar ve Ülgün şehbenderleri
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KARADAĞ’DAKİ


BÜYÜKELÇİLERİ
a. Türkiye Cumhuriyeti’nde Elçilik Müessesesi
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı neticesinde tama-
men yıkılmasının ardından bağımsız bir Türkiye için hare-
kete geçen Mustafa Kemal ve arkadaşları büyük bir müca-
dele neticesinde 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni
ilan etmişlerdi. Fakat Cumhuriyet dönemi dış politika-
nın temelleri cumhuriyetin ilanından daha önceye Millî
Mücadele’nin başladığı yıllara dayanır. 23 Nisan 1920’de
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra kurulan
millî hükûmet 2 Mayıs 1920’de Hariciye Vekâleti’ni kur-
muştu452.
İlk olarak Ağustos 1920’de Bakü’ye atanan Memduh
Şevket (Esendal) Bey göreve başlamıştır. İki ay sonra
Roma’da Cami (Baykurt) Bey, Tiflis’te Kâzım Bey, 1922
yılında Kâbil’de Fahrettin Paşa (Türkkan) TBBM’nin
temsilcisi olarak arz-ı endâm edeceklerdir. Fakat en önem-
lisi 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
açılmasıyla birlikte Ali Fuat (Cebesoy) Bey’in geniş yet-
kilerle donatılarak Moskova’ya büyükelçi olarak atanması
olmuştur. Bu atamayla Ali Fuat Bey yeni Türkiye’nin yurt
dışındaki ilk büyükelçisi olarak tarihe geçmiştir. Dolayı-
sıyla daha cumhuriyet ilan edilmeden bu yeni dönemin

452 Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Resmî Web Sitesi, “Türkiye


Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Tarihçesi” http://www.mfa.gov.tr/turki-
ye-cumhuriyeti-disisleri-bakanligi-tarihcesi.tr.mfa, e.t. 08.07.2014.
212 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Hariciye kadrosu ve sisteminin bir çekirdeği Millî Müca-


dele hükûmeti tarafından oluşturulmuştu453.
Yeni devletin başkentinin Ankara olması, İstanbul’daki
yabancı misyonları zorlamıştı. Zira yeni başkentteki yerleşim
sorunu nedeniyle, İstanbul’da hâlihazırda mevcut bulunan 22
elçilikten sadece Sovyetler Birliği ve Afganistan temsilcilik-
lerini Ankara’ya taşıyabilmişti. Tamamının Ankara’ya taşın-
ması yıllar almıştır. Büyük başkentlerde bulunan Osmanlı
Devleti’nden devralınmış temsilciliklere zamanla atamalar
yapılmış ve yeni devletin büyükelçileri görevlerine başla-
mışlardı. 1923 ve 1924’te Berlin, Londra, Varşova, Madrid,
Brüksel, 1925’te Paris gibi büyük başkentlerde büyükelçi,
elçi ve maslahatgüzar düzeyinde Türkiye Cumhuriyeti temsil
edilmeye başlanmıştır454.
Bu atamalarda henüz belli bir kriterin ve standardın ol-
duğunu söylemek güçtür. Kaldı ki henüz Hariciye Vekâleti
Teşkilat Kanunu hazırlanmamıştır. Ancak Cumhuriyet’in
ilanıyla birlikte içte olduğu gibi dış teşkilatlanmaya hız ve-
rilebilmiştir. 25 Haziran 1927 tarihinde bu çalışma yapıl-
mış ve ilk defa 1154 nolu Hariciye Vekâleti Teşkilat Kanunu
kabul edilip yürürlüğe girmiştir. Ufak değişiklikler dışında
1984 yılına kadar sistemde çok fazla değişme olmamış ancak
o yıl Dışişleri Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’yle Dışişleri Bakanlığı’nın
teşkilat ve görevlerinin yeniden düzenlenmesine karar ve-
rilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada ba-
rış” sözünü önemli bir ilke edinen Türkiye Cumhuriyeti,
1930’lu yıllardan itibaren “aktif ve barışçı” bir çizgide dış
politika izlemeye özen göstermiştir. Bu barışçı politika sa-
453 Girgin, a.g.e., s. 120.
454 Girgin, a.g.e., s. 125.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 213

yesinde Türkiye kendini II. Dünya Savaşı’ndan uzak tu-


tabilmeyi başarmıştır. Fakat II. Dünya Savaşı yepyeni bir
dünya oluşturmuş ve güç dengeleri yeni bir şekil almıştı.
Soğuk Savaş Dönemi olarak nitelendirilen ve dünyanın iki
kutba ayrıldığı bu dönemde Türk dış politikası yeni denge-
ler ve konjonktüre göre yeniden yapılanmıştır.
1945 sonrası dünyada uluslararası siyasi ve ekonomik
işbirlikleri ve örgütlenme çabaları dikkat çekmiştir. Ar-
tık çok taraflı diplomatik faaliyetlerin yürütüldüğü ulus-
lararası organizasyonların ve örgütlerin sayısındaki artış,
mevcut daimi temsilciliklerin sayısının artırılmasını elzem
kılmıştır. Çok geçmeden II. Dünya Savaşı sırasında kapa-
tılan dış misyonlar yeniden açılmaya başlanırken bunlara
ilave olarak yeni elçiliklerin açılmasıyla teşkilat daha da
büyümüştür455.
Türk daimi elçiliklerinin sayısı gitgide artarken elçilik
görevlilerinin bu süreçte uluslararası konjonktürde mey-
dana gelen terör saldırıları gibi çeşitli zorluklarla da kar-
şı karşıya kaldıkları bir gerçektir. Özellikle 1970’li yıllar
Türk daimi elçilikleri için çok zor yıllar olmuştur. Bağım-
sız bir Ermenistan kurmak, Ermeni soykırımı iddialarının
Türk hükûmetine kabul ettirilerek, bu yolla tazminat ödet-
tirmek hedefinde olan ASALA (Armenian Secret Army for
the Liberation of Armenia) terör örgütünün Türk misyon-
larını hedef alan saldırıları, sadece diplomatlarla sınırlı
kalmamış onların ailelerini de hedef almıştır. Bu dönemde
teröre verilen kurban sayısı beşi büyükelçi olmak üzere,
toplamda 39 kişiyi bulmuştur456.
455 T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmî Web Sitesi, a.g.web, e.t. 07.08.2014
456 Andrew Mango, Turkey and The War on Terror: For Forty Years We
Fought Alone, Routletge, New York 2005, s. 11; T.C. Dışişleri Bakan-
lığı Resmi Web Sitesi , a.g.web, e.t. 07.08.2014.
214 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Türkiye’nin büyükelçilik müessesini ilgilendiren önemli


girişimlerinden birisi 1961 tarihli Viyana Konvansiyonu’na,
1984 yılında onay vermesidir. Viyana’da 2 Mart-14 Nisan
1961 tarihleri arasında düzenlenen “Birleşmiş Milletler Dip-
lomatik İlişkiler ve Dokunulmazlıklar” konferansında alı-
nan kararlar çerçevesinde belirlenen, diplomatların görev-
lendirildikleri ülkelerdeki diplomatik ilişkilerine, ayrıca-
lıklarına ve dokunulmazlıklarına yönelik Viyana Konvan-
siyonu (Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi),
18 Nisan 1961’te imza edilmişti. 24 Nisan 1964’te resmen
yürürlüğe giren bu sözleşmeye Türkiye, ancak 6 Kasım
1984’te Bakanlar Kurulu kararıyla dâhil olmuştu457.
Cumhuriyet dönemi elçilik müessesesinde ve yapısın-
da bir diğer önemli kırılma noktası Soğuk Savaş’ın bitişidir.
Uluslararası ilişkileri ciddi manada etkileyen bu gelişmeler,
Dışişleri Bakanlığı’nın teşkilat şemasında yapısal değişik-
likler yapılmasını zorunlu kılmıştır. Ortaya çıkan yeni dev-
letler, yeni misyonlara da kapı aralamıştır. 1992 yılına ge-
lindiğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 83 büyükelçiliği ve 59
başkonsolosluğu mevcuttu458. İlk yıllarında, 1924 yılında 39
dış temsilciliği olan Türkiye Cumhuriyeti, teşkilatlanmasını
güçlendirerek ve genişleterek 2015 yılı Ocak ayı itibariyle
143 ülkede 132’si büyükelçilik, 12’si daimi temsilcilik, 81’i
başkonsolosluk, 1’i konsolosluk şubesi, 90’ı fahri başkon-
solosluk ve 22’si de fahri konsolosluk olmak üzere toplam-
da 338 misyonla temsil edilir hâle gelmiştir459.
2002 yılı itibariyle Türkiye’de yeni bir dönem başlamış
ve AK Parti, o yılki genel seçimleri açık ara farkla kazanarak
457 Resmî Gazete, “Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi”, 24
Aralık 1984, Sayı: 18815, Karar Sayısı: 84/8724.
458 Girgin, a.g.e., s. 128-129.
459 T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmî Web Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/yurt-
disi-teskilati.tr.mfa, e.t. 01.01.2015.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 215

iktidara gelmişti. Kesintisiz 12 yıl iktidarda kalmayı başaran


Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Ak Parti hükûmetinin,
özellikle dönemin Dışişleri bakanları Ali Babacan ve daha
sonra Ahmet Davutoğlu’nun “komşularla sıfır sorun” poli-
tikasına ağırlık vererek Avrupa Birliği yönünde çalışmaları
hızlandırması, bu bağlamda dış temsilciliklere ayrı bir önem
ve misyon yüklüyordu. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri ba-
kanlığı yaptığı dönemde (2 Mayıs 2009-28 Ağustos 2014)
dış politikada etkinlik artırılmaya çalışılmış, Türkiye’nin
sadece Batı ve Doğu arasında bir köprü vazifesi görme-
diği, her alanda kendini gösteren, politika üreten ve bunu
uygulayan bir “merkez ülke” olma hedefi ön plana çıka-
rılmıştı460. Bu hedef doğrultusunda Türk hükûmeti, elçilik
müessesesinde ciddi yapısal değişikliklere gitmiş, 2010
yılında “Dışişleri Bakanlığının Kuruluş ve Görevleri Hak-
kında Kanun”461 çıkartılmış ve ardından “Dışişleri Teşkilat
Yasası”nda yeniden düzenlemeler yapılmıştı. Böylelikle
Hariciye kökenli olmayan bürokratların, büyükelçi olarak
atanabilmesinin önü açılmış oldu462.

460 Ali Balcı, Türkiye Dış Politikası: İlkeler, Aktörler, Uygulamalar, Etki-
leşim Yayınları, İstanbul 2013, s. 330.
461 Bu kanunun ilgili maddesine göre “Meslek memurlarının 14 üncü
maddenin beşinci fıkrasına göre belirlenen dış temsilcilik gruplan-
dırması gözetilmeksizin büyükelçi olarak atanabilmeleri için, merkez
teşkilatında elçi veya yurt dışı teşkilatında elçi, elçi-müsteşar, elçi-
daimi temsilci yardımcısı ve birinci sınıf başkonsolos unvanlarından
biriyle, başarılı şekilde en az bir yıl görev yapmış olmaları gerekir. Bu
unvanları henüz almamış birinci derece kadrodaki meslek memurları
ile ikinci ve üçüncü derece kadrodaki meslek memurları dış temsilcilik
gruplandırmasında sondaki iki grupta yer alan temsilciliklere büyü-
kelçi olarak atanabilir”. Bkz. Resmî Gazete, “Dışişleri Bakanlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun” 13 Temmuz 2010, S. 27640.
462 Hürriyet Gazetesi “Dışişleri Eski Bakan ve Büyükelçilerinden İtiraz”
21 Temmuz 2013.
216 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Yakın dönemdeki gelişmelere bakıldığında köklü ta-


rihiyle elçilik müessesesinin, uluslararası ilişkilerde var
olan etkin rolüne hız kesmeden devam ettiği görülmekte-
dir. Ortadoğu ülkelerinde özgürlük hareketleri, hız kaza-
nıp “Arap Baharı” şeklinde adlandırılan geniş çaplı halk
ayaklanmaları zincirine dönüşünce Türkiye’nin, ülkelerin
yönetimlerinde meşruiyet arayışına girmesinden ve bu ko-
nuda ısrarcı olmasından kaynaklanan bazı sorunlar ortaya
çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde Suriye ile diplomatik
ilişkiler kesilmiş, Şam’daki Türk büyükelçisi geri çağrılır-
ken Büyükelçilik 26 Mart 2012’de kapanmıştır. Büyükel-
çilerin mevzubahis olduğu bir diğer hadise ise İsrail-Tür-
kiye ilişkileriyle ilgiliydi. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın
Davos’taki “one minute” çıkışına463, “alçak koltuk krizi”464
ve son olarak “Mavi Marmara” krizi eklenince Türk-
İsrail ilişkileri kopma noktasına gelmiş, Eylül 2011’de Tel
463 Ocak 2009’daki Davos Zirvesi’nde Başbakan Erdoğan, İsrail Cumhur-
başkanı Şimon Peres’in de katıldığı “Gazze” konulu panelde konuş-
ma sürelerinde adil davranmadığı için sözünü kesen moderatöre kızıp
toplantıyı terk etmişti. Şimon Peres’i sert sözlerle eleştirmesi, İsrail’e
“one minute” çıkışı olarak lanse edildi. Radikal Gazetesi, “Davos Zir-
vesinde Kriz: Erdoğan Paneli Terk Etti” 29/01/2009, http://www.radi-
kal.com.tr, e.t. 19.07.2014.
464 İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayolon, 12 Ocak 2010’da
“Kurtlar Vadisi Pusu” dizisinde İsrail ajanlarını kötü gösteren sahne-
lerden dolayı Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u görüş-
meye davet etmişti. İsrail Parlamentosundaki görüşme sırasında, oda-
ya davet edilen basına dönerek, İbranice, “Bizim yüksek, onun daha
alçak bir koltukta oturduğuna, masada yalnızca İsrail bayrağı bulun-
duğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim” demesi dip-
lomatik krize neden olmuştu. Fakat büyükelçi o an kendisine bu sözler
tercüme edilmediği için durumun vahametinin farkına varamamıştı.
Haberin yayınlanmasından sonra Ankara ile Tel Aviv arasında gergin-
lik yaşanmıştı. Bahar Bakır, “İsrail’le ‘Alçak Koltuk’ Krizi” Milliyet
Gazetesi, 13.01.2010.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 217

Aviv’deki Türk büyükelçisi geri çağrılarak ilişkiler en düşük


seviyeye ikinci kâtip düzeyine indirilmişti465. Diğer taraftan
Mısır’daki askerî darbenin ardından Başbakan Erdoğan’ın
yeni yönetimi sert sözlerle eleştirmesi, Kahire büyükelçi-
sinin Mısır hükûmeti tarafından “persona non grata” ilan
edilmesiyle sonuçlanmıştı. Mısır’da temsil seviyesi mas-
lahatgüzarlığa indirgenerek büyükelçiden ülkeyi terk et-
mesi istenmişti466. Bu gelişmeler Türkiye’nin son dönem
dış politikasında elçilik müessesesinin çok önemli bir yer
edindiğinin ve bundan sonrada bu etkisini giderek artıra-
cağının bir işaretiydi.

b. Cumhuriyet Dönemi Türk-Karadağ İlişkileri


Siyasi İlişkiler
1912’de Balkan Savaşları’yla tamamen sekteye uğra-
yan Osmanlı-Karadağ ilişkileri, elçilerin karşılıklı çekil-
mesiyle tamamen sonlanmıştı. Bu ise 94 yıl sürecek bir
diplomatik kesintinin habercisiydi. Bernard Newman’ın
ifadesiyle Karadağ, I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1919 yı-
lında âdeta “bir anda yok olmuştu”. Uzun yıllar Karadağ’ın
romantik hikâyelerini heyecanla takip eden İngiliz okurla-
rı, savaş sonrası haritada Karadağ’ın ismini bulamamanın
şaşkınlığını yaşıyorlardı467. I. Dünya Savaşı 1914 yılında
patlak verdiğinde Kral Nikola, Avusturya-Macaristan’ın
465 31 Mayıs 2011’de İsrail deniz komandoları Gazze’ye insanî yardım
taşıyan Mavi Marmara gemisine baskın düzenlemişlerdi. Bu baskın
sonucu 9 kişi hayatını kaybetmiş ve 50’den fazla insan yaralanmış-
tı. SDE Analiz, “Türkiye-İsrail İlişkileri” Stratejik Düşünce Enstitüsü
Uluslararası İlişkiler Koordinatörlüğü, Ekim 2011, s. 18, 22.
466 Cumhuriyet Gazetesi, “Mısır, Türkiye Büyükelçisi’ni Kovdu”, 23 Ka-
sım 2013. http://www.cumhuriyet.com.tr, e.t. 19.07.2014.
467 Bernard Newman, Balkan Background, The Macmillian Company, New
York 1945, s. 179.
218 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Sırbistan’a savaş ilan etmesi üzerine Sırbistan’ın yanın-


da yer alarak bu ülkeye 6 Ağustos 1914’te savaş ilanıyla
cevap vermişti. Dünyanın en kanlı savaşlarından birisine
hazırlıksız ve savaş yorgunu olarak giren Karadağ âdeta
kendi sonunu hazırlamıştı. 1916 yılının Ocak ayında ül-
keyi terk etmek zorunda kalan Kral Nikola, ailesiyle bir-
likte Fransa’ya sığınmıştı. Bu hadise üzerine Fransa ve
İngiltere’nin desteğiyle Karadağ’ın Sırbistan’la birleşme
süreci de başlamıştır468. Osmanlı Devleti ile Karadağ I.
Dünya Savaşı’nda ayrı saflardaydı. Karadağ, kazanan ta-
rafta yani İtilaf Devletleri safında olmasına rağmen âdeta
devler arasında ezilecek ve adının bile geçmediği Sırp-
Hırvat-Sloven Krallığı’nın bir parçası hâline getirilerek
haritadan silinecekti.
Nihayetinde Fransa, İngiltere, İtalya, Amerika ve Sır-
bistan güçlerinden oluşan İtilaf birlikleri, 1916 yılında ül-
keyi tamamen ele geçiren ve Karadağ’da bir askerî yöne-
tim kuran Avusturya’yı469 ülkeden atmak için bölgeye Kral
Nikola adına girmeye karar verdiler. Bu harekât Sırp bir-
liklerinin işini kolaylaştırırken Karadağlıları silahsızlandı-
ran Büyük Güçler, gelişmelerin Karadağ’da bir iç savaş
durumu doğurduğunu görünce meydanı 1920 yılına kadar
Yugoslav birliklerine dönüşen Sırp askerlerine bırakarak
bölgeden çekilmişlerdi. Ülkede birleşmeyi savunan “Be-
yazlar” (Bjelaşi) ve bağımsızlığı savunan muhalifler yani
“Yeşiller” (Zelenaşi) olmak üzere iki kutup meydana gel-
mişti. En nihayetinde Podgorica’da toplanan Büyük Millî
Meclisi, mevcut yönetime paralel bir hüviyette 26 Kasım
468 Serbo Rastoder, “A Short Review of the History of Montenegro”,
Montenegro in Transition, ed. Florian Bieber, Nomos Verlagsgesells-
chaft, Baden-Baden 2003, s. 132.
469 Osman Karatay, “Karadağ’ın Bağımsızlık Mücadelesi”, Balkanlar El
Kitabı I, Karam&Vadi, Ankara 2006, s. 470.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 219

1918’de, Kral Nikola’ya rağmen, Sırbistan’la birleşme ka-


rarı aldı. Fakat bu birleşme ilanını Büyük Güçler henüz
tanımamış, Karadağ’ın, Kral Nikola’nın liderliğinde müt-
tefik devlet olarak tanınmışlığı devam etmişti. Ta ki Ocak
1919’da toplanan Paris Barış Konferansı’nda Karadağ’ın,
isminin yazılı olduğu boş bir koltukla temsil edilmesi-
ne kadar. Bu tavır, Karadağ’ın Sırbistan’la birleşmesinin
onaylanması olarak yorumlanmıştı. Önce Aralık 1919’da
Fransa, Ocak 1921’de İngiltere ve ABD, Karadağ’la bağ-
lantılarını kesti470.
Kral Nikola’nın 1921 ve Prenses Milena’nın da 1923’te
ölümleri Karadağ’ı tamamen başsız bırakmış, Sırp-Hırvat-
Sloven Krallığı’nın bir parçası hâline getirmişti. Karadağ,
1929 yılında Yugoslavya Krallığı olarak ismini yenileyen
devletin Zeta Banovina bölgesini teşkil etmişti. II. Dünya
Savaşı’nda, Nazi saldırılarıyla sarsılan Yugoslavya çok geç-
meden teslim bayrağını kaldırınca Almanya ve İtalya daha
önce yaptıkları anlaşma gereği vakit geçirmeksizin bu top-
rakları işgale başlamışlardı. Almanya, Bosna-Hersek’i işgal
ederken İtalya ise 17 Nisan 1941’de Karadağ topraklarına
girmişti. Bu dönemde Karadağlılar İtalyan işgaline tepki
göstermiş ve Avrupa’nın 13 Temmuz halk ayaklanması di-
ye bilinen ilk ciddi antifaşist ayaklanmasını çıkarmışlardı.
Ülkede İtalyan işgaline karşı oluşan tepkiye, patlak veren
iç savaşın da eklenmesiyle, Karadağ zor yıllar geçirmişti471.
1946’da komünizmin etkisiyle Yugoslavya Sosyalist Fe-
deral Cumhuriyeti kurulmuş ve Karadağ,472 Federasyon’un
470 Rastoder, a.g.m., s. 132.
471 Ervina Durakovic, “Karadağ Cumhuriyeti”, Çağdaş Balkan Siyaseti,
Ed: Murat Necip Arman & Nazif Mandacı, Gazi Kitabevi, Ankara
2012, s. 119.
472 Rastoder, a.g.m., s. 137.
220 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

