You are on page 1of 8

İmam Buhârî Kampı 1.

Bölüm 13 Eylül 2021

NEBEVİ MİRAS VE İMAM BUHÂRÎ


(Muhammed Emin Yıldırım)

Bismillahirrahmanirrahim

Biz eğitim dönemini hep bir kamp ile başlatıyoruz. Geçen yıl İmam Ebu Hanife
(rahmetullahi aleyh) ile başlatmıştık. Bu yıl da İmam Buhâhî (rahmetullahi aleyh) ile
başlatmış olacağız. Bu eğitim kamplarını yaparken bir serlevhamız var. Bu
serlevhamız da “ Büyüklerin Ayak İzleri ” serlevhasını taşıyor.

● Neden büyüklerin ayak izleri ?

Bu aziz din insanı yücelten bir dindir. İnsan bu dinle şeref kazanır ve bu dine
ittibası nispetinde de o şerefini korur ya da o şerefinden mahrum olur. O şerefi
ayakta tutacak ve devamını sağlayacak en önemli şey ; Takvadır. Takva varsa
şeref vardır. Çünkü üstünlük ne cinsiyettedir ne yaştadır ne aidiyettedir ne
mezheptedir ne mekteptedir ne meşreptedir. Bunlar üstünlük işareti değildir. Bir
tek üstünlük işareti takvadır.

● Takva ne ile elde edilir ?

İlim ve amel ile elde edilir. İlim ve amel bütünlüğü varsa takvanın o şahısta istenilen
oranda karşılığı olur.

Bu aziz dinde takvayı elde eden ve takvayı koruyan binlerce önderimiz, örneğimiz
oldu. Başlangıcından bugüne kadar binlerce aziz ve azizeler yetişti. Bu kişilerin bize
rehberiyetlerin tam olarak karşılık bulabilmesi için bizim onları çok iyi tanımamız ve
onların rehberiyetinin altında yürümeye gayret etmemiz gerekiyor. Ancak şöyle bir
hakikat var. Bu aziz din birilerini aziz ve azize kılıyor fakat hiçbir şahsı putlaştırmıyor.

İslamın putlaştırdığı bir şahıs olamaz. Bu din putları yıkmaya geldi. Eğer siz o putları
yıkar da yerine yeni putlar edinirseniz tevhidi zedelemiş olursunuz. O yüzden İslam
kimseyi putlaştırmamıştır. Baki hakikatleri fani şahıslar üzerine asla bina etmemiştir.
Biz hangi büyüğü ele alırsak alalım onu putlaştıramayız.

● Size 5 cümle vermek istiyorum ;

1) İslam peygamberlerini bile putlaştırmamış bir dinin adıdır ;

Burada hemen aklımıza Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelmeli. Peygamber


Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatında sahabe sarsıntıya
uğradığında o büyük insan ; “Her kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o
ölmüştür”
2) İslam Peygamberler dışında hiç kimseyi masum görmeyen bir dinin adıdır ;

Sahabe bile burada geçerlidir. Peygamberler dışında İsmet sıfatına


uyabilecek kimse yoktur.

3) İslam sahabeyi bile hatasız görmeyen bir ilahi dindir ;

Sahabe hayatından bile dersler çıkartırız bizler.

4) İslam alimlerini Ulül Emr olarak gören bir projenin adıdır ;

Ulül emr, sadece güç sahipleri değildir. Alimler de Ulül Emr’dir.


5) İslam alimlerini peygamberlerin varisleri gören dinin adıdır ;

Bu büyük bir görevdir.

Gays bin Kesir anlatıyor ;

Medine’den bir adam, Ebu Derda’nın (radıyallahu anh) yanına geldi. Ebu’d Derda
(radıyallahu anh) şöyle dedi: “Kardeşim seni buraya getiren nedir ?” O adam dedi ki:
“Senin Resulullah’tan duyduğun bir hadisi senden öğrenmeye geldim” Ebu Derda
(radıyallahu anh): “Sadece bunun için mi geldin, başka bir şey yok mu ?”