6 özerk ve eşit federal haklara sahip devletinden birisini


teşkil etmiştir. Bu dönemde Karadağ, kendi anayasasını,
ulusal üniversitesini, devlet arşivini, enstitülerini ve hatta
Federasyon’dan ayrı olarak kendi Dışişleri bakanlığını da-
hi tesis etmişti. 1980’de Yugoslavya’nın lideri Josip Broz
Tito’nun ölümünden sonra dengeler bozulmuş ve kolektif
başkanlık idaresi başlamıştır473.
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin 1992’de
dağılması üzerine aynı yıl Karadağ ile Sırbistan, Yugoslav-
ya Federal Cumhuriyeti’ni (Savezna Republica Jugoslavije)
ilan ettiler474. Fakat isim, yeni devletin, dağılan Yugoslavya
Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin yasal mirasçısı olduğu an-
lamına geldiğinden ayrılan diğer devletlerin itirazına neden
olmuş ve Birleşmiş Milletler bu yeni devletin üyeliğini red-
detmişti. Bu gelişme üzerine 2003 yılında ismini Sırbistan-
Karadağ olarak değiştirerek yeni bir devletin ilanını gerçek-
leştirmiş oldular475. Daha 2001 yılında Milo Djukanoviç’in,
seçimleri kazandığı zaman Sırplarla yolları ayırmak için
aldığı referandum kararı, BM ve NATO desteği alınamadı-
ğından uygulanmasında geç kalınmış ve nihayet 21 Mayıs
2006 tarihinde bağımsızlık için referanduma gidilmiştir. So-
nuçta Boşnakların ve Arnavutların da desteğiyle halkın %
55.5’i bağımsızlığa evet derken, % 44.5’i hayır oyu verince
iki hafta sonra 3 Haziran 2006’da Karadağ Parlamentosu
aldığı kararla Sırbistan’la yollarını ayırarak, bağımsızlığı
473 Durakovic, a.g.m, s. 127.
474 Nenad Moacanin, “Karadağ“, DİA, C. 24, TDVY, İstanbul 2001, s.
385.
475 Tim Judah, “One day soon, Yugoslavia will be old news. Serbia and
Montenegro are close to unity, but turmoil and chaos still rule” The
Guardian-The Observer, Sunday 5 January 2003; Elizabeth Roberts,
The Realm of the Black Mountain-A History of Montenegro, Cornell
University Press, New York 2007, s. 464-466.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 221

ilan etmişti476. Sırbistan’ın da 15 Haziran’da bu bağımsızlığı


tanımasıyla Karadağ Balkanlar’da eski ama yeni bir dev-
let olarak ülkeler coğrafyasında yerini aldı. Bağımsızlığı-
nın hemen akabinde Karadağ, dünya devletleri tarafından
tanınmaya başlamıştır. Türkiye bu çerçevede Karadağ’ı 12
Haziran 2006 tarihinde tanıyarak, yeni devleti tanıyan 7.
ülke olmuştur. İki ülke arasındaki ilk diplomatik ilişki ise
3 Temmuz 2006 tarihinde yani bağımsızlığını ilan ettiğinin
birinci ayında kurulmuştur477.
Bilindiği gibi Karadağ 1878 yılında ilk bağımsızlığı-
nı ilan ettiğinde onu ilk tanıyan Osmanlı Devleti idi. 128
yılın ardından 2006 yılında ikinci kez bağımsızlığını ilan
ettiğinde onu ilk tanıyan devletler arasında Türkiye Cum-
huriyeti de vardı. Bu tanıma girişiminden sadece altı ay
sonra 14-15 Şubat 2007 tarihlerinde dönemin Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali Coşkun, bazı görüşmeler yapmak üzere
beraberinde iki milletvekiliyle birlikte ilk üst düzey ziya-
reti gerçekleştirmişti478. Türkiye Cumhuriyeti Karadağ’la
2008 yılında karşılıklı elçilikler açarak 86 yıl önce savaş
nedeniyle kesilen doğrudan diplomatik ilişkileri yeniden
başlatmış oldu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadağ’ı ilk tanıyan ülke-
lerden biri olması, Balkanlar’da barış ve istikrara verdiği
önemi göstermektedir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin ge-
476 Nicholas Wood, “Pro-Independence Movement Leads in Montenegro”
New York Times, May 22 2006.
477 T.C. Cumhurbaşkanlığı Resmî İnternet Sitesi, “Ziyaretler/Yurdışı/
Karadağ” http://www.tccb.gov.tr/ yurt-disi/254/49644/karadag.html
(e.t.08.08.2012).
478 Bakan Ali Coşkun’a Adana milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü ve
Kırıkkale milletvekili Halil Tiryaki eşlik etmişti. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 153, Dönem: 22 Yasama Yılı: 5, 86’ncı
Birleşim 10 Nisan 2007 Salı, TBMM, Ankara 2007, s. 26.
222 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

nel Balkan politikasıyla da örtüşmektedir. Baskın Oran’ın


ifadesiyle “İstikrar ve barış içindeki bir Balkanlar, kendini
Batılı olarak kabul ettirmek isteyen Türkiye açısından ya-
şamsal bir çıkar alanıdır.” Ona göre Soğuk Savaş sonrası
bölgede oluşan istikrarsız durum, Türkiye açısından tehli-
kelerle dolu olsa da Yunanistan’a endeksli dış politikadan
sıyrılarak Balkanlar’da itibarlı bir “bölgesel güç” olma fır-
satları sunmuştur479.
Bu bağlamda Karadağ, Türkiye’nin son dönem dış poli-
tikasında “stratejik derinliği”nin bulunduğu coğrafi, siyasi,
ekonomik bağların yanında tarihî, kültürel ve insani bağlar
açısından dış politika mutfağında bulunanların her dönem-
de önceliğinde olan Balkanlar’da, dikkate alınması gere-
ken yeni bir oyuncu olarak karşımıza çıkmıştır. Dönemin
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu (2009-2014) Stratejik
Derinlik adlı eserinde Balkanları Türkiye’nin üç önem-
li jeopolitik etki alanlarından birisi olarak görür. Burada
Türkiye’nin siyasi etki temelini, Osmanlı bakiyesi Müslü-
man topluluklara dayandırarak Balkan ülkelerindeki Türk
ve Müslüman azınlıkların Türkiye’nin Balkan politikasının
önemli bir unsurunu oluşturduğuna değinir480. Bu açıdan
bakıldığında da Karadağ’ın Türkiye için ne anlama geldiği
açık bir şekilde görülür. Karadağ nüfusunun yaklaşık yüzde
20’sini oluşturan Boşnaklar, Karadağlı Müslümanlar ve Ar-
navutların Türkiye’ye göç etmiş akrabalarının varlığı, Türk-
Karadağ ilişkilerinin önemli bir noktasını oluşturmaktadır.
Karadağ’ın Ankara Büyükelçisi Ramo Braliç’in ifadesine

479 Baskın Oran, “Türkiye’nin Balkan ve Kafkas Politikası”, Ankara Üni-


versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 50, S. 1, Ankara 1995,
s. 274.
480 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konu-
mu, Küre Yayınları, İstanbul 2002, s. 120.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 223

göre Karadağ’dan Anadolu’ya göç etmiş yaklaşık 200.000


vatandaş, “somut bir dostluk bağı”dır. Bu akraba topluluk-
ları, iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde teşvik edici bir un-
surdur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tanıma hamlesi
Karadağ’ı dost bir ülke görmesinden kaynaklanmaktadır481.
Bu dostluk aynı zamanda Sultan II. Abdülhamid’in 1879’da
Karadağ’ı tanıma hamlesi ile kurduğu dostluğun devamının
bir gereğidir482.
Son dönem Türk dış politikasında olaylar arasında hi-
yerarşi gözetilmeyerek ve her şey güvenlik eksenli düşü-
nülmeyerek, daha önce var olan güvenlik eksenli yerleşik
paradigmanın kırılmasına yönelik adımlar atılmıştır483. Bu
bağlamda Balkan ülkeleriyle ilişkilerin bürokratik ilişki
düzeyinden kurtarılarak, “karşılıklı bağımlılık düzeyini”
yükseltecek toplumlar arası ilişkilerin yoğunlaştığı, eko-
nomik ve kültürel unsurların ağırlık taşıdığı daha geniş
bir zemine yayma hedefi484, Türkiye-Karadağ ilişkileri açı-
sından Davutoğlu dönemi dış politikasında kendisine yer
bulmuştur.
Türkiye, Karadağ’ı tanıma hamlesini gerçekleştirdik-
ten sonra sıra iki ülkenin birbirlerine mütekabiliyet esasına
481 Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Resmî Web Sitesi, “Türkiye
- Karadağ Siyasi İlişkileri”, http://www.mfa.gov.tr/ turkiye-karadag-
siyasi-iliskileri.tr.mfa (04.08.2012 tarihinde erişildi); Diplomat Atlas,
S.13, Temmuz 2011, s. 18-20.
482 Uğur Özcan, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Karadağ Ziyareti: 110
Yıl Sonra Gerçekleşen İade-i Ziyaret ve Yansımaları”, USAK Gündem,
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 12 Aralık 2009, Cumarte-
si. <http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=1201>
483 Muzaffer Vatansever, “Son Dönem Türk Dış Politikasında Balkanlar:
Riskler ve Fırsatlar Ekseninde Bir Bölge” Gündem Avrupa, S. Eylül
2010, USAK AB Araştırmaları Merkezi, 2010.
484 Davutoğlu, a.g.e., s. 120.
224 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

göre karşılıklı büyükelçi göndermelerine gelmiştir. İlk ola-


rak Türkiye’nin Belgrad Büyükelçiliğine akredite edilen
Podgorica’ya daha sonra, 15 Nisan 2008 tarihinde Meh-
met Murat Oğuz ilk büyükelçi olarak gönderilecektir485.
Bu tarihten sonra Türkiye ile Karadağ arasında üst
düzey ziyaret ve temaslar yoğun bir şekilde gerçekleşti-
rilmiştir. Bunun bir örneği de cumhurbaşkanlığı düzeyinde
yapılan ziyaretlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül (2007-2014), Karadağ Cumhurbaşkanı Filip
Vujanoviç’in davetlisi olarak 11-12 Aralık 2009 tarihlerinde
Karadağ’a resmî bir ziyaret gerçekleştirmişti. Vujanoviç, 11
Aralık Cuma günü mevkidaşı Gül’ü, başkent Podgorica’da
Golubovci Havaalanı’nda, resmî törenle karşılamıştı. Cum-
hurbaşkanı Gül, daha sonra Devlet Konukevi’ne geçerek
Karadağ Başbakanı Milo Djukanoviç’i (2008-2010) kabul
etmişti486.
Görüşmenin hemen ardından Cumhurbaşkanlığı Sa-
rayı’na hareket eden Gül, burada Karadağ Cumhurbaşkanı
Vujanoviç tarafından sıcak bir şekilde karşılanmış ve bir
süre baş başa görüşme gerçekleşmişti. Daha sonra iki Cum-
hurbaşkanı heyetler arası görüşmelere başkanlık etmişlerdi.
Temasların ardından, “Ekonomik İşbirliği Anlaşması” ve
“Yolcu ve Eşyanın Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına
İlişkin Anlaşma” üzerinde mutabakata varılmış, imzalar atıl-
mıştı. İki lider imza törenini müteakiben ortak basın toplan-
tısı için kameraların karşısına geçmişler ve iyi temennilerde

485 Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Podgorica Büyükelçiliği, “Bü-


yükelçilik Tarihi ve Önceki Büyükelçilerimiz” http://www.podgorica.
be.mfa.gov.tr/MissionChiefHistory.aspx, (e.t. 04.08.2012).
486 Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı (T.C.C.B.) Kurumsal İnternet
Sitesi, “Ziyaretler/Yurdışı/Karadağ”, agweb, (e.t. 08.08.2012).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 225

bulunmuşlardı. Konuk Cumhurbaşkanı Gül, akşam da mev-


kidaşının, onuruna verdiği akşam yemeğine katılmıştı.
Cumhurbaşkanı Gül, ziyaretinin ikinci gününde, mevki-
daşı Vujanoviç ile Türkiye-Karadağ İş Forumu toplantısına
iştirak etmişti. Temasları çerçevesinde Meclis Başkanı Ran-
ko Krivokapiç, Boşnak asıllı Meclis Başkan Yardımcısı Rifat
Rastoder ve Boşnak asıllı sandalyesiz Bakan Rafet Husoviç’i
ayrı ayrı kabul eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Karadağ
Meclis Başkanı Krivokapiç’in, onuruna verdiği öğle yemeği-
ne de iştirak etmişti. İki lider başkent Podgorica yakınların-
daki Tuzi kasabasında bulunan Mehmed Fatih Medresesi’ni
birlikte ziyaret etmişler, ardından konuk Cumhurbaşkanı Gül,
Podgorica’nın merkezinde bir Türk firması tarafından yapı-
lan alışveriş merkezinin açılışını yapmıştı487.

487 T.C.C.B Resmî İnternet Sitesi, agweb, (e.t.08.08.2012).


226 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Karadağ bilindiği gibi AB’ye aday bir ülke ve üye-


liğin de çok uzak bir ihtimal olduğunu söyleyemeyiz.
Karadağ’ın NATO’yla bir üyelik eylem planı ortaklığı da
söz konusudur. Hatta NATO’nun barışı koruma misyon-
larında, örneğin Afganistan’da Karadağ’ın görev üstlen-
mesinde488, hiç şüphesiz en büyük destekçisi Türkiye ol-
muştur. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Gül’ün Karadağ ziya-
retinde Karadağ’ın NATO üyeliğine destek açıklamaları,
büyük anlamlar taşımaktadır.
Bu ziyaret gerçekten tarihe geçecek bir niteliğe sahip-
ti. Zira Osmanlı Devleti’nden bu yana Karadağ’a en üst
düzeyde yapılmış ilk ziyaretti. Karadağ’ı ziyaret eden ilk
Türk Cumhurbaşkanı olması sebebiyle de ayrı bir önem ta-
şıyordu. Öyle ki bu gezi, Karadağ Prensi Nikola’nın (1910
yılından sonra Kral) 1883 ve 1899’da II. Abdülhamid’in
davetlisi olarak İstanbul’a yaptığı ziyaretlerinin tarihsel
anlamda bir nevi “iadeiziyaret”i olmuştu489. Dolayısıyla
meselenin tarihsel bir yönü de vardı.
Karadağ, bu ziyarete karşılık, bir iadeiziyaret yapmak-
ta gecikmemişti. Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak 1-3 Mart
2011 tarihleri arasında Türkiye’deki temasları için geldiği
başkent Ankara’da Esenboğa Havalimanı’nda üst düzey
bir törenle karşılanmıştı490. Bu bağlamda Karadağ Cumhur-
başkanı Vujanoviç’in iadeiziyareti, Prens Nikola’nın son
İstanbul ziyaretinden 112 yıl sonra gerçekleşen ilk ziyaret
488 Diplomat Atlas, “Büyükelçi Ramo Braliç: Türkiye, Karadağ İçin Çok
Önemli Bir Ülke” Diplomat Atlas, S.13, Temmuz 2011, s. 18-20.
489 Uğur Özcan, a.g.web, e.t. 09.07.2014.
490 T.C.C.B. Kurumsal İnternet Sitesi, “Ziyaretler/Konuk Devlet Başkanları/
Karadağ” http://www.tccb. gov.tr/ konuk-devlet-baskanlari/255/79098/
karadag.html (e.t. 04.08.2012).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 227

olurken Karadağ’ın Türkiye’ye en üst düzeyde yaptığı ilk


ziyaret olma özelliklerini de içinde barındırmıştır. Cumhur-
başkanı Filip Vujanoviç’in bir dergiye verdiği demeçte sarf
ettiği sözler, bu ilişkilerin daha da iyi bir seviyeye gittiğini
göstermektedir: “Dostum Abdullah Gül’ün ilişkilerimizin
komşu ülkeler gibi yakın olması gerektiğini düşündüğünü
öğrenmek beni çok sevindirdi. Gerçekten de ülkelerimiz bir-
birine çok yakın. Bu noktada; geleneklerimizden, mevcut iyi
ilişkilerimizden ve sahip olduğumuz potansiyelden yararla-
nabiliriz491.”

491 Diplomat Atlas, “Karadağ Cumhurbaşkani Filip Vujanovic: İki Komşu


Ülke Kadar Yakınız”, Diplomat Atlas, S.13, Temmuz 2011, s. 6-8.
228 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Cumhurbaşkanlığı düzeyinde yapılan bu ziyareti tam


bir yıl sonra 14 Mart 2012’de gerçekleşecek olan başba-
kanlık düzeyinde ziyaret takip etmişti. Karadağ Başbakanı
Igor Luksiç’in Ankara’ya yaptığı seyahat, Karadağ tari-
hinde başbakanlık düzeyinde yapılmış ilk seyahat olarak
tarihe geçmişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (2003-
2014) tarafından resmî törenle karşılanan Igor Luksiç,
Balkanlar’daki istikrar için farklı etnik ve dinî unsurların
zenginlik olarak kabul edilerek bu farklı unsurların bir ara-
da uyum içinde yaşayabilmeleri konusunda her iki ülkenin
ortak mesajlar vermesinin önemine değinmişti. Karadağ’ın
AB üyeliği ve Avrupa-Atlantik kurumlarına entegrasyonu
bağlamında Türkiye’nin verdiği büyük desteğe teşekkür
eden Karadağ Başbakanı, “Gerçekleştirdiğim bu ziyaret
bu yıl (2012 yılı) yaptığım en önemli dış ziyarettir” ifade-
leriyle Türkiye ile ilişkilere verdiği önemin altını çizmişti.
Başbakan Luksiç ayrıca Karadağ’daki Müslüman cemaati
ile anlaşma yaparak cemaat-hükûmet ilişkilerini yasal bir
zemine kavuştururken geç de olsa “bir saat uçuş mesafe-
sindeki” Türkiye’deki Karadağ diasporasını keşfettiklerini
ifade etmesi ve bunun iyi ilişkilerin desteklenmesi için ye-
terli bir gerekçe olduğunu hatırlatması, Türkiye tarafından
memnuniyetle karşılanmıştı492.
Diğer taraftan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Sa-
nayi Bakanı Nihat Ergün, Gümrük ve Ticaret Bakanı Ha-
yati Yazıcı, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın
Karadağ’ı ziyaretleri ve mevkidaşlarıyla yaptıkları ikili gö-
rüşmeler iki ülke ilişkilerinin daha iyi bir noktaya getirilmesi
bağlamında önemliydi. Bakanların giderken yanlarında çok
sayıda iş adamını da götürmesi, Türk yatırımcının pazar ve
492 Zaman Gazetesi, “Karadağ Başbakanı Igor Luksiç: Balkanlar’ı En İyi
Anlayan Ülke Türkiye” Zaman Dünya, 17 Mart 2012, Cumartesi.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 229

yatırım araştırması için dikkat çekiciydi. Yabancı yatırımlar,


gümrük engellerinin kaldırılması, çifte vergilendirmenin
önlenmesi, Turizm ve Kültür İşbirliği, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlıkları İşbirliği ve arşivler konusunda iş-
birliği yapılması gibi hususları içeren bir dizi ortak çalışma
yürütüldü493. 15 Mart 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan
ve bir yıl sonra 1 Mart 2013’te Resmi Gazete yayınlanarak
yürürlüğe giren “Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında
Sosyal Güvenlik Anlaşması” bu diplomasinin önemli mey-
velerinden biriydi494. Öte taraftan kardeş şehir uygulamala-
rıyla iki ülke halkının kaynaşması sağlandı. Bornova ile Bar,
Bayrampaşa ile Rozaje, Burhaniye ile de Bijelo Polje kardeş
şehir olarak ilan edildi495.
İki ülke arasındaki üst düzey ziyaretler başbakan yar-
dımcılığı, dışişleri bakanlığı gibi çeşitli düzeylerde yapıl-
mış ve yapılmaya devam etmektedir. Yapılan her ziyaretin
iki ülkeyi birbirine daha da yakınlaştırdığı dikkatlerden
kaçmamaktadır. Zira bu ziyaretlerde ve temaslarda söyle-
nilen sözlerin, kullanılan ifadelerin bir “klişe”den ibaret ol-
madığı ve fiiliyata geçirilerek somut meyvelerinin de alın-
maya başlandığı görülmektedir. Örneğin iki ülke arasında
vize uygulaması kalkmış ve artık iki ülke vatandaşları vi-
zesiz giriş çıkış yapma imkânına erişmişlerdir. İki devlet
arasındaki dostluk ve işbirliği ilişkilerini daha da geliştir-
meyi arzu ederek ve iki ülke arasında vatandaşlarının kar-
şılıklı ziyaretlerini kolaylaştırmayı amaçlayarak üzerinde
mutabakata varılan on bir maddelik “Karşılıklı Vize Muafi-

493 Diplomat Atlas, s. 18-20.


494 Resmî Gazete, “Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Sosyal
Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun” S. 28574, 1 Mart 2013.
495 Diplomat Atlas, s. 18-20.
230 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

yeti Anlaşması” 18 Ocak 2008 tarihinde Türkiye’ye gelen


Karadağ Dışişleri Bakanı Milan Roçen ile dönemin Dışiş-
leri Bakanı Ali Babacan (2007-2009) arasında Ankara’da
imzalanmıştı496. Fakat Avrupa’ya kaçak yollarla gitmeye
çalışanların, Karadağ’ı bir atlama taşı gibi kullanmak is-
temeleri, Karadağ polisinin, vize muafiyeti anlaşmasına
rağmen normal Türk vatandaşlarına dahi Karadağ’a girer-
ken potansiyel bir kaçak muamelesi yapmasına yol açtı-
ğı da bir gerçektir. Özellikle bordo pasaportlu (daha önce
mavi) Türk vatandaşlarına, pasaport kontrolü sırasında
takınılan tavır ve sorgulama girişimleri, vizesiz geçiş dö-
neminin handikaplarından birisini teşkil etmektedir. Hatta
kimi zaman diplomatik dokunulmazlığı olan devlet adam-
larına dahi üst araması ısrarında bulunulması iki ülkeyi
diplomatik krizin eşiğine getirebilmektedir. Öte taraftan,
Avrupa Birliği ülkelerine kaçak işçi olarak gitmek isteyen-
lerin Karadağ’ı atlama taşı olarak görmeleri, Karadağlı-
ların yersiz bir endişesi olmadığı gibi konunun gerçeklik
payı da vardır. Nitekim Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı 19
Eylül 2013’te Karadağ’a yaptığı ziyarette, mali sistemden
sorumlu Başbakan Yardımcısı Vujica Lazoviç’le görüş-
müş ve iki devlet arasında Gümrük Suçlarının Önlenmesi
Konusunda İdarî Yardım Anlaşması’nı törenle imzalamış-
lardı497. Uyuşturucu ve insan kaçakçılığının da aralarında
bulunduğu her türlü kaçakçılıkla etkin mücadele amacını
güden bu anlaşma, sorunların giderilmesi ve işbirliği adına
önemli bir adım olarak görülmüştü.