Adam: “Vallahi ben sadece bunun için geldim.” dedi. Ebu Derda (radıyallahu anh) çok
sevindi ve şöyle dedi: “Madem seni buraya getiren sadece ve sadece Resulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in bir sözünü dinlemek, o zaman kulağını iyi aç ve dinle.
Ben şu kulaklarımla Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle dediğini
duydum.” O dedi ki: “Her kim bir yola girer ve onda ilim isterse Allah onun için
cennete giden bir yolu kolaylaştıracaktır. Melekler ilim öğrenenlere yaptıklarından
hoşlandıkları için kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde olanlar hatta sudaki balıklar
ilim öğrenen kimseye Allah’dan yardım ve bağış dilerler. İlim sahibinin abidden
üstünlüğü Ay’ın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki peygamberlerin
varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bıraktılar. Onlar ancak ilim
miras bıraktılar. Şu halde o ilmi alan büyük bir pay almış demektir.”

● Bu hadis ile şu 5 şeyi öğrendik ;

1) İlmin değer ve kıymeti


2) İlim yoluna çıkanın kazanacağı maddi ve manevi rızıklar
3) İlim yolunda olanın nafile ibadet edenlere üstünlüğü
4) Alimlerin peygamberlere varis olduğu
5) Peygamberlerin bıraktığı en büyük mirasın ilim olduğu hakikatı
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bize en hayırlı nesil olarak sahabeyi gösterdi.
Onlar nebevi varis olma yolunda vazifelerini en güzel şekilde ortaya koydular.

Arkalarından “Tabiin” dediğimiz ikinci hayırlı nesil geldi. Onun arkasından “Etbau
Tabin” denilen üçüncü hayırlı nesil geldi. Bunlar bir zincir gibi birbirlerine bağlılar. Biz
bu zinciri tutarsak sahabeye dayanırız.

● Bir alimin nebevi varis olmasının göstergesi var mıdır ?

Bunun bazı şartları vardır. Bu şartları Kur’an ve hadislerden öğreniyoruz. Şu 5 tane


kavram ve bu kavramların taşıdığı anlamlar varsa o nebevi varistir ;
1) Haşyet
2) Hassasiyet
3) Hakkaniyet
4) Hamiyet
5) Heybet

1) Birinci Kavram ; Haşyet

Haşyet’de saygıyla karışık bir korku var. İçinde derin bir saygı olan korkuya haşyet
diyoruz. Eğer haşyet varsa, derin bir saygıda vardır, güçlü bir sevgi de vardır, sağlam
bir samimiyet de vardır, sarsılmaz bir sebat da vardır. Korku bunları kaybetmekle
alakadardır.

Fatır Suresi (28) : “Kulları içerisinde ancak alimler Allah’dan hakkıyla korkarlar.”
Alimlerin olmazsa olmaz özelliğidir bu.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle diyor: “Ben Allah hakkında


sizden daha çok bilgiye sahibim ve benim haşyetim hepinizinkinden daha
fazladır” (Buhari, Edeb)

Ebu Derda (radıyallahu anh) şöyle diyor: Biz Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile
beraberdik. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gözlerini semaya doğru dikti.
Dakikalarca baktı sonra şöyle dedi: “İşte insanlardan ilmin kapılıp alınacağı anlar.
Öyle ki onlar o ilimden hiçbir şey elde edemeyecekler.”

Ziyad ibni el Ensari (radıyallahu anh) şöyle diyor: “Ya Resulullah Kur’anı okuduğumuz
halde o ilim bizden nasıl alınacak ?”

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Ziyad’a (radıyallahu anh) döndü şöyle dedi:
“Annen seni kaybetsin. Ziyad ben seni hakikaten Medine’nin fakihlerinden
zannederdim. İşte şu Tevrat ve İncil Yahudi ve Hristiyanların yanında değil mi ?
Ama bunların onlara ne faydası var ?”
Tabiin büyüklerinden olan Cübeyr ibni Nüfeyr dedi ki: “Bir müddet sonra ben Ubade
ibni Sabit ile karşılaştı. Ona dedim ki: “Kardeşim Ebu Derda’nın ne söylediğini biliyor
musun ? ona bu hadisi söyledim” Ubade şöyle dedi: “Vallahi Ebu Derda (radıyallahu
anh) doğru söylemiş. İstersen insanlardan alınıp kaldırılacak ilk ilmi sana haber
veririm” dedi. Ubade: “Haşyet” dedi. “Yakında Şam’ın Cuma Mescidi’ne gideceksin.
Orada bir tek huşu sahibi birini göremeyeceksin.”