496 Servet Yanatma, “Karadağ ile Vize Muafiyeti”, Zaman Gazetesi, Tarih:
19.01.2008; Antlaşmanın tam metni için bkz. Resmî Gazete, “Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Karadağ Hükûmeti Arasında Karşılıklı Vize
Muafiyeti Anlaşması” 20 Mart 2008 Perşembe, S. 26822.
497 Türkiye Gazetesi, “Hayati Yazıcı Karadağ’da”, Tarih: 19.9.2013.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 231

Ekonomik İlişkiler
Türkiye ile Karadağ ikili ekonomik ilişkileri oldukça
düşük rakamlarda seyretmektedir. Karadağ’ın yaklaşık 630
bin kişilik nüfusuyla küçük ve nispeten uzak bir pazar oluş-
turması sebebiyle ikili ticarî ve ekonomik ilişkiler bugüne
kadar istenen düzeyde geliştirilememiştir498. 2007 yılında
beri faaliyetlerini sürdüren TİKA Karadağ Ofisi, bugüne
dek 6 milyon avroyu aşan proje katkısı sunsa da 2014 yılı
itibariyle ikili ekonomik ilişkilerde Türkiye lehine önemli
bir dış ticaret açığı mevcudiyetini korumuştu.
Her şeye rağmen iki ülke arasındaki ekonomik ilişki-
lerin geliştirilmesi için önemli gayretler sarf edilmiş, 2014
yılı itibariyle iki ülke arasındaki ikili ekonomik ve ticari
ilişkilerin yasal çerçevesi hemen hemen tamamlanmıştır.
Bu kapsamda 26 Kasım 2008’de İstanbul’da Devlet Ba-
kanı Kürşad Tüzmen’le Karadağ Ekonomik Kalkınma
Bakanı Branimir Gvozdenović arasında imzalanan ve 14
Ocak 2010’da yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması,
ticaretin geliştirilmesinde somut bir adım olmuştu499. Bu-
nu 2009 yılında imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşması,
takip etmiş, iki ülke bakanları Zafer Çağlayan ve Branko
Vujoviç 11 Aralık’ta Podgorica’da bir araya gelerek anlaş-
mayı hükûmetleri adına imzalamışlardı500. Ayrıca ticaretin

498 T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmî İnternet Sitesi, “Türkiye- Karadağ Si-
yasi İlişkileri”, http://www.mfa.gov.tr/ turkiye-karadag-siyasi-iliskile-
ri.tr.mfa (e.t. 04.08.2012).
499 Anlaşma metni ve ekleri için bkz. Resmî Gazete, “Türkiye Cumhuri-
yeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması“, Resmî Gazete,
14 Ocak 2010, S. 27462; T.C. Podgorica Ticaret Müşavirliği, “Tür-
kiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması”
a.g.web. e.t. 13.08.2014.
500 T.C. Podgorica Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği, “Türkiye Cumhu-
riyeti Hükûmeti ve Karadağ Hükûmeti Arasında Ekonomik İşbirliği
232 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

geliştirilmesi ve yatırımcının işini kolaylaştırmak amacıyla


Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı, bölgeye bir mü-
şavir ataması gerçekleştirmişti. Podgorica Büyükelçiliği
Ticaret Müşavirliği, yürüttüğü faaliyetlerle ve hazırladığı
aylık ve yıllık raporlarla, Türk-Karadağ ekonomik ilişkile-
rinin gelişimine, yatırımcıya yol göstererek önemli bir katkı
sunmaktadır. Podgorica’ya Ticaret Müşaviri olarak atanan
Sultan İskender’in Müşavirlik adına hazırladığı raporlarda
Türkiye’nin ikili ticaret hacminin 2006 yılında 6 milyon
760 bin avro seviyesinde gerçekleşirken 2010 yılında he-
men hemen 4 kat artarak 25 milyon 538 bin avro seviyesine
çıktığı yer almaktadır. Yine 2012 yılına gelindiğinde 36 mil-
yon 585 bin avro olan Türkiye’nin dış ticaret hacmi 2013
yılında nisbeten gerilemiş, 30 milyon 650 bin avro seviyesi-
ne inmiştir. Bunun 21 milyon 962 bin avrosunu Karadağ’a
yapılan ihracat oluşturmuş ve Türkiye aynı yıl Karadağ’a
yatırım yapan ülkeler sıralamasında 7. sırayı almıştır501.
Çeşitli altyapı projelerine Türk yatırımcılarının ilgisini
çekmeye çalışan Karadağ makamları, bunda kısmen başa-
rılı olmuşlardır. Örneğin Bursa merkezli ve Arnavutluk’ta
da faaliyet gösteren Gintaş firması Karadağ’ın başkenti
Podgorica’nın merkezî noktasında modern bir pazar ye-
ri ve buna bitişik büyük bir alışveriş merkezi ile otel in-
şa etmiştir502. Yine bir Türk firması olan Tosyalı Holding,
Karadağ’ın Nikşik kentinde bulunan demir-çelik fabrikası
“Zeljezara AD Niksic”i satın almış ve fabrikasının cirosu-
nu 35 milyon avroya çıkarmayı hedef olarak belirlediğini
Anlaşması”, T.C. Ekonomi Bakanlığı, http://www.musavirlikler.gov.
tr/, e.t. 13.08.2014; Ayrıca bkz. Resmî Gazete, “Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Karadağ Hükûmeti Arasında Ekonomik İşbirliği Anlaş-
ması” 13 Mart 2010 Cumartesi, S. 27520.
501 T.C. Dışişleri B. a.g.web. (e.t. 04.08.2012).
502 T.C. Dışişleri B. a.g.web. (e.t. 04.08.2012).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 233

açıklamıştı503. Karadağ’da faaliyet gösteren diğer iki büyük


firma, Karadağ’ın Bar Limanı’nın % 62’lik hissesini alan
Global Port ile Karadağ Borsası’nın % 24.38’ini alan Borsa
İstanbul’dur. Bu dört büyük firma dışında 2012 ve 2013 yıl-
larında Karadağ’da 8 Türk firması faaliyete başlamıştır504.
Türk Hava Yolları (THY)’nın 2010 yılı Temmuz ayında
başlattığı İstanbul-Podgorica uçuşlarının iki ülkenin ticaret
ilişkilerine de önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir505.
2007-2010 yılları arasında İstanbul’dan Karadağ’a ulaşım
önce uçakla Tiran’a oradan karayoluyla Podgorica’ya ya
da uçakla Belgrad aktarmalı gerçekleşiyordu ki bu durum-
da yaklaşık altı saat civarında Belgrad’daki Nikola Tes-
la Havalimanı’nda beklemek gerekiyordu. Bir diğer yol
ise Saraybosna aktarmalı gidişti. Bütün bunlar Podgorica
yolculuğunu, meşakkatli hâle getiren hususlardı. İstanbul-
Podgorica direkt uçuşların konulmasıyla hiç şüphesiz gidiş
gelişler daha kolaylaşırken, Karadağ ve Türkiye arasında
seyahat edenlerin sayısında büyük artışlar olmuştur. Bu-
nun hem ticari hem de sosyokültürel yansımaları belirgin
hâle gelmiştir.
Bu gelişmeler iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin her
geçen gün daha iyiye gittiğini göstermektedir. Ama her şe-
ye rağmen istenen düzeyde olmadığı bir gerçektir. Zira 2012
ekonomik verilerine göre iki ülke arasında dış ticaret hacmi-
nin 45 milyon dolar (yaklaşık 37 milyon avro) gibi düşük bir
503 Türkiye’nin Demir Çelik Portalı, “Niksic’in cirosunu 500 milyon
Euro’ya ulaştırmayı amaçlıyor”, http://www. demircelik.com.tr/-1-5150-
niksic8217in-cirosunu-500-milyon-euro8217ya-ulastirmayi-amacliyor.
html, 13 Haziran 2012 Çarşamba (e.t.05.08.2012).
504 Karadağ’ın Genel Ekonomik Durumu ve Türkiye İle Ekonomik-Ticari
İlişkileri 2013 Yılı, T.C. Podgorica Büyükelçiliği Tücaret Müşavirliği
Tarafından Hazırlanan Rapor, Haziran 2014, s. 53-60.
505 T.C. Dışişleri B. a.g.web. (e.t. 04.08.2012).
234 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

seviyede olduğunu bizzat Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati


Yazıcı ifade etmişti. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde olan
Karadağ’a tam da bu dönemde yatırım yapılmasının yatırım-
cıya büyük yararlar sağlayacağına vurgu yapan Bakan Yazıcı,
yatırımların yetersiz olduğunu da sözlerine eklemişti506.

Kültürel İlişkiler
Karadağ ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki eğitim
ve kültür alanlarında ilişkilere büyük önem verilmektedir.
Hükûmet bursu ve Büyük Öğrenci Projesi (BÖP) kapsa-
mında Karadağlı öğrencilere verilen burslar artarak sürdü-
rülmektedir. Karadağ’daki Müslümanların ileriye yönelik
nitelikli din görevlisi ihtiyaçlarının karşılanmasını temi-
nen Türkiye Diyanet Vakfı tarafından her yıl burs veril-
mektedir507. Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Genel
Müdürlüğü’nün verilerine göre Karadağ’dan Türkiye’ye
dinî eğitim için gönderilen öğrenci sayısı 25’tir. Bunların
dördü Kur’an kurslarına, on ikisi İmam-Hatip lisesine, be-
şi İlahiyat fakültesine ve ikisi yüksek lisans programlarına
yerleştirilmiştir508.
Ayrıca kültürel ilişkilere, tarihî eserlerin restorasyonun-
dan eğitimde kapasite geliştirilmesine uzanan geniş bir yelpa-
zede birçok projeye imza atmış olan TİKA Karadağ Ofisi’nin
büyük katkı sağladığını unutmamak gerekir. Karadağ’da her-
hangi bir Türk okulu ya da üniversite bünyesinde kurulmuş
Türk Dili Edebiyatı, Türkçe veya Türkoloji bölümü de bulun-
506 T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Resmî Sitesi, “Yazıcı: Karadağ Türk
Yatırımcıları Bekliyor”, 21 Eylül 2013, http://www.gtb.gov.tr/haber-
ler/yazici-karadag-turk-yatirimcilari-bekliyor.html, e.t. 11.07.2014.
507 T.C. Dışişleri B. a.g.web. (e.t. 04.08.2012).
508 Kemal Hakkı Kılıç, “Karadağ Cumhuriyeti ve Diyanet İşleri Başkanlı-
ğınca Sunulan Hizmetler” Avrupa Diyanet Aylık Dergi, S. 128, Aralık
2009, s. 8.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 235

mamaktadır. Diğer taraftan Karadağ Üniversitesi bünyesinde


bir Türkoloji bölümü kurulması ve iki ülke Devlet Arşivleri
arasında işbirliği çalışmaları başlamıştır509.
Kültürel ilişkilerin bir diğer önemli ayağı Karadağ
ve Türk tarihi araştırmaları kapsamında iki ülke akade-
misyenlerinin girişimleridir. Bu bağlamda Karadağ’da ve
Türkiye’de düzenlenen uluslararası Balkan tarihi sempoz-
yumları Türk akademisyenlerin olduğu kadar Karadağlı
akademisyenlerin katılımlarıyla sayısı gitgide artmakta-
dır. 2007’de Karadağ’da düzenlenen sempozyumda sade-
ce iki Türk akademisyen boy gösterirken 2008’de bu sayı
dörde, 2009’da 15’e, 2012’de 30’a ve en son bu yıl (2014)
ikincisi düzenlenen Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmala-
rı Sempozyumu’nda (UBTAS) Balkanlar’da Osmanlı Mirası
ve Defter-i Hakanî teması ele alınmış ve Türk tarihçilerin-
den 60 civarında katılım olmuştur510. Karadağ’ın başkenti
Podgorica’da düzenlenen sempozyumun açılışına, Türkiye
Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce ve
mevkidaşı Karadağ Sürdürülebilir Kalkınma Bakanı Bra-
nimir Gvozdenoviç’in birlikte katılması ve birer konuşma
yapmaları kültürel ilişkilerin arttırılmasına destek anla-
mında ayrı bir önem ifade etmişti511. Aynı şekilde Mevlana
Programı kapsamında Karadağ Üniversitesi ile İstanbul
Üniversitesi ve Balıkesir Üniversitesi ikili anlaşmalar ya-
parak öğrenci ve öğretim üyesi değişimlerine başlaması,
509 T.C. Dışişleri B. a.g.web. (e.t. 04.08.2012) .
510 Bkz. II. Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları Sempozyumu (UB-
TAS), “Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve Defter-i Hakâni” 1-4 Mayıs
2014, Podgorica. http://ubt.mehmetakif.edu.tr/ , e.t. 13.08.2014.
511 Timeturk, “Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce Karadağ’da”
Timeturk Haber Portalı, 30 Nisan 2014, http://www.timeturk.com/
tr/2014/04/29/cevre-ve-sehircilik-bakani-gulluce-karadag-da.html,
e.t. 12.07.2014.
236 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

ileriye dönük olumlu neticeler vermesi beklenen girişim-


lerdi.
Ayrıca Karadağ’da neredeyse her evde izlenen Türk
dizileri bir başka kaynaşma vesilesi olmuş, daha 2007
yılında Türkiye ve Türk insanı hakkında zihinlerde var
olan ön yargılar yavaş yavaş yerini dostluğa ve işbirliği-
ne bırakmıştır. Saraybosna Üniversitesi Şarkiyat Bölümü
öğretim üyesi Türkolog Amina Şilyak Yesenkoviç’in tes-
pitlerine göre “gerçek Türkiye’yi” yansıtmasa da bu dizi-
ler, Türkiye’ye giden turist sayısını artırırken Türkiye’ye
ve İslam dünyasına dair ön yargıları ortadan kaldırdı ve
Türk edebiyatına ilgiyi yoğunlaştırdı512. Diğer taraftan
Karadağ’da eğitim faaliyetini sürdüren Mehmed Fatih
Medresesi’nin TİKA’nın katkılarıyla görkemli ve modern
bir yapıya kavuşturularak Karadağ İslam Meşihatı’na bağlı
şekilde, ülke Müslümanlarına hizmet eder hâle getirilme-
si, kültürler arası kaynaşmaya önemli bir ivme kazandırdı.
Karadağ’la kültürel ilişkiler konusunda atılan en önemli
adımlardan bir diğeri hiç şüphesiz Yunus Emre Enstitüsü’nün
bir şubesinin Podgorica’da 2014 yılında açılması olmuştur.
Doç. Dr. Cihan Özgül’ün koordinatörlüğünde faaliyetleri-
ne başlayan Yunus Emre Enstitüsü, Türkçenin Karadağ’da
yaygınlaştırılması gibi önemli bir görev üstlenmiştir. Yunus
Emre Enstitüsü’nün Karadağ’daki ilk ve önemli icraatla-
rından birisi 1-4 Mayıs 2014 tarihinde Podgorica’da ger-
çekleştirilen II. Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları
Sempozyumu (UBTAS): Balkanlar’da Osmanlı Mirası ve
512 Nedim Emin, “Balkanlar’da Türk Dizilerine İlgiyi Nasıl Okumalı?”
SETA Atölye, 8 Mayıs 2013 Çarşamba. http://odak.setav.org/page/
balkanlarda-turk-dizilerine-olan-ilgiyi-nasil-okumali/5701, e.t. 22.09.
2014; Sabah Gazetesi, “Türk Dizileri Balkanları Fethetti” Sabah Sine-
ma, 28.20.2012, http://www.sabah.com.tr/Sinema/sinema/2012/10/28/
turk-dizileri-balkanlari-fethetti, e.t. 22.09.2014.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 237

Defter-i Hakanî başlıklı sempozyumun yapılmasına katkıda


bulunmak olmuştur. Bu gibi faaliyetlerin iki ülke ilişkilerini
geliştirmesinin yanında Karadağ’da Türk imajının olumlu
manada değişimine katkı sundukları gözden kaçmamaktadır.

Ziyaret Eden Tarih


Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun 14-15 Şubat 2007
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül 13-15 Mayıs 2008
Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu 5-6 Aralık 2008
Devlet Bakanı Mehmet Aydın 3-4 Haziran 2009
TBMM Başkanı Köksal Toptan 7-9 Temmuz 2009
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 24-26 Temmuz 2009
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 11-12 Aralık 2009
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan 11-12 Aralık 2009
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün 11-12 Aralık 2009
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf 11-12 Aralık 2009
AP Meclisi Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu 16-19 Mayıs 2010
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün 2-3 Aralık 2010
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 28 Ocak 2011
AB Bakanı Egemen Bağış 9-11 Ocak 2012
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ 2-4 Haziran 2012
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay 11-13 Ağustos 2012
Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı 19-20 Eylül 2013
TBMM Başkanı Cemil Çiçek 21-22 Ekim 2013
Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris 3-4 Mayıs 2014
Güllüce
Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler 29 Mayıs-2 Haziran 2014
Tablo 4: Türkiye’den Karadağ’a yapılan üst düzey ziyaretler
238 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

c. Türkiye’nin Podgorica Büyükelçileri

Hasan Servet Öktem (2007-2008)


Türkiye Cumhuriyeti Karadağ’ı 12 Haziran 2006’da tanı-
dıktan sora ilk daimi büyükelçinin atandığı 2008 yılına kadar
bir müddet Sırbistan’daki Belgrad Büyükelçisi Hasan Servet
Öktem “non-resident Ambassador” olarak akredite olmuş-
tu. 31 Temmuz 1953’te
Düzce’de doğan Hasan
Servet Öktem, Galata-
saray Lisesi’ni ve ar-
dından Ankara Üniver-
sitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nü bi-
tirmiştir. Diplomatlığa
1984 yılında İran’ın baş-
Hasan Servet Öktem kenti Tahran’da başkâtip
(Non-resident Ambassador 2006-2007)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 239

olarak başlamış, bu görevi sırasında Ermeni terör örgü-


tü ASALA’nın saldırılarına maruz kalarak yaralanmıştı.
2000-2002 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı personel
daire başkanlığında bulundu. 2003 yılında Belgrad bü-
yükelçiliğine atanan Büyükelçi Öktem, 2006 yılına kadar
Türkiye’nin Sırbistan-Karadağ nezdinde Belgrad büyükel-
çisi olarak hizmet vermiş, 2006 yılında Karadağ bağım-
sızlığını ilan edip Sırbistan’dan ayrıldıktan sonra Sırbis-
tan nezdinde büyükelçi olarak vazifesine devam etmiştir.
Karadağ’da daimi elçilik açılıncaya kadar da Podgorica’ya
akredite olmuştu.
Büyükelçi Öktem, 30 Ekim 2007 yılında Hotel Podgori-
ca’da 29 Ekim Bayramı resepsiyonu düzenlemiş ve üst düzey
katılımın olduğu davette, kutlamaları kabul etmişti.

Büyükelçi Hasan Servet Öktem’in Karadağ Başbakanı Zeljko


Sturanoviç’le görüşmesi 31 Ekim 2007

Büyükelçi Hasan Servet Öktem ertesi gün Karadağ’ın


yeni Başbakanı Zeljko Sturanovic (2006-2008) tarafın-
dan kabul edilmişti. Bu kabul sırasında Büyükelçi Öktem,
240 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Başbakan’ı, Türkiye’nin Karadağ’da 2008 yılının ilk ya-


rısında daimi elçilik açılması kararı hakkında bilgilendir-
miş, elçilik yeri konusunda Ankara ve Podgorica arasında
mütekabiliyet esasına göre yer tahsisi yapılmasına hazır
olduğunu belirtmişti513.
Büyükelçi Öktem, 24 Şubat 2008’de Resmî Gazete’de
yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla merkeze alınmış-
tı514. 2010 yılında İkili Siyasi İşler genel müdürü olarak
Ankara’da görev yaptı. 2 Mayıs 2012’de Bakanlar Kurulu
kararıyla Türkiye’nin Küba nezdinde Havana büyükelçisi
olarak atanan Hasan Servet Öktem515, aynı zamanda Kara-
yiplerdeki küçük ada devleti, Antigua ve Barbuda, Baha-
malar, Dominika, Dominik Cumhuriyeti, Haiti, Jamaika,
St. Kitts ve Nevis, St. Lucia, St. Vincent ve Grenadines
nezdinde de Türkiye Cumhuriyeti büyükelçisi olarak gö-
rev yapmaktadır.
Türkiye, 2008 yılında ülkenin başkenti Podgorica’ya
büyükelçilik statüsünde ilk daimi temsilciliğini açmış ve
15 Nisan 2008 tarihinde Mehmet Murat Oğuz’u büyükelçi
sıfatı ile Karadağ’da görevlendirmiştir516. Böylelikle Belg-
rad Büyükelçisi Hasan Servet Öktem’in yerleşik olmayan
513 Naslovna Strana, “Prime Minister Zeljko Sturanovic meets with non-
resident Ambassador of the Republic of Turkey to Montenegro Hasan
Servet Oktem” Press Release, 31.10.2007, Prime Minister of Monte-
negro, http://www.predsjednik.gov.me/en/news/21664/151484.html, e.t.
12.07.2014.
514 T.C. Resmî Gazete, S. 26797, 24 Şubat 2008 Pazar, Karar  Sayısı:
2008/13263, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Mü-
dürlüğünce Yayımlanır, Ankara 2008.
515 T.C. Resmî Gazete, S. 28280, 2 Mayıs 2012 Çarşamba, Karar Sayısı:
2008/13263, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Mü-
dürlüğünce Yayımlanır, Ankara 2012.
516 T.C. Podgorica Büyükelçiliği, “Büyükelçilik Tarihi ve Önceki Büyü-
kelçilerimiz” http://www.podgorica. be.mfa.gov.tr/MissionChiefHis-
tory.aspx, (04.08.2012 tarihinde erişildi).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 241

elçi statüsüyle akredite olduğu Podgorica’daki görevi de


son bulmuş oldu.

Mehmet Murat Oğuz (2008-2009)


Türkiye’nin Karadağ nezdinde ilk büyükelçisi olan
Mehmet Murat Oğuz, 1945 yılında Ankara’da doğdu. Üni-
versite eğitimini Ankara’da alan Oğuz, 1967 yılında Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre
Maliye Bakanlığı ve Türk Şeker Sanayii’nde hukuk müşa-
viri olarak görev yaptı. 1975’te başladığı diplomatik kari-
yerini, başta İsrail, Hollanda, Doğu ve Batı Almanya’daki
temsilcilikler ve Bosna-Hersek’teki AGİT misyonu olmak
üzere Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı bünyesinde-
ki muhtelif birimlerde sürdürdü.
2000-2004 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin
Arnavutluk nezdinde büyükelçisi, olarak hizmet etti.
2004-2008 yıllarında Dışişleri Bakanlığı’nda danışman
olarak görev yapan Meh-
met Murat Oğuz, daha sonra
23.4.1981 tarihli ve 2451 sa-
yılı Kanunun 2.  maddesine
göre, 21 Ocak 2008 tarihin-
de Bakanlar Kurulu kararı
ve Cumhurbaşkanı onayıy-
la Türkiye Cumhuriyeti’nin
Karadağ nezdinde büyükel-
çisi olarak atanmış ve ka-
rar 24 Ocak 2008’de Resmî Mehmet Murat Oğuz
Gazete’de yayınlanmıştı517.
517 T.C. Resmî Gazete, S. 26766, 24 Ocak Perşembe, Karar  Sayısı:
2008/13120, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Mü-
dürlüğünce Yayımlanır, Ankara 2008.
242 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Türk büyükelçisi böylelikle 15 Nisan 2008’de Podgorica