Biz ilmi kaydettik, bunlar başımıza geldi. Biz ilim deyince sadece tefsir, hadis, fıkıh
anlayamayız. Biz Allah’a yaklaştıracak ilimlerden istiyoruz.

2) İkinci Kavram ; Hassasiyet (Duyarlılık)

Hassasiyetin ölçüsü bir insanı nebevi miras kıldığı gibi rabbani alimde kılıyor. Eğer bir
insanda hassasiyet varsa o kişi nebevi mirasa kabul edilir. Eğer ruhsatları
kullanıyorsa, Allah’ın şeriatıyla oynuyorsa orada nebevi mirastan söz edilemez.

3) Üçüncü Kavram ; Hakkaniyet

Hakka ve adalete uygunluk, doğruluk demektir. Eğer bir alim hakkaniyeti anlamışsa
“Hakkın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez” ilkesiyle yürür. Eğer hakkaniyeti
anlamışsa bir alim sadece zenginlerin düğününe gitmez. Sadece belli bir kesimle
oturup kalkmaz. Toplumun her kesimiyle oturup kalkar. Hakkaniyetten sapan
alimlere bir uyarı var.

Abdullah bin Mesud (radıyallahu anh) rivayet ediyor ;


Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün bizlere şöyle buyurdu: “Benden önce
Allah’ın gönderdiği her peygamberin mutlaka ümmetinden havarileri ve arkadaşları
olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler, emirlerini de yerine getirirlerdi.
Sonra bu peygamberlerin ardından öylesi kötülükler zuhur etmiştir ki
yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyenleri de yapmışlardır. Kim bu
güruhla mücadele ederken eliyle mücadele ederse o mümindir. Kim onlarla diliyle
mücadele ederse o da mümindir. Kim de onlarla kalbiyle mücadele ederse o da
mümindir. Bunun gerisine artık zerre miktarı iman yoktur.” (Müslim, İman Babı)

4) Dördüncü Kavram ; Hamiyet

Hamiyet, bir şeye sahip çıkmak yani savunmak, himaye etmek, korumaya çalışmaktır.
Hamiyet çok saygın bir kavramdır. Hamiyet, alimlere çok yakışır. Gerçek mümin
hamiyet sahibidir. Dine ve dine ait kavramlara sahip çıkar, gayret eder. Bu gayretten
geri durmaz.

Hamiyeti en iyi anlayabileceğimiz hadis : “Cihadın en üstünü zalim sultana karşı


hakkı söylemektir.”
5) Beşinci Kavram ; Heybet
İnsanda korku ve saygı duygusunu uyandıran görünüştür. İlim sahibi birisi ilimden
dolayı bir şeref kazanır. O ilmi tevazu ile dengelemeli. Vakar ile yoğurmalı. Bu ikisi
beraber olmazsa başka yerlere gidebilir. İlmin izzeti korunmalıdır. O izzet kibre
dönüşmemelidir.

● Nebevi Mirasın sadık rehberi olarak İmam Buhari’yi anlamaya çalışsak bu 5


kavram nasıl karşılık bulur ?

İmam Buhari Tasnif döneminin en önemli alimlerindendir. O dönem irdelendiğinde


göreceksiniz. Onun yazdığı Tasnif üzerinde çok çalışmalar yapıldı. İmam Buhari bu
değeri elde etti fakat o Arap değildi. Arapların Arapça okuduğu bir önemli eserin
sahibi oldu. Mekke ve Medine’de de doğmuş değildir. Ehli Beyte yada Kureyş’e de
mensup değil. Sahabeden, tabiinden, tebeut tabiinden de değildir. O yetim bir çocuk
olarak dünyaya geldi. Bir sürü zorluklar çekti fakat yüreğinde derin bir sevda besledi.
Bu sevda ile şerefe nail olmuş birisidir.