Büyükelçiliği’nde görevine başlamıştır.
Büyükelçi Oğuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Karadağ’da-
ki ilk daimi büyükelçisidir. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı
Devleti’nin Karadağ’daki ilk elçisi Halil Halid Bey’in görev
ve misyonunu üstlenmiş gibidir. Osmanlı Devleti dönemin-
de Çetine’de bulunan Türk elçiliği, yeni ülkenin başkentini
Podgorica olarak belirlenmesiyle Türkiye Cumhuriyeti Bü-
yükelçiliği, burada açılmıştır.
Büyükelçi Oğuz, atanmasını müteakip bir yıl büyükel-
çilik çalışmalarını tıpkı Çetine’deki ilk Osmanlı elçilerin-
den Halil Halid Bey gibi otelde sürdürmüş, bu esnada per-
sonel kadrosunu oluşturmuş ve hâlen kullanılmakta olan
büyükelçilik binasını kiralayarak tefrişini tamamlamıştır.
Diğer taraftan da Türkiye’nin mülkiyeti kendisine ait bir
büyükelçilik inşa edebilmesi için büyükelçilik arazisinin
iki ülke arasında arsa takası yolu ile temin edilmesine
girişmiştir. Büyükelçi Oğuz, kurucu büyükelçi sıfatıyla
önemli bir siyasi misyon üstlenmiş, bir buçuk yıl gibi kı-
sa bir zaman görev yapmasına rağmen Karadağ’da büyük
izler bırakmıştır. Gerek siyasiler, gerek bürokrasi, gerekse
de akraba topluluklar ile oldukça yapıcı ilişkiler kurabil-
miştir. Yaptığı çalışmalarla bir taraftan iki ülke ilişkilerinin
bugünkü mükemmel düzeyinin temellerini atarken diğer
taraftan Karadağ’daki Boşnakların ve Arnavutların Kara-
dağ hükûmetine entegrasyonuna katkı sağlamıştır.
Esasen Karadağ tarafı da Büyükelçi Oğuz’un çabala-
rı karşısında işbirliğine oldukça açık davranarak bölgenin
büyüyen ve dinamik bir ülkesi olarak Türkiye ile iyi iliş-
kiler kurmaya gayret göstermiştir. Oğuz, siyasi ilişkileri
geliştirmenin yanı sıra büyük ekonomik potansiyeli olan
Türkiye’den 640 bin nüfuslu bu küçük ülkeye yatırımların
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 243

celbedilemesi için çabalamıştır. Onun büyükelçiliği dö-


neminde ekonomik ilişkilerin yasal zeminini tesis etmek
üzere Serbest Ticaret Anlaşması imzalanırken Ekonomik
İşbirliği Anlaşması gibi temel ekonomik anlaşmaların ha-
zırlıkları da tamamlanmıştır.
Kültürel alanda yapılan faaliyetler bir ülkenin tanıtımı
için elzem olan hususlardandır. Tanıtımın iyi olması ge-
rektiği kadar, doğru argümanların kullanılmasının gerekli-
liği de ortadadır. Türkiye bu açıdan Karadağ’da doğru ta-
nınmayı başarmış ve tarihsel bazı ön yargılar yavaş yavaş
silinmeye başlanmıştır. Yine onun döneminde kurulan ve
başkanlığını Karadağ Parlamento Başkan Yardımcısı Rifat
Rastoder’in üstlendiği Türkiye-Karadağ Dostluk Derne-
ği, Forum Bosnjaka ve TİKA işbirliğiyle gerçekleştirilen
“Osmanlı Döneminde Türkiye-Karadağ İlişkileri” konulu
yuvarlak masa toplantısı, ilişkilerin geliştirilmesi adına çok
önemli bir adımdı. Alanında uzman birçok aydın ve tarih-
çinin katıldığı toplantı, Türkiye ve Karadağ tarihinin or-
tak noktalarının farklı bakış açılarıyla değerlendirilmesine
olanak sağlamıştır. Bu anlamda Karadağ’a gönderilen ilk
Türk elçisi olan Halil Halid Bey’le ortak bir kader paylaşan
Mehmet Murat Oğuz, Türkiye Karadağ ilişkilerini geliştir-
mek maksadını taşıyan Forum Bosnjaka’nın düzenlediği bu
yuvarlak masa toplantısına bizzat katılmış ve bir konuşma
yapmıştı. Büyükelçi Oğuz konuşmasında güçlü bağımsız
bir Karadağ’ın, Türkiye için çok önemli olduğunu ve bu-
na her zaman destek olacaklarını söylemiş ve “Bizi birbi-
rimize bağlayan sadece aile ve dostluk bağları değil tabii
ki. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir köprüyüz. Ekonomik
ilişkilerimizi geliştirmek için her şeyi yapacağız. İki ülke
de Avrupa’nın ayrılmaz bir parçasıdır.” ifadelerini kullan-
mıştı. Büyükelçi Türk-Karadağ dostluğunun devamını di-
244 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

leyerek sözlerine şöyle devam etmişti. “Akrabalık ilişkileri


kesinlikle farklı bir hikâye. Dün Karadağ Üniversitesi’nde
konuk oldum ve öğrencilere kısa bir sunum yaptım. Onlara
dedim ki: Türkiye’ye gittiğinizde ‘nerelisin’ sorusuna ‘Ka-
radağlıyım’ cevabını verirseniz, daha spesifik bir soruyla
karşılaşırsınız. ‘Karadağ’ın neresinden’? ‘Akova, Podgori-
ca, Taşlıca?’ Bu nedenle, Türkiye’de, kendinizi yabancı gi-
bi hissetmezsiniz. Benim, sizin ülkenizde kendimi yabancı
hissetmediğim gibi. Çünkü benim anne tarafım Makedon-
yalı, baba tarafım Karadağlı. Ben de Türk’üm ve kendimi
burada evimde hissediyorum. Bugün burada öyle hissedi-
yorum ki iki ülke arasındaki ilişkiler daha yukarılara taşı-
nacaktır. Bu çabaları hep destekleyeceğimizi, hep yanınız-
da olacağımızı buradan iletmek isterim” diyerek sözlerini
noktalamıştı518.
Büyükelçi Mehmet Murat Oğuz döneminde Karadağ,
başta dönemin Meclis Başkanı Köksal Toptan olmak üze-
re, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Milli Savunma
Bakanı Vecdi Gönül gibi isimler tarafından ziyaret edilmiş-
ti. Yaklaşık bir buçuk yıl burada kalan Mehmet Murat Oğuz,
2009 yılının 24 Haziranı’nda, Büyükelçiler Kararnamesi’yle
merkeze çekilmiştir519. 5 Ağustos 2009 tarihinde Podgori-
ca’daki görevini devretmiş ve ülkeden ayrılmıştı.
Daha sonra emekliye ayrılan Büyükelçi Oğuz, Diplo-
masi Akademisi’nin organize ettiği seminerlerde dersler
vererek tecrübelerini ve birikimlerini genç diplomatlara
aktarmaya devam etmektedir.
518 Murat Oğuz, “Primjer za nauk” Revija Forum, Specijalno izdanje, De-
cembar 2009, Crnogorsko - Tursko Kulturološko Prožimanje, Forum
Bošnjaka/Muslimana Crne Gore, s. 12.
519 Ntvmsnbc.com, “6 büyükelçi merkeze alındı”, http://www.ntv.com.tr/
id/24978254/, 24 Haziran. 2009 Çarşamba.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 245

Emine Birgen Keşoğlu (2009-2012)


Büyükelçi Emine Birgen Keşoğlu, selefi Mehmet
Murat Oğuz’un, merkeze çekilmesinden sonra Türkiye
Cumhuriyeti’nin Podgorica’ya atanan ikinci büyükelçisi
olmuştur. Keşoğlu, 1948 yılında İstanbul’da doğdu. Lise
eğitimini Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nde, lisans eğiti-
mini ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
tamamladı. 1971’de girdiği Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli
dairelerde ve yurt dışında sırasıyla Hamburg Başkonsolos-
luğu, Münster Başkonsolosluğu, Kolonya Başkonsoloslu-
ğu, ve Houston Başkonsolosluğu’nda çeşitli görevlerde bu-
lundu. 1995’te Bregenz Başkonsolosluğu’na başkonsolos,
1997’de Bern Büyükelçiliği’ne birinci müsteşar, 2002’de
Hannover Başkonsolosluğu’na başkonsolos 2008’de Karl-
sruhe Başkonsolosluğu’na başkonsolos olarak atandı.
8 Eylül 2009 tarihli ve 2009/15409 sayılı Bakanlar Ku-
rulu kararnamesiyle Podgorica’ya büyükelçi olarak atanan
Karlsruhe Başkonsolosu Emine Birgen Keşoğlu520, 10 Ekim
2009 tarihinde görevine başlamış-
tı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kara-
dağ’daki ikinci büyükelçisi olmak-
la birlikte Karadağ’daki Türk mis-
yon tarihinde ilk kadın büyükelçi
olma özelliğiyle de tarihe geçmişti.
Büyükelçi Keşoğlu, 15 Haziran
2012 tarihine kadar bu görevi sür-
dürdü.
Daha önceki büyükelçi döne-
Emine Birgen Keşoğlu
minde girişimleri başlatılan büyü-
520 Resmî Gazete, “Atama Kararı” 15 Eylül 2009, Sayı: 27350, Karar Sayı-
sı: 2009/15409
246 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

kelçilik için arsa tahsisi meselesi onun döneminde çözülmüş,


17 Aralık 2010 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Karadağ Hükûmeti Arasında Diplomatik Temsilcilikler İçin
Arsa Takasına İlişkin Anlaşma” imzalanmıştı. Söz konusu bu
anlaşmanın altında Türkiye hükûmeti adına Podgorica Bü-
yükelçisi Emine Birgen Keşoğlu’nun imzası vardı. İki devlet
arasındaki dostane ilişkileri daha da geliştirmek arzusuyla
ve Ankara ve Podgorica’daki diplomatik temsilciliklerin
çalışma koşullarını iyileştirme amacını taşıyan ve 29 Nisan
2011’de yürürlüğe giren anlaşmada, mütekabiliyet esasına
göre iki ülke diplomatik temsilciliklerince kullanılacak arsa
ve binaların takas edilmesi yer alıyordu. Türk tarafı Ankara
Oran Diplomatik Site’de 3335 metrekare ve 4.190.758 avro
değerindeki arsanın mülkiyet haklarını Karadağ tarafına dev-
rederken Karadağ tarafı ise Podgorica’da “Spomen park Kru-
sevac” adresinde bulunan 7.434 metrekarelik ve 4.609.700
avro değerindeki Podgorica Belediyesi’ne ait arsanın mülki-
yet haklarını Türk tarafına bırakıyordu. Aradaki değer farkı
ise yine Podgorica Belediyesi’ne ödeniyordu521. Böylelikle
büyükelçilik, kendi binasına kavuşurken büyükelçilik çalı-
şanları için daha verimli bir çalışma ortamı hazırlanmış oldu.
Büyükelçi Keşoğlu, görev yaptığı dönemde birçok pro-
jenin hayata geçmesinde aktif rol oynadı. Siyasi ilişkiler ka-
dar halklar arasındaki ilişkilerin de geliştirilmesi gerektiğini
düşünen Büyükelçi, bu amaçla kültür ve eğitim çalışmaları-
na dikkatini yoğunlaştırdı. Bu doğrultudaki en önemli ens-
trümanlardan biri olan, Türkiye’nin Karadağlı öğrencilere
verdiği bursların sayısı önemli ölçüde artırıldı. İki ülkenin
ortak tarihinin ön yargılardan kurtarılarak gelecek kuşaklara
doğru bir şekilde aktarılabilmesi için arşiv alanında bir iş-
521 Resmî Gazete, “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Karadağ Hükûmeti
Arasında Diplomatik Temsilcilikler İçin Arsa Takasına İlişkin Anlaş-
ma” 29 Nisan 2011, Sayı: 27919 (Mükerrer), Karar Sayısı: 2011/1583.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 247

birliği anlaşmasının imzalanmasına önayak oldu. Ortak tarih


konularında Türk-Karadağ Dostluk Derneği ile birlikte kon-
feranslar düzenlenmesini sağladı. Türkçenin lise ve üniversi-
te seviyesinde okutulabilmesi ve Karadağ’da bir Türk Kültür
Merkezi açılması için çabaladı. Diğer taraftan Türk kültür ve
sanatının Karadağ’da tanıtılabilmesi için Türkiye’nin önde
gelen sanatçılarının resim, tezhip, hat gibi dallarda sergi aç-
malarını ve klasik müzik konseri vermelerini sağladı. Aynı
dönemde TİKA’nın Osmanlı mirasına ait eserleri renovas-
yon ve restorasyon çalışmaları da Türkiye’nin Karadağ’daki
kültürel varlığına katkı sağlamıştı.

Türkiye’nin Karadağ’daki Podgorica Büyükelçilik Binası


http://www.podgorica.be.mfa.gov.tr/

Büyükelçi Keşoğlu, 1931 yılında bir Kadir Gecesi kılı-


nan teravih namazının ardından ibadete kapatılan Tuzi’deki
“Nizam Camii”nin ve Müslüman şehitliğinin TİKA tarafın-
dan yeniden restore edilişine ve 79 yıl sonra 6 Eylül 2010 ta-
rihinde camiin yine bir Ramazan akşamında yeniden ibadete
açılışına şahitlik edenlerdendi. Nizam Camii’nin avlusunda
kurulan masalarda yaklaşık 500 kişiye verilen iftar yemeği-
nin ardından cami törenle ibadete açılmıştı. Emine Birgen
248 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Keşoğlu’nun camiin açılışında kullandığı ifadeler ise Kara-


dağlı Müslümanların sevincine ne derece ortak olduğunu da
göstermişti. Büyükelçi törende yaptığı konuşmada “Türkiye
ile Karadağ arasındaki güçlü ilişkiler, ortak bir tarihe ve de-
ğerlere bağlıdır. Tuzi’deki Müslüman şehitliği ve camiin yeni-
den inşası için herkes çok büyük emek sarf etti. Bu ortak çaba-
larla, böylesine mübarek bir günde bu coşkuyu yaşamaktan
son derece mutluyum” sözleriyle duygularını dile getirmişti.
Tören sonrası yine burada kurulan sahnede gece, Türkçe tür-
küler ve ilahilerle renklenmişti522. Büyükelçi Emine Birgen
Keşoğlu, benzer şekilde, Ülgün’de Denizciler Camii’nin ye-
niden inşası sürecine tanıklık ettiği gibi, söz konusu camiin 1
Haziran 2012’de açılışını da gerçekleştirmişti. Osmanlı döne-
minde 18. yüzyılda Arap ve Osmanlı tüccarların ibadeti için
yapılan Denizciler Camii (Dzamija Marinarve), Osmanlı’nın
bölgeden çekilmesiyle tahrip olmuş ve bir bölümü 1931 yı-
lında yıkılmıştı. Ülgün’e ziyarete gelen Alanyalılar tarafından
bu durum fark edilmiş ve Alanyalı hayırseverler ve Alanya
Müftülüğü camiin aslına uygun olarak restore edilmesi için
kolları sıvamıştı. Bu girişimlere öncülük eden Büyükelçi bu
açılışla 81 yıl aradan sonra Adriyatik kıyısında ezan sesleri-
nin yeniden yükselmesine vesile olmuştu523.
Büyükelçi Keşoğlu’nun çabaları, Çetine Belediyesi’nin
ve bir sivil toplum kuruluşunun katkılarıyla Çetine’de bu-
lunan eski Osmanlı Sefarethanesi’nin dış cephesi yenilen-
miş ve o dönemdeki Büyükelçilik armasının replikası giriş
kısmına takılarak Karadağ’ın Kraliyet başkentinde iki ülke
dostluğunun kalıcı bir sembolünü oluşturmuştu. Büyükelçi
522 Hürriyet gazetesi, “Karadağ’da 79 Yıl Önce Kapatılan Cami Açıldı”, 6 Ey-
lül 2010, Hürriyet Dünya, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/15718480.
asp, (e.t. 01.09.2012).
523 Zaman gazetesi, “Ulçin, Tarihi Camisine Yeniden Kavuştu” Zaman
Dünya, 1 Haziran 2012 http://www.zaman.com.tr/dunya ulcin-tarihi-
camisine-yeniden-kavustu_1297212.html, (e.t.01.09.2012).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 249

yaptığı kısa konuşmada “Bu bina iki ülke arasındaki dost-


luğun bir simgesi olması yanında Türkiye-Karadağ müna-
sebetlerinin ne kadar eski, köklü ve güçlü olduğunun bir
ispatıdır” sözlerini kullanmıştı524.

Osmanlı Sefarethanesi’nin önünden bir kare

Büyükelçi Emine Birgen Keşoğlu’nun görevde bulun-


duğu dönemde yaşanan bir diğer tarihî gelişme, Mehmed
Fatih Medresesi’nin 100 yıl sonraki ilk mezunlarını vermesi
olmuştu. Tuzi’de bulunan ve TİKA tarafından restore edilip
eğitime açılan Mehmed Fatih Medresesi’nin Osmanlı’nın
Balkanlar’dan ayrılışının 100. yıl dönümü gibi anlamlı bir
günde ilk mezunlarını vermesinde onun katkıları büyüktü525.
Büyükelçi Keşoğlu, Türkiye-Karadağ ilişkilerinin geliş-
mesinde önemli rol oynayan Türk Hava Yolları (THY)’nın
Karadağ’a başlattığı düzenli seferlerin ilkine de tanıklık
524 Avrasya Bülteni, “Karadağ Çetinye’deki Osmanlı Sefaret Binası Onarıldı”
Sayı 94, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Ekim 2010, s. 12.
525 Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) “Mehmet
Fatih Medresesi 100 Yil Sonra İlk Mezunlarını Verdi” 04/06/2012,
http://www.tika.gov.tr/haber/mehmet-fatih-medresesi-100-yil-sonra-
ik-mezunlarini-verdi/310, e.t. 01.09.2012.
250 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

edenlerdendi. THY’nin doğrudan uçuşlarıyla birlikte iki ülke


arasındaki turizm ve ticari ilişkilerde ciddi manada bir artış
gözlenmişti. Diğer taraftan, yine onun döneminde iki ülke
arasında en üst düzeyde çok sık ziyaretler gerçekleştirilmiş
ve ikili ilişkiler her alanda ivme kazanmıştır. Özellikle iki ül-
ke cumhurbaşkanlarının ve Karadağ başbakanının gerçekleş-
tirdiği ziyaretler pek çok anlaşmanın imzalanmasını ve Türk
şirketlerinin Karadağ’a yatırım yapmalarını sağlamıştır.

Büyükelçi Emine Birgen Keşoğlu (ortada)


Taşlıca’daki Hüseyin Paşa Camii’ni ziyareti esnasında 9 Ekim 2010.

Türkiye’nin Karadağ’a kalkınma yardımı (development


aid) yanında felaket durumlarında insani yardım (huma-
nitarian aid) faaliyetlerine girişmeyi de ihmal etmemesi
önemli bir husustur. Kalkınma yardımından farklı olarak
“acil durum hâlinde veya sonrasında hayatların kurtarıl-
ması, acıların azaltılması ve insan onurunun korunma-
sı için tasarlanan destek ve hareket” olarak tanımlanan
insani yardımda, acil durum sonrası yaraların sarılması
amaçlanır526. Doğal afet zamanlarında yapılan yardım-
526 Gökhan Albayrak, “İnsani Yardım, Uluslararası İlişkiler ve Hukuk” An-
kara Strateji Enstitüsü, 30 Eylül Pazartesi, 2013, http://www.ankarastra-
teji.org/misafir-yazar/insani-yardim-uluslararasi-iliskiler-ve-hukuk-24/,
e.t. 14.4.2015.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 251

laşmaların, başlatılan insani yardım kampanyalarının iki


ülke ilişkilerini sağlamlaştırdığına şüphe yoktur. Örne-
ğin Aralık 2010’da Karadağ’da iki hafta boyunca yağan
şiddetli yağmurlar, özellikle ülkenin kuzeydoğusunda
sel felaketine yol açtığında, Karadağ’ın yardım için baş-
vurduğu ülkelerden birisi Türkiye idi. Karadağ Savunma
Bakanlığı’nın Türkiye’den acil olarak ilaç, tıbbi malzeme,
çadır, gıda malzemeleri ve motorlu lastik botlar gönderil-
mesini talep etmesi üzerine harekete geçilmiş ve 100 çadır,
850 koli gıda malzemesi ile 30 metreküp hacminde ilaç ve
tıbbi malzemelerle dolu iki tır Karadağ’a sevkedilmişti527.
Bu yardımların teslimini ise Büyükelçi Emine Birgen Ke-
şoğlu yapmış ve Karadağ basınına verdiği demeçte şunları
ifade etmişti. “Karadağ-Türkiye iki dost ülke. Ortak tarihle-
ri var. Ortak geçmişleri var. Ortak değerleri var. Bu nedenle
Türkiye’nin, böyle bir zor gününde Karadağ gibi dost bir
ülkeye yardım eli uzatması son derece doğal. Hepimiz in-
san olarak doğa karşısında, doğal afetler karşısında çare-
siziz. Bugün burada olanlar yarın Türkiye’de de olabilir.
O zaman da bizler dostlarımızın yardımlarına gereksinim
duyabiliriz. Bugün yardım malzemesini buraya ulaştır-
mış bulunuyoruz. Bu aynı zamanda Türkiye Kızılay’ı ile
Karadağ Kızılhaç’ının da işbirliğinin güzel bir örneği. Bu
konuda bize yardımcı olan Karadağ hükûmetine de çok te-
şekkürler etmek istiyoruz. İnşallah bu yardımlar Karadağlı
dostlarımızın birçok ihtiyaçlarını karşılayacak528.”
527 T.C. Dışişleri Bakanlığı, “Arnavutluk ve Karadağ’daki Sel Felaketleri
Hakkında” Bakanlık Açıklamaları, No: 266, 4 Aralık 2010, http://www.
mfa.gov.tr/no_-266_-4-aralik-2010_-arnavutluk-ve-karadag_daki-sel-
felaketleri-hk_.tr.mfa
528 Büyükelçi Emine Birgen Keşoğlu’nun verdiği demeci dinlemek için
bkz. Vlada Crne Gore, “Izjava ambasadorske Turske u Crnoj Gori Emi-
ne Birgen Keşoğlu” 11.12.2010, http://www.gov.me/vijesti/ 101792/
Izjava-ambasadorske-Turske-u-Crnoj-Gori.html,
252 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Karadağ’da yaklaşık iki buçuk yıl süren görev süresin-


ce başarılı bir grafik çizen Büyükleçi Emine Birgen Keşoğ-
lu, 17 Nisan 2012 Resmî Gazete’de yayınlanan Bakanlar
Kurulu Kararı ile yerini halefi Büyükelçi Mehmet Niyazi
Tanılır’a bırakmıştır.

Mehmet Niyazi Tanılır (2012-2015)


Büyükelçi Emine Birgen Keşoğlu’nun görevinin sona
ermesinin ardından onun yerine Merkez Valisi Mehmet
Niyazi Tanılır, Büyükelçilerin atanmasına ilişkin hükûmet
kararnamesiyle Podgorica büyükelçisi olarak atandı. Karar-
namede Dışişleri Bakanlığı dışından büyükelçi olarak ata-
nan tek isim olan Tanılır, 14 Haziran’da göreve başlamıştı.
1960 yılında Bingöl’de doğan Büyükelçi Mehmet Ni-
yazi Tanılır, 1981 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bil-
giler Fakültesi Siyaset ve İdare Bölümü’nden mezun oldu.
Askerliğini 1982-1983 yıllarında yedeksubay olarak yaptık-
tan sonra bir süre Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nda dene-
tim elemanı olarak çalışıp, mülki idareye intisap etti. Kay-
makam adayı olarak Sakarya Valiliği’nde staj yaptı. 1990
yılında İçişleri Bakanlığı tarafından, dil eğitimi ve İngiliz
kamu yönetimi sistemi hakkında araştırmalar yapmak üze-
re İngiltere’ye gönderildi.
İngiltere’de geçirdiği bir
yılın ardından, Türkiye’ye
döndü ve mülki idare
amiri, kaymakam olarak
ülkenin çeşitli ilçelerinde
görev yaptı. Kütahya As-
lanapa, Afyonkarahisar
Şuhut, Kastamonu Ha-
Mehmet Niyazi Tanılır
nönü, Çankırı Ilgaz, An-
(2012-2015) kara Çubuk kaymakamlığı
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 253

ve Van vali yardımcılığı görevlerinde bulunan Tanılır, 2000


yılında İçişleri Bakanlığı kanalıyla yüksek lisans eğitimi
için İngiltere’nin başkenti Londra’ya gitti. Middlesex Üni-
versitesi Kriminoloji Bölümü’nde, daha sonraları Türkçe ki-
tap olarak yayınlanacak olan “İnternet Suçları ve Bireysel
Mahremiyet” başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi aldı. Bu
kitap alanında Türkiye’de yayınlanan ilk ve tek kitap olma
özelliğini taşımaktadır529. Büyükelçi Tanılır’ın kamu yöne-
timinde reform, sağlık reformu, personel reformu, internet
ve anayasa üzerine kaleme aldığı yazı ve makaleleri çeşitli
yayın organlarında yayınlanmıştır. Mehmet Niyazi Tanılır,
bu arada 2001 yılında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekre-
terliği 28. Dönem Kamu Diplomasisi Kursu’nu tamamlaya-
rak 14 Eylül 2004’te vali olarak atandı. 2004-2007 yılları
arasında Van valisi, 2007-2011 yılları arasında da Kahraman-
maraş valisi olarak çalışmıştı.

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır, Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç’e


güven mektubunu sunarken

529 Geniş bilgi için bkz. Mehmet Niyazi Tanılır, İnternet Suçları ve Birey-
sel Mahremiyet Liberte Yayınları-Kelepir, İstanbul 2002.
254 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır, Podgorica’daki gö-


revinden önce 2011 yılında bir süre Kamu Düzeni ve Gü-
venliği müsteşar vekili olarak çalışmış ve yerine Büyükelçi
Murat Özçelik’in getirilmesinden sonra merkez valisi ol-
muştu. 17 Nisan 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan,
02 Nisan 2012 tarihli ve 2012/2994 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı530 ile Karadağ Cumhuriyeti nezdinde Türkiye Cum-
huriyeti büyükelçisi olarak Podgorica’ya atanmıştır. Türki-
ye Cumhuriyeti’nin Karadağ’daki üçüncü büyükelçisi olan
Tanılır, 14 Haziran’da göreve başlamış ve 19 Haziran tarihin-
de Karadağ’ın eski kraliyet başkenti olan Çetine’de bulunan
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Karadağ Cumhurbaşkanı Fi-
lip Vujanoviç’e güven mektubunu sunmuştur531.
Büyükelçi Tanılır, Karadağ Başbakan Yardımcısı Duško
Marković ile 20 Temmuz 2012 tarihinde yaptığı görüşme-
de; Türkiye ile Karadağ’ın iki dost ülke olduklarına, ilişki-
lerimizin çok derin tarihî ve kültürel kökleri olduğuna vur-
gu yapmıştır. Yaklaşık 500 yıl aynı tarihi paylaşan iki ülke
olarak birçok ortak değere sahip olduklarını söyleyen Bü-
yükelçi Tanılır, görüşmede “Türkiye ile Karadağ arasındaki
siyasi ilişkilerin diğer ülkelere de örnek olabilecek şekilde
mükemmel olarak tanımlanabilir” ifadelerini kullanmıştı.
Ayrıca Türkiye’nin Karadağ’da Türk yatırımcılarının yatı-
rım yapmasını teşvik ettiğini ve Karadağ’daki Türk yatırım-
ların sayısını artırmayı arzu ettiklerini sözlerine eklemişti.
Türkiye işbirliği konusunda Karadağ’a desteğini her plat-
formda dile getiriyordu. Bu bağlamda Büyükelçi Tanılır,
Karadağ güvenlik güçlerine ve polis teşkilatına, organize
530 Resmî Gazete, 17 Nisan 2012, http://www.resmigazete.gov.tr/eski-
ler/2012/04/20120417-5-1.pdf, e.t. 22.07.2014.
531 Predsjednik Crne Gore Official Web Site, “Cetinje, President Vujanović
Receives the Letters of Credence from the Newly-Appointed Ambas-
sador of Turkey” June 19, 2012, http://www.predsjednik.me/eng/?
akcija=vijest&id=3742, (e.t. 22.07.2014).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 255

suçlar ve terörizmle mücadele gibi spesifik alanlarda eği-


tim programları düzenleyerek katkıda bulunabileceklerini
ifade etmişti. Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk
İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) vasıtası ile bugüne
kadar önemli işlere imza atılmış, Karadağ’daki yerel kal-
kınma çabalarına ve tarihî eserlerin restorasyonuna önemli
destekler vermişti. Bu konuda da desteğin devam edece-
ğini ifade eden Büyükelçi, Başkent Podgorica’da Yunus
Emre Türk Kültür Merkezi açmayı da hedeflediklerini bu
görüşmede dile getirmişti. Karadağ Başbakan Yardımcısı
Duško Marković’in ise görüşmede Büyükelçi Tanılır’a AB
ve NATO üyeliği konusundaki Türkiye’nin destekleri için
teşekkür etmesi532, ilişkilerin doğru bir yolda ilerlediğinin
göstergesiydi.
Bu çerçevede Büyükelçi Tanılır, öncelikle Karadağ
Başbakanı İgor Luksic’in Mart 2012’de Türkiye’yi ziya-
retiyle yeni bir ivme kazanan ekonomik ilişkileri, siyasi
ilişkilerin düzeyine çıkarmayı hedeflemiştir. Bu amaçla
bir yandan Türk makamları ve yatırımcılarını Karadağ’da-
ki projelere çekerken diğer yandan da Karadağ tarafını,
projelerin finansmanı ve kredi imkânları konusunda bil-
gilendirmiştir. Büyük yatırımcıların 650 bin nüfuslu bir
ülkede yatırıma ikna edilmeleri kolay değildi. Ona göre
Karadağ’da yatırım yapan çok fazla sayıda Türk şirketi-
nin olmamasını rağmen, Karadağ ekonomisinin hacmi göz
önüne alındığında mevcut Türk yatırımlarının aslında çok
ciddi yatırımlar olduğu görülecektir533.
532 Government of Montenegro PR Bureau, “Ambassador Tanilir: Tur-
kish Government to Encourage Further Investments in Monteneg-
ro” Government of Montenegro Official Web site, http://www.gov.
me/en/news/115415/Turkey-to-encourara-investors-to-invest-in-
Montenegro-assist-in-advancing-security-sistem.html, e.t.17.08.2012)
533 Montenegro Business Outlook, “Interview with Mr. Mehmet Niyazi
Tanilir, Turkish Ambassador in Montenegro” Montenegro Business
256 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Kültürel anlamda bu dönemdeki önemli faaliyetler-


den biri 2012 Ekim ayında Karadağ Cumhurbaşkanı Filip
Vujanoviç’in himayesinde, Türk ve Karadağlı tarihçilerin
yanı sıra bölge ülkelerinden de bilim adamlarının katılımıyla
düzenlenen Osmanlının Balkanlarda bıraktığı miras konulu
bilimsel sempozyum olmuştu. Yine 2014 yılı Nisan ayında
Karadağ’ın başkenti Podgorica’da Büyükelçiliğin de des-
teğiyle “2. Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları Sem-
pozyumu (UBTAS)” düzenlenmiş ve “Balkanlar’da Osmanlı
Mirası ve Defter-i Hakanî” sergisi açılmıştır. Şüphesiz bu ça-
lışmalar Osmanlı Devleti ile Karadağ’ın yüzyıllar boyu pay-
laştıkları ve inişli çıkışlı bir seyir izleyen ortak tarihin, hamasi
söylemlerden uzak objektif bir bakış açısıyla bilim insanları
tarafından ele alınmasına önemli bir katkı niteliği taşımakta-
dır. Büyükelçi, diğer taraftan kültür alanında kaynaşmaya iv-
me kazandıracak bir girişim olan Karadağ’da bir Türk Kültür
Merkezi açılması çalışmalarına hız kazandırmıştır. Onun dö-
nemindeki en önemli gelişmelerden biri Karadağ’ın başkenti
Podgorica’da 2014 yılı içinde Türk Büyükelçiliği bünyesinde
açılan Yunus Emre Enstitüsü Türk Kültür Merkezi’nin faali-
yete geçmesidir. Türkiye’nin son yıllardaki ekonomik başarı-
larının yanı sıra Balkanlar’da popüler olan Türk dizilerinin de
etkisiyle Karadağ’da Türkçeye artan ilgi dikkat çekmektedir.
Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nin Türkçe kurslarına
yapılan başvurular bu ilginin önemli bir göstergesidir.
Ayrıca Karadağ Üniversitesi Nikşik Felsefe Fakültesi bün-
yesinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümü açılması için 2014
yılında Üniversite Rektörlüğü ile Yunus Emre Enstitüsü
arasında anlaşma imzalanmış, 2014 yılı itibariyle ilk defa
Fakülte öğrencileri için Türkçe kursları başlatılmıştır.
Outlook, Issue 50, November 2014, Institute for Entrepreneurship and
Economic Development, Podgorica, s. 13-14.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 257

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır, Podgorica’daki göre-


vine başlar başlamaz yurt içinde Müslümanların yoğun ola-
rak yaşadığı bölgeleri gezmeye, oradaki Müslümanların du-
rumlarını yerinde gözlemlemeye gayret etmiştir. Büyükelçi,
verdiği bir mülakatta Porgorica’ya ilk atandığını duyduğun-
daki hissiyatını şu şekilde anlatmıştı: “Uzun yüzyıllar aynı
devletin çatısı altında birlikte yaşadığımız ve bu uzun yüz-
yılların hasılası olarak bizimle birçok kültürel müşterekliğe
sahip olduğunu bildiğim bir ülkeye gidiyor olmaktan dolayı
memnuniyet duydum. Burada göreve başladıktan sonra gör-
düklerim tahayyülümü teyit etti, hatta tahayyülümün ötesinde
bir kültürel müşterekliğe sahip olduğumuzu gördüm. Uzun
Osmanlı yüzyıllarının sadece buradaki Müslüman halklarla
değil, Müslüman olmayan halklarla da müşterek bir kültür
yarattığını, dilden mutfağa, mimariden geleneklere, müzikten
aile değerlerine kadar birçok ortak değere sahip olduğumuzu
ve bu ortak değerlerin, aramızda konjonktürel siyasal gerçek-
likleri de aşan derin bir bağ oluşturduğunu söyleyebilirim.
Abdullah Şkalyiç’in 1973 yılında Saraybosna’da yayınladığı
‘Turcizmi u srpskohrvatskom-hrvatskosrpskom jeziku’ isimli
sözlükte 8 bini aşkın Türkçe kökenli kelime bulunduğunu söy-
lesem herhâlde hemen herkes şaşıracaktır. Bugün dahi Kara-
dağ/Boşnak/Sırp/Hırvat dilinde günlük yaşamda kullanılan
yüzlerce kelime zikretmek mümkündür.”
Büyükelçi Tanılır, Karadağ’ı tam anlamıyla tanımak
için tüm şehirlerini gezmiş, belediye başkanlarının çoğunu
ziyaret etmişti. Bununla kalmamış akraba topluluklar başta
olmak üzere tüm etnik ve dinî toplulukların temsilcilerini
ziyaret ederek onlarla tanışmıştı. Bu gezilerden edindiği in-
tibaı şu şekilde özetlemişti. “Her topluluktan insanlar ile
buradan gittikten sonra bile devam edebilecek güzel müna-
258 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

sebetlerimiz ve dostluklarımız oluştu. Hep hoşluk ve dost-


lukla karşılandığımızı ve her toplulukta ve farklı konumlar-
daki insanlarda Türkiye’ye karşı hep müspet bir bakış ve
yaklaşım gördüğümü söyleyebilirim.” Avrupa kıtasının en
küçük ülkelerinden birisinde bir Balkan ülkesinde büyükel-
çi olmanın sıkıntıları da yok değildi. Bu zorluklardan birisi
diplomat ailelerinin yaşadığı dil sıkıntısıydı. Büyükelçi eş-
lerinin o ülkeye ayak uydurması, dil problemi, çevre edin-
meleri zaman alabiliyordu. Fakat bunun kendisi ve eşi için
bir sorun teşkil etmediğini ifade eden Büyükelçi, şu ifadele-
ri kullanmıştı. “Farklı yerlerde ve koşullarda çalışan diplo-
matların aileleri genellikle zorluklar yaşayabilmektedirler.
Bir diplomat eşi olmak da haliyle fedakârlık gerektiren bir
durum. Karadağ’ın küçük bir ülke olması ve dil bariyerin-
den dolayı eşim de doğal olarak ilk dönemler zorluklar ya-
şadı, ama yerel dili günlük iletişimi çok iyi sürdürecek dü-
zeyde kısa sürede öğrendi, bu da iletişim kurmasını ve bir
çevre edinmesini kolaylaştıran bir unsur oldu.”
Ülke içindeki gezilerin birini 27 Temmuz 2012’de bir
Cuma günü Nikşik’e yapan Türk büyükelçisi aslında baş-
rolünde kendisinin olduğu tarihî bir ana da tanıklık etmiştir.
Bilindiği gibi Ahmed Cevad Paşa, 1884 yılında Kolaşin ve
Nikşik’te gezdiği camilerin içler acısı hâlinden seyahatna-
mesinde bahsetmiş ve bu durum karşısında üzüldüğünü hat-
ta gözyaşlarını tutamadığını duygusal bir tonda anlatır. Bü-
yükelçi Mehmet Niyazi Tanılır o gün, Osmanlı sefirinin yap-
tığı ziyaretten 128 yıl sonra Nikşik’e gittiğinde hissettikleri
Cevad Paşa’nın hissettikleriyle aynı mıydı bunu bilemiyo-
ruz. Ama camilerin durumunun eskisinden çok daha iyi bir
durumda olması, oradaki Müslümanlar açısından sevindirici
bulunmuştu. Nikşik’teki tarihî camiin TİKA tarafından res-
tore edilerek ibadete açılması, Müslüman halkı büyük oran-
da memnun etmişti. Hatta o gün, Türkiye’nin Karadağ’daki
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 259

İslam Toplumu Koordinatörü Tevfik Yücesoy’un kıldırdığı


Cuma namazı öncesinde, hutbeye çıkmış ve kendisine has
üslûbu ile Türkçe ve Boşnakça hutbe okumuştu. Daha önce
hiç tanık olmadıkları bu manzara, cemaat arasında sevinç ve
mutlulukla karşılanmıştı534. Büyükelçi Tanılır’ın bu ve bu-
na benzer girişimleri, “elçilerin halktan kopuk yaşadıkları,
bulunduğu ülkeyi tam olarak tanıyamadıkları” yönündeki
eleştirileri akim bırakırken onun bu özelliğini, vali kökenli
olmasına bağlayanlar da vardır.
Ayrıca yine onun büyükelçiliği döneminde açılışı ger-
çekleşen Bar İslam Kültür Merkezi ve Selimiye Camii Kara-
dağ’daki Müslümanların büyük beğenisini kazanmıştı. 2002
yılında temeli atılan ancak maddi sıkıntılardan dolayı yarım
kalan kompleks, projenin 2013 yılında TİKA tarafından dev-
ralınmasıyla bir yıl içinde tamamlanmıştı. Karadağ’ın Adri-
yatik Denizi kenarında bir sahil kenti olan Bar’da bulunan
ve içinde cami, kütüphane, kreş, dersane, sergi salonu, kon-
ferans salonu, kafeterya gibi birimlerin yer aldığı Bar İs-
lam Kültür Merkezi ve Selimiye Camii, 2014 yılı Mayıs ayı
sonunda Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanović, Meclis
Başkanı Ranko Krivokapiç, Başbakan Yardımcısı Prof. Dr.
Emrullah İşler, Karadağ Başbakan Yardımcısı Rafet Huso-
viç, Karadağ İslam Meşihatı Başkanı Rifat Feyziç, diploma-
tik misyonlar ve farklı dinî toplulukların temsilcilerinin de
katıldığı bir törenle hizmete açılmıştı535.
534 Enis Burdžović, “Ambasador Republike Turske u posjeti džamiji u
Nikšiću” Islam Montenegro  Prvi Islamski Web Portal u Crnoj Gori, 31.
July 2012, http://www.monteislam.com/novosti/ambasador-republike-
turske-u-posjeti-dzamiji-u-niksicu (e.t. 17.08.2012).
535 Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) “Selimiye
Camisi ve İslam Kültür Merkezi Hizmete Açıldı” http://www.tika.gov.
tr/tr/haber/selimiye_camisi_ve_islam_kultur_merkezi_hizmete_acil-
di-6804, e.t. 19.1.2015.
260 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır’ı makamında ziyaret


eden birçok önemli sima olmuştu. Fakat bunlardan belki de
en ilginci, Karadağ Kralı Nikola’nın torunu, Petroviç hane-
danından olan ve Karadağ hükûmetinin de kendisine ülkeyi
temsil yetkisi verdiği Prens Nikola II Petrović-Njegoš’un
ziyaretiydi. 2013 yılı kışında bir vesile ile gerçekleştirilen
bu ziyaret bir ilkti. Yakın dostlukları bilinen Kral Nikola ve
Sultan Abdülhamid’in ardından, Karadağ hanedanının, Os-
manlı Devleti’nin mirasçısı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin
bir misyonu ile ilk teması olması açısından son derece önem-
liydi. Büyükelçi Tanılır, bu anı Prens’le aralarındaki dostlu-
ğun güzel bir başlangıcı olarak zikreder. Bu görüşmeyi daha
da ilginç kılan hadiseyi ise Büyükelçi şu şekilde anlatır: “Bu
ziyaretten bir süre sonra, sanırım aynı yılın sonbaharında
bir mesaj aldık. Arayan kişi, Sultan Abdülhamid’in torunu
Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu’nun bir Balkan gezisine
çıktığını, programı kapsamında Karadağ’ı da ziyaret ede-
ceğini ve bu çerçevede Büyükelçiliğimizi de ziyaret etmek
istediğini bildiriyordu. Tabii ki hemen kabul ettim ve görüş-
me gerçekleşti. Ziyaret günü, Sultan Abdülhamid’in torunu-
nu, dedesinin yakın dostu olan Kral Nikola’nın torununun
birkaç ay önce oturduğu koltukta görmek kaderin ilginç bir
rastlantısıydı ve bana heyecan vermişti.”
Büyükelçi Tanılır’ın unutamadığı bir diğer hadiseyse
tercümanı Aydın Rakiç’in araştırması sonucu Galatasaray
Futbol Kulübü’nün kurucuları arasında bulunan iki kişinin
Karadağlı olduğunun tespit edilmesiyle başlar. Aydın Ra-
kiç, 1905 yılında Ali Sami Yen ile birlikte Galatasaray’ın
kurucusu olan 13 kişiden ikisinin o dönemde Galatasaray
Lisesi’nde öğrenci olan Karadağlı Milo ve Pavle Bakiç kar-
deşler olduğunu ortaya çıkarmıştı. Bilindiği gibi o dönemde
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 261

Prens Nikola’nın ricası üzerine Sultan Abdülhamid’in bur-


suyla eski adı Mekteb-i Sultanî olan Galatasaray Lisesi’nde
öğrenim gören Karadağlı öğrenciler mevcuttu. Ünlü Kara-
dağ tarihçisi Prof. Dr. Şerbo Rastoder’le bu iki öğrenci ile
ilgili bilgi paylaşılınca Prf. Rastoder bunu geniş bir makale
hâlinde Karadağ’ın en önemli günlük gazetelerinden Vijesti
gazetesinde yayınlamıştı536. Karadağ’ın köklü ve büyük ai-
lelerinden biri olan ve Karadağ toplumuna önemli hizmetler
yapmış siyasetçiler, subaylar, diplomatlar yetiştiren Bakiç
ailesi konuyu gazeteden öğrenince Türk Büyükelçiliği’yle
irtibata geçerek Büyükelçiliği ziyaret etmişti. Bakiç ailesiy-
le yapılan görüşmeden sonra Büyükelçi Tanılır, bu ilginç
durumundan Galatasaray yönetimini haberdar ederek kulü-
bün o dönemdeki başkanı Ünal Aysal’a bir mektup yazmış,
kendisini Bakiç ailesi adına Karadağ’a davet etmişti. Da-
vete olumlu cevap alınmış ve 2014 yılı Haziran ayı içinde, o
dönemde kulübün başkan yardımcısı olan ünlü sanatçı aynı
zamanda Galatasaray Lisesi’nde müzik öğretmenliği de yap-
mış olan Candan Erçetin başkanlığında bir heyet Karadağ’a
gelmişti. Heyet, karşılamanın ardından kulübün kurucula-
rından olan Bakiç kardeşlerin doğduğu yere, Andriyeviça
Belediyesi’ne bağlı Zabırce köyüne ziyarette bulunmuş-
tu537. Büyükelçi Tanılır o anları şu şekilde anlatır: “O gün
536 Vijesti gazetesinde yer alan makale için bkz. Šerbo Rastoder, “Galata-
sarajci” Vijesti Online, 3.2.2013, http://www.vijesti.me/forum/galata-
sarajci-112103, e.t. 19.1.2015.
537 Haberle ilgili geniş bilgi ve fotograflar için bkz. Tufik Softić, “Braća
iz Crne Gore osnivači slavnog Galatasaraja” Vijesti Online, 16.6.2014,
http://www.vijesti.me/vijesti/braca-iz-crne-gore-osnivaci-slavnog-
galatasaraja-218658, e.t. 19.1.2015; Haberle ilgili video için bkz.
Vijesti pg, “Galatasaraj” Youtube, Yayınlanma tarihi 16 Haz 2014,
https://www.youtube.com/watch?v=g8-AGHOUhwo.
262 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

köyde olağanüstü bir gün yaşandı. Bakiç ailesi muhteşem


bir program hazırlamıştı. Eski Yugoslavya’nın her tarafı-
na dağılmış olan geniş Bakiç ailesinin birçok ferdi o gün
uzun mesafeler katederek Slovenya’dan, Sırbistan’dan ve
eski Yugoslavya’nın farklı parçalarından Zabırce köyüne
gelmişlerdi. Şiddetli yağmura rağmen büyük bir kalabalık
dağılmadan törenin yapılacağı köy meydanında bekliyordu.
Mutat konuşmalardan ve karşılıklı hediyeleşme faslından
sonra Galatasaray yöneticileri kurucuları olan Bakiç Kar-
deşlere saygı ve minnetlerini ifade eden bir levhayı Zabırce
Köyü’ndeki Kapela’nın duvarına çakmak suretiyle hatıra-
larını ölümsüzleştirerek Bakiç kardeşlere karşı bir manevi
borcu ifa etmiş oldular538.”
Büyükelçi Tanılır, burada görev yaptığı süre içinde bi-
lime ve bilim insanlarına önem veren bir diplomat imajı
oluşturdu. Karadağ’la ilgili yazılan eserlere ve yazarları-
na gösterdiği ilgi, özellikle Karadağ’da düzenlenen sem-
pozyumlara bizzat katılarak takip etmesi, bilim çevrele-
rince olumlu bulunmuştur. Türk-Karadağ ilişkilerini daha
iyi noktalara taşıyacağını düşündüğü bilimsel çalışmalar
için kulis yapmış ve Türk ilim adamlarını Karadağlılara
tanıtma yönünde girişimlerde bulunmuştur. Yine 2014 yı-
lında başkent Podgorica’da faaliyete geçen Yunus Emre
Kültür Merkezi’nin açılışında hiç şüphesiz ki Büyükelçi
Tanılır’ın katkısı büyüktür.
Büyükelçi Tanılır’ın döneminde gerçekleştirilen ve
Büyükelçiliğin desteklediği diğer faaliyetleri şu şekilde
sıralayabiliriz:
538 Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır ile 24 Aralık 2014’te e-mail yoluyla
gerçekleştirdiğimiz mülakattan. (U. Özcan ve A. Temizer).
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 263

• İktisadi Araştırmalar Vakfı, Uluslararası Kalkınma


ve İşbirliği Derneği, TİKA ve Karadağ Üniversitesi
Ekonomi Fakültesi işbirliği ile 2014 yılı Mayıs ayında
“Türkiye-Karadağ Ekonomik İlişkilerinin Geliştiril-
mesi” konulu konferans düzenlenmesi.
• Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi (ADAM), İs-
tanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve Podgorica’da-
ki Donja Gorica Üniversitesi (UDG) işbirliği ile 2014
yılı Mayıs ayında “Turkish and Balkan Relations: Past,
Present and Future” temalı konferans düzenlenmesi.
• 2014 yılı içinde Karadağ Rom toplumu tarafından Bü-
yükelçiliğin de desteği ile Karadağ Roman-Türk Dost-
luk Derneği kurulması.
• Podgorica’daki eski Osmanlı kalesi olan Depedöğen
Kalesi’nde Podgorica Belediyesi’nce başlatılan arke-
olojik kazılara T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan
destek sağlanması.
• 2012 yılında Mehmet Çebi’nin hat koleksiyonundan
seçilen eserlerle, (Karadağ’ın Nikşik şehrindeki De-
mir Çelik Fabrikası’nı işleten Türk firması Tosyalı
Holding’in sponsorluğu ile) Türk Büyükelçiliği, Ka-
radağ Kültür Bakanlığı ve Podgorica Müze ve Galeri
Müdürlüğü’nün işbirliği ile Çetine ve Podgorica’da
Hilye-i Şerif sergileri açılması.
• Ünlü Türk gravür sanatçısı Cemal Akyıldız’ın koleksi-
yonundan seçilen eserlerle 2013 ve 2014 yılları içinde
“Geleneksel Türk Evleri” temalı resim sergisi açılması.
• Ressam Fatma Elvin Öztürk’e ait koleksiyondan seçi-
len eserlerle 2013 ve 2014 yıllarında Biyelo Polje’de
Belediye Kültür Merkezi’nce ve Budva’da ise Türk
Büyükelçiliği ve Budva Belediyesi işbirliği ile sergiler
düzenlenmesi
264 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