● İmam Buhari ve Haşyet:

60 yıllık bir ömrü var fakat hiçbir şart ve unsur da kendisini haşyet duygusundan beri
kalmadı. Onun talebesi olan Ebu Cafer ibni Hatim el Verrak anlatıyor: “Biz imamla
bazen yolculuklar yapardık. Bir yerlerde de gecelerdik. Bende elimden geldiğince
onu takip ederdim. Vallahi ben İmam Buhari’nin bir gecede 15 veya 20 defa
yatağından kalktığını kandilin yaktığını ve birkaç hadis tahriç ederek bazılarını
yazarak bir mücadele verdiğine şahit oldum. Bir müddet sonra o tahriç ettiği hadisler
üzerine düşündüğünü görürdüm. Sonra yatağına girip başını yastığa koyup onu
tekrarladığına şahit olurdum. Bazen seher vaktinde 13 rekat namaz kıldığını
görürdüm. Kalktığında ise beni uyandırmazdı.”

Ben bir gün kendisine dedim ki: “Ey İmam geceleri bu kadar uykusuz kalıyorsunuz,
kendinizi çok yoruyorsunuz. Ne olur beni de uyandırsanız en azından yazmada size
ben yardımcı olsam. Siz söyleseniz ben yazsam. Böyle yaparak sizin sırtınızdan yük
alsam olmaz mı ?” Bunu dediğimde bana dedi ki: “Sen daha çok gençsin, senin
uykusuz kalmanı istemem.”

Bu haşyet, sadece insanların önünde kürsülerde konuşanların hallerine değil,


gecelerine ait hallerin örnekliliği var.

Bağdadi’nin Tarihu Bağdadiden bir cümle aktaracağım Buhari (rahmetullahi aleyh)


şöyle diyor: “Beni öven de yeren de benim gözümde birdir.”

Haşyeti anlamış birisi bunu söyleyebilir bunu ancak.


Onun haşyetini anlayabileceğimiz bir örnek daha var. Bir yolculuk sırasında İmam
Buhari (rahmetullahi aleyh) bir seferde dostlarıyla beraber bir bahçede öğlen namazını
cemaat ile kıldırıyor. Sonra kendi köşesine çekiliyor ve nafile namazla kılıyor. Kıyamını
bir hayli uzatıyor. Namazını bitirince yanındaki talabesi İmamda bir değişiklik
olduğunu fark ediyor. İmam elini kaldırdığında koltuğunun altını arıların kapladığını ve
o arıların onu soktuğunu görüyor. Talebeleri hemen İmam Buhari’nin başına
üşüşüyorlar ve niye bize haber vermedin ya da niye bir çığlık atmadın diyorlar. İmam
Buhari (rahmetullahi aleyh) diyor ki: “Bir sure okuyordum, o kadar lezzetliydi ki o
surenin başka bir şeyle kesilmesini istemedim”

● İmam Buhari ve Hassasiyet ;

İmam Buhari (rahmetullahi aleyh) bu hassasiyetin gereği hadis almak için 2 defa
Mısır’a 2 defa Şam’a, 4 defa Basra’ya, Hicaz Bölgesinde 6 yıl boyunca, defaatle de
Bağdat’a Kufe'ye gidip gelmiştir. 60 yıllık ömrünün 40 yılını hicretle geçmiş bir
imamdan bahsediyoruz. Ne için peki ? Hadis rivayet edenleri bulmak için gidiyor.
Hadis rivayeti için Belh’e, Merv’e Nisaburg’a, Rey’e, Kayseriye’ye, Hımıs’a, Askalan’a,
Vasıt’a gidip gelmiş bu insan bu hassasiyeti ortaya koyuyor.