• Büyükelçilik himayesinde ve Yunus Emre Türk Kültür


Merkezi organizasyonu ile Podgorica, Biyelo Polye,
Budva, Bar ve Çetine kentlerinde “The world is not
enough” teması ile Ressam Aslı Türkeli Sergileri dü-
zenlenmesi.
• Karadağ’da zor şartlarda yaşayan Rom toplumuna Türk
Büyükelçiliği girişimi ile Kızılay ve Kırklareli Valiliği
vasıtası ile değişik tarihlerde çadır, gıda ve giyecek yar-
dımları sağlanması.
• Karadağ Tarih Enstitüsü bünyesinde münhasıran Osman-
lı araştırmaları yapacak olan Şarkiyat Bölümünün açıl-
ması için Tarih Enstitüsü ile işbirliğinin başlatılması.
• Perast Müzesi ve Kotor Arşivi’ne, bünyelerinde bulu-
nan Osmanlı belgeleri ile ilgili çalışmalar konusunda
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü vasıtasıyla destek
sağlanması.
• Ünlü Türk sanatçı Şefika Kutluer tarafından 2013 yılı
içinde Podgorica’da Büyükelçilik ve Karadağ Senfoni
Orkestrası işbirliği ile bir konser verilmesi.
• Hollanda’da yaşayan Türk sanatçısı Karsu Dönmez’in
2013 yılında Podgorica’da verdiği konsere destek sağ-
lanması.
• Çetine ile Gaziantep, Kotor ile Gaziantep, Ülgün ile
Serik, Budva ile Yalova belediyeleri arasında işbirliği
anlaşmaları imzalanmış, Kütahya ile Rojaye, Isparta
ile Plav, Nikşiç ile Osmaniye belediyeleri arasında da
süreç devam etmektedir.
• Yunus Emre Türk Kültür Merkezi organizasyonu ile
TRT sanatçısı Rüstem Avcı tarafından 2014 yılı aralık
ayında Balkan türküleri konseri verilmesi.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 265

Bütün bu faaliyetler ve döneminde izlediği nevi şahsı-


na münhasır yöntemlerle Tanılır, Karadağ’daki Türk dip-
lomasisinde önemli izler bırakmıştır. Büyükelçi Mehmet
Niyazi Tanılır’ın, bu kitap yayına hazırlandığı sıralarda 10
Nisan 2015’te Dışişleri Bakanlığı tarafından yeni büyükelçi
atamalarına ilişkin hazırlanan kararnameyle görevinin sona
ereceği ve yerine Başbakanlık Başmüşaviri Serhat Galip’in
atanacağı bilgisi basında yer almıştı. Fakat müstakbel Pod-
gorica Büyükelçisi Serhat Galip’in tayiniyle igili Karadağ
makamlarından agreman yani diplomatik onay beklendiği
için karar henüz Resmi Gazete’de yayınlanmamıştı.539

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır, Nikşiç’deki camiide Cuma namazı sonrası

539 Meltem Uzun, “Dışişleri Kararnamesine Kadın Büyükelçi Damgası”,


Anadolu Ajansı, 10 Nisan 2015, http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/491576--
buyukelciler-kararnamesi, e.t. 14.4.2015.
266 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır’ın, Galatasaray Futbol Kulübü’nün 1905


yılında kurucuları arasında bulunan iki Karadağlı Pavlo ve Milo Bakiç’in
ailesiyle GS Kulüp yöneticilerini 109 yıl aradan sonra buluşturması.
16 Haziran 2014 (Foto: Tufik Softić, Vijesti)

Büyükelçi Mehmet Niyazi Tanılır ve Büyükelçilik tercümanı Ajdin Rakiç


(Foto: Tufik Softić, Vijesti)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 267

d. Cumhuriyet Dönemi Karadağ Büyükelçiliği


Kâtipleri

Firdevs Funda Çelen Erpek


1980 yılında Ankara’da doğan Firdevs Funda Çelen
Erpek, lise eğitimini Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamla-
dıktan sonra lisans eğitimini Ortadoğu Teknik Üniversite-
si (ODTÜ) İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Lisansüstü eğitimi için
gittiği Almanya’nın Berlin Humboldt Üniversitesi’nde, ha-
zırladığı İngiltere çalışmaları konulu tez ile yüksek lisan-
sını tamamladı.
2005 yılında Dışişleri Bakanlığı’nda aday meslek memuru
olarak göreve başladı. 2008’de Podgorica Büyükelçiliği’nde
ataşe, üçüncü kâtip ve İkinci Kâtip olarak görev yaptı. Pod-
gorica Büyükelçiliği’ndeki hizmetlerinden sonra, 2010 yı-
lında Güney Afrika’nın yönetsel başkenti Pretoria’daki
Türk Büyükelçiliği’ne ikinci kâtip olarak atanmıştır.

Gülşah Cumurcu
1984 Ankara doğumludur. Ankara Yıldırım Beyazıt Ana-
dolu Lisesi’nde lise eğitimini, Bilkent Üniversitesi Uluslara-
rası İlişkiler Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. 2008
yılında Dışişleri Bakanlığı’nda aday meslek memuru ola-
rak göreve başladı. Bu görevinden sonra 2010’da Podgori-
ca Büyükelçiliği’ne üçüncü kâtip olarak atandı.
Gülşah Cumurcu, Podgorica Büyükelçiliği’nde görevi-
ni 15 Ağustos 2013 tarihinde tamamlayarak Türkiye Cum-
huriyeti’nin Zagreb Büyükelçiliği’nde ikinci kâtip olarak
görevlendirilmiş ve söz konusu görevine 1 Eylül 2013 ta-
rihinde başlamıştır.
268 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Fehim Çetin
1960, Ankara doğumludur. Lise eğitimini Aydınlıkev-
ler Ticaret Lisesi’nde, lisans eğitimini ise Gazi Üniversi-
tesi Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde
tamamladı. 1984’te PTT Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya
başladı, 1988’de Dışişleri Bakanlığı’nda mütercim olarak
göreve başladı. 1990’da Dışişleri Bakanlığı’nda aday idari
memur, 1991’de Wellington Büyükelçiliği’ne idari ata-
şe, 1997’de Riyad Büyükelçiliği’nde idari ataşe, 2004’te
Londra Büyükelçiliği’nde idari ataşe, 2008’de Podgorica
Büyükelçiliği’ne idari ataşe olarak atandı. Fehim Çetin
Hâlen Podgorica Büyükelçiliği’nde başkâtip olarak görev
yapmaktadır.
SONUÇ

Karadağ 1878 Berlin Antlaşması ile bağımsızlığını ka-


zandıktan sonra kendisini ilk tanıyan devlet Osmanlı Devleti
olmuştur. Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekleşen ta-
nınmadan sonra iki ülke arasında gelişen bir dostluk ilişkisi
söz konusu olmuştur. Osmanlı Devleti ile Karadağ 1879 yı-
lında karşılıklı elçilikler ihdas ederek diplomatik ilişkilerini
geliştirmişlerdir. II. Abdülhamid’den sonra diğer Balkan ül-
kelerinde olduğu gibi Karadağ’ın da Osmanlı Devleti ile dos-
tane ilişkileri azalmış ve nihayetinde Balkan Savaşları ile iki
ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kesilmiştir. Osmanlı Dev-
leti Karadağ’da 1879’dan 1912 yılına kadar toplamda 14 orta
elçi, 3 maslahatgüzar görevlendirmiş, bu süreçte Bar-Ülgün
ve Podgorica’da Osmanlı şehbenderlikleri açılmış ve burada-
ki Müslümanların sorunlarıyla yakından ilgilenilmiştir.
Çetine Sefareti’nde Abdulbâki Bey’e kadar olan ilk
10 elçinin II. Abdülhamid’in bizzat kendi inisiyatifi ve
onayıyla atandığını biliyoruz. Onun Balkan politikasında
Karadağ’ın önemli bir rol oynadığını, Çetine’ye yapılan
sefir tayinlerinde uyguladığı kriterlerden de anlamamız
mümkündür. Ahmed Cevad Paşa’yı sefir olarak gönder-
meden onunla yaptığı görüşmede verdiği öğütler, diğer
taraftan Nikolaki Efendi’nin, Gazban Efendi’nin tayinleri-
ne verdiği olumsuz yanıtlar, Abdülhamid’in Karadağ için
tercih ettiği elçi profilinde, liyakat, sadakat ve Müslüman
kimliğinin ağır bastığını net bir şekilde göstermektedir.
270 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Dikkat edilirse 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla


birlikte Balkanlar’da II. Abdülhamid etkisi ve onun kurmaya
çalıştığı denge politikası sarsılmaya başlamıştı. II. Abdülha-
mid ve Prens Nikola’nın dostluğu, bu yeni yönetimle sürdü-
rülememişti. Jöntürklerin ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin
iktidarda hâkimiyeti eline geçirmesi, 30 yılı aşkın bir süredir
Karadağ’la savaşsız bir şekilde yürütülen ilişkilerin tarumar
olması anlamına geliyordu. Nitekim II. Meşrutiyet ilan edil-
dikten kısa bir süre sonra Balkanlar’da ciddi çalkalanmalar
başlamıştı. Abdülhamid’in Balkanlar’da uyguladığı ken-
disiyle dostluk ama devletleri kendi aralarında çatıştırma
politikası terk edilmişti. Kiliseler meselesi çözüme kavuş-
turulduktan sonra da Balkan devletleri birlik oluşturabilmiş
ve Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açmışlardır.
Görüldüğü gibi bu süreçte gerek Sadreddin Bey gerekse
de Alfred Rüstem Bey başarılı bir sefirlik dönemi geçirseler
de Osmanlı hükûmetinin tavrının olumsuz oluşu, sorunla-
rın tam manasıyla çözümlenmesinin önünde bir engel teşkil
etmiştir. Yine Fahreddin Bey’in Çetine’ye sefir olarak atan-
dıktan sonra görev yerine gitmemesi ve Balkan Savaşları
arifesinde kilit ülke olarak görülebilecek Karadağ’ın baş-
kenti Çetine’de Osmanlı Devleti’nin maslahatgüzarla tem-
sil edilişi, Balkan politikasında ciddi anlamda bir eksiklik
oluşturmuştur. Diğer taraftan, Osmanlı hükûmeti Balkan
devletlerinin Balkanlar’da bir birlik oluşturma girişimlerin-
den şüphelenmiyor değildi. Nitekim Alfred Rüstem kanalıy-
la hatırlanacağı üzere Kral Nikola’nın Petersburg gezisinin
sebebini sordurmuş, Alfred Rüstem, Kral Nikola’yla yaptığı
mülakat neticesinde, Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne karşı
bir savaş hazırlığında olmadığı hissine kapıldığını rapor
olarak iletmişti. Bu durumun Dersaadet’te büyük bir zafiyet
oluşturduğunu da söylememiz gerekir.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 271

Balkan Savaşları, ardından başlayan Birinci Dünya Sa-


vaşı ve sonra 1918’de Karadağ’ın Sırbistan’la birleşmesi ile
gelişen süreçte Osmanlı Devleti Karadağ ile doğrudan dip-
lomatik ilişki kuramamıştır. 1946’da Yugoslavya Sosyalist
Federal Cumhuriyeti’nin oluşması sürecinde Karadağ’ın da
bulunması, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin
1992’de dağılması üzerine Karadağ’ın bu defa Sırbistan’la
birlikte Sırbistan-Karadağ Cumhuriyeti’ni kurmaları 1912’de
sona eren diplomatik ilişkilerin yeniden ve doğrudan kurul-
masını engellemiştir. Nihayetinde, Karadağ’ın 2006 yılında
yapılan bir referandumla Sırbistan’dan ayrılması Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ arasında diplomatik ilişkilerin ye-
niden ve doğrudan başlatılmasına zemin hazırlamıştır. Ev-
vela Karadağ’ı ilk tanıyan devletlerden biri Türkiye Cum-
huriyeti olmuş ve ardından Karadağ’daki büyükelçiliğini
2008 yılında açmıştır. 2008 yılından 2014 yılına gelindi-
ğinde ülkede toplamda 3 büyükelçi Türkiye Cumhuriyeti’ni
kesintisiz temsil etmiştir. Büyükelçiliğin tesisi ile doğrudan
başlayan diplomatik ilişkiler kısa sürede sonuç vermeye
başlamış ve iki ülke arasında ekonomik, siyasi, kültürel vs.
alanlardaki ilişkiler gelişmeye başlamıştır.
Diplomasinin ve ikili ilişkilerin önem kazandığı günü-
müz dünyasında, elçilik müessesesinin daha etkili ve yararlı
bir şekilde kullanılmasıyla, Balkanlar gibi sorunlu bölgeler-
de barış ve istikrarın sağlanması uzak bir ihtimal olmaya-
caktır.
BİBLİYOGRAFYA
a. Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)540,Dâhiliye Nezareti Sicill-i Ahval Defterle-
ri (DH. SAİDd), Hariciye Nezareti Hukuk Müşavirliği İstişare Odası Evrakı
(HR. HMŞ.İŞO), Hariciye Nezareti Tercüme Odası Evrakı (HR.TO), İrâde
Dâhiliye (İ.DH), İrâde Hariciye (İ.HR), İrâde Mabeyn-i Hümâyûn (İ.MBH),
İrâde Meclis-i Mahsus (İ.MMS), İrâde Şûrâ-yı Devley (İ.ŞD), İrâde Taltifat
(İ.TAL), Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (Y.A.HUS), Yıldız Sadaret
Resmi Maruzat Evrakı (Y.A.RES), Yıldız Esas Evrakı (Y.E.E), Yıldız Pera-
kende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı (Y.PRK.BŞK), Yıldız Perakende
Evrakı Müfettişlikler ve Komiserlikler Tahriratı (Y.PRK.MK), Yıldız Pera-
kende Evrakı Name-i Hümâyûnlar (Y.PRK.NMH).
İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Yıldız Albümü, Albümler
Dizini.
Library of Congress “Rüstem Bey” and “Ali Rüstem Bey” LC-DIG-hec-16348;
LC-DIG ggbain-03986, Library of Congress Prints and Photographs Divisi-
on Washington, D.C. USA.
Fuad Mehmed Paşa, Karadağ’ın Devlet-i Aliyye’ye İsbât-ı Taallukuna Dâir
Fuad Paşa Hazretlerinin Kaleme Aldıkları Lâyıha, Ankara Milli Kütüphane
Yazmalar Koleksiyonu, Arşiv No: 06 Mil. Yz. B. 117.

b. Süreli Yayınlar
Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Hâriciyye Nezâret-i Celilesinin Salnâmesidir
(D.A.O.H.N.C.S), C. II, Matbaa-i Osmaniyye, Dersaâdet 1306.
Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye, 1324
Salnâme-i Nezâret-i Hâriciyye, Hariciye Vekâleti, 1306, Yeni Harflerle Basıma
Haz: Ahmed Nezih Galitekin İşaret Yayınları İstanbul 2003,
Salnâme-i Nezâret-i Umûr-u Hâriciyye, Dersaâdet Âlem Matbaası Ahmed İh-
san ve Şürekâsı, 1320.
Salnâme-i Nezâret-i Umûr-u Hâriciyye, Hariciyye Sicill-i Ahval Müdüriyeti,
3.def‘a, Matbaa-i Osmaniyye, Dersaadet 1318.
T.C. Resmî Gazete
Türkiye gazetesi
New York Times
Zaman gazetesi
Sabah gazetesi
Hürriyet gazetesi
Radikal gazetesi
Cumhuriyet gazetesi

540 Belgelerin tam künyeleri dipnotlarında belirtilmiştir.


KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 273

Glas Crnogorca, (Глас Црногорца)


The Guardian
Vijesti gazetesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt 153, Dönem: 22 Yasama
Yılı: 5, 86’ncı Birleşim 10 Nisan 2007 Salı, TBMM, Ankara 2007.

c. Kitap ve Makaleler
AÇIKSES, Erdal, Osman Kubilay GÜL, “Osmanlı Toplumunda Aidiyetlik Duy-
gusuna Bir Örnek: Ahmed Rüstem (Alfred Bilinski) Bey”, Fırat Üniversi-
tesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 1, Elazığ 2009.
AHMED RÜSTEM, Cihan Harbi ve Türk-Ermeni Meselesi, çev. Cengiz Ay-
dın, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul 2001.
AHMED TEVFİK, Karadağ Coğrafyası, Sırpçadan Osmanlıcaya Tercüme:
Mirliva Ahmed Tevfik, Muhmud Bey Matbaası, Dersaadet 1329.
AKYILDIZ, Ali Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform, Eren
Yayınları, İstanbul 1993.
AKYILDIZ, Ali “Sadullah Paşa“ DİA, C. 35, İstanbul 2008, s. 432-433;
ALTUNİŞ-GÜRSOY, Belkıs, “Türk Modernleşmesinde Sefir ve Sefaretname-
lerin Rolü”, Bilig, Kış / 2006, Sayı 36.
ANDRIJAŞEVIÇ, Zivko M. “Montenegro from Ancient Times to the Balkan
Wars” The History of Montenegro, CICG, Podgorica 2006.
AVRASYA BÜLTENİ, “Karadağ Çetine’deki Osmanlı Sefaret Binası Onarıldı”
Sayı 94, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Ekim 2010.
BALCI, Sezai, Osmanlı Devleti’nde Tercümanlık ve Bâb-ı Ali Tercüme Odası,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü Tarih Anabilim Dalı, Ankara 2006.
BARDAKÇI, Murat, “Bir Önceki A Takımı Tasfiyesi Bize Rumeli’yi Kaybet-
tirdi” Hürriyet, 26.01. 2003.
BARDAKÇI, Murat, “Gündem” Sabah gazetesi, 11 Şubat 2007.
BARTL, Peter, Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslü-
manları, çev. Ali Taner, Bedir Yayınları, İstanbul 1998.
BAYSUN, M. Cavid, “Djawād Pasha.” Encyclopaedia of Islam, Second Edi-
tion, V. 2, Eds: B. Lewis-Ch. Pellat-J. Schacht, E.J. Brill, Leiden 1991.
BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, haz. Ahmet
Kuyaş, İstanbul 1996.
BEYDİLLİ, Kemal, “İspanya (Tarih)”, DİA, C. 23, TDVY, İstanbul 2001.
BİLİM, Cahit, “Tercüme Odası” Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi Dergisi
(OTAM), S. I, Ankara 1990.
CHISHOLM, Hugh, “Dulcigno”. Encyclopædia Britannica V. 8, Cambridge
University Press, 1911.
ÇOBAN, Ahmed Hilmi, Ahmed Cevad Paşa’nın Târih-i Askerî Osmanî (Kitab-
Râbi) Adlı Eserinin Transkripsiyonlu Metni, (Yayınlanmamış Yüksek Li-
sans Tezi), Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih
Anabilim Dalı, Afyon 2009.
274 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

DAVISON, Roderic H., Osmanlı İmparatorluğunda Reform 1856-1876, Agora


Kitaplığı, çev. Osman Akınhay, İstanbul 2005.
DAVISON, Roderic, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Diplomasisinin Mo-
dernleşmesi”, çev. Hayrettin Pınar Tanzimat, Değişim Sürecinde Osmanlı
İmparatorluğu, Editör: Halil İnalcık-Mehmet Seyitdanlıoğlu, İş Bankası
Kültür Yayınları, ss. 291-302.
DAVUTOĞLU, Ahmet. Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu,
Küre Yayınları, İstanbul 2002.
DIPLOMAT ATLAS, “Büyükelçi Ramo Braliç: Türkiye, Karadağ İçin Çok
Önemli Bir Ülke” Diplomat Atlas, S.13, Temmuz 2011.
DIPLOMAT ATLAS, “Karadağ Cumhurbaşkanı Filip Vujanoviç: İki komşu
ülke kadar yakınız”, Diplomat Atlas, S.13, Temmuz 2011, s.6-8
DURAKOVIC, Ervina. “Karadağ Cumhuriyeti”, Çağdaş Balkan Siyaseti,
ed. Murat Necip Arman& Nazif Mandacı, Gazi Kitabevi, Ankara 2012,
ss.(119-147).
DURHAM, Mary E. Through The Lands Of The Serb, Edward Arnold, London
1904.
DÜZBAKAR, Ömer, “XV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde Elçilik
Geleneği ve Elçilerin Karşılanmasında Bursa’nın Yeri” Uluslararası Sos-
yal Araştırmalar Dergisi (The Journal Of International Social Research)
Volume 2/6 Winter 2009, s.182-194.
ELDEM, Edhem, İstanbul’da Ölüm, Osmanlı-İslam Kültüründe Ölüm ve Ritü-
elleri, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul 2005.
GİRGİN, Kemal, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri Hariciye Tarihimiz
(Teşkilât ve Protokol), TTK, Ankara 1994.
GÖKGÖZ, Saime Selenga, “Karamazov Kardeşler, 1905,1908: Ahvâl-i
İhtilâliyye, İhtilâlci Gürûh ve Müfsid Muhalefet Üzerine (Takdim)” ,
Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Yıl 4, Sayı 7, Bahar 2008, Ha-
cettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara
2008, s. 5-6 (1-11).
GÖLEN, Zafer “1852-53 Karadağ Askerî Harekâtı ve Sonuçları” History Stu-
dies, Volume 1/1, 2009, s. 212-296.
GÜNAY, Bekir, Paris’te Bir Osmanlı Elçisi Seyyid Abdurrahim Muhib
Efendi’nin Paris Sefirliği ve Büyük Sefaretnamesi, Kitabevi Yayınları, İs-
tanbul 2009.
GÜRPINAR, Doğan, Ottoman Imperial Diplomacy: A Political, Social and
Cultural History, I.B.Tauris, New York, 2013.
HOCAOĞLU, Mehmet, Abdülhamid Han ve Muhtıraları, Türkiye Matbaacı-
lık, İstanbul 1989.
HÜSEYİN ÂGÂH, Diplomasi Usûl-i Kitâbeti, Matba‘a-i Ebû’z-ziyâ, Kons-
tantiniyye 1308.
MONTENEGRO BUSINESS OUTLOOK, “Interview with Mr. Mehmet Niyazi
Tanilir, Turkish Ambassador in Montenegro” Montenegro Business Out-
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 275

look, Issue 50, November 2014, Institute for Entrepreneurship and Econo-
mic Development, Podgorica 2014, s. 13-14.
İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, Son Sadrazamlar, C. IV, Dergâh Yayınları,
İstanbul 1982.
İPŞİRLİ, Mehmet, “Elçi” Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), C. 11, TDVY,
İstanbul 1995, ss. 3-15.
İSKİT, Temel, Diplomasi (Tarihi, Teorisi, Kurumları ve Uygulamaları), İstan-
bul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2012
JOVIĆ, Tatjana, Diplomatic Missions in The Pricipality and The Kingdom of
Montenegro, Cetinje 2010.
JUDAH, Tim, “One day soon, Yugoslavia will be old news.Serbia and Monte-
negro are close to unity, but turmoil and chaos still rule” The Guardian-
The Observer, Sunday 5 January 2003.
KALYONCU, Cemil, “Son Sadrazamın Torunu”, Aksiyon dergisi, S. 259,
20.11.1999.
KÂMİL KAPUDAN, Karadağ Hakkında Bazı Ma‘lûmata Şamildir, Maârif
Nezâret-i Celîlesi, İstanbul 1294.
KANSU, Aykut, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, çev. Ayda Erbal, İstanbul
2011.
KANTARCI, Şenol, “Osmanlı’da Onurlu Bir Diplomat ve Millî Mücadele’nin
Önemli Siması: Ahmed Rüstem Bey”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S 42, Kasım 2008.
Karadağ’ın Genel Ekonomik Durumu ve Türkiye ile Ekonomik-Ticari İlişkileri
2013 Yılı, T.C. Podgorica Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği Tarafından
Hazırlanan Rapor, Haziran 2014.
KARAKOÇ, Ercan, “Osmanlı Hariciyesinde Bir Ermeni Nazır: Gabriyel No-
radunkyan Efendi”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar 2010),
ss.157-177.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C. V, TTK, Ankara 1995.
KARASU, Cezmi, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Diplomasisine Genel Bir Ba-
kış”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları Merkezi (OTAM)
Dergisi, S. 4, Ankara 1993.
KARATAŞ, Yakup, “Ermeni Meselesinin Enternasyonalizasyon Sürecine Dair
Tespitler ve Osmanlı Diplomasisi” Turkish Studies, V. 8/5 Spring 2013,
ss. 377-386.
KARATAY, Osman, “Karadağ’ın Bağımsızlık Mücadelesi”, Balkanlar El Kita-
bı I, Karam&Vadi, Ankara 2006.
KAYAOĞLU, Taceddin, Osmanlı Hâriciyesinde Gayr-i Müslimler (1852-
1925), TTK, Ankara 2013.
KILIÇ, Kemal Hakkı, “Karadağ Cumhuriyeti ve Diyanet İşleri Başkanlığınca
Sunulan Hizmetler”, Avrupa Diyanet Aylık Dergi, S. 128, Aralık 2009.
KILIÇ, Musa, Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüslimler (1836-1876), Yayınlan-
mamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih
Anabilim Dalı, Ankara 2009.
276 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