Kendisinden bir örnek verelim: “16 yaşına geldiğimde Abdullah İbni Mübarek’in ve
Cerrah’ın kitaplarını ezberledim. Fıkıhta kendi reyiyle fetva verenlerin isimlerini
öğrendim. Sonra kendi kardeşim Ahmet ve annemle yola çıktık. Hac görevini yerine
getirdikten sonra annem ve kardeşim Buhara’ya geri döndüler. Ben dönmedim ve
hadis öğrenmek için Mekke’de kaldım. Kardeşimin döndükten sonra bir müddet
aradan geçince Buhara’da öldüğünü duydum. Mekke’de bulunduğum günler
boyunca hadis toplamaya başladım. 18 yaşıma geldiğimde sahabe ve tabiinin söz
ve fetvalarını tasnif ettim. Sonra Medine’ye gittim. O zaman Abdullah ibni Musa’nın
emir olduğu günlerdi. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) kabri başında ayın
parladığı gecelerde “Et-Tarihu'l Kebir” isimli kitabımı yazdım. Kitabıma aldığım her
ismin bende bir kıssası var. Kitap çok uzun olmasın diye çoğunu aktarmaktan
çekindim.”

● İmam Buhari ve Hakkaniyeti ;

Hak ve hakikate olan duyarlılığı, öfkesine kapılarak hüküm vermemesi, şartlar ne


olursa olsun asla adaletten ödün vermemesi. Bir sürü örnek var ben bir rivayet
aktaracağım.

Evi misafirlerle dolu imamın. Hizmetlisi gelir dışarıdan ve içeriye girmek ister. Eşikten
içeriye adımını atacağı sırada ayağı tökezler ve imamın üstüne doğru yuvarlanır.
Mürekkep, okka kağıdın üzerine dökülüyor. Ortalık karışıyor, yazılar darmaduman
oluyor. İmam (rahmetullahi aleyh) dönüyor şöyle diyor: “Sen yürümeyi bilmiyor
musun, bu nasıl yürümek böyle ?”
Hizmetli de: “Yol olmazsa nasıl yürüyebilirim, daraltmışsınız burayı bende
yürüyemiyorum” diyor. İmam’ın yanında misafirleri var ve bu şekilde cevap veriyor
hizmetli. İmam bir anda sinirleniyor ve şöyle diyor: “Git şu andan itibaren seni azat
ediyorum” Oradakiler şaşırıyorlar ve şöyle diyorlar: “Ey İmam hizmetliye çok kızdığın
için mi onu azat ettin ?” İmam: “Hayır, O yaptığı ile benim içimi rahatlattı. Nefsime
uyarak bir hüküm vermeyeyim. En kızgın halimde bile Rabbimi hoşnut edecek bir
şey yapayım diye onu azat ettim.”

Öfkenin kabından taştığı anda bunu yapabilen nebevi varistir..

Birine 25 bin dirhem borç vermiş. Adam da ödemiyor bir türlü. O adam bir şehre
gelmiş ve imama şöyle diyorlar: “Yaz şehrin valisine. Vali senin yerine o adamı
tahsil etsin.” Şöyle diyor imam: “Asla ben bir idareciden kendi şahsi meselem için
bir talepte bulunmam. Eğer ben bugün o idarecilerden kendi şahsım için bir şey
istesem yarın o idarecilerde benden başka bir şey isteyecekler. Bugün ben aldığım
zaman yarın onlar benden alacaklar.” Arkadaşları ısrar ediyor ve en sonunda onlar
valiye mektup yazıyorlar. Vali o adamı tutukluyor fakat İmam Buhari bunlardan
haberdar olunca hiç memnun olmuyor.

● İmam Buhari ve Hamiyet ;

Buhara’ya geliyor. Buhara’nın valisi Halid ibni Ahmed Zühli’dir. Hemen askerlerini
gönderiyor Buhariye. “İmam el- camiu’s sahih ve diğer kitaplarını alsın ve saraya
gelsin. Ben bizzat Buhari’den bu ilimleri dinlemek istiyorum.” diyor. Bu durum
Buhari’nin hiç hoşuna gitmiyor, gelen askerlere şöyle diyor: “Ben ilmi alçaltamam ve
kimsenin kapısına da götüremem. Valinin ilimden bir şeye ihtiyacı varsa halka açık
derslere katılmak üzere mescide gelsin veya evime buyursun. Eğer halk arasına
karışıp ders almaktan hoşlanmazsa idareci olarak beni ders vermekten alıkoyabilir.
Bu da kıyamet günü Allah’ın huzurunda bana bir mazeret olur. Çünkü ben Resulullah’ın
(sallallahu aleyhi ve sellem) : “Her kim bir ilimden sorulur o da onu gizlerse kıyamet
günü ağzına ateşten bir gem vurulur.” hadisini bile bile ilmi gizleyemem.” diyor.