KINLI, Onur, Osmanlı’da Modernleşme ve Diplomasi, İmge Kitabevi, Ankara


2006.
KLINE, Stuart, Türk Havacılık Kronolojisi (A Chronicle of Turkish Aviation),
Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri, İstanbul 2013.
KUNERALP, Sinan, “Tanzimat Sonrası Osmanlı Sefirleri”, Çağdaş Diploma-
si: 200 Yıllık Süreç, Ankara 15-17 Ekim 199,7 Sempozyuma Sunulan Teb-
liğler, TTK, Ankara 1999.
KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), Proso-
poprafik Rehber, Isis Yayınları, İstanbul 2003.
LEWIS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş Yayınları, çev.Boğaç
Babür Turna, Ankara 2011.
LONGMAN Dictionary of American English, “Ambassador”, Longman, NY
1983, ss.21.
MANGO, Andrew. Turkey and the War on Terror: For Forty Years We Fought
Alone, Routletge, New York 2005.
MEDAWAR, Christian, Mary Edith Durham and The Balkans (1900-1914),
Unpublished MA Thesis, Graduate Program in History McGill University,
Montreal 1995.
MEHDÎ FRAŞERLİ, İmtiyâzât-ı Ecnebiyyenin Tatbikât-ı Hâzırası, Yayına haz.
Prof. Dr. Fahrettin Tızlak, Fakülte Kitabevi, Isparta 2008.
MEHMET SÜREYYA, Sicill-i Osmanî, C.2 ve C. 5, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
haz. Nuri Akbayar, Transkripsiyon: Seyit Ali Kahraman, İstanbul 1996.
MERCAN, Mehmed, “Sadrazam Ahmed Cevad Paşanın Seyahatnamesi”, Türk
Dünyası Araştırmaları, TDAV, S. 102, ss. 141-166.
MERCAN, Mehmet, Sadrazam Ahmed Cevad Paşa, (Yayımlanmamış Dokto-
ra Tezi), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul
1998.
MERTAYAK, Aydın, Nişli Mehmed Ağa’nın Rusya Sefareti ve Sefaretnamesi,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Tokat 2005.
MEYER Hermann Julius (ed), “Tewfik Pasha (2)”, Meyers Großes Konversa-
tions-Lexikon, C. 19, Leipzig und Wien Bibliographisches Institut Leipzig
1909.
MOACANIN, Nenad, “Karadağ”, DİA, C. 24, TDVY, İstanbul 2001.
MOREL, Mme, From an Eastern Embassy Memories of London, Berlin & the
East, J.B. Lippincott Company, Philadelphia 1920.
NEWMAN, Bernard, Balkan Background, The Macmillian Company, New
York 1945.
OĞUZ, Murat, “Primjer za nauk” Revija Forum, Specijalno izdanje, Decembar
2009, Crnogorsko - Tursko Kulturološko Prožimanje, Forum Bošnjaka/
Muslimana Crne Gore.
ORAN, Baskın, “Türkiye’nin Balkan ve Kafkas Politikasi”, Ankara Üniversite-
si Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 50 Sayı: 1, Ankara 1995.
ÖZCAN, Abdülkadir, “Cevad Paşa” DİA, C. 7, İstanbul 1993.
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 277

ÖZCAN, Uğur, “II. Abdülhamid’in Diplomasisinde Yüksek Topuklar: Kara-


dağ Prensesi Milena ve Sultan Abdülhamid” OTAM (Ankara Üniversitesi
Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı: 32, Yıl:
2012, s.113-140.
ÖZCAN, Uğur, II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı-Karadağ Siyasi İlişkileri,
TTK, Ankara 2012.
ÖZERGİN, M. Kemal “Rumeli Kadılıklarında 1078 Düzenlenmesi”, Ord. Prof.
Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, TTK, Ankara 1988, s.285.
ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C. 9-12, Ötüken Yayınları, İstanbul
1983.
PAKALIN, Mehmet Zeki, “Şehbender”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, C. III, MEB, İstanbul 1993.
PERRY, Duncan M., Stefan Stambolov and the Emergence of Modern Bulga-
ria, 1870-1895, Duke University Press, USA 1993.
RASTODER, Šerbo, “A Short Review of the History of Montenegro”, Monte-
negro in Transition, Ed: Florian Bieber, Nomos Verlagsgesellschaft, Ba-
den-Baden 2003.
ROBERTS, Elizabeth, The Realm of the Black Mountain-A History of Monte-
negro, Cornell University Press, New York 2007.
RUMBEYOĞLU Fahreddin Bey, “Macaristan’da Bazı Âsâr-ı Osmâniyye”
Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, (Rumi 1 Ağustos 1328- Hicrî 14
Ağustos 1912) tarih ve cüz 15, Ahmed İhsan ve Şürekası, ss.962-965.
RUMBEYOĞLU Fahreddin Bey, “Macaristan’da Bazı Âsâr-ı Osmâniyye”
Türk Dünyası Tarih Dergisi, Cilt 54, S.320, haz. Hazan Fevzi Çügen ve
Mehmet Emin Yılmaz, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Ağustos 2013,
ss.30-35.
SAFİ, Muhammed, Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları, Ural Yayıncılık,
İstanbul 2011
SAVAŞ, Ali İbrahim, “Osmanlı Elçilerinin Resm-i Kabul Protokolleri”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, S. XI, Yıl 1996.
SAVAŞ, Ali İbrahim, Osmanlı Diplomasisi, 3F Yayınevi, İstanbul 2007.
SUVER, Akkan, Prenslikten Krallığa, Krallıktan Cumhuriyete, Osmanlı’dan
Cumhuriyet’e Karadağ, Karadağ İstanbul Fahri Başkonsolosluğu, İstan-
bul 2014.
T.C. Resmî Gazete, S. 26766, 24 Ocak Perşembe, Karar Sayısı: 2008/13120,
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayım-
lanır, Ankara 2008.
T.C. Resmî Gazete, S. 26797, 24 Şubat 2008 Pazar, Karar Sayısı: 2008/13263,
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünce Yayım-
lanır, Ankara 2008.
T.C. Resmî Gazete, S. 28280, 2 Mayıs 2012 Çarşamba, Karar  Sayısı:
2008/13263, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlü-
ğünce Yayımlanır, Ankara 2012.
TAHSİN PAŞA, Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları Sultan Abdülhamid, haz. A.
Ergenekon, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1990.
278 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

TANILIR, Mehmet Niyazi, İnternet Suçları ve Bireysel Mahremiyet Liberte


Yayınları-Kelepir, İstanbul 2002.
TEMİZER, Abidin, “Montenegro in the First Balkan War”, Annals Series on
History and Archaelogy, V. 5, No. 1, 2013.
TEMİZER, Abidin, Karadağ’ın Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1853-1913), (Ya-
yınlanmamış Doktora Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Samsun 2013.
TEMİZER, Abidin, Osmanlı-Karadağ Sınır Anlaşmazlıkları ve Çözümü (1878-
1913), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversi-
tesi, Tarih Bölümü, Samsun 2007.
TEMİZER, Abidin, “Karadağ’da Osmanlı Hâkimiyetine Dâir Bir Layiha” Al-
manah, V. 50, Podrorica 2011, ss.163-174.
TOPAKTAŞ, Hacer, “Osmanlı’nın Süferâsı” Mostar, S. 72, Yıl 6, Şubat 2011.
TUNCER, Hüner, “Osmanlı Elçisi Ebubekir Ratıp Efendi’nin Viyana Mektup-
ları” Belleten, XLIII, S. 169, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1979, ss73-105.
TUNCER, Hüner, “Osmanlı Elçisi Ebubekir Ratıp Efendi’nin Viyana Mektup-
ları” Belleten, XLIII, S. 169, TTK, Ankara 1979.
TURAN, Namık Sinan, “Osmanlı Diplomasisinde Batı İmgesinin Değişimi ve
Elçilerin Etkisi (18. ve 19. yüzyıllar)”, Trakya University Journal of Social
Science, Volume 5/2, December 2014.
TÜRK ANSİKLOPEDİSİ, “Cevad Paşa, Ahmed” C.10, MEB, Ankara 1960.
TÜRKGELDİ, Ali Fuad, Mesalih-i Mühimme-i Siyasiyye, haz. Bekir Sıtkı Bay-
kal, TTK, Ankara 1987.
UNAT, Faik Reşit, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, TTK, Ankara 1992.
UZUNÇARŞILI, İsmalil Hakkı, Osmanlı Tarihi, C. II, TTK, Ankara 1995.
ÜNAL, Mehmet Ali, Paradigma Osmanlı Tarih Sözlüğü, Paradigma Yayıncı-
lık, İstanbul 2011.
WOOD, Nicholas, “Pro-Independence Movement Leads in Montenegro” New
York Times, May 22 2006.
YALÇINKAYA, Mehmet Alaaddin, ”Osmanlı Zihniyetindeki Değişimin Gös-
tergesi Olarak Sefaretnamelerin Kaynak Defteri”, OTAM (Ankara Üni-
versitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), S. 7,
Ankara 1996, ss.319-338.
YANATMA, Servet, “Karadağ ile vize muafiyeti”, Zaman gazetesi, 19.01.2008.
YAŞAR, Murat, The Russian Revolution of 1905 in The Ottoman Empire, Un-
published MA Thesis, The Institute of Economics and Social Sciences,
Bilkent University, Ankara 2003, s.82-86.

d. İnternet Kaynakları
BURDŽOVIĆ, Enis, “Ambasador Republike Turske u posjeti džamiji u
Nikšiću” Islam Montenegro  Prvi Islamski Web Portal u Crnoj Gori, 31.
July 2012, http://www.monteislam.com/ novosti/ambasador-republike-
turske-u-posjeti-dzamiji-u-niksicu (e.t. 17.08.2012)
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 279

CAPITAL PODGORICA, “History Throught the Century”, http://www.podgo-


rica.me/ AboutPodgorica/History/Throughthecenturies/tabid/245/langua-
ge/en-US/Default.aspx, Capital Podgorica Official Website, Glavni Grad
Podgorica 2011, e.t. 10.05.2013.
EMİN, Nedim “Balkanlar’da Türk Dizilerine İlgiyi Nasıl Okumalı?” SETA
Atölye, 8 Mayıs 2013 Çarşamba. http://odak.setav.org/page/balkanlarda-
turk-dizilerine-olan-ilgiyi-nasil-okumali/ 5701, e.t. 22.09. 2014.
GOVERNMENT of MONTENEGRO PR BUREAU, “Ambassador Tanilir:
Turkish Government to Encourage Further Investments in Montenegro”
Government of Montenegro Official Web Site, http://www.gov.me/en/
news/115415/Turkey-to-encourara-investors-to-invest-in-Montenegro-
assist-in-advancing-security-sistem.html, e.t.17.08.2012
HÜRRİYET GAZETESİ, “Karadağ’da 79 Yıl Önce Kapatılan Cami Açıldı”, 6
Eylül 2010, Hürriyet Dünya, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/15718480.
asp, (e.t. 01.09.2012).
NTVMSNBC.COM, “6 Büyükelçi Merkeze Alındı”, http://www.ntv.com.tr/
id/24978254/, 24 Haziran 2009 Çarşamba.
ÖZCAN, Uğur, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Karadağ Ziyareti: 110 Yıl
Sonra Gerçekleşen İade-i Ziyaret ve Yansımaları”, USAK Gündem, Ulus-
lararası Stratejik Araştırmalar Kurumu, 12 Aralık 2009, Cumartesi. http://
www.usak.org.tr/makale.asp ?id=1201
ÖZGÜREL, Avni, “Polonyalı Türk Milliyetçisi”, Radikal Gazetesi, 25/01/2004,
http://www. radikal.com.tr/haber.php?haberno=103830, e.t. 13.07.2014.
ÖZGÜREL, Avni “Viyana Sefirinin Yasak Aşkı”, Radikal, İnternet Baskısı,
10.7.2005. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=158267 , e.t.
19.01. 2015
PREDSJEDNİK CRNE GORE OFFICIAL WEB SITE, “Cetinje, President
Vujanović Receives the Letters of Credence from the Newly-Appointed
Ambassador of Turkey” June 19, 2012, http://www.predsjednik.me/eng/?
akcija=vijest&id=3742, (e.t. 22.07.2014)
RASTODER, Šerbo, “Galatasarajci” Vijesti Online, 3.2.2013, http://www.vi-
jesti.me/forum/ galatasarajci-112103, e.t. 19. 1.2015;
SABAH GAZETESİ, “Türk Dizileri Balkanları Fethetti” Sabah Sinema,
28.20.2012, http://www.sabah.com.tr/Sinema/sinema/2012/10/28/turk-
dizileri-balkanlari-fethetti, e.t. 22.09.2014.
SOFTİĆ, Tufik, “Braća iz Crne Gore osnivači slavnog Galatasaraja” Vijesti On-
line, 16.6.2014, http://www.vijesti.me/vijesti/braca-iz-crne-gore-osnivaci-
slavnog-galatasaraja-218658, e.t. 19. 1. 2015.
STRANA, Naslovna, “Prime Minister Zeljko Sturanovic Meets with Non-
resident Ambassador of the Republic of Turkey to Montenegro Hasan
Servet Oktem” Prime Minister of Montenegro Press Release, 31.10.2007,
http://www.predsjednik.gov.me/en/news/21664/151484.html, E.t.
12.07.2014.
280 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Türkiye- Karadağ Siyasi İlişkile-
ri”, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-karadag-siyasi-iliskileri.tr.mfa, E.t.
(04.08.2012).
T.C. Dışişleri Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Ba-
kanlığı Tarihçesi” http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cumhuriyeti-disisleri-
bakanligi-tarihcesi.tr.mfa, e.t. 08.07.2014.
T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Resmi Web Sitesi, “Yazıcı: Karadağ Türk
Yatırımcıları Bekliyor”, 21 Eylül 2013, http://www.gtb.gov.tr/haberler/
yazici-karadag-turk-yatirimcilari-bekliyor.html, e.t. 11.07.2014.
T.C. Dışişleri Bakanlığı Podgorica Büyükelçiliği, “Büyükelçilik Tarihi ve Ön-
ceki Büyükelçilerimiz” http://www.podgorica.be.mfa.gov.tr/MissionChi-
efHistory.aspx, (e.t. 04.08.2012).
T.C. Cumhurbaşkanlığı Resmi İnternet Sitesi, “Ziyaretler/Konuk Devlet
Başkanları/Karadağ“ http://www.tccb.gov.tr/konuk-devlet-baskanla-
ri/255/79098/karadag.html, (e.t. 04.08. 2012).
T.C. Cumhurbaşkanlığı Resmi İnternet Sitesi, “Ziyaretler/Yurdışı/Ka-
radağ“ http://www.tccb. gov.tr/yurt-disi/254/49644/karadag.html
(e.t.08.08.2012).
T.C. Dışişleri Bakanlığı Madrid Büyükelçiliği, “Büyükelçilik Tarihi ve
Önceki Büyükelçi-lerimiz” http://madrid.be.mfa.gov.tr/MissionChiefHis-
tory.aspx, e.t. 03.07.2014.
T.C. Ekonomi Bakanlığı, “Karadağ“ 2013, s. 7/8. http://www.ekonomi.gov.tr/
upload/ DC51DB7F-D8D3-8566-45202E5164E3F23A/KARADAG-
son.pdf, e.t. 21.9.2014.
TIMETURK, “Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce Karadağ’da” Timeturk
Haber Portalı, 30 Nisan 2014, http://www.timeturk.com/tr/2014/04/29/
cevre-ve-sehircilik-bakani-gulluce-karadag-da.html, e.t. 12.07.2014.
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) “Mehmet Fatih Med-
resesi 100 Yil Sonra İlk Mezunlarını Verdi” 04/06/2012, http://www.
tika.gov.tr/haber/mehmet-fatih-medresesi-100-yil-sonra-ik-mezunlarini-
verdi/310 01.09.2012 tarihinde erişildi.
Türkiye’nin Demir Çelik Portalı, “Niksic’in cirosunu 500 milyon Euro’ya ulaş-
tırmayı amaçlıyor”, http://www.demircelik.com.tr/-1-5150-niksic8217in-
cirosunu-500-milyon-euro8217ya-ulastirmayi-amacliyor.html, 13  Hazi-
ran 2012 Çarşamba (e.t.05.08.2012).
VISIT MONTENEGRO, “Cetinje-History”, http://www.visit-montenegro.com/
cities-cetinje-h.htm, e.t. 5.9.2014
VIJESTI PG, “Galatasaraj” Youtube, Yayınlanma Tarihi 16 Haz 2014, https://
www.youtube.com/ watch?v=g8-AGHOUhwo, e.t. 20.01.2015.
ZAMAN GAZETESİ, “Ulçin, Tarihi Camisine Yeniden Kavuştu” Zaman Dün-
ya, 1 Haziran 2012
EKLER

EK 1: Çetine (Karadağ) Sefiri Aydınoğlu Ahmed Fevzi Bey’in Sicil


Dosyası (BOA, HR. SAİDd.13/7)
EK 2: Çetine (Karadağ) Sefiri Aydınoğlu Ahmed Fevzi Bey’in Sicil
Dosyası (BOA, HR. SAİDd.13/7)
EK 3: Çetine (Karadağ) Sefiri Aydınoğlu Ahmed Fevzi Bey’in Sicil
Dosyası (BOA, HR. SAİDd.13/7)
EK 4: Podgorice Sehbenderi Kostaki Petropolo’nun Sicil Dosyası
(BOA, HR.SAİDd.16/8)
EK 5: Podgorice Sehbenderi Kostaki Petropolo’nun Sicil Dosyası
(BOA, HR.SAİDd.16/8)
EK 6: Podgorice Sehbenderi Kostaki Petropolo’nun Sicil Dosyası
(BOA, HR.SAİDd.16/8)
EK 7: Podgorica Sehbenderi Kirkor Efendi’nin Sicil Dosyası (BOA,
HR.SAİDd, 17/6)
EK 8: Podgorica Sehbenderi Kirkor Efendi’nin Sicil Dosyası (BOA,
HR.SAİDd, 17/6)
EK 9: Podgorica Sehbenderi Kirkor Efendi’nin Sicil Dosyası (BOA,
HR.SAİDd, 17/6)
EK 10: Podgorica Sehbenderi Kirkor Efendi’nin Sicil Dosyası (BOA,
HR.SAİDd, 17/6)
EK 11: Bar ve Ülgün Sehbenderi Serkiz Efendi’nin Sicil Dosyası (BOA,
HR.SAİDd,17/19)
EK 12: Çetine Sefiri Abdulbâki Bey’in Sicil Dosyası (BOA, HR.SAİDd,
22/21)
EK 13: Çetine Sefiri Abdulbâki Bey’in Sicil Dosyası (BOA, HR.SAİDd,
22/21)
EK 14: Çetine Sefiri Abdulbâki Bey’in Sicil Dosyası (BOA, HR.SAİDd,
22/21)
EK 15: Çetine Sefiri Hüseyin Hüsnü Paşa’nın Yıldız Sarayı’na çektiği
telgrafın tercümesi
EK 16: Çetine Sefiri Ahmed Cevad Paşa’nın seyahatnamesinin ilk sayfa-
sı (BOA, YEE, 86/87)
EK 17: Çetine Sefiri Ahmed Cevad Paşa’nın seyahatnamesinin son say-
fası (BOA, YEE, 86/87)
İNDEKS
Semboller Amina Şilyak Yesenkoviç (Türkolog)
93 Harbi 80 236
Anadolu 17, 191, 200, 223, 267
A Anderjavica 98, 99, 101
AB 223, 226, 228, 237, 255 Andriyeviça Belediyesi 261
ABD 12, 49, 168, 219 Ankara 17, 18, 22, 25-30, 34, 40, 41, 43,
Abdulbâki (Bâki) Bey 51, 152-156, 269 169, 186, 189, 212, 216, 218, 219,
Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu 260 221, 222, 226, 228-230, 238, 240,
Abdülhamid Sultan (II.) 12, 35, 41, 43, 241, 245, 246, 252, 263, 267, 268
44, 59, 69, 81, 91, 130, 137, 154, 175, Arap Baharı 216
223, 226, 269, 270 ASALA 213, 239
Abdullah Gül 223-226, 237 Atina (Sefareti) 38, 54, 64, 70, 124, 132-
Abdullah Şkalyiç 257 134, 150, 163, 196, 197
Abidin Temizer 13, 40 Atıfzâde Hüsameddin Efendi 80
Adana 52, 55, 56, 221 audience 19
Adana Valisi Ahmed Paşa 52 Aux-la-Chapelle 31
ad hoc 24 Avrupa 19, 23-25, 27, 28, 29, 31, 33,
Adriyatik 119, 201, 248, 259 34, 37, 49, 99, 106, 124, 129, 133,
Ahmed Azmi Efendi 24 139, 163, 167, 170, 185, 186, 215,
Ahmed Cevad Paşa 51, 79-91, 123, 219, 223, 228, 230, 234, 243, 258
126, 128, 130, 138, 173-175 Avrupa Birliği 230
Ahmed Fevzi Paşa 51, 138, 141-152, Avrupa Komisyonu 99
156 Avrupalı devletler 17, 27
Ahmed Rüstem Bey (Alfred Bielinski, Avusturya 18, 22, 23, 24, 29, 38, 40, 49,
Alfred Rüstem) 36, 51, 162, 164- 81, 111, 113, 117, 118, 125, 153, 163,
169, 270 167, 170, 175, 176, 217, 218
Ahmed Tevfik Paşa (sadrazam, Berlin Ayamavra Şehbenderi 191
sefiri) 37, 38, 135, 138, 139, 140 Ayastefanos Antlaşması 62, 70
Ahmed Tevfik Paşa (Saraylızade) 51, Aydınoğlu Ahmet Fevzi Paşa bkz. Ah-
134, 135 med Fevzi Paşa
Ahmet Davutoğlu 215, 222, 228, 237, Aydın Rakiç 260
244
Ahmed Rıfkı Bey 204 B
Akdeniz 18 Baban ailesi 52
AK Parti 214 Bâb-ı Âlî 25, 29, 32, 41, 64, 204
Alanya müftülüğü 248 Bab-ı Âli Hazine-i Evrakı 178
Aleksandr Efendi 190, 201 Bâb-ı Âlî tercümanı 25
Alexander Battenberg (Bulgar Prensi) 64 Bağdat 52
Alexander Semionovich Yonine 42 Bakü 211
Alfred Rüstem bkz. Ahmed Rüstem Bey Balıkesir Üniversitesi 235
Ali Babacan 215, 230 Balkan birliği 44
Ali Coşkun 221, 237 Balkanlar 43, 44, 47, 167, 218, 221-223,
Ali Fuat (Cebesoy) 211 228, 235, 236, 249, 256, 270, 271
Ali İhsan Efendi 89 Balkan Savaşı(ları) 44, 173, 176, 269,
Ali Refik Bey (Triyeste şehbenderi) 178 270
Altın Şecaat Madalyası 83 Bank-i Osmânî 177
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 283