● İmam Buhari ve Heybet ;


O ilmi elde etme ve o ilmi koruma hassasiyeti onlarca rivayette okuruz. Talebesi el
Verrak şöyle diyor İmam Buhari (rahmetullahi aleyh) dedi ki: “Hayatım boyunca bir
şeyi alma yada satma işini üstlenmedim. Bunu benim yerime yapması için birilerine
izin verdim.” Neden ? Alışveriş haram değil fakat burada bir tercih var. Kimse beni
burada görmesin sadece beni ilimde görsün. İlmin izzetine leke sürecek konumda
görmesin. Alırken-satarken olurda farklı hallere girerim de o ilmin izzetine zarar
veririm diye hassasiyet var.
İmam Acluni bir örnek anlatıyor : Bir sefer sırasında, hırslı birisi imamdan bir şeyler
alabilir miyim acaba diye imama yaklaşıyor. Öğreniyor ki imamın yanında bin dinar var.
Onu çalmaya çalışıyor beceremiyor. Bir sabah vakti bu şahıs bin dinarım çalındı diye
ortalığı ayağa kaldırıyor. Geminin görevleri kim çalmış acaba diye arama yapıyorlar
fakat kimse de bin dinar çıkmıyor İş bitiyor herkes dağılıyor. O şahsıda kınıyorlar
kimsede çıkmadı bin dinar diye. Sonra o şahıs İmam Buhari’nin yanına geliyor. Sende
vardı bin dinar ne yaptın diyor. Buhari: “Ben senin yüzünden o bin dinarı suya attım”
diyor. Buhari’ye bu kadar malı sen nasıl suya atarsın dediklerinde: “Ey cahil! Görmez
misin ki ömrümü Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hadislerini toplamaya
adadım. İnsanlarda beni güvenilir bilmekte. Nasıl olurda kendimi hırsızlık ithamına
maruz bırakırım. Güven ve adalet gibi hayatımda elde ettiğim değerli inciyi nasıl
olurda sayılı dinarlar için zayi edebilirim.”

● Bu ilim yolunda yürümek isteyenler nasıl bir adım izlemelidir ?

Eğer biz bizden önce bu yolda yürüyenlerin hayatlarını öğrenirsek ilim yolunda nasıl
yürüyeceğimizi öğreniriz.

● İlmin zihinde kalıcılığı nasıl arttırılabilir ?

Hafızanın kuvvetlenme yollarını büyüklerden öğreniyoruz. Hafızanın yeme-içme ile


doğrudan bağlantısı var. Gördüklerimizle, şahit olduklarımızla, izlediklerimizle
bağlantısı var. Harama nazar çoğalırsa hafıza zayıflar. Uykunun düzensizliği hafızayla
doğrudan bağlantılı. Hafızayı güçlendirecek bazı adımlar da var.

● İmam Buhari Halkul Kur’an meselesinde nasıl bir tavır takınmıştır ?

Kitapta ayrıntıları okuyacaksınız. O günün zeminini iyice anlarsak, meseleyi anlamış


oluruz. Meseleye bütün olarak bakılır.

Sizden birkaç şey isteyeceğim ;


1) Programı istikrar ile takip edin yarım kalan her iş hayatımıza menfi (olumsuz)
tesirleri olur.
2) Programda Buhari hadisleri bir miktar şerh edilecek. O hadisler üzerine durun
düşünün ve şerhlerini okuyun.
3) Gruplar kurun ve hadisler üzerine müzakereler edin.

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu.

You might also like