Bar 11, 109, 110, 113, 120, 147, 187, C-Ç


188, 193-196, 198, 201-203, 205- Cami (Baykurt) Bey 211
208, 229, 233, 259, 264, 269 Candan Erçetin 261
Bar İslam Kültür Merkezi 259 Çavuş 18, 19
Barselona 59 Çerkez Abdipaşazâde Rauf Efendi 61
Başbakanlık Osmanlı Arşivi 9, 12, 13, Cetina Nehri 47
40, 42 Çetine 11, 12, 35, 36, 42, 46-49, 51-54,
Baskın Oran 222 58, 60, 63-65, 67-71, 74, 77-84, 86,
Başkonsolosluk 214 88, 89, 95, 96, 99, 113, 114, 116, 119,
Başşehbender 33, 187 122-124, 126, 130-133, 135, 137,
Başvekâlet 60, 78 138, 140, 141, 143-145, 148-150,
Bedri Bey 98 154-158, 160-162, 165, 168, 170-
Bekir Bey (kaymakam) 85, 93, 96 173, 176, 177, 192, 242, 248, 254,
263, 264, 269
Belçika 49
Çetine Sefiri 66, 70, 138, 146, 148,
Belgrad 35, 39, 54, 55-58, 62, 138,
160, 166, 169
139, 163, 196, 224, 233, 238, 240
Cevad Şakir Paşa bkz. Ahmed Cevad
Berane (Berana) 79, 98, 144, 167
Paşa
Berlin 11, 24, 28, 31, 35, 37, 38, 39, Charge d’affairs 172
41, 49, 57, 62, 70, 80, 114, 138, Cihan Özgül 236
139, 155, 189, 202, 212, 267, 269 Çit Köşkü 81
Berlin Antlaşması 11, 41, 80, 155, coğrafya 53, 125, 130, 142
189, 202, 269 Count de Salis 158
Bernard Lewis 26
Beyrut Valiliği 56 D
Bilardo evi (Biljarda) 47 Dağıstanlı Seyfullah Paşa 51, 132, 134
Birinci Dünya Savaşı bkz. Dünya Sa- Dağlılar 66, 103, 104
vaşı (I.) Daily Mail 36
Bishop Rade Tomov (Njegos) 47 daimi sefir 17, 21, 24, 27, 28, 34
BM 9, 220 Daimi sefirlik(ler) 25, 29
Boyana (Nehri) 43, 100 Danilo 39, 47, 70, 89, 138, 150, 153-
Branimir Gvozdenoviç 231, 235 155, 193, 203, 205
Branko Vujoviç 231 Daniş Efendi 69, 74
Brigadier Janko Vukotic 154 Dârülfünun 53
Brindizi şehbender vekâleti 194 Davos 216
Brüksel 59, 212 Denizciler Camii (Dzamija Marinar-
Bükreş Sefâreti 62, 164 ve) 248
Bulgaristan 49, 64, 88, 145, 163 Dersaadet 17, 51, 54, 56, 58, 79, 131,
Bulgaristan Emareti 146 141, 149, 173, 197, 270
Bulgar Prensi 64, 145 Devlet-i Âl-i Osman 20
Bursa 17, 80, 232 Devlet-i Aliyye 9, 40, 54, 95, 96, 100,
Büyük Devletler 49, 202 113, 117, 129, 137, 178, 198
büyükelçi 18, 33, 212, 226, 239, 240, diplomasi 13, 19, 23, 25, 28, 30, 31, 34,
242-249, 252, 254-258, 260- 262, 39, 42, 63, 70, 123, 125, 130, 244
diplomat(ik) 11, 12, 15, 18, 20, 29, 31,
265, 266
32, 34, 35, 39, 41, 52, 57, 62, 64,
Büyükelçiler Kararnamesi 244
82, 86, 89, 90, 130, 139, 149, 153,
büyükelçilik 55, 81, 214, 246
173, 176, 179, 190, 197, 213, 214,
Büyük Güçler 39, 40, 218, 219
216, 217, 221, 230, 241, 246, 258,
Büyük Millet Meclisi 169, 211 259, 269
284 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Dîvân-ı Hümâyûn 26, 57, 196 Giritli Ali Aziz Efendi 29


Dışişleri Teşkilat Yasası 215 Global Port 233
Dubrovnik (Cumhuriyeti) 25, 189 Grahova Savaşı 39
Duško Marković 254 gravür 263
Dünya Savaşı (I.) 11, 176, 211, 217 Gusine 161, 202
Dünya Savaşı (II.) 213, 219
H
E Halil Halid Bey 11, 42, 51-54, 56-58,
Ebubekir Ratib Efendi 24 242
Eburrıza Namık Bey 207 Hariciye Evrakı 178
Edonijadis Bey 150 Hariciye nazırı 36, 40, 62, 68, 136
Eflak-Boğdan 25 Hariciye Nezâreti Umûr-ı Hukuk-ı
Ekonomik İşbirliği Anlaşması 231, 243 Muhtelite Müdürü 70
elçi(lik) 13, 15-17, 33, 37, 41, 51, 52, Hariciye salnameleri 12, 133
57, 82, 141, 173, 212-214, 215, Hariciye Vekâleti 52, 177, 194, 200,
216, 239, 240 211, 212
Emin Bey 89 Hassa Ordû-yı Hümâyûn 61
Emine Birgen Keşoğlu 245, 246, 248, Havana büyükelçisi 240
249, 252 Hayati Yazıcı 230, 237
Emrullah İşler 259 Hayri Bey 195, 196, 201, 206, 208
Erdel beyleri 25 hediye 20, 43, 83, 87, 89, 111, 137, 176
Ermeni isyanları 90, 193
Hersek Sancağı 189
Ermenistan 213
Hilye-i Şerif sergileri 263
Evening Star 168
Hüseyin Cevad Bey 150
Evliya Çelebi 21, 47
Hüseyin Hüsnü Paşa 51, 96, 123, 124,
127-132, 283
F
Fahreddin Reşad Bey (Rumbeyoğlu) Hüseyin Sermed Efendi 51
170, 171, 270
Fas 59 I-İ
Fatih Bey 150 İbrahim Afif Efendi 29, 30
Fatih Sultan Mehmed bkz. Mehmed İbrahim Halil Bey 11, 51, 170, 172, 176
(II.) Igor Luksiç 228
Fedon Bey 150 İhsan Fevzi Bey 150
Fevzi Paşa bkz. Ahmed Fevzi Paşa imtiyaz hattı 39
Filip Vujanoviç 224-228, 253, 254, İngiltere 18, 23, 30, 49, 61, 175, 218,
256, 259 252, 267
Filistin 90 İran 55, 57, 132, 153, 238
Fransa 18, 22, 23, 28, 29, 30, 49, 55, işbirliği anlaşmaları 264
122, 124, 125, 129, 132, 198, 218 İskender Efendi 150
Fransız yayılmacılığı 59 İşkodra 40, 48, 49, 65, 67, 68, 78, 93,
Fresine Kumpanyası 59 96, 110, 111, 135, 143, 189, 199
İslam Bey 98
G İsmail Hakkı Paşa 51, 70, 77, 78, 80
Gabriyel Noradunkyan Efendi 71, 76 İspanya 18, 23, 32, 125, 132
Galatasaray Futbol Kulübü 260 İstanbul 13, 15, 16, 18, 23, 25, 29, 30,
Galatasaray Lisesi 163, 238, 260 32, 38, 39-43, 47, 52, 54, 57, 59, 61,
Gazban (Gadban) Efendi (Nikola) 65, 69-71, 74, 79, 81, 124, 125, 133,
123, 124, 141, 269 135, 138, 139, 141, 143, 149, 152,
Girit 89, 90 154, 162, 166, 169, 177, 185, 191,
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 285

196-200, 202, 212, 215, 220, 222, Kolaşin 84, 101, 103, 147, 168, 170,
226, 231, 233, 235, 245, 253, 263 258
İtalya 18, 29, 49, 62, 160, 167, 171, konser 264
218, 219 konsolos(luk) 33, 61, 130, 162, 171,
itimatname 156 173, 185, 187, 214, 215, 245,
İttihat ve Terakki 44, 154, 270 Korfu 190, 198, 207
Kostaki Petropulo Efendi 196, 201
J Kotor Arşivi 264
Josip Broz Tito 188, 220 Kral Nikola 158, 162, 165, 177, 217-
219, 260, 270
K Krikor (Gregor) Efendi Hekimoğlu 191,
Kabaağaçlıoğlu Mustafa Asım Bey 79 192, 193, 194, 195, 201, 207, 208
Kadir Gecesi 247 Kron dö Romani 164
Kançılarya 173, 187 Kuron Ditali Nişanı 171
kan davaları 43 Kürşad Tüzmen 231
Kanuni Sultan Süleyman 19, 22 Kuzey Afrika 59
kapıcıbaşı 19
Karadağ 11, 12, 15, 39-44, 46-49, 52- L
54, 57, 62, 63, 65, 66, 68-70, 74, 78, Lehistan 18, 24
79-84, 88, 89, 91-93, 95, 97, 100, Liva 97
110, 112-115, 117-120, 123, 125, Londra Sefareti 150, 163, 164
127, 130, 137, 140, 143-146, 148- Londra Sefareti Başkitabeti 150
150, 153-159, 161, 165, 167, 168,
170, 172, 173, 175, 176, 179, 187-
M
189, 193, 199-203, 206, 217-249,
Maarif Nezareti 147
254-264, 267, 269
Macaristan 49, 57, 125, 170, 175, 176,
Karadağ Başbakanı 224, 228, 250
217
Karadağ hükûmeti 42, 61, 64, 65, 78,
117, 144, 146, 148, 153, 155, 157, Madrid 32, 33, 35, 59, 212
158, 161, 170, 188, 190, 230-233, Madrid Sefarethanesi 32
242, 246, 251, 260 Mahmud (II.) 31-33, 124, 185
Karadağ İslam Meşihatı 236, 259 Mahmudiye Mekteb-i Rüşdiyesi 152
Karadağ Krallığı 156 Mahmud Nefi Bey 150
Karadağlı(lar) 48, 81, 92, 95, 104, Maksim Efendi 196, 206
109, 117, 144, 148, 160, 190, 219 Malisör 156, 157, 159
Karadağlı işçiler 43 Malisya 159
Karadağlı Müslümanlar 147, 248 Manastır 53, 61, 191
Karadağ Üniversitesi 179, 235, 244, maslahatgüzar 11, 30, 31, 34, 51, 74,
256 77, 138, 170, 172, 212
Karadeniz 18, 126 Maso Virbıça 83, 173, 174
Karatodori Efendi 59 Mecidî Nişan 54, 62, 75, 110, 143,
Karşılıklı Vize Muafiyeti Anlaşması 153, 197, 204
230 Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ 145, 149
Kastamonu valiliği 56 M. Edith Durham 158
Katolik Arnavut 123 Mehmed Ali Bey 195, 201
Kayseri 56, 169 Mehmed Bey (başkâtip)138, 150
Kâzım Bey (Berane kumandanı) 144 Mehmed Sadreddin Bey 155, 156,
Kiev 34 157, 159-162
Kiliseler meselesi 270 Mehmed Fatih Medresesi 225, 236, 249
Kırım hanları 25 Mehmed (II.) 11, 18, 189
286 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Mehmed Rıza Bey (Raufpaşazade) 51, Nişân-ı Âlî Osman 74, 148
58, 60, 61-66, 68-71, 74, 77, 145, 171 Nizam Camii 247
Mehmed Sadreddin Bey (Seymen) 51,
155-162, 270 O-Ö
Mehmed Şakir Paşa 90, 93 Ohannes (Hovhannes) Nafilyan Efen-
Mehmet Murat Oğuz 224, 240-245 di 198, 201
Mehmet Niyazi Tanılır 252-254, 257, Ohannes Şekip Efendi 51
258, 260, 265, 266 olağanüstü elçi 77
Mekteb-i Harbiye 52, 80, 141, 142 orta elçi 18, 58, 74, 76, 126, 127, 128,
Mekteb-i Hariciye Kalemi 61 136, 137
Mekteb-i Sultani 198, 204, 261 orta sefir 31
Memduh Şevket (Esendal) Bey 211 Osmanlı Devleti 11, 12, 17, 18, 21-23,
Meşrutiyet (II.) 36, 39, 44, 149, 154, 27, 31, 34, 36, 41, 49, 51, 52, 58, 82,
159, 270 124-126, 128, 138, 145, 149, 154,
Middlesex Üniversitesi 253 156, 165, 168, 173, 185, 190, 198,
Midilli (Adası) 55, 162 200, 201, 208, 211, 242, 260, 270
Milan Obrenović 57 Osmanlı Diplomasisi 15, 20, 26, 27,
Milan Roçen 230 34, 132
Milo Djukanoviç 220, 224 Osmanlı-İtalya ilişkileri 160
Milo ve Pavle Bakiç 260 Osmanlı Kalesi 263
misyon şefi 34 Osmanlı-Karadağ Hudud Komisyonu
Mıkhitarist Mektebi 191 78
Moraça Nehri 97 Osmanlı-Karadağ ilişkileri 189
Muhib Efendi 29 Osmanlı-Karadağ sınır anlaşmazlık-
mukim 31, 34, 42, 51, 52, 53, 61, 82 ları 53
Mustafa Asım Paşa 66, 68, 84, 98 Osmanlı Meclis-i Mebusanı 169
Mustafa Celaleddin Bey 161 Osmanlı mirası 84, 235, 236, 247, 256
Mustafa Kemal (Paşa) 169, 211, 212 Osmanlı-Rus Savaşı 62, 189
Mustafa Nazım Bey 150 Osmanlı-Yunan Harbi 164
Musurus Paşa 35 Osman Safder Efendi 57
Müteferrika Süleyman Ağa 20 Ömer Paşa 48
muvakkat 24
Muvazzaf Şehbenderler 186 P
Padova Üniversitesi 191
N Paris 20, 28-31, 33, 37, 53, 55, 60, 61,
Nameres 18 93, 122, 124, 125, 129, 130, 165,
Napoli 76, 90, 130, 186 207, 212, 219
Napoli Şehbenderi 76, 90 Pasarofça Antlaşması 186
Napolyon 29 Perast Müzesi 264
Nasuhi Bey 150 persona non grata 169, 217
NATO 9, 220, 226, 255 Peşte Şehbenderhanesi 75
Necib Bey 196, 201 Petersburg 31, 35, 62, 122, 130, 131,
Nemanjici Hanedanlığı 189 132, 141, 143, 150, 153, 165, 170,
Niğdeli Timurtac Beyzade 57 171, 270
Nikola Gazban Efendi bkz. Gazban Petrović Njegoš (Petar II) 47
Efendi Petroviç hanedanı 260
Nikolaki Efendi 60, 269 Piva Nehri 86
Nikşik 84, 87, 107, 108, 110, 113, Plaminçe 92, 93
114, 147, 189, 232, 258 Plav 202, 264
KARADAĞ’DA TÜRK SEFİRLERİ VE ŞEHBENDERLERİ 287

Podgorica 11, 41, 84, 88, 92-96, 112, Sadullah Paşa 38


113, 147, 158, 165, 187-202, 206, Safvet Paşa 62
207, 218, 224, 225, 231-233, 235, Saint Sauveur 197
236, 238-240, 242, 244-246, 252, Saints Maurice Lazarus Nişanı 62
254-257, 262-264, 267-269 Salih Sabri Bey 194, 195, 201
Podgorica Büyükelçiliği 232, 267, 268 Selim (III.) 24, 25, 27, 28, 29, 30
Podgorica Şehbenderliği 195, 206 Sancak bölgesi 154
Portekiz 18 Saraybosna 126, 233, 236, 257
Poti şehbender vekâleti 192 Saraylızade Ahmed Tevfik Paşa bkz.
Prenses Milena 143, 219 Ahmed Tevfik Paşa
Prens Mirko 147 sefaret(hane) 17, 21, 32, 34, 60, 62, 70,
Prens Nikola 42, 48, 53, 54, 63, 65, 76, 89, 125, 137, 149, 172, 174-177
68-70, 74, 78-80, 82-85, 88, 89, 91, sefaretnameler 12, 19, 28, 29
128, 129, 133, 138, 143, 147, 149, Sefirikebir 16, 18, 28, 29, 31, 33, 35, 37,
154, 156, 174-176, 188, 190, 203, 55, 131, 138
205, 226, 260, 261, 270 sefirlik müessesesi 12, 32
Prusya(lı) 24, 29, 40, 125, 143 Selimiye Camii 259
Prusya Kralı Fredrich 24 Serbest Ticaret Anlaşması 231, 243
Serkiz Efendi (Balyan) 152, 193, 195,
R 198, 201, 203-208
Rafet Husoviç 259 Sermed Bey 57, 58, 60
Ragıb Bey 152, 196, 201 Sermed Efendi 54, 57, 59, 60
Raguza şehbenderi 69, 74 Sevr Antlaşması 171
Ramo Braliç 222, 226 Seyâhatnâme-i Cevâd 92
Ranko Krivokapiç 225, 259 Seyyid Abdurrahim Muhib Efendi 29
Raufpaşazade Mehmed Rıza Bey bkz. Sivas Kongresi 169
Mehmed Rıza Bey Sırb-Arnavud Bankası 177
Recep Tayyip Erdoğan 215, 228 Sırb-Hırvat-Sloven Sefareti 178
resim sergisi 263 Sırbistan 11, 49, 55, 57, 58, 62, 80,
Resmî Gazete 214, 229, 240, 241, 254 125, 189, 218, 220, 238, 262
resmikabul 19-21, 39, 82, 126, 128, 141 Sırbistan-Karadağ 12, 220, 239
Resul Efendi 190 Sırp hükûmeti 55, 153
Rifat Feyziç 259 Soğuk Savaş 213, 214, 222
Rifat Rastoder 225, 243 Stanko Radonjic 42
Roma 62, 82, 211 Stockholm 35
Romanya 26, 62, 146, 164, 192, 197, 263 Stratejik Derinlik 222
Rom toplumu 263, 264 Sultan 11, 12, 19, 21, 22, 28, 40, 42,
Rumbeyoğlu Fahreddin Reşad Bey 43, 57, 59, 60, 62, 63, 69, 74, 83,
bkz. Fahreddin Reşad Bey 85, 126, 137, 147, 154, 155, 157,
Rumeli 17, 29, 80, 88, 189 189, 223, 260, 261, 269
Rumlar 25, 32 Sultan İskender 232
Rus Çarı 22 Suriye 90, 99, 216
Rüstem Paşa 36, 165, 167 Süleyman Faik Bey 150
Rusya 18, 22, 23, 28, 42, 47, 49-81, Şam 80, 90, 141, 216
119, 122, 123, 131, 153, 157, 165, Şarl Efendi 161
171, 195, 197 Şedid Ceyş Efendi 89
şehbender(lik) 33, 34, 49, 59, 88, 134,
S-Ş 185-188, 190-195, 197, 200-203,
Sadreddin Bey bkz. Mehmed Sadred- 205-208
din Bey Şehbenderler Nizamnamesi 199
288 UĞUR ÖZCAN & ABİDİN TEMİZER

Şehbenderlik Müessesesi 13, 185 Ukrayna 34


Şekip Efendi 70, 77 Ülgün 11, 114, 120, 147, 187, 188,
Şerbo Rastoder 261 193-196, 198, 201-203, 205-208,
Şîr ve Hurşid Nişanı 153 248, 264, 269
Şurâ-yı Devlet 70, 73 Ülgün Düzenlemesi 202
Umûr-ı Hariciye Nezareti 33
T Ünal Aysal 261
tahdid-i hudud meseleleri 43 Uşi Antlaşması 171
Tahdid-i Hudut Komisyonu 153
Tahir Paşa 98 V
Tahran Sefareti 55, 150, 156, 203-205
Venedik 18, 23, 161, 191, 201
tahrir kayıtları 189
Vijesti gazetesi 261
Tahsin Paşa 90
Vitalis Efendi 161
Takova Nişanı 57, 153
Taksim-i Vilâyet Komisyonu 142 Viyana 24, 25, 28, 30, 31, 33, 34, 38,
Tanzimat Dönemi 26, 30, 34 47, 55, 126, 170, 186, 214
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 264 Viyana Konvansiyonu 214
Tarih Enstitüsü 264 Voivoda Batric 84, 176
Teftiş-i Askerî Komisyonu 78 voyvoda(lar) 25, 26, 94, 175
temsilcilik 42, 154, 215 Vujica Lazoviç 230
Tercüme Odası 10, 18, 26, 32, 53, 57,
150 W
Tevfik Bey (Hariciye nazırı) 36 Washington Sefareti 164, 168
Tevfik Yücesoy 259 Wilhelm (II., Kayzer) 90
Tiflis 133, 191, 198, 203, 211
TİKA 179, 231, 234, 236, 243, 247, Y
249, 255, 258, 259, 263 Yıldız Albümü 12
Tosyalı Holding 232, 263 Yıldız Sarayı 126, 128, 132, 147
Trebinje 189 Yugoslavya Federal Cumhuriyeti (Sa-
Trieste 198 vezna Republica Jugoslavije) 220
Türk Hava Yolları 249 Yugoslavya Krallığı 219
Türk-İsrail ilişkileri 216 Yugoslavya mümessilliği 177
Türkiye Cumhuriyeti 12, 33, 171,
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhu-
177, 179, 211, 212, 214, 221, 223,
riyeti 11, 219, 220, 271
224, 229-232, 234, 235, 238, 240-
Yunan ayaklanması 31
242, 245, 246, 254, 255, 260, 267
Türkiye Diyanet Vakfı 9, 234 Yunanistan 49, 70, 80, 134, 194, 222
Türk Kültür Merkezi 247, 255, 256, Yunus Emre Enstitüsü 236, 256
264 Yunus Emre Türk Kültür Merkezi 256
Turnu Magurele şehbenderi 197 Yusuf Agâh Efendi 28, 30
Tuzi 225, 247, 249
Z
U-Ü Zabırce köyü 261
UBTAS 235, 236, 256 Zafer Çağlayan 231, 237
Uğur Özcan 4, 13, 41, 43, 53, 54, 189, Zeta Metropolitanı 47
202, 223, 226 Zetski dom 84, 176

You might also